Professional Documents
Culture Documents
Fıkhu’l Hadis
SÜNNET İLMİHÂLİ
Halis BAYANCUK (Ebu Hanzala)
1. CİLT
www.tevhidmeali.com
www.tevhiddersleri.org
www.tevhiddergisi.org
www.tevhidkitap.net
tevhiddergisi@gmail.com
فقه الحديث
Fıkhu’l Hadis
SÜNNET İLMİHÂLİ
Halis BAYANCUK (Ebu Hanzala)
1. Baskı, Temmuz/2021
İletişim: E-posta
tevhiddergisi@gmail.com
Telefon
+90 545 762 15 15
Posta
P.K. 51 Güneşli Merkez PTT
Bağcılar/İstanbul
Merkez
Kirazlı Mah. Mahmutbey Cad. No:120/A
Bağcılar/İstanbul
7
FIKHU’L HADİS, SÜNNET İLMİHÂLİ
8
TEŞEKKÜR, İTHAF VE TAKDİM
Ve bu kitabı anneme ithaf ediyorum. Sorduğu fıkhi bir soru üzerine ilk
fıkıh hocamdan tatlı bir azar işitmeme vesile olan ve o günden sonra fı-
kıh çalışırken daha dikkatli olmamı sağlayan anneme…
Annem ve babam… İslami mücadele nedeniyle onlarca yıl hicret, on
sekiz yıl zindan hayatı yaşadılar. Biri içeride, diğeri dışarıda çile doldur-
du; ahir ömürlerinde bir araya gelebildiler. Şimdi de benim imtihanımın
çilesini dolduruyorlar. Rabbim hayırlı, sağlıklı ve uzun ömür ihsan etsin;
ahir ömürlerinde gözlerini aydın kılsın.
9
MUKADDİME/ÖN SÖZ
Ç alışmamızın üst başlığı Fıkhu’l Hadis, yani Hadis Fıkhı’dır. Alt başlık
ise Sünnet İlmihâli’dir. Bunun nedeni; çalışmanın iki katmanlı bir
yapıya sahip olmasıdır. Ana metin bir ilmihâldir. İncelenen konuya dair
hüküm zikredilmiş, akabinde varsa konuya dair ayet, sonra hadis, sonra
sahabe sözü aktarılmıştır. Kısa, öz ve fıkhi tartışmalardan uzak ana metin,
bir ilmihâldir. Fıkhın temel kaynağını sünnet oluşturduğundan ve kitapta
Ehl-i Hadis metodu takip edildiğinden “Sünnet İlmihâli” ismi uygun gö-
rülmüştür.
İkinci metin alt metinlerdir/dipnotlardır. Alt metinde rivayetlere dair
teknik bilgiler, -bazı konularda- fıkhi ihtilaflar, ihtilafa dair deliller, delil-
lerin tartışılması ve varsa güncel yansımaları ele alınmıştır. Bu sebeple de
Fıkhu’l Hadis ismi uygun görülmüştür. Kitaba “Fıkhu’l Hadis” üst başlığını
seçmemizin bir diğer nedeni; fıkhi konular bittikten sonra çalışmayı de-
vam ettirme düşüncesidir. Şayet Rabbim muvaffak kılarsa akide, ahlak, si-
yaset…bablarına dair rivayetleri inceleyen bir çalışmayı, Fıkhu’l Hadis’in
sonuna eklemeyi düşünüyorum. Ki; Buhari’nin (rh) Kitâbu’l İmân, İlim ve
Ahkâm bölümleri ders olarak yapılmıştı. Rabbim yazmayı müyesser kıl-
sın. Kitabın temel metni fıkıh ilmine yeni başlayanlar için; alt metin ise
hadis fıkhına ilgi duyan ilim talebeleri için uygundur.
11
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ
12
MUKADDİME/ÖN SÖZ
Bir grup, nassı mutlak olarak kabul etmiş ve hususi/özel nasla amel
etmiştir. Bir diğer grup tüm nasları bir araya toplamış ve hususi/özel
nassı tüm naslarla beraber anlamaya çalışmıştır. Ki, bu anlayış farkı
daha sonra ortaya çıkacak rey ve Ehl-i Hadis arasında veya kıyası ka-
bul eden fukahayla reddeden Zahirîler arasındaki farkın da temelini
oluşturur. 2
Allah Resûlü (sav) zamanındaki bir diğer dikkat çekici nokta şudur: O, bir
yeri fethettiğinde oraya ashabından birini görevli olarak gönderir, oranın
dinî, siyasi, askerî ve mali işlerinden o sahabi sorumlu olurdu. İnsanlar
dinî sorularını sorumlu sahabiye sorar ve onun verdiği cevaba göre
amel ederdi. Bir nevi o bölgenin sorumlusu olan sahabinin/âlimin
görüşüyle amel eder, onu taklit ederlerdi.
Bu uygulama Allah Resûlü’nden sonra da devam etti. Raşid Halifeler
Dönemi’nde ilimle uğraşanlar, öğrendikleri naslardan hüküm çıkarır,
çıkardığı hükümle amel ederdi. İlimle uğraşmayanlar, ilimle uğraşan
sahabilere sorar, onların verdiği fetvayla amel ederdi. Yani tabiin, ilim
sahibi ashabı taklit ederdi.
Ashab arasında ilimle uğraşanlara baktığımızda iki anlayışın, iki ayrı
medresenin olduğunu görürüz:
• Ebu Hureyre, Abdullah ibni Ömer ve Ebu Zerr (r.anhum) gibi; her konu-
da hususi/özel nas arayan ve onunla amel eden sahabiler.
• Aişe Annemiz, Abdullah ibni Abbas ve Abdullah ibni Mesud (r.anhum)
gibi; bir nassı genel naslarla birlikte ele alan ve genel naslar ışığında an-
lamaya çalışan sahabiler…
Bu anlayış farkını kavramak için birkaç örnek verelim. İlki Aişe Anne-
miz ve Abdullah ibni Ömer (r.anhuma) arasında yaşanıyor:
“Mekke’de Osman’ın (ra) kızlarından biri vefat etti. Biz de onun cenazesine
2. Ne yazık ki rey ehli ve hadis ehli, ashab gibi birbirlerini anlayışla karşılamamış; Allah’ın
rahmet ettikleri müstesna birbirlerini en ağır sözlerle töhmet altında bırakmışlardır. Her konuda
olduğu gibi mezhep konusunda da bu ümmeti ıslah edecek şey, ilk neslin kendisiyle ıslah oldu-
ğu anlayıştır.
13
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ
katıldık. Cenazeye İbni Ömer ve İbni Abbas da (ra) katıldı. Ben ikisinin arasın-
da oturuyordum.
Abdullah ibni Ömer, Osman’ın oğlu Amr’a şöyle dedi: ‘Sen ağlamayı yasak-
lamıyor musun?’
Resûlullah şöyle buyurdu: ‘Ölen kişi, ailesinin kendisi için ağlaması sebe-
biyle azap görür.’
İbni Abbas devam etti: ‘Ömer de (ölenin ailesinin) bir kısım ağlaması nede-
niyle azap göreceğini söylerdi. Ömer ile birlikte Mekke’den yola çıktık. Beyda
denilen yere varınca Semure ağacının altında bir kervan gördük. Ömer bana,
‘Git de şu kervanın durumuna bir bak.’ dedi. Ben de gittim, bir de baktım ki
Suheyb orada. Ömer’e Suheyb’in orada olduğunu söyledim. Ömer, ‘Onu bana
çağır.’ dedi. Suheyb’in yanına gittim ve ona, ‘Devene bin de Müminlerin Emi-
rinin yanına gel.’ dedim.
Ömer (ölümüne sebep olacak) yarayı alınca Suheyb onun yanında, ‘Vah kar-
deşim, vah arkadaşım!’ diyerek ağladı.
Bunun üzerine Ömer ona, ‘Ey Suheyb! Resûlullah, ‘Ölü, ailesinin kendisine
bir tür ağlaması nedeniyle azap görür.’ buyurduğu hâlde benim için ağlıyor
musun?’ dedi.
Ömer vefat edince bunu Aişe’ye anlattım.
O şöyle dedi:
‘A llah Ömer’e rahmet etsin. Allah’a yemin ederim ki Resûlullah, ailesinin ağ-
laması nedeniyle Allah’ın mümin kişiye azap edeceğini söylemedi. O şöyle
söyledi: ‘A llah, ailesinin ağlaması nedeniyle kâfir kişinin azabını artırır.’ Size
Kur’ân’ın, ‘Hiçbir günahkâr, bir başkasının günahını yüklenmez.’ 3 ayeti yeter.
İbni Abbas şu ayeti okudu: ‘Şüphesiz ki güldüren de ağlatan da O’dur.’ 4
İbni Ebi Müleyke şöyle demiştir: ‘Vallahi İbni Ömer bir şey söylemedi.’ ” 5
Abdullah ibni Ömer (ra), duyduğu rivayeti hususi/özel bir nas kabul
3. 35/Fâtır, 18
4. 53/Necm, 43
5. Buhari, 1286-1288
14
MUKADDİME/ÖN SÖZ
15
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ
16
MUKADDİME/ÖN SÖZ
17
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ
18
MUKADDİME/ÖN SÖZ
19
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ
tarihinde tam bir ittifak olmasa da, Allah’ın açtığı içtihad kapısını, isteyen
istediği tarihten sonra kimden aldığı belli olmayan yetkisiyle kapatmıştır.
Bu nedenle insanlık tarihinin gördüğü en muazzam usul ve fıkıh sistemi-
miz, modern dünyanın sorunlarına çözüm üretememiş, modern meydan
okuma karşısında hakkıyla duramamıştır.
Şunu unutmamalıyız: Bizim fıkhımız kıyamete kadar insanlığın sorun-
larına çözüm kaynağıdır. Bugün çözüm üretemiyor oluşu fıkhımızdan
değil, içtihadla canlı kılınmış bir sistemin taklitle durgunlaştırılması ve
bugünün sorunlarından ziyade geçmişin sorunlarını okuyup okutmasın-
dan kaynaklanmaktadır.
• (Delilini bilmeksizin bir âlime uymak anlamındaki) Taklid, ilk nesil-
den bu yana mevcut bir uygulamadır. Bilmeyenler zikir ehline sormuş
ve aldıkları cevapla amel etmişlerdir.
• Âlime soru sorup onun delilini zikrettiği fetvayla amel etmek anlamın-
daki ittiba, müctehid mezhep imamlarının vefatından sonra mezhepçi-
liğe dönüşmüş ve insanlar tek bir mezhebe uymakla ilzam edilmişlerdir.
• Mezhep imamları müctehid âlimler olduğundan, bir Müslim’in bir
mezhebe uymasında bir beis/sorun yoktur. Ancak şuurlu dava adamla-
rının “delilini bilerek mezhebe uyma” kültürünü ihya etmeleri, ilk neslin
kendisiyle ıslah olduğu anlayışı canlandırmaları gerekmektedir.
• Allah Resûlü (sav), sahabe (r.anhum) ve Selef-i Salihin dönemine en uygun
uygulama mezhepçilik değildir. Her bölgede bulunan ilim adamlarına
soru sormak ve mümkünse delilini bilerek o konuyla amel etmektir.
Hiç şüphesiz bu da bir taklit çeşididir. Soru sorulan âlimin nastan an-
ladığını taklittir. Ancak bu, ilk nesillerin uygulamasına en yakın olan
usuldür.
• Soru sorulacak bir ilim adamının bulunmadığı ortamlarda, yaygın bir
mezhebe ittiba etmek en evla olanıdır. Zira mezhep imamlarının görüş-
leri derlenmiş, tedvin ve tasnif edilmiş (kitaplaştırılmış), her insanın
anlayacağı kolaylıkta topluma sunulmuştur (ilmihâl).
20
MUKADDİME/ÖN SÖZ
21
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ
22
MUKADDİME/ÖN SÖZ
23
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ
nin geldiğini gördüğüm zaman, ferahlayıp mutlu olurdum; şimdi ise onlardan
birini görmek kadar nefret edip tiksindiğim başka bir şey yoktur.” 22
Yahya ibni Said El-Kattan (rh) yine şöyle demiştir: “Şu’be’nin şöyle dediğini
işittim: ‘Muhakkak ki şu hadis talebi, sizleri Allah’ı zikretmekten ve namazdan
alıkoymaktadır; artık bundan vazgeçmeyecek misiniz?’ ” 23
Yahya ibni Yeman (rh) şöyle demiştir: “Onlardan biri, anlamadan ve üzerin-
de düşünmeden hadis yazar; kendisine bir mesele sorulunca da sanki müka-
teb/sözleşmeli bir köleymiş gibi (dertli ve suskun bir şekilde) oturur durur.” 24
Abdan (rh) şöyle demiştir: “Abdullah ibni Mübarek şöyle demiştir: ‘Kendi-
sine dayanıp itimat ettiğin şey, hadis olsun. Re’yden/Görüşten de sana hadis
tefsir edecek kadarını al.’ ” 25
Veki ibni Cerrah (rh) şöyle demiştir: “Biz, hadisi ezberlemek hususunda
onunla amel etmekten yardım ve kuvvet alırdık. Hadis talebi hususunda da
oruçtan yardım ve destek alırdık.” 26
Hamza ibni Muhammed ibni Ali El-Kinani (rh) şöyle demiştir: “Tek bir
hadisi, Peygamber’den (sav) tam iki yüz -ya da iki yüze yakın- tarikten/sened-
den tahriç/rivayet ettim. Bundan dolayı içim sevinçle doldu ve bu, benim çok
hoşuma gitti. Bir gece rüyamda Yahya ibni Main’i gördüm ve ona, ‘Ebu Ze-
keriyya! Tek bir hadisi Peygamber’den (sav) tam iki yüz tarikten tahriç ettim!’
diyerek sevincimi ifade ettim. Yahya ibni Main bir müddet suskun kaldıktan
sonra bana şöyle dedi: ‘Korkarım ki bu, şu ayetin altına girer: ‘Çokluk ile bö-
bürlenmeniz, sizi öylesine oyaladı ki.’ 27 ” 28
Ammar ibni Rüzayk, hadis talep ettiğini gördüğü oğluna şu nasihati
yapmıştır: “Oğulcuğum! Hadisin azıyla amel et, böylece çok rivayet etmeye
gerek duymazsın.” 29
24
MUKADDİME/ÖN SÖZ
oluşturacak kadar hadis fıkhına dair görüş beyan eden bir imam! O hâlde
İmam Ahmed’in (rh) bu tutumu, hadis fıkhına karşı olmasından değildir.
Öyleyse nedendir? Hadise yapılan yorumların, sonradan gelenleri hadisi
fıkhetmekten alıkoyması, hadislerden ziyade yorumlara uyup ilmin afeti
olan taklidin yaygınlaşması, nas ile ümmet arasındaki bağın kopmasıdır.
O (rh), bu ve benzeri endişelerle hadislerin belli bablar altında tasnif edil-
mesine ve hadisle beraber görüş aktarılmasına karşı çıkmıştır.
25
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ
26
MUKADDİME/ÖN SÖZ
27
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ
de kimi merfu kimi de mevkuf rivayet ederek ayrılmış oldular. Yine Abdullah
El-Ömeri’den Nafi’ yoluyla bu hadisin bir benzeri rivayet edilmiştir. Sahih
olan, İbni Ömer’in rivayet ettiği, ‘Gece namazları ikişer ikişer rekâttır.’ hadisi-
dir. Güvenilen raviler Abdullah ibni Ömer’den bu hadisi bize aktarmış ve ‘gün-
düz namazları’ dememişlerdir. Yine İbni Ömer’den şöyle bir rivayet de vardır:
‘Resûlullah (sav) geceleyin ikişer ikişer, gündüz ise dört rekât olarak kılardı.’
Bu konuda ilim adamlarından bir kısmı, ‘Gece ve gündüz namazları ikişer
ikişerdir.’ demektedir. Şafii ve Ahmed bunlardandır.
Diğerleri ise ‘Gece namazları ikişer ikişerdir. Gündüz namazları ise öğle ve
ikindinin ilk sünnetleri gibi dörder dörderdir.’ demektedir. Sufyan-ı Sevri, İbni
Mübarek ve İshak bunlardandır.” 39
• Ebu Davud (rh) bab başlıklarıyla fıkhi tercihini ortaya koymuş, ha-
dislerin sonunda da hadislere dair teknik bilgiler vermiştir. Örneğin;
“Cuma Günü Guslü Terk Etmenin Ruhsatı Babı
(352) Aişe (r.anha) şöyle demiştir:
‘İnsanlar kendi işlerini kendileri yapıyorlardı. O elbiseleri ve terleriyle bera-
ber cumaya geliyorlardı. Onlara, ‘Keşke yıkanarak gelseydiniz.’ denildi.’
(353) İkrime’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
‘Iraklılardan bir grup kimse İbni Abbas’a gelerek, ‘Ey İbni Abbas! Cuma günü
gusletmeyi vacip görür müsün?’ dediler.
İbni Abbas, ‘Hayır vacip değil, ama yıkanmak daha iyi olup, yıkanan da daha
hayırlı bir iş yapmış olur. Gusletmeyene de gusletmesi vacip değildir. Cuma
günü gusletmenin nasıl başladığını size haber vereyim: İnsanlar çok çalışıyor-
lar ve yün elbiseler giyiniyorlardı. Yüklerini sırtlarında taşıyorlardı. Mescidleri
dar, tavanı basıktı ve tavan bir gölgelikten ibaretti. Sıcak bir günde Resûlullah
(sav) mescide geldi. Yün elbiseler içinde insanlar terlemiş ve etrafa kötü kokular
28
MUKADDİME/ÖN SÖZ
İbni Abbas diyor ki: ‘Aradan zaman geçti. Allah onlara mal, hizmetçi ve bolluk
verdi. Müslimler yünden başka elbiseler giydiler, köle ve hizmetçileri olduğu
için sırtlarında iş yapmaktan kurtuldular. Mescidleri genişletildi, böylece bir-
birlerini rahatsız eden terden kurtulmuş oldular.’ ’
(354) Semure dedi ki: ‘A llah Resûlü diyor ki: ‘Kim cuma günü abdest alırsa
gerekeni yapmıştır ve güzeldir. Ama kim de guslederse o daha faziletlidir.’ ’ ” 40
Hadisleri belli bablar altında vermek, hadislere dair teknik açıklamalar
yapmak Nesai, İbni Mace, İbni Huzeyme, İbni Hibban, Hâkim, İbni Ebi
Şeybe, Abdurrezzak, Beyhaki ve daha birçok muhaddisin yöntemidir. Ki-
tapları elimizde olan hadis imamlarından yalnızca İmam Ahmed ve Müs-
lim (rh), hadisleri hiçbir başlık koymadan, yorumsuz aktarmışlardır. Farklı
yorumlanabilecek ve yalnızca iki imama ait bir tasarrufu, Ehl-i Hadis’in
özelliği gibi yansıtmak hata; hata olmaktan öte hiçbir ilmî değeri olma-
yan bir tezdir. 41
3. Hadisçiler Zahiri midir?
Bir diğer iddia şudur: “Hadisçiler Zahiri’dir!” Bununla kastettikleri; hadis
imamlarının mutlak anlamda rey, içtihad ve kıyas karşıtı olduğu, hakkın-
da rivayet olmayan konularda hüküm vermekten kaçındığı yönündedir.
Bu iddia ilmî olmaktan uzak ve bir ezberin hasmane duygularla tekra-
rından ibarettir. Gerek usul, gerek füru açısından bir karşılaştırma yapıl-
dığında Zahiriler ile Ehl-i Hadis’in usul ve füruda birbirinden farklı ol-
duğu görülecektir.
29
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ
Usulde Farklılık
Zahiriler; fıkhın delili olarak Kur’ân, sünnet, icma ve “delil”i asıl kabul
eder. 42
42. “Delil” Zahiri Mezhebi’ne has bir ıstılahtır. İbni Hazm’ın (rh) açıklamalarına bakıldığında
“nastan elde edilen” ve “icmadan elde edilen delil” şeklinde iki kısma ayırdığı görülür. Tafsilatlı
açıklamalarının hemen hepsinde, mantık ilmi kabullerinin naslara uygulanmasından ibaret bir
yöntemden söz eder. (El-İhkâm Fî Usûli’l Ahkâm, 5/105)
Bilindiği gibi İbni Hazm felsefeyle özellikle de mantıkla ilgilenmiş, eser vermiş, tercihlerde bu-
lunmuş bir ilim adamıdır. Onun mantıkçılığı usulüne de yansımış; mantık kaziyyelerini, derleyip
fıkha uyguladığı bir delil kılmıştır. Şimdi onun (rh) delili nasıl açıkladığına dair özet bir çalışma
okuyacağız:
“Delil terimi, İbni Hazm’ın terminolojisinde, yaygın bilinen kullanımından farklı bir anlama sahip-
tir. İslam bilginlerinin çoğunluğu ‘delil’ derken hükmün temel kaynağını kastederler. Bu kullanım-
da ‘delil’ denilince Kur’ân, sünnet ve icma anlaşılır. İbni Hazm’ın kullanımında ise delil, hükmün
temel kaynağı olan nas değil, nassın ifade ettiği fakat lafızda açıkça yer almayan bir anlamın
anlaşılmasında -bazen- başvurulmak zorunda kalınan, dil ve mantık kurallarını dikkate almaktan
ibaret olan bir yöntem anlamındadır.
Delil kavramını genel olarak El-İhkâm’ın yedinci bölümünde ‘mansus alâ ma’nâhu’ (anlamı be-
lirtilmiş olan) tabiriyle açıklayan İbni Hazm, burada bilgiye ulaşmanın iki yolu bulunduğunu
belirterek bunlardan birincisinin aklın apaçık yargılarıyla (bedîhetü’l-akl) duyuların açık seçik
verilerinin (evâilû’l-his) gerektirdikleri, diğerinin ise bedîhetü’l-akl ve evâilû’l-hisse râci olan mu-
kaddimeler olduğunu söylemiştir. ‘Mansûs alâ ma’nâhu’ olarak açıklanan ‘delil’, Kitap, sünnet ve
icma dışında dördüncü bir vecih gibi görünmekle birlikte bu üç aslın dışında değildir; aksine
bunlarda geçen hükümlerle doğrudan ilgili başka hükümlerin çıkarılmasını sağlayan, bir bakıma
dil ve mantık kurallarıdır.
İbni Hazm der ki:
Peygamberin, ‘Her sarhoş edici şaraptır ve her şarap haramdır.’ (küllü müskir hamr ve küllü hamr
harâm) sözünden zorunlu olarak ‘Her sarhoş edici haramdır.’ sonucu çıkar ki işte bizim ‘mansûs
alâ ma’nâhü’ dediğimiz şey budur. Başka bir örnek şudur: Ayette, ‘Kişiye annesi ve babası vâris
oluyorsa annesinin payı üçte birdir.’ denilmektedir. Buna göre ölen kişiye sadece anne ve baba
vâris olduğu ve annenin payı da üçte bir olduğu ayette açıkça söylenmekte, babanın payının
miktarı ise ayette açıkça yer almamaktadır. Fakat mirasçıların sadece anne ve babadan ibaret
olduğu ve ananın payının üçte bir olduğu açıkça söylenince, geri kalan üçte ikinin babanın payı
olacağı zorunlu olarak anlaşılmaktadır. Aklın zaruri olarak ulaştığı bu bilgiye, yani bu durumda
babanın payının üçte iki olacağı, her ne kadar lafızda açıkça zikredilmiş değilse de anlam olarak
zikredilmiş durumdadır.”
İbni Hazm’a göre özel anlamındaki delil ya nastan ya da icmadan alınmıştır. Aşağıdaki örnekler-
den de anlaşılacağı üzere delilin nastan alınması, akıl delilinin nas üzerinde işletilmesi, icmadan
alınması icma üzerinde işletilmesi anlamındadır. Nastan alınan delil yedi kısım, icmadan alınan
delil ise dört kısımdır.
Nastan alınan deliller şunlardır:
1. İkisi birlikte düşünüldüğünde, herhangi birinde açıkça zikredilmemiş bir sonuca götüren iki
öncül. Mesela ‘Her sarhoş edici şaraptır.’ (birinci öncül), ‘Her şarap haramdır.’ (ikinci öncül) şek-
lindeki ikinci öncülün zorunlu sonucu, ‘Her sarhoş edici haramdır.’ şeklindedir. Bu iki öncül her
sarhoş edicinin haram olduğuna burhani delildir.
2. Hükmün bir şarta ta’lik edilmesi durumunda şart gerçekleştiğinde ona ta’lik edilmiş hüküm de
30
MUKADDİME/ÖN SÖZ
vacip olur. Mesela ‘Eğer vazgeçerlerse önceki yaptıkları bağışlanır.’ ayetindeki hükmün vazgeçen
herkes için söz konusu olduğu açıktır.
3. Kendisinden -metinde açıkça zikredilmeyen ve kendisine ait ayrı bir lafızlı olan- bir anlam
anlaşılan ve bu anlamın başka lafızla ifade edildiği lafız. Mantıkçılar bunu ‘mütelâimât’ diye ad-
landırırlar. Mesela İbrahim’in ‘yumuşak huylu’ ve ‘sabırlı’ olduğunu bildiren ayetten onun ‘sefih
olmadığı’ zorunlu olarak anlaşılmaktadır.
4. Birçok kısmı bulunup biri hariç diğerlerinin bâtıl olduğu durum. Bu durumda o tek şey sahih
olur. Literatürde ‘akli taksim’ olarak adlandırılan hususu İbni Hazm bazan ‘zarûretü’l-akl’ olarak da
isimlendirir. Mesela haram, farz ve mübah şeklinde üçlü ayırım sonrasında, ‘Bu şey ne farz ne de
haramdır.’ denildiğinde o şeyin mübah olduğu zorunlu olarak anlaşılır.
5. Yukarıdan aşağıya dereceli olarak birtakım yargılar varid oluyorsa bu durumda -konu hakkında
nas olmasa bile- en üst dereceye ait hükmün altta bulunanların tamamını kapsaması gerekir.
Mesela ‘Ebu Bekir, Ömer’den efdaldir. Ömer de Osman’dan efdaldir.’ denildiğinde, Ebu Bekir’in
Osman’dan da efdal olduğu anlaşılır.
6. Mantıkçıların ‘aksû’l-kazâyâ’ dedikleri türden hükümler. Mesela, ‘Her müskir haramdır.’ sözün-
den haram olan şeylerin bir kısmının müskir olduğu sonucu çıkar. Bu işlemde tümel her zaman
tikele döndürülür.
7. Birkaç anlamı (dolaylı olarak) içinde barındıran lafız. Mesela ‘Zeyd yazıyor.’ denildiğinde bun-
dan Zeyd’in hayatta olduğu, yazmaya yarayan organlarının sağlam olduğu ve yazma gereçlerini
kullandığı gibi anlamlar anlaşılır.
İcmadan alınan delil ise şu dört şekilde gerçekleşir:
a. İstisgâbü’l-hâl
b. Ekallü mâ kile
c. Herhangi bir görüşün terki üzerinde icma
d. Her birinde farklı görüşlere sahip olsalar bile Müslimlerin hükmünün eşitliği. İbni Hazm, icma-
dan alınan delilin açıklamaya ihtiyaç gösteren ilk iki şekli üzerinde durmuş, açıklığına binaen son
ikisine değinmemiştir.
İstishâbu’l hâl. İstishâb, genel olarak, aksi ispat edilmedikçe, sabit bir hükmün veya sabit bir
durumun devam ediyor olmasıdır.
İbni Hazm istishap konusunu anlattığı bölüme ‘istishab’ başlığını koymakla yetinmemiş, maksa-
dına ışık tutacak şekilde başlığı ‘İstishâbu’l-hâl; Kur’an ve Sünnetin Vâcip Kıldıklarının Dışındaki
Bütün Akit, Ahit ve Şartların Butlanı’ şeklinde uzatmıştır.
Ekallü mâ kîle
İbni Hazm’ın icmadan alınan delil olarak kabul ettiği bir diğer konu ‘Ekallü mâ kîle ile hüküm
verme’ konusudur.
‘Ekallü mâ kîle’ tabiri, kısaca ‘söylenmiş olanın en azı’ demektir. Bu tabir, özellikle nafaka, zekât ve
diyet gibi bir miktarın söz konusu olduğu mali veya cezai hususlarda dikkate alınması gereken
en az rakamı ifade eder. Mesela bir mali mükellefiyete ilişkin olarak biri on, biri sekiz, bir diğeri
beş diyen üç farklı görüş varsa, bu durumda söylenmiş olanın en azı beştir ve beş, daha yüksek
oran söyleyenlerin rakamlarının içinde mevcuttur.” (İbn Hazm, Zâhirîlik Düşüncesinin Teorisyeni,
H. Yunus Apaydın, s. 80-86 özetle)
31
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ
32
MUKADDİME/ÖN SÖZ
lere sorar ve derdi ki: ‘Bana şöyle bir mesele geldi, bunun fetvasını biliyor musunuz? Resûlullah
(sav) bu konuda bir fetva vermiş mi?’ Çoğu zaman pek çok insan yanına toplanır ve Resûlullah’tan
(sav) o işin hükmünü ortaya koyarlardı. Bunun üzerine Ebu Bekir şöyle derdi: ‘Aramızda, Peygam-
ber’den (sav) gelen bilgileri muhafaza eden kimseleri bırakan Allah’a hamdolsun.’
Resûlullah’ın (sav) sünnetinden bir hüküm bulmak onu zor durumda bırakırsa bu sefer insanların
ileri gelen ve seçkinlerini toplar, onlarla istişare ederdi. Bu insanların görüşleri bir konuda birle-
şince de onunla hüküm verirdi.” (Darimi, 163)
Abdullah ibni Ebi Yezid’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“İbni Abbas’a bir mesele sorulur da onun hükmü Kur’ân’da varsa onu haber verirdi. Eğer Kur’ân’da
olmayan bir konu ise Resûlullah’tan bu konuda rivayet varsa onu haber verirdi. Eğer sünnette
olmayan bir konu ise Ebu Bekir ve Ömer’den nakledilen hükmü bildirirdi. Onlardan gelen bir
hüküm de yoksa o zaman o konuda kendi görüşüyle hüküm verirdi.” (Darimi, 168; Musannef, İbni
Ebi Şeybe, 20346)
45. Delillerin tafsilatına dair bk. Mezhepler Tarihi, M. Ebu Zehra, 550-562
46. bk. İ’lâmu’l Muvakki’în, 1/63-70, özetle
33
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ
34
MUKADDİME/ÖN SÖZ
leceğiniz kadarını okuyun. Allah, zaman zaman içinizde hastalar, Allah’ın lüt-
funu aramak için yola koyulanlar ve Allah yolunda savaşa çıkanlar olacağını
bilir. Öyleyse ondan kolayca okuyabileceğiniz kadarını okuyun, namazınızda
devamlı ve dikkatli olun (ikâme) ve zekâtı verin. Allah’a güzel bir borç verin.
Çünkü kendi adınıza güzel ne iş yaparsanız, karşılığını aynen Allah katında gö-
rürsünüz; hem de daha üstün ve mükâfatça daha büyük olmak üzere. Allah’tan
mağfiret dileyin, şüphesiz Allah çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir.’
ِ إِ َّن نterkibinde geçen َ نَشَ أkelimesinin Ha-
Abdullah ibni Abbas ayette َِاشئَ َة اللَّ ْيل
beş dilinde ‘gece vakti kalkmak’ anlamına geldiğini söylemiştir.
Ayetteki ِوطَا ًءkelimesi ise ‘Kur’ân’a uyum’ demektir. Buna göre, anlam şöyle
olur: Gece vakti kalkmak işitme, görme duyuları ile kalbin tam bir uyum için-
de Kur’ân’a yönelmesi için çok uygun bir zaman dilimidir.
(1141) Enes ibni Malik şöyle demiştir: ‘Peygamber (sav) bu ayda o kadar çok
oruçsuz olurdu ki, hiç oruç tutmayacak sanırdık. Bazen de o kadar çok oruç
tutardı ki bu ayı hep oruçla geçireceğini düşünürdük. Sen onu geceleri ibadet
ederken görmek istesen görürdün, uyurken görmek istesen de görürdün.’ ” 49
Onun bir hükme dair aranacak deliller arasında sahabe ve tabiin söz-
lerini zikretmesi; usul açısından Zahirilikten ayrı olduğunu gösterir. 50
Bir başka örnek onun (rh) kıyas ve reye dair düşüncesidir:
“Reyin (Bir Kısmının) Kötülenmesi ve Kıyasta Zorlamaya Gitme
Yüce Allah, ‘Bilgin olmayan şeyin peşine düşme!’ 51 yani onu söyleme bu-
yurmuştur.
(7307) Urve şöyle demiştir: ‘Abdullah ibni Amr hacca giderken bizim yanı-
mıza uğradı ve Resûlullah’ın (sav) şu sözlerini nakletti: ‘A llah, ilmi size verdik-
ten sonra bir anda söküp almaz. Fakat âlimleri alarak ilmi alır. Geride sadece
cahil insanlar kalır. Onlara sorular sorulur ve bilgisizce fetva verirler. Böylece
hem saparlar hem de saptırırlar.’
49. Buhari, Kitâbu’t Teheccüd, 11. Bab
50. İbni Hazm da (rh) bir konuya dair sahabe sözlerini nakleder, ancak bunu asli bir delil olarak
kabul etmez. Ya sahabenin icma ettiğini düşündüğü yerde ya da asli delilleri (Kitap ve sünnet)
takviye sadedinde verir.
51. bk. 17/İsrâ, 36
35
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ
(7308) Ebu Vâil’in nakline göre Sehl ibni Huneyf şöyle demiştir: ‘Ey İnsan-
lar! Dininiz hakkında görüşlerinizi itham ediniz! Yemin olsun ki ben (Hudey-
biye’deki) Ebu Cendel Günü’nde kendi nefsimi şöyle gördüm: Resûlullah’in
(sav) (Ebu Cendel’i sulh maddesine göre müşriklere) geri vermesi emrini red-
36
MUKADDİME/ÖN SÖZ
37
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ
Buhari’den sonra gelen -ve hadisi zayıf kabul eden- muhaddisler, onun kelamını naklederek Ha-
ris’in meçhul olduğunu, meçhul ravinin zabt ve adaleti tahkik edilemeyeceği için rivayeti zayıf
kabul etmişlerdir. Bu konuda Buhari’yi (rh); Tirmizi, İbni Adiyy, Ukayli, El-Mizzi, İbni Hazm ve İbni
Cevzi gibi âlimler izlemiştir.
• Bir grup âlim ise Haris’i sika kabul etmiştir. Bunlardan biri de İbni Hibban’dır. Ancak onlar
meçhul bir ravinin nasıl sika/güvenilir kabul edileceğini -hadis ilmi açısından- sadra şifa bir ge-
rekçeyle izah edememişlerdir. Derleyebildiğimiz kadarıyla şu gerekçeleri zikretmişlerdir:
ɂ Ebu Avn Es-Sekafi güvenilirdir. Zira imamlar, Şu’be’nin (rh) çok titiz olduğunu ve sika olan ra-
viler dışında rivayette bulunmadığını söylemişlerdir. “İsnadda Şu’be varsa, dört elle yapış.” sözü
meşhurdur. Şayet Haris ibni Amr meçhul olsaydı Şu’be, Haris’ten nakleden Ebu Avn Es-Sekafi’den
gelen rivayeti kabul etmezdi…
ɂ Haris ibni Amr’ın Muğire ibni Şu’benin (ra) yeğeni olduğu söylenmiştir. Bazı ilim adamları bu
gerekçeyle onun meçhul olmadığını söylemişlerdir.
ɂ Hanefiler raviyi üçe ayırır: Adaleti bilineni kabul, cerhi bilineni reddederler. Hakkında cerh ve
tadil yoksa, hadisini kabul ederler. Buna göre Haris ibni Amr, meçhuldür. Hakkında ne cerh ne de
tadil vardır. Hadisi kabul edilebilir.
• Bir grup âlim de Haris konusunda farklı beyanlarda bulunmuştur. Bunlardan biri Zehebi’dir.
O (rh), Mizanu’l İtidal’de Haris’e meçhul demiş, Muhtasaru’l İlelin’de ise onun meçhul olmadığını
söylemiştir.
d. Muaz’ın ashabı, topluluk olarak nakledilmiş, kim oldukları hakkında izahta bulunulmamıştır.
Bu da onların meçhul olması anlamına gelir, adalet ve zabt sıfatlarının tespiti mümkün değildir.
Bir grup âlim de Muaz’ın ashabının tabiinden meşhur insanlar olduğunu, isimlerinin bilinme-
mesinin onlara zarar vermeyeceğini söylemiştir. Bazı araştırmacılar Muaz’ın ashabının (onun
meclisinde oturup ondan ilim alanların) isim listesi dökümünü vermişlerdir. Muaz’dan (ra) ilim
nakledenler arasında -genel anlamda- zayıf biri yoktur.
Bir grup âlim de bu durumu rivayetin lehine yorumlamış, “Hadis o kadar meşhurdur ki neredeyse
Muaz’la oturan herkes onu nakletmiştir.” mealinde bir açıklamada bulunmuşlardır.
Değerlendirme
Görüldüğü gibi isnadda yer alan Haris ibni Amr meçhuldür. İsminin bilinmesi ondaki cehaleti
ortadan kaldırmaz. Hadisin sıhhatinde ısrarcı olan Hatip Bağdadi ve İbni Kayyım gibi âlimler ge-
nelde “Muaz’ın ashabı” rivayeti konusunu açıklamış, ancak Haris ibni Amr’ın cehaleti hakkında
doyurucu bir izahta bulunamamışlardır. Muhaddislerin örfünde cehalet, Hatibu’l Bağdadi’nin Ki-
faye isimli eserinde açıkladığı gibi; “muhaddislerin tanımadığı ve hadisinin yalnızca bir vecihten
bilindiği” kimsedir. Bu tanıma göre Haris ibni Amr meçhul bir ravidir. İsminin veya kimin yeğeni
olduğunun bilinmesi ondaki cehaleti kaldırmaz. Hadisi Haris’in cehaleti nedeniyle eleştirenler
usul açısından haklıdır. Allah (cc) en doğrusunu bilir.
Muaz’ın ashabına gelince; onların isim isim tayin edilmiş olmaması rivayete zarar vermez. Zira
Muaz’ın ashabı rical kitaplarından istikra yoluyla derlendiğinde aralarında yalancılıkla itham edil-
miş kimse yoktur. Hâliyle bu, hakiki anlamda bir illet değildir. Allah (cc) en doğrusunu bilir.
İttisal ve irsal açısından isnad
Darekutni (rh) şöyle der: “Şu’be ibni Avn’dan (mevsul) nakleder. İbni Mehdi ve bir topluluk ise
ondan mürsel aktarır. Mürsel daha sahihtir.”
Ebu Davud (Teyalisi) de şöyle der: “Şu’be çoğunlukla bu hadisi Muaz’ın ashabından (direkt) Allah
Resûlü’nden nakleder, (yani mürseldir); bazen de Muaz’dan naklederdi, (yani mevsuldür).”
Hadiste zikredilen bu problem şu anlama gelir: Raviler bazen isnadda kopukluk olmaksızın riva-
yeti Nebi’ye (sav) isnad ederler. Bazen de isnaddan Muaz’ı (ra) düşürürler. Böyle olunca hadiste iki
illet söz konusu olur:
38
MUKADDİME/ÖN SÖZ
ɂ İrsal
ɂ İdtirab
Böylece hadisi zayıf kabul edenlerin de dört ayrı illeti olur:
ɂ Haris ibni Amr’ın cehaleti
ɂ Muaz’ın ashabının cehaleti
ɂ İrsal
ɂ İdtirab
Değerlendirme
Hadisin isnadı ister mevsul ister mürsel kabul edilsin, her iki durumda da isnadda zayıflığı gerek-
tiren illetler bâkidir.
• Hadisin Metni
Hadisin isnadı tartışma konusu olduğu gibi, metni de tartışmaya konu olmuştur. Hadisin metniy-
le ilgili tartışmaları şöyle özetleyebiliriz:
a. Rivayet, birbirine zıt iki ayrı metinle gelmiştir.
Muaz ibni Cebel’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü beni Yemen’e gönderdiği zaman şöyle dedi: ‘Delilini bilmediğin bir şeyle hüküm
verme ve meseleleri çözmeye çalışma. Bir konu hakkında kapalılık olursa o konu sana açılana
kadar bekle. Ya da bana o konu hakkında (mektup) yaz.’ ” (İbni Mace, 55)
Bu metne göre Allah Resûlü (sav) Kitap ve sünnette hükmü olmayan konularda içtihad etmeme-
sini, kendisine yazmasını istemiştir.
Değerlendirme
İki rivayet arasında tearuz olması için her ikisinin sıhhat yönünden eşit olması gerekir. Mezkûr
rivayet şiddetle zayıf veya uydurma olmakla nitelendirilmiştir. İsnadda yer alan Muhammed ibni
Saib El-Meslub zındıklık ve hadis uydurmacılığıyla itham edilmiş ve Abbasiler Dönemi’nde katle-
dilmiştir. Hâliyle burada bir tearuzdan söz edilemez.
b. Metinde yer alan “reyle içtihad”dan kasıt nedir?
Bu rivayeti muhaddis, fukaha, tarihçi ve usulcü olmak üzere birçok âlim, eserlerinde zikretmiş;
metinde yer alan “içtihadla rey” meselesini farklı yorumlamışlardır.
Örneğin hadisi ilk defa İmam Şafii, El-Umm eserinde kaydetmiştir (Ö. 204). O, bu hadisi istihsanın
iptali (ona mukabil kıyasın ispatı) sadedinde vermiştir. Şafii’nin (rh) yanında hadis kıyasa delildir.
Hanefi usulcüler rivayette yer alan “içtihadla rey”i çok daha geniş yorumlamış; kıyasın dışında
istihsan gibi delilleri de bu kapsama dahil etmişlerdir.
İbni Hazm ve Zahiriler ise -hadisi zayıf görmekle birlikte- şöyle anlaşılması gerektiğini söylemiş-
lerdir: Kur’ân’da ve sünnette yer alan nasları anlamak için gösterilen çabadır/cehddir. (İçtihad,
cehd/çaba kökünden türemiştir). Hâliyle bu vb. kıyasa/reye cevaz verdiği sanılan her nas, yanlış
anlaşılmıştır. Bu naslar kıyası/reyi/içtihadı Kur’ân ve sünnete irca eder. Kur’ân ve sünnette var
olan hükmü anlamayı ve izhar etmeyi ifade eder.
Değerlendirme
Bir metnin farklı yorumlanması, rivayetin sıhhatine zarar vermez. Nice Kur’ân ayeti müfessirler
tarafından uzlaştırılması mümkün olmayan farklılıklarla yorumlanmıştır. Özellikle ilk nesillerin
ardından “bir düşünceyi kabul ettikten sonra o görüşe Kur’ân’dan delil arayan” fırkalar çoğaldı.
Bunların her biri kendi sapkın inancını Kur’ân ayetleriyle tevil (hakikatte tahrif ) adı altında delil-
lendirdi. Bir metnin farklı yorumlanması, metnin sıhhatine zarar vermez.
c. Hadisin metni Kur’ân ayetlerine aykırıdır.
Bu iddia Muaz rivayetini -ve kıyası- şiddetle reddeden İbni Hazm (rh) ve Zahirilere aittir. Bu rivayeti
şu ayetlere muhalif bulmuşlardır:
39
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ
40
MUKADDİME/ÖN SÖZ
Zahiri âlimlerinden İbnu’l Kayserânî (rh), Muaz ve Ebu Musa’nın Yemen’e yollanma rivayetleri-ne
dayanarak, üzerine konuştuğumuz rivayeti metin tenkidine tabi tutmuştur. Şöyle ki;
“İbni Hazm gibi Zahiri Mezhebi’ne mensup bir hadis hafızı olan İbnu’l Kayserânî (öl. 507/1113)
Muaz hadisini Muaz ibni Cebel’den nakledilen diğer hadisleri esas alarak tenkit etmiştir. Muaz
hadisiyle çelişen hadisleri şöyle anlatmaktadır: ‘Peygamber (sav) Muaz ve Ebu Musa’yı Yemen’e
gönderirken, ‘Kolaylaştırın, zorlaştırmayın.’ buyurdu. Ebu Musa (ra) Peygamber’e, orada baldan
ve arpadan yapılan içeceklerin olduğunu söyleyerek bunların hükmünü sordu. Peygamber de
(sav) sarhoş eden her şeyin haram olduğunu buyurdu.’ (Ahmed b. Hanbel, XXXII, 518) Bu rivayette
Ebu Musa, hükmünü bilmediği bir konuyu sormuş ve Peygamber (sav) de içtihad gibi bir şeyden
bahsetmemiştir. Ayrıca hakkında nas olmayan bir şey sorulduğunda Muaz’ın reyiyle içtihad et-
meden tevakkuf etmesi, Muaz hadisinin batıl olduğuna delalet eder.”
(İçtihatta Meşruiyet Arayışları: Muaz Hadisi, Ertuğrul Tülekoğlu, s. 134)
Değerlendirme
Ertuğrul Tülekoğlu yukarıda naklettiği İbnu’l Kayserânî yaklaşımını şu sözlerle tenkit eder:
“İbnu’l Kayserânî’nin bu değerlendirmesi Muaz’ın hadislerinden hareket ederek içtihad konu-
sundaki tavrıyla bu hadisi tenkit etmesi rivayet bütünlüğü açısından önem arz etmektedir. Ancak
tenkit için kullandığı hadislerden biri İbni Mace’nin naklettiği zayıf rivayettir. İkincisi ise zekât
mallarından alınan zekât hakkındadır. Ancak bu rivayette Muaz, bu mallardaki zekât şartının
Peygamber (sav) tarafından belirlendiğini ve bu şartı taşımayan bir maldan zekât alamayacağını
zikretmiştir. Bu ifadeden anlaşıldığı kadarıyla meselede sünnet tarafından belirlenmiş bir hüküm
vardır ki Muaz’ın bu meselede içtihad etmemesi, Muaz hadisinde nakledilen usulle çelişmemek-
tedir. Üçüncü hadis ise Peygamber’in içki hakkında Ebu Musa’ya verdiği cevaptır ki Peygamber
(sav) bu ifadesinde bir ilke ortaya koymuştur. Hatta fıkıh âlimleri bu ilkeyi esas alarak kıyas yapmış,
diğer içkilerin haram olduğu hükmüne ulaşmıştır.”
(İçtihatta Meşruiyet Arayışları: Muaz Hadisi, Ertuğrul Tülekoğlu, s. 134-135)
e. Rivayet “meratibu’l edille/naslar arasında hiyerarşi” usulüne aykırıdır.
Muasır muhaddislerden Elbani, bu nassın meratibu’l edille anlayışına aykırı olduğunu iddia et-
miştir. Rivayete göre önce Kur’ân’a, sonra sünnete, sonra reye başvurulur. Oysa Kur’ân ile sünnet;
araları ayrılmaksızın, bir arada ele alınmalıdır. Allah Resûlü, “Bana Kur’ân ve onun yanında bir
benzeri verildi.” buyurmuştur. Muaz hadisi üzerine tahriç çalışması yapan, Elbani’nin tanınmış
öğrencilerinden Meşhûr Hasen Âlu Selman da hocasının iddiasını nakletmiş ve desteklemiştir.
Değerlendirme
Bir “öze dönüş” metodu olan Selefiliğin, özden uzaklaştığı noktalardan biri, meratibu’l edille ko-
nusudur. Zira sahabeden başlamak üzere önce Kur’ân, sonra sünnet, sonra salihlerin ittifakı, son-
ra içtihad bilinen bir usuldür.
“Ömer (ra) Kadı Şureyh’e bir mektup gönderdi. Mektupta şöyle yazıyordu: ‘Sana bir olay geldi-
ğinde Allah’ın Kitabı’yla hükmet. Şayet Allah’ın Kitabı’nda olmayan bir mesele gelirse o zaman
Resûl’ünün sünnetiyle hükmet. O iki kaynakta olmayan bir mesele gelirse, insanların üzerinde
toplandığı görüşle hükmet. Bu da olmazsa dilediğin şekilde yaparsın.” (Nesai, 5399)
Abdullah ibni Mesud şöyle der: “Bir zamanlar oldu ki biz hiçbir hüküm vermezdik. Hüküm vere-
cek durumda değildik. Allah takdir etti de bu gördüğünüz derecelere ulaştık. Bugünden sonra
bir kimseye hüküm vermesi için bir mesele arz olduğunda o konuda Allah’ın Kitabı’nda bulun-
mayan bir sorunla karşılaşırsa Peygamber’in verdiği hükme uysun. Ona göre sorunu çözüme
kavuştursun. Ne Allah’ın Kitabı’nda ne de Resûl’ünün sünnetinde bulunmayan bir meseleyle kar-
şılaşırsa salih insanların hüküm verdikleri gibi hüküm versin. Sizden biriniz, ‘Ben korkarım. Ben
korkarım, hüküm veremem.’ demesin. Çünkü helal bellidir, haram bellidir, ikisinin arasında karışık
ve benzeşen işler vardır. Şüpheliyi bırak, şüpheli olmayana bak.” (Nesai, 5397)
41
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ
Meymun ibni Mihran’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir: “Ebu Bekir, kendisine davacılar geldiği za-
man meseleyi halletmek için Allah’ın Kitab’ına bakardı. Eğer onda hükmedeceği şeyi bulursa
onunla hüküm verirdi. Meselenin hükmünü Kitap’ta bulamadığında bu konuda Resûlullah’tan
(sav) bir sünnet biliyorsa onunla hüküm verirdi.
Eğer o mesele kendisini çaresiz bırakırsa Müslimlere sorar ve derdi ki: ‘Bana şöyle bir mesele gel-
di, bunun fetvasını biliyor musunuz? Resûlullah (sav) bu konuda bir fetva vermiş mi?’
Çoğu zaman pek çok insan yanına toplanır ve Resûlullah’tan (sav) o işin hükmünü ortaya koyarlar-
dı.
Bunun üzerine Ebu Bekir şöyle derdi: ‘Aramızda, Peygamber’den (sav) gelen bilgileri muhafaza
eden kimseleri bırakan Allah’a hamdolsun.’
Resûlullah’ın (sav) sünnetinden bir hüküm bulmak onu zor durumda bırakırsa bu sefer insanların
ileri gelen ve seçkinlerini toplar, onlarla istişare ederdi. Bu insanların görüşleri bir konuda birle-
şince de onunla hüküm verirdi.” (Darimi, 163)
Abdullah ibni Ebi Yezid’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“İbni Abbas’a bir mesele sorulur da onun hükmü Kur’ân’da varsa onu haber verirdi. Eğer Kur’ân’da
olmayan bir konu ise Resûlullah’tan bu konuda rivayet varsa onu haber verirdi. Eğer sünnette
olmayan bir konu ise Ebu Bekir ve Ömer’den nakledilen hükmü bildirirdi. Onlardan gelen bir
hüküm de yoksa o zaman o konuda kendi görüşüyle hüküm verirdi.” (Darimi, 168; Musannef, İbni
Ebi Şeybe, 20346)”
Sahabeden sonra meratibu’l edille anlayışında bozulmalar oldu. Bunlardan biri de onların açıkça
“önce Kur’ân, sonra sünnet” anlayışının “önce Kur’ân ve sünnet” şeklinde değiştirilmesidir. Bu da
bizi çok daha önemli bir gerçeğe ulaştırır: “Kur’ân’ı ve sünneti Selefin anladığı gibi anlama” iddia-
sındaki toplumların “seleften” kastının “kimler” olduğu noktasında bir kapalılık söz konusudur.
• Rivayete sahih diyen âlimler
“ ‘Ebu Davud (öl. 275/889), rivayet hakkında herhangi bir değerlendirmede bulunmamış, sükût
etmiştir. Mekkelilere yazdığı risalesinde, kitabında şiddetli zayıflığı bulunan hadisleri açıkladığını,
senedi sahih olmayan bazı rivayetlerin bu kapsama girdiğini belirtmiştir. Hakkında herhangi bir
açıklama yapmadığı hadislerin sâlih olduğunu, bir kısmının bir kısmından daha sahih olduğu
bilgisini vermiştir. (bk. Ebu Davud, Risâletü Ebî Dâvud ilâ ehl-i Mekke, thk. Muhammed b. Lütfî
es-Sabbâğ, Beyrut: el-Mektebü’l-İslâmî, 1405/1985, 27-28) İbnu’s-Salâh, müellifin bu tabiri ‘hasen’
anlamında kullandığını belirtmiştir. (İbn Salâh, Mukaddime, 24) Ebu Davud’un açıklamalarından,
salih dediği rivayetlerin senedi sahih ve şiddetli zayıflığı bulunmayan hadisler olduğu anlaşıl-
maktadır. Senedi sahih olan ve şiddetli zayıflığı bulunmayan hadisler dinî bir meselede delil
olarak kullanılabilecek niteliktedirler ve makbul sayılırlar.’ (Mücteba Uğur, ‘Sâlih’, Hadis Terimleri
Sözlüğü, 352)
‘Hatîb (öl. 463/1071), rivayetin Hıms’lı bilinmeyen (meçhul) kimselerden rivayet edilmesi sebe-
biyle sahih olmadığını söyleyerek itiraz eden muhaliflere ‘El-Hâris b. Amr’ın ‘Muaz’ın ashabından
olan Hıms’lı bazı insanlardan’ şeklindeki sözü, hadisin şöhretine ve ravilerinin çokluğuna delalet
eder. Muaz’ın fazileti ve zühdü bilinmektedir. Onun ashabının da dindarlık, güvenilirlik, zühd ve
salah özellikleri zahirdir.’ cevabını vererek rivayetin sahih olduğunu ifade etmiştir. Yine isnadda
yer alan Muaz’ın ashabının kim olduklarına delalet etmek üzere Ubade b. Nüsey, Abdurrahman
b. Ğunm, Muaz (ra) isnadını zikretmiş ve bu isnadın muttasıl olduğunu, ricalinin güvenilirlikleri
ile bilinen kimseler olduğunu, ilim ehlinin onların rivayetlerini kabul ettiklerini ve delil olarak
kullandıklarını belirtmiştir.’ ( Hatîb, el-Fakîh ve’l-Mütefakkih, 1/472)
‘İbni Abdilberr (öl. 463/1071), rivayetin sahih ve meşhur olduğunu, adaletli imamlar tarafından
rivayet edildiğini, usul olarak içtihad ve kıyasın temelini oluşturduğunu belirtmiştir.’ ( İbni Abdil-
berr, Câmiu Beyâni’l-İlmi ve Fadlih, 2/893)
42
MUKADDİME/ÖN SÖZ
‘İbnu’l Arabî (öl. 543/1148), Muaz (ra) hadisinin sahih ve muttasıl isnadlı olmadığı görüşüne katıl-
mamış ve kendi görüşünün ‘Sened ve mana olarak sahih’ şeklinde olduğunu belirtmiştir. Sahih
olduğuna delalet etmek üzere hadisin meşhur olduğunu, hadisi Şu’be ibni El-Haccâc’ın, ondan
da güvenilir olan çok sayıda kişinin naklettiği bilgisini vermiştir.’ ( Muhammed b. Abdillah b.
Muhammed İbn Arabi el-Meâfirî, el-Mesâlik fî şerhi Muvattai Mâlik, Haz. Yûsuf el-Karadâvî, (Dâ-
ru’l-Garbi’l-İslâmi, 1428/2007), 6/243)
‘İbni Kudâme el-Makdisî (öl. 620/1223), kıyasın nakli delilleri içerisinde zikrettiği rivayetin sahih
olmadığını dile getirenlere karşı çıkar ve ‘Bu hadisi El-Hâris ibni Amr Hıms’lı insanlardan rivayet
ediyor. El-Hâris ve adamlar meçhuldür, diyorlar. Tirmizi öyle diyor. Sonra bu hadis kıyas konu-
sunda açık (bir delil) değildir, (tahkiki menat tür bir içtihada girer) diyorlar. Biz de diyoruz ki,
hadisi Ubâde ibni Nüsey, Abdurrahmân ibni Ğunm, Muaz’dan (ra) rivayet etmiştir. Ayrıca hadisi
ümmet kabul ile karşılamıştır. Mürsel olması ona zarar vermez.’ ‘ (Muvaffakuddîn Abdullah ibni
Ahmed ibni Muhammed ibni Kudâme el-Makdisî, Ravdatu’n-Nâzır, Haz. Şa’bân Muhammed İs-
mâîl, (el-Mektebetü’l-Mekkiyye, 1419/1998), 2/170)
‘İbni Teymiyye (öl. 728/1328), Kur’ân’ın en güzel tefsirinin Kur’ân ile yapılan tefsir olduğunu söy-
ledikten sonra, bu konuda Kur’ân’dan bir şey bulunmadığında sünnetle tefsir edilmesi gerek-
tiğini ifade etmiş, delil olarak da Muaz (ra) hadisini göstermiştir. Hadisin sahih olduğunu ifade
etmek üzere de ‘Hadisin müsned ve sunenlerde ceyyid bir isnad ile yer aldığı’ bilgisini vermiş-
tir.’ (Takıyyüddîn Ahmed ibni Abdilhalîm ibni Mecdiddîn Abdisselâm ibni Teymiyye el-Harrânî,
Mecmû’u’l-Fetâvâ, Tertib Abdurrahmân ibni Muhammed ibni Kasım, (Mucemmau’l-Melik Fehd,
1425/2004), 13/364)
‘İbni Kayyım el-Cevziyye (öl. 751/1350), isnadda ismi zikredilmeyen Muaz’ın arkadaşlarının ol-
masının hadisin sıhhatine zarar vermediğini söylemiştir. Bu durumun hadisin şöhretine delalet
ettiğini, Muaz’ın (ra) ashabının din, ilim, fazilet ve doğruluk yönleriyle meşhur olduklarını, içlerin-
de itham edilmiş, yalancı veya cerh edilmiş kimse bulunmadığını, bilakis hayırlı ve fazilet sahibi
Müslümanlardan olduklarını vurgulamış ve isnadda yer alan Şu’be’nin hadisine hadis imamları-
nın itimat ettiklerini söylemiştir.’ (Şemsüddîn Muhammed ibni Ebî Bekr ibni Eyyûb ez-Züraî İbn
Kayyim el-Cevziyye, İ’lâmü’l-Muvakkiîn, thk. Ebû Ubeyde Meşhur ibni Hasen, (Dâru İbnü’l-Cevzî,
1423), 2/351)
‘İbni Kesir (öl. 774/1373), Kur’ân’ın sünnetle tefsiri kapsamında, Kur’ân’da bir ayet bulunmadığı
zaman sünnete başvurulması gerektiğini söylemiş ve Muaz hadisini örnek olarak vermiştir. Riva-
yetin sonunda ‘Bu hadis, müsned ve sünenlerde ceyyid bir isnad ile yer almaktadır.’ değerlendir-
mesini yapmıştır.’ (İmâdüddîn İsmâîl ibni Şihâbiddîn Ömer ibni Kesîr, Tefsîru’l-Kurâni’l-Azîm, thk.
Sâmî ibni Muhammed es-Selâme, (Dâru’t-Tîbe, 1418/1997), 1/7. Buradaki ifade İbni Teymiyye’ye
aittir. İbn Kesir isim zikretmeden nakletmiştir. (bk. İbni Teymiyye, Mecmû’u’l-Fetâvâ, Tertib Ab-
durrahmân ibni Muhammed ibni Kasım, (Mucemmau’l-Melik Fehd, 1425/2004), 13/364)
‘Şevkânî (öl. 1250/1834) rivayet hakkında tartışmalar olsa da Hafız İbni Kesir tarafından tarikleri
ve şahidlerinin bir cüzde bir araya getirildiğini ve ‘İmamların itimat ettiği hasen meşhur hadis’ de-
diğini aktarmıştır. Hadis hakkında hadis imamlarının uzun uzadıya şeyler söylediğini, bazılarının
‘Batıl olup aslı bulunmadığını’, bazılarının ‘Hasen olup kendisiyle amel edilebileceğini’, bazıları-
nın ‘Zayıf’ dediklerini aktardıktan sonra, hak olanın ‘Hasen liğayrihi ve kendisiyle amel edilen bir
hadis’ olduğunu belirtmiştir.’ (Muhammed b. Alî b. Muhammed eş-Şevkânî, el-Fethu’r-Rabbânî,
thk. Muhammed Subhî ibni Hasen, (Mektebetü’l-Cîli’l-Cedîd, ts.), 9/4485)” (Hadis ve Fıkıh Usûlü
Alimlerinin Hadislerin Değerlendirilmesine Farklı Yaklaşımları Üzerine Bir İnceleme: Muâz’ın (ra)
İctihad Hadisi Örneği, Doç. Dr. Halis Demir, Necdet Aydoğdu, s. 57-60)
• Rivayete zayıf diyen âlimler
“ ‘Buhari (öl. 256/870), Şu’be, Ebû Avn, Muğîre ibni Şu’be’nin Yeğeni el-Hâris b. Amr, Muaz’ın as-
habı isnadı re’y ile içtihad konusunda merfu olarak nakledildiğini, Ebû Avn’ın el-Hâris’ten riva-
43
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ
yetinin sahih olmadığını belirtmiş ve sadece bu isnad ile bilindiğini belirtmiştir. (Buhârî, et-Tâ-
rihu’s-Sağîr, thk. Mahmûd İbrâhîm Zâyed, (Beyrut: Dâru’l-Ma’rife, 1406/1986), 1/304.) Başka bir
yerde de, yukarıdaki isnad ile yapılan rivayetin mürsel olduğunu, sahih olmadığını söylemiştir.’
(Buhârî, et-Târîhu’l-Kebîr, 2/277)
‘Tirmizi (öl. 279/892), rivayeti zikrettikten sonra ‘Bu sadece bu tarikten bildiğimiz bir hadistir.
Bana göre isnadı muttasıl değildir, Ebû Avn es-Sakafî’nin ismi Muhammed b. Ubeydillâh’tır.’ açık-
lamasını yapmıştır.’ (Tirmizi, Ahkâm, 3)
‘Ukaylî (öl. 322/934), Buhari’nin yukarıdaki sened ile rivayet edilen hadis hakkında ‘Sahih değildir,
sadece mürsel olarak biliniyor’ dediğini nakletmiştir.’ (Muhammed ibni Amr ibni Musa ibni Ham-
mâd el-Ukaylî, Kitâbu’d-Duafâi’l-Kebîr, thk. Abdülmu’tî Emîn Kal’acî, (Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İl-
miyye, 1404/1984), 1/215)
‘Dârekutnî (öl. 385/995), Şu’be, Ebû Avn, el-Hâris b. Amr, Muaz’ın ashabı, Muaz isnadıyla rivayet
edildiğini, Şu’be’den de Yezîd ibni Harun, Yahya el-Kattan, Âsım ibni Ali ve Gunder’in naklettiği
bilgisini vermiştir. Rivayetin muttasıl senedleri olduğunu söyleyen Dârekutnî, mürsel olanının
(Muâz’ın ashabı, Peygamber (sav) ) daha sahih olduğunu ifade etmiştir.’ (Ali ibni Ömer ibni Ahmed
ed-Dârekutnî, el-’İlelü’l-vâride fi’l-ehâdîsi’n-nebeviyye, thk. Mahfûzurrahmân Zeynullâh es-Se-
lefî, (Riyâd: Dâru Tîbe, 1405/1985), 6/88.)
‘İbni Hazm (öl. 456/1064), rivayet hakkında ‘Sâkıt’ (Adaletten düşmüş manasına cerh ifadelerin-
dendir. Beşinci derece lafızları içerisinde yer alır ve ağır cerhe delalet eder. Cerhin dördüncü mer-
tebesinden itibaren herhangi bir derecesine delalet eden lafızlarla cerh edilmiş raviler adalet
vasfını kaybetmiş olurlar. Bu itibarla hadisleri yazılmaz, itibar için dikkate alınmaz, şahid olarak
kullanılmaz. Mücteba Uğur, ‘Sâkıt’, Ansiklopedik Hadis Terimleri Sözlüğü, Ankara: TDV Yayınları,
2018), 352) hükmünü vermiştir. Bu rivayetin bu tarik dışında başka bir tarikten rivayet edilmedi-
ğini, adı bilinmeyen ve meçhul bir topluluktan rivayet edildiğini, kim olduğu bilinmeyenin hüc-
cet olmayacağını belirten İbni Hazm, isnadda el-Hâris b. Amr’ın bulunduğunu, meçhul olup kim
olduğunun bilinmediğini ve bu hadisin onun dışında başka bir tarikten gelmediğini söylemiştir.
Buhârî’nin yukarıda verdiğimiz değerlendirmesini de zikreden İbn Hazm, dinin kemâle erdiğini,
Kur’ân’da hiçbir şeyin eksik bırakılmadığını ifade eden ayetlerden örnekler vererek bu rivayetin
açıkça yalan ve uydurma olduğunu vurgulamıştır.’ (Ali b. Ahmed b. Said İbn Hazm, El-İhkâm fî
usûli’l-ahkâm, thk. Ahmed Muhammed Şâkir, (Beyrut: Dâru’l-Âfâki’l-Cedîde, 1403/1983), 7/112.)
‘İbnu’l Cevzî (öl. 597/1201), fakihlerin tamamı bu hadisi kitaplarında zikretmiş ve bu rivayete iti-
mad etmiş olsalar da sahih olmadığını söylemiş, anlamı doğru olarak kabul edilse de sübutunun
bilinmediğini, zira el-Hâris b. Amr’ın meçhul, Muaz’ın Hıms’lı ashabının bilinmediğini, bu sebep-
lerle sübutunun bilinir bir tarafının bulunmadığını belirtmiştir.’ (Cemâlüddîn Abdur-rahmân b. Alî
b. Muhammed İbnü’l-Cevzî, el-’İlelü’l-mütenâhiye fi’l-ehâdîsi (ahbâri)’l-vâhiye, thk. Halîl el-Mey-
yis, (Beyrut: Dâru’’-Kütübi’’-İlmiyye, 1403/1983), 1/758 (1264).)
‘İbnu’l Kattan (öl. 628/1231), rivayetin müsned olmadığını ve sahih bir tarikinin bulunmadığını
belirtmiş, isnaddaki el-Hâris’in, Muğîre ibni Şu’be’nin yeğeni olduğunu, durumunun bilinmedi-
ğini, ondan Ebû Avn Muhammed ibni Ubeydillâh es-Sekafî dışında rivayette bulunan kimsenin
bilinmediğini söylemiştir.’ (Ali ibni Muhammed ibni Abdilmelik İbnu’l Kattan, Beyânü’l-Vehm ve’l-
İhâm, thk. el-Hüseyn Âyet Saîd, (Riyâd: Dâru Tîbe, 1417/1997), 3/68 (736).
‘İbni Mülakkîn (öl. 804/1401), usul kitapları ile fakihler ile muhaddislerin kitaplarında çokça tek-
rar edilmiş olması ve ona itibar etmiş olmalarıyla birlikte bu rivayetin tanıdığı nakil ehli âlim-
lerin icmaı ile zayıf bir hadis olduğunu söylemiştir.’ (Sirâcüddîn Ömer b. Alî b. Ahmed İbn Mü-
lakkîn el-Ensârî, el-Bedru’l-Münir, thk. Mustafa Ebü’l-Gayt Abdülhayy v. dğr., (Riyâd: Dâru’l-Hicre,
1425/2004), 9/534.)
‘Elbânî (öl. 1420/1999), isnadının zayıf olduğunu belirtmiştir. (Tirmizi, ‘Ahkâm’, 3. Elbânî’nin notu.)
44
MUKADDİME/ÖN SÖZ
Başka bir yerde de münker olduğunu söylemiştir.’ (Muhammed Nâsıruddîn el-Elbânî, Silsile-
tü’l-Ehâdisi’d-Daîfe, (Riyâd: Mektebetü’l-Meârif, 1412/1992), 2/273 (881).)
‘Şuayb el-Arnaûd (öl. 1438/2016) da rivayeti isnadı açısından sıhhatli bulmamıştır. Muâz b. Ce-
bel’in rivayette geçen arkadaşlarının müphem, el-Hâris b. Amr’ın meçhul olduğunu belirterek,
isnadının zayıf olduğunu söylemiştir. Bu değerlendirmelerden sonra Fahr el-Pezdevî, Cüveynî,
Ebûbekr İbn el-Arabî, Hatîb el- Bağdâdî, İbn Teymiyye, İbn Kesîrîn, İbnü’l-Kayyim ve Şevkânî gibi
muhakkik âlimlerin eserlerinde bu rivayetin sahih olduğuna meylettikleri bilgisini vermiştir.’ (Bk.
Arnaûd, Sünenü Ebî Dâvud, 5/444.)”
(Hadis ve Fıkıh Usûlü Alimlerinin Hadislerin Değerlendirilmesine Farklı Yaklaşımları Üzerine Bir
İnceleme: Muâz’ın (ra) İctihad Hadisi Örneği, Doç. Dr. Halis Demir, Necdet Aydoğdu, s. 60-62)
• Muaz Hadisine Dair Genel Değerlendirme
ɂ Muaz hadisini eleştiren ilk âlim -elimizdeki verilere göre- Buhari’dir (rh). Dikkatimi çeken nokta
şudur: Buhari’den (öl. 256) önce bu hadisi rivayet eden İmam Şafii (öl. 204) Ebu Davud Teyalisi (öl.
204), İbni Sa’d (öl. 230) Ahmed ibni Hanbel (öl. 241) hadisle ihticac etmişlerdir. İlk olarak Buhari
(rh) hadisi eleştirmiş, ondan sonra gelenler de onun sözünü aktararak rivayeti tenkit etmişlerdir.
Acaba Buhari’den önce yaşayan muhaddisler neden Haris ibni Amr olayını sorun etmemişlerdi?
Acaba onlar Şu’be’nin (rh), ondan rivayette bir beis görmemesine mi itimat etmişlerdi? Veya bu
durum ilk dönem hadisçileriyle sonradan gelenler arasında usul farklılıkları olduğuna mı işaret
eder?
ɂ Usulu’l Hadis ilminde istikrar bulan kaidelere göre Muaz hadisinin isnadı; irsal ve ravideki
cehalet nedeniyle zayıftır.
ɂ Muaz hadisine yöneltilen metin tenkitleri, güçlü tenkitler değildir.
ɂ Muaz hadisi için “Şöhreti isnada ihtiyaç bırakmaz.” anlayışı yaygın kabuldür. Hadisi tashih
eden âlimler farklı gerekçeler sunsa da -gerekçelerinin zayıf olduğunun farkında olduklarından-
sözlerini “Ümmet telakkiyle kabul etti.” veya “Şöhreti isnada ihtiyaç bırakmaz.” şeklinde bağlarlar.
Kitaplarımızda sıkça karşılaştığımız mezkûr yaklaşım, tatmin edici değildir. Özellikle günümüzde
birçok uydurma hadis, genelin ortak kabulüdür. Rivayet ilimlerinde zayıflama ve hurafelerin ya-
yılmasıyla birlikte bu yaklaşım; din anlayışımıza zarar vermeye müsaittir.
ɂ Bu rivayetin isnadı zayıf olsa da metinde yer alan hüküm, sahabenin ortak usulüyle aynıdır.
Yukarıda Ebubekir, Ömer, İbni Mesud ve İbni Abbas’tan (r.anhum) nakillerde bulunduk. Ayrıca sa-
habe hem kıyas yapmış hem de içtihadda bulunmuştur. İbni Kayyım (rh) şöyle der:
“Sahabe-i Kiram Olaylar Hakkında İçtihad Edip Kıyas Yaparlardı
Resûl-i Ekrem’in sahabileri, meydana gelen yeni olaylar karşısında benzeri benzere kıyas ederek
içtihadda bulunuyorlardı.
Esed ibni Musa >> Şu’be >> Zübeyd El-Yami >> Talha ibni Musarrif >> Mürra Et-Tabib senediyle
rivayet edildiğine göre Ali ibni Ebu Talib şöyle demiştir:
“Her millet, başkalarında bulunmayan ve kendi durumlarına uygun bir delil ve kendilerine ge-
rekli bir maslahata göre davranır. Hak, akıl sahipleri nezdinde mukayeseyle bilinir.” ( El-Fakîh ve’l
Mutefakkih, 1/476) Hatib ve başkaları bunu merfu olarak rivayet etmişlerdir, ancak merfu olması
sahih değildir.
Ashab-ı Kiram, Resûlullah (sav) zamanında içtihad etmiş, ancak Peygamber onları azarlamamıştır.
Nitekim O, Ahzab Günü ikindi namazının Kurayzaoğulları’nın arazisinde kılınmasını emretmiş,
(Buhari, 946; Muslim, 1770) buna rağmen sahabeden kimileri Resûlullah’ın (sav) bu emrini, “Resû-
lullah bizden namazı tehir etmemizi değil, cihada hemen çıkmamızı istemiştir.” diyerek yorum-
lamış ve namazı yolda kılmış; diğer bir zümre de namazı Kurayzaoğulları’nın arazisine varınca-
ya kadar geciktirmiş ve gece vakti namazı kılmışlardır. Bunlar da Peygamberimizin bu emrini
45
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ
yorumlamamış ve zahirî lafzına bakarak hareket etmişlerdir. Bunlar, bu hâlleriyle Zahir ehlinin,
öncekiler de kıyas ve yorum ehlinin ilk örneklerini teşkil etmiş olmaktalardır.
Ali, Yemen’deyken kendisine, bir çocuk hakkında tartışan üç kişi gelmiş ve her biri, “O, benim oğ-
lumdur.” demiştir. Bunun üzerine Ali aralarında kura çekmiş, kura sonucunda çocuk, kurayı atan
kişiye düşmüş. Ayrıca o, bu kişinin diğer iki kişiye diyetin üçte ikisini ödemesini emretmiştir. Olay
Resûl-i Ekrem’e ulaşınca Ali’nin bu içtihadına, azı dişleri görünecek şekilde gülümsemiştir. (Ebu
Davud, 2270; Nesai, 3488; İbni Mace, 2348)
Sa’d ibni Muaz, Kurayzaoğulları hakkında içtihad etmiş ve onların arasında hüküm vermiştir. Pey-
gamberimiz de (sav) onun bu içtihadını tasvip etmiş ve “Allah’ın hükmüyle hükmettin.” ( Buhari,
3043; Müslim, 1768; Ebu Davud, 5215; Ahmed, 11168) buyurmuştur.
İki sahabi yola çıkmış, namaz vakti gelmiş, yanlarında su olmadığından teyemmüm ederek na-
mazlarını kılmış-lardı. Namaz vakti çıkmadan su bulunca birisi namazını iade etmiş, diğeri etme-
mişti. Peygamber her ikisini de onaylamış, iade etmeyene, “Sünnete uygun davrandın, namazın
sana yeter.”; iade edene de, “Sana iki ecir vardır.” buyurmuştur. (Ebu Davud, 338; Nesai, 433; Hadis
Ebu Said El-Hudri’den rivayet edilmiştir ve sahihtir. (bk. Zeylaî, Nasbu’r Râye, 1/160))
Mücezzez El-Müdlici, kıyafe ilmine ( Kıyafe: İki kişinin organlarındaki benzerlikten, aralarında
kan bağı bulunduğunu ve karakterlerinin nasıl olduğunu tespite yarayan tahminî bilgi (Mehmet
Serhan Tayşi, “Kıyafe”, DIA, 508)) başvurduğu zaman kıyas yapmış olmaktadır. Nitekim o bu ilme
dayanarak, Zeyd ile oğlu Usame’nin ayaklarının birbirleriyle aynı olduğunu söyleyince Resûlullah
(sav) bu kıyasın sıhhatine ve hakka uygunluğuna duyduğu memnuniyetten yüzü parlayacak şe-
kilde gülümsemiştir. (Buhari, 23; 31; Müslim, 38; Ebu Davud, 30-31; Tirmizi, 5; Nesai, 51. Aişe’den
(r.anha) şöyle rivayet edilmiştir: “Bir gün Resûlullah (sav) eve mutlu bir şekilde gelmiş, öyle ki sevin-
cinden yüzü aydınlanmış. Sebep olarak da şöyle buyurmuş: ‘Görmedin mi? Mücezziz demin Zeyd
ibni Harise ile Usame ibni Zeyd’in ayaklarına baktı ve ‘Bu ayaklar birbirlerinin aynısıdır.’ dedi.’ “)
Zeyd beyaz, oğlu Usame ise siyahtı. Bu nesep bilimcisi, fer’i, aslına mukayese ederek hüküm ver-
miş; siyahlık ve beyazlık gibi özellikleri devre dışı bırakarak hükmü etkilemeyeceğini göstermiş-
tir.
Ebu Bekir Es-Sıddık’ın kelale hakkında söylediği sözler daha önce geçmişti: “Bu konuda kendi gö-
rüşümü söylüyorum. Doğruysa Allah’tan, yanlışsa benden ve şeytandandır. Bana göre o; baba ve
çocuk dışında olanlardır.” (Darimi, 3015; Es-Sunenu’s Sağîr, Beyhaki, 2387; Şa’bi, Ebu Bekir’den bir
şey işitmemiştir. Dolayısıyla hadis zayıftır.) Ömer halife olunca, “Ebu Bekir’in yaptığı bir içtihadı
reddetmekten Allah’tan hayâ ederim.” demiştir.
Şa’bi’nin (rh) naklettiğine göre Ömer, Şurayh’a şöyle demişti: “Allah’ın Kitabı’nda açıkça gördüğün
şeylerle hükmet. Ondan hiçbir şey bilmiyorsan o zaman Resûl-i Ekrem’in verdiği hükümlerden
bildiklerinle; o konuda da bir bilgin yoksa hidayete ermiş imamların görüşlerinden bildiklerinle
(hükmet). O konuda da bir şey bilmezsen o zaman kendi yorumunu yap. İlim ve salah ehli ile
istişare et.”
İbni Mesud, mufevvize hakkında içtihad etmiş ve “Bu konuda kendi görüşümü söylüyorum.” de-
mişti. Allah Teâlâ da onu doğruya muvaffak kılmıştı.
Sufyan, Abdurrahman El-İsfehani’den naklederek İkrime’nin şöyle dediğini rivâyet etmiştir: “İbni
Abbas, beni Zeyd ibni Sabit’e göndererek, (mirasta) koca ve ana baba hakkında soru sormamı
istemişti. Zeyd, ‘Kocaya yarım, anneye kalanın üçte biri, geriye kalan da babaya.’ demiş, İkrime,
‘Bunu Allah’ın Kitabı’nda bulduğun bir şeyden mi söylüyorsun, yoksa senin yorumun mu?’ diye
sorunca da, ‘Ben kendi yorumumu söyledim. Ben (miras payında) anneyi babadan üstün gör-
mem.’ cevabını vermiştir.
Ali ibni Ebu Talib ile Zeyd ibni Sabit mükâtebi, dede ve kardeşlere mukayese etmiş; İbn Abbas da
azı dişleri parmaklara mukayese ederek diyette eşitlemiştir.’ ” (İ’lâmu’l Muvakki’în, 1/242-244)
46
MUKADDİME/ÖN SÖZ
Hâliyle Muaz (ra) hadisi zayıf olsa da metnin içerdiği hüküm, başka rivayetlerle sabit olmuştur.
Allah (cc) en doğrusunu bilir.
Konu bir bütün olarak şu kaynaklardan yararlanılarak hazırlanmıştır:
ɂ İ’lâmu’l Muvakki’în, 2/344-354, Tahkik Meşhûr Hasen Âlu Selman
ɂ Et-Tahkîkât ve’t Tenkîyât Es-Selefiyyât Alâ Metni’l Varakât, Meşhûr Hasen Âlu Selman, s. 481-
493
ɂ Silsiletu’l Ehâdîsi’d Daîfeti ve’l Mevdûa, El Elbânî, 2/273
ɂ İthâfu’l Fudalâi Bi Tahrîci Hadîsi Muâz Bin Cebel Fî’l Kadâ, Şeyh Neşet Kemal
ɂ Hadîsu Muâz Fî’l İctihâd Beyne’l Kabûli ve’r Red, Prof. Dr. Muhammed Seyyid Ahmed Şahâta
ɂ Fıkıh Usulüne Kaynaklığı Açısından Muâz Hadisinin Tahlili Ve Tenkidi, Doç. Dr. Yusuf Akgül
ɂ Hadis ve Fıkıh Usûlü Alimlerinin Hadislerin Değerlendirilmesine Farklı Yaklaşımları Üzerine Bir
İnceleme: Muâz’ın (r.a.) İctihad Hadisi Örneği, Halis Demir, Necdet Aydoğdu (Hadisin tashih ve
tazifine dair nakiller bu çalışmadan alınmıştır.)
ɂ İçtihatta Meşruiyet Arayışları: Muaz Hadisi Ertuğrul Tülekoğlu (Yüksek Lisans), s. 60-166
47
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ
Ömer (ra) Kadı Şureyh’e bir mektup gönderdi. Mektupta şöyle yazıyordu:
“Sana bir olay geldiğinde Allah’ın Kitabı’yla hükmet. Şayet Allah’ın Kitabı’n-
da olmayan bir mesele gelirse o zaman Resûl’ünün sünnetiyle hükmet. O iki
kaynakta olmayan bir mesele gelirse insanların üzerinde toplandığı görüşle
hükmet. Bu da olmazsa dilediğin şekilde yaparsın.” 56
Abdullah ibni Mesud (ra) şöyle der:
“Bir zamanlar oldu ki biz hiçbir hüküm vermezdik. Hüküm verecek durum-
da değildik. Allah takdir etti de bu gördüğünüz derecelere ulaştık. Bugünden
sonra bir kimseye hüküm vermesi için bir mesele arz olduğunda o konuda Al-
lah’ın Kitabı’nda bulunmayan bir sorunla karşılaşırsa Peygamber’in (sav) verdiği
hükme uysun. Ona göre sorunu çözüme kavuştursun. Ne Allah’ın Kitabı’nda
ne de Resûl’ünün sünnetinde bulunmayan bir meseleyle karşılaşırsa salih in-
sanların hüküm verdikleri gibi hüküm versin. Sizden biriniz, ‘Ben korkarım.
Ben korkarım, hüküm veremem.’ demesin. Çünkü helal bellidir, haram belli-
dir, ikisinin arasında karışık ve benzeşen işler vardır. Şüpheliyi bırak, şüpheli
olmayana bak.” 57
Abdullah ibni Ebi Yezid’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“İbni Abbas’a bir mesele sorulur da onun hükmü Kur’ân’da varsa onu haber
verirdi. Eğer Kur’ân’da olmayan bir konu ise Resûlullah’tan bu konuda riva-
yet varsa onu haber verirdi. Eğer sünnette olmayan bir konu ise Ebu Bekir ve
Ömer’den nakledilen hükmü bildirirdi. Onlardan gelen bir hüküm de yoksa
o zaman o konuda kendi görüşüyle hüküm verirdi.” 58
Yine muhaddislerin kitaplarına baktığımızda şunu görürüz. Onlar bir
hadiste varid olan hükmü, hakkında nas olmayan benzerlerine uygular,
benzer sonuca ulaşırlar. Oysa Zahiri fıkhı bu duruma şiddetle karşı çıkar.
İmam Buhari (rh) şöyle demiştir:
“Her Durumda, Cinsel İlişki Sırasında Bile Besmele Çekmek
İbni Abbas’tan (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
48
MUKADDİME/ÖN SÖZ
اللَّ ُه َّم َج ِّنبْ َنا الشَّ يْطَا َن َو َج ِّن ِب الشَّ يْطَا َن َما َر َزقْتَ َنا،ب ِْاس ِم اللَّ ِه
‘(Bismillah, Allah’ım bizi şeytandan uzak tut, şeytanı da bize rızık olarak ve-
receğin (çocuktan) uzak tut).’ derse ve o ilişki sebebiyle bir çocuklarının ol-
ması takdir edilirse şeytan ona zarar veremez.’ ” 59
Buhari (rh) aile ilişkisiyle ilgili bu hadisi, helaya girişte “Bismillah” deme-
ye delil olarak sunmuştur.
Zahirilerin karşı olduğu şeylerden biri ahkâmın “ta’lil” edilmesi, yani bir
hükme “niçin” sorusu sorarak onun illetinin tespit edilmesidir. Zira, Zahi-
rilere göre din taabbudidir. Allah (cc) hüküm koymuş, bize de teslim olup
inanmak düşmüştür. Nasıl, niçin gibi sorular Yüce Allah’ı sorgulamaya
kalkmaktır. Oysa, O (cc) şöyle buyurmaktadır:
“O, yaptıklarından sorulmaz; onlarsa sorulurlar.” 60
Bu anlayışı gereği Zahirilik şuna şiddetle karşı çıkar: “Bu nassın illeti şu-
dur. Bu illetin gerçekleşmediği yerde nasla amel edilmez.” veya “Nastaki emir/
nehiy şu illetten dolayıdır. İllet varsa emir/nehiy geçerli; illet yoksa emir/nehiy
zahirinden sarf edilir (vacip sünnet; haram mekruh olur) veya hüküm düşer.”
Hadis imamlarının böyle bir usulü yoktur. Onlar naslarda varid olan il-
letlere itibar etmiş; bu illetlerle yeni hükümler tespit etmiş, illetin gerçek-
leşmediği yerlerde nassın zahiriyle ameli terk etmişlerdir.
Örneğin; Allah Resûlü (sav) cuma günleri gusletmeyi emretmiştir:
Abdullah ibni Ömer’den (ra), Resûlullah’ın (sav) şöyle dediği nakledilmiştir:
“İçinizden kim cuma namazına gelirse boy abdesti alsın/gusletsin!” 61
49
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ
Ebu Said El-Hudri’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle
buyurmuştur:
“Cuma günü boy abdesti (gusül) almak, ergenlik çağına giren herkese (muh-
telim) gereklidir.” 62
Sahabiler cuma guslünün niçin emredildiğini şöyle aktarmışlardır:
Aişe Annemizden (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) zamanında insanlar gerek evlerinden gerekse Medine’ye dört
mil mesafedeki veya daha uzak bölgelerdeki yerleşim birimlerinden (avâli)
nöbet usulüyle cuma namazına gelirlerdi. Bunlar namaza üstleri başları toz
içinde gelirlerdi. Terledikleri için toz toprak vücutlarına iyice yapışırdı ve be-
denlerinden ter kokusu yayılırdı. Bir defasında bunlardan birisi Resûl’ün (sav)
yanına geldi. Ben de orada bulunuyordum. Peygamber (sav) o şahsa şöyle bu-
yurdu: ‘Bari bugün için temizlenseniz, ne kadar iyi olur!’ ” 63
İkrime’den (rh) şöyle rivayet edilmiştir:
“Iraklılardan bir grup kimse İbni Abbas’a gelerek, ‘Ey İbni Abbas! Cuma günü
gusletmeyi vacip görür müsün?’ dediler.
İbni Abbas, ‘Hayır vacip değil, ama yıkanmak daha iyi olup, yıkanan da daha
hayırlı bir iş yapmış olur. Gusletmeyene de gusletmesi vacip değildir. Cuma
günü gusletmenin nasıl başladığını size haber vereyim: İnsanlar çok çalışıyor-
lar ve yün elbiseler giyiniyorlardı. Yüklerini sırtlarında taşıyorlardı. Mescidleri
dar, tavanı basıktı ve tavan bir gölgelikten ibaretti. Sıcak bir günde Resûlullah
(sav) mescide geldi. Yün elbiseler içinde insanlar terlemiş ve etrafa kötü kokular
50
MUKADDİME/ÖN SÖZ
51
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ
Tirmizi (rh) guslün farz olmayıp bir fazilet olduğu sonucuna ulaşır. Onun
gerekçeleri ise şöyledir:
“Semure ibni Cundeb’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle bu-
yurmuştur:
‘Cuma günü kim abdest alırsa güzel bir iş yapmış demektir. Kim de gusleder-
se, bu yaptığı daha değerli ve kıymetlidir.’
Tirmizi: ‘Bu konuda Ebu Hureyre, Aişe ve Enes’ten de (r.anhum) hadis rivayet
edilmiştir.’
Tirmizi: ‘Semure hadisi hasendir. Katade’nin arkadaşlarından bir kısmı bu
hadisi Katade, Hasan ve Semure ibni Cundeb yoluyla da rivayet etmişlerdir.
Bir kısmı ise Katade’den Hasan yoluyla ‘mürsel’ olarak, yani rivayette sahabe
atlanıp tabiinin direkt Peygamber’den (sav) rivayeti şeklinde nakletmiştir.’
Peygamber’in (sav) ashabı ve daha sonraki dönem ilim adamları bu hadisle
amel etmiş olup, ‘cuma günü gusletmenin hoş olduğunu, fakat guslün yerine
normal abdestin de kâfi gelebileceğini’ söylemişlerdir.
Şafii (rh) diyor ki: ‘Peygamber’in (sav) cuma günü gusletmeyi emretmesi vacip
olmayıp abdest veya gusül kişinin istediğini seçmekte serbest olduğunu bil-
dirmektedir. Ömer hadisinde olduğu şekli de abdest de geçerlidir.’
Eğer Resûlullah’ın (sav) ‘Cuma günü boy abdesti alın.’ demesi vâcib olup, ab-
destle gusül arasında serbestlik olmasaydı Ömer ve Osman da bu gerçeği böy-
lece bilselerdi; Ömer, Osman’ı çevirir ve ‘Dön, gusül yap, gel.’ derdi. Bunca
bilgisine rağmen Osman’a bu mesele gizli kalmazdı. Ne var ki bu hadis, ‘Cuma
günü gusletmek kişi için değerli bir iştir, ama mutlaka yapılması gereken vacip
bir iş değildir.’ anlamını içermektedir.” 70
İbni Huzeyme (rh) guslü emreden hadisleri verir ve şu gerekçelerle vacip
olmadığını savunur:
• “Allah Resûlü (sav), ‘Cuma guslü vaciptir.’ dediği hadislerde ‘misvak kullan-
52
MUKADDİME/ÖN SÖZ
53
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ
54
MUKADDİME/ÖN SÖZ
Abdullah ibni Abbas da bunu (şehirlinin köylü adına ücretle satış yapama-
yacağını) kabul etmiştir.” 82
Abdullah ibni Abbas (ra) bu nehyin bir illeti olduğunu düşünmüştür. Gaye
piyasayı bilmeyen köylünün malını ucuza kaptırmasına, zarar etmesine
engel olmaktır. Öyleyse şehirli hiçbir kazanç elde etmeden, yardım gaye-
siyle köylünün malını alır ve onun adına satarsa; bu, yasak değildir. Yasak
olan simsarlık, komisyonculuktur.
İbni Abbas’tan (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“ ‘Şehre mal getiren kervanları şehir dışında karşılamayın.’
‘Şehirli, köylü adına satış yapmasın.’
(Hadisi rivayet eden Tavus dedi ki:) ‘İbni Abbas’a ‘Şehirlinin köylü adına sa-
tış yapmaması ne demektir?’ diye sordum.’
İbni Abbas, ‘Şehirli, köylü için komisyonculuk yapamaz.’ dedi.” 83
Zahiriler der ki: “Allah Resûlü şehirlinin, köylünün malını alıp satmasını ya-
saklamıştır. Nehiy bu alışverişin fasid/geçersiz, sahibinin günahkâr olduğunu
gösterir. İster yardım amaçlı ister komisyonculuk amaçlı olsun, şehirlinin (pi-
yasayı görmeden), köylünün malını alması yasaktır.” 84
Hadisçiler, Allah Resûlü’nün nehyini mutlak olarak almamış; İbni Ab-
bas’ın (ra) zikrettiği maksadı/gayeyi gözetmişlerdir. Yardımcı olmak niye-
tiyle yapılan aracılığı geçerli saymış, hatta sahibinin ecir alacağına inan-
mışlardır. Para kazanmak gayesiyle komisyonculuk yapanların alışverişini
fasid/geçersiz görmüşlerdir.
Buhari (rh) şöyle demiştir:
“Şehirli, Bir Ücret (Komisyon) Almaksızın Köylü Adına Satış Yapa-
bilir mi? Ona Yardım Edebilir mi? Öğütte Bulunabilir mi?
Peygamber (sav) şöyle buyurdu:
‘Biriniz kardeşinden nasihat istediğinde kardeşi ona nasihatte bulunsun.’
82. Buhari, 2159
83. Buhari, 2158; Müslim, 1521
84. El-Muhallâ, 7/374
55
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ
56
MUKADDİME/ÖN SÖZ
57
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ
Ebu Davud (rh) önce, “Kadınların Mescide Çıkması Hakkında Gelen Bab” 91
adı altında hadisleri nakleder. 92 Sonra “Bu Konuda Baskı Uygulamak/Ta-
vizsiz Olmak Hakkında Bab” 93 başlığı altında Aişe (r.anha) hadisini verir. 94
İbni Huzeyme (rh) bu hadisi şu başlık altında verir: “Kadınların mescide
çıkmasını engellemeyi yasaklamanın, onların bozulmadığı sürece olduğunun
delili” 95
Zahirilere göre hem sahabe sözü hüccet değildir; hem de sedd-i zerâi’
diye bir delil yoktur. Hâliyle ikisi de delil olmayan bu kıstaslar; Allah Resû-
lü’nün (sav) emriyle sabit bir durumu ortadan kaldırmaz. Hadis imamları-
nın usulü farklı olduğundan ulaştıkları netice de farklı olmuştur.
Ehl-i Hadis’in Zahiriliğe Nispet Edilme Nedenleri
Tevhid ve sünnet yönünden kurak topraklarımızda Ehl-i Hadis’in Za-
hirîliğe nispet edilmesi bir kısım gelenekçiler ve ilahiyatçı akademisyen-
ler tarafından ısrarla dile getirilmektedir.
Kanaatimizce bunun bazı nedenleri vardır:
• Gelenekçilerin M. Zahid Kevseri iddialarını; akademisyenlerin de
oryantalist iddialarını hiçbir ilmî tahkike tabi tutmadan, bir nakaratı
tekrarlar gibi tekrarlamaları.
• Ehl-i Hadis’in nas olan yerde rey ve kıyasla hükmetmeye; bir nas ol-
maksızın genel ilkeler gözeterek nasları zahirinden sarf etmeye şiddet-
le karşı çıkmaları! Ki; bugün bizler hadis imamlarının bu hassasiyeti-
nin ne kadar yerinde olduğunu görüyoruz. Zira bugün nerede bir şeriat
düşmanı zındık varsa; işe İmam Ebu Hanife’yi (rh) ve İmam Malik’i (rh)
överek başlıyor; 96 ardından İslam şeriatına kinini kusuyor. Elbette on-
91. Ebu Davud, Kitâbu’s Salât, 53. Bab
92. bk. Ebu Davud, 565-568
93. Ebu Davud, Kitâbu’s Salât, 54. Bab
94. bk. Ebu Davud, 569
95. İbni Huzeyme, 1698
96. İmam Malik (rh) Medine ehlinin ameline uymayan bazı hadislerle amel etmezdi. O (rh) Me-
dine ehli uygulamasını “amelî sünnet” kabul ederdi. Onların uygulamalarını Allah Resûlü’nden al-
dığına inanır, nesilden nesile aktarıldığı için sözlü sünnetten daha güçlü olduğunu kabul ederdi.
Ebu Hanife (rh) ise; ravinin rivayet ettiği hadise muhalefeti, geneli ilgilendiren mesele de az kişi-
nin hadisi rivayet etmesi, nasların genelinden çıkarılan külli kaideye hadisin muhalefeti… gibi
58
MUKADDİME/ÖN SÖZ
59
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ
Buna katılırsınız veya katılmazsınız; ancak rey ehlinin amacı, bir yandan
fıkhi melekelerini geliştirmek ve usul-füru bütünlüğünü sağlamak; 98 di-
ğer yandan eldeki naslardan olabildiğince çok hüküm istinbat etmektir.
Bugün, bu imamların ardına gizlenerek reycilik yapanlar; nasların kap-
samını genişletmek şöyle dursun, sahih nasları reycilik adı altında iptal
ediyor, modern cahiliyenin kabulleriyle uyuşmayan nasları yok sayıyor-
lar. Kurt, Yusuf ’un (as) kanından nasıl berîyse bunlar da Ebu Hanife (rh) ve
Malik’ten (rh) öyle berîdir.
Bu rey/içtihad kılıflı ibahilikleri karşısında Ehl-i Hadis’in nassı yücel-
ten ve nassa bağlılığı önemseyen usulünü buluyorlar. Bir kin ve adavetle
Ehl-i Hadis’i karalıyorlar.
• İslami kamuoyu nezdinde Zahirîlikle ilgili olumsuz bir algı olduğu
hakikattir. İbni Hazm’ın (rh) hiçbir kitabını okumamış, ancak sıkı bir İbni
Hazm eleştirmeni olan mebzul miktarda “ilim talebesi” vardır. Zahirîlikle
ilgili bu olumsuz algının oluşmasında İbni Hazm’ın (rh) muasırı olan, Ma-
liki âlim Kadı İbni’l Arabi’nin (rh) büyük payı vardır. Allah (cc) her ikisine
rahmetiyle muamelede bulunsun. Ehl-i Hadis’i Zahirîliğe nispet ede-
rek, Zahirîliğe dair olumsuz algıyla Ehl-i Hadis’i yermeyi umuyorlar. 99
60
MUKADDİME/ÖN SÖZ
zata yemin olsun ki onlar, ağıllarındaki tekelerden daha fazla birbirlerini kıskanmaktadır.’ ” (Câmiu
Beyâni’l İlmi ve Fadlih, 2123)
Sad ibni Müseyyeb’den şöyle rivayet edilmiştir: “İbni Abbas’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir: ‘İlmi,
nerede bulursanız alın. Fakihlerin birbirleri hakkındaki sözlerini ise kabul etmeyin. Zira onlar,
ağıldaki tekelerin birbirini kıskanmaları gibi birbirlerini kıskanmaktadır.’ ” (Câmiu Beyâni’l İlmi ve
Fadlih, 2125)
Hasan ibni Ebu Cafer’den şöyle rivayet edilmiştir: “Malik ibni Dinar’ın şöyle dediğini işittim: ‘Kurra
ve âlimlerin sözü, her şeyde kabul edilir; ancak birbirleri hakkında kabul edilmez. Çünkü onlar,
çiftleşmeleri için yanlarına bir keçi konulan ve biri buradan, diğeri de şuradan ses çıkararak o
keçiye doğru koşuşturan tekelerden daha fazla birbirlerine haset etmektedir.’ ” (Câmiu Beyâni’l
İlmi ve Fadlih, 2126)
Ka’bu’l Ahbar dedi ki: “Musa (as), ‘Ya Rabbi! Kulların arasında en âlim olan kimdir?’ dedi. Allah (cc)
şöyle buyurdu: ‘O, ilme hiç doymayan ve sürekli ilme aç olan âlimdir. Pek yakında cahil insanları
göreceksiniz ki ilim hususunda birbirlerine karşı övünüp böbürlenecek ve âdeta kadınların er-
kekler için birbirlerini kıskandıkları gibi ilim hususunda birbirlerine haset edeceklerdir. İşte bun-
ların da ilimde payları budur.’ ” (Câmiu Beyâni’l İlmi ve Fadlih, 2127)
Abdulaziz ibni Ebu Hazim dedi ki: “Babam Ebu Hazim’in şöyle dediğini işittim: ‘Bundan önceki
zamanda yaşayan âlimlerin hâli şöyleydi: Bir âlim, ilimde kendisinden daha üstün diğer bir âlimle
karşılaştığı zaman; bu onun için ganimet günü olurdu. Bir âlim, ilimde kendisiyle aynı seviyede
olan diğer bir âlimle karşılaştığı zaman; onunla ilmî müzakere yapardı. Eğer ilimde kendisinden
daha alt seviyede bulunan biriyle karşılaşacak olursa, asla ona karşı kibirlenip büyüklük tasla-
mazdı. Bu zamana gelince artık kişi kendisinden daha üstün olanı ayıplayıp kınamaya başlamış-
tır. Bunu da ondan bağımsız ve ayrı olmak arzusuyla yapmaktadır. Bunun için de insanlara, ona
ihtiyacı olmadığını göstermeye çalışmaktadır. Artık hiç kimse kendisiyle aynı seviyede olan diğer
bir kişiyle ilmî müzakere yapmamaktadır. Kendisinden daha alt seviyedeki biriyle karşılaşınca da
ona karşı kibirlenip büyüklük taslamaktadır. Böylece insanlar helak olmuşlardır.’ ” (Câmiu Beyâni’l
İlmi ve Fadlih, 2128)
Selef-i Salih’inden (Allah onlardan razı olsun) bazılarının, diğer bazıları hakkında birçok sözler
söyledikleri sabit olmuştur. Bu sözlerden bir kısmı öfke ve gazap hâlinde söylenmiş, diğer bir
kısmına ise İbni Abbas, Malik ibni Dinar ve Ebu Hazim’in söyledikleri gibi haset sebep olmuştur.
Bir kısım sözler de tevil yoluyla söylenmiştir ki burada tenkit edenin söylediği husus tenkit edilen
hakkında geçerli ve lazım değildir. Hatta seleften bazıları diğerlerine karşı tevil ve içtihad yoluyla
kılıç bile kullanmıştır! İşte bunlardan herhangi biri hususunda delilsiz bir şekilde ve onu gerekti-
recek bir hüccet bulunmaksızın, onları taklit etmek asla doğru değildir.” (Câmiu Beyâni’l İlmi ve
Fadlih, 2128)
İkincisi; Kadı İbni’l Arabi’nin (rh), İbni Hazm (rh) hakkında yaptığı yorumlarda isabetsiz olduğuna
dair, daha önce Tevhid Dergisi’nde kaleme aldığım bir yazıdır:
“İbni’l Arabi (rh) Zahiri Mezhebi ve İbni Hazm (rh) hakkında ağır sözler söylemiş, itidalin dışına
çıkmıştır. Ki bugün İbni Hazm (rh) hakkında var olan olumsuz kanaatte İbni’l Arabi’nin (rh) büyük
payı vardır. İkisi aynı dönemde yaşadıkları için İbni Hazm hakkında ilk olumsuz/menfi kayıt dü-
şenlerden biri İbni’l Arabi’dir (rh). Bazı töhmetleri şunlardır:
‘Ahmak/Değersiz bir topluluktur.’ (El-Avâsım Mine’l Kavâsım, s. 249)
‘Allah’ın dinine o dinde olmayan şeyler nispet eder.’ (age.)
‘Âlimlerden nefret ettirmek için söylemedikleri sözleri onlara nispet eder.’ (age.)
‘Yöneticiler onu korurdu. Bunun nedeni onlara şirk ve bidat içerikli şüpheler getirirdi (onları etkisi
altına alırdı).’ (age.)
Görüldüğü gibi İbni’l Arabi; başta İbni Hazm olmak üzere Zahirilik Mezhebi’ni inançlarında, din-
61
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ
lerinde, ahlaklarında ve ilmî yeterliliklerinde töhmet altında bırakmıştır. İnsan bu sözlere bakınca
hadis âlimlerinin ‘Aynı dönemde yaşayanların birbirleri hakkında söylediklerine itibar edilmez.’
minvalindeki sözlerini daha iyi anlıyor. Zira aynı dönemde yaşayanlar haset, rekabet ve benzeri
şahsi sebepler nedeniyle birbirleri hakkında haddi aşabiliyor, sorunları abartılı bir dille naklede-
biliyorlar. Yeryüzünün en seçkin topluluğu olan sahabilerin dahi Cemel ve Sıffin Vakalarında bir-
birine kılıç çekip savaştığı düşünüldüğünde; aynı dönemde yaşayan insanların karşılıklı eleştiri
ve kanaatlerine temkinli yaklaşmanın zarureti daha iyi anlaşılıyor.
Şüphe yok ki İbni Hazm (rh), İslam tarihinin en tartışmalı âlimlerinden biridir. Kıyası reddetmesi ve
bunun sonucu olarak nasların zahirine yapışarak ilginç fetvalar vermesi, onun ve görüşlerinin her
dönem gündeme gelmesine sebep olmuştur. Ancak kimi İslam âlimleri, onun hakkında itidalli
davranmış kimisi de İbni’l Arabi’de (rh) olduğu gibi itidal sınırlarının dışına çıkmıştır.
Zehebi (rh) şöyle der: ‘Şüphesiz ki o (İbni Hazm) İslami ilimlerde baştır; naklî ilimlerde deryadır;
naslar hususundaki katılığıyla beraber (naklî ilimlerde) benzeri yoktur… Fakat âlimlere hitap
ederken edebe riayet etmedi. Bilakis pervasızca ifadeler kullandı. Sövdü, kesip attı. Cezası da
amelinin cinsinden oldu; âlimlerden bir grup kitaplarından yüz çevirdi… Kadı Ebu Bekr İbni’l
Arabi, El-Avâsım Mine’l Kavâsım kitabında İbni Hazm ve Zahirîlik hakkında kıymet düşürücü
şeyler söyledi… (İbni Hazm hakkındaki yukarıda zikrettiğimiz olumsuz düşünceleri aktardıktan
sonra der ki:) İbni’l Arabi tenkitlerinde insaflı davranmamış, sözlerinde adaletli olamamıştır. Onu
küçümserken mübalağa etmiştir. Oysa İbni’l Arabi ilimdeki büyüklüğüne rağmen İbni Hazm’ın
(ilmî) mertebesine ulaşmamış, (dahası) yaklaşmamıştır da…’ (Siyeru A’lâmi’n Nubelâ, 18/186-
188, özetle)
İbni Abdu’l Hadi (rh) şöyle der: ‘İbni Hazm ilmin denizlerindendir. Diğer imamlara muvafakat ettiği
çok güzel ilmî tercihleri olmuştur. (Bunun yanında) usulde ve füruda tek kaldığı tercihleri olmuş-
tur; ki bu tercihlerin tamamı (!) hatalıdır. O, hadisleri sahih ve zayıf görmede ve ravilerin hâlleri
konusunda çokça vehim/hata sahibidir. Kadı İbni’l Arabi ve Ebu Bekr b. Mufevviz onun hakkında
konuşmuştur. Bazısı onun kıymetini düşürme konusunda abartıya kaçmıştır. (İbni’l Arabi’nin yu-
karıda zikredilen olumsuz düşüncelerini aktardıktan sonra der ki:) Bu görüşlerde sorun vardır/
üzerinde düşünülmelidir… Allah (cc) insafı sever… Ben, İbni Hazm’ın ‘el-Milel ve’n Nihel’ kitabının
büyük bir kısmını inceledim. Çok ilginç nakiller ve görüşler zikrettiğini gördüm; ki bu, yazarın
güçlü bir zekaya ve geniş bir araştırmaya sahip olduğunu gösterir. (Okumalarım neticesinde)
açığa çıktı ki; o (isim ve sıfat konusunda) tam bir Cehmi’dir. Allah’ın güzel isimlerinin birçoğunun
manasını kabul etmez… (Çünkü o,) çocukluğunda mantık ve felsefeyle uğraşmıştır… Bu sebeple
de zihninde batıl manalar oluşmuştur…’ (Tabakâtu Ulemâi’l Hadîs, 3/349-351, özetle)
İbni Teymiyye (rh) şöyle der: ‘İbni Hazm’ın; ilminin çokluğu, ilimde bir derya olması ve (meselelere
dair) getirdiği büyük faydalar yanında, şaşılacak derecede şaz ve münker sözleri vardır…’ (Mec-
mû'u’l Fetâvâ, 4/396, özetle)
İbni Kayyım (rh) der ki: ‘…(Zahiriler) nasları önemsemeleri, desteklemeleri ve (nassa bağlılığı) mu-
hafazalarında; rey, kıyas ve taklit (de dâhil hiçbir şeyi) nassın önüne geçirmemelerinde; batıl kıya-
sı reddetmelerinde, (batıl kıyas) ehlinin çelişkilerini açıklamalarında, kıyası alıp ondan daha evla
olanı terk ettiklerini ispatlamalarında güzel bir yol tutmuşlardır. (Bununla birlikte) dört yönden
hataya düşmüşlerdir:
(Şartlarını toplayan) sahih kıyası reddetmeleri… Özellikle de illetine nas kılınan kıyası…
Nasları anlamadaki kusurları… Onlar nassın delaletini zahirî anlamla sınırladıklarından nassın
tenbih, ima, muhatapların örfüne işaretle verdiği (yan) anlamları anlamamışlardır.
İstishab kuralını hak ettiğinden daha üst bir mertebede tutmaları…
Müslimlerin aralarında yaptıkları akitlerin ve (belirledikleri) şartların batıl olduğuna inanmaları,
yalnızca nasla sabit olanları geçerli saymaları…’ (İ’lâmu’l Muvakki’în, 1/337, özetle)
Yukarıda insaf örneği sergileyen âlimlerin sözlerini okuduk. Onlar bir yandan İbni Hazm (ve Za-
62
MUKADDİME/ÖN SÖZ
hiri usulünün) yanlışlarını tespit edip açıklamış, diğer yandan da İbni Hazm’ın ilmî yetkinliği ve
şeriata olan bağlılığını övmüşlerdir. Ne yazık ki bu hassasiyet sonraki dönemlerde kaybolmuş ve
birçok fıkıh kitabında karşılaştığımız ‘Zahirilerin görüşüne itibar edilmez.’ veya ‘Her ne kadar Za-
hiriler farklı görüş belirtse de bu icmadır; zira fıkhi konularda Zahirilerin görüşüne itibar edilmez.’
tarzında Kadı Ebu Bekr İbni’l Arabi çizgisi yaygınlık kazanmıştır.
Hemen belirtmeliyim ki; buraya kadar okuduklarınız İbni Hazm’ın (rh) fıkhi/amelî olarak değer-
lendirilmesidir. Zira İbni Hazm usulde/itikadi konularda Zahiri usulünü terk etmiş tevil ve felsefe
yoluna sapmıştır. Onun fıkıh ve itikat ilmindeki bu farklı tavrı âlimleri de şaşırtmış, İbni Kesir’i (rh)
şu sözleri söylemeye mecbur bırakmıştır: ‘Ne kadar da ilginç! O füruda tam bir Zahiri’dir; ne açık
ne kapalı, kıyasın hiçbir türünü kabul etmez… Bununla birlikte usuli/itikadi konularda (özellikle)
sıfat ayetleri ve hadislerinde insanların en tevilcilerindendir. Çünkü o ilk başlarda mantık ilimle-
rinde derinleşti… Bu sebeple sıfatlar konusunda hâli bozuldu…’ (El-Bidâye ve’n Nihâye, 12/113
özetle) Açıkça söylemek gerekirse bu konunun ciddi bir tahkike ihtiyacı vardır. Zira onun iman,
kader, isim ve sıfat konusunda söyledikleri arasında uzlaştırılması zor sözler vardır. Birçok âlimin
tespit ettiği gibi bunun temel nedeni; İbni Hazm’ın geçmişten getirdiği felsefe ve onun alt dal-
larından biri olan mantıki alt yapısıdır. Allah (cc) en doğrusunu bilir; naslara teslimiyet ile zihnini
işgal eden Grek kültürü arasında kalmıştır. Bu yönde yapılmış bir çalışma var mı, bilmiyorum.”
(Tevhid Dergisi, Âlimlerin Söz ve Eserlerine Yaklaşımımız Nasıl Olmalıdır? S 90, s. 4)
63
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ
“Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
‘A llah sadakayı kabul eder, sağ eliyle alır ve onu sizin atınızın, yavrusunu bü-
yüttüğü gibi büyütür, öyle ki bir lokma büyüklüğünde bir sadakanın sevabı
bile Uhud Dağı kadar oluverir. Allah’ın Kitabı’nda bunun ölçüsü şudur: ‘Kul-
larından tevbeleri Allah’ın kabul ettiğini, sadakaları (asıl olarak) alanın O ol-
duğunu ve hiç şüphesiz Allah’ın, (tevbeye muvaffak kılan ve tevbeleri çokça
kabul eden) Et-Tevvâb ve (kullarına karşı merhametli) Er-Rahîm olduğunu
bilmediler mi?’ 100 ‘A llah, faizin bereketini siler, sadakaları ise artırır. Allah,
(faizi alışveriş gibi helal sayan) kâfiri ve (faizle muamele eden) günahkârları
sevmez.’ ’ 101
Tirmizi: ‘Bu hadis hasen sahihtir. Aişe’den (r.anha) de benzeri bir hadis riva-
yet edilmiştir. Pek çok ilim adamı bu hadis ve benzeri rivayetler ve belirle-
melerde Allah’ın her gece dünya semasına inişi hakkındaki meselede şöyle
diyorlar: ‘Bu tür rivayetler sabittir, bunlara inanılmalı, vehme kapılarak nasıl
olabilir!’ denmemelidir.’
Aynı şekilde Malik, Sufyan ibni Uyeyne, Abdullah ibni Mübarek bu çeşit ha-
disler hakkında diyor ki: ‘Bu tür hadisleri ‘nasıl’sız olarak kabul edip inanın,
Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat ilim adamlarının görüşü böyledir.’
100. 9/Tevbe, 104
101. 2/Bakara, 276
64
MUKADDİME/ÖN SÖZ
102. 42/Şûrâ, 11
103. Tirmizi, 662
65
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ
ilgisi gibi. Onların Malik gibi Hicaz ehlinin mezhebine olan meyli, Ebu Hanife
ve Sevri gibi Irak ehli mezhebine olan meylinden daha fazladır. 104
III. Şer’i Hükümlerin Hikmetleri ve Gayeler
Çalışmamızda şer’i hükümlerin hikmetlerine ve bu hikmetler vaze-
dilirken gözetilen gayelere temas edilmiştir.
Yüce Allah El-Hakîm’dir; hüküm ve hikmet sahibidir. O’nun şer’i ve kev-
ni yasalarında sayısız hikmet vardır. O (cc), Yüce Allah’ın iradesini öylesine,
amaçsız, boş gören kâfirlere öfkelenmiştir:
“Biz göğü, yeri ve ikisi arasındakileri oyun/oyalanma olsun diye yaratmadık.” 105
“ ‘Yoksa sizi, boşu boşuna/amaçsız yarattığımızı ve bize döndürülmeyece-
ğinizi mi sandınız?’ (Mutlak hâkimiyet/egemenlik sahibi, mülkünde diledi-
ği gibi tasarruf eden) El-Melik, (hak ve hakikatin kaynağı) El-Hak olan Allah
(böylesi batıl zanlardan ne kadar da) yücedir. O’ndan başka (ibadeti hak eden)
hiçbir ilah yoktur. O, kerim olan arşın Rabbidir.” 106
“Gök, yer ve ikisi arasındakileri boş/amaçsız/öylesine yaratmadık. Bu, kâfir-
lerin zannıdır. (Girecekleri) ateş nedeniyle veyl olsun o kâfirlere!” 107
Şer’i naslar üzerinde tedebbür etmemeyi bir nifak alameti olarak, mü-
nafıkları anlattığı siyakta vermiştir:
“Onlar Kur’ân’ın (derin anlamlarını anlayacak şekilde dikkatli) düşünmüyor-
lar mı? Şayet Allah’tan (değil de) bir başka yerden gelmiş olsaydı onda çok
fazla çelişki/zıtlık bulurlardı.” 108
“Onlar, Kur’ân’ı derinlemesine düşünmezler mi? Yoksa, kalpleri üzerinde ki-
litler mi var?” 109
Bilindiği gibi tedebbür, “d-b-r” kökünden türemiştir. Dubur; bir şeyin
arkası, ardı demektir. Tedebbür ise “tefeu’ul” sigasındandır; bir şeyin zor-
lanarak peyderpey elde edilmesini ifade eder. Yani Yüce Allah gerekirse
66
MUKADDİME/ÖN SÖZ
67
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ
Şer’i bir hüküm olarak oruç; imsaktan iftara aç, susuz ve şehvetten uzak
durmaktır. Hükmün ardındaki gaye ise bizi takvaya, sakınıp korunma
şuuruna eriştirmesidir. Peki, bu nasıl olacaktır? Nice oruç tutan, Rama-
zan öncesinde işlediği günahları işlemeye devam etmektedir. Demek ki
mücerret oruç tutmakla/aç kalmakla takvaya erişilmiyor; bedenin açlığı
kalbe/ruha erişip sahibini arındırmıyor!
“Sana vahyedilen Kitab’ı oku ve namazı dosdoğru kıl. Şüphesiz ki namaz, in-
sanı fuhşiyat ve münkerden alıkoyar. (Kıldığınız namaza karşılık) Allah’ın sizi
anması daha büyüktür. Allah yaptıklarınızı bilir.” 112
“Şüphesiz ki insan, helu’ (sabırsız/aceleci, bencil) olarak yaratılmıştır. Ona
bir şer dokundu mu (sabredip ecrini Allah’tan beklemez), vaveylayı koparır.
Ona bir hayır dokundu mu cimrilik edip (başkalarıyla paylaşmaz). Ancak na-
maz kılanlar hariç. Onlar ki; namazlarında süreklidirler.” 113
Namaz şer’i bir hükümdür. Onun hikmet ve gayelerinden biri kişiyi kö-
tülükten alıkoyması, insanın yapısal sorunlarını tedavi etmesidir. Oysa
nice namaz kılan vardır ki; kötülük üreten bir memba gibidir. Demek ki
insanı arındıran ihram tekbiri almak, rükû ve secde etmek değildir!
Şer’i ahkâmın insanı arındırması için onun hem zahirî eylemleriyle hem
de bâtıni hikmet ve gayeleriyle ilgili olmak gerekmektedir. Aksi hâlde sırf
bir ameli yapmak; bizi sorumlu olmaktan kurtarır ama arındırıp ruhi ke-
male eriştirmez.
Bugün birçok insanın nefes egzersizleri, yoga, kişisel gelişim, mistisizm…
gibi yollara sapmasının nedeni; şer’i hikmet ve gayelerden habersiz olma-
sı, ibadetleri yapmasına rağmen ruhsal tatmine erişememesidir.
Ruhsal tatmine ermenin yollarından biri şer’i hikmet ve gayelere nüfuz
etmektir. Umuyorum ki çalışmamız buna yardımcı olur.
• Şer’i hikmet ve gayelerin bilinmesi fıkhi tercihlere yardımcı olur.
Şöyle ki; şer’i naslar incelendiğinde (istikra) ibadetlerde aslolanın ta-
112. 29/Ankebût, 45
113. 70/Meâric, 19-23
68
MUKADDİME/ÖN SÖZ
69
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ
olduğunda yaş hurmayla kuru hurma satışına izin vermiştir. Bunun ör-
neği “a’raya” alışverişidir.
Yezid ibni Sabit’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav), ariyye olarak verilmiş yaş hurmaların, ne kadar geleceğinin
keyl olarak tahmin edilip satılmasına izin vermiştir.”
Musa ibni Ukbe ise şöyle demiştir:
“Akiyyeler, gidip (kuru hurma karşılığında) yaş hurmaların satın alındığı be-
lirlenmiş hurma ağaçlarıdır.” 117
Çünkü yılın belli zamanlarında insanların yaş/taze hurmaya ihtiyacı
olur. Satın alacak paraları da yoktur. Ellerindeki kuru hurma karşılığın-
da ağaçtaki taze hurmayı, tahmini bir hesapla satın alırlar. Allah Resûlü
(sav) insanların ihtiyacı olması, aksi hâlde zarar edecekleri için buna -bel-
70
MUKADDİME/ÖN SÖZ
71
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ
için yolculuğa çıkar. Hacca gitmeye gücü yetecek kadar malı olan bir kimse,
üzerindeki hac görevini düşürmek amacıyla elinde bulunan malını bir başka-
sına hibe ederek ya da herhangi bir yolla elinden çıkarır. Başka birisine ait ca-
riyeyle cinsi ilişkide bulunmayı arzu eder ve onu gasp eder. Adam da cariye
öldü zannederek ona cariyenin bedelini öder ve böylece cariyeyle cinsi ilişkiye
girer. Yahut bir kimse, bakire bir kızı kendi rızasıyla nikâhladığına dair yalancı
şahitler dinletir ve hâkim de şahitlere dayanarak o doğrultuda hükmeder ve
böylece o kızla cinsi ilişkide bulunur. Peşin vereceği on dirhem karşılığında
belli bir süre sonra yirmi dirhem almak ister ve buna şöyle bir kılıf bulur: Ör-
neğin bir elbiseyi peşin olarak on dirheme satın alır. Sonra aynı elbiseyi aldığı
satıcıya yirmi dirhem karşılığında veresiye olarak satar. Falanı öldürmek ister
ve onun gideceği yola onun ölümüne neden olacak örneğin mızrak dikmek
ya da kuyu kazmak gibi bir sebep hazırlar. Zekat yükümlülüğünden kaçmak
ister ve bunun için elindeki malı bir başkasına hibe eder veya malı itlaf eder
ya da nisap miktarına ulaşmaması için ayrı olan malları toplar ya da birleşik
olanları ayırır. Haramların helal kılınması ve vacibin düşürülmesi konusunda-
ki diğer örnekler de bu şekildedir. Aynı şey helalin haram kılınması konusun-
da da geçerlidir. Örneğin kadın, kocasına ait bulunan cariyenin ya da kuma-
sının ona haram olmasını ister ve bunu temin için onları emzirir. Şer’an sabit
olmayan bir hak ispatı için yapılan hileler de aynıdır: Örneğin, vârise vasiyet
yasağını delmek için, ona karşı borç ikrarında bulunur ve böylece maksadına
ulaşmak ister.” 124
Bilindiği gibi bu bir Yahudi ahlakıdır ve Allah (cc) müminleri bu ahlak-
sızlıktan sakındırmıştır:
“Onlara deniz kıyısındaki (o sahil) kasabasının durumunu da sor. Hani onlar
Cumartesi Günü’nde (Avlanma Yasağı’nı çiğneyerek) haddi aşmışlardı. Cu-
martesi Yasağına uyduklarında balıklar her taraftan akın ediyordu.
Yasağa uymadıklarında ise gelmiyorlardı. İşte biz, fasıklıkları nedeniyle onları
böyle imtihan ediyorduk.” 125
Onlar cumartesi avlanma yasağını çiğnemek için cumadan ağ atıyor; pa-
72
MUKADDİME/ÖN SÖZ
Ebu Said El-Hudri’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle
buyurmuştur:
“ ‘Muhakkak, sizden önceki ümmetlerin yoluna karış karış, arşın arşın uya-
caksınız. Hatta onlar bir kelerin deliğine girseler sizler de onları takip edecek-
siniz.’ buyurdu.
Biz, ‘Ya Resûlullah! Bu ümmetler Yahudiler ile Hrıstiyanlar mıdır?’ diye sorduk.
Resûlullah (sav), ‘Başka kim olacak?’ buyurdu.” 129
73
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ
130. 2/Bakara, 9
131. Geniş bilgi için bk. İhtilaf Fıkhı, Halis Bayancuk
74
MUKADDİME/ÖN SÖZ
görüyorum. Böylece fidye kâfirlere karşı bize güç olur, belki Allah’ın hidaye-
tiyle ileride Müslim de olurlar.’ dedi.
Ben de ‘Doğrusu ben Ebu Bekir gibi düşünmüyorum. Bana göre, kellelerini
uçurmamız için bize izin vermelisin. Ali, Akil’in; ben de filan yakınımın ka-
fasını keseyim, çünkü bunlar kâfirlerin öncüleri ve ileri gelenleridir.’ dedim.
Resûlullah, benim değil, Ebu Bekir’in görüşünü tercih etti. Ertesi gün yanla-
rına geldiğimde ikisini de oturup ağlar hâlde buldum.
‘İkiniz niçin ağlıyorsunuz?’ diye sorduğumda Resûlullah, ‘Arkadaşlarının, fidye
alarak başıma getirdikleri yüzünden.’ dedi ve -yakındaki bir ağacı göstererek-
‘Cezayı kendilerine şu ağaç kadar yaklaşmış gördüm.’ buyurdu.” 132
Bu olay üzerine şu ayetler inmiştir:
“Hiçbir peygambere, düşmanlarıyla çarpışıp güç kazanıncaya kadar esir edin-
mek yakışmaz. Siz geçici bir dünyalık istiyorsunuz. (Oysa) Allah, (sizin için
ebedî olan) ahiret yurdunu ister. Allah (izzet sahibi, her şeyi mağlup eden)
Azîz, (hüküm ve hikmet sahibi olan) Hakîm’dir.” 133
Bu kıssada Allah (cc), Resûl’ünün (sav) aldığı kararı düzeltmesine rağmen
ihtilaf ve içtihad meselesine karışmamıştır. Kur’ân’ın sorunları çözme
üslubuna vakıf olanlar bilirler ki; Kur’ân, meselenin kendisinden ziyade
ona sebep olan aslı önemser. Böylece sadece hatayı düzeltmez, ona götü-
ren sebepleri de ortadan kaldırır. Burada Allah, alınan karara müdahale
etmiş, İslam toplumunun maslahatı olanı seçmiş; ancak konuyu değer-
lendirmelerine ve farklı içtihadda bulunmalarına müdahale etmemiştir.
Bu ihtilafın sebebi şudur: Bir konuda özel nas yoksa, her müctehid konu
hakkında var olan umumi naslara yapışacaktır. Buna binaen ulaştıkla-
rı netice de farklı olacaktır. Bu kaideyi örneğimize uyarlayacak olursak,
şunu görürüz:
Maddi olarak İslam’ın güçlenmesi ve müşriklerin kalbinin İslam’a ka-
zandırılması, İslam’ın hoş gördüğü ve teşvik ettiği ilkelerdendir. Bu, Ebu
Bekir’in (ra) bakış açısıdır. Kâfirlere buğzetmek ve düşmanlık göstermek,
132. Müslim, 1763; Ahmed, 208
133. 8/Enfâl, 67
75
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ
76
MUKADDİME/ÖN SÖZ
alıp namazlarını kıldılar. Henüz namaz vakti çıkmadan su buldular. Biri ab-
dest aldı ve namazını iade etti. Diğeri ise namazını iade etmedi. Döndükle-
rinde durumu Allah Resûlü’ne (sav) anlattılar. Namazını iade etmeyene, ‘Sen
bu davranışınla sünnete isabet ettin.’ buyurdu. Namazını iade edene, ‘İki defa
ecir aldın.’ dedi.” 136
Bu kıssada iki sahabe ihtilaf etmiştir. Konu hakkında özel nas olmadığı
için, yaptıkları Allah Resûlü (sav) tarafından kınanmamıştır.
Konumuza delil teşkil eden başka bir örnek de Allah Resûlü’nden (sav)
sonra sahabe arasında vuku bulan ihtilaflardır. Onlar Arap lugatını en iyi
bilen insanlardı. Allah Resûlü’nün dini nasıl yaşadığını bizzat görmüş ve
onun öğrencisi olmuşlardı. Buna rağmen kendi aralarında ihtilaf ettiler.
Nasların manalarına, nüzul sebeplerine ve nasıl anlaşılması gerektiğine
en iyi vakıf olan insanların ihtilafa düşmeleri, sonradan gelen ve onlar-
dan mertebe olarak çok daha aşağıda olanların ihtilaf etmelerinin caiz
olduğunu gösterir.
Allah Resûlü’nün (sav) vefatından sonra, sahabenin ihtilafına bazı örnek-
ler verebiliriz:
Ebu Zerr’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah şöyle buyurdu: ‘Bir kimse önüne hayvan semerinin önündeki veya
arkasındaki tahta kadar da olsa bir şeyi koymaksızın namaz kılarsa önünden
geçen siyah köpek, kadın ve eşek onun namazını keserek bozar.’
Ebu Zerr’e sordum: ‘Kara köpeğin, kırmızı ve beyaz köpekten farkı nedir?’
Dedi ki: ‘Ey kardeşimin oğlu, benim Resûlullah’a sorduğum şeyi sen de bana
sordun. ‘Siyah köpek şeytandır.’ buyurdu.’ ” 137
Bu hadisi rivayet eden bir grup, hadisin zahiriyle amel etti ve burada ge-
çen “namazı kesme” ifadesinin, namazın bozulması olduğunu düşündüler.
Ancak Aişe Annemiz buna itiraz etti:
“Aişe’nin yanında namazı bozan şeylerden söz açılmıştı. Bu meyanda köpek,
77
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ
eşek ve kadının da zikri geçti. Aişe, ‘Bizi yine eşeklere ve köpeklere benzetti-
niz. Vallahi, ben Resûlullah’ı kıblesiyle arasında yatakta yatar olduğum hâlde
namaz kılarken gördüm. Benim için ihtiyaç hasıl olunca oturup onu rahatsız
etmek istemezdim, (yatağın) ayak tarafından sıyrılıp çıkardım.’ dedi.” 138
Bazen de Allah Resûlü’nden birden fazla uygulama/nas nakledilmiştir.
Buna binaen de sahabe ihtilaf etmiştir:
Örneğin, boşanmış kadının nafakası ve evde barınma hususunda ihtilaf
etmişlerdir. Ömer (ra), üç talakla boşanmış kadının iddet döneminde de
eski haklarına sahip olduğunu savunuyordu. Yani eşi onu boşamış olsa
dahi iddeti olan üç hayız dönemi bitinceye dek koca, eski eşine bakmak
ve ihtiyaçlarını karşılamak zorundaydı. Bu hükme Kur’ân-ı Kerim’in şu
ayetiyle ulaşmıştı:
“Ey Nebi! Kadınları boşamak (istediğinizde), onları iddetleri (vaktinde, yani
temizlendiklerinde) boşayın ve iddet müddetini hesaplayın. Rabbiniz olan Al-
lah’tan korkup sakının. Onları evlerinden çıkarmayın, onlar da çıkma-
sınlar. (Ancak) apaçık bir fuhşiyat (zina) işlerlerse (onları çıkarabilirsiniz).
Bu, Allah’ın (koymuş olduğu) sınırlarıdır. Kim de Allah’ın sınırlarını çiğnerse,
şüphesiz ki nefsine zulmetmiş olur. Bilemezsin ki, belki de Allah (talak sonrası
kalplerini tekrardan birbirlerine ısındırıp) yeni bir durum meydana getirir.” 139
İbni Abbas (ra) ise bu konuda Peygamber’in (sav) özel bir hadisine daya-
narak boşanmış kadının iddet müddetinde bu haklara sahip olmadığını
savunuyordu:
Fatıma binti Kays’tan (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Kocası Fatıma’yı üç talak ile boşadı. Resûlullah ona bir sükna ve nafaka ta-
yin etmedi!” 140
Başka bir rivayette şöyle demiştir:
“Nebi’ye geldim ve ‘Ben, Âl-i Halid’in kızıyım. Kocam falanca, kendisi Ye-
78
MUKADDİME/ÖN SÖZ
men’de olduğu hâlde bana talakımı gönderdi. Ben de kocamın ailesinden na-
faka ve içinde barınacak ev istedim. Onlar bu isteğimi vermeye imtina ettiler.’
Onlar da ‘Ya Resûlullah! Kocası bu kadını üç kere boşayıp talakını gönder-
di.’ dediler.
(Fatıma binti Kays’tan şöyle rivayet edilmiştir:) Bunun üzerine Resûlullah,
‘Kadın için nafaka ve barınacağı ev, ancak kocasının ona dönme imkânı oldu-
ğu zamandır.’ buyurdu.” 141
Bu husustaki örnekler çoğaltılabilir. Önemli olan; bu ve benzeri örnek-
lerden anlaşılması gereken, “vahyin nuzülüne ve Nebi’nin vahyi tefsirine şa-
hitlik edenlerin” dahi ihtilaf etmiş olmasıdır. Bu nedenle onlardan sonra
gelen fakihlerin ihtilafı normal karşılanmalıdır.
İslam, insanları sadece var olan naslarla amel etmeye sevk etmemiş, on-
lara içtihad kapısını açmış ve buna teşvik etmiştir. İçtihada müsaade edil-
mesi, zımnen ihtilafa müsaade etmeyi içerir.
“Bir hâkim içtihad ettiğinde isabet ederse iki ecir alır. İçtihad eder ve sonra
hata ederse bir ecir alır.” 142
“Allah Resûlü (sav), Muaz’ı Yemen’e yollarken ona şöyle sordu: ‘Sana bir mese-
le arz olduğunda nasıl hükmedersin?’
Muaz şöyle cevap verdi: ‘A llah’ın Kitabı’yla hükmederim.’
Allah Resûlü, ‘Şayet onda hükmü bulmazsan?’ dedi.
Muaz, ‘A llah Resûlü’nün sünnetiyle hükmederim.’ diye cevap verdi.
Allah Resûlü, ‘Şayet onda da bulmazsan?’ diye sordu.
Muaz, ‘Kendi içtihadımla hükmederim.’ dedi.
Allah Resûlü bu cevaptan memnun oldu ve elini Muaz’ın göğsüne vurarak,
‘Resûl’ünün elçisini, Resûl’ünün razı olduğu şeye muvaffak kılan Allah’a ham-
dolsun.’ dedi.” 143
141. Ahmed, 27100; Nesai, 3403
142. Buhari, 7352; Müslim, 1716
143. Ahmed, 22061; Ebu Davud, 3592; Tirmizi, 1327; Darimi ve birçok hadis imamı; Hadis hak-
kında değerlendirmeler için bk. 1/37, 55 No.lu dipnot
79
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ
80
MUKADDİME/ÖN SÖZ
81
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ
82
MUKADDİME/ÖN SÖZ
1. Nassın âlime ulaşmaması ve buna binaen başka bir nasla hüküm verilmesi
2. Âlimin, hadisi rivayet edenin ezberleyemediğini düşünmesi veya ravinin
vehmettiğine inanması
Ömer’in (ra) Fatıma binti Kays’ın (r.anha) rivayetine itibar etmemesi gibi. 150
3. Hükmün neshedildiğine inanılması
İbni Ömer’in, Ehl-i Kitap kadınlarına evlenmeye izin veren ayetin neshedil-
diğine inanması gibi.
4. Bir nastaki hükmün daha ihtiyatlı olduğuna inanılarak başka nassın önü-
ne geçirilmesi
Bunun bir anlamı yoktur. Ne Kur’ân ne de sünnet böyle bir anlayışı gerekli
kılmıştır. 151
5. Çok kişi onunla amel ediyor diye bir nassın, başka bir nassın önüne geçi-
rilmesi
6. Sahih olmayan bir nassın, fesadı bilinmesine rağmen sahih nassın önüne
geçirilmesi
7. Âlimin, umumiyet ifade eden bir nassı kendi zannıyla tahsis etmesi
150. Konunun girişinde İbni Abbas ve Ömer (r.anhuma) arasında, boşanan kadının ev ve nafaka
hakkı hususundaki ihtilafını zikretmiştik.
151. Bu İbni Hazm’ın (rh) düşüncesidir. Sahabeden başlamak üzere, Ehl-i Hadis ve fukaha arasın-
da ihtiyat ilkesiyle amel edenler olmuştur. Örnek olsun:
Şakik şöyle demiştir: “Abdullah ibni Mesud ve Ebu Musa ile birlikte oturuyordum. Ebu Musa şöyle
dedi: ‘Bir adam cünüp olsa ve bir ay boyunca su bulamazsa teyemmüm yapıp namaz kılabilir mi?
Mâide Suresi’nde yer alan, ‘Eğer bulamamışsanız temiz toprakla teyemmüm edin.’ ayetini nasıl
değerlendiriyorsun?’
İbni Mesud dedi ki: ‘Eğer cünüp olanların teyemmüm yapmasına izin verilirse sular soğuyunca
hemen temiz toprakla teyemmüme yeltenirler.’
Ebu Musa, ‘Bu yüzden mi buna cevap vermiyorsunuz?’ dedi.
İbni Mesud, ‘Evet.’ dedi.
Ebu Musa, ‘Ammar’ın Ömer’e, ‘Resûlullah (sav) beni bir ihtiyaç için bir yere gönderdi. Bu esnada
cünüp oldum ama su bulamadım. Bunun üzerine temiz toprakta hayvanların debelendiği gibi
debelendim. Daha sonra bu olayı Peygamber’e anlattım. Bunun üzerine, ‘Şöyle yapman sana ye-
ter.’ dedi ve avuç içini bir kez toprağa vurdu. Sonra ellerini silkeledi. Daha sonra sol eliyle sağ
elinin üst kısmını veya sağ eliyle sol elinin üst kısmını mesh etti. En sonunda ise yüzünü mesh
etti.’ dediğini duymadın mı?’
İbni Mesud, ‘Ömer’in, onun sözüne ikna olmadığını bilmiyor musun?’ şeklinde cevapladı.” (Bu-
hari, 347; Müslim, 368)
83
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ
8. Konu hakkında hususi delil olmasına rağmen bu delilin terk edilip umum
ifade eden nasların tercih edilmesi
9. Delil olmaksızın nassın zahirinin tevil edilmesi
10. Âlimin, bir nassı kendi ashabının sözünden dolayı terk etmesi
Âlim tabi olduğu kişilerin mutlaka bir ilimden dolayı bu nassı terk ettiğini
düşünür.” 152
Buna benzer bir amaçla İbni Teymiyye (rh), “Ref ’u’l Melâm An Eimmeti’l
A’lâm” adlı eserini kaleme aldı. Bu eserde fukahanın ihtilaf sebeplerini ör-
nekleriyle izah etti. Kitabı şöyle özetleyebiliriz: 153
“İhtilafın üç ana sebebi vardır:
1. İmamın, Peygamber’in o sözü söylediğine inanmaması
Rivayet, imamın nazarında Resûl’ün (sav) sözü olarak sabit olmaz. Selefte var
olan ihtilafların çoğunun nedeni budur.
2. İmamın, Resûl’ün (sav) -ihtilaf edilen- sözüyle, -diğer âlimlerin bahsettiği- o
manayı kastettiğine inanmaması 154
3. İmamın, o hükmün neshedildiğine inanması
Bu üç ana sebepten de birçok madde ortaya çıkar.” 155
Daha sonra İbni Teymiyye (rh), imamların zikrettiği sebeplere benzer yak-
laşık on sebep zikreder.
Allah (cc) tüm imamlara rahmet etsin. Bu meseleye ehemmiyet vermele-
rinin sebebi, ihtilaf fıkhına bina edilen faydaları bilmeleridir.
B. Fukaha İhtilafının Tafsilî Sebepleri
1. Usul Kaidelerinde Vuku Bulan İhtilaf
Usul, adından da anlaşılacağı üzere “temeller” anlamına gelir. Şer’i hü-
152. El-İhkâm Fî Usûli’l Ahkâm, 2/129
153. Bu kitap; Müçtehid İmamların Savunusu (Ref’u’l Melâm), Çıra Yayınları ve Rafu’l-Melam
Müctehid İmamların Kınanmasının Önlenmesi ismiyle Ğuraba Yayınları tarafından tercüme edil-
miştir.
154. Hadisin lafızlarının tefsirinde ihtilaf edilmesi anlamındadır.
155. Ref’u’l Melâm, s. 9
84
MUKADDİME/ÖN SÖZ
kümler onun üzerine bina edilir. Âlimler, şeriatın aslı olan “Kur’ân ve sün-
nete” yaklaşırken, bir usul çerçevesinde yaklaşırlar. Bu sebeple usulde ih-
tilaf eden fukaha, şer’i hükümlerde de ihtilaf edecektir.
Bu konu için verilebilecek en uygun örnek “emir ve nehiy kalıplarının de-
laleti” meselesidir. Tüm ulema İslam’ın esası olan “Kitap ve sünnetin” delil
olduğunda ittifak hâlindedir. Delil olan naslarda, Allah ve Resûl’ünün bize
yönelttiği emirler ve yasaklar vardır. “Bu emir ve yasakları gördüğümüzde
ne anlamalıyız?” sorusuna, her âlim farklı cevaplar vermiştir. Cumhur-u
fukaha ve Zahiriler arasında yaşanan ihtilafın sebebi, aslında bu soruya
verdikleri cevapta saklıdır.
Cumhur-u ulema, emir ve nehyi varid olduğu konuya göre ele almıştır.
İbadetlerde vuku bulan emirleri “vacip”, adap babında vuku bulanları ise
“irşad” olarak kabul etmişlerdir. Allah’ın veya Resûl’ünün ibadetlerle ilgili
emirlerini kesin/vacip olarak anlamış, adap babından olanlarını da “müs-
tehap” kabul etmişlerdir.
Ancak Zahiriler bu ayrımı kabul etmedikleri için, cumhurun “müste-
haptır” dediği birçok hükme “vaciptir”, terkine ise “haramdır” demişlerdir.
Allah Resûlü (sav) bir hadisinde şöyle buyurmuştur:
“Sağ elinle ye ve önünden ye.” 156
Burada “sağ elle yemek” emredilmiştir. Cumhur sağ elle yemeyi “sünnet”
kabul eder. Çünkü bu emrin varid olduğu yer, “adap” babıdır. Zahiriler bu
ayrımı yapmadıkları için, bu hükme “vacip” demişlerdir.
Başka bir hadisinde Resûl (sav), sahabeye şöyle emretmiştir:
“Cenazeyi kaldırmada acele ediniz. Şayet salih biriyse onu hak ettiği hay-
ra ulaştırmış olursunuz. Salih biri değilse de bir ân önce o şerden kurtulmuş
olursunuz.” 157
Cumhur-u ulema bu hükmü “adap” babından sayar ve “müstehap” der.
85
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ
İbni Hazm (rh) ise bunu “vacip” görmüş ve bu emre uymayanları veya bu
emre “müstehap” diyenleri ağır bir dille kınamıştır.
Nehiy meselesi de bunun gibidir. Cumhur-u ulema her yasağı aynı ka-
tegoride ele almamıştır. İbadetlerde varid olan yasakların kesinlik ifade
ettiğini söylerlerken, insanların kendi aralarındaki sözleşmelerde, neh-
yi sınıflara ayırmışlardır. Meselenin özü ve temelinde vuku bulan nehyi,
kesin olarak değerlendirmiş ve sözleşmeleri geçersiz saymışlardır. Bunun
dışında kalanları ise “riayet edilmesi gerekmekle beraber, sözleşmeleri ip-
tal etmeyen yasak” olarak değerlendirmişlerdir. Zahiriler ve kısmen Ehl-i
Hadis bu konuda farklı bir tutum izlemiştir. Varid olan nehiyleri mutlak
olarak ele almış, bu nehiyleri işleyenleri günahkâr, amellerini de geçer-
siz saymışlardır.
Allah Resûlü’nün (sav) yasakladığı çoğu alışveriş türü bu cinstendir:
“Dışarıdan gelen satıcıları karşılamayın. Şehirli olan, dışarıdan gelenin ma-
lını satmasın.” 158
“O, neceş alıverişini (malı satmak için övmeyi ve fiyatı arttırmayı) yasakladı.” 159
“Sizden biri kardeşinin anlaştığı mal üzere alışveriş yapmasın.” 160
Cumhur, bu ve benzeri yasakları sözleşmenin aslından saymamıştır. Ya-
pılmaması gerektiğine vurgu yapmakla beraber alışverişi geçerli saymış-
lardır. Ancak Zahiriler burada farklı tutum izlemiş ve cumhurla ihtilaf
etmişlerdir.
Bunun başka bir örneği de kıyas meselesidir. Kıyası kesinlikle kabul et-
meyenler (Zahiriler), geniş anlamda kabul edenler (Hanefiler ve rey ehli)
ve dar anlamda kabul edenler (cumhur) olarak âlimler üç sınıfa ayrılmış-
tır. Buna binaen de ihtilaflar vuku bulmuştur.
158. Buhari, 2162; Bu hüküm piyasayı bilmeyen bedevi köylülerin kandırılmaması içindir. Şeh-
rin girişinde tüccarlar onu aldatıp malını değerinden çok düşük fiyata satın alabilirler. Ancak şeh-
re girmesi ve piyasayı müşahede etmesi durumunda aldatılma riski azalır.
159. Buhari, 2142; Müslim, 1516
160. Buhari, 2150; Müslim, 1413
86
MUKADDİME/ÖN SÖZ
87
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ
88
MUKADDİME/ÖN SÖZ
89
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ
90
MUKADDİME/ÖN SÖZ
91
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ
92
MUKADDİME/ÖN SÖZ
cek şekilde açıktır. Ancak mesele rivayetin sıhhatindedir. Şayet sahih olmuş
olsaydı onunla amel etmek vacip olurdu. Fakat sahih değildir.” 174 diyerek ko-
nuyu izah etmiştir.
Bunun bir örneği de sabah namazında okunan “kunut meselesi”dir. Cum-
hur-u ulema, bu konuda rivayet edilen hadisleri zayıf kabul ettiği için amel
etmemiştir. Maliki uleması ve Şafii fukahası ise bu rivayeti sahih olarak
aldığı için sabah namazında yapılan kunutu, sünnetten saymıştır.
Enes’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) dünyadan ayrılıncaya kadar sabah namazında kunut yap-
mayı terk etmedi.” 175
4. Ayet Kıraatlerinde Var Olan İhtilaf
Kur’ân kıraatlerinde var olan ihtilaf, ahkâma da yansımış ve fukahanın
ihtilafına sebep olmuştur. Bu ihtilaflardan biri şu şekildedir:
Yemin veren biri yeminine bağlı kalmazsa kefaret ödemek zorundadır:
“(Niyet ve kasıt olmaksızın ağız alışkanlığı olarak yaptığınız) lağv yeminleri-
nizden ötürü Allah sizi sorumlu tutmaz. Fakat (niyet ve kasıtla kalplerinizde)
bağladığınız yeminlerden sizi sorumlu tutar. (Geçerli olan yeminlerinizi bozar-
sanız) onun kefareti, ailenize yedirdiğiniz orta yollu yiyeceklerle on yoksulu
doyurmanız ya da giydirmeniz veya köle azat etmenizdir. Kim de bulamaz-
sa üç gün oruç tutsun. Bu, yemin ettiğinizde (bozduğunuz) yeminlerinizin
kefaretidir. Yeminlerinizi koruyunuz! Şükredesiniz diye Allah ayetlerini size
açıklıyor.” 176
Bu ayet İbni Mesud (ra) kıraatinde “…peş peşe üç gün oruç tutsun…” şek-
lindedir.
Cumhur-u ulema, “Allah mutlak olarak orucu farz kılmıştır. Bunun şekline
sınırlama getirmemiştir. Kişi isterse peş peşe, isterse de ayrı günlerde oruç tu-
tar.” 177 demiştir.
93
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ
Hanefi fukahası ise orucun peş peşe üç gün olması gerektiğini İbni Me-
sud (ra) kıraatını delil alarak şart saymıştır. Ayırarak tutulan orucun kefaret
yerine geçmeyeceğini söylemişlerdir.
5. Delilin Tefsirinde Anlaşmazlık
Konu hakkında ortak kabul gören bir delil, farklı anlaşılabilmiştir. Bu,
Arap lugatının genişliği ve bir kelimenin birden fazla anlama gelebilme
özelliğinden kaynaklanır. Allah (cc) pak şeriatı için dillerin en geniş ve
zengin olanını seçmiştir. Şer’i kavramlar da bu dilin kelimeleriyle belir-
lenmiştir. Bu sebeple Arap dilinin içinde var olan ihtilaf, kısmen naslara
yansımış ve buna binaen fukaha ihtilaf etmiştir.
Boşanan kadının beklemesi gereken iddet müddetindeki ihtilaf, bu me-
selenin örneklerindendir:
“(Kocaları tarafından) boşanan kadınlar, (hamile olup olmadıkları anlaşılsın
diye) üç kur müddetince iddet beklerler…” 178
“Kur” lafzı hem hayız için hem de temizlik için kullanılır. Araplar bu lafzı
iki manada da kullandığı için fukaha ihtilaf etmiştir. Bu lafız için “temiz-
lik dönemi” anlamını alanlar, “Kadın, üç temizlik müddeti geçirinceye kadar
beklemelidir.” derken, “hayız” anlamı verenler “İddet, üç hayız dönemi bek-
lemektir.” demiştir.
6. Delillerde (Zahiren) Görülen Zıtlık ve Tercih Yollarında
Anlaşmazlık
Deliller arasında zahiren zıtlık görülebilir. Bu, delilin kendisinden değil,
insanların anlayışından veya rivayet edenlerin hatalarından kaynaklanır.
Haşa, Allah (cc) ve Resûl’ü (sav) çelişmeyeceği gibi Kur’ân’ın veya sünnetin
de kendi bütünlüğü içinde çelişmesi düşünülemez. Bu tip durumlar için
âlimler bir metod belirlemiş ve olaylara bu metotla yaklaşmışlardır. “Za-
hirinde zıtlık var, bu delillerle amel etmeyelim.” kolaycılığına kaçmamış; her
delille amel etme gayreti içerisinde olmuşlardır. Bu naslara yaklaşırken
izledikleri farklı yollar onların farklı neticeler elde etmelerine sebep ol-
muş ve bunun sonucunda da ihtilaf etmişlerdir. Konuya dair ilk usul ki-
178. 2/Bakara, 228
94
MUKADDİME/ÖN SÖZ
95
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ
Kimi âlimler de “İlk yıllarda saygı için bu davranış yasaklanmıştı. Daha son-
ra Allah Resûlü kendi fiiliyle bu uygulamayı ortadan kaldırdı. Kıbleye yönel-
mek, mutlak olarak caizdir.” demiştir. Davud Ez-Zahiri (rh) bu görüşte olan
âlimlerdendir.
Kimi âlimler ise yasağın kesinlik ifade etmediğini, yönlendirme amaçlı
olduğunu söylemiştir. “Allah Resûlü bir şeyi emreder ama kendisi yapmaz-
sa ya da yasaklar ve kendi yaparsa bu, oradaki emrin kesinlik ifade etmediğini
gösterir. Bu rivayetler de böyledir.” 182 demişlerdir.
7. Konu Hakkında Delil Olmaması
Herhangi bir konu hakkında özel delil bulunmayınca, o konuda varid
olan umumi delillere başvurulur: Asrımızda yaşanan birçok sorun da bu
kapsama girmektedir. Bu sorunlardan birine, sigortanın caiz olup olmadı-
ğı meselesini örnek verebiliriz. Bu mesele hakkında özel nas yoktur. Eski
âlimler döneminde de vuku bulmamıştır. Doğal olarak muasır âlimler
konu hakkında ihtilaf etmiştir.
Kimi ulema sigortanın; İslam’ın yasakladığı kumar, aldatma ve haksız ka-
zanç elde etme hususlarını barındırdığına ve bu nedenle haram olduğu-
na hükmederken başka bir zümre, bunun yardımlaşma ve kapitalizmden
doğan haksızlıkları hafifletme gibi İslam’ın teşvik ettiği esasları barındır-
dığına, buna binaen de caiz olduğuna hükmetmiştir. Diğer bir zümre ise
aslolanın, bu tip iki yönü olan ve şüphe barındıran akitlerden uzak dur-
mak olduğunu beyan etmiş ve mekruh olarak değerlendirmiştir.
Bu ve benzeri “muasır” meselelerin çoğu bunun gibidir. Hakkında özel
bir nassın bulunmaması veya İslam’da sabit olan bir hükme direkt ben-
zememesi nedeniyle ilim adamları genel delillere döner ve sonuç olarak
ihtilaf ederler.
Selef Dönemi’nde yaşanan, “topluluğun bir insanı öldürmesi” hadisesinde
vuku bulan ihtilaf da bu cinstendir:
“Ömer Dönemi’nde topluluğun kasten öldürdüğü bir şahıs bulundu. Ömer
96
MUKADDİME/ÖN SÖZ
97
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ
98
MUKADDİME/ÖN SÖZ
99
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ
100
MUKADDİME/ÖN SÖZ
İmam Şatıbi (rh) şöyle der: “…Bu durum iyice kötüleşti ve konu hakkında
ihtilaf olması, şer’i delillerden sayıldı. Zaman ilerledikçe bir şeyin yapılması,
onda ihtilaf edilmesine bağlandı. Bazen biri bir şeyi men ettiğinde ona karşı
çıkıldı. ‘Bunu neden men ediyorsun? Bu ihtilaf edilen meselelerdendir.’ den-
di. Bu, şeriata karşı işlenen hatalardandır. Çünkü üzerine itimat edilmemesi
gerekene itimat edilmiş, hüccet olmayan şey hüccet sayılmıştır.” 197
Hattâbî (rh), bita 198 hakkında şöyle dedi: “Bazıları dediler ki: ‘İnsanlar üzüm-
den yapılan içkinin haramlığında ittifak edip, bazı içeceklerde ihtilaf edince;
ittifak ettiklerini haram sayıp ihtilaf ettiklerinin mübah olduğuna kanaat et-
tik.’ Bu söz çirkin bir hatadır. Çünkü Allah, anlaşmazlığa düşenleri Allah’a ve
Resûl’üne yönlendirmiştir. Şayet bu adamın anlayışı doğru olmuş olsa, faizin
bazı kısımlarını ve muta nikâhını da mübah saymamız gerekirdi. Çünkü üm-
met bu konularda da ihtilaf etmiştir. Oysa ihtilaf hüccet değildir. Hüccet, ih-
tilaf edilen konuda sünnetin beyanıdır.” 199
İbni Teymiyye (rh) şöyle demiştir: “…Bununla beraber hükümlerin, ihtila-
fın varlığıyla illetlenmesi batıldır. Çünkü ihtilaf, Şâri’nin, hükümleri kendisine
bağladığı asıllardan değildir.” 200
Allah, imama rahmet etsin. Demek istediği; fıkhi bir meselede hüküm
verirken, konu hakkında ihtilafın varlığını esas kılmanın ve bir şeyin ya-
pılmasına illet olarak ihtilafın varlığını göstermenin doğru olmadığıdır.
Çünkü Allah (cc) hükümlerini delillere bağlamıştır. İhtilaf, şeriatın delil
saydığı ölçütlerden olmadığından, bir şeyin hükmünü (yapılabilirliğini)
ihtilafa bağlamak yanlıştır. Asrımızda İslam şeriatını iptal edip, hevala-
rını din kılmak isteyen yol kesiciler, âlimlerin ihtilafını delil olarak kul-
lanıyorlar. Muteber sebeplerden kaynaklanan ihtilafı, serbestlik olarak
yansıtıyorlar. Âlimlerimiz şer’i naslara dayanarak muteber ihtilafla mu-
ameleyi anlatmıştır. Ancak ihtilafı delil kabul edip insanlara keyfe göre
tercih serbestliği tanımamışlardır. Bir usul çerçevesinde tercih yapılması,
tercih edilenle amel edilmesi bir zorunluluktur.
197. El-Muvâfakât, 5/93
198. Baldan elde edilen bira
199. El-Muvâfakât, 5/93
200. El-Fetâvâ’l Fıkhiyyetu’l Kubrâ, 2/295; Mecmû’u’l Fetâvâ, 23/281
101
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ
102
MUKADDİME/ÖN SÖZ
İbni Teymiyye (rh) konu ile ilgili şöyle demiştir: “Söyledikleri bu söz doğru
değildir. Çünkü inkâr, ya verilen hükme ya da onunla amele yöneliktir. Birin-
cisine gelince; şayet verilen hüküm, sünnete ya da geçmişte var olan icmaya
muhalifse ittifakla o inkâr edilir. Şayet sünnete ya da icmaya muhalif değilse,
‘İsabet eden tektir.’ diyen selefin cumhuruna göre sözün zayıflığı beyan edilir.
İkincisine gelince; şayet amel, sünnete ve icmaya muhalifse bu görüşle amel
edenler, münkeri inkâr etmenin derecelerine göre inkâr edilir. Ancak o konu
hakkında nas yoksa ve içtihadın caiz olduğu alanlardansa ister müctehid ister
mukallid olsun onunla amel eden inkâr edilmez. Bu konudaki hata şu yanlış
anlayıştan kaynaklanmaktadır: Bu sözün sahibi ihtilaflı meseleleri içtihadi me-
seleler olarak zanneder. Oysa selefin üzerinde olduğu hak şudur: Konu hak-
kında nas yoksa o mesele içtihadidir ve onunla amel eden inkâr edilmez.” 202
Bu çok değerli tespitlerden şunu anlıyoruz:
a. “İhtilaflı meselelerde inkâr yoktur.” sözü mutlak değildir.
b. Bazıları ihtilaflı meseleler ile içtihadi meseleleri karıştırmıştır. İhtila-
fın varlığını içtihadın varlığı olarak algılamışlardır. Buna bağlı olarak da
İslam’ın içtihada tanıdığı genişliği, ihtilafa yaymışlardır.
c. İçtihadi genişlik; hakkında nas olmayan konularda âlimlerin kendi ça-
baları ve umumi delillerle neticeye ulaşması demektir. Ancak konu hak-
kında nas olmasına rağmen bir ihtilaf söz konusu olmuşsa bu, nassa mu-
halefet olduğu için itibar edilmez.
İmam Şevkânî (rh) şöyle demiştir: “Ne yazık ki bu söz -‘İhtilaflı meseleler-
de inkâr yoktur.’ sözü- iyiliği emredip kötülüğü nehyetmek farizasını ortadan
kaldıran en büyük vesilelerden biri olmuştur. Kitap ve sünnetle bir şey sabit
olduktan sonra birileri bu, falanca âlimin görüşüdür, derse önce o âlimi, son-
ra da onun nassa muhalif görüşüyle amel edeni inkâr etmek, şeriatın gerek-
lerindendir…” 203
103
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ
3. “Bir Hâkim İçtihad Ettiğinde İsabet Ederse İki Ecir Alır. İsabet
Etmezse Bir Ecir Alır.” Hadisi ve “İfrat ve Tefrit”
İçtihad kapısı Allah Resûlü (sav) tarafından açılmıştır, ancak buna rağmen
bir zümre bu kapıyı kapatmıştır. Bu, ümmet için ciddi sıkıntılara neden
olmuştur. Belli asırlarda donmuş olan İslam fıkhının çağın sorunlarına
çözüm üretememesine, insanların İslam dışı kaynaklara yönelmelerine
sebep olmuştur. Bu da beraberinde İslam fıkhıyla uyuşmayan neticeler
getirmiştir. Oysa İslam şeriatı evrenseldir. Allah ve Resûl’ü (sav) belirleyi-
ci naslar koymuş ve bu nasları, değişen şart ve zeminlerde tatbik etmeyi
müctehidlere havale etmiştir. Birileri içtihadı, ümmette sayılı insanlara
hasretmekle, önce Allah’ın (cc) fazlını daraltmış, sonra da ümmeti bu ni-
metten mahrum bırakmıştır. Oysa içtihad, ayette belirtilen, “Bu, Allah’ın
lütfudur. (Allah, lütfunu) dilediğine verir. O Allah, büyük bir lütuf sahibidir.” 204
hükmünün kapsamındadır.
Kimisi ise daha farklı bir yol izleyerek “İçtihad kapısı açıktır, ancak ondan
geçecek âlim yoktur.” demiştir. Öyle afaki şartlar zikretmişlerdir ki; saha-
benin çoğu o şartlara göre müctehid olmadığı gibi, içtihadı hasrettikleri
çoğu imamda dahi bu şartlar mevcut değildir. 205
Kimileri de içtihad şartlarının afakiliğini fark edince, “Bu şartlar dinin
her alanında konuşma yetkisine sahip olan mutlak müctehidler için geçerli-
dir. Ancak belirli sahalarda konuşabilecek veya bir mezhebin usulüyle hare-
ket edebilecek mukayyed müctehidler için şartlar hafifletilmelidir.” demiştir.
Ancak netice değişmemiştir. İçtihad şartları kolaylaşmasına rağmen
bu ve benzeri fikirler nefislerde olan himmeti öldürmüştür. Eski dönem
imamları bir mesele için aylarca yol gitmek, bir babın hadislerini anlamak
için yıllara yayılan ilmî rıhleler yapmak zorundaydı. Günümüzde ise ilim
204. 62/Cuma, 4
205. İçtihad kapısının kapandığını söylemek; mezhep taassubunun devam etmesi için verilen
bir çabadır. Atalarından buldukları yola tabi olmaktan memnun olan, kendi çıkarlarının zede-
lenmesinden korkan, mezhep imamlarıyla ne akidevi ne de amelî bir bağı olanların; gündemde
tuttukları bir meseledir. Elbette bir grup samimi âlim, özel şartlar nedeniyle “İçtihad kapısı ka-
palıdır.” demişlerdir. İslam âleminin işgali; hilafetin ilgası ve dinin, diyanet kurumları aracılığıyla
devletin hizmetine girmesinden korkan bazı âlim ve düşünürler içtihad kapısının kapatılmasını
savunmuşlardır. Bu âlimler endişelerinde haklıdır. İslam’ın devlet gücü olmadığında birileri dinin
usullerine aykırı sapkınlıkları, içtihad diye insanlara sunabilirler.
104
MUKADDİME/ÖN SÖZ
tedvin edildi. Her dalın maddeleri bir araya toplandı. Ancak içtihad husu-
sunda oluşan yanlış tasavvur, insanları bu yüksek mertebeden alıkoydu.
Bir başka yanlış tasavvur; bir müctehidin her içtihadına uyulabileceği
düşüncesidir. Gerekçe olarak da şu hadis öne sürülmüştür:
“Bir hâkim içtihad ettiğinde isabet ederse iki ecir alır. İçtihad eder, sonra hata
ederse bir ecir alır.” 206
Bu hadisi âdeta şöyle anladılar: Müctehid her hâlükârda ecir alıyor, öy-
leyse ona uyan insanlar da ecir alır. Oysa hadis dikkatle fehmedildiğinde
müctehidlerin de hata edebileceği anlaşılır. İslam hatanın hiçbir çeşidine
uymaya müsaade etmez. Müctehidin ecir alması ise Allah’ın (cc) ona olan
merhametindendir. Din için yaptığı hizmet ve ortaya koyduğu çabanın
ecridir bu. Yoksa hata yaptığı için ecir almamıştır.
İbni Abdilberr (rh) konu ile ilgili şöyle der: “Sahabe ve müctehidlerin ihti-
lafında her görüşe uyulur, düşüncesi Kasım ibni Muhammed’in mezhebidir.
Şafii, Malik ve onların yolunu izleyenler -ki bu aynı zamanda Leys ibni Sa’d
Evzai ve Ebu Sevr’in de görüşüdür- ihtilafta doğru ve yanlışın olduğuna ina-
nırlar. Âlimlerin ihtilafında vacip olanın Kitap, sünnet, icma ve usule uygun
kıyasın talep edilmesidir.” 207
“İmam Malik’e (rh) sahabenin ihtilafı soruldu: ‘İçinde doğru ve yanlış vardır,
kontrol et.’ dedi.” 208
İbni’l Kasım’dan şöyle rivayet edilmiştir: “Ben Malik ve Leys’in şöyle de-
diğini duydum: ‘İnsanların zannettiği gibi sahabe ihtilafında tercih genişliği
yoktur. Doğru olanlar ve hatalı olanlar vardır.’ ” 209
Leys ibni Sa’d şöyle demiştir: “Bir ihtilaf bize geldiğinde en ihtiyatlı olanı
alırız.” 210
Müzeni, İmam Şafii’den (rh) sahabe ihtilafı hakkında şunu aktarır: “On-
ların ihtilafında Kitab’a, sünnete veya icmaya uyanı ya da kıyasa uygun olanı
206. Buhari, 7352; Müslim, 1716
207. Câmiu Beyâni’l İlmi ve Fadlih, 1691
208. Câmiu Beyâni’l İlmi ve Fadlih, 1694
209. Câmiu Beyâni’l İlmi ve Fadlih, 1695
210. Câmiu Beyâni’l İlmi ve Fadlih, 1696
105
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ
alırım. Şüphesiz Allah Resûlü’nün ashabı ihtilaf etti. Şayet onların ihtilafında
genişlik olsaydı, doğru ve yanlış olmasaydı; birbirlerine itiraz etmez, içtihad-
ları aralarında eleştirmezlerdi.” 211
4. Meşru İhtilaflar Ayrılık ve Düşmanlığa Sebep Olmamalıdır
Meşru ihtilaf ifadesiyle kastettiğimiz; Kitab’a, sünnete ve sarih icmaya
muhalif olmayan ihtilaflardır. Delillerin çakıştığı ve müctehidin tercih
yapmak zorunda kaldığı ya da konu hakkında delil olmamasından dolayı
herkesin öncelik verdiği umumi delillerle bir neticeye ulaşması sonucun-
da ortaya çıkan ihtilaf, meşru/saiğ ihtilaftır. Rahmet olarak algılanması
gereken ihtilaf budur. 212
İbni Teymiyye (rh) konu hakkında şöyle der: “Ahkâmda vuku bulan ihtilaf,
sayılamayacak kadar çoktur. Şayet Müslimler her ihtilaf ettiğinde ayrılığa dü-
şüp birbirlerine sırt çevirselerdi, aralarında koruma ve kardeşlik kalmazdı.” 213
Başka bir yerde de şöyle der: “Sahabe ve tabiinden âlimler bir konuda tartış-
tıklarında Allah’ın emrine ittiba ederlerdi. ‘Herhangi bir konuda anlaşmazlığa
düşerseniz, şayet Allah’a ve Ahiret Günü’ne inanıyorsanız (o meseleyi çözmek
için) Allah’a ve Resûl’e götürün.’ Herhangi bir meselede kardeşçe ve nasihatle-
şerek tartışırlardı. Ancak açıkça Kitab’a, sünnete veya ümmetin selefinin icma
ettiğine muhalefet eden, bidat ehline yapılan muameleyle muamele görür.” 214
5. Meşru Bir İhtilaf, Sebebi Zail Olduğunda Meşru Olmaktan Çıkar
Âlimlerin ihtilaf nedenlerine değinmiştik. Zikrettiğimiz sebeplerden biri
vuku bulduğunda ihtilaf meşru olur. Ancak bu sebepler ortadan kalktı-
ğında ihtilaf meşruiyetini kaybeder.
Örneğin, bir âlime ilgili nassın ulaşmaması meşru ihtilaf sebeplerinden-
106
MUKADDİME/ÖN SÖZ
dir. Ancak sonradan gelenlere o nas ulaştığı takdirde, o ihtilaf meşru ol-
maktan çıkar.
Örneğin, İmam Şafii (rh) birçok konuda, “Şayet bu konuda hadis sahih olsay-
dı fetva şöyle olurdu…” demiştir. Kendisi bir görüş ortaya koymuş, ancak
görüşüne zıt bir hadisin olduğunu ve hadis kendi yanında sahih olmadığı
için hadise göre hüküm beyan etmediğini zikretmiştir. 215
İmam Şafii (rh) haberi sahih kabul etmediği için, habere uygun olmayan
bir görüş ortaya koymuş olabilir. Ancak bu fennin ehlince o haber sahih
kabul edilmişse ve İmam Şafii’ye ulaşmamış bir bilgi açığa çıkmışsa sonra-
dan gelenlerin, açığa çıkan nassa aykırı olan fetvaya uyması doğru değildir.
Bu, meşru ihtilafın sebepleri ortadan kalktığı hâlde ihtilafı sürdürmek
anlamına gelir ki bu kesinlikle kabul edilmez. Nehyedilen, mutaassıpça
mezhep taklidi budur.
6. Delillerin Ulaşması veya Anlayışın Değişmesi Neticesinde Fıkhi
Görüşlerin Değişmesi Ayıplanacak Bir Durum Değildir
Âlimin bir görüş üzere olması, ilelebet o görüşte sabit kalacağı anlamı-
na gelmez. Vahye tabi olan Rabbani âlimin görüşlerine hükmeden kıs-
tas, delildir. Daha kuvvetli bir delil gördüğünde çekinmeden görüşünü
değiştirir. Lakin görüşlerine taassubun veya hevanın hükmettiği insanlar,
delillerle ilgilenmezler.
İbni Kayyım (rh) bu gibi insanlar için şöyle der: “Bu kimseler âlim olamaz.
Âlimler, peygamber vârisidir. Kendi mezhebini Allah’ın (cc), Resûl’ün (sav) ve asha-
bın (r.anhum) üzerine hâkim ve ölçü kılan ve bu ölçüye göre kabul ve redde bulunan
biri nasıl âlim olabilir ki? Bunlar övgüden ziyade yerilmeye daha layıktır.” 216
Selef âlimlerimiz bu konuda örneklik sergilemiştir. İmam Şafii (rh) Mısır’a
hicret ettikten sonra birçok görüşünü değiştirmiştir. Bu durum fıkhi lite-
ratüre “eski mezhep” ve “yeni mezhep” şeklinde geçmiştir. İmam Şafii orada
215. Şeyh Sa’d bin Abdulkadir Salim “En-Nazar Fîmâ Allaka Eş-Şafii El-Kavle alâ Sıhhati’l Haber”
(Şafii’nin, Görüşü Haberin Sıhhatine Havale Ettiği Meselelere Bakış) adlı risalesinde 52 mesele
zikretmiştir. Bu meseleleri, İmam Şafii’ye ait olan “El-Umm” kitabından veya İmam Beyhaki’nin
“Es-Sunenu’l Kubrâ” ve “Ma’rifetu’s Sunen ve’l Âsâr” kitaplarından toparlamıştır.
216. İ’lâmu’l Muvakki’în, 1/47
107
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ
108
MUKADDİME/ÖN SÖZ
109
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ
110
MUKADDİME/ÖN SÖZ
• Hadis kitapları içinde yer alan “İtisam bil Kitabi ve Sunne, Buhari”, “Ki-
tabu’s Sunne, Ebu Davud”, “Mukaddime, İbni Mace” bölümleri, hadis eh-
linin usulüne dair mücmel bilgi veren bölümlerdir.
VI. Çalışmaya Dair Genel Bilgiler
Çalışmamıza dair genel olarak şunları söyleyebiliriz:
• Daha önce çalışmamızın iki katmanlı olduğunu; temel metinde yal-
nızca delil ve hüküm, dipnot/alt metinde ise farklı görüşler ve delille-
rine yer verildiğini belirtmiştik. Gerek ana metin gerekse alt metinde
hadis imamlarının dışında nadiren âlim ismi zikredilmiştir. Bunun ne-
deni şudur: Bugün İslam ümmetinin temel sorunlarından biri; söylenen
sözden ziyade kimin söylediğinin önemsenmesidir. Yer yer, şahıs isim-
leri delilin dahi önüne geçebilmektedir. Biz bunu sırat-ı mustakimden
bir sapma olarak değerlendiriyor; ümmetin kalbinde Kitap ve sünnete
bağlılığın ihya edilmesi gerektiğine inanıyoruz. Bu nedenle; görüşün
kime ait olduğundan ziyade; görüş ve görüşün delilinin bilinmesinin
yeterli olacağına kanaat ediyoruz. Hadis imamlarının isimlerinin çokça
geçmesi akıllara bir soru olarak yansıyabilir. Kitapta hadis imamlarının
isminin sıklıkla geçmesi; kitabın omurgasını oluşturan hadis kitapları-
nın, yazarlarının ismiyle anılıyor olmasındandır.
• Kitabın omurgasını oluşturan delil, hadislerdir. Kitap, Türkiye oku-
yucusuna hazırlandığı için hadis metinlerinde belli yayınevlerinin ter-
cümesi kullanılmıştır. Gayemiz; kitap boyunca tüm hadis metinlerinde
birlik oluşturmak, kaynaklara müracaat etmek isteyen okuyucuya fırsat
sunmak ve metin ezberi yapmak isteyenlere kolaylık sağlamaktır. Kay-
nakça bölümünde, tercümesi kullanılan yayınlar gösterilmiştir.
• Arapça metnin ezberleneceği dua içerikli naslar, okunaklı şekilde ve-
rilmiştir.
• Her ciltte kullanılan kaynaklar; kitap, müellif, yayınevi ve basım ta-
yen önemli bir çalışmadır. Ancak yazar, hadis ehli içindeki bir grup âlimin kabullerini tüm hadis
ehline nispet ederek yanılgıya düşmüştür. Hadisin sıhhat ve zayıflığına dair zikrettiği kaideler-
de İbni Receb El-Hanbeli’nin “Şerhu ilel’il Tirmizi” kitabına müracaat edilerek okunursa, kitaptan
daha iyi istifade edilecektir.
111
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ
112
TAHARET
KİTABI
TAHARET VE KISIMLARI BABI
Taharetin Kısımları
• Kişinin Kalbini Şirkten/Küfürden/Ahlaki Necasetlerden
Arındırdığı ve Tevhid/İman/İhlas Gibi Şeyleri Yerleştirdiği
Manevi Taharet
• Kişinin Bedenini/Elbisesini ve Bulunduğu Mekânı Maddi
Necasetlerden Arındırdığı Maddi/Hakiki Taharet
• Kişinin Hükmen Namaza Engel Olan Büyük/Küçük
Abdestsizlik Hâlinden, Abdest/Gusül Almak Suretiyle
Temizlendiği Hükmi Taharet
TAHARET VE KISIMLARI BABI
I. Taharet Nedir?
115
TAHARET KİTABI
Allah (cc) manevi ve maddi temizlik için çabalayanların kendi katında de-
ğerli kişiler olduğunu bildirmiştir:
“…Şüphesiz ki Allah, çokça tevbe edenleri sever. Çokça temizlenenleri de
sever.” 3
Ve kendi Kitabı’nda temizliğe ehemmiyet veren insanları övmüştür:
“Orada ebediyen (namaza) durma! İlk günden takva üzere kurulmuş olan
mescid, (namaza) durman için daha evladır. Orada temizlenmeyi isteyen
adamlar vardır. Allah, temizlenenleri sever.” 4
Ebu Hureyre (ra) bu ayet hakkında şöyle der:
“Bu ayet Kuba Mescidi’ndekiler hakkında indi. Çünkü onlar su ile taharetle-
nirler, temizlenirlerdi.” 5
Temizliğin tüm peygamberlere emrolunmuş olması da onun ehemmi-
yetini göstermektedir. Allah, İbrahim (as) ve oğlu İsmail’den (as) bahseder-
ken şöyle buyurur:
“…İbrahim ve İsmail’e: ‘Benim evimi tavaf edenler, itikafta kalanlar, rükû ve
secde edenler için temizleyin.’ ” 6
Allah henüz risaletin başında Allah Resûlü’ne (sav) temizliği emretmiştir:
“Ey örtüsüne bürünen/örtünün altına gizlenen (Peygamber)! Kalk ve uyar!
Ve yalnızca Rabbini tekbir et (yücelt)! Elbiseni temiz tut.” 7
İbni Zeyd (rh) der ki: “Müşrikler temizlenmezlerdi. Allah, Peygamber’ine te-
mizlenmesini ve elbisesini arındırmasını emretti.” 8
Allah Resûlü (sav) temizliğin, imanın bir gereği olduğunu bildirmiştir:
Ebu Mâlik El-Eş’arî’den (ra) Allah Resûlü’nün (sav) şöyle dediği rivayet edil-
miştir:
“Temizlik imanın yarısıdır.” 9
Taharet babında tafsilatlı olarak inceleyeceğimiz abdest, gusül, misvak,
fıtratın hasletleri, necasetler gibi bablar İslam’ın temizliğe ne kadar ehem-
miyet verdiğini göstermesi açısından birer örnektir.
II. Taharetin Kısımları
Taharet üç kısma ayrılmaktadır:
A. Manevi Taharet
Kişinin kalbini şirk, küfür ve ahlaki necasetlerden arındırması ve yeri-
ne İslam’ın emrettiği tevhid, iman ve ihlas gibi güzellikleri yerleştirmesi-
dir. Kur’ân ve sünnette itikadi veya ahlaki problemler birer necaset ola-
rak isimlendirilmiş ve nefsin bunlardan arındırılması gerektiğine vurgu
yapılmıştır.
“Ey iman edenler! Müşrikler ancak birer necistir/pisliktir…” 10
“Onu (nefsini) arındıran, kesinlikle kurtuluşa ermiştir. Onu (küfür ve masi-
yetle) örtüp gizleyen de, kesinlikle zarar etmiştir.” 11
Ünlü müfessir Katade (rh) bu ayet hakkında der ki: “Yani, kişi nefsini kü-
çük düşürücü ve rezil ahlaklardan arındırır, temizlerse, kurtuluşa ermiştir.” 12
Allah (cc) şöyle buyurur:
“Onların mallarından sadaka/zekât al ki; onunla onları temizlemiş ve arın-
dırmış olasın. Onlara dua et…” 13
Meşhur müfessir Dehhak (ra) bu ayet hakkında şöyle der: “Onların malla-
rından sadaka/zekât al ki; onunla onları işledikleri günahlardan temizlemiş
ve arındırmış olasın…” 14
9. Müslim, 223; Tirmizi, 3517; Ahmed, 22902
10. 9/Tevbe, 28
11. 91/Şems, 9-10
12. Tefsîru’l Kur’âni’l Azîm, İbni Kesîr, 8/400, Şems Suresi 8 ve 9. ayetlerin tefsiri
13. 9/Tevbe, 103
14. Tefsîru’l Kur’âni’l Azîm, İbni Ebî Hâtim, 10302
117
TAHARET KİTABI
118
TAHARET VE KISIMLARI BABI
17. Ebu Davud, 61; Tirmizi, 3; İbni Mace, 275; Ahmed, 1006
18. 5/Mâide, 6
119
SULAR BABI
1. 6/En’âm, 99
2. 27/Neml, 60
121
TAHARET KİTABI
“İçtiğiniz suyu gördünüz mü? Onu, buluttan siz mi indirdiniz, yoksa indi-
ren biz miyiz? Şayet dileseydik onu, tuzlu/acı bir su yapardık. Şükretmeniz
gerekmez mi?” 3
Hakiki ve hükmi taharet asıl olarak su ile yapılır. Suların bazı durumları
ve bu durumlara göre değişen bazı hükümleri vardır. Bu hükümleri mad-
deler hâlinde sunmaya çalışacağız:
I. Mutlak Su
Su, Allah’ın yarattığı hâl üzere kalmış ve hiçbir sıfatı (tadı, rengi, kokusu)
değişmemişse, mutlak sudur. Mutlak su, hem temiz hem de temizleyici-
dir. Temizdir, yani içilebilir ve yiyeceklerde kullanılabilir. Temizleyici-
dir, yani onunla hem hükmi hem de hakiki taharet yapılabilir. Necasetler
onunla temizlendiği gibi, hades (abdestsizlik/cünüplük/hayız) hâlinden
de onunla temizlenilebilir.
Mutlak su iki kısma ayrılır:
A. Gök Kaynaklı Sular
Yağmur, dolu ve kar gibi sular mutlak sudur. Bu sular yaratıldığı hâl üze-
re kaldıkları müddetçe temiz ve temizleyicidir.
“…gökten tertemiz bir su indirdik.” 4
“…(Allah) sizi onunla temizlemek, sizden şeytanın pisliklerini gidermek,
kalplerinizi (yakin ve kararlılık ile) pekiştirmek ve ayaklarınızı sabit kılmak
amacıyla gökten sizin için yağmur indirmişti.” 5
Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav), başlangıç tekbiri aldığında kıraat yapmadan önce namazda
kısa bir süre susardı. Kendisine, ‘Ey Allah’ın Resûlü, anam babam sana feda
olsun tekbir ile kıraat arasındaki susmanı bana bildir, (bu sırada) ne söylü-
yorsun?’ dedim.
Allah Resûlü dedi ki: ‘Ben şöyle diyorum, ‘A llah’ım! Benimle günahlarımın/
122
SULAR BABI
123
TAHARET KİTABI
124
SULAR BABI
Suya karışan necis madde, suyun hilkatini bozmamış; tat, renk veya ko-
kusunu değiştirmemişse, su temiz ve temizleyici olma özelliğini korur.
Önemli olan suyun asli sıfatlarının değişip değişmemesidir. Suyun az
veya çok olmasının bir etkisi yoktur. 13
“Suyu hiçbir şey pisletmez. Ancak suyun kokusu, tadı ve rengi değişmişse o
zaman o su pislenmiş sayılır.” 14
Beyhaki’nin lafzı şöyledir:
“Su temizdir. Onu hiçbir şey necis kılmaz. Ancak içine düşen bir necaset ile
ya kokusunun ya tadının ya da renginin değişmesi hariç. (Bu durumda su ne-
cistir.)” 15
Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir bedevi kalktı ve mescidde bevletmeye başladı. İnsanlar onu alıkoymaya
çalıştılar. Allah Resûlü onlara dedi ki: ‘Onu rahat bırakın ve bevlinin üstüne
13. Bu konuda bazı âlimler suyu az ve çok diye iki kısma ayırmışlardır. Az suyun sıfatları de-
ğişmese bile içine düşen necasetle necis olduğunu; çok suyun ise, üç temel vasfının değişmesi
şartıyla necis olabileceğini söylemişlerdir. Az suyun ölçüsüne gelince bunda ihtilaf edilmiştir:
• Şafii ve Hanbeli Mezheplerine göre bunun ölçüsü iki kulleden az olmasıdır. Bu görüş Abdul-
lah ibni Amr’ın rivayet ettiği, “Su iki kulle olursa pislik taşımaz.” başka bir lafızda “Necis olmaz.”
(Ebu Davud, 63; Tirmizi, 67) hadisine dayanmaktadır. İki kulle hakkında Şafii kaynaklarında günü-
müz ölçüsüyle yaklaşık 206 litre gibi rakamlar verilmiştir. İbni Kayyım bu hadisin on altı vecihle
zayıf olduğunu söylemiştir. Hadisin senedinde ve metninde ittırab vardır. Buna binaen bu hadis
zayıftır. Bu hadisin zahirinden anlaşılan iki kulle olan suyun ne olursa olsun necis olmayacağıdır.
Ama bu hadisi delil alan âlimler bunu söylememişler ve burada suyun tadının renginin ve koku-
sunun değişmesi ölçüsünü esas almışlardır. Yani bu hadis yine yukarıda konu içerisinde zikretti-
ğimiz Ebu Umame hadisine çevrilmiş, onun mefhumu üzerinden anlaşılmıştır. Bundan dolayı bu
babta aslolan Ebu Umame hadisidir.
• Hanefi Mezhebi’ne göre; suyun bir tarafı kımıldatıldığında diğer tarafı da depreşiyorsa, bu su
azdır. Bu konuda verilen ölçü, avuçlandığında elin dibe değmemesi şartıyla suyun yüzeyinin 50
m2 olmasıdır.
• Yukarıda sahih olarak tercih ettiğimiz görüş ise, İbni Abbas, Ebu Hureyre, Hasan-ı Basrî, İmam
Malik gibi âlimlere aittir. Yani, içerisine bir madde girdiğinde suyun azlığına çokluğuna bakılmaz.
Bilakis sıfatlarının değişip değişmediğine bakılır. Şafii âlimlerinin büyüklerinden Gazâlî bu görüş
hakkında şöyle demiştir: “İmam Şafii’nin de İmam Malik’in görüşünde olmasını çok isterdim.”
14. İbni Mace, 521
15. Es-Sunenu’l Kubrâ, 1228
Not: İbni Mace ve Beyhaki’de Ebu Umame’den gelen bu rivayetlerin “tadı rengi ve kokusu de-
ğişmediği müddetçe” kısmı zayıftır. Ancak bu rivayetlerin ifade ettikleri anlam, icma ile telakki
edilmiş ve âlimler bu hadisle amel etmişlerdir.
125
TAHARET KİTABI
bir kova su -veya büyük bir kovayla su- dökün. Siz kolaylaştırıcı olarak gönde-
rildiniz. Zorlaştırıcı olarak gönderilmediniz.’ ” 16
Hadisten anlaşıldığı üzere mesciddeki necaset üzerine bir kova yani az
miktar su dökülerek necaset temizlenmiştir. Şayet az suyla temas eden
necaset her hâlükârda onu necis kılsaydı, bu su da necis olmalıydı. Bu
suyun necis olması bir yana, Allah Resûlü onunla mescidi temizlemiştir.
Arıtma yöntemiyle necasetlerden arındırılan ve eski hâline getirilen suları
kullanmak caiz midir?
Temizlik, banyo, istinca gibi günlük hayattaki ihtiyaçlar için kullanılan
ve necis olan sular bazı merhalelerden geçirilerek koku, renk ve tat açısın-
dan bir necaset taşımayacak şekilde eski hâline getiriliyor. Bu merhaleler
suyun birkaç işlemle necis tortulardan arındırılması, havalandırılması,
kimyevi bazı maddelerle mikropların öldürülmesi ve suyun klor madde-
siyle dezenfekte edilmesidir.
Sağlık açısından en uygun olan kimyasal işlemden geçmemiş/arıtılma-
mış suların kullanılmasıdır. Ancak herhangi bir sebepten dolayı doğal
su kullanılamıyor ise, arıtılmış suların kullanılmasında şer’an bir sıkıntı
yoktur. Çünkü arıtılmış su; tadı, rengi ve kokusu bozulmamış sudur. Onu
necis kılan illetlerden arınmıştır.
Borularda veya metal kaplarda bekleyen ve pastan dolayı değişikliğe
uğrayan suyun hükmü nedir?
Pas, necis bir madde değildir. Suyun depolarda veya borularda bekle-
mesiyle kırmızıya çalan ve pas içeren sularla -su kelimesini ıtlak etmeye
engel olacak oranda değişime uğramaması kaydıyla- abdest ve temizlik
yapılmasında bir beis yoktur. Çünkü günümüz şartlarında bu durum suda
kaçınılmaz bir durumdur. Âlimler kendisinden ayrılmayan/mülazemet
eden şeyleri barındıran suyun temiz olduğunu ve bu sularla temizlik ya-
pılabileceği konusunda hemfikirdir. Ağaç yapraklarının veya ağaç parça-
larının değiştirdiği su gibi… Ancak sıhhat açısından zararları bulundu-
ğundan bu suyun tercih edilmemesi evla olandır.
16. Buhari, 220; Ebu Davud, 380; Tirmizi, 147; İbni Mace, 529
126
SULAR BABI
127
TAHARET KİTABI
128
SULAR BABI
abdest alması veya onunla yıkanması için o suyu getirdim. Dedi ki: ‘Ey Aişe,
bunu bir daha yapma! Çünkü bu alaca hastalığına sebep olur.’ ” 23
Fakat bu hadis zayıf bir hadistir. Zayıf hadisle hüküm sabit olmayacağı
için onunla amel edilmez.
B. Ateşte Isıtılmış Su
Ateşte ısıtılan suları kullanmak caizdir. Bunu nehyeden herhangi bir delil
yoktur. Ömer, 24 İbni Ömer, 25 İbni Abbas 26 (r.anhum) ve Hasan-ı Basrî’den 27 (rh)
gelen rivayetler de bunda herhangi bir beisin olmadığını göstermektedir.
VII. Beklemesi Nedeniyle Değişime Uğramış Su
Kendisine herhangi bir madde karışmadığı hâlde ya çok beklediğinden
ya da kendisini etkileyecek bir maddenin yanında kalmasından dolayı
değişen su, âlimlerin geneline göre temizdir ve temizleyicidir. Çünkü bir
suyun necis olması ancak içerisine karışan bir madde ile mümkündür. Al-
lah Resûlü daha önce zikrettiğimiz hadiste şöyle buyurur:
“Su temizdir. Onu hiçbir şey necis kılmaz. Ancak içine düşen bir necaset
ile ya kokusunun ya tadının ya da renginin değişmesi hariç. (Bu durumda su
necistir.)” 28
Bu nedenle sularda bulunan yosunun, su kabının, su zeminindeki top-
rağın suda yaptığı değişiklik suya zarar vermez.
23. Es-Sunenu’l Kubrâ, 14; Darekutni, 86; Şafii mezhebinde “İkinci İmam Şafii” olarak anılan
İmam Beyhaki bu hadisi rivayet ettikten sonra, “Bu hadis sahih değildir.” der ve senedindeki Ha-
lid ibni İsmail’in metruk bir ravi olduğunu ve hadisin diğer yollarında yer alan kişilerin de aynı
şekilde zayıf olup, güvenilir raviler olmadığını söyler. Hadisi, Sünen kitabında zikreden Darekut-
ni de bu hadisin zayıf olduğuna dikkat çekmiştir. Bu konuda Darekutni’nin Sünen’inde (no; 88)
Ömer’in (ra) Güneş’te ısıtılmış suları kerih gördüğüne dair bir rivayet daha vardır. Bu rivayet, sene-
dindeki kezzab (yalancı) bir raviden ötürü zayıftır.
24. bk. Es-Sunenu’l Kubrâ, 11; Darekutni, 85; Darekutni sahih bir rivayet olduğunu söylemiştir.
25. bk. Musannef, İbni Ebi Şeybe, 256
26. bk. Musannef, İbni Ebi Şeybe, 258; İbni Hacer, Et-Telhîsu’l Habîr (1/146) isimli kitabında bu
rivayetin sahih olduğunu belirtmiştir.
27. bk. Musannef, İbni Ebi Şeybe, 259
28. Es-Sunenu’l Kubrâ, 1228
129
TAHARET KİTABI
29. Müslim, 281; Nesai, 35; İbni Mace, 343; Ahmed, 14668
130
KAPLAR BABI
Kapların Hükmü
• Kullanılması Mübah Olan Kaplar
. Hakkında Yasaklayıcı Bir Nas Olmayan Her Türlü Kaplar
. Abdest Almak İçin Kullanılan Saf Altın ve Gümüş Kaplar
. Kâfirlere Ait Olup İçerisinde Necaset Bulunmayan Kaplar
. Bir Parçasında Altın veya Gümüş Olan Kaplar
• Kullanılması Yasak Olan Kaplar
. Yemek ve İçmek İçin Kullanılan Saf Altın ve Gümüş Kaplar
. Kâfirlere Ait Olup İçerisinde Necaset Bulunan Kaplar
. Müslimlere Ait Olup İçerisinde Necaset Bulunan Kaplar
KAPLAR BABI
I. Kapların Hükmü
1. 2/Bakara, 29
2. 45/Câsiye, 13
133
TAHARET KİTABI
Onu hemen (sahibine) fırlatıp atarak şöyle dedi: ‘Bana gümüş kap içinde su
vermemesini ona kesin olarak emrettiğimi sizlere bildiriyorum. Çünkü ben
Peygamber’in (sav) şöyle buyurduğunu duydum: ‘İpek ve atlas elbisesini giy-
meyin; altın ve gümüş kaplarda su içmeyin. Çünkü bunlar dünyada onların-
dır, ahirette ise sizindir.’ ’ ” 3
“Gümüş kapta yiyip içen, karnına cehennem ateşini yudumlamış olur.” 4
Bu naslara dayanarak âlimler; altın ve gümüş kaplarda yeme ve içme-
nin haram olduğunda (neredeyse) ittifak etmişlerdir. Allah Resûlü’nün
(sav) nehyetmesi ve bu fiili yapanları cehennem ateşiyle tehdit etmesini ha-
134
KAPLAR BABI
illet mundabıt/ölçülebilir değildir, ya kasırdır; kıyas edilende tahakkuku kesin değildir. Şöyle ki;
zira cennet nimeti olduğu hâlde birçok şey (ipek gibi) helal kılınmıştır. Altın kadınlara, gümüş ise
hem erkeklere hem de kadınlara süs eşyası olarak helal kılınmıştır. Örneğin Allah Resûlü’nün (sav)
kılıç kabzası gümüştendir.
Enes’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah’ın (sav) kılıcının kabzasının başı gümüştendi.” (Tirmizi, 1691; Ebu Davud, 2583-2585)
Savaşta uzvunu kaybeden sahabiye altın ve gümüşten yapay uzuv yapılmasına müsaade edil-
miştir.
Arfece ibni Es’ad’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Cahiliye Dönemi’nde meydana gelen Külab Vakası’nda burnumdan yaralanmıştım ve burnum
kesilmişti. Sonra gümüşten bir burun yaptırmıştım fena koku yapmıştı. Bunun üzerine Resûlullah
(sav) bana altından bir burun yaptırmamı emir buyurdu.” (Tirmizi, 1770)
Kırılan kaplara altın ve gümüş yama yapılmasına izin verilmiş, bizzat Allah Resûlü’nün (sav) kırılan
kabı gümüşle yamanmıştır.
Enes’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü’nün bardağı kırıldı. Çatlak olan yeri gümüşten bir parçayla yamamıştı.” (Buhari,
3109)
İsraf; Allah’ın ve Resûl’ünün yasakladığı her şeydir. Çünkü israf haddi aşmak; emredilende aşırıya
gitmek veya gevşekliktir. (bk. Mekâyîsu’l Luğa, 3/153, s-r-f maddesi) Şari tarafından bizzat ya-
saklanmayanlarda ise israf ve kibir kişiden kişiye, örften örfe göre değişmektedir. Tüm insanlığı
kuşatacak bir ölçüsü yoktur. Hakkında özel yasak olmayan konularda “israf ve kibir” diyerek bir
şeyi yasaklamak usul açısından sakıncalıdır. Sabit olmayan bir ölçüyle bir şeyleri yasaklamaktır.
Hâliyle; altın ve gümüş kaplarda yemek ve içmek kesin bir dille yasaklanmıştır. Bunun dışında
kalan şeyleri yeme içmeye kıyas etmek doğru değildir. Zira kıyas için ortak bir illet tespiti
şarttır.
Altın ve gümüş söz konusu olduğunda; sorulan soruya uygun nas olup olmadığına bakarız.
Şayet nas varsa ona göre hüküm inşa ederiz. Yasaklayıcı bir nas yoksa genel kaideye uyarak
mübah olduğunu söyleriz. Allah (cc) en doğrusunu bilir.
Şunu unutmamalıyız: Her mübah, sebep olduğu şeye göre hüküm alır. Örneğin uykuya düşkün-
lük kişiyi namazları kılmaktan, rızkını temin etmekten veya İslâmi/insani herhangi bir sorumlulu-
ğundan alıkoyuyorsa uyku mübah olmaktan çıkar. Sebep olduğu günahın hükmünü alır. Hâliyle
altın ve gümüş kap kişiyi kibre, israfa, şöhrete, malı saçıp savurmaya, Müslimlerin derdiyle dert-
lenmemeye… sevk ediyorsa sevk ettiği şeyin hükmünü alır. Bu da bölgeden bölgeye, kişiden ki-
şiye değişir. Bu nedenle Müslim, vakayı değerlendiren ve Müslimlere özel nasihatlerde bulunan
ilim adamlarına kulak vermelidir.
135
TAHARET KİTABI
6. 5/Mâide, 5
7. Ebu Davud, 3838
8. Ebu Davud, 3839; Hadisin aslı mutaffekun aleyhtir.
136
KAPLAR BABI
137
TAHARET KİTABI
geçtikten sonra onları içeri alınız, kapıları kapatınız, Allah’ın adını anınız. Çün-
kü şeytan kapatılmış olan kapıyı açamaz. Ayrıca kırbalarınızın ağzını bağlaya-
rak Allah’ın adını zikrediniz. Kaplarınızın üzerini de -üzerlerine enine bir şey
uzatmak şeklinde dahi olsa- örtünüz, kandillerinizi de söndürünüz.” 11
138
HELA ADAPLARI BABI
Hela Adapları
• Helaya Girerken Besmele Çekmek ve Allah’a Sığınmak
• Helaya Sol Ayakla Girip Sağ Ayakla Çıkmak
• İhtiyaç Giderirken Elbiseyi Toplamak
• Sol Elle Temizlenmek
• Bevlin Elbiseye Sıçramasından Sakınmak
• Heladan Çıkarken Yapılması Gereken Zikirleri Yapmak
• Heladan Çıktıktan Sonra Elleri Yıkamak
• Su Dışında Peçete, Taş vb. Cisimlerle İsticmar Yapmak
• İsticmar Hakkında Bilinmesi Gerekenler
. İsticmar Sırasında Sağ El Kullanılmamalıdır
. İsticmar İçin En Az Üç Cisim veya Bir Cismin Üç Ayrı Yeri
Kullanılır
. Taş Dışındaki Başka Maddeler de İsticmar İçin Kullanılabilir
• İsticmar Yapılması Yasak Olan Maddeler
. Kemik ve Tezek
. Gıda Maddeleri
. Necis Olan Maddeler
. Şeriatın Değer Verdiği Maddeler
. İsticmara Uygun Olmayan Maddeler
İ slam; kulun tam bir teslimiyetle Allah’a teslim olması ve şirk koşmak-
sızın Allah’a (cc) kulluk etmesidir. İslam’ı din edinmek ise; hayatın her
alanına bu teslimiyet ve kulluğu yaymak, Allah’ın vazettiği kurallara uygun
yaşamaktır.
Zira İslam dininin bir iddiası vardır. O, Yüce Allah’ın tek ve değişmez
dinidir.
“Allah indinde (geçerli olan) tek din İslam’dır…” 1
O, bir hayat nizamıdır. Siyaset ve ekonomiye, sosyal ve ulusal ilişkilere,
kimi sevip kime düşman olacağımıza, yediklerimize ve giydiklerimize, iş
yerlerimize ve yatak odalarımıza… hela adabına kadar hayatın her ala-
nına müdahale eder.
Abdurrahman ibni Yezid ’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Selman El-Farisi’ye dendi ki: ‘Sizin Peygamberiniz (sav), hela/tuvalet adabına
varıncaya kadar size her şeyi öğretti mi?’
Selman El-Farisi, ‘Evet öğretti. Büyük ve küçük abdest bozarken kıbleye karşı
durmamızı, sağ elle temizlenmemizi, üçten az taşla temizlenmemizi ve tezek
ve kemikle temizlenmemizi bize yasakladı.’ dedi.” 2
1. 3/Âl-i İmran, 19
2. Müslim, 262; Ebu Davud, 7; Tirmizi, 16; İbni Mace, 316
141
TAHARET KİTABI
Ayrıca belirtmekte fayda vardır ki, İslam hayatın her alanına bir adab be-
lirleyerek hayatın tümünün ibadet olmasını sağlamıştır. Normalde uyu-
mak, yemek yemek, helaya gitmek gibi hâller beşeriyetin gerektirdiği ola-
ğan şeyler iken, İslam’ın belirlediği adaplara riayet edilerek yapıldığında
birer ibadet hâline gelirler. Kendisine ibadet etmenin yolunu kolaylaştı-
ran Allah’a hamdolsun…
“De ki: ‘Şüphesiz ki benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm âlem-
lerin Rabbi olan Allah içindir.’ ” 3
Hela ( )الْ َخالَ ُءlugatta, boş olan mekân demektir. Taharet babında, hela
denildiğinde, kişinin kaza-i hacetini giderdiği mekân kastedilir. Bu ismin
konmasının sebebi, ihtiyaç giderme vakitlerinin dışında o mekânın boş
olmasındandır.
Hela ihtiyacımızı giderirken dikkat etmemiz gereken başlıca edepler
şunlardır:
I. İnsanların Görmeyeceği Bir Yerde İhtiyaç Gidermek
Kişinin avret mahallini başkasına göstermesi veya başkasının avret ma-
halline bakması haramdır.
Ebu Said El-Hudri’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü şöyle buyurmuştur:
‘Erkek erkeğin, kadın da kadının avret yerine bakamaz.’ ” 4
Allah Resûlü, avretinin başkaları tarafından görülmemesi amacıyla in-
sanlardan uzak ve gizli yerleri hela ihtiyacı için uygun bulmuştur.
Muğire ibni Şu’be’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir seferde Allah Resûlü ile beraber bulunuyordum. Allah Resûlü ‘Su kırba-
sını al.’ buyurdu. Ben de onu yanıma aldım. Allah Resûlü gitti ve bana görün-
meyecek kadar uzaklaştı. Sonra hela ihtiyacını giderdi.” 5
Abdullah ibni Cafer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
3. 6/En’âm, 162
4. Müslim, 338; Ebu Davud, 4018; Tirmizi, 2793; İbni Mace, 661
5. Buhari, 363; Müslim, 274
142
HELA ADAPLARI BABI
“Allah Resûlü yüksek bir yerin arkasında veya hurma dallarının altında giz-
lenerek hela ihtiyacını gidermeyi severdi.” 6
Allah Resûlü (sav) avret mahallinin görülmemesi için oturmadıkça elbise-
sini kaldırmazdı. Oturur ve sonra elbisesinin etek kısımlarını kaldırırdı.
Enes’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü hela ihtiyacını gidermek istediğinde, yere alçalıncaya kadar el-
bisesini kaldırmazdı.” 7
Günümüzdeki helalar avret mahalli görülmeyecek şekilde bina edilmiş-
tir. Ancak bir Müslim açık alanda hela ihtiyacını giderirse, burada zikre-
dilenler dikkat etmesi gereken edeplerdendir.
II. İnsanlara Eziyet Veren Mekânlarda İhtiyaç Gidermemek
İnsanların sıkça geçtiği yollar, gölgelendikleri sedirler, istifade ettikleri
su kaynakları, otobüs durakları, sokaklar, parklar gibi sosyal hayat açısın-
dan yoğun olan mekânlar hela ihtiyacının giderileceği yerler değildir. Bu
gibi yerlerde hela ihtiyacını gidermek insanlara eziyet etmektir. Bundan
dolayı Allah Resûlü (sav) bunu nehyetmiştir.
Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav), ‘Kişiye çokça beddua/lanet ettiren iki şeyden sakınınız.’
