You are on page 1of 1249

‫فقه الحديث‬

Fıkhu’l Hadis
SÜNNET İLMİHÂLİ
Halis BAYANCUK (Ebu Hanzala)

1. CİLT

www.tevhidmeali.com
www.tevhiddersleri.org
www.tevhiddergisi.org
www.tevhidkitap.net
tevhiddergisi@gmail.com
‫فقه الحديث‬
Fıkhu’l Hadis
SÜNNET İLMİHÂLİ
Halis BAYANCUK (Ebu Hanzala)

Teknik Hazırlık: Dizgi


Tevhid Basım Yayın, 42546
Düzeltmeler
Tevhid Basım Yayın, 42546

Baskı: Basım Yeri


Şenyıldız Matbaacılık, 45097

ISBN: 978-605-06550-3-2 (Takım Numarası)


978-605-06550-4-9 (1. Cilt numarası)

1. Baskı, Temmuz/2021

İletişim: E-posta
tevhiddergisi@gmail.com
Telefon
+90 545 762 15 15
Posta
P.K. 51 Güneşli Merkez PTT
Bağcılar/İstanbul
Merkez
Kirazlı Mah. Mahmutbey Cad. No:120/A
Bağcılar/İstanbul

Satış Noktaları: Tevhid Kitabevi


İstanbul : Kirazlı Mah. Mahmutbey Cad. No: 120/A 34212 Bağcılar/İSTANBUL 0 (545) 762 15 15
Ankara : Piyade Mah. İstasyon Cad. No: 190 Etimesgut/ANKARA 0 (543) 225 50 48
Diyarbakır : Kaynartepe Mah. Gürsel Cad. No: 90/A 21090 Bağlar/DİYARBAKIR 0 (543) 225 50 43
Konya : Mengene Mah. Büyük Kumköprü Cad. No:78/A 42020 Karatay/KONYA 0 (543) 225 50 49
Van : Vali Mithatbey Mah. Gündüz 2. Sok. No:2 A İpekyolu/VAN 0 (543) 225 50 45
‫بِس ِْم هللاِ الرَّحْ مٰ ِن الر ِ‬
‫َّح ِيم‬
‫إن ْال َح ْم َد ِلِ نَحْ َم ُدهُ َونَ ْستَ ِعينُهُ‪َ ،‬ونَ ْستَ ْغفِ ُرهُ‪،‬‬ ‫َّ‬
‫ت أَ ْع َمالِنَا‪،‬‬ ‫ُور أَ ْنفُ ِسنَا‪َ ،‬و ِم ْن َسيِّئَا ِ‬ ‫َونَعُو ُذ بِاهللِ ِم ْن ُشر ِ‬
‫ي لَهُ‪،‬‬ ‫ض َّل لَهُ‪َ ،‬و َم ْن يُضْ لِلْ فَالَ هَا ِد َ‬ ‫َم ْن يَ ْه ِد ِه هللاُ فَالَ ُم ِ‬
‫ك لَهُ‪،‬‬ ‫َوأَ ْشهَ ُد أَ ْن الَ إِلَهَ إِالَّ هللاُ َوحْ َدهُ الَ َش ِري َ‬
‫َوأَ ْشهَ ُد أَ َّن ُم َح َّم ًدا َع ْب ُدهُ َو َرسُولُهُ‪.‬‬
‫ق تُقَاتِه۪ َو َل تَ ُموتُ َّن إِلَّ‬ ‫ين آ َمنُوا اتَّقُوا هللاَ َح َّ‬ ‫يَا أَيُّهَا الَّ ِذ َ‬
‫ون‪.‬‬‫َوأَ ْنتُ ْم ُم ْسلِ ُم َ‬
‫اح َد ٍة‬ ‫س َو ِ‬ ‫يَا أَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا َربَّ ُك ُم الَّ ِذي َخلَقَ ُك ْم ِم ْن نَ ْف ٍ‬
‫ث ِم ْنهُ َما ِر َج ًال َكثِيرًا َونِ َسا ًء‬ ‫ق ِم ْنهَا َز ْو َجهَا َوبَ َّ‬ ‫َو َخلَ َ‬
‫ون بِ ِه َو ْالَرْ َحا َم إِ َّن اهللاَ َك َ‬
‫ان‬ ‫َواتَّقُوا اهللاَ الَّذ۪ي تَ َسا َءلُ َ‬
‫َعلَ ْي ُك ْم َرقِيبًا‪.‬‬
‫ين ٰا َمنُوا اتَّقُوا هللاَ َوقُولُوا قَ ْوالً َس ِدي ًدا يُصْ لِحْ‬ ‫ياأَيُّها َّالذ َ‬
‫َ َ ۪‬
‫لَ ُك ْم أَ ْع َمالَ ُك ْم َويَ ْغفِرْ لَ ُك ْم ُذنُوبَ ُك ْم َو َم ْن ي ُِط ِع هللاَ َو َرسُولَهُ‬
‫فَقَ ْد فَا َز فَ ْو ًزا َع ِظي ًما‪.‬‬
‫ي هَ ْد ُ‬
‫ي‬ ‫ث ِكتَابُ هللاِ‪َ ،‬و َخ ْي َر ْالهَ ْد ِ‬ ‫أَ َّما بَ ْع ُد فَإِ َّن َخ ْي َر ْال َح ِدي ِ‬
‫ور ُمحْ َدثَاتُهَا‪َ ،‬و ُك َّل ُمحْ َدثَ ٍة بِ ْد َعةٌ‪،‬‬ ‫ُ‬
‫ُم َح َّم ٍد‪َ ،‬و َش َّر األ ُم ِ‬
‫ضالَلَ ٍة فِى النَّ ِ‬
‫ار‬ ‫ضالَلَةٌ‪َ ،‬و ُك َّل َ‬ ‫َو ُك َّل بِ ْد َع ٍة َ‬
HUTBETU’L HACE
Muhakkak hamd Allah’adır. O’na hamdeder, O’ndan yardım ve mağfi-
ret dileriz. Nefislerimizin şerrinden, amellerimizin kötülüğünden Allah’a
sığınırız. Allah’ın hidayet verdiğini kimse saptıramaz. O’nun saptırdığını
da kimse doğru yola iletemez. Şehadet ederim ki Allah’tan başka hiçbir
ilah yoktur. O, bir ve tektir, O’nun ortağı yoktur. Yine şehadet ederim ki
Muhammed O’nun kulu ve resûlüdür.
“Ey iman edenler! Allah’tan hakkıyla korkup sakının! Yalnızca Müslimler/
şirki terk ederek tevhidle Allah’a yönelen kullar olarak can verin.” 1
“Ey insanlar! Sizleri tek bir nefisten yaratan, ondan da eşini yaratan ve o iki-
sinden de birçok erkek ve kadın türetip (yeryüzünde) yayan Rabbinizden
korkup sakının. Kendisiyle istediğiniz Allah’tan ve akrabalık bağlarını kopar-
maktan korkup sakının. Şüphesiz ki Allah, sizin üzerinizde gözetleyicidir.” 2
“Ey iman edenler! Allah’tan korkup sakının ve doğru/sağlam/adil söz söy-
leyin. (Allah da buna karşılık) amellerinizi ıslah etsin, günahlarınızı bağışla-
sın. Kim de Allah’a ve Resûl’üne itaat ederse, şüphesiz ki büyük bir kurtuluş
ve kazanç elde etmiş olur.” 3
“Bundan sonra, şüphesiz sözlerin en güzeli Allah’ın kelamı, yolların en hayır-
lısı Muhammed’in yoludur. İşlerin en kötüsü sonradan çıkarılanlardır. Sonra-
dan çıkarılan her şey bidattir, her bidat sapıklıktır, her sapıklık da ateştedir.” 4

 1. 3/Âl-i İmran, 102


 2. 4/Nîsa, 1
 3. 33/Ahzâb, 70-71
 4. Müslim, 867; Nesai, 1578
TEŞEKKÜR, İTHAF VE TAKDİM

E linizdeki çalışma; Yüce Allah’ın bir imtihan esnasında bahşettiği sayısız


nimetten yalnızca biridir. O’na (cc) hamdeder, O’nu tüm noksanlıklardan
tenzih eder ve O’na teşekkür ederim. Şayet O’nun yardımı ve müminleri
yardımcı kılması olmasa; imkân yönünden kurak bir çölü andıran diriler
kabrinde, böyle bir çalışmaya başlamak ve ilerlemek tatlı bir hülya olarak
“yapılacaklar listesi”nde yerini alırdı. O’nun varlığına ve birliğine; yerde
ve gökte hiçbir şeyin O’nu aciz bırakamayacağına; mutlak güç ve iktidar
sahibi olduğuna şahitlik ederim.
“…hiç şüphesiz Allah sana yeter. Seni, yardımıyla ve müminlerle destekle-
yen O’dur.” 1
Elinizdeki çalışma; bereketli bir tohumun (niyetin) toprağa atılması,
Allah’ın (cc) yardımıyla filiz vermesi ve sonrasında gövdesi her geçen gün
kalınlaşan bir çınara dönüşmesidir. Şöyle ki; Enes kardeşimiz daha önce
yaptığımız, yeni başlayanlar için “Umdetu’l Ahkâm” dersleri ve orta sevi-
ye fıkıh talebeleri için “Mulahhasu’l Fıkh” derslerini esas alarak bir ibadet
ilmihâli hazırlamaya başladı. Ancak bir yandan kendi eğitimiyle ilgilen-
mesi, diğer yandan öğrenci yetiştirmesi, diğer bir yandan İslami mücadele
için emek vermesi… çalışmayı yavaşlatıyordu. Taharet Babı’ndan birkaç
bölüm yazıldıktan sonra, yazma sorumluluğunu ben üstlendim. O da bir-
çok konuda bana yardımcı oldu, olmaya da devam ediyor. Hayırlara ve-
 1. 8/Enfâl, 62

7
FIKHU’L HADİS, SÜNNET İLMİHÂLİ

sile olmasını umduğum bir ameli başlattığından ve devamı için sağladığı


gayretlerden dolayı ona teşekkür ediyorum; Allah (cc) razı olsun. Yine bu
çalışmada istediğim araştırmaları yapan ve sonuçları benimle paylaşan
Yasir kardeşimize ve onlara yardımcı olan çalışma arkadaşlarına teşekkür
ediyorum; Allah (cc) razı olsun.
Bu çalışmayı hazırlarken ana kaynak hadis ve fıkıh metinleriydi. Ancak
çalışmanın en az üçte birine kaynaklık eden, yıllar içinde özetlediğim fı-
kıh kitapları ve hadis şerhleri notlarıydı. Burada devreye Ömer kardeşimiz
girdi. Kendisine isim ve yer belirttiğim kitaplardan notların asli kaynağını
buldu; yazdığım metinlere kaynakları ekledi. Ayrıca hadis metinlerinin
Türkçelerini düzenleme ve Türkçe okuyan okuyucular için uygun tercü-
me seçme işini de Ömer kardeşimiz üstlendi. 2 Kendisine tüm bu gayret
ve yardımları için teşekkür ediyorum; Allah (cc) razı olsun. Tüm bu süre-
ci koordine eden, benimle beraber çalışmanın çilesine ortak olan Murat
kardeşime hususi teşekkür ediyorum; Allah (cc) razı olsun. Onun şahsında
tüm Tevhid Medresesi öğrencilerine, dava arkadaşlarıma sesleniyorum:
İyi ki varsınız!
Ve elbette tüm bu yazılanları bilgisayara aktaran, metinleri tashih eden,
teknik düzenlemeleri yapan… Tevhid ve Sünnet davasının yiğit muvahhid
ve muvahhideleri… Her birine teşekkür ediyorum; Allah (cc) razı olsun.
Çalışmaya tıbbi ve psikolojik bilgilerle katkıda bulunan tabib/tabibe ve
psikolog kardeşlerime teşekkürü borç biliyorum; Allah razı olsun.
Bu kitabı; Kur’ân’ı -dolayısıyla Kur’ân ilimlerini- ve fıkıh ilmini sevme-
me vesile olan babama ithaf ediyorum. Hiç unutmadım -muhtemelen de
unutmayacağım- hayatının en zorlu döneminde, tüm Türkiye’de arandı-
ğı hâlde beni ziyaret etmişti. Medrese derslerine devam edecek bir or-
tam bulamadığım için üzülmüş, çözüm olarak yeni terceme edilmiş bir
fıkıh kitabı alıp bir hoca bulana kadar Şafii fıkhı metnini kendi çabamla
bitirmemi tavsiye etmişti. Yine okuduğum son kitabı duyunca hoşnut-
suzluğunu belli etmiş, “Fıkıh oku!” demişti. İnanıyorum ki bu çalışma, o
teşviklerin meyvesidir…
 2. Hadis metinlerinde hangi yayınevi tercümelerinin esas alındığı kaynakçada belirtilmiştir.

8
TEŞEKKÜR, İTHAF VE TAKDİM

Ve bu kitabı anneme ithaf ediyorum. Sorduğu fıkhi bir soru üzerine ilk
fıkıh hocamdan tatlı bir azar işitmeme vesile olan ve o günden sonra fı-
kıh çalışırken daha dikkatli olmamı sağlayan anneme…
Annem ve babam… İslami mücadele nedeniyle onlarca yıl hicret, on
sekiz yıl zindan hayatı yaşadılar. Biri içeride, diğeri dışarıda çile doldur-
du; ahir ömürlerinde bir araya gelebildiler. Şimdi de benim imtihanımın
çilesini dolduruyorlar. Rabbim hayırlı, sağlıklı ve uzun ömür ihsan etsin;
ahir ömürlerinde gözlerini aydın kılsın.

9
MUKADDİME/ÖN SÖZ

I. Çalışmaya Seçilen İsim

Ç alışmamızın üst başlığı Fıkhu’l Hadis, yani Hadis Fıkhı’dır. Alt başlık
ise Sünnet İlmihâli’dir. Bunun nedeni; çalışmanın iki katmanlı bir
yapıya sahip olmasıdır. Ana metin bir ilmihâldir. İncelenen konuya dair
hüküm zikredilmiş, akabinde varsa konuya dair ayet, sonra hadis, sonra
sahabe sözü aktarılmıştır. Kısa, öz ve fıkhi tartışmalardan uzak ana metin,
bir ilmihâldir. Fıkhın temel kaynağını sünnet oluşturduğundan ve kitapta
Ehl-i Hadis metodu takip edildiğinden “Sünnet İlmihâli” ismi uygun gö-
rülmüştür.
İkinci metin alt metinlerdir/dipnotlardır. Alt metinde rivayetlere dair
teknik bilgiler, -bazı konularda- fıkhi ihtilaflar, ihtilafa dair deliller, delil-
lerin tartışılması ve varsa güncel yansımaları ele alınmıştır. Bu sebeple de
Fıkhu’l Hadis ismi uygun görülmüştür. Kitaba “Fıkhu’l Hadis” üst başlığını
seçmemizin bir diğer nedeni; fıkhi konular bittikten sonra çalışmayı de-
vam ettirme düşüncesidir. Şayet Rabbim muvaffak kılarsa akide, ahlak, si-
yaset…bablarına dair rivayetleri inceleyen bir çalışmayı, Fıkhu’l Hadis’in
sonuna eklemeyi düşünüyorum. Ki; Buhari’nin (rh) Kitâbu’l İmân, İlim ve
Ahkâm bölümleri ders olarak yapılmıştı. Rabbim yazmayı müyesser kıl-
sın. Kitabın temel metni fıkıh ilmine yeni başlayanlar için; alt metin ise
hadis fıkhına ilgi duyan ilim talebeleri için uygundur.

11
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ

II. Çalışmamızda İzlenen Metod


Çalışmamızda izlenen metod; Ehl-i Hadis’in metodudur. Şöyle ki; bi-
lindiği gibi fıkıh; iki ayrı metod ve anlayış olarak neşv-u nema göstermiş,
bu iki metoddan her biri de iki ayrı yoldan bizlere ulaşmıştır. Önce saha-
beden başlamak üzere nasları anlamada var olan iki farklı metodu, sonra
bu anlayışlardan her birinin de iki farklı yöntemle (ittiba ve taklid) gü-
nümüze ulaşmasına dair kısa bilgiler aktaracağız. Daha sonra bunlardan
hangi metodun bu çalışmaya kaynaklık ettiğine değineceğiz.
Allah Resûlü (sav) hayattayken, şer’i ilimlerin -fıkıh da dâhil- tek kayna-
ğıydı. İnsanlar ona soru soruyor, aldıkları cevaba göre hayatlarını düzen-
liyordu. O (sav) varsa hiçbir konuda tartışma yaşanmıyor, onun hükmü son
söz kabul ediliyordu. Ancak onun bulunmadığı ortamlarda “emir ve yasak-
larından” maksadın ne olduğuna dair tartışmalar yaşanabiliyordu. Örnek
olması açısından Asr-ı Saadet’ten bir tablo aktaralım:
İbni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“ Resûlullah (sav) Hendek Savaşı bitince bize şu talimatı verdi: ‘Hiç kimse Ben-i
Kureyza’ya varmadan ikindi namazını kılmasın!’
Ordu yoldayken ikindi namazının vakti girdi. Bunun üzerine bazıları, ‘Biz
Ben-i Kurayza’ya varmadan namazı kılmayacağız.’ diyerek namazı kılmadı.
Kimisi de ‘Olur mu öyle şey? Biz namazı kılacağız. Bizden namazı kılmama-
mız istenmedi ki!’ dediler. Bu durum Allah Resûlü’ne anlatılınca hiçbirine kı-
zıp serzenişte bulunmadı.” 1
Allah Resûlü’nün (sav), “İkindiyi Kurayza yurduna ulaşmadan kılmayı” neh-
yetmesi, fakih sahabiler arasında tartışmaya neden olmuştur. Bir grup
genel naslara bakıp “Namaz vakitli bir ibadettir. Allah Resûlü namaz vaktini
geçirmeyi emretmez. Onun kastı aceleyle hareket etmemizdir…” şeklinde
yorum yapmışlardır. Bir diğer grup, “Allah Resûlü’ne itaat farzdır. O, ‘Şu nok-
taya ulaşmadan namaz kılmayın.’ diyorsa, kılmayacağız…” şeklinde yorum-
lamışlardır. Burada dikkatimizi çeken, Allah Resûlü’nün iki anlayışa da
ses çıkarmamasıdır. Zira iki yorum da şer’i ölçüler içinde yapılmıştır.
 1. Buhari, 946; Müslim, 1770

12
MUKADDİME/ÖN SÖZ

Bir grup, nassı mutlak olarak kabul etmiş ve hususi/özel nasla amel
etmiştir. Bir diğer grup tüm nasları bir araya toplamış ve hususi/özel
nassı tüm naslarla beraber anlamaya çalışmıştır. Ki, bu anlayış farkı
daha sonra ortaya çıkacak rey ve Ehl-i Hadis arasında veya kıyası ka-
bul eden fukahayla reddeden Zahirîler arasındaki farkın da temelini
oluşturur. 2
Allah Resûlü (sav) zamanındaki bir diğer dikkat çekici nokta şudur: O, bir
yeri fethettiğinde oraya ashabından birini görevli olarak gönderir, oranın
dinî, siyasi, askerî ve mali işlerinden o sahabi sorumlu olurdu. İnsanlar
dinî sorularını sorumlu sahabiye sorar ve onun verdiği cevaba göre
amel ederdi. Bir nevi o bölgenin sorumlusu olan sahabinin/âlimin
görüşüyle amel eder, onu taklit ederlerdi.
Bu uygulama Allah Resûlü’nden sonra da devam etti. Raşid Halifeler
Dönemi’nde ilimle uğraşanlar, öğrendikleri naslardan hüküm çıkarır,
çıkardığı hükümle amel ederdi. İlimle uğraşmayanlar, ilimle uğraşan
sahabilere sorar, onların verdiği fetvayla amel ederdi. Yani tabiin, ilim
sahibi ashabı taklit ederdi.
Ashab arasında ilimle uğraşanlara baktığımızda iki anlayışın, iki ayrı
medresenin olduğunu görürüz:
• Ebu Hureyre, Abdullah ibni Ömer ve Ebu Zerr (r.anhum) gibi; her konu-
da hususi/özel nas arayan ve onunla amel eden sahabiler.
• Aişe Annemiz, Abdullah ibni Abbas ve Abdullah ibni Mesud (r.anhum)
gibi; bir nassı genel naslarla birlikte ele alan ve genel naslar ışığında an-
lamaya çalışan sahabiler…
Bu anlayış farkını kavramak için birkaç örnek verelim. İlki Aişe Anne-
miz ve Abdullah ibni Ömer (r.anhuma) arasında yaşanıyor:
“Mekke’de Osman’ın (ra) kızlarından biri vefat etti. Biz de onun cenazesine

 2. Ne yazık ki rey ehli ve hadis ehli, ashab gibi birbirlerini anlayışla karşılamamış; Allah’ın
rahmet ettikleri müstesna birbirlerini en ağır sözlerle töhmet altında bırakmışlardır. Her konuda
olduğu gibi mezhep konusunda da bu ümmeti ıslah edecek şey, ilk neslin kendisiyle ıslah oldu-
ğu anlayıştır.

13
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ

katıldık. Cenazeye İbni Ömer ve İbni Abbas da (ra) katıldı. Ben ikisinin arasın-
da oturuyordum.
Abdullah ibni Ömer, Osman’ın oğlu Amr’a şöyle dedi: ‘Sen ağlamayı yasak-
lamıyor musun?’
Resûlullah şöyle buyurdu: ‘Ölen kişi, ailesinin kendisi için ağlaması sebe-
biyle azap görür.’
İbni Abbas devam etti: ‘Ömer de (ölenin ailesinin) bir kısım ağlaması nede-
niyle azap göreceğini söylerdi. Ömer ile birlikte Mekke’den yola çıktık. Beyda
denilen yere varınca Semure ağacının altında bir kervan gördük. Ömer bana,
‘Git de şu kervanın durumuna bir bak.’ dedi. Ben de gittim, bir de baktım ki
Suheyb orada. Ömer’e Suheyb’in orada olduğunu söyledim. Ömer, ‘Onu bana
çağır.’ dedi. Suheyb’in yanına gittim ve ona, ‘Devene bin de Müminlerin Emi-
rinin yanına gel.’ dedim.
Ömer (ölümüne sebep olacak) yarayı alınca Suheyb onun yanında, ‘Vah kar-
deşim, vah arkadaşım!’ diyerek ağladı.
Bunun üzerine Ömer ona, ‘Ey Suheyb! Resûlullah, ‘Ölü, ailesinin kendisine
bir tür ağlaması nedeniyle azap görür.’ buyurduğu hâlde benim için ağlıyor
musun?’ dedi.
Ömer vefat edince bunu Aişe’ye anlattım.
O şöyle dedi:
‘A llah Ömer’e rahmet etsin. Allah’a yemin ederim ki Resûlullah, ailesinin ağ-
laması nedeniyle Allah’ın mümin kişiye azap edeceğini söylemedi. O şöyle
söyledi: ‘A llah, ailesinin ağlaması nedeniyle kâfir kişinin azabını artırır.’ Size
Kur’ân’ın, ‘Hiçbir günahkâr, bir başkasının günahını yüklenmez.’ 3 ayeti yeter.
İbni Abbas şu ayeti okudu: ‘Şüphesiz ki güldüren de ağlatan da O’dur.’ 4
İbni Ebi Müleyke şöyle demiştir: ‘Vallahi İbni Ömer bir şey söylemedi.’ ” 5
Abdullah ibni Ömer (ra), duyduğu rivayeti hususi/özel bir nas kabul
 3. 35/Fâtır, 18
 4. 53/Necm, 43
 5. Buhari, 1286-1288

14
MUKADDİME/ÖN SÖZ

etmiş ve diğer naslara bakmaksızın onunla amel etmiştir. Aişe Anne-


miz ise duyduğu nassı diğer naslarla birlikte almış, Kur’ân ve sünnet
bütünlüğünde nassı anlamaya çalışmıştır. Nassa yaklaşım farkları ne-
deniyle ortaya farklı iki sonuç çıkmıştır.
Bir diğer örnek Ebu Hureyre ve İbni Abbas (r.anhuma) arasında yaşanıyor.
Ebu Hureyre (ra) Resûlullah’tan (sav) şöyle rivayet etmiştir:
“ ‘Ateşin dokunduğu şeylerden dolayı abdest almak gerekir. Hatta bu bir pey-
nir parçası olsa bile.’
Bunun üzerine İbni Abbas, Ebu Hureyre’ye, ‘Ey Ebu Hureyre, yağ yesek, sı-
cak su içsek de mi abdest alacağız?’ diye sordu.
Ebu Hureyre, ‘Ey kardeşimin oğlu, Resûlullah’tan bir hadis işittiğinde ona
karşı değişik misaller vermeye kalkışma.’ dedi.’ ” 6
Muttalib ibni Abdullah ibni Hantab’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“İbni Abbas dedi ki: ‘A llah’ın Kitabı’nda helal olduğunu görüp bildiğim bir
şey ateşte pişti diye abdest mi alacağım?’
Bunun üzerine Ebu Hureyre yerden çakıl taşları topladı ve ‘Bu çakıl taşları
sayısınca yemin ederim ki Resûlullah, ‘Ateşte pişen bir şey yedikten son-
ra abdest alınız.’ buyurdu.’ dedi.” 7
Gördüğümüz gibi Ebu Hureyre ve İbni Abbas (r.anhuma) arasında bir usul/
metod farkı vardır. Biri Allah Resûlü’nden (sav) duyduğuyla amel etmekte;
diğeri Allah Resûlü’nden nakledileni, bütün içinde anlamaya çalışmaktadır.
Bu iki farklı metoda sahip iki ayrı medresenin öğrencileri, tabiin âlimle-
rini oluşturmaktadır. Hocalarından aldıkları usul/metod farklılıklarının
Tabiin Dönemi’nde devam ettiği görülmektedir. Yazıyı uzatmamak için
örnekleri çoğaltmıyorum. Ancak Raşid Halifeler Dönemi’nde yaşanan
bu duruma dair dikkat çekici bazı çıkarımlara işaret etmek istiyorum:
• Raşid Halifeler Dönemi’nde neredeyse bu sahabilerin tümü görevlen-
dirilmiş, farklı İslam beldelerine emîr olarak tayin edilmişlerdir. Görev
 6. Tirmizi, 79
 7. Nesai, 174

15
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ

almayanlar da Mekke ve Medine’de ilim talebelerine ders vermiş, İslam


topraklarından Hicaz’a gelen Müslimlerin sorularına cevap vermişler-
dir. Yani Raşid Halifeler Dönemi’nde ilimle uğraşan sahabiler usul/
anlayış farklılıklarına rağmen özgürce fetva vermiş/öğrenci yetiştir-
miş; onlara soru soran insanlar da usul/anlayış farklılıkları bilinme-
sine rağmen aldıkları fetvalarla amel etmiş, yani taklit etmişlerdir.
• Raşid Halifeler, istedikleri takdirde insanları belli mezhepler etra-
fında toplayabilir; dahası, tek bir mezheple insanları ilzam edebilir-
lerdi. Bunu yapabilecek dinî karizma, siyasi bütünlük ve askerî güce
sahiplerdi. Ancak böyle bir şeye yeltenmemiş; insanları, dilediklerine
soru sorup onunla amel etme özgürlüğüyle başbaşa bırakmışlardır.
Sahabe ve Tabiin Dönemi’nden sonra da benzer bir ortam İslam toplu-
muna hâkim olmuştur. Birçok insana ilginç gelecek belki; dört mezhep
imamı da bugünkü anlamda bir mezhep taklidi anlayışına karşı çık-
mış; daha ziyade soru sorup deliliyle beraber bir hükmü öğrenmeyi
ve onunla amel etmeyi uygun görmüşlerdir.
Örneğin, zamanın yöneticisi Harun Reşid, insanları tek bir mezhep et-
rafında toplamayı düşünmüş ve bu iş için de İmam Malik’in (rh) Muvatta
kitabını gözüne kestirmiştir. Düşüncesini İmam Malik’e açınca, şu ceva-
bı almıştır:
“Allah Resûlü’nün ashabı fer’i meselelerde ihtilaf etmiş ve uzak diyarlara ya-
yılmışlardır. Her biri kendi yanında (hakka) isabet etmiştir…” 8
Bir başka rivayette şöyle der:
“…Bunu yapma! Çünkü insanlara birçok görüş ulaşmıştır. Hadisler işitmiş,
hadisler rivayet etmişlerdir. Her toplum, kendine ulaşan görüşleri almış, onu
bilmiş ve onu din edinmiş (ve amel etmiş)tir. Şüphe yok ki; inandıkları şeyden
onları alıkoymak zordur. Onları bulundukları hâl üzere terk et…” 9
Görüldüğü gibi İmam Malik (rh) iki gerekçeyle yöneticinin talebini red-
detmiştir:
 8. Hilyetu’l Evliyâ, 6/332
 9. Et-Tabakâtu’l Kubrâ, İbni Sa’d, 5/468

16
MUKADDİME/ÖN SÖZ

• Ashab kendi arasında ihtilaf etmiş ve bu ihtilafı farklı beldelere taşı-


mıştır. Ne Resûl ne de sonrasında Raşid Halifeler bu duruma müdaha-
le etmiştir.
• İslam toplumu bu uygulamaya alışmış ve yaklaşık iki asır boyunca bu
uygulamaya göre amel etmiştir. Bu durumu değiştirmeye kalkmak dini
zorlaştırmak olacaktır. Ki Allah Resûlü (sav) zorlaştırmayı yasaklamış, ko-
laylaştırmayı emretmiştir.
Şayet İmam Malik (rh), bugün var olan ve uygulaması mahza/yalnız taklide
dayanan Maliki Mezhebi gibi bir mezhep kurmak istese, yukarıda mezkur
teklifi düşünmeden kabul ederdi. Ancak tam tersi yönde bir tavır takın-
dığını görüyoruz. Demek ki bugün var olan Maliki Mezhebi uygulaması
İmam Malik’ten bağımsız olarak veya İmam Malik’e rağmen oluşmuştur.
Ondan (rh) meşhur olan bir diğer söz şudur:
“Allah Resûlü’nden sonra her insanın sözü alınır ve terk edilir.” 10
Bir başka mezhebin imamı olan Ebu Hanife (rh) şöyle der:
“Bizim bir sözümüzü nereden aldığımızı bilmeden almak, kimseye helal de-
ğildir.”
“Benim sözümün delilini bilmeden onunla fetva vermek haramdır.” 11
Allah’ın rahmet ettiği müstesna, mezheplere ittiba eden çoğu kimse,
delil anlayışından uzaktır. Mahza taklit üzere mezhebe tabi olmaktadır.
İmam Şafii (rh) şöyle der:
“Hadis sahih olursa benim mezhebimdir. (Hadise muhalif ) sözümü duva-
ra çalın.” 12

 10. Câmiu Beyâni’l İlmi ve Fadlih, İbni Abdilberr, 2/91


 11. El-İntikâ Fî Fadâili’s Selâseti’l Eimmeti’l Fukahâ, s. 145
 12. Siyeru A’lâmi’n Nubelâ, 10/35. Şafii Mezhebi muhaddislerinden Beyhaki, Nevevi ve İbni
Hacer (rh) gibi âlimler bu hassasiyeti yaşatsa da Şafii Mezhebi âlimleri genel olarak imamın koy-
duğu mezkûr ilkeye muhalefet etmiş; mahza/yalnız taklide dayalı bir mezhep kültürü oluştur-
muşlardır.

17
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ

İmam Ahmed (rh) şöyle der:


“Ne beni ne Malik’i ne Şafii’yi ne Evzai’yi ne de Sevri’yi taklit et! Onların al-
dığı yerden (naslardan dinini) al!” 13
Başka bir yerde şöyle der:
“(Gerçekten) bazı topluluklara şaşıyorum. (Bir hadisin) isnadını ve sahih
olduğunu biliyorlar; (buna rağmen) Sufyan’ın görüşünü alıyor (onunla amel
ediyorlar).” 14
Dört mezhep imamı olarak bilinen müçtehit âlimlerin vefatından son-
ra, görüşleri tedvin edilmiş ve mezhep fıkhı kitapları ortaya çıkmıştır. Bu
görüşlere ittiba eden topluluklar meydana gelmiş ve hicri 4-5. asır itiba-
rıyla Maliki, Hanefi, Şafii ve Hanbeli (rh) olarak anılmaya başlamışlardır.
Artık delile dayalı fıkıh anlayışı, yerini âlimin görüşüne dayalı fıkıh an-
layışına; yani ittiba, yerini taklide bırakmıştır. Bu dönemde delile dayalı
fıkıh anlayışını sürdüren âlimler olsa da, büyük çoğunluk görüşe dayalı
fıkıh (mezhepçilik) anlayışını korumuştur. Mezhepçiliğin başladığı dö-
nemi öncesinden ayıran bariz özellikler vardır. Bunlardan bazılarını şöy-
le sıralayabiliriz:
• Bir mezhebe intisap eden, başka bir müctehidin görüşüyle amel ede-
memekte, tüm hayatını bir âlimin görüşlerine göre düzenlemektedir.
Oysa önceki dönemde her insan yaşadığı bölgenin âlimine soru sor-
makta ve onun verdiği fetvayla amel etmektedir. Örneğin, Medineli bir
tüccar, Medine’de bulunduğu sırada sorularını İmam Malik’e (rh) sormak-
tadır. Ticaret yolculuğuna çıkıp Kufe’ye uğradığında ticaretle ilgili bir
soruyu İmam Ebu Hanife’ye (rh) sormakta; yolculuğa devam ettiği tak-
dirde Mısır’da sorusunu Leys ibni Sa’d’a (rh) veya Şafii’ye (rh) sormaktadır.
Şüphe yok ki bu imamların usulü birbirinden farklı, vardıkları fer’i so-
 13. İ’lâmu’l Muvakki’în, 1/631
 14. El-Câmiu Li Ulûmi’l İmâm Ahmed, Ahmed bin Hanbel, 5/159. Taklide karşı olan Ehl-i Hadis
anlayışı ve Selefilik, Hanbeli Mezhebi içinde bugüne geldiğinden “Hadis Fıkhı/Ahadisu’l Ahkâm”
geleneğini yaşatmış ve mahza taklide dayalı mezhepçilik yerine delile dayalı ittiba (kısmi taklit)
şuurunu sürdürmüştür. Günümüz Hanbeli âlimlerinin büyük çoğunluğu, İmam Ahmed’in görüş-
lerinden ziyade usulüne bağlıdır. Bu sebeple şer’i ilimleri tahsil etmiş ve fıkıh melekesi kazanmış
bir ilim adamı, delillere bakıp tercih yapabilmekte ve görüşlerini deliliyle birlikte topluma açıkla-
maktadır.

18
MUKADDİME/ÖN SÖZ

nuçlar da buna bağlı olarak farklıdır. Bu durum ne müctehid imamlar,


ne siyasi yönetim, ne de İslam toplumu tarafından sorun edilmektedir.
• Mezhep müntesipleri arasındaki içtihadi farklılıklar (ihtilaflar) içti-
hadi karşıtlığa (tefrikaya) dönüşmüştür. Sözlü sataşmalar yer yer fiilî
çatışmaya dönüşmüş ve mezhepler arasında birçok Müslim’in öldüğü
kavgalar yaşanmıştır. Örneğin, İmam Ahmed’i (rh) fukaha arasında say-
madığı için meşhur müfessir Taberi’nin (rh) evi Hanbelilerce kuşatılmış
ve Taberi’yi (rh) linç etmeye kalkmışlardır. 15
Önceki dönemde tüm içtihadi farklılıklara rağmen, farklı görüş sahip-
leri bir arada huzur içinde yaşamıştır. Tartışmalar, reddiyeler ve yer yer
sözlü atışmalar olmamış mıdır? Elbette olmuştur! Ashab arasında dahi
sözlü tartışmalar yaşanmış, her biri kendi düşüncesinde ısrarcı olmuştur.
Ancak bu, hiçbir zaman kavgaya, çatışmaya, İslam toplumunun huzuru-
nu kaçıracak taşkınlığa dönüşmemiştir.
• Kelime anlamı anlayış/derin kavrayış olan fıkıh, anlama ve düşünme-
den uzaklaşmış salt metin ezberi yapılan donuk bir ilme dönüşmüştür.
Zira fıkıh, ona temel olan nassı metinlerden silmiş, nastan anlaşılan so-
nucu topluma aktarmıştır. Kasıtlı yapılmasa da âlimin içtihadı nassın
yerine ikame edilmiştir. Önceki dönemde durum tamamen farklıdır.
Fıkıh, onu var eden delille beraber topluma aktarılmaktadır. Bu da Al-
lah Resûlü’nün (sav) haber verdiği, “Nice fıkıh taşıyıcısı vardır, ama fakih de-
ğildir. Nice fıkıh taşıyıcısı, kendinden daha fakih olana (fıkıh bilgisi) taşımak-
tadır.” 16 hadisinin bereketini canlı tutmaktadır. Nas canlıdır, dilden dile
aktarılmakta, kitap sayfalarında okunmaktadır. Umulur ki onu nakleden
kendinden daha fakih birine nakleder de daha fakih olan, o nastan daha
isabetli bir sonuç çıkarır. Ne yazık ki mezhepçilik, Allah’ın (cc) açtığı içti-
had kapısını kapadığından ve içtihad yetkisini birkaç âlimle sınırlı tuttu-
ğundan, bu söylenenleri gündemine dahi almamıştır. Mezhepçi anlayışa
göre nassın varlığıyla yokluğu birdir. Zira nas olsa da onu hakkıyla anla-
yacak, içtihad edecek ve çözüm üretecek kimse yoktur. Kapının kapanma
 15. El-Bidâye ve’n Nihâye, 11/146
 16. Ebu Davud, 3660; Tirmizi, 2656

19
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ

tarihinde tam bir ittifak olmasa da, Allah’ın açtığı içtihad kapısını, isteyen
istediği tarihten sonra kimden aldığı belli olmayan yetkisiyle kapatmıştır.
Bu nedenle insanlık tarihinin gördüğü en muazzam usul ve fıkıh sistemi-
miz, modern dünyanın sorunlarına çözüm üretememiş, modern meydan
okuma karşısında hakkıyla duramamıştır.
Şunu unutmamalıyız: Bizim fıkhımız kıyamete kadar insanlığın sorun-
larına çözüm kaynağıdır. Bugün çözüm üretemiyor oluşu fıkhımızdan
değil, içtihadla canlı kılınmış bir sistemin taklitle durgunlaştırılması ve
bugünün sorunlarından ziyade geçmişin sorunlarını okuyup okutmasın-
dan kaynaklanmaktadır.
• (Delilini bilmeksizin bir âlime uymak anlamındaki) Taklid, ilk nesil-
den bu yana mevcut bir uygulamadır. Bilmeyenler zikir ehline sormuş
ve aldıkları cevapla amel etmişlerdir.
• Âlime soru sorup onun delilini zikrettiği fetvayla amel etmek anlamın-
daki ittiba, müctehid mezhep imamlarının vefatından sonra mezhepçi-
liğe dönüşmüş ve insanlar tek bir mezhebe uymakla ilzam edilmişlerdir.
• Mezhep imamları müctehid âlimler olduğundan, bir Müslim’in bir
mezhebe uymasında bir beis/sorun yoktur. Ancak şuurlu dava adamla-
rının “delilini bilerek mezhebe uyma” kültürünü ihya etmeleri, ilk neslin
kendisiyle ıslah olduğu anlayışı canlandırmaları gerekmektedir.
• Allah Resûlü (sav), sahabe (r.anhum) ve Selef-i Salihin dönemine en uygun
uygulama mezhepçilik değildir. Her bölgede bulunan ilim adamlarına
soru sormak ve mümkünse delilini bilerek o konuyla amel etmektir.
Hiç şüphesiz bu da bir taklit çeşididir. Soru sorulan âlimin nastan an-
ladığını taklittir. Ancak bu, ilk nesillerin uygulamasına en yakın olan
usuldür.
• Soru sorulacak bir ilim adamının bulunmadığı ortamlarda, yaygın bir
mezhebe ittiba etmek en evla olanıdır. Zira mezhep imamlarının görüş-
leri derlenmiş, tedvin ve tasnif edilmiş (kitaplaştırılmış), her insanın
anlayacağı kolaylıkta topluma sunulmuştur (ilmihâl).

20
MUKADDİME/ÖN SÖZ

• Mezhep olgusunu reddetmek de hadis fıkhı diyebileceğimiz delile


dayalı tercih olgusunu reddetmek de anlamsızdır. Her iki uygulama da
bize aittir, bizim tarihimizin bir parçasıdır. Delile dayalı tercihi redde-
den bağnaz mezhepçilik ile mezhep olgusunu reddeden Selefi görü-
nümlü Zahirilik, İslam tarihinin içinden değil, dışından konuşmaktadır.
• Her iki uygulamanın da tarih içinde ürettiği arızalar olmuş, istenme-
yen sorunlara sebebiyet vermişlerdir. Mezhep anlayışı bağnazlık/taassup
üretmiş, ümmet arasında tefrika oluşturmuş ve ümmetle nas arasında-
ki bağı koparmıştır. Mezhebi reddeden anlayış, fıkhı ayağa düşürmüş;
dört mezhep yerine sayısız mezhep ikame etmiş ve en ilginci son elli
yıl içinde üç veya dört âlim etrafında benzeri görülmemiş bir taassup/
bağnazlık üretmiştir. Bize düşen, tarihimize ait uygulamayı reddetmek
değil, ürettiği arızaları reddetmek ve ıslah çabası içinde olmaktır. Bu
da ümmetin sorunlarını dert edinen, dava adamı, şuurlu ilim ehlinin
vazifesidir.
• Bir âlime soru sorup onun deliliyle birlikte zikrettiği fetvayla amel
etmekle, kitap karıştırıp her meselede en uç görüşü bulup amel etmek
(telfik/şaz fetva arayışı) birbirinden farklıdır. Birincisi sonucu bilme-
den bir âlime soru sormak ve çıkan sonuç nefse hoş gelse de gelmese
de onunla amel etmektir. İkincisi ise, çıkan sonuçları kontrol edip nef-
se/hevaya hoş geleni tercih etmektir. Bu, dine uymak değil, dini hevaya
uydurmaktır. Zındıklık kapısını açacak tehlikeli bir yaklaşımdır.
Bundan olsa gerek selef imamları, âlimlerin şaz/münferit fetvalarını
araştıran ve dinlerini bu fetvalar üzerine kuranların zındıklaşmasından
korktuklarını söylemişlerdir.
Süleyman Et-Teymi (rh) der ki: “Her âlimden ruhsat verdiği konuları alırsan
bütün şerri kendinde toplamış olursun.”
Bu sözü aktardıktan sonra İbni Abdilberr (rh) der ki: “Bu konuda icma var-
dır ve ben buna dair -Allah’a hamdolsun- bir ihtilaf bilmiyorum.” 17
İmam Ahmed (rh) şöyle der: “Şayet bir kimse nebiz konusunda Kufe ehlinin
 17. Câmiu Beyâni’l İlmi ve Fadlih, 1767

21
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ

görüşüyle; sema konusunda Medine ehlinin görüşüyle; mut’a nikâhı hakkın-


da Mekke ehlinin görüşüyle amel ederse o kimse fasık olur.” 18
Evzai (rh) şöyle der: “Her kim âlimlerin (daha önce görülmemiş) nadir gö-
rüşlerini alırsa İslam’dan çıkar.” 19
• Biz cemaat olarak; fıkhın canlı/dinamik olmasını sağlayan, ilim
adamlarına içtihad hakkı tanıyan, ümmetle delil arasındaki bağı can-
lı tutan, geçmişin değil bugünün ihtiyaçları üzerine kafa yoran de-
lile dayalı tercih fıkhını benimsiyor ve uyguluyoruz. Her Müslim’in
bulunduğu bölgenin âlimine soru sormasını ve mümkünse delilini
bilerek amel yapmasını Asr-ı Saadet ruhuna uygun buluyoruz. Bu-
nunla birlikte bağnazlık/taassup üretmediği müddetçe bir mezhebe
uyulabileceğini kabul ediyoruz. Allah (cc) en doğrusunu bilir.
Biz “Fıkhu’l Hadis/Sünnet İlmihâli” çalışmamızı, nasları anlama husunda
“bir nassı diğer tüm naslarla birlikte ele alan” anlayışla kaleme aldık. Fıkhi
nasları anlama metodlarını bize ulaştıran ekollerden “bir mezhebe bağlı
olmaksızın delile ittiba” ekolünü, yani Ehl-i Hadis’in metodunu esas aldık.
Ehl-i Hadis Hakkında Yanlış Bilgiler
Üzülerek belirtmeliyim ki; birçok insan bu metoda yabancıdır. Zira bu-
nun Ehl-i Hadis’in metodu olmadığını/olmayacağını düşünürler. Onlar
hadis imamlarını; salt isnadla meşgul olan, hadislerin fıkhıyla ilgilenme-
yen, hadis metninin zahiri ne diyorsa onu hüküm olarak aktaran insan-
lar zannederler.
Bu yanlış düşüncenin (çoğunlukla hadis metodunu Zahirilik ve Haşevilikle
karıştırmanın), tespit ettiğimiz bazı nedenleri vardır. Bunlardan başlıcaları
şunlardır:
• Mezhepçi damarın hadis metoduna galebe çalması: Zaman içinde
Ehl-i Hadis ekolü neredeyse kaybolmuş, mutedil mezhep anlayışı ye-
rine mutaassıp/bağnaz mezhepçi damar güçlenmiştir. Mutaassıp mez-
hepçiler Ehl-i Hadis hakkında başta “mezhepsizlik” olmak üzere birçok

 18. İrşâdu’l Fuhûl, Eş-Şevkânî, 2/253


 19. Es-Sunenu’l Kubrâ, 20918

22
MUKADDİME/ÖN SÖZ

ithamda bulunmuştur. Mezhebi din, mezhepsizliği de “dinsizliğin kan-


tarı” zanneden anlayış; Ehl-i Hadis hakkında söylenenleri hiçbir ilmî
kritere tabi tutmadan kabul etmiştir. Taassup ehli mezhepçilere göre,
“Değil mi ki Ehl-i Hadis bir mezhebe tabi değildir; öyleyse her türlü zemmi
haketmektedir.”
• İslam düşmanı oryantalist iddialar: İslam düşmanı şarkiyatçıların
sünnete karşı özel bir nefretleri vardır. Zira o sünnetin sahibi Muham-
med’e (sav) karşı özel bir kinleri vardır. Onu (sav), İsa’dan (as) sonra gelen bir
yalancı peygamber -haşa- olarak görürler. Ne yazık ki İslam dünyasında
“Batı tercüme bürosu” gibi çalışan akademisyenler, bu İslam düşmanları-
nın iddialarını “tartışılması caiz olmayan ilahi birer nas” gibi yaymaktadır.
1. Hadisçiler Haşevi midir?
Gerek bağnaz mezhepçilerin gerekse mütercim akademisyenlerin temel
argümanlarından biri şudur: Hadisçiler Haşevi’dir! Yani; yalnızca rivaye-
tin senediyle ilgilenen, metnin fıkhıyla uğraşmayan ve metnin zahirini
nihai hüküm kabul eden insanlardır. Şüphesiz ki hadis ilmiyle ilgilenen
insanlar arasından böyle tipler çıkmıştır. Ancak onlara ilk tepki yine hadis
imamlarından gelmiştir. Ayrıca bu tiplerin hiçbiri “hadis imamı” olarak ta-
rihe geçmemiştir; ki, bugün bir çoğunun isimlerini dahi bilmiyoruz. Ha-
dis âlimlerinin bu tiplere gösterdiği tepkiye dair şu örnekleri verebiliriz:
Yahya ibni Said El-Kattan (rh) şöyle demiştir: “Şiir ravileri, hadis ravilerinden
daha uyanık ve daha akıllıdır. Zira hadis ravileri, pek çok uydurulmuş hadisi
de rivayet etmektedir. Şiir ravileri ise uydurulmuş bir şiir aktardıkları zaman
hemen onu incelemeye tabi tutarlar ve ‘Bu, uydurulmuş bir şiirdir.’ derler. ” 20
Sufyan ibni Uyeyne (rh), hadis ashabına bakarak şöyle demiştir: “Sizden
hiç mi hiç hoşnut değilim. Eğer Ömer ibni Hattab, bize ve sizlere yetişmiş ol-
saydı, bizleri öyle bir döverdi ki canımızı acıtırdı.” 21
Şu’be ibni Haccac (rh) şöyle demiştir: “Daha önceleri Ehl-i Hadis’ten biri-

 20. Câmiu Beyâni’l İlmi ve Fadlih, 1974


 21. age. 1966

23
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ

nin geldiğini gördüğüm zaman, ferahlayıp mutlu olurdum; şimdi ise onlardan
birini görmek kadar nefret edip tiksindiğim başka bir şey yoktur.” 22
Yahya ibni Said El-Kattan (rh) yine şöyle demiştir: “Şu’be’nin şöyle dediğini
işittim: ‘Muhakkak ki şu hadis talebi, sizleri Allah’ı zikretmekten ve namazdan
alıkoymaktadır; artık bundan vazgeçmeyecek misiniz?’ ” 23
Yahya ibni Yeman (rh) şöyle demiştir: “Onlardan biri, anlamadan ve üzerin-
de düşünmeden hadis yazar; kendisine bir mesele sorulunca da sanki müka-
teb/sözleşmeli bir köleymiş gibi (dertli ve suskun bir şekilde) oturur durur.” 24
Abdan (rh) şöyle demiştir: “Abdullah ibni Mübarek şöyle demiştir: ‘Kendi-
sine dayanıp itimat ettiğin şey, hadis olsun. Re’yden/Görüşten de sana hadis
tefsir edecek kadarını al.’ ” 25
Veki ibni Cerrah (rh) şöyle demiştir: “Biz, hadisi ezberlemek hususunda
onunla amel etmekten yardım ve kuvvet alırdık. Hadis talebi hususunda da
oruçtan yardım ve destek alırdık.” 26
Hamza ibni Muhammed ibni Ali El-Kinani (rh) şöyle demiştir: “Tek bir
hadisi, Peygamber’den (sav) tam iki yüz -ya da iki yüze yakın- tarikten/sened-
den tahriç/rivayet ettim. Bundan dolayı içim sevinçle doldu ve bu, benim çok
hoşuma gitti. Bir gece rüyamda Yahya ibni Main’i gördüm ve ona, ‘Ebu Ze-
keriyya! Tek bir hadisi Peygamber’den (sav) tam iki yüz tarikten tahriç ettim!’
diyerek sevincimi ifade ettim. Yahya ibni Main bir müddet suskun kaldıktan
sonra bana şöyle dedi: ‘Korkarım ki bu, şu ayetin altına girer: ‘Çokluk ile bö-
bürlenmeniz, sizi öylesine oyaladı ki.’ 27 ” 28
Ammar ibni Rüzayk, hadis talep ettiğini gördüğü oğluna şu nasihati
yapmıştır: “Oğulcuğum! Hadisin azıyla amel et, böylece çok rivayet etmeye
gerek duymazsın.” 29

 22. age. 1968


 23. age. 1969
 24. age. 1976
 25. age. 1978
 26. age. 1979
 27. 102/Tekasûr, 1
 28. Câmiu Beyâni’l İlmi ve Fadlih, 1988
 29. age. 1989

24
MUKADDİME/ÖN SÖZ

İbni Abdilberr (rh) bu sözleri aktarır ve şöyle yorumlar: “Bazı âlimlerden


bana ulaştığına göre, onlar Şu’be’nin bu sözünü aktardıkları zaman şöyle der-
lerdi: ‘Eğer hadis olmasaydı, Şu’be’nin ne kıymeti olurdu ki?’ ” 30
Ebu Ömer (rh) şöyle demiştir: “Âlimlerin hadis rivayetini çoğaltmayı mekruh
görmelerinin sebebi sadece, üzerinde düşünüp anlamaya engel olacağından
endişe edip korkmalarıydı.” 31
İmam yerinde bir tespit yapmıştır. Çünkü bu uyarıları yapanların her
biri, yaşadığı dönemin tanınmış hadis imamlarındandır. Onların karşı
çıktığı husus, hadis öğrenmek değil; hadis rivayetiyle yetinip fıkhını ih-
mal etmektir. 32
2. Hadisçiler Fıkha Karşı mıdır?
Bir diğer iddiaları şudur: Hadisçiler fıkha o kadar düşmandır ki; sade-
ce hadis rivayetiyle yetinmiş, hadislere dair görüş belirtmeye dahi karşı
çıkmışlardır. Öyle ki; hadisleri belli bablar altında vermeyi dahi, hadisin
anlamına dair fikir verir düşüncesiyle inkâr etmişlerdir. Hâl böyle olunca
hadisçilerin bir fıkhı, usulü ve ekolü olması imkânsız gibidir.
Yaygın bu iddia bir çok açıdan yanlıştır. Şöyle ki;
Hadis imamlarından bir grup, hadislerin bir bab/başlık altında rivayet
edilmesini hoş karşılamamışlardır. Ancak bunun nedeni hadis fıkhına kar-
şı olmaları değildir. Zira bu imamlardan biri de Ahmed ibni Hanbel’dir
(rh). Yani hadislerle ilgili istinbatları daha sonra derlenen ve bir mezhep

oluşturacak kadar hadis fıkhına dair görüş beyan eden bir imam! O hâlde
İmam Ahmed’in (rh) bu tutumu, hadis fıkhına karşı olmasından değildir.
Öyleyse nedendir? Hadise yapılan yorumların, sonradan gelenleri hadisi
fıkhetmekten alıkoyması, hadislerden ziyade yorumlara uyup ilmin afeti
olan taklidin yaygınlaşması, nas ile ümmet arasındaki bağın kopmasıdır.
O (rh), bu ve benzeri endişelerle hadislerin belli bablar altında tasnif edil-
mesine ve hadisle beraber görüş aktarılmasına karşı çıkmıştır.

 30. age. 1969. rivayetin devamında


 31. age. 1969. rivayetin devamında
 32. Hadis talebelerine hadiste fakihleşmeleri yönünde tavsiyeler için ayrıca bk. El-Fakîh ve’l
Mutefakkih, 1/72

25
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ

İmam Ahmed (rh) şöyle der:


“Ne beni ne Malik’i ne Şafii’yi ne Evzai’yi ne de Sevri’yi taklit et! Onların al-
dığı yerden (naslardan dinini) al!” 33
Başka bir yerde şöyle der:
“(Gerçekten) bazı topluluklara şaşıyorum. (Bir hadisin) isnadını ve sahih
olduğunu biliyorlar; (buna rağmen) Sufyan’ın görüşünü alıyor (onunla amel
ediyorlar).” 34
Ayrıca bu düşünce tüm muhaddislerin değil, hadisçiler arasında azınlık
bir grubun düşüncesidir. Örneğin bugün kitapları elimizde olan ve hadis
imamı kabul edilen muhaddislere bakıldığında, bu iddianın tüm muhad-
dislere teşmil edilmesinin imkânsız olduğu görülecektir.
• Malik (rh) Muvatta’sında Allah Resûlü’nün (sav) hadislerini, sahabe
ve tabiinin görüşlerini, Medine ehlinin uygulamalarını nakletmiş-
tir. Örneğin;
“Ebu Katade El-Ensari’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
‘A llah Resûlü şöyle demiştir: ‘Biriniz mescide girdiği zaman oturmadan önce
iki rekât namaz kılsın.’ ’ 35
Ömer ibni Ubeydullah’ın azatlısı Ebu’n Nadr’dan şöyle rivayet edilmiştir:
‘Ebu Seleme ona şöyle dedi: ‘Bakıyorum da sahibin mescide girdiği zaman
iki rekât kılmadan önce oturuyor.’
Ebu’n Nadr, ‘Bundan Ömer ibni Ubeydullah’ı kastetmiştir. Mescide girdiği
zaman iki rekât namaz kılmadan oturmasını ayıplıyor.’ dedi.
Yahya dedi ki: ‘Malik, ‘Bu güzeldir, vacip değildir.’ dedi.’ 36 ’ ” 37
• Buhari (rh) hem başlıklarıyla hadislerden istinbat ettiği fıkhı ortaya

 33. İ’lâmu’l Muvakki’în, 1/631


 34. El-Câmiu Li Ulûmi’l İmâm Ahmed, Ahmed bin Hanbel, 5/159
 35. Muvatta, 447
 36. Muvatta, 448
 37. Muvatta, 1/161-162

26
MUKADDİME/ÖN SÖZ

koymuş hem de hangi usulü gözeterek hadislerden istinbat ettiğini


“Kitâbu’l İ’tisâm” başlığı altında Sahih’ine almıştır. Örneğin;
“Uyluk Hakkında Söylenenler Babı
İbni Abbas, Cerhed ve Muhammed ibni Cahş’a (r.anhum) nispet edilen bir ha-
diste Peygamber (sav), ‘Uyluk avrettir.’ buyurmuştur.
Enes ibni Malik (ra) şöyle demiştir: ‘A llah Resûlü (sav) uyluğunu açtı.’
Enes’ten gelen hadis, sened bakımından daha sağlamdır. Cerhed’den
gelen hadis ise daha ihtiyatlıdır. Ancak bu şekilde, bu konuda ihtilaf-
tan kurtulunur.
Ebu Musa şöyle demiştir: ‘Osman içeri girince Peygamber (sav) dizlerini örttü.’
Zeyd ibni Sabit de şöyle demiştir: ‘A llah (cc) Peygamber’e (sav) vahiy indirdiği
zaman, uyluğu benim uyluğumun üstünde idi. Uyluğu o kadar ağırlaştı ki, o
ân baldırımın kırılacağından endişe ettim.’
(371) Enes ibni Malik’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
‘Peygamber (sav) Hayber’e sefer düzenledi. Orada gece karanlığının sonlarına
doğru sabah namazını kıldık. Allah Resûlü (sav) bir bineğe bindi. Peşi sıra Ebu
Talha bindi. Onun terkisine de ben bindim. Allah Resûlü (sav) bineğini Hay-
ber sokaklarında gezdiriyordu. Bu esnada dizim onun uyluğuna değiyordu.
Sonra Peygamber (sav) uyluğundan izarını kaldırdı. Uyluğunun beyazlığını gö-
rebiliyordum. Hayber’e girdiği zaman üç defa, ‘A llahu Ekber! Bir toplumun
yurduna girdiğimiz zaman, işte o ân uyarılanların sabahı ne kötüdür!’ dedi.” 38
• Tirmizi (rh) hadisleri aktardıktan sonra hem hadislere dair teknik
bilgiler vermiş hem de ulemanın tercihlerini aktarmıştır. Örneğin;
“Gece ve Gündüz Namazları İkişer İkişerdir Babı
(597) İbni Ömer’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
‘Gece ve gündüz nafile namazları ikişer ikişer rekâttır.’
Tirmizi şöyle der: Şu’be’nin arkadaşları, İbni Ömer’in hadisinin rivayetin-
 38. Buhari, Kitâbu’s Salât, 12. Bab

27
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ

de kimi merfu kimi de mevkuf rivayet ederek ayrılmış oldular. Yine Abdullah
El-Ömeri’den Nafi’ yoluyla bu hadisin bir benzeri rivayet edilmiştir. Sahih
olan, İbni Ömer’in rivayet ettiği, ‘Gece namazları ikişer ikişer rekâttır.’ hadisi-
dir. Güvenilen raviler Abdullah ibni Ömer’den bu hadisi bize aktarmış ve ‘gün-
düz namazları’ dememişlerdir. Yine İbni Ömer’den şöyle bir rivayet de vardır:
‘Resûlullah (sav) geceleyin ikişer ikişer, gündüz ise dört rekât olarak kılardı.’
Bu konuda ilim adamlarından bir kısmı, ‘Gece ve gündüz namazları ikişer
ikişerdir.’ demektedir. Şafii ve Ahmed bunlardandır.
Diğerleri ise ‘Gece namazları ikişer ikişerdir. Gündüz namazları ise öğle ve
ikindinin ilk sünnetleri gibi dörder dörderdir.’ demektedir. Sufyan-ı Sevri, İbni
Mübarek ve İshak bunlardandır.” 39
• Ebu Davud (rh) bab başlıklarıyla fıkhi tercihini ortaya koymuş, ha-
dislerin sonunda da hadislere dair teknik bilgiler vermiştir. Örneğin;
“Cuma Günü Guslü Terk Etmenin Ruhsatı Babı
(352) Aişe (r.anha) şöyle demiştir:
‘İnsanlar kendi işlerini kendileri yapıyorlardı. O elbiseleri ve terleriyle bera-
ber cumaya geliyorlardı. Onlara, ‘Keşke yıkanarak gelseydiniz.’ denildi.’
(353) İkrime’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
‘Iraklılardan bir grup kimse İbni Abbas’a gelerek, ‘Ey İbni Abbas! Cuma günü
gusletmeyi vacip görür müsün?’ dediler.
İbni Abbas, ‘Hayır vacip değil, ama yıkanmak daha iyi olup, yıkanan da daha
hayırlı bir iş yapmış olur. Gusletmeyene de gusletmesi vacip değildir. Cuma
günü gusletmenin nasıl başladığını size haber vereyim: İnsanlar çok çalışıyor-
lar ve yün elbiseler giyiniyorlardı. Yüklerini sırtlarında taşıyorlardı. Mescidleri
dar, tavanı basıktı ve tavan bir gölgelikten ibaretti. Sıcak bir günde Resûlullah
(sav) mescide geldi. Yün elbiseler içinde insanlar terlemiş ve etrafa kötü kokular

yayılmıştı. Bu kokularla insanlar birbirlerini rahatsız ediyorlardı. Resûlullah (sav)


bu kokuyu hissedince şöyle buyurdu: ‘Ey insanlar! Cuma günü olunca gusle-
diniz ve en güzel koku ve yağdan ne varsa sürününüz.’ buyurdu.
 39. Tirmizi, Ebvâbu's Sefer, 28. Bab

28
MUKADDİME/ÖN SÖZ

İbni Abbas diyor ki: ‘Aradan zaman geçti. Allah onlara mal, hizmetçi ve bolluk
verdi. Müslimler yünden başka elbiseler giydiler, köle ve hizmetçileri olduğu
için sırtlarında iş yapmaktan kurtuldular. Mescidleri genişletildi, böylece bir-
birlerini rahatsız eden terden kurtulmuş oldular.’ ’
(354) Semure dedi ki: ‘A llah Resûlü diyor ki: ‘Kim cuma günü abdest alırsa
gerekeni yapmıştır ve güzeldir. Ama kim de guslederse o daha faziletlidir.’ ’ ” 40
Hadisleri belli bablar altında vermek, hadislere dair teknik açıklamalar
yapmak Nesai, İbni Mace, İbni Huzeyme, İbni Hibban, Hâkim, İbni Ebi
Şeybe, Abdurrezzak, Beyhaki ve daha birçok muhaddisin yöntemidir. Ki-
tapları elimizde olan hadis imamlarından yalnızca İmam Ahmed ve Müs-
lim (rh), hadisleri hiçbir başlık koymadan, yorumsuz aktarmışlardır. Farklı
yorumlanabilecek ve yalnızca iki imama ait bir tasarrufu, Ehl-i Hadis’in
özelliği gibi yansıtmak hata; hata olmaktan öte hiçbir ilmî değeri olma-
yan bir tezdir. 41
3. Hadisçiler Zahiri midir?
Bir diğer iddia şudur: “Hadisçiler Zahiri’dir!” Bununla kastettikleri; hadis
imamlarının mutlak anlamda rey, içtihad ve kıyas karşıtı olduğu, hakkın-
da rivayet olmayan konularda hüküm vermekten kaçındığı yönündedir.
Bu iddia ilmî olmaktan uzak ve bir ezberin hasmane duygularla tekra-
rından ibarettir. Gerek usul, gerek füru açısından bir karşılaştırma yapıl-
dığında Zahiriler ile Ehl-i Hadis’in usul ve füruda birbirinden farklı ol-
duğu görülecektir.

 40. Ebu Davud, Kitâbu’t Tahâre, 128. Bab


 41. Her daim ilmî olmaktan, hür düşünceden bahseden ve geçmişin prangalarından kurtul-
mayı öneren akademisyenler; nedense söz konusu hadisçiler olduğunda oryantalist nakaratları
tekrarlamaktan öteye geçememektedir. Elimizde kitabı olan iki imamın davranışını, Ehl-i Hadis’in
metodu gibi takdim etmek, nasıl bir ilmîliktir? Bunun yanında geçmişte ve günümüzde âlimler,
iki hadis imamının tutumuna şu farklı yorumları getirmişlerdir:
•  İbni Salah (rh) der ki: “Kitabın hacmi artmasın diye veya başka bir sebeple bunu yaptı.” (El-
İmâm Muslim ve Menhecuhu fî Sahîhih, Muhammed Abdurrahman Tevâlibe s. 107)
•  İbni Asakir (rh) der ki: “Kitabı tamamlamadan vefat etti.” (age.)
•  Muhammed Abdurrahman Tevâlibe der ki: “İmam Müslim, okuyanın zihnini harekete geçir-
mek, dikkatini çekmek ve kitabını şerh edeceklerin hadislere başlık koymada yarışması için böyle
yaptı.” (age.) Allah (cc) doğrusunu bilir.

29
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ

Usulde Farklılık
Zahiriler; fıkhın delili olarak Kur’ân, sünnet, icma ve “delil”i asıl kabul
eder. 42

 42. “Delil” Zahiri Mezhebi’ne has bir ıstılahtır. İbni Hazm’ın (rh) açıklamalarına bakıldığında
“nastan elde edilen” ve “icmadan elde edilen delil” şeklinde iki kısma ayırdığı görülür. Tafsilatlı
açıklamalarının hemen hepsinde, mantık ilmi kabullerinin naslara uygulanmasından ibaret bir
yöntemden söz eder. (El-İhkâm Fî Usûli’l Ahkâm, 5/105)
Bilindiği gibi İbni Hazm felsefeyle özellikle de mantıkla ilgilenmiş, eser vermiş, tercihlerde bu-
lunmuş bir ilim adamıdır. Onun mantıkçılığı usulüne de yansımış; mantık kaziyyelerini, derleyip
fıkha uyguladığı bir delil kılmıştır. Şimdi onun (rh) delili nasıl açıkladığına dair özet bir çalışma
okuyacağız:
“Delil terimi, İbni Hazm’ın terminolojisinde, yaygın bilinen kullanımından farklı bir anlama sahip-
tir. İslam bilginlerinin çoğunluğu ‘delil’ derken hükmün temel kaynağını kastederler. Bu kullanım-
da ‘delil’ denilince Kur’ân, sünnet ve icma anlaşılır. İbni Hazm’ın kullanımında ise delil, hükmün
temel kaynağı olan nas değil, nassın ifade ettiği fakat lafızda açıkça yer almayan bir anlamın
anlaşılmasında -bazen- başvurulmak zorunda kalınan, dil ve mantık kurallarını dikkate almaktan
ibaret olan bir yöntem anlamındadır.
Delil kavramını genel olarak El-İhkâm’ın yedinci bölümünde ‘mansus alâ ma’nâhu’ (anlamı be-
lirtilmiş olan) tabiriyle açıklayan İbni Hazm, burada bilgiye ulaşmanın iki yolu bulunduğunu
belirterek bunlardan birincisinin aklın apaçık yargılarıyla (bedîhetü’l-akl) duyuların açık seçik
verilerinin (evâilû’l-his) gerektirdikleri, diğerinin ise bedîhetü’l-akl ve evâilû’l-hisse râci olan mu-
kaddimeler olduğunu söylemiştir. ‘Mansûs alâ ma’nâhu’ olarak açıklanan ‘delil’, Kitap, sünnet ve
icma dışında dördüncü bir vecih gibi görünmekle birlikte bu üç aslın dışında değildir; aksine
bunlarda geçen hükümlerle doğrudan ilgili başka hükümlerin çıkarılmasını sağlayan, bir bakıma
dil ve mantık kurallarıdır.
İbni Hazm der ki:
Peygamberin, ‘Her sarhoş edici şaraptır ve her şarap haramdır.’ (küllü müskir hamr ve küllü hamr
harâm) sözünden zorunlu olarak ‘Her sarhoş edici haramdır.’ sonucu çıkar ki işte bizim ‘mansûs
alâ ma’nâhü’ dediğimiz şey budur. Başka bir örnek şudur: Ayette, ‘Kişiye annesi ve babası vâris
oluyorsa annesinin payı üçte birdir.’ denilmektedir. Buna göre ölen kişiye sadece anne ve baba
vâris olduğu ve annenin payı da üçte bir olduğu ayette açıkça söylenmekte, babanın payının
miktarı ise ayette açıkça yer almamaktadır. Fakat mirasçıların sadece anne ve babadan ibaret
olduğu ve ananın payının üçte bir olduğu açıkça söylenince, geri kalan üçte ikinin babanın payı
olacağı zorunlu olarak anlaşılmaktadır. Aklın zaruri olarak ulaştığı bu bilgiye, yani bu durumda
babanın payının üçte iki olacağı, her ne kadar lafızda açıkça zikredilmiş değilse de anlam olarak
zikredilmiş durumdadır.”
İbni Hazm’a göre özel anlamındaki delil ya nastan ya da icmadan alınmıştır. Aşağıdaki örnekler-
den de anlaşılacağı üzere delilin nastan alınması, akıl delilinin nas üzerinde işletilmesi, icmadan
alınması icma üzerinde işletilmesi anlamındadır. Nastan alınan delil yedi kısım, icmadan alınan
delil ise dört kısımdır.
Nastan alınan deliller şunlardır:
1. İkisi birlikte düşünüldüğünde, herhangi birinde açıkça zikredilmemiş bir sonuca götüren iki
öncül. Mesela ‘Her sarhoş edici şaraptır.’ (birinci öncül), ‘Her şarap haramdır.’ (ikinci öncül) şek-
lindeki ikinci öncülün zorunlu sonucu, ‘Her sarhoş edici haramdır.’ şeklindedir. Bu iki öncül her
sarhoş edicinin haram olduğuna burhani delildir.
2. Hükmün bir şarta ta’lik edilmesi durumunda şart gerçekleştiğinde ona ta’lik edilmiş hüküm de

30
MUKADDİME/ÖN SÖZ

vacip olur. Mesela ‘Eğer vazgeçerlerse önceki yaptıkları bağışlanır.’ ayetindeki hükmün vazgeçen
herkes için söz konusu olduğu açıktır.
3. Kendisinden -metinde açıkça zikredilmeyen ve kendisine ait ayrı bir lafızlı olan- bir anlam
anlaşılan ve bu anlamın başka lafızla ifade edildiği lafız. Mantıkçılar bunu ‘mütelâimât’ diye ad-
landırırlar. Mesela İbrahim’in ‘yumuşak huylu’ ve ‘sabırlı’ olduğunu bildiren ayetten onun ‘sefih
olmadığı’ zorunlu olarak anlaşılmaktadır.
4. Birçok kısmı bulunup biri hariç diğerlerinin bâtıl olduğu durum. Bu durumda o tek şey sahih
olur. Literatürde ‘akli taksim’ olarak adlandırılan hususu İbni Hazm bazan ‘zarûretü’l-akl’ olarak da
isimlendirir. Mesela haram, farz ve mübah şeklinde üçlü ayırım sonrasında, ‘Bu şey ne farz ne de
haramdır.’ denildiğinde o şeyin mübah olduğu zorunlu olarak anlaşılır.
5. Yukarıdan aşağıya dereceli olarak birtakım yargılar varid oluyorsa bu durumda -konu hakkında
nas olmasa bile- en üst dereceye ait hükmün altta bulunanların tamamını kapsaması gerekir.
Mesela ‘Ebu Bekir, Ömer’den efdaldir. Ömer de Osman’dan efdaldir.’ denildiğinde, Ebu Bekir’in
Osman’dan da efdal olduğu anlaşılır.
6. Mantıkçıların ‘aksû’l-kazâyâ’ dedikleri türden hükümler. Mesela, ‘Her müskir haramdır.’ sözün-
den haram olan şeylerin bir kısmının müskir olduğu sonucu çıkar. Bu işlemde tümel her zaman
tikele döndürülür.
7. Birkaç anlamı (dolaylı olarak) içinde barındıran lafız. Mesela ‘Zeyd yazıyor.’ denildiğinde bun-
dan Zeyd’in hayatta olduğu, yazmaya yarayan organlarının sağlam olduğu ve yazma gereçlerini
kullandığı gibi anlamlar anlaşılır.
İcmadan alınan delil ise şu dört şekilde gerçekleşir:
a. İstisgâbü’l-hâl
b. Ekallü mâ kile
c. Herhangi bir görüşün terki üzerinde icma
d. Her birinde farklı görüşlere sahip olsalar bile Müslimlerin hükmünün eşitliği. İbni Hazm, icma-
dan alınan delilin açıklamaya ihtiyaç gösteren ilk iki şekli üzerinde durmuş, açıklığına binaen son
ikisine değinmemiştir.
İstishâbu’l hâl. İstishâb, genel olarak, aksi ispat edilmedikçe, sabit bir hükmün veya sabit bir
durumun devam ediyor olmasıdır.
İbni Hazm istishap konusunu anlattığı bölüme ‘istishab’ başlığını koymakla yetinmemiş, maksa-
dına ışık tutacak şekilde başlığı ‘İstishâbu’l-hâl; Kur’an ve Sünnetin Vâcip Kıldıklarının Dışındaki
Bütün Akit, Ahit ve Şartların Butlanı’ şeklinde uzatmıştır.
Ekallü mâ kîle
İbni Hazm’ın icmadan alınan delil olarak kabul ettiği bir diğer konu ‘Ekallü mâ kîle ile hüküm
verme’ konusudur.
‘Ekallü mâ kîle’ tabiri, kısaca ‘söylenmiş olanın en azı’ demektir. Bu tabir, özellikle nafaka, zekât ve
diyet gibi bir miktarın söz konusu olduğu mali veya cezai hususlarda dikkate alınması gereken
en az rakamı ifade eder. Mesela bir mali mükellefiyete ilişkin olarak biri on, biri sekiz, bir diğeri
beş diyen üç farklı görüş varsa, bu durumda söylenmiş olanın en azı beştir ve beş, daha yüksek
oran söyleyenlerin rakamlarının içinde mevcuttur.” (İbn Hazm, Zâhirîlik Düşüncesinin Teorisyeni,
H. Yunus Apaydın, s. 80-86 özetle)

31
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ

Zahiri Mezhebi bu usulde olmayan meseleleri istishab esasına göre çözer.


Bu ise şu anlama gelir: “Eşyada aslolan ibahadır. Hakkında Kitap ve sünnette
nas olmayan ve üzerinde icma olmamış şeyin hükmü yoktur. Onda serbest-
lik esastır.” Bu usul gereği kıyasa, reye, sahabe kavlinin hüccet kabul edil-
mesine, sedd-i zerâi’ya, maslahat-ı mürseleye ve istihsana şiddetle karşı
çıkarlar. Tüm bunları Allah (cc) hakkında bilgisizce söz söyleme, hevaya
uyma, Allah’a iftira… sayar ve sahiplerini suçlarlar. 43
Ehl-i Hadis’in usulüne baktığımızda; onların usulünde kıyas, sahabe
sözü, sedd-i zerâi ve yerine göre maslahat olduğunu da görürüz. Şöyle ki;
bilindiği gibi Ehl-i Hadis metodunu usulleştiren ilk âlim İmam Şafii’dir
(rh). O, Er-Risâle kitabını, rey ehli karşısında sünnet ehlinin usulü olarak

kaleme almıştır. Ayrıca fıkhi görüşlerini derleyen El-Umm kitabının son


kısmında usule taalluk eden meseleleri derlemiş, birbirinden faydalı bö-
lümler yazmıştır. Şafii (rh) fıkha kaynaklık eden delilleri “İlmin farklı mer-
tebeleri vardır.” diyerek şöyle açıklar:
“• Kitap ve sünnetle sabit olanlar 44
 43. Zahiri Mezhebi’nin usulünü ele alan “El-İhkâm Fî Usûli’l Ahkâm” kitabı, mezhebin kurucu-
su olmasa da teorisyeni olan İbni Hazm (rh) tarafından kaleme alınmıştır. Kitap, bir yandan Zahiri
usulünün temellerini atarken diğer yandan güçlü bir eleştiri kitabı olma özelliği taşır. Mütekelli-
min ve fukahanın usulüne dair hemen her konuda tenkitler yöneltmiştir.
 44. İmam Şafii’ye (rh) göre sahih sünnet de vahiydir ve sahih sünnetle sabit olan hüküm, va-
hiyle de sabittir. Bu konuda İmam’a katılıyoruz. Ancak Kitab’ın ve sünnetin birlikte aynı rütbede
olmasına katılmıyoruz. Zira bu Resûl’ün (sav) terbiyesinde yetişen sahabe usulüne aykırıdır. Onla-
rın usulünde önce Kur’ân, sonra sünnet gelir.
Ömer (ra) Kadı Şureyh’e bir mektup gönderdi. Mektupta şöyle yazıyordu: “Sana bir olay geldi-
ğinde Allah’ın Kitabı’yla hükmet. Şayet Allah’ın Kitabı’nda olmayan bir mesele gelirse o zaman
Resûl’ünün sünnetiyle hükmet. O iki kaynakta olmayan bir mesele gelirse, insanların üzerinde
toplandığı görüşle hükmet. Bu da olmazsa dilediğin şekilde yaparsın.” (Nesai, 5399)
Abdullah ibni Mesud şöyle der: “Bir zamanlar oldu ki biz hiçbir hüküm vermezdik. Hüküm vere-
cek durumda değildik. Allah takdir etti de bu gördüğünüz derecelere ulaştık. Bugünden sonra
bir kimseye hüküm vermesi için bir mesele arz olduğunda o konuda Allah’ın Kitabı’nda bulun-
mayan bir sorunla karşılaşırsa Peygamber’in verdiği hükme uysun. Ona göre sorunu çözüme
kavuştursun. Ne Allah’ın Kitabı’nda ne de Resûl’ünün sünnetinde bulunmayan bir meseleyle kar-
şılaşırsa salih insanların hüküm verdikleri gibi hüküm versin. Sizden biriniz, ‘Ben korkarım. Ben
korkarım, hüküm veremem.’ demesin. Çünkü helal bellidir, haram bellidir, ikisinin arasında karışık
ve benzeşen işler vardır. Şüpheliyi bırak, şüpheli olmayana bak.” (Nesai, 5397)
Meymun ibni Mihran’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir: “Ebu Bekir, kendisine davacılar geldiği za-
man meseleyi halletmek için Allah’ın Kitab’ına bakardı. Eğer onda hükmedeceği şeyi bulursa
onunla hüküm verirdi. Meselenin hükmünü Kitap’ta bulamadığında bu konuda Resûlullah’tan
(sav) bir sünnet biliyorsa onunla hüküm verirdi. Eğer o mesele kendisini çaresiz bırakırsa Müslim-

32
MUKADDİME/ÖN SÖZ

• İcma (Sahabenin, muhalifi bilinmeksizin söylediği sözler)


• Sahabi sözü (Sahabenin ihtilaf ettiği konulardaki sözleri)
• Kıyas” 45
Görüldüğü gibi Ehl-i Hadis’in ilk usulcüsü olan İmam Şafii (rh) sahabi
sözü ve kıyası hüccet saymıştır. Oysa bu iki delil -özellikle kıyas- Zahiri
Mezhebi’nin karşı çıktığı asıllardandır.
Kendisi de muhaddis olan Ahmed ibni Hanbel’in (rh) fıkhi fetvaları der-
lenmiş ve fıkhi hüküm verirken dayandığı esaslar tespit edilmiştir. Ehl-i
Hadis’ten bir müctehid olan ve çoğunlukla Ahmed ibni Hanbel usulüne
bağlı kalan İbni Kayyım El-Cevziyye (rh) bu esasları şöyle sıralar: 46
“Ahmed’in (rh) fetvaları beş esas üzere kuruludur:
• Naslar: Bir konuda nas (Kitap ve sünnet) varsa fetvayı ona göre verir, kim-
senin görüşüne önem vermez.
• Sahabe fetvası: Ahmed (rh), sahabede muhalifi bilinmeyen görüşü delil ola-
rak alır, ancak bunu ‘icma’ diye isimlendirmez. Daha ziyade sahabe ittifakına
‘Bunun aksi/muhalifi bir görüş bilmiyorum.’ der.
• Sahabe sözü: Sahabenin ihtilaf ettiği konularda, Kitab’a ve sünnete en ya-
kın sahabi kavlini tercih eder, onların görüşleri dışına çıkmaz.

lere sorar ve derdi ki: ‘Bana şöyle bir mesele geldi, bunun fetvasını biliyor musunuz? Resûlullah
(sav) bu konuda bir fetva vermiş mi?’ Çoğu zaman pek çok insan yanına toplanır ve Resûlullah’tan
(sav) o işin hükmünü ortaya koyarlardı. Bunun üzerine Ebu Bekir şöyle derdi: ‘Aramızda, Peygam-
ber’den (sav) gelen bilgileri muhafaza eden kimseleri bırakan Allah’a hamdolsun.’
Resûlullah’ın (sav) sünnetinden bir hüküm bulmak onu zor durumda bırakırsa bu sefer insanların
ileri gelen ve seçkinlerini toplar, onlarla istişare ederdi. Bu insanların görüşleri bir konuda birle-
şince de onunla hüküm verirdi.” (Darimi, 163)
Abdullah ibni Ebi Yezid’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“İbni Abbas’a bir mesele sorulur da onun hükmü Kur’ân’da varsa onu haber verirdi. Eğer Kur’ân’da
olmayan bir konu ise Resûlullah’tan bu konuda rivayet varsa onu haber verirdi. Eğer sünnette
olmayan bir konu ise Ebu Bekir ve Ömer’den nakledilen hükmü bildirirdi. Onlardan gelen bir
hüküm de yoksa o zaman o konuda kendi görüşüyle hüküm verirdi.” (Darimi, 168; Musannef, İbni
Ebi Şeybe, 20346)
 45. Delillerin tafsilatına dair bk. Mezhepler Tarihi, M. Ebu Zehra, 550-562
 46. bk. İ’lâmu’l Muvakki’în, 1/63-70, özetle

33
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ

• Zayıf ve mürsel hadis: Hakkında sahih nas bulunmayan konularda zayıf


ve mürsel hadisle amel eder; bu iki delili kıyasa tercih ederdi.
• Kıyas: Nas, sahabe ittifakı veya fetvası, zayıf ya da mürsel hadis bulunma-
yan konularda kıyasa başvururdu. Onun kıyasa başvurması zaruret babın-
dandır.” 47
Görüldüğü gibi bir muhaddis olan Ahmed’in (rh) usulü; sahabi kavlini
hüccet sayması, zayıf hadisle amel etmesi ve kıyasa başvurması cihetiyle
Zahiri usulünden farklıdır.
Hadis imamlarının piri kabul edilen ve fıkhını Sahih’ine yansıtan İmam
Buhari’nin bu eserine baktığımızda da usul ve füru açısından bu farklılığı
görürüz. O (rh) önce naslardan istinbat ettiği hükmü bab ismi olarak verir.
Sonra varsa ayet, sahabe ve tabiin sözleri, akabinde de konuya dair diğer
hadisleri verir. Bir örnek zikredelim:
“Resûlullah’ın Gece İbadeti, Geceleri Uyuması ve Gece İbadetinden
Neshedilen Kısım
Yüce Allah şöyle buyurmuştur: ‘(İçinde dinleneceğin) az bir kısmı hariç ge-
celeyin kalk! Yarısı kadar ya da biraz eksilt, veya ona biraz ekle. Kur’ân’ı (iyice
bellemek ve derin düşünebilmek için) tertil üzere (tane tane, ağır ağır) oku.
Şüphesiz ki sana (yükümlülüğü) ağır olan bir söz vahyedeceğiz. Hiç kuşku-
suz gece ibadeti (duygu dünyanda) daha etkili, söz olarak da daha kuvvetlidir.
Şüphesiz ki gündüz (dinlenip uyuyabileceğin) geniş zamanın vardır. (Geceni
ibadetle geçir.)’ 48
‘Ey Peygamber! Rabbin, senin ve beraberindekilerin gecenin üçte ikisini, ya-
hut yarısını, yahut üçte birini (namaz için) uyanık geçirdiğini bilir. Gecenin
ve gündüzün ölçüsünü koyan Allah, sizin gece ibadetini küçümsemeyeceği-
nizi ve bu ibadete tam anlamıyla güç yetiremeyeceğinizi bilir ve bu sebeple
O, rahmetiyle size yaklaşıp sizi bağışlar. O hâlde Kur’ân’dan kolayca okuyabi-
 47. İbni Teymiye (rh) onun kıyasa başvurmasını teyemmüme benzetmiştir. Su olmadığı zaman
zorunluluktan teyemmüm alındığı gibi; nas olmayan yerde de zarureten kıyasa gidilir. (El-Mus-
vedde Fî’l Usûli’l Fıkh, 370)
İmam Şafii’nin (rh) kıyası teyemmüm gibi görmesine dair bk. Er-Risâle, 600
 48. 73/Müzzemmil, 2-7; Müzzemmil Suresi 7. ayete şöyle de anlam verilebilir: “Gündüz, yapa-
cağın birçok iş vardır.”