Ashab dedi ki: ‘Ey Allah’ın Resûlü çokça beddua/lanet ettiren şey nedir?’
Allah Resûlü, ‘İnsanların yoluna veya gölgeliğine hela ihtiyacını gideren ki-
şinin yaptığıdır.’ buyurdu.” 8
Nebevi sünnetle eğitilen ve edep sahibi kılınan Müslim, yaşadığı çevre-
ye ve insanlara karşı sorumluluk duygusu kazanır. Yapacağı herhangi bir
davranışın çevreye ve insanlara etkisini düşünür. Doğaya zarar vermekten,
toplumun hakkına girmekten ve insanlara eziyet etmekten şiddetle kaçınır.
III. Canlılara Ait Yuvalara İhtiyaç Gidermemek
Yerdeki ve duvardaki deliklere hela ihtiyacını gidermek, oranın sakini
6. Müslim, 342; Ebu Davud, 2549; İbni Mace, 340
7. Tirmizi, 14; Darimi, 693
8. Müslim, 269; Ebu Davud, 25; Ahmed, 8853
143
TAHARET KİTABI
olan canlılara eziyet veren bir davranıştır. Aynı zamanda oralarda yaşayan
akrep, yılan gibi canlıların kişiye zarar verme ihtimali vardır. Bundan dolayı
canlılara ait olan yuvalara hela ihtiyacını gidermekten kaçınmak gerekir.
Abdullah ibni Sercis’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) böcek ve hayvanların yuvalarına idrar yapmayı yasakladı.
Katade’ye, ‘Böyle yerlere idrar yapmak neden hoş karşılanmıyor?’ dedik.
O da ‘Oraların cinlerin barınağı olduğu söylenirdi.’ cevabını verdi.” 9
IV. İhtiyaç Giderirken Ön ve Arkayla Kıbleye Dönmemek
Hela ihtiyacını giderirken önü veya arkayı kıbleye dönme konusu âlim-
ler arasında ihtilaflıdır. 10 Tercih ettiğimiz görüşe göre; ihtiyaç giderirken
önü veya arkayı kıbleye dönmek hususunda tafsilat vardır. Etrafı çevril-
miş kapalı helalarda önü ve arkayı kıbleye dönmek yasaklanmamıştır,
9. Ebu Davud, 29; Nesai, 34; Ahmed, 20775; Bu hadisin sıhhatinde ihtilaf edilmiştir.
10. Bu konudaki hadislerin zahiri birbirine muarız göründüğü için âlimler bu konuda ihtilaf
etmiştir.
• Bir grup âlim, bevl ve dışkı yaparken önü ve arkayı kıbleye dönmenin mutlak olarak haram
olduğunu söylemiştir. Bu âlimler bu konuda nehyedici sıfatta olan hadislerin umumunu almışlar
ve bunun haram olduğunu söylemişlerdir.
• Bir grup âlim, hela ihtiyacının giderilme ânında kişinin önünü veya arkasını kıbleye dönme-
sinin caiz olduğunu söylemiştir. Bu görüşe dayanan âlimler Allah Resûlü’nün (sav) bu konu hak-
kındaki nehiylerinin neshedildiğini söylemişler ve Cabir ibni Abdullah’ın rivayet ettiği şu hadise
dayanmışlardır: “Allah Resûlü (sav) ön ve arka avret mahallimizi kıbleye dönerek bevletmekten
bizi menetti. Ancak ben onu (sav) vefatından bir sene önce kıbleye yönelmiş ihtiyacını giderir bir
şekilde gördüm.” (Ebu Davud, 13; Tirmizi, 9; İbni Mace, 325)
• Bir grup âlim, binadaki helalar gibi kapalı olan yerlerde kıbleye yönelmekte bir sakınca yok-
tur, ancak çöl gibi açık yerlerde haramdır, demişlerdir. Bu âlimler rivayetler arasında tercih veya
nesh ve mensuh usullerine gitmeden önce rivayetlerin arasını cem etme yolunu tutmuşlardır.
Çünkü rivayetlerin arasını cem etmek, tüm hadislerle amel etme nimetini doğurur. Bu âlimler
Allah Resûlü’nün (sav) sözlerini ve fiillerini incelemiş ve Allah Resûlü’nün açık ortamlarda bunu
nehyettiğini, ama kapalı ortamlarda bir beis olmadığı için kıbleye dönerek ihtiyacını giderdiğini
tespit etmişlerdir. Bunu -konunun devamında zikrettiğimiz- İbni Ömer’den (ra) gelen iki rivayet
desteklemektedir. Davud Ez-Zahiri’nin dayandığı Cabir (ra) hadisi de böyle anlaşılabilir. İmam Bu-
hari bu görüşü tercih etmiş, İbni Hacer bu görüş hakkında “En adaletli görüş budur.” demiştir.
Bizim yanımızda da racih olan budur.
• Bir grup âlim de nehyeden ve cevaz veren hadisleri bir arada değerlendirmiş ve şu sonuca
ulaşmıştır: Kıbleye ön veya arkayı dönmek mekruhtur. Cevaz veren hadisler, Allah Resûlü’nün (sav)
nehyinin harama delalet etmediğini, mekruhiyete delalet ettiğini gösterir. Bu görüş de tüm delil-
lerle bir arada amel etme babından olduğundan, hadis ehlinin metoduna yakındır. Tercihe şayan
olmamasının nedeni hangi nassın önce hangisinin sonra olduğunun bilinmemesindendir. Cevaz
veren nas önce, yasaklayan daha sonra olduğu taktirde tam tersi bir hüküm ortaya çıkacaktır.
144
HELA ADAPLARI BABI
caizdir. Müslim’in edep babından kaçınması hoş karşılansa da, şer’an bir
sakıncası yoktur.
Açık alanlarda ihtiyaç giderirken ön veya arkayı kıbleye dönmek kesin
bir dille yasaklanmıştır, caiz değildir.
Abdurrahman ibni Yezid’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Selman El-Farisi’ye dendi ki: ‘Sizin Peygamberiniz (sav), hela/tuvalet adabına
varıncaya kadar size her şeyi öğretti mi?’
Selman El-Farisi dedi ki: ‘Evet öğretti. Büyük ve küçük abdest bozarken kıb-
leye karşı durmamızı…bize yasakladı.’ ” 11
Ebu Eyyub El-Ensari ’den (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav)
şöyle demiştir:
“ ‘Sizden biri hela ihtiyacını bozmak için gittiğinde önünü veya arkasını kıb-
leye çevirmesin. Doğuya veya batıya çevirsin.’
Ebu Eyyub devamla dedi ki: ‘Biz Şam tarafına doğru gittik. Oranın helaları-
nı kıbleye çevrilmiş olarak bina edilmiş bulduk. Helada iken kıbleden başka
bir yöne döner ve Allah’tan bağışlanma dilerdik.’ ” 12
Kapalı alanlarda kıbleye dönmekte bir beis olmamasının delilleri ise
şunlardır:
İbni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir ihtiyacımdan dolayı kız kardeşim Hafsa’nın evinin üstüne çıkmıştım. Al-
lah Resûlü’nü arkasını Kâbe’ye, önünü ise, Şam’a dönmüş bir şekilde ihtiyaç
giderirken gördüm.” 13
Mervan El-Esfar’dan şöyle rivayet edilmiştir:
“İbni Ömer’i hayvanını kıbleye doğru çöktürmüş ve aynı yöne doğru çöme-
lip idrar yaparken gördüm.
Ben, ‘Ey Ebu Abdurrahman! Kıbleye karşı idrar yapmak yasak değil mi?’ dedim.
11. Müslim, 262; Ebu Davud, 7; Tirmizi, 16; İbni Mace, 316
12. Buhari, 394; Müslim, 264
13. Buhari, 148; Müslim, 266
145
TAHARET KİTABI
O da, ‘Evet bu yasaklama açık olan yerlerdedir. Ama kıble ile aranızda sütre
olursa bir sakınca yoktur.’ cevabını verdi.” 14
V. Allah’ın İsminin veya Kur’ân Ayetlerinin Yazılı Olduğu Bir Şeyle
Helaya Girmemek
Mushaf veya Allah’ın isminin yazılı bulunduğu yüzük, kâğıt, kolye gibi
bir şeyle helaya girmenin haramlığına işaret eden sahih ve sarih (açık)
bir delil olmadığından haram değildir. 15 Ancak Allah’ın (cc) şiarlarını tazim
babından bu şeylerle helaya girilmemesi evladır.
“İşte böyle… Kim de Allah’ın (değer verilmesini istediği, O’nu hatırlatan)
şiarlarını yüceltirse kuşkusuz bu, kalplerin takvasındandır…” 16
Mushafın veya üzerinde Allah zikrinin yazılı olduğu takı gibi şeylerin
çalınma korkusu gibi bir durum oluşursa ve teslim edilebilecek güvenilir
biri bulunmazsa, üstü örtülerek helaya girilebilir. Böylece hem mal ko-
runmuş hem de Allah’ın şiarları tazim edilmiş olur.
VI. Sol Ayakla Girip Sağ Ayakla Çıkmak
Allah Resûlü’nün (sav) genel uygulamaları, değerli olan veya tazim edilen
işlerde sağı, eziyet giderici veya değersiz olan işlerde solu kullanmanın
sünnet olduğunu göstermektedir.
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü sağ elini temiz şeylerde ve yemek yemede kullanırdı. Sol elini
ise hela ihtiyacında ve eziyet verici şeylerde kullanırdı.” 17
Enes ibni Malik’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Kişinin mescide girerken sağ ayağıyla girmesi, çıkarken sol ayağıyla çıkma-
sı sünnettendir.” 18
14. Ebu Davud, 11; Darekutni, 161
15. Bu konuda Fıkıh kitaplarında zikredilen bir hadis vardır. Enes’ten (ra) şöyle rivayet edilmiş-
tir: “Allah Resûlü helaya gireceği zaman yüzüğünü çıkarırdı.” (Ebu Davud, 19; Tirmizi, 1746; Nesai,
5213; İbni Mace, 303) Yüzüğün sıfatı ile ilgili Buhari (65) ve Müslim’de (2092) geçen bir rivayette
üzerinde “Muhammedun Resûlullah” yazılı olduğu belirtiliyor. Ancak Enes’in (ra) rivayet ettiği ha-
dis, Ebu Davud, Darekutni, Nesai gibi birçok muhaddisin belirttiği üzere zayıf bir hadistir.
16. 22/Hac, 32
17. Ahmed, 26283; Ebu Davud, 33-34
18. El-Mustedrek, 791; Es-Sunenu’l Kubrâ, 4322. Hâkim ve İbni Hacer, sahih olduğunu; Zehebi,
İmam Müslim’in şartı üzere olduğunu belirtmiştir.
146
HELA ADAPLARI BABI
147
TAHARET KİTABI
Küçük yaştaki bir çocuk helaya girdiğinde anne ve babasının onun yerine
bu zikirleri yapması gerekir mi?
Birinin koruyucu zikirleri yapamaması durumunda bir başkası onun ye-
rine yapabilir. Zira Allah Resûlü hastalandığında Aişe (r.anha) Nas, Felak ve
İhlas Surelerini Allah Resûlü’ne okumuştur. Anne ve babaların çocuklarını
şeytanın tuzaklarından muhafaza etmeleri onların en büyük görevidir. 22
İbni Abbas’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü torunları Hasan ve Hüseyin’i,
َو ِم ْن ك ُِّل َع ْ ٍي لَ َّم ٍة، أَ ُعو ُذ ِب َكلِ َم ِت اللَّ ِه التَّا َّم ِة ِم ْن ك ُِّل شَ ْيطَانٍ َو َها َّم ٍة
‘Ben şeytanın şerrinden, zarar verici haşeratlardan ve kötü bir niyetle bakan
gözden siz ikinizi Allah’ın tam olan kelimelerine sığındırıyorum.’ diyerek Al-
lah’a sığındırır ve, ‘Sizin atanız İbrahim (as), oğulları İsmail ve İshak’ı bu şekilde
söyleyerek Allah’a sığındırırdı.’ derdi.” 23
Helaya girerken ve çıkarken yapılan zikirler, açık alanda ihtiyaç giderirken
yapılabilir mi?
Evet, yapılabilir; zira bu zikirler mekâna değil, ihtiyaç gidermeye ait zi-
kirlerdir. Hangi mekânda ihtiyaç giderilirse giderilsin okunabilir.
Banyo ve tuvalet bir aradaysa zikirler nasıl yapılır?
Banyo ve tuvalet iç içeyse, tuvalet için ayrılan bölme tuvalet kabul edilir.
O bölüme girilirken zikir yapılır ve diğer adablara riayet edilir.
VIII. Helada Konuşmamak
A. Helada Allah’ı Zikretmek
Kişinin helada iken sessizce Allah’ı zikretmesi, ezanı tekrar etmesi, aksır-
dığında Allah’a hamdetmesinin caiz olduğunda birçok âlim hemfikirdir.
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber (sav), hayatın her ânında Allah’ı zikrederdi/hatırda tutardı.” 24
22. Kız çocuğu için ث ِ ِ;ا َللَّ ُه َّم إ ِّن أُ ِعي ُذ َها ب َِك ِم َن ال ُخ ُب ِث َوال َخ َبائ
ِ ِ َ ا َللَّ ُه َّم ِّإن أُ ِعي ُذ ُه ب َِك ِم َن ال ُخبُ ِث َوالdenilebilir.
erkek çocuğu için خبَائث
23. Buhari, 3371; Ebu Davud, 4737; Tirmizi, 2060; İbni Mace, 3525
24. Müslim, 373; Ebu Davud, 18; Tirmizi, 3384; İbni Mace, 302
148
HELA ADAPLARI BABI
Sesli olarak bu ve benzeri zikirleri yapmaya gelince, racih olan zikir vb.
şeylerin sesli olarak helada yapılmamasıdır. Zira hela, yapı olarak zikrin
sesli yapılmasına uygun değildir. Hasan-ı Basrî’ye helada aksıran kişinin
durumu sorulduğunda sessiz olarak hamdetmesi gerektiğini söylemiştir. 25
Buna binaen; zikirlerin yazılı olduğu çıkartmalar tuvaletin iç kısmına
yapıştırılmamalıdır. Allah (cc) en doğrusunu bilir.
B. Helada Konuşmak
Helada ihtiyacı giderirken konuşmamak, gözetilmesi gereken bir edep-
tir. Bunun haram olduğunu gösteren sarih bir delil yoktur. 26 Su istemek
veya hela ihtiyacını giderdiğini belirtmek gibi zaruri hâllerin oluşması
durumunda konuşulabilir.
İbni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü bevlederken bir adam Allah Resûlü’ne selam verdi. Allah Resû-
lü onun selamına karşılık vermedi.” 27
IX. Ayakta Bevletmemek
Bu konu âlimler arasında ihtilaflıdır. 28
25. bk. Musannef, İbni Ebi Şeybe, 1227
26. Bu konuda bazı âlimlerin helada konuşmanın haramlığına dair delil aldıkları bir hadis var-
dır: Ebu Said El-Hudri’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir: “Allah Resûlü şöyle buyurdu: ‘İki adam avret
mahallerini açarak ve konuşarak hela ihtiyacı için çıkmasınlar. Allah buna öfkelenir.’ ” (Ebu Davud,
15; Ahmed, 11310; El-Mustedrek, 559)
Araplar karşılıklı oturur, ihtiyaçlarını giderir ve konuşurlardı. Allah Resûlü (sav) bir başkasının av-
retini görmeye sebep olan bu çirkin âdeti yasaklamıştır. Burada zikredilen konuşmaktan ziyade,
avretlerin açılarak karşılıklı konuşulmasıdır.
27. Müslim, 370; Ebu Davud, 331; Tirmizi, 90; İbni Mace, 37; Ebu Davud’un lafzında Allah Resû-
lü’nün teyemmüm aldıktan sonra adamın selamına karşılık verdiği belirtilmektedir.
28. Bu konudaki hadislerin zahiren birbirine zıt gibi olması, bu konuda birden fazla görüşün
doğmasına sebep olmuştur.
• Bir grup âlime göre ayakta bevletmek mekruhtur. Ancak bir özür oluşursa bu durumda caiz-
dir. Bu âlimler yukarıda zikrettiğimiz Aişe (r.anha) hadisine dayanarak Allah Resûlü’nün aslen ayak-
ta bevletmediğini, Huzeyfe (ra) hadisine dayanarak bir özürden dolayı ayakta bevletmenin caiz
olduğunu söylemişlerdir. Bizim yanımızda racih olan görüş de budur.
• Bir grup âlime göre elbiseye necasetin sıçramasından emin olmak şartıyla ayakta bevletmek-
te bir sakınca yoktur. Bu âlimler Allah Resûlü’nden bunu nehyetmesine dair bir rivayetin sabit
olmamasına ve ayakta bevlettiğine dair rivayetlerin varlığına dayanarak ayakta bevletmenin caiz
olduğunu söylemişlerdir. Ancak namazın sıhhatini ortadan kaldıracağı için necasetin bedene ve
elbiseye sıçramaması şartını getirmişlerdir.
Allah Resûlü’nün (sav) ayakta bevletmeyi nehyettiğine dair bazı rivayetler vardır:
149
TAHARET KİTABI
Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir: “Allah Resûlü beni ayakta bevlederken gördü ve, ‘Ey Ömer!
Ayakta bevletme.’ dedi. Ben de ondan sonra ayakta bevletmedim.” (İbni Mace, 308)
Bureyde’den (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle buyurdu: “Üç şey cefadandır. (Bun-
lardan biri de) ayakta bevletmektir.” (Taberânî, Mu’cemu’l Evsat (5998) eserinde, Buhari, Et-Târîh
kitabında (4/495) zikretmiştir.) Bu anlamda İbni Mesud’dan da (ra) mevkuf bir rivayet gelmiştir.
(Musannef, İbni Ebi Şeybe, 1326)
Cabir (ra) anlatıyor, “Allah Resûlü (sav) kişinin ayakta bevletmesini nehyetti.” (İbni Mace, 309; Es-Su-
nenu’l Kubrâ, 496)
Ancak bu rivayetlerin tümü zayıftır.
29. Ahmed, 25045; Tirmizi, 12; Nesai, 29; İbni Mace, 307
30. Buhari, 224; Müslim, 273
Aişe ve Huzeyfe’den (r.anhuma) rivayet edilen hadisler “Birbirine zıt olan bu rivayetler nasıl anlaşıl-
malıdır?” sorusunu akıllara getirmektedir. İbni Hacer (rh) bu konu hakkında der ki:
“Aişe’nin (r.anha) hadisi onun bu konudaki bilgisine dayanmaktadır. Bu bilgi Allah Resûlü’nün (sav)
evlerde yaptığı fiiline hamledilir. Aişe (r.anha) Allah Resûlü’nün (sav) evin dışındaki fiiline rastlama-
mıştır. Evin dışındaki fiilini ise, Huzeyfe (ra) ezberlemiştir.” (Fethu’l Bârî, 226 No.lu hadisin şerhinde)
31. Fethu’l Bârî, 224 No.lu hadisin şerhinde
150
HELA ADAPLARI BABI
151
TAHARET KİTABI
liğini ele verir. İslam’ı ölçü kabul eden bir insan, imar ettiği yaşam alanla-
rını İslam’a uygun düzenler.
Bugünkü yapılar her ne kadar kendini İslam’a nispet eden müteahhitler
tarafından yapılsa da -Allah’ın rahmet ettikleri müstesna- İslami hassasi-
yetler gözetilmeden, Batılı yaşam tarzına uygun imar edilmiştir.
Bize düşen, yaşadığımız alanları Müslimce bir yaşama uygun hâle getir-
meye çalışmaktır.
XI. İstinca ve İsticmar Adabı
İstinca, su kullanılarak idrar ve dışkı mahallini yıkamak demektir.
İsticmar, taş kullanılarak idrar ve dışkı mahallini temizlemek demektir.
Hela ihtiyacı giderildikten sonra aslolan su ile temizlik yapmaktır. Taş
ile isticmar ikinci mertebede yer alır. Bu iki yoldan biriyle necasetin iza-
le edilmesi vaciptir. Çünkü necasetin varlığı namazın kabulüne engeldir.
Enes’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) helaya girdiğinde ben ve benim gibi bir çocuk su dolu bir
ibrik ve ucu demir olan bir sopa taşırdık. Allah Resûlü (sav) getirdiğimiz o suy-
la istinca ederdi.” 37
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“(Ey Kadınlar!) Eşlerinize dışkının ve bevlin eserlerini üzerlerinden yıka-
malarını emredin. Zira ben onlardan hayâ ediyorum. Allah Resûlü de böyle
yapardı.” 38
İstinca ve isticmar konusunda dikkat edilmesi ve bilinmesi gerekenler
şunlardır:
A. İstinca ve İsticmar Yaparken Sağ Eli Kullanmamak
Bevlederken veya istinca ve isticmar yaparken sağ eli kullanmak Allah
Resûlü’nün (sav) nehyettiği bir davranıştır.
Abdurrahman ibni Yezid’den şöyle rivayet edilmiştir:
37. Buhari, 152; Müslim, 271
38. Ahmed, 24639; Tirmizi, 19; Nesai, 46
152
HELA ADAPLARI BABI
39. Müslim, 262; Ebu Davud, 7; Tirmizi, 16; İbni Mace, 316
40. Buhari, 154; Müslim, 267; Ebu Davud, 31; Tirmizi, 15; Nesai, 24; İbni Mace, 310
41. 64/Teğabun, 16
42. Buhari, 156
43. Müslim, 450; Ebu Davud, 39; Tirmizi, 18; Nesai, 39
153
TAHARET KİTABI
mi emretti. Ben iki taş buldum, üçüncüye baktım bulamadım. Bir tezek bularak
onu getirdim. Peygamber (sav) iki taşı aldı, tezeği fırlattı ve ‘Bu pistir.’ dedi.” 44
3. Şeriatın Kendisine Değer Verdiği Bir Nesne Olmaması
Üzerinde Kur’ân ayetleri, hadis metinleri, ilmî bahisler gibi şeylerin ya-
zılı olduğu maddelerle isticmar yapmak doğru değildir. Çünkü bunlar
şeriatın kendisine değer verdiği şeylerdir. Allah Resûlü cinlere ihtiram
gösterip onların azıklarıyla isticmar yapmayı ümmetine yasaklamışsa, şe-
riatın kendisine değer verdiği şeylerle isticmar, evveliyatla doğru değildir.
“İşte böyle… Kim de Allah’ın (değer verilmesini istediği, O’nu hatırlatan)
şiarlarını yüceltirse kuşkusuz bu, kalplerin takvasındandır.” 45
4. Necaseti İzale Edecek Bir Yapıya Sahip Olması
İsticmarın gayesi necaseti izale etmektir. Bundan dolayı isticmar için
kullanılacak maddenin bu amacı yerine getirebilecek bir sıfatta olması
gerekir. Örneğin, bundan dolayı âlimler cam parçalarıyla isticmar yap-
manın hem bu amacı yerine getiremediğinden hem de kişiye zarar vere-
bileceğinden hoş görmemişlerdir.
5. Gıda Maddeleriyle İsticmar Yapmamak
Allah Resûlü’nün (sav) kemik ve tezekle isticmar yapmayı cinlerin azığı ol-
masından dolayı nehyetmesine kıyasen, ekmek, bakliyat gibi insanların
gıda ihtiyaçları için kullandıkları şeylerle isticmar yapmak, doğru değildir.
C. İsticmarda Kaç Taş Kullanılır?
Bu konu âlimler arasında ihtilaflıdır. 46 Racih olan, isticmar için en az üç
44. Buhari, 156; Tirmizi, 17; Bu hadis, necis maddelerle isticmar yapmanın doğru olmadığına
da delil alınmıştır. Çünkü Allah Resûlü tezeği kullanmamış ve bunu “pis olmasına” bağlamıştır.
İbni Huzeyme, Sahih isimli eserinde (no; 70) İbni Mesud’un, Allah Resûlü’ne getirdiği tezeğin
eşek tezeği olduğunu kaydetmiştir. Eşek, eti yenmeyen hayvanlardan olup, dışkısı necistir.
45. 22/Hac, 32
46. Bu konuda genel olarak iki görüş vardır:
• Bir grup âlime göre isticmar için üç taş şart değildir. Bu konuda şöyle demişlerdir; “İsticmarda
gaye temizlik olduğu için bir taş da yeterlidir. Aynı zamanda -yukarıda zikrettiğimiz rivayette-
Allah Resûlü, İbni Mesud’dan üç taş istemiş, İbni Mesud ona iki taş getirmiştir. Eğer üç taş şart
olsaydı, Allah Resûlü üçüncü taşı da isterdi.”
• Bir grup âlime göre, hela ihtiyacı için üç taş gereklidir. Yukarıda zikrettiğimiz rivayetler bu
görüşün delillerindendir. Bu âlimler Hanefi ve Malikilerin delil aldıkları İbni Mesud hadisini şöyle
açıklamışlardır: “Burada Allah Resûlü’nün İbni Mesud’dan ilk olarak üç taş istemesi, isticmar için
154
HELA ADAPLARI BABI
üç taşın şart olduğunu gösterir. İbni Mesud’un üç taş bulamamasından, üç taşın şart olmadığına
delil çıkarılamaz. Üçüncü taş bulunmadığı için Allah Resûlü’nün bir taşı iki defa kullanma ihtimali
de vardır.” Racih olan görüş -yukarıda da belirttiğimiz üzere- budur.
47. Ahmed, 25012; Ebu Davud, 40; Nesai, 44
48. Müslim, 262; Ebu Davud, 7; Tirmizi, 16; İbni Mace, 316
49. Buhari, 161; Müslim, 237
155
TAHARET KİTABI
ona sürerek isticmar yapardı. Bazen de yere sürerek isticmar yapardı, zekeri-
ni yıkamazdı.” 50
E. Vücudun Ön veya Arka Tarafından Çıkan Her Şey için İstinca
veya İsticmar Yapmak Gerekir mi?
İstinca ve isticmar, önden ve arkadan çıkan necis maddeleri temizlemek
için meşru kılınmıştır. Hastalıktan dolayı kişiden çıkan kurtçuk veya safra
kesesi ve böbrek taşları necis olan maddeler değildir. Doğal olarak bun-
lar bevl ve dışkı gibi necis maddelere kıyas edilemez. Yellenmek ise kötü
kokulu bir hava olup, bedende veya elbisede iz bırakmaz. Sonuç olarak
bunlardan dolayı istinca ve isticmar yapmaya gerek yoktur.
XII. Heladan Çıkarken Okunması Gereken Zikir
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) heladan çıktığı zaman ((‘ ) ُغ ْف َران ََكAllah’ım!) Senin mağfi-
retini isterim.’ derdi.” 51
İbni Kayyım (rh) bu konuyla ilgili şu tespiti yapar:
“Allah en iyi bilir, bunda bir sır vardır. Şöyle ki; dışkı bedeni ağırlaştırır ve be-
dende kalmasıyla eziyet verir. Günahlar da kalbi ağırlaştırır ve orada kalmasıyla
kalbe eziyet verir. Bu ikisi bedene ve kalbe eziyet eden zararlı şeylerdir. Allah
Resûlü (sav) heladan çıkınca bedenine eziyet veren şeyden kurtulması, bedenin
hafiflemesi ve rahatlamasından dolayı Allah’a hamdetmiştir. 52 Sonra eziyet ve-
rici diğer etkenden kurtarmasını, kalbini rahatlatmasını ve hafifletmesini Al-
lah’tan istemiştir. Allah Resûlü’nün kelimelerinin ve dualarının incelikleri ve
önemi (insan) aklının alabileceğinden çok daha fazladır.” 53
XIII. Heladan Çıktıktan Sonra Elleri Yıkamak
Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) helaya girdi. Ben bir kabın içerisinde ona su getirdim. O da
50. Es-Sunenu’l Kubrâ, 540; Beyhaki bu hadisi rivayet ettikten sonra, “Bu babta rivayet edi-
lenlerin en sahihi budur.” demiştir. Bu ifade hadisin isnadında konuşulduğuna dolaylı bir imadır.
Anlamı “Hepsi problemli rivayetlerin en iyisi budur.” demektir.
51. Ebu Davud, 30; Tirmizi, 7; İbni Mace, 300; Ahmed, 25220
52. İbni Kayyım burada Enes’ten (ra) rivayet edilen hadise işaret ediyor:
“Allah Resûlü (sav) heladan çıktığı zaman (َانِ ‘ )الْ َح ْم ُد لِلَّ ِه ال َِّذي أَ ْذ َه َب َع ِّني ْالَذَى َو َعافHamd, benden
eziyeti gideren ve beni afiyet içinde kılan Allah’adır.’ derdi.” (İbni Mace, 301) Bunun gibi bir fiil
mevkuf olarak Ebu Zerr’den de (ra) rivayet edilmiştir. (Musannef İbni Ebi Şeybe, 29907) Ancak bu
iki rivayet de zayıftır.
53. İğâsetu’l Lehfân, 1/58-59
156
HELA ADAPLARI BABI
istinca yaptı. Sonra elini yere sürdü ve sonra elini yıkadı. Sonra ona bir kapta
başka bir su getirdim. O suyla da abdest aldı.” 54
Allah Resûlü’nün (sav) elini yere/toprağa sürmesi, sabun kullanmanın ge-
rekliliğine işarettir. Zira o dönemde toprak, sabun gibi temizleyici olarak
kullanılırdı.
XIV. Banyoda Bevletmemek
Abdullah ibni Muğaffel’den rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöy-
le demiştir:
“Biriniz gusül abdestini aldığı yere idrarını yapıp sonra da orada yıkanmasın.
Çünkü vesveselerin çoğu bundan ileri gelir.” 55
Burada inceleyebileceğimiz iki banyo çeşidi vardır:
a. Şayet banyo yapılan yerde herhangi bir gider yoksa ve oraya bevledil-
mesi hâlinde necaset orada birikiyorsa, bu banyoda bevletmek nehyedil-
miştir. Çünkü kişi oraya bevledip sonra banyo yaptığında, biriken neca-
setin üzerine sıçrayıp, sıçramadığından emin olmaz ve vesveseye kapılır.
Aynı zamanda -“Sular Babı”nda da aktardığımız üzere- Allah Resûlü (sav)
durgun sulara bevletmeyi yasaklamıştır.
b. Banyo yapılan mekân gideri olan ve suyun dışarıya akıtıldığı bir yer-
se, orada bevletmekte bir sakınca yoktur. Zira suyun aktığı yerde neca-
set olmaz.
İmam Ahmed (rh) şöyle demiştir: “Şayet bevlin üstüne su döküldüğünde bo-
rudan akıp gidiyorsa, burada banyo yapmakta bir beis yoktur.” 56
El-Hattâbî (rh) şöyle der: “Kişinin banyoda bevletmesinin nehyedilmiş ol-
ması ancak bevlin akıp gideceği sert bir mekân olmaması veya mekânda bev-
li dışarıya akıtan (boru gibi) bir yol olmaması durumunda geçerlidir. Çünkü
bu, yıkanan kişinin üzerine bevl damlalarının ve sıçramalarının isabet etme-
sini vehmettirir ve vesveseyi doğurur.” 57
XV. Hastalık Nedeniyle Bevlini Tutamayan Kişinin Durumu
Bu durum bir hastalıktır. Yüce Allah herkesi gücü nispetinde sorumlu
tutmuştur.
54. Ahmed, 8104; İbni Hibban, 1405
55. Ebu Davud, 27; Tirmizi, 21; İbni Mace, 304; Ahmed, 20569
56. Eş-Şerhu’l Kebîr Alâ Metni’l Mukni’, 1/87
57. Meâlimu’s Sunen, 1/22
157
TAHARET KİTABI
158
HELA ADAPLARI BABI
159
TAHARET KİTABI
160
HELA ADAPLARI BABI
‘Aşırılıktan sakınınız. Şüphesiz sizden öncekileri helak eden, aşırılıktan başka bir şey değildir.’ (Ah-
med, 1851)
C. Vesveseli Kişi Etrafındaki İnsanlara Eziyet Edip Zarar Verir
Müslim’in temel özelliği; başkalarına faydalı olması, müminlerin sıkıntılarını gidermesi, hayatı on-
lara kolaylaştırmasıdır. Bunun zıddı ise zulümdür ve Allah, zulmü haram kılmıştır.
‘Kim bir müminin dünyalık sıkıntılarından birini giderirse, Allah da onun Kıyamet Günü sıkıntıla-
rından birini giderir. Kim zor durumda olana kolaylık sağlarsa, Allah da ona dünyasında ve ahire-
tinde kolaylık sağlar. Kim Müslim’in ayıbını örterse, Allah da onun dünyada ve ahirette ayıplarını
örter. Kul, kardeşinin yardımında olduğu müddetçe, Allah da onun yardımındadır.’ (Müslim, 2699;
Ebu Davud, 4946)
‘Ey kullarım! Ben zulmü kendime haram kıldım. Size de onu haram kıldım, dolayısıyla birbirinize
zulüm etmeyiniz.’ (Müslim, 2577)
Allah Resûlü (sav) bir gün minbere çıktı ve yüksek sesle şunları söyledi:
‘Ey dilleriyle iman edip, iman henüz kalplerine yol bulmamış olanlar! Müslimlere eziyet etme-
yin…’ (Tirmizi, 2032)
‘Abdullah ibni Mübarek’e İslam’da en hayırlı ve mizanda en ağır, kıyamet gününde kişiyi Allah
Resûlü’ne en sevimli ve yakın kılacak güzel ahlakın ne olduğunu sordular. Cevap olarak şöyle
dedi: ‘Güleryüz, iyilik saçmak ve insanlara eziyet etmemektir.’ ’ (Tirmizi, 2005)
Vesveseli insan bu soruyu kendine sormalıdır. Ben çevremdekilere faydalı, onlara hayatı kolaylaş-
tıran bir insan mıyım?
Yoksa onlara zulmeden, eziyette bulunan, hayatı çekilmez kılanlardan mı?
Vesveseli insan hayatı kendine daraltıp, zehir ettiği gibi; çevresindekilere eziyeti çok daha büyük-
tür. Kendisi temizlik hususunda bu denli bir hassasiyete (!) sahipken, hayat onun için yorucuysa;
bu hassasiyeti taşımayan ve haklı olarak aşırılık görenler için nasıl olsun?
D. Vesveseli Kişi Kendi Onurunu ve Karakterini Çiğner
Yaptığı davranışlarla kendisini küçük düşürür. Aklı kemâle ermemiş bir çocuğun dahi güleceği
durumlara düşürür kendini.
İbnu’l Cevzi (rh) Hanbeli âlimlerinden şu olayı aktarır:
‘Adamın biri İbni Akil’e gelip sordu: ‘Ey imam! Ben defalarca suya dalıp çıkmama rağmen guslü-
mün sahih olup olmadığında şüphem vardır. Bu durumda ne yapmalıyım?’
İbni Akil, adama dedi ki: ‘Sizin bir şey yapmanıza gerek yoktur. Çünkü gusül ve namaz size vacip
değildir.’
Adam aldığı cevaptan bir şey anlamayınca İmam durumu izah etti: ‘Allah Resûlü bir hadisinde
şöyle buyurur: ‘Uyanıncaya kadar uyuyandan, büluğa erene dek çocuktan, akıllanana dek de-
liden kalem/sorumluluk kaldırılmıştır.’ Tekrar tekrar suya girdiği hâlde vücudunun tam ıslanıp
ıslanmadığından şüphede olan ancak delidir.’ (El-Ezkiyâ, s. 83)
Gazâlî şöyle der: ‘Vesveseli insan ya sünneti bilmiyordur ya da onun aklında kusuru vardır. Her
ikisi de kul için büyük ayıplardandır.’
E. Vesveseli Kişi Amelin Terki Tehlikesi
Çoğu vesveseli insan zamanla amelleri terk eder. Bu, tecrübeyle sabit bir durumdur. Nasıl ki, ves-
vese ilk başladığında çok basit endişelerle başlıyor ve bir yıkama, iki, üç…artarak ilerliyorsa bu
durum zamanla ilerlemeye devam eder. Öyle bir boyuta ulaşır ki ne yaparsa yapsın amelin olma-
dığına inanmaya başlar. İşte bu nokta amellerin terk edildiği ve şeytanın zafer ilan ettiği noktadır.
Saydığımız maddelerde de görüldüğü gibi müvesvis hem dinen, hem de sosyal anlamda din, akıl
ve mürüvvet sahiplerinin kabul etmeyeceği bir konumdadır. Özellikle dinini ifsad etmesini, haya-
tı kendine zindan etmesini önemsemese dahi; başkalarına eziyet etme hakkına sahip olmadığını
161
TAHARET KİTABI
bilmeli ve her ânının kul hakkına girmeyle büyük bir vebale dönüştüğünü idrak etmelidir.
F. Vesveseden Korunma Yolları
1. Kişinin Hastalığını Kabul Etmesi
Vesveseden korunmanın ilk adımı; müvesvisin hasta olduğunu kabul etmesidir. Özellikle şer’i
naslar, Allah Resûlü’nün (sav) ve selefin uygulamaları kendisine gösterilerek, üzerinde olduğu hâ-
lin İslam’ın razı olmadığı bir hâl olduğu müvesvise kabul ettirilmelidir.
Vesveseye kapılmış olanların çoğu kendi aşırılıklarını görmek yerine başkalarını gevşeklikle suç-
ladıklarından tedaviye yanaşmazlar. Hastalıklarını kabul ettikleri zaman da çok ilerlemiş oldu-
ğundan genelde netice elde edemezler.
2. Zikir ve Rukyeye Sarılmak
Vesvese şeytanın kulu saptırma yollarından biridir. Başlangıcı, ilerleyişi ve içinden çıkılmaz bir
hâle gelmesi süreçlerinde hep şeytan vardır. Kaynağını kurutmadan, vesveseden kurtulmak ne-
redeyse mümkün değildir.
Öyleyse vesveseden korunmak, ancak şeytandan korunmakla mümkündür.
Allah Resûlü (sav) şöyle buyurdu:
‘Allah, Yahya’ya kendisiyle amel etmesi ve kavmine amel etmelerini emretmesi için beş şey em-
retti. Yahya, kavmini Mescid-i Aksa’ya toplayıp onlara bu emirleri bildirdi: ‘…Ve size Allah’ı zik-
retmenizi emrediyorum. Allah’ı zikreden kişinin misali, arkasında kuvvetli ve süratli bir düşman
topluluğunun kendini kovaladığı adamın misali gibidir. Adam düşmanından kaçar. Ta ki çok ko-
runaklı bir kaleye gelince düşmandan kendini korur. İşte insan da böyledir. Şeytandan ancak
zikirle korunabilir…’ ’ (Tirmizi, 2863)
Şeytanın vesveselerinden korunmak, vesvesenin kul üzerindeki etkisini azaltmak için kişinin bol-
ca Rabbini zikretmesi gerekir.
Özellikle sünnette varid olan sabah akşam zikirlerine devam etmesi, şeytanı insandan uzaklaştı-
ran Ayete’l Kursi, Bakara Suresi’nin son iki ayeti ve insanı şeytandan koruyan Muavvizeteyn Sure-
leri’ni sürekli okuması gerekir. (“Bakara Suresi’nde bir ayet vardır ki Kur’ân ayetlerinin efendisidir.
Şeytan olan herhangi bir evde okunursa (şeytan) o evden çıkar. (O ayet) Ayete’l Kursi’dir.” (Şuabu’l
Îmân, 2171))
“Kur’ân’da iki ayet vardır ki, müminler için şifadır ve Allah’ın sevdiği şeylerdendir. O iki ayet Bakara
Suresi’nin son iki ayeti (olan Amene’r Resûlü)’dür.” (Deylemi, 1671; El-Câmiu’s Sağîr, 1031)
“Kim Bakara Suresi’nin baş tarafından dört ayeti, Ayete’l Kursi’yi ve sonraki iki ayeti ve Bakara
Suresi’nin sonundan üç ayeti okursa o gün ona ve ailesine Şeytan ve hoşlanmadığı bir şey yakla-
şamaz. Bu ayetler aklı başından gitmiş kimselere ne zaman okunursa muhakkak iyileşir.” (Darimi,
3425; Mecmeu’z Zevâid, 17013)
“Sabah akşam İhlas ve Muavvizeteyn Sureleri’ni üçer defa oku! Bunlar, bütün belaları, afetleri,
sıkıntıları ve istemediğin kötü şeyleri giderir.” (Tirmizi, 3575; Nesai, 5428)
Ebu Said El-Hudri’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah cin ve nazardan korunmak için çeşitli dualar okurdu. Nâs ve Felak Sureleri inince,
diğerlerini terk edip, bu iki sureyi okurdu.” (Tirmizi, 2058; Nesai, 5494; İbni Mace, 3511))
3. Üstüne Gitmek
Vesveseli insanların çoğu; vesveseli oldukları konularda bazı anlamsız duygulara sahiptirler.
Bunu aşmanın tek yolu o duygu ve düşüncelerin üzerine gitmek, zorlanarak da olsa onları yen-
meye çalışmaktır. Temizlik hassasiyetine sahip insan için bu durum zor olsa da, başkalarına eziyet
ederek kulların; şeytana hizmet ederek Rabbinin hukukunu çiğnemesinden daha iyidir.
Örneğin; abdest hususunda vesveseli olan biri Allah Resûlü’nü (sav) örnek alarak bir avuç suyla
abdest almaya nefsini zorlamalı ve abdest uzuvlarını birer defa yıkamalıdır.
162
HELA ADAPLARI BABI
Bir şeye yıkamadan dokunamayan veya herhangi bir şeyle teması olduktan sonra mutlaka vücut
azalarını dezenfekteye ihtiyaç duyan, bunu yapmayanlardan rahatsız olan kardeşlerimiz nefisle-
rini zorlamalıdırlar. Allah Resûlü’yle yaşayacak olsa, ona (sav) burun kıvıracak, belki dokunduğu
şeyi yıkamadan yemeyecek veya dokunamayacak olmanın çirkin hâlini tahayyül etmelidirler.
Birçok samimi Müslim, vesvesenin üzerine giderek onu yendiler. Allah’tan (sav) yardım isteyerek,
üzerine gidecek her kardeşimizin netice alacağını Rabbimizden temenni ediyoruz.
4. Psikolojik Destek Almak
Temizlik ve hijyen konusunda vesveseli olan insanların bazıları yaşadıkları birtakım olayların
yıpratıcı etkisinden sıyrılmak için bir şeylere yönelirler. Belli bir zaman sonra unutturması için
yöneldikleri şey onlarda takıntı hâline gelir. Ayrılık, ölüm, ihanete uğrama gibi insanın hazırlıksız
olduğu ve yaşamını derinden sarsan, bir ân akıldan çıkmayan hadiselerin çoğu böyle bir tehlike
barındırır içinde.
Bu süreci atlatmak için aklın ve nefsin meşgul edildiği şeyler ise ileride hayatı derinden etkileyen
takıntılara dönüşür.
Bu işi para tuzağına çevirmeyen, tanınan ve kendisine güvenilen bir uzmandan bu konuda yar-
dım alınabilir. Özellikle de temizlik ve benzeri vesveselerin, belli bir olaydan sonra başladığı in-
sanlar, bu yardımı almalıdırlar. Burada altını çizmek istediğimiz nokta, bir uzmanla konuşarak
vesveseyi tetikleyen unsuru bulmak ve onun yıkıcı etkisini, nasihat/öğüt/terapi yoluyla hafiflet-
mek, böylece vesveseyi oluşturan etkeni ortadan kaldırmaktır. İlaç tedavisi olarak isimlendirilen
antidepresan (zehir/uyuşturucu) tarzı ilaçların kullanımı şer’an caiz olmamakla beraber insan
fıtratına da uygun değildir.
Konumuzun başında zikrettiğimiz gibi amelî vesvese mefhumu, geniş bir alana taalluk etmek-
tedir. Her amelin kendine göre bir vesvese biçimi vardır. Lakin vesvesenin kaynağı ve mantığı
bir olduğundan zikrettiğimiz maddeler tüm amelî vesveseler için uygulanabilir.” (Tevhid Dergisi,
İtikadi ve Amelî Vesvese, S 31, s. 16-20)
163
FITRAT HASLETLERİ BABI
Fıtrat Hasletleri
• Misvak ve Diş Fırçası Kullanmak
. Ağız Temizliğinin Müekked Sünnet Olduğu Yerler
‥ Abdest Alırken/Abdestle Birlikte
‥ Namaza Başlamadan Önce
‥ Kur’ân Okumaya Başlamadan Önce
‥ Eve Girerken
‥ Gece Uyanınca
• Etek Tıraşı ve Kol Altı Tıraşı Yapmak
. Etek ve Kol Altı Tıraşında Gözetilmesi Gereken Süre Kırk
Gündür
. Avret Mahallini (Eş Dışında) Bir Başkasına Açmamak
ve Sağlığa Zarar Vermemesi Kaydıyla Vücut Kıllarının
Giderilmesinde Lazer Kullanılabilir
. Kadınlara Benzeme Niyeti Olmaksızın Kol-Bacak-Göğüs
Bölgeleri Tıraş Edilebilir
• Tırnak Kesmek
• Sünnet Olmak
• Sakalları Uzatıp Bıyıkları Kısaltmak
. Sakal Bırakıp Bıyık Kısaltmak Vaciptir
. Sakalın Uzunluğu Güvenilir Bir İlim Adamının Tespitine ve
Müminlerin Uygulamasına Göre Belirlenmelidir
. Sakal Erkeği Kadından ve Şirk Taifelerinden Ayırmalıdır
• Sakalın Faydaları/Hikmetleri
. Sakal Bırakmak; Allah’ın ve Resûl’ünün Çağrısına İcabet
Etmektir
. Sakal Bırakmak, Fıtrata Uymaktır
. Sakal Bırakmak, Müşriklere Muhalefettir
. Sakal, Kalkandır
. Sakal, Müslim Erkeğin Süsüdür
FITRAT HASLETLERİ BABI
165
TAHARET KİTABI
166
FITRAT HASLETLERİ BABI
167
TAHARET KİTABI
168
FITRAT HASLETLERİ BABI
169
TAHARET KİTABI
15. 7/A’râf, 26
16. 7/A’râf, 27
17. bk. 5/Mâide, 50
18. bk. 3/Âl-i İmran, 154
19. bk. 48/Fetih, 26
20. bk. 33/Ahzâb, 33
170
FITRAT HASLETLERİ BABI
ahlakını temsil eden açıklık saçıklıktır. Bugün insî şeytanların tüm güçle-
riyle insanları çıplaklaştırmak için uğraşması; şeytanın suret ve sesi olan
reklamların neredeyse her şeyi çıplaklığı özendirerek topluma sunması;
fahişeliğin sanatçılık; soyunmanın moda… olması üzerinde düşünülme-
lidir. Hiç şüphesiz; ilk insandan bu yana var olan şeytanın çıplaklaştırma
projesi, bugün de vardır. Yani setr-i avret; yalnızca namazın şartı olarak
veya elbise fıkhı olarak değil, cahiliyeyle mücadelenin esaslı bir rüknu
olarak anlaşılmalıdır.
C. Dış Görünüm, Estetik
İnsan güzel görünmek, başkaları tarafından beğenilmek ister. Yüce Allah
insan fıtratına uygun olarak meşru süs araçları yaratmış, onun bu ihtiya-
cını meşru/şer’i daire içinde karşılamasını sağlamıştır:
“Ey Âdemoğulları! Şüphesiz size avretinizi örtecek ve kendisiyle süslenece-
ğiniz elbise indirdik…” 21
“De ki: ‘A llah’ın kulları için çıkardığı süsü ve temiz rızıkları kim haram kıl-
mıştır?’ (Ve yine) de ki: ‘O, dünya hayatında iman edenler içindir. Ahirette
ise sadece iman edenleredir.’ Böylece bilen bir topluluk için ayetleri detaylı
bir şekilde açıklarız.” 22
Ebu’l Ahvas, babasından şöyle rivayet etmiştir:
“Ben çok basit bir elbiseyle Nebi’nin (sav) huzuruna gelmiştim.
Bana, ‘Senin malın var mı?’ diye sordu.
Ben de, ‘Evet.’ dedim.
Bu sefer, ‘Hangi cins malların var?’ diye sordu.
Ben de, ‘A llah bana at, deve, koyun ve köle verdi.’ diye cevap verdim.
Bunun üzerine bana, ‘A llah sana bir mal ve imkân verdiği zaman bu imkân
ve nimetin izleri üzerinde görülsün.’ dedi.” 23
21. 7/A’râf, 26
22. 7/A’râf, 32
23. Ebu Davud, 4063; Nesai, 5237
171
TAHARET KİTABI
24. Müslim, 91
172
FITRAT HASLETLERİ BABI
173
TAHARET KİTABI
174
FITRAT HASLETLERİ BABI
Bu sırada bir top saç çıkarıp şöyle dedi: ‘Ben bunu Yahudilerden başka ya-
pan hiç kimse görmezdim. Şüphesiz Nebi (sav) peruğu, yalan/aldatma olarak
isimlendirmiştir.’ ” 27
Abdullah ibni Mesud’dan (ra) Allah Resûlü’nün (sav) şöyle dediği rivayet
edilmiştir:
“Allah’ın yarattığı şekli bozarak yüzlerinden kıl alarak değişiklik yapanlara ve
dövme yapanlara Allah lanet etsin.” 28
Yine fıtrat hasletleri bizim aidiyetimizi, nereye mensup olduğumuzu
gösterir. Şeytana uyarak fıtrat hasletlerini değiştirenler, “bizden olma”
vasfını kaybeder.
Yezid ibni Amr El-Me’afirî (rh) Ben-i Ğifâr Kabilesi’nden bir adamdan
şöyle rivayet etmiştir:
“Allah Resûlü, ‘Kim etek tıraşı olmaz, tırnaklarını kısaltmaz ve bıyıklarının
uçlarını kesmezse bizden değildir.’ dedi.” 29
Biz bu bölümde dış görünüş ve temizlik anlamıyla fıtrat hasletlerini in-
celeyeceğiz. Zira tevhid anlamındaki fıtrat hasletleri itikad ilminde, dış
görünüm/temizlik anlamındaki fıtrat hasletleri ise fıkıh ilminde incelen-
mektedir. 30
III. Fıtrat Özellikleri Nelerdir?
Ebu Hureyre’den (ra) Allah Resûlü’nün (sav) şöyle dediği rivayet edilmiştir:
“Fıtrat olan şeyler beş tanedir (veya beş şey fıtrattandır): Sünnet olmak, ka-
sıkları tıraş etmek, tırnakları kesmek, koltuk altını tıraş etmek ve bıyığı kısalt-
mak.” 31
175
TAHARET KİTABI
edilen- misvak, ağız temizliği için kullanılırdı. Allah Resûlü bunun fıtrat
176
FITRAT HASLETLERİ BABI
177
TAHARET KİTABI
sünnetlerdendir:
a. Abdest alırken/Abdestle birlikte
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle buyurdu:
“Eğer ümmetime zorluk vermiş olmasaydım her abdestle beraber misvak
kullanmalarını emrederdim.” 42
b. Namaza başlamadan önce
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle buyurdu:
“Şayet ben ümmetime zorluk vermeyecek olsaydım her namazla beraber ab-
dest almayı ve her abdestle beraber misvak kullanmayı emrederdim.” 43
178
FITRAT HASLETLERİ BABI
179
TAHARET KİTABI
180
FITRAT HASLETLERİ BABI
181
TAHARET KİTABI
D. Tırnak Kesmek
Fıtrat hasletlerinden bir diğeri, hadiste zikredildiği üzere tırnakları kes-
mektir.
Tırnak kesmek bugün kolaylaşmıştır. Müslim, bu imkân genişliğine şü-
kür olarak tırnak kesimine özen göstermelidir. Özel sebeplerden ötürü
tırnak kesimi gecikirse, kırk günlük şer’i süre aşılmamalıdır.
Enes’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bize bıyıkları kısaltmak, tırnakları kesmek, koltuk altını temizlemek, etek tı-
raşı olmak hususlarında kırk geceyi geçmememiz vakit olarak tayin edildi.” 51
Bazı kitaplarda tırnak kesimiyle ilgili zikredilen sünnetlerin/adapların
şer’i bir delili yoktur. Kişi kendini nasıl rahat hissediyorsa tırnaklarını öyle
kesebilir. Tırnak kesimini belli zaman ve mekânlarda yasaklayan öğretiler;
İslam’la ilgisi olmayan cahiliye öğretileridir. Belli zamanlarda tırnak ke-
siminin uğursuzluk getireceğine inanan cahiliye zihniyetinin bir tezahü-
rüdür. İslam’da bir şeylerin uğursuzluk getirdiğine dair bir inanış yoktur.
İslam uğursuzluk inancını şirk kabul etmiştir:
“Uğursuzluğa inanmak şirktir, uğursuzluğa inanmak şirktir, uğursuzluğa inan-
mak şirktir. Bu düşünce hepimizin kalbine gelebilir, fakat Allah bu duyguyu
tevekkül inancıyla giderir” 52
Zira uğursuzluk inancı; Allah’a karşı gösterilmesi gereken hüsnüzannı,
O’na (cc) güvenip tevekkül etmeyi ortadan kaldırır. Uğursuzluk inancına
sahip insan, kadere imanını zedeler. Fayda ve zararın Allah’ın dilemesiyle
değil, eşyaların iradesiyle gerçekleştiği inancına kapılır. Uğursuz vehmet-
tiği şeyi, fayda ve zarar konusunda Allah’a ortak koşmuş olur.
E. Sünnet Olmak
Hadiste belirtildiği gibi sünnet olmak, fıtrat hasletlerindendir. İslam şi-
arlarından olması hasebiyle erkek çocukların sünnet olması gereklidir. 53
51. Müslim, 258
52. Ebu Davud, 3910; Tirmizi, 1614
53. Sünnetin Hükmü
İslam âlimleri erkeğin sünnet olması hakkında ihtilaf etmişlerdir. Bu ihtilafın nedeni konu hakkın-
da açık bir nas olmamasıdır.
182
FITRAT HASLETLERİ BABI
• Bir grup alim İbrahim (as) ile ilgili bir ayet ve hadisle, “Sünnet vaciptir.” derler:
“Sonra da sana: ‘Hanif olarak İbrahim’in milletine uy!’ diye vahyettik. O, müşriklerden değildi.” (16/
Nahl, 123)
Ebu Hureyre’den (ra) Allah Resûlü’nün (sav) şöyle dediği rivayet edilmiştir:
“İbrahim (as) seksen yaşından sonra sünnet oldu. Ve o kadum ile sünnet oldu.” (Buhari, 6298; Müs-
lim, 2370)
Derler ki: Allah (cc) İbrahim’e (as) uymayı emretmiştir. İbrahim (as) yaşı ilerlemesine rağmen sünnet
olmuştur. Bu da sünnetin vucubiyetine delildir.
Şöyle cevap verilmiştir: Allah Resûlü’nün fiillerinde dahi aslolan istihbabtır. İbrahim’in (as) fiillerin-
de de aslolan müstehap olmasıdır. (bk. Fethu’l Bârî, 5888-89 No.lu hadis şerhi)
Ayrıca İbrahim’e (as), şeriatının cüziyatına uymakla emrolunmadık. Onun (as) tevhide daveti, mü-
cadelesi ve azmine ittibayla emrolunduk. Şayet şeriatın cüziyatına uymakla emrolunsak, şeriatı
bize bildirilirdi. Oysa bize bildirilen, yalnızca onun tevhid davetidir.
• Ebu Hureyre’den (ra) Allah Resûlü’nün (sav) şöyle dediği rivayet edilmiştir:
“Fıtrat(ın gereği olan hasletler) beştir: Sünnet olmak, avret yerlerini tıraş etmek, koltuk altı kılları-
nı yolmak, bıyıkları kesmek ve tırnakları kesmek.” (Buhari, 6297; Müslim, 257)
Derler ki: Sünnet fıtrattandır; kişi sünnet olduğunda fıtrat üzere olmuş olur.
Şöyle cevap verilmiştir: Bir şeyin fıtrat hasletlerinden olması onun vacip olduğu anlamına gel-
mez. Nitekim bazı fıtrat hadislerinde misvak kullanmak da fıtrat hasleti sayılmıştır. (bk. Müslim,
261) Misvak kullanmak vacip değildir. Zira Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Nebi (sav)
şöyle der:
“Eğer ümmetime zorluk verecek olmasaydım her abdestle beraber misvak kullanmalarını emre-
derdim.” (Ahmed, 7412)
Şayet misvak vacip olsa emrederdi. (İstidlal için bk. El-Muhallâ, 1/423)
• Kuleyb El-Cuhenî’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Nebi’ye (sav) geldim ve, ‘Ben Müslim oldum.’ dedim.
Nebi (sav) bana, ‘Küfür tüylerini at (tıraş ol).’ dedi.
Başka biri de haber bana şöyle haber verdi: ‘Nebi (sav) onunla birlikte Müslim olmaya gelen birine:
‘Tıraş olarak küfür kıllarını at ve sünnet ol’ dedi.’ ” (Ebu Davud, 356)
Derler ki: Allah Resûlü (sav) İslam olan birine sünnet olmasını emreder. Kişinin ilerleyen yaşına
rağmen verilen bu emir, sünnetin vucubiyetini gösterir.
Şöyle cevap verilmiştir: Bu rivayetin sıhhati ihtilaflıdır. Her ne kadar Ebu Davud (rh) sükût ederek
onunla ihticac ettiğini gösterse de ilim ehli; senedde inkita/kopukluk, ravilerden Useym ve baba-
sının meçhul olması gibi bazı nedenlerle rivayetin zayıf olduğunu söyler. (bk. Neylu’l Evtâr, 133.
No.lu hadis şerhi) İbnu’l Munzir (rh), “Sünnet hakkında bir şey sabit olmamıştır.” (age.) diyerek, bu
babda zikredilen rivayetlerin zayıflığına işaret etmiştir.
Yine bir diğer mesele, hadisin metnine dairdir. Nebi (sav) bu rivayete göre saç tıraşını da emret-
miştir. Bilindiği gibi bu, vacip değildir. Ayrıca saçı küfre nispet etmesi, bazı kâfir toplumların küfür
şiarı olarak saç uzattığını ve emredilenin, bu küfür şiarı olduğunu gösterir. (bk. Avnu’l Ma’bûd,
356 No.lu hadis şerhi)
Bir diğer husus şudur: Allah Resûlü Dönemi’nde farklı milletlerden on binlerce insan İslam’a girdi.
Hiçbirine sünnet emredilmedi. Şayet sünnet farz olsa, İslam’a giren herkese emredilirdi. Evet,
Araplar ve Yahudilerin sünnet olduğu bilinse de Hristiyanların çoğunluğu ve diğer milletlerin
sünnet olmadığı bilinmektedir.
• Necaset Birikmesi
Derler ki: Sünnet edilmeyen fazlalık deride (kulfe), necaset kalır. Bu da namazın sıhhatine zarar
183
TAHARET KİTABI
verir. Namazın sıhhati için sünnet şarttır. Vacibin kendisiyle tamamladığı şey de vaciptir.
Şöyle cevap verilmiştir: Deri parçası kesilmediği müddetçe penisin bir parçasıdır ve onu örter.
Hâliyle bu parça, penisin içi gibidir. Nasıl ki peniste kalan idrar namaza zarar vermiyorsa, bu da
vermez.
• Sünnetin Mahiyeti
Derler ki: Vücuttan bir uzvu kesmek, vücuda acı vermek, avreti bir başkasına açmak haramdır.
Sünnette bunların her biri vardır. Şayet sünnet vacip olmasa İslam onu emretmez, mezkûr ha-
ramların işlenmesine onun için müsaade etmezdi. (bk. El-Muğnî, 1/64)
Şöyle cevap verilmiştir: Vücudun maslahatı için dahi avretin açılmasına (tedaviye), ateşle dağlan-
masına (keye) izin verilmiştir. Dünyevi bir maslahat (tedavi) için bunlara izin veriliyorsa, dinî bir
maslahat (sünnet) için öncelikli olarak izin verilir. (bk. Fethu’l Bârî, 5888-89 No.lu hadisi)
• İslam’ın Şiarı Olması
Derler ki: Sünnet İslam’ın şiarıdır, diğer tüm şiarlar gibi vaciptir. (El-Muğnî, 1/64) Bazı âlimler savaş
meydanında veya Daru’l Küfür’de ölenin sünnet vesilesiyle müşriklerden temyiz edildiğini söyler.
Şöyle cevap verilmiştir: Yahudiler, bir grup Hristiyan ve Arap müşrikleri de sünnet olur. Günümüz
açısından birçok Batılı -aşağıda açıklanacak- sağlık nedenleriyle sünnet olmaktadır. Ve her geçen
gün sünnet oranları artmaktadır. Hâliyle sünnet dün de bugün de Müslim’i müşrikten temyiz
eden bir şiar olmamıştır.
Sonuç
Görüldüğü gibi konuya dair deliller tartışmalıdır. Kesin bir kanaat belirtmek mümkün değildir.
Ancak şu bir gerçektir: Sünnet, nebilerin sünneti ve fıtrat hasletlerindendir. İslam ümmetinin ilk
nesilden bu yana terk etmediği bir şiardır. Bu nedenle o semavi dinlere inanan ve bir nebinin şe-
riatına uyanların şiarı olmuştur. Bu silsileyi bozan ilk kişi Pavlus’tur. O, sünneti İsa’nın (as) şeriatın-
dan kaldırmıştır. Bu nedenle Müslim; sünnet olmaya bir şiar, kimlik ve aidiyet gözüyle bakmalıdır.
Geç Yaşta İslam’a Giren Kişi Sünnet Olur mu?
Bu konu ilk dönemden başlamak üzere ihtilaf konusu olmuştur. Örneğin tabiinden Ata (rh), “Bü-
yük yaşta İslam’a giren kişi, sünnet olmadıkça İslam’ı tam olmaz.” (Fethu’l Bârî, 5888-89 No.lu ha-
dis şerhi) demiştir.
Hasan-ı Basrî (rh) ise şöyle der: “(Geç yaşta) İslam olan, sünnet olmayabilir. Zira Allah Resûlü Döne-
mi’nde siyahi, beyaz birçok insan İslam’a girdi. Hiçbirinin sünnet olup olmadığı kontrol edilmedi;
sünnet de olmadılar.” (El-Muğnî, 1/64)
Racih olan, tafsilata gitmektir:
• Geç yaşta sünnet olmanın önünde şer’i bir engel yoktur.
Ebu Hureyre’den (ra) Allah Resûlü’nün (sav) şöyle dediği rivayet edilmiştir:
“İbrahim (as) seksen yaşından sonra sünnet oldu. Ve o kadum ile sünnet oldu.” (Buhari, 6298; Müs-
lim, 2370)
• Şayet sünnet olmak kişiye zarar verecekse, sünnet olunmaz. Buna karar verecek olan doktor-
lardır. (bk. El-Muğnî, 1/64)
• Şayet kişinin İslam’ı kabul etmesine engel olacaksa, sünnet gündeme getirilmez. Endonez-
ya’da ilkel bir kabile İslam’a girmek ister. Bölgenin Şafii âlimleri, sünnetin vacip olduğunu söyler.
Bu, kabilenin İslam’a girmesine engel olur. (Erişim Tarihi: Haziran 26, 2007, www.al-qaradawi.net/
node/4263)
Allah Resûlü (sav) on binlerce insanın İslam’a girmesine şahitlik etmiş, hiçbirine sünnet olup ol-
madıklarını sormamıştır. İslam’ın usulleri açısından bakıldığında şu görülür: Vacip mi sünnet mi
olduğu tartışmalı bir konu gündemleştirilerek, vacip olduğu kesin olan bir şiar, yani İslam’a davet
184
FITRAT HASLETLERİ BABI
ertelenmemelidir. İslam’a davette öncelik tevhid, namaz ve zekâttır. Bunları kabul eden Müs-
lim’dir ve şeriatın cüziyatı daha sonra zaman içinde öğretilir:
“Şayet (şirkten) tevbe eder, namazı kılar, zekâtı da verirlerse dinde kardeşlerinizdir. Bilen bir top-
luluk için ayetleri böyle detaylı bir şekilde açıklarız.” (9/Tevbe, 11)
İbni Abbas’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) Muaz ibni Cebel’i Yemen’e gönderirken ona şöyle buyurdu: ‘Sen Ehl-i Kitap olan
bir topluluğa gidiyorsun. Yanlarına varınca onları, ‘Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muham-
med’in, O’nun resûlü olduğuna’ şahitlikte bulunmaya davet et. Bu konuda sana itaat ederlerse
onlara, Allah’ın günde beş vakit namaz kılmayı farz kıldığını haber ver. Bu konuda da sana itaat
ederlerse onlara, Allah’ın zenginlerden alınıp fakirlere verilmek üzere zekâtı farz kıldığını haber
ver. Eğer bu konuda da sana itaat ederlerse mallarının en değerli olanlarını almaktan sakın. Maz-
lumun duasından da kork. Çünkü mazlum ile Allah arasında hiçbir perde yoktur.’ ” (Buhari, 1496;
Müslim, 19)
185
TAHARET KİTABI
Sünnetin zamanıyla ilgili şer’i bir tavsiye yoktur. Sünnet, uzman dok-
torlara danışarak çocuk için en uygun zaman belirlenerek yapılmalıdır.
Geçmişte örf olarak, ergenlik dönemine yakın sünnet yaparlardı.
Said ibni Cubeyr’den (ra) şöyle rivayet etmiştir:
“İbni Abbas’a, ‘Peygamber’in (sav) ruhu kabzedildiğinde yaşça kim gibiydin.’
diye soruldu.
O, ‘O gün ben sünnet edilmiştim. O vakit insanlar, adamı buluğ çağına yeti-
şinceye kadar sünnet ettirmezlerdi.’ ” 54
Bugün tıp, sünnetin daha erken yapılmasını tavsiye etmektedir.
Sünnet; tıbben, sünnet derisinin bir kısmının veya tamamının cerrahi
müdahaleyle penisten çıkartılması işlemidir.
Modern tıp, sünnetin yeni doğan döneminde yapılmasını önermektedir.
Yeni doğan döneminde yapılırsa en az cerrahi riske ve en büyük sağlık
yararına sahip olduğu bir gerçektir. Bir ila on yaşları arasında sünnet edil-
miş erkek çocuklarının karşılaştırıldığı iki büyük çalışmada, 55 daha erken
yaşlarda yapılan sünnet işlemi daha çabuk iyileşme, komplikasyonlarda
azalma, 56 olası risklerin azalması gibi faydalar olduğu gözlemlenmiştir.
Ayrıca daha küçük bebeklerde genel anestezi -tamamen uyutulma- ge-
rektirmeden lokal anesteziyle -yani sadece sünnet işleminin uygulanacağı
bölgenin uyuşturulmasıyla- işlemin tamamlanabildiği ve ağrı kontrolü-
nün daha iyi olduğu anlaşılmıştır. 57 Genel anestezi, lokal anesteziye göre,
54. Buhari, 6299
55. Erkek Sünneti Değerlendirme – Metanaliz/American Academy of Pediatrics Task Force on
Circumcision. Male circumcision. Pediatrics. 2012 Sep;130(3):e756-85. doi: 10.1542/peds.2012-
1990. Epub 2012 Aug 27. PMID: 22926175
Erkek sünnetine karşı çıkan argümanların eleştirel değerlendirmesi: Sistematik bir inceleme/
Morris BJ, Moreton S, Krieger JN. Critical evaluation of arguments opposing male circumcision:
A systematic review. J Evid Based Med. 2019 Nov; 12(4): 263-290. doi: 10.1111/jebm.12361. Epub
2019 Sep 8. PMID: 31496128; PMCID: PMC6899915
56. Komplikasyon, uygulanan bir tedavinin doğuracağı yan etki demektir. Bu yan etkiler ta-
mamen tedaviden kaynaklanmaktadır.
57. 1. Cathcart P, Nuttall M, Meulen der Van J, Emberton M, Kenny SE. 1997 ve 2003 yılları
arasında İngiltere'de pediatrik sünnet eğilimleri ve komplikasyonları. Br J Surg. 2006; 93 ( 7 ): 885
- 890 pmid: 16673355 CrossRefPubMedGoogle Scholar
2. Yegane RA, Kheirollahi AR, Salehi NA, Bashashati M, Khoshdel JA, Ahmadi M. İran’da sünnetin
186
FITRAT HASLETLERİ BABI
187
TAHARET KİTABI
188
FITRAT HASLETLERİ BABI
65. Fussel EN, Kaack MB, Kiraz R, Roberts JA. Bakterilerin inssan sünnet derisine yapışması. J
Urol. 1988; 140 (5): 997-1001 pmid: 2902235PubMedGoogle Scholar
66. Shaikh N, Morone NE, Bost JE, Farrell MH. Çocuklukta idrar yolu enfeksiyonu prevalansı:
bir meta-analiz. Pediatr Infect Dis J. 2008; 27 (4): 302-308 pmid: 18316994 CroosRefPubMedGo-
ogle Scholar
67. Singh-Grewal D, Macdessi J, Craig J. Erkek çocuklarda idrar yolu enfeksiyonunun önlen-
mesi için sünnet: randomize çalışmaların ve gözlemsel çalışmaların sistematik bir incelemesi.
Arch Dis Child. 2005; 90 (8): 853-858 pmid:15890696
68. To T, Agha M, Dick PT, Feldman W. Yenidoğan erkek çocuklarının sünnet edilmesi ve mü-
teakip idrar yolu enfeksiyonu riski üzerine kohort çalışması. Lancet. 1998; 352 (9143): 1813-1816
pmid: 9851381 CroosRefPubMedGoogle Scholar
69. Langerhans hücreleri, CD4 T hücreleri, Makrofajlar
70. Serour F, Samra Z, Kushel Z, Gorenstein A, Dan M. Sünnetsiz ve sünnetli erkeklerin karşı-
laştırmalı periüretral bakteriyolojisi. Genitourin Med. 1997; 73 (4): 288-290 pmid: 9389952 Özet
71. Weiss HA, Thomas SL, Munabi SK, Hayes RJ. Erkek sünneti ve sifiliz, şankroid ve genital
herpes riski: sistematik bir inceleme ve meta-analiz. Sex Transm Infect. 2006; 82 (2): 101-109,
tartışma 110 PMID: 16581731 Özet/ÜCRETSİZ Tam MetinGoogle Scholar
72. Todd J, Munguti K, Grosskurth H, ve diğerleri. Kırsal Afrika popülasyonunda aktif sifi-
liz ve TPHA serokonversiyonnu için risk faktörleri. Sex Transm Infect. 2001; 77 (1): 37-45 pmid:
11158690 Özet
189
TAHARET KİTABI
190
FITRAT HASLETLERİ BABI
191
TAHARET KİTABI
192
FITRAT HASLETLERİ BABI
Eflah der ki: ‘Kasım (ibni Muhammed) başını tıraş ettiği zaman sakalını ve
bıyıklarını da kısaltırdı.’
Nafi der ki: ‘ ‘İbni Ömer sakalının bir tutamdan fazlasını keserdi.’ Veki’nin
rivayetinde ise, ‘Bir tutamı geçen kısmını alırdı.’ ’ ifadesi vardır.
Cabir der ki: ‘Umre veya hac dışında sakalının boyundan bir şey alma (kı-
saltma)!’
Ebu Zur’a der ki: ‘Ebu Hureyre sakalının bir tutamı geçen kısmını alırdı.’
Ebu Hilal der ki: ‘Hasan-ı Basrî ve İbni Sirin’e sakalla ilgili sordum. Bana: ‘Sa-
kalının boyundan almanda (kısaltmanda) bir sakınca yoktur.’ dediler.’
İbrahim-i Nehai der ki: ‘Onlar (sahabe ve tabiin), sakallarının çene altındaki
kısmını kısaltırlar ve yanlarından da alırlardı.’ ” 91
Sakalların yan ve alt taraflarını kısaltmak Allah Resûlü’nden de (sav) nak-
ledilmiştir. Ancak ilgili rivayet hadis imamları tarafından zayıf kabul edil-
miştir. 92
Bu açıklamalardan anlıyoruz ki; sakalların düzeltilmesinde/kısaltılma-
sında bir beis yoktur. Zira buna dair şer’i bir yasak söz konusu değildir.
Ayrıca İslam ümmetine örnek gösterilen ilk nesiller arasında uygulan-
mıştır. Sakallarına hiç dokunmayan ve sakallarını kısaltanlar bir arada
yaşamış; bu, münker olarak kabul edilmemiş, fıkhi bir tartışmaya neden
olmamıştır. Bugün de olmaması gerekir.
3. Sakalları Kısaltmanın Sınırı
İleride göreceğimiz gibi; fıtrat hasletlerinden olan sakalın birçok fayda-
sı/hikmeti vardır. Bunlardan biri erkeğin kadından ayrılması; bir diğeri
müşriklere muhalefet etmektir. Hâliyle sakalda bu iki özellik korunmalı-
dır. Müslim’in sakalı onun erkek olduğunu belli etmeli ve onu müşrikler-
den ayırt etmelidir. Bir yönüyle sakal, erkek cinsinin ve Müslim’in kim-
liğidir. Sakalını kısaltan içinde bulunduğu şartları gözetip, sakalını öyle
193
TAHARET KİTABI
194
FITRAT HASLETLERİ BABI
tedir. Hiç şüphesiz onun fıtratı bozma projesine icabet edenler hüsrana
uğramıştır:
“ ‘Onları saptıracağım, onları (boş) kuruntularla oyalayacağım, onlara em-
redeceğim hayvanların kulaklarını kesecekler, onlara emredeceğim Allah’ın
yarattığı (fıtratı) değiştirecekler.’ Kim de Allah’ı bırakıp şeytanı dost edinirse,
hiç şüphesiz apaçık bir hüsrana uğramış olur.” 98
Sakal, erkeğin Allah’ın (cc) razı olduğu fıtrat üzere kalması, kadın cinsin-
den ayrılmasıdır.
c. Sakal bırakmak müşriklere muhalefettir
İslam, El-Azîz olan Allah’ın dinidir. Müslimlerin izzetli olmasını ister. Bu
nedenle itikadi, amelî, sözlü ve zahirî olarak Müslimlerin şirk ehlinden
ayrılmasını ister. Hakkı temsil eden muvahhidlerin şahsiyet ve kimlik sa-
hibi olmalarını talep eder. Müşriklere benzemeyi kesin bir dille yasaklar.
“Kim bir kavme benzerse onlardandır.” 99
Allah Resûlü (sav) bu ilkeyi korumak için ashabına sakal bırakmalarını
emretmiştir:
“Müşriklere muhalefet edin. Sakalınızı çoğaltın/uzatın. Bıyıklarınızı ise kı-
saltın.” 100
“Bıyıklarınızı kısaltınız. Sakallarınızı uzatınız. Mecusilere muhalefet ediniz.” 101
d. Sakal, kalkandır
Sakal Müslim için bir kimliktir. Yaşadığı toplum içinde, tercihini İs-
lam’dan yana koyduğunu gösterir. Bu yönüyle onu fahşa ve münkerden
korur. Şeytan ve nefsin yoğun baskısı altında kaldığında İslami kimliğini
açığa çıkaran sakal nedeniyle hayâ eder.
e. Sakal, Müslim erkeğin süsüdür
İslam toplumlarında sünnete uygun olarak oluşmuş bir örf vardır: Sakal,
Müslim erkeğin ziyneti/süsü kabul edilmiştir.
98. 4/Nîsa, 119
99. Ahmed, 5114
100. Buhari, 5892; Müslim, 259
101. Müslim, 260
195
TAHARET KİTABI
196
FITRAT HASLETLERİ BABI
197
ABDEST BABI
Abdestin Fazileti
• Kişinin Günahlarını Döker
• Kişinin Allah Katındaki Derecesini Arttıran Amellerdendir
• A hiret Günü’nde Diğer Ümmetlerden Ayrıcalıklı Kılan Bir
Nur Verir
• Müminin Süsüdür
• İmanın Alametidir
Abdestin Hükmü
• A bdest Almanın Farz Olduğu Durum
. Namaz İbadetinden Önce
• A bdest Almanın Sünnet Olduğu Durumlar
. Uyumadan Önce
. Kur’ân Okumak, Allah’ı Zikretmek veya Dua Etmek
İstendiğinde
. Kustuktan Sonra
. Tavaf Etmeden Önce
. Öfke Ânında
. Her Abdest Bozulduktan Sonra
. Her Namaz Vakti Öncesinde
. Cünüp Kişi Yemek, İçmek veya Uyumak İstediğinde
. Kişi İkinci Defa İlişkiye Girmek İstediğinde
Abdestin Şartları
• A klı Baliğ Olmak
• Müslim Olmak
• Dil ile Olmaksızın Niyet Etmek
• Kullanılan Suyun Temiz ve Temizleyici Olması
• Suyun Deriye Ulaşmasını Engelleyecek Şeyleri İzale Etmek
Abdestin Farzları/Rükunları
• Mazmaza ve İstinşak Yapmak
• Yüzü Yıkamak
• Elleri Dirseklerle Beraber Yıkamak
• Başı Mesh Etmek
• Kulakları Mesh Etmek
• Topuklarla Beraber Ayakları Yıkamak
• A bdest Âzalarını Sırasıyla Yıkamak
Abdestin Sünnetleri
• Başlamadan Önce Bismillah Demek
• Elleri Üç Defa Yıkamak
• El ve Ayak Parmaklarını ve Sakalları Hilallemek
• A bdestten Önce, Sonra veya Mazmaza Ânında Misvak
Kullanmak
• Mazmaza ve İstinşakın Sünnetteki Sıfatı/Şekli
. Suyu Sağ Avuçla Almak
. Ağza ve Burna Tek Seferde Aynı Avuçtan Su Vermek
. Sol Elle Burna Çekilen Suyu Sümkürmek
. Oruç Olma Durumu Hariç İstinşakı Mübalağa Ederek
Yapmak
• Yüzü Yıkamanın Sünnetteki Sıfatı/Şekli
. İki veya Tek Avuçla Yüzü Yıkamak
. Suyu Sağ Elle Alıp Sol Elle Bitiştirmek ve Sonra Yüzü
Yıkamak
• Başı Mesh Etmenin Sünnetteki Sıfatı/Şekli
. Başı Tamamen Mesh Etmek Sünnettir
. Başın Bir Defa Mesh Yapılması Yeterlidir
• Kulakları Mesh Etmenin Sünnetteki Sıfatı/Şekli
. Baş Parmaklarla Kulak Dışının, Şehadet Parmağıyla Kulak
İçinin Mesh Edilmesi
. Kulakları Mesh Ederken Yeni Bir Su Almanın Zorunlu
Olmaması
• Â zaları Yıkarken Sağdan Başlamak
• Â zaları İkişer veya Üçer Defa Yıkamak
• Suyu Ölçülü Kullanmak
• Â zaları Peş Peşe Yıkamak
• A bdestten Sonra Abdest Zikirlerini Yapmak
• A bdestten Sonra İki Rekât Namaz Kılmak
Abdesti Bozan Hâller
• Bedenden İdrar veya Dışkının Çıkması
• Mezinin Çıkması
• İstihaze Kanının Gelmesi
• Yellenmek
• A ğır Uyku ve Şuur Kaybı Yaşanması
• A rada Bir Örtü Olmaksızın Kişinin, Eliyle Zekerine/Fercine
Dokunması
• Deve Eti Yemek
• Meninin Şehvetle Çıkması veya İhtilam Olmak
• Meni Gelmese Dahi Cinsel Birleşme Olması
• Hayız ve Nifas Hâli
• Sağlık Sorunları Nedeniyle Vücudun Başka Yerinden Bevlin
veya Dışkının Çıkması
I. Abdestin Tanımı
203
TAHARET KİTABI
zaman, ayakları ile yürümek suretiyle işlemiş olduğu her türlü günah, su ile
veya suyun en son damlasıyla birlikte çıkıp gider…Tabii (abdestin sonunda)
günahlardan tertemiz arınmış olarak çıkar.” 1
Osman’dan (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle demiştir:
“Her kim abdest alır ve abdestini güzelleştirirse, hataları vücudundan çıkar
gider. Hatta tırnaklarının altına varıncaya kadar…” 2
B. Abdest Kişinin Allah Katındaki Derecesini Arttıran
Amellerdendir
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“ ‘Bakınız! Allah’ın onunla günahları sildiği dereceleri yükselttiği şeyi size
bildireyim mi?’ buyurdu.
Oradakiler, ‘Evet bildir, Ey Allah’ın Resûlü.’ dediler.
O da, ‘Zorluklara rağmen abdesti tam ve eksiksiz güzel bir şekilde almak, mes-
cidlere giden adımları çoğaltmak, namazdan sonraki namazı beklemektir. İşte
bu ribattır. İşte bu ribattır. (Kendisine bağlanmaya değen şeylerdir.)’ buyurdu.” 3
C. Abdest Ahiret Günü'nde Diğer Ümmetlerden Ayrıcalıklı Kılan
Bir Nur Verir
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“ ‘Şüphesiz ki benim havuzum (Kevser), Eyle ile Aden arasındaki mesafeden
daha geniştir. Kardan daha beyaz, sütlü baldan daha tatlıdır. Kapları yıldızların
sayısından daha fazladır. Şüphesiz ki ben bir kimsenin başkalarının devesini
kendi havuzundan kovan kişiler gibi bazı kişileri kovacağım.’
Orada bulunanlar, ‘Ey Allah’ın Resûlü! O gün bizi tanıyıp, bilebilir misin?’
diye sordular.
Allah Resûlü, ‘Evet sizin diğer ümmetlerden hiçbir kimsede bulunmayan bir
1. Müslim, 244; Tirmizi, 2; Ahmed, 8020
2. Müslim, 245
3. Müslim, 251
204
ABDEST BABI
simanız vardır. Siz orada benim yanıma abdestin izi nedeniyle yüzünüz, elle-
riniz ve ayaklarınız nurlu olarak parlak geleceksiniz.’ buyurdu.” 4
D. Abdest Müminin Süsüdür
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Müminin süsü/nuru abdest suyunun ulaştığı yerlere kadar ulaşır.” 5
E. Abdest İmanın Alametidir
Ebu Mâlik El-Eş’arî’den (ra) Allah Resûlü’nün (sav) şöyle dediği rivayet edil-
miştir:
“Temizlik imanın yarısıdır.” 6
Bu hadisin bir lafzı şu şekildedir:
“Abdest -veya abdesti en güzel şekilde almak- imanın yarısıdır.” 7
Sevbân’dan (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur:
“İyi bilin ki sizin en hayırlı ameliniz namazdır. Ancak mümin kimse abdes-
tini muhafaza eder.” 8
Abdest babı içerisinde abdestin faziletine işaret eden başka hadisler de
yer alacaktır.
III. Abdestin Şartları
Şart Nedir?
Şeriatın bir amelin sahih, yani Allah (cc) katında geçerli olması için belirle-
diği ve kişinin o amele başlayabilmek için kendisinde bulunması gereken
özelliklerdir. Şeriatın şart kıldığı hususlar amelde varsa o amel sahihtir, ge-
çerlidir; yerine getirilmemişse batıldır, geçersizdir. Şart, amelin dışındadır.
Bu nedenle şartların amele başlamadan önce yerine getirilmesi gerekir.
205
TAHARET KİTABI
206
ABDEST BABI
12. 39/Zümer, 65
13. 14/İbrahîm, 18
14. Buhari, 1; Müslim, 1907
207
TAHARET KİTABI
208
ABDEST BABI
209
TAHARET KİTABI
210
ABDEST BABI
211
TAHARET KİTABI
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Sizden biriniz abdest aldığında burnuna su versin, sonra sümkürsün.” 28
Lakit ibni Sabire’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle bu-
yurmuştur:
“Abdest aldığın zaman mazmaza yap.” 29
Görüldüğü gibi Allah Resûlü (sav) ağza ve burna su vermeyi emretmiştir.
Hiç şüphesiz onun (sav) emirleri bir şeyin vacip olmasına delalet eder. Bu-
nunla birlikte o (sav) aldığı tüm abdestlerde ağzına ve burnuna su vermiş,
sözlü emrini fiilî uygulamasıyla pekiştirmiştir. Yüzlerce sahabi onun (sav)
abdestini aktarmasına rağmen, tek biri dahi onun mazmaza ve istinşakı
terk ettiğini nakletmemiştir. Bu da ağız ve burnun, ayette emredilen yüz
yıkamaya dâhil olduğunu göstermektedir.
Takma dişi olanların mazmaza yaparken takma dişlerini çıkarmaları gere-
kir mi?
Dişlerin bazısı veya hepsi takma olan kişilerin mazmaza yaparken bun-
ları çıkarmasına gerek yoktur.
Arfece ibni Es’ad’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Cahiliye Dönemi’nde meydana gelen Külab Vakası’nda burnumdan yaralan-
mıştım ve burnum kesilmişti. Sonra gümüşten bir burun yaptırmıştım, fena
koku yapmıştı. Bunun üzerine Resûlullah (sav) bana altından bir burun yaptır-
mamı emir buyurdu.” 30
Arfece’nin (ra) yüzündeki altın burun, yıkaması vacip olan bir bölgeyi
örtmesine rağmen Allah Resûlü ona bunu çıkarmasını emretmemiştir.
Çünkü bu parça artık aslolanın yerine geçmiştir.
212
ABDEST BABI
31. 5/Mâide, 6
213
TAHARET KİTABI
Elleri dirseklere kadar yıkamak Kur’ân, sünnet ve icma ile abdestin farz-
larındandır. Allah (cc) şöyle buyurmaktadır:
“Ey iman edenler! Namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi ve dirseklere kadar/
dirseklerle beraber kollarınızı yıkayın…” 32
Dirseklerin, yıkama farziyetine dâhil olup olmaması ihtilaf konusudur.
Racih olan -cumhur-u ulemanın belirttiği üzere- dirseklerin yıkama far-
ziyetine dâhil olmasıdır. Çünkü Mâide Suresi’nin 6. ayetindeki “ ” َإلkeli-
mesi beraberliği ifade eden “ ” َم َعanlamındadır. Yani, ayet “dirseklerinizle
beraber yıkayın…” 33 anlamına gelmektedir.
Zira Allah Resûlü’nün (sav) uygulaması, dirsekleri yıkamanın elleri yıka-
ma emrine dâhil olduğunu göstermektedir.
Nuaym ibni Abdullah’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Ebu Hureyre’yi abdest alırken gördüm. Yüzünü yıkadı, abdesti en güzel şe-
kilde aldı. Sonra sağ elini dirseğini aşacak şekilde yıkadı. Sonra sol elini dirse-
ğini aşacak şekilde yıkadı…
Sonra dedi ki: ‘Ben Allah Resûlü’nü böyle abdest alırken gördüm.’ ” 34
Hadiste görüldüğü gibi Allah Resûlü (sav) Allah’ın (cc) Mâide Suresi’ndeki
emrini dirseklerini de dâhil ederek yerine getirmiştir.
32. 5/Mâide, 6
33. (ل َ )إArap lugatında harfi cer olarak isimlendirilir. Bitiş, beraberlik ve bir şeyin diğerinin
yanında olması anlamına gelir. Racih olan, bu ayette (إل َ ) harfinin beraberlik ifade etmesidir. Bu
durum, Kur’ân’da başka ayetlerde de varid olmuştur. Örneğin, Allah şöyle buyurur:
َوال تَأْكُلُوا أَ ْموالَ ُه ْم إِىل أَ ْموالِ ُك ْم
“Onların (yetimlerin) mallarını kendi mallarınıza katıp (yani beraber kılıp) onların mallarını yeme-
yin.” (4/Nîsa, 2)
Bazı lugat âlimleri (إل َ ) ile ilgili şöyle demişlerdir: “Şayet ( ) َإلedatının öncesi ile sonrası aynı cins
bir şeyden bahsediyorsa ( ) َم َعanlamındadır. Ayetteki ( )يَ ٌدkelimesi Arap lugatında avuç, el, dirsek
ve omuz için kullanılır. Doğal olarak (إل َ ) edatından önceki (‘ )يَ ٌدel’ kelimesi ile sonrasındaki () ِم ْرف ٌَق
‘dirsek’ kelimesi aynı cinstendir. Mâide Suresi 6. ayette de (إل َ ) edatı ( ) َم َعanlamında kullanılmıştır.”
Dirseklerin yıkamaya dâhil olmadığını söyleyen âlimler Mâide Suresi 6. ayete “Dirseklere kadar…”
şeklinde anlam vermişlerdir.
34. Müslim, 246
214
ABDEST BABI
35. 5/Mâide, 6
36. Tirmizi, 37; İbni Mace, 444
37. Ebu Davud, 129; Tirmizi, 34
215
TAHARET KİTABI
38. Bu konu âlimler arasında ihtilaflıdır. Bu konuda genel olarak görüşler şunlardır:
a. Cumhur-u ulema, ayakların yıkanması gerektiğini ve çıplak ayağa mesh etmeyle bu farziyetin
yerine gelmiş olmayacağını söylemektedir. Sahabenin cumhuru, dört mezheb imamı ve bunun
dışındaki genel âlimlerin görüşü bu yöndedir. Bu konudaki delilleri yukarıda zikrettiğimiz ve
işarette bulunduğumuz hadislerdir. Racih olan budur. Zira Allah Resûlü’nün sünneti, Kur’ân’ın
açıklamasıdır:
“(Peygamberleri) apaçık deliller ve Kitaplarla (yolladık). Sana da bu zikri/Kur’ân’ı indirdik ki, insan-
lara indirileni onlara açıklayasın. Umulur ki düşünürler.” (16/Nahl, 44)
b. İmam Taberi gibi bazı âlimler kişinin çıplak ayağının tümünü mesh etmesini tercih etmiştir.
c. İbni Hazm gibi Zahiri Mezhebine mensub olan bazı âlimler kişinin önce ayağını yıkamasının
ardından da mesh etmesinin gerekli olduğunu söylemişlerdir.
d. Bazı âlimler çıplak ayağa mesh etmenin gerekli olduğunu Ali, Enes ve İbni Abbas’ın (r.anhum)
mezhebi olduğunu zikretmişlerdir.
ِ ْ ) َوأَ ْر ُجلَ ُك ْم إِ َل الْ َك ْع َبibaresi hakkındaki ihtilafa dayanmaktadır. Bu
Bu ihtilaf Mâide Suresi 6. ayetteki (ي
ibare iki şekilde okunmuştur:
• Kıraat âlimlerinden Nafi, İbni Amir, Hafs, Kisai ve Yakub bu ayeti (جلَ ُك ْم ُ ) َوأَ ْرşeklinde fethalı oku-
muştur. Bu kıraat İbni Mesud, Ali, İbni Abbas (r.anhum) gibi sahabilerden de aktarılmıştır. Bu şekilde
okunduğunda mana “ayaklarınızı da yıkayın” şeklinde olur.
• Yukarıda zikrettiğimiz kıraat âlimlerin dışındaki muteber kıraat âlimleri bu ayeti (جلِكم ُ )أَ ْرşek-
linde okumuşlardır. Bu sahabeden İbni Abbas ve Enes’ten de (r.anhuma) rivayet edilmiştir. Bu şe-
kilde olduğunda ayetin manası, ”ayaklarınızı da mesh edin” şeklinde olur. (bk. Mevsûatu’t Tefsîri’l
Me’sûr, 7/403-409)
216
ABDEST BABI
Allah Resûlü en yüksek sesiyle iki veya üç defa, ‘Vay o topukların ateşten çe-
keceğine!’ şeklinde nida etti.” 39
İbni Huzeyme (rh) der ki:
“Şayet ayaklarını mesh eden kişi bir farzı yerine getirmiş olsaydı, neden ateş-
le tehdit edilirdi ki?” 40
F. Tertip
Tertipten kasıt, abdest âzalarında sırayı gözetmektir. Racih olan, terti-
bin abdestin rükunlarından olmasıdır. Çünkü aktarılan tüm rivayetlerde
Allah Resûlü’nün (sav) tertip üzere abdest aldığı ve bir defa dahi sırayı boz-
madığı görülmektedir.
Bu da ayetle emredilen sıralamanın gözetilmesi gereken bir rükun ol-
duğunu gösterir.
V. Abdestin Sünnetleri 41
A. “Bismillah” Demek
Abdeste başlamadan önce besmele çekmenin hükmü hakkında ihtilaf
edilmiştir. Bu konuda racih olan, abdestten önce besmele çekmenin sün-
net olmasıdır.
Enes’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber’in (sav) ashabından bir kısmı abdest almak için su aramıştı.
Bunun üzerine Allah Resûlü (sav), ‘A ranızdan bir kimsede su var mı?’ diye sor-
du. Bir miktar su getirildi.
Allah Resûlü elini o suyun içerisine soktu ve ‘A llah’ın adıyla abdest alın.’ bu-
yurdu. Suyun, Allah Resûlü’nün parmaklarının arasından fışkırdığını gördüm.
Oradakilerin sonuncusuna kadar hepsi abdest aldılar. Orada yetmiş kadar ki-
şiydik.” 42
217
TAHARET KİTABI
B. Misvak Kullanmak 43
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle buyurdu:
“Eğer ümmetime zorluk vermiş olmasaydım her abdestle beraber misvak
kullanmalarını emrederdim.” 44
Racih olan, misvağın abdest almadan önce, sonra veya mazmaza ânında
kullanılabilmesidir. Misvağın, abdestin belli bir ânında kullanılması ge-
rektiğini ifade eden herhangi bir nas yoktur.
C. Elleri Üç Defa Yıkamak
Kişi uykudan uyandıktan sonra veya
uyanıkken abdest almak istediğin-
de ellerini üç defa yıkaması sünnet-
tir. Humran’ın (ra) rivayet ettiği ha-
diste, Osman (ra) önce ellerini üç defa
yıkamış ve hadisin sonunda, “Ben,
Allah Resûlü’nü (sav) bu şekilde abdest
alırken gördüm.” demiştir. 45 Allah
Resûlü’nün (sav) bu şekilde yaptığına
dair Abdullah ibni Zeyd’den de bir rivayet vardır. 46
D. El ve Ayak Parmaklarının Hilallenmesi
El parmaklarının diğer el ve ayak
parmaklarının arasından geçirile-
rek, suyun parmak aralarına ulaştı-
rılması ve o bölgenin ovulmasıdır.
Lakit ibni Sabire’den rivayet edil-
diğine göre Allah Resûlü şöyle bu-
yurmuştur:
43. Konu hakkında tafsilatlı bilgi için bk. “Misvak/Diş Fırçası Kullanmak”, 1/174
44. Ahmed, 7412
45. Buhari, 159; Müslim, 226
46. bk. Buhari, 186; Müslim, 235
218
ABDEST BABI
“Abdesti en güzel şekilde al. Parmaklarının arasını hilalle. Oruçlu olman dı-
şında istinşakta mübalağa yap.” 47
İbni Abbas’tan (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle buyurdu:
“Namaza kalkacağın zaman abdesti en güzel şekilde al. El ve ayak parmakla-
rının arasına suyu ulaştır.” 48
E. Mazmaza ve İstinşakın Sünnetteki Sıfatı
Mazmaza ve istinşakın sıfatıyla il-
gili dikkat edilmesi gereken bazı
sünnetler vardır:
1. Suyu Sağ Avuçla Almak
Humran’dan (ra) şöyle rivayet edil-
miştir:
“Osman (ra) abdest almak için su iste-
di. Avuçlarına üç defa su döktü ve on-
ları yıkadı. Sonra sağ elini su kabına daldırıp, mazmaza ve istinşak yaptı…” 49
2. Ağza ve Burna Tek Seferde Aynı Avuçtan Su Vermek 50
Abdullah ibni Zeyd ibni Âsım El-Ensari, Allah Resûlü’nün (sav) abdest
alma şeklini insanlara öğretirken şöyle demiştir:
“Elini su kabına koydu, tek avcundan hem ağzına hem de burnuna üç defa
su verdi.
Sonra, ‘A llah Resûlü’nün abdesti bu şekildeydi.’ dedi.” 51
47. Ebu Davud, 142; Tirmizi, 788; Nesai, 114; İbni Mace, 448
48. Tirmizi, 39; İbni Mace, 447; Ahmed, 2604
49. Buhari, 164; Müslim, 226
50. Bu konu hakkında Talha’nın –babası– dedesi yoluyla rivayet ettiği bir hadis vardır:
“Allah Resûlü (sav) abdest alıyorken yanına girdim. Su onun yüzünden ve sakallarından göğsüne
damlıyordu. Onun mazmaza ve istinşakın arasını ayırdığını gördüm.” (Ebu Davud, 139)
Ancak bu rivayet zayıftır. Senedinde Leys ibni Ebi Suleym isminde ittifakla zayıf olan bir ravi var-
dır. İbni Hibban, Yahya ibni Kattan, Abdurrahman ibni Mehdi, İbni Main, İmam Ahmed gibi âlim-
ler onu zayıf görmüş; Şafiilerden İbni Hacer hadisin senedinin zayıf olduğunu ve İmam Nevevi ise
bu ravinin ittifakla zayıf olduğunu belirtmiştir. Ayrıca hadis âlimleri arasında hadisin ravilerinden
Talha’nın, onun babasının ve dedesinin kim olduğu hakkında ihtilaf vardır. (Et-Telhîsu’l Habîr,
1/260-264)
51. Buhari, 191; Müslim, 235
219
TAHARET KİTABI
220
ABDEST BABI
2. Suyu Sağ Elle Alıp Sol Elle Bitiştirmek ve Sonra Yüzü Yıkamak
İbni Abbas (ra), Allah Resûlü’nün (sav) abdest alma şeklini rivayet ederken
şöyle söylemiştir:
“…Bir eliyle bir avuç su almış, sonra bir elindeki suyu diğer eliyle birleştir-
miş ve yüzünü yıkamıştır…” 55
3. Tek Avuçla Yüzü Yıkamak
Ali (ra), Allah Resûlü’nün (sav) abdest alma şeklini gösterirken şöyle söyle-
miştir:
“…Sağ eliyle sudan bir avuç su alıp, alnının üzerine boşaltmış, sonra da suyu
yüzünün diğer kısımlarına yaymıştır…” 56
G. Sakalların Hilallenmesi
Abdest alırken bir avuç almak suretiyle suyu çenenin alt tarafından sa-
kalların arasına ulaştırmak abdestin sünnetlerindendir.
Osman’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü sakallarını hillallerdi.” 57
Enes ibni Malik’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) abdest aldığı zaman bir avuç su alır, çenesinin altından elini
sokup sakal aralarına suyu geçirir ve, ‘Rabbim bana böyle emretti.’ derdi.” 58
H. Başı Mesh Etmenin Sünnetteki Sıfatı
1. Başı Mesh Etme Miktarı
Başın ne kadarının mesh edilmesi gerektiği konusunda ihtilaf edilmiş-
tir. 59 Bu konuda racih olan, “mesh” ismi ıtlak edilecek miktarda meshin
55. Buhari, 140; Ahmed, 2416
56. Ahmed, 625
57. Tirmizi, 31; İbni Mace, 430
58. Ebu Davud, 145; Es-Sunenu’l Kubrâ, 247
59. Bu konuda genel olarak üç görüş vardır:
a. Bir grup âlime göre başın tümünü mesh etmek abdestin farzlarındandır. Onlar bu konuda Al-
lah Resûlü’nün başının tümünü mesh etmesine dayanmışlardır. Aynı zamanda (ُوس ُك ْم ِ ) َوا ْم َس ُحوا ِب ُرؤ
“Başlarınızı mesh edin…” ayetindeki ( )بharfi, ilsak (birleştirmek) anlamında olduğunu söylemiş-
lerdir. Buna göre başın tümü, mesh edilmesi açısından birdir ve bunda ayrım yapılmaması gerekir.
221
TAHARET KİTABI
222
ABDEST BABI
Bu konudaki sahih rivayetler Allah Resûlü’nün (sav) başını bir defa mesh
ettiğini göstermektedir.
Abdurrahman ibni Ebi Leyla’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Ali’yi abdest alırken gördüm. Üç kere yüzünü, üç kere kollarını yıkadı, başı-
nı bir kere mesh etti.
Sonra da ‘Resûlullah (sav) işte böyle abdest alırdı.’ dedi.” 64
I. Kulakları Mesh Etmenin Sünnetteki Sıfatı
1. Baş Parmaklarla Kulağın Dışı, Şehadet Parmağıyla Kulağın İçi
Mesh Edilir
Abdullah ibni Amr ibni El-As’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“…Allah Resûlü başını mesh etti. Sonra iki şehadet parmağını kulaklarına
sokarak kulaklarının içini, baş parmaklarıyla da kulaklarının arkasını/dışını
mesh etti…” 65
2. Kulakları Mesh Ederken -Racih Olan Görüşe Göre- Yeni Bir Su
Almaya Gerek Yoktur
Çünkü kulaklar başı mesh etmeye dâhildir ve baş için alınan su ile mesh
edilir.
Rubeyyi’ binti Muavviz’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü’nü (sav) abdest alırken gördüm. Başını mesh etti. Başının önünü,
arkasını, yan taraflarını ve kulaklarını bir defada (yani tek suyla) mesh etti.” 66
• “Osman (ra) üçer üçer yaparak abdest almış ve, ‘Ben Allah Resûlü’nün böyle abdest aldığını
gördüm.’ demiştir.” (Müslim, 230; Darekutni, 284)
Benzer rivayetler Ali, İbni Ömer (r.anhuma) gibi sahabilerden de nakledilmiştir.
Şafii âlimlerinin büyüklerinden İmam Beyhaki şöyle der: “İmam Şafii başı mesh etmenin tekrarı
konusunda bu rivayete dayanmıştır. Ancak bu rivayet mutlaktır. Bunu tefsir eden sabit rivayetler
meshin tekrarının başın dışındaki âzalarda gerçekleştiğini ve Allah Resûlü’nün başını bir defa
mesh ettiğini göstermektedir.” (Es-Sunenu’l Kubrâ, 292. No.lu hadisin açıklamasında)
• Ali’den (ra) (Es-Sunenu’l Kubrâ, 297) Enes’ten (ra) (El-Mu’cemu’l Evsat, Taberânî, 7945) ve Os-
man’dan (ra) (Es-Sunenu’l Kubrâ, 293) gelen rivayetlerde “Allah Resûlü’nün başını üç defa mesh
ettiği” geçmektedir. Ancak bu rivayetlerin tümü zayıftır.
64. Ebu Davud, 115
65. Ebu Davud, 135; Nesai, 102
66. Ebu Davud, 129; Tirmizi, 34
223
TAHARET KİTABI
224
ABDEST BABI
225
TAHARET KİTABI
Bir müdd, 0,675 kilogram veya 0,688 litredir. Bir sa’ ise dört müdden
yani 2,7 kilogram veya 2,752 litreden oluşur. Abdest alırken bu ölçüyü
gözetmek abdestin sünnetlerindendir.
M. Abdest Uzuvlarını Peş Peşe Yıkamak (Muvalat)
Muvalat; abdest uzuvlarını peş peşe, araya zaman koymaksızın yıkamak-
tır. Zira Allah Resûlü (sav) abdesti tek bir seferde, ara vermeksizin almıştır.
Ancak bir ihtiyaç olur ve kişi abdeste ara verir, sonra abdestini tamam-
larsa; bu, abdeste zarar vermez.
Nafi’den (rh) şöyle rivayet edilmiştir:
“İbni Ömer çarşıda ihtiyacını giderdi sonra abdest aldı. Yüzünü ve ellerini yı-
kadı. Başını mesh etti. Sonra namazını kılması için bir cenazeye çağrıldı. Mes-
cide girdi. Mestlerini mesh etti. Sonra da cemaatle namaz kıldı.” 80
N. Abdestten Sonra Yapılması Sünnet Olan Zikirler
Ömer’den (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle demiştir:
“Sizden her kim, abdest alır ve abdestini yerli yerince güzel bir şekilde yapar,
sonra da şöyle derse o kimseye cennetin sekiz kapısı açılır, bu sekiz kapıdan
dilediğinden içeri girer:
أَشْ َه ُد أَ ْن َل إِلٰ َه إِ َّل الل ُه َوأَ َّن ُم َح َّم ًدا َع ْب ُد الل ِه َو َر ُسولُ ُه
‘Şahitlik ederim ki Allah’tan başka bir ilah yoktur ve Muhammed, Allah’ın
kulu ve Resûlü’dür.’ ” 81
Tirmizi’nin lafzı şöyledir:
اللَّ ُه َّم، َوأَشْ َه ُد أَ َّن ُم َح َّم ًدا َعبْ ُد ُه َو َر ُسولُ ُه،ش َيك لَ ُه
ِ َ أَشْ َه ُد أَ ْن َل إِلٰ َه إِ َّل اللَّ ُه َو ْح َد ُه َل
َوا ْج َعلْ ِني ِم َن املُتَطَ ِّهرِي َن،ا ْج َعلْ ِني ِم َن التَّ َّوا ِب َني
“Şahitlik ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur. O tektir, ortağı yoktur. Ve yine
80. Muvatta, 81
81. Müslim, 234; Tirmizi, 55; İbni Mace, 470
226
ABDEST BABI
82. Tirmizi, 55
83. Deylemi, Enes’ten (ra) nakleder: “Her kim abdestin ardından Kadr Suresi’ni bir defa okursa
sıddıklarla beraber olur. Her kim iki defa okursa şehidler divanına yazılır. Her kim de üç defa okur-
sa nebilerle beraber haşredilir.” (Kenzu’l Ummâl, 26090)
84. bk. El-Hâvi li’l Fetâvâ, 1/402-403
85. bk. Keşfu’l Hafâ, 2566
86. bk. El-Fetâvâ’l Fıkhiyyetu’l Kubrâ, 1/59-60
87. Buhari, 6433; Müslim, 226
88. Buhari, 1149; Müslim, 2458
227
TAHARET KİTABI
228
ABDEST BABI
ıtlak edilecek miktarda mesh edilir ve bir defadan fazla yapılmaz. Riva-
yetlerde sabit olduğu üzere başın her tarafını mesh etmek sünnettendir.
• Racih olan görüşe göre kulaklar başı mesh etmeye dâhildir. Baş mesh
edildikten sonra kulaklar için yeni bir su alınmaz. Kulaklara mesh, şeha-
det parmağının kulağın içine sokulması, baş parmakla kulağın dışının/
arkasının ovulmasıyla gerçekleşir.
• Bundan sonra ayakları yıkamaya geçilir. Önce sağ ayak, ayak bilek-
lerine kadar yıkanır. Sonra sol ayak aynı şekilde yıkanır. Bir defa yıka-
mak abdestin farzlarından, iki veya üç defa yıkamak ve ayak parmakla-
rının arasına el yardımıyla suyu ulaştırmak abdestin sünnetlerindendir.
• Abdestin tertip üzere alınması gerekir.
• Abdest âzalarını yıkarken araya fazla süre koymamak ve peşi sıra yı-
kamak abdestin adaplarından/sünnetlerindendir.
• Suyu, rivayette sabit olan ölçüye göre 89 israf etmeden kullanmak gerekir.
• Abdest bittikten sonra sünnette sabit olan zikirler yapılır.
VI. Abdestle İlgili Bazı Meseleler
A. Abdest Âzalarını Yıkarken Dua Yapılır mı?
Bazı fıkıh kitaplarında abdest âzalarını yıkarken her bir âza ânında ya-
pılmasının müstehap olduğu söylenen bazı dualar aktarılmıştır. Bu dua-
lar sünnette sabit değildir:
İmam Nevevi der ki: “Bu duaların aslı yoktur. Bu duaları ne İmam Şafii ne
de cumhur zikretmiştir.” 90
İbni’s Salah der ki: “Bu konuda hiçbir sahih hadis sabit olmamıştır.” 91
İbni Kayyım der ki: “Abdest zikirleri hakkında Allah Resûlü’nden aktarıl-
dığı söylenenler, onun adına uydurulan bir yalandır ve sonradan üretilmiştir.
Allah Resûlü bu konu hakkında hiçbir şey söylememiş ve ümmetine hiçbir
229
TAHARET KİTABI
اللَّ ُه َّم، َوأَشْ َه ُد أَ َّن ُم َح َّم ًدا َع ْب ُد ُه َو َر ُسولُ ُه،ش َيك لَ ُه
ِ َ أَشْ َه ُد أَ ْن َل إِلٰ َه إِ َّل اللَّ ُه َو ْح َد ُه َل
َوا ْج َعلْ ِني ِم َن الْ ُمتَطَ ِّهرِي َن،ا ْج َعلْ ِني ِم َن التَّ َّوا ِب َني
demek ve Nesai’de geçen,
ُ أَ ْستَ ْغ ِف ُر َك َوأَت، أَشْ َه ُد أَ ْن َل إِلٰ َه إِلَّ أَنْ َت،ُس ْب َحانَ َك اللَّ ُه َّم َو ِب َح ْم ِد َك
ُوب إِلَ ْي َك
zikrini söylemek sabit olmuştur.” 92
Bazı kaynaklarda her bir âza için besmelenin zikredilmesinin veya Al-
lah Resûlü’ne (sav) salât getirmenin müstehap olduğu söylenir. Abdestin
başlangıcında besmelenin zikredilmesiyle ilgili rivayetler vardır. Ancak
her âzanın başında besmelenin ve salâtın zikredilmesiyle ilgili hiçbir şey
rivayet edilmemiştir.
B. Abdest Alırken Gözlerin İçi Yıkanır mı?
Bu konu hakkında rivayet edilen hadisler ya zayıftır ya da uydurmadır. 93
Bundan dolayı gözün içini yıkamak doğru değildir. Ayrıca sıhhate zararlıdır.
C. Boynu Mesh Etmek Sünnet midir?
Bazı ilmihâl kitaplarında kulakların meshinden sonra ellerin tersiyle
boynun mesh edilmesinin müstehap olduğundan bahsedilir. Ancak bu
uygulama sünnette sabit değildir. Allah Resûlü’nün (sav) abdest alma şekli-
nin anlatıldığı sahih rivayetlerin hiçbirinde böyle yaptığı nakledilmemiş-
tir. Bunu meşru görenlerin getirdikleri deliller ise ya zayıftır ya da sahih
olup konuya delaleti sarih/açık değildir. 94
92. Zâdu’l Meâd, 1/180-181
93. Bu konuda Ebu Umame’den, Allah Resûlü’nün gözlerinin içini yıkadığına dair bir rivayet
gelmiştir. (bk. Ebu Davud, 134; İbni Mace, 444; Ahmed, 22223) Ancak bu rivayet zayıftır. Ayrıca
Ebu Hureyre’den Allah Resûlü’nün (sav) “Gözlerinize suyu içirin.” dediğine dair bir rivayet gelmiştir.
Ancak bu rivayet, mevzûdur.
94. Bu âlimlerin genel olarak iki dayanağı vardır:
a. Abdullah ibni Zeyd’den şöyle rivayet edilmiştir: “…Sonra Allah Resûlü iki eliyle başını mesh
etti. İki elini başının önüne ve arkasına götürüp getirdi. Başının ön kısmından başladı ve ellerini
ense köküne gelinceye kadar götürdü. Sonra onları tekrar başladığı yere doğru geri getirdi…”
(Buhari, 185; Müslim, 235) Bu hadise dayanarak diyorlar ki: “Allah Resûlü’nün ensesini mesh ettiği
230
ABDEST BABI
İbni Kayyım (rh) der ki: “Boynun mesh edilmesi hakkında Allah Resûlü’n-
den sahih bir hadis nakledilmemiştir.” 95
İmam Nevevi (rh) şöyle der: “En doğru olan; boynu mesh etmek sünnet
veya müstehap değildir. Bunu ne İmam Şafii ne mezhebimizin öncüleri ne de
başka musannifler zikretmiştir. Bu konuda Allah Resûlü’nden hiçbir şey sabit
olmamıştır.
Müslim ve başka kaynaklarda sabit olduğuna göre Allah Resûlü şöyle buyur-
muştur: ‘En şerli iş sonradan uydurulanlardır. Her bidat sapıklıktır.’ ” 96
D. Abdestten Sonra Havlu Kullanmak
Meymune (r.anha), Allah Resûlü’nün (sav) gusül almasını anlattıktan sonra
der ki:
“Ben Allah Resûlü’ne (sav) (kurulanması için) bir mendil getirdim. Allah Resû-
lü (sav) mendili kabul etmedi.” 97
Meymune Annemizin, Allah Resûlü’ne havlu sunması onun daha önce
havlu kullanıyor oluşuna işaret etmektedir. Ancak özel sebeplerden dolayı
Allah Resûlü (sav) bu havluyu kabul etmemiştir. Sahabe ve tabiin arasında
havlu kullananlar olduğu gibi, kullanmamayı tercih edenler olmuştur. 98
sabittir. Boyun da enseye dâhildir.” Bu istidlal doğru değildir. Hadisin asıl metni (إل َ َحتَّى َذ َه َب ِبه َِم
)قَفَا ُهşeklindedir. ( )قَفَا ُهkelimesindeki zamir, başı mesh etmeye döner. Bu ise, başa en yakın arka
bölgede meshin son bulduğunu gösterir. Yani Allah Resûlü (sav) ense köküne kadar başını mesh
etmiştir. Bu ise, başa en yakın arka bölgede meshin son bulduğunu gösterir. Yani Allah Resûlü
(sav) saçlarının bitimine kadar başını mesh etmiştir.
b. İbni Ömer’den (ra) aktarıldığına göre o abdest aldığında boynunu mesh etti ve Allah Resû-
lü’nün şöyle dediğini haber verdi: “Her kim abdest alır ve boynunu mesh ederse, Kıyamet Günü
boynuna halkalar takılmaz.” Bu rivayetin senedindeki birçok ravi zayıftır. Bundan dolayı delil alı-
nıp, boynu mesh etmenin sünnet olduğu söylenemez. Başka bir lafız ise şöyledir: “Boynu mesh
etmek Kıyamet Günü azabtan kurtarır.” İmam Nevevi bu hadisin mevzû olduğunu söyler. Allah
Resûlü’nün bunu yaptığına dair, Talha ibni Musarrif -babasından- dedesinden bir rivayet aktarır.
Bu rivayet de -İmam Nevevi’nin aktardığı gibi- ittifakla zayıftır.
95. Zâdu’l Meâd, 1/180
96. El-Mecmû’, 1/464, özetle
97. Buhari, 274; Müslim, 317
98. bk. Musannef, İbni Ebi Şeybe, 1571-1599; El-Evsat Fi’s Suneni ve’l İcmâi ve’l İhtilâf, İb-
ni’l-Munzir, 1/415
231
TAHARET KİTABI
E. Abdestte İsraf
İsraf, kişinin yaptığı fiillerde gözetmesi gereken sınırı aşmasıdır. 99 Allah
Resûlü (sav) az suyla abdest almış ve ümmetinden bu konuda aşırıya kaçan-
ların olacağını haber vermiştir.
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) bir müdd suyla abdest alır, bir sa’ suyla da guslederdi.” 100
Abdullah ibni Muğaffel’den rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöy-
le demiştir:
“Bu ümmette bazı kişiler bulunacaktır. Bunlar taharet ve dua konusunda had-
di aşacaklardır.” 101
Hilal ibni Yesaf der ki:
“(Sahabe arasında) denirdi ki: ‘Abdestte israf vardır. Bir nehrin kenarında ol-
san dahi.’ ” 102
Hangi konu olursa olsun, israf Allah (cc) tarafından yasaklanmıştır:
“…Ve yiyiniz, içiniz, israf etmeyiniz. (Çünkü) O, israf edenleri sevmez.” 103
“(Çünkü) saçıp savuranlar, şeytanların kardeşleridir. Şeytan ise Rabbine kar-
şı çok nankördür.” 104
Su israfı
Yüce Allah, varlığı sudan var etmiş, 105 insanın yaşamını sürdürmesi için
de suyu temel gıda/rızık kılmıştır. İnsana bu kaynakları dengeli kullan-
masını emretmiş, israfı kesin bir dille yasaklamıştır.
“…Ve yiyiniz, içiniz, israf etmeyiniz. (Çünkü) O, israf edenleri sevmez.” 106
232
ABDEST BABI
107. 30/Rûm, 41
108. bk. Temiz su kaynaklarının hızla tükenmesinin nedenleri nelerdir? Uzm. Biyolog Yavuz Aydın
233
TAHARET KİTABI
234
ABDEST BABI
112. Vesvese hakkında detaylı bilgi için bk. 1/159, 63 No.lu dipnot
235
TAHARET KİTABI
236
ABDEST BABI
237
TAHARET KİTABI
(Bunları işitince kendimi tutamayıp:) ‘Bu ne güzel!’ dedim. (Bu sözüm üze-
rine) önümde duran birisi, ‘A z önce söylediği daha da güzeldi!’ dedi. (Bu da
kim? diye) baktım. Meğer Ömer ibni Hattab’mış.
O, sözüne devam etti: ‘Seni gördüm, daha yeni geldin. Sen gelmeden önce
şöyle demişti: ‘Sizden her kim, abdest alır ve abdestini yerli yerince güzel bir
şekilde tamamlar, sonra da şöyle derse o kimseye cennetin sekiz kapısı açılır,
bu sekiz kapıdan dilediğinden içeri girer:
أَشْ َه ُد أَ ْن َل إِلٰ َه إِ َّل اللَّ ُه َوأَ َّن ُم َح َّم ًدا َعبْ ُد اللَّ ِه َو َر ُسولُ ُه
‘Şahitlik ederim ki Allah’tan başka bir ilah yoktur ve Muhammed Allah’ın
kulu ve Resûl’üdür.’ 126
Her kim abdest alır ve abdestini güzelleştirirse, hataları vücudundan çıkar
gider. Hatta tırnaklarının altına varıncaya kadar…’ ’ ” 127
VII. Abdestin Hükmü
A. Abdestin Farz Olduğu Yerler
Abdest, racih olan görüşe göre sadece bir yerde farz olur. 128 Bu, nafi-
le veya farz namaz için alınan abdesttir. Allah (cc), namazdan önce abdest
alınmasını emretmiştir. Allah Resûlü (sav) namaz için abdestin şart oldu-
ğunu belirtmiştir ve bu konuda icma vardır.
“Ey iman edenler! Namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi ve dirseklere kadar/
dirseklerle beraber kollarınızı yıkayın…” 129
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Biriniz abdestini bozduğunda, abdest almadıkça namazı kabul olmaz.” 130
İbni Abbas’tan (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle demiştir:
238
ABDEST BABI
239
TAHARET KİTABI
240
ABDEST BABI
Allah Resûlü (sav) Dıhye El-Kelbi’yi (ra) içerisinde bir ayet bulunan bir mek-
tupla Hrakl’a göndermiştir. Dıhye bu mektubu Busra’nın valisine teslim
etmiş; o da Hrakl’a ulaştırmıştır. 139 Yine Allah Resûlü, içerisinde ayet ya-
zılı olan bir mektupla Hatib ibni Ebi Belta’yı (ra) Mısır hükümdarına gön-
dermiştir. 140 Ayetlerin yazılı olduğu mektuplara dokunan ve okuyanların
tümü kâfir, yani abdestsizdir.
Mushaf ’a abdestsiz dokunup dokunmama meselesi, her Müslim’in karşı-
laştığı meselelerdendir. Buna rağmen şeriatta sahih ve sarih/açık bir nas,
Kur’ân’a abdestsiz bir şekilde dokunmayı yasaklamamıştır.
Bir Müslim, Allah’ın (cc) şiarlarına saygı olarak ve temizlik üzere Allah’ı
(cc) zikretmenin müstehap oluşuna dayanarak Kur’ân’ı abdestli okuyup,
Kur'ân'a abdestle dokunmaya gayret edebilir. Ancak bu, şer’i bir zorun-
luluk değildir.
“İşte böyle… Kim de Allah’ın (değer verilmesini istediği, O’nu hatırlatan)
şiarlarını yüceltirse kuşkusuz bu, kalplerin takvasındandır.” 141
3. Tavaf İçin Abdest Alınmasının Hükmü Nedir?
Kâbe’yi tavaf için abdest almanın hükmü âlimler arasında ihtilaflıdır. Bu
konuda racih olan, tavaf için abdestin sünnet olmasıdır. Bunun farz oldu-
ğunu gösteren sarih veya sahih bir delil söz konusu değildir. 142
mizlenin…’ (5/Mâide, 6) ayeti ikinci anlama örnektir. Allah Resûlü’nün mestlerine mesh ettikten
sonra abdesti kastederek, ‘Onları bırak. Çünkü ben onları temiz olarak giymiştim.’ (Buhari, 206;
Müslim, 274) demesi üçüncü anlama örnektir. Ümmetin hissi ve hükmi necasetlerden arınmış
kişinin tahir/temiz olduğu konusunda icma etmesi dördüncü anlamına örnektir…” (Neylu’l Evtâr,
262 No.lu hadisin şerhi) Dört farklı şer’i anlamı olan bir kelimeyi, bunlardan bir anlama hamlet-
mek için açık bir delil lazımdır.
139. bk. Buhari, 7; Müslim, 1773
140. bk. Et-Tabakâtu’l Kubrâ, İbni Sa’d, 1/107; Delâilu’n Nubuvve, Beyhaki, 4/395-396
141. 22/Hac, 32
142. Cumhura göre tavaf için abdest almak vaciptir. Bu konuda dayandıkları deliller şunlardır:
a. İbni Abbas’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir: Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın evini
tavaf etmek, kendisinde konuşabiliyor olmanız istisna, namaz gibidir. Her kim tavaf ânında konu-
şursa hayır dışında başka bir şey konuşmasın.” (Tirmizi, 960) Bu rivayet şu açıdan delil alınmıştır:
“Namaz için abdest şarttır. Rivayette tavafın namaz gibi olduğu belirtilmiştir. Buna göre tavaf için
de abdest şarttır.”
Bu rivayet, sıhhatinde ihtilaf edilmiş bir rivayettir. Birçok âlim bu rivayetin mevkuf olduğunu ter-
cih etmiş, merfu oluşunun zayıf olduğunu belirtmişlerdir.
Rivayete dayanarak tavafı namaza kıyas etmek yanlıştır. Zira böyle bir kıyas şu sonuçlara sebebi-
241
TAHARET KİTABI
yet verir: Tavaf için ezan okunması, tavaf esnasında yeme içmenin haram olması, kadın ve erkek-
lerin aynı safta/hizada olmaması… Bu, tavaf için abdesti vacip görenlerin dahi kabul etmeyeceği
neticelerdir.
b. Bu görüşün delillerinden bir başkası ise Allah Resûlü’nün (sav): “Hac ibadetlerinizin nasıl yapıl-
dığını benden alınız.” (Müslim, 1297; Ebu Davud, 1970; Nesai, 3062; Cabir’den (ra) ) sözüdür. Bu
rivayet şu açıdan delil alınmıştır: “Allah Resûlü'nün (sav) burada emir sigasıyla hac ibadetini eda
ederken yaptıklarının telakki edilmesini emretmiştir. Aişe Annemizden gelen rivayete göre Allah
Resûlü’nün tavaftan önce ilk yaptığı iş abdest almaktır. Buna göre abdest alınması emredilmiş bir
vaciptir.”
Bu istidlal doğru bir istidlal değildir. Burada Allah Resûlü (sav) hac ibadetinin keyfiyetinin ken-
disinden alınmasını emretmektedir. Burada kastedilen, hac ibadetinde Allah Resûlü’nün (sav)
yaptıklarının tümünün vacip oluşu değildir. Allah Resûlü’nün (sav) hac ibadetini yaparken nice
yaptığı şeyler vardır ki fakihler buna vacip hükmü vermemişlerdir. Şayet hadisten böyle bir şey
kastedilseydi onların da vacip olması gerekirdi. Sadece bu hadis hac ibadetindeki sözler veya fi-
illerin vacip olmasına delil olmaz. Vacip olmasına işaret eden başka karinelerin de olması gerekir.
Tıpkı “Benim nasıl namaz kıldığımı görüyorsanız siz de öyle namaz kılın.” (Buhari, 6329) hadisinde
olduğu gibi…
İbni Kayyım şöyle der: “Hac veya umresinde Allah Resûlü’nün Müslimlere tahareti/abdesti em-
rettiğini nakleden -kendisiyle birlikte hacceden ve umre yapan birçok kişi olmasına rağmen- hiç
kimse olmamıştır. Ümmete açıklamamış olmasına rağmen bunun vacip olması mümkün değil-
dir. Zira ihtiyaç olmasına rağmen bir şeyin hükmünü açıklamayı ertelemek caiz/mümkün değil-
dir.” (Tehzîbu Suneni Ebî Dâvud ve Îdâhi Muşkilâtih, 1/27)
242
ABDEST BABI
243
TAHARET KİTABI
bana haber verdiğine göre, Resûlullah (sav) kusmuş ve iftar etmiştir, doğru mu?’
O da ‘Doğru söylemiş, onun o ânda abdest suyunu da ben dökmüştüm.’
dedi.’ ” 148
4. Tavaf Yapmadan Önce
Racih olan, tavaf yapmak için abdestin sünnet olmasıdır. Bu konu ile il-
gili tafsilat bir önceki bölümde geçmişti.
244
ABDEST BABI
5. Öfke Ânında
Atiyye ibni Urve Es-Sa’di’den rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav)
şöyle demiştir:
“Öfkelenmek şeytandandır. Şeytan da muhakkak ateşten yaratılmıştır. Ateş
de su ile söndürülür. Biriniz öfkelendiği zaman abdest alsın.” 149
6. Abdest Bozulduktan Sonra Her Defasında Tekrar Abdest Almak ve
Her Zaman Abdest Üzere Olmak
Bureyde’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) bir gün sabahladı ve hemen Bilal’i (ra) yanına çağırdı. Dedi ki:
‘Ey Bilal! Sen hangi şeyle cennette benim önüme geçtin? Ben cennete her
girdiğimde senin ayak seslerini/hışırtını hep önümden duydum.’…
Bilal (ra) dedi ki: ‘Ey Allah’ın Resûlü! Ben her ezan okuduğumda mutlaka iki
rekât namaz kılarım. Abdestimin bozulduğu her ânda mutlaka abdest alır ve
iki rekât namaz kılarım. Bu iki rekât namazın Allah’ın benim üzerimdeki bir
hakkı olduğunu düşünürüm.’
Allah Resûlü, ‘Bu ikisinden dolayıdır.’ dedi.” 150
Sevbân’dan rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle demiştir:
“İstikamet üzere olunuz. Ancak siz bunu başaramazsınız. Bilin ki sizin en ha-
yırlı ameliniz namazdır. Abdesti ise ancak mümin muhafaza eder.” 151
7. Her Namaz Vakti Öncesinde
Bureyde’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Nebi (sav) her namaz için abdest alırdı. Fetih yılında ise namazların hepsini
bir abdestle kıldı ve mestlerinin üzerine mesh etti.
Ömer (ra) dedi ki: ‘Sen bugün daha önce hiç yapmadığın bir şey yaptın.’
Allah Resûlü dedi ki: ‘Bunu kasten yaptım.’ ” 152
149. Ebu Davud, 4784; Ahmed, 17985; Bazı âlimler hasen bazı âlimler zayıf demiştir.
150. Tirmizi, 3689; Ahmed, 23040
151. İbni Mace, 277; Darimi, 681; Ahmed, 22378; Amellerin tümüne yetişebilmek ve hepsini
yapabilmek insanın gücünün yetmeyeceği bir şeydir. Bu nedenle Allah Resûlü (sav) bizlere yol
göstermekte ve en hayırlı amellere tutunmayı öğütlemektedir.
152. Müslim, 277; Ebu Davud, 172; Tirmizi, 61; Nesai, 133; İbni Mace, 510
245
TAHARET KİTABI
153. Ahmed, 7513; Bazı âlimler sahih; bazı âlimler ise hasen olduğunu söylemişlerdir.
154. Buhari’nin lafzından bir ek
155. Buhari, 288; Müslim, 305
156. Buhari, 290; Müslim, 306
157. Müslim, 308; Ebu Davud, 220; Tirmizi, 141; Nesai, 262; İbni Mace, 587
158. 22/Hac, 32
246
ABDEST BABI
159. Câmiu Beyâni’l İlmi ve Fadlih, 2395; El-Câmiu Li Ahlâki’r Râvi ve Edebi’s Sâmi’, 977. Benzer
fiiller İmam A’meş (age. 978), Katade (age. 975) ve Said ibni El-Müseyyeb (age. 974) gibi âlimler-
den de gelmiştir.
160. 5/Mâide, 6; Ayette geçen ( )الْغَائِ ِطkelimesi aslen “vadi” anlamına gelmektedir. Ancak Arap-
lar hela ihtiyaçlarını vadilerde giderdiklerinden dolayı bu kelime helaya ve kaza-i hacete kinaye
olarak kullanılmıştır. (Ğarîbu’l Kur’ân, İbni Kuteybe, 127) Nitekim Mukatil ibni Süleyman (H 150)
ayetteki ( )الْغَائِ ِطkelimesini hela olarak tefsir etmiştir. (Tefsîru Mukâtil ibni Suleymân, 1/375)
161. Tirmizi, 96; Nesai, 127; İbni Mace, 478; Ahmed, 18091; Buhari, Tirmizi gibi bazı âlimler sa-
hih; bazı âlimler ise hasen demişlerdir.
247
TAHARET KİTABI
248
ABDEST BABI
249
TAHARET KİTABI
dan çıkıp çıkmadığını kestiremez ise ses veya koku duymadıkça mescidden
asla çıkmasın.” 169
Fercten/Vajinadan Gelen Yellenme Abdesti Bozar mı?
“Fercten gelen yellenme iki kısımdır:
a. Fazla doğum yapma neticesinde kadınlarda fercin genişlemesi yaygın olan
bir durumdur. Bu durumdaki kadın oturduğunda veya uzandığında dışarıdan
fercinin içerisine hava dolar. Kadın doğrulduğunda, öksürdüğünde veya ağır
bir yük taşıdığında bu hava dışarı çıkar. Bu, abdesti bozmaz.
b. Bazen kalın bağırsaktan çıkan bir yara, birikmiş gazın ferce sızmasına neden
olur. Bundan dolayı sağlıklı bir kimseden arka yolla dışarı çıkarılan gaz önden
çıkarılır. Bu abdesti bozan bir unsurdur ve tedavi edilmesi gerekir.
Doktorun yapacağı teşhis neticesinde bu iki durum birbirinden ayrılabilir.” 170
Doktor teşhisi olmadığı müddetçe ferc/vajina yellenmesi abdesti bozmaz.
Yukarıda okuduğumuz Ebu Hureyre (ra) hadisi, zanni/kesin olmayan şeyle-
rin abdesti bozmayacağının delilidir: Yakinle sabit olan, zanla zail olmaz!
F. Ağır Uyku ve Şuur Kaybı Yaşanan Hâller
Allah Resûlü’nün (sav) sünnetine baktığımızda uykuyu ikiye ayırdığını
görürüz:
a. Ağır uyku: Ağır uyku kişinin çevresi ile bağlantısını ve hislerini ke-
sen uykudur. Bu uyku hâlinde abdesti bozan bir durum gerçekleşmiş ola-
bileceğinden dolayı abdest alınmalıdır, abdest bozulmuş hükmündedir.
Safvan ibni Assal’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü seferde olduğumuz vakit mestlerimizi dışkı, idrar ve uyku du-
rumlarında üç gün ve üç gece çıkarmamamızı emrederdi. Ancak cünüp du-
rumu hariç. (Yani bu durumda çıkarılması emrolundu.)” 171
Görüldüğü gibi bu hadiste dışkı, idrar ve uyku abdesti bozan unsurlar
250
ABDEST BABI
251
TAHARET KİTABI
Busre binti Safvan’dan rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle de-
miştir:
“Her kim zekerine dokunursa abdest alsın.” 175
Abdullah ibni Amr ibni El-As’tan rivayet edildiğine göre Allah Resûlü
(sav) şöyle demiştir:
“Her kim zekerine dokunursa abdest alsın. Hangi kadın da fercine dokunur-
sa abdest alsın.” 176
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle bu-
yurmuştur:
“Sizden her kim arada bir örtü veya elbise olmadan elini fercine sürerse na-
maz abdesti gibi abdest alsın.” 177
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Kadın, fercine dokunursa abdest alması gerekir.” 178
Kişi zekerine veya fercine eli yerine başka bir organıyla dokunursa ab-
desti bozulmaz. Çünkü Ebu Hureyre’nin (ra) rivayetinde Allah Resûlü (sav)
“elini fercine sürerse” demektedir. Elbise üzerinden veya arada bir örtü var-
ken cinsel uzva dokunan, vücudunun herhangi bir uzvuna dokunmuş gi-
bidir. Abdesti bozulmaz.
Talk ibni Ali’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir heyet olarak yola çıktık ve Resûlullah’ın (sav) huzuruna vardık. O’na biat
edip, birlikte namaz kıldık.
Resûlullah (sav) namazı bitirince bedevi gibi biri gelerek,
‘Ey Allah’ın Resûlü! Kişinin namazda tenasül organına dokunmasının hük-
mü nedir?’ dedi.
Resûlullah da (sav), ‘O, senin vücudundan bir parça değil midir?’ diye cevap
verdi.” 179
175. Ebu Davud, 181; Tirmizi, 82; İbni Mace, 479
176. Darekutni, 533; Ahmed, 7076
177. Darekutni, 532
178. Es-Sunenu’l Kubrâ, 640; El-Mustedrek, 480. İmam Zehebi sahih olduğunu söylemiştir.
179. Ebu Davud, 182; Tirmizi, 85; Nesai, 165
252
ABDEST BABI
253
TAHARET KİTABI
254
ABDEST BABI
255
TAHARET KİTABI
256
ABDEST BABI
257
TAHARET KİTABI
tedilen cima değildir. Kişinin eliyle dokunması veya eşini öpmesidir.’ Bu kelime, lugat olarak da
mücerred dokunmak için kullanılmıştır. Maiz, Allah Resûlü’ne gelip zina ettiğini itiraf ettiğinde
Allah Resûlü ona özür bulmak amacıyla şöyle demiştir: (ت َ ‘ )لَ َعل ََّك قَ َّبل َْت أَ ْو لَ َم ْسSen ya öpmüşsündür
ya da dokunmuşsundur.’ Maiz, ‘Hayır.’ diye cevap verince, ‘Sen o kadınla birlikte mi oldun?’ diye
sormuş, Maiz, ‘Evet.’ diye cevap vermiştir. (Ebu Davud, 4427) Binaenaleyh ayette geçen fiilin do-
kunma anlamına geldiğini ve abdesti bozduğunu söylemişlerdir.”
Cevap olarak denir ki:
İbni Abbas (Tefsîru’l Kur’âni’l Azîm, İbni Ebî Hâtim, 5367; Musannef, İbni Ebi Şeybe, 1757, 1770),
Ali (Musannef, İbni Ebi Şeybe, 1760), Hasan-ı Basrî (Musannef, İbni Ebi Şeybe, 1766) ve başka-
larından (Tefsîru’l Kur’âni’l Azîm, İbni Ebî Hâtim, 5367) ayetteki ( )لَ َم ْستُ ُمkelimesinin cima ma-
nasında olduğu aktarılmıştır. Tercümanu’l Kur’ân İbni Abbas der ki: “Kur’ân’da (س) (اللَّ ْمس ّ )الْ َمve
ََ )الْ ُم َبkullanımları cima anlamındadır. Allah dilediği şeyi dilediği şeye kinaye olarak kullanır.”
(اش َة
(Es-Sunenu’l Kubrâ, 609) Sahabe bir konuda ihtilaf ediyorsa asla dönülmelidir. Allah Resûlü’nün
hanımlarını öpüp abdest almaması, ayetteki dokunmadan kastın cima olduğunu gösterir.
Bu ayette olduğu gibi başka ayetlerde de dokunma kelimesi cimadan kinaye olarak kullanılmış-
tır. Örneğin, Allah şöyle buyurur: (اح َعلَ ْي ُك ْم ا ِ ْن طَلَّ ْقتُ ُم ال ِّن َسا َء َما لَ ْم تَ َُّسو ُه ُّن ا َ ْو ت َ ْفرِضُ وا لَ ُه َّن فَرٖيضَ ًةَ )لَ ُج َن
“(Evlilik akdi yaptıktan sonra) kendileriyle cinsî münasebet kurmadığınız ve mehir belirlemediği-
niz kadınları boşamanızda sizin için bir sakınca yoktur…” (2/Bakara, 236) Ayetteki (س َّ ) َمkelimesi
(س َ َمَ ل) kelimesinin eş anlamlısıdır.
Ayetin bizzat kendisi ( ) َل َم ْستُ ُمkelimesinin cima anlamında olduğuna dolaylı olarak işaret etmek-
tedir. Mâide Suresi 6. ayetinin “Ey iman edenler! Namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi ve dirsek-
lere kadar/dirseklerle beraber kollarınızı yıkayın…” kısmı küçük hadesten su ile temizlenmeyi
“…Şayet cünüp olursanız (gusülle) temizlenin…” kısmı büyük hadesten su ile temizlenmeyi an-
latmaktadır. Sonra “…su bulamazsanız, temiz toprakla teyemmüm alın…” kısmıyla toprağın iki
hadesten temizlenmek için kullanılabileceğine dikkat çekmiştir. Teyemmümle ilgili kısımdan
hemen önce teyemmümün ortadan kaldırdığı biri küçük diğeri büyük hadese değinilmiştir. Kü-
çük hades “…sizden biri ihtiyaç gidermeden gelirse…” bölümü, büyük hades ise “…kadınlarla
beraber olur…” bölümüdür. Kadınlara dokunmanın cima anlamında olmadığı farz edildiğinde
teyemmümün abdestsizlik hâlini kaldırdığına temas edilecek, ancak cünüplük hâline temas edil-
memiş olacaktır.
İmam Şafii bu görüşü ifade etmekle beraber kendisinden aktarılan bazı nakiller bu görüşünü
cezmetmediğini göstermektedir. İmam Şafii El-Umm isimli kitabında (1/29) şöyle der: “Ayette he-
ladan gelmeden dolayı abdestin vacip kılınması ve dokunmadan dolayı abdestin vacip kılınması
hususunda kapalı bir nokta vardır. Çünkü dokunmayı helaya gitme ile beraber cünüplük halinin
ardından zikretmiştir. Burada dokunmanın, cenabet olmayan el ile dokunma veya öpme olması
kapalı bir noktadır.”
İbni Abdilberr şöyle der: “Za’ferani, İmam Şafii’nin şöyle dediğini aktarmıştır: ‘Şayet Ma’bed ibni
Nubate’nin öpme ile ilgili hadisi sabit olsaydı ben öpme ve dokunmadan dolayı abdest alınması-
nı benimsemezdim. Ancak ben onun nasıl bir kimse olduğunu bilmiyorum. Şayet sika bir ravi ise
onun hadisi bu konuda hüccettir.’ ” (El-İstizkâr, 1/258)
* Nubate hadisi şu şekildedir: “Aişe (r.anha) dedi ki: ‘Allah Resûlü (sav) beni öptü. Sonra namaz kılma-
ya çıktı. Yeniden abdest almadı.’ ” (Musannef, Abdurrezzâk, 510) )
İbni Teymiyye şöyle der: “Kadına dokunmanın mutlak olarak abdesti bozması hakkındaki görüş
en zayıf görüştür. Genel olarak insanların yaşantısına bakıldığında hiç kimsenin kadına dokun-
maktan selamette kalması mümkün değildir. Kişi sürekli eşinin eline bir şey verir, onun elinden
bir şey alır. Bu gibi şeyler insanların çokça karşılaştığı şeylerdir. Buna rağmen sahabeden hiçbiri
Allah Resûlü’nün bundan dolayı abdest alınmasını emrettiğini rivayet etmemiştir. Şayet bundan
258
ABDEST BABI
dolayı abdest vacip olsaydı Allah Resûlü defalarca bunu emrederdi ve bu hükmü insanların ara-
sında yayardı. Ancak çok yaygın olan bu durum hakkında ahad derecesinde bir rivayet dahi ak-
tarılmamıştır.” (Mecmû’u’l Fetâvâ, 21/236 -özetle-)
c. Bir grup âlime göre kadına dokunmak şehvetle olursa abdesti bozar. Bu âlimler, kadına dokun-
manın abdesti bozacağını gösteren delilleri şehvetle dokunmaya hamletmişlerdir. Sahabeden
öpme, dokunma ve sonrasında abdest alma ile ilgili aktarılan eserler gibi. Kadına dokunmanın
abdesti bozmayacağını gösteren delilleri ise şehvet olmaksızın dokunmaya hamletmişlerdir. Al-
lah Resûlü’nün ayaklarını kıble tarafından çekmesi için Aişe Annemize dokunması ve namazına
devam etmesi; Aişe Annemizin Allah Resûlü’nü ararken onun ayaklarına dokunması rivayetleri
gibi. Böylece bu konudaki delilleri cem etmişlerdir.
Burada Aişe ve Ümmü Seleme Annelerimizden aktarılan Allah Resûlü’nün onları öpmesi sonra
abdest almadan namaza gitmesi ile ilgili rivayetler bu görüşe cevap niteliğindedir.
Ayrıca İbni Teymiyye’nin de belirttiği üzere çokça rastlanmasına rağmen bu konuda Allah Resû-
lü’nden bir hükmün sabit olmaması, kadına dokunmanın abdesti gerektirmediğini göstermek-
tedir.
259
TAHARET KİTABI
َوأَ ُعو ُذ ب َِك ِم ْن َك لَ أُ ْح ِص، َوبِ ُ َعافَاتِ َك ِم ْن ُعقُوبَ ِت َك،ا َللَّ ُه َّم أَ ُعو ُذ ِبر َِض َاك ِم ْن َس َخ ِط َك
ث َ َنا ًء َعلَ ْي َك أَنْ َت ك ََم أَث ْ َن ْي َت َع َل نَف ِْس َك
‘A llah’ım senin öfkenden rızana sığınırım. Senin cezalandırmandan afiyet
vermene sığınırım. Senden sana sığınırım. Allah’ım sana hakkıyla sena etme-
ye gücüm yetmez. Sen kendini sena ettiğin gibisin.’ ” 199
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Ben Allah Resûlü’nün önünde uyuyordum. Ayaklarım onun kıbleye yönel-
diği taraftaydı. Secde edeceği zaman eliyle bana dokunurdu. Ben de ayakla-
rımı çekerdim. Kıyama kalktığında ayaklarımı tekrar uzatırdım. O zamanlar
evlerde ışıldak yoktu.” 200
Allah Resûlü’nün (sav) Aişe Annemize, Aişe Annemizin de Allah Resû-
lü’ne dokunmasına rağmen namaz bozulmamış, abdest tazelenmemiştir.
Urve ibni Ez-Zubeyr’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber (sav) hanımlarından birini öptü ve abdest almadan namaza çık-
tı. Bu konuda Aişe’ye, ‘O eşi senden başkası değildir.’ dedim. O da güldü.” 201
Ümmü Seleme’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü oruçlu iken onu öperdi, sonra ne orucunu bozardı ne de tek-
rardan abdest alırdı.” 202
199. Müslim, 486; Ebu Davud, 879; Tirmizi, 3493
200. Buhari, 382; Müslim, 512
201. Ebu Davud, 179; Tirmizi, 86; İbni Mace, 502; Ahmed, 24329 (Zeyneb Es-Sehmiyye kanalıyla)
202. El-Mu’cemu’l Evsat; Taberânî, 3805; Tefsîru’t Taberî, 8/399, Nîsa Suresi 43. ayetin tefsiri.
Heysemi şöyle der: “Senedinde Yezid ibni Sinan Er-Rihavi isminde bir ravi vardır ki İmam Ahmed,
260
ABDEST BABI
Yahya ibni Main ve İbnu’l Medini onun zayıf olduğunu söylemişlerdir. Buhari ve Ebu Hatim ise
onun sika bir ravi olduğunu belirtmiştir. Onun dışında diğer ricalleri sikadır.” (Mecmeu’z Zevâid,
1280 No.lu hadisin akabinde) İmam Taberi bu hadisin sahih olduğunu belirtmiştir.
203. Darekutni, 512; Musannef, İbni Ebi Şeybe, 486; Darekutni sahih olduğunu söylemiştir.
204. Bir grup âlime göre namazda gülmek abdesti bozar. Bu konuda dayandıkları deliller genel
olarak şunlardır:
• Ebu’l Aliye’den şöyle rivayet edilmiştir: “Allah Resûlü ashabıyla beraber namaz kılarken gözleri
pek iyi görmeyen bir adam bir kuyuya düştü. Bunun üzerine Allah Resûlü’nün sahabesinden bir
grup buna güldü. Allah Resûlü gülen kişilerin hem abdestini hem de namazını iade etmelerini
emretti.” (Darekutni, 629)
İbnu’l Cevzi’nin belirttiği üzere bu hadis yedi yolla merfu olarak ve bazı vecihlerle mürsel olarak
aktarılmıştır. Merfu olarak gelen yedi yolun her birinin senedinde zayıf raviler vardır. Bundan
dolayı bu hadis zayıftır. (bk. Et-Tahkîku Fî Mesâili’l Hilâf, 1/197)
İmam Ahmed şöyle der, “Gülmenin abdesti bozması hakkında sahih bir hadis nakledilmemiştir.”
Maliki muhaddislerinden Ebu Tahir Ez-Zuhli der ki: ‘Namazda gülmenin abdesti bozması ile ilgili
Allah Resûlü’nden hiçbir haber sabit olmamıştır.’ (Et-Telhîsu’l Habîr, 1/327)
Mürsel olarak aktarılanlar hakkında Darekutni şöyle der: ‘Bu babta zikrettiğim hadislerin tümü
Ebu’l Aliye’ye dönmektedir. Ebu’l Aliye ise bu hadisi Allah Resûlü’nden mürsel olarak rivayet
etmiştir. Kendisiyle Allah Resûlü arasındaki kişinin kim olduğunu söylememiştir. Âsım El-Ahvel
Ebu’l Aliye ve Hasan-ı Basrî’yi iyi tanıyan Muhammed ibni Sirin’in şöyle dediğini aktarır: ‘Hasan-ı
Basrî ve Ebu’l Aliye’nin mürsel olarak rivayet ettiklerini almayın. Çünkü o ikisi kimden aldıklarını
pek önemsemezler.’ ” (Darekutni, 644)
• Ebu Hureyre’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü şöyle buyurmuştur: ‘Yedi şeyden dolayı abdestin alınması gerekir; İdrar ve akıcı kan
damlaları, kusmak, bir ağız dolusu kusmak, yan tarafa uzanarak uyumak, kişinin namazda sesli
gülmesi ve kanın çıkması.’ ” (El-Hilâfiyyât, El-Beyhakî, 658)
Bu rivayet senedindeki iki kişiden dolayı zayıftır. Bunlardan biri zayıf diğeri ise meçhuldür. Doğal
olarak bu hadis ne sesli gülmenin abdesti bozduğuna ne de içerisinde zikredilen diğer şeylere
delil olabilir.
261
TAHARET KİTABI
262
ABDEST BABI
263
TAHARET KİTABI
264
ABDEST BABI
265
MESH BABI
Meshin Şartları/Rükunları
• Ayakkabı/Mest/Çorap Gibi Giysileri Temizlik Üzere Giymek
Meshin Müddeti
• Ayakkabı/Çorap/Mestler Temizlik Üzere Giyildikten Sonra,
Mesh Müddeti Başlar, Mukim İçin 24 Saat, Yolcu İçin 3 gün
Sürer
Mestin Çeşitleri
• Başı Örten Sarık/Takke/Başörtü Gibi Giysilere Mesh Etmek
• Sargılar Üzerine Mesh Etmek
• Temizlik Üzere Giyilmiş, Ayakları Örten Ayakkabı/Mest/
Çorap Gibi Giysilere Mesh Etmek
269
TAHARET KİTABI
270
MESH BABI
mamul mest, kalın veya ince çorap ya da farklı örflerde ayağa giyilen her
şeyin üzerine mesh edilebilir.
Muğire ibni Şu’be’den rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle de-
miştir:
“Yolculukta bir gece Resûlullah ile (sav) beraberdim. Bir ara, ‘Yanında su var
mı?’ buyurdu.
Ben de, ‘Evet.’ dedim.
Bunun üzerine devesinden indi ve gecenin karanlığında benden gizlenince-
ye kadar yürüdü. Sonra geldi. Ben de ona su kabından su döktüm. O ellerini
ve yüzünü yıkadı. Üzerinde yün bir cübbe vardı. (Yeninin darlığı yüzünden)
kollarını ondan çıkaramadı. Sonunda onları cübbenin alt tarafından çıkardı
ve kollarını yıkadı, başını mesh etti. Sonra ben, mestlerini çekip çıkarmak için
uzandım.
Bunun üzerine, ‘Onları bırak. Çünkü ben onları temiz olarak giymiştim.’ bu-
yurdu ve onların üzerine mesh etti.” 7
Cerir ibni Abdullah küçük abdestini bozmuş arkasından abdest alıp mest-
lerine mesh etmiştir. Kendisine, “Sen böyle mi yapıyorsun?” denilmiş, o da
“Evet. Resûlullah’ın küçük abdest bozduğunu arkasından abdest alıp mestle-
rinin üzerine mesh ettiğini gördüm.” 8 demiştir.
Muğire ibni Şu’be’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) abdest aldı, çorap ve ayakkabısı üzerine mesh etti.” 9
Görüldüğü gibi Allah Resûlü (sav) ayakkabı ve çoraplar üzerine mesh
etmiş ve ayak giysileri için bir kayıt/şart zikretmemiştir. Kalın veya
ince, deriden veya değil, altına su geçiriyor veya geçirmiyor olmasına
bakmaksızın ayağa giyilen giysilere mesh yapılabilir. Çünkü şeriat bir
ruhsat tanıyorsa ona dair kayıt/şart zikretmek yine şer’i naslarla ol-
malıdır. Aksi hâlde, içtihada dayalı şartlar Allah’ın (cc) kolaylaştırdığını
zorlaştırmak olur.
7. Buhari, 5799; Müslim, 274
8. Buhari, 387; Müslim, 272
9. Ebu Davud, 159; Tirmizi, 99
271
TAHARET KİTABI
272
MESH BABI
273
TAHARET KİTABI
Buna göre; sabah namazı için altıda abdest alan ve çoraplarını giyen bir
Müslim, bir sonraki gün sabah altıya kadar (24 saat) çorapların/mest-
lerin üzerine mesh edebilir. Şayet yolcuysa bu süre üç güne kadar uzar.
D. Meshi Bozan Hâller
Meshin bozulması demek; kişinin ayak giysisini çıkarıp yeniden abdest
alması ve yeni bir mesh müddetine başlamasıdır.
Meshi bozan üç hâl vardır:
17. Örnek olarak şu rivayeti verebiliriz: Ubey ibni İmare’den şöyle rivayet edilmiştir: “Ben Allah
Resûlü’ne (sav), ‘Mestler üzerine mesh edeyim mi?’ diye sordum, ‘Evet.’ dedi. ‘Bir gün mü?’ diye
sordum. ‘Evet. Bir gün.’ dedi. ‘İki gün mü?’ diye sordum. ‘Evet. iki gün.’ dedi. ‘Üç gün mü?’ diye
sordum. ‘Evet. İstediğin kadar’ dedi.” (Ebu Davud, 158); Ebu Davud (rh) şöyle der: “İsnadında ihtilaf
edilmiştir ve o kuvvetli değildir.”
18. El-Mecmû’, 1/486-487
274
MESH BABI
1. Cünüp Olmak
Erkek veya kadın cünüp/ihtilam olursa mesh bozulur. Yeniden abdest
alıp ayakkabı, çorap veya mestlerini temizlik üzere giymesi gerekir.
Safvan ibni Assal’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) yolculuk yaptığımızda üç gün üç gece boyunca küçük ve bü-
yük abdest bozduğumuzda ve uykudan dolayı mestlerimizi çıkarmamamızı
emrederdi. Cünüplük durumu hariç.” 19
Görüldüğü gibi Allah Resûlü, üzerine mesh yapılan mestlerin büyük
abdest, küçük abdest ve uyku durumunda çıkarılmamasını; cünüplük
durumunda çıkarılmasını emretmiştir. Bu da cünüplüğün meshi bozdu-
ğunu gösterir.
2. Mesh Müddeti Bittiği Ânda Abdestsiz Olmak
Mesh müddeti bittiğinde kişi abdestsizse, mesh bitmiş ve bozulmuş
olur. Yeniden abdest alıp ayaklar yıkanmalı, mest yapılacak şey temizlik
üzere giyilmelidir.
3. Abdestsizken Mestleri/Çorapları Çıkarmak
Mestleri/çorapları/ayakkabıyı çıkarmak, meshi bozmaz. Çünkü mest-
leri çıkarmanın meshi bozacağına dair bir delil yoktur.
Ancak abdest bozulur ve abdest bozukken mestler/çoraplar çıkarılırsa,
mesh bozulur. Zira mestleri/çorapları yeniden giymek istese abdestsiz
giymiş olacaktır. Temizlik üzere giyilmediğinden ayaklara mesh yapmak
olanaksızdır.
Kişi abdestliyken mestleri/çorapları çıkarırsa ve abdest bozulmadan tek-
rar giyerse hiçbir şey yapmasına gerek yoktur. Mestleri/çorapları temizlik
üzere giymiş olacağından, yeni bir müddet başlamış olur.
Ayakları yıkamak mı, mesh mi daha efdaldir?
Âlimler ayakları yıkamak mı, üzerine mesh etmek mi daha efdaldir ko-
nusunda ihtilaf etmişlerdir. Şüphe yok ki en faziletli, en doğru ve en müs-
takim olan Allah Resûlü’nün (sav) sünnetidir.
19. Tirmizi, 96
275
TAHARET KİTABI
“Andolsun ki sizin için, Allah’ı ve Ahiret Günü’nü uman ve Allah’ı çokça zik-
redenler için Allah Resûl’ünde güzel bir örneklik vardır.” 20
“…Şüphesiz ki sözlerin en hayırlısı Allah’ın kelamıdır. Yolların en güzel/en
doğru olanı Muhammed’in yoludur…” 21
Allah Resûlü’nün (sav) bu konudaki uygulaması şöyledir: O(sav) ayakların-
da bir örtü varsa ayaklarını mesh eder; ayakları çıplak olursa ayaklarını
yıkardı. Efdal olan çıplak ayakları yıkamak, temizlik üzere giyilmiş ço-
raplara/mestlere mesh etmektir. 22
Çorap/Mest/Ayakkabı yırtık olursa mesh yapılır mı?
Yırtık, delik, defolu ayak giysilerine mesh yapılabilir. Daha önce de zik-
rettiğimiz gibi; mestler/çoraplar üzerine meshe cevaz veren naslar mut-
laktır, hiçbir kayıt/şart zikredilmemiştir. Mesh yapılacak şeyin inceliği
kalınlığı, sağlamlığı, yırtıklığı, yapıldığı malzeme vb. konularda hiçbir
kayıt/şart yoktur.
Sufyan-ı Sevri (rh) bu soruya şöyle cevap vermiştir: “Ayağında olduğu müd-
detçe mesh yap. Muhacir ve Ensar’ın mestleri yırtık ve yamalı değil miydi?” 23
Şu bir gerçek ki; Sufyan-ı Sevri’nin (rh) dediği gibi o dönemde insanların
elbise ve ayakkabıları sınırlı olur; olan da yırtık ve yamalı olurdu. Hepi-
mizin bildiği Zatu’r Rika Gazvesi’nde, sahabiler ayakkabıları olmadığı
için ayaklarına bez sarmışlardı.
Ebu Musa El-Eşari’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) ile bir gazveye çıktık, altı kişi idik. Aramızda nöbetleşe bin-
diğimiz bir deve vardı. Ayaklarımız şişti. Benim de ayaklarım şişti ve yaralandı.
Tırnaklarım düştü. Bu yüzden ayaklarımıza bez parçaları bağlamaya başladık.
Bez parçalarını ayaklarımıza bağladığımız için o savaşa ‘Zatu’r Rika Gazvesi’
ismini verdik.” 24
Bu yokluğa rağmen ne Allah Resûlü (sav) ne de sonrasında ashabı, üzeri-
20. 33/Ahzâb, 21
21. Müslim, 867; İbni Mace, 45
22. Zâdu’l Meâd, 1/180
23. Musannef, Abdurrezzâk, 753
24. Buhari, 4128; Müslim, 1816
276
MESH BABI
277
TAHARET KİTABI
278
MESH BABI
279
TAHARET KİTABI
33. 5/Mâide, 6
34. 4/Nîsa, 29
35. Ebu Davud, 334
36. 6/En’âm, 152
37. 64/Teğabûn, 16
280
MESH BABI
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Sizi bıraktığım sürece beni kendi hâlime bırakınız. Çünkü sizden öncekiler,
peygamberlerine soru sordukları ve onlara çokça başvurdukları için helak ol-
dular. Size bir şeyi yasak ettiğimde ondan kaçınınız. Bir şeyi emrettiğimde onu
gücünüz yettiği kadar yapınız.” 38
38. Buhari, 7288; Müslim, 1337; Konu hakkında varid olan hadislerin zayıflığı nedeniyle ilim
ehli ihtilaf etmiş, farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Bu görüşlerin her biri şeriatın usullerini gö-
zeten, övülen rey kapsamındadır. Biz bunlardan birini tercih ettik. Bu görüş Hanefi ve Maliki
Mezheplerine nispet edilmiştir.
281
GUSÜL BABI
Guslün Farzları
• Niyet Etmek
• Suyu Tüm Vücuda Ulaştırmak
Guslün Sünnetleri
• Besmele Çekmek
• Elleri Yıkamak/Sabunlamak
• Tenasül Uzvunu Yıkamak
• Gusül Öncesi Abdest Almak
• Saçları Güzelce Yıkamak
• Sağ Taraftan Başlamak
• Suyu İsraf Etmemek
I. Guslün Tanımı
1. 5/Mâide, 6
285
TAHARET KİTABI
286
GUSÜL BABI
287
TAHARET KİTABI
3. Ölüm
Ölüm, guslü gerektiren hâllerdendir. Her ne kadar bu hüküm ölüyle il-
gili olmasa da ailesi ve Müslim kardeşleri ölüyü yıkamakla mükelleftir.
Ümmü Atiyye El-Ensariyye (r.anha) şöyle demiştir:
“Resûlullah’ın (sav) kızı (Zeynep) vefat ettiğinde o bizim yanımıza geldi ve şöyle
buyurdu: ‘Onu üç, beş veya gerekirse daha fazla su ve sidrle yıkayın. Sonuncu
yıkamaya kafur (veya kafurdan bir miktar) katın. Yıkamayı bitirdiğinizde bana
haber verin.’ Yıkamayı bitirdiğimizde ona haber verdik.
Bize gömleğini verdi ve ‘Bunu vücuduna sarın.’ buyurdu.” 7
Konunun tafsilatı cenaiz babında anlatılacaktır.
4. Hayız ve Nifastan Temizlenme
Hayız ve nifasın/lohusalık sonlanması, guslü gerektiren hâllerdendir.
“Sana (kadınların) hayız hâlini soruyorlar. De ki: ‘O (hayız) bir ezadır. Ha-
yız döneminde kadınlarla (cima etmekten) uzak durun. (Hayız bitip) temiz-
leninceye kadar (cima etmek için) onlara yaklaşmayın. (Gusledip) temizlen-
diklerinde Allah’ın size emrettiği yerden onlara varın. Şüphesiz ki Allah, çokça
tevbe edenleri sever. Çokça temizlenenleri de sever.’ ” 8
Aişe Annemizden (r.anha) Allah Resûlü’nün (sav) şöyle dediği rivayet edilmiştir:
“Hayız kanı başladığı zaman namazı bırak, kan kesildiği zaman guslet ve na-
maza başla.” 9
B. Guslün Sünnet/Müstehap Olduğu Hâller 10
1. Cuma ve Bayram Guslü
Cuma günü, cuma namazından önce gusül abdesti almak, Müslimlerin
bayramı olan bu mübarek günün adaplarındandır.
7. Buhari, 1253; Müslim, 939
8. 2/Bakara, 222
9. Nesai, 202
10. Hemen belirtelim ki; yukarıda zikredilen hâllerde guslün farz/vacip olduğunda ittifak
edilmiştir. Bu bölümde sünnet/müstehap olarak zikredilen gusülde ise âlimler ihtilaf etmiştir.
Kimi âlimler sayacağımız bazı gusül çeşitlerinin vacip olduğunu söylemişlerdir. Biz, bu gusüllerin
sünnet olduğunu tercih eden âlimlerin delillerini daha kuvvetli buluyoruz. İlerleyen satırlarda bu
gusül çeşitlerini neden sünnet kabul ettiğimizin sebeplerini izah edeceğiz.
288
GUSÜL BABI
289
TAHARET KİTABI
290
GUSÜL BABI
292
GUSÜL BABI
Bunun gibi, ilişkiden sonra eşiyle tekrar birlikte olmak isteyenin her se-
ferinde gusletmesi de sünnettir.
Ebu Rafi’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü bir gün her birinin yanında ayrı ayrı gusletmek şartıyla tüm
hanımlarını dolaştı.
Ben, ‘Ey Allah’ın Resûlü (hepsinden sonra) bir gusül alsan olmaz mı?’
Allah Resûlü dedi ki: ‘Bu şekilde yapmak daha temiz, daha güzel ve daha
iyidir.’ ” 27
III. Gusül Alırken Yapılması Gerekenler
Allah Resûlü’nün (sav) hanımları bize onun guslünü nakletmişlerdir.
Aişe Annemizden şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) cünüplükten dolayı gusül abdesti aldığı zaman önce elleri-
ni yıkardı. Sonra namaz için abdest alır gibi abdest alırdı. Sonra parmaklarını
suya batırıp, onlarla saç diplerine suyun gitmesini sağlardı. Daha sonra başına
üç avuç su dökerdi. En sonunda ise, bütün bedenine su tutardı.” 28
Meymune Annemizden şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) cenabetten dolayı abdest almak için abdest suyunu hazır-
ladı. Sonra sağ eliyle sol eline iki ya da üç kez su döktü. Sonra avret mahallini
yıkadı. Daha sonra iki ya da üç kez elini yere veya duvara sildi. Sonra ağzını
çalkaladı, burnuna su verdi; yüzünü ve kollarını yıkadı. Sonra başından aşağı
su döküp bütün vücudunu yıkadı. Daha sonra bulunduğu yerden biraz kena-
ra çekilerek ayaklarını yıkadı. Ona (kurulanması için) bir bez getirdim. Fakat,
almadı. Eliyle suyu silkelemeye başladı.” 29
Allah Resûlü’nün (sav) guslünde umde olan bu iki rivayetten yola çıkarak,
guslün keyfiyetini öğreneceğiz. Sayılan maddelerden “Niyet etmek” ve “Su-
yun tüm vücuda ulaşması” guslün farzı, diğer maddeler guslün sünnetidir.
293
TAHARET KİTABI
A. Niyet Etmek
“Ameller ancak niyetlerle (sahih olur/kabul edilir)” 30 hadisi gereğince ni-
yet, yapılan her ibadetin temel şartıdır.
Niyet, kalbin amelidir. Gusle dair dil ile niyet edilmez. 31
B. Besmele Çekmek
Besmele, her işin başında sünnet olan bir uygulamadır.
C. Elleri Yıkamak/Sabunlamak
Allah Resûlü (sav) gusle başlamadan ellerini yıkamıştır. Elleri su kabına/
kovasına sokmadan yıkaması, abdest babında da gördüğümüz gibi suyun
temizliği içindir. Allah Resûlü (sav) uykudan uyananın, ellerini kaba sok-
madan yıkamasını istemiştir.
Allah Resûlü’nün (sav) elini toprağa ve duvara sürerek temizlemesi, günü-
müzde sabun gibi temizleyicilere karşılık gelir. O dönemde toprak, te-
mizleyici olarak kullanılırdı.
D. Tenasül Uzvunu Yıkamak
Sağ eliyle su döküp sol eliyle tenasül uzvunu yıkamıştır. Zira o (sav) fazi-
let babından işlerde sağ elini, eza gidereceği işlerde sol elini kullanırdı. 32
E. Abdest Almak
Allah Resûlü (sav) gusle başlamadan önce, namaz için abdest alır gibi ab-
dest alırdı.
Hadislerden anladığımız bu sünnet iki şekilde ifa edilebilir:
• Aişe Annemizin rivayetinde olduğu gibi; gusle başlamadan ab-
dest alınır.
• Meymune Annemizin rivayetinde olduğu gibi, gusle abdest uzuv-
larını yıkayarak başlar. Ayakları yıkamayı guslün en sonuna erteler.
30. Buhari, 1
31. Detay için bk. “Niyetin Dille Yapılması Doğru mudur?”, 1/208
32. bk. Ebu Davud, 33-34
294
GUSÜL BABI
295
TAHARET KİTABI
36. Bazı âlimler hayız ve cünüplük guslünü ayırmış, bu ruhsatın cünüplük guslü için olduğunu
savunmuşlardır. Bu konuda kadınların saçlarını açtığına dair rivayetleri delil olarak kullan-
mışlardır.
Şu bir gerçek ki; aslolan saçların açılması ve iyice yıkanmasıdır. Ancak meşakkat olacağı takdirde
kadınların saç örgülerini açmadan yıkamalarına ruhsat verilmiştir. Dileyen dilediği hükümle amel
eder. Asıl ile ruhsat arasında bir çelişki yoktur ki tercihte bulunalım.
37. Buhari, 258; Müslim, 318
38. Konuya dair detaylı açıklama için bk. “Su İsrafı”, 1/232
39. 5/Mâide, 6
296
GUSÜL BABI
297
TAHARET KİTABI
298
GUSÜL BABI
Ben de ‘Allah’a andolsun ki, bu yıl hac etmeyi istemiyorum.’ diye karşılık verdim.
O da ‘Galiba hayız oldun.’ dedi.
Ben, ‘Evet.’ deyince şöyle buyurdu: ‘Bu, Allah’ın Âdem’in kızları için takdir
ettiği bir şeydir. Hacıların yaptığı her şeyi yap! Yalnız temizleninceye kadar
Kâbe’yi tavaf etme!’ 47 ” 48
İmam Buhari’nin (rh) bu nakillerden istidlal vechi şöyledir.
a. Hayız ve cünüp olan kimselerin, Kur’ân okumayı yasaklayan sahih ve
sarih bir nas olmadığı gibi, okuyabileceklerini dolaylı olarak gösteren
naslar ve selef fetvaları vardır.
b. İbni Abbas (ra) ve İbrahim En-Nehai (rh) hayız ve cünüp olan kimsenin
Kur’ân okuyabileceğine fetva vermiştir.
İbni Munzir (rh), İbni Abbas (ra) rivayetini isnadıyla birlikte vermiştir. İbni
Abbas’ın (ra) günlük Kur’ân virdini cünüp olarak okuduğunu zikretmiştir. 49
İbrahim En-Nehai sözünü Darimi isnadıyla nakletmiştir. 50 Her ne ka-
dar İbrahim En-Nehai (rh) cünüp ve hayızlının yalnızca bir ayet okuması-
na fetva verse de, Buhari’nin bunu nakletmesi konuda icma olmadığını
göstermek içindir. 51
Bu da bazılarının iddia ettiği gibi konu hakkında bir icma olmadığını,
konunun ihtilaf ve içtihada açık olduğunu ve her âlimin delillere bakıp
bir tercih yapabileceğini gösterir.
c. Allah Resûlü her hâlinde Allah’ı (cc) zikretmiş, hayızlı kadınların bay-
ram günü Allah’ı (cc) zikretmelerine, Müslim cemaatin tekbiriyle tekbir
getirmelerine müsaade etmiştir.
Demek ki Allah’ı zikretmek için abdest şartı yoktur. Abdestsiz, cünüp ve
hayız Allah’ı abdestli ve abdestsiz olarak zikredebilir. Kur’ân okumak da
299
TAHARET KİTABI
Allah’ı (cc) zikretmektir. Öyleyse hayız ve cünüp olan kimse, Allah’ı zikre-
debilir, Kur’ân okuyabilir.
d. Allah Resûlü Hirakl gibi kâfirlere davet mektubu yazmış, bu mektup-
lara Kur’ân’dan ayetler yazmıştır. Hirakl ve çevresinde bulunan mütercim-
ler kâfir olmalarına rağmen bu ayetleri okumuştur.
e. Aişe Annemiz hac mevsiminde hayız olmuştur. Allah Resûlü (sav) bir
hacının yapması gereken her şeyi yapmasını emretmiş, yalnızca tavaf ve
namazı yasaklamıştır. Demek ki hayızlıya yasak olan şey namaz ve tavaf-
tır. Bunun dışında kalan ve bir hacının yapabileceği ibadetleri yapabilir.
Ancak özel bir nas gelir ve bir ibadeti yasaklarsa o müstesna…Kur’ân
okumak, bir hacının en fazla yaptığı ibadetlerdendir. Allah Resûlü (sav) ha-
yızlıya Kur’ân okumayı yasaklamamıştır.
Buraya kadar anlattıklarımızdan anlaşılan şudur ki;
• Hayız ve cünüp olan kimsenin Kur’ân okumayacağına dair icma söz konu-
su değildir.
• Kur’ân ve sünnet okumayı emreden/teşvik eden naslar, hiçbir kayıt zikret-
memiş, her Müslim’e okumayı emretmiştir. Herhangi bir şart zikredenin sahih
ve sarih bir nas zikretmesi gerekir.
• Naslar dolaylı olarak hayız ve cünüp olan kimsenin Kur’ân okuyabilece-
ğine işaret etmiştir.
Hemen belirtmeliyim ki; hayız ve cünüp Kur’ân okuyamaz, diyen cum-
hur-u ulema bazı delillere dayanmışlardır. Ancak bu delillerin bir kısmı
sahih olmakla birlikte konuya delaleti sarih (açık) değildir. Bir kısmı sa-
rihtir, ancak sahih değildir. 52
52. Bu delillerden bazısı şunlardır:
• Ali’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) hela ihtiyacını giderip heladan çıkar, bize Kur’ân okur, okutur ve bizimle bera-
ber et yerdi. Cünüplükten başka hiçbir şey Allah Resûlü’nü Kur’ân okumaktan alıkoymazdı.” (Ebu
Davud, 229; Tirmizi, 146)
Bu hadisin isnadında, hakkında konuşulmuş raviler vardır. Buhari (rh), Şafii (rh), Ahmed (rh), Beyha-
ki (rh) ravilerden Amr ibni Murra’yı zayıf kabul etmişlerdir. Ayrıca isnatta Muhammed ibni Abdur-
rahman ibni Ebi Leyla vardır. Bu şahıs saduk olsa da, kötü bir hafızaya sahiptir. (Tuhfetu’l Ehvezî,
146. hadis şerhi)
300
GUSÜL BABI
301
TAHARET KİTABI
Bunun yanında bazı naslar açık bir şekilde hayızlı kadınların mescide
girdiğini göstermiştir.
Bir önceki başlıkta zikrettiğimiz Aişe (r.anha) hadisinde Allah Resûlü (sav);
tavaf ve namaz dışında hacının yaptığı her şeyi yapmasını emretmişti an-
nemize… 57
Şüphe yok ki; hac esnasında bir hacının en fazla vakit geçirdiği yer, mes-
ciddir. Buna rağmen Allah Resûlü (sav), onu (r.anha) mescide girmekten alı-
koymamıştır.
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) bana, ‘Mesciddeki seccadeyi bana uzatıver.’ buyurdu.
Ben, ‘Ben hayızlıyım.’ dedim.
Allah Resûlü, ‘Hayızlı oluşun senin elinde değildir.’ buyurdu” 58
Meymune’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav), bizler hayızlı olduğumuz hâlde bize yaslanıp Kur’ân okurdu.
Yine bizler hayızlı olduğumuz hâlde mescide seccade sererdik.” 59
Eşi hayızlı olmasına rağmen onun mescidden seccade/namazlık alma-
sına veya mescide girip seccade/namazlık sermesine müsaade etmiştir.
Bu da hayızlının (doğal olarak cünüp olan kimsenin) mescide girebildi-
ğini göstermektedir.
Saîd ibni Mansûr, Sünen’inde sahih bir isnatla şunu rivayet etmiştir:
‘A llah Resûlü’nün ashabından kimisini namaz abdesti aldığı zaman cünüp
olduğu hâlde mescidde otururken gördüm.” 60
İbni Kesir (rh) bu rivayet için, “Müslim şartı üzere sahihtir.” 61 demiştir.
Bu rivayet, ashabın cünüp oldukları hâlde mescidde oturduğunu, cü-
nüp hâlde mescide girmekte bir sakınca olmadığını göstermektedir. Ab-
57. bk. Buhari, 305; Müslim, 1211
58. Müslim, 298
59. Nesai, 272, 383
60. Sunenu Saîd ibni Mansûr, 646
61. bk. Tefsîru’l Kur’âni’l Azîm, İbni Kesîr, 2/276, Nîsa Suresi, 43. ayetin tefsiri
302
GUSÜL BABI
62. Cumhur-u ulema bazı hadislere dayanarak hayızlının ve cünüp olan kimselerin mescide
girebileceklerini söylemişlerdir. Bir grup âlim de (İmam Şafii ve Ahmed) mescidden yürüyüp ge-
çebileceklerini ancak oturamayacaklarını söylemişlerdir. İstinad ettikleri delillerden sahih olanlar
açık değil, açık olanlar da sahih değildir.
• “Ey iman edenler! Sarhoş olduğunuzda ne dediğinizi bilinceye kadar ve cünüp olduğunuzda
-yolculuk hâli müstesna- gusledinceye kadar namaza yaklaşmayın…” (4/Nîsa, 43)
Bu ayette geçen ” ٍ َعا ِبرِي َسبِيل/yoldan geçen” ifadesini ayette geçmiyor olmasına rağmen mes-
cidden geçen olarak yorumlamışlardır. Ayet namaza yaklaşmamayı emrederken, ayetin zahirini
bırakıp; ilk emri namazdan uzak durmaya (sarhoş), ikinci emri namazın kılındığı yerden yani mes-
cidden uzak durmaya (cünüp) yormuşlardır. Oysa ayetin zahiri ve nüzul sebebi ayetin namazla
ilgili olup mescidle ilgili olmadığını göstermektedir. Hâliyle “Cünüp olan mescide giremez, yal-
nızca uğrayabilir.” çıkarımı, güçlü bir çıkarım değildir. Delil sahih, ama sarih (açık) değildir.
• Ümmü Atiyye (r.anha) bayram namazları için şöyle demiştir: “Bayram için hayırlı ve genç/bekar
kızlarımızı (namaz alanına) çıkarmakla emrolunduk. Ta ki Müslimlerin cemaatine, duasına şahit
olsunlar. Ancak hayızlılar musalladan uzak durur.” (Buhari, 351; Müslim, 890)
Derler ki: Hayızlı kadın mescide giremeyeceği için Allah Resûlü (sav) musalladan uzak durmalarını
istemiştir. Oysa bayram namazları mescidde değil açık alanlarda kılınmaktadır. Açık alan mescid
değildir.
Kaldı ki; bir hadisin isnadının sıhhatinden ve hadisin fıkhından emin olmanın yolu, onun tüm
rivayetlerini bir araya toplamaktır. Özellikle manayla rivayet edilen hadislerde, hadisin lafızları
birbirini tefsir edip açıklamaktadır. Hayızlıların uzak durması istenen musalla, başka rivayetlerde
şöyle açıklanmıştır: “İnsanların en arkasında dururlar.” (Buhari, 971) Bir başka rivayette; “Hayızlılar
namazdan uzak dururlar.” (Müslim, 890/12) Görüldüğü gibi musalladan kastedilen mescid değil,
safların en gerisi veya namazdır. Hadis sahihtir, ama hayızlının ve cünüp olan kimsenin mescide
giremeyeceğine açık değildir.
• Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir: “Allah Resûlü (sav), ashabının evlerinin kapıları mescide
açıkken mescide gelerek: ‘Şu evlerinizin kapılarını mescidden başka bir tarafa çevirin.’ dedi ve
içeri girdi. İnsanlar bir ruhsat inmesini ümit ederek bir şey yapmadılar. Sonra tekrar çıktı ve: ‘Evle-
rinizin kapılarını mescidden başka tarafa çevirin. Çünkü ben mescide hayızlı ve cünüp kimselerin
girmelerini helal görmüyorum.’ buyurdu.” (Ebu Davud, 232)
Hadis açık/sarih ama sahih değildir. Hadisin ravilerinden Cesra binti Dicace zayıf kabul edilmiştir.
Buhari (rh) bu ravi hakkında, “Cesra’nın ilginç/acayip rivayetleri vardır.” demiştir. Ayrıca ravilerden
Eflet ibni Halife hakkında ihtilaf edilmiştir. (bk. Avnu’l Ma’bûd, 232. hadis şerhi)
303
TAHARET KİTABI
Bunun üzerine Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: ‘Su cünüp olmaz.’ ” 65
Enes’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir kadın âdetini gördüğünde, Yahudiler onunla birlikte yemek yemez, ev-
lerde beraber kalmazlardı. Allah Resûlü’nün ashabı bu durumu ona sordular.
Bunun üzerine şu ayet nazil oldu:
‘Sana (kadınların) hayız hâlini soruyorlar. De ki: ‘O (hayız) bir ezadır. Ha-
yız döneminde kadınlarla (cima etmekten) uzak durun. (Hayız bitip) temiz-
leninceye kadar (cima etmek için) onlara yaklaşmayın. (Gusledip) temizlen-
304
GUSÜL BABI
diklerinde Allah’ın size emrettiği yerden onlara varın. Şüphesiz ki Allah, çokça
tevbe edenleri sever. Çokça temizlenenleri de sever.’ 66
Allah Resûlü, ‘Cima hariç her şeyi yapabilirsiniz.’ dedi. Bu durum Yahudile-
re ulaştı.
Onlar, ‘Bizim uygulamalarımızdan bir şeyi terk etmekle bu adam ancak ve
ancak bize muhalefet etmek istiyor.’ dediler.
Bunun üzerine Usayd ibni Hudayr ile Abbad ibni Bişr gelip, ‘Ey Allah’ın
Resûlü! Yahudiler böyle böyle diyorlar. Dolayısıyla hayızlı kadınlarla birlikte
kalmayalım mı?’ dediler.
Bunun üzerine Allah Resûlü’nün (sav) yüzü değişti. Öyle ki kendisinin onlara
darıldığını zannettik. Arkasından o ikisi dışarı çıktılar ve Allah Resûlü’ne süt
hediye etmeye gelen bir adamla karşılaştılar. Allah Resûlü onların arkasından
haber gönderdi ve kendilerine süt içirdi. Böylece onlar da Allah Resûlü’nün
kendilerine darılmadığını anladılar.” 67
Rivayetleri okuduğumuzda hayızlı ve cünüp olan kimselere dair anlayı-
şın ashabın günlük hayatını olumsuz etkilediğini görürüz. Zira insan ya-
şadığı dönemin yaygın anlayışından etkilenir. Sahih bilgi kaynağı olsun
diye gelen İslam, insanı zan, hurafe ve beşer uydurması bilginin esaretin-
den kurtarır. Vahyin aydınlığında insanı yeniden inşa eder.
Ne yazık ki cünüp ve hayıza dair bu yanlış inanışlar bugün de hüküm-
fermadır. Cünüplük ve hayız durumu bir günah gibi algılanmakta, cünüp
atılan her adım bir günah/ayıp kabul edilmektedir. Tahrif ve cehaleti bün-
yesinde meczeden çağımız cahiliyesi, sayılanlara ilaveten hayız ve cena-
beti uğursuzluk saymaktadır. Ki, uğursuzluk inancı (herhangi bir şeyin
uğursuzluk getirdiğine inanmak) İslam’ın şirk kabul ettiği ve mücadele
ettiği itikadi virüslerdendir.
Abdullah ibni Mesud’dan (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöy-
le buyurmuştur:
“Uğursuzluğa inanmak şirktir. Uğursuzluğa inanmak şirktir. Uğursuzluğa
66. 2/Bakara, 222
67. Müslim, 302
305
TAHARET KİTABI
َولَ إِلٰ َه غ ْ َُي َك، َولَ ط ْ ََي إِلَّ ط ْ َُي َك،ا َللَّ ُه َّم لَ َخ ْ َي إِلَّ َخ ْ ُي َك
‘A llah’ım! Senin hayrından başka hiçbir hayır yoktur. Senin uğurundan başka
hiçbir uğur da yoktur. Senden başka hiçbir ilah yoktur.’ ” 69
Bu itikadi virüs, toplumun söz kalıplarına yansımış olumsuz durumlar-
da “Bu işte bir cünüplük var.” şeklinde vücut bulmuştur. Müslimlerin dik-
katli olması gerekir.
Bir kişinin cünüpken/hayızken evden çıkması, alışveriş yapması, işe
gitmesi, ilim meclisinde bulunması, ziyaret yapması vs. bir günah veya
ayıp değildir.
E. Cünüp Kimsenin Bulunduğu Yere Melek Girmez Anlayışı!
Cünüp olanın bulunduğu yere melek girmeyeceğine dair rivayet zayıftır:
“Melekler suret, köpek ve cünüp olan eve girmez.” 70
Cünüplükle ilgili yanlış tasavvurları besleyen rivayetlerden biri de bu-
dur. Oysa bu hadisin sahih rivayetlerinde “cünüp” lafzı yoktur. Olması
da mümkün değildir. Zira Allah Resûlü’nün (sav) genel uygulaması, bu ri-
vayete münafidir. O (sav), gusül almadan uyumuş, eşleriyle birlikte vakit
geçirmiştir. Bu nedenle âlimler ya “cünüp” lafzını zayıf kabul etmiş ya da
Allah Resûlü’nün (sav) genel uygulamasına uygun olarak tefsir etmişlerdir.
306
GUSÜL BABI
Örneğin Hattâbî (rh), “Bu, guslü erteleyen değil, tamamen terk eden kimse-
dir.” 71 şeklinde açıklamıştır.
F. Cünüp Olanın Abdest Alması
Allah Resûlü (sav) cünüp olan kimsenin gündelik işlerini yaparken abdest
almasını tavsiye etmiştir.
İbni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Ömer (ra) Allah Resûlü’ne (sav) fetva sordu ve dedi ki: ‘Cünüp olduğu hâlde
bizden biri uyuyabilir mi?’
Allah Resûlü, ‘Evet. Abdest alsın ve gusletmek istediği vakte kadar uyusun.’
buyurdu.” 72
“Aişe’ye (r.anha), ‘A llah Resûlü (sav) cünüpken nasıl hareket ederdi? Uyumadan
önce mi yıkanırdı, yoksa yıkanmadan önce uyur muydu?’ diye soruldu.
O, ‘Bunların her ikisini de yapardı. Bazen yıkanır, arkasından uyurdu. Bazen
namaz abdesti gibi abdest alıp uyurdu.’ dedi.
Soruyu soran, ‘Dinde kolaylık kılan Allah’a hamdolsun.’ dedi.” 73
Ancak bu, zorunlu bir uygulama değil, bir tavsiyedir. Kişi abdest almasa
da günah işlememiş olur. Fazilet olan bir tavsiyeyi terk etmiş olur.
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) cünüp olduğu hâlde suya dokunmadan uyurdu.” 74
Ümmü Seleme’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü cünüp olurdu ve uyurdu. Sonra uyanır, tekrar uyurdu.” 75
Allah Resûlü (sav) eşlerinin yanında tek gusülle kalmış, arada gusül veya
abdest almamıştır.
Enes ibni Malik’ten (ra) şöyle nakledilmiştir:
307
TAHARET KİTABI
“Allah Resûlü (sav) bir gecede tüm hanımlarını gezerek (onlarla birlikte olur-
du). O dönemde hanımlarının sayısı dokuz idi.” 76
V. Gusülle İlgili Meseleler
A. Suyun Tüm Vücuda Ulaşması İçin Vücudu Ovmak/Delk Gerekir
mi?
Guslün farzlarından birinin niyet, diğerinin suyu tüm vücuda yaymak
olduğunu söylemiştik. Ancak Allah Resûlü’nün guslünü nakleden eşleri,
onun (sav) vücudunu ovduğunu nakletmemişlerdir. O (sav) tüm vücuduna
su döker ve vücudun tamamının ıslandığına dair kanaat oluşursa guslü
bitirirdi.
Bir insan suyun tüm vücuduna ulaşması için vücudunu ovabilir, ama bu,
guslün şartlarından/farzlarından değildir.
B. Tırnak Dibi, Göbek Deliği, Kulak İçi, Küpe Delikleri Yıkanmalı
mıdır?
Selman’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü’ne (sav) yağ, peynir ve hayvan derilerinden yapılan elbiseleri giy-
menin hükmü soruldu.
Allah Resûlü şöyle buyurdu: ‘Helal, Allah’ın Kitabı’nda helal kıldığı şeylerdir.
Haram da yine Allah’ın, Kitab’ında haram kıldığı şeylerdir. Hükmünü belirt-
mediği şeyler ise affedip mübah kıldığı şeylerdir.” 77
Şeriat bir konunun hükmünü açıklamamış ihtiyaç olmasına rağmen
o konuda susmayı tercih etmişse; bu, o meselenin affedildiğini gösterir.
Allah Resûlü (sav) sözlü ve fiilî olarak guslü açıklamasına rağmen bu mese-
leye temas etmemiş, eşleri onun bu bölgeleri yıkadığını rivayet etmemiştir.
Bu bölgeler yıkanmasa da alınan gusül sahihtir.
C. Gusül Abdesti Alanın Namaz Abdesti Alması Gerekir mi?
Cünüplükten gusletmek küçük abdestsizliği de kapsar ve kişi gusletti-
ğinde abdest almış sayılır. Bu nedenle Allah Resûlü (sav) guslettikten sonra
abdest almaz, abdestliymiş gibi namazlarını eda ederdi.
76. Buhari, 284; Müslim, 309
77. Tirmizi, 1726
308
GUSÜL BABI
309
TAHARET KİTABI
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“İsrailoğulları birbirlerinin avret yerlerine bakarak çıplak yıkanırlardı. Musa
(as) ise tek başına yıkanırdı. Bunun üzerine, ‘Vallahi Musa’nın bizimle yıkan-
310
GUSÜL BABI
311
TAHARET KİTABI
312
TEYEMMÜM BABI
Y üce Allah, namaz ibadeti için abdesti şart kılmıştır. İleride açıklanacağı
üzere; abdest almanın mümkün olmadığı yerlerde, abdestin bedeli
olarak teyemmüm ibadetini meşru kılmıştır.
I. Teyemmümün Tanımı
Bir şeye yönelmek, onu kastetmek anlamına gelmektedir. 1 Bakara Sure-
si’nin 267. ayette lugat anlamı gözetilerek kullanılmıştır.
Fıkhi ıstılahta teyemmüm; suyun hakikaten veya hükmen bulunmadığı
yerde, şeriatın belirlediği keyfiyet üzere, toprakla abdest almaktır. Suyun
hakiki ve hükmi yokluğunu ilerleyen sayfalarda açıklayacağız.
II. Teyemmümün Meşru Kılınması
Aişe Annemizden (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Seferlerinin birinde Resûlullah (sav) ile birlikte çıktık. Beydâ (Mekke ve Medi-
ne arasında) veya Zâtu-l Ceyş mevkisinde bulunduğumuz sırada gerdanlığım
kopup düştü. Resûlullah da (sav) gerdanlığımı aramak üzere konakladı, halk da
kendisiyle beraber konakladı, ama su başında değillerdi.
Ebu Bekir Sıddık’a, ‘A işe’nin ne yaptığını görüyor musun? Resûlullah (sav) ve
halkı su bulunmayan bir yerde konaklattırdı, yanlarında su yok.’ dediler.
Resûlullah (sav), başını dizime koyup uyuduğu sırada Ebu Bekir çıkageldi:
317
TAHARET KİTABI
318
TEYEMMÜM BABI
müm alın. Yüzlerinize ve ellerinize ondan sürün. Allah, (din konusunda) sizi
zora sokmak/işinizi zorlaştırmak istemez. Fakat Allah, şükredesiniz diye sizi
temizlemek ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister.” 6
III. Teyemmüm Kolaylaştırmadır
Mâide Suresi’nin 6. ayetinin son kısmından anlaşılacağı üzere teyem-
müm, Yüce Allah’ın kullarına kolaylaştırması ve onlardan zorluğu gider-
mesidir. Kişi, her teyemmüm aldığında Allah’ın rahmetini hatırlamalı ve
tamamladığı nimetten ötürü O’na (cc) şükretmelidir.
Teyemmüm ibadetinin meşruiyeti, namazın önemine işarettir. Rabbimiz
hangi durumda olursa olsun, Müslim’in namazı eda etmesini istemekte-
dir. Zira namaz, kul ile Allah (cc) arasındaki bağdır. Kulluğun istikameti
namazın istikametine bağlıdır. Kişiyi sırat-ı mustakim çizgisinde tutacak
şey, Rabbinin huzurunda en az beş vakit durmasıdır. Bu nedenle su olsun
veya olmasın, yolculuk hâlinde veya mukimken, savaşta veya barışta…
her şart ve durumda namaz emredilmiştir. 7
IV. Teyemmüm Küçük ve Büyük Abdestin Yerine Geçer
Abdestin bedeli olan teyemmüm, hem küçük hem de büyük abdestin
yerine geçer. Abdestsiz, cünüp, hayız veya nifaslı kimse temizlenir ve su
bulamazsa teyemmüm alabilir:
“Ey iman edenler! Namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi ve dirseklere ka-
dar/dirseklerle beraber kollarınızı yıkayın. Başınızı mesh edin ve ayaklarınızı
da topuklarınıza kadar (yıkayın). Şayet cünüp olursanız (gusülle) temizlenin.
Eğer hasta ya da yolculukta olursanız ya da sizden biri ihtiyaç gidermeden ge-
lirse veya kadınlarla beraber olur ve su bulamazsanız, temiz toprakla teyem-
müm alın. Yüzlerinize ve ellerinize ondan sürün. Allah, (din konusunda) sizi
zora sokmak/işinizi zorlaştırmak istemez. Fakat Allah, şükredesiniz diye sizi
temizlemek ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister.” 8
Ayet önce abdesti, sonra guslü emretmiştir. Akabinde de su bulamayan-
6. 5/Mâide, 6
7. bk. 4/Nîsa, 102
8. 5/Mâide, 6
319
TAHARET KİTABI
320
TEYEMMÜM BABI
12. 18/Kehf, 8
13. 18/Kehf, 40
14. Buhari, 335; Müslim, 521
15. Müslim’in bir lafzında turbet/toprak lafzı geçmektedir (522). Bu, teyemmüm alınabilecek
maddelerden yalnızca birinin zikredilmesidir. Zira usul âlimleri şu konuda ittifak etmiştir: Umu-
miyet ifade eden bir lafzın (yeryüzü gibi) bir ferdinin zikredilmesi (toprak gibi); umumiyet ifade
eden lafzı tahsis etmez. Yalnızca onun kısımlarından birini açıklar. Bu kaideye yalnızca Ebu Sevr
muhalefet etmiştir. (bk. Neylu’l Evtâr, 358-359 No.lu hadis şerhi)
321
TAHARET KİTABI
Ebu Cuheym şöyle dedi: ‘Resûlullah (sav), Medine yakınlarındaki Bi’ru Cemel
mevkisinden bu yöne doğru yola koyulmuştu ki kendisine bir adam rastladı
ve selam verdi, ama Resûlullah (sav) selamına cevap vermeyip duvara yöneldi.
İki elini ve yüzünü mesh etti, sonra adamın selamını aldı.’ ” 16
• Teyemmüm, Yüce Allah’ın dinden zorluğu gidermesi ve kullarına
kolaylaştırmasıdır. Bu ilke açısından bakınca; kolay olanın, tüm yer-
yüzünün teyemmüm için kullanılması olduğu anlaşılır.
Sonuç
Teyemmüm; toprak, taş, duvar, ağaç vb. yeryüzünün dış yüzeyi olan
her şeyle olur. Ayrıca yeryüzüne dâhil olmasa bile üzerinde toprak/toz
bulunduran eşyalarla da teyemmüm yapılır. Allah (cc) en doğrusunu bilir.
VI. Teyemmümün Keyfiyeti
Rabbimiz Nîsa Suresi’nin 43. ve Mâide Suresi’nin 6. ayetlerinde teyem-
mümün el ve yüz meshinden ibaret olduğunu beyan etmiştir:
“…Şayet hasta olur, yolculukta bulunursanız veya sizden biri ihtiyaç gider-
meden gelirse veya kadınlarla birlikte olur ve su bulamazsanız, temiz toprakla
teyemmüm edin. Yüzlerinizi ve ellerinizi mesh edin…” 17
“…Eğer hasta ya da yolculukta olursanız ya da sizden biri ihtiyaç giderme-
den gelirse veya kadınlarla beraber olur ve su bulamazsanız, temiz toprakla
teyemmüm alın. Yüzlerinize ve ellerinize ondan sürün…” 18
Allah Resûlü (sav), kendisinden rivayet edilen sahih hadislerde ellerini ve
yüzünü meshetmekle yetinmiştir:
Said ibni Abdurrahman ibni Ebza (rh), babasının şöyle dediğini nakletmiştir:
“Adamın biri Ömer’e (ra) gelip, ‘Ben cünüp oldum ama su bulamıyorum.’ dedi.
Bunun üzerine Ammar ibni Yasir (ra) Ömer’e (ra) şöyle dedi: ‘Hatırlar mısın,
bir defasında seninle birlikte bir seferdeydik. Sen namaz kılmamıştın. Ben ise,
toprak üstünde yuvarlanarak debelenip namaz kılmıştım. Sonra bu olayı Allah
Resûlü’ne (sav) anlatmıştım.
322
TEYEMMÜM BABI
323
TAHARET KİTABI
22. 5/Mâide, 6
23. 4/Nîsa, 29
24. Ebu Davud, 334
324
TEYEMMÜM BABI
25. Hastalık özrünün istismar edileceği endişesi ilk nesilde de vuku bulmuş, Abdullah ibni
Mesud (ra) gibi sahabiler bu endişeyle teyemmüme fetva vermemişlerdir. Ne ki, sahabenin geneli
bu endişeyi yerinde bulmamış ve hadislerin gereğiyle fetvada bulunmuşlardır.
Şakik’ten (ra) şöyle nakledilmiştir:
“Abdullah ibni Mesud ve Ebu Musa ile birlikte oturuyordum. (Aralarında şöyle bir diyalog geçti:)
Ebu Musa, ‘Bir adam cünüp olsa ve bir ay boyunca su bulamasa teyemmüm yapıp namaz kılabilir
mi? Mâide Suresi’nde yer alan ‘…su bulamazsanız, temiz toprakla teyemmüm alın…’ (5/Mâide, 6)
ayetini nasıl değerlendiriyorsun?’ dedi.
İbni Mesud, ‘Eğer cünüp olanların teyemmüm yapmasına izin verilse, sular soğuyunca hemen
temiz toprakla teyemmüme yeltenirler.’ dedi.
Ebu Musa, ‘Bu yüzden mi buna cevaz vermiyorsun?’ dedi.
İbni Mesud, ‘Evet.’ dedi.
Ebu Musa, ‘Ammar’ın, Ömer’e söylediği şu sözü işitmedin mi? ‘Resûllullah bir ihtiyaç için beni
bir yere gönderdi. Bu esnada cünüp oldum. Ama su bulamadım. Bunun üzerine temiz toprakta
hayvanların debelendiği gibi debelendim. Daha sonra bu olayı Allah Resûlü’ne anlattım.
Bunun üzerine, ‘Şöyle yapman yeterliydi.’ dedi ve avuç içini bir kez toprağa vurdu, sonra silkeledi.
Daha sonra sol eliyle sağ elinin üst kısmını veya sağ eliyle sol elinin üst kısmını mesh etti. En
sonunda ise yüzünü mesh etti.’ dedi.
İbni Mesud, ‘Ömer’in (ra) onun sözüne ikna olmadığını bilmiyor musun?’ dedi.” (Buhari, 347; Müs-
lim, 368)
26. 5/Mâide, 6
325
TAHARET KİTABI
326
TEYEMMÜM BABI
falanca uyandı. (Ebu’r-Reca uyanan ilk üç kişinin isimlerini zikretmiştir. Ancak Avf unutmuştur.)
Dördüncü olarak ise Ömer uyandı.
Allah Resûlü (sav) uyuduğu zaman uyandırılmazdı. Çünkü uyuduğu esnada ne olduğunu (vahyin
gelip gelmediğini) bilmiyorduk. Ancak Ömer (ra) uyanınca insanların başına gelen durumu anla-
dı. Kendisi sert tabiatlı biriydi. Bu yüzden tekbir getirdi. Tekbir getirirken sesini yükseltti. Yüksek
sesle tekbir getirmeyi sürdürdü. Nihayet Ömer’in tekbir seslerini duyan Allah Resûlü (sav) uyandı.
Allah Resûlü (sav) uyanınca Ömer, ona gidip insanların başına gelen durumu anlattı.
Allah Resûlü (sav) ‘Hiçbir zararı yok.’ veya ‘Bir şey olmaz, haydi yola koyulun.’ dedi.
Bunun üzerine insanlar yola çıktı. Biraz yürüdükten sonra, Allah Resûlü (sav) konakladı ve abdest
suyu istedi. Sonra abdest aldı. Namaz için ezan okundu. Daha sonra Allah Resûlü insanlara na-
maz kıldırdı. Namazı bitirip yönünü çevirince toplulukla birlikte namaz kılmayan bir adamın
insanlardan ayrı durduğunu fark etti.
Ona, ‘Ey falanca! Neden cemaatle birlikte namaz kılmadın?’ diye sordu.
Adam, ‘Cünüp oldum, yanımda da su yok.’ diye cevap verdi.
Bunun üzerine Allah Resûlü, ‘Toprakla teyemmüm al! Bu sana yeter.’ buyurdu.
Daha sonra Resûlullah ilerlemeye devam etti. İnsanlar ona gelip bu defa susuzluktan yakındı.
Peygamber yine konakladı ve falancayı (Ebu’r Reca’ bu kişinin adını zikretmişti. Ama Avf unut-
muştur.) ve Ali’yi (ra) yanına çağırdı.
Onlara, ‘Gidip su arayın.’ dedi.
Onlar da yola çıktılar. Derken devesi üzerinde su dolu iki büyük kırba arasına oturmuş bir
kadına rastladılar.
Ona, ‘Suyu nerede buldun?’ diye sordular.
Kadın, ‘Dün bu vakitler su dolduruyordum. Adamlarımızı suyun başında bıraktık.’ diye cevap ver-
di.
Bunun üzerine ona, ‘Haydi yürü bakalım.’ dediler.
Kadın, ‘Nereye?’ diye sorunca, ‘Allah Resûlü’nün yanına.’ diyerek karşılık verdiler.
Bunun üzerine kadın, ‘Şu kendisine sabiî denen adama mı?’ diye sordu.
‘Evet, işte o kastettiğin kişiye doğru gidiyorsun, haydi kımılda.’ şeklinde karşılık verdiler.
Nihayet kadını Allah Resûlü’nün (sav) yanına getirdiler ve aralarında geçen konuşmayı anlattılar.
Bunun üzerine Allah Resûlü, ‘Onu devesinden indirin.’ buyurdu.
Sonra bir kap isteyip, getirilen kaba kırbaların ağzından su boşalttı. Sonra kırbaların ağzını bağ-
ladı.
Daha sonra kırbaların altında bulunan kapakları açıp insanlara şöyle seslendi: ‘Haydi, hem siz için
hem de (hayvanlarınızı) sulayın.’
Bunun üzerine dileyenler su içti, dileyenler hayvanını suvardı.
Sonunda, cünüp olan adama bir kap su verildi ve Allah Resûlü (sav) ona, ‘Git ve bu suyu başından
aşağı dök.’ dedi.
Bu esnada kadın, ayakta durarak suyunun başına gelenleri izliyordu. Allah’a andolsun ki kırbalar-
dan su alma bitti. Yine de kırbalar bize, su alma işlemine başlamadan önceki hâlinden daha dolu
görünüyordu.
Allah Resûlü (sav), ‘Onun için bir şeyler toplayın.’ buyurdu.
Bunun üzerine Ashab-ı Kiram, biraz has hurma, biraz un ve biraz da kavut topladılar. Sonra bun-
ları bir çıkına koydular. Daha sonra kadını devesine bindirip çıkını eline verdiler.
Allah Resûlü de (sav) ona, ‘Gördüğün gibi senin suyundan bir şey eksiltmedik. Zira Allah (cc), bizi
suya kandırdı.’ dedi.
327
TAHARET KİTABI
328
TEYEMMÜM BABI
329
TAHARET KİTABI
kikaten bulunduğunda veya su ile abdest almasına engel olan özür (has-
talık, korku vb.) ortadan kalktığında teyemmüm bozulmuş olur.
Ebu Zerr’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü, ‘Temiz toprak Müslim’in abdest suyudur. İsterse on sene su
bulamasın. Ancak suyu bulduğun zaman onunla vücudunu yıka. Su ile
abdest daha hayırlıdır.’ buyurdu.” 32
Suyu Bulmanın Hâlleri
Suyu bulmak teyemmümü bozar ve kişinin namaz kılmak için abdest
alması gerekir. Su bulmayı üç kısma ayırabiliriz:
1. Teyemmüm Alıp Namaza Başlamadan Önce Su Bulan Kimse
Teyemmüm bozulmuştur, henüz namaza başlamadığı için kişi abdest
almak ve namazı abdestli kılmak zorundadır.
2. Namaza Başladıktan Sonra, Yani Namazın İçindeyken Su Bulan
Kimse
Örneğin; ikinci rekâttayken yağmur yağdığını, akmayan derenin aktığı-
nı veya muslukların su akıttığını gören kimse gibi…
Konuya dair açık bir delil bulunmadığı için âlimler bu konuda ihtilaf et-
miştir. İhtilafın nedeni, konu hakkında özel/hususi delil bulunmadığın-
dan umumi delillere başvurulmasıdır.
Bir grup âlim; namazın sahih olduğunu, namazını teyemmümle tamam-
laması gerektiğini söylemiştir. Zira kişi, su bulamamış ve namaza durmuş-
tur. Allah (cc) amelleri iptal etmeyi/bozmayı yasakladığından namazını
bozmamalıdır. Namazı sahih olduğu için de iadeye gerek yoktur:
“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Resûl’e itaat edin ve amellerinizi boşa
çıkarmayın.” 33
Bir grup âlim “Suyun bulunması teyemmümü bozar, hâliyle namazı da bo-
zulur.” demiştir. Bir kimsenin namaz kılarken abdestinin bozulması du-
330
TEYEMMÜM BABI
34. Teyemmümü kolaylık olarak kabul edenler birinci görüşü; namazda/ibadette ihtiyatın
esas olduğunu söyleyenler ikinci görüşü seçmişlerdir. Allah (cc) en doğrusunu bilir.
35. Ebu Davud, 338; Nesai, 433
331
TAHARET KİTABI
Enes ibni Malik’ten (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle bu-
yurmuştur:
“Kim bir namazı kılmayı unutmuşsa, onu hatırlayınca kılsın. Zira onun, bun-
dan başka kefareti yoktur.” 36
b. Namazı özürsüz olarak erteleyen ve son vakte bırakan kimse… Ab-
dest aldığı takdirde vakit çıkacaksa, teyemmüm alır ve vaktin içinde na-
mazını kılar.
İbni Abbas’ın (ra) azatlı kölesi Umeyr’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Meymune Annemizin azatlı kölesi Abdullah ibni Yesar ile birlikte geliyorduk.
Nihayet Ensar’dan Ebu Cuheym ibni’l Haris ibni Sumame’nin yanına vardık.
Ebu Cuheym şöyle dedi: ‘Resûlullah (sav), Medine yakınlarındaki Bi’ru Cemel
mevkisinden bu yöne doğru yola koyulmuştu ki kendisine bir adam rastladı
ve selam verdi, ama Resûlullah (sav) selamına cevap vermeyip duvara yöneldi.
İki elini ve yüzünü mesh etti, sonra adamın selamını aldı.’ ” 37
36. Buhari, 597; Müslim, 684
37. Buhari, 337; Müslim, 369;
İbni Teymiyye (rh) şöyle der:
“Âlimlerden aktarılan görüşlerden en sahihine göre, vaktinin çıkmasından korkan kişinin her
namaz için teyemmüm alma ruhsatı vardır. Cenaze namazı, bayram namazı ve bunun dışında
kaçırılmasından endişe edilen namazlar gibi… Çünkü teyemmüm ile vaktinde kılınan namaz,
namazın vaktini kaçırmaktan daha hayırlıdır. Aynı şekilde teyemmüm alınarak nafile namazların
vaktinde kılınması, kaçırmaktan daha hayırlıdır. Bundan dolayı gece vaktinde nafile olarak na-
maz kılmayı vird edinen kimse o vakitte cünüp olursa ve su, soğuk olup yıkanması hâlinde ona
zarar verecekse; onun teyemmüm alması, namaz kılması ve Kur’ân okuması, teyemmüm almayıp
bunları kaçırmasından daha hayırlıdır.” (Mecmû’u’l Fetâvâ, 21/439)
“İbni Teymiyye’ye soruldu: ‘Namazın vakti girdiğinde kişi cünüpse ve temizlenmek için zaman
harcadığında namazın vakti çıkacaksa o kişinin teyemmüm alması mübah olur mu, olmaz mı?’
İbni Teymiyye şöyle cevap verdi: ‘Namazın vakti girdiği zaman kişi uyanıksa, su ondan uzak bir
yerdeyse ve suyu almaya davranması hâlinde namazın vaktinin çıkmasından endişe ederse ya
da soğuk suyu ısıtması veya hamama/banyoya gitmesi hâlinde namazın vakti çıkacaksa bu kişi
teyemmüm ile namazını kılabilir. Bu, İmam Ahmed’in ve cumhur-u ulemanın mezhebidir.
Şayet namaz vaktinin son ânlarında uyanırsa ve temizlenmesi durumunda Güneş’in doğmuş
olacağından korkarsa o, Güneş doğduktan sonra abdest alarak namazını kılar. Cumhur-u ule-
manın yanında bu konuda ihtilaf vardır. İmam Malik’ten iki görüşün rivayet edilmesi gibi. Çünkü
bu kimse uyandıktan sonra namaz sorumluluğuna muhatap olabilir. Her kim bir namazı uyudu-
ğundan dolayı kaçırırsa, uyandığında kılar. Bu, onun hakkında geçerli olan vakittir.’ ” (Mecmû’u’l
Fetâvâ, 21/469-470)
İbni Abdilberr şöyle der:
“Hazarda suyun bulunmaması durumunda teyemmüm almak hususunda âlimler ihtilaf etmiş-
332
TEYEMMÜM BABI
lerdir. Malik ve ashabı -bu konuda çeliştikleri olmakla birlikte- su bulunmazsa ya da hastalık,
şiddetli korku veya vaktin çıkmasından endişe etmek gibi suyu kullanmaya engel bir özür olursa
teyemmüm hükmünün sefer ve hazarda aynı olduğunu belirtmişlerdir.
Bu, Ebu Hanife ve Muhammed ibni Hasen’in de görüşüdür.
Onların bu konu hakkındaki delilleri şudur: Allah’ın (cc), teyemmümün şartı olarak hastaları ve se-
ferî kişileri zikretmesi, genelde su bulamayan kişilerin onlar olmasıdır. Mukim olanlar genelde su
bulabilirler. Bundan dolayı ayette onlara yer verilmedi. Mukimin, su bulamadığı veya defedeme-
diği bir engel, suya ulaşmasına mani olduğu zaman namazını vaktinde kılması için teyemmüm
alması gerekir. Çünkü teyemmüm, vakti muhafaza etmek açısından, namazın vaktine yetişmek
ve vaktin kaçma endişesinden kurtulmak için meşru kılınmıştır.
Dolayısıyla suyu bulamayan ve namaz vaktinin çıkmasından korkan her kişinin teyemmüm al-
ması gerekir. Bu kişi ister ayetin nassıyla hasta veya yolcu olsun isterse durumu onlarla aynı ma-
naya çıkan sıhhatli bir mukim olsun, fark etmez. Allah (cc) en iyisini bilendir.” (El-İstizkâr, 1/ 315)
“Hazarda olup da hasta olmayan ve hazarda hükmünde olan kimseye gelince; suya imkân bul-
madan önce vaktin çıkacağından emin oluncaya kadar teyemmüm ona helal olmaz.” (El-Muhallâ,
1/349)
38. 6/En’âm, 152
39. 64/Teğabûn, 16
40. Buhari, 7288; Müslim, 1337
333
TAHARET KİTABI
Namaz vakti gelince abdest almadan namaz kıldılar. Allah Resûlü’nün yanına
geri geldiklerinde bu durumu ona şikâyet ettiler. Bunun üzerine teyemmüm
ayeti nazil oldu.
Bu sebeple Usayd ibni Hudayr dedi ki: ‘A llah sana hayırlı mükâfat versin. Al-
lah’a yemin ederim ki senin başına bir iş geldi mi mutlaka Allah senin için on-
dan bir çıkış yolu takdir etmiş ve o işi de Müslimlere mübarek kılmıştır.’ ” 41
D. Su Olmadığını Bilen Bir Müslim Gusül veya Abdest Gerektiren
İşleri Yapabilir mi?
Sorudan kastımız şudur: Yanında su olmayan bir Müslim, eşiyle birlik-
te olabilir mi?
Ben-i Amir’den bir adamdan şöyle rivayet edilmiştir:
“İslam’a yeni girmiştim. Dinim beni gayrete getirdi, dini konulara sarıldım.
Ebu Zerr’e geldim. Ebu Zerr şöyle dedi: ‘Medine’nin havası bana dokundu.
Resûlullah koyun ve deve sürülerinin olduğu yere gitmemi ve sütlerinden iç-
memi emretti. (Hadisin ravisi Hammad der ki: ‘ ‘İdrarlarından da iç.’ deyip
demediğinde şüphe ediyorum.’ Bu Hammad’ın sözüdür. Ebu Zerr devamla
dedi ki:) Ben sudan uzakta idim. Hanımım da benimle beraberdi. Bu yüzden
cünüp oluyor ve abdestsiz namaz kılıyordum. Bir gün öğle vakti Resûlullah’ın
yanına geldim. Resûlullah ashabından bir grup arasında oturuyordu.
Beni görünce, ‘Bu ne hâl! Sen Ebu Zerr misin?’ dedi.
Ben de ‘Evet benim, helak oldum.’ dedim.
O (sav), ‘Seni helak eden şey nedir?’ dedi.
Ben de ‘Ben sudan uzak bir yerdeydim. Hanımım da benimle beraberdi. Cü-
nüp oluyor ve abdestsiz namaz kılıyordum.’ dedim. Allah Resûlü benim için
su getirilmesini emretti. Siyah bir kız çocuğu, içinde bulunan az suyun çalka-
landığı bir kapla su getirdi. Devemin arkasına gizlenip yıkandım ve geldim.
Allah Resûlü şöyle buyurdu: ‘Ey Ebu Zerr! On yıl su bulamazsan bile temiz
toprak müminin abdest suyudur. Suyu bulduğun zaman su ile yıkan.’ ” 42
334
TEYEMMÜM BABI
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle demiştir:
“Bedevi bir adam Allah Resûlü’ne geldi ve dedi ki: ‘Ey Allah’ın Resûlü! Ben
çölde dört veya beş ay kalıyorum. Benimle bulunanlar arasında nifaslılar, ha-
yızlılar ve cünüplüler oluyor. Bu konu hakkında ne dersin?’
Allah Resûlü, ‘Sana toprak(la teyemmüm almak) gerekir.’ dedi.” 43
Kişi su olmadığı için mübah olan şeyleri terk etmez. Allah (cc) teyemmü-
mü suya bedel kılmıştır.
E. Bedeninde/Kıyafetinde Necaset Olan Abdestsiz/Gusülsüz Biri
Yanında Az Miktarda Su Varsa Ne Yapmalıdır?
Yanında iki temizlikten birine yetecek kadar su bulunan kimse, suyu ne-
caseti temizlemek için kullanır. Abdest/Gusül için teyemmüm alır. Çün-
kü abdestin bedeli vardır, necasetin izalesinin bedeli yoktur. 44
F. Su Bulamayan Kişi Parayla Su Satın Almalı mıdır?
Su bulamayan kişinin su satın alması veya almamasına dair şer’i bir delil
yoktur. Şer’i bir delil olmadığı için de âlimler konu hakkında ihtilaf etmiştir.
Racih olan, bu konuda bir zorunluluğun söz konusu olmadığıdır. Mükellef,
dilerse su satın alıp abdest alır, dilerse teyemmüm alır ve namazını kılar.
G. Teyemmümlü Olan Kişi, Abdestli Olanlara İmamlık Yapabilir
mi?
Bir ortamda abdestli ve teyemmümlü olanlar var ve cemaat namazı kı-
lınacaksa, imamete en layık olan imam olur. İmamete layık olan teyem-
mümlü olsa dahi durum değişmez.
Abdullah ibni Amr ibni El-As’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Zatu’s Selasil Savaşı’nın soğuk bir gecesinde ihtilam oldum. Yıkandığım
takdirde öleceğimden endişe ettiğim için teyemmüm ettim ve arkadaşlarıma
sabah namazını kıldırdım.
Bunu Allah Resûlü’ne (sav) anlattıklarında şöyle buyurdu: ‘Ey Amr! Arkadaş-
larına cünüpken mi namaz kıldırdın?’
43. Ahmed, 7747
44. bk. Fıkhu’l İbadet, M. Abdulmaksud, s. 168
335
TAHARET KİTABI
size karşı merhametlidir.’ 45 ’ Bunun üzerine Allah Resûlü (sav) güldü ve bir şey
demedi.” 46
Abdullah ibni Amr ibni El-As (ra), emîr/komutan olması hasebiyle ima-
mate en evla olandır. Teyemmümlü olmasına rağmen abdestli arkadaş-
larına namaz kıldırmıştır.
45. 4/Nîsa, 29
46. Ebu Davud, 334
336
HAYIZ BABI
(Hayız, Nifas, İstihaze)
341
TAHARET KİTABI
I. Hayız
Hayız, Yüce Allah’ın kadınlar için takdir ettiği biyolojik bir hadisedir.
Belli yaşa gelen her kadının -tıbbi bir rahatsızlık yoksa- yaşadığı bir hâldir.
Yüce Allah’ın nefislerimizde ve âfaktaki ayetleri göstermesiyle 1 gelişen
ilim, hayızı şöyle açıklamaktadır:
Hayız, her ay gebeliğe hazırlık yapan kadın vücudunun gebelik gerçek-
leşmediğinde normale dönme sürecidir. Her ay yumurtalıklar, yumur-
ta hücresini oluşturmak üzere hazırlıklarını yaparken rahim de yumurta
hücresinin döllenme ihtimaline karşın, döllenmiş yumurtanın yerleşip
yaşayabilmesi için hazırlık yapmaktadır.
Eğer döllenme gerçekleşmezse yumurta hücresi ölür ve rahim, yaptığı
tüm hazırlığı, hayız adını verdiğimiz süreçle vücudundan parça parça atar.
Hayız dönemi bittiğinde kadın üreme sistemi vakit kaybetmeden yeni
bir gebelik ihtimaline karşı yeniden hazırlanmaya başlar.
Zikredilen gebeliğe hazırlık süreçleri, yumurta oluşumu ve hayız; hor-
monlar tarafından düzenlenir.
Beyinde salgılanan hormonlar, 2 üreme sisteminin aktifleşmesini sağlar.
Yumurtalıklara mesaj gönderen bu hormonlar 3 hem büyüyerek olgun-
laşması için yumurta hücresini uyarır hem de yumurtalıklardan bazı hor-
monların 4 salgılanmasını sağlar.
Yumurtalıklardan salgılanan bu hormonlar, yumurtanın olgunlaşması-
na katkı sağlamakla birlikte, rahmin iç yüzüne etki ederek rahmi her ay
döllenmiş yumurta için hazırlar.
Tüm bu düzenlemeler ve üreme sistemi faaliyetleri her zaman aynı şe-
kilde aktif değildir. Kız bebek doğduğunda bu sistem uyur hâldedir. Ne
1. “O (Kur’ân’ın) hak olduğu kesin bir şekilde kendilerine belli olsun diye, ayetlerimizi hem
ufukta hem de kendi nefislerinde onlara göstereceğiz. Rabbinin her şeyin üzerinde şahit olması
yetmez mi?” (41/Fussilet, 53)
2. GnHR, hipotalamustan salgılanır ve hipofize etki eder, hipofizi FSH ve LH salgılanması için
uyarır.
3. Hipofizden salgılanan FSH ve LH hormonları yumurtalıklara etki eder.
4. FSH ve LH etkisiyle yumurtalıklardan östrojen ve progesteron hormonları salgılar.
342
HAYIZ BABI (Hayız, Nifas, İstihaze)
5. Bazı kadınlarda bu yaşlar değişmektedir. Verilen yaş aralığı ortalamaya bakılarak verilmiş-
tir. Detayı Williams Jinekoloji kitabında mevcuttur.
6. Hayız için yaş sınırı zikreden âlimler, o yaştan önce görülen kanı hayız kanı kabul etmezler.
Demu’l fesad/Fasid kan olarak kabul eder ve hayızla ilgili şer’i hükümleri bu kana uygulamazlar.
Ancak yukarıda belirttiğimiz üzere; hayız görme yaşına dair şer’i bir nas yoktur. Âlimlerin içtihadı
nassa değil örfe dayandığından bağlayıcı değildir.
343
TAHARET KİTABI
7. Bu tartışmanın semeresi şudur: Hayızın alt sınırı belirlendikten sonra o sürenin altında
görülen kan, hayız kabul edilmemektedir. Örneğin, “Hayız en az üç gündür.” denildiğinde; üç gün
sürmeyen kan hayız kabul edilmemektedir. İleride açıklanacak istihaze kanı kabul edilmektedir.
Benzer bir durum üst sınır içinde geçerlidir. Örneğin, “Hayız üst sınırı on gündür.” denildiğinde;
on gün boyunca görülen kan hayız kabul edilmekte, onuncu gün kadının hayızdan temizlendiği
varsayılmakta ve onuncu gün ve sonrası istihaze kanı sayılmaktadır.
8. • Enes ibni Malik (ra): “Hayız on gündür. Onuncu günden sonrası istihazedir.” (Darimi, 862)
• Atâ (rh): “Hayızın (alt sınırı) bir gündür, (üst sınırı) on beş gündür.” (Buhari, Kitâbu’l Hayz, 24.
Bab başlığı, muallak olarak)
• Said ibni Cubeyr (rh): “Hayızın üst sınırı on üç gündür. On üçten sonrası istihazedir.” (Darimi,
863)
• Hasan-ı Basrî (rh): “Hayızın en azı üç gündür.” (Darimi, 872)
• Evzai (rh): “Bizim burada bir kadın var. Sabah hayız olur, akşam temizlenir.” (Es-Sunenu’l Kubrâ,
1/1550)
• Abdurrahman ibni Mehdi (rh): “Ümmü A’lâ adında bir kadın vardı. Hayızının iki gün olduğunu
söylerdi.” (age. 1551)
344
HAYIZ BABI (Hayız, Nifas, İstihaze)
Allah Resûlü (sav) kendisine, ‘Gelen kan hayız kanı ise -ki o, kadınlar tarafından
bilinir- namazı terk et. Diğer şekilde olursa abdestini al ve namaz kıl. Çünkü
o, damardan gelen bir kandır.’ ” 9
Hayızın bitişini kassetu’l beydaya/beyaz sıvıya bağladığının delili:
Aişe Annemiz o dönemde hayız bitişini soran kadınlara şöyle derdi:
“Kassetu’l beydayı/Beyaz sıvıyı görünceye kadar acele etmeyin.” 10
Bu konuda Yüce Allah, son sözü kadına bırakmıştır:
“…Şayet Allah’a ve Ahiret Günü’ne iman ediyorlarsa, Allah’ın rahimlerinde
yarattığını gizlemeleri helal değildir…” 11
Kadın, rahminde olan gebelik veya hayız 12 konusunda şer’an güvenilir-
dir. Yüce Allah ona sorulmasını ve onun da gizlememesini emretmiştir.
Sonuç
Hayızın müddetine dair şer’i bir ölçü yoktur. Hayız kanının varlığı hayı-
zın başlangıcı, beyaz sıvının görülmesi hayızın bitişidir. Bu süreç; bir ân
olabileceği gibi bir gün, üç gün, bir hafta, on gün veya daha fazla olabilir. 13
Raşid Halifeler Dönemi’nde bir ay içinde üç defa hayız olduğunu söyle-
yen bir kadın, Ali (ra) ve Kadı Şureyh (rh) tarafından doğrulanmıştır. Çünkü
ailesi de bunun doğru olduğuna şahitlik etmiştir. 14
Muhammed ibni Sirin’e de (rh) hayız olduktan beş gün sonra kan gören
bir kadın sorulduğunda, “Kadınlar bu işi daha iyi bilir.” 15 demiştir.
II. Nifas
Nifas, doğumla birlikte başlayan kanamalı akıntının doğum sonrasında
da bir miktar devam etmesidir.
345
TAHARET KİTABI
346
HAYIZ BABI (Hayız, Nifas, İstihaze)
görülen nifas kanı başlarda daha koyu kırmızı renklidir. Daha sonraki sü-
reçte akıntı giderek pembeleşir, en sonunda sarımsı beyaz bir renge bü-
rünür ve nifas böylece biter. Rengin açılmaya başladığı süreçte veya daha
sonrasında oluşan herhangi bir kanama nifasa ait değildir. 22
A. Nifas Görme Müddeti
Doğumdan sonra görülen kanama nifastır. Bu kanamanın alt sınırı yok-
tur. Kadın ne zaman temizlik alameti görürse temiz kabul edilir. Gusle-
der ve ibadetlerini ifa eder. Doğumdan sonra nifas, bir gün sürebileceği
gibi, bir hafta, bir ay veya daha fazla sürebilir.
Nifasın üst sınırı konusunda âlimler ihtilaf etmişlerdir. 23
Dipnotta verdiğimiz rivayetlerden anlaşıldığı gibi her âlim, kendi böl-
gesinde yaygın örf ve tanıdığı kadınları esas alarak nifas için bir üst sınır
belirlemiştir.
Bu sebeple deriz ki; nifas müddeti bölgeden bölgeye, kadından kadına
değişebilir. Aslolan kanın varlığı ve temizlik alametidir. Kan varsa nifas
devam ediyor, temizlik alameti görülmüşse nifas sonlanmış demektir.
Kadınların kanları nasıl ayırt edeceği konusu istihaze bölümünde anla-
tılacaktır. 24
22. Doğum kanalı travmaları bir istisnadır. Doğumun kendisi travmatik bir eylemdir. Doğum
kanalında ufak çaplı yırtıklar zamanla kendiliğinden iyileşir. Buradan oluşan ufak kanamalar ni-
fasa karışabilir. Ciddi yırtıklar ve tedavi gerektiren travmalar ise doğum odasında doğum işlemi
tamamlanınca muayene yapılarak kontrol edilir. Kan toplanması olarak bilinen hematomlar, do-
ğumdan sonraki günlerde görülebilir. Hematomlar, doğum eylemi sırasında yırtılmış damarlar-
dan ufak çaplı kan sızması sonucu biriken kandır. Genelde dışarıya atılamaz, yani nifasa karışmaz.
Derin dokularda birikir; bazı semptomlar ile kendisini belli eder ve doğum sonrasındaki günler-
de, dokularda biriken bu kanın boşaltılmasıyla hasta tedavi edilir.
23. İhtilafın sebebi; sahabe, tabiin ve ilk dönem imamlarından aktarılan farklı rivayetlerdir.
• Ümmü Seleme Annemiz, Allah Resûlü (sav) döneminde kırk günü nifas kabul ettiklerini söyle-
miştir. (Ebu Davud, 311; Tirmizi, 139)
• Abdullah ibni Abbas’tan (Darimi, 994) benzer bir görüş sahih isnatla nakledilmiştir.
• Atâ (rh): “Kadının belli bir (nifas olma) âdeti varsa ona göre nifas sayılır. Aksi hâlde kırk gün
nifas kabul eder.” (Darimi, 992)
• Şa’bi (rh): “İki ay (altmış gün) nifastır, sonra istihazedir.” (Darimi, 999)
• Mekhul (rh): “Erkek çocuk sonrası otuz gün, kız çocuk sonrası kırk gün nifastır.” (Darimi, 1000)
• Hasan-ı Basrî’den elli gün, Cafer-i Sadık’tan yetmiş gün nakledilmiştir. (Tuhfetu’l Ehvezî, 139
No.lu hadis şerhi)
24. Nifas için üst sınır belirleyenler o sınırdan sonrasını istihaze kabul ederler. Örneğin, üst
347
TAHARET KİTABI
sınır 40 gündür diyenler şöyle yapar: Doğumdan itibaren temizlik alameti görmez ve kanama
devam ederse; kırkıncı güne kadar nifas kabul eder. Kırkıncı gün kan devam etse de gusül alır ve
temizlenmiş kabul eder. Kırkıncı günden sonrasını istihaze kabul eder.
348
HAYIZ BABI (Hayız, Nifas, İstihaze)
349
TAHARET KİTABI
Aişe Annemizden (r.anha) Allah Resûlü’nün (sav) şöyle dediği rivayet edilmiştir:
“Hayız kanı başladığı zaman namazı bırak, kan kesildiği zaman guslet ve na-
maza başla.” 26
2. Hayız ve Nifaslı Kadın, Namazı Kaza Etmez, Orucu Kaza Eder
Muaze binti Abdullah’tan (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Ben Aişe’ye (r.anha), Âdetli kimse neden orucunu kaza ediyor, ama namazını
kaza etmiyor?’ diye sordum.
Bana, ‘Sen Harurî misin?’ dedi.
Ben de, ‘Harurî değilim. Sadece soruyorum.’ dedim.
Bunun üzerine, ‘Biz âdet görürdük. Oruçları kaza etmekle emrolunurduk,
ama namazları kaza etmekle emrolunmazdık.’ dedi.” 27
Namaz ve oruç arasındaki fark
Şeriat; namaz ve orucun arasını ayırmıştır. Hayızlı ve nifaslı kadının, tut-
madığı oruçları temizlik hâlinde kaza etmesini istemiş; ancak namazları
kaza etmesini istememiştir.
İbadetler taabbudi eylemlerdir, yani onda aklın payı yoktur. Allah (cc) ye-
gâne otorite olması hasebiyle emreder, bizler de kul olmamız hasebiyle
itaat ederiz.
Bazı İslam âlimleri bu hükme şöyle bir hikmet zikretmişlerdir: Kadın her
ay hayız görür, ömründe birkaç defa da nifas… Tutmadığı oruç dönemi
yılda bir defa yaşanırken kılmadığı namaz dönemi ise her aydır ve sayıca
daha çoktur. Allah (cc) kadınlara olan merhametinden, az olanı kaza etmesi-
ni ve çok olanı kaza etmemesini emretmiştir. Allah (cc) en doğrusunu bilir.
3. Hayızlı ve Nifaslı Kadınla Cinsel İlişki (Cima) Yasaktır
“Sana (kadınların) hayız hâlini soruyorlar. De ki: ‘O (hayız) bir ezadır. Ha-
yız döneminde kadınlarla (cima etmekten) uzak durun. (Hayız bitip) temiz-
leninceye kadar (cima etmek için) onlara yaklaşmayın. (Gusledip) temizlen-
350
HAYIZ BABI (Hayız, Nifas, İstihaze)
diklerinde Allah’ın size emrettiği yerden onlara varın. Şüphesiz ki Allah, çokça
tevbe edenleri sever. Çokça temizlenenleri de sever.’ ” 28
Ayetin nuzül sebebine dair Enes (ra) şu olayı aktarır:
“Bir kadın âdetini gördüğünde, Yahudiler onunla birlikte yemek yemez, ev-
lerde beraber kalmazlardı. Allah Resûlü’nün ashabı bu durumu ona sordular.
Bunun üzerine şu ayet nazil oldu:
‘Sana (kadınların) hayız hâlini soruyorlar. De ki: ‘O (hayız) bir ezadır. Ha-
yız döneminde kadınlarla (cima etmekten) uzak durun. (Hayız bitip) temiz-
leninceye kadar (cima etmek için) onlara yaklaşmayın. (Gusledip) temizlen-
diklerinde Allah’ın size emrettiği yerden onlara varın. Şüphesiz ki Allah, çokça
tevbe edenleri sever. Çokça temizlenenleri de sever.’ 29
Allah Resûlü, ‘Cima hariç her şeyi yapabilirsiniz.’ dedi.
Bu durum Yahudilere ulaştı.
Onlar, ‘Bizim uygulamalarımızdan bir şeyi terk etmekle bu adam ancak ve
ancak bize muhalefet etmek istiyor.’ dediler.
Bunun üzerine Usayd ibni Hudayr ile Abbad ibni Bişr gelip, ‘Ey Allah’ın
Resûlü! Yahudiler böyle böyle diyorlar. Dolayısıyla hayızlı kadınlarla birlikte
kalmayalım mı?’ dediler.
Bunun üzerine Allah Resûlü’nün (sav) yüzü değişti. Öyle ki kendisinin onla-
ra darıldığını zannettik. Arkasından o ikisi dışarı çıktı ve Allah Resûlü’ne süt
hediye etmeye gelen bir adamla karşılaştılar. Allah Resûlü onların arkasından
haber gönderdi ve kendilerine süt içirdi. Böylece onlar da Allah Resûlü’nün,
kendilerine darılmadığını anladılar.” 30
Yüce Allah, hayızlı ve nifaslı kadınla cinsel ilişki kurmayı yasaklamıştır.
Bunun birçok nedeni/hikmeti vardır:
• Hayız bir eza hâlidir. Kadının biyolojik durumunda değişiklik olur,
ağrıları olur; ruhsal durumunda da değişiklikler yaşar. Bu dönem bir-
likteliğe uygun değildir.
351
TAHARET KİTABI
• Hayız esnasında kadının kanaması vardır. Hayız kanı koyu siyah, koku-
lu (rahatsızlık veren) ve yoğun bir kandır. Erkeğin bu durumdan rahat-
sız olması ve eşine karşı olumsuz duygular beslemesine neden olabilir.
• Hayız esnasındaki cinsel ilişkinin iki tarafın da sağlığına verdiği bir-
takım zararlar vardır:
1. Hayızlıyken rahim iç yüzeyi parça parça dışarı atılır. Bu durum rahim
dokusunun bütünlüğünü bozar. Rahim dokusunun bütünlüğünün bozul-
ması da enfeksiyon etkenlerinin 31 girişini kolaylaştırır. Bu enfeksiyonlar
ciddi hastalıklara 32 sebep olarak kadında kısırlığa 33 bile neden olabilir. 34 35
2. Bulaşıcı bir hastalık taşıyan kadının, hayızlıyken rahminin bütünlü-
ğünün bozulmasıyla açığa çıkan kanlı doku nedeniyle bu dokulara temas
eden erkeğin, cinsel yolla bulaşan hastalıklara yakalanma ihtimali artar.
3. Endometriozis, rahim içinde hayız görülen dokuların (endometri-
um), olmaması gereken -rahim ağzı, yumurtalık, vajina, tüpler vb.- yer-
lerde olup her ay rahimle birlikte bu bölgelerde de hayız olması hastalı-
ğıdır. Hayız ile rahmin iç yüzeyi parça parça atılırken bu dönemde cima
yapılırsa bu parçaların bir kısmı, kadının iç genital organlarından bir yere
yerleşip orada yaşamaya devam edebilir. Endometriozis olarak adlandı-
rılan bu hastalık, hayızlıyken cima yapan kadınlarda daha sık görülmüş-
tür. Aynı zamanda bu hastalık yapışıklıklara (adesyon ve fibrozis) sebep
olup kısırlığa neden olabilir. 36
4. Hayızın süresinde ve miktarında değişime sebep olabilir. Normal sü-
resinden veya miktarından sapmalar görülebilir. 37
31. Klamidya, gonokok vs.
32. Pelvik inflamatuar hastalık (PID)
33. PID ve infertilite korelasyonu
34. Filer RB, Wu C√H. Adet sırasında çiftleşme. Endometriozis ve pelvik inflamatuar hastalık
üzerine etkisi. J Reprod Med. 1989; 34: 887–890. [PubMed] [Google Scholar]
35. Sweet RL, Blankfort-Doyle M, Robbie M, Schacter J. The occurrence of chlamydial and go-
nococcal salpingitis during the menstrual cycle. JAMA. 1988;288:2062–2064. [PubMed] [Google
Scholar]
36. Mollazadeh, Sanaz et al. “Association between Sexual Activity during Menstruation and
Endometriosis: A Case-Control Study.” International journal of fertility & sterility vol. 13,3 (2019):
230-235. doi:10.22074/ijfs.2019.5601
37. Cutler WB, Friedmann E, McCoy NL. Coitus and menstruation in perimenopausal women.
352
HAYIZ BABI (Hayız, Nifas, İstihaze)
353
TAHARET KİTABI
354
HAYIZ BABI (Hayız, Nifas, İstihaze)
355
TAHARET KİTABI
356
HAYIZ BABI (Hayız, Nifas, İstihaze)
357
TAHARET KİTABI
57. Desidualizasyon, desidua kapsülaris ve desidua parietalisin birleşmesi sonucu gebelik en-
dometriumu oluşmasıdır.
58. Desidua vera
59. Desidual reaksiyon, sadece Blastokist implantasyonu ile oluşur.
358
HAYIZ BABI (Hayız, Nifas, İstihaze)
359
TAHARET KİTABI
360
HAYIZ BABI (Hayız, Nifas, İstihaze)
de namazlarını kılar. Bir sonraki vakit yeni bir abdest alır ve vakit nama-
zını kılar.
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Fatıma binti Ebi Hubeyş, Allah Resûlü’ne geldi ve dedi ki: ‘Ey Allah’ın Resû-
lü! Ben hayız günlerinden sonra da kendisinden kan gelen ve bir türlü temiz-
lenemeyen bir kadınım. Namazı bırakayım mı?’
Allah Resûlü dedi ki: ‘Hayır. Bu kan bir damardan gelmektedir ve hayız kanı
değildir. Hayız günlerinde namazı bırak. Hayız günleri bittiğinde kanı üze-
rinden yıka, sonra namaz kıl.’ (Ravi şu lafzı da eklemiştir:) ‘Sonra her namaz
için abdest al.’ ” 66
“Fatıma binti Hubeyş istihaze kanı görürdü.
Allah Resûlü (sav) kendisine, ‘Gelen kan hayız kanı ise -ki o, kadınlar tarafından
bilinir- namazı terk et. Diğer şekilde olursa abdestini al ve namaz kıl. Çünkü
o, damardan gelen bir kandır.’ ” 67
• İki namazı cem edip bir defa guslederek iki namazı kılmak
Hamne binti Cahş'dan (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“…Eğer gücün yeterse öğleyi geciktirerek ikindiyi öne al ve gusledip bu iki
namazı bir vakitte kıl. Akşam namazını geciktirerek yatsı namazını öne alır ve
gusledip bu iki namazı da bir arada kılarsın. Sabah namazı için ayrıca gusledip
onu da kılarsın. Gücün yeterse bunları böylece yap, orucunu da tut. Bu ikinci
bana daha hoş gelenidir.” 68
Buna göre bir günde üç defa gusledilmiş olur. Kişi, sabah namazı için gus-
leder ve namazını eda eder. Öğle namazını son vakte erteler. Gusleder ve
öğleyi kılar. Sonra ikindiyi ilk vaktinde kılar, iki namazı cem eder (cem’i
suvari) ve bir gusülle kılar. Aynı şeyi akşam ve yatsı namazı için de yapar.
361
TAHARET KİTABI
362
HAYIZ BABI (Hayız, Nifas, İstihaze)
huru caiz olduğunu söylemiştir. Abdullah ibni Abbas (ra), 73 Ali (ra), 74 Hamne
binti Cahş (r.anha) 75 cevaz veren sahabilerdendir. Allah (cc) en doğrusunu bilir.
B. Hayız ve İstihazenin Ayırt Edilmesi
Hayız, kadınların her ay düzenli olarak yaşadığı biyolojik bir durumdur.
İstihazenin ise belirli bir zamanı yoktur. Kadın hastalıkları nedeniyle va-
jinal bölgede görülen bir kanamadır.
Fıkhi açıdan şöyle bir sorunla karşılaşılması muhtemeldir:
Kadın istihaze olduğu dönemde hayız da olabilir ve böyle bir durum-
da hayız kanı ile istihaze kanı birbirine karışabilir. Yukarıda anlatıldığı
gibi hayız ahkâmı ile istihaze ahkâmı farklıdır. Bu nedenle iki durumun
birbirinden ayırt edilmesi gerekmektedir. Bu ayrımın yapılması için şu
adımlar atılmalıdır:
1. Temizlik Alametini Görmek
Hayızın sonlandığını gösteren beyaz sıvı görüldüğünde hayız bitmiştir.
Kanama devam ediyorsa bu, istihaze kanıdır. İstihaze ile ilgili şer’i hü-
kümler geçerlidir.
2. Kanların Birbirinden Ayrılması
Allah Resûlü (sav) hayız ile istihazeyi, kanların farklı oluşlarıyla açıklamıştır:
“Fatıma binti Hubeyş istihaze kanı görürdü.
Allah Resûlü (sav) kendisine, ‘Gelen kan hayız kanı ise -ki o, kadınlar tarafından
bilinir- namazı terk et. Diğer şekilde olursa abdestini al ve namaz kıl. Çünkü
o, damardan gelen bir kandır.’ ” 76
Hayız kanı koyu renkli, kokulu ve yoğun bir kandır. İstihaze ise damar-
dan gelen normal kan gibidir.
3. Kendi Âdetini Esas Almak
Bazen dönemler denk gelir ve kadın istihaze görüyorken aynı zamanda
363
TAHARET KİTABI
hayız dönemi başlar. Kanlar birbirine karışır ve kadın iki durumu ayırt
edemez. Bu durumda kişi kendi hayız hâline bakar. Şayet hayız döngüsü
düzenliyse (başlama ve bitiş tarihleri belliyse), normal zamanda hayız ol-
duğu günleri hayızlı gibi geçirir. Sonra gusleder ve hayızdan temizlenmiş
kabul edilir. Devam eden kanamayı istihaze kabul eder.
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Fatıma binti Hubeyş Allah Resûlü’ne, ‘Ben istihaze kanı görüyorum ve bir
türlü temizlenemiyorum. Bundan dolayı namazı bırakayım mı?’ diye sordu.
O da şöyle buyurdu:
‘Hayır. Zira bu, damardan kaynaklanan bir kanamadır. Ancak hayız olduğun
günler kadar namaz kılma, sonra gusül abdesti al ve namaz kıl!’ ” 77
Örneğin her ayın ikinci haftası hayız olan ve hayızı altı gün süren bir ka-
dın istihaze görmeye başlamışsa şöyle yapar: Ayın ikinci haftasına kadar
kanamasını istihaze kabul eder. Ayın ikinci haftası girdiğinde altı günlük
süreyi hayız kabul eder. Altıncı günün sonunda gusleder ve hayızdan te-
mizlenir, sonrası istihazedir.
4. Bulunduğu Toplumun Yaygın Örfünü Esas Almak
Kadın ilk defa hayız oluyorsa veya âdet düzensizliğinden muzdarip ol-
duğu için oturmuş bir hayız düzeni yoksa bulunduğu bölgede kadınların
genel hayız süresini öğrenir ve o süreyi kendi hayız süresi gibi kabul eder.
Allah Resûlü (sav) Hamne binti Cahş’a (r.anha) şöyle der:
“…Her ay işte böyle yap. (Bölge) kadınları nasıl hayız oluyor ve temizleni-
yorsa, onların hayız ve temizlik zamanlarına uy…” 78
Hayız ve istihaze dönemleri iç içe geçen ve yukarıda zikredilen yollar-
dan biriyle bunu ayırt edemeyen kadın, içinde yaşadığı örfü esas alır ve
ona göre hayız ve temizlik günlerini belirler.
5. Tıbbi Yardım Almak
Allah’ın (cc) ufukta ve nefislerimizde gösterdiği sayısız ayetlerden biri tıp
77. Buhari, 325
78. Ebu Davud, 287; Tirmizi, 128
364
HAYIZ BABI (Hayız, Nifas, İstihaze)
ilmi ve sunduğu imkânlardır. Maddi imkânı müsait bir kadın, kadın do-
ğum uzmanlarına başvurarak kanları birbirinden ayırt edebilir. Bu yön-
tem kesin bilgiye ulaştırır.
Neden bu yöntemi asıl kabul etmiyoruz?
Maalesef bugün dünyanın yarısında kadınlar doktora, dahası temiz su ve
sağlıklı gıdaya dahi ulaşamamaktadır. Hâliyle şeriat bugün bile dünyanın
yarısı için lüks olan bir uygulamayı asıl kabul etmez. Tüm insanlığa hitap
eden şeriat, herkese uygun çözüm yolları üretir.
Ne zaman ki küresel tuğyan ve onların işbirlikçisi maraba siyasiler eliy-
le oluşan eşitsizlik/zulüm düzeni sonlanır; o gün, tüm kadınlar bu kesin
yönteme yönlendirilebilir.
Burada önemli bir noktaya değinelim: Tıp, kadının nifas, hayız ve isti-
haze kanını ayırt edemeyeceğini söyleyebilir. Şeriat, kadının bu konuda-
ki bilgisine/zannına itibar etmiş ve ona yetki tanımıştır. Bu, hem şeriatın
kolaylaştırması ilkesi hem de evrensel oluşundandır.
365
NECASETLER BABI
369
TAHARET KİTABI
için” lafzı, yaratılan her şeyin insanın istifadesi için olduğunun delilidir.
Bu da eşyada var olanın temiz ve helal olduğunu gösterir. Zira temiz ve
helal olmayandan faydalanmak caiz değildir.
Bu nas umumiyetiyle her şeyin temiz ve helal olduğunu gösterir. Her-
hangi bir şeyin necis olduğunu iddia eden, konuya dair Kur’ân ve sün-
netten bir nas zikretmelidir.
Bir diğer dikkat edilmesi gereken şey şudur: Bir şeyin necis olması, ki-
şiye şer’i sorumluluk yükler. Örneğin necaset, namaz ibadetinin ifasına
şer’i bir engeldir. Dahası, necasetin temizlenmesi emredilmiştir. Aslolan
beraat-i zimmettir. Yani kişinin bir sorumlulukla mükellef olmamasıdır.
Bu açıdan bakılınca; herhangi bir şeyin necis olduğunu söyleyen mutla-
ka şer’i bir delil zikretmelidir. Çünkü necaset iddiası, sorumlu olmayan
bireyi sorumlu tutmaktır. Bu da ancak nasla mümkündür.
IV. Necasetin İzalesi/Temizlenmesi
Herhangi bir şeyin necis olduğu şer’an sabit olursa, onun temizlenmesi
ve izale edilmesi gerekir.
Necasetin temizlenmesinde aslolan şeriatın yasaklamadığı her yolun/
yöntemin mübah olmasıdır. Suyla, çitileyerek, toprağa sürerek, yüksek
ısıyla, kimyasal maddeler vb. herhangi bir yolla necasetin izale edilmesi
mümkündür.
A. Necaset Suyla Temizlenir
Esma’dan (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir kadın Allah Resûlü’ne geldi ve ‘Birimizin elbisesine hayız kanı bulaşırsa
temizliğini nasıl yapsın?’ dedi.
O da ‘Ovalarsın, sonra suyla çitilersin sonra su döküp o elbiseyle namaz kı-
labilirsin.’ dedi.” 4
Enes ibni Malik’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir bedevi mescide bevletti. İnsanlar onu engellemek için kalktılar.
370
NECASETLER BABI
Allah Resûlü, ‘Onun işini yarıda kesmeyin.’ buyurdu. Sonra bir kova su ge-
tirilmesini emretti. Su bedevinin abdest bozduğu yerin üzerinde döküldü.” 5
B. Necaset Taşla Temizlenir
Aişe’den (r.anha) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Dağ başlarında, kırlarda ve sahrada tuvalet ihtiyacını gidermek isteyen kim-
se yanına üç taş alsın, temizlik için bu taşlar ona yeterlidir.” 6
Abdurrahman ibni Yezid’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Selman El-Farisi’ye dendi ki: ‘Sizin Peygamberiniz (sav), hela/tuvalet adabına
varıncaya kadar size her şeyi öğretti mi?’ Selman El-Farisi dedi ki: ‘Evet öğret-
ti. …üçten az taşla temizlenmeyi bize yasakladı.” 7
C. Necaset Tükürük ve Çitilemeyle Temizlenir
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Her birimizin sadece bir elbisesi vardı. Hayız döneminde de onu giyerdi.
Eğer ona kan bulaşırsa tükürüğü ile ıslatır, sonra tırnakları ile kazırdı.” 8
D. Necaset Toprağa Sürülerek Temizlenir
Ebu Said El-Hudri’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü ashabına namaz kıldırırken ayakkabılarını çıkardı ve sol tara-
fına koydu. Bunu gören ashabı da ayakkabılarını çıkardılar. Allah Resûlü na-
mazı bitirince ‘Ayakkabılarınızı niçin çıkardınız?’ diye sordu.
Onlar da, ‘Senin çıkardığını gördük biz de ondan dolayı çıkardık.’ dediler.
Allah Resûlü, ‘Cibril geldi ve bana ayakkabılarımda pislik olduğunu haber
verdi. Biriniz mescide geldiğinde ayakkabılarına baksın. Ayakkabılarında bir
pislik ve benzeri bir şey görürse onu (toprağa) sürsün ve o ayakkabılarla na-
maz kılsın.’ dedi.” 9
371
TAHARET KİTABI
372
NECASETLER BABI
373
TAHARET KİTABI
Allah Resûlü şöyle dedi: ‘Temizlendiğin zaman onu yıka. Sonra onu giye-
rek namaz kıl.’
Havle, ‘Kan izi çıkmazsa ne yapayım?’ dedi.
Allah Resûlü, ‘Kanı yıkamak sana yeterlidir. İzi sana bir zarar vermez.’ bu-
yurdu.” 16
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Her birimizin sadece bir elbisesi vardı. Hayız döneminde de onu giyerdi.
Eğer ona kan bulaşırsa tükürüğüyle ıslatır, sonra tırnaklarıyla kazırdı.” 17
Hayız kanı tükürükle çitilendiğinde kan izinin geçmeyeceği izahtan va-
restedir. Günümüzde hayız kanını kimyasal temizleyicilerle temizlemek
dahi zorken o dönemde tükürükle temizlemek necasetin izalesi için ye-
terli sayılmıştır.
Aişe Annemize yıkandığı hâlde eseri gitmeyen kan sorulduğunda, “Bir
şey değil.” 18 cevabını vermiştir.
VI. Necaset Temizliğinde Yasaklanan Şeyler
Aslolan necaseti izale edecek her yolla necasetin temizlenmesidir. Zira
şeriat her yolla necasetin temizlenmesini teşvik etmiş, hangi yolla temiz-
lenirse temizlensin necasetin temizlenmiş olacağını kabul etmiştir. Bu-
nunla birlikte şeriat; sayılı/sınırlı yöntemin necaset temizliğinde kulla-
nımını yasaklamıştır. Bunlarla temizlik yapılmaz. Bunlar:
A. Şeriatın Tazim Edilmesini İstediği Şeyler
Kur’ân, hadis, şer’i kitaplar, İslam sancağı vb. tazim edilmesi gereken
şeyler veya onların yazılı olduğu bez, kâğıt vb. araçlarla temizlik yapılmaz.
İslam âlimleri, bunlarla temizliği şeriatı/dini küçümseme kabul ettiğin-
den sahibini tekfir etmişlerdir. 19
16. Ahmed, 8767; Ebu Davud, 365; Bu hadis senedinde konuşulmuş, sıhhatinde ihtilaf edilmiş
rivayetlerdendir.
17. Buhari, 312
18. Es-Sunenu’l Kubrâ, 4115
19. Şeytana kul olan üfürükçü, sihirbaz, putperest, büyü yapacakları kimseyi küfre sokmadan
onlara yardımcı olmazlar. Bunun için büyü yapmak isteyenleri şer’i lafızları küçümseyecek dav-
374
NECASETLER BABI
B. Kemik ve Tezek
Allah Resûlü (sav) şöyle buyurur:
“…O ikisiyle istinca yapmayınız. Çünkü o ikisi cin kardeşlerinizin yiyece-
ğidir.” 20
C. İnsan Yiyeceği
Cinlerin yiyeceği olduğu için kemik ve tezekle temizlenmek yasaklan-
mıştır. İnsanın yiyeceği olanın yasak olması daha önceliklidir. Zira cinle-
rin yiyeceğine verilen değer, “yiyecek/taam” olmasındandır. İnsan yiye-
ceği de buna dâhildir.
D. Necaset, Necasetle Temizlenmez
Necaseti izale edecek/temizleyecek şeyin temiz olması gerekir. Kendisi
necis olan bir başka necaseti temizleyemez.
İbni Mesud’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü hela ihtiyacı için geldi. Kendisine üç taş getirmemi emretti. Ben
iki taş buldum üçüncüye baktım bulamadım. Bir tezek bularak onu getirdim.
Peygamber (sav) iki taşı aldı, tezeği fırlattı ve ‘Bu pistir.’ buyurdu.” 21
VII. Necis/Pis Olan Şeyler
Eşyada aslolan temiz olmaktır. Bunun delili yaratılan her şeyin insanın
istifadesine sunulmasıdır. Allah (cc) ancak temiz ve helal olanı insanın is-
tifadesine sunar. 22
Necaset ise istisnai bir durumdur. Bu sebeple necasetler sayılı/sınırlıdır.
Bir şeyin necasetine dair mutlaka nas olmalıdır. Hakkında delil olmayan
her şey, umumi naslar gereğince temizdir.
Ana kaideyi belirttikten sonra konunun tafsilatına girebiliriz.
ranışlara teşvik ederler. Bunlardan biri de şer’i lafızların yazılı olduğu kâğıt/bez vb. şeylerin neca-
setle temas etmesini sağlarlar.
20. Müslim, 450
21. Buhari, 156
22. bk. 2/Bakara, 29
375
TAHARET KİTABI
376
NECASETLER BABI
“Bugün temiz şeyler sizin için helal kılındı. Kendilerine Kitap verilenlerin yi-
yecekleri/kestikleri sizin için, sizin yiyecekleriniz de onlar için helaldir. İffetli
mümin kadınlarla ve sizden önce kendilerine Kitap verilen iffetli kadınlarla
(mehir) ücretlerini vermeniz, iffeti gözetmeniz, zina yapmaksızın ve dost tut-
maksızın onlarla evlenmeniz de helal kılındı. Kim de imanı reddederse (ima-
na karşı kâfirce bir tutum sergilerse), onun ameli boşa gitmiştir ve o, ahirette
hüsrana uğrayanlardan olmuştur.” 26
Şüphe yok ki Ehl-i Kitap bir kadınla evlenen; ona dokunacak, birlikte
uyuyacaktır. Oysa ne Allah (cc) ne de Resûl’ü Ehl-i Kitap bir kadınla ev-
lenen mümine, onlarla temas sebebiyle yıkanmayı emretmemiştir. Aynı
durum yiyecekler için de geçerlidir. Çünkü helal kılınan yiyecekleri onlar
pişirmekte, yemeğe ve kaba temas etmektelerdir. Hiçbir nas yemeklerini
yemeden, yemeği yıkamayı emretmemiştir.
Allah Resûlü’nün uygulaması da bu yöndedir. O (sav) onlarla bir arada
oturur, onlara temas eder, onları mescidde ağırlardı. Onun ve ashabının
bu nedenle yıkandığı/temizlendiği varid olmamıştır. 27
Müşrik Necis midir?
Bu naslar ışığında baktığımızda Tevbe Suresi’nde varid olan ayet daha
iyi anlaşılacaktır:
“Ey iman edenler! Müşrikler ancak birer necistir/pisliktir. Bu yıldan sonra
Mescid-i Haram’a yaklaşmasınlar. Şayet (onların Mescid-i Haram’a gelmemesi
ticareti olumsuz etkiler düşüncesiyle) fakirlikten korkuyorsanız (korkmayın)!
Allah dilerse, sizi lütuf ve ihsanından zengin kılar. Şüphesiz ki Allah, (her şeyi
bilen) Alîm, (hüküm ve hikmet sahibi olan) Hakîm’dir.” 28
Müşrik necaseti; bedenî/hissî/somut bir necaset değildir. O manevi/
itikadi/soyut bir necasettir. Allah’a (cc) şirk koşma itikadının aşağılık/tik-
sindirici olduğu anlaşılsın diye bu ifade kullanılmıştır. 29
26. 5/Mâide, 5
27. bk. Buhari, 4372; Müslim, 1764; Müşrik olan Sumame ibni Usal üç gün boyunca mescidde
bağlı tutulmuştur.
28. 9/Tevbe, 28
29. Müşriği mutlak olarak necis gören Zahiri Mezhebi ve insan ölüsünü necis gören Hanefi
Mezhebi delilleri; kimisi isnad kimisi istidlal açısından zayıftır. Allah (cc) en doğrusunu bilir.
377
TAHARET KİTABI
378
NECASETLER BABI
olduğu gibi, necis olduğuna dair aynı şekilde sahih ve sarih naslara
ihtiyaç vardır.
Köpek ve Domuz Necis midir?
Yukarıda zikredilen asla göre köpek ve domuz da dâhil, tüm canlı hay-
vanların temiz olması gerekir. 33
1. Köpeğin Necis Olması
Köpekle ilgili varid olan naslara baktığımızda delilleri şöyle tasnif ede-
biliriz:
a. Eğitilmiş av köpeğinin, ağzıyla tuttuğu yiyeceği helal kılan naslar
“Sana, kendilerine neyin helal kılındığını soruyorlar. De ki: ‘Temiz şeyler size
helal kılındı. Allah’ın size öğrettiği şekilde yetiştirdiğiniz av hayvanlarının ya-
kaladıkları da (helal kılındı). Onların sizin için tuttuklarını Allah’ın adını ana-
rak yiyin. Allah’tan korkup sakının. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir.’ ” 34
Adiyy ibni Hatim şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü’ne, ‘Biz bu köpeklerle avlanan bir topluluğuz. (Bunun hükmü
nedir?)’ diye sordum.
Dedi ki: ‘Eğitilmiş köpeğini saldığında ve üzerine Allah’ın adını andığında onun
senin için yakaladığını -öldürmüş olsa da- ye. Ancak köpek o avdan yemişse
bu durumda ondan yeme. Çünkü avı sadece kendisi için tutmuş olmasından
korkarım. Şayet onun dışında başka köpekler de ava karışırsa ondan yeme.’ ” 35
33. Konunun tafsilatına girmeden önce bir noktayı açıklığa kavuşturmak isteriz: Bu konuda,
2018 yılına kadar Şafii ve Hanbeli Mezheplerine ittibaen köpek ve domuzun ayni necaset ol-
duğunu kabul ediyorduk. Daha yerinde bir ifadeyle bu konudaki delillerin çeşitliliği ve deliller
arasındaki nesh iddiaları nedeniyle, Şafii ve Hanbeli Mezheplerini taklit ediyorduk. Ki; bize kapa-
lı kalan her meselede temel ve uygulamalı eğitimimiz Şafii Mezhebi olduğundan İmam Şafii’yi
veya Ehl-i Hadis usulünü temsil ettiğinden İmam Ahmed’i taklit ettiğimiz, kardeşlerimizin ve öğ-
rencilerimizin malumudur.
Daha sonra yaptığımız araştırma ve konu hakkında varid olan delillerin tamamını inceledikten
sonra; bu konu hakkında fıkhi tercihimizi değiştirdik…Hadis imamlarından Buhari (rh) ve mez-
hep imamlarından Malik (rh), Ebu Hanife ve Davud-i Zahiri’nin tercih ettiği gibi köpeğin; Malik
ve Şevkânî’nin tercihi üzere de domuzun temiz olup necis olmadığına kanaat ettik. Bu kısa
açıklamadan sonra konunun tafsilatına geçebiliriz.
34. 5/Mâide, 4
35. Buhari, 5483; Müslim, 1929
379
TAHARET KİTABI
380
NECASETLER BABI
O da, ‘Senin evinde bulunan köpek benim gelmeme engel oldu. Bizler içeri-
sinde köpek bulunan eve de resim (suret) bulunan eve de girmeyiz.’ dedi.” 39
Av veya koruma için köpek edinen kimse, o köpeğe temas edecek, köpe-
ğin temas ettiği yerlere oturacak, belki orada namaz kılacaktır. Bunların
her birinin çokça yaşanma ihtimali olmasına rağmen Kur’ân ve sünnette
buna dair bir uyarı yapılmamıştır. Öyle ki Allah Resûlü (sav) döneminde
köpekler mescide girer, fakat onlara müdahale edilmezdi.
Abdullah ibni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah zamanında köpekler, mescide girer çıkar, hatta işerdi. Bundan
dolayı (mescidi yıkamak için) hiç su serpmezlerdi.” 40
Köpek olan yere meleğin girmiyor olması, köpeğin necis olduğunun de-
lili olmaz. Zira melek, resim olan eve de girmez. Bu, resmin necis olduğu
anlamını taşımaz.
c. Köpeğin ağzıyla dokunduğu kabın yedi defa yıkanması ve toprakla
temizlenmesi
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Birinizin kabından köpek su içerse o kişi kabı yedi kere yıkasın.” 41
Abdullah ibni Muğaffel’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöy-
le buyurmuştur:
“Sizden birinizin kabını köpek yaladığı zaman kabın temizlenmesi, birincisi
toprakla olmak üzere yedi defa yıkanmasıdır.” 42
Köpeğin, ağzını daldırdığı kabın yıkanması emredilmiştir. Hiç şüphesiz
bu, Allah Resûlü’nün emridir ve bize düşen onun (sav) emrine ittiba etmek-
tir. Burada zorunlu olarak sormamız gereken bir soru vardır: “Köpeğin,
ağzını daldırdığı kabın yıkanması, köpeğin ağzının veya köpeğin kendisinin
necis olduğunu mu gösterir?”
39. Müslim, 2104
40. Buhari, 174
41. Buhari, 172; Müslim, 279
42. Müslim, 280
381
TAHARET KİTABI
382
NECASETLER BABI
47. https://sso.uptodate.com/contents/animal-bites-dogs-cats-and-other-animals-evaluati-
on-and-management/print?topicRef=98717&source=see_link
48. bk. Fethu’l Bârî, 172 No.lu hadis şerhi
49. Müslim, 279
383
TAHARET KİTABI
50. 5/Mâide, 6
51. 2/Bakara, 222
52. Buhari, 283; Müslim, 371
53. Nesai, 5
384
NECASETLER BABI
tan sonra onun necis olduğu anlamına gelmemektedir. Zira şer’i ıstılahta
temizin zıttı necis değildir.
İçindekilerin dökülmesinin emredilmesine gelince;
ْ َْ
Bu lafız “ فل ُ ِيق ُه/felyurikhu” hadis imamlarınca şaz kabul edilmiştir.
Hadisi rivayet eden İmam Nesai: “Hiç kimsenin bu lafızda Ali ibni Mushir’e
tabi olduğunu görmedim.” 54 demiştir. Bu da “kabın içindekileri dökme” laf-
zında Ali ibni Mushir’in (rh) yalnız kaldığı (teferrüd) ve kendisinden daha
sika olanlara muhalefet ettiği için bu lafzın şaz olduğu anlamına gelir.
Aynı şekilde Hamza El-Kinani, İbni Abdulberr, İbni Münde gibi mu-
haddisler de bu lafzın şaz olduğunu ifade etmişlerdir. 55
Denilebilir ki; İmam Müslim’in (rh) “dökme” lafzını usulen rivayet etti-
ği hadislerde zikretmesi, onun yanında bu lafzın şaz olmadığını gösterir.
Bu durum; çoğunluğun İmam Müslim’e (rh) muhalefet ettiği ve bu lafzın
muhaddisler arasında ihtilaf edilen bir lafız olduğu, ihtilaf üzerine kat’i
hüküm bina edilmeyeceği gerçeğini değiştirmemektedir.
Sonuç
• Köpekle ilgili tüm nasların bir araya toplanması ve bir bütünlük için-
de nasların değerlendirilmesi gerekmektedir.
• Tüm nasları bir arada değerlendirme yöntemi (cem); bazı nasların
bazılarını neshettiği (nesh) veya bazı nasların bazılarına tercih edilmesi
gerektiği (tercih) metodundan daha evladır. Zira cem metodunda tüm
naslarla bir arada amel etmek vardır. Nesh ve tercih metodunda ise bir
kısım nasla amel etmek vardır. Kaldı ki, bazı nasların bazılarını nesh
ettiği iddiası hiçbir şüpheye yer bırakmayan kat’i delile dayanmalıdır.
Çünkü; nasların tümüyle amel etme zorunluluğu kat’i naslarla sabit ol-
muştur. Bir kısmıyla ameli iptal eden her yaklaşım, aynı kuvvette kat’i
delillere dayanmalıdır.
• Tüm nasları bir araya topladığımızda; İmam Malik, İmam Ebu Hanife
54. Nesai, 66
55. bk. Fethu’l Bârî, 172 No.lu hadis şerhi
385
TAHARET KİTABI
nu, ancak necasetine dair bir delil olmadığını söylemişlerdir. Daha önce
de belirttiğimiz gibi bir şeyin haram olması onun necis olduğu anlamına
gelmez. Haramlık ayrı, necaset ayrı şeylerdir. Nice haram kılınan/yasak-
lanan şey temizdir. Resim yasaklanmıştır, ama necis değildir. Putlar ve fal
okları yasaklanmıştır, ama necis değildir…
Denilebilir ki; Yüce Allah (cc), domuz için: “O pistir/ricsttir.” buyuruyor:
“De ki: ‘Bana vahyolunanlar arasında, yemek yiyen birine, şunlar dışında bir
haram bulamıyorum: (Boğazlanmadan ölmüş) leş, akıtılmış kan, domuz eti -ki
şüphesiz ki o, pistir- Allah’ın adı dışında bir isim anılarak fısk üzere kesilmiş
hayvanlar. Kim de zorda kalırsa haddi aşmaksızın ve taşkınlık yapmaksızın yer-
se şüphesiz ki Rabbin, (günahları bağışlayan, örten ve günahların kötü akıbe-
tinden kulu koruyan) Ğafûr, (kullarına karşı merhametli olan) Rahîm’dir.’ ” 56
Yüce Allah, domuz etini yemeyi haram kıldıktan sonra, onun rics oldu-
ğunu beyan eder. Ancak rics, bir şeyin necis olmasına değil, pis olması-
na delalet eder. Şöyle ki; “rics” kelimesi Arapçada “ihtilat/karışıklık” anla-
mındadır…Pis olana da bu babtan “rics” denmiştir. Zira pis olan karışık
ve bulanıktır. (Saflığını/duruluğunu yitirmiştir.) 57
Şer’i kullanımı da böyledir. Bu kelime yalnızca necis anlamında değil,
birçok anlamda kullanılmıştır:
• Şeytanın ameli anlamında, manevi bir kir olarak kullanılmıştır:
“Ey iman edenler! İçki, kumar, dikili taşlar ve fal okları şeytanın pis işlerin-
dendir. Ondan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz.” 58
386
NECASETLER BABI
Ayette zikredilen kumar, fal oku ve put necis değildir. Allah’ın (cc) yasak-
ladığı manevi birer pisliktir.
• Kâfirlerin hakkı anlamalarına engel olan hastalık, kalp kiri; kalbi ak-
letmekten alıkoyan manevi pislik anlamında kullanılmıştır:
“Allah, kimi hidayet etmek isterse onun İslam’ı (kabul etmesi) için göğsünü
genişletir. Kimi de saptırmak isterse gökyüzüne yükseliyormuş gibi göğsünü
dar ve sıkıntılı yapar. Böylece Allah, iman etmeyenleri ricse/pisliğe/azaba
mahkûm eder. (veya ricsi iman etmeyenlerin üzerine yığar.)” 59
“Allah’ın izni olmadan hiçbir nefsin iman etmesi mümkün değildir. (Allah)
akletmeyenleri ricse/pisliğe/azaba mahkûm eder. (veya ricsi akletmeyenle-
rin üzerine yığar.)” 60
• Münafıkların kalplerinde var olan hastalık/şüphe olarak manevi pis-
lik anlamında kullanılmıştır:
“Kalplerinde hastalık olanlara gelince, onların (kalplerinde bulunan) pislik-
lere pislik katmış ve onlar kâfir olarak ölmüşlerdir.” 61
• Müşriklere kullanıldığı gibi 62 münafıkların manen necis olması an-
lamında kullanılmıştır:
“Onlara döndüğünüz zaman (onları kınamaktan ya da ceza vermekten) yüz
çeviresiniz diye Allah adına yemin edecekler. (Ceza verip, kınamayın) bilakis
onlardan yüz çevirin. Çünkü onlar pisliktirler, işledikleri (günahlar) sebebiy-
le barınakları cehennem olacaktır.” 63
• Putların manen necis olduğu anlamında kullanılmıştır:
“İşte böyle… Kim de Allah’ın (korunup gözetilmesini istediği) hurumatı-
nı yüceltir/değer verirse o, Rabbinin katında kendisi için en hayırlı olandır.
(Haramlığı size) okunanlar dışındaki hayvanlar size helal kılındı. Pislik olan
putlardan uzak durun! Yalan sözden de uzak durun.” 64
59. 6/En’âm, 125
60. 10/Yûnus, 100
61. 9/Tevbe, 125
62. bk. 9/Tevbe, 28
63. 9/Tevbe, 95
64. 22/Hac, 30
387
TAHARET KİTABI
388
NECASETLER BABI
389
TAHARET KİTABI
C. Hayvan Artıkları
Yukarıda yaptığımız açıklamalar ışığında şunu ekleyebiliriz: Hayvanların
artıkları temizdir. Kaptaki yemeğin veya içeceğin tadı, rengi veya kokusu
değişmedikçe, herhangi hayvanın ağzıyla dokunması onu necis kılmaz.
Allah (cc) en doğrusunu bilir.
1. Eti Yenen Hayvanlar Şer’i Yolla Kesilirse Her Şeyi Temizdir
Bu İslam ümmetinin icmasıdır. Konu tartışılmaya, ihtilafa, içtihada ka-
palıdır.
2. Şer’i Yolla Kesilmeyen ve Kendi Kendine Ölen Meyte/Leş, Eti ve
Tabaklanmamış Derisi Dışında Temizdir
Meyte/leş olarak bulunan hayvanları üç kısma ayırmamız mümkündür.
a. Kanı olmayan, haşerat cinsinden hayvanlar
Bunlar temizdir.
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Herhangi birinizin içeceğine sinek düşecek olursa o sineği içeceğe daldırsın
ve geri çıkarsın. Zira onun kanatlarından birinde hastalık diğerinde ise bunun
şifası vardır.” 72
Şayet bunlar ölümle necis olsa, Allah Resûlü (sav) kaba batırılmasını em-
retmezdi.
b. Deniz ölüleri
Denizde yaşayan hayvanlar canlıyken de ölüyken de temizdir ve etleri
helaldir:
“Deniz avı ve yiyeceği size ve yolculara faydalanılan (bir yemiş olarak) helal
kılındı. İhramda olduğunuz sürece kara avı size haram kılındı. (Diriltilip) hu-
zurunda toplanacağınız Allah’tan korkup sakının.” 73
390
NECASETLER BABI
391
TAHARET KİTABI
78. age.
79. age.
80. Ahmed, 22363; Ebu Davud, 4213
392
NECASETLER BABI
birini birinin diğerini de öbürünün üzerine dikti ve: ‘Bu iki çubuk yaş kaldık-
ları sürece umulur ki azapları hafifletilir.’ buyurdu.” 81
Kız çocuğu ve erkek çocuğu idrarı arasında fark!
Allah Resûlü (sav), idrar konusunda kız ve (henüz sütten kesilmemiş) er-
kek çocuğunu ayırmıştır. İdrar olması hasebiyle ikisi de necis olsa da,
henüz yemek yememiş/sütten kesilmemiş çocuğun idrarı hafif necaset
kabul edilmiş ve yıkamaya gerek olmadığı, su serpmenin yeterli olduğu
belirtilmiştir.
Ümmü Kays binti Mihsan’dan şöyle rivayet edilmiştir:
“Kendisi henüz yemek yemeyen küçük oğlunu Allah Resûlü’ne (sav) getirmiş
ve Allah Resûlü onu kucağına oturtmuştur. Çocuk Allah Resûlü’nün kucağı-
na bevledince Allah Resûlü elbisesinin üzerine su serpmekten başka bir şey
yapmamıştır.” 82
Ebu’s Semh’ten şöyle rivayet edilmiştir:
“Ben Allah Resûlü’ne hizmet ederdim. Allah Resûlü gusletmek istediğinde
yönünü çevir derdi. Ben de yönümü çevirir ve onu gizlerdim. Günlerden bir
gün Hasan veya Hüseyin getirildi. Hasan veya Hüseyin Allah Resûlü’nün göğ-
sünün üzerine bevletti. Ben hemen yıkamaya davrandım. O şöyle buyurdu:
‘Kız çocuğunun idrarı yıkanır, erkek çocuğunun idrarına ise su serpilir.’ ” 83
Şeriatın kız ve (henüz yemek yememiş/sütten kesilmemiş) çocuğun idra-
rını ayırmasının nedeni nedir? Zira biz biliyoruz ki; İslam şeriatı El-Hakîm
(hüküm ve hikmet sahibi) Allah (cc) ve kendisine hikmet verilen Nebi (sav)
tarafından belirlenmiştir. Mutlaka bu ayrımın bir hikmeti olmalıdır. 84
Geçmiş dönem âlimlerimiz, bu ayrımın hikmetine dair şunları zikret-
mişlerdir:
393
TAHARET KİTABI
• İnsanlar erkek çocuğa daha düşkündür. Erkek çocuğu daha fazla ku-
cakta taşırlar. Kucakta işediğinde meşakkat olmasın diye yıkama emre-
dilmemiş, su serpmeyle yetinilmiştir. 85
• Erkek çocuğun idrarı dağılır, kız çocuğunki bir noktada toplanır. Me-
şakkat olmaması için yıkama emredilmemiş, su serpmeyle yetinilmiştir. 86
• Kız çocuğun idrarı daha yoğun ve kokuludur. Bu sebeple onun yı-
kanması emredilmiştir. Sütten kesilmemiş erkek çocuğunki bunun tam
zıddıdır. Bu sebeple su serpmek yeterli görülmüştür. 87
Bu konuda şu âna kadar sağlıklı kadın ve erkek idrarlarının karşılaştırıl-
dığı geniş çaplı bir araştırma yoktur. Yapılmış analitik bir incelemede 88
kadın ve erkeğin idrarındaki moleküllerde önemli bazı farklılıklar bulun-
muş. Ancak bu farklılıkların etkisi, içeriği, ne anlama geldiği vb. meseleler
henüz tıp ilminde aydınlatılmış değildir.
3. Kadın ve Erkeğin Mezisi
Mezi; açık renkli, akışkan ve yapışkan bir sıvıdır. Erkek veya kadın şeh-
vet ânında cinsel uzuvlarında hissederler. Bu sıvı necistir, temizlenmesi
gerekir.
Ali’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Ben, mezi akıntısı çok olan birisiydim. Kızı ile evli olmam nedeniyle Pey-
gamber’e (sav) sormaktan da hayâ ediyordum. Bu nedenle Mikdad’a söyledim.
O da sordu. Peygamber (sav) ‘Zekerini yıkar ve abdest alır.’ buyurdu. 89
85. bk. Fethu’l Bârî, 223. No.lu hadis şerhi
86. Tuhfetu’l Ehvezî, 71 No.lu hadis şerhi
87. age.
88. Fan, S., Yeon, A., Shahid, M. vd. Sağlıklı yetişkinlerin temel idrar metabolitlerinde cinsiyetle
ilişkili farklılıklar. Erişim Tarihi Eylül 8, 11883 (2018). https://doi.org/10.1038/s41598-018-29592-3
89. Buhari, 269; Müslim, 303; Meziye kıyas ederek, meninin ve kadınların (şehvet haricinde)
hissettiği ıslaklığa necis diye hükmetmek doğru değildir. Zira;
• Necasetler akılla tespit edilmez. Şeriat haber verir, biz de uyarız. Bir necaset diğerine kıyas
edilerek, necaset hükmü tespit edilmez.
• Kadınların vajinal bölgede gördüğü ıslaklık; şehvetle birlikte olursa mezidir. Yıkanması gere-
kir… Şehvet olmaksızın görülen ıslaklık ise, her dönemde görülmesine rağmen Allah Resûlü (sav)
yıkanmasını emretmemiştir.
• Meninin yıkandığına (Buhari, 230; Müslim, 289) veya kuru olduğunda çitilendiğine (Müslim,
290) dair rivayetler onun necis olduğu anlamına gelmez. Zira insan elbisesine bulaşan sümük,
394
NECASETLER BABI
E. Hayvan İfrazatı
Hayvan ifrazatında eti yenen hayvanların idrarı ve dışkısı temiz, eti
yenmeyenlerinki necistir.
İdrar ve dışkıda aslolan necis olmasıdır. Allah Resûlü (sav) uygulamaları,
eti yenen hayvanların idrar ve dışkısının necis olmadığını göstermiştir.
Allah (cc) en doğrusunu bilir; bu, eti yenen hayvanların hayatın içinde, her
ân ve her yerde insanlarla bir arada bulunmasındandır. Şehir hayatı ya-
şayan bizler bu gerçeği tam anlamıyla tasavvur edemesek de, köy hayatı
yaşayanlar bunu daha iyi anlayacaktır. Şayet eti yenen hayvanların dışkısı
necis kabul edilse, büyük meşakkat olacaktı. Hayvan ağıllarının, yolların,
evlerin, tarlaların sürekli temizlenmesi gerekecek, günlük işler ağırlaşa-
caktı. Kolaylaştıran Rabbimize hamdolsun. 90
“Allah Resûlü veda haccında deve üzerinde tavaf yaptı…” 91
Malumdur ki; deve bulunduğu yere idrar ve dışkısını bırakır. Allah Resû-
lü’nün (sav) onu Mescid-i Haram’a sokması ve onunla tavaf yapması, onun
temiz olduğunu gösterir.
Cabir ibni Semura’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir adam geldi ve Allah Resûlü’ne, ‘Koyun etinden dolayı abdest alayım
mı?’ diye sordu.
Allah Resûlü (sav), ‘İstersen al, istersen alma.’ dedi.
Adam, ‘Deve etinden dolayı abdest alayım mı?’ dedi.
Allah Resûlü, ‘Evet.’ dedi.
Adam, ‘Koyun ağıllarında namaz kılayım mı?’ dedi.
ter, tükürük vb. ifrazatında temizlemekte, kuruyunca çitilemektedir. Bu, mezkûr ifrazatın necis
olduğu anlamına gelmemektedir. Bu, temizlik babından yapılan bir uygulamadır.
Allah Resûlü’nün (sav) elbisesindeki meniyi yıkamayıp onunla namaza durduğu (Ahmed, 25822,
26761); bazen de menili elbiseyle namaza durduğu, namaz kılma esnasında Aişe Annemizin el-
bisesini çitilediği (İbni Huzeyme, 290) rivayet edilmiştir. Sahabiden Abdullah ibni Abbas (ra) ken-
disine soran birine “Meniyi elbiseden dal veya izhir otuyla temizle. O tükürük veya sümük gibidir."
demiştir. (Es-Sunenu'l Kubra, 4175)
90. Bu sözler, eti yenen hayvanların idrar ve dışkısını temiz kabul eden Maliki ve Hanbeli ule-
ması için geçerlidir.
91. Buhari, 1607; Müslim, 1272
395
TAHARET KİTABI
396
NECASETLER BABI
di. Neticede onları yakalayıp getirdiler. Allah Resûlü ceza olarak bu suçluların
ellerini ve ayaklarını kestirdi, gözlerini oydurdu. Ölene kadar onları El-Harre
mıntıkasında bıraktı.” 95
Deve idrarı necis olmuş olsa, Allah Resûlü içmelerini tavsiye etmezdi. 96
F. Hayız Kanı Haricindeki Kanlar Temiz, Hayız Kanı Necistir
Hayız babında zikrettiğimiz gibi hayız kanı necistir. Çünkü Allah Resû-
lü (sav) onun yıkanmasını emretmiştir.
Esma’dan (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir kadın Allah Resûlü’ne geldi ve ‘Birimizin elbisesine hayız kanı bulaşırsa
temizliğini nasıl yapsın?’ dedi.
O da ‘Ovalarsın, sonra da suyla çitilersin. Su döküp bu elbiseyle namaz kı-
labilirsin.’ dedi.” 97
Adiyy ibni Dinar’dan şöyle rivayet edilmiştir:
“Ümmü Kays binti Mihsan’ı şöyle derken işittim, ‘Resûlullah’a (sav) elbiseye
bulaşan hayız kanının hükmünü sordum. Şöyle buyurdu: ‘Bir taş ve çubuk ile
onu kazı. Sonra da su ve sabun ile yıka.’ ’ ” 98
Hayız Dışındaki Kanlar
Allah Resûlü’nün (sav) ve ashabının uygulamaları kanı necis görmedikle-
ri yönündedir.
Cabir’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Zatu’r-Rika Savaşı’na Allah Resûlü ile beraber çıkmıştık. Müslimlerden biri
397
TAHARET KİTABI
müşriklerden birinin karısını öldürdü (veya esir aldı). O müşrik kimse Mu-
hammed’in ashabından birinin kanını dökmedikçe Müslimlerin peşini bı-
rakmayacağına dair yemin etti ve Allah Resûlü’nü takip etmeye başladı. Allah
Resûlü bir yerde konaklamıştı.
Bize, ‘Bizi hangi erkek bekleyip koruyacak?’ buyurdu. Biri Muhacirlerden bir
de Ensar’dan olan iki kişi fırladı.
Resûlullah, ‘Şu boğazın ağzını bekleyin’ dedi.
Bu iki kişi dağ yolunun ağzına geldiklerinde Muhacir olan kimse uzanıp yat-
tı. Ensar’dan olan da kalkıp namaza durdu. O müşrik gelip namaz kılan kim-
seyi görünce onun ordunun nöbetçisi olduğunu anladı ve bir ok attı. Ok ona
saplandı. Ensar oku saplandığı yerden çıkardı ve namazına devam etti. Müşrik
bu şekilde üç kere ok attı. Ensar’dan olan sahabi de üçünü çıkardı. Namazı-
na devam ederek rükû ve secdesini yaptı. Sonra arkadaşı uyandı. Müşrik fark
edildiğini anlayınca uzaklaşıp kaçtı.
Muhacir, Ensar’dan olan arkadaşının üzerindeki kanı görünce hayretle, ‘Su-
bhanallah! İlk ok attığında beni uyandırsaydın ya!’ dedi.
Ensar’dan olan sahabi, ‘Bir sure okuyordum. Onu bölmek istemedim.’ dedi.” 99
Yarası kanayan sahabi namazı bozmamış, arkadaşı da bu durumu inkâr
etmemiştir.
Hasan-ı Basrî (rh) yaygın olan bu durum için şöyle der: “Müslimler yaraları
içinde namaz kılmayı sürdürüyorlar.” 100
Onun bu sözünden anladığımız, kanlı elbiselerle namazın yaygın bir
uygulama olduğudur.
Aişe’den (r.anha) şöyle nakledilmiştir:
“Hendek Savaşı’nda Sa’d ibni Muaz, kolundaki atar damardan yaralanmıştı.
Allah Resûlü onu yakından ziyaret edebilmek için Mescid-i Nebevi’de ona mah-
sus bir çadır kurdurdu. O esnada Mescid’de Ğıfaroğulları’nın bir çadırı vardı.
Kendilerine doğru akan kandan korkup yan tarafta olan çadıra doğru, ‘Ey
99. Ebu Davud, 198; Buhari, Kitâbu’l Vudû’ 34. Bab’da hadisi muallak olarak rivayet etmiştir.
100. Buhari, Kitâbu’l Vudû’, 34. Bab başlığı, muallak olarak
398
NECASETLER BABI
çadırdaki komşular! Sizin tarafınızdan bize doğru bir şeyler akıyor?’ diye ses-
lendiler.
İşte o akan şey, Sa’d’ın yarasından sızan kandı. Bir müddet sonra da Sa’d bu
yaradan dolayı vefat etti” 101
Sa’d ibni Muaz (ra) Hendek/Ahzap Savaşı’nda yaralanınca, mescidde bir
çadırda tedavi edilmiştir. Yarası kanayıp kan çadırdan dışarı çıkıp akma-
sına rağmen, Allah Resûlü (sav) yıkama/temizleme emri vermemiştir. Şayet
kan necis olsa, Allah Resûlü, Sa’d’ı mescide sokmazdı.
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü ile birlikte özür kanı gören hanımlarından biri itikafa girdi. Ba-
zen akan kandan dolayı altına bir leğen koyardı.” 102
Bu denli fazla kanaması olan bir insan, kan necis olsa mescide sokulmazdı.
Hepimizin bildiği Ömer (ra) şehadeti de bunun delilidir. O (ra) yaralanmış
ve namaza devam etmiştir. Kan kaybından ayakta duramayacak hâle ge-
lince yerine Abdurrahman ibni Avf ’ı (ra) geçirmiştir. 103
Allah yolunda şehit olan kimseler de kanlı elbiseleriyle defnedilmektedir.
“…Uhud şehitlerine kanlı (elbiseleriyle) defnedin (dedi) ve onları yıkama-
dı.” 104
Şayet kan necis olsaydı, Allah Resûlü (sav) şehitleri necis kıyafetlerle def-
netmezdi. 105
101. Buhari, 463; Müslim, 1769
102. Buhari, 309
103. bk. Buhari, 3700
104. Buhari, 1346
105. Dört mezhep imamı da dâhil olmak üzere, cumhur kanın necis olduğunu söylemiştir. An-
cak yukarıda mezkûr, sahih ve sarih delilleri açıklayamamışlardır. Daha ziyade bu nasları “kanın
azının affedildiğine” delil olarak almışlardır. Oysa nasların tamamı az kanın değil çok kanın
delilidir.
• Kimisi En’âm Suresi 145. ayeti delil almışlardır:
“De ki: ‘Bana vahyolunanlar arasında, yemek yiyen birine, şunlar dışında bir haram bulamıyorum:
(Boğazlanmadan ölmüş) leş, akıtılmış kan, domuz eti -ki şüphesiz ki o, pistir- Allah’ın adı dışında
bir isim anılarak fısk üzere kesilmiş hayvanlar. Kim de zorda kalırsa haddi aşmaksızın ve taşkınlık
yapmaksızın yerse şüphesiz ki Rabbin, (günahları bağışlayan, örten ve günahların kötü akıbetin-
den kulu koruyan) Ğafûr, (kullarına karşı merhametli olan) Rahîm’dir.” (6/En’âm, 145) Kanın haram
kılınmasını ve “…o pistir” ifadesinin kanı da kapsadığını söylemişlerdir.
399
TAHARET KİTABI
• Oysa -daha önce zikrettiğimiz gibi- bir şeyin haram olması, onun necis olduğu anlamına gel-
memektedir.
• Ayrıca -daha önce de geçtiği gibi- “rics/pis” lafzı Kur’ân ıslahında necaset anlamında değil,
manevi pislik anlamındadır.
• “…o pistir” ifadesindeki “o” zamiri, dil kurallarına göre en yakın zikredilene döner. O da domuz
etidir.
• Bazı âlimler de insan kanını hayız kanına kıyas etmiştir. Açıkça belirtmek gerekir ki normal
kanı hayız kanına kıyas etmek usulen mümkün değildir. Zira;
• İki kanın çıkış noktası farklıdır. Biri damar, biri rahim kanıdır.
• İki kanın sıfatı farklıdır. Biri kötü kokulu, yoğun, siyaha yakın bir rengi vardır. Damar kanı bu
sıfatlara muhaliftir.
• Hayız kanı namaz ve oruç ibadetine engeldir. Damar kanı ibadeti ifa etmeye engel değildir.
Hâliyle; ismi, sıfatı, tabiatı, şer’i hükmü farklı iki kanı birbirine kıyas etmek, doğru olmasa gerektir.
Allah (cc) en doğrusunu bilir.
400
NECASETLER BABI
401
TAHARET KİTABI
402
NECASETLER BABI
403
TAHARET KİTABI
404
NAMAZ
KİTABI
NAMAZIN AHKÂMI, ÖNEMİ VE HÜKMÜ BABI
Namazın Önemi
• Namaz Dinin/Tevhidin Direğidir
• Namaz Müminin Miracıdır
• Namaz Arındırır
• Namaz Kötülükten Uzak Tutar
• Namaz Güç Kaynağıdır
I. Namazın Anlamı
407
NAMAZ KİTABI
5. “Sana vahyedilen Kitab’ı oku ve namazı dosdoğru kıl. Şüphesiz ki namaz, insanı fuhşiyat ve
münkerden alıkoyar. (Kıldığınız namaza karşılık) Allah’ın sizi anması daha büyüktür. Allah yaptık-
larınızı bilir.” (29/Ankebût, 45)
6. bk. El-Mufredât, s. 490-492, s-l-v/y maddesi
7. 39/Zümer, 9
408
NAMAZIN AHKÂMI, ÖNEMİ VE HÜKMÜ BABI
şuuruyla Allah’a (cc) yönelmiş olur. Tevhid tam olarak bu değil midir? Ku-
lun, her şeyiyle ve sadece Rabbine yönelmesi…
Sonra istiftah duaları okuruz. 8
İstiftah dualarından hangisini okursak okuyalım; Yüce Allah’ı tenzih
eder, O’na yöneldiğimizi ve muhtaç olduğumuzu vurgular, günahlarımı-
zın bağışlanması için yakarırız. Ki bunların her biri, özellikle de “Allah’ı
eksikliklerden tenzih etmek ve yalnızca O’na yönelmek”, tevhid inancının
en temel rükunlarındandır.
Sonra Fâtiha Suresi’ni okumaya koyuluruz. O Fâtiha Suresi ki Kitab’ın
anası, namazın olmazsa olmazıdır. Fâtiha Suresi; ilk kelimeden son ke-
limeye kadar tevhid akidesini özetler. Ki o, Kur’ân’a mukaddime/ön söz
kılınmış bir suredir. Çünkü Kur’ân-ı Azimuşşan’ın bir özetidir. Allah’a (cc)
409
NAMAZ KİTABI
hamdederek onu över; isim ve sıfatlarını ikrar eder; ahiretin maliki oldu-
ğunu vurgulayıp hem ahirete imanımızı hem de O’nun mutlak mülküne
olan inancımızı ortaya koyarız…
Sonra tevhid inancının özü olan “Biz, yalnız sana ibadet eder ve yalnız sen-
den yardım dileriz.” 9 deriz. Bu, hem bir akide beyanı hem de bir yardım
talebidir. Aslında “Ya Rabbi! Yardım et ki yalnızca sana kulluk edip yalnızca
senden yardım isteyelim.” demiş oluruz.
Sonra O’ndan (cc) hidayet talebinde bulunur; her gün onlarca defa bu ta-
lebi tekrarlayarak fakr-u zaruret içinde O’na teveccüh ederiz. O’ndan asla
mustağni olamayacağımızı, hidayetini çekerse sapanlar ve gazaba uğra-
yanlar gibi helak olacağımızı itiraf ederiz. Tevhidin en saf hâli de budur:
Kulun, Allah’a (cc) olan ihtiyacının farkında olarak, hiçlik ve yokluk içinde
Rabbine iltica etmesi…
Sonra tüm bu sözlü beyanlarımızı ve kalbimizde oluşan kulluk duygu-
larını kalıba döker; rükûya ve secdeye varırız. Subhanallah! Ne büyük
bir şereftir bu!
Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın (cc) huzurunda eğilmek. Kulluğumuzun
adresini, maksudumuz olanı amellerimizle göstermek. Bir yandan O’na
(cc) kulluk etmek, öte yandan tüm uluhiyet ve rububiyet iddiasında bulu-
9. 1/Fâtiha, 5
410
NAMAZIN AHKÂMI, ÖNEMİ VE HÜKMÜ BABI
10. 14/İbrahîm, 37
11. 2/Bakara, 125
12. 19/Meryem, 55
13. 20/Tâhâ, 14
411
NAMAZ KİTABI
412
NAMAZIN AHKÂMI, ÖNEMİ VE HÜKMÜ BABI
413
NAMAZ KİTABI
414
NAMAZIN AHKÂMI, ÖNEMİ VE HÜKMÜ BABI
Şöyle buyurdu: ‘Müslim bir kul, sırf Allah rızası için kalkıp namaz kılarsa gü-
nahları, bu ağacın yaprakları gibi dökülür.’ ” 22
Kanaatimce her Müslim, Allah Resûlü’nün (sav) bu benzetmesi üzerinde
durmalı, kendisine bakan yönlerini anlamaya çalışmalıdır. Şöyle ki; hadis
ilk etapta suyun kirleri arındırması gibi, namazın günahları arındırdığını
söylemektedir. Ancak o (sav), kendisine hikmet verilmiş ve dili cevamiu’l
kelim özelliğiyle süslenmiştir. Yani az sözle çok şey anlatabilir. Hâliyle
namazın kapımızdan geçen bir nehire benzetilmesi, bireysel tefekkürü-
müze konu olmalıdır.
Şüphesiz ki kapısından nehir geçen bir insan, yeşil bir çevrede yaşıyor
olacaktır. Zira su, toprağın hayatıdır. Geçtiği yerleri yeşile boyayarak ge-
çer. Yani namaz, Müslim’i arındırdığı gibi onu ve çevresini güzelleştirir.
Kapısından nehir geçiyorsa bir insanın, orada hayat vardır. Zira su hayat-
tır. Bir yerde su varsa, orada çeşit çeşit canlılar vardır. Yani su nasıl canlı-
ları çekiyorsa, namazın da manevi bir çekimi vardır. Hakkını vererek na-
maz kılan, güzelleşen kulluğuyla insanları çekebilecektir. 23
Su, rızık genişliğidir. Su, çevresinde yaşayanlara birçok iş imkânı sağ-
415
NAMAZ KİTABI
24. "Ailene namazı emret, sen de onda sabırlı/kararlı ol. Biz senden rızık istemiyoruz. Biz seni
rızıklandırıyoruz. Akıbet takvanındır. (Takvalı olanlarındır.)" (20/Tâhâ, 132)
25. Salim ibni Ebi'l Ca'd'dan şöyle rivayet edilmiştir:
"Bir kimse 'Keşke namaz kılsaydım da bir rahat etseydim.' dedi. Orada bulunan kimseler bu sö-
zünden dolayı o kişiyi ayıpladılar.
Bunun üzerine o kimse şöyle dedi: 'Resûlullah'tan (sav) işittim, şöyle buyurdu: 'Ey Bilal! Kalk ve
namaza çağır. Bizi namazla rahatlat.' ' " (Ebu Davud, 4985)
26. Müslim, 228
27. Müslim, 233
416
NAMAZIN AHKÂMI, ÖNEMİ VE HÜKMÜ BABI
tikamet üzere bir kulluk için arınmak, kilit kavramlardan biridir. Çünkü
günahlar; kul ile Allah arasına gerilmiş birer perdedir. Günahlar; kulluk
yürüyüşünü ağırlaştıran, yürüyüş zeminini kayganlaştıran ve yolu uzatan
birer kulluk afetidir. Bu afetten korunmak mümkün değildir. Çünkü gü-
nah kul içindir ve her kul mutlaka günah işleyecektir. Şayet hayatındaki
arındırıcılar çoğalmaz ve sık sık arınmazsa; önce Rabbine, sonra kendine
karşı yabancılaşacaktır. İstese de Rabbine hakkıyla kulluk edemeyecektir.
Onu Rabbinden alıkoyucu olarak her bir günah, elini ve ayağını bağlayan
birer kelepçeye, birer prangaya dönüşecektir. Bir arındırıcı olarak nama-
zın önemi burada açığa çıkmaktadır. Zorunlu olarak her insan, günde beş
defa bu nehirde yıkanma mecburiyetindedir. Allah’tan (cc) yardım ister ve
şuurlu bir şekilde bu nehirde yıkanırsa; onu ağırlaştıran ve Rabbinden
uzaklaştıran günahlardan kurtulacaktır. Asr-ı Saadet’te yaşanan birkaç
hadise, yukarıda anlatılan hakikatin canlı bir örneğidir:
Enes ibni Malik’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber’in yanında bulunduğum bir sırada bir adam çıkageldi ve ‘Ya
Resûlullah! Ben had cezası gerektirecek bir suç işledim. Bana cezasını uygu-
la!’ dedi. Peygamber (sav), o adama işlediği günahın ne olduğunu sormadı. Bu
sırada namaz vakti geldi. O adam Peygamberimizle birlikte namaz kıldı.
Resûlullah (sav) namazı bitirince aynı kişi Peygamber’e doğru yöneldi ve ‘Ya
Resûlullah! Ben had cezası gerektirecek bir günah işledim. Bana Allah’ın Ki-
tabı’nı uygula.’ dedi.
Peygamber (sav), ‘Sen şimdi bizimle birlikte namaz kılmadın mı?’ dedi.
Adam, ‘Evet’ diye cevap verdi.
Resûlullah (sav), ‘Şüphesiz ki Allah senin lehine günahını -yahut cezanı- bağış-
lamıştır.’ buyurdu.” 28
“Bir adam kadının birini öpmüş, sonra da Peygamber’e gelip bu durumu ha-
ber vermişti. Bunun üzerine şu ayet indi:
‘Gündüzün iki ucunda ve gecenin (gündüze) yakın saatlerinde namazı dos-
417
NAMAZ KİTABI
doğru kıl. Şüphesiz iyilikler, kötülükleri giderir. Bu, (Allah’ı) ananlar için bir
öğüttür.’ 29
Adam, ‘Bu hüküm, yalnız benim için mi geçerlidir?’ diye sordu.
Allah Resûlü (sav), ‘Ümmetimden kötülük işleyenler için geçerlidir.’ cevabını
verdi..” 30
Demek ki; her günahın ardından namaza yönelmeli, namazın arındırıcı
gücünden istifade etmeliyiz. Bunun yanında beş vakit farz namaz üzerin-
de hassasiyetle durmalı, şeytanın ve nefsin bu büyük hazineyi zayi etme-
sine müsaade etmemeliyiz.
D. Namaz Kötülükten Uzak Tutar
“Sana vahyedilen Kitab’ı oku ve namazı dosdoğru kıl. Şüphesiz ki namaz, in-
sanı fuhşiyat ve münkerden alıkoyar. (Kıldığınız namaza karşılık) Allah’ın sizi
anması daha büyüktür. Allah yaptıklarınızı bilir.” 31
Bu, Rabbani bir vaad, İlahi bir ölçüdür. Namaz, sahibini fahşa ve mün-
kerden korumaktadır. Daha doğru bir ifadeyle namaz, mümini fahşa ve
münkerden korumalıdır.
Ayete binaen aklımıza şöyle bir soru gelebilir: Namazın fuhşiyattan alı-
koyması nasıl olur?
Bu sorunun cevabı, ayetin içinde gizlidir. Kanaatimizce ayet, bu soruya
iki yönlü bir cevap vermiştir:
Birincisi; namazı ikame etmektir. Şöyle ki; Kur’ân’ın ilginç üslupların-
dan biri “Ekimu’s-salat./Namazı ikame edin.” ifadesidir. Zira Araplar, fiilin
türediği kökten emir kipi/siğası türetirler. Normalde “Namazı kılın.” an-
lamında “Sallu.” denmesi yeterlidir. Ancak Rabbimiz fiil kökünden emir
türetmek yerine, namaz kılma emrini başka bir fiile vermeyi tercih etmiş-
tir. “Namazı kılın.” demek yerine “Namazı ikame edin.” diye ferman buyur-
muştur. Demek ki; insanı fahşa ve münkerden alıkoyan; kılınan değil,
ikame edilen namazdır. İkame; ayağa kaldırmak, doğrultmak, istikamet
29. 11/Hûd, 114
30. Buhari, 4687; Müslim, 2763
31. 29/Ankebût, 45
418
NAMAZIN AHKÂMI, ÖNEMİ VE HÜKMÜ BABI
32. 20/Tâhâ, 14
33. 2/Bakara, 152
419
NAMAZ KİTABI
rine sekinet indirmesi, kulunu koruması, sevip razı olduğu işlere muvaf-
fak kılmasıdır…
Öyleyse kişi, namazını “zikir” şuuruyla eda etmelidir. Namaz boyunca
anmak/hatırlamak zorunda olduğunu bilmelidir. Müşrik/Münafık na-
mazı olan “sevh/gaflet” hâlinden sakınmalıdır:
“Veyl olsun o namaz kılanlara! Onlar ki namazlarında gaflet içindedirler. On-
lar, riyakâr kimselerdir. Ve onlar, insanların gündelik yardımlaşmalarına dahi
engel olurlar.” 34
Şeytan ve nefis unutturur! İnsan ise hatırlamakla/zikretmekle mükel-
leftir. Hatırlamak zorunda olduğunu unutursa insan, mutlaka unutacak-
tır. Unutarak kılınan bir namaz, ikame edilmiş, yani dosdoğru kılınmış
olmaz. Böyle bir namazın sahibini çekip çevirmesi, fahşa ve münkerden
alıkoyması söz konusu değildir.
Şuayb’ın (as) Namazı!
İkame edilen, yani dosdoğru kılınan bir namazın öyle bir dönüştürücü
etkisi vardır ki; şirk toplumunun dahi dikkatini çeker.
“Demişlerdi ki: ‘Ey Şuayb! Atalarımızın ibadet ettiği (putları) ve mallarımızda
dilediğimiz gibi tasarruf etmeyi bırakmayı, namazın mı sana emrediyor? Şüp-
hesiz ki sen, yumuşak huylu ve olgun/aklı başında bir adamsın.’ ” 35 36
Müşrikler Şuayb’ın (as) yanındaki müminlerdeki değişimi namaza bağ-
420
NAMAZIN AHKÂMI, ÖNEMİ VE HÜKMÜ BABI
lamıştır. Zira onlar, namaz kılmadan önce kendi hâlinde yaşayan, uysal,
ortalama bir vatandaş statüsündelerdi. Ancak risaletle beraber namaz kıl-
maya başladılar ve o günden sonra değiştiler. O günden önce salih insan-
lardı. O günden sonra muslih oldular. Namaz onları, onlar da toplumu
ıslaha koyuldular. Şirk sistemine ve onun cahiliye anlayışına karşı çıktılar.
Uyardılar, müjdelediler, Allah’a (cc) davet ettiler…Onlardaki bu değişimi
dikkatle izleyen müşrikler, bu değişimi tek bir şeye bağladılar: Namaz!
E. Namaz Güç Kaynağıdır
Kur’ân’da iki ayrı ayette Allah (cc) şöyle buyurur:
“Sabır ve namazla (Allah’tan) yardım dileyin. Şüphesiz ki o (namaz ve sabır-
la yardım dilemek), huşu ehli dışındakilere büyük/ağır gelen bir yüktür.” 37
“Ey iman edenler! Sabır ve namazla (Allah’tan) yardım dileyin. Şüphesiz ki
Allah, sabredenlerle beraberdir.” 38
Her iki ayetin bağlamı da gerçekten ilginçtir. Birinci ayetin bağlamı; in-
sanlara iyiliği emredenlerin, söylemleriyle eylemlerinin uyumlu olmasıdır:
“Kitab’ı okuduğunuz hâlde insanlara iyiliği emredip kendinizi unutuyor mu-
sunuz? Akletmez misiniz? Sabır ve namazla (Allah’tan) yardım dileyin.
Şüphesiz ki o (namaz ve sabırla yardım dilemek), huşu ehli dışındakilere bü-
yük/ağır gelen bir yüktür. O (huşu ehli) ki; Rableriyle karşılaşacaklarını ve
O’na döneceklerini kesin bir bilgiyle bilirler.” 39
İkinci ayetin bağlamı; Allah’ın (cc) emirlerine uyarken batıl ehlinin şüp-
helerine direnebilmek, bela ve musibetler karşısında sarsılmadan sabırla
durabilmektir:
“Nereden çıkmış olursan ol yüzünü Mescid-i Haram’a çevir. Siz de nerede
olursanız olun yüzünüzü Mescid-i Haram yönüne çevirin. (Böyle yapın ki)
zulmedenler dışında insanların sizin aleyhinize kullanacakları bir delilleri ol-
masın. Onlardan korkmayın. Yalnızca benden korkun ki size olan nimetimi
tamama erdireyim. (Böylece) hidayete eresiniz. Size içinizden bir Resûl gön-
37. 2/Bakara, 45
38. 2/Bakara, 153
39. 2/Bakara, 44-46
421
NAMAZ KİTABI
derdik. Size ayetlerimizi okuyor, sizi arındırıyor, size Kitab’ı, hikmeti ve bil-
mediklerinizi öğretiyor. (Bu nimetlerime karşılık yalnızca) beni anın ki ben
de sizi anayım. Ve bana şükredin, nankörlük etmeyin. Ey iman edenler! Sabır
ve namazla (Allah’tan) yardım dileyin. Şüphesiz ki Allah, sabredenlerle
beraberdir. Allah yolunda öldürülenlere ‘ölüler’ demeyin. (Hayır, öyle değil!)
Bilakis, (Rableri katında) dirilerdir. Fakat siz farkında değilsiniz. Andolsun ki
sizleri biraz korku, biraz açlık, mallardan, canlardan ve meyvelerden eksiltmekle
imtihan edeceğiz. Sabredenleri müjdele! Onlar ki başlarına bir musibet geldi-
ğinde: ‘Şüphesiz ki biz Allah’a aitiz/Allah’tan geldik ve hiç şüphesiz yine O’na
döneceğiz.’ derler. Bunlar, Rablerinden üzerlerine bir övgü/destek ve rahmet
olanlardır. Ve yine bunlar hidayete erenlerin ta kendileridir.” 40
Gerçekten de öyledir! İnsanın en çok yardıma ihtiyaç duyduğu alan;
İslam düşmanlarından gelen eziyetler ve kaderî imtihanlar karşısında is-
tikametini koruyabilmesidir. Çünkü başkalarına hayrı/birri hatırlatmak
kolay, yapmaksa zordur. İmtihanın imtihan olduğunu bilmek kolay, o im-
tihanda yalpalamadan, bozmadan, ahdine bağlı olarak sabretmek zordur.
İslam düşmanlarını teşhis etmek kolay, onların ölçüsüz ve ahlaksız saldı-
rıları karşısında İslam kimliğini koruyabilmek zordur.
İşte, tüm bu zorluklar karşısında Allah (cc), kuluna yol göstermiştir. İm-
tihan bir kasırga gibi her şeyi önüne katıp sürdüğünde, sığınacak bir li-
man, yaraların sarılacağı bir tiryak, bir anne kucağı öğretmiştir: Sabır ve
namazla Allah’tan (cc) yardım istemek.
Buradan anlıyoruz ki; sabırla namaz arasında kopmaz bir bağ vardır.
Âdeta sabırsız namaz, namazsız sabır yoktur diyebileceğimiz bir bağ…
Allah (cc) en doğrusunu bilir; bu bağ namazın sabra kaynaklık etmesi;
denizleri besleyen ırmaklar gibi sabrı beslemesidir… Yani namazın sab-
ra kaynaklık etmesi, onu rafine edip kaliteli bir hâle getirmesi (sabr-ı ce-
mil), onu dal budak salan bir ağaç gibi büyütmesidir.
Namaz ve sabır arasındaki bu bağ nedeniyle olsa gerek, Rahman’ın kul-
422
NAMAZIN AHKÂMI, ÖNEMİ VE HÜKMÜ BABI
423
NAMAZ KİTABI
424
NAMAZIN AHKÂMI, ÖNEMİ VE HÜKMÜ BABI
425
NAMAZ KİTABI
426
NAMAZIN AHKÂMI, ÖNEMİ VE HÜKMÜ BABI
lerin sahibi, ismi yüce, güçlü ve kendinden başka ilah olmayan bir Rab-
bin huzurunda olduğunu hissetmelidir. Eksiksiz olan Rabbe eksiksiz bir
ibadet sunmaya gayret etmeli, insani olarak yapabileceklerini ortaya koy-
malıdır. Beden de dile uyumlu davranmalı, kimin huzurunda olduğunu
bilerek duruşuna çeki düzen vermelidir. “Senden başka ilah yok.” derken,
arkadaş ortamında yapmaktan hayâ ettiği davranışlar sergilememelidir.
Dil “Veccehtu…” diyorsa; yüzüyle, yani tüm benliğiyle Allah’a (cc) yöneldi-
ğini söylüyordur. Dil böyle söylerken gözler namaz kılınan mekânı tara-
mamalı, kalp hayal âleminde gezinmemelidir. Şunu unutmamalıdır: Biz
insanız ve ne yaparsak yapalım eksiklerimiz olacaktır. Kulluğumuz da bu
genel kaideden istisna değildir. Bizi değerli kılan şey iyi yapma çabası,
yani ihsan üzere kulluk uğraşıdır. Yüce Allah kalplerimizde samimiyet,
O’nu (cc) razı etme gayreti ve buna uygun çaba gördüğünde elimizden tu-
tacak, azımızı çoğaltacak, Eş-Şekûr ismiyle amellerimizin karşılığını be-
reketlendirecektir.
F. İstiaze ve Namaza Etkisi
Namazda ve namaz dışında Kur’ân okumaya istiazeyle başlamak, önemli
bir kulluk kaidesine işaret eder. Şöyle ki; insî ve cinnî şeytanlar Kur’ân’ın
lafzını tahrif edemezler. Zira o, Yüce Allah’ın koruması altındadır. Ancak
Kur’ân okuyan kimsenin kalp ve zihin dünyasına vesveseyle etki edip,
Kur’ân ile sıhhatli bir ilişki kurmasına engel olabilirler.
Örneğin, okuma esnasında zihni türlü düşüncelerle meşgul edip, ayetler
üzerinde hakkıyla düşünüp öğüt almamıza engel olurlar. Böylece Kur’ân,
boğazdan kalbe inmez. Ki bu; Kur’ân’ın bizzat kendi dilinden yerilmiş
bir sıfattır:
“Onlar Kur’ân’ın (derin anlamlarını anlayacak şekilde dikkatli) düşünmüyor-
lar mı? Şayet Allah’tan (değil de) bir başka yerden gelmiş olsaydı onda çok
fazla çelişki/zıtlık bulurlardı.” 46
“Onlar, Kur’ân’ı derinlemesine düşünmezler mi? Yoksa, kalpleri üzerinde ki-
litler mi var?” 47
46. 4/Nîsa, 82
47. 47/Muhammed, 24
427
NAMAZ KİTABI
428
NAMAZIN AHKÂMI, ÖNEMİ VE HÜKMÜ BABI
50. 38/Sa'd, 35
51. Buhari, 461; Müslim, 541
52. Buhari, 751
429
NAMAZ KİTABI
430
NAMAZIN AHKÂMI, ÖNEMİ VE HÜKMÜ BABI
54. Ayrıca bk. Tevhid Dersleri Sitesi, Fâtiha Suresi Tefsiri, Erişim Tarihi: Mart 9, 2021, https://
tevhiddersleri.org/kategori/tefsir/fatiha-suresi-tefsiri
55. Müslim, 772
431
NAMAZ KİTABI
ِ َ َ َخشَ َع ل ََك َس ْم ِعي َوب، َوب َِك آ َم ْن ُت، َول ََك أَ ْسلَ ْم ُت،اللَّ ُه َّم ل ََك َركَ ْع ُت
صي َو ِعظَا ِمي
َو ُم ِّخي َو َع َصبِي
“Allah’ım sadece senin önünde eğildim, irademi sana teslim ettim ve sana
iman ettim. Kulağım, gözüm, kemiklerim, zihnim ve sinirlerim sana olan sev-
gi ve korkuyla saygı hâlindedir.” 57
Bu dua; rükûnun öylesine, şuursuz bir rükû olmadığını, Allah’a imanın,
teslimiyetin ve tevekkülün eşlik ettiği bir rükû olduğunu ifade eder. Bir
bütün olarak Allah’ın (cc) karşısında eğildiği gibi; kulağın, gözün, kanın,
56. bk. El-Mufredât, s. 364, r-k-a maddesi
57. Nesai, 1050
432
NAMAZIN AHKÂMI, ÖNEMİ VE HÜKMÜ BABI
433
NAMAZ KİTABI
434
NAMAZIN AHKÂMI, ÖNEMİ VE HÜKMÜ BABI
61. 96/Alak, 19
62. Müslim, 482
َ أَن َْت كَمَ أَث ْ َنيْ َت َع
63. ل ِ لَ أُ ْح، َوأَ ُعو ُذ ب َِك ِم ْن َك، َو ُبِ َعافَاتِ َك ِم ْن ُعقُوبَ ِت َك،للَّ ُه َّم أَ ُعو ُذ ِبرِضَ َاك ِم ْن َسخ َِط َك
،ص ث َ َنا ًء َعلَيْ َك
نَف ِْس َك
'Allah'ım, senin gazabından senin rızana, cezalarından bağışlamalarına sığınıyorum. Sana (kusur
işlemekten de) yine sana sığınıyorum. Sana karşı yapacağım övgüyü bitiremem. Sen kendini na-
sıl översen öylesindir).' " (Müslim, 486)
64. 48/Fetih, 29
435
NAMAZ KİTABI
Abdullah ibni Busr’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle
buyurmuştur:
“Kıyamet Günü’nde ümmetimin secde organları abdest almalarından dolayı
bembeyaz ve pırıl pırıldır.” 65
Elbette bu, alınlara nakşedilen şekilsel/zahirî bir iz değildir. Kalplerde
oluşan secde izinin yüze nur, huzur, başkalarına güven, sekinet…olarak
yansımasıdır. Bu öyle şerefli bir izdir ki cehennem ateşi dahi ona doku-
namayacak, orayı yakmayacaktır:
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Cehennem ateşi Âdemoğlunun secde organları dışında kalan her yerini yer.
Çünkü Allah, cehennem ateşine secde organlarını yakmayı yasakladı.” 66
Secde hâlinde derecesinin arttığını ve günahlarının döküldüğünü his-
setmelidir:
Ma’dan ibni Ebi Talha’dan şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah’ın (sav) mevlası Sevbân ile karşılaştım ve kendisine, ‘Bana öyle bir
amel bildir ki ben onu işleyeyim de onun sayesinde Allah beni cennete koy-
sun.’ dedim. -Diğer bir rivayette, ‘A llah’a en sevimli gelen ameli bana bildir.’
dedim.- Bunun üzerine kendisi sustu. Sonra tekrar kendisine bunu sordum,
yine sustu. Sonra üçüncü defa sordum.
Şöyle dedi: ‘Bunu Resûlullah’a (sav) sormuştum. O da, ‘A llah’a çokça secde et-
meye bak. Çünkü sen, Allah’a secde ettiğinde bu secde sayesinde Allah, seni
bir derece yükseltir, bir hatanı siler.’ buyurdu.
Ma’dan ibni Ebi Talha, ‘Bundan sonra Ebu Derda ile karşılaştım, kendisine
bu konuyu sordum. O da bana Sevbân’ın dediği şeyi söyledi.’ demiştir.” 67
Dış dünyanın kıymet bilmez, vefasız, gaddar insanlarının ruhta açtığı
yaraları; secdeyle onarmalı, tüm kalp kırıklıklarını İlahi rahmetin sağa-
nak olup yağdığı secdede cebretmelidir. Zira insanlar bir ömür yapılan
65. Tirmizi, 607
66. İbni Mace, 4326
67. Müslim, 488
436
NAMAZIN AHKÂMI, ÖNEMİ VE HÜKMÜ BABI
iyiliği görmez, görse hakkıyla takdir etmez, birini takdir etse yüz yerde
kalp kırar… Yüce Allah ise alnı yere değen kulun perçeminden tutar ve
derece derece onu yükseltir. Secde, “refiu’d deracat/dereceleri yükselten” 68
sıfatının tecelli ettiği yerdir.
Secde hâlinde derecelerin yükseldiğini hissetmek gerçekten önemlidir.
Zira yaşadığımız dünya, insan onurunu hiçe sayan gaddar bir dünyadır.
İnsanın yaratılıştan getirdiği onuru/izzeti/kerameti yok sayan, bir ânlık
gülme için insan onurunu ayaklar altına alan, güçlünün güçsüzü ezdiği…
ahlaksız bir dünyadır. Oysa insanın “insan” gibi davranabilmesi için insan
muamelesi görmesi lazımdır. Aksi hâlde sürekli aşağılanan, yok sayılan,
ruhu örselenen insan, değersiz davranışlarda bulunacaktır. Dış dünyayı
ıslah etmek zor ve bazen imkânsız olsa da, kırılan kalplerimizi ve örsele-
nen ruhlarımızı secdeyle ıslah edebiliriz. İnsanların aşağıladığı kişilikleri,
secdede yücelen ruhun şifasıyla iyileştirebiliriz.
L. Son Oturuş ve Kulluğa Etkisi
Son oturuş, Yüce Allah’ı övme, müminlere selam, Nebi’ye ve âline salât,
dua ve selamdan oluşur. Bunların her birinin namaz üzerinde sayısız et-
kisi vardır.
Teşehhüdde oturan kul, Rabbinin huzurunda oturduğunu hissederek te-
şehhüd için oturmalıdır. “Tahiyyat/tüm selamlamalar, tayyibat/tüm güzel ve
temiz sözler, salâvat/tüm dualar Allah’adır.” diyerek teşehhüde başlamaktadır.
Tüm bu sözler övgüdür ve namazına Allah’ı yüceltip O’na hamdederek
başladığı gibi yine O’nu (cc) yüceltip överek son verdiğini fark etmelidir.
Oturuşunda kalbini, düşüncelerini, hareketlerini gözden geçirmelidir. Di-
liyle tüm övgüleri Allah’a nispet ederken, kalbi ve bedeniyle sıradan bir
varlığın huzurundaymış gibi davranmamalıdır. Sonra durup düşünmelidir:
Neden Allah’ı (cc) övmekte, neden O’nu tazim etmektedir? O’nun azame-
tini, bize olan merhametini, sayısız nimetlerini ve en önemlisi o saatte, o
mekânda, ilahi huzura kabul edildiğini hatırlamalıdır. İnanarak, yakinen,
bilinçle Rabbini övmelidir. Kalp inandığında ve dil bu inanca uyarak Al-
lah’ı övdüğünde; bu, kalplerin şifası olan bir ameldir. Çünkü kalpler, bir
68. bk. 40/Mü'min, 15
437
NAMAZ KİTABI
438
NAMAZIN AHKÂMI, ÖNEMİ VE HÜKMÜ BABI
439
NAMAZ KİTABI
74. Mekâyîsu’l Luğa, 2/182, h-ş-a’ maddesi; El-Mufredât, s. 283, h-ş-a’ maddesi
75. El-Mufredât, s. 283, h-ş-a’ maddesi
76. 23/Mü’minûn, 1-2
77. Tefsîru’l Kur’âni’l Azîm, İbni Kesîr, 5/402, Mü’minûn Suresi, 2. ayetin tefsiri
78. Es-Sunenu’l Kubrâ, 3522
440
NAMAZIN AHKÂMI, ÖNEMİ VE HÜKMÜ BABI
Abdullah ibni Mesud (ra) huşu için şöyle derdi, “Namazda sükun içinde
durunuz!” 79
Namazda huşu; öncelikle kalbin sükûnete ermesi, namaz dışındaki şey-
lerle bağını koparmasıdır. Bu, Yüce Allah’ın huzurunda olduğunu bilip
O’na yönelmek, O’nun rahmetini umup azabından sakınarak mümkün
olur. Zira kalp her ân farklı düşünceler içinde olur. Çokça hâl değiştirdiği
için ona (dönen/çevrilen anlamında) kalp denmiştir. Kişi kalbini namaz
ve namazdan umulan hayırlarla meşgul etmezse, kalp farklı düşünceler
arasında gezintiye çıkacak, huşusunu bozacaktır.
Namaz da huşu; ikinci olarak bedenin sükûnete ermesi, Allah’ın (cc) hu-
zurunda olmanın edebine uygun davranmasıdır. Kişinin gözünü, sesini
ve uzuvlarını kontrol etmesi; Rabbinin huzurunda kemâl-i edeple kı-
yamda durmasıdır. Rabbimizin de vurguladığı gibi insan çok nankördür!
Bir yöneticinin, bir rütbelinin, kendinden daha güçlü birinin karşısında
el pençe divan durur. Rabbinin huzuruna vardığında eli ayrı gözü ayrı
oynar. Saçını, sakalını, kulağını… karıştırır. Sıradan arkadaş ortamında
ayıp karşılanacak sesli esneme, geğirme vb. edebe muğayir davranışları
rahatlıkla sergiler…
Ali’nin (ra) dediği gibi huşunun mahali kalptir. Kalp huşuyla Rabbine yö-
nelirse, organlar da sükûnet içinde huzurda duracaktır.
1. Huşuyu Korumak!
Allah Resûlü (sav) huşunun korunması için özel çaba gösterir; kalbi sükû-
nete erdirmek için namaz öncesinden başlayarak, namaz içine kadar bir
dizi önlem alırdı. Örneğin namaza gelecek insanın acele etmemesini,
sükûnet ve vakar içinde gelmesini isterdi.
“Namaz için kamet getirildiğinde koşarak gelmeyiniz. Namaza üzerinizde
sükûneti bulundurarak geliniz. Neye yetişirseniz onu kılınız. Kaçırdığınızı
namazın sonunda tamamlayınız. Şüphesiz ki biriniz namaza doğru yöneldi-
ğinde namazda sayılır.” 80
441
NAMAZ KİTABI
442
NAMAZIN AHKÂMI, ÖNEMİ VE HÜKMÜ BABI
Ona (sav) namazda sağa sola bakma sorulduğunda şöyle cevap vermiştir:
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah’a namazda iken başı sağa sola çevirmenin hükmünü sordum.
Bana şu cevabı verdi: ‘Bu şeytanın, kulun namazından bir kısmını kapıp aşır-
masıdır.’ ” 85
Zaman zaman namazına dikkat etmeyen sahabeyi uyarır, huzurda daha
dikkatli olmaları için nasihat ederdi.
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Benim sadece şu önümdeki kıblemi gördüğümü mü zannediyorsunuz? Al-
lah’a yemin olsun ki sizin ne rükunuz ne de secdeniz bana kapalı değildir. Şüp-
hesiz ben sizi arkamdan da görürüm.” 86
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Bir gün Resûlullah (sav), bize namaz kıldırdı. Namazı bitirdiğinde geriye dön-
dü ve ‘Ey Falan! Namazı düzgün kılsana! Namaz kılan bir kimse, nasıl namaz
kıldığına hiç bakmaz mı? Bilin ki, namaz kılan kendisi için kılar. Allah’a yemin
olsun ki, ben önümü gördüğüm gibi arkamı da öyle görmekteyim!’ buyurdu.’ ” 87
2. Huşu ve Gaflet!
Kur’ân’da huşuyu karşılayan kavram müşrik/münafık namazı olan sehv/
gaflet içinde kılınan namazdır.
“Veyl olsun o namaz kılanlara! Onlar ki namazlarında gaflet içindedirler. On-
lar, riyakâr kimselerdir. Ve onlar, insanların gündelik yardımlaşmalarına dahi
engel olurlar.” 88
Sehv gafletten kaynaklanan hatadır. 89 Kişinin kalbinin huşudan yoksun
olması, şuursuzluk hâlidir. Kalbin namaz dışında düşüncelerle meşgul
85. Buhari, 751
86. Buhari, 418; Müslim, 424
87. Müslim, 423
88. 107/Maûn, 4-7
89. El-Mufredât, s. 431, s-h-v maddesi
443
NAMAZ KİTABI
444
NAMAZIN AHKÂMI, ÖNEMİ VE HÜKMÜ BABI
92. 38/Sâd, 35
93. Buhari, 461; Müslim, 541
94. Buhari, 751
95. 19/Meryem, 59
445
NAMAZ KİTABI
446
NAMAZIN AHKÂMI, ÖNEMİ VE HÜKMÜ BABI
447
NAMAZ KİTABI
448
NAMAZIN AHKÂMI, ÖNEMİ VE HÜKMÜ BABI
V. Namazın Terki
A. İslam’da Namazsız Bir Hayat Yoktur!
Namazın İslam’daki yeri/önemi nedeniyle namazsız bir din düşünüle-
mez. Bundan olsa gerek seferde veya ikamet hâlinde, hastayken veya sıh-
hatliyken, savaşta ve barışta namaz emredilmiştir. Bireysel ve toplumsal
şartlar ne boyutta değişirse değişsin, namaz Müslimce bir hayatın mer-
kezinde yerini ve önemini korumuştur.
Savaşta insanlar can derdindeyken bile namazın kılınması, dahası cema-
atle kılınması emredilmiştir.
“(Savaş ve korku durumunda) onların içinde olur ve onlara namaz kıldırır-
san (şöyle yap): Onlardan bir topluluk seninle beraber (namaza) dursun ve
silahlarını yanlarına alsınlar. (Namaz kılanlar) secdeye vardığında, (namaz
kılmayanlar) arkanızda (sizi korumak için) dursunlar. (Birinci grup namazı
bitirince kalksın) Namaz kılmayan bir topluluk gelsin ve seninle beraber na-
maz kılsınlar. Tedbirlerini ve silahlarını alsınlar. Kâfirler size bir defada/ânsı-
zın hücum edebilmek için silahlarınızdan ve eşyalarınızdan habersiz olmanızı
isterler. Yağmurdan dolayı eziyet görüyorsanız ya da hastaysanız silahlarınızı
bırakmanızda size bir günah yoktur. Tedbirlerinizi alınız! Şüphesiz ki Allah,
kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.” 105
Hastalık hâlinde olan bir Müslim namazdan muaf tutulmamış, namazı
kazaya bırakmasına müsaade edilmemiştir. Gücü nispetinde namazı vakti
içinde eda etmesi emredilmiştir.
İmran ibni Husayn’dan şöyle rivayet edilmiştir:
“Basur (hemeroid) olmuştum. Peygamber’e (sav) namazı nasıl kılacağımı sor-
duğumda bana şöyle cevap vermişti: ‘Ayakta kıl. Ayakta kılamayacak kadar
kötü durumdaysan oturarak kıl. Oturmaya da gücün yetmiyorsa yanın üzeri-
ne uzanarak kıl.’ ” 106
İslam, yolculuğu bir çeşit eziyet kabul etmiş ve yolculuğa özel hükümler
449
NAMAZ KİTABI
450
NAMAZIN AHKÂMI, ÖNEMİ VE HÜKMÜ BABI
451
NAMAZ KİTABI
119. Müslim, 82
120. Tirmizi, 2621
121. Ahmed, 6576
122. Müslim, 1855
452
NAMAZIN AHKÂMI, ÖNEMİ VE HÜKMÜ BABI
Allah Resûlü’nün (sav) yanında yetişen sahabe de, namazın terkini dinsiz-
lik ve imansızlık kabul etmiştir.
Tabiinden, Abdullah ibni Şakik El-Ukaylî (rh) şöyle diyor:
“Muhammed’in ashabı namazdan başka amellerden hiçbirinin terk edilme-
sini küfür saymazlardı ancak namazın terk edilmesini küfür sayarlardı.” 123
Ömer (ra), “Namazı terk edenin dinden hiçbir nasibi yoktur.” 124
Abdullah ibni Mesud (ra), “Namazı olmayanın dini yoktur.” 125
Ebu Derda (ra), “Namazı olmayanın imanı yoktur.” 126
Sonuç
Kur’ân, sünnet ve sahabe sözleri; namazın terkinin küfür olduğunu ve
namazsız bir dinin olmayacağını nas kılmıştır. 127
453
NAMAZ KİTABI
“Benim ümmetimden her kim şirk koşmadan ölürse, mutlaka cennete girer.” (Buhari, 1237; Müs-
lim, 94)
“Kim Allah’tan başka (ibadeti hak eden) ilah olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Resûlü ol-
duğuna kalbinden sıdk/doğrulukla şahitlik ederse, Allah ateşi ona haram kılar.” (Buhari, 128;
Müslim, 32)
“Kim kalbinden yakinen inanarak Allah’tan başka (ibadeti hak eden) ilah olmadığına şahitlik
ederse, onu cennetle müjdeler.” (Müslim, 31)
Görüldüğü gibi her “Lailaheillallah” diyen değil, belli şartları gözeterek “Lailaheillallah” diyenler
cennete girecektir. Namaz ve zekât da Kelime-i Tevhid’in haklarındandır.
“Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in (sav), Allah’ın Resûlü olduğuna şahitlik edince-
ye, namaz kılıncaya ve zekât verinceye kadar insanlarla savaşmakla emrolundum. Şayet bunu ya-
parlarsa İslam’ın hakkı hariç kanlarını ve mallarını benden korumuş olurlar. Hesaplarını görmek
ise Allah’a aittir.” (Buhari, 25; Müslim, 22)
• Namazsız bir Lailaheillallah Allah Resûlü’nün yanında geçerlidir.
Hureys ibni Kabisa’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir: “Medine’ye geldiğimde şöyle dua etmiştim,
‘Allah’ım oturup sohbet edebileceğim bir arkadaş nasip et.’ Ebu Hureyre’nin yanına sokulup,
‘Allah’tan hayırlı, sohbet edebileceğim bir kimse nasip etmesini dilemiştim. Şimdi sen Resûlul-
lah’tan (sav) işittiğin bir hadisi bana aktar ki Allah onunla beni faydalandırsın.’ dedim. Bunun üze-
rine Ebu Hureyre şöyle dedi: ‘Resûlullah’tan (sav) işitmiştim şöyle buyurmuştu, ‘Kıyamet Günü’nde
kulun işlediği amellerinden ilk olarak hesap vereceği şey namazdır, namazı tam ve düzgün olursa
başarır ve kurtulur. Namazı bozuk olursa tamamen zarardadır. Eğer hesabı görülen kimsenin farz
namazlarında eksiği varsa Allah şöyle diyecek: ‘Kulumun nafile namazlarına bakın ve farzdan ek-
siğini nafilelerle tamamlayın.’ Böylece diğer amellerin hesabı da bu şekilde görülür.’ ’ ” (Tirmizi,
413)
Derler ki: Şayet namazın terki küfür olsa, Allah (cc) farzları olmayana azap ederdi. Oysa Allah (cc)
nafilelerle eksiğini gidermiştir.
• Bu yerinde bir istidlal değildir. Çünkü farz namazı terk edip nafile kılan biri tahayyül edileme-
yeceğinden burada anlatılmak istenen şey farklıdır.
• Farzlardan bir şey eksik olursa lafzı açıkça farzları kıldığını, ancak tam hakkını veremediği için
eksik bıraktığını gösterir. Namazı hızlı kılar, gözüyle sağa sola bakıp namazdan çalar, tilavetin
hakkını vermez…Böylece namazı eda eder, ama tam anlamıyla hakkını vermemiş olur. Ki, Allah
Resûlü’nün (sav) birçok hadisi bunu destekler:
Hadisin Ebu Davud’da olan bir benzerinde: “Kulumun namazına bakın eksik mi bırakmış tamam-
lamış mı?” (Ebu Davud, 864-865) şeklindedir.
Eksiklik ve tamamlık bir şeyi terk edene değil, onu hakkıyla kâmilen yapmamak için kullanılır. Ki,
bazı rivayetlerde açıkça “ikmal” lafzı kullanılmıştır. (Ebu Davud, 866)
Namazın terkini küfür görmeyenler, bunlar gibi başka deliller de zikretmişlerdir. Ancak yukarıda
konuya dair en güçlü delillerini zikrettim. Konu hakkında açık bir delilleri olmadığından, bazı
delilleri zorlama bir yorumla görüşlerine dayanak kılmışlardır. Oysa namazın terkinin küfür oldu-
ğu tevile yer bırakmayacak açıklıktadır. Bu apaçık delilleri bırakıp, yukarıda mezkûr delillere ve
benzerlerine yapışmak isabetli olmasa gerektir.
Bu bölüme mezhep imamlarının namazın terkine dair görüşlerini inceleyen bir çalışmayı almak
istiyorum. Şeyh Ebu Abdullah Adil b. Al-i Hamdan der ki;
“Üç İmamın, Namazı Tembelliğinden ve Gevşekliğinden Terk Eden Kimseyi Tekfir Etmedikleri
İddiasının Bâtıllığı Hakkında
Müteahhirinin birçoğu namazı tembelliğinden ve gevşekliği nedeniyle terk eden kimsenin kâfir
olmayacağı görüşünü, ilim ehlinin cumhuruna nispet etmektedir. Onlar cumhur ile Ebu Hani-
454
NAMAZIN AHKÂMI, ÖNEMİ VE HÜKMÜ BABI
fe’yi, Malik’i, Şafii’yi ve bir rivayete göre Ahmed’i (rh) kastederler. Peki, bu görüş onlardan sabit mi-
dir? İlim ehlinin cumhurunun bu önemli meselede sahabenin icmasına muhalefet ettiği doğru
mudur? Bu önemli mesele ki sahabenin onun hakkındaki icması sahih olarak rivayet edilmiştir.
Birçok kimse de bu icmayı onlardan Mürcienin hilâfına hiçbir itirazda bulunmadan aktarmıştır.
Bu bölümde bu mesele üzerinde durulacaktır.
Rey Ehlinin İmamı Ebu Hanife En-Numan İbni Es-Sabit
Ebu Hanife En-Numan ibni Es-Sabit (rh), rey ehlinin imamıdır. Ayrıca ‘İman söz ve itikaddır.’ di-
yen ve amelleri imanın müsemmasının dışına çıkaran Mürcienin imamlarındandır. Namazı ve
İslam’ın onun haricindeki amelî temellerinden herhangi birini terk eden kimseyi tekfir etmediği
ondan sabittir. Kendilerinin muteber kaynaklarında da açıklandığı üzere bu, Mürcienin tama-
mının görüşüdür. Dolayısıyla bu meselede onların sözü delil getirilemez. Çünkü onlar imanın
aslı hususunda Ehl-i Sünnet’e muhaliflerdir. Onların nezdinde kamil imana sahip mümin diliyle
(şehadeteyni) söyleyen ve kalbiyle (buna) inanan kimsedir. Uzuvların amelleri dâhil değildir.
İbni Abdilberr, Et-Temhîd kitabında (9/238) şöyle demiştir: ‘Fıkıh ve hadis ehli imanın söz ve amel
olduğu amelin de niyetsiz olmayacağı hususunda görüş birliği etmiştir… Şu kadar var ki Ebu Ha-
nife ve ashabından farklı bir görüş aktarmıştır.. Onlar taatlerin iman olarak isimlendirilemeyeceği
görüşünü tercih etmişlerdir.’
Dolayısıyla imanın aslı hususundaki muhalefetinden dolayı onun sözünde bir hüccet yoktur ve
ona itibar edilmez.
Hicret Yurdunun İmamı Malik İbni Enes
Müteahhirinden birçok kimse namazı tembelliğinden ve gevşekliğinden dolayı terk eden kim-
seyi tekfir etmeme görüşünü İmam Malik’e (rh) nispet etmektedir. Fakat yaptığım araştırmalar
sonucunda bu sözün bir dayanağını bulamadım. Aksine bu söze muhalif, sahabenin icmasına
muvafık şeyler buldum. Zaten İmam Malik’e yaraşan budur. Çünkü onun sünnete uyma ve selefe
tabi olma hususunda ne kadar hassas olduğu bilinmektedir.
O ‘Muvatta’sında Raşid Halife Ömer ibni Hattab’ın, ‘Namazı terk edenin İslam’da nasibi yoktur.’
sözünü rivayet etmiştir. Şu hâlde o, Ömer’in (ra) sözünü bırakıp İbrahim En-Nehai’nin (ra) sözünü
alan kimseye karşı çıktığı hâlde nasıl Ömer’e muhalefet ediyor olabilir? Onun bu konudaki sözü
daha önce geçmişti.
Bu konuda ondan gelen rivayetler arasında şunlar da vardır:
1. Malikiler’in nezdinde muteber bir imam olan, Malik’in sözlerini toplamak için büyük gayret
gösteren, onun sözlerini toplayarak, ‘Küçük Malik’ lakabını alan İbni Ebi Zeyd El-Kayravani (rh)
büyük kitabı ‘En-Nevâdiru ve’z Ziyâdâtu Alâ Mâ Fi’l Müdevveneti Min Ğayrihâ Mine’l Ümmehât’ta
İmam Malik’ten namazı terk eden kimseyi tekfir ettiğini rivayet etmiştir. Örneğin:
a. O (1/150) şöyle demiştir: ‘Ayrıca ‘El-Utbiyye’de geçtiğine göre İbni’l Kasım Malik’ten naklen şöy-
le demiştir: ‘Namazı terk eden kimseye ‘Namaz kıl.’ denir. Kılarsa ne âlâ, aksi takdirde öldürülür.
Yine ‘Ben namaz kılmayacağım.’ diyen kimse tevbeye davet edilir. Namaz kılarsa ne âlâ, aksi tak-
dirde öldürülür. ‘Ben abdest almayacağım.’ diyen kimsenin hükmü de aynıdır.’ ‘
Bunu ileride gelen bir nakil izah etmektedir:
b. El-Kayravani (14/537) şöyle demiştir: ‘İbni Habib dedi ki: Namazı terk eden kimseye gelince
imam ona namaz kılmasını emrettikten sonra, ‘Ben namaz kılmam.’ derse imam onu öldürmeli-
dir. Onu vaktin sonuna kadar bırakmamalıdır. Hemen o vakitte öldürülmelidir. Çünkü o, namazı
terk etmesi sebebiyle kâfirdir. Onu ister inkâr ederek ister kusurundan ister zayi ederek ister tem-
belliğinden dolayı terk etsin, fark etmez. Çünkü Nebi (sav), ‘Kul ile küfür arasında ancak namazın
terki vardır.’ buyurmuştur. Namazın kardeşleri de böyledir.
İmamın huzuruna çıkarıldıktan sonra, ‘Tamam, namaz kılacağım.’ diyen kimseye gelince imam
onu bırakır. Namazı yine terk eder, imamın huzuruna çıkarılır, imam ona namaz kılmasını emre-
455
NAMAZ KİTABI
der; o yine dönüp ‘Tamam, namaz kılacağım.’ derse imam onu cezalandırmalıdır. Tevbe ettiği ve
namaza başladığı görülene kadar onu iyice dövmeli ve hapsetmelidir. Kişi imamın huzurunda
durdurulduğu esnada, ‘Ben namaz kılmayacağım.’ derse namazı ikrar ediyor olsa bile imam onu
öldürmelidir. Bu işi o namaz vaktinin bir ân sonrasına bile ertelememelidir. Bunu bulunduğu
vakitle namazın son vakti arasında yapmalıdır…
Bunların hepsini Mutarrif, İbnu’l Macişun, İbni Abdulhakem ve Asbağ söylemiştir. Ayrıca İbni’l
Kasım ve Mutarrif bunu Malik’ten mücmel olarak rivayet etmiştir.’
2. İbni Abdulberr ‘Et-Temhîd’de (4/231) şöyle demiştir: ‘Muhammed ibni Ali El-Beceli şöyle demiş-
tir: Bize Yunus ibni Abdula’lâ tahdis etti, dedi ki: İbni Vehb’i şöyle derken işittim: Malik dedi ki: ‘Al-
lah’a iman eden, resûlleri tasdik eden; fakat namaza durmaktan geri duran kimse öldürülür.’ Ebu
Sevr ve Şafii’nin ashabının tamamı da böyle söylemiştir. Bu aynı zamanda Mekhıl’ün, Hammad
ibni Zeyd’in ve Veki’in görüşüdür.’
3. Hasen ibni Sevab’dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: ‘Ebu Abdullah’a (yani İmam Ahmed’e),
‘Ben namazın üzerime farz ve vacip olduğunu ikrar eden bir müminim, ama namaz kılmayaca-
ğım.’ diyen kimse hakkında soruldu.
Dedi ki: ‘Üç gün boyunca tevbeye davet edilir. Namaz kılarsa ne âlâ, aksi takdirde öldürülür.’
Dedi ki: ‘Benim delil aldığım Ömer (ra) hadisinde mürted üç gün hapsedilmektedir.’
‘O bir namazı terk etmiş midir?’ diye sordum.
‘Mürted hepsinden daha ileridedir.’ dedi. Yani Ömer (ra) hadisini delil getirdi.’
Görüldüğü üzere İmam Ahmed (rh) namazı terk eden kimsenin hükmü hususunda İmam Ma-
lik’ten (rh) rivayet edilen bu nakli reddetmiş, yalnızca tevbeye davetin süresi hususunda ona mu-
halefet etmiştir. Bu onun nezdinde bu naklin İmam Malik’ten sabit olduğunu gösterir.
Bu görüşün İmam Malik’e nispetinin sahih olduğunun ve onun namazı terk eden kimseyi tekfir
etmediği şeklindeki yaygın iddianın batıllığını destekleyen bir diğer husus da bazı âlimlerin na-
mazı terk edenin tekfiri görüşünü ona nispet etmiş olmalarıdır. Örneğin:
4. Et-Tahâvî, Muhtasaru ihtilâfi’l Ulemâ’da (4/393) şöyle demiştir: ‘Malik’in görüşlerini ezberleyen-
lerden bazıları demiştir ki: Malik’in görüşlerinden biri de şudur: Kim mazereti olmadığı hâlde
namazı kasıtlı olarak vakti çıkasıya kadar terk ederse mürteddir. Namaz kılmazsa öldürülür. Bu
aynı zamanda Şafii’nin de görüşüdür.’
Bu, ondan muteber bir nakildir. O buna İmam Malik’in ashabının ikinci tabakasından rivayet et-
mektedir. Bu rivayet kabul edilmeye kendisinden sonraki rivayetlerden daha layıktır.
5. El-Lalekai ‘İ’tikâdu Ehli’s Sunne’de (4/896) şöyle demiştir: ‘Namazın imandan olduğu hususun-
da Nebi’den (sav) rivayet edilenlerin siyakı: Bu ayrıca sahabeden; Ömer’den, Ali’den… rivayet edil-
miştir. Fakihlerden Malik, Evzai, Şafii, Şerik ibni Abdullah En-Nehai, Ahmed, İshak, Ebu Sevr ve
Ebu Ubeyd El-Kasım ibni Sellam da böyle söylemiştir.
Bunlarla namazı terk eden kimseyi tekfir etmeme görüşünün İmam Malik’e nispetinin batıl oldu-
ğu, ondan sabit olanın sahabenin icmasına uyduğu olduğu ortaya çıkmış olmaktadır.
İmam Muhammed İbni İdris Eş-Şafii
1. El-Muzeni (rh) (v. 264), ‘El-Muhtasar’da şöyle demiştir: ‘Şafii (rh) dedi ki: ‘Namazı mazereti olmadı-
ğı hâlde vakti çıkasıya kadar terk eden kimseye, ‘Onu senden başkası kılmayacak, namazını kılar-
san ne âlâ, aksi takdirde seni öldürürüz.’ denir. Tıpkı kâfir olduğu zaman kişiye, ‘İman edersen ne
âlâ, aksi takdirde seni öldürürüz.’ dediğimiz gibi… Bu kimsenin üç gün boyunca tevbeye davet
edileceği, bu üç gün içerisinde namaz kılmadığı takdirde öldüreceği de söylenmiştir. Bu güzeldir
inşallah.’ ‘
Yine El-Müzeni (rh) şöyle demiştir: ‘O (Şafii), mürted hakkında şöyle demiştir: ‘Tevbe etmezse üç
gün beklenmeden öldürülür. Çünkü Nebi (sav), ‘Dinini terk edenin boynunu vurun.’ buyurmuştur.’
Yine o, mazereti olmaksızın namazı terk edeni imanı terk eden konumuna yerleştirmiştir. Dolayı-
456
NAMAZIN AHKÂMI, ÖNEMİ VE HÜKMÜ BABI
sıyla onun sözüne göre namazı terk eden mürtedin hükmünü alır. Çünkü onun nezdinde namazı
terk eden mürted gibidir ve üç gün bekletilmez.’
El-Müzeni (rh), Şafii’nin (rh) ashabının büyüklerinden ve onu en iyi bilen kimselerdendir. Öyle ki
Şafii onun hakkında ‘El-Müzeni benim mezhebimin destekçisidir.’ demiştir. Onun ‘El-Muhtasar’
isimli kitabı da Şafii’nin görüşlerinin aktarıldığı ve mezhebinin asıllarının toplandığı en önemli
kitaplardandır.
2. Et-Tahâvî’nin, ‘Muhtasaru ihtilâfi’l Ulemâ’ kitabında (4/393) Şafii’nin namazı mazereti olmadığı
hâlde kasıtlı olarak vakti çıkasıya kadar terk eden kimsenin riddetine ve onun cezasının ölüm
olduğuna hükmettiğine dair sözü daha önce geçmişti. Nitekim bu, El-Müzeni’nin nakliyle de ör-
tüşmektedir. Et-Tahâvî’nin rey ehlinin mezhebine geçmeden önce dayısı El-Müzeni’nin öğrencisi
olduğu gözden kaçmamalıdır.
3. Aynı şekilde El-Lalekai’nin ‘İ’tikâdu Ehli’s Sunne’de (4/896) namazı terk eden kimseyi tekfir et-
menin, aralarında Şafii’nin de bulunduğu fakihlerin görüşü olduğuna dair sözü daha önce geç-
mişti.
4. İbni Kesir ‘Tefsiri’nde (5/215, Meryem Suresi 59. ayetin tefsiri) şöyle demiştir: ‘Burada namazı
zayi etmekle neyin kastedildiği hususunda ihtilaf etmişlerdir. Bazı kimseler, ‘Namazı zayi etmekle
kastedilen onu tamamen terk etmektir.’ demiştir. Bunu Muhammed ibni Ka’b El-Kurazi, İbni Zeyd
ibni Eslem ve Es-Suddî söylemiştir. İbni Cerir de bu görüşü tercih etmiştir. Seleften, haleften ve
imamlardan namazı terk edenin kâfir olduğu görüşünde olanlar bundan dolayı bu görüşü tercih
etmiştir. Nitekim İmam Ahmed’den meşhur olan da budur. Aynı zamanda bu, Şafii’den gelen bir
kavildir. Zira hadiste ‘Kul ile şirk arasında namazın terki vardır.’ buyrulmuştur.’
Bu görüşün İmam Şafii’ye nispetin sıhhatini destekleyen hususlardan biri de onun imanın (söz,
amel ve itikad olmak üzere) üç rüknunun olduğu, kulun imanının bu üçü kendisinde bir araya
gelmeden sahih olmayacağı görüşünde olduğunun kendisinden sahih bir şekilde rivayet edilmiş
olmasıdır. İmam Şafii (rh) namazı terk eden kimsenin kâfir olduğu görüşünde değilse onun kulun
imanını kendisi olmadan geçersiz saydığı amel nedir acaba?!
Şu hâlde onun namazı terk eden kimseyi tekfir ettiği görüşünü almak sahabenin (r.anhum) icması-
na muvafık olduğundan Muhammed ibni Nasr El-Mervezi’nin ondan naklettiği, onun bu kimseyi
tekfir etmediği görüşünü almak da evladır. Allah en iyi bilendir.
İmam Ahmed İbni Hanbel
Karşılaştığım en ilginç şeylerden biri de Müteahhirinden bazı kimselerin İmam Ahmed’e (rh), na-
mazı terk eden kimseyi tekfir etmediği görüşünü nispet etmesi ve bunu onun mezhebi içeri-
sinde muteber bir rivayet saymasıdır! Hâlbuki bu imamın namazı terk eden kimsenin tekfirine
dair sözleri çoktur ve meşhurdur. Bu sözlerin çokluğuna rağmen İmam Ahmed’in namazı terk
eden kimsenin tekfiri hususunda farklı sözler söylediği hakkında en ufak bir şüphenin bulunması
mümkün değildir.
Bu meseledeki çok sayıda muhkem rivayeti bırakıp tek bir rivayeti tercih etmeleri Müteahhirin-
den bazılarının şaşkınlığındandır. Onların bu rivayetlerle istedikleri şey, yani namazı terk edenin
kâfir olmadığı görüşü onlara teslim edilmez. Bu ancak müteşabih sözlerin peşine düşerek haddi
aşmakla ve zorlamalarla mümkün olur. Evet, onlar bir rivayeti alırlar ve nefislerinin istediğini des-
teklediği için onu onun mezhebinde muteber olan ikinci bir rivayet konumuna yerleştirirler.
Onlardan bazıları İmam Ahmed’in açık ve net sözlerini bırakıp delaleti açık olmayan bazı rivayet-
lerini ve sözlerini yerine getirir. Sonra bu sözleri, onun namazı terk eden kimseyi tekfir etmesinin
sebebinin kişinin namazın vacip olduğuna itikad etmemesi ve namazı terk etmeyi helal sayması
olduğu, sırf namazı terk etmesi olmadığı görüşünü desteklemek için kullanır! Hatta bazıları bil-
giçlik taslayarak bunun onun mezhebindeki meşhur rivayet olduğunu söyler! İmam Ahmed’den
gelen bu şaz rivayet hakkındaki yorumlar arasında en garibime giden, çağımız Mürciesinin
büyüklerinden birinin şu yorumudur: ‘Namazı terk eden kimsenin tekfiri hususunda İmam Ah-
457
NAMAZ KİTABI
med’den farklı rivayetler gelmiştir. Bunun sebebi onun bir dönemde şefaat hadislerinden haber-
dar olmaması, bu hadislerden daha sonra haberdar olmasıdır. O, şefaat hadislerinden haberdar
olduğu zaman namazı terk eden kimsenin tekfiri görüşünü terk etmiştir. Bu hadislerden haber-
dar olmadığı dönemde ise bu kimsenin küfrüne hükmetmiştir!’
Bu, Mürcienin, başkalarının nezdinde asla bulamayacağımız saçma sapan yorumlarındandır.
Böyle bir yorum ancak Allah’ın kendisini sünnete ve Selef-i Salihin’e uymaya muvaffak kıldığı
kimsenin şu adamların sapıklığının hangi boyutlara ulaştığını, hevaya uymakta ne kadar ileri git-
tiklerini, batıl mezheplerini desteklemek ve savunmak için âlimlerin sözlerini nasıl tahrif ettikle-
rini görmesi için söz konusu edilebilir. Allah’tan selamet ve afiyet niyaz ederiz.
İşte bu imamın bu meseledeki sözlerinden bazıları:
1. İmam Ahmed (rh), Abdus El-Attar’ın rivayet ettiği akidesinde şöyle demiştir: ‘Ameller arasında
namazdan başka terki küfür olan bir amel yoktur. Onu terk eden kâfirdir. Allah onu öldürmeyi
helal kılmıştır.’ (El-Câmi’u fî Akâidi ve Rasâili Ehli’s Sunne, 22)
2. İbni Hani (rh) ‘Mesâil’inde (1873) şöyle demiştir: ‘Ebu Abdullah’ın (yani İmam Ahmed’in)
yanında bulunan bir adamın yanına geldim. Ona soru soruyordu. Sonra adam, ‘Ey Ebu Abdullah…
ve hiç kimse günahından dolayı tekfir edilmez, değil mi?’ demeye başladı. Bunun üzerine Ebu
Abdullah ‘Sus!’ dedi. ‘Namazı terk eden kâfir olur. ‘ ‘
3. Abbas ibni Muhammed El-Yemami, Tarus’ta şöyle demiştir: ‘Ebu Abdullah’a Nebi’den (sav)
rivayet edilen, ‘Tevhid ehlinden hiç kimse günahından dolayı tekfir edilmez.’ hadisini sordum.
Dedi ki: ‘Aslı olmayan, uydurma bir hadistir. O zaman Nebi’nin (sav), ‘Namazı terk eden kâfir olur.’
hadisi ne olacak?’‘ (Sonra Abbas,) ‘Ümmete miras bırakır mı?’ diye sordu. O da, ‘Ne mirasçı olur ne
de kendisine mirasçı olunur.’ diye cevap verdi. (Ahkâmı Ehli’l Milel, El-Hallâl, 1368)
4. Abdullah ibni Ahmed (rh) şöyle demiştir: ‘Babama namazı terk eden kimseyi sordum. Dedi ki:
‘Bize Nebi’den (sav), ‘Kul ile küfür arasında namazın terki vardır.’ diye rivayet edilmiştir.’ ‘ (Ahkâmu
Ehli’l Milel, El-Hallâl, 1369)
5. Hasen ibni Ali El-İskafi şöyle demiştir: Ebu Abdullah namazı terk eden kimse hakkında
dedi ki: ‘Ben hadisin zahirinden ancak bunu anlıyorum. Bunu namazı inkâr ederek kılmayanlara
yoranlara gelince bunu bilmiyoruz. Nitekim Ömer (ra) kendisine, ‘Namaz!’ denildiği zaman
‘Namazı terk edenin İslam’da nasibi yoktur.’ demiştir.’ (Ahkâmu Ehli’l Milel, El-Hallâl, 1370)
6. Ahmed ibni El-Huseyn ibni Hassan şöyle demiştir: ‘Ebu Abdullah’a namazı kasıtlı olarak terk
eden kimse soruldu. Bunun üzerine o, ‘İman ile küfür arasında ancak namazın terki vardır.’ dedi.’
(Ahkâmu Ehli’l Milel, El-Hallâl, 1371)
7. Ebu Abdullah dedi ki: ‘Ameller arasında namazdan başka bir amelin terkinin küfür olduğunu
işitmedik.’ (Ahkâmu Ehli’l Milel, El-Hallâl, 1372)
8. Ebu Bekir El-Merruzi şöyle demiştir: ‘Ebu Abdullah’a, önemsemezliğinden ve gevşekliğinden
dolayı namazı terk eden kimseyi sordum. ‘Subhanallah, onu önemsemezliğinden ve
gevşekliğinden dolayı terk etmişse geriye ne kaldı ki?!’ dedi. ‘O sarhoş olmuştur ve aklı başından
gitmiştir?’ dedim. Dedi ki: ‘Bana bunu sormak istiyorsun. Nebi (sav), ‘Kul ile küfür arasında namazın
terki vardır.’ buyurmuştur.’ Bunun üzerine birkaç kez, ‘Peki, sence tevbeye davet edilmeli mi?’ diye
sordum. ‘Onun önemsemezliğinden ve gevşekliğinden dolayı terk etmişse geriye ne kalıyor?!’
dedi.’ (Ahkâmu Ehli’l Milel, El-Hallâl, 1374)
9. Ebu’l Haris Ebu Abdullah’a, ‘Peki, o namazı terk etmesi sebebiyle kâfir olur mu?’ diye sormuş;
o da ‘Nebi (sav), ‘Kul ile küfür arasında namazın terki vardır.’ buyurmuştur.’ demiştir. (Yine Ebu’l Haris
şöyle demiştir:) ‘Peki, bir adamın namazını sürekli kıldığını görüyorsun, sonra namazı bırakıyor,
bunun üzerine kendisine, ‘Namaz kıl.’ deniyor, o da ‘Kılmam.’ diyor; ama ‘Namaz farz değildir.’
demiyor?’ diye sordum. ‘Nebi (sav) ‘Namazı terk eden kâfir olur.’ buyurmuştur.’ dedi. (Ahkâmu Ehli’l
Milel, El-Hallâl, 1375)
10. Ebu Davud şöyle demiştir: ‘Ahmed’i şöyle derken işittim: ‘Adam, ‘Ben namaz kılmam.’ dedi
458
NAMAZIN AHKÂMI, ÖNEMİ VE HÜKMÜ BABI
459
NAMAZ KİTABI
ler birbirine karışmıştır. Hanbeli, Şafii ve Maliki; Malik’in, Şafii’nin ve Ahmed’in mezhebine Eşa-
riye’nin, Salimiye’nin ve başka fırkaların bazı prensiplerini karıştırmakta, sonra bunları Malik’in,
Şafii’nin ve Ahmed’in mezhebine nispet etmektedir.’ ” (Selef Katında İman ve Mürcie’ye Reddiye,
Ebu Abdullah Adil b. Abdullah Alu Hamdan, Neda Yayınları, 1/157-168)
460
NAMAZIN AHKÂMI, ÖNEMİ VE HÜKMÜ BABI
D. Namazın Kazası
Terk edilen bir namazın iki sureti vardır:
• Uyuma ve unutma gibi bir özürle namazın terk edilmesi.
• Kişinin amden/bilinçli olarak namazı terk etmesi.
1. Namazı Özürle Terk Etmek
Bir özür nedeniyle namazı terk eden, özrü son bulduğunda namazını
kılar. Unutan hatırladığında, uykuda kalan uyandığında, bayılan ayıldı-
ğında… hemen namazını eda eder. Bu, namazın kazası değil, eda edil-
mesidir. Zira İslam bu durumu şer’i bir özür kabul etmiş ve özrü bitenin
âdeta vakit içindeymiş gibi namazını kılmasını istemiştir.
“Kim bir namazı kılmayı unutur veya uyuyakalırsa bunun kefareti namazı
hatırladığında kılmasıdır.” 128
Abdullah ibni Ebu Katade babasından şöyle nakletmiştir:
“Bir gece Peygamber ile birlikte seferdeydik. Topluluk içinden biri,
‘Ey Allah’ın elçisi bizim için bir mola versen!’ dedi.
Allah Resûlü, ‘Ben uyuya kalıp namaza kalkamamanızdan endişe ediyorum.’
şeklinde karşılık verdi.
Bunun üzerine Bilal, ‘Ben sizi uyandırırım.’ dedi.
Nihayet kafiledeki herkes uyudu. Bilal de sırtını bineğine yasladı. Gözleri uy-
kuya yenik düştü ve o da uyuya kaldı. Derken Peygamber uyandı. O esnada,
Güneş’in yuvarlağı ufukta belirmişti. Bunun üzerine,
‘Ey Bilal! Söylediğin söz nerede kaldı?’ dedi.
Bilal, ‘Hayatımda bunun gibi bir uykuyla karşılaşmadım.’ diye cevap verdi.
Allah Resûlü şöyle buyurdu: ‘A llah dilediği zaman sizin ruhlarınızı kabzeder,
dilediği zaman da geri iade eder… Ey Bilal! Kalk Müslimlere namazı haber
vermek için ezan oku!’
Daha sonra Peygamber abdest aldı. Güneş iyice yükselip ışığı beyazlaşınca
kalktı ve cemaate namaz kıldırdı.” 129
128. Buhari, 597; Müslim, 684
129. Buhari, 595
461
NAMAZ KİTABI
462
NAMAZIN AHKÂMI, ÖNEMİ VE HÜKMÜ BABI
lerdir. Namazın terkini küfür gören âlimlerden Ahmed ibni Hanbel de (rh) terk edilen namazın
kaza edilmesi gerektiğini söylemiştir. (El-Furû’, 1/417)
Cumhur-u ulema da bu görüşlerinde bazı delilere dayanmışlardır:
• Uyuyanın ve unutanın namazı vakti dışında kılması emrini şöyle yorumlamışlardır, “Unutan
ve uykuda kalan mazurdur. Buna rağmen kaçırdığı namazı kılması istenmiştir. Bilinçli/amden
terk eden mazur değildir. Öyleyse bunun namazı kaza etmesi daha önceliklidir.” Bir kısmı da ha-
diste geçen “unutma/nisyan” lafzını terk etme anlamında yorumlanmış ve amden/bilinçli namazı
terk eden de bu hadislerin kapsamındadır demişlerdir.
Bu istidlal yerinde değildir. Zira Allah Resûlü (sav) açıkça özür hâli ve özür olmayan hâli ayırmış,
özürsüz namazı terki amden/bilinçli terk diye isimlendirmiş ve sahibine küfür ismi vermiştir. Uyu-
yan ve unutanları ise özürlü saymış ve kusurlu olmadıklarını belirtmiştir. Allah Resûlü’nün (sav)
lafzen ayırdığını yorumla birleştirmek, uygun olmasa gerektir.
• Ebu Zerr’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Allah Resûlü bir
gün bana, ‘Namazı vaktinden erteleyen veya namazın vaktini öldüren idareciler geldiğinde hâlin
nice olur?’ buyurdu. Ben de, ‘Bu konuda ne tavsiye edersin?’ dedim. O, ‘Namazı vaktinde kıl. Arka-
sından bu idarecilerle namaza erişirsen yine kıl. Bu senin için nafile bir ibadet olur.’ ” (Müslim, 648)
Derler ki: “Yöneticiler/Emirler namazı vaktin dışında kılmış olur. Buna rağmen Allah Resûlü (sav),
Ebu Zerr’e (ra) onlarla beraber namaz kılmasını emretmiştir. Şayet vaktin dışında kılınan namaz
sahih olmasaydı, Ebu Zerr’e (ra) onlarla namaz kılması emredilmezdi. Demek ki kasten ertelenen
ve vakti çıkan namaz sahihtir. Bu da kazanın delilidir.”
Bu istidlal yerinde değildir. Zira namazı ertelemeleri, vaktin çıkması anlamına gelmez. Nevevi (rh),
Sahih-i Müslim şerhinde şöyle der: “Yani muhtar vakti geçirmiş, son vakitte kılmışlardır. Yoksa,
namazın vaktini geçirmemişlerdir. Zira sonradan gelen emirlerden naklolunan budur.” Benzer bir
yorum Muhammed ibni Nasır El-Mervezi ve İbni Teymiyye’den nakledilmiştir.
Şayet hadis onların anladığı gibi olsa dahi, bu konuya hüccet olmazdı. Şöyleki; Allah Resûlü (sav)
Ebu Zerr’e (ra) farz namazı vaktinde eda etmesini emretmiştir. İkinci kıldığı namaz ise nafiledir.
Nafile namaz vakitle kayıtlı değildir. Kişi dilediği zaman nafile kılabilir.
• Bir diğer delilleri şudur: “Vaktin girmesiyle beraber namaz kişinin zimmetinde borçtur. Vakit
çıksa da o borç onun zimmetindedir ve ödemek zorundadır. Nasıl ki kişi zenginleşir; hac ve zekât
ona farz olursa, o borç eda edilene kadar zimmetlidir. Aynı şekilde namaz borcu, eda edilene
kadar zimmetlidir.”
Bu istidlal yerinde değildir. Zira hac ve zekât iki vakit arasında sınırlandırılmamış ibadetlerdir.
Hâliyle namaz gibi giriş ve çıkış vakti belirlenmiş bir ibadete kıyas edilmesi usuli/teknik açıdan
mümkün değildir.
• Aynı şekilde namazı oruca kıyas etmek de usul/teknik açıdan zordur. Bazı âlimler; “Amden/
bilinçli oruç yiyen veya bozan, kaza orucu tutar.” demişlerdir. Namazı da oruca kıyas edip, namazı
terk eden kaza eder sonucuna ulaşmışlardır. Oysa amden oruç yiyenin kaza orucu tutması ihti-
laflıdır. Buhari (rh); Ebu Hureyre (ra) ve Abdullah ibni Mesud’dan (ra) kaza orucu tutmayacaklarını
nakletmiştir. (Kitâbu’s Savm, 29. Bab başlığı, muallak olarak) Hafız ibni Hacer şerhte; Ali’den (ra)
ve Ebu Bekir’den (ra) aynı görüşü nakletmiştir. Bu, Allah Resûlü’nden (sav) merfu olarak da rivayet
edilmiştir. Ancak hadisin senedi ihtilaflıdır. (Tirmizi’nin (rh) aktardığına göre İmam Buhari raviler-
den Ebu’l Mutavvıs’ın bu hadis dışında bir hadisini bilmediğini söylemiştir. (Tirmizi, 723) Müba-
rek Furi’nin (rh) aktardığına göre, İmam Buhari, Ebu’l Mutavvıs’ın babasının Ebu Hureyre’den işitip
işitmediğine emin olmamıştır. (Tuhfetu’l Ehvezî, 725 No.lu hadis şerhi) Beyhaki’de Sünen’inde
bu konuda Nebi’den (sav) sabit rivayet olmadığını söylemiştir. (Es-Sunenu’l Kubrâ, 8070) ) Buna
binaen; amden/bilinçli terk edilen orucun kazası ihtilaflıdır. Amden/bilinçli terk edilen namazı
buna kıyas etmek, yanlıştır.
463
NAMAZ KİTABI
Sonuç olarak; Özürsüz, bilinçli olarak terk edilen namazın kazası âlimler arasında ihtilaflıdır. Ra-
cih olan; yukarıda mezkûr deliller nedeniyle, amden terk edilen namazın kazasının olmadığıdır.
Allah (cc) en doğrusunu bilir. Konunun detaylı bir karşılaştırması için bk. Kitâbus Salât, İbnu’l Kay-
yım, s. 113-205; Kitabın Türkçesi için bk. Namazla İlgili Meseleler, İbn Kayyım, Nesaim Yayınları, s.
79-146
464
EZAN VE KAMET BABI
Ezanın Fazileti
• İslam Akidesinin İlanıdır
• Şeytanları Kaçıran Manevi Bir Güçtür
• Ezanı İşitenler, Müezzine (İmanla) Şahitlikte Bulunur
• Günahların Affına Vesiledir
• Müezzinler Kıyamet Günü En Uzun Boyunlu Kişiler
Olacaktır
• Müezzin Emindir
I. Ezan
469
NAMAZ KİTABI
Allah Resûlü (sav) bu durumu dert ediniyor, tüm Müslimleri aynı ânda
namaza toplayan, Müslimlere özgü bir ilan/duyuru bulmak istiyordu.
Rivayetlerden anladığımız kadarıyla bu konu Müslimlerin gündemiydi
ve aralarında tartışıyorlardı. Allah Resûlü’nün (sav) bu derdini dert edinen,
dertlendiği, ashab tarafından da fark edilen Abdullah ibni Zeyd’e bir rüya
gösterildi ve Allah Resûlü’nün (sav) rüyaya muvafakatıyla ezan meşru kı-
lınmış oldu.
Ebu Umeyr ibni Enes, Ensar’dan olan bir amcasından naklen şöyle ri-
vayet etmiştir:
“Resûlullah (sav), cemaati nasıl namaza toplayacağını düşündü, zihni bununla
meşgul idi. Kendisine namaz vakti girince bir bayrak dik, onu görenler birbir-
lerine haber verirler denildi. Fakat bu teklif Peygamber’in (sav) hoşuna gitmedi.
Boru çalınsın diye söz edildi. -Ravilerden Ziyad, ‘Yahudilerin ibadetlerine çağ-
rıldıkları davet borusudur.’ dedi.- O da hoşuna gitmedi ve ‘O, Yahudi işidir.’
buyurdu. Çan çalınması hatırlatılınca, ‘Bu da Hristiyanların işidir.’ buyur-
du. Abdullah ibni Zeyd, Resûlullah’ın (sav) üzüntüsü gibi üzülerek evine
döndü. Gece rüyasında kendisine ezan gösterilip öğretildi.
Sabahleyin Resûlullah’a (sav) gelip gördüğünü anlatmak üzere şöyle dedi: ‘Ey
Allah’ın Resûlü! Ben uyku ile uyanık arasında iken bana birisi gelerek, ezanı
öğretip ezberletti.’
Ebu Umeyr dedi ki: ‘Ömer bu rüyayı yirmi gün önce görmüş, fakat gördüğü-
nü saklamıştı. Sonradan Ömer de rüyasını Resûlullah’a (sav) aktarmıştır. Resû-
lullah (sav), “Bunu bana daha önceden neden haber vermedin?” buyurunca,
‘Abdullah ibni Zeyd benden önce davrandı ben de utandım.’ dedi.
Resûlullah da (sav), “Ey Bilal kalk da bak, Abdullah ibni Zeyd ne söylerse
sen de onları ezberle ve aynen söyle!” buyurdu.
Ravi diyor ki: Bilal ilk ezanı böylece okudu.” 3
3. Ebu Davud, 498; Hadis göstermiştir ki; bir davanın derdiyle dertlenenleri Allah (cc), hayrın
anahtarı kılar. Müslimlerin çözüm aradığı meselelerde, onların vesilesiyle sorunları çözer.
470
EZAN VE KAMET BABI
471
NAMAZ KİTABI
472
EZAN VE KAMET BABI
473
NAMAZ KİTABI
474
EZAN VE KAMET BABI
Me’dan dedi ki: ‘İkisi de değil. Ben şehire yakın bir köyde oturuyorum.’
Ebu Derda dedi ki: ‘Bir dakika! Ey Me’dan yazık etme kendine! Allah Resû-
lü’nün şöyle dediğini işittim,
‘Evlerin ahalisinden beş kişi arasında namaz için ezan okunmaz ve beraberce
namaz kılınmazsa şeytan onların üzerinde hâkimiyetini kurar. Kurt tek başına
kalanı kapar.’ Yazık etme kendine Ey Me’dan! Sana şehirlerde ikamet etmeni
tavsiye ederim.’ ” 11
3. Ezanı İşitenler, Ezan Okuyana (İmanla) Şahitlikte Bulunur
Abdurrahman ibni Abdullah ibni Abdurrahman ibni Ebu Sa’sa’a El-En-
sari El-Mazini babasından, Ebu Said El-Hudri’nin (ra) ona şöyle haber ver-
diğini nakletmiştir:
“Senin koyunları ve çölü sevdiğini biliyorum. Koyunlarının yanında olduğun
zaman veya çölde bulunduğun ân, namaz için ezan oku ve okurken de yüksek
sesle oku! Çünkü Allah Resûlü’nün: ‘Müezzinin sesini duyan bütün cinler, in-
sanlar ve her şey Kıyamet Günü onun için şahitlik edecektir.’ dediğini işittim.” 12
Hiç şüphesiz bu, sözüyle ameli uyum içinde olan müezzinler içindir.
Yani yaşadığı hayat okuduğu ezana zıt olmayan muvahhidler için… Aksi
hâlde diliyle Allah en büyüktür deyip, yaşantısında başkalarını Allah’tan
büyük gören, başka büyüklerin emir ve talimatını Allah’ınkine (cc) önce-
leyenler için değil! Ya da Allah’ın tek ilah (ibadet edilen mabud) olduğu-
nu ilan edip; duasını, tevekkülünü, teşri/kanun yapma hakkını Allah’tan
başkasına vererek, Allah’ın (cc) dışında varlıkları ilah edinenler için değil…
4. Ezan Günahların Affına Vesiledir
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Müezzinin sesinin ulaştığı yer nispetince günahı bağışlanır. Yaş ve kuru ne
varsa sesinin ulaştığı yerdeki her şey ona şahitlik eder. Cemaatle namaz kılan
475
NAMAZ KİTABI
kimseye yirmi beş kat sevap yazılır ve cemaatle kıldığı iki vakit arasındaki gü-
nahları da affedilir..” 13
5. Ezan Okuyanlar Kıyamet Günü En Uzun Boyunlu Kişiler Olacaktır
Muaviye’den (ra) rivayete göre Allah Resûlü şöyle buyurur:
“Müezzinler, Kıyamet Günü insanların en uzun boyunlu kişilerdir.” 14
Müezzinin Kıyamet Günü en uzun boyunlu olması şöyle açıklanmıştır:
• Allah’ın rahmetini en çok umanlar onlardır. Çünkü bir şeyi isteyen
başını uzatıp onu görmeye çalışır.
• Kıyamet Günü insanlar ağızlarına kadar tere battığında, bu kötülük
onlara erişmesin diye boyunları uzatacaktır.
• Kavmin efendileridir. Çünkü Araplar kavmin en şereflisini uzun bo-
yunlu olmakla vasfederler. 15
• Kimisi boyun kelimesini kesrayla okumuş ( )اِ ْع َناقًاve kelimeye süratli
hareket anlamı vermiştir. Buna göre hadis cennete süratle gidenler an-
lamına gelir.
• Kimisi susayan insanın boynu eğrilir. Müezzinler Kıyamet Günü su-
samayacaklarından boyunları düz, uzundur şeklinde açıklar.
Şevkânî (rh) bu görüşleri aktardıktan sonra der ki: “Hadis ezanın faziletine
ve sahibinin/müezzinin diğer insanlardan ayrıcalıklı bir konuma sahip oldu-
ğuna delalet eder. Tabii bu, okuduğu ezandan ücret almayanlar içindir.
Çünkü ezandan ücret alan dünyayı talep etmiş ve geçim derdi için ezan
okumuştur. Bu ameli ahiret amellerinden değildir.” 16
6. Müezzin Emindir
“İmam (namazı koruyacağına dair) kefil, müezzin emin/güvenilirdir.” 17
İslam toplumu müezzinin sesiyle oruca başlar, yine onun sesiyle iftar
13. Ebu Davud, 515
14. Müslim, 387
15. Bu Türkçedeki “kolu uzun” ifadesini andırmaktadır.
16. bk. Neylu’l Evtâr, 487 No.lu hadis şerhi; Ezan için ücret/maaş konusu ilerleyen sayfalarda
gelecektir.
17. Ebu Davud, 517; Tirmizi, 207
476
EZAN VE KAMET BABI
eder. Onun sesiyle bir namaz vaktinin girdiğine inanır ve namazını kılar.
Bu, müezzinin oruç ve namaz gibi ibadetlerde güvenilir olduğunu gösterir.
Sonuç
Ezan okumak/müezzinlik dünya ve ahirette kişiye fazilet kazandıran sa-
lih bir ameldir. Bu sebeple olsa gerek, Allah Resûlü (sav) “İnsanlar ezanın fa-
ziletini bilse/hakkıyla idrak etse, onu elde etmek için kura çekerdi.” demiştir.
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Eğer insanlar ezan okumadaki ve birinci saftaki (hayır ve bereketi) bilselerdi
bunu (elde etmek için) sonunda kur’a çekmekten başka bir yol bulamasalar,
kesinlikle kur’a çekerlerdi.” 18
D. Ezanın Mahiyeti/Lafızları
Ezan lafızlarıyla ilgili elimizde üç ayrı rivayet vardır:
1. Abdullah ibni Zeyd’in Rüyasında Gördüğü ve Bilal’in Medine’de
Okuduğu Ezan 19
Allahu Ekber (4)
Eşhedu en Lailaheillallah (2)
Eşhedu enne Muhammeden Resûlullah (2)
Hayye alâ’s salâh (2)
Hayye alâ’l felâh (2)
Allahu Ekber (2)
Lailaheillallah (1)
İslam âleminde yaygın olarak okunan ezan bu rivayete dayanmaktadır.
477
NAMAZ KİTABI
478
EZAN VE KAMET BABI
479
NAMAZ KİTABI
480
EZAN VE KAMET BABI
481
NAMAZ KİTABI
Buluğa ermemiş bir çocuğun ezan okuması sahihtir. Zira sahabe toplu-
munda çocuklara imamlık ve müezzinlik yaptırılmış, bu duruma itiraz
edilmemiştir. 28
Vakitleri bilme hususunda ise; bugün gelişen teknoloji ve saat sistemi
nedeniyle bu şartı konuşmaya lüzum kalmamıştır.
F. Ezanda Bulunması Gereken Şartlar
1. Tertip
Tertip ezanın sıhhat şartlarındandır. Çünkü ezan belli tertip içinde sa-
habeye öğretilmiş ve ilk nesilden bu yana bu tertip üzere okunmuştur.
Ezan lafızlarının yerini değiştirmek caiz değildir.
2. Muvalat
Ezanın tek mecliste, ara vermeden okunması gerekir. İlk nesilden bu
yana ezan, bu sıfat üzere okunmuştur. 29
3. Arapça Olması
Ezan şer’i ibadetlerdendir. Tüm şer’i ibadetlerde olduğu gibi ittiba esa-
sıyla icra edilmelidir. Allah Resûlü (sav) ve sonrasında raşit halifeler döne-
minde, dili Arapça olmayan kavimler İslam olmuştur. Buna rağmen ezan
Arapça okunmaya devam etmiş, ibadet dili muhafaza edilmiştir. 30
482
EZAN VE KAMET BABI
483
NAMAZ KİTABI
484
EZAN VE KAMET BABI
485
NAMAZ KİTABI
486
EZAN VE KAMET BABI
Ömer ibni Hattab’tan (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle bu-
yurmuştur:
“Sizden her kim müezzin ‘A llahu Ekber, Allahu Ekber’ dediğinde, ‘A llahu Ek-
ber, Allahu Ekber’ derse; ‘Eşhedu en Lailaheillallah’ dediğinde, ‘Eşhedu en
Lailaheillallah’ derse; ‘Eşhedu enne Muhammeden Resûlullah’ dediğinde,
‘Eşhedu enne Muhammeden Resûlullah’ derse; ‘Hayye alâ’s salâh’ dediğinde
‘La havle vela kuvvete illa billah’ derse; ‘Hayye alâ’l felâh’ dediğinde ‘La havle
vela kuvvete illa billah’ derse; ‘A llahu Ekber, Allahu Ekber’ dediğinde, ‘A llahu
Ekber, Allahu Ekber’ derse, ‘Lailaheillallah’ dediğinde, kalbiyle/içtenlikle/sa-
mimiyetle ‘Lailaheillallah’ derse cennete girer.” 45
2. Ezan Bitiminde Peygambere Salât Getirmek ve Onun İçin Vesile
Duasında Bulunmak
Abdullah ibni Amr’dan (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle
buyurmuştur:
“Müezzini işittiğinizde siz de onun söylediğinin aynısını söyleyiniz. Bunun
arkasından bana salâvat getiriniz. Bilin ki, kim bana bir salâvat getirirse, Allah
da ona on salâvat getirir. Salâvatın arkasından da benim için Allah’tan ‘Vesile’yi
isteyiniz. Vesile, cennette öyle bir mertebedir ki Allah’ın kullarından yalnızca
bir kula layıktır. O kulun da ben olacağını ümit etmekteyim. Kim Vesile’nin
benim olması için dua ederse benim şefaatim o kişiye gerekli olur.” 46
Peygamberimiz “Vesile Duası” olarak şunu öğretmiştir:
Cabir ibni Abdullah’tan (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle
buyurmuştur:
،آت ُم َح َّم ًدا ال َو ِسيلَ َة َوالف َِضيلَ َة َّ َو،ا َللَّ ُه َّم َر َّب َه ِذ ِه ال َّد ْع َو ِة التَّا َّم ِة
ِ الصالَ ِة الق َِائَ ِة
َوابْ َعثْ ُه َمقَا ًما َم ْح ُمو ًدا ال َِّذي َو َع ْدت َ ُه
“Her kim ezanı işitir ve ‘Bu tam çağrının ve kılınacak namazın Rabbi Allah’ım!
487
NAMAZ KİTABI
488
EZAN VE KAMET BABI
Enes ibni Malik’ten (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle bu-
yurmuştur:
“Müezzin ezan okuduğu zaman ashabın ileri gelenleri mescidin sütunlarına
karşı namaz kılmak üzere yarışırcasına harekete geçerdi. Onlar bu hâlde, ak-
şam namazının farzından önce iki rekât sünnet kılarlarken Allah Resûlü na-
maz kıldırmak üzere evinden çıkıp gelirdi. Ezan ile kamet arasında uzun za-
man geçmezdi.” 51
II. Kamet
A. Kametin Tanımı
Türkçeye “kamet” olarak giren kelime Arapçada “ikame”dir. Sözlük an-
lamı; bir şeyi ayağa kaldırmak, bir yere yerleşmek ve bir işi devam ettir-
mektir. Cemaat namazını bekleyenler ikametle ayağa kalkıp namaza baş-
ladıklarından ötürü bu isim verilmiş olabilir.
Istılahta; farz namaza başlamadan önce ezan lafızlarının aynen veya tek-
li olarak okunmasıdır.
B. Kametin Hükmü
Kamet ahkâmı da ezana tabidir. Allah Resûlü (sav) ve ashabı ezanı terk
etmedikleri gibi kameti de terk etmemişlerdir. Kamet, farz-ı kifayedir.
C. Kametin Lafızları
Ezanda olduğu gibi kamette de birden fazla lafız varid olmuştur. Bunla-
rın her biri sünnettir ve her biriyle amel edilebilir.
1. Abdullah ibni Zeyd Rivayetinde Kamet
“Allahu Ekber Allahu Ekber,
Eşhedu en Lailaheillallah, Eşhedu enne Muhammeden Resûlullah
Hayye alâ’s salâh, Hayye alâ’l felâh
Kad kâmeti’s salât, kad kameti’s salât
Allahu Ekber Allahu Ekber Lailaheillallah” 52
489
NAMAZ KİTABI
Enes ibni Malik’ten (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle bu-
yurmuştur:
“İnsanlar çoğalınca namaz vakitlerini bilecekleri bir alametle duyurmayı ko-
nuşmaya başladılar. Bu esnada ateş yakılmasını ve çan çalınmasını önerdiler.
Nihayet Bilal, ezanı çifter çifter, kameti de teker teker okumakla emrolundu.” 53
2. Allah Resûlü’nün Ebu Mahzûre’ye Öğrettiği Kamet
“Allahu Ekber (4)
Eşhedu en Lailaheillallah (2)
Eşhedu enne Muhammeden Resûlullah (2)
Hayye alâ’s salâh (2)
Hayye alâ’l felâh (2)
Kad kâmeti’s-salât (2)
Allahu Ekber (2)
Lailaheillallah (1)” 54
III. Ezan ve Kamet ile İlgili Meseleler
A. Ezana Ek Yapılabilir mi?
Ezana ek yapılacak iki yer vardır:
• Tesvib: Sabah namazında “Es-salâtu hayrûn mine’n nevm” cümlesini
eklemektir.
Ebu Mahzûre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Resûlullah’ın (sav) müezzinliğini yapıyordum. Sabah namazında okuduğum
ilk ezanda ‘Hayye alâ’s salâh’ sözcüklerinden sonra,
‘Es-salâtu hayrûn mine’n nevm, Es-Salâtu hayru’n mine’n nevm
Allahu Ekber Allahu Ekber Lailaheillallah’ diye okuyordum.” 55
53. Buhari, 606; Müslim, 378
54. Ebu Davud, 502
55. Nesai, 647
490
EZAN VE KAMET BABI
56. Ebu Davud, 538; Hadiste geçen “tesvib” ezanla kamet arasında ihdas edilen ilave kamet
olarak da yorumlanmıştır. bk. Avnu’l Ma’bûd, 538 No.lu hadis şerhi
57. Buhari, 621; Müslim, 1093
491
NAMAZ KİTABI
ezan okuyana kadar yiyip içiniz.’ İkisinin ezan okuması arasındaki süre biri
inip diğeri çıkacağı kadardı.” 58
Birinci ezan uyuyanları uyandırmak için okunduğundan; “namaz uyku-
dan hayırlıdır” (tesvib) cümlesi, bu ezanda okunur. 59
• Ezana yapılacak ikinci ek; özel bir ihtiyaç hâlinde toplumu bilgilen-
dirme amaçlı bir cümlenin eklenmesidir.
Nafi’den şöyle rivayet edilmiştir:
“İbni Ömer, Dacnan’da soğuk bir gecede ezan okudu. Sonra ‘Bulunduğu-
nuz yerde namaz kılın.’ diye seslendi. Sonra Allah Resûlü’nün müezzine ezan
okumasını ve peşi sıra ‘Seferdeyken, soğuk ve yağışlı gecelerde, bulunduğunuz
yerde namaz kılın.’ demesini emrettiğini bildirdi.” 60
“İbni Abbas yağmurlu bir günde müezzine ‘Eşhedu en Lailaheillallah Eşhe-
du enne Muhammeden Resûlullah’ dediğinde ‘Hayye alâ’s salâh’ dememesi-
ni, bunun yerine ‘Namazı evlerinizde kılınız.’ demesini emretmişti. Onun bu
uygulamasını insanlar garipsedi/yadırgadı. Bunun üzerine İbni Abbas dedi ki:
‘Siz bunu tuhaf mı karşılıyorsunuz? Benden daha hayırlı olan bunu yapmıştır.
Cuma namazı farz olan bir namazdır. Ancak ben dışarı çıkıp da sizin çamur
ve kaygan zeminde yürümenizi istemedim.’ dedi.” 61
Namazı ilgilendiren herhangi bir özel durum olursa, özel durum cüm-
lesi ezana dâhil edilebilir.
B. Sabah Namazında İki Ezan Okunabilir mi?
Sabah namazında iki ezan vardır.
İbni Mesud’dan (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“ ‘Bilal’in ezanı sizi sahur yemeğinden alıkoymasın. Çünkü o, gece ayakta
olanın/ibadet edenin artık biraz istirahata çekilmesi, uyuyanın da artık uyan-
ması için gece ezan okur. Bu, sabah namazı vakti değildir. Tâ ki şöyle oluncaya
58. Buhari, 622-23; Müslim, 1092
59. Subulu’s Selâm, 1/179
60. Buhari, 632; Müslim, 697
61. Buhari, 668; Müslim, 699
492
EZAN VE KAMET BABI
kadar’ Allah Resûlü (sabah namazının vakti için olmayan ezandan bahseder-
ken) parmaklarını yukarı kaldırıp aşağı indirerek (birinci fecre) işaret etmiş-
tir. (Sabah namazı vaktinin girdiği ikinci fecre ise) iki parmağını yatay şekilde
aralayarak göstermiştir.” 62
İbni Ömer’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Allah Resûlü’nün iki müezzini vardı. Bilal ve İbni Ümmü Mektum. Allah
Resûlü buyurdu ki: ‘Bilal, gece ezan okur. Bu nedenle İbni Ümmü Mektum
ezan okuyana kadar yiyip içiniz.’ İkisinin ezan okuması arasındaki süre, biri
inip diğeri çıkacağı kadardı.” 63
Sabah namazında iki ayrı ezan okunabilir. Bu, sünnette sabittir. İslam
âlimleri bu sünnetin hikmetlerine bakarak bazı tavsiyelerde bulunmuştur: 64
• İki ayrı müezzinin olduğu yerlerde bu sünnete riayet edilmelidir. Tâ
ki insanlar ses farkından iki ezanı birbirinden ayırt edebilsinler.
• Birinci ezan henüz vakit girmeden okunmaktadır. Buna binaen mü-
ezzin sabit bir vakitte ezan okumalı, insanlarda kafa karışıklığına sebep
olmamalıdır.
C. Sabah Namazı İçin Okunan İki Ezanın Arası Ne Kadar Olmalıdır?
İbni Ömer’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Allah Resûlü’nün iki müezzini vardı. Bilal ve İbni Ümmü Mektum. Allah
Resûlü buyurdu ki: ‘Bilal, gece ezan okur. Bu nedenle İbni Ümmü Mektum
ezan okuyana kadar yiyip içiniz.’ İkisinin ezan okuması arasındaki süre,
biri inip diğeri çıkacağı kadardı.” 65
D. Ezan ile Kamet Arasında Ne Kadar Zaman Olmalıdır?
Ezan ve kamet arasında, insanların namaza hazırlanacağı kadar vakit ol-
malıdır.
493
NAMAZ KİTABI
494
EZAN VE KAMET BABI
495
NAMAZ KİTABI
75. bk. Tirmizi, 199; Tirmizi (rh) hadisin zayıf olduğunu belirtmiş; Yahya ibni Said (rh), Ahmed
ibni Hanbel’den (rh) benzer görüş aktarmıştır.
76. Müslim, 380
77. Müslim, 381
78. Buhari, 617
496
EZAN VE KAMET BABI
497
NAMAZ KİTABI
kılması için ondan izin istedi. Allah Resûlü de ona izin verdi. Bu kimse dönüp
gittikten sonra arkasından onu çağırdı ve:
‘Namaz ezanını işitiyor musun?’ diye sordu.
O, ‘Evet.’ dedi.
Allah Resûlü: ‘O zaman çağrıya icabet et.’ buyurdu.” 79
Fukahamız genelde bu hadisi, cemaat namazının farziyeti ve müste-
haplığı konusunda ele almıştır. Kanaatimce bu hadis, çok daha büyük ve
önemli bir meseleye işaret etmektedir. Şöyle ki; yağmur yağdığında dahi
cemaatle namaz zorunluluğu düşmektedir:
“İbni Ömer soğuk ve yağmurlu bir gecede ezan okumuş ve ezanın sonun-
da, ‘Namazı evlerinizde kılınız! Namazı evlerinizde kılınız!’ diye seslenmiştir.
Bunun arkasından da ‘Muhakkak ki Allah Resûlü yolculuktayken soğuk veya
yağmurlu bir gecede, müezzinin ‘Namazı evlerinizde kılınız!’ diye nida etme-
sini emrederdi.’ dedi.” 80
Dahası, yağmur ve benzeri meşakkatlerde cemaatle namaz kılma zorun-
luluğu düştüğü gibi namazların cem edilmesine de müsaade edilmektedir.
İbni Abbas’tan (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Allah Resûlü ne korku ne de yağmur olduğu hâlde Medine’de öğle ile ikindi
arasını ve akşam ile yatsı arasını birleştirdi. Hadisin ravilerinden Veki’ şöyle
demiştir: ‘İbni Abbas’a ‘Neden böyle yaptı?’ diye sordum. O dedi ki: ‘Ümme-
tinden kimseyi zorluk ve sıkıntıya sokmak istememiştir.’ dedi.” 81
Burada şunu sormamız gerekiyor: Yağmurlu havada cemaate katılma
zorunluluğu düşüyor, namazların cemine müsaade ediliyorken; kendisi-
ni mescide getirecek kimsesi olmayan görme engelli birinden neden bu
sorumluluk düşmüyor?
Yanında kimse olmaksızın mescide gelmek bir âmâ için daha meşakkatli
değil midir? Burada Allah Resûlü’nün (sav) o engin hikmetini görüyoruz.
498
EZAN VE KAMET BABI
Şayet o (sav), görme engelli sahabiye müsaade etse onu eve hapsetmiş ve
toplumdan tecrit etmiş olacaktı. Allah Resûlü (sav) onun toplumdan kop-
maması, mesciddeki ilimden faydalanması ve mescidde yapılan istişare-
lerde hazır bulunması için camiye gelmesini zorunlu tuttu. Yoksa, hiçbir
engeli olmayanlara sırf yağmur nedeniyle evde namaz kılma izni verilir-
ken; görme engelli bir sahabiye verilmemesi nasıl izah edilebilir? Allah
(cc) en doğrusunu bilir.
82. 14/İbrahîm, 18
499
NAMAZ KİTABI
500
EZAN VE KAMET BABI
Allah Resûlü, ‘O kesinlikle sana yalan söyledi, ama tekrar gelecek.’ buyurdu.
Ben de üçüncü defa gelmesini bekledim. Gerçekten geldi ve yine yiyecek
şeylerden avuçlamaya başladı. Onu tekrar yakaladım ve,
‘Seni mutlaka Resûlullah’ın (sav) huzuruna çıkaracağım; artık bu üçüncü ve
son gelişindir. Bir daha gelmeyeceğine söz veriyorsun, sonra tekrar geliyor-
sun.’ dedim.
Bu defa bana, ‘Beni bırak! Allah’ın seni faydalandıracağı bazı kelimeleri ben
sana öğreteyim.’ dedi.
Ben, ‘O kelimeler nelerdir?’ dedim.
O, ‘Yatağına girdiğinde Ayete’l Kursi’yi oku. O takdirde, senin yanında Al-
lah tarafından sürekli bir koruyucu bulunur ve sabaha kadar şeytan sana yak-
laşamaz.’ dedi.
Bunun üzerine ben onu salıverdim. Sabah olunca Resûlullah (sav) bana,
‘Tutsağın dün gece ne yaptı?’ diye sordu.
Ben de, ‘Ya Resûlullah! Allah’ın beni faydalandıracağı birtakım kelimeleri
bana öğreteceğini söyledi, ben de onu salıverdim.’ dedim.
Allah Resûlü, ‘O kelimeler neler?’ diye sordu, ben de o kimsenin bana,
‘Yatağına girdiğin zaman Ayete’l Kursi’yi başından sonuna kadar oku. Senin
yanında Allah tarafından sürekli bir koruyucu bulunur ve sabaha kadar şeytan
sana asla yaklaşamaz.’ dediğini söyledim.
Bunun üzerine Nebi (sav), ‘Bak hele! Kendisi yalancı olduğu hâlde bu se-
fer sana doğruyu söylemiş. Üç gecedir kiminle konuştuğunu biliyor
musun, ey Ebu Hureyre?’ dedi.
Ben, ‘Hayır, bilmiyorum.’ dedim.
Allah Resûlü, ‘O şeytandır!..’ buyurdu.” 84
Görüldüğü gibi şeytan, Ebu Hureyre’ye (ra) dua öğretmiştir. Söylediği
doğru olduğundan, uygulanmasında bir beis görmemiştir.
501
NAMAZ KİTABI
• Allah Resûlü (sav) müşriklerin söylediği doğru şeyleri tasdik eder, on-
lara kulak verirdi. İçine batıl bir şey karıştırınca uyarıda bulunurdu:
İbni Abbas’tan (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Müşrikler ‘Lebbeyke la şerike lek (Sana icabet ettim. Senin hiçbir ortağın
yoktur)’ derlerdi. Allah Resûlü onların bu sözlerinin üzerine: ‘Yazık etmeyin
kendinize! Bu kadarı yeter, buraya kadar!’ derdi. Müşrikler ise devam ederek:
‘İlla şeriken huve leke temlikuhu ve ma melek (Ancak senin bir ortağın dışın-
da. Sen o ortağına ve onun sahip olduğu her şeye sahipsin.)’ derlerdi. Bu şe-
kildeki telbiyelerini Kâbe’yi tavaf ederken söylerlerdi.” 85
Burada bir noktanın altını çizmek istiyoruz: Bilindiği gibi eski âlimleri-
miz, birçok konuda muamelatı İslam şartıyla kayıtlamışlardır. Örneğin,
şeker hastası bir Müslim’e “Oruç tutamaz.” raporu veren hekim Müslim ol-
malıdır. Kazaya uğrayan bir Müslim, zararını temin etmek istiyorsa Müs-
lim şahit bulmalıdır… Zira kâfir/müşrik, din ehli değildir; bir şeriata göre
değil hevasına göre hareket etmektedir. Bu nedenle de şahitliği geçersizdir.
Bugün ise, ilginç bir manzarayla karşı karşıyayız. İtikadi olarak Allah’a
şirk koştuğu hâlde, İslam şeriatına sıkı sıkıya bağlı olan taifeler vardır.
Üzücüdür belki, ama yer yer bu taifelerin şeriata bağlılığı (fıkhi hassasi-
yet) muvahhidlerden daha ileri boyutlardadır. Bu durumdaki bir dokto-
run vereceği rapor ya da şahidin tanıklığı geçersiz mi olacaktır?
Klasik metinlerimiz üzerinden bu soruya cevap verirsek “Evet, geçersiz
olacaktır.” demeliyiz. Ancak bu cevap hükmün illeti veya hikmeti ya da
maksadıyla uyuşmamaktadır. Müslim bir doktor veya tanık bulamayan
kişi ne yapacak, çözüm bekleyen sorunu nasıl çözecektir?
Vahyin genel naslarına ve nasların maksadına baktığımızda, Müslim
şahit bulamayan kişi çözümsüz bırakılmamakta, istisnai bir uygulamay-
la sorunu çözüme kavuşturulmaktadır. Örneğin, yolculuk esnasında bir
muamele/alışveriş yapan ve yanında Müslim şahit bulunmayan kişi ne
yapacaktır? Allah (cc) bu soruyu şöyle cevaplamaktadır:
“Ey iman edenler! Sizden birine ölüm geldiğinde, vasiyet hazırlanışı esnasın-
85. Müslim, 1185
502
EZAN VE KAMET BABI
da sizden iki adil şahit olsun. Şayet yolculuk hâlinde olursanız ve ölüm size
gelip çatarsa sizden olmayan iki kişiyi şahit tutun. Şayet (şahitliklerinden)
şüphe ederseniz onları namazdan sonra alıkoyarsınız ve şöyle yemin ederler:
‘A kraba dahi olsa yeminimizi hiçbir bedele satmayacağız. Allah’ın şahitliğini
gizlemeyeceğiz. (Şayet gizlersek) elbette günahkâr kimselerden oluruz.’ ” 86
Demek ki Müslim öncelikle adil şahit aramalıdır. Ki, adaletin ilk şartı da
İslam’dır. Yolculukta olduğundan veya günümüzde olduğu gibi tevhid eh-
linin azlığından dolayı adil şahit bulamıyorsa “Sizden olmayan iki kişiyi…”
şahit tutmalıdır. Bu, Yüce Allah’ın kullarına sunduğu bir çözüm yoludur. 87
L. Ezanı Duyanların “Aziz Allah Şefaat Ya Resûlallah” Sözü Doğru
mudur?
Ezanı duyan kimsenin “Aziz Allah” sözü bidattir. Zira bu, Allah Resûlü’nün
(sav) sünneti değildir ve ne yazık ki bir sünneti öldürmüştür. Sünnet olan;
503
NAMAZ KİTABI
504
EZAN VE KAMET BABI
92. bk. İbn Hacer, Feth, 2/88; İbni Teymiyye, Fetâvâ, 23/103; Şâtıbî, El-İ’tisâm, 2/70
93. bk. Ali Mahfuz, El-İbda’, s. 158
94. bk. Bidatler Batıl İnançlar Ansiklopedisi s. 282-287 özetle
95. Konuya dair detaylı açıklama için bk. “Cuma Günü (ve Ölüm İlanlarında) Okunan Salâ”,
2/526
96. Konuya dair detaylı açıklama için bk. “İmam Minbere Çıkınca Ezan Okunur”, 2/503
505
NAMAZIN ŞARTLARI BABI
Namazın Şartları
• Vaktinde Kılmak
• Namaz Kılınan Mekânın Temiz Olması
• Necasetten Sakınmak
• Setr-i Avret
• Kıbleye Yönelmek
• Niyet Etmek
509
NAMAZ KİTABI
510
NAMAZIN ŞARTLARI BABI
da sabah namazını kıldırdı. Sonra da bana dönüp şöyle dedi: ‘Ey Muham-
med bu iki vakit arasında namaz kılma genişliği ve serbestliği senden
önceki Peygamberlere tanınan vakitler gibi olup sana da bu iki vakit
arasında namaz kılabilmen mümkün olmuştur.’ ” 4
Şer’i bir özür olmaksızın (hastalık, yolculuk, savaş vb.) namazları giriş
vaktinden önce veya çıkış vaktinden sonra kılmak yanlış; böyle bir na-
maz sıhhat şartından yoksun olduğu için batıldır.
A. İlk Vakte Riayet Etmenin Fazileti
Namazları, belirlenmiş vakit içinde kılmak zorunluluk; ilk vaktinde kıl-
mak ise fazilettir:
İbni Mesud’dan (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Allah Resûlü’ne, ‘A llah’a en sevimli olan amel hangisidir?’ diye sordum.
Allah Resûlü, ‘Vaktinde kılınan namazdır.’ dedi.
‘Sonra hangisidir?’ diye sordum.
‘A nne babaya iyi davranmaktır.’ buyurdu.
‘Sonra hangisidir?’ diye sordum.
‘A llah yolunda cihaddır.’ buyurdu.
Daha fazlasını sormayı bırakmam ancak kendisine acımam nedeniyledir.” 5
Namazı ilk vaktinde kılmayı âdet edinmek (özellikle cemaatle); kişinin
Allah’ın şiarlarını yücelttiğinin alametidir.
“İşte böyle… Kim de Allah’ın (değer verilmesini istediği, O’nu hatırlatan)
şiarlarını yüceltirse kuşkusuz bu, kalplerin takvasındandır.” 6
Bu konuda gösterilen hassasiyetin geri dönüşü, kişinin ateşten azat olun-
ması olacaktır:
“Kim kırk gece mescidde cemaatle namaz kılar ve bu süre içerisinde yatsı
4. Ebu Davud, 393; Tirmizi, 149
5. Buhari, 527; Müslim, 85
6. 22/Hac, 32
511
NAMAZ KİTABI
512
NAMAZIN ŞARTLARI BABI
513
NAMAZ KİTABI
namazlarını ihmal ederse, diğer vazifelerini hâliyle daha çok ihmal eder.’ Daha
sonra da şunları yazdı:
‘Öğleyi gölge bir ziralıktan birinizin gölgesi misli oluncaya kadar kılınız. İkin-
diyi, Güneş yüksekte, beyaz ve parlakken, hayvan binicisinin Güneş batmaz-
dan önce iki veya üç fersahlık yol alacağı müddet içerisinde; akşamı Güneş
batınca; yatsıyı ufuktaki aydınlık battığında, gecenin üçte birine kadar kılınız.
-Kim (yatsıyı kılmadan) uyursa gözüne uyku düşmesin, kim (yatsıyı kılmadan)
uyursa gözüne uyku düşmesin, kim (yatsıyı kılmadan) uyursa gözüne uyku
düşmesin- Sabahı da yıldızlar parlak ve cıvıldarken kılınız.’ ” 16
B. Sabah Namazının Vakti
Sabah namazının vakti fecr-i sadıkla başlar, Güneş’in doğuşuyla son bu-
lur. Konu girişinde zikrettiğimiz hadisler, bunun açık delilidir.
Gecenin zifiri karanlığı sonrasında ufukta iki ayrı aydınlık çizgisi olu-
şur. Bunlardan birincisi, fecr-i kazib denilen yalancı aydınlıktır ve bu ay-
dınlık çizgisinin sabah namazıyla ilgisi yoktur. İkinci aydınlık çizgisi ise
fecr-i sadık denilen doğru aydınlık çizgisidir. Sabah namazı, fecr-i sadık
çizgisiyle girmiş olur.
Allah Resûlü (sav) gecenin alacakaranlığında da (Ğales) sabah namazını
kılardı. Öyle ki insanlar birbirini karanlık nedeniyle tanımazdı.
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Mümine kadınlar yün ve tiftikten dokunmuş örtülerine bürünmüş olarak,
Allah Resûlü ile birlikte sabah namazında bulunurlardı. Namazdan sonra ev-
lerine dönerlerdi. Bu arada Allah Resûlü, namazı karanlıkta kıldırdığından
dolayı kadınlar tanınmazdı.” 17
O (sav), sabah namazını uzun tutar; iki rekâtta altmış, yüz ayet arası okur-
du. Onun (sav) okuması tertil üzere olduğundan namaz uzun sürer ve Gü-
neş’in doğuşuna yakın bittiği olurdu.
16. Muvatta, 6
17. Buhari, 578; Müslim, 645
514
NAMAZIN ŞARTLARI BABI
18. Buhari, 547; Müslim, 461; Bir grup fakih; sabah namazını erteleyip Güneş’in doğuşuna ya-
kın kılmasını (isfar) daha faziletli kabul etmişlerdir. Bu görüşlerini ise şu hadise dayandırmışlardır:
“Sabah namazını ortalık aydınlanınca kılınız. Çünkü onu aydınlıkta kılarsanız mükâfatınız büyük
olur.” (Ebu Davud, 424)
Bu hadis sahihtir. Ancak Allah Resûlü’nün (sav) genel uygulamasına değil, özel uygulamasına işa-
rettir. Şöyle ki;
• Sahabenin büyük çoğunluğu Allah Resûlü’nün (sav) alacakaranlık/ğales vakti sabah namazını
kıldığını rivayet eder. Cabir (Buhari, 560; Müslim, 646), İbni Ömer (İbni Mace, 671). Onun (sav) ilk
gün, namazı ilk vaktinde; ikinci gün, son vaktinde kıldığını rivayet eden sahabiler de ilk gün, vak-
tin gişinde; ikinci gün, Güneş’in doğuşuna yakın kıldığını rivayet etmişlerdir. Bureyde (Müslim,
613), Ebu Musa (Müslim, 614; Ebu Davud, 397), İbni Abbas (Ebu Davud, 393)…
• Sahabiler, onun (sav) altmış, yüz ayet arası okuduğunu rivayet etmişlerdir. Bu denli uzun bir
kıraat için namazın ilk vaktinde başlanacak olsa, Güneş’in doğuşuna yakın namaz sonlanır. (Bu-
hari, 547; Müslim, 461)
• Sahabeden Ebu Mesud (ra); onun (sav) bir keresinde ilk vakitte, bir keresinde de son vakitte
kıldığını; daha sonra ömrünün sonuna kadar ilk vakitte (ğales) namazı kıldığını söylemiştir. (Ebu
Davud, 394)
• Sahabeden Abdullah ibni Ömer (ra); onun (sav), Ebu Bekir (ra) ve Ömer’in (ra) namazı ilk vakitte
kıldığını, Ömer’in (ra) şehadetinden sonra Osman’ın (ra) namazı son vaktinde kılmaya başladığını
haber vermiştir. (İbni Mace, 671)
Hâliyle efdal olan, sabah ilk vaktinde ve uzunca kılmaktır. Yani namaza ilk vaktinde başlayıp Gü-
neş’in doğuşuna yakın sürecek kadar kıraat uzatmaktır.