34
MUKADDİME/ÖN SÖZ

leceğiniz kadarını okuyun. Allah, zaman zaman içinizde hastalar, Allah’ın lüt-
funu aramak için yola koyulanlar ve Allah yolunda savaşa çıkanlar olacağını
bilir. Öyleyse ondan kolayca okuyabileceğiniz kadarını okuyun, namazınızda
devamlı ve dikkatli olun (ikâme) ve zekâtı verin. Allah’a güzel bir borç verin.
Çünkü kendi adınıza güzel ne iş yaparsanız, karşılığını aynen Allah katında gö-
rürsünüz; hem de daha üstün ve mükâfatça daha büyük olmak üzere. Allah’tan
mağfiret dileyin, şüphesiz Allah çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir.’
ِ ‫ إِ َّن ن‬terkibinde geçen َ‫ نَشَ أ‬kelimesinin Ha-
Abdullah ibni Abbas ayette ِ‫َاشئَ َة اللَّ ْيل‬
beş dilinde ‘gece vakti kalkmak’ anlamına geldiğini söylemiştir.
Ayetteki ‫ ِوطَا ًء‬kelimesi ise ‘Kur’ân’a uyum’ demektir. Buna göre, anlam şöyle
olur: Gece vakti kalkmak işitme, görme duyuları ile kalbin tam bir uyum için-
de Kur’ân’a yönelmesi için çok uygun bir zaman dilimidir.
(1141) Enes ibni Malik şöyle demiştir: ‘Peygamber (sav) bu ayda o kadar çok
oruçsuz olurdu ki, hiç oruç tutmayacak sanırdık. Bazen de o kadar çok oruç
tutardı ki bu ayı hep oruçla geçireceğini düşünürdük. Sen onu geceleri ibadet
ederken görmek istesen görürdün, uyurken görmek istesen de görürdün.’ ” 49
Onun bir hükme dair aranacak deliller arasında sahabe ve tabiin söz-
lerini zikretmesi; usul açısından Zahirilikten ayrı olduğunu gösterir. 50
Bir başka örnek onun (rh) kıyas ve reye dair düşüncesidir:
“Reyin (Bir Kısmının) Kötülenmesi ve Kıyasta Zorlamaya Gitme
Yüce Allah, ‘Bilgin olmayan şeyin peşine düşme!’ 51 yani onu söyleme bu-
yurmuştur.
(7307) Urve şöyle demiştir: ‘Abdullah ibni Amr hacca giderken bizim yanı-
mıza uğradı ve Resûlullah’ın (sav) şu sözlerini nakletti: ‘A llah, ilmi size verdik-
ten sonra bir anda söküp almaz. Fakat âlimleri alarak ilmi alır. Geride sadece
cahil insanlar kalır. Onlara sorular sorulur ve bilgisizce fetva verirler. Böylece
hem saparlar hem de saptırırlar.’
 49. Buhari, Kitâbu’t Teheccüd, 11. Bab
 50. İbni Hazm da (rh) bir konuya dair sahabe sözlerini nakleder, ancak bunu asli bir delil olarak
kabul etmez. Ya sahabenin icma ettiğini düşündüğü yerde ya da asli delilleri (Kitap ve sünnet)
takviye sadedinde verir.
 51. bk. 17/İsrâ, 36

35
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ

(7308) Ebu Vâil’in nakline göre Sehl ibni Huneyf şöyle demiştir: ‘Ey İnsan-
lar! Dininiz hakkında görüşlerinizi itham ediniz! Yemin olsun ki ben (Hudey-
biye’deki) Ebu Cendel Günü’nde kendi nefsimi şöyle gördüm: Resûlullah’in
(sav) (Ebu Cendel’i sulh maddesine göre müşriklere) geri vermesi emrini red-

detmeye gücüm yetseydi, muhakkak onu reddedecektim. Biz Allah yolunda


kılıçlarımızı henüz omuzlarımızdan indirmemiştik. (Ebu Cendel’i geri ver-
meme teşebbüsümüz) bizleri korkunç bir duruma düşürecekti. Şu kadar var
ki, kılıçlarımız bizi (şu harp) işinden başka hayırlı bilmekte olduğumuz kolay
bir işe götürmüştür.’
A’meş dedi ki: ‘Ebu Vâil şöyle dedi: ‘Ben Sıffın’da hazır bulundum. O ne ka-
dar çirkin Sıffın idi.’ ” 52
O (rh) mutlak anlamda rey ve kıyasa değil, “‫ ِم ْن‬/ min” harf-i cerini kulla-
narak bir kısmına/bazısına karşı çıkmıştır. İbni Hacer (rh) onun bu tutu-
munu şöyle açıklar:
“ ‘Re’yin kötülenmesi’ yani düşünceye dayanan fetvanın kötülüğü: Nassa uygun
olan görüşe rey denildiği gibi, muhalif olana da denir. Kınanmış olanı, nassın aksi-
ni gösterdiği görüştür. İmam Buhari yukarıdaki başlıkta ‘‫ ِم ْن‬/min’ kelimesi ile reye
dayanan bazı fetvaların kınanmayacağına işaret etmektedir. Bu, hakkında Kitap
veya sünnet ya da icmadan bir nas bulunmayan durumlardır. Buhari’nin ‘kıyasta
zorlamaya gitmek’ sözünden kasıt şudur:
‘Herhangi bir mesele hakkında Kitap, sünnet ve icma hükmü bulunmayıp, kı-
yasa ihtiyaç duyulduğunda kişi kendini buna zorlamaz. Aksine kıyası kendi ka-
lıpları içinde kullanır ve kıyasın rükunlarından olan ortak illeti bulmada kendini
zorlamaz. Aksine ortak illet açık ve net olmadığında berâet-i asliyye delilini esas
alır. Bir kimsenin nas varken kendi formuna uygun olarak kıyası kullanması ve nas
bulunduğu hâlde ona muhalefet edip, bunu da uzak bir şeyle tevil etmesi kıyasta
zorlamaya girer. Bu konuda (nassın varlığına rağmen) taklit ettiği kimsenin tara-
fını tutan kişiye yönelik olan kınama, kıyasa başvurandan daha şiddetlidir. Zira
taklit edilen kişinin nastan haberdar olmama ihtimali vardır.’ ” 53
Tüm hadisçiler nassın olduğu yerde reye ve kıyasa başvurmaya karşı çık-
 52. Buhari, Kitâbu’l İ’tisâm Bi’l Kitâbi ve’s Sunne, 7. Bab
 53. Fethu’l Bârî, Kitâbu’l İ’tisâm Bi’l Kitâbi ve’s Sunne, 7. Bab başlığı şerhi

36
MUKADDİME/ÖN SÖZ

mışlardır. Ayrıca meseleleri çoğaltmak, henüz yaşanmamış farazi mese-


lelere dair hüküm vermek, kıyasa uymayan meselelerde zorlama illet tes-
pitiyle kıyasa başvurmayı kerih görmüşlerdir. Ancak onlar Zahiriler gibi
mutlak olarak rey ve kıyasa karşı çıkmamışlardır. Nasıl karşı çıksınlar ki?
Nas olmayan yerde rey ile hüküm verileceğine dair rivayetleri, muhad-
disler bize nakletmiştir:
“Hımıs halkından ve Muaz ibni Cebel’in (ra) arkadaşlarından bir kısım kişiler-
den şöyle rivayet edilmiştir:
‘Resûlullah (sav), Muaz’ı Yemen’e vali olarak göndermek istediği zaman ona
şöyle sordu:
‘Sana bir dava gelirse o zaman nasıl hükmedeceksin?’
Muaz da şöyle cevap verdi: ‘A llah’ın Kitabı’yla hükmedeceğim.’
Resûlullah (sav), ‘A llah’ın Kitabı’nda bir hüküm bulamazsan?’ buyurdu.
Muaz, ‘Resûlullah’ın (sav) sünnetiyle’ dedi.
Resûlullah (sav), ‘Resûlullah’ın (sav) sünnetinde ve Allah’ın Kitabı’nda bir hüküm
bulamazsan?’ buyurdu.
Muaz da ‘Kendi görüşümle içtihadda bulunurum ve hüküm vermekten vaz-
geçmem.’ dedi.
Bunun üzerine Resûlullah (sav) Muaz’ın göğsüne vurarak, ‘A llah; Resûl’ünün
elçisini, Allah Resûlü’nün arzusuna uygun hareket etmeye muvaffak kıldığı
için O’na hamdolsun.’ buyurdu.” 54 55

 54. Ebu Davud, 3592; Tirmizi, 1327


 55. Muaz Hadisine Dair
•  Hadisin isnadı
Muaz hadisi; Allah Resûlü >> Muaz >> Muaz’ın ashabı/arkadaşları >> Haris ibni Amr >> Ebu Avn
Es-Sekafi >> Şu’be… Şu’be’den (rh) sonra hadisin yolları çeşitlenir. Yaklaşık on ayrı kanaldan bize
ulaşır. Şu’be’ye kadar -okuduğumuz metin- bize tek yoldan gelir. Rivayetin sıhhat ve zayıflığında
merkez/medar; Şu’be, Ebu Avn Es-Sekafi, Haris ibni Amr ve Muaz’ın ashabıdır.
a. Şube (rh), hadiste emiru’l müminun, sika, hafız ve hüccettir.
b. Ebu Avn Es-Sekafi, sikadır. Yahya ibni Main, Ebu Zur’a ve Nesai onu sika bulmuştur.
c. Haris ibni Amr, senedin merkezi/medarıdır. Muhaddisler Haris ibni Amr hakkında ihtilaf etmiş-
tir:
Buhari: “(Hadis) sahih değildir, bu (rivayet) dışında da bilinmez.”

37
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ

Buhari’den sonra gelen -ve hadisi zayıf kabul eden- muhaddisler, onun kelamını naklederek Ha-
ris’in meçhul olduğunu, meçhul ravinin zabt ve adaleti tahkik edilemeyeceği için rivayeti zayıf
kabul etmişlerdir. Bu konuda Buhari’yi (rh); Tirmizi, İbni Adiyy, Ukayli, El-Mizzi, İbni Hazm ve İbni
Cevzi gibi âlimler izlemiştir.
•  Bir grup âlim ise Haris’i sika kabul etmiştir. Bunlardan biri de İbni Hibban’dır. Ancak onlar
meçhul bir ravinin nasıl sika/güvenilir kabul edileceğini -hadis ilmi açısından- sadra şifa bir ge-
rekçeyle izah edememişlerdir. Derleyebildiğimiz kadarıyla şu gerekçeleri zikretmişlerdir:
ɂ  Ebu Avn Es-Sekafi güvenilirdir. Zira imamlar, Şu’be’nin (rh) çok titiz olduğunu ve sika olan ra-
viler dışında rivayette bulunmadığını söylemişlerdir. “İsnadda Şu’be varsa, dört elle yapış.” sözü
meşhurdur. Şayet Haris ibni Amr meçhul olsaydı Şu’be, Haris’ten nakleden Ebu Avn Es-Sekafi’den
gelen rivayeti kabul etmezdi…
ɂ  Haris ibni Amr’ın Muğire ibni Şu’benin (ra) yeğeni olduğu söylenmiştir. Bazı ilim adamları bu
gerekçeyle onun meçhul olmadığını söylemişlerdir.
ɂ  Hanefiler raviyi üçe ayırır: Adaleti bilineni kabul, cerhi bilineni reddederler. Hakkında cerh ve
tadil yoksa, hadisini kabul ederler. Buna göre Haris ibni Amr, meçhuldür. Hakkında ne cerh ne de
tadil vardır. Hadisi kabul edilebilir.
•  Bir grup âlim de Haris konusunda farklı beyanlarda bulunmuştur. Bunlardan biri Zehebi’dir.
O (rh), Mizanu’l İtidal’de Haris’e meçhul demiş, Muhtasaru’l İlelin’de ise onun meçhul olmadığını
söylemiştir.
d. Muaz’ın ashabı, topluluk olarak nakledilmiş, kim oldukları hakkında izahta bulunulmamıştır.
Bu da onların meçhul olması anlamına gelir, adalet ve zabt sıfatlarının tespiti mümkün değildir.
Bir grup âlim de Muaz’ın ashabının tabiinden meşhur insanlar olduğunu, isimlerinin bilinme-
mesinin onlara zarar vermeyeceğini söylemiştir. Bazı araştırmacılar Muaz’ın ashabının (onun
meclisinde oturup ondan ilim alanların) isim listesi dökümünü vermişlerdir. Muaz’dan (ra) ilim
nakledenler arasında -genel anlamda- zayıf biri yoktur.
Bir grup âlim de bu durumu rivayetin lehine yorumlamış, “Hadis o kadar meşhurdur ki neredeyse
Muaz’la oturan herkes onu nakletmiştir.” mealinde bir açıklamada bulunmuşlardır.
Değerlendirme
Görüldüğü gibi isnadda yer alan Haris ibni Amr meçhuldür. İsminin bilinmesi ondaki cehaleti
ortadan kaldırmaz. Hadisin sıhhatinde ısrarcı olan Hatip Bağdadi ve İbni Kayyım gibi âlimler ge-
nelde “Muaz’ın ashabı” rivayeti konusunu açıklamış, ancak Haris ibni Amr’ın cehaleti hakkında
doyurucu bir izahta bulunamamışlardır. Muhaddislerin örfünde cehalet, Hatibu’l Bağdadi’nin Ki-
faye isimli eserinde açıkladığı gibi; “muhaddislerin tanımadığı ve hadisinin yalnızca bir vecihten
bilindiği” kimsedir. Bu tanıma göre Haris ibni Amr meçhul bir ravidir. İsminin veya kimin yeğeni
olduğunun bilinmesi ondaki cehaleti kaldırmaz. Hadisi Haris’in cehaleti nedeniyle eleştirenler
usul açısından haklıdır. Allah (cc) en doğrusunu bilir.
Muaz’ın ashabına gelince; onların isim isim tayin edilmiş olmaması rivayete zarar vermez. Zira
Muaz’ın ashabı rical kitaplarından istikra yoluyla derlendiğinde aralarında yalancılıkla itham edil-
miş kimse yoktur. Hâliyle bu, hakiki anlamda bir illet değildir. Allah (cc) en doğrusunu bilir.
İttisal ve irsal açısından isnad
Darekutni (rh) şöyle der: “Şu’be ibni Avn’dan (mevsul) nakleder. İbni Mehdi ve bir topluluk ise
ondan mürsel aktarır. Mürsel daha sahihtir.”
Ebu Davud (Teyalisi) de şöyle der: “Şu’be çoğunlukla bu hadisi Muaz’ın ashabından (direkt) Allah
Resûlü’nden nakleder, (yani mürseldir); bazen de Muaz’dan naklederdi, (yani mevsuldür).”
Hadiste zikredilen bu problem şu anlama gelir: Raviler bazen isnadda kopukluk olmaksızın riva-
yeti Nebi’ye (sav) isnad ederler. Bazen de isnaddan Muaz’ı (ra) düşürürler. Böyle olunca hadiste iki
illet söz konusu olur:

38
MUKADDİME/ÖN SÖZ

ɂ  İrsal
ɂ  İdtirab
Böylece hadisi zayıf kabul edenlerin de dört ayrı illeti olur:
ɂ  Haris ibni Amr’ın cehaleti
ɂ  Muaz’ın ashabının cehaleti
ɂ  İrsal
ɂ  İdtirab
Değerlendirme
Hadisin isnadı ister mevsul ister mürsel kabul edilsin, her iki durumda da isnadda zayıflığı gerek-
tiren illetler bâkidir.
•  Hadisin Metni
Hadisin isnadı tartışma konusu olduğu gibi, metni de tartışmaya konu olmuştur. Hadisin metniy-
le ilgili tartışmaları şöyle özetleyebiliriz:
a. Rivayet, birbirine zıt iki ayrı metinle gelmiştir.
Muaz ibni Cebel’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü beni Yemen’e gönderdiği zaman şöyle dedi: ‘Delilini bilmediğin bir şeyle hüküm
verme ve meseleleri çözmeye çalışma. Bir konu hakkında kapalılık olursa o konu sana açılana
kadar bekle. Ya da bana o konu hakkında (mektup) yaz.’ ” (İbni Mace, 55)
Bu metne göre Allah Resûlü (sav) Kitap ve sünnette hükmü olmayan konularda içtihad etmeme-
sini, kendisine yazmasını istemiştir.
Değerlendirme
İki rivayet arasında tearuz olması için her ikisinin sıhhat yönünden eşit olması gerekir. Mezkûr
rivayet şiddetle zayıf veya uydurma olmakla nitelendirilmiştir. İsnadda yer alan Muhammed ibni
Saib El-Meslub zındıklık ve hadis uydurmacılığıyla itham edilmiş ve Abbasiler Dönemi’nde katle-
dilmiştir. Hâliyle burada bir tearuzdan söz edilemez.
b. Metinde yer alan “reyle içtihad”dan kasıt nedir?
Bu rivayeti muhaddis, fukaha, tarihçi ve usulcü olmak üzere birçok âlim, eserlerinde zikretmiş;
metinde yer alan “içtihadla rey” meselesini farklı yorumlamışlardır.
Örneğin hadisi ilk defa İmam Şafii, El-Umm eserinde kaydetmiştir (Ö. 204). O, bu hadisi istihsanın
iptali (ona mukabil kıyasın ispatı) sadedinde vermiştir. Şafii’nin (rh) yanında hadis kıyasa delildir.
Hanefi usulcüler rivayette yer alan “içtihadla rey”i çok daha geniş yorumlamış; kıyasın dışında
istihsan gibi delilleri de bu kapsama dahil etmişlerdir.
İbni Hazm ve Zahiriler ise -hadisi zayıf görmekle birlikte- şöyle anlaşılması gerektiğini söylemiş-
lerdir: Kur’ân’da ve sünnette yer alan nasları anlamak için gösterilen çabadır/cehddir. (İçtihad,
cehd/çaba kökünden türemiştir). Hâliyle bu vb. kıyasa/reye cevaz verdiği sanılan her nas, yanlış
anlaşılmıştır. Bu naslar kıyası/reyi/içtihadı Kur’ân ve sünnete irca eder. Kur’ân ve sünnette var
olan hükmü anlamayı ve izhar etmeyi ifade eder.
Değerlendirme
Bir metnin farklı yorumlanması, rivayetin sıhhatine zarar vermez. Nice Kur’ân ayeti müfessirler
tarafından uzlaştırılması mümkün olmayan farklılıklarla yorumlanmıştır. Özellikle ilk nesillerin
ardından “bir düşünceyi kabul ettikten sonra o görüşe Kur’ân’dan delil arayan” fırkalar çoğaldı.
Bunların her biri kendi sapkın inancını Kur’ân ayetleriyle tevil (hakikatte tahrif ) adı altında delil-
lendirdi. Bir metnin farklı yorumlanması, metnin sıhhatine zarar vermez.
c. Hadisin metni Kur’ân ayetlerine aykırıdır.
Bu iddia Muaz rivayetini -ve kıyası- şiddetle reddeden İbni Hazm (rh) ve Zahirilere aittir. Bu rivayeti
şu ayetlere muhalif bulmuşlardır:

39
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ

“…Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim…” (5/Mâide, 3)


“Yeryüzünde kımıldayan her canlı ve iki kanadıyla uçan her bir kuş ancak sizin gibi bir ümmetler-
dir. Kitap’ta hiçbir şeyi eksik bırakmamışızdır. Sonra (diriltilip) Rablerinin huzurunda toplanacak-
lardır.” (6/En’âm, 38)
“O gün, her ümmet içinde kendilerinden olan bir şahit diriltiriz. Seni de bunlara (kendi ümmeti-
ne) şahit (olasın diye) getiririz. Sana her şeyin açıklayıcısı, hidayet, rahmet ve teslim olanlar için
müjde olacak bir Kitap indirdik.” (16/Nahl, 89)
Yüce Allah dini tamamladığını, Kitab’ında her şeyi açıkladığını haber vermiştir. Nasıl olur da din
hususunda Kitap’ta olmayan bir şey bulunabilir? Zira rivayete göre Muaz, Kitab’a bakacak “onda
bulamazsa” sünnete, sonra reye gidecektir. Ayetler, her şeyin Kitap’ta yazılı olduğunu haber ver-
miştir:
“(Peygamberleri) apaçık deliller ve Kitaplarla (yolladık). Sana da bu zikri/Kur’ân’ı indirdik ki, insan-
lara indirileni onlara açıklayasın. Umulur ki düşünürler.” (16/Nahl, 44)
Ayete göre Allah Resûlü (sav), Kitab’ı açıklamıştır. Rivayete göre Muaz (ra), bazı şeylerin açıklaması-
nı bulamayacak ve reye başvuracaktır.
Değerlendirme
İbni Hazm’ın değerlendirmesi kendi kendini nakzeden bir yaklaşımdır. Bu yaklaşımın sahibi şu
soruya cevap vermelidir: Her şey Kitap’ta açıklanmışsa, insanlar neden Nebi’nin (sav) açıklamasına
ihtiyaç duyacaktır? Unutmamak gerekir: Din bir bütündür; Yüce Allah Kur’ân’a, Resûl’e, mümin-
lerin yoluna, bizden olan emir sahiplerine (âlim ve yönetici) itaat etmemizi; bilmeyenlerin zikir
ehline sormasını; dinde tefakkuh edenlerin, arkadaşlarını uyarmalarını emretmiştir. Şayet her şey
Kitap’ta ve apaçık olsaydı, insanların Mushaf’a dönmesi yeterli olurdu. Oysa bizzat Kur’ân, bize
dinî kaynak olarak farklı adresler sunmuştur.
Ayrıca İbni Hazm’ın delil olarak sunduğu ayetler farklı anlaşılmaya müsaittir. Daha önce En’âm
Suresi üzerine yaptığımız çalışmada şöyle demiştik:
“Eksiksiz Kitap
‘ ‘Kitap’ta’ hiçbir şeyi eksik bırakmamışızdır…’ (6/En‘âm, 38)
Kitaptan kasıt nedir? Bu konuda selef arasında ihtilaf vuku bulmuştur:
•  Abdullah ibni Abbas ve Katade, “Kitap’tan maksadın “Levh-i Mahfuz” olduğunu söylerler. (bk.
Tefsîru’t Taberî, 11/345-346, En’âm Suresi, 38. ayetin tefsiri). Allah (cc) Levh-i Mahfuz’da olacak her
şeyi yazmış, kayıt altına almıştır. O Kitap’ta hiçbir eksik yoktur.
•  Ata ibni Ebi Rebah, ayette zikredilen “Kitab’ın, “Kur’ân” olduğunu söylemiştir. (bk. Zâdu’l Mesîr,
2/26, En’âm Suresi, 38. ayetin tefsiri)
•  Maverdi, “Kitap’tan kasıt eceldir.” (Tefsîru’l Mâverdi, 2/112, En’âm Suresi, 38. ayetin tefsiri) de-
miştir. Yüce Allah her şeye bir ecel/vade belirlemiştir ve o ecel mutlaka yerine gelir.
Bu tefsirlerden ilk ikisi Kur’ân’ın Kur’ân’la tefsiridir. Zira “Kitap” lafzı Kur’ân’da hem Levh-i Mahfuz
(bk. 6/En‘âm, 59; 22/Hac, 70; 57/Hadîd, 22-23) hem de Kur’ân (bk. 15/Hicr, 1; 16/Nahl, 89) için
kullanılmıştır.
Okuduğumuz pasajda racih olan, kastedilenin Levh-i Mahfuz olmasıdır. Çünkü ayetlerin akışı,
şer’i hükümlerden değil; yaratılıştan ve canlıların ümmet oluşundan söz etmektedir. Canlıların
ihtiyaçları Kur’ân’da yer almaz. Tüm kâinat işlerinin tafsilatıyla yazıldığı kitap, Levh-i Mahfuz’dur.
Allah (cc) en doğrusunu bilir.
“Bilmez misin ki Allah, gökte ve yerde olanların tamamını bilir. Şüphesiz ki bunlar, bir Kitap’tadır.
Şüphesiz ki bu, Allah’a kolaydır.” (22/Hac, 70)” (Vahyin Rehberliğinde En’âm Suresi Tefsiri, Halis
Bayancuk, s. 124-125)
•  Muaz’ın (rh) diğer hadislerine aykırıdır.

40
MUKADDİME/ÖN SÖZ

Zahiri âlimlerinden İbnu’l Kayserânî (rh), Muaz ve Ebu Musa’nın Yemen’e yollanma rivayetleri-ne
dayanarak, üzerine konuştuğumuz rivayeti metin tenkidine tabi tutmuştur. Şöyle ki;
“İbni Hazm gibi Zahiri Mezhebi’ne mensup bir hadis hafızı olan İbnu’l Kayserânî (öl. 507/1113)
Muaz hadisini Muaz ibni Cebel’den nakledilen diğer hadisleri esas alarak tenkit etmiştir. Muaz
hadisiyle çelişen hadisleri şöyle anlatmaktadır: ‘Peygamber (sav) Muaz ve Ebu Musa’yı Yemen’e
gönderirken, ‘Kolaylaştırın, zorlaştırmayın.’ buyurdu. Ebu Musa (ra) Peygamber’e, orada baldan
ve arpadan yapılan içeceklerin olduğunu söyleyerek bunların hükmünü sordu. Peygamber de
(sav) sarhoş eden her şeyin haram olduğunu buyurdu.’ (Ahmed b. Hanbel, XXXII, 518) Bu rivayette
Ebu Musa, hükmünü bilmediği bir konuyu sormuş ve Peygamber (sav) de içtihad gibi bir şeyden
bahsetmemiştir. Ayrıca hakkında nas olmayan bir şey sorulduğunda Muaz’ın reyiyle içtihad et-
meden tevakkuf etmesi, Muaz hadisinin batıl olduğuna delalet eder.”
(İçtihatta Meşruiyet Arayışları: Muaz Hadisi, Ertuğrul Tülekoğlu, s. 134)
Değerlendirme
Ertuğrul Tülekoğlu yukarıda naklettiği İbnu’l Kayserânî yaklaşımını şu sözlerle tenkit eder:
“İbnu’l Kayserânî’nin bu değerlendirmesi Muaz’ın hadislerinden hareket ederek içtihad konu-
sundaki tavrıyla bu hadisi tenkit etmesi rivayet bütünlüğü açısından önem arz etmektedir. Ancak
tenkit için kullandığı hadislerden biri İbni Mace’nin naklettiği zayıf rivayettir. İkincisi ise zekât
mallarından alınan zekât hakkındadır. Ancak bu rivayette Muaz, bu mallardaki zekât şartının
Peygamber (sav) tarafından belirlendiğini ve bu şartı taşımayan bir maldan zekât alamayacağını
zikretmiştir. Bu ifadeden anlaşıldığı kadarıyla meselede sünnet tarafından belirlenmiş bir hüküm
vardır ki Muaz’ın bu meselede içtihad etmemesi, Muaz hadisinde nakledilen usulle çelişmemek-
tedir. Üçüncü hadis ise Peygamber’in içki hakkında Ebu Musa’ya verdiği cevaptır ki Peygamber
(sav) bu ifadesinde bir ilke ortaya koymuştur. Hatta fıkıh âlimleri bu ilkeyi esas alarak kıyas yapmış,
diğer içkilerin haram olduğu hükmüne ulaşmıştır.”
(İçtihatta Meşruiyet Arayışları: Muaz Hadisi, Ertuğrul Tülekoğlu, s. 134-135)
e. Rivayet “meratibu’l edille/naslar arasında hiyerarşi” usulüne aykırıdır.
Muasır muhaddislerden Elbani, bu nassın meratibu’l edille anlayışına aykırı olduğunu iddia et-
miştir. Rivayete göre önce Kur’ân’a, sonra sünnete, sonra reye başvurulur. Oysa Kur’ân ile sünnet;
araları ayrılmaksızın, bir arada ele alınmalıdır. Allah Resûlü, “Bana Kur’ân ve onun yanında bir
benzeri verildi.” buyurmuştur. Muaz hadisi üzerine tahriç çalışması yapan, Elbani’nin tanınmış
öğrencilerinden Meşhûr Hasen Âlu Selman da hocasının iddiasını nakletmiş ve desteklemiştir.
Değerlendirme
Bir “öze dönüş” metodu olan Selefiliğin, özden uzaklaştığı noktalardan biri, meratibu’l edille ko-
nusudur. Zira sahabeden başlamak üzere önce Kur’ân, sonra sünnet, sonra salihlerin ittifakı, son-
ra içtihad bilinen bir usuldür.
“Ömer (ra) Kadı Şureyh’e bir mektup gönderdi. Mektupta şöyle yazıyordu: ‘Sana bir olay geldi-
ğinde Allah’ın Kitabı’yla hükmet. Şayet Allah’ın Kitabı’nda olmayan bir mesele gelirse o zaman
Resûl’ünün sünnetiyle hükmet. O iki kaynakta olmayan bir mesele gelirse, insanların üzerinde
toplandığı görüşle hükmet. Bu da olmazsa dilediğin şekilde yaparsın.” (Nesai, 5399)
Abdullah ibni Mesud şöyle der: “Bir zamanlar oldu ki biz hiçbir hüküm vermezdik. Hüküm vere-
cek durumda değildik. Allah takdir etti de bu gördüğünüz derecelere ulaştık. Bugünden sonra
bir kimseye hüküm vermesi için bir mesele arz olduğunda o konuda Allah’ın Kitabı’nda bulun-
mayan bir sorunla karşılaşırsa Peygamber’in verdiği hükme uysun. Ona göre sorunu çözüme
kavuştursun. Ne Allah’ın Kitabı’nda ne de Resûl’ünün sünnetinde bulunmayan bir meseleyle kar-
şılaşırsa salih insanların hüküm verdikleri gibi hüküm versin. Sizden biriniz, ‘Ben korkarım. Ben
korkarım, hüküm veremem.’ demesin. Çünkü helal bellidir, haram bellidir, ikisinin arasında karışık
ve benzeşen işler vardır. Şüpheliyi bırak, şüpheli olmayana bak.” (Nesai, 5397)

41
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ

Meymun ibni Mihran’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir: “Ebu Bekir, kendisine davacılar geldiği za-
man meseleyi halletmek için Allah’ın Kitab’ına bakardı. Eğer onda hükmedeceği şeyi bulursa
onunla hüküm verirdi. Meselenin hükmünü Kitap’ta bulamadığında bu konuda Resûlullah’tan
(sav) bir sünnet biliyorsa onunla hüküm verirdi.
Eğer o mesele kendisini çaresiz bırakırsa Müslimlere sorar ve derdi ki: ‘Bana şöyle bir mesele gel-
di, bunun fetvasını biliyor musunuz? Resûlullah (sav) bu konuda bir fetva vermiş mi?’
Çoğu zaman pek çok insan yanına toplanır ve Resûlullah’tan (sav) o işin hükmünü ortaya koyarlar-
dı.
Bunun üzerine Ebu Bekir şöyle derdi: ‘Aramızda, Peygamber’den (sav) gelen bilgileri muhafaza
eden kimseleri bırakan Allah’a hamdolsun.’
Resûlullah’ın (sav) sünnetinden bir hüküm bulmak onu zor durumda bırakırsa bu sefer insanların
ileri gelen ve seçkinlerini toplar, onlarla istişare ederdi. Bu insanların görüşleri bir konuda birle-
şince de onunla hüküm verirdi.” (Darimi, 163)
Abdullah ibni Ebi Yezid’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“İbni Abbas’a bir mesele sorulur da onun hükmü Kur’ân’da varsa onu haber verirdi. Eğer Kur’ân’da
olmayan bir konu ise Resûlullah’tan bu konuda rivayet varsa onu haber verirdi. Eğer sünnette
olmayan bir konu ise Ebu Bekir ve Ömer’den nakledilen hükmü bildirirdi. Onlardan gelen bir
hüküm de yoksa o zaman o konuda kendi görüşüyle hüküm verirdi.” (Darimi, 168; Musannef, İbni
Ebi Şeybe, 20346)”
Sahabeden sonra meratibu’l edille anlayışında bozulmalar oldu. Bunlardan biri de onların açıkça
“önce Kur’ân, sonra sünnet” anlayışının “önce Kur’ân ve sünnet” şeklinde değiştirilmesidir. Bu da
bizi çok daha önemli bir gerçeğe ulaştırır: “Kur’ân’ı ve sünneti Selefin anladığı gibi anlama” iddia-
sındaki toplumların “seleften” kastının “kimler” olduğu noktasında bir kapalılık söz konusudur.
•  Rivayete sahih diyen âlimler
“ ‘Ebu Davud (öl. 275/889), rivayet hakkında herhangi bir değerlendirmede bulunmamış, sükût
etmiştir. Mekkelilere yazdığı risalesinde, kitabında şiddetli zayıflığı bulunan hadisleri açıkladığını,
senedi sahih olmayan bazı rivayetlerin bu kapsama girdiğini belirtmiştir. Hakkında herhangi bir
açıklama yapmadığı hadislerin sâlih olduğunu, bir kısmının bir kısmından daha sahih olduğu
bilgisini vermiştir. (bk. Ebu Davud, Risâletü Ebî Dâvud ilâ ehl-i Mekke, thk. Muhammed b. Lütfî
es-Sabbâğ, Beyrut: el-Mektebü’l-İslâmî, 1405/1985, 27-28) İbnu’s-Salâh, müellifin bu tabiri ‘hasen’
anlamında kullandığını belirtmiştir. (İbn Salâh, Mukaddime, 24) Ebu Davud’un açıklamalarından,
salih dediği rivayetlerin senedi sahih ve şiddetli zayıflığı bulunmayan hadisler olduğu anlaşıl-
maktadır. Senedi sahih olan ve şiddetli zayıflığı bulunmayan hadisler dinî bir meselede delil
olarak kullanılabilecek niteliktedirler ve makbul sayılırlar.’ (Mücteba Uğur, ‘Sâlih’, Hadis Terimleri
Sözlüğü, 352)
‘Hatîb (öl. 463/1071), rivayetin Hıms’lı bilinmeyen (meçhul) kimselerden rivayet edilmesi sebe-
biyle sahih olmadığını söyleyerek itiraz eden muhaliflere ‘El-Hâris b. Amr’ın ‘Muaz’ın ashabından
olan Hıms’lı bazı insanlardan’ şeklindeki sözü, hadisin şöhretine ve ravilerinin çokluğuna delalet
eder. Muaz’ın fazileti ve zühdü bilinmektedir. Onun ashabının da dindarlık, güvenilirlik, zühd ve
salah özellikleri zahirdir.’ cevabını vererek rivayetin sahih olduğunu ifade etmiştir. Yine isnadda
yer alan Muaz’ın ashabının kim olduklarına delalet etmek üzere Ubade b. Nüsey, Abdurrahman
b. Ğunm, Muaz (ra) isnadını zikretmiş ve bu isnadın muttasıl olduğunu, ricalinin güvenilirlikleri
ile bilinen kimseler olduğunu, ilim ehlinin onların rivayetlerini kabul ettiklerini ve delil olarak
kullandıklarını belirtmiştir.’ ( Hatîb, el-Fakîh ve’l-Mütefakkih, 1/472)
‘İbni Abdilberr (öl. 463/1071), rivayetin sahih ve meşhur olduğunu, adaletli imamlar tarafından
rivayet edildiğini, usul olarak içtihad ve kıyasın temelini oluşturduğunu belirtmiştir.’ ( İbni Abdil-
berr, Câmiu Beyâni’l-İlmi ve Fadlih, 2/893)

42
MUKADDİME/ÖN SÖZ

‘İbnu’l Arabî (öl. 543/1148), Muaz (ra) hadisinin sahih ve muttasıl isnadlı olmadığı görüşüne katıl-
mamış ve kendi görüşünün ‘Sened ve mana olarak sahih’ şeklinde olduğunu belirtmiştir. Sahih
olduğuna delalet etmek üzere hadisin meşhur olduğunu, hadisi Şu’be ibni El-Haccâc’ın, ondan
da güvenilir olan çok sayıda kişinin naklettiği bilgisini vermiştir.’ ( Muhammed b. Abdillah b.
Muhammed İbn Arabi el-Meâfirî, el-Mesâlik fî şerhi Muvattai Mâlik, Haz. Yûsuf el-Karadâvî, (Dâ-
ru’l-Garbi’l-İslâmi, 1428/2007), 6/243)
‘İbni Kudâme el-Makdisî (öl. 620/1223), kıyasın nakli delilleri içerisinde zikrettiği rivayetin sahih
olmadığını dile getirenlere karşı çıkar ve ‘Bu hadisi El-Hâris ibni Amr Hıms’lı insanlardan rivayet
ediyor. El-Hâris ve adamlar meçhuldür, diyorlar. Tirmizi öyle diyor. Sonra bu hadis kıyas konu-
sunda açık (bir delil) değildir, (tahkiki menat tür bir içtihada girer) diyorlar. Biz de diyoruz ki,
hadisi Ubâde ibni Nüsey, Abdurrahmân ibni Ğunm, Muaz’dan (ra) rivayet etmiştir. Ayrıca hadisi
ümmet kabul ile karşılamıştır. Mürsel olması ona zarar vermez.’ ‘ (Muvaffakuddîn Abdullah ibni
Ahmed ibni Muhammed ibni Kudâme el-Makdisî, Ravdatu’n-Nâzır, Haz. Şa’bân Muhammed İs-
mâîl, (el-Mektebetü’l-Mekkiyye, 1419/1998), 2/170)
‘İbni Teymiyye (öl. 728/1328), Kur’ân’ın en güzel tefsirinin Kur’ân ile yapılan tefsir olduğunu söy-
ledikten sonra, bu konuda Kur’ân’dan bir şey bulunmadığında sünnetle tefsir edilmesi gerek-
tiğini ifade etmiş, delil olarak da Muaz (ra) hadisini göstermiştir. Hadisin sahih olduğunu ifade
etmek üzere de ‘Hadisin müsned ve sunenlerde ceyyid bir isnad ile yer aldığı’ bilgisini vermiş-
tir.’ (Takıyyüddîn Ahmed ibni Abdilhalîm ibni Mecdiddîn Abdisselâm ibni Teymiyye el-Harrânî,
Mecmû’u’l-Fetâvâ, Tertib Abdurrahmân ibni Muhammed ibni Kasım, (Mucemmau’l-Melik Fehd,
1425/2004), 13/364)
‘İbni Kayyım el-Cevziyye (öl. 751/1350), isnadda ismi zikredilmeyen Muaz’ın arkadaşlarının ol-
masının hadisin sıhhatine zarar vermediğini söylemiştir. Bu durumun hadisin şöhretine delalet
ettiğini, Muaz’ın (ra) ashabının din, ilim, fazilet ve doğruluk yönleriyle meşhur olduklarını, içlerin-
de itham edilmiş, yalancı veya cerh edilmiş kimse bulunmadığını, bilakis hayırlı ve fazilet sahibi
Müslümanlardan olduklarını vurgulamış ve isnadda yer alan Şu’be’nin hadisine hadis imamları-
nın itimat ettiklerini söylemiştir.’ (Şemsüddîn Muhammed ibni Ebî Bekr ibni Eyyûb ez-Züraî İbn
Kayyim el-Cevziyye, İ’lâmü’l-Muvakkiîn, thk. Ebû Ubeyde Meşhur ibni Hasen, (Dâru İbnü’l-Cevzî,
1423), 2/351)
‘İbni Kesir (öl. 774/1373), Kur’ân’ın sünnetle tefsiri kapsamında, Kur’ân’da bir ayet bulunmadığı
zaman sünnete başvurulması gerektiğini söylemiş ve Muaz hadisini örnek olarak vermiştir. Riva-
yetin sonunda ‘Bu hadis, müsned ve sünenlerde ceyyid bir isnad ile yer almaktadır.’ değerlendir-
mesini yapmıştır.’ (İmâdüddîn İsmâîl ibni Şihâbiddîn Ömer ibni Kesîr, Tefsîru’l-Kurâni’l-Azîm, thk.
Sâmî ibni Muhammed es-Selâme, (Dâru’t-Tîbe, 1418/1997), 1/7. Buradaki ifade İbni Teymiyye’ye
aittir. İbn Kesir isim zikretmeden nakletmiştir. (bk. İbni Teymiyye, Mecmû’u’l-Fetâvâ, Tertib Ab-
durrahmân ibni Muhammed ibni Kasım, (Mucemmau’l-Melik Fehd, 1425/2004), 13/364)
‘Şevkânî (öl. 1250/1834) rivayet hakkında tartışmalar olsa da Hafız İbni Kesir tarafından tarikleri
ve şahidlerinin bir cüzde bir araya getirildiğini ve ‘İmamların itimat ettiği hasen meşhur hadis’ de-
diğini aktarmıştır. Hadis hakkında hadis imamlarının uzun uzadıya şeyler söylediğini, bazılarının
‘Batıl olup aslı bulunmadığını’, bazılarının ‘Hasen olup kendisiyle amel edilebileceğini’, bazıları-
nın ‘Zayıf’ dediklerini aktardıktan sonra, hak olanın ‘Hasen liğayrihi ve kendisiyle amel edilen bir
hadis’ olduğunu belirtmiştir.’ (Muhammed b. Alî b. Muhammed eş-Şevkânî, el-Fethu’r-Rabbânî,
thk. Muhammed Subhî ibni Hasen, (Mektebetü’l-Cîli’l-Cedîd, ts.), 9/4485)” (Hadis ve Fıkıh Usûlü
Alimlerinin Hadislerin Değerlendirilmesine Farklı Yaklaşımları Üzerine Bir İnceleme: Muâz’ın (ra)
İctihad Hadisi Örneği, Doç. Dr. Halis Demir, Necdet Aydoğdu, s. 57-60)
•  Rivayete zayıf diyen âlimler
“ ‘Buhari (öl. 256/870), Şu’be, Ebû Avn, Muğîre ibni Şu’be’nin Yeğeni el-Hâris b. Amr, Muaz’ın as-
habı isnadı re’y ile içtihad konusunda merfu olarak nakledildiğini, Ebû Avn’ın el-Hâris’ten riva-

43
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ

yetinin sahih olmadığını belirtmiş ve sadece bu isnad ile bilindiğini belirtmiştir. (Buhârî, et-Tâ-
rihu’s-Sağîr, thk. Mahmûd İbrâhîm Zâyed, (Beyrut: Dâru’l-Ma’rife, 1406/1986), 1/304.) Başka bir
yerde de, yukarıdaki isnad ile yapılan rivayetin mürsel olduğunu, sahih olmadığını söylemiştir.’
(Buhârî, et-Târîhu’l-Kebîr, 2/277)
‘Tirmizi (öl. 279/892), rivayeti zikrettikten sonra ‘Bu sadece bu tarikten bildiğimiz bir hadistir.
Bana göre isnadı muttasıl değildir, Ebû Avn es-Sakafî’nin ismi Muhammed b. Ubeydillâh’tır.’ açık-
lamasını yapmıştır.’ (Tirmizi, Ahkâm, 3)
‘Ukaylî (öl. 322/934), Buhari’nin yukarıdaki sened ile rivayet edilen hadis hakkında ‘Sahih değildir,
sadece mürsel olarak biliniyor’ dediğini nakletmiştir.’ (Muhammed ibni Amr ibni Musa ibni Ham-
mâd el-Ukaylî, Kitâbu’d-Duafâi’l-Kebîr, thk. Abdülmu’tî Emîn Kal’acî, (Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İl-
miyye, 1404/1984), 1/215)
‘Dârekutnî (öl. 385/995), Şu’be, Ebû Avn, el-Hâris b. Amr, Muaz’ın ashabı, Muaz isnadıyla rivayet
edildiğini, Şu’be’den de Yezîd ibni Harun, Yahya el-Kattan, Âsım ibni Ali ve Gunder’in naklettiği
bilgisini vermiştir. Rivayetin muttasıl senedleri olduğunu söyleyen Dârekutnî, mürsel olanının
(Muâz’ın ashabı, Peygamber (sav) ) daha sahih olduğunu ifade etmiştir.’ (Ali ibni Ömer ibni Ahmed
ed-Dârekutnî, el-’İlelü’l-vâride fi’l-ehâdîsi’n-nebeviyye, thk. Mahfûzurrahmân Zeynullâh es-Se-
lefî, (Riyâd: Dâru Tîbe, 1405/1985), 6/88.)
‘İbni Hazm (öl. 456/1064), rivayet hakkında ‘Sâkıt’ (Adaletten düşmüş manasına cerh ifadelerin-
dendir. Beşinci derece lafızları içerisinde yer alır ve ağır cerhe delalet eder. Cerhin dördüncü mer-
tebesinden itibaren herhangi bir derecesine delalet eden lafızlarla cerh edilmiş raviler adalet
vasfını kaybetmiş olurlar. Bu itibarla hadisleri yazılmaz, itibar için dikkate alınmaz, şahid olarak
kullanılmaz. Mücteba Uğur, ‘Sâkıt’, Ansiklopedik Hadis Terimleri Sözlüğü, Ankara: TDV Yayınları,
2018), 352) hükmünü vermiştir. Bu rivayetin bu tarik dışında başka bir tarikten rivayet edilmedi-
ğini, adı bilinmeyen ve meçhul bir topluluktan rivayet edildiğini, kim olduğu bilinmeyenin hüc-
cet olmayacağını belirten İbni Hazm, isnadda el-Hâris b. Amr’ın bulunduğunu, meçhul olup kim
olduğunun bilinmediğini ve bu hadisin onun dışında başka bir tarikten gelmediğini söylemiştir.
Buhârî’nin yukarıda verdiğimiz değerlendirmesini de zikreden İbn Hazm, dinin kemâle erdiğini,
Kur’ân’da hiçbir şeyin eksik bırakılmadığını ifade eden ayetlerden örnekler vererek bu rivayetin
açıkça yalan ve uydurma olduğunu vurgulamıştır.’ (Ali b. Ahmed b. Said İbn Hazm, El-İhkâm fî
usûli’l-ahkâm, thk. Ahmed Muhammed Şâkir, (Beyrut: Dâru’l-Âfâki’l-Cedîde, 1403/1983), 7/112.)
‘İbnu’l Cevzî (öl. 597/1201), fakihlerin tamamı bu hadisi kitaplarında zikretmiş ve bu rivayete iti-
mad etmiş olsalar da sahih olmadığını söylemiş, anlamı doğru olarak kabul edilse de sübutunun
bilinmediğini, zira el-Hâris b. Amr’ın meçhul, Muaz’ın Hıms’lı ashabının bilinmediğini, bu sebep-
lerle sübutunun bilinir bir tarafının bulunmadığını belirtmiştir.’ (Cemâlüddîn Abdur-rahmân b. Alî
b. Muhammed İbnü’l-Cevzî, el-’İlelü’l-mütenâhiye fi’l-ehâdîsi (ahbâri)’l-vâhiye, thk. Halîl el-Mey-
yis, (Beyrut: Dâru’’-Kütübi’’-İlmiyye, 1403/1983), 1/758 (1264).)
‘İbnu’l Kattan (öl. 628/1231), rivayetin müsned olmadığını ve sahih bir tarikinin bulunmadığını
belirtmiş, isnaddaki el-Hâris’in, Muğîre ibni Şu’be’nin yeğeni olduğunu, durumunun bilinmedi-
ğini, ondan Ebû Avn Muhammed ibni Ubeydillâh es-Sekafî dışında rivayette bulunan kimsenin
bilinmediğini söylemiştir.’ (Ali ibni Muhammed ibni Abdilmelik İbnu’l Kattan, Beyânü’l-Vehm ve’l-
İhâm, thk. el-Hüseyn Âyet Saîd, (Riyâd: Dâru Tîbe, 1417/1997), 3/68 (736).
‘İbni Mülakkîn (öl. 804/1401), usul kitapları ile fakihler ile muhaddislerin kitaplarında çokça tek-
rar edilmiş olması ve ona itibar etmiş olmalarıyla birlikte bu rivayetin tanıdığı nakil ehli âlim-
lerin icmaı ile zayıf bir hadis olduğunu söylemiştir.’ (Sirâcüddîn Ömer b. Alî b. Ahmed İbn Mü-
lakkîn el-Ensârî, el-Bedru’l-Münir, thk. Mustafa Ebü’l-Gayt Abdülhayy v. dğr., (Riyâd: Dâru’l-Hicre,
1425/2004), 9/534.)
‘Elbânî (öl. 1420/1999), isnadının zayıf olduğunu belirtmiştir. (Tirmizi, ‘Ahkâm’, 3. Elbânî’nin notu.)

44
MUKADDİME/ÖN SÖZ

Başka bir yerde de münker olduğunu söylemiştir.’ (Muhammed Nâsıruddîn el-Elbânî, Silsile-
tü’l-Ehâdisi’d-Daîfe, (Riyâd: Mektebetü’l-Meârif, 1412/1992), 2/273 (881).)
‘Şuayb el-Arnaûd (öl. 1438/2016) da rivayeti isnadı açısından sıhhatli bulmamıştır. Muâz b. Ce-
bel’in rivayette geçen arkadaşlarının müphem, el-Hâris b. Amr’ın meçhul olduğunu belirterek,
isnadının zayıf olduğunu söylemiştir. Bu değerlendirmelerden sonra Fahr el-Pezdevî, Cüveynî,
Ebûbekr İbn el-Arabî, Hatîb el- Bağdâdî, İbn Teymiyye, İbn Kesîrîn, İbnü’l-Kayyim ve Şevkânî gibi
muhakkik âlimlerin eserlerinde bu rivayetin sahih olduğuna meylettikleri bilgisini vermiştir.’ (Bk.
Arnaûd, Sünenü Ebî Dâvud, 5/444.)”
(Hadis ve Fıkıh Usûlü Alimlerinin Hadislerin Değerlendirilmesine Farklı Yaklaşımları Üzerine Bir
İnceleme: Muâz’ın (ra) İctihad Hadisi Örneği, Doç. Dr. Halis Demir, Necdet Aydoğdu, s. 60-62)
•  Muaz Hadisine Dair Genel Değerlendirme
ɂ  Muaz hadisini eleştiren ilk âlim -elimizdeki verilere göre- Buhari’dir (rh). Dikkatimi çeken nokta
şudur: Buhari’den (öl. 256) önce bu hadisi rivayet eden İmam Şafii (öl. 204) Ebu Davud Teyalisi (öl.
204), İbni Sa’d (öl. 230) Ahmed ibni Hanbel (öl. 241) hadisle ihticac etmişlerdir. İlk olarak Buhari
(rh) hadisi eleştirmiş, ondan sonra gelenler de onun sözünü aktararak rivayeti tenkit etmişlerdir.
Acaba Buhari’den önce yaşayan muhaddisler neden Haris ibni Amr olayını sorun etmemişlerdi?
Acaba onlar Şu’be’nin (rh), ondan rivayette bir beis görmemesine mi itimat etmişlerdi? Veya bu
durum ilk dönem hadisçileriyle sonradan gelenler arasında usul farklılıkları olduğuna mı işaret
eder?
ɂ  Usulu’l Hadis ilminde istikrar bulan kaidelere göre Muaz hadisinin isnadı; irsal ve ravideki
cehalet nedeniyle zayıftır.
ɂ  Muaz hadisine yöneltilen metin tenkitleri, güçlü tenkitler değildir.
ɂ  Muaz hadisi için “Şöhreti isnada ihtiyaç bırakmaz.” anlayışı yaygın kabuldür. Hadisi tashih
eden âlimler farklı gerekçeler sunsa da -gerekçelerinin zayıf olduğunun farkında olduklarından-
sözlerini “Ümmet telakkiyle kabul etti.” veya “Şöhreti isnada ihtiyaç bırakmaz.” şeklinde bağlarlar.
Kitaplarımızda sıkça karşılaştığımız mezkûr yaklaşım, tatmin edici değildir. Özellikle günümüzde
birçok uydurma hadis, genelin ortak kabulüdür. Rivayet ilimlerinde zayıflama ve hurafelerin ya-
yılmasıyla birlikte bu yaklaşım; din anlayışımıza zarar vermeye müsaittir.
ɂ  Bu rivayetin isnadı zayıf olsa da metinde yer alan hüküm, sahabenin ortak usulüyle aynıdır.
Yukarıda Ebubekir, Ömer, İbni Mesud ve İbni Abbas’tan (r.anhum) nakillerde bulunduk. Ayrıca sa-
habe hem kıyas yapmış hem de içtihadda bulunmuştur. İbni Kayyım (rh) şöyle der:
“Sahabe-i Kiram Olaylar Hakkında İçtihad Edip Kıyas Yaparlardı
Resûl-i Ekrem’in sahabileri, meydana gelen yeni olaylar karşısında benzeri benzere kıyas ederek
içtihadda bulunuyorlardı.
Esed ibni Musa >> Şu’be >> Zübeyd El-Yami >> Talha ibni Musarrif >> Mürra Et-Tabib senediyle
rivayet edildiğine göre Ali ibni Ebu Talib şöyle demiştir:
“Her millet, başkalarında bulunmayan ve kendi durumlarına uygun bir delil ve kendilerine ge-
rekli bir maslahata göre davranır. Hak, akıl sahipleri nezdinde mukayeseyle bilinir.” ( El-Fakîh ve’l
Mutefakkih, 1/476) Hatib ve başkaları bunu merfu olarak rivayet etmişlerdir, ancak merfu olması
sahih değildir.
Ashab-ı Kiram, Resûlullah (sav) zamanında içtihad etmiş, ancak Peygamber onları azarlamamıştır.
Nitekim O, Ahzab Günü ikindi namazının Kurayzaoğulları’nın arazisinde kılınmasını emretmiş,
(Buhari, 946; Muslim, 1770) buna rağmen sahabeden kimileri Resûlullah’ın (sav) bu emrini, “Resû-
lullah bizden namazı tehir etmemizi değil, cihada hemen çıkmamızı istemiştir.” diyerek yorum-
lamış ve namazı yolda kılmış; diğer bir zümre de namazı Kurayzaoğulları’nın arazisine varınca-
ya kadar geciktirmiş ve gece vakti namazı kılmışlardır. Bunlar da Peygamberimizin bu emrini

45
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ

yorumlamamış ve zahirî lafzına bakarak hareket etmişlerdir. Bunlar, bu hâlleriyle Zahir ehlinin,
öncekiler de kıyas ve yorum ehlinin ilk örneklerini teşkil etmiş olmaktalardır.
Ali, Yemen’deyken kendisine, bir çocuk hakkında tartışan üç kişi gelmiş ve her biri, “O, benim oğ-
lumdur.” demiştir. Bunun üzerine Ali aralarında kura çekmiş, kura sonucunda çocuk, kurayı atan
kişiye düşmüş. Ayrıca o, bu kişinin diğer iki kişiye diyetin üçte ikisini ödemesini emretmiştir. Olay
Resûl-i Ekrem’e ulaşınca Ali’nin bu içtihadına, azı dişleri görünecek şekilde gülümsemiştir. (Ebu
Davud, 2270; Nesai, 3488; İbni Mace, 2348)
Sa’d ibni Muaz, Kurayzaoğulları hakkında içtihad etmiş ve onların arasında hüküm vermiştir. Pey-
gamberimiz de (sav) onun bu içtihadını tasvip etmiş ve “Allah’ın hükmüyle hükmettin.” ( Buhari,
3043; Müslim, 1768; Ebu Davud, 5215; Ahmed, 11168) buyurmuştur.
İki sahabi yola çıkmış, namaz vakti gelmiş, yanlarında su olmadığından teyemmüm ederek na-
mazlarını kılmış-lardı. Namaz vakti çıkmadan su bulunca birisi namazını iade etmiş, diğeri etme-
mişti. Peygamber her ikisini de onaylamış, iade etmeyene, “Sünnete uygun davrandın, namazın
sana yeter.”; iade edene de, “Sana iki ecir vardır.” buyurmuştur. (Ebu Davud, 338; Nesai, 433; Hadis
Ebu Said El-Hudri’den rivayet edilmiştir ve sahihtir. (bk. Zeylaî, Nasbu’r Râye, 1/160))
Mücezzez El-Müdlici, kıyafe ilmine ( Kıyafe: İki kişinin organlarındaki benzerlikten, aralarında
kan bağı bulunduğunu ve karakterlerinin nasıl olduğunu tespite yarayan tahminî bilgi (Mehmet
Serhan Tayşi, “Kıyafe”, DIA, 508)) başvurduğu zaman kıyas yapmış olmaktadır. Nitekim o bu ilme
dayanarak, Zeyd ile oğlu Usame’nin ayaklarının birbirleriyle aynı olduğunu söyleyince Resûlullah
(sav) bu kıyasın sıhhatine ve hakka uygunluğuna duyduğu memnuniyetten yüzü parlayacak şe-
kilde gülümsemiştir. (Buhari, 23; 31; Müslim, 38; Ebu Davud, 30-31; Tirmizi, 5; Nesai, 51. Aişe’den
(r.anha) şöyle rivayet edilmiştir: “Bir gün Resûlullah (sav) eve mutlu bir şekilde gelmiş, öyle ki sevin-
cinden yüzü aydınlanmış. Sebep olarak da şöyle buyurmuş: ‘Görmedin mi? Mücezziz demin Zeyd
ibni Harise ile Usame ibni Zeyd’in ayaklarına baktı ve ‘Bu ayaklar birbirlerinin aynısıdır.’ dedi.’ “)
Zeyd beyaz, oğlu Usame ise siyahtı. Bu nesep bilimcisi, fer’i, aslına mukayese ederek hüküm ver-
miş; siyahlık ve beyazlık gibi özellikleri devre dışı bırakarak hükmü etkilemeyeceğini göstermiş-
tir.
Ebu Bekir Es-Sıddık’ın kelale hakkında söylediği sözler daha önce geçmişti: “Bu konuda kendi gö-
rüşümü söylüyorum. Doğruysa Allah’tan, yanlışsa benden ve şeytandandır. Bana göre o; baba ve
çocuk dışında olanlardır.” (Darimi, 3015; Es-Sunenu’s Sağîr, Beyhaki, 2387; Şa’bi, Ebu Bekir’den bir
şey işitmemiştir. Dolayısıyla hadis zayıftır.) Ömer halife olunca, “Ebu Bekir’in yaptığı bir içtihadı
reddetmekten Allah’tan hayâ ederim.” demiştir.
Şa’bi’nin (rh) naklettiğine göre Ömer, Şurayh’a şöyle demişti: “Allah’ın Kitabı’nda açıkça gördüğün
şeylerle hükmet. Ondan hiçbir şey bilmiyorsan o zaman Resûl-i Ekrem’in verdiği hükümlerden
bildiklerinle; o konuda da bir bilgin yoksa hidayete ermiş imamların görüşlerinden bildiklerinle
(hükmet). O konuda da bir şey bilmezsen o zaman kendi yorumunu yap. İlim ve salah ehli ile
istişare et.”
İbni Mesud, mufevvize hakkında içtihad etmiş ve “Bu konuda kendi görüşümü söylüyorum.” de-
mişti. Allah Teâlâ da onu doğruya muvaffak kılmıştı.
Sufyan, Abdurrahman El-İsfehani’den naklederek İkrime’nin şöyle dediğini rivâyet etmiştir: “İbni
Abbas, beni Zeyd ibni Sabit’e göndererek, (mirasta) koca ve ana baba hakkında soru sormamı
istemişti. Zeyd, ‘Kocaya yarım, anneye kalanın üçte biri, geriye kalan da babaya.’ demiş, İkrime,
‘Bunu Allah’ın Kitabı’nda bulduğun bir şeyden mi söylüyorsun, yoksa senin yorumun mu?’ diye
sorunca da, ‘Ben kendi yorumumu söyledim. Ben (miras payında) anneyi babadan üstün gör-
mem.’ cevabını vermiştir.
Ali ibni Ebu Talib ile Zeyd ibni Sabit mükâtebi, dede ve kardeşlere mukayese etmiş; İbn Abbas da
azı dişleri parmaklara mukayese ederek diyette eşitlemiştir.’ ” (İ’lâmu’l Muvakki’în, 1/242-244)

46
MUKADDİME/ÖN SÖZ

Hâliyle Muaz (ra) hadisi zayıf olsa da metnin içerdiği hüküm, başka rivayetlerle sabit olmuştur.
Allah (cc) en doğrusunu bilir.
Konu bir bütün olarak şu kaynaklardan yararlanılarak hazırlanmıştır:
ɂ  İ’lâmu’l Muvakki’în, 2/344-354, Tahkik Meşhûr Hasen Âlu Selman
ɂ  Et-Tahkîkât ve’t Tenkîyât Es-Selefiyyât Alâ Metni’l Varakât, Meşhûr Hasen Âlu Selman, s. 481-
493
ɂ  Silsiletu’l Ehâdîsi’d Daîfeti ve’l Mevdûa, El Elbânî, 2/273
ɂ  İthâfu’l Fudalâi Bi Tahrîci Hadîsi Muâz Bin Cebel Fî’l Kadâ, Şeyh Neşet Kemal
ɂ  Hadîsu Muâz Fî’l İctihâd Beyne’l Kabûli ve’r Red, Prof. Dr. Muhammed Seyyid Ahmed Şahâta
ɂ  Fıkıh Usulüne Kaynaklığı Açısından Muâz Hadisinin Tahlili Ve Tenkidi, Doç. Dr. Yusuf Akgül
ɂ  Hadis ve Fıkıh Usûlü Alimlerinin Hadislerin Değerlendirilmesine Farklı Yaklaşımları Üzerine Bir
İnceleme: Muâz’ın (r.a.) İctihad Hadisi Örneği, Halis Demir, Necdet Aydoğdu (Hadisin tashih ve
tazifine dair nakiller bu çalışmadan alınmıştır.)
ɂ  İçtihatta Meşruiyet Arayışları: Muaz Hadisi Ertuğrul Tülekoğlu (Yüksek Lisans), s. 60-166

47
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ

Ömer (ra) Kadı Şureyh’e bir mektup gönderdi. Mektupta şöyle yazıyordu:
“Sana bir olay geldiğinde Allah’ın Kitabı’yla hükmet. Şayet Allah’ın Kitabı’n-
da olmayan bir mesele gelirse o zaman Resûl’ünün sünnetiyle hükmet. O iki
kaynakta olmayan bir mesele gelirse insanların üzerinde toplandığı görüşle
hükmet. Bu da olmazsa dilediğin şekilde yaparsın.” 56
Abdullah ibni Mesud (ra) şöyle der:
“Bir zamanlar oldu ki biz hiçbir hüküm vermezdik. Hüküm verecek durum-
da değildik. Allah takdir etti de bu gördüğünüz derecelere ulaştık. Bugünden
sonra bir kimseye hüküm vermesi için bir mesele arz olduğunda o konuda Al-
lah’ın Kitabı’nda bulunmayan bir sorunla karşılaşırsa Peygamber’in (sav) verdiği
hükme uysun. Ona göre sorunu çözüme kavuştursun. Ne Allah’ın Kitabı’nda
ne de Resûl’ünün sünnetinde bulunmayan bir meseleyle karşılaşırsa salih in-
sanların hüküm verdikleri gibi hüküm versin. Sizden biriniz, ‘Ben korkarım.
Ben korkarım, hüküm veremem.’ demesin. Çünkü helal bellidir, haram belli-
dir, ikisinin arasında karışık ve benzeşen işler vardır. Şüpheliyi bırak, şüpheli
olmayana bak.” 57
Abdullah ibni Ebi Yezid’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“İbni Abbas’a bir mesele sorulur da onun hükmü Kur’ân’da varsa onu haber
verirdi. Eğer Kur’ân’da olmayan bir konu ise Resûlullah’tan bu konuda riva-
yet varsa onu haber verirdi. Eğer sünnette olmayan bir konu ise Ebu Bekir ve
Ömer’den nakledilen hükmü bildirirdi. Onlardan gelen bir hüküm de yoksa
o zaman o konuda kendi görüşüyle hüküm verirdi.” 58
Yine muhaddislerin kitaplarına baktığımızda şunu görürüz. Onlar bir
hadiste varid olan hükmü, hakkında nas olmayan benzerlerine uygular,
benzer sonuca ulaşırlar. Oysa Zahiri fıkhı bu duruma şiddetle karşı çıkar.
İmam Buhari (rh) şöyle demiştir:
“Her Durumda, Cinsel İlişki Sırasında Bile Besmele Çekmek
İbni Abbas’tan (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:

 56. Nesai, 5399


 57. Nesai, 5397
 58. Darimi, 168; Musannef, İbni Ebi Şeybe, 20346

48
MUKADDİME/ÖN SÖZ

‘Sizden biri eşiyle cinsel ilişkide bulunacağı zaman,

‫ اللَّ ُه َّم َج ِّنبْ َنا الشَّ يْطَا َن َو َج ِّن ِب الشَّ يْطَا َن َما َر َزقْتَ َنا‬،‫ب ِْاس ِم اللَّ ِه‬
‘(Bismillah, Allah’ım bizi şeytandan uzak tut, şeytanı da bize rızık olarak ve-
receğin (çocuktan) uzak tut).’ derse ve o ilişki sebebiyle bir çocuklarının ol-
ması takdir edilirse şeytan ona zarar veremez.’ ” 59
Buhari (rh) aile ilişkisiyle ilgili bu hadisi, helaya girişte “Bismillah” deme-
ye delil olarak sunmuştur.
Zahirilerin karşı olduğu şeylerden biri ahkâmın “ta’lil” edilmesi, yani bir
hükme “niçin” sorusu sorarak onun illetinin tespit edilmesidir. Zira, Zahi-
rilere göre din taabbudidir. Allah (cc) hüküm koymuş, bize de teslim olup
inanmak düşmüştür. Nasıl, niçin gibi sorular Yüce Allah’ı sorgulamaya
kalkmaktır. Oysa, O (cc) şöyle buyurmaktadır:
“O, yaptıklarından sorulmaz; onlarsa sorulurlar.” 60
Bu anlayışı gereği Zahirilik şuna şiddetle karşı çıkar: “Bu nassın illeti şu-
dur. Bu illetin gerçekleşmediği yerde nasla amel edilmez.” veya “Nastaki emir/
nehiy şu illetten dolayıdır. İllet varsa emir/nehiy geçerli; illet yoksa emir/nehiy
zahirinden sarf edilir (vacip sünnet; haram mekruh olur) veya hüküm düşer.”
Hadis imamlarının böyle bir usulü yoktur. Onlar naslarda varid olan il-
letlere itibar etmiş; bu illetlerle yeni hükümler tespit etmiş, illetin gerçek-
leşmediği yerlerde nassın zahiriyle ameli terk etmişlerdir.
Örneğin; Allah Resûlü (sav) cuma günleri gusletmeyi emretmiştir:
Abdullah ibni Ömer’den (ra), Resûlullah’ın (sav) şöyle dediği nakledilmiştir:
“İçinizden kim cuma namazına gelirse boy abdesti alsın/gusletsin!” 61

 59. Buhari, 141


 60. 21/Enbiyâ, 23; Şayet Allah ve Resûl’ü bir nassın illetini açıklamışsa -İbni Hazm bunun var-
lığını kabul eder- o illet yalnızca o hükmü bağlar. Kimse o illeti alıp başka meselelere hüküm
veremez. Şayet ihtiyaç olsaydı Allah (cc) o illetle yeni hükümler inşa ederdi.
İbni Hazm’ın bu anlayışı Yüce Allah’ın El-Hakîm; hüküm ve hikmet sahibi oluşuna aykırıdır. Ayrı-
ca O (cc), şer’i ve kevni ayetler üzerinde tefekkür etmeyi (2/Bakara, 219), tefekkürü aşıp lafızların
ardındaki ince manaları tedebbür etmeyi (4/Nîsa, 82), olaylardan/hükümlerden ibret almayı (59/
Haşr, 2)… emretmiştir. Şayet lafızların zahiriyle yetinecek olsaydık ve lafızdan ilk akla gelen mana
dışında bir sorumluluğumuz olmasaydı; bu emirlerin anlamı olmazdı.
 61. Buhari, 877; Müslim, 844

49
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ

Ebu Said El-Hudri’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle
buyurmuştur:
“Cuma günü boy abdesti (gusül) almak, ergenlik çağına giren herkese (muh-
telim) gereklidir.” 62
Sahabiler cuma guslünün niçin emredildiğini şöyle aktarmışlardır:
Aişe Annemizden (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) zamanında insanlar gerek evlerinden gerekse Medine’ye dört
mil mesafedeki veya daha uzak bölgelerdeki yerleşim birimlerinden (avâli)
nöbet usulüyle cuma namazına gelirlerdi. Bunlar namaza üstleri başları toz
içinde gelirlerdi. Terledikleri için toz toprak vücutlarına iyice yapışırdı ve be-
denlerinden ter kokusu yayılırdı. Bir defasında bunlardan birisi Resûl’ün (sav)
yanına geldi. Ben de orada bulunuyordum. Peygamber (sav) o şahsa şöyle bu-
yurdu: ‘Bari bugün için temizlenseniz, ne kadar iyi olur!’ ” 63
İkrime’den (rh) şöyle rivayet edilmiştir:
“Iraklılardan bir grup kimse İbni Abbas’a gelerek, ‘Ey İbni Abbas! Cuma günü
gusletmeyi vacip görür müsün?’ dediler.
İbni Abbas, ‘Hayır vacip değil, ama yıkanmak daha iyi olup, yıkanan da daha
hayırlı bir iş yapmış olur. Gusletmeyene de gusletmesi vacip değildir. Cuma
günü gusletmenin nasıl başladığını size haber vereyim: İnsanlar çok çalışıyor-
lar ve yün elbiseler giyiniyorlardı. Yüklerini sırtlarında taşıyorlardı. Mescidleri
dar, tavanı basıktı ve tavan bir gölgelikten ibaretti. Sıcak bir günde Resûlullah
(sav) mescide geldi. Yün elbiseler içinde insanlar terlemiş ve etrafa kötü kokular

yayılmıştı. Bu kokularla insanlar birbirlerini rahatsız ediyorlardı. Resûlullah (sav)


bu kokuyu hissedince şöyle buyurdu: ‘Ey insanlar! Cuma günü olunca gusle-
diniz ve en güzel koku ve yağdan ne varsa sürününüz.’ buyurdu.
İbni Abbas diyor ki: ‘Aradan zaman geçti. Allah onlara mal, hizmetçi ve bolluk
verdi. Müslimler yünden başka elbiseler giydiler, köle ve hizmetçileri olduğu

 62. Buhari, 858; Müslim, 846


 63. Buhari, 902; Müslim, 847

50
MUKADDİME/ÖN SÖZ

için sırtlarında iş yapmaktan kurtuldular. Mescidleri genişletildi, böylece bir-


birlerini rahatsız eden terden kurtulmuş oldular.’ ” 64
Zahiri Mezhebi bu naslardan şu sonuca ulaşır:
• Cuma guslü, cuma günüyle ilgili bir ibadettir. Çünkü hadisin zahirin-
de gusül cuma gününe izafe edilmiştir. Namaz kılsın veya (şer’i bir özür
nedeniyle) kılmasın, cuma günü gusletmek her mükellefe vacip/farzdır.
• Allah Resûlü’nün (sav) bir sebebe binaen cuma guslünü emretmesi,
hükme etki etmez. O sebep bulunsun veya bulunmasın, cuma guslü
vacip/farzdır. 65
Ehl-i Hadis’in usulü Zahiri usulünden farklı olduğundan olaya yakla-
şımları da farklı olmuştur.
Onlar guslün cuma günüyle değil, cuma namazıyla ilgili olduğunu sa-
vunmuştur. Zira lafzın zahiri, guslü cuma gününe izafe etse de, hükmün
vürud sebebi guslün cuma namazıyla ilgili olduğunu göstermiştir. Ayrıca
onlar hadislerin zahirinde cuma guslü emredilse de, gusül emrinin vüru-
duna sebep olan olayın, onu zahirinden sarf ettiğine inanmışlardır. Yani
Zahirilerin ulaştığı her iki sonuca da hükmün sebebini/illetini gözettik-
leri için karşı çıkmışlardır.
Buhari (rh) “Cuma Guslünün Fazileti” başlığı altında cuma guslünü em-
reden hadisleri verir. 66 Hadislerin hepsi emir sigası taşımasına rağmen
“Cuma Guslünün Vacipliği” demez, fazileti demeyi uygun görür.
Ebu Davud (rh) önce, “Cuma Guslü Babı” 67 diyerek; cuma guslünü emre-
den hadisleri verir. Sonra “Cuma Guslünü Terk Etmeye Ruhsat Babı”nda 68
yukarıda mezkûr İbni Abbas (ra) hadisiyle birlikte iki hadis rivayet eder. 69

 64. Ebu Davud, 353


 65. El-Muhallâ, 1/255
 66. Buhari, Kitâbu’l Cum’a, 2. Bab
 67. Ebu Davud, Kitâbu’t Tahâre, 127. Bab
 68. Ebu Davud, Kitâbu’t Tahâre, 128. Bab
 69. bk. Ebu Davud, 352-354

51
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ

Tirmizi (rh) guslün farz olmayıp bir fazilet olduğu sonucuna ulaşır. Onun
gerekçeleri ise şöyledir:
“Semure ibni Cundeb’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle bu-
yurmuştur:
‘Cuma günü kim abdest alırsa güzel bir iş yapmış demektir. Kim de gusleder-
se, bu yaptığı daha değerli ve kıymetlidir.’
Tirmizi: ‘Bu konuda Ebu Hureyre, Aişe ve Enes’ten de (r.anhum) hadis rivayet
edilmiştir.’
Tirmizi: ‘Semure hadisi hasendir. Katade’nin arkadaşlarından bir kısmı bu
hadisi Katade, Hasan ve Semure ibni Cundeb yoluyla da rivayet etmişlerdir.
Bir kısmı ise Katade’den Hasan yoluyla ‘mürsel’ olarak, yani rivayette sahabe
atlanıp tabiinin direkt Peygamber’den (sav) rivayeti şeklinde nakletmiştir.’
Peygamber’in (sav) ashabı ve daha sonraki dönem ilim adamları bu hadisle
amel etmiş olup, ‘cuma günü gusletmenin hoş olduğunu, fakat guslün yerine
normal abdestin de kâfi gelebileceğini’ söylemişlerdir.
Şafii (rh) diyor ki: ‘Peygamber’in (sav) cuma günü gusletmeyi emretmesi vacip
olmayıp abdest veya gusül kişinin istediğini seçmekte serbest olduğunu bil-
dirmektedir. Ömer hadisinde olduğu şekli de abdest de geçerlidir.’
Eğer Resûlullah’ın (sav) ‘Cuma günü boy abdesti alın.’ demesi vâcib olup, ab-
destle gusül arasında serbestlik olmasaydı Ömer ve Osman da bu gerçeği böy-
lece bilselerdi; Ömer, Osman’ı çevirir ve ‘Dön, gusül yap, gel.’ derdi. Bunca
bilgisine rağmen Osman’a bu mesele gizli kalmazdı. Ne var ki bu hadis, ‘Cuma
günü gusletmek kişi için değerli bir iştir, ama mutlaka yapılması gereken vacip
bir iş değildir.’ anlamını içermektedir.” 70
İbni Huzeyme (rh) guslü emreden hadisleri verir ve şu gerekçelerle vacip
olmadığını savunur:
• “Allah Resûlü (sav), ‘Cuma guslü vaciptir.’ dediği hadislerde ‘misvak kullan-

 70. Tirmizi, 497 ve açıklaması

52
MUKADDİME/ÖN SÖZ

mak ve koku sürünmeyi’ de ekler. Hiçbir Müslim’in bunlara vacip dediğini


duymadık. Öyleyse gusül de vacip değildir.” 71
• Cuma guslünün emredilmesine sebep (illet) olan olayın zikrinde; bu
başlık altında yukarıda zikrettiğimiz Aişe (r.anha) hadisini verir. 72
• Cuma guslünün bir fazilet olup farz olmadığının delilinin zikrinde;
bu başlık altında şu iki hadisi verir:
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Kim güzelce abdest alıp cumaya gelir ve sessizce hutbeyi dinlerse iki cuma
arasındaki günahları ve üç gün fazlası bağışlanır. Her kim de hutbe esnasında
mesciddeki bazı şeylerle ve çakıl taşlarıyla oynarsa konuşmuş sayılır.” 73
Semure ibni Cundeb’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle
buyurmuştur:
“Cuma günü kim abdest alırsa güzel bir iş yapmıştır. Kim de guslederse bu
daha faziletlidir.” 74
Görüldüğü gibi hadis imamlarıyla İbni Hazm’ın ulaştığı netice tamamen
farklıdır. Bu farklılığın nedeni usullerinin farklı olmasıdır.
Bir diğer mesele; Allah Resûlü’nün meyveler/ekinler olgunlaşmadan
satılmasını yasaklamasıdır:
Enes ibni Malik (ra) Resûlullah’tan (sav) şöyle nakletmiştir:
“Resûlullah (sav) kızarıp tatlanmaya başlamadan önce meyvelerin satışını ya-
saklamıştır. Kızarmadan ya da sararmadan önce hurmaların satımını yasakla-
mıştır.” 75
Ancak bu mutlak bir nehiy değildir; yaşanan bir olay üzerine Allah Resû-
lü (sav), ashabını bu alışverişten menetmiştir.
 71. İbni Huzeyme, 1747. İbni Huzeyme’den (rh) sonra gelen İbni Hazm (rh) cuma günü misvak
ve koku sürmeye vacip demiştir. (bk. El-Muhallâ, 1/255)
 72. bk. İbni Huzeyme, 1753
 73. İbni Huzeyme, 1756
 74. İbni Huzeyme, 1757
 75. Buhari, 2197; Müslim, 1555

53
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ

Zeyd ibni Sabit (ra) şöyle anlatır:


“Resûlullah (sav) devrinde halk meyve alışverişinde bulunurdu. (Meyvelerin)
teslim alınma zamanı gelince alıcı, ‘Meyvelere duman değmiş, hastalık isabet
etmiş, afete maruz kalmış.’ diyerek tartışma çıkarırdı. Bu konudaki davalar iyi-
ce artınca onlara doğru yöntemi göstermek için Peygamber (sav), ‘Hayır, artık
meyveleri, kızarıp tatlanmaya başlamadan önce satmayın.’ buyurdu. Bunun
üzerine Zeyd ibni Sabit, meyvelerini, Süreyya yıldızı doğup da meyvelerin
sarısı kırmızısından açığa çıkana kadar satmadı.” 76
Zahiriler buradaki nehyi, mutlak fesada delil alırlar. Onlara göre meyve-
yi dalındayken, henüz olgunlaşmadan satmak alışverişi batıl kılar, böyle
bir alışveriş yok hükmündendir, alışverişi yapanlar da günahkârdır. Bu
nehiy özel bir sebepten de olsa, nehiy kıyamete kadar geçerlidir. Allah
Resûlü’nün nehyi mutlaktır. 77
Hadisçiler bu nehyin bir sebebi/illeti olduğunu asıl almış, bu sebeple
de bu alışverişi fasid/geçersiz saymamışlardır. Konuya dair hadisleri zik-
rederken nehyin vürud sebebini de vermişlerdir.
Buhari (rh), “Olgunlaşmadan Meyve Satılması Hakkında Bab” 78 altında önce
nehyin sebebine dair Zeyd ibni Sabit (rh) rivayetini, sonra da yasaklayıcı
hadisleri vermiştir. 79 Daha sonra şöyle bir bab açmıştır: “Meyveleri olgun-
laşmadan satar ve sonra bir afet oluşursa (meyveler zarar görürse) zararı kar-
şılamak satıcıya aittir.” 80 Görüldüğü gibi Buhari (rh), olgunlaşmadan satılan
meyve alışverişini sahih/geçerli saymış, bu alışverişten oluşan zararı sa-
tıcının karşılaması sonucuna ulaşmıştır. 81
Örneğin, Allah Resûlü (sav) şehirlinin köylüye ait malı şehre gelmeden al-
masını veya ona komisyonculuk/simsarlık yaparak satmasını yasaklamıştır:
“Abdullah ibni Ömer (ra) şöyle dedi: ‘Resûlullah (sav) şehirlinin köylü adına sa-
tış yapmasını yasakladı.’
 76. Buhari, 2193
 77. bk. El-Muhallâ, 7/386
 78. Buhari, Kitâbu’l Buyû’, 85. Bab başlığı
 79. bk. Buhari, 2193-2196
 80. Buhari, Kitâbu’l Buyû’, 87. Bab başlığı
 81. bk. Fethu’l Bârî, Kitâbu’l Buyû’, 87. Bab başlığı şerhi

54
MUKADDİME/ÖN SÖZ

Abdullah ibni Abbas da bunu (şehirlinin köylü adına ücretle satış yapama-
yacağını) kabul etmiştir.” 82
Abdullah ibni Abbas (ra) bu nehyin bir illeti olduğunu düşünmüştür. Gaye
piyasayı bilmeyen köylünün malını ucuza kaptırmasına, zarar etmesine
engel olmaktır. Öyleyse şehirli hiçbir kazanç elde etmeden, yardım gaye-
siyle köylünün malını alır ve onun adına satarsa; bu, yasak değildir. Yasak
olan simsarlık, komisyonculuktur.
İbni Abbas’tan (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“ ‘Şehre mal getiren kervanları şehir dışında karşılamayın.’
‘Şehirli, köylü adına satış yapmasın.’
(Hadisi rivayet eden Tavus dedi ki:) ‘İbni Abbas’a ‘Şehirlinin köylü adına sa-
tış yapmaması ne demektir?’ diye sordum.’
İbni Abbas, ‘Şehirli, köylü için komisyonculuk yapamaz.’ dedi.” 83
Zahiriler der ki: “Allah Resûlü şehirlinin, köylünün malını alıp satmasını ya-
saklamıştır. Nehiy bu alışverişin fasid/geçersiz, sahibinin günahkâr olduğunu
gösterir. İster yardım amaçlı ister komisyonculuk amaçlı olsun, şehirlinin (pi-
yasayı görmeden), köylünün malını alması yasaktır.” 84
Hadisçiler, Allah Resûlü’nün nehyini mutlak olarak almamış; İbni Ab-
bas’ın (ra) zikrettiği maksadı/gayeyi gözetmişlerdir. Yardımcı olmak niye-
tiyle yapılan aracılığı geçerli saymış, hatta sahibinin ecir alacağına inan-
mışlardır. Para kazanmak gayesiyle komisyonculuk yapanların alışverişini
fasid/geçersiz görmüşlerdir.
Buhari (rh) şöyle demiştir:
“Şehirli, Bir Ücret (Komisyon) Almaksızın Köylü Adına Satış Yapa-
bilir mi? Ona Yardım Edebilir mi? Öğütte Bulunabilir mi?
Peygamber (sav) şöyle buyurdu:
‘Biriniz kardeşinden nasihat istediğinde kardeşi ona nasihatte bulunsun.’
 82. Buhari, 2159
 83. Buhari, 2158; Müslim, 1521
 84. El-Muhallâ, 7/374

55
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ

Atâ, kişinin bunu (başlıkta yazan fiilleri) yapabileceğini söylemiştir.


(6107) Cerir’den şöyle rivayet edilmiştir:
‘Peygamber’e (sav); Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in, O’nun
resûlü olduğuna şahitlik etmek, namaz kılmak, zekât vermek, işitip itaat etmek
ve her Müslim’e karşı hayırhah olmak (nasihatte bulunmak) üzerine biat ettim.’
(6108) İbni Abbas’tan (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
‘Şehre mal getiren kervanları şehir dışında karşılamayın.’
‘Şehirli, köylü adına satış yapmasın.’
(Hadisi rivayet eden Tavus dedi ki:) ‘İbni Abbas’a, ‘Şehirlinin köylü adına
satış yapmaması ne demektir?’ diye sordum. İbni Abbas, ‘Şehirli, köylü için
komisyonculuk yapamaz.’ dedi.’ ” 85
Görüldüğü gibi şehirlinin köylüye ücretsiz yardımını, kardeşin kardeşe
nasihati/yardımlaşması babından kabul etmiştir. Fakat ücret alarak ya-
parsa Nebevi nehye gireceğini anlamıştır. Devamında şöyle der:
“Şehirli, Köylü Adına Komisyon Ücreti Alarak Mal Satın Alamaz
İbni Sirin ve İbrahim (En-Nehai) bunu hem satıcı hem alıcı için mekruh
görmüştür. İbrahim, Arapların ‘bey’ sözcüğünü satın alma anlamında da kul-
landıklarını belirtmiştir.” 86
“Şehre Mal Getiren Kervanların Şehir Dışında Karşılanmasının Yasaklanma-
sı, Bu Şekilde Yapılan Satımın Geçersiz Olması, Çünkü Sahibinin Yasaklan-
dığını Biliyorsa Günahkâr Bir Asi Olması ve Bunun Aynı Zamanda Ticarette
Aldatma Olduğu, Ticarette Aldatmanın da Caiz Olmadığı Hakkında Bab” 87
Sedd-i Zerâi’
Bilindiği gibi Zahiriler sedd-i zerâi’/kötülüğe giden yolları kapatma il-
kesine karşı çıkmıştır. Ehl-i Hadis ise bir usul olarak sedd-i zerâi’yi kabul
etmiştir. Usuldeki bu yaklaşım farklılığı fıkhi meselelere de yansımıştır.
 85. Buhari, Kitâbu’l Buyû’, 68. Bab
 86. Buhari, Kitâbu’l Buyû’, 70. Bab başlığı, muallak olarak
 87. Buhari, Kitâbu’l Buyû’, 71. Bab başlığı

56
MUKADDİME/ÖN SÖZ

Örneğin; Allah Resûlü (sav) kadınların mescide gelmesine engel olunma-


sını yasaklamıştır.
İbni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Ömer’in eşi sabah ve yatsı namazlarını cemaatle kılmak üzere mescide gelirdi.
Birisi kendisine, ‘Ömer’in hoşuna gitmediği ve kıskanç bir erkek olduğunu
bildiğin hâlde niçin mescide gelmek üzere dışarı çıkıyorsun?’ diye sorduğun-
da ona şöyle mukabelede bulundu: ‘(O hâlde) Ömer niçin benim mescide
gelmeme engel olmuyor?’
Cevap bekleyen bu soruya bizzat o adamın kendisi şu cevabı verdi: ‘Onu
engelleyen Resûlullah’ın (sav) şu sözüdür: ‘A llah’ın kadın kullarının mescidlere
gelmelerine engel olmayın.’ ’ ”  88
Aişe Annemiz, kadınların davranışlarının bozulduğu zamanda, mescide
gitmekten alıkonulacaklarını söylemiştir.
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“ ‘Resûlullah (sav) şu ân yaşayıp kadınların (giyim kuşam, koku sürünme, takı-
lar takma gibi konularda) ne garip işler ortaya çıkardığını görseydi kesinlikle
onların mescidlere gelmelerine mani olurdu; tıpkı İsrailoğullarının kadınla-
rının mescidlere gitmekten alıkonması gibi…’
Bu rivayeti nakledenlerden Yahya ibni Saîd Amra binti Abdurrahman’a, ‘İsra-
iloğullarının kadınlarına mescide gelmeleri yasaklanmış mıydı?’ diye sorunca
ondan, ‘Evet.’ cevabını almıştır.” 89
Zahiriler; hiçbir surette kadının mescidden alıkonulmayacağını söyler:
İbni Hazm (rh), Aişe Annemizin rivayetine altı yönden cevap verir. 90 Ka-
dınların bu gerekçelerle mescidlerden alıkonulmasına şiddetle karşı çıkar.
Oysa muhaddisler kadınlara izin verilmesini emreden hadisleri naklet-
tikten sonra, Aişe Annemizin rivayetini vererek; bu durumu “kadına izin”
verilmesinin kaydı olarak zikrederler. Buhari ve Müslim, bu âlimlerdendir.

 88. Buhari, 900; Müslim, 442


 89. Buhari, 869; Müslim, 445
 90. bk. El-Muhallâ, 2/170

57
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ

Ebu Davud (rh) önce, “Kadınların Mescide Çıkması Hakkında Gelen Bab” 91
adı altında hadisleri nakleder. 92 Sonra “Bu Konuda Baskı Uygulamak/Ta-
vizsiz Olmak Hakkında Bab” 93 başlığı altında Aişe (r.anha) hadisini verir. 94
İbni Huzeyme (rh) bu hadisi şu başlık altında verir: “Kadınların mescide
çıkmasını engellemeyi yasaklamanın, onların bozulmadığı sürece olduğunun
delili” 95
Zahirilere göre hem sahabe sözü hüccet değildir; hem de sedd-i zerâi’
diye bir delil yoktur. Hâliyle ikisi de delil olmayan bu kıstaslar; Allah Resû-
lü’nün (sav) emriyle sabit bir durumu ortadan kaldırmaz. Hadis imamları-
nın usulü farklı olduğundan ulaştıkları netice de farklı olmuştur.
Ehl-i Hadis’in Zahiriliğe Nispet Edilme Nedenleri
Tevhid ve sünnet yönünden kurak topraklarımızda Ehl-i Hadis’in Za-
hirîliğe nispet edilmesi bir kısım gelenekçiler ve ilahiyatçı akademisyen-
ler tarafından ısrarla dile getirilmektedir.
Kanaatimizce bunun bazı nedenleri vardır:
• Gelenekçilerin M. Zahid Kevseri iddialarını; akademisyenlerin de
oryantalist iddialarını hiçbir ilmî tahkike tabi tutmadan, bir nakaratı
tekrarlar gibi tekrarlamaları.
• Ehl-i Hadis’in nas olan yerde rey ve kıyasla hükmetmeye; bir nas ol-
maksızın genel ilkeler gözeterek nasları zahirinden sarf etmeye şiddet-
le karşı çıkmaları! Ki; bugün bizler hadis imamlarının bu hassasiyeti-
nin ne kadar yerinde olduğunu görüyoruz. Zira bugün nerede bir şeriat
düşmanı zındık varsa; işe İmam Ebu Hanife’yi (rh) ve İmam Malik’i (rh)
överek başlıyor; 96 ardından İslam şeriatına kinini kusuyor. Elbette on-
 91. Ebu Davud, Kitâbu’s Salât, 53. Bab
 92. bk. Ebu Davud, 565-568
 93. Ebu Davud, Kitâbu’s Salât, 54. Bab
 94. bk. Ebu Davud, 569
 95. İbni Huzeyme, 1698
 96. İmam Malik (rh) Medine ehlinin ameline uymayan bazı hadislerle amel etmezdi. O (rh) Me-
dine ehli uygulamasını “amelî sünnet” kabul ederdi. Onların uygulamalarını Allah Resûlü’nden al-
dığına inanır, nesilden nesile aktarıldığı için sözlü sünnetten daha güçlü olduğunu kabul ederdi.
Ebu Hanife (rh) ise; ravinin rivayet ettiği hadise muhalefeti, geneli ilgilendiren mesele de az kişi-
nin hadisi rivayet etmesi, nasların genelinden çıkarılan külli kaideye hadisin muhalefeti… gibi

58
MUKADDİME/ÖN SÖZ

lar bu iki imamı sevdiklerinden değil; İslam kalesinde gedik açabilmek


için bu yola başvuruyorlar. Ancak şu da bir gerçek: Bu imamların elin-
de, bir usul gözetilerek ve şer’i nasların kapsamını genişletmek için
kullanılan rey ve kıyas; bugün hiçbir usul gözetilmeden ve aklı kullana-
rak şer’i nasları iptal etmek için kullanılıyor.
Her şeyden önce hiçbir usul gözetmeksizin mutlak reyi/aklı yüceltiyor-
lar. Böylece teslim oldukları modern cahiliyeye uymayan, alıştıkları ibahi
hayatı eleştiren veya oryantalist dostlarının genel kabulleriyle bağdaşma-
yan…her nassı reddediyor, yok sayıyorlar. Bunu yaparken kâh rey diyor-
lar, kâh içtihad, kâh makasıd fıkhı…ne ki ortaya bir usul koymadıkların-
dan, vardıkları neticeyi kendisiyle değerlendirebileceğiniz bir kriter yok!
Minder dışında, kaçak güreşiyorlar.
Tarihte rey ve kıyası geniş tutan âlimler, eldeki mevcut naslardan ola-
bildiğince hüküm çıkarmak, nasların kapsamını genişletmek için bu yola
başvuruyorlar. Bunun en açık delili rey ehlinin özelliği olan faraziyat fık-
hıdır. Rey ehli oturup ileride olması muhtemel olayları tartışıyor; eldeki
mevcut naslardan farazi olaylara hüküm veriyorlar. 97
usullerle bazı hadislerle amel etmemiştir. Modernistler önce bu imamların usulünü zikredip “nas-
lara mutlak anlamda bağlı olmadıkları” için onları övüyor, sonrada kendi durumlarını “bu imam-
ların başlattığı akılcılık hareketini geliştirmek, ileriye taşımak olarak” isimlendiriyorlar.
 97. Ehl-i Hadis’in rey ehlini eleştirdiği konuların başında farazi fıkıh meselesi gelmektedir. Bu
karşı çıkışın dayanakları şunlardır:
Ebu Hureyre’nin nakline göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Sizi bıraktığım sürece beni kendi hâlime bırakınız. Çünkü sizden öncekiler peygamberlerine
soru sordukları ve onlara çokça başvurdukları için helak oldular. Size bir şeyi yasak ettiğimde
ondan kaçınınız. Bir şeyi emrettiğimde onu gücünüz yettiği kadar yapınız.” (Buhari, 7288; Müslim,
3257)
Tavus’tan (rh) şöyle rivayet edilmiştir: “Ömer ibni Hattab (ra), minberin üzerindeyken şöyle buyur-
du: ‘Daha olmamış bir şeyi soran her bir kimseyi Allah ile bundan sakındırırım. Çünkü Allah (cc),
sadece meydana gelmiş olan şeyleri beyan etmiştir.’ ” (Câmiu Beyâni’l İlmi ve Fadlih, 2051)
Said ibni Cubeyr’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir: “İbni Abbas (ra) şöyle buyurdu: ‘Resûlullah’ın (sav)
ashabından daha hayırlı bir kavim görmedim. Resûlulluh (sav) vefat edinceye kadar, ona ancak on
üç meseleyi sordular ki bunların hepsi de Kur’ân’da bulunmaktadır: ‘Sana ay hâlinden sorarlar…’
’…sana haram ayı sorarlar…’ ’…bir de sana yetimleri sorarlar…’ Bunlar, ancak kendilerine fayda
verecek şeyleri soruyorlardı.’ ” (Câmiu Beyâni’l İlmi ve Fadlih, 2053)
Tavus’tan (rh) şöyle rivayet edilmiştir: “Muaz ibni Cebel (ra) şöyle dedi: ‘Resûlullah (sav) şöyle buyur-
du: ‘Bir konu hakkında -daha meydana gelmeden- acele hüküm vermeyin. Çünkü bunu yapma-
dığınız takdirde sürekli sizin aranızda, konuştuğu/görüş belirttiği zaman doğruya yöneltilen -ya
da muvaffak kılınan- kimselerin bulunması umulur. Aksi takdirde eğer acele davranırsanız, çeşitli

59
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ

Buna katılırsınız veya katılmazsınız; ancak rey ehlinin amacı, bir yandan
fıkhi melekelerini geliştirmek ve usul-füru bütünlüğünü sağlamak; 98 di-
ğer yandan eldeki naslardan olabildiğince çok hüküm istinbat etmektir.
Bugün, bu imamların ardına gizlenerek reycilik yapanlar; nasların kap-
samını genişletmek şöyle dursun, sahih nasları reycilik adı altında iptal
ediyor, modern cahiliyenin kabulleriyle uyuşmayan nasları yok sayıyor-
lar. Kurt, Yusuf ’un (as) kanından nasıl berîyse bunlar da Ebu Hanife (rh) ve
Malik’ten (rh) öyle berîdir.
Bu rey/içtihad kılıflı ibahilikleri karşısında Ehl-i Hadis’in nassı yücel-
ten ve nassa bağlılığı önemseyen usulünü buluyorlar. Bir kin ve adavetle
Ehl-i Hadis’i karalıyorlar.
• İslami kamuoyu nezdinde Zahirîlikle ilgili olumsuz bir algı olduğu
hakikattir. İbni Hazm’ın (rh) hiçbir kitabını okumamış, ancak sıkı bir İbni
Hazm eleştirmeni olan mebzul miktarda “ilim talebesi” vardır. Zahirîlikle
ilgili bu olumsuz algının oluşmasında İbni Hazm’ın (rh) muasırı olan, Ma-
liki âlim Kadı İbni’l Arabi’nin (rh) büyük payı vardır. Allah (cc) her ikisine
rahmetiyle muamelede bulunsun. Ehl-i Hadis’i Zahirîliğe nispet ede-
rek, Zahirîliğe dair olumsuz algıyla Ehl-i Hadis’i yermeyi umuyorlar. 99

yollara bölünür, ihtilafa düşersiniz.’ ’ ” (Câmiu Beyâni’l İlmi ve Fadlih, 2055)


Mesruk dedi ki: “Ubey ibni Ka’b’a bir mesele sordum. Ubey dedi ki: ‘Bu olay, vukua gelmiş midir?’
Ben, ‘Hayır.’ deyince bu defa Ubey şöyle dedi: ‘Bu, meydana gelinceye kadar beni rahat bırak.’ ”
(Câmiu Beyâni’l İlmi ve Fadlih, 2057)
Harice ibni Zeyd ibni Sabit, babası hakkında şöyle dedi: “Kendisine sorulan hiçbir konuda görü-
şünü belirtmezdi. Önce, ‘Bu gerçekleşti mi, yoksa daha gerçekleşmemiş bir şey mi?’ diye sorardı.
Eğer gerçekleşmemiş bir şey olursa onun hakkında bir görüş belirtmezdi; şayet meydana gelmiş
bir şey olursa o zaman onun hakkında konuşurdu.” (Câmiu Beyâni’l İlmî ve Fadlih, 2058)
 98. bk. Mezhepler Tarihi, Ali Bakkal, s. 105
 99. İlim talebelerine faydalı olması açısından burada iki not paylaşmak istiyorum:
İlki; âlimlerin birbirlerine eleştirileri hakkında nasıl bir tutum izlememiz gerektiğine dair İbni Ab-
dilberr’in (rh) aktardığı eserler ve yaptığı yorumdur.
Zübeyir ibni Avvam’dan (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Sizden
önceki ümmetlerin hastalığı olan haset ve buğz/kin, size de sıçrayıp geçti. Buğz/Kin ise tıraşlayıcı
olanın ta kendisidir. Ben, ‘Saçı tıraş eder.’ demiyorum. Fakat o, dini tıraşlayıp kökünden kesip atar.
Muhammed’in nefsi elinde olan zata yemin olsun ki sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz,
birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Bunu/Sevgiyi, sizin için kökleştirip sağlayacak
bir şeyi size haber vereyim mi? Selamı aranızda yayınız.” (Câmiu Beyâni’l İlmi ve Fadlih, 2120)
Said ibni Cubeyr’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir: “İbni Abbas (ra) şöyle buyurdu: ‘Âlimlerin, ilmi-
ni dinleyip istifade ediniz. Fakat birbirleri hakkında onları tasdik etmeyiniz. Nefsim elinde olan

60
MUKADDİME/ÖN SÖZ

zata yemin olsun ki onlar, ağıllarındaki tekelerden daha fazla birbirlerini kıskanmaktadır.’ ” (Câmiu
Beyâni’l İlmi ve Fadlih, 2123)
Sad ibni Müseyyeb’den şöyle rivayet edilmiştir: “İbni Abbas’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir: ‘İlmi,
nerede bulursanız alın. Fakihlerin birbirleri hakkındaki sözlerini ise kabul etmeyin. Zira onlar,
ağıldaki tekelerin birbirini kıskanmaları gibi birbirlerini kıskanmaktadır.’ ” (Câmiu Beyâni’l İlmi ve
Fadlih, 2125)
Hasan ibni Ebu Cafer’den şöyle rivayet edilmiştir: “Malik ibni Dinar’ın şöyle dediğini işittim: ‘Kurra
ve âlimlerin sözü, her şeyde kabul edilir; ancak birbirleri hakkında kabul edilmez. Çünkü onlar,
çiftleşmeleri için yanlarına bir keçi konulan ve biri buradan, diğeri de şuradan ses çıkararak o
keçiye doğru koşuşturan tekelerden daha fazla birbirlerine haset etmektedir.’ ” (Câmiu Beyâni’l
İlmi ve Fadlih, 2126)
Ka’bu’l Ahbar dedi ki: “Musa (as), ‘Ya Rabbi! Kulların arasında en âlim olan kimdir?’ dedi. Allah (cc)
şöyle buyurdu: ‘O, ilme hiç doymayan ve sürekli ilme aç olan âlimdir. Pek yakında cahil insanları
göreceksiniz ki ilim hususunda birbirlerine karşı övünüp böbürlenecek ve âdeta kadınların er-
kekler için birbirlerini kıskandıkları gibi ilim hususunda birbirlerine haset edeceklerdir. İşte bun-
ların da ilimde payları budur.’ ” (Câmiu Beyâni’l İlmi ve Fadlih, 2127)
Abdulaziz ibni Ebu Hazim dedi ki: “Babam Ebu Hazim’in şöyle dediğini işittim: ‘Bundan önceki
zamanda yaşayan âlimlerin hâli şöyleydi: Bir âlim, ilimde kendisinden daha üstün diğer bir âlimle
karşılaştığı zaman; bu onun için ganimet günü olurdu. Bir âlim, ilimde kendisiyle aynı seviyede
olan diğer bir âlimle karşılaştığı zaman; onunla ilmî müzakere yapardı. Eğer ilimde kendisinden
daha alt seviyede bulunan biriyle karşılaşacak olursa, asla ona karşı kibirlenip büyüklük tasla-
mazdı. Bu zamana gelince artık kişi kendisinden daha üstün olanı ayıplayıp kınamaya başlamış-
tır. Bunu da ondan bağımsız ve ayrı olmak arzusuyla yapmaktadır. Bunun için de insanlara, ona
ihtiyacı olmadığını göstermeye çalışmaktadır. Artık hiç kimse kendisiyle aynı seviyede olan diğer
bir kişiyle ilmî müzakere yapmamaktadır. Kendisinden daha alt seviyedeki biriyle karşılaşınca da
ona karşı kibirlenip büyüklük taslamaktadır. Böylece insanlar helak olmuşlardır.’ ” (Câmiu Beyâni’l
İlmi ve Fadlih, 2128)
Selef-i Salih’inden (Allah onlardan razı olsun) bazılarının, diğer bazıları hakkında birçok sözler
söyledikleri sabit olmuştur. Bu sözlerden bir kısmı öfke ve gazap hâlinde söylenmiş, diğer bir
kısmına ise İbni Abbas, Malik ibni Dinar ve Ebu Hazim’in söyledikleri gibi haset sebep olmuştur.
Bir kısım sözler de tevil yoluyla söylenmiştir ki burada tenkit edenin söylediği husus tenkit edilen
hakkında geçerli ve lazım değildir. Hatta seleften bazıları diğerlerine karşı tevil ve içtihad yoluyla
kılıç bile kullanmıştır! İşte bunlardan herhangi biri hususunda delilsiz bir şekilde ve onu gerekti-
recek bir hüccet bulunmaksızın, onları taklit etmek asla doğru değildir.” (Câmiu Beyâni’l İlmi ve
Fadlih, 2128)
İkincisi; Kadı İbni’l Arabi’nin (rh), İbni Hazm (rh) hakkında yaptığı yorumlarda isabetsiz olduğuna
dair, daha önce Tevhid Dergisi’nde kaleme aldığım bir yazıdır:
“İbni’l Arabi (rh) Zahiri Mezhebi ve İbni Hazm (rh) hakkında ağır sözler söylemiş, itidalin dışına
çıkmıştır. Ki bugün İbni Hazm (rh) hakkında var olan olumsuz kanaatte İbni’l Arabi’nin (rh) büyük
payı vardır. İkisi aynı dönemde yaşadıkları için İbni Hazm hakkında ilk olumsuz/menfi kayıt dü-
şenlerden biri İbni’l Arabi’dir (rh). Bazı töhmetleri şunlardır:
‘Ahmak/Değersiz bir topluluktur.’ (El-Avâsım Mine’l Kavâsım, s. 249)
‘Allah’ın dinine o dinde olmayan şeyler nispet eder.’ (age.)
‘Âlimlerden nefret ettirmek için söylemedikleri sözleri onlara nispet eder.’ (age.)
‘Yöneticiler onu korurdu. Bunun nedeni onlara şirk ve bidat içerikli şüpheler getirirdi (onları etkisi
altına alırdı).’ (age.)
Görüldüğü gibi İbni’l Arabi; başta İbni Hazm olmak üzere Zahirilik Mezhebi’ni inançlarında, din-

61
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ

lerinde, ahlaklarında ve ilmî yeterliliklerinde töhmet altında bırakmıştır. İnsan bu sözlere bakınca
hadis âlimlerinin ‘Aynı dönemde yaşayanların birbirleri hakkında söylediklerine itibar edilmez.’
minvalindeki sözlerini daha iyi anlıyor. Zira aynı dönemde yaşayanlar haset, rekabet ve benzeri
şahsi sebepler nedeniyle birbirleri hakkında haddi aşabiliyor, sorunları abartılı bir dille naklede-
biliyorlar. Yeryüzünün en seçkin topluluğu olan sahabilerin dahi Cemel ve Sıffin Vakalarında bir-
birine kılıç çekip savaştığı düşünüldüğünde; aynı dönemde yaşayan insanların karşılıklı eleştiri
ve kanaatlerine temkinli yaklaşmanın zarureti daha iyi anlaşılıyor.
Şüphe yok ki İbni Hazm (rh), İslam tarihinin en tartışmalı âlimlerinden biridir. Kıyası reddetmesi ve
bunun sonucu olarak nasların zahirine yapışarak ilginç fetvalar vermesi, onun ve görüşlerinin her
dönem gündeme gelmesine sebep olmuştur. Ancak kimi İslam âlimleri, onun hakkında itidalli
davranmış kimisi de İbni’l Arabi’de (rh) olduğu gibi itidal sınırlarının dışına çıkmıştır.
Zehebi (rh) şöyle der: ‘Şüphesiz ki o (İbni Hazm) İslami ilimlerde baştır; naklî ilimlerde deryadır;
naslar hususundaki katılığıyla beraber (naklî ilimlerde) benzeri yoktur… Fakat âlimlere hitap
ederken edebe riayet etmedi. Bilakis pervasızca ifadeler kullandı. Sövdü, kesip attı. Cezası da
amelinin cinsinden oldu; âlimlerden bir grup kitaplarından yüz çevirdi… Kadı Ebu Bekr İbni’l
Arabi, El-Avâsım Mine’l Kavâsım kitabında İbni Hazm ve Zahirîlik hakkında kıymet düşürücü
şeyler söyledi… (İbni Hazm hakkındaki yukarıda zikrettiğimiz olumsuz düşünceleri aktardıktan
sonra der ki:) İbni’l Arabi tenkitlerinde insaflı davranmamış, sözlerinde adaletli olamamıştır. Onu
küçümserken mübalağa etmiştir. Oysa İbni’l Arabi ilimdeki büyüklüğüne rağmen İbni Hazm’ın
(ilmî) mertebesine ulaşmamış, (dahası) yaklaşmamıştır da…’ (Siyeru A’lâmi’n Nubelâ, 18/186-
188, özetle)
İbni Abdu’l Hadi (rh) şöyle der: ‘İbni Hazm ilmin denizlerindendir. Diğer imamlara muvafakat ettiği
çok güzel ilmî tercihleri olmuştur. (Bunun yanında) usulde ve füruda tek kaldığı tercihleri olmuş-
tur; ki bu tercihlerin tamamı (!) hatalıdır. O, hadisleri sahih ve zayıf görmede ve ravilerin hâlleri
konusunda çokça vehim/hata sahibidir. Kadı İbni’l Arabi ve Ebu Bekr b. Mufevviz onun hakkında
konuşmuştur. Bazısı onun kıymetini düşürme konusunda abartıya kaçmıştır. (İbni’l Arabi’nin yu-
karıda zikredilen olumsuz düşüncelerini aktardıktan sonra der ki:) Bu görüşlerde sorun vardır/
üzerinde düşünülmelidir… Allah (cc) insafı sever… Ben, İbni Hazm’ın ‘el-Milel ve’n Nihel’ kitabının
büyük bir kısmını inceledim. Çok ilginç nakiller ve görüşler zikrettiğini gördüm; ki bu, yazarın
güçlü bir zekaya ve geniş bir araştırmaya sahip olduğunu gösterir. (Okumalarım neticesinde)
açığa çıktı ki; o (isim ve sıfat konusunda) tam bir Cehmi’dir. Allah’ın güzel isimlerinin birçoğunun
manasını kabul etmez… (Çünkü o,) çocukluğunda mantık ve felsefeyle uğraşmıştır… Bu sebeple
de zihninde batıl manalar oluşmuştur…’ (Tabakâtu Ulemâi’l Hadîs, 3/349-351, özetle)
İbni Teymiyye (rh) şöyle der: ‘İbni Hazm’ın; ilminin çokluğu, ilimde bir derya olması ve (meselelere
dair) getirdiği büyük faydalar yanında, şaşılacak derecede şaz ve münker sözleri vardır…’ (Mec-
mû'u’l Fetâvâ, 4/396, özetle)
İbni Kayyım (rh) der ki: ‘…(Zahiriler) nasları önemsemeleri, desteklemeleri ve (nassa bağlılığı) mu-
hafazalarında; rey, kıyas ve taklit (de dâhil hiçbir şeyi) nassın önüne geçirmemelerinde; batıl kıya-
sı reddetmelerinde, (batıl kıyas) ehlinin çelişkilerini açıklamalarında, kıyası alıp ondan daha evla
olanı terk ettiklerini ispatlamalarında güzel bir yol tutmuşlardır. (Bununla birlikte) dört yönden
hataya düşmüşlerdir:
(Şartlarını toplayan) sahih kıyası reddetmeleri… Özellikle de illetine nas kılınan kıyası…
Nasları anlamadaki kusurları… Onlar nassın delaletini zahirî anlamla sınırladıklarından nassın
tenbih, ima, muhatapların örfüne işaretle verdiği (yan) anlamları anlamamışlardır.
İstishab kuralını hak ettiğinden daha üst bir mertebede tutmaları…
Müslimlerin aralarında yaptıkları akitlerin ve (belirledikleri) şartların batıl olduğuna inanmaları,
yalnızca nasla sabit olanları geçerli saymaları…’ (İ’lâmu’l Muvakki’în, 1/337, özetle)
Yukarıda insaf örneği sergileyen âlimlerin sözlerini okuduk. Onlar bir yandan İbni Hazm (ve Za-

62
MUKADDİME/ÖN SÖZ

hiri usulünün) yanlışlarını tespit edip açıklamış, diğer yandan da İbni Hazm’ın ilmî yetkinliği ve
şeriata olan bağlılığını övmüşlerdir. Ne yazık ki bu hassasiyet sonraki dönemlerde kaybolmuş ve
birçok fıkıh kitabında karşılaştığımız ‘Zahirilerin görüşüne itibar edilmez.’ veya ‘Her ne kadar Za-
hiriler farklı görüş belirtse de bu icmadır; zira fıkhi konularda Zahirilerin görüşüne itibar edilmez.’
tarzında Kadı Ebu Bekr İbni’l Arabi çizgisi yaygınlık kazanmıştır.
Hemen belirtmeliyim ki; buraya kadar okuduklarınız İbni Hazm’ın (rh) fıkhi/amelî olarak değer-
lendirilmesidir. Zira İbni Hazm usulde/itikadi konularda Zahiri usulünü terk etmiş tevil ve felsefe
yoluna sapmıştır. Onun fıkıh ve itikat ilmindeki bu farklı tavrı âlimleri de şaşırtmış, İbni Kesir’i (rh)
şu sözleri söylemeye mecbur bırakmıştır: ‘Ne kadar da ilginç! O füruda tam bir Zahiri’dir; ne açık
ne kapalı, kıyasın hiçbir türünü kabul etmez… Bununla birlikte usuli/itikadi konularda (özellikle)
sıfat ayetleri ve hadislerinde insanların en tevilcilerindendir. Çünkü o ilk başlarda mantık ilimle-
rinde derinleşti… Bu sebeple sıfatlar konusunda hâli bozuldu…’ (El-Bidâye ve’n Nihâye, 12/113
özetle) Açıkça söylemek gerekirse bu konunun ciddi bir tahkike ihtiyacı vardır. Zira onun iman,
kader, isim ve sıfat konusunda söyledikleri arasında uzlaştırılması zor sözler vardır. Birçok âlimin
tespit ettiği gibi bunun temel nedeni; İbni Hazm’ın geçmişten getirdiği felsefe ve onun alt dal-
larından biri olan mantıki alt yapısıdır. Allah (cc) en doğrusunu bilir; naslara teslimiyet ile zihnini
işgal eden Grek kültürü arasında kalmıştır. Bu yönde yapılmış bir çalışma var mı, bilmiyorum.”
(Tevhid Dergisi, Âlimlerin Söz ve Eserlerine Yaklaşımımız Nasıl Olmalıdır? S 90, s. 4)

63
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ

• Hadis imamlarını Zahiriliğe nispet etmenin bir diğer nedeni; onların


akide konusundaki -özellikle iman ve sıfatlar bahsindeki- tutumudur.
Zira hadis imamları Allah’ın sıfatlarına imanı, gayba iman babından
kabul etmiştir. Konu hakkında varid olan naslara hiçbir yorum/tevil
yapmadan, zahirine iman etmiş ve teslim olmuşlardır. Demişlerdir ki:
Gayba iman konusunda aklın payı yoktur. Akıl şehadet âlemini algıla-
maya uygun donanımla yaratılmıştır. Gaybi meselelerde, Allah (cc) hangi
meselede ne kadar haber veriyorsa, o kadara iman etmek, teslim olmak
zorunluluktur. Yüce Allah’ı tanıtan nasların zahirine teslim olmayanlar;
teşbih, ta’til veya teville naslara yaklaşanlar; Allah hakkında bilmeden
söz söyleyen bidatçilerdir. Örnek olarak; hadis imamlarından Tirmizi
(rh) şöyle der:

“Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
‘A llah sadakayı kabul eder, sağ eliyle alır ve onu sizin atınızın, yavrusunu bü-
yüttüğü gibi büyütür, öyle ki bir lokma büyüklüğünde bir sadakanın sevabı
bile Uhud Dağı kadar oluverir. Allah’ın Kitabı’nda bunun ölçüsü şudur: ‘Kul-
larından tevbeleri Allah’ın kabul ettiğini, sadakaları (asıl olarak) alanın O ol-
duğunu ve hiç şüphesiz Allah’ın, (tevbeye muvaffak kılan ve tevbeleri çokça
kabul eden) Et-Tevvâb ve (kullarına karşı merhametli) Er-Rahîm olduğunu
bilmediler mi?’ 100 ‘A llah, faizin bereketini siler, sadakaları ise artırır. Allah,
(faizi alışveriş gibi helal sayan) kâfiri ve (faizle muamele eden) günahkârları
sevmez.’ ’ 101
Tirmizi: ‘Bu hadis hasen sahihtir. Aişe’den (r.anha) de benzeri bir hadis riva-
yet edilmiştir. Pek çok ilim adamı bu hadis ve benzeri rivayetler ve belirle-
melerde Allah’ın her gece dünya semasına inişi hakkındaki meselede şöyle
diyorlar: ‘Bu tür rivayetler sabittir, bunlara inanılmalı, vehme kapılarak nasıl
olabilir!’ denmemelidir.’
Aynı şekilde Malik, Sufyan ibni Uyeyne, Abdullah ibni Mübarek bu çeşit ha-
disler hakkında diyor ki: ‘Bu tür hadisleri ‘nasıl’sız olarak kabul edip inanın,
Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat ilim adamlarının görüşü böyledir.’
 100. 9/Tevbe, 104
 101. 2/Bakara, 276

64
MUKADDİME/ÖN SÖZ

Cehmiyye Mezhebi bu tür rivayetleri reddederek bu ‘benzetme’ olur, de-


mektedir.
Allah, Kitabı’nın pek çok yerinde yed (el), sem’ (kulak) ve basar (göz) ta-
birlerini zikrediyor. Cehmiyye ise bu ayetleri ilim adamlarının tefsirine aykırı
yorumlayarak diyor ki: ‘A llah, Âdem’i eliyle yaratmamıştır. Burada ‘el’ kelimesi
güç ve kuvvet anlamındadır.’
İshak ibni İbrahim şöyle diyor: ‘ ‘Teşbih’(benzetme) şöyle söylenirse olur. El
gibi el, ele benzeyen el. Kulak gibi kulak, kulağa benzeyen kulak.
Allah’ın buyurduğu gibi ‘yed (el)’, ‘sem (kulak)’, ‘basar (göz)’ denir de nite-
lik ve özelliği araştırılmazsa ve kulak gibi kulağa benzer denilmezse bu teşbih
olmaz ve Allah’ın Kitabı’ndaki şu ayete benzemiş olur: ‘…Hiçbir şey O’nun
benzeri/misli/dengi değildir…’ 102 ’ ” 103
Hadis imamlarının haberi sıfatlara dair naslardaki bu tutumu; onların
Zahirîlikle suçlanmasına neden olmuştur. İnsan aklını aşan gaybi konular-
da nassın zahirine teslim olmak ve Allah hakkında bilgisizce konuşmayı
terk etmek, Allah Resûlü (sav) ve sahabenin (r.anhum) yaptığı gibi hiçbir sıkıntı
duymadan bu nasları aktarmak ne güzel Zahirîliktir!
Sonuç
Hadis imamlarını karalamak için onların Zahiri olduğunu söylemek hi-
laf-ı hakikattir. Zira hadisçiler hem usul hem de füru yönünden Zahirî-
likten farklıdır. Onlar usul ve füru yönünden İmam Şafii (rh) ve İmam Ah-
med’e (rh) yakındır. Hadis imamlarının mukallid mi müctehid mi olduğunu
soran birine İbni Teymiye (rh) şu cevabı verir:
“Buhari ve Ebu Davud fıkıhta müctehid olan iki imamdır. Müslim, Tirmizi,
Nesai, İbni Mace, İbni Huzeyme, İbni Ebi Ya’la, Bezzar ise Ehl-i Hadis mez-
hebi üzeredir. Onlar âlimlerden muayyen birini taklit etmezler, aynı zamanda
mutlak birer müctehid de değillerdir. Çoğunlukla hadis imamlarından Şafii,
Ahmed, İshak (ibni Rahaveyh) ve Ebu Ubeyd’in sözlerine meylederler. Bazı-
sının da bazı imamlara özel ilgisi vardır: Ebu Davud’un Ahmed ibni Hanbel’e

 102. 42/Şûrâ, 11
 103. Tirmizi, 662

65
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ

ilgisi gibi. Onların Malik gibi Hicaz ehlinin mezhebine olan meyli, Ebu Hanife
ve Sevri gibi Irak ehli mezhebine olan meylinden daha fazladır. 104
III. Şer’i Hükümlerin Hikmetleri ve Gayeler
Çalışmamızda şer’i hükümlerin hikmetlerine ve bu hikmetler vaze-
dilirken gözetilen gayelere temas edilmiştir.
Yüce Allah El-Hakîm’dir; hüküm ve hikmet sahibidir. O’nun şer’i ve kev-
ni yasalarında sayısız hikmet vardır. O (cc), Yüce Allah’ın iradesini öylesine,
amaçsız, boş gören kâfirlere öfkelenmiştir:
“Biz göğü, yeri ve ikisi arasındakileri oyun/oyalanma olsun diye yaratmadık.” 105
“ ‘Yoksa sizi, boşu boşuna/amaçsız yarattığımızı ve bize döndürülmeyece-
ğinizi mi sandınız?’ (Mutlak hâkimiyet/egemenlik sahibi, mülkünde diledi-
ği gibi tasarruf eden) El-Melik, (hak ve hakikatin kaynağı) El-Hak olan Allah
(böylesi batıl zanlardan ne kadar da) yücedir. O’ndan başka (ibadeti hak eden)
hiçbir ilah yoktur. O, kerim olan arşın Rabbidir.” 106
“Gök, yer ve ikisi arasındakileri boş/amaçsız/öylesine yaratmadık. Bu, kâfir-
lerin zannıdır. (Girecekleri) ateş nedeniyle veyl olsun o kâfirlere!” 107
Şer’i naslar üzerinde tedebbür etmemeyi bir nifak alameti olarak, mü-
nafıkları anlattığı siyakta vermiştir:
“Onlar Kur’ân’ın (derin anlamlarını anlayacak şekilde dikkatli) düşünmüyor-
lar mı? Şayet Allah’tan (değil de) bir başka yerden gelmiş olsaydı onda çok
fazla çelişki/zıtlık bulurlardı.” 108
“Onlar, Kur’ân’ı derinlemesine düşünmezler mi? Yoksa, kalpleri üzerinde ki-
litler mi var?” 109
Bilindiği gibi tedebbür, “d-b-r” kökünden türemiştir. Dubur; bir şeyin
arkası, ardı demektir. Tedebbür ise “tefeu’ul” sigasındandır; bir şeyin zor-
lanarak peyderpey elde edilmesini ifade eder. Yani Yüce Allah gerekirse

 104. Mecmû'u’l Fetâvâ, 20/40


 105. 21/Enbiyâ, 16
 106. 23/Mü’minûn, 115-116
 107. 38/Sâd, 27
 108. 4/Nîsa, 82
 109. 47/Muhammed, 24

66
MUKADDİME/ÖN SÖZ

kendimizi zorlayarak, adım adım, Kur’ân’ın arka anlamlarını ve içindeki


gizli hazineleri keşfetmemizi ister bizden…
Biz de bu çalışmada Yüce Allah’ın emrine icabet ederek, hükümlerin hik-
metleri ve maksadına dair konulara temas ettik. Hadis şerhlerinde mevcut
bilgileri aktarmakla beraber, kendimiz de Yüce Allah’ın öğrettiklerine da-
yanarak bazı eklemeler yaptık. Zira taklit metodundan yüz çevirmiş ilim
talebesi olarak, yalnızca kitaplarda yazanı aktarmamız düşünülemezdi.
Hikmet ve Makasıd Fıkhının Önemi
• Her şeyden önce bu; Yüce Allah’ın emrine icabet ederek şer’i ahkâm
üzerinde tedebbürdür. Aynı zamanda Yüce Allah’ın zemmettiği insan-
lardan olmama çabasıdır. Bu yönüyle bu çaba bir ibadettir.
• Şeriatın mükemmelliği ancak ondaki hikmetler ve ahkâmını vazeder-
ken gözettiği gayeler (makasıd) anlaşılırsa anlaşılır. Zira Yüce Allah, ke-
limelerinin/şeriatının doğruluk ve adalet yönünden tamama erdiğini,
yani kemale erdiğini haber vermiştir.
“Rabbinin kelimesi (Kur’ân), doğruluk ve adalet bakımından tamamlanmıştır.
Onun kelimelerini değiştirebilecek yoktur. O, (işiten ve dualara icabet eden)
Es-Semi’ ve (her şeyi bilen) El-Alîm’dir.” 110
Şer’i hükümlerdeki adalet ve doğruluğun anlaşılması, ancak ondaki hik-
met ve gayelerin açığa çıkarılmasıyla mümkündür. Aksi hâlde İslam şeri-
atının basit beşerî yasalardan bir farkı kalmaz. Yapılacaklar ve yapılmaya-
caklar; mükâfatlar ve cezalar…İnsan aklını tatmin etmeyen, “en doğrusu
budur” dedirtecek fikrî olgunluktan uzak maddeler…
İslam ahkâmı yüzeysel bir okumaya tabi tutulur, içindeki hikmet ve ga-
yeler açığa çıkarılmazsa onun aklı ve ruhu tatmin eden mükemmelliği
anlaşılmaz.
• İslam ahkâmının kalbe dokunan, ruhsal tatmine eriştiren, kişiyi arın-
dıran, iyiliğe eriştirip kötülükten alıkoyan bir yönü vardır.
“Ey iman edenler! Sizden öncekilere oruç farz kılındığı gibi size de farz kı-
lındı. Umulur ki sakınıp korunursunuz.” 111
 110. 6/En’âm, 115
 111. 2/Bakara, 183

67
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ

Şer’i bir hüküm olarak oruç; imsaktan iftara aç, susuz ve şehvetten uzak
durmaktır. Hükmün ardındaki gaye ise bizi takvaya, sakınıp korunma
şuuruna eriştirmesidir. Peki, bu nasıl olacaktır? Nice oruç tutan, Rama-
zan öncesinde işlediği günahları işlemeye devam etmektedir. Demek ki
mücerret oruç tutmakla/aç kalmakla takvaya erişilmiyor; bedenin açlığı
kalbe/ruha erişip sahibini arındırmıyor!
“Sana vahyedilen Kitab’ı oku ve namazı dosdoğru kıl. Şüphesiz ki namaz, in-
sanı fuhşiyat ve münkerden alıkoyar. (Kıldığınız namaza karşılık) Allah’ın sizi
anması daha büyüktür. Allah yaptıklarınızı bilir.” 112
“Şüphesiz ki insan, helu’ (sabırsız/aceleci, bencil) olarak yaratılmıştır. Ona
bir şer dokundu mu (sabredip ecrini Allah’tan beklemez), vaveylayı koparır.
Ona bir hayır dokundu mu cimrilik edip (başkalarıyla paylaşmaz). Ancak na-
maz kılanlar hariç. Onlar ki; namazlarında süreklidirler.” 113
Namaz şer’i bir hükümdür. Onun hikmet ve gayelerinden biri kişiyi kö-
tülükten alıkoyması, insanın yapısal sorunlarını tedavi etmesidir. Oysa
nice namaz kılan vardır ki; kötülük üreten bir memba gibidir. Demek ki
insanı arındıran ihram tekbiri almak, rükû ve secde etmek değildir!
Şer’i ahkâmın insanı arındırması için onun hem zahirî eylemleriyle hem
de bâtıni hikmet ve gayeleriyle ilgili olmak gerekmektedir. Aksi hâlde sırf
bir ameli yapmak; bizi sorumlu olmaktan kurtarır ama arındırıp ruhi ke-
male eriştirmez.
Bugün birçok insanın nefes egzersizleri, yoga, kişisel gelişim, mistisizm…
gibi yollara sapmasının nedeni; şer’i hikmet ve gayelerden habersiz olma-
sı, ibadetleri yapmasına rağmen ruhsal tatmine erişememesidir.
Ruhsal tatmine ermenin yollarından biri şer’i hikmet ve gayelere nüfuz
etmektir. Umuyorum ki çalışmamız buna yardımcı olur.
• Şer’i hikmet ve gayelerin bilinmesi fıkhi tercihlere yardımcı olur.
Şöyle ki; şer’i naslar incelendiğinde (istikra) ibadetlerde aslolanın ta-

 112. 29/Ankebût, 45
 113. 70/Meâric, 19-23

68
MUKADDİME/ÖN SÖZ

abbudilik, âdetlerde/muamelat aslolanın içerdiği manalar/maslahatlar


olduğu görülecektir. 114
Taabbudilik; Allah’ın (cc) emrettiği, içindeki hikmet ve gayeyi bilelim veya
bilmeyelim, yapmak zorunda olduğumuz eylemlerdir. İbadetlere baktı-
ğımız zaman bunu net bir şekilde görürüz. Örneğin; abdesti veya guslü
gerektiren durumlarda kirlenen yer sınırlıdır. Buna rağmen Allah yalnız-
ca kirlenen yeri değil, bütün bedeni yıkamamızı emreder. Bunun nedeni
taabbudiliktir; bizden bunu yapmamızı ister, hikmetini bilmesek de is-
tenilen şekilde yaparız. Şayet bu işte aklın payı olsa ve seçim bize bırakıl-
saydı, muhtemelen yalnızca kirlenen yeri yıkamakla yetinirdik.
Bir başka örnek: Temizlik suyla yapılmaktadır. Su bulunmadığı yerde
ise teyemmüm alınmaktadır. Hâlbuki akıl su dışındaki maddelerin de te-
mizleyici olduğuna inanmakta; teyemmümün ise bir temizlik aracı ola-
bileceğine inanmamaktadır.
İbadetlerde hikmet; Allah’ın (cc) emirlerine teslim olmak, O’na (cc) saygı
duymak, O’nu yüceltmek ve O’na yönelmektir. Yani; emredileni istenen
şekilde yerine getirmektir. 115
Âdetlerde/Muamelatta aslolan içerdiği manalar, yani hikmetler ve mas-
lahatlardır. Muamelata dair şer’i ahkâm incelendiğinde (istikra) bunu
görürüz. Örneğin yaş hurmayı kuru hurma karşılığında satmak yasak-
lanmıştır. 116 Çünkü on kilo yaş hurmayla on kilo kuru hurmanın satıl-
dığını düşünürsek yaş olan daha ağır geleceğinden kuru hurma sahibi
zarar edecek, bir aldatma söz konusu olacak, aynı cins iki şeyden daha
az olana takas edildiğinden faiz (riba fadl) olacaktır. Tüm bu nedenlerle
şeriat bu alışverişi yasaklamıştır. Ancak tarafların maslahatı söz konusu

 114. Tafsilat için bk. El-Muvâfakât, 2/301-308


 115. İbadetlerde aslolanın taabbudilik olduğuna dair Şatibi (rh) akli ve naklî birçok örnek verir.
 116. Abdullah ibni Yezad’dan (ra) rivayet edildiğine göre Ayyaş’ın babası Zeyd şöyle haber ver-
miştir: “O, Sa’d ibni Ebi Vakkas’a buğdayın süt karşılığında satılıp satılamayacağının hükmünü
sordu. Sa’d ona, ‘Bu buğdayların hangisi daha değerlidir?’ diye sordu. O da ‘Bu buğday daha de-
ğerlidir.’ dedi. Bunun üzerine Sa’d Zeyd’i bundan yasaklayıp şöyle dedi: ‘Resûlullah’a (sav) kuru
hurmayı taze hurma karşılığında satmanın hükmü sorulurken işittim.’ Resûlullah (sav), ‘Taze hur-
ma kuruduğu vakit eksilir mi?’ buyurdu: Oradakiler de ‘Evet.’ dediler. Bunun üzerine Resûlullah
(sav) bu tür satışı yasakladı.” (Ebu Davud, 3359; Tirmizi, 1225)

69
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ

olduğunda yaş hurmayla kuru hurma satışına izin vermiştir. Bunun ör-
neği “a’raya” alışverişidir.
Yezid ibni Sabit’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav), ariyye olarak verilmiş yaş hurmaların, ne kadar geleceğinin
keyl olarak tahmin edilip satılmasına izin vermiştir.”
Musa ibni Ukbe ise şöyle demiştir:
“Akiyyeler, gidip (kuru hurma karşılığında) yaş hurmaların satın alındığı be-
lirlenmiş hurma ağaçlarıdır.” 117
Çünkü yılın belli zamanlarında insanların yaş/taze hurmaya ihtiyacı
olur. Satın alacak paraları da yoktur. Ellerindeki kuru hurma karşılığın-
da ağaçtaki taze hurmayı, tahmini bir hesapla satın alırlar. Allah Resûlü
(sav) insanların ihtiyacı olması, aksi hâlde zarar edecekleri için buna -bel-

li şartlar dâhilinde- izin verir. Demek ki ilk yasak insanların maslahatını


sağlamak, onları zarardan korumak içindi. Maslahat değişince hüküm de
değişmiştir. Yine şu nasların tümü, muamelat babında esas olanın kulla-
rın maslahatını gözetmek olduğunu gösterir:
“Sizin için kısasta hayat vardır, ey akıl sahipleri! Umulur ki sakınıp korkar-
sınız.” 118
“Kendi aranızda birbirinizin malını (İslam’ın yasakladığı rüşvet, faiz, gasp,
aldatma gibi) batıl yollarla yemeyin. (Yanlış olduğunu) bile bile, yöneticilere
rüşvet vererek, insanlara ait olan mallardan bir kısmını günah ile yemeyin.” 119
“Şeytan, içki ve kumarla ancak aranıza düşmanlık ve kin düşürmek, sizi Al-
lah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık vazgeçtiniz değil mi?” 120
“Kadı öfkeliyken iki kişi arasında hüküm vermesin.” 121
“Katil, mirasçı olamaz.” 122
 117. Buhari, 2192; Müslim, 1539
 118. 2/Bakara, 179
 119. 2/Bakara, 188
 120. 5/Mâide, 91
 121. Buhari, 7158; Müslim, 1717; Öfke aklı örttüğünden verilecek hüküm adaletli olmayacaktır.
 122. Tirmizi, 2109; Şayet katil mirasçı olsa; insanlar mirası elde etmek için, katil olmaktan çekin-
mez ve yakınlarını öldürürlerdi.

70
MUKADDİME/ÖN SÖZ

Bütün bu açıklamalardan sonra diyebilirim ki; ibadetlerde aslolan ta-


abbudilik olduğundan; hikmetlere ve gayelere bakmaksızın aslolanın o
emre uymak olduğunu biliriz. Buna dair tartışma yaşanan yerlerde terci-
himizi nassa uymaktan yana kullanırız. Yine taabbudi işlerde aklın payı
olmadığından ibadetleri birbirine kıyas etmez; bir ibadet için sabit olan
bir hükmü başka ibadetleri kapsayacak şekilde genişletmeyiz. Örneğin;
birinin bir başkası yerine Hac ibadetini yapabiliyor olmasını; onun yeri-
ne namaz kılabileceği şeklinde anlamayız. Bir ibadetin kazasının olmasını
başka ibadetlerin de kazası olabileceği şeklinde değerlendirmeyiz. Zira
birincinin kazasının olması akli bir mesele değildir ki ikinciyi ona kıyas
edelim. Yine; hakkında sahih ve sarih (açık) bir nas olmadıkça bir şeyin
meşru bir ibadet olduğunu söyleyemeyiz. Çünkü şer’i ibadetler taabbu-
didir; mutlaka sahih ve sarih bir nasla sabit olmalıdır.
Muamelatta ise (nikâh, alışveriş veya beşerî münasebetler) aslolan insan-
ların maslahatıdır. Şartların değişmesiyle beraber maslahatlar değişiyor-
sa; hükümler de buna bağlı olarak değişebilir. Naslar arasında (zahiren)
çelişki var ve bir tercih yapılması gerekiyorsa insanların işini kolaylaştı-
ran, onların maslahatını sağlayacak olanı tercih ederiz. Benzer hükümleri
birbirine kıyas eder; hükümlerin kapsamını genişletiriz.
• Şer’i hikmet ve gayeleri bilmek; kişiyi hilecilikten korur. Şöyle ki; bir
bütün olarak şer’i ahkâmın gayesi; insanları hevaya kul olmaktan kur-
tarıp Yüce Allah’a kul kılmaktır. 123 Kişi bu gerçeği anladığında Yüce Al-
lah’a kulluk etmek için, şer’i ahkâma tutunur. Sorumluluklarını yerine
getirip yasaklanan şeylerden kaçınır. Bu gerçeği anlamazsa, insan nifaka
düşer, Yahudilik temayülü başlar. Sorumluluklardan kaçınmak için ve
yasakları işlemek için türlü hilelere başvurur. Örneğin şunları yapar:
“Mukim hâldeyken namaz vakti giren bir kimse üzerine dört rekât namaz kıl-
ması vacip olur. Kişi bu namazın tamamını kendisinden düşürmek için şarap
ya da uyku ilacı içer; böylece baygın gibi, aklı başında olmadığından namaz
vakti çıkmış olur. Ya da dört rekâtlı namazı kısaltmak ister ve bunun için yol-
culuğa çıkar. Aynı şekilde Ramazan ayına yetişen bir kimse, orucu tutmamak
 123. bk. El-Muvâfakât, 2/169

71
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ

için yolculuğa çıkar. Hacca gitmeye gücü yetecek kadar malı olan bir kimse,
üzerindeki hac görevini düşürmek amacıyla elinde bulunan malını bir başka-
sına hibe ederek ya da herhangi bir yolla elinden çıkarır. Başka birisine ait ca-
riyeyle cinsi ilişkide bulunmayı arzu eder ve onu gasp eder. Adam da cariye
öldü zannederek ona cariyenin bedelini öder ve böylece cariyeyle cinsi ilişkiye
girer. Yahut bir kimse, bakire bir kızı kendi rızasıyla nikâhladığına dair yalancı
şahitler dinletir ve hâkim de şahitlere dayanarak o doğrultuda hükmeder ve
böylece o kızla cinsi ilişkide bulunur. Peşin vereceği on dirhem karşılığında
belli bir süre sonra yirmi dirhem almak ister ve buna şöyle bir kılıf bulur: Ör-
neğin bir elbiseyi peşin olarak on dirheme satın alır. Sonra aynı elbiseyi aldığı
satıcıya yirmi dirhem karşılığında veresiye olarak satar. Falanı öldürmek ister
ve onun gideceği yola onun ölümüne neden olacak örneğin mızrak dikmek
ya da kuyu kazmak gibi bir sebep hazırlar. Zekat yükümlülüğünden kaçmak
ister ve bunun için elindeki malı bir başkasına hibe eder veya malı itlaf eder
ya da nisap miktarına ulaşmaması için ayrı olan malları toplar ya da birleşik
olanları ayırır. Haramların helal kılınması ve vacibin düşürülmesi konusunda-
ki diğer örnekler de bu şekildedir. Aynı şey helalin haram kılınması konusun-
da da geçerlidir. Örneğin kadın, kocasına ait bulunan cariyenin ya da kuma-
sının ona haram olmasını ister ve bunu temin için onları emzirir. Şer’an sabit
olmayan bir hak ispatı için yapılan hileler de aynıdır: Örneğin, vârise vasiyet
yasağını delmek için, ona karşı borç ikrarında bulunur ve böylece maksadına
ulaşmak ister.” 124
Bilindiği gibi bu bir Yahudi ahlakıdır ve Allah (cc) müminleri bu ahlak-
sızlıktan sakındırmıştır:
“Onlara deniz kıyısındaki (o sahil) kasabasının durumunu da sor. Hani onlar
Cumartesi Günü’nde (Avlanma Yasağı’nı çiğneyerek) haddi aşmışlardı. Cu-
martesi Yasağına uyduklarında balıklar her taraftan akın ediyordu.
Yasağa uymadıklarında ise gelmiyorlardı. İşte biz, fasıklıkları nedeniyle onları
böyle imtihan ediyorduk.” 125
Onlar cumartesi avlanma yasağını çiğnemek için cumadan ağ atıyor; pa-

 124. El-Muvâfakât, 3/107-108


 125. 7/A’râf, 163

72
MUKADDİME/ÖN SÖZ

zar günü balıkları topluyorlardı. Zahiren cumartesi avlanmamış oluyor-


lardı. Oysa hakikatte, netice itibarıyla avlanmış oluyorlardı. Yüce Allah’ı
aldattığını sanan bu ahlak şöyle cezalandırıldı:
“Yasaklandıkları şeyi yapmakta diretince: ‘A lçak/Aşağılık maymunlar olun!’
demiştik.” 126
Bir diğer hileleri şuydu:
“Cabir ibni Abdullah (ra) Mekke’nin fethedildiği yıl Resûlullah’ı şöyle buyu-
rurken işitmiştir: ‘Cenab-ı Allah, şarabın, murdar hayvanın, domuzun ve put-
ların satılmasını haram kılmıştır.’
Bu sırada bir kimse Peygamber’e, ‘Ey Allah’ın Resûlü! Murdar hayvanın yağı
gemi cilalanmasında, deri yağlanmasında ve aydınlanmada kullanılıyor. Buna
ne dersiniz?’ diye sordu.
Resûlullah (sav), ‘Hayır, bu haramdır. Allah Yahudilere lanet etsin. Allah iç ya-
ğını haram kıldığı zaman erittiler, sattılar ve bedelini yediler.’ buyurdu.” 127
Allah (cc) onlara iç yağı haram kılınca; 128 iç yağları eritip sıvı yağ olarak
sattılar. Zahiren iç yağ satmamış oldular. Oysa hakikatte, netice itibarıyla
haram kılınan yağdan para kazanmış oluyorlardı.
Bu ümmetin -dikkat etmediği takdirde- Yahudileşeceğini Allah Resûlü
(sav) haber veriyor:

Ebu Said El-Hudri’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle
buyurmuştur:
“ ‘Muhakkak, sizden önceki ümmetlerin yoluna karış karış, arşın arşın uya-
caksınız. Hatta onlar bir kelerin deliğine girseler sizler de onları takip edecek-
siniz.’ buyurdu.
Biz, ‘Ya Resûlullah! Bu ümmetler Yahudiler ile Hrıstiyanlar mıdır?’ diye sorduk.
Resûlullah (sav), ‘Başka kim olacak?’ buyurdu.” 129

 126. 7/A’râf, 166


 127. Buhari, 2236; Müslim, 1581
 128. bk. 6/En’âm, 146
 129. Buhari, 7320; Müslim, 2669

73
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ

Yahudiler şeriatla sorumlu olmanın ana gayesini unutunca ve şeriatın


amacının kulluk ve imtihan olduğunda gaflete düşünce; sorumluluktan
kurtulmak için hilelere başvurdular. Ne yazık ki bugün de hile-i şeriyye
adı altında, âlimlerin fetvaları çarptırılarak, insanların Yahudileşme tema-
yülü içinde olduğunu görüyoruz. Şüphe yok ki; şeriata karşı hile yapan,
şeriatın sahibine zarar vermez; yalnızca kendine zarar verir. Zira Allah (cc)
aldatılamaz:
“Allah’ı ve iman edenleri aldattıklarını sanırlar. (Hakikatte) sadece kendile-
rini aldatmaktadırlar. Farkında da değillerdir.” 130
IV. İhtilaf Fıkhına Dair 131
Çalışmamızda ihtilaf fıkhına önem verilmiş, her ne kadar tercih ya-
pılmışsa da âlimlerin ihtilafına itibar edilmiştir.
Zira İslam, fıkhi/amelî konularda vuku bulan ihtilafı kabul etmiş; meş-
ru ihtilaf sahiplerini mazur saymış ve isabet edene iki, hata edene bir
ecir vermiştir. Ki Ehl-i Hadis’in metodu da bunu gerektirmektedir. On-
lar konu hakkında bir usule/delile dayanan ihtilafı aktarır, sonra delilin
desteklediği görüşü tercih ederler.
Fıkhi/Amelî ihtilafa yaklaşımımızın temel delili; Allah Resûlü Döne-
mi’nde sahabe arasında vuku bulan ihtilaflardır. İhtilafın bu türü caiz ol-
mamış olsaydı, vahyin inmeye devam ettiği zamanlarda buna müdahale
edilir ve bu ihtilaf ortadan kaldırılırdı. İslam’ın buna müdahale etmeyip,
olduğu hâl üzere bırakması, bu konuda tanıdığı genişliğe işarettir.
Bedir Savaşı’nda Allah Resûlü (sav) ve iki sahabesi arasında geçen diyalog,
bu meselenin delillerindendir.
Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber, Ebu Bekir’e ve bana, ‘Bu esirler hakkında düşünceniz nedir?’
diye sordu.
Ebu Bekir, ‘Bunlar amca ve akraba çocuklarıdır, onlardan fidye almanı uygun

 130. 2/Bakara, 9
 131. Geniş bilgi için bk. İhtilaf Fıkhı, Halis Bayancuk

74
MUKADDİME/ÖN SÖZ

görüyorum. Böylece fidye kâfirlere karşı bize güç olur, belki Allah’ın hidaye-
tiyle ileride Müslim de olurlar.’ dedi.
Ben de ‘Doğrusu ben Ebu Bekir gibi düşünmüyorum. Bana göre, kellelerini
uçurmamız için bize izin vermelisin. Ali, Akil’in; ben de filan yakınımın ka-
fasını keseyim, çünkü bunlar kâfirlerin öncüleri ve ileri gelenleridir.’ dedim.
Resûlullah, benim değil, Ebu Bekir’in görüşünü tercih etti. Ertesi gün yanla-
rına geldiğimde ikisini de oturup ağlar hâlde buldum.
‘İkiniz niçin ağlıyorsunuz?’ diye sorduğumda Resûlullah, ‘Arkadaşlarının, fidye
alarak başıma getirdikleri yüzünden.’ dedi ve -yakındaki bir ağacı göstererek-
‘Cezayı kendilerine şu ağaç kadar yaklaşmış gördüm.’ buyurdu.” 132
Bu olay üzerine şu ayetler inmiştir:
“Hiçbir peygambere, düşmanlarıyla çarpışıp güç kazanıncaya kadar esir edin-
mek yakışmaz. Siz geçici bir dünyalık istiyorsunuz. (Oysa) Allah, (sizin için
ebedî olan) ahiret yurdunu ister. Allah (izzet sahibi, her şeyi mağlup eden)
Azîz, (hüküm ve hikmet sahibi olan) Hakîm’dir.” 133
Bu kıssada Allah (cc), Resûl’ünün (sav) aldığı kararı düzeltmesine rağmen
ihtilaf ve içtihad meselesine karışmamıştır. Kur’ân’ın sorunları çözme
üslubuna vakıf olanlar bilirler ki; Kur’ân, meselenin kendisinden ziyade
ona sebep olan aslı önemser. Böylece sadece hatayı düzeltmez, ona götü-
ren sebepleri de ortadan kaldırır. Burada Allah, alınan karara müdahale
etmiş, İslam toplumunun maslahatı olanı seçmiş; ancak konuyu değer-
lendirmelerine ve farklı içtihadda bulunmalarına müdahale etmemiştir.
Bu ihtilafın sebebi şudur: Bir konuda özel nas yoksa, her müctehid konu
hakkında var olan umumi naslara yapışacaktır. Buna binaen ulaştıkla-
rı netice de farklı olacaktır. Bu kaideyi örneğimize uyarlayacak olursak,
şunu görürüz:
Maddi olarak İslam’ın güçlenmesi ve müşriklerin kalbinin İslam’a ka-
zandırılması, İslam’ın hoş gördüğü ve teşvik ettiği ilkelerdendir. Bu, Ebu
Bekir’in (ra) bakış açısıdır. Kâfirlere buğzetmek ve düşmanlık göstermek,
 132. Müslim, 1763; Ahmed, 208
 133. 8/Enfâl, 67

75
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ

onlara karşı -hususen savaş meydanlarında- sert olmak; bu da İslam’ın


teşvik ettiği ilkelerdendir ve Ömer (ra) bu bakış açısını savunmuştur. Yaşa-
dıkları vaka iki nassa da müsaittir. Bundan dolayı her biri tabiatına uygun
olan umumi nassı seçmiştir. Ancak her şeyi en iyi bilen Allah (cc) müdahale
ederek, yaşadıkları vakaya en uygun olanı beyan etmiştir.
Bir başka örnek; Allah Resûlü (sav), Ben-i Kureyza’nın üzerine yürümek
istediğinde yaşananlardır:
“Allah Resûlü, ‘Sizden kimse ikindi namazını Ben-i Kureyza yurduna ulaş-
madan kılmasın.’ dedi. Yolda Güneş batmak üzereydi. Sahabeden bir grup
namazlarını kıldılar.
Kılanlar, ‘A llah Resûlü bizden namazı terk etmemizi değil, acele etmemizi
emretmiştir.’ dediler.
Kılmayanlar ise ‘A llah Resûlü bizlere namaz kılmamayı, namazı Ben-i Kurey-
za’ya varınca kılmamızı emretti.’ dediler. Bu durum Allah Resûlü’ne (sav) ulaştı-
ğında o her iki tarafı da kınamadı.” 134
Burada Allah Resûlü’nün iki şekilde de anlaşılmaya müsait bir emri var-
dı. Sahabeden her bir grup bir anlayışı tercih etti. Söz konusu namaz gibi
önemli bir mesele olmasına rağmen Allah Resûlü (sav) iki tarafı da kınamadı.
Özellikle İbni Kayyım’ın bu hadise yaptığı ta’likte şu tespiti kayda de-
ğerdir:
“Birinci grup Zahirilerin selefi, ikinci grup mana ve kıyas ehlinin selefidir.” 135
Günümüzde var olan fıkhi mezhepler geniş yelpazede bu iki başlık al-
tında ele alınabilirler. Nasların zahiriyle amel eden ve lafızlardan hüküm
çıkaranlar ve daha ziyade kıyas ve naslardan manalar çıkarmak suretiyle
istinbatta bulunanlar.
Bir başka örnek olarak şu kıssayı inceleyebiliriz:
“Allah Resûlü (sav) bir ihtiyaçtan dolayı sahabesinden iki kişiyi sefere yolladı.
Onlar yoldayken namaz vakti girdi ve suları da bitmişti. İkisi de teyemmüm
 134. Buhari, 946; Müslim, 1770
 135. İ’lâmu’l Muvakki’în, 1/242

76
MUKADDİME/ÖN SÖZ

alıp namazlarını kıldılar. Henüz namaz vakti çıkmadan su buldular. Biri ab-
dest aldı ve namazını iade etti. Diğeri ise namazını iade etmedi. Döndükle-
rinde durumu Allah Resûlü’ne (sav) anlattılar. Namazını iade etmeyene, ‘Sen
bu davranışınla sünnete isabet ettin.’ buyurdu. Namazını iade edene, ‘İki defa
ecir aldın.’ dedi.” 136
Bu kıssada iki sahabe ihtilaf etmiştir. Konu hakkında özel nas olmadığı
için, yaptıkları Allah Resûlü (sav) tarafından kınanmamıştır.
Konumuza delil teşkil eden başka bir örnek de Allah Resûlü’nden (sav)
sonra sahabe arasında vuku bulan ihtilaflardır. Onlar Arap lugatını en iyi
bilen insanlardı. Allah Resûlü’nün dini nasıl yaşadığını bizzat görmüş ve
onun öğrencisi olmuşlardı. Buna rağmen kendi aralarında ihtilaf ettiler.
Nasların manalarına, nüzul sebeplerine ve nasıl anlaşılması gerektiğine
en iyi vakıf olan insanların ihtilafa düşmeleri, sonradan gelen ve onlar-
dan mertebe olarak çok daha aşağıda olanların ihtilaf etmelerinin caiz
olduğunu gösterir.
Allah Resûlü’nün (sav) vefatından sonra, sahabenin ihtilafına bazı örnek-
ler verebiliriz:
Ebu Zerr’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah şöyle buyurdu: ‘Bir kimse önüne hayvan semerinin önündeki veya
arkasındaki tahta kadar da olsa bir şeyi koymaksızın namaz kılarsa önünden
geçen siyah köpek, kadın ve eşek onun namazını keserek bozar.’
Ebu Zerr’e sordum: ‘Kara köpeğin, kırmızı ve beyaz köpekten farkı nedir?’
Dedi ki: ‘Ey kardeşimin oğlu, benim Resûlullah’a sorduğum şeyi sen de bana
sordun. ‘Siyah köpek şeytandır.’ buyurdu.’ ” 137
Bu hadisi rivayet eden bir grup, hadisin zahiriyle amel etti ve burada ge-
çen “namazı kesme” ifadesinin, namazın bozulması olduğunu düşündüler.
Ancak Aişe Annemiz buna itiraz etti:
“Aişe’nin yanında namazı bozan şeylerden söz açılmıştı. Bu meyanda köpek,

 136. Ebu Davud, 338; Nesai, 433


 137. Müslim, 510

77
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ

eşek ve kadının da zikri geçti. Aişe, ‘Bizi yine eşeklere ve köpeklere benzetti-
niz. Vallahi, ben Resûlullah’ı kıblesiyle arasında yatakta yatar olduğum hâlde
namaz kılarken gördüm. Benim için ihtiyaç hasıl olunca oturup onu rahatsız
etmek istemezdim, (yatağın) ayak tarafından sıyrılıp çıkardım.’ dedi.” 138
Bazen de Allah Resûlü’nden birden fazla uygulama/nas nakledilmiştir.
Buna binaen de sahabe ihtilaf etmiştir:
Örneğin, boşanmış kadının nafakası ve evde barınma hususunda ihtilaf
etmişlerdir. Ömer (ra), üç talakla boşanmış kadının iddet döneminde de
eski haklarına sahip olduğunu savunuyordu. Yani eşi onu boşamış olsa
dahi iddeti olan üç hayız dönemi bitinceye dek koca, eski eşine bakmak
ve ihtiyaçlarını karşılamak zorundaydı. Bu hükme Kur’ân-ı Kerim’in şu
ayetiyle ulaşmıştı:
“Ey Nebi! Kadınları boşamak (istediğinizde), onları iddetleri (vaktinde, yani
temizlendiklerinde) boşayın ve iddet müddetini hesaplayın. Rabbiniz olan Al-
lah’tan korkup sakının. Onları evlerinden çıkarmayın, onlar da çıkma-
sınlar. (Ancak) apaçık bir fuhşiyat (zina) işlerlerse (onları çıkarabilirsiniz).
Bu, Allah’ın (koymuş olduğu) sınırlarıdır. Kim de Allah’ın sınırlarını çiğnerse,
şüphesiz ki nefsine zulmetmiş olur. Bilemezsin ki, belki de Allah (talak sonrası
kalplerini tekrardan birbirlerine ısındırıp) yeni bir durum meydana getirir.” 139
İbni Abbas (ra) ise bu konuda Peygamber’in (sav) özel bir hadisine daya-
narak boşanmış kadının iddet müddetinde bu haklara sahip olmadığını
savunuyordu:
Fatıma binti Kays’tan (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Kocası Fatıma’yı üç talak ile boşadı. Resûlullah ona bir sükna ve nafaka ta-
yin etmedi!” 140
Başka bir rivayette şöyle demiştir:
“Nebi’ye geldim ve ‘Ben, Âl-i Halid’in kızıyım. Kocam falanca, kendisi Ye-

 138. Buhari, 511; Müslim, 512


 139. 65/Talak, 1
 140. Müslim, 1480

78
MUKADDİME/ÖN SÖZ

men’de olduğu hâlde bana talakımı gönderdi. Ben de kocamın ailesinden na-
faka ve içinde barınacak ev istedim. Onlar bu isteğimi vermeye imtina ettiler.’
Onlar da ‘Ya Resûlullah! Kocası bu kadını üç kere boşayıp talakını gönder-
di.’ dediler.
(Fatıma binti Kays’tan şöyle rivayet edilmiştir:) Bunun üzerine Resûlullah,
‘Kadın için nafaka ve barınacağı ev, ancak kocasının ona dönme imkânı oldu-
ğu zamandır.’ buyurdu.” 141
Bu husustaki örnekler çoğaltılabilir. Önemli olan; bu ve benzeri örnek-
lerden anlaşılması gereken, “vahyin nuzülüne ve Nebi’nin vahyi tefsirine şa-
hitlik edenlerin” dahi ihtilaf etmiş olmasıdır. Bu nedenle onlardan sonra
gelen fakihlerin ihtilafı normal karşılanmalıdır.
İslam, insanları sadece var olan naslarla amel etmeye sevk etmemiş, on-
lara içtihad kapısını açmış ve buna teşvik etmiştir. İçtihada müsaade edil-
mesi, zımnen ihtilafa müsaade etmeyi içerir.
“Bir hâkim içtihad ettiğinde isabet ederse iki ecir alır. İçtihad eder ve sonra
hata ederse bir ecir alır.” 142
“Allah Resûlü (sav), Muaz’ı Yemen’e yollarken ona şöyle sordu: ‘Sana bir mese-
le arz olduğunda nasıl hükmedersin?’
Muaz şöyle cevap verdi: ‘A llah’ın Kitabı’yla hükmederim.’
Allah Resûlü, ‘Şayet onda hükmü bulmazsan?’ dedi.
Muaz, ‘A llah Resûlü’nün sünnetiyle hükmederim.’ diye cevap verdi.
Allah Resûlü, ‘Şayet onda da bulmazsan?’ diye sordu.
Muaz, ‘Kendi içtihadımla hükmederim.’ dedi.
Allah Resûlü bu cevaptan memnun oldu ve elini Muaz’ın göğsüne vurarak,
‘Resûl’ünün elçisini, Resûl’ünün razı olduğu şeye muvaffak kılan Allah’a ham-
dolsun.’ dedi.” 143
 141. Ahmed, 27100; Nesai, 3403
 142. Buhari, 7352; Müslim, 1716
 143. Ahmed, 22061; Ebu Davud, 3592; Tirmizi, 1327; Darimi ve birçok hadis imamı; Hadis hak-
kında değerlendirmeler için bk. 1/37, 55 No.lu dipnot

79
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ

Her ne kadar bu rivayetin sıhhatinde ihtilaf olsa da sahabeden nakle-


dilen başka rivayetler, bu aslın onların yanında sabit olduğunu gösterir.
Ömer (ra) Kadı Şureyh’e bir mektup gönderdi. Mektupta şöyle yazıyordu:
“Sana bir olay geldiğinde Allah’ın Kitabı’yla hükmet. Şayet Allah’ın Kitabı’n-
da olmayan bir mesele gelirse o zaman Resûl’ünün sünnetiyle hükmet. O iki
kaynakta olmayan bir mesele gelirse, insanların üzerinde toplandığı görüşle
hükmet. Bu da olmazsa dilediğin şekilde yaparsın.” 144
Ömer (ra), Kadı Şureyh’e nas bulunmayan konularda kendi içtihadıyla
amel etmesini söylemiştir. Bu da sahabe nezdinde kesin nas olmayan ko-
nularda içtihadın olabileceğini gösterir. İçtihadın varlığı ise zımnen ih-
tilafın varlığıdır.
Abdullah ibni Mesud’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir zamanlar oldu ki biz hiçbir hüküm vermezdik. Hüküm verecek durum-
da değildik. Allah takdir etti de bu gördüğünüz derecelere ulaştık. Bugünden
sonra bir kimseye hüküm vermesi için bir mesele arz olduğunda o konuda
Allah’ın Kitabı’nda bulunmayan bir sorunla karşılaşırsa Peygamber’in verdiği
hükme uysun. Ona göre sorunu çözüme kavuştursun. Ne Allah’ın Kitabı’nda
ne de Resûl’ünün sünnetinde bulunmayan bir meseleyle karşılaşırsa salih in-
sanların hüküm verdikleri gibi hüküm versin. Sizden biriniz, ‘Ben korkarım.
Ben korkarım, hüküm veremem.’ demesin. Çünkü helal bellidir, haram belli-
dir, ikisinin arasında karışık ve benzeşen işler vardır. Şüpheliyi bırak, şüphesiz
olmayana bak.” 145
Abdullah ibni Ebi Yezid’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“İbni Abbas’a bir mesele sorulur da onun hükmü Kur’ân’da varsa onu haber
verirdi. Eğer Kur’ân’da olmayan bir konu ise Resûlullah’tan bu konuda riva-
yet varsa onu haber verirdi. Eğer sünnette olmayan bir konu ise Ebu Bekir ve
Ömer’den nakledilen hükmü bildirirdi. Onlardan gelen bir hüküm de yoksa
o zaman o konuda kendi görüşüyle hüküm verirdi.” 146

 144. Nesai, 5399; Darimi, 169


 145. Nesai, 5397
 146. Darimi, 168; Musannef, İbni Ebi Şeybe, 20346

80
MUKADDİME/ÖN SÖZ

Daha sonra gelen selef de bu konunun önemini anlamış ve ihtilafı kal-


dırmaya yönelik girişimlere sıcak bakmamıştır.
Zamanın yöneticisi Harun Reşid, insanları tek bir mezhep etrafında
toplamayı düşünmüş ve bu iş için de İmam Malik’in (rh) Muvatta kitabını
gözüne kestirmiştir. Düşüncesini İmam Malik’e açınca şu cevabı almıştır:
“Allah Resûlü’nün ashabı fer’i meselelerde ihtilaf etmiş ve uzak diyarlara ya-
yılmışlardır. Her biri kendi yanında (hakka) isabet etmiştir…” 147
Bir başka rivayette şöyle der:
“…Bunu yapma! Çünkü insanlara birçok görüş ulaşmıştır. Hadisler işitmiş,
hadisler rivayet etmişlerdir. Her toplum, kendine ulaşan görüşleri almış, onu
bilmiş ve onu din edinmiş (amel etmiş)lerdir. Şüphe yok ki; inandıkları şeyden
onları alıkoymak zordur. Onları bulundukları hâl üzere terk et…” 148
A. Fukaha İhtilafının Mücmel Sebepleri
Fukahanın ihtilaf sebeplerini bilmenin birçok faydası vardır. Bundan do-
layı birçok ilim adamı, bu faydalarını gözeterek onların ihtilaf sebeplerini
tafsilatlı bir şekilde zikretmiştir.
Örneğin İbni Rüşd, “Fıkhu’l Mukaren” (Karşılaştırmalı Fıkıh) sayılabilecek
“Bidâyetu’l Muctehid” kitabında âlimlerin ihtilaf sebeplerini zikretmiştir.
Bu konuda hususi bir kitap yazan Dr. Abdulkerim El-Hamidi “El-Câmi-
u’l Mufîd Fî Esbâbi İhtilâfi’l Fukahâ İnde’l İmâm İbni Ruşd El-Hafîd” isimli
eserinde İbni Rüşd El-Hafid’den alıntı yaparak bu sebeplerden bazıları-
nı şöyle zikreder:
“1. Nasların tefsirinde ihtilaf etmeleri
Örneğin, kocası tarafından boşanan kadın, ayetin nassıyla ‘üç kur’ müdde-
tince iddet bekler. Ancak Arap lugatında ‘kur’ lafzı hem hayız hem de temiz-
lik için kullanılır. Doğal olarak bu lafzı, lügavi tercihine göre tefsir edenlerin
içtihadları birbirinden farklılık arz eder.
2. Naslarda varid olan emir ve nehiy hadislerinden anlaşılanların farklı olması

 147. Hilyetu’l Evliyâ, 6/332


 148. Et-Tabakâtu’l Kubrâ, İbni Sa’d, 5/468

81
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ

Emir ve nehiy, mutlak olarak vucubiyet ve haramlık mı ifade eder? Bu durum


varid oldukları konuya göre değişir mi? Bu soruya verilen cevaplar da ihtilaf-
ların oluşma nedenlerindendir.
3. Peygamber’in (sav) fiillerinin teşri değerine dair farklı yaklaşımların olması
Kimi, Peygamber’in fiilinin vucubiyet ifade ettiğini kimiyse mutlak olarak
müstehaplık ifade ettiğini savunur. Kimi âlim ise mübahlık ifade ettiğini ve
insanın yapıp yapmama hususunda tercih sahibi olduğunu beyan eder. Bu
tercih de ihtilaflara sebebiyet verir.
4. Hadislerin sıhhatinde ihtilaf olması
Bir âlim, bir hadisi sahih kabul eder ve onun gereğince fetva verir. Bir diğe-
ri herhangi bir sebepten aynı hadisi zayıf kabul ederse başka bir nasla hüküm
verebilmektedir.
5. Kıraatlerde ihtilaf olması
Yeminini bozan, ayetin nassıyla üç gün oruç tutar. Ancak kişi bu orucu peş
peşe mi tutmalıdır yoksa istediği zamanlarda tutabilir mi? Bu konuda ihtilaf
edilmiştir. İbni Mesud kıraatınde ayet, ‘üç gün peş peşe oruç’ şeklindedir. Di-
ğer kıraatlerde peş peşe lafzı yoktur.
6. Umum-husus ve mutlak-mukayyed meselelerinde ihtilaf olması
7. Konu hakkında özel delil olmadığında herkesin kendi içtihadı sebebiyle
ihtilaf yaşanması
8. Kıyasta ihtilaf olması
Kıyas şer’i delil midir? Bu konu cumhur ve Zahiriler arasındaki birçok ihti-
lafın sebebidir.
9. Delillerin zahirinde var olan zıtlık ve bu zıtlığı gidermede metod farklılı-
ğı olması.” 149
İbni Rüşd’e yakın dönemlerde yaşamış İbni Hazm da (rh) “El-İhkâm Fî Usûli’l
Ahkâm” adlı eserinde âlimlerin fıkhi ihtilaflarının sebeplerini zikretmiştir:
“Bu sebepler zikrettiğimiz gibi on tanedir:
 149. Bidâyetu’l Muctehid, 1/85

82
MUKADDİME/ÖN SÖZ

1. Nassın âlime ulaşmaması ve buna binaen başka bir nasla hüküm verilmesi
2. Âlimin, hadisi rivayet edenin ezberleyemediğini düşünmesi veya ravinin
vehmettiğine inanması
Ömer’in (ra) Fatıma binti Kays’ın (r.anha) rivayetine itibar etmemesi gibi. 150
3. Hükmün neshedildiğine inanılması
İbni Ömer’in, Ehl-i Kitap kadınlarına evlenmeye izin veren ayetin neshedil-
diğine inanması gibi.
4. Bir nastaki hükmün daha ihtiyatlı olduğuna inanılarak başka nassın önü-
ne geçirilmesi
Bunun bir anlamı yoktur. Ne Kur’ân ne de sünnet böyle bir anlayışı gerekli
kılmıştır. 151
5. Çok kişi onunla amel ediyor diye bir nassın, başka bir nassın önüne geçi-
rilmesi
6. Sahih olmayan bir nassın, fesadı bilinmesine rağmen sahih nassın önüne
geçirilmesi
7. Âlimin, umumiyet ifade eden bir nassı kendi zannıyla tahsis etmesi
 150. Konunun girişinde İbni Abbas ve Ömer (r.anhuma) arasında, boşanan kadının ev ve nafaka
hakkı hususundaki ihtilafını zikretmiştik.
 151. Bu İbni Hazm’ın (rh) düşüncesidir. Sahabeden başlamak üzere, Ehl-i Hadis ve fukaha arasın-
da ihtiyat ilkesiyle amel edenler olmuştur. Örnek olsun:
Şakik şöyle demiştir: “Abdullah ibni Mesud ve Ebu Musa ile birlikte oturuyordum. Ebu Musa şöyle
dedi: ‘Bir adam cünüp olsa ve bir ay boyunca su bulamazsa teyemmüm yapıp namaz kılabilir mi?
Mâide Suresi’nde yer alan, ‘Eğer bulamamışsanız temiz toprakla teyemmüm edin.’ ayetini nasıl
değerlendiriyorsun?’
İbni Mesud dedi ki: ‘Eğer cünüp olanların teyemmüm yapmasına izin verilirse sular soğuyunca
hemen temiz toprakla teyemmüme yeltenirler.’
Ebu Musa, ‘Bu yüzden mi buna cevap vermiyorsunuz?’ dedi.
İbni Mesud, ‘Evet.’ dedi.
Ebu Musa, ‘Ammar’ın Ömer’e, ‘Resûlullah (sav) beni bir ihtiyaç için bir yere gönderdi. Bu esnada
cünüp oldum ama su bulamadım. Bunun üzerine temiz toprakta hayvanların debelendiği gibi
debelendim. Daha sonra bu olayı Peygamber’e anlattım. Bunun üzerine, ‘Şöyle yapman sana ye-
ter.’ dedi ve avuç içini bir kez toprağa vurdu. Sonra ellerini silkeledi. Daha sonra sol eliyle sağ
elinin üst kısmını veya sağ eliyle sol elinin üst kısmını mesh etti. En sonunda ise yüzünü mesh
etti.’ dediğini duymadın mı?’
İbni Mesud, ‘Ömer’in, onun sözüne ikna olmadığını bilmiyor musun?’ şeklinde cevapladı.” (Bu-
hari, 347; Müslim, 368)

83
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ

8. Konu hakkında hususi delil olmasına rağmen bu delilin terk edilip umum
ifade eden nasların tercih edilmesi
9. Delil olmaksızın nassın zahirinin tevil edilmesi
10. Âlimin, bir nassı kendi ashabının sözünden dolayı terk etmesi
Âlim tabi olduğu kişilerin mutlaka bir ilimden dolayı bu nassı terk ettiğini
düşünür.” 152
Buna benzer bir amaçla İbni Teymiyye (rh), “Ref ’u’l Melâm An Eimmeti’l
A’lâm” adlı eserini kaleme aldı. Bu eserde fukahanın ihtilaf sebeplerini ör-
nekleriyle izah etti. Kitabı şöyle özetleyebiliriz: 153
“İhtilafın üç ana sebebi vardır:
1. İmamın, Peygamber’in o sözü söylediğine inanmaması
Rivayet, imamın nazarında Resûl’ün (sav) sözü olarak sabit olmaz. Selefte var
olan ihtilafların çoğunun nedeni budur.
2. İmamın, Resûl’ün (sav) -ihtilaf edilen- sözüyle, -diğer âlimlerin bahsettiği- o
manayı kastettiğine inanmaması 154
3. İmamın, o hükmün neshedildiğine inanması
Bu üç ana sebepten de birçok madde ortaya çıkar.” 155
Daha sonra İbni Teymiyye (rh), imamların zikrettiği sebeplere benzer yak-
laşık on sebep zikreder.
Allah (cc) tüm imamlara rahmet etsin. Bu meseleye ehemmiyet vermele-
rinin sebebi, ihtilaf fıkhına bina edilen faydaları bilmeleridir.
B. Fukaha İhtilafının Tafsilî Sebepleri
1. Usul Kaidelerinde Vuku Bulan İhtilaf
Usul, adından da anlaşılacağı üzere “temeller” anlamına gelir. Şer’i hü-
 152. El-İhkâm Fî Usûli’l Ahkâm, 2/129
 153. Bu kitap; Müçtehid İmamların Savunusu (Ref’u’l Melâm), Çıra Yayınları ve Rafu’l-Melam
Müctehid İmamların Kınanmasının Önlenmesi ismiyle Ğuraba Yayınları tarafından tercüme edil-
miştir.
 154. Hadisin lafızlarının tefsirinde ihtilaf edilmesi anlamındadır.
 155. Ref’u’l Melâm, s. 9

84
MUKADDİME/ÖN SÖZ

kümler onun üzerine bina edilir. Âlimler, şeriatın aslı olan “Kur’ân ve sün-
nete” yaklaşırken, bir usul çerçevesinde yaklaşırlar. Bu sebeple usulde ih-
tilaf eden fukaha, şer’i hükümlerde de ihtilaf edecektir.
Bu konu için verilebilecek en uygun örnek “emir ve nehiy kalıplarının de-
laleti” meselesidir. Tüm ulema İslam’ın esası olan “Kitap ve sünnetin” delil
olduğunda ittifak hâlindedir. Delil olan naslarda, Allah ve Resûl’ünün bize
yönelttiği emirler ve yasaklar vardır. “Bu emir ve yasakları gördüğümüzde
ne anlamalıyız?” sorusuna, her âlim farklı cevaplar vermiştir. Cumhur-u
fukaha ve Zahiriler arasında yaşanan ihtilafın sebebi, aslında bu soruya
verdikleri cevapta saklıdır.
Cumhur-u ulema, emir ve nehyi varid olduğu konuya göre ele almıştır.
İbadetlerde vuku bulan emirleri “vacip”, adap babında vuku bulanları ise
“irşad” olarak kabul etmişlerdir. Allah’ın veya Resûl’ünün ibadetlerle ilgili
emirlerini kesin/vacip olarak anlamış, adap babından olanlarını da “müs-
tehap” kabul etmişlerdir.
Ancak Zahiriler bu ayrımı kabul etmedikleri için, cumhurun “müste-
haptır” dediği birçok hükme “vaciptir”, terkine ise “haramdır” demişlerdir.
Allah Resûlü (sav) bir hadisinde şöyle buyurmuştur:
“Sağ elinle ye ve önünden ye.” 156
Burada “sağ elle yemek” emredilmiştir. Cumhur sağ elle yemeyi “sünnet”
kabul eder. Çünkü bu emrin varid olduğu yer, “adap” babıdır. Zahiriler bu
ayrımı yapmadıkları için, bu hükme “vacip” demişlerdir.
Başka bir hadisinde Resûl (sav), sahabeye şöyle emretmiştir:
“Cenazeyi kaldırmada acele ediniz. Şayet salih biriyse onu hak ettiği hay-
ra ulaştırmış olursunuz. Salih biri değilse de bir ân önce o şerden kurtulmuş
olursunuz.” 157
Cumhur-u ulema bu hükmü “adap” babından sayar ve “müstehap” der.

 156. Buhari, 5376; Müslim, 2022


 157. Buhari, 1315; Müslim, 944

85
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ

İbni Hazm (rh) ise bunu “vacip” görmüş ve bu emre uymayanları veya bu
emre “müstehap” diyenleri ağır bir dille kınamıştır.
Nehiy meselesi de bunun gibidir. Cumhur-u ulema her yasağı aynı ka-
tegoride ele almamıştır. İbadetlerde varid olan yasakların kesinlik ifade
ettiğini söylerlerken, insanların kendi aralarındaki sözleşmelerde, neh-
yi sınıflara ayırmışlardır. Meselenin özü ve temelinde vuku bulan nehyi,
kesin olarak değerlendirmiş ve sözleşmeleri geçersiz saymışlardır. Bunun
dışında kalanları ise “riayet edilmesi gerekmekle beraber, sözleşmeleri ip-
tal etmeyen yasak” olarak değerlendirmişlerdir. Zahiriler ve kısmen Ehl-i
Hadis bu konuda farklı bir tutum izlemiştir. Varid olan nehiyleri mutlak
olarak ele almış, bu nehiyleri işleyenleri günahkâr, amellerini de geçer-
siz saymışlardır.
Allah Resûlü’nün (sav) yasakladığı çoğu alışveriş türü bu cinstendir:
“Dışarıdan gelen satıcıları karşılamayın. Şehirli olan, dışarıdan gelenin ma-
lını satmasın.” 158
“O, neceş alıverişini (malı satmak için övmeyi ve fiyatı arttırmayı) yasakladı.”  159
“Sizden biri kardeşinin anlaştığı mal üzere alışveriş yapmasın.”  160
Cumhur, bu ve benzeri yasakları sözleşmenin aslından saymamıştır. Ya-
pılmaması gerektiğine vurgu yapmakla beraber alışverişi geçerli saymış-
lardır. Ancak Zahiriler burada farklı tutum izlemiş ve cumhurla ihtilaf
etmişlerdir.
Bunun başka bir örneği de kıyas meselesidir. Kıyası kesinlikle kabul et-
meyenler (Zahiriler), geniş anlamda kabul edenler (Hanefiler ve rey ehli)
ve dar anlamda kabul edenler (cumhur) olarak âlimler üç sınıfa ayrılmış-
tır. Buna binaen de ihtilaflar vuku bulmuştur.