515
NAMAZ KİTABI
516
NAMAZIN ŞARTLARI BABI
517
NAMAZ KİTABI
518
NAMAZIN ŞARTLARI BABI
519
NAMAZ KİTABI
520
NAMAZIN ŞARTLARI BABI
521
NAMAZ KİTABI
Ebu Bekir’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Kim, sabah namazını kılarsa o ândan itibaren Allah’ın güvencesine girmiş-
tir. Artık, namaz kılan bir mümini öldürmek suretiyle Allah’ın bu güvencesini
bozmayınız. Kim, böyle bir mümini haksız yere öldürürse Allah onu alıp yüzü
koyun cehenneme atar.” 41
e. Eksik bırakılan namazlara kefaret olur
Abdullah ibni Fedale, babasının şöyle dediğini rivayet emiştir:
“Allah Resûlü (sav) bana birçok şey öğretti. Öğrettiği şeyler arasında,
‘Beş vakit namazı muhafaza et.’ emri de vardı.
Ben, ‘Benim bu saatlerde meşguliyetim var. Hepsini ilk vaktinde kılamaya-
bilirim. Bana öyle bir ibadet emret ki sevabı çok kapsamlı olsun. Onu yaptı-
ğımda bana yeterli olsun.’ dedim.
Allah Resûlü (sav), ‘İki asra devam et.’ dedi.
Bizim dilimizde ‘asr’ kelimesi olmadığı için iki asrdan kastedilenin ne oldu-
ğunu sordum. Allah Resûlü, ‘Güneş doğmadan ve batmadan önceki namaz-
lardır.’ buyurdu.” 42
3. Yatsıdan Önce Uyumak, Sonrasında Konuşmak Kerih Görülmüştür
“…O (sav) yatsıdan önce uyumayı, sonrasında konuşmayı hoş karşılamazdı…” 43
Yatsı namazından önce uyumak kerih görülmüştür. Zira bu saatte uyu-
duğunda; uyanamama ve yatsı namazını kaçırma tehlikesi vardır.
Yatsı namazından sonra uyumadan beklemek (sabahlamak) kerih görül-
müştür. Çünkü günü ibadetle sonlandıran insan, konuşarak bunu bozmuş
olur. Ayrıca gece geç uyuyarak sabah namazına kalkmayı zorlaştırmış olur.
Şayet dinî veya dünyevi bir ihtiyaç olursa yatsıdan sonra konuşmakta
şer’i bir sakınca yoktur.
522
NAMAZIN ŞARTLARI BABI
523
NAMAZ KİTABI
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Kim imamla birlikte kılınan namazın bir rekâtına yetişirse o namaza yetiş-
miş olur.” 47
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Kim, Güneş doğmadan önce sabah namazının bir rekâtına yetişirse sabah
namazına yetişmiş olur. Kim, Güneş batmadan önce ikindi namazından bir
rekâta yetişirse ikindi namazına yetişmiş olur.” 48
Bazı rivayetlerde “…secdeye yetişen vakte yetişmiştir.” ifadesi yer alır. Bu
ifadeden kastedilen, rekâttır.
Aişe’den (r.anha) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Kim, Güneş batmadan önce ikindiden veya Güneş doğmadan önce sabah
namazından bir secdeye yetişirse namaza idrak etmiş olur.” 49 (Secdeden ka-
sıt, rekâttır.)
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Biz secdedeyken namaza yetiştiğinizde hemen secdeye varınız ve onu, na-
mazdan bir rekât olarak saymayınız. Kim, bir rekâtın rükûsuna yetişirse o
rekâta yetişmiş olur.” 50
Hâliyle bir rekât namazı vaktinde kılan kimse, diğer rekâtları bir sonraki
vakte sarksa da namazı vaktinde kılmıştır.
5. Namaz Kılmanın Yasaklandığı Vakitler
Allah Resûlü (sav) bazı vakitlerde namaz kılmayı yasaklamıştır.
İbni Abbas’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü’nün (sav) sabah namazından sonra Güneş doğana dek, ikindi
47. Buhari, 580; Müslim, 607
48. Buhari, 579; Müslim, 608
49. Müslim, 608
50. Ebu Davud, 893
524
NAMAZIN ŞARTLARI BABI
525
NAMAZ KİTABI
kadar yine nafile kıl. Çünkü bu saatte kılınan namazlara melekler tarafından
şahit olunur ve sevapları da eksiksiz yazılır. Gölge mızrak boyu olduğunda
namazı bırak. Çünkü o saatte cehennem tutuşturulur ve kapıları açılır. Güneş
batıya meyledince ikindi namazını kılıncaya kadar istediğin namazı kıl. Çün-
kü bu saatte kılınan namaz da şahitlidir. Sonra Güneş batıncaya kadar namaz
kılmayı bırak. Çünkü Güneş şeytanın iki boynuzu arasında batar ve kâfirler
de o saatte ibadet ederler.’ ” 53
Bir sebebe binaen kerahat vaktine denk gelen namazlar, bu vakitte
kılınabilir.
Mezkûr vakitlerde yasaklanan namaz, bu vakitlerde hiçbir sebep yokken
kılınan namazdır. Bazı rivayetlerde zikredildiği gibi mezkûr vakitleri gö-
zetleyip özellikle o vakitlerde namaz kılmaktır.
İbni Ömer’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Sizden biri Güneş’in batışı veya doğuşu esnasında namaz kılmaya kalkış-
masın.” 54
Şayet özel bir sebep olur ve kılınacak namaz bu vakitlere denk gelirse,
bu vakitlerde namaz kılmakta bir beis yoktur.
Allah Resûlü (sav) vaktin sonuna yetişen kimsenin bir rekâtlık zaman kalsa
dahi namaz kılmasını istemiştir. Hiç şüphesiz bu durumdaki biri, namazı
yasak vakitte kılmış olacaktır.
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Kim, Güneş doğmadan önce sabah namazının bir rekâtına yetişirse sabah
namazına yetişmiş olur. Kim Güneş batmadan önce ikindi namazından bir
rekâta yetişirse ikindi namazına yetişmiş olur.” 55
Allah Resûlü (sav) bir özür nedeniyle nafileleri kaçırdığında ikindi nama-
zından sonra kılmıştır.
526
NAMAZIN ŞARTLARI BABI
527
NAMAZ KİTABI
528
NAMAZIN ŞARTLARI BABI
529
NAMAZ KİTABI
Allah Resûlü, ‘Kırk gündür. Bir gün bir yıl gibi, bir gün bir ay gibi, bir gün de
bir hafta gibi, diğer günleri ise sizin günleriniz gibi olacaktır.’
Biz, ‘Ey Allah’ın Resûlü! Bu bir yıl gibi olan günde bizim bir günümüzün na-
mazı yetecek mi?’ dedik.
Allah Resûlü, ‘Hayır, siz bugün için namaz vakitlerini hesaplayınız.’ buyur-
du…” 62
Deccal’in alışılmışın dışında İslam ümmeti içinde kalacağı kırk gün için,
Allah Resûlü (sav) bir ölçü koymuştur. O günler vuku bulduğunda namaz
vakitleri ölçülür ve her yirmi dört saat içinde beş vakit namaz eda edilir.
II. Namaz Kılınan Yerin Temiz Olması
Namazın sıhhat şartlarından bir diğeri de; namaz kılınacak yerin neca-
setten temizlenmiş, temiz bir yer olmasıdır.
Cabir ibni Abdullah’tan (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle
buyurmuştur:
“Bana, benden önce hiçbir kimseye verilmeyen beş özellik verildi: Her pey-
gamber sadece kendi kavmine gönderilirken ben siyah beyaz bütün insanlara
peygamber gönderildim. Benden önce hiçbir kimseye helal olmayan ganimet
bana helal kılındı. Temiz olan yeryüzü bana mescid ve temizleyici yapıl-
dı, bu nedenle herhangi bir kimseye namaz vakti nerede gelirse orada
kılıversin. Ben, bir aylık mesafeden (düşman kalbine salınan) korkuyla mu-
zaffer oldum/yardım gördüm. Bana şefaat hakkı verildi” 63
Hadiste geçen طَ ِّي َب ًة/tayyibeten lafzı her yerin değil, temiz olan yerin
namaz kılmaya elverişli olduğunun delilidir. 64
Namazın sahih olması için namaz kılınan yerin temiz/necasetten arın-
mış olması yeterlidir. Bu da kişinin kıyamda durduğu, rükû, secde ettiği
ve oturduğu yerle sınırlıdır. Bu kadarının temiz olması, namazın sıhhati
için yeterlidir.
Kişi temiz bir yer bulamaz ve necis bir mekânda olduğu hâlde namaz
62. Müslim, 2937
63. Müslim, 521
64. bk. Neylu’l Evtâr, 612 No.lu hadis şerhi
530
NAMAZIN ŞARTLARI BABI
vakti girerse; gücünün yettiğince Allah’tan (cc) korkar ve namazını eda eder.
Zira Allah (cc), hiç kimseye gücünden fazlasını yüklemez 65 ve kullarından
güçleri nispetinde kendinden (cc) korkmalarını ister. 66 Temiz yer bulama-
mak namazı vaktini çıkaracak şekilde ertelemeye özür değildir. Namazın
en tekitli şartı vakit içinde eda edilmesidir. 67
A. Namaz Kılmanın Yasaklandığı Yerler
Aslolan, temiz olan her yerde namaz kılınabilmesidir. Allah (cc) bu üm-
mete bir lütuf olarak temiz olan her mekânı mescid kılmıştır. Bununla
birlikte temiz olsa dahi, Allah Resûlü’nün (sav) namaz kılmayı yasakladığı
yerler vardır. Müslim, ona (sav) ittibaen bu yerlerde namaz kılmamalıdır.
1. Hamam, Banyo vb. Yıkanılan Yerlerde Namaz Kılmamak
Ebu Said El-Hudri’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle
buyurmuştur:
“Mezarlıklar ve banyolar (hamamlar) dışında yeryüzünün tamamı mescid-
dir yani namaz kılınabilir.” 68
Allah Resûlü (sav) yıkanılan (hamam vb.) yerlerde namaz kılmayı yasakla-
mıştır. Evlerde bulunan banyo ve umumi yıkanma yerleri olan hamamlar
arasında fark yoktur. 69
2. Makberde/Kabristanda Namaz Kılmamak
Ebu Said El-Hudri’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle
buyurmuştur:
“Mezarlıklar ve banyolar (hamamlar) dışında yeryüzünün tamamı mescid-
dir, namaz kılınabilir.” 70
Allah Resûlü (sav) makberde/kabristanda yani özel veya umumi mezar-
65. bk. 2/Bakara, 286
66. bk. 64/Teğabûn, 16
67. bk. “Namaz Vakitleri” Bölümü
68. Ebu Davud, 492; Tirmizi, 317
69. Bu yasağın illetini bilmiyoruz. Hâliyle banyonun necis olması, çıplaklık vb. illetler birer tah-
minden öteye geçmemiştir. Bir banyo temiz olsa, avret yerleri örtülse dahi orada namaz kılınmaz.
Zira bizim bilmediğimiz, Allah’ın (cc) bildiği ve Resûl’üne bildirdiği bir illet nedeniyle banyoda
namaz kılmak yasaklanmış olabilir.
70. Ebu Davud, 492; Tirmizi, 317
531
NAMAZ KİTABI
71. Kabirlerde namaz kılmanın yasaklanmasının, oranın necis olmasıyla bir ilgisi yoktur. Zira
toprağın üstü temiz, altında yatan insan ölüyken de diriyken de temizdir. Hâliyle kabristan temiz
dahi olsa orada namaz kılmak caiz değildir. Konu içinde açıklanacağı üzere kabirlerde namaz
kılmanın yasaklanması; tevhidi korumak ve şirke götüren tüm yolları kapatmak hassasiyetiyle
ilgilidir. İnsanların türbelere taptığı, kabirlerde çaput bağlayıp dilek dilediği, anıt mezarlarda ya-
tanlara birbirini şikâyet ettiği, kabirlerde yatanların şehirleri deprem vb. doğal afetlerden koru-
duğuna inandığı… günümüzde; bu yasağın geçerliliğini koruduğu izahtan vareste olsa gerektir.
72. Buhari, 435; Müslim, 531
73. Buhari, 437; Müslim, 530
532
NAMAZIN ŞARTLARI BABI
bunlar vefat ettiğinde kabri üzerine mescid bina eder, içerisine bu resimleri
(suretleri) yaparlardı. İşte böyle kimseler Kıyamet Günü, Allah katında yara-
tılmışların en kötüleridir.’ buyurdu.” 74
Kabirleri mescid edinmek, ölüleri kutsamak ve onların ölümden sonra
da bereketlerinin devam ettiğine inanmaktan kaynaklanan bir itikadi has-
talıktır. Bu hastalıklı düşünce ilim adamlarından avama doğru indiğinde
genişlemekte ve kabirde yatanların Allah’ın (cc) yardımcıları gibi hastala-
ra şifa verdiği, kapanan kısmetleri açtığı, rızkı genişlettiği, darda kalana
yardım ettiği, medet umanların imdadına yetiştiği… gibi bir şirk batak-
lığına dönüşmektedir. Yaratan da, rızık veren de, kısmetleri açan da, rızkı
daraltıp genişleten de, dua edenin duasına, darda kalanın imdadına yeti-
şen de Allah’tır (cc). O’nun (cc), kendisine yardımcı olarak salihlere, talepleri
kendine ulaştıracak aracılara, kulları kendisine yakınlaştıracak seçkinlere
ihtiyacı yoktur. Zira O (cc); kullarını görmekte, duymakta, her hâllerinden
haberdar olmakta, yani onları çepeçevre kuşatmaktadır.
Allah Resûlü (sav) şirki ve şirke götürücü yolları kapamak için gönderil-
diğinden ötürü kabirlere yönelik birtakım yasaklar getirmiş, geçmiş üm-
metlerin tevhidden sapma yollarını kapatmıştır. Bu yasaklardan biri de
İslam’ın ilk yıllarında kabir ziyaretlerini yasaklamasıdır. 75 O (sav), kabirler-
de yatan salihlere ibadet eden bir toplumun kalplerinde yatan kabirlere
dair batıl inanışları sonlandırmak istemiştir. Tevhid kalplere yerleşip şirk
inancından arındıklarında kabir ziyaretlerine müsaade etmiştir.
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Ben, bundan önce sizleri, kabir ziyaretinden yasaklamıştım. Bundan sonra
kabirleri ziyaret ediniz; çünkü kabir ziyareti dünyaya bağlılığı azaltır ve ahre-
ti hatırlatır.” 76
Mescid edinilmiş kabirlerde kılınan namaz batıldır. Orası namaz kılma
mahalli değil, Yüce Allah’ın lanetine mahal olan bir şirk merkezidir.
74. Buhari, 427; Müslim, 528
75. bk. Müslim, 976-977
76. İbni Mace, 1571
533
NAMAZ KİTABI
534
NAMAZIN ŞARTLARI BABI
535
NAMAZ KİTABI
536
NAMAZIN ŞARTLARI BABI
maz batıldır.
• Bir ruha sahip ve yüz hatları belli olan varlıkların resimleri, yani İs-
lam’ın yasaklamış olduğu suret bulunan yere melek girmeyeceğinden
ötürü Müslim’in duvarlara suret resmi asması hoş karşılanmamış, Allah
Resûlü (sav) duvarlarda bulunan suretli eşyaları indirmiştir.
Kıble cihetinde bulunan resme dönük namaz kılmak bu sebeplerle mek-
ruh görülmüştür. 84
e. Kilisede namaz kılmak
Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Biz içinde bulunan resimlerden ötürü sizin kilisenize girmeyiz.” 85
Abdullah ibni Abbas (ra) içinde resim olmadığı müddetçe kilisede namaz
kılardı. 86
Kilisede bulunan resimler/ikonalar, putperest Roma’nın şirk adetleri-
nin kiliseye girmesiyle başlamıştır. Bu sebeple ashab içinde resim/temasil
olan yerde namaz kılmamıştır. Zira bu resimler sıradan birer resim değil,
Allah’ın (cc) dışında ibadet edilen birer puttur ve İsa, Meryem, azizler ve
meleklerle ilgili şirk inanışını temsil etmektedir. Kiliselerle ilgili bir diğer
tehlike; birçok kilisenin kabir üzere inşa edilmiş olmasıdır.
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Ümmü Seleme, Allah Resûlü’ne Habeşistan’da gördüğü Mariye diye anılan
“hayır” dediler. Bunun üzerine Peygamber (sav) şöyle buyurdu: “Öyleyse adağını yerine getir. Ger-
çek şudur ki: Allah’a isyan konusunda yapılan adak yerine getirilmez veya Âdemoğlunun elinde
olmayan şeylerde yaptığı adağı da yerine getirmesi gerekmez.’ ” (Ebu Davud, 3313)
Tüm bunlardan sonra İslam’ın putlara dönük namaz kılmaya müsaade etmesi veya bu namazı
sahih kabul etmesi İslam’ın genel prensipleriyle uyuşmamaktadır.
84. Suret/Resim ahkâmına dair bk. Tevhid Dergisi, S 83, s. 4
85. Buhari, Kitâbu’s Salât, 54. Bab, muallak olarak
86. age.
537
NAMAZ KİTABI
538
NAMAZIN ŞARTLARI BABI
539
NAMAZ KİTABI
1. Mescidlerin Önemi/Fazileti
a. Allah adına ilk inşa edilen mabed mesciddir
“Şüphesiz ki insanlar için yeryüzünde kurulmuş ilk ev, Mekke’deki mübarek
ve âlemlere hidayet olan (Kâbe’dir). Onun içinde apaçık ayetler ve İbrahim’in
makamı vardır. Kim oraya girerse emniyettedir. Ona yol bulanlara/güç yeti-
renlere (Allah’ın hakkı olarak) evi haccetmeleri farzdır. Kim de inkâr ederse
şüphesiz ki Allah, âlemlere ihtiyacı olmayandır.” 92
Ebu Zerr’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“ ‘Ey Allah’ın Resûlü, yeryüzünde ilk defa hangi mescid kuruldu?’ dedim,
‘Mescid-i Haram’ buyurdu.
‘Sonra hangisi?’dedim,
‘Mescid-i Aksa’ buyurdu.
‘A ralarında kaç yıl var?’ dedim,
‘Kırk yıl, bu ikisinden sonra artık sana namaz nerede ulaşırsa orada kılıver,
orası da mesciddir.’ buyurdu.” 93
Allah adına ve O’nun (cc) şiarı olsun diye inşa edilen ilk yapının bir mescid
olması dikkat çekicidir. Bu, insanlığın ve doğal olarak dinin merkezinde
mescidin yer aldığını göstermektedir. İslam şehir mimarisine baktığımız-
da bu gerçeği en açık hâliyle görürüz. Şehrin merkezinde mescid vardır
ve şehir sosyal, kültürel, ticari… olarak mescidin çevresinde konumlan-
mıştır. İslam toplumu mescidde buluşmakta, hayat mescidden (sabah
namazı) başlamakta, toplantılar mescidde yapılmakta, nihayetinde insan
mescidden hazırlanıp ahirete yolcu edilmektedir. Tüm bunlar mescidin
İslami hayatta neye karşılık geldiğini anlamamıza yardımcı birer unsurdur.
b. Mescidler Allah’ın en sevdiği yerlerdir
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
540
NAMAZIN ŞARTLARI BABI
541
NAMAZ KİTABI
542
NAMAZIN ŞARTLARI BABI
543
NAMAZ KİTABI
Güneş doğuncaya kadar Allah’ı zikreder sonra da iki rekât namaz kılarsa bir
hac ve umre yapmış gibi sevap kazanır.’ Enes dedi ki: ‘Peygamber (sav) ‘Tam,
tam, tam (hac ve umre sevabı kazanır)’ ’ buyurdu.” 104
Mescidde otururken boş durmayıp Allah’ı (cc) zikretmek, kişiyi hac ve
umre yapan kişinin seviyesine yüceltir. Ki mescidde Allah’ı anmak Yüce
Allah’ın en sevdiği amellerdendir.
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Memleketi dışındaki bir kimsenin, ailesinin yanına dönmesiyle ailesinin se-
vindiği gibi, Allah da mescidleri namaz ve zikir için yer edinen kimselerden
hoşlanır ve sever.” 105
Abdullah ibni Amr’dan şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü ile birlikte akşam namazını kıldık. (Namazdan sonra) evine
dönecekler evine döndüler. Bekleyen kişiler (mescidde) beklemeye başladı-
lar. Allah Resûlü koşarak geldi. Nefes nefese kalmış, diz kapaklarını açmıştı.
Dedi ki: ‘Müjdelenenin/Sevinin! İşte Rabbiniz semanın kapılarından bir kapı
açtı, Meleklere karşı sizinle övünerek, ‘Kullarıma bakın! Farz olan bir namazı
kılmışlar ve ondan sonrakini beklemekteler.’ demektedir.’ buyurdu.” 106
Ebu Said El-Hudri’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle
buyurmuştur:
“ ‘Kul bir namazı beklemek için mescidde olduğu müddetçe namazda gibidir.
O, (mescidden) çıkıncaya veya hades işleyinceye kadar melekler onun için,
‘A llah’ım onu bağışla! Allah’ım ona merhamet et.’ derler.’
Ravi der ki: ‘Ebu Said El-Hudri’ye sordum, ‘Hades işlemek nedir?’
Ebu Said, ‘Sessiz veya sesli yellenmedir.’ dedi.’ ” 107
544
NAMAZIN ŞARTLARI BABI
545
NAMAZ KİTABI
111. “Müstekbirler, mustazaflara derler ki: ‘Hidayet size geldikten sonra, biz mi sizi ondan alı-
koyduk? (Hayır, öyle değil!) Bilakis sizler, suçlu günahkârlardınız.’ Mustazaflar, müstekbir olanlara
derler ki: ‘Bilakis (işiniz gücünüz) gece gündüz hile (yapmaktı)… (Çünkü) siz, Allah’a karşı kâfir
olmamızı ve O’na ortaklar koşmamızı emrediyordunuz bize.’ Azabı gördüklerinde (için için ya-
narak) pişmanlıklarını gizleyecekler. Biz, kâfirlerin boynuna zincirli halkalar geçirdik. (Ne yani)
yaptıklarından başkasıyla mı cezalandırılacaklardı?” (34/Sebe’, 32-33)
112. 72/Cin, 18
546
NAMAZIN ŞARTLARI BABI
547
NAMAZ KİTABI
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Allah’ım benim kabrimi ibadet edilen bir put kılma! Peygamberlerin kabir-
lerini mescid edinenlere Allah’ın gazabı şiddetlidir.” 116
Ancak onun (sav) haber verdiği gibi ümmeti adım adım önceki milletlere
uydu ve mescidleri kabirler üzerine inşa ederek tevhid yolundan saptı.
Ebu Said El-Hudri’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle
buyurmuştur:
“ ‘Siz kendinizden önceki topluluklara karış karış, zira’ zira’ tabi olacaksınız.
Hatta onlar kelerin deliğine girseler siz de onların peşinden gidip gireceksiniz.’
Biz, ‘Ey Allah’ın Resûlü! Onlar Yahudi ve Hristiyanlar mıdır?’ dedik.
Allah Resûlü, ‘Başka kim olabilir?’ buyurdu.” 117
b. İslam mescidlerine alternatif “dırar mescidleri” inşa etmek
“Zarar vermek, küfrü (yaymak), müminlerin arasını bölmek, Allah’a ve Resûl’ü-
ne daha önceden harp ilan etmişlerin karargâhı olsun diye mescid edinenler
ve: ‘Biz güzellikten/hayırdan başka bir şey kastetmedik.’ diye Allah adına ye-
min edenler (var ya)! Allah, onların gerçek yalancılar olduğuna şahitlik eder.
Orada ebediyen (namaza) durma! İlk günden takva üzere kurulmuş olan mes-
cid, (namaza) durman için daha evladır. Orada temizlenmeyi isteyen adamlar
vardır. Allah, temizlenenleri sever. Binasını/mescidini, takva üzerine ve Allah
rızasını (gözeterek) tesis eden mi daha hayırlıdır; yoksa, binasını yıkılmaya yüz
tutmuş, bir uçurumun kenarına kurup o yerle birlikte kendisi de cehennem
ateşine yuvarlanacak olan mı? Allah, zalimler topluluğunu hidayet etmez.” 118
“Ayet, yeryüzünde bulunan mescidleri ‘takva’ ve ‘dırar’ mescidleri olarak iki
kısma ayırmıştır:
Takva mescidleri; içinde yalnızca Allah’a (cc) kulluk edilen, hiçbir şeyin O’na
ortak koşulmadığı, 119 yalnızca Allah’ın (cc) adının anılıp yüceltildiği, 120 içinde
116. Ahmed, 7358; Muvatta, 475
117. Buhari, 7320; Müslim, 2669
118. 9/Tevbe, 107-109
119. 9/Tevbe, 107-109
120. 24/Nûr, 36
548
NAMAZIN ŞARTLARI BABI
Allah’ın (cc) nur ve hidayeti olan vahyin okunduğu, 121 müminlerin dünya ha-
yatının kirinden arındığı 122 yapılardır.
Dırar mescidleri; müminlere zarar vermek, küfrü yaygınlaştırmak, mümin-
leri bölmek ve Allah’a (cc) savaş açmış mücrimlerin karargâh olarak kullanması
için inşa edilen ve adına “mescid” denen yapılardır.
Bugün, Allah’ın (cc) yasalarını yürürlükten kaldıran, tevhide ve muvahhidlere
düşmanlık eden, zan, hurafe ve menkıbeyi din kaynağı kılmaya çalışan sistem-
lerin bir yandan İslam’a savaş açması, öte yandan ısrarla mescid inşa etmesi
üzerinde dikkatle düşünülmelidir.” 123
“Dırar mescidi” gerçeği, İslam toplumlarını dinle ifsad etmek isteyen,
dine karşı din projesiyle çalışan ikiyüzlü, münafıkça bir projedir. İlk gö-
rüldüğü yer; o ayetlerin nüzulüne sebep olan Medine olsa da, her yer ve
zamanda benzer faaliyetlerle karşılaşmak mümkündür.
Bu projenin esasında tevhidle açıktan savaşmak yerine, tevhid mesajını
içerden ifsad etmek vardır. Özü tevhidî mescidlere alternatif mescidler inşa
etmek ve isminden anlaşılacağı üzere İslam’a/Müslimlere zarar vermektir.
Örnek olsun, Cumhuriyeti kuran kadroların danışmanlığını da yapmış
bulunan Ahmet Hamdi Başer, Cumhuriyet kadrolarının camiye bakışını
şu sözlerle özetlemiştir:
“Bizde dinî, cemiyetin (toplumun) dışına atmak değil, bilakis inkılabın em-
rine vererek yaşatmak lazımdır. Camileri yıkıp, terk edip onların yerine halk
evleri yapmak suretiyle hedefimize varamayız. Her zaman camide toplanan
halka, oradan sesimizi duyurmak, oraları modern halk evleri hâline koymak;
din sınıfını (âlimleri) ortadan kaldırmak, herkesi din ve dünya namına konuş-
turmak mümkündür.” 124
Buradan yola çıkarak diyebiliriz ki; her cami/mescid bize ait değildir ve
her kapısında cami/mescid yazan yerde namaz kılamayız. Zira dinin sa-
hibi olan Allah kötü niyetlerle kurulan ve Müslimlere/tevhide zarar ver-
121. 24/Nûr, 35
122. 24/Nûr, 37
123. Tevhid Meali, Tevbe Suresi, 109. ayetin açıklaması
124. Atatürk’le Üç Ay ve 1930’dan Sonra Türkiye, Ahmet Hamdi Başar, s. 51
549
NAMAZ KİTABI
125. Bu konuda tavrımız net olsa da, mevcut camilerin, mescid-i dırar olup olmaması mesele-
sinin içtihadi bir konu olduğunu kabul ediyoruz.
126. 24/Nûr, 63
127. Tirmizi, 318
550
NAMAZIN ŞARTLARI BABI
Amr ibni Abese’den rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Her kim içerisinde Allah’ın zikredildiği bir mescid inşa ederse Allah onun
için cennette bir ev inşa eder.” 128
3. Bazı Mescidlerin Özel Fazileti
Allah’ın evi olmaları hasebiyle tüm mescidler faziletlidir. Yüce Allah bu
mescidlerden bazısını bazısına üstün kılmıştır. Zira O (cc) yarattıkları ara-
sından dilediğini seçip dilediğine üstün kılmaktadır. 129
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Üç mescid dışında başka bir mescid için yolculuğa çıkılamaz. Bunlar; Be-
nim mescidim (Mescid-i Nebevi), Mescid-i Haram ve Mescid-i Aksa’dır.” 130
İbadet kastıyla (dinî) yolculuk yalnızca üç mescide yapılabilir. Zira Al-
lah (cc) bu üç mescidi diğer mescidler arasından seçmiş ve üstün kılmıştır.
Mezkûr mescidlerde kılınan namaz diğer mescidlerde kılınan namazlar-
dan daha faziletlidir.
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Benim şu mescidimde kılınan bir namaz, Mescid-i Haram dışındaki başka
mescidlerde kılınan bin namazdan daha hayırlıdır.” 131
Cabir’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Benim bu mescidimde kılınan bir namaz diğer mescidlerde kılınan bin na-
mazdan daha hayırlıdır. Mescid-i Haram müstesna. Mescid-i Haram’da kılı-
nan bir namaz, başka mescidlerde kılınan yüz bin namazdan daha efdaldir.” 132
551
NAMAZ KİTABI
4. Mescid Adabı
a. Mescide sağ ayakla girip sol ayakla çıkmak
Enes’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Mescide sağ ayakla girmen ve sol ayakla çıkman sünnettendir.” 133
b. Mescide girerken ve çıkarken Allah Resûlü’nden varid olan mesur
duaları okumak
“Sizden biriniz mescide girerken
552
NAMAZIN ŞARTLARI BABI
136. Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Beldelerin
Allah’a en sevimli gelen yerleri mescidleridir. En sevimsiz ve buğzettiği yerleri ise pazarlardır.”
(Müslim, 671)
137. َاَللَّ ُه َّم إِ ِّني أَسْ أَلُكَ مِنْ َفضْ لِك
138. 62/Cuma, 10
553
NAMAZ KİTABI
Ebu Katade’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Sizden biriniz mescide girdiğinde iki rekât namaz kılmadan önce oturma-
sın.” 139
d. Mescidde insanlara rahatsızlık vermemek
Mescid, Müslimlerin toplama mekânıdır. Namaz kılmak, Allah’ı zikret-
mek, Kur’ân okumak… için bina edilmiştir. Müslim, bu gayelere aykırı
davranışlardan sakınmalı, söz ve davranışlarına dikkat etmelidir. İnsan-
ların dikkatini dağıtacak, huşuyu bozacak, ibadetlerini kesecek eza verici
davranışlardan uzak durmalıdır. Allah Resûlü’nün (sav) kendi döneminde
yasakladığı bazı şeyler:
(1) Mescidde şahsi meseleler için ses yükseltmek
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Kim kaybettiği bir şeyi mescidde ilan eden bir kimseyi işitirse ona, ‘A llah
kaybettiğini sana geri çevirmesin.’ desin. Çünkü mescidler bunun için yapıl-
mamıştır.” 140
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Mescidde satan ve satın alan bir kimseyi gördüğünüzde, ‘A llah ticaretine ka-
zanç vermesin.’ deyin. ‘Yitiğini mescidde sorup arayan kimse gördüğünüzde
de Allah onu sana buldurmasın.’ deyin.” 141
Bureyde ibni Husayb’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir kimse mescidde kaybettiği deveyi ilan etmiş ve ‘Kim kırmızı deveyi bana
bulur?’ demişti. Bunun üzerine Allah Resûlü, ‘Bulamayasın! Mescidler ancak
yapıldıkları şey için yapılmıştır.’ dedi.” 142
Zira şahsi bir mesele için mescidde bağırmak, o meseleyle ilgisi olmayan
139. Buhari, 444; Müslim, 714
140. Müslim, 568
141. Tirmizi, 1321
142. Müslim, 569
554
NAMAZIN ŞARTLARI BABI
insanları rahatsız eder, huşuyu olumsuz etkiler. Ancak tüm cemaati ilgi-
lendiren İslami bir faaliyet söz konusu olursa, bunun mescidde icra edil-
mesinde bir beis yoktur. Zira bu tüm cemaate yönelik ortak bir faaliyettir.
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Hassan ibni Sabit mescidde şiir okurken, Ömer (ra) onun yanından geçmiş
ve ona dik dik bakmıştı.
Bunun üzerine Hassan, ‘Ey Ömer, vaktiyle ben, bu mescidde senden daha
hayırlı bir zat olan Allah Resûlü varken de şiir söylerdim.’ dedi ve Ebu Hurey-
re’ye dönerek şöyle dedi: ‘Ey Ebu Hureyre! Resûlullah (sav), ‘Haydi sende be-
nim adıma müşriklere cevap ver.’ dediğini ve ‘A llah’ım onu Ruhu’l Kudüs’le
destekle.’ diye dua ettiğini işitmedin mi?’ deyince Ebu Hureyre, ‘A llah şahittir
ki evet, öyle olmuştu.’ diye cevap vermişti.” 143
Allah Resûlü’nü müdafaa etmesi için Hassan ibni Sabit mescidde şiirler
söylemiş, tüm cemaat onun hicivlerini dinlemiştir.
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Mescidde gösteri yapan Habeşlileri seyrederken Resûlullah (sav) beni elbisesi
ile örtüyordu. Ben bıkıncaya kadar onları seyrettim. Öyleyse siz genç kızların
eğlenceye olan düşkünlüklerini anlayışla karşılayın.” 144
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Habeşistanlılar, mızraklarıyla Resûlullah’ın (sav) yanında oynarlarken birden
Ömer ibni Hattab geliverdi. Onları taşlamak için taşlara uzandı.
Bunun üzerine Resûlullah (sav), ‘Ey Ömer, bunları kendi hâline bırak.’ buyur-
du.” 145
Habeşliler bayram günü mescid içinde yöresel/folklorik kılıç kalkan
555
NAMAZ KİTABI
556
NAMAZIN ŞARTLARI BABI
557
NAMAZ KİTABI
558
NAMAZIN ŞARTLARI BABI
559
NAMAZ KİTABI
İbni Abbas’ın (ra) uyarısı dikkat çekicidir. Buradan anlıyoruz ki; Ehl-i Ki-
tab’ın bozulma alametlerinden biri de mescidleri süslemeleridir. Galiba
bu; bir şeyin özünü/ruhunu kaybeden bireylerin/toplumların görüntü-
ye/kabuğa yoğunlaşmasıyla ilgilidir. Din, inanç ve ahlak boyutunu yiti-
rince, inanç ve ahlakı temsil eden değerler süslenir, abartılı bir saygıyla
yüceltilir…Allah Resûlü’nün (sav) ayaklar altına aldığı cahiliyeyi siyaset
ve ahlakta ihya eden Emeviler Dönemi'nde süslü mescidler inşa edilme-
si dikkat çekicidir.
Mescid süslemek sonra da süslü mescidlerle övünmek kıyamet alamet-
lerindendir:
Enes’ten (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Mescid yaptırmakta insanlar birbirleriyle övünür hâle gelmedikçe kıyamet
kopmayacaktır.” 159
159. Ebu Davud, 449; Bazı âlimler Asr-ı Saadet sonrası süslü mescidler inşa edilmesini iki gerek-
çeyle meşru kabul etmişlerdir. (bk. Neylu’l Evtâr, 628 No.lu hadis şerhi):
• Evler/şehirler süslenince mescidler evlerden geri kalmasın diye süslenmesine müsaade edil-
di. Hemen belirtmeliyiz ki bu, bir yanlışı başka bir yanlışla gerekçelendirmektir. İslam şehirlerin-
de lüks evlerin yapılması, İslam toplumunun Roma ve Sasani toplumlarını taklit etmesidir. Lüks,
şatafat ve gösterişi yasaklayan bir dinin şehirlerinde şatafatta yarışan evler yapılması, şatafat ve
israfları nedeniyle helak olan toplumların taklidi, bir münkerdi ve inkâr edilmeliydi. Şuna dikkat
etmeliyiz: Bugün “İslam sanatı” diye bize sunulan yapıların hiçbiri Asr-ı Saadet Dönemi'ne ait de-
ğildir. Nübüvvet ve Raşid Hilafetin son bulduğu saltanat ve istibdadın başladığı Emevi ve sonrası-
na ait yapılardır. Bunlar İslam’ın değil mülk ve saltanatın sanatıdır; şayet şatafat ve gösterişi sanat
diye isimlendirmek doğruysa!
Aişe’den (r.anha) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Nübüvvet Allah’ın ol-
masını dilediği süre kadar aranızda bulunacaktır. Sonra Allah kaldırmayı dilediği bir vakitte onu
aranızdan kaldıracaktır. Sonra nübüvvet menheci üzere olan bir hilafet devri olacaktır. Bu Allah’ın
devam etmesini dilediği kadar devam edecektir. Sonra Allah kaldırmayı dilediği bir vakitte onu
aranızdan kaldıracaktır. Sonra ısırıcı saltanat devri gelecektir. Bu Allah’ın devam etmesini dilediği
kadar devam edecektir. Sonra Allah kaldırmayı dilediği bir vakitte onu aranızdan kaldıracaktır.
Sonra zorba bir saltanat gelecektir. Bu Allah’ın devam etmesini dilediği kadar devam edecektir.
Sonra Allah kaldırmayı dilediği bir vakitte onu aranızdan kaldıracaktır. Sonra tekrar nübüvvet
menheci üzere kurulu bir hilafet devri gelecektir.” (Ahmed, 18406)
Sefine’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir: “Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: ‘Peygamber’den (sav) sonra
gelen halifelik otuz senedir. Sonra Allah mülkünü veya mülkü dilediğine verir.’ Ravi Said, diyor ki:
‘Sefine bana şunu iyi anla, dedi. 'Ebu Bekir’in halifeliği iki senedir, Ömer’inki on, Osman’ınki on
iki senedir. Ali de aynı şekilde Peygamber’in (sav) halifelerindendir.’ Said dedi ki: ‘Sefine’ye şöyle
dedim: ‘(Mervanoğullarını işaret ederek) Ama bunlar Ali’nin halife olmadığını iddia ediyorlar.’ O
da Mervanoğullarını kastederek, ‘Zerkaoğullarının dübürleri yalan söylemiştir.’ dedi.” (Ebu Davud,
4646; Tirmizi, 2226)
• Bir grup ilim adamı, “Selef, süslenmiş mescidleri inkâr etmemiştir, ‘Bu da camileri süslemenin
560
NAMAZIN ŞARTLARI BABI
561
NAMAZ KİTABI
562
NAMAZIN ŞARTLARI BABI
563
NAMAZ KİTABI
564
NAMAZIN ŞARTLARI BABI
• Buhari (rh) “Mescidde ve mescid dışında parmakları kenetleme babı” (Kitabu’s Salat, 88. bab)
diyerek ve yukarıda mezkur rivayetleri vererek şu hükme varır: Parmakları kenetlemek mutlak
olarak caizdir. Nehyeden hadislerde zayıftır.
Ebu Davud (rh), Tirmizi (rh), İ. Huzeyme (rh), İ. Hibban (rh), Hakim (rh) gibi muhaddisler parmak
kenetlemeyi yasaklayan hadisleri tashih etmiş ve onlarla ihticacda bulunmuşlardır. Nehyeden
hadislerle cevaz veren hadislerin arasının nasıl cem edileceğine dair farklı görüşler ileri sürmüş-
lerdir. Buna göre;
• Allah Resûlü’nün nehyi haramlığa değil mekruhluğa delildir. Zira o (sav) bir şeyi yasaklıyor
daha sonra yapıyorsa; fiili, sözünü haramlıktan sarf eder. (Neylu’l Evtâr, 847 nolu hadis açıklaması)
• Amaçsız yapılırsa yasak, Allah Resûlü gibi (teşbih gibi) bir amaçla yapılırsa mübahtır. (Avnu’l
Mabud, 562 nolu hadis şerhi)
• Kimisi de namaza gelirken, namazı beklerken ve namaz içinde yapılmasını yasak kabul et-
miştir. Zira şeriat bu üç durumdaki insanı ecir yönünden namazda gibi kabul etmiştir. Namazdan
sonra ve sair zamanlarda yapmaya cevaz vermişlerdir.
Derim ki; yukarıda okuduğumuz (bk. Buhari 482) rivayeti delil olarak alınmamalıdır. Zira Allah
Resûlü (sav) dalgınlıktan namazı iki rekat kılmış, sahabe uyarmasına rağmen ilk etapta namazı
eksik kıldığını fark etmemiştir. Anam babam ona (sav) feda olsun; nasıl bir derdi/hüznü vardıy-
sa namazı dahi unutmuştur. Böyle bir ruh halinde parmaklarını kenetlemiş olması, delil olmaz.
Namazı unutturan ruh halinin parmak kenetleme yasağını unutturması gayet normaldir. Geriye
onun (sav) bir örnek vereceği zaman parmaklarını kenetlemesi kalır. Bu da bir amaç için parmak
kenetlemenin caiz; amaçsız parmak kenetlemenin, ibadete hazırlık ve ibadet esnasında hoş kar-
şılanmadığını (mekruh), edebe aykırı olduğunu gösterir. Allah en doğrusunu bilir.
565
NAMAZ KİTABI
Sonuç
Mescid, Müslim’in hayatında merkezî bir konuma sahiptir. Orada Rab-
bine kulluk eder, orada dış dünyanın kirinden arınır, orada dinini öğre-
nir, İslam toplumunun gündeminden haberdar olur…
Mescid günün tüm zamanlarında Müslimlere açıktır. Mescidi temiz tut-
mak ve başkalarına rahatsızlık vermemek kaydıyla orada günlük ihti-
yaçlarını karşılayabilir.
• Orada yemek yiyebilir
Abdullah ibni Haris’ten şöyle rivayet edilmiştir:
“Biz Allah Resûlü Dönemi’nde mescidde ekmek ve et yerdik.” 172
• Orada uyuyabilir
“Abdullah ibni Zeyd (ra) Allah Resûlü’nü mescidde sırt üstü uzanmış ve bir aya-
ğını diğer ayağının üzerine koymuş bir şekilde görmüştür. İbni Şihab, Said ibni
Müseyyib’den, ‘Aynısını Ömer ve Osman da yaparlardı.’ dediğini aktarır.” 173
Nafi’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Abdullah ibni Ömer henüz evlenmemiş bir gençken, Allah Resûlü’nün mes-
cidinde uyuduğunu haber vermişti.” 174
Sehl ibni Sa’d’dan şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü kızı Fatıma’nın evine geldi ve Ali’yi evde bulamadı.
Fatıma’ya, ‘A mcanın oğlu nerede?’ diye sordu.
Fatıma, ‘A ramızda bir şey oldu ve birbirimize darıldık. Bundan dolayı dışarı
çıktı ve gündüz uykusunu benim yanımda uyumadı.’ dedi.
Allah Resûlü bir kişiye, ‘Onun nerede olduğuna bir bak.’ dedi.
O kişi geri döndü ve dedi ki: ‘Ey Allah’ın Resûlü o mescidde uyuyor.’
Allah Resûlü gitti ve Ali’nin yanı üzere yattığını, ridasının bir yandan sıyrıl-
566
NAMAZIN ŞARTLARI BABI
dığını ve vücudunun toprağa bulanmış hâlde olduğunu gördü. Ona, ‘Ey Ebu
Turab! Ey Ebu Turab! Kalk!’ dedi ve üzerindeki toprağı silmeye başladı.” 175
Allah Resûlü’nün (sav) özel öğrencileri olan Suffa Ashabı tüm ihtiyaçları-
nı mescidde karşılar, mescidde yatıp kalkarlardı.
• Siyasi ve askerî işlerde kullanılabilir
Allah Resûlü (sav) İslam toplumunu ilgilendiren siyasi ve askerî istişarele-
ri mescidde yapar, önemli kararları mescidde alırdı. Savaş esirlerini mes-
cidde bağlı tutar, onlarla orada ilgilenirdi.
Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“…Allah Resûlü bir süvari birliğini Necid tarafına gönderdi. Onlar Hanife-
oğulları Kabilesi'nden Sumame ibni Usal’ı esir alıp getirdiler ve mescidin
direklerinden birine bağladılar…” 176
Mescid, cünüp ve hayız da dâhil olmak üzere tüm müminlere açıktır. 177
Çocukları ve delileri mescidlerden uzaklaştırmaya yönelik rivayetler za-
yıftır. 178 Hâliyle mescidler İslam toplumunun ortak kullanım alanıdır.
III. Necasetten Sakınmak
Temiz Bir Elbiseyle Namaz Kılmak
Namazın sıhhat şartlarından bir diğeri elbisenin temiz olmasıdır. Kasıtlı
olarak necis elbise ile kılınan namaz makbul değildir.
“Elbiseni temiz tut.” 179
567
NAMAZ KİTABI
Allah Resûlü (sav) namaz kılınan elbise ve ayakkabı gibi giysilerin neca-
setten temizlenmesini emretmiştir.
Esma binti Ebu Bekir’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir kadın Peygamber’e (sav) geldi ve ‘Birimizin elbisesine hayız kanı bulaşırsa
temizliğini nasıl yapsın?’ dedi.
O da, ‘Ovalasın, sonra da suyla çitilesin, su döküp bununla namazını kılabi-
lir.’ buyurdu.” 180
Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Havle binti Yesar Allah Resûlü’ne gelip, ‘Ey Allah’ın Resûlü! Benim sade-
ce bir elbisem var. O elbise üzerimdeyken ben hayız oluyorum. Ne yapmalı-
yım?’ diye sordu.
Allah Resûlü (sav) şöyle cevap verdi: ‘Temizlendiğin zaman onu yıka ve o el-
bise üzerinde iken namazını kıl.’
Havle dedi ki: ‘Peki kan izi gitmezse ne yapmalıyım?’
Allah Resûlü, ‘Kanı yıkamak sana yeterlidir. Onun izi zarar vermez.’ buyur-
du.” 181
Ebu Said El-Hudri’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav), ashabına namaz kıldırırken ayakkabılarını çıkardı ve sol ta-
rafına koydu. Bunu gören ashabı da ayakkabılarını çıkardılar. Resûlullah (sav),
namazını bitirince, ‘Ayakkabılarınızı niçin çıkarttınız?’ diye sordu.
Onlarda, ‘Senin çıkardığını gördük bizde ondan dolayı çıkardık.’ dediler.
Bunun üzerine Resûlullah (sav), ‘Cibril geldi ve bana ayakkabılarımda pislik
olduğunu haber verdi.’ (O yüzden çıkarmıştım) diyerek sözüne şöyle devam
etti, ‘Biriniz mescide geldiğinde ayakkabılarına baksın, ayakkabılarında bir
pislik ve benzeri bir şey görürse onu (toprağa) sürsün ve o ayakkabılarıyla
namaz kılsın.’ ” 182
568
NAMAZIN ŞARTLARI BABI
569
NAMAZ KİTABI
rıldığında yanlış bir sonuç verecekse, o bilgi muhataba aktarılmaz. Allah Resûlü (sav) bir bilgiye
dayanarak ameli terk edecek ve gevşekliğe düşecek kimselere bilgi aktarımını tasvip etmemiştir.
Ebu Katade (rh) şöyle demiştir:
“Enes’in bize bildirdiğine göre Muaz deve üstünde Peygamber’in (sav) terkisinde idi.
Peygamber (sav), ‘Ey Muaz ibni Cebel.’ dedi.
Muaz, ‘Emret ey Allah’ın Resûlü.’ dedi.
Peygamber (sav) tekrar, ’Ey Muaz.’ dedi.
Muaz, ‘Emret ey Allah’ın Resûlü.’ dedi. Bu üç kere tekrarlandı.
Peygamber (sav) şöyle buyurdu, ‘Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in O’nun Resûlü
olduğuna samimi kalple şahitlik eden herkese Allah ateşi haram kılar.’
Muaz, ‘Ey Allah’ın Resûlü! Bunu insanlara haber vermeyeyim mi insanlar sevinsinler.’ dedi.
Peygamber (sav), ‘Hayır. O zaman insanlar buna güvenirler (ameli terk ederler).’ buyurdu.
Muaz vefatına yakın ilmi ketmetmekten dolayı günaha düşmekten korktuğu için, onları bu ha-
disten haberdar etti.’ ”(Buhari, 128; Müslim, 32)
570
NAMAZIN ŞARTLARI BABI
“Abdullah ibni Mesud evinde bulunduğu sırada Ebu Musa El-Eşari’nin yanı-
na geldi. Namaz vakti girdi.
Ebu Musa, ‘Ey Ebu Abdurrahman sen öne geç! Sen yaşça ve ilimce en ileri
olansın.’ dedi.
İbni Mesud, ‘Hayır. Biz senin evine ve namazgâhına gelmişiz. İmam olmaya
en layık olan sensin.’ dedi.
Ebu Musa öne geçti ve ayakkabılarını çıkardı. Selam verince İbni Mesud
ona dedi ki: ‘Neden ayakkabılarını çıkardın? Yoksa sen mukaddes (Tur) va-
disinde misin? Ben Allah Resûlü’nü mestleri ve ayakkabıları ile namaz kılar-
ken gördüm.’ ” 186
2. Necis Elbiseyle Namaz Kıldığını Fark Eden Kimse
Bir kimse kasıtlı olarak necis elbiseyle namaz kılarsa namazı batıldır.
Bilmeyerek veya farkında olmadan namaz kılar ve namazın içinde ne-
caseti fark ederse onu izale etmeye çalışır. İzale ettikten sonra namazına
kaldığı yerden devam eder. Şayet namaz bittikten sonra fark ederse; vak-
tin içinde ise namazı iade eder. Vakit çıkmışsa namazı iade etmez, istiğ-
farda bulunur. 187
IV. Setr-i Avret (Avreti Örtmek)
A. Namazda Avret Yerlerini Örtmek 188
186. Ahmed, 4397
187. Konuya dair detaylı bilgi için bk. “Şartların ve Rükunların İhlaline Dair Usul”, 2/122
188. Setr-i avret fıtri bir duygudur. Yüce Allah her insanı avret yerlerini örtmek fıtratıyla yarat-
mış, sonra şer’i naslarla bu fıtri duyguya bir çerçeve çizmiştir.
Örtmenin fıtrat oluşunu şu delilden anlıyoruz:
“(Bu vesvese ve yeminleriyle) onları aldatıp (ağına) düşürdü. Ağaçtan tadınca, avret yerleri ken-
dilerine görünmeye başladı. Üzerlerini cennet yapraklarıyla örtmeye başladılar. Rableri onlara
seslendi: ‘Ben size bu ağaçtan yemeyi yasaklamamış mıydım? ‘Şeytan, sizin apaçık düşmanınız-
dır.’ dememiş miydim?’ ” (7/A’râf, 22)
Âdem (as) Babamız ve Havva Annemiz, avret mahalleri açılınca beklemeksizin, buldukları ilk şey-
le; cennet yapraklarıyla örtünmüşlerdir. Bu, örtünmenin fıtri bir duygu olduğunun delilidir.
Yüce Allah, insan eliyle dikilen elbiseyi “indirdiğini” haber vermiştir. Bu, elbisenin yağmur gibi
İlahi bir nimet olduğunu hatırlatmak içindir.
“Ey Âdemoğulları! Şüphesiz size avretinizi örtecek ve kendisiyle süsleneceğiniz elbise indirdik.
Asıl hayırlı olansa takva elbisesidir. (Dışınızı elbiseyle süslediğiniz gibi kalbinizi de takvayla süs-
leyiniz. Bu, daha hayırlıdır.) Bu (nimetler), düşünüp öğüt alsınlar diye Allah’ın ayetlerindendir.”
(7/A’râf, 26)
571
NAMAZ KİTABI
Bu ayet, aynı zamanda elbisenin indiriliş hikmetine de vurgu yapmıştır: Buna göre elbise, avreti
örtmek ve insanın güzel görünümünü sağlamak içindir. Şeytanın insan üzerindeki köklü projele-
rinden biri; insanoğlunu çıplaklaştırmak ve onlara avret yerlerini göstermektir.
“Ey Âdemoğulları! Şeytan, ebeveynlerinize avret yerlerini göstermek için elbiselerini çekip aldığı
ve onları cennetten çıkardığı gibi sakın sizi (de) fitneye düşürmesin. (Çünkü) o ve avanesi, sizin
onları görmediğiniz yerden sizleri görüyorlar. Şüphesiz ki biz, şeytanları iman etmeyenlerin dos-
tu kıldık.” (7/A’râf, 27)
Zira şeytan, çıplaklığın fıtratı bozmak olduğunu ve ahlaksızlığı toplum içinde yaygınlaştırma ara-
cı olduğunu bilmektedir. Bundan olsa gerek; ilk insandan bu yana insanları çıplaklaştırmak için
uğraşmaktadır. Yüce Allah cahiliyeyi dört kavram üzerinden müminlere tanıtmıştır. Bunlar;
• Hükmü’l Cahiliye/Cahiliye hükmü, bk. 5/Mâide, 50
• Zannu’l Cahiliye/Cahiliye Zannı/inanç sistemi, bk. 3/Âl-i İmran, 154
• Hamiyyetu’l Cahiliye/Cahiliye asabiyyeti/ırkçılık, bk. 48/Fetih, 26
• Teberruce’l Cahiliye/Cahiliye açıklığı, bk. 33/Ahzâb, 33
Demek ki cahiliye dört rükun üzere kuruludur ve bunlardan biri cahiliye ahlakını temsil eden
açıklık saçıklıktır. Bugün insî şeytanlar tüm güçleriyle insanları çıplaklaştırmak için uğraşması;
şeytanın suret ve sesi olan reklamların neredeyse her şeyi çıplaklığı özendirerek topluma sun-
ması; fahişeliğin sanatçılık; soyunmanın moda… olması üzerinde düşünülmelidir. Hiç şüphesiz;
ilk insandan bu yana var olan şeytanın çıplaklaştırma projesi, bugün de vardır. Yani setr-i avret,
yalnızca namazın şartı olarak veya elbise fıkhı olarak değil cahiliyeyle mücadelenin esaslı bir rük-
nu olarak anlaşılmalıdır.
572
NAMAZIN ŞARTLARI BABI
573
NAMAZ KİTABI
574
NAMAZIN ŞARTLARI BABI
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“İçinizden biri omuzları açık bir hâlde, bir elbise ile namaz kılmasın!” 199
Allah Resûlü (sav) imkânı olanın omuzu açık namaz kılmasını yasaklamış-
tır. Zira bu, namazın edebine uygun değildir. Ancak fakirlik veya başka
bir sebeple giyecek giysisi olmayan, yalnızca avret mahallini örter.
Cabir ibni Abdullah’dan (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle
buyurmuştur:
“Eğer elbisen geniş ise onunla omzundan öyle örtün, yok eğer dar ise, onu
izar olarak kullan.” 200
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Bir adam Peygamber’e bir elbise ile kılınan namazın hükmünü sordu. Bunun
üzerine Allah Resûlü şöyle buyurdu: ‘Her birinizin iki elbisesi var mı?’ ” 201
ziynet lafzını kullanması ve aşağıda geleceği gibi Allah Resûlü’nün (sav) avretten fazlasını örtün-
meye teşvik etmesi, ziynetin namaz için güzel giyinmeye işaret ettiğini göstermektedir. Ki selef
ulemasından bir kısmı, bu ayete dayanarak namaz için özel elbise edinmişlerdir.
“Temim Ed Darinin bin dirheme satın aldığı bir elbisesi vardı. Onun ile namaz kılardı.” (Ravâiu’t
Tefsîr, İbn Receb el-Hanbeli, 1/480)
Nafi’den rivayet edildiğine göre o şöyle demiştir: “Bir işle meşgul oldum. İbni Abbas ben namaz
kılarken geldi. Üzerimde bir elbise vardı. Namazımı bitirinceye kadar bekledi.
Sonra dedi ki: ‘İki elbise giyseydin ya!’
Ben de, ‘Tabii giyerim.’ dedim.
Dedi ki: ‘Sen bir iş için evinden dışarı gönderilsen bir elbise giyerek çıkar mısın?’
Ben, ‘Hayır.’ dedim.
Dedi ki: ‘Güzel giyinmene/süslenmene Allah mı daha layıktır yoksa insanlar mı?’
Ben, ‘Elbette Allah daha layıktır.’ dedim.
Sonra bana Allah Resûlü’nden olduğunu düşündüğüm bir hadis nakletti. Allah Resûlü şöyle bu-
yurur: ‘Herhangi birinizin iki elbisesi varsa onları giyerek namaz kılsın. Tek elbiseden başka bir
elbise bulamazsa o elbiseyi izar olarak kullansın, ama onu Yahudilerin kendilerine sardığı gibi
sarmasın.’ ” (Et-Temhîd, 6/371)
199. Buhari, 359; Müslim, 516
200. Buhari, 361; İzar; belin alt tarafını etek gibi sarmaktır.
201. Buhari, 358; Müslim, 515
575
NAMAZ KİTABI
İbni Ömer (ra), Ömer’in (ra) veya Allah Resûlü’nün (sav) şöyle dediğini ri-
vayet eder:
“Birinizin iki elbisesi varsa namazı onlarla kılsın, sadece bir elbisesi varsa onu
beline bağlasın eteklik ve don gibi yapsın. Yahudilerin (giydiği eller içerde ka-
lacak şekilde bir) bürünme şekli ile bürünmesin.” 202
Muhammed ibni El-Münkedir’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Cabir, elbisesi askıda asılı durduğu hâlde ensesi üzerinde bağladığı bir izar
giyerek namaz kıldı.
Bu durum karşısında biri çıkıp, ‘Bir izarla namaz mı kılıyorsun?’ diye sordu.
Bunun üzerine o, şöyle dedi: ‘Senin gibi ahmaklar beni (bu hâlde) görsün
diye bunu (bilerek) yaptım… Peygamber (sav) Dönemi'nde hangimizin iki par-
ça elbisesi vardı!’ ” 203
2. Kadının Örtmesi Gereken Namaz Avreti
Kadının namazda örtmesi gereken avret iki kısımdır:
• Farz/şart olan avret: Namazın sahih olması için örtülmesi zorunlu
olan avrettir.
• Müstehap olan avret: Örtülmesi zorunlu farz avrete ziyade olarak ör-
tülmesi müstehap olan avret.
a. Kadının örtmesi farz olan avret
Kadının eli ve yüzü hariç, tüm bedenini örtmesi namazın sıhhat şartıdır.
Abdullah ibni Mesud'dan (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav)
şöyle demiştir:
“Kadın avrettir. Dışarı çıktığında şeytan onu süslü gösterir/dikkatleri üze-
rine çeker.” 204
“Kadın avrettir.” ifadesi, kadın bedeninin bir bütün olarak avret olduğu-
nu gösterir. Kadının namazda elini ve yüzünü açması ise Asr-ı Saadet’te-
576
NAMAZIN ŞARTLARI BABI
577
NAMAZ KİTABI
578
NAMAZIN ŞARTLARI BABI
211. Çıplak bir topluluğun nasıl namaz kılacağına dair İslam âlimleri farklı içtihadlarda bulun-
muştur. Bu görüşlerin birer içtihad olduğunu unutmadan, farklı durumlar için birer çözüm öne-
risi olarak kabul edebiliriz:
• Normal saf tutarak namaz kılar ve gözlerini kapatırlar. Böylece hem namazı cemaatle kılmış,
hem de avrete bakma/görme sakıncasından korunmuş olurlar. (El-Muhallâ, 2/255)
• Oturarak kılarlar ve imam da önde değil safın ortasında namaza durur. (El-Hidâyetu Alâ Mez-
hebi’l İmâm Ahmed, 1/102)
• Karanlıksa normal kılar; ışık varsa birbirlerinden uzakta durarak namaz kılarlar. (Muhtasaru’l
Allâmeti Halîl, s. 30; El-Kâfî Fî Fıkhi Ehli’l Medîne, 1/239)
• Oturarak ve eğilmeden imayla namaz kılarlar. (El-Muğnî, 1/427)
212. Bidâyetu’l Muctehid, 1/123
213. Buhari, 359; Müslim, 516
579
NAMAZ KİTABI
Allah imkânları genişlettiği zamanda iki elbise ile namaz kılmak daha müna-
siptir.’ ” 214
Yokluk durumu mazerettir ve bu durumda tek bir elbise parçasıyla farz
olan avreti örtmek yeterlidir.
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Bir adam Peygamber’e bir elbise ile kılınan namazın hükmünü sordu. Bunun
üzerine Allah Resûlü şöyle buyurdu: ‘Her birinizin iki elbisesi var mı?’ ” 215
Cabir ibni Abdullah’ın (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle
buyurmuştur:
“Eğer elbisen geniş ise onunla omzundan öyle örtün, yok eğer dar ise, onu
izar olarak kullan.” 216
İzar; kumaş parçasının etek gibi, belin alt kısmına dolanmasıdır.
Muhammed ibni El-Münkedir’den şöyle nakledilmiştir:
“Cabir, elbisesi askıda asılı durduğu hâlde ensesi üzerinde bağladığı bir izar
giyerek namaz kıldı. Bu durum karşısında biri çıkıp, ‘Bir izarla namaz mı kılı-
yorsun?’ diye sordu.
Bunun üzerine o, şöyle dedi: ‘Senin gibi ahmaklar beni (bu hâlde) görsün
diye bunu (bilerek) yaptım… Peygamber (sav) döneminde hangimizin iki par-
ça elbisesi vardı!’ ” 217
b. Kolları içerde bırakan kıyafet giymek veya avreti açacak kıyafet
giymek
Ebu Said El-Hudri’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber (sav) insanın samma türü elbise ile, büründüğü kumaşın bir parça-
sını avret mahalli üzerinde bulundurmaksızın bir tek elbise ile kaba etini yere
koyup dizlerini kırarak namaz kılmasını yasaklamıştır.” 218
214. Ahmed, 21276
215. Buhari, 358; Müslim, 515
216. Buhari, 361
217. Buhari, 352
218. Buhari, 367
580
NAMAZIN ŞARTLARI BABI
581
NAMAZ KİTABI
Bedir Savaşı’na katılan ve Akabe Biatı sırasında seçilen temsilcileriden biri olan Ubade ibni Samit
(ra) şöyle demiştir:
‘Allah Resûlü (sav), etrafında sahabeden bir grup varken şöyle buyurdu: ‘Allah’a hiçbir şeyi ortak
koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarınızı öldürmemek, el ve ayaklarınız ara-
sından (kendiliğinden) uyduracağınız bir yalanla bühtan etmemek, hiçbir iyi işte isyan etmemek
üzere bana biat ediniz. Kim sözünde durursa onun mükâfatını vermek Allah’a aittir. Kim de bu
günahlardan birini işler de dünyadayken cezalandırılırsa bu ceza kendisi için kefaret olur. Kim bu
günahlardan birini işler de Allah onun durumunu örterse (suç işlediği insanlar arasında bu du-
rum ortaya çıkmazsa) onun durumu Allah’a kalmıştır, dilerse ona azap eder, dilerse onu affeder.’
Biz de bu şart üzere Peygamber’e (sav) biat ettik.’ (Buhari, 18; Müslim, 1709)
‘Şayet müminlerden iki grup savaşacak olursa, aralarını düzeltin. Eğer ki biri diğerine karşı taş-
kınlık ederse Allah’ın emrine dönünceye kadar taşkınlık edenle savaşın. Şayet dönerse aralarını
adaletle düzeltin ve adaletli olun. Allah, adaletli davrananları sever.’ (49/Hucurât, 9)
Müminlerin savaşması, yasaklanmış bir masiyettir. Yüce Allah, savaşan tarafları ‘mümin’ diye isim-
lendirmiştir bu ayette. Demek ki masiyet, iman ismini zail etmez/gidermez günahkârdan…
Bu deliller ve benzerlerinden elde ettikleri sonuçları ‘Ehl-i Kıble tekfir edilmez.’ cümlesiyle ka-
ideleştirmiş, Harici anlayışa muhalefet etmişlerdir. Hâliyle bu kaidenin açılımı şöyledir: Allah’a
(cc) şirk koşmayan ve şer’i bir nassı inkâr etmeyen biri, sırf günah işlediği için tekfir edilmez. Ona
‘Günahkâr Müslim’ denir. Bu kaideyi mutlak olarak alıp ‘Kendisini İslam’a nispet edenler hiçbir
surette tekfir edilmez.’ şeklinde anlayanlar sapmış insanlardır. Kaideyi, dayandığı naslardan ve
tarihî bağlamından koparmış, bilerek veya bilmeyerek insanları aldatmışlardır. Bu, şuna benze-
mektedir: Fukahamız ‘Meşakkat, kolaylığı gerektirir.’ şeklinde naslardan istinbat ettikleri bir kaide
zikretmiştir. Biri bu kaideyi alıp ‘Namaz bana ağır geliyor (yani bu benim için bir meşakkat), na-
maz kılmamak daha kolay, bu kaideye dayanarak namazı terk ediyorum.’ derse ne olur?
Bu kaidenin delili nedir, meşakkatten kastettikleri nedir, kolaylıktan kasıt nedir?.. bu sorular say-
falar dolusu bilgiyle açıklanmış, kaide açıklığa kavuşturulmuştur.
Kaideler böyledir! Onu delilinden, bağlamından, zikredilen kayıtlardan kopardığınızda bir sap-
ma ve saptırma aracına dönüşür. ‘Ehl-i Kıble tekfir edilmez.’ kaidesi de benzer bir yol kazasına
uğramıştır. Aşırılığa (Haricilik) tepki olarak zikredilen bu kaide, başka bir aşırılığın eline (Mürcie)
düşmüş, kötü niyetli insanların eliyle başka bir sapmanın dayanağı olmuştur.
Bu açıklamalardan sonra yukarıda zikrettiğimiz hükümlerin tafsilatlı delillerini ve bu kaidenin
tarihî seyrini okuyalım:
a. Mevcut kaidenin delili nedir?
Abdullah ibni Abbas (ra) der ki: ‘ ‘Şayet (şirkten) tevbe eder, namazı kılar, zekâtı da verirlerse dinde
kardeşlerinizdir, (diğer bir rivayette ‘…yollarını açın/onları serbest bırakın.’).’ ayeti Ehl-i Kıble’nin
kanını haram kılmıştır.’ (Tefsîru’t Taberî, 14/153, Tevbe Suresi 11. ayetin tefsiri)
İbni Abbas (ra) birinin Ehl-i Kıble’den olup İslami koruma altında olması için şirkten tevbe etme-
sini, namazı kılmasını ve zekât vermesini şart koşmuştur. Bu ayeti kaidenin delili olarak kabul
etmiştir.
Burada sorulması gereken soru şudur: Abdullah ibni Abbas (ra) ayet ile mezkûr kaide arasında
nasıl bir bağ kurmuştur? Elbette bu bağı kurmasını sağlayan, Allah Resûlü’nün sünnetidir:
Buhari (rh) şöyle der:
‘…Şayet (şirkten) tevbe eder, namazı dosdoğru kılar ve zekâtı verirlerse yollarını açın/onları ser-
best bırakın.’ (Buhari, Kitâbu’l İmân, 17. Bab başlığı)
'İbni Ömer’den (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle demiştir:
‘Ben, Allah’tan başka ilah olmadığına ve benim O’nun elçisi olduğuma şahitlik edinceye ve na-
mazı kılıp zekâtı verinceye kadar insanlarla savaşmakla emrolundum.’ (Buhari, 25; Müslim, 22)
582
NAMAZIN ŞARTLARI BABI
Görüldüğü gibi Buhari (rh), Peygamberimizin mezkûr sözünü ayetin tefsiri olarak vermiştir. Allah
Resûlü (sav) birinin Ehl-i Kıble’den olup tekfirden ve tekfirin ahkâmı olan savaştan korunması için
Kelime-i Tevhid’i söylemeyi, namazı kılmayı, zekâtı vermeyi şart koşmuştur.
Hafız İbni Hacer (rh) şöyle der: ‘Hadisin, ayetin tefsiri sayılmasının nedeni, ayette zikredilen tevbe-
den kastın ‘küfürden tevhide dönmek’ olmasındandır.’ (Fethu’l Bârî, 17. Bab başlığı şerhi)
Bir başka rivayette Allah Resûlü (sav) şöyle buyurur:
‘ ‘Lailaheillallah’ deyinceye kadar insanlarla savaşmam emredildi. Eğer bunu söyler, bizim gibi
namaz kılar, kıblemize yönelir ve bizim gibi hayvan boğazlarlarsa -dinin öngördüğü durumlar
dışında- onların kanlarını akıtmamız ve mallarına el koymamız haram kılındı. Onları hesaba çek-
mek ise Allah’a aittir.’ (Buhari, 392)
Bir grup âlim bu kaideye delil olarak Nîsa Suresi’nin 48. ayetini zikreder:
Muhaddis Ebu’l Abbas Ahmed ibni Ömer El-Kurtubî (rh) der ki: ‘…Hadis, Ehl-i Sünnet’in ‘Ehl-i Kıb-
le’den hiç kimse işlediği günah nedeniyle tekfir edilmez.’ mezhebinin sıhhatine delildir. Bu (kai-
de), Allah’ın şu sözünün gereğidir:
‘Şüphesiz ki Allah, kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz…’ (4/Nîsa, 48) (El-Mufhim Limâ Eşkele
Min Telhîsi Kitâbi Müslim, 2533 No.lu hadis şerhi)
Kaidenin deliline dair zikredilen naslar bizi şu sonuca ulaştırır: Bu kaidenin tatbik edilmesi için
birinin şirkten tevbe ederek Kelime-i Tevhid’i söylemesi, namazı kılması ve zekâtı vermesi gerekir.
Aksi hâlde bu insan Ehl-i Kıble tanımına dâhil olmadığından, bu kaide onun hakkında geçersiz
olacaktır.
Bu sonuç, bize şu soruyu sordurmalıdır: Bu kaideyi kullanan âlimler, kimleri Ehl-i Kıble kabul et-
miştir?
b. Ehl-i Kıble kimdir?
Sorunun açıklaması şöyledir: Kaideyi kitaplarında zikreden âlimler, kimleri Ehl-i Kıble kabul ede-
rek, ‘Ehl-i Kıble günah işlediği takdirde küfre girmez.’ demişlerdir? Bu soruya vereceğimiz cevap,
yukarıda ulaştığımız sonucun sağlaması olacaktır. Zira biz, şirk koşanların, namazsız ve zekâtsız
olanların Ehl-i Kıble’den olmadığı ve bu kaidenin kapsamına girmedikleri sonucuna ulaşmıştık.
Yani Ehl-i Kıble’den olmak için kişinin itikadi (şirksiz tevhid) ve amelî (namaz, zekât vb.) bazı so-
rumlulukları yerine getirmesi gerekir. Bunları yerine getirmeyen, Ehl-i Kıble olmaz. Şimdi bu so-
nucun sağlamasını yapalım:
Yahya ibni İbrahim der ki: ‘Ben insanları şiddetle Cehmiyye’den sakındırıyordum. Bu konuda kal-
bimde bir sıkıntı oluşunca Abdullah ibni Mübarek’e (rh) (öl. H 181) durumu anlattım. ‘Kalbinde bir
sıkıntı olmasın. Çünkü Cehmiyye senin kendisine ibadet ettiğin Allah’ı yok sayıyor (inkâr ediyor).’
‘ (Es-Sunne, Abdullah ibni Ahmed, 18)
Ahmed ibni Hanbel (rh) (öl. H 241) der ki: ‘Küçük veya büyük günah işleyen Ehl-i Kıble’den birinin
(cenaze) namazını kılmayı terk etmeyiz. Ancak bu (kişi), Allah Resûlü’nün İslam’dan çıkardığı -Ka-
deriyye, Mürcie, Rafiziler, Cehmiyye gibi- bidat ehlinden olursa; (onların cenazesini kılmayız. Zira
Nebi şöyle demiştir:) ‘Onlarla birlikte namaz kılmayın ve onların üzerine namaz kılmayın.’ ‘ (Cam’i
Li Ulumu’l Ahmed, 3/35)
İshak ibni Rahaveyh (rh) (öl. H 238) der ki: ‘Müslimler şunda icma etmiştir: Allah’a ve Resûl’üne sö-
ven, Allah’ın indirdiğini (veyahut indirdiği hükümlerden birini) reddeden veya bir nebiyi öldüren;
velev ki Allah’ın indirdiklerini ikrar etse de kâfirdir.’ (Es-Sârimu’l Meslûl, s. 512)
Muzeni (rh) (öl. H 264) der ki: ‘Çıkardıkları yenilikler (bidatler) nedeniyle Ehl-i Kıble’yi tekfir etme-
mek ve onlardan berî olmamak da (sünnettendir). Ancak bir sapıklık ihdas eden ve bu bidatiyle
Ehl-i Kıble’ye huruç eden ve dinden çıkanlar hariçtir. Böylelerinden berî olmakla Allah’a yaklaşı-
lır…’ (Şerhu’s Sunne, 84-85)
Darimi (rh) (öl. H 280) şöyle der: ‘Bağdat’ta bir adam Cehmileri savunarak benimle tartıştı ve dedi
583
NAMAZ KİTABI
ki: ‘Ehl-i Kıble’nin tekfiri yasaklanmışken siz hangi delille Cehmiyye’yi tekfir ediyorsunuz?’ Dedim
ki: ‘Cehmiyye bizim yanımızda Ehl-i Kıble’den değildir. Biz onları yazılı kitap, nakledilen eser ve
meşhur olan küfür(leriy)le tekfir ediyoruz.’ ‘ (Er-Reddu Ale’l Cehmiyye, 359)
Berbehari (rh) (öl. H 329) der ki: ‘Ehl-i Kıble’den kimseyi dinden çıkarmayız. Ancak/Ta ki Allah’ın
Kitabı’ndan bir ayeti ve Nebi’nin eserlerinden (sünnetinden) birini reddeder, Allah’tan başkasına
kurban keser, Allah’tan başkasına namaz kılarsa (dinden çıktığına hükmederiz). Bunlardan birini
yaparsa onu dinden çıkarmak sana vacip olur…’ (Şerhu’s Sunne, 32)
Kadı Iyaz (rh) (öl. H 544) der ki: ‘Hadiste geçen ‘…namaz kıldıkları müddetçe (yöneticilere ayak-
lanmayın).’ ifadesinin anlamı; ‘Ehl-i Kıble’nin ve namaz ehlinin hükmü onlar için geçerli oldukça;
mürted olmadıkça, dini değiştirmedikçe ve ondan (İslam’dan) başkasına davet etmedikçe (onla-
ra karşı ayaklanmayın).’ anlamındadır.’ (İkmâlu’l Muallim Bi Fevâidi’l Muslim, 6/264-265)
Nevevi (rh) (öl. H 676) der ki: ‘Ehl-i Sünnet’ten muhaddis, fakih ve kelamcılar ittifak etti ki; Ehl-i
Kıble hükmünde olup ebedî ateşte kalmayacak kişi şu kimsedir: İslam dinine, içinde hiçbir şüp-
he barındırmayan kesin bir inançla inanan ve Kelime-i Şehadet’i söyleyen kimse…’ (El-Minhâc,
Kitâbu’l İmân, 1. Bab başlığı şerhi)
İbni Ebî’l İzz El-Hanefi (rh) (öl. H 792) der ki: ‘(Tahâvî’nin) Ehl-i Kıble’mizden kastı; heva/bidat ehlin-
den veya masiyet ehlinden olsa da İslam iddiasında olan, kıblemize yönelen ve Resûl’ün getirdiği
şeylerden birini yalanlamayandır.’ (Şerhu Akîdeti’t Tahâvîyye, 2/426-427)
Hanefi hadis imamlarından Tahâvî (rh) akide metninde şöyle der: ‘Nebi’nin getirdiği (dinî hüküm-
leri) kabul eden ve haber verdiklerini tasdik eden Ehl-i Kıble’mizi ‘Müslim ve mümin’ diye isimlen-
diririz.’) (Şerhu Akîdeti’t Tahâvîyye, 2/426)
Molla Aliyyu’l Kâri (rh) (öl. H 1014) şöyle der: ‘Ehl-i Kıble’den kasıt; âlemin yaratıldığı, tekrar diril-
me (ahiret), Allah’ın küçük/parça büyük/bütün her şeyi bildiği (vb.); inanılması zorunlu itikadi
meselelerde ittifak eden kimselerdir. Bir ömür (boyunca) bu âlemin kadim/yaratılmamış oldu-
ğuna, haşrin vuku bulmayacağına ya da Allah’ın (büyük/külli şeyleri bilse de) cüzi şeyleri bilme-
yeceğine inanan; taat ve ibadetlerle ilgilense de Ehl-i Kıble’den değildir. Ehl-i Sünnet’e göre Ehl-i
Kıble’den kimsenin tekfir edilemeyeceğinden kasıt; küfür işaret ve alametleri bulunmadıkça Ehl-i
Kıble’nin tekfir edilmeyeceğidir.’ (Şerhu Fıkhi’l Ekber, 429)
İlk dönemden başlamak üzere âlimlerden nakiller okuduk. Kimi muhaddis kimi fakih farklı mez-
heplere mensup ve farklı dönemlerin âlimleri… Bu nakillerin işaret ettiği ortak sonuç şudur: Her
‘Ben Ehl-i Kıble’denim.’ diyen, Ehl-i Kıble’den değildir. Birinin Ehl-i Kıble’den olması ve ‘Ehl-i Kıble
günahları nedeniyle tekfir edilmez.’ kaidesine dâhil olması için bazı şartları taşıması gerekir:
İslam’ın hak din olduğuna yakinen inanmak ve bu inancında şüpheye düşmemek
İslam’ı bozacak şirk ve küfür üzere olmamak
Nebi’nin (sav) getirdiği ahkâmı ikrar edip haber verdiklerini tasdik etmek
Dinden çıkmayı gerektiren bidat taifelerinden birine intisap etmemek (Allah’ın sıfatlarını inkâr
eden Cehmiyye; kaderi ve Allah’ın ilmini inkâr eden Kaderiyye; sahabeyi tekfir eden, Kur’ân’ın
tahrif edildiğine inanan Rafizilik… vb.)
c. Allah’a şirk koşan veya küfre girenlerin bu kaide kapsamında olmadığının delili nedir?
Bir insan, itikadi ve amelî alt sınıra riayet ederek Ehl-i Kıble tanımına dâhil olur. Sonra herhangi bir
günah işler ve bu günah da şirk/küfür kapsamında olmazsa ‘Ehl-i Kıble günahlarla tekfir edilmez.’
denilebilir. Ancak şirk koşan veya küfre giren kişi, Ehl-i Kıble’den olsa dahi bu kaidenin kapsamın-
da değildir. Zira şirk, kişiyi Ehl-i Kıble’den yapan itikadi kabulleri ve amelî ibadetleri boşa çıkarır.
Kişiyi Ehl-i Kıble’den yapan itikadi ve amelî dayanaklar boşa gidince, bunlara dayanan Ehl-i Kıble
vasfı da hükmünü kaybeder.
‘Andolsun ki sana ve senden önceki (resûllere), ‘Şayet şirk koşarsan bütün amellerin boşa gider
ve mutlaka hüsrana uğrayanlardan olursun.’ diye vahyedildi.’ (39/Zümer, 65)
584
NAMAZIN ŞARTLARI BABI
Ayette zikredilen hüküm (şirkin tüm amelleri boşa götüreceği hükmü), Muhammed’e (sav) ve tüm
nebilere vahyedilmiştir. Bu da ayete konu olan hükmün ortak nübüvvet mirasına dâhil olduğu-
nu; bir diğer ifadeyle dinin asıllarından bir asıl olduğunu gösterir. Ayete konu olan hüküm dört
ayrı tekid ifadesiyle tekid edilmiş, hüküm âdeta iman eden kalplere perçinlenmiştir. Bu kadar
kısa bir cümlede isim ve fiil cümlesini tekid eden dört ayrı tekid zikredilmesi dikkat çekicidir.
َ ُ َ َ َ َ ُ َ َ َّ َ َ ْ َ َ َ ْ َ ْ َ ْ َ َ ْ َ ْ َ َّ َ َ َ ْ َ َ ُ ْ َ َ َ
َ ون َّن م َن ْال َخاس
ين ِ۪ ِ ك ل ِئن اشكت ليحبطن عملك ولتك ۚ ولقد ا ۫و ِحي اِ ليك واِ لى ال ۪ذين ِمن قب ِل
Bu ayette kullanılan tekidler şunlardır:
a. Ayetin başında kasem/yemin vardır: İlk harf olan ‘’ل.
b. قد/Kad edatı, tekid edatıdır.
c. ‘Yehbetenne’ fiilinde tekid nunu kullanılmıştır.
d. ‘Yekûnenne’ fiilinde tekid nunu kullanılmıştır. (Tevhid ve Şirkin Anlaşılmasında 4 Asıl, Halis Ba-
yancuk, s. 92)
Ayete binaen diyebiliriz ki; Allah’a şirk koşan kişi, onu Ehl-i Kıble yapan itikadi ve amelî eylemleri-
ni boşa çıkardığı için Ehl-i Kıble vasfını kaybetmiştir. ‘Ehl-i Kıble tekfir edilmez.’ kaidesini kullanan
âlimler de bu noktaya dikkat çekmiştir.
Buhari (rh) (öl. H 256) der ki:
‘ ‘Günahlar, Cahiliye İşlerindendir’ Hakkındaki Bab
Şirk dışındaki bu günahları işleyenler tekfir edilmez. Çünkü Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur:
‘Sen, kendisinde cahiliye (ahlakı) olan bir adamsın.’ Yüce Allah da şöyle buyurmuştur: ‘Allah ken-
disine ortak koşulmasını asla bağışlamaz. Bunun dışındaki günahları dilediği kimse için bağış-
lar.’ ‘ (Buhari, Kitâbu’l İmân, 22. Bab başlığı)
Ma’rûr’dan şöyle rivayet edilmiştir:
‘Ebu Zerr ile Rebeze’de karşılaştık. Kendisinin ve kölesinin üzerinde bir hülle vardı. Ona bunun
sebebini sorduğumda şöyle dedi: ‘Bir adama sövdüm, onu anasından dolayı ayıpladım. Bunun
üzerine Peygamber (sav) bana şöyle dedi: ‘Ebu Zerr! Onu anasından dolayı ayıplıyor musun? Ger-
çekten sen kendisinde cahiliye (ahlakı) olan birisin. Kardeşleriniz sizin hizmetçilerinizdir. Allah
onları sizin elinizin altına (idarenize) verdi. Kimin elinin altında kardeşi varsa ona yediğinden
yedirsin, giydiğinden giydirsin. Onlara yapamayacakları şeyler yüklemeyin. Şayet onlara bir iş
yüklerseniz kendilerine yardımcı olun.’ ‘ ‘ (Buhari, 30)
Tüm masiyetler cahiliyedir, cahiliyenin şubelerinden bir şubedir. Masiyet işleyen kişi sırf masiyet
işlediği için tekfir edilmez. Bunun tek istisnası şirktir. Zira şirk, kişiyi koruma altına alan tevhidi,
Ehl-i Kıble vasfını, kardeşlik hukukunu… yani tüm korumaları yok eder.
Buhari şarihlerinden İbni’l Battal (rh) (öl. H 449) şöyle der: ‘İman ismini ancak Allah’a ve Resûl’üne
şirk koşmak ya da inkâr etmek izale eder. Küfür dışındaki masiyetlerin sahibi tekfir edilmez.’ (Şer-
hu Sahîhi’l Buhârî Libni Battâl, Kitâbu’l Fiten, 7. Bab şerhi, 10/16)
Ebu Hasan El-Eşari (rh) (öl. H 324) der ki: ‘İcma ettiler ki; Allah’a ve Nebi’nin getirdiklerine inanan
kimseyi masiyetlerinden hiçbiri dinden çıkarmaz. Onun imanını yalnızca küfür boşa götürür.’
(Risâletun İlâ Ehli’s Sağr, s. 274, 36. İcma)
İbni Dakîki’l Îd (rh) (öl. H 702) der ki: ‘İnsanlardan tekfir ve onun sebebinin ne olduğu hususunda
ihtilaf ettiler… Hak olan şudur: Şeriattan mütevatir olan bir şeyi inkâr etmedikçe Ehl-i Kıble’den
kimse tekfir edilmez. Çünkü o, (bu durumda) şeriatı inkâr etmiş olur…’ (İhkâmu’l Ahkâm, 2/210)
İbni’l Kayyım (rh) (öl. H 751) der ki: ‘Ehl-i Kıble’den kimse (günahı) büyük olsa da günahıyla tekfir
edilmez. İmanı şirkten başkası boşa götürmez.’ (İctimâu’l Cuyûşi’l İslamiyye, 152)
d. Bu kaidenin mutlak olmayıp Haricilerin sapkınlığına karşı söylendiğinin delili nedir?
Şu bir gerçektir ki; bir kaide özel sebepler gözetilerek söylenmişse, kaide yalnızca o özel sebepler
585
NAMAZ KİTABI
söz konusu olduğunda anlam kazanır. Sebepler yerine gelmeden kaideyi kullanmak, istenmeyen
sonuçlara sebebiyet verir. Bu kural, Allah’ın kelamı ve Nebi’nin sünneti için de geçerlidir. Özel bir
durum gözetilerek inen/varid olan nas, o özel sebep gözetilmeden kullanılırsa; nassa uyulmuş
olmaz, bilakis nassa muhalefet edilmiş olunur. Örneğin Bakara Suresi’nin 195. ayetine bakalım:
‘Allah yolunda infak edin. Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın…’ (2/ Bakara, 195)
Bir insan bu ayetin nüzul sebebini, yani indiği özel durumu gözetmezse şu sonucu çıkaracaktır:
‘Allah (cc) tehlikeye atılmayı yasaklamıştır. Bugün İslami çalışma yapmak, tehlikeye atılmak de-
mektir. Zira İslami çalışma yapanlar tağutlar tarafından zulme uğramaktadır. Öyleyse tüm İslami
çalışmalardan uzak durulmalıdır.’
Oysa bu ayet mücadeleden geri kalanları uyarmak, mücadeleden geri kalanların kendilerini teh-
likeye atmış olacağını haber vermek için indirilmiştir:
Eslem Ebu İmran anlatıyor: ‘Bizler fetih için İstanbul’daydık. Komutan olarak Mısırlıların başında
Ukbe ibni Amir (ra), Şamlıların başında ise Fudale ibni Ubeyd (ra) vardı. Şehirden Rumların oluş-
turduğu büyük bir ordu çıktı. Biz Müslimler de onların karşısına büyük bir orduyla çıktık. Derken
Müslimlerden bir adam, Rumların safına daldı. İnsanlar bağırmaya başladılar ve dediler ki: ‘Su-
bhanallah! Bu genç kendi eliyle kendisini tehlikeye atıyor.’ Ebu Eyyub El-Ensari (ra) dedi ki: ‘Siz
ayeti böyle bir yoruma tevil ediyorsunuz. Ancak bu ayet biz Ensar topluluğu hakkında inmiştir.
Allah (cc) dinini izzetli kılıp, İslam’ın yardımcıları çoğalınca biz, Allah Resûlü’nün (sav) haberi olma-
dığı hâlde dedik ki: ‘Bizim mallarımız zayi oldu. Mallarımızın başına geçsek de onları ıslah etsek.’
Bunun üzerine Allah (cc) bu ayeti indirdi. Bizim bu düşüncemizin doğru olmadığını belirtti. Asıl
tehlike, mallarımızın başında oturmak ve onları ıslah etmeye çalışmak istememizdir. Allah (cc)
bize savaşmayı emretmiştir.’ (Eslem) dedi ki: ‘Ebu Eyyub çarpışmaya aralıksız devam etti ve orada
defnedildi.’ ‘ (Ebu Davud, 2512; Tirmizi, 2972)
Bu sebeple biz Tevhid Meali’nde ayete şöyle anlam verdik:
‘Allah yolunda infak edin ve (İslami mücadeleden geri kalmak suretiyle) kendi ellerinizle ken-
dinizi tehlikeye atmayın. Kulluğunuzu en güzel şekilde yerine getirin. Çünkü Allah muhsinleri/
kulluğunu en güzel şekilde yapmaya çalışanları sever.’ (2/Bakara, 195)
Şimdi, başa dönelim ve diyelim ki; bir ayet dahi onun nüzulüne sebep olan vakadan koparılınca,
ayetin muradına tam zıt bir anlama tevil edilebiliyorsa; beşer sözü olan kaideler, onları var eden
özel sebeplerden koparılırsa kaidenin, muradına aykırı bir anlama sebep olacağı izahtan vareste
olsa gerektir.
Cevabımıza konu olan kaide, Müslimleri büyük günahlarla tekfir eden Haricilere yönelik söylen-
miştir. Hâliyle bugün birisi çıkar, Ehl-i Kıble vasfını kazanmış bir muvahhidi içki, zina, faiz vb. bir
günahla tekfir ederse, bu kaide gündeme gelir. Ancak Allah’a (cc) şirk koştuğu için Ehl-i Kıble olma
vasfını elde edememiş veya şirk koşarak Ehl-i Kıble vasfını yitirmiş insanlara uygulanırsa, kaide
saptırılmış ve onu kaideleştiren âlimlerin muradına muhalefet edilmiş olunur.
Ebu Hasen El-Eşari (rh) (öl. H 324) der ki: ‘Bizler, Haricilerin günahlarla insanların kâfir olduğuna
inandığı gibi (yapmaz); zina, hırsızlık ve içki içmek gibi bir günahı helal görmedikçe, (sırf bu gü-
nahı işledi diye) Ehl-i Kıble’den kimseyi tekfir etmeyiz.’ (El-İbâne An Usûli’d Diyâne, 26)
İbni Ebî’l İzz El-Hanefi (rh) (öl. H 792) der ki: ‘Bundan dolayı imamların çoğu mutlak olarak ‘Gü-
nahla tekfir etmeyiz.’ demekten imtina etmiştir. Onun yerine ‘Haricilerin yaptığı gibi her günahla
tekfir etmeyiz.’ demeyi tercih etmişlerdir…’ (Şerhu Akîdeti’t Tahâvîyye, 2/433-434)
e. Ehl-i Kıble olmak bir tavır, bir duruş, bir kimliktir!
‘Andolsun ki, kendilerine Kitap verilenlere tüm delilleri de getirsen, (yine de) senin kıblene uy-
mazlar. Sen de onların kıblesine uyacak değilsin. (Hakikat şu ki) onlar da birbirlerinin kıblesine
uymuyorlar. Andolsun ki, sana gelen ilimden sonra onların hevalarına/arzularına uyacak olursan
kesinlikle zalimlerden olursun.’ (2/Bakara, 145)
Ehl-i Kıble olmak; yüzümüzü bir yöne, sırtımızı başka bir yöne; kıblemizin tam zıddına dönmektir.
586
NAMAZIN ŞARTLARI BABI
Bu nedenle Yüce Allah, Ehl-i Kitab’ın inkârını ‘…senin kıblene uymazlar.’ cümlesiyle ifade etmiş,
Allah Resûlü’nün (sav) onlara muhalefetini yine ‘…sen de onların kıblesine uyacak değilsin.’ cüm-
lesiyle ifade etmiştir. (bk. Dinlerde Kıble Anlayışı, Ahmet Güç, s. 24-25) Yine ümmetlerin tercihi
‘yönelinen kıble’ olarak ifade edilmiştir:
‘Herkesin yöneldiği bir yönü/kıblesi mutlaka vardır. (Öyleyse) hayırlarda yarışın. Nerede olursanız
olun Allah sizi bir araya toplar. Şüphesiz ki Allah, her şeye kadîrdir.’ (2/Bakara, 148)
Doğu da batı da Allah’a ait olmasına rağmen, dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar tüm Müslim-
lerin aynı yöne yönelmesi istenmiştir:
‘Nereden çıkmış olursan ol (namaz kılarken) yüzünü Mescid-i Haram’a çevir. Şüphesiz ki bu (kıble
emri), Rabbinden gelen bir haktır. Allah yaptıklarınızdan gafil değildir.’ (2/Bakara, 149)
Örneğin biz Kâbe’ye yönelerek Yahudilikten ve Hristiyanlıktan teberrî etmiş oluyoruz. Duruşu-
muz ve yönelişimiz, kimliğimiz ve tavrımız oluyor.
Bugün siyasette yüzünü demokrasiye, ekonomide kapitalizm ve sosyalizme, vela ve bera akide-
sinde hümanizm veya ırkçılığa… dönmüş insanlar, namaz vakti geldiğinde Kâbe’ye yöneldi diye
Ehl-i Kıble’den olmazlar. Onlar birden fazla kıblesi olan, dolayısıyla hiçbir yönü olmayan kıblesiz
insanlardır. Zira beden kalbe tabidir. Kalp bir şeye itikat eder, beden de ona tabi olarak bir yöne
yönelir. İslam bir bütün olduğu için siyasi, iktisadi, insani… her şeyiyle âlemlerin Rabbine yö-
nelmeyen, O’na (cc) teslim olmamıştır. Yalnızca namazda yüzünü Kâbe’ye dönmek, bir parçasıyla
Allah’a yönelmektir ki; zaten bir parçayla Allah’a yönelmek de şirkin ta kendisidir. Şirk; kulluğu
parçalara bölmek, bir kısmını Allah’a (cc) bir kısmını sahte ilahlara pay etmektir. Tevhid ise namazı,
kurbanı, hayatı ve ölümü; yani her şeyini bir bütün olarak Allah’a (cc) vermektir.
Sonuç ve Değerlendirme
Yukarıda kaidenin delilini, onu ortaya çıkaran şartları ve âlimlerin yaklaşımlarını okuduk. Bu bil-
gilerden yola çıkarak, günümüz açısından bir değerlendirme yapacak olursak sonuç niyetine
şunları söyleyebiliriz:
‘Ehl-i Kıble tekfir edilmez.’ kaidesi, genel anlamda yanlış kullanılmaktadır. Delili; söylenmesine
sebep olan özel vakıa ve âlimlerin zikrettiği kayıtlardan bağımsız olarak, dolayısıyla içeriği saptı-
rılmış olarak gündeme gelmektedir.
Kaide, Haricilerin aşırılığına karşı değil; muvahhidlerin imani bir sorumluluk olarak şirk ehlini tek-
fir etmesine karşı kullanılmaktadır.
Kaide çoğu zaman, şirkten tevbe eden, namazı kılan ve zekâtı veren Ehl-i Kıble vasfı kazanmış
insanlar için değil; şirk koşan, namaz kılmayan ve zekât vermeyen toplumlar için kullanılmakta-
dır. Örneğin MAK Danışmanlığın 2017 yılında yaptığı bir araştırmaya göre Türkiye’nin %22’si beş
vakit namaz kılmakta, kalan %78’i beş vakit namazı düzenli kılmamaktadır. Yani kıbleye yönel-
meyen insanlara dahi ‘Ehl-i Kıble’ tabiri kullanılmaktadır.
Kanaatimizce bu kaide; Harici aşırılığından kaçınmak için değil, imani bir sorumluluk olarak şirk
ehlini tekfir etmekten kaçınmak için kullanılmaktadır. Bunun delili; vakıada bu kaideyi en çok
kullanan toplulukların durumudur. Şirk ehlini tekfir etmemek için kaideyi sıkça kullanan toplu-
luklar, en basit ihtilafta muhataplarını tekfir edebilmektedir. Allah’ın hakkı olan tevhid çiğnen-
diğinde kaidenin arkasına saklanan ve kardeşlik edebiyatı yapanlar, cemaatsel/örgütsel hakları
çiğnendiğinde birer Harici kesilmektedir. Örneğin İhvan-ı Müslimin’e bağlı Hamas, cuma günü,
namaz esnasında, cami basıp, namaz kılan El-Kaide yanlısı Selefi cemaate -kendilerine muhalefet
ettikleri için- ateş açmış, başta imam olmak üzere onlarca insanı katletmiştir. Anadolu irfanıyla
yanıp tutuşan Türkiye cemaatleri, iktidarla kavga ettikten sonra, tüm F. Gülen cemaatini istisnasız
tekfir etmiştir, etmektedir.
Dün, bizler dinler arası diyalog vb. itikadi küfürler nedeniyle bu cemaati tekfir ettiğimizde ‘Ehl-i
Kıble tekfir edilmez.’ diyerek bizleri aşırılıkla suçlayanlar, bugün aynı gerekçelerle FETÖ’yü tekfir
587
NAMAZ KİTABI
etme yarışındalar. Dün, bizler demokratları tekfir ettiğimizde bizleri, zindanlara atılması gereken
mücrimler olarak değerlendiren FETÖ’cüler, iktidarla girdikleri koltuk kavgasından sonra, gönül
rahatlığıyla iktidarı tekfir ediyorlar…
Bunlar yalnızca birer örnek… Ancak şu bir vakıa; bu kaideyi diline dolayan çoğu topluluk, iyi
niyetli değil. İmani bir sorumluluk olan tekfirden kaçınmak ve Kur’ân’ın kesin bir dille mahkûm
ettiği, ‘hakla batılın karışımı çoğulcu bir anlayış’ içinde yaşamak istiyorlar. Yani dinlerinin dünyevi
konforlarını kaçırmasını istemiyorlar… Ancak söz konusu dünyevi bir menfaat olduğunda bu
kaideyi unutup tekfirci birer Harici kesiliyorlar.
Tüm heva ehli böyledir. Allah’ın hakkı çiğnendiğinde her biri merhamet abidesi kesilirken; söz
konusu kendi hakları olduğunda cengâver birer savaşçıya dönüşürler. Rablerine sövüldüğün-
de ‘Muhammedî (!) bir tebessüm’ ve ‘İsevi (!) bir geniş yüreklilik’ takınır; şeyhlerine, abilerine ya
da üstadlarına söz söylediğinizde sizi tekfir etmekle kalmaz, sizi tekfir etmeyeni tekfir etmeyeni
tekfir etmeyeni… kâfir sayan Bağdat Mutezilesi’ne dönüşüverirler. (bk. Et-Tenbîh ve’r Reddu A'lâ
Ehli’l Ehvâi ve’l Bid’a, 35)
Eskiler bu kaideyi İslam ehlini terk edip şirk ehliyle savaşmak için kullanırdı. Ebu İmran der ki:
‘Abdullah ibni Rabah’ın yanında Muhalleb’le birlikte Ezarika (Harici bir grup) ile savaşıyorduk.
O ağlamaya başladı. ‘Seni ağlatan nedir?’ diye sordum. Dedi ki: ‘Şirk ehliyle savaşmak, bizi Ehl-i
Kıble’yle savaşmaktan alıkoyuyordu.’ ‘ (Târîhu'l İslâm, 2/1122)
Bugünküler ise bu kaideyi, şirk ehlini terk edip Ehl-i Kıble’yle savaşmak için kullanıyor. Ki; coğraf-
yamıza şöyle bir göz atan, Batı dünyasının bizden emin olduğunu; bu coğrafya insanının birbirini
boğazladığını, hiçbir mezhebin bir diğerinden, hiçbir topluluğun bir ötekinden emin olmadığını
görecektir. Birbirlerini tekfir etmiyorlar, ama boğazlamaya can atıyorlar. Çünkü tekfir Allah’ın hak-
kı, boğazlama istekleri ise kendi şahsi kavgalarından kaynaklanıyor.
Oysa İslam tam tersini öğütlüyordu. Allah’ın (cc) hakkı olan tevhid çiğnendiğinde tekfir etmemizi,
ancak kendini İslam’a nispet edenlerle savaşmamamızı istiyordu. Ölçümüz belliydi: Dışarıdan ba-
kanın, savaşanla savaşılanı ayırt edemediği, ‘Muhammed ashabını öldürüyor (Bugün ise ‘Allahu
Ekber diyenler birbirini öldürüyor).’ dedirtecek savaşlardan/kavgalardan uzak duracaktık. Ehl-i
Kıbleciler kendilerine verilen öğüdü unuttu; kabileci anlayışı, Nebevi sünnete önceledi ve bu
öğüdü ters yüz ettiler. Şirk koşanlara Müslim ismi verip birbirlerini boğazladılar:
‘Resûlullah (sav), Huneyn’den dönüş yolunda Ci’râne mevkisindeyken kendisine bir adam geldi.
Bu sırada Bilal’in elbisesinin içinde gümüş vardı. Resûlullah (sav), bu gümüşten alıp halka dağı-
tıyordu. İşte bu gelen adam, ‘Ey Muhammed! Adaletli ol.’ dedi. Resûlullah da (sav) ‘Sana yazıklar
olsun! Eğer ben adaletli olmazsam kim adaletli olabilir! Eğer ben adaletli olmazsam çok zorlanır
ve zarar görürsün.’ buyurdu. Ömer ibni Hattab da (ra) ‘Ey Allah’ın Resûlü, bırak beni şu münafığı
öldüreyim!’ dedi. Resûlullah (sav) ise ‘İnsanların, benim ashabımı öldürdüğümü konuşmalarından
Allah’a sığınırım. Şüphesiz bu ve bunun arkadaşları Kur’ân okur, ama okudukları boğazlarının al-
tına geçmez. Okun yaydan çıktığı gibi ondan (dinden/Kur’ân’dan) çıkacaklar.’ buyurdu.’ (Müslim,
1063)
‘Öyle fitneler kopacaktır ki o fitnelerde oturan, ayakta durandan; ayakta duran, yürüyenden; yü-
rüyen, koşandan hayırlı olacaktır. Bunlara göz dikeni bu fitneler alıp helâk edecektir. Her kim bir
sığınak ya da onlara karşı korunacak bir yer bulursa onunla kendisini korumaya baksın.’ (Buhari,
3601; Müslim, 2886)
Ebu Musa El-Eşari’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
‘ ‘Kıyamete yakın zamanlarda herc olur.’ (Ebu Musa diyor ki:) Ben, ‘Herc nedir, ey Allah’ın Resûlü?’
dedim. O da ‘Öldürme olayıdır.’ buyurdu. Orada bulunan bazı Müslimler, ‘Ey Allah’ın Resûlü! Biz,
bir yılda müşriklerden şu kadarını öldürürüz.’ dediler. Bunun üzerine Resûlullah (sav) şöyle buyur-
du: ‘Herc, müşrikleri öldürmek demek değildir, fakat sizler birbirinizi öldüreceksiniz; hatta kişi
komşusunu, amcaoğlunu ve akrabasını öldürecektir.’ Orada bulunanların bir kısmı, ‘Ey Allah’ın
588
NAMAZIN ŞARTLARI BABI
Resûlü! Bugünkü aklımız bizde olduğu hâlde mi birbirimizi öldüreceğiz?’ diye sordu. Resûlullah
(sav), ‘Hayır, o zamanda toplumun çoğunluğunun akletme yeteneği kalmayacak ve aklını kullana-
mayan birtakım kimseler de o gün iş başına geçmiş olacaktır.’ buyurdu.’ (İbni Mace, 3959)” (Tevhid
Dergisi, S 95, s. 5)
222. 2/Bakara, 149-150
223. Müslim, 397
224. Tirmizi, 342; İbni Mace, 1011
225. Muvatta, 526
589
NAMAZ KİTABI
226. Konuya dair detaylı açıklama için bk. 1/503, 87 No.lu dipnot
227. 2/Bakara, 144
228. 2/Bakara, 142
229. Buhari, 399; Müslim, 525
590
NAMAZIN ŞARTLARI BABI
230. https://www.hkmo.org.tr/hakkimizda/meslegimiz/harita_bilgisi_yon_bulma.php
231. https://www.ktu.edu.tr/dosyalar/yaban_28226.pdf
232. http://dag.org.tr/dokumanlar/5/dogada%20yon.pdf
233. https://www.ktu.edu.tr/dosyalar/yaban_28226.pdf
591
NAMAZ KİTABI
592
NAMAZIN ŞARTLARI BABI
593
NAMAZ KİTABI
594
NAMAZIN ŞARTLARI BABI
248. Ebu Davud, 1249; Ahmed, 16047; Ebu Davud, susarak hadisin sahih olduğuna işaret et-
miştir. Hafız İbni Hacer isnadın hasen olduğunu söylemiştir.
249. Buhari, 999; Müslim, 700
250. Buhari, 1097
595
NAMAZ KİTABI
596
NAMAZIN ŞARTLARI BABI
Bunun üzerine Allah Resûlü (sav), ‘Allah onları helak etsin. Allah’a yemin ederim ki bu putu yapan-
lar, İbrahim ve İsmail’in fal oklarına asla iltifat etmediklerini bilirlerdi.’ dedi.
Sonra Kâbe’ye girdi ve içeride değişik yerlere giderek tekbir getirdi. Orada namaz kılmadı.” (Bu-
hari, 1601)
Hadis âlimleri birkaç cihetle İbni Ömer (ra) rivayetini İbni Abbas (ra) rivayetine tercih etmişlerdir:
(Fethu’l Bârî, Kitâbu’l Hac, 54. Bab başlığı şerhi)
• İbni Ömer (ra) şahit olduğu bir kıssayı aktarmış, İbni Abbas (ra) şahit olmadığı, başkalarından
duyduğunu aktarmıştır.
• Usül açısından bir hükmü ispat eden rivayet nefyedene takdim edilir.
• Bir grup âlim rivayetlerin, bir arada anlamaya müsait olduğunu; bir seferinde Kâbe içinde
namaz kılıp bir seferinde kılmamış olabileceğini, her sahabinin ayrı bir durumu anlattığını söy-
lemişlerdir.
254. Buhari, 406; Müslim, 547
255. Müslim, 550
597
NAMAZ KİTABI
598
NAMAZIN ŞARTLARI BABI
599
NAMAZ KİTABI
Sütre edindikten sonra sütrenin ardından geçen kimse namaza zarar ver-
mez. İleride açıklanacağı üzere mühim olan, sütre ile namaz kılan arasın-
dan geçilmemesidir.
Talha ibni Ubeydulah’tan rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle
buyurmuştur:
“Biriniz önüne semer kaşı gibi bir şey koyduğunda namazını kılsın, bunun
ötesinden geçenlere aldırış etmesin.” 264
3. Sütreye Yakın Olmak
Kişinin sütreye yakın olması gerekir. Bu yakınlıkta ölçü, iki saf arasın-
da olduğu gibi secde etmeye müsait olacak kadar mesafe bırakmaktır. 265
Sehl ibni Sa’d’dan şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü’nün namaz kıldığı yer ile duvar arasında bir koyun geçebilecek
kadar mesafe vardı.” 266
Sehl ibni Ebu Hasme’den rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle
buyurmuştur:
“Sizden biriniz sütreye doğru namaz kıldığı zaman ona yakın dursun. Tâ ki
şeytan ona namazında vesvese vermesin.” 267
Sahabe bir ortamda namaz kılacakları zaman, kolonlara/direklere ya-
kınlaşır, onu sütre edinir ve öyle namaz kılardı.
Enes ibni Malik’ten şöyle rivayet edilmiştir:
“Müezzin ezan okuduğu zaman ashabın ileri gelenleri mescidin sütunlarına
karşı namaz kılmak üzere yarışırcasına harekete geçerdi. Onlar bu hâlde, ak-
şam namazının farzından önce iki rekât sünnet kılarlarken Allah Resûlü na-
Onu da bulamazsa önüne bir çizgi çizsin. Bundan sonra onun önünden geçen hiçbir sey ona
zarar vermez.” (Ebu Davud, 689)
Ne ki; konuya dair rivayet edilen hadisin sıhhatinde ihtilaf edilmiştir. Allah (cc) en doğrusunu bilir.
264. Müslim, 499
265. bk. Neytu’l Evtâr, 874 No.lu hadis şerhi
266. Buhari, 496; Müslim, 508
267. Ebu Davud, 695
600
NAMAZIN ŞARTLARI BABI
maz kıldırmak üzere evinden çıkıp gelirdi. Ezan ile kamet arasında uzun za-
man geçmezdi.” 268
Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Namaz kılacak olanlar sütunlara, ona dayanıp konuşacak olanlardan daha
hak sahibidirler. Yine Ömer (ra) iki sütun arasında namaz kılan bir adam gördü.
Onu bir sütuna yaklaştırdı ve ‘Direğe doğru namaz kıl.’ dedi.” 269
4. Namaz Kılanın Önünden Geçmenin Yasaklanması
Daha önce belirttiğimiz gibi; kıbleye yönelen kişi hakikatte Allah’a (cc)
yönelir. Kalbî niyazla, bedeni kıbleye yönelerek, Yüce Allah’a bir yol tutar.
İbni Ömer’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Allah Resûlü kıble tarafındaki duvarın üzerinde bir tükürük gördü ve onu ka-
zıdı. Sonra cemaate döndü ve dedi ki: ‘Biriniz namaz kıldığında kıble tarafına
tükürmesin. Çünkü o kimse namaz kıldığında Allah onun kıblesindedir.’ ” 270
Kişi Rabbine yönelmişken namazın önünden geçmek; namazı kesecek,
huşuyu bozacak, Müslim’in Rabbine yönelişini engelleyecektir. Bu vb.
sebepler nedeniyle Allah Resûlü (sav) namaz kılanın önünden geçmeyi ya-
saklamış, bu fiili işleyeni ağır lafızlarla uyarmıştır.
Ebu Cuheym’den rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Namaz kılanın önünden geçen, ne kadar büyük bir günah işlediğini bilsey-
di, onun önünden geçmek yerine kırk (zaman) beklemesi daha hayırlı bulur-
du. (Ebu’n Nadr şöyle demiştir: ‘Ravi kırk gün mü, kırk ay mı, yoksa kırk yıl
mı dedi hatırlamıyorum.’) ” 271
Hadiste geçen “ ” َماذَا َعلَ ْي ِهifadesi ilginçtir. Zira namaz kılanın önünden
geçen kimsenin kazandığı günah mübhem/kapalı bırakılmıştır. Bu; in-
san zihnini harekete geçiren ve insanın aklına gelecek her türlü günahın
mümkün olduğu hissini uyandırmak içindir.
601
NAMAZ KİTABI
Allah Resûlü (sav) başka bir hadisinde namaz kılanın önünden geçeni şey-
tana benzetmiştir.
Ebu Said El-Hudri’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle
buyurmuştur:
“Sizden biriniz insanlara karşı sütre yaptığı bir şeye doğru namaz kıldığında
birisi önünden geçmek isterse onu göğsünden itelesin. Eğer karşı gelir daya-
tırsa onunla dövüşsün. Çünkü o ancak bir şeytandır.” 272
Bu hadis aynı zamanda namaz kılanın önünden geçilene bir sorumlu-
luk yüklemektedir: Bu fiili yapana engel olmak! Namaz kılan kimse, şa-
yet sütre edinmiş ve uygun bir yerde namaz kılıyorsa, önünden geçenle-
re engel olmalıdır. Bu sorumluluğu yerine getiren Müslim bazı noktalara
dikkat etmelidir:
• Yumuşak bir üslupla engel olmaya çalışmalı, şayet kişi geçmekte ısrar
ediyorsa üslubunu sertleştirmelidir. Zira bu fiilin gayesi namazın kesil-
mesine engel olmaktır. Gereksiz sert tepki göstererek veya gereğinden
fazla hareket ederek, kendi eliyle namazını kesmemeli; huşu bozulma-
sın diye meşru kılınan bir amelle huşuyu bozacak bir sonuç elde etme-
melidir. Sünnetin meşru kılınma gayesini/maksadını gözeterek hareket
etmelidir. 273
• Sünnet, sünneti bilen toplumlarda uygulanır. Aksi hâlde bir sünneti
uygulamak daha büyük bir sünnet olan kalpleri kazanma sünnetini ih-
lale sebep olabilir. 274
272. Buhari, 509; Müslim, 505
273. “Ebu Said El-Hudri, cuma günü insanlara karşı sütre yaptığı bir şeye doğru namaz kılı-
yorken ben de yanında bulunuyordum. Derken Ebu Muaytoğullarından bir genç geldi ve onun
önünden geçmek istedi. Ebu Said onu göğsünden iteledi. Genç baktı, ama Ebu Said’in önünden
başka geçecek bir yer bulamadı. Önünden geçmek için tekrar geri döndü. Bu sefer Ebu Said,
birinciden daha sert bir şekilde iteledi. Bunun üzerine genç, Ebu Said’in karşısına dikildi ve ona
çirkin sözler söyledi. Bunun arkasından da cemaati sıkıştırarak çekip gitti. (Medine valisi) Mervan
ibni Hakem’in yanına girdi. Mervan,
‘Ey Ebu Said, kardeşinin oğlu ile aranda ne var? Seni şikâyet etmeye geldi.’ dedi. Bunun üzerine
Ebu Said,
‘Ben Allah Resûlü’nü, ‘Sizden biriniz insanlara karşı sütre yaptığı bir şeye doğru namaz kıldığında
birisi önünden geçmek isterse onu göğsünden itelesin. Eğer karşı gelir dayatırsa onunla döğüş-
sün. Çünkü o ancak bir şeytandır.’ derken işittim.’ dedi.” (Buhari, 509; Müslim, 505)
274. Konuya dair detaylı bilgi için bk. 1/480, 23 No.lu dipnot
602
NAMAZIN ŞARTLARI BABI
• Bu sünneti uygulayacak kimse, namaz için uygun bir yere geçmiş ol-
malıdır. Sütre edinmeden namaz kılan veya namaz için uygun olmayan
cadde, işlek sokak, mescid giriş veya çıkışı gibi yerlerde namaz kılan;
insanlara engel olmamalıdır. Zira kendisi sütre edinmeyerek ve insan-
lara eziyet veren uygunsuz bir yerde namaz kılarak sünnete muhalefet
etmiştir. Başkasından sünnete riayet etmesini bekleme hakkı yoktur. 275
5. İmamın Cemaate Sütre Olması
Cemaatle kılınan namazlarda imam, cemaat için sütredir. Bu sebeple saf-
ların arasından geçen şey cemaatin namazına zarar vermez.
İbni Abbas’tan (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Dişi bir merkebe binmiş olarak geldim. O sıralar ergenlik çağına yaklaş-
mıştım. Allah Resûlü Mina’da önünde bir duvar yokken cemaate namaz kıl-
dırıyordu. Safın bir bölümünün önünden geçtim. Sonra merkepten indim ve
onu otlağa saldım. Ardından namaz safına katıldım. Hiç kimse bu hareketimi
yadırgamadı.” 276
Allah Resûlü (sav) imam olarak cemaatin sütresi olduğundan, safların ara-
sından İbni Abbas’ın (ra) ve bineğinin geçmesi cemaatin namazına engel
olmamış, bu yaptığından ötürü İbni Abbas’ı uyarmamışlardır.
Cemaatle kılınan namazlarda imam, önünden geçmeye çalışan şeyler-
den korunmalıdır.
Abdullah ibni Amr’dan şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber (sav) ile birlikte Mekke ile Medine arasındaki Ezahir denilen yere
gelmiştik. Namaz vakti geldi. Peygamber (sav) bir duvarı sütre kabul ederek na-
maza durdu. Biz de arkasında cemaat olmuştuk. Hemen bir kuzu geldi ve önün-
den geçmek istedi. Peygamber de (sav) ona karnı duvara yapışıncaya kadar engel
olmaya çalıştı. Kuzu da onun arkasından ve cemaatin önünden geçip gitti.” 277
6. Üç Şeyin Namazı Kesmesi
Ebu Zerr’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
603
NAMAZ KİTABI
“ ‘Sizden biri namaza durduğunda önünde semer kaşı benzeri bir şey bulu-
nursa bu şey kendisi için sütre olur. Eğer önünde semer kaşı benzeri bir şey
bulunmaz ise eşek, kadın ve siyah köpek onun namazını keser.’
Ravi, Abdullah ibni Samit, ‘Ey Ebu Zerr, siyah köpeğin, kırmızı ve sarı kö-
pekten farkı nedir?’ dedi.
Ebu Zerr, ‘Ey Kardeşimin oğlu, senin sorduğun gibi bunu ben de Allah Resû-
lü’ne sordum.
O dedi ki: ‘Siyah köpek şeytandır.’ ’ ” 278
Namazın kesilmesinden kasıt, namaz kılanın huşusunun, kalbi, bedeni ve
duasıyla Rabbine yönelişinin kesilmesidir. Allah (cc) en doğrusunu bilir. 279
278. Müslim, 510
279. Hadisin zahiri; namazın kesilmesi yani batıl olmasına delalet etmektedir. Sahabeden Ebu
Hureyre, İbni Ömer (r.anhuma) ve Zahirîye Mezhebi hadisi bu şekilde anlamıştır. Ancak konu hak-
kında varid olan tüm hadisleri bir araya toplayan sahabe, tabiin ve müteahhir ulemanın cumhu-
ru, namazın batıl olmayacağını savunmuşlardır. (bk. Tirmizi, 337 No.lu rivayet) İmam Tirmizi bu
görüşü sahabe, tabiin ve müteahhirler ulemanın cumhuruna nispet etmiştir.
Konu hakkında varid olan hadisleri bir arada değerlendiren İmam Buhari namazın kesileceğine
dair Müslim’in, Ebu Zerr’den (ra) rivayetine yer vermemiş, “Namazı Hiçbir Şey Kesmez Diyenler
Hakkında Bab” başlığı altında, namazın batıl olmayacağına dair hadisleri nakletmiştir:
“Aişe’nin yanında namaz kılanın önünden geçen köpek, merkep ve kadının namazı bozacağın-
dan bahsedildi. Bunun üzerine o, şöyle dedi: ‘Bizi merkeple köpeğe mi benzettiniz! Allah’a andol-
sun ki, ben, kıble ile Allah Resûlü arasında yatakta yatarken, onun bana doğru namaz kıldığını
gördüm. Bazen bir ihtiyacım hasıl olurdu. Ona karşı oturup, onu rahatsız etmek istemezdim. Bu
yüzden ayak ucu tarafından yavaşça sıyrılıp yataktan çıkardım.’ ” (Buhari, 514; Müslim, 512)
İbni Şihab’ın yeğeni İbni Şihab’a başkasının yaptığı bir fiil yüzünden namazın bozulup bozulma-
yacağını sormuş, o da şöyle cevap vermişti:
“Harici hiçbir şey namazı bozmaz. Urve ibni Zubeyr’in bana haber verdiğine göre Allah Resû-
lü’nün eşi Aişe (r.anha) şöyle demiştir: ‘Allah Resûlü, gece vakti kalkar namaza dururdu. Bu esnada
ben ise, onunla kıble arasında birlikte uyuduğumuz yatakta yatardım.’ ” (Buhari, 515)
Muhaddislerden İmam Ahmed de (rh) konu hakkında varid olan hadislerin zahiren birbirine zıt
olduğunu düşünmüş; merkep ve kadının namazı bozmasında duraksamış, ancak siyah köpeğin
namazı bozacağını söylemiştir. Muhaddislerden İshak ibni Rahaveyh de (rh) aynı görüştedir. (bk.
Tirmizi, 338 No.lu hadis açıklaması (bazı rivayetler kadın ve merkep namazın önünden geçmesi-
ne rağmen namazın bozulmadığını göstermiştir))
Muhaddislerden Ebu Davud (rh) konu hakkında varid olan, zahiren birbirine zıt hadisleri naklet-
miş, (bk. 702-720) bölümün sonunda şöyle demiştir:
“Allah Resûlü’nden gelen iki haber/hadis (zahiren) çelişiyorsa; ondan (sav) sonra ashabının neyle
amel edildiğine bakılır.”
Ebu Davud şarihlerinden Şerefu’l Hak Azimabadi’nin (rh) dediği gibi sahabenin büyük çoğunluğu
hiçbir şeyin namazı kesmeyeceğini/batıl kılmayacağını söylemişlerdir. (bk. Avnu’l Ma’bûd, 720
No.lu rivayet şerhi)
604
NAMAZIN ŞARTLARI BABI
Bazı âlimler, yukarıda zikrettiğimiz Aişe Annemizin naklettiği rivayetlerin Ebu Zerr (ra) rivayetini
neshettiğini iddia etmişlerdir. Ancak neshe delalet eden kesin bir delil zikretmemişlerdir. Şüphe
yok ki nesh, içtihad ve yorumla sabit olmaz.
Sonuç
Allah (cc) en doğrusunu bilir; konu hakkında varid olan ve zahiren birbiriyle çelişen rivayetler
sahihtir. Racih olan; sahabe, tabiin ve müteahhir ulemanın cumhurunun yaptığı gibi tüm rivayet-
leri bir arada değerlendirip aralarını toparlayacak (cem) şekilde yorumlamaktır. Bir grup hadisle
ameli terki gerekli kılan nesh ve tercih metodundan gerektirici bir delil olmadıkça uzak durmak-
tır.
Bir grup müellifin üç şeyin namazı batıl kılacağını umumen muhaddislere nispet etmesi isabetli
olmasa gerektir. Ne yazık ki günümüzde Zahiri Mezhebiyle hadis ulemasının mezhebi sıklıkla
birbirine karıştırılmaktadır. Hadis ilmiyle iştigal etmenin kişiyi Ehl-i Hadis’ten kılmayacağı, zahirî
bir âlimin de hadisçi olabileceği göz ardı edilmektedir.
280. 98/Beyyine, 5
281. Buhari, 1; Müslim, 1907
605
NAMAZ KİTABI
Niyet ibadetler ile âdetleri birbirinden ayırır. Aynı türden olup hüküm
ve eda vakti açısından farklı olan ibadetleri birbirinden ayırmak amacıy-
la yapılır. Örneğin niyet, gusül abdesti ile banyo yapmayı, öğle namazı-
nın farzı ile sünnetini, farzı dört rekâttan oluşan ikindi ile yatsı namazını,
Ramazan orucu ile nafile orucunu birbirinden ayırır.
Racih olan görüşe göre, niyet namazın sıhhat şartıdır. Yani, niyet olma-
dığında namaz batıldır. Bundan dolayı namazdan önce niyet etmek gere-
kir. Çünkü Allah Resûlü niyetin tüm amellerde şart olduğunu bildiriyor;
“Ameller ancak niyetlere göredir.” 282
Yani amellerin sahih olması, ancak niyetle mümkündür.
Niyetin dille yapılması doğru mudur? 283
Dille niyet getirmek, sünnete muhaliftir. Niyetin mahalli kalptir.
B. Niyetin Zamanı
Niyet ibadete mukaddemdir. Önce niyet sonra ibadet gelir. Namaz kılan
önce kalpten niyet etmeli sonra namaza durmalıdır. İhram tekbirinden
sonra niyet getirmek ibadeti batıl kılar.
C. Namaz İçinde Niyet Değiştirmek
Kişi bir ibadete başladığında, sonuna kadar niyetini muhafaza etmelidir.
Namaza başladıktan sonra niyet değiştirmek namazı batıl kılar. Örneğin,
bir insan öğle namazına niyet ederek, ikindi vakti namaza dursun. Şayet
namazın içinde bu yanlışı fark ederse niyet değiştirip, ikindi namazına
niyet edemez. Aynı şekilde farza niyet eden nafileye; nafileye niyet eden
farza niyet değiştiremez. Çünkü; yanlış niyet edilen namaz yok hükmün-
dedir, kabul edilmez. Yeni niyet edilene de ibadetten önce değil ibadet
esnasında niyet etmiş olur. Bu da yukarıda geçtiği gibi geçersizdir.
D. İmam ile Me’mumun (İmama Uyanın) Niyetinin Farklı Olması
İmam ile me’mumun niyetlerinin farklı olması namaza zarar vermez.
Farz namaz kılan biri nafile namaz kılan birine uyup, namazını cemaatle
kılabilir. Aynı şekilde farz namazı kılmış biri, cemaatle namaz kılındığını
282. Buhari, 1; Müslim, 1907
283. Detaylı açıklama için bk. “Niyetin Dille Yapılması Doğru mudur?”, 1/208
606
NAMAZIN ŞARTLARI BABI
607
NAMAZ KİTABI
608
KAYNAKÇA
• Atatürk’le Üç Ay ve 1930’dan Sonra Türkiye, Ahmet Hamdi Başar, Tan Mat-
baası, M 1945
• Avnu’l Ma’bûd Alâ Şerhi Suneni Ebî Dâvud, Şerefu’l Hak El-Âzîm Âbâdî, Dâru
İbni Hazm, 2 cilt, 1. baskı, M 2005
• Beyânu’d Delîl Alâ Butlâni’t Tahlîl, İbnu Teymiyye, El-Mektebu’l İslamî, 1.
baskı, M 1998
• Bidâyetu’l Muctehid ve Nihâyetu’l Muktesid, İbnu Ruşd El-Hafîd, Dâru’l Hadîs,
4 cilt, M 2004
Türkçesi için bk. Bidâyetü’l Müctehid, İbni Rüşd, Beyan yayınları, 4 cilt, 1.
baskı M 1995
• Bulûğu’l Merâm, İbnu Hacer El-Askalânî, Dâru’l Felâk, 7. baskı, H 1424
Türkçesi için bk. Buluğu’l Meram Ahkâm Hadisler, İbn Hacer el-Askalani, Polen
Yayınları, 1. baskı, M 2005
• Câmiu Beyâni’l İlmi ve Fadlih, Ebû Ömer İbnu Abdilberr, Dâru İbnu’l Cevzî,
2 cilt, 1. baskı, M 1994
Türkçesi için bk. Câmiu Beyâni’l İlmi ve Fadlih, İbni Abdi’l-Berr, Karınca Kitap,
1. baskı, M 2015
• Câmiu’l Beyân Fî Te’vîli’l Kur’ân (Tefsîru’t Taberî), İbnu Cerîr Et-Taberî, Mu-
essesetur’r Risâle, 24 cilt, 1. baskı, M 2000
• Câmiu’l Usûli’t Tis’a Mine’s Sunneti’l Mutahhara, Sâlih Ahmed Eş-Şâmî, El-Mek-
tebu’l-İslamî, 14 cilt, 1. baskı, M 2021
Türkçesi için bk. Hadis Hazinesi, Salih Ahmed eş-Şami, Ocak Yayıncılık, 15
cilt, 1. baskı, M 2019
• Delâilu’n Nubuvve, El-Beyhaki, Dâru’l Kutubi’l İlmiyye, 7 cilt, 1. baskı, H 1405
Türkçesi için bk. Delailu’n-Nübüvve, Beyhaki, Ocak Yayıncılık, 5 cilt, 1. baskı,
M 2019
• Dinlerde Kıble Anlayışı, Ahmet Güç, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Dergisi, 11 cilt, 2 sayı, M 2002
• Ed-Derâri’l Mudiyye, Eş-Şevkânî, Dâru’l Kutubi’l İlmiyye, 2 cilt, 1. baskı, M 1987
609
• Edvâu’l Beyân Fi Îdâhi’l Kur’âni Bi’l Kur’ân, Eş-Şinkîtî, Dâru’l Fikr, 9 cilt, M 2011
• El-Avâsım Mine’l Kavâsım, Ebû Bekr İbni’l Arabî, Dâru’l Ceyl, 2. baskı, M 1987
• El-Bidâye ve’n Nihâye, İbnu Kesîr, Dâru Hecr, 21 cilt, 1. baskı, M 2003
Türkçesi için bk. Büyük İslam Tarihi; el-Bidâye ve’n-Nihâye, İbn Kesir, Çağrı
Yayınları, 15 cilt, 2. baskı M 2017
• El-Câmiu Li Ahlâki’r Râvi ve Edebi’s Sâmi’, Hatîbu’l Bağdâdî, Mektebetu’l
Meârif, 2 cilt, M 1989
• El-Câmiu Li Ulûmi’l İmâm Ahmed, Ahmed bin Hanbel, Dâru’l Felâh Li’l Bahsi’l
İlmi ve Tahkîki’t Tûras, 22 cilt, 1. baskı, M 2009
• El-Câmiu’s Sağîr ve Ziyâdetuh, Es-Suyûtî, Mektebetu’ş Şâmile nüshası
Türkçesi için bk. El-Câmi’us-Sağîr min Ahâdîsi’l Beşîri’n-Nezîr, Celâleddîn es-
Suyûtî, Ocak Yayıncılık, 7 cilt, M 2015
• El-Evsat Fi’s Suneni ve’l İcmâi ve’l İhtilâf, İbnu’l Munzir, Dâru Taybe, 6 cilt, 1.
baskı, M 1985
• El-Ezkiyâ, İbnu’l Cevzî, Mektebetu’l-Gazâlî
Türkçesi için bk. Zekiler, İbnü’l-Cevzi, Şule Yayınları, 7. baskı, M 2011
• El-Fakîh ve’l Mutefakkih, El-Hatîbu’l Bağdâdî, Dâru İbni’l Cevzî, 2 cilt, 2. baskı,
H 1421
• El-Fetâva’l Fıkhiyyetu’l Kubrâ, İbnu Hacer El-Heytemî, El-Mektebetu’l İslâ-
miyye, 4 cilt
• El-Firdevs Bi Me’sûri’l Hitâb, Ed-Deylemî, Dâru’l Kutubi’l İlmiyye, 5 cilt, 1.
baskı, M 1986
• El-Furû’ ve Tashîhu’l Furû’, İbnu Muflih, Muessesetu’r Risâle, 11 cilt, 1. baskı,
M 2003
• El-Hâvi Li’l Fetâvâ, Es-Suyûtî, Dâru’l Fikr Li’t Tab’ati ve’n Neşr, 2 cilt, M 2004
• El-Hidâyetu Alâ Mezhebi’l İmâm Ahmed, Ebû’l Hattâb El-Kelvezâni, Muessesetu
Ğirâs Li’n-Neşr ve’t-Tevzî’, 1. baskı, M 2004
• El-Hilâfiyyât, El-Beyhakî, Dâru’s Sumey’î, 3 cilt, 1. baskı, M 1994-1997
• El-İbâne An Usûli’d Diyâne, Ebû’l Hasan El-Eşârî, Dâru’l Ensâr, 1. baskı, H 1397
610
• El-İhkâm Fî Usûli’l Ahkâm, İbnu Hazm, Dâru’l Âfâki’l Cedîde, 8 cilt, 2. baskı,
M 1983
• El-İmâm Muslim ve Menhecuhu fî Sahîhih, Muhammed Abdurrahman Tevâlibe,
Dâru Ammâr, 2. baskı, M 2000
• El-İntikâ Fî Fadâili’s Selâseti’l Eimmeti’l Fukahâ, Ebû Ömer İbnu Abdilberr,
Dâru’l Kutubi’l İlmiyye
Türkçesi için bk. Üç Fakih İmamın Faziletlerinden Seçmeler, İbn Abdilberr,
İ’tisam Yayınları, M 2020
• El-İstizkâr, Ebû Ömer İbnu Abdilberr, Dâru’l Kutubi’l İlmiyye, 9 cilt, 1. baskı,
M 2000
• El-Kâfî Fî Fıkhi Ehli’l Medîne, Ebû Ömer İbnu Abdilberr, Mektebetu’r Riyâdi’l
Hadîse, 2 cilt, 2. baskı, M 1980
• El-Kavâidu’n Nûrâniyyetu’l Fıkhiyye, İbnu Teymiyye, Dâru İbni’l Cevzî, 10 cilt,
1. baskı, M 1951
• El-Kitâbu’l Musannefu Fi’l Ehâdîsi ve’l Âsâr, Ebû Bekr İbnu Ebî Şeybe, Mekte-
betu’r Ruşd, 7 cilt, 1. baskı, H 1409
Türkçesi için bk. Musannef, İbn Ebî Şeybe, Ocak Yayıncılık, 16 cilt, M 2011
• El-Kunâ ve’l Esmâ, Ed-Dûlâbî, Dâru İbni Hazm, 3 cilt, 1. baskı, M 2000
• El-Mecmû’ Şerhu’l Muhezzeb, En-Nevevî, Dâru’l Fikr, 20 cilt
• El-Minhâc Fî Şerhi Sahîhi Muslim, En-Nevevî, Dâru İhyai’t Turâsi’l Arabî, 18
cilt, 2. baskı, H 1392
Türkçesi için bk. Sahih-i Müslim Şerhi el-Minhâc, İmam Muhyiddin En-Nevevî,
Karınca & Polen Yayınları, 12 cilt, M 2014
• El-Mu’cemu’l Evsat, Et-Taberânî, Dâru’l Haremeyn, 10 cilt
• El-Mufhim Limâ Eşkele Min Telhîsi Kitâbi Muslim, Ebu’l Abbâs El-Kurtubî,
Dâru İbni Kesir ve Dâru’l Kelimi’t Tayyib, 7 cilt, 1. baskı, M 1996
• El-Mufredâtu Fî Ğarîbi’l Kur’ân, Râğıp El-İsfahânî, Dâru’l Kalem, 1. baskı, H 1412
Türkçesi için bk. Müfredat Kur’an Kavramları Sözlüğü, Rağıb El-İsfahani, Çıra
Yayınları, M 2017
• El-Muğnî, İbnu Kudâme, Mektebetu’l Kâhire, 10 cilt, M 1968
611
• El-Muhallâ Bi’l Âsâr, İbnu Hazm, Dâru’l Fikr, 12 cilt
• El-Mustedrek Ale’s Sahîhayn, Ebû Abdullah El-Hâkim, Dâru’l Kutubi’l İlmiyye,
4 cilt, 1. baskı, M 1990
Türkçe tercümesi; El-Müstedrek Ale’s-Sahihayn, Hâkim en-Nisâbûrî, Konevi
yayınları, 11 cilt, Çevirmen; M. Beşir Eryarsoy, Basım tarihi; M 2013
• El-Musvedde Fî Usûli’l Fıkh, Âlu’t Teymiyye, Dâru’l Kîtâbi’l Arabî
• El-Muvâfakât, Eş-Şâtıbî, Dâru İbni Affân, 7 cilt, 1. baskı, M 1997
Türkçesi için bk. El-Muvâfakât, Şâtıbî, İz Yayıncılık, 4 cilt, 4. baskı, M 2015
• El-Muvatta, Mâlik bin Enes, Dâru’l Ğarbi’l İslâmî, 2 cilt, 2. baskı, M 1997
• Türkçesi için bk. Muvatta’ Tercümesi, Kahraman Yayınları, 2 cilt, 1. baskı, M 2013
• En-Nihâyetu Fî Ğarîbi’l Hadîs ve’l-Eser, İbnu’l Esîr, El-Mektebetu’l İlmiyye, 5
cilt, M 1979
• Er-Reddu Ale’l Cehmiyye, Ebû Saîd Ed-Dârimî, Dâru İbni’l Esîr, 2. baskı, M 1995
Türkçesi için bk. Er-Reddu Ale’l Cehmiyye - Cehmiyye’ye Reddiye, Ebû Saîd
Osmân b. Saîd b. Hâlid Ed-Dârimî, Neda Yayınları, 1. baskı, 2020
• Er-Risâle, Eş-Şafiî, Mektebetu’l Halebî, 1. baskı, M 1940
Türkçesi için bk. Er-Risâle, Muhammed b. İdrîs eş-Şâfiî, Türkiye Diyanet Vakfı
Yayınları, 6. baskı, M 2018
• Es-Sârimu’l Meslûl Alâ Şâtimi’r Rasûl, İbnu Teymiyye, El-Heresu’l Vatanîyyu’s
Suûdiyye, M 1983
Türkçesi için bk. Es-Sârimu’l-Meslûl alâ Şâtimi’r-Rasûl Resûlullah’a Hakaret Eden
Kimsenin Hükmü, Şeyhulislam İbn Teymiyye, Neda Yayınları, 1. baskı, M 2018
• Es-Seylu’l Cerrâr el-Mutedeffik Alâ Hadâiki’l Ezhâr, Muhammed bin Ali Eş-
Şevkânî, Dâru İbni Hazm, 1. baskı, M 1984
• Es-Sunne, Abdullah ibni Ahmed, Dâru İbni’l Kayyım, 2 cilt, 1. baskı, M 1986
• Es-Sunne, Ebu Bekr ibni El-Hallâl, Dâru’r Râye, 5 cilt, 1. baskı, M 1989
• Es-Sunenu’l Kubrâ, El-Beyhakî, Dâru’l Kutubi’l İlmiyye, 10 cilt, 3. baskı, M 2003
Türkçesi için bk. es-Sünenü’l-Kebîr, Beyhakî, Ocak Yayınları, M 2016
612
• Eş-Şerhu’l Kebîr Alâ Metni’l Mukni’, İbnu Kudâme El-Makdisî, Dâru’l Kitâbi’l
Arabî, 16 cilt
• Et-Tabakâtu’l Kubrâ, İbnu Sa’d, Dâru’l Kutubi’l İlmiyye, 8 cilt, 1. baskı, M 1995
• Et-Tahkîkât ve’t Tenkîyât Es-Selefiyyât Alâ Metni’l Varakât, Meşhûr Hasen Âlu
Selmân, Dâru’l İmâm Mâlik, H 1462
• Et-Tahkîku Fi Mesâili’l Hilâf, İbnu’l Cevzî, Dâru’l Kutubi’l İlmiyye, 2 cilt, 1.
baskı, H 1415
• Et-Târîhu’l Kebîr, El-Buhâri, Dâiretu’l Maârifi’l Osmâniyye, 8 cilt
• Et-Telhîsu’l Habîr, İbnu Hacer El-Askalânî, Dâru’l Kutubi’l İlmiyye, 4 cilt, 1.
baskı, M 1989
• Et-Temhîd, Ebû Ömer İbnu Abdilberr, Vezâretu Umûmi’l Evkâf ve’ş Şuûni’l
İslâmiyye, 24 cilt, 1. baskı, H 1387
• Et-Tenbîh ve’r Reddu Alâ Ehli’l Ehvâi ve’l-Bid’a, Ebû’l Huseyn El-Malatî, El-Mek-
tebetu’l Ezheriyyetu Li’t Turâs
• El-Umm, Eş-Şafiî, Dâru’l Ma’rife, 8 cilt, M 1990
• Fetâvâ’l Lecneti’d Dâime-2, El-Lecnetu’d Dâime Li’l-Buhûsi’l-İlmiyye ve’l-İftâ,
Er-Riasetu’l-Âmme Li’l-Buhûsi’l-İlmiyyeti ve’l-İftâ, 11 cilt
• Fethu’l Bârî, İbnu Hacer El-Askalânî, Dâru’l Ma’rife, 13 cilt, H 1379
• Fıkhu’s Sunne, Seyyid Sâbık, Dâru’l Kitâbi’l Arabî, 3 cilt, 3. baskı, M 1977
Türkçesi için bk. Fıkhu’s Sünne, Seyyid Sabık, Pınar Yayıncılık, 4 cilt, 1. baskı,
M 2009
• Fıkıh Usulüne Kaynaklığı Açısından Muâz Hadisinin Tahlili Ve Tenkidi, Yusuf
Akgül, Bozok Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, s. 14, M 2018
• Ğarîbu’l Kur’ân, İbni Kuteybe, Dâru’l Kutubi’l İlmiyye, M 1978
• Hadis ve Fıkıh Usûlü Alimlerinin Hadislerin Değerlendirilmesine Farklı Yakla-
şımları Üzerine Bir İnceleme: Muâz’ın (r.a.) İctihad Hadisi Örneği, Halis Demir,
Necdet Aydoğdu, Akademik-Us İlahiyat Araştırmaları Dergisi, M 2020
• Hadîsu Muâz Fî’l İctihâd Beyne’l Kabûli ve’r Red, Prof. Dr. Muhammed Seyyid
Ahmed Şahâta, Mecelletu’l Ulûmi’l İnsâniyye Camiatu’l Melik Abdulaziz
• Hilyetu’l Evliyâ ve Tabakâtu’l Esfiyâ, Ebû Nuaym El-Esbahânî, Dâru’s Saâde,
10 cilt, M 1974
613
• İbn Hazm, Zâhirîlik Düşüncesinin Teorisyeni, H. Yunus Apaydın, İSAM, 2.
baskı, 2020
• İctimâu’l Cuyûşi’l İslamiyye, İbnu Kayyım El-Cevziyye, Metâbiu’l Ferezdeki’t
Ticâriyye, 2 cilt, 1. baskı, M 1988
Türkçesi için bk. Muattıla ve Cehmiyye’ye Karşı Savaşta İslam Ordularının
Toplanması, İbn Kayyım el-Cevziyye, Nesaim Yayınları, 1. baskı, M 2018
• İçtihatta Meşruiyet Arayışları: Muaz Hadisi, Ertuğrul Tülekoğlu, İstanbul Üni-
versitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Temel İslam Bilimleri Ana Bilim Dalı, Hadis
Bilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, M 2018
• İğâsetu’l Lehfân Min Mesâyidi’ş Şeytân, İbnu Kayyım El-Cevziyye, Mektebetu’l
Meâ’rif, 2 cilt
Türkçesi için bk. Şeytanın Tuzakları ve Kurtulma Yolları, İbn Kayyım el-Cev-
ziyye, Neda Yayınları, 1. baskı, M 2018
• İhkâmu’l Ahkâm Şerhu Umdeti’l Ahkâm, İbnu Dakîki’l Îd, Matbaatu’s Sunneti’l
Muhammediyye, 2 cilt
• İkmâlu’l Muallim Bi Fevâidi’l Muslim, El-Kâdî İyâd, Dâru’l Vefâ Li’t Tab’ati ve’n
Neşri ve’t-Tevzî’, 8 cilt, 1. baskı, M 1998
• İ’lâmu’l Muvakki’în, İbnu Kayyım El-Cevziyye, Dâru İbni’l Cevzî, 7 cilt, 1.
baskı, M 1423
Türkçesi için bk. İ’lâmü’l Muvakkı’in, İbn Kayyım el-Cevziyye, Pınar Yayınları,
2 cilt, baskı yılı M 2017
• İrşâdu’l Fuhûl, Eş-Şevkânî, Dâru’l Kitâbi’l Arabî, 2 cilt, M 1999
• İthâfu’l Fudalâi Bi Tahrîci Hadîsi Muâz Bin Cebel Fî’l Kadâ, Eş-Şeyh Neşet
Kemâl, El-Alûka, M 2016
• Kenzu’l Ummâl, Ali El-Muttaki El-Hindî, Muessesetu’r Risâle, 16 cilt, 5. baskı,
M 1981
Türkçesi için bk. Kenzu’l-Ummâl, Ali el-Muttaki el-Hindi, Ocak Yayıncılık, 5
cilt, 1. baskı, M 2019
• Keşfu’l Hafâ ve Muzîlu’l İlbâs, El-Aclûnî, El-Mektebetu’l Asriyye, 2 cilt, 1. baskı,
M 2000
614
Türkçesi için bk. Keşfü’l-Hafa, İbrahim b. Muhammed el-Aclûnî, Beka Yayınları,
4 cilt, 1. baskı, M 2019
• Lisânu’l Arab, İbnu Manzûr, Dâru Sâdır, 5 cilt, 3. baskı, H 1414
• Ma’rifetu’s Sunen ve’l Âsâr, El-Beyhâkî, Câmietu’d Dirâsâti’l İslâmîyye, 10 cilt,
1. baskı, H 1412
Türkçesi için bk. Ma’rifetü’s- Sünen vel- Âsâr Beyhâkî, Ocak Yayıncılık, 7 cilt,
M 2018
• Meâlimu’s Sunen, El-Hattâbî, El-Matbaatu’l İlmiyye, 4 cilt, 1. baskı, M 1932
• Mecmeu’z Zevâid ve Menbau’l Fevâid, Ebû’l Hasen Nureddîn El-Heysemî,
Dâru’l Fikr, 10 cilt, H 1412
Türkçesi için bk. Mecma’uz-Zevâid ve-Menbau’l Fevâid, Nûreddîn El-Heysemî,
Ocak Yayıncılık, 8 cilt, M 2010
• Mecmû’u’l Fetâvâ, İbnu Teymiyye, Mecmeu’l Meliki’l Fahd Li’t Tıbâati’l Mus-
hâfi’ş Şerîf, 35 cilt, 1. baskı, M 1995
• Mekâyîsu’l Luğa, İbnu’l Fâris, Dâru’l-Fikr, 6 cilt, M 1979
• Mevsûatu Ahkâmi’t Tahâre, Dubyân bin Muhammed Ed-Dubyân, Mektebetu’r
Ruşd, 13 cilt, 2. baskı, M 2005
• Mevsûatu’t Tefsîri’l Me’sûr, Merkezu’d Dirâsât ve’l Ma’lumâti’l Kur’âniyye, Dâru
İbni Hazm, 24 cilt, 1. baskı, M 2017
• Muhtasaru’l Allâmeti Halîl, Halîl bin İshâk El-Mâlikî, Dâru’l Hadîs, 1. baskı,
M 2005
• Musannefu Abdirrezzâk Es-San’ânî, Abdurrezzâk Es-San’âni, El-Meclisu’l İlmî,
11 cilt, 2. baskı, M 1403
Türkçesi için bk. Musannef, Abdürrezzâk es-San’ânî, Ocak Yayıncılık, 12 cilt, 2013
• Musnedu’l İmâm Ahmed bin Hanbel, Ahmed bin Hanbel, Muessesetu’r Risâle,
45 cilt, 1. baskı, M 2001
Türkçesi için bk. Müsned, İmam Ahmed b. Hanbel, Bir Ocak Yayınları, 21 cilt,
M 201
• Nasbu’r Râye, Ez-Zeyleî, Muessesetu’r Reyyân, 4 cilt, 1. baskı, M 1997
• Neylu’l Evtâr, Eş-Şevkânî, Dâru’l Hadîs, 8 cilt, 1. baskı, M 1993
615
• Ravdatu’t Tâlibîn, En-Nevevî, El-Mektebu’l İslâmî, 12 cilt, 3. baskı, M 1991
• Ref ’u’l Melâm An Eimmeti’l A’lâm, İbnu Teymiyye, Er-Riâsetu’l Âmme Li
İdârâti’l Buhûsi’l İlmiyye ve’l-İftâ ve’d Da’ve ve’l İrşâd, M 1983
Türkçesi için bk. Müçtehid İmamların Savunusu, İbn Teymiyye, Çıra yayınları,
1. baskı, M 2019
• Risâletun İlâ Ehli’s Sağr, Ebû’l Hasen El-Eşa’rî, Mektebetu’l Ulûmi ve’l Hikem,
M 1988
• Sahîhu İbni Hibbân, İbnu Hibbân, Muessesetu’r Risâle, 18 cilt, 1. baskı, M 1988
• Sahîhu İbni Huzeyme, İbnu Huzeyme, El-Mektebu’l İslamî, 4 cilt, M 1980
Türkçesi için bk. Sahîhi İbni Huzeyme, İbni Huzeyme, İtisam Yayıncılık, 4 cilt,
M 2019
• Sahîhu’l Buhârî, Muhammed ibni İsmail El-Buhârî, Muessesetu’r Risâle, 3.
baskı, H 1441
Türkçesi için bk. Sahîh-i Buhârî, İmam Buhâri, Karınca & Polen Yayınları, 6
cilt, 1. baskı, M 2017
• Sahîhu Muslim, Muslim bin Haccac, Muessesetu’r Risâle, 2. baskı, H 1441
Türkçesi için bk. Sahîh-i Müslim Muhtasarı, Hüner Yayınevi, 2 cilt, M 2005
• Siyeru A’lâmi’n Nubelâ, Ez-Zehebî, Muessesetu’r Risâle, 25 cilt, 3. baskı, M 1985
• Subulu’s Selâm, Muhammed bin İsmâîl Es-San’âni, Mektebetu Mustafâ El-Bâbî
El-Halebî, 4 cilt, 4. baskı, M 1960
• Sunenu’d Dârekutnî, Ed-Dârekutnî, Muessesetu’r Risâle, 5 cilt, 1. baskı, M 2004
Türkçesi için bk. Sünen, Dârekutnî, Ocak Yayıncılık, 3 cilt, M 2015
• Sunenu’d Dârimî, Ebu Muhammed Ed-Dârimî, Dâru’l Muğnî Li’n Neşri ve’t
Tevzî’, 4 cilt, 1. baskı, M 2000
Türkçesi için bk. Sünen-i Dârimî Tercemesi, Darimî, Konya Kitapçılık, M 2011
• Sunenu Ebî Dâvud, Ebû Dâvud Es-Sicistânî, Muessesetu’r Risâle, 1. baskı, H 1440
Türkçesi için bk. Sünen-i Ebû Dâvud Tercemesi, Konya Kitapçılık, 3 cilt, M 2015
• Sunenu İbni Mâce, İbni Mâce, Muessesetu’r Risâle, 1. baskı, H 1438
Türkçesi için bk. Sünen-i İbni Mâce Tercemesi, Konya Kitapçılık, 2 cilt, M 2008
616
• Sunenu Saîd ibni Mansûr, Ebû Osmân Saîd ibni Mansûr, Dâru’l Kutubi’l İlmiyye,
5 cilt, M 1993
• Sunenu’n Nesâî, En-Nesâî, Muessesetu’r Risâle, 1. baskı, H 1438
Türkçesi için bk. Sünen-i Nesâî Tercemesi, Konya Kitapçılık, 3 cilt, M 2005
• Sunenu’t Tirmizî, Muhammed bin Îsa Et-Tirmizî, Muessesetu’r Risâle, 1. baskı,
H 1438
Türkçesi için bk. Sünen-i Tirmizi Tercemesi, Konya Kitapçılık, 3 cilt, M 2007
• Şerhu Akîdeti’t Tahâvîyye, İbnu Ebî’l Îzz, Muessesetur’r Risâle, 2 cilt, 10. baskı,
M 1997
Türkçesi için bk. El-Akidetü’t Tahâvîyye ve Şerhi, İbn Ebi’l-İzz el-Hanefi, Guraba
Yayınları, 3. baskı, M 2014
• Şerhu Fıkhi’l Ekber, Mollâ Alî El-Kâri, Dâru’l Beşâiri’l İslâmiyye, 1. baskı, M 1998
Türkçesi için bk. Fıkh-ı Ekber Şerhi, Aliyyül Kâri, Hisar Yayınları, M 2016
• Şerhu Meâni’l Âsâr, Et-Tahâvî, Âlemu’l Kutub, 5 cilt, 1. baskı, M 1994
Türkçesi için bk. Hadislerle İslam Fıkhı Şerhu Meanil Asar, İmam Tahâvî, Beka
Yayınları, 7 cilt, 1. baskı, M 2018
• Şerhu Sahîhi’l Buhârî, İbnu Battâl, Mektebetu’r Ruşd, 10 cilt, 2. baskı, M 2003
• Şerhu’s Sunne, El-Berbehârî, Dâru İbni’l Kayyım
Türkçesi için bk. Şerhu’s Sünne Ehli Sünnet Akidesinin İzahı, Ebu Muhammed
el-Berbehârî, Neda Yayınları, 1. baskı, M 2019
• Silsiletu’l Ehâdîsi’d Daîfeti ve’l Mevdûa, El-Elbânî, Dâru’l Meârif, 1. baskı, 14
cilt, M 1992
• Şuabu’l Îmân, El-Beyhakî, Mektebetu’r Ruşd, 14 cilt, 1. baskı, M 2003
Türkçesi için bk. Şuabu’l-İmân, Beyhakî, Ocak Yayıncılık, 10 cilt, M 2015
• Tabakâtu Ulemâi’l Hadîs, Ebû Abdillâh Muhammed bin Abdulhâdî, Muessesetu’r
Risâle, 4 cilt, 2. baskı, M 1996
• Tağlîku’t Ta’lîk, İbnu Hacer El-Askalânî, El-Mektebu’l İslâmî, 5 cilt, 1. baskı,
H 1405
• Târîhu’l İslâm, Ez-Zehebî, Dâru’l Ğarbi’l İslâmî, 15 cilt, 1. baskı, M 2003
617
Türkçesi için bk. Tarihü’l İslam, İmam Zehebi, Cantaş Yayınları, 6 cilt, 1. baskı,
M 1994
• Târîhu’l Mezâhibi’l İslâmiyye, Muhammed Ebû Zehrâ, Dâru’l Fikr, 2 cilt
Türkçesi için bk. İslâm’da Siyâsî İtikâdî ve Fıkhî Mezhepler Tarihi, Prof. Dr.
Muhammed Ebû Zehra, Hisar Yayınları, M 2017
• Târîhu’t Taberî, İbnu Cerîr Et-Taberî, Dâru’t Turâs, 11 cilt, 2. baskı, H 1387
Türkçesi için bk. Tarih-i Taberî, Muhammed bin Cerir’üt-Taberi, Sağlam Yayı-
nevi, 4 cilt, 1. baskı, M 2000
• Tefsîru İbni Ebî Hâtim, İbnu Ebî Hâtim, Mektebetu Nizâr Mustafâ El-Bâz, 13
cilt, 3. baskı, H 141
• Tefsîru İbni Receb El-Hanbelî, İbnu Receb El-Hanbelî, Dâru’l Âsime, 2 cilt, 1.
baskı, M 2001
Türkçesi için bk. Ravâiu’t Tefsîr, İbnu Receb El-Hanbelî, Beka Yayınevi, 4 cilt,
M 2019
• Tefsîru’l Kur’âni’l Azîm, İbnu Kesîr, Dârul Kutubil İlmiyye, 9 cilt, 2. baskı, H 1419
Türkçesi için bk. İbn-i Kesîr Tefsiri, İmam Hafız İbn-i Kesîr, Polen Yayınları,
12 cilt, M 2020
• Tefsîru’l Mâverdi, El-Maverdi, Daru’l Kutubi’l İlmiyye, 6 cilt
• Tefsîru Mukâtil bin Suleymân, Mukâtil bin Suleymân, Dâru İhyâi’t Turâs, 5 cilt,
1. baskı, H 1423
Türkçesi için bk. Tefsîr-i Kebîr, Mukâtil bin Süleymân, İşaret Yayınları, 4 cilt,
1. baskı, M 2017
• Tehzîbu Suneni Ebî Dâvud ve Îdâhu Muşkilâtih, İbnu Kayyım El-Cevziyye,
Eş-Şâmiletu’z Zehebiyye
• Telbîsu’l İblîs, İbnu’l Cevzî, Dâru’l Fikr, 1. baskı, M 2001
Türkçesi için bk. Şeytanın Ayartması, İbnu’l Cevzî, Polen & Karınca Yayınları,
M 2015
• Tevhid Dergisi, Tevhid Basım Yayın, 31, 83, 90 ve 95. Sayı
• Tevhid Meali, Halis Bayancuk, Tevhid Basım Yayın, 2. baskı, M 2020
618
• Tuhfetu’l Ehvezî, Abdurrahman Mubârekfurî, El-Mektebu’s Selefiyye, 10 cilt,
2. baskı, M 1963
• Zâdu’l Meâd, İbnu Kayyım El-Cevziyye, Muessessetu’r Risâle, 5 cilt, 27. baskı,
M 1994
Türkçesi için bk. Zâdu’l-Meâd, İbn Kayyim El-Cevziyye, İklim Yayınları, 6 cilt,
M 2008
• Zâdu’l Mesîr Fî İlmi’t Tefsîr, İbnu’l Cevzî, Dâru’l Kitâbi’l Arabî, 4 cilt, 1. baskı,
H 1422
Türkçesi için bk. Kur’an-ı Kerim Tefsiri, Zadü’l-Mesir Fi İlmi’t-Tefsir, İmam
Ebu’l-Ferec İbn’ul Cevzî, 6 cilt, M 2011
• Zevâidu İbni Huzeyme ve İbni Hibbân ve’l-Mustedrek Alâ Kutubi’t Tis’a, Sâlih
bin Ahmed Şâmî, El-Mektebu’l İslâmî, 3 cilt, 1. baskı, M 2012
• Zevâidu’s Suneni’l Kubrâ Li’l Beyhakî, Sâlih Ahmed Eş-Şâmî, El-Mektebu’l
İslâmî, 3 cilt, 1. baskı, M 2010
Tüm hadis rakamlandırmaları aşağıdaki kitaplardan yapılmıştır
• Camiu’l Usuli’t Tis’a Mine’s Sunneti’l Mutahhara, Salih Ahmed Eş-Şami, El-Mek-
tebu’l İslami, 14 cilt, 1. baskı, M 2021
• Zevâid ibni Huzeyme ve ibni Hibbân ve’l Mustedrek Ala Kutubi’t Tis’a, Sâlih
bin Ahmed Şâmî, El-Mektebu’l İslâmi, 3 cilt, 1. baskı, M 2012
• Zevaid Sunen’ul Kubra li’l Beyhaki, Salih Ahmed EŞ-Şami, El-Mektebu’l İslami,
3 cilt, 1. baskı, M 2010
Fıkhu’l Hadis, Sünnet İmihâli’nde kullanılan tıbbi kaynaklar
• Ahmed A, Mbibi NH, Dawam D, Kalayi GD. Geleneksel erkek sünnetinin
komplikasyonları. Ann Trop Paediatr. 1999; 19 ( 1 ): 113 - 117 pmid: 10605531
CrossRef PubMedGoogle Scholar
• Aridogan IA, İlkit M, Izol V,Ateş A ,Demirhindi H. Pediatrik bir popülasyonda
glans penisi ve maya mantarlarının sünnet öncesi kolonizasyonu: sünnet öncesi
ve sonrası sonuçlar. Mikozlar . 2009; 52 (1); 49-52 omıd:18498303 CrossRef Pu-
bMedGoogle Scholar
• Bailey RC, Egesah O, Rosenberg S. HIV’in önlenmesi için erkek sünneti: Kenya,
Bungoma’daki klinik ve geleneksel ortamlardaki komplikasyonların ileriye dönük
619
bir çalışması. Bull World Health Organ. 2008; 86 ( 9 ): 669 - 677 pmid: 18797642
CrossRef PubMedGoogle Scholar
• Cathcart P, Nuttall M, Meulen der Van J, Emberton M, Kenny SE. 1997 ve 2003
yılları arasında İngiltere’de pediatrik sünnet eğilimleri ve komplikasyonları. Br J
Surg. 2006; 93 ( 7 ): 885 - 890 pmid: 16673355 CrossRef PubMedGoogle Scholar
• Cutler WB, Friedmann E, McCoy NL. Coitus and menstruation in perime-
nopausal women. J Psychosom Obstet Gynaecol. 1996;17:149–157. [PubMed]
[Google Scholar]
• Elias E. MAZOKOPAKIS. Is Vaginal Sexual Intercourse Permitted during
Menstruation? A Biblical (Christian) and Medical Approach. 2018
• Erkek Sünneti Değerlendirme – Metanaliz/American Academy of Pediatrics Task
Force on Circumcision. Male circumcision. Pediatrics. 2012 Sep;130(3):e756-85.
doi: 10.1542/peds.2012- 1990. Epub 2012 Aug 27. PMID: 22926175
• Erkek sünnetine karşı çıkan argümanların eleştirel değerlendirmesi: Sistematik
bir inceleme/ Morris BJ, Moreton S, Krieger JN. Critical evaluation of arguments
opposing male circumcision: A systematic review. J Evid Based Med. 2019 Nov;
12(4): 263-290. doi: 10.1111/jebm.12361. Epub 2019 Sep 8. PMID: 31496128;
PMCID: PMC6899915
• Fan, S., Yeon, A., Shahid, M. vd. Sağlıklı yetişkinlerin temel idrar metabolitle-
rinde cinsiyetle ilişkili farklılıklar. Erişim Tarihi Eylül 8, 11883 (2018). https://
doi.org/10.1038/s41598-018-29592-3
• Filer RB, Wu C√H. Adet sırasında çiftleşme. Endometriozis ve pelvik inflamatuar
hastalık üzerine etkisi. J Reprod Med. 1989; 34: 887–890. [PubMed] [Google
Scholar]
• Fussel EN, Kaack MB, Kiraz R, Roberts JA. Bakterilerin inssan sünnet derisine
yapışması. J Urol. 1988; 140 (5): 997-1001 pmid: 2902235PubMedGoogle Scholar
• Giuliano AR, Lazcano E, Villa LL, ve diğerleri. Sünnet ve cinsel davranış: HIM
çalışmasında erkekler arasında insan papilloma virüsü tespiti ile bağımsız olarak
ilişkili faktörler. Int Cancer. 2009; 124 (6): 1251-1257 pmid: 19089913 Cross-
Ref PubMedGoogle Scholar
• Giuliano AR, Lazcano E, Villa LL ve diğerleri. Sünnet ve cinsel davranış: HIM
çalışmasında erkekler arasında insan papilloma virüsü tespiti ile bağımsız olarak
620
ilişkili faktörler. Int Cancer. 2009; 124 (6): 1251-1257 pmid: 19089913 Cross-
Ref PubMedGoogle Scholar
• Grey RH, Kigozi G, Serwadda D, vd. Uganda Rakai’de yapılan randomize bir
çalışmada erkek sünnetinin kadın partnerlerin genital sistem semptomları ve vajinal
enfeksiyonlar üzerindeki etkileri. Ben J Obstet Gynecol. 2009; 200 (1): 42.e1-e7
• Günşar C, Kurutepe S , Alparslan O ,ve diğerleri. Sünnet durumunun periü-
retral ve glanüler bakteri florasına etkisi. Urol Int. 2004; 72 (3): 212-215 PMID:
15.084,764 CrossRef PubMedGoogle Scholar
• Langerhans hücreleri, CD4 T hücreleri, Makrofajlar
• Mollazadeh, Sanaz et al. “Association between Sexual Activity during Menstru-
ation and Endometriosis: A Case-Control Study.” International journal of fertility
& sterility vol. 13,3 (2019): 230-235. doi:10.22074/ijfs.2019.5601
• Nielson CM, Schiaffino MK, Dunne EF, Salemi JL, Giuliano AR. Erkek anogenital
insan papilloma virüsü enfeksiyonu ile anatomik bölgeye göre sünnet arasındaki
ilişkiler ve kadın seks partnerlerinin yaşam boyu sayısı. J Infect Dis. 2009; 199 (1):
7-13 PMID: 19.086.813
• O’Farrell N, Morison L, Chung CK. Londra’daki cinsel yolla bulaşan erkek en-
feksiyon kliniğine katılanlar arasında düşük penis ıslaklığı prevalansı. Sex Transm
Dis. 2007; 34 (6): 408-409 pmid: 17016235 PubMedGoogle Scholar
• Payne K, Thaler l, Kukkonen T, Taşıyıcı S, Binik Y. Sünnetli ve sünnetsiz erkek-
lerde duyum ve cinsel uyarılma. J Sex Med. 2007; 4 (3): 667-674 pmid: 17419812
CrossRef PubMedGoogle Scholar
• Richters J, Smith AM, de Visser RO, Grulich AE, Rissel CE. Avusturalya’da
sünnet: yaygınlık ve cinsel sağlık üzerindeki etkileri. Int J STD AIDS. 2006; 17
(8): 547-554 pmid: 16925903
• Schmitz RF, Schulpen TW, Redjopawiro MS, Liem MS, Madern GC, Van Der
Werken C. Yeni bir tek kullanımlık klemp ile lokal anestezi altında dini sünnet. BJU
Int. 2001; 88 (6): 581 - 585 pmid: 11678755 CrossRef PubMedGoogle Scholar
• Senkul T, Işeri C, şen B, Karademir K, Saraçoğlu F, Erden D. Yetişkinlerde sün-
net: cinsel işlev üzerindeki etki. Üroloji. 2004; 63 (1): 155-158 pmid: 14741371
CrossRef PubMedGoogle Scholar
• Serour F, Samra Z, Kushel Z, Gorenstein A, Dan M. Sünnetsiz ve sünnetli er-
621
keklerin karşılaştırmalı periüretral bakteriyolojisi. Genitourin Med. 1997; 73 (4):
288-290 pmid: 9389952 Özet
• Shaikh N, Morone NE, Bost JE, Farrell MH. Çocuklukta idrar yolu enfeksiyo-
nu prevalansı: bir meta-analiz. Pediatr Infect Dis J. 2008; 27 (4): 302-308 pmid:
18316994 CroosRef PubMedGoogle Scholar
• Singh-Grewal D, Macdessi J, Craig J. Erkek çocuklarda idrar yolu enfeksiyo-
nunun önlenmesi için sünnet: randomize çalışmaların ve gözlemsel çalışmaların
sistematik bir incelemesi. Arch Dis Child. 2005; 90 (8): 853-858 pmid:15890696
• Sweet RL, Blankfort-Doyle M, Robbie M, Schacter J. The occurrence of chlamydial
and gonococcal salpingitis during the menstrual cycle. JAMA. 1988;288:2062–2064.
[PubMed] [Google Scholar]
• Todd J, Munguti K, Grosskurth H, ve diğerleri. Kırsal Afrika popülasyonunda
aktif sifiliz ve TPHA serokonversiyonnu için risk faktörleri. Sex Transm Infect.
2001; 77 (1): 37-45 pmid: 11158690
• To T, Agha M, Dick PT, Feldman W. Yenidoğan erkek çocuklarının sünnet edil-
mesi ve müteakip idrar yolu enfeksiyonu riski üzerine kohort çalışması. Lancet.
1998; 352 (9143): 1813-1816 pmid: 9851381 CroosRef PubMedGoogle Scholar
• Tsen HF ,Morgenstern H ,Mack T ,Peters RK. Penis kanseri için risk faktörleri:
Los Angeles County’de (Amerika Birleşik Devletleri) popülasyon temelli bir vaka
kontrol çalışmasının sonuçları. Kanser Kontrolü Nedenler. 2001: 12 (3): 267-277
pmid: 11405332 CrossRef PubMedGoogle Scholar
• Weiss HA, Thomas SL, Munabi SK, Hayes RJ. Erkek sünneti ve sifiliz, şankroid
ve genital herpes riski: sistematik bir inceleme ve meta-analiz. Sex Transm Infect.
2006; 82 (2): 101-109, tartışma 110 PMID: 16581731 Google Scholar
• Williams Jinekoloji, Bakteriyel Vajinozis, s. 66, Tablo 3.2, 25. Baskı
• Williams Obstetrik, Implantasyon ve Plesamta Gelişimi, 25. Baskı
• Yegane RA, Kheirollahi AR, Salehi NA, Bashashati M, Khoshdel JA, Ahmadi M.
İran’da sünnetin geç komplikasyonları. Pediatr Surg Int. 2006; 22 (5): 442 - 445
pmid: 16649052 CrossRef PubMedGoogle Scholar
622
İÇİNDEKİLER
TEŞEKKÜR, İTHAF VE TAKDİM �������������������������������������������������� 7
MUKADDİME/ÖN SÖZ ����������������������������������������������������������� 11
I. Çalışmaya Seçilen İsim ���������������������������������������������������������� 11
II. Çalışmamızda İzlenen Metod ������������������������������������������������� 12
Ehl-i Hadis Hakkında Yanlış Bilgiler ���������������������������������������������� 22
1. Hadisçiler Haşevi midir? ������������������������������������������������������� 23
2. Hadisçiler Fıkha Karşı mıdır? �������������������������������������������������� 25
3. Hadisçiler Zahiri midir? �������������������������������������������������������� 29
Ehl-i Hadis’in Zahiriliğe Nispet Edilme Nedenleri �������������������������� 58
III. Şer’i Hükümlerin Hikmetleri ve Gayeler ����������������������������������� 66
Hikmet ve Makasıd Fıkhının Önemi ��������������������������������������������� 67
IV. İhtilaf Fıkhına Dair ��������������������������������������������������������������� 74
A. Fukaha İhtilafının Mücmel Sebepleri ����������������������������������������� 81
B. Fukaha İhtilafının Tafsilî Sebepleri �������������������������������������������� 84
1. Usul Kaidelerinde Vuku Bulan İhtilaf ���������������������������������������� 84
2. Konu Hakkındaki Delilin Âlime Ulaşmaması ������������������������������� 88
Nesh edici delilin âlime ulaşmaması ����������������������������������������� 90
3. Rivayetin Sübutuna İnanmamak �������������������������������������������� 91
4. Ayet Kıraatlerinde Var Olan İhtilaf ������������������������������������������� 93
5. Delilin Tefsirinde Anlaşmazlık ������������������������������������������������ 94
6. Delillerde (Zahiren) Görülen Zıtlık ve Tercih Yollarında Anlaşmazlık �� 94
7. Konu Hakkında Delil Olmaması ���������������������������������������������� 96
C. Fukahanın İhtilaf Sebeplerini Bilmenin Faydaları �������������������������� 97
1. Fukaha Hakkında Yanlış Düşüncelere Kapılmamak ���������������������� 97
2. İslam Toplumunun Belini Kıran Ayrılık ve Taassuptan Kurtulmak ������ 97
3. Fıkhi Melekelerin Gelişmesi �������������������������������������������������� 98
4. “İhtilafın Olduğu Yerde İcma, İcmanın Olduğu Yerde İhtilaf”
İddiasından Kurtulmak ����������������������������������������������������������� 99
D. Fıkhi İhtilaflara Dair Bazı Mülahazalar �������������������������������������� 100
1. İhtilaf Başlı Başına Hüccet Değildir ���������������������������������������� 100
2. “İhtilaf Edilen Meselelerde İnkâr Yoktur.” Sözünün Çarptırılması ����� 102
3. “Bir Hâkim İçtihad Ettiğinde İsabet Ederse İki Ecir Alır. İsabet Etmezse Bir
Ecir Alır.” Hadisi ve “İfrat ve Tefrit” ��������������������������������������������� 104
623
4. Meşru İhtilaflar Ayrılık ve Düşmanlığa Sebep Olmamalıdır ����������� 106
5. Meşru Bir İhtilaf, Sebebi Zail Olduğunda Meşru Olmaktan Çıkar ���� 106
6. Delillerin Ulaşması veya Anlayışın Değişmesi Neticesinde Fıkhi
Görüşlerin Değişmesi Ayıplanacak Bir Durum Değildir ������������������� 107
V. Ehl-i Hadisin Metodu ���������������������������������������������������������� 108
VI. Çalışmaya Dair Genel Bilgiler ���������������������������������������������� 111
TAHARET KİTABI
TAHARET VE KISIMLARI BABI ������������������������������������������������ 115
I. Taharet Nedir? ������������������������������������������������������������������� 115
İslam’ın Temizliğe Verdiği Önem ����������������������������������������������� 115
II. Taharetin Kısımları ������������������������������������������������������������� 117
A. Manevi Taharet ����������������������������������������������������������������� 117
B. Maddi Taharet/Hakiki Taharet ����������������������������������������������� 118
C. Hükmi Taharet ������������������������������������������������������������������ 118
III. Fıkıh Kitaplarına Öncelikle Taharet Babı ile Başlanmasının
Hikmeti Nedir? ��������������������������������������������������������������������� 119
SULAR BABI ������������������������������������������������������������������������ 121
I. Mutlak Su ������������������������������������������������������������������������� 122
A. Gök Kaynaklı Sular ������������������������������������������������������������ 122
B. Yer Kaynaklı Sular �������������������������������������������������������������� 123
II. İçerisine Temiz Bir Madde Karışan Su ������������������������������������� 124
III. İçerisine Necis Madde Karışan Su ����������������������������������������� 124
IV. Suya Bir Canlının Düşmesi ve Ölmesi ������������������������������������ 127
V. Musta’mel (Kullanılmış) Su �������������������������������������������������� 127
VI. Isıtılmış Su ����������������������������������������������������������������������� 128
A. Güneşte Isıtılmış Su ����������������������������������������������������������� 128
B. Ateşte Isıtılmış Su �������������������������������������������������������������� 129
VII. Beklemesi Nedeniyle Değişime Uğramış Su �������������������������� 129
VIII. Sulara Bevletmek ������������������������������������������������������������ 130
A. Akar Su �������������������������������������������������������������������������� 130
B. Durgun Su ���������������������������������������������������������������������� 130
624
KAPLAR BABI ���������������������������������������������������������������������� 133
I. Kapların Hükmü ����������������������������������������������������������������� 133
II. Altın ve Gümüş Kapların Kullanımı ���������������������������������������� 133
III. Kâfirlerin Kaplarını Abdest İçin Kullanmak ����������������������������� 136
IV. Altın/Gümüş Kaplama Kaplarda Yemek İçmek ������������������������ 137
V. Su ve Yiyecek Konulan Kaplara Yönelik Nebevi Tavsiyeler ���������� 137
HELA ADAPLARI BABI ���������������������������������������������������������� 141
I. İnsanların Görmeyeceği Bir Yerde İhtiyaç Gidermek ������������������ 142
II. İnsanlara Eziyet Veren Mekânlarda İhtiyaç Gidermemek ����������� 143
III. Canlılara Ait Yuvalara İhtiyaç Gidermemek ���������������������������� 143
IV. İhtiyaç Giderirken Ön ve Arkayla Kıbleye Dönmemek �������������� 144
V. Allah’ın İsminin veya Kur’ân Ayetlerinin Yazılı Olduğu Bir Şeyle
Helaya Girmemek ����������������������������������������������������������������� 146
VI. Sol Ayakla Girip Sağ Ayakla Çıkmak ������������������������������������� 146
VII. Helaya Girerken Sünnette Sabit Olan Zikirleri Yapmak ������������ 147
A. “Bismillah” Demek ������������������������������������������������������������� 147
B. Allah’a Sığınmak ��������������������������������������������������������������� 147
VIII. Helada Konuşmamak ������������������������������������������������������ 148
A. Helada Allah’ı Zikretmek ����������������������������������������������������� 148
B. Helada Konuşmak ������������������������������������������������������������� 149
IX. Ayakta Bevletmemek �������������������������������������������������������� 149
X. Bevlin Elbiseye Sıçramasından Kaçınmak ������������������������������� 150
Bevlin Sıçramasından Korunmak İçin Alınacak Tedbirler ������������������ 151
1. Rüzgâra Doğru Bevletmemek ���������������������������������������������� 151
2. Yumuşak Bir Mekân Seçmek veya Bevl İçin Küçük Bir Çukur Kazmak 151
625
5. Gıda Maddeleriyle İsticmar Yapmamak ����������������������������������� 154
C. İsticmarda Kaç Taş Kullanılır? ������������������������������������������������ 154
D. Taşın Dışında Başka Maddeler İsticmar İçin Kullanılabilir mi? ���������� 155
E. Vücudun Ön veya Arka Tarafından Çıkan Her Şey için İstinca veya İsticmar
Yapmak Gerekir mi? �������������������������������������������������������������� 156
XII. Heladan Çıkarken Okunması Gereken Zikir ��������������������������� 156
XIII. Heladan Çıktıktan Sonra Elleri Yıkamak ������������������������������� 156
XIV. Banyoda Bevletmemek ���������������������������������������������������� 157
XV. Hastalık Nedeniyle Bevlini Tutamayan Kişinin Durumu ����������� 157
XVI. İstinca Konusunda Oluşan Vesveseler ��������������������������������� 158
FITRAT HASLETLERİ BABI ����������������������������������������������������� 165
I. Fıtratın Şer’i Anlamı ������������������������������������������������������������ 165
A. Tevhid Anlamında ������������������������������������������������������������ 165
B. Biyolojik Yapı, Dış Görünüm ve Temizlik Anlamında ��������������������� 166
II. Şeytanın Projesi: Fıtratı Değiştirmek! ������������������������������������� 167
A. Şirk ������������������������������������������������������������������������������� 168
B. Çıplaklık ������������������������������������������������������������������������� 169
C. Dış Görünüm, Estetik ���������������������������������������������������������� 171
III. Fıtrat Özellikleri Nelerdir? ��������������������������������������������������� 175
IV. Fıtrat Hasletleri Ne Anlama Gelir? ���������������������������������������� 176
V. Fıtrat Hasletlerinin Temizlik/Taharet Babıyla İlgisi �������������������� 176
A. Misvak/Diş Fırçası Kullanmak ������������������������������������������������ 176
1. Misvağın/Ağız Bakımının Fazileti ������������������������������������������ 177
2. Ağız Temizliğinin Müekked Olduğu Yerler ������������������������������� 178
a. Abdest alırken/Abdestle birlikte ����������������������������������������� 178
b. Namaza başlamadan önce ������������������������������������������������ 178
c. Kur’ân okumaya başlamadan önce �������������������������������������� 179
d. Eve girerken ����������������������������������������������������������������� 179
e. Gece uyanınca ��������������������������������������������������������������� 179
B. Etek Tıraşı ������������������������������������������������������������������������ 179
C. Koltuk Altı Tıraşı ���������������������������������������������������������������� 180
1. Etek ve Koltuk Altı Tıraşında Gözetilmesi Gereken Süre ��������������� 180
2. Etek ve Koltuk Altı Tıraşında Lazer Kullanılabilir mi? ������������������� 181
3. Koltuk Altı ve Etek Tıraşı Dışında Kalan (Kol-Bacak-Göğüs) Bölgelerin
Tıraş Edilmesi/Temizlenmesi Caiz midir? ������������������������������������ 181
626
D. Tırnak Kesmek ������������������������������������������������������������������ 182
E. Sünnet Olmak ������������������������������������������������������������������ 182
Sünnetin Tıbbi Faydaları ������������������������������������������������������� 188
F. Sakalları Uzatmak �������������������������������������������������������������� 191
1. Sakal Bırakıp Bıyık Kısaltmanın Hükmü ����������������������������������� 191
2. Sünnette Sakal Boyu ��������������������������������������������������������� 192
3. Sakalları Kısaltmanın Sınırı �������������������������������������������������� 193
4. Sakalın Faydaları/Hikmetleri ����������������������������������������������� 194
a. Sakal bırakmak; Allah’ın ve Resûl’ünün emrine uymak, Nebevi çağrıya
icabet etmektir ����������������������������������������������������������������� 194
b. Sakal bırakmak fıtrata uymaktır ������������������������������������������ 194
c. Sakal bırakmak müşriklere muhalefettir �������������������������������� 195
d. Sakal, kalkandır ������������������������������������������������������������� 195
e. Sakal, Müslim erkeğin süsüdür ������������������������������������������� 195
f. Sakalın sağlık yönünden faydası ������������������������������������������ 196
g. Bıyıkları kesmek/kısaltmak ������������������������������������������������ 196
ABDEST BABI ���������������������������������������������������������������������� 203
I. Abdestin Tanımı ����������������������������������������������������������������� 203
II. Abdestin Fazileti ���������������������������������������������������������������� 203
A. Abdest Kişinin Günahlarını Döker ������������������������������������������ 203
B. Abdest Kişinin Allah Katındaki Derecesini Arttıran Amellerdendir ���� 204
C. Abdest Ahiret Günü'nde Diğer Ümmetlerden Ayrıcalıklı Kılan Bir Nur
Verir ��������������������������������������������������������������������������������� 204
D. Abdest Müminin Süsüdür ���������������������������������������������������� 205
E. Abdest İmanın Alametidir ���������������������������������������������������� 205
III. Abdestin Şartları ��������������������������������������������������������������� 205
A. Akıl Baliğ Olmak ��������������������������������������������������������������� 206
B. Müslim Olmak ������������������������������������������������������������������ 206
C. Niyet Etmek ��������������������������������������������������������������������� 207
1. Niyetin Dille Yapılması Doğru mudur? ������������������������������������ 208
2. Kişi Hem Abdest Almak Hem de Serinlemek Gibi Birden Fazla Niyetle
Abdest Alabilir mi? �������������������������������������������������������������� 209
D. Suyun Temiz ve Temizleyici Olması ����������������������������������������� 209
E. Suyun Deriye Ulaşmasını Engelleyecek Şeyleri İzale Etmek ������������ 209
1. Yağ, Nemlendirici Krem Gibi Maddelerin Kullanımı Abdeste Etki
Eder mi? �������������������������������������������������������������������������� 210
2. Her Abdesten Önce İstinca ve İsticmar Yapmak Şart mıdır? ���������� 210
627
IV. Abdestin Farzları/Rükunları ������������������������������������������������ 210
A. Mazmaza ve İstinşak ���������������������������������������������������������� 211
B. Yüzü Yıkamak ������������������������������������������������������������������� 213
C. Elleri Dirseklerle Beraber Yıkamak ������������������������������������������ 213
D. Başı Mesh Etmek ��������������������������������������������������������������� 215
Kulakları Mesh Etmek ���������������������������������������������������������� 215
E. Topuklarla Beraber Ayakları Yıkamak ��������������������������������������� 216
F. Tertip ����������������������������������������������������������������������������� 217
V. Abdestin Sünnetleri ����������������������������������������������������������� 217
628
O. Abdest Aldıktan Sonra İki Rekât Namaz Kılmak �������������������������� 227
VI. Abdestle İlgili Bazı Meseleler ���������������������������������������������� 229
A. Abdest Âzalarını Yıkarken Dua Yapılır mı? ��������������������������������� 229
B. Abdest Alırken Gözlerin İçi Yıkanır mı? ������������������������������������� 230
C. Boynu Mesh Etmek Sünnet midir? ������������������������������������������ 230
D. Abdestten Sonra Havlu Kullanmak ����������������������������������������� 231
E. Abdestte İsraf ������������������������������������������������������������������� 232
F. Abdestte Vesvese �������������������������������������������������������������� 234
G. Her Abdestten Önce Kişinin Taharetlenmesi Gerekir mi? ��������������� 235
H. Abdest Ânında Konuşulabilir mi? ������������������������������������������� 235
I. Abdest Alırken Kıbleye Dönmek Gerekir mi? ������������������������������ 236
J. Kolu veya Ayağı Kesik Olan Kişinin Abdesti �������������������������������� 236
K. Abdesti En Güzel Şekilde Almanın Fazileti �������������������������������� 237
VII. Abdestin Hükmü ������������������������������������������������������������� 238
629
C. Mezi ������������������������������������������������������������������������������ 248
D. İstihaze Kanı �������������������������������������������������������������������� 249
E. Yellenmek ����������������������������������������������������������������������� 249
F. Ağır Uyku ve Şuur Kaybı Yaşanan Hâller ������������������������������������ 250
G. Zekere veya Ferce Dokunmak ����������������������������������������������� 251
1. Başkasının Zekerine veya Fercine Dokunmak Abdesti Bozar mı? ���� 253
2. Kazayla Zekerine veya Fercine Dokunan Kişinin Abdesti Bozulur mu? � 253
3. Dubura Dokunmak Abdesti Bozar mı? ����������������������������������� 253
H. Deve Eti Yemek ���������������������������������������������������������������� 253
IX. Abdesti Bozmayan Unsurlar ����������������������������������������������� 254
A. Kan ������������������������������������������������������������������������������� 254
B. Kusmak �������������������������������������������������������������������������� 256
C. Yabancı Bir Kadına Dokunmak ���������������������������������������������� 257
D. Namazda Gülmek ������������������������������������������������������������� 261
E. Hafif Uyku ����������������������������������������������������������������������� 262
F. Vedi ������������������������������������������������������������������������������� 262
G. Fercin Genişlemesinden Dolayı Dışarıdan İçeriye Giren Havanın
Tekrar Çıkması ��������������������������������������������������������������������� 262
H. Ölü Yıkamak veya Taşımak ��������������������������������������������������� 262
I. Tırnak Kesmek ve Saç Kısaltmak ��������������������������������������������� 263
J. Gıybet, İftira Gibi Kötü/Günah Sözler ��������������������������������������� 263
K. Ateşte Pişen Şeyleri Yemek ��������������������������������������������������� 263
L. Abdestte Şüpheye Kapılmak ������������������������������������������������� 264
MESH BABI ������������������������������������������������������������������������� 269
I. Ayak Örtüsüne Mesh Etmek ������������������������������������������������� 270
A. Ayak Örtüsüne Meshin Şartı ������������������������������������������������� 272
B. Mesh Nasıl Alınır? �������������������������������������������������������������� 273
C. Meshin Müddeti ��������������������������������������������������������������� 273
D. Meshi Bozan Hâller ������������������������������������������������������������ 274
1. Cünüp Olmak ����������������������������������������������������������������� 275
2. Mesh Müddeti Bittiği Ânda Abdestsiz Olmak ��������������������������� 275
3. Abdestsizken Mestleri/Çorapları Çıkarmak ������������������������������ 275
II. Baş Örtüsüne Mesh Etmek �������������������������������������������������� 277
630
GUSÜL BABI ����������������������������������������������������������������������� 285
I. Guslün Tanımı �������������������������������������������������������������������� 285
II. Guslü Gerektiren Hâller ������������������������������������������������������ 285
A. Guslün Vacip/Farz Olduğu Hâller ������������������������������������������� 285
1. Meninin Şehvetle Çıkması �������������������������������������������������� 285
2. Meni Gelmese Dahi Cinsel Birleşme �������������������������������������� 287
3. Ölüm ��������������������������������������������������������������������������� 288
4. Hayız ve Nifastan Temizlenme ��������������������������������������������� 288
B. Guslün Sünnet/Müstehap Olduğu Hâller ���������������������������������� 288
1. Cuma ve Bayram Guslü ������������������������������������������������������ 288
2. İslam’a Girdiğinde Kâfirin Gusletmesi ������������������������������������� 290
3. İhram’a Girerken ve Mekke’ye Girerken Gusül Almak ������������������ 291
4. Ölü Yıkayanın Gusletmesi ��������������������������������������������������� 291
5. Müşrik Defnedenin Gusletmesi �������������������������������������������� 291
6. İstihazeli Kadının Namazları Cem Etmesi ve İki Namaz İçin Gusletmesi � 291
7. Hastalık Sebebiyle Baygınlık Geçirenin Gusletmesi �������������������� 292
8. Ehliyle Birlikte Olanın Gusletmesi ����������������������������������������� 292
III. Gusül Alırken Yapılması Gerekenler �������������������������������������� 293
A. Niyet Etmek �������������������������������������������������������������������� 294
B. Besmele Çekmek ��������������������������������������������������������������� 294
C. Elleri Yıkamak/Sabunlamak �������������������������������������������������� 294
D. Tenasül Uzvunu Yıkamak ����������������������������������������������������� 294
E. Abdest Almak ������������������������������������������������������������������ 294
F. Saçları Güzelce Yıkamak ������������������������������������������������������ 295
G. Sağ Taraftan Başlamak �������������������������������������������������������� 296
H. Suyu İsraf Etmemek ����������������������������������������������������������� 296
IV. Cünüp Olana Yasak Olan ve Yasak Olmadığı Hâlde
Yasak Sayılan Fiiller ��������������������������������������������������������������� 296
A. Cünüp Kimsenin Kur’ân’a Dokunması ������������������������������������� 297
B. Cünüp (ve Hayızlının) Kur’ân Okuması ������������������������������������� 297
C. Cünüp (ve Hayızlının) Mescide Girmesi ������������������������������������ 301
D. Cünüp Olanın Günlük İşlerini Yapması ������������������������������������� 303
E. Cünüp Kimsenin Bulunduğu Yere Melek Girmez Anlayışı! �������������� 306
F. Cünüp Olanın Abdest Alması ������������������������������������������������ 307
V. Gusülle İlgili Meseleler ������������������������������������������������������� 308
A. Suyun Tüm Vücuda Ulaşması İçin Vücudu Ovmak/Delk Gerekir mi? � 308
B. Tırnak Dibi, Göbek Deliği, Kulak İçi, Küpe Delikleri Yıkanmalı mıdır? � 308
631
C. Gusül Abdesti Alanın Namaz Abdesti Alması Gerekir mi? �������������� 308
D. Guslü Gerektiren Birkaç Sebep Bir Araya Toplandığında
Tek Gusül Yeter mi? ��������������������������������������������������������������� 309
E. Guslederken Örtünme Hâlleri ����������������������������������������������� 309
1. Kimsenin Görmediği Bir Yerde Yalnız Yıkanan Kimse ������������������� 309
2. Yanında Eşi Varken Yıkanan Kimse ���������������������������������������� 310
3. Yanında Yabancı Biri Varken veya Başkalarının Gördüğü Yerde
Yıkanan Kimse ������������������������������������������������������������������� 311
F. İhtilam Olan Kimse Rüya Değil Islaklığa Göre Gusletmelidir ������������ 311
TEYEMMÜM BABI ��������������������������������������������������������������� 317
I. Teyemmümün Tanımı ��������������������������������������������������������� 317
II. Teyemmümün Meşru Kılınması �������������������������������������������� 317
III. Teyemmüm Kolaylaştırmadır ���������������������������������������������� 319
IV. Teyemmüm Küçük ve Büyük Abdestin Yerine Geçer ���������������� 319
V. Teyemmüm Ne ile Alınır? ���������������������������������������������������� 320
VI. Teyemmümün Keyfiyeti ����������������������������������������������������� 322
VII. Ne Zaman Teyemmüm Alınır? �������������������������������������������� 323
A. Hastalık Durumunda Teyemmüm ������������������������������������������ 324
B. Sefer Durumunda Teyemmüm ���������������������������������������������� 325
C. Su Olmaması Durumunda Teyemmüm ������������������������������������ 326
VIII. Teyemmüm Abdestsizliği Kaldırır ��������������������������������������� 329
IX. Teyemmümü Bozan Hâller ������������������������������������������������� 329
A. Abdesti Bozan Hâllerden Biri Vuku Bulduğunda ������������������������� 329
B. Su Bulunca ���������������������������������������������������������������������� 329
Suyu Bulmanın Hâlleri ����������������������������������������������������������� 330
1. Teyemmüm Alıp Namaza Başlamadan Önce Su Bulan Kimse �������� 330
2. Namaza Başladıktan Sonra, Yani Namazın İçindeyken Su Bulan Kimse � 330
3. Namazı Bitirdikten Sonra Su Bulan Kimse �������������������������������� 331
X. Teyemmümle İlgili Meseleler ����������������������������������������������� 331
632
E. Bedeninde/Kıyafetinde Necaset Olan Abdestsiz/Gusülsüz Biri Yanında Az
Miktarda Su Varsa Ne Yapmalıdır? ��������������������������������������������� 335
F. Su Bulamayan Kişi Parayla Su Satın Almalı mıdır? ������������������������ 335
G. Teyemmümlü Olan Kişi, Abdestli Olanlara İmamlık Yapabilir mi? ����� 335
HAYIZ BABI (Hayız, Nifas, İstihaze) ������������������������������������� 341
I. Hayız �������������������������������������������������������������������������������� 342
A. Hayız Görme Yaşı �������������������������������������������������������������� 343
B. Hayız Görme Müddeti �������������������������������������������������������� 344
II. Nifas ������������������������������������������������������������������������������� 345
A. Nifas Görme Müddeti ��������������������������������������������������������� 347
B. Düşük Yapan Kadının Nifası �������������������������������������������������� 348
C. Hayızlı ve Nifaslı Kadına Dair Şer'i Hükümler ����������������������������� 349
1. Hayızlı ve Nifaslı Kadın Namaz Kılmaz, Oruç Tutmaz ������������������� 349
2. Hayız ve Nifaslı Kadın, Namazı Kaza Etmez, Orucu Kaza Eder �������� 350
3. Hayızlı ve Nifaslı Kadınla Cinsel İlişki (Cima) Yasaktır ������������������� 350
a. Vajinal/Genital bölgeden ilişki kurmak dışında beraberlik
yasaklanmamıştır �������������������������������������������������������������� 353
b. Hayızlı kadınla cima yapanın kefareti ����������������������������������� 354
4. Hayızlı Kadını Boşamak ������������������������������������������������������ 354
5. Hayızlı/Nifaslı Kadının Kur’ân’a Dokunması, Kur’ân Okuması ve
Mescide Girmesi ����������������������������������������������������������������� 355
6. Hayızlı/Nifaslı Kadının Kâbe'yi Tavaf Etmesi ����������������������������� 355
7. Hayızın Bitişi ������������������������������������������������������������������� 355
a. Temizlendikten sonra görülen leke �������������������������������������� 356
b. Güneş batmadan önce temizlenen kadın ������������������������������ 356
8. Vakit Girdikten Sonra Namazını Kılmadan Hayız Olan Kadının Durumu 356
9. Gebe Kadının Hayız Görmesi ����������������������������������������������� 357
10. Hayızın İlaç Kullanarak Ertelenmesi veya Öne Alınması �������������� 359
11. Hayız Kanı Necistir, İzalesi Gerekir ��������������������������������������� 359
III. İstihaze ��������������������������������������������������������������������������� 360
A. İstihazeye Dair Şer’i Hükümler ���������������������������������������������� 360
1. İstihaze, Abdest Bozulması Gibidir ���������������������������������������� 360
2. İstihazeli Kadının Namaz Kılması ������������������������������������������ 360
3. İstihaze Kanı Necis Değildir! ������������������������������������������������ 362
4. İstihazeli Kadına Cinsel İlişki Yasaklanmamıştır ������������������������� 362
B. Hayız ve İstihazenin Ayırt Edilmesi ������������������������������������������ 363
1. Temizlik Alametini Görmek ������������������������������������������������� 363
633
2. Kanların Birbirinden Ayrılması ��������������������������������������������� 363
3. Kendi Âdetini Esas Almak ��������������������������������������������������� 363
4. Bulunduğu Toplumun Yaygın Örfünü Esas Almak ���������������������� 364
5. Tıbbi Yardım Almak ���������������������������������������������������������� 364
NECASETLER BABI �������������������������������������������������������������� 369
I. Necasetin Tanımı ���������������������������������������������������������������� 369
II. Necasetin Şer’i Tanımı �������������������������������������������������������� 369
III. Aslolan Temizliktir ������������������������������������������������������������� 369
IV. Necasetin İzalesi/Temizlenmesi ������������������������������������������� 370
A. Necaset Suyla Temizlenir ����������������������������������������������������� 370
B. Necaset Taşla Temizlenir ������������������������������������������������������ 371
C. Necaset Tükürük ve Çitilemeyle Temizlenir ������������������������������� 371
D. Necaset Toprağa Sürülerek Temizlenir ������������������������������������� 371
E. Necis Olan Şey, Başkalaşır ve Vasıf Değiştirerek (İstihale) Temiz Bir Sıfata
Bürünürse Temizlenmiş Olur ���������������������������������������������������� 372
V. Necasetin Temizliğinde Ölçü ����������������������������������������������� 372
A. Şeriatın Muayyen Bir Temizlik Yöntemi Belirlediği Necasetler ��������� 372
B. Şeriatın Temizlenmesini Emredip Muayyen Bir Yöntem
Belirlenemediği Necasetler ����������������������������������������������������� 373
VI. Necaset Temizliğinde Yasaklanan Şeyler ������������������������������� 374
A. Şeriatın Tazim Edilmesini İstediği Şeyler ����������������������������������� 374
B. Kemik ve Tezek ����������������������������������������������������������������� 375
C. İnsan Yiyeceği ������������������������������������������������������������������ 375
D. Necaset, Necasetle Temizlenmez ������������������������������������������� 375
VII. Necis/Pis Olan Şeyler �������������������������������������������������������� 375
A. Mümin, Kâfir, Ölü veya Diri… İnsan Temizdir ����������������������������� 376
Müşrik Necis midir? ������������������������������������������������������������� 377
B. Canlı Olan Hayvanlarda Aslolan Temiz Olmalarıdır ���������������������� 378
Köpek ve Domuz Necis midir? ������������������������������������������������ 379
1. Köpeğin Necis Olması ������������������������������������������������������� 379
a. Eğitilmiş av köpeğinin, ağzıyla tuttuğu yiyeceği helal kılan naslar � 379
b. İhtiyaç haricinde köpek edinmeyi yasaklayan naslar ����������������� 380
c. Köpeğin ağzıyla dokunduğu kabın yedi defa yıkanması ve
toprakla temizlenmesi �������������������������������������������������������� 381
2. Domuzun Necis Olması ����������������������������������������������������� 386
C. Hayvan Artıkları ���������������������������������������������������������������� 390
634
1. Eti Yenen Hayvanlar Şer’i Yolla Kesilirse Her Şeyi Temizdir ������������ 390
2. Şer’i Yolla Kesilmeyen ve Kendi Kendine Ölen Meyte/Leş, Eti ve
Tabaklanmamış Derisi Dışında Temizdir ������������������������������������ 390
a. Kanı olmayan, haşerat cinsinden hayvanlar ���������������������������� 390
b. Deniz ölüleri ����������������������������������������������������������������� 390
c. Kara hayvanları �������������������������������������������������������������� 391
D. İnsan İfrazatı �������������������������������������������������������������������� 392
1. İnsan Dışkısı Necistir ��������������������������������������������������������� 392
2. İnsan İdrarı Necistir ���������������������������������������������������������� 392
3. Kadın ve Erkeğin Mezisi ����������������������������������������������������� 394
E. Hayvan İfrazatı ����������������������������������������������������������������� 395
F. Hayız Kanı Haricindeki Kanlar Temiz, Hayız Kanı Necistir ���������������� 397
Hayız Dışındaki Kanlar ���������������������������������������������������������� 397
G. Alkol Haramdır, Ama Necis Değildir ���������������������������������������� 401
İçinde Alkol Olan Koku/Parfüm/Kozmetik Ürünleri Kullanmanın Hükmü � 403
NAMAZ KİTABI
NAMAZIN AHKÂMI, ÖNEMİ VE HÜKMÜ BABI ������������������������� 407
I. Namazın Anlamı ���������������������������������������������������������������� 407
II. Namazın Önemi ���������������������������������������������������������������� 408
A. Namaz ve Tevhid ��������������������������������������������������������������� 408
B. Namaz Müminin Miracıdır ��������������������������������������������������� 411
C. Namaz Arındırır ���������������������������������������������������������������� 414
D. Namaz Kötülükten Uzak Tutar ����������������������������������������������� 418
E. Namaz Güç Kaynağıdır �������������������������������������������������������� 421
III. Namazın Rükunlarının Namaza Etkisi ����������������������������������� 423
A. İftitah Tekbiri ve Namaza Etkisi ���������������������������������������������� 423
B. Kıyam ve Namaza Etkisi ������������������������������������������������������� 424
C. Namazda Elleri Kaldırmak ve Namaza Etkisi ������������������������������ 424
D. Namazda Elleri Bağlamak ve Kulluğa Etkisi ������������������������������� 425
E. İftitah Duası ve Namaza Etkisi ����������������������������������������������� 426
F. İstiaze ve Namaza Etkisi ������������������������������������������������������� 427
G. Fâtiha Suresi ve Namaza Etkisi ���������������������������������������������� 430
H. Kıraat ve Namaza Etkisi ������������������������������������������������������� 431
I. Rükû ve Namaza Etkisi ��������������������������������������������������������� 432
J. İtidal ve Namaza Etkisi ��������������������������������������������������������� 433
K. Secde ve Namaza Etkisi ������������������������������������������������������� 435
L. Son Oturuş ve Kulluğa Etkisi ������������������������������������������������� 437
635
IV. Namazı Islah Eden Dört Kavram ������������������������������������������ 440
A. Huşu ����������������������������������������������������������������������������� 440
1. Huşuyu Korumak! ������������������������������������������������������������ 441
2. Huşu ve Gaflet! ��������������������������������������������������������������� 443
B. Namazı Muhafaza Etmek ����������������������������������������������������� 444
1. Mümin Namazını Korumalıdır! ��������������������������������������������� 444
2. Namazı Zayi Etmek! ���������������������������������������������������������� 445
C. Namazda Süreklilik/Devamlılık ���������������������������������������������� 446
V. Namazın Terki ������������������������������������������������������������������� 449
A. İslam’da Namazsız Bir Hayat Yoktur! ���������������������������������������� 449
B. Namaz Dinin Direğidir! ������������������������������������������������������� 450
C. Namazın Terki Şirk/Küfür Kabul Edilmiştir! �������������������������������� 450
D. Namazın Kazası ���������������������������������������������������������������� 461
1. Namazı Özürle Terk Etmek �������������������������������������������������� 461
2. Namazı Amden/Bilinçli Terk Etmek ���������������������������������������� 462
EZAN VE KAMET BABI ���������������������������������������������������������� 469
I. Ezan �������������������������������������������������������������������������������� 469
A. Ezanın Meşru Kılınması ������������������������������������������������������� 469
B. Ezanın Hükmü ������������������������������������������������������������������ 472
C. Ezanın Faziletleri ��������������������������������������������������������������� 473
1. Ezan İslam Akidesinin İlanıdır ���������������������������������������������� 473
2. Ezan, Şeytanları Kaçıran Manevi Bir Güçtür ������������������������������ 474
3. Ezanı İşitenler, Ezan Okuyana (İmanla) Şahitlikte Bulunur ������������ 475
4. Ezan Günahların Affına Vesiledir ������������������������������������������� 475
5. Ezan Okuyanlar Kıyamet Günü En Uzun Boyunlu Kişiler Olacaktır �� 476
6. Müezzin Emindir ������������������������������������������������������������� 476
D. Ezanın Mahiyeti/Lafızları ����������������������������������������������������� 477
1. Abdullah ibni Zeyd’in Rüyasında Gördüğü ve Bilal’in Medine’de
Okuduğu Ezan ������������������������������������������������������������������� 477
2. Allah Resûlü’nün Ebu Mahzûre’ye Öğrettiği Ezan ���������������������� 478
3. Ebu Mahzûre’den Nakledilen Farklı Bir Rivayet �������������������������� 479
E. Müezzinde Bulunması Gereken Şartlar ������������������������������������ 481
1. İslam ���������������������������������������������������������������������������� 481
2. Erkek Olmak ������������������������������������������������������������������� 481
F. Ezanda Bulunması Gereken Şartlar ����������������������������������������� 482
1. Tertip ��������������������������������������������������������������������������� 482
2. Muvalat ������������������������������������������������������������������������ 482
636
3. Arapça Olması ���������������������������������������������������������������� 482
G. Ezan ve Müezzinde Bulunması Müstehap Olan Özellikler �������������� 483
1. Müezzinin Güzel Sesli Olması ���������������������������������������������� 483
2. Müezzinin Tok ve Gür Sesli Olması ���������������������������������������� 483
3. Ayakta Ezan Okumak �������������������������������������������������������� 483
4. Yüksek Yerde Ezan Okumak ������������������������������������������������� 483
5. Kıbleye Yönelerek Ezan Okumak ������������������������������������������� 484
6. Parmakları Kulağa Koymak ������������������������������������������������� 484
7. “Hayye Alâ’s Salâh” Derken Sağa, “Hayye Alâ’l Felâh” Derken
Sola Dönmek �������������������������������������������������������������������� 484
8. Ezan İçin Ücret Almamak ��������������������������������������������������� 484
9. Abdestli Olmak ��������������������������������������������������������������� 485
10. Ezanda Terci’ Yapmak ������������������������������������������������������� 485
11. Ezanı Ağır, Kameti Hızlı Okumak ����������������������������������������� 486
H. Ezanı Dinleyenin Yapması Gerekenler ������������������������������������� 486
1. Müezzinle Birlikte Ezanı Tekrar Etmek ������������������������������������ 486
2. Ezan Bitiminde Peygambere Salât Getirmek ve Onun İçin Vesile
Duasında Bulunmak ������������������������������������������������������������ 487
3. Tevhidi İkrar Etmek ����������������������������������������������������������� 488
4. Ezandan Sonra Dua Etmek ������������������������������������������������� 488
5. İki Rekât Namaz Kılmak ����������������������������������������������������� 488
II. Kamet ����������������������������������������������������������������������������� 489
A. Kametin Tanımı ���������������������������������������������������������������� 489
B. Kametin Hükmü ��������������������������������������������������������������� 489
C. Kametin Lafızları ��������������������������������������������������������������� 489
1. Abdullah ibni Zeyd Rivayetinde Kamet ���������������������������������� 489
2. Allah Resûlü’nün Ebu Mahzûre’ye Öğrettiği Kamet �������������������� 490
III. Ezan ve Kamet ile İlgili Meseleler ����������������������������������������� 490
637
I. Sünnet Olan, Ezanı ve Kameti Aynı Kişinin Okumasıdır ������������������ 496
J. Görme Engelliler Müezzinlik Yapabilir mi? ��������������������������������� 496
K. Kâfirlerin/Müşriklerin Okuduğu Ezan Tekrar Edilir mi? ������������������ 499
L. Ezanı Duyanların “Aziz Allah Şefaat Ya Resûlallah” Sözü Doğru mudur? �� 503
M. Ezan Okunurken Görülen Bazı Bidatler ������������������������������������ 504
NAMAZIN ŞARTLARI BABI ���������������������������������������������������� 509
I. Vaktin Girmesi ������������������������������������������������������������������� 509
A. İlk Vakte Riayet Etmenin Fazileti �������������������������������������������� 511
B. Sabah Namazının Vakti ������������������������������������������������������� 514
C. Öğle Namazının Vakti ��������������������������������������������������������� 515
D. İkindi Namazının Vakti �������������������������������������������������������� 516
E. Akşam Namazının Vakti ������������������������������������������������������� 517
F. Yatsı Namazının Vakti ���������������������������������������������������������� 517
G. Namaz Vakitleriyle İlgili Meseleler ������������������������������������������ 518
1. Namazları Ertelemenin Sünnet Olduğu Yerler �������������������������� 518
a. Şiddetli sıcaklarda öğle namazını ertelemek ��������������������������� 518
b. Yatsı namazını geciktirmek ve gece yarısına yakın kılmak ����������� 518
c. Sıkışıklık, açlık vb. durumlarda namazı ertelemek ��������������������� 520
2. Sabah ve İkindi Vakitlerine Özen Göstermek ���������������������������� 520
a. Kıyamet Günü Allah’ı görmeye vesiledir �������������������������������� 520
b. Cennete götüren, ateşten koruyan amellerdendir �������������������� 521
c. Meleklerin hayırlı şahitliğine vesiledir ����������������������������������� 521
d. Kişiyi Allah’ın korumasına alır ��������������������������������������������� 521
e. Eksik bırakılan namazlara kefaret olur ����������������������������������� 522
3. Yatsıdan Önce Uyumak, Sonrasında Konuşmak Kerih Görülmüştür � 522
4. Vakit Ne ile İdrak Edilir ������������������������������������������������������� 523
5. Namaz Kılmanın Yasaklandığı Vakitler ������������������������������������ 524
6. Bir Özür Nedeniyle Namazı/Namazları Kaçıran, Özür Sonlanınca Tertip
Üzere Namazları Kılar ����������������������������������������������������������� 529
7. Kutuplar Gibi Gece ve Gündüz Süresinin Normalin Dışında Olduğu
Yerlerde Vakitler Takdir Edilir, Yirmi Dört Saatlik Dilimde
Beş Vakit Namaz Kılınır ��������������������������������������������������������� 529
II. Namaz Kılınan Yerin Temiz Olması ���������������������������������������� 530
A. Namaz Kılmanın Yasaklandığı Yerler ��������������������������������������� 531
1. Hamam, Banyo vb. Yıkanılan Yerlerde Namaz Kılmamak �������������� 531
2. Makberde/Kabristanda Namaz Kılmamak ������������������������������� 531
Kabirlere Yönelik Namaz Kılmakla İlgili Yasaklar ��������������������������� 532
638
a. Kabirlerin mescid edinilmesi ���������������������������������������������� 532
b. Kabre yönelerek namaz kılmak ������������������������������������������ 534
c. Allah’ın dışında ibadet edilen putlara yönelik namaz kılmak �������� 536
d. Resme/Surete dönük namaz kılmak ������������������������������������ 537
e. Kilisede namaz kılmak ����������������������������������������������������� 537
f. Deve ağıllarında namaz kılmak ������������������������������������������� 538
B. Mescidler ������������������������������������������������������������������������ 539
1. Mescidlerin Önemi/Fazileti ������������������������������������������������� 540
a. Allah adına ilk inşa edilen mabed mesciddir ��������������������������� 540
b. Mescidler Allah’ın en sevdiği yerlerdir ���������������������������������� 540
c. Mescid müminlerin arındığı ve İlahi nurla aydınlandığı yerdir ������ 541
d. Mescide bağlılık en faziletli amellerdendir ����������������������������� 542
e. Mescide yürümek mescidde oturmak en faziletli amellerdendir ��� 543
2. İslam Toplumunun Oluşumunda Mescidin Rolü ������������������������ 545
a. Tevhid merkezi olan mescidleri şirk merkezine çevirmek ������������ 546
b. İslam mescidlerine alternatif “dırar mescidleri” inşa etmek ���������� 548
3. Bazı Mescidlerin Özel Fazileti ����������������������������������������������� 551
4. Mescid Adabı ����������������������������������������������������������������� 552
a. Mescide sağ ayakla girip sol ayakla çıkmak ���������������������������� 552
b. Mescide girerken ve çıkarken Allah Resûlü’nden varid olan mesur
duaları okumak ���������������������������������������������������������������� 552
c. Tahiyyetu’l mescid namazı kılmak ��������������������������������������� 553
d. Mescidde insanlara rahatsızlık vermemek ����������������������������� 554
(1) Mescidde şahsi meseleler için ses yükseltmek ���������������������� 554
(2) Vücut temizliğine dikkat etmeyerek cemaate eza vermek �������� 556
(3) Yürürken veya otururken çevresinde bulunan kardeşlerine zarar
vermek, eziyet etmek ������������������������������������������������������� 557
e. Mescidi temiz tutmak ������������������������������������������������������ 558
f. Mescidleri süsleyerek işlevsizleştirmemek ������������������������������ 559
g. Elleri Teşbik (Parmakları Birbirine Kenetleme) Yapmamak ����������� 562
III. Necasetten Sakınmak �������������������������������������������������������� 567
Temiz Bir Elbiseyle Namaz Kılmak ��������������������������������������������� 567
1. Ayakkabıyla Namaz Kılmak ������������������������������������������������� 569
2. Necis Elbiseyle Namaz Kıldığını Fark Eden Kimse ����������������������� 571
IV. Setr-i Avret (Avreti Örtmek) ������������������������������������������������ 571
A. Namazda Avret Yerlerini Örtmek �������������������������������������������� 571
1. Erkeğin Örtmesi Gereken Namaz Avreti ���������������������������������� 573
a. Örtülmesi farz olan avret �������������������������������������������������� 574
639
b. Örtülmesi müstehap olan avret ������������������������������������������ 574
2. Kadının Örtmesi Gereken Namaz Avreti ��������������������������������� 576
a. Kadının örtmesi farz olan avret ������������������������������������������� 576
b. Kadının örtmesi müstehap olan avret ���������������������������������� 577
B. Setr-i Avret ile İlgili Meseleler ������������������������������������������������ 578
1. Namazda Avretin Açılması �������������������������������������������������� 578
2. Avretini Örtecek Kıyafet Bulamayan Kişinin Durumu ������������������ 578
3. Namaz Kıyafetleriyle İlgili Yasaklar ���������������������������������������� 579
a. Belden yukarısı açık şekilde namaz kılmak ����������������������������� 579
b. Kolları içerde bırakan kıyafet giymek veya avreti açacak kıyafet giymek 580
V. Kıbleye Yönelmek �������������������������������������������������������������� 581
A. Kıble Nasıl Tespit Edilir? ������������������������������������������������������� 590
B. Yanlış Kıbleye Namaz Kılmak ������������������������������������������������� 592
C. Kıbleye Yönelme Şartının Düştüğü Durumlar ���������������������������� 594
1. Korku Hâli ���������������������������������������������������������������������� 594
2. Nafile Namaz ������������������������������������������������������������������ 595
D. Kâbe’nin İçinde Namaz ������������������������������������������������������� 596
E. Kıble’ye Gösterilmesi Gereken Saygı ��������������������������������������� 597
F. Kıbleyle Arasına Sütre Edinmek ���������������������������������������������� 598
1. Sütre Edinmenin Gerekliliği ������������������������������������������������ 598
2. Sütrenin Mahiyeti ������������������������������������������������������������ 599
3. Sütreye Yakın Olmak ��������������������������������������������������������� 600
4. Namaz Kılanın Önünden Geçmenin Yasaklanması ��������������������� 601
5. İmamın Cemaate Sütre Olması �������������������������������������������� 603
6. Üç Şeyin Namazı Kesmesi ��������������������������������������������������� 603
VI. Niyet Etmek ��������������������������������������������������������������������� 605
A. Niyetin Manası ����������������������������������������������������������������� 605
B. Niyetin Zamanı ����������������������������������������������������������������� 606
C. Namaz İçinde Niyet Değiştirmek �������������������������������������������� 606
D. İmam ile Me’mumun (İmama Uyanın) Niyetinin Farklı Olması �������� 606
KAYNAKÇA ������������������������������������������������������������������������� 609
640
1. CİLDİN SONU
2. CİLT
www.tevhidmeali.com
www.tevhiddersleri.org
www.tevhiddergisi.org
www.tevhidkitap.net
tevhiddergisi@gmail.com
فقه الحديث
Fıkhu’l Hadis
SÜNNET İLMİHÂLİ
Halis BAYANCUK (Ebu Hanzala)
1. Baskı, Temmuz/2021
İletişim: E-posta
tevhiddergisi@gmail.com
Telefon
+90 545 762 15 15
Posta
P.K. 51 Güneşli Merkez PTT
Bağcılar/İstanbul
Merkez
Kirazlı Mah. Mahmutbey Cad. No:120/A
Bağcılar/İstanbul
Namazın Rükunları
• İftitah Tekbiri Getirmek
• Kıyamda Durmak
• Fâtiha Suresi’ni Okumak
• R ükû Yapmak
• R ükûdan Kalkmak/İtidal
• Secde Etmek
• İki Secde Arasında Oturmak
• İkinci Teşehhüdde Oturmak
• İlk Selamı Vermek
• Namazı Tertip Üzere Kılmak
Namazın Sünnetleri
• Namaza Başlarken, Rükûya Giderken, Rükûdan Kalkarken ve
Birinci Teşehhüdden Kalkarken Elleri Kaldırmak
• Kıyamdayken Elleri Bağlamak
• İstiftah Duasını Okumak
• Birinci Rekâtta Fâtiha Suresi’nden Önce İstiâze Getirmek
• Fâtiha Suresi’nden Sonra “Âmin” Demek
• Fâtiha Suresi’nden Sonra Ek/Zamm Bir Sure Okumak
• Birinci Teşehhüdde Oturmak
• R ükûda Ellerle Dizleri Kavramak
• R ükûdan Kalkınca Elleri İki Yana Serbest Bırakmak
• R ükûda Allah’ı Tesbih Etmek
• R ükûdan Sonra Allah’ı Tesbih Etmek
• Secdeye Giderken Önce Dizleri, Sonra Elleri Koymak
• Secdede Dirsekleri Yerden Kaldırmak ve Kolları Açmak
• Secdede Topukları Birleştirmek
• Secdede Allah’ı Tesbih Etmek
• İki Secde Arasında Sünnetteki Duayı Okumak
• Secdeden Kalkarken Yerden Destek Almak
• Namaz Erkanlarının Uzunluk ve Kısalığında Uyumlu Olmak
• Birinci ve Üçüncü Rekâtlarda İstirahat Celsesi Yapmak
(İkinci Secdeden Sonra Oturur Vaziyette Kısa Bir Bekleyişten
Sonra Kalkmak)
• İki Secde Arasında Sağ Ayağı Dikip Sol Ayağın Üstüne
Oturmak
• İki Secde Arasında -Bazen- İki Topuğun Üstüne Oturmak
• Birinci Teşehhüdde Sağ Ayağı Dikip Sol Ayak Üzerine
Oturmak
• İkinci Teşehüdde Teverruk Yapmak (Sol Ayağı, Sağ Ayağın
Altından Geçirip Sağ Ayağı Diker Vaziyette, Kalça Üzerine
Oturmak)
• Teşehüdde İşaret Parmağını Kaldırmak
• Teşehüdden Sonra Allah’a Sığınmak ve Dua Etmek
• İlk Rekâtı İkinciden, İlk İki Rekâtı da Son İki Rekâttan Daha
Uzun Tutmak
• İkinci Selamı Vermek
• Selam Verirken Yüzü İyice Sağa Sola Çevirmek
• Selam Lafzını Uzatmamak
NAMAZIN RÜKUNLARI VE
SÜNNETLERİ BABI
1. Daha önce geçtiği gibi; bazı âlimler (Hanefiler ve Hanbeliler) namazın içindeki söz ve ey-
lemleri rükun, vacip ve sünnet diye üçlü bir taksime tabi tutmuşlardır. Biz de, namaz içindeki söz
ve eylemleri, rükun ve sünnet diye ikiye ayıran cumhur gibi rükun ve sünnet olarak ikiye ayırmayı
tercih ettik. Allah en doğrusunu bilir.
2. Buhari, 917; Müslim, 544
7
NAMAZ KİTABI
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Resûlullah (sav), mescide girmişti, arkasından bir adam girip namaz kıldı, sonra
Resûlullah’a geldi ve selam verdi. Resûlullah da (sav) selamını aldı ve ‘Haydi dön
git, yeniden namaz kıl. Çünkü namazın olmadı.’ buyurdu. Bu kimse de dönüp
önceki kıldığı gibi namaz kılıp geldi ve Resûlullah’a (sav) selam verdi. Resûlul-
lah, ‘ve aleyke selam’ dedi ve arkasından, ‘Haydi dön git, yeniden namaz kıl.
Çünkü namazın olmadı.’ buyurdu.
Böyle üç defa olunca adam, ‘Seni hak üzere gönderene yemin olsun ki, bunun
dışında daha güzelini yapamıyorum. Bana daha nasıl olacağını öğretsen’ dedi.
Resûlullah (sav), ‘Namaza kalktığında önce tekbir al, sonra Kur’ân’dan yanın-
da bulunan (ezberindeki) kolayına geleni oku, sonra da âzaların rükûda yerli
yerinde durana değin rükû yap, arkasından dimdik durana değin vücudunu
rükûdan kaldır, sonra da âzaların secdede yerli yerinde durana değin secde yap,
sonra âzaların oturarak yerli yerine durana değin vücudunu secdeden kaldır.
Namazındaki diğer rekâtların tümünde işte böyle yap.’ buyurdu.” 3
Onun (sav) ashabı (r.anhum), ondan aldıkları terbiyeyle insanlara sahih nama-
zı öğretmek için çaba içinde olmuşlardır. Kimi zaman sözlü olarak onun
(sav) namazını aktarmışlardır.
8
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI
diker ve sol ayağını yatırıp üzerine otururdu. Son teşehhüde oturduğunda ise
sağ ayağını yine diker ve sol ayağını sağ ayağının altına yatırıp kalçası üzerin-
de yere otururdu.’ ” 4
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav), namaza tekbir ile kıraate de ‘El-Hamdulillahi Rabbi’l Âle-
min…’ ile başlardı. Rükû ettiğinde de başını ne yukarı kaldırır ne de aşağı
eğerdi. Bunların ikisinin arasında tutardı. Rükûda başını kaldırdığında ise tam
bir şekilde doğrulmadıkça secdeye gitmezdi. Başını secdeden kaldırdığında
da tam bir şekilde oturmadıkça ikinci secdeye gitmezdi. Her iki rekâtta da ta-
hiyyat duasını okurdu. Otururken sol ayağını yere yayar sağ ayağını dikerdi.
Şeytan oturuşu gibi oturmayı ve (secdedeyken de) bir kimsenin vahşi hayva-
nın dirseklerini uzattığı gibi dirseklerini uzatmasını yasakladı. Selam vererek
de namazı bitirdi.” 5
Bazen de onun (sav) yaptığı gibi bir topluluğun önünde ayağa kalkmış ve
onlara nasıl namaz kılınacağını öğretmişlerdir.
Ebu Kılabe’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Malik ibni Huveyris bizim mescidimizde namaz kıldırdı. Dedi ki: ‘Ben size
namaz kıldıracağım. Benim gayem size namaz kıldırmak değildir. Allah Resû-
lü’nden gördüğüm namaz kılma şeklini size göstermek istiyorum.’
Ravi Eyyub der ki: ‘Ben Ebu Kılabe’ye, ‘Peki onun namazı nasıldı?’ dedim.
Dedi ki: ‘Bizim şu şeyhimizin -yani Amr ibni Selime’nin- namazı gibiydi.’ ’
Eyyub der ki: ‘A mr ibni Selime tekbiri tam alır, ikinci secdeden kalktığı za-
man oturur ve yere dayandıktan sonra kıyama kalkardı.’ ” 6
Salim El-Berrad’dan şöyle rivayet edilmiştir:
“Ebu Mesud Ukbe ibni Amr El-Ensari’nin yanına vardık ve ‘Bize Resûlullah’ın
namazından bahset’ dedik. Bunun üzerine ayağa kalkıp mescidde önümüzde
durdu ve tekbir getirdi. Daha sonra rükûya varınca, avuçlarını dizlerinin üze-
rine parmaklarını da dizkapaklarından aşağıya yerleştirdi ve (yanlarıyla) dir-
4. Buhari, 828
5. Müslim, 498
6. Buhari, 824
9
NAMAZ KİTABI
seklerinin arasını açık tuttu. Bütün organları yatışıncaya kadar (öylece rükûda
kaldı). Sonra, ‘Semiallahu limen hamideh’ deyip ayağa kalktı. Her bir organı
yatışıncaya kadar ayakta kaldı. Sonra tekbir getirip secdeye gitti ve avuçlarını
yere koydu. (Yanlarıyla) dirseklerinin arasını açık tuttu. Her organı yatışınca-
ya kadar (secdede kaldı), sonra başını secdeden kaldırıp oturdu ve bütün or-
ganları yatışıncaya kadar (bekledi. İkinci secdeyi de) aynı şekilde yaptı. Sonra
(birinci rekâtla beraber) bu şekilde dört rekât namaz kılıp namazını tamamla-
dı. Sonra ‘İşte ben Resûlullah'ı böyle namaz kılarken gördüm.’ dedi.” 7
Abdurrezzak’tan şöyle rivayet edilmiştir:
“Mekke ehli derdi ki: ‘İbni Cüreyc namazı Atâ’dan öğrendi. Atâ namazı İbni
Zubeyr’den öğrendi. İbni Zubeyr namazı Ebu Bekir’den öğrendi. Ebu Bekir
de namazı Allah Resûlü’nden öğrendi. Ben İbni Cüreyc kadar namazı güzel
olan bir kimse görmedim.’ ” 8
Dinlerini öğrenmek için Medine'ye gelenlere şu özel tavsiyede bulun-
muştur:
Malik ibni Huveyris’ten (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle
buyurmuştur:
“Haydi ailelerinizin yanına geri dönün. Onların içerisine yerleşin. Onlara
burada öğrendiğiniz hususları öğretin ve onlara, filanca namazı filanca vakit-
te ve filanca namazı da filan vakitte kılmalarını emredin. Namaz vakti geldi-
ğinde içinizden biri size ezan okusun. Sonra (yaşça) daha büyük olanınız ise
size imam olsun.” 9
Biz de onun (sav) emrine icabet ederek ve hadislerden yola çıkarak onun
(sav) namaz kıldığı gibi namaz kılmaya çalışacağız. Çaba bizden başarı
Allah’tandır. 10
10
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI
etmiştir. Örnek olsun; çokça tartışılan namazda elleri kaldırma hususunda Ebu Hanife (rh) ve Evzai
(rh) arasında yaşanan tartışma manidardır:
“Ebu Hanife, Evzai ile Mekke’de Daru’l Hınnâtîn’de (buğdaycılar evi) toplanırlar. Evzai, Ebu Ha-
nife’ye, ‘Niye namazda rükûya gider ve rükûdan doğrulurken ellerinizi kaldırmazsınız.’ der. Ebu
Hanife de, ‘Zira bu konuda Allah Resûlü’nden sahih bir rivayet yoktur.’ cevabını verir. Evzai, ‘Na-
sıl olmaz? Zuhri bana Salim’den, o da babasından, babası da Allah Resûlü’nden rivayet ettiğine
göre, Allah Resûlü namaza başlarken, rükûdan doğrulurken ellerini kaldırıyordu.’ der. Ebu Hanife
de, ‘Hammad’ın İbrahim’den, o da Alkame ve Esved’den, onlar da Abdullah ibni Mesud’dan bize
Allah Resûlü’nün sadece namaza başlarken iftitah tekbiri sırasında ellerini kaldırdığını, bundan
sonra namaz bitinceye kadar hiç kaldırmadığını rivayet etmiştir.’ der.
Evzai de şöyle mukabelede bulunur, ‘Ben sana Zuhri, Salim ve babası tarikinden rivayet ediyo-
rum, sen bana Hammad, İbrahim tarikinden rivayet ediyorsun. (Yani benim tarikim daha kısa
ve âli bir tariktir). Ebu Hanife cevaben, ‘Hammad, Zuhri’den daha fakihdir (efkahdır). İbrahim de
Salim’den daha fakihtir. Alkame’ye gelince, o fıkıh yönüyle İbni Ömer’ den geri değildir. Eğer İbni
Ömer’in Allah Resûlü ile sohbeti varsa, öbürünün de sohbet faziletinden nasibi var. Esved ise, o
da büyük bir fazilet sahibidir. Abdullah ibni Mesud’a gelince, o herkesçe malum, fazla söze ne
hacet.’ der. Ebu Hanife’nin bu sözleri karşısında Evzai sükût eder.’ ” (Müsned, İmam Ebu Hanife, 97)
Görüldüğü gibi konu sünnete muhalefet değil, kendilerine ulaşan farklı sünnetleri tercih mese-
lesidir. Bu nedenle; fıkhi mezheplerin ve ulemanın tercihlerini sünnete muhalefet olarak değil,
içtihadi farklılık olarak algılamalıyız. Allah en doğrusunu bilir.)
11. Tirmizi, 3; Ebu Davud, 61
11
NAMAZ KİTABI
12
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI
“Allahu Ekber” derken, kalbinden Yüce Allah’ı tazim etmeli ve büyük bir
Rabbin huzurunda olduğunu hissetmelidir. Kalp, Allah’ın (cc) azametini
hissederse, beden ona tabi olacak; büyük bir Rabbin huzurunda olduğu-
nu bilerek namazı eda edecektir.
II. Kıyam (Rükun)
Bir özrü olmayanın farz namazı ayakta kılması, namazın rükunların-
dandır.
“Namazları koruyun! Orta namazı da (koruyun ve daha fazla ehemmiyet
gösterin). Ve Allah için gönülden itaat ederek kıyama durun.” 13
Gücü yettiği/bir özrü olmadığı hâlde farz namazı ayakta kılmayanın na-
mazı batıldır.
A. Kıyam Rüknunun Düştüğü Hâller
1. Nafile Namazlar
Kişinin bir özrü olsun veya olmasın, nafile namazda kıyam, rükun de-
ğildir. Nafile namaz kılan, dilerse ayakta, dilerse oturarak veya uzanarak
namaz kılar.
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü’nün gece namazlarında oturarak bir şey okuduğunu hiç gör-
medim. Yaşlanınca oturarak okumaya başladı. O zaman da yine okuduğu su-
reden otuz yahut kırk ayet kaldığında ayağa kalkıp okur, sonra rükû ederdi.” 14
“Basur (hemoroid) hastası olan İmran ibni Husayn, Allah Resûlü’ne otura-
rak namaz kılmanın hükmünü sordu.
Allah Resûlü şöyle cevap verdi: ‘Ayakta namaz kılmak daha faziletlidir. Otu-
rarak kılan, ayakta kılan kimsenin sevabının yarısı kadar alır. Yatarak kılan ise
oturarak kılan kimsenin sevabının yarısı kadar sevap alır.’ ” 15
13
NAMAZ KİTABI
2. Hastalık Durumu
Hasta kimse namazı ayakta kılacak gücü bulamıyor veya hastalığı nedeniy-
le ayakta kılmakta zorlanıyorsa; oturarak veya uzanarak farz namazı kılar.
İmran ibni Husayn’dan şöyle rivayet edilmiştir:
“Bende basur hastalığı vardı. Allah Resûlü’ne nasıl namaz kılacağımı sordum.
Dedi ki: ‘Namazını ayakta durarak kıl. Buna güç yetiremezsen oturarak kıl.
Buna da güç yetiremezsen yanın üzerine uzanarak kıl.’ ” 16
3. Ayakta Kılmanın Zarar Vereceği Durumlar
Kişinin ayakta namaz kıldığı takdirde zarar göreceği durumlarda imkân
bulduğu şekilde namazı kılması caizdir.
“Allah Resûlü’ne (sav) gemide namaz soruldu. Şöyle cevap verdi: ‘Boğulmak-
tan korkmuyorsan namazı ayakta kıl.’ ” 17
Sahabe (r.anhum) Allah Resûlü’nün (sav) tavsiyesine uyarak gemide namaz kıl-
mışlardır. Habeşistan yolculuğuna çıkan ashab, gemi yolculuğunda ken-
dilerini güvende hissetmiş ve namazlarını kıyam hâlinde kılmışlardır. 18
Enes (ra) gemi duruyorsa ayakta, hareket hâlindeyse oturarak namaz kıl-
mıştır. 19
Ya’la ibni Mürre’nin (ra) babasından ve dedesinden aktardığına göre:
“Bir yolculukta Peygamber (sav) ile beraber idiler. Dar bir geçide geldiklerinde
namaz vakti girmişti, üstlerinden yağmur durmaksızın yağıyor altlarında da
su yükseliyordu, Resûlullah (sav) devesinin üzerinde ezan okudu kamet getirdi,
devesiyle öne geçerek onlara namaz kıldırdı. Namazı ima (hareketle) kıldırı-
yordu, secdeleri rükûdan biraz daha eğilerek yapıyordu.” 20
Bir kimse, sefer hâlinde farz namaz kılmaya uygun yer bulamazsa, bi-
nek üstünde oturarak namaz kılabilir. Görüldüğü gibi Allah Resûlü (sav)
14
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI
yağmurlu bir havada ve dar bir alanda farz namazı, bineği üzerinde imam
olarak kıldırmıştır.
Savaş hâlinde kılınan korku namazında da ayakta namaz kılma imkânı
yoksa veya mücahidler ayakta namaz kıldıklarında zarar görecekse kı-
yam rüknu düşer.
Abdullah ibni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah ile birlikte Necid taraflarında sefere çıkmıştık. Düşmanla karşı
karşıya geldik ve sıra sıra dizilip savaş konumu aldık. Peygamber ayağa kalktı
ve bize namaz kıldırmaya başladı. Ordudan bir grup da kalkıp onunla birlik-
te namaza durdu. Başka bir grup ise düşmana karşı durdu. Resûlullah kendi-
siyle birlikte namaza duranlara bir rekât namaz kıldırıp iki secdeyi yaptıktan
sonra bunlar kalkıp namaz kılmayan arkadaşlarının yerini aldılar ve diğerleri
gelip Resûlullah’ın arkasında namaza durdular. Resûlullah onlara da bir rekât
namaz kıldırdı ve iki secdenin ardından selam verdi. Daha sonra herkes kalan
tek rekâtı kendi başına kıldı ve iki defa secde etti.
İbni Ömer’den (ra) nakledilen bir rivayet, Mücahid’in “Müslimlerle düşman
ordusu savaşa tutuştuğunda namaz artık ayakta kılınır.” şeklindeki sözüne
benzemektedir. İbni Ömer (ra) buna ek olarak Resûlullah’tan naklettiği riva-
yet şöyledir:
“Eğer düşman sayıca bundan fazla ise namazı ayakta ve binek üzerinde
kılsınlar.” 21
B. Kıyam ve Namaza Etkisi
Kıyamda ve eller bağlı bir şekilde beklemek; kölenin efendisi karşısında,
edeple durmasını ve bir insanın hazır olda, bir asker gibi kıpırdamadan
beklemesini andırır. Kıyam bu her iki manayı da kendinde toplar.
Kalp bu iki duyguyu hissetmeli; hem Rabbinin huzurunda bir kul ede-
biyle beklemeli, hem de bir asker gibi başta şeytan ve nefis olmak üzere
tüm Allah düşmanlarına karşı kıyam hâlinde olmalıdır.
Müminin hayatı da bu iki anlam arasında değil midir? O, bir yandan ha-
15
NAMAZ KİTABI
16
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI
25. Ebu Davud, 745; Bir grup âlim; ellerin bilek kısmının omuz hizasına, parmak uçlarının ku-
lak kısmına gelecek şekilde kaldırılacağını söylemişlerdir. (Avnu’l Ma’bûd, 745 No.lu hadis şerhi)
Buna dair bir hadis de zikretmişlerdir.
Vail ibni Hucr’dan şöyle rivayet edilmiştir: Bizzat kendisi Resûlullah’ı (sav) namaza kalktığında elle-
rini omuz hizasına kadar, baş parmaklarını da kulak hizasına kadar kaldırıp sonra tekbir aldığını
görmüştür. (Ebu Davud, 724)
Ancak hadisi Abdul Cebbar (rh), babası sahabi Vail ibni Hucr’dan (ra) nakleder. Abdul Cebbar’ın
(rh) babası vefat ettikten sonra doğduğu öne sürülmüş, babasından işitip işitmediği hadisçiler
tarafından tartışılmıştır. Bu ihtilafa binaen hadisin sıhhatinde ihtilaf edilmiştir.
26. bk. Fethu’l Bârî, Kitâbu’l Ezân, 83. Bab başlığı şerhi
17
NAMAZ KİTABI
18
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI
19
NAMAZ KİTABI
nakilde bulunacağım. Bunlardan ilki hadis imamlarından İmam Tirmizi’dir (rh). O (rh) Sünen’inde
şöyle der:
“Rükûya Giderken Ellerin Kaldırılmasıyla İlgili Bab
(255) Abdullah ibni Amr’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“ ‘Allah Resûlü’nü (sav) namaza başlarken, rükûya giderken ve rükûdan kalkarken ellerini omuzları
hizasına kadar kaldırırken gördüm.’
İbni Ebi Ömer kendi rivayetinde şu ilaveyi yaptı: ‘İki secde arasında ellerini kaldırmazdı.’ ”
(256) El-Fadl ibni Es-Sabbah El-Bağdadi, Sufyan ibni Uyeyne’den, O’da Zühri’den aynı senedle
İbni Ebi Ömer’in hadisinin benzerini rivayet etmiştir.
Bu konuda Ömer, Ali, Vail ibni Hucr, Malik ibni Huveyris, Enes, Ebu Hureyre, Ebu Humeyd, Ebu
Useyd, Sehl ibni Sa’d, Muhammed ibni Mesleme, Ebu Katade, Ebu Musa El-Eş’ari, Cabir ve Umeyr
El-Leysi’den de birer hadis rivayet edilmiştir.
Tirmizi: İbni Ömer hadisi hasen sahihtir. Nebi’nin (sav) ashabından bazı ilim adamlarının görüşü
böyledir. İbni Ömer, Cabir ibni Abdullah, Ebu Hureyre, Enes, İbni Abbas, Abdullah ibni Zubeyr ve
başkalarının görüşü böyledir. Tabiin döneminden de Hasan El-Basrî, Ata, Tavus, Mucahid, Nafi,
Salim ibni Abdullah, Said ibni Cubeyr ve daha başkalarıı aynı görüşü benimsemişlerdir. Malik,
Ma’mer, Evzai, İbni Uyeyne, Abdullah ibni Mübarek, Şafii, Ahmed ve İshak da dönemlerinin aynı
görüşü benimseyen âlimlerindendir.
Abdullah ibni Mübarek: Zühri’nin Salim’den, onun da babasından rivayet ettiği bir hadisi zikrede-
rek şöyle demiştir: ‘İbni Mes’ud’un, ‘Nebi (sav) sadece namaza başlarken ellerini kaldırırdı.’ hadisi
sabit olmayıp, ‘Her tekbir ânında ellerin kaldırılması’ hadisi sabittir. Abdullah ibni Mübarek’in bu
sözünü, Ahmed ibni Abde El-Amuli, Vehb ibni Zem’a’dan, o da Sufyan ibni Abdulmelik’ten bize
aktarmıştır. Yahya ibni Musa, İsmail ibni Ebi Üveys’den naklederek dedi ki: ‘Malik ibni Enes namaz-
da tekbir esnasında ellerin kaldırılması görüşünde idi.’ Yine Yahya da Abdurrezzak’tan naklederek
şöyle der: ‘Ma’mer de namazda tekbir esnasında ellerin kaldırılması’ görüşündeydi. Carud ibni
Muaz’dan şöyle dediğini işittim: ‘Sufyan ibni Uyeyne, Ömer ibni Harun ve Nadr ibni Şumeyl na-
maza başlarken, rükûya giderken ve rükûdan doğrulurken ellerini kaldırırdı.”
“Allah Resûlü’nün Sadece Namaza Başlarken Ellerin Kaldırılması ile İlgili Bab
Abdullah ibni Mesud’dan şöyle rivayet edilmiştir: O, ‘Size Resûlullah’ın (sav) namazı gibi bir namaz
kıldırayım mı?’ demiş ve namaz kılmıştır. Sadece başlangıç tekbirinde ellerini kaldırmıştır.’
Bu konuda Bera ibni Azib’den de (ra) hadis rivayet edilmiştir. İbni Mesud’un (ra) bu hadisi hasendir.
Sahabe ve tabiin âlimlerinden pek çoğunun görüşü bu hadis üzeredir. Sufyan Es-Sevri ve Kufeli-
ler gibi.” (Tirmizi, 257 No.lu hadis ve açıklaması)
Görüldüğü gibi İmam Tirmizi, Hanefilerin delili olan hadisin hasen olduğunu, kendisiyle ihticac
edileceğini göstermiştir. Her ne kadar bizim tabi olduğumuz Ehl-i Hadis metodu ve bu yolu iz-
leyen hadis imamları bu hadise zayıf demiş olsa da Tirmizi’nin (rh) bu tavrı insaf örneğidir. Zira o,
kendi kanaati yanında hadisin zayıf olduğunu söyleyen Abdullah ibni Mübarek'in (rh) görüşünü
de aktarmış, kendisi de el kaldırmayı tercih etmiştir.
Hanefi âlimlerinden Zeylai (rh), bir tahriç kitabı olan Nasbu’r Râye’de şöyle demektedir: “Elleri
kaldırma konusunda İbni Mesud’un hadisine göre yollarını belirleyenlerin görüşü araştırma ve
münakaşa gereken bir görüştür.
Dedi ki: ‘İbni Mesud, namaz için alınan ilk tekbirin dışındaki yerlerde ellerini kaldırmayı unutmuş
olabilir. Rükûda tatbik yapmanın kalkmasını ve başka konuları unutması gibi… Bizim ashabımız
İbni Mesud gibi birinin unutmuş olabilme ihtimalini çok uzak bir şey gördüler.
Bu konuda Darekutni’nin Sünen kitabında ve Tahâvî’nin Şerhu Meâni’l Âsâr eserinde tahriç et-
tikleri hadisi delil aldılar: Husayn ibni Abdurrahman’dan rivayet edildiğine göre o demiştir ki: ‘Biz
İbrahim En-Nehai’nin yanına girdik. Amr ibni Murre ona hadis aktardı ve dedi ki: ‘Biz Hadremile-
20
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI
rin mescidinde namaz kıldık. Alkame ibni Vail’in bana aktardığına göre babası, Allah Resûlü’nü,
iftitah tekbirinde, rükûya gideceği zaman ve secdeye gideceği zaman ellerini kaldırırken gör-
müştür.’
İbrahim En-Nehai dedi ki: ‘Ben onun babasının, Allah Resûlü’nü sadece o günde gördüğünü ve
o gün ondan bunu hıfzettiğini düşünüyorum. Ama İbni Mesud onun hıfzettiğini hıfzetmemiş,
sadece iftitah tekbirinde ellerini kaldırdığını hıfzetmiş. (Böyle bir şey mümkün değil…)’
Bunu Ebu Ya’la, Müsned’inde rivayet etmiştir. Onun lafzı şu şekildedir: ‘Vail bunu hıfzetti de İbni
Mesud unuttu mu?’
Bunu Tahâvî, Şerhu Meâni’l Âsâr eserinde şu ziyadeyle rivayet etti: ‘Eğer o (yani Vail), Allah Resû-
lü’nün ellerini kaldırdığını görmüşse, İbni Mesud, elli defa onun ellerini kaldırmadığını gör-
müştür.’
Bu kelamın tamamını İbnu’l Cevzi, Et-Tahkîk isimli eserinde zikretmiştir.
Et-Tenkih isimli eserin yazarı (İbni Abdulhadi) şöyle der:
‘Fakih Ebu Bekr ibni İshak dedi ki: ‘Bu (İbni Mesud’un el kaldırma sünnetini unutamayacağı) illeti-
ne kulak vermeye değmez. Çünkü elleri kaldırmak Allah Resûlü’nden, Raşid Halifelerden, sahabe
ve tabiinden sahih olarak nakledilmiştir. İbni Mesud’un bunu unutmuş olması garip karşılanacak
bir şey değildir.’
İbni Mesud, kendisinin dışındaki Müslimlerin, Kur’ân’dan olduğuna dair ihtilaf yaşamadıkları Mu-
avvizeteyn’i unutmuş, Kur’ân’dan saymamıştır. Âlimlerin neshedildiği hususunda ittifak ettikleri
şeyi unutmuştur. Rükûda tatbik yapmak gibi. İmamın arkasındaki iki kişinin nasıl saf tutacağını
unutmuştur. Âlimlerin kendisinde ihtilaf yaşamadıkları, Allah Resûlü’nün, kurban günü sabah na-
mazını vaktinde kılması meselesini unutmuştur. Allah Resûlü’nün Arafat’ta namazı nasıl cemet-
tiğini unutmuştur. Secdede dirsekleri ve kolları yere dayama meselesini unutmuştur, ki âlimler
bu konu hakkında ihtilaf etmemişlerdir. Allah Resûlü’nün, ‘خل ََق ال َّذكَ َر َوالْ ُنْثَى
َ ’ َو َماayetini nasıl oku-
duğunu unutmuştur. İbni Mesud için namaz ile ilgili olarak bunları unutması mümkünse, elleri
kaldırmak hususunda unutma ihtimalinin olmaması nasıl olabilir?’ (bk. Es-Sunenu’l Kubrâ, 2536)
Buhari, Raf’u’l Yedeyn isimli eserinde der ki: ‘İbrahim En-Nehai’nin söylediği, onun zannıdır. Onun
bu söylediğiyle, Vail’in rivayet ettiği hadisin hükmü kalkmaz. Bilakis Vail, Allah Resûlü’nü namaz
kılarken gördüğünü ifade etmiştir. Aynı şekilde Allah Resûlü’nün ashabının da ellerini kaldırdık-
larını birçok defa görmüştür.
Zaide’nin haber verdiği gibi… O, Asım’dan, babasından ve Vail ibni Hucr’dan rivayet ettiğine
göre Vail ibni Hucr, Allah Resûlü’nü namaz kılarken görmüştür. Allah Resûlü rükûya giderken ve
rükûdan kalktığında ellerini kaldırmıştır. Vail ibni Hucr devamla demiştir ki: ‘Bundan sonra ben in-
sanların yanına geldim. İnsanları soğuk bir zaman diliminde gördüm. İnsanların üzerinde geniş,
büyük elbiseler vardı. Onların elleri o elbiselerin altından hareket ediyordu.’ ’
Beyhaki, El-Ma’rife isimli eserinde demiştir ki: ‘Şafii şöyle dedi: ‘Evla olan Vail’in sözünün alınma-
sıdır. Çünkü o, yüce bir sahabidir. Onun sözü, ondan mertebece altta bulunan bir kimsenin sö-
zünden dolayı nasıl olur da reddedilebilir ki? Bilhassa onunla beraber birçok kişinin de rivayeti
varken…’ ’ ” (Nasbu’r-Râye, 1/397-402)
İnsanın olduğu yerde mutlaka ihtilaf olacaktır. Zira insanın tabiatı ihtilafı gerektirmektedir. İhtilaf
fıkhını bilmeyen insanların ümmet olması, tarihine sahip çıkması, insandaki o müthiş potansiyeli
hak uğruna kullanması mümkün değildir. Bu sebeple bir uyanış hâlinde olan tevhidî hareketin
ihtilaf fıkhını bilmesi gerekmektedir. Ehl-i Hadis’in veya mezhep mutaassıplarının bağnazlığına
İslami uyanışı mahkûm etmemelidir. Bu konuya katkı sunması için yaptığımız bir çalışmada, ih-
tilafı üçlü bir tasnife tabi tutmuş ve her bir kısmı delilleriyle izah etmeye çalışmıştık. Umuyorum
ki ümmetin diriliş mücadelesine ve tevhidî çalışmaların bilinçlenmesine katkısı olur. (Geniş bilgi
için bk. İhtilaf Fıkhı, Halis Bayancuk)
21
NAMAZ KİTABI
22
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI
23
NAMAZ KİTABI
Ki Ahmed ibni Hanbel (rh) göbek altında el bağlama hadisini rivayet eden Abdurrahman ibni
İshak’ı zayıf görmesine rağmen bu hadisle amel etmiştir. Ondan gelen bir rivayette ellerin göbek
altında bağlanacağı söylenmiştir.
39. bk. Buhari, 740
40. Ebu Davud, 758; Ebu Davud, İmam Ahmed’in bu hadisi Abdurrahman ibni İshak nedeniyle
zayıf gördüğünü belirtmiştir.
41. bk. Darimi, 1277
42. bk. Nesai, 887
43. bk. Buhari, 740
24
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI
25
NAMAZ KİTABI
َو َل إِلَ َه غ ْ َُي َك، َوتَ َع َال َج ُّد َك، تَبَا َر َك ْاس ُم َك،ُسبْ َحانَ َك اللَّ ُه َّم َو ِب َح ْم ِد َك
‘A llah’ım sana hamdederek seni tüm noksanlardan tenzih ederim. İsmin mü-
barek ve azametin yücedir. Senden başka ilah yoktur.’ ” 48
Ebu Seleme ibni Abdurrahman ibni Afv’dan şöyle rivayet edilmiştir:
“Müminlerin annesi Aişe’ye, ‘A llah’ın Peygamber’i geceleyin namaz kılmaya
kalktığında namazına ne ile başlardı?’ diye sordum.
47. Nesai, 895
48. Müslim, 399
26
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI
ِإ َّن،شكِ َني ِ ْ َو َما أَنَا ِم َن الْ ُم،ات َو ْالَ ْر َض َح ِنيفًا ِ الس َم َو َّ َو َّج ْه ُت َو ْجه َِي لِل َِّذي فَطَ َر
ُ َو ِب َذلِ َك أُ ِم ْرت،ش َيك لَ ُه ِ َ َل، َو َم َم ِت لِل ِه َر ِّب الْ َعالَ ِم َني،اي َ َو َم ْح َي، َونُ ُس ِك،َص َل ِت
ظَلَ ْم ُت، َوأَنَا َع ْب ُد َك، اللَّ ُه َّم أَنْ َت الْ َملِ ُك َل إِلَ َه إِ َّل أَنْ َت أَنْ َت َر ِّب،َوأَنَا ِم َن الْ ُم ْسلِ ِم َني
،وب إِ َّل أَنْ َت َ ُ إِنَّ ُه َل يَ ْغ ِف ُر ال ُّذن،وب َج ِمي ًعا ِ ُ فَا ْغ ِف ْر ِل ُذن، َوا ْع َ َتف ُْت ِب َذنْبِي،نَف ِْس
ص ُف ِ ْ َاص ْف َع ِّني َس ِّيئَ َها َل ي ِ ْ َو،َوا ْه ِد ِن ِلَ ْح َسنِ ْالَ ْخ َلقِ َل يَ ْه ِدي ِلَ ْح َس ِن َها إِ َّل أَنْ َت
أَنَا ب َِك،الش لَ ْي َس إِلَ ْي َك ُّ َّ َو، لَ َّب ْي َك َو َس ْع َديْ َك َوالْ َخ ْ ُي كُلُّ ُه ِف يَ َديْ َك،َع ِّني َس ِّيئَ َها إِ َّل أَنْ َت
ُ أَ ْستَ ْغ ِف ُر َك َوأَت، ت َ َبا َرك َْت َوت َ َعالَ ْي َت،َوإِلَ ْي َك
ُوب إِلَ ْي َك
‘Ben yüzümü Hanif olarak gökleri ve yeri yaratan Allah’a döndüm. Ben müş-
riklerden değilim. Benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm âlemlerin
Rabbi olan Allah içindir. Ben bununla (Allah’ı tevhid ederek ibadet etmek ve
şirkten sakınmakla) emrolundum ve ben Müslimlerdenim. Allah’ım, sen El-Me-
lik’sin. Senden başka hiçbir ilah yoktur. Ben senin kulunum. Ben ki nefsime
zulmettim, günahlarımı itiraf ediyorum. Benim bütün günahlarımı bağışla,
çünkü senden başka günahları bağışlayan yoktur. Beni ahlakların en güzeline
49. Müslim, 770
27
NAMAZ KİTABI
hidayet et, çünkü senden başkası ahlakların en güzeline hidayet edemez. Ben-
den ahlakın kötülüğünü çevir, çünkü benden kötü ahlakı senden başkası defe-
demez. Senin çağrına uydum, buyruklarını kabul ettim. Bütün hayırlar senin
elindedir. Şer ise sana ulaşamaz. Ben yalnızca sana dayanırım ve sana dönece-
ğim. Sen yücesin ve üstünsün. Senden bağışlanma diler, sana tevbe ederim.’ ” 50
Ali’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir: Resûlullah (sav), namaza başladığında
önce tekbir alıp sonra şöyle derdi:
ِإ َّن،شكِ َني ِ ْ َو َما أَنَا ِم َن الْ ُم،ات َو ْالَ ْر َض َح ِنيفًا ِ الس َم َو َّ َو َّج ْه ُت َو ْجه َِي لِل َِّذي فَطَ َر
ش َيك لَ ُه َو ِب َذلِ َك أُ ِم ْرتُ َوأَنَا ِم َن ِ َ اي َو َم َم ِت لِل ِه َر ِّب الْ َعالَ ِم َني َل َ َص َل ِت َونُ ُس ِك َو َم ْح َي
اللَّ ُه َّم أَنْ َت الْ َملِ ُك َل إِلَ َه إِ َّل أَنْ َت أَنَا َع ْب ُد َك ظَلَ ْم ُت نَف ِْس َوا ْع َ َتف ُْت ِب َذنْبِي،الْ ُم ْسلِ ِم َني
َوا ْه ِد ِن ِلَ ْح َسنِ ْالَ ْخ َلقِ َل يَ ْه ِدي،وب إِ َّل أَنْ َت َ ُوب َج ِمي ًعا َل يَ ْغ ِف ُر ال ُّذن ِ ُفَا ْغ ِف ْر ِل ُذن
ص ُف َع ِّني َس ِّيئَ َها إِ َّل أَنْ َت لَ َّب ْي َك َو َس ْع َديْ َك ِ ْ َاص ْف َع ِّني َس ِّيئَ َها َل يِ ْ َو،ِلَ ْح َس ِن َها إِ َّل أَنْ َت
الش لَ ْي َس إِلَ ْي َك أَنَا ب َِك َوإِلَ ْي َك تَ َبا َرك َْت َوت َ َعالَ ْي َت أَ ْستَ ْغ ِف ُر َك
ُّ َّ َو،َوالْ َخ ْ ُي كُلُّ ُه ِف يَ َديْ َك
ُ َوأَت
ُوب إِلَ ْي َك
“Gökleri ve yeri yoktan var eden Allah’a (cc), batıldan yüz çevirerek ve ortak
koşmaksızın yüzümü O’na (cc) döndüm. Benim namazım tüm ibadetlerim, ha-
yatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah içindir. O’nun ortağı yoktur, ben
böyle söylemekle emrolundum. Ve ben Müslimlerdenim. Allah’ım! Hükümdar
sensin, otorite senindir, senden başka gerçek ilah yoktur ancak sen varsın. Ben
senin kulun ve kölenim. Ben benliğime zulmettim ve günahlarımı itiraf ediyo-
rum, tüm günahlarımı bağışla günahları senden başka bağışlayan yoktur. Beni
en güzel ahlaka kavuştur. Ahlakın en güzeline ancak sen kavuşturursun, beni
kötü huylardan uzak tut, kötü huylardan ancak sen uzaklaştırabilirsin. Emret
ya Rabbi, emrine amadeyim. Davetine icabet ediyorum. Hayrın hepsi senin
elindedir. Şerler sana yakışmaz. Benim varlığım senin elindedir. Ve yine sana
döneceğim. Kutlu olan sensin senden bağışlanmamı ister ve sana yönelirim.” 51
28
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI
29
NAMAZ KİTABI
30
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI
َو َل إِلَ َه غ ْ َُي َك، َوتَ َع َال َج ُّد َك، تَ َبا َر َك ْاس ُم َك،ُس ْب َحانَ َك اللَّ ُه َّم َو ِب َح ْم ِد َك
‘A llah’ım sana hamdederek seni tüm noksanlardan tenzih ederim. İsmin mü-
barek ve azametin yücedir. Senden başka ilah yoktur.’
Sonra üç defa
53. 16/Nahl, 98
31
NAMAZ KİTABI
َونَ ْف ِث ِه، َونَف ِْخ ِه،ِيم ِم ْن َه ْم ِز ِه َّ أَ ُعو ُذ بِاللَّ ِه
ِ الس ِميعِ الْ َعلِ ِيم ِم َن الشَّ ْيطَانِ ال َّرج
‘Taşlanmış, Allah’ın rahmetinden kovulmuş şeytandan, şeytanın ilişmesin-
den, şeytanın kibirlenmesinden ve şeytanın hayırsız sözler söyletmesinden
her şeyi bilen ve işiten Allah’a sığınırım.’ derdi.” 54
A. İstiâze Nerede Okunur?
Allah Resûlü’nün (sav) namazının tüm ayrıntılarını bize aktaran sahabe,
onun (sav) yalnızca ilk rekâtta istiâze okuduğunu aktarmışlardır. Her ne ka-
dar ayetin umumu her Kur’ân okunuşunu, dolayısıyla her rekâtı kapsasa
da, Kur’ân’ı ulaştırmak 55 ve açıklamakla 56 memur Allah Resûlü (sav), yal-
nızca ilk rekâtta istiâze yapmıştır.
B. İstiâzenin Namaza Etkisi
Namazda ve namaz dışında Kur’ân okumaya istiâzeyle başlamak, önemli
bir kulluk kaidesine işaret eder. Şöyle ki; insî ve cinnî şeytanlar Kur’ân’ın
lafzını tahrif edemezler. Zira o, Yüce Allah’ın koruması altındadır. Ancak
Kur’ân okuyan kimsenin kalp ve zihin dünyasına vesveseyle etki edip,
Kur’ân’la sıhhatli bir ilişki kurmasına engel olabilirler.
Örneğin,
• Okuma esnasında zihni türlü düşüncelerle meşgul edip, ayetler üze-
rinde hakkıyla düşünüp öğüt almamıza engel olurlar. Böylece Kur’ân
boğazdan kalbe inmez. Ki bu; Kur’ân’ın bizzat kendi dilinden yerilmiş
bir sıfattır.
“Onlar Kur’ân’ın (derin anlamlarını anlayacak şekilde dikkatli) düşünmüyor-
lar mı? Şayet Allah’tan (değil de) bir başka yerden gelmiş olsaydı onda çok
fazla çelişki/zıtlık bulurlardı.” 57
“Onlar, Kur’ân’ı derinlemesine düşünmezler mi? Yoksa, kalpleri üzerinde ki-
litler mi var?” 58
32
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI
33
NAMAZ KİTABI
61. 38/Sa’d, 35
62. Buhari, 461; Müslim, 541
63. Buhari, 751
34
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI
35
NAMAZ KİTABI
36
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI
69. 8/Enfâl, 24
70. Tirmizi, 2875
71. bk. Ahmed, 21095; Muvatta, 222
72. Ebu Davud, 788
37
NAMAZ KİTABI
“Allah Resûlü, Ebu Bekir ve Ömer, namaza ‘Hamd âlemlerin Rabbi olan Al-
lah’a mahsustur.’ ayetiyle başlardı.” 73
Bir rivayette şöyle geçmektedir:
“Kıraatin başında ve sonunda Besmele’yi zikretmezlerdi.” 74
Diğer bir rivayette ise şöyle geçmektedir:
“Besmele’yi açıktan okumazlardı.” 75
3. İmamın Arkasında Fatiha Okumanın Gerekliliği
Racih olan, imamın arkasında namaz kılanların fatiha okumasının zo-
runlu olmasıdır.
Ubade ibni Samit’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) bir seferinde sabah namazını kıldırdı ve okumada zorlandı
ve namazını bitirince dedi ki: ‘Gördüğüme göre imamın arkasında sizler de
okuyorsunuz.’
Biz de, ‘Evet vallahi okuyoruz.’ dedik.
Bunun üzerine ‘Öyle yapmayın, sadece Fâtiha Suresi’ni okuyun yeterlidir,.
Çünkü Fâtiha Suresi’ni okumayanın namazı yoktur.’ buyurdu.” 76
Bu sahabe ve tabiinden ilim ehlinin çoğunluğunun görüşüdür. 77
Beyhaki bu görüşü sahabeden Ebu Hureyre, Ömer, Ali, Cabir, Ubade
ibni Samit, Ubey ibni Ka’b, Abdullah ibni Mesud, Muaz ibni Cebel, İbni
Abbas’dan… (r.anhum) nakleder. 78 İmam Buhari de ‘Tabiinden ve ilim eh-
38
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI
39
NAMAZ KİTABI
Bu görüşe göre; imam Fâtiha Suresi’ni okuduktan sonra, bir müddet sus-
malı ve cemaatin Fatiha’yı okumasına müsaade etmelidir.
b. Şayet imam Fâtiha Suresi’ni okuduktan sonra susmuyorsa, ayet son-
larındaki duraklarda imamın okuduğu ayet okunur.
İmam Tirmizi (rh) Ehl-i Hadis’in çoğundan; imamın açıktan okuduğu
yerlerde me'mumun okumayacağını, imamın (ayet sonlarında) durduğu
suskunlukları/sekteleri takip edip orada okuyacağını aktarır. 82
Buna göre; imam bir ayeti okuyup bir sonraki ayete başlamadan, orada
bir boşluk oluşur. Cemaat bu boşlukta o ayeti okuyarak parça parça Fâti-
ha Suresi’ni tamamlar.
“İmam ile beraber farz namazı kılan kimse Fatihatu’l Kitab’ı imamın sustuğu/
durakladığı yerlerde okusun. Ummu’l Kitab’ı bitiren kimseye o yeterlidir.” 83
Beyhaki (rh) bu görüşü sahabeden Ebu Hureyre (ra), Amr ibni Şuayb baba-
sı ve dedesi kanalıyla nakleder.
Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“İmamlar sustukları zaman okuyun. Okudukları zaman da susun. Eksik olan
namaz, içerisinde kıraat olmayan namazdır.” 84
“Onlar, sustuğu zaman Allah Resûlü’nün arkasında okuyorlardı. Okuduğu
zamanlarda okumuyorlardı. Sustuğu zaman yine okuyorlardı. Allah Resûlü
dedi ki: ‘İçerisinde Ummu’l Kur’ân okunmayan namaz eksiktir.’ ” 85
c. İmam ihram tekbirinden sonra istiftah duası için sustuğunda, cemaat
Fâtiha Suresi’ni okur.
Said ibni Cubeyr’den (rh) şöyle rivayet edilmiştir:
“(Geçmişte) imamlar namaz için tekbir aldıklarında, arkalarındaki cemaatin
5472) Bu da Semure’nin, Hasan’dan (rh) işittiğini gösterir. Ayrıca İmam Darekutni (rh) hadisin tüm
ravilerinin güvenilir olduğunu belirtmiştir. (bk. Avnu’l Ma’bûd, 777 No.lu hadis şerhi)
82. Tirmizi, 312 No.lu hadis açıklaması
83. Hakim, 868; Bu hadiste Fayd İbni İshak Er-Raki adında bir ravi vardır. İbni Hibban bu kişiyi
“Es-Sikât” isimli kitabında zikreder ve “Hata yapardı.” der. Diğer ravi Muhammed İbni Abdillah
İbni Ubeyd İbni Umeyr El-Leysi’dir. Buhari onun hakkında “munkerul hadis” demiştir.
84. El-Kırâetu Halfe’l İmâm, Beyhaki, 220
85. El-Kırâetu Halfe’l İmâm, Beyhaki, 236
40
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI
86. El-Kırâetu Halfe’l İmâm, Beyhaki, 237; El-Kırâetu Halfe’l İmâm, Buhari, 164
87. Fâtiha Suresi’nin her rekâtta okunma zorunluluğu sahih ve sarih naslarla varid olmuştur.
Kur’ân okunduğunda dinleme zorunluluğu ise (bk. 7/A’râf, 204) ihtilaflıdır. Ayetin delaleti, kime
hitap ettiği ve hangi okumayı kastettiği hususunda farklı görüşler vardır.
“Bu ayetin indirilişi hakkında ihtilaf edilmiş olup konu hakkında beş görüş vardır:
Birincisi: ‘Allah Resûlü (sav) farz namazlarda Kur’ân okudu. Sahabe de arkasında seslerini yükselte-
rek okudular.’ Bu, İbni Abbas’ın (ra) görüşüdür.
İkincisi: ‘Allah Resûlü (sav) namaz kılarken müşrikler kendisine gelirdi. Bazıları bazılarına, ‘Kur’ân’ı
dinlemeyin ve o okunurken (anlaşılmasın diye) sesler çıkarın.’ derdi. İşte ayet bu yüzden inmiştir.’
Bu da Said ibni Museyyeb’in (rh) görüşüdür.
Üçüncüsü: ‘Ensar’dan bir genç vardı, Allah Resûlü (sav) Kur’ân okuduğu zaman o da okurdu. Ayet
bu sebeple inmiştir.’ Bu da Zühri’nin (rh) görüşüdür.
Dördüncüsü: ‘Onlar namaz farz kılındığı ilk zamanlarda namazdayken kendi aralarında konuşur-
lardı. Bir adam gelir, arkadaşlarına, ‘Kaç rekât kıldınız?’ derdi. Onlar da, ‘Şu kadar.’ derlerdi. Bunun
üzerine bu ayet indi.’ Bu da Katade’nin (rh) görüşüdür.
Beşincisi: ‘Ayet cuma günü hutbede imamı dinleme hakkında indi.’ Bu da Aişe, Said ibni Cubeyr,
Atâ, Mücahid, Amr ibni Dinar (r.anhum) ve diğerleri tarafından rivayet edilmiştir.” (Zâdu’l Mesîr,
2/183, A’râf Suresi, 204, İlgili ayetin tefsiri)
88. Ebu Davud, 825
41
NAMAZ KİTABI
42
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
ِ ُ غ ْ َِي املَغْضdediği zaman siz de
“İmam Fâtiha Suresi’ni bitirip َوب َعلَ ْي ِه ْم َوالَ الضَّ الِّني
‘âmin’ deyin. Zira meleklerle aynı ânda ‘âmin’ demeye muvaffak olan bir kim-
senin geçmiş günahları bağışlanır.” 92
Allah Resûlü (sav) ve sahabe “âmin” kelimesini yüksek sesle ve uzatarak
söylerdi.
Vail ibni Hucr’dan şöyle rivayet edilmiştir:
َ آ ِمderdi ve bunu söylerken
“Allah Resûlü َ َوالَ الضَّ الِّنيayetini okuduktan sonra ني
sesini yükseltirdi. (Tirmizi’nin rivayetinde,) Sesini uzatırdı.” 93
“Atâ şöyle demiştir: ‘ ‘Â min’ demek bir duadır. Abdullah ibni Zubeyr namaz
kıldırdığında hem kendisi hem de cemaat ‘âmin’ derdi. Hatta yükselen ses
mescidde yankılanırdı.’
Ebu Hureyre namaz kıldıran imama, ‘Benden önce hareket edip de beni se-
ninle birlikte ‘âmin’ demekten mahrum bırakma.’ derdi.
Nafi şöyle demiştir: ‘Abdullah ibni Ömer ‘âmin’ demeyi terk etmezdi ve ce-
maati de bunu söylemeye teşvik ederdi. Ben ondan ‘âmin’ demenin çok hayırlı
olduğuna dair pek çok söz işittim.’ ” 94
7. Fâtiha Suresi’ni Bilmeyen Ne Okur?
Kişinin Fâtiha Suresi’ni öğrenmesi farz ilim kapsamındadır. Zira vacibin
kendisiyle tamamlandığı şey de vaciptir. Ancak kişi Fâtiha Suresi’ni bir
özür nedeniyle öğrenemiyor ya da İslam olduktan sonra Fâtiha Suresi’ni
öğrenecek kadar zamanı olmadan namaz vakti girerse, namazını bildi-
ği kadarıyla kılar. Allah (cc) kimseyi gücünden fazlasıyla sorumlu tutmaz.
Abdullah ibni Ebi Evfa’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir adam Peygamber’e (sav) gelerek, ‘Benim Kur’ân’dan bir şeyler öğrenmeye
gücüm yetmiyor. Bana namazda yetecek kadar Kur’ân'dan bir şeyler öğret.’ dedi.
43
NAMAZ KİTABI
Peygamber de (sav),
َو َل َح ْو َل َو َل قُ َّو َة إِ َّل بِالل ِه، َوالل ُه أَك َ ُْب، َو َل إِلَ َه إِ َّل الل ُه، َوالْ َح ْم ُد لِل ِه،ُسبْ َحا َن الل ِه
ل الْ َع ِظ ِيم
ِّ ِ الْ َع
‘ ‘Allah yücedir ve eksiksizdir. Bütün övgüler Allah’adır. Allah’tan başka gerçek
ilah yoktur ve Allah en büyüktür. Tüm kuvvet ve kudret Allah ile, tüm güçle-
rin kullanımı sadece yüce ve büyük olan Allah iledir.’ duasını oku.’ buyurdu.
Adam, ‘Ey Allah’ın Resûlü! Bu Allah içindir kendim için ne okuyayım.’ dedi.
Resûlullah da (sav) ,
ا َللَّ ُه َّم ا ْر َح ْم ِني َوا ْر ُزقْ ِني َو َعا ِف ِني َوا ْه ِد ِن
‘A llah’ım bana rahmet et, beni rızıklandır, bana afiyet ver ve hidayete erdir.’
diye dua et.’ buyurdu. Adam ayağa kalkarak eliyle işaret ederek (dua et böy-
lece bize) dedi.
Bunun üzerine Resûlullah (sav), ‘İşte bu kimse avcunu hayırla doldurdu.’ bu-
yurdu.” 95
Hadiste geçtiği kadarını yapamayan, şayet Kur’ân’dan bir ayet dahi bi-
liyorsa onu okur.
“…Kur’ân’dan kolayınıza geleni okuyun…” 96
Kur’ân’dan bilgisi olmayan, Yüce Allah’ın huzurunda durur ve mutlak
olarak O’nu (cc) över, tesbih eder.
B. Fâtiha Suresi ve Namaza Etkisi
Fâtiha Suresi; namazın her rekâtında tekrar eden, bir Müslim’in gün için-
de en fazla okuduğu Allah kelamıdır. Aynı zamanda Sure, Kur’ân’ın mu-
kaddimesi/ön sözü kılınmıştır. Hiç şüphesiz bu, Sure’nin kalp üzerinde
etkisi ve Allah’la (cc) yapılan kulluk sözleşmesinin özünü ihtiva etmesin-
dendir. Onu tedebbür ederek okuyan kul, gün içinde, defalarca Rabbiyle
sözleşmesini yenileyecek, eskiyen ve yıpranan kulluk duygularını onara-
95. Ebu Davud, 832
96. 73/Müzzemmil, 20
44
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI
45
NAMAZ KİTABI
hak eden yüce sıfatlarıyla tanımak ve övmektir. Bu nedenle hamd, yalnızca, tek ilah olan Allah’a
mahsustur.
Lillahi: Allah için, demektir. Allah lafz-ı celilesinin başında bulunan “Lam” harf-i cer harflerinden-
dir. Dilbilimciler, bitiştiği isme yirmiye yakın farklı anlam katacağını belirtmişlerdir. Bunlardan
istihkak (hak etme, hak sahibi olma) ve ihtisas (bir şeye has, özel olma) anlamları ayet için geçer-
lidir. Hamdi hak eden de hamdin yalnızca kendisine has olduğu da Allah’tır.
Rabbi’l âlemin: Âlemlerin Rabbi olan Allah, anlamına gelir. Rab; lugatta terbiye eden, idareci,
efendi, mülk sahibi gibi anlamlara gelir. Âlem ise varlıkları sınıf ve kategorilerine göre birbirinden
ayırır. İnsan âlemi, cinler âlemi, hayvanlar âlemi vb… Kur’ân’ın inmesiyle beraber Er-Rabb ismi,
Allah (cc) için en fazla kullanılan isimlerden biri olmuştur. Çünkü müşrikler Allah’ın varlığını ve
yaratma, rızık verme, kâinat işlerini idare etme gibi özelliklerini ikrar etmekle beraber; O’nun yet-
kilerini başka varlıklara veriyor, hayatın bazı alanlarında Allah yokmuş gibi kendilerini rab yerine
koyuyorlardı. Müşriklerin Şuayb’a (as) söyledikleri şu söz, konuya açıklık getirir mahiyettedir:
“Demişlerdi ki: ‘Ey Şuayb! Atalarımızın ibadet ettiği (putları) ve mallarımızda dilediğimiz gibi ta-
sarruf etmeyi bırakmayı, namazın mı sana emrediyor? Şüphesiz ki sen, yumuşak huylu ve olgun/
aklı başında bir adamsın.’ “ (11/Hûd, 87)
Onlar hayata müdahale etmeyen; nasıl ibadet edileceğine karışmayan; çarşıya, pazara, ekonomi-
ye kurallar koymayan bir rab istiyorlardı. Mekkeli müşriklerin Daru’n Nedve isimli şehir parlamen-
tosu veya kabileler meclisine girdiklerinde Er-Rabb olan Allah’ı unutup askerî, siyasi, ekonomik
ve millî meselelerde heva ve arzularına uygun kararlar almaları bunun sonucuydu.
Bu bozuk anlayışı düzeltmek için İslam, daha ilk ayetlerinde Er-Rabb ismine ve bu ismin hayatın
her alanını kuşattığına vurgu yaptı.
Bu açıklamalara binaen denilebilir ki:
Hamdlerin tamamı; âlemlerin sahibi, idarecisi ve efendisi olan Allah’a (cc) aittir ve O’nun hakkıdır.
Ayetin Genel Anlamı
Hamdin Hayatı Kuşatması
Allah (cc), Kitab’ına yüce zatına hamdederek başlamıştır. Ali’ye (ra) hamd kelimesi sorulduğunda,
“O, Yüce Allah’ın nefsi için razı olduğu bir sözdür.” cevabını vermiştir.
Kitab’ına hamdle başlayan Rabbimiz (cc), Kur’ân’ın farklı yerlerinde dünyanın ve ahiretin her lah-
zasında hamdin olduğunu belirtmiştir:
“Hamd Allah’adır. O (Allah) ki; göklerde ve yerde olanların tümü O’na aittir. Ahirette de hamd
O’nadır. O, (hüküm ve hikmet sahibi olan) El-Hakîm, (her şeyden haberdar olan) El-Habîr’dir.” (34/
Sebe’, 1)
“O, kendisinden başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilahın olmadığı Allah’tır. Başta da (dünyada) son-
da da (ahirette) hamd O’na aittir. Hüküm yalnızca O’nundur. O’na döndürüleceksiniz.” (28/Kasas,
70)
“Biz, onların göğüslerinde kine/hınca/öfkeye dair ne varsa hepsini çekip almışızdır. Onların alt-
larından ırmaklar akar. “Bizi buna ulaştıran Allah’a hamd olsun. Eğer Allah, bizi bu (nimetlere)
eriştirmeseydi kendiliğimizden bunlara erişmemiz mümkün olmazdı. Andolsun ki, Rabbimizin
resûlleri bize hakla geldiler. Onlara: ‘İşte bu, yaptığınız (salih) amellere karşılık mirasçısı kılındığı-
nız cennettir.’ diye seslenilir.” (7/A’râf, 43)
“Orada duaları: ‘Allah’ım, sen eksiklerden münezzehsin.’ (birbirlerine) dilekleri: ‘Selam/Esenlik!’ ve
dualarının sonu: ‘Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah’adır.’ şeklindedir.” (10/Yûnus, 10)
Her şey, Allah’ı hamdiyle tesbih etmektedir.
Allah (cc), müminin dikkatini bir hakikate çekmekte; hamdedenin yalnızca insanlar olmadığını,
her şeyin ama her şeyin O’nu hamdiyle tesbih ettiğini haber vermektedir:
46
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI
“Yedi gök, yer ve bu ikisi içinde olanlar O’nu tesbih eder. O’nu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir
şey yoktur. Fakat siz onların tesbihini anlamazsınız. Şüphesiz ki O, (kulların hak ettikleri cezayı
erteleyen) Halîm, (günahları bağışlayan, örten ve günahların kötü akıbetinden kulu koruyan)
Ğafûr’dur.” (17/İsrâ, 44)
“Gök gürültüsü O’nu hamd ile, melekler de korkularından tesbih etmektelerdir. Yıldırımlar gön-
derir ve Allah hakkında tartışıp duranlardan dilediğini çarpar. O, azapla yakalaması çetin olandır.”
(13/Ra’d, 13)
“Meleklerin arşın etrafını sarmış (bir şekilde), Rablerini hamd ile tesbih ettiğini görürsün. Ara-
larında hak ile hüküm verilmiş ve: ‘Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun.’ denilmiştir.” (39/
Zümer, 75)
Kâinatta, yerde ve gökte, bildiğimiz ve bilmediğimiz âlemlerde bir hamd korosu vardır ve ubu-
diyet ahengi içinde Allah’a (cc) hamdedip O’nu tesbih etmektelerdir. “Elhamdulillahi Rabbi’l âle-
min.” diyen kulun bu manevi sesi işitmesi, bu manevi koroya dâhil olması ve kâinattaki her zer-
reyle beraber Allah’a hamdetmesi istenmektedir.
Hamd, kulu Rabbine (cc) yakınlaştıran bir vesiledir.
Salih ameller arasında hamdin ayrı bir yeri vardır. Rivayetlerden anlaşıldığı kadarıyla melekler,
Allah’a (cc) hamd lafızlarını nasıl kayıt altına alacaklarını bilemez ve bu durumu Allah’a arz ederler:
İbni Ömer (ra) şöyle rivayet etmektedir:
“Resûlullah şunu anlattı: ‘Allah’ın kullarından biri, ‘Rabbim, zatının celaline, saltanatının azameti-
ne yakışacak şekilde sana hamdederim.’ dedi.
Yazıcı melekler için bunu yazmak zor geldi. Bunu nasıl yazacaklarını bilemediler. Semaya çıktılar
ve şöyle dediler: ‘Rabbimiz, senin kulun öyle bir söz söyledi ki, onu nasıl yazacağımızı bilemiyo-
ruz.’
Azîz ve Celîl olan Allah, kulunun ne söylediğini daha iyi bildiği hâlde dedi ki: ‘Kulum ne dedi?’
Melekler, ‘Rabbimiz, o şöyle dedi: ‘Rabbim, zatının celaline, saltanatının azametine yakışacak şe-
kilde sana hamdederim.’ ’
Yüce Allah, o iki meleğe şöyle buyurdu: ‘Bu sözü kulumun söylediği şekilde yazınız. Nihayet o
bana kavuşunca bu sözün karşılığını ona ben vereceğim.’ ’ ” (İbni Mace, 3801)
Abdullah ibni Abbas (ra) şöyle dedi:
“Müminlerin annesi Cüveyriye binti’l Haris (r.anha) şöyle dedi: ‘Nebi, bir gün sabah namazını kıldığı
sırada, Cüveyriye namaz kıldığı yerde tesbihat yapıyorken, Cüveyriye’nin yanından dışarı çıktı.
Sonra Nebi kuşluk vakti olunca geri döndü. Cüveyriye namaz kıldığı yerde (hâlâ) oturuyor idi ve
Nebi ona şöyle dedi: ‘Sen, yanından ayrıldığım zamandaki hâl üzere mi devam ediyorsun?’
Cüveyriye de ‘Evet.’ cevabını verdi.
Bunun üzerine Nebi şöyle buyurdu: ‘Allah’a yemin olsun ki ben senden sonra şu dört kelimeyi, üç
kere söyledim ki eğer bu kelimeler senin bugünden beri söylemiş olduğun kelimelerle tartılsay-
dı, benim söylediklerim, senin söylediklerini tartardı, (yani ağır gelirdi):
Yarattıklarının sayısınca, kendisinin razı olacağı kadar, arşının ağırlığı ve kelimelerinin çokluğun-
ca hamdederek Allah’ı tüm noksanlıklardan tenzih ederim.’ ’ ” (Müslim, 2726)
Hakiki bir hamd için Allah’ı (cc) tanımak gerekir:
Hamd, Allah’ın (cc) sıfatlarını zikredip sevgi ve tazimle O’nu anmak ve övmektir, demiştik. Her ân
ve durumda böylesi yüce ve eksikliklerden münezzeh bir Rab olduğu için O’nu anıp övmemiz,
hamddir. Hamdin hakiki anlamda vuku bulması ve kişinin kulluk mertebelerinden “hamidun/
hamdedenler” (9/Tevbe, 112) derecesine ulaşması için Allah’ı, O’nun güzel isimlerini ve yüce sı-
fatlarını tanıması gerekir. Allah’ın (cc) zatını hamd ile övdükten hemen sonra âlemlerin Rabbi,
47
NAMAZ KİTABI
Rahmân ve Rahîm, Melik isimlerini zikretmesi “Hakiki bir hamd için Allah’ı tanımak gerekir.” kai-
desini desteklemektedir.
Üçüncü Ayetin Manası
“(O,) Er-Rahmân ve Er-Rahîm’dir.” (1/Fâtiha, 3)
Rabbimizin bu iki isminin anlamı ve aralarında bulunan fark yazının girişinde, besmele bahsinde
ele alınmıştı.
Ayetin Genel Anlamı
Kurtubi (rh) bu ayetle ilgili şu tespiti yapar: “Yüce Allah ‘Âlemlerin Rabbi’ olmakla kendi zatını nite-
lendirdikten sonra ‘Rahmân ve Rahîm’ olmakla da kendisini nitelendirmektedir. ‘Âlemlerin Rabbi’
olmakla nitelendirilmesinde korkutan anlamı bulunduğundan dolayı hemen akabinde ‘Rahman
ve Rahîm’ ile nitelendirmiştir. Çünkü bu da (korkutmanın aksi olan) teşvik ihtiva etmektir. Böy-
lelikle Yüce Allah hem kendisinden korkmayı hem de nimetlerine ümit beslemeyi ifade eden
niteliklerini bir arada zikretmiş olur. Bu, O’na itaatte daha çok yardımcı olsun, isyandan daha çok
uzaklaştırıcı olsun diye böyle gelmiştir. Tıpkı Yüce Allah’ın şu buyruklarında olduğu gibi: ‘Kulları-
ma haber ver ki, ben gerçekten mağfireti bol ve Rahîm olanım. Benim azabımda elbette en acıklı
azaptır.’ (15/Hicr, 49-50) ‘(O Yüce Allah) günahları bağışlayan, tevbeleri kabul eden, azabı şiddetli
olan ve nimeti geniş olandır.’ (40/Mü’min, 3)” (Tefsîru’l Kurtubî, 1/139, Fâtiha Suresi 3. ayetin
tefsiri)
Bu, kulun kulluk çizgisinde istikamet bulması ve yoldan çıkmaması için elzem olan bir ruh hâlidir.
Dengeli bir kulluğun olmazsa olmazı, kalbin korku ve ümit içinde olmasıdır. Kişi Allah’ın (cc) celal
ve azamet sıfatlarını hatırlayıp Rabbine karşı mehafet ve haşyetle dolmalı, sonra O’nun cemal
sıfatlarını hatırlayıp yüreği sevgi ve umutla dolup taşmalıdır. Ta ki masiyetler ve gaflet kendisini
kuşattığında umut, nimetler unutturup şımarttığında korkuyla dengede kalabilsin:
“Kullarıma haber ver. Şüphesiz ki (günahları bağışlayan, örten ve günahların kötü akıbetinden
kulu koruyan) El-Ğafûr, (kullarına karşı merhametli) Er-Rahîm olanın ta kendisiyim.” (15/Hicr, 49)
Allah’ın (cc) Engin Rahmeti
Yüce Allah (cc) kullarına olan merhamet ve şefkati nedeniyle rahmeti üzerine farz kılmış ve rah-
metinin gazabını geçmesini dilemiştir:
“Ayetlerimize inananlar sana geldiğinde de ki: ‘Selam olsun size. Rabbiniz rahmeti kendi üzerine
yazdı. (Şöyle ki:) Sizden her kim bilmeyerek bir kötülük yapar, sonra onun ardından tevbe eder
ve (hatasını) düzeltirse, hiç şüphesiz O (Allah), (günahları bağışlayan, örten ve günahların kötü
akıbetinden kulu koruyan) Ğafûr ve (kullarına karşı merhametli olan) Rahîm’dir.’ ” (6/En’âm, 54)
“Bize bu dünyada da ahirette de iyilik yaz. Şüphesiz ki (tevbe edip, hidayetini umarak) sana yö-
neldik. (Allah) buyurdu ki: ‘Azabıma gelince, onu dilediğime isabet ettiririm. Rahmetim ise her
şeyi kuşatmıştır. Onu, korkup sakınanlara, zekâtı verenlere ve ayetlerimize iman edenlere yaza-
cağım.’ ” (7/A’râf, 156)
Şayet Allah’ın (cc) rahmeti olmasaydı kul için dünya ve ahiret hayatı diye bir şey olmazdı. Çünkü
kulun yararına olan her şey Allah’ın rahmetiyle gerçekleşmektedir.
Örneğin, gece ve gündüz Allah’ın rahmetiyle yer değiştirmekte, böylece insanlar için çalışıp din-
lenecekleri zaman dilimleri oluşmaktadır:
“İçinde dinlenesiniz ve Allah’ın lütfundan arayasınız diye, sizin için geceyi ve gündüzü yaratması
O’nun rahmetindendir. Umulur ki şükredersiniz.” (28/Kasas, 73)
Ve Allah (cc) kullarına önemli bir soru sorup düşünmelerini istemektedir:
“De ki: ‘Görüşünüz nedir? (Söylesenize!) Allah Kıyamet Günü’ne kadar, geceyi üzerinize sürekli
kılsa Allah’tan başka hangi ilah size aydınlık getirebilir? Dinlemez misiniz?’ De ki: ‘Görüşünüz ne-
dir? (Söylesenize!) Allah, Kıyamet Günü’ne kadar, gündüzü üzerinize sürekli kılsa Allah’tan başka
hangi ilah içinde dinleneceğiniz geceyi size getirebilir? Görmez misiniz?’ ” (28/Kasas, 71-72)
48
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI
Gemiler denizin üzerinde Allah’ın rahmetiyle yüzmekte, insanlar gemiler vasıtasıyla taşın-
maktadır:
“Zürriyetlerini dolu gemide taşımış olmamız da onlar için bir ayettir. Binmeleri için (gemi) ben-
zeri yarattığımız şeyler de (onlar için bir ayettir). Dilesek (gemileri suda yüzdürmez ve) onları bo-
ğarız. Ne kimse yardımlarına yetişebilir ne de kurtarılabilirler. Onlara rahmet etmemiz ve (ecelleri
olan) belirlenmiş süreye kadar faydalandırmamız başka.” (36/Yâsîn, 41-44)
Evet, Allah (cc) rahmet etmese ve suyun kaldırma kuvvetini çekip alacak olsa, gemilere verdiği
suyun üzerinde akıp gitme iznini geri çekse insanları boğulmaktan kim kurtarabilirdi?
Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur:
“ ‘Sizden hiç kimseyi ameli cennete sokmaz.’
Dediler ki: ‘Seni de mi, ey Allah’ın Resûlü?’
Allah Resûlü, ‘Evet. Şayet Allah’ın rahmeti ve fazlı olmasa benim amelim de beni cennete sokmaz.’
buyurdu.” (Buhari, 5673)
Bir kulun, ömür boyu işlediği salih ameller Allah’ın (cc) ona bahşettiği sayısız nimet karşısında bir
hiçtir. Verilen nimetler ile yapılan ameller karşılaştırılacak olsa muhtemelen tek bir nimetin kar-
şılığı dahi tahsil edilmemiş olacaktır. İşte bu noktada Allah’ın rahmeti devreye girecek ve kulun
imdadına yetişecektir. Şayet Allah’ın rahmeti olmasaydı bütün bir insanlık ebedî olarak cehen-
nemde kalacak, cennetin kokusunu dahi duyamayacaktı. Bunlar düşünüldüğünde Nûr Suresi’n-
de iki defa tekrar eden şu ayet daha iyi anlaşılacaktır:
“Şayet üzerinizde Allah’ın ihsan ve lütfu olmasa ve Allah (tevbeye muvaffak kılan ve tevbeleri
çokça kabul eden) Tevvâb, (hikmet ve hüküm sahibi olan) Hakîm olmasaydı (hâliniz nice olur-
du)?” (24/Nûr, 10)
Fâtiha Suresi’yle mümine, Allah’ın rahmeti her gün defalarca hatırlatılmakta ve önemli bir mesele
insanın gündemine yerleştirilmektedir.
Allah’ın (cc) rahmeti nasıl elde edilir? Rabbimiz rahmet sahibidir ve rahmete nail olmanın yollarını
Kitab’ında belirtmiştir. Bunlar mutlaka öğrenilmeli ve hayata geçirilmelidir. (Geniş bilgi için bk.
El-Esmau’l Husna, Halis Bayancuk, Tevhid Basım Yayın, 1/73-102)
Dördüncü Ayetin Manası
Kulun, Rabbini övdüğü ilk üç ayetten sonra, yine bir övgü ve tazim ifadesi olan dördüncü ayette
Allah (cc) şöyle buyurur:
َِمالِ ِك يَ ْومِ الدِّين
“Din (Ahiret) Günü'nün sahibidir.” (1/Fâtiha, 4)
Malik/(ك ِ ِ) َمال: Mülk sahibi ve mülkünde dilediği gibi tasarruf edebilen, demektir.
Yevm/( ِ)يَ ْوم: Gün, demektir.
Ed-Din/( ِ)الدِّين: Din kelimesi; borç, itaat, hesap, kanun, töre, mükâfat gibi anlamlara gelmektedir.
Gün kelimesiyle bir arada kullanıldığında hesap, ceza, mükâfat günü gibi anlamlara gelir. Bu da
Kıyamet Günü’ne işaret eder.
Genel Anlam
İnsan, “Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.” (1/Fâtiha, 2) ayetini okuduğunda zihnin-
de beliren mana, dünya hayatı ve içinde bulunan âlemlerdir. Allah (cc), mülkünün ve egemenliği-
nin dünyayla sınırlı olmadığını, ahiret yurdunun sahibinin de kendisi olduğunu kula ikrar ettirir.
Bu ikrarın ve sürekli tekrar edilmesinin, kişinin nefsini terbiye etmesinde ve istikamet üzere kal-
masında önemli bir etkisi vardır.
İnsan, tabiatı itibarıyla unutkan ve buna bağlı olarak gaflete düşmeye meyyal bir yapıya sahiptir.
Rahata düşkünlüğü de eklenince, İslami ve insani sorumluluklarını yerine getirmekte zorlanır.
Tabiatında var olan bu olumsuzlukları “hesap verme” düşüncesiyle dengeler. Ahirete iman, yani
49
NAMAZ KİTABI
El-Melîk olan Allah’ın (cc) huzurunda durup yaptıklarından ve yapmadıklarından sorguya çekile-
cek olma düşüncesi, mümini terbiye eder, hayra ve salih amele teşvik eder.
Kalplerin katılaştığı, iradenin gevşediği, hayra yönelik istek ve iştiyakın hissedilmediği zaman-
larda bu ayet ve içerdiği anlam hatırlanmalı; bir Din Günü’nün olduğu, hesabın görüleceği ve
mükâfatların dağıtılacağı gerçeği unutulmamalıdır:
“O gün, onlar açığa çıkarlar. Onlardan hiçbir şey Allah’a gizli kalmaz. (Allah seslenir:) ‘Bugün, hâ-
kimiyet/egemenlik kimindir?’ (Zatında, fiillerinde ve sıfatlarında tek olan) El-Vâhid ve (her şeye
boyun eğdirip hükmüne ram eyleyen) El-Kahhâr olan Allah’ındır.” (40/Mü’min (Ğafir), 16)
“O gün, hâkimiyet/egemenlik Allah’ındır. Onların arasında hükmeder. İman edip salih amel işle-
yenler, Naim Cennetlerindelerdir.” (22/Hac, 56)
Ayetin mümini terbiye eden ikinci yönü ise, insanın dünya malıyla olan ilişkisine yöneliktir. Bilin-
diği üzere, insan dünya malına düşkün ve ona aşırı bir sevgiyle bağlı olarak yaratılmıştır:
“Kadınlar, evlatlar, kantar kantar altın ve gümüş, besili atlar, hayvanlar ve ekinlerden oluşan şeh-
vetlerin sevgisi insanlara süslü gösterildi.” (3/Âl-i İmran, 14)
İnsanın en zor imtihanlarından biri, malı elde etmesine rağmen istikameti koruyabilmesi ve ma-
lın afetlerine düşmemesidir. Tehlikenin boyutlarının anlaşılması için Allah Resûlü’nün (sav) konu-
ya dair yaptığı uyarılara bakmak yeterli olacaktır:
“Allah’a yemin olsun ki, sizin için fakirlikten korkmuyorum. Endişem, sizden öncekilere dünyanın
açılıp serildiği gibi size de açılması, onların dünya için yarışıp rekabet ettiği gibi sizin de onda ya-
rışıp rekabet etmeniz ve (dünyanın) onları helak ettiği gibi sizi de helak etmesidir.” (Buhari, 3158;
Müslim, 2961)
Allah Resûlü (sav), kendilerini uyardığında şaşıran, böyle bir topluluğu hiçbir şeyin bozamayacağı-
nı düşünen sahabiler, onun vefatından sonra toplumun hızla değiştiğini görmüş ve bu olumsuz
değişimi esefle dillendirmişlerdir:
Abdurrahman ibni Avf (ra) bu uyarıları işittiğinde, “Ne olacak! Allah nasıl emrettiyse öyle davranı-
rız.” (Müslim, 2962) diyenlerdendi. Fetihlerle beraber zenginleşen İslam toplumunu ve yaşanan-
ları gördüğünde ise, “Biz, Allah Resûlü’yle beraber zorluklarla imtihan edildik, sabrettik. Ondan
sonra rahatlıkla imtihan edildik, sabredemedik.” (Tirmizi, 2464) demiştir.
Yine, önüne konan mükellef bir sofra karşısında gözyaşlarını tutamamış, Musab ibni Umeyr’i (ra)
hatırlamış ve “O, benden daha hayırlı olmasına rağmen, onu defnettiğimiz zaman, ayaklarını ört-
sek başı, başını örtsek ayakları açıkta kalıyordu. Korkarım ki, iyiliklerimizin karşılığı bize dünyada
verilmiş olsun.” (Buhari, 1275) demiştir.
Bu örneklerden de anlaşılacağı üzere mülkle imtihan, çetin bir imtihandır. En seçkin nesiller dahi
bu imtihan karşısında zorlanmışlardır.
Bu imtihanı kaybedenlerde bazı hasletler açığa çıkar:
Mülkle imtihan olup imtihanı kaybedenler azgınlaşırlar. Her şeyi kendilerinden bilmeye başlar-
lar. İlk kaybettikleri şey şükür ve Allah’ın (cc) verdiğini, O’nun yolunda harcamamak olur. Sonra
büyüklenmeye başlar, insanları küçümserler. Bunun bir adım sonrası zulüm ve zorbalıktır. Kendi-
lerinde insanlara hakaret ve eziyet etme hakkı görürler. Adım adım, mülk sahibi olmak ile melik
olmayı karıştırırlar. Allah’ın hakkını ihlal etmeyle başlayan çöküş, kul hakkı ve zulümle dibi bulur.
“Mâliki yevmi’d din” ayeti böylesi bir çöküş ve sapma yaşanmasın diye manevi bir bariyer görevi
görür. Okudukça insana bir şey anlatır: “Sen melik değilsin, mülkün sahibi Allah’tır. Sen yalnızca
bir emanetçisin. El-Melîk olan Allah, bir gün seni, elindeki her şeyden hesaba çekecektir.”
İnsanların hesaba çekileceği o dehşetli günde tüm insanlık, Yüce Allah’ın (cc) şöyle buyurduğunu
işitecektir:
“Kıyamet Günü’nde Allah, gökleri dürer. Sonra sağ eline alır ve ‘Ben, El-Melîk olanım. Nerede bü-
yüklenenler? Nerede zorba olanlar?’ der.
50
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI
Sonra sol eliyle yerleri dürer ve ‘Ben, El-Melîk olanım nerede zorba olanlar? Nerede büyüklenen-
ler?’ der.” (Müslim, 2788)
Öyleyse “mâliki yevmi’d din” denildiğinde, iki yönlü olan kalp arındırılmalıdır. Unutmaya, gaflete,
tembelliğe yer verilmemelidir. Çünkü, kulları bekleyen bir hesap günü ve o gün herkesi hesaba
çekecek El-Melîk olan Rabbleri vardır ve Allah’ın, kullarına bahşettiği mülk, onlar için imtihan-
dır. “Şükredecekler mi, Allah yolunda infakta bulunacaklar mı, kulların hakkını gözetecekler mi?”
diye sınanmaktalardır.
Beşinci Ayetin Manası
“Biz, yalnız sana ibadet eder ve yalnız senden yardım dileriz.” (1/Fâtiha, 5)
إيَّ َاك نَ ْع ُب ُد وإيَّ َاك ن َْستَ ِع ُني
İyyake/(اك َ َّ)إي: “Sana” anlamına gelir. Munfasıl/Ayrı yazılan zamirlerdendir.
Na’budu/()نَ ْع ُب ُد: “İbadet ederiz.” anlamındadır. “A-be-de” kökünden türeyen bu kelime; ezilmek,
zelil olmak, boyun eğmek, boyunduruk altına girmek gibi anlamlara gelir. Şeriat, bu kelimeye ek
olarak sevgi ve isteğe bağlı boyun eğme anlamını eklemiştir. Yani, “Gönülden, isteyerek ve tam
bir muhabbetle sana boyun eğer, sana kulluk eder ve sana ibadet ederiz.” denilmiş olur.
Nesta’in/(ني ُ )ن َْستَ ِع: “Yardım dileriz.” anlamındadır. “A-ve-ne/Avn” kökünden türeyen bu kelime, ka-
yıtsız, mutlak olarak yardım anlamına gelmektedir.
İbadetin ve Yardım Talebinin Yalnızca Allah’a Olması
Arap lugatının bilinen kaidelerinden biri, cümlede sonda gelmesi gereken kelime veya kelime
grubunun öne alınması ya da önde olması gereken kelime veya kelime grubunun sona ertelen-
mesi anlamına gelen “hasr”dır.
Hasr, cümleye “yalnızca, sadece” gibi anlamlar katar. Burada fiil ve failden sonra gelmesi gereken
“sana/(اكَ َّ ”)إيsözcüğü cümlenin başına alındığı için, “Yalnızca/Sadece sana ibadet eder ve yalnız-
ca/sadece senden yardım dileriz.” anlamına gelmiş olur.
Neden Hasr?
Tapınma, ibadet ve daha büyük bir güce sığınma ihtiyacı, insanın fıtrî ihtiyaçlarındandır. Bu ne-
denle insanlık tarihi boyunca yüce sıfatlara sahip bir yaratıcının varlığına iman ve O’nun (cc) iba-
det ve kulluğu hak ediyor olması, insanlığın genel kabulü olagelmiştir.
Ne var ki insanlar bunu kabul etmekle beraber, Allah (cc) ile aralarına aracılar koymuş, O’nun ka-
tında değerli ve sözü geçer kabul ettikleri varlıklara da ibadet edip, tapınmışlardır.
Bu sebeple Allah (cc) tarafından gönderilmiş hiçbir peygamber, kavimlerini Allah’a imana ya da
Allah’a (cc) ibadete davet etmemiş; yalnızca ve sadece bir olan Allah’a ibadete, O’nun dışında
ibadeti hak eden hiçbir ilahın olamayacağı gerçeğine, yani tevhide davet etmişlerdir.
“İyyake na’budu ve iyyake nestaîn.” ayeti; kişinin, nebilerin çağrısına icabet edip, bir ve tek olan
Allah’a (cc) kulluğu kabul ettiğinin, yani tevhidin kabulüdür.
Mümin, bu ayeti okuduğunda tüm zerrelerine kadar bunu hissetmeli, kulluğu Allah’a (cc) has-
retmeyen müşriklerden ayrıldığını ve peygamberlerin cemaatine mensup olduğunu bilmeli, en
önemlisi de El-Azîz ve El-Hamîd olan Allah’a kul olmanın izzet, şeref ve lezzetini tatmalıdır.
Kulluk ve Yardım
Allah’tan (cc) yardım istemek, O’na ibadetin çeşitlerinden biridir. Buna rağmen ayrı bir başlık ola-
rak ibadetin yanında zikredilmiş olmasının bir hikmeti olmalıdır. Kanaatimizce bu durum için iki
önemli hikmet zikredilebilir:
a. Allah’a (cc) kulluk yapabilmek, ancak O’nun yardımıyla mümkündür. El-Mustean olan Rabbimiz
yardım etmeyecek ve izin vermeyecek olsa yaprak kıpırdamayacağı gibi, kulluğun hiçbir çeşidi-
nin yapılması da mümkün olmayacaktır.
51
NAMAZ KİTABI
Peygamberler bu hakikati çok iyi idrak ettiklerinden olsa gerek her hâllerinde Allah’a (cc) yönel-
miş, ibadet ve kulluklarını yapabilmek için O’nun yardımına ve tevfikine olan ihtiyaçlarını izhar
etmişlerdir.
İşte muvahhidlerin imamı olan İbrahim’in (as) kendi ve zürriyeti için yaptığı bazı dualar:
“…Beni ve çocuklarımı putlara tapmaktan uzak tut.” (14/İbrahîm, 35)
“Rabbim! Beni ve zürriyetimi namazı dosdoğru kılanlardan eyle. Rabbimiz! Duamı kabul et.” (14/
İbrahîm, 40)
“Rabbimiz! Bizi sana teslim olmuş iki kul ve soyumuz içinden sadece sana teslim olan bir ümmet
kıl! Nasıl ibadet/hac edeceğimizi bize göster! Tevbelerimizi kabul et. Şüphesiz ki sen, (tevbeye
muvaffak kılan, tevbeleri çokça kabul eden) Et-Tevvâb, (kullarına karşı en merhametli olan) Er-
Rahîm’sin.” (2/Bakara, 128)
Süleyman’ın (as) duası:
“(Süleyman, karıncanın) sözü nedeniyle tebessüm ederek güldü. Dedi ki: ‘Rabbim! Bana ve anne
babama verdiğin nimetlerden ötürü sana şükretmemi ilham et/beni şükre sevk edip yönlendir.
Razı olacağın salih ameller yapmaya muvaffak kıl. Ve beni rahmetinle salih kulların arasına dâhil
et.’ ” (27/Neml, 19)
Allah Resûlü’nün (sav), Muaz ibni Cebel’e (ra) öğrettiği dua:
“Ey Muaz! Ben seni seviyorum, her namazın akabinde şöyle demeyi bırakma: ‘Allah’ım! Seni zik-
retmek, sana şükretmek ve güzel bir şekilde sana ibadet etmek hususunda bana yardım et!’ ”
(Ebu Davud, 1522; Nesai, 1303)
Bilinmelidir ki, kulluğun istikrar ve istikameti, Allah’tan (cc) istenilen yardım oranındadır. İçten-
likle, yalvara yakara ve Allah’ın yardımını bekleyerek yapılmayan kulluk, istikrarlı olmayacak, ke-
sintiye uğrayacaktır. İstikrar sağlandığındaysa istikameti kaybedecek; kulluğumuz gözümüzde
büyüyecek, kibir ve ucuba sevk edecek, başkalarını küçümsememize neden olacak veya riyayla
yok hükmünde olacaktır.
İbadet ve yardım konusunu inceleyen âlimlerden İbni Teymiyye (rh) insanların bu bağlamda dört
kısma ayrıldıklarını belirtmiştir:
“1. Allah’a kulluk eden, ama O’ndan yardım isteme hususunda yetersiz olanlar. Bu durum, en
fazla âlimler ve fakihlerde görülür. Bu nedenle amellerinde süreklilik yoktur, çeşitlilik vardır.
2. Allah’tan yardım talebinde bulunan, fakat O’na ibadet etmekten uzak duranlar. Bunlar, duayı
kendilerini kandırmak ve vicdanlarını rahatlatmak için kullanırlar.
3. Hem kulluktan hem de yardım talebinden nasibi olmayanlar. Bunlar yaratılmışlar arasındaki en
şerli insanlardır.
4. Allah’a kulluk yapmakla beraber, her daim Allah’tan yardım talebinde bulunanlar. Bunlar, haki-
ki müminlerdir.” (Mecmû’u’l Fetavâ, 10/32-35)
b. İbadetin bu çeşidinde insanların çoğunun sapması ve Allah’a (cc) ortak koşmalarıdır.
İnsanlar, Allah’a (cc) uzak olduklarına, günahları nedeniyle O’na doğrudan dua edemeyeceklerine
ve mutlaka araya hatırı sayılır dostlar/veliler koyup, onların şefaat ve himmetleriyle Allah’ın yar-
dımına nail olabileceklerine inanmışlardır. Bu sapkın düşünce onları farklı arayışlara itmiş, kimisi
gök cisimlerini, kimi melekleri, bir kısmı peygamberler ve salih kulların ruhlarını, bir kısmı cinle-
ri… Allah (cc) ile aralarına aracı kılmışlardır.
Oysa âlemlerin Rabbi olan Allah, El-Karîb olandır. Kullarına yakın olan ve kullarının iman ve salih
amelle kendisine yakınlaşabildikleri bir ilahtır:
“Kullarım sana, benden soracak olurlarsa, şüphesiz ki ben onlara yakınım. Dua edenin duasına
icabet ederim. (Öyleyse) onlar da benim davetime icabet etsinler ve bana iman etsinler ki (akıl,
doğruluk ve olgunluk sahibi olan) rüşt ehlinden olsunlar.” (2/Bakara, 186)
52
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI
“Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona verdiği vesveseleri de biliriz. Biz, ona, şah damarın-
dan daha yakınız.” (50/Kâf, 16)
Bu sapkın anlayış ve yönelişi çürütmek, hüccetini ikame edip hakkı apaçık kılmak ve kullarını en
doğru olana hidayet etmek için ibadetin bir çeşidi olmasına rağmen, yalnızca Allah’tan yardım
istemek hususi olarak zikredilmiştir.
Altıncı Ayetin Manası
“Bizi sırat-ı mustakime/dosdoğru yola hidayet et.” (1/Fâtiha, 6)
ِّ اِ ْه ِدنَا
الصا َط الْ ُم ْستَ ِقي َم
İhdina/( )ا ِ ْه ِدنَا: Bizi hidayet et, anlamındadır.
Es-Sırat/( ط َ الصا
ِّ ): Yol, demektir.
El-Mustakim/( )الْ ُم ْستَ ِقي َمDosdoğru, demektir.
Meali, “Bizi dosdoğru olan yola hidayet et/ilet.” şeklindedir.
Genel Anlam
Kul, Rabbine (cc) hamdedip, O’nu yüce sıfatlarıyla övdükten ve tevhid üzere olacağına dair O’na
(cc) söz verdikten sonra, O’ndan isteme faslına geçiyor.
İnsana zımnen dua adabının da öğretildiği Fâtiha Suresi’nde ilk olarak, kulun Allah’tan (cc) hida-
yet istemesi teşvik ediliyor. Akıllara gelmesi muhtemel ilk soru şudur: Hidayet üzere olduğu için
namaz kılan insan neden Allah’tan hidayet istiyor?
Fâtiha Suresi’ni açıklamaya çalışan hemen her âlim, bu soruya cevap aramış ve her biri Allah’ın
(cc) muvaffak kıldığı kadarıyla sorunun cevabını vermeye çalışmıştır. Bu cevaplar iki başlık altında
toplanabilir:
a. Ulemanın geneli şöyle demiştir: Bu talep, hidayet istemeye dönük değil, hidayette sebat etme-
ye yönelik bir taleptir. Kul bu duasıyla, “Rabbim, beni hidayet üzere sabit kıl.” demek ister.
b. Konuyu derinlemesine inceleyen bazı ilim ehli şöyle demiştir: Kulluk, hayatın her alanını kuşa-
tan bir durumdur. Kişinin umumen hidayet bulması ve İslam ehlinden olması, onun her hâlinde
istikamet üzere olması için yeterli değildir. Külli hidayetin yanında, hayatın her ânında muhtaç
olduğumuz ve her amelimizde ihtiyacımızın yenilendiği cüz’i hidayet de vardır. Kul, duasıyla
Rabbinden bu hidayeti istemektedir. “Rabbim! Her ânımda, her işimde, her yönelişimde seni razı
edecek ve rızanı elde edeceğim şeye beni hidayet et.” demiş olur.
Bu açıklama, “Biz, yalnız sana ibadet eder ve yalnız senden yardım dileriz.” (1/Fâtiha, 5) ayetinde
zikredilen, kulluğun istikrar ve istikameti için Allah’tan (cc) yardım talebinin önemi ve zarureti
bahsindeki öğretilerle de uyumlu bir açıklamadır. Çünkü, insanoğlunun en belirgin iki sıfatı, ce-
halet ve zulümdür:
“Şüphesiz ki biz; göklere, yere ve dağlara emaneti (şer’i sorumluluğu/irade ve mükellefiyeti) tek-
lif ettik. Onu yüklenmekten kaçındılar. Ve ondan endişeye kapıldılar. (Ama) insan onu yüklendi.
Çünkü o, pek zalim, pek cahildir.” (33/Ahzâb, 72)
İnsan, çoğu zaman neyin doğru olduğunu ve Allah’ı nasıl razı edeceğini bilmez. Bildiği zaman da
nefsine, arzularına ve zalimliğine yenik düşer; yapması gerekeni yerli yerinde yapamaz. Tam bu
noktada Allah’ın (cc) hidayetle uzanan eli kulun imdadına yetişir. Önce ona, sahih ve faydalı bilgiyi
öğretir, sonra da onu salih amel yapmaya muvaffak kılarak cehlini ilme, zulmünü adalete tebdil
eder.
O hâlde kul her işinde Allah’a (cc) yönelmeli, O’ndan umumi hidayet talebinde bulunduğu gibi,
her bir amel ve yönelişinde hususi hidayet talep etmelidir.
Allah Resûlü (sav) şöyle dua ederdi:
“Ey Hayy ve Kayyûm olan Rabbim! Rahmetinle senden yardım talep ediyorum. Tüm işlerimi be-
nim için ıslah et. Göz açıp kapama süresince dahi beni nefsimle baş başa bırakma!” (Ebu Davud,
5090; Ahmed, 20430)
53
NAMAZ KİTABI
54
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI
bulunan topluluklara yaklaşımları ile Kitapsız, cahil, salt âdetlere dayalı bir din anlayışına sahip
olanlara yaklaşımları farklı olacaktır.
İslam ümmeti, elinde Kitap ve nübüvvet parıltıları bulunan bir topluluktur. Allah (cc), Kitab’ında
Yahudi ve Hristiyanlardan çok fazla örnek vererek, İblis’in bu ümmete hangi kapılardan yakla-
şacağını göstermek istemiştir. Fâtiha Suresi’nin son kısmına kodladığı ayetle de dikkatleri bu
noktada toplamıştır. Mümine, nimet verilenlerin yoluna uymayı ve onları örnek almayı zımnen
emrettiği gibi; gazaba uğramış ve sapkınları da bilip tanıması gerektiğine, onların yolundan şid-
detle sakınması gerektiğine vurgu yapmıştır.
İslam’ın eğitim metodunu, sair ahlak öğretilerinden ayıran bariz farklardan biri de bu noktada
tebellür etmektedir. İslam, yalnızca hayrı anlatan bir din değildir. Hayrı ve yollarını öğrettiği gibi,
şerri/kötülüğü de tafsilatlı bir biçimde anlatıp tanıtır. Sadece hayrı ve şerri bildirmekle yetinmez,
hayrın ve şerrin kendileriyle vücut bulduğu salihlerle mücrimleri de açıklar. Böylece, hidayet bul-
mak isteyenlerin kalp ve zihin dünyalarında hiçbir kapalılık ve belirsizliğe yer bırakmaz.
Fâtiha Suresi’yle bilinçlenen mümin, Rabbinin, kendisine indirdiği Kitab’ını bu nazarla okuma-
lı, hakla batılı ayıran Kitab’ın/Furkan’ın sayfaları arasında nimet verilenler ile nimetten mahrum
bırakılan ve gazaba uğramış sapkınların sıfatlarını tanımaya çalışmalıdır. Bir yandan sözlü duala-
rıyla böylelerinin yolunda olmaktan Allah’a (cc) sığınmalı, diğer yandan bireysel çabasıyla bunları
iyice tanıyıp uzaklaşmaya çalışmalıdır.
Her müminin gündemini meşgul eden asıl soru şu olmalıdır:
Hayatımda nimet verilenlerin mi etkisi daha fazla, yoksa gazaba uğramış ve sapıtmışların mı?
Bireysel ahlakım ve içinde bulunmayı tercih ettiğim çevre hangi gruptan esintiler taşıyor?
Bugün ölecek ve huzur-u İlahi’de karşılanacak olsam, amellerim hangi zümrenin amellerine
benzerdi?
Doğru sorular, verilecek samimi cevaplar ve atılacak salih adımlar; Fâtiha Suresi’nin dil ile değil,
kalp ile okunduğunun alameti olabilir.
Kalp ile okunan bir Fâtiha Suresi, gerçek bir anahtara dönüşür ve hayır kapılarını bir bir açıp, şer
kapılarını açılmamak üzere kilitler.
Böyle bir Fâtiha Suresi, namazı ıslah eder. Islah edilmiş bir namaz mümine göz aydınlığı olur, onu
fahşa ve münkerden alıkoyar.
55
NAMAZ KİTABI
56
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI
57
NAMAZ KİTABI
58
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI
59
NAMAZ KİTABI
60
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI
Bu adamın ayrılıp tek başına namaz kıldığı Muaz’a ulaşınca, Muaz, ‘O bir
münafıktır.’ dedi.
Allah Resûlü (sav) Muaz’ın bu sözünü işitince Muaz hemen Allah Resûlü’ne
gitti ve ‘Ey Allah’ın Resûlü! Biz el emeği vererek çalışan, su çeken develerimiz-
le sulama yapan bir topluluğuz. Muaz dün gece bize namaz kıldırdı ve namaz-
da Bakara Suresi’ni okudu. Ben de namazımı kenarda hafifçe kıldım. Bundan
dolayı Muaz benim münafık olduğumu iddia etmiş.’ dedi.
Bunun üzerine Allah Resûlü üç defa, ‘Ey Muaz! Sen fitneci mi olmak istiyor-
sun! Şems, A’lâ veya bunun benzeri sureleri oku!’ dedi.” 123
d. İlk rekât ikinciden, ilk iki rekât son iki rekâttan daha uzun olmalıdır.
Abdullah ibni Katade (ra) babasının şöyle dediğini nakletmiştir:
“Resûlullah, öğle namazının ilk iki rekâtında Fâtiha Suresi ile birer sure okur-
du. Bu rekâtlardan ilkini uzun tutar ikincisini ise kısaltırdı. Bazen okuduğu
ayetleri cemaate duyuracak kadar sesli okuduğu da olurdu. İkindi namazında
da Fâtiha Suresi ile iki sure okurdu. Sabah namazının ilk rekâtını uzun tutar,
ikinci rekâtını ise kısaltırdı.” 124
Ebu Katade’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) bize namaz kıldırdığında öğle ile ikindi namazlarının ilk iki
rekâtında Fâtiha Suresi ve her rekâtta bir sure olmak üzere iki sure okurdu. Ba-
zen de bize okuduğu ayeti işittirirdi. Öğle namazının ilk rekâtını uzun, ikinci
rekâtını ise biraz kısa tutardı. Sabah namazında da böyle yapardı.” 125
Ebu Katade’nin (ra) babasından önceki hadisin bir kısmı rivayet edilmiş
olup şu ilave yapılmıştır:
“Son iki rekâtında Fâtiha Suresi’ni okurdu. (Hemmam da kendi rivayetinde
şu ilaveyi yapmıştır: İlk rekâtın kıraatını ikinci rekâttan çok uzatırdı. İkindi
namazı ve sabah namazında da böyle yapardı.)” 126
61
NAMAZ KİTABI
62
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI
63
NAMAZ KİTABI
64
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI
Bende, ‘Ey Ebu Abdullah! İki uzun sureden biri hangisidir?’ dedim.
‘A’râf Suresi’dir.’ dedi.” 137
Hişam ibni Urve babasından rivayet etti:
“Ebu Bekir Sıddık sabah namazını kıldı. Her iki rekâtta Bakara Suresi’ni oku-
du.” 138
8. Üçüncü ve Dördüncü Rekâtlarda Fâtiha Suresi Dışında Sure
Okunabilir
Yaygın kanaatin aksine; Allah Resûlü (sav) 3 ve 4. rekâtlarda da Fâtiha Su-
resi dışında sure okuduğu olurdu. Hâliyle 3 ve 4. rekâtlarda, zaman za-
man, Fâtiha Suresi’ne ek sure okumak da sünnettir.
Ebu Said El-Hudri’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah’ın (sav) öğle ve ikindi namazlarındaki kıyamının süresinin tahmin
edebilirdik. Öğle namazının ilk iki rekâtındaki kıyamının süresinin Secde Su-
resi’ni okuyacak kadar, son iki rekâtındaki kıyamının süresinin de bunun yarı-
sı kadar olduğunu tespit ettik. İkindi namazının ilk iki rekâtındaki kıyamının
süresinin, öğle namazının son iki rekâtı kadar, ikindinin son iki rekâtındaki
kıyamının süresinin de bunun yarısı kadar olduğu tespit ettik.” 139
Son iki rekâtta Secde Suresi’nin yarısına kadar okumak için, Fâtiha Su-
resi’ne ek olarak bir buçuk sayfa kadar Kur’ân okumuş olmalıdır. Öyley-
se; 3 ve 4. rekâtlarda Fâtiha Suresi’yle yetinmek de 140 zaman zaman ek
sure okumak da sünnettir.
B. Kıraat ve Namaza Etkisi
Okunan Kur’ân namazın ruhudur. Yapılan zahiri/şekilsel eylemlerin
65
NAMAZ KİTABI
ruhu, o eyleme eşlik eden lafızlardır. Namazın en uzun rüknu olan kıya-
mın ruhu da, kıyama eşlik eden Kur’ân kıraatıdır.
Kıraatin kıyama ruh vermesi için, interaktif bir okuma olması gerek-
mektedir. Bu okumanın en güzel örneği Allah Resûlü’nün (sav) hayatında
mevcuttur.
Huzeyfe’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir gece (ramazanda) Peygamber (sav) ile birlikte namaz kıldım. Namaza Ba-
kara Suresi’ni okuyarak başladı. Kendi kendime, ‘Yüz ayet okuduğunda rükûya
gider.’ dedim. Arkasından Nisâ Suresi’ni okumaya başladı. Bunun arkasından
Âl-i İmran Suresi’ne başlayıp onu da okudu. Okurken tane tane okuyordu.
İçerisinde tesbih bulunan ayete geldiğinde tesbih ediyor, istek ifade
eden ayete geldiğinde istekte bulunuyor, sığınma ifadesi geldiğinde
Allah’a sığınıyordu. Bunun arkasından rükûya gitti. Rükûda: ‘Subhane Rab-
biye’l- Azim’ diyordu. Kendisinin rükûsu da kıyamı kadar idi. Bunun arkasın-
dan (rükûdan kalkınca), ‘Semiallahu limen hamideh’ dedi. Bunun arkasından
rükûdakine yakın bir süre ayakta durdu, arkasından secdeye gitti ve ‘Subhane
Rabbiye’l-A’lâ’ dedi. Secdeleri de kıyamına yakındı.” 141
O (sav) okuduğu ayetlerde Allah tesbih ediliyorsa durur, Yüce Allah’ı tes-
bih ederdi. O’nun (cc) rahmetini anlatan ayetlerde durur, dua eder, O’ndan
(cc) isterdi. Azaba dair ayetlerde durur ve Rabbine sığınırdı. Böylece dilin
okuduğuna kalbi de eşlik etmiş olurdu. Kalbin dile eşlik etmesi; okuma-
daki manalara uygun hâllere bürünmesi, rahmet ayetlerinde umutla azap
ayetlerinde korkuyla ve ihtiyacını hissettiği ayetlerde tazarru ile dolma-
sıdır. Tüm bu hâllerin neticesi olarak Yüce Allah’a duayla yönelmesidir.
66
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI
67
NAMAZ KİTABI
68
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI
69
NAMAZ KİTABI
70
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI
71
NAMAZ KİTABI
ِ َ َ َخشَ َع ل ََك َس ْم ِعي َوب، َوب َِك آ َم ْن ُت، َول ََك أَ ْسلَ ْم ُت،ا َللَّ ُه َّم ل ََك َركَ ْع ُت
صي َو ِعظَا ِمي
َو ُم ِّخي َو َع َصبِي
“Allah’ım sadece senin önünde eğildim, irademi sana teslim ettim ve sana
iman ettim. Kulağım, gözüm, kemiklerim, zihnim ve sinirlerim sana olan sev-
gi ve korku ile saygı hâlindedir.” 158
Rükûda yapılan zikirlerle ilgili bir sınırlama yoktur. Bir sayıyla sınırla-
yan; alt sınır ve üst sınır belirleyen rivayetler zayıftır. 159 Ancak İmam Tir-
mizi’nin de (rh) belirttiği gibi ilim ehli, tesbihatın üçten aşağı olmamasını
müstehap görmüşlerdir. 160 İlim ehli bu durumu şöyle açıklamıştır: “Her
ne kadar sayı tahdidi olan hadisler tek tek zayıf olsa da, bir araya geldiğinde
(topluca) kuvvet kazanır ve delalet ettikleri öz anlamla amel edilir.” 161
Zikirde üst sınır yoktur. Evla olan (ileride geleceği gibi) namazın uzunluk
ve kısalığına uygun olacak şekilde rükûda beklemektir. Kıyamı, rükûyu
ve secdeyi uzun tutmuşsa tesbihleri uzun tutmalı; kısa tuttuysa tesbihle-
ri kısa tutmalıdır. Allah en doğrusunu bilir.
Yine birden fazla tesbihi bir arada yapmakta bir beis yoktur.
Yukarıda geçen hadislerde olduğu gibi, Allah Resûlü (sav) rükû ve secde-
72
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI
73
NAMAZ KİTABI
• Şerefu’l Hak Azimabadi (rh): “Rükû ve secde zillet/boyun eğme hâli ol-
duğundan oraya en uygun dua ve tesbihtir. Orada Kur’ân okumanın yasak-
lanması Kur’ân’ın tazimi ve onu ayakta okuyana değer verme/ikram babın-
dandır. Allah en doğrusunu bilir.”
B. Rükû ve Namaza Etkisi
Rükû; eğilmek anlamındadır. Bazen namazdaki hususi duruş için, bazen
de tevazu ve tezellül için kullanılır… 165 Rükû; bir saygı ifadesidir. Yücel-
tilen varlığın karşısında başı ve boynu eğerek emre amade oluşun ve en
şerefli uzuv olan başın eğilerek tazim ve teslimiyetin gösterilmesidir. Bu-
gün bile birçok toplum, saygısını ifade etmek için rükûya varır gibi mu-
hatabın karşısında eğilir.
Rükûya varırken kalp saygıyla dolup taşmalı, kimin karşısında eğildiği-
nin şuurunda olmalıdır. Rükûda okunan zikirler, kalbe bu şuuru kazan-
dırmak içindir.
“Subhane rabbiyel azim” derken insan, en büyük ve azamet sahibi bir Rab-
bi tesbih eder onun tüm eksikliklerden münezzeh olduğunu itiraf eder.
Sonra “Subhaneke Allahumme ve bihamdike Allahummağfirli” diyerek tes-
bihine hamd, hamdine dua ekler ve Rabbinden bağışlanma diler. O’nun
(cc) eksiklikten münezzeh oluşunu “Subbuh ve Kuddus” isimleriyle tekid
74
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI
kalp dilin söylediği bu ince anlamları anlasa, dil ile kalp uyum içinde olsa
nasıl bir namaz olur acaba? Kişi bu sözleri Allah’a (cc) verilmiş bir ahit veya
O’ndan (cc) istenen bir dua olarak düşünse, bu şuurun, namazı; namazın
da sahibini ıslah edeceği izahtan vareste olsa gerek.
Rükû hâlindeyken Yüce Allah’ın övdüğü “rakiun/rükû edenler” 167 züm-
resinden olduğumuzu hissetmeli, biz O’nu (cc) överken, O’nun (cc) da bizi
övdüğünü ve müjdelediğini hatırda tutmalıyız. Bizi razı olduğu bir ibadete
hidayet edip razı olduğu bir hâlde görmeye muvaffak kıldığı için O’na (cc) bir
daha, bir daha hamdedelim. Zira O (cc) tesbihe ve hamde en layık olandır.
Rükû bize bir sorumluluğu daha hatırlatır: Allah’ın (cc) karşısında saygı
ve muhabbetle eğilen başlar, başka hiçbir varlığın önünde eğilmez. O’na
isyan eden zalim ve ceberut tağutlar, namazını tevhide bina etmişlerden
yalnızca kıyam görürler. Şerefli, izzetli ve onurlu bir kıyam… Namazını
tevhide bina etmemiş, “onda gafil olanlar” ise her güç sahibinin karşısın-
da eğilir, rükû ederler. Zira “bir” sahibi olmayanın sahibi “çok” olur ve her
sahip kuluna boyun eğdirmek için uğraşır. Allah (cc) bir muvahhidi nama-
za, yani rükûya muvaffak kılmışsa o da bu nimete bir şükür olarak hiçbir
güç karşısında eğilmemelidir.
X. Rükûdan Kalkma/İtidal (Rükun)
Rükûdan sonra ayağa kalkmak ve ayakta tuma’nine/mutmainlik nama-
zın rükunlarındandır. İtidal; kişinin rükûdan sonra (ellerini bağlamak-
sızın) kıyamda durmasıdır.
A. İtidalle İlgili Meseleler
İtidalde mutmainlik şarttır: 168
1. İtidalde Yapılacak Zikirler
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“İmam,
75
NAMAZ KİTABI
َربَّ َنا َول ََك الْ َح ْم ُد َح ْم ًدا كَ ِث ًريا طَ ِّي ًبا ُم َبا َركًا ِفي ِه
‘Rabbimiz hamd sana mahsustur, bol, her türlü gösterişten, -desinler kaygı-
sından uzak, halisane ve hayırlarla dolu bir hamd ile sana hamd ederiz-’ dedi.
Resûlullah selam verip namazdan çıkınca, ‘O hamdi söyleyen kimdi?’ diye
sordu. Bunu söyleyen kişi,
‘Bendim ey Allah’ın Resûlü’ deyince Peygamber (sav) şöyle buyurdu:
‘Otuzdan fazla bir melek topluluğu gördüm, bu sözü daha önce yazabilmek
için birbirleriyle yarışıyorlardı.’ ” 170
Ebu Said El-Hudri’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav), başını rükûdan kaldırdığında,
76
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI
َربَّ َنا َول ََك ال َح ْم ُد َح ْم ًدا كَ ِث ًريا طَ ِّي ًبا ُم َبا َركًا ِفي ِه
‘Rabbimiz hamd sana mahsustur, bol, her türlü gösterişten, -desinler kaygı-
sından uzak, halisane ve hayırlarla dolu bir hamd ile sana hamd ederiz-’ dedi.
Resûlullah selam verip namazdan çıkınca, ‘O hamdi söyleyen kimdi?’ diye
sordu. Bunu söyleyen kişi,
‘Bendim ey Allah’ın Resûlü’ deyince Peygamber (sav) şöyle buyurdu:
‘Otuzdan fazla bir melek topluluğu gördüm, bu sözü daha önce yazabilmek
için birbirleriyle yarışıyorlardı.’ ” 172
Allah Resûlü (sav) sahabenin tesbihini ikrar etmiştir. Zaten Allah Resûlü
(sav) farklı münasebetlerle namazın tesbih, tekbir ve duadan oluştuğunu
beyan etmiştir.
171. Müslim, 477
172. Buhari, 799
77
NAMAZ KİTABI
،السالَ ُم َعلَ ْي َك أَيُّ َها ال َّنب ُِّي َو َر ْح َم ُة الل ِه َوبَ َركَات ُ ُه َّ التَّ ِح َّياتُ لِل ِه َو
َّ ، ُالصلَ َواتُ َوالطَّ ِّي َبات
َوأَشْ َه ُد أَ َّن ُم َح َّم ًدا، أَشْ َه ُد أَ ْن الَ إِلَ َه إِ َّل الل ُه،الصالِ ِح َني َّ السالَ ُم َعلَ ْي َنا َو َع َل ِع َبا ِد الل ِه
َّ
َع ْب ُد ُه َو َر ُسولُ ُه
‘Tahiyyat, salavat ve tayyibat Allah’a mahsustur. Ey Nebi, Allah’ın selamı, rah-
meti ve bereketi senin üzerine olsun. Selam bize ve Allah’ın salih kulları üzeri-
ne olsun. Ben şehadet ederim ki Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur ve ben yine
şehadet ederim ki Muhammed, O’nun kulu ve Resûlü’dür.’
Çünkü siz bu şekilde Allah’ın salih kullarına selam dilediğiniz zaman, bu dua
gökteki veya gök ile yer arasında Allah’ın her salih kuluna ulaşır. Bundan sonra
ise hoşuna giden dilediği herhangi bir duayı okumakta serbesttir.’ ” 175
Bu nas da gösterir ki; kişi me’sur olan zikir ve dualar dışında Yüce Allah’ı
78
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI
tesbih edip dua edebilir. Evla olan me’sur zikir ve dualar olsa da me’sur
olmayan zikir ve duada bir beis yoktur.
4. Cemaatle Namaz Kılan Kimse, “Semiallahu Limen Hamideh”
Demez
Cemaatle namaz kılan kimse, mezkûr zikri yapmaz. İmamın rükûdan kal-
karken bu zikri yaptığını duyarsa “Rabbena ve lekel hamd” demekle yetinir.
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“İmam,
79
NAMAZ KİTABI
secde arasında öyle uzun beklerdi ki arkasında namaz kılanlar, herhâlde sec-
deye gitmeyi unuttu, derlerdi.’ ” 177
6. Rükûdan Sonra Kıyamda Olduğu Gibi Eller Bağlanmaz, Serbest
Bırakılır
Allah Resûlü’nün (sav) namazını en ince detayına kadar aktaran sahabe,
onun (sav), rükûdan sonra ellerini bağladığına dair bir şey aktarmamışlardır.
Allah en doğrusunu bilir; racih olan ellerin bağlanmamasıdır. 178
177. Buhari, 821; Müslim, 472
178. Bir grup ilim adamı bazı nasların umumuna yapışarak rükûdan sonra elleri bağlamanın
sünnet olduğu neticesine ulaşmışlardır.
• Allah Resûlü’nün (sav) namazda ellerini bağladığına ve insanların namazda ellerini bağlama-
sını emreden naslara (bk. Buhari, 740; Müslim, 401 vb.) yapışıp şöyle derler: “Aslolan namazda
ellerin bağlanmasıdır. Nasların bu asıldan istisna tuttuğu rükûda dizleri tutmak, oturmada elleri
baldır üstüne koymak dışında ellerin bağlanması gerekir.”
Bu istidlal hatalıdır:
Namazın her bir cüzünü tafsilatlı olarak aktaran sahabi, rükûdan sonra ellerini bağladığına dair
tek bir harf dahi aktarmamıştır. Onca sahabinin bu sünneti görmemesi, görenlerin aktarmaması
veya unutması ve yine görenlerin onunla amel etmemiş olması düşünülemez. Örneğin, sahabe
rükûdan kalkınca, rükûya gitmeden ellerini nasıl kaldırdıysa, aynı şekil ellerini kaldırdığını haber
veriyor. (bk. Buhari, 736; Ebu Davud, 723; Tirmizi, 292 vb.) Ancak ne hikmetse hiçbiri kıyamda
olduğu gibi ellerini tekrar bağladığını haber vermiyor.
• Bir grup, rükûdan kalkışın kıyam olduğunu, kıyamda ellerin bağlanması gerektiğini söyler. Bu
istidlal iki yönden hatalıdır:
İlki; rükûdan sonrasının adı “kıyam” değil, “itidal”dir. Birçok rivayette Allah Resûlü (sav) ve sahabe
(r.anhum) bu rüknu “itidal” kelimesiyle karşılamıştır. (bk. Buhari, 793; Müslim, 397, 471) Bazı rivayet-
lerde ise bu fiil “başını rükûdan kaldırmak/refetmek” şeklinde ifade edilmiştir. (bk. Buhari, 736,
828; Müslim, 390; Ebu Davud, 723; Tirmizi, 255 vb.)
İkincisi; bu ilginç kıyasa dayanarak bir başkası çıksa ve dese ki; “Rükûdan sonra Fâtiha Suresi oku-
mak farz, zammî/ek bir sure okumak sünnettir.” nasıl cevap verecekler? Verecekleri tüm cevaplar,
el bağlamanın sünnet olmaması için de geçerlidir. Zira ibadetler taabbudidir; Allah (cc) ve Resûl’ü
(sav) emreder, bizler uygularız. İbadetleri birbirine kıyas etmeyiz. Kıyas için iki fiilin ortak bir illete
sahip olması gerekir. Kıyamda elleri bağlamanın illeti şöyle dursun, hikmetinin ne olduğundan
dahi emin değilken, nasıl rükû sonrası kıyama kıyas edebiliriz?
Sonuç
Ehl-i Hadis’in, sünneti korumak adına riayet ettiği önemli bir kaide hatırlanmalıdır. Umumi bir
nastan anlaşılan mana/lugat olarak doğru olsa da, uygulamaya bakılmalıdır. Nassın umumun-
dan anlaşılan mana ile Asr-ı Saadet’te amel edilmiş midir? Şayet nassı bilmelerine ve o nasla amel
etmelerine rağmen, bizim anladığımız o cüzle amel etmemişlerse; bu, bizim anlayışımızda sorun
olduğunu gösterir. Allah en doğrusunu bilir.
Umumi delillerle ilgili Şatibî şu usulü aktarır: “Umumiyet ifade eden deliller üç kısımdır:
Umumiyet ifade eden delilin, işaret ettiği anlamla sürekli olarak ya da çoğunlukla amel ediliyor
olması: Taharet, namaz, alışveriş, nikâh vb. konulardaki delillerle amel edilmesi gibi.
Umumiyet ifade eden delille bazı zamanlarda veya özel durumlarda amel edilmesi: Bu delillerle
onların amel ettiği kadarıyla amel edilir.
80
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI
Öncekilerin bu delille hiçbir şekilde amel etmemesi: Şayet sonradan gelenlerin düşündüğü gibi
umumiyet ifade eden delil, o şeye delalet etmiş olsaydı sahabe ve tabiin mutlaka onunla amel
ederdi.” (El-Muvâfakât, 3/50 ve sonrası)
179. bk. 9/Tevbe, 112
81
NAMAZ KİTABI
َربَّ َنا َول ََك الْ َح ْم ُد َح ْم ًدا كَ ِث ًريا طَ ِّي ًبا ُم َبا َركًا ِفي ِه
‘Rabbimiz hamd sana mahsustur, bol, her türlü gösterişten, -desinler kaygısın-
dan uzak, halisane ve hayırlarla dolu bir hamd ile sana hamdederiz-’ dedi. Resû-
lullah selam verip namazdan çıkınca, ‘O hamdi söyleyen kimdi?’ diye sordu.
Bunu söyleyen kişi, ‘Bendim ey Allah’ın Resûlü’ deyince…
Peygamber şöyle buyurdu: ‘Otuzdan fazla bir melek topluluğu gördüm, bu
sözü daha önce yazabilmek için birbirleriyle yarışıyorlardı.’ ” 180
XI. Secde (Rükun)
Secde namazın rükunlarındandır.
Secde; kişinin iki avuç içi, iki diz
kapağı, parmak uçları, alın ve bur-
nunu yere koyarak, Rabbinin kar-
şısında kulluk şuuruyla eğilmesi,
yere temas etmesidir.
82
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI
ile burnuna da işaret etti- iki el, iki diz ve ayakların uçları. Ayrıca namazda iken
saçlarımızı ve paçalarımızı toplamamız/katlamamız nehyedildi.” 182
Secdenin sahih olması için bu yedi uzvun yere temas etmesi gerekir. Zira
şer’i secde İslam’dan önce de bilinen bir eylemdir. İslam örfi secdeyle İs-
lam secdesini iki şeyle birbirinden ayırmıştır. Tevhid üzere yapılmasını
emretmiş ve secdeyi Yüce Allah’a has bir ibadet kabul etmiştir. Yedi uzuv
üzere yapılmasını emretmiş ve bunun Allah’ın (cc), Resûl’üne emri oldu-
ğunu bildirmiştir.
b. Elleri omuz hizasında veya yüze yakın alın ve burnu içine alacak
şekilde yere koyar
Ebu Humeyd’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) ellerini dizlerini avuçlarcasına koyarak rükû yaptı ellerini
yanlarından uzak tutuyordu. Sonra secdeye vardı burun ve alnını yere koyup
kollarını yanlarından uzaklaştırdı ve avuçlarını omuzları hizasına koydu.
Sonra secdeden başını kaldırdı ve tüm organlar yerli yerinde olacak şekilde
dimdik oturdu ve ikinci secdeyi de aynı şekilde yaptı. Sonra sol ayağını dö-
şeyip üzerine oturdu sağ ayağını ise kıbleye doğru dikti. Sağ elini sağ dizi sol
elini de sol dizi üzerine koyup oturdu ve şehadet parmağı ile işaret etti.” 183
Ebu İshak’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bera ibni Azib’e, ‘Resûlullah (sav) secdeye vardığında yüzünü nereye koyardı?’
diye sormuştum o da, ‘İki ellerinin arasına’ diye cevap verdi.” 184
c. Elleri yere koyunca dirsekleri kaldırır
Bera’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav), ‘Secde ettiğinde ellerinin içini yere koy ve dirseklerini kal-
dır.’ buyurdu.” 185
83
NAMAZ KİTABI
84
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI
85
NAMAZ KİTABI
86
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI
197. Müslim, 492; Saçların bağlanarak secde edilmesi yasağı erkeklere yöneliktir. Zira kadın-
ların saçı avrettir. Bağlamadıkları takdirde, örtü altından dışarı çıkma riski vardır. (bk. Tuhfetu’l
Ehvâzî, 384 No.lu hadis şerhi)
Erkeklere yönelik yasağın hikmetine dair şunlar söylenebilir:
• Okuduğumuz rivayette olduğu gibi; bu durumda namaz kılan elleri bağlı kimseye benzetil-
miştir. Elleri arkadan bağlı kişinin secdesi her hâlükârda eksik olacaktır; zira elleriyle secde ede-
meyecektir. (bk. El-Minhâc, 490-492 No.lu hadis şerhleri)
• Bir başka rivayette Allah Resûlü’nün (sav) bu bağ için “kiflu’ş şeytan” dediği nakledilmiştir. An-
lamı “şeytanın oturağı/tahtı”dır. (bk. Ebu Davud, 646; Tirmizi, 384)
Bu da yasağın gaybi bir yönü olduğunu; şeytanın bağlanmış yerde oturduğunu gösterir.
• Saç ve elbise paçalarının toplanması/bağlanması kibir ehline benzemeye neden olur. (bk.
Neylu’l Evtâr, 752-753 No.lu hadis şerhleri)
Zira kibirli insan elbisesi ve saçları yere değmesin ister.
198. bk. Es-Sunenu’l Kubrâ, 2/222-223
199. 110/Nasr, 3
87
NAMAZ KİTABI
‘A llah’ım seni her türlü noksan sıfatlardan tenzih ederim. Rabbim hamd sa-
dece sana mahsustur. Allah’ım beni bağışla mağfiret et.’ ” 200
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) secdelerde,
ِ َوأَ َّولَ ُه َو، َو ِجلَّ ُه،ا َللَّ ُه ََّم ا ْغ ِف ْر ِل َذنْبِي كُلَّ ُه ِدقَّ ُه
َّ ِ آخ َر ُه َو َع َلنِ َيتَ ُه َو
س ُه
“ ‘A llah’ım günahımın tümünü, küçüğünü büyüğünü; öncekini ve sonrakini;
açık olanını ve gizli olanını bağışla’ diye dua ederdi.” 201
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir gece Peygamber’i (sav) (benim yanımda) bulamadım. Kendisinin, hanım-
larının birisinin yanına gittiğini düşünerek nereye gittiğini araştırmaya koyul-
dum. Daha sonra geri döndüm baktım ki, rükû veya secde yapmakta,
َوأَ ُعو ُذ ب َِك ِم ْن َك َل أُ ْح ِص، َوبِ ُ َعافَاتِ َك ِم ْن ُعقُوبَ ِت َك،ا َللَّ ُه َّم أَ ُعو ُذ ِبر َِض َاك ِم ْن َس َخ ِط َك
ث َ َنا ًء َعلَ ْي َك أَنْ َت ك ََم أَث ْ َن ْي َت َع َل نَف ِْس َك
‘A llah’ım senin gazabından senin rızana, cezalarından bağışlamalarına sığı-
nıyorum. Sana (kusur işlemekten de) yine sana sığınıyorum. Sana karşı ya-
88
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI
pacağım övgüyü bitiremem. Sen kendini nasıl översen öylesindir.’ diye dua
ediyordu.” 203
Aişe (r.anha), Resûlullah’ın (sav) rükû ve secdelerde:
َس َج َد َو ْجهِي لِل َِّذي َخلَ َق ُه َو َص َّو َر ُه، َوب َِك آ َم ْن ُت، َول ََك أَ ْسلَ ْم ُت، ُا َللَّ ُه َّم ل ََك َس َجدْت
َ َ َفَأَ ْح َس َن ُصو َرتَ ُه َوشَ َّق َس ْم َع ُه َوب
تَ َبا َر َك اللّٰ ُه أَ ْح َس ُن الْ َخالِ ِق َني،ص ُه
‘A llah’ım! Senin için secde ediyor, sana teslim oluyor, sana iman ediyorum.
Yüzüm ve özüm kendisini yaratana, şekil veren ve bu şekli en güzel yapan, göz
ve kulak veren Allah’a secde etmektedir. En güzel yaratıcı olan Allah, ne kadar
kutlu ve yücedir.’ ” 205
Huzeyfe’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir gece (ramazanda) Peygamber (sav) ile birlikte namaz kıldım. Namaza Ba-
kara Suresi’ni okuyarak başladı. Kendi kendime, ‘Yüz ayet okuduğunda rükûya
gider.’ dedim. Arkasından Nisâ Suresi’ni okumaya başladı. Bunun arkasından
Âl-i İmran Suresi’ne başlayıp onu da okudu. Okurken tane tane okuyordu. İçe-
risinde tesbih bulunan ayete geldiğinde tesbih ediyor, istek ifade eden ayete
geldiğinde istekte bulunuyor, sığınma ifadesi geldiğinde Allah’a sığınıyordu.
Bunun arkasından rükûya gitti. Rükûda:
89
NAMAZ KİTABI
90
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI
daki oturuşlarda neredeyse birbirine eşit olacak bir süre kadar beklerdi. Sadece
(kıraat için olan) kıyamlar ile teşehhütlerdeki oturuşlar bunlardan farklı idi.” 210
5. Secdede Kur’ân Okumak Yasaklanmıştır
İbni Abbas’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav), (vefat ettiği rahatsızlığı sırasında) cemaat Ebu Bekir’in ar-
kasında namaz için saf tuttuğu sırada evinin perdesini açtı ve ‘Ey insanlar!
Şu biline ki, peygamberlik müjdelerinden geriye, Müslimlerin gördüğü veya
Müslim’e gösterilen salih (doğru) rüyadan başka bir şey kalmamıştır. Bakınız!
Rükûda ve secdede iken Kur’ân okumam bana yasaklanmıştır. Rükûda Yüce
Allah’ı tazim ediniz (Allah’ı yücelten ifadeler söyleyiniz.) Secdede ise dua et-
meye gayret ediniz. Çünkü (secde) duanızın kabul olunması için en uygun
bir hâldir.’ buyurdu.” 211
6. Secdeye Nasıl Gidilir?
Secdeye giderken önce dizler, son-
ra eller yere konacak şekilde secde-
ye gidilir.
Vail ibni Hucr’dan (ra) şöyle rivayet
edilmiştir:
“Resûlullah’ı (sav) namaz kılarken gör-
düm secdeye giderken dizlerini elle-
rinden önce yere koyar ve ayağa kal-
kacağı zaman ellerini dizlerinden önce kaldırırdı.” 212
210. Buhari, 792; Müslim, 471
211. Müslim, 479; Yasağın hikmetine dair bk. “Rükû (Rükun)”, 2/66
212. Ebu Davud, 838; Tirmizi, 268; İbni Mace, 882; Nesai, 1089; Konu hakkında iki ayrı, zahiri bir-
birine zıt hadis vardır. Yukarıda verdiğimiz Vail ibni Hucr’un (ra) hadisi önce dizlerin sonra ellerin
yere konacağını gösterir. Bu hadis fukahadan cumhur-u ulemanın, muhaddislerden Ahmed, İbni
Huzeyme, Tirmizi, Hattâbî, İbni Teymiyye ve İbni Kayyım gibi âlimlerin görüşüdür. Buna mukabil
Ebu Hureyre’den (ra) nakledilen hadis vardır:
“Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: ‘Sizden biri secde edeceği zaman deve çöküşü gibi çökmesin.
Ellerini dizlerinden önce (yere) koysun.’ ” (Ebu Davud, 840; Nesai, 1090)
Bu hadise göre secdeye giden önce ellerini, sonra dizlerini yere koyar. Bu İmam Malik’in, muhad-
dislerden Evzai, Buhari, Ebu Davud, İbni Hacer gibi âlimlerin görüşüdür.
Bu ihtilafın nedeni için özetle şunu söyleyebiliriz:
İlki; iki hadisin de senedinde ve metninde zayıf olmayı erektirecek illet vardır. Önce dizlerin yere
91
NAMAZ KİTABI
konacağını delalet eden Vail ibni Hucr rivayetinde Şerik ibni Abdullah vardır. Bu ravi seyyiu’l hıfz/
kötü hafızalı bir ravidir. Yalnız kaldığı rivayetlere ihtiyatla yaklaşılmıştır. (Takrîbu’t Tehzîb, s. 266,
2787; Mîzânu’l İ’tidâl, 2/269, 3696 No.lu ravi)
Önce ellerin yere konulacağına delalet eden Ebu Hureyre hadisinin maklub hâli İbni Ebi Şeybe
Musannefinde varid olmuştur. (Musannef, 2702) Yani, “Önce dizlerini sonra ellerini koysun.” şek-
linde rivayet edilmiştir. Bu rivayet zayıf olsa da başta İbni Kayyım olmak üzere birçok âlim hadisi
ravinin karıştırdığını, “önce dizlerini koysun” diyeceği yerde “önce ellerini koysun” dediğini iddia
etmiştir. (Zâdu’l Meâd, 1/208) Bu kanaate varmalarının bir diğer nedeni; Ebu Hureyre (ra) hadi-
sinin birinci cüzüyle ikinci cüzü arasındaki zahiren görülen uyumsuzluktur. Hadisin ilk cümlesi
deve gibi çökmeyi yasaklamıştır. Deveye dışarıdan bakan bir insan, önce ön kısmı sonra arka
kısmını çökerttiğini görür. Bu insana uyarlanınca önce ellerin sonra dizlerin konmasına karşılık
gelir. Oysa hadisin ikinci kısmı tam tersini emreder. Bu da âlimleri hadisin maklup/ters çevrilmiş
olduğu düşüncesine götürmüştür.
Bir grup âlim de sünnet cihetiyle bir tercih yapılamayacağını (zira iki rivayet de teknik/usuli açı-
dan problemlidir) söylemişlerdir. (El- Mecmû’, 3/421)
Allah en doğrusunu bilir, cumhur-u ulemanın görüşü tercihe şayandır.
92
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI
93
NAMAZ KİTABI
“Haydi ailelerinizin yanına geri dönün. Onların içerisine yerleşin. Onlara burada öğrendiğiniz hu-
susları öğretin ve onlara, filanca namazı filanca vakitte ve filanca namazı da filan vakitte kılmala-
rını emredin. Namaz vakti geldiğinde içinizden biri size ezan okusun. Sonra (yaşça) daha büyük
olanınız ise size imam olsun.” (Buhari, 631; Müslim, 674)
216. 96/Alak, 19
217. Müslim, 482
218. 48/Fetih, 29
94
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI
Abdullah ibni Büsr’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle
buyurmuştur:
“Kıyamet Günü’nde ümmetimin secde organları abdest almalarından dolayı
bembeyaz ve pırıl pırıldır.” 219
Elbette bu alınlara nakşolan şekilsel/zahirî bir iz değildir. Bu; kalplerde
oluşan secde izinin yüze nur, huzur, başkalarına güven, sekinet… olarak
yansımasıdır. Bu öyle şerefli bir izdir ki cehennem ateşi dahi ona doku-
namayacak, orayı yakmayacaktır.
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Cehennem ateşi Âdemoğlunun secde organları dışında kalan her yerini
yer. Çünkü Allah cehennem ateşine secde organlarını yakmayı yasakladı.” 220
Secde hâlinde derecesinin arttığını ve günahlarının döküldüğünü his-
setmelidir.
Ma’dan ibni Ebi Talha’dan şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah’ın (sav) mevlası Sevbân ile karşılaştım ve kendisine, ‘Bana öyle bir
amel bildir ki, ben onu işleyeyim de onun sayesinde Allah beni cennete koy-
sun.’ dedim. -Diğer bir rivayette, ‘A llah’a en sevimli gelen ameli bana bildir.’
dedim.- Bunun üzerine kendisi sustu. Sonra tekrar kendisine bunu sordum,
yine sustu. Sonra üçüncü defa sordum.
Şöyle dedi: ‘Bunu Resûlullah’a (sav) sormuştum. O da, ‘A llah’a çokça secde et-
meye bak. Çünkü sen, Allah’a secde ettiğinde bu secde sayesinde Allah, seni
bir derece yükseltir, bir hatanı siler.’
Ma’dan ibni Ebi Talha: ‘Bundan sonra Ebu Derda ile karşılaştım, kendisine
bu konuyu sordum. O da bana Sevbân’ın dediği şeyi söyledi.’ demiştir.” 221
Dış dünyanın kıymet bilmez, vefasız, gaddar insanlarının ruhta açtığı ya-
raları; secdeyle onarmalı, tüm kalp kırıklıklarını İlahi rahmetin sağanak
95
NAMAZ KİTABI
olup yağdığı secdede cebretmelidir. Zira insanlar bir ömür yapılan iyili-
ği görmez, görse hakkıyla takdir etmez, birini takdir etse yüz yerde kalp
kırar… Yüce Allah ise alnı yere değen kulun perçeminden tutar ve dere-
ce derece onu yükseltir. Secde, “Rafiu’d-deracat/dereceleri yükselten” 222
sıfatının tecelli ettiği yerdir.
Secde hâlinde derecelerin yükseldiğini hissetmek gerçekten önemlidir.
Zira yaşadığımız dünya, insan onurunu hiçe sayan gaddar bir dünyadır.
İnsanın yaratılıştan getirdiği onuru/izzeti/kerameti yok sayan, bir anlık
gülme için insan onurunu ayaklar altına alan, güçlünün güçsüzü ezdiği…
ahlaksız bir dünyadır. Oysa insanın “İnsan” gibi davranabilmesi için insan
muamelesi görmesi lazımdır. Aksi hâlde sürekli aşağılanan, yoksayılan,
ruhu örselenen insan, değersiz davranışlarda bulunacaktır. Dış dünyayı
ıslah etmek zor, bazen imkânsız olsa da, kırılan kalplerimizi ve örselenen
ruhlarımızı secdeyle ıslah edebiliriz. İnsanların aşağıladığı kişilikleri, sec-
dede yücelen ruhun şifasıyla iyileştirebiliriz.
XII. İki Secde Arasında Oturmak (Rükun)
Her rekâtta iki secde vardır. İki secde arasında oturmak ve oturuşta tu-
ma’nine/mutmain olmak namazın rükunlarındandır.
Ebu Hureyre'den (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle demiştir:
“Namaza durduğun zaman tekbir al. Sonra Kur’ân’dan sana kolay geleni oku.
Sonra rükû et. Rükûda mutmain olacak kadar dur. Sonra başını kaldır ve büs-
bütün ayakta dik duracak kadar bekle. Sonra secde et ve secdede mutmain
olacak kadar dur. Bunu namazının tümünde yap.” 223
96
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI
َوا ْر ُزقْ ِني، َوا ْه ِد ِن، َوا ْج ُ ْب ِن، َوا ْر َح ْم ِني،ا َللَّ ُه َّم ا ْغ ِف ْر ِل
‘Ey Allah’ım beni bağışla bana acı bana afiyet ver beni doğru yoluna hidayet
et ve beni dünyada ve ahirette hayırlı rızıklarla rızıklandır.’ derdi.” 225
Huzeyfe’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) iki secde arasındaki oturuşta,
97
NAMAZ KİTABI
98
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI
99
NAMAZ KİTABI
100
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI
234. Hafız İbni Hacer (rh), Darekutni’nin (bk. 1327) sahih bir isnadla rivayet ettiğini aktarır. bk.
Fethu’l Bârî, 831 No.lu hadis şerhi
101
NAMAZ KİTABI
rükûdan kaldırdığı zaman her kemik yerine yerleşinceye kadar dururdu. Sec-
de ettiğinde kollarını yere yaymaksızın ve birbirine yanaştırmaksızın koyup,
ayaklarının parmaklarını kıbleye doğru çevirirdi. İki rekât arasında otur-
duğunda sol ayağının üzerine oturur, sağ ayağını dikerdi. Son rekât-
ta oturduğunda ise sol ayağını ileri atar, sağ ayağını diker ve makadı
üzerine otururdu.’ ” 235
2. Sağ Elini Sağ Baldırı, Sol Elini Sol Baldırı Üzerine Koyar
Elleri baldır üzerine koyduktan sonra, sün-
nette varid olan suretlerden birini seçer. Allah
Resûlü’nün sünnetinden anladığımız, onun
(sav) ellerini farklı suretlerde baldırına koydu-
102
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI
103
NAMAZ KİTABI
Bazı âlimler tüm bu rivayetlerin tek bir rivayet olduğunu söylemiş, tek
sünnet olduğunu öne sürmüşlerdir. 241 Racih olan her rivayetin sünnet
olduğu ve konuda genişlik olduğudur. 242
3. İşaret Parmağına Dair Sünnetler
• İşaret parmağı Allah’ın (cc) birliğine/tevhide işarettir. 243 Teşehhüdün
başından sonuna kadar havada ve işaret hâlinde olmalıdır. Yukarıda
okuduğumuz rivayetlerin tümünde teşehhüdün başından sonuna kadar
havada olduğu nakledilmiştir. Kelime-i Şehadet’le beraber kaldıracağı,
belli bir yerden sonra indireceğine dair sahih bir rivayet varid olmamış-
tır. Allah en doğrusunu bilir.
• Parmak hareket ettirilir mi?
Allah en doğrusunu bilir; racih olan parmağın hareket ettirilmemesidir.
241. Zâdu’l Meâd, 1/235
242. Görüldüğü gibi; elin şekli değişse de işaret parmağı açık ve havada, tevhid inancını gös-
terecek şekildedir. Hanefi imamlarından Muhammed ibni Hasan Eş-Şeybani (rh) Muvattasında,
Abdullah ibni Ömer (ra) hadisini naklettikten sonra “Allah Resûlü’nün yaptığını alırız. Bu Ebu Ha-
nife’nin de görüşüdür.” der.
Hanefi âlimlerden Molla Aliyu’l Kâri (rh), “Malik, Şafii ve Ahmed’in görüşleri de bu şekildedir. Bu
konuda selef âlimleri arasında ihtilaf yoktur. Bu konuya bizim mezhebimizden halef olan bazı
fakihler muhalefet ettiler.” der.
Hanefi âlimlerinden “Et-Ta’lîku’l Mumecced” kitabının sahibi der ki: “Ashabımızdan Ebu Hanife,
Ebu Yusuf ve Muhammed, ‘Allah Resûlü ve ashabından sabit olan çeşitli rivayetler nedeniyle işa-
ret parmağıyla işaret etmenin caiz olduğunda ittifak ederler.’ ”
İbni Abdilberr, “Bu konuda ihtilaf yoktur.” der. Bizim ashabımızdan “Hulasa” sahibi gibi Fetâvâ
yazarlarının yaptıklarını Allah’a şikâyet ederiz. Onlar evla olanın işaret olmadığını, bilakis bazısı
mekruh olduğunu söylerler. Bu meselede onların sözüne itimat etmekten şiddetle sakınmak ge-
rekir.” (Nakiller için bk. Tuhfetu’l Ehvezî, 294 No.lu hadis şerhi)
243. İşaret parmağının tevhide/ihlasa delalet ettiğine dair şu örnekler verilebilir:
Ebu İshak, Ben-i Temim'den bir adamın kendisine şöyle dediğini rivayet etmiştir:
“İbni Abbas’a (ra) kişinin namazda parmağını bu şekilde (kaldırmasını) sordum. Dedi ki: ‘Bu ihlas-
tır.’ ” (Ahmed, 3152)
Ebu'l Kasım Miksem Medine ehli bir adamdan şöyle rivayet etmiştir:
“Ğıffaroğulları Mescidi’nde namaz kıldım. Namazda oturduğum zaman sol baldırımı yaydım. İşa-
ret parmağımı kaldırdım. Beni, Hufaf ibni İma böyle yaparken gördü. Allah Resûlü’nün ashabın-
dandı. Namazımı bitirdiğim zaman bana dedi ki:
‘Ey oğulcuğum, parmağını bu şekilde neden kaldırdın? Neyi inkâr ediyorsun?’
Ben, ‘İnsanları bu şeklide yaparken gördüm.’ dedim.
‘Doğruya isabet ettin. Peygamber (sav) de namaz kıldığı zaman böyle yapardı.’ dedi. ‘Müşrikler,
‘Muhammed parmağı ile bu şekilde yaparak sihir yapıyor.’ dediler ve yalan söylediler. Peygamber
(sav) bunu Rabbini tevhid etmek için yapıyordu.’ ’ ” (Ahmed, 16572)
104
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI
،السالَ ُم َعلَ ْي َك أَيُّ َها ال َّنب ُِّي َو َر ْح َم ُة اللَّ ِه َوبَ َركَات ُ ُه
َّ ، ُالصلَ َواتُ َوالطَّ ِّي َباتَّ التَّ ِح َّياتُ لِلَّ ِه َو
َوأَشْ َه ُد أَ َّن ُم َح َّم ًدا، أَشْ َه ُد أَ ْن الَ إِلَ َه إِ َّل اللَّ ُه،الصالِ ِح َني َّ السالَ ُم َعلَ ْي َنا َو َع َل ِع َبا ِد اللَّ ِه
َّ
َع ْب ُد ُه َو َر ُسولُ ُه
244. Ebu Davud, 989; Nesai, 1270; Vail ibni Hucr (ra) rivayetinin bir lafzında Allah Resûlü (sav)
için “…parmağını kaldırdığını, onu hareket ettirdiğini ve onunla dua ettiğini gördüm.” lafzı varid
olmuştur. Bu rivayet bir grup hadisçi tarafından şöyle açıklanmıştır:
• Beyhaki (rh): “Burada hareket ettirmekten kasıt, işaret parmağının ilk kaldırıldığı zaman ki ha-
rekettir.” Böylece Abdullah ibni Zubeyr (ra) ve Vail ibni Hucr (ra) rivayeti arasında çelişki oluşmamış
olur.
• Beyhaki’nin (rh) bu düşüncesini destekleyen bir diğer unsur; Vail ibni Hucr’un, Ebu Davud riva-
yetinde “parmağını hareket ettirdi” yerine “işaret parmağıyla işaret etti” lafzı varid olmuştur. (bk.
Neylu’l Evtâr, 778 No.lu hadis şerhi)
Sonuç olarak: Bu konu âlimler arasında ihtilaf konusu olmuştur. İhtilaf usuli/teknik tercihlere
dayalıdır. Hiç şüphesiz bir grup ilim ehli “parmağını oynatmazdı” ifadesini şaz kabul etmiş; Vail
ibni Hucr’un “parmağını hareket ettirdi” lafzını da “sikanın ziyadesi” kabul etmişlerdir. Böylece
parmağı hareket ettirmenin sünniyeti kanaatine vasıl olmuşlardır. Kanaatimiz şudur: Parmak oy-
natmayı sünnet kabul edenler, bunu nadiren uygulanan bir sünnet olarak yapmalıdır. Çünkü bu
“sünnet” Allah Resûlü’nün (sav) sünnetini nakleden onlarca sahabenin rivayetinde yer almamıştır.
Yalnızca bir sahabe sünnet olarak aktarmıştır. Bu da onu “sünnet” kabul edenin yanında nadiren
uygulanması gereken bir sünnettir. Allah en doğrusunu bilir.
105
NAMAZ KİTABI
الس َل ُم َعلَ ْي َك أَيُّ َها ال َّنب ُِّي َو َر ْح َم ُة اللَّ ِه َّ ، ُالتَّ ِح َّياتُ الْ ُم َبا َركَات
َّ ،الصلَ َواتُ الطَّ ِّي َباتُ لِلَّ ِه
َوأَشْ َه ُد أَ َّن، أَشْ َه ُد أَ ْن َل إِلَ َه إِ َّل اللَّ ُه،الصالِ ِح َني َّ الس َل ُم َعلَ ْي َنا َو َع َل ِع َبا ِد اللَّ ِه
َّ ،َوبَ َركَات ُ ُه
ول اللَّ ِه
ُ ُم َح َّم ًدا َر ُس
‘Mübarek saygılar, güzel dualar Allah’a mahsustur. Ey Peygamber! Selam, Al-
lah’ın rahmeti ve bereketi senin üzerine olsun. Bize ve Allah’ın salih kullarına
da selâm olsun. Şahitlik ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur ve Muhammed
onun Resûl’üdür.’ ” 246
Abdurrahman ibni Abdulkari’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Kendisi Ömer ibni Hattab’ın, minberde insanlara tahiyyatı öğrettiğini ve
şöyle dediğini işitmiştir:
106
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI
reketleri senin üzerine olsun. Selam bizim ve Allah’ın iyi kullarının üzerine ol-
sun. Şahadet ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur ve şahadet ederim ki Mu-
hammed O’nun kulu ve resûlüdür.’ ” 247
1. Teşehhüd Duasından Sonra Resûl’e ve Âline Salât Getirmek
Abdurrahman ibni Ebi Leyla’dan şöyle rivayet edilmiştir:
“Ka’b ibni Ucre ile karşılaştım, dedi ki:
‘Peygamber’den işitmiş olduğum bir hediyeyi hediye olarak sana vereyim mi?’
Ben, ‘Tabi, onu bana hediye olarak ver.’ dedim.
Dedi ki: ‘Resûlullah’a şunu sorduk, ‘Ey Allah’ın Resûlü, Ehl-i Beyt’e salavat
nasıl olur? Çünkü Allah bize nasıl selam söyleyeceğimizi öğretti.’ Şöyle bu-
yurdu: ‘Şöyle deyin:
َو َع َل آ ِل، ك ََم َصلَّ ْي َت َع َل إِبْ َرا ِهي َم،ا َللَّ ُه َّم َص ِّل َع َل ُم َح َّم ٍد َو َع َل آ ِل ُم َح َّم ٍد
ك ََم بَا َرك َْت، اللَّ ُه َّم بَار ِْك َع َل ُم َح َّم ٍد َو َع َل آ ِل ُم َح َّم ٍد، إِنَّ َك َح ِمي ٌد َمجِي ٌد،إِبْ َرا ِهي َم
َو َع َل آ ِل إِبْ َرا ِهي َم إِنَّ َك َح ِمي ٌد َمجِي ٌد،َع َل إِبْ َرا ِهي َم
‘A llah’ım İbrahim’e ve İbrahim’in âline salât getirdiğin gibi Muhammed’e ve
Muhammed’in âline de salât getir. Çünkü sen Hamid’sin, Mecid’sin. Allah’ım
İbrahim’e ve İbrahim’in âline bereketler ihsan ettiğin gibi, Muhammed’e ve Mu-
hammed’in âline de bereketler ihsan eyle. Çünkü sen Hamid’sin Mecid’sin’ ’ ” 248
Musa ibni Talha, babasından rivayet eder:
“Bir adam Nebi’ye gelip, ‘Sana nasıl salât edelim Ey Allah’ın Nebi’si?’ der.
Nebi şöyle der, ‘Deyiniz ki:
، ك ََم َصلَّيْ َت َع َل إِبْ َرا ِهي َم إِنَّ َك َح ِمي ٌد َمجِي ٌد،ا َللَّ ُه َّم َص ِّل َع َل ُم َح َّم ٍد َو َع َل آ ِل ُم َح َّم ٍد
ك ََم بَا َرك َْت َع َل إِبْ َرا ِهي َم إِنَّ َك َح ِمي ٌد َمجِي ٌد،َوبَار ِْك َع َل ُم َح َّم ٍد َو َع َل آ ِل ُم َح َّم ٍد
‘A llah’ım İbrahim’e salât getirdiğin gibi Muhammed’e ve Muhammed’in ali-
ne salât getir. Çünkü sen Hamid’sin, Mecid’sin. Allah’ım İbrahim’e bereketler
247. Muvatta, 240
248. Buhari, 3370; Müslim, 406
107
NAMAZ KİTABI
108
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI
251. 33/Ahzâb, 56; Allah Resûlü (sav), ona karşı bu sorumluluğumuza âlini de eklemiş, onunla
(sav) beraber ailesine de salât ve selam getirmemizi emretmiştir. Her namazda onun Ehl-i Beyt’ine
salât getiriyor oluşumuz; Ehl-i Beyt’in ümmet üzerindeki hakkının ne kadar büyük olduğunun
delillerinden biridir. Şüphe yok ki Allah dilediğini yaratır, dilediğini seçer.
“Rabbin dilediğini yaratır ve seçip (üstün kılar). Seçim onlara ait değildir. Allah, onların şirk koş-
tuklarından münezzeh ve yücedir.” (28/Kasas, 68)
O (cc) bazı aileleri seçer ve sair ailelerden üstün kılar.
“Şüphesiz ki Allah, Âdem’i, Nuh’u, İbrahim ailesini ve İmran ailesini âlemler arasından seçmiştir/
üstün kılmıştır.” (3/Âl-i İmran, 33)
Bu seçilmiş ailelerden biri de Nebi’nin (sav) ailesi, Ehl-i Beyt’tir.
“…Ey Ehl-i Beyt! Allah, sizden (manevi) kirleri gidermek ve sizi tertemiz kılmak ister.”
(33/Ahzâb, 33)
Allah Resûlü’nün (sav) ailesi, onun eşleri, Ali, Fatıma (r.anhum) ve onlardan gelen zürriyetidir. Zira
Ahzâb Suresi onun (sav) eşlerinden söz etmektedir. Allah Resûlü, sünnetiyle Ali ve ailesini de bu
ayetin kapsamına dâhil etmiştir.
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber (sav), üzerinde semer işlemeli kıldan dokunma siyah bir örtü ile dışarı çıkmış, derken
Hasan ibni Ali (ra) gelmiş, onu örtünün içerisine koymuş, sonra Hüseyin (ra) gelmiş o da örtünün
içerisine girmiş, sonra Fatıma (r.anha) gelmiş, Peygamber (sav), onu da örtünün içerisine koymuş,
sonra Ali (ra) gelmiş onu da örtünün içerisine koymuş ve ‘Ey ev halkı! (Ehl-i Beyt) Allah sizden kiri/
çirkinliği giderip sizi tertemiz yapmak ister.’ ” (Müslim, 2424)
Ki; namazda Nebi’ye ve ailesine salâtı emreden rivayetlerden biri Ehl-i Beyt’ten/âlden kastın eş-
leri ve zürriyeti olduğu daha açık ifade edilmiştir:
Ebu Humeyd Es-Saidi’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Sahabi, ‘Ey Allah’ın Resûlü, sana nasıl salavat getirelim?’ dediler.
Allah Resûlü şöyle buyurdu:
ك ََم بَا َرك َْت، َوبَار ِْك َع َل ُم َح َّم ٍد َوأَ ْز َوا ِج ِه َو ُذ ِّريَّ ِت ِه، ك ََم َصلَّيْ َت َع َل آ ِل إِبْ َرا ِهي َم،ا َللَّ ُه َّم َص ِّل َع َل ُم َح َّم ٍد َوأَ ْز َوا ِج ِه َو ُذ ِّريَّ ِت ِه
َع َل آ ِل إِبْ َرا ِهي َم إِن ََّك َح ِمي ٌد َمجِي ٌد
‘Allah’ım, İbrahim’in âline salavat getirdiğin gibi, Muhammed’e onun eşlerine ve zürriyetine salât
eyle. İbrahim’in âline bereketler ihsan ettiğin gibi Muhammed’e, onun eşlerine ve zürriyetine de
bereketler ihsan eyle, şüphesiz ki sen Hamîd’sin, Mecîd’sin.’ ” (Buhari, 3369; Müslim, 407)
Ehl-i Beyt’in seçilmiş olması önemlidir. Zira onlar ilmin, nebevi mirasın taşıyıcısıdır.
Cabir ibni Abdullah’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah’ı (sav) Hacta Arefe Günü, Kasva isimli devesine binmiş hutbe verirken gördüm şöyle
diyordu: ‘Ey İnsanlar! Size iki şey bırakıyorum onlara uyarsanız asla sapıtmazsınız, Allah’ın Kitab’ı
ve yakınlarım olan Ehl-i Beytim.’ ” (Tirmizi, 3786)
Zeyd ibni Erkam’dan (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“ ‘Ben size iki şey bırakacağım ki buna sarıldığınızda benden sonra asla sapıklığa düşmezsiniz.’
Bu şeylerin ikisi de birbirinden büyüktür. Gökten yere uzanan bir ip olan İlahi nizam yani Allah’ın
Kitabı ve yakınlarım, Ehl-i Beytim. Bu iki şey Kıyamet Günü havuz başında bana gelinceye kadar
asla birbirinden ayrılmayacaklardır. Bu iki şey hakkında bana nasıl uyacağınıza dikkat ediniz.” (Tir-
mizi, 3788)
109
NAMAZ KİTABI
Üzülerek belirtmeliyim ki; bugün bizler, bu mirastan istifade edemiyoruz. Bu mahrumiyetin bir-
çok nedeni vardır. Ancak önemli iki nedeni zikretmek istiyorum:
• İlki; Ehl-i Beyt’le iktidar savaşına giren ve onların hak çağrısına düşmanca ve hunharca karşılık
veren Emevi ailesidir. Kerbela Faciası hala ümmetin kanayan yarası olmaya devam etmektedir.
Öyle zamanlar olmuştur ki Ali’ye (ra) minberlerden lanet okunmuş; Ehl-i Beyt’ten birinin adını
anmak, onlardan ilim aktarmak fişlenmek ve eziyet görmek nedeni olmuştur. Böylece onlardan
aktarılan ilim kaybolmuştur. (Emevilerin bu seçilmiş aileye karşı tavrı için bk. Müslim, 2404, 2409)
• İkincisi Rafizilerdir. Rafiziler o kadar çok yalan uydurmuştur ki Ehl-i Beyt adına, neyin doğru
neyin yalan olduğunu anlamak neredeyse imkânsız olmuştur. Rafiziler, henüz Ali (ra) hayattayken
yalan haberler uydurmaya başlamış, bunların bir kısmını Ali, İbni Abbas (r.anha) ve tabiin imamları
düzeltmiştir.
Ebu Cuhayfe’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir defasında Ali’ye şunu sormuştum, ‘Sizin vahiy olarak bildikleriniz sadece Allah’ın Kitabı’nda
indirdikleri midir?’
Bana şöyle cevap verdi: ‘Tohumları çatlatıp bitkileri büyüten ve insanı yaratan Allah’a yemin
ederim ki hayır. Benim bildiklerim Allah’ın bir kişiye Kur’ân hakkında verdiği bir anlayıştan ve
bu anlayışa dayalı çıkarımlar ile işte şu sahifeden/dökümandan ibarettir. Ben, ‘Peki, bu sahifede/
dökümanda neler yazıyor?’ deyince, şöyle dedi:
‘Diyet, esirlerin kurtarılması ve bir Müslim’in öldürdüğü kâfire karşılık kısas yolu ile öldürülmeme-
si konuları yazıyor.’ ” (Buhari, 3047; Müslim, 1370)
Ebu’t Tufeyl Âmin ibni Vasile’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Ali ibni Ebi Talib’in yanında idim. Bir kimse kendisine geldi ve, ‘Peygamber’in (sav) sana gizli söy-
ledikleri şeyler nedir?’ dedi.
Bu soru üzerine kendisi öfkelendi ve, ‘Peygamber’in (sav) halktan saklayıp bana gizli söylediği bir
şey yoktur! Ancak şunun dışında. Kendisi bana dört söz söyledi.’ dedi.
O kimse, ‘Ey müminlerin emiri, bunlar nelerdir?’ dedi.
O da, ‘Babasına lanet edene, Allah lanet etsin. Allah’ın dışındaki şeyler için hayvan kesene Allah
lanet etsin. Kur’ân ve sünnete aykırı bir iş yapanı (muhdisi) barındırana Allah lanet etsin. Yerdeki
(iki yeri birbirinden ayırmak için konulan) bellekleri değiştirene Allah lanet etsin.’ dedi.”
(Müslim, 1978)
Abdullah ibni Abbas, Ali’den (r.anhuma) nakledildiği iddia edilen rivayetleri eliyle silmiş, bir kısmı
içinde “Ali’nin bu hükümleri vermesi için sapıtmış olması gerekir.” diyerek nakledilenlerin Ali’ye
(ra) ait olmadığını ifade etmiştir. Yine sürekli Ali’yle (ra) beraber olan tabiinden Ebu İshak (rh) Ali’nin
ashabından bir adamın, Ali’den (ra) sonra onun hakkında uydurulanları duyunca, “Allah onları
kahretsin! Ne kadar çok ilmi ifsad ettiler.” dediğini nakletmiştir. (Rivayetler için bk. Mukaddimetu
Sahihi’l Müslim, 4. Bab)
Ebu İshak (rh) Rafizilerin, Ali (ra) adına uydurduğu yalanları görünce meselenin ehemmiyetini
anlamıştır. Onların bu yaptıklarıyla Ali’den (ra) nakledilen ilmi ifsad ettiğini, içine yalan karışmış
bilgiden insanların yüz çevireceğini anlatmak istemiştir.
110
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI
َوأَ ُعو ُذ ب َِك، َوأَ ُعو ُذ ب َِك ِم ْن ِفتْ َن ِة امل َ ِسي ِح ال َّد َّجا ِل،َِاب الق َْب ِ ا َللَّ ُه َّم إِ ِّن أَ ُعو ُذ ب َِك ِم ْن َعذ
اللَّ ُه َّم إِ ِّن أَ ُعو ُذ ب َِك ِم َن املَأْث َِم َوامل َ ْغ َر ِم، َو ِفتْ َن ِة امل َ َم ِت،ِم ْن ِفتْ َن ِة امل َ ْحيَا
‘A llah’ım kabir azabından sana sığınırım, Allah’ım Mesih Deccal’in fitnesin-
den sana sığınırım, hayatın ve ölümün fitnesinden sana sığınırım, Allah’ım
günahlarımdan ve borçlu olmaktan sana sığınırım.’
Sahabiden birisi Resûlullah’a, Ey Allah’ın Resûlü borçlu olmaktan ne kadar
çok Allah’a sığınıyorsunuz böyle!?’ deyince,
Allah Resûlü şöyle buyurdu: ‘Bir kimse borçlandığı zaman konuşur fakat ya-
lan söyler, söz verir fakat sözünde durmaz.’ ” 253
Abdullah ibni Amr’ın şöyle rivayet edilmiştir:
“Ebu Bekir Sıddık, Resûlullah’a gelerek,
‘Ey Allah’ın Resûlü, bana namazda iken edebileceğim bir dua öğretiniz.’ dedi.
Resûlullah da ona şu duayı okumasını emretti,
252. “Bundan sonra ise hoşuna giden dilediği herhangi bir duayı okumakta serbesttir.” (Buhari,
835)
253. Buhari, 832; Müslim, 589
111
NAMAZ KİTABI
112
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI
ات َواألَ ْر ِض ذَا ال َج َل ِل َوا ِإلكْ َر ِام َّ ا َللَّ ُه َّم َل إِلَ َه إِ َّل أَنْ َت امل َ َّنا ُن بَ ِدي ُع
ِ الس َم َو
‘Ey Allah’ım senden başka ilah yoktur, ancak sen varsın sen bol bol verensin.
Ey göklerin ve yerin yoktan var edicisi, Ey celal ve ikram sahibi…’
Bunun üzerine Resûlullah (sav), ‘Onun Allah’a ne ile dua ettiğini biliyor musu-
nuz?’ diye sordu sonra kendisi: ‘O kimse Allah’a ism-i azam duasıyla dua et-
miştir. Bununla dua edildiğinde Allah kabul eder ve bu dualarla istenildiğinde
Allah verir.’ diye cevap verdi.” 257
Şeddad ibni Evs’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) namazlarında şöyle dua ederdi:
، َوأَ ْسأَل َُك شُ ْك َر نِ ْع َم ِت َك، َوالْ َع ِز َمي َة َع َل ال ُّرشْ ِد،ِا َللَّ ُه َّم ِإ ِّن أَ ْسأَل َُك الثَّ َباتَ ِف ْالَ ْمر
، َوأَ ْسأَل َُك ِم ْن َخ ْ ِي َما ت َ ْعلَ ُم، َولِ َسانًا َصا ِدقًا،يم ً ِ َوأَ ْسأَل َُك قَلْ ًبا َسل،َو ُح ْس َن ِع َبا َدتِ َك
َوأَ ْستَ ْغ ِف ُر َك لِ َم تَ ْعلَ ُم،ش َما تَ ْعلَ ُم
ِّ َ َوأَ ُعو ُذ ب َِك ِم ْن
‘A llah’ım! Her türlü hayırlı işlerimde senden sebat ve azimet istiyorum. Ve
senden verdiğin nimetlerine şükür ve sana güzel ibadet etme gücü vermeni
isterim. Ve senden dürüst bir kalp ve doğruları söyleyen bir dil isterim. Sen-
den bildiğin hayırları isterim, bildiğin şerlerden bana sığınırım, bildiğin hata-
larımdan dolayı senden af dilerim.’ ” 258
3. “Rabbena atina” ve “Rabbenağfirli” Dualarını Okumak Sünnet
midir?
Toplum arasında “Rabbena atina” diye bilinen dua Bakara Suresi 201.
ayettir.
“Bazısı da (dua ederken) şöyle der: ‘Rabbimiz! Bize dünyada da ahirette de
iyilik ver ve bizi ateşin azabından koru.’ ” 259
Ayrıca bu dua Allah Resûlü’nün (sav) en fazla yaptığı dualardandır.
113
NAMAZ KİTABI
ُ َربَّ َنا ا ْغ ِف ْر ِل َولِ َوالِ َد َّي َولِلْ ُم ْؤ ِم ِن َني يَ ْو َم يَقُو ُم ال ِْح َس
اب
“Rabbimiz! Hesabın görüleceği günde beni, annemi, babamı ve tüm mü-
minleri bağışla.” 262
Bu iki duanın selamdan önce yapılmasında herhangi bir beis yoktur. İki-
si de Allah’ın müminlere öğrettiği dualardandır. Anne veya babası müşrik
olup da henüz hayatta olanların da bu duayı yapmasında bir beis yoktur.
Zira hayatta olan müşrik için mağfiret talebinde bulunmak, onun tevbe-
ye muvaffak kılınmasını istemektir. Ki; Allah da (cc) müşriklerden istiğfar
talebinde bulunmalarını istemiştir.
“De ki:’Ben, ancak sizin gibi bir insanım. Bana, ilahınızın ancak tek bir ilah
olduğu vahyolunuyor. (O hâlde) O’na yönelin ve O’ndan bağışlanma dileyin.
Yazıklar olsun o müşriklere…’ ” 263
“Ey kavmim! Rabbinizden bağışlanma dileyin. Sonra da O’na tevbe edin ki;
yağmur dolu semayı üzerinize göndersin, kuvvetinize kuvvet katsın. (Sakın)
suçlu günahkârlar olarak yüz çevirmeyin.” 264
Allah Resûlü (sav) hayatta olan müşrikler için istiğfarda bulunmuştur:
Abdullah ibni Mesud’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
114
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI
115
NAMAZ KİTABI
،السالَ ُم َعلَ ْي َك أَيُّ َها ال َّنب ُِّي َو َر ْح َم ُة الل ِه َوبَ َركَاتُ ُه َّ َو،التَّ ِح َّياتُ لِل ِه
َّ ، ُالصلَ َواتُ َوالطَّ ِّي َبات
َوأَشْ َه ُد أَ َّن ُم َح َّم ًدا، أَشْ َه ُد أَ ْن الَ إِلَ َه إِ َّل الل ُه،الصالِ ِح َنيَّ السالَ ُم َعلَ ْي َنا َو َع َل ِع َبا ِد الل ِه
َّ
َع ْب ُد ُه َو َر ُسولُ ُه
‘Bütün esenlik dilekleri, güzel dualar ve övgüler yalnız Allah’ındır. Ey Peygam-
ber! Selam sana, Allah’ın rahmetleri ve bereketleri de üzerine olsun. Selam bi-
zim ve Allah’ın salih kullarının üzerine. Şehadet ederim ki Allah’tan başka hiçbir
ilah yoktur ve yine şehadet ederim ki Muhammed, O’nun kulu ve Resûl’üdür.’
Allah Resûlü, aramızdayken biz böyle derdik. Ama ruhu kabzedildikten sonra
‘ السالَ ُم َع َل ال َّنب ِِّي
َّ /Selam Nebi’nin üzerine olsun.’ demeye başladık.” 270
Atâ’dan (rh) şöyle rivayet edilmiştir:
“Nebi yaşarken sahabe ‘الس َل ُم َعلَيْ َك أَيُّ َها ال َّنب ُِّي
َّ / Selam sana ey Nebi’ derlerdi.
Nebi vefat edince الس َل ُم َع َل ال َّنب ِِّي
َّ /Selam Nebi’nin üzerine olsun’ dediler.” 271
Şüphe yok ki bu; onların tevhid konusunda gösterdikleri hassasiyetten
ileri gelmektedir. Allah Resûlü yaşarken ona (sav) hitap eder gibi selam ve-
rirken; onun (sav) vefatından sonra gıyabında, ona selam gönderiyor gibi
selam vermişlerdir. İlginçtir; asırlar sonra birileri ölülerin işittiğine, on-
lara seslenilebileceğine ve tüm bunları ölülerin yardım çağrısına icabet
ettiğine dair teşehhüdü delil almışlardır. Milyarlarca insanın, asırlardır,
her namazda Nebi’ye seslendiğini iddia etmişlerdir. Bu onların tevhid ko-
nusunda cehaletleri ve sünnetten yüz çevirip “Biz atalarımızı bir yol üzere
bulduk.” 272 saplantılarının sonucudur. Yukarıda görüldüğü gibi sahabe,
Resûl’ün (sav) hayatta olmasıyla vefat sonrasını birbirinden ayırmışlardır. 273
270. Buhari, 6265
271. Musannef, Abdurrezzak, 3075
272. 43/Zuhruf, 22
273. Ölüler, istiğase, dua konusunda sapkın anlayışlar için bk. Tasavvuf, Halis Bayancuk, s. 209
116
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI
117
NAMAZ KİTABI
118
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI
119
NAMAZ KİTABI
“Peygamber (sav),
‘Bana Kur’ân oku!’ dedi. Ben, hayretle,
‘Kur’ân sana indirildiği hâlde ben sana Kur’ân mı okuyayım?’ diye sordum. Buna karşın şöyle bu-
yurdu:
‘Ben onu başkasından duymayı arzu ediyorum.’
Bunun üzerine Nîsa Suresi’ni okumaya başladım. ‘Her bir ümmetten bir şahit getirdiğimiz ve seni
de onlara şahit olarak gösterdiğimiz zaman hâlleri nice olacak!’ ayetine gelince ‘yeter’ veya ‘dur’
dedi. Ona baktığım zaman (mübarek) gözyaşlarının aktığını gördüm.” (Buhari, 5055)
Abdullah ibni Amr’dan (ra):
“Peygamber (sav), İbrahim’in (as) sözü olan, Yüce Allah’ın, ‘Rabbim, şüphesiz ki, onlar (putlar,) in-
sanların çoğunun sapmasına neden oldular. Şimdi kim bana uyarsa o, bendendir. Kim de bana
karşı gelirse, artık sen gerçekten çok bağışlayan ve çok merhamet edensin.’ (5/Mâide, 118) aye-
tini okudu (onların, ümmetine böyle dua etmesi üzerine kendisi de) ellerini kaldırdı ve ‘Allah’ım,
ümmetim ümmetim’ dedi ve ağladı. Bunun üzerine Yüce Allah: ‘Ey Cibril! Muhammed’e git -her
ne kadar Rabbin en iyi bilen olsa da yine de- ona, ‘Seni ağlatan nedir?’ diye sor.’ buyurdu. Cibril
(as) kendisine geldi ve niye ağladığını sordu. Resûlullah (sav) da ne dediğini ona bildirdi. -Hâlbuki
Allah bunları çok iyi bilmektedir.- Bu cevap üzerine Allah: ‘Ey Cibril! Muhammed’e git ve: ‘Biz, üm-
metin konusunda seni memnun edeceğiz, seni üzüntüde bırakmayacağız.’ de’ buyurdu.” (Müslim,
202)
120
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI
284. Abdullah ibni Büsr’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Kıyamet Günü’nde ümmetimin secde organları abdest almalarından dolayı bembeyaz ve pırıl
pırıldır.” (Tirmizi, 607)
285. “Kim Allah’a ve Resûl’e itaat ederse bunlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği nebiler, sıd-
dıklar, şehitler ve salihlerle beraber olacaklardır. Ne güzel arkadaştır bunlar! Bu, Allah’tan olan bir
lütuftur. Her şeyi bilen olarak Allah yeter.” (4/Nîsa, 69-70)
286. Sehl ibni Sa’d’dan (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Ben sizin havuz başında öncünüzüm. Benim yanıma gelen ondan içer, ondan içen de ebediyen
susamaz ve muhakkak benim yanıma birtakım kavimler gelecekler ki ben onları tanırım. Onlar
da beni tanırlar. Sonra benimle onların arasına bir perde konulur.” (Buhari, 6583)
Ebu Hazim’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Ben bu hadisi kendilerine rivayet ederken bunu benden Numan ibni Ebu Ayyaş işitti ve,
‘Sen bu hadisi Sehl’den bu şekilde söylerken işittin mi?’ diye sordu.
Ben de, ‘Evet böylece işittim.’ dedim.
Bunun üzerine Numan, ‘Ben Ebu Said El-Hudri üzerine şahitlik ediyorum ki muhakkak ben de
bu hadisi ondan işitmişimdir. O bu hadise şunları da ekleyerek bu hadisi Allah Resûlü’nden ak-
tarırdı, ‘Ben ‘Onlar bendendirler.’ derim. Bana ‘Sen onların senin ardından neler uydurduklarını
bilmezsin.’ denilir. Ben de, ‘Benden sonra dinde değiştirme yapanlar uzak olsunlar, uzak olsunlar’
derim.’ ” (Buhari, 6584)
121
NAMAZ KİTABI
287. 29/Ankebût, 45
122
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI
namaz vakti gelince sizin için biriniz ezan okusun ve en büyüğünüz namazı
kıldırsın.’ buyurdu.” 288
Kişi bunlardan birini ihlal ettiği zaman namazı eksiltmiş, Peygamberin
(sav) namazına muhalefet etmiş olur. Ancak her ihlal aynı mertebede değil-
dir. Namazın cüzlerinden bir kısmını yapmamak onu bozar. Bir kısmını
yapmamak namazı bozmaz. Bazı ihlaller vardır: namazı yeniden kılma-
nızı gerektirir; bazısınıysa o ânda düzeltir namazınıza devam edersiniz.
Namaz Kitabı boyunca, Allah Resûlü’nün hadislerinden istinbat ederek
tercih ettiğimiz usulu şöyle özetleyebiliriz:
1. Namazın şartları veya rükunlarından biri kasten terk edilirse; bu na-
maz batıldır. Hiç kılınmamış gibidir. Kişi kasıtlı olarak şer’i nassa muha-
lefet ettiğinden günahkârdır. 289 Bu durumda olan biri vakit çıkmadan
pişman olursa tevbe eder. Ve namazı yeniden kılar. Şayet vakit çıkmışsa
tevbe etmekle yetinir. Zira kasıtlı olarak terk edilen namazın, vakit çık-
tıktan sonra kaza edileceğine dair delil yoktur. 290
2. Namazın şartlarından veya rükunlarından biri unutmak, bilgisizlik
veya hata gibi şer’i bir özürle terk edilirse şu yapılır:
a. Şayet namazın içinde o eksiği giderebiliyorsa; eksiği giderir ve nama-
zına devam eder. Sonunda sehiv secdesi yapar.
123
NAMAZ KİTABI
125
NAMAZ KİTABI
c. Şayet ihlal ettiği şart veya rüknu namazdan sonra fark ederse ve henüz
namaz vaktinin içindeyse iki durum söz konusudur:
• Namazdan kısa süre sonra bunu farketmesi: Bu durumda namaza
geri döner, ihlal ettiği şart veya rüknu tamamlar, sehiv secdesi yapar.
Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber (sav) bize öğle veya ikindi namazlarından birini kıldırdı. (İbni
Sirin, Ebu Hureyre’nin bunun hangi namaz olduğunu belirttiğini, ama ken-
disinin bunu unuttuğunu söylemiştir.) İki rekâttan sonra selam verdi. Sonra
mescidin (ön tarafına) konmuş kütüğe yöneldi ve ona yaslandı. Kızgın gibi
görünüyordu. Sağ elini sol elinin üstüne koydu sonra parmaklarını birleştirdi.
Daha sonra sağ yanağını, sol elinin sırtına koydu.
Bu esnada mescidden çıkmak için acele davrananlar Mescid-i Nebevi’nin ka-
pılarından çıkarken, ‘Namaz kısaldı.’ deyip duruyordu. Cemaatin içinde Ebu
Bekir ve Ömer de vardı. Ama onlar da Peygamber (sav) ile konuşmaya cesaret
edemiyorlardı. Cemaat arasında kolları uzun olduğu için kendisine ‘Zu’l Ye-
deyn’ denen biri daha vardı.
(Onlardan önce,) ‘Ey Allah’ın Elçisi, namaz mı kısaldı, yoksa unuttun mu?’
diye sordu.
Allah Resûlü (sav), ‘Ne namaz kısaldı, ne de unuttum.’ diye cevap verdi.
Sonra, ‘Zu’l Yedeyn’in dediği gibi mi oldu?’ diye sordu.
Cemaat, ‘Evet.’ deyince, biraz öne geçti ve namazın geri kalan kısmını
kıldırıp selam verdi. Daha sonra tekbir getirip önceki secdesi gibi belki de
ondan daha uzun secde etti. Sonra başını kaldırıp tekrar tekbir getirdi. Son-
ra yeniden tekbir getirip önceki secdesi gibi belki de ondan daha uzun secde
etti. Daha sonra başını kaldırıp tekbir getirdi.
(Ravi der ki:) ‘Muhtemelen, bundan sonra ne yaptığını İbni Sirin’e sordular
o da şöyle cevap verdi: ‘En sonunda selam verdi.’ ’
(Ravi der ki:) ‘Bana haber verildiğine göre, İmran ibni Husayn, ‘En sonunda
selam verdi.’ demiştir.’ ” 296
126
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI
Allah Resûlü namazı iki rekât eksik kılmıştır. Birden fazla rüknu ihlal
etmiştir. Namazdan sonra bu durum kendisine bildirilince tekrar nama-
za dönmüş, kaldığı yerden namaza devam etmiştir. Sehiv secdesiyle na-
mazı sonlandırmıştır.
• Namaz bittikten uzun süre sonra hatasını anlaması: şayet vaktin için-
deyse namazı yeniden kılar. Şayet vakit çıkmışsa şer’an mazurdur; na-
mazı yeniden kılmasına (veya kaza etmesine) lüzum yoktur.
Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir gün Resûlullah (sav) mescide girmişti. Onun arkasından birisi daha gelip
namaza durdu. Namazını bitirince gelip Resûlullah’a (sav) selam verdi.
Resûlullah (sav) onun selamına mukabelede bulunduktan sonra, ‘Git ve nama-
zını tekrar kıl, çünkü sen namaz kılmadın.’ buyurdu.
Adam gidip daha önceki kıldığı gibi namazını tekrar etti. Sonra gelip Resû-
lullah’a (sav) selam verdi.
Resûlullah Efendimiz yine, ‘Git ve namazını tekrar kıl, çünkü sen namaz kıl-
madın.’ buyurdu. Bu durum üç defa tekrarlandı.
Sonunda adam, ‘Seni hak ile gönderen Allah’a yemin ederim ki: ben bundan
daha iyisini yapamıyorum. Bana doğrusunu öğretiniz.’ dedi.
Bunun üzerine Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: ‘Namaza duracağın zaman
önce tekbir getir. Sonra ezberinde bulunan ve kolayına gelen kısımlarından
Kur’ân oku. Ardından vücudun hareketsiz kalacak şekilde (itminan) rükûya
var. Sonra rükûdan doğrul ve dimdik dur (i’tidâl). Ardından secdeye git ve
kemikler eklem yerlerine tam anlamıyla oturacak şekilde (itminan) secde et.
Sonra doğrul ve yine kemikler eklem yerlerine tam anlamıyla oturacak şekil-
de (itminan) otur ve ardından tekrar secdeye git ve kemikler eklem yerlerine
tam anlamıyla oturacak şekilde (itminan) secde et. Namazının geri kalan kıs-
mında da bu söylediklerimin tamamını aynen yap!’ ” 297
Bu adam namaz rükunlarında “tuma’nine” yapmadığı için; birçok rüknu
yerine getirmeden namaz kılmıştır. Allah Resûlü (sav) de “Git ve namazını
297. Buhari, 793; Müslim, 397
127
NAMAZ KİTABI
tekrar kıl, çünkü sen namaz kılmadın.” buyurarak, kıldığının namaz olma-
dığını belirtmiştir.
Dikkatimizi çeken şey şudur: İçinde bulunduğu vakti kıldırmasına rağ-
men, daha önceden yanlış kıldığı namazları iade etmesini istememiş;
kaza da emretmemiştir. Bu da rüknu veya şartı ihlal edilen namazın, va-
kit içindeysek yeniden kılınacağını, vakit çıkmışsa ne eda ne de kaza ola-
rak kılınmayacağını gösterir.
Said ibni Abdurrahman ibni Ebza, babasının şöyle dediğini nakletmiştir:
“Bir adam Ömer’e gelerek, ‘Ben cünüp oldum, ama su bulamıyorum.’ dedi.
Bunun üzerine Ammar ibni Yasir, Ömer’e şöyle dedi: ‘Hatırlar mısın, bir de-
fasında seninle birlikte bir seferdeydik. Sen namaz kılmamıştın. Ben ise, toprak
üstünde yuvarlanarak debelenip namaz kılmıştım. Sonra bu olayı Peygamber’e
(sav) anlatmıştım. O da ‘Şöyle yapman yeterliydi.’ buyurmuştu ve ellerini yere
vurduktan sonra onlara üflemişti. Daha sonra ise elinin iç kısmıyla yüzünü ve
tüm elini mesh etmişti.’ ” 298
Ammar (ra) teyemmümü yanlış almış, yani hem abdestsiz hem de teyem-
mümsüz namaz kılmıştır. Seferden/yolculuktan sonra bu durumu Allah
Resûlü’ne (sav) nakletmiştir. Allah Resûlü (sav) ona teyemmümü öğretmiş;
ancak şartı ihlal ettiği namazları yeniden kılmasını emretmemiştir. 299
Uzun süre kısa süre farkı
Bu noktada şer’i bir ölçü yoktur. Âlimlerin çoğu uzun müddet ve kısa
müddet arasını ayırmışlardır. Ancak uzun zaman ile kısa zamana dair so-
mut bir ölçü koymamışlardır. Koydukları ölçüler de naslarla ve akli ge-
128
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI
129
NAMAZ KİTABI
• Yukarıdaki açıklamalar; namaz söz ve fiilerini; şart, rükun ve sünnet diye ayıran usulün neti-
cesidir. Hanbeli ve Hanefilerin şart, rükun, vacip ve sünnet ayrımı çok daha farklıdır. Onlara göre
vacip apayrı bir kategoridir ve kendine özel hükümleri vardır. (Tafsilat için bk. El-Fıkhu’l İslâmî ve
Edilletuh, 2/807; El-Fıkhu Ale’l Mezâhibi’l Erba’a, 1/218)
• Cumhur-u ulema şartların ve rükunların terki durumunda; namazdan uzun zaman sonra
fark edilirse iadenin gerekli olduğunu; vakit çıktıktan sonra anlaşılırsa o namazın yine kılınması
gerektiğini söylerler. Zira o namaz bir borçtur ve kılınmadan kişi o borçtan kurtulmaz. Ayrıca
cumhur kasıtlı terk edilen namazın kaza edilebileceğine/edilmesi gerektiğine inanır. Bizim delil
olarak kullandığımız hadislere şu minvalde cevaplar verirler: Bu hadisler “vakiatu’l ayn” yeni “özel
vaka”dır derler. Buna göre özel vakıalar özel durumlardır; onlardan hüküm çıkarılıp genele teşmil
edilemez. Bazı imamlar bu hadislerin asıllara muarız olduğunu (kılınmayan namazın zimmette
borç olması ve kılınmadan kişinin o borçtan kurtulamayacağı) ve asıllar ışığında anlaşılması ge-
rektiğini söyler. Bazı âlimler hadislerde iadenin emredilmemiş olmasını; sahabenin bunu bildiği-
ne ve özel olarak emredilmesinin gerekli olmadığına yormuşlardır.
Görüldüğü gibi; bu tercih sünnetten habersiz olmaktan dolayı veya sünnete muhalefet gayesi
gütmekten yaşanmamıştır. Daha ziyade iki ayrı nassı (zahiren) muarız görüp birini diğerine tercih
veya namaz gibi bir konuda ihtiyat amaçlı yaşanmıştır. Allah (cc) tüm imamlarımızdan razı olsun.
• Bir grup âlim şer’i özürleri farklı kategoriler olarak ele almış ve her özürle ilgili farklı neticeler
elde etmiştir. Örneğin, cahilin bilene kadar mükellef olmadığını, hâliyle cehalet hâlinde yaptı-
ğı hataları iade etmesine gerek olmadığını söylemişlerdir. Unutan veya hata yapanın ise özür
hâlinde/mükellef olduğunu; hatırladığı/farkettiği ânda borcunu ödeme zorunluluğu olduğunu
söylemişlerdir. (El-Muhallâ, 2/235)
• Bazen de bir şeyin rükun olup olmayışı konusunda ihtilaf yaşanabilmektedir. Hâliyle bu âlim-
ler konunun aslında ittifak etmiş olsa da o cüzde farklı sonuçlara ulaşırlar. Örneğin, Hanefiler
Musiu's-Salat hadisinde varid olan namaz eylemlerini, başka hadislerle desteklenmedikçe rükun
kabul etmezler. Cumhurun rükun dediğine vacip derler. Ve o cüzün terki konusunda cumhurdan
farklı bir yol izlerler. Bazen de bir şeyin şart olup olmayışında ihtilaf yaşanır. Bir şeyin şart olması
için gerekli olan deliller konusunda anlayış farklılığı sonucu; bir âlim diğerlerinin şart gördüğünü
şart görmeyebilir. Setri avretin, necasetten taharetin ve kıbleye yönelmenin şart olup olmama-
sında Malikiler ve Şevkânî’nin (rh) cumhur-u ulemaya muhalefeti gibi… Bu durumda cumhurun
şart gördüklerine vacip derler ve cumhurdan farklı bir neticeye varırlar.
Sonuç: Yukarıda mezkûr ayrıntılar gözetilmediğinde âlimlerin mezhepleri ve Ehl-i Hadis’in ter-
cihlerinde çelişki olduğu sanılabilmektedir. Ancak âlimlerimizin asıl ve furu yönünden yaklaşım
farklılıkları anlaşıldığında; meselenin ilmî yönü daha iyi kavranabilmektedir. Allah (cc) en doğru-
sunu bilendir.
130
NAMAZDAN SONRA YAPILACAK ZİKİRLER BABI
133
NAMAZ KİTABI
134
NAMAZDAN SONRA YAPILACAK ZİKİRLER BABI
yor! Bu nasıl bir şereftir… Kalbinde hayat olan insanın, bu hayal karşı-
sında titrememesi ne mümkündür…
Enes ibni Malik’in (ra) rivayet ettiğine göre Resûlullah (sav) Ubey bin Ka’b’a
(ra) hitaben şöyle buyurmuştur:
135
NAMAZ KİTABI
Bazen de Allah (cc), sizi daha hayırlı mümin topluluklar arasında anar;
kulların sizi anmasını sağlar.
Bunun en güzel örneklerinden birisi İbrahim’dir (as):
“Sonradan gelecekler arasında (hayırla yâd edilmesi için ona güzel bir nam)
bıraktık. Selam olsun İbrahim’e.” 13
İbrahim’in (as) en büyük özelliklerinden birisi, kimseciklerin olmadığı ıs-
sız, kurak yerlerde Allah’ı çokça zikretmesidir. Bundan ötürü yeryüzünde
bulunan gelmiş ve geçmiş tüm müminler için tevhid ve teslimiyet örneği
olarak şanı yüceltilmiştir. Allah (cc) şöyle buyurmuştur:
“İman edip salih amel işleyenlere Er-Rahmân sevgi kılacaktır.” 14
Bu sevginin şekli, mümin gönüllerin çokça zikreden kimseye yönelme-
si ve onun sevgisinin kalplerde yer etmesidir. Bunun daha ötesi ise Al-
lah’ın, kulunu gök ehline (meleklere) sevdirmesidir. Zira Allah’ın (cc) sev-
gisi gizli kalmaz:
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Allah bir kulu sevdiği zaman Cibril’e, ‘A llah filanı seviyor, onu sen de sev!’
diye emreder. Cibril de o kulu sever, sonra gök ehline, ‘A llah filanı gerçekten
seviyor, onu siz de seviniz!’ diye hitap eder. Göktekiler de o kimseyi sever-
ler. Sonra da yeryüzündekilerin gönlünde o kimseye karşı bir sevgi uyanır.” 15
Düşünen bir mümin için Allah’ın (cc), kulunu zikretmesi ve başka kulla-
rına da sevdirmesi çok büyük bir hadisedir:
“Sana vahyedilen Kitab’ı oku ve namazı dosdoğru kıl. Şüphesiz ki namaz, in-
sanı fuhşiyat ve münkerden alıkoyar. (Kıldığınız namaza karşılık) Allah’ın sizi
anması daha büyüktür. Allah yaptıklarınızı bilir.” 16
Rabbini anan ve Rabbinin de kendisini andığı kul, yalnızlık hissini bil-
mez. Belki de İslam âlimlerinin uzun zindan imtihanına dayanma sırrı
13. 37/Saffât, 108-109
14. 19/Meryem, 96
15. Buhari, 7485; Müslim, 2637
16. 29/Ankebût, 45
136
NAMAZDAN SONRA YAPILACAK ZİKİRLER BABI
budur. Serahsi (rh) ve İbni Teymiyye (rh) gibi birçok âlim, ömürlerinin bü-
yük kısmını zindanlarda ve yalnız geçirmiştir. Ancak o yalnızlıkta dahi,
bir ordu gibi çalışmış, üretmiş, gönüllere ümit tohumları ekmişlerdir. Te-
selli etmek için yanlarına giden, teselli olup dönmüştür. İmam Ahmed (rh),
İmam Ebu Hanife (rh) ve diğerleri… Zindanın kahreden yalnızlığı ve zâ-
limlerin alçaltan zulümleri karşısında dimdik durmuşlardır. Kanaatimiz-
ce bu, imanlarının ve Allah’ı (cc) çokça zikretmelerinin bereketiydi. Zira
Allah (cc), birini anıyorsa o yalnız değildir. Yerlerin ve göklerin görünmez
ordularıyla, bunlardan da öte Allah’ın rahmetiyle beraberdir.
C. Allah’ı Zikretmek, Mümin İçin Sebat ve Başarı Vesilesidir
Herhangi bir bela karşısında direnip sebat edebilmek için, her bir insa-
nın ya da her bir topluluğun kendilerine has motivasyon vesileleri vardır.
Müslimlerin böyle durumlarda sebat edebilme motivasyonları, Allah (cc)
ile bağlarını güçlü tutan zikirdir.