 158. Buhari, 2162; Bu hüküm piyasayı bilmeyen bedevi köylülerin kandırılmaması içindir. Şeh-
rin girişinde tüccarlar onu aldatıp malını değerinden çok düşük fiyata satın alabilirler. Ancak şeh-
re girmesi ve piyasayı müşahede etmesi durumunda aldatılma riski azalır.
 159. Buhari, 2142; Müslim, 1516
 160. Buhari, 2150; Müslim, 1413

86
MUKADDİME/ÖN SÖZ

Allah Resûlü Dönemi’nde şöyle bir hadise yaşandı:


“Bir adam Allah Resûlü’ne gelip şöyle dedi: ‘Ey Allah’ın Resûlü, helak oldum!’
Resûlullah, ‘Seni helak eden şey nedir?’ diye sordu.
O kimse, ‘Ramazanda hanımımla ilişkide bulundum.’ dedi.
Resûlullah, ‘Bir köle azat edecek bir şey bulabilecek misin?’ buyurdu.
Adam, ‘Hayır.’ dedi.
Resûlullah, ‘İki ay peş peşe oruç tutabilecek misin?’ diye sordu.
Adam yine, ‘Hayır.’ dedi.
Resûlullah, ‘Öyleyse altmış fakiri doyuracak bir şey bulabilecek misin?’ bu-
yurdu.
Adam yine, ‘Hayır.’ dedi.
Sonra o adam oturdu. Derken Resûlullah’a içinde hurma dolu bir zembil
getirildi.
Resûlullah, o adama, ‘Bunu al da birilerine sadaka olarak ver.’ buyurdu.
Adam, ‘Bizden daha fakir bir kimseye mi vereceğim? Medine’nin kara taşlı
iki tarafı arasında buna bizden daha muhtaç bir aile yoktur.’ dedi.
Bunun üzerine Peygamber güldü, hatta yan dişleri göründü. Sonra o adama,
‘Haydi git, bunu ailene yedir.’ buyurdu.” 161
Bu hadis, Ramazan günü eşiyle beraber olan bir kimsenin kefaretini an-
latır. Fukaha, orucu bozan yeme ve içme fiili vuku bulduğunda, cezanın
ne olacağında yine ihtilaf etmiştir.
İmam Malik (rh) ve Ebu Hanife (rh) bu hadise kıyas yaparak aynı kefaretle
cezalandırılacağını söyler.
İmam Ahmed (rh) ve hocası İmam Şafii (rh) kıyası kabul etmelerine rağmen,
bu meselede kıyası kabul etmediklerinden “Sadece bir gün kaza tutar.” 162

 161. Buhari, 6711; Müslim, 1111


 162. Konunun tafsilatı için bk. Hüküm ve Hikmetleriyle Ramazan ve Oruç, Halis Bayancuk, s. 209

87
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ

demiştir. Çünkü kıyası kefaretlerde kabul etmemiş veya cinsel münase-


bet için zikredilen kefaretin illetini, yeme ve içme fiili için uygun görme-
mişlerdir.
Zahiriler ise kıyası kabul etmedikleri için, bu kefaretin sadece cinsel mü-
nasebete özel olduğunu söyler, yeme ve içme fiilini buna dâhil etmezler.
Usul kaidelerinde bu örneklerdeki gibi vuku bulan her ihtilaf, şer’i ah-
kâma da yansımıştır.
2. Konu Hakkındaki Delilin Âlime Ulaşmaması
Bir âlimin delile ulaşmaması veya bir delilin âlime ulaşmaması gayet ta-
bidir. Allah Resûlü’nün (sav) yanında uzun yıllar yaşayan ve ilme karşı has-
sasiyetleri müsellem ashab dahi bazı delilleri bilemeyebiliyordu. Asr-ı Sa-
adet Dönemi’nde aşağıda okuyacağımız örnekler sık sık yaşanabiliyordu:
“Bir gün Ebu Bekir’e (ra) yaşlı bir kadın gelerek mirastan kendisine pay veril-
mesini istedi.
Ebu Bekir de (ra) ‘Senin bu isteğin hakkında Allah’ın Kitabı’nda bir hüküm yok-
tur. Resûlullah’ın sünnetinde de bu konuda bir nas bilmiyorum. Siz dönünüz,
ben insanlara sorayım.’ dedi. Sonra durumu araştırdı.
Muğire ibni Şu’be, ‘Peygamber’in, onun durumunda olana altıda bir verdi-
ğini gördüm.’ demesi üzerine Ebu Bekir, ‘Seninle birlikte bu haberi işiten var
mı?’ diye sordu.
Akabinde Muhammed ibni Mesleme de onun benzerini söyleyince Ebu Be-
kir kadına altıda bir miras verdi.” 163
Ebu Bekir (ra) sürekli Resûlullah’ın (sav) yanında olmasına rağmen bu hü-
kümden haberdar olmamıştır. Buna bağlı olarak da genel naslara dön-
müştür. Ve Kur’ân ayetlerinde nineye pay verilmediği için kadının hakkı
olmadığını düşünmüştür. Sahabeden Allah Resûlü’nün hükmüne şahitlik
edenler onu uyarınca, özel delile göre hüküm vermiştir.
Yine İmam Buhari ve İmam Müslim’in, İbni Abbas’tan (ra) naklettiği bir

 163. Ebu Davud, 2894; Tirmizi, 2101

88
MUKADDİME/ÖN SÖZ

hadise, bazı konularda sahabilerin bazı hükümlerden haberdar olmadı-


ğının kanıtıdır:
“Ömer, Şam’a doğru yola çıkıp Serğ mevkisine varınca kendisini orduların
başkomutanı Ebu Ubeyde ibni El-Cerrah ile bölgenin ileri gelen komutan ar-
kadaşları karşıladılar ve ona Şam’da veba olduğunu söylediler. Önce Muha-
cirlerle istişare etti. Onlar farklı görüşler sundular.
Ömer, Abdullah ibni Abbas’a ‘Bana Ensar’ı çağırın.’ dedi. Onlarla da istişare
etti. Onlar da Muhacirler gibi çeşitli görüşler bildirdiler.
Ömer bunun üzerine, ‘Haydi, siz de gidebilirsiniz.’ dedi. Daha sonra Abdul-
lah ibni Abbas’a, ‘Bana Kureyş’in yaşlılarından, Fetih Muhacirlerinden olan-
ları çağır!’ dedi.
Onlar söz ve fikir birliği içinde, hatta aralarında iki kişi bile anlaşmazlığa düş-
meden görüşlerini şöyle bildirdiler: ‘Orduyu veba bulunan yere sürüklemeni
istemiyoruz, geri dönmeni hayırlı görüyoruz.’
Bunun üzerine Ömer şöyle seslendi:‘Ben deveme binip geri dönüyorum,
haydi hazırlanın!’
Hepsi dönmek üzere hazırlanmaya başladı.
Ebu Ubeyde şöyle dedi: ‘Ey Ömer! Allah’ın kaderinden mi kaçıyorsun?’
Ömer şöyle cevap verdi: ‘Ey Ebu Ubeyde! Bunu keşke senden başkası söy-
leseydi!’ Çünkü Ömer ona muhalefet etmekten hoşlanmazdı. Sözlerine şöyle
devam etti: ‘Evet, biz Allah’ın kaderinden, yine Allah’ın kaderine kaçıyoruz.
Vallahi, senin develerin olsa ve bir tarafı otluk, diğer tarafı çorak olan bir va-
diye inseler; sen de onları otluk olan yerde otlatsan, bu, Allah’ın kaderiyle ol-
muş olmaz mı? Tutup onları çorak yere götürüp otlatsan bu da yine Allah’ın
kaderiyle değil midir?’
O sırada bazı işleri için orada bulunmayan Abdurrahman ibni Avf çıkageldi.
Onların aralarındaki ihtilafı duyunca şöyle dedi:
‘Bu hususta benim bilgim vardır. Allah Resûlü’nün şöyle buyurduğunu duy-
dum: ‘Bir yerde veba olduğunu duyarsanız, oraya gitmeyin. Eğer veba olan bir

89
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ

yerde bulunursanız oradan çıkmayın.’ Bunun üzerine Ömer, Allah’a hamdetti


ve sonra oradan ayrıldı.” 164
Sahabeye nasların ulaşmamış olması nasıl tabiiyse, onlardan sonra gelen
fukahaya ulaşmaması da gayet tabiidir. Ebu Bekr (ra) ve Ömer (ra) arasında
yaşanan, zekâtı vermeyenlerle ilgili tartışmada İbni Hacer (rh) şöyle der:
“Bu kıssa gösterir ki; sünnet, bazen sahabenin büyüklerine gizli kalır, onu iç-
lerinden bazıları bilir. Bu sebeple görüşler ne kadar kuvvetli olsa da; sünnete
muhalifse ona iltifat edilmez. Ve ‘Bu nasıl falancaya gizli kalır ki?’ diye itiraz
edilmez.” 165
Nassın ulaşmaması sebebiyle fukaha arasında yaşanan ihtilafa şu örne-
ği verebiliriz:
Mestler üzerine mesh yapmak, İslam’ın yolculara ve mukim insanlara
tanıdığı ruhsatlardandır. Allah Resûlü (sav), abdest alarak giydikten sonra
mestleri üzerine yolcunun üç gün, mukim olanın bir gün mesh yapabi-
leceğini beyan etmiştir.
Ali’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Resûlullah, üç gün ile üç geceyi yolcuya; bir gün ile bir geceyi de evinde
olana tahsis etti.” 166
Kendisine delil ulaşmadığı için Ömer (ra) ve ona tabi olan, fukahadan
İmam Malik (rh) mestler üzerine mesh yapma konusunda zaman kaydını
kabul etmemiştir. “Kişi dilediği kadar mesh edebilir.” 167 demişlerdir. Saha-
benin cumhuru ve fukahanın ekseriyeti bu özel delile ittiba ederek mes-
hin müddetini, rivayetlerde varid olduğu üzere kayıtlandırmışlardır.
Nesh edici delilin âlime ulaşmaması
Bu madde, ayrı bir başlık olarak ele alınabilecek olsa da bu başlığın altın-
da incelenmesi daha uygundur. Bilindiği gibi Allah (cc) birtakım hükümle-
ri, gözettiği bazı hikmetlerden dolayı sonradan kaldırmıştır:

 164. Buhari, 5729-5730; Müslim, 2219


 165. Fethu’l Bârî 25 No.lu hadis şerhi
 166. Müslim, 276; Nesai, 128
 167. Bidâyetu’l Muctehid, 1/27

90
MUKADDİME/ÖN SÖZ

“Biz bir ayeti neshettiğimizde ya da unutturduğumuzda, ondan daha hayır-


lısını ya da bir benzerini (onun yerine) getiririz. Allah’ın her şeye kadîr oldu-
ğunu bilmez misin?” 168
Bunun en güzel örneği kıblenin değişmesi hükmüdür. Allah’ın (cc) helal
olan içkiyi zamanla, farklı aşamalar neticesinde haram kılması da yine bu
konu için önemli bir örnektir.
Bazen değişen hükme dair son karar âlime ulaşmaz ve âlim de bu sebep-
le ilk hükmün deliliyle amel eder. Yukarıda zikredildiği gibi bu durum,
sahabe arasında da vuku bulmuştur.
İslam’ın ilk yıllarında, eşle yaşanan münasebette meni gelmediği müd-
detçe gusül abdesti alınmazdı. Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur:
“Su (gusül), ancak su akması (meni) ile vacip olur.” 169
Ancak Allah Resûlü (sav) daha sonra bu hükmü kaldırmış ve meni gelmese
dahi mücerret cinsî münasebetle guslün vacip olduğuna hükmetmiştir.
Sahabe bu konu hakkında tartışınca Aişe Annemize (r.anha) sormuşlar, o da
onlara şu hadisi rivayet etmiştir:
“Bir kimse kadının dört kenarı arasına oturup sünnet yeri kadının sünnet ye-
rine değdi mi gusül vacip olur.” 170
Görüldüğü gibi sahabenin bir kısmı neshedici delilden habersizdir. Aişe
Annemizin rivayetiyle son uygulamadan haberdar olmuşlardır.
3. Rivayetin Sübutuna İnanmamak
Âlimlerden birine sünnetin ulaşması tek başına yeterli değildir. Sün-
net/Rivayet/Delil, âlime sahih yollarla ulaşmadığı takdirde âlim onunla
amel etmez. Bu sebeple hadisler; sahih (amel edilmesi zorunludur), ha-
sen (amel edilebilir), zayıf (amel edilmez) olarak üç kısma ayrılmıştır.
Sahabe arasında dahi bu durum yaşanmıştır. Bazı sahabiler diğer arkadaş-
larının rivayetleriyle ikna olmadıkları için rivayetin mucibince/gereğince

 168. 2/Bakara, 106


 169. Müslim, 343; Ebu Davud, 217; Müsned, 11243
 170. Müslim, 348

91
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ

hüküm vermemiştir. Teyemmüm konusunda Ömer ve Ammar arasında


yaşanan bir olay, bu meseleyi anlatan örneklerden biridir:
“Bir adam Ömer’e gelerek, ‘Ben cünüp oldum, su da bulamadım.’ dedi.
Ömer ona şöyle söyledi: ‘Namaz kılma!’
Ammar, bunun üzerine Ömer’e şöyle dedi: ‘Ey müminlerin emîri! Hatırla-
mıyor musun? Biz bir seriyyedeydik. Cünüp olmuştuk ve su da bulamamıştık.
Sen namaz kılmamıştın. Ben ise toprakta yuvarlanıp namaz kılmıştım. (Sonra
Resûlullah’a giderek, yaptığımı söylemiştim.) Resûlullah bana, ‘Avcunla yere
bir defa vurman, sonra avcunu üflemen, sonra iki elinle yüzünü ve ellerini
mesh etmen senin için yeterliydi.’ buyurmuştu.
Ömer, ‘A llah’tan kork, ey Ammar.’ dedi.
Ammar, ‘İstersen bunu kimseye söylemem.’ dedi.
Ömer, ‘A ksine söyle, fakat sorumluluğu sana bırakırız.’ dedi.” 171
Fukaha da bu asla binaen ihtilaf etmiştir. Örneğin, “Ramazan orucunu
unutarak yiyen ve içen birisinin durumu nedir?” sorusuna fukaha farklı ce-
vaplar vermiştir.
Cumhur-u ulema, bu konuda sahih olan rivayetlere dayanarak, “Orucu-
nu tamamlar ve kaza tutmaz.” der:
“Kim oruçluyken unutarak yer ya da içerse orucunu tamamlasın. Çünkü Al-
lah onu rızkıyla yedirmiş ve içirmiştir.” 172
İmam Darekutni (rh) aynı hadisi, “Onun üzerine kaza da yoktur.” 173 ziyade-
siyle rivayet eder.
Cumhur, “Unutarak böyle bir davranışta bulunanlar, kınama almadıkları gibi
kaza da tutmazlar.” demiştir. Maliki fukahası ise birinci rivayetle amel edip
“Bu durumda insan şeriat nazarında kınanmaz. Ancak kaza tutar.” demiştir.
Çünkü “Onun üzerine kaza yoktur.” ziyadesi onların yanında sahih değil-
dir. Maliki fukahasından Kurtubî (rh), “Darekutni rivayeti, ihtimal içermeye-
 171. Buhari, 346-347; Müslim, 368
 172. Buhari, 6669; Müslim, 1155
 173. Darekutni, 2242

92
MUKADDİME/ÖN SÖZ

cek şekilde açıktır. Ancak mesele rivayetin sıhhatindedir. Şayet sahih olmuş
olsaydı onunla amel etmek vacip olurdu. Fakat sahih değildir.” 174 diyerek ko-
nuyu izah etmiştir.
Bunun bir örneği de sabah namazında okunan “kunut meselesi”dir. Cum-
hur-u ulema, bu konuda rivayet edilen hadisleri zayıf kabul ettiği için amel
etmemiştir. Maliki uleması ve Şafii fukahası ise bu rivayeti sahih olarak
aldığı için sabah namazında yapılan kunutu, sünnetten saymıştır.
Enes’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) dünyadan ayrılıncaya kadar sabah namazında kunut yap-
mayı terk etmedi.” 175
4. Ayet Kıraatlerinde Var Olan İhtilaf
Kur’ân kıraatlerinde var olan ihtilaf, ahkâma da yansımış ve fukahanın
ihtilafına sebep olmuştur. Bu ihtilaflardan biri şu şekildedir:
Yemin veren biri yeminine bağlı kalmazsa kefaret ödemek zorundadır:
“(Niyet ve kasıt olmaksızın ağız alışkanlığı olarak yaptığınız) lağv yeminleri-
nizden ötürü Allah sizi sorumlu tutmaz. Fakat (niyet ve kasıtla kalplerinizde)
bağladığınız yeminlerden sizi sorumlu tutar. (Geçerli olan yeminlerinizi bozar-
sanız) onun kefareti, ailenize yedirdiğiniz orta yollu yiyeceklerle on yoksulu
doyurmanız ya da giydirmeniz veya köle azat etmenizdir. Kim de bulamaz-
sa üç gün oruç tutsun. Bu, yemin ettiğinizde (bozduğunuz) yeminlerinizin
kefaretidir. Yeminlerinizi koruyunuz! Şükredesiniz diye Allah ayetlerini size
açıklıyor.” 176
Bu ayet İbni Mesud (ra) kıraatinde “…peş peşe üç gün oruç tutsun…” şek-
lindedir.
Cumhur-u ulema, “Allah mutlak olarak orucu farz kılmıştır. Bunun şekline
sınırlama getirmemiştir. Kişi isterse peş peşe, isterse de ayrı günlerde oruç tu-
tar.” 177 demiştir.

 174. Fethu’l Bârî, 1933 No.lu hadis şerhi


 175. Ahmed, 12657
 176. 5/Mâide, 89
 177. Fıkhu’s Sunne, 2/313

93
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ

Hanefi fukahası ise orucun peş peşe üç gün olması gerektiğini İbni Me-
sud (ra) kıraatını delil alarak şart saymıştır. Ayırarak tutulan orucun kefaret
yerine geçmeyeceğini söylemişlerdir.
5. Delilin Tefsirinde Anlaşmazlık
Konu hakkında ortak kabul gören bir delil, farklı anlaşılabilmiştir. Bu,
Arap lugatının genişliği ve bir kelimenin birden fazla anlama gelebilme
özelliğinden kaynaklanır. Allah (cc) pak şeriatı için dillerin en geniş ve
zengin olanını seçmiştir. Şer’i kavramlar da bu dilin kelimeleriyle belir-
lenmiştir. Bu sebeple Arap dilinin içinde var olan ihtilaf, kısmen naslara
yansımış ve buna binaen fukaha ihtilaf etmiştir.
Boşanan kadının beklemesi gereken iddet müddetindeki ihtilaf, bu me-
selenin örneklerindendir:
“(Kocaları tarafından) boşanan kadınlar, (hamile olup olmadıkları anlaşılsın
diye) üç kur müddetince iddet beklerler…” 178
“Kur” lafzı hem hayız için hem de temizlik için kullanılır. Araplar bu lafzı
iki manada da kullandığı için fukaha ihtilaf etmiştir. Bu lafız için “temiz-
lik dönemi” anlamını alanlar, “Kadın, üç temizlik müddeti geçirinceye kadar
beklemelidir.” derken, “hayız” anlamı verenler “İddet, üç hayız dönemi bek-
lemektir.” demiştir.
6. Delillerde (Zahiren) Görülen Zıtlık ve Tercih Yollarında
Anlaşmazlık
Deliller arasında zahiren zıtlık görülebilir. Bu, delilin kendisinden değil,
insanların anlayışından veya rivayet edenlerin hatalarından kaynaklanır.
Haşa, Allah (cc) ve Resûl’ü (sav) çelişmeyeceği gibi Kur’ân’ın veya sünnetin
de kendi bütünlüğü içinde çelişmesi düşünülemez. Bu tip durumlar için
âlimler bir metod belirlemiş ve olaylara bu metotla yaklaşmışlardır. “Za-
hirinde zıtlık var, bu delillerle amel etmeyelim.” kolaycılığına kaçmamış; her
delille amel etme gayreti içerisinde olmuşlardır. Bu naslara yaklaşırken
izledikleri farklı yollar onların farklı neticeler elde etmelerine sebep ol-
muş ve bunun sonucunda da ihtilaf etmişlerdir. Konuya dair ilk usul ki-
 178. 2/Bakara, 228

94
MUKADDİME/ÖN SÖZ

taplarından başlamak üzere bu konuya ciddi önem verilmiştir. Bu konu


“Tearuz ve Tercih” başlığı altında tafsilatlı olarak incelenmiştir.
Bu konuya örnek olarak, ihtiyaç giderirken Kâbe’ye yönelmemekle il-
gili hadisleri verebiliriz.
Birçok hadis imamı, Ebu Eyyub El-Ensari (ra) ve başka sahabilerden şu
hadisi nakletmiştir:
“Sizden biri ihtiyaç giderirken önünü veya arkasını Kâbe’ye dönmesin.” 179
Burada varid olan nehiy kesindir. Bununla beraber şu hadisler de nak-
ledilmiştir:
İbni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir gün Hafsa’nın evinin üstüne çıktım. Allah Resûlü’nün önü Şam’a, arkası
Kâbe’ye dönük şekilde hacet giderdiğini gördüm.” 180
Cabir’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü bevlederken kıbleye yönelmeyi yasakladı. Ancak ölmeden bir
yıl önce onu (kıbleye) yönelirken gördüm.” 181
Bu tip, zahiri zıtlık ifade eden delilleri anlamaya çalışırken farklı görüş-
ler ortaya çıkmıştır.
Kimi âlimler mutlak olarak kıbleye yönelmeyi haram saymıştır. Yasak-
layıcı delilin kesin olduğunu ve diğer delillere tercih edilmesi gerektiği-
ni söylemişlerdir. Diğer deliler için zikrettikleri ihtimaller, onlarla amel
etmeye engel olmuştur. İmam Ahmed (rh) ve İmam Ebu Hanife (rh) bu gö-
rüşte olan âlimlerdendir.
Kimi ulema, “Buradaki yasak, çöl ve benzeri açık alanlar içindir. Kapalı hela
ortamlarında böyle bir yasak yoktur. Allah Resûlü bu davranışı yasakladı, an-
cak İbni Ömer rivayetinde olduğu gibi kendi evinde bunu yaptı. Çünkü evde
bulunan hela kapalıydı.” demiştir. İmam Şafii (rh) ve hocası Malik (rh) bu gö-
rüştedir.
 179. Müslim, 265; Ebu Davud, 8; Nesai, 40
 180. Buhari, 148; Müslim, 266
 181. Ebu Davud, 13; Tirmizi, 9

95
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ

Kimi âlimler de “İlk yıllarda saygı için bu davranış yasaklanmıştı. Daha son-
ra Allah Resûlü kendi fiiliyle bu uygulamayı ortadan kaldırdı. Kıbleye yönel-
mek, mutlak olarak caizdir.” demiştir. Davud Ez-Zahiri (rh) bu görüşte olan
âlimlerdendir.
Kimi âlimler ise yasağın kesinlik ifade etmediğini, yönlendirme amaçlı
olduğunu söylemiştir. “Allah Resûlü bir şeyi emreder ama kendisi yapmaz-
sa ya da yasaklar ve kendi yaparsa bu, oradaki emrin kesinlik ifade etmediğini
gösterir. Bu rivayetler de böyledir.” 182 demişlerdir.
7. Konu Hakkında Delil Olmaması
Herhangi bir konu hakkında özel delil bulunmayınca, o konuda varid
olan umumi delillere başvurulur: Asrımızda yaşanan birçok sorun da bu
kapsama girmektedir. Bu sorunlardan birine, sigortanın caiz olup olmadı-
ğı meselesini örnek verebiliriz. Bu mesele hakkında özel nas yoktur. Eski
âlimler döneminde de vuku bulmamıştır. Doğal olarak muasır âlimler
konu hakkında ihtilaf etmiştir.
Kimi ulema sigortanın; İslam’ın yasakladığı kumar, aldatma ve haksız ka-
zanç elde etme hususlarını barındırdığına ve bu nedenle haram olduğu-
na hükmederken başka bir zümre, bunun yardımlaşma ve kapitalizmden
doğan haksızlıkları hafifletme gibi İslam’ın teşvik ettiği esasları barındır-
dığına, buna binaen de caiz olduğuna hükmetmiştir. Diğer bir zümre ise
aslolanın, bu tip iki yönü olan ve şüphe barındıran akitlerden uzak dur-
mak olduğunu beyan etmiş ve mekruh olarak değerlendirmiştir.
Bu ve benzeri “muasır” meselelerin çoğu bunun gibidir. Hakkında özel
bir nassın bulunmaması veya İslam’da sabit olan bir hükme direkt ben-
zememesi nedeniyle ilim adamları genel delillere döner ve sonuç olarak
ihtilaf ederler.
Selef Dönemi’nde yaşanan, “topluluğun bir insanı öldürmesi” hadisesinde
vuku bulan ihtilaf da bu cinstendir:
“Ömer Dönemi’nde topluluğun kasten öldürdüğü bir şahıs bulundu. Ömer

 182. Fethu’l Bârî, 144 No.lu hadis şerhi

96
MUKADDİME/ÖN SÖZ

bu işe iştirak edenlerin hepsinin öldürülmesine hükmetti. ‘San’a ahalisi böy-


(ra)

le bir şey yapacak olsa hepsini öldürürdüm.’ dedi.” 183


Aynı konuda Abdullah ibni Zubeyr (ra) ve sonradan gelen bazı fukaha iti-
raz etti. Bu ihtilafın nedeni böyle bir vakanın Resûlullah Dönemi’nde ya-
şanmamış olması ve konuya dair özel bir hükmün olmayışıdır.
C. Fukahanın İhtilaf Sebeplerini Bilmenin Faydaları
1. Fukaha Hakkında Yanlış Düşüncelere Kapılmamak
İhtilafın nedenlerini bilmeyen biri, imamların naslara kasten muhalefet
ettiğini düşünebilir. Bu da sevilmesi gereken din büyüklerine buğzetme-
ye neden olur. Hiç kimse Allah’a ve Resûl’üne (sav) kasten muhalefet etmiş
birini sevemez. Ne yazık ki ihtilaf nedenleri bilgisinden uzak olan birçok
kimsenin, başta İmam Ebu Hanife (rh) olmak üzere birçok imama karşı kötü
zan beslediğine şahit oluyoruz. Oysa onlar ümmetin tartışmasız olarak
kabul ettiği büyük imamlardandır.
İbni Teymiyye (rh) “Ref ’u’l Melâm” adlı kitabının girişinde bu hakikate
dikkat çeker. Aynı zamanda kitabı yazmasındaki gaye de anlaşılır:
“Bilinmelidir ki ümmetin yanında kabul görmüş imamlardan hiçbiri Allah
Resûlü’nün sünnetine -küçük ya da büyük- kasıtlı muhalefet etmemiştir. Çün-
kü onlar Resûl’e ittibanın vacip olduğunda ve onun dışında herkesin sözünün
alınıp terk edilebileceğinde ittifak hâlindedir. Buna rağmen onlardan birinin
sözünün, Allah Resûlü’nden gelen naslara muhalif olduğu görülürse mutlaka
o söz için özür aranmalıdır.” 184
2. İslam Toplumunun Belini Kıran Ayrılık ve Taassuptan Kurtulmak
İhtilafı ve fıkhını bilmeyen insanlarda taassup kaçınılmazdır. Taassup ile
dine olan hassasiyet karışır. Bununla birlikte kişi, dini savunduğunu zan-
nederek mezhebini veya kendi amelini yüceltir. İslam âleminde ihtilafın
varlığından haberi olmayan insanların kendi mezhebi dışındaki birine
karşı, “Ben de seni Müslim sanmıştım.” benzeri sözleri, bu gerçeğin vakıa-
ya yansımasıdır. Yine namazda teşehhüd parmağını kaldırmanın, Allah

 183. Buhari, 6896


 184. Ref’u’l Melâm, s. 8-9

97
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ

Resûlü’nün sünnetinde varid olmasına rağmen, “Namazda çok hareket etti.”


gerekçesiyle kişinin namazının batıl olduğuna hükmeden ve arkasında
namaz kılınmaması gerektiğini söyleyenler veya çoraplara mesh yapan
birinin abdestinin olmadığı ve buna bağlı olarak da arkasında namazın
batıl olacağına dair verilen fetvalar da bu cinstendir.
İmam Şatibi (rh) şöyle demiştir: “İlim talebesinin kendi mezhebi dışında bir
mezhebin görüşlerine bakmaması, genellikle onda, mezhebi dışındaki görüş-
lere karşı nefret oluşturur. Bu da insanların, imametinde ittifak ettiği insanlara
karşı onu yanlış düşüncelere sevk eder.”  185
Bunun en güzel örneğini yine sahabede görüyoruz. Onlar birçok konu-
da ihtilaf etmelerine rağmen birbirlerini sevmekten ve saygı göstermek-
ten hiç geri durmadılar. Birbirlerinin arkasında namaz kıldılar; namazın
rükunları, şartları ve daha birçok konuda ihtilaf etmelerine rağmen…
3. Fıkhi Melekelerin Gelişmesi
İnsanların ihtilafını ve delillerden farklı istinbat metotlarını bilmek, fı-
kıh melekesini kuvvetlendirir. Kişinin dar bakış açısına sahip olmasına
engel olur. Özellikle müctehid imamlar içtihadlarını nassa dayandırmış
ve bakış açılarını tartışmaya açmıştır. Bu da Müslim ilim adamlarının uf-
kunu genişletmiştir.
İhtilaf fıkhını bilmenin önemine dair âlimlerimiz şöyle söylemiştir:
Sahabeden Ebu Derda (ra): “Kur’ân’ın farklı vecihlerini bilmeden, tam anla-
mıyla fakih olamazsın.” 186
Katade (rh): “İnsanların ihtilafını bilmeyen, fıkhın kokusunu dahi almamıştır.” 187
Said ibni Ebi Arube (rh): “Âlimlerin ihtilafını bilmeyeni, âlimden saymayınız.” 188
Hişam ibni Ubeydullah Er-Razi (rh): “Kârilerinin ihtilafını bilmeyen, kâri-
lerden; fakihlerin ihtilafını bilmeyen, fukahadan değildir.” 189

 185. El-Muvâfakât, 2/273


 186. Câmiu Beyâni’l İlmi ve Fadlih, 1517
 187. Câmiu Beyâni’l İlmi ve Fadlih, 1520
 188. Câmiu Beyâni’l İlmi ve Fadlih, 1521
 189. Câmiu Beyâni’l İlmi ve Fadlih, 1523

98
MUKADDİME/ÖN SÖZ

4. “İhtilafın Olduğu Yerde İcma, İcmanın Olduğu Yerde İhtilaf”


İddiasından Kurtulmak
Akıl sahibi her insan bilir ki; hakkında icma olan bir mesele ile hakkın-
da ihtilaf olan mesele arasında fark vardır. İcma olan meselelerde ihtilaf
kabul edilmez. İcmaya muhalefet eden, müminlerin yoluna muhalefet
ettiği için şiddetle kınanır:
“Kim de hidayet kendisine apaçık belli olduktan sonra Resûl’e muhalefet eder
ve müminlerin yolunun dışında bir yola uyarsa, (batıl yolu ona süslü göste-
rerek) onu yöneldiği yola havale eder ve cehenneme sokarız. Ne kötü bir dö-
nüş yeridir orası!” 190
Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur:
“Allah, ümmetimi sapıklık üzere bir araya toplamaz.” 191
Bununla beraber İslam’ın kabul ettiği ve delile dayalı ihtilaf, genişlik
olarak kabul edilmiştir. Sahipleri kınanmadığı gibi hata etseler dahi ecir
almakla mükâfatlandırılmıştır.
Bu hassas dengeyi korumanın yolu, ittifak ve ihtilaf noktalarını bilmek-
ten geçer. Âlimlerin ihtilafından habersiz olan biri, delile dayalı ihtilafın
olduğu bir meselede icmadan bahsedebilir. Veya icmanın olduğu bir me-
selede ihtilaf varmış gibi davranıp ümmetin amelini bölebilir, dinî mese-
leleri önemsizleştirebilir.
Ebu Eyyub Es-Sıhtıyani (rh) şöyle demiştir: “İnsanların fetva verme husu-
sunda en cesur olanları, âlimlerin ihtilafını bilmeyenler; en duyarlı olanlar ise
âlimlerin ihtilafından haberdar olanlardır.” 192
“İmam Malik’e (rh) soruldu: ‘Kim fetva verebilir?’ İmam, ‘Fetva ancak insan-
ların ihtilafını bilenlere caizdir.’ dedi.” 193
İmam Şafii (rh) şöyle demiştir: “Bir insanın kendisinden önce var olan sün-

 190. 4/Nîsa, 115


 191. Tirmizi, 2167
 192. Câmiu Beyâni’l İlmi ve Fadlih, 1525
 193. Câmiu Beyâni’l İlmi ve Fadlih, 1529

99
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ

netleri, selefin sözlerini, insanların ittifak ve ihtilaf ettikleri konuları bilmeden


kıyas yapması helal değildir.” 194
Evet, İslam âlimlerinin ihtilaf nedenlerini tespit etme çalışmaları bu fay-
dalara binaendir.
D. Fıkhi İhtilaflara Dair Bazı Mülahazalar
1. İhtilaf Başlı Başına Hüccet Değildir
Bazı kimseler herhangi bir konuda ihtilaf bulunması sebebiyle o konu-
da serbestlik olduğuna inanırlar. Bu, yanlış bir bakış açısıdır. Çünkü bir
şeyin yapılıp yapılamayacağını şer’i deliller belirler. İhtilaf ise şer’i delil
değildir. İhtilaf olan meselelerde mutlaka bir tercih yapılmalı ve o tercih
doğrultusunda hareket edilmelidir. Aksi hâlde bu davranış kişiyi ibahiy-
yeciliğe/her şeyi mübah görmeye götürür.
“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Resûl’e itaat edin. Sizden olan (Müslim/
şirki terk ederek tevhidle Allah’a yönelen) yöneticilere de (itaat edin). Herhan-
gi bir konuda anlaşmazlığa düşerseniz, şayet Allah’a ve Ahiret Gününe inanı-
yorsanız (o meseleyi çözmek için) Allah’a ve Resûl’e götürün. Bu, daha hayırlı
ve sonuç bakımından daha güzeldir.” 195
Bu ayet, ihtilaflar vuku bulduğunda ne yapılacağı hakkında Müslimle-
re yol gösterir. İhtilaf edilen konu, her iki tarafın haklı olduğu ve amel
serbestliği olacağı anlamına gelmez. O konuyu Allah’a (cc) ve Resûl’üne
(sav) götürmeleri şarttır. Bu, aynı zamanda kişilerin iddia seviyesinde olan

imanlarını ispat edecekleri bir alandır. Ne yazık ki vahyin ihtilaflar hu-


susundaki bu rehberliği kaybolmuş, insanlar ihtilafları Kitap ve sünnete
götürmeyi terk etmiştir. “Âlimler ihtilaf etmiştir.” sözü “İki görüşle de amel
edilebilir.” şeklinde algılanmaya başlamıştır.
İbni Abdilberr (rh) şöyle demiştir: “İhtilaf sözü, muteber hiçbir fukahanın
yanında hüccet değildir. Ancak basireti olmayan veya sözüne itibar edilme-
yenler ihtilafı hüccet kabul etmiştir.” 196

 194. Câmiu Beyâni’l İlmi ve Fadlih, 1623


 195. 4/Nîsa, 59
 196. Câmiu Beyâni’l İlmi ve Fadlih, 1754

100
MUKADDİME/ÖN SÖZ

İmam Şatıbi (rh) şöyle der: “…Bu durum iyice kötüleşti ve konu hakkında
ihtilaf olması, şer’i delillerden sayıldı. Zaman ilerledikçe bir şeyin yapılması,
onda ihtilaf edilmesine bağlandı. Bazen biri bir şeyi men ettiğinde ona karşı
çıkıldı. ‘Bunu neden men ediyorsun? Bu ihtilaf edilen meselelerdendir.’ den-
di. Bu, şeriata karşı işlenen hatalardandır. Çünkü üzerine itimat edilmemesi
gerekene itimat edilmiş, hüccet olmayan şey hüccet sayılmıştır.” 197
Hattâbî (rh), bita 198 hakkında şöyle dedi: “Bazıları dediler ki: ‘İnsanlar üzüm-
den yapılan içkinin haramlığında ittifak edip, bazı içeceklerde ihtilaf edince;
ittifak ettiklerini haram sayıp ihtilaf ettiklerinin mübah olduğuna kanaat et-
tik.’ Bu söz çirkin bir hatadır. Çünkü Allah, anlaşmazlığa düşenleri Allah’a ve
Resûl’üne yönlendirmiştir. Şayet bu adamın anlayışı doğru olmuş olsa, faizin
bazı kısımlarını ve muta nikâhını da mübah saymamız gerekirdi. Çünkü üm-
met bu konularda da ihtilaf etmiştir. Oysa ihtilaf hüccet değildir. Hüccet, ih-
tilaf edilen konuda sünnetin beyanıdır.” 199
İbni Teymiyye (rh) şöyle demiştir: “…Bununla beraber hükümlerin, ihtila-
fın varlığıyla illetlenmesi batıldır. Çünkü ihtilaf, Şâri’nin, hükümleri kendisine
bağladığı asıllardan değildir.” 200
Allah, imama rahmet etsin. Demek istediği; fıkhi bir meselede hüküm
verirken, konu hakkında ihtilafın varlığını esas kılmanın ve bir şeyin ya-
pılmasına illet olarak ihtilafın varlığını göstermenin doğru olmadığıdır.
Çünkü Allah (cc) hükümlerini delillere bağlamıştır. İhtilaf, şeriatın delil
saydığı ölçütlerden olmadığından, bir şeyin hükmünü (yapılabilirliğini)
ihtilafa bağlamak yanlıştır. Asrımızda İslam şeriatını iptal edip, hevala-
rını din kılmak isteyen yol kesiciler, âlimlerin ihtilafını delil olarak kul-
lanıyorlar. Muteber sebeplerden kaynaklanan ihtilafı, serbestlik olarak
yansıtıyorlar. Âlimlerimiz şer’i naslara dayanarak muteber ihtilafla mu-
ameleyi anlatmıştır. Ancak ihtilafı delil kabul edip insanlara keyfe göre
tercih serbestliği tanımamışlardır. Bir usul çerçevesinde tercih yapılması,
tercih edilenle amel edilmesi bir zorunluluktur.
 197. El-Muvâfakât, 5/93
 198. Baldan elde edilen bira
 199. El-Muvâfakât, 5/93
 200. El-Fetâvâ’l Fıkhiyyetu’l Kubrâ, 2/295; Mecmû’u’l Fetâvâ, 23/281

101
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ

2. “İhtilaf Edilen Meselelerde İnkâr Yoktur.” Sözünün Çarptırılması


Kimileri bu sözü “İçtihadi meselelerde inkâr yoktur.” olarak ifade etmek-
tedir. Bu kaide yerinde kullanıldığında hak olmakla beraber, yanlış kul-
lanıldığında batıl bir sonuca götürmektedir.
Âlimlerin bu sözü belli şartlarla kayıtlanmıştır. İhtilaf edilen konu, açık
bir nassa veya icmaya muhalefet etmediği müddetçe inkâr söz konusu
değildir. Ancak ortaya çıkan ihtilaf, dinde zaruri bilinmesi gereken bir
meseleye, açık nassa ya da icmaya muhalefet ediyorsa o ihtilafı inkâr et-
mek farz olur. Hususen bu konuyu bir önceki başlıkla birlikte incelersek
daha iyi anlaşılacaktır.
Bazı insanlar önce herhangi bir meseledeki ihtilafı zikreder. Âdeta Al-
lah’ın Kitabı’ndan, Resûl’ünün sünnetinden veya ümmetin icmasından
bir şeyler nakletmiş edasındalardır. Oysa ihtilafın şer’i bir delil olmadı-
ğını bilmezler. Daha sonra âlimlerin, “İhtilaflı meselelerde inkâr yoktur.”
kaidesini zikrederler. Batılın üzerine bina ettikleri ikinci bir batılla hatalı
bir neticeye ulaşırlar.
Bu konuda en çok karşılaştığımız durumlardan biri faiz meselesidir.
Bankacılık, kapitalist ekonomilerin ayrılmaz bir parçası olunca; saltanat
âlimleri, sistemi razı etmek için faiz konusunda farklı görüşler ortaya at-
tılar. Birileri önce bu belamların aykırı görüşlerini ihtilaf olarak ümmete
sundu. Akabinde bu konunun ihtilaflı olduğunu ve buna bağlı olarak da
faizi mübah kabul edenlerin ve onunla amel edenlerin inkâr edilemeye-
ceğini savundular. Arap şairin de dediği gibi:
“Sa’d develeri gütmeye koyuldu.
Ancak develer bu şekilde güdülmez, ey Sa’d!”
İslam âlimleri bu konu hakkında doyurucu açıklamalar yapmıştır:
İmam Nevevi (rh) Müslim şerhinde şöyle der: “Bir kadı; açık nassa, icmaya
veya celiy (açık) kıyasa muhalefet etmedikçe verdiği hükme itiraz edene ka-
rışamaz.” 201

 201. El-Minhâc, 49 No.lu hadis şerhi

102
MUKADDİME/ÖN SÖZ

İbni Teymiyye (rh) konu ile ilgili şöyle demiştir: “Söyledikleri bu söz doğru
değildir. Çünkü inkâr, ya verilen hükme ya da onunla amele yöneliktir. Birin-
cisine gelince; şayet verilen hüküm, sünnete ya da geçmişte var olan icmaya
muhalifse ittifakla o inkâr edilir. Şayet sünnete ya da icmaya muhalif değilse,
‘İsabet eden tektir.’ diyen selefin cumhuruna göre sözün zayıflığı beyan edilir.
İkincisine gelince; şayet amel, sünnete ve icmaya muhalifse bu görüşle amel
edenler, münkeri inkâr etmenin derecelerine göre inkâr edilir. Ancak o konu
hakkında nas yoksa ve içtihadın caiz olduğu alanlardansa ister müctehid ister
mukallid olsun onunla amel eden inkâr edilmez. Bu konudaki hata şu yanlış
anlayıştan kaynaklanmaktadır: Bu sözün sahibi ihtilaflı meseleleri içtihadi me-
seleler olarak zanneder. Oysa selefin üzerinde olduğu hak şudur: Konu hak-
kında nas yoksa o mesele içtihadidir ve onunla amel eden inkâr edilmez.” 202
Bu çok değerli tespitlerden şunu anlıyoruz:
a. “İhtilaflı meselelerde inkâr yoktur.” sözü mutlak değildir.
b. Bazıları ihtilaflı meseleler ile içtihadi meseleleri karıştırmıştır. İhtila-
fın varlığını içtihadın varlığı olarak algılamışlardır. Buna bağlı olarak da
İslam’ın içtihada tanıdığı genişliği, ihtilafa yaymışlardır.
c. İçtihadi genişlik; hakkında nas olmayan konularda âlimlerin kendi ça-
baları ve umumi delillerle neticeye ulaşması demektir. Ancak konu hak-
kında nas olmasına rağmen bir ihtilaf söz konusu olmuşsa bu, nassa mu-
halefet olduğu için itibar edilmez.
İmam Şevkânî (rh) şöyle demiştir: “Ne yazık ki bu söz -‘İhtilaflı meseleler-
de inkâr yoktur.’ sözü- iyiliği emredip kötülüğü nehyetmek farizasını ortadan
kaldıran en büyük vesilelerden biri olmuştur. Kitap ve sünnetle bir şey sabit
olduktan sonra birileri bu, falanca âlimin görüşüdür, derse önce o âlimi, son-
ra da onun nassa muhalif görüşüyle amel edeni inkâr etmek, şeriatın gerek-
lerindendir…” 203

 202. Beyânu’d Delîl Alâ Butlâni’t Tahlîl, 210-211


 203. Es-Seylu’l Cerrâr, 1/984

103
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ

3. “Bir Hâkim İçtihad Ettiğinde İsabet Ederse İki Ecir Alır. İsabet
Etmezse Bir Ecir Alır.” Hadisi ve “İfrat ve Tefrit”
İçtihad kapısı Allah Resûlü (sav) tarafından açılmıştır, ancak buna rağmen
bir zümre bu kapıyı kapatmıştır. Bu, ümmet için ciddi sıkıntılara neden
olmuştur. Belli asırlarda donmuş olan İslam fıkhının çağın sorunlarına
çözüm üretememesine, insanların İslam dışı kaynaklara yönelmelerine
sebep olmuştur. Bu da beraberinde İslam fıkhıyla uyuşmayan neticeler
getirmiştir. Oysa İslam şeriatı evrenseldir. Allah ve Resûl’ü (sav) belirleyi-
ci naslar koymuş ve bu nasları, değişen şart ve zeminlerde tatbik etmeyi
müctehidlere havale etmiştir. Birileri içtihadı, ümmette sayılı insanlara
hasretmekle, önce Allah’ın (cc) fazlını daraltmış, sonra da ümmeti bu ni-
metten mahrum bırakmıştır. Oysa içtihad, ayette belirtilen, “Bu, Allah’ın
lütfudur. (Allah, lütfunu) dilediğine verir. O Allah, büyük bir lütuf sahibidir.”  204
hükmünün kapsamındadır.
Kimisi ise daha farklı bir yol izleyerek “İçtihad kapısı açıktır, ancak ondan
geçecek âlim yoktur.” demiştir. Öyle afaki şartlar zikretmişlerdir ki; saha-
benin çoğu o şartlara göre müctehid olmadığı gibi, içtihadı hasrettikleri
çoğu imamda dahi bu şartlar mevcut değildir. 205
Kimileri de içtihad şartlarının afakiliğini fark edince, “Bu şartlar dinin
her alanında konuşma yetkisine sahip olan mutlak müctehidler için geçerli-
dir. Ancak belirli sahalarda konuşabilecek veya bir mezhebin usulüyle hare-
ket edebilecek mukayyed müctehidler için şartlar hafifletilmelidir.” demiştir.
Ancak netice değişmemiştir. İçtihad şartları kolaylaşmasına rağmen
bu ve benzeri fikirler nefislerde olan himmeti öldürmüştür. Eski dönem
imamları bir mesele için aylarca yol gitmek, bir babın hadislerini anlamak
için yıllara yayılan ilmî rıhleler yapmak zorundaydı. Günümüzde ise ilim
 204. 62/Cuma, 4
 205. İçtihad kapısının kapandığını söylemek; mezhep taassubunun devam etmesi için verilen
bir çabadır. Atalarından buldukları yola tabi olmaktan memnun olan, kendi çıkarlarının zede-
lenmesinden korkan, mezhep imamlarıyla ne akidevi ne de amelî bir bağı olanların; gündemde
tuttukları bir meseledir. Elbette bir grup samimi âlim, özel şartlar nedeniyle “İçtihad kapısı ka-
palıdır.” demişlerdir. İslam âleminin işgali; hilafetin ilgası ve dinin, diyanet kurumları aracılığıyla
devletin hizmetine girmesinden korkan bazı âlim ve düşünürler içtihad kapısının kapatılmasını
savunmuşlardır. Bu âlimler endişelerinde haklıdır. İslam’ın devlet gücü olmadığında birileri dinin
usullerine aykırı sapkınlıkları, içtihad diye insanlara sunabilirler.

104
MUKADDİME/ÖN SÖZ

tedvin edildi. Her dalın maddeleri bir araya toplandı. Ancak içtihad husu-
sunda oluşan yanlış tasavvur, insanları bu yüksek mertebeden alıkoydu.
Bir başka yanlış tasavvur; bir müctehidin her içtihadına uyulabileceği
düşüncesidir. Gerekçe olarak da şu hadis öne sürülmüştür:
“Bir hâkim içtihad ettiğinde isabet ederse iki ecir alır. İçtihad eder, sonra hata
ederse bir ecir alır.” 206
Bu hadisi âdeta şöyle anladılar: Müctehid her hâlükârda ecir alıyor, öy-
leyse ona uyan insanlar da ecir alır. Oysa hadis dikkatle fehmedildiğinde
müctehidlerin de hata edebileceği anlaşılır. İslam hatanın hiçbir çeşidine
uymaya müsaade etmez. Müctehidin ecir alması ise Allah’ın (cc) ona olan
merhametindendir. Din için yaptığı hizmet ve ortaya koyduğu çabanın
ecridir bu. Yoksa hata yaptığı için ecir almamıştır.
İbni Abdilberr (rh) konu ile ilgili şöyle der: “Sahabe ve müctehidlerin ihti-
lafında her görüşe uyulur, düşüncesi Kasım ibni Muhammed’in mezhebidir.
Şafii, Malik ve onların yolunu izleyenler -ki bu aynı zamanda Leys ibni Sa’d
Evzai ve Ebu Sevr’in de görüşüdür- ihtilafta doğru ve yanlışın olduğuna ina-
nırlar. Âlimlerin ihtilafında vacip olanın Kitap, sünnet, icma ve usule uygun
kıyasın talep edilmesidir.” 207
“İmam Malik’e (rh) sahabenin ihtilafı soruldu: ‘İçinde doğru ve yanlış vardır,
kontrol et.’ dedi.” 208
İbni’l Kasım’dan şöyle rivayet edilmiştir: “Ben Malik ve Leys’in şöyle de-
diğini duydum: ‘İnsanların zannettiği gibi sahabe ihtilafında tercih genişliği
yoktur. Doğru olanlar ve hatalı olanlar vardır.’ ” 209
Leys ibni Sa’d şöyle demiştir: “Bir ihtilaf bize geldiğinde en ihtiyatlı olanı
alırız.” 210
Müzeni, İmam Şafii’den (rh) sahabe ihtilafı hakkında şunu aktarır: “On-
ların ihtilafında Kitab’a, sünnete veya icmaya uyanı ya da kıyasa uygun olanı
 206. Buhari, 7352; Müslim, 1716
 207. Câmiu Beyâni’l İlmi ve Fadlih, 1691
 208. Câmiu Beyâni’l İlmi ve Fadlih, 1694
 209. Câmiu Beyâni’l İlmi ve Fadlih, 1695
 210. Câmiu Beyâni’l İlmi ve Fadlih, 1696

105
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ

alırım. Şüphesiz Allah Resûlü’nün ashabı ihtilaf etti. Şayet onların ihtilafında
genişlik olsaydı, doğru ve yanlış olmasaydı; birbirlerine itiraz etmez, içtihad-
ları aralarında eleştirmezlerdi.” 211
4. Meşru İhtilaflar Ayrılık ve Düşmanlığa Sebep Olmamalıdır
Meşru ihtilaf ifadesiyle kastettiğimiz; Kitab’a, sünnete ve sarih icmaya
muhalif olmayan ihtilaflardır. Delillerin çakıştığı ve müctehidin tercih
yapmak zorunda kaldığı ya da konu hakkında delil olmamasından dolayı
herkesin öncelik verdiği umumi delillerle bir neticeye ulaşması sonucun-
da ortaya çıkan ihtilaf, meşru/saiğ ihtilaftır. Rahmet olarak algılanması
gereken ihtilaf budur. 212
İbni Teymiyye (rh) konu hakkında şöyle der: “Ahkâmda vuku bulan ihtilaf,
sayılamayacak kadar çoktur. Şayet Müslimler her ihtilaf ettiğinde ayrılığa dü-
şüp birbirlerine sırt çevirselerdi, aralarında koruma ve kardeşlik kalmazdı.” 213
Başka bir yerde de şöyle der: “Sahabe ve tabiinden âlimler bir konuda tartış-
tıklarında Allah’ın emrine ittiba ederlerdi. ‘Herhangi bir konuda anlaşmazlığa
düşerseniz, şayet Allah’a ve Ahiret Günü’ne inanıyorsanız (o meseleyi çözmek
için) Allah’a ve Resûl’e götürün.’ Herhangi bir meselede kardeşçe ve nasihatle-
şerek tartışırlardı. Ancak açıkça Kitab’a, sünnete veya ümmetin selefinin icma
ettiğine muhalefet eden, bidat ehline yapılan muameleyle muamele görür.” 214
5. Meşru Bir İhtilaf, Sebebi Zail Olduğunda Meşru Olmaktan Çıkar
Âlimlerin ihtilaf nedenlerine değinmiştik. Zikrettiğimiz sebeplerden biri
vuku bulduğunda ihtilaf meşru olur. Ancak bu sebepler ortadan kalktı-
ğında ihtilaf meşruiyetini kaybeder.
Örneğin, bir âlime ilgili nassın ulaşmaması meşru ihtilaf sebeplerinden-

 211. Câmiu Beyâni’l İlmi ve Fadlih, 1702


 212. Bu konuda Allah Resûlü’ne nispet edilen, “Ümmetimin ihtilafı rahmettir.” sözü vardır. Bu
söz senet itibarıyla sahih değildir. Senedi ve kaynağı belli olmayan rivayetlerdendir. Ayrıca Allah
ve Resûl’ü ihtilafı yermiştir. Övülen, ittifaktır. Bu söz tek bir manada sahih olabilir, onun dışında
kastedilen manalar batıldır: Hakkında kesin nas olmayan konularda âlimlerin ihtilafı ümmet için
rahmettir.
 213. Mecmû’u’l Fetâvâ, 24/173
 214. Mecmû’u’l Fetâvâ, 24/172

106
MUKADDİME/ÖN SÖZ

dir. Ancak sonradan gelenlere o nas ulaştığı takdirde, o ihtilaf meşru ol-
maktan çıkar.
Örneğin, İmam Şafii (rh) birçok konuda, “Şayet bu konuda hadis sahih olsay-
dı fetva şöyle olurdu…” demiştir. Kendisi bir görüş ortaya koymuş, ancak
görüşüne zıt bir hadisin olduğunu ve hadis kendi yanında sahih olmadığı
için hadise göre hüküm beyan etmediğini zikretmiştir. 215
İmam Şafii (rh) haberi sahih kabul etmediği için, habere uygun olmayan
bir görüş ortaya koymuş olabilir. Ancak bu fennin ehlince o haber sahih
kabul edilmişse ve İmam Şafii’ye ulaşmamış bir bilgi açığa çıkmışsa sonra-
dan gelenlerin, açığa çıkan nassa aykırı olan fetvaya uyması doğru değildir.
Bu, meşru ihtilafın sebepleri ortadan kalktığı hâlde ihtilafı sürdürmek
anlamına gelir ki bu kesinlikle kabul edilmez. Nehyedilen, mutaassıpça
mezhep taklidi budur.
6. Delillerin Ulaşması veya Anlayışın Değişmesi Neticesinde Fıkhi
Görüşlerin Değişmesi Ayıplanacak Bir Durum Değildir
Âlimin bir görüş üzere olması, ilelebet o görüşte sabit kalacağı anlamı-
na gelmez. Vahye tabi olan Rabbani âlimin görüşlerine hükmeden kıs-
tas, delildir. Daha kuvvetli bir delil gördüğünde çekinmeden görüşünü
değiştirir. Lakin görüşlerine taassubun veya hevanın hükmettiği insanlar,
delillerle ilgilenmezler.
İbni Kayyım (rh) bu gibi insanlar için şöyle der: “Bu kimseler âlim olamaz.
Âlimler, peygamber vârisidir. Kendi mezhebini Allah’ın (cc), Resûl’ün (sav) ve asha-
bın (r.anhum) üzerine hâkim ve ölçü kılan ve bu ölçüye göre kabul ve redde bulunan
biri nasıl âlim olabilir ki? Bunlar övgüden ziyade yerilmeye daha layıktır.” 216
Selef âlimlerimiz bu konuda örneklik sergilemiştir. İmam Şafii (rh) Mısır’a
hicret ettikten sonra birçok görüşünü değiştirmiştir. Bu durum fıkhi lite-
ratüre “eski mezhep” ve “yeni mezhep” şeklinde geçmiştir. İmam Şafii orada

 215. Şeyh Sa’d bin Abdulkadir Salim “En-Nazar Fîmâ Allaka Eş-Şafii El-Kavle alâ Sıhhati’l Haber”
(Şafii’nin, Görüşü Haberin Sıhhatine Havale Ettiği Meselelere Bakış) adlı risalesinde 52 mesele
zikretmiştir. Bu meseleleri, İmam Şafii’ye ait olan “El-Umm” kitabından veya İmam Beyhaki’nin
“Es-Sunenu’l Kubrâ” ve “Ma’rifetu’s Sunen ve’l Âsâr” kitaplarından toparlamıştır.
 216. İ’lâmu’l Muvakki’în, 1/47

107
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ

ulaştığı yeni deliller ve vakıanın değişmesi neticesinde tereddüt etmeden


görüşlerini değiştirmiştir.
Bunun bir örneği de İmam Ahmed’dir (rh). İmamdan aynı konuda birden
fazla görüş aktarılmıştır. Çünkü o bir hadis imamıdır. Farklı rivayetler eli-
ne ulaştıkça bir önceki görüşünden dönmüş ve delile teslim olmuştur.
Zikrettiğimiz iki imam, bugün İslam ümmetinin çoğunluğunun ittiba
ettiği imamlardandır. Ve bu durum onların imametine olumsuz etki et-
mediği gibi ümmet nezdinde de onları değerli kılmıştır. Çünkü delile it-
tiba edip hevasını terk eden, Allah (cc) katında değerlenir. Allah’ın yanında
değerli olan, kulları yanında da değerlidir.
V. Ehl-i Hadisin Metodu
Buraya kadar anlatılanları özetleyecek olursak Ehl-i Hadis metoduna
dair şunları söyleyebiliriz:
ɂ Ehl-i Hadis tüm delilleri bir araya toplar, hiçbir delili ihmal etmek-
sizin tercihte bulunur. Kur’ân, sünnet ve sahabe uygulaması temel da-
yanaklarıdır.
ɂ Ehl-i Hadis sırasıyla Kur’ân, sünnet, icma ve kıyası şer’i delil kabul
eder. Bu noktada onları diğer ekollerden ayıran nokta; kıyas ve icma-
ya daha az başvurmaları, fıkhı Kitap ve sünnet merkezli işlemeleridir.
ɂ Ehl-i Hadis, Kur’ân’ın açıklaması ve amelî hükümlerin ana kaynak-
larından olan sünneti bir bütünlük içinde ele alır. Bir rivayetin tüm
yollarını bir araya toplar; senedin sıhhati ve metnin anlamını bu yolla
tespit etmeye çalışır.
ɂ Taabbudi konularda kıyastan kaçınır, nasta varid olanla yetinir. Ta-
abbudi olmayan konularda nasların maksadını/gayesini/hikmetini
anlamaya çalışır. Maksadı nasla veya uygulamayla sabit naslarda ga-
yeleri gözeterek içtihadda bulunur. Bu yönüyle Ehl-i Hadis iki farklı
ekolden ayrılır:
ɂ Nasların maksadını içtihad/rey ile belirleyen ulemadan
ɂ Nasların maksadını bir bütün olarak ilğa eden ve nassın zahiriy-

108
MUKADDİME/ÖN SÖZ

le yetinen Zahiri ulemadan. Kiminin kasıtlı kiminin gafilane olarak


Ehl-i Hadis ile Zahiriliği eşitleme çabaları, ilmî bir hatadır. Ehl-i Ha-
dis ile Zahirilik arasındaki farkları çalışmanın ana mukaddimesinde
örnekleriyle açıkladık.
ɂ Ehl-i Hadis’in bir mezhebi yoktur, bir metodu vardır. Bu neden-
le birbirine öğrenci olan hadis imamları dahi birbirini taklit etmemiş,
metodu gözeterek tercihlerde bulunmuştur. Bu yönüyle Ehl-i Hadis
fıkhı; canlı, değişen şartlarda nas merkezli fıkıh üreten, çözüm odaklı
bir fıkıhtır. Bugün, bu özelliğini yitirmiş olması metodun kendisinden
değil, metodun yanlış uygulanmasından ve taklide evrilmesinden kay-
naklıdır. Ki bunda ABD/Suudi merkezli olarak Ehl-i Hadis metodunu
tahrif etme ve bu metodu birkaç ilim adamının uhdesine alma (taklit)
projesinin etkisi yadsınamazdır.
ɂ Ehl-i Hadis kıyasa nadiren başvurur. Zira onları kıyasa başvurmak-
tan mustağni kılacak sünnet bilgisine sahiplerdir.
ɂ Şiddetli zayıf olmamak kaydıyla zayıf rivayeti kıyasa tercih ederler.
Bunun nedeni; kıyasın ve zayıf rivayetin zan ifade etmesidir. Rivaye-
tin subutundaki zannı, kıyasta var olan istinbat zannına tercih ederler.
ɂ Ehl-i Hadis, fukahanın aksine nadiren icma iddiasında bulunur.
Bunun nedeni; Ehl-i Hadis’in, aktardıkları rivayetlerle birlikte ilk nesil
ulemasının ihtilaflarını da aktarmış olmaları ve fıkhi ihtilaf literatürüne
vakıf olmalarıdır. Ayrıca onların bağlı olduğu bir mezhepleri, dolayısıy-
la mezhebi -icma gibi- yan karinelerle destekleme zorunluluğu yoktur.
Bugün fıkıh kitaplarımızda şahit olduğumuz, çoğu birbirini nakzeden
icma iddiaları, fıkhi taassubun olumsuz neticelerindendir. İcma gibi
önemli bir delile olan güveni zayıflatmaktadır.
ɂ İslam tarihinde görülen Haşeviler/rivayetçiler Ehl-i Hadis’ten de-
ğildir, hadis rivayetiyle uğraşmış kişilerdir. Bu zümreye ilk tepki gös-
teren Ehl-i Hadis olmuş, hadis ravisinin edebine dair kaleme aldıkları
kitaplarda bu zümreyi zemmeden özel bölümler hazırlamışlardır.

109
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ

ɂ Hadis ehli faraziyyat 217 meselelere karşı mesafelidirler. İlerde olabi-


lecek farazi konulara “Allah (cc) en doğrusunu bilir.” “Bilmiyorum.” “Olunca
sor.” gibi cevaplar verirler.
ɂ Hadis ehlinin sened ve metin hatalarını anlamak için kullandığı ka-
ideler vardır. Onlar “ilel/illetler” ilmine dair kitaplarında bu kaideleri
detaylandırmışlardır. Kaide/Usul konusunda onları fukahadan ayıran
iki özellik vardır:
Kaidelerinin büyük çoğunluğu nassa ve selef uygulamasına dayalıdır. Za-
ruri akli kabuller dışında, akla dayalı kaide/öncül/usul belirlememişlerdir.
Kaideleri olmakla beraber, kaideyi her nassa uygulanan bir asıl kılma-
mışladır. Her cüz’i delili müstakil ele almış, kaideyle karşılaştırmışlardır.
Böylece ne usulü furu’a ne furu’u usule feda etmemişler; kanaatimizce
fukahadan daha ihtiyatlı bir yol izlemişlerdir.
ɂ Hadis ehli bilindik anlamda usulu’l fıkh kitapları kaleme almamış-
lardır. Zaten onların “usul” kabul edip ilgilendikleri meseleler müteahhir
usulcülerin “usul” anlayışından farklıdır. Onlar kelam ve mantık bahis-
leri olarak usulu’l fıkha dahil olmuş meselelerden uzaktırlar.
Hadis ehlinin usul anlayışını anlamak için istifade edilebilecek kaynak-
lar şunlardır:
• Er-Risâle, İmam Şafii 218
• Câmiu Beyâni’l İlmi ve Fadlih, Ebû Ömer İbnu Abdilberr 219
• El-Fakîh ve’l Mutefakkih, El-Hatîbu’l Bağdâdî
• İ’lâmu’l Muvakki’în, İbnu Kayyım El-Cevziyye 220
• İtticahatu’l Fıkhiyye İnde Ashabi’l Hadis, Abdulmecid Mahmud
• Min Usuli’l Fıkh A’la Menheci Ehli’l Hadis, Zekeriyya Gulam Kadir
el-Pakistani 221
 217. Olması farzedilen/Muhtemel
 218. Türkçesi için bk. Er-Risâle, Muhammed b. İdrîs eş-Şâfiî, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları
 219. Türkçesi için bk. Câmiu Beyâni’l İlmi ve Fadlih, İbni Abdi’l-Berr, Karınca Kitap
 220. Türkçesi için bk. İ’lâmü’l Muvakkı’in, İbn Kayyım el-Cevziyye, Pınar Yayınları
 221. Kitap alanında uzman bir âlim tarafından yazılmış ve yukarıda ismi geçen kitapları özetle-

110
MUKADDİME/ÖN SÖZ

• Hadis kitapları içinde yer alan “İtisam bil Kitabi ve Sunne, Buhari”, “Ki-
tabu’s Sunne, Ebu Davud”, “Mukaddime, İbni Mace” bölümleri, hadis eh-
linin usulüne dair mücmel bilgi veren bölümlerdir.
VI. Çalışmaya Dair Genel Bilgiler
Çalışmamıza dair genel olarak şunları söyleyebiliriz:
• Daha önce çalışmamızın iki katmanlı olduğunu; temel metinde yal-
nızca delil ve hüküm, dipnot/alt metinde ise farklı görüşler ve delille-
rine yer verildiğini belirtmiştik. Gerek ana metin gerekse alt metinde
hadis imamlarının dışında nadiren âlim ismi zikredilmiştir. Bunun ne-
deni şudur: Bugün İslam ümmetinin temel sorunlarından biri; söylenen
sözden ziyade kimin söylediğinin önemsenmesidir. Yer yer, şahıs isim-
leri delilin dahi önüne geçebilmektedir. Biz bunu sırat-ı mustakimden
bir sapma olarak değerlendiriyor; ümmetin kalbinde Kitap ve sünnete
bağlılığın ihya edilmesi gerektiğine inanıyoruz. Bu nedenle; görüşün
kime ait olduğundan ziyade; görüş ve görüşün delilinin bilinmesinin
yeterli olacağına kanaat ediyoruz. Hadis imamlarının isimlerinin çokça
geçmesi akıllara bir soru olarak yansıyabilir. Kitapta hadis imamlarının
isminin sıklıkla geçmesi; kitabın omurgasını oluşturan hadis kitapları-
nın, yazarlarının ismiyle anılıyor olmasındandır.
• Kitabın omurgasını oluşturan delil, hadislerdir. Kitap, Türkiye oku-
yucusuna hazırlandığı için hadis metinlerinde belli yayınevlerinin ter-
cümesi kullanılmıştır. Gayemiz; kitap boyunca tüm hadis metinlerinde
birlik oluşturmak, kaynaklara müracaat etmek isteyen okuyucuya fırsat
sunmak ve metin ezberi yapmak isteyenlere kolaylık sağlamaktır. Kay-
nakça bölümünde, tercümesi kullanılan yayınlar gösterilmiştir.
• Arapça metnin ezberleneceği dua içerikli naslar, okunaklı şekilde ve-
rilmiştir.
• Her ciltte kullanılan kaynaklar; kitap, müellif, yayınevi ve basım ta-

yen önemli bir çalışmadır. Ancak yazar, hadis ehli içindeki bir grup âlimin kabullerini tüm hadis
ehline nispet ederek yanılgıya düşmüştür. Hadisin sıhhat ve zayıflığına dair zikrettiği kaideler-
de İbni Receb El-Hanbeli’nin “Şerhu ilel’il Tirmizi” kitabına müracaat edilerek okunursa, kitaptan
daha iyi istifade edilecektir.

111
FIKHU’L HADIS - SÜNNET İLMİHÂLİ

rihi olarak, o cildin sonunda listelenerek verilmiştir. Arapça kaynakla-


ra müracaat edebilecek alt metin okuyucuları için kolaylık sağlanması
umularak bu yola başvurulmuştur.
• Gerek çalışmanın kaleme alındığı ortamın yetersizlikleri, gerek in-
san olmamızdan kaynaklı eksiklerimiz ve gerekse ilmi yetersizliğimiz
nedeniyle hatalar olacaktır, mutlaka vardır. Eksikleri gidermemiz için
yardımcı olacak ilim talebesi kardeşlere müteşekkir olduğumu bildir-
mek isterim.
Rabbim bu çalışmayı; Tevhid ve Sünnet davasının iki esasından biri olan,
Sünnet bilinci oluşturmaya vesile kılsın. Fıkhi/Amelî konularda bir “Sün-
net İlmihâli” eksikliği duyan kardeşlerime göz aydınlığı eylesin. Bir imti-
hanı daha yeni bir hizmet kapısına çeviren Rabbime hamdolsun. Başta
ve sonda, yerde ve gökte, dünyada ve ukbada Rabbim sana hamdolsun.

6 Zilhicce 1442/16 Temmuz 2021


Silivri/İSTANBUL

112
TAHARET
KİTABI
TAHARET VE KISIMLARI BABI

İslam’ın Temizliğe Verdiği Önem


• Temiz Olmak/Temizlik Tüm Peygamberlere Emredilmiştir
• Maddi/Manevi Temizliğe Önem Verenleri Allah (cc)
Kitabı’nda Övmüştür
• Temizlik İmanın Bir Gereğidir

Taharetin Kısımları
• Kişinin Kalbini Şirkten/Küfürden/Ahlaki Necasetlerden
Arındırdığı ve Tevhid/İman/İhlas Gibi Şeyleri Yerleştirdiği
Manevi Taharet
• Kişinin Bedenini/Elbisesini ve Bulunduğu Mekânı Maddi
Necasetlerden Arındırdığı Maddi/Hakiki Taharet
• Kişinin Hükmen Namaza Engel Olan Büyük/Küçük
Abdestsizlik Hâlinden, Abdest/Gusül Almak Suretiyle
Temizlendiği Hükmi Taharet
TAHARET VE KISIMLARI BABI

I. Taharet Nedir?

T aharet lugatta; maddi veya manevi kir ve pisliklerden temizlenmek,


arınmak anlamına gelmektedir. Araplar (‫“ )تَطَ َّه َر بِال َْم ِء‬Su ile temizlen-
di.” dediklerinde maddi temizliği kastederler. (‫“ )تَطَ َّه َر ِم َن الْ َح َس ِد‬Hasetten
temizlendi/kurtuldu.” dediklerinde manevi temizliği kastederler.
Allah Resûlü (sav) bedevilerden hasta bir kişiyi ziyaret ettiğinde, (‫الَ بَأْ َس‬
‫“ )طَ ُهو ٌر إِ ْن شَ ا َء اللَّ ُه‬Bir sakınca yok. (Günahlardan) temizleyicidir inşallah” 1 de-
miştir. Bu hadiste manevi taharet anlamında kullanılmıştır.
Fıkhi ıstılahta; hadesin 2 kaldırılması ve necasetin izale edilmesidir.
İslam’ın Temizliğe Verdiği Önem
İslam insanların kalplerini şirk, küfür ve sair ahlaki hastalıklardan arın-
dırmayı hedeflediği gibi, insanların maddi olarak temizlenip, arınmala-
rını da emretmiştir. İnsanların Allah (cc) ile muamelelerinde bedenin, el-
bisenin ve mekânın temiz olmasını şart koşmuş; sosyal hayatta da huzur
olabilmesi için temizliği önemli bir asıl hâline getirmiştir.

 1. Buhari, 3616


 2. Hades, küçük olan ve büyük olan şeklinde iki kısımdır. Küçük hades, abdestsizlik durumu-
dur. Büyük hades ise, cünüp, hayız, nifas gibi durumlardır.

115
TAHARET KİTABI

Allah (cc) manevi ve maddi temizlik için çabalayanların kendi katında de-
ğerli kişiler olduğunu bildirmiştir:
“…Şüphesiz ki Allah, çokça tevbe edenleri sever. Çokça temizlenenleri de
sever.” 3
Ve kendi Kitabı’nda temizliğe ehemmiyet veren insanları övmüştür:
“Orada ebediyen (namaza) durma! İlk günden takva üzere kurulmuş olan
mescid, (namaza) durman için daha evladır. Orada temizlenmeyi isteyen
adamlar vardır. Allah, temizlenenleri sever.” 4
Ebu Hureyre (ra) bu ayet hakkında şöyle der:
“Bu ayet Kuba Mescidi’ndekiler hakkında indi. Çünkü onlar su ile taharetle-
nirler, temizlenirlerdi.” 5
Temizliğin tüm peygamberlere emrolunmuş olması da onun ehemmi-
yetini göstermektedir. Allah, İbrahim (as) ve oğlu İsmail’den (as) bahseder-
ken şöyle buyurur:
“…İbrahim ve İsmail’e: ‘Benim evimi tavaf edenler, itikafta kalanlar, rükû ve
secde edenler için temizleyin.’ ” 6
Allah henüz risaletin başında Allah Resûlü’ne (sav) temizliği emretmiştir:
“Ey örtüsüne bürünen/örtünün altına gizlenen (Peygamber)! Kalk ve uyar!
Ve yalnızca Rabbini tekbir et (yücelt)! Elbiseni temiz tut.” 7
İbni Zeyd (rh) der ki: “Müşrikler temizlenmezlerdi. Allah, Peygamber’ine te-
mizlenmesini ve elbisesini arındırmasını emretti.” 8
Allah Resûlü (sav) temizliğin, imanın bir gereği olduğunu bildirmiştir:

 3. 2/Bakara, 222


 4. 9/Tevbe, 108
 5. Ebu Davud, 44; Tirmizi, 3100; İbni Mace, 357
 6. 2/Bakara, 125
 7. 74/Müddessir, 1-4
 8. Tefsîru’l Kur’âni’l Azîm, İbni Kesîr, 8/273, Müddessir Suresi 4. ayetin tefsiri. Ayetten kastedi-
lenin ne olduğu konusunda başka görüşler de vardır. Burada aktardığımız görüş de o görüşler-
den biridir.

116 • Fıkhu’l Hadis - Sünnet İlmihâli


TAHARET VE KISIMLARI BABI

Ebu Mâlik El-Eş’arî’den (ra) Allah Resûlü’nün (sav) şöyle dediği rivayet edil-
miştir:
“Temizlik imanın yarısıdır.” 9
Taharet babında tafsilatlı olarak inceleyeceğimiz abdest, gusül, misvak,
fıtratın hasletleri, necasetler gibi bablar İslam’ın temizliğe ne kadar ehem-
miyet verdiğini göstermesi açısından birer örnektir.
II. Taharetin Kısımları
Taharet üç kısma ayrılmaktadır:
A. Manevi Taharet
Kişinin kalbini şirk, küfür ve ahlaki necasetlerden arındırması ve yeri-
ne İslam’ın emrettiği tevhid, iman ve ihlas gibi güzellikleri yerleştirmesi-
dir. Kur’ân ve sünnette itikadi veya ahlaki problemler birer necaset ola-
rak isimlendirilmiş ve nefsin bunlardan arındırılması gerektiğine vurgu
yapılmıştır.
“Ey iman edenler! Müşrikler ancak birer necistir/pisliktir…” 10
“Onu (nefsini) arındıran, kesinlikle kurtuluşa ermiştir. Onu (küfür ve masi-
yetle) örtüp gizleyen de, kesinlikle zarar etmiştir.” 11
Ünlü müfessir Katade (rh) bu ayet hakkında der ki: “Yani, kişi nefsini kü-
çük düşürücü ve rezil ahlaklardan arındırır, temizlerse, kurtuluşa ermiştir.” 12
Allah (cc) şöyle buyurur:
“Onların mallarından sadaka/zekât al ki; onunla onları temizlemiş ve arın-
dırmış olasın. Onlara dua et…” 13
Meşhur müfessir Dehhak (ra) bu ayet hakkında şöyle der: “Onların malla-
rından sadaka/zekât al ki; onunla onları işledikleri günahlardan temizlemiş
ve arındırmış olasın…” 14
 9. Müslim, 223; Tirmizi, 3517; Ahmed, 22902
 10. 9/Tevbe, 28
 11. 91/Şems, 9-10
 12. Tefsîru’l Kur’âni’l Azîm, İbni Kesîr, 8/400, Şems Suresi 8 ve 9. ayetlerin tefsiri
 13. 9/Tevbe, 103
 14. Tefsîru’l Kur’âni’l Azîm, İbni Ebî Hâtim, 10302

117
TAHARET KİTABI

Öyleyse kişinin temizlik araç ve gereçleri ile vücudunu temizlemesi,


Allah’ın bahsettiği “temizlenmeyi seven adamlar” sınıfına dâhil olmak için
yeterli değildir. Bundan dolayı başta şirk olmak üzere nefsi manevi ne-
casetlerden arındırmak ve paklanmak gerekmektedir. Zira yukarıda ak-
tardığımız Müddessir Suresi’nin 4. ayetine yapılan tefsirlerden biri de şu
şekildedir:
İbni Abbas (ra) der ki: “Yani, kendini masiyetlerden arındır.” 15
B. Maddi Taharet/Hakiki Taharet
Kişinin bedenini, elbisesini ve bulunduğu mekânı maddi necasetlerden
arındırması ve temizlemesidir. Bu temizliğe fıkıh ıstılahında hakiki taharet
de denilmektedir. Zira ortada somut/hakiki bir necaset vardır. Temizle-
yici maddelerden biriyle bu necaset temizlenmektedir.
C. Hükmi Taharet
Kişinin hükmen namaza engel olan büyük ya da küçük abdestsizlik hâ-
linden, abdest veya gusül almak suretiyle temizlenmesidir.
Abdest ve gusülle yapılan temizliğe “hükmi taharet” denmesi şundandır:
Abdestsizlik ve cünüplük/hayız hâli hakiki bir necasetin temizliği değil-
dir. Zira mümin her hâlükârda temizdir. Abdestsiz veya cünüp/hayız ol-
duğunda necis olmaz.
Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Kendisi cünüp olduğu bir sırada Medine sokaklarının birinde, Allah Resûlü
(sav) ile karşılaşır. Allah Resûlü’nden (sav) gizlenip ondan uzaklaşır ve gusül ab-

desti alıp geri döner.


Allah Resûlü (sav) ‘Ebu Hureyre neredeydin?’ diye sorar.
O da ‘Cünüp idim, temiz olmadan seninle birlikte oturmak istemedim.’ diye
cevap verir.
Bunun üzerine Allah Resûlü, ‘Subhanallah! Müslim asla necis olmaz.’ der.” 16
Hâliyle abdestsizin aldığı abdest, cünüp ve hayızlının aldığı gusül, Allah
 15. Tefsîru’l Kur’âni’l Azîm, İbni Ebî Hâtim,19029
 16. Buhari, 283; Müslim, 371

118
TAHARET VE KISIMLARI BABI

emrettiği içindir. Somut/Hakiki bir necaset durumu olmadığı için de bu


(cc)

temizliğe hükmi taharet denmiştir.


III. Fıkıh Kitaplarına Öncelikle Taharet Babı ile Başlanmasının
Hikmeti Nedir?
Fıkıh/İlmihâl kitaplarımız genel itibarıyla taharet babıyla başlar. Oysa,
Kelime-i Tevhid’den sonra İslam’ın ikinci rüknu namazdır. Bundan sonra
oruç tutmak, zekât vermek ve hacca gitmek yer alır. Peki, namaz babının
önüne taharet babının takdim edilmesinin nedeni nedir?
Allah Resûlü şöyle buyurur:
“Namazın anahtarı, taharettir/temizliktir.” 17
Yani, namaz kılmak isteyen kişinin öncelikle taharet babının içerdiği ko-
nularla işe başlaması gerekir. Şeriata göre hadesten arınmış ve necasetler-
den temizlenmişse, namaza geçebilir. Ancak bunu yerine getirmemişse,
namaz kılsa da bu namaz makbul olmaz. Zira anahtarı olmadan binaya
girilemez. Bundan dolayıdır ki, Allah namazdan önce hadesten arınma-
yı emretmiştir:
“Ey iman edenler! Namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi ve dirseklere ka-
dar/dirseklerle beraber kollarınızı yıkayın. Başınızı mesh edin ve ayaklarınızı
da topuklarınıza kadar (yıkayın). Şayet cünüp olursanız (gusülle) temizlenin.
Eğer hasta ya da yolculukta olursanız ya da sizden biri ihtiyaç gidermeden ge-
lirse veya kadınlarla beraber olur ve su bulamazsanız, temiz toprakla teyem-
müm alın. Yüzlerinize ve ellerinize ondan sürün. Allah, (din konusunda) sizi
zora sokmak/işinizi zorlaştırmak istemez. Fakat Allah, şükredesiniz diye sizi
temizlemek ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister.” 18

 17. Ebu Davud, 61; Tirmizi, 3; İbni Mace, 275; Ahmed, 1006
 18. 5/Mâide, 6

119
SULAR BABI

Temiz ve Temizleyici Sular


• Yer ve Gök Kaynaklı Mutlak Sular
• İçerisine Temiz Bir Madde Karışıp Tadı, Rengi veya Kokusu
Değişmeyen Sular
• İçerisine Necis Bir Madde Karışıp Tadı, Rengi veya Kokusu
Değişmeyen Sular
• İçerisine Kanı Akıcı Olmayan Canlıların Düştüğü Sular
• İçerisine Kanı Akıcı Olan Canlıların Düştüğü ve Tadı, Rengi
veya Kokusu Değişmeyen Sular
• Kullanılan ve Tadı, Rengi veya Kokusu Değişmeyen Sular
• Güneş veya Ateş ile Olması Fark Etmeksizin Isıtılmış Sular
• Beklemesi Nedeniyle Değişime Uğramış Sular
• Necasetten Arındırılmış Sular

Temiz Olup Temizleyici Olmayan Sular


• İçerisine Temiz Bir Madde Karışıp Tadı, Rengi veya Kokusu
Değişen Sular
• Kullanılan ve Tadı, Rengi veya Kokusu Değişen Sular

Temiz ve Temizleyici Olmayan Sular


• İçerisine Necis Bir Madde Karışıp Tadı, Rengi veya Kokusu
Değişen Sular
• İçerisine Kanı Akıcı Olan Canlıların Düştüğü ve Tadı, Rengi
veya Kokusu Değişen Sular
SULAR BABI

S u, Yüce Allah’ın insana bahşettiği sayısız nimetlerden Yüce Allah’ın


varlığına ve birliğine delalet eden ayetlerden biridir. Kimi zaman su,
Allah’a şirk koşan müşriklere, Allah’tan başka bir ilah olmadığını ispatlayan
bir delil olarak sunulmuştur. Kimi zaman Allah’a iman edenlerin imanla-
rını ve Allah’a olan bağlılıklarını artıran büyük bir ayet olduğuna işaret
edilmiştir. Kimi zaman canlıların yaşamı ve sağlığı için Allah’ın bahşettiği
paha biçilmez bir nimet olduğu hatırlatılmıştır. Allah şöyle buyurur:
“O, gökten su indirendir. O (suyla) her türlü bitkiyi çıkardık. O (sudan) bir
yeşillik çıkardık. Ondan da birbiri üstüne binmiş taneler çıkarırız. Hurma ağa-
cının tomurcuğundan (yere) sarkmış salkımlar, birbirine benzeyen ve benze-
meyen üzüm, zeytin ve nar bahçeleri…(O bahçeler) ürün verdiğinde mey-
vesine ve olgunluğuna bakın. Şüphesiz ki iman eden bir topluluk için bunda
(ibret alınıp, Allah’ın azamet ve gücünün anlaşılacağı) nice ayetler vardır.” 1
“(Onlar mı daha hayırlıdır yoksa) gökleri ve yeri yaratan, sizin için gökten su
indiren (Allah mı)? Ki o suyla, sizler için göz alıcı güzellikte bahçeler bitirdik.
Siz, onun tek bir ağacını dahi bitiremezdiniz! Allah’la beraber başka bir ilah
mı?! (Hayır, Allah’tan başka ilah yok!) İşin aslı onlar, (başka varlıkları Allah’a
denk tutup) sapan bir topluluktur.” 2

 1. 6/En’âm, 99
 2. 27/Neml, 60

121
TAHARET KİTABI

“İçtiğiniz suyu gördünüz mü? Onu, buluttan siz mi indirdiniz, yoksa indi-
ren biz miyiz? Şayet dileseydik onu, tuzlu/acı bir su yapardık. Şükretmeniz
gerekmez mi?” 3
Hakiki ve hükmi taharet asıl olarak su ile yapılır. Suların bazı durumları
ve bu durumlara göre değişen bazı hükümleri vardır. Bu hükümleri mad-
deler hâlinde sunmaya çalışacağız:
I. Mutlak Su
Su, Allah’ın yarattığı hâl üzere kalmış ve hiçbir sıfatı (tadı, rengi, kokusu)
değişmemişse, mutlak sudur. Mutlak su, hem temiz hem de temizleyici-
dir. Temizdir, yani içilebilir ve yiyeceklerde kullanılabilir. Temizleyici-
dir, yani onunla hem hükmi hem de hakiki taharet yapılabilir. Necasetler
onunla temizlendiği gibi, hades (abdestsizlik/cünüplük/hayız) hâlinden
de onunla temizlenilebilir.
Mutlak su iki kısma ayrılır:
A. Gök Kaynaklı Sular
Yağmur, dolu ve kar gibi sular mutlak sudur. Bu sular yaratıldığı hâl üze-
re kaldıkları müddetçe temiz ve temizleyicidir.
“…gökten tertemiz bir su indirdik.” 4
“…(Allah) sizi onunla temizlemek, sizden şeytanın pisliklerini gidermek,
kalplerinizi (yakin ve kararlılık ile) pekiştirmek ve ayaklarınızı sabit kılmak
amacıyla gökten sizin için yağmur indirmişti.” 5
Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav), başlangıç tekbiri aldığında kıraat yapmadan önce namazda
kısa bir süre susardı. Kendisine, ‘Ey Allah’ın Resûlü, anam babam sana feda
olsun tekbir ile kıraat arasındaki susmanı bana bildir, (bu sırada) ne söylü-
yorsun?’ dedim.
Allah Resûlü dedi ki: ‘Ben şöyle diyorum, ‘A llah’ım! Benimle günahlarımın/

 3. 56/Vâkıa, 68-70


 4. 25/Furkân, 48
 5. 8/Enfâl, 11

122
SULAR BABI

hatalarımın arasını, doğuyla batının arasını uzaklaştırdığın gibi uzaklaştır. Al-


lah’ım! Beyaz elbisenin kirden arındırıldığı gibi beni de günahlarımdan/hata-
larımdan arındır. Allah’ım, günahlarımı/hatalarımı su/yağmur ile, kar
ile ve dolu ile yıka.’ ’ ” 6
B. Yer Kaynaklı Sular
Nehir, deniz, akarsu, göl, kuyu gibi sulardır. Bu sular da yaratıldığı hâl
üzere kalması şartı ile temiz ve temizleyicidir.
Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir adam Allah Resûlü’ne sordu ve dedi ki: ‘Ey Allah’ın Resûlü! Bizler gemi-
lere binerek denizde yolculuk yapıyoruz. Yanımıza az bir su alıyoruz. O su ile
abdest alsak, susuz kalacağız. Deniz suyu ile abdest alabilir miyiz?’
Allah Resûlü şöyle buyurdu: ‘Denizin suyu temiz-temizleyicidir ve ölü-
sü helaldir…’ ” 7
Allah Resûlü (sav) açıkça deniz suyuyla abdest alınabileceğini belirtmiştir.
Dahası, ona tahur (temiz-temizleyici) diyerek içilebileceğini de belirtmiştir.
Mahmud ibni Rabi’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber’in (sav) ben beş yaşında iken (bize ait bir kuyudan alınmış) 8 bir
kovadaki sudan ağzına alarak (şakalaşmak için) yüzüme püskürttüğünü ha-
tırlıyorum.” 9
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“ ‘Ne dersiniz? Sizden birinin kapısının önünde bir nehir olsa ve her gün o
nehirde beş defa yıkansa o kişide kirden bir şey kalır mı?’
Ashab, ‘Hayır. Onda kirden bir eser kalmaz.’ dedi.
Allah Resûlü (sav), ‘İşte bu, beş vakit namazın misalidir. Allah onunla hataları
siler.’ dedi.” 10
 6. Buhari, 744; Müslim, 598
 7. Ebu Davud, 83; Tirmizi, 69; İbni Mace, 386; Nesai, 59
 8. İbni Mace ve Ahmed’de geçen bir ziyade
 9. Buhari, 77; İbni Mace, 660; Ahmed, 23620
 10. Buhari, 528; Müslim, 667

123
TAHARET KİTABI

Bu iki rivayet, yer kaynaklı nehir ve kuyu sularının temiz ve temizleyici


olduğuna delildir.
II. İçerisine Temiz Bir Madde Karışan Su
İçerisine temiz bir madde karışan sular; tadı, rengi ve kokusu değişme-
diği müddetçe sahih olan görüşe göre temiz ve temizleyicidir. Bu sıfat-
lardan üçü veya biri değiştiği zaman ise, o su temizdir ancak temizleyici
değildir. Örneğin, su ile yoğurdun karışmasıyla ayran ortaya çıkar. Böy-
lece suyun bütün sıfatları değişir. Bu su temizdir ancak temizleyici de-
ğildir. Yani, ayran içilebilir ancak kendisiyle abdest veya gusül alınmaz,
kendisiyle necaset izale edilmez. Ancak suyun üç sıfatını değiştirmezse,
bu su temizdir ve temizleyicidir.
Ümmü Hani’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber (sav) ve hanımı Meymune, hamur bulaşığı olan bir kaptan birlik-
te gusletmişlerdi.” 11
Allah Resûlü vefat eden kızı Zeyneb’i yıkayacak olan kadınlara şöyle
buyurdu:
“Onu üç, beş veya gerekirse daha fazla su ve sidr ile yıkayın. Sonuncu yıka-
maya kafur (veya kafurdan bir miktar) katın.” 12
Hadislerden anlaşıldığı gibi, mutlak olan suya hamur veya kafur gibi te-
miz bir madde karışır ve suyun hilkatini bozmazsa, o su hem temiz hem
de temizleyicidir. Çünkü temiz olan suya yine temiz olan bir madde ka-
rışmış ve suyun hilkatini (renk, tat, koku) değiştirmemiştir. Hamur artı-
ğı, kafur ve sidr gibi maddeler suda çok az değişiklik yapar. Bu, hakiki bir
değişiklik olmadığından suyun temiz ve temizleyiciliğine zarar vermez.
III. İçerisine Necis Madde Karışan Su
Suya dışkı, idrar vb. necis bir şey karışır ve suyun hilkatini bozarsa, yani
tadını, rengini veya kokusunu değiştirirse bu su necistir. Temiz değildir,
içilmez. Temizleyici değildir, kendisiyle abdest/gusül alınmaz.

 11. Ahmed, 26895; Nesai, 240; İbni Mace, 378


 12. Buhari, 1253; Müslim, 939

124
SULAR BABI

Suya karışan necis madde, suyun hilkatini bozmamış; tat, renk veya ko-
kusunu değiştirmemişse, su temiz ve temizleyici olma özelliğini korur.
Önemli olan suyun asli sıfatlarının değişip değişmemesidir. Suyun az
veya çok olmasının bir etkisi yoktur. 13
“Suyu hiçbir şey pisletmez. Ancak suyun kokusu, tadı ve rengi değişmişse o
zaman o su pislenmiş sayılır.” 14
Beyhaki’nin lafzı şöyledir:
“Su temizdir. Onu hiçbir şey necis kılmaz. Ancak içine düşen bir necaset ile
ya kokusunun ya tadının ya da renginin değişmesi hariç. (Bu durumda su ne-
cistir.)” 15
Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir bedevi kalktı ve mescidde bevletmeye başladı. İnsanlar onu alıkoymaya
çalıştılar. Allah Resûlü onlara dedi ki: ‘Onu rahat bırakın ve bevlinin üstüne

 13. Bu konuda bazı âlimler suyu az ve çok diye iki kısma ayırmışlardır. Az suyun sıfatları de-
ğişmese bile içine düşen necasetle necis olduğunu; çok suyun ise, üç temel vasfının değişmesi
şartıyla necis olabileceğini söylemişlerdir. Az suyun ölçüsüne gelince bunda ihtilaf edilmiştir:
•  Şafii ve Hanbeli Mezheplerine göre bunun ölçüsü iki kulleden az olmasıdır. Bu görüş Abdul-
lah ibni Amr’ın rivayet ettiği, “Su iki kulle olursa pislik taşımaz.” başka bir lafızda “Necis olmaz.”
(Ebu Davud, 63; Tirmizi, 67) hadisine dayanmaktadır. İki kulle hakkında Şafii kaynaklarında günü-
müz ölçüsüyle yaklaşık 206 litre gibi rakamlar verilmiştir. İbni Kayyım bu hadisin on altı vecihle
zayıf olduğunu söylemiştir. Hadisin senedinde ve metninde ittırab vardır. Buna binaen bu hadis
zayıftır. Bu hadisin zahirinden anlaşılan iki kulle olan suyun ne olursa olsun necis olmayacağıdır.
Ama bu hadisi delil alan âlimler bunu söylememişler ve burada suyun tadının renginin ve koku-
sunun değişmesi ölçüsünü esas almışlardır. Yani bu hadis yine yukarıda konu içerisinde zikretti-
ğimiz Ebu Umame hadisine çevrilmiş, onun mefhumu üzerinden anlaşılmıştır. Bundan dolayı bu
babta aslolan Ebu Umame hadisidir.
•  Hanefi Mezhebi’ne göre; suyun bir tarafı kımıldatıldığında diğer tarafı da depreşiyorsa, bu su
azdır. Bu konuda verilen ölçü, avuçlandığında elin dibe değmemesi şartıyla suyun yüzeyinin 50
m2 olmasıdır.
•  Yukarıda sahih olarak tercih ettiğimiz görüş ise, İbni Abbas, Ebu Hureyre, Hasan-ı Basrî, İmam
Malik gibi âlimlere aittir. Yani, içerisine bir madde girdiğinde suyun azlığına çokluğuna bakılmaz.
Bilakis sıfatlarının değişip değişmediğine bakılır. Şafii âlimlerinin büyüklerinden Gazâlî bu görüş
hakkında şöyle demiştir: “İmam Şafii’nin de İmam Malik’in görüşünde olmasını çok isterdim.”
 14. İbni Mace, 521
 15. Es-Sunenu’l Kubrâ, 1228
Not: İbni Mace ve Beyhaki’de Ebu Umame’den gelen bu rivayetlerin “tadı rengi ve kokusu de-
ğişmediği müddetçe” kısmı zayıftır. Ancak bu rivayetlerin ifade ettikleri anlam, icma ile telakki
edilmiş ve âlimler bu hadisle amel etmişlerdir.

125
TAHARET KİTABI

bir kova su -veya büyük bir kovayla su- dökün. Siz kolaylaştırıcı olarak gönde-
rildiniz. Zorlaştırıcı olarak gönderilmediniz.’ ” 16
Hadisten anlaşıldığı üzere mesciddeki necaset üzerine bir kova yani az
miktar su dökülerek necaset temizlenmiştir. Şayet az suyla temas eden
necaset her hâlükârda onu necis kılsaydı, bu su da necis olmalıydı. Bu
suyun necis olması bir yana, Allah Resûlü onunla mescidi temizlemiştir.
Arıtma yöntemiyle necasetlerden arındırılan ve eski hâline getirilen suları
kullanmak caiz midir?
Temizlik, banyo, istinca gibi günlük hayattaki ihtiyaçlar için kullanılan
ve necis olan sular bazı merhalelerden geçirilerek koku, renk ve tat açısın-
dan bir necaset taşımayacak şekilde eski hâline getiriliyor. Bu merhaleler
suyun birkaç işlemle necis tortulardan arındırılması, havalandırılması,
kimyevi bazı maddelerle mikropların öldürülmesi ve suyun klor madde-
siyle dezenfekte edilmesidir.
Sağlık açısından en uygun olan kimyasal işlemden geçmemiş/arıtılma-
mış suların kullanılmasıdır. Ancak herhangi bir sebepten dolayı doğal
su kullanılamıyor ise, arıtılmış suların kullanılmasında şer’an bir sıkıntı
yoktur. Çünkü arıtılmış su; tadı, rengi ve kokusu bozulmamış sudur. Onu
necis kılan illetlerden arınmıştır.
Borularda veya metal kaplarda bekleyen ve pastan dolayı değişikliğe
uğrayan suyun hükmü nedir?
Pas, necis bir madde değildir. Suyun depolarda veya borularda bekle-
mesiyle kırmızıya çalan ve pas içeren sularla -su kelimesini ıtlak etmeye
engel olacak oranda değişime uğramaması kaydıyla- abdest ve temizlik
yapılmasında bir beis yoktur. Çünkü günümüz şartlarında bu durum suda
kaçınılmaz bir durumdur. Âlimler kendisinden ayrılmayan/mülazemet
eden şeyleri barındıran suyun temiz olduğunu ve bu sularla temizlik ya-
pılabileceği konusunda hemfikirdir. Ağaç yapraklarının veya ağaç parça-
larının değiştirdiği su gibi… Ancak sıhhat açısından zararları bulundu-
ğundan bu suyun tercih edilmemesi evla olandır.

 16. Buhari, 220; Ebu Davud, 380; Tirmizi, 147; İbni Mace, 529

126
SULAR BABI

İlaçlama nedeniyle renklenen suyun hükmü


Bu renkler genelde suya atılan birtakım ilaçlardan kaynaklanmaktadır.
Suya atılan bu ilaçlar suyun temiz ve temizleyici olmasına etki etmez. Bu
renkte akan suların birçoğu da aradan kısa bir zaman geçtiğinde tekrar
eski hâline döner. Yani, bu ilaçlar suda hakiki bir değişiklik yapmaz. Bun-
dan dolayı bu suların kullanılmasında bir beis yoktur.
IV. Suya Bir Canlının Düşmesi ve Ölmesi
a. Şayet suya düşüp ölen canlı; sinek, akrep, arı, çekirge gibi akıcı kanı
olmayan canlılarsa, bu su necis değildir.
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Herhangi birinizin içeceğine sinek düşecek olursa o sineği içeceğe daldırsın
ve geri çıkarsın. Zira onun kanatlarından birinde hastalık diğerinde ise bunun
şifası vardır.” 17
Sineğin o suda ölmesiyle su necis olsaydı, Allah Resûlü (sav) bu suyu içmeyi
nehyederdi. Akıcı kanı olmayan diğer canlılar da sineğe kıyas edilmiştir.
b. Şayet suya düşüp ölen canlı; koyun, fare, kedi gibi akıcı kana sahip
olan canlılarsa ve suyun rengini, kokusunu ve tadını bozmuşlarsa bu su
necis, bozmamışsa bu su temizdir.
Ebu’t Tufeyl’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir çocuk zemzem kuyusuna düştü. Bundan dolayı da kuyunun suyu bo-
şaltıldı.” 18
Balık gibi denizde yaşayan canlılar bu kısımdan istisnadır. Çünkü Allah
Resûlü (sav) denizin ölüsünün temiz olduğunu belirtmiştir. 19 Balık, içinde
yaşadığı suda ölse bile bu durum suya zarar vermez.
V. Musta’mel (Kullanılmış) Su
Musta’mel su, kullanılmış -yani kendisiyle abdest alınmış veya gusle-

 17. Buhari, 3320; Ebu Davud, 3844


 18. Darekutni, 66
 19. Ebu Davud, 83; Tirmizi, 69; İbni Mace, 386; Nesai, 59

127
TAHARET KİTABI

dilmiş- su demektir. Böyle bir suyun rengi, tadı ve kokusu değişmemiş


ise bu suyu kullanmak caizdir. Racih olan görüşe göre, kullanan kişinin
erkek veya kadın olmasında fark yoktur. Kur’ân ve sünnette bu suyu kul-
lanmayı nehyeden sahih bir delil bulunmadığı gibi, bu konu hakkındaki
rivayetler bu suların kullanılabileceğini göstermektedir.
İbni Abbas’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber (sav), Meymune’nin (r.anha) artığı ile yıkanırdı.” 20
İbni Abbas’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah’ın (sav) hanımlarından biri cefne denilen büyük bir kaptan su ala-
rak gusletti. Sonra Peygamber (sav) o kaptan abdest almak veya gusletmek üze-
re gelince hanımı, ‘Ey Allah’ın Resûlü, ben cünüp idim.’ dedi.
Bunun üzerine Resûlullah (sav), ‘Su, cünüp olmaz.’ buyurdu.
Başka bir rivayette ise şöyle denilmiştir: ‘Su, cünüp olmaz.’ buyurdu ve o
suyu kullandı.” 21
Misver ibni Mahreme’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber (sav) abdest aldığında onun abdestinden artan suyu almak için
insanlar nerede ise birbiri ile kavgaya tutuşacaklardı.” 22
VI. Isıtılmış Su
A. Güneşte Isıtılmış Su
Güneş’te ısıtılmış olan su temiz ve temizleyicidir ve kullanılmasında bir
beis yoktur. Çünkü su, Güneş’in önüne konulup ısıtıldığı zaman onun
rengini, tadını veya kokusunu değiştirmediği, sadece ısıttığı görülür.
İmam Şafii, tıbbi bir nedenden dolayı bu suları kullanmayı mekruh say-
mış ve şu rivayete dayanmıştır:
Aişe Annemiz’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Ben Güneş’in önüne su bırakıp, bir miktar su ısıttım. Sonra Allah Resûlü’nün

 20. Müslim, 323; Ahmed, 3465


 21. Ebu Davud, 68; Tirmizi, 65; Nesai, 325; İbni Mace, 370
 22. Buhari, 189, 2731; Ahmed, 18928

128
SULAR BABI

abdest alması veya onunla yıkanması için o suyu getirdim. Dedi ki: ‘Ey Aişe,
bunu bir daha yapma! Çünkü bu alaca hastalığına sebep olur.’ ” 23
Fakat bu hadis zayıf bir hadistir. Zayıf hadisle hüküm sabit olmayacağı
için onunla amel edilmez.
B. Ateşte Isıtılmış Su
Ateşte ısıtılan suları kullanmak caizdir. Bunu nehyeden herhangi bir delil
yoktur. Ömer, 24 İbni Ömer, 25 İbni Abbas 26 (r.anhum) ve Hasan-ı Basrî’den 27 (rh)
gelen rivayetler de bunda herhangi bir beisin olmadığını göstermektedir.
VII. Beklemesi Nedeniyle Değişime Uğramış Su
Kendisine herhangi bir madde karışmadığı hâlde ya çok beklediğinden
ya da kendisini etkileyecek bir maddenin yanında kalmasından dolayı
değişen su, âlimlerin geneline göre temizdir ve temizleyicidir. Çünkü bir
suyun necis olması ancak içerisine karışan bir madde ile mümkündür. Al-
lah Resûlü daha önce zikrettiğimiz hadiste şöyle buyurur:
“Su temizdir. Onu hiçbir şey necis kılmaz. Ancak içine düşen bir necaset
ile ya kokusunun ya tadının ya da renginin değişmesi hariç. (Bu durumda su
necistir.)” 28
Bu nedenle sularda bulunan yosunun, su kabının, su zeminindeki top-
rağın suda yaptığı değişiklik suya zarar vermez.

 23. Es-Sunenu’l Kubrâ, 14; Darekutni, 86; Şafii mezhebinde “İkinci İmam Şafii” olarak anılan
İmam Beyhaki bu hadisi rivayet ettikten sonra, “Bu hadis sahih değildir.” der ve senedindeki Ha-
lid ibni İsmail’in metruk bir ravi olduğunu ve hadisin diğer yollarında yer alan kişilerin de aynı
şekilde zayıf olup, güvenilir raviler olmadığını söyler. Hadisi, Sünen kitabında zikreden Darekut-
ni de bu hadisin zayıf olduğuna dikkat çekmiştir. Bu konuda Darekutni’nin Sünen’inde (no; 88)
Ömer’in (ra) Güneş’te ısıtılmış suları kerih gördüğüne dair bir rivayet daha vardır. Bu rivayet, sene-
dindeki kezzab (yalancı) bir raviden ötürü zayıftır.
 24. bk. Es-Sunenu’l Kubrâ, 11; Darekutni, 85; Darekutni sahih bir rivayet olduğunu söylemiştir.
 25. bk. Musannef, İbni Ebi Şeybe, 256
 26. bk. Musannef, İbni Ebi Şeybe, 258; İbni Hacer, Et-Telhîsu’l Habîr (1/146) isimli kitabında bu
rivayetin sahih olduğunu belirtmiştir.
 27. bk. Musannef, İbni Ebi Şeybe, 259
 28. Es-Sunenu’l Kubrâ, 1228

129
TAHARET KİTABI

VIII. Sulara Bevletmek


Yer kaynaklı sular iki kısımdır;
A. Akar Su
Bu sular sürekli aktıkları ve hareket hâlinde oldukları için kendilerini ve
geçtikleri yerleri temizlerler. Yani, bu sular hareket hâlinde oldukları sü-
rece her zaman temiz ve temizleyicidir.
B. Durgun Su
Göl, gölet ve havuz gibi etrafı kapalı ve akmayan hareketsiz sulardır. Bun-
dan dolayı içerisine hiçbir şey karışmadığı hâlde değişebilmektedir. Bu
sebepten dolayı Allah Resûlü bu sulara bevletmeyi yasaklamıştır.
Cabir’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü durgun suya bevletmeyi nehyetti.” 29
Durgun bir su ile karşılaşan kişi suyun renginin, tadının veya kokusu-
nun değişip değişmediğine bakmalı ve ona göre kullanıp kullanamaya-
cağına karar vermelidir. Şayet durgun olan bir suyun bu üç özelliğinden
herhangi biri değişmişse kişi onu kullanamaz.
Ayrıca bu Nebevi emir Müslim’e bir sorumluluk yüklemektedir. Müs-
lim, içinde yaşadığı çevreye karşı sorumluluk duygusuyla hareket etme-
lidir. Başkalarının kullanma ihtimali olan suları kirletmemeye özen gös-
termelidir.

 29. Müslim, 281; Nesai, 35; İbni Mace, 343; Ahmed, 14668

130
KAPLAR BABI

Kapların Hükmü
• Kullanılması Mübah Olan Kaplar
. Hakkında Yasaklayıcı Bir Nas Olmayan Her Türlü Kaplar
. Abdest Almak İçin Kullanılan Saf Altın ve Gümüş Kaplar
. Kâfirlere Ait Olup İçerisinde Necaset Bulunmayan Kaplar
. Bir Parçasında Altın veya Gümüş Olan Kaplar
• Kullanılması Yasak Olan Kaplar
. Yemek ve İçmek İçin Kullanılan Saf Altın ve Gümüş Kaplar
. Kâfirlere Ait Olup İçerisinde Necaset Bulunan Kaplar
. Müslimlere Ait Olup İçerisinde Necaset Bulunan Kaplar
KAPLAR BABI

I. Kapların Hükmü

A llah’ın (cc) yarattıklarında aslolan ibahadır. Yani aslolan O’nun (cc)


yarattıklarını kullanmaktır. Çünkü O (cc), yarattıklarını kulları için
yaratmış, onların hizmetine sunmuştur.
“O (Allah) ki; yeryüzünde olanların tamamını sizin için yarattı…” 1
“Kendisinden (bir lütuf olarak) göklerde ve yerde olanların tamamını hiz-
metinize sundu. Şüphesiz ki bunda, düşünen bir topluluk için ayetler vardır.” 2
Kaplar da bu genel hükme tabidir. Yasaklayıcı bir nas olmadıkça, her
türlü kabın yeme, içme ve konumuz olan temizlik için kullanılması
caizdir.
II. Altın ve Gümüş Kapların Kullanımı
Allah Resûlü (sav), ümmetine altın ve gümüş kaplarda yemeyi ve içmeyi
yasaklamıştır.
Abdurrahman ibni Ebi Leyla’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Onlar Medain şehrinde Huzeyfe (ra) ile beraber idiler. (Huzeyfe) su istedi.
Bir Mecusi ona gümüş bardakta su verdi.

 1. 2/Bakara, 29
 2. 45/Câsiye, 13

133
TAHARET KİTABI

Onu hemen (sahibine) fırlatıp atarak şöyle dedi: ‘Bana gümüş kap içinde su
vermemesini ona kesin olarak emrettiğimi sizlere bildiriyorum. Çünkü ben
Peygamber’in (sav) şöyle buyurduğunu duydum: ‘İpek ve atlas elbisesini giy-
meyin; altın ve gümüş kaplarda su içmeyin. Çünkü bunlar dünyada onların-
dır, ahirette ise sizindir.’ ’ ” 3
“Gümüş kapta yiyip içen, karnına cehennem ateşini yudumlamış olur.” 4
Bu naslara dayanarak âlimler; altın ve gümüş kaplarda yeme ve içme-
nin haram olduğunda (neredeyse) ittifak etmişlerdir. Allah Resûlü’nün
(sav) nehyetmesi ve bu fiili yapanları cehennem ateşiyle tehdit etmesini ha-

ramlığın delili olarak kabul etmişlerdir.


Bu ortak kabulden sonra, taharet/temizlik babını da ilgilendiren şu so-
ruyu sormuşlardır:
Altın ve gümüş kaplardan abdest almanın hükmü nedir?
Cumhur-u ulema altın ve gümüş kaplarda abdest/gusül almayı haram
kabul etmişlerdir. Allah Resûlü’nün (sav) yemeyi ve içmeyi yasaklayan ha-
dislerinin abdest/gusül vb. temizlik hükümlerini de kapsadığını öne sür-
müşlerdir.
Racih olan şudur: Allah Resûlü (sav) altın ve gümüş kaplarda yeme-
yi ve içmeyi yasaklamıştır. Bunun dışında kalan şeyleri yeme-içmeye
kıyas etmek teknik açıdan/usul olarak mümkün değildir. Çünkü bir
şeyi bir başka şeye kıyas etmek için ortak bir illete sahip olmaları ge-
rekir. Oysa altın ve gümüş kaptan yeme-içmenin illetinin ne olduğu
dahi ihtilaflıdır. 5
 3. Buhari, 5426; Müslim, 2067
 4. Buhari, 5634; Müslim, 2065
 5. Yeme ve içmeyi yasaklayan nassın hikmeti hakkında şu görüşler öne sürülmüştür: (Fethu’l
Bârî, 5635 No.lu hadis şerhi)
•  Altın ve gümüş olduklarından dolayı haram kılınmıştır. Allah Resûlü’nün (sav) “…dünyada on-
lara ahirette sizedir.” demesi, illetin bu olduğunu gösterir.
•  Altın ve gümüş (o dönemde) para birimiydi. Altın ve gümüş, kap yapımında kullanılsa, insan-
ların faydalanacağı para azalmış olurdu.
•  İsraf ve kibre kapı aralayıp, fakir insanları üzüntüye sevkedeceği için yasaklanmıştır.
•  Acemlere (Arap olmayan) benzemek olduğu için yasaklanmıştır. Acemler altın ve gümüş kap-
larda yer ve içerler.
Dikkatle bakıldığında görülecektir ki; burada sayılan illetlerin hiçbiri kıyas için yeterli değildir. Ya

134
KAPLAR BABI

illet mundabıt/ölçülebilir değildir, ya kasırdır; kıyas edilende tahakkuku kesin değildir. Şöyle ki;
zira cennet nimeti olduğu hâlde birçok şey (ipek gibi) helal kılınmıştır. Altın kadınlara, gümüş ise
hem erkeklere hem de kadınlara süs eşyası olarak helal kılınmıştır. Örneğin Allah Resûlü’nün (sav)
kılıç kabzası gümüştendir.
Enes’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah’ın (sav) kılıcının kabzasının başı gümüştendi.” (Tirmizi, 1691; Ebu Davud, 2583-2585)
Savaşta uzvunu kaybeden sahabiye altın ve gümüşten yapay uzuv yapılmasına müsaade edil-
miştir.
Arfece ibni Es’ad’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Cahiliye Dönemi’nde meydana gelen Külab Vakası’nda burnumdan yaralanmıştım ve burnum
kesilmişti. Sonra gümüşten bir burun yaptırmıştım fena koku yapmıştı. Bunun üzerine Resûlullah
(sav) bana altından bir burun yaptırmamı emir buyurdu.” (Tirmizi, 1770)
Kırılan kaplara altın ve gümüş yama yapılmasına izin verilmiş, bizzat Allah Resûlü’nün (sav) kırılan
kabı gümüşle yamanmıştır.
Enes’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü’nün bardağı kırıldı. Çatlak olan yeri gümüşten bir parçayla yamamıştı.” (Buhari,
3109)
İsraf; Allah’ın ve Resûl’ünün yasakladığı her şeydir. Çünkü israf haddi aşmak; emredilende aşırıya
gitmek veya gevşekliktir. (bk. Mekâyîsu’l Luğa, 3/153, s-r-f maddesi) Şari tarafından bizzat ya-
saklanmayanlarda ise israf ve kibir kişiden kişiye, örften örfe göre değişmektedir. Tüm insanlığı
kuşatacak bir ölçüsü yoktur. Hakkında özel yasak olmayan konularda “israf ve kibir” diyerek bir
şeyi yasaklamak usul açısından sakıncalıdır. Sabit olmayan bir ölçüyle bir şeyleri yasaklamaktır.
Hâliyle; altın ve gümüş kaplarda yemek ve içmek kesin bir dille yasaklanmıştır. Bunun dışında
kalan şeyleri yeme içmeye kıyas etmek doğru değildir. Zira kıyas için ortak bir illet tespiti
şarttır.
Altın ve gümüş söz konusu olduğunda; sorulan soruya uygun nas olup olmadığına bakarız.
Şayet nas varsa ona göre hüküm inşa ederiz. Yasaklayıcı bir nas yoksa genel kaideye uyarak
mübah olduğunu söyleriz. Allah (cc) en doğrusunu bilir.
Şunu unutmamalıyız: Her mübah, sebep olduğu şeye göre hüküm alır. Örneğin uykuya düşkün-
lük kişiyi namazları kılmaktan, rızkını temin etmekten veya İslâmi/insani herhangi bir sorumlulu-
ğundan alıkoyuyorsa uyku mübah olmaktan çıkar. Sebep olduğu günahın hükmünü alır. Hâliyle
altın ve gümüş kap kişiyi kibre, israfa, şöhrete, malı saçıp savurmaya, Müslimlerin derdiyle dert-
lenmemeye… sevk ediyorsa sevk ettiği şeyin hükmünü alır. Bu da bölgeden bölgeye, kişiden ki-
şiye değişir. Bu nedenle Müslim, vakayı değerlendiren ve Müslimlere özel nasihatlerde bulunan
ilim adamlarına kulak vermelidir.

135
TAHARET KİTABI

III. Kâfirlerin Kaplarını Abdest İçin Kullanmak


Aslolan kâfirlerin kaplarının temiz olmasıdır. Zira Yüce Allah, onların
yemeğini biz Müslimlere helal kılmıştır:
“Bugün temiz şeyler sizin için helal kılındı. Kendilerine Kitap verilenlerin
yiyecekleri/kestikleri sizin için, sizin yiyecekleriniz de onlar için helaldir…” 6
Biz biliyoruz ki; onlar yemeklerini günlük kullandıkları kaplarda pişi-
riyorlar. Yemeklerinin helal kılınması, kaplarının temizliğinin delilidir.
Allah Resûlü ve ashabın genel uygulaması da bu yöndedir. Yakinen veya
galibu zanla (kuvvetli) ihtimal kaplarda necaset olduğunu bilmiyor-
larsa, o kapları abdest vb. işlerde kullanmışlardır.
Cabir’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) ile birlikte savaşa çıkar (ve savaşta) müşriklerin (yemek) kap-
larından ve su kaplarından bazılarını ele geçirir, onlardan yararlanırdık. Allah
Resûlü (sav) bundan dolayı bizleri hiç ayıplamadı.” 7
Şayet kaplarında domuz, leş vb. haram şeyler kullanıyorlarsa; kaplar yı-
kandıktan sonra kullanılır.
Ebu Sa’lebe El-Huşeni’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Kendisi Allah Resûlü’ne (sav), ‘Biz Ehl-i Kitap olan kimselerle komşuluk ediyo-
ruz. Onlar tencerelerinde domuz eti pişiriyorlar, bardaklarında şarap içiyorlar.
(Onların kaplarını kullanmamız doğru mudur?)’ diye sormuştu.
Resûlullah da (sav), ‘Eğer onlardan başka kaplar bulursanız bulduğunuz kap-
larda yiyiniz içiniz. Fakat başka kaplar bulamazsanız onların kaplarını suyla
yıkayınız ve (onlarda) yiyiniz, içiniz.’ buyurmuştur.” 8
Şayet onlar da haram şeylerden uzak duruyorsa kapları yıkanmadan
kullanılır.

 6. 5/Mâide, 5
 7. Ebu Davud, 3838
 8. Ebu Davud, 3839; Hadisin aslı mutaffekun aleyhtir.

136
KAPLAR BABI

IV. Altın/Gümüş Kaplama Kaplarda Yemek İçmek


Kaplara sonradan dahil edilen altın ve gümüş, kabı altın ve gümüş hük-
müne sokmaz. Yemek yenebilir, bir şey içilebilir.
Enes’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü’nün bardağı kırıldı. Çatlak olan yeri gümüşten bir parçayla ya-
mamıştı.” 9
Bu tür kaplar kişiyi dininde töhmet altında bırakacak, dışarıdan bakan
onun altın/gümüş kaptan yediğini zannedecekse töhmetten uzak kalmak
için, evla olan kullanmamaktır.
Safiyye Annemizden şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) Ramazan’ın son on günü mescidde itikaftayken onu ziyare-
te gittim. Onunla bir süre konuştum, daha sonra dönmek için kalktım. Pey-
gamber de (sav) beni uğurlamak için kalktı. Safiyye, Ümmü Seleme’nin kapısı
önündeki mescidin kapısına geldiğinde Ensar’dan iki adam Peygamber’in ya-
nından geçerek ona selam verdiler.
Peygamber (sav) onlara, ‘Bir dakika bakar mısınız? Yanımdan ayrılan bu hanım
Safiyye binti Huyey’dir’ dedi.
O iki kişi, ‘Subhanallah! Ey Allah’ın Resûlü! (Biz senin hakkında nasıl kötü
düşünürüz?)’ dediler.
Bu, onlara çok zor geldi.
Bunun üzerine Peygamber (sav) şöyle buyurdu: ‘Şeytan, Âdemoğlunun vücu-
dunda kanın dolaştığı gibi dolaşır. Ben sizin kalbinize bir şey (vesvese) atma-
sından korktum.’ ” 10
Allah Resûlü (sav) kişiyi töhmet altında bırakacak şeylerden uzak durmuştur.
V. Su ve Yiyecek Konulan Kaplara Yönelik Nebevi Tavsiyeler
“Gece karanlığı bastırınca -yahut akşamı ettiğinizde- çocuklarınızı dışarı sal-
mayınız. Çünkü o esnada şeytanlar etrafa yayılırlar. Geceden bir saat (süre)

 9. Buhari, 3109


 10. Buhari, 2035; Müslim, 2175

137
TAHARET KİTABI

geçtikten sonra onları içeri alınız, kapıları kapatınız, Allah’ın adını anınız. Çün-
kü şeytan kapatılmış olan kapıyı açamaz. Ayrıca kırbalarınızın ağzını bağlaya-
rak Allah’ın adını zikrediniz. Kaplarınızın üzerini de -üzerlerine enine bir şey
uzatmak şeklinde dahi olsa- örtünüz, kandillerinizi de söndürünüz.” 11

 11. Buhari, 5623; Müslim, 2012

138
HELA ADAPLARI BABI

Hela Adapları
• Helaya Girerken Besmele Çekmek ve Allah’a Sığınmak
• Helaya Sol Ayakla Girip Sağ Ayakla Çıkmak
• İhtiyaç Giderirken Elbiseyi Toplamak
• Sol Elle Temizlenmek
• Bevlin Elbiseye Sıçramasından Sakınmak
• Heladan Çıkarken Yapılması Gereken Zikirleri Yapmak
• Heladan Çıktıktan Sonra Elleri Yıkamak
• Su Dışında Peçete, Taş vb. Cisimlerle İsticmar Yapmak
• İsticmar Hakkında Bilinmesi Gerekenler
. İsticmar Sırasında Sağ El Kullanılmamalıdır
. İsticmar İçin En Az Üç Cisim veya Bir Cismin Üç Ayrı Yeri
Kullanılır
. Taş Dışındaki Başka Maddeler de İsticmar İçin Kullanılabilir
• İsticmar Yapılması Yasak Olan Maddeler
. Kemik ve Tezek
. Gıda Maddeleri
. Necis Olan Maddeler
. Şeriatın Değer Verdiği Maddeler
. İsticmara Uygun Olmayan Maddeler

Hela Adabına Aykırı Fiiller


• Avret Mahallini İnsanlara Göstermek
• İnsanlara Eziyet Veren Mekânlarda İhtiyaç Gidermek
• Canlılara Ait Yuvalara İhtiyaç Gidermek
• Açık Alanda İhtiyaç Giderirken Vücudun Ön ve Arka
Yönüyle Kıbleye Dönmek
• İslam Şiarı Olan Bir Maddeyle Helaya Girmek
• Zaruret Haricinde Konuşmak
• Sesli Bir Şekilde Allah’ı Zikretmek
• Ayakta Bevletmek
• Su Gideri Olmayan Banyolara Bevletmek
• İstinca ve İsticmarda Vesveseye Düşmek
HELA ADAPLARI BABI

İ slam; kulun tam bir teslimiyetle Allah’a teslim olması ve şirk koşmak-
sızın Allah’a (cc) kulluk etmesidir. İslam’ı din edinmek ise; hayatın her
alanına bu teslimiyet ve kulluğu yaymak, Allah’ın vazettiği kurallara uygun
yaşamaktır.
Zira İslam dininin bir iddiası vardır. O, Yüce Allah’ın tek ve değişmez
dinidir.
“Allah indinde (geçerli olan) tek din İslam’dır…” 1
O, bir hayat nizamıdır. Siyaset ve ekonomiye, sosyal ve ulusal ilişkilere,
kimi sevip kime düşman olacağımıza, yediklerimize ve giydiklerimize, iş
yerlerimize ve yatak odalarımıza… hela adabına kadar hayatın her ala-
nına müdahale eder.
Abdurrahman ibni Yezid ’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Selman El-Farisi’ye dendi ki: ‘Sizin Peygamberiniz (sav), hela/tuvalet adabına
varıncaya kadar size her şeyi öğretti mi?’
Selman El-Farisi, ‘Evet öğretti. Büyük ve küçük abdest bozarken kıbleye karşı
durmamızı, sağ elle temizlenmemizi, üçten az taşla temizlenmemizi ve tezek
ve kemikle temizlenmemizi bize yasakladı.’ dedi.” 2
 1. 3/Âl-i İmran, 19
 2. Müslim, 262; Ebu Davud, 7; Tirmizi, 16; İbni Mace, 316

141
TAHARET KİTABI

Ayrıca belirtmekte fayda vardır ki, İslam hayatın her alanına bir adab be-
lirleyerek hayatın tümünün ibadet olmasını sağlamıştır. Normalde uyu-
mak, yemek yemek, helaya gitmek gibi hâller beşeriyetin gerektirdiği ola-
ğan şeyler iken, İslam’ın belirlediği adaplara riayet edilerek yapıldığında
birer ibadet hâline gelirler. Kendisine ibadet etmenin yolunu kolaylaştı-
ran Allah’a hamdolsun…
“De ki: ‘Şüphesiz ki benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm âlem-
lerin Rabbi olan Allah içindir.’ ” 3
Hela (‫ )الْ َخالَ ُء‬lugatta, boş olan mekân demektir. Taharet babında, hela
denildiğinde, kişinin kaza-i hacetini giderdiği mekân kastedilir. Bu ismin
konmasının sebebi, ihtiyaç giderme vakitlerinin dışında o mekânın boş
olmasındandır.
Hela ihtiyacımızı giderirken dikkat etmemiz gereken başlıca edepler
şunlardır:
I. İnsanların Görmeyeceği Bir Yerde İhtiyaç Gidermek
Kişinin avret mahallini başkasına göstermesi veya başkasının avret ma-
halline bakması haramdır.
Ebu Said El-Hudri’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü şöyle buyurmuştur:
‘Erkek erkeğin, kadın da kadının avret yerine bakamaz.’ ” 4
Allah Resûlü, avretinin başkaları tarafından görülmemesi amacıyla in-
sanlardan uzak ve gizli yerleri hela ihtiyacı için uygun bulmuştur.
Muğire ibni Şu’be’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir seferde Allah Resûlü ile beraber bulunuyordum. Allah Resûlü ‘Su kırba-
sını al.’ buyurdu. Ben de onu yanıma aldım. Allah Resûlü gitti ve bana görün-
meyecek kadar uzaklaştı. Sonra hela ihtiyacını giderdi.” 5
Abdullah ibni Cafer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
 3. 6/En’âm, 162
 4. Müslim, 338; Ebu Davud, 4018; Tirmizi, 2793; İbni Mace, 661
 5. Buhari, 363; Müslim, 274

142
HELA ADAPLARI BABI

“Allah Resûlü yüksek bir yerin arkasında veya hurma dallarının altında giz-
lenerek hela ihtiyacını gidermeyi severdi.” 6
Allah Resûlü (sav) avret mahallinin görülmemesi için oturmadıkça elbise-
sini kaldırmazdı. Oturur ve sonra elbisesinin etek kısımlarını kaldırırdı.
Enes’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü hela ihtiyacını gidermek istediğinde, yere alçalıncaya kadar el-
bisesini kaldırmazdı.” 7
Günümüzdeki helalar avret mahalli görülmeyecek şekilde bina edilmiş-
tir. Ancak bir Müslim açık alanda hela ihtiyacını giderirse, burada zikre-
dilenler dikkat etmesi gereken edeplerdendir.
II. İnsanlara Eziyet Veren Mekânlarda İhtiyaç Gidermemek
İnsanların sıkça geçtiği yollar, gölgelendikleri sedirler, istifade ettikleri
su kaynakları, otobüs durakları, sokaklar, parklar gibi sosyal hayat açısın-
dan yoğun olan mekânlar hela ihtiyacının giderileceği yerler değildir. Bu
gibi yerlerde hela ihtiyacını gidermek insanlara eziyet etmektir. Bundan
dolayı Allah Resûlü (sav) bunu nehyetmiştir.
Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav), ‘Kişiye çokça beddua/lanet ettiren iki şeyden sakınınız.’
Ashab dedi ki: ‘Ey Allah’ın Resûlü çokça beddua/lanet ettiren şey nedir?’
Allah Resûlü, ‘İnsanların yoluna veya gölgeliğine hela ihtiyacını gideren ki-
şinin yaptığıdır.’ buyurdu.” 8
Nebevi sünnetle eğitilen ve edep sahibi kılınan Müslim, yaşadığı çevre-
ye ve insanlara karşı sorumluluk duygusu kazanır. Yapacağı herhangi bir
davranışın çevreye ve insanlara etkisini düşünür. Doğaya zarar vermekten,
toplumun hakkına girmekten ve insanlara eziyet etmekten şiddetle kaçınır.
III. Canlılara Ait Yuvalara İhtiyaç Gidermemek
Yerdeki ve duvardaki deliklere hela ihtiyacını gidermek, oranın sakini
 6. Müslim, 342; Ebu Davud, 2549; İbni Mace, 340
 7. Tirmizi, 14; Darimi, 693
 8. Müslim, 269; Ebu Davud, 25; Ahmed, 8853

143
TAHARET KİTABI

olan canlılara eziyet veren bir davranıştır. Aynı zamanda oralarda yaşayan
akrep, yılan gibi canlıların kişiye zarar verme ihtimali vardır. Bundan dolayı
canlılara ait olan yuvalara hela ihtiyacını gidermekten kaçınmak gerekir.
Abdullah ibni Sercis’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) böcek ve hayvanların yuvalarına idrar yapmayı yasakladı.
Katade’ye, ‘Böyle yerlere idrar yapmak neden hoş karşılanmıyor?’ dedik.
O da ‘Oraların cinlerin barınağı olduğu söylenirdi.’ cevabını verdi.” 9
IV. İhtiyaç Giderirken Ön ve Arkayla Kıbleye Dönmemek
Hela ihtiyacını giderirken önü veya arkayı kıbleye dönme konusu âlim-
ler arasında ihtilaflıdır. 10 Tercih ettiğimiz görüşe göre; ihtiyaç giderirken
önü veya arkayı kıbleye dönmek hususunda tafsilat vardır. Etrafı çevril-
miş kapalı helalarda önü ve arkayı kıbleye dönmek yasaklanmamıştır,
 9. Ebu Davud, 29; Nesai, 34; Ahmed, 20775; Bu hadisin sıhhatinde ihtilaf edilmiştir.
 10. Bu konudaki hadislerin zahiri birbirine muarız göründüğü için âlimler bu konuda ihtilaf
etmiştir.
•  Bir grup âlim, bevl ve dışkı yaparken önü ve arkayı kıbleye dönmenin mutlak olarak haram
olduğunu söylemiştir. Bu âlimler bu konuda nehyedici sıfatta olan hadislerin umumunu almışlar
ve bunun haram olduğunu söylemişlerdir.
•  Bir grup âlim, hela ihtiyacının giderilme ânında kişinin önünü veya arkasını kıbleye dönme-
sinin caiz olduğunu söylemiştir. Bu görüşe dayanan âlimler Allah Resûlü’nün (sav) bu konu hak-
kındaki nehiylerinin neshedildiğini söylemişler ve Cabir ibni Abdullah’ın rivayet ettiği şu hadise
dayanmışlardır: “Allah Resûlü (sav) ön ve arka avret mahallimizi kıbleye dönerek bevletmekten
bizi menetti. Ancak ben onu (sav) vefatından bir sene önce kıbleye yönelmiş ihtiyacını giderir bir
şekilde gördüm.” (Ebu Davud, 13; Tirmizi, 9; İbni Mace, 325)
•  Bir grup âlim, binadaki helalar gibi kapalı olan yerlerde kıbleye yönelmekte bir sakınca yok-
tur, ancak çöl gibi açık yerlerde haramdır, demişlerdir. Bu âlimler rivayetler arasında tercih veya
nesh ve mensuh usullerine gitmeden önce rivayetlerin arasını cem etme yolunu tutmuşlardır.
Çünkü rivayetlerin arasını cem etmek, tüm hadislerle amel etme nimetini doğurur. Bu âlimler
Allah Resûlü’nün (sav) sözlerini ve fiillerini incelemiş ve Allah Resûlü’nün açık ortamlarda bunu
nehyettiğini, ama kapalı ortamlarda bir beis olmadığı için kıbleye dönerek ihtiyacını giderdiğini
tespit etmişlerdir. Bunu -konunun devamında zikrettiğimiz- İbni Ömer’den (ra) gelen iki rivayet
desteklemektedir. Davud Ez-Zahiri’nin dayandığı Cabir (ra) hadisi de böyle anlaşılabilir. İmam Bu-
hari bu görüşü tercih etmiş, İbni Hacer bu görüş hakkında “En adaletli görüş budur.” demiştir.
Bizim yanımızda da racih olan budur.
•  Bir grup âlim de nehyeden ve cevaz veren hadisleri bir arada değerlendirmiş ve şu sonuca
ulaşmıştır: Kıbleye ön veya arkayı dönmek mekruhtur. Cevaz veren hadisler, Allah Resûlü’nün (sav)
nehyinin harama delalet etmediğini, mekruhiyete delalet ettiğini gösterir. Bu görüş de tüm delil-
lerle bir arada amel etme babından olduğundan, hadis ehlinin metoduna yakındır. Tercihe şayan
olmamasının nedeni hangi nassın önce hangisinin sonra olduğunun bilinmemesindendir. Cevaz
veren nas önce, yasaklayan daha sonra olduğu taktirde tam tersi bir hüküm ortaya çıkacaktır.

144
HELA ADAPLARI BABI

caizdir. Müslim’in edep babından kaçınması hoş karşılansa da, şer’an bir
sakıncası yoktur.
Açık alanlarda ihtiyaç giderirken ön veya arkayı kıbleye dönmek kesin
bir dille yasaklanmıştır, caiz değildir.
Abdurrahman ibni Yezid’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Selman El-Farisi’ye dendi ki: ‘Sizin Peygamberiniz (sav), hela/tuvalet adabına
varıncaya kadar size her şeyi öğretti mi?’
Selman El-Farisi dedi ki: ‘Evet öğretti. Büyük ve küçük abdest bozarken kıb-
leye karşı durmamızı…bize yasakladı.’ ” 11
Ebu Eyyub El-Ensari ’den (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav)
şöyle demiştir:
“ ‘Sizden biri hela ihtiyacını bozmak için gittiğinde önünü veya arkasını kıb-
leye çevirmesin. Doğuya veya batıya çevirsin.’
Ebu Eyyub devamla dedi ki: ‘Biz Şam tarafına doğru gittik. Oranın helaları-
nı kıbleye çevrilmiş olarak bina edilmiş bulduk. Helada iken kıbleden başka
bir yöne döner ve Allah’tan bağışlanma dilerdik.’ ” 12
Kapalı alanlarda kıbleye dönmekte bir beis olmamasının delilleri ise
şunlardır:
İbni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir ihtiyacımdan dolayı kız kardeşim Hafsa’nın evinin üstüne çıkmıştım. Al-
lah Resûlü’nü arkasını Kâbe’ye, önünü ise, Şam’a dönmüş bir şekilde ihtiyaç
giderirken gördüm.” 13
Mervan El-Esfar’dan şöyle rivayet edilmiştir:
“İbni Ömer’i hayvanını kıbleye doğru çöktürmüş ve aynı yöne doğru çöme-
lip idrar yaparken gördüm.
Ben, ‘Ey Ebu Abdurrahman! Kıbleye karşı idrar yapmak yasak değil mi?’ dedim.

 11. Müslim, 262; Ebu Davud, 7; Tirmizi, 16; İbni Mace, 316
 12. Buhari, 394; Müslim, 264
 13. Buhari, 148; Müslim, 266

145
TAHARET KİTABI

O da, ‘Evet bu yasaklama açık olan yerlerdedir. Ama kıble ile aranızda sütre
olursa bir sakınca yoktur.’ cevabını verdi.” 14
V. Allah’ın İsminin veya Kur’ân Ayetlerinin Yazılı Olduğu Bir Şeyle
Helaya Girmemek
Mushaf veya Allah’ın isminin yazılı bulunduğu yüzük, kâğıt, kolye gibi
bir şeyle helaya girmenin haramlığına işaret eden sahih ve sarih (açık)
bir delil olmadığından haram değildir. 15 Ancak Allah’ın (cc) şiarlarını tazim
babından bu şeylerle helaya girilmemesi evladır.
“İşte böyle… Kim de Allah’ın (değer verilmesini istediği, O’nu hatırlatan)
şiarlarını yüceltirse kuşkusuz bu, kalplerin takvasındandır…” 16
Mushafın veya üzerinde Allah zikrinin yazılı olduğu takı gibi şeylerin
çalınma korkusu gibi bir durum oluşursa ve teslim edilebilecek güvenilir
biri bulunmazsa, üstü örtülerek helaya girilebilir. Böylece hem mal ko-
runmuş hem de Allah’ın şiarları tazim edilmiş olur.
VI. Sol Ayakla Girip Sağ Ayakla Çıkmak
Allah Resûlü’nün (sav) genel uygulamaları, değerli olan veya tazim edilen
işlerde sağı, eziyet giderici veya değersiz olan işlerde solu kullanmanın
sünnet olduğunu göstermektedir.
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü sağ elini temiz şeylerde ve yemek yemede kullanırdı. Sol elini
ise hela ihtiyacında ve eziyet verici şeylerde kullanırdı.” 17
Enes ibni Malik’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Kişinin mescide girerken sağ ayağıyla girmesi, çıkarken sol ayağıyla çıkma-
sı sünnettendir.” 18
 14. Ebu Davud, 11; Darekutni, 161
 15. Bu konuda Fıkıh kitaplarında zikredilen bir hadis vardır. Enes’ten (ra) şöyle rivayet edilmiş-
tir: “Allah Resûlü helaya gireceği zaman yüzüğünü çıkarırdı.” (Ebu Davud, 19; Tirmizi, 1746; Nesai,
5213; İbni Mace, 303) Yüzüğün sıfatı ile ilgili Buhari (65) ve Müslim’de (2092) geçen bir rivayette
üzerinde “Muhammedun Resûlullah” yazılı olduğu belirtiliyor. Ancak Enes’in (ra) rivayet ettiği ha-
dis, Ebu Davud, Darekutni, Nesai gibi birçok muhaddisin belirttiği üzere zayıf bir hadistir.
 16. 22/Hac, 32
 17. Ahmed, 26283; Ebu Davud, 33-34
 18. El-Mustedrek, 791; Es-Sunenu’l Kubrâ, 4322. Hâkim ve İbni Hacer, sahih olduğunu; Zehebi,
İmam Müslim’in şartı üzere olduğunu belirtmiştir.

146
HELA ADAPLARI BABI

Hela, içinde bulunan necaset nedeniyle değersizdir. Helanın dışındaki


yerler ise helaya nispetle temiz ve değerli olan yerlerdir. Helaya girerken
değer olarak düşük bir mekâna girildiğinden sol ayak, çıkarken ondan
daha değerli bir yere çıkıldığından sağ ayak kullanılması, sünnetin ru-
huna uygun kabul edilmiştir.
VII. Helaya Girerken Sünnette Sabit Olan Zikirleri Yapmak
A. “Bismillah” Demek
Genel olarak hayatın her alanında “Besmele”yi zikretmek meşru bir amel-
dir. Bunu teşvik eden birçok nas vardır. Teşvik edilen uygulamalardan bi-
risi de helaya girerken besmele çekmektir.
Ali’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Helaya girdiği zaman âdemoğlunun avret yerleri ile cinler arasındaki perde,
kişinin (‫‘ )ب ِْس ِم اللَّ ِه‬Bismillah’ demesidir.” 19
B. Allah’a Sığınmak
Enes’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü helaya gireceği zaman
‫ا َللَّ ُه َّم إِ ِّن أَ ُعو ُذ ب َِك ِم َن ال ُخبُ ِث َوال َخبَائِ ِث‬
Allah’ım! Erkek ve dişi şeytanların (şerrinden) sana sığınırım.’ derdi.” 20
Zeyd ibni Erkam’dan (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle bu-
yurmuştur:
“Helalar şeytanların hazır bulundukları yerlerdir.” 21
Zikrettiğimiz bu hadislerden anlaşıldığı üzere hela, şeytanların uğrak
yeridir. Helaya girerken onların verebileceği zararlardan korunmak için
sünnette sabit olan bu zikirlere ehemmiyet verilmelidir.
 19. Tirmizi, 606; İbni Mace, 297
 20. Buhari, 142; Müslim, 375; Ebu Davud, 4; Tirmizi, 5; İbni Mace, 298. Hattâbî’nin belirttiği gibi
hadisteki (‫ث‬ِ ‫ )ال ُخ ُب‬ibaresi (‫ )الخبيث‬kelimesinin cemisi olup, erkek şeytanlar anlamındadır. (‫)ال َخ َبائِ ِث‬
kelimesi ise, (‫ )الخبيثة‬kelimesinin cemisi olup, dişi şeytanlar anlamındadır. Bazı âlimler bu hadise,
‘Kötü/mezmum olan şeylerden ve şeytanlardan sana sığınırım.’ şeklinde de mana vermişlerdir.
Her iki anlam da lugat açısından sahih, şeriata uygundur.
 21. Ebu Davud, 6; İbni Mace, 296

147
TAHARET KİTABI

Küçük yaştaki bir çocuk helaya girdiğinde anne ve babasının onun yerine
bu zikirleri yapması gerekir mi?
Birinin koruyucu zikirleri yapamaması durumunda bir başkası onun ye-
rine yapabilir. Zira Allah Resûlü hastalandığında Aişe (r.anha) Nas, Felak ve
İhlas Surelerini Allah Resûlü’ne okumuştur. Anne ve babaların çocuklarını
şeytanın tuzaklarından muhafaza etmeleri onların en büyük görevidir. 22
İbni Abbas’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü torunları Hasan ve Hüseyin’i,

‫ َو ِم ْن ك ُِّل َع ْ ٍي لَ َّم ٍة‬، ‫أَ ُعو ُذ ِب َكلِ َم ِت اللَّ ِه التَّا َّم ِة ِم ْن ك ُِّل شَ ْيطَانٍ َو َها َّم ٍة‬
‘Ben şeytanın şerrinden, zarar verici haşeratlardan ve kötü bir niyetle bakan
gözden siz ikinizi Allah’ın tam olan kelimelerine sığındırıyorum.’ diyerek Al-
lah’a sığındırır ve, ‘Sizin atanız İbrahim (as), oğulları İsmail ve İshak’ı bu şekilde
söyleyerek Allah’a sığındırırdı.’ derdi.” 23
Helaya girerken ve çıkarken yapılan zikirler, açık alanda ihtiyaç giderirken
yapılabilir mi?
Evet, yapılabilir; zira bu zikirler mekâna değil, ihtiyaç gidermeye ait zi-
kirlerdir. Hangi mekânda ihtiyaç giderilirse giderilsin okunabilir.
Banyo ve tuvalet bir aradaysa zikirler nasıl yapılır?
Banyo ve tuvalet iç içeyse, tuvalet için ayrılan bölme tuvalet kabul edilir.
O bölüme girilirken zikir yapılır ve diğer adablara riayet edilir.
VIII. Helada Konuşmamak
A. Helada Allah’ı Zikretmek
Kişinin helada iken sessizce Allah’ı zikretmesi, ezanı tekrar etmesi, aksır-
dığında Allah’a hamdetmesinin caiz olduğunda birçok âlim hemfikirdir.
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber (sav), hayatın her ânında Allah’ı zikrederdi/hatırda tutardı.” 24
 22. Kız çocuğu için ‫ث‬ ِ ِ‫;ا َللَّ ُه َّم إ ِّن أُ ِعي ُذ َها ب َِك ِم َن ال ُخ ُب ِث َوال َخ َبائ‬
ِ ِ َ ‫ ا َللَّ ُه َّم ِّإن أُ ِعي ُذ ُه ب َِك ِم َن ال ُخبُ ِث َوال‬denilebilir.
erkek çocuğu için ‫خبَائث‬
 23. Buhari, 3371; Ebu Davud, 4737; Tirmizi, 2060; İbni Mace, 3525
 24. Müslim, 373; Ebu Davud, 18; Tirmizi, 3384; İbni Mace, 302

148
HELA ADAPLARI BABI

Sesli olarak bu ve benzeri zikirleri yapmaya gelince, racih olan zikir vb.
şeylerin sesli olarak helada yapılmamasıdır. Zira hela, yapı olarak zikrin
sesli yapılmasına uygun değildir. Hasan-ı Basrî’ye helada aksıran kişinin
durumu sorulduğunda sessiz olarak hamdetmesi gerektiğini söylemiştir. 25
Buna binaen; zikirlerin yazılı olduğu çıkartmalar tuvaletin iç kısmına
yapıştırılmamalıdır. Allah (cc) en doğrusunu bilir.
B. Helada Konuşmak
Helada ihtiyacı giderirken konuşmamak, gözetilmesi gereken bir edep-
tir. Bunun haram olduğunu gösteren sarih bir delil yoktur. 26 Su istemek
veya hela ihtiyacını giderdiğini belirtmek gibi zaruri hâllerin oluşması
durumunda konuşulabilir.
İbni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü bevlederken bir adam Allah Resûlü’ne selam verdi. Allah Resû-
lü onun selamına karşılık vermedi.” 27
IX. Ayakta Bevletmemek
Bu konu âlimler arasında ihtilaflıdır. 28
 25. bk. Musannef, İbni Ebi Şeybe, 1227
 26. Bu konuda bazı âlimlerin helada konuşmanın haramlığına dair delil aldıkları bir hadis var-
dır: Ebu Said El-Hudri’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir: “Allah Resûlü şöyle buyurdu: ‘İki adam avret
mahallerini açarak ve konuşarak hela ihtiyacı için çıkmasınlar. Allah buna öfkelenir.’ ” (Ebu Davud,
15; Ahmed, 11310; El-Mustedrek, 559)
Araplar karşılıklı oturur, ihtiyaçlarını giderir ve konuşurlardı. Allah Resûlü (sav) bir başkasının av-
retini görmeye sebep olan bu çirkin âdeti yasaklamıştır. Burada zikredilen konuşmaktan ziyade,
avretlerin açılarak karşılıklı konuşulmasıdır.
 27. Müslim, 370; Ebu Davud, 331; Tirmizi, 90; İbni Mace, 37; Ebu Davud’un lafzında Allah Resû-
lü’nün teyemmüm aldıktan sonra adamın selamına karşılık verdiği belirtilmektedir.
 28. Bu konudaki hadislerin zahiren birbirine zıt gibi olması, bu konuda birden fazla görüşün
doğmasına sebep olmuştur.
•  Bir grup âlime göre ayakta bevletmek mekruhtur. Ancak bir özür oluşursa bu durumda caiz-
dir. Bu âlimler yukarıda zikrettiğimiz Aişe (r.anha) hadisine dayanarak Allah Resûlü’nün aslen ayak-
ta bevletmediğini, Huzeyfe (ra) hadisine dayanarak bir özürden dolayı ayakta bevletmenin caiz
olduğunu söylemişlerdir. Bizim yanımızda racih olan görüş de budur.
•  Bir grup âlime göre elbiseye necasetin sıçramasından emin olmak şartıyla ayakta bevletmek-
te bir sakınca yoktur. Bu âlimler Allah Resûlü’nden bunu nehyetmesine dair bir rivayetin sabit
olmamasına ve ayakta bevlettiğine dair rivayetlerin varlığına dayanarak ayakta bevletmenin caiz
olduğunu söylemişlerdir. Ancak namazın sıhhatini ortadan kaldıracağı için necasetin bedene ve
elbiseye sıçramaması şartını getirmişlerdir.
Allah Resûlü’nün (sav) ayakta bevletmeyi nehyettiğine dair bazı rivayetler vardır:

149
TAHARET KİTABI

Racih olan, ayakta bevletmekten kaçınmaktır. Ayakta bevletmek, bevlin


elbiseye sıçramasına ve açık alanda avret mahallinin başkaları tarafından
görülmesine sebep olabilir.
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Her kim sana Allah Resûlü’nün ayakta bevlettiğini anlatırsa, onu doğrulama.
Allah Resûlü, üzerine Kur’ân indirildiğinden beri ayakta bevletmemiştir.” 29
Ancak bir ihtiyaç oluşursa, bu durumda -necasetten sakınma şartıyla-
ayakta bevletmekte bir sakınca yoktur.
Huzeyfe’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü bir kavmin çöplüğüne geldi, ayakta bevletti ve sonra su istedi.
Ben ona su getirdim. Bu suyla abdest aldı.” 30
İbni Hacer der ki:
“Çöplük evlerin önünde ev sahiplerinin yararlanması için yapılır. Çoğun-
lukla alçak bir yapıya sahip olup, orada hela ihtiyacını gideren kişinin üzerine
bevl sıçramaz.” 31
X. Bevlin Elbiseye Sıçramasından Kaçınmak
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:

Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir: “Allah Resûlü beni ayakta bevlederken gördü ve, ‘Ey Ömer!
Ayakta bevletme.’ dedi. Ben de ondan sonra ayakta bevletmedim.” (İbni Mace, 308)
Bureyde’den (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle buyurdu: “Üç şey cefadandır. (Bun-
lardan biri de) ayakta bevletmektir.” (Taberânî, Mu’cemu’l Evsat (5998) eserinde, Buhari, Et-Târîh
kitabında (4/495) zikretmiştir.) Bu anlamda İbni Mesud’dan da (ra) mevkuf bir rivayet gelmiştir.
(Musannef, İbni Ebi Şeybe, 1326)
Cabir (ra) anlatıyor, “Allah Resûlü (sav) kişinin ayakta bevletmesini nehyetti.” (İbni Mace, 309; Es-Su-
nenu’l Kubrâ, 496)
Ancak bu rivayetlerin tümü zayıftır.
 29. Ahmed, 25045; Tirmizi, 12; Nesai, 29; İbni Mace, 307
 30. Buhari, 224; Müslim, 273
Aişe ve Huzeyfe’den (r.anhuma) rivayet edilen hadisler “Birbirine zıt olan bu rivayetler nasıl anlaşıl-
malıdır?” sorusunu akıllara getirmektedir. İbni Hacer (rh) bu konu hakkında der ki:
“Aişe’nin (r.anha) hadisi onun bu konudaki bilgisine dayanmaktadır. Bu bilgi Allah Resûlü’nün (sav)
evlerde yaptığı fiiline hamledilir. Aişe (r.anha) Allah Resûlü’nün (sav) evin dışındaki fiiline rastlama-
mıştır. Evin dışındaki fiilini ise, Huzeyfe (ra) ezberlemiştir.” (Fethu’l Bârî, 226 No.lu hadisin şerhinde)
 31. Fethu’l Bârî, 224 No.lu hadisin şerhinde

150
HELA ADAPLARI BABI

“İdrardan uzak durun. Kabir azabı çoğunlukla; idrardan sakınmamaktan do-


layıdır.” 32
İbni Abbas’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) iki kabre uğradı ve şöyle buyurdu: ‘Bu ikisi azap görüyor,
ama büyük günahtan ötürü değil.’ Sonra şöyle buyurdu: ‘Bu ikisinden birisi
kovuculuk yapmak için dolaşırdı, diğeri de idrarından sakınıp korunmazdı.’ ” 33
Bevlin Sıçramasından Korunmak İçin Alınacak Tedbirler
1. Rüzgâra Doğru Bevletmemek
Bu konuda zayıf rivayetler vardır. 34 Ancak kişi rüzgâra doğru bevletti-
ğinde rüzgâr bevlin kişinin üzerine sıçramasına sebep olabilir. Bundan
dolayı rüzgâra doğru bevletmemek, bevlin sıçramasından korunabilmek
için bir tedbirdir. Cumhur-u ulema rüzgâra yönelerek bevletmeyi mek-
ruh saymıştır.
2. Yumuşak Bir Mekân Seçmek veya Bevl İçin Küçük Bir Çukur
Kazmak
Bu konuda zayıf rivayetler vardır. 35 Ancak bu bevlin sıçramasından ko-
runmak için kişinin uygulayabileceği bir tedbirdir.
3. Elbiseyi Toplamak
Hela ihtiyacı giderilirken yere değen elbiseye necaset bulaşabilir. Bun-
dan dolayı elbiselerin paçalarını, etek kısımlarını toplamak bu konuda
alınabilecek tedbirlerdendir.
Enes’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) hela ihtiyacını gidermek istediğinde, yere alçalıncaya kadar
elbisesini kaldırmazdı.” 36
4. Sıçratmayan Tuvalet Taşı Seçmek
Şüphe yok ki mimari yapılar, onu yapanların ve orada yaşayanların kim-
 32. Ahmed, 8331; İbni Mace, 348; Darekutni, 464
 33. Buhari, 218; Müslim, 292
 34. Darekutni, Aişe’den (r.anha) (154); Tahâvî, Şerhu Meâni’l Âsâr isimli eserinde Ebu Hurey-
re’den (ra) (6586) bu konuda hadis rivayet etmiştir. Ancak belirtildiği üzere bu hadisler zayıftır.
 35. Ebu Davud, 3
 36. Tirmizi, 14; Darimi, 693

151
TAHARET KİTABI

liğini ele verir. İslam’ı ölçü kabul eden bir insan, imar ettiği yaşam alanla-
rını İslam’a uygun düzenler.
Bugünkü yapılar her ne kadar kendini İslam’a nispet eden müteahhitler
tarafından yapılsa da -Allah’ın rahmet ettikleri müstesna- İslami hassasi-
yetler gözetilmeden, Batılı yaşam tarzına uygun imar edilmiştir.
Bize düşen, yaşadığımız alanları Müslimce bir yaşama uygun hâle getir-
meye çalışmaktır.
XI. İstinca ve İsticmar Adabı
İstinca, su kullanılarak idrar ve dışkı mahallini yıkamak demektir.
İsticmar, taş kullanılarak idrar ve dışkı mahallini temizlemek demektir.
Hela ihtiyacı giderildikten sonra aslolan su ile temizlik yapmaktır. Taş
ile isticmar ikinci mertebede yer alır. Bu iki yoldan biriyle necasetin iza-
le edilmesi vaciptir. Çünkü necasetin varlığı namazın kabulüne engeldir.
Enes’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) helaya girdiğinde ben ve benim gibi bir çocuk su dolu bir
ibrik ve ucu demir olan bir sopa taşırdık. Allah Resûlü (sav) getirdiğimiz o suy-
la istinca ederdi.” 37
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“(Ey Kadınlar!) Eşlerinize dışkının ve bevlin eserlerini üzerlerinden yıka-
malarını emredin. Zira ben onlardan hayâ ediyorum. Allah Resûlü de böyle
yapardı.” 38
İstinca ve isticmar konusunda dikkat edilmesi ve bilinmesi gerekenler
şunlardır:
A. İstinca ve İsticmar Yaparken Sağ Eli Kullanmamak
Bevlederken veya istinca ve isticmar yaparken sağ eli kullanmak Allah
Resûlü’nün (sav) nehyettiği bir davranıştır.
Abdurrahman ibni Yezid’den şöyle rivayet edilmiştir:
 37. Buhari, 152; Müslim, 271
 38. Ahmed, 24639; Tirmizi, 19; Nesai, 46

152
HELA ADAPLARI BABI

“Selman El-Farisi’ye dendi ki: ‘Sizin Peygamberiniz (sav), hela/tuvalet adabına


varıncaya kadar size her şeyi öğretti mi?’
Selman El-Farisi, ‘Evet öğretti. Büyük ve küçük abdest bozarken kıbleye karşı
durmamızı, sağ elle temizlenmemizi, üçten az taşla temizlenmemizi ve tezek
ve kemikle temizlenmemizi bize yasakladı.’ dedi.” 39
Ebu Katade’den (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle demiştir:
“Sizden biri bevlettiği zaman zekerini sağ eline almasın. Sağ eliyle istinca yap-
masın. Kabının içine solumasın.” 40
Sol elin olmaması ya da sargıda olması gibi zaruri durumlarda kişi sağ
elini kullanabilir.
“Allah’tan gücünüz yettiğince korkup sakının…” 41
B. İsticmar Yapılacak Madde Hakkında Bilinmesi Gerekenler
1. Zatında Necis Olan Bir Madde Olmaması
Temizlik, temiz olan şeylerle yapılır. Zatında necis olan bir şey, bir baş-
ka necaseti temizleyemez.
Abdullah ibni Mesud’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber (sav) tuvalet ihtiyacını görmek için geldi. Kendisine üç taş getirme-
mi emretti. Ben iki taş buldum, üçüncüye baktım bulamadım. Bir tezek bularak
onu getirdim. Peygamber (sav) iki taşı aldı, tezeği fırlattı ve ‘Bu pistir.’ dedi.” 42
2. Kemik ve Tezekle Temizliğin Yapılmaması
İbni Mesud’dan (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle demiştir:
“Tezek ve kemikle istinca etmeyin. Çünkü o ikisi cin kardeşlerinizin yiye-
ceğidir.” 43
İbni Mesud’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber (sav) tuvalet ihtiyacını görmek için geldi. Kendisine üç taş getirme-

 39. Müslim, 262; Ebu Davud, 7; Tirmizi, 16; İbni Mace, 316
 40. Buhari, 154; Müslim, 267; Ebu Davud, 31; Tirmizi, 15; Nesai, 24; İbni Mace, 310
 41. 64/Teğabun, 16
 42. Buhari, 156
 43. Müslim, 450; Ebu Davud, 39; Tirmizi, 18; Nesai, 39

153
TAHARET KİTABI

mi emretti. Ben iki taş buldum, üçüncüye baktım bulamadım. Bir tezek bularak
onu getirdim. Peygamber (sav) iki taşı aldı, tezeği fırlattı ve ‘Bu pistir.’ dedi.” 44
3. Şeriatın Kendisine Değer Verdiği Bir Nesne Olmaması
Üzerinde Kur’ân ayetleri, hadis metinleri, ilmî bahisler gibi şeylerin ya-
zılı olduğu maddelerle isticmar yapmak doğru değildir. Çünkü bunlar
şeriatın kendisine değer verdiği şeylerdir. Allah Resûlü cinlere ihtiram
gösterip onların azıklarıyla isticmar yapmayı ümmetine yasaklamışsa, şe-
riatın kendisine değer verdiği şeylerle isticmar, evveliyatla doğru değildir.
“İşte böyle… Kim de Allah’ın (değer verilmesini istediği, O’nu hatırlatan)
şiarlarını yüceltirse kuşkusuz bu, kalplerin takvasındandır.” 45
4. Necaseti İzale Edecek Bir Yapıya Sahip Olması
İsticmarın gayesi necaseti izale etmektir. Bundan dolayı isticmar için
kullanılacak maddenin bu amacı yerine getirebilecek bir sıfatta olması
gerekir. Örneğin, bundan dolayı âlimler cam parçalarıyla isticmar yap-
manın hem bu amacı yerine getiremediğinden hem de kişiye zarar vere-
bileceğinden hoş görmemişlerdir.
5. Gıda Maddeleriyle İsticmar Yapmamak
Allah Resûlü’nün (sav) kemik ve tezekle isticmar yapmayı cinlerin azığı ol-
masından dolayı nehyetmesine kıyasen, ekmek, bakliyat gibi insanların
gıda ihtiyaçları için kullandıkları şeylerle isticmar yapmak, doğru değildir.
C. İsticmarda Kaç Taş Kullanılır?
Bu konu âlimler arasında ihtilaflıdır. 46 Racih olan, isticmar için en az üç
 44. Buhari, 156; Tirmizi, 17; Bu hadis, necis maddelerle isticmar yapmanın doğru olmadığına
da delil alınmıştır. Çünkü Allah Resûlü tezeği kullanmamış ve bunu “pis olmasına” bağlamıştır.
İbni Huzeyme, Sahih isimli eserinde (no; 70) İbni Mesud’un, Allah Resûlü’ne getirdiği tezeğin
eşek tezeği olduğunu kaydetmiştir. Eşek, eti yenmeyen hayvanlardan olup, dışkısı necistir.
 45. 22/Hac, 32
 46. Bu konuda genel olarak iki görüş vardır:
•  Bir grup âlime göre isticmar için üç taş şart değildir. Bu konuda şöyle demişlerdir; “İsticmarda
gaye temizlik olduğu için bir taş da yeterlidir. Aynı zamanda -yukarıda zikrettiğimiz rivayette-
Allah Resûlü, İbni Mesud’dan üç taş istemiş, İbni Mesud ona iki taş getirmiştir. Eğer üç taş şart
olsaydı, Allah Resûlü üçüncü taşı da isterdi.”
•  Bir grup âlime göre, hela ihtiyacı için üç taş gereklidir. Yukarıda zikrettiğimiz rivayetler bu
görüşün delillerindendir. Bu âlimler Hanefi ve Malikilerin delil aldıkları İbni Mesud hadisini şöyle
açıklamışlardır: “Burada Allah Resûlü’nün İbni Mesud’dan ilk olarak üç taş istemesi, isticmar için

154
HELA ADAPLARI BABI

taşın -eğer üç taş bulunmazsa- bir taşın üç ayrı yerinin kullanılmasıdır. Bu


konudaki rivayetler bunu göstermektedir.
Aişe’den (r.anha) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle demiştir:
“Dağ başlarında, kırlarda ve sahrada tuvalet ihtiyacını gidermek isteyen kim-
se yanına üç taş alsın, temizlik için bu taşlar ona yeterlidir.” 47
Abdurrahman ibni Yezid’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Selman El-Farisi’ye dendi ki: ‘Sizin Peygamberiniz (sav), hela/tuvalet adabına
varıncaya kadar size her şeyi öğretti mi?’
Selman El-Farisi dedi ki: ‘Evet öğretti. …üçten az taşla isticmarı bize yasak-
ladı.” 48
Kişi temizlik için daha fazla sayıda taşa ihtiyaç duyarsa tekli sayılarda
olması kaydıyla fazla taş kullanabilir. Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildi-
ğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Sizden biriniz taşla taharetlenirse tekli sayılarda yapsın.” 49
Günümüzde kullanılan tuvalet kağıtları, taşla temizlenme hükmünde-
dir. En az üç kağıt kullanılmalıdır, üç kağıt bulunmuyorsa bir kağıdın üç
ayrı temiz yeri kullanılmalıdır. Allah (cc) en doğrusunu bilir.
D. Taşın Dışında Başka Maddeler İsticmar İçin Kullanılabilir mi?
İsticmar yapılacak madde için yukarıda zikrettiğimiz şartlara dikkat edil-
mesi kaydıyla, ağaç dalları, yapraklar, tuvalet kâğıdı gibi maddeler istic-
mar için kullanılabilir.
Ömer’in (ra) azatlı kölesi Yesar ibni Numeyr’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Ömer (ra) bevledeceği zaman, ‘Bana kendisiyle temizleneceğim bir şey ver.’
derdi. Ben ona ağaç dalı ve taş verirdim. Ya da o, bir duvarın kenarına gelir,

üç taşın şart olduğunu gösterir. İbni Mesud’un üç taş bulamamasından, üç taşın şart olmadığına
delil çıkarılamaz. Üçüncü taş bulunmadığı için Allah Resûlü’nün bir taşı iki defa kullanma ihtimali
de vardır.” Racih olan görüş -yukarıda da belirttiğimiz üzere- budur.
 47. Ahmed, 25012; Ebu Davud, 40; Nesai, 44
 48. Müslim, 262; Ebu Davud, 7; Tirmizi, 16; İbni Mace, 316
 49. Buhari, 161; Müslim, 237

155
TAHARET KİTABI

ona sürerek isticmar yapardı. Bazen de yere sürerek isticmar yapardı, zekeri-
ni yıkamazdı.” 50
E. Vücudun Ön veya Arka Tarafından Çıkan Her Şey için İstinca
veya İsticmar Yapmak Gerekir mi?
İstinca ve isticmar, önden ve arkadan çıkan necis maddeleri temizlemek
için meşru kılınmıştır. Hastalıktan dolayı kişiden çıkan kurtçuk veya safra
kesesi ve böbrek taşları necis olan maddeler değildir. Doğal olarak bun-
lar bevl ve dışkı gibi necis maddelere kıyas edilemez. Yellenmek ise kötü
kokulu bir hava olup, bedende veya elbisede iz bırakmaz. Sonuç olarak
bunlardan dolayı istinca ve isticmar yapmaya gerek yoktur.
XII. Heladan Çıkarken Okunması Gereken Zikir
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) heladan çıktığı zaman (‫(‘ ) ُغ ْف َران ََك‬Allah’ım!) Senin mağfi-
retini isterim.’ derdi.” 51
İbni Kayyım (rh) bu konuyla ilgili şu tespiti yapar:
“Allah en iyi bilir, bunda bir sır vardır. Şöyle ki; dışkı bedeni ağırlaştırır ve be-
dende kalmasıyla eziyet verir. Günahlar da kalbi ağırlaştırır ve orada kalmasıyla
kalbe eziyet verir. Bu ikisi bedene ve kalbe eziyet eden zararlı şeylerdir. Allah
Resûlü (sav) heladan çıkınca bedenine eziyet veren şeyden kurtulması, bedenin
hafiflemesi ve rahatlamasından dolayı Allah’a hamdetmiştir. 52 Sonra eziyet ve-
rici diğer etkenden kurtarmasını, kalbini rahatlatmasını ve hafifletmesini Al-
lah’tan istemiştir. Allah Resûlü’nün kelimelerinin ve dualarının incelikleri ve
önemi (insan) aklının alabileceğinden çok daha fazladır.” 53
XIII. Heladan Çıktıktan Sonra Elleri Yıkamak
Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) helaya girdi. Ben bir kabın içerisinde ona su getirdim. O da
 50. Es-Sunenu’l Kubrâ, 540; Beyhaki bu hadisi rivayet ettikten sonra, “Bu babta rivayet edi-
lenlerin en sahihi budur.” demiştir. Bu ifade hadisin isnadında konuşulduğuna dolaylı bir imadır.
Anlamı “Hepsi problemli rivayetlerin en iyisi budur.” demektir.
 51. Ebu Davud, 30; Tirmizi, 7; İbni Mace, 300; Ahmed, 25220
 52. İbni Kayyım burada Enes’ten (ra) rivayet edilen hadise işaret ediyor:
“Allah Resûlü (sav) heladan çıktığı zaman (‫َان‬ِ ‫‘ )الْ َح ْم ُد لِلَّ ِه ال َِّذي أَ ْذ َه َب َع ِّني ْالَذَى َو َعاف‬Hamd, benden
eziyeti gideren ve beni afiyet içinde kılan Allah’adır.’ derdi.” (İbni Mace, 301) Bunun gibi bir fiil
mevkuf olarak Ebu Zerr’den de (ra) rivayet edilmiştir. (Musannef İbni Ebi Şeybe, 29907) Ancak bu
iki rivayet de zayıftır.
 53. İğâsetu’l Lehfân, 1/58-59

156
HELA ADAPLARI BABI

istinca yaptı. Sonra elini yere sürdü ve sonra elini yıkadı. Sonra ona bir kapta
başka bir su getirdim. O suyla da abdest aldı.” 54
Allah Resûlü’nün (sav) elini yere/toprağa sürmesi, sabun kullanmanın ge-
rekliliğine işarettir. Zira o dönemde toprak, sabun gibi temizleyici olarak
kullanılırdı.
XIV. Banyoda Bevletmemek
Abdullah ibni Muğaffel’den rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöy-
le demiştir:
“Biriniz gusül abdestini aldığı yere idrarını yapıp sonra da orada yıkanmasın.
Çünkü vesveselerin çoğu bundan ileri gelir.” 55
Burada inceleyebileceğimiz iki banyo çeşidi vardır:
a. Şayet banyo yapılan yerde herhangi bir gider yoksa ve oraya bevledil-
mesi hâlinde necaset orada birikiyorsa, bu banyoda bevletmek nehyedil-
miştir. Çünkü kişi oraya bevledip sonra banyo yaptığında, biriken neca-
setin üzerine sıçrayıp, sıçramadığından emin olmaz ve vesveseye kapılır.
Aynı zamanda -“Sular Babı”nda da aktardığımız üzere- Allah Resûlü (sav)
durgun sulara bevletmeyi yasaklamıştır.
b. Banyo yapılan mekân gideri olan ve suyun dışarıya akıtıldığı bir yer-
se, orada bevletmekte bir sakınca yoktur. Zira suyun aktığı yerde neca-
set olmaz.
İmam Ahmed (rh) şöyle demiştir: “Şayet bevlin üstüne su döküldüğünde bo-
rudan akıp gidiyorsa, burada banyo yapmakta bir beis yoktur.” 56
El-Hattâbî (rh) şöyle der: “Kişinin banyoda bevletmesinin nehyedilmiş ol-
ması ancak bevlin akıp gideceği sert bir mekân olmaması veya mekânda bev-
li dışarıya akıtan (boru gibi) bir yol olmaması durumunda geçerlidir. Çünkü
bu, yıkanan kişinin üzerine bevl damlalarının ve sıçramalarının isabet etme-
sini vehmettirir ve vesveseyi doğurur.” 57
XV. Hastalık Nedeniyle Bevlini Tutamayan Kişinin Durumu
Bu durum bir hastalıktır. Yüce Allah herkesi gücü nispetinde sorumlu
tutmuştur.
 54. Ahmed, 8104; İbni Hibban, 1405
 55. Ebu Davud, 27; Tirmizi, 21; İbni Mace, 304; Ahmed, 20569
 56. Eş-Şerhu’l Kebîr Alâ Metni’l Mukni’, 1/87
 57. Meâlimu’s Sunen, 1/22

157
TAHARET KİTABI

“Allah’tan gücünüz yettiğince korkup sakının…” 58


Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle buyurdu:
“Size bir şeyi emrettiğimde gücünüz yettiğince onu yerine getiriniz. Bir şeyi
yasakladığımda da onu bırakınız.” 59
• Bu kişinin durumu, kendisinden istihaze kanı akan kadının durumu
gibidir. Allah Resûlü (sav) istihazenin bir hastalık olduğunu, gelen kanın
yıkanmasını, her namaz için abdest almayı ya da iki namazı cem ederek
bir abdestle kılmayı emretmiştir. Kendisinden bevl gelen kimse de Allah
Resûlü’nün (sav) istihazeli kadına emrettiği şekilde davranmalıdır. Şöyle ki;
• Bu kişi her namaz için istinca yapıp, abdest almalıdır.
• Ya da istinca yapıp, abdest aldıktan sonra namazlarını cem edip öyle
kılmalıdır. 60
• Elbisesine isabet eden bevli/sidiği temizlemelidir.
XVI. İstinca Konusunda Oluşan Vesveseler
Bazı fıkıh ve ilmihâl kitaplarında necasetten korunmak için öneriler var-
dır. Kırk adım yürümek, biraz hareket etmek, öksürmek, yukarıdan aşa-
ğıya düşer gibi oturmak, idrarın geldiği yere kürdan gibi şeyler koyup,
tıkamak, sol tarafa uzanmak, on dakika bekledikten sonra yapılacak kont-
rolün ardından abdest almak…gibi.
Bu sayılanların hiçbiri sünnette yoktur. Ümmetine her şeyi öğreten Allah
Resûlü (sav), bu sayılanlardan hiçbirini öğretmemiş, tavsiyede bulunmamış-
tır. Müslim’in sorumluluğu; ihtiyaç giderdikten sonra güzelce temizlen-
mektir. İdrar ve dışkı mahallini temizledikten sonra, yapılması gereken
fazladan bir şey yoktur. Kişinin takvalı olmak adına, fazladan yaptığı her
şey, dinine zarar vererek, onu şeytanın ağı olan vesveseye düşürecektir.
İbnu’l Cevzi şöyle der: “Şeytanın oyunlarından birisi de onlara helada uzun
kalmayı emretmesidir. Hâlbuki bu ciğere zarar verir. Orada kalmanın ölçüye
göre olması gerekir. Kimisi tuvaletten çıkar, sonra yürür, öksürür, bir ayağını
 58. 64/Teğabûn, 16
 59. Buhari, 7288; Müslim, 1337
 60. Konuya dair detaylı açıklama için bk. “İstihazeye Dair Şer’i Hükümler”, 1/360

158
HELA ADAPLARI BABI

kaldırır, diğerini indirir. Kendince temizlendiğini zanneder. Hâlbuki o böy-


le yaptıkça idrar mesaneye sızıp toplandığından daha çok akar. İnsan bevlet-
meye hazırlanınca da burada toplanan su çıkar. Ama yürüme ve öksürmeden
sonra durunca mesanede yine birazcık su toplanır. Sızma durmaz ve kesilmez.
Bu böyle durmaz, devam eder. Kişinin iki parmağının arasına alarak zekerini
hafifçe sıkması ve onda olan şeyi çıkarması yeterlidir. 61 Bundan sonra suyla
zekerini yıkar.” 62
Taharet, abdest ve namaz gibi ameli konularda insanlar çokça vesveseye
düşebilmektedir. Zira şeytan, insanları vesveseye düşürmek için var gü-
cüyle çalışmaktadır. İlerleyen bablarda bu konuya atıf yapabilmek için,
vesveseyle ilgili toplu bilgiler vermek istiyoruz.
Gerek ibadetler için yapılan manevi temizlik (abdest, gusül) gerek de
hijyen amaçlı yapılan temizliklerde vesvese, insanın şeytanın avcuna düş-
tüğü ve hayatı kendine zindan ettiği alanlardan biridir. Bu durumda olan
kişiler, kendilerine eziyet etmelerinin yanında aynı ortamı paylaştıkları
insanlar için de eziyet kaynağıdırlar. Genelde abdest/guslün tam olmadı-
ğına, uzuvların ıslanmadığına, farzın hakkını eda etmediklerine inandık-
ları için aynı fiili defalarca tekrarlarlar. Ya da bir şeyin temiz olmadığına
inandıkları için saatlerce onu paklamakla meşgul olurlar.
Bütünüyle şeytanın projesi olan vesvese, yerinde saymaz. Bu hassasiyet
ve şüphe hâli her geçen gün daha fazla ilerler. Çoğu zaman da amelin ter-
ki ya da ağır psikolojik rahatsızlıklarla neticelenir. 63
 61. İbnu’l Cevzi burada İsa ibni Yezdad el-Yemani’nin babasından onun da Allah Resûlü’nden
(sav) rivayet ettiği “Sizden birisi bevlettiği zaman üç defa zekerini hafifçe çeksin.” (İbni Mace, 326;
Ahmed, 19053) hadisine işaret etmektedir. Ancak bu hadis Mürsel olması ve İsa ibni Yezdad El-Ye-
mani’nin meçhul bir ravi olmasından ötürü zayıftır. Vesveseye sebep olup ve sağlık açısından
sakıncalı olduğundan dolayı bundan kaçınmak gerekir. İbni Teymiyye der ki: “Bu konuda rivayet
edilen hadis zayıf bir hadistir. Aslı yoktur. İdrar tabiatına göre çıkar. Bittiği zaman da tabiatı ge-
reği kesilir. İdrar gelmesi tıpkı sağma gibidir. Şayet kişi zekerini hafifçe çekmeyi terk ederse, bevl
durur. Ancak kişi zekerini sağarsa, idrar gelmeye devam eder.” (Mecmû’u’l Fetâvâ, 21/106). Hafız
ibni Hacer’de (rh) Bulûğu’l Merâm’da (105) isnadın zayıf olduğunu belirtmiştir.
 62. Şeytanın Ayartması, İbnu’l Cevzî, s. 176
 63. Şimdi vesveseli insanın içine düştüğü şer’i, akli ve örfi muhalefetleri maddeler hâlinde
inceleyecek, Allah’ın yardımıyla bundan korunmaya dair bazı tavsiyelerde bulunacağız.
“A. Vesveseli Kişi Sürekli Allah Resûlü’ne Muhalefet Hâlindedir
Enes’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
‘Allah Resûlü (sav) bir müdd su ile abdest alır, bir sa’dan beş müdde kadar su ile de guslederdi.’

159
TAHARET KİTABI

(Buhari, 201; Müslim, 325)


Müdd; bir avuç su demektir. Sa’; dört avuç su.
İbni Abbas’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
‘Allah Resûlü âzalarını birer defa yıkayarak abdest aldı.’ (Buhari, 157; Ebu Davud, 138; Tirmizi, 42;
Nesai, 80; İbni Mace, 411)
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
‘Ben ve Allah Resûlü bir farak (üç sa’) olan bir kaptan beraberce gusül alırdık.’ (Buhari, 250; Müs-
lim, 319)
Burada vesveseli kardeşimize sormak istiyoruz:
Bir avuç suyla alınan abdest sizce sahih midir?
Dört avuç suyla alınan gusül yerine gelmiş midir?
Sizin temizlik ve hijyen ölçünüze göre Allah Resûlü’nün durumu nedir?
Temizliğin imanın yarısı olduğunu söyleyen bir Peygamber acaba bu öğretisine muhalefet mi
etmiştir?
Temizlik anlayışı bu seviyede olan insanlardan tiksiniyor, beraber yaşayamıyorsunuz! Acaba Allah
Resûlü ile aynı ortamı paylaşmak durumunda kalsaydınız ondan da tiksinecek miydiniz? (Haşa)
Bu sorulara muhatap olmak dahi; temizlik konusunda kendini hassas zanneden vesveseli insan-
ların, durumunun vehametini kavramaları ve Rabblerinden yardım isteyerek tedavi olmaları ge-
rektiğini anlamaları için kâfidir.
‘…O’nun emrine muhalefet edenler başlarına bir fitnenin ya da can yakıcı azabın gelmesinden
sakınsınlar.’ (24/Nûr, 63)
Bir grup sahabe, Allah Resûlü’nün (sav) ibadetlerini sordular. Kendilerine haber verilince de azım-
sadılar. ‘Onun gelmiş ve geçmiş günahları affedilmiştir. Biz onun gibi değiliz.’ dediler. Biri sürekli
oruç tutacağına, diğeri geceleri uyumadan namaz kılacağına, biri de evlenmeyeceğine dair söz
verdi. Bu durumdan haberdar edilen Allah Resûlü, onları yanına çağırdı.
‘Bu sözlerin sahibi siz misiniz?’ diye sordu.
‘Evet.’ cevabını alınca da onlara, ‘Ben oruç tutar, iftar ederim. Bazen namaz kılar bazen de uyurum.
Kadınlarla evlenirim. Allah’a yemin olsun ki, sizin Allah’tan en korkanınız ve Allah’ı en iyi bileniniz
de benim. Kim benim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir.’ (Buhari, 5063; Müslim, 1401)
Temizlik hususunda Allah Resûlü’nü aşan, onun sünnetine muhalefet eden, onun sünneti sevi-
yesinde yaşayanlardan tiksinen kardeşlerimiz bu tehdite birinci dereceden muhatap olduklarını
bilmeli ve şeytanın şerrinden Allah’a sığınmalıdırlar.
B. Vesveseli Kişi İsrafa Düşer
Vesveseli insanlar israf içerisindedir. Kullandıkları su miktarı, harcadıkları temizlik malzemeleri ve
en önemlisi vakit ziyanından dolayı her amellerinde müsriflerden kabul edilirler.
‘…(Çünkü) O, israf edenleri sevmez.’ (7/A’râf, 31)
‘…malı saçıp savurma. (Çünkü) saçıp savuranlar, şeytanların kardeşleridir…’ (17/İsrâ, 26-27)
Ebu Neame’den şöyle rivayet edilmiştir:
‘Abdullah ibni Muğaffel, oğlunun, ‘Allah’ım! Senden cennete gireceğim zaman cennetin sağın-
dan beyaz bir saray isterim.’ şeklinde dua ettiğini işitti.
Ona dedi ki: ‘Ey oğulcuğum! Allah’tan cenneti iste, ateşten de O’na sığın. Ben Allah Resûlü’nü (sav),
‘Bu ümmette bazı kişiler bulunacaktır. Bu kişiler taharet ve dua konusunda haddi aşacaklardır.’
derken işittim.’ ’ (Ebu Davud, 96; İbni Mace, 3864; Ahmed, 16796)
Vesveseli kardeşimiz, abdest ve temizlik hususunda haddi aşmıştır. Bu da önceki milletleri helak
eden aşırılık/ğuluv ahlakından başka bir şey değildir.

160
HELA ADAPLARI BABI

‘Aşırılıktan sakınınız. Şüphesiz sizden öncekileri helak eden, aşırılıktan başka bir şey değildir.’ (Ah-
med, 1851)
C. Vesveseli Kişi Etrafındaki İnsanlara Eziyet Edip Zarar Verir
Müslim’in temel özelliği; başkalarına faydalı olması, müminlerin sıkıntılarını gidermesi, hayatı on-
lara kolaylaştırmasıdır. Bunun zıddı ise zulümdür ve Allah, zulmü haram kılmıştır.
‘Kim bir müminin dünyalık sıkıntılarından birini giderirse, Allah da onun Kıyamet Günü sıkıntıla-
rından birini giderir. Kim zor durumda olana kolaylık sağlarsa, Allah da ona dünyasında ve ahire-
tinde kolaylık sağlar. Kim Müslim’in ayıbını örterse, Allah da onun dünyada ve ahirette ayıplarını
örter. Kul, kardeşinin yardımında olduğu müddetçe, Allah da onun yardımındadır.’ (Müslim, 2699;
Ebu Davud, 4946)
‘Ey kullarım! Ben zulmü kendime haram kıldım. Size de onu haram kıldım, dolayısıyla birbirinize
zulüm etmeyiniz.’ (Müslim, 2577)
Allah Resûlü (sav) bir gün minbere çıktı ve yüksek sesle şunları söyledi:
‘Ey dilleriyle iman edip, iman henüz kalplerine yol bulmamış olanlar! Müslimlere eziyet etme-
yin…’ (Tirmizi, 2032)
‘Abdullah ibni Mübarek’e İslam’da en hayırlı ve mizanda en ağır, kıyamet gününde kişiyi Allah
Resûlü’ne en sevimli ve yakın kılacak güzel ahlakın ne olduğunu sordular. Cevap olarak şöyle
dedi: ‘Güleryüz, iyilik saçmak ve insanlara eziyet etmemektir.’ ’ (Tirmizi, 2005)
Vesveseli insan bu soruyu kendine sormalıdır. Ben çevremdekilere faydalı, onlara hayatı kolaylaş-
tıran bir insan mıyım?
Yoksa onlara zulmeden, eziyette bulunan, hayatı çekilmez kılanlardan mı?
Vesveseli insan hayatı kendine daraltıp, zehir ettiği gibi; çevresindekilere eziyeti çok daha büyük-
tür. Kendisi temizlik hususunda bu denli bir hassasiyete (!) sahipken, hayat onun için yorucuysa;
bu hassasiyeti taşımayan ve haklı olarak aşırılık görenler için nasıl olsun?
D. Vesveseli Kişi Kendi Onurunu ve Karakterini Çiğner
Yaptığı davranışlarla kendisini küçük düşürür. Aklı kemâle ermemiş bir çocuğun dahi güleceği
durumlara düşürür kendini.
İbnu’l Cevzi (rh) Hanbeli âlimlerinden şu olayı aktarır:
‘Adamın biri İbni Akil’e gelip sordu: ‘Ey imam! Ben defalarca suya dalıp çıkmama rağmen guslü-
mün sahih olup olmadığında şüphem vardır. Bu durumda ne yapmalıyım?’
İbni Akil, adama dedi ki: ‘Sizin bir şey yapmanıza gerek yoktur. Çünkü gusül ve namaz size vacip
değildir.’
Adam aldığı cevaptan bir şey anlamayınca İmam durumu izah etti: ‘Allah Resûlü bir hadisinde
şöyle buyurur: ‘Uyanıncaya kadar uyuyandan, büluğa erene dek çocuktan, akıllanana dek de-
liden kalem/sorumluluk kaldırılmıştır.’ Tekrar tekrar suya girdiği hâlde vücudunun tam ıslanıp
ıslanmadığından şüphede olan ancak delidir.’ (El-Ezkiyâ, s. 83)
Gazâlî şöyle der: ‘Vesveseli insan ya sünneti bilmiyordur ya da onun aklında kusuru vardır. Her
ikisi de kul için büyük ayıplardandır.’
E. Vesveseli Kişi Amelin Terki Tehlikesi
Çoğu vesveseli insan zamanla amelleri terk eder. Bu, tecrübeyle sabit bir durumdur. Nasıl ki, ves-
vese ilk başladığında çok basit endişelerle başlıyor ve bir yıkama, iki, üç…artarak ilerliyorsa bu
durum zamanla ilerlemeye devam eder. Öyle bir boyuta ulaşır ki ne yaparsa yapsın amelin olma-
dığına inanmaya başlar. İşte bu nokta amellerin terk edildiği ve şeytanın zafer ilan ettiği noktadır.
Saydığımız maddelerde de görüldüğü gibi müvesvis hem dinen, hem de sosyal anlamda din, akıl
ve mürüvvet sahiplerinin kabul etmeyeceği bir konumdadır. Özellikle dinini ifsad etmesini, haya-
tı kendine zindan etmesini önemsemese dahi; başkalarına eziyet etme hakkına sahip olmadığını

161
TAHARET KİTABI

bilmeli ve her ânının kul hakkına girmeyle büyük bir vebale dönüştüğünü idrak etmelidir.
F. Vesveseden Korunma Yolları
1. Kişinin Hastalığını Kabul Etmesi
Vesveseden korunmanın ilk adımı; müvesvisin hasta olduğunu kabul etmesidir. Özellikle şer’i
naslar, Allah Resûlü’nün (sav) ve selefin uygulamaları kendisine gösterilerek, üzerinde olduğu hâ-
lin İslam’ın razı olmadığı bir hâl olduğu müvesvise kabul ettirilmelidir.
Vesveseye kapılmış olanların çoğu kendi aşırılıklarını görmek yerine başkalarını gevşeklikle suç-
ladıklarından tedaviye yanaşmazlar. Hastalıklarını kabul ettikleri zaman da çok ilerlemiş oldu-
ğundan genelde netice elde edemezler.
2. Zikir ve Rukyeye Sarılmak
Vesvese şeytanın kulu saptırma yollarından biridir. Başlangıcı, ilerleyişi ve içinden çıkılmaz bir
hâle gelmesi süreçlerinde hep şeytan vardır. Kaynağını kurutmadan, vesveseden kurtulmak ne-
redeyse mümkün değildir.
Öyleyse vesveseden korunmak, ancak şeytandan korunmakla mümkündür.
Allah Resûlü (sav) şöyle buyurdu:
‘Allah, Yahya’ya kendisiyle amel etmesi ve kavmine amel etmelerini emretmesi için beş şey em-
retti. Yahya, kavmini Mescid-i Aksa’ya toplayıp onlara bu emirleri bildirdi: ‘…Ve size Allah’ı zik-
retmenizi emrediyorum. Allah’ı zikreden kişinin misali, arkasında kuvvetli ve süratli bir düşman
topluluğunun kendini kovaladığı adamın misali gibidir. Adam düşmanından kaçar. Ta ki çok ko-
runaklı bir kaleye gelince düşmandan kendini korur. İşte insan da böyledir. Şeytandan ancak
zikirle korunabilir…’ ’ (Tirmizi, 2863)
Şeytanın vesveselerinden korunmak, vesvesenin kul üzerindeki etkisini azaltmak için kişinin bol-
ca Rabbini zikretmesi gerekir.
Özellikle sünnette varid olan sabah akşam zikirlerine devam etmesi, şeytanı insandan uzaklaştı-
ran Ayete’l Kursi, Bakara Suresi’nin son iki ayeti ve insanı şeytandan koruyan Muavvizeteyn Sure-
leri’ni sürekli okuması gerekir. (“Bakara Suresi’nde bir ayet vardır ki Kur’ân ayetlerinin efendisidir.
Şeytan olan herhangi bir evde okunursa (şeytan) o evden çıkar. (O ayet) Ayete’l Kursi’dir.” (Şuabu’l
Îmân, 2171))
“Kur’ân’da iki ayet vardır ki, müminler için şifadır ve Allah’ın sevdiği şeylerdendir. O iki ayet Bakara
Suresi’nin son iki ayeti (olan Amene’r Resûlü)’dür.” (Deylemi, 1671; El-Câmiu’s Sağîr, 1031)
“Kim Bakara Suresi’nin baş tarafından dört ayeti, Ayete’l Kursi’yi ve sonraki iki ayeti ve Bakara
Suresi’nin sonundan üç ayeti okursa o gün ona ve ailesine Şeytan ve hoşlanmadığı bir şey yakla-
şamaz. Bu ayetler aklı başından gitmiş kimselere ne zaman okunursa muhakkak iyileşir.” (Darimi,
3425; Mecmeu’z Zevâid, 17013)
“Sabah akşam İhlas ve Muavvizeteyn Sureleri’ni üçer defa oku! Bunlar, bütün belaları, afetleri,
sıkıntıları ve istemediğin kötü şeyleri giderir.” (Tirmizi, 3575; Nesai, 5428)
Ebu Said El-Hudri’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah cin ve nazardan korunmak için çeşitli dualar okurdu. Nâs ve Felak Sureleri inince,
diğerlerini terk edip, bu iki sureyi okurdu.” (Tirmizi, 2058; Nesai, 5494; İbni Mace, 3511))
3. Üstüne Gitmek
Vesveseli insanların çoğu; vesveseli oldukları konularda bazı anlamsız duygulara sahiptirler.
Bunu aşmanın tek yolu o duygu ve düşüncelerin üzerine gitmek, zorlanarak da olsa onları yen-
meye çalışmaktır. Temizlik hassasiyetine sahip insan için bu durum zor olsa da, başkalarına eziyet
ederek kulların; şeytana hizmet ederek Rabbinin hukukunu çiğnemesinden daha iyidir.
Örneğin; abdest hususunda vesveseli olan biri Allah Resûlü’nü (sav) örnek alarak bir avuç suyla
abdest almaya nefsini zorlamalı ve abdest uzuvlarını birer defa yıkamalıdır.