Allah (cc) şöyle buyurmaktadır:
“Ey iman edenler! Bir toplulukla karşı karşıya geldiğinizde sebat edin. Allah’ı
çokça zikredin ki kurtuluşa eresiniz.” 17
Müminleri türlü zorluklar karşısında sabit kılan şey, Yüce Allah’ı çokça
zikretmekle beraber Allah (cc) hakkında kalplerinde olan hüsnüzandır. Mü-
minler yeryüzündeki başka hiçbir topluluğun ummadığı ve beklemedi-
ği bir şekilde Allah’ın yardımını umarlar. Çünkü onların yaptıkları daimi
zikir, kalpteki marifet ağacını sular. Allah’a ve O’nun (cc) vaadine yakinen
iman peyda eder. Allah’ı anmaktan gafil toplumlar ise, tam zıddı bir istika-
mette seyrederler. Onlar Allah’ın (cc) yardımını ve ihsan edeceği zaferi asla
hesaba katmazlar. Onların Yüce Allah’tan böyle bir umut ve beklentileri
yoktur. Onlar ancak maddi güçlerine ve batıl ideolojilerine dayanırlar. Bu
ise, kalpleri zikir gibi güçlü bir bağla Allah’a bağlı olan müminler karşı-
sında kocaman bir hiç ifade eder. Buna hem İslam tarihi hem de son yıl-
larda yaşanan olaylar, şüpheye yer bırakmayacak bir şekilde tanıklık eder.
Allah’ı zikretmek müminler için savaşta, barışta, hicrette, cihadda, za-
17. 8/Enfâl, 45
137
NAMAZ KİTABI
138
NAMAZDAN SONRA YAPILACAK ZİKİRLER BABI
kısmı topuklarına, bir kısmı dizlerine, bazıları bellerine kadar ter içinde kalır;
bazılarının da ter âdeta ağızlarına gem vurur, dedi ve eliyle ağzını işaret etti.” 21
Bu dehşet verici sahnelerden kurtaran bir vesile de, Allah’ı (cc) çokça zik-
retmektir:
“…Allah’ı çokça zikreden erkekler ve (Allah’ı) çokça zikreden kadınlar; Al-
lah onlar için bağışlanma ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.” 22
Zira, zikreden kadın ve erkekler, Allah (cc) tarafından ağırlanırlar. Onlara
bağışlanma ve mükâfat vardır.
Allah Resûlü (sav) o günün dehşetinden, arşın gölgesiyle korunacak yedi
sınıf insan sayar. Onlardan biri de kimsenin olmadığı yerlerde Allah’ı zik-
reden zikir ehlidir:
“Allah yedi kişiyi, kendi gölgesinden başka gölgenin olmadığı günde, gölge-
si altında gölgelendirecektir: Adaletli imam, Rabbine ibadet içinde yetişmiş
genç, kalbi mescidlere bağlı olan kimse, Allah yolunda birbirini sevip, birleş-
meleri de ayrılmaları da bunun için olan iki kişi, mevki ve güzellik sahibi bir
kadın kendisini istediği hâlde, ‘Ben Allah’tan korkarım!’ diyen erkek, infak
ettiğinde sol tarafının, sağ tarafının ne infak etmekte olduğunu bilmeyeceği
kadar gizli sadaka veren kimse ve kimsenin olmadığı yerlerde Allah’ı zikredip
iki gözü dolup taşan kimse.” 23 24
II. Farz Namazından Sonra Yapılacak Zikirler
Abdullah ibni Abbas (ra) şunu haber vermiştir:
“Resûlullah (sav) döneminde insanlar farz namazların ardından yüksek sesle
Allah’ı zikrederlerdi.”
• Abdullah ibni Abbas devamla demiştir ki:
“Ben Ashab-ı Kiram’ın namazı bitirdiklerini bu şekilde seslerini yükseltme-
lerinden anlardım.” 25
139
NAMAZ KİTABI
140
NAMAZDAN SONRA YAPILACAK ZİKİRLER BABI
devamla) Dedi ki: Bu sebeple Şafii imamın da, ona uyanın da namazı bitir-
dikten sonra Yüce Allah’ı anmalarını ve bunu içten yapmalarını tercih etmiş-
tir. Ancak kendisin de bu yaptığının öğrenilmesini isteyen bir imam olması
(yani bu işi öğretmek maksadıyla yapması) hali müstesnadır. O takdirde ar-
tık bu yaptığı uygulamanın öğrenildiğini kabul edinceye kadar açıktan yapar
sonra gizli yapmaya devam eder. İşte Şafii bu hadisi böyle yorumlamıştır.” 27
B. Zikirde Aslolan Gizli Olmasıdır
Kendisini zikretmemizi emreden Allah (cc), zikrin nasıl yapılacağını da
emretmiştir.
“Gönülden yalvararak, korku ile ve yüksek olmayan bir sesle, sabah ve akşam
Rabbini zikret. Sakın gafillerden olma!” 28
Zikir için bir araya toplanmak bir ibadet olsa da bir araya toplanılan her
ortamda sesli zikir doğru değildir. Allah Resûlü (sav) ve ashabı zikir ama-
cıyla bir araya toplanır. Allah’ı zikrederlerdi; ancak zikri sesli yapmazlardı.
Ebu Said El-Hudri’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Muaviye mesciddeki bir halkanın yanına çıktı ve ‘Sizi buraya oturtan sebep
nedir?’ dedi.
Onlar da, ‘A llah’ı anmak için oturduk.’ dediler.
‘Sizi bundan başka bir şey oturtmadığına Allah’a yemin eder misiniz?’ dedi.
‘A llah’a yemin olsun ki, bizi bundan başka bir şey oturtmadı.’ dediler.
O da şöyle dedi: ‘Bakın ben, sizi töhmet altında bırakmak için yemin ettir-
medim. Resûlullah’tan (sav) benim derecem kadar az hadis/bilgisi olan hiçbir
kimse yoktur. Resûlullah (sav), ashabından oluşan bir halkanın yanına çıkmış
ve ‘Sizi buraya oturtan sebep nedir?’ buyurmuştu.
Onlar da, ‘A llah’ı anmak ve bizi İslam’a yönlendirdiği, bizi onunla nimetlen-
dirdiği için kendisine hamdetmek için oturduk.’ dediler.
27. El-Minhâc, El-Mesâcidu Ve Mevâdiu’s Salât Kitabı, 23. Bab başlığı şerhi
28. 7/A’râf, 205
141
NAMAZ KİTABI
O da, ‘Sizi bundan başka bir şey oturtmadığına Allah’a yemin eder misiniz?’
buyurdu.
Onlar da, ‘Allah’a yemin olsun ki, bizi bundan başka bir şey oturtmadı’ dediler.
Peygamber de (sav), ‘Bakın ben, sizi töhmet altında bırakmak için yemin et-
tirmedim. Bana Cibril geldi ve Yüce Allah’ın sizinle meleklere övündüğünü
bildirdi.’ buyurdu.” 29
Şayet sesli zikir yapıyor olsalar “Sizi buraya oturtan sebep nedir?” gibi bir
soruya muhatap olmazlardı.
Topluca ve sesli zikir yapmadıkları gibi, yapanlara tepki gösterirlerdi.
İmam Darimi, Sünen’in Mukaddimesi’nde Amr bin Seleme’den (ra) şu
rivayeti aktarır:
“Biz Abdullah ibni Mesud’un kapısında sabah namazından önce oturuyor-
duk. Ebu Musa El-Eşari geldi. ‘Ebu Abdurrahman (İbni Mesud) henüz çık-
madı mı?’ diye sordu.
Bizler, ‘Hayır.’ dedik.
Ebu Abdurrahman çıkınca hep beraber yanına gittik. Ebu Musa, ‘A z önce
mescidde bir şey gördüm. Daha önce hiç görmediğim bu şeyin hayırlı bir şey
olmadığını düşünüyorum…’ Sonra anlatmaya başladı.
‘Mescidde halkalar hâlinde oturmuş, ellerinde taşlar olan ve başlarında bulu-
nan birinin ‘Yüz defa tekbir getirin!’ demesiyle tekbir getiren insanlar gördüm.
Aynı usülle yüzer defa Kelime-i Tevhid’i söylüyor ve Allah’ı tesbih ediyorlar.’
İbni Mesud, ‘Onlara ne dedin?’ dedi.
Ebu Musa, ‘Sana danışmadan bir şey demedim.’ diye karşılık verdi.
‘Onlara iyiliklerini değil, kötülüklerini saymalarını emretseydin!’ dedi ve
mescide girdi. Biz de onunla beraber girdik. Halkalardan birinin yanına geldi
ve dedi ki: ‘Bu yaptığınız nedir?’ (onlara,)
‘Ey Ebu Abdurrahman, zikirlerimizi saydığımız taşlardır!’
142
NAMAZDAN SONRA YAPILACAK ZİKİRLER BABI
143
NAMAZ KİTABI
rılığına düşen bir kesim Sehl ibni Sa’d Es-Saidi’ye gelerek minberin neden ya-
pıldığını sordular.
Sehl onlara şu cevabı verdi: ‘A llah’a yemin ederim ki: ben bu minberin han-
gi ağaçtan yapıldığını, mescide konduğu ilk günü ve Resûlullah’in (sav) üzeri-
ne oturduğu ilk günü çok iyi biliyorum. Peygamber (sav) kölesi marangozlukla
meşgul olan bir kadına- Sehl bu kadının kim olduğunu söylemişti- haberci
göndererek, ‘Kölene söyle insanlara hitap ettiğim zaman üzerine oturacağım
bir minber yapsın.’ diye emir buyurmuştu. Kadın da kendisine söylendiği gibi
kölesine bu minberi yaptırdı. Köle Resûlullah’ın (sav) istediği minberi ormandan
temin ettiği ılgın ağacından yapmış ve getirmişti. Kadın bu minberi daha sonra
Resûlullah’a (sav) gönderdi ve minber Peygamber’in (sav) istediği yere kondu. İşte
ben Resûlullah’ın (sav) bu minber üzerinde namaz kıldığını ve yine minberin
üzerinde iken tekbir getirdiğini gördüm. Sonra minberden inmeden rükû
etmişti ve ardından geri geri çekilerek minberden inmişti. Bu şekilde
geriye çekildiken sonra minberin ilk basamağının dibine secde etmiş
ve ardından aynı uygulamayı tekrar etmişti.’ ” 31
Allah Resûlü (sav) minber üzerinde namaz kılmış, rükû ve secde için aşağı
inmiş, tekrar geri dönüş yapmıştır. Bunlardan hiçbiri normal namaz için-
de caiz değildir. Ancak öğretme amacı olunca aslın dışına çıkılmış, mak-
sat hasıl olunca da asla geri dönülmüştür.
Ömer ibni Hattab (ra) namazda şu kelimeleri sesli olarak söylerdi: 32
َو َل إِلَ َه غ ْ َُي َك، َوت َ َع َال َج ُّد َك، ت َ َبا َر َك ْاس ُم َك،ُس ْب َحانَ َك اللَّ ُه َّم َو ِب َح ْم ِد َك
Normalde istiftah duası sessiz okunur. Ömer (ra) insanlara öğretmek, o
arada ne okuduğunu anlatmak için bu duayı sesli okumuştur.
Sa’d, Talha’nın şöyle söylediğini belirtmiştir.
“İbni Abbas’ın arkasında cenaze namazı kıldım. Talha ibni Abdullah ibni Avf
şöyle demiştir: ‘İbni Abbas’ın arkasında bir cenaze namazı kıldım. O Fâtiha
144
NAMAZDAN SONRA YAPILACAK ZİKİRLER BABI
،ش ٍء ق َِدي ٌر ْ َ لَ ُه الْ ُمل ُْك َولَ ُه الْ َح ْم ُد َو ُه َو َع َل ك ُِّل،ش َيك لَ ُه ِ َ َل إِلَ َه إِ َّل اللَّ ُه َو ْح َد ُه َل
َو َل يَ ْن َف ُع ذَا الْ َج ِّد ِم ْن َك الْ َج ُّد، َو َل ُم ْع ِط َي لِ َم َم َن ْع َت،اللَّ ُه َّم َل َمانِ َع لِ َم أَ ْعطَ ْي َت
145
NAMAZ KİTABI
‘A llah’tan başka ilah yoktur, o tektir, asla ortağı/şeriki yoktur. Mülk tümüyle
O’na aittir, hamd O’na mahsustur. O’nun her şeye gücü yeter. Allah’ım senin
verdiğini engelleyebilecek hiçbir güç yoktur, senin vermeyip engellediğini de
verebilecek hiçbir güç bulunmamaktadır. Hiç kimsenin zenginliği (malı ve
mülkü), senin katında fayda sağlamaz.’ ” 35
• Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle bu-
yurmuştur:
“Kim, her namazın arkasından otuz üç defa ‘Subhanallah’ otuz üç defa ‘El-
hamdulillah’ otuz üç defa ‘A llahu Ekber’ derse -ki, bunların toplamı doksan
dokuzdur- yüzüncü olarak da,
146
NAMAZDAN SONRA YAPILACAK ZİKİRLER BABI
َو ُح ْسنِ ِع َبا َدتِ َك، َوشُ ْكر َِك،ا َللَّ ُه َّم أَ ِع ِّني َع َل ِذكْر َِك
‘A llah’ım! Seni zikretmekte, sana şükretmekte ve sana güzelce ibadet etmek-
te bana yardım et.’ ” 39
• Ayetu’l Kursi, Muavvizeteyn ve İhlâs Suresi okumak
“Kim her farz namazdan sonra Ayetu’l Kursi’yi okursa onu cennete girmek-
ten ölümden başka bir şey alıkoyamaz.” 40
Taberânî ziyadesinde Ayetu’l Kursi yanında İhlâs Suresi de zikredilmiş-
tir. 41
147
NAMAZ KİTABI
ِ َو َعذ،ِ َوالْ َف ْقر،ِا َللَّ ُه َّم إِ ِّن أَ ُعو ُذ ب َِك ِم َن الْ ُك ْفر
َاب الْق ْ َِب
“Allah’ım, küfürden, fakirlikten ve kabir azabından sana sığınıyorum.” 43
D. Zikirler Tesbihle Yapılır mı?
Tesbihlerde aslolan el ile yapılması, sayılı tesbihlerin parmakla sayıl-
masıdır.
Muhacir kadınlardan olan Yuseyra'dan (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) biz kadınlara şöyle dedi: Tesbih, tehlil ve takdisi elden bı-
rakmayınız ve parmaklarınızla tesbihinizi çekiniz. Çünkü onlar da sorguya
çekilecekler ve konuşturulacaklardır. Gaflete düşmeyin sonra rahmeti unu-
tursunuz.” 44
Allah Resûlü (sav) kendisi de el parmaklarıyla zikirlerini yapmıştır. 45
Ancak tesbihatın boncuk, çakıl taşı, hurma çekirdeği ve tesbih gibi bir
araçla yapılmasında bir beis yoktur. Zira Asr-ı Saadet’ten başlamak üzere
bu yolla tesbihat yapanlar olmuş, inkâr edilmemiştir.
Safiye’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) yanımıza girdi. Önümde tesbih gibi saydığım dört bin çekir-
dek bulunuyordu.
Dedim ki: ‘Onlarla sayarak Allah’ı tesbih etmişimdir.’
Bunun üzerine Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: ‘Ben sana bu tesbih çektiğin
şeylerden daha fazla sevap kazandıracak bir şeyi öğreteyim mi?’
Ben de ‘Evet.’ dedim.
42. Ebu Davud, 1523; Tirmizi, 2903
43. Ahmed, 20381
44. Tirmizi, 3583; Ebu Davud, 1501
45. bk. Ebu Davud, 5065; Tirmizi, 3486
148
NAMAZDAN SONRA YAPILACAK ZİKİRLER BABI
Buyurdular ki: ‘De ki: ‘A llah’ın yarattıkları sayısınca tesbih ederim.’ ’ ” 46
Sa’d ibni Ebi Vakkas'ın (ra) babasından şöyle rivayet edilmiştir:
“Sa’d, Resûlullah (sav) ile birlikte bir kadının yanına girdi. Kadının önünde hur-
ma çekirdekleri veya çakıl taşları vardı. Onlarla tesbih çekiyordu.
Bunu gören Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: ‘Sana bundan daha kolayını ve
daha üstününü haber vereyim mi? ‘Gökteki yarattıkları sayısınca Allah’ı tes-
bih ederim. Yeryüzündeki yarattıkları sayısınca Allah’ı tesbih ederim, her ikisi
arasındaki yaratıklar sayısınca Allah’ı tesbih ederim. Yine yarattığı şeyler sayı-
sınca Allah’ı tesbih ederim.’ Yine bunlar kadar ‘A llahu Ekber’ de, yine bunlar
kadar ‘Elhamdulilllah’ de, yine bunlar sayısınca ‘Lailaheillallah’ de yine bunlar
sayısınca ‘La havle ve la kuvvete illa billah’ de.’ buyurdu.” 47
Ayrıca sahabeden Ebu Safiyye, Sad ibni Ebi Vakkas, Ebu Hureyre, Ebu Der-
da’nın, Allah hepsinden razı olsun; çakıl ve hurma çekirdekleriyle tesbih çek-
tikleri rivayet olunmuştur. 48
Sonuç
Evla olan Allah Resûlü’nün (sav) sözlü ve fiilî sünnetine ittiba etmek, tes-
bihatı elle yapmaktır. Bununla birlikte sünnet olduğuna ve daha faziletli
olduğuna inanmamakla birlikte tesbih vb. bir araçla zikir yapmakta bir
beis yoktur. Allah en doğrusunu bilir.
III. Namazdan Sonra Dua
Yüce Allah mutlak olarak duayı emretmiştir. Duanın en belirgin olduğu
yer namazdır. Zira namazın kendisi bir dua, bir yakarış, bir niyazdır. Na-
mazın her yerinde dua etmek caizdir. Üç yerde dua ise özel olarak teşvik
edilmiştir: Secde, teşehhüd sonrası ve namazdan sonra.
46. Tirmizi, 3554; Tirmizi hadisin isnadı için, “Maruf değildir.” diyerek hadisi zayıf gördüğünü
belirtmiştir.
47. Ebu Davud, 1500; Tirmizi, 3568; Ebu Davud sükût ederek, Tirmizi “hasen ğarib” diyerek
hadisin sahih (veya ihticaca müsait) olduğunu ifade etmişlerdir. Ayrıca İbni Hibban, Sahih’inde
tahriç etmiş; Hâkim, El-Mustedrek’te “İsnadı sahihtir.” demiştir. (Tuhfetu’l Ehvezî, 3568 No.lu hadis
şerhi)
48. Rivayetler ve isnatları için bk. Neylu’l Evtâr, 819-821 No.lu hadis şerhi
149
NAMAZ KİTABI
150
NAMAZDAN SONRA YAPILACAK ZİKİRLER BABI
َو َع َم ًل ُمتَ َق َّب ًل، َو ِر ْزقًا طَ ِّي ًبا،اللَّ ُه َّم إِ ِّن أَ ْسأَل َُك ِعل ًْم نَا ِف ًعا
‘A llah’ım! Senden yararlı ilim, helal rızık ve kabul edilmiş amel isterim.’ ” 53
Ebu Mervan’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Ka’b, kendilerine denizi Musa için yaran Allah adına yemin ederek şunu
söyledi: ‘Biz Tevrat’ta şunu görüyoruz, ‘A llah’ın Nebisi Davud namazı bitirdi-
ği zaman Allah’a şöyle dua ederdi:
اي الَّ ِتي َج َعل َْت ِفي َها َ َوأَ ْصلِ ْح ِل ُدنْ َي،ا َللَّ ُه َّم أَ ْصلِ ْح ِل ِدي ِني ال َِّذي َج َعلْتَ ُه ِل ِع ْص َم ًة
َوأَ ُعو ُذ ب َِك، َوأَ ُعو ُذ ِب َع ْفو َِك ِم ْن نِ ْق َم ِت َك، اللَّ ُه َّم إِ ِّن أَ ُعو ُذ ِبر َِض َاك ِم ْن َس َخ ِط َك،َم َع ِاش
َو َل يَ ْن َف ُع ذَا الْ َج ِّد ِم ْن َك الْ َج ُّد، َو َل ُم ْع ِط َي لِ َم َم َن ْع َت، َل َمانِ َع لِ َم أَ ْعطَ ْي َت،ِم ْن َك
‘A llah’ım! (Cehennem azabından ve zalimlerin zulmünden) korunmak için
bir sığınak yaptığın dinimi benim için hayırlı kıl. Rızkımı elde etmeme vasıta
52. Ebu Davud, 1509
53. İbni Mace, 925
151
NAMAZ KİTABI
kıldığın dünyayı da benim için hayırlı kıl. Allah’ım! Gazabından rızana sığını-
rım. Hışmından affına sığınırım. Senden, sana sığınırım, verdiğine kimse en-
gel olamaz. Vermediğine de kimse bir şey veremez, senin yardımın olmadan
hiçbir güçlüye gücü fayda veremez.’ ’ ” 54
Muaz ibni Cebel’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) onun elini tutup: ‘Ey Muaz! Vallahi seni seviyorum. Ey Muaz
vallahi seni seviyorum, ey Muaz sana şu tavsiye de bulunuyorum. Her farz na-
mazın sonunda hiç terk etmeden mutlaka şu duayı oku.’ buyurdu.
َو ُح ْسنِ ِع َبا َدتِ َك، َوشُ ْكر َِك،ا َللَّ ُه َّم أَ ِع ِّني َع َل ِذكْر َِك
‘A llah’ım! Seni zikretmekte, sana şükretmekte ve sana güzelce ibadet etmek-
te bana yardım et.’ ” 55
A. Duada Eller Kaldırılır mı?
Dua yapılırken elleri açmak (ve kaldırmak) manevi mütevatir sünnet-
lerdendir. Onlarca farklı rivayette Allah Resûlü’nün (sav) duada ellerini kal-
dırdığı rivayet edilmiştir.
Selman’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: ‘Rabbiniz son derece hayâ ve kerem sahibidir.
Kulu, O’na elini çevirip dua ettiği zaman o ellerini boş çevirmekten hayâ eder.” 56
Ancak onun (sav) namazdan sonra ellerini açıp dua ettiği nakledilmemiş-
tir. Onun (sav) namazdan sonra nasıl oturduğunu, hangi yöne yöneldiğini,
nasıl tebessüm ettiğini, nasıl tesbihat yaptığını, dua lafızlarını… en ince
detayına kadar aktaran sahabe; ellerini açtığını rivayet etmemiştir. Allah
en doğrusunu bilir; racih olan namazdan sonra yapılan duada elleri aç-
madan dua etmektir. 57
152
NAMAZDAN SONRA YAPILACAK ZİKİRLER BABI
58. Abdullah ibni Abbas’tan (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Duvarları halı ve değişik örtülerle örtmeyiniz. Kardeşinizin mektubuna izinsiz bakmayınız; izin-
siz bakan ateşe bakmış olur. Allah’tan avuçlarınızın içi ile isteyiniz dışı ile istemeyiniz. Duanızı
bitirince de avuçlarınızı yüzünüze sürünüz.” (Ebu Davud, 1485; İbni Mace, 1181)
Ebu Davud (rh) hadisi naklettikten sonra şöyle der: “Bu hadis birçok vecihle Muhammed ibni
Ka’b’dan rivayet edilmiştir. Tümü vahidir (aşırı zayıf ). Bu rivayet, rivayetlerin en iyisidir. Ki o da
zayıftır.”
Saib ibni Yezid’in (ra) babasından şöyle rivayet edilmiştir: “Resûlullah (sav) ellerini kaldırarak dua
ettiğinde iki elini yüzüne sürerdi.” (Ebu Davud, 1492)
Ebu Davud sükût ederek bu hadisin sahih olduğuna işaret etmiştir. Ancak hadisin isnadında İbni
Lehia vardır. İbni Lehia adalet yönünden değil ancak “hıfzının kötü olması ve çokça hata yapması”
yönünden zayıf kabul edilmiştir. (bk. El-İlelu’s Sağîr, Tirmizi, 25) Ki Ebu Davud şarihi Azim Abadi
(rh), İbni Lehia’nın zayıf olduğunu şerh esnasında belirtmiştir. (Avnu’l Ma’bûd, 1492 No.lu hadis
şerhi)
Ömer ibni Hattab’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav), duada ellerini kaldırdığı zaman onları yüzüne sürmedikçe indirmezdi.” Muham-
med ibni Müsenna kendi rivayetinde: “Onları yüzüne sürmedikçe indirmezdi.” demektedir.
(Tirmizi, 3386)
Tirmizi (rh) bu hadise “sahih ğarib” diyerek tashih etmiştir. Ancak hadisin Hammad ibni İsa kana-
lıyla nakledildiğini ve bu rivayette teferrüt ettiğini (yalnız kaldığını) belirtmiştir. Bu açıklamanın
nedeni Hammad ibni İsa’nın rivayetleri hakkındaki ihtilaftır. Hafız ibni Hacer (Takrîbu’t Tehzîb,
s.178, 1503 No.lu ravi) ve Zehebi (rh) (Mîzânu’l İ’tidâl, 1/598, 2263 No.lu ravi) bu ravinin zayıf oldu-
ğunu aktarmıştır. Hafız ibni Hacer (rh) Bulûğu’l Merâm’da (bk. 1568) hadisin tüm yollarıyla hasen
olacağını ileri sürmüştür. Bu hadisin tüm yollarında zayıflık olduğunun ve ancak tüm yolların bir
araya gelerek kuvvet kazandığının özet olarak ifade edilmesidir. Hadislerdeki bu ihtilafa binaen
selef ve halef uleması arasında ihtilaf edilmiştir. İzz ibni Abdisselam (rh) bunu cahilce bir davranış
olarak kabul ederken (Kitâbu’l Fetâvâ Li’l İmâm, İzz ibni Abdisselam, s. 47), İbni Hacer (rh) meşru
görmüştür. Konu ihtilafa açık, içtihadi meselelerdendir. Allah en doğrusunu bilir.
153
NAMAZDA YASAKLANAN SÖZ VE FİİLLER BABI
157
NAMAZ KİTABI
158
NAMAZDA YASAKLANAN SÖZ VE FİİLLER BABI
159
NAMAZ KİTABI
160
NAMAZDA YASAKLANAN SÖZ VE FİİLLER BABI
161
NAMAZ KİTABI
162
NAMAZDA YASAKLANAN SÖZ VE FİİLLER BABI
İmam sessiz okunan bir namazda Fâtiha Suresi’ni okumayı unutsa, bir
rüknu terk ettiği için o rekâtı tekrar kılacaktır. Yani namazı beş rekât olarak
kılacaktır. Kıraat sessiz olduğundan cemaat bu durumu fark edemeyecek
ve imamın yanlışlıkla beşinci rekâta kalktığını zannedecektir. Bu durumda
imamın konuşmak dışında bir yolla, hatayı izah etmesi mümkün değildir.
C. Namazda Gülmek
Cabir’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Namazda gülen namazı iade eder, abdesti iade etmez/abdesti bozulmaz.” 19
Ebu Musa El-Eşari imam olarak namaz kıldırdı. Cemaatten bir grup gör-
dükleri bir şeye güldüler. Namazdan sonra Ebu Musa El- Eşari, “Sizden
gülenler namazı iade etsin.” 20 dedi.
Gülmekten kasıt sesli bir şekilde gülmektir. Tebessüm etmek namazı
bozmaz.
D. Namazda Yemek İçmek
İbni Kudâme şöyle der: “Bir kimse farz namazda kasıtlı olarak yer ve içer
ise namazı batıl olur. Bu konuda tek bir rivayet/görüş vardır. Bu hususta ihti-
laf bilmiyoruz.” 21
E. Riddet
Namazda şirk, küfür vb. kişiyi dinden çıkaran bir şey yapıldığında İslam,
doğal olarakta namaz bozulur.
“…Kim de imanı reddederse (imana karşı kâfirce bir tutum sergilerse), onun
ameli boşa gitmiştir ve o, ahirette hüsrana uğrayanlardan olmuştur.” 22
“Bu, Allah’ın hidayetidir. Onunla dilediği kullarını hidayete erdirir. Şayet on-
lar şirk koşmuş olsaydı muhakkak, yaptıkları her şey boşa giderdi.” 23
“Andolsun ki sana ve senden önceki (resûllere): ‘Şayet şirk koşarsan bütün
163
NAMAZ KİTABI
164
NAMAZDA YASAKLANAN SÖZ VE FİİLLER BABI
165
NAMAZ KİTABI
Resûlullah (sav) namazı bitirdikten sonra Ebu Bekir’e, ‘Sana önde kalıp namaza
devam etmeni işaret ettiğim hâlde niçin geri çekildin?’ diye sordu.
Ebu Bekir şu cevabı verdi: ‘Resûlullah’ın (sav) önünde namaz kıldırmak Ebu
Kuhafe’nin oğlunun haddi değildir…’
Daha sonra Resûlullah (sav) cemaate dönüp şöyle buyurdu: ‘Size ne olduğunu
anlayamadım, bu el çırpma işini ne kadar çok abarttınız… Namazla ilgili ola-
rak herhangi bir kuşkuya düşüp imamı uyarmak istediğinizde tesbih getirin.
Eğer tesbih getirirseniz, imanın dikkatini çekmiş olursunuz ve böylece hata
düzeltilir. İmamı uyarmak için el çırpmayı kadınlar yapsın.’ ” 29
Cemaatin uyarısı nedeniyle Ebu Bekir (ra) arkaya dönmüş ve uyarının ma-
hiyetini anlamıştır. Allah Resûlü’nün (sav) onu uyarmamış olması, bu gibi
durumlarda arkaya dönmenin meşruiyetini göstermiştir.
Sehl ibni Hanzaliyye’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Huneyn Savaşı’nda sabah namazı için kamet getirildi. Resûlullah (sav) nama-
za durdu ve dağ yoluna bakıyor ve orayı gözetliyordu.” 30
Hadisi rivayet eden Ebu Davud (rh) Allah Resûlü’nün (sav) gece nöbeti için
dağa bir mücahid yolladığını ve namazda dağ yoluna baktığını söylemiştir.
Bu örneklerde olduğu gibi; bir nöbetçinin etrafı gözlemesi, bir annenin
küçük çocuklarını kontrol etmesi, bir doktorun hastasını gözetlemesi…
vb.; mala veya cana gelebilecek zararlarda sağa sola bakınmak caizdir. Al-
lah en doğrusunu bilir.
İltifat konusunda farz ve sünnet namazları arasında fark var mıdır?
Enes’ten (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Yavrucuğum namazda yüzünü sağa sola çevirip bakma! Çünkü namazda
böyle yapmak çok tehlikelidir, mutlaka yapman gerekiyorsa nafile namazlar-
da yap, farz namazlarda sakın yapma!” 31
166
NAMAZDA YASAKLANAN SÖZ VE FİİLLER BABI
Daha önce belirttiğimiz gibi; namaz için sabit olan hükümler tüm mü-
kellefler (kadın ve erkek) ve tüm namazlar (farz ve nafile) için geçerlidir.
Mükellefleri veya namazları birbirinden ayırmak için özel delile ihtiyaç
vardır. Allah Resûlü (sav) iltifat konusunda farz ve nafile namazı birbirin-
den ayırmış ve farz namazda daha dikkatli olunması gerektiğini emret-
miştir. Bu da bir Müslim’in farz namazda daha dikkatli olması gerektiği-
ni göstermektedir.
B. Namazda Etrafa Göz Gezdirmek
İltifat başın sağa, sola veya arkaya çevrilmesiydi. Gözleri gezdirmek ise,
başı çevirmeden gözleri oynatmak, etraftaki nesneleri izlemektir. Şayet
bu bir özür nedeniyle yapılırsa, bir önceki başlıkta zikrettiğimiz deliller-
le caizdir. Bir özür olmaksızın yapılırsa yasaklanmıştır; namazı bozmasa
da kişinin ecrinden azaltmaktadır.
Enes ibni Malik’ten (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle bu-
yurmuştur:
“ ‘Ne oluyor bazı kimselere ki, namaz kılarken gözlerini gökyüzüne dikiyor-
lar!’ Peygamber Efendimiz bunu öylesine sert ve şiddetli bir şekilde söylemiş-
ti ki sonunda şöyle buyurdu: ‘Ya bundan vazgeçerler ya da gözleri alınır.’ ” 32
Cabir ibni Semure’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav), ‘Namazda gözlerini semaya kaldıran birtakım kimseler ya
buna bir son verirler ya da gözleri onlara geri dönmez.’ buyurdu.” 33
Namazda bakışlarla huşu arasında bir irtibat vardır.
“Ali ibni Ebi Talib’e, ‘A llah’ın ‘Onlar ki; namazlarında huşu içerisindelerdir.’ 34
ayetinden soruldu. Dedi ki: ‘Huşu kalptedir. Huşu, Müslim kalbe yumuşaman
ve namazda iltifat etmemendir.’ ’ ” 35
Zira gözler kalbin aynasıdır. Kalp sükûna erdimi gözlerde sükûna erer.
32. Buhari, 750
33. Müslim, 428
34. 23/Mü’minûn, 2
35. El-Mustedrek, 3482; Zehebi hadisin sahih olduğunu söylemiştir. Buna benzer bir rivayet
ayetin nüzul sebebi olarak rivayet edilmiştir. Rivayet mürsel olduğu için sıhhatinde ihtilaf edil-
miştir. (bk. Es-Sunenu’l Kubrâ, 3541, 3543)
167
NAMAZ KİTABI
168
NAMAZDA YASAKLANAN SÖZ VE FİİLLER BABI
bir kimsenin gözü kendi ayaklarından öteye bakmazdı. Resûlullah (sav) vefat
edince insanlar, mescid de namaz kılarlarken gözleri, secdede alınlarını koya-
cakları yerin ötesine geçmezdi. Ebu Bekir ve Ömer’in halifelikleri dönemin-
de ise hiç kimsenin gözü, kıble tarafından başka yöne sapmazdı. Osman ibni
Affan dönemi gelince fitneler çoğaldı ve insanlar, namazlarında sağa sola ba-
kar hâle geldiler.” 39
Şüphesiz ki bu onların kalp amelleri konusundaki titizlikleri ve olaylar
arasında kurdukları derin fıkhın ve ince anlayışın göstergesidir. Zira bozu-
lan bakışlar olsada, hakikatte bozulan kalplerdir. Kalpler fitneye kapıldık-
ça hastalanmakta ve bu hastalığın ilk yansıması namazda görülmektedir.
Ebu Derda’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) ile birlikte bulunuyorduk, gözlerini semaya dikti ve şöyle
buyurdu: ‘İlim insanlardan aşırılıp kaybolacağı zaman ilim adına hiçbir şeye
güçleri yetmeyecektir.’
Bunun üzerine Ziyad ibni Lebid El-Ensari dedi ki: ‘Kur’ân’ı devamlı okudu-
ğumuz hâlde ilim bizden nasıl aşırılıp yok edilecektir? Allah’a yemin ederim
ki Kur’ân-ı mutlaka okuyacağız kadınlarımıza ve çocuklarımıza da okutacağız.’
Bunun üzerine Resûlullah (sav) buyurdu ki: ‘Ey Ziyad annen senin hasretinle
yansın, ben de seni Medine halkının fakihlerinden saymakta idim. İşte Tevrat
ve İncil, Yahudi ve Hristiyanların elindedir. Onlara ne faydası oluyor.’
Cübeyr diyor ki: ‘Sonra Ubade ibni Samit’le karşılaştım ve ‘Kardeşin Ebu
Derda nelerden bahsediyor işitmedin mi?’ Ebu Derda’nın söylediklerini ken-
disine haber verdim. Ubade ibni Samit şu cevabı verdi: ‘Ebu Derda doğru
söylemiştir. İstersen insanlardan kaldırılacak ilk ilmi sana haber vereyim mi?
Huşudur. Belki de büyük bir mescide gireceksin ve orada huşu içeri-
sinde bir adam bulup göremeyeceksin.’ ’ ” 40
1. Namazda Gözler Nereye Bakmalıdır?
Namazda gözlerin nereye bakması gerektiğiyle ilgili sarih/açık bir nas
39. İbni Mace, 1634; Şevkânî (rh) hadisin isnadının hasen olduğunu belirtmiştir. (bk. Neylu’l
Evtâr 677- 680 No.lu hadis şerhi)
40. Tirmizi, 2653
169
NAMAZ KİTABI
170
NAMAZDA YASAKLANAN SÖZ VE FİİLLER BABI
171
NAMAZ KİTABI
Ebu Zerr’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Biriniz namaza durduğu vakit (secde yerindeki) çakılları düzeltmesin. Rah-
met ona secde ânında karşısından gelir.” 46
Asr-ı Saadet’te mescidin zemini çıplak topraktı. Secde eden ve oturan
insanlar bazen toprakla veya çakıl taşlarıyla oynardı. Bu; namazdaki hu-
şuya engel olduğundan ve huzurdaki edeple bağdaşmadığından Allah
Resûlü (sav) yasakladı. Bunun gibi bir ihtiyaç/özür olmaksızın kişinin sa-
çıyla, sakalıyla, elbisesiyle veya namaz kıldığı seccadeyle meşgul olması
doğru değildir.
Ancak bir ihtiyaç olur ve bu ihtiyaç kişiyi huşudan alıkoyacaksa, ihtiya-
cını giderir ve namaza devam eder. Buhari (rh) der ki:
“İbni Abbas (ra) şöyle demiştir: ‘Kişi namazda iken bedeninden dilediği gibi
yararlanır.’
Ebu İshak namazda iken takkesini başına koymuş ve çıkarmıştır.
Ali (ra) bir yerini kaşımak yahut elbisesini düzeltmek dışında sağ elini sol bi-
leğinin üzerine koyardı.” 47
Aşırı sıcaklarda, sıcağın etkisini azaltmak için bazı şeyler yapmakta bu
kapsamdadır.
Enes ibni Malik’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Biz sıcakların şiddetli olduğu zamanda Peygamber (sav) ile namaz kılardık.
Bizden biri (sıcağın şiddetinden) alnını yere koyamadığında elbisesini yayar
ve bunun üzerine secde ederdi.” 48
Cabir ibni Abdullah’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Öğle namazını Resûlullah (sav) ile beraber kılardım. Elime soğuması için bir
avuç taş alırdım. Secde de alnımı koyacağım yere koyar şiddetli sıcaktan do-
layı onun üzerine secde ederdim.” 49
172
NAMAZDA YASAKLANAN SÖZ VE FİİLLER BABI
50. İhtisarın tefsirine dair bk. Ebu Davud, 947; Tirmizi, 383
51. Buhari, 1220; Müslim, 545
52. Buhari, 3458
53. Ebu Davud, 903; Nesai, 890
54. bk. Musannef, İbni Ebi Şeybe, 25595
173
NAMAZ KİTABI
174
NAMAZDA YASAKLANAN SÖZ VE FİİLLER BABI
175
NAMAZ KİTABI
176
NAMAZDA YASAKLANAN SÖZ VE FİİLLER BABI
177
NAMAZ KİTABI
Ebu Sehle Es-Saib ibni Huallad’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir - ki Ah-
med bu zatın ashabtan olduğunu söylemiştir-:
“Bir adam bir cemaate imam oldu ve kıbleye karşı tükürdü. Resûlullah’ta (sav)
ona bakıp duruyordu. Namaz kıldırmayı bitirince, ‘Bu adam bir daha size na-
maz kıldırmasın.’ buyurdu. Bundan sonra o kimse cemaate tekrar imam olmak
istedi fakat ashab kendisine engel oldular ve Resûlullah’ın (sav) kendisi için söy-
lediğini ona hatırlattılar. O kimse de durumu Resûlullah’a (sav) arz edince Pey-
gamber (sav), ‘Evet.’ buyurdu. Ebu Sehle dedi ki: ‘Zannediyorum Peygamber (sav)
ona şöyle buyurdu: ‘Sen Allah’a ve Resûl’üne eziyet ettin.’ ’ ” 70
El-Cevheri, İbni Ömer’den (ra) Resûlullah’ın (sav) şöyle buyurduğunu nak-
letti:
“Kim mescidin kıblesine tükürürse, Kıyamet Günü o tükürük kendi yüzün-
de olduğu hâlde diriltilir.” 71
J. Namazda İk’a Yapmak 72
K. Secdede Elleri Sermek 73
L. Rükû ve Secdede Kur’ân Okumak 74
M. Saçlar Bağlı Hâlde Namaz Kılmak/Secde Yapmak 75
N. Selam Ânında Elle Sağa Sola İşaret Etmek 76
O. Elleri Teşbik (Parmakları Birbirine Kenetlemek) Yapmak 77
P. Namazda Saçları Bağlamak, Kolları ve Ayak Paçalarını Katlamak
“Bana yedi âza üzerine secde etmem emrolundu: Alın -bu sırada mübarek
178
NAMAZDA YASAKLANAN SÖZ VE FİİLLER BABI
eliyle burnuna da işaret buyurdular-iki el, iki diz ve ayakların uçları. Ayrıca na-
mazda iken saçlarımızı ve paçalarımızı toplamamız/katlamamız nehyedildi.” 78
• Saçları bağlamakla ilgili 79
• Elbise kollarını ve paçalarını katlamak yasaklanmıştır. Âlimleri-
miz bu hâlde namaz kılanın kibirliye benzeyeceğini, bu sebeple ya-
saklandığını söylemişlerdir. Kibirli insan saçlarının ve elbisesinin
yere/toprağa temas etmesinden hoşlanmaz. 80
Allah en doğrusunu bilir; bu yasağın bir hikmetide, bu hâlde namaza
durmak namazda gözetilmesi gereken edebe aykırı olmasıdır. Zira edebe
riayet edilen normal bir mecliste dahi elbise kollarının ve pantolon pa-
çalarının katlanması hoş karşılanmaz. Bir diğer hikmet şu olsa gerektir;
elbiseleri katlamak “dünyevi” bir işe girişenlerin suretidir. Namaz ise sırf
uhrevi bir ibadettir. 81
• İsbal olmasın diye namaz öncesinde pantolon paçalarını katlamak
İsbal; pantolon/elbise paçalarının aşık kemiğinin altında olmasıdır. Bir
grup insan namazda isbal olmasın diye, namaz öncesinde paçalarını kat-
78. Buhari, 812; Müslim, 490
79. Konuya dair detaylı açıklama için bk. " Secdede saçını bağlamaz" 2/86
80. bk. Fethu’l Bârî, 809 No.lu hadis şerhi
81. Namazda elbiseleri katlamak konusunda hadisçiler iki kısma ayrılmıştır. Bir grup muhad-
dis bunun namaz içinde olmasının yasak olduğunu ima etmişlerdir. (Buhari (rh) “Namazda Elbi-
selerin Katlanmayacağına Dair Bab” diyerek buna işaret etmiştir. bk. Kitâbu’l Ezân, 138. Bab) Bir
grup âlim ister namazın içinde, ister namaz dışında yapıp namaza girmek olsun, her iki duru-
munda mekruh olduğunu söylemişlerdir.
“Nevevi (rh) der ki: ‘İlim adamları elbiselerini yahut yenlerini ve benzeri kısımlarını toplayıp çem-
remiş olduğu hâlde, saçlarını başının arkasında topuz yaptığı hâlde yahut saçlarını sarığının al-
tında topladığı ya da benzeri bir hâlde namaz kılmanın yasak olduğu üzerinde ittifak etmişlerdir.
Bütün bunlar İlim adamlarının ittifakıyla nehyedilmiş olup tenzihen mekruhtur. Buna göre bu
şekilde namaz kılacak olursa uygun olmayan bir hâlde namaz kılmış olmakla birlikte namazı
sahihtir.’
Bu hususta Ebu Cafer Muhammed ibni cerir Et-Taberi ilim adamlarının icmasını delil olarak gös-
termiştir. İbnu’l Munzir ise Hasan-ı Basrî’den bu hâlde namaz kılan kimsenin namazını iade et-
mesi gerektiğini söylediğini nakletmektedir. Diğer taraftan, cumhurun kanaatine göre mutlak
nehiy bunu namaz için kasten böyle yapıp namaz kılan kimseyle, namaz için değil de başka bir
maksatla bu hâlde bulunan kimseyi, kayıtsız ve şartsız olarak kapsadığı doğrultusundadır.
Davudi ise şöyle demektedir: ‘Burada yasak bu işi namaz için yapan kimse hakkındadır ama se-
çilen ve sahih olan görüş birincisidir. Ashab-ı Kiram’dan ve başkalarından nakledilen rivayetlerin
zahiri de bunu ifade etmektedir.’ ” (El-Minhâc, 490 No.lu hadis şerhi)
179
NAMAZ KİTABI
lamaktadır. Tercih ettiğimiz görüşe göre isbal; mutlak olarak değil kibirle
yapılırsa haramdır. Kibir kaydıyla yapılmayan isbal, haram değildir. Allah
en doğrusunu bilir. İsbali mutlak olarak haram (veya mekruh) görenler,
namazdan önce paçalarını katlamamalı, çorabın içine sokmak veya baş-
ka bir yolla isbalden kaçınmalıdırlar. Böylece bir yasaktan kurtulmak için
başka bir yasağa düşmemiş olurlar.
R. Namazda Ağzı Bir Örtüyle Kapatmak
Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) kişinin namazda ağzını bir şeyle örtmesini yasaklamıştır.” 82
Abdurrahban ibni Mücebbir’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Kendisi, Salim ibni Abdullah’ın bir insanın namaz kılarken ağzını kapattığı-
nı gördüğü zaman ağzının üzerindeki elbiseyi şiddetle çektiğini görürdü.” 83
III. Namazda Yapılması Mübah Olan Şeyler
Namazda aslolan sükûnettir. Allah Resûlü (sav) “Namazda sükûnet içinde
olunuz.” 84 diye emretmiştir. Ancak bazı özel durumlarda, ihtiyaç olması
durumunda, bir faydayı elde etmek veya bir zararı defetmek için hareket
etmeye izin verilmiştir.
Aslolan mükellefler açısından (kadın, erkek) ve namazlar açısından (farz,
nafile) fark olmamasıdır. Şer’i olarak izin verilen her şey, yasaklayıcı özel
bir delil olmadıkça, tüm mükellefler ve tüm namazlar için geçerlidir.
A. Namazda İmamı Uyarmak
İmam namaz fiillerinde veya kıraatinde hata yaparsa, hatayı düzeltmek
mübahtır. İmam hatasını düzeltirken küçükten büyüğe doğru aşamalı
müdahalede bulunulur.
• Önce erkekler “Subhanallah” diyerek, kadınlar ellerini sağ avuç içini
sol elin dışına vurarak uyarıda bulunurlar.
180
NAMAZDA YASAKLANAN SÖZ VE FİİLLER BABI
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Tesbih (‘Subhanallah’ demek) erkekler, el çırpmak kadınlar içindir.” 85
• Şayet imam bu uyarıyı anlamazsa, sözlü olarak uyarıda bulunulabilir.
El-Musevver ibni Yezid El-Esedi El-Maliki’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) -Ravi Yahya dedi ki: ‘Ben Resûlullah’ı (sav) gördüm şeklinde
de rivayet etmiş olabilir.’- Namazda okurken bir kısım ayeti eksik okudu. Na-
maz bitince bir kimse,
‘Ey Allah’ın Resûlü! Sen falan falan ayetleri terk ettin.’ dedi.
Bunun üzerine Resûlullah (sav), ‘Onu hatırlatmanız gerekmez miydi?’ buyurdular.
Süleyman kendi rivayetinde o kimsenin, ‘Ben o ayetin neshedildiğini zan-
netmiştim.’ dediğini ilave etmiştir.” 86
Allah Resûlü (sav) bir ayeti yanlış okuduğunda veya unuttuğunda bilenle-
rin uyarmasını teşvik etmiştir. Sahabe de namazda birbirlerini uyarmıştır.
Enes'ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Biz Allah Resûlü Dönemi’nde (yanlış okuduklarında) imamları uyarırdık.” 87
İbni Ömer (ra) Fâtiha Suresi’ni bitirdikten sonra ne okuyacağını unutmuş,
birkaç defa besmeleyi tekrar etmiştir. Nafi (rh) ona Zilzâl Suresi’nin ilk aye-
tini okuyunca, Zilzâl Suresi’yle kıraatını tamamlamıştır. 88
Şayet cemaatten birinin imama müdahalesi iyice karıştırmasına neden
oluyorsa, daha fazla zarar vermemek için uyarıyı sonlandırmak ve imamı
kendi hâline bırakmak gerekir. 89 Çünkü namazın huşusu, sünnet olan kı-
raatten daha önemli ve önceliklidir.
85. Buhari, 1203; Müslim, 422
86. Ebu Davud, 907
87. El-Mustedrek, 1023
88. Es-Sunenu’l Kubrâ, 5787
89. Namazda kıraat hatalarını düzeltmeyi yasaklayan bir hadis rivayet edilmiştir.
Ali’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Ey Ali! Namazda imamın takıldığı ayeti hatırlatma.” (Ebu Davud, 908)
İmam Ebu Davud hadisi rivayet ettikten sonra “(Tabiinden) Ebu İshak, El-Haris’ten yalnızca dört
181
NAMAZ KİTABI
hadis işitmiştir. Bu hadis onlardan biri değildir.” diyerek, hadisin isnadında kopukluk olduğuna ve
zayıf olduğuna işaret etmiştir.
90. Buhari, 401; Müslim, 572
91. Buhari, 516; Müslim, 543
92. Ebu Davud, 920
182
NAMAZDA YASAKLANAN SÖZ VE FİİLLER BABI
183
NAMAZ KİTABI
184
NAMAZDA YASAKLANAN SÖZ VE FİİLLER BABI
185
NAMAZ KİTABI
hızlı hareket eden bir hayvanı öldürmek için, çokça hareket etmek muh-
temeldir.
G. Namaz Kılanın Eli veya Başıyla İşaret Etmesi
Namaz kılan kimse ihtiyaç hâlinde eliyle veya başıyla namaz dışındaki
birine işaret yapabilir, işaretle yönlendirebilir.
Enes ibni Malik'ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber (sav) namazda bazen işaret ederdi.” 101
Cabir’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) rahatsızlanmıştı. Kendisi oturur vaziyette iken onun arkasında
namaz kıldık. Ebu Bekir de cemaate Peygamber’in (sav) tekbirini duyuruyordu.
Resûlullah (sav), bir ara bize baktı bizim ayakta olduğumuzu gördü. Bize işaret
etti, biz de oturduk ve kendisine uyarak oturarak namaz kıldık. Resûlullah (sav),
selam verdiğinde, ‘Biraz önce neredeyse, İranlılar ve Rumların yaptığını yapa-
caktınız. Onlar, kralları otururken kendileri ayakta dururlar. Sizler böyle yap-
mayınız. İmamınıza uyunuz. Eğer o, ayakta namaz kılarsa siz de ayakta namaz
kılınız. Eğer oturarak namaz kılarsa siz de oturarak namaz kılınız.’ buyurdu.” 102
İbni Abbas’ın kölesi Kureyb’den şöyle rivayet edilmiştir:
“İbni Abbas, Misver ibni Mahreme ve Abdurrahman ibni Ezher (ra) (Kurey-
b’i) Aişe’ye (ra) göndererek şöyle dediler: ‘Ona hepimizden selam söyle ve ona
ikindi namazından sonra kılınan iki rekâtı sor.’
Kureyb dedi ki: ‘A işe, ‘Bunları Ümmü Seleme’ye sor.’ dedi. Ben onun yanın-
dan çıkarak beni gönderenlerin yanına geri döndüm ve Aişe’nin sözünü onlara
söyledim. Onlar da beni Aişe’ye sormamı istedikleri şeyleri Ümmü Seleme’ye
(ra) sormam için geri gönderdiler.
Ümmü Seleme (ra) şöyle dedi: ‘Peygamber’in (sav) bunu yasakladığını duydum.
Sonra onun ikindiyi kıldıktan sonra bu iki rekâtı kıldığını da gördüm. Ben cari-
yemi onun yanına göndererek şöyle dedim: ‘Onun yanında durarak ona şunu
söyle: ‘Ey Allah’ın Resûlü! Ümmü Seleme sana diyor ki: ‘Senin bu iki rekâtı
186
NAMAZDA YASAKLANAN SÖZ VE FİİLLER BABI
187
NAMAZ KİTABI
188
NAMAZDA YASAKLANAN SÖZ VE FİİLLER BABI
189
NAMAZ KİTABI
190
NAMAZDA YASAKLANAN SÖZ VE FİİLLER BABI
191
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI
Teravih Namazı
• Teravih Namazı Gece Namazıdır ve Nafile Bir Namazdır. Bir
Sınırı, Rekât Sayısı Yoktur.
• Teravih Namazını Gece Sonunda Kılmak Daha Faziletlidir
Vitir Namazı
• Yatsı Namazından Sonra Sabah Namazı Vaktine Kadar Olan
Vakit, Vitir Namazının Vaktidir
• Farz Namazdan Sonraki En Faziletli Namazlardandır
• Gecenin Sonuna Denk Geldiğinde Özel Bir Namazdır
• Vitir Namazı; Yatsı ile Sabah Namazı Arasında Müstakil Bir
Namazdır. Öncesinde Sünnet/Nafile Namaz Kılınabilir
• Vitri Bir Defa Kılan Kişi, İkinci Bir Vitir Kılmaz
• Vitri Kaçıran Kişi Onu Gündüz Kılabilir. Gece Kıldığı Vitir
Rekâtını Gündüz Çift Olarak Kılar
Kunut Duası
• Vitir Namazında Kunut
• Nevazil/Bela/Musibet Ânında Kunut
• Sabah Namazında Kunut
Kuşluk/Duha Namazı
• Kuşluk Namazının Önemi ve Fazileti
.Kuşluk
Namazı Nebi’nin Tavsiyesidir
.Kuşluk
Namazı “Evvabin” Namazıdır
.Kuşluk
Namazı Kılan Kişi, El-Kâfi İsminin Korumasındadır
.Bedenin
Sadakasıdır
.Elde
Edilecek Ganimetten Daha Hayırlıdır
.Günahlara
Kefarettir
• Kuşluk Namazının Rekât Sayısı
• En Az İki Rekâttır. Üst Sınırı Yoktur
Nafile Secdeler
• Sehiv Secdesi
• Tilavet Secdesi
• Şükür Secdesi
199
NAMAZ KİTABI
200
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI
201
NAMAZ KİTABI
202
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI
ettiğimiz her nafile; bir yandan onun (sav) üstümüzdeki hakkını yerine getir-
memize vesile olurken diğer yandan ona (sav) olan sevgimizi arttırmaktadır.
6. Nafileler İslami Bir Hayat İnşa Eder ve Şeytanın Yollarını Kapatır
Dine verilen en büyük zarar, şeytanın Allah’la aldatmasıdır. Bu da din
ehlini, dinin içinden ve din adına bozmasıdır. Bizden önceki kitap ehlini
de bu yolla bozmuş, sırat-ı müstakimden “sapkınlar” ve “gazaba uğrayanlar”
derecesine savurmuştur. Önce dinden olmayan şeyleri dine sokmuş (bi-
dat), sonra insanların bunları din edinmesini sağlayarak “indirilen” terte-
miz dini “uydurulmuş” bozbulanık bir hâle getirmiştir.
Şeytanın yollarını kapatmanın yolu; sünnete ittibadır. Zira sünnet İslami
bir hayat inşa eden, şeytanın yollarını kapatan ve temiz fıtratlara yetecek
manevi azığı içinde barındıran bir kaynaktır. Sünnete riayet eden; sözlü,
bedeni ve kalbi tüm ihtiyaç duyduğu azığın onda olduğunu görecektir.
Sünnetten yüz çeviren veya sünnetin cahili; farklı yollara yönelecek ve
şeytanın eline düşecektir. Sonra da uydurulmuş bidatlerle kalp hayatını
bozacak; hormonlu gıdalarla beslenen bünye gibi kof, sağlıksız ve hantal
bir dinî hayatı olacaktır.
Sünnet tanımıyla aldanmak!
Âlimlerimiz sünneti/nafileyi/tatavvu’yu/müstehabı şöyle tanımlamış-
lardır:
“Yapanın ecir aldığı, terk edenin cezalandırılmadığı/günah kazanmadığı şeydir.”
Bu tanım; şer’i hükümleri birbirinden ayırmak; her biri emredilmiş farz
ve sünnet arasındaki farkı ortaya koymak içindir. Ne yazık ki bu tanım
zamanla yanlış anlaşılmış ve sünnet “yapılmayabilir” olarak kodlanmıştır.
Elbette bunda cinni şeytanların ve amelsiz bir dini İslam ümmetinde yay-
gınlaştıran, dini kalpteki inançtan ibaret gören insi şeytanların payı vardır.
Şüphe yok ki; sünnetler farzlar gibi değildir. Ancak sünnetlerin “yapılma-
yabilir” olarak kodlanması, din açısından tam bir felakettir. Sünnet; Allah
Resûlü’nün (sav) üzerimizdeki hakkı, “Muhammedun Resûlullah” şahitliği-
mizin ete kemiğe bürünmüş hâlidir. Onun (sav) sünnetine ittibamız, Yüce
Allah’a olan sevgimizin ispatı, alametidir. Sünnet, ona (sav) ümmet olmanın
203
NAMAZ KİTABI
şükrünü eda etmektir. Sünnet; bizleri ona (sav), yani yolların en müstakimi-
ne götüren bir rehber, onunla (sav) aramızdaki bağın güçlenmesidir. Onun
(sav) sünnetini “yapılmayabilir” olarak kodlayan, ondan (sav) ve sünnetinden
204
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI
205
NAMAZ KİTABI
206
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI
O da şöyle dedi: ‘Kendisi, öğleden önce benim evimde dört rekât na-
maz kılar sonra mescide çıkar cemaate namaz kıldırır arkasından eve
girer iki rekât daha kılardı. Cemaate akşam namazını kıldırır sonra da iki
rekât daha namaz kılardı. Cemaate yatsı namazını kıldırır arkasından benim
evime girer ve iki rekât daha namaz kılardı. Geceleyin ise vitirle birlikte do-
kuz rekât namaz kılardı. Bazı geceler ayakta uzun uzun namaz kılarken bazı
geceler de oturarak uzun uzun namaz kılardı. Kıraati ayakta yaptığında, rükû
ve secdeyi ayakta yapardı. Kıraati oturarak yaptığında, rükû ve secdeyi otura-
rak yapardı.’ ” 21
3. Önce Dört Sonra Dört Rekât Kılmak
Peygamber’in (sav) hanımlarından Ümmü Habibe’den (r.anha) rivayet edildi-
ğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Kim öğle namazından önce ve sonra dörder rekât sünnet namazı kılmaya
devam ederse cehennem ateşi o kimseye haram kılınır.” 22
Hiç şüphesiz bunların her biri müstakil birer sünnettir ve onun (sav) fark-
lı zamanlarda farklı uygulamalarına işaret etmektedir. Bu; aynı zamanda
onun (sav) hikmetindendir. Zira o (sav) tüm ümmeti kucaklayacak bir sün-
netin sahibidir. Onun sünnetinde hem hayırda öncü olanlara hem orta
yollu olanlara hem de nefsine zulmedenlere uygun salih ameller vardır. 23
C. İkindi Namazının Sünneti
1. İkindi Öncesinde Dört Rekât Kılmak
İbni Ömer’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“İkindinin farzından önce dört rekât kılan kimseye Allah rahmet etsin.” 24
207
NAMAZ KİTABI
25. Tirmizi, 429; Tirmizi (rh) bu hadisi iki ayrı yerde rivayet eder. 429 No.lu rivayeti “Ali’nin hadisi
hasen hadistir.” der. Aynı hadisi 598 No.lu rivayet olarak tekrar zikreder. Her ne kadar isnadlar ara-
sında farklılık olsa da, iki rivayetinde matlai/çıkış noktası Ebu İshak, Âsım ibni Damre ve Ali şek-
lindedir. Burada Abdullah ibni Mübarek’in (rh) Âsım ibni Damre nedeniyle hadise zayıf dediğini
aktarır. Ancak Tirmizi (rh) hadisin hasen olduğunu tercih eder. Hadis âlimleri Âsım ibni Damre’nin,
Ali’den (ra) rivayet ettiği hadislerde güvenilir olup olmadığında ihtilaf etmiştir. (Geniş bilgi için bk.
Mîzânu’l İ’tidâl, 2/352-353, 4052 No.lu ravi)
26. Ebu Davud, 1295; Tirmizi, 597
27. Bir grup fukahamız (Hanefiler) gündüz kılınan nafile namazların dört rekât şeklinde kılı-
nacağını söylemişlerdir. İmam Tirmizi de Ebu İshak Es-Subeyi’den; hadiste geçen “Her iki rekâtı
teslimle birbirinden ayırdı.” ifadesinin “selam vermek” anlamında olmadığını “selam okumak” an-
208
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI
209
NAMAZ KİTABI
‘Senin bu iki rekâtı kılmayı yasakladığını duydum. Oysa sen bunları kılıyorsun.’ ’ Bunu söyledikten
sonra eliyle işaret ederse onun gerisinde dur.’
(Ümmü Seleme dedi ki:) ‘Cariye bunları yaptı. Peygamber de eliyle işaret etti. Cariye geride dur-
du. Peygamber (sav) namazını bitirince şöyle dedi: ‘Ey Ebu Ümeyye’nin kızı! İkindiden sonra kıldı-
ğım iki rekâtı sordun. Bana Abdulkays Kabilesi’nden bazı kimseler geldiler. Ben onlarla meşgul
olduğumdan öğle namazından sonra kıldığım iki rekâtı kılamadım. İşte (ikindiden sonra kıldı-
ğım) o iki rekât bu (öğle namazından sonra kılmam gerektiği hâlde kılamadığım) iki rekâttır.’ ’ ”
(Buhari, 1233; Müslim, 834)
• Nebi kendisi kılmış ancak ümmetine yasaklamıştır. Bu da ona has olduğunu gösterir.
Aişe’nin (r.anha) azadlı kölesi Zekvan’dan nakledildiğine göre Aişe ona şöyle demiştir:
“Peygamber (sav) ikindiden sonra namaz kılardı. Bizi ondan yasaklardı. Kendisi iki orucu birbirine
ekler fakat bizim eklememizi yasaklardı.” (Ebu Davud, 1280; Hadisin senedinde Muhammed ibni
İshak ibni Yesar vardır. Hadisinin sıhhatinde ihtilaf edilmiştir.)
Bu açıklamaların hiçbiri Allah Resûlü’nün (sav) ikindiden sonra iki rekât sünnet kıldığı gerçeğini
değiştirmez. Aişe (r.anha) Allah Resûlü’nün (sav) her gün bu namazı kıldığını haber vermiştir. İbni
Hazm (rh) onlarca sahabiden bu sünneti rivayet etmiştir. (bk. El-Muhallâ, 2/29-47)
Yukarıda okuduğumuz açıklamalar bu sünneti izah etmek için yeterli değildir. Zira Allah Resû-
lü’nün (sav) her gün öğlenin sünnetinden alıkonduğu ve her gün bu sünneti ikindi sonrası kıldığı
uzak bir ihtimaldir. Ümmü Seleme Annemize böyle bir olay denk gelmiş olabilir. Ancak Resû-
lullah’ın (sav) her gün kıldığı bir namazı bu gerekçeyle tevil etmek ikna edici değildir. Allah en
doğrusunu bilir.
210
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI
211
NAMAZ KİTABI
212
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI
213
NAMAZ KİTABI
214
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI
215
NAMAZ KİTABI
Musa ibni Ukbe, Nafi’den şunu nakleder, ‘Yatsıdan sonra ailesinin yanında
kıldı.’ ” 46
Abdullah ibni Ömer (ra) öğle ve akşam sünnetlerini mescidde; yatsı ve
Cuma sünnetini evde kıldığını açıkça belirtmiştir. Buna binaen; öğretme
konumunda olan ve örnek olan insanların ara sıra mescidde nafile kılma-
sı Nebi’nin (sav) sünnetlerindendir.
Evde nafile kılmanın hikmeti
• Bu hikmetlerden ilki; evleri salih amelle ihya etmek, manevi olarak
kabir hâline çevirmemektir.
İbni Ömer'den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Bazı namazlarınızı evinizde kılın! Evlerinizi kabirlere çevirmeyin!” 47
Zira içinde namaz kılınmayan yani Allah’ın (cc) zikredilmediği evler ölü
evlerdir.
Ebu Musa’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Allah'ı zikreden ile zikretmeyen arasındaki fark ölü ile diri arasındaki fark
gibidir.” 48
Buradan anlıyoruz ki; Allah Resûlü (sav) farzların mescidde ve cemaatle
kılınması dışında bir dinî hayat düşünmediğinden nafilelerin evde kılın-
masını tavsiye ederdi. Bugün ise ne yazık ki mescidde ve cemaatle namaz
unutulmuş, terk edilmiş sünnetlerdendir. Resûlullah (sav) mescidlerdeki
hayrın nafile vesilesiyle evlere taşınmasını istediğinden, bu tavsiyede bu-
lunmuştu. Bugün bizler ise evlerdeki hayrın (!) mescide taşınması için
didiniyoruz. İnna lillahi ve inna ileyhi raciun.
Cabir’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûllullah (sav): ‘Biriniz namazı mescidde kıldığında namazından bir hisse
de evine ayırsın. Çünkü Allah, onun namazı nedeniyle onun evinde bir hayır
yaratır.’ buyurmuştur.” 49
46. Buhari, 1172; Müslim, 729
47. Buhari, 432; Müslim, 777
48. Buhari, 6407; Müslim, 779
49. Müslim, 778
216
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI
217
NAMAZ KİTABI
• İbni Ömer’den hadisi nakledenlerin çoğu yalnızca ‘gece namazı’ şeklinde rivayet etmiş, ‘gün-
düz’ lafzını zikretmemişlerdir. Bu nedenle başta hadisi rivayet eden Tirmizi (rh) ve Nesai (rh) bu
lafzın hatalı olduğunu ifade etmişlerdir. (bk. Tirmizi, 597; Nesai, 1666)
• Abdullah ibni Ömer’in (rh) gündüz namazlarını dört rekât olarak kıldığı nakledilmiştir. Şayet
bu hadiste olduğu gibi gündüz namazları iki rekât olsa İbni Ömer (ra) aktardığı hadise muhalefet
etmez, rivayet ettiğine uygun amel ederdi.
Bu hadisteki ‘gündüz’ ziyadesini sahih kabul eden âlimler de olmuştur. İbni Huzeyme, İbni Hib-
ban, hadisi rivayet ettikten sonra sükût ederek Ebu Davud, Nevevi, Iraki bu âlimlerden bazılarıdır.
Bu rivayetten bağımsız olarak İmam Buhari (rh) istikra metoduyla tüm nafilelerin ikişer rekât kılın-
ması gerektiği sonucuna ulaşmıştır. İstikra metodu; bir konuya delalet eden cüzi/tekil örnekleri
bir araya toplayarak külli/genel bir neticeye varmaktır. Sahih’inde Kitâbu’t Teheccüd, 25. Bab’da
‘Tatavvu/Nafile Namazların İkişer Rekât Kılınacağı Hakkında Bab’ başlığı altında şunları kaydeder:
‘Tatavvu/Nafile Namazların İkişer Rekât Kılınacağı Hakkında Bab
(1162) Cabir İbni Abdullah şöyle demiştir:
‘Allah Resulü (sav) bize her işte istihareyi Kur’ân’dan bir sure öğretir gibi öğretiyordu. O, ‘Sizden
biriniz bir iş yapmak istediğinde farz dışında iki rekât namaz kılsın. Sonra da şöyle dua etsin:
‘Allah’ım, senin ilminden hayırlısını talep ediyor, senin kudretinden güç talep ediyorum. Senin
yüce lütfundan istiyorum. Sen güç yetirirsin. Ben yetiremem. Sen bilirsin. Ben bilemem. Sen
gaybleri bilensin.
Allah’ım, bu işin benim dinim, dünyam ve sonum hakkında hayırlı olduğunu biliyorsan onu be-
nim için takdir et. Bana onu kolaylaştır. Sonra onu benim hakkımda bereketli kıl. Eğer bu işin
benim dinim dünyam ve sonum hakkında kötü olduğunu biliyorsan beni ondan onu da benden
uzak kıl. Hayırlı olan her nerede ise onu benim için takdir et. Sonra da beni ondan razı kıl.’
Bu duayı edip ihtiyacını söylesin.’
(1163) Ebu Katade ibni Rib’i El-Ensari, Peygamber’in (sav) şöyle söylediğini haber vermiştir:
‘Sizden birisi mescide girdiğinde iki rekât namaz kılmadan oturmasın.’
(1164) Enes ibni Malik şöyle dedi:
‘Allah Resûlü (sav) bize iki rekât namaz kıldırdı. Sonra da namazdan sonra kalkıp gitti.’
(1165) Abdullah ibni Ömer şöyle demiştir:
‘Allah Resûlü (sav) ile beraber öğleden önce ve sonra, cumadan sonra, akşam namazından sonra
ve yatsıdan sonra ikişer rekât namaz kıldım.’
(1166) Cabir ibni Abdullah Allah Resûlü’nün (sav) hutbede şöyle dediğini bildirmiştir:
‘Sizden birisi imam hutbe okurken camiye girerse iki rekât namaz kılsın.’
(1167) Mücahid şöyle demiştir:
‘İbni Ömer evine gitti. Kendisine, ‘İşte Allah Resûlü (sav) Kâbe’ye girdi.’ denildi. İbni Ömer şöyle
dedi: ‘Bunun üzerine ben de Kâbe’ye gittim. Allah Resûlü’nün (sav) oradan çıktığını gördüm. Kapı-
da Bilal vardı.
Ben, ‘Bilal, Allah Resûlü (sav) Kâbe'de namaz kıldı mı?’ diye sordum.
Bilal, ‘Evet.’ dedi.
‘Nerede kıldı?’ dedim.
Bilal, ‘Şu iki direğin arasında. Sonra da çıkıp Kâbe’nin damında iki rekât kıldı.’ dedi.’
Buhari şöyle dedi:
‘Ebu Hureyre şöyle demiştir: ‘Peygamber (sav) bana iki rekât kuşluk namazı kılmayı tavsiye etti.’
İtban şöyle dedi:
‘Allah Resûlü (sav) ve Ebu Bekir kuşluk vakti evime geldiler. Peygamber’in (sav) arkasında saf yaptık.
O da bize iki rekât namaz kıldırdı.’ (Buhari, Kitâbu’t Teheccüd, 25. Bab)”
218
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI
219
NAMAZ KİTABI
220
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI
221
NAMAZ KİTABI
ma. Çünkü Resûlullah (sav) bize böyle emretti. Konuşmadıkça veya mescidden
çıkmadıkça bir namazın arkasına bir başka namaz eklememeyi emretti.’ ’ ” 60
Nafi’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“İbni Ömer bir adamı cuma günü mescidde cuma namazını kıldığı yerde iki
rekât namaz kılarken gördü, hemen ona engel oldu ve ‘Cumayı dört rekât ola-
rak mı kılıyorsun?’ dedi.
Abdullah ibni Ömer, cuma günü Cuma’dan sonra evinde iki rekât namaz kı-
lar ve ‘Resûlullah da (sav) böyle yapardı.’ dedi.” 61
7. Aynı Yerde Namaz Kılmak
Allah Resûlü (sav) ve ashabı (r.anhum) bir yeri âdet edinerek nafile namaz kıl-
mışlardır.
Yezid ibni Ebi Ubeyd’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Seleme ibni’l Ekva ile birlikte mescide gelirdim. O, mushafın yanındaki di-
reğin kenarında namaz kıldırdı.
Ona, ‘Ey Ebu Müslim bana öyle geliyor ki, bu direğin yanında namaz kılmak
için çaba harcıyorsun.’ dedim.
O da, ‘Evet, çünkü Allah Resûlü’nün (sav) burada namaz kılmak için fırsat kol-
ladığını gördüm’ diye cevap verdi.” 62
Mescidin belli bir noktasında; farz ve nafileyi birleştirmeye sebep olma-
dıkça veya kulluğu zedeleyecek riya/şöhret gibi bir afete sevk etmedik-
çe ya da orayı mülk edinmek gibi bir zorbalığa sebep olmadıkça namaz
kılınabilir. 63
222
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI
“Bu hadiste namazı, eğer bir fazileti bulunuyorsa belli bir yerde devamlı kılmakta bir sakınca
olmadığı anlaşılmaktadır. Yasak ise kişinin mescidde belli bir yeri devamlı tutması hakkındadır.
Çünkü böyle bir işte ne fazilet vardır ne buna gerek vardır. Faziletli olma hâlini az önce zikrettik.
Bir ilmi ders olarak okutmak yahut fetva vermek ya da hadis dinlemek ve buna benzer gerek du-
yulan şeyler söz konusu ise bunda kerahat yoktur. Aksine böyle bir iş müstehap olur. Çünkü bu,
hayır yollarını kolaylaştırmak türündendir. Kadı İyaz -Allah ondan razı olsun- gereksiz yerde bir
yeri sabit olarak yer edinmenin mekruh olup olmadığı hususunda selefin farklı görüşlere sahip
olduğunu, ihtiyaç olması halinde ise belirttiğimiz şekilde ittifak ettiklerini nakletmektedir.” (Müs-
lim Şerhi, 509 No.lu hadis şerhi)
İbni Hacer (rh) şöyle der: “Yasağın hikmeti şöhret, riya, duyulmak; alışkanlıklara, zevklere ve şeh-
vetlere bağlılık gibi şeylere sevk etmesidir. Bunların her biri (kulluk) afetlerindendir ve bunlardan
imkân dâhilinde uzak durmanın gerekliliği belli olmuştur.” (Avnu’l Ma’bûd, 862 No.lu hadis şerhi)
“Bir grup âlim bu meseleyi yukarıda zikredilen farz ve nafile arasını ayırmak olarak anlamışlardır.
Bir yeri âdet edinerek namaz kılanın farz ve nafile arasını birleştireceğini bunun da yasak olduğu-
nu söylemişlerdir.” (Neylu’l Evtâr, 1147-1148 No.lu hadis şerhleri)
Derim ki: Allah Resûlü’nün (sav) bunu yasaklaması ve kendi yapması; bu nehyin haramlık gerekti-
ren kesin bir nehiy olmadığını, irşad gerektiren bir nehiy olduğunu gösterebilir:
Yine bu, âdeta bir yeri mülk edinen ve başkalarının orayı kullanmasına müsaade etmeyen zorba-
lık için yapılan bir nehiy de olabilir. Allah en doğrusunu bilir.
64. Müslim, 710
65. Buhari, 663; Müslim, 711
223
NAMAZ KİTABI
224
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI
225
NAMAZ KİTABI
A. Gece Namazı
1. Gece Namazının Önemi ve Fazileti
a. Gece namazı ruhu terbiye eder kalbi arındırır
“Ey örtüsüne bürünen/(nübüvvet) yükünü yüklenen (Peygamber)! (İçinde
dinleneceğin) az bir kısmı hariç geceleyin kalk! Yarısı kadar ya da biraz eksilt
veya ona biraz ekle. Kur’ân’ı (iyice bellemek ve derin düşünebilmek için) ter-
til üzere (tane tane, ağır ağır) oku.” 73
Gece namazı; Yüce Allah’ın kullarını terbiye ettiği ve onları kendi davası
için hazırladığı özel bir ibadettir. Daha yolun başında, İslam’la tanıştıkla-
rı ilk günlerde aynı zamanda gece namazıyla tanışmışlardır. Rabbimiz ilk
İslam toplumuna gece namazını emretmesini şöyle gerekçelendirmiştir.
“Şüphesiz ki sana (yükümlülüğü) ağır olan bir söz vahyedeceğiz.” 74
İnsana tevdi edilen emanet -başta Kur’ân olmak üzere- ağırdır. Bu ağır-
lıktan olsa gerek; dağ, gök ve arz bu emaneti kabule yanaşmamıştır.
“Şüphesiz ki biz; göklere, yere ve dağlara emaneti (şer’i sorumluluğu/irade
ve mükellefiyeti) teklif ettik. Onu yüklenmekten kaçındılar. Ve ondan endişe-
ye kapıldılar. (Ama) insan onu yüklendi. Çünkü o, pek zalim, pek cahildir.” 75
İnsan hem cahil hem de zalimdir. Emanetin ne olduğunu anlamadan
onu kabul etmiştir. Yüce Allah insana olan merhametinden onu zalim ve
cahil nefsiyle başbaşa bırakmamış, ona yol göstermiştir. Onun cahilliği-
ni giderecek şey vahiy, yani şer’i ilimdir. Yüce Allah indirdiği kitaplar ve
görevlendirdiği elçilerle insanın bu ihtiyacını gidermiştir. Onun zalimli-
ğini giderecek olansa ruhunu arındırması; onu zalimleştiren hevayı ter-
biye etmesi; “Her şeyi yapabilirim.” kibrini kıracak ibadetlerle Rabbinin
önünde eğilmesidir. Tüm bunları sağlayacak vesilelerden biri; belki de
en etkilisi gece namazıdır. Gece namazı ağır yükü yüklenmek için bir ha-
zırlık süreci, manevi bir tamir atölyesidir. İnsan ruhundaki aksaklıkları,
fıtratıyla uyumsuz duygu ve düşünceleri, onu Rabbinden alıkoyan cahi-
liye kalıntılarını bir bir onaran/ıslah eden bir atölye…
73. 73/Müzzemmil, 1-4
74. 73/Müzzemmil, 5
75. 33/Ahzâb, 72
226
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI
“Hiç kuşkusuz gece ibadeti (duygu dünyanda) daha etkili, söz olarak da daha
kuvvetlidir.” 76
Hiç şüphesiz Allah’ın şeriatı bir bütün olarak ruhu onaran ve insanı Rab-
bine yakınlaştıran bir etkiye sahiptir. Bu yönüyle meşru her ibadet, bir
arınma/tezkiye vesilesidir. Gece namazını bunlardan ayıran şeyse onun
etkisidir. O, Kur’ân’ın ifadesiyle daha etkili ve daha kalıcı bir tesire sahip-
tir. Zira arınmak ve ruhunu büyük bir davaya hazırlamak için gece nama-
zı vesilesine tutunan, çok az, seçkin bir zümrenin yolunu yol edinmiştir.
Çoğunluk, rahat bir uykuyu, o ise yorucu bir kıyamı tercih etmiştir. Ço-
ğunluk bedenin çağrısına, o semanın çağrısına kulak vermiştir… Tüm
bunların ötesinde gecenin kendine has bir bereketi vardır.
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Yüce Rabbimiz her gece, gecenin son üçte biri kaldığında en yakın semaya
inerek şöyle der, ‘Bana dua eden yok mu ona icabet edeyim, isteyen yok mu
ona vereyim, bağışlanmayı isteyen yok mu onu bağışlayayım.’ ” 77
Elbette rahmetin sağanak olup yağdığı böyle bir zamana tevafuk eden,
rahmetten payına düşeni alacak, sair zamanlardan daha çok arınacak, yü-
celecektir.
Gece ibadetini etkili kılan bir diğer sebep de ihlas olsa gerektir. Gece
ibadeti kişiyle Rabbi arasında, gözlerden ırak, yalnızca Allah’ın bildiği bir
ibadettir. Şüphesiz ki bir ibadetin kalp üzerinde etkisi, sayısı ve uzunlu-
ğunda değil, ihlasındadır. Naslarda karşılaştığımız, bir köpeğe su içirdi-
ği için cennete giden, bir borçluyu affettiği için affolunan… insanlar; bir
yudum su veya üç beş kuruşluk bir bağış nedeniyle değil, o amellerin ar-
dındaki ihlas nedeniyle cennete girmişlerdir.
b. Yüce Allah “gece ehlini” övmüştür
“Rahmân’ın kulları yeryüzünde tevazu ile yürür. Cahiller kendilerine sataştığı
zaman:’Selam olsun size!’ derler. Onlar, geceyi Rableri için secdede ve kıyam-
76. 73/Müzzemmil, 6
77. Buhari, 1145; Müslim, 758
227
NAMAZ KİTABI
228
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI
229
NAMAZ KİTABI
“Bir adam gecenin bir kısmında karısını uyandırır sonra her ikisi de iki rekât
230
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI
namaz kılarsa veya erkek kendi başına namaz kılarsa o erkek Allah’ı zikreden
erkekler içerisine, kadın da Allah’ı zikreden kadınlar içerisine kayıt edilir.” 87
Allah Resûlü (sav) eşleri ve çocuklarını namaza kaldırır, beraberce o saati
ibadetle geçirmeye teşvik ederdi.
Behz ibni Hâkim’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Yatsıyı kılardı sonra yatağına girerdi. Sekiz rekât kılardı, kıraat secde ve rükû-
ları birbirine denk yapardı. Hiçbir rekâtta oturmaz sadece sekizinci rekâtta
oturur selam vermeden ayağa kalkar bir rekât daha kılarak önceki kıldıklarını
tekleştirirdi. Sonra çok yüksek sesle bir selam verirdi ki bu sesiyle bizi
uyandırırdı.” 88
Ali'den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir gece Peygamber (sav) gelip beni ve kızı Fatıma’yı kaldırıp, ‘Haydi namaz
kılmıyor musunuz?’ buyurdu.
Ben de, ‘Ey Allah’ın Resûlü, canlarımız Allah’ın elindedir. Eğer bizim kalk-
mamızı dilerse kaldırır!’ dedim.
Ben böyle söyleyince dönüp gitti ve bana hiçbir karşılık vermedi. Sonra onun
giderken dizlerini döverek, ‘İnsan mücadele etmeye ne kadar da düşkün böy-
le!’ dediğini duydum.” 89
Allah Resûlü (sav), Müslim eşlerin birbirlerini namaza kaldırmalarını teş-
vik etmiştir.
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Gecenin bir kısmında kalkıp namaz kılan, namaz kılması için hanımını da
uyandıran, kaldırmak için su serpen kimseye Allah rahmet etsin. Gece kalkıp
namaz kılan, namaz kılması için kocasını uyandıran kalkmak istemediği tak-
dirde yüzüne su serpen kadına da Allah rahmet etsin.” 90
231
NAMAZ KİTABI
Gece Uyanmak
Gece uyanmak, Yüce Allah’ın (cc) nimetlerindendir. Bir diğer ifadeyle
Yüce Allah’ın kulunu namaza davet etmesidir. Gece kendiliğinden uya-
nan, huzura çağırıldığını anlamalı, çağrıya icabet etmelidir. Şayet kalkıp
namaz kılamayacaksa, gafil olarak uyumamalı Rabbini övmeli ve ihtiya-
cını O’ndan (cc) istemelidir.
Ubade ibni Samit’ten (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle bu-
yurmuştur:
“Kim geceleyin uyanarak,
،ش ٍء ق َِدي ٌر ْ َ َو ُه َو َع َل ك ُِّل، لَ ُه ال ُمل ُْك َولَ ُه ال َح ْم ُد،ش َيك لَ ُه ِ َ َالَ إِلَ َه إِ َّل اللَّ ُه َو ْح َد ُه ال
َوالَ َح ْو َل َوالَ قُ َّو َة إِ َّل بِاللَّ ِه، َوالل ُه أَك َ ُْب، َوالَ إِلَ َه إِ َّل اللَّ ُه، َو ُس ْب َحا َن اللَّ ِه،اَلْ َح ْم ُد لِلَّ ِه
‘A llah’tan başka ilah yoktur, o tektir, ortağı yoktur. Mülk ve hamd O’na aittir.
O’nun gücü her şeye yeter. Hamd Allah’a aittir. O’nu tenzih ederim. Allah’tan
başka ilah yoktur, Allah en büyüktür. Allah’ın güç ve kudretinden başka güç
ve kudret yoktur.’ der ve daha sonra da:
232
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI
laylaştırıcı bir etkendir. Zira bir şeye niyet etmek kalbi ve zihni prog-
ramlamaktır.
• Uykuyu düzenlemek: Gece namazını kolaylaştıran etkenlerden biri
erken uyumaktır. Erken uyumak vücudun dinlemesini sağlayıp, uyan-
mayı kolaylaştırmaktadır.
• Vücudu ağırlaştırmamak: Çok yiyerek ve içerek ağırlaşan vücut uyan-
makta zorluk çeker. İhtiyacı kadarıyla beslenen ve uykudan birkaç saat
önce yeme içmeyi kesen kişi gece daha rahat uyanır.
• Yatmadan önce yapılması gereken zikirleri yapmak: Allah Resûlü
(sav) uyumadan önce birtakım zikirler yapar, günü Allah’ı zikrederek son-
‘Bizi öldürdükten sonra tekrar dirilten ve en sonunda mezarlarımızdan bizi çıkaracak olan Allah’a
hamdolsun.’ demiştir.” (Buhari, 6325)
El-Bera’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber (sav), yatağına geldiğinde,
ُ َوب ِْاس ِم َك أَ ُموت،ا َللَّ ُه َّم ب ِْاس ِم َك أَ ْحيَا
‘Allah’ım senin ismin ile hayata kavuşur, senin ismin ile ölürüm.’ diye dua ederdi. Uyandığında ise
َوإِلَ ْي ِه ال ُّنشُ و ُر،اَلْ َح ْم ُد ِلِ ال َِّذي أَ ْح َيانَا بَ ْع َد َما أَ َماتَ َنا
‘Bizi öldürdükten sonra dirilten Allah’a hamdolsun. Kıyametten sonra tekrar dirilten de O’dur.’
diye dua ederdi.’ (Müslim, 2711)
Abdullah ibni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Kendisi, yatağına gelen bir kimseye,
اللَّ ُه َّم إِ ِّن أَ ْسأَل َُك، َوإِ ْن أَ َمتَّ َها فَا ْغ ِف ْر لَ َها، إِ ْن أَ ْحيَيْتَ َها فَا ْح َفظْ َها، ل ََك َم َمت ُ َها َو َم ْحيَا َها،ْت نَف ِْس َوأَن َْت ت َ َوفَّا َها
َ ا َللَّ ُه َّم َخلَق
الْ َعا ِفيَ َة
‘Allah’ım, benim canımı sen yarattın, yine sen, onu öldürürsün. Canımın ölmesi ve hayatta kal-
ması senin içindir. Eğer hayatta bırakırsan onu, sen koru. Eğer hayattan alacaksan onu bağışla.
Allah’ım ben, senden afiyet dilerim.’ diye dua etmesini söylemiş.
O kimse de, ‘Bunu Ömer’den mi işittin?’ demiş.
O da, ‘Ömer’den daha hayırlı kimseden, Resûlullah’tan.’ demiştir.” (Müslim, 2712)
Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav), birimiz uyumak istediğinde sağ tarafına yatmasını ve şöyle dua etmesini emre-
derdi,
َو ُم ْنز َِل التَّ ْو َرا ِة، فَالِ َق الْ َح ِّب َوال َّن َوى،ش ٍء ْ َ َربَّ َنا َو َر َّب ك ُِّل، ِات َو َر َّب ْالَ ْر ِض َو َر َّب الْ َع ْر ِش الْ َع ِظيم ِ الس َم َوَّ ا َللَّ ُه َّم َر َّب
َوأَن َْت ْال ِخ ُر،ش ٌء ْ َ اللَّ ُه َّم أَن َْت ْالَ َّو ُل فَلَ ْي َس قَ ْبل ََك،آخ ٌذ ِب َن ِاص َي ِت ِه ِ ش ٍء أَن َْت ِّ َ أَ ُعو ُذ ب َِك ِم ْن، َِوالْ ِنْجِيلِ َوالْ ُف ْرقَان
ْ َ ش ك ُِّل
َوأَ ْغ ِن َنا ِم َن، إِق ِْض َع َّنا ال َّديْ َن،ش ٌء ْ َ َوأَن َْت الْ َب ِاط ُن فَلَ ْي َس دُون ََك،ش ٌء ْ َ َوأَن َْت الظَّا ِه ُر فَلَ ْي َس فَ ْوق ََك،ش ٌء
ْ َ فَلَ ْي َس بَ ْعد ََك
ا لْ َف ْق ِر
‘Göklerin Rabbi, yerin Rabbi, büyük arşın Rabbi olan Allah’ım, her şeyin Rabbi olan Ey Rabbimiz.
Ey taneyi ve çekirdeği yaran, Tevrat’ı, İncil’i ve Furkan’ı indiren, alnından tuttuğun her şeyin şer-
rinden sana sığınıyorum. Ey Allah’ım, sen ilksin ve senden önce hiçbir şey yoktur. Sen sonsun,
senden sonra hiçbir şey yoktur. Sen üstünsün, senin üzerinde hiçbir şey yoktur. Sen bâtınsın,
senden öte hiçbir şey yoktur. Bizim borçlarımızı sen öde ve bizi fakirlikten zengin kıl.” (Müslim,
2713)
Enes’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav), yatağına girdiğinde,
َ ِ فَ َك ْم ِم َّم ْن َل ك، َوكَفَانَا َوآ َوانَا، اَلْ َح ْم ُد ِلِ ال َِّذي أَطْ َع َم َنا َو َسقَانَا
َاف لَ ُه َو َل ُم ْؤو َِي
‘Bizi doyuran, bize su veren, bize yeten, bizi barındıran Allah’a hamdolsun. Nice yeteri olmayan
ve sığındıranı bulunmayanlar vardır.’ diye dua ederdi.” (Müslim, 2715)
İbni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) yatağına geldiğinde şöyle dua ederdi,
اَلْ َح ْم ُد ِلِ َع َل ك ُِّل، َوال َِّذي أَ ْعط َِان فَأَ ْج َز َل،ل فَأَفْضَ َل َّ َ َوال َِّذي َم َّن َع، َوأَطْ َع َم ِني َو َسق َِان،اَلْ َح ْم ُد ِلِ ال َِّذي كَف َِان َوآ َو ِان
أَ ُعو ُذ ب َِك ِم َن ال َّنا ِر،ش ٍء
ْ َ ش ٍء َو َملِي َك ُه َوإِلَ َه ك ُِّل
ْ َ َحا ٍل اللَّ ُه َّم َر َّب ك ُِّل
234
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI
‘Bana her yönüyle yeten, beni barındıran, beni doyuran, beni sulayan ve her türlü nimetini bolca
veren Allah’a her hâlimde hamdolsun. Her şeyin hayatını programlayan ve her şeyin gerçek sahi-
bi ve ilahı olan Allah’ım, cehennem ateşinden sana sığınırım.’ ” (Ebu Davud, 5058)
Osman ibni Affan’dan (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Kim akşamleyin üç sefer,
َّ َو ُه َو،الس َم ِء
الس ِمي ُع الْ َعلِي ُم َّ َو َل ِف، ِف ْالَ ْر ِض،ش ٌء ُّ ُ َب ِْسمِ هللِ ال َِّذي َل ي
ْ َ ض َم َع ْاس ِم ِه
‘İsminin anılmasıyla yerde ve gökte hiçbir şeyin zarar veremediği Allah’ın ismi ile korunuyorum.
O her şeyi işiten ve her şeyi bilendir.’ diyen bir kimseye o gece sabaha kadar bir musibet gelmez.
Kim de bu kelimeleri sabahleyin söylerse ona akşama kadar bir bela gelmez.” (Ebu Davud, 5088)
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber (sav) her gece yatağına girdiği zaman iki avcunu birleştirip açar, sonra onlara üflerdi.
Avuçlarına İhlâs Suresi’ni, Felak Suresi’ni ve Nâs Suresi’ni okurdu. Sonra yapabildiği kadar ellerini
vücudunda gezdirirdi. Önce başına yüzüne ve ön tarafına sürerdi. Bunu üç kez tekrar ederdi.”
(Buhari, 5017)
Ferve ibni Nevfel (ra) babasından şöyle rivayet etmiştir: Peygamber (sav) Nevfel’e şöyle buyurmuş-
tur:
“Yatağına yattığında Kâfirûn Suresi’ni oku çünkü bu şirkten kurtuluştur.” (Ebu Davud, 5055; Tirmi-
zi, 3403)
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Yatağına girdiğin zaman Ayete’l Kursi’yi başından sonuna kadar oku. Senin yanında Allah tara-
fından sürekli bir koruyucu bulunur ve sabaha kadar şeytan sana asla yaklaşamaz.” (Buhari, 2311)
Ali’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Fatıma el değirmeni ile un öğütmekten bıkıp usandığını söyleyerek hâlinden şikâyet ediyordu.
Bu sırada Resûlullah’a bazı esirlerin getirildiği haberini aldı ve ondan bir hizmetçi istemek üzere
dışarı çıktı. Fakat Peygamber’i bulamadı. Bu yüzden talebini Aişe’ye arz etti. Aişe de Resûlullah’a
eve dönünce kızının talebini söyledi. Peygamber (sav) bize geldi. Biz o sırada yatağımıza girmiştik.
O gelince kalkmaya yeltendik. Fakat Resûlullah, ‘Hiç rahatsız olmayın, olduğunuz yerde durun.’
buyurdu ve aramıza girip oturdu: Hatta ben ayağının soğukluğunu göğsümde hissettim. O gece
bize şöyle buyurdu:
‘Ben size bana arz ettiğiniz talebinizden daha hayırlı bir yol göstereyim mi? Yataklarınıza uzandı-
ğınızda otuz dört defa Allah’ı tekbir edin. Otuz üç defa Allah’a hamdedin. Otuz üç defa da Allah’ı
tesbih edin. İşte bunlar benden istemiş olduğunuz şeyden daha hayırlıdır.’ ” (Buhari, 3113; Müs-
lim, 2727)
235
NAMAZ KİTABI
236
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI
• Misvak kullanmak
Huzeyfe’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber (sav) gece namaz için kalktığında ağzını misvakla temizlerdi.” 96
• Allah’ı zikir etmek ve dua etmek
İbni Abbas’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber (sav) gecenin bir kısmında teheccüd namazı kıldığında şöyle dua
ederdi:
اتِ الس َم َو َّ َول ََك الْ َح ْم ُد أَنْ َت قَ ِّي ُم،ات َو ْالَ ْر ِض َّ ا َللَّ ُه َّم ل ََك الْ َح ْم ُد أَنْ َت نُو ُر
ِ الس َم َو
َو َو ْع ُد َك، أَنْ َت الْ َح ُّق،ات َو ْالَ ْر ِض َو َم ْن ِفي ِه َّن َّ َول ََك الْ َح ْم ُد أَنْ َت َر ُّب،َواألَ ْر ِض
ِ الس َم َو
، َوال َّن ِب ُّيو َن َح ٌّق، َوال َّنا ُر َح ٌّق، َوالْ َج َّن ُة َح ٌّق، َولِقَا ُؤ َك الْ َح ُّق، َوقَ ْول َُك الْ َح ُّق،الْ َح ُّق
َوب َِك، َوإِلَ ْي َك أَنَ ْب ُت، َو َعلَ ْي َك تَ َوكَّل ُْت، َوب َِك آ َم ْن ُت، اللَّ ُه َّم ل ََك أَ ْسلَ ْم ُت،السا َع ُة َح ٌّق َّ َو
،س ْرتُ َو َما أَ ْعلَ ْن ُت َ ْ َ َو َما أ، ُ فَا ْغ ِف ْر ِل َما قَ َّد ْم ُت َو َما أَ َّخ ْرت، َوإِلَ ْي َك َحاكَ ْم ُت،اص ْم ُت َ َخ
أَنْ َت إِلَهِي الَ إِلَ َه إِ َّل أَنْ َت
‘A llah’ım! Her hamd senin içindir. Sen göklerin ve yerin nurusun. Hamd sana
mahsustur. Sen göklerin ve yerin Kayyimisin (ayakta tutanısın). Sen haksın.
Vaadin haktır. Senin sözün haktır. Sana kavuşmak haktır. Cennet haktır. Ce-
hennem de haktır. Peygamber haktır. Kıyametin kopması da haktır. Allah’ım!
Ben kendimi yalnız sana teslim ettim. Yalnız sana iman ettim. Yalnız sana gü-
venip dayandım. Yalnız sana yöneldim. Yalnız sana dayanarak mücadele ettim.
Aramızda yalnız seni hakem kıldım. Benim önceden işlediğim, sonra işlerim
sandığım, gizli yaptığım ve açıktan işlediğim bütün günahlarımı mağfiret eyle!
İbadete layık ancak sensin. Senden başka hiçbir ilah yoktur.’ ” 97
Âsım ibni Humeyd’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Aişe’ye (r.anha), ‘Resûlullah (sav) gece namazına kalktığında hangi dua ile başlar-
dı?’ diye sordum. O da şöyle dedi: ‘Senden önce kimsenin sormadığı bir şeyi
237
NAMAZ KİTABI
sen bana sordun.’ ve şöyle devam etti, ‘O, gece namaz için kalktığında on defa
Allahu Ekber, on defa Elhamdulillah, on defa Subhanallah, on defa Lailaheil-
lallah, on defa Estağfirullah der.’
238
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI
239
NAMAZ KİTABI
Resûlullah kısa bir şekilde iki rekât namaz kıldı. Bunun arkasından çok uzun
iki rekât namaz kıldı. Bunun arkasından iki rekât namaz daha kıldı, ama bu iki
rekât öncekinden kısa idi. Bunun arkasından yine iki rekât daha namaz kıldı,
ama bu iki rekât da bir öncekinden kısa idi. Bunun arkasından yine iki rekât
daha namaz kıldı, ama bu iki rekât da bir öncekinden kısa idi. Bunun arkasın-
dan vitir kıldı. Kıldığı namazların toplamı on üç rekât idi.” 106
Huzeyfe’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir gece (Ramazan'da) Peygamber (sav) ile birlikte namaz kıldım. Namaza Ba-
kara Suresi’ni okuyarak başladı. Kendi kendime, ‘Yüz ayet okuduğunda rükûya
gider.’ dedim. Arkasından Nisâ Suresi’ni okumaya başladı. Bunun arkasından
Âl-i İmran Suresi’ne başlayıp onu da okudu. Okurken tane tane okuyordu. İçe-
risinde tesbih bulunan ayete geldiğinde tesbih ediyor, istek ifade eden ayete
geldiğinde istekte bulunuyor, sığınma ifadesi geldiğinde Allah’a sığınıyordu.
Bunun arkasından rükûya gitti. Rükûda: ‘Subhane Rabbiye’l- Azim’ diyordu.
Kendisinin rükûsu da kıyamı kadar idi. Bunun arkasından (rükûdan kalkın-
ca), ‘Semiallâhu limen hamideh’ dedi. Bunun arkasından rükûdakine yakın bir
süre ayakta durdu, arkasından secdeye gitti ve ‘Subhâne Rabbiye’l-A’lâ’ dedi.
Secdeleri de kıyamına yakındı.” 107
Muğire ibni Şu’be’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) geceleri o kadar çok namaz kılardı ki bu yüzden ayakları/
baldırları şişerdi. Onun bu hâlini görüp sitemde bulananlara ise, ‘Ben Allah’a
çokça şükreden bir kul olmayayım mı?’ derdi.” 108
Abdullah ibni Mesud’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir gece Resûlullah (sav) ile birlikte namaz kıldım. Kıyamda o kadar uzun süre
bekledi ki artık kötü bir şey yapmaya karar vermiştim.
106. Müslim, 765; Allah Resûlü (sav) insan fıtratına uygun hareket ederdi. Nefsini hafif iki rekâtla
namaza alıştırır, istekli olduğu orta ânda namazı uzatır, sona doğru tekrar hafif namaz kılardı.
Bu; başta ibadet olmak üzere her işte süreklilik ve başarının anahtarıdır. İnsanın bir şeye başla-
yabilmesi için adım atması, sonra oluşan isteği değerlendirip kullanması ve nihayet usanmaya
başladığında yavaş yavaş işini sonlandırması, tabiatına en uygun çalışma metodudur.
107. Müslim, 772
108. Buhari, 1130; Müslim, 2819
240
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI
Ravi, ‘Ne yapmak istemiştin?’ deyince İbni Mesud şöyle cevap vermiştir,
‘Oturup Peygamber’i (sav) yalnız bırakmaya karar vermiştim.’ ” 109
• Gece namazında okuduğu istiftah duası
Ebu Seleme ibni Abdurrahman ibni Avf ’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Müminlerin annesi Aişe’ye, ‘A llah’ın Peygamberi (sav) geceleyin namaz kılma-
ya kalktığında namazına ne ile başlardı?’ diye sordum. Şöyle dedi: ‘Geceleyin
namaz kılmaya kalktığında namazına duayla başlardı:
241
NAMAZ KİTABI
242
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI
Ömer, ‘Bu ne güzel bidat, ancak bunların uyuduğu vakitte kılmak, şu ânda
kıldıklarından daha faziletlidir.’ dedi. O zaman insanlar, teravihi gecenin ba-
şında kılıyorlardı.” 114
114. Buhari, 2010; Ömer'in (ra) bu sözüne istinaden bir grup insan bir şüphe ortaya atmıştır.
"İddia odur ki: 'Ömer (ra) bidati iki kısma ayırmış ve bir kısmına güzel demiştir. Bunu da sahabenin
huzurunda ve onlara yaptırdığı bir amele binaen söylemiştir. Şayet bidatin her türlüsü kötü olsa
sahabeden bazılarının buna itiraz etmesi gerekirdi. Anlıyoruz ki bidatin güzel olanı, tehdit hadis-
lerine dâhil değildir.
Şüphenin Cevabı
• İlk olarak sahabenin bu fiili, sünnete aykırı değildi. Çünkü Allah Resûlü (sav) teravih namazını
ashabına cemaatle kıldırmış, cemaatin sayısı çoğalınca da bu uygulamayı terk etmiştir. Bu terk,
mutlak bir terk değil, bir hikmete binaen yapılmış bir terktir.
Aişe Annemiz anlatıyor:
'Allah Resûlü (sav) bir gece namaz kıldı, insanlar da onun namazına uyarak namaz kıldılar. Bir gün
sonra yine namaz kıldı, insanlar çoğaldılar. Üçüncü ve dördüncü gün de toplanınca Allah Resûlü
namaz için çıkmadı. Sabah olunca şöyle buyurdu: 'Sizin yaptığınızı gördüm. Sizinle namaz kılmak
için çıkmama engel olan şey, onun size farz kılınmasından korkmamdır.' Bu, Ramazan'da yaşandı.'
Bu rivayetten anlıyoruz ki; teravih namazının tek bir imam arkasında cemaatle kılınması, Allah
Resûlü'nün (sav) sünnetlerindendir. Yani Ömer (ra) sünnet olmayan bir uygulama başlatmamış,
bilakis sünnette olan ve belli bir hikmete binaen terk edilmiş bir uygulamayı canlandırmıştı. Bu
hikmet ise 'farz kılınma korkusu' olarak belirtilmiştir. Bir şeyin farz kılınması, ancak Allah Resûlü
Dönemi’nde mümkündür. Onun vefatından sonra bu mümkün olmadığından, bu sünneti terkin
hikmeti de ortadan kalkmıştır. Ömer (ra) sünnetin aslına geri dönmüştür.
• Rivayet dikkatle okunduğunda şu görülecektir: Sahabe kendi aralarında kimi cemaatle kimi
münferit bu namazı kılıyordu zaten. Ömer (ra) birden fazla cemaati tek cemaat haline getirdi.
• Meselenin bir başka boyutu daha vardır: Ömer (ra), Hulefa-i Raşidin'dendir ve Allah Resûlü (sav)
onların sünnetine uymayı emretmiştir:
'…Sizden kim benden sonra yaşarsa (dinde) çok ihtilaflar görecektir. Bu sebeple, benim sünne-
time ve benden sonraki doğru yolu bulmuş Raşid Halifelerimin sünnetine uyun. Azı dişlerinizle
tutarcasına onlara sımsıkı sarılın. Dine sonradan sokulan şeylerden şiddetle sakının. Çünkü dine
sokulan her yenilik bidat, her bidat ise dalalettir.' (İbni Mace, 42)
Bazı âlimler hadise dayanarak, 'Bu uygulama (aslı sünnette olmasaydı bile) Ömer'in (ra) uygula-
ması olacağından sünnet kapsamında olurdu.' demişlerdir.
Şayet Ömer'in (ra) bu uygulaması, sünnete aykırı değilse ve aslı sünnet olan bir uygulamayı ihya
babındansa neden bu uygulamaya 'bidat' demiştir?
Bu sorunun cevabı, onların Arap olmasında gizlidir. İslam şeriatının kavramları, Arap lugatıyla
belirlenmiştir. Şeriat, Arap lugatının kelimelerini almış, kimini olduğu gibi kullanmış, kiminde
anlam daralmasına gitmiş, kimindeyse lugat anlamına ekleme yaparak anlamı genişletmiştir.
Örneğin; İslam, namaz ibadetini farz kıldığında bu ibadetin ismini Arap lugatından almıştır. Kar-
şılığı 'salât' olan bu ibadetin kelime anlamı, duadır. İslam, bu kelimenin anlamını genişletmiş
ve belli zamanlarda, belli fiil ve sözlerle ifa edilen; başlangıcı tekbir, sonu selam olan bir ibadet
anlamı yüklemiştir. Bizler bugün, Arap şiirinde veya onların günlük konuşmalarında 'salât' lafzını
duyduğumuzda, her zaman bilinen anlamıyla namaz ibadetini kastettiklerini söylemeyiz. Bazen
bilinen anlamıyla namaz ibadetini kastederler. Bazen de lugat anlamını esas alıp dua anlamında
kullanırlar. Bu açıklamadan sonra diyebiliriz ki:
Bidat kavramı da böyledir. Bidatin, Arap lugatında karşılığı 'geçmişte bir benzeri olmaksızın son-
243
NAMAZ KİTABI
radan ortaya çıkan şey' (Lisânu'l Arab, 8/6) demektir. Araplar iyi ya da kötü olmasına bakmaksızın
ve dinî ya da dünyevi olmasını önemsemeksizin her yeniliğe 'bidat' derler.
Şeriatta ise her yeniliğe 'bidat' denmez. Din alanında ortaya çıkan yeniliklere 'bidat' denir. Yani
sünnette yeri olmayan, asılsız ameller/yenilikler bidattir.
Soru şu: Ömer (ra) bu kelimeyi şer'i anlamda mı lugat anlamında mı kullandı? Bu hadisede şer'i
anlamda kullanması olanaksızdır. Çünkü yaptığı amel dinde çıkarılmış bir yenilik değildir. Allah
Resûlü'nün (sav) yaptığı, belli bir illet nedeniyle terk ettiği, illet ortadan kalkınca da tekrar başlatı-
lan bir ameldir. Öyleyse o (ra), bu kelimeyi lugat anlamında kullanmıştır.
İbni Teymiyye (rh) şöyle der: 'Ömer'in bu isimlendirmesi, şer'i değil lugavidir. Çünkü bidatin lugat
anlamı, şer'i anlamından çok daha geniştir.' (İktidâu’s Sirâti’l Mustakîm, 1/65)
Kitabın başka bir yerinde şöyle der: '…Bu sözü, bidatin iyisinin olabileceğine delil alanlara,
Ömer'in herhangi bir sözüyle, sünnete muhalif olmayan bir konuda delil getirsek derler ki, 'Sa-
habe sözü hüccet değildir.' Sünnete muhalif olmayan konuda dahi sahabe sözü hüccet değilse,
nasıl olur da sünnete muhalif konularda sahabe sözünü hüccet kabul edebilirler. Kaldı ki, burada
bidat, şer'i anlamından ziyade lugavi anlamda kullanılmıştır. Çünkü lugatta bidat, 'benzeri olma-
yan her yenilik' için kullanılır.' (İktidâu’s Sirâti’l Mustakîm, 2/95)
İbni Receb (rh), 'Camiu'l Ulum vel Hikem' kitabında 28. hadis şerhinde bu ayrıma dikkat çeker:
'Selefin sözlerinde varid olan ve bidatleri güzel görmeye yönelik sözler, lugavi bidat anlamında
olup şer'i anlamda kullanılmamıştır. Ömer'in 'Ne güzel bidattir.' sözü de bu anlamdadır.'
İbni Kesir (rh) Bakara Suresi'nin 117. ayetinin tefsirinde şöyle der: 'Gökleri ve yeri benzersiz şekilde
yaratandır. Bir işe (olması için) hükmettiğinde ona 'Ol!' der, o da oluverir.'
Bidat iki kısımdır. Bazen şer'i anlamda olur. Bu, Allah Resûlü'nün (sav) hadisinde 'Her yenilik bidat,
her bidat ise sapıklıktır.' şeklinde varid olan anlamdır. Bazen de lugavi anlamdadır. Bu da Ömer'in,
insanları teravihte bir imam üzere topladığında 'Ne güzel bidattir.' sözünde olduğu gibidir…'
(Tefsîru'l Kur'âni'l Azim, 1/277, Bakara Suresi, 117. ayetin tefsiri)" (Tüm Resûllerin Ortak Müjdesi,
Halis Bayancuk, s. 181-185)
244
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI
115. Konuya dair detaylı açıklama için bk. "Gece Namazının Önemi ve Fazileti", 2/226, vd.
116. Buhari, 2009; Müslim, 759
117. Hadiste ifade edilen “iman” ve “ihtisab” tüm ameller için geçerli bir kayıttır. Bir amelin ecrini
almak için onun Allah’tan olduğuna iman ve ecrini Allah’tan beklemek (ihtisab) şarttır.
118. Buhari, 1147; Müslim, 738
245
NAMAZ KİTABI
246
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI
etmektedir. Bu konuda Aişe, Numan ibni Beşir ve ibni Abbas'tan da hadis ri-
vayet edilmiştir.' " 120
120. Tirmizi, 806 No.lu hadis açıklaması ; Hafız ibni Hacer şöyle demiştir:
"Teravihin rekât sayısında ihtilaf edildi. Muvatta'da Muhammed ibni Yusuf Saib ibni Yezid'den
on bir rekât olduğu rivayeti geçer. Saîd ibni Mansûr bu hadisi başka bir tarikle nakleder: 'İki yüz
ayet okurlardı. Kıyamın uzunluğundan dolayı asaya dayanırlardı.' Bu hadisi Muhammed ibni Na-
sır El-Mervezi Muhammed ibni İshak tariki ile Muhammed ibni Yusuf'tan rivayet etti ve dedi ki:
'On üç rekât kılarlardı.'
Bunu Abdurrezzak başka bir yolla Muhammed ibni Yusuf'tan nakletmiş ve yirmi bir rekâttır.' de-
miştir. Malik, Yezid ibni Husayfe tariki ile Saib ibni Yezid'den yirmi rekât olarak rivayet etmiştir. Bu
vitirsiz kılınmış hâli olarak anlaşılır.
Yezid ibni Ruman dedi ki: 'İnsanlar Ömer zamanında teravihi yirmi üç rekât olarak kılıyorlardı.'
Muhammed ibni Nasır, Atâ yolu ile şöyle dediğini rivayet etmiştir, 'Ben onların Ramazan'da yirmi
rekât namaz kılıp üç rekât da vitir eklediklerini gördüm.'
Bu rivayetlerin arasını durumların değişmesine göre cem etmek mümkündür. Bu ihtilafın se-
bebinin kıraatin uzun veya kısa tutulmasına göre olduğu da muhtemeldir. Şöyle ki; kıraat
uzadığı zaman rekâtlar azalır veya tam aksi olabilir. Davudî ve başkaları bu görüşü ifade et-
mişlerdir.
Birinci rekât sayısı, bu hadisten sonra zikredilen babın hadisi ile uyumludur. İkinci sayı da yakın-
dır. Yirminin üzerindeki rivayetlerin farklılık arzetmesi vitir namazının farklılığı ile ilgilidir. Sanki
o, bazen bir rekât ile bazen de üç rekât ile vitir kılıyordu. Muhammed ibni Nasr Davud ibni Kays
kanalı ile şunu rivayet etmiştir: 'Ben insanları Ebu ibni Osman'ın ve Ömer ibni Abdulaziz'in emir-
likleri döneminde otuz altı rekât olarak teravih kıldıklarını gördüm. Üç rekât da vitir kılıyorlardı.'
Malik dedi ki: 'Bu (otuz altı rekât) bizim yanımızda eskiden beri uygulanan bir durumdur. 'Za'fe-
rani, Şafii'den nakletmiştir: 'Ben insanların Medine'de otuz dokuz rekât, Mekke'de yirmi üç rekât
olarak kıldıklarını gördüm.' Bu namaz konusunda bir daraltma yoktur.'
Yine Şafii demiştir ki: 'Kıyamı uzatıp secdeleri/rekâtları azaltırlarsa bu güzel olur. Secdeleri/rekât-
ları çoğaltıp kıraati da azaltırlarsa bu da güzel olur. Birincisi bana daha sevimlidir.'
Tirmizi dedi ki: 'En çok söylenen teravihin vitir ile beraber kırk bir rekât olarak kılınmasıdır.' Ken-
disi de böyle söylemiştir.
İbni Abdilberr, Esved ibni Yezid'den, 'Kırk rekât kılınır ve yedi rekât vitir yapılır.' demiştir. Otuz
sekiz de, denmiştir. Bunu Muhammed ibni Nasır, ibni Eymen'den o da Malik'ten rivayet etmiştir.
Bunun da üç rekât vitir kılınması ile birinciye dönmesi mümkündür. Fakat rivayetinde açık bir
şekilde bir rekât ile vitir yaptığını da söylemiştir. Bu durumda otuz dokuz rekât olur.
Malik dedi ki: 'Yüz küsur senedir bu şekilde amel edilmektedir.'
Malik'ten, kırk altı rekât teravih ve üç rekât vitir olarak da rivayet edilmiştir. Bu, kendisinden meş-
hur olan görüştür. Bunu İbni Ebi Vehb El-Ömerî'den o da Nafi'den şöyle rivayet etmiştir: 'Ben
insanları otuz dokuz rekâttan başka bir namaz kılarken görmedim. Üç rekât ile vitir yapıyorlar-
dı. Zurare ibni Evfa onlara Basra'da kırk üç rekât namaz kıldırıyor ve vitir yapıyordu. Said ibni
Cubeyr'den, yirmi dört rekât olarak nakledilmiştir. Vitir dışında yirmi altı rekâttır da denmiştir.
Muhammed ibni Nasr Ebu Miclez'den ve Muhammed ibni İshak tarikinden rivayet edilmiştir:
'Bana Muhammed ibni Yusuf dedesi olan Saib ibni Yezid'den aktardı, dedi ki: 'Biz Ömer zama-
nında Ramazan'da on üç rekât kılardık.' İbni İshak dedi ki: 'Bu konuda işittiğim en sağlam rivayet
budur. Bu rivayet Aişe'nin, Allah Resûlü'nün (sav) gece namazına dair aktardıklarına da uygundur.
Allahualem.' " (Fethu’l Bârî, 2010 No.lu hadis şerhinde)
247
NAMAZ KİTABI
248
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI
249
NAMAZ KİTABI
250
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Ramazan ayından sonraki en değerli oruç, Allah’ın ayı olan Muharrem ayın-
daki oruçtur. Farz namazlardan sonraki en değerli namaz da gece namazıdır.” 130
Allah Resûlü özellikle Kur’ân ehline vitir namazını emretmiştir:
Ali’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Ey Kur’ân ehli, vitir namazını mutlaka kılınız. Allah tektir ve tek olan vitir
namazını da sever.” 131
• Vitir gecenin sonuna denk geldiğinde özel bir namazdır.
Cabir’den (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle demiştir:
“Resûlullah (sav), ‘Kim, gecenin sonunda kalkamayacağından endişelenirse
vitri gecenin başında kılsın. Kim de gecenin sonunda kalkabileceğini ümit
ederse gecenin sonunda kılsın. Çünkü gecenin sonundaki namaz şahitlidir.
Bu da daha faziletli olur.’ buyurmuştur.” 132
• Allah Resûlü (sav) bazı sahabelere özel olarak tavsiyede bulunmuştur.
Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Dostum (Resûlullah) bana üç şeyi tavsiye etti, ben ölünceye kadar bunları
bırakmam: Her aydan üç gün oruç tutmak, kuşluk namazı kılmak, vitir nama-
zını kılınca uyumak.” 133
3. Vitir Namazının Vakti
Yatsı namazından sonra sabah namazı vaktine kadar vitir namazının
vaktidir.
Aişe (r.anha) şöyle demiştir:
“Resûlullah (sav) gecenin her vaktinde vitir namazı kılmıştır. Sonraları vitir na-
mazını seher vaktine doğru kılardı.” 134
130. Müslim, 1163
131. Ebu Davud, 1416; Tirmizi, 453
132. Müslim, 755
133. Buhari, 1178; Müslim, 721
134. Buhari, 996; Müslim, 745
251
NAMAZ KİTABI
Gece uyanacak olanlar için en faziletli olan vitri gecenin sonunda kıl-
maktır. Uyanamamaktan korkan uyumadan vitri kılar.
Cabir’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav), ‘Kim, gecenin sonunda kalkamayacağından endişelenirse
vitri gecenin başında kılsın. Kim de gecenin sonunda kalkabileceğini ümit
ederse gecenin sonunda kılsın. Çünkü gecenin sonundaki namaz şahitlidir.
Bu da daha faziletli olur.’ buyurmuştur.” 135
4. Allah Resûlü’nün Vitri
Vitir; gece namazının kendiyle sonlandığı tekli rekât sayısı olan nafile
namazdır. Allah Resûlü’nün (sav) sözlü ve fiilî sünnetinde farklı vitir kılma
şekilleri varid olmuştur. Bunların her biri sünnettir.
a. Bir rekâtlık vitir
Ebu Miclez’den şöyle rivayet edilmiştir:
“İbni Abbas’a vitri sordum.
‘Resûlullah’ı ‘Vitir gecenin sonunda tek rekâttır.’ derken işittim.’ dedi.
İbni Ömer’e sordum, o da ‘Resûlullah’ı ‘vitir gecenin sonunda tek rekâttır.’
derken işittim.’ dedi.” 136
Abdullah ibni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Birisi gelip Resûlullah’a (sav) gece namazının nasıl kılınacağını sordu ve Resû-
lullah (sav) şöyle cevap verdi: ‘Gece namazı ikişer rekât hâlinde kılınır. Fakat
sizden biri sabah namazının vaktinin gireceğinden endişe ederse bir rekât kı-
lar. Böylece bu bir rekâtlık namaz onun daha önce kıldığı rekâtları tekleştirir
(vitir).’ ” 137
Aişe'den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav), halkın ateme namazı dedikleri yatsı namazını kıldıktan sonra
sabah namazına kadar on bir rekât namaz kılardı. Her iki rekât arasında selam
verir (son) bir rekatı da vitir yapardı. Sabah namazı (ezanından sonra) müezzin
135. Müslim, 755
136. Müslim, 753
137. Buhari, 990; Müslim, 749
252
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI
253
NAMAZ KİTABI
tilmesidir. Yukarıda geçtiği gibi üç rekâtlık vitir hem sözlü hem de fiilî
sünnette sabittir. Vitri akşam namazına benzetmemenin iki yolu vardır:
• İki rekât kılıp selam vermek, sonra bir rekât kılmak:
İbni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) tek ve çift rekâtların arasını bir selam ile ayırırdı. Bu selamı
da bize işittirirdi.” 142
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) hücresinde namaz kılardı ve ben o esnada evde olurdum.
Bize işittirerek çift ile tek rekât arasını selam ile ayırırdı.” 143
• İlk teşehhüdde oturmaksızın yalnızca üçüncü rekâtta teşehhüd yap-
mak ve selam vermek :
Vitri bu şekilde kılmak Ömer’den (ra) nakledilmiştir. 144
c. Beş rekâtlık vitir
Ebu Eyyub El-Ensari’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle
buyurmuştur:
“Vitir namazını kılmak her Müslim üzerine haktır (vaciptir) vitir namazını
beş rekât kılmak isteyen beş kılsın, üç rekât kılmak isteyen üç kılsın, bir
rekât kılmak isteyen ise bir rekât kılsın.” 145
Beş rekâtlık vitir namazı bütün hâlinde kılınır. Son rekâta kadar hiç te-
şehhüde oturmaksızın beş rekât kılınır. Beşinci rekâtta teşehhüdde otu-
rulur ve selam verilir.
Said ibni Cubeyr, İbni Abbas’ın (ra) şunları söyleyerek önceki hadisteki
olayı anlatmıştır ve şöyle demiştir:
“Kalktı ve ikişer ikişer toplam, sekiz rekât namaz kılmış oldu. Beş rekât da vi-
tir namazı kıldı ve hiçbir rekâtta oturmadı sadece sonuncu rekâtta oturdu.” 146
254
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI
255
NAMAZ KİTABI
Ben de, ‘Eğer senin onun yanına girmediğini bilseydim ben de, onun anlat-
tıklarını sana anlatmazdım.’ dedim.” 148
Dokuz rekâtlık vitir kılan ilk sekiz rekâta kadar teşehhüd yapmaz. Seki-
zinci rekâtta teşehhüde oturur, selam vermeden dokuzuncu rekâta kalkar,
dokuzuncu rekâtta teşehhüde oturur ve selam verir.
5. Vitir Namazının Öncesinde Nafile Kılmak
Vitir namazı; yatsı ile sabah namazı arasında müstakil bir namazdır. Ön-
cesinde sünnet/nafile namaz kılınabilir. Ancak öncesinde nafile kılmaksı-
zın yalnızca vitir de kılınabilir. Her ikisi de onun (sav) sünnetinde mevcut-
tur. Yukarıda örneklerini gördüğümüz uygulamalarda; kimi zaman önce
teheccüd kılmış, sonra vitir namazı ile teheccüdü sonlanmıştır.
Abdullah ibni Abbas’ın azatlısı Kureyb’in rivayet ettiğine göre Abdullah
ibni Abbas bir gece Peygamber’in eşi -kendisinin de teyzesi- Meymune’nin
yanında kaldı. İbni Abbas’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
(İbni Abbas diyor ki:) Ben de kalktım, onun yaptığı gibi yaptım. Sonra git-
tim, sol yanına durdum. Sağ elini başımın üzerine koydu ve sağ kulağımı tutup
büktü. Sonra iki rekât, sonra iki rekât, bir daha iki rekât, ardından iki rekât, iki
rekât, iki rekât daha kıldı, sonra da tek rekât (vitir) kıldı. Ardından müezzin
gelinceye kadar uzandı. Sonra yine kalktı, hafif iki rekât kıldıktan sonra çıkıp
sabah namazını kıldırdı.” 149
Ebu Seleme ibni Abdurrahman, Aişe’ye (r.anha), “Resûlullah’ın (sav) Rama-
zan’da namazı nasıldı?” diye sordu.
Aişe şöyle dedi: “ ‘Resûlullah ne Ramazan’da ne de başka zaman on bir rekât-
tan fazla gece namazı kılmıştır. Önce dört rekât kılardı. Bu rekâtların güzelli-
ğini ve uzunluğunu sorma gitsin! Sonra dört rekât daha kılardı. Bunların da
güzelliğini ve uzunluğunu sorma gitsin! Sonra üç rekât kılardı.’
(Aişe dedi ki:) ‘Ben, ‘Ey Allah’ın Resûlü! Vitir kılmadan mı uyuyorsun?’ diye
sordum.
256
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI
Resûlullah (sav), ‘Ey Aişe! Benim gözlerim uyur, ama kalbim uyumaz.’ dedi.’ ” 150
Kimi zaman da tüm gece namazını vitir olarak kılmıştır.
Aişe Annemizden şöyle rivayet edilmiştir:
“Biz, kendisinin misvakını ve abdest suyunu hazırladık. Allah, onu geceleyin
uyandırmayı dilediği zaman onu uyandırırdı. Kendisi misvaklanır, abdestini
alır sonra dokuz rekât namaz kılardı. Bu namazda ancak sekizinci rekâtta otu-
rurdu ve Allah’ı zikreder, O’na hamd ve dua eder sonra selam vermeden ayağa
kalkarak dokuzuncu rekâtı kılar, bunun arkasından oturur ve Allah’ı zikreder,
O’na hamd ve dua eder sonra bize sesini duyuracak şekilde selam verirdi. Se-
lam verdikten sonra oturarak iki rekât daha namaz kılardı.” 151
6. Vitir Rekât Sayısı ile İlgili Farklılık
Allah Resûlü’nden (sav) nakledilen farklı vitir namazları bazılarının zan-
nettiği gibi “çelişki/ıdtırap” değil; onun (sav) farklı uygulamalarıdır. Zira o (sav)
ümmetine örnek olmak sıfatıyla tüm ümmeti kuşatacak ve her arayanın
aradığını bulabileceği salih ameller yapmıştır. Hâliyle bunların her biri
müstakil birer sünnettir ve dileyen bu sünnetlerden güç getirdiği ile amel
edebilir. Muhaddislerden İbni Huzeyme (rh) bu gerçeğe dikkat çekmiştir. 152
7. Vitri Bitirdikten Sonra Namaz Kılmak
Allah Resûlü (sav) vitir namazını kıldıktan sonra, oturduğu yerden kalk-
madan iki rekât nafile namaz kılardı.
“Aişe’ye, Resûlullah’ın namazını sordum. Dedi ki: ‘Peygamber (sav) on üç rekât
namaz kılardı. Sekiz rekât kılardı. Sonra vitir yapardı. Sonra iki rekât oturarak
kılardı. Rükû etmek istediği zaman kalkar ve rükû ederdi. Sonra iki rekât sa-
bah namazının kamet ve ezanı arasında kılardı.’ ” 153
Ümmü Seleme’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) vitir namazından sonra iki rekât namaz kılardı.” 154
150. Buhari, 1147; Müslim, 738
151. Müslim, 746
152. İbni Huzeyme, 1168; Tirmizi de (rh) konuda genişlik olduğunu Sufyan-ı Sevri (rh) ve Mu-
hammed ibni Sirin’den (rh) aktarmıştır. (Tirmizi, 460 No.lu hadis açıklaması)
153. Müslim, 738
154. Tirmizi, 471; İbni Mace, 1195
257
NAMAZ KİTABI
Allah Resûlü’nün (sav) sözlü sünneti ve irşadı gecenin son namazının vi-
tir olmasıdır.
Abdullah ibni Ömer’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle
demiştir:
“Gece kıldığınız son namazın vitir namazı olmasını sağlayın!” 155
Ancak o (sav) vitri kıldıktan sonra oturduğu yerden iki rekât nafile kılmış-
tır. Bu; onun (sav) sürekli bir sünneti değil, vitirden sonra da namaz kılına-
bileceğini göstermek için yaptığı bir uygulamadır. 156 Aksi hâlde bazıları
sözlü sünnetiyle hareket edip vitirden sonra namaz kılmanın caiz olma-
dığını düşünebilirdi. Allah en doğrusunu bilir.
8. Vitri Bozmak
Bir insan gece kalkamayacağını düşünerek vitir kılar ve uyursa, gece uya-
nır ve nafile namaz kılmak istediğinde ne yapmalıdır?
“Bir gecede iki vitir yoktur.” 157
Bir defa vitri kılan ikinci bir vitri kılmaz. Şayet gece namazı kılmak isti-
yorsa, vitirden sonra nafile kılmak caiz olduğundan dilediği kadar gece
namazı kılabilir. 158
258
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI
9. Vitirde Kıraat
İbni Abbas’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) vitirde A’lâ, Kâfirûn ve İhlâs Surelerini, her birini bir rekâtta
okurdu.” 159
Abdulaziz ibni Cüreyc’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Aişe’ye (r.anha), ‘Resûlullah (sav) vitir namazında ne okurdu?’ diye sordum. Dedi
ki: ‘Birinci rekâtta A’lâ Suresi, ikinci rekâtta Kâfirûn süresi, üçüncü rekâtta İh-
lâs ve Muavvizeteyn yani Felak ve Nâs Sürelerini okurdu.’ ” 160
10. Vitri Kaçırmak
Farz veya nafile namaz, uyku, unutma vb. şer’i mazeretlerle kılınmazsa
daha sonra kılınabilir.
Enes ibni Malik'ten (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle bu-
yurmuştur:
“Kim bir namazı kılmayı unutmuşsa, onu hatırlayınca kılsın! Zira bundan
başka bunun bir kefareti yoktur.
Musa, Hemâm’ın şöyle dediğini bildirmiştir, ‘Daha sonra şu ayeti okudu: ‘…
Beni zikretmek için namaz kıl.’ 161 ” 162
Ebu Said El-Hudri’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle
buyurmuştur:
“Kim vitir namazını uykuda veya unutarak geçirirse hatırladığı ve uyandığı
zaman hemen kılsın.” 163
gece namazı kılar daha sonra gece namazının sonunda vitir namazını kılar, böyle yapmakla bir
gecede iki vitir kılınmaz hadisine de uyulmuş olur.’ dediler.
İshak bunlardandır. Resûlullah’ın (sav) ashabı ve diğer bazı ilim adamları ise: ‘Gecenin öncesinde
vitir namazı kılan kimse, uyur sonra gece namazı için kalkar ve dilediği kadar namaz kılar, önceki
kıldığı vitr namazını kıldığı şekilde bırakır.’ dediler.
Sufyan Es-Sevri, Malik b. Enes, İbni Mübarek, Şafii, Küfeliler ve Ahmed, bunlardandır. Bu görüş
daha sahihtir, çünkü Resûlullah’ın (sav) vitir namazından sonra namaz kıldığı değişik rivayetlerle
bize ulaşmıştır.” (Tirmizi, 470 ve açıklaması)
159. Tirmizi, 462; Nesai, 1702
160. Tirmizi, 463
161. 20/Tâhâ, 14
162. Buhari, 597; Müslim, 684
163. Ebu Davud, 1431; Tirmizi, 465
259
NAMAZ KİTABI
260
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI
َوبَار ِْك ِل، َوتَ َولَّ ِني ِفي َم ْن ت َ َولَّ ْي َت، َو َعا ِف ِني ِفي َم ْن َعافَ ْي َت،ا َللَّ ُه َّم ا ْه ِد ِن ِفي َم ْن َه َديْ َت
َوإِنَّ ُه َل يَ ِذ ُّل َم ْن، إِنَّ َك تَق ِْض َو َل يُق َْض َعلَ ْي َك،ش َما ق ََض ْي َت َّ َ َو ِق ِني،يم أَ ْعطَ ْي َت
َ ِف
ت َ َبا َرك َْت َربَّ َنا َوتَ َعالَ ْي َت، َو َل يَ ِع ُّز َم ْن َعا َديْ َت،َوالَ ْي َت
‘A llah’ım hidayete erdirdiklerinin arasında beni de hidayete eriştir. Afiyete
eriştirdiklerinin arasında bana da afiyet ver. Gözettiklerinin arasında beni de
kollayıp gözetle. Verdiğin şeylerde benim için bereketler kıl, hakkında hük-
mettiğin şeyin şerrinden beni koru, şüphesiz sen hükmedersin, senin takdirine
karşı gelinmez. Senin işini üzerine aldığın kimse asla alçalamaz. Senin düşman
olduğun kimse de asla şeref bulamaz. Rabbimiz, senin hayrın pek çoktur ve
sen layık olmayan şeylerden münezzehsin.’ ” 166
Ali’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) vitir namazının sonun-
da şöyle demiştir:
َل، َوأَ ُعو ُذ ب َِك ِم ْن َك، َوبِ ُ َعافَاتِ َك ِم ْن ُعقُوبَ ِت َك،ا َللَّ ُه َّم إِ ِّن أَ ُعو ُذ ِبر َِض َاك ِم ْن ُس ْخ ِط َك
أُ ْح ِص ث َ َنا ًء َعلَيْ َك أَنْ َت ك ََم أَث ْ َنيْ َت َع َل نَف ِْس َك
“Allah’ım! Senin gazabından rızana, cezalandırılmaktan affına, senden, sana
sığınırım. Seni övmeyi sayıp bitiremem sen kendini nasıl övdün ise öylesin.” 167
Allah Resûlü (sav) vitir namazını tek olarak kılıyorsa rükûdan önce vitir
yapardı.
“Allah Resûlü (sav) vitir namazının sonunda şöyle dua ederdi:
َل، َوأَ ُعو ُذ ب َِك ِم ْن َك، َوبِ ُ َعافَاتِ َك ِم ْن ُعقُوبَ ِت َك،ا َللَّ ُه َّم إِ ِّن أَ ُعو ُذ ِبر َِض َاك ِم ْن ُس ْخ ِط َك
أُ ْح ِص ث َ َنا ًء َعلَ ْي َك أَنْ َت ك ََم أَث ْ َن ْي َت َع َل نَف ِْس َك
‘Allah’ım! Senin gazabından rızana, cezalandırılmaktan affına, senden, sana sı-
ğınırım. Seni övmeyi sayıp bitiremem sen kendini nasıl övdün ise öylesin.’ ” 168
Rükûdan önce vitir; son rekâtta kıraat bittikten sonra, rükûya gitmeden
önce kunut duasını okumak, sonra rükûya gitmektir.
166. Ebu Davud, 1425; Tirmizi, 464
167. Ebu Davud, 1427; Tirmizi, 3566
168. Ebu Davud, 1427
261
NAMAZ KİTABI
َوأَل ِّْف بَ ْ َي قُلُو ِب ِه ْم،ات َوالْ ُم ْسلِ ِم َني َوالْ ُم ْسلِ َم ِت ِ َوالْ ُم ْؤ ِم َن،ا َللَّ ُه َّم ا ْغ ِف ْر لَ َنا َولِلْ ُم ْؤ ِم ِن َني
ِ َ الل ُه َّم الْ َع ْن كَ َف َر َة أَ ْهلِ الْ ِكت،ص ُه ْم َع َل َع ُد ِّو َك َو َع ُد ِّو ِه ْم
اب ْ ُ ْ َوان،َوأَ ْصلِ ْح َذاتَ بَ ْي ِن ِه ْم
الل ُه َّم َخالِ ْف بَ ْ َي، َويُقَاتِلُو َن أَ ْولِ َيا َء ِك،ال َِّذي َن يَ ُص ُّدو َن َع ْن َسبِيلِ َك َويُ َك ِّذبُو َن ُر ُسل ََك
، َوأَنْز ِْل ِب ِه ْم بَأْ َس َك ال َِّذي َل تَ ُر ُّد ُه َعنِ الْ َق ْو ِم الْ ُم ْج ِر ِم َني، َو َزلْز ِْل أَقْ َدا َم ُه ْم،كَلِ َم ِت ِه ْم
َو َل، َونُثْ ِني َعلَ ْي َك، الل ُه َّم إِنَّا نَ ْستَ ِعي ُن َك َونَ ْستَ ْغ ِف ُر َك،ب ِْس ِم الل ِه ال َّر ْح َمنِ ال َّر ِح ِيم
الل ُه َّم إِيَّ َاك نَ ْع ُب ُد َول ََك، ب ِْس ِم الل ِه ال َّر ْح َمنِ ال َّر ِح ِيم،نَ ْك ُف ُر َك َونَ ْخلَ ُع َونَ ْ ُت ُك َم ْن يَ ْف ُج ُر َك
نُ َص ِّل َونَ ْس ُج ُد َول ََك نَ ْس َعى َونَ ْح ِف ُد َونَ ْخ َش َعذَابَ َك الْ ِج َّد َونَ ْر ُجو َر ْح َمتَ َك إِ َّن َعذَابَ َك
بِالْكَا ِفرِي َن ُمل ِْح ٌق
“Allah’ım, mümin erkeklerin ve kadınların ve Müslim erkek ve kadınların gü-
nahlarını bağışla. Kalplerinin arasına ülfet koy. Aralarını ıslah et. Senin ve onla-
rın düşmanlarına karşı kendilerine yardım et. Allah’ım, senin yolundan alıko-
yan, resûllerini yalanlayan ve dostların ile savaşan Ehl-i Kitap kâfirlerine lanet
et. Allah’ım, onların kelimelerinin/birliklerinin arasına ayrılık koy. Ayaklarını
sars. Mücrim kavimden geri çekmediğin azabını onlara gönder. Rahmân ve
Rahîm olan Allah’ın adıyla. Allah’ım senden yardım diliyoruz. Senden bağış-
lanma diliyoruz. Seni övüyoruz ve sana nankörlük etmiyoruz. Sana karşı facir
olanları da terk ediyor ve onlardan uzaklaşıyoruz. Rahmân ve Rahîm olan Al-
lah’ın adıyla. Allah’ım, yalnız sana ibadet ediyoruz. Sana namaz kılıyor ve sana
secde ediyoruz. Sana yöneliyor ve koşuyoruz. Gerçek olan azabından korku-
yoruz. Rahmetini umuyoruz. Senin azabın kâfirlere erişecektir.” 169
Ali (ra) rükûdan sonra kunut yapmıştır. 170 Allah (cc) en doğrusunu bilir; racih
olan, konuda genişlik olmasıdır. Rukûdan önce ve sonra kunut meşrudur.
262
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI
2. Nevazil Kunutu
Nevazil; bir bela ve musibet durumunda farz namazların sonunda ku-
nut duası yapmaktır. Nevazil kunutu İslam’da bireyselciliği yok sayan ve
cemaat/biz ruhunu kabul eden anlayışın bir tezahürüdür. Zira, her ne ka-
dar yaşanan musibet hâli, bazı insanları direkt ilgilendirse de kunut duası
aracılığı ile tüm İslam toplumunun gündemine taşınmaktadır.
Nevazil kunutu cemaat namazlarında, rükûdan sonra, imamın duasına
cemaatin iştirak etmesiyle gerçekleşir. İslami yönetimin karar verdiği süre
boyunca devam eder yine yönetimin kararıyla sonlandırılır.
Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber (sav) birine beddua veya dua edeceği zaman rükûdan sonra kunut
duası okurdu. Peygamber (sav) ‘ُ َربَّ َنا ل ََك الْ َح ْمد/ َس ِم َع الل ُه لِ َم ْن َح ِم َد ُه/ Allah ken-
disine hamdedeni işitir. Rabbimiz hamd yalnız sana muhsustur.)’ dedikten
sonra şöyle dua ve beddua ederdi:
‘A llah’ım! Velid ibni Velid’i, Seleme ibni Hişam’ı ve Ayyaş ibni Ebi Rabia’yı
kurtar. Allah’ım! Mudar Kabilesi’ni daha beter et! Yaşadıkları şu yılları, Yusuf
peygamber döneminde yaşananan zorlu yıllara dönüştür.’
Peygamber (sav) bu dua ve bedduasını yüksek sesle okurdu. Hatta bazı sabah
namazlarında birtakım Arap kabileleri için ‘A llah’ım! Falana, falana lanet et!’
şeklinde beddua ederdi. Bu durum ‘(Allah’ın o kâfirlerin) tevbesini kabul et-
mesi yahut onlara azap etmesi konusunda senin elinde hiçbir yetki yoktur.
Şüphesiz ki onlar, zalimlerdir.’ 171 ayeti ininceye kadar sürdü.” 172
263
NAMAZ KİTABI
264
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI
265
NAMAZ KİTABI
266
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI
“Abdullah ibni Mesud (ra) vitrin son rekâtında İhlâs Suresi’ni okur sonra elle-
rini kaldırır ve rükûdan önce kunut yapardı.” 185
“Abdullah ibni Mesud (ra) kıraati bitirince tekbir alıyor ve kunutu bitirince de
tekbir alıp rükûya gidiyordu.” 186
“Muhammed’in, Ebu Hanife-Hammad senediyle bildirdiğine göre İbrahim,
‘Vitirde rükûdan önce kunut Ramazan dışında da vaciptir. Kunut yapacağın
zaman tekbir al. Rükûya gideceğin zaman da tekbir al.’ ” 187
IV. Diğer Nafile Namazlar
A. Kuşluk/Duha Namazı
Bu namaz kuşluk vaktinde kılındığı için “Kuşluk/Duha namazı” denmiş-
tir. Güneş doğup bir mızrak boyu yükseldikten sonra, öğle namazı vakti
girinceye kadar kılınan nafile namazdır.
1. Kuşluk Namazının Önemi ve Fazileti
Kuşluk namazı sabah namazıyla öğle namazı arasında kılınan bir namaz-
dır. Sabah namazı ile öğle namazı arasındaki uzun vakit, günün başladığı
ve insanın dünya işleri ile meşgul olduğu bir vakittir. Çoğunlukla gaflet
insanı her yönden kuşatır. Kuşluk namazı kişiye Rabbini hatırlatma ve
oluşan gafleti dağıtma vazifesi görür.
a. Kuşluk namazı Nebi’nin tavsiyesidir
Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Dostum (Resûlullah) bana üç şeyi tavsiye etti, ben ölünceye kadar bunları
bırakmam: Her aydan üç gün oruç tutmak, kuşluk namazı kılmak, vitir nama-
zını kılınca uyumak.” 188
Ebu Derda’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Sevgili dostum (sav), bana üç tavsiyede bulundu ki, yaşadığım sürece bunları
asla terk etmeyeceğim: Her ayda üç gün oruç tutmak, kuşluk namazı kılmak
ve vitir namazı kılmadan uyumamak.” 189
267
NAMAZ KİTABI
268
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI
Kötülükten alıkoymak bir sadakadır. Kuşluk vaktinde kılınan iki rekât namaz
ise tüm bunları yerine getirir.” 196
Kişi her gün bedeninden dolayı borçlu olarak uyanır ve her borçta oldu-
ğu gibi alacaklısına karşı manevi bir sıkıntı içindedir. Yaptığı salih amel-
lerle borçlarını öder. Yapabileceği yüzlerce salih amele mukabil, kuşluk
vakti kılacağı iki rekât ona yeter.
e. Elde edilecek ganimetten daha hayırlıdır
“Resûlullah’ın (sav) bir gün savaşa gönderdiği askerler kısa zamanda zafer elde
edip bolca ganimetle eve döndüler. İnsanlar, çabucak gitmeleri, çokça gani-
met elde etmeleri ve süratle dönmeleri hakkında konuşmaya başlayınca Al-
lah Resûlü (sav) şöyle buyurdu: ‘Size bunlardan daha kısa süren, daha çok ga-
nimet getiren ve daha tez eve döndüren cihad yolunu göstereyim mi? Kuşluk
namazı için camiye giden, daha az savaşmış, daha çok ganimet almış ve daha
tez evine dönmüş olur.’ ” 197
f. Günahlara kefarettir
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Kim çift çift kılınan duha namazına devam ederse, denizin köpüğü kadar
bile olsa günahları affedilir.” 198
2. Kuşluk Namazının En Faziletli Vakti
Kuşluk namazının vakti Güneş bir mızrak yükseldikten sonra başlayıp
öğle namazı vaktine kadar devam eder. Bu uzun vakit içinde en faziletli
vakit iki zamandadır:
• İlki; cemaatle sabah namazı kılıp, Güneş doğana kadar Allah’ı zikre-
dip, Güneş doğduktan sonra da iki rekât namaz kılmaktır.
Enes ibni Malik’ten (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle bu-
yurmuştur:
“Her kim sabah namazını cemaatle kılar, sonra namaz kıldığı yerde oturup
196. Müslim, 720
197. Ahmed, 6638
198. Tirmizi, 476; İbni Mace, 1382; Hadisin sıhhatinde ihtilaf edilmiştir.
269
NAMAZ KİTABI
Güneş doğuncaya kadar Allah’ı zikreder, sonra da iki rekât namaz kılarsa, bir
hac ve umre yapmış gibi sevap kazanır.” 199
Bu fazilet; cemaatle namaz, zikir ve kuşluk namazının ecridir.
• İkincisi; yukarıda mezkûr durumda olmayanın öğlen namazına ya-
kın, hava iyice ısınınca kılmasıdır.
Kasım ibni Şeybani’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Zeyd ibni Erkam (ra), kuşluk vakti namaz kılan birtakım kimseleri görmüş ve
‘Bu kimseler, namazın bu vakit dışında daha faziletli olduğunu bilmektelerdir.
Çünkü Resûlullah (sav), ‘Evvabin namazı, kumun sıcaklığından deve yavruları-
nın ayaklarının yandığı zamandadır.’ buyurmuştur.’ ” 200
3. Kuşluk Namazının Rekât Sayısı
• Kuşluk namazının alt sınırı iki rekâttır
Ebu Zerr’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Sizden birinizin sabaha çıkan her bir eklemi için sadaka vermesi gerekir.
Her tesbih(‘Subhanellah’ demek) bir sadakadır. Her tahmid (‘Elhamdulillah’
demek) bir sadakadır. Her tehlil (‘Lailaheillallah’ demek ) bir sadakadır. Her
tekbir (‘A llahu Ekber’ demek) bir sadakadır. İyiliği emretmek bir sadakadır.
Kötülükten alı koymak bir sadakadır. Kuşluk vaktinde kılınan iki rekât
namaz ise tüm bunları yerine getirir.” 201
• Kuşluk namazı dört rekât olarak kılınmıştır
Ebu Derda ve Ebu Zerr’den (r.anhuma) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav), Allah’ın (cc) şöyle buyurduğunu haber verdi: ‘Ey Âdemoğlu,
gündüzün başlangıcında dört rekât namaz kıl ki gündüzün sonuna kadar se-
nin her türlü ihtiyaçlarını karşılayayım.’ ” 202
• Kuşluk namazı sekiz rekât olarak kılınmıştır
İbni Ebu Leyla'dan şöyle rivayet edilmiştir:
199. Tirmizi, 586
200. Müslim, 748
201. Müslim, 720
202. Tirmizi, 475
270
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI
“Ümmü Hâni’nin haber verdiğine göre Resûlullah (sav) Mekke fethedildiği gün
onun evinde boy abdesti almış ve sekiz rekât namaz kılmıştır. Ümmü Hâni
Peygamber’in (sav) namazını şöyle anlatmıştır:
‘Ben, Resûlullah’ın (sav) bundan daha hafif/sade bir namaz kıldığını hiç gör-
medim. Fakat bununla birlikte rükû ve secdeleri tam olarak yapmıştı.’ ” 203
• Kuşluk namazının on iki rekât olarak rivayet edilmesi
Enes ibni Malik'ten (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle bu-
yurmuştur:
“Kim on iki rekât kuşluk namazı kılarsa, Allah o kimseye cennette altından
bir köşk yapar.” 204
• Kuşluk namazı nafile namazlardandır; üst sınırı yoktur.
Muâze’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Kendisi, Aişe’ye (r.anha), ‘Resûlullah (sav), kuşluk namazını kaç rekât kılardı?’ diye
sormuş. O da, ‘Dört rekât kılar, dilediği kadar da bunu arttırırdı.’ demiştir.” 205
Kişi gücü ve imkânı nispetinde kılabilir, dilediği kadar artırabilir. Allah
Resûlü’nden (sav) sahih yolla aktarılan en üst rakam sekiz rekâttır. 206
203. Buhari, 1103; Müslim, 336
204. Tirmizi; 473; İbni Mace, 1380; Tirmizi (rh) hadisin zayıf olduğuna işaret etmiştir.
205. Müslim, 719
206. Bazı ilim adamları kuşluk namazının sünnet olmadığını savunmuştur. Aktarılan hadisleri
şöyle tevil etmişlerdir: Allah Resûlü (sav) özel münasebetlerle, kuşluk vaktine denk gelen namaz-
lar kılmıştır. Sahabe de bunu müstakil bir namaz zannetmiştir. (Zâdu’l Meâd, 1/327-330)
Allah Resûlü’nün (sav) bu namazı bazı sahabelere tavsiye etmesi, yukarıda zikredildiği gibi kılan-
ları övmesi, onları müjdelemesi… kuşluk namazının müstakil bir sünnet olduğunu gösterir. Her
hâlükârda bu kadar çok sahabenin anlayışı, bu görüşe sahip alimlerimizin görüşünden daha evla
olsa gerektir…
Bazı sahabelerin kuşluk namazını kabul etmediği, hatta mescidde kılanlara tepki gösterdikleri
doğrudur. Fakat o sahabelerin de belirttiği gibi ”Allah Resûlü’nün kuşluk namazını kılmadığını”
zannetmişlerdir.
Müverrak’ten şöyle rivayet edilmiştir:
“ İbni Ömer’e 'sen kuşluk namazı kılar mısın?’ diye sordum.
‘Hayır.’ dedi.
‘Peki Ömer kılar mıydı?’ diye sordum.
‘Hayır.’ dedi.
’Ya Ebu Bekir kılar mıydı?’ diye sordum.
‘Hayır.’ dedi.
271
NAMAZ KİTABI
272
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI
273
NAMAZ KİTABI
اللَّ ُه َّم إِنَّا،َ َوإِنَّا إِ َل َربِّ َنا لَ ُم ْن َقلِ ُبون، َو َما كُ َّنا لَ ُه ُم ْق ِرنِ َني،ُس ْب َحا َن ال َِّذي َس َّخ َر لَ َنا َهذَا
اللَّ ُه َّم َه ِّو ْن َعلَ ْي َنا َس َف َرنَا، َو ِم َن الْ َع َملِ َما ت َ ْر َض،نَ ْسأَل َُك ِف َس َف ِرنَا َهذَا ال ِ َّْب َوالتَّ ْق َوى
اللَّ ُه َّم إِ ِّن، ِ َوالْ َخلِي َف ُة ِف ْالَ ْهل،ِالس َفر َّ اح ُب ِف َّ اللَّ ُه َّم أَنْ َت، َواطْ ِو َع َّنا بُ ْع َد ُه،َهذَا
ِ الص
ِ َو ُسو ِء الْ ُم ْن َقل َِب ِف ال َْم ِل َو ْالَ ْهل،ِ َوكَآبَ ِة الْ َم ْنظَر،ِالس َفر َّ أَ ُعو ُذ ب َِك ِم ْن َو ْعثَا ِء
‘…Bunu hizmetimize sunan Allah tüm eksikliklerden münezzehtir. (Aksi
hâlde) bizim buna gücümüz yetmezdi. Ve bizler şüphesiz ki Rabbimize dön-
dürüleceğiz…’ 213 Allah’ım, biz bu yolculuğumuzda senden iyilik ve takva,
razı olacağın amel istemekteyiz. Allah’ım , bu yolculuğumuzu bize kolaylaştır,
uzaklığını yakınlaştır. Allah’ım, bu yolculukta yoldaş, gerideki aileme vekil sen-
211. Buhari, 2097; Müslim, 715
212. Ebu Davud, 2782
213. 43/Zuhruf, 13-14
274
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI
آ ِي ُبو َن ت َائِ ُبو َن َعا ِب ُدو َن لِ َربِّ َنا َحا ِم ُدو َن
‘Rabbimize şükrederek, kul olarak, tevbe ederek, dönüyoruz.’ şeklinde ilave
yapardı.” 214
Seferden sağ salim dönünce de Allah’a (cc) şükür olarak iki rekât namaz
kılar, bazen de kurban keserdi.
Cabir ibni Abdullah’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) Medine’ye döndüğünde bir deve veya inek kurban etti.” 215
Muaz ibni Muaz ibni Nasr (ra), Cabir ibni Abdullah’tan (ra) daha ayrıntılı
bir rivayet nakletmiştir:
“Resûlullah (sav) benden iki ukiyye ve bir dirhem ya da iki dirhem karşılığın-
da bir deve satın aldı. Sırar denen Medine yakınlarındaki bir yere geldiğinde
bir inek kesilmesini emretti. Kervanda bulunanlar kesilen hayvandan yediler.
Resûlullah (sav) Medine’ye varınca bana mescide gidip iki rekât namaz kılma-
mı emretti ve sattığım devenin bedelini tartıp ödedi.” 216
E. İstihare Namazı
İstihare; kelime olarak “hayır talebi” demektir. Kişinin tereddütte kaldığı bir
konuda Rabbine yönelmesi ve hayır olanı kendisine göstermesi talebidir.
Cabir ibni Abdullah'tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah bize her işte istihareyi Kur’ân’dan bir süre öğretir gibi öğretiyordu.
O şöyle derdi, ‘Sizden biriniz bir iş yapmak istediğinde farz dışında iki rekât
namaz kılsın. Sonra da şöyle dua etsin:
فَ ِإنَّ َك، َوأَ ْسأَل َُك ِم ْن ف َْضلِ َك الْ َع ِظ ِيم،ا َللَّ ُه َّم إِ ِّن أَ ْستَ ِخ ُري َك ِب ِعلْ ِم َك َوأَ ْستَق ِْد ُر َك ِب ُق ْد َرتِ َك
214. Müslim, 1342
215. Buhari, 3089; Ebu Davud, 3747
216. Buhari, 3089
275
NAMAZ KİTABI
276
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI
gaybleri bilensin. Şayet benim için falan hanımda (ismini söylersin) dinim,
dünyam ve ahiretim için bir hayır biliyorsan, onu benim için takdir et. Yok,
eğer başkası benim için ondan dinim, dünyam ve ahiretim için daha hayırlı
ise onu bana takdir et.” 218
İstihareyle İlgili Meseleler
a. İstihareye zayıf diyen âlimler var mıdır?
İslam âlimleri istihare ibadetine değil, istihareyle ilgili bazı rivayetlere
zayıf demişlerdir. Bunlardan biri, Ahmed ibni Hanbel’dir (rh). Buhari (rh)
rivayetine isnadında ki Abdurrahman ibni Ebi’l Mevali nedeniyle mün-
ker demiştir. 219
Ancak istihare birçok sahabeden nakledilmiştir. Yukarıda okuduğumuz
gibi bunlardan bir hadisi İmam Ahmed (rh), Müsned’inde nakletmiştir.
b. Farz namazdan sonra istihare duası yapmak yeterli midir?
Allah Resûlü (sav) farz dışında iki rekât namaz kılınmasını ve istihare du-
ası yapmayı emretmiştir. Racih olan; istihare duası için iki rekât namaz
kılmanın gerekliliğidir. Allah en doğrusunu bilir.
c. İstihare “Her işte” yapılır mı?
Hadiste geçen “tüm işlerde” ifadesi, kendisi ile hususiyet kastedilen umu-
mi lafızlardandır. 220 Yani nassın zahiri umumi olsa da diğer tüm naslar-
la ve şeriatın/aklın zaruri kabulleriyle birlikte ele alındığında hususi bir
anlamın kastedildiği anlaşılır.
Zira vacip ve müstehapları yapmak, haramları ve mekruhları terk etme
konusunda istihare yapılmaz. İstihare hayır mı şer mi olduğu belli olma-
yan mübah şeylerde, Allah’ın hayırlı olanı göstermesini istemektir. Şeriat
bir şeyi emretmişse (vacip veya müstehap) o hayır; bir şeyi yasaklamışsa
(haram veya mekruh) o şerdir. Hayır ve şer olduğu belli olan şeyde is-
tihare olmaz. Zira bu; Allah bir şeye hayır dediği hâlde onun hayır olup
olmadığını sormaktır; ki bu da İslam inancına aykırıdır.
277
NAMAZ KİTABI
Şayet iki vacipten yalnızca birini yapacak imkan varsa, yine istihare ya-
pılabilir. Çünkü bu durum yapacağının hayır olup olmadığını değil, iki
hayır olandan kendine en uygun olanı istemektir.
d. İstihare uyumadan mı yapılmalıdır?
İstiharenin uyumadan hemen önce olması gerektiği, istihareden sonra
konuşmamak ve istihare üstüne uyumak gibi şeyler, birer hurafedir. İsti-
hare sonunda rüya göreceğine inanan yanlış inanışın tezahürüdür.
İstihare günün her vaktinde yapılabilir. İstihare için tahdit edilmiş bir
zaman yoktur.
e. İstihareden sonra rüya görülür mü?
Rüya görmek istiharenin şartlarından biri değildir. İstihare sonrası rüya
görüleceği, bazı renklerin hayra bazı renklerin şerre delalet ettiği sünnet-
te aslı olmayan, sonradan uydurulmuş şeylerdir.
Şu bir hakikattir: İslam’da salih rüya vardır ve salih rüya Yüce Allah’ın
(cc) kullarına lütfudur. Ancak istihare yapanın mutlaka rüya göreceği diye
bir şey yoktur. Hâliyle istihare yapan rüya göreceği beklentisi içine gir-
memelidir. Şayet istihareden sonra bir rüya görür ve kalbi iki seçenekten
birine meylederse, Allah’a hamdetmelidir. 221
f. Neyin hayırlı olduğunu nasıl anlarız?
İstihare yapan kalbine bakmalı, kalbi hangi yöne meylediyorsa onu ken-
disi için hayırlı kabul etmelidir. İslam âlimleri bu konuda hayati bir uya-
rıda bulunmuşlardır. Şayet kişi istihareden önce bir yöne meylediyorsa,
istihareden sonra kalbi yine aynı yöne meylediyorsa dikkatli olmalıdır.
Zira bu Allah’a değil hevaya istiharedir. 222
221. Enes ibni Malik’ten (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Salih bir kişi tarafından görülen güzel rüya, peygamberliğin kırk altı cüzünden bir cüzdür.” (Bu-
hari, 6983; Müslim, 2264)
Avf ibni Malik’ten (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“ ‘Rüyalar üç çeşittir; Bazı rüyalar insanları üzmek için şeytanın kalbe soktuğu korkulardır; bir
kısım rüyalar ise kişinin günlük hayatında meşgul olduğu şeylerle ilgili gördüğü rüyalardır; bir
kısmı da peygamberliğin kırk altı parçasından bir parça olan rüyadır.’
Ravi diyor ki: Avf ibni Malik’e, ‘Sen , bunu bizzat Resûlullah’tan (sav) işittin mi?’ diye sordum.
O da şöyle dedi: ‘Evet, ben, bu hadisi Resûlullah’tan (sav) işittim, ben bunu Resûlullah’tan (sav)
işittim.’ ” (İbni Mace, 3907)
222. Neylu’l Evtâr, 965 No.lu hadis şerhi
278
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI
279
NAMAZ KİTABI
Bunun üzerine buyurdular ki: ‘Ey amca! Dört rekâtlık bir namaz kıl, her rekât-
ta Fâtiha Suresi ile beraber bir sure okursun sonra on beş kere, ‘A llahu Ekber
ve’l Hamdulillahi ve Subhanallahi ve Lailaheillallah’ de sonra rükûda on se-
fer söyle, secdede on sefer söyle, sonra başını secdeden kaldır on sefer söyle,
ikinci secdeye vardığında yine on sefer söyle ikinci secdeden kalkınca ayağa
kalkmadan yine on sefer söyle böylece bu tesbihlerin sayısı her rekâtta yet-
miş beş eder, dört rekâtta üç yüz tesbih eder. Artık senin günahların çöllerin
kumları sayısı kadar olsa bile Allah onları bağışlar.’
Abbas, ‘Ey Allah’ın Resûlü! Bu şekilde her gün kim yapabilir?’ dedi.
Bunun üzerine Resûlullah (sav) buyurdular ki: ‘Her gün yapmaya gücün yet-
mezse cumadan cumaya yani haftada bir yap, haftada bir yapmaya da gücün
yetmezse, ayda bir de olsa bu namazı kıl onu da yapmaya güç yetiremez isen
senede bir sefer de olsa bu namazı kıl.’ ” 224
G. Şehadet Namazı
Şehadet namazı; kâfirlerin elinde esir olan ve şehit edileceğini bilen
Müslim’in iki rekât namaz kılmasıdır.
Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) on kişilik küçük bir birlik oluşturdu ve bunları casusluk fa-
aliyetinde bulunmaları için gönderdi. Lihyanoğullarına Müslimlerin geldiği
haber verildi. Onlar da iki yüz kişilik bir okçu birliği hâlinde Müslimlerin pe-
şine düştüler.
224. Tirmizi, 482; İbni Mace, 1386; Tesbih namazının sıhhati konusunda hadis âlimleri ihtilaf
etmiştir. Bu görüşleri şöyle özetleyebiliriz:
• Hadisi sahih veya hasen görenler: Tirmizi, Ebu Davud, Acuri, İbni Münde, Münziri, İbni Salah.
• Zayıf görenler: İbni Arabi El-Maliki, Ukayli, İbni Teymiye, Mizi…
• Mevzû/Uydurma görenler: İbnu’l-Cevzi, Şevkânî
• Tereddüt içinde olan âlimler: Nevevi; El-Mecmû' kitabında zayıf olduğuna; “Tehzîbu’l Esmâ
ve’l Luğât” kitabıyla “El-Ezkâr” kitabında hasen olduğuna meyleder.
Hafız ibni Hacer “Et-Telhîsu’l Habîr”de zayıf olduğunu “El-Hisâlu’l Mukeffire” kitabında hasen ol-
duğunu söyler.
İbni Huzeyme, “Şayet haber sahihse; zira bu hadisin isnadına dair kalpte şüphe vardır.” diyerek
rivayet eder.
Hadis âlimlerinin bu denli ihtilaf ettiği bir konuda söz söylemek zor olsa gerektir. Allah en doğru-
sunu bilir.
280
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI
225. Buhari, 3045; Hubeyb’in (ra) bu fiili, Allah Resûlü (sav) tarafından ikrar edilince sünnet ol-
muştur.
281
NAMAZ KİTABI
bam sana feda olsun Ey Allah’ın Resûlü! Bu Kur’ân, benim göğsümden kay-
bolup gidiyor ve buna engel de olamıyorum.’
Bunun üzerine Resûlullah (sav), ona, ‘Ey Ebu Hasan sana bazı kelimeler öğ-
reteyim mi? Ki Allah bu kelimelerle seni faydalandırsın, sendeki o şeyler de
başkalarını faydalandırsın ve öğrendiğin şeyi de kalbine yerleştirsin.’ buyurdu.
Ali, ‘Evet, ey Allah’ın Resûlü! Öğret bana’ dedi. Resûlullah (sav) şöyle buyurdu:
‘Cuma gecesi gecenin son üçte birinde kalkmaya gücün yeterse bu saat me-
leklerin hazır bulundukları bir saattir bu saatte dua kabul edilir. Kardeşim Ya-
kup Peygamber de çocuklarına, ‘…İleride sizin için Rabbimden bağışlanma
talep edeceğim…’ 226 demişti ki bu, cuma gecesine gelince demektir. Eğer
buna gücün yetmezse gecenin yarısında kalk, şayet buna da gücün yetmez-
se gecenin başlangıcında kalkıp dört rekâtta, Hâ mim, Duhan Suresi’ni oku.
Üçüncü rekâtta ise Fâtiha Suresi ile birlikte Tebareke Suresi’ni okursun. Te-
şehhüdü bitirdiğin vakit Allah’a hamdeyle Allah’a en güzel şekilde senada bu-
lun bana da salavatı güzel bir şekilde getir. Sonra tüm Peygamberlere de sala-
vat getir. Sonra tüm mümin erkekler ve kadınları bağışlanma talebinde bulun
ve senden önce gelip geçen tüm imanlı kardeşlerin için bağışlanma isteğinde
bulun, bunlardan sonra da şöyle söyle: Allah’ım, hayatta bıraktığın sürece beni
kötülüklere bulaştırma, bana acı. Beni ilgilendirmeyen şeylere özenmekten
beni esirge. Razı olduğun şeylere eğilmeyi bana nasip et. Allah’ım! Ey gökleri
ve yeri eşsiz benzersiz yaratan ey celal ve ikram sahibi! Ey Allah’ım! Erişilmez
güç sahibi sensin. Ey Rahman olan Allah’ım, Ey Allah’ım! Senin celalin için
isterim. Yüzünün nuru için öğrettiğin şekilde Kur’ân-ı bana ezberletmeni iste-
rim. Seni benden razı edecek şekilde, o kitabı okumayı bana nasib et. Göklerin
ve yerin eşsiz ve benzersiz yaratıcısı Allah’ım, celal, ikram ve izzet sahibi Al-
lah’ım! Senin gücüne hiçbir güç erişemez. Ey Allah’ım, Ey Rahman olan senin
celalinle yüzünün nuru ile ve senin Kitab’ınla gözümü aydınlatmanı isterim.
Dilimi onunla söyletmeni, kalbimdeki sıkıntıyı onunla gidermeni, gönlümü
onunla açmanı bedenimi onunla tamir etmeni isterim nitekim hak uğrunda
bana senden başkası yardım etmez ve hakkı sadece sen verirsin. Senden başka
güç kuvvet yoktur, ancak sen varsın. Sen büyüksün ve ulusun. Ey Ebu Hasan
bunu üç veya beş veya yedi cuma yapacak olursan Allah’ın izniyle duan mut-
226. 12/Yûsuf, 98
282
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI
laka kabul edilecektir. Beni hak ile gönderen Allah’a yemin ederim ki bu dua
müminden hiçbir zaman şaşmamıştır.’
Abdullah ibni Abbas dedi ki: ‘Vallahi Ali beş veya yedi cuma geçtikten sonra
böyle bir toplantıda Resûlullah’a (sav) geldi ve ‘Ey Allah’ın Resûlü bundan önce
ancak dört ayet kadar ezberlemekte idim ondan fazlası benden sıyrılır yok olur
giderdi. Bugün kırk ayet kadar ezberliyor ve bunları okurken sanki kitap göz-
lerimin önünde gibidir. Nitekim bir hadis dinlerdim onu başkasına aktaraca-
ğım zaman benden kaybolur giderdi. Bugün ise hadisler işitiyorum ve onları
bir başkasına akdardığım zaman bir harf bile eksik etmeden anlatabiliyorum.’
Bunun üzerine Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: ‘Ey Ebu Hasan, Kâbe’nin Rab-
bine andolsun ki sen gerçek bir müminsin.’ ” 227
Tirmizi (rh) bu hadise “hasen ğarib” dese de âlimler onun hadise verdiği
hükme razı olmamıştır. Kimi hadis metnini ğarip bulmuş, kimi isnadını
zayıf kabul etmiş, kimi mevzû demiştir. 228
227. Tirmizi, 3570
228. Bu görüşleri şöyle özetleyebiliriz:
• İbnu'l Cevzi (rh) uydurma hadisleri topladığı “El-Mevdûât”ta nakletmiştir.
• Şevkânî (rh) uydurma hadislerin derlediği “El-Fevâidu’l Mecmua” kitabında hadise yer verir.
• Suyûtî uydurma hadislere ayırdığı “El-Lelai’il Mesnua”sında der ki: “Bu hadisi Hâkim nakleder
ve ‘şeyhlerin şartı üzeredir.’ der. Gönül, Hâkim’in bu hükmüne mutmain olmaz. Hadisin sahih ol-
ması şöyle dursun, hasen mertebesinde dahi değildir; lafzında da nekaret vardır.”
Derim ki: bu hadisin metnindeki ilginçlik yanında, vakıadaki gerçeklerle de uyuşmamaktadır.
Metin tenkidine örnek olması açısından şunları söyleyebilirim:
• Ali (ra) sahabenin âlimlerindendir ve yaşadığı müddetçe kadılık görevi üstlenmiştir. Birkaç
ayeti dahi ezberleyemediği pek makul gözükmemektedir.
• Birkaç ayeti ezberleyemeyen birinin her rekâtta onlarca sayfa Kur’ân’ı ezberden okuması, ha-
disin vürud sebebiyle uyumlu değildir.
• Allah en doğrusunu bilir; bu hadis Ali’yi (ra) yermek içinde söylenmiş olabilir. Özellikle isnadın-
da yer alan ravilerin Dımeşk’li olması göz önünde bulundurulunca ve Emevilerin Hâkim olduğu
bölgelerde Ali’ye (ra) lanet okuttukları sabitken (bk. Müslim, 2404, 2409) o bölge ravilerinin riva-
yetine karşı temkinli olmak gerekir. Zira hain Emevilerin yalan propagandaları nedeniyle bölge
insanı Ali’yi (ra), Osman’ın (ra) katili olarak tanımış ve ona buğzetmiştir.
• Allah Resûlü (sav) hafızalarını güçlendirmek istediği sahabeye, bu rivayette okuduğumuz me-
todu tavsiye etmemiştir.
Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Sizler, ‘Ebu Hureyre, Resûlullah’tan (sav) çok hadis rivayet ediyor.’ diye iddia ediyorsunuz. Allah
vadedendir. (Yani yalan söylersem Kıyamet Günü beni hesaba çekecektir.) Ben miskin, fakir bir
kimse idim. Karın tokluğuna Resûlullah’tan (sav) hiç ayrılmazdım. Muhacirler çarşı ve pazarlarda
alışveriş etmekle, Ensar da malları, toprakları üzerindeki işlerinde çalışmakla meşgul bulunur-
lardı. Ben bir gün Resûlullah’tan (sav) şuna şahit oldum: Resûlullah (sav), ‘Her kim ben sözümü
283
NAMAZ KİTABI
bitirinceye kadar ridasını yayar, sonra onu yumarsa benden işitmiş olduğu hiçbir şeyi asla
unutmayacaktır.’ buyurdu. Bunun üzerine ben üzerimde bulunan bir burdeyi yaydım. Resûlul-
lah (sav) hak ile gönderen Allah adına yemin olsun ki bundan sonra kendisinden işittiğim hiçbir
sözü unutmadım.” (Buhari, 7354; Müslim, 2492)
Allah en doğrusunu bilir; hadis uydurma veya şiddetli zayıftır.
229. El-Minhâc, Kitâbu’s Sıyâm, 24. Bab başlığı şerhi
230. bk. Fetâvâ’n Nevevî, İmam Nevevî, s. 57
231. Fethu’l Bârî, 6263 No.lu hadis şerhi
284
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI
ğunu kabul ederim. Tüm eksiksiz övgüler âlemlerin Rabbi olan Allah’a mah-
sustur. Allah’ım! Rahmetine sebep olan her şeyi ve bağışlamanı gerektirecek
sebepleri ve her türlü günahtan uzak olmayı senden isterim. Allah’ım! Her gü-
nahımı bağışlamanı ve her üzüntümü gidermeni senin rızana uygun her ihti-
yacımı karşılamanı senden isterim, Ey merhametlilerin en merhametlisi.’ ” 232
Tirmizi (rh) hadisi naklettikten sonra “Bu ğarib bir hadistir; isnadında (za-
yıflık sebebi olan) mekal vardır. İsnatta bulunan, Faid ibni Abdurrahman ha-
diste zayıf kabul edilir.” demiştir.
D. Cuma Gününü Oruca, Gecesini Namaza Tahsis Etmek
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Cuma gecesini ihya etmek için diğer gecelerden özel olarak ayrı tutmayın.
Cuma gününü de oruç tutmak için diğer günlerden ayırmayın. Ancak sizden
birinin tutageldiği oruçlar (Şayet Cuma gününe denk gelmişse) müstesna.” 233
E. Arefe Gecesi Namazı
Aslı yoktur, uydurulmuş bir bidattir.
F. Borçtan Kurtulma Namazı
Aslı yoktur, uydurulmuş bir bidattir. Allah Resûlü (sav) borçlu kimseye şu
duayı öğretmiştir:
Enes ibni Malik’ten (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle dua
ederdi:
ِ َو َضلَع، ِ َوالْ ُج ْ ِب َوالْ ُب ْخل، ِ َوالْ َع ْج ِز َوالْك ََسل، ِاللَّ ُه َّم إِ ِّن أَ ُعو ُذ ب َِك ِم َن الْ َه ِّم َوالْ َح َزن
ال َّديْنِ َو َغلَ َب ِة ال ِّر َجا ِل
“Allah’ım! Kederden, hüzünden, düşkünlükten, tembellikten, korkaklıktan,
cimrilikten, borç sıkıntısından ve güçlülerin tasallutundan sana sığınırım.” 234
285
NAMAZ KİTABI
286
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI
lah’ın benim evimde olduğunu duyunca pek çok kişi bize geldi ve evdeki ki-
şilerin sayısı çoğaldı.” 236
Mezkûr örneklerin her birinde Allah Resûlü (sav) nafile namazı cemaatle
kıldırmıştır. Buna ek olarak Allah Resûlü’nün (sav) cemaatle kıldığı nafile
namazlara şu örnek verilebilir:
Abdullah ibni Abbas’ın azatlısı Kureyb’in rivayet ettiğine göre Abdullah
ibni Abbas bir gece Peygamber’in eşi- kendisinin de teyzesi- Meymune’nin
yanında kaldı. İbni Abbas’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Başımı yastığın enine koyarak uzandım. Resûlullah ile hanımı (Meymune)
ise yastığın boyuna koyarak uzandılar. Resûlullah (sav) uyudu. Gece yarısı, ya-
hut biraz önce veya biraz sonra uyandı. Uykuyu gidermek için eliyle yüzünü
silmeye başladı. Sonra Âl-i İmran Suresi’nin son on ayetini okudu. Sonra kal-
kıp asılı duran küçük kırbaya uzandı. Ondaki sudan güzelce abdest aldı. Son-
ra namaza durdu.”
(İbni Abbas diyor ki:) Ben de kalktım, onun yaptığı gibi yaptım. Sonra git-
tim, sol yanına durdum. Sağ elini başımın üzerine koydu ve sağ kulağımı tutup
büktü. Sonra iki rekât, sonra iki rekât, bir daha iki rekât, ardından iki rekât, iki
rekât, iki rekât daha kıldı, sonra da tek rekât (vitir) kıldı. Ardından müezzin
gelinceye kadar uzandı. Sonra yine kalktı, hafif iki rekât kıldıktan sonra çıkıp
sabah namazını kıldırdı.” 237
Nafile namazları cemaatle kılacak olanlar şuna dikkat etmelilerdir:
Aslolan nafile namazların münferid ve evde kılınmasıdır.
Zeyd ibni Sabit’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) (mescidde) hurma dallarından kendisi için küçük bir hücre
çevirdi -yahut bir hasır edindi.- Resûlullah (sav) çıkıp onun içinde namaz
kılıyordu. Birtakım adamlar da kendisini takip ederek onun namazına
uyup namaz kıldılar. Daha sonra yine bir gece gelip orada hazır bulundular.
Resûlullah (sav) ise onlara göre geç kaldı ve yanlarına çıkmadı. Bu sefer seslerini
yükselterek kapıya da çakıl taşları atıp kapıyı çalmaya koyuldular. Allah Resû-
236. Buhari, 1186
237. Buhari, 183; Müslim, 763
287
NAMAZ KİTABI
288
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI
İbni Ömer’e sordum. O da, ‘Resûlullah’ı (sav), ‘Vitir, gecenin sonunda (kılınan)
tek rekâttır.’ diye buyururken işittim.’ dedi.” 241
C. Nafile Namazın Üst Sınırı
Bir önceki başlıkta zikrettiğimiz asıl, üst sınır olmaksızın kılınan nafile
namaz için de geçerlidir: Bir insan selam vermeksizin iki veya dört rekât-
tan fazla namaz kılabilir. 242
241. Müslim, 753; Bazı âlimler “Gece namazı ikişer rekâttır.” hadisiyle, bir rekât nafile olmayaca-
ğını söylemişlerdir. Ancak bu hadis namazın rekât sayısını sınırlamak için değil, en faziletli hâlini
beyan için söylenmiştir. Zira Allah Resûlü (sav) nafile namazları dört rekât olarak kılmış, vitir na-
mazını 1, 3, 5, 7 ve 9 rekât olarak kılmıştır. Bu da mezkûr hadisin namazın rekât sayısını sınırlama
için söylenmediğinin delilidir.
Bir grup âlim de iki rekât olan sabah namazının yolculukta kasr olmasına rağmen bir rekât kılın-
madığını; bunun nedeninin bir rekâtlık namaz olmadığını gösterdiğini söylemişlerdir.
Allah en doğrusunu bilir; bu istidlal yerinde değildir. Zira sefer namazı başlangıç olarak iki rekât
olarak tayin edilmiştir.
Müminlerin annesi Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Yüce Allah, hem ikamet hâlinde hem de seferîlikte, namazı ikişer rekât olarak farz kıldı. Seferlik-
teki hâli aynen korundu, ancak ikamet hâlinde kılınan namaza ilave edildi.” (Buhari, 350; Müslim,
685)
Kaldı ki; Allah Resûlü (sav) savaş hâlinde korku namazını tek rekât olarak kıldırmıştır.
Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) müşrikleri kuşatarak Dacnan ile Usfan arasında konakladı. Bunun üzerine müş-
rikler birbirlerine, ‘Onların kız ve erkek çocuklarından daha çok sevdikleri namazları vardır. Onlar
namaz kılarlarken hazır olun ve tek bir çırpıda üzerlerine saldırın.’ dediler. Bunun üzerine Cibril
gelip Peygamber’e (sav), ashabını iki gruba ayırmasını ve birine namaz kıldırırken diğerlerinin
düşman karşısında pür dikkat silahlarıyla karşılık vermelerini emretti. Böylece Peygamber (sav)
bir gruba namaz kıldırdıktan sonra onlar gidip düşman karşısında olanlar geldiler, onlara da bir
rekât kıldırdı. Böylece gruplar tek rekât kılmış oldular. Peygamber de (sav) iki rekât namaz kılmış
oldu.” (Nesai, 1544)
242. İsnadlarında tartışma olmakla birlikte şu rivayetleri örnek olarak verebiliriz:
Mutarrıf’tan şöyle rivayet edilmiştir:
“Kureyş’ten bir grubun yanına oturdum. Bir adam geldi ve namaz kılmaya başladı. Rükû ediyor,
secde ediyor, sonra kalkıyor. Sonra rükû ediyor, secde ediyor ama oturmuyor. Dedim ki: Allah’a
yemin olsun, ben bu adamın tekli rekâtta mı yoksa çiftli rekâtta mı olduğunu bildiğini düşünmü-
yorum.
Orada bulunanlar: ‘Kalkıp yanına gidip ona söylemeyecek misin?’ dediler.
Bunun üzerine ben kalktım ve ona dedim ki: ‘Ey Allah’ın kulu! Çift rekâtta mı yoksa tek rekâtta mı
olduğunu bildiğini düşünmüyorum.’
Dedi ki: ‘Lakin Allah bilir. Ben Allah Resûlü’nü şöyle derken işittim: ‘Her kim Allah için bir secde
ederse Allah o kimseye yaptığı secde karşılığında bir hasene yazar, bir hatasını siler ve onun de-
recesini arttırır.‘
Ben: ‘Sen kimsin?’ diye sordum.
O, ‘Ben Ebu Zerr’im’ diye cevap verdi. Bunun üzerine arkadaşlarımın yanına döndüm ve dedim ki:
‘Allah cezanızı versin! Siz Allah Resûlü’nün ashabından birine öğretmemi mi bana emrettiniz?!’ ”
(Ahmed, 21317)
289
NAMAZ KİTABI
290
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI
243. Namazın eylemlerini rükun ve sünnet diye ayıranlar sehiv secdesini sünnet kabul etmiştir.
Zira bir rüknu eksik bırakanın sehiv yapması yeterli değildir. Hem terk ettiği rükne bedel olarak
bir rekât fazladan kılmalı hem de yanıldığı için sehiv secdesi yapmalıdır. Bir sünneti terk eden
ise, o sünneti yapmak zorunda değildir. Sünnetin terki namaza zarar vermiyorken, sünnetin terki
sebebiyle yapılan sehvin terki de namaza zarar vermemelidir. Biz de çalışmamızda namaz eylem-
lerini rükun ve sünnet olarak ele aldık.
Namaz eylemlerini rükun, vacip ve sünnet diye ayıran âlimler, vacib kavramını farklı açıklasalar
da sehiv secdesini vacip kabul etmişlerdir.
244. Müslim, 2203
291
NAMAZ KİTABI
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Sizden biri namaz kılmak için kalktığında şeytan ona gelerek (vesvese ver-
mek suretiyle) onun namazını karıştırır. Öyle ki kaç rekât kıldığını bilemez
olur. Sizden biri bu durumla karşılaşırsa oturduğu zaman iki secde yapsın.” 245
Sehiv secdesi hem namazdaki eksiği telafi etmek hem de yanılgıya sebep
olan şeytanın burnunu sürtmek içindir.
Ebu Said El-Hudri'den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle
buyurmuştur:
“Biriniz, namazda şüpheye düşer de üç rekât mı, dört rekât mı diye kaç rekât
kıldığını bilemez ise şüpheli olan ihtimali bir kenara atsın ve namazı kesin olan
kanaatine dayandırsın. Bunun arkasından da selam vermeden önce iki secde
yapsın. Eğer sonuçta beş rekât kılmış ise bu iki secde onun namazını çift yap-
mış olur. Eğer dört rekât tamamlayarak kılmış ise bu iki secde (namazını boz-
maya çalışan) şeytanı kahrından çatlatmış olur.” 246
İbni Abbas’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir: Peygamber (sav) sehiv secdele-
rine, “Burnu yere sürten rezil eden secdeler.” 247 ismini vermiştir.
2. Sehiv Secdesi Nerede Yapılır?
Namazdaki her yanılgı için sehiv secdesi yapılır.
Sevban’dan (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Her yanılma için selamdan sonra iki secde etmek vardır.” 248
Sünnette varid olan üç sehiv secdesi sebebi vardır:
292
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI
• Namazda fazlalık
• Namazda eksiklik
• Namazda şüphe
a. Namazda fazlalık
Kişi namaz eylemlerinden birini olması gerekenden fazla yaparsa sehiv
secdesi yapar. İki rekâtlık namazı üç rekât, üç rekâtı dört rekât, dört rekâtı
beş rekât olarak kılmak gibi…
Abdullah ibni Mesud’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) öğle namazını beş rekât kıldı. Kendisine, ‘Namaz (ın rekâtla-
rı) arttırıldı mı?’ diye sorulunca…
Peygamber (sav), ‘Ne oldu ki?’ diye sordu.
Ona, ‘Beş rekât kıldınız ya Resûlullah!” denilince, selam verdikten sonra iki
secde yaptı.” 249
Allah Resûlü dört rekâtlık bir namazı beş rekât olarak kılmış, uyarılınca
sehiv secdesi yapmıştır.
b. Namazda eksiltme
Namaz eylemlerinden birini eksik yapan sehiv secdesi yapar.
Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber (sav) bize öğle veya ikindi namazlarından birini kıldırdı. (İbni
Sirin, Ebu Hureyre’nin bunun hangi namaz olduğunu belirttiğini, ama ken-
disinin bunu unuttuğunu söylemiştir.) İki rekâttan sonra selam verdi. Sonra
mescidin (ön tarafına) konmuş kütüğe yöneldi ve ona yaslandı. Kızgın gibi
görünüyordu. Sağ elini sol elinin üstüne koydu sonra parmaklarını birleştirdi.
Daha sonra sağ yanağını, sol elinin sırtına koydu.
Bu esnada mescidden çıkmak için acele davrananlar Mescid-i Nebevi’nin ka-
pılarından çıkarken, ‘Namaz kısaldı.’ deyip duruyordu. Cemaatin içinde Ebu
Bekir ve Ömer de vardı. Ama onlar da Peygamber (sav) ile konuşmaya cesaret
edemiyorlardı. Cemaat arasında kolları uzun olduğu için kendisine ‘Zu’l Ye-
249. Buhari, 1226
293
NAMAZ KİTABI
294
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI
(veya vacip) telafi edilmez. Allah Resûlü (sav) yapmadığı ilk teşehhüd için
yalnızca sehiv secdesi yapmakla yetinmiştir.
Birinci teşehhüdü unutarak kalkan ne yapar?
Birinci teşehhüdü unutan kimse ayağa kalkmadan farkına varırsa oturur
ve teşehhüd yapar. Yanıldığı için namazın sonunda sehiv secdesi yapar.
Şayet birinci teşehhüdü unutan ayağa kalkmış, yani bir sonraki rükne
geçmişse, namazına devam eder, teşehhüde dönmez. Namazı bitince sehiv
secdesi yapar. Zira bir namaz eyleminden bir sonrakine geçmeyen hâlâ
ilk eylemdedir ve ona dair sözlü ve fiilî hatalarını düzeltebilir. Bir sonraki
eyleme geçen önceki hatalarına dönmez. Şayet hata rükundaysa namazın
sonunda o rekâtı bir daha kılar ve sehiv secdesi yapar. Şayet hata sünnet-
teyse (veya vacipte) namazın sonunda sehiv secdesi yapmakla yetinir. 252
252. Bu konuya delalet eden hadisler rivayet edilmiştir. Tüm hadislerin sıhhatinde ihtilaf edil-
miştir.
“İmam ikinci rekâtta oturmadan kalkar ve iyice doğrulmadan hatırlarsa hemen otursun. Eğer
doğrulmuşsa oturmasın ve namazın sonunda iki defa sehiv secdesi yapsın.” (Ebu Davud, 1036;
İbni Mace, 1208)
Ebu Davud (rh) hadisi naklettikten sonra “Kitabımda Cabir El-Cafi’den bu hadisten başka hadis
yoktur.” der. Zira Cabir El-Cafi bazı muhaddislerin yalancılıkla itham ettiği bir ravidir. Cabir ilk sa-
habeye söven ve Ali’nin (ra) yeryüzüne döneceğine inanan (ric’at), aşırı bir Rafizidir. Cabir El-Ca-
fi’nin “saduk” veya “sika” olduğunu söyleyenler de olmuştur.
Şa’bi’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Muğire ibni Şu’be bize namaz kıldırdı ve ikinci rekâtta oturması gerekirken kalktı cemaat ona
hatırlatma yapmak üzere ‘Subhanallah’ dedi. Namazın kalan bölümünü bitirince oturduğu hâlde
iki sehv secdesi yaptı ve Resûlullah’ın (sav) kendisi gibi yaptığını haber verdi.” (Tirmizi, 364)
Tirmizi (rh) hadisi naklettikten sonra der ki:
“İlim ehlinden bazıları İbni Ebi Leyla’nın ezberi hakkında konuştular.
Ahmed dedi ki: ‘İbni Ebi Leyla’nın hadisi hüccet olarak kabul edilemez.’
Muhammed İbni İsmail (Buhari) dedi ki: ‘İbni Ebi Leyla Saduk olan birisidir. Ben ondan hadis riva-
yet etmem. Çünkü o hadisin sahihini zayıfından ayırt edemiyor. Onun durumunda olanlardan da
ben hiçbir hadis rivayet etmem.’
Ziyad ibni İlaka’dan (rh) şöyle rivayet edilmiştir:
“Muğire ibni Şu’be bize namaz kıldırmıştı, iki rekât kılınca oturmaksızın ayağa kalkmıştı, cemaat
‘Subhanallah’ diyerek onu uyardılar fakat o, kalkın ve namaza devam edin, diye onlara işaret
etti, namazını tamamlayınca selam verdi iki sehv secdesi yaptı, tekrar selam verdi ve ‘Resûlullah
da (sav) aynen bu şekilde yapmıştı.’ dedi.” (Tirmizi, 365)
Tirmizi bu hadise “hasen sahih” demiştir. Ancak isnatta yer alan Abdurrahman ibni Abdullah ibni
Utbe (Mesudi) hakkında ihtilaf edilmiştir.
295
NAMAZ KİTABI
c. Namazda şüphe
Namaz eylemlerini yapıp yapmadığından şüphe eden kimse, yakine göre
amel eder ve şüpheye düştüğünden ötürü de sehiv secdesi yapar.
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Sizden biri namaz kılmak için kalktığında şeytan ona gelerek (vesvese ver-
mek suretiyle) onun namazını karıştırır. Öyle ki kaç rekât kıldığını bilemez
olur. Sizden biri bu durumla karşılaşırsa oturduğu zaman iki secde yapsın.” 253
Ebu Said El-Hudri'den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle
buyurmuştur:
“Biriniz, namazda şüpheye düşer de üç rekât mı, dört rekât mı diye kaç rekât
kıldığını bilemez ise şüpheli olan ihtimali bir kenara atsın ve namazı kesin olan
kanaatine dayandırsın. Bunun arkasından da selam vermeden önce iki secde
yapsın. Eğer sonuçta beş rekât kılmış ise bu iki secde onun namazını çift yap-
mış olur. Eğer dört rekât tamamlayarak kılmış ise bu iki secde (namazını boz-
maya çalışan) şeytanı kahrından çatlatmış olur.” 254
Namazında şüpheye düşenin farklı hâlleri vardır:
• Şayet düşündükten sonra yakini olarak bir kanıta varırsa onunla amel
eder.
Alkame’den şöyle nakledilmiştir:
“Abdullah ibni Mesud, Peygamber’in (sav) kendilerine namaz kıldırdığını an-
lattı. (Alkame’nin rivayet ettiği ravi İbrahim, fazla mı yoksa eksik mi kıldırdığı-
nı hatırlamıyorum demiştir.) Allah Resûlü (sav) selam verince ona, ‘Ey Allah’ın
elçisi (sav) namazla ilgili yeni bir gelişme mi oldu?’ diye sordular.
O da, ‘Böyle bir şey olmadı.’ diye cevap verdi.
Ashab-ı Kiram, ‘Şöyle şöyle namaz kıldırdın.’ deyince Peygamber (sav) ayakla-
rını büküp kıbleye yöneldi ve iki kez secdeye gitti, sonra selam verdi. Yüzünü
bize çevirdikten sonra ise şöyle buyurdu:
253. Buhari, 1232; Müslim, 389
254. Müslim, 571
296
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI
‘Eğer namazda bir değişiklik olsaydı elbette size haber verirdim. Ancak ben
de sizin gibi bir insanım. Nasıl ki siz unutuyorsanız, ben de unuturum. O hâl-
de unuttuğum zaman bana hatırlatın. İçinizden kim namazı konusunda
şüpheye düşerse doğru olanı esas alıp ona göre namazını tamamlasın.
Sonra selam verip iki kez secde etsin.’ ” 255
Allah Resûlü şüpheye düşeni doğru olanı araştırmayla mükellef tutmuş-
tur. Şüphe eden bir sonuca ulaşırsa, onun için yakin olur onunla amel eder.
• Şayet düşünür ve bir sonuca ulaşamazsa namazı aza bina eder. Çün-
kü az olan yakin olandır. “İki secde mi yaptım bir secde mi?” diye şüphe
eden ve bir neticeye ulaşmayan tek secde yapmış kabul eder.
Abdurrahman ibni Avf ’tan (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav)
şöyle demiştir:
“Resûlullah’tan işittim şöyle diyordu, ‘Sizden biriniz namazda yanılır veya
unutursa iki rekât mı, tek rekât mı kıldığını bilemezse bir rekât kabul ederek
namazına devam etsin. İki mi, üç mü kıldığını bilemezse iki kabul ederek na-
mazına devam etsin. Üç mü, dört mü kıldığını bilemezse üç kabul ederek na-
mazına devam etsin ve selam vermeden önce iki secde yapsın.’ ” 256
Böylece konu hakkında varid Ebu Said El-Hudri, İbni Mesud ve Abdur-
rahman ibni Avf hadislerinin her biriyle yerinde amel edilmiş, bir rivayet
diğerine tercih edilmemiş olur. 257
3. Sehiv Secdesinin Yeri
Yukarıda okuduğumuz sehiv secdesi hadislerinde şunu görürüz: Bazı
hadislerde sehiv secdesi selamdan önce, bazısında selamdan sonra, bazı-
sında ise yer belirtilmemiştir. Racih olan; her hadisi müstakil olarak ele
alıp, her hadisle yerinde amel etmektir. 258
255. Buhari, 401; Müslim, 572
256. Tirmizi, 398; Tirmizi (rh) hadise “hasen sahih” demiştir. Bazı muhaddisler hadisi illetli kabul
etmiştir.
257. Fakihlerimizden bir grup ilk defa şüpheye düşenle ara ara şüpheye düşeni ayırmıştır. An-
cak naslarda bu ayrıma delalet eden sahih bir nas yoktur. Bir grup fakih de şüpheye düşenin
namazını iade etmesi gerektiğine kail olmuşlardır. Ne ki; konuya delil olarak zikrettikleri hadis
zayıftır.
258. Bazı âlimler, selamdan önce sehiv secdesi yapmayı; bazısı selamdan sonra yapmayı tercih
etmiş, diğer hadisleri tevil etmişlerdir. Racih olan Ehl-i Hadis’in yaptığı gibi, her hadisle yerli ye-
rinde amel etmektir.
297
NAMAZ KİTABI
298
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI
(Onlardan önce,) ‘Ey Allah’ın Elçisi, namaz mı kısaldı, yoksa unuttun mu?’
diye sordu.
Allah Resûlü (sav), ‘Ne namaz kısaldı, ne de unuttum.’ diye cevap verdi.
Sonra, ‘Zu’l Yedeyn’in dediği gibi mi oldu?’ diye sordu.
Cemaat, ‘Evet.’ deyince, biraz öne geçti ve namazın geri kalan kısmını kıldı-
rıp selam verdi. Daha sonra tekbir getirip önceki secdesi gibi belki de ondan
daha uzun secde etti. Sonra başını kaldırıp tekrar tekbir getirdi. Sonra yeniden
tekbir getirip önceki secdesi gibi belki de ondan daha uzun secde etti. Daha
sonra başını kaldırıp tekbir getirdi.” 260
Şayet eksiklik namazın sünnetlerinde (veya bazı âlimlere göre vaciple-
rindeyse;) selam vermeden önce sehiv secdesi yapar. Şöyle ki; teşehhüdü
bitirdikten sonra iki sehiv secdesi, sonra selam verir.
• Şayet namazda şüphe etmişse; selam vermeden önce sehiv secdesi
yapar sonra selam verir.
Ebu Said El-Hudri (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Biriniz, namazda şüpheye düşer de üç rekât mı, dört rekât mı diye kaç rekât
kıldığını bilemezse şüpheli olan ihtimali bir kenara atsın ve namazı kesin olan
kanaatine dayandırsın. Bunun arkasından da selam vermeden önce iki secde
yapsın. Eğer sonuçta beş rekât kılmış ise bu iki secde onun namazını çift yap-
mış olur. Eğer dört rekât tamamlayarak kılmış ise bu iki secde (namazını boz-
maya çalışan) şeytanı kahrından çatlatmış olur.” 261
• Şayet kişi Allah Resûlü’nün (sav) sünnetini unutursa; istediği gibi ya-
pabilir. Diliyorsa selamdan önce diliyorsa selamdan sonra sehiv secde-
si yapar. Zira bazı rivayetlerde sehiv secdesinin mahalli belirtilmeden
emredilmiştir.
299
NAMAZ KİTABI
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Sizden biri namaz kılmak için kalktığında şeytan ona gelerek (vesvese ver-
mek suretiyle) onun namazını karıştırır. Öyle ki kaç rekât kıldığını bilemez
olur. Sizden biri bu durumla karşılaşırsa oturduğu zaman iki secde yapsın.” 262
4. Sehiv Secdesiyle İlgili Meseleler
a. Birden fazla yanılgı için tek sehiv yeterlidir
Kişi namazda birden fazla hata yaparsa, tüm hatalar için tek sehiv sec-
desi yapar. Her ne kadar bazı nasların zahiri her hata için ayrı sehiv ge-
rektiğine delalet etse de 263 Allah Resûlü’nün (sav) uygulaması birden fazla
hata için tek sehvin yeterli olduğunu göstermiştir.
Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber (sav) bize öğle veya ikindi namazlarından birini kıldırdı. (İbni
Sirin, Ebu Hureyre’nin bunun hangi namaz olduğunu belirttiğini, ama ken-
disinin bunu unuttuğunu söylemiştir.) İki rekâttan sonra selam verdi. Sonra
mescidin (ön tarafına) konmuş kütüğe yöneldi ve ona yaslandı. Kızgın gibi
görünüyordu. Sağ elini sol elinin üstüne koydu sonra parmaklarını birleştirdi.
Daha sonra sağ yanağını, sol elinin sırtına koydu.
Bu esnada mescidden çıkmak için acele davrananlar Mescid-i Nebevi’nin ka-
pılarından çıkarken, ‘Namaz kısaldı.’ deyip duruyordu. Cemaatin içinde Ebu
Bekir ve Ömer de vardı. Ama onlar da Peygamber (sav) ile konuşmaya cesaret
edemiyorlardı. Cemaat arasında kolları uzun olduğu için kendisine ‘Zu’l Ye-
deyn’ denen biri daha vardı.
(Onlardan önce,) ‘Ey Allah’ın Elçisi, namaz mı kısaldı, yoksa unuttun mu?’
diye sordu.
Allah Resûlü (sav), ‘Ne namaz kısaldı, ne de unuttum.’ diye cevap verdi.
Sonra, ‘Zu’l Yedeyn’in dediği gibi mi oldu?’ diye sordu.
Cemaat, ‘Evet.’ deyince, biraz öne geçti ve namazın geri kalan kısmını kıldı-
262. Buhari, 1232
263. Sevban’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir: Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Her yanılma için selamdan sonra iki secde etmek vardır.” (Ebu Davud, 1038)
300
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI
rıp selam verdi. Daha sonra tekbir getirip önceki secdesi gibi belki de ondan
daha uzun secde etti. Sonra başını kaldırıp tekrar tekbir getirdi. Sonra yeniden
tekbir getirip önceki secdesi gibi belki de ondan daha uzun secde etti. Daha
sonra başını kaldırıp tekbir getirdi.
(Ravi der ki:) ‘Muhtemelen, bundan sonra ne yaptığını İbni Sirin’e sordular
o da şöyle cevap verdi: ‘En sonunda selam verdi.’ ’
(Ravi der ki:) ‘Bana haber verildiğine göre, İmran ibni Husayn, ‘En sonunda
selam verdi.’ demiştir.’ ” 264
Allah Resûlü (sav) namazı eksik kılmış sonra ashabıyla konuşmuş, sonra
yerinden kalkıp tekrar imam mahalline geçmiştir. Tüm bunlara rağmen
namazın sonunda tek sehiv secdesi yapmıştır.
b. Sehiv secdesinin fayda etmediği yerler
İhram tekbirini unutan veya namaza niyeti yanlış olan; hiç namaza gir-
memiş sayılır. Böyle biri namazı baştan kılar ve sehiv secdesi yapmaz.
Çünkü bir önceki kılınan namazla ikinci kılınan namaz; her biri diğerin-
den bağımsız müstakil namazlardır.
c. Sehiv konusunda farz ve nafile eşittir
Daha önce belirttiğimiz gibi; farz namaz için sabit olan her hüküm nafi-
le namaz için; nafile için sabit olan her hüküm farz için sabittir. Özel bir
nas varid olup, farz ve nafile namazları ayırmadıkça bu kural geçerlidir.
Sehiv secdesi “namaz” kaydıyla geldiği için tüm namazlar için geçerlidir.
Sehiv secdesinin hikmetini anlatan naslar yanılgıyı telafi ve şeytanın
burnunu sürtmek olduğunu söylemiştir. Şüphesiz ki bu iki hikmet hem
farz hem de nafileler için geçerlidir.
Ebu Said El-Hudri'den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle
buyurmuştur:
“Biriniz, namazda şüpheye düşer de üç rekât mı, dört rekât mı diye kaç rekât
kıldığını bilemez ise şüpheli olan ihtimali bir kenara atsın ve namazı kesin olan
kanaatine dayandırsın. Bunun arkasından da selam vermeden önce iki secde
264. Buhari, 482; Müslim, 573
301
NAMAZ KİTABI
yapsın. Eğer sonuçta beş rekât kılmış ise bu iki secde onun namazını çift yap-
mış olur. Eğer dört rekât tamamlayarak kılmış ise bu iki secde (namazını boz-
maya çalışan) şeytanı kahrından çatlatmış olur.” 265
Buhari (rh) konuya şöyle delil getirir:
“Farz ve Nafile Namazda Yanılmak
‘İbni Abbas vitir namazının sonunda iki secde yaptı.’
(1232) Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle bu-
yurmuştur:
‘Sizden biri namaz kılmak için kalktığında şeytan ona gelerek (vesvese ver-
mek suretiyle) onun namazını karıştırır. Öyle ki kaç rekât kıldığını bilemez
olur. Sizden biri bu durumla karşılaşırsa oturduğu zaman iki secde yapsın.’ ” 266
İbni Abbas'ın (ra) eseri açıktır. Zikrettiği hadisten istidlali ise “namaz” laf-
zıdır. Zira “namaz” lafzı farz ve nafile namazı kapsamaktadır. 267
d. Cemaatle kılınan namazda yanılgı
Cemaatle kılınan namazlarda yanılmanın farklı suretleri vardır.
• İmam hata yaparsa; imamın yaptığı sehiv secdesine tüm cemaat iş-
tirak etmelidir. Velev ki; cemaat imamının yaptığı hatayı bilmiyor olsa
bile, imama uymakla mükelleftir. Örneğin, sessiz okunan namazlarda
imam kıraat hatası yapmışsa cemaat bunu bilmeyecektir. Ancak ima-
mın yeni bir rekâta kalktığını gören veya sehiv secdesi yaptığını gören
imama uymalıdır.
Müminlerin annesi Aişe’nin (r.anha) şöyle dediği nakledilmiştir:
“Resûlullah (sav) hasta olduğu günlerden birinde, evinde oturduğu yerde na-
maz kıldırıyordu. Arkasında bulunan cemaat ise ayakta namaza durmuştu.
Bunun üzerine Resûlullah (sav) onlara eliyle işaret ederek oturmalarını istedi.
Namazı bitirdikten sonra onlara şöyle buyurdu: ‘İmam kendisine uyulması
302
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI
için vardır, o rükûya vardığında siz de rükû edin, o kalktığında siz de kalkın,
o oturarak namaz kılıyorsa siz de oturarak namazlarınızı kılın.’ ” 268
• İmam hata yapar ve sehiv yapmazsa; me’mum imama tabi olur, se-
hiv yapmaz. Zira sehiv secdesi sünnet, imama uymak farzdır.
• Me’mum hata yaparsa; imamla beraber selam verir, sehiv secdesi
yapmaz. Allah Resûlü (sav) arkasında namaz kılıp hata yapanlara sehiv
secdesi yapmalarını emretmemiştir.
Muaviye ibni Hakem’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) ile birlikte namaz kılıyordum. Derken cemaatten bir kişi aksır-
dı. Ben de: ‘Yerhamukellah’ dedim. Bunun üzerine cemaat dik dik bana baktı.
Ben de, ‘Vay başıma gelene! Ne oldu da bana bakıyorsunuz?’ dedim. Onlar
da ellerini dizlerine vurmaya başladılar. Onların beni susturduklarını gördü-
ğümde (bir şeyler diyecektim) ama sustum. -Annem babam ona feda olsun.
Ne kendisinden önce ne de sonra ondan daha güzel bir öğretmen görmedim.-
Resûlullah (sav), namazı bitirdiğinde Allah’a yemin olsun ki, ne beni azarladı,
ne bana vurdu, ne de bana ağır bir söz söyledi. Kendisi, ‘Bu namaz var ya, işte
bunun içerisinde insan sözünden hiçbir şey uygun düşmez. O, ancak tesbih,
tekbir ve Kur’ân okumaktır.’ veya buna benzer buyurdu.” 269
Muaviye ibni Hakem (ra) namazda yanlış bir davranışta bulunmuş, uya-
rılmış, ancak sehiv secdesi yapması istenmemiştir.
e. Sehivden sonra ikinci teşehhüd yapılır mı?
Teşehhüdü bitirdikten sonra ister selamdan önce ister selamdan sonra
sehiv secdesi yapılırsa ikinci teşehhüd yapılmaz.
Buhari’den (rh) şöyle rivayet edilmiştir:
“Sehiv Secdelerinde Teşehhüd Okumamak
Enes ve Hasan selam vermişler, teşehhüd okumamışlardır.
Katade, ‘Teşehhüd okunmaz.’ demiştir.
303
NAMAZ KİTABI
(1228) Ebu Hureyre (ra) şöyle demiştir: ‘Resûlullah (sav) (dört rekâtlı bir na-
mazda) ikinci rekâttan sonra namazdan çıktı.
Zulyedeyn, ‘Ey Allah’ın Resûlü, namaz mı kısaltıldı yoksa sen mi unuttun?’
deyince;
Resûlullah (sav), ‘Zulyedeyn doğru mu söyledi.’ diye sordu.
Cemaat, ‘Evet.’ dedi.
Bunun üzerine Resûlullah (sav) iki rekât daha kıldı, sonra selam verdi. Ardından
tekbir getirerek daha önceki secdeleri gibi yahut daha uzun secde etti, son-
ra başını secdeden kaldırdı. Seleme bin Alkame’den rivayet edildiğine göre o
Muhammed’e, ‘Sehiv secdesinde teşehhüd okunur mu?’ diye sormuş;
Muhammed, ‘Ebu Hureyre’nin hadisinde bu yok.’ demiştir.” 270
Enes (ra), Hasan-ı Basrî (rh) ve Katade (rh) eserleri açıktır. Hadise gelince;
Allah Resûlü (sav) teşehhüd yapmış, sehiv secdesi yapmış ancak ikinci defa
teşehhüd yapmamıştır. 271
f. Hatanın farkına varma süresi
Bir kimse namazda hata yapar ve namaz biter bitmez hatasının farkına
varırsa, hatasını telafi eder ve sehiv secdesi yapar. Ancak namazı bitirir
araya bir müddet zaman girerse ne yapmalıdır?
Namazı baştan mı kılmalıdır, yoksa hatasını telafi edip sehiv secdesi yap-
ması yeterli midir?
Bu noktada şer’i bir ölçü yoktur. Âlimlerin çoğu uzun müddet ve kısa
müddet arasını ayırmışlardır. Ancak uzun zaman ile kısa zamana dair so-
mut bir ölçü koymamışlardır. Koydukları ölçüler de naslarla ve akli ge-
304
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI
272. Konuya dair detaylı açıklama için bk. 2/129, 300 No.lu dipnot
273. 7/A’râf, 206
274. 13/Ra’d, 15
275. 16/Nahl, 49
276. 17/İsrâ, 107
277. 19/Meryem, 58
305
NAMAZ KİTABI
278. 22/Hac, 18
279. 38/Sâd, 24
280. 25/Furkân, 60
281. 27/Neml, 25
282. 32/Secde, 15
283. 41/Fussilet, 37
284. 27/Necm, 62
285. 84/İnşikâk, 21
286. 96/Alak, 19
306
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI
307
NAMAZ KİTABI
cennet onadır. Ben de secde etmekle emrolundum ama bunu yerine getirme-
dim. Bu sebeple cehennem de banadır.’ diyerek oradan uzaklaşır” 290
4. Tilavet Secdesinde Ne Okunur?
İbni Abbas’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber’e (sav) bir adam geldi ve şöyle dedi: ‘Rüyamda kendimi bir ağacın
arkasında namaz kılar şekilde gördüm, ben secdeye varınca ağaç da secde etti
ve bu esnada ağacın şöyle dediğini işittim,
، َوا ْج َعلْ َها ِل ِع ْن َد َك ُذ ْخ ًرا، َو َض ْع َع ِّني ِب َها ِو ْز ًرا،ا َللَّ ُه َّم اكْتُ ْب ِل ِب َها ِع ْن َد َك أَ ْج ًرا
َوتَ َق َّبلْ َها ِم ِّني ك ََم ت َ َق َّبلْتَ َها ِم ْن َع ْب ِد َك َدا ُو َد
‘A llah’ım bu yaptığım secde karşılığında bana sevap yaz, günahlarımı benden
sil, o secdeden meydana gelecek sevabı ihtiyacım olacağı gün için katında sak-
la, Davud kulundan kabul ettiğin gibi benden de kabul et.’
İbni Abbas der ki: ‘Peygamber (sav) secde ayetini okudu ve sonra secde etti. Ben,
Peygamberin, adamın anlattığı şekilde ağacın zikrini yaptığını duydum.’ ” 291
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) geceleri okuduğu tilavet secdelerinde tekrar tekrar
290. Müslim, 81
291. Tirmizi, 579; İbni Mace, 1053
292. Ebu Davud, 1414; Tirmizi, 580
308
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI
“Nebi (sav) Kur'ân okuduğu zaman, içerisinde secde ayeti bulunan bir sure
okursa secde yapardı. Biz de kendisiyle birlikte secde ederdik. Hatta kimimiz
alnını koyacak yer bile bulamazdı.” 293
İbni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) Fetih Yılı içerisinde secde ayeti bulunan bir sureyi okudu.
Bunun üzerine tüm sahabi secdeye kapandı, secdeye kapananlar arasında bi-
nitliler de vardı, yere secde edenler de vardı. Binitliler ellerinin üzerine secde
ediyorlardı.” 294
6. Namazda Tilavet Secdesi
Namaz esnasında secde ayeti okunursa, tilavet secdesi yapmak caizdir.
Ebu Rafi’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Ebu Hureyre ile birlikte yatsı namazı kılmıştım. İnşikâk Suresi’ni okumuş ve
secde etmişti. Ben kendisine şaşkınlık içinde,
‘Bu secde de neyin nesi?!’ diye sorunca şu cevabı verdi:
‘Ben bu ayet dolayısıyla Ebu Kasım’ın (sav) arkasında da secde ettim. Ona ka-
vuşacağım güne kadar da secde etmeye devam edeceğim.’ ” 295
Namaz içinde secde ayeti okuyan hemen secde edebileceği gibi, selam-
dan sonra da secde edebilir. 296
7. Tilavet Secdesi Dinleyenedir
Kur’ân tilavetini dinlemeyen kimse, kulağına secde ayeti gelse dahi sec-
293. Müslim, 575
294. Ebu Davud, 1411; Hadise Ebu Davud, Hâkim ve Zehebi sahih demiştir. Bazı âlimler isna-
dında bulunan Mus’ab ibni Sabit ibni Abdullah ibni Zubeyr sebebiyle zayıf demiştir. (bk. Avnu’l
Ma’bûd, 1411 No.lu hadis şerhi)
295. Buhari, 1078; Müslim, 578
296. İmam olarak namaz kıldıran kimse, cemaatin hâlini gözetmelidir. Sünnete dair bilgisi ol-
mayan veya yeni Müslim olanların olduğu ortamlarda kafa karışıklığına sebep olacak davranış-
lardan kaçınmalıdır. Örneğin, kıraati secde ayetiyle bitiren ve direkt secdeye giden, sonra kalkıp
namaza devam eden ve önce rûküya sonra tekrar secdeye giden kimse bilmeyen biri için na-
mazı yanlış kılmıştır. Böyle bir durumda; birileri “Subhanallah” diyecek, bir diğeri “tekbir” sesini
duyup rükûya varacak, bir grup sünneti bildiğinden imamla secdeye varacaktır. Tilavet secde-
sinden çok daha önemli olan huşu ve cemaat uyumu kaybolacaktır. İmam cemaatin durumunu
gözetmeli, sünneti ona göre tatbik etmelidir. Böyle bir karışıklığa sebep olmamak için, secdeyi
namaz sonrasına ertelemeli veya yapmamalıdır. Allah en doğrusunu bilir.
309
NAMAZ KİTABI
297. Buhari, Ebvâbu Sucûdi’l Kuran, 10. Bab başlığı, muallak olarak
298. Ebu Davud, 2774; Tirmizi, 1578
299. Ebu Davud, 2775
310
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI
Sahabeden Ka’b ibni Malik (ra) tevbesi kabul edilince şükür secdesi yap-
mıştır. 300
Şükür Secdesi Namaz Değildir
Şükür secdesi namaz değildir; namaz için şart olan abdest, kıbleye yö-
nelme, niyet, tekbir, selam gibi şartları yoktur. Kişi bulunduğu hâl üzere
şükür secdesi yapar.
311
CEMAAT NAMAZI BABI
En Faziletli Cemaatler
• Sayıca Daha Kalabalık Cemaatler
• Faziletine Nas Kılınan Mescidlerdeki Cemaatler
• Uzak Mesciddeki Cemaatler
İmamet Ahkâmı
• İmametin Sıhhat Şartları
.Müslim
Olmak
.Aklı
Baliğ Olmak
.Namaz
Kılmayı Bilmek
.İmametin
Kemâl Şartları
.Adalet
Sıfatına Sahip Olmak
• İmamın Riayet Etmesi Gereken Hususlar
.Cemaatin
Durumunu Gözetmek
.Cemaatin
Şer’i Hatalarını Güzel Bir Üslupla Düzeltmek
.Cemaatten
Yüksek Bir Yerde Namaz Kıldırmamak
.İhtiyaç
Olmadıkça İmam Olmayı Talep Etmemek
.Kendisini
İstemeyen Bir Topluluğa İmam Olmamak
.Namaza
Dair Hatasını Telafi Etmek
.Bir
Topluluğu Ziyaret Ettiğinde Onlara İmam Olmamak
.Tüm
Cemaate Dua Etmek
• Me’mumun/Cemaatin Riayet Etmesi Gereken Hususlar
.Söz
ve Fiillerde İmama Uymak
.İmam
Oturarak Namaz Kıldırıyorsa Oturarak Namaz Kılmak
.İmama
Yetişmek İçin Acele Etmemek
.İmamın
Önüne Geçmemek
.Abdestini
Güzelce Almak ve Kıraati Düzgün Yapmak
.Bir
Hata Gördüğünde İmamı Uyarmak
.İmam
Kıraatte Yanlış Yaparsa Düzeltmek
Mesbukun Namazı
• Namaza Yetişmek İçin Acele Etmemek Gerekir
• Nerede İmama Yetişilmişse Orada Namaza Girilmelidir
• Kişi, İhram Tekbiriyle Namaza Girer, Sonra İntikal Tekbiri
Alır
• Kişi, Yetiştiği Yeri Namazın İlk Rekâtı Kabul Eder
• Kıyam ve Fâtiha Suresi’ne Yetişemeyen Kişi, O Rekâtı Saymaz
C emaat namazı, iki veya daha fazla kişinin birlikte kıldığı namazdır.
Kelimenin kökü olan c-m-a, bir araya getirmek, toplamak, birleştir-
mek, cem etmek gibi anlamlara gelir. Müslimleri bir araya topladığı için
namaza “cemaat namazı”, onların toplandığı mekâna da “cami” denir.
İki kişi veya daha fazla insan bir aradaysa, bir imam ve ona uyan me’mu-
mun kıldığı namaz cemaat namazıdır.
Malik ibni Huveyris (ra), Peygamber’in (sav) iki kişiye hitaben şöyle buyur-
duğunu nakletmiştir:
“Namaz vakti girdiği zaman ezan okuyup kamet getirin, sonra (ikiniz) ara-
sında en yaşlı olanınız imam olsun!” 1
Allah Resûlü (sav) iki kişinin namazını; birlikte kılınan/cemaat namazı
kabul etmiştir.
Ebu Said El-Hudri’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) bir adamı kendi başına namaz kılarken gördü ve şöyle buyur-
du: ‘Şu adama onunla birlikte namaz kılarak iyilik edecek bir kimse yok mu?’ ” 2
Allah Resûlü (sav) tek olan birine bir diğer kişinin katılarak namazı cema-
atle kılmalarını istemiştir.
1. Buhari, 658
2. Ebu Davud, 574; Tirmizi, 220
317
NAMAZ KİTABI
Ebu Said ve Ebu Hureyre’den (r.anhum) Allah Resulü'nün (sav) şöyle dediği
rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: ‘Bir adam gecenin bir kısmında karısını uyan-
dırır sonra her ikisi de iki rekât namaz kılarsa veya erkek kendi başına namaz
kılarsa o erkek Allah’ı zikreden erkekler içerisine, kadın da Allah’ı zikreden
kadınlar içerisine kayıt edilir.’ ” 3
Gece namazını kadın ve koca olarak kılmayı cemaat olarak kabul etmiştir. 4
Hâliyle; sayının azlığına ve çokluğuna bakmaksızın, iki kişinin olduğu
yerde namaz cemaatle kılınabilir. İki yetişkin, bir kadın bir erkek veya bir
kişi ve bir çocuk olması arasında fark yoktur. İki kişi cemaat için yeterlidir.
I. Cemaat Namazının Önemi ve Fazileti
A. Aslolan Mescid ve Cemaattir
İslam’da aslolan namazların mescidde ve cemaatle kılınmasıdır. Zira
ezanın, mescidin ve namazın meşru kılınmasındaki hikmetlerden biri
de cemaattir. Şöyle ki; ezan, insanları namaza çağırmak içindir. 5 Mescid,
ezan çağrısına kulak verenlerin toplanıp namazı birlikte eda etmeleri için
inşa edilmiştir. Aksi hâlde yeryüzünün tamamı mesciddir ve yeryüzünün
her parçasında -nehyedilenler hariç- namaz kılınabilir. Mescidlerin inşa
edilmesi namazların cemaatle kılınması, Müslimleri cem etmek içindir.
3. Ebu Davud, 1309; İbni Mace, 1335
4. O (sav) İbni Abbas’la (bk. Buhari, 183; Müslim, 763), Huzeyfe’yle (bk. Müslim, 772) namazı iki
kişi olarak cemaatle kılmıştır.
5. Ebu Umeyr ibni Enes (ra), Ensar’dan olan amcalarından birinden şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) cemaati nasıl namaza toplayacağını düşündü, zihni bununla meşgul idi. Kendi-
sine namaz vakti girince bir bayrak dik, onu görenler birbirlerine haber verirler denildi. Fakat bu
teklif Peygamber’in (sav) hoşuna gitmedi. Boru çalınsın diye söz edildi. -Ravilerden Ziyad, Yahudi-
lerin ibadetlerine çağırdıkları davet borusudur, dedi.- O da hoşuna gitmedi ve ‘‘O Yahudilerin işi-
dir.’ buyurdu. Çan çalınması hatırlatılınca, ‘Bu da Hristiyanların işidir.’ buyurdu. Abdullah ibni Zeyd,
Resûlullah’ın (sav) üzüntüsü gibi üzülerek evine döndü. Gece rüyasında kendisine ezan gösterilip
öğretildi. Sabahleyin Resûlullah’a (sav) gelip gördüğünü anlatmak üzere şöyle dedi: ‘Ey Allah’ın
Resûlü! Ben uyku ile uyanıklık arasında iken bana birisi gelerek, bana ezanı öğretip belletti.’
Ebu Umeyr dedi ki: ‘Ömer bu rüyayı yirmi gün önce görmüş fakat gördüğünü saklamıştı. Son-
radan Ömer de rüyasını Resûlullah’a (sav) aktarmıştı. Resûlullah (sav), ‘Bunu bana daha önceden
neden haber vermedin?’ buyurunca, ‘Abdullah ibni Zeyd benden önce davrandı ben de utandım.’
dedi.’
Resûlullah (sav), ‘Ey Bilal kalk da bak, Abdullah ibni Zeyd ne söylerse sen de onları ezberle ve ay-
nen söyle.’ buyurdu. Ravi diyor ki: Bilal ilk ezanı böylece okudu.” (Ebu Davud, 498)
318
CEMAAT NAMAZI BABI
319
NAMAZ KİTABI
san (şöyle yap): Onlardan bir topluluk seninle beraber (namaza) dursun ve
silahlarını yanlarına alsınlar. (Namaz kılanlar) secdeye vardığında, (namaz
kılmayanlar) arkanızda (sizi korumak için) dursunlar. (Birinci grup namazı
bitirince kalksın) Namaz kılmayan bir topluluk gelsin ve seninle beraber na-
maz kılsınlar. Tedbirlerini ve silahlarını alsınlar. Kâfirler size bir defada/ânsı-
zın hücum edebilmek için silahlarınızdan ve eşyalarınızdan habersiz olmanızı
isterler. Yağmurdan dolayı eziyet görüyorsanız ya da hastaysanız silahlarınızı
bırakmanızda size bir günah yoktur. Tedbirlerinizi alınız! Şüphesiz ki Allah,
kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.” 9
Allah Resûlü (sav) cemaatle namaza özen gösterir; özürsüz olarak cemaat-
ten geri kalanları ağır bir dille kınar, cezalandırmak isterdi.
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Nefsim elinde bulunan Allah’a yemin olsun ki içimden; odun toplanmasını
emredip, daha sonra namaz kılınmasını buyurup, ezan okutturup, birine de
emrederek cemaate imam olmasını sağlayıp, daha sonra cemaate gelmeyenle-
rin arkasından yetişip evlerini yakmak geçiyor. Nefsim elinde bulunan Allah’a
yemin olsun ki cemaate gelmeyen bu kimseler, burada etli kemik parçaları veya
iki adet âlâ paça olduğunu bilseydi yatsı namazına gelirdi.” 10
B. Cemaatle Namaz Aidiyeti Arttırır
Beş vakit namazı mescidde cemaatle kılmak, kişinin İslam toplumuna
ve İslam ümmetine aidiyetini arttırır. Her gün beş vakit kardeşleriyle bir
araya gelen; onların dertlerinden, Müslimlerin gündeminden haberdar
olur. Müslimlerin ahlakından olan, kardeşinin derdiyle dertlenmek ve di-
ğerkâmlık ahlakıyla ahlaklanır. Münafıkların ahlakından olan şuh, ben-
cillik nemelâzımcılık illetinden kurtulur.
Yukarıda okuduğumuz rivayetlerde cemaatten geri kalmanın nifakla iliş-
kilendirilmesi önemlidir. 11
9. 4/Nîsa, 102
10. Buhari, 644; Müslim, 651
11. Elbette bu, kişiyi dinden çıkaran itikadi nifak değil; kişiyi dinden çıkarmayan küçük nifak,
yani ameli/ahlaki nifaktır. Çünkü bazı rivayetlerde Allah Resûlü (sav) onların evde namaz kıldığını
belirtmiştir. Malumdur ki; büyük nifakla dinden çıkanlar evlerinde namaz kılmazlar.
320
CEMAAT NAMAZI BABI
321
NAMAZ KİTABI
beş kat daha sevaptır. Şöyle ki, kişi güzelce abdest alır, mescide gider ve bu
esnada namazdan başka bir gayesi olmazsa, attığı her adımla bir derece yük-
seltilir ve işlediği hatalardan biri silinir. Namaz kıldıktan sonra, namaz kıldığı
yerden ayrılmadığı sürece melekler onun için bağışlanma diler, ‘A llah’ım onu
bağışla! Allah’ım ona merhamet et!’ derler. Sizden biri namazı beklediği süre-
ce namaz kılıyor hükmündedir.” 14
Dünya ve ahiret hayrının özü Mele-i A’lânın, meleklerin duasını elde
etmektedir. Onlar Allah’a isyan etmeyen, duaları makbul bir topluluktur.
D. Cemaatle Namaz Yirmi Yedi Kat Daha Faziletlidir
Abdullah ibni Ömer’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle
buyurmuştur:
“Cemaatle kılınan namaz, tek başına kılınan namazdan yirmi yedi derece
daha üstündür.” 15
Cemaatin sayısı arttıkça kişinin alacağı ecir de beraberinde artmaktadır.
Ubey ibni Ka’b’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) bir gün bize sabah namazını kıldırdı ve ‘Falan kimse burada
mıdır?’ buyurdu.
Ashab, ‘Hayır.’ dediler.
‘Falan kimse burada mı?’ buyurdu.
Yine, ‘Hayır.’ dediler.
Bunun üzerine Resûlullah (sav), ‘Bu iki namaz (sabah ve yatsı namazları) mü-
nafıklara en ağır gelen namazlardır. Eğer siz bu iki vakit namazdaki sevabı bir
bilseydiniz dizleriniz üzerinde sürünerek bile olsa cemaate gelirdiniz. Birinci
saf, sevap ve Allah’a yakınlık yönünden meleklerin safları gibidir. Sizler birinci
saftaki sevabı bilseydiniz ona yarış edercesine gelirdiniz. Bir kimsenin diğer
bir kimse ile cemaat olarak namaz kılması tek başına namaz kılma-
sından, iki kişiyle cemaat olması tek kişiyle cemaat olmasından daha
322
CEMAAT NAMAZI BABI
323
NAMAZ KİTABI
324
CEMAAT NAMAZI BABI
birinin daha belirgin olduğunu anlatır. “Ahmed, Mehmed’den daha âlimdir.” dediğimizde; hem
Ahmed’in hem de Mehmed’in ilimde ortak olduğunu, Ahmed’in biraz daha fazla ilim sahibi ol-
duğunu anlarız.
Allah Resûlü (sav) cemaat namazıyla ferdi namazı karşılaştırmıştır. Cemaat namazının ferdi na-
mazdan daha fazla faziletli olduğunu belirtmiştir. Bu da her iki namazında faziletli olduğunu,
birinin daha fazla faziletli olduğunu gösterir. Hâliyle; şayet cemaat namazı farz olsa, ferdi namaz
masiyet olurdu. Zira farzı terk eden günahkârdır. Allah Resûlü (sav) ferdi namazın günah olması
şöyle dursun, faziletli olduğunu ispat eder.
• Ebu Musa El-Eşari’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Namaz konusunda en fazla sevaba nail olanlar mescide en uzaktan gelenlerdir. Cemaatle na-
maz kılmak için namazı bekleyenler de hemen namazı kılıp uyuyanlardan daha çok sevap kaza-
nır.” (Buhari, 651; Müslim, 662)
Burada da Allah Resûlü (sav) cemaatle namaz kılanla ferdî namaz kılıp uyuyanın ecirlerini karşı-
laştırmaktadır. Yani, her iki namazın da ecrinin olduğunu; cemaatle kılanın daha çok ecir aldığını
söylemiştir.
Benzer bir hadis de şudur:
Ubey ibni Ka’b’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) bir gün bize sabah namazını kıldırdı ve ‘Falan kimse burada mıdır?’ buyurdu.
Ashab, ‘Hayır.’ dediler.
‘Falan kimse burada mı?’ buyurdu.
Yine, ‘Hayır.’ dediler.
Bunun üzerine Resûlullah (sav), ‘Bu iki namaz (sabah ve yatsı namazları) münafıklara en ağır gelen
namazlardır. Eğer siz bu iki vakit namazdaki sevabı bir bilseydiniz dizleriniz üzerinde sürünerek
bile olsa cemaate gelirdiniz. Birinci saf, sevap ve Allah’a yakınlık yönünden meleklerin safları gi-
bidir. Sizler birinci saftaki sevabı bilseydiniz ona yarış edercesine gelirdiniz. Bir kimsenin diğer bir
kimse ile cemaat olarak namaz kılması tek başına namaz kılmasından, iki kişiyle cemaat olması
tek kişiyle cemaat olmasından daha sevap ve değerlidir. Cemaat ne kadar çok olursa Allah’a o
derece sevimlidir.’ buyurdu.” (Ebu Davud, 554; Nesai, 843)
Bir grup âlim; bu istidlale karşı çıkmış ve ism-i tafdilin her zaman iki şeyi karşılaştırmak anlamına
gelmediğini söylemişlerdir. Örnek olarak şu ayeti vermişlerdir:
“Mümin erkeklere: ‘Gözlerini (haramdan) kısmalarını ve iffetlerini korumalarını’ söyle. Bu, onlar
için en hayırlı/temiz olandır. Şüphesiz ki Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.” (24/Nûr, 30)
Yüce Allah, gözü haramdan kısmak ve iffeti muhafaza etmek için “Bu, onlar için en/daha hayırlı/
temiz olandır.” buyurur, ancak “İffetsiz olmak da hayırlıdır.” denemez.
Deriz ki: Bu itiraz iki yönden hatalıdır:
ɂ İsm-i tafdilde aslolan iki şeyi karşılaştırma, birinin diğerinden daha belirgin olduğunu ifade
etmek içindir. Aslın dışına çıkmak için bir delil, karine olmalıdır.
ɂ Bu vb. ayetlerde tek bir şey zikredilmektedir. Cemaat namazıyla ilgili hadislerde Allah Resûlü
(sav) açıkça iki şeyi karşılaştırmaktadır ve birinin diğerinden daha hayırlı olduğunu ifade et-
mektedir.
• Cabir ibni Yezid ibni El-Esved’in (ra) babasından şöyle rivayet edilmiştir:
ɂ “Cabir’in babası henüz genç bir delikanlı iken Peygamber (sav) ile birlikte namaz kıldı. Peygam-
ber (sav) namazı kılıp bitirince bir de ne görsün iki kişi mescidin bir köşesinde namaz kılmayıp
oturuyorlar. O iki kişiyi çağırttı, onlar da titreyerek geldiler.
Resûlullah (sav) onlara, ‘Bizimle beraber sizi namaz kılmaktan engelleyen şey ne idi?’ buyurdu.
Onlar da, ‘Biz evlerimizde kılmış idik.’ dediler.
325
NAMAZ KİTABI
Bunun üzerine Resûlullah (sav) onlara, ‘Böyle yapmayınız, sizden biri evinde namaz kılar da nama-
zı kılmamış bir imama (cemaate) rastlarsa, onlarla birlikte tekrar kılsın çünkü o kıldığı kendisi için
nafile olmuş olur.’ buyurdu.” (Ebu Davud, 575; Tirmizi, 219)
Busr ibni Mihcen’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Babası Mihcen Allah Resûlü’nün meclisinde oturuyordu. Müezzin namaz için ezan okudu. Resû-
lullah namaz kılıp döndü. Mihcen oturduğu yerde idi. Kendisi ile beraber namaz kılmadı. Resû-
lullah ona,
‘Neden cemaatle namaz kılmadın? Sen Müslim değil misin?’ dedi.
O da, ‘Müslimim ya Resûlullah, ancak ben evde kılmıştım.’
‘Geldiğin zaman insanlar ile beraber namaz kıl, velev ki daha önce kılmış ol.’ dedi.” (Muvatta, 349;
Nesai, 857)
Yezid ibni Amir’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber (sav) namazda iken geldim, onlarla birlikte namaz kılmayıp bir kenara oturdum, sö-
züne şöyle devam etti, Peygamber (sav) namazdan sonra bana dönüp beni oturur görünce, ‘Ey
Yezid! Müslim olmadın mı yoksa?’ buyurdu.
Ben de, ‘Evet, Müslim oldum ey Allah’ın Resûlü’ dedim.
Bunun üzerine, ‘Peki öyleyse niçin insanlarla beraber namaza durmuyorsun?’ buyurdu.
Ben de, ‘Sizin namaz kıldığınızı tahmin ederek ben evde kılmıştım.’ dedim.
Bunun üzerine Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: ‘Mescide geldiğin zaman insanları namaz kılarken
bulursan onlarla birlikte namaza dur. Önceki kendi başına kıldığın namaz senin için farz olmuş
olur. Bu sonraki cemaatle kıldığın namaz ise nafile yerine geçer.’ ” (Ebu Davud, 577)
İki hadiste de soruya muhatap olan sahabi evde namaz kıldıklarını beyan etmişlerdir. Allah Resû-
lü (sav) evde namaz kıldıkları için onları kınamamış, cemaatle namaz kılmanın farz olduğunu be-
yan etmemiştir. İhtiyaç hâlinde açıklamayı ertelemek caiz değildir.
Allah Resûlü (sav) töhmet altında kalmamaları için, evde namaz kılmış olsalar da cemaatle namaz
kılındığında namaz kılmalarını istemiştir. Evde kıldıkları namazın asıl, cemaatle kıldıkları ikinci
namazın nafile olduğunu beyan etmiştir. Şayet cemaatle namaz farz olsaydı; evde kıldıkları na-
maz masiyet olmuş olacaktı. Oysa Allah Resûlü (sav) evde kıldıkları namazı asıl namaz kabul et-
miştir.
• Abdulaziz ibni Suheyb El-Benani’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Birisi Enes ibni Malik’e, ‘Resûlullah’ın (sav) sarımsakla ilgili bir şeyler söylediğini işittin mi?’ diye
sorunca Enes ibni Malik şöyle demişti, ‘Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: ‘Kim bu bitkiden yerse bize
-veya bizim mescidimize-yaklaşmasın.’’” (Buhari, 856; Müslim, 562)
Soğan ve sarımsak gibi yiyecekler mübahtır. Allah Resûlü (sav) bunları yiyenin cemaate iştiraki-
ni yasaklamıştır. Şayet cemaat namazı farz olmuş olsaydı; cemaate iştiraki değil, bu yiyecekleri
yasaklamalıydı. Zira farz bir ibadete engel olan şey, harama götüren vesile olarak yasaktır. Allah
Resûlü’nün (sav) soğan ve sarımsağı yasaklamaması, yalnızca yiyene mescide gelmeyi yasaklama-
sı, cemaat namazının farz olmadığını gösterir.
• Mahmud ibni Rebi’ El-Ensari’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Kör olan Itban ibni Malik kendi akraba ve aşiretine imamlık yapardı. Bir gün Itban, Resûlullah’a
(sav) şöyle dedi: ‘Ey Allah’ın Resûlü (sav) bazı geceler aşırı yağmurdan dolayı sel oluyor, ben de
gözleri görmeyen bir âmâyım. Evimde bir köşede bir namaz kılsanız da ben de orayı bir musalla/
namazgâh edinsem!’ Resûlullah (sav) onun talebini kırmadı ve evine gitti.
Itban’a, ‘Namazı nerede kılmamı istersin?’ diye sordu. Itban, Peygamber’e (sav) evinde bir yer gös-
terdi ve Resûlullah (sav) namazı orada kıldı.” (Buhari, 667; Müslim, 33)
Bu hadisi zikretmemizin sebebi şudur:
326
CEMAAT NAMAZI BABI
327
NAMAZ KİTABI
hadislerden biri bu hadis olsa gerektir. Biz daha önce bu hadisle ilgili muhtemel bir hikmeti şöyle
açıklamıştık: Bu, Allah Resûlü’nün engelli bireyleri topluma kazandırma siyasetinin bir yansıması
olabilir. Bk. “Engelli Bireylere Davranış Fıkhı” 1/496
Cemaatle Namazın İkame Edilmesini, Yani Farz-ı Kifaye Olduğunu Gösteren Deliller
Ebu Derda’dan (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Köyde ve kırda üç kişi bir arada olur da namazı cemaatle kılmazlarsa, şeytan mutlaka onlara
üstün gelmiştir. Mutlaka cemaate devam et. Kurt, ancak sürüden ayrı kalan koyunu yer.” (Ebu
Davud, 547; Nesai, 847)
Bu hadis şahısların namaz kılmasından bağımsız olarak “namazın ikame edilmesini” emretmek-
tedir. Önemli olan İslam toplumunda cemaatle namazın ikamesidir. Bu da farz-ı kifaye tanımına
uymaktadır.
Deriz ki: bu görüş tüm rivayetleri bir araya toplamakta, her delille amel edilmesini sağlamaktadır.
Allah en doğrusunu bilir.
328
CEMAAT NAMAZI BABI
329
NAMAZ KİTABI
330
CEMAAT NAMAZI BABI
331
NAMAZ KİTABI
332
CEMAAT NAMAZI BABI
333
NAMAZ KİTABI
Ashab, ‘Ey Allah’ın Resûlü onlar Medine’de bulundukları hâlde öyle mi?’
deyince;
O, ‘Evet, onlar Medine’de kaldıkları hâlde mazeretleri, onları (sizinle beraber
gelmekten) alıkoymuştu.’ diye buyurdu.” 41
A. Hava Şartlarının Bozulması
Kar, yağmur, fırtına veya bunlara bağlı olarak oluşan çamur, cemaatten
geri kalmanın şer’i özürlerindendir.
Nafi’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Abdullah ibni Ömer (ra) soğuk ve fırtınalı bir gecede ezan okudu ve sonra
‘Haberiniz olsun, namazlarınızı olduğunuz yerde kılacaksınız.’ dedi. O bunu
söyledikten sonra şu rivayeti nakletti, ‘Soğuk ve yağmurlu gecelerde Resûlul-
lah (sav) müezzine, ‘Namazlarınızı olduğunuz yerde kılın!’ diye nida etmesini
emrederdi.’ ” 42
Ebu’l Melih (ra), babasının şöyle dediğini naklediyordu:
“Biz Huneyn Savaşı’nda Resûlullah (sav) ile beraberdik, yağmur yağmaya baş-
ladı. Bunun üzerine Resûlullah’ın (sav) müezzini, ‘Herkes namazı çadırında eş-
yalarının yanında kılsın.’ diye ilan etti.” 43
Muhammed ibni Sirin'in (rh) amcasının oğlu Abdullah ibni'l Haris'ten
şöyle rivayet edilmiştir:
“Çok yağmurlu bir günde İbni Abbas müezzinine şu talimatı verdi: ‘Sen ‘Eş-
hedu Enne Muhammeden Resûlullah’ (Şehadet ederim ki Muhammed Al-
lah’ın Resûlü’dür) dedikten sonra ‘Hayye ala’s salâh’ (haydi, herkes namaza)
deme. Bunun yerine (namazlarınızı evlerinizde kılın) de. Cemaatten bir kısmı
bu durumu garipseyip birbirine bakışınca İbni Abbas şöyle dedi: ‘Galiba bu
söylediklerimi beğenmediniz. Fakat bunun aynısını -Resûlullah’ı kastederek-
benden daha hayırlı olan bir zat yapmıştı. Şüphesiz cuma namazının kılınma-
sı kesin bir emirdir (azimet). Fakat ben sizi sıkıntıya sokmak istemedim. Eğer
334
CEMAAT NAMAZI BABI
335
NAMAZ KİTABI
336
CEMAAT NAMAZI BABI
buyurdu: ‘Bari bugün için iyice temizlenseniz, ne kadar iyi olur!’ ” 52
Yediği bir yiyecek, yaptığı iş veya bir sağlık sorunu nedeniyle kokan
kimse, cemaate katılmaz. Zira Müslimin başka bir Müslime eziyet etme-
si yasaklanmıştır.
E. Korku
Korku; farz namazın rekât sayısının azalmasına, bazen de vaktin dışına
ertelenmesine sebep olan özürlerdendir.
“(Savaş ve korku durumunda) onların içinde olur ve onlara namaz kıldırır-
san (şöyle yap): Onlardan bir topluluk seninle beraber (namaza) dursun ve
silahlarını yanlarına alsınlar. (Namaz kılanlar) secdeye vardığında, (namaz
kılmayanlar) arkanızda (sizi korumak için) dursunlar. (Birinci grup namazı
bitirince kalksın) Namaz kılmayan bir topluluk gelsin ve seninle beraber na-
maz kılsınlar. Tedbirlerini ve silahlarını alsınlar. Kâfirler size bir defada/ânsı-
zın hücum edebilmek için silahlarınızdan ve eşyalarınızdan habersiz olmanızı
isterler. Yağmurdan dolayı eziyet görüyorsanız ya da hastaysanız silahlarınızı
bırakmanızda size bir günah yoktur. Tedbirlerinizi alınız! Şüphesiz ki Allah,
kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.” 53
337
NAMAZ KİTABI
338
CEMAAT NAMAZI BABI
kişiyle cemaat olması tek kişiyle cemaat olmasından daha sevap ve değerlidir.
Cemaat ne kadar çok olursa Allah’a o derece sevimlidir.’ buyurdu.” 55
B. Faziletine Nas Kılınan Mescidlerde Cemaate Katılmak
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Peygamber (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Ancak üç mescide (ziyaret maksadıyla) yolculuk yapılır. Mescid-i Haram,
Mescid-i Nebevi ve Mescid-i Aksa.” 56
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Peygamber (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Benim bu mescidimde kılınan bir namaz, Mescid-i Haram dışındaki başka
mescidlerde kılınan bin namazdan daha hayırlıdır.” 57
Cabir’den (ra) rivayet edildiğine göre Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur:
“Benim Medine’deki bu mescidimde kılınan bir namaz; Mekke’deki Mescid-i
Haram dışında diğer mescidlerde kılınan bin namazdan sevap yönüyle daha
değerlidir. Mekke’deki Mescid-i Haram’da kılınan bir namaz da diğer mescid-
lerde kılınan yüzbin namazdan sevap yönüyle daha değerlidir.” 58
Peygamber’in (sav) hanımlarından Meymune’den (r.anha) rivâyet edildiğine
göre, şöyle diyordu:
“Resûlullah’ı (sav), Medine’deki mescidinde kılınan namaz hakkında: ‘Mek-
ke’deki Mescid-i Haram hariç, benim mescidimde kılınan namaz, diğer mes-
cidlerde kılınan namazdan bin kat daha faziletlidir.’ derken işittim.” 59
C. Uzak Mescidde Namaz Kılmak
Ebu Musa El-Eşari’den (ra) rivayet edildiğine göre Peygamber (sav) şöyle
buyurmuştur:
“Namaz konusunda en fazla sevaba nail olanlar mescide en uzaktan gelenler-
339
NAMAZ KİTABI
dir. Cemaatle namaz kılmak için namazı bekleyenler de, hemen namazı kılıp
uyuyanlardan daha çok sevap kazanır.” 60
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Peygamber (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Kişinin cemaatle kıldığı namaz, evinde ve pazarda/dükkanında (tek başına)
kıldığı namazdan 25 kat üstündür. İçinizden biri abdeste niyet eder, güzelce
abdest alır, sonra da sadece namaz kılmak gayesiyle mescide gelirse, mescide
kadar attığı her adımda Allah onu bir derece yükseltir ve günahlarından biri-
ni siler. Mescide girince ise, namaz için kaldığı sürece namaz kılıyor demektir.
Namaz kıldığı yerde kaldığı ve abdestini bozarak meleklere eziyet etmediği
sürece, melekler onun için, ‘A llah’ım onu bağışla! Allah’ım ona merhamet et!’
diye dua ederler.” 61
Cabir ibni Abdullah’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Mescidin etrafında boş bir arsa oluştu. Selemeoğulları da (bu arsaya yerle-
şip) mescidin yakınına taşınmak istediler. Onların bu düşüncesi Resûlullah’a
(sav) ulaştı.
340
CEMAAT NAMAZI BABI
maz kıldı. Peygamber (sav) namazı kılıp bitirince bir de ne görsün iki kişi mes-
cidin bir köşesinde namaz kılmayıp oturuyorlar. O iki kişiyi çağırttı, onlar da
titreyerek geldiler.
Resûlullah (sav) onlara, ‘Bizimle beraber sizi namaz kılmaktan engelleyen şey
ne idi?’ buyurdu.
Onlar da ‘Biz evlerimizde kılmış idik.’ dediler.
Bunun üzerine Resûlullah (sav) onlara, ‘Böyle yapmayınız, sizden biri evinde
namaz kılar da namazı kılmamış bir imama (cemaate) rastlarsa, onlarla bir-
likte tekrar kılsın çünkü o kıldığı kendisi için nafile olmuş olur.’ buyurdu.” 63
Busr ibni Mihcen'den şöyle rivayet edilmiştir:
“Babası Mihcen, Allah Resûlü’nün (sav) meclisinde oturuyordu. Müezzin na-
maz için ezan okudu. Resûlullah (sav) namaz kılıp döndü. Mihcen oturduğu
yerde idi. Kendisi ile beraber namaz kılmadı.
Resûlullah (sav) ona, ‘Neden cemaatle namaz kılmadın? Sen Müslim değil mi-
sin?’ dedi.
O, ‘Müslimim ya Resûlullah (sav), ancak ben evde kılmıştım.’
‘Geldiğin zaman insanlar ile beraber namaz kıl, velev ki daha önce kılmış ol.’
dedi.” 64
Hadislerden de anlaşılacağı gibi bu emrin iki hikmeti vardır:
• Daha fazla ecir almak
• Namaz kılmama töhmetinden kurtulmak. Allah Resûlü’nün (sav), “Sen
Müslim değil misin?” diye sorması, cemaatle namaz kılmayanın dininde
töhmet altında kalacağını ima etmektedir. 65
63. Ebu Davud, 575; Tirmizi, 219
64. Muvatta, 349; Nesai, 857
65. Konu hakkında şöyle bir hadis varid olmuştur:
Meymune’nin (r.anha) azadlı kölesi Süleyman ibni Yesar’dan şöyle rivayet edilmiştir:
“Belat’a, İbni Ömer’in yanına geldim. Onlar namaz kılıyorlardı. İbni Ömer’e,
‘Onlarla birlikte namaz kılmıyor musun?' dedim. O da,
‘Ben namazımı kıldım, Resûlullah (sav), ‘Bir günde bir namazı iki defa kılmayınız.’ buyururken işit-
tim.’ dedi.” (Ebu Davud, 579)
Bu hadise göre bir namaz günde iki defa kılınmaz. Yukarıdaki hadislerde Allah Resûlü (sav) aynı
341
NAMAZ KİTABI
namazın ikinci defa kılınmasını istemiştir. Bu (zahiri) zıtlığı gidermek için şunlar söylenmiştir:
• Ahmed ibni Hanbel (rh) ve İshak ibni Rahaveyh (rh) bu; namazı ikinci defa farz niyetiyle kıl-
manın yasaklanmasıdır. Yani; cemaatle namaz kılar, sonra aynı namazı farz niyetiyle tekrar kılar.
Allah Resûlü (sav) bunu yasaklar. Ancak ilk namazını farz olarak, ikinciyi nafile olarak kılarsa, yuka-
rıdaki mezkûr hadislerle bu caizdir. (Avnu’l Ma’bûd, 579 No.lu hadis şerhi)
Seleften bu açıklamayı nakzedecek mahiyette sözler varid olmuştur.
Bir adam Abdullah ibni Ömer’e (ra), ‘Ben namazımı evimde kılıyorum. Sonra da cemaatle namaza
yetişiyorum. Bir daha mı kılayım? dedi.
O da, ‘Evet.’ dedi.
Adam, ‘Hangisini esas kabul edeyim?’ dedi.
İbni Ömer, ‘Bu senin elinde mi? Bu, Allah’a kalmıştır. Hangisini isterse onu yapar.’ dedi.” (Muvatta,
350)
“Bir adam Said ibni’l Müseyyeb’e, ‘Ben namazımı evde kılıyorum. Sonra mescide geliyorum. İma-
mın namaz kıldırdığını görüyorum. Onunla beraber kılacak mıyım?’ dedi.
Said, ‘Evet.’ dedi.
Adam, ‘Hangisini esas kabul edeyim?’ dedi.
Said de, ‘Bu senin elinde mi? Bu, Allah’a kalmıştır.’ dedi.” (Muvatta, 351)
• Seleften bir grup bu yasağı sabah ve akşam namazına has görmüşlerdir.
“Abdullah ibni Ömer (ra) şöyle dedi: ‘Kim akşam veya yatsı namazını kılar da sonra imama yetişirse
tekrar kılmasın.’ ” (Muvatta, 352)
• Seleften bir grup bu yasağın sabah ve ikindi namazlarına has olduğunu söylemişlerdir. Zira
Allah Resûlü (sav) sabah ve ikindi namazından sonra namaz kılmayı yasaklamıştır. Bu namazları
kıldıktan sonra cemaatle ikinci defa kılacak kimse, nehyedilen vakitte namaz kılmış olacaktır. Bu
görüşe itiraz edilmiştir. Zira cemaate yetişenin aynı namazı ikinci defa kılması “sebepli namazı”
yasak vakitte kılmaktır. Daha önce geçtiği gibi bu caizdir. (bk. “Namaz Kılmanın Yasaklandığı Va-
kitler” 1/504)
• Hadisin isnadında bulunan Amr ibni Şuayb nedeniyle bir grup muhaddis hadisin isnadı hak-
kında konuşmuştur.
Sonuç olarak: Hadise verilen cevaplar, kalbi mutmain kılan, gönlü genişleten türden cevaplar
değildir. Şayet hadis sahihse -ki çoğunluğa göre Amr ibni Şuayb’ın hadisleri sahih veya hasendir-
bu hadise sadra şifa bir cevap verilmemiştir. Buna binaen; genel asıllara dönerek; sayıca çok,
anlaşılır, açık naslarla amel etmeyi tercih ettik. Bu hadis için de -sahihse-, en doğrusunu Allah
(cc) bilir, demekle yetindik.
342
CEMAAT NAMAZI BABI
343
NAMAZ KİTABI
344
CEMAAT NAMAZI BABI
Zira her şeyin bir afeti olduğu gibi yönetiminde afetleri vardır. Bunların
başında üstünlük duygusu, kibir, zalimlik ve israf vardır. Hiç şüphesiz İs-
lam, hayatı kuşatan bir düzendir ve ancak bir bütün olarak yaşandığında
umulan sonuçlar meydana gelecektir. Saraylarda yaşayan, halkından ko-
puk, ilim ve tevazudan uzak insanlar; zaman içinde yöneticiliğin afetle-
rine kapılıp savrulacaktır, savrulmuşlardır da…
Düzenli olarak imamlık yapan, Allah Resûlü’nün (sav) konumunda oldu-
ğunu ve onun minberinde oturduğunu unutmamalıdır. İmamlık yalnızca
safların değil, toplumun önüne geçmektir. İlmî donanıma, örneklik yapa-
cak ahlaka, insanlarla ilgilenecek sabır ve tahammüle ihtiyaç vardır. İmam
sürekli kendini yenilemeli, imamlık yaptığı toplumun ihtiyaçlarının far-
kında olmalıdır. O, namazdan sorumlu olduğu gibi; ihtiyaç sahiplerinden,
hastalardan ve dertli insanlardan da sorumludur. Bir araya gelen tesbih
taneleri için imame neyse, namaz kılmak için bir araya gelen cemaat için
imam odur. Onların bedenlerini bir araya toplayan namaz, ruhlarını bir
araya getirip kaynaştıracak imamdır. İslam toplumunun maddi ve manevi
sorunlarını gündemleştirecek, insanları hayırda yarıştıracak, iyilik ve takva
organizasyonları yapacak, insanların elini birbirine tutuşturacak olandır.
B. İmametin Sıhhat Şartları
İmametin ve kıldırılan namazın sahih olması için üç şart vardır. Bu şart-
ları bulunduran imamın kıldırdığı namaz sahih, şartlardan birinin olma-
dığı durumda namaz batıldır.
1. İslam
Bir amelin Allah katında sahih/makbul olması için İslam şarttır. İslam;
dini Allah’a halis kılarak, şirkten uzak, tevhid üzere Allah’a (cc) kulluktur.
Namaz da bir ameldir; İslam olmadan kılınan namaz yok hükmünde,
batıldır. Hâliyle böyle birinin imameti de batıldır.
“Rablerine karşı kâfir olanların amellerinin durumu, fırtınalı bir günde rüz-
gârın savurduğu kül gibidir. Yaptıkları hiçbir şeyin (Allah katında bir karşılığı
yoktur ve yaptıklarından) faydalanmazlar. (Hakka dönmesi çok) uzak bir sa-
pıklık içinde olmak işte budur.” 71
71. 14/İbrahîm, 18
345
NAMAZ KİTABI
Amellerin Allah (cc) katında kabul görmesinin ilk şartı tevhiddir. Tevhi-
dini şirkle bozan bir insanın namaz kılması, oruç tutması, infakta bulun-
ması kendisine hiçbir fayda vermez. 72 Çünkü şirk ve küfür, amelleri boşa
götüren ve sahibini ebedî ateşe sürükleyen birer illettir. 73
İster İslam toplumunun imameti olsun, ister namaz imameti olsun, ima-
mın bizden olması, yani Müslim olması gerekir.
“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Resûl’e itaat edin. Sizden olan (Müslim/
şirki terk ederek tevhidle Allah’a yönelen) yöneticilere de (itaat edin)…” 74
“…Allah, müminlerin aleyhine kâfirlere yol vermeyecektir. (Siz de onları dost
edinip başınıza yönetici atayarak, imamlık, nikâh gibi konularda velayet yetki-
si vererek, sizinle ilgili söz sahibi ve yetkili olmalarına müsaade etmeyin.)” 75
“Kâfirin/müşriğin imameti sahih değildir.” dediğimizde; bu, hem İslam’ı
reddeden küfür ehlini hem de İslam’a müntesip olmakla beraber Allah’a
şirk koşanları kapsamaktadır. Şirk ile İslam, şirk ile imamet bir arada olmaz.
“Andolsun ki sana ve senden önceki (resûllere): ‘Şayet şirk koşarsan bütün
amellerin boşa gider ve mutlaka hüsrana uğrayanlardan olursun.’ diye vahye-
dildi.” 76
72. 24/Nûr, 39-40
73. bk. 6/En’âm, 88; 39/Zümer, 65
74. 4/Nîsa, 59
75. 4/Nîsa, 141
76. 39/Zümer, 65; İslam tarihinin muhtelif dönemlerinde amellerine küfür, imanlarına zulüm
bulaştıran insanlar imamlık yapmıştır. Dönemin âlimleri onların arkasında namaz kılmayı yasak-
lamıştır. Yönetim korkusuyla ya da mescidleri onlara bırakmamak için namaza gidenlere, namazı
kıldıktan sonra iade etmelerini emretmişlerdir.
“Babamı (rh) şöyle derken işittim: ‘Her kim şu sözü söylerse onun arkasında cuma namazı da diğer
namazlar da kılınmaz. Ancak biz cuma namazı için mescide gelmeyi terk etmeyiz. (Onların arka-
sında) namaz kılan da namazını iade eder.’ (Babam) bununla ‘Kur’ân mahluktur’ diyenleri kastedi-
yordu.’ ” (Es-Sunne, Abdullah ibni Ahmed, 4)
“Ahmed ibni Ed-Devrekî anlattı: ‘Ben Zuheyr ibni El-Babi’yi şöyle derken işittim: ‘(Arkasında na-
maza durduğunun) Cehmi olduğuna kesin kanaat getirirsen arkasında kıldığın Cuma ve diğer
namazları iade edersin.’ ’ ” (Es-Sunne, Abdullah ibni Ahmed, 73)
“Ahmed ibni İbrahim Ed-Devrekî anlatmıştır: ‘Ben Ebu Ubeyd Kasım ibni Sellam’ı şöyle derken
işittim: ‘Şayet ‘Kur’ân mahluktur.’ demeyen ve birbirlerine imamet konusunda emirde bulunan
elli kişi insanlara imamlık yapsa ancak onların başlarında bulunan kişi bunun söylenmesini em-
rediyorsa cuma namazının iade edilmesinin gerekli olduğunu düşünürüm. Çünkü cuma namazı
ancak baş ile sabit olur.’ Ben Ebu Ubeyd’in bu sözünü babama aktardım. Dedi ki: ‘Bu insanları
daraltır. Şayet bize imamlık yapan kimse bu sözü söylemiyorsa onun arkasında namaz kılarım.
346
CEMAAT NAMAZI BABI
Ancak bize namaz kıldıran bu sözden herhangi bir şey söylüyorsa arkasında kıldığım namazı iade
ederim.’ ” (Es-Sunne, Abdullah ibni Ahmed, 75)
“Ahmed ibni İbrahim anlattı: Yahya ibni Main kendisine Abdullah ibni Harun El-Me’mun’un
‘Kur’an mahluktur.’ düşüncesini desteklediğinden beri cuma namazlarını iade ettiğini haber ver-
miştir.” (Es-Sunne, Abdullah ibni Ahmed, 76)
“Ben İmam Ahmed’den işittim. Kendisine bidat olan şeyleri dillendiren/konuşan kişi hakkında
soruldu ve denildi ki: ‘Bu bir bidattır ve o bu bidatından dönmüştür.’
İmam Ahmed dedi ki: ‘Şayet onun bu durumundan razı iseniz ve o önceki düşüncesinden/sözün-
den dönmüşse arkasında namaz kılın.’
Cehmiyye cuma namazını kıldırdığı zamanlarda İmam Ahmed’e dedim ki: ‘Senin kıldığın namaz
Cuma mı?’
Dedi ki: ‘Ben namazımı iade ediyorum. Her ne zaman ‘Kur’ân mahluktur.’ diyen bir kişinin arkasın-
da namaza durursan namazını iade et.’
Ben, ‘Arefe’de olsakta mı?’ dedim.
O, ‘Evet.’ dedi.” (Mesâilu’l İmâm Ahmed Rivâyetu Ebî Dâvud Es-Sicistânî, s. 64)
“Dedi ki: ‘Ben Malik’e, Kaderî olan kişinin arkasında namaz kılmak hakkında sordum.’
Dedi ki: ‘Şayet Kaderî olduğuna dair yakin bulmuşsan onun arkasından namaza durma.’
Dedim ki: ‘Cuma namazı için de mi durmayayım?’
Dedi ki: ‘Cuma namazını da onun arkasında kılma. Şayet ondan (şerlerinden) sakınmak istersen
ve kendin için korkuyorsan onlarla beraber cuma namazını kılmanı sonra öğle namazı olarak
iade etmeni gerekli görürüm.’
Malik dedi ki: ‘Heva ehli olanlar tıpkı Ehl-i Kader gibidirler.’ ” (El-Mudevvene, 1/177)
“Dedim ki: ‘İmam Malik bu yöneticilerin arkasında namaz ve Cuma kılınmasının yeterli olduğu-
nu/sorumluluğu kaldırdığını (tucziuna) söyler miydi?’
O, ‘Evet.’ dedi.
Dedim ki: ‘Peki bunlar galebe çalarak başa gelen Haricilerden olursa Malik onların arkasında na-
maz ve Cuma kılınmasını emreder miydi?’
Dedi ki: ‘Malik şöyle derdi: ‘İmamın heva ehlinden olduğunu bilirsen onun arkasında namaza
durma. Heva ehlinin hiçbirisinin arkasında namaz kılınmaz.’ ’
Dedim ki: ‘Ona Harurileri sordun mu?’
Dedi ki: ‘Benim yanımda o gün Haruriler ve başkaları eşitti ve birbirinden hiç farklı/ayrı değildi.’ ”
(El-Mudevvene, 1/176)
“İshak bin Azire, İbni Ebi Yezid onu övdü. Çünkü ona Ubeydilerin hatiplerinin hükmü soruldu ve
denildi ki, ‘Hatipler sünnidir (Ehl-i Sünnet’tir).’
İmam Azire, onlara dedi ki: ‘O hatipler dua ederken, (minberde) ‘Allah’ım sen hâkim kuluna ve
yeryüzünün vârislerine salât getir.’ demiyorlar mı?’
‘Evet.’ dediler.
İmam Azire şöyle dedi: ‘Peki bir hatip, hutbesinde Allah’ı ve Resûlullah’ı övse ve övgüsünü de
güzelleştirse, sonra Ebu Cehil cennettedir dese kâfir olur mu?’ deyince,
‘Evet.’ dediler.
‘Dua ettiği hâkim Ebu Cehil’den şiddetlidir’ dedi.”
Keyrevan âlimlerinden El-Kiranî’ye soruldu, ‘Ubeydilerin kendilerine dua etmeye zorladığı adam
ya onlara dua edecek veya ölümü seçecek, (ne diyorsun)?’
Dedi ki: ‘Ölümü seçecektir. Kimsenin bu konuda özrü yoktur. Ancak Ubeydiler o beldeye girdi-
ğinde onların hâlini bilmeyenler müstesna. Ama hâlleri anlaşıldıktan sonra herkese kaçmak şart-
347
NAMAZ KİTABI
tır. Orada ikamet edip kaçmadıktan sonra kimsenin özrü yoktur. Çünkü Allah’ın şeriatının iptal
edilmesinin talep edildiği yerde ikamet etmek caiz değildir. Orada ikamet eden bazı âlimler de
Müslimler dinlerinde fitneye düşmesin diye orada bulunmaktadır.’
Cebele ibni Hamud, Rebi’ El-Ketten, Ebu Fadl El-Humusi, Mervan ibni Nasrun, Es-Sebbci, El-Cebi-
nani, böyle söyler ve böyle fetva verirdi.’ ” (Tertîbu’l Medârik ve Takrîbu’l Mesâlik, 7/275-277)
348
CEMAAT NAMAZI BABI
2. Akıl
Akıl; tüm sorumlulukların temel şartıdır. Deli; Allah (cc) indinde mükel-
lef değildir. Namaz kıldırma ehliyeti yoktur.
“Uyanıncaya kadar uyuyandan, buluğa erene dek çocuktan, akıllanana dek
deliden kalem/sorumluluk kaldırılmıştır.” 77
3. Namaz Kılmayı Bilmek
İmamlık yapacak kişinin namaz kılmayı biliyor olması lazımdır. Ölçü;
kıldığı namaz sahih olacak kadar namazın şartlarını ve rükunlarını bilme-
sidir. Zira namazı nefsinde sahih olanın başkalarına kıldırdığı namaz da
sahih; namazı kendi nefsinde batıl olanın başkalarına kıldırdığı namaz
da batıldır. 78
C. İmametin Kemâl Şartları
Müslim, akıllı ve namazı sahih olan kimsenin imameti sahihtir. Bunun
yanında namazın kemâli için aranan özellikler vardır. Bu özelliklerin yok-
luğu namaza zarar vermez; ancak onun kemalinden ecrinden eksiltebilir.
İmamın, Adalet Sıfatına Sahip Olması
Adaletten kastımız; imamın büyük günahlardan ve bidatlerden uzak ol-
masıdır. İmama “fasık” ismi veren büyük günahlar ve mubtedi/bidatçi ismi
veren akidevi/ameli bidatler adalet sıfatını düşürmektedir.
Fasık ve bidatçi (bidati onu küfre götürmedikçe) Müslim’dir. Namazları
kendi nefislerinde sahih olduğu gibi başkalarına kıldırdıkları namaz da
sahihtir. Ancak fısk ve bidat kişinin dinine zarar veren, imamlık merte-
besiyle uyuşmayan sorunlardır. Böyle insanların imamete geçirilmemesi,
örneklik makamında bulunmamaları gerekir. İmam olmaları durumunda
insanları fısk ve bidate davet etme, fısk ve bidatlerinde insanlara örnek
olma tehlikeleri vardır.
Evla olan fasık ve bidatçinin imam olmamasıdır. Ancak imam oldukları
takdirde arkalarında kılınan namaz sahihtir. Çünkü başta Raşid Halifeler
dönemi olmak üzere, sahabe; fasık ve bidatçi arkasında namaz kılmıştır.
349
NAMAZ KİTABI
350
CEMAAT NAMAZI BABI
van olmuştur. Onun bu uygulaması karşısında bir kimse ayağa kalkarak, ‘Na-
maz, hutbeden öncedir, dedi.
O da, ‘O zamankiler artık bırakıldı, dedi:
Bunun üzerine Ebu Said El-Hudri (ra), ‘Bakın bu kimse üzerine düşeni (uyar-
ma yapmayı) yerine getirdi. Ben, Resûlullah’ı (sav) şöyle buyururken işittim de-
miştir, ‘Sizden kim, bir kötülük görürse onu eli ile değiştirsin, eğer gücü yet-
mez ise dili ile değiştirsin, eğer buna da gücü yetmez ise kalbi ile (buğzetsin/
nefret etsin) Ama bu, imanın en zayıfıdır.’ ” 82
Ebu Zerr (ra) namaz vaktine riayet etmeyenlerin arkasında, Allah Resû-
lü’nün (sav) tavsiyesiyle namaz kılmıştır.
Ebu Zerr’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav), bana, ‘Namazı vaktinden geciktiren veya namazın vaktini öl-
düren idareciler başına geldiğinde hâlin ne olur?’ buyurdu.
Ben de, ‘Bu zaman ne emredersin?’ dedim.
O da, ‘Namazı vaktinde kıl. Arkasından bu idarecilerle namaza erişirsen yine
kıl. Şüphesiz ki, bu da senin için bir nafile olur.’ buyurdu.” 83
Sahabenin bu uygulamalarının bir nedeni de İslam toplumunun birli-
ğini koruma gayesine matufdur. Zira o dönemde imam aynı zaman da
yöneticidir. Ümeyyeoğulları ve daha sonraki fasık ve bidatçi yöneticiler
arkasında namazı terk edecek olsalar; meşru yönetimi tanımadıkları an-
lamına gelecektir. Bu da Osman'ın (ra) şehadeti sonrası baş gösteren fitne-
yi körükleyecek, kan akmasına neden olacaktır. Bu nedenle başta Allah
Resûlü’nün (sav) tavsiyeleri ve Osman’ın (ra) son dönemindeki uygulaması
onları böyle davranmaya itmiştir.
Sahabenin genel uygulamalarına bakan, onların birliği sağlamak ve fit-
neden kaçınmak için azami dikkat gösterdiğini görecektir.
Abdurrahman ibni Yezid’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Osman, Mina’da namazları dört rekât kıldı. Abdullah ibni Mesud dedi ki:
82. Müslim, 49
83. Müslim, 648
351
NAMAZ KİTABI
‘Ben Peygamber (sav) ile beraber Mina’da dört rekâtlı namazları iki rekât olarak
kıldım. Ebu Bekir Dönemi’nde yine iki rekât olarak kıldım. Ömer Dönemi’n-
de de yine iki rekât olarak kıldım.’
Ravi Hafs şu ilaveyi yaptı, ‘Ben Osman’ın halifeliğinin ilk yıllarında da dört
rekâtlık namazları iki rekât olarak kıldım. Sonra Osman bunları dört rekât kıl-
maya başladı.’
Ravi Ebu Muaviye’den aktardığı ilave sözleri de şöylece aktardı, ‘Sonra size
yollar ayrıldı. Ben Osman’a uyarak kılacağım dört rekât namazın iki rekât ka-
bul olunmuş bir namaz olmasını ne kadar arzu ediyorum.’
A’meş dedi ki: ‘Muaviye ibni Kurre üstadlarından naklederek bana haber verdi
ki, ‘Abdullah ibni Mesud dört rekâtlık namazları dört rekât olarak kılmaya baş-
lamış, kendisine, ‘Sen, Osman’ı dört rekât kıldı diye ayıpladın şimdi ise
dört rekât kılmaya başladın.’ denildi. O da, ‘Aykırılık şer’dir.’ dedi.’ ” 84
İbni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“(Kız kardeşim) Hafsa’nın yanına girdim. Zülüflerinden su damlıyordu.
Ben, ‘İnsanların hâli gördüğün gibi cereyan etti. Bu işten bana hiçbir şey ve-
rilmedi.’ dedim. (Kimin yönetici olacağı konusunda fikrimi almadılar.)
O, ‘Hadi yetiş… Çünkü onlar seni beklemektedirler. Senin onların yanına
gitmekte gecikmenin bir tefrikaya sebep olacağından korkuyorum.’ dedi.
(Hafsa öyle diyerek,) gidinceye kadar onun peşini bırakmadı. İnsanlar da-
ğılınca Muaviye bir hutbe vererek dedi ki: ‘Bu iş hakkında konuşmak isteyen
bize karn’ını (boynuzunu yani kendisini) göstersin. Şüphesiz biz bu işe ondan
da, onun babasından da daha bir hak sahibiyiz.’ 85
Habib ibni Mesleme, ‘Peki niçin ona cevap vermedin.’ dedi.
Abdullah, ‘Ben boynuma bağladığım elbiseyi çözdüm ve şunları söylemek
istedim, ‘Bu işe senden daha layık olan kimse İslam için seninle ve babanla 86
savaşan kimselerdir. Fakat topluluğu tefrikaya düşürecek, kanların dö-
84. Ebu Davud, 1960; Hadisin aslı muttefekun aleyhtir. bk. Buhari, 1084; Müslim, 695
85. İbni Ömer (ra) ve babası Ömer’i (ra) kastediyor.
86. Muaviye ve babası Ebu Sufyan’ı kastediyor.
352
CEMAAT NAMAZI BABI
353
NAMAZ KİTABI
Âlimler bu görüşlerine bazı deliller zikretmişlerdir: Bunlardan bir kısmı sarih ancak sahih değil;
bir kısmı da sahih ama sarih değildir. (bk. Neylu’l Evtâr, 1087-1090 No.lu hadislerin şerhleri) Ayrıca
bu rivayetlerin tümünün sahih olduğunu varsaysak; yukarıda kaydettiğimiz Nebi’nin (sav) tav-
siyesi, Osman’ın (ra) uygulaması ve sahabenin genel tavrı ışığında anlaşılması gerekirdi. Bu da
fasık (ve bidatçi) arkasında namazı yasaklayan nasların –sahih olsa dahi- kerahete delalet ettiğini
gösterir. Zira bir konuda tüm nasları bir arada değerlendirmek en isabetli yoldur, ki; tüm âlimle-
rin ittifakıyla evla olan fasık ve bidatçinin imam olmaması; daha adil olan bir imamın arkasında
namaz kılma imkânı varsa, fasık ve bidatçi arkasında namaz kılınmamasıdır.
Bir grup âlim de bidat ve fasığın arkasında namaz kılınmasını emr-i bi’l ma’ruf nehy-i ani’l münker
ilkesine aykırı görmüşlerdir. (Mecmû'u’l Fetâvâ, 23/354)
Fasık ve bidatçinin işledikleri münker nedeniyle zem edilmesi, uyarılması, ıslahı gereklidir. Bu
durumda imam olmaları yanlıştır, emr-i bi’l ma’ruf ilkesine aykırıdır. Allah en doğrusunu bilir.
354
CEMAAT NAMAZI BABI
355
NAMAZ KİTABI
356
CEMAAT NAMAZI BABI
357
NAMAZ KİTABI
Buna rağmen kişi onları imam kılıyorsa Allah’ın (cc) verdiği isimler ve
hükümler yani hadler konusunda sorun yaşadığı anlaşılır. Bu da kalple-
rine iman girmeyen, fıkıh ve kültür fakiri bedevilerin özelliklerindendir.
“Bedeviler, küfür ve nifak yönünden en beter olanlardır. Allah’ın, Resûl’üne
indirdiği sınırları bilmemeye de en elverişli olanlar onlardır. Allah (her şeyi
bilen) Alîm, (hüküm ve hikmet sahibi olan) Hakîm’dir.” 102
“Şanı Yüce Allah, bedeviler hakkında, onların Medine halkına göre küfür ve
münafıklık bakımından daha ileri olduklarını ve Kitab’ın ve sünnetin sınır-
larını bilmemelerinin Medinelilere göre daha ileri derecede olduğunu ifade
buyurmaktadır. Sınırlar/Hudud ise Allah’ın indirmiş olduğu Kitap ve
hikmette sözü edilen isimlerin sınırlarıdır. Namazın, zekâtın, orucun,
haccın, kâfirin, zina edenin, hırsızın, içki içenin vb. isimlerle ilgili sı-
nırlardır/tanımlardır. Böylelikle şer’i açıdan kimin bu ismi hak ettiği,
kimin hak etmediği ve bu ismi alanların ne gibi hükümleri hak ettik-
leri bilinmiş olur.” 103
Sonuç
Kâfir arkasında şer’i bir özür olmaksızın namaz kılan kimse şer’i bir hata
içindedir. Ancak bu hata onu küfre götürmez. Zira kâfir arkasında namaz
kılmak şeriatın nas kıldığı bir küfür ameli değildir; kişiyi küfre sokmaz.
İslam âlimleri bu meseleyi tartışırken namazın sıhhati ve butlanı açısın-
dan tartışmış, kâfirin arkasında namaz kılanın küfrü ile ilgili konuşma-
mışlardır. 104
Kâfirin arkasında namaz kılan kimse; namazdan dolayı değil, bu fiilin
gerektirdiği anlamlardan (Lazımu’l Mezheb) dolayı küfre girebilir. An-
cak bir fiilin kendi değil çağrıştırdığı anlamlar küfürse; kişiye sorulur,
“Senin şu fiilin şu anlama gelir.” şayet, “Evet, bunu kabul ediyorum.” derse o
zaman küfre girer. Aksi hâlde sırf bu fiilinden ötürü küfre girmez. Âlim-
lerimizin kabul ettiği kaidelerden biri “Bir mezhebin lazımı/gerektirdiği
102. 9/Tevbe, 97
103. İbni Teymiyye Tefsiri, 5/144, Tevbe Suresi 97. ayetin tefsiri
104. bk. El-Muğnî, 1/364, 368
358
CEMAAT NAMAZI BABI
359
NAMAZ KİTABI
tesinler. Bunlar, Allah’ın hükmüdür. Sizin aranızda hükmeder. Allah, (her şeyi
bilen) Alîm, (hüküm ve hikmet sahibi olan) Hakîm’dir.” 106
Hudeybiye Sulhu’ndan sonra Mekke’den bazı kadınlar Medine’ye hic-
ret ettiler. Ancak bazı kadınlar kocasından kurtulmak veya sevdiği birine
kavuşmak için hicret ediyordu. Allah (cc) bu belirsizliği ortadan kaldırmak
için kadınların soru sorularak imtihana tabi tutulmasını istedi. Yemin ede-
rek Allah’a ve Resûl’üne hicret ettiğini, bir erkekle evlenmek veya koca-
sından kurtulmak için kaçmadığını beyan edenlerin hicreti kabul edildi
ve biatleri alındı.
Urve ibni Zubeyr’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber’in (sav) zevcesi Aişe (r.anha) dedi ki: ‘Mümin kadınlar, Peygember’e
(sav) hicret ettikleri takdirde Yüce Allah’ın, ‘Ey iman edenler! Mümin kadınlar
hicret etmiş olarak size geldiklerinde onları imtihan edin…’ buyruğu gere-
ğince onları imtihan ederdi.
Aişe dedi ki: ‘Mümin kadınlardan bu şartı kabul edenler böylelikle imtihanı
da ikrar ve kabul etmiş oluyordu. Kadınlar sözleriyle bunu ikrar edince, Resû-
lullah da (sav) onlara şöyle buyururdu, ‘A rtık gidiniz, ben sizinle biatleşmiş bu-
lunuyorum.’ ’ ” 107
İbni Abbas’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Mümtehine Suresi 10. ayeti nazil olunca Resûlullah’a (sav) bir kadın, Müslim
olarak geldiğinde kendisinden Allah için şöyle yemin alırdı, ‘Ben kocamı sev-
mediğimden dolayı değil sadece Allah ve Resûl’ünü sevdiğimden dolayı hic-
ret edip geldim.’ ” 108
Allah Resûlü (sav) onlardan şu ayet üzerine söz alırdı:
“Ey Nebi! Şayet mümin kadınlar, Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık
yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, elleri ve ayakları arasında
bir iftira uydurup getirmemek (kocalarına ait olmayan gayrimeşru bir çocuğu
kocaya nispet etmemek), marufta sana isyan etmemek üzere sana gelirlerse;
106. 60/Mümtehine, 10
107. Buhari, 5288; Müslim, 1866
108. Tirmizi, 3308
360
CEMAAT NAMAZI BABI
109. 60/Mümtehine, 12
110. 4/Nîsa, 94
111. 4/Nîsa, 94
112. 4/Nîsa, 94
113. Buhari, 4591; Müslim, 3025
361
NAMAZ KİTABI
362
CEMAAT NAMAZI BABI
363
NAMAZ KİTABI
364
CEMAAT NAMAZI BABI
“Mahmud ibni Er-Rabi’ El-Ensari bize şöyle anlattı, ‘A shab-ı Kiram’ın Ensar
kolundan Bedir Savaşı’na katılmış Itban ibni Malik bir gün Resûlullah’a (sav)
gelerek, ‘Ey Allah’ın Elçisi! Akrabalarıma namaz kıldırıyorum. Ama artık
gözlerim fonksiyonunu yitirmeye başladı. Yağmur yağıp onlarla evim arasın-
daki vadiden seller akınca mescidlerine gidip onlara namaz kıldıramıyorum.
Ey Allah’ın Elçisi istedim ki, gelip evimde bana namaz kıldırasın. Sonra ben
de orayı namazgah edineyim.’ dedi.
Peygamber de (sav) ona, ‘İnşallah, gelirim.’ diyerek karşılık verdi.”
Itban olayın bundan sonraki kısmını şu şekilde anlatır, ‘Bir sabah Güneş yük-
selince Allah Resûlü (sav), Ebu Bekir ile birlikte çıkageldi. Resûlullah (sav) eve gir-
mek için izin istedi ben de kabul ettim. Eve girince oturmadı. Sonra, ‘Evinin
neresinde namaz kılmamı istersin?’ diye sordu. Ona evin bir köşesini göster-
dim. Resûlullah (sav) namaza durup tekbir aldı. Biz de arkasında durup saf tut-
tuk. İki rekât namaz kıldırıp selam verdi.’ ” 124
Allah Resûlü (sav) bir başka görme engelli sahabeyi, Abdullah ibni Mek-
tum’u (ra) iki defa yerine emir olarak bırakmıştır. Başta namaz olmak üzere
bir emirin tüm sorumluluklarını üstlenmiştir. 125
7. İmamette Liyakat Düzeni
Her Müslim imamete layıktır. İmamlık yaptığı takdirde imameti sahih-
tir. Ancak Müslimler Allah katında derece derecedir.
“Sonra Kitab’ı kullarımızdan seçtiklerimize miras kıldık. Onlardan kimi nef-
sine zulmeder, kimisi orta yolludur. Kimisi de Allah’ın izniyle hayırlarda yarı-
şıp öne geçer. Bu, büyük lütuf ve ihsanın ta kendisidir.” 126
“Ey insanlar! Şüphesiz ki sizleri bir erkek ve dişiden yarattık. Karşılıklı ola-
rak tanışıp kaynaşmanız için sizleri halklara ve kabilelere ayırdık. Gerçek şu
ki Allah katında en değerliniz, en takvalı olanınızdır. Şüphesiz ki Allah, (her
şeyi bilen) Alîm, (her şeyden haberdar olan) Habîr’dir.” 127
Kitab’a ittibada ve takvadaki üstünlüklerine göre farklı dereceleri, bir-
124. Buhari, 425; Müslim, 33
125. Ebu Davud, 595, 2931
126. 35/Fâtır, 32
127. 49/Hucurât, 13
365
NAMAZ KİTABI
birlerine üstünlükleri vardır. Allah Resûlü (sav) imamete layık olanları de-
recelerine göre şöyle sıralamıştır:
Ebu Mesud El-Ensari’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöy-
le buyurmuştur:
“Allah’ın Kitabı’nı en iyi okuyan, cemaate imam olur. Eğer okuma konusun-
da eşit iseler sünneti en iyi bilen imam olur. Eğer sünnet konusunda da eşit
iseler, en önce hicret eden imam olur. Eğer hicret konusunda da eşit iseler, en
önce Müslim olan imam olur. Yetkisi altındaki yerde bulunan bir kimseye di-
ğer kimse asla imam olmasın. İzni olmaksızın, onun evinde özel eşyasının/
yaygısının üzerine oturmasın.” 128
Hadis-i şerifi açıklamadan önce belirtmeliyiz ki; imamlar iki kısma ay-
rılmaktadır.
• Ratib imam: Meşru otorite tarafından tayin edilmiş veya İslam top-
lumunun seçtiği düzenli imamdır. Ratib imamın olduğu yerde imam-
lık onun hakkıdır. O izin vermeden veya ondan izin almadan birinin
imam olması caiz değildir. Hadisin son cümlesi buna işaret etmektedir.
“…Yetkisi altındaki yerde bulunan bir kimseye diğer kimse asla imam olmasın.
İzni olmaksızın, onun evinde özel eşyasının/yaygısının üzerine oturmasın.” 129
• Tayin edilmiş bir imamın olmadığı yerde imam olacak kişilerin bu
sıralamaya göre imam olması gerekmektedir.
a. Kur’ân’ı iyi okuyanın imam olması
Kur’ân’ı en iyi kıraat edenden kasıt; Kur’ân hıfzı en fazla olandır. Zira
sünnet, Kur’ân hıfzı olanın imamete takdim edildiğini gösterir.
İbni Ömer’in (ra) şöyle dediği nakledilmiştir:
“Resûlullah’ın (sav) hicretinden önce Mekke’den Medine’ye göç eden ilk mu-
hacirler Kuba civarında bir bölge olan Usbe’ye vardıklarında onlara Ebu Hu-
zeyfe’nin kölesi Salim namaz kıldırıyordu. Salim onların arasında Kur’ân’ı en
iyi/ezbere en fazla bilen kişi idi.’ ” 130
128. Müslim, 673
129. Müslim, 673
130. Buhari, 692
366
CEMAAT NAMAZI BABI
367
NAMAZ KİTABI
134. Buhari, 10
135. El-Muhallâ, 3/122; Mecmu’û’l Fetâvâ, 23/386
136. Buhari, 628; Müslim, 684
368
CEMAAT NAMAZI BABI
369
NAMAZ KİTABI
370
CEMAAT NAMAZI BABI
371
NAMAZ KİTABI
372
CEMAAT NAMAZI BABI
373
NAMAZ KİTABI
374
CEMAAT NAMAZI BABI
375
NAMAZ KİTABI
Allah Resûlü’nün (sav) bu nehyi, imametle ilgili diğer naslarla birlikte ele
alındığında yasağın hikmeti daha iyi anlaşılır. İmam cemaatin hâlini gö-
zeterek namaz kıldırmalıdır. Namazın uzunluğunu ve kısalığını zayıf, yaş-
lı, hasta, çocuklu annelerin… durumuna göre ayarlamalıdır. Bir toplumu
ziyaret eden onları tanımaz, cemaatin durumuna dair bilgiye sahip olmaz.
Hâliyle cemaatin durumunu gözetmesi zor olur.
Ziyaretçinin imam olmasında istisna büyük imam, İslam toplumunun
yöneticisidir.
Itbân ibni Mâlik’ten (ra) şöyle nakledilmiştir:
“Resûlullah (sav) davetime icabet edip evimi şereflendirdiğinde içeri girmek
için müsaade istedi. Ben de kendisine müsaade ettim. Bana; ‘Nerede namaz
kılmamı istersin?’ diye sorunca evimde uygun olan ve namaz kılmasını istedi-
ğim yeri gösterdim. Resûlullah (sav) kalktı ve biz de arkasında saf olup namaza
durduk. Sonra selam verdi ve biz de selam verip namazdan çıktık.” 158
h. Tüm cemaate dua etmelidir
İmamın yalnızca kendine dua etmesi yasaklanmıştır.
“Sizden biri sıkıştığı hâlde namaza gelmesin, izinsiz bir eve girmesin ve sade-
ce kendisine dua eden birisi, bir kavme imam olmasın.” 159
Sevban’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: ‘Üç şey var ki onları yapmak kimseye helal
değildir; Bir topluluğa imam olup da duasını sadece kendisine ayırıp cemaa-
te dua yapmamak, eğer böyle yaparsa o kimse o topluma hıyanet etmiş olur;
Ev sahibinden izin almaksızın evin içine bakmak, eğer bakarsa eve izinsiz gir-
miş gibi olur; Tuvalet ihtiyacına sıkışmış iken o ihtiyacı gidermeden namaz
da kılamaz.” 160
Cemaat imamın kendilerine de dua edeceğini düşünür. İmam yalnızca
kendine dua ettiğinde cemaate hıyanet etmiş olur. 161
158. Buhari, 686; Müslim, 33; Buhari (rh) bu hadisi, “İmam/ Yönetici Bir Kavmi Ziyaret Ettiğinde
Onlara İmamlık Yapar” babında rivayet eder. (bk. Kitâbu’l Ezân, 50. Bab)
159. Ahmed, 22152
160. Ebu Davud, 90; Tirmizi, 357
161. Allah Resûlü’nden (sav) varid olan bazı namaz dualarında ifrad siğasıyla dua ettiği, yani
yalnızca kendine dua ettiği varid olmuştur.
376
CEMAAT NAMAZI BABI
377
NAMAZ KİTABI
378
CEMAAT NAMAZI BABI
165. Müslim, 413; Konu hakkında farklı görüşler serdeden âlimler olmuştur.
• Bir grup âlim mutlak olarak bunu yasaklamış, bu durumun Nebi’ye (sav) has olduğunu söyle-
mişlerdir. Görüşlerine şu hadisi dayanak kılmışlardır: “Benden sonra kimse oturarak imama uy-
masın.” Hadisin iki illeti vardır: Hem mürseldir hem de Cabir El-Cafi rivayetidir. (Es-Sunenu’l Kubrâ,
3/80) Daha önce geçtiği gibi Cabir El-Cafi, rivayetleri terk edilmiş Rafizi bir ravidir. Bk. 2/283, 252
No.lu dipnot
Ayrıca Allah Resûlü’nden (sav) sonra dört sahabinin oturarak imamlık yaptığı ve cemaatin de otur-
masını istedikleri nakledilmiştir. Onlara hiç muhalif olmayınca bu onların ittifakına benzer ki; İbni
Hibban bunu icmanın kısımlarından saymıştır. (İbni Hibban, 2110)
Ayrıca bir şeyin Nebi’ye (sav) has olduğunu söylemek için özel bir delile ihtiyaç vardır. Aksi hâlde
onun (sav) fiilleri ümmetine örnektir.
• Bir grup âlim, Allah Resûlü’nün (sav) ahir ömründe oturarak namaz kıldırdığı cemaatin ise
ayakta kıldığı rivayeti delil almıştır. Bu uygulamanın bir önceki uygulamayı neshettiğini söyle-
mişlerdir.
Ubeydullah ibni Abdullah ibni Utbe’nin şöyle dediği nakledilmiştir:
“Bir gün Aişe’nin yanına vardım ve Resûlullah’ın (sav), vefatına sebep olan hastalığı çektiği günler
hakkında bana bilgi vermesini istedim. Bana şunları anlattı:
Bir gün Resûlullah kendisini iyi hissettiği için iki kişinin kolları arasında odasından çıkıp öğle na-
mazını kılmak üzere mescide gitti. Resûlullah’ı taşıyanlardan birisi Abbas’tı. Ashab o sırada nama-
za başlamıştı. Ebu Bekir namazı kıldırıyordu.
Resûlullah’ın teşrif buyurduğunu fark eden Ebu Bekir geri geri çekilmeye başladı, ancak Allah
Resûlü ona işaret ederek yerinde kalmasını istedi ve kollarına girdiği kimselere, ‘Beni Ebu Be-
kir’in yanına oturtun.’ buyurdu.
Onlar da Resûlullah’ın emrini yerine getirip kendisini istediği yere oturttular.
Ubeydullah ibni Abdullah şöyle demiştir: ‘O zaman Ebu Bekir oturarak namaz kılmakta olan
Resûlullah’a uymuştu. Cemaat ise Ebu Bekir’e tabi olmuştu.’ ” (Buhari, 687; Müslim, 418)
Bu istidlal birkaç açıdan hatalıdır. İlk olarak; hadislerin arasını cem etme ihtimali varsa nesh iddia-
sında bulunulmaz. Zira iki delille amel etmek, delillerden biri ile amel edip diğerini ihmal etmek-
ten daha evladır.
İkincisi; nesh için hangisinin önce hangisinin sonra olduğu bilinmelidir. Burada tarih bilinme-
mektedir.
Üçüncü olarak; Allah Resûlü (sav) hastalık hâlinde cemaatin ayakta olduğunu fark etmemiş
olabilir.
Dördüncü olarak; namaza oturarak başlayan imamın ardında oturulacağı, ayakta başlayıp sonra-
dan oturan imamın ardında ayakta kılınabileceği şeklinde anlaşılabilir.
Beşinci olarak; iki imamla namaz kılınması onun (sav) hususiyetlerinden olabilir.
379
NAMAZ KİTABI
Altıncı olarak; yasağın tahrim belirtmediğini yani cevazın beyanı için ahir ömründe böyle dav-
ranmış olabilir.
Görüldüğü gibi ihtimaller çoğaltılabilir. Oysa imamın arkasında oturmayı emrettiği hadisler açık
ve ihtimallere kapalıdır. Hâliyle oturarak namaz kılan imamın arkasında oturarak namaz kılmak
evla olandır. Ahir ömründeki uygulama; ‘Vakiatu’l Ayn/Genelleştirilmeyecek özel bir olay kabul
edilebilir veya yasağın haramlık değil mekruhluk ifade ettiğine delil alınabilir. Allah en doğrusu-
nu bilir.
380
CEMAAT NAMAZI BABI
381
NAMAZ KİTABI
382
CEMAAT NAMAZI BABI
383
NAMAZ KİTABI
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Tesbih (Subhanallah demek) erkekler, el çırpmak kadınlar içindir.” 175
Şayet imam bu uyarıyı anlamazsa, sözlü olarak uyarıda bulunulabilir.
El-Musevver ibni Yezid El-Esedi El-Maliki’den (ra) rivayet edildiğine göre
Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Ravi Yahya dedi ki: ‘Ben Resûlullah’ı (sav) gördüm.’ şeklinde de rivayet etmiş
olabilir- Namazda okurken bir kısım ayeti eksik okudu. Namaz bitince bir kim-
se, ‘Ey Allah’ın Resûlü! Sen falan falan ayetleri terk ettin.’ dedi.
Bunun üzerine Resûlullah (sav), ‘Onu hatırlatmanız gerekmez miydi?’ buyurdular.
Süleyman kendi rivayetinde o kimsenin, ‘Ben o ayetin nesh edildiğini zan-
netmiştim.’ dediğini ilave etmiştir.” 176
Allah Resûlü (sav) bir ayeti yanlış okuduğunda veya unuttuğunda bilenle-
rin uyarmasını teşvik etmiştir. Sahabe de namazda birbirlerini uyarmıştır.
Enes (ra) der ki:
“Biz Allah Resûlü Dönemi’nde (yanlış okuduklarında) imamları uyarırdık.” 177
İbni Ömer (ra) Fâtiha Suresi’ni bitirdikten sonra ne okuyacağını unutmuş,
birkaç defa besmeleyi tekrar etmiştir. Nafi (rh) ona Zilzâl Suresi’nin ilk aye-
tini okuyunca, Zilzâl Suresi’yle kıraatını tamamlamıştır. 178
Şayet cemaatten birinin imama müdahalesi iyice karıştırmasına neden
oluyorsa, daha fazla zarar vermemek için uyarıyı sonlandırmak ve imamı
kendi hâline bırakmak gerekir. 179
175. Buhari, 1203; Müslim, 422
176. Ebu Davud, 907
177. El-Mustedrek, 1023
178. Es-Sunenu’l Kubrâ, 5787
179. Namazda kıraat hatalarını düzeltmeyi yasaklayan bir hadis rivayet edilmiştir.
Ali’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Ey Ali! Namazda imamın takıldığı ayeti hatırlatma.” (Ebu Davud, 908)
İmam Ebu Davud hadisi rivayet ettikten sonra, “(Tabiinden) Ebu İshak, El-Haristen yalnızca dört
hadis işitmiştir. Bu hadis onlardan biri değildir.” diyerek, hadisin isnadında kopukluk olduğuna ve
zayıf olduğuna işaret etmiştir.
384
CEMAAT NAMAZI BABI
385
NAMAZ KİTABI
386
CEMAAT NAMAZI BABI
etse, mesbuk kıraati içinden yapacaktır. Zira yatsının son iki rekâtında
kıraat sessiz yapılır.
Şayet akşam namazının son rekâtında imama yetişmişse, bu mesbuk için
birinci rekâttır. Selamdan sonra kıldığı ikinci rekâtta teşehhüd yapacak,
sonra üçüncü rekâtta tekrar teşehhüd yapacaktır. Böylece akşam nama-
zında biri imamla, ikisi münferit olarak üç teşehhüd yapmış olacaktır.
Bunlar yalnızca birer örnektir. Mesbuk, namazla ilgili karşılaştığı tüm
sorulara bu usul çerçevesinde cevap aramalıdır. 184
E. Kıyam ve Fâtiha Suresi’ne Yetişemeyen O Rekâtı Saymamalıdır
Fâtiha Suresi ve kıyam namazın rükunlarındandır. Kıyama ve Fâtiha Su-
resi’ne yetişemeyen o rekâta yetişmiş sayılmamalıdır. Rükû ve sonrasında
imama yetişen, her halükârda namaza girmelidir. Ancak bir sonraki rekâtı,
yani Fâtiha Suresi’ni okuduğu rekâtı birinci rekât saymalıdır.
Ebu Hureyre (ra) şöyle der: “Rekâta yetişen secdeye (rekâtın tümüne) ye-
tişmiştir. Kim de Ummu’l Kur’ân’ı (Fâtiha Suresi’ni) kaçırmışsa çok hayır ka-
çırmıştır.” 185
184. Cumhur-u ulema hadisin “tamamlayın” ifadesinden yola çıkarak bu sonuca ulaşmıştır. Bir
şeyin tamamlanması için baş tarafının yapılmış olması gerekmektedir. Bu da imamla kıldığı kısmı
namazın başı, imamdan sonra kıldığı kısmı tamamlanan/ikmal edilen kısım kabul ederek müm-
kün olmaktadır.
Bir grup âlim hadisin bazı lafızlarında varid olan “yetiştiğinizi kılın, kaçırdığınızı kaza edin” lafzıyla
farklı bir görüş ortaya koymuşlardır. Buna göre mesbuk cemaatte kıldığı kısmı kılınmış sayacak,
kaçırdığı kısmı selamdan sonra kaza edecektir. Yatsıya üçüncü rekâtta yetişen, imamla birlikte
üçüncü ve dördüncü rekâtı kılmış kabul eder. Selamdan sonra birinci ve ikinci rekâtı kılıyor gibi
davranır.
Bu yaklaşım iki yönden isabetli görünmemektedir:
• Çoğu ravi “tamamlayın” lafzını rivayet etmiştir. İmam Müslim “Temyiz” kitabında “kaza edin”
lafzının vehm/yanılgı olduğunu söylemiştir. (Fethu’l Bârî, 636 No.lu hadis şerhi)
• Bu lafzı sahih kabul edecek olsak dahi, şer’i ıstılahta “kaza” bir şeyi yapmak, bitirmek anlamın-
da da kullanılır. ”Namaz bittiğinde yeryüzünde yayılın/dağılın…” (62/Cuma, 10) bunun örnek-
lerindendir. Ayrıca imamla son iki rekâtı kılanın, imamdan sonra tekrar son teşehhüdü yapması
bunun delillerindendir. Şayet üç ve dördüncü rekâtı kılmış sayılsa ve imamdan sonra bir ve ikinci
rekâtı kaza edecek olsa son teşehhüdü yapmasına gerek kalmazdı. (aynı yer)
• Derim ki: sahabeden Ömer, Ali , Ebu Derda (r.anhum) namaza yetişilen yerin namazın başı sayıl-
masını söylemişlerdir. (Es-Sunenu’l Kubrâ, 3631-3632)
185. Muvatta, 18
387
NAMAZ KİTABI
Buhari (rh) “El-Kırâetu Halfe’l İmâm” kitabında Ebu Hureyre’den (ra) şöyle
nakleder:
“İmama ayakta yetişmedikçe rekâta yetişmiş olmazsın.” 186
Muhaddislerden İmam Buhari (rh), İbni Huzeyme (rh) ve İbni Hazm (rh) bu
görüşü savunmuşlardır. 187
Konu hakkında sahih ve sarih/açık bir nas varid olmadığından; asıllara
dönmek durumundayız. Bu konu hakkında asıl; kıyam ve Fâtiha Suresi’nin
rükun olduğu ve rüknun yapılmadığı rekâtın geçerli olmayacağıdır. 188
388
CEMAAT NAMAZI BABI
389
NAMAZ KİTABI
390
CEMAAT NAMAZI BABI
dığına icma nakletmişlerdir. (Et-Temhîd, 21/104) Bu istidlal biçimi hatalıdır; zira, görüldüğü gibi
Buhari (rh) bunun caiz olduğunu söylemiş, bunu Allah Resûlü’ne (sav) has saymamıştır. Ayrıca İbni
Hacer (rh) bunun Şafii mezhebinde caiz olduğunu söyleyerek icma iddiasını nakzetmiştir. (Fethu’l
Bârî, 684 No.lu hadis şerhi)
Şunu eklemek isterim; Fıkhi konularda icma iddiasında âlimlerin mütesahil davrandığı, çoğu
zaman ihtilaf olan konuda icma naklettikleri bir gerçektir. (Ayrıca bk. İcmanın Nasla Çatışması
Durumunda İzlenecek Metod, Tevhid Dergisi, S 46, s. 7; Tevhid Dersleri Sitesi: İcma Nedir? Usulu’l
Fıkıh 44, Halis Hoca (Erişim Tarihi, Mart 13, 2021); https://tevhiddersleri.org/kategori/usul/usu-
lu-l-fikih/icma-nedir-usulu-l-fikih-44-halis-hoca-ebu-hanzala)
192. Müslim, 274; Ebu Davud, 149
391
NAMAZ KİTABI
392
CEMAAT NAMAZI BABI
393
NAMAZ KİTABI
394
CEMAAT NAMAZI BABI
395
NAMAZ KİTABI
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Safı ikame ediniz. Çünkü safın ikamesi, namazın güzelliğindendir.” 209
• Safların düzeltilmesi önemlidir; zira saf düzeninin kalpler üzerin-
de etkisi vardır.
Nu’man İbni Beşir’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle
buyurmuştur:
“Ya saflarınızı iyice düzeltirsiniz veya Allah (cc) yüzlerinizi tersine çevirecek-
tir.” 210
Numan ibni Beşir (ra) dedi ki:
“Allah Resûlü bize namaz kıldırdı. Namazdan önce göğsü saftan dışarı çık-
mış birini gördü. Dedi ki: ‘Saflarınızı düzeltin. Saflarda ihtilaf etmeyin, yoksa
kalplerinizin arasına da ihtilaf girer.’ ” 211
İslam inancına göre iman; kalbin tasdiği, dilin sözü ve organların ame-
lidir. Bu esas gereği kalpte olan, zahirî amelleri; zahirî ameller de kalbi
etkilemektedir. 212
209. Buhari, 722; Müslim, 435
210. Buhari, 717
211. Ahmed, 18435
212. Kalbin organları etkilediğine dair şu delilleri zikredebiliriz:
“Bilmeyenler: ‘Allah’ın bizimle konuşması ya da bize bir ayetin gelmesi gerekmez miydi?’ dediler.
Onlardan öncekiler de benzer sözler söylediler. Kalpleri birbirine benzedi. Biz, yakinen inanan
bir topluluk için ayetlerimizi açıklamışızdır.” (2/Bakara, 118)
Bu ayete göre kalpleri benzeyenlerin sözleri de birbirine benzemektedir. Bu da kalp durumunun
söz üzerindeki etkisini göstermektedir.
Numan ibni Beşir’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
Allah Resûlü’nün (sav) şöyle buyurduğunu işittim: ‘…Dikkat edin! Vücutta öyle bir et parçası vardır
ki o düzgün olursa bütün vücut düzgün olur, o bozuk olursa bütün vücut bozuk olur. Dikkat
edin! O et parçası kalptir.’ ” (Buhari, 52; Müslim, 1599)
Amellerin kalbi etkilediğine dair şu delilleri zikredebiliriz:
“Sözlerini bozmaları sebebiyle onlara lanet ettik ve kalplerini katı kıldık. Kelimeleri yerinden oy-
natarak tahrif ediyorlar. (Ayrıca) emrolundukları şeyden paylarına düşen (ameli) terk ettiler. On-
ların azı hariç sürekli olarak onlardan ihanet görürsün. (Buna rağmen) affet ve hoş gör. (Çünkü)
Allah, muhsinleri/kulluğunu en güzel şekilde yapmaya çalışanları sever.” (5/Mâide, 13)
Söz bozmak kalplerin katılaşmasına neden olmuştur.
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Kul bir hata işlerse kalbine siyah bir nokta konulur. Şayet o günahtan el çeker, bağışlanma diler,
396
CEMAAT NAMAZI BABI
tevbe edip Allah’a dönerse kalbi cilalanır. Eğer bunları yapmaz günah ve hataya devam ederse
siyah nokta artırılır ve netice de bütün kalbini kaplar. İşte Allah’ın Muttaffifin Suresi 14. ayetinde,
‘Yaptıkları yüzünden kalpleri pas tutmuştur.’ diye anlattığı pas işte budur.” (Tirmizi, 3334)
İşlenen günahlar kalbi lekelemiş, kirletmiştir. Ayrıca okuduğumuz babın hadisleri de zahiri amel-
lerin kalp üzerindeki etkisine delildir.
213. Ebu Davud, 667
214. Nesai, 819
215. Müslim, 413
397
NAMAZ KİTABI
398
CEMAAT NAMAZI BABI
399
NAMAZ KİTABI
400
CEMAAT NAMAZI BABI
• Bu safların kesilmesine neden olur. Allah Resûlü (sav) saf kesmeyi ya-
saklamıştır. Bu illete dayanarak bazı âlimler saftan adam çekmeyi ha-
ram saymıştır. 226
F. Az Sayıda Cemaatin Saf Düzeni
• Şayet imamla birlikte bir kişi varsa; imamın sağ tarafında ve imamla
aynı hizada saf tutar.
Allah Resûlü (sav), Abdullah ibni Abbas’la (ra) namaz kıldığında İbni Abbas
(ra) sol tarafında saf tutmuştur. Nebi (sav) onu sağ tarafına almış ve kendisiy-
226. El-İhtiyârâtu’l Fıkhiyye, 1/210; Bir grup âlim saftan adam çekmeyi caiz görmüştür. Buna
Ubey ibni Ka’b’ın (ra) davranışını delil almıştır.
Kays ibni Ubad’dan (ra) rivayete göre, şöyle demiştir:
“Bir defasında ben mescidde ilk safta bulunuyordum. Bir adam beni arkamdan sertçe çekti ve
benim yerime geçti. Nasıl namaz kıldığımı bilemedim. Namaz bitince bir de ne göreyim, beni
çeken Ubey ibni Ka’b imiş. Bana şöyle dedi:
‘Ey delikanlı! Allah, seni kötülüklerden korusun. Benim bu yaptığım Resûlullah’ın (sav) bize bir
emridir. Kendi arkasına durmamızı emrederdi sonra kıbleye dönerek üç defa, ‘Kâbe’nin Rabbine
andolsun ki Ehl-i Ukad helak olacaktır.’ dedi ve şöyle ilave etti: ‘Vallahi o cemaate değil o cemaati
saptıran idarecilere yazıklar olsun.’
Ben, ‘Ey Ebu Yakub, ‘Ehl-i Ukad’ ile neyi kastediyorsun?’ diye sordum.
O da, ‘İdareciler” diye cevap verdi.” (Nesai, 808)
Ancak bu istidlal yerinde değildir. Zira;
• Bu münferit bir sahabe fiilidir ve münferit sahabe fiili hüccet değildir.
• Allah Resûlü “Saftan birini çekin.” dememiştir. Ubey ibni Ka’b (ra) “İlk safta olun.” emrini yorum-
lamıştır. Yorum isabetli olabileceği gibi hatalı da olabilir.
• Ubey ibni Ka’b ve bir grup sahabenin özel olarak ilk safta durmaları istenmiş, Allah Resû-
lü’nün emrine muhatab olmuşlardır. Ki; Ubey ibni Ka’b (ra) genci saftan çekmesini bu gerekçeyle
izah etmiştir. Şayet bu rivayet delil olarak kullanılacaksa şuna delil olur: İmam birini görevlendirir
ve ilk safta olmasını emrederse, o kişi birini çekip yerine geçebilir. Allah en doğrusunu bilir.
• Bu davranış yukarıda zikredilen; birini yerinden kaldırma, kalp kırma, tartışma yaşama ve saf
kesme gibi problemlere neden olmaktadır. Bunların her biri şeriat tarafından yasaklanmıştır.
227. Buhari, 6316
401
NAMAZ KİTABI
Allah Resûlü (sav), ‘Allah senin ilmini ve anlayışını arttırsın.’ diye dua etmiştir.” 228
• Şayet imamla birlikte iki kişi namaz kılıyorsa imamın arkasında saf
tutarlar.
Enes ibni Malik’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Enes ibni Malik’in nenesi Muleyke, Peygamber’i (sav) onun için pişirdiği bir
yemeğe davet etmişti.
Allah Resûlü (sav) yemeği yedikten sonra, ‘Kalkın, size namaz kıldırayım.’ dedi.
Enes, olayı anlatmaya şu şekilde devam etti: ‘Sıkça kullanılmaktan kararan
bir hasırımız vardı, ona doğru yöneldim. Üzerine biraz su serptim. Peygamber
(sav) kalkıp namaza başladı. Ben ve yetim bir çocuk arkasında saf tuttuk. İhtiyar
ninem ise, bizim arkamızdan namaza durdu. Allah Resûlü (sav), bize iki rekât
namaz kıldırdı. Sonra yanımızdan ayrıldı.’ ” 229
“Resûlullah (sav) ile yürümeye devam ettik… Resûlullah (sav) namaz kılmaya
durdu… Sonra gidip Resûlullah’ın (sav) soluna durdum. Elimden tutup sağına
gelene kadar beni döndürdü. Sonra Cebbar ibni Sahr geldi abdest alıp Resû-
lullah’ın (sav) soluna durdu. Resûlullah da (sav) ellerimizden tutup gerisinde du-
racağımız vaziyete gelene kadar bizi itti…” 230
G. Kadınların Safı En Arkadadır
Kadınlar ister topluluk hâlinde ister tek olsunlar en arkada saf tutarlar.
Okuduğumuz hadis bu hükmün de delilidir. Enes’in (ra) ninesi en arka-
da saf tutmuştur.
228. Ahmed, 3060; Bazı âlimler; İmam, lugatta önde olandır. Buna göre, “İki kişi namaz kıldı-
ğında imam biraz önde olmalıdır.” derler. Ancak şer’i delaleti luğavi delaletin önündedir. Allah
Resûlü (sav), beraber namaz kıldığı kişiyi hizasına çekmiştir. (bk. Buhari, Kitâbu’l Ezân, 57. Bab)
229. Buhari, 380; Müslim, 658
230. Müslim, 3010; Abdullah ibni Mesud (ra) iki kişiyle namaz kıldığında birini sağına birini so-
luna almıştır. (bk. Müslim, 534)
Ancak Allah Resûlü (sav) fiili yanında sahabe fiili bir anlam ifade etmez. Ayrıca aynı rivayette İbni
Mesud “tatbik” yapmıştır. (Rükûda elleri iki bacak arasında birleştirmek) Oysa tatbik daha sonra
yasaklanmıştır. Olabilir ki bu saf düzeni tatbik gibi daha sonra neshedilmiştir. Allah en doğrusunu
bilir.
402
CEMAAT NAMAZI BABI
H. Çocukların Safı
Çocukların safına dair sahih ve sarih bir nas varid olmamıştır. Allah
Resûlü’nün (sav) tüm uygulamaları; çocuklara yetişkin muamelesi yaptığı
ve bir yetişkine nasıl davranıyorsa saf konusunda çocuklara aynı muame-
le yaptığı yönündedir.
Yukarıda okuduğumuz rivayetlerde bir çocuk olan İbni Abbas’ı (ra) he-
men yanında namaza durdurduğu; 231 Enes’in (ra) evinde namaz kıldığında
Enes’i ve kardeşini hemen arkasında saf düzenine koyduğunu okuduk. 232
Bu örnekler onun (sav), çocuklara ayrı, özel bir saf düzeni tayin etmediğini
göstermektedir. 233
I. Safın Gerisinde Tek Namaz Kılmak
Safın gerisinde tek başına namaz kılmak yasaklanmıştır. Özrü olmaksı-
zın saf arkasında tek başına namaz kılanın namazı iade etmesi istenmiştir.
Vabisa’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) safın arkasında tek başına namaz kılan bir kimse gördü ve na-
mazı iade etmesini emretti.” 234
Ali ibni Şeyban babasından rivayet ediyor -Ali ibni Şeyban Peygambe-
rimize gönderilen ayetlerden birinde bulunmuştur-:
231. bk. Buhari, 6316; Nesai, 804
232. bk. Buhari, 380; Müslim, 658
233. Bir grup âlim, ergen/yetişkin olmayan çocukların safta durmasını hoş karşılamamış, ço-
cukların ayrı bir saf olarak erkeklerle kadınlar arasında saf tutması gerektiğini söylemişlerdir. Şu
hadisi delil almışlardır,
Abdurrahman ibni Ğanm’dan rivayete göre, şöyle demiştir:
“Ebu Malik El-Eşari şöyle demiştir: ‘Size Peygamber’in (sav) namazını anlatayım mı? Namaz için
kamet ettirir, önce erkekleri saf düzenine koyar, sonra çocukları onların arkasına saf düzenine
yerleştirir, sonra kadınları da çocukların arkasına alırdı ve hepsine birden namaz kıldırırdı.’
Peygamber’in (sav) namazını anlattı ve ‘Namaz böyledir’ dedi.
Abdula’lâ: ‘Öyle zannediyorum ki Resûlullah: ‘Ümmetimin namazı böylecedir.’ buyurmuştu.’ ” (Ebu
Davud, 677; Ahmed, 22896)
Ancak hadisin isnadında Şehr ibni Havşeb vardır. Şehr ibni Havşeb hakkında konuşulmuştur.
Bir yerde çocukların özel bir safı var ve çocukların o safta durması örf hâlini almışsa, bunda
bir beis yoktur.
Ancak bu -zayıf olması muhtemel- hadislere dayanarak saflardan çocuk toplamak doğru olmasa
gerektir. Böyle bir uygulama Allah Resûlü’nün (sav) çocuklara yönelik sünnetine aykırıdır ve bu
yalnızca çocukları mescidden ve namazdan soğutacaktır.
234. Ebu Davud, 682; Tirmizi, 230-231
403
NAMAZ KİTABI
404
CEMAAT NAMAZI BABI
405
NAMAZ KİTABI
406
ÖZÜR EHLİNİN NAMAZI BABI
411
NAMAZ KİTABI
412
ÖZÜR EHLİNİN NAMAZI BABI
(gönderin). Kurban yerine ulaşıncaya kadar tıraş olmayın. Sizden kim hasta
olur ya da başında (ona eza veren) bir şikâyeti olur ise fidye olarak oruç tut-
ması, sadaka vermesi veya kurban kesmesi gerekir. (Engeller kalkıp) emniyete
kavuştuğunuz zaman, kim hac zamanına kadar umreden faydalanmak ister ise
kolayına gelen bir kurban (kessin). (Kurbanı) bulamayan da üç günü hacda
yedi günü de döndükten sonra olmak üzere tastamam on gün oruç tutsun. Bu
(fidye), ailesi Mescid-i Haram (mıntıkasında) oturmayanlar içindir. Allah’tan
korkup sakının ve bilin ki Allah, cezası çetin olandır.” 10
Kimi zaman kademe kademe hafifleterek kolaylaştırır:
İmran ibni Husayn’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Basur (Hemoroit) olmuştum. Peygamber’e (sav) namazı nasıl kılacağımı sor-
duğumda bana şöyle cevap vermişti, ‘Ayakta kıl. Ayakta kılamayacak kadar
kötü durumdaysan oturarak kıl. Oturmaya da gücün yetmiyorsa yanın üzeri-
ne uzanarak kıl.” 11
İslam şeriatının kolaylaştırılmış bir şeriat olmasının nedeni; onun kı-
yamete kadar geçerli olacak olan, evrensel bir şeriat olmasındandır. Zira
önceki şeriatler yerel ve belli topluluklara hastı. Gelen her peygamber bir
önceki şeriatte değişiklikler yapar, içinde bulunduğu şartlara uygun bir
amel fıkhı oluştururdu.
“Benden önceki (Tevrat’ı) doğrulayıcı ve (Tevrat’ta) sizlere haram kılınmış
bazı şeyleri helal kılmak için Rabbinizden bir ayetle size geldim. Allah’tan kor-
kup sakının ve bana itaat edin.” 12
Allah Resûlü (sav) ise tüm insanlığa peygamber olarak gönderilmiştir. O
(sav) son peygamberdir ve ondan sonra bir peygamber, dolayısıyla şeriat
gelmeyecektir.
“De ki: ‘Ey insanlar! Şüphesiz ki ben, Allah’ın tümünüze (yolladığı) Resûl’ü-
yüm. O (Allah ki) göklerin ve yerin hâkimiyeti/egemenliği O’na aittir. O’n-
dan başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. Diriltir ve öldürür. Allah’a ve
413
NAMAZ KİTABI
Resûl’ü olan ümmi Nebi’ye iman edin. O (Nebi), Allah’a ve O’nun kelimele-
rine iman eder. Ona uyun ki, hidayet bulasınız.’ ” 13
“Muhammed, sizin erkeklerinizden kimsenin babası değildir. O, Allah’ın
Resûlü ve nebilerin sonuncusudur. Allah, her şeyi bilendir.” 14
Hâliyle o, insanların yüklerini kaldırmış, her insan ve topluma uyacak,
çağları aşan bir şeriat ile gelmiştir.
“Onlar ki; yanlarında bulunan Tevrat ve İncil’de yazılı olarak (sıfatlarını) bul-
dukları ümmi olan Resûl Nebi’ye uyarlar. Onlara iyiliği emreder, kötülükten
sakındırır; temiz şeyleri helal, pis şeyleri haram kılar; sırtlarındaki ağır yükü ve
zincirlerini kaldırır. Ona iman edenler, onu saygı ile yüceltenler, ona yardım
edenler ve onunla beraber indirilen Nur’a (Kur’ân’a) uyanlar… İşte bunlar,
kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.” 15
Bu evrenselliğin bir boyutu da şeriatın kolay, kolaylaştırılmış ve zorluk
ânında kolaylaştıran bir şeriat olmasıdır.
Ebu Katade (rh) sahabe bir A'rabî'den (ra), Allah Resûlü'nün (sav) şöyle dedi-
ğini rivayet etmiştir:
“Dininizin en hayırlısı en kolay olanıdır. Dininizin en hayırlısı en kolay ola-
nıdır.” 16
Allah Resûlü'nün (sav) şöyle dediği rivayet edilmiştir
“Allah’a en sevimli din, kolay olan haniflik dinidir.” 17
Ebu Musa’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav), ashabından birisini bir yere görevli gönderdiğinde, ‘Müjdeleyi-
niz, nefret ettirmeyiniz. Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız.’ diye emir buyurdu.” 18
Şeriatın kolay ve kolaylaştırıcı olması; onu canlı, yaşayan, karşılaştığı so-
runlara çözüm bulan bir şeriat kılmıştır. Hayata yön veren nasları sayılı
13. 7/A’râf, 158
14. 33/Ahzâb, 40
15. 7/A’râf, 157
16. Ahmed, 15936
17. Buhari, Kitâbu’l İmân, 29. Bab başlığı, muallak olarak
18. Müslim, 1732
414
ÖZÜR EHLİNİN NAMAZI BABI
415
NAMAZ KİTABI
416
ÖZÜR EHLİNİN NAMAZI BABI
de olsun) ayakta kılması gerekir. Ama sadece başlangıcında değil de, kıyamın tümünde yardım-
cıya ihtiyacı varsa, namazını ayakta kılması vacip olmaz; oturarak kılar. Değnek veya duvar gibi
şeylere yaslanarak ayakta durabilen bir kişi, kıyamın tümünde daha yaslanmaya ihtiyaç hissetse
namazını ayakta kılması vacip olur.” (Dört Mezhebe Göre İslam Fıkhı, Abdurrahman Ceziri, 2/703)
Açıkça söylemek gerekirse; bu kayıtlar şer’i değil, içtihadidir. Amacı insanların dini ahkâmla oyna-
masına engel olmak, fısk ehlinin şer’i sorumluluklardan kaçmasına yol vermemektir.
Bu bir yaklaşımdır. Buna mukabil şöyle bir yaklaşım vardır ki -Allah en doğrusunu bilir- şeriatın
ruhuna, kolaylaştırma ilkesine daha uygundur.
Seyyid Kutub (rh) şöyle der:
"Âyet-i kerîmenin hükmü, mutlak şekilde sefer ve hastalık sebebine mebnidir. Tahdid edilemez.
Hasta sıhhat bulunca, misafir evine dönünce eda etmek kaydıyla, nasıl ve ne şekilde olursa ol-
sun orucunu bozabilir. Kur'an-ı Kerim'in mutlak olan bu nassını böylece anlamak daha evlâdır.
İslâmî anlayışa en yakın olan tefsire göre, zorluğun kalkması ve zarûretin def edilmesi bakı-
mından hükm-ü ilâhî seferin meşakkatını veya hastalığın şiddetini nazarı itibara almamaktadır.
Bahis mevzu olan murad-ı ilâhî, mutlak şekilde hastalık ve seferdir; zorluk değil, kolaylıktır. Biz
hükm-ü ilâhînin neden mutlak hastalığa veya mutlak sefere taalluk ettiğinin hikmetini bilemi-
yoruz. Hastalık ve sefer hususunda insanların bilmeyip, Allah'ın bildiği başka hususlar olabilir.
Veya bu hususlarda insanın takdirine mazhar olmayan, henüz açığa çıkmamış, başka hususlar
da bulunabilir… Madem ki Yüce Allah bu hükm-ü ilâhînin sebebini açıklamamıştır; bizim de bu
hususlarda te'vil yoluna gitmemiz için hiçbir sebep yoktur. Bizim için hikmetini kavrayamasak
da, ilâhi ahkama itaat etmek gerekir. Orucun hikmetini idrak etmemiz değil, yerine getirmemiz
lâzımdır." (Fî Zılâl-il Kur'ân, Seyyid Kutub, 1/349-350, Bakara Suresi 184. ayetin tefsiri)
417
NAMAZ KİTABI
418
ÖZÜR EHLİNİN NAMAZI BABI
rada oruçlu idi. Ebu Burde ona şöyle dedi: ‘Ben Ebu Musa’dan defalarca duy-
dum; Resûlullah (sav) şöyle buyurduğunu söylemişti, ‘Kul hastalandığında veya
yolculuğa çıktığında sağlıklı iken veya yolculuğa çıkmadan önce yaptığı amel-
lerin sevabını aynen alır.’ ” 26
Enes ibni Malik’ten (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle bu-
yurmuştur:
“Allah, bir Müslim’i bedenindeki bir bela/hastalık ile imtihan ettiğinde şöy-
le der: ‘Ona daha önce (sağlıklı iken) yaptığı salih amelini yaz.’ Şayet kula şifa
verirse (bu hastalık vesilesi ile) onu yıkamış ve temizlemiş olur. Canını alacak
olursa da ona mağfiret ve merhamet eder.” 27
D. Hasta Nasıl Namaz Kılar?
İmran ibni Husayn’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Basur (Hemeroit) olmuştum. Peygamber’e (sav) namazı nasıl kılacağımı sor-
duğumda bana şöyle cevap vermişti: ‘Ayakta kıl. Ayakta kılamayacak kadar
kötü durumdaysan oturarak kıl. Oturmaya da gücün yetmiyorsa yanın üzeri-
ne uzanarak kıl.” 28
• Ayakta kılmaya güç getiriyorsa; hasta da olsa ayakta namaz kılar. Al-
lah Resûlü (sav) oturmak için güç yetirememe şartı koşmuştur.
• Ayakta kılabiliyor fakat zorlanıyorsa bir şeye dayanarak namaz kılabilir.
Hilal ibni Yesar’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Rakka’ya gelmiştim, dostlarımdan biri bana, ‘Resûlullah’ın (sav) ashabından
biri ile görüşmek ister misin?’ dedi.
Ben de ‘Öyle bir şey benim için ganimettir.’ dedim.
Böylece Vabisa’ya gittik. Arkadaşıma, ‘Önce örnek oluşuna, şekline ve kıyafe-
tine bakalım.’ dedim. Bir de ne görelim. Namazda bastonuna dayanmış, üzerin-
de ibrişimden dokunmuş toz renkli bir bornoz ve iki uçlu bir başlık göze çarpı-
yordu. Namazını bitirince selam verip bastona dayanmanın hükmünü sorduk.
419
NAMAZ KİTABI
O da şu cevabı verdi: ‘Ümmü Kays binti Mıhsan bana haber verdi ki Resû-
lullah (sav) yaşlanıp şişmanlayınca namaz kılacağı yere bir direk edinmişti de
ona dayanırdı.’ ” 29
• Ayakta kılamıyorsa oturarak kılar. Oturma konusunda belirlenmiş,
özel bir hey’et yoktur. Hastalığına en uygun oturma biçimi hangisi ise
o şekilde oturur. Bağdaş kurabilir, teşehhüd oturuşu yapabilir, ayakla-
rını uzatabilir…
Aişe’den (r.anha) rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir:
“Resûlullah’ı (sav) bağdaş kurmuş vaziyette namaz kılarken gördüm.” 30
“Meczee, kendilerinden (Eslemli) olan ve Peygamber ashabından olup Uh-
ban ibni Evs adındaki bir adamdan rivayet ettiğine göre (Uhban) dizinden ra-
hatsızlanmış. Secdeye vardığı vakit dizinin altına bir yastık koyardı.” 31
• Oturmaya güç yetiremiyorsa yan üzeri yatarak namaz kılar. Bu du-
rumda imkânı varsa yüzünü kıbleye döner. Ancak hastalık durumu buna
müsaade etmiyorsa; istediği yanı üzere ve istediği yöne yönelerek na-
maz kılabilir.
Atâ’dan (rh) şöyle rivayet edilmiştir:
“Kıbleye dönmeye güç yetiremiyorsa; yüzü hangi yöne dönükse o hâlde na-
maz kılar.” 32
• Şayet yan yatamıyorsa; sırtüstü veya yüzüstü uzanarak namaz kılar.
• Bunu da yapamıyorsa ima ederek; yüzünde hareket eden organlarıy-
la işaret ederek namaz kılar.
Cabir’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) bir hastayı ziyaret etti. Onun bir yastığa (secde edecek şe-
kilde) namaz kıldığını gördü. Yastığı alıp attı.
Sonra hasta bir çubuk/dal üzere namaz kılmaya yeltendi onu da attı ve şöyle
29. Ebu Davud, 948
30. Nesai, 1661
31. Buhari, 4174
32. Buhari, Ebvâbu Taksîri’s Salât, 19. Bab başlığı, muallak olarak
420
ÖZÜR EHLİNİN NAMAZI BABI
dedi: ‘Gücün yetiyorsa yere secde edecek şekilde namaz kıl. Bunu yapamıyor-
san ima et. Secde (için) eğilmen rükû (için) eğilmenden daha fazla olsun.’ ” 33
• Kişinin aklı olduğu müddetçe namazını kılar. 34
• Sıhhatliyken namaza duran, arızi bir hastalık vaki olursa hasta gibi
namaz kılar. Şayet hasta, başladığı namazda sıhhat bulursa, normal ola-
rak namaza devam eder. Zira hüküm illetiyle beraberdir. İllet (hastalık)
var oldukça hüküm de (özür namazı) vardır. İllet son bulduğunda hü-
küm de son bulur.
• Bir rüknu yapamıyor olmak, yalnızca o rüknu düşürür. Diğer rükun-
lar normal olarak eda edilir. Örneğin, secde yapamayıp rükû yapabilen
için yalnızca secde rüknu düşer. Bu durumda rükû yapmak zorunludur.
II. Yolculuk Hâlinde Namaz
İslam şeriatı yolculuğu şer’i bir özür olarak kabul etmiş, yolculuğa özel
hükümler tayin etmiştir.
“(Oruç) sayılı günlerde (size farz kılındı). Sizden her kim hasta ya da yolcu-
lukta olur (ve oruç tutmazsa) onun yerine başka bir günde (oruç tutsun)…” 35
“…Eğer hasta ya da yolculukta olursanız ya da sizden biri ihtiyaç giderme-
den gelirse veya kadınlarla beraber olur ve su bulamazsanız, temiz toprakla
teyemmüm alın…” 36
“Yeryüzünde sefere çıktığınızda, kâfirlerin sizi fitneye düşürmesinden kor-
karsanız, namazı kısaltmanızda sizin için bir günah yoktur. Şüphesiz ki kâfir-
ler, sizin apaçık düşmanınızdır.” 37
421
NAMAZ KİTABI
38. 4/Nîsa,101
39. Müslim, 686
40. Buhari, 350; Müslim, 685
41. Müslim, 687
422
ÖZÜR EHLİNİN NAMAZI BABI
423
NAMAZ KİTABI
424
ÖZÜR EHLİNİN NAMAZI BABI
“Osman Mina’da namazları dört rekât kıldı. Abdullah ibni Mesud dedi ki: ‘Ben Peygamber (sav) ile
beraber Mina’da dört rekâtlı namazları iki rekât olarak kıldım. Ebu Bekir (ra) döneminde yine iki
rekât olarak kıldım. Ömer (ra) döneminde de yine iki rekât olarak kıldım.’
Ravi Hafs şu ilaveyi yaptı: ‘Ben Osman (ra) halifeliğinin ilk dönemlerinde de dört rekât olan namaz-
ları iki rekât olarak kıldım. Sonra Osman (ra) bunları dört rekât olarak kılmaya başladı.’
Ravi Ebu Muaviye’den aktardığı ilave sözler de şöyledir: ‘Sonra size yollar ayrıldı. Ben Osman’a
uyarak kılacağım dört rekât namazın iki rekât kabul olunmuş bir namaz olmasını ne kadar arzu
ederdim.’
A’meş dedi ki: ‘Muaviye ibni Kurre üstadlarından naklederek bana haber verdi ki: ‘Abdullah ibni
Mesud dört rekâtlık namazları dört rekât olarak kılmaya başlamış, kendisine, ‘Sen Osman’ı (ra)
dört rekât kıldı diye ayıpladın şimdi ise dört rekât kılmaya başladın.’ denildi. O da, ‘Aykırılık şer-
dir.’ dedi.’ ’ ” (Ebu Davud, 1960)
425
NAMAZ KİTABI
426
ÖZÜR EHLİNİN NAMAZI BABI
üç mil; bir mil, 1,68 km'dir. Buna göre 4 burüd=16 fersah= 48 mil= 80,640 km olur. (Şer'î Ölçü
Birimleri ve Fıkhî Hükümleri, M. Necmeddin El-Kûrdi, s. 283) Yani cumhura göre namazları kasr ve
oruç tutmama mesafesi seksen kilometredir.
• Bir grup ilim adamı bazı hadislere dayanarak; deve yürüyüşüyle üç günlük mesafenin namaz-
ların kısaltma mesafesi olduğunu söylemişlerdir. Delil olarak bu ve benzeri hadisleri almışlardır:
İbni Ömer'den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
"Kadınlar yanlarında kendileriyle evlenmeleri haram olan bir yakınları bulunmadan üç günlük
yolculuğa çıkmasın." (Buhari, 1087; Müslim, 1338)
Bu hadis farklı rivayetlerde iki gün ve bir gün olarak da varid olmuştur.
Ebu Hureyre'den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
"Allah'a ve Ahiret Günü'ne iman eden bir kadının bir gün veya bir gecelik yolculuğa yanında
kendisiyle evlenmesi haram olan biri bulunmadan çıkması helal değildir." (Buhari, 1088; Müslim,
1339)
Peygamber (sav) ile birlikte on iki savaşa katılan Ebu Said (ra) şöyle demiştir:
"Peygamber'den (sav) işittiğim şu dört şey çok hoşuma gitti: Bir kadın, yanında kocası veya mah-
remi bulunmaksızın iki günlük yolculuğa çıkamaz. İki günde; Ramazan Bayramı ve Kurban Bay-
ramı'nda oruç tutulmaz. İki namazdan sonra namaz yoktur: İkindiden sonra Güneş batıncaya
kadar, sabahtan sonra Güneş doğuncaya kadar. Yalnızca üç mescide gitmek için yolculuk yapıla-
bilir: Mescid-i Haram, benim mescidim (Mescid-i Nebevi) ve Mescid-i Aksa." (Buhari, 1864)
Bu hadisten, gayenin seferin müddetini belirlemek değil, kadının tek başına yolculuk yapmasını
yasaklamak olduğu anlaşılır. Kaldı ki ileride geleceği gibi Allah Resûlü (sav) bu mesafeden çok
daha az mesafede namazları kısaltmıştır.
Günümüz Hanefi uleması bu mesafenin doksan kilometreye tekabül ettiğini belirtmiştir. (Büyük
İslam İlmihali, Ömer Nasuhi Bilmen, s. 187)
Sonuç: Allah Resûlü'nün (sav) ve ashabın uygulamalarına baktığımızda, yukarıda mezkûr mesafe-
lerden çok daha kısa mesafelerde namazları kısalttıklarını görürüz.
• Yahya ibni Yezid El-Hünai'den (ra) şöyle rivayet edilmiştir: "Enes ibni Malik'e, namazı kısaltmayı
sordum. O da, 'Resûlullah (sav), üç mil veya üç fersahlık bir yola çıktığında namazı iki rekât kılardı.'
dedi." (Müslim, 691)
Üç mil yaklaşık olarak beş km'dir. Şayet üç fersah olduğunu kabul edersek bu da yaklaşık on beş
km yapar. Her hâlükârda Allah Resûlü (sav) yukarıda zikredilen mesafelerden daha kısa mesafeler-
de namazını kısaltmıştır.
• Cubeyr ibni Nufeyr'den (ra) şöyle rivayet edilmiştir: "Şurahbil ibni Sımt (ra) ile birlikte on yedi
veya on sekiz mil (yirmi sekiz-otuz km) uzaklıktaki bir köye gitmiştik. Kendisi namazı iki rekât
kıldı. Ben de bunu kendisine sordum. O da, 'Ömer'in, Zu'l Huleyfe'de iki rekât kıldığını gördüm.
Kendisine bunu sordum. O da, 'Ben, sadece Resûlullah'ın (sav) yaptığını gördüğüm gibi yapmak-
tayım.' dedi.' dedi." (Müslim, 692)
Ömer (ra) Zu'l Huleyfe mevkisine gidince namazını kısaltmıştır. Medine ile Zu'l Huleyfe arası altı
mildir. Bu da yaklaşık on km yapar.
• "İnsanlar İbni Abbas'a sefer namazını sormaya başladılar. Dedi ki: 'Peygamber (sav) ailesinden
ayrıldığı zaman evine dönünceye kadar iki rekât namaz kılardı.' " (Ahmed, 2159)
İbni Ömer'den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
• "Resûlullah (sav) bu Medine şehrinden çıktığı zaman, tekrar oraya dönünceye kadar farz na-
mazları iki rekâttan fazla kılmamıştır." (İbni Mace, 1067)
Bu rivayetlerde ise hiçbir kayıt zikretmeksizin, sefere çıkışında namazı kısalttığı belirtilmiştir.
Görüldüğü gibi seksen veya doksan km'nin namazları kısaltma için alt sınır olmadığı bizzat Allah
427
NAMAZ KİTABI
428
ÖZÜR EHLİNİN NAMAZI BABI
3. Yolculuğun Gayesi
Yolculuk hangi amaçla yapılırsa yapılsın; namazlar kısaltılarak kılına-
bilir. Zira şeriat, namazın kısaltmasını yolculuğun kendine bina etmiş,
yolculukları birbirinden ayırmamıştır. Şu yolculukta namaz kısaltılır, bu
yolculukta kısaltılmaz diyen, mutlaka delil zikretmelidir.
Bu; şârinin mutlak olarak izin verdiğini kısıtlamaktır ve mutlaka bir de-
lile dayanmalıdır. Böyle bir delil yoktur. 50
4. Yolcu, Namazı Kısaltmaya Ne Zaman Başlar?
Yolcuya namazı kısaltma hakkı veren şeriat; ne zaman namazı kısaltma-
ya başlayacağına dair bir ölçü zikretmemiştir.
Kişi sefer için harekete geçtiği ânda lugaten yolcudur ve yolculuk hü-
kümlerine muhataptır. Henüz ikamet yerinden ayrılmadan da namazları
kısaltabilir. 51
50. Bir grup âlim yolculuğu üç kısma ayırmıştır: (El-Mecmû’, 4/346)
Taat Seferi: İlim, cihad ve davet gibi sebeplerle yapılan yolculuk.
Mübah Sefer: Gezmek, dinlenmek gibi sebeplerle yapılan yolculuk.
Masiyet Seferi: Bir haram işlemek için yapılan yolculuk.
Taat ve mübah yolculuklarda namazın kısaltılacağı, masiyet yolculuğunda namazın kısaltılmaya-
cağını söylemişlerdir.
Gerekçe olarak: Şeriat bu ruhsatları kolaylaştırma olsun diye vazetmiştir. Haram için yolculuğa
çıkan asidir. Asiye ruhsat verilecek olsa, işleyeceği haramda ona yardımcı olunmuş olur. Bu da
şarinin gözettiği maksada aykırıdır.
Bu istidlal iki yönden eleştirilmiştir:
• Namazın kısaltılması bir ruhsat değil; asıldır. Seferde namaz iki rekâttır.
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Yüce Allah, hem ikamet hâlinde hem de seferîlikte, namazı ikişer rekât olarak farz kıldı. Seferlik-
teki hâli aynen korundu, ancak ikamet hâlinde kılınan namaza ilave edildi.” (Buhari, 350; Müslim,
685)
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Namaz, Mekke’de ikişer rekât olarak farz kılındı. Peygamber (sav) Medine’ye geldiği zaman ak-
şam namazı dışında her iki rekâta iki rekât ekledi. Çünkü akşam namazı gündüzün vitridir. Sabah
namazına da eklemedi. Çünkü kıraati uzundur. Sefere çıktığı zaman ise ilk farz kılındığı gibi na-
mazı (iki rekât olarak) kıldı.” (Ahmed, 26042)
• Yüce Allah’ın mutlak olarak zikrettiği yolculuk, ancak kendi gibi açık bir delille kayıtlanabilir.
Burada delille değil içtihadla kayıtlanmıştır. Allah en doğrusunu bilir.
51. İbnu’l Munzir (rh) âlimlerden üç görüş nakletmiştir. (bk. Fethu’l Bârî, Ebvâbu Taksîri’s Salât,
5. Bab başlığı şerhi)
• İkamet yeri olan şehrin son evini terk edince namazları kısaltabilir. Bu, cumhurun görüşüdür.
• Sefere niyet ettiğinde evinde olsa dahi namazlarını kısaltmaya başlayabilir. Bu Kufe’li fukaha-
nın görüşüdür.
429
NAMAZ KİTABI
430
ÖZÜR EHLİNİN NAMAZI BABI
431
NAMAZ KİTABI
Allah Resûlü’nün (sav) sünnetinde sabit olan evinden çıktığında evine dö-
nene kadar namazları kısaltarak kıldığıdır ki onun (sav) sünnetine bakıldı-
ğında konu hakkında varid olan birçok görüşü çürüttüğü görülür.
Enes’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) ile birlikte Medine’den Mekke’ye gitmek üzere yola çıkmıştık.
Biz Medine’ye dönene kadar Peygamber (sav) ile birlikte Medine’den Mekke’ye
gitmek üzere yola çıktık. Biz Medine’ye dönene kadar Peygamber (sav) namaz-
ları ikişer rekât hâlinde kılmıştı.
Hadisin ravileri olan Yahya ibni Ebi İshak, Enes’e, ‘Mekke’de hiç kaldınız mı?’
diye sorunca Enes ibni Malik şu cevabı vermiştir,
‘Orada on gün kaldık.’ ” 56
Cabir ibni Abdullah’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) Tebuk’te yirmi gün kaldı ve namazlarını kısaltarak kıldı.” 57
İbni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) bu Medine şehrinden çıktığı zaman, tekrar oraya dönünceye
kadar farz namazdan iki rekâttan fazla kılmamıştır.” 58
“İnsanlar İbni Abbas’a sefer namazını sormaya başladılar. Dedi ki: ‘Peygam-
ber (sav) ailesinden ayrıldığı zaman evine dönünceye kadar iki rekât namaz kı-
lardı.’ ” 59
Yolcu; evine dönmek gayesiyle evinden çıkan kimsedir. Muayyen bir
beldeye ulaştığında, orada bir müddet ikame edecek olsa da, evine dö-
nünceye kadar yolcudur. Hâliyle tüm bu süre içinde namazları kısaltması
gün kalacağını niyet edenin namazı tam kılacağını söylemektedirler.
Malik, Şafii ve Ahmed, ‘Dört gün kalacağına niyet ederse bile namazı tam kılmalıdır’. demek-
tedirler.
İshak’a gelince, İbni Abbas’ın hadisini en kuvvetli görüş olarak görmekte ve şöyle demektedir:
‘İbni Abbas bu hadisi Resûlullah’tan rivayet etmekte ve on dokuz gün geçince tam kılacağını
bizzat tatbik ederek örneklemiştir.’
Bir beldede yerleşmeye niyet etmedikçe yıllarca namazları kısaltabileceğine dair ilim ehli icma
etmiştir.” (Tirmizi, 548 No.lu hadis açıklaması)
56. Buhari, 1081; Müslim, 693
57. Ebu Davud, 1235
58. İbni Mace, 1067
59. Ahmed, 2159
432
ÖZÜR EHLİNİN NAMAZI BABI
onun hakkıdır. Bu hakkı ona veren şeriattır. Hakkı kısıtlamak, belli gün-
lerle sınırlamak için delile ihtiyaç vardır. 60
• Hayatı yolculukta geçen meslekler, seferde oldukları müddetçe na-
mazı kısaltabilirler. Askerler, uzun yol şoförleri, gemiciler, seyyahlar vb.
meslekler bu sınıftandır. Yolda oldukları sürece yolcu/müsafir ismi on-
ları kapsamaktadır ve yolculuk ahkâmına tabidirler.
• İki ayrı ikamet adresine sahip olanlar namazları nasıl kılar?
İki farklı bölgede iki ayrı evi bulunan ve ikisi arasında gidip gelenler;
yolda oldukları sürece seferîdirler. İkamet adreslerine vardıklarında mu-
kimdirler. Zira her iki adres de ikametgâhtır.
6. Uzun Süreli İkametlerde Namaz (Öğrenci, İşçi vb.)
Günümüz şartlarında öğrenci ve işçi; yıllarca bir yerde yaşamakta, ora-
da ikametgâh edinmekte ve orayı bir vatan gibi kullanmaktadır. Allah en
doğrusunu bilir; birçok yönden mukime benzediklerinden namazları tam
kılarlar, mukim hükmündedirler. 61
60. Abdulah ibni Abbas’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“‘Peygamber (sav) bir yerde (gecesiyle birlikte) on dokuz gün kaldı ve bu müddet içinde namazları
kısaltarak kıldı. Biz (gecesiyle birlikte) on dokuz günlük yolculuk yaptığımızda namazları kısalta-
rak kılardık. Fakat daha uzun süreli yolculuklarda tam kılardık.” (Buhari, 1080)
Bu, sahabe içtihadıdır. Hem Allah Resûlü’nün (sav) hem de kendi gibi başka sahabelerin amelinde
farklı uygulamalar söz konusudur.
Cabir ibni Abdullah’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) Tebuk’ta yirmi gün kaldı ve namazlarını kısaltarak kıldı.” (Ebu Davud, 1235)
Sumame ibni Şerahil’den şöyle rivayet edilmiştir:
“İbni Ömer’e yanına gidip, ‘Yolcunun namazı nasıldır?’ diye sorduk.
Dedi ki: ‘İkişer rekâttır. Sadece akşam namazı üç rekâttır.’
Dedim ki: ‘Peki, biz Zu’l Mecaz’da olduğumuz zaman nasıl yapalım?’
‘Zu’l Mecaz nedir?’ dedi.
Dedim ki: ‘Bizim kendisinde toplandığımız ve alışveriş yaptığımız bir yer. Orada yirmi gece veya
on beş gece kalıyoruz.’
Dedi ki: ‘Ey adam, ben dört ay veya iki ay Azerbaycan’daydım. Onları namazları ikişer rekât olarak
kılarken gördüm. Peygamber’in de (sav) seferde namazları ikişer rekât kıldığını kendi gözlerimle
gördüm.’
Sonra sonuna kadar şu ayeti okudu; ‘Andolsun ki sizin için, Allah’ı ve Ahiret Günü’nü uman ve
Allah’ı çokça zikredenler için Allah Resûl’ünde güzel bir örneklik vardır.’ (33/Ahzâb, 21)” (Ahmed,
5552)
Bu da Abdullah ibni Abbas (ra) içtihadının mutlak olmadığını göstermektedir.
61. Cumhur-u ulemaya göre bu durumdaki bir insan seferî değildir ve sefer ahkâmından ya-
433
NAMAZ KİTABI
rarlanamaz. Zira cumhur; bir yerde belli bir günden fazla ikamete/yararlanmaya niyet edenin
hükmen mukim olduğuna kanaat etmişlerdir. Kimine göre üç gün, dört gün, on iki gün veya on
beş gün olarak… bu süre değişmektedir. (bk. El-Mecmû’, 4/364-365)
Genel anlamda muhaddisler ve bir mezheple kayıtlı olmayan ulema ise hükmen ikameti bir gün-
le sınırlandırmamışlardır. (Mecmû’u’l Fetâvâ, 24/137-141; Zâdu’l Meâd, 4/116-119) Demişlerdir
ki; bir insan bir yerde mutlak ikamete/yaşamaya ve orayı vatan edinmeye niyet etmedikçe
seferî hükmündedir ve sefer ahkâmından faydalanır.
Muasır fukaha; yukarıdaki ayrıma bağlı olarak iki gruba ayrılmıştır:
• Cumhur-u ulema mezhebine tabi olanlar öğrenci, işçi vb. grupların uzun süre bir yerde kala-
cakları için seferî olmadıklarını mukim olduklarını söylemişlerdir.
• Bir yerde mutlak ikamete ve orayı vatan edinmeye niyet etmedikçe kişiyi yolcu sayan âlimler
iki kısma ayrılmışlardır:
ɂ Birinci grup; öğrenci ve işçiler; bulundukları yeri vatan edinmez ve mutlak olarak orada ika-
mete niyet etmezler. Derler ki: “İş bitince veya okul bitince döneceğim. Hem ne kadar kalacakları
belli değildir; hem de kalacakları süre bir amelle kayıtlanmıştır. O amel bitince döneceklerdir.
Böylece onlar altı ay, iki yıl süre bir yerde kalan, buna rağmen namazı kısaltarak kılan sahabe
durumundadırlar. Eğitim süresince namazı kasreder: dilerlerse oruç tutmayabilir, yolcu müdde-
tini esas alıp mesh yaparlar…” (bk. Mecmû’u Fetâvâ ve Resâili’l Useymîn, 15/288-315; Şeyh İbni
Useymin bu görüşü muasırlardan Abdulaziz ibni Baz, Reşid Rıza ve hocası Abdurrahman ibni
Sa’di’ye nispet eder.)
ɂ İkinci grup; sefer ahkâmında gün sınırlamasını kabul etmese de; öğrenci ve işçi gibi uzun
yıllar bir yerde kalacak kişinin mukim hükmünde olduğunu söylemişlerdir.
Derim ki:
• Öğrenciler bir yerde ev edinip oraya yerleşmekle mukim gibidirler. Şöyle ki; yukarıda zikre-
dilen görüş işçi ve öğrencinin durumunu -daha önce zikrettiğimiz- sahabenin durumuna ben-
zetmiş ve şu sonuca ulaşmıştır. Nasıl ki sahabe altı ay, bir yıl, iki yıl bir yerde kalsa da namazı kas-
retmişse, öğrenci de/işçi de aynı durumdadır. Oysa bu benzetme hatalıdır. Çünkü bunlar Allah
yolunda cihada çıkan ve seferin ne zaman biteceği belli olmayan sahabelerdir. Şayet öğrenci/
işçi birine benzetilecekse görevli veya vali olarak bir yere atanan, orada ev tutup yerleşen ve
geri çağrılmadıkça orada kalacağını bilen sahabelere benzetilmelidir. Bu durumdaki sahabe-
ler seferî gibi değil mukim gibi davranmışlardır.
• Bir öğrenci veya sözleşmeli işçi/memur; hadisçi âlimlerin “Mutlak ikamete niyet etmedikçe
seferîdir.” kaydına uymamaktadır. Çünkü; her ne kadar “okul bitince” döneceğim deseler de, gü-
nümüz şartlarında okul bitirmenin alt sınırı bellidir. Böylece o alt sınır boyunca orada ikamet
edeceklerine niyet ederler. Yine “iş bitince döneceğim” deseler de; günümüz şartlarında işler
sözleşmeyle yapıldığından, tayin durumlarında tayin süreleri belirlendiğinden, çalışanlar o sü-
reler boyunca orada ikamete niyet ederler. Bu hâlleriyle “Bugün döneceğim veya yarın dönece-
ğim.” diyen ve kalma süresi belirsiz insanlara da; “Şu iş bitince döneceğim.” diyen ve ikamete niyet
etmeyen insana da benzememektedirler. Günümüz şartlarında öğrenci/işçi daha çok hazır yerde
ikamete niyet eden mukime benzemektedir.
• Burada yapılan bir tahriçtir. Yani geçmiş âlimlerin naslardan istinbat ettiği bir sonucu alıp,
bugün karşılaştığımız bir sorunu ona uygun çözmektir. Bir grup, öğrenciyi/işçiyi mutlak ikamete
niyet etmeyenler sınıfına dâhil etmiş; bir grup da mutlak ikamete niyet edenler sınıfına dâhil
etmiştir. Söz konusu namaz olunca aslolan ihtiyattır. Bizim tercihimizde de ihtiyat esas alınmıştır.
Allah en doğrusunu bilir. Her insan dini için uygun gördüğüyle amel eder. Zira her iki tahriç de
ilmi usullere dayanmıştır.
434
ÖZÜR EHLİNİN NAMAZI BABI
435
NAMAZ KİTABI
436
ÖZÜR EHLİNİN NAMAZI BABI
olması, yorucu veya rahat olması değildir. Bir yerde yolculuk varsa ora-
da namazların kısaltılması meşrudur. Hâliyle uçak, gemi, tren veya araba
yolculuğu olduğuna bakmaksızın, her yolculukta namazlar kısaltılabilir.
Asr-ı Saadet’te bir grup insan, kısaltmanın ilk etapta yolculukların gü-
venli olmaması nedeniyle meşru kılındığını; insanlar emniyet hâlindeyse
namazların kısaltılmaması gerektiğini ileri sürmüşlerdir. Bu düşünceye
Allah Resûlü (sav) şöyle cevap vermiştir:
Ya’la ibni Umeyye’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Ömer ibni Hattab’a, ‘A llah, ‘Yeryüzünde sefere çıktığınızda, kâfirlerin sizi
fitneye düşürmesinden korkarsanız, namazı kısaltmanızda sizin için bir gü-
nah yoktur…’ 67 buyurmuştur. Ancak şu ânda insanlar güven içerisindedirler.
(Şimdi de namazlarını kısaltacaklar mı?)’ dedim.
O da, ‘Senin çözemediğin (hayret ettiğini) ben de çözemedim (hayret et-
tim). Bunu Resûlullah’a (sav) sordum. Kendisi de, ‘A llah’ın size verdiği ikramdır
(sadakadır). Allah’ın ikramını (sadakasını) kabul ediniz.’ buyurdu.’ dedi.” 68
Bugün, yolculukların konfor yönünden eskiden daha iyi olduğunu ve
namazların kısaltılmayacağına yönelik görüşe de benzer bir cevap verile-
bilir. Yolculukta namazların kısaltılması, yolculuğun konforuna bakmak-
sızın, Yüce Allah’ın bir sadakasıdır. 69
9. Yolcu Mukimin, Mukim de Yolcunun Arkasında Namaz Kılabilir
Namazları kısaltan bir yolcu, namazları tam kılan bir imamın arkasında
67. 4/Nîsa,101
68. Müslim, 686
69. Ayrıca insan “İbnu’l zaman”dır. Yani yaşadığı koşulların çocuğudur. Dün insanlar doğayla iç
içe, zorlu şartlarda yaşamaktaydı. Bedenen güçlü, zorlu şartları alt edecek dayanıklılığa sahip, acı
eşikleri yüksek insanlardı. Bugünün insanı da kendi zamanının çocuğudur. Her alanına konforun
hükmettiği bir hayat yaşamaktadırlar. Bedenleri zayıf, dayanaksız, acı eşikleri düşüktür. Dünün
insanı için günlerce süren bir yolculuk neyse, birçok insan için birkaç saatlik konforlu bir yolculuk
aynı şeydir.
İslam şeriatı hükümlerini sabit, ölçülebilir, yaygın olan illetlere bağlar. Değişken, ölçülmesi ve
bir kural altına alınması zor, göreceli hikmetlere değil. Namazın kısaltılmasının illeti yolculuktur.
Yolculuk her çağda ve her insan için uygulanabilir bir ölçüdür. Bu hükmün hikmeti ise yolculu-
ğun zor olması, yani meşakkattir. Meşakkat insandan insana, yolculuktan yolculuğa, yolculuk
vasıtasından yolculuk vasıtasına göre değişebilmektedir. Bu nedenle, hükmün varlığında ve yok-
luğunda etkisi yoktur. (El-Fıkhu’l İslami ve Edilletuh, 1/139-140)
437
NAMAZ KİTABI
namaz kılabilir. Bu durumda imama uyarak namazı tam kılar. Aynı şekil-
de namazları tam kılan bir mukim, seferî bir imama tabi olabilir. Bu du-
rumda imam selam verdikten sonra namazını tamamlar.
Said ibni Museyyeb şöyle aktardı:
“Ömer ibni Hattab Mekke’ye gelince onlara namazı iki rekât kıldırdı.
Sonra dönüp, ‘Ey Mekke halkı, siz namazınızı tamamlayın, biz seferîyiz.’ dedi.
Sonra Ömer Mina’da iki kıldı, onlara bir şey dediği bize ulaşmadı.” 70
İmran ibni Husayn’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) ile birlikte pek çok savaşlarda bulundum. Mekke Fethi’nde
de onunla beraberdim. Mekke’de on sekiz gün kaldı.
Farzları iki rekât olarak kılıyordu ve şöyle dedi: ‘Ey Mekkeliler! Siz namazları
dörder rekât olarak kılınız. Biz ise seferîyiz (yolcuyuz).’ ” 71
“İbni Abbas’a (ra) sorulur: ‘Neden yolcu yalnızken iki rekât kılıyor da imamın
arkasında dört rekât kılıyor?’
Der ki: ‘Bu Ebu’l Kasım’ın (sav) sünnetidir.’ ” 72
10. Yolculukta Nafile Namaz
Yolculukta kılınan nafile namaz iki kısımdır:
• Mutlak nafileler
• Farz namazların öncesinde ve sonrasında kılınan revatib sünnetler
a. Mutlak Nafile
Allah Resûlü (sav) yolculuk hâlinde mutlak nafileleri kılar; çoğu zaman da
binek üstünde kılardı.
Enes ibni Sirin’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Enes ibni Malik’in Şam’dan gelmekte olduğunu öğrenince onu karşılamaya
438
ÖZÜR EHLİNİN NAMAZI BABI
çıktık. Aynu’t Temr denen yerde onunla karşılaştık. Onun merkebi üzerinde
namaz kıldığını gördüm; kıblenin sol tarafına doğru yönelmişti.
Ona, ‘Senin kıble dışında bir yöne dönerek namaz kıldığını gördüm!’ diye-
rek şaşkınlığımı belirttiğimde şu cevabı verdi:
‘Ben Peygamber’in (sav) böyle yaptığını görmeseydim asla bu şekilde namaz
kılmaya kalkışmazdım.’ ” 73
Amir ibni Rebia’dan şöyle rivayet edilmiştir:
“Ben Allah Resûlü’nü bineği üzerinde nafile namaz kılarken gördüm. Binek
ne tarafa yönelirse yönelsin başı ile ima ediyordu. Fakat Allah Resûlü farz na-
mazları hiçbir zaman binek üzerinde kılmamıştır.” 74
Amr ibni Rebia’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Ben Nebi’nin (sav) gece yolculuk sırasında bineği üzerindeyken -binek ne ta-
rafa yönelirse yönelsin- namaz kıldığını gördüm.” 75
Görüldüğü gibi o (sav); gece namazı, vitir ve kuşluk namazını seferde kıl-
mıştır.
b. Revatib Sünnet
Allah Resûlü (sav) umumen revatib sünnetleri seferde kılmazdı. Onun (sav)
seferde kıldığı revatib sünnete dair sahih/tartışmasız tek namaz; sabah
namazının sünnetidir.
Allah Resûlü (sav) yolculuk esnasında uykuda kalmış, Güneş doğduktan
sonra sabah namazını kılmıştır. Önce sünneti kılmış, daha sonra farzı kıl-
dırmıştır. 76
Bunun dışında onun (sav) revatib sünnetleri kıldığına dair tüm rivayetler
tartışmalıdır. 77
73. Buhari, 1100; Müslim, 702
74. Buhari, 1097
75. Buhari, 1104; Müslim, 701
76. bk. Müslim 681; Ayrıca bk. Buhari, Ebvâbu Taksîri’s Salât, 12. Bab
77. Bu rivayetlerin en meşhuru Bera ibni Azib’in rivayetidir:
Bera ibni Azib El-Ensari’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) ile birlikte on sekiz gün yolculuk yaptım. Güneş batıya kaydıktan sonra öğle na-
mazının farzından önce iki rekât nafileyi terk ettiğini görmedim.” (Ebu Davud, 1222; Tirmizi, 550)
439
NAMAZ KİTABI
Tirmizi bu hadisi rivayet ettikten sonra “ğarib” olduğunu söyleyerek zayıflığına işaret etmiştir.
Ayrıca bu rivayetin sahih olduğu kabul edilse dahi öğlen namazının revatib sünneti değilde, Gü-
neş’in zeval vakti kılınan mutlak nafilede olabilir. (Tuhfetu’l Ehvezî, 550 No.lu hadis şerhi)
Bu rivayet sahih kabul edilecek olsa bile kendisinden daha kuvvetli rivayetlere aykırı bir sünnet
içermektedir.
Hafs ibni Âsım ibni Ömer ibni Hattab’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Mekke yolunda İbni Ömer’le birlikte oldum. Kendisi öğle namazını bize iki rekât kıldırdı, sonra
yerine geldi, biz de geldik, konakladığı yerine vardığında oturdu, biz de oturduk. Sonra namaz
kılacağı yere bir baktı ki orada ayakta/namazda birtakım kimseler gördü,
‘Bunlar ne yapıyor?’ dedi.
‘Nafile namaz kılıyorlar?’ dedim.
‘Eğer nafile kılacak olsaydım, farz namazımı tam kılardım. Bak yeğenim, ben yolculukta Resû-
lullah (sav) ile birlikte oldum. Allah, ruhunu alana kadar hep iki rekâttan fazla kılmadı. Yolculukta
Ömer’le (ra), birlikte oldum. Allah, ruhunu alana kadar hep iki rekâttan fazla kılmadı. Yolculukta
Osman’la (ra), birlikte oldum. Allah, ruhunu alana kadar hep iki rekâttan fazla kılmadı. Allah, ‘Al-
lah’ın Resûl’ünde sizin için güzel bir örnek vardır.’ (33/Ahzâb, 21) buyurmuştur.’ dedi.” (Müslim
689)
Havs ibni Asım’dan İbni Ömer’in şöyle dediği rivayet edilmiştir:
“Nebi (sav) Mina’da namazı seferi olarak kıldı. Ebu Bekir ve Ömer’de. Osman’da sekiz veya altı sene
seferi kıldı.
Hafs anlatmaya şöyle devam etti: ‘İbni Ömer Mina’da namazları iki rekât kılıyordu. Sonra yatağına
geliyordu. Ben ona ‘Ey amca bu iki rekâttan sonra iki rekât daha kılabilirsin.’ dedim. O da bana
şöyle dedi: ‘Eğer nafile kılacak olsaydım, farz namazımı tam kılardım.’ “ (Müslim 694-18)
İbni Ömer (ra) öğle namazının sünnetini kılmak isteyenlere Allah Resûlü’nün (sav) fiiliyle itiraz et-
miştir.
440
ÖZÜR EHLİNİN NAMAZI BABI
Buna binaen Allah Resûlü’nün (sav) yaptığıyla yetinmek, terk ettiğini terk
etmek evla olandır. Zira farz namaz kısaldığı hâlde revatib sünnet kılmak
hafifletme ilkesiyle uyumlu durmamaktadır. İbni Ömer’de (ra) bu gerek-
çeyle revatib sünnetleri kılanlara itiraz etmiştir.
B. Namazların Cem Edilmesi
Yolculuk hükümlerinden biri; namazların cem edilmesidir. Cem; bir
araya toplamak, bir araya getirmektir. Namazların cem edilmesi; iki ayrı
vakit namazının bir araya getirilerek, tek vakitte kılınmasıdır.
Cem; öğle ve ikindi ile akşam ve yatsı namazları arasında vaki olur. Şer’i
ıstılahta üç çeşit cem vardır:
• Cem-i Takdim: İkindi namazının öne çekilerek öğlen vaktinde, öğ-
len namazıyla birlikte kılınmasıdır. Yatsı namazının öne çekilerek ak-
şam vaktinde, akşam namazıyla birlikte kılınmasıdır.
• Cem-i Tehir: Öğle namazının ertelenerek ikindi vaktinde, ikindi na-
mazıyla birlikte kılınmasıdır. Akşam namazının ertelenerek, yatsı vak-
tinde yatsı namazıyla birlikte kılınmasıdır.
Cem-i takdim ve cem-i tehirin delili şu rivayetlerdir:
Abdullah ibni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah’ın (sav) yolculuk sırasında, acelesi varsa, akşam namazını gecik-
tirip yatsıyla birlikte (cem ederek) kıldığını gördüm. -Hadisi İbni Ömer’den
rivayet eden Salim de, ‘Abdullah da yolculuk hâlinde iken aynı şeyi yapardı.’
demiştir.-” 78
Muaz ibni Cebel’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav), Tebuk Gazvesi’nde mola verip hareket edeceğinde öğle vak-
ti girmemiş ise öğleyi ikindi vaktine geciktirir ve ikisini bir arada kılardı, öğle
vakti girdikten sonra hareket edecekse ikindiyi öne alarak ikisini birlikte kılar,
sonra hareket ederdi. Akşamdan önce hareket edeceği zaman akşam namazını
441
NAMAZ KİTABI
geciktirerek onu yatsı ile beraber kılar; şayet akşamdan sonra hareket edecek-
se yatsı namazını öne alarak akşamla beraber kılardı.” 79
• Cem-i Suvari: Cem-i suvari, sureten yapılan cem eylemidir. Öğle
namazını erteleyerek son vaktinde, ikindi namazını ise ilk vaktinde kıl-
maktır. Hakeza akşamı en son vaktinde yatsıyı ilk vaktinde kılmaktır.
Zahiren iki namaz bir arada, peşpeşe kılınmaktadır. Ancak her namaz
kendi vakti içinde eda edilmektedir. Bu sebeple buna sureten/zahiren
cem anlamında cem-i suvari denmiştir.
Hamne binti Cahş’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Çok fazla ve sıkıntılı hayız gördüm. Resûlullah’tan (sav) fetva istedim… Resû-
lullah (sav), ‘Bu özür kanının gelmesi şeytanın darbelerinden bir darbedir. Allah
bilir ya altı gün ya da yedi gün hayız olursun, sonra yıkan, temizlenince yirmi
üç veya yirmi dört gün namaz kıl ve oruç tut; bu sana yeterlidir. Her ay diğer
kadınlar gibi hayız günlerini sayarak âdet ve temizlik günlerini tespit edip her
ay böylece devam et. İkinci tavsiyem: Eğer gücün yeterse öğleyi geciktirerek
ikindiyi öne almaya ve gusledip bu iki namazı bir vakitte kılar; akşam
namazını geciktirip yatsı namazını öne alarak gusledip bu iki nama-
zıda bir arada kılarsın. Sabah namazı için ayrıca gusledip onu da kılarsın.
Gücün yeterse bunları böylece yap, orucunu da tut.’ Resûlullah (sav) şöyle bu-
yurdu: ‘Bu ikinci tavsiyem bana hoş gelenidir.’ ” 80
1. Yolculukta Namazların Cem Edilmesi
Yolculuk, namazları mutlak olarak cem etmeye izin veren bir sebeptir.
Yolculuk halindeki kişi, yolcu olduğu müddetçe namazları cem-i takdim,
tehir veya suvari olarak cem edebilir. Namazın kasrına/kısaltmasına mü-
saade eden her yolculuk, aynı zamanda namazın cem edilmesi için de bir
müsaadedir. Yolculuğun uzun veya kısa, yorucu veya rahat, hareket hâlin-
de veya konaklama hâlinde olması gibi ziyade bir şart yoktur.
Enes ibni Malik’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber (sav), Güneş batıya doğru meyletmeden önce yolculuğa çıkmışsa
öğle namazını ikindiye kadar geciktirir ve daha sonra ikisini birlikte kılardı.
79. Ebu Davud, 1208; Tirmizi, 553
80. Ebu Davud, 287; Tirmizi, 128
442
ÖZÜR EHLİNİN NAMAZI BABI
Fakat yolculuğa çıkmadan önce Güneş tepe noktasından batıya doğru mey-
letmişse önce öğle namazını kılar ve ardından yolculuğa başlardı.” 81
Enes ibni Malik’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber (sav) yolculuk sırasında akşam ve yatsı namazını cem ederek bir-
likte kılardı.” 82
Abdullah ibni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah’ın (sav) yolculuk sırasında, acelesi varsa, akşam namazını gecik-
tirip yatsıyla birlikte (cem ederek) kıldığını gördüm. -Hadisi İbni Ömer’den
rivayet eden Salim de, ‘Abdullah da yolculuk hâlinde iken aynı şeyi yapardı.’
demiştir.-” 83
Muaz ibni Cebel’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) Tebuk Gazvesi’nde iken konaklama yerlerinden yola çıkma-
dan önce Güneş batıya kayarsa öğle ile ikindiyi bir vakitte birleştirerek kılardı.
Eğer Güneş batıya kaymadan önce yola çıkarsa öğleyi geç bırakır konakladığı
bir yerde ikindiyle birlikte kılardı. Akşam namazı içinde aynı şekilde hareket
ederdi. Eğer yola çıkmadan önce Güneş batmışsa akşamla yatsıyı birleştirerek
kılardı. Eğer Güneş batmadan yola çıkmışsa akşam namazını yatsıyla birlik-
te kılmak için tehir eder, bir konaklama yerinde ikisini bir vakitte kılardı.” 84
Görüldüğü gibi Allah Resûlü (sav) hareket hâlinde, konakladığında, me-
şakkat hâlinde veya rahat hâlinde namazları cem etmiştir.
2. Yağmurda ve Korku Hâlinde Namazların Cem Edilmesi
Yağmurda cemaatle kılınan namazların cem edilmesi meşrudur. Yağ-
murlu havada cemaati iki defa mescide toplamamak için, tek seferde iki
namaz birlikte kılınır. İslam toplumunda bir korku hâli vuku bulursa;
cemaatle kılınan namazlar cem edilebilir. Amaç mescide gelen insanları
tehlikelerden korumaktır.
443
NAMAZ KİTABI
444
ÖZÜR EHLİNİN NAMAZI BABI
“Allah Resûlü (sav) öğle ve ikindi namazlarını Medine’de korku ve sefer ol-
madığı hâlde birlikte, cem ederek kıldı.
Ebu Zubeyr dedi ki: ‘Said’e sordum: ‘Neden böyle yaptı?’ ’
Dedi ki: ‘Senin bana sorduğun gibi ben de İbni Abbas’a sordum.
Şöyle cevap verdi: ‘Ümmetinden kimseyi sıkıntıya sokmak istemedi.’ ’ ” 91
İbni Abbas’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) Medine’de öğle ve ikindiyi, akşam ve yatsıyı korku ve yağ-
mur olmadığı hâlde cem etti.
Veki’in hadisinde dedi ki: İbni Abbas’a sordum, ‘Neden böyle yaptı?’ şöyle
cevap verdi:
‘Ümmetini sıkıntıya sokmak istemedi.’
Ebu Muaviye’nin hadisinde İbni Abbas’a denildi ki, ‘A llah Resûlü (sav) bunun
ile neyi murad etti?’
Dedi ki: ‘Ümmetini sıkıntıya sokmak istemedi.’ ’ ” 92
Abdullah ibni Şakik dedi ki: “Bir gün İbni Abbas ikindi namazının akabin-
de bize hutbe verdi. Güneş batıncaya ve yıldızlar görünür oluncaya kadar de-
vam etti. İnsanlar ‘Namaz, namaz!’ demeye başladılar.
Ben-i Temim’den bir adam geldi ve sakinleşmeden sürekli olarak, ‘Namaz,
namaz!’ demeye başladı.
İbni Abbas dedi ki: ‘Bana sünneti mi öğretiyorsun? Anası olmayasıca! Al-
lah Resûlü’nü (sav) öğlen ile ikindi ve akşam ile yatsı namazlarının arasını cem
ederken gördüm.’
Abdullah ibni Şakik dedi ki: ‘Bu sözden ötürü kalbimde bir sıkıntı olun-
ca gelip Ebu Hureyre’ye sordum. İbni Abbas’ın söylediklerini doğruladı.’ ” 93
Allah Resûlü (sav) korku, yağmur ve yolculuk olmaksızın, Medine’de mu-
kimken, namazlarını cem etmiştir. Amacı ümmetini sıkıntıya sevk etme-
91. Müslim, 705/50
92. Müslim, 705/54
93. Müslim, 705/57
445
NAMAZ KİTABI
mektir. Sahabeden İbni Abbas (ra) ilmî bir dersi kesmemek için, bu ruhsat-
tan faydalanmıştır. Ebu Hureyre’de (ra) onu tasdik etmiştir.
Muhammed ibni Sirin (rh), İmam Malik (rh) ashabından Eşheb (rh), Şafiiler-
den Kaffal (rh) ve Şaşi El-Kebîr (rh), bir grup muhaddisten, 94 İbnu’l Munzir
(rh) 95 ve Rebia 96 bu hadisle amel etmeyi tercih etmişlerdir.
446
ÖZÜR EHLİNİN NAMAZI BABI
Görüldüğü gibi İmam Tirmizi, cem hadisine muarız olduğunu söylediği rivayetin zayıf olduğunu
belirtmiştir. Usulde sabit olan kaide şudur: Bir hadisin bir başka hadisin muarızı sayılması için
iki hadisinde sahih olması gerekmektedir. Zayıf rivayet sahih hadisin dengi olmadığından ona
muarız kabul edilmez.
• Bir grup âlim: “Bu hadisi yağmur gibi durumlara hamletmişlerdir. Oysa rivayetler de açıkça,
“Yağmur durumu olmaksızın namazları cem etti.” demiştir. Rivayetin kendisi bu görüşü çürüt-
mektedir.” (El-Minhâc, 705 No.lu hadis şerhi)
• Bir grup âlim: “Bu durumu bulutlu bir güne denk gelen namaz olarak kabul etmişlerdir. Buna
göre öğle namazını bulutlu bir havada kılmış, sonra gökyüzü açılmış ve ikindi vaktinin girmiş
olduğu anlaşılmıştır. Oysa rivayetlerde öğle -ikindi ve akşam- yatsı, namazlarını cem ettiği nakle-
dilmiştir. Bulutlu gün yorumu akşam ve yatsı namazlarının cemini açıklamamaktadır.” (El-Minhâc,
705 No.lu hadis şerhi)
Kaldı ki; sahih bir rivayet ancak kendisi gibi bir başka rivayetle tevil edilebilir; hiçbir delile dayan-
mayan reyle değil… Bu tevile dair delil zikretmemişlerdir.
• Bir grup âlim: “Bu durumu cem-i suvari olarak açıklamışlardır (bir namazı son vaktine erte-
leyip ikinci namazı ilk vaktinde kılma). Hadisin ravilerinden Ebu Şa’sa da (rh) hadisi böyle açıkla-
mıştır. Özellikle Şevkânî (rh) İbni Abbas (ra) hadislerinin cem-i suvariye hamledilmesi gerektiğini
ısrarla savunmuştur.” (Neylu’l Evtâr, 1175 No.lu hadis şerhi)
Hadisin, Nesai rivayetinde şöyle bir ziyade vardır, ‘Öğleyi erteledi ikindiyi öne aldı, akşamı ertele-
di yatsıyı öne çekti.’ (bk. Nesai, 588-589) Bu hadisleri cem-i suvariye hamletmek İbni Macışun (rh),
Tahâvî (rh), İmamu’l Haremeyn (rh) ve Kurtubi'nin görüşüdür. (bk. Fethu’l Bârî, 543. hadis şerhi)
Derim ki: Müslim rivayetinde bu cümle İbni Abbas’a (ra) değil; hadisin ravilerinden Ebu Şa’sa Cabir
ibni Zeyd’e aittir. Zira Müslim rivayetinde bu söz hadisten sonra Amr ibni Dinar ve Ebu Şa’sa ara-
sında geçen konuşmadır. Nesai (rh) rivayetinde bu söz hadisin metnine girmiş ve Peygamberin
(sav) fiilî olarak nakledilmiştir. Bilindiği gibi ravi sözlerinin hadise girmesi idractır; bu rivayette
mudrectir.
Şeyh Adem El-İsyûbî şöyle der:
“(Öğle namazını erteledi, ikindi namazında acele etti. Akşamı erteledi, yatsı namazında acele
etti) Musannifin sözünün zahiri bu kısmın İbni Abbas’a ait olduğunu düşündürüyor. Ancak böyle
değildir. Bilakis bu Cabir b. Zeyd’e aittir ve müdrectir. Şeyhayn’in İbni Uyeyne, Amr b. Dinar yoluy-
la rivayeti bunu açıkça göstermektedir. Bu rivayette hadis zikredildikten sonra şu ziyade vardır:
‘Dedim ki: ‘Ey Ebu’ş-Şa’sa! Ben Allah Resûlü’nün öğleyi erteleyip ikindi namazında acele ettiğini,
akşam namazını erteleyip, yatsı namazında acele davrandığını zannediyorum.’ O dedi ki: ‘Ben de
öyle zannediyorum’
Buhari, Hammad b. Zeyd, Amr b. Dinar tariki ile bu hadisi tahriç etti. Hadisin zikrinden sonra şu
ziyade vardır: ‘Eyyüb, Cabir’e ‘Belki bu yağmurlu bir gecede olmuştur.’ demiş, o da ‘Olabilir’ dedi.’
Kendisine namazları cem etmenin sebebi sorulduğunda İbni Abbas’tan sabit olana gelince, bu
konuda şöyle demiştir: ‘Ümmetinin üzerine bir zorluk olmasın diyedir.’
Bu hadiste -musannifin ‘Mukimin kendisinde cem edeceği vakit’ şeklinde başlık atarak zahiren
işaret etmek istediği gibi- namazları cem etmenin, cem-i süvari olduğuna işaret eden bir şey yok-
tur. Çünkü ‘Öğle namazını erteledi, ikindi namazında acele etti. Akşamı erteledi, yatsı namazında
acele etti’ sözü Ebu’ş-Şa’sa’nın zannıdır. İbn Abbas’ın kesin bir şekilde ifade ettiği -ümmete zor-
luk olmaması- onun zannından daha evladır. Böylece hadisten kastedilen cem etmek, meseleler
bölümünde de tahkik edileceği gibi hakiki cemdir.’ (Şerhu Süneni’n-Nesai, Âdem El-İsyûbî, 589
No.lu rivayetin şerhi)
Ayrıca hadislerin zahiri bu yorumu çürütmektedir. Zira İbni Abbas (ra) şahit olduğu Peygamber
(sav) fiiline dayanarak namazı ertelemiştir. Ona itiraz edenler namazı geç kılmasına değil, vakti-
447
NAMAZ KİTABI
ni çıkarmış olmasına, itiraz etmişlerdir. Nevevi (rh) bu yorum için: ‘Bu yorum zayıf veya batıldır.
Zira (rivayetlerin) zahirine muhalefet ihtimali olmayacak şekilde aykırıdır.’ der.
Bu yoruma yönelik bir diğer sorun, Hattâbî’nin (rh) gündeme getirdiği sorundur. Buna göre; riva-
yetleri cem-i suvariye hamlettiğimiz takdirde -o günün şartlarında- bu insanlar için daha büyük
sıkıntı olacaktır. Bir namazı tam son vaktine denk getirmek, diğerini ilk vaktine denk getirmek
sıkı bir gözleme ve dikkate ihtiyaç duyacaktır. Oysa İbni Abbas’ında (ra) belirttiği gibi; Allah Resû-
lü (sav) ümmetini sıkıntıya sokmamak için namazları cem etmiştir. Cem-i suvariyi denk getirmek
sıkıntıyı arttıracaktır. (bk. Meâ’limu’s Sunen, 1/264)
• Bir grup âlim; bu hadisi hastalık durumuna yormuştur. Allah Resûlü (sav) hastalık ve ona
benzeyen hadisler nedeniyle namazı cem etmiştir. Nevevi (rh) bu yorumu tercihe şayan bulmuş;
Ahmed ibni Hanbel ve Şafiilerden Kadı Huseyn, Hattâbî, Mutevelli, Ruyani bunu tercih ettiğini
söylemiştir. (El-Minhâc, 705 No.lu hadis şerhi)
Hafız ibni Hacer (rh) der ki: “Şayet hastalık sebebiyle cem etmiş olsaydı yalnızca hasta olanlar
onunla cem ederdi.”
Oysa (rivayetlerin) zahiri tüm ashabıyla namazı cem ettiğidir. Ki İbni Abbas, rivayetinde bunu
açıkça belirtmiştir.
Ayrıca İbni Abbas (ra), Peygamber’in (sav) fiilini hastalık durumunda değil; ilmî bir sohbet
durumunda kullanmış ve sohbeti uzatarak namazı cem etmiştir.
Ayrıca “hastalık ve ona benzeyen özürler” sözü kapalıdır. Akla gelebilecek her özür bu kapsama
dâhil edilebilir. O durumda da hadisi “hastalık” durumuyla kayıtlamanın bir anlamı kalmaz.
Zaten İbni Abbas’ın (ra) namazlarını cemini rivayet eden Ebu Şa’sa Cabir ibni Zeyd “Bunu meşgu-
liyetten yaptı.” diyerek özür alanını alabildiğince genişletmiştir. (bk. Nesai, 589; Daru’l Ta’sil tah-
kik komisyonu İbni Adiyy’den (rh) naklen: “Amr ibni Herim, Cabir ibni Zeyd’den teferrüd etmiştir.
‘(Rivayetlerde) bir beis olmadığını umuyorum.’ hükmünü aktarmışlardır.” (Nesai, 600 (Dâru’t Te’sîl
tahkiki); El-Kâmil Fî Duafâi’r Ricâl, 2/402)
448
ÖZÜR EHLİNİN NAMAZI BABI
449
NAMAZ KİTABI
450
ÖZÜR EHLİNİN NAMAZI BABI
451
NAMAZ KİTABI
452
ÖZÜR EHLİNİN NAMAZI BABI
Resûlullah’ın (sav) arkasında durdu. Düşman ise bizim ile kıble arasında bulu-
nuyordu. Peygamber (sav) tekbir aldı, biz de topluca tekbir aldık. Kendisi rükû-
ya gitti, biz de topluca rükû’ya gittik. Bunun arkasından başını rükû da kaldır-
dı, biz de topluca başımızı kaldırdık. Bunun arkasından kendisi ve kendisinin
hemen arkasındaki saf secdeye gitti. Arkasındaki saf ise düşman karşısında
ayakta durdu. Peygamber (sav) secdeleri tamamladığında kendisinin hemen
arkasındaki saf ayağa kalktı. Arkadaki saf secdeye gitti ve ayağa kalktı. Bunun
arkasında arkadaki saf öne geçti, öndeki saf da geriye çekildi. Arkasında Pey-
gamber (sav) rükûya gitti, biz de topluca rükûya gittik. Bunun arkasından başını
rükûdan kaldırdı, biz de topluca başımızı kaldırdık. Bunun arkasından kendisi
ve ilk rekâtta arkada bulunmuş olan, kendisinin hemen arkasındaki saf secde-
ye gitti. Arkadaki saf ise düşman karşısında ayakta durdu. Peygamber (sav) ve
kendisinin hemen arkasındaki saf secdeleri tamamladığında gerideki saf sec-
deye giderek secde etti. Bunun arkasından Peygamber (sav) selam verdi biz de
selam verdik.” 109
• Salim ibni Abdullah ibni Ömer, babasından şöyle rivayet etmiştir:
“Resûlullah (sav) iki kesimden birisine namaz kıldırırken, diğer kesim düşmana
karşı durmuştu. Daha sonra arkasında namaz kılanlar gidip diğer arkadaşları-
nın yerinde durdular. Öbürleri gelince onlarda bir rekât kıldı, sonra onlar ar-
kasında iken selam verdi. Onlar ayağa kalkıp geri kalan rekâtlarını kaza ettiler
(kıldılar). Öbürleri de kalkıp diğer rekâtlerinin kazasını yaptılar.” 110
• Ebu Bekre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber (sav) korkulu bir ânda öğle namazı kıldırdı. Ordunun bir kısmı ar-
kada diğer bir kısmıda düşman karşısında duruyordu. Arkasındaki gruba iki
rekât kıldırdıktan sonra selam verdi. Kendisiyle birlikte namaz kılanlar gidip
düşmanın karşısında duranların yerine geçtiler. Sonra onlar da gelip Resûlul-
lah’ın (sav) arkasın da namaza durdular. Onlarda iki rekât namaz kıldılar. Böylece
Resûlullah (sav) dört rekât, cemaat de ikişer rekât kılmış oldu.” 111
• Cabir’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“…Sonra namaz için kamet getirildi. Bir kesim ile iki rekât kıldı. Sonra onlar
109. Müslim, 840
110. Buhari, 4133; Müslim, 839
111. Ebu Davud, 1248; Nesai, 836
453
NAMAZ KİTABI
geri çekildiler. Diğer kesime de iki rekât kıldırdı. Böylelikle Peygamber dört
rekât kıldı, diğerleri ikişer rekât kılmış oldular.” 112
• İbni Abbas (ra) dedi ki:
“Allah namazı Nebinizin (sav) dili ile haderde dört rekât, seferde iki rekât ve
korku durumunda bir rekât olarak farz kılmıştır.” 113
Bu suretlerden her biri meşrudur. Düşmanın mevzisine, coğrafi şartla-
ra, savaşın seyrine… göre komutan bunlardan birini seçip amel edebilir.
C. Şiddetli Korku Hâlinde Namaz
Savaşın kızıştığı, göğüs göğüse çarpışılan, kişinin bulunduğu yerden kı-
pırdayamadığı, özel bir görev nedeniyle kimliğini gizlemek zorunda kalan
İslami yönetimin görevlendirdiği kimse… namazı yukarıdan farklı ola-
rak kılar. Burada ölçü namazı kılmaktır. Nasıl kılabiliyorsa o şekilde kılar.
Asr-ı Saadet’ten ve selefi salihin fetvalarından bazı örnekler şunlardır:
Abdullah ibni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“…Eğer korkuları bundan daha büyükse, bu durumda yürüyerek, ayakta du-
rarak veya binek üstünden kılarlar. Bu esnada kıbleye yönelebilirler de yönel-
meyebilirler de.” 114
İmam Malik (rh), Nafi’den şöyle rivayet etmiştir: “Kanaatime göre Abdul-
lah ibni Ömer korku namazının nasıl kılınacağını olsa olsa Peygamber’den
(sav) nakletmiştir.” 115
454
ÖZÜR EHLİNİN NAMAZI BABI
455
NAMAZ KİTABI
mişlerdir. Kişi elinden geldiği kadarıyla namazı vaktinde eda eder. Zira
namazın en tekidli şartı vakte riayet etmektir. Şayet yürüyerek, binek üs-
tünde veya ima ederek namazını kılamayacaksa namazı erteler. Şiddet-
li korku hâli geçtiğinde namazlarını eda eder. Allah en doğrusunu bilir.
456
CUMA NAMAZI BABI
C uma namazı; adını kılındığı gün olan cumadan almıştır. C-m-a kö-
künden türeyen kelime, toplamak anlamındadır. Cahiliye ehli bugünü
“arûbe” diye isimlendirdi. İslam’la beraber toplayan/kendinde toplanılan
anlamında “Cuma” dendi. 1
1. Neyin toplandığı esas alınarak bugüne “Cuma” dendiği âlimler arasında tartışılmıştır. İbni
Hacer (rh) bu tartışmaya dair şu görüşleri aktarmıştır:
“Cahiliye devrinde bugüne ‘arûbe’ denmesinde ittifak olmak ile beraber neden cuma dendiği
konusunda görüş ayrılığı olmuştur.
• Denmiştir ki: ‘Cuma denmesinin nedeni yaratılmışların kemâlinin bugünde toplanmasıdır.’
Bunu Ebu Huzeyfe En-Neccari, ‘El-Mubtede’de İbni Abbas’tan nakleder. Ancak isnadı zayıftır.
• ‘Âdem’in yaratılışı o günde toplandığı için bu isim verilmiştir.’ denmiştir. Bu görüşe Ahmed
ve İbni Huzeyme ve başkalarının rivayet ettiği Selman hadisi ile reddiye verilmiştir. Bu konuda
Ebu Hureyre’den rivayet edilen bir şahit vardır. Bunu İbni Ebi Hatim mevkuf olarak sağlam bir
senedle rivayet etmiş, Ahmed ise zayıf bir sened ile merfu olarak nakletmiştir. Bu, görüşlerin en
sahih olanıdır.
• Kuvvet yönünden bu görüşü Abd ibni Humeyd’in İbni Sirin’den sahih senedle aktardığı En-
sar’ın Esad ibni Zurare ile beraber cuma kılmaları kıssası takip eder. Onlar bundan önce cuma
gününü, a’rube günü olarak isimlendirirlerdi. Esad onlara namaz kıldırdı. Öğütlerde bulundu.
Artık kendisinde toplandıkları için o güne cuma günü dediler. Bunu İbni Ebi Hatim mevkuf olarak
rivayet eder.
• Denmiştir ki: Ka’b ibni Lüey kavmini bugünde toplar, onlara öğüt verir, haremi tazim etme-
lerini emreder ve ondan bir nebi gönderileceğini haber verirdi. Bunu Zubeyr ‘Kitâbu’n Neseb’de
Ebu Seleme ibni Abdurrahman ibni Avf’tan maktu olarak aktarır. Ferra ve başkaları bu görüşü
tercih ettiler.
Denmiştir ki: ‘Halkı toplayan Kusayy idi.’ Sa’leb bunu ‘Emali’sinde aktarmıştır.
• ‘İnsanlar bugünde namaz için toplandığından bu isim konulmuştur.’ denmiştir. İbni Hazm
bunu tercih etmiştir. Demişler ki: ‘Bu İslam’a ait bir isimdir. Cahiliyeye değil. Cahiliye de ‘arûbe’
olarak isimlendirilirdi.’
Bu görüş eleştirilmiştir. Lugatçılar der ki: ‘ ‘Arûbe’ cahiliyeye ait kadim bir isimdir. Görünen o ki on-
461
NAMAZ KİTABI
lar evvel, ehven, cebbar, debbar, mu’nis, a’rube ve şubar şeklinde olan gün isimlerini değiştirdiler.’
Cevheri der ki: ‘Araplar pazartesi gününü eski isimlendirmeye göre ‘ehven’ olarak isimlendirirler-
di. Buradan anlaşılıyor ki onlar günler için yeni isimler belirlediler. Bu isimler de şu ân bilinen gün
isimleridir. Sebt (cumartesi), ahad (pazar)…’
• Denilmiştir ki: ‘ Cuma gününü ilk olarak ‘a’rube’ olarak isimlendiren Ka’b ibni Luey’dir.’ Ferra ve
başkaları bunu tercih etmiştir. Dolayısıyla araplar bütün günlerin isimlerini değiştirdiler. Sadece
cumaya ‘a’rube’ demeye devam ettiklerini iddia edenler bununla ilgili özel delil getirmelidir.” (Fet-
hu’l Bârî, Kitâbu’l Cuma başlangıç şerhi)
2. Buhari, 876; Müslim, 855
3. Müslim, 856
462
CUMA NAMAZI BABI
Selefimizden yapılan bir tefsire göre; Allah (cc) Kitap ehline cuma gününü
faziletli kılmıştır. Ancak onlar bugünde ihtilaf etmiş; Yahudiler cumarte-
siyi, Hristiyanlar pazarı seçmiştir. Bu ümmet Allah’ın hidayet etmesiyle
cuma gününde sapmamış, Allah’ın (cc) emrettiği üzere amel etmişlerdir. Bu
tefsire göre şu ayet Yahudilerin cuma gününden sapışını anlatmaktadır.
“Cumartesi (Yasağı) ancak onda anlaşmazlığa düşenlere farz kılındı. Şüp-
hesiz ki Rabbin, onların anlaşmazlığa düştüğü konularda aralarında Kıyamet
Günü hükmedecektir.” 4
B. Üzerine Güneş Doğan En Hayırlı Gündür
Ebu Hureyre’den (ra) Allah Resûlü’nün (sav) şöyle dediği rivayet edilmiştir:
“Üzerine Güneş’in doğduğu en hayırlı gün cuma günüdür. Âdem, bu günde
yaratıldı, bu günde cennete koyuldu ve bu günde cennetten çıkarıldı. Kıya-
met Günü de cuma gününden başka bir günde kopmaz.” 5
Bugünün fazilet nedeni; içinde İslami açıdan önemli ve hayırlı şeylerin
yaşanmış olmasındandır.
Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Tur’a gitmiştim. Ka’b da oradaydı, orada onunla bir gün bekledik. Ben orada
ona Resûlullah’ın (sav) hadislerinden anlatıyordum, o da bana Tevrat’tan bah-
sediyordu. Ben de ona Peygamber’in (sav) şöyle buyurduğunu söyledim, ‘Gü-
neş’in doğduğu en hayırlı gün cuma günüdür. Âdem (as) o gün yaratılmıştır, o
gün cennetten çıkarılmıştır, o gün tevbesi kabul edilmiştir ve o günde vefat
etmiştir. O gün kıyamet kopacaktır. Âdemoğlu hariç yeryüzündeki tüm can-
lılar cuma günü Güneş doğuncaya kadar korku içinde kıyametin kopmasını
beklerler. Cuma günü içerisinde öyle bir vakit vardır ki, o vakitte namazda bir
müminin istediği her şey kendisine verilir.’
Ka’b, ‘O senede bir gündür.’ deyince,
Ben, ‘Hayır. O saat, her cumada vardır.’ dedim.” 6
4. 16/Nahl, 124; bk. Mevsûatu’t Tefsîri’l Me’sûr, 12/724-725 ve Zâdu’l Mesîr, 2/592, Nahl Suresi
124. ayetin tefsiri
5. Müslim, 854
6. Ebu Davud, 1046; Tirmizi, 491
463
NAMAZ KİTABI
464
CUMA NAMAZI BABI
10. Salât ve selamın manası için bk. 2/108, 250 No.lu dipnot
11. 33/Ahzâb, 56
12. Ebu Davud, 1047; Nesai, 1374; “Bugün de ona salavat getirmede diğer günlerde olma-
yan bir meziyetin mevcudiyeti yanında bir başka hikmet vardır ki o da şudur: Peygamber’in (sav)
ümmeti dünya ve ahirette her ne hayra nail olmuşlarsa onun sayesinde nail olmuşlardır. Allah,
onun eliyle hem dünya hem ahiret saadetini onlara bahsetmiştir. Onlara verilecek en büyük lütuf
ve ihsanlar, cuma günü ellerine geçecektir: Cennetteki köşk ve saraylarına o gün gönderilecek-
lerdir; cennete girdikleri zaman kendilerine fazladan ihsanlar bahşedilecek olan Mezîd günü, o
gündür; dünyada iken o gün onlar için bayram günüdür; o gün Allah (cc) hepsinin isteklerini ye-
rine getirip, ihtiyaçlarını giderir, hiçbirinin isteğini geri çevirmez. Bütün bunlar sadece onu pey-
gamber tanımalarına karşılık olarak onun sayesinde ve onun aracılığıyla kendilerine verilmiştir.
O hâlde teşekkür etmek, minnet borcundan kurtulmak ve birazcık da olsa hakkını ödeyebilmek
için cuma günü ve gecesi ona çokça salât-u selam etmeliyiz.” (Zâdu’l Meâd, 1/350)
465
NAMAZ KİTABI
466
CUMA NAMAZI BABI
16. Müslim, 853; Bu rivayete dair Darekutni (rh) eleştirileri ve hadisçilerin cevapları için bk.
El-Minhâc, 853 No.lu hadis şerhi
17. Ebu Davud, 1048; Nesai, 1389; Bu rivayetlerin dışında konu hakkında hadisler varid olmuş,
isnadlarında ihtilaf edilmiştir.
• Enes ibni Malik’ten (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Cuma günü duaların kabul edileceği, beklenen saati, ikindiden sonra Güneş batıncaya kadar ki
zaman içerisinde arayın.” (Tirmizi, 489)
Rivayetin isnadında Muhammed ibni Ebi Humeyd vardır. Tirmizi (rh) hıfzından dolayı bir grup
âlim tarafından zayıf görüldüğünü belirtmiştir.
• Amr ibni Avf El-Müzeni’nin (ra)’ın babasından ve dedesinden rivayet edildiğine göre Resûlul-
lah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Cuma günü bir saat vardır ki kul, Rabbinden ne isterse Allah mutlaka o isteğini verir.
Allah’ın Resûlü’ne (sav), ‘O saat hangi saattir?’ dediler.
Buyurdular ki: ‘Cuma namazı için kamet getirilmesinden başlayıp namazdan çıkma zamanına
kadardır.’ ” (Tirmizi, 490; İbni Mace, 1138)
Tirmizi (rh) bu hadise “hasen” der. Ancak onun (rh) bir hadise hasen deme şartı; isnadında yalan-
cılıkla itham edilen kimse olmamasıdır. İsnadda yer alan Kesir ibni Abdullah ibni Amr ibni Avf,
İmam Şafii ve Ebu Davud tarafından “yalancılığın rükunlarından biri” olarak cerhedilmiştir. Tirmizi
(rh) Kesir’in hadislerinde “hasen” veya “sahih” dediği için eleştiriye maruz kalmıştır. (Tafsilat için bk.
Neylu’l Evtâr, 1200 No.lu hadis şerhi)
Bir grup âlim bu saatin kaldırıldığını ve cuma içinde gizli olduğunu söylemişlerdir:
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Cuma gününde bir saat vardır ki, mümin o saate dua ederken muvafakat eder de Allah’tan hayır
talep ederse Allah mutlaka talebini ona verir.” (Ahmed, 10465)
Bu bir dönem için söz konusu olabilir. Ancak rivayetlerin geneli bu saatin bilindiğini göstermiştir.
467
NAMAZ KİTABI
468
CUMA NAMAZI BABI
mış melek, gökyüzü, arz, dağ ve taş yoktur ki ancak cuma gününden (kıyamet
kopacak diye) korkar.’ dedi.” 20
E. Cuma Gününe veya Gecesine Özel Bir İbadet Tahsis Etmek
Yasaklanmıştır
Alkame’den (rh) şöyle rivayet edilmiştir:
“Aişe’ye (r.anha) sordum, ‘Resûlullah (sav) oruç için belirli günleri tahsis ediyor
muydu?’
Aişe şöyle cevap verdi: ‘Hayır. Onun ameli sürekli idi. Hanginiz Resûlullah’ın
(sav) güç yetirebildiği şeyleri yapmaya güç yetirebilir ki!’ ” 21
20. Ahmed, 22457; Genel anlamda dua adabıyla ilgili bk. El-Esmau’l Husna, Halis Bayancuk,
2/721
21. Buhari, 1987; Müslim, 783
22. Buhari, 1985; Müslim, 1144; Bugün orucun yasaklanma gerekçesiyle ilgili âlimlerimiz farklı
görüşler serdetmiştir: Hafız ibni Hacer (rh) der ki:
“Sadece cuma günü oruç tutmanın yasaklanmasının sebebi konusunda ihtilaf edilmiştir.
Birinci Görüş: Cuma günü bayram günüdür ve bayram günlerinde oruç tutulmaz. Bu görüş,
‘başka bir günle beraber cuma günü oruç tutulmasına müsaade edilmesi’ nedeniyle problemli
bulunmuştur. İbni Kayyım ve başkaları şöyle cevap vermişlerdir: ‘Bayram günü olması her yönüy-
le bayramın aynısı olmasını gerektirmez. Cuma günüyle beraber başka bir gün oruç tutulduğu
zaman cuma günü oruç tutmanın haramlığı ortadan kalkar.’
İkinci Görüş: İbadetler konusunda gevşemesin diye sadece cuma günü tutmak yasaklanmıştır.
Nevevi bu görüşü tercih eder. Başka bir günle beraber o gün oruç tuttuğunda da aynı soru-
nun olacağı söylenmiştir. Şöyle cevap vermişler: ‘Öncesinde veya sonrasında tuttuğu oruç, cuma
günü tuttuğu orucun eksiklik ve kusurlarını cebreder, giderir.’ Bu cevap eleştirilebilir. Çünkü cebr
sadece oruç ile yapılmaz. Bütün hayır amelleri eksiklikleri cebreder. Bu görüşe göre, cuma günü
çok fazla hayır amelleri yapan kimseye de o gün oruç tutması caiz olur. Bu hayır ameller bir gün
önce veya sonra tutulan orucun yerine geçer. Örneğin kişinin cuma günü bir köle azat etme-
si gibi. Kaldı ki bu son söylediklerimizi söyleyen olmamıştır. Aynı şekilde sanki nehiy gevşeklik
gösterecek kimseler için özeldir. İbadetler konusunda gevşek olmayanlar için değil. Buna şöyle
cevap vermek mümkündür:
Burada (zayıf düşme) zannı meşakkat yerine ikame edilmiştir. (Bu) kendisine zor gelmese de yol-
cuya oruç bozma ruhsatı verilmesi gibidir. (Zira yolculukta meşakkat olma ihtimali/zannı, meşak-
kat yerine ikame edilmiş, hüküm buna göre verilmiştir.)
Üçüncü Görüş: Cuma gününü aşırı tazim edip Yahudilerin cumarteside fitneye düştükleri gibi
bugünde de fitneye düşülmesinden korkulması nedeniyle yasaklanmıştır. Bu görüş cuma gü-
469
NAMAZ KİTABI
nünün oruç dışında tazim edildiğinin sabit olmasıyla çürütülmüştür. Aynı şekilde Yahudiler cu-
martesi gününü oruç ile tazim etmiyorlar. Eğer dikkat edilen nokta onlara uymayı terk etmek ise
kesin olarak o gün oruç tutulmalıydı. Çünkü Yahudiler o günde oruç tutmuyorlar. Ebu Davud ve
Nesai’nin rivayet ettikleri, İbni Hibban’ın da sahih kabul ettiği hadiste Ümmü Seleme (r.anha), Pey-
gamber’in (sav) cumartesi ve pazar günleri oruç tuttuğunu ve şöyle dediğini aktarmıştır: ‘Bu ikisi
müşriklerin bayram günleridir. Onlara bu konuda muhalefet etmeyi seviyorum.’
Dördüncü Görüş: Vacip olduğuna inanılması korkusu nedeniyle yasaklanmıştır. Bu görüş de pa-
zartesi ve perşembe günleri orucun tutulmasının meşru kılınmasıyla çürütülmüştür. Bu iki gün-
de oruç tutmaya dair deliller bir sonraki babta gelecektir.
Beşinci Görüş: Gece kıyamının farz kılınmasından korkulduğu gibi bugün de orucun farz kılın-
masından korkulduğundan yasaklanmıştır. Mehleb der ki: ‘Bu görüş başka bir günle beraber
cuma günü oruç tutmaya müsaade edilmesiyle çürütülmüştür. Şöyle ki; eğer söyledikleri gibi
olsaydı Resûlullah’ın vefatından sonra caiz olurdu, sebep ortadan kalkmış olacağı için.’ Mehleb
bu konuyu geçtiği şekilde değerlendirmiştir. Onun inancı, görüşünün zahirine göre mekruh ol-
mamasıdır.
Altıncı Görüş: Hristiyanlara muhalefet için yasaklanmıştır. Çünkü onların üzerine cuma günü
oruç tutmak vacipti. Biz ise onlara muhalefet etmek ile emrolunduk. Bunu Kamuli nakletmiştir.
Ancak zayıf bir görüştür.
Görüşlerin en kuvvetli olanı ve doğruya en yakın olanı birinci görüştür. Bu görüşe dair sarih iki
hadis varid olmuştur:
Birinci hadis: Hâkim ve başkaları Amr ibni Ledin tarikiyle Ebu Hureyre’den merfu olarak şunu ak-
tarmışlardır: Cuma günü, bayram günüdür. Bayram gününüzü oruç günü yapmayın. Öncesinde
veya sonrasında oruç tutmanız durumu hariç.’
İkinci hadis: İbni Ebi Şeybe, hasen bir isnadla Ali’den nakletmiştir. Demiştir ki: ‘Sizden ay içerisin-
de nafile oruç tutmak isteyenler perşembe günü tutsunlar, cuma günü tutmasınlar; çünkü cuma
günü yeme, içme ve zikir günüdür. “ (Fethu’l Bâri, 1986 No.lu hadisin şerhi)
Derim ki: Allah en doğrusunu bilir, bir hikmeti de şu olabilir: Cuma günü Müslimler için özel
bir gündür. Şayet her nesil, bir ibadeti bugüne tahsis etse zaman içinde cuma gününe özel ol-
duğu düşünülen sayısız ibadet olur. Her gelen nesil, o ibadeti Şari’nin cumaya özel emrettiğini
düşünür. Yahudi ve Hristiyanların cumartesi ve pazarı âlimler ve rahiplerin eliyle tanınmaz hâle
getirdikleri gibi. Allah Resülü (sav) bu kapıyı kapatmak istemiş olabilir.
470
CUMA NAMAZI BABI
471
NAMAZ KİTABI
472
CUMA NAMAZI BABI
Bu sefer ben ona, ‘Ey Babacığım! Cuma ezanını işitince Esad ibni Zurare için
neden dua ve istiğfar ediyorsun? Bunu bana söyler misin?’ dedim.
O da, ‘Evladım, Resûlullah (sav) Mekke’den Medine’ye gelmeden önce
Nekîu’l Hazamat bölgesindeki Ben-i Beyaza mahallesinin Hezm denilen ye-
rinde ilk cuma namazını kıldıran kimse odur.’ dedi.
Ben de, ‘O gün cuma namazında kaç kişiydiniz?’ diye sordum.
‘Kırk erkek idik.’ diye cevap verdi.’ ” 31
“Allah Resûlü, Kureyşli Musab ibni Umeyr’i kendisi hicret etmeden önce
Medine’ye gönderdi. Ona dedi ki: ‘Medine’de olan Müslimleri topla. Sonra
Yahudilerin kendisinde cumartesi günleri için et kızarttıkları güne bak. Gün-
düz ilk yarısını bitirdiği ve meylettiği vakitte onların içinde ayağa kalk ve ar-
dından iki rekât ile Allah’a yakınlaşın.’
Zuhri dedi ki: ‘Musab, Ensar evlerinden birisinde onlara cuma kıldırdı. On-
lara cuma kıldırdığında sayıları on küsur kişiydiler.’
Evzai dedi ki: ‘Musab insanlara ilk defa cuma namazı kıldıran kimsedir.’
Darekutni’den şöyle rivayet edilmiştir:
‘İbni Abbas dedi ki: ‘Resûlullah’a hicret etmeden önce cuma namazı izni
verildi. Allah Resûlü cuma kılmaya ve insanlara bunu açıklamaya güç
yetiremedi. Musab ibni Umeyr’e şunu yazdı: ‘Bundan sonra; Yahudilerin
kendisinde cumartesi günleri için et kızarttıkları güne bak. Kadınlarınızı ve
çocuklarınızı toplayın. Cuma gününde gündüz ilk yarısını bitirdiği ve meylet-
tiği zeval vakti gelince Allah’a iki rekât namaz ile yakınlaşın.’ ’ ” 32
“Beyhaki, Yunus kanalıyla Zühri’nin şöyle dediğini tahriç eder:
‘Bize ulaştığına göre ilk kılınan cuma namazı Allah Resûlü gelmeden önce
Medine’de kılınandır. Bu namazı Musab ibni Umeyr kıldırmıştır.’
Abdurrezzak, kendisine ait kitabında Ma’mer kanalıyla Zühri’nin şöyle de-
diğini rivayet eder:
473
NAMAZ KİTABI
‘Allah Resûlü (sav), Musab ibni Umeyr’i kendilerine Kur’ân öğretsin diye Medi-
ne ahalisine gönderdi. Musab, Allah Resûlü’nden (sav), Medine’deki Müslimlere
cuma namazı kıldırmak için izin istedi. Allah Resûlü de izin verdi. O, o zaman-
lar bir emir değildi. Sadece Medine halkına dinlerini öğretmek için gitmişti.’
Abdurrezzak, İbni Cureyc’ten nakleder. Kendisi der ki: ‘Ben, Atâ’ya, ‘Cuma
namazını kıldıran ilk kişi kimdir?’ dedim.
Dedi ki: ‘İddia ettiklerine göre Abduddaroğullarından bir adamdır.’
Ben, ‘A llah Resûlü’nün emriyle mi kıldırdı?’ dedim.
O, ‘Bırak, yeter.’ dedi.’
Bunu Esrem, İbni Uyeyne’den İbni Cureyc kanalıyla tahriç etmiştir. Onun
rivayetinde Atâ, ‘Evet. Bu kadarı yeter.’ diye cevap vermiştir.
İbni Uyeyne, ‘Cuma namazını ilk kıldıranın Musab ibni Umeyr olduğunu
söyleyen kişileri işittim.’ demiştir.
Aynı şekilde İmam Ahmed, Ebu Talib’in rivayetinde Allah Resûlü’nün, Musab
ibni Umeyr’e Medine’de cuma namazını kıldırmasını emrettiğini ifade etmiştir.
Yine İmam Ahmed İslam’da kılınan ilk cuma namazının Musab ibni Umey-
r’in Medine’de kıldırdığı cuma namazı olduğunu belirtmiştir.
Bunun benzeri ifadelerin Atâ ve Evzai’den aktarıldığı geçmişti.
Böylece bu delillerle, Allah Resûlü’nün Medine’de cuma namazının kılınma-
sını emrettiği, kendisinin ise Mekke’de kılmadığı açığa çıkar. Bu, cuma nama-
zının Allah Resûlü’ne Mekke’de farz kılındığını gösterir.
Cuma namazının Mekke’de farz kılındığını söyleyenlerden bazıları şunlar-
dır: Şafiilerden Ebu Hamid El-Isfirayini, ashabımızdan Kadı Ebu Ya’la (ihti-
laflı konulara dair yazdığı geniş kitabında), İbni Akil (Amdu’l-Edille kitabın-
da), aynı şekilde Malikilerden bir grup, ki Suheyli ve başkaları onlardan olup
bu görüşü zikredenlerdir.
Allah Resûlü’nün cuma namazını Mekke’de kılmamış olmasına gelince, bu
şöyle anlaşılabilir: Allah Resûlü’ne cuma namazı emredilmiş olmakla beraber
bunu Daru’l Harp’te değil, hicret yurdunda kılmakla da emrolunmuştur. Mekke
474
CUMA NAMAZI BABI
o zamanlar Daru’l Harp idi. Müslimler orada dinlerini izhar edebilecek güce
ve imkâna sahip değillerdi. Nefisleri hakkında endişelilerdi. Bundan ötürü
oradan Medine’ye hicret ettiler. Birçok özürden dolayı kişiden cuma namazı
sorumluluğu düşebilir. Kişinin kendisi ve malı için endişe ya da korku hâlin-
de olması, bu özürlerdendir.