162
HELA ADAPLARI BABI

Bir şeye yıkamadan dokunamayan veya herhangi bir şeyle teması olduktan sonra mutlaka vücut
azalarını dezenfekteye ihtiyaç duyan, bunu yapmayanlardan rahatsız olan kardeşlerimiz nefisle-
rini zorlamalıdırlar. Allah Resûlü’yle yaşayacak olsa, ona (sav) burun kıvıracak, belki dokunduğu
şeyi yıkamadan yemeyecek veya dokunamayacak olmanın çirkin hâlini tahayyül etmelidirler.
Birçok samimi Müslim, vesvesenin üzerine giderek onu yendiler. Allah’tan (sav) yardım isteyerek,
üzerine gidecek her kardeşimizin netice alacağını Rabbimizden temenni ediyoruz.
4. Psikolojik Destek Almak
Temizlik ve hijyen konusunda vesveseli olan insanların bazıları yaşadıkları birtakım olayların
yıpratıcı etkisinden sıyrılmak için bir şeylere yönelirler. Belli bir zaman sonra unutturması için
yöneldikleri şey onlarda takıntı hâline gelir. Ayrılık, ölüm, ihanete uğrama gibi insanın hazırlıksız
olduğu ve yaşamını derinden sarsan, bir ân akıldan çıkmayan hadiselerin çoğu böyle bir tehlike
barındırır içinde.
Bu süreci atlatmak için aklın ve nefsin meşgul edildiği şeyler ise ileride hayatı derinden etkileyen
takıntılara dönüşür.
Bu işi para tuzağına çevirmeyen, tanınan ve kendisine güvenilen bir uzmandan bu konuda yar-
dım alınabilir. Özellikle de temizlik ve benzeri vesveselerin, belli bir olaydan sonra başladığı in-
sanlar, bu yardımı almalıdırlar. Burada altını çizmek istediğimiz nokta, bir uzmanla konuşarak
vesveseyi tetikleyen unsuru bulmak ve onun yıkıcı etkisini, nasihat/öğüt/terapi yoluyla hafiflet-
mek, böylece vesveseyi oluşturan etkeni ortadan kaldırmaktır. İlaç tedavisi olarak isimlendirilen
antidepresan (zehir/uyuşturucu) tarzı ilaçların kullanımı şer’an caiz olmamakla beraber insan
fıtratına da uygun değildir.
Konumuzun başında zikrettiğimiz gibi amelî vesvese mefhumu, geniş bir alana taalluk etmek-
tedir. Her amelin kendine göre bir vesvese biçimi vardır. Lakin vesvesenin kaynağı ve mantığı
bir olduğundan zikrettiğimiz maddeler tüm amelî vesveseler için uygulanabilir.” (Tevhid Dergisi,
İtikadi ve Amelî Vesvese, S 31, s. 16-20)

163
FITRAT HASLETLERİ BABI

Fıtratın Şer’i Anlamı


• Fıtrat, Allah’ı Tevhid Etmektir
• Fıtrat, Beden Temizliğidir

Fıtrat Hasletleri
• Misvak ve Diş Fırçası Kullanmak
. Ağız Temizliğinin Müekked Sünnet Olduğu Yerler
‥ Abdest Alırken/Abdestle Birlikte
‥ Namaza Başlamadan Önce
‥ Kur’ân Okumaya Başlamadan Önce
‥ Eve Girerken
‥ Gece Uyanınca
• Etek Tıraşı ve Kol Altı Tıraşı Yapmak
. Etek ve Kol Altı Tıraşında Gözetilmesi Gereken Süre Kırk
Gündür
. Avret Mahallini (Eş Dışında) Bir Başkasına Açmamak
ve Sağlığa Zarar Vermemesi Kaydıyla Vücut Kıllarının
Giderilmesinde Lazer Kullanılabilir
. Kadınlara Benzeme Niyeti Olmaksızın Kol-Bacak-Göğüs
Bölgeleri Tıraş Edilebilir
• Tırnak Kesmek
• Sünnet Olmak
• Sakalları Uzatıp Bıyıkları Kısaltmak
. Sakal Bırakıp Bıyık Kısaltmak Vaciptir
. Sakalın Uzunluğu Güvenilir Bir İlim Adamının Tespitine ve
Müminlerin Uygulamasına Göre Belirlenmelidir
. Sakal Erkeği Kadından ve Şirk Taifelerinden Ayırmalıdır
• Sakalın Faydaları/Hikmetleri
. Sakal Bırakmak; Allah’ın ve Resûl’ünün Çağrısına İcabet
Etmektir
. Sakal Bırakmak, Fıtrata Uymaktır
. Sakal Bırakmak, Müşriklere Muhalefettir
. Sakal, Kalkandır
. Sakal, Müslim Erkeğin Süsüdür
FITRAT HASLETLERİ BABI

F ıtrat hasletleri/özellikleri, Allah Resûlü’nün (sav) sözünden alınmış bir


kavramdır ve yaratılış özellikleri manasına gelmektedir. Fe-ta-ra/Fıtrat
kökünden gelen kelimenin öz anlamı, uzunlamasına yarıktır. 1 Kelimenin
zamanla kazandığı anlamlardan biri de hilkat/yaratılış olmuştur. İnsanın
yaratılıştan getirdiği suret ve ahlaki özelliklere fıtrat denmiştir.
I. Fıtratın Şer’i Anlamı
Kur’ân ve sünnet incelendiğinde fıtrat/yaratılış/hilkat kavramının iki
anlamda kullanıldığı görülür:
A. Tevhid Anlamında
“Yüzünü (hiçbir şeyi Allah’a ortak koşmayan muvahhid) bir hanif olarak dine
çevir. Allah’ın insanları yarattığı fıtrata (uy). Allah’ın yaratmasında değişiklik
yoktur. (Herkesi tevhid fıtratı üzere yaratmıştır.) İşte dosdoğru din budur. An-
cak insanların çoğu bilmezler.” 2

 1. El-Mufredât, s. 640, f-t-r maddesi


 2. 30/Rûm, 30

165
TAHARET KİTABI

Bu anlamda fıtrat; insanın özüne, yaratılış kodlarına, tabiri caizse fabri-


ka ayarlarına işaret eder. Her insan Yüce Allah’ı tanıma, O’nu birleme ve
O’na kulluk bilinciyle/eğilimiyle dünyaya gelir:
Ebu Hureyre’den (ra) Allah Resûlü’nün (sav) şöyle dediği rivayet edilmiştir:
“Her çocuk fıtrat üzere doğar…” 3
Iyâd ibni Himâr El-Mucaşi’î’den Allah Resûlü’nün (sav) şöyle dediği riva-
yet edilmiştir:
“…Şüphesiz ki ben, tüm kullarımı hanif olarak yarattım…” 4
B. Biyolojik Yapı, Dış Görünüm ve Temizlik Anlamında
Ebu Hureyre’den (ra) Allah Resûlü’nün (sav) şöyle dediği rivayet edilmiştir:
“Fıtrat olan şeyler beş tanedir (veya beş şey fıtrattandır): Sünnet olmak, kasık-
ları tıraş etmek, tırnakları kesmek, koltuk altını tıraş etmek ve bıyığı kısaltmak.” 5
Aişe’den (r.anha) Allah Resûlü’nün (sav) şöyle dediği rivayet edilmiştir:
“ ‘On şey fıtrattandır: Bıyıkları kısaltmak, sakalı salıvermek, misvak kullanmak,
(abdest alırken) burna su çekmek ve sonra onu burundan çıkarmak, tırnakları
kesmek, parmak mafsallarını yıkamak, koltuk altı kıllarını yolmak, etek tıraşı
yapmak, küçük abdest ve büyük abdest mahallerini yıkamaktır.’
Ravi Zekeriyya dedi ki: ‘Musab, ‘Onuncuyu unuttum, ancak o, ağzı çalkala-
mak olabilir.’ dedi…” 6
Allah Resûlü’nün (sav) fıtrat hasletleri olarak zikrettiği hususlar; ya insa-
nın dış görünümü ya da beden temizliğiyle ilgilidir.
Sahih/Mustakim Kulluk İçin Fıtrat!
İslam, insanı bir bütün olarak ele almıştır. Onun inanç dünyasını tev-
hid akidesiyle biyolojik yapısını şeriatla düzenlemiştir. Yarattığı fıtrat ile
indirdiği din arasında birbirini besleyen karşılıklı bir ilişki kurmuştur.
Buna göre insan dine/şeriata uydukça fıtratını/özünü korumakta, fıtra-
 3. Buhari, 1359; Müslim, 2658
 4. Müslim, 2865
 5. Buhari, 5891; Müslim, 257
 6. Müslim, 261

166
FITRAT HASLETLERİ BABI

tını korudukça Rabbine kulluk etmesi kolaylaşmaktadır. Yukarıda oku-


duğumuz Rûm Suresi 30. ayette de din ve fıtrat yan yana, birbiriyle iliş-
kili olarak zikredilmiştir:
“Yüzünü (hiçbir şeyi Allah’a ortak koşmayan muvahhid) bir hanif olarak dine
çevir. Allah’ın insanları yarattığı fıtrata (uy). Allah’ın yaratmasında değişik-
lik yoktur. (Herkesi tevhid fıtratı üzere yaratmıştır.) İşte dosdoğru din budur.
Ancak insanların çoğu bilmezler.” 7
Ayet mealinde belirginleştirdiğimiz yerleri okuyunca “dine çevir” ve “fıt-
rata uy” ifadelerinin peş peşe geldiğini görürüz. Yüzü dine çevirmek, yani
insanın her şeyiyle dine dönmesi; ancak fıtrata uymasıyla mümkündür.
Bu ikisi arasındaki bağ koparsa, Allah (cc) ile insan arasındaki bağ da kopar.
Din ile fıtrat arasındaki bağ güçlendikçe Allah ile insan arasındaki bağ da
güçlenir. İnsanın sahih/mustakim bir kulluk için dine kulak kabartması,
başta tevhid akidesi olmak üzere fıtrat hasletlerine riayet etmesi gerekir. 8
II. Şeytanın Projesi: Fıtratı Değiştirmek!
Şeytan, Allah ile insan arasındaki ilişkide (kulluk) kilit kavramın fıtrat
olduğunun bilincindedir. Bu nedenle tüm çabası fıtratı bozmak, onu de-
ğiştirmek üzerine kuruludur:
“Allah ona lanet etmiştir/etsin. Dedi ki: ‘(Kasem olsun ki) senin kullarından
belirlenmiş bir pay edineceğim.’ ‘Onları saptıracağım, onları (boş) kuruntu-
larla oyalayacağım, onlara emredeceğim hayvanların kulaklarını kesecekler,
 7. 30/Rûm, 30
 8. Fıtrat ile din/vahiy arasındaki bağı gösteren bazı rivayetler varid olmuştur. Fıtrat hasletle-
rine uyulmadığında vahyin geciktiğini gösteren bu rivayetlerin isnadında konuşulmuştur.
İbni Abbas’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü’ne (sav), ‘Ey Allah’ın Resûlü, muhakkak ki Cibril (sana gelmekte) ağır davranıyor.’ de-
nildi.
Allah Resûlü (sav), ‘Siz çevremdeyken niye ağır davranmasın ki? Ne misvaklanıyor ne tırnaklarınızı
kısaltıyor ne bıyıklarınızı kesiyor ne de parmak boğumlarınızı temizliyorsunuz!’ dedi.” (Ahmed,
2181)
Ebu Vâsıl’dan (rh) şöyle rivayet edilmiştir:
“Ebu Eyyub El-Ensari (ra) ile karşılaştım. Benimle musafaha etti. Tırnaklarımda bir uzunluk (oldu-
ğunu) gördü.
Bunun üzerine şöyle dedi: ‘Allah Resûlü (sav) dedi ki: ‘Sizden biri, tırnaklarını (kısaltmayıp) kuş tır-
nağı gibi bırakıyor; (böylece) içlerinde cünüplük, pislik ve kir toplanıyor, (bu hâldeyken de) sema-
nın haberi hakkında soru soruyor.’ ‘ “ (Ahmed, 23542)

167
TAHARET KİTABI

onlara emredeceğim Allah’ın yarattığı (fıtratı) değiştirecekler.’ Kim de Allah’ı


bırakıp şeytanı dost edinirse, hiç şüphesiz apaçık bir hüsrana uğramış olur.” 9
Iyâd ibni Himâr El-Mucaşi’î, Resûlullah’ın (sav) bir gün hutbe verirken
şöyle dediğini aktarmıştır:
“Bakın, bana öğretilenlerden sizin bilmediğiniz bir şeyi bugün size öğretme-
mi Rabbim bana emretti. Allah (cc) şöyle buyurmuştur: ‘Bir kula bağışladığım
her türlü mal helaldir. Ben, kullarımın tümünü hanif olarak yarattım. Bu ara-
da şeytanlar onlara geldiler ve onları dinlerinden çevirdiler, kendilerine helal
kıldığım şeyleri onlara haram kıldılar, hakkında hiçbir delil indirmediğim şeyi
bana ortak kılmalarını emrettiler.’ ” 10
A. Şirk
Şeytanın en önemli projesi tevhid akidesini bozmaktır. Okuduğumuz
kudsi hadiste olduğu gibi insanları Allah’tan başkasına kulluğa sevk et-
mektir. Bunu da iki şekilde yapmaktadır:
• Allah’ın helallerini haram/yasak kılmak
• Allah’a ortak koşmayı emretmek
Birincisi, teşri/yasama şirkidir. Allah’ın yasalarına rağmen yasalar belir-
lemek ve O’nun pak şeriatına alternatif şeriatlar oluşturmaktır. İkincisi,
Allah’tan bir delil/belge olmaksızın bazı varlıklara ruhaniyet/kutsallık at-
fedip onlara/kabirlerine/putlarına tapınmak, Allah’a yapılması gereken
ibadetleri onlara yapmaktır.
Kur’ân’da fıtratı/hilkati anlatan her iki ayet de fıtrat ile tevhid ve fıtratın
bozulması ile şirk arasında bağ kurmuştur:
“Onlar, Allah’ı bırakıp da birtakım dişi (ismi verilen putlara) dua ederler.
(Gerçekte) onların dua ettiği inatçı şeytandan başkası değildir. Allah ona lanet
etmiştir/etsin. Dedi ki: ‘(Kasem olsun ki) senin kullarından belirlenmiş bir
pay edineceğim.’ ‘Onları saptıracağım, onları (boş) kuruntularla oyalayacağım,
onlara emredeceğim hayvanların kulaklarını kesecekler, onlara emredeceğim

 9. 4/Nîsa, 118-119


 10. Müslim, 2865

168
FITRAT HASLETLERİ BABI

Allah’ın yarattığı (fıtratı) değiştirecekler.’ Kim de Allah’ı bırakıp şeytanı dost


edinirse, hiç şüphesiz apaçık bir hüsrana uğramış olur.” 11
“(Tevhid ve şirki anlamanız için) size, kendi nefislerinizden bir örnek verdi:
Köleleriniz arasında size verdiğimiz rızka ortak olan, kendinizden korktuğunuz
gibi onlardan korktuğunuz, sizinle eşit olanlar var mıdır? İşte ayetleri, akleden
bir topluluk için böylece açıklarız. (Hayır, öyle değil!) Zulmedenler, hiçbir bil-
giye dayanmaksızın hevalarına/arzularına tabi oluyorlar. Allah’ın saptırdığını
kim hidayet edebilir? Onların hiçbir yardımcıları da yoktur. Yüzünü (hiçbir
şeyi Allah’a ortak koşmayan muvahhid) bir hanif olarak dine çevir. Allah’ın in-
sanları yarattığı fıtrata (uy). Allah’ın yaratmasında değişiklik yoktur. (Herke-
si tevhid fıtratı üzere yaratmıştır.) İşte dosdoğru din budur. Ancak insanların
çoğu bilmezler. O’na yönelenler olun. O’ndan korkup sakının. Namazı dos-
doğru kılın ve müşriklerden olmayın. (O müşrikler ki) dinlerini parça parça
etmiş ve kendileri de gruplara bölünmüşlerdir. Her grup kendi yanındakiyle
övünüp sevinmektedir.” 12
Kur’ân kendini tefsir eden bir kitaptır. 13 Her iki fıtrat/hilkat ayeti de
kendi bağlamında okunduğunda fıtratın tevhid, bozulmasının da şirk ol-
duğu anlaşılır.
B. Çıplaklık
Setr-i avret fıtri bir duygudur. Yüce Allah her insanı avret yerlerini örtme
fıtratıyla yaratmış, sonra şer’i naslarla bu fıtri duyguya bir çerçeve çizmiştir.
Örtmenin fıtrat oluşunu şu delilden anlıyoruz:
“(Bu vesvese ve yeminleriyle) onları aldatıp (ağına) düşürdü. Ağaçtan tadın-
ca, avret yerleri kendilerine görünmeye başladı. Üzerlerini cennet yapraklarıyla
örtmeye başladılar. Rableri onlara seslendi: ‘Ben size bu ağaçtan yemeyi yasak-
lamamış mıydım? ‘Şeytan, sizin apaçık düşmanınızdır.’ dememiş miydim?’ ” 14
Âdem Babamız ve Havva Annemiz, avret mahalleri açılınca beklemek-
 11. 4/Nîsa, 117-119
 12. 30/Rûm, 28-32
 13. “Elif, Lâm, Râ. (Bu,) ayetleri sağlamlaştırılıp (muhkem kılınmış) sonra da (hüküm ve hikmet
sahibi) Hakîm ve (her şeyden haberdar) Habîr (olan Allah) tarafından detaylı olarak açıklanmış bir
Kitap’tır.” (11/Hûd, 1)
 14. 7/A’râf, 22

169
TAHARET KİTABI

sizin, buldukları ilk şeyle; cennet yapraklarıyla örtünmüşlerdir. Bu, ör-


tünmenin fıtri bir duygu olduğunun delilidir.
Yüce Allah, insan eliyle dikilen elbiseyi “indirdiğini” haber vermiştir. Bu,
elbisenin yağmur gibi İlahi bir nimet olduğunu hatırlatmak içindir:
“Ey Âdemoğulları! Şüphesiz size avretinizi örtecek ve kendisiyle süslenece-
ğiniz elbise indirdik.Asıl hayırlı olansa ta kva elbisesidir. (Dışınızı elbiseyle
süslediğiniz gibi kalbinizi de takvayla süsleyiniz. Bu, daha hayırlıdır.) Bu (ni-
metler), düşünüp öğüt alsınlar diye Allah’ın ayetlerindendir.” 15
Bu ayet, aynı zamanda elbisenin indiriliş hikmetine de vurgu yapmıştır:
Buna göre elbise, avreti örtmek ve insanın güzel görünmesini sağlamak
içindir. Şeytanın insan üzerindeki köklü projelerinden biri; insanoğlunu
çıplaklaştırmak ve onlara avret yerlerini göstermektir:
“Ey Âdemoğulları! Şeytan, ebeveynlerinize avret yerlerini göstermek için
elbiselerini çekip aldığı ve onları cennetten çıkardığı gibi sakın sizi (de) fitne-
ye düşürmesin. (Çünkü) o ve avanesi, sizin onları görmediğiniz yerden sizle-
ri görüyorlar. Şüphesiz ki biz, şeytanları iman etmeyenlerin dostu kıldık.” 16
Zira şeytan, çıplaklığın fıtratı bozmak olduğunu ve ahlaksızlığı toplum
içinde yaygınlaştırma aracı olduğunu bilmektedir. Bundan olsa gerek; ilk
insandan bu yana insanları çıplaklaştırmak için uğraşmaktadır. Yüce Allah
cahiliyeyi dört kavram üzerinden müminlere tanıtmıştır:
• Hükmü’l Cahiliye/Cahiliye Hükmü 17
• Zannu’l Cahiliye/Cahiliye Zannı/İnanç Sistemi 18
• Hamiyyetu’l Cahiliye/Cahiliye Asabiyyeti/Irkçılık 19
• Teberruce’l Cahiliye/Cahiliye Açıklığı 20
Demek ki cahiliye dört rükun üzere kuruludur ve bunlardan biri cahiliye

 15. 7/A’râf, 26
 16. 7/A’râf, 27
 17. bk. 5/Mâide, 50
 18. bk. 3/Âl-i İmran, 154
 19. bk. 48/Fetih, 26
 20. bk. 33/Ahzâb, 33

170
FITRAT HASLETLERİ BABI

ahlakını temsil eden açıklık saçıklıktır. Bugün insî şeytanların tüm güçle-
riyle insanları çıplaklaştırmak için uğraşması; şeytanın suret ve sesi olan
reklamların neredeyse her şeyi çıplaklığı özendirerek topluma sunması;
fahişeliğin sanatçılık; soyunmanın moda… olması üzerinde düşünülme-
lidir. Hiç şüphesiz; ilk insandan bu yana var olan şeytanın çıplaklaştırma
projesi, bugün de vardır. Yani setr-i avret; yalnızca namazın şartı olarak
veya elbise fıkhı olarak değil, cahiliyeyle mücadelenin esaslı bir rüknu
olarak anlaşılmalıdır.
C. Dış Görünüm, Estetik
İnsan güzel görünmek, başkaları tarafından beğenilmek ister. Yüce Allah
insan fıtratına uygun olarak meşru süs araçları yaratmış, onun bu ihtiya-
cını meşru/şer’i daire içinde karşılamasını sağlamıştır:
“Ey Âdemoğulları! Şüphesiz size avretinizi örtecek ve kendisiyle süslenece-
ğiniz elbise indirdik…” 21
“De ki: ‘A llah’ın kulları için çıkardığı süsü ve temiz rızıkları kim haram kıl-
mıştır?’ (Ve yine) de ki: ‘O, dünya hayatında iman edenler içindir. Ahirette
ise sadece iman edenleredir.’ Böylece bilen bir topluluk için ayetleri detaylı
bir şekilde açıklarız.” 22
Ebu’l Ahvas, babasından şöyle rivayet etmiştir:
“Ben çok basit bir elbiseyle Nebi’nin (sav) huzuruna gelmiştim.
Bana, ‘Senin malın var mı?’ diye sordu.
Ben de, ‘Evet.’ dedim.
Bu sefer, ‘Hangi cins malların var?’ diye sordu.
Ben de, ‘A llah bana at, deve, koyun ve köle verdi.’ diye cevap verdim.
Bunun üzerine bana, ‘A llah sana bir mal ve imkân verdiği zaman bu imkân
ve nimetin izleri üzerinde görülsün.’ dedi.” 23

 21. 7/A’râf, 26
 22. 7/A’râf, 32
 23. Ebu Davud, 4063; Nesai, 5237

171
TAHARET KİTABI

Abdullah ibni Mesud’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:


“Nebi (sav), ‘Kalbinde zerre kadar kibir olan kimse cennete giremez.’ demişti.
Bir adam, ‘Birisi elbisesinin güzel olmasını, ayakkabısının güzel olmasını is-
terse?’ diye sordu.
O da, ‘Şüphesiz ki, Allah güzeldir ve güzelliği sever. Kibir, hakikati kabullen-
memek ve insanları küçük görmektir.’ dedi.” 24
Şeytanın manipüle ettiği fıtri hasletlerden biri, beğenilme duygusudur.
O, insanı fıtri olanın dışına çıkmaya, estetik adı altında Allah’ın yarattığı
fıtratı değiştirmeye teşvik etmektedir.
Alkame’den (rh) şöyle rivayet edilmiştir:
“Abdullah ibni Mesud, ‘Yüce Allah dövme yaptıran, dövme yapan, yüzlerin-
deki kılları alan, güzel görünmek için dişlerinin arasını ayrık hâle getiren ve
Allah’ın yarattığını değiştiren kadınlara lanet etmiştir.’ demişti.
Onun bu sözü Esed Kabilesi’nden Ummu Yakub adındaki bir kadının kula-
ğına gitti.
Bunun üzerine Ummu Yakub ona gidip, ‘Bana, senin şu şu kadınlara lanet
okuduğun haberi geldi.’ dedi.
Bunun üzerine İbni Mesud şöyle dedi: ‘A llah Resûlü’nün (sav) lanetlediği ve
Allah’ın Kitabı’nda lanetlenmiş olan insanları benim lanetlememde ne var ki?’
Buna karşılık olarak kadın, ‘Yemin ederim ki, Mushaf ’ın iki kapağı arasında-
ki ayetleri okudum. Ancak senin söylediğini Kur’ân’da bulamadım.’ diyerek
itiraz etti.
İbni Mesud, ‘Şayet Kur’ân’ı baştan sona okuduysan, benim söylediğimi
Kur’ân’da görmüşsündür. Yüce Allah, ‘Resûl size neyi vermişse onu alın, neyi
de yasaklamışsa onu bırakın.’ buyurmuyor mu?’ dedi.
Kadın, ‘Elbette buyuruyor.’ şeklinde cevap verdi.
İbni Mesud, ‘A llah Resûlü bütün bunları yasaklamıştır.’ dedi.

 24. Müslim, 91

172
FITRAT HASLETLERİ BABI

Bu defa kadın, ‘Ben senin eşinin de bunları yaptığını gördüm.’ dedi.


Bunun üzerine İbni Mesud, ‘Git, bak bakalım.’ dedi. Kadın gitti, ancak ara-
dığını bulamadı.
Bunun üzerine İbni Mesud şöyle dedi: ‘Eğer eşim bunlardan birini yapsaydı,
onunla birlikte olmazdım.’ ” 25
Dövme, peruk, diş inceltme, günümüzde yaygınlaşan estetik ameliyat-
lar; Allah’ın (cc) hilkatini değiştirmek, insanın doğal yapısıyla oynamaktır.
Şeytanın bu tuzağına düşen insan, yalnızca burnu, göğüsleri, dudaklarıy-
la… oynamakla kalmaz. Doğal yapısını bozdukça İlahi/Nebevi lanete
uğrar, kalp/ruh yapısını da bozar. Lanet, insanın Allah’ın rahmetinden/
yardımından uzaklaşmasıdır. Bu durumda bir insanın, istikamet üzere
kulluk yapamayacağı malumdur. Güzelleşmek için vücudun doğal yapı-
sını bozan insan, şeytanın esiri olur. Zira güzelliğin bir sınırı, arzuların
sonu yoktur. Bugünün güzellik anlayışına göre dudağına müdahale eden
bir insan, birkaç yıl sonra yeni bir dudak modeliyle karşılaşacaktır. Gü-
zelliğin/Aynanın kulu olan insan, dudağına yeni bir müdahale etmedi-
ğinde mutsuz olacak, yeni bir müdahaleye kalkıştığında vücudun doğal
yapısını iyice bozmuş ve çirkinleşmiş olacaktır. Birincisi (mutsuzluk),
şeytanın bir projesi, ikincisi (yeni müdahale için para harcama), şeyta-
nın bir başka projesidir.
 25. Buhari, 4886; Müslim, 2125; Fıtratta yapılan değişiklikler tedavi amaçlı olmayan, güzelleş-
me amacıyla yapılan değişikliklerdir.
İbni Abbas’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peruk takan ve taktıran, beyaz kıllarını ve kaş kirpik gibi kıllarını yolan ve yolduran, bir hastalık-
tan dolayı olmaksızın dövme yapana ve yaptırana lanet edilmiştir.” (Ebu Davud, 4170)
Doktorun sağlık amacıyla gerekli gördüğü müdahaleler, hadisin yasak kapsamında değildir. Te-
davi gerektiren durumlar, insanın doğal yapısının bozulduğunu gösterir. Tedavi amaçlı müda-
haleler fıtratı bozmak değil, fıtrata dönüştür. Örneğin, Allah Resûlü (sav) erkeklerin altın ve ipek
kullanımını yasaklamıştır. Ancak bazı durumlarda buna izin vermiştir. İzin verdiği durumlar ince-
lendiğinde tedavi/sağlığa yönelik olduğu anlaşılmaktadır.
Enes’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Nebi (sav) kaşıntılarından dolayı Abdurrahman ibni Avf ve Zübeyir’e ipekten gömlek giymelerine
ruhsat verdi.” (Buhari, 2919; Müslim, 2076)
Arfece ibni Es’ad’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Cahiliye Dönemi’nde meydana gelen Külab Vakası’nda burnumdan yaralanmıştım ve burnum
kesilmişti. Sonra gümüşten bir burun yaptırmıştım, fena koku yapmıştı. Bunun üzerine Resûlul-
lah (sav) bana altından bir burun yaptırmamı emir buyurdu.” (Tirmizi, 1770)

173
TAHARET KİTABI

“Yakın akrabaya, miskine/ihtiyaç sahibi yoksula, yolda kalmışa hakkını ver,


malı saçıp savurma. (Çünkü) saçıp savuranlar, şeytanların kardeşle-
ridir. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankördür.” 26
Şeytanın bu tuzağına düşen insan, kendine yabancılaşacaktır. Kendisine
ait olmayan organlarla kısa vadede tatmin duygusu yaşasa da uzun vade-
de huzursuz olacaktır. Hem, estetik operasyon insanın kendisine değil,
başkalarına yaptığı yatırımdır. “Kendinizle barışık olun.” gibi afili cümleler,
yalnızca işin reklam boyutunu ifade etmektedir. Kendisiyle barışık olmak
için insanın göğüsleriyle, burnuyla… oynaması değil, kalbiyle ilgilenme-
si gerekmektedir. Başkalarına yatırım olan estetik, başkalarının ilgisi ora-
nında sahibine haz verecektir. Birkaç hafta içinde toplumun “yapay orga-
na” yönelik ilgisi düşecek, kişinin aldığı haz da düşecektir. Bu, şeytanın
yaşlılık dönemi için yaptığı uzun vadeli bir yatırımdır. İnsan ne yaparsa
yapsın, önünde bir yaşlılık süreci vardır. Dünyanın tüm estetik cerrahları
bir araya gelse, yaşlılığın izlerini silemeyecektir. En fazla yapacakları şey,
insanı ruhsuz, mimiksiz, gerim gerim gerilmiş bir hilkat ucubesine çevir-
mektir. Böyle bir insanın huzurlu bir yaşlılık geçirmesi, Rabbine yönel-
mesi, gençlik hatalarını telafi edecek salih ameller çoğaltması mümkün
müdür? Yeryüzünün halifesi olsun ve orayı imar etsin diye yaratılan in-
san, ahir ömründe “kırışıklıklara iyi gelen krem” peşinde koşacaktır. Tam
da şeytanın istediği şey: Kendisi secde etmeyerek alçaldığı gibi, buna se-
bep olan Âdemoğlunu alçaltmak ve basitleştirmek!
İnsanın kendisiyle barışmasının yolu; dış görünüşte fıtrata uyması, şeria-
tın haber verdiği fıtrat hasletleriyle uyumlu bir görüntüye sahip olmasıdır.
Örneğin fıtrat, tırnakların kesilmesidir. Kişi tırnak uzatarak veya takma
tırnak takarak, güzelleşmiş olmaz. Fıtratını bozmuş olur. İnsan kirpiğinin
normal bir uzunluğu vardır. Tıbbi bir zorunluluk olmadan takma kirpikle
kirpik boyunu veya perukla saçını uzatan güzelleşmiş olmaz, yalancı olur.
Said ibni Museyyeb’den (rh) şöyle rivayet edilmiştir:
“Muave Medine’ye geldiği seferlerin en sonuncusunda bize hutbe verdi.

 26. 17/İsrâ, 26-27

174
FITRAT HASLETLERİ BABI

Bu sırada bir top saç çıkarıp şöyle dedi: ‘Ben bunu Yahudilerden başka ya-
pan hiç kimse görmezdim. Şüphesiz Nebi (sav) peruğu, yalan/aldatma olarak
isimlendirmiştir.’ ” 27
Abdullah ibni Mesud’dan (ra) Allah Resûlü’nün (sav) şöyle dediği rivayet
edilmiştir:
“Allah’ın yarattığı şekli bozarak yüzlerinden kıl alarak değişiklik yapanlara ve
dövme yapanlara Allah lanet etsin.” 28
Yine fıtrat hasletleri bizim aidiyetimizi, nereye mensup olduğumuzu
gösterir. Şeytana uyarak fıtrat hasletlerini değiştirenler, “bizden olma”
vasfını kaybeder.
Yezid ibni Amr El-Me’afirî (rh) Ben-i Ğifâr Kabilesi’nden bir adamdan
şöyle rivayet etmiştir:
“Allah Resûlü, ‘Kim etek tıraşı olmaz, tırnaklarını kısaltmaz ve bıyıklarının
uçlarını kesmezse bizden değildir.’ dedi.” 29
Biz bu bölümde dış görünüş ve temizlik anlamıyla fıtrat hasletlerini in-
celeyeceğiz. Zira tevhid anlamındaki fıtrat hasletleri itikad ilminde, dış
görünüm/temizlik anlamındaki fıtrat hasletleri ise fıkıh ilminde incelen-
mektedir. 30
III. Fıtrat Özellikleri Nelerdir?
Ebu Hureyre’den (ra) Allah Resûlü’nün (sav) şöyle dediği rivayet edilmiştir:
“Fıtrat olan şeyler beş tanedir (veya beş şey fıtrattandır): Sünnet olmak, ka-
sıkları tıraş etmek, tırnakları kesmek, koltuk altını tıraş etmek ve bıyığı kısalt-
mak.” 31

 27. Buhari, 5938


 28. Nesai, 5108
 29. Ahmed, 23480
 30. Tevhid anlamında fıtrat hasletleri için bk.
•  El-Esmau’l Husna, Halis Bayancuk, 1/276-277
•  Lailaheillallah, Halis Bayancuk, s. 140-146
•  Tevhid ve Şirkin Anlaşılmasında Dört Asıl, Halis Bayancuk, s. 77-88
•  Akaid Dersleri, Halis Bayancuk, s. 78-88
 31. Buhari, 5891; Müslim, 257

175
TAHARET KİTABI

Aişe’den (r.anha) Allah Resûlü’nün (sav) şöyle dediği rivayet edilmiştir:


“ ‘On şey fıtrattandır: Bıyıkları kısaltmak, sakalı salıvermek, misvak kullan-
mak, (abdest alırken) burna su çekmek ve sonra onu burundan çıkarmak, tır-
nakları kesmek, parmak mafsallarını yıkamak, koltuk altı kıllarını yolmak, etek
tıraşı yapmak, küçük abdest ve büyük abdest mahallerini yıkamaktır.’ buyur-
du. Ravi Zekeriyya dedi ki: ‘Musab, ‘Onuncuyu unuttum, ancak o, ağzı çal-
kalamak olabilir.’ dedi…’ ” 32
Hadislerde zikredilen özelliklerin bir kısmını “Abdest ve Hela Edepleri Ba-
bı”nda anlattık. Bu bölümde altı hasleti ele alacağız: Misvak kullanmak,
istihdat/etek tıraşı olmak, koltuk altı tıraşı olmak, tırnak kesmek, sakalı
uzatıp bıyığı kesmek ve sünnet olmak.
IV. Fıtrat Hasletleri Ne Anlama Gelir?
Kişi hadiste zikredilen özellikleri yerine getirdiğinde Allah’ın (cc), insanı
yarattığı fıtrat üzere olur. Bu özellikler, en kâmil sıfat ve en değerli suret
üzere olmaları için şeriatın insanları teşvik ettiği özelliklerdir. 33
Bazı âlimler fıtrattan kastın sünnet, nebilerin sünneti ve din olduğunu
söyleseler de 34 racih olan, yukarıda kaydettiğimiz görüştür.
V. Fıtrat Hasletlerinin Temizlik/Taharet Babıyla İlgisi
Hadislerde zikredilen hasletler beden temizliği, ağız temizliği ve genel
görünümle ilgili özelliklerdir. Bu sebeple âlimler fıtrat hasletlerini taha-
ret/temizlik babı altında ele almışlardır.
Bu kısa açıklamadan sonra, yukarıda mezkûr altı özelliği ele alabiliriz.
A. Misvak/Diş Fırçası Kullanmak
Fıtrat hasletlerinden biri, ağız temizliği anlamına gelen misvak kullanı-
mıdır. Misvak, ağız temizliği için kullanılan aletin adıdır. Allah Resûlü
(sav) zamanında ağaçtan elde edilen -günümüzde de kullanılmaya devam

edilen- misvak, ağız temizliği için kullanılırdı. Allah Resûlü bunun fıtrat

 32. Müslim, 261


 33. bk. Neylu’l Evtâr, 128 No.lu hadis şerhi
 34. bk. Fethu’l Bârî, 5889 No.lu hadis şerhi

176
FITRAT HASLETLERİ BABI

hasleti olduğunu belirterek, tüm peygamberlerin şeriatında var olan bir


temizlik aracı olduğunu ümmetine öğretti.
İleride göreceğimiz gibi, misvak kullanımının amacı ağız temizliğidir.
Ağız temizliğine yardımcı olan diş fırçası ve ağız bakım ürünleri de misvak
kapsamındadır. Kişi ağız bakımını bu niyetle yapmalı, Allah Resûlü’nün
(sav) emrine uyarak ağız bakımını ibadete çevirmelidir.

1. Misvağın/Ağız Bakımının Fazileti


Misvak/Dişleri fırçalamak; ağzın temizliği ve Rabbin rızasıdır:
Aişe Annemizden (r.anha) Allah Resûlü’nün (sav) şöyle dediği rivayet edilmiştir:
“Misvak; ağzın temizliği ve Rabbin rızasıdır.” 35
• Misvak, Allah’ın rızasını elde etme yollarından biridir. Zira ağız te-
mizliğine dikkat eden kişi, peygamberlerin (as) tavsiyesini dikkate aldığı
için Allah’ı (cc) razı etmiş olur. Ayrıca, ağız bakımı yapan insan, çevresini
rahatsız etmez; insanlar kendisinden razı olur.
• Ağız bakımı yapan kişi imanın yarısı olan temizliğe riayet etmiş, ima-
nını arttırmış olur:
“Temizlik imanın yarısıdır…” 36
• Ağız bakımı yapan kimse kendisine verilen beden emanetini koru-
muş olur. Ağız, vücudun en fazla bakteri üreten organlarından biridir.
Düzenli temizlenmediğinde diş ve diş eti hastalıkları kaçınılmaz olur.
Ağız hastalıkları bedene zararı yanında, ağız kokusu nedeniyle mümin-
lere ve meleklere eziyettir. Melekler de insanlar gibi kötü kokulardan
rahatsız olur:
İbni Ömer’den (ra) Allah Resûlü’nün (sav) Hayber Gazvesinde şöyle dedi-
ği rivayet edilmiştir:
“Her kim sarımsak yerse mescidimize yaklaşmasın.” 37

 35. Nesai, 5; Darimi, 711


 36. Müslim, 223
 37. Buhari, 853; Müslim, 561

177
TAHARET KİTABI

Cabir’den şöyle rivayet edilmiştir:


“Resûlullah (sav), soğan ve pırasa yemeyi yasakladı. Ancak bunlara duyulan ih-
tiyaç ağır bastı. Biz de onlardan yedik. Bunun üzerine Resûlullah (sav),: ‘Kim, şu
kokusu pis olan bitkiden yerse mescidimize asla yaklaşmasın. Çünkü melekler
de insanların rahatsız olduğu şeylerden rahatsız olur.’ dedi” 38
2. Ağız Temizliğinin Müekked Olduğu Yerler
Allah (cc) fıtrat hasletlerinden olan ağız bakımını Resûl’üne (sav), Resûl’ü
de ümmetine çokça emretmiştir:
“Bana misvak emredildi. Öyle ki onun farz kılınmasından korktum.” 39
“Misvak bana emredildi. Öyle ki onun hakkında Kur’ân ayeti inmesinden
korktum.” 40
“Size misvak konusunda çokça (teşvikte) bulundum.” 41
Buna binaen Müslim, çokça misvak kullanmalı, ağız bakımına dikkat
etmelidir. Ancak bazı yerler vardır ki; sözlü ve fiilî olarak Allah Resûlü
(sav) ağız bakımına özel vurgu yapmıştır. Bu yerlerde ağız bakımı müekked

sünnetlerdendir:
a. Abdest alırken/Abdestle birlikte
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle buyurdu:
“Eğer ümmetime zorluk vermiş olmasaydım her abdestle beraber misvak
kullanmalarını emrederdim.” 42
b. Namaza başlamadan önce
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle buyurdu:
“Şayet ben ümmetime zorluk vermeyecek olsaydım her namazla beraber ab-
dest almayı ve her abdestle beraber misvak kullanmayı emrederdim.” 43

 38. Müslim, 563


 39. Ahmed, 16007
 40. Ahmed, 2125
 41. Buhari, 888
 42. Ahmed, 7412
 43. Ahmed, 7513; Bazı âlimler sahih, bazı âlimler ise hasen olduğunu söylemişlerdir.

178
FITRAT HASLETLERİ BABI

c. Kur’ân okumaya başlamadan önce


Ali’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Biz misvak kullanmakla emrolunduk. Kul, namaza durduğu vakit onun yanına
bir melek gelir. Ona yaklaşır ve Kur’ân okumasını dinler. Öyle ki ağzını namaz
kılanın ağzına yapıştırır. Bu sebeple her okuduğu ayet meleğin içine girer.” 44
Namaz, kulun Allah’la konuşması; Kur’ân da Allah’ın (cc) kuluyla konuş-
masıdır. Her iki durumda da kul Rabbiyle baş başadır. Rabbinin huzu-
runa maddi ve manevi olarak temizlenerek girmelidir. Çünkü Allah (cc),
kullarından temiz olanları ve temizlenenleri sever.
d. Eve girerken
Şurayh ibni Hâni’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Aişe’ye (r.anha) sordum: ‘Peygamber (sav), evine girdiğinde ilk yaptığı şey neydi?’
’Misvak kullanmaktı.’ dedi.” 45
Allah Resûlü (sav) eve geldiğinde hanımlarıyla oturur, sohbet ederdi. Bu
nedenle ağız temizliğine dikkat eder, ev halkıyla öyle konuşurdu.
e. Gece uyanınca
Huzeyfe’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber (sav) geceleyin kalkınca ağzını misvakla temizlerdi.” 46
Allah Resûlü (sav) gece ibadeti için uyanırdı. Yüce Allah’ın huzuruna te-
miz çıkabilmek için ağız temizliğiyle geceye hazırlanırdı.
Bunun bir diğer hikmeti şu olabilir:
Gece uykusunda ağızda bakteriler oluşur ve uzun süre kapalı kalması
nedeniyle ağız kokar. Ağız temizliği bu olumsuzluğu izale eder.
B. Etek Tıraşı
Fıtrat hasletlerinden bir diğeri; kadın veya erkeğin genital bölgesinde
çıkan kılları tıraş etmesidir. Jilet, makas, ağda vb. bir araç kullanabilir.
 44. Es-Sunenu’l Kubrâ, 162
 45. Müslim, 253
 46. Buhari, 245; Müslim, 255

179
TAHARET KİTABI

Şeriatın gözettiği gaye, genital bölgenin temizlenmesidir. Kullanılan te-


mizlik aracının şartlara ve örfe göre değişmesinde şer’i bir sakınca yoktur.
Dubur/Makat Bölgesinin Tıraşı
Bir grup ilim adamı etek tıraşı yapıldığı gibi, dubur/makat tıraşı yapıl-
ması gerektiğini söylemişlerdir. Zira büyük abdest ihtiyacını giderirken,
bu bölgedeki kıllara necaset bulaşabileceğini ve iç çamaşırların kirlene-
bileceğini öne sürmüşlerdir.
Hemen belirtmeliyiz ki; bu bölgenin tıraş edilmesinde şer’i bir engel
yoktur. Kişi bu bölgeyi tıraş edebilir. Ancak bu bölgenin temizliğiyle il-
gili şer’i bir zorunluluk yoktur. Herkesin karşılaştığı bir sorun olmasına
rağmen, Allah Resûlü (sav) bu hususla ilgili bir emirde bulunmamıştır.
C. Koltuk Altı Tıraşı
Fıtrat hasletlerinden bir diğeri koltuk altı tıraşıdır. Şeriatın gözettiği gaye,
bu bölgenin temizliğidir. Temizlik için kullanılan aletin bir önemi yoktur.
1. Etek ve Koltuk Altı Tıraşında Gözetilmesi Gereken Süre
Aslolan Müslim’in fıtrat üzere olması, mezkûr bölgeleri temiz tutması-
dır. Bazı özel nedenlerden dolayı temizlik yapamayanlar için, şeriat üst
sınır olarak kırk gün belirlemiştir. İki tıraş arası kırk günü geçmemelidir:
Enes’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bize bıyıkları kısaltmak, tırnakları kesmek, koltuk altını temizlemek, etek tı-
raşı olmak hususlarında kırk geceyi geçmememiz vakit olarak tayin edildi.” 47
Allah Resûlü (sav) zamanında tıraş ve banyo gibi temizlik imkânlarının kı-
sıtlı olduğu bir gerçektir. Hem suyun hem de kullanılacak aletlerin yeter-
sizliği temizliği zorlaştırmaktaydı. Bugün, Allah’a hamdolsun, imkânlar
genişlemiş, temizlik kolaylaşmıştır. Müslim, imkânların genişliğine şükür
olarak beden temizliğine dikkat etmeli, fıtrat üzere kalmaya özen göster-
melidir. Haftalık olarak kişisel bakımını yapmalıdır. Zorluk döneminde
verilmiş kırk günlük üst sınırı istismar etmemelidir.

 47. Müslim, 258

180
FITRAT HASLETLERİ BABI

2. Etek ve Koltuk Altı Tıraşında Lazer Kullanılabilir mi?


Avret mahallini bir başkasına açmamak kaydıyla lazer gibi yöntemlerle
kalıcı çözümler kullanmakta bir beis yoktur. Zira şeriat bu bölgenin te-
mizliğine teşvik etmiştir. Kullanılan yöntemde sınır; şer’i -avreti açmak
gibi- veya tıbbi -sağlığa zarar vermesi gibi- bir sakınca olmamasıdır.
3. Koltuk Altı ve Etek Tıraşı Dışında Kalan (Kol-Bacak-Göğüs)
Bölgelerin Tıraş Edilmesi/Temizlenmesi Caiz midir?
İslam şeriatı belli bölgelerdeki kılların kesilmesini emretmiş (etek ve
koltuk altı), bazı bölgelerle ilgili hüküm bildirmemiştir.
Şeriat herhangi bir şeyi yasaklamamışsa aslolan onun mübah olması-
dır. Çünkü Allah (cc), haram kıldıklarını/yasakladıklarını tafsilatlı olarak
açıklamıştır:
“…size neyin haram olduğunu detaylı bir şekilde açıklamışken…” 48
Selman’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah’tan (sav) yağ, peynir ve hayvan derilerinden yapılan elbiseleri giy-
menin hükmü soruldu.
Allah Resûlü şöyle dedi: ‘Helal, Allah’ın Kitabı’nda helal kıldığı şeylerdir. Ha-
ram da yine Allah’ın, Kitab’ında haram kıldığı şeylerdir. Hükmünü belirtme-
diği şeyler ise affedip mübah kıldığı şeylerdir.’ ” 49
Buna binaen; kadınlara benzeme niyeti olmaksızın bacak, göğüs vb.
bölgeleri tıraş etmekte şer’i açıdan bir sakınca yoktur. Allah (cc) en doğ-
rusunu bilir.
İbni Abbas’tan şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber (sav) kadınlara benzemeye çalışan erkeklere ve erkeklere benze-
meye çalışan kadınlara lanet etmiş ve, ‘Onları evlerinizden çıkartınız.’ buyur-
muştur.” 50

 48. 6/En’âm, 119


 49. Tirmizi, 1726; İbni Mace, 3367
 50. Buhari, 5886

181
TAHARET KİTABI

D. Tırnak Kesmek
Fıtrat hasletlerinden bir diğeri, hadiste zikredildiği üzere tırnakları kes-
mektir.
Tırnak kesmek bugün kolaylaşmıştır. Müslim, bu imkân genişliğine şü-
kür olarak tırnak kesimine özen göstermelidir. Özel sebeplerden ötürü
tırnak kesimi gecikirse, kırk günlük şer’i süre aşılmamalıdır.
Enes’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bize bıyıkları kısaltmak, tırnakları kesmek, koltuk altını temizlemek, etek tı-
raşı olmak hususlarında kırk geceyi geçmememiz vakit olarak tayin edildi.” 51
Bazı kitaplarda tırnak kesimiyle ilgili zikredilen sünnetlerin/adapların
şer’i bir delili yoktur. Kişi kendini nasıl rahat hissediyorsa tırnaklarını öyle
kesebilir. Tırnak kesimini belli zaman ve mekânlarda yasaklayan öğretiler;
İslam’la ilgisi olmayan cahiliye öğretileridir. Belli zamanlarda tırnak ke-
siminin uğursuzluk getireceğine inanan cahiliye zihniyetinin bir tezahü-
rüdür. İslam’da bir şeylerin uğursuzluk getirdiğine dair bir inanış yoktur.
İslam uğursuzluk inancını şirk kabul etmiştir:
“Uğursuzluğa inanmak şirktir, uğursuzluğa inanmak şirktir, uğursuzluğa inan-
mak şirktir. Bu düşünce hepimizin kalbine gelebilir, fakat Allah bu duyguyu
tevekkül inancıyla giderir” 52
Zira uğursuzluk inancı; Allah’a karşı gösterilmesi gereken hüsnüzannı,
O’na (cc) güvenip tevekkül etmeyi ortadan kaldırır. Uğursuzluk inancına
sahip insan, kadere imanını zedeler. Fayda ve zararın Allah’ın dilemesiyle
değil, eşyaların iradesiyle gerçekleştiği inancına kapılır. Uğursuz vehmet-
tiği şeyi, fayda ve zarar konusunda Allah’a ortak koşmuş olur.
E. Sünnet Olmak
Hadiste belirtildiği gibi sünnet olmak, fıtrat hasletlerindendir. İslam şi-
arlarından olması hasebiyle erkek çocukların sünnet olması gereklidir. 53
 51. Müslim, 258
 52. Ebu Davud, 3910; Tirmizi, 1614
 53. Sünnetin Hükmü
İslam âlimleri erkeğin sünnet olması hakkında ihtilaf etmişlerdir. Bu ihtilafın nedeni konu hakkın-
da açık bir nas olmamasıdır.
182
FITRAT HASLETLERİ BABI

•  Bir grup alim İbrahim (as) ile ilgili bir ayet ve hadisle, “Sünnet vaciptir.” derler:
“Sonra da sana: ‘Hanif olarak İbrahim’in milletine uy!’ diye vahyettik. O, müşriklerden değildi.” (16/
Nahl, 123)
Ebu Hureyre’den (ra) Allah Resûlü’nün (sav) şöyle dediği rivayet edilmiştir:
“İbrahim (as) seksen yaşından sonra sünnet oldu. Ve o kadum ile sünnet oldu.” (Buhari, 6298; Müs-
lim, 2370)
Derler ki: Allah (cc) İbrahim’e (as) uymayı emretmiştir. İbrahim (as) yaşı ilerlemesine rağmen sünnet
olmuştur. Bu da sünnetin vucubiyetine delildir.
Şöyle cevap verilmiştir: Allah Resûlü’nün fiillerinde dahi aslolan istihbabtır. İbrahim’in (as) fiillerin-
de de aslolan müstehap olmasıdır. (bk. Fethu’l Bârî, 5888-89 No.lu hadis şerhi)
Ayrıca İbrahim’e (as), şeriatının cüziyatına uymakla emrolunmadık. Onun (as) tevhide daveti, mü-
cadelesi ve azmine ittibayla emrolunduk. Şayet şeriatın cüziyatına uymakla emrolunsak, şeriatı
bize bildirilirdi. Oysa bize bildirilen, yalnızca onun tevhid davetidir.
•  Ebu Hureyre’den (ra) Allah Resûlü’nün (sav) şöyle dediği rivayet edilmiştir:
“Fıtrat(ın gereği olan hasletler) beştir: Sünnet olmak, avret yerlerini tıraş etmek, koltuk altı kılları-
nı yolmak, bıyıkları kesmek ve tırnakları kesmek.” (Buhari, 6297; Müslim, 257)
Derler ki: Sünnet fıtrattandır; kişi sünnet olduğunda fıtrat üzere olmuş olur.
Şöyle cevap verilmiştir: Bir şeyin fıtrat hasletlerinden olması onun vacip olduğu anlamına gel-
mez. Nitekim bazı fıtrat hadislerinde misvak kullanmak da fıtrat hasleti sayılmıştır. (bk. Müslim,
261) Misvak kullanmak vacip değildir. Zira Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Nebi (sav)
şöyle der:
“Eğer ümmetime zorluk verecek olmasaydım her abdestle beraber misvak kullanmalarını emre-
derdim.” (Ahmed, 7412)
Şayet misvak vacip olsa emrederdi. (İstidlal için bk. El-Muhallâ, 1/423)
•  Kuleyb El-Cuhenî’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Nebi’ye (sav) geldim ve, ‘Ben Müslim oldum.’ dedim.
Nebi (sav) bana, ‘Küfür tüylerini at (tıraş ol).’ dedi.
Başka biri de haber bana şöyle haber verdi: ‘Nebi (sav) onunla birlikte Müslim olmaya gelen birine:
‘Tıraş olarak küfür kıllarını at ve sünnet ol’ dedi.’ ” (Ebu Davud, 356)
Derler ki: Allah Resûlü (sav) İslam olan birine sünnet olmasını emreder. Kişinin ilerleyen yaşına
rağmen verilen bu emir, sünnetin vucubiyetini gösterir.
Şöyle cevap verilmiştir: Bu rivayetin sıhhati ihtilaflıdır. Her ne kadar Ebu Davud (rh) sükût ederek
onunla ihticac ettiğini gösterse de ilim ehli; senedde inkita/kopukluk, ravilerden Useym ve baba-
sının meçhul olması gibi bazı nedenlerle rivayetin zayıf olduğunu söyler. (bk. Neylu’l Evtâr, 133.
No.lu hadis şerhi) İbnu’l Munzir (rh), “Sünnet hakkında bir şey sabit olmamıştır.” (age.) diyerek, bu
babda zikredilen rivayetlerin zayıflığına işaret etmiştir.
Yine bir diğer mesele, hadisin metnine dairdir. Nebi (sav) bu rivayete göre saç tıraşını da emret-
miştir. Bilindiği gibi bu, vacip değildir. Ayrıca saçı küfre nispet etmesi, bazı kâfir toplumların küfür
şiarı olarak saç uzattığını ve emredilenin, bu küfür şiarı olduğunu gösterir. (bk. Avnu’l Ma’bûd,
356 No.lu hadis şerhi)
Bir diğer husus şudur: Allah Resûlü Dönemi’nde farklı milletlerden on binlerce insan İslam’a girdi.
Hiçbirine sünnet emredilmedi. Şayet sünnet farz olsa, İslam’a giren herkese emredilirdi. Evet,
Araplar ve Yahudilerin sünnet olduğu bilinse de Hristiyanların çoğunluğu ve diğer milletlerin
sünnet olmadığı bilinmektedir.
•  Necaset Birikmesi
Derler ki: Sünnet edilmeyen fazlalık deride (kulfe), necaset kalır. Bu da namazın sıhhatine zarar

183
TAHARET KİTABI

verir. Namazın sıhhati için sünnet şarttır. Vacibin kendisiyle tamamladığı şey de vaciptir.
Şöyle cevap verilmiştir: Deri parçası kesilmediği müddetçe penisin bir parçasıdır ve onu örter.
Hâliyle bu parça, penisin içi gibidir. Nasıl ki peniste kalan idrar namaza zarar vermiyorsa, bu da
vermez.
•  Sünnetin Mahiyeti
Derler ki: Vücuttan bir uzvu kesmek, vücuda acı vermek, avreti bir başkasına açmak haramdır.
Sünnette bunların her biri vardır. Şayet sünnet vacip olmasa İslam onu emretmez, mezkûr ha-
ramların işlenmesine onun için müsaade etmezdi. (bk. El-Muğnî, 1/64)
Şöyle cevap verilmiştir: Vücudun maslahatı için dahi avretin açılmasına (tedaviye), ateşle dağlan-
masına (keye) izin verilmiştir. Dünyevi bir maslahat (tedavi) için bunlara izin veriliyorsa, dinî bir
maslahat (sünnet) için öncelikli olarak izin verilir. (bk. Fethu’l Bârî, 5888-89 No.lu hadisi)
•  İslam’ın Şiarı Olması
Derler ki: Sünnet İslam’ın şiarıdır, diğer tüm şiarlar gibi vaciptir. (El-Muğnî, 1/64) Bazı âlimler savaş
meydanında veya Daru’l Küfür’de ölenin sünnet vesilesiyle müşriklerden temyiz edildiğini söyler.
Şöyle cevap verilmiştir: Yahudiler, bir grup Hristiyan ve Arap müşrikleri de sünnet olur. Günümüz
açısından birçok Batılı -aşağıda açıklanacak- sağlık nedenleriyle sünnet olmaktadır. Ve her geçen
gün sünnet oranları artmaktadır. Hâliyle sünnet dün de bugün de Müslim’i müşrikten temyiz
eden bir şiar olmamıştır.
Sonuç
Görüldüğü gibi konuya dair deliller tartışmalıdır. Kesin bir kanaat belirtmek mümkün değildir.
Ancak şu bir gerçektir: Sünnet, nebilerin sünneti ve fıtrat hasletlerindendir. İslam ümmetinin ilk
nesilden bu yana terk etmediği bir şiardır. Bu nedenle o semavi dinlere inanan ve bir nebinin şe-
riatına uyanların şiarı olmuştur. Bu silsileyi bozan ilk kişi Pavlus’tur. O, sünneti İsa’nın (as) şeriatın-
dan kaldırmıştır. Bu nedenle Müslim; sünnet olmaya bir şiar, kimlik ve aidiyet gözüyle bakmalıdır.
Geç Yaşta İslam’a Giren Kişi Sünnet Olur mu?
Bu konu ilk dönemden başlamak üzere ihtilaf konusu olmuştur. Örneğin tabiinden Ata (rh), “Bü-
yük yaşta İslam’a giren kişi, sünnet olmadıkça İslam’ı tam olmaz.” (Fethu’l Bârî, 5888-89 No.lu ha-
dis şerhi) demiştir.
Hasan-ı Basrî (rh) ise şöyle der: “(Geç yaşta) İslam olan, sünnet olmayabilir. Zira Allah Resûlü Döne-
mi’nde siyahi, beyaz birçok insan İslam’a girdi. Hiçbirinin sünnet olup olmadığı kontrol edilmedi;
sünnet de olmadılar.” (El-Muğnî, 1/64)
Racih olan, tafsilata gitmektir:
•  Geç yaşta sünnet olmanın önünde şer’i bir engel yoktur.
Ebu Hureyre’den (ra) Allah Resûlü’nün (sav) şöyle dediği rivayet edilmiştir:
“İbrahim (as) seksen yaşından sonra sünnet oldu. Ve o kadum ile sünnet oldu.” (Buhari, 6298; Müs-
lim, 2370)
•  Şayet sünnet olmak kişiye zarar verecekse, sünnet olunmaz. Buna karar verecek olan doktor-
lardır. (bk. El-Muğnî, 1/64)
•  Şayet kişinin İslam’ı kabul etmesine engel olacaksa, sünnet gündeme getirilmez. Endonez-
ya’da ilkel bir kabile İslam’a girmek ister. Bölgenin Şafii âlimleri, sünnetin vacip olduğunu söyler.
Bu, kabilenin İslam’a girmesine engel olur. (Erişim Tarihi: Haziran 26, 2007, www.al-qaradawi.net/
node/4263)
Allah Resûlü (sav) on binlerce insanın İslam’a girmesine şahitlik etmiş, hiçbirine sünnet olup ol-
madıklarını sormamıştır. İslam’ın usulleri açısından bakıldığında şu görülür: Vacip mi sünnet mi
olduğu tartışmalı bir konu gündemleştirilerek, vacip olduğu kesin olan bir şiar, yani İslam’a davet

184
FITRAT HASLETLERİ BABI

ertelenmemelidir. İslam’a davette öncelik tevhid, namaz ve zekâttır. Bunları kabul eden Müs-
lim’dir ve şeriatın cüziyatı daha sonra zaman içinde öğretilir:
“Şayet (şirkten) tevbe eder, namazı kılar, zekâtı da verirlerse dinde kardeşlerinizdir. Bilen bir top-
luluk için ayetleri böyle detaylı bir şekilde açıklarız.” (9/Tevbe, 11)
İbni Abbas’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) Muaz ibni Cebel’i Yemen’e gönderirken ona şöyle buyurdu: ‘Sen Ehl-i Kitap olan
bir topluluğa gidiyorsun. Yanlarına varınca onları, ‘Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muham-
med’in, O’nun resûlü olduğuna’ şahitlikte bulunmaya davet et. Bu konuda sana itaat ederlerse
onlara, Allah’ın günde beş vakit namaz kılmayı farz kıldığını haber ver. Bu konuda da sana itaat
ederlerse onlara, Allah’ın zenginlerden alınıp fakirlere verilmek üzere zekâtı farz kıldığını haber
ver. Eğer bu konuda da sana itaat ederlerse mallarının en değerli olanlarını almaktan sakın. Maz-
lumun duasından da kork. Çünkü mazlum ile Allah arasında hiçbir perde yoktur.’ ” (Buhari, 1496;
Müslim, 19)

185
TAHARET KİTABI

Sünnetin zamanıyla ilgili şer’i bir tavsiye yoktur. Sünnet, uzman dok-
torlara danışarak çocuk için en uygun zaman belirlenerek yapılmalıdır.
Geçmişte örf olarak, ergenlik dönemine yakın sünnet yaparlardı.
Said ibni Cubeyr’den (ra) şöyle rivayet etmiştir:
“İbni Abbas’a, ‘Peygamber’in (sav) ruhu kabzedildiğinde yaşça kim gibiydin.’
diye soruldu.
O, ‘O gün ben sünnet edilmiştim. O vakit insanlar, adamı buluğ çağına yeti-
şinceye kadar sünnet ettirmezlerdi.’ ” 54
Bugün tıp, sünnetin daha erken yapılmasını tavsiye etmektedir.
Sünnet; tıbben, sünnet derisinin bir kısmının veya tamamının cerrahi
müdahaleyle penisten çıkartılması işlemidir.
Modern tıp, sünnetin yeni doğan döneminde yapılmasını önermektedir.
Yeni doğan döneminde yapılırsa en az cerrahi riske ve en büyük sağlık
yararına sahip olduğu bir gerçektir. Bir ila on yaşları arasında sünnet edil-
miş erkek çocuklarının karşılaştırıldığı iki büyük çalışmada, 55 daha erken
yaşlarda yapılan sünnet işlemi daha çabuk iyileşme, komplikasyonlarda
azalma, 56 olası risklerin azalması gibi faydalar olduğu gözlemlenmiştir.
Ayrıca daha küçük bebeklerde genel anestezi -tamamen uyutulma- ge-
rektirmeden lokal anesteziyle -yani sadece sünnet işleminin uygulanacağı
bölgenin uyuşturulmasıyla- işlemin tamamlanabildiği ve ağrı kontrolü-
nün daha iyi olduğu anlaşılmıştır. 57 Genel anestezi, lokal anesteziye göre,
 54. Buhari, 6299
 55. Erkek Sünneti Değerlendirme – Metanaliz/American Academy of Pediatrics Task Force on
Circumcision. Male circumcision. Pediatrics. 2012 Sep;130(3):e756-85. doi: 10.1542/peds.2012-
1990. Epub 2012 Aug 27. PMID: 22926175
Erkek sünnetine karşı çıkan argümanların eleştirel değerlendirmesi: Sistematik bir inceleme/
Morris BJ, Moreton S, Krieger JN. Critical evaluation of arguments opposing male circumcision:
A systematic review. J Evid Based Med. 2019 Nov; 12(4): 263-290. doi: 10.1111/jebm.12361. Epub
2019 Sep 8. PMID: 31496128; PMCID: PMC6899915
 56. Komplikasyon, uygulanan bir tedavinin doğuracağı yan etki demektir. Bu yan etkiler ta-
mamen tedaviden kaynaklanmaktadır.
 57. 1. Cathcart P, Nuttall M, Meulen der Van J, Emberton M, Kenny SE. 1997 ve 2003 yılları
arasında İngiltere'de pediatrik sünnet eğilimleri ve komplikasyonları. Br J Surg. 2006; 93 ( 7 ): 885
- 890 pmid: 16673355 CrossRefPubMedGoogle Scholar
2. Yegane RA, Kheirollahi AR, Salehi NA, Bashashati M, Khoshdel JA, Ahmadi M. İran’da sünnetin

186
FITRAT HASLETLERİ BABI

kullanılan ilaçların tüm vücudu etkilemesi ve uyutma işleminin içerdiği


tıbbi işlemler sebebiyle çok daha fazla hayati riske sahiptir. Bu konuda
lokal anestezi her zaman daha güvenilirdir. 58
Sünnet, ilerleyen dönemlerde uygulanırsa riskleri artar.
Sünnetin ertelenmesi; yeni doğan dönemine göre daha uzun iyileşme
süresi gerektirir, iyileşme döneminde cinsel perhiz gerektirdiğinden uyum
azalır ve komplikasyonlar artar.
Buluğ çağıyla birlikte aktifleşen cinsel dönem sonrası uygulanan sün-
net, HIV ve diğer cinsel yolla bulaşan hastalıklara karşı korumayı azaltır.
İyileşme döneminde cinsel perhize uymayarak cinsel birliktelik yaşayan
kişilerde, iyileşmemiş cerrahi dokudan enfeksiyon kapma riski de artar.
Sünnet işlemi sonrasında bazı komplikasyonlar görülebilir. Bu durum
uygulayıcıya bağlı olarak değişebilmektedir. Deneyimsiz, uygun eğitimi
almamış kişilerce ve uygun ortamlar sağlanmayan yerlerde uygulanan
sünnet işlemi; daha çok kanama, sünnet derisinin aşırı çıkartılması, ye-
tersiz çıkarılmalar ve tekrar sünnet ihtiyacı olması, yapışıklıklar, idrar çı-
kış deliği darlığı ya da enfeksiyon oranı artışı gibi rahatsızlıklara neden
olabilmektedir.
Sünnet işlemi, tıbbi merkezlerdeki uygun ortamlarda deneyimli ve eği-
timli hekimler tarafından gerçekleştirildiğinde bu komplikasyonların ol-
dukça düşük seviyede ve ihmal edilebilir düzeyde olduğu saptanmıştır.
Bu tarz komplikasyonlar; daha çok, eğitim almamış, tıbbi şartlara uyma-
yan ve mahalle arası uygulayıcılar tarafından yapıldığında oldukça yük-
sek bir artış göstermiştir. Komplikasyon oranı hekimler için %2,6 iken,
geleneksel hizmet sunucuları için %85’tir. 59
geç komplikasyonları. Pediatr Surg Int. 2006; 22 (5): 442 - 445 pmid: 16649052 CrossRefPubMe-
dGoogle Scholar
3. Ahmed A, Mbibi NH, Dawam D, Kalayi GD. Geleneksel erkek sünnetinin komplikasyonları. Ann
Trop Paediatr. 1999; 19 ( 1 ): 113 - 117 pmid: 10605531 CrossRefPubMedGoogle Scholar
 58. Schmitz RF, Schulpen TW, Redjopawiro MS, Liem MS, Madern GC, Van Der Werken C. Yeni
bir tek kullanımlık klemp ile lokal anestezi altında dini sünnet. BJU Int. 2001; 88 (6): 581 - 585
pmid: 11678755 CrossRefPubMedGoogle Scholar
 59. Bailey RC, Egesah O, Rosenberg S. HIV’in önlenmesi için erkek sünneti: Kenya, Bungo-
ma’daki klinik ve geleneksel ortamlardaki komplikasyonların ileriye dönük bir çalışması. Bull

187
TAHARET KİTABI

Sünnetin Tıbbi Faydaları 60


Mevcut kanıtların değerlendirilmesi sonucunda yeni doğan erkek ço-
cukların sünnetinin yararları, risklerinden fazladır.
Sünnet; hijyen ve temizlik açısından tıbbi yararları kanıtlanmış bir uygu-
lamadır. Bununla birlikte mevcut kanıtların değerlendirilmesi sonucunda
yeni doğan erkek çocukların sünnet edilmesinin yararlarının, risklerinden
fazla olduğu da kanıtlanmıştır.
Sünnet derisinin altı, bakterilerin yerleşip çoğalmaları için bir döl ya-
tağı görevi görür. Bakterilerin burada yaşayıp çoğalacağı bir alan oluşur
ve bu da enfeksiyon açısından oldukça risklidir. Yapılan çalışmalarda 61
 62 sünnetten önce ve sünnetten sonra alınan sünnet bölgesine ait örnek-
lerde, bakteri sayıları ve çeşitliliği karşılaştırılmış; sünnet sonrasında bu
bakterilerin sayısında ciddi azalma olduğu görülmüştür.
Penis ıslaklığının 63 değerlendirildiği bir araştırmada 64 bu ıslaklığın, sün-
netsiz erkeklerde sünnetli erkeklere göre daha yaygın olduğu bulunmuş-
tur. Islaklık, penis hijyeninin zayıf olduğu anlamına gelir.
Erkek sünnetinin idrar yolu enfeksiyonlarından koruduğuna dair çok
fazla bilimsel kanıt vardır.
World Health Organ. 2008; 86 ( 9 ): 669 - 677 pmid: 18797642 CrossRefPubMedGoogle Scholar
 60. Erkek Sünneti Değerlendirme - Metanaliz/American Academy of Pediatrics Task Force on
Circumcision. Male circumcision. Pediatrics. 2012 Sep; 130 (3):e756-85.doi:10.1542/peds.2012-
1990. Epub 2012 Aug 27. PMID: 22926175
Erkek sünnetine karşı çıkan argümanların eleştirel değerlendirilmesi: Sistematik bir inceleme /
Morris BJ, Moreton S, Krieger JN. Critical evaluation of arguments opposing male circumcision:
A systematic review. J Evid Based Med. 2019 Nov; 12 (4): 263-290.doi:10.1111/jebm.12361. Epub
2019 Sep 8. PMID: 31496128; PMCID: PMC6899915
Zikredilen tüm faydalar bu iki çalışmada içeren bilgilerin derlenmesiyle oluşturulmuştur.
 61. Günşar C, Kurutepe S , Alparslan O ,ve diğerleri. Sünnet durumunun periüretral ve glanü-
ler bakteri florasına etkisi. Urol Int. 2004; 72 (3): 212-215 PMID: 15.084,764 CrossRefPubMedGo-
ogle Scholar
 62. Aridogan IA, İlkit M, Izol V,Ateş A ,Demirhindi H. Pediatrik bir popülasyonda glans penisi
ve maya mantarlarının sünnet öncesi kolonizasyonu: sünnet öncesi ve sonrası sonuçlar. Mikozlar
. 2009; 52 (1); 49-52 omıd:18498303 CrossRefPubMedGoogle Scholar
 63. Islaklık; penisin sünnet derisi ve altını kapsayan bölgedeki dağınık nem bölgesi anlamın-
dadır.
 64. O’Farrell N, Morison L, Chung CK. Londra’daki cinsel yolla bulaşan erkek enfeksiyon kli-
niğine katılanlar arasında düşük penis ıslaklığı prevalansı. Sex Transm Dis. 2007; 34 (6): 408-409
pmid: 17016235 PubMedGoogle Scholar

188
FITRAT HASLETLERİ BABI

İdrar yollarında hastalık yapan zararlı bakteriler, sünnet derisinin ıslak


yüzeyine kolayca yapışır ve burada kolayca yaşam sürüp çoğalır. 65 Sün-
net ise sünnet derisi altında biriken ve idrar yolu enfeksiyonlarına neden
olabilecek bakterileri azaltır. İki yaş altındaki sünnetli erkek bebeklerde,
sünnetsiz erkek bebeklere oranla idrar yolu enfeksiyonları görülme sık-
lığı anlamlı derecede azalmıştır. 66  67  68
HIV ve cinsel yolla bulaşan diğer hastalıkları önlediği belirlenmiştir.
Sünnet derisi ince iç yüzeyinin mikro yırtıklara ve sıyrıklara -özellikle
cinsel aktivite sırasında- duyarlıdır ve hastalık yapan mikroorganizmalar
için bir giriş kapısı sağlar. Ayrıca, HIV enfeksiyonunun yerleşebileceği
hücreler 69 açısından zengindir. 70 Sünnetli erkeklerde sünnet derisi alın-
dığı için, HIV enfeksiyonun yerleşebileceği hücreleri içeren doku orta-
dan kalkmış olur.
Cinsel yolla bulaşan hastalıkların mikroorganizmalarını içeren erkek ge-
nital salgılar, sünnetsiz erkekte mikroorganizmalara temas süresini artırır,
bu da enfeksiyon riskini artırır.
Erkek sünneti bel soğukluğuna karşı koruyucudur. 71  72

 65. Fussel EN, Kaack MB, Kiraz R, Roberts JA. Bakterilerin inssan sünnet derisine yapışması. J
Urol. 1988; 140 (5): 997-1001 pmid: 2902235PubMedGoogle Scholar
 66. Shaikh N, Morone NE, Bost JE, Farrell MH. Çocuklukta idrar yolu enfeksiyonu prevalansı:
bir meta-analiz. Pediatr Infect Dis J. 2008; 27 (4): 302-308 pmid: 18316994 CroosRefPubMedGo-
ogle Scholar
 67. Singh-Grewal D, Macdessi J, Craig J. Erkek çocuklarda idrar yolu enfeksiyonunun önlen-
mesi için sünnet: randomize çalışmaların ve gözlemsel çalışmaların sistematik bir incelemesi.
Arch Dis Child. 2005; 90 (8): 853-858 pmid:15890696
 68. To T, Agha M, Dick PT, Feldman W. Yenidoğan erkek çocuklarının sünnet edilmesi ve mü-
teakip idrar yolu enfeksiyonu riski üzerine kohort çalışması. Lancet. 1998; 352 (9143): 1813-1816
pmid: 9851381 CroosRefPubMedGoogle Scholar
 69. Langerhans hücreleri, CD4 T hücreleri, Makrofajlar
 70. Serour F, Samra Z, Kushel Z, Gorenstein A, Dan M. Sünnetsiz ve sünnetli erkeklerin karşı-
laştırmalı periüretral bakteriyolojisi. Genitourin Med. 1997; 73 (4): 288-290 pmid: 9389952 Özet
 71. Weiss HA, Thomas SL, Munabi SK, Hayes RJ. Erkek sünneti ve sifiliz, şankroid ve genital
herpes riski: sistematik bir inceleme ve meta-analiz. Sex Transm Infect. 2006; 82 (2): 101-109,
tartışma 110 PMID: 16581731 Özet/ÜCRETSİZ Tam MetinGoogle Scholar
 72. Todd J, Munguti K, Grosskurth H, ve diğerleri. Kırsal Afrika popülasyonunda aktif sifi-
liz ve TPHA serokonversiyonnu için risk faktörleri. Sex Transm Infect. 2001; 77 (1): 37-45 pmid:
11158690 Özet

189
TAHARET KİTABI

Erkek sünnetinin, penis kanserlerini önlediği saptanmıştır. 73


Erkeklerde penis kanseri nadir görülmekle birlikte sünnetin, kötü huylu
penis kanseri türüne 74 karşı koruyucu etkiler gösterdiği kanıtlanmıştır. 75
Erkeklerde kanserojen özelliğe sahip HPV bulaşı sünnet nedeniyle azal-
dığından, bu virüsün sebep olduğu kanserler de azalmış olur. 76
Erkek sünnetinin, penisin cinsel işlevini olumsuz etkilediği görülme-
miştir, tam tersine artırıcı bulgular gözlemlenmiştir. 77  78
Sünnetli erkek eşine de koruma sağlar.
Bakteriyel vajinozis, kadınlarda vajinada normal bakteri dengesinin bo-
zulduğu ve bazı bakterilerin aşırı çoğalmasıyla floranın değiştiği bir durum-
dur. Erkek sünneti, bakteriyel vajinozise karşı kadınlarda koruma sağlar. 79
Sünnetli erkekler, cinsel yolla bulaşan hastalıklar olan sifiliz, klamidya,
HIV enfeksiyonlarına karşı da eşlerine korunma sağlar.
Erkek sünneti, kadınlarda rahim ağzı kanserine sebep olan HPV enfek-
siyonlarına karşı, HPV bulaşını azalttığı için koruma sağlar, 80 böylece ka-
 73. Tsen HF, Morgenstern H, Mack T, Peters RK. Penis kanseri için risk faktörleri: Los Angeles
County’de (Amerika Birleşik Devletleri) popülasyon temelli bir vaka kontrol çalışmasının sonuç-
ları. Kanser Kontrolü Nedenler. 2001: 12 (3): 267-277 pmid: 11405332 CrossRefPubMedGoogle
Scholar
 74. Kötü Huylu Penis Kanseri: İnvaziv Skuamöz Hücreli Karsinom
 75. Erkek penis kanserlerinde önemli bir risk faktörü fimozistir. Fimozis, erkek sünnet derisinin
penisten geri çekilemediği ve yapışıklığın olduğu durumdur. Geri çekilemeyen ve yapışık olan
bu deri, sünnet esnasında cerrahi işlem ile alındığından kanser riski de ortadan kalkmış olur.
Sünnetsiz erkeklerde bu kanserler on bir kat daha fazla görülür.
 76. Giuliano AR, Lazcano E, Villa LL ve diğerleri. Sünnet ve cinsel davranış: HIM çalışmasında
erkekler arasında insan papilloma virüsü tespiti ile bağımsız olarak ilişkili faktörler. Int Cancer.
2009; 124 (6): 1251-1257 pmid: 19089913 CrossRefPubMedGoogle Scholar
 77. Senkul T, Işeri C, şen B, Karademir K, Saraçoğlu F, Erden D. Yetişkinlerde sünnet: cinsel işlev
üzerindeki etki. Üroloji. 2004; 63 (1): 155-158 pmid: 14741371 CrossRefPubMedGoogle Scholar
 78. 1. Richters J, Smith AM, de Visser RO, Grulich AE, Rissel CE. Avusturalya’da sünnet: yaygınlık
ve cinsel sağlık üzerindeki etkileri. Int J STD AIDS. 2006; 17 (8): 547-554 pmid: 16925903 Özet
2. Payne K, Thaler l, Kukkonen T, Taşıyıcı S, Binik Y. Sünnetli ve sünnetsiz erkeklerde duyum ve
cinsel uyarılma. J Sex Med. 2007; 4 (3): 667-674 pmid: 17419812 CrossRefPubMedGoogle Scholar
 79. Grey RH, Kigozi G, Serwadda D, vd. Uganda Rakai’de yapılan randomize bir çalışmada er-
kek sünnetinin kadın partnerlerin genital sistem semptomları ve vajinal enfeksiyonlar üzerinde-
ki etkileri. Ben J Obstet Gynecol. 2009; 200 (1): 42.e1-e7
 80. Giuliano AR, Lazcano E, Villa LL, ve diğerleri. Sünnet ve cinsel davranış: HIM çalışmasında
erkekler arasında insan papilloma virüsü tespiti ile bağımsız olarak ilişkili faktörler. Int Cancer.

190
FITRAT HASLETLERİ BABI

dındaki rahim ağzı kanserine karşı eşini korumuş olur. 81


F. Sakalları Uzatmak
Sakalları uzatıp bıyıkları kısaltmak fıtrat hasletlerindendir. Ayrıca Al-
lah Resûlü (sav), sakalların uzatılması ve bıyıkların kısaltılmasını özel ola-
rak emretmiştir:
“Müşriklere muhalefet edin. Sakalınızı çoğaltın/uzatın. Bıyıklarınızı ise kı-
saltın.” 82
“Bıyıklarınızı kısaltınız. Sakallarınızı uzatınız. Mecusilere muhalefet ediniz.” 83
“Her kim bıyıklarından almazsa o bizden değildir.” 84
1. Sakal Bırakıp Bıyık Kısaltmanın Hükmü
Allah Resûlü’nün (sav) sakal bırakmayı emretmesi, onu müşriklere muha-
lefet olarak kodlaması, fiilî olarak sakallarını hiç kesmemesi ve Rabbi-
nin emrinin bu olduğunu söylemesi; 85 sakalın vacip olduğunu gösterir.
Zira usul ilminde sabit olduğu üzere; emir vucubiyeti gerektirir. Emre
muhalefet ise dünya ve ahirette cezayı gerektirir:
“…O’nun emrine muhalefet edenler başlarına bir fitnenin ya da can yakıcı
azabın gelmesinden sakınsınlar.” 86
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“ ‘Ümmetimin her bir ferdi -kaçınanlar/imtina edenler hariç- cennete gire-
cektir.’
2009; 124 (6): 1251-1257 pmid: 19089913 CrossRefPubMedGoogle Scholar
 81. Nielson CM, Schiaffino MK, Dunne EF, Salemi JL, Giuliano AR. Erkek anogenital insan pa-
pilloma virüsü enfeksiyonu ile anatomik bölgeye göre sünnet arasındaki ilişkiler ve kadın seks
partnerlerinin yaşam boyu sayısı. J Infect Dis. 2009; 199 (1): 7-13 PMID: 19.086.813 Özet
 82. Buhari, 5892; Müslim, 259
 83. Müslim, 260
 84. Tirmizi, 2761
 85. “…Kisra’nın iki elçisi Allah Resûlü’nün (sav) huzuruna girdi. Onlar sakallarını tıraş etmiş bı-
yıklarını ise olduğu gibi bırakmışlardı. Allah Resûlü (sav) onlara bakmaktan hoşlanmadı ve dedi ki:
‘Yazıklar olsun size! Bunu size kim emretti?’ O ikisi Kisra’yı kastederek, ‘Bunu bize Rabbimiz Kisra
emretti.’ dediler. Allah Resûlü (sav) dedi ki: ‘Ancak benim Rabbim/Allah, bana sakalımı bırakmamı,
bıyığımı ise kısaltmamı emretti.’ ” (Târîhu’t Taberî, 2/655-656)
 86. 24/Nûr, 63

191
TAHARET KİTABI

Orada bulunanlar, ‘Ya Resûlullah! Kaçınan/İmtina eden kimdir?’ deyince,


Resûlullah (sav), ‘Bana itaat eden cennete girecektir, bana karşı gelen kaçınmış-
tır/imtina etmiştir.’ diye cevapladı.” 87
2. Sünnette Sakal Boyu
Allah Resûlü’nün (sav) hadislerinde varid olan sakalla ilgili lafızlar şunlardır:
‫َوفِّ ُروا – أَ ْر ُجوا – أَ ْر ُخوا – أَ ْوفُوا – أَ ْعفُوا‬
Bu beş lafzın anlamı da sakalı olduğu hâl üzere bırakmaktır. 88
Bu lafızlara dayanarak bir grup âlim sakallara hiçbir şekilde dokunul-
maması gerektiğini, sakalları kısaltmanın caiz olmadığını söylemişlerdir.
Ancak sahabe döneminden başlamak üzere ilk nesillerin sakallarını kı-
salttıklarını/düzelttiklerini biliyoruz.
Abdullah ibni Ömer (ra) hac ve umre yaptığında sakalını avuçlar, bir kab-
zadan artanı kısaltırdı. 89
Taberi (rh) benzer bir uygulamayı Hasan-ı Basrî (rh) ve Atâ (rh) gibi selef
imamlarından aktarır: 90
“Simâk ibni Yezid bildiriyor: ‘A li, sakalının, yüzünün alt kısmını aşan bölü-
münden bir kısmını alırdı.’
Ebu Zur’a der ki: ‘Ebu Hureyre sakalını tutar ve bir tutamdan fazlasını keser.’
Atâ ibni Rabâh der ki: ‘Onlar (sahabe ve tabiin), hac veya umre dışında, sa-
kalı uzatmayı severlerdi. İbrahim ise sakalının kenarlarından alırdı.’
İbni Tavus, babasının sakalını kısalttığını, ama böyle yapmanın vacip oldu-
ğunu söylemediğini bildirir.
Hasan der ki: ‘(Sahabe) sakalın bir tutamdan fazlasının kesilmesine ruhsat
verirlerdi.’

 87. Buhari, 7280


 88. Neylu’l Evtâr, 134-136 No.lu hadis şerhleri
 89. Buhari, 5892
 90. Fethu’l Bârî, 5892 No.lu hadis şerhi

192
FITRAT HASLETLERİ BABI

Eflah der ki: ‘Kasım (ibni Muhammed) başını tıraş ettiği zaman sakalını ve
bıyıklarını da kısaltırdı.’
Nafi der ki: ‘ ‘İbni Ömer sakalının bir tutamdan fazlasını keserdi.’ Veki’nin
rivayetinde ise, ‘Bir tutamı geçen kısmını alırdı.’ ’ ifadesi vardır.
Cabir der ki: ‘Umre veya hac dışında sakalının boyundan bir şey alma (kı-
saltma)!’
Ebu Zur’a der ki: ‘Ebu Hureyre sakalının bir tutamı geçen kısmını alırdı.’
Ebu Hilal der ki: ‘Hasan-ı Basrî ve İbni Sirin’e sakalla ilgili sordum. Bana: ‘Sa-
kalının boyundan almanda (kısaltmanda) bir sakınca yoktur.’ dediler.’
İbrahim-i Nehai der ki: ‘Onlar (sahabe ve tabiin), sakallarının çene altındaki
kısmını kısaltırlar ve yanlarından da alırlardı.’ ” 91
Sakalların yan ve alt taraflarını kısaltmak Allah Resûlü’nden de (sav) nak-
ledilmiştir. Ancak ilgili rivayet hadis imamları tarafından zayıf kabul edil-
miştir. 92
Bu açıklamalardan anlıyoruz ki; sakalların düzeltilmesinde/kısaltılma-
sında bir beis yoktur. Zira buna dair şer’i bir yasak söz konusu değildir.
Ayrıca İslam ümmetine örnek gösterilen ilk nesiller arasında uygulan-
mıştır. Sakallarına hiç dokunmayan ve sakallarını kısaltanlar bir arada
yaşamış; bu, münker olarak kabul edilmemiş, fıkhi bir tartışmaya neden
olmamıştır. Bugün de olmaması gerekir.
3. Sakalları Kısaltmanın Sınırı
İleride göreceğimiz gibi; fıtrat hasletlerinden olan sakalın birçok fayda-
sı/hikmeti vardır. Bunlardan biri erkeğin kadından ayrılması; bir diğeri
müşriklere muhalefet etmektir. Hâliyle sakalda bu iki özellik korunmalı-
dır. Müslim’in sakalı onun erkek olduğunu belli etmeli ve onu müşrikler-
den ayırt etmelidir. Bir yönüyle sakal, erkek cinsinin ve Müslim’in kim-
liğidir. Sakalını kısaltan içinde bulunduğu şartları gözetip, sakalını öyle

 91. Musannef, İbni Ebi Şeybe, 25480-25490


 92. “Allah Resûlü sakallarının yan ve alt taraflarını alırdı.” şeklindeki rivayet için, Tirmizi (rh) bu
rivayeti İmam Buhari’ye (rh) sorduğunu, onun da bu rivayetin aslı olmayan münker bir rivayet
olduğunu söylediğini aktarmıştır.

193
TAHARET KİTABI

kısaltmalıdır. Sakalı onu kadın cinsinden ve şirk taifelerinden ayırmalıdır.


Denebilir ki bu bölgeden bölgeye farklılık arz eden bir ölçüdür. Doğ-
rudur; bu nedenle Müslim, yaşadığı bölgede güvenilir bir ilim adamının
tespitine veya muvahhid müminlerin uygulamasına uymalıdır.
4. Sakalın Faydaları/Hikmetleri
a. Sakal bırakmak; Allah’ın ve Resûl’ünün emrine uymak, Nebevi
çağrıya icabet etmektir
Onun (sav) emirlerine uymak dünya ve ahiret saadetidir:
“Allah’a ve Resûl’e itaat edin ki merhamet olunasınız.” 93
“…Şayet ona itaat ederseniz, hidayete ermiş olursunuz…” 94
“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Resûl’e itaat edin ve amellerinizi boşa
çıkarmayın.” 95
“…O’nun emrine muhalefet edenler başlarına bir fitnenin ya da can yakıcı
azabın gelmesinden sakınsınlar.” 96
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“ ‘Ümmetimin her bir ferdi -kaçınanlar/imtina edenler hariç- cennete gire-
cektir.’
Orada bulunanlar, ‘Ya Resûlullah! Kaçınan/İmtina eden kimdir?’ deyince
Resûlullah (sav), ‘Bana itaat eden cennete girecektir, bana karşı gelen kaçınmış-
tır/ imtina etmiştir.’ diye cevapladı.” 97
b. Sakal bırakmak fıtrata uymaktır
Çünkü Müslim’in sorumluluklarından biri; -başta tevhid olmak üzere-
Allah’ın yarattığı fıtratı korumaktır. Yüce Allah’ın bildirdiği üzere şeytan;
başta şirk olmak üzere fıtratı bozacak her şeyi insanoğluna emretmek-

 93. 3/Âl-i İmran, 132


 94. 24/Nûr, 54
 95. 47/Muhammed, 33
 96. 24/Nûr, 63
 97. Buhari, 7280

194
FITRAT HASLETLERİ BABI

tedir. Hiç şüphesiz onun fıtratı bozma projesine icabet edenler hüsrana
uğramıştır:
“ ‘Onları saptıracağım, onları (boş) kuruntularla oyalayacağım, onlara em-
redeceğim hayvanların kulaklarını kesecekler, onlara emredeceğim Allah’ın
yarattığı (fıtratı) değiştirecekler.’ Kim de Allah’ı bırakıp şeytanı dost edinirse,
hiç şüphesiz apaçık bir hüsrana uğramış olur.” 98
Sakal, erkeğin Allah’ın (cc) razı olduğu fıtrat üzere kalması, kadın cinsin-
den ayrılmasıdır.
c. Sakal bırakmak müşriklere muhalefettir
İslam, El-Azîz olan Allah’ın dinidir. Müslimlerin izzetli olmasını ister. Bu
nedenle itikadi, amelî, sözlü ve zahirî olarak Müslimlerin şirk ehlinden
ayrılmasını ister. Hakkı temsil eden muvahhidlerin şahsiyet ve kimlik sa-
hibi olmalarını talep eder. Müşriklere benzemeyi kesin bir dille yasaklar.
“Kim bir kavme benzerse onlardandır.” 99
Allah Resûlü (sav) bu ilkeyi korumak için ashabına sakal bırakmalarını
emretmiştir:
“Müşriklere muhalefet edin. Sakalınızı çoğaltın/uzatın. Bıyıklarınızı ise kı-
saltın.” 100
“Bıyıklarınızı kısaltınız. Sakallarınızı uzatınız. Mecusilere muhalefet ediniz.” 101
d. Sakal, kalkandır
Sakal Müslim için bir kimliktir. Yaşadığı toplum içinde, tercihini İs-
lam’dan yana koyduğunu gösterir. Bu yönüyle onu fahşa ve münkerden
korur. Şeytan ve nefsin yoğun baskısı altında kaldığında İslami kimliğini
açığa çıkaran sakal nedeniyle hayâ eder.
e. Sakal, Müslim erkeğin süsüdür
İslam toplumlarında sünnete uygun olarak oluşmuş bir örf vardır: Sakal,
Müslim erkeğin ziyneti/süsü kabul edilmiştir.
 98. 4/Nîsa, 119
 99. Ahmed, 5114
 100. Buhari, 5892; Müslim, 259
 101. Müslim, 260

195
TAHARET KİTABI

f. Sakalın sağlık yönünden faydası


Yapılan bir çalışmada 102 sakallı ve tıraşlı erkeklerin yüzündeki mikroor-
ganizmalar incelenmiştir. Tıraş olmaya bağlı oluşan kesilere enfeksiyon
etkenlerinin 103 yerleşmesinin daha kolay olduğu gözlemlenmiştir. Tıraş
olmayan sakallı erkeklerde ise bu enfeksiyon etkenlerine rastlanmamıştır.
Buradan yola çıkarak sakal bırakmanın daha sağlıklı olduğu çıkarımı yapı-
labilir. Sakal bırakmanın faydaları üzerine yapılmış detaylı çalışma yoktur.
g. Bıyıkları kesmek/kısaltmak
Bıyıkları kesmek veya kısaltmak fıtrat hasletlerindendir. Allah Resû-
lü’nden (sav) aktarılan rivayetleri bir araya topladığımızda ortaya şu sonuç
çıkmaktadır: Bıyıkların kazınması da, üst dudak açığa çıkacak şekilde kı-
ْ َ‫ أ‬104
saltılması da sünnete uygundur. Hadis rivayetlerinde varid olan; ‫حفُوا‬
‫  ُج ُّزوا‬10 ‫ انْهكُوا‬10 bıyıkların kazınmasına; rivayetlerde varid olanِ ‫  ق َُّص الشَّ ارِب‬107
ve ‫  أَ ْخ ٌذ ِم َن الشَّ ار ِِب‬108 bıyıkların kısaltılmasına delalet etmektedir.
Taberi (rh) şöyle der: “Sünnet her ikisine de delalet etmiştir. İkisi arasında
(kazımak veya kısaltmak) bir çelişki söz konusu değildir. Kişi iki uygulama-
dan dilediğini tercih eder.” 109
Sahabe de her iki sünneti uygulamıştır.
Abdullah ibni Ömer (ra) bıyıklarını kazır, cilt beyazlığı görünecek şekilde
bıyık kıllarını izale ederdi. 110
Allah Resûlü (sav) bıyıkları uzayan Muğire ibni Şu’be’nin bıyık altına mis-
vak koymuş ve uzayan bıyıklarını kısaltmıştır. 111
 102. Wakeam E, Hernandez RA, Rivera Morales D, Finlayson SR, Klompas M, Zinner MJ. Bacterial
ecology of hospital workers’ facial hair: a cross-sectional study. J Hosp Infect. 2014 May;87(1):63-
7. doi: 10.1016/j.jhin.2014.02.010. Epub 2014 Mar 26. PMID: 24746610.
 103. MRSA (Metisiline Rezistans Staphilococus Aureus): Hastane Enfeksiyonu Mikroorganiz-
ması
 104. bk. Buhari, 5892
 105. bk. Müslim, 260
 106. bk. Buhari, 5893
 107. bk. Buhari, 5891
 108. bk. Tirmizi, 2761
 109. Fethu’l Bârî, 5889 No.lu hadis şerhi
 110. bk. Buhari, Kitâbu’l Libâs, 63. Bab başlığı
 111. bk. Ebu Davud, 188

196
FITRAT HASLETLERİ BABI

Müşriklere Muhalefetin Güç ve Zayıflık Durumuna Göre Değişmesi


Fıtrat hasletlerini bitirirken bir konuya temas etmek istiyorum:
Sakalların uzatılması ve bıyıkların kısaltılması İslam’ın şiarlarındandır.
Şiarların izharı (açığa çıkarılması) güç ve zayıflık durumuna göre değiş-
mektedir. Bugün Müslimlerin bu şiarları izhar edebiliyor olması Yüce Al-
lah’ın sayısız nimetlerinden biridir. Zira Müslimler zayıf/mustazaf olarak,
kendilerine ait olmayan (şeriatla hükmetmeyen), emniyet içinde olma-
dıkları topraklarda yaşamaktadır. Buna rağmen zahir şiarları izhar etme-
leri, yalnızca Allah’ın (cc) bir lütfudur.
Birçok ülkede ise Müslimlerin sakal bırakması neredeyse imkânsızdır.
Müstekbir tağutlar, sakalı terörist olmanın alameti kabul etmektedir. Öyle
ülkeler vardır ki; genç birinin cemaatle namaz kılması dahi bir terörizm
faaliyeti kabul edilmekte, en ağır cezayla cezalandırılmaktadır.
Hâliyle; insanların yaşadığı özel vakayı bilmeden, genel naslar ışığında
olayları değerlendirmemek gerekir. Her bir vakayı kendi şartları içinde
değerlendirmek, daha doğru bir ifadeyle, her bölgenin şartlarına vâkıf
ilim ehlinin konuşması gerekir.
Bir diğer mesele; İslam’ın zahirî şiarlarını davet esnasında gündemleş-
tirmemektir. Zira hiçbir Müslim yaşadığı ortamda can ve mal güvenliği-
ne sahip değildir. Şartların değişmesine bağlı olarak Müslimler sakalla-
rını kesebilir; bugün izhar ettikleri şiarları yarın gizleyebilirler. Şiarları
bayraklaştıranlar, gizlenmek zorunda kalınca davete zarar vermiş olurlar.
Davetin muhatabı olan halk, böylesi fıkhi incelikleri bilmez. İslam’ın za-
hirî şiarlarını gizlemek zorunda kalan Müslimleri; korkaklık, ikiyüzlülük
ve tutarsızlıkla suçlayabilirler. İlmî yeterlilik olmadığı hâlde davet yapı-
lan birçok ortamda bu tip sorunlar yaşanmış, istemeyerek de olsa davete
ciddi zararlar verilmiştir. Bu nedenle davetin gündemi, öncelikleri, zahirî
muhalefetin boyutu gibi konular; Rabbani âlimler ve tecrübe sahibi dava
adamlarıyla istişare edilerek netleştirilmelidir.

197
ABDEST BABI

Abdestin Fazileti
• Kişinin Günahlarını Döker
• Kişinin Allah Katındaki Derecesini Arttıran Amellerdendir
• A hiret Günü’nde Diğer Ümmetlerden Ayrıcalıklı Kılan Bir
Nur Verir
• Müminin Süsüdür
• İmanın Alametidir

Abdestin Hükmü
• A bdest Almanın Farz Olduğu Durum
. Namaz İbadetinden Önce
• A bdest Almanın Sünnet Olduğu Durumlar
. Uyumadan Önce
. Kur’ân Okumak, Allah’ı Zikretmek veya Dua Etmek
İstendiğinde
. Kustuktan Sonra
. Tavaf Etmeden Önce
. Öfke Ânında
. Her Abdest Bozulduktan Sonra
. Her Namaz Vakti Öncesinde
. Cünüp Kişi Yemek, İçmek veya Uyumak İstediğinde
. Kişi İkinci Defa İlişkiye Girmek İstediğinde

Abdestin Şartları
• A klı Baliğ Olmak
• Müslim Olmak
• Dil ile Olmaksızın Niyet Etmek
• Kullanılan Suyun Temiz ve Temizleyici Olması
• Suyun Deriye Ulaşmasını Engelleyecek Şeyleri İzale Etmek

Abdestin Farzları/Rükunları
• Mazmaza ve İstinşak Yapmak
• Yüzü Yıkamak
• Elleri Dirseklerle Beraber Yıkamak
• Başı Mesh Etmek
• Kulakları Mesh Etmek
• Topuklarla Beraber Ayakları Yıkamak
• A bdest Âzalarını Sırasıyla Yıkamak

Abdestin Sünnetleri
• Başlamadan Önce Bismillah Demek
• Elleri Üç Defa Yıkamak
• El ve Ayak Parmaklarını ve Sakalları Hilallemek
• A bdestten Önce, Sonra veya Mazmaza Ânında Misvak
Kullanmak
• Mazmaza ve İstinşakın Sünnetteki Sıfatı/Şekli
. Suyu Sağ Avuçla Almak
. Ağza ve Burna Tek Seferde Aynı Avuçtan Su Vermek
. Sol Elle Burna Çekilen Suyu Sümkürmek
. Oruç Olma Durumu Hariç İstinşakı Mübalağa Ederek
Yapmak
• Yüzü Yıkamanın Sünnetteki Sıfatı/Şekli
. İki veya Tek Avuçla Yüzü Yıkamak
. Suyu Sağ Elle Alıp Sol Elle Bitiştirmek ve Sonra Yüzü
Yıkamak
• Başı Mesh Etmenin Sünnetteki Sıfatı/Şekli
. Başı Tamamen Mesh Etmek Sünnettir
. Başın Bir Defa Mesh Yapılması Yeterlidir
• Kulakları Mesh Etmenin Sünnetteki Sıfatı/Şekli
. Baş Parmaklarla Kulak Dışının, Şehadet Parmağıyla Kulak
İçinin Mesh Edilmesi
. Kulakları Mesh Ederken Yeni Bir Su Almanın Zorunlu
Olmaması
• Â zaları Yıkarken Sağdan Başlamak
• Â zaları İkişer veya Üçer Defa Yıkamak
• Suyu Ölçülü Kullanmak
• Â zaları Peş Peşe Yıkamak
• A bdestten Sonra Abdest Zikirlerini Yapmak
• A bdestten Sonra İki Rekât Namaz Kılmak
Abdesti Bozan Hâller
• Bedenden İdrar veya Dışkının Çıkması
• Mezinin Çıkması
• İstihaze Kanının Gelmesi
• Yellenmek
• A ğır Uyku ve Şuur Kaybı Yaşanması
• A rada Bir Örtü Olmaksızın Kişinin, Eliyle Zekerine/Fercine
Dokunması
• Deve Eti Yemek
• Meninin Şehvetle Çıkması veya İhtilam Olmak
• Meni Gelmese Dahi Cinsel Birleşme Olması
• Hayız ve Nifas Hâli
• Sağlık Sorunları Nedeniyle Vücudun Başka Yerinden Bevlin
veya Dışkının Çıkması

Abdesti Bozmayan Hâller


• Bedenden Az veya Çok Olması Fark Etmeksizin Kan Çıkması
• Kusmak
• Yabancı Bir Kadına Dokunmak
• Namazda Gülmek
• Hafif Uyku
• Vedinin Çıkması
• Fercin Genişlemesinden Dolayı Dışarıdan İçeriye Giren
Havanın Tekrar Çıkması
• Ölü Yıkamak veya Taşımak
• Tırnak Kesmek veya Saç Kısaltmak
• Gıybet, İftira gibi Kötü/Günah Sözler Söylemek
• Ateşte Pişen Şeyleri Yemek
• A bdestte Şüpheye Kapılmak
• Başkasının Zekerine/Fercine Dokunmak
• Dubura Dokunmak
• Vücudun Ön veya Arka Tarafından Taş/Kurtçuk Gibi
Şeylerin Çıkması
• Doktor Teşhisi Olmadığı Müddetçe Ferc/Vajina
Yellenmesinin Olması
Abdestle İlgili Meseleler
• İlim Meclislerine Abdestli Katılmak Zorunlu Değildir
• Kişi Hem Abdest Almak Hem De Serinlemek Gibi Birden
Fazla Niyetle Abdest Alabilir
• Yağ, Nemlendirici Krem Gibi Maddelerin Kullanımı Abdeste
Etki Etmez
• Mazmaza Yaparken Takma Dişleri Çıkarmak Gerekmez
• A bdest Âzalarından Biri Üç, Biri İki, Biri Bir Defa Yıkanabilir
• A bdest Aldıktan Sonra Kadr Suresi Okunmaz
• A bdest Âzalarını Yıkarken Her Âza İçin Dua Edilmez
• Â zaları Üç Defadan Fazla Yıkamak Doğru Değildir
• A bdest Alırken Gözlerin İçi Yıkanmaz
• A bdest Alırken Boyun Mesh Edilmez
• A bdest Aldıktan Sonra Havlu Kullanılabilir
• A bdest Alırken Su İsraf Edilmemelidir
• A bdest Alırken Oluşan Vesveselere Karşı Çıkılmalıdır
• Her Abdestten Önce Kişinin Taharetlenmesi Farz Değildir
• A bdest Ânında Konuşulabilir
• A bdest Alırken Kıbleye Dönmeye Gerek Yoktur
• Kolu veya Ayağı Kesik Olan Kişi Abdestten Gücü Nispetinde
Sorumludur
• Her Namaz İçin Ayrı Abdest Almak Şart Değildir
• Kur’ân’ı Okumak veya Dokunmak İçin Abdest Almak
Zorunlu Değildir
• Tavaf İçin Abdest Almak Zorunlu Değildir
• Tilavet ve Şükür Secdesi İçin Abdest Almak Zorunlu Değildir
ABDEST BABI

I. Abdestin Tanımı

T ürkçede kullanılan “abdest” kelimesi, Farsça bir kelimedir. “Ab” (su)


ve “dest” (el) kelimelerinin terkibiyle oluşmuştur. Arapçada abdes-
ْ şeklindedir. Bu kelime lugatta, güzellik,
tin karşılığı, “El-Vudû’ ” (‫)ال ُوضُو ُء‬
temizlik ve parlaklık anlamlarına gelir. Kişiyi manevi kirlerden arındırıp,
ْ
güzelleştirdiği ve ahirette âzalarda nur kıldığı için bu ibadete (‫)ال ُوضُو ُء‬
ismi verilmiştir.
Abdest, niyet ederek ve temiz su kullanarak belli âzaların belli sıfatlara
göre yıkanması ya da mesh edilmesidir.
II. Abdestin Fazileti
Abdestin fazileti konusunda birçok rivayet vardır. Bunlardan bazıları
şunlardır:
A. Abdest Kişinin Günahlarını Döker
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Müslim veya mümin kul, abdest alıp da yüzünü yıkadığı zaman, gözüyle ba-
karak işlemiş olduğu her günah, su ile beraber ya da suyun en son damlasıyla
yüzünden çıkıp gider. Ellerini yıkadığı zaman, eliyle işlediği bütün günahlar
su ile veya suyun en son damlasıyla birlikte çıkıp gider. Ayaklarını yıkadığı

203
TAHARET KİTABI

zaman, ayakları ile yürümek suretiyle işlemiş olduğu her türlü günah, su ile
veya suyun en son damlasıyla birlikte çıkıp gider…Tabii (abdestin sonunda)
günahlardan tertemiz arınmış olarak çıkar.” 1
Osman’dan (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle demiştir:
“Her kim abdest alır ve abdestini güzelleştirirse, hataları vücudundan çıkar
gider. Hatta tırnaklarının altına varıncaya kadar…” 2
B. Abdest Kişinin Allah Katındaki Derecesini Arttıran
Amellerdendir
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“ ‘Bakınız! Allah’ın onunla günahları sildiği dereceleri yükselttiği şeyi size
bildireyim mi?’ buyurdu.
Oradakiler, ‘Evet bildir, Ey Allah’ın Resûlü.’ dediler.
O da, ‘Zorluklara rağmen abdesti tam ve eksiksiz güzel bir şekilde almak, mes-
cidlere giden adımları çoğaltmak, namazdan sonraki namazı beklemektir. İşte
bu ribattır. İşte bu ribattır. (Kendisine bağlanmaya değen şeylerdir.)’ buyurdu.” 3
C. Abdest Ahiret Günü'nde Diğer Ümmetlerden Ayrıcalıklı Kılan
Bir Nur Verir
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“ ‘Şüphesiz ki benim havuzum (Kevser), Eyle ile Aden arasındaki mesafeden
daha geniştir. Kardan daha beyaz, sütlü baldan daha tatlıdır. Kapları yıldızların
sayısından daha fazladır. Şüphesiz ki ben bir kimsenin başkalarının devesini
kendi havuzundan kovan kişiler gibi bazı kişileri kovacağım.’
Orada bulunanlar, ‘Ey Allah’ın Resûlü! O gün bizi tanıyıp, bilebilir misin?’
diye sordular.
Allah Resûlü, ‘Evet sizin diğer ümmetlerden hiçbir kimsede bulunmayan bir
 1. Müslim, 244; Tirmizi, 2; Ahmed, 8020
 2. Müslim, 245
 3. Müslim, 251

204
ABDEST BABI

simanız vardır. Siz orada benim yanıma abdestin izi nedeniyle yüzünüz, elle-
riniz ve ayaklarınız nurlu olarak parlak geleceksiniz.’ buyurdu.” 4
D. Abdest Müminin Süsüdür
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Müminin süsü/nuru abdest suyunun ulaştığı yerlere kadar ulaşır.” 5
E. Abdest İmanın Alametidir
Ebu Mâlik El-Eş’arî’den (ra) Allah Resûlü’nün (sav) şöyle dediği rivayet edil-
miştir:
“Temizlik imanın yarısıdır.” 6
Bu hadisin bir lafzı şu şekildedir:
“Abdest -veya abdesti en güzel şekilde almak- imanın yarısıdır.” 7
Sevbân’dan (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur:
“İyi bilin ki sizin en hayırlı ameliniz namazdır. Ancak mümin kimse abdes-
tini muhafaza eder.” 8
Abdest babı içerisinde abdestin faziletine işaret eden başka hadisler de
yer alacaktır.
III. Abdestin Şartları
Şart Nedir?
Şeriatın bir amelin sahih, yani Allah (cc) katında geçerli olması için belirle-
diği ve kişinin o amele başlayabilmek için kendisinde bulunması gereken
özelliklerdir. Şeriatın şart kıldığı hususlar amelde varsa o amel sahihtir, ge-
çerlidir; yerine getirilmemişse batıldır, geçersizdir. Şart, amelin dışındadır.
Bu nedenle şartların amele başlamadan önce yerine getirilmesi gerekir.

 4. Müslim, 247; İbni Mace, 4282


 5. Müslim, 250; Nesai, 149; Ahmed, 8840
 6. Müslim, 223
 7. Müslim, 223; Tirmizi, 3517; Nesai, 2437; İbni Mace, 280
 8. İbni Mace, 277; Darimi, 681; Ahmed, 22378

205
TAHARET KİTABI

A. Akıl Baliğ Olmak


Akıl teklifin, doğal olarak tüm ibadetlerin temel şartıdır. Akli dengesi
yerinde olmayan kimse şeriatın emir ve nehiyleriyle mükellef değildir.
Zira deliden kalem kaldırılmıştır.
Aişe Annemizden (r.anha) Allah Resûlü’nün (sav) şöyle dediği rivayet edilmiştir:
“Üç kişiden kalem kaldırılmıştır. İşlediklerinden dolayı günah yazılmaz: Uya-
nıncaya kadar uyuyan kişi; akıl baliğ oluncaya kadar küçük çocuk; akıllanın-
caya veya o durum ondan geçinceye kadar deli kimse.” 9
B. Müslim Olmak
Sözlerinde, fiillerinde veya benimsediği inancında küfür ya da şirke
irtikab eden kâfir ve müşriğin yaptığı ameller Allah (cc) katında makbul
değildir. Bu kimseler abdestin farzlarını ve sünnetlerini en güzel şekil-
de yerine getirip, olması gereken vasıfta bir namaz kılsalar dahi amelleri
Allah katında kabul olmaz. Çünkü onlar abdestin ve namazın şartlarını,
rükunlarını, farzlarını ve sünnetlerini tam olarak yerine getirseler de tüm
amellerin sıhhat şartı olan, “Allah’ı ibadette birlemek, O’na hiçbir şeyi ortak
koşmamak” şartını yerine getirmemişlerdir.
Allah (cc) şöyle buyurur:
“De ki: ‘A ncak ben de sizin gibi bir insanım. Bana: ‘İlahınız ancak tek bir ilah-
tır.’ diye vahyolunuyor. Artık kim Rabbi ile karşılaşmayı (ve ondan bir mükâ-
fat almayı) umuyorsa, salih amelde bulunsun ve hiçbir şeyi Rabbine ibadette
ortak koşmasın.’ ” 10
“Kâfirlerin amellerinin (durumu), düz bir arazideki seraba benzer. Susuz kişi
onu su zanneder. Sonunda oraya varınca hiçbir şey bulamaz. Orada Allah’ı bu-
lur. Allah, yaptıklarının karşılığını eksiksiz verir. Allah, hesabı çabuk görendir.” 11
“Andolsun ki sana ve senden önceki (resûllere): ‘Şayet şirk koşarsan bütün

 9. Ebu Davud, 4398; İbni Mace, 2041; Nesai, 3432


 10. 18/Kehf, 110
 11. 24/Nûr, 39

206
ABDEST BABI

amellerin boşa gider ve mutlaka hüsrana uğrayanlardan olursun.’ diye vahye-


dildi.” 12
“Rablerine karşı kâfir olanların amellerinin durumu, fırtınalı bir günde rüz-
gârın savurduğu kül gibidir. Yaptıkları hiçbir şeyin (Allah katında bir karşılığı
yoktur ve yaptıklarından) faydalanmazlar. (Hakka dönmesi çok) uzak bir sa-
pıklık içinde olmak işte budur.” 13
Öyleyse küfür ve şirkin ne anlama geldiğini öğrenip, hayatımızda bun-
ların olup olmadığını düşünmeli, imanımızı koruyup, sebat etmek için
muhasebeye ağırlık vermeli ve bizi doğruya hidayet edip sabit kılması
için Allah’a bolca dua etmeliyiz.
C. Niyet Etmek
Niyet lugatta; “Bir şeyi kastetti, onu yapmaya azmetti.” gibi anlamlara gel-
mektedir.
Istılahta; kalbin Allah’a yakınlaşmak için yapılan ibadet fiillerine azmet-
mesidir.
Niyet ibadetler ile âdetleri birbirinden ayırır. Aynı türden olup hüküm
ve eda vakti açısından farklı olan ibadetleri birbirinden ayırmak amacıy-
la yapılır. Örneğin niyet, gusül abdesti ile banyo yapmayı, öğle namazı-
nın farzı ile sünnetini, farzı dört rekâttan oluşan ikindi ile yatsı namazını,
Ramazan orucu ile nafile orucunu birbirinden ayırır.
Racih olan görüşe göre, niyet abdestin sıhhat şartıdır. Yani, niyet olmadı-
ğında abdest batıldır. Bundan dolayı abdestten önce niyet etmek gerekir.
Çünkü Allah Resûlü (sav) niyetin tüm amellerde şart olduğunu bildiriyor:
Ömer ibni Hattab’dan (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle
buyurmuştur:
“Ameller ancak niyetlerledir.” 14
Yani amellerin sahih olması, ancak niyetle mümkündür.

 12. 39/Zümer, 65
 13. 14/İbrahîm, 18
 14. Buhari, 1; Müslim, 1907

207
TAHARET KİTABI

1. Niyetin Dille Yapılması Doğru mudur?


Bazı ilmihâl kitaplarında abdest alırken kalple yapılan niyetle beraber,
“Hadesin/Abdestsizliğin kalkmasına niyet ettim.” gibi dille de yapılmasının
müstehap olduğu belirtiliyor. Bu, yanlıştır. Şöyle ki:
Niyetin aslı, bir şeyi yapmaya azmetmektir ve yeri kalptir. Kişinin yap-
tığı fiiller önceden kalbiyle azmetmesi ve niyet etmesiyle meydana gelir.
Bir fiili yapmak için kalpte o fiile dair bir azim ve niyet barındırmamak
mümkün değildir. Buna göre, kişinin kalbiyle bir şeyi yapmaya azmetme-
si niyetin gerçekleşmesi için yeterlidir. Bunun alameti ise, kişinin hangi
ibadeti yaptığını bilmesi, onu yapmak için harekete geçmesi ve kendisine
kastı sorulduğunda tereddüt etmeden cevap vermesidir.
Burada mutlaka zikredilmesi gereken bir diğer mesele, abdestin ibadet
oluşudur. İbadet ise yalnızca Resûl’ün (sav) yaptığı şekilde yapılır. İbadetin
aslı ve detaylarında onun (sav) yapmadığını yapmak, kişiyi sünnete muha-
lefet etmek ve amelini batıl kılmak tehlikesiyle karşı karşıya bırakır:
Malik ibni Huveyris’ten rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle
buyurmuştur:
“…Kim benim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir.” 15
Aişe’den (r.anha) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur:
“Kimin yaptığı amel bizim yolumuz/sünnetimiz üzere değilse, o amel mer-
duttur.” 16
Ayrıca şeytan bu yolla insanlara sokulup, vesveseye düşürmekte, onla-
rı şüphe ve şaşkınlık içinde bırakmaktadır. Şöyle ki, kişi kalbinde yaptığı
niyet ile dilinde yaptığı niyetin aynı zamana gelip gelmediğini düşünür.
Daha sonra bu ikisini aynı âna denkleştirmek için olağanüstü bir çaba
gösterir. Birkaç defa abdest alır, cemaatle kılınan namazdan mahrum ka-
lır, hatta namazını son vakitte kılar… 17

 15. Buhari, 5063; Müslim, 1401


 16. Müslim, 1718
 17. Ameli konularda vesvese için bk. 1/159, 63 No.lu dipnot

208
ABDEST BABI

2. Kişi Hem Abdest Almak Hem de Serinlemek Gibi Birden Fazla


Niyetle Abdest Alabilir mi?
Kişi abdest alma niyeti ile beraber meşru olan serinlemek, başkasına ab-
desti öğretmek, kiri gidermek gibi niyetlerle abdest alabilir. Bu, diğer iba-
detlerde yapılan niyetlerde de geçerlidir. Allah Resûlü (sav) namaz kılma, hac
yapma niyetinin yanında bunu ümmetine öğretme niyetini de taşımıştır:
“Benim nasıl namaz kıldığımı gördüyseniz, siz de öylece namaz kılınız.” 18
“Hac ibadetinin nasıl yapıldığını benden alınız.” 19
Osman, 20 Ali, 21 İbni Abbas, 22 Aişe 23 (r.anhum) gibi sahabiler hem abdest
alma hem de insanlara abdesti öğretme niyetiyle abdest almışlardır.
D. Suyun Temiz ve Temizleyici Olması
Yaratıldığı hâl üzere olan mutlak su; içerisine evsafını değiştirmeyecek
miktarda temiz veya necis madde karışan su; güneşte veya ateşte ısıtıl-
mış su, abdest veya gusül için kullanılmış, ancak evsafı değişmemiş su;
temiz ve temizleyicidir, abdest için kullanılabilir. Bu konuların tafsilatı
sular babında geçmiştir.
E. Suyun Deriye Ulaşmasını Engelleyecek Şeyleri İzale Etmek
Abdest belli sıfatlarla bazı âzaların yıkanması veya bazı âzaların mesh
edilmesiyle gerçekleşir. Yıkamanın gerçekleşmesi için suyun deriye ulaş-
ması gerekir. Buna binaen silikon, boya, oje, çamur gibi deriyi veya suyun
ulaşması gereken yerleri kaplayan ve suyun vücuda ulaşmasını engelle-
yen maddelerin izale edilmesi gerekir. Aksi hâlde yıkama gerçekleşmez,
abdest sahih olmaz. Kına gibi sadece renklendirici olup, derinin üzerini
kaplamayan maddeler abdeste zarar vermez.
Allah Resûlü (sav) abdest alıp da yıkanması gereken uzuvdan bir parçayı
yıkamayan sahabiye, abdestini tekrarlamasını emretmiştir.

 18. Buhari, 6008; Darekutni, 1068; Darimi, 1288


 19. Müslim, 1297; Ebu Davud, 1970
 20. bk. Buhari, 164; Müslim, 226
 21. bk. Nesai, 95
 22. bk. Ebu Davud, 137
 23. bk. Nesai, 100

209
TAHARET KİTABI

Enes ibni Malik’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:


“Bir adam Resûlullah’a (sav) abdest alıp ayağı üzerinde tırnak kadar bir yeri
kuru bırakmış olduğu hâlde geldi.
Resûlullah (sav) ona, ‘Dön, abdestini güzelce al.’ buyurdu.” 24
1. Yağ, Nemlendirici Krem Gibi Maddelerin Kullanımı Abdeste Etki
Eder mi?
Bu maddeler genelde sadece kına gibi renk veren veya nemlendiren
maddelerdir. Suyun vücuda ulaşmasını engellemediği için kullanılabilir.
Kişinin abdestine veya guslüne mani değildir.
Bunun gibi cahileyede yapılmış dövmeler abdest/gusle engel değildir.
Zira Allah Resûlü (sav) Dönemi’nde dövme yaygın bir uygulamaydı. Nebi
(sav) dövmeyi yasaklamıştır. Ancak dövmelerin abdest ve gusle engel ol-

duğuna dair uyarıda bulunmamıştır.


2. Her Abdesten Önce İstinca ve İsticmar Yapmak Şart mıdır?
Racih olan, kişiden temizlenmesi gereken bir şey gelmediği müddetçe
her abdestten önce istinca ve isticmar yapmanın şart olmadığıdır. Çünkü
bunun şart olduğunu gösteren sarih bir delil söz konusu değildir. Abdest-
ten önce istinca ve isticmar abdestin sünnetlerindendir. Ancak kişiden
temizlenmeyi/arınmayı gerektiren bir madde gelirse bu durumda istinca
veya isticmar yapılması gerekir.
IV. Abdestin Farzları/Rükunları
Abdestin farzlarından kastedilen, abdestin sıhhatinin kendisine bağlı ol-
duğu şeylerdir. Buna abdestin vacipleri 25 veya rükunları 26 ismini de ve-
rebiliriz. Abdestin farzı olarak sabit olan şeylerden herhangi birinin ek-
sikliği abdestin batıl olmasına sebep olur. Farz/Rükun amelin içindedir.
Yani amele başladıktan sonra riayet edilmesi gereken zorunluluklardır.

 24. Ebu Davud, 173


 25. Cumhur-u ulemaya göre vacip ile farz aynı anlamdadır. İmam Ebu Hanife ve -kendisinden
aktarılan görüşlerden birine göre- İmam Ahmed farz ile vacibin ayrı şeyler olduğunu söylemiş-
lerdir. Racih olan cumhur-u ulemanın görüşüdür.
 26. Şart ile rükun arasında fark vardır: Şart, bir ibadetin olmazsa olmazı olup, o ibadetin dışın-
da yer alan şeylerdir. Rükun, bir ibadetin olmazsa olmazı olup, o ibadetin içinde yer alan şeylerdir.

210
ABDEST BABI

Abdestin farzları şunlardır:


A. Mazmaza ve İstinşak
Mazmaza, ağza su vermek; istinşak
ise, burna su vermek anlamındadır.
Buruna verilen suyun sol elle süm-
kürülmesine ise, istinsar denir.
Mazmaza ve istinşakın abdestin
farzlarından olup olmaması âlimler
arasında ihtilaflıdır. 27 Racih olan,
bu ikisinin abdestin farzlarından
olmasıdır. Ağız ve burun, Allah’ın
yüzü yıkama emrine dâhildir. Bu konuda Allah Resûlü’nün emirleri ve
fiilleri de mazmaza ve istinşakın farz olduğunu göstermektedir.

 27. Bu konu hakkında genel olarak iki görüş vardır:


a. Bir grup âlime göre mazmaza ve istinşak farzdır/vaciptir. Bu görüşün delilleri ise, Ebu Hureyre,
Lakit ibni Sabire gibi sahabilerden gelen emir içerikli hadislerdir. Emir, sarf edici bir delil gelme-
diği müddetçe vücubiyeti ifade eder. Emretmesiyle beraber Allah Resûlü’nün (sav) abdest alırken
her zaman mazmaza ve istinşak yapması bunun vacip olduğunu desteklemektedir.
b. Bir grup âlime göre abdest alırken mazmaza ve istinşak sünnettir. Bu görüşün dayanakları
şunlardır:
•  Abdest ayeti olarak bilinen Mâide Suresi’nin 6. ayetinde mazmaza ve istinşakın geçmemesi-
dir. Şayet mazmaza ve istinşak farz olsaydı, ayette zikredilmesi gerekirdi.
Bu delile şöyle cevap verilmiştir: “Ağız ve burun zaten yüze dâhildir. Ayette ‘Yüzlerinizi yıkayın…’
denildiğinde ağız ve burnun tekrar zikredilmesine gerek kalmamıştır. Aynı zamanda bu konuyla
ilgili diğer nasları da ele alıp, öyle değerlendirme yapmak gerekir. Allah Resûlü’nden aktarılan
emir içerikli rivayetler ve bunları abdest alırken hiç terk etmemesi bunun vacip olduğunu göste-
rir.”
•  Aişe’nin (r.anha) Allah Resûlü’nden (sav) aktardığı “On şey fıtrattandır…” hadisinde mazmaza ve
istinşak fıtratın hasleti olarak zikredilmiştir. (Müslim, 261) Fıtratın özelliği olması, bunun sünnet
olduğunu gösterir.
Bu delile şöyle cevap verilmiştir; “Mazmaza ve istinşakın fıtratın özelliklerinde zikredilmesi, bu
ikisinin sünnet olduğunu göstermez. Zira aynı hadiste ‘erkeklerin sünnet olması’ da zikredilmek-
tedir. Mazmazaya sünnet diyenlerin çoğu, erkek çocuğu sünnetine vacip demiştir. Şayet fıtrat
hadisinde geçen her şey sünnetse buna da sünnet demeleri gerekirdi.”
•  Ağız ve burun göz gibi, dâhilî/iç organlardır. Nasıl ki gözlerin içini yıkamak vacip değildir, aynı
şekilde ağız ve burnu yıkamak da vacip sayılmaz.
Bu delile şöyle cevap verilmiştir: “Bu bir kıyastır. Kıyas, hakkında delil olmayan konularda başvu-
rulan bir usuldür. Mazmaza ve istinşak konusunda sahih rivayetler vardır. Aynı zamanda göz ile
ağız ve burnu birbirine kıyas etmek, uygun değildir. Çünkü Allah Resûlü’nün ağız ve burnunu
yıkadığına dair rivayetler varken, gözünün içini yıkadığına dair rivayet yoktur.”

211
TAHARET KİTABI

Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Sizden biriniz abdest aldığında burnuna su versin, sonra sümkürsün.” 28
Lakit ibni Sabire’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle bu-
yurmuştur:
“Abdest aldığın zaman mazmaza yap.” 29
Görüldüğü gibi Allah Resûlü (sav) ağza ve burna su vermeyi emretmiştir.
Hiç şüphesiz onun (sav) emirleri bir şeyin vacip olmasına delalet eder. Bu-
nunla birlikte o (sav) aldığı tüm abdestlerde ağzına ve burnuna su vermiş,
sözlü emrini fiilî uygulamasıyla pekiştirmiştir. Yüzlerce sahabi onun (sav)
abdestini aktarmasına rağmen, tek biri dahi onun mazmaza ve istinşakı
terk ettiğini nakletmemiştir. Bu da ağız ve burnun, ayette emredilen yüz
yıkamaya dâhil olduğunu göstermektedir.
Takma dişi olanların mazmaza yaparken takma dişlerini çıkarmaları gere-
kir mi?
Dişlerin bazısı veya hepsi takma olan kişilerin mazmaza yaparken bun-
ları çıkarmasına gerek yoktur.
Arfece ibni Es’ad’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Cahiliye Dönemi’nde meydana gelen Külab Vakası’nda burnumdan yaralan-
mıştım ve burnum kesilmişti. Sonra gümüşten bir burun yaptırmıştım, fena
koku yapmıştı. Bunun üzerine Resûlullah (sav) bana altından bir burun yaptır-
mamı emir buyurdu.” 30
Arfece’nin (ra) yüzündeki altın burun, yıkaması vacip olan bir bölgeyi
örtmesine rağmen Allah Resûlü ona bunu çıkarmasını emretmemiştir.
Çünkü bu parça artık aslolanın yerine geçmiştir.

 28. Buhari, 161; Müslim, 237


 29. Ebu Davud, 142; Tirmizi, 788; Nesai, 87; Ahmed, 16380
 30. Ebu Davud, 4232; Tirmizi, 1770; Nesai, 5161

212
ABDEST BABI

Sakallı Olanların Yüz Yıkama Şekli


Sakal iki kısma ayrılır:
(1) Gür/Sık Sakal: Yüz derisini örten ve yüzü göstermeyen sakaldır.
Bu şekilde olan sakalın diplerine suyu ulaştırmak gerekmez. Bu kişinin
yapması gereken, sakallarının dış yüzeyini suyla yıkaması; iç kısmına ise
ıslak parmaklarını sokarak sakalını hilallemesidir.
(2) Seyrek Sakal: Yüz derisini örtmeyen ve bakınca derinin göründü-
ğü sakaldır. Seyrek sakal sahipleri yüzünü yıkarken deriye su ulaştıracak
şekilde yıkama yapmalıdır.
B. Yüzü Yıkamak
Yüz, boy olarak saçın bitip alın böl-
gesinin başladığı yerden, çene biti-
mine kadardır. En olarak ise iki ku-
lak arasındaki yerdir. Yüzü yıkamak
icma ile abdestin farzlarındandır.
Allah (cc) şöyle buyurur:
“Ey iman edenler! Namaza kalktı-
ğınız zaman yüzlerinizi ve dirseklere
kadar/dirseklerle beraber kollarınızı
yıkayın…” 31
C. Elleri Dirseklerle Beraber Yıkamak

 31. 5/Mâide, 6

213
TAHARET KİTABI

Elleri dirseklere kadar yıkamak Kur’ân, sünnet ve icma ile abdestin farz-
larındandır. Allah (cc) şöyle buyurmaktadır:
“Ey iman edenler! Namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi ve dirseklere kadar/
dirseklerle beraber kollarınızı yıkayın…” 32
Dirseklerin, yıkama farziyetine dâhil olup olmaması ihtilaf konusudur.
Racih olan -cumhur-u ulemanın belirttiği üzere- dirseklerin yıkama far-
ziyetine dâhil olmasıdır. Çünkü Mâide Suresi’nin 6. ayetindeki “‫ ” َإل‬keli-
mesi beraberliği ifade eden “‫ ” َم َع‬anlamındadır. Yani, ayet “dirseklerinizle
beraber yıkayın…” 33 anlamına gelmektedir.
Zira Allah Resûlü’nün (sav) uygulaması, dirsekleri yıkamanın elleri yıka-
ma emrine dâhil olduğunu göstermektedir.
Nuaym ibni Abdullah’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Ebu Hureyre’yi abdest alırken gördüm. Yüzünü yıkadı, abdesti en güzel şe-
kilde aldı. Sonra sağ elini dirseğini aşacak şekilde yıkadı. Sonra sol elini dirse-
ğini aşacak şekilde yıkadı…
Sonra dedi ki: ‘Ben Allah Resûlü’nü böyle abdest alırken gördüm.’ ” 34
Hadiste görüldüğü gibi Allah Resûlü (sav) Allah’ın (cc) Mâide Suresi’ndeki
emrini dirseklerini de dâhil ederek yerine getirmiştir.

 32. 5/Mâide, 6
 33. (‫ل‬ َ ‫ )إ‬Arap lugatında harfi cer olarak isimlendirilir. Bitiş, beraberlik ve bir şeyin diğerinin
yanında olması anlamına gelir. Racih olan, bu ayette (‫إل‬ َ ) harfinin beraberlik ifade etmesidir. Bu
durum, Kur’ân’da başka ayetlerde de varid olmuştur. Örneğin, Allah şöyle buyurur:
‫َوال تَأْكُلُوا أَ ْموالَ ُه ْم إِىل أَ ْموالِ ُك ْم‬
“Onların (yetimlerin) mallarını kendi mallarınıza katıp (yani beraber kılıp) onların mallarını yeme-
yin.” (4/Nîsa, 2)
Bazı lugat âlimleri (‫إل‬ َ ) ile ilgili şöyle demişlerdir: “Şayet (‫ ) َإل‬edatının öncesi ile sonrası aynı cins
bir şeyden bahsediyorsa (‫ ) َم َع‬anlamındadır. Ayetteki (‫ )يَ ٌد‬kelimesi Arap lugatında avuç, el, dirsek
ve omuz için kullanılır. Doğal olarak (‫إل‬ َ ) edatından önceki (‫‘ )يَ ٌد‬el’ kelimesi ile sonrasındaki (‫) ِم ْرف ٌَق‬
‘dirsek’ kelimesi aynı cinstendir. Mâide Suresi 6. ayette de (‫إل‬ َ ) edatı (‫ ) َم َع‬anlamında kullanılmıştır.”
Dirseklerin yıkamaya dâhil olmadığını söyleyen âlimler Mâide Suresi 6. ayete “Dirseklere kadar…”
şeklinde anlam vermişlerdir.
 34. Müslim, 246

214
ABDEST BABI

D. Başı Mesh Etmek


Kişinin ıslak elini başına sürmesiy-
le mesh gerçekleşir. Başı mesh et-
mek Kur’ân ve sünnetle sabit olup,
farziyeti konusunda ihtilaf edilme-
miştir:
“Ey iman edenler! Namaza kalkacağı-
nız zaman… başınızı mesh edin…” 35

Kulakları Mesh Etmek


Kulakların mesh edilmesinin nere-
ye dâhil olduğu ve hükmü ihtilaflı-
dır. Racih olan, kulakların başı mesh
etmeye dâhil olup farz olmasıdır.
Allah Resûlü’nün (sav) kulakların başa
dâhil olduğunu söylemesi ve kulak-
larını başıyla beraber yeni bir su al-
madan mesh etmesi buna işaret et-
mektedir. Bu; İbni Ömer, İbni
Abbas, Abdullah ibni Amr, Hasan-ı Basrî, Said ibni Museyyeb gibi selef
âlimlerinden aktarılan görüştür.
Ebu Umame’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) abdest aldı…başını mesh etti ve dedi ki: ‘İki kulak baştan-
dır.’ ”  36
Rubeyyi’ binti Muavviz’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü'nü (sav) abdest alırken gördüm. Başını mesh etti. Başının önünü,
arkasını, yan taraflarını ve kulaklarını bir defada (yani tek suyla) mesh etti.” 37

 35. 5/Mâide, 6
 36. Tirmizi, 37; İbni Mace, 444
 37. Ebu Davud, 129; Tirmizi, 34

215
TAHARET KİTABI

E. Topuklarla Beraber Ayakları Yıkamak


Allah’ın (cc) Mâide Suresi’nin 6. aye-
tinde, “Ey iman edenler! Namaza
kalktığınız zaman …ayaklarınızı da
topuklarınıza kadar (yıkayın)…” bu-
yurması bunun abdestin farzların-
dan olduğunu göstermektedir. 38
Allah Resûlü’nün (sav) uygulaması
da ayette emredilenin ayakları yı-
kamak olduğunu gösterir.
Abdullah ibni Amr’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü ile beraber bir yolculuğa çıkmıştık. Allah Resûlü bizim gerimiz-
de kaldı. İkindi namazının vakti girmiş ve daralmaya başlamıştı. Bizler abdest
almaya ve ayaklarımızın üstünü mesh etmeye başladık.

 38. Bu konu âlimler arasında ihtilaflıdır. Bu konuda genel olarak görüşler şunlardır:
a. Cumhur-u ulema, ayakların yıkanması gerektiğini ve çıplak ayağa mesh etmeyle bu farziyetin
yerine gelmiş olmayacağını söylemektedir. Sahabenin cumhuru, dört mezheb imamı ve bunun
dışındaki genel âlimlerin görüşü bu yöndedir. Bu konudaki delilleri yukarıda zikrettiğimiz ve
işarette bulunduğumuz hadislerdir. Racih olan budur. Zira Allah Resûlü’nün sünneti, Kur’ân’ın
açıklamasıdır:
“(Peygamberleri) apaçık deliller ve Kitaplarla (yolladık). Sana da bu zikri/Kur’ân’ı indirdik ki, insan-
lara indirileni onlara açıklayasın. Umulur ki düşünürler.” (16/Nahl, 44)
b. İmam Taberi gibi bazı âlimler kişinin çıplak ayağının tümünü mesh etmesini tercih etmiştir.
c. İbni Hazm gibi Zahiri Mezhebine mensub olan bazı âlimler kişinin önce ayağını yıkamasının
ardından da mesh etmesinin gerekli olduğunu söylemişlerdir.
d. Bazı âlimler çıplak ayağa mesh etmenin gerekli olduğunu Ali, Enes ve İbni Abbas’ın (r.anhum)
mezhebi olduğunu zikretmişlerdir.
ِ ْ ‫ ) َوأَ ْر ُجلَ ُك ْم إِ َل الْ َك ْع َب‬ibaresi hakkındaki ihtilafa dayanmaktadır. Bu
Bu ihtilaf Mâide Suresi 6. ayetteki (‫ي‬
ibare iki şekilde okunmuştur:
•  Kıraat âlimlerinden Nafi, İbni Amir, Hafs, Kisai ve Yakub bu ayeti (‫جلَ ُك ْم‬ ُ ‫ ) َوأَ ْر‬şeklinde fethalı oku-
muştur. Bu kıraat İbni Mesud, Ali, İbni Abbas (r.anhum) gibi sahabilerden de aktarılmıştır. Bu şekilde
okunduğunda mana “ayaklarınızı da yıkayın” şeklinde olur.
•  Yukarıda zikrettiğimiz kıraat âlimlerin dışındaki muteber kıraat âlimleri bu ayeti (‫جلِكم‬ ُ ‫ )أَ ْر‬şek-
linde okumuşlardır. Bu sahabeden İbni Abbas ve Enes’ten de (r.anhuma) rivayet edilmiştir. Bu şe-
kilde olduğunda ayetin manası, ”ayaklarınızı da mesh edin” şeklinde olur. (bk. Mevsûatu’t Tefsîri’l
Me’sûr, 7/403-409)

216
ABDEST BABI

Allah Resûlü en yüksek sesiyle iki veya üç defa, ‘Vay o topukların ateşten çe-
keceğine!’ şeklinde nida etti.” 39
İbni Huzeyme (rh) der ki:
“Şayet ayaklarını mesh eden kişi bir farzı yerine getirmiş olsaydı, neden ateş-
le tehdit edilirdi ki?” 40
F. Tertip
Tertipten kasıt, abdest âzalarında sırayı gözetmektir. Racih olan, terti-
bin abdestin rükunlarından olmasıdır. Çünkü aktarılan tüm rivayetlerde
Allah Resûlü’nün (sav) tertip üzere abdest aldığı ve bir defa dahi sırayı boz-
madığı görülmektedir.
Bu da ayetle emredilen sıralamanın gözetilmesi gereken bir rükun ol-
duğunu gösterir.
V. Abdestin Sünnetleri 41
A. “Bismillah” Demek
Abdeste başlamadan önce besmele çekmenin hükmü hakkında ihtilaf
edilmiştir. Bu konuda racih olan, abdestten önce besmele çekmenin sün-
net olmasıdır.
Enes’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber’in (sav) ashabından bir kısmı abdest almak için su aramıştı.
Bunun üzerine Allah Resûlü (sav), ‘A ranızdan bir kimsede su var mı?’ diye sor-
du. Bir miktar su getirildi.
Allah Resûlü elini o suyun içerisine soktu ve ‘A llah’ın adıyla abdest alın.’ bu-
yurdu. Suyun, Allah Resûlü’nün parmaklarının arasından fışkırdığını gördüm.
Oradakilerin sonuncusuna kadar hepsi abdest aldılar. Orada yetmiş kadar ki-
şiydik.” 42

 39. Buhari, 163


 40. Fethu’l Bârî, 163 No.lu hadisin şerhinde
 41. Racih olan görüşe göre sünnet, müstehap, mendub gibi kavramlar eş anlamlıdır. Bu kav-
ramları birbirinden ayıran usul âlimleri de vardır.
 42. Nesai, 78; Ahmed, 12694

217
TAHARET KİTABI

B. Misvak Kullanmak 43
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle buyurdu:
“Eğer ümmetime zorluk vermiş olmasaydım her abdestle beraber misvak
kullanmalarını emrederdim.” 44
Racih olan, misvağın abdest almadan önce, sonra veya mazmaza ânında
kullanılabilmesidir. Misvağın, abdestin belli bir ânında kullanılması ge-
rektiğini ifade eden herhangi bir nas yoktur.
C. Elleri Üç Defa Yıkamak
Kişi uykudan uyandıktan sonra veya
uyanıkken abdest almak istediğin-
de ellerini üç defa yıkaması sünnet-
tir. Humran’ın (ra) rivayet ettiği ha-
diste, Osman (ra) önce ellerini üç defa
yıkamış ve hadisin sonunda, “Ben,
Allah Resûlü’nü (sav) bu şekilde abdest
alırken gördüm.” demiştir. 45 Allah
Resûlü’nün (sav) bu şekilde yaptığına
dair Abdullah ibni Zeyd’den de bir rivayet vardır. 46
D. El ve Ayak Parmaklarının Hilallenmesi
El parmaklarının diğer el ve ayak
parmaklarının arasından geçirile-
rek, suyun parmak aralarına ulaştı-
rılması ve o bölgenin ovulmasıdır.
Lakit ibni Sabire’den rivayet edil-
diğine göre Allah Resûlü şöyle bu-
yurmuştur:

 43. Konu hakkında tafsilatlı bilgi için bk. “Misvak/Diş Fırçası Kullanmak”, 1/174
 44. Ahmed, 7412
 45. Buhari, 159; Müslim, 226
 46. bk. Buhari, 186; Müslim, 235

218
ABDEST BABI

“Abdesti en güzel şekilde al. Parmaklarının arasını hilalle. Oruçlu olman dı-
şında istinşakta mübalağa yap.” 47
İbni Abbas’tan (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle buyurdu:
“Namaza kalkacağın zaman abdesti en güzel şekilde al. El ve ayak parmakla-
rının arasına suyu ulaştır.” 48
E. Mazmaza ve İstinşakın Sünnetteki Sıfatı
Mazmaza ve istinşakın sıfatıyla il-
gili dikkat edilmesi gereken bazı
sünnetler vardır:
1. Suyu Sağ Avuçla Almak
Humran’dan (ra) şöyle rivayet edil-
miştir:
“Osman (ra) abdest almak için su iste-
di. Avuçlarına üç defa su döktü ve on-
ları yıkadı. Sonra sağ elini su kabına daldırıp, mazmaza ve istinşak yaptı…” 49
2. Ağza ve Burna Tek Seferde Aynı Avuçtan Su Vermek 50
Abdullah ibni Zeyd ibni Âsım El-Ensari, Allah Resûlü’nün (sav) abdest
alma şeklini insanlara öğretirken şöyle demiştir:
“Elini su kabına koydu, tek avcundan hem ağzına hem de burnuna üç defa
su verdi.
Sonra, ‘A llah Resûlü’nün abdesti bu şekildeydi.’ dedi.” 51
 47. Ebu Davud, 142; Tirmizi, 788; Nesai, 114; İbni Mace, 448
 48. Tirmizi, 39; İbni Mace, 447; Ahmed, 2604
 49. Buhari, 164; Müslim, 226
 50. Bu konu hakkında Talha’nın –babası– dedesi yoluyla rivayet ettiği bir hadis vardır:
“Allah Resûlü (sav) abdest alıyorken yanına girdim. Su onun yüzünden ve sakallarından göğsüne
damlıyordu. Onun mazmaza ve istinşakın arasını ayırdığını gördüm.” (Ebu Davud, 139)
Ancak bu rivayet zayıftır. Senedinde Leys ibni Ebi Suleym isminde ittifakla zayıf olan bir ravi var-
dır. İbni Hibban, Yahya ibni Kattan, Abdurrahman ibni Mehdi, İbni Main, İmam Ahmed gibi âlim-
ler onu zayıf görmüş; Şafiilerden İbni Hacer hadisin senedinin zayıf olduğunu ve İmam Nevevi ise
bu ravinin ittifakla zayıf olduğunu belirtmiştir. Ayrıca hadis âlimleri arasında hadisin ravilerinden
Talha’nın, onun babasının ve dedesinin kim olduğu hakkında ihtilaf vardır. (Et-Telhîsu’l Habîr,
1/260-264)
 51. Buhari, 191; Müslim, 235

219
TAHARET KİTABI

3. Sol Elle Burna Çekilen Suyu Sümkürmek


Abdulhayr’dan (ra) şöyle rivayet edil-
miştir:
“Ali (ra) abdest almak için su istedi…
Sağ elini suya daldırarak mazmaza ve
istinşak yaptı. Burnuna verdiği suyu
sol eliyle sümkürdü. Bunları üç defa
tekrarladı…
Sonra dedi ki: ‘Bu, Allah Resûlü’nün
abdestidir.’ ” 52
4. Oruç Olma Durumu Hariç İstinşakı Mübalağa ile Yapmak
Lakit ibni Sabire’den rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle bu-
yurmuştur:
“Oruçlu olman dışında istinşakta mübalağa yap.” 53
F. Yüzü Yıkamanın Sünnetteki Sıfatı
1. İki Avuçla Yüzü Yıkamak
Ali (ra), Allah Resûlü’nün (sav) abdest
alma şeklini gösterirken şöyle söy-
lemiştir:
“…İki eliyle su almış ve elleriyle yü-
zünü yıkamıştır…” 54

 52. Nesai, 91; Ahmed, 1133


 53. Ebu Davud, 142; Tirmizi, 788; Nesai, 87; Ahmed, 16380
 54. Ahmed, 625

220
ABDEST BABI

2. Suyu Sağ Elle Alıp Sol Elle Bitiştirmek ve Sonra Yüzü Yıkamak
İbni Abbas (ra), Allah Resûlü’nün (sav) abdest alma şeklini rivayet ederken
şöyle söylemiştir:
“…Bir eliyle bir avuç su almış, sonra bir elindeki suyu diğer eliyle birleştir-
miş ve yüzünü yıkamıştır…” 55
3. Tek Avuçla Yüzü Yıkamak
Ali (ra), Allah Resûlü’nün (sav) abdest alma şeklini gösterirken şöyle söyle-
miştir:
“…Sağ eliyle sudan bir avuç su alıp, alnının üzerine boşaltmış, sonra da suyu
yüzünün diğer kısımlarına yaymıştır…” 56
G. Sakalların Hilallenmesi
Abdest alırken bir avuç almak suretiyle suyu çenenin alt tarafından sa-
kalların arasına ulaştırmak abdestin sünnetlerindendir.
Osman’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü sakallarını hillallerdi.” 57
Enes ibni Malik’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) abdest aldığı zaman bir avuç su alır, çenesinin altından elini
sokup sakal aralarına suyu geçirir ve, ‘Rabbim bana böyle emretti.’ derdi.” 58
H. Başı Mesh Etmenin Sünnetteki Sıfatı
1. Başı Mesh Etme Miktarı
Başın ne kadarının mesh edilmesi gerektiği konusunda ihtilaf edilmiş-
tir. 59 Bu konuda racih olan, “mesh” ismi ıtlak edilecek miktarda meshin
 55. Buhari, 140; Ahmed, 2416
 56. Ahmed, 625
 57. Tirmizi, 31; İbni Mace, 430
 58. Ebu Davud, 145; Es-Sunenu’l Kubrâ, 247
 59. Bu konuda genel olarak üç görüş vardır:
a. Bir grup âlime göre başın tümünü mesh etmek abdestin farzlarındandır. Onlar bu konuda Al-
lah Resûlü’nün başının tümünü mesh etmesine dayanmışlardır. Aynı zamanda (‫ُوس ُك ْم‬ ِ ‫) َوا ْم َس ُحوا ِب ُرؤ‬
“Başlarınızı mesh edin…” ayetindeki (‫ )ب‬harfi, ilsak (birleştirmek) anlamında olduğunu söylemiş-
lerdir. Buna göre başın tümü, mesh edilmesi açısından birdir ve bunda ayrım yapılmaması gerekir.

221
TAHARET KİTABI

yapılmasının farz; başın tümünün mesh edilmesinin sünnetten olmasıdır.


Çünkü ayette başın tümünün mesh edilmesine işaret eden bir delil yoktur.
Abdullah ibni Zeyd’e (ra), Allah Resûlü’nün (sav) nasıl abdest aldığı sorul-
duğunda başı mesh etmek hakkında şöyle demiştir:
“Sonra Allah Resûlü iki eliyle başını mesh etti. İki elini başının önüne ve arka-
sına götürüp getirdi. Başının ön kısmından başladı ve ellerini ense köküne ge-
linceye kadar götürdü. Sonra onları tekrar başladığı yere doğru geri getirdi.” 60
Rubeyyi’ binti Muavviz’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) kendisi yanında abdest almıştır. Başını bütünüyle saçlarının
en üst kısmından itibaren saçların bittiği yerlere kadar mesh etmiş, fakat saçı-
nın şekli bozulup dağılmamıştı.” 61
Bu iki rivayet meshin iki şekilde yapılabileceğini göstermektedir:
• İki elle başın ön tarafından başlayıp saç bitimine doğru götürmek,
sonra elleri başın ön kısmına getirmek. Yukarıda zikredilen Abdullah
ibni Zeyd’in (ra) hadisi bunu ifade etmektedir.
• Saç şeklini bozmadan mesh etmek. Rubeyyi’ binti Muavviz’in (ra) ha-
disi bunu ifade etmektedir. 62
2. Meshin Kaç Defa Yapılacağı
Bu konuda ihtilaf vardır. 63 Racih olan, başın bir defa mesh edilmesidir.
b. Bir grup âlime göre, mesh ismi ıtlak edilecek surette yapılacak mesh eylemi bu farziyeti yerine
getirmiş olmak için kâfidir. Ayetteki (‫ )ب‬tab’id (bazılık) ifade eder. ( ‫ب ِب َها ِع َبا ُد الل ِه‬
ُ‫ش‬َ ْ َ‫“ ) َع ْي ًنا ي‬Allah’ın
kullarının kendisinden içtikleri ve (diledikleri yerde) gürül gürül akıttıkları bir kaynaktır.” (76/
İnsân, 6) ayetinde olduğu gibi. O zaman ayet “Başınızın bir miktarını mesh edin.” anlamındadır.
(‫ )ب‬harfinin teb’id anlamında olması lugat âlimleri arasında ihtilaflıdır. İbni Hişam, El-Esmai, El-Fa-
risi, İbni Malik ve Kufeliler tab’id manasını ispat etmişlerdir. Sibeveyhi ise, on beş yönden bunun
olmadığını savunmuştur.
c. Bir grup âlime göre ise, başın dörtte birini mesh etmek gerekir.
Racih olan, yukarıda belirttiğimiz üzere başın her tarafını mesh etmek sünnettir ve ihtilafa düş-
meye engel olur. Ancak kişi mesh lafzı yerine gelecek şekilde başını mesh ederse bu farziyeti
yerine getirmiş olur.
 60. Buhari, 185; Müslim, 235
 61. Ebu Davud, 128; Ahmed, 27024
 62. Sarık vb. şeylerin üzerine meshin nasıl yapıldığı hakkında bk. Mesh Babı, 1/269
 63. Bazı âlimlere göre başı üç defa mesh etmek gerekir. Bu konuda iki dayanakları vardır:
•  Ebu Enes’ten şöyle rivayet edilmiştir:

222
ABDEST BABI

Bu konudaki sahih rivayetler Allah Resûlü’nün (sav) başını bir defa mesh
ettiğini göstermektedir.
Abdurrahman ibni Ebi Leyla’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Ali’yi abdest alırken gördüm. Üç kere yüzünü, üç kere kollarını yıkadı, başı-
nı bir kere mesh etti.
Sonra da ‘Resûlullah (sav) işte böyle abdest alırdı.’ dedi.” 64
I. Kulakları Mesh Etmenin Sünnetteki Sıfatı
1. Baş Parmaklarla Kulağın Dışı, Şehadet Parmağıyla Kulağın İçi
Mesh Edilir
Abdullah ibni Amr ibni El-As’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“…Allah Resûlü başını mesh etti. Sonra iki şehadet parmağını kulaklarına
sokarak kulaklarının içini, baş parmaklarıyla da kulaklarının arkasını/dışını
mesh etti…” 65
2. Kulakları Mesh Ederken -Racih Olan Görüşe Göre- Yeni Bir Su
Almaya Gerek Yoktur
Çünkü kulaklar başı mesh etmeye dâhildir ve baş için alınan su ile mesh
edilir.
Rubeyyi’ binti Muavviz’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü’nü (sav) abdest alırken gördüm. Başını mesh etti. Başının önünü,
arkasını, yan taraflarını ve kulaklarını bir defada (yani tek suyla) mesh etti.” 66

•  “Osman (ra) üçer üçer yaparak abdest almış ve, ‘Ben Allah Resûlü’nün böyle abdest aldığını
gördüm.’ demiştir.” (Müslim, 230; Darekutni, 284)
Benzer rivayetler Ali, İbni Ömer (r.anhuma) gibi sahabilerden de nakledilmiştir.
Şafii âlimlerinin büyüklerinden İmam Beyhaki şöyle der: “İmam Şafii başı mesh etmenin tekrarı
konusunda bu rivayete dayanmıştır. Ancak bu rivayet mutlaktır. Bunu tefsir eden sabit rivayetler
meshin tekrarının başın dışındaki âzalarda gerçekleştiğini ve Allah Resûlü’nün başını bir defa
mesh ettiğini göstermektedir.” (Es-Sunenu’l Kubrâ, 292. No.lu hadisin açıklamasında)
•  Ali’den (ra) (Es-Sunenu’l Kubrâ, 297) Enes’ten (ra) (El-Mu’cemu’l Evsat, Taberânî, 7945) ve Os-
man’dan (ra) (Es-Sunenu’l Kubrâ, 293) gelen rivayetlerde “Allah Resûlü’nün başını üç defa mesh
ettiği” geçmektedir. Ancak bu rivayetlerin tümü zayıftır.
 64. Ebu Davud, 115
 65. Ebu Davud, 135; Nesai, 102
 66. Ebu Davud, 129; Tirmizi, 34

223
TAHARET KİTABI

Ebu Umame’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:


“Allah Resûlü (sav) abdest aldı…başını mesh etti ve dedi ki: ‘İki kulak, baştan-
dır.’ ”  67
J. Âzaları İkişer veya Üçer Defa Yıkamak
Yıkanması farz olan âzaların birer defa yıkanması abdestin rükunların-
dandır/farzlarındandır. Bu âzaların iki veya üçer defa yıkanması ise sün-
nettir ve kişinin ecrini ve Ahiret Günü’nde abdest uzuvlarının parlaklı-
ğını arttırır.
İbni Abbas’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü âzalarını birer defa yıkayarak abdest aldı.” 68
Abdullah ibni Zeyd’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü âzalarını ikişer ikişer yıkayarak abdest aldı.” 69
Osman’ın (ra), Allah Resûlü’nün (sav) abdesti gibi abdest alması hakkındaki
rivayetlerde Osman (ra) üç defa ellerini yıkamış, üç defa yüzünü yıkamış,
üç defa kollarını yıkamış ve üç defa da ayaklarını yıkamıştır.  70
Ali’den (ra) gelen rivayette, üç defa mazmaza, istinşak ve istinsar yapmış
ve Allah Resûlü’nün böyle abdest aldığını söylemiştir. 71
1. Âzaları Üç Defadan Fazla Yıkamak Doğru Değildir
Abdullah ibni Amr ibni El-As’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir bedevi gelip Allah Resûlü’ne abdestin nasıl alınması gerektiğinden sor-
du. Allah Resûlü üçer defa azalarını yıkayarak ona abdesti gösterdi ve dedi ki:
‘Abdest böyledir. Her kim bundan fazla yaparsa kötü yapmıştır, haddi aşmış-
tır ve zulmetmiştir.’ ” 72

 67. Tirmizi, 37; İbni Mace, 444


 68. Buhari, 157; Ebu Davud, 138; Tirmizi, 42; Nesai, 80; İbni Mace, 411
 69. Buhari, 158
 70. bk. Buhari, 159; Müslim, 226
 71. bk. Nesai, 91; Ahmed, 1133
 72. Ebu Davud, 135; Nesai, 140; İbni Mace, 422; Ahmed, 6684; Bu hadisin Ebu Davud’da geçen
lafzı “Her kim bunda eksiltmeye giderse veya fazla yaparsa o kötülük etmiştir…” şeklindedir. An-
cak buradaki “eksiltmeye giderse” lafzı sahih değildir.

224
ABDEST BABI

Ebu Neame’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:


“Abdullah ibni Muğaffel, oğlunun, ‘A llah’ım! Senden cennete gireceğim za-
man cennetin sağından beyaz bir saray isterim.’ şeklinde dua ettiğini işitti.
Ona dedi ki: ‘Ey oğulcuğum! Allah’tan cenneti iste, ateşten de ona sığın. Ben
Allah Resûlü’nü (sav), ‘Bu ümmette bazı kişiler bulunacaktır. Bu kişiler taharet
ve dua konusunda haddi aşacaklardır.’ derken işittim.’ ” 73
2. Abdest İçerisinde Kişi Âzalarından Birini Üç, Birini İki, Birini Bir
Defa Yıkayabilir mi?
Abdest azalarının her birini farklı sayıda yıkamak Allah Resûlü’nden (sav)
aktarılmıştır. Kişinin aldığı bir abdestte bir âzasını bir, bir âzasını iki, bir
âzasını ise üç defa yıkaması caizdir.
Abdullah ibni Zeyd (ra), Allah Resûlü’nün (sav) abdestini anlatırken şöyle der:
“Allah Resûlü (sav) eline su döktü ve iki defa elini yıkadı. Sonra üç defa mazma-
za ve istinsar yaptı. Sonra üç defa yüzünü yıkadı. Sonra dirsekleriyle beraber
ellerini iki defa yıkadı. Sonra başını mesh etti…” 74
K. Âzaları Yıkarken Sağdan Başlamak
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle bu-
yurmuştur:
“Elbise giydiğinizde ve abdest aldığınızda sağ tarafınızla başlayın.” 75
Osman, 76 Ali 77 ve İbni Abbas 78 (r.anhum) gibi sahabiler Allah Resûlü’nün
(sav) abdest alırken sağdan başladığını aktarmışlardır.

L. Suyu Ölçülü Kullanmak


Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) bir müdd suyla abdest alır, bir sa’ suyla da guslederdi.” 79

 73. Ebu Davud, 96; İbni Mace, 3864; Ahmed, 16796


 74. Buhari, 185; Müslim, 235
 75. Ebu Davud, 4141; İbni Mace, 402; Ahmed, 8652
 76. bk. Buhari, 159; Müslim, 226
 77. bk. Nesai, 91
 78. bk. Buhari, 140
 79. Buhari, 201; Müslim, 325

225
TAHARET KİTABI

Bir müdd, 0,675 kilogram veya 0,688 litredir. Bir sa’ ise dört müdden
yani 2,7 kilogram veya 2,752 litreden oluşur. Abdest alırken bu ölçüyü
gözetmek abdestin sünnetlerindendir.
M. Abdest Uzuvlarını Peş Peşe Yıkamak (Muvalat)
Muvalat; abdest uzuvlarını peş peşe, araya zaman koymaksızın yıkamak-
tır. Zira Allah Resûlü (sav) abdesti tek bir seferde, ara vermeksizin almıştır.
Ancak bir ihtiyaç olur ve kişi abdeste ara verir, sonra abdestini tamam-
larsa; bu, abdeste zarar vermez.
Nafi’den (rh) şöyle rivayet edilmiştir:
“İbni Ömer çarşıda ihtiyacını giderdi sonra abdest aldı. Yüzünü ve ellerini yı-
kadı. Başını mesh etti. Sonra namazını kılması için bir cenazeye çağrıldı. Mes-
cide girdi. Mestlerini mesh etti. Sonra da cemaatle namaz kıldı.” 80
N. Abdestten Sonra Yapılması Sünnet Olan Zikirler
Ömer’den (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle demiştir:
“Sizden her kim, abdest alır ve abdestini yerli yerince güzel bir şekilde yapar,
sonra da şöyle derse o kimseye cennetin sekiz kapısı açılır, bu sekiz kapıdan
dilediğinden içeri girer:

‫أَشْ َه ُد أَ ْن َل إِلٰ َه إِ َّل الل ُه َوأَ َّن ُم َح َّم ًدا َع ْب ُد الل ِه َو َر ُسولُ ُه‬
‘Şahitlik ederim ki Allah’tan başka bir ilah yoktur ve Muhammed, Allah’ın
kulu ve Resûlü’dür.’ ” 81
Tirmizi’nin lafzı şöyledir:

‫ اللَّ ُه َّم‬،‫ َوأَشْ َه ُد أَ َّن ُم َح َّم ًدا َعبْ ُد ُه َو َر ُسولُ ُه‬،‫ش َيك لَ ُه‬
ِ َ ‫أَشْ َه ُد أَ ْن َل إِلٰ َه إِ َّل اللَّ ُه َو ْح َد ُه َل‬
‫ َوا ْج َعلْ ِني ِم َن املُتَطَ ِّهرِي َن‬،‫ا ْج َعلْ ِني ِم َن التَّ َّوا ِب َني‬
“Şahitlik ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur. O tektir, ortağı yoktur. Ve yine

 80. Muvatta, 81
 81. Müslim, 234; Tirmizi, 55; İbni Mace, 470

226
ABDEST BABI

şahitlik ederim ki Muhammed O’nun kulu ve Resûlü’dür. Allah’ım beni çokça


tevbe edenlerden kıl. Beni çokça temizlenenlerden kıl.” 82
Abdest aldıktan sonra Kadr Suresi okunur mu?
Bazı ilmihâl kitaplarında abdest aldıktan sonra üç defa Kadr Suresi’nin
okunmasının müstehap olduğu belirtilmektedir. Ancak bu konuda gelen
rivayet, 83 mevzûdur/uydurmadır. Böyle bir rivayete dayanılarak bunun
müstehap olduğu söylenemez. Suyûtî, 84 Acluni, 85 İbni Hacer El-Heyte-
mi 86 gibi âlimler bu rivayetin sahih olmadığını söylemişlerdir.
O. Abdest Aldıktan Sonra İki Rekât Namaz Kılmak
Osman’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü’nün (sav), benim abdest aldığım gibi abdest aldığını gördüm.
Sonra Allah Resûlü (sav) buyurdu ki: ‘Her kim benim bu abdest aldığım gibi
abdest alırsa sonra içinden bir şey geçirmeyerek iki rekât namaz kılarsa, geç-
miş günahlarının tümü bağışlanır.’ ” 87
Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) sabah namazında Bilal’e şöyle dedi: ‘Ey Bilal! İslam’da yap-
tığın ve kendisinden en fazla ümitvar olduğun amelini söyle. Ben cennette,
önümde senin ayak seslerini işittim.’
Bilal dedi ki: ‘Gece veya gündüz herhangi bir saatte tam bir şekilde abdest
aldığımda bu abdestimin ardından Allah’ın bana takdir ettiği kadar namaz kı-
larım. İslam’da bu amelimden daha fazla kendisinden ümitvar olduğum bir
amelim yoktur.’ ” 88

 82. Tirmizi, 55
 83. Deylemi, Enes’ten (ra) nakleder: “Her kim abdestin ardından Kadr Suresi’ni bir defa okursa
sıddıklarla beraber olur. Her kim iki defa okursa şehidler divanına yazılır. Her kim de üç defa okur-
sa nebilerle beraber haşredilir.” (Kenzu’l Ummâl, 26090)
 84. bk. El-Hâvi li’l Fetâvâ, 1/402-403
 85. bk. Keşfu’l Hafâ, 2566
 86. bk. El-Fetâvâ’l Fıkhiyyetu’l Kubrâ, 1/59-60
 87. Buhari, 6433; Müslim, 226
 88. Buhari, 1149; Müslim, 2458

227
TAHARET KİTABI

Yukarıdaki bilgiler ışığında abdest alma şekli özetle şöyledir:


• Abdest almaya niyet edilir. Niyet kalp ile yapılır. Dille yapılması hak-
kında sünnetten hiçbir rivayet sabit olmamıştır.
• Abdeste besmeleyle başlanır. Bu sünnettir. Terki durumunda abdest
batıl olmaz.
• Sünnette sabit olduğu üzere eller üç defa bileklere kadar yıkanır.
• Sonra sağ elle su alınır ve önce ağza, sonra burna tek avuçtan su veri-
lir. Sol elle burna verilen su sümkürülür. Racih olan görüşe göre bunun
bir defa yapılması abdestin farzlarındandır. İki veya üç defa yapılma-
sı ise, sünnettir. Oruçlu olmayanlar burunlarına çokça su verir. Oruçlu
olanlar az suyla burun içini yıkarlar.
• Sonra yüz yıkanır. Yüzü yıkamak için sadece sağ elle su almak, iki elle
su almak veya sağ elle su alıp diğer elle suyu birleştirmek sünnette sa-
bit olmuştur. Yüzü bir defa yıkamak farz; iki veya üç defa yıkamak ise
sünnettir. Gür sakallı olanların, sakallarının görünen kısmına yüzeysel
olarak su değdirmeleri yeterlidir. Seyrek sakallı olanların, suyu ciltleri-
ne ulaştırmaları gerekir.
• Yüzü yıkadıktan sonra sağ elle bir avuç su alınması ve çenenin altın-
dan sakalların altına dâhil edilmesi sünnettendir.
• Sonra kollar ve eller, dirsekler de dâhil olacak şekilde yıkanır. Bir defa
yıkamak farz; iki veya üç defa yıkamak sünnettir. Yıkamaya sağ koldan
başlanır. Sonra sol kol yıkanır. Eller yıkanırken parmaklar birbirine ge-
çirilir ve araya suyun girmesi sağlanır. Genelde insanların çoğu abdestin
başında ellerini üç defa yıkadıkları için, sıra bu kısma geldiğinde ellerini
yıkamazlar. Ancak bu yanlıştır. Abdestin başında elleri üç defa yıkamak
Allah Resûlü’nün sünnetinde sabit olmuştur ve sünnettir. Dirseklerle
beraber elleri yıkamak ise, abdestin farzlarındandır ve ayetle sabit ol-
muştur. Abdestin başında elleri yıkama sünnetinin yerine getirilmesi,
dirseklerle beraber elleri yıkama emrini ortadan kaldırmaz.
• Bundan sonra baş mesh edilir. Racih olan görüşe göre baş, mesh ismi

228
ABDEST BABI

ıtlak edilecek miktarda mesh edilir ve bir defadan fazla yapılmaz. Riva-
yetlerde sabit olduğu üzere başın her tarafını mesh etmek sünnettendir.
• Racih olan görüşe göre kulaklar başı mesh etmeye dâhildir. Baş mesh
edildikten sonra kulaklar için yeni bir su alınmaz. Kulaklara mesh, şeha-
det parmağının kulağın içine sokulması, baş parmakla kulağın dışının/
arkasının ovulmasıyla gerçekleşir.
• Bundan sonra ayakları yıkamaya geçilir. Önce sağ ayak, ayak bilek-
lerine kadar yıkanır. Sonra sol ayak aynı şekilde yıkanır. Bir defa yıka-
mak abdestin farzlarından, iki veya üç defa yıkamak ve ayak parmakla-
rının arasına el yardımıyla suyu ulaştırmak abdestin sünnetlerindendir.
• Abdestin tertip üzere alınması gerekir.
• Abdest âzalarını yıkarken araya fazla süre koymamak ve peşi sıra yı-
kamak abdestin adaplarından/sünnetlerindendir.
• Suyu, rivayette sabit olan ölçüye göre 89 israf etmeden kullanmak gerekir.
• Abdest bittikten sonra sünnette sabit olan zikirler yapılır.
VI. Abdestle İlgili Bazı Meseleler
A. Abdest Âzalarını Yıkarken Dua Yapılır mı?
Bazı fıkıh kitaplarında abdest âzalarını yıkarken her bir âza ânında ya-
pılmasının müstehap olduğu söylenen bazı dualar aktarılmıştır. Bu dua-
lar sünnette sabit değildir:
İmam Nevevi der ki: “Bu duaların aslı yoktur. Bu duaları ne İmam Şafii ne
de cumhur zikretmiştir.” 90
İbni’s Salah der ki: “Bu konuda hiçbir sahih hadis sabit olmamıştır.” 91
İbni Kayyım der ki: “Abdest zikirleri hakkında Allah Resûlü’nden aktarıl-
dığı söylenenler, onun adına uydurulan bir yalandır ve sonradan üretilmiştir.
Allah Resûlü bu konu hakkında hiçbir şey söylememiş ve ümmetine hiçbir

 89. 1 müdd: 0,675 kilogram veya 0,688 litre


 90. Ravdatu’t Tâlibîn, 1/62
 91. Et-Telhîsu’l Habîr, 1/297

229
TAHARET KİTABI

şey öğretmemiştir. Bu konuda sadece abdeste başlarken besmele çekmek, ab-


dest bittiğinde,

‫ اللَّ ُه َّم‬،‫ َوأَشْ َه ُد أَ َّن ُم َح َّم ًدا َع ْب ُد ُه َو َر ُسولُ ُه‬،‫ش َيك لَ ُه‬
ِ َ ‫أَشْ َه ُد أَ ْن َل إِلٰ َه إِ َّل اللَّ ُه َو ْح َد ُه َل‬
‫ َوا ْج َعلْ ِني ِم َن الْ ُمتَطَ ِّهرِي َن‬،‫ا ْج َعلْ ِني ِم َن التَّ َّوا ِب َني‬
demek ve Nesai’de geçen,

ُ ‫ أَ ْستَ ْغ ِف ُر َك َوأَت‬،‫ أَشْ َه ُد أَ ْن َل إِلٰ َه إِلَّ أَنْ َت‬،‫ُس ْب َحانَ َك اللَّ ُه َّم َو ِب َح ْم ِد َك‬
‫ُوب إِلَ ْي َك‬
zikrini söylemek sabit olmuştur.” 92
Bazı kaynaklarda her bir âza için besmelenin zikredilmesinin veya Al-
lah Resûlü’ne (sav) salât getirmenin müstehap olduğu söylenir. Abdestin
başlangıcında besmelenin zikredilmesiyle ilgili rivayetler vardır. Ancak
her âzanın başında besmelenin ve salâtın zikredilmesiyle ilgili hiçbir şey
rivayet edilmemiştir.
B. Abdest Alırken Gözlerin İçi Yıkanır mı?
Bu konu hakkında rivayet edilen hadisler ya zayıftır ya da uydurmadır. 93
Bundan dolayı gözün içini yıkamak doğru değildir. Ayrıca sıhhate zararlıdır.
C. Boynu Mesh Etmek Sünnet midir?
Bazı ilmihâl kitaplarında kulakların meshinden sonra ellerin tersiyle
boynun mesh edilmesinin müstehap olduğundan bahsedilir. Ancak bu
uygulama sünnette sabit değildir. Allah Resûlü’nün (sav) abdest alma şekli-
nin anlatıldığı sahih rivayetlerin hiçbirinde böyle yaptığı nakledilmemiş-
tir. Bunu meşru görenlerin getirdikleri deliller ise ya zayıftır ya da sahih
olup konuya delaleti sarih/açık değildir. 94
 92. Zâdu’l Meâd, 1/180-181
 93. Bu konuda Ebu Umame’den, Allah Resûlü’nün gözlerinin içini yıkadığına dair bir rivayet
gelmiştir. (bk. Ebu Davud, 134; İbni Mace, 444; Ahmed, 22223) Ancak bu rivayet zayıftır. Ayrıca
Ebu Hureyre’den Allah Resûlü’nün (sav) “Gözlerinize suyu içirin.” dediğine dair bir rivayet gelmiştir.
Ancak bu rivayet, mevzûdur.
 94. Bu âlimlerin genel olarak iki dayanağı vardır:
a. Abdullah ibni Zeyd’den şöyle rivayet edilmiştir: “…Sonra Allah Resûlü iki eliyle başını mesh
etti. İki elini başının önüne ve arkasına götürüp getirdi. Başının ön kısmından başladı ve ellerini
ense köküne gelinceye kadar götürdü. Sonra onları tekrar başladığı yere doğru geri getirdi…”
(Buhari, 185; Müslim, 235) Bu hadise dayanarak diyorlar ki: “Allah Resûlü’nün ensesini mesh ettiği

230
ABDEST BABI

İbni Kayyım (rh) der ki: “Boynun mesh edilmesi hakkında Allah Resûlü’n-
den sahih bir hadis nakledilmemiştir.” 95
İmam Nevevi (rh) şöyle der: “En doğru olan; boynu mesh etmek sünnet
veya müstehap değildir. Bunu ne İmam Şafii ne mezhebimizin öncüleri ne de
başka musannifler zikretmiştir. Bu konuda Allah Resûlü’nden hiçbir şey sabit
olmamıştır.
Müslim ve başka kaynaklarda sabit olduğuna göre Allah Resûlü şöyle buyur-
muştur: ‘En şerli iş sonradan uydurulanlardır. Her bidat sapıklıktır.’ ” 96
D. Abdestten Sonra Havlu Kullanmak
Meymune (r.anha), Allah Resûlü’nün (sav) gusül almasını anlattıktan sonra
der ki:
“Ben Allah Resûlü’ne (sav) (kurulanması için) bir mendil getirdim. Allah Resû-
lü (sav) mendili kabul etmedi.” 97
Meymune Annemizin, Allah Resûlü’ne havlu sunması onun daha önce
havlu kullanıyor oluşuna işaret etmektedir. Ancak özel sebeplerden dolayı
Allah Resûlü (sav) bu havluyu kabul etmemiştir. Sahabe ve tabiin arasında
havlu kullananlar olduğu gibi, kullanmamayı tercih edenler olmuştur. 98

sabittir. Boyun da enseye dâhildir.” Bu istidlal doğru değildir. Hadisin asıl metni (‫إل‬ َ ‫َحتَّى َذ َه َب ِبه َِم‬
‫ )قَفَا ُه‬şeklindedir. (‫ )قَفَا ُه‬kelimesindeki zamir, başı mesh etmeye döner. Bu ise, başa en yakın arka
bölgede meshin son bulduğunu gösterir. Yani Allah Resûlü (sav) ense köküne kadar başını mesh
etmiştir. Bu ise, başa en yakın arka bölgede meshin son bulduğunu gösterir. Yani Allah Resûlü
(sav) saçlarının bitimine kadar başını mesh etmiştir.
b. İbni Ömer’den (ra) aktarıldığına göre o abdest aldığında boynunu mesh etti ve Allah Resû-
lü’nün şöyle dediğini haber verdi: “Her kim abdest alır ve boynunu mesh ederse, Kıyamet Günü
boynuna halkalar takılmaz.” Bu rivayetin senedindeki birçok ravi zayıftır. Bundan dolayı delil alı-
nıp, boynu mesh etmenin sünnet olduğu söylenemez. Başka bir lafız ise şöyledir: “Boynu mesh
etmek Kıyamet Günü azabtan kurtarır.” İmam Nevevi bu hadisin mevzû olduğunu söyler. Allah
Resûlü’nün bunu yaptığına dair, Talha ibni Musarrif -babasından- dedesinden bir rivayet aktarır.
Bu rivayet de -İmam Nevevi’nin aktardığı gibi- ittifakla zayıftır.
 95. Zâdu’l Meâd, 1/180
 96. El-Mecmû’, 1/464, özetle
 97. Buhari, 274; Müslim, 317
 98. bk. Musannef, İbni Ebi Şeybe, 1571-1599; El-Evsat Fi’s Suneni ve’l İcmâi ve’l İhtilâf, İb-
ni’l-Munzir, 1/415

231
TAHARET KİTABI

E. Abdestte İsraf
İsraf, kişinin yaptığı fiillerde gözetmesi gereken sınırı aşmasıdır. 99 Allah
Resûlü (sav) az suyla abdest almış ve ümmetinden bu konuda aşırıya kaçan-
ların olacağını haber vermiştir.
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) bir müdd suyla abdest alır, bir sa’ suyla da guslederdi.” 100
Abdullah ibni Muğaffel’den rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöy-
le demiştir:
“Bu ümmette bazı kişiler bulunacaktır. Bunlar taharet ve dua konusunda had-
di aşacaklardır.”  101
Hilal ibni Yesaf der ki:
“(Sahabe arasında) denirdi ki: ‘Abdestte israf vardır. Bir nehrin kenarında ol-
san dahi.’ ” 102
Hangi konu olursa olsun, israf Allah (cc) tarafından yasaklanmıştır:
“…Ve yiyiniz, içiniz, israf etmeyiniz. (Çünkü) O, israf edenleri sevmez.” 103
“(Çünkü) saçıp savuranlar, şeytanların kardeşleridir. Şeytan ise Rabbine kar-
şı çok nankördür.” 104
Su israfı
Yüce Allah, varlığı sudan var etmiş, 105 insanın yaşamını sürdürmesi için
de suyu temel gıda/rızık kılmıştır. İnsana bu kaynakları dengeli kullan-
masını emretmiş, israfı kesin bir dille yasaklamıştır.
“…Ve yiyiniz, içiniz, israf etmeyiniz. (Çünkü) O, israf edenleri sevmez.” 106

 99. El-Mufredât, s. 407, s-r-f maddesi


 100. Buhari, 201; Müslim, 325; Bir müdd, 675 gram veya 0.688 litredir. Bir sa’ ise dört müdden
oluşur.
 101. Ebu Davud, 96; İbni Mace, 3864; Ahmed, 16796
 102. Musannef, İbni Ebi Şeybe, 718; Senedi sahihtir.
 103. 7/A’râf, 31
 104. 17/İsrâ, 27
 105. bk. 21/Enbiyâ, 30
 106. 7/A’râf, 31

232
ABDEST BABI

Zira hayatın devamı için su elzemdir. Ölçüsüzce kullanılan su, kişinin


kendine ve insanlığa yapacağı zulümdür. Özellikle bugün bizler, bu ko-
nuda çok daha dikkatli olmak zorundayız. Çünkü insanların işlediği gü-
nahlar nedeniyle karada ve denizde düzen bozulmuştur. Bu bozgundan
etkilenen kaynakların başında da su gelmektedir.
“İnsanların elleriyle kazandıkları (günahlar) sebebiyle, karada ve denizde
bozgunculuk baş gösterdi. Belki (İslam’a) dönerler diye (Allah), yaptıklarının
(cezasının) bir kısmını onlara tattırmaktadır.” 107
İnsanın doymak bilmeyen hırsı, kaynakların talanına; ölçüsüz tüketimi,
kaynakların bilinçsizce yok edilmesine neden olmaktadır. Bugün tüm
dünyanın gündemini meşgul eden küresel ısınma; yağışların azalması-
nın, karaya ve denizlere bırakılan çöpler, var olan sınırlı kaynakların kul-
lanılamaz hâle gelmesinin temel nedenidir. Günümüzde 1.1 milyar insan
sağlıklı içme suyundan mahrum. Su yetersizliği ve buna bağlı hastalıklar
nedeniyle hergün 3.800 çocuk ölmektedir. 108 İnsanoğlu ifsad etmeye de-
vam ederse; 2025 yılında 2 milyar, 2050’de 7 milyar insan temiz sudan
mahrum olacaktır. Dahası, temiz su yetersizliği nedeniyle çocuk ve ye-
tişkin ölümlerinde ciddi bir artış yaşanacaktır. Bugün enerji kaynakları
için yapılan savaşlar, muhtemelen temiz su kaynakları için yapılacaktır.
Şu bir gerçek; bugün yaşanan talanın nedeni küresel tuğyan ve onların
işbirlikçisi maraba siyasetçilerdir. Bu azgın azınlık yeryüzünden silin-
meden de hiçbir sorun tam anlamıyla çözülmeyecektir. Bu gerçeği unut-
madan diyebiliriz ki; bize düşen bazı sorumluluklar vardır. Amacımız bu
sorumlulukları hatırlatıp alınabilecek önlemler konusunda farkındalık/
bilinç oluşturmaktır.
• Karada ve denizde bozguna neden olan günahları terk etmek ve Al-
lah’tan (cc) çokça bağışlanma dilemek.
“Dedim ki: ‘Rabbinizden bağışlanma dileyin. Çünkü o (günahları bağışlayan,

 107. 30/Rûm, 41
 108. bk. Temiz su kaynaklarının hızla tükenmesinin nedenleri nelerdir? Uzm. Biyolog Yavuz Aydın

233
TAHARET KİTABI

örten ve günahların kötü akıbetinden kulu koruyan) Ğaffâr’dır. (İstiğfarınıza


karşılık) üzerinize gökten bolca yağmur yağdırır.’ ” 109
• Tarımla uğraşanların gelişmiş teknikleri kullanıp su israfına sebep
olan klasik yöntemleri bırakması. Zira temiz suyun %69’u tarımsal fa-
liyetlerde kullanılmaktadır. 110
• Her konuda olduğu gibi kılık kıyafet konusunda israftan kaçınmak.
Su tüketiminin %19’u sanayi sektöründe kullanılmaktadır. Örneğin
tek bir kot pantolon üretiminde (1 kg pamuk) 10.800 litre su kullanıl-
maktadır. 111
• Evlerimizde su kullanımına dikkat etmek. Su tüketiminin %12’si ev-
lerde yapılmaktadır. Evlerde oluşturulacak israf hassasiyeti temiz su
kaynaklarının korunmasına dair önemli bir adım olacaktır. Örneğin;
ɂ Aldığımız elektrikli ev aletlerinin su tasarruflu olmasına dikkat ede-
biliriz.
ɂ Muslukların bakımını yaptırabilir, akıntıların önüne geçebiliriz.
ɂ Diş fırçalarken, kişisel bakım yaparken muslukları kapalı tutabiliriz.
ɂ Açık duş veya doldurulan küvette değil de, suyu ihtiyaç oranında
kullanabileceğimiz bir kovayla banyo yapabiliriz.
ɂ Musluklara takılan ve su akışını azaltan başlıklar/aparatlar kulla-
nabiliriz.
ɂ Çocuklarda bilinç oluşturmak için uygulamalı su kullanım eğitimi
verebiliriz.
F. Abdestte Vesvese
Şeytan, kişiye ibadetleri güç hâle getirmek ve bıktırmak amacıyla sağ-
dan yanaşır ve ibadetleri en güzel biçimde yapmak adına kişiye bazı ves-
veseler verir. Bu vesveseler sonucunda kişi kendisine eziyet çektirir ve
yaptığı ibadetlerden tat almamaya, bilakis dehşet ve şaşkınlık içinde bo-
calamaya başlar.

 109. 71/Nûh, 10-11


 110. bk. TSKB, Su: Yeni Elmas
 111. bk. https://waterfootprint.org/en/

234
ABDEST BABI

Abdest alırken karşılaşılan vesveselerden bazıları şunlardır: Acaba ken-


disiyle abdest aldığım bu su temiz midir? Acaba derime tam olarak su
ulaştı mı? Sanki ben başımı mesh etmedim? Ya parmaklarımın arasına
su ulaşmamışsa?..
Daha sonra kişi yeniden abdest almaya veya suyu âzalarına ulaştırmak
için daha fazla su kullanmaya başlar. Bu vesveselerin bazı zararları vardır:
• Allah’ın kendisinde tat kıldığı ibadetler, şüphe ve tereddütten dolayı
lezzet alınmaz hâle gelir. Hatta eziyete dönüşür.
• Zamanla kişi bu durumdan bıkar ve ibadetleri terk eder.
• Su israfı yapılır.
• Zaman israfı yapılır.
• Kişi âzalarını üçten fazla yıkayarak şeriata muhalefet eder.
• Cemaatle namaza geç kalır ve bunun faziletinden mahrum olur.
• Medrese, yurt ve cezaevi gibi toplu yaşam alanlarında abdest almak is-
teyenlerin hakkına girilir ve onların da namaza geç kalmasına sebep olur.
Yapılması gereken, şeriatın sınırlarını gözeterek abdest almak ve bunun
dışında akla gelen zan ve şüphelerden Allah’a sığınıp, bunları bir kenara
atmaktır. 112
G. Her Abdestten Önce Kişinin Taharetlenmesi Gerekir mi?
Bu konu âlimler arasında ihtilaflıdır. Racih olan, her abdestten önce is-
tinca yapmanın abdestin şartlarından değil, sünnetlerinden olmasıdır.
Bunun farziyetine delalet eden bir delil bulunmamaktadır.
H. Abdest Ânında Konuşulabilir mi?
Abdestte konuşmanın yasak olduğunu gösteren bir delil yoktur. Şu ri-
vayet bunda bir beisin olmadığına işaret etmektedir:

 112. Vesvese hakkında detaylı bilgi için bk. 1/159, 63 No.lu dipnot

235
TAHARET KİTABI

Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:


“Ben ve Allah Resûlü (sav) bir kaptan su kullanarak gusül abdesti alırdık. O,
suyu benden önce almaya çalışır, ben de ondan önce almaya çalışırdım.
O, bana, ‘Bana bırak!’ der, ben de ona, ‘Bana bırak, bana bırak!’ derdim.” 113
Aişe 114 ve Meymune 115 Annelerimizden gelen rivayetlere göre Allah
Resûlü (sav) gusüle, namaz abdesti gibi abdest alarak başlardı. 116 Yukarı-
daki rivayette Allah Resûlü abdest veya gusül alırken konuşmuştur. Şa-
yet bu nehyedilen bir durum olsaydı Allah Resûlü konuşmazdı ve Aişe
Annemizi de uyarırdı. 117
Ancak konuşmak kişinin dikkatini dağıtacak ve abdesti karıştırmasına se-
bep olacaksa abdestin doğru alınabilmesi için konuşmamak daha evladır.
İmam Nevevi şöyle der: “Abdestte konuşulmasının mekruh olması hakkın-
da nakledilen icma bilakis konuşmamanın daha evla olmasına hamledilir. Zira
bunun hakkında herhangi bir nehiy sabit olmamıştır. Buna mekruh denemez.
Ancak terk etmek daha evladır denilebilir.” 118
I. Abdest Alırken Kıbleye Dönmek Gerekir mi?
Bazı ilmihâl kitaplarında abdest alırken kıbleye dönmenin müstehap ol-
duğu belirtilmektedir. Bir şeyin müstehap olması, ancak fiilî veya sözlü
bir delilin işaretiyle mümkün olabilir. Abdest ânında kıbleye yönelmenin
müstehap olduğunu gösteren ne sözlü ne de fiilî herhangi bir delil vardır.
J. Kolu veya Ayağı Kesik Olan Kişinin Abdesti
“Allah’tan gücünüz yettiğince korkup sakının…” 119 ayetine binaen; herkes
gücü nispetinde sorumludur. Şayet kolu veya ayağı hiç yoksa yıkama so-
rumluluğu düşer. Bir kısmı var bir kısmı yoksa olan kısmı yıkar, olmayan
kısımdan sorumlu değildir.

 113. Müslim, 321; Nesai, 239; Ahmed, 24723


 114. bk. Buhari, 248; Müslim, 316
 115. bk. Buhari, 266; Müslim, 317
 116. Konuya dair detaylı açıklama için bk. “Gusül Babı”, 1/285
 117. Benzer bir rivayet için bk. Buhari, 357; Müslim, 336
 118. El-Mecmû’, 1/466
 119. 64/Teğabûn, 16

236
ABDEST BABI

K. Abdesti En Güzel Şekilde Almanın Fazileti


Yüce Allah, her işin ihsan üzere yani en güzel şekilde yapılmasını ister.
Kullarından muhsin olanları sever, 120 onları özel beraberliğiyle destek-
ler, 121 onlara olan nimetlerini arttırır. 122
İhsan üzere yapılması gereken amellerden biri de abdesttir. Abdestte ihsan;
suyu tüm âzalara dikkatle ulaştırmak ve bunu ibadet şuuruyla yapmaktır.
“Herhangi bir Müslim farz namazda hazır bulunur ve namazın abdestini,
huşusunu ve rükûsunu güzelce yerine getirirse bu hareketi -büyük günah iş-
lemedikçe- namazdan önceki günahlarını örter. Bu her zaman böyledir.” 123
Humrân’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Osman (ra) abdest aldı ve dedi ki: ‘Vallahi size bir hadis bildireceğim. Eğer
Allah’ın Kitabı’nda bildiğim bir ayet olmasaydı size bu hadisi anlatmazdım.
Allah Resûlü’nün (sav) şöyle buyurduğunu duydum: ‘Herhangi bir kişi en güzel
şekilde abdest alıp namaz kılarsa, o kıldığı namazla gelecek namaz arasında
yaptığı bütün günahları bağışlanır.’
Urve (rh) dedi ki: ‘Onun bahsettiği ayet şudur: ‘Şüphesiz ki bizim indirdiği-
miz apaçık delilleri ve hidayeti, insanlar için Kitap’ta açıkladıktan sonra gizle-
yenler (var ya!), bunlara Allah lanet etmektedir ve tüm lanet ediciler de lanet
etmektedir.’ ’ ” 124  125
Ukbe ibni Amir’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Üzerimizde develeri gütme işi vardı, (bunu sırayla yapıyorduk). (Bir gün) güt-
me nöbeti bana gelmişti. Günün sonunda develeri kıra ben çıkarıyordum. (Bir
gün, nöbetimden dönüşte) Resûlullah’a geldim, ayakta halka hitap ediyordu.
Söylediklerinden şu sözlere yetiştim: ‘Güzelce abdest alıp, sonra iki rekât
namaz kılar ve namaza bütün ruhu ve benliğiyle yönelen hiç kimse yoktur ki
kendisine cennet vacip olmasın!’
 120. bk. 2/Bakara, 195
 121. bk. 16/Nahl, 128
 122. bk. 2/Bakara, 58
 123. Müslim, 228
 124. 2/Bakara, 159
 125. Buhari, 160

237
TAHARET KİTABI

(Bunları işitince kendimi tutamayıp:) ‘Bu ne güzel!’ dedim. (Bu sözüm üze-
rine) önümde duran birisi, ‘A z önce söylediği daha da güzeldi!’ dedi. (Bu da
kim? diye) baktım. Meğer Ömer ibni Hattab’mış.
O, sözüne devam etti: ‘Seni gördüm, daha yeni geldin. Sen gelmeden önce
şöyle demişti: ‘Sizden her kim, abdest alır ve abdestini yerli yerince güzel bir
şekilde tamamlar, sonra da şöyle derse o kimseye cennetin sekiz kapısı açılır,
bu sekiz kapıdan dilediğinden içeri girer:

‫أَشْ َه ُد أَ ْن َل إِلٰ َه إِ َّل اللَّ ُه َوأَ َّن ُم َح َّم ًدا َعبْ ُد اللَّ ِه َو َر ُسولُ ُه‬
‘Şahitlik ederim ki Allah’tan başka bir ilah yoktur ve Muhammed Allah’ın
kulu ve Resûl’üdür.’ 126
Her kim abdest alır ve abdestini güzelleştirirse, hataları vücudundan çıkar
gider. Hatta tırnaklarının altına varıncaya kadar…’ ’ ” 127
VII. Abdestin Hükmü
A. Abdestin Farz Olduğu Yerler
Abdest, racih olan görüşe göre sadece bir yerde farz olur. 128 Bu, nafi-
le veya farz namaz için alınan abdesttir. Allah (cc), namazdan önce abdest
alınmasını emretmiştir. Allah Resûlü (sav) namaz için abdestin şart oldu-
ğunu belirtmiştir ve bu konuda icma vardır.
“Ey iman edenler! Namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi ve dirseklere kadar/
dirseklerle beraber kollarınızı yıkayın…” 129
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Biriniz abdestini bozduğunda, abdest almadıkça namazı kabul olmaz.” 130
İbni Abbas’tan (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle demiştir:

 126. Müslim, 234


 127. Müslim, 245
 128. Genel olarak âlimler tavaf yapmak ve Kur’ân okumak için de abdestin farz olduğunu söy-
lemişlerdir. Racih olan, bu durumlarda abdest almanın farz olmamasıdır. Bu konuyla ilgili tafsilat
gelecektir, inşallah…
 129. 5/Mâide, 6
 130. Buhari, 135; Müslim, 225

238
ABDEST BABI

“Ben namaza kalkacağım zaman abdest almakla emrolundum.” 131


1. Her Namaz İçin Abdest Alınmalı mı?
Kişi bir abdestle birden fazla namaz kılabilir.
Bureyde’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Nebi (sav) her namaz için abdest alırdı. Fetih yılında ise namazların hepsini
bir abdestle kıldı ve mestlerinin üzerine mesh etti.
Ömer (ra) dedi ki: ‘Sen bugün daha önce hiç yapmadığın bir şey yaptın.’
Allah Resûlü dedi ki: ‘Bunu kasten yaptım.’ ” 132
Yani insanlara göstermek için böyle yaptım.
Enes’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) her namaz için abdest alırdı.
Enes’e, ‘Siz nasıl yapıyordunuz?’ diye soruldu.
O şöyle dedi: ‘Bizden biri abdestini bozmadıkça abdesti ona yeterli olurdu.’ ” 133
2. Kur’ân’ı Okumak veya Kur’ân’a Dokunmak İçin Abdest Alınması
Gerekir mi?
Abdestsiz kişinin Kur’ân’a dokunmadan Kur'ân'ı okumasında bir beis
yoktur. Ömer, 134 Selman, 135 İbni Ömer, İbni Abbas, 136 (r.anhum) gibi saha-
biler abdest üzere olmadıkları hâlde Kur’ân okumuşlardır. Âlimler bunda
bir beis olmadığında hemfikirdir.
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber (sav), hayatının her ânında Allah’ı zikrederdi/hatırda tutardı.”  137
Kur’ân’a abdestsiz dokunma konusu ise âlimler arasında ihtilaflıdır. Ra-
cih olan, abdestsiz birinin Kur’ân’a dokunabileceğidir. Zira abdestsiz bir
 131. Ebu Davud, 3760; Tirmizi, 1847; Nesai, 132
 132. Müslim, 277; Ebu Davud, 172; Tirmizi, 61; Nesai, 133; İbni Mace, 510
 133. Buhari, 214; Ebu Davud, 171; Tirmizi, 60; İbni Mace, 509
 134. bk. Muvatta, 537; Musannef, İbni Ebi Şeybe, 1104
 135. bk. Musannef, İbni Ebi Şeybe, 1100; Hâkim, El-Mustedrek, 651
 136. bk. Musannef, İbni Ebi Şeybe, 1102, 1117
 137. Müslim, 373; Ebu Davud, 18; Tirmizi, 3384; İbni Mace, 302

239
TAHARET KİTABI

şekilde Kur’ân’a dokunmanın yasak/haram olduğunu gösteren sarih/açık


ve sahih bir delil yoktur.  138
 138. Bu konu âlimler arasında çokça tartışılmış bir konudur.
Cumhur-u ulema Kur’ân’a dokunmak için abdestin alınmasının vacip olduğunu, abdestsiz do-
kunmanın haram olduğunu söylemiştir. Bu görüşün delilleri şunlardır:
a. Allah şöyle buyurur: “Hiç kuşkusuz o, Kur’ân-ı Kerim’dir. (İnsanlardan) saklı (ve korunaklı) bir
Kitap’ta yazılıdır. O (Kitab’a) temizlenmiş olanlardan başkası dokunamaz.” (56/Vâkıa, 77-79) Ayet-
te delil alınan nokta şudur: “Ayet temizlenmiş olandan başkasının Kur’ân’a dokunmamasından
bahseder. Bu, nefiy kalıbında olmakla beraber nehiy anlamındadır. Binaenaleyh Kur’ân’a temiz-
lenmeden/abdest almadan dokunulamaz, haramdır.”
Buna cevap olarak şöyle denmiştir:
•  Vâkıa Suresi’nin 79. ayetinde “O (Kitab’a) temizlenmiş olanlardan başkası dokunamaz.” diye
bahsedilen kitap 78. ayette bahsedilen “korunaklı kitaptır” yani Levh-i Mahfuz’dur. İbni Abbas
(ra) der ki: “ ‘O (Kitab’a) temizlenmiş olanlardan başkası dokunmaz’ ayetindeki kitap, semada bu-
lunan kitaptır.” (Tefsîru’t Taberî, 23/149, Vâkıa Suresi, 79. ayetin tefsiri) Dahhâk der ki: “ ‘Korunak-
lı kitap’ sadece temizlenmiş olanların dokunabileceği kitaptır. Müşrikler, Kur’ân’ı Muhammed’e
şeytanların indirdiğini iddia ettiler. Allah onlara şeytanların buna güç yetirmesinin mümkün ol-
madığını, Kur’ân’ı Muhammed’e (sav) indirmenin onların işi olmadığını haber verdi. O Kitap onlar-
dan gizlidir…” (Tefsîru’t Taberî, 23/149, Vâkıa Suresi, 79. ayetin tefsiri) İbni Kesir bu söz hakkında,
“Bu gerçekten güzel bir sözdür.” değerlendirmesini yapar. (Tefsîru’l Kur’âni’l Azîm, İbni Kesîr, 8/32,
Vâkıa Suresi, 79. ayetin tefsiri)
•  Ayetin nüzul sebebi göz önünde bulundurulduğunda “temizlenmiş olanlar”dan kastedilenin
melekler olduğu anlaşılır. Enes, İbni Abbas, Said ibni Cubeyr, İkrime, Mücahid, Ebu’l Aliye ve baş-
ka âlimlerin görüşleri bu minvaldedir. Katade (rh) şöyle der: “ ‘O (Kitab’a) ancak temizlenmiş olan-
lar dokunabilir.’ Bu, âlemlerin Rabbinin katında olan bir şeydir. ‘Temizlenmiş olanlar’dan kasıt,
meleklerdir. Sizin katınızda/dünyanızda ise ona necis müşrik ve pis münafık dokunabilmektedir.”
(Abdurrezzâk, Tefsir, 3148; Tefsîru’t Taberî, 23/152, Vâkıa Suresi, 79. ayetin tefsiri)
•  Ayetteki “temizlenmiş olanlar”dan kasıt insanlar olsa bile burada kapalılık vardır. Çünkü ta-
haret kelimesi müşterek kelimelerden olup birçok şey için kullanılabilir. Maddi temizlik, manevi
temizlik gibi… Bunlardan hangisinin kastedildiğinin tayini için delile ihtiyaç vardır. Bunlardan
hangisinin kastedildiği hakkında net bir delil yoktur.
b. Resûlullah’ın (sav) Amr ibni Hazm’a yazdığı mektupta: “Kur’ân’a ancak temiz olanlar el sürer.”
yazılıydı. (Muvatta, 534)
Buna cevap olarak şöyle denmiştir:
•  Bu hadisin sıhhatinde ihtilaf edilmiştir. Birçok tarikten rivayet edilmiş, ancak her tarik üze-
rinde konuşulmuş; inkita’ (senedin kopukluğu), ravilerin zayıflığı, münker oluşu, meçhul oluşu
veya metruk oluşu gibi illetler zikredilmiştir. Racih olan bu hadisin zayıf olmasıdır. Bazı âlimler
bu rivayetin senedinin sorgulamaya ihtiyaç bırakmayacak şekilde meşhur olduğunu söyleyerek
mütevatir hadise benzediğini söyleseler de senedlerde var olan problemler bu hadisin zayıf ol-
masını gerektirir.
•  Rivayetin sahih olduğu farz edilse dahi müşterek (birden fazla anlama gelen) lafızlardan olan
taharet kelimesini abdeste yormak için ek bir delile ihtiyaç vardır. Şevkânî şöyle der: “Bu hadis
mushafa dokunmanın ancak tahir/temiz olan kişilere caiz olduğunu göstermektedir. Ancak ‘ta-
hir’ kelimesi mümin, büyük hadesten temizlenen, küçük hadesten temizlenen ve üzerinde hissi
necaset barındırmayan kişiler için kullanılan müşterek bir lafızdır. ‘…Müşrikler ancak birer necis-
tir/pisliktir…’ (9/Tevbe, 28) ayeti ve Allah Resûlü’nün (sav) Ebu Hureyre’ye, ‘Mümin necis olmaz.’
(Buhari, 285; Müslim, 371) demesi birinci anlama örnektir. ‘…Şayet cünüp olursanız (gusülle) te-

240
ABDEST BABI

Allah Resûlü (sav) Dıhye El-Kelbi’yi (ra) içerisinde bir ayet bulunan bir mek-
tupla Hrakl’a göndermiştir. Dıhye bu mektubu Busra’nın valisine teslim
etmiş; o da Hrakl’a ulaştırmıştır. 139 Yine Allah Resûlü, içerisinde ayet ya-
zılı olan bir mektupla Hatib ibni Ebi Belta’yı (ra) Mısır hükümdarına gön-
dermiştir. 140 Ayetlerin yazılı olduğu mektuplara dokunan ve okuyanların
tümü kâfir, yani abdestsizdir.
Mushaf ’a abdestsiz dokunup dokunmama meselesi, her Müslim’in karşı-
laştığı meselelerdendir. Buna rağmen şeriatta sahih ve sarih/açık bir nas,
Kur’ân’a abdestsiz bir şekilde dokunmayı yasaklamamıştır.
Bir Müslim, Allah’ın (cc) şiarlarına saygı olarak ve temizlik üzere Allah’ı
(cc) zikretmenin müstehap oluşuna dayanarak Kur’ân’ı abdestli okuyup,

Kur'ân'a abdestle dokunmaya gayret edebilir. Ancak bu, şer’i bir zorun-
luluk değildir.
“İşte böyle… Kim de Allah’ın (değer verilmesini istediği, O’nu hatırlatan)
şiarlarını yüceltirse kuşkusuz bu, kalplerin takvasındandır.” 141
3. Tavaf İçin Abdest Alınmasının Hükmü Nedir?
Kâbe’yi tavaf için abdest almanın hükmü âlimler arasında ihtilaflıdır. Bu
konuda racih olan, tavaf için abdestin sünnet olmasıdır. Bunun farz oldu-
ğunu gösteren sarih veya sahih bir delil söz konusu değildir. 142
mizlenin…’ (5/Mâide, 6) ayeti ikinci anlama örnektir. Allah Resûlü’nün mestlerine mesh ettikten
sonra abdesti kastederek, ‘Onları bırak. Çünkü ben onları temiz olarak giymiştim.’ (Buhari, 206;
Müslim, 274) demesi üçüncü anlama örnektir. Ümmetin hissi ve hükmi necasetlerden arınmış
kişinin tahir/temiz olduğu konusunda icma etmesi dördüncü anlamına örnektir…” (Neylu’l Evtâr,
262 No.lu hadisin şerhi) Dört farklı şer’i anlamı olan bir kelimeyi, bunlardan bir anlama hamlet-
mek için açık bir delil lazımdır.
 139. bk. Buhari, 7; Müslim, 1773
 140. bk. Et-Tabakâtu’l Kubrâ, İbni Sa’d, 1/107; Delâilu’n Nubuvve, Beyhaki, 4/395-396
 141. 22/Hac, 32
 142. Cumhura göre tavaf için abdest almak vaciptir. Bu konuda dayandıkları deliller şunlardır:
a. İbni Abbas’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir: Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın evini
tavaf etmek, kendisinde konuşabiliyor olmanız istisna, namaz gibidir. Her kim tavaf ânında konu-
şursa hayır dışında başka bir şey konuşmasın.” (Tirmizi, 960) Bu rivayet şu açıdan delil alınmıştır:
“Namaz için abdest şarttır. Rivayette tavafın namaz gibi olduğu belirtilmiştir. Buna göre tavaf için
de abdest şarttır.”
Bu rivayet, sıhhatinde ihtilaf edilmiş bir rivayettir. Birçok âlim bu rivayetin mevkuf olduğunu ter-
cih etmiş, merfu oluşunun zayıf olduğunu belirtmişlerdir.
Rivayete dayanarak tavafı namaza kıyas etmek yanlıştır. Zira böyle bir kıyas şu sonuçlara sebebi-

241
TAHARET KİTABI

yet verir: Tavaf için ezan okunması, tavaf esnasında yeme içmenin haram olması, kadın ve erkek-
lerin aynı safta/hizada olmaması… Bu, tavaf için abdesti vacip görenlerin dahi kabul etmeyeceği
neticelerdir.
b. Bu görüşün delillerinden bir başkası ise Allah Resûlü’nün (sav): “Hac ibadetlerinizin nasıl yapıl-
dığını benden alınız.” (Müslim, 1297; Ebu Davud, 1970; Nesai, 3062; Cabir’den (ra) ) sözüdür. Bu
rivayet şu açıdan delil alınmıştır: “Allah Resûlü'nün (sav) burada emir sigasıyla hac ibadetini eda
ederken yaptıklarının telakki edilmesini emretmiştir. Aişe Annemizden gelen rivayete göre Allah
Resûlü’nün tavaftan önce ilk yaptığı iş abdest almaktır. Buna göre abdest alınması emredilmiş bir
vaciptir.”
Bu istidlal doğru bir istidlal değildir. Burada Allah Resûlü (sav) hac ibadetinin keyfiyetinin ken-
disinden alınmasını emretmektedir. Burada kastedilen, hac ibadetinde Allah Resûlü’nün (sav)
yaptıklarının tümünün vacip oluşu değildir. Allah Resûlü’nün (sav) hac ibadetini yaparken nice
yaptığı şeyler vardır ki fakihler buna vacip hükmü vermemişlerdir. Şayet hadisten böyle bir şey
kastedilseydi onların da vacip olması gerekirdi. Sadece bu hadis hac ibadetindeki sözler veya fi-
illerin vacip olmasına delil olmaz. Vacip olmasına işaret eden başka karinelerin de olması gerekir.
Tıpkı “Benim nasıl namaz kıldığımı görüyorsanız siz de öyle namaz kılın.” (Buhari, 6329) hadisinde
olduğu gibi…
İbni Kayyım şöyle der: “Hac veya umresinde Allah Resûlü’nün Müslimlere tahareti/abdesti em-
rettiğini nakleden -kendisiyle birlikte hacceden ve umre yapan birçok kişi olmasına rağmen- hiç
kimse olmamıştır. Ümmete açıklamamış olmasına rağmen bunun vacip olması mümkün değil-
dir. Zira ihtiyaç olmasına rağmen bir şeyin hükmünü açıklamayı ertelemek caiz/mümkün değil-
dir.” (Tehzîbu Suneni Ebî Dâvud ve Îdâhi Muşkilâtih, 1/27)

242
ABDEST BABI

Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:


“Peygamber’in (sav) Mekke’ye geldiğinde ilk yaptığı şey, abdest alıp Kâbe’yi
tavaf etmek olmuştur.” 143
4. Tilavet Secdesi ve Şükür Secdesi İçin Abdest Almanın Hükmü
Nedir?
Tilavet secdesi için abdestin şart olup olmadığı konusunda âlimler ihti-
laf etmiştir. Racih olan, bu konuda bir delil bulunmadığından tilavet sec-
desi için abdestin şart olmamasıdır. Bu İbni Ömer, Şa’bi ve Buhari’nin
görüşüdür.
Şükür secdesi için de abdest şart değildir.
B. Abdestin Sünnet Olduğu Yerler
Abdest almanın sünnet olduğu yerler şunlardır:
1. Uyumadan Önce
Bera ibni Azib’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) şöyle buyurdu: ‘Yatağına yatacağında namaz abdesti gibi ab-
dest al, sonra sağ yanının üzerine yat ve şöyle dua et:
‫ َر ْغبَ ًة‬،‫ َوأَلْ َجأْتُ ظَ ْهرِي إِلَيْ َك‬،‫ َوفَ َّو ْض ُت أَ ْمرِي إِلَيْ َك‬،‫اللَّ ُه َّم أَ ْسلَ ْم ُت َو ْجهِي إِلَيْ َك‬
‫ َو ِب َن ِبيِّ َك‬،‫ آ َم ْن ُت ِب ِكتَاب َِك ال َِّذي أَنْ َزل َْت‬،‫ الَ َملْ َجأَ َوالَ َم ْن َجا ِم ْن َك إِالَّ إِلَيْ َك‬،‫َو َر ْهبَ ًة إِلَيْ َك‬
‫ال َِّذي أَ ْر َسل َْت‬
‘A llah’ım kendimi sana teslim ettim. İşlerimi sana havale ettim. Senin azabın-
dan korkarak ve cennetini ümit ederek sırtımı sana dayadım. Senin azabından
korunmak ancak sana sığınmakla mümkündür. İndirdiğin Kitab’a ve gönder-
diğin Peygamber'e iman ettim.’
Eğer o gecende ölürsen fıtrat üzere ölmüş olursun. Bu sözler yatarken en son
sözün olsun.
Bera’ dedi ki: ‘Bu duanın kelimelerini iyice ezberlemek için tekrarlayıp dur-
dum ve ‘Gönderdiğin Resûl’e iman ettim.’ dedim.’
Resûlullah (sav), ‘Gönderdiğin Nebi’ye iman ettim, de.’ buyurdular.’ ” 144
 143. Buhari, 1614; Müslim, 1235
 144. Buhari, 247; Müslim, 2710

243
TAHARET KİTABI

2. Allah’ı Zikretmek veya Dua Etmek İstendiğinde


Muhacir ibni Kunfuz’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“O, Allah Resûlü (sav) bevlederken Allah Resûlü’ne (sav) selam vermiş, Allah
Resûlü (sav) ise, abdest alıncaya kadar onun selamına karşılık vermemiştir. Daha
sonra bunun sebebi olarak, ‘Ben temizlik üzere değilken Allah’ı (cc) zikretmeyi
kerih gördüm.’ demiştir.” 145
Evtas Gazvesi’ni konu edinen ve Ebu Musa’nın rivayet ettiği uzun bir
hadisin bir parçası şöyledir:
“…Ben Allah Resûlü’ne Ebu Amir’in (bir ok darbesiyle şehid olma) duru-
munu bildirdim. Ebu Amir’in Allah Resûlü’nden kendisi için istiğfar etmesini
istediğini söyledim. Allah Resûlü abdest almak için su istedi.
Abdest aldı ve ‘A llah’ım Ebu Amir’i bağışla.’ dedi. Ellerini o kadar yukarı kal-
dırdı ki ben koltuk altının beyazlığını gördüm.
Sonra, ‘A llah’ım Kıyamet Günü’nde onu yarattığın insanlar arasından üstün
bir makama ulaştır’ dedi…” 146
3. Kustuktan Sonra 147
Ebu Derda’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) kustu, iftar etti ve abdest aldı. (Bunu Ebu Derda’dan rivayet
eden) Mi’dan ibni Ebi Talha demiştir ki: ‘Dimeşk Mescidi’nde Peygamber’in
(sav) azadlı kölesi Sevbân ile karşılaşıp kendisine şöyle dedim: ‘Ebu Derda’nın

bana haber verdiğine göre, Resûlullah (sav) kusmuş ve iftar etmiştir, doğru mu?’
O da ‘Doğru söylemiş, onun o ânda abdest suyunu da ben dökmüştüm.’
dedi.’ ” 148
4. Tavaf Yapmadan Önce
Racih olan, tavaf yapmak için abdestin sünnet olmasıdır. Bu konu ile il-
gili tafsilat bir önceki bölümde geçmişti.

 145. Ebu Davud, 17


 146. Buhari, 6383; Müslim, 2498
 147. Konuya dair detaylı açıklama için bk. “Abdesti Bozmayan Unsurlar”, 1/252
 148. Ebu Davud, 2381; Tirmizi, 87; Ahmed, 21701; Darimi, 1769

244
ABDEST BABI

5. Öfke Ânında
Atiyye ibni Urve Es-Sa’di’den rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav)
şöyle demiştir:
“Öfkelenmek şeytandandır. Şeytan da muhakkak ateşten yaratılmıştır. Ateş
de su ile söndürülür. Biriniz öfkelendiği zaman abdest alsın.” 149
6. Abdest Bozulduktan Sonra Her Defasında Tekrar Abdest Almak ve
Her Zaman Abdest Üzere Olmak
Bureyde’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) bir gün sabahladı ve hemen Bilal’i (ra) yanına çağırdı. Dedi ki:
‘Ey Bilal! Sen hangi şeyle cennette benim önüme geçtin? Ben cennete her
girdiğimde senin ayak seslerini/hışırtını hep önümden duydum.’…
Bilal (ra) dedi ki: ‘Ey Allah’ın Resûlü! Ben her ezan okuduğumda mutlaka iki
rekât namaz kılarım. Abdestimin bozulduğu her ânda mutlaka abdest alır ve
iki rekât namaz kılarım. Bu iki rekât namazın Allah’ın benim üzerimdeki bir
hakkı olduğunu düşünürüm.’
Allah Resûlü, ‘Bu ikisinden dolayıdır.’ dedi.” 150
Sevbân’dan rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle demiştir:
“İstikamet üzere olunuz. Ancak siz bunu başaramazsınız. Bilin ki sizin en ha-
yırlı ameliniz namazdır. Abdesti ise ancak mümin muhafaza eder.” 151
7. Her Namaz Vakti Öncesinde
Bureyde’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Nebi (sav) her namaz için abdest alırdı. Fetih yılında ise namazların hepsini
bir abdestle kıldı ve mestlerinin üzerine mesh etti.
Ömer (ra) dedi ki: ‘Sen bugün daha önce hiç yapmadığın bir şey yaptın.’
Allah Resûlü dedi ki: ‘Bunu kasten yaptım.’ ” 152
 149. Ebu Davud, 4784; Ahmed, 17985; Bazı âlimler hasen bazı âlimler zayıf demiştir.
 150. Tirmizi, 3689; Ahmed, 23040
 151. İbni Mace, 277; Darimi, 681; Ahmed, 22378; Amellerin tümüne yetişebilmek ve hepsini
yapabilmek insanın gücünün yetmeyeceği bir şeydir. Bu nedenle Allah Resûlü (sav) bizlere yol
göstermekte ve en hayırlı amellere tutunmayı öğütlemektedir.
 152. Müslim, 277; Ebu Davud, 172; Tirmizi, 61; Nesai, 133; İbni Mace, 510

245
TAHARET KİTABI

Yani “İnsanlara göstermek için böyle yaptım.”


Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle demiştir:
“Şayet ben ümmetime zorluk vermeyecek olsaydım her namazla beraber ab-
dest almayı ve her abdestle beraber misvak kullanmayı emrederdim.” 153
8. Cünüp Kişi Yemek, İçmek veya Uyumak İstediğinde
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) cünüpken yemek yemek veya uyumak istediğinde (zekerini
yıkar,) 154 namaz için abdest aldığı gibi abdest alırdı.” 155
Abullah ibni Ömer’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Ömer ibni Hattab, Allah Resûlü’ne (sav) kendisine geceleyin cünüp olduğu-
nu bildirdi.
Allah Resûlü (sav), ona: ‘Abdest al, tenasül uzvunu yıka, sonra uyu.’ dedi.”  156
9. İkinci Defa İlişkiye Girmek İstendiğinde
Ebu Said El-Hudri’den (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöy-
le demiştir:
“Biriniz hanımına yaklaşır, sonra bir daha yaklaşmak isterse namaz abdesti
alsın.” 157
İlim Meclislerine Abdestli Katılmak Gerekir mi?
İlim meclislerine/sohbet ortamlarına abdestli katılmak şer’i bir zorun-
luluk değildir. Ancak ilim meclisi zikir meclisi olduğundan abdestli ka-
tılmak müstehaptır. Ayrıca bu, Allah’ın şiarlarını tazim kapsamındadır.
“…Kim de Allah’ın (değer verilmesini istediği, O’nu hatırlatan) şiarlarını yü-
celtirse kuşkusuz bu, kalplerin takvasındandır.” 158

 153. Ahmed, 7513; Bazı âlimler sahih; bazı âlimler ise hasen olduğunu söylemişlerdir.
 154. Buhari’nin lafzından bir ek
 155. Buhari, 288; Müslim, 305
 156. Buhari, 290; Müslim, 306
 157. Müslim, 308; Ebu Davud, 220; Tirmizi, 141; Nesai, 262; İbni Mace, 587
 158. 22/Hac, 32

246
ABDEST BABI

Selefimiz bu noktadan hareketle hadis rivayet ederken mutlaka abdestli


olmaya dikkat etmişlerdir.
Ebu Mus’ab’dan şöyle rivayet edilmiştir:
“Malik ibni Enes, Allah Resûlü’nün bir hadisini aktardığında Allah Resûlü’nün
hadisine saygı ve değer verdiği için mutlaka abdest üzere olurdu.” 159
VIII. Abdesti Bozan Hâller
A. Bedenden İdrar ve Dışkının Çıkması
Allah (cc), heladan dönenlerin abdest almalarını emrederek, idrar ve dış-
kının abdesti bozduğuna işaret etmiştir. Allah Resûlü hela ihtiyacını gi-
dermesinin akabinde abdesti bozulduğu için abdest almıştır. Ayrıca id-
rar ve dışkının abdesti bozduğunda icma vardır. Allah (cc) şöyle buyurur:
“…Eğer hasta ya da yolculukta olursanız ya da sizden biri ihtiyaç giderme-
den gelirse veya kadınlarla beraber olur ve su bulamazsanız, temiz toprakla
teyemmüm alın…” 160
Safvan ibni Assal’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü seferde olduğumuz vakit mestlerimizi dışkı, idrar ve uyku du-
rumlarında üç gün ve üç gece çıkarmamamızı emrederdi. Ancak cünüp du-
rumu hariç. (Yani bu durumda çıkarılması emrolundu.)” 161
Sahabe örfünde dışkı, idrar ve -ileride geleceği gibi ağır- uyku abdest
bozan durumlardır. Hadisin anlamı “Bu durumlarda abdestiniz bozulsa ve
abdest alsanız dahi mestlerinizi çıkarmayın.”dır.

 159. Câmiu Beyâni’l İlmi ve Fadlih, 2395; El-Câmiu Li Ahlâki’r Râvi ve Edebi’s Sâmi’, 977. Benzer
fiiller İmam A’meş (age. 978), Katade (age. 975) ve Said ibni El-Müseyyeb (age. 974) gibi âlimler-
den de gelmiştir.
 160. 5/Mâide, 6; Ayette geçen (‫ )الْغَائِ ِط‬kelimesi aslen “vadi” anlamına gelmektedir. Ancak Arap-
lar hela ihtiyaçlarını vadilerde giderdiklerinden dolayı bu kelime helaya ve kaza-i hacete kinaye
olarak kullanılmıştır. (Ğarîbu’l Kur’ân, İbni Kuteybe, 127) Nitekim Mukatil ibni Süleyman (H 150)
ayetteki (‫ )الْغَائِ ِط‬kelimesini hela olarak tefsir etmiştir. (Tefsîru Mukâtil ibni Suleymân, 1/375)
 161. Tirmizi, 96; Nesai, 127; İbni Mace, 478; Ahmed, 18091; Buhari, Tirmizi gibi bazı âlimler sa-
hih; bazı âlimler ise hasen demişlerdir.

247
TAHARET KİTABI

1. Sağlık Sorunları Nedeniyle Vücudun Başka Yerinden Atılan Bevl ve


Dışkı Abdesti Bozar mı?
Racih olan, abdestin bozulmasıdır. Çünkü burada aslolan, bevlin ve dış-
kının “iki yoldan” çıkması değildir. Burada aslolan, mutlak olarak bu ne-
casetlerin kişiden çıkmasıdır.
2. Vücudun Ön veya Arka Tarafından Çıkan Taş veya Kurtçuk Gibi
Şeyler Abdesti Bozar mı?
Bozmaz. Zira şeriat, ön ve arka avret mahallinden her çıkanın abdesti
bozacağını söylememiştir. Abdesti bozan şeyler akılla bilinmeyeceğinden
sarih ve sahih nassa ihtiyaç vardır.
B. Gusül Abdestini Bozan Hâller 162
Güsul abdestini bozan durumlar aynı zamanda abdesti de bozar. Bu du-
rumlar şunlardır:
a. Meninin şehvetle çıkması
b. Meni gelmese dahi cinsel birleşme
c. Hayız ve nifas
C. Mezi
Mezi, şehvet ânında tazyik olmaksızın kişiden sızan beyaz, ince ve ya-
pışkan bir sıvıdır. Bu hem erkeklerde hem de kadınlarda vardır ve sızdığı
çoğu kez fark edilmez. Mezinin abdesti bozduğu konusunda ittifak var-
dır. Kendisinden mezi akan kimse vücuduna değen yeri yıkar, elbisesine
değen yere su serper ve abdest alır. 163
Ali’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Ben, mezi akıntısı çok olan birisiydim. Kızıyla evli olmam nedeniyle Pey-
gamber’e (sav) sormaktan da hayâ ediyordum. Bu nedenle Mikdad’a söyledim.
O da sordu.
Peygamber (sav), ‘Zekerini yıkar ve abdest alır.’ buyurdu.” 164
 162. Konuya dair detaylı açıklama için bk. “Gusül Babı”, 1/285
 163. Konuya dair detaylı açıklama için bk. “Necasetler Babı”, 1/369
 164. Buhari, 132; Müslim, 303

248
ABDEST BABI

Sehl ibni Huneyf ’ten şöyle rivayet edilmiştir:


“Benden çok fazla mezi geliyordu. Bu nedenle de çok fazla guslediyordum.
Allah Resûlü’ne bu durumu sordum.
Dedi ki: ‘Bunun için abdest almak sana yeter.’
Ben dedim ki: ‘Ey Allah’ın Resûlü! Ondan elbiseme isabet eden nasıl olacak?’
Dedi ki: ‘Sudan bir avuç alman ve isabet ettiğini gördüğün yere o sudan serp-
men sana yeter.’ ” 165
D. İstihaze Kanı
Hayız ve nifas kanı haricinde, kadınların gördüğü kandır. 166
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Fatıma binti Ebi Hubeyş, Allah Resûlü’ne geldi ve dedi ki: ‘Ey Allah’ın Resû-
lü! Ben hayız günlerinden sonra da kendisinden kan gelen ve bir türlü temiz-
lenemeyen bir kadınım. Namazı bırakayım mı?’
Allah Resûlü dedi ki: ‘Hayır. Bu kan bir damardan gelmektedir ve hayız kanı
değildir. Hayız günlerinde namazı bırak. Hayız günleri bittiğinde kanı üze-
rinden yıka sonra namaz kıl.’ (Ravi şu lafzı da eklemiştir:) ‘Sonra her namaz
için abdest al.’ ” 167
E. Yellenmek
Yellenmek, ittifakla abdesti bozan unsurlardandır.
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle demiştir:
“Allah, hadesli kişinin namazını abdest alıncaya kadar kabul etmez.”
Hadremevt’ten bir adam dedi ki: ‘Hades ne demektir, ey Ebu Hureyre?’
Ebu Hureyre dedi ki: ‘Sesli ya da sessiz yellenmektir.’ ” 168
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle demiştir:
“Biriniz, karnında abdesti bozacak bir şeyler olduğunu zanneder de karnın-
 165. Ebu Davud, 210; Tirmizi, 115; İbni Mace, 506
 166. Konuya dair detaylı açıklama için bk. “Hayız Babı”, 1/341
 167. Buhari, 228; Müslim, 334
 168. Buhari, 135; Ahmed, 8078

249
TAHARET KİTABI

dan çıkıp çıkmadığını kestiremez ise ses veya koku duymadıkça mescidden
asla çıkmasın.” 169
Fercten/Vajinadan Gelen Yellenme Abdesti Bozar mı?
“Fercten gelen yellenme iki kısımdır:
a. Fazla doğum yapma neticesinde kadınlarda fercin genişlemesi yaygın olan
bir durumdur. Bu durumdaki kadın oturduğunda veya uzandığında dışarıdan
fercinin içerisine hava dolar. Kadın doğrulduğunda, öksürdüğünde veya ağır
bir yük taşıdığında bu hava dışarı çıkar. Bu, abdesti bozmaz.
b. Bazen kalın bağırsaktan çıkan bir yara, birikmiş gazın ferce sızmasına neden
olur. Bundan dolayı sağlıklı bir kimseden arka yolla dışarı çıkarılan gaz önden
çıkarılır. Bu abdesti bozan bir unsurdur ve tedavi edilmesi gerekir.
Doktorun yapacağı teşhis neticesinde bu iki durum birbirinden ayrılabilir.” 170
Doktor teşhisi olmadığı müddetçe ferc/vajina yellenmesi abdesti bozmaz.
Yukarıda okuduğumuz Ebu Hureyre (ra) hadisi, zanni/kesin olmayan şeyle-
rin abdesti bozmayacağının delilidir: Yakinle sabit olan, zanla zail olmaz!
F. Ağır Uyku ve Şuur Kaybı Yaşanan Hâller
Allah Resûlü’nün (sav) sünnetine baktığımızda uykuyu ikiye ayırdığını
görürüz:
a. Ağır uyku: Ağır uyku kişinin çevresi ile bağlantısını ve hislerini ke-
sen uykudur. Bu uyku hâlinde abdesti bozan bir durum gerçekleşmiş ola-
bileceğinden dolayı abdest alınmalıdır, abdest bozulmuş hükmündedir.
Safvan ibni Assal’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü seferde olduğumuz vakit mestlerimizi dışkı, idrar ve uyku du-
rumlarında üç gün ve üç gece çıkarmamamızı emrederdi. Ancak cünüp du-
rumu hariç. (Yani bu durumda çıkarılması emrolundu.)” 171
Görüldüğü gibi bu hadiste dışkı, idrar ve uyku abdesti bozan unsurlar

 169. Müslim, 362; Ebu Davud, 177; Tirmizi, 75


 170. Fetâvâ’l Lecneti’d Dâime-2, 4/108, Fetva no: 20988
 171. Tirmizi, 96; Nesai, 127; İbni Mace, 478; Ahmed, 18091; Buhari, Tirmizi gibi bazı âlimler sa-
hih; bazı âlimler ise hasen demişlerdir.

250
ABDEST BABI

arasında zikredilmiştir. Mestlerini temizlik üzere giyen biri, bu üç hâlden


biriyle abdest bozduğunda, mestlerini çıkarıp ayaklarını yıkamaz. Yalnız-
ca mestleri üzerine mesh yapar.
b. Hafif uyku: Kişinin çevresi ile bağlantısını kesmeyen uykudur. Şayet
uyku ânında kişi etrafında olan şeyleri hissedebiliyor ve duyabiliyorsa,
elinden düşen bir şeyi veya ağız suyunun aktığını fark edebiliyorsa bu
uyku hafiftir. Bu abdesti gerektirmez.
Enes’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü’nün ashabı yatsı namazını beklerlerdi. Uykudan dolayı başları
öne düşerdi. Sonra kalkar namaz kılarlardı ve abdest almazlardı.” 172
Enes’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Namaz için çağrı yapıldı. Bir adam Allah Resûlü ile fısıldaşmaya ve konuş-
maya başladı. Ashabı uyuyakalıncaya kadar Allah Resûlü ile fısıldaşmaya de-
vam etti. Sonra Allah Resûlü kalktı ve namaz kıldı.” 173
c. Şuur kaybı: Delilik, bayılma, sarhoşluk, narkoz vb. hâllerde tam bir
şuur kaybı yaşanır. Ağır uykunun çok ötesinde dış dünyayla bağlantı ke-
silir. Bu nedenle mezkûr hâller ağır uyku, hükmünde kabul edilmiş ve
abdesti bozacağı söylenmiştir. 174
G. Zekere veya Ferce Dokunmak
Erkek ve kadın, arada bir örtü olmaksızın cinsel uzvuna dokunursa ab-
desti bozulur.

 172. Müslim, 376; Ebu Davud, 200; Tirmizi, 78


 173. Buhari, 6292; Müslim, 376; Görüldüğü gibi bazı rivayetler uykunun abdesti bozduğunu,
bazı rivayetler bozmadığını gösterir. Bazı âlimler bir grup nassa dayanarak uykunun abdesti bo-
zacağını söyler. Bazı âlimler bir grup nassa dayanarak bozmayacağını söyler. Bir grup da tüm
delillerle bir arada amel etmek için rivayetlerin arasını cem eder, her delille amel etmiş olur.
Buna göre ağır uyku abdesti bozar. Hafif uyku/uyuklama abdesti bozmaz.
 174. Şuur kaybı gerektiren durumun ağır uykuya ilhak edilmesi, kitap boyunca izlenen “taab-
budi meselelerde kıyas olmayacağı” anlayışına aykırı görülebilir. Ancak bu bir kıyas değildir. İki
ayrı delili vardır:
•  Ali’den (ra) Allah Resûlü’nün şöyle dediği rivayet edilmiştir.
“Dübürün bağı gözlerdir. Kim uyursa abdest alsın.” (Ebu Davud, 203; İbni Mace, 477; Ahmed, 889)
İsnadında ihtilaf edilen hadise göre (bk. Avnu’l Ma’bûd, 203 No.lu hadis şerhi) gözlerin kapanma-
sı abdest bozulma mazannıdır. Şeriat bu ğalibu zannı yakin yerine ikame etmiştir.
•  İbnu’l Munzir konuya dair icma nakletmiştir. (bk. El-Muğnî, 1/128)

251
TAHARET KİTABI

Busre binti Safvan’dan rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle de-
miştir:
“Her kim zekerine dokunursa abdest alsın.” 175
Abdullah ibni Amr ibni El-As’tan rivayet edildiğine göre Allah Resûlü
(sav) şöyle demiştir:

“Her kim zekerine dokunursa abdest alsın. Hangi kadın da fercine dokunur-
sa abdest alsın.” 176
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle bu-
yurmuştur:
“Sizden her kim arada bir örtü veya elbise olmadan elini fercine sürerse na-
maz abdesti gibi abdest alsın.” 177
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Kadın, fercine dokunursa abdest alması gerekir.” 178
Kişi zekerine veya fercine eli yerine başka bir organıyla dokunursa ab-
desti bozulmaz. Çünkü Ebu Hureyre’nin (ra) rivayetinde Allah Resûlü (sav)
“elini fercine sürerse” demektedir. Elbise üzerinden veya arada bir örtü var-
ken cinsel uzva dokunan, vücudunun herhangi bir uzvuna dokunmuş gi-
bidir. Abdesti bozulmaz.
Talk ibni Ali’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir heyet olarak yola çıktık ve Resûlullah’ın (sav) huzuruna vardık. O’na biat
edip, birlikte namaz kıldık.
Resûlullah (sav) namazı bitirince bedevi gibi biri gelerek,
‘Ey Allah’ın Resûlü! Kişinin namazda tenasül organına dokunmasının hük-
mü nedir?’ dedi.
Resûlullah da (sav), ‘O, senin vücudundan bir parça değil midir?’ diye cevap
verdi.” 179
 175. Ebu Davud, 181; Tirmizi, 82; İbni Mace, 479
 176. Darekutni, 533; Ahmed, 7076
 177. Darekutni, 532
 178. Es-Sunenu’l Kubrâ, 640; El-Mustedrek, 480. İmam Zehebi sahih olduğunu söylemiştir.
 179. Ebu Davud, 182; Tirmizi, 85; Nesai, 165

252
ABDEST BABI

Namazda avret mahalli örtülü olduğundan her hâlükârda örtü üstünden


dokunmuş olacaktır. Allah Resûlü (sav) bu durumdaki dokunuşun herhan-
gi bir uzva dokunmak gibi olduğunu belirtmiştir.
1. Başkasının Zekerine veya Fercine Dokunmak Abdesti Bozar mı?
Annenin küçük çocuğuna dokunması veya eşlerin birbirine dokunması
gibi durumlarda abdestin bozulup bozulmayacağı âlimler arasında ihti-
laflıdır. Racih olan, başkasının avret mahalline dokunmanın abdesti boz-
mamasıdır. Çünkü yukarıda zikredilen rivayetlerdeki “zekerine” ve “fercine”
ifadeleri kişinin kendi zekeri ve ferci anlamını ifade etmektedir. Ayrıca
abdesti bozan unsurlar akılla bilinemeyeceğinden, bu babta kıyas geçerli
değildir. Ayrıca annelerin sıkça karşılaştığı bir mesele olmasına rağmen,
Allah Resûlü (sav) onları uyarmamıştır.
2. Kazayla Zekerine veya Fercine Dokunan Kişinin Abdesti Bozulur
mu?
Abdesti bozulur. Zira abdesti bozan unsurların bilerek veya kasıtsız ol-
ması arasında bir fark yoktur.
3. Dubura Dokunmak Abdesti Bozar mı?
Bu konu âlimler arasında ihtilaflıdır. Racih olan, bu konuda sahih ve sa-
rih bir delil olmadığı için dubura dokunmanın abdesti bozmayacağıdır.
H. Deve Eti Yemek
Deve eti yemenin abdesti bozup bozmadığı hususu, âlimler arasında
ihtilaflıdır. Racih olan görüşe göre deve eti yemek abdesti bozar. Bu, sa-
habeden bir grubun, İmam Ahmed’in, Beyhaki Eş-Şafii’nin, İbni Huzey-
me’nin ve daha başkalarının görüşüdür. 180
Cabir ibni Semura’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir adam geldi ve Allah Resûlü’ne, ‘Koyun etinden dolayı abdest alayım
mı?’ diye sordu.
Allah Resûlü (sav), ‘İstersen al, istersen alma.’ dedi.
Adam, ‘Deve etinden dolayı abdest alayım mı?’ dedi.
 180. bk. Ed-Derâri’l Mudiyye, s. 52

253
TAHARET KİTABI

Allah Resûlü, ‘Evet.’ dedi…” 181


Bera ibni Azib’den (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle de-
miştir:
“Resûlullah’a (sav) deve eti yenildiğinde abdest alınmasından soruldu. ‘Abdest
alın.’ buyurdu.
‘Koyun etlerinden dolayı abdest alınmalı mı?’ sorusuna da ‘A bdest gerek-
mez.’ buyurdu.’ ” 182
Cabir ibni Semura (ra) der ki:
“Biz deve eti yediğimizden dolayı abdest alır; koyun eti yemekten dolayı ab-
dest almazdık. ” 183
IX. Abdesti Bozmayan Unsurlar
A. Kan
Hacamat, yaralanma, burun kanaması gibi bazı sebeplerle vücuttan çı-
kan kanın abdesti bozup bozmadığı hususu âlimler arasında ihtilaflıdır. 184
 181. Müslim, 360; İbni Mace, 495; Ahmed, 20869
 182. Ebu Davud, 184; Tirmizi, 81; İbni Mace, 494
 183. Musannef, İbni Ebi Şeybe, 513
 184. Bu konuda genel olarak görüşler şu şekildedir:
Bir grup âlime göre kan abdesti bozar. Rey ehli ulema yaranın üzerinde kuruyacak kadar çıkan
kan abdesti bozmaz. Ancak taşıp akacak miktarda vücuttan çıkan kan abdesti bozar. Hadis eh-
linden bu görüşü savunanlar ise çok fazla aktığı zaman kanın abdesti bozacağını belirtmişlerdir.
(bk. El-Muğnî, 1/136-137)
•  Aişe’den (r.anha) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle demiştir:
“Namaz içindeyken kusma, burun kanaması veya ağız dolusu kusma ve mezi gelmesi gibi bir du-
rumla karşılaşan kimse hemen dönüp abdest alsın, hiç konuşmadan namazın kalanını tamamla-
sın.” (İbni Mace, 1221)
Buna benzer bir lafızla ve farklı yollarla bu hadis Darekutni’de İbni Abbas ve Ebu Said El-Hud-
ri’den de rivayet edilmektedir. Hadisin delil alınan noktası şudur: “Namazdayken kişinin burnu
kanarsa Allah Resûlü namazı bırakıp abdest alınmasını sonra kalınan yerden devam edilmesini
emretmektedir. Bu ise abdestin bozulduğunu ve ancak alınan abdestin ardından kalınan yerden
devam edileceğini gösterir.”
Bu rivayetlerin tümü zayıftır. Aişe’den (r.anha) gelen rivayetin senedinde İsmail ibni Ayyaş isminde
bir ravi vardır. Birçok hadis imamının belirttiği üzere bu ravinin Hicazlılardan rivayet ettikleri za-
yıftır. Bu rivayeti de Hicazlı İbni Cüreyc’den almıştır. İmam Şafii, Darekutni, Yahya ibni Main, İbni
Adiyy gibi bazı âlimler hadisin zayıf olduğunu söylemişlerdir. Hadisin farklı varyantları olsa da
onlar da metruk ve zayıf raviler içermektedir. (bk. Et-Telhîsu’l Habîr, 1/654-656)
Ayrıca bu rivayet metin açısından da zayıftır. Şöyle ki: Rivayette bu dört şeyin abdesti bozduğun-
dan bahsediliyor. Namaza ise kaldığı yerden devam etmesi isteniyor. Oysa abdest bozulunca,

254
ABDEST BABI

Racih olan, vücuttan çıkan az veya çok kanın abdesti bozmamasıdır.


Çünkü kanın abdesti bozduğuna dair sahih veya sarih bir rivayet mevcut
değildir. Aksine bozmadığına işaret eden deliller vardır.
Cabir’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Zatu’r Rika’ Savaşı’na Peygamber (sav) ile birlikte çıkmıştık. Müslimlerden biri
müşriklerden birisinin karısını öldürdü (veya esir aldı). O müşrik kimse de
Muhammed’in (sav) ashabından birinin kanını dökmedikçe Müslimlerin peşini
bırakmayacağına yemin etti ve Resûlullah’ın (sav) izini takibe başladı.
Resûlullah (sav) bir yerde konaklamıştı ve bize, ‘Bizi kim bekleyip koruyacak.’
buyurdu. Biri Muhacirlerden diğeri de Ensar’dan iki kişi fırladı.
Resûlullah (sav), ‘Şu boğazın ağzını bekleyin.’ buyurdu. Bu iki kişi dağ yolunun
ağzına geldiklerinde Muhacir olan kimse uzanıp yattı. Ensar’dan olan da kal-
kıp namaza durdu. O müşrik gelip namaz kılan kimseyi görünce, onun ordu-
nun nöbetçisi olduğunu anladı ve bir ok attı. Ok da ona saplandı. Ensar oku
saplandığı yerden çıkardı ve namazına devam etti. Müşrik bu şekilde üç
kere ok attı. O da üçünü de çıkardı. Namazına devam etti, rükû ve secdelerini
yaptı. Sonra arkadaşı uyandı. Müşrik kimse nöbetçilerin kendisini bildikleri-
ni anlayınca kaçtı.
Muhacir, Ensar’dan olan kişinin üzerindeki kanı görünce hayretle, ‘Subha-
nallah! İlk ok attığında beni uyandırsaydın ya!’ dedi.
Ensar’dan olan, ‘Bir sure okuyordum, onu bölmek istemedim.’ dedi.” 185
namaz batıl olur ve baştan kılınması gerekir. Hadisin metni genel kabul gören kaidelere aykırıdır.
•  Ebu Hureyre’den rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle demiştir:
“Bir damla veya iki damla kandan ötürü abdest almaya gerek yoktur. Ancak akıcı kan olursa o
zaman abdest gerekir.” (Darekutni, 583)
Hadisin delil alınan noktası şudur: “Bu rivayet hem kanın abdesti bozduğunu hem de bunun
ölçüsünü bildirmektedir.”
Bu hadis senedindeki Muhammed ibni El-Fadl ibni Atiyye sebebiyle zayıftır. Yahya ibni Main bu
ravinin “kezzab” olduğunu, Nesai “metruku’l hadis” olduğunu belirtmiştir. Bunun dışında İmam
Ahmed, Ebu Hatim Er-Razi gibi âlimler de bu ravinin zayıflığına işaret etmiştir. Bu sebeple bu
hadis delil alınamaz.
•  Bu konuda halk arasında çokça zikredilen bir kıssa vardır. Allah Resûlü (sav) namaz kılarken
alnı kanar. Aişe Annemiz gelip Allah Resûlü’nün alnını siler. Allah Resûlü tekrar abdest alır ve na-
mazını iade eder. Âlimler bu olaya binaen ihtilaf ederler: Bazı âlimler kanın akmasını, bazı âlimler
ise kadına dokunulmasını abdesti bozan sebep olarak kabul eder.
Ancak böyle bir kıssa sabit değildir.
 185. Ebu Davud, 198; Darekutni, 869; Ahmed, 14704

255
TAHARET KİTABI

Sahabi (ra) kan akmasına rağmen namazı kesmemiş, arkadaşı da bu du-


ruma itiraz etmemiştir.
Enes ibni Malik’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) hacamat yaptırdı ve sonrasında namaz kıldı. Hacamattan
sonra abdest almamış ve hacamat yerinin dışında bir yeri yıkamamıştı.” 186
İmam Buhari (rh) şöyle demiştir:
“İbni Ömer ve Hasan-ı Basrî, ‘Hacamat yapan kişinin hacamat yerini yıka-
masından başka yapması gereken bir şey yoktur.’ demiştir.” 187
Misver ibni Mahreme’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Ömer (ra) (suikasta uğradıktan sonra) yarasından kan akmasına rağmen na-
maz kıldı.” 188
Bekr ibni Abdullah El-Müzeni’den şöyle rivayet edilmiştir:
“İbni Ömer yüzünde bulunan sivilcesini iki parmağı ile sıktı ve oradan kan
çıktı. Sonra yeni bir abdest almadan namaz kıldı.” 189
Bu olay birçok sahabinin önünde gerçekleşmiş, kimse de itiraz etmemiştir.
Hasan-ı Basrî şöyle der:
“Müslimler, yaralarına rağmen namaz kılmaya devam ederlerdi.” 190
Bunun ile ilgili Cabir, 191 Ebu Hureyre, 192 İbni Abbas, 193 Said ibni El-Mü-
seyyeb, 194 İbni Ebi Evfa 195 (r.anhum) gibi sahabe ve seleften birçok örnek vardır.
B. Kusmak
Kusmanın abdesti bozup bozmadığı âlimler arasında ihtilaflıdır. 196 Ra-
 186. Darekutni, 580; Es-Sunenu’l Kubrâ, 666
 187. Buhari, Kitâbu’l Vudû’, 34. Bab cezm sigasıyla ta’lik etmiştir.
 188. Darekutni, 870; Muvatta, 93; Musannef, İbni Ebi Şeybe, 8388
 189. Musannef, İbni Ebi Şeybe, 1469; Musannef, Abdurrezzâk, 553; İbni Hacer isnadının sahih
olduğunu söylemiştir. (bk. Tağlîku’t Ta’lîk, 2/120)
 190. Buhari, Kitâbu’l Vudû’, 34. Bab başlığında ta’liken zikretmiştir.
 191. bk. Musannef, İbni Ebi Şeybe, 1474; hasendir
 192. bk. Musannef, Abdurrezzâk, 556; hasendir
 193. bk. Ma’rifetu’s Sunen ve’l Âsâr, Beyhaki, 1157
 194. bk. Musannef, İbni Ebi Şeybe, 1464; Musannef, Abdurrezzâk, 557
 195. bk. Musannef, Abdurrezzâk, 571; İbni Hacer isnadının sahih olduğunu söylemiştir.
 196. Bu konuda genel olarak iki görüş vardır:
a. Bizim tercih ettiğimiz ve yukarıda belirttiğimiz görüş

256
ABDEST BABI

cih olan, kusmanın abdesti bozmamasıdır. Az ya da çok olması arasında


da bir fark yoktur. Çünkü kusmanın abdesti bozduğunu ifade eden sahih
veya sarih bir delil söz konusu değildir. Ancak -abdestin sünnet olduğu
yerler bölümünde belirttiğimiz üzere- kusmanın akabinde abdest almak
sünnettir.
Ebu Derda’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) kustu, iftar etti ve abdest aldı. (Bunu Ebu Derda’dan rivayet
eden) Mi’dan ibni Ebi Talha demiştir ki: ‘Ben Dimeşk Mescidi’nde Sevbân (ra)
ile karşılaştım ve ona bunu zikrettim. O dedi ki: ‘O doğru söylemiştir. Zira
ben onun (sav) abdest suyunu dökmüştüm.’ ’ ” 197
Allah Resûlü’nün (sav) mücerred fiili yalnızca bir şeyin sünnet/müstehap
olduğuna delil olur.
C. Yabancı Bir Kadına Dokunmak
Kişinin evlenmesi haram olan kadınlara dokunması (anne, kız, kardeş,
yeğen, hala, teyze vb.) abdesti bozmaz. Yabancı bir kadına dokunma ko-
nusunda ihtilaf vardır. 198
b. Bazı âlimlere göre kusmak, abdesti bozan bir unsurdur. Bu görüşe sahip olan âlimlerin genel
olarak iki delili vardır:
•  İbni Mace’nin Aişe’den; Darekutni’nin Ebu Said El-Hudri ve İbni Abbas’tan (r.anhuma) rivayet et-
tiği, namazda kusan kişinin dönüp abdest almasını ve namazına kaldığı yerden devam etmesini
konu edinen hadis.
Bu hadis bir önceki başlıkta açıklanmıştır. Oraya müracaat edebilirsiniz.
•  Ebu Davud ve Tirmizi’nin Ebu Derda’dan rivayet ettiği Allah Resûlü’nün kustuktan sonra iftar
edip abdest aldığını konu edinen hadis.
Bu hadisten kusmanın abdesti bozduğu sonucuna değil, ancak kustuktan sonra abdest almanın
sünnet oluşu sonucuna varılabilir. Çünkü bu hadis, Allah Resûlü’nden aktarılan mücerred bir fiil-
dir. Fiiller vucubiyete değil, istihbaba delalet eder.
 197. Ebu Davud, 2381; Tirmizi, 87; Ahmed, 21701; Darimi, 1769
 198. Bu konuda genel olarak üç görüş vardır:
a. Bizim tercih ettiğimiz ve yukarıda belirttiğimiz görüş
b. Bir grup âlime göre kadına dokunmak mutlak olarak abdesti bozar. Bu görüş İbni Ömer, İbni
Mesud (r.anhum) gibi sahabilerden nakledilmiştir.
Bu görüşün en temel delili Mâide Suresi 6. ayettir. (‫“ )أَ ْو لَ َم ْستُ ُم ال ِّن َسا َء فَلَ ْم ت َ ِجدُوا َما ًء فَتَ َي َّم ُموا‬Ya da
kadınlara dokunmuşsanız ve (kendinizde oluşan hadesi gidermek için) su bulamazsanız, teyem-
müm alın…” Bu görüşe sahip olan âlimlerin dayandıkları nokta şudur:
“Ayetteki (‫ ) َل َم ْستُ ُم‬kelimesinden kasıt cima değil, mücerred olarak dokunmaktır. Ayetin tefsiri hak-
kında İbni Mesud (Darekutni, 524; Musannef, İbni Ebi Şeybe, 1759; Abdurrezzak, 499) ve İbni
Ömer’den (Abdurrezzak, 497) sahih olarak şöyle rivayet edilmiştir: ‘Ayetteki dokunmadan kas-

257
TAHARET KİTABI

tedilen cima değildir. Kişinin eliyle dokunması veya eşini öpmesidir.’ Bu kelime, lugat olarak da
mücerred dokunmak için kullanılmıştır. Maiz, Allah Resûlü’ne gelip zina ettiğini itiraf ettiğinde
Allah Resûlü ona özür bulmak amacıyla şöyle demiştir: (‫ت‬ َ ‫‘ )لَ َعل ََّك قَ َّبل َْت أَ ْو لَ َم ْس‬Sen ya öpmüşsündür
ya da dokunmuşsundur.’ Maiz, ‘Hayır.’ diye cevap verince, ‘Sen o kadınla birlikte mi oldun?’ diye
sormuş, Maiz, ‘Evet.’ diye cevap vermiştir. (Ebu Davud, 4427) Binaenaleyh ayette geçen fiilin do-
kunma anlamına geldiğini ve abdesti bozduğunu söylemişlerdir.”
Cevap olarak denir ki:
İbni Abbas (Tefsîru’l Kur’âni’l Azîm, İbni Ebî Hâtim, 5367; Musannef, İbni Ebi Şeybe, 1757, 1770),
Ali (Musannef, İbni Ebi Şeybe, 1760), Hasan-ı Basrî (Musannef, İbni Ebi Şeybe, 1766) ve başka-
larından (Tefsîru’l Kur’âni’l Azîm, İbni Ebî Hâtim, 5367) ayetteki (‫ )لَ َم ْستُ ُم‬kelimesinin cima ma-
nasında olduğu aktarılmıştır. Tercümanu’l Kur’ân İbni Abbas der ki: “Kur’ân’da (‫س) (اللَّ ْمس‬ ّ ‫ )الْ َم‬ve
ََ ‫ )الْ ُم َب‬kullanımları cima anlamındadır. Allah dilediği şeyi dilediği şeye kinaye olarak kullanır.”
(‫اش َة‬
(Es-Sunenu’l Kubrâ, 609) Sahabe bir konuda ihtilaf ediyorsa asla dönülmelidir. Allah Resûlü’nün
hanımlarını öpüp abdest almaması, ayetteki dokunmadan kastın cima olduğunu gösterir.
Bu ayette olduğu gibi başka ayetlerde de dokunma kelimesi cimadan kinaye olarak kullanılmış-
tır. Örneğin, Allah şöyle buyurur: (‫اح َعلَ ْي ُك ْم ا ِ ْن طَلَّ ْقتُ ُم ال ِّن َسا َء َما لَ ْم تَ َُّسو ُه ُّن ا َ ْو ت َ ْفرِضُ وا لَ ُه َّن فَرٖيضَ ًة‬َ ‫)لَ ُج َن‬
“(Evlilik akdi yaptıktan sonra) kendileriyle cinsî münasebet kurmadığınız ve mehir belirlemediği-
niz kadınları boşamanızda sizin için bir sakınca yoktur…” (2/Bakara, 236) Ayetteki (‫س‬ َّ ‫ ) َم‬kelimesi
(‫س‬ َ َ‫م‬َ ‫ل‬) kelimesinin eş anlamlısıdır.
Ayetin bizzat kendisi (‫ ) َل َم ْستُ ُم‬kelimesinin cima anlamında olduğuna dolaylı olarak işaret etmek-
tedir. Mâide Suresi 6. ayetinin “Ey iman edenler! Namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi ve dirsek-
lere kadar/dirseklerle beraber kollarınızı yıkayın…” kısmı küçük hadesten su ile temizlenmeyi
“…Şayet cünüp olursanız (gusülle) temizlenin…” kısmı büyük hadesten su ile temizlenmeyi an-
latmaktadır. Sonra “…su bulamazsanız, temiz toprakla teyemmüm alın…” kısmıyla toprağın iki
hadesten temizlenmek için kullanılabileceğine dikkat çekmiştir. Teyemmümle ilgili kısımdan
hemen önce teyemmümün ortadan kaldırdığı biri küçük diğeri büyük hadese değinilmiştir. Kü-
çük hades “…sizden biri ihtiyaç gidermeden gelirse…” bölümü, büyük hades ise “…kadınlarla
beraber olur…” bölümüdür. Kadınlara dokunmanın cima anlamında olmadığı farz edildiğinde
teyemmümün abdestsizlik hâlini kaldırdığına temas edilecek, ancak cünüplük hâline temas edil-
memiş olacaktır.
İmam Şafii bu görüşü ifade etmekle beraber kendisinden aktarılan bazı nakiller bu görüşünü
cezmetmediğini göstermektedir. İmam Şafii El-Umm isimli kitabında (1/29) şöyle der: “Ayette he-
ladan gelmeden dolayı abdestin vacip kılınması ve dokunmadan dolayı abdestin vacip kılınması
hususunda kapalı bir nokta vardır. Çünkü dokunmayı helaya gitme ile beraber cünüplük halinin
ardından zikretmiştir. Burada dokunmanın, cenabet olmayan el ile dokunma veya öpme olması
kapalı bir noktadır.”
İbni Abdilberr şöyle der: “Za’ferani, İmam Şafii’nin şöyle dediğini aktarmıştır: ‘Şayet Ma’bed ibni
Nubate’nin öpme ile ilgili hadisi sabit olsaydı ben öpme ve dokunmadan dolayı abdest alınması-
nı benimsemezdim. Ancak ben onun nasıl bir kimse olduğunu bilmiyorum. Şayet sika bir ravi ise
onun hadisi bu konuda hüccettir.’ ” (El-İstizkâr, 1/258)
* Nubate hadisi şu şekildedir: “Aişe (r.anha) dedi ki: ‘Allah Resûlü (sav) beni öptü. Sonra namaz kılma-
ya çıktı. Yeniden abdest almadı.’ ” (Musannef, Abdurrezzâk, 510) )
İbni Teymiyye şöyle der: “Kadına dokunmanın mutlak olarak abdesti bozması hakkındaki görüş
en zayıf görüştür. Genel olarak insanların yaşantısına bakıldığında hiç kimsenin kadına dokun-
maktan selamette kalması mümkün değildir. Kişi sürekli eşinin eline bir şey verir, onun elinden
bir şey alır. Bu gibi şeyler insanların çokça karşılaştığı şeylerdir. Buna rağmen sahabeden hiçbiri
Allah Resûlü’nün bundan dolayı abdest alınmasını emrettiğini rivayet etmemiştir. Şayet bundan

258
ABDEST BABI

dolayı abdest vacip olsaydı Allah Resûlü defalarca bunu emrederdi ve bu hükmü insanların ara-
sında yayardı. Ancak çok yaygın olan bu durum hakkında ahad derecesinde bir rivayet dahi ak-
tarılmamıştır.” (Mecmû’u’l Fetâvâ, 21/236 -özetle-)
c. Bir grup âlime göre kadına dokunmak şehvetle olursa abdesti bozar. Bu âlimler, kadına dokun-
manın abdesti bozacağını gösteren delilleri şehvetle dokunmaya hamletmişlerdir. Sahabeden
öpme, dokunma ve sonrasında abdest alma ile ilgili aktarılan eserler gibi. Kadına dokunmanın
abdesti bozmayacağını gösteren delilleri ise şehvet olmaksızın dokunmaya hamletmişlerdir. Al-
lah Resûlü’nün ayaklarını kıble tarafından çekmesi için Aişe Annemize dokunması ve namazına
devam etmesi; Aişe Annemizin Allah Resûlü’nü ararken onun ayaklarına dokunması rivayetleri
gibi. Böylece bu konudaki delilleri cem etmişlerdir.
Burada Aişe ve Ümmü Seleme Annelerimizden aktarılan Allah Resûlü’nün onları öpmesi sonra
abdest almadan namaza gitmesi ile ilgili rivayetler bu görüşe cevap niteliğindedir.
Ayrıca İbni Teymiyye’nin de belirttiği üzere çokça rastlanmasına rağmen bu konuda Allah Resû-
lü’nden bir hükmün sabit olmaması, kadına dokunmanın abdesti gerektirmediğini göstermek-
tedir.

259
TAHARET KİTABI

Bu konuda racih olan, kadına dokunmanın abdesti bozmamasıdır. Çün-


kü kadına dokunmanın abdesti bozması hakkında açık bir delil yoktur.
Bilakis bozmadığını gösteren birçok delil vardır:
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir gece Allah Resûlü’nün yatakta olmadığını fark ettim. Elimle onu arama-
ya başladım. Derken elim onun iki ayağının iç kısmına değdi. Secdedeydi ve
ayakları dikili hâlde şöyle diyordu:

‫ َوأَ ُعو ُذ ب َِك ِم ْن َك لَ أُ ْح ِص‬،‫ َوبِ ُ َعافَاتِ َك ِم ْن ُعقُوبَ ِت َك‬،‫ا َللَّ ُه َّم أَ ُعو ُذ ِبر َِض َاك ِم ْن َس َخ ِط َك‬
‫ث َ َنا ًء َعلَ ْي َك أَنْ َت ك ََم أَث ْ َن ْي َت َع َل نَف ِْس َك‬
‘A llah’ım senin öfkenden rızana sığınırım. Senin cezalandırmandan afiyet
vermene sığınırım. Senden sana sığınırım. Allah’ım sana hakkıyla sena etme-
ye gücüm yetmez. Sen kendini sena ettiğin gibisin.’ ” 199
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Ben Allah Resûlü’nün önünde uyuyordum. Ayaklarım onun kıbleye yönel-
diği taraftaydı. Secde edeceği zaman eliyle bana dokunurdu. Ben de ayakla-
rımı çekerdim. Kıyama kalktığında ayaklarımı tekrar uzatırdım. O zamanlar
evlerde ışıldak yoktu.” 200
Allah Resûlü’nün (sav) Aişe Annemize, Aişe Annemizin de Allah Resû-
lü’ne dokunmasına rağmen namaz bozulmamış, abdest tazelenmemiştir.
Urve ibni Ez-Zubeyr’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber (sav) hanımlarından birini öptü ve abdest almadan namaza çık-
tı. Bu konuda Aişe’ye, ‘O eşi senden başkası değildir.’ dedim. O da güldü.” 201
Ümmü Seleme’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü oruçlu iken onu öperdi, sonra ne orucunu bozardı ne de tek-
rardan abdest alırdı.” 202
 199. Müslim, 486; Ebu Davud, 879; Tirmizi, 3493
 200. Buhari, 382; Müslim, 512
 201. Ebu Davud, 179; Tirmizi, 86; İbni Mace, 502; Ahmed, 24329 (Zeyneb Es-Sehmiyye kanalıyla)
 202. El-Mu’cemu’l Evsat; Taberânî, 3805; Tefsîru’t Taberî, 8/399, Nîsa Suresi 43. ayetin tefsiri.
Heysemi şöyle der: “Senedinde Yezid ibni Sinan Er-Rihavi isminde bir ravi vardır ki İmam Ahmed,

260
ABDEST BABI

İbni Abbas (ra) şöyle der:


“Kişi eşini öperse abdest almasına gerek yoktur.” 203
Kadına şehvetle dokunulur ve mezi gelirse abdest bozulur. Bu, dokun-
ma sebebiyle değil, mezi sebebiyle abdestin bozulmasıdır.
D. Namazda Gülmek
Âlimler namazın dışında gülmenin abdesti bozmadığı, namazda gülme-
nin namazı bozduğu konularında icma etmişlerdir. Ancak namazda gü-
len kişinin abdestinin bozulup bozulmadığı konusunda ihtilaf vardır. 204
Bu konuda racih olan, namazda gülen kişinin abdestinin bozulmadığıdır.
Çünkü bozduğuna dair sahih bir delil bulunmamaktadır.

Yahya ibni Main ve İbnu’l Medini onun zayıf olduğunu söylemişlerdir. Buhari ve Ebu Hatim ise
onun sika bir ravi olduğunu belirtmiştir. Onun dışında diğer ricalleri sikadır.” (Mecmeu’z Zevâid,
1280 No.lu hadisin akabinde) İmam Taberi bu hadisin sahih olduğunu belirtmiştir.
 203. Darekutni, 512; Musannef, İbni Ebi Şeybe, 486; Darekutni sahih olduğunu söylemiştir.
 204. Bir grup âlime göre namazda gülmek abdesti bozar. Bu konuda dayandıkları deliller genel
olarak şunlardır:
•  Ebu’l Aliye’den şöyle rivayet edilmiştir: “Allah Resûlü ashabıyla beraber namaz kılarken gözleri
pek iyi görmeyen bir adam bir kuyuya düştü. Bunun üzerine Allah Resûlü’nün sahabesinden bir
grup buna güldü. Allah Resûlü gülen kişilerin hem abdestini hem de namazını iade etmelerini
emretti.” (Darekutni, 629)
İbnu’l Cevzi’nin belirttiği üzere bu hadis yedi yolla merfu olarak ve bazı vecihlerle mürsel olarak
aktarılmıştır. Merfu olarak gelen yedi yolun her birinin senedinde zayıf raviler vardır. Bundan
dolayı bu hadis zayıftır. (bk. Et-Tahkîku Fî Mesâili’l Hilâf, 1/197)
İmam Ahmed şöyle der, “Gülmenin abdesti bozması hakkında sahih bir hadis nakledilmemiştir.”
Maliki muhaddislerinden Ebu Tahir Ez-Zuhli der ki: ‘Namazda gülmenin abdesti bozması ile ilgili
Allah Resûlü’nden hiçbir haber sabit olmamıştır.’ (Et-Telhîsu’l Habîr, 1/327)
Mürsel olarak aktarılanlar hakkında Darekutni şöyle der: ‘Bu babta zikrettiğim hadislerin tümü
Ebu’l Aliye’ye dönmektedir. Ebu’l Aliye ise bu hadisi Allah Resûlü’nden mürsel olarak rivayet
etmiştir. Kendisiyle Allah Resûlü arasındaki kişinin kim olduğunu söylememiştir. Âsım El-Ahvel
Ebu’l Aliye ve Hasan-ı Basrî’yi iyi tanıyan Muhammed ibni Sirin’in şöyle dediğini aktarır: ‘Hasan-ı
Basrî ve Ebu’l Aliye’nin mürsel olarak rivayet ettiklerini almayın. Çünkü o ikisi kimden aldıklarını
pek önemsemezler.’ ” (Darekutni, 644)
•  Ebu Hureyre’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü şöyle buyurmuştur: ‘Yedi şeyden dolayı abdestin alınması gerekir; İdrar ve akıcı kan
damlaları, kusmak, bir ağız dolusu kusmak, yan tarafa uzanarak uyumak, kişinin namazda sesli
gülmesi ve kanın çıkması.’ ” (El-Hilâfiyyât, El-Beyhakî, 658)
Bu rivayet senedindeki iki kişiden dolayı zayıftır. Bunlardan biri zayıf diğeri ise meçhuldür. Doğal
olarak bu hadis ne sesli gülmenin abdesti bozduğuna ne de içerisinde zikredilen diğer şeylere
delil olabilir.

261
TAHARET KİTABI

Cabir (ra) şöyle demektedir:


“Namazda gülen kimse namazını iade eder. Abdestini iade etmez.” 205
Yine Cabir’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Tebessüm namazı bozmaz. Ancak kahkaha/sesli gülme namazı bozar.” 206
E. Hafif Uyku
Hafif uyku abdesti bozmaz. Bu hususla ilgili bilgiler “Ağır uyku ve şuur
kaybı yaşanan hâller” bölümünde geçti.
F. Vedi
Vedi; şehvet olmaksızın, idrar öncesinde ve sonrasında gelen sıvıdır.
Abdesti bozduğuna dair bir delil yoktur. Zira daha öncede belirttiğimiz
gibi, ön ve arkadan çıkan her şey abdesti bozmaz. Bir şeyin abdesti boz-
duğuna dair sarih (açık) ve sahih delile ihtiyaç vardır.
G. Fercin Genişlemesinden Dolayı Dışarıdan İçeriye Giren Havanın
Tekrar Çıkması
Bu konu hakkındaki tafsilat, abdesti bozan unsurların “Yellenme” konu-
sunda zikredilmiştir. Oraya müracaat ediniz.
H. Ölü Yıkamak veya Taşımak
Bu konuda rivayet edilen, “Ölü yıkayan gusletsin, cenaze taşıyan abdest al-
sın.” 207 hadisi zayıftır. Hafız ibni Hacer, İmam Ahmed’den şunu aktarır:
“Bu konuda/babta hiçbir rivayet sahih değildir.” 208
Hadisi sahih kabul edenler de buradaki emri tavsiye olarak kabul et-
mişlerdir. 209 Çünkü sahabe ölü taşımış abdest almamış 210 ölü yıkamış
gusletmemişlerdir. 211 Diğer sahabiler bu duruma itiraz etmemiştir. Bu
da yukarıdaki hadis sahih olsa bile, emrin vucubiyete değil istihbaba de-
lalet ettiğini gösterir.
 205. Darekutni, 652; Musannef, İbni Ebi Şeybe, 3908; Musannef, Abdurrezzâk, 3766; sahihtir
 206. Darekutni, 661; Musannef, İbni Ebi Şeybe, 3902; Musannef, Abdurrezzâk, 3774
 207. Ebu Davud, 3161; Tirmizi, 993
 208. bk. Bulûğu’l Merâm, 76
 209. bk. Neylu’l Evtâr, 317 No.lu hadis şerhi
 210. bk. Muvatta, 52
 211. bk. Muvatta, 593

262
ABDEST BABI