Son dönem Şafii âlimlerden bazıları cuma namazının Mekke’de kılınmama-
sı hakkında başka bir manaya işaret etmişlerdir. Şöyle ki; cuma namazının kı-
lınmasından maksat, İslam’ın şiarlarını izhar etmektir. Bu da ancak Daru’l İs-
lam’da gerçekleşebilir.
Bu nedenle cuma namazı, kırk kişi hazır bulunsa da zindanda kılınmaz. Bu
konuda âlimler arasında ihtilaf bilinmez. Hasan, İbni Sirin, Nehai, Sevri, Ma-
lik, Ahmed, İshak ve başkaları bu görüşü dillendirenlerdendir…” 33
Bu rivayetler şunu göstermiştir: Allah Resûlü (sav) farz kılındığı hâlde
Mekke’de cuma namazı kılmamıştır. O (sav) dilese Mekke’nin dışındaki va-
dilerde veya Erkam’ın evinde gizlice cuma namazı kılabilirdi, ama kılma-
dı. Medine’de bulunan ashabının cuma namazı kılması için talimat yazdı.
Sahabe de bu talimat üzerine cuma namazı kıldılar.
Burada sorulması gereken önemli bir soru vardır: Farz kılındığı hâl-
de, neden Allah Resûlü (sav) cuma kılmadı da Medine’de kılınmasını iste-
di. Zira o gün Medine, bir İslam Devleti değildi. Tamamen Müslimlerin
kontrolünde de değildi. Müslimler çoğunlukta da değildi. Allah Resûlü
(sav) Medine’ye hicret ettiğinde dahi, Müslimler Medine nüfusunun beşte
475
NAMAZ KİTABI
Yalnızca bir cemaatin ve imamın olması, cuma kılmak için yeterli değil-
dir. Dikkat edin: Vakit namazları seferde, savaşta yani her hâlükârda kılı-
nır. Ancak cuma namazı mekân, imam, cemaat olsa da seferde ve savaş-
ta kılınmaz. Vakit namazları gerekirse gizli olarak, saklanarak, hatta ima
yoluyla dahi kılınabilir. Ancak cuma namazı gizleyerek, saklanarak, ima
yolu ile kılınacak bir namaz değildir. Bu nedenle Mekke’de gizli olarak
vadilerde veya evlerde kılınmamıştır. Çünkü İslam toplumu özgür değil-
dir ve tüm faaliyetleri, ibadi veya siyasi, müdahaleye açıktır. Medine; bir
İslam Devleti olmasa da, Müslimler özgürdür. Toplumsal yapı Mekke’de
olduğu gibi yöneten-yönetilen şeklinde keskin çizgilerle ayrılmamıştır.
Yahudiler ve Araplar, her grup istediği gibi inanmakta istediği gibi yaşa-
maktadır. Hiçbir grup bir diğerine karşı siyasi üstünlüğe sahip olmadığın-
dan, kimse bir diğerinin yaşamına müdahale etmemektedir.
Bir diğer dikkat çekici husus şudur: Allah Resûlü (sav) Medine’de bulunan
ashabına cuma kılmalarını emretmişken Habeşistan’da bulunan ashabına
böyle bir talimat yazmamıştır. Zira Habeşistan’da Müslimler rahattır fakat
özgür değildir. Bir siyasi yönetimin idaresi altındadır ve tüm faaliyetleri
müdahaleye açıktır. Siyer kaynaklarından öğrendiğimiz kadarıyla yaşanan
bazı siyasi hadiselerde yoğun bir endişeye kapılmaktadırlar. Çünkü onla-
rı koruyan salih kral yenilecek olsa, orada yaşamaları mümkün olmaya-
caktır. Medine İslam toplumu gibi özgür, istikrarlı bir yaşamları yoktur. 35
Tüm bunlar cuma namazını kılmak için imam, cemaat ve mekân olma-
sının yeterli olmadığını göstermektedir. Cuma kılmak için Müslimlerin
özgür olması, siyasi olarak gayri İslami bir otorite altında yaşamamaları,
dinlerini izhar edecek güç ve kuvvete sahip olmaları gerektiğini gösterir.
35. “Böylece biz, hayırlı bir komşuyla hayırlı bir yurtta kalmış olduk. Çok geçmeden Necaşi’nin
karşısına, krallık iddiasıyla bir Habeş’li çıktı. Vallahi, biz o galip gelir de, Necaşi’nin bildiği gibi
hakkımızı bilmeyen, tanımayan bir kral gelir korkusuyla o andan daha üzüntülü ânlar yaşamadık.
Necaşi harekete geçti. Neçaşi’nin düşmanı ile karşılaşması Nil’in diğer tarafındaydı. Allah Resû-
lü’nün ashabı, ‘Birisi gitsin, çarpışmada hazır bulunsun da, kim üstün gelecek baksın görsün. Kim
gidebilir?’ dediler. En gençleri Zubeyr, ‘Ben gideyim’ diye atıldı. Ona bir tulum şişirdiler. O, tulumu
göğsüne koydu. Nil’de onun üzerinde yüzdü. Nil’in öbür tarafına, insanların toplandığı tarafa çık-
tı. O kargaşada hazır bulundu. Onun için, Necaşi’nin düşmanını yenmesi ve ülkenin kontrolünü
ele geçirmesi için Allah’a dua etmeye başladık. Necaşi düşmanına galebe çaldı. Biz, Mekke’de bu-
lunduğu anda Allah Resûlü’ne (sav) gelinceye kadar onun ülkesinde hayır içerisinde konakladık.”
(Ahmed, 1740)
476
CUMA NAMAZI BABI
Cuma kılmak için bir İslam Devleti’ne ve halifeye ihtiyaç yoktur. Medine
bir İslam Devleti olmadığı hâlde, orada cuma namazları eda edilmiştir.
Çünkü Medine’de siyasi bir otorite yoktur ve her topluluk inanç ve eylem
konusunda özgürdür. Bu nedenle Medine’de İslam’ı seçenler bir baskıyla
karşılaşmamış, hapsedilmemiş, yurtlarından sürülmemiştir. İslam hiçbir
engelle karşılaşmadan Medine’de yayılmıştır.
Bugün bu topraklarda İslam toplumu özgür değildir. Tevhid daveti bas-
kı, eziyet, tehdit ve engelleme ile karşı karşıyadır. Tüm İslami ve siyasi
faaliyetler tağuti rejimin kontrolü altında ve baskıya açıktır. Hâliyle cuma
kılmak için gerekli şartlar oluşmamıştır. Allah en doğrusunu bilir.
1. Selefin Cuma Konusundaki Tutumu
Geçmişte özel bazı dönemler yaşanmıştır. Bu dönemlerde selef uleması
cuma namazını kılmamış, kılmak zorunda kaldıklarında da öğle namazı
olarak iade etmişlerdir. Önce farklı dönemlerden bazı nakiller okuyalım:
“Dedi ki: ‘Ben Malik’e, Kaderi olan kişinin arkasında namaz kılmak hakkın-
da sordum.’
Dedi ki: ‘Şayet Kaderi olduğuna dair yakin bulmuşsan onun arkasından na-
maza durma.’
Dedim ki: ‘Cuma namazı için de mi durmayayım?’
Dedi ki: ‘Cuma namazını da onun arkasında kılma. Şayet ondan (şerlerinden)
sakınmak istersen ve kendin için korkuyorsan onlarla beraber cuma namazını
kılmanı sonra öğle namazı olarak iade etmeni gerekli görürüm.’
Malik dedi ki: ‘Heva ehli olanlar tıpkı Ehl-i Kader gibidirler.’ ” 36
“Babamı (rh) şöyle derken işittim, ‘Her kim şu sözü söylerse onun arkasın-
da cuma namazı da diğer namazlar da kılınmaz. Ancak biz cuma namazı için
mescide gelmeyi terk etmeyiz. (Onların arkasında) namaz kılan da namazını
iade eder.’ (Babam) bununla ‘Kur’ân mahluktur.’ diyenleri kastediyordu.” 37
Ahmed ibni Ed-Devreki’den şöyle rivayet edilmiştir: “Ben Zuheyr ibni
477
NAMAZ KİTABI
478
CUMA NAMAZI BABI
‘Evet.’ dediler.
İmam Azire şöyle dedi: ‘Peki bir hatip, hutbesinde Allah’ı ve Resûlullah’ı
övse ve övgüsünü de güzelleştirse, sonra Ebu Cehil cennettedir dese kâfir
olur mu?’ deyince,
‘Evet.’ dediler.
‘Dua ettiği hâkim Ebu Cehil’den şiddetlidir.’ dedi.” 42
Bu nakillerden şunu anlıyoruz. Selef, cuma namazını bazı zamanlarda
kılmamıştır. Kılmak zorunda kaldıklarında öğle namazı olarak iade etmiş-
lerdir. Ancak selef imamları gizlice, evlerde, sünnet ehli insanları topla-
yarak namaz kılmamışlardır. Bu da cuma namazının belli şartlar olmadı-
ğında kılınmayacağını göstermektedir. 43
2. Cumanın Farz Kılınma Zamanı Hakkındaki Farklı Görüşler
• Cuma, Mekke’de farz kılınmıştır. Allah Resûlü de (sav) Mekke’de cuma
namazı kılmıştır.
Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Mekke de Allah Resûlü’yle (sav) birlikte kılınan cumadan sonraki ilk cuma;
Bahreyn’de Abdulkaysoğullarına ait Cuvasa Beldesi’nde kılınmıştır.” 44
Bu rivayet hadisçiler tarafından zayıf kabul edilmiştir. “Mekke” lafzı ra-
vilerden Muafi’nin hatasıdır. Aynı rivayetin Buhari’deki (rh) lafzı şöyledir:
İbni Abbas’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Mescid-i Nebevi’den sonra cuma namazı ilk olarak Bahreyn’in Cuvasa kö-
yündeki Abdulkays Mescidi’nde kılınmıştır.” 45
• Cuma, sahabenin içtihadıyla kılınmış daha sonra farz olmuş bir na-
mazdır. Ensar kendi arasında toplanıp diğer din mensuplarının toplan-
42. Tertîbu’l Medârik ve Takrîbu’l Mesâlik, 7/275
43. Cuma namazının şartlarının yerine gelip gelmediği ve bugün (2021) Müslimlerin T.C. va-
kıasında cuma kılıp kılmayacağı ihtilaflı meselelerdendir. Bu içtihadın geçerli olduğu meseleler-
dendir. Yukarıda zikrettiğimiz görüş dışında cumanın ne zaman farz olduğu ve hangi durumlar-
da kılınacağına dair farklı görüşler vardır. (bk. Fethu’l Bârî, Kitâbu’l Cuma, 38. Bab başlığı şerhi)
44. Nesai, 1367; muallak olarak
45. Buhari, 892
479
NAMAZ KİTABI
46. 62/Cuma, 9
47. Fethu’l Bârî, İbni Receb, Kitâbu’l Cuma, 1. Bab başlığı şerhi; Musannef, Abdurrezzâk, 5144
48. 62/Cuma, 9
480
CUMA NAMAZI BABI
mazı esnasında bir hadise yaşanmış, bunun üzerine Cuma Suresi’nin son
ayetleri indirilmiştir.
Cabir’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber (sav) ile birlikte cuma namazı kılarken bir kervan geldi. On iki
kişi dışında herkes dağılıp kervanın yanına gitti. Bunun üzerine , ‘Onlar, bir
eğlence ya da ticaret gördüklerinde, seni ayakta (öylece) terk edip ona yönel-
diler…’ 49 ayeti indi.” 50
Bu ayetler cuma namazını farz kılan ayetler değil; cuma namazı kılınırken
cuma namazını bırakıp dünyevi şeylere meyletmeyi yasaklayan ayetlerdir.
Bazı ilim adamları bu ayete dayanarak şöyle bir istidlalde bulunmuştur:
Allah “…Cuma Günü namaz için (ezan okunup) çağrıda bulunulduğun-
da, Allah’ı zikretmeye (namaza) koşun…” 51 buyurur. Cuma vaktini idrak
eden, ezanı duyan herkes cumayla mükelleftir ve cumaya koşma zorun-
luluğu vardır. Cuma için zikredilen tüm şartlar, delilsiz olarak bu ayete
yapılan ziyadedir.
Bu; ilk etapta kulağa hoş gelen, biraz düşününce fıkıhtan uzak, aceleyle
ulaşılmış bir sonuç olduğu görülecektir. Şöyle ki; Bir insan cumayı duy-
duğunda abdestsiz olsa dahi namaza koşabilir mi? Sorunun cevabı “ha-
yır” olacaktır. Oysa bu ayette abdestten söz edilmemektedir. Yüce Allah
başka ayette 52 namaz için abdesti şart kılmıştır.
Bu ayete göre minarelerden okunan Cuma ezanını duyan camiye mi koşa-
caktır? Tevhid ehli bu soruya “hayır” diyecektir! Neden, diye sorduğunuz-
da Cumayla ilgisi olmayan birçok nas zikredecek; sistemin durumundan,
ezan okuyanların/okutanların muvahhid olmadığından söz edeceklerdir.
Ya da kadın, çocuk, yolcu, hasta… cuma ezanını duyduğunda cumaya
koşmalı mıdır? Bu sorunun cevabı da “hayır” olacaktır.
49. 62/Cuma, 11
50. Buhari, 2064; Müslim, 863
51. 62/Cuma, 9
52. 5/Mâide, 6
481
NAMAZ KİTABI
Târık ibni Şihâb’dan (ra) Allah Resûlü’nün (sav) şöyle dediği rivayet edilmiştir:
“Cuma namazı köle, kadın, çocuk ve hasta hariç tüm Müslimlere farzdır.” 53
Oysa bu ayette mükellefler arasında ayrım yapılmamıştır. Allah Resûlü
(sav) bazı mükellefleri bu zorunluluğun dışında bırakmıştır.
Hâliyle özel bir durum gözetilerek indirilen bir ayeti, cuma namazı ko-
nusunda mutlaklaştırıp, cumaya dair tüm nasları göz ardı etmek ilmî bir
yaklaşım değildir. Allah en doğrusunu bilir.
Bir diğer delilleri şudur:
Cabir ibni Abdullah’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) bize bir hutbe vererek şöyle buyurdu: ‘Ey İnsanlar ölmeden
önce Allah’a yönelip tevbe ediniz. Dünya işleri sizi meşgul etmeden önce ha-
yırlı işlere koşunuz. Rabbinizi çok hatırlayıp gizli ve açık bol sadaka vermekle,
Rabbinizin sizin üzerinizdeki hakkını yerine getiriniz ki bu sebeple rızıklanıp
yardım görür ve düzelmiş olursunuz. İyi biliniz ki bu yıldan itibaren bu
ayın bugününde ve bu yerde Kıyamet Günü’ne kadar kılınmak üzere
Allah size cuma namazını farz kılmıştır. Ben hayatta iken ve benden son-
ra başlarında adil veya zalim bir devlet başkanı varken kim cuma namazını
hafife alarak veya inkâr ederek (kılmayı) terk ederse, Allah onun işini yoluna
koymasın ve işinde ona bereketler nasip etmesin. Dikkat edin, böyle bir kim-
se tevbe etmedikçe namazı, zekâtı, haccı, orucu ve hiçbir hayrı kabul edilmez.
Kim tevbe ederse, Allah tevbesini kabul eder. Dikkat edin! Hiçbir kadın hiçbir
erkeğe namaz kıldıramaz. Hiçbir bedevi de bir muhacire, imam olup namaz
kıldıramaz. Günahkâr bir kimse de bir mümine imam olup namaz kıldıramaz.
Ancak zor kullanılırsa ve mümin de kılıç ve kırbaçtan korkarsa böyle bir kim-
se arkasında namaz kılabilir.’ ” 54
Bu hadis isnadında yer alan üç ravi nedeniyle zayıf kabul edilmiştir.
• Velid ibni Bukeyr Darekutni onun metruku’l hadis/hadisleri terk edi-
len biri olduğunu söyler.
482
CUMA NAMAZI BABI
55. bk. Şerhu Suneni İbni Mâce, Muhammed El-Emîn El-Hererî, 1056 No.lu hadis şerhi
56. Yani ayette umumen zikredilenler sahabe sözüyle/fiiliyle tahsis edilmez, daraltılmaz, bazı
suretler istisna tutulmaz. Mutlak/Kayıtsız şartsız zikredilen hükme sahabe sözü/fiili, şart/kayıt
olamaz.
57. Konuştuğumuz konudan bağımsız olarak, bir noktaya temas etmek istiyorum: Bugün
ilmî mahfillerde okutulan usulu’l fıkh, Eşari-Maturidi-Mutezili bir usulu’l fıkh anlayışıdır. Özellikle
sahabe uygulamalarının Kitap ve sünneti anlamadaki rolü meselesinde, Ehl-i Hadis’in tutumu/
metodu tamamen farklıdır. Ne yazık ki kendisini Ehl-i Hadis’e nispet edenlerimiz usulde -bilerek
veya bilmeyerek- Eşari-Maturidi-Mutezili çizgide gitmektedir. Güncel birçok tartışmada bu te-
zatın etkilerini görmek mümkündür. Örneğin din anlayışını “Kitab’ı ve sünneti selefin/ilk neslin
(veya nesillerin) anladığı gibi anlamak” şeklinde formüle edenler dahi; mezkûr usuli kabulü hiç-
bir tahkike tabi tutmadan kabul etmektedir. Ne yani Eşari-Maturidi-Mutezili usulcüler; itikad ve
amelde ilk nesillerden farklı bir çizgi izleyip usulu’l fıkıhta bire bir ilk nesillere mi uydu? Onların
itikad ve ameldeki hataları, usuldeki yanlış kabullerinden kaynaklanmıyor mu?
Sahabenin söz ve fiillerinin vahyi anlamadaki rolüne dair yeni bir tasnif yapılması zorunludur.
Yeni bir tasniften kastımız; Kitap ve sünnette var olan hidayet kandillerini tespit etmek, açığa
çıkarmak ve öze bağlılığı korumuş ilim ehlinin uygulamalarındaki örneklerini ortaya koymaktır.
Eşari-Maturidi-Mutezili kabulleri tekrar ederek, bugünkü Müslimlerin sorumluluğu olan “arınmak
ve adil şahitlikte bulunmak” vazifesini yerine getirmiş olmayız. Daha önce, “nüzul sebebinin ayeti
483
NAMAZ KİTABI
tahsis etmesi” konusunda güncel bir mesele (tahaküm meselesi) münasebetiyle düşüncelerimizi
paylaşmış, Kitap ve sünnetten delillerle Eşari-Maturidi-Mutezili kabulleri nakzetmiştik. Ne ki ilk
tepki yine itikadda Selefî, usulu’l fıkıhta -farkında olmadan- Maturidi-Eşari-Mutezili çizgiyi savu-
nan tevhid ehlinden görmüştük. Maalesef öze dönüş hareketi İbni Teymiyye ve İbni Kayyım’da
(rh) dondu. Bugünün Müslimleri bu imamların emanetini ileriye taşımaya yanaşmıyorlar. Onların
tespit ettikleriyle yetinmek ve öze dönüşü onların kitaplarında dondurmak istiyorlar. Taklidi red-
dederek yola çıkan imamlarımızı, taklit edilen makamına çıkarmak istiyorlar.
Oysa onlar yaşadıkları çağda adil şahitliklerini yerine getirip emaneti Rablerine teslim ettiler. Biz
onların şahitliklerini olduğu gibi bugüne taşıyarak şahit değil, yalnızca mukallit oluruz. Yani yola
çıktığımız noktayı inkâr ederek, öze dönüş ekolünü temsil ettiğimizi iddia ederiz. Kitabın başında
da belirttik; Ehl-i Hadis’in bir mezhebi yoktur, usulü vardır. O usulü gözeterek Kitab’ı ve sünneti
bugüne taşımaktır mesele. Tabi, evvela o usulden haberdar olmak koşuluyla!
484
CUMA NAMAZI BABI
485
NAMAZ KİTABI
Peygamber (sav) o şahsa şöyle buyurdu: ‘Bari bugün için iyice temizlenseniz,
ne kadar iyi olur!’ ” 67
64. Buhari, 658; İki kişinin cemaat sayılacağına dair bk. 2/317
İslam âlimleri cuma cemaati için farklı sayılar şart koşmuşlardır. Kimisi dört, kimi otuz, kimi kırk…
sayısını şart koşmuştur. Ancak zikrettikleri deliller ya sahih ya da sarih değildir. Allah en doğrusu-
nu bilir. Tafsilat için bk. El-Muğnî, 2/243
65. bk. Musannef, İbni Ebi Şeybe, 5100- 5101
66. Konuya dair detaylı açıklama için bk. "Oruç Tutmama ve Namaz Kısaltma İçin Özür Olan
Yolculuğun Ölçüsü", 2/426
67. Buhari, 902; Müslim, 847
486
CUMA NAMAZI BABI
487
NAMAZ KİTABI
488
CUMA NAMAZI BABI
3. Mescidde Olmak
Buna göre bir mescide sahip olmayanlar cuma namazını kılmazlar. Oysa
böyle bir şarta delalet eden delil olmadığı gibi, bu şartın geçersiz olduğu-
na dair deliller varid olmuştur:
“Abdurrahman ibni Ka’b ibni Malik (ra) babasından gözleri görmez olduktan
sonra ona rehberlik ederdi. Ka’b, cuma günü ezanı işitince Esad ibni Züra-
re’ye rahmet okurdu.
Kendisine, ‘Ezanı işitince niçin Esad ibni Zürare’ye rahmet okuyorsun?’ dedim.
O da şöyle dedi: ‘Çünkü, Ben-i Beyaza’ya ait siyah taşlıklı bir arazide olan
Hezmün Nebit denilen yerde bize ilk defa cuma namazı kıldıran odur.’ dedi.
Ben, ‘O gün kaç kişiydiniz?’ dedim.
O da, ‘Kırk kişi idik.’ diye cevap verdi.” 73
Sahabe (r.anhum), Allah Resûlü (sav) Medine’ye hicret etmeden cuma kılmış-
lardır. O dönemde (ve sonrasında) cuma kıldıkları mıntıkada bir mescid
yoktu. Cumayı açık alanda kıldılar.
Ayrıca Mekke ve Medine arasında yaşayan bedeviler de mescidsiz cuma
namazı kılardı.
4. Tek Bir Mescidde Kılınması
Cumanın tek bir yerde kılınması sünnettir. Zira cumanın amaçlarından
biri İslam toplumunu bir araya toplamaktır. İslami bir yönetim imkân dâ-
hilinde cumanın tek bir yerde kılınmasını sağlar.
Cumanın tek bir yerde kılınması cumanın sıhhat şartı değildir. İhtiyaç
olmamasına rağmen birden fazla yerde cuma kılanlar şeriatın genel ilke-
lerine ve sünnete muhalefet etmişlerdir. Ancak cumaları sahihtir.
489
NAMAZ KİTABI
490
CUMA NAMAZI BABI
491
NAMAZ KİTABI
492
CUMA NAMAZI BABI
cemaati aydınlatma yerine, en kısa hutbe ve en kısa namazı kılma heyecanı olu-
şur. Zuhr-u âhire verilen bu önem, halka zuhr-u âhirin caiz olma imajını verir.
Halk aynı vakitte iki namazın farz edildiğini düşünür. Büyük âlim Zeynüddin
b. Nüceym şöyle der: ‘Cuma namazından sonra öğle namazını kılmak büyük
bir fitnedir. Çünkü avam onun farz, cumanın ise farz olmadığı vehmine kapı-
lır, cumayı isteksiz kılar, kılınmaması yönünde defalarca fetva verdim.’ 84 ” 85
5. İmamın İzni
Hanefi mezhebi imamları cuma kılınabilmesi için imamın iznini şart
koşmuşlardır. İslam toplumunun yöneticisi veya onun yetkilendirdiği
bir yöneticinin izni olmadan cumanın kılınamayacağını, sahih olmadı-
ğını söylemişlerdir.
Bu şarta dair bir hadis bir sahabe sözü bir de maslahat olmak üzere üç
delil zikretmişlerdir. 86
Hadis
Cabir ibni Abdullah’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) bize bir hutbe vererek şöyle buyurdu:
‘Ey insanlar ölmeden önce Allah’a yönelip tevbe ediniz. Dünya işleri sizi meş-
gul etmeden önce hayırlı işlere koşunuz. Rabbinizi çok hatırlayıp gizli ve açık
bol sadaka vermekle, Rabbinizin sizin üzerinizdeki hakkını yerine getiriniz ki
bu sebeple rızıklanıp yardım görür ve düzelmiş olursunuz. İyi biliniz ki bu yıl-
dan itibaren bu ayın bugününde ve bu yerde Kıyamet Günü’ne kadar kılınmak
üzere Allah size cuma namazını farz kılmıştır. Ben hayatta iken ve benden
sonra başlarında adil veya zalim bir devlet başkanı varken kim cuma
namazını hafife alarak veya inkâr ederek (kılmayı) terk ederse, Allah
onun işini yoluna koymasın ve işinde ona bereketler nasip etmesin.
Dikkat edin, böyle bir kimse tevbe etmedikçe namazı, zekâtı, haccı, orucu ve
hiçbir hayrı kabul edilmez. Kim tevbe ederse, Allah tevbesini kabul eder. Dik-
kat edin! Hiçbir kadın hiçbir erkeğe namaz kıldıramaz. Hiçbir bedevi de bir
Muhacir’e, imam olup namaz kıldıramaz. Günahkâr bir kimse de bir mümine
84. El-Bahrû’r Râik, İbni Nuceym, 2/151; Reddu’l-Muhtâr, İbni Abidin, 2/137
85. Bidatler Batıl İnançlar Ansiklopedisi, s. 769-773, özetle
86. bk. El-Mebsût, 2/25
493
NAMAZ KİTABI
imam olup namaz kıldıramaz. Ancak zor kullanılırsa ve mümin de kılıç ve kır-
baçtan korkarsa böyle bir kimse arkasında namaz kılabilir.’ ” 87
Sahabe Sözü
“Dört şey yöneticilere aittir/onların yetkisindedir. Cuma namazı…” 88
Maslahat
“Derler ki: ‘Devlet başkanının izni şart koşulmasa bazı insanlar mescide erken
gidip cumayı kılıp çıkabilirler. Buna binaen diğer insanlar cumayı kaçırabilir.’ ” 89
Bir grup Hanefi uleması da imamın izni olmadığı takdirde, insanların
nerede ve kimin arkasında namaz kılacağı konusunda karışıklık yaşana-
cağını savunmuşlardır. Her grup kendi imamını öne geçirmeye çalışacak;
bu da cuma için bir araya gelenler arasında kargaşaya neden olacaktır.
• Daha önce geçtiği gibi hadis üç illetle zayıftır. 90
• Sahabe sözüne gelince; elbette bir imamın bulunduğu yerde, İslam
toplumunu ilgilendiren genel meseleler onun uhdesindedir. Kargaşa
olmaması için imamın izniyle hareket edilmesi gerekmektedir. Ancak
imamın olmadığı yerlerde veya fitne ortamında imamın izni olmadan
cuma kılınması sahihtir.
Ubeydullah ibni Adiyy ibni Hıyar’dan şöyle rivayet edilmiştir:
“Osman göz hapsinde tutulup evi kuşatıldığı zaman kendisini ziyarete gittim.
Ona şöyle dedim: ‘Siz halkın imamısınız ancak başınıza gelenleri görüyoruz.
Şu ânda bize namaz kıldıran ise fitnecilerin başıdır. Biz onun arkasında na-
maz kıldığımız için günaha girdiğimizi düşünerek sıkıntı çekiyor ve korkuya
kapılıyoruz.’
Bunun üzerine Osman bana şunları söyledi: ‘Namaz insanların yaptığı en
güzel ameldir. Bu bakımdan halk güzel bir iş yapıyorsa sen de onlarla hareket
et, ama kötü işler yapıyorlarsa onların kötülüklerinden uzak dur.’ ” 91
494
CUMA NAMAZI BABI
495
NAMAZ KİTABI
vanın aşırı sıcak olması durumunda ise namazı kılmak için hararetin geçip se-
rinliğin düşmesini beklerdi.” 96 97
V. Cuma Namazı İçin Yapılması Müstehap Ameller
Cuma namazına gelecek olanların yapması müstehap olan bazı ameller
vardır:
A. Cuma İçin Mescide Erken Gitmek
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Cuma günü cünüp olduğu için boy abdesti alan ve (herkesten önce) namaza
gelen kimseler sanki bir deveyi Allah yolunda tasadduk etmiş gibi sevap alır-
lar. Onlardan sonra gelenler bir sığırı, daha sonra gelenler boynuzlu bir koçu,
ardından gelenler bir tavuğu ve en sona gelenler bir yumurtayı Allah yolunda
tasadduk etmiş gibi sevap alırlar. İmam (hutbe için) çıktığında melekler oku-
nan zikri dinlemek üzere oraya toplanırlar.” 98
Cumaya erken gitmek, müstakil bir ibadettir. Kişinin hayırda yarıştığını
ve öncülerden olduğunu gösterir. Bu nedenle şeytan, insanları cumadan
alıkoymak, geciktirmek ister.
Ümmü Osman’ın karısının azadlı kölelerinden Atâ El-Horasani’nin (ra)
şöyle rivayet ettiği bize aktarılmıştır:
“Ali’yi Kufe minberinde şöyle derken işittim: ‘Cuma günü olunca şeytanlar sa-
bahleyin bayraklarıyla çarşılara dökülürler. İnsanların kafa ve kalplerine önem-
496
CUMA NAMAZI BABI
buyurdu: ‘Bari bugün için iyice temizlenseniz, ne kadar iyi olur!’ ” 102
99. Ebu Davud, 1051; Ali’nin (ra) sözü hakkında muhaddisler ihtilaf etmiştir.
100. Buhari, 877; Müslim, 844
101. Ebu Davud, 342; Nesai, 1371
102. Buhari, 902; Müslim, 847
497
NAMAZ KİTABI
498
CUMA NAMAZI BABI
499
NAMAZ KİTABI
500
CUMA NAMAZI BABI
114. Konuya dair detaylı açıklama için bk. "Mescid Adabı", 1/552
115. Buhari, 883
116. Müslim, 857; Cuma namazından önce revatip sünnet yoktur. Cumayı öğle namazına kıyas
ederek, cumadan önce revatip dört rekât sünnet olduğunu söylemek; aralarında fark olmasına
rağmen iki şeyi birbirine kıyas etmektir (kıyas meal farık), ibadetler taabudidir; aklın payı yoktur.
Yüce Allah emreder biz yaparız. Taabudi emirlerde kıyas olmaz.
Allah Reslü’nün (sav) cumadan önce dört rekât kıldığına dair rivayet muhaddisler tarafından zayıf
kabul edilmiştir: İbni Mace (rh) isnadında yer alan Bakiyye ibni Velid mudellis; Mubeşşir Münkeru’l
hadis; Haccac ibni Arta ve Atiyye cumhur tarafından zayıf kabul edilmiştir. (bk. Avnu’l Ma’bûd,
1128 No.lu hadis şerhi)
501
NAMAZ KİTABI
502
CUMA NAMAZI BABI
imam iki rekâtlık cuma namazını kıldırır. Böylece cuma namazı sonlanır.
Cuma namazının tafsilatı şöyledir:
A. Cuma Namazının Rükunları
Cuma namazının rüknu iki rekât namaz kılmaktır. Bunun dışında cuma-
ya taalluk eden tüm ibadetler cumanın sünnetleridir. 121
B. Cuma Namazının Sünnetleri
1. İmam Minbere Çıkınca Ezan Okunur
İmam minbere çıktığında fiilî olarak cuma namazı başlamıştır. İmam
minberin üstüne çıkıp oturduğunda cuma ezanı okunur. İmam oturdu-
ğu yerde ezanı bekler.
Saib ibni Yezid’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Cuma günleri ezanın okunma vakti Peygamber (sav), Ebu Bekir ve Ömer dö-
nemlerinde imamın hutbe için minbere çıkıp oturduğu ân idi. Daha sonra Os-
man, halife olunca insanlar çoğaldığı için üçüncü ezanın okunması talimatını
verdi. Bu ezan da ‘Zevra’ denen yerde okunuyordu. İşte onun bu talimatı daha
sonra yerleşik bir uygulama haline geldi.” 122
Cuma namazının tek bir ezanı vardır. Allah Resûlü (sav), Ebu Bekir ve
Ömer (r.anhuma) zamanında da tek bir ezan okunurdu. Osman (ra) döneminde
Medine genişledi. İnsanlar namaza geç kalmaya başladı. Ki Osman da (ra)
işleriyle meşgulken cumaya geç kalmıştı. Geç kalmaların önüne geçmek
için Osman (ra) ikinci bir ezan okuttu. Böylece insanların birinci ezanı du-
yup Cuma namazına hazırlanmalarını sağladı.
121. Cumhur-u ulema hutbe okumayı cumanın rükunlarından saymıştır. Delil olarak; Allah
Resûlü’nün (sav) hutbeyi hiç terk etmemesini ve bazı delaleti kapalı nasları öne sürmüşlerdir. An-
cak Allah Resûlü’nün (sav) fiilleri, mücerred olarak bir şeyin sunniyetine/istihbabına; onu sürekli
yapmasıda onun tekidli bir sünnet olduğuna delalet eder. Bir grup fukahamızda hutbenin rükun
olduğuna dair icma nakletmişlerdir. Ancak başta Muhammed ibni Sirin ve Hasan-ı Basrî olmak
üzere tabiin büyüklerinden hutbenin rükun/farz olmadığı nakledilmiştir. Hâliyle bu görüşün
icma değil, çoğunluğun görüşü olduğu anlaşılmıştır. bk. El-Muhallâ, 3/264-265
122. Buhari, 916; Rivayette yer alan üçüncü ezandan kasıt ezan, kamet ve Osman’ın (ra) ziyade-
ten okuduğu ezandır. Ravi, kameti de “ezan” diye isimlendirmiştir.
503
NAMAZ KİTABI
504
CUMA NAMAZI BABI
505
NAMAZ KİTABI
İbni Mesud’dan (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
ِم ْن يَ ْه ِد ِه اللَّ ُه ف ََل،شو ِر أَنْف ُِس َنا ُ ُ َونَ ُعو ُذ بِاللَّ ِه َم ْن،الْ َح ْم ُد لِلَّ ِه نَ ْستَ ِعي ُن ُه َونَ ْستَ ْغ ِف ُر ُه
َوأَشْ َه ُد أَ َّن ُم َح َّم ًدا، َوأَشْ َه ُد أَ ْن َل إِلَ َه إِ َّل اللَّ ُه، َو َم ْن يُ ْضلِ ْل ف ََل َها ِد َي لَ ُه،ُم ِض َّل لَ ُه
َم ْن يُ ِطعِ اللَّ َه َو َر ُسولَ ُه،السا َع ِة َّ أَ ْر َسلَ ُه بِالْ َح ِّق بَ ِش ًريا َونَ ِذي ًرا بَ ْ َي يَ َد ِي،َعبْ ُد ُه َو َر ُسولُ ُه
ض اللَّ َه شَ يْئًاُّ ُ َ َو َل ي،ض إِ َّل نَف َْس ُه ُّ ُ َ َو َم ْن يَ ْع ِصه َِم فَ ِإنَّ ُه َل ي،فَ َق ْد َرشَ َد
“Eksiksiz övgüler Allah’a mahsustur. O’ndan yardım ve bağışlanma isteriz.
Benliklerimizin şerrinden ona sığınırız. Allah’ın hidayete erdirdiği kimseyi
saptıracak yoktur. Saptırdığını da hidayete erdirecek yoktur. Allah’tan başka
gerçek ilah olmadığına, Muhammed’in de O’nun kulu ve Resûlü olduğuna şa-
hitlik ederim. Allah, onu Kıyamet’in önünde korkutucu ve müjdeleyici olarak
hak din ile göndermiştir. Kim Allah ve Resûl’üne itaat ederse doğru yolu bul-
muştur. Kim Allah ve Resûl’üne isyan ederse o kimse ancak kendisine zarar
verir Allah’a zarar veremez.” 128
c. Allah Resûlü hutbeyi ayakta okur, kısa bir ara verir, oturur, sonra
kalkıp hutbeyi tamamlardı
İbni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Sizin tıpkı bugün yaptığınız gibi Resûlullah (sav) ayakta olduğu hâlde hutbe
irad ederdi. Sonra biraz oturur ve ardından geri kalkardı.” 129
Sahabe oturarak hutbe verenlere sünnete muhalefet ettikleri için tepki
gösterirdi.
Ka’b ibni Ucre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Kendisi, Abdurrahman ibni Ümmü Hâkim oturarak hutbe verdiği sırada
mescide girmiş ve ‘Şu pis adama bakın! Oturarak hutbe veriyor! Hâlbuki Yüce
Allah, ‘Onlar, bir eğlence ya da ticaret gördüklerinde, seni ayakta (öylece) terk
edip ona yöneldiler…’ 130 buyurmuştur.’ demiştir.” 131
128. Ebu Davud, 1097
129. Buhari, 920; Müslim, 861
130. 62/Cuma, 11
131. Müslim, 864
506
CUMA NAMAZI BABI
507
NAMAZ KİTABI
bir süredir. Modern cahiliyenin ses ve görüntü kirliliğine maruz kalan in-
sanların sıkılma eşiği çok düşüktür. Yirmi dakikalık bir hutbe çoğu insan
için uzun ve sıkıcıdır.
Allah Resûlü’nün (sav) hutbesinin kısalığı yaşadığı dönemin şartları içinde
anlaşılmalıdır. Örnek olması açısından şu rivayeti verebiliriz:
Ümmü Hişam binti Harise’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Kâf Suresi’ni bizzat Resûlullah’ın (sav) ağzından başka bir yerden ezberleme-
dim. Kendisi her cuma bu sure ile hutbe verirdi. Bizim tandırımız ile Resûlul-
lah’ın (sav) tandırı birdi.” 136
Kâf Suresi kırk beş ayettir. Allah Resûlü’nün (sav) tertil üzere ve sonlarını
uzatarak Kur’ân okuduğu düşünülürse; kırk beş ayetin yalnızca tilaveti
dahi uzun bir süredir. Ayetlerin kısa da olsa izahı da eklendiğinde hutbe-
nin uzunluğu daha iyi anlaşılacaktır.
f. Hutbede dua edecek olduğunda ellerini kaldırmaz, işaret parmağıyla
dua ederdi
Umara ibni Ruveybe’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bişr ibni Mervan’ı minber üzerinde (konuşma sırasında) ellerini kaldırır-
ken görmüş ve bunun üzerine şöyle demiştir: ‘A llah, bu iki eli çirkinleştirsin!
Resûlullah’ı (sav) (hutbe verirken) gördüm, eliyle işaret ederken şundan fazla-
sıyla işaret etmiyordu.’ Bu sırada kendisi, başparmağı ile işaret parmağını gös-
termiştir.” 137
g. İhtiyaç duyduğunda hutbe esnasında sorulara cevap verir, hutbeye
ara verirdi
Ebu Rifaa’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber’in (sav) yanına vardım. Kendisi hutbe veriyordu, ‘Ey Allah’ın
Resûlü (sav) dinini sormaya gelmiş ve dininin ne olduğunu bilmeyen yabancı
bir kimseyim.’ dedim. Resûlullah (sav), hemen bana döndü ve hutbesini bıra-
kıp benim yanıma geldi. Bir sandalye getirildi, sanırım ayakları demirdendi.
508
CUMA NAMAZI BABI
509
NAMAZ KİTABI
510
CUMA NAMAZI BABI
sanlar siz emrolunduğunuz her şeyi yapamaz ve güç yetiremezsiniz fakat orta
yoldan giderek doğru olunuz ve müjdeler size.’ buyurdu.’ ” 143
Minberde dikkat edilmesi gereken şeylerden biri; minberin safları kes-
memesidir.
Abdullah ibni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“-Kuteybe kendi rivayetinde Ebu’z Zahiriye’den, Ebu Şecere’den demiş, İbni
Ömer’i zikretmemiştir.- Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: ‘Saflarınızı düzeltiniz,
omuzlarınızı bir hizaya getiriniz, boşlukları kapatınız, kardeşinize elinizle
ve dilinizle yumuşak davranınız.’ ” 144
Sahabe safları kesen şeylerden sakınmıştır.
Abdulhamid ibni Mahmud’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir cuma günü Enes ibni Malik ile beraber namaz kıldım. Kalabalık ve izdi-
hamdan dolayı direklerin arasına sürüklendik, direklerin hizasında direklerin
arasında olmamak için kimimiz ileriye kimimiz de geriye geçtik. (Namaz bi-
tince) Enes şöyle dedi: ‘Biz Peygamber (sav) zamanında (direklerin safı kesme-
sinden) sakınırdık.’ dedi.” 145
Bugün mescidlere konan süslü, gösterişli, gereğinden fazla büyük min-
berler; mescidlerin sade olması sünnetine aykırı olduğu gibi, çoğu yerde
safın arasını bölmektedir.
3. Hutbe Dinleme Adabı
a. Hutbe okunurken kişi, yüzüyle imama yönelmelidir
Abdullah ibni Mesud’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) minberin üzerinde cemaate yöneldiği ân bizler de yüzümü-
zü ona çevirdik.” 146
511
NAMAZ KİTABI
512
CUMA NAMAZI BABI
İbni Abbas’tan (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“İmam hutbe verirken konuşan kişi kitap taşıyan eşeğin misali gibidir. Ona,
‘sus’ diyen kişinin de cuması yoktur.” 151
Abdullah ibni Amr’dan (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle
buyurmuştur:
“Cuma namazına üç türlü kimse gelir: Konuşur gürültü çıkarır; onun nasibi
gevezeliktir; Dua etmek için gelir, Allah’a dua eder, Allah dilerse onun istedi-
ğini verir dilerse vermez; Susup kimseyi rahatsız etmeksizin hutbe dinlemeye
ve namaz kılmaya gelen, hiçbir Müslim’in omuzuna basmadan, kimseye ezi-
yet etmeden cumaya gelen kimsedir, ki bu kimsenin bu yaptıkları üç günden
fazlasıyla bir sonraki cumaya kadar yaptığı ve yapacağı günahlarına kefarettir.
İşte bu on gün meselesi Allah’ın En’âm Suresi 160. ayetinde beyan ettiği ger-
çekle uyuşur. ‘Kim bir iyilikle (Allah’ın huzuruna) gelirse ona, on katı karşılık
verilir.’ 152 ” 153
Cuma hutbesi esnasında konuşan kimseyi uyaran, boş bir iş yapar. Zira
imamı dahi dinlemeyen birinin cemaatten birini dikkate almayacağı açıktır.
Bu gereksiz bir tartışmaya dahi neden olabilir. Allah en doğrusunu bilir.
Hutbe esnasında konuşmanın yasaklanması, şer’i meseleler de dâhil tüm
meseleleri kapsar.
Ubey ibni Ka’b’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resulü (sav) cuma günü Mülk Suresi'ni ayaktayken okudu. Allah’ın, geç-
mişten gelen olaylarından bahsetti.
Ebu Derda ve Ebu Zerr beni dürterek, ‘Bu sure ne zaman indirildi? Ben bu
âna kadar hiç işitmemiştim.’ dedi.
Ubey ona işaret etti.
Namaz ve hutbe bitip çıkıp gidince soru sahibi şöyle dedi: ‘Sana, ‘Bu sure ne
zaman indirildi?’ dedim. Bana haber vermedin.’
513
NAMAZ KİTABI
Bunun üzerine Ubey, ‘Bugün kıldığın namazdan elde edeceğin sevabı bu soru
ile kaybetmiş durumdasın.’ dedi.
Soru sahibi Allah Resulü’ne (sav) gelerek aralarında geçenleri anlattı.
Allah Resulü (sav) şöyle buyurdu: Ubey doğru söylemiştir.” 154
d. Hutbe esnasında herhangi bir şeyle ilgilenilmez
“…Kim de çakıllara dokunursa lağvetmiş/boş bir iş yapmıştır.” 155
İnsanlar, Allah Resûlü’nün (sav) mescidinde toprak zemin üzerinde namaz
kılarlardı. Mescid zemininde halı yoktu. İnsanlar oturdukları yerde top-
rakla, çakıl taşlarıyla vb. şeylerle uğraşır; kendi dikkatlerini ve etrafında-
kilerin dikkatini dağıtırlardı. Allah Resûlü (sav) bu insanların konuşanlar
gibi boş, faydasız bir iş yaptıklarını söylemiştir.
Kol saati, çanta, kalem, tesbih veya zemindeki halıyla oynayarak kendi-
nin ve etrafın dikkatini dağıtanlar, bu hadisin kapsamındadırlar.
e. Hutbe esnasında gelen kişinin tahiyyetu’l mescid namazı kılması
Hutbe esnasında gelen; dilerse tahiyyetu’l mescid namazını kılar, diler-
se kılmadan oturur. Her ikisi de sünnette mevcuttur. Allah en doğrusu-
nu bilir; şu tafsilata gitmek tüm naslarla bir arada amel ve şer’i makasıda
uygunluk açısından faydalı olacaktır:
Şayet imam henüz hutbeye başlamamış, hutbeye ara vermiş veya ima-
mın/cemaatin dikkatini çekmeyi gerektiren bir durum olursa efdal olan
namazın kılınmasıdır.
Mezkûr durumlardan biri yoksa efdal olan, namazı kılmadan yerine
oturmasıdır. 156
154. İbni Mace, 1111
155. Müslim, 857
156. Hadis imamlarının cumhuru hutbe esnasında mescide gelenin şer’i olarak iki rekât namaz
kılmasının gerekli olduğunu söylemiştir.
Ancak hadis imamlarından Malik (rh) ve fukahadan Kufe ehli (Hanefiler); hutbe esnasında mesci-
de gelenin hutbeyi dinlemek için oturacağını ve tahiyyetu’l mescid namazı kılmayacağını söyle-
mişlerdir.
Cumhur-u muhaddisin şu hadislere dayanmışlardır:
Cabir ibni Abdullah’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir cuma günü Resûlullah (sav) hutbe okurken mescide birisi girdi. Peygamber (sav) ona namaz
514
CUMA NAMAZI BABI
kılıp kılmadığını sordu. Adam kılmadığını söyleyince Resûlulluh (sav) ona, ‘Haydi kalk ve namaz
kıl.’ buyurdu.” (Buhari, 930; Müslim, 875)
Derler ki: Allah Resûlü (sav) hutbe esnasında gelen birinin kalkıp namaz kılmasını emretmiştir. Bu
da hükmün umumi olduğunu, hutbe/ders esnasında mescide girenin tahiyyetu’l mescid kılması
gerektiğini gösterir.
Muhaddislerden Malik (ra) ve Kufe fukahası (rh); şu delillere dayanmışlardır:
• Emr-i bi’l ma’ruf farzdır. Buna rağmen Allah Resûlü’nün (sav) hutbe esnasında konuşanı uyar-
mayı yasaklamıştır. Tahiyyetu’l mescid namazı ise sünnettir. Hutbe esnasında farz olan bir şey
yasaklanmışsa sünnet olan şey daha öncelikli olarak yasaklanmalıdır.
Hemen belirtmeliyim ki ilk etapta akla hitap eden bu istidlal yerinde değildir. Zira bu “kıyasu’l
evla/öncelikli kıyastır”. Nassın olduğu yerde kıyasın hiçbir kıymeti yoktur. Kıyas, nassın olmadığı
yerde geçerlidir.
• Yukarıda mezkûr Suleyk El-Gatafani hadisi mutlak değildir. Özel bir sebebe binaen söylen-
miştir. O sebep de şudur:
Ebu Said El-Hudri’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Cuma günü Peygamber (sav) hutbe okurken üstü başı perişan bir adam içeri girdi. Resûlullah (sav)
ona, ‘Namaz kıldın mı?’ buyurdu.
Adam, ‘Hayır.’ deyince,
Resûlullah (sav), ‘İki rekât namaz kıl.’ buyurdu.
Ve cemaate, sadaka vermeye teşvik edici sözler söyledi. Bunun üzerine cemaat elbiseler verdiler,
o elbiselerden iki tanesini Resûlullah (sav) o adama verdi. Ertesi cuma o adam geldiğinde Resûlul-
lah (sav) yine hutbedeydi, bu sefer yine cemaati sadaka vermeye teşvik etti.
Ravi diyor ki: ‘Önceki hafta kendisine iki elbise verilen o fakir adam elbiselerinden birini sadaka
olarak veriverdi. Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: ‘Geçen cuma pejmürde elbiselerle geldi, insanları
sadaka vermeye teşvik ettim, insanlar da elbiselerinden tasaddukta bulundular, ben de o elbi-
selerden ikisinin bu adama verilmesini emretmiştim. Bugün gelmiş, bende yine insanları sada-
ka vermeye teşvik ettim. O adam geçen hafta aldığı elbiselerden birini sadaka olarak veriverdi.’
Resûlullah (sav) o adamı azarlayarak, ‘Elbiseni al’ buyurdu.’ ” (Nesai, 1408)
Görüldüğü gibi Allah Resûlü (sav) mutlak olarak değil; bu adama özel olarak kalkıp namaz kılma-
sını istemiştir. Bu fakir adamı insanların görmesini ve ona tasaddukta bulunmasını istemiştir.
Cumhur-u muhaddisin bu hadisin bir lafzında; bu adamın üç hafta üst üste gelmesine rağmen,
Nebi’nin (sav) her hafta “kalk iki rekât namaz kıl” demesine dayanarak şöyle cevap vermişlerdir:
“Şayet Allah Resûlü (sav) insanlar bu adamı fark etsin ve ona infakta bulunsun diye, bu emri yap-
mış olsaydı; üç hafta üst üste tahiyyetu’l mescid kılmasını emretmezdi. Açıkçası bu sadra şifa bir
cevap değildir. Zira rivayetlerde görüldüğü gibi adamın ihtiyacı bitmemiş, fakirlik hâli devam et-
miştir. Allah Resûlü (sav) her hafta onu kaldırarak insanların onu görüp infak etmesini sağlamıştır.”
Geniş çaplı bu tartışmada cumhur-u ulemanın en güçlü argümanı şudur:
Şayet bu emir, infak gibi özel bir illete bağlı olsaydı Allah Resûlü (sav) şöyle demezdi:
“Sizden biri imama hutbedeyken denk geldiğinde iki rekât namaz kılsın.”
Derler ki: “Suleyk hadisi özel bir sebeple söylenmiş olsa da Allah Resûlü (sav) bunu umumi bir emir
sigasıyla söyleyerek, tüm ümmeti bağlayıcı bir talimata cevirmiştir.”
Derim ki: “Suleyk El-Gatafani hadisini yakından inceleyen, bu rivayette ravilerin tasarrufta
bulunduğunu ve hadisin manayla rivayet edildiğini görecektir. Bu hadis, sahabeden Cabir ibni
Abdullah, Ebu Hureyre, Ebu Said El-Hudri ve Sehl ibni Sa’d (r.anhum) kanalıyla gelmiştir. Büyük
çoğunluk Cabir (ra) kanalıyla geldiğinden, Cabir’in (ra) rivayetine yakından bakacağız. Cabir’den
gelen rivayetler dört kanalla bize ulaşmıştır. Birincisi ve ağırlıklı olan Amr ibni Dinar (rh) rivayetidir.
515
NAMAZ KİTABI
İkincisi; Ebu Zubeyr (rh) rivayetidir. Üçüncüsü; Ebu Sufyan (rh) rivayetidir. Dördüncüsü; Talha (rh)
rivayetidir. Çıkış kaynağı Cabir (ra) olan bu rivayet farklı lafızlara sahiptir.
Amr, ‘Nebi (sav) hutbe verirken biri geldi…’ (Buhari, 930; Müslim, 875)
Amr, ‘Sizden biri cuma günü geldiğinde imam çıkmışsa (bile) iki rekât namaz kılsın…’ (Buhari,
1166; Müslim, 875/57)
Ebu Zubeyr, ‘Suleyk, cuma günü geldi. Nebi (sav) minberin üzerinde oturuyordu…’ (Müslim,
875/58)
Ebu Sufyan, ‘Suleyk, cuma günü geldi. Nebi (sav) hutbe veriyordu.’ (Müslim, 875/59)
Talha, ‘Resûlullah (sav) hutbe verirken Suleyk geldi.’ (Ebu Davud, 1116)
Rivayetlerin bazısında Allah Resûlü (sav) hutbe verirken bu hadise yaşanmış, bazısında minberde
oturuken, bazısında hutbeye hiçbir atıf yoktur. Bazısında imam hutbe verse de namaz kılınma-
sı istenmiş, bazısında imam çıkmış olsa bile… Bu farklılık hadisin manayla rivayet edildiğini ve
lafızlardaki farklılığın manaya etki edecek derecede farklı olduğunu göstermektedir. Zira Nebi
(sav) otururken namaz kılmış olsa, hutbe esnasında namaz kılmamış olacaktır. Bu da ya imam
hutbeye başlamadan önceki oturma süresi ya da iki hutbe arasında dinlenme süresidir. Şayet
imam çıksa bile namaz kılınacaksa; imamın çıkışıyla hutbe arasında ezan okunma süresi boşluğu
vardır. O arada namaz kılınabilir. Şayet Nebi hutbe okurken gelen birine ‘Kalk, namaz kıl.’ demişse;
bu, hutbe okunurken adamın namaz kıldığını gösterir. Yine bu rivayetlerin bir kısmında Allah
Resûlü yalnızca Suleyk’le (ra) konuşup iki rekât kılmasını istemiştir. Üç ayrı yoldada Suleyk’i (ra)
uyarmakla yetinmemiş, ‘sizden biri’ diyerek talimatı umumileştirmiştir. Tüm bu farklılıklar aynı
olayda yaşanmayacağına göre, Cabir (ra) gördüğü olayı her raviye farklı bir üslupla nakletmeye-
ceğine göre; hadiste manayla rivayet olduğu ve bununda hadisin fıkhına etki ettiği bir hakikattir.
Hâliyle; cumhur-u ulemanın hadisin bir lafzıyla istidlali üzerinde düşünülmelidir.
• Yine Allah Resûlü’nün ve ashabın hayatında benzer durumlar yaşanmış, mescide girenden
tahiyyetu’l mescid namazını kılmasını istememişlerdir.
Ebu Vakid El-Leysi’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) insanlarla birlikte mescidde otururken üç kişi mescide geldi. İkisi Peygamber’in
(sav) bulunduğu yöne yöneldi, biri başka tarafa gitti. Bu iki kişi Peygamber’in (sav) huzurunda
beklediler. Birisi halkada bir boşluk görerek oraya oturdu. Diğeri oturanların arkasına oturdu.
Üçüncüsü ise arkasını dönerek gitti. Peygamber (sav) sözünü tamamlayınca şöyle dedi: ‘Size şu üç
kişinin durumunu bildireyim mi? Birisi Allah’a sığındı, Allah da onu kendi korumasına aldı. Diğeri
hayâ etti, Allah da ondan (ona azap etmekten) hayâ etti. Üçüncüsü yüz çevirdi, Allah da ondan
yüz çevirdi.” (Buhari, 66; Müslim, 2176)
Allah Resûlü mescide gelen üç kişiye namaz kılmalarını söylememiştir. Zahir odur ki; namaz kıl-
madan oturmuşlardır.
Ömer (ra) hutbe esnasında mescide gelen Osman’a (ra) namaz kılıp kılmadığını sormamış, namaz
kılmasını da istememiştir.
Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Cuma günü Ömer ibni Hattab cemaate hutbe verirken Osman ibni Affan Mescid’e girindi.
Ömer, ‘Ne oluyor da insanlar ezandan sonra namaza gelmekte gecikmektedir!’ dedi.
Osman ibni Affan, ‘Ey müminlerin emiri! Ezan sesini işittikten sonra abdest almaktan başka bir
şey yapmadım ve hemen geldim.’ dedi.
Ömer, ‘Abdest almak gereklidir, fakat Allah Resûlü’nün (sav), ‘Sizden biri Cuma namazına geleceği
zaman gusletsin.’ buyurduğunu işitmedin mi?’ karşılığını verdi.” (Müslim, 845)
Sonuç
Konu hakkındaki delillerin farklılığı, delillerin nasıl anlaşılması gerektiği hakkında farklı metodlar;
516
CUMA NAMAZI BABI
farklı anlayışların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Her iki görüşünde zayıf kaldığı ve yapılan
itiraza doyurucu cevap veremedikleri yerler olmuştur. Daha önemlisi; sahabe içinden Osman ve
Ömer (r.anhuma) gibi tahiyyetu’l mescid namazı emrini mutlak olarak almayanlar olduğu gibi; Ebu
Said El-Hudri gibi mutlak olarak alanlar da olmuştur.
Abdullah ibni Ebi Serh’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Ebu Said El-Hudri bir cuma günü Mervan hutbe okurken mescide girdi ve namaza durdu. Gö-
revliler onu oturtmak için geldiler fakat o oturmadı, diretti ve namazı kıldı. Namazını bitirince
yanına vardık dedi ki: ‘Allah seni esirgedi neredeyse görevliler seni namaz kılmaktan engelleye-
ceklerdi.’
Bunun üzerine şöyle dedi: ‘Resûlullah’tan (sav) gördüğün bu iki rekât namazı asla terk edecek
değilim.’
Sonra Peygamber (sav) cuma günü hutbe okurken pejmürde kıyafetle bir kişinin geldiğini, Pey-
gamber’in (sav) hutbe esnasında ona iki rekât namaz kılmayı emrettiğini ve onun da kıldığını
hatırlattı.” (Tirmizi, 511)
Hâliyle konu ihtilaflıdır. Biz gönlümüzün mutmain olduğunu tercih ettik. Bu kitap tafsilata müsait
olmadığı için, orta seviyede konuya temas ettik. Konuyu tafsilatlı olarak okumak isteyenler için:
Konu hakkında cumhur-u muhaddisin delillerini ve karşı cevaplarını okumak için İbni Hacer’in
Fethu'l Bârî şerhine (Fethu’l Bârî, 930 No.lu hadis şerhi) bakılabilir. İmam Malik ve Kufe fakihle-
rinin delilleri ve karşı cevapları için; Bedruddin El-Ayni’nin, Umdetu’l Kârî şerhinden aynı bölüm
okunabilir. Bilindiği gibi Bedruddin El-Ayni (rh), Hafız ibni Hacer’le (rh) aynı dönemde kitabını yaz-
mıştır. O (rh), İbni Hacer bir bölümü bitirip neşrettiğinde hemen akabinde kendi yazdığını neşret-
miştir. Böylece birçok konuda İbni Hacer’e cevaplar vermiş, İbni Hacer onun cevaplarının bir kıs-
mına karşılık verememiştir. Cumhur-u muhaddisin görüşünü savunan ve Bedruddin El-Ayni’nin
(rh) iddialarına verilen cevaplar için Tirmizi Şarihi Mübarek Furi’nin yazdıkları (Tuhfetu’l Ehvezî,
511 No.lu hadis şerhi) okunabilir. Allah (cc) her şeyin en doğrusunu bilir.
517
NAMAZ KİTABI
518
CUMA NAMAZI BABI
519
NAMAZ KİTABI
bunlardan dolayı Ali’ye asla dil uzatamam. Bu söylenilen şeylerin birinin be-
nim olması bence kızıl develere sahip olmaktan daha iyidir.
Seferlerinin birisinde Medine’de onu yerine vekil bıraktığında Ali, Resûlul-
lah’a (sav), ‘Ey Allah’ın Resûlü , çocuklar ve kadınların içerisinde geriye beni mi
bırakıyorsun?’ dediğinde. Resûlullah’ın (sav) onun için söylediği sözü duydum.
Resûlullah (sav) onun için, ‘Harun’un, Musa’nın yanındaki mevkisi senin de
benim yanımda mevkin olmasından razı değil misin? Ancak bir fark var, o da
benden sonra bir peygamberin olamayacağı.’ buyurmuştur.
Yine kendisini Hayber Savaşı’nın olduğu gün, ‘Sancağı, Allah ve Resûl’ünü (sav)
seven, Allah ve Resûl’ünün de (sav) onu sevdiği birisine vereceğim.’ diye buyu-
rurken işittim. Sancağı almak için hepimiz uzandık, ama Resûlullah (sav), ‘Bana
Ali’yi çağırın buyurdu. Ali’yi getirdiler, gözlerin de rahatsızlık vardı. Resûlul-
lah (sav), onun gözüne tükürdü ve sancağı ona verdi. Sonun da Allah ona fetih
nasip eyledi.
Yine, ‘Sana ilim geldikten sonra, her kim onun hakkında seninle tartışacak
olursa de ki: ‘Gelin çocuklarımızı ve çocuklarınızı, kadınlarımızı ve kadınları-
nızı, nefislerimizi ve nefislerinizi çağıralım. Sonra mülâane yapalım ve ‘A llah’ın
laneti yalancıların üzerine olsun.’ diyelim.’ 163 ayeti indiğin de Resûlullah (sav),
Ali’yi, Fatma’yı, Hasan ve Hüseyin’i çağırdı ve, ‘A llah’ım, işte bunlar benim ai-
lem (ehlim)’ buyurdu.’ ” 164
Ebu Hazım, Sehl ibni Sa’d’dan (ra) şöyle rivayet etmiştir:
“Mervan ailesinden bir adam Medine’ye vali atandı. Bu adam, Sehl ibni Sa’d’ı
çağırıp Ali’ye dil uzatmasını emretti. Sehl ibni Sa’d ise bunu kabul etmedi.
O da, ‘Eğer bunu kabul etmiyorsan o hâlde, ‘A llah Ebu Turab’a lanet etsin.’
de.’ dedi.
Bunun üzerine Sehl ibni Sa’d, ‘A li’nin, ‘Ebu Turab’ isminden daha çok sevdiği
başka bir ismi yoktu. Kendisi bu ismiyle çağrıldığında sevinirdi.’ dedi…” 165
520
CUMA NAMAZI BABI
rak insanların kalplerini kendilerine ısındırdılar, insanları Ali (ra) ile ve ondan
sonra gelen oğulları ile savaştırdılar. Böylece saltanatları sağlamlaştı. Hilafet
onlarda kaldı.
Rivayet edildiğine göre Mervanoğulları’ndan biri etrafta kimse olmadığı za-
man güvendiği birine, ‘Sahabe arasında Osman’ı, Ali’den daha çok savunan
kimse yoktu.’ demiş, o kendisine, ‘O zaman neden Ali’ye sövüyorlar?’ diye so-
runca da ‘Saltanat ancak bununla ayakta kalır.’ diye cevap vermiş.
Yani o şunu söylemek istemiştir: İnsanların kalpleri Ali ve evladından soğu-
tulmasa, Ali ve evladının Osman’a zulmetttikleri söylenmese insanların kalpleri
Mervanoğulları’na meyletmez. Çünkü insanlar Ali ve evladının güzel haslet-
521
NAMAZ KİTABI
522
CUMA NAMAZI BABI
523
NAMAZ KİTABI
524
CUMA NAMAZI BABI
172. 16/Nahl, 36
173. 4/Nîsa, 51
174. 4/Nîsa, 76
175. M 2021
176. 62/Cuma, 9
525
NAMAZ KİTABI
177. Konuya dair detaylı açıklama için bk. "Cemaatten Geri Kalmayı Meşru Kılan Şer’i Özürler",
2/333
178. Bu bidatin ortaya çıkış sürecine dair şunlar kaydedilmiştir;
Emeviler döneminde Mısır valisi Mesleme ibni Muhalled, çan seslerinden rahatsız olmuştur. Ezan
vakti çan sesini yasaklamış, ezan dışında çan sesi duymamak için ezanları uzatmıştır. Gece yarı-
sından başlayarak fecir vaktine kadar ezan uzatılmıştır.
Abbasiler döneminde birazda Şiilere nazire yapılarak (onlar ezanda imamlarına selam ederler)
ezan sonrasında Allah Resûlü’ne (sav) salât okunmuştur. Belli bir makam olmaksızın yalnızca “Es-
Salâtu ve’sselamu aleyke ya Resûlullah” denmiştir.
Ahmed ibni Tolun Mısır’ı aldığında (254/868) Emevilerin başlattığı gece yarısından fecre kadar
süren uzun ezan okuma uygulamasını kaldırmış, farklı bir uygulama getirmiştir. Buna göre on iki
ayrı müezzin, sabaha kadar nöbetleşerek, yüksek sesle tekbir, tehlil, tesbih getirmiş (kendilerin-
ce) Allah’ı zikretmişlerdir. Selahaddin Eyyubi Mısır’a gelince (1171) yeni bir kadı tayin etti. Kadı
minarelerden okunan tesbihlere ek olarak, “mürşide” ismiyle maruf akide manzumesini okuttu.
Ayrıca bu dönemde sabah, cuma ve akşam namazları dışındaki ezanlarda, ezana ek olarak Ne-
bi’ye salât ve selam okutulmuştur.
Memlüklüler (700/1301) insanlar cumaya hazırlık yapsın düşüncesiyle, cuma namazı öncesinde
salâ okuma uygulamasını getirmişlerdir. Daha sonra bunu vakit namazı ezanlarından sonra ya-
pılmışlardı.
Salânın yaygınlaşması, farklı güfte ve bestelerle icra edilmesi, okuma alanın genişlemesi Osmanlı
döneminde olmuştur. Zira Osmanlılar dinî (!) musiki konusuna özel bir önem vermiş ve Osmanlı
musikişinas salâ meselesine ihtimam göstermişlerdir. (Tafsilatlı bilgi için bk. İslam Tarihi ve Me-
deniyetinde Salâlar ve Salavatlar (Anadolu örneği), Fatih Koca)
Yukarıda görüldüğü gibi “salâ” Allah Resûlü (sav) ve Raşid Halifeler döneminde yoktu. Ezana ek
olarak salâ vb. şeyler okunması Asr-ı Saadet’ten sonra ortaya çıkmıştır. Her gelen yeni bir şey
ekleyerek, bu gediği genişletmiş ve bugünkü formunu almıştır. Bugün birçok insan salâyı dinden
ve sünnet zannetmekte, salâ okumayı kabul etmeyen, sünnet hassasiyetine sahip müezzinlere
dinden çıkmış gözüyle bakmaktadır. Ezanla oynamak; ilk olarak çan sesinden rahatsız olmakla
başlamıştır. Oysa o güne dek sahabeler birçok yerde çan sesi duymuş fakat böyle bir uygulamaya
gitme gereği duymamıştır. Yine ezana salât eklenmesi Şiilerin ihdas ettiği bir bidate karşı gelişti-
526
CUMA NAMAZI BABI
rilmiştir. Oysa Şiilerin ihdas ettiği bir bidate karşı yapılması gereken; sünnete dönmek olmalıydı.
Bidat karşısında yeni bir bidat ihdas etmek değil!
Din; Allah’ın Resûlü’ne (sav) öğrettiği ve Resûl’ün (sav) bize tebliğ ettiği şeydir. Resûl’ün vefatıyla
beraber din tamamlanmıştır. Tamamlanan şeye ek yapma gayreti; kişinin dinin tamamlanma-
dığına inandığının veya Allah Resûlü’nün (sav) bıraktığı dinin yeterli olmadığını düşündüğünü
gösterir. Zira her Müslim’in vazifesi dini muhafaza etmek, sünnete ittiba etmek ve Resûl’e (sav)
imanı gereği onun (sav) mirasıyla yetinmektir.
Allah Resûlü (sav) sünnetle yetinmeyen ve din alanında yenilikler çıkaranların amellerinin redde-
liceğini haber vermiştir.
“Kimin yaptığı amel, bizim yolumuz üzere olmazsa o amel reddedilir.” (Müslim, 1718)
“Kim dinimizde olmayan bir amel çıkarırsa o amel reddedilir.” (Buhari, 2697; Müslim, 1718)
527
BAYRAM NAMAZI BABI
531
NAMAZ KİTABI
ler. Bunun üzerine Resûlullah (sav), ‘Şüphesiz Allah bu iki günümüzü bunlar-
dan daha hayırlı iki güne tebdil edip değiştirdi. Ramazan Bayramı ve Kurban
Bayramı.’ buyurdu.” 2
İslam’ın bayram anlayışı cahiliyenin bayram anlayışından farklıdır. Bu
farkları şöyle sıralayabiliriz:
• İslam bayramı belli bir kavme ait değildir; belli bir coğrafyayı tem-
sil etmez. O, İslam’a müntesip tüm halkların ortak bayramıdır. O gün
bütün İslam ümmeti birlikte eğlenir, birlikte mutlu olur. Cahiliye bay-
ramları gibi bir ırkın, devletin veya coğrafyanın özel bayramı değildir.
• İslam; bayramı yeme, içme, eğlence olarak kabul eder. İnsanın fıtri ih-
tiyaçlarından olan haz duygusunu meşru yoldan tatmin etmesini sağlar.
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Ensar’dan iki kız çocuğu yanımda bulunuyor ve Ensar’ın Buas Savaşları ile il-
gili olarak söylediği şarkılar söylüyorlardı. Fakat bunlar şarkı söylemeyi meslek
hâline getirmiş şarkıcılar değildi. Bu sırada Ebu Bekir içeriye girdi ve (kızgın bir
şekilde), ‘Resûlullah’ın (sav) evinde şeytan işi çalgılar ha! Bu ne hâl böyle!’ diye
çıkıştı. O gün bir bayram günüydü ve Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: ‘Ey Ebu
Bekir, her toplumun bir bayram günü vardır, bu da bizim bayramımızdır.’ ” 3
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir gün Resûlullah (sav) odama gelmişti. O sırada yanımda iki kız çocuğu var-
dı ve Buas Savaşları'nı anlatan şarkılar/marşlar söylüyorlardı. Peygamber (sav)
döşeğe uzandı ve yüzünü diğer tarafa çevirdi. Bir süre sonra Ebu Bekir geldi ve
beni, ‘Resûlullah’ın (sav) yanında şeytan işi çalgılarla eğleniyorsunuz, öyle mi?’
diye azarlamaya başladı. Bunun üzerine Resûlullah (sav) ona yönelerek, ‘Rahat
bırak çocukları!’ dedi. Ben de Ebu Bekir’in boş bir ânından faydalanıp çocuk-
lara gözümle işaret ettim ve çıktılar.” 4
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir bayram günüydü. Habeşliler mızrak ve kalkanlarla halay çekip oynu-
yorlardı…” 5
2. Ebu Davud, 1134; Nesai, 1556
3. Buhari, 952
4. Buhari, 949
5. Buhari, 950
532
BAYRAM NAMAZI BABI
Ancak İslam hayatı “Allah’a kulluk” üzere inşa eder. Bir bayramı “oruç”
ibadetinin sonuna, birini de “hac” ibadetinin içine yerleştirir. Her iki bay-
ram gününe namazla başlar ve bayram boyunca tekbir getirilmesini ister.
Böylece Müslim eğlenirken dahi Allah’a kul olduğunu unutmaz. İnsani/
beşerî bir faaliyetini dahi Allah’a (cc) kulluk şuuruyla yerine getirir. Dünya
ve ahiret hayatı arasında denge kurar; ne dünyevi hazlar için ahiret haya-
tını; ne de ahiret nimetleri için dünyevi hazları ihmal eder. Meşru daire
içerisinde, Allah’a kul olduğu bilinciyle fıtri ihtiyaçlarını giderir.
• İslam bayramında yardımlaşma vardır. Ramazan bayramında fıtır sada-
kası ve zekât; 6 kurban bayramında kurban etini dağıtmak bunun örnek-
lerindendir. Cahili bayramlarda aslolan eğlence ve israftır. Bu nedenle
cahili bayramlar sınıfsaldır. İsraf ve eğlenceye iştirak edecek ekonomik
gücü olanlar bayrama katılır. İslami bayramlar merkeze yardımlaşmayı
aldığından; zengin veya fakir olduğuna bakmaksızın her insan bayra-
ma katılır. Ayrıca israf ve harcama söz konusu olmadığından ve bayram
kutlamaları mescidde veya herkese açık musallada/namazgâhta yapıl-
dığından; bayram eğlencesine katılmanın bir masrafı yoktur.
II. Bayram Günlerinde Yapılan Salih Ameller
Bayram gününe/günlerine özel salih ameller vardır. Şer’i bir özür ne-
deniyle bayram namazı kılınmamış olsa dahi, sırf bayram olduğu için bu
ameller yapılır.
A. Bayram İçin Süslenmek
“Ey Âdemoğulları! Her mescid yerinde ziynetlerinizi alın. (Güzelce giyinin,
müşrikler gibi çıplak ibadet etmeyin.) Ve yiyiniz, içiniz, israf etmeyiniz. (Çün-
kü) O, israf edenleri sevmez. De ki: ‘A llah’ın kulları için çıkardığı süsü ve te-
miz rızıkları kim haram kılmıştır?’ (Ve yine) de ki: ‘O, dünya hayatında iman
edenler içindir. Ahirette ise sadece iman edenleredir.’ Böylece bilen bir toplu-
luk için ayetleri detaylı bir şekilde açıklarız.” 7
6. Zekâtın Ramazan'da verilmesi zorunlu değildir. Ancak bir gelenek olarak insanlar Rama-
zanda zekât vermeyi âdet edinmiştir.
7. 7/A’râf, 31-32
533
NAMAZ KİTABI
534
BAYRAM NAMAZI BABI
buyurdu: ‘Bari bugün için iyice temizlenseniz, ne kadar iyi olur!’ ” 12
C. Tekbir Getirmek
Yüce Allah her iki bayramda Müslimlerin O’nu zikretmesini, hususen
tekbir getirmelerini istemiştir.
Ramazan orucunu emrettikten sonra şöyle buyurmuştur:
“Ramazan ayı! O ay ki insanlara yol gösteren, hidayet ve furkandan apaçık de-
liller barındıran Kur’ân, o ayda indirilmiştir. Sizden o aya yetişen oruç tutsun.
Sizden her kim hasta ya da yolcu olursa (oruç tutmadığı günlere karşılık) başka
günlerde (oruç tutsun). Allah sizin için kolaylık diler, zorluk dilemez. (Bu ko-
laylaştırma) sayılı günleri tamamlamanız ve sizi hidayet etmesinden ötürü
Allah’ı yüceltip/en büyük olarak bilmeniz ve şükretmeniz içindir.” 13
Ramazanı tamamlandıktan sonra yani son iftarla beraber kişi Allah’ı (cc)
tekbir etmeye başlayabilir. Ramazan Bayramı bitene kadar devam eder. 14
535
NAMAZ KİTABI
536
BAYRAM NAMAZI BABI
lunanlar onun sesini duyup tekbir getirmeye başlardı. Daha sonra da çarşı
pazardaki ahali tekbir getirirdi. Bu şekilde tekbirler Mina semalarında dalga
dalga yayılırdı. Abdullah ibni Ömer de bugünlerde Mina’da iken her yerde na-
mazların arkasından, yatağında yatarken, çadırının içinde iken, otururken ve
yürürken tekbir getirirdi. Meymune de Kurban Bayramı gününde tekbir ge-
tirirdi. Kadınlar Ebân ibni Osman ile Ömer ibni Abdulaziz’in arkasında teş-
rik günlerinin gecelerinde erkeklerle birlikte mescidde tekbir getirirlerdi.” 21
Yalnızca bayram namazı kılınan yerlerde tekbir getirmek, onun dışında
tekbirleri terk etmek sünnete aykırıdır. Asr-ı Saadet’te bayram boyunca,
her yerde, bireysel ve toplu olarak kadın ve erkek birlikte tekbir getirirdi.
Allah Resûlü’nden (sav) özel bir tekbir sigası varid olmamıştır. Sahabeden
muhtelif sigalar varid olmuştur. Bu da aslolanın tekbir getirmek olduğu-
nu, dileyenin dilediği sigayla Allah’ı (cc) tekbir edebileceğini gösterir. Al-
lah en doğrusunu bilir.
D. Özel Bir Sebep Olmadıkça Silah Taşımamak
İbni Abbas’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber (sav) düşmanla karşılaşma tehlikesi olmadığı sürece İslam mem-
leketlerinde bayram günlerinde silah taşımayı yasaklamıştır.” 22
Said ibni Cubeyr’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Abdullah ibni Ömer’in ayağının yan tarafına mızrak saplandığı zaman ben
de Mina’da onun yanındaydım. Ayağı üzengiye yapışıp kalmıştı. Ben inip mız-
rağın ucunu çıkardım. Daha sonra Haccac onun ayağına mızrak saplandığını
öğrenip ziyaretine geldi ve, ‘Bu mızrağı ayağına saplayanı bir bilsek…’ deyin-
ce İbni Ömer ona şu cevabı verdi:
‘Mızrağı ayağıma saplayan sensin!’
Haccac şaşırdı ve ‘Nasıl yani?’ dedi.
Abdullah ibni Ömer ona, ‘Sen silah taşınmaması gereken ve daha önce hiç
taşınmayan bir günde silah taşınmasına müsaade ediyorsun ve Harem bölge-
537
NAMAZ KİTABI
sine silah sokulmasına ses çıkarmıyorsun. Hâlbuki daha önce Harem’e silah
hiç sokulmazdı.’ ” 23
Bugün silah taşımak, başkalarını korkutacağı ve eziyet vereceği için
(özellikle kesici aletler) yasaklanmıştır. Ancak düşman tehlikesi söz ko-
nusu olursa silah taşınmasında bir beis yoktur.
E. Bayramlaşmak
Bayram günü karşılaşanların birbirini tebrik etmesi, kutlaması, birbiri-
ne duacı olması güzel şeylerdendir. “Allah bizden ve sizden (amellerimizi)
kabul etsin.” “Bayramınız mübarek olsun.” “Hayırlı bayramlar” gibi cümleler;
kalpleri birbirine ısındıran, insanların birbirine güzel söz söylemesi ba-
bındandır. Allah (cc) şöyle buyurur:
“…insanlara güzel söz söyleyin…” 24
Ayrıca bu, insanların birbiri için dua etmesi babındandır. İslam dua et-
meyi teşvik etmiştir. 25
23. Buhari, 966
24. 2/Bakara, 83
25. Bir grup âlim bu konuyu bir örf olarak değilde ibadet olarak değerlendirmiştir. Hâliyle bu
tür cümlelerin meşru olup olmadığını tartışmaya açmışlardır. Hiç şüphesiz din hususunda has-
sasiyet güzeldir. Ancak insanların bayramlaşması muamelat babındandır ve muamelatta aslolan
İslam yasaklamadığı müddetçe; örfün ve alışkanlıkların geçerli olmasıdır.
Özellikle “Allah bizden ve sizden (amellerimizi) kabul etsin.” cümlesine dair farklı rivayetler varid
olmuştur.
• Vesile ibni Eska (ra) Allah Resûlü’ne (sav) bu cümleyi söylediğini Nebi’ninde (sav) ona icabet
ettiğini nakletmiştir. (Es-Sunenu’l Kubrâ, 6294) Bu rivayet zayıftır. Senedinde Muhammed ibni
İbrahim Eş-Şami vardır. Zehebi bu şahsın yalancılıkla muttehem olduğunu söylemiştir. (El-Mu-
hezzeb fî İhtisâri’s Suneni’l Kebîr, 5594) Hafız ibni Hacer de hadisin zayıf olduğunu söylemiştir.
(Fethu’l Bârî, Kitâbu’l İydeyn, 3. Bab başlığı şerhi)
• Ubade ibni Samit (ra), Allah Resûlü’ne (sav) bu cümleyi sorduklarını, onunda (sav), “Bu Ehl-i Ki-
tab’ın fiilidir.” (Es-Sunenu’l Kubrâ, 6297) dediğini ve bunu kerih gördüğünü aktarır. Zehebi (rh) bu
rivayette inkita/kopukluk olduğunu söyler. (El-Muhezzeb fî İhtisâri’s Suneni’l Kebîr, 5596) Buhari
(rh) hadisin ravilerinden Abdulhalik ibni Zeyd’in “munkeru’l hadis” olduğunu söyler.
• Hafız ibni Hacer der ki: “Muhamiliyat'ta hasen isnadla şu bize rivayet olundu, ‘Allah Resû-
lü’nün ashabı bayram günü karşılaşınca ‘Allah bizden ve sizden (amellerimizi) kabul etsin.’ derler-
di.’ ” (Fethu’l Bârî, Kitâbu’l İydeyn, 3. Bab başlığı şerhi)
• Ömer ibni Abdulaziz’in (rh) azadlı kölesi Edhem şöyle der: “Ömer ibni Abdulaziz’e bayramlarda
‘Allah bizden ve sizden (amellerimizi) kabul etsin.’ derdik. Bize karşılık verir, (bu sözümüzü) inkâr
etmezdi.” (Es-Sunenu’l Kubrâ, 6296)
Bu söz İmam Malik’e (rh) sorulmuş; o da, “Bu yapılagelen bir uygulamadır.” demiştir. (El-Muğnî,
2/296)
538
BAYRAM NAMAZI BABI
İmam Ahmed (rh) Ebu Umame’den nakledilen rivayetin isnadına “ceyyid” yani sahih demiştir.
(El-Muğnî, 2/296)
“İbni Teymiyye’ye, ‘Bayramda tebrik etmenin ve insanların dillerinde bir âdet hâline gelen, ‘Bay-
ramın mübarek olsun.’ veya benzeri sözlerin şeriatta bir aslı var mıdır? Eğer şeriatta bunun bir aslı
varsa, bayram tebriği için ne denmelidir? Bize fetva veriniz…’ diye soruldu.
O, şöyle cevap verdi: ‘Bayram günü, bayram namazından sonra karşılaştıkları zaman insanların
birbirlerine, ‘Allah bizden ve sizden kabul buyursun.’ gibi sözler söyleyip tebrik etmeleri husu-
suna gelince, bir grup sahabiden böyle yaptıklarına dair rivayetler gelmiştir. İmam Ahmed ve
başka imamlar buna ruhsat vermişlerdir. Ancak İmam Ahmed, ’Biz önce davranıp bayram tebriği
yapmayız. Biri önce davranır ve bayramımızı tebrik ederse buna cevap veririz. Çünkü selama kar-
şılık vermek vaciptir. Bayram tebriğinde önce davranmak ise ne emredilmiş bir sünnettir ne de
nehyedilen bir şeydir. Her kim bunu yaparsa (selefte) bunun örnekleri vardır. Her kim bunu terk
ederse (selefte) bunun da örnekleri vardır.’ ’ ” (Mecmû’u’l Fetâvâ, 24/253)
Allah en doğrusunu bilir; bu konu örf/âdet babından olduğundan, bu tartışmada isabetli değil-
dir.
26. Buhari, 351; Müslim, 890
539
NAMAZ KİTABI
• Cuma ile bayram aynı güne denk gelirse; bayramı kılan cumayı kıl-
mayabilir. Şayet bayram farz olmasa cumanın yerine geçmezdi.
Ebu Ubeyd’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Sonra Osman ibni Affan ile (bayramda) hazır bulundum. O gün cuma günü
idi. Hutbeden önce namaz kıldırdı, sonra hutbe vererek, ‘Ey insanlar! Şüphe-
siz bugün sizin için iki bayramın bir arada olduğu bir gündür. Her kim Ava-
li ahalisinden cumayı beklemeyi arzu ederse beklesin. Kim de dönmeyi arzu
ederse ona izin verdim.’ dedi.” 27
İyas ibni Ebi Remle Eş-Şami’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Muaviye ibni Ebi Sufyan’ın yanındaydım. Zeyd ibni Erkam’a şöyle soruyordu,
‘Resûlullah (sav) ile birlikte iken bayram gününün cumaya rast geldiği oldu mu?’
O da, ‘Evet dedi.
‘Peki nasıl yaptı?’ diye sordum.
‘Bayram namazını kıldı cuma için ruhsat verip isteyen kılsın.’ buyurdu.’ dedi.” 28
Atâ ibni Ebi Rebah’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Cumaya rastlayan bir bayram gününde İbni Zubeyr bize günün başında
bayram namazını kıldırdı. Sonra biz cuma vaktinde cuma kılmak için mescide
gittik fakat İbni Zubeyr yanımıza gelmedi biz de ayrı ayrı kıldık. O vakit İbni
Abbas Taif ’te idi. Gelince durumu kendisine anlattık. O da, ‘Sünnete uygun
davranmış.’ dedi.” 29
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“İşte şu günümüzde iki bayram bir araya geldi; isteyene bayram namazı yeter,
cumayı kılmayabilir. Ama biz her ikisini de kılacağız.” 30
27. Buhari, 5572
28. Ebu Davud, 1070; Nesai, 1591
29. Ebu Davud, 1071
30. Ebu Davud, 1073; Cumhur-u ulema beş vakit namazın farz olduğunu, bunun dışındakile-
rin nafile olduğunu bildiren rivayetlerle, bayram namazına sünnet demiştir.
“Necidlilerden saçı başı dağınık bir adam, Peygamber’e (sav) geldi. Sesinin mırıltısı duyuluyor,
ancak ne dediği anlaşılmıyordu. Yaklaştı, nihayet bir de baktık ki İslam hakkında soru soruyor.
Peygamber (sav) şöyle buyurdu: ‘Bir gün ve gecede beş vakit namaz.’ dedi.
540
BAYRAM NAMAZI BABI
Adam, ‘Benim üzerime bunlar dışında gerekli olan namaz var mıdır?’ diye sordu.
Peygamber (sav), ‘Hayır. Ancak dilersen nafile olarak yaparsın.’ buyurdu.
Daha sonra Peygamber (sav), ‘Ramazan'da oruç tutmak.’ dedi.
Adam, ‘Benim üzerime bunlar dışında gerekli olan oruç var mıdır?’ diye sordu.
Peygamber (sav), ‘Hayır. Ancak dilersen nafile olarak verirsin.’ buyurdu.
Adam, ‘Vallahi bunlardan ne fazla ne de eksik yaparım.’ diyerek döndü ve gitti.
Peygamber de (sav) şöyle buyurdu: ‘Doğru söylediyse kurtuldu.’ ” (Buhari, 46; Müslim, 11)
Bu istidlale şöyle cevap verilmiştir:
Bu hadiste Allah Resûlü (sav) günlük namazların beş vakit olduğunu belirtmiştir. Bir gün ve gece-
de farz olan beş vakit namaz vardır. Günlük kılınan namazlardan bu beş vaktin dışındakiler (kuş-
luk, revatip sünnetler, abdest namazı, tahiyyetu’l mescid namazı vb.) nafiledir. Bayram namazı
günlük namazlardan değildir. Cuma, istiska (yağmur namazı), husuf/kusuf (Güneş/Ay tutulması)
namazı gibi; özel münasebetle kılınan namazlardandır. Hâliyle hükmü genel delillerden değil,
konuyla ilgili özel delillerden istinbat edilmelidir. Konuya dair özel delillerde bu namazın farz
olduğuna delalet etmiştir.
Bir grup âlim beş vakit namazın farz olduğunu bildiren bu hadisten sonra, yeni farzların belirlen-
diğini, bayram namazınında bu kısımdan olduğunu belirtmişlerdir. Ki bu hadisten sonra hac farz
kılınmıştır. Bu da bu vb. hadislerin tüm farzları kapsamadığını gösterir.
Derim ki: bu istidlal günlük namazların dışında kalanlar için yerindedir. Ancak gün ve gecede tek-
rar eden namazlar için bu istidlali kullanmak yerinde değildir. Zira Zahiriler (El-Muhallâ, 3/277)
ve Şevkânî (rh) (bk. Neylu’l Evtâr, 963 No.lu hadis şerhi) bu istidlali kullanarak; tahiyyetu’l mescid
namazı gibi namazların vacip olduğunu söylemişlerdir. Allah Resûlü (sav) açıkça günlük farz na-
mazların beş vakit olduğunu belirtmiş, beş vaktin dışında kalanların tatavvu/nafile olduğunu
söylemiştir. Günlük namazlardan birinin altıncı farz/vacip olduğunu söylemek doğru olmasa ge-
rektir.
Bir grup âlim beş vakit namazın farz olduğunu söyleyen rivayetin “mefhumu’l aded” babından
olduğunu sayı bildiren rivayetlerin mefhumunun hüccet olmadığını söylerler. (Subulu’s Selâm,
2/67) Ancak bu yerinde bir istidlal değildir. Usulcülerin tahkikine göre sayıda aslolan mefhumu-
nun muteber olmasıdır. Ancak bir karine gelir ve kastedilenin adet/sayı değil çokluk olduğunu
gösterirse, o takdirde sayının mefhumu olmayabilir. Allah en doğrusunu bilir.
31. Tirmizi, 542; İbni Mace, 1756
32. bk. Darimi, 1641
541
NAMAZ KİTABI
542
BAYRAM NAMAZI BABI
543
NAMAZ KİTABI
544
BAYRAM NAMAZI BABI
• Her tekbirle beraber elini kaldırmak da, terk etmek de caizdir. El kal-
dırma Ömer’den (ra) nakledilmiştir. 43
• Tekbirleri getirdikten sonra Fâtiha Suresi ve zam/ek bir sure okur.
Kıraat sesli olur.
Allah Resûlü (sav) şu sureleri okurdu:
“Ömer ibni Hattab (ra), Resûlullah’ın (sav) Kurban Bayramı namazı ile Ramazan
Bayramı namazında ne okuduğunu Ebu Vakid’e (ra) sormuş. O da, ‘Kâf Suresi
ile Kamer Suresi’ni okurdu.’ demiştir.” 44
İbni Abbas’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber (sav), Ramazan ve Kurban Bayramı namazlarında; A’lâ ve Ğaşiye
surelerini okurdu.” 45
• Bayram namazı kılındıktan sonra hutbe okunur. Hutbeyi namazın
önüne almak sünnete aykırıdır.
Ebu Said El-Hudri’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) Ramazan ve Kurban bayramlarında namaz için musallaya
giderdi. Onun bayramlarda ilk yaptığı şey namazı kılmak olurdu. Namaz bit-
tikten sonra ayağa kalkıp insanlara döner ve onlara öğütler verir, tavsiyelerde
bulunur ve bazı emirler verirdi. İnsanlar da saflar hâlinde oturup onu dinlerdi.
Hatta askerî birlik gönderecekse buradan gönderir veya vermek istediği tali-
matlar/emirler varsa verir ve sonra giderdi.
Ben Mervan ibni Hakem’in Medine valisi olduğu günlerde onunla da bir
Ramazan veya Kurban bayramı namazı için musallaya çıktım. Zaten onun
zamanına kadar insanlar Resûlullah (sav) dönemindeki bu uygulamayı devam
ettirmişlerdi. Fakat namaz kılacağımız yere vardığımızda ne göreyim; bir min-
ber… Bu minberi Kesir ibni Salt yapmıştı. Bu şaşkınlığım henüz geçmemişti
ki Mervan’ın daha bayram namazını kılmadan önce minbere çıkmaya yelten-
diğini gördüm. Bunun üzerine hemen elbisesinden tutup onu geri çektim.
Fakat o direnip elimden kurtuldu ve çıkıp namaz kılmadan önce hutbe irad
43. Es-Sunenu’l Kubrâ, 6189
44. Müslim, 891
45. İbni Mace, 1283
545
NAMAZ KİTABI
etmeye başladı. Ben de ona, ‘Vallahi, siz Resûlullah (sav) zamanındaki uygula-
mayı değiştirdiniz!’ dedim. Bunun üzerine aramızda şöyle bir konuşma geçti.
O, ‘Ebu Said, senin bildiğin o uygulamanın artık bir geçerliliği kalmadı.’
‘A llah’a yemin ederim ki: benim bildiğim bu uygulama hiç bilmediğim şu uy-
gulamanızdan çok daha hayırlıdır.’
‘Fakat halk namazdan sonra oturup bizi beklemiyor ki, dağılıp gidiyorlar. Ben
de bu yüzden hutbeyi namazın önüne aldım!’ ” 46
• Hutbeyi dinlemek bir zorunluluk değildir; sünnettir.
Abdullah ibni Said’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) ile birlikte bayram namazında bulundum. Namazı bitirince
şöyle buyurdu: ‘Biz hutbe okuyacağız hutbeyi dinlemek isteyen otursun din-
lesin. Gitmek isteyenler de gitsinler.’ ” 47
E. Bayram Namazının Vakti
Bayram namazının vakti kuşluk namazının vaktidir. Güneş doğduktan
sonra bir mızrak boyu yükseldikten (yaklaşık yarım saat) sonra bayram
namazı kılınabilir. Son vakti öğle namazı vakti girinceye kadardır.
Yezid ibni Humeyr Er-Rahabi’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah’ın (sav) dostu Abdullah ibni Busr cemaatle birlikte Ramazan veya
Kurban Bayramı günü namazgâha çıkmıştı. İmamın namaza geç gelmesini ya-
dırgadı ve ‘Biz bu vakitte namazı bitirmiş olurduk. Bu vakit kuşluk namazının
kılındığı kuşluk vaktidir.’ dedi.” 48
Bayram Namazının Vaktini Kaçırmak
Bayram namazının vaktini kaçırmanın çeşitli suretleri vardır:
• Toplu olarak bayramı kaçırmak
İslam toplumunun bir özür nedeniyle topluca bayramı kaçırmasıdır. Bu-
nun bir örneği Asr-ı Saadet’te yaşanmıştır.
546
BAYRAM NAMAZI BABI
547
NAMAZ KİTABI
kılamaz. Zira şeriat kasıtlı terk edilen namazın yerine tevbe dışında bir
kefaret kılmamıştır. 52
F. Cuma ve Bayramın Aynı Güne Denk Gelmesi
Cuma ve bayram aynı güne denk gelirse; imam isterse bayram namazını
da cuma namazını da kıldırır. Dilerse yalnızca bayram namazını kıldır-
makla yetinir; o gün cuma kılınmaz.
İyas ibni Ebi Remle Eş-Şami’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Muaviye ibni Ebi Sufyan’ın yanındaydım. Zeyd ibni Erkam’a şöyle soruyordu,
‘Resûlullah (sav) ile birlikte iken bayram gününün cumaya rast geldiği oldu mu?’
O da, ‘Evet.’ dedi.
‘Peki nasıl yaptı?’ diye sordum.
‘ ‘Bayram namazını kıldı cuma için ruhsat verip isteyen kılsın.’ buyurdu.’ dedi.” 53
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“İşte şu günümüzde iki bayram bir araya geldi; isteyene bayram namazı yeter,
cumayı kılmayabilir. Ama biz her ikisini de kılacağız.” 54
Atâ ibni Ebi Rebah’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Cumaya rastlayan bir bayram gününde İbni Zubeyr bize günün başında
bayram namazını kıldırdı. Sonra biz cuma vaktinde cuma kılmak için camiye
gittik fakat İbni Zubeyr yanımıza gelmedi biz de ayrı ayrı kıldık. O vakit İbni
Abbas Taif ’te idi. Gelince durumu kendisine anlattık. O da, ‘Sünnete uygun
davranmış.’ dedi.” 55
İmam bayram namazıyla yetinirse; o gün cuma kılınmaz. Abdullah ibni
Zubeyr bayram kıldırdığı için cuma kılmamış, sahabeden kimse inkâr et-
memiştir. İbni Abbas (ra) bunun sünnet olduğunu belirtmiştir.
52. Bilerek namazın terkine dair bk. "İslam’da Namazsız Bir Hayat Yoktur!", 1/449
53. Ebu Davud, 1070; İbni Mâce, 1310
54. Ebu Davud, 1073; İbni Mâce, 1311
55. Ebu Davud, 1071
548
BAYRAM NAMAZI BABI
549
HUSUF VE KÜSUF NAMAZI BABI
551
NAMAZ KİTABI
Allah (cc) bu iki ayeti O’nun yüceliğine alamet olsun diye yaratmış ve in-
sanların hizmetine sunmuştur. İnsanlar bu iki ayetin sayesinde günlerin/
ayların hesabını bilir ve içinde yaşadıkları mekânı aydınlatırlar:
“Güneş’i aydınlatıcı, Ay’ı ise aydınlık kılan, yılların sayısını ve hesabı bilme-
niz için Ay’a duraklar belirleyen O’dur. Allah bunu (varlığına, birliğine ve kud-
retine alamet olsun diye) hak ile yaratmıştır. Bilen bir topluluk için ayetlerini
detaylı bir şekilde açıklar.” 5
“(Karanlıklar içinden) sabahı yarıp çıkaran (da O’dur). Geceyi (içinde din-
lenip, rahatlayacağınız) bir sükûnet, Güneş’i ve Ay’ı bir hesaplama ölçüsü kıl-
dı. Bu, (izzet sahibi, her şeyi mağlup eden) El-Azîz, (her şeyi bilen) El-Alîm’in
takdiridir.” 6
Bu iki ayet kurulmuş bir saat gibi işler ve kendileri için belirlenen mec-
rada/yörüngede akıp giderler:
“Güneş, kendisi için belirlenmiş, karar kılacağı yere doğru akmaktadır. Bu
(izzet sahibi, her şeyi mağlup eden) El-Azîz ve (her şeyi bilen) El-Alîm (olan
Allah’ın) takdiridir. Ay için durup konaklayacağı menziller var ettik. Sonunda
kurumuş bir hurma dalı (gibi ince yay) şeklini alır. Ne Güneş’in Ay’a yetişme-
si gerekir ne de gecenin gündüzün önüne geçmesi mümkün olur. Hepsi bir
yörüngede yüzmektelerdir.” 7
Güneş ve Ay tutulması da Yüce Allah’ın izni ve iradesine bağlı, o muh-
teşem işleyişin bir parçası olarak gerçekleşir.
“İlk ve Ortaçağ’da yer merkezli Batlamyus sistemi hâkim olduğundan Ay ve
Güneş tutulması olaylarının açıklanması bu sisteme göre yapılmıştır; günümüz-
de ise Güneş merkezli sisteme göre açıklanmaktadır. Fakat her iki sistemde de
Ay tutulmasında yerkürenin Ay ile Güneş arasına, Güneş tutulmasında ise ayın
yerküre ile güneş arasına girdiği kabul edildiğinden sonuç değişmemektedir.
Ay tutulmasında Ay ile Güneş arasına yerkürenin girmesiyle ayın güneşten
5. 10/Yûnus, 5
6. 6/En’âm, 96
7. 36/Yâsîn, 38-40
552
HUSUF VE KÜSUF NAMAZI BABI
aldığı ışık engellenmiş olur. Diğer bir ifadeyle Ay tutulmasında Ay, yerkürenin
gölge konisine girer ve Güneş’ten aldığı ışığa mani olur.” 8
“Güneş tutulmasına (küsuf ) gelince bu olay, yerküre ile Güneş arasına Ay'ın
girmesi ve Güneş’in ışığına engel olması neticesinde meydana gelir. Ancak ayın
görüş açısı Güneş’inkine oranla az bir farkla küçük olduğundan Ay, Güneşi
hiçbir zaman tam olarak örtmez. Hatta Ay, Güneş ve yerkürenin merkezleri
aynı doğru çizgi üzerinde bulunduğu zamanda bile güneş tam olarak örtül-
mez ve kenarından parlak bir kısım dışarıda kalır. Bu görünen kısma ‘korona’
veya ‘taç’ adı verilir.” 9
I. Ay ve Güneş’e Dair Cahiliye Anlayışı
Cahiliye ehli Güneş ve Ay konusunda Allah’ın (cc) sınırlarını çiğnemiştir.
Güneş ve Ay’ı Allah’ın varlığına ve birliğine delil birer ayet görmek yeri-
ne ilah olarak görmüş ve bu iki varlığa tapmıştır.
“Gece, gündüz, Güneş ve Ay O’nun ayetlerindendir. Güneş’e de secde etme-
yin, Ay’a da… Şayet yalnızca O’na ibadet ediyorsanız, onları yaratan Allah’a
secde edin.” 10
İbrahim’in (as) kavmi de başta Ay ve Güneş olmak üzere, semayı süsleyen
ve her biri Yüce Allah’ın kulu olan gök cisimlerine tapmıştır. İbrahim (as)
onları düşünmeye sevk edecek bir üslupla bunların tapılacak bir ilah ol-
madığını ortaya koymuştur.
“Gece onu bürüyüp örtünce bir yıldız görmüş: ‘Bu benim Rabbimdir’ demiş-
ti. Yıldız batınca da: ‘Şüphesiz ki ben batanları sevmem.’ demişti. Ay’ın doğdu-
ğunu görünce: ‘Bu benim Rabbimdir.’ demişti. Onun battığını (görünce de):
‘Şayet Rabbim beni hidayet etmezse andolsun ki sapıklar topluluğundan biri
olurum.’ demişti. (Sonra) Güneş’in doğduğunu görmüş ve: ‘Bu benim Rab-
bim olsa gerek; bu en büyüktür.’ demişti. Güneş batınca: ‘Ey kavmim! Şüp-
hesiz ki ben, sizin şirk koştuklarınızdan berîyim/uzağım.’ demişti. ‘Şüphesiz
553
NAMAZ KİTABI
ki ben, yüzümü hanif olarak, gökleri ve yeri yaratana çevirdim. Ve ben, müş-
riklerden de değilim.” 11
11. 6/En’âm, 76-79
“İbrahim’in Dilinden Tevhidin Delilleri!
Ayetlerle ilgili açıklamaya geçmeden önce bir konuya temas etmek istiyoruz. Daha doğrusu bir
soruya cevap bulmak istiyoruz. İbrahim (as) yıldız, Ay ve Güneş’i Rabbi zannedip sonra tevhide mi
ulaştı (nazar); yoksa zaten tevhidi biliyordu da kavmine gerçeği göstermek için bir yol mu izledi
(münazara)?
Kur’ân bütünlüğü içinde baktığımızda; İbrahim (as) bu tartışmayı yaparken zaten tevhidi biliyor-
du. O, kavminin gerçeği görmesi için farklı bir yol kullandı ve geçici olanların ilah olamayacağını
akli delillerle ispat etti. Buna dair delillerimiz:
• İbrahim (as) hayatının hiçbir döneminde Allah’a şirk koşmadı:
‘Hiç kuşkusuz İbrahim, tek başına bir ümmetti. Gönülden Allah’a kulluk yapan, (şirki terk edip
dini Allah’a halis kılan bir) hanifti. Müşriklerden de değildi/olmadı. (Allah’ın) nimetlerine şükre-
den biriydi. (Allah) onu seçti ve dosdoğru yola iletti. Ona dünyada güzellik verdik. Şüphesiz o,
ahirette de salihlerdendir. Sonra da sana: ‘Hanif olarak İbrahim’in milletine uy!’ diye vahyettik. O,
müşriklerden değildi.’ (16/Nahl, 120-123)
Ayette geçen ‘ني َ ِشك
ِ ْ ’ َولَ ْم يَ ُك ِم َن الْ ُمifadesi İbrahim’in (as) hayatının hiçbir döneminde hususen de
geçmişinde şirk koşmadığını ispat eder.
• İbrahim (as) kavmiyle/babasıyla tartışmadan öncede kendisine rüşd; inançta ve amelde ol-
gunluk verilmişti:
‘Andolsun ki, bundan önce İbrahim’e rüşdünü (olgunluk) vermiştik. Biz onu biliyor (gelişimini ve
süreçlerini izliyorduk). Hani babasına ve kavmine demişti ki: ‘Şu başında ibadet için bekleştiğiniz
heykeller de neyin nesi?’ ‘Biz babalarımızı onlara ibadet eder bulduk.’ demişlerdi. ‘Andolsun ki,
sizler de babalarınız da apaçık bir sapıklık içindesiniz.’ demişti.’ (21/Enbiyâ, 51-54)
Dikkat edilirse, babası ve kavmiyle tartışmadan önce ve onların sapıklığını ilan etmeden önce
(En’âm Suresi’nde olduğu gibi) kendisine rüşd verildiği belirtiliyor. Bu da onun davete başlama-
dan, tevhidi bildiğini, dahası en olgun ve kâmil hâliyle bildiğini gösterir.
• İbrahim (as) yakini imana ulaştıktan sonra bu konuşmayı yapmıştır. (bk. Edvâu’l Beyân,1/486,
En’âm Suresi 76. ayetin tefsiri)
Yüce Allah 75. ayette İbrahim’i göklerin ve yerin ayetleriyle yakine ulaştırdığını haber veriyor. 76.
ayete ‘َف/fe’ harfiyle başlayarak, onun davet metodunu zikrediyor. Arapçada ‘َف/fe’, tertip ifade
eden atıf edatlarındandır. Yani o (as) önce yakini bir imana ulaşıyor, sonra da yıldız, Ay ve Güneş’e
bakıp kavmiyle konuşuyor. Takdir ederiz ki: Allah tarafından yakine ulaşmış biri, gök cisimlerinin
Rabbi olduğunu düşünmez.
• Bu konuşma İbrahim’in (as) değil, Allah’ın (cc) hüccetidir:
‘Bu, bizim kavmine karşı İbrahim’e verdiğimiz hüccetimiz/delilimizdir. Dilediğimiz kimsenin de-
recelerini yükseltiriz. Şüphesiz ki Rabbin, (hüküm ve hikmet sahibi olan) Hakîm, (her şeyi bilen)
Alîm’dir.’ (6/En‘âm, 83)
İbrahim’in (as) daveti sonlanınca, Yüce Allah bunun kendisi tarafından İbrahim’e verilen bir hüccet
olduğunu söylüyor. Yani bu üslup, İbrahim’in doğruyu bulmak için bireysel arayışı değil, doğruya
götürmek için kullandığı bir yöntemdir. Ona bu yolu öğreten de Allah’tır.
Bu yöntem Kur’ân’ın farklı yerlerinde de kullanılmıştır:
‘De ki: ‘Göklerden ve yerden sizi rızıklandıran kimdir?’ De ki: ‘Allah’tır! Biz veya sizler ya hidayet
üzere ya da apaçık bir sapıklık içerisindeyiz. (Birimiz hidayet üzereyse, öteki mutlaka sapıklık için-
de olmalıdır. Ben, Rabbimden bir hidayet üzere olduğuma göre, geriye tek seçenek kalmaktadır.)’
554
HUSUF VE KÜSUF NAMAZI BABI
De ki: ‘Sizler bizim işlediğimiz suçlardan sorumlu olmazsınız; biz de sizlerin yaptıklarınızdan so-
rumlu olmayız.’ ‘ (34/Sebe‘, 24-25)
Haşa, Allah Resûlü (sav) sapıklık üzere olma ihtimaline mi inanıyordu? Elbette değil. Bu, bir üs-
luptur. Amaç; muhatabı düşünmeye sevk etmek. Ya siz haksınız biz sapığız; ya da biz hak ehliyiz
siz sapıksınız! Biz, hak üzere olduğumuza dair delil zikrettik. Siz de hâlâ delil getiremediniz. Bu
durumda sizler sapıksınız. (bk. Tefsîru’l Kur’âni’l Azîm, İbni Kesîr, 6/457, Sebe’ Suresi 24. ayetin
tefsiri)
• Ayette geçen ‘ َهذَا َر ِّب/Bu benim Rabbim’dir.’ ifadesi, bunun bir davet üslubu olduğunu göste-
rir: (bk. İbn Teymiye Tefsîri, 4/107, En’âm Suresi 77. ayetin tefsiri)
Şöyle ki: İbrahim’in (as) kavmi Allah’a (cc) inanıyor, yıldızları ve putları Allah’la aralarında aracı ka-
bul ediyorlardı. Bu nedenle İbrahim (as) onlardan ve ilahlarından teberrî ettiğinde Allah’ı (cc) istis-
na tutma gereği duyuyordu. Çünkü onlar Allah’a da (cc) tapıyorlardı:
‘(Hatırlayın!) Hani İbrahim babasına ve kavmine: ‘Şüphesiz ki ben, sizin ibadet ettiklerinizden
berîyim/uzağım.’ demişti.’ (43/Zuhruf, 26)
İbrahim’in (as) yıldıza ‘Bu benim Rabbim’dir.’ demesi, Keldanilerin inancına göre bile yanlıştır. Zira
yıldızlar rab değil, Allah’a yaklaştırsın diye kendilerine ibadet edilen aracılardır! Öyleyse İbrahim
(as) ne demiş oluyor?
‘Sizin düşüncenize göre, bu benim Rabbim olmalıdır.’ veya ‘Bu benim Rabbim, öyle mi?’ demiş
oluyor. Ayette mudmer/gizlenmiş bir kelime veya soru edatı vardır. (bk. Zâdu’l Mesîr, 2/48, En’âm
76. ayetin tefsiri)
Bu kullanım Kur’ân da yaygındır! Bir örnek verelim:
Allah (cc) kıyamet günü müşriklere sorar: ‘َائ َ ُ أَيْ َن/Nerede ortaklarım?’… (41/Fussilet, 47) Burada
ِ شك
Allah (cc), ortakları olduğunu kabul mu ediyor? Hayır! Burada mudmer/gizli bir kelime var. ‘Sizin
düşüncenize göre bana ortak olanlar/ortaklarım nerede?’ Bu, Arap dilinde yaygın bir kullanımdır.
Bu delillere dayanarak diyoruz ki; İbrahim (as) Allah’a şirk koşmadı. O, şirkten tevhide ulaşmadı.
O, yakin ve rüşd üzere bir muvahhiddi. Kavmini düşünmeye sevk etmek için, farklı bir yöntem
kullandı. (İbrahim‘in (as) yıldızlar batıncaya kadar yıldızlara ibadet ettiği İbni Abbas‘tan (ra) nak-
ledilmiş ve İbni Cerir Et-Taberi tarafından savunulmuştur. Ancak bu görüş için aklı ve kalbi ikna
eden bir delil zikredilmemiştir. Bilakis İbni Cerir Et-Taberi‘nin (rh) zikrettiği delil, onun aleyhinedir.
Şöyle ki; İbni Cerir, bu görüş için 77. ayeti delil olarak kullanmıştır. “ ‘Ay‘ın doğduğunu görünce:
‘Bu benim Rabbimdir.’ demişti. Onun battığını (görünce de): ‘Şayet Rabbim beni hidayet etmezse
andolsun ki sapıklar topluluğundan biri olurum.‘ demişti.’ (6/En‘âm, 77)
Demiştir ki: “İbrahim (as) ‘Şayet Rabbim beni hidayet etmezse andolsun ki sapıklar topluluğundan
biri olurum.’ Demek ki; İbrahim (as) bilmiyordu, yanılıyordu. Allah (cc), onu (as) hidayet etti…”
Özetle aktardığımız bu yaklaşım hatalıdır. Çünkü bu cümleden sonra İbrahim (as) şöyle demiştir:
“(Sonra) Güneş‘in doğduğunu görmüş ve: ‘Bu benim Rabbim olsa gerek; bu en büyüktür.‘ de-
mişti. Güneş batınca: ‘Ey kavmim! Şüphesiz ki ben, sizin şirk koştuklarınızdan berîyim/uzağım.‘
demişti.” (6/En‘âm, 78) Acaba Allah hidayet ettikten sonra, o (as), Güneş’in onun Rabbi olduğunu
mu düşündü? Diyelim ki o (as) bilmiyordu ve Allah‘ın hidayet etmesiyle tevhidi öğrendi. Peki,
nasıl oluyor da Allah‘ın hidayetinden sonra, Güneş için “Bu, benim Rabbim’dir” diyor? Allah (cc)
birine hidayet ettikten sonra, onda sapıklık kalır mı?
Yine İbni Cerir şöyle der: “Şüphesiz ki ben, yüzümü hanif olarak, gökleri ve yeri yaratana çevirdim.
Ve ben, müşriklerden de değilim.” (6/En‘âm, 79)
“Bu, Allah‘tan bir haberdir. İbrahim‘e (as) hak açığa çıkınca; hakka şahitlik etti, şirk ve batıl üzere
olan kavmine muhalif bir inanç izhar etti…”
Bu ayet, İbrahim‘in (as) batıl üzere olup sonra hakka döndüğüne delalet etmez. Bilakis, kıssanın
555
NAMAZ KİTABI
en başından görüyoruz ki; o zaten hak üzeredir ve babasından başlayarak kavmini hakka davet
etmiştir.
İbrahim’in Delili Neydi?
İbrahim’in (as) kullandığı üslubun, Allah’ın (cc) ona öğrettiği bir hüccet olduğunu söylemiştik. Bu,
kavmin kabullerini esas alarak onları adım adım hakikate ulaştırma metodudur. Şöyle ki; Kelda-
niler, gök cisimlerini tazim ediyor, onları Allah’la (cc) aralarına aracı kılıyorlardı. Onlara dua ediyor,
kurban kesiyor, yani onlara ibadet ediyorlardı. İbrahim (as) onlara, batıp yitenin ilah olamayacağı-
nı göstermek istedi.
• Şayet bunlar Allah’la insan arasında aracı olsa, sanıldığı gibi insana fayda veriyor olsa, kendi-
ne faydası olur ve kendini batıp zail olmaktan korurdu. Kendini dahi koruyamayan, nasıl insanı
koruyacak, ona fayda sağlayacak?
• İnsan sürekli kendini gören, duyan, gözeten… bir varlığa kulluk eder. Oysa bu (sahte) ilahlar
günün bir vaktinde görünüyor, bir vaktinde ise batmış oluyorlar.
Bu gerçeği de ‘Ben batanları sevmem.’ (6/En’âm, 76) diyerek ortaya koymuştu. Evet, batan ve fani
olan ilah olamaz. İlah olacak olan El-Hayy ve El-Kayyûm olmalıdır. Her şeye O hayat vermeli, tüm
varlık O’nun varlığına bağlı olmalıdır. O, başlangıcı olmayan El-Evvel ve varlığı sonsuz/ebedî El-Â-
hir olmalıdır. Her ân kullarının yanında, onlarla beraber, onlara yakın olmalıdır. O da hiç şüphesiz
âlemlerin Rabbi olan Allah’tır.
‘… ‘Şayet Rabbim beni hidayet etmezse andolsun ki sapıklar topluluğundan biri olurum.’ demişti.’
(6/En’âm, 77)
O (as) bu sözüyle kalpleri Allah’a (cc) bağladı. Kavmini yalnızca O’nu (cc) dinlemeye ve yalnızca
O’nun (cc) emirlerine tabi olmaya davet etti. Zira El-Hâdî olan O’dur. Doğru yolda olanlar, O’nun
hidayet ettikleridir. Sapıtanlar ise O’nun hidayet etmeyip nefsiyle baş başa bıraktıklarıdır. Bu, tev-
hidin en önemli esaslarından biridir. Kalpler, hidayeti Allah’tan beklediği müddetçe istikamet
üzeredir. İnsan aklına, bilgisine veya çalışmalarına güvendiği ân helak olmuştur. Kalpler -her ko-
nuda olduğu gibi- hidayet konusunda da yalnızca O’na (cc) yönelmeli, O’ndan (cc) hidayet dileme-
lidir.
‘Şüphesiz ki ben, yüzümü hanif olarak, gökleri ve yeri yaratana çevirdim. Ve ben, müşriklerden de
değilim.’ (6/En’âm, 79)
Yüzünü Allah’a dönmek, her şeyiyle Allah’a yönelmeyi ifade eder. Tüm benliğini Allah’a (cc) ver-
mek, O’nu (cc) kalbin kıblesi edinmektir. Bir şeye yüzünü dönen, onun tam karşısında konumla-
nana sırtını dönmüştür. Bu, yönelişin tabiatıdır. Yüzünü Allah’a dönenler, O’nun (cc) karşısında
konumlanan putlara, tağutlara ve firavunlara sırtını dönmüş, onlardan içtinap etmiştir.
‘…hanif olarak…’ (6/En’âm, 79)
Bu yöneliş, hanifçe bir yöneliştir. Peki, ne demektir hanif? Hanif; sapıklıktan istikamete meyleden
demektir. (bk. El-Mufredât Kur’ân, h-n-f maddesi) Yani yüzünü Allah’a dönen mümin, neye yönel-
diğini ve neyi terk ettiğini bilerek yönelişine başlar. Yöneldiği Allah, terk ettiği batıldır. Allah’a (cc)
yönelirken istikamet bulmayı umar.
‘Ve ben, müşriklerden değilim…’ (6/En’âm, 79)
Bu, bir kimlik ibrazıdır. Hiçbir kapalılığa yer olmayan, açık seçik Müslim kimliği. Onun ne olduğu-
nun belli olduğu gibi, ne olmadığı da bellidir. O, yüzünü Allah’a dönmüş bir haniftir ve müşrik-
lerden değildir. İfadeye dikkat buyurun: ‘Müşrik değilim.’ demiyor, ‘Müşriklerden değilim.’ diyor.
Şayet ‘Müşrik değilim.’ dese, şirki kendinden nefyetmiş olacaktı. Fakat o (as) ‘Müşriklerden değilim.’
demeyi seçti. Hem şirki, hem de müşrik toplumun bir ferdi olmayı reddetti. Onların inancından
ve topluluklarından teberrî etmiş oldu.” (Vahyin Rehberliğinde En’âm Suresi Tefsiri, Halis Bayan-
cuk, Tevhid Basım Yayın, s. 208-213, En’âm Suresi’nin 74-83. ayetlerinin tefsiri)
556
HUSUF VE KÜSUF NAMAZI BABI
557
NAMAZ KİTABI
558
HUSUF VE KÜSUF NAMAZI BABI
‘Daha önce bana hiç gösterilmeyen ne varsa hepsini işte şu bulunduğum yer-
de gördüm. Hatta cennet ve cehennemi bile… Bana, sizlerin kabirlerde Mesih
Deccal’in fitnesi (imtihan vesilesi) gibi -veya bu fitneye yakın- bir imtihanla
karşılaşacağınız vahyedildi. Siz kabirdeyken yanınıza gelecekler ve beni kas-
tederek, ‘Şu zat hakkında bildiğiniz şeyler nelerdir?’ diye soracaklar. Mümin-
ler -hadisin ravilerinden Hişam bunu yakin (kesin inanç) sahipleri (mukin)
ifadesiyle de nakletmiştir-hemen, ‘O, Muhammed’dir, Allah’ın resûlüdür. O
bize apaçık delilleri (beyyinat) ve hidayeti getirdi. Biz, ona karşı çıkmadan
icabet ettik ve kendisine iman edip tabi olduk.’ diyecekler. Bunun üzerine on-
lara, ‘Haydi, yaptıklarınızın karşılığını hakkıyla almak üzere huzur içinde uyu-
yun bakalım! Biz, sizin ona iman ettiğinizi zaten biliyorduk.’ denecek. Buna
karşılık münafıklar -hadisin ravilerinden Hişam bunu ‘şüphe eden kimseler’
ifadesiyle de nakletmiştir- kendilerine yöneltilen bu soruya şöyle cevap vere-
ceklerdir, ‘Ne bilelim biz! Birtakım insanlar bir şeyler söylüyorlardı ve biz de
aynısını söyledik işte!’ ” 15
“Güneş tutulması namazı bittikten sonra Allah’a (cc) söylemesini dilediği ne
varsa söyledi ve Ashab-ı Kiram’a kabir azabından Allah’a sığınmalarını
emretti.” 16
Tutulmayı gören insanın kabir azabından Allah’a sığınması gerekir. Tu-
tulma esnasında kabir azabından Allah’a sığınmanın hikmetine dair şu
açıklamalar yapılmıştır.
Tutulma esnasında oluşan (arızi) karanlık, kabir karanlığını andırır. Bir
şey kendi benzeriyle anılır. Böylece karanlıktan korktuğu gibi kabir aza-
bından da korkar. Bu; öğüt almasına vesile olur ve ahiret sıkıntılarından
kurtaracak vesilelere yapışmanın gerekliliği anlaşılır. 17
Allah (cc) tutulma esnasında Resûl’üne (sav) bazı şeyler göstermiştir. Bun-
lardan biri de berzah âlemi ve bazı ahiret sahneleridir. Yine tutulma es-
nasında ona vahyedilen şeylerden biri insanların kabirde imtihana tabi
559
NAMAZ KİTABI
560
HUSUF VE KÜSUF NAMAZI BABI
Sonra tekrar rükûya varılır. Rükûdan sonra secdeye varılır. Sonra normal
namaz kılınır.
Güneş veya Ay tutulması iki rekâttır. Ve her rekâtta (normal namazın
aksine) iki defa rükû yapılır, iki defa kıraatta bulunulur.
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) zamanında Güneş tutulmuştu. Resûlullah (sav) o ânda insan-
lara namaz kıldırdı. Kıyamda çok uzun bir süre kaldıktan sonra rükûya gitti
ve yine uzunca bekledi. Sonra kıyama kalktı ve ilk rekâttaki kadar olmasa da
uzun bir süre kıyamda durdu. Ardından rükûya gitti ve ilk rükû kadar olmasa
da uzunca bir süre rükûda bekledi. Sonra secdeye vardı ve uzun bir müddet
secdede kaldı. Namazın ikinci rekâtını da tıpkı birinci rekât gibi kıldırdı. Na-
mazı bitirdiğinde Güneş açılmıştı.” 21
Hadisin ravilerinden Ebu Seleme’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Aişe, ‘Ben bu secdeden daha uzun bir secde kesinlikle yapmadım.’ dedi.” 22
21. Buhari, 1044; Müslim, 901
22. Buhari, 1051; Müslim, 910; Güneş/Ay tutulması namazına dair farklı rivayetler varid olmuş-
tur. Çoğu rivayette -yukarıda okuduğumuz gibi- bir rekâtta iki rükû yapmıştır.
Bazı rivayetlerde bir rekâtta üç rükû yapıldığı nakledilmiştir.
Atâ’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Ubeyd b. Umeyr anlatıyor. ‘Doğruluğuna inandığım biri anlatıyor. -inandığım biri demekle Ai-
şe’yi kastettiğini zannediyorum- ve şöyle diyordu, ‘Resûlullah (sav) zamanında Güneş tutuldu.
Resûlullah (sav) namaz için kalktı ve uzun bir süre kıyamda durdu. Cemaat de aynı şekilde du-
ruyorlardı sonra rükûya vardı sonra tekrar kıyama kalktı sonra tekrar rükûya vardı tekrar kıyama
kalktı tekrar rükûya vardı sonra secdeye vardı. Böylece iki rekât namaz kıldı ve bu namazın her
bir rekâtında üçer rükû ve üçer secde vardı. O gün o namazın uzunluğuna dayanamayan bazı
kimseler baygınlık geçirdiler. Onların üzerine kova ile su dökerek ayılttılar. Resûlullah (sav) rükûya
giderken ‘Allahu Ekber’ diyordu. Rükûdan başını kaldırınca ‘Semi Allahu limen hamideh’ diyordu.
Güneş açılıncaya kadar namazı bitirmedi. Namazdan sonra kalkarak Allah’a hamdedip O’nu öv-
dükten sonra şöyle buyurdu: ‘Güneş ve Ay bir kimsenin doğumu ve ölümü için tutulmazlar. Fa-
kat onlar Allah’ın varlığına ve birliğine işaret eden alametlerdir. Allah onlarla sizi korkutur. Onlar
tutuldukları zaman Allah’ı zikre koşunuz ve açılıncaya kadar zikre (namaza) devam ediniz.” (Ebu
Davud, 1177; Nesai, 1470)
Bazısında bir rekâtta dört rükû yaptığı varid olmuştur.
İbni Abbas’tan şöyle rivayet edilmiştir:
“Nebi (sav), Güneş tutulması olunca namaz kıldı. (Kıyamda) Kur’ân okudu. Sonra rükû etti. Sonra
tekrar Kur’ân okudu. Tekrar rükû etti. Ardından yine Kur’ân okudu ve yine rükû etti. (Dördüncü
defa da ) Kur’ân okudu ve rükû etti. Sonra secde etti.” (Müslim, 909)
Başta muhaddisler olmak üzere fukaha rivayetlerdeki bu farklılık nedeniyle ihtilaf etmişlerdir.
• Bir grup âlim rivayetler arasında tercih yapmak durumunda kalmıştır. Muhaddislerden Buhari
561
NAMAZ KİTABI
(rh) yalnızca “bir rekâtta iki rükû” rivayetlerine yer vermiş, diğer rivayetleri sahihine almamıştır. Bu
yola başvurmalarının iki nedeni vardır:
İlki; bu tutulma İbrahim’in vefatında olmuştur. Yani Allah Resûlü (sav) tek bir namaz kılmıştır. Bun-
ca farklı suretinin olması olanaksızdır. Bunlardan birinin tercihi zorunludur.
İkincisi; tercihin sebebi şudur; ikiden fazla rükû ifade eden rivayetlerin isnadında veya metninde
illetler vardır. (bk. Neylu’l Evtâr, 1323-26 No.lu hadislerin şerhleri)
Muhaddislerin yanında cumhur-u fukaha da bu görüşü seçmiştir.
• Bir grup muhaddis tüm rivayetleri bir arada vermiş ve korku namazında olduğu gibi her bir
suretin sünnet olduğunu; dileyenin dilediği rivayetle amel edeceğini söylemişlerdir. Müslim, Ebu
Davud, Tirmizi, Nesai… bu hadisçileridendir.
Kitap boyunca biz de Ehl-i Hadis’in metodu olan tüm varyantlarının müstakil bir sünnet olması
usulünü seçtik. Burada Buhari’ye (rh) uyarak bu usulün dışına çıktık. Zira Ay/Güneş tutulması bir
defa yaşanmış, Nebi’de bu namazı bir defa kılmıştır; bir uygulamanın tercihi zorunludur.
• Kufe fukahası; hadisler arasındaki farklılığı göz önüne alıp; farklılığı illet kabul etmişlerdir ve
“Normal namaz nasıl kılınıyorsa öyle iki rekât kılınır.” demişlerdir. Kufe fukahamız (İbrahim Nehai,
Sufyan-ı Sevri, Ebu Hanife bunlardandır) Allah Resûlü’nün (sav) namaz kıldırdığını kabul etmiş,
farklı uygulamaların ravilerden kaynaklanan bir hata olduğunu söylemişlerdir. Ayrıca bazı riva-
yetlerde yer alan “İki rekât namaz kıldırdı.” gibi mücmel rivayetlerle amel etmişlerdir.
562
HUSUF VE KÜSUF NAMAZI BABI
C. Kıraat Cehridir/Açıktandır
Güneş veya Ay tutulmasında Kur’ân kıraati açıktan okunur.
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav), Güneş tutulması dolayısıyla kıldırdığı namazda Kur’ân’ı
açıktan okumuştu. Kıraat bitince tekbir getirip rükûya vardı. Rükûdan kal-
karken (Allah (cc) kendisine hamdedenleri işitir; Rabbimiz, hamd sana mah-
sustur) dedim. Sonra yine kıraate başlayarak dört rükû ve dört secde ile iki
rekâtlık namazı tamamladı.” 23
D. Kıraat Uzun Tutulur
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) zamanında Güneş tutulmuştu. Bunun üzerine Peygamber
(sav) kalkıp namaza durdu ve ashaba namaz kıldırdı. Peygamber (sav) kıyamda
uzun bir kıraatten sonra rükûya gitti ve rükûda da epey bekledi. Ardın-
dan başını kaldırıp doğruldu ve ilk kıraati kadar olmasa da Kur’ân’dan uzun
bir bölüm okudu. Bu kıyamın ardından yine rükû etti ve bu rükûda ilk rükû
kadar olmasa da uzunca bir süre bekledi.’ ” 24
Allah Resûlü (sav) Bakara Suresi kadar bir bölümü okumuştur.
Aişe’nin (r.anha) azatlı kölesi Ebu Hafsa anlatıyor:
“Bana Aişe anlattı. Resûlullah (sav) zamanında Güneş tutulmuştu. Resûlullah
(sav) abdest aldı, cemaate namaz toplayıcıdır, diye bildirtti ve cemaate namaz
kıldırdı. Namazında kıyamı o kadar uzattı ki -Aişe şöyle diyor herhâlde: ‘Ba-
kara Suresi’ni okuduğunu zannediyorum.’ ” 25
E. Tedricen Namaz Kısalır
Okuduğumuz tüm rivayetlerden çıkan sonuç şudur: İlk kıyam ikinci
kıyamdan; ilk rükû ikinci rükûdan; ilk kıraat ikinci kıraatten daha uzun-
dur. Hakeza ilk rekât bir bütün olarak ikinci rekâttan daha uzundur. Bu
563
NAMAZ KİTABI
564
HUSUF VE KÜSUF NAMAZI BABI
gördüm. Bu adam (ilk defa Araplar arasında putlar namına) develeri adak ola-
rak salıverirdi.” 27
Esma binti Ebu Bekir’den (r.anha) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav)
şöyle demiştir:
“Daha önce bana hiç gösterilmeyen ne varsa hepsini işte şu bulunduğum
yerde gördüm. Hatta cennet ve cehennemi bile… Bana, sizlerin kabirlerde
Mesih Deccal’in fitnesi (imtihan vesilesi)gibi -veya bu fitneye yakın- bir im-
tihanla karşılaşacağınız vahyedildi.
Siz kabirdeyken yanınıza gelecekler ve beni kasdederek, ‘Şu zat hakkında bil-
diğiniz şeyler nelerdir?’ diye soracaklar.
Müminler hemen, ‘O, Muhammed’dir, Allah’ın Resûlü’dür. O bize apaçık
delilleri (beyyinat) ve hidayeti getirdi. Biz ona karşı çıkmadan icabet ettik ve
kendisine iman edip tabi olduk.’ diyecekler.
Bunun üzerine onlara, ‘Haydi, yaptıklarınızın karşılığını hakkıyla almak üze-
re huzur içinde uyuyun bakalım! Biz sizin ona iman ettiğinizi zaten biliyor-
duk.’ denecek.
Buna karşılık münafıklar kendilerine yöneltilen bu soruya şöyle cevap vere-
ceklerdir: ‘Ne bilelim biz! Birtakım insanlar bir şeyler söylüyorlardı ve biz de
aynısını söyledik işte!’ ” 28
Abdullah ibni Abbas’tan (ra) Peygamberin (sav) şöyle dediği rivayet edilmiştir:
“Ay ve Güneş, Allah’ın birer ayetidir. Bunlar ne bir kimsenin ölümü ne de
hayatı yüzünden tutulurlar. Eğer Ay ve Güneş’in tutulduğunu görürseniz Al-
lah’ı zikredin!” 29
Cabir’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Eğer bu şeylerden birisini görürseniz tutulma gidene kadar hemen namaz
kılınız. Size vadedilen her şeyi, şu namazımda iken kesinlikle gördüm. Geri-
ye çekildiğimi gördüğünüzde gözümün önüne cehennem getirildi. Ateşinin
565
NAMAZ KİTABI
alevi bana değer endişesiyle geriye çekilmiştim. Hatta çatal değnekli adamın
bağırsaklarını cehennemde sürüdüğünü bile gördüm. Bu adam, çatal değneği
ile hacıların mallarını çalar eğer hırsızlığı fark edilirse, ‘Değneğime takılmış…’
derdi. Eğer kimse fark etmezse alıp götürürdü. Hatta cehennemde kedinin sa-
hibi kadını da gördüm. Kediyi açlıktan ölene kadar hapsetmiş, etrafta dolaşan
haşereleri yemesine bile müsaade etmemişti. Namaz kıldığım yerime gelin-
ceye kadar öne ilerlediğimi gördüğünüzde gözümün önüne cennet getirildi.
Cennetin meyvesini göresiniz diye koparıp almak için elimi uzatmıştım. Son-
ra bunu yapmama fikri oluştu. Size vadedilen her şeyi bu namazımda kesin-
likle gördüm.” 30
Bu, uzunca bir konuşmanın farklı parçalarıdır. Allah en doğrusunu bilir;
her ravi bu konuşmadan aklında kalanı rivayet etmiştir.
566
İSTİSKA (YAĞMUR) NAMAZI BABI
569
NAMAZ KİTABI
570
İSTİSKA (YAĞMUR) NAMAZI BABI
571
NAMAZ KİTABI
• Duada ellerini ters çevirir (avuç içi yere gelecek şekilde), cübbesini
ters çevirir.
“Enes ibni Malik’ten (ra) Peygamber (sav), yağmur isteme duasında bulunmuş
ve ellerinin üstünü semaya doğru çevirmiştir.” 7
Enes’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir: Resûlullah (sav) yağmur duasını şöy-
le yapardı:
“Ellerini uzatıp avuç içlerini yere doğru çevirdi. Hatta koltuklarının altının
beyazlığını bile gördüm.” 8
Elleri ters çevirerek dua etmek genelde bir belanın def edilmesinin is-
tendiği yerlerde yapılan bir sünnettir.
Abdullah ibni Zeyd’den nakledildiğine göre:
“Resûlullah (sav) musallaya çıkıp yağmur duası etti ve daha sonra kıbleye yö-
nelip omuzuna attığı ridasını çevirdi ve iki rekât namaz kıldı.” 9
Cübbenin/Elbisenin ters çevrilmesinin hikmetine dair farklı görüşler
zikredilmiştir. Bir grup âlim; bunun, hâlin değişmesi umuduyla (tefâul)
yapıldığını söylemiştir. Yani nasıl ki elbise bir hâlden bir hâle çevriliyorsa,
kuraklık hâlinin bolluk hâline dönüşmesini ummuşlardır. Bir diğer grup,
bunun ibadet kastıyla yapılmadığını, dua esnasında cübbesi omuzundan
düşmesin diye böyle yaptığını, söylemişlerdir. 10
Derim ki: Yüce Allah’a karşı samimiyet, ihtiyaç, fakr-u zaruret izharı için-
de olabilir. Zira bazı rivayetlerde Allah Resûlü’nün (sav) bu hâlde dua ettiği
rivayet edilmiştir. Allah en doğrusunu bilir.
Hişam ibni İshak ibni Abdullah ibni Kinane’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) bir gün yağmur isteme duasına çıktı. Bize ezansız ve kametsiz iki rekât namaz
kıldırdı. Sonra bize hutbe verdi. Ellerini kaldırıp yüzünü de kıble tarafına çevirerek Allah’a dua
etti. Sonra elbisesinin içini dışına çevirdi. Böylece elbisesinin sağ tarafı sol tarafa, sol tarafı da sağ
tarafına geçmişti.” (İbni Mace, 1268)
Zevaid sahibi, isnadı sahih ricali sikattır demiştir.
7. Müslim, 895
8. Ebu Davud, 1171
9. Buhari, 1012; Müslim, 894
10. bk. Fethu’l Bârî, 1011 No.lu hadis şerhi
572
İSTİSKA (YAĞMUR) NAMAZI BABI
“Babam bana haber verdi ve şöyle dedi: ‘Velid ibni Utbe -Ravi Osman’ın de-
diğine göre Velid ibni Ukbe- Medine valisi iken beni Resûlullah’ın (sav) yağmur
duasında kıldığı namazını sormam için İbni Abbas’a gönderdi. (Ben de gidip
ona sordum.) O da şöyle dedi: ‘Resûlullah (sav) eski elbisesini giymiş alçak
gönüllü olarak, tazarru ederek namazgâha kadar geldi.’ ’ ” 11
• Dua esnasında insanlar da imama eşlik eder ve elbiselerini ters çevi-
rirler.
Enes ibni Malik’in (ra) şöyle dediği nakledilmiştir:
“Bir bedevi bir cuma günü Resûlullah’a (sav) gelip, ‘Hayvanlarımız helak oldu,
ailemiz, çoluk çocuğumuz perişan bir hâlde, insanlar mahvoldu.’ dedi. Bu-
nun üzerine Peygamber (sav) ellerini kaldırıp dua etti. Orada bulunan
cemaat de Resûlullah (sav) ile birlikte ellerini kaldırıp dua etmeye baş-
ladılar. Duadan sonra biz daha mescidden çıkmadan yağmur yağmaya baş-
ladı ve bir hafta boyunca bir cumadan diğer cumaya kadar devam etti. Sonra
adam Resûlullah’a (sav) tekrar geldi ve ‘Ey Allah’ın Rasûlü, yolcular gidecekleri
yere gidemez oldu, yollar kapandı.’ dedi” 12
Abdullah ibni Zeyd ibni Âsım’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bizimle beraber yağmur duasına çıktığı zaman Allah Resûlü’nü (sav) gördüm.
Duayı uzattı ve Allah’tan çokça istedi. Sonra kıbleye yöneldi ve ridasını çevirdi.
Dışını içine çevirdi. İnsanlar da onun ile beraber elbiselerini çevirdiler.” 13
• Sonra iki rekât namaz kılar. Kıraati cehri/açıktan yapar.
Abbad ibni Temim bir sahabe olan amcasının şunları anlattığını nakletmiştir:
“Resûlullah (sav) yağmur duası etmek üzere musallaya çıktı. Bu sırada kıbleye
doğru yöneldi ve omuzuna almış olduğu ridasını çevirdi. Daha sonra da kıra-
atin açıktan olduğu iki rekâtlık bir namaz kıldı.” 14
11. Ebu Davud, 1165; Tirmizi, 558
12. Buhari, 1029; Müslim, 897
13. Ahmed, 16465
14. Buhari, 1024; Bazı rivayetlerde Allah Resûlü’nün (sav) yağmur namazını bayram namazı gibi
kıldığı nakledilmiştir.
Hişam ibni İshak ibni Abdullah ibni Kinane’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Babam bana haber verdi ve şöyle dedi: ‘Velid ibni Utbe -Ravi Osman’ın dediğine göre Velid ibni
Ukbe- Medine valisi iken beni Resûlullah’ın (sav) yağmur duasında kıldığı namazını sormam için
573
NAMAZ KİTABI
İbni Abbas’a gönderdi. (Ben de gidip ona sordum.) O da şöyle dedi: ‘Resûlullah (sav) eski elbiseni
giymiş alçak gönüllü olarak, tazarru ederek namazgâha kadar geldi. –Ravi Osman şunu ilave etti,
‘Minbere çıktı.’ her iki ravi bundan sonrası için birleştiler.- Sizin şu hutbeniz gibi hutbe okumadı,
fakat dua, tazarru ve tekbir getirmeye devam etti. Sonra bayramda kıldığı gibi iki rekât na-
maz kıldı.’ ’ ” (Ebu Davud, 1165; Tirmizi, 558)
Tirmizi (rh) “Hadis hasen sahihtir.” demiştir. Hâliyle normal iki rekât namaz kılınabileceği gibi bay-
ram namazı gibi ilk rekâtta yedi ikinci rekâtta beş tekbirle de kılınabilir.
Bu rivayette hutbenin nefyedilmesi; mutlak olarak hutbe vermeyi nefyetmek değildir. Kasıt riva-
yette olduğu gibi insanların hutbe verdiği gibi hutbeyi nefyetmektir. Zaten Ebu Davud rivaye-
tinde “Minbere çıktı, sizin hutbeniz gibi hutbe vermedi.” denmiştir. Minbere çıkması hutbe verdi-
ğini, ancak insanların alıştığı gibi iki hutbe vermediğini gösterir. (bk. Tuhfetu’l Ehvezî, 558 No.lu
hadis şerhi) İnsanlar cuma ve bayram namazlarında iki hutbeye alışmıştır. Yağmur namazında
yalnızca tek hutbe verilmiş olabilir. Derim ki:
Hadis şerhi kitaplarımızda zikredilen bu açıklamaya şunlar da eklenebilir.
• İnsanların bayram ve cumada alıştığı, hutbenin kısa namazın uzun olmasıdır. Allah Resûlü
(sav) istiska hutbesini uzun tutmuş olabilir. İbni Abbas’ın (ra) nefyettiği “Sizin (kısa) hutbeniz gibi
hutbe vermedi.” şeklinde anlaşılabilir.
• Cuma ve bayram hutbelerinde ağırlıklı olarak vaaz/irşad vardır. Yağmur hutbesi ise çoğun-
lukla dua, niyaz ve yakarıştır. Cuma ve bayram hutbesinde Müslimlerin siyasi gündemine uygun
yönlendirmeler vardır. Yağmur hutbesinde ise istiğfar daha ağırlıklıdır. İbni Abbas’ın (ra) nefyi “Si-
zin hutbenize (içerik yönünden benzer) bir hutbe vermedi.” şeklinde anlaşılabilir.
• Bayram hutbesi namazdan sonradır. Yağmur namazı hutbesi -daha önce geçtiği gibi- namaz-
dan önce de sonra da olabilir. İbni Abbas’ın (ra) nefyi sizin hutbeniz (gibi sürekli namazdan sonra
olan) bir hutbe vermedi şeklinde anlaşılabilir. Allah en doğrusunu bilir.
574
KAYNAKÇA
• Amelu’l Yevm ve’l Leyle, Nesâî, Muessesetu’r Risâle, 2. baskı, M 1406
• Avnu’l Ma’bûd Alâ Şerhi Suneni Ebî Dâvud, Şerefu’l Hak El-Âzîm Âbâdî, Dâru
İbni Hazm, 2 cilt, 1. baskı, M 2005
• Bidatler Batıl İnançlar Ansiklopedisi, Abdulcelil Candan, Düşün Yayıncılık, 1.
baskı, M 2010
• Bulûğu’l Merâm, İbnu Hacer El-Askalânî, Dâru’l Felâk, 7. baskı, H 1424
Türkçesi için bk. Buluğu’l Meram Ahkâm Hadisler, İbn Hacer el-Askalani, Polen
Yayınları, 1. baskı, M 2005
• Büyük İslam İlmihali, Ömer Nasuhi Bilmen, Yasin Yayınevi, M 2003
• Câmiu’l Usûli’t Tis’a Mine’s Sunneti’l Mutahhara, Sâlih Ahmed Eş-Şâmî, El-Mek-
tebu’l-İslamî, 14 cilt, 1. baskı, M 2021
Türkçesi için bk. Hadis Hazinesi, Salih Ahmed eş-Şami, Ocak Yayıncılık, 15
cilt, 1. baskı, M 2019
• Celâu’l Efhâm, İbnu Kayyım, Dâru’l Arabiyye, 2. baskı, M 1987
Türkçesi için bk. Salavatın 40 Faydası ve Fazileti, İbn Kayyim el-Cevziyye,
Menhec Yayınları, 1. baskı, M 2018
• Dekâiku’t Tefsîri’l Câmi Li tefsîri İbni Teymiyye, İbnu Teymiyye, Muessesetu
Ulûmi’l Kurân, 6 cilt, 2. baskı, H 1454
Türkçesi için bk. İbn Teymiyye Tefsîri, İbn Teymiyye, Polen Yayınları, 10 cilt,
M 2017
• Edvâu’l Beyân Fi Îdâhi’l Kur’âni Bi’l Kur’ân, Eş-Şinkîtî, Dâru’l Fikr, 9 cilt, M 2011
• El-Bahrû’r Râik, İbnu Nuceym El-Mısrî, Dâru’l-Kutubi’l İslâmî, 8 cilt, 2. baskı,
M 1997
• El-Câmiu Li Ahkâmi’l Kur’ân, El-Kurtubî, Dâru Âlemi’l Kutub, 20 cilt, M 2003
Türkçesi için bk. el-Câmiu li-Ahkâmi’l-Kur’ân, İmam Kurtubî, Buruc yayınları,
2. baskı, 20 cilt, M 2004
• El-Câmiu Li Ulûmi’l İmâm Ahmed, Ahmed bin Hanbel, Dâru’l Felâh Li’l Bahsi’l
İlmi ve Tahkîki’t Tûras, 22 cilt, 1. baskı, M 2009
• El-Esmau’l Husna, Halis Bayancuk, Tevhid Basım Yayın, 2 cilt, 1. baskı, M 2020
575
• El-Eşbâh ve’n Nezâir, Es-Subkî, Dâru’l Kutubi’l İlmiyye, 2 cilt, 1. baskı, M 1991
• El-Evsat Fi’s Suneni ve’l İcmâi ve’l İhtilâf, İbnu’l Munzir, Dâru Taybe, 6 cilt, 1.
baskı, M 1985
• El-Ezkâr, En-Nevevî, Dâru İbni Kesîr, 2. baskı, M 1995
Türkçesi için bk. El-Ezkâr, İmam Nevevi, İ’tisam Yayınları, 1. baskı, M 2017
• El-Farku Beyne’n Nasîhati ve’t Te’yîr, İbnu Receb El-Hanbeli, Darû İmrân, H 1409
Türkçesi için bk. Üç Risale (İktibasta bulunduğumuz eser mecmu olan bu ter-
cüme eser içerisinde mevcuttur), İbn Receb el-Hanbelî, Neda Yayınları, M 2019
• El-Fevâidu’l Mecmûa’, Eş-Şevkânî, Dâru’l Kutubi’l İlmiyye
Türkçesi için bk. Mevzu Hadisler, İmam Şevkani, Medarik Yayınları, 2. baskı,
M 2006
• El-Fıkhu Ale’l Mezâhibi’l Erba’a, Abdurrahman El-Cezîrî, Dâru’l Kutubi’l İl-
miyye, 5 cilt, 2. baskı, M 2003
Türkçesi için bk. Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı, Abdurrahman Cezîrî, Çağrı
Yayınları, 8 cilt, 5. baskı, M 1993
• El-Fıkhu’l İslâmî ve Edilletuh, Vehbe Ez-Zuhaylî, Dâru’l Fikr, 10 cilt, 12. baskı
Türkçesi içi bk. İslâm Fıkhı Ansiklopedisi, Prof. Dr. Vehbe Zuhayli, Risale Ya-
yınları, 10 cilt, 2011
• El-Hidâyetu Alâ Mezhebi’l İmâm Ahmed, Ebû’l Hattâb El-Kelvezâni, Muessesetu
Ğirâs Li’n-Neşr ve’t-Tevzî’, 1. baskı, M 2004
• El-Hidâyetu Fî Şerhi Bidâyeti’l Mubtedî, El-Merğînânî, Dâru İhyâi’t Turâsi’l
Arabî, 4 cilt
• El-Hisâlu’l Mukeffire, İbnu Hacer El-Askalânî, Mektebetu’l Mescidi’n Nebe-
viyyî’ş Şerîf, M 2009
• El-İcmâ’, İbnu’l Munzir, Dâru’l Âsâr, 1. baskı, M 2004
Türkçesi için bk. Kitabu’l-İcma İslam Hukukçularınca Üzerinde İcma Edilen
Konular, Ebu Bekr Muhammed b. İbrahim b. El-Munzir, Fecr Yayınları, 2. baskı,
M 2018
• El-İhtiyârâtu’l Fıkhiyye Li Şeyhi’l İslâm İbni Teymiyye Leda Telamîzih, Sâmî
İbnu Muhammed, Dâru Âlemi’l Fevâid, 2 cilt, 1. baskı, H 1435
576
• El-İlelu’s Sağîr, Et-Tirmizî, Dâru’s Sıddîk, 1. baskı, M 2012
• El-Kâmil Fî Duafâi’r Ricâl, İbnu Adî, Dâru’l Fikr, 3. baskı, 7 cilt, M 1988
• El-Kırâetu Halfe’l İmâm, El-Beyhakî, Dâru’l Kutubi’l İlmiyye, 1. baskı, H 1405
Türkçesi için bk. Beyhaki Külliyatı, Allah’ın İsimleri ve Sıfatları (İktibasta bu-
lunduğumuz eser Mecmua olan bu tercüme eser içerisinde mevcuttur), İmam
Beyhaki, Ocak Yayıncılık, 7 cilt, 1. baskı, M 2019
• El-Kırâetu Halfe’l İmâm, El-Buhâri, El-Mektebetu’s Selefiyye, 1. baskı, M 1980
• El-Kitâbu’l Musannefu Fi’l Ehâdîsi ve’l Âsâr, Ebû Bekr İbnu Ebî Şeybe, Mekte-
betu’r Ruşd, 7 cilt, 1. baskı, H 1409
Türkçesi için bk. Musannef, İbn Ebî Şeybe, Ocak Yayıncılık, 16 cilt, M 2011
• El-Lelâi’il Mesnûa Fi’l Ehâdîsi’l Mevdûa, Es-Suyûtî, Dâru’l Kutubi’l İlmiyye, 2
cilt, 1. baskı, M 1996
• El-Mebsût, Muhammed Bin Ahmed Es-Serahsî, Dâru’l Ma’rife, 30 cilt, M 1993
Türkçesi için bk. Mebsût, Serahsî, Gümüşev Yayıncılık, 31 cilt, M 2016
• El-Mecmû’ Şerhu’l Muhezzeb, En-Nevevî, Dâru’l Fikr, 20 cilt
• El-Mevdûât, İbnu’l Cevzî, Edvâu’s Selef, 3 cilt, 1. baskı, M 1997
• El-Minhâc Fî Şerhi Sahîhi Muslim, En-Nevevî, Dâru İhyai’t Turâsi’l Arabî, 18
cilt, 2. baskı, H 1392
Türkçesi için bk. Sahih-i Müslim Şerhi el-Minhâc, İmam Muhyiddin En-Nevevî,
Karınca & Polen Yayınları, 12 cilt, M 2014
• El-Mu’cemu’l Kebîr, Et-Taberânî, Mektebetu İbni Teymiyye, 25 cilt, 2. baskı
• El-Mudevvene, Mâlik bin Enes, Dâru’l Kutubi’l İlmiyye, 4 Cilt, 1. baskı, M 1994
• El-Mufredâtu Fî Ğarîbi’l Kur’ân, Râğıp El-İsfahânî, Dâru’l Kalem, 1. baskı, H 1412
Türkçesi için bk. Müfredat Kur’an Kavramları Sözlüğü, Rağıb El-İsfahani, Çıra
Yayınları, M 2017
• El-Muğnî, İbnu Kudâme, Mektebetu’l Kâhire, 10 cilt, M 1968
• El-Muhallâ Bi’l Âsâr, İbnu Hazm, Dâru’l Fikr, 12 cilt
• El-Muhezzeb fî İhtisâri’s Suneni’l Kebîr, Ez-Zehebî, Dâru’l Vatan, 10 cilt, 1.
baskı, M 2001
577
• El-Muhîtu’l Burhâni Fî’l Fıkhi’l Nu’mânî, Burhâneddin El-Buhârî, Dâru’l Kutubi’l
İlmiyye, 9 cilt, 1. baskı, M 2004
• El-Mustedrek Ale’s Sahîhayn, Ebû Abdullah El-Hâkim, Dâru’l Kutubi’l İlmiyye,
4 cilt, 1. baskı, M 1990
Türkçe tercümesi; El-Müstedrek Ale’s-Sahihayn, Hâkim en-Nisâbûrî, Konevi
yayınları, 11 cilt, Basım tarihi; M 2013
• El-Muvâfakât, Eş-Şâtıbî, Dâru İbni Affân, 7 cilt, 1. baskı, M 1997
Türkçesi için bk. El-Muvâfakât, Şâtıbî, İz Yayıncılık, 4 cilt, 4. baskı, M 2015
• El-Muvatta, Mâlik bin Enes, Dâru’l Ğarbi’l İslâmî, 2 cilt, 2. baskı, M 1997
Türkçesi için bk. Muvatta’ Tercümesi, Kahraman Yayınları, 2 cilt, 1. baskı, M 2013
• Es-Seylu’l Cerrâr el-Mutedeffik Alâ Hadâiki’l Ezhâr, Muhammed bin Ali Eş-
Şevkânî, Dâru İbni Hazm, 1. baskı, M 1984
• Es-Sunenu’s Suğrâ Kitâbu’l Muctebâ, En-Nesâî, Dâru’t Te’sîl, 1. baskı, 9 cilt, M
2012
• Es-Sunne, Abdullah ibni Ahmed, Dâru İbni’l Kayyım, 2 cilt, 1. baskı, M 1986
• Eş-Şerhu’l Mumti’ Şerhu Zâdi’l Mustekni’, Muhammed bin Sâlih El-Useymîn,
Dâru İbni’l Cevzî, 15 cilt, 1. baskı, H 1422-1428
• Et-Tac ve’l-İklîl Li Muhtasari Halîl, Muhammed bin Yusuf El-Abderî El-Gırnâtî,
Dâru’l Kutubi’l İlmiyye, 8 cilt, 1. baskı, M 1994
• Et-Ta’lîku’l Mumecced, Ebû’l Hasanât El-Leknevî, Dâru’l Kalem, 3 cilt, 4. baskı,
M 2005
• Et-Telhîsu’l Habîr, İbnu Hacer El-Askalânî, Dâru’l Kutubi’l İlmiyye, 4 cilt, 1.
baskı, M 1989
• Et-Temhîd, Ebû Ömer İbnu Abdilberr, Vezâretu Umûmi’l Evkâf ve’ş Şuûni’l
İslâmiyye, 24 cilt, 1. baskı, H 1387
• Fetâvâ’n Nevevî, En-Nevevî, Dâru’l Beşâiri’l İslâmiyye, 6. baskı, M 1996
• Fethu’l Bârî, İbnu Hacer El-Askalânî, Dâru’l Ma’rife, 13 cilt, H 1379
• Fethu’l Bârî, İbnu Receb El-Hanbelî, Mektebetu’l Ğurebâu’l Eseriyye, 9 cilt, 1.
baskı, M 1996
• Fî Zilâli’l Kur’ân, Seyyid Kutub, Dâru’ş Şurûk, 6 cilt, 17. baskı, H 1412
578
Türkçesi için bk. Fî Zılâl-il Kur’ân, Prof. Dr. Seyyid Kutub, Birleşik Yayıncılık,
16 cilt, M 2012
• Islâhu’l Mesâcid Mine’l Bidei ve’l Avâid, El-Kâsımî, El-Mektebu’l İslâmî, 5.
baskı, M 1983
• İktidâu’s Sirâti’l Mustakîm Li Muhâlefeti Ashâbi’l Cahîm, İbnu Teymiyye, Dâru’l
Kutubi’l İlmiyye, 2 cilt, 7. baskı, M 1999
Türkçesi için bk. Sırât-ı Müstâkîm, İbn Teymiyye, Pınar Yayınları, 9. baskı, M 2019
• İ’lâmu’l Muvakki’în, İbnu Kayyım El-Cevziyye, Dâru İbni’l Cevzî, 7 cilt, 1.
baskı, M 1423
Türkçesi için bk. İ’lâmü’l Muvakkı’in, İbn Kayyım el-Cevziyye, Pınar yayıncılık,
2 cilt, baskı yılı M 2017
• İ’lâu’s Sunen, Zafer Ahmed El-Osmânî Et-Tehânevî, İdâretu’l Kur’ân ve’l Ulûmi’l
İslâmî, 22 cilt, H 1418
Türkçesi için bk. Hadislerle Hanefi Fıkhı, Eşref Ali et-Tehanevi, Zafer Ahmed
el-Osman et-Tehanevi, Misvak neşriyat, 20 cilt, İstanbul, M 2007
• İrşâdu’l Fuhûl, Eş-Şevkânî, Dâru’l Kitâbi’l Arabî, 2 cilt, M 1999
• İslam Peygamberi, Prof. Dr. Muhammed Hamidullah, İrfan Yayımcılık ve Ti-
caret, 5. baskı, M 1990
• İslam Medeniyetinde Salâ ve Salavat Geleneği (Anadolu Örneği), Doç Dr. Fatih
Koca, DİB Yayınları, M 2017
• Kalp Katılığının Zararları, Halis Bayancuk, Tevhid Basım Yayın, 2. baskı, M 2020
• Kitâbu’l Fetâvâ, El-İzz bin Abdisselam, Dâru’l Ma’rife, 1. baskı, M 1987
• Lisânu’l Arab, İbnu Manzûr, Dâru Sâdır, 5 cilt, 3. baskı, H 1414
• Mecmû’u Fetâvâ ve Resâili’l Useymîn, İbnu Useymîn, Dâru’l Vatan, 26 cilt, H 1413
• Mecmû’u’l Fetâvâ, İbnu Teymiyye, Mecmeu’l Meliki’l Fahd Li’t Tıbâati’l Mus-
hâfi’ş Şerîf, 35 cilt, 1. baskı, M 1995
• Mesâilu’l İmâm Ahmed Rivâyetu Ebî Dâvud Es-Sicistânî, Ahmed bin Hanbel,
Dâru İbni Teymiyye, 1. baskı, M 1999
• Mevâhibu’l Fî Celîl Şerhi Muhtasar Halîl, Hattâb Er-Ruaynî, Dâru’l Fikr, 6 cilt,
3. baskı, H 1412
579
• Mevsûatu’t Tefsîri’l Me’sûr, Merkezu’d Dirâsât ve’l Ma’lumâti’l Kur’âniyye, Dâru
İbni Hazm, 24 cilt, 1. baskı, M 2017
• Mîzânu’l İ’tidâl, Ez-Zehebî, Dâru’l Ma’rife Li’t Tibâati ve’n Neşr, 4 cilt, 1. baskı,
M 1963
• Mekâyîsu’l Luğa, İbnu’l Fâris, Dâru’l-Fikr, 6 cilt, M 1979
• Muntekâ’l Ahbâr, Mecduddîn İbnu Teymiyye, Eş-Şâmiletu’z Zehebiyye
Türkçesi için bk. El-Münteka Min Ahbari’l Mustafa Hadislerle İslam Fıkhı,
Mecduddin İbn Teymiyye el-Harrânî, Beka Yayınları, 5 cilt, M 2020
• Musannefu Abdirrezzâk Es-San’ânî, Abdurrezzâk Es-San’âni, El-Meclisu’l İlmî,
11 cilt, 2. baskı, M 1403
Türkçesi için bk. Musannef, Abdürrezzâk es-San’ânî, Ocak Yayıncılık, 12 cilt, 2013
• Musnedu’l İmâm Ahmed bin Hanbel, Ahmed bin Hanbel, Muessesetu’r Risâle,
45 cilt, 1. baskı, M 2001
Türkçesi için bk. Müsned, İmam Ahmed b. Hanbel, Bir Ocak Yayınları, 21 cilt,
M 2013
• Musnedu’l İmâmi’l A’zam Ebî Hanîfe, Ebû Hanîfe Nu’mân bin Sabît, Muesse-
setu’l İslâmiyyeti Bangladeş, 2. baskı, M 2002
Türkçesi için bk. Müsned, Ebu Hanife, Ravza Yayınları, 2. baskı, M 2015
• Nasbu’r Râye, Ez-Zeyleî, Muessesetu’r Reyyân, 4 cilt, 1. baskı, M 1997
• Neylu’l Evtâr, Eş-Şevkânî, Dâru’l Hadîs, 8 cilt, 1. baskı, M 1993
• Nî’meti İslâm Büyük İslâm İlmihali, Mehmed Zihni Efendi, Huzur Yayınevi,
M 2013
• Ravdatu’t Tâlibîn, En-Nevevî, El-Mektebu’l İslâmî, 12 cilt, 3. baskı, M 1991
• Reddu’l Muhtâr, İbnu Âbidîn, Dâru’l Fikr, 6 cilt, 2. baskı, M 1992
Türkçesi için bk. Redd’ül-Muhtar, İbn-i Âbidin, Şamil Yayıncılık, 18 cilt, M 2017
• Ref ’u’l Melâm An Eimmeti’l A’lâm, İbnu Teymiyye, Er-Riâsetu’l Âmme Li
İdârâti’l Buhûsi’l İlmiyye ve’l-İftâ ve’d Da’ve ve’l İrşâd, M 1983
Türkçesi için bk. Müçtehid İmamların Savunusu, İbn Teymiyye, Çıra yayınları,
1. baskı, M 2019
• Sahîhu İbni Hibbân, İbnu Hibbân, Muessesetu’r Risâle, 18 cilt, 1. baskı, M 1988
580
• Sahîhu İbni Huzeyme, İbnu Huzeyme, El-Mektebu’l İslamî, 4 cilt, M 1980
Türkçesi için bk. Sahîhi İbni Huzeyme, İbni Huzeyme, İtisam Yayıncılık, 4 cilt,
M 2019
• Sahîhu’l Buhârî, Muhammed ibni İsmail El-Buhârî, Muessesetu’r Risâle, 3.
baskı, H 1441
Türkçesi için bk. Sahîh-i Buhârî, İmam Buhâri, Karınca & Polen Yayınları, 6
cilt, 1. baskı, M 2017
• Sahîhu Muslim, Muslim bin Haccac, Muessesetu’r Risâle, 2. baskı, H 1441
Türkçesi için bk. Sahîh-i Müslim Muhtasarı, Hüner Yayınevi, 2 cilt, M 2005
• Subulu’s Selâm, Muhammed bin İsmâîl Es-San’âni, Mektebetu Mustafâ El-Bâbî
El-Halebî, 4 cilt, 4. baskı, M 1960
• Sunenu’d Dârekutnî, Ed-Dârekutnî, Muessesetu’r Risâle, 5 cilt, 1. baskı, M 2004
Türkçesi için bk. Sünen, Dârekutnî, Ocak Yayıncılık, 3 cilt, M 2015
• Sunenu’d Dârimî, Ebu Muhammed Ed-Dârimî, Dâru’l Muğnî Li’n Neşri ve’t
Tevzî’, 4 cilt, 1. baskı, M 2000
Türkçesi için bk. Sünen-i Dârimî Tercemesi, Darimî, Konya Kitapçılık, M 2011
• Sunenu Ebî Dâvud, Ebû Dâvud Es-Sicistânî, Muessesetu’r Risâle, 1. baskı, H 1440
Türkçesi için bk. Sünen-i Ebû Dâvud Tercemesi, Konya Kitapçılık, 3 cilt, M 2015
• Sunenu İbni Mâce, İbni Mâce, Muessesetu’r Risâle, 1. baskı, H 1438
Türkçesi için bk. Sünen-i İbni Mâce Tercemesi, Konya Kitapçılık, 2 cilt, M 2008
• Sunenu’n Nesâî, En-Nesâî, Muessesetu’r Risâle, 1. baskı, H 1438
Türkçesi için bk. Sünen-i Nesâî Tercemesi, Konya Kitapçılık, 3 cilt, M 2005
• Sunenu’t Tirmizî, Muhammed bin Îsa Et-Tirmizî, Muessesetu’r Risâle, 1. baskı,
H 1438
Türkçesi için bk. Sünen-i Tirmizi Tercemesi, Konya Kitapçılık, 3 cilt, M 2007
• Şerhu İleli’t Tirmizî. İbnu Receb El-Hanbeli, Mektebetu’l Menâr, H 1407
• Şerhu’l İsyûbî Alâ Elfiyyeti’s Suyûtî Fî’l Hadîs, Muhammed Adem El-İsyûbî,
Mektebetu’l Ğurabâi’l Eseriyye, 2 cilt, 1. baskı, M 1993
• Şerhu Meâni’l Âsâr, Et-Tahâvî, Âlemu’l Kutub, 5 cilt, 1. baskı, M 1994
581
Türkçesi için bk. Hadislerle İslam Fıkhı Şerhu Meanil Asar, İmam Tahâvî, Beka
Yayınları, 7 cilt, 1. baskı, M 2018
• Şerhu Suneni İbni Mâce, Muhammed El-Emîn El-Hererî, Dâru’l Minhâc, 26
cilt, 1. baskı, M 2018
• Şer’î Ölçü Birimleri ve Fıkhî Hükümleri, M. Necmûddîn el-Kûrdî, Buruc Ya-
yınları, 1. baskı, M 1996
• Takrîbu’t Tehzîb, İbnu Hacer El-Askalânî, Dâru’r Reşîd, 1. baskı, M 1986
• Tasavvuf, Tanımı, Menşei, İslamla İlişkisi, Halis Bayancuk, Tevhid Basım Yayın,
1. baskı, M 2019
• Tefsîru’l Kur’âni’l Azîm, İbnu Kesîr, Dârul Kutubil İlmiyye, 9 cilt, H 1419
Türkçesi için bk. İbn-i Kesîr Tefsiri, İmam Hafız İbn-i Kesîr, Polen Yayınları,
12 cilt, M 2020
• Tehzîbu’l Esmâ ve’l Luğât, En-Nevevî, Dâru’l Fikr, 3 cilt, 1. baskı, M 1996
• Tertîbu’l Medârik ve Takrîbu’l Mesâlik, El-Kâdî İyâd, 8 cilt, Matbaatu Fadâle,
1. baskı, M 1965-1983 arası
• Tevhid Dergisi, Tevhid Basım Yayın, 46. Sayı
• Tevhid Meali, Halis Bayancuk, Tevhid Basım Yayın, 2. baskı, M 2020
• Tuhfetu’l Ehvezî, Abdurrahman Mubârekfurî, El-Mektebu’s Selefiyye, 10 cilt,
2. baskı, M 1963
• Tuhfetu’l Muhtâc Fî Şerhi’l Minhâc ve Hevâşi’ş Şirvânî ve’l İbâdî, İbnu Hacer
El-Heytemî, El-Mektebetu’t Ticâriyyetu’l Kubrâ, 10 cilt, M 1983
• Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, TDV İslâm Araştırmaları Merkezi,
44 cilt, M 1988
• Tüm Resûllerin Ortak Müjdesi, Halis Bayancuk, Tevhid Basım Yayın, 2. baskı,
M 2020
• Umdetu’l Kârî, Bedruddîn El-Aynî, Dâru İhyâi’t Turâsi’l Arabî, 25 cilt
• Vahyin Rehberliğinde En’âm Suresi Tefsiri, Halis Bayancuk, Tevhid Basım Yayın,
1. baskı, M 2020
• Zâdu’l Meâd, İbnu Kayyım El-Cevziyye, Muessessetu’r Risâle, 5 cilt, 27. baskı,
M 1994
582
Türkçesi için bk. Zâdu’l-Meâd, İbn Kayyim El-Cevziyye, İklim Yayınları, 6 cilt,
M 2008
• Zâdu’l Mesîr Fî İlmi’t Tefsîr, İbnu’l Cevzî, Dâru’l Kitâbi’l Arabî, 4 cilt, 1. baskı,
H 1422
Türkçesi için bk. Kur’an-ı Kerim Tefsiri, Zadü’l-Mesir Fi İlmi’t-Tefsir, İmam
Ebu’l-Ferec İbn’ul Cevzî, Kahraman Yayınları, 6 cilt, M 2011
• Zevâidu İbni Huzeyme ve İbni Hibbân ve’l-Mustedrek Alâ Kutubi’t Tis’a, Sâlih
bin Ahmed Şâmî, El-Mektebu’l İslâmî, 3 cilt, 1. baskı, M 2012
• Zevâidu’s Suneni’l Kubrâ Li’l Beyhakî, Sâlih Ahmed Eş-Şâmî, El-Mektebu’l
İslâmî, 3 cilt, 1. baskı, M 2010
Tüm hadis rakamlandırmaları aşağıdaki kitaplardan yapılmıştır
• Camiu’l Usuli’t Tis’a Mine’s Sunneti’l Mutahhara, Salih Ahmed Eş-Şami, El-Mek-
tebu’l İslami, 14 cilt, 1. baskı, M 2021
• Zevâid ibni Huzeyme ve ibni Hibbân ve’l Mustedrek Ala Kutubi’t Tis’a, Sâlih
bin Ahmed Şâmî, El-Mektebu’l İslâmi, 3 cilt, 1. baskı, M 2012
• Zevaid Sunen’ul Kubra li’l Beyhaki, Salih Ahmed EŞ-Şami, El-Mektebu’l İslami,
3 cilt, 1. baskı, M 2010
583
İÇİNDEKİLER
NAMAZ KİTABI
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI ���������������������������� 7
I. İftitah Tekbiri (Rükun) ������������������������������������������������������������ 11
İftitah Tekbiri ve Namaza Etkisi ��������������������������������������������������� 12
II. Kıyam (Rükun) �������������������������������������������������������������������� 13
A. Kıyam Rüknunun Düştüğü Hâller ��������������������������������������������� 13
1. Nafile Namazlar ����������������������������������������������������������������� 13
2. Hastalık Durumu ��������������������������������������������������������������� 14
3. Ayakta Kılmanın Zarar Vereceği Durumlar ��������������������������������� 14
B. Kıyam ve Namaza Etkisi ��������������������������������������������������������� 15
III. Elleri Kaldırmak (Sünnet) ������������������������������������������������������ 16
A. Ellerin Kaldırılacağı Yerler ������������������������������������������������������ 16
B. Eller Ne Zaman Kaldırılır? ������������������������������������������������������� 17
C. Secdeye Giderken ve İki Secde Arası Elleri Kaldırmak ��������������������� 17
D. Namazda Elleri Kaldırmak ve Namaza Etkisi �������������������������������� 18
IV. Elleri Bağlamak (Sünnet) ������������������������������������������������������ 22
A. Eller Nereye Konur? ������������������������������������������������������������� 23
B. Eller Nasıl Bağlanır? �������������������������������������������������������������� 24
C. Elleri Bağlama Konusunda Kadın ve Erkek Arasında Fark Yoktur �������� 24
D. Namazda Elleri Bağlamak ve Kulluğa Etkisi ��������������������������������� 25
V. İstiftah Duası (Sünnet) ���������������������������������������������������������� 26
A. Allah Resûlü’nden Varid Olan İstiftah Duaları ������������������������������� 26
B. İstiftah Dualarında Nebi’nin Uygulaması ������������������������������������� 29
C. İstiftah Duası ve Namaza Etkisi ������������������������������������������������ 30
VI. İstiâze (Sünnet) ������������������������������������������������������������������ 31
A. İstiâze Nerede Okunur? ��������������������������������������������������������� 32
B. İstiâzenin Namaza Etkisi �������������������������������������������������������� 32
VII. Fâtiha Suresi’ni Okumak (Rükun) ������������������������������������������ 35
A. Fâtiha Suresi’yle İlgili Meseleler ����������������������������������������������� 36
1. Besmele, Fâtiha Suresi’nden Bir Ayettir ������������������������������������� 36
2. Açıktan Okunan (Sabah, Akşam, Yatsı) Namazlarda Besmele
Sessiz Okunur ���������������������������������������������������������������������� 37
3. İmamın Arkasında Fatiha Okumanın Gerekliliği �������������������������� 38
585
4. Me'mum Fâtiha Suresi’ni Ne Zaman Okur? �������������������������������� 39
5. Allah Resûlü’nün Fâtiha Kıraati ����������������������������������������������� 42
6. Fâtiha Suresi’ni Bitirince “Âmin” Demek ������������������������������������ 42
7. Fâtiha Suresi’ni Bilmeyen Ne Okur? ����������������������������������������� 43
B. Fâtiha Suresi ve Namaza Etkisi ������������������������������������������������� 44
VIII. Fâtiha Suresi’nden Sonra Ek/Zamm Bir Sure Okumak (Sünnet) �� 56
586
2. Zikirleri Bir Arada Yapabilir ���������������������������������������������������� 77
3. Me’sur Dua/Zikirlerin Dışında Kişi Allah’ı Mutlak Olarak Tesbih Edebilir ��� 77
4. Cemaatle Namaz Kılan Kimse, “Semiallahu Limen Hamideh” Demez � 79
5. Uzun Kılınan Namazlarda İtidal Uzun Tutulabilir �������������������������� 79
6. Rükûdan Sonra Kıyamda Olduğu Gibi Eller Bağlanmaz, Serbest Bırakılır � 80
B. İtidal ve Namaza Etkisi ���������������������������������������������������������� 81
XI. Secde (Rükun) ������������������������������������������������������������������� 82
A. Secdeye Dair Meseleler ��������������������������������������������������������� 82
1. Secdede Tuma’nine/Mutmainlik Şarttır ������������������������������������ 82
2. Secdenin Sıfatı ������������������������������������������������������������������ 82
a. Secde yedi uzuv üzerine yapılır �������������������������������������������� 82
b. Elleri omuz hizasında veya yüze yakın alın ve burnu içine alacak
şekilde yere koyar ��������������������������������������������������������������� 83
c. Elleri yere koyunca dirsekleri kaldırır �������������������������������������� 83
d. Elleri ve dirsekleri yere yayarak secde etmez ���������������������������� 84
e. Kollarını iki yanından uzaklaştırır ������������������������������������������ 84
f. Karnını ve kalçasını baldırlarından uzaklaştırır ��������������������������� 85
g. Ayak parmaklarını büker, topuklar havaya gelecek şekilde ayakları
diker ve topukları birleştirir ���������������������������������������������������� 86
h. Secdede saçını bağlamaz ��������������������������������������������������� 86
i. Kadın ve erkeğin secdesi arasında fark yoktur ���������������������������� 87
3. Secdede Okunacak Tesbihler ������������������������������������������������� 87
4. Secdenin Uzunluğu Namaz Uzunluğuna Uygun Olmalıdır ������������� 90
5. Secdede Kur’ân Okumak Yasaklanmıştır ����������������������������������� 91
6. Secdeye Nasıl Gidilir? ���������������������������������������������������������� 91
7. Secdeden Kalkışın Sıfatı ������������������������������������������������������� 93
B. Secde ve Namaza Etkisi ��������������������������������������������������������� 94
XII. İki Secde Arasında Oturmak (Rükun) ������������������������������������� 96
İki Secde Arasında Oturmayla İlgili Meseleler ��������������������������������� 97
1. Sağ Ayağı Dikip Sol Ayağın Üstüne Oturur �������������������������������� 97
2. İki Secde Arasında Yapılacak Zikir ������������������������������������������� 97
3. İki Secde Arası Teşehhüd Değildir ������������������������������������������� 98
4. Kadın ve Erkek Oturuşu Arasında Fark Yoktur ����������������������������� 98
5. Oturuşun Uzunluğu Namazın Uzunluğuyla Uyumlu Olmalıdır �������� 98
6. İki Secde Arasında İk’a Yapmak ���������������������������������������������� 99
XIII. Birinci Teşehhüd (Sünnet) ������������������������������������������������� 100
XIV. İkinci Teşehhüd (Rükun) ��������������������������������������������������� 101
587
A. Teşehhüd Oturuşuyla İlgili Meseleler �������������������������������������� 101
1. Oturuş Biçimi ������������������������������������������������������������������ 101
2. Sağ Elini Sağ Baldırı, Sol Elini Sol Baldırı Üzerine Koyar ���������������� 102
3. İşaret Parmağına Dair Sünnetler ������������������������������������������� 104
B. Teşehhüd Duası/Zikri Lafızları ����������������������������������������������� 105
1. Teşehhüd Duasından Sonra Resûl’e ve Âline Salât Getirmek ��������� 107
2. Salavattan Sonra Dua Etmek ����������������������������������������������� 111
3. “Rabbena atina” ve “Rabbenağfirli” Dualarını Okumak Sünnet midir? 113
588
B. Namazda Kasıtlı Konuşmak �������������������������������������������������� 159
C. Namazda Gülmek �������������������������������������������������������������� 163
D. Namazda Yemek İçmek ������������������������������������������������������� 163
E. Riddet ���������������������������������������������������������������������������� 163
II. Namazda Yasak Olup Namazı Bozmayanlar ���������������������������� 164
A. Başı Sağa, Sola veya Arkaya Çevirmek (İltifat) ���������������������������� 164
B. Namazda Etrafa Göz Gezdirmek �������������������������������������������� 167
1. Namazda Gözler Nereye Bakmalıdır? ������������������������������������� 169
2. Namazda Gözleri Kapamak ������������������������������������������������� 170
C. Bir İhtiyaç ve Özür Olmaksızın Bir Şeylerle Meşgul Olmak �������������� 171
D. Namazda İhtisar Yapmak ����������������������������������������������������� 173
E. Sıkışmış Hâlde veya Aç Olanın Yemek Hazırken Namaz Kılması ������� 174
F. Namazda Esnemek ������������������������������������������������������������� 174
G. Özür Olmaksızın Namazda Bir Şeye Dayanmak �������������������������� 175
H. Namazı Aceleyle, Hızlıca Kılmak �������������������������������������������� 176
I. Namazda Kıbleye ve Sağ Tarafa Tükürmek ��������������������������������� 177
J. Namazda İk’a Yapmak ��������������������������������������������������������� 178
K. Secdede Elleri Sermek �������������������������������������������������������� 178
L. Rükû ve Secdede Kur’ân Okumak ������������������������������������������� 178
M. Saçlar Bağlı Hâlde Namaz Kılmak/Secde Yapmak ����������������������� 178
N. Selam Ânında Elle Sağa Sola İşaret Etmek �������������������������������� 178
O. Elleri Teşbik (Parmakları Birbirine Kenetlemek) Yapmak ���������������� 178
P. Namazda Saçları Bağlamak, Kolları ve Ayak Paçalarını Katlamak ������ 178
R. Namazda Ağzı Bir Örtüyle Kapatmak ��������������������������������������� 180
III. Namazda Yapılması Mübah Olan Şeyler �������������������������������� 180
A. Namazda İmamı Uyarmak ��������������������������������������������������� 180
B. Çocuk Taşımak ������������������������������������������������������������������ 182
C. Bir İhtiyaçtan Ötürü Giysiyi Çıkarmak �������������������������������������� 182
D. İhtiyaç Hâlinde Namazda Yürümek ����������������������������������������� 183
E. Namazda Telefona Cevap Verilir mi? ���������������������������������������� 185
F. Zararlı Hayvanları Öldürmek ������������������������������������������������� 185
G. Namaz Kılanın Eli veya Başıyla İşaret Etmesi ������������������������������ 186
H. Selam Verenin Selamını El İşaretiyle Alabilir ������������������������������ 187
I. Siyasi, Askerî ve Hayati Durumlarda Görevli Kişi Dinlenebilir ����������� 188
J. Namaz Kılanın Dokunarak Namaz Dışındakini Uyarması ���������������� 189
K. Bir Nimet İçin veya Hapşıranın Allah’a Hamdetmesi ��������������������� 189
L. Ayetlerin Manasına Uyumlu Olarak Sesli Şekilde Dua Etmek ���������� 190
M. Namazda Sesli Ağlamak ����������������������������������������������������� 191
589
N. Mushafa Bakarak Kur’ân Okumak ������������������������������������������ 191
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI �������������������������������������� 199
I. Nafile Namazların Fazileti ����������������������������������������������������� 200
Nafile İbadetlerin Genel Faziletleri ��������������������������������������������� 200
1. Nafile İbadetler Farza Hazırlıktır ������������������������������������������� 200
2. Nafileler Farzlarda Oluşan Eksiği Telafi Eder ����������������������������� 200
3. Nafileler Allah’a Yakınlaştırır ������������������������������������������������ 201
4. Nafileler Kişinin Derecesini Yükseltir �������������������������������������� 202
5. Nafileler Allah Resûlü’nün Sevgisini Arttırır ������������������������������ 202
6. Nafileler İslami Bir Hayat İnşa Eder ve Şeytanın Yollarını Kapatır ����� 203
II. Revatip Sünnetler �������������������������������������������������������������� 204
A. Sabah Namazının Sünneti ��������������������������������������������������� 204
Sabah Namazının Sünnetine Dair Meseleler ������������������������������� 204
a. Müekked sünnetlerdendir ������������������������������������������������ 204
b. Hafif/Hızlı kılınır ������������������������������������������������������������� 204
c. İhlâs ve Kâfirûn Suresi okunur �������������������������������������������� 205
d. Sünneti kıldıktan sonra uzanmak ���������������������������������������� 205
B. Öğle Namazının Sünneti ����������������������������������������������������� 206
1. Önce İki Sonra İki Rekât Kılmak �������������������������������������������� 206
2. Önce Dört Sonra İki Rekât Kılmak ����������������������������������������� 206
3. Önce Dört Sonra Dört Rekât Kılmak �������������������������������������� 207
C. İkindi Namazının Sünneti ���������������������������������������������������� 207
1. İkindi Öncesinde Dört Rekât Kılmak �������������������������������������� 207
a. Bu sünnetin meşruiyeti ���������������������������������������������������� 208
b. Nasıl kılınacağı �������������������������������������������������������������� 208
2. İkindi Sonrasında İki Rekât ������������������������������������������������� 209
D. Akşam Namazının Sünneti ��������������������������������������������������� 211
1. Akşamdan Önce İki Rekât ��������������������������������������������������� 211
2. Akşam Namazından Sonra İki Rekât �������������������������������������� 212
E. Yatsı Namazının Sünneti ������������������������������������������������������ 214
F. Revatip Sünnetlerle İlgili Genel Meseleler ��������������������������������� 214
1. Revatip Sünnetlerin Fazileti ������������������������������������������������ 214
2. Aslolan Evde Kılınmasıdır ��������������������������������������������������� 215
3. Aslolan Gece ve Gündüz Nafilelerin İki İki Kılınmasıdır ���������������� 217
4. Revatip Sünnetler Oturarak Kılınabilir ������������������������������������ 219
5. Revatip Sünnetlerin Kazası ������������������������������������������������� 220
6. Farz ve Nafile Namazın Arasını Ayırmak ���������������������������������� 221
590
7. Aynı Yerde Namaz Kılmak ��������������������������������������������������� 222
8. Kamet Okunduktan Sonra Nafile Kılınmaz ������������������������������� 223
9. Ezanla Kamet Arasında İki Rekât Sünnet ��������������������������������� 225
10. Yolculukta Revatip Sünnetleri Kılmak ����������������������������������� 225
III. Gece Kılınan Nafileler �������������������������������������������������������� 225
A. Gece Namazı ������������������������������������������������������������������� 226
1. Gece Namazının Önemi ve Fazileti ���������������������������������������� 226
a. Gece namazı ruhu terbiye eder kalbi arındırır ������������������������� 226
b. Yüce Allah “gece ehlini” övmüştür ��������������������������������������� 227
c. Gece ibadeti salihlerin sünnetidir ���������������������������������������� 228
d. Gece ibadeti en faziletli amellerdendir ��������������������������������� 229
e. Gece ibadetinin ehli, cennetin özel konuklarıdır ���������������������� 230
2. Gece Kalkışını Kolaylaştıran Etkenler �������������������������������������� 232
3. Kalktıktan Sonra Riayet Edilecek Adaplar �������������������������������� 236
4. Allah Resûlü’nün Gece Namazı ��������������������������������������������� 238
B. Teravih Namazı ����������������������������������������������������������������� 241
1. Teravih Namazının Meşruiyeti ���������������������������������������������� 242
2. Teravih Namazının Fazileti �������������������������������������������������� 245
3. Teravih Namazının Rekât Sayısı �������������������������������������������� 245
4. Teravih Namazını Gece Sonunda Kılmak Daha Faziletlidir ������������ 248
C. Vitir Namazı ��������������������������������������������������������������������� 248
1. Vitir Namazının Hükmü ����������������������������������������������������� 249
2. Vitrin Fazileti ve Önemi ������������������������������������������������������ 250
3. Vitir Namazının Vakti ��������������������������������������������������������� 251
4. Allah Resûlü’nün Vitri �������������������������������������������������������� 252
a. Bir rekâtlık vitir �������������������������������������������������������������� 252
b. Üç rekâtlık vitir �������������������������������������������������������������� 253
c. Beş rekâtlık vitir ������������������������������������������������������������� 254
d. Yedi rekâtlık vitir ������������������������������������������������������������ 255
e. Dokuz rekâtlık vitir ���������������������������������������������������������� 255
5. Vitir Namazının Öncesinde Nafile Kılmak �������������������������������� 256
6. Vitir Rekât Sayısı ile İlgili Farklılık ������������������������������������������� 257
7. Vitri Bitirdikten Sonra Namaz Kılmak ������������������������������������� 257
8. Vitri Bozmak ������������������������������������������������������������������� 258
9. Vitirde Kıraat ������������������������������������������������������������������ 259
10. Vitri Kaçırmak ���������������������������������������������������������������� 259
D. Kunut Duası �������������������������������������������������������������������� 260
1. Vitir Namazında Kunut ������������������������������������������������������ 260
591
2. Nevazil Kunutu ��������������������������������������������������������������� 263
3. Sabah Namazında Kunut ��������������������������������������������������� 265
4. Kunutla İlgili Meseleler ������������������������������������������������������ 265
a. Kunut duasında elleri açmak meşrudur ��������������������������������� 265
b. Cemaatin duaya “âmin” diyerek iştirak etmesi meşrudur ������������ 266
c. Kunut duasının dili ���������������������������������������������������������� 266
d. Kunut duaları ���������������������������������������������������������������� 266
e. Kunut için tekbir almak ���������������������������������������������������� 266
IV. Diğer Nafile Namazlar �������������������������������������������������������� 267
A. Kuşluk/Duha Namazı ��������������������������������������������������������� 267
1. Kuşluk Namazının Önemi ve Fazileti �������������������������������������� 267
a. Kuşluk namazı Nebi’nin tavsiyesidir ������������������������������������� 267
b. Kuşluk namazı “evvabin” namazıdır �������������������������������������� 268
c. Kuşluk namazı kılan El-Kâfi isminin korumasındadır ������������������ 268
d. Bedenin sadakasıdır �������������������������������������������������������� 268
e. Elde edilecek ganimetten daha hayırlıdır ������������������������������ 269
f. Günahlara kefarettir ��������������������������������������������������������� 269
2. Kuşluk Namazının En Faziletli Vakti ��������������������������������������� 269
3. Kuşluk Namazının Rekât Sayısı ��������������������������������������������� 270
B. Tahiyyetu’l Mescid Namazı ��������������������������������������������������� 273
C. Abdest Namazı ����������������������������������������������������������������� 273
D. Sefer Dönüşü Kılınan Namaz ������������������������������������������������ 273
E. İstihare Namazı ����������������������������������������������������������������� 275
İstihareyle İlgili Meseleler ������������������������������������������������������ 277
a. İstihareye zayıf diyen âlimler var mıdır? ��������������������������������� 277
b. Farz namazdan sonra istihare duası yapmak yeterli midir? ��������� 277
c. İstihare “Her işte” yapılır mı? ����������������������������������������������� 277
d. İstihare uyumadan mı yapılmalıdır? ������������������������������������� 278
e. İstihareden sonra rüya görülür mü? ������������������������������������� 278
f. Neyin hayırlı olduğunu nasıl anlarız? ������������������������������������ 278
g. Başkasına istihare yaptırmak meşru mudur? �������������������������� 279
F. Tesbih Namazı ������������������������������������������������������������������ 279
G. Şehadet Namazı ��������������������������������������������������������������� 280
V. Meşru Olmayan Nafile İbadetler ������������������������������������������� 281
A. Hafızayı Kuvvetlendirme Namazı ve Duası �������������������������������� 281
B. Uydurulan Kandiller ve Uydurulan Namazlar ����������������������������� 284
C. İhtiyaç Namazı ����������������������������������������������������������������� 284
D. Cuma Gününü Oruca, Gecesini Namaza Tahsis Etmek ������������������ 285
592
E. Arefe Gecesi Namazı ���������������������������������������������������������� 285
F. Borçtan Kurtulma Namazı ���������������������������������������������������� 285
G. Üç Aylara Özel Namazlar ����������������������������������������������������� 286
VI. Nafile Namazlarla İlgili Meseleler ����������������������������������������� 286
593
D. Cemaatle Namaz Yirmi Yedi Kat Daha Faziletlidir ������������������������ 322
E. Cemaatle Namaz Tüm Geceyi Namazla Geçirmektir ��������������������� 323
F. Cemaatle Namaz Bağışlanmaktır �������������������������������������������� 323
G. Cemaatle Namaz Mescidin Tüm Faziletlerini Kapsar �������������������� 324
II. Cemaatle Namazın Hükmü �������������������������������������������������� 324
III. Kadınların Cemaat Namazı ������������������������������������������������� 329
A. Efdal Olan, Kadınların Evde Namaz Kılmasıdır ���������������������������� 330
B. Mescide Gelen Kadın Şer’i Ölçülere Riayet Etmelidir �������������������� 331
C. Mescidden Erken Çıkmalıdır ������������������������������������������������� 333
IV. Cemaatten Geri Kalmayı Meşru Kılan Şer’i Özürler ������������������ 333
A. Hava Şartlarının Bozulması �������������������������������������������������� 334
B. Hastalık �������������������������������������������������������������������������� 335
C. Biyolojik İhtiyaçlar ������������������������������������������������������������� 335
D. Başkalarına Rahatsızlık Verecek Hâller ������������������������������������� 336
E. Korku ����������������������������������������������������������������������������� 337
V. En Faziletli Cemaatler ��������������������������������������������������������� 338
A. Sayıca Daha Kalabalık Cemaatler ������������������������������������������� 338
B. Faziletine Nas Kılınan Mescidlerde Cemaate Katılmak ������������������ 339
C. Uzak Mescidde Namaz Kılmak ���������������������������������������������� 339
VI. Cemaat Namazıyla İlgili Meseleler ��������������������������������������� 340
A. Namazı Kılmış Olsa Bile Cemaate Şahitlik Eden Namazı
Cemaatle Kılmalıdır �������������������������������������������������������������� 340
B. Cemaat Bittikten Sonra Gelene, Yeni Cemaat İnşası İçin
Yardımcı Olunmalıdır ������������������������������������������������������������ 343
C. Cemaat Namazı Bittikten Sonra, Aynı Mescidde İkinci Cemaat İnşa
Etmekte Beis Yoktur �������������������������������������������������������������� 343
D. Cemaat Namazı İçin Kamet Getirildiğinde Nafile Namaz Kılınmaz ��� 343
VII. İmamet Ahkâmı �������������������������������������������������������������� 344
A. İmametin Önemi �������������������������������������������������������������� 344
B. İmametin Sıhhat Şartları ������������������������������������������������������ 345
1. İslam ���������������������������������������������������������������������������� 345
2. Akıl ������������������������������������������������������������������������������ 349
3. Namaz Kılmayı Bilmek ������������������������������������������������������� 349
C. İmametin Kemâl Şartları ������������������������������������������������������ 349
İmamın, Adalet Sıfatına Sahip Olması ����������������������������������������� 349
D. İmametle İlgili Meseleler ����������������������������������������������������� 355
1. Kâfirin Arkasında Namaz Kılmanın Hükmü ������������������������������ 355
594
a. Bilmeden kâfirin arkasında namaz kılmak ������������������������������ 355
b. Bilinçli olarak kâfirin arkasında namaz kılmak ������������������������� 356
2. Namaz İslam Alameti midir? ������������������������������������������������ 359
3. Çocuğun İmameti ������������������������������������������������������������ 362
4. Kadının İmameti �������������������������������������������������������������� 363
5. Kölenin İmameti �������������������������������������������������������������� 363
6. Görme Engellinin İmameti ������������������������������������������������� 364
7. İmamette Liyakat Düzeni ��������������������������������������������������� 365
a. Kur’ân’ı iyi okuyanın imam olması ��������������������������������������� 366
b. Sünneti iyi bilenin imam olması ����������������������������������������� 367
c. Hicrette önde olanın imam olması ��������������������������������������� 367
d. Büyük olanın imam olması ������������������������������������������������ 368
e. Ev sahibi/Meclis sahibinin imam olması �������������������������������� 368
8. İmamın Riayet Etmesi Gereken Hükümler ������������������������������� 369
a. Cemaatin durumunu gözetmelidir �������������������������������������� 369
b. Cemaatin şer’i hatalarını güzel bir üslupla düzeltmelidir ������������ 370
c. Cemaatten yüksek yerde namaz kıldırmamalıdır ���������������������� 372
d. İhtiyaç olmadıkça imam olmayı talep etmemelidir ������������������� 373
e. Kendisini istemeyen bir topluluğa imam olmamalıdır ��������������� 374
f. Namaza dair hatasını telafi etmelidir ������������������������������������� 374
g. Bir topluluğu ziyaret ettiğinde onlara imam olmamalıdır ����������� 375
h. Tüm cemaate dua etmelidir ���������������������������������������������� 376
9. Me’mumun/Cemaatin Riayet Etmesi Gereken Hükümler ������������� 378
a. Söz ve fiillerde imama uymalıdır ����������������������������������������� 378
b. İmam oturarak namaz kıldırıyorsa me’mum da oturarak namaz
kılmalıdır ������������������������������������������������������������������������ 378
c. İmama yetişmek için acele etmemelidir �������������������������������� 381
d. Namaz içinde imamın önüne geçmemelidir ��������������������������� 381
e. Abdestini güzelce almalı, kıraati düzgün yapmalıdır ����������������� 383
f. Bir hata gördüğünde imamı uyarmalıdır �������������������������������� 383
g. İmam kıraatte yanlış yaparsa düzeltmelidir ���������������������������� 383
VIII. Mesbukun Namazı ���������������������������������������������������������� 385
595
G. Mesbuklar Arasından Biri İmam Olabilir mi? ������������������������������ 389
H. Ratip İmam Mesbuk Duruma Düşerse Nasıl Yapar? ��������������������� 389
IX. Cemaat Namazı ve Saf Ahkâmı �������������������������������������������� 392
A. Namaza Başlamadan Saflar Düzeltilmelidir ������������������������������� 392
B. Safları Düzeltmenin Önemi �������������������������������������������������� 395
C. Safları Düzeltmek İmamın Sorumluluğundadır �������������������������� 397
D. İlk Safta İlim ve Fazilet Ehli Durmalıdır ������������������������������������� 398
E. Saftan Birini Çekmek Caiz midir? �������������������������������������������� 400
F. Az Sayıda Cemaatin Saf Düzeni ���������������������������������������������� 401
G. Kadınların Safı En Arkadadır ������������������������������������������������� 402
H. Çocukların Safı ����������������������������������������������������������������� 403
I. Safın Gerisinde Tek Namaz Kılmak ������������������������������������������� 403
J. Safların Mescid Dışına Taşması ����������������������������������������������� 406
ÖZÜR EHLİNİN NAMAZI BABI ����������������������������������������������� 411
I. Hastalık Hâlinde Namaz ������������������������������������������������������� 415
A. Özür Olan Hastalığın Ölçüsü ������������������������������������������������� 415
B. Hastalık Özrü Farz Namazlar İçindir ����������������������������������������� 418
C. Hasta Olan Tam Ecir Alır ������������������������������������������������������ 418
D. Hasta Nasıl Namaz Kılar? ����������������������������������������������������� 419
II. Yolculuk Hâlinde Namaz ����������������������������������������������������� 421
A. Namazların Kısaltılması ������������������������������������������������������� 422
1. Namazları Kısaltmanın Hükmü �������������������������������������������� 422
2. Oruç Tutmama ve Namaz Kısaltma İçin Özür Olan Yolculuğun Ölçüsü � 426
3. Yolculuğun Gayesi ������������������������������������������������������������ 429
4. Yolcu, Namazı Kısaltmaya Ne Zaman Başlar? ���������������������������� 429
5. Yolcu Ne Kadar Süre Namazlarını Kısaltabilir? ��������������������������� 431
6. Uzun Süreli İkametlerde Namaz (Öğrenci, İşçi vb.) ��������������������� 433
7. Esirin/Mahpusun Namazları Kasretmesi ���������������������������������� 435
8. Rahat Yolculuklarda Namaz Kısaltılır mı? ��������������������������������� 436
9. Yolcu Mukimin, Mukim de Yolcunun Arkasında Namaz Kılabilir ����� 437
10. Yolculukta Nafile Namaz ��������������������������������������������������� 438
a. Mutlak Nafile ���������������������������������������������������������������� 438
b. Revatib Sünnet �������������������������������������������������������������� 439
B. Namazların Cem Edilmesi ���������������������������������������������������� 441
1. Yolculukta Namazların Cem Edilmesi ������������������������������������� 442
2. Yağmurda ve Korku Hâlinde Namazların Cem Edilmesi ��������������� 443
3. Hastalıkta Namazların Cem Edilmesi �������������������������������������� 444
596
4. Mukimin Namazları Cem Etmesi ������������������������������������������� 444
5. Cem Edilen Namazlarda Tertip ��������������������������������������������� 449
6. Cem Edilen Namazlarda Muvalat (Peşpeşe Kılmak) �������������������� 449
7. Cem Edilen Namazlarda Bir Ezan, İki Kamet Okunur ������������������� 450
8. Namazları Cem Ruhsattır ���������������������������������������������������� 450
III. Taşıt/Binek Üzerinde Namaz ����������������������������������������������� 450
IV. Korku Namazı ������������������������������������������������������������������ 451
A. Korku Namazının Meşruiyeti ������������������������������������������������ 451
B. Korku Namazı Çeşitleri �������������������������������������������������������� 452
C. Şiddetli Korku Hâlinde Namaz ���������������������������������������������� 454
CUMA NAMAZI BABI ����������������������������������������������������������� 461
I. Cuma Gününün Önemi ve Fazileti ����������������������������������������� 462
A. Cuma, Allah’ın Bu Ümmeti Hidayet Ettiği Bir Gündür ������������������� 462
B. Üzerine Güneş Doğan En Hayırlı Gündür ���������������������������������� 463
C. Cuma Gününe Özel İcabet Saati Vardır ������������������������������������ 464
D. Cuma Müminlerin Bayramıdır ����������������������������������������������� 464
II. Cuma Gününe Özel İbadetler ����������������������������������������������� 464
A. Cuma Sabah Namazında Secde ve İnsân Surelerini Okumak ���������� 464
B. Cuma Günü Çokça Salât Getirmek ������������������������������������������ 465
C. Kehf Suresi’ni Okumak �������������������������������������������������������� 466
D. Cuma Günü İcabet Saatinde Dua Etmek ���������������������������������� 466
E. Cuma Gününe veya Gecesine Özel Bir İbadet Tahsis Etmek Yasaklanmıştır 469
597
C. Cuma Namazı İçin Şart Sayıldığı Hâlde Delili Olmayan Şartlar ��������� 487
1. Yerleşik Olmak/Göçebe Olmamak ����������������������������������������� 487
2. Şehirde Olmak ���������������������������������������������������������������� 487
3. Mescidde Olmak ������������������������������������������������������������� 489
4. Tek Bir Mescidde Kılınması �������������������������������������������������� 489
5. İmamın İzni �������������������������������������������������������������������� 493
IV. Cuma Namazının Vakti ������������������������������������������������������� 495
V. Cuma Namazı İçin Yapılması Müstehap Ameller ���������������������� 496
A. Cuma İçin Mescide Erken Gitmek ������������������������������������������� 496
B. Cuma Namazı İçin Gusletmek ����������������������������������������������� 497
C. Güzel Elbiseler Giyinmek/Süslenmek �������������������������������������� 498
D. Güzel Koku Sürünmek �������������������������������������������������������� 498
E. Mescide Yürüyerek Gitmek ��������������������������������������������������� 499
F. Kimseye Eziyet Etmemek ����������������������������������������������������� 499
G. Cuma Namazından Önce ve Sonra Sünnet Namazı ��������������������� 501
VI. Cuma Namazının Kılınışı ���������������������������������������������������� 502
598
4. İki Rekât Cuma Namazı Kılınır ���������������������������������������������� 518
VII. Cuma Namazıyla ilgili Meseleler ����������������������������������������� 518
A. Cuma Namazına Gecikmek �������������������������������������������������� 518
B. Cuma Hutbesinde Yönetici İçin Dua Etmek ������������������������������� 519
C. Cuma Vakti Alışveriş Yapmak ������������������������������������������������ 525
D. Cumadan Geri Kalmayı Meşrulaştıran Özürler ���������������������������� 526
E. Cuma Günü (ve Ölüm İlanlarında) Okunan Salâ �������������������������� 526
BAYRAM NAMAZI BABI �������������������������������������������������������� 531
I. Ramazan ve Kurban Bayramı ������������������������������������������������ 531
II. Bayram Günlerinde Yapılan Salih Ameller ������������������������������� 533
A. Bayram İçin Süslenmek ������������������������������������������������������� 533
B. Bayram İçin Gusletmek ������������������������������������������������������� 534
C. Tekbir Getirmek ���������������������������������������������������������������� 535
D. Özel Bir Sebep Olmadıkça Silah Taşımamak ������������������������������ 537
E. Bayramlaşmak ������������������������������������������������������������������ 538
III. Bayram Namazının Kılınması ����������������������������������������������� 539
A. Bayram Namazının Hükmü �������������������������������������������������� 539
B. Bayram Namazına Gelirken Yapılacak Sünnetler ������������������������� 541
C. Namazı Musallada (Açık Alanda) Kılmak ����������������������������������� 543
D. Bayram Namazı Nasıl Kılınır? ������������������������������������������������ 543
E. Bayram Namazının Vakti ������������������������������������������������������ 546
Bayram Namazının Vaktini Kaçırmak ���������������������������������������� 546
F. Cuma ve Bayramın Aynı Güne Denk Gelmesi ����������������������������� 548
HUSUF VE KÜSUF NAMAZI BABI ������������������������������������������� 551
I. Ay ve Güneş’e Dair Cahiliye Anlayışı ��������������������������������������� 553
II. Tutulma Ânında Yapılacaklar ������������������������������������������������ 558
III. Güneş veya Ay Tutulması Namazının Kılınması ����������������������� 560
A. Bu Namazın Ezanı Yoktur, Nidası Vardır ������������������������������������ 560
B. Bu Namazın Hususi Bir Sureti Vardır ���������������������������������������� 560
C. Kıraat Cehridir/Açıktandır ���������������������������������������������������� 563
D. Kıraat Uzun Tutulur ������������������������������������������������������������ 563
E. Tedricen Namaz Kısalır �������������������������������������������������������� 563
F. Namazdan Sonra Hutbe Verilir ����������������������������������������������� 564
599
İSTİSKA (YAĞMUR) NAMAZI BABI ����������������������������������������� 569
Kuraklık/Kıtlık Ânında Yapılacaklar ������������������������������������������� 570
A. Yağmur Duası Yapmak �������������������������������������������������������� 570
B. Yağmur Namazı Kılmak ������������������������������������������������������� 570
KAYNAKÇA ������������������������������������������������������������������������ 575
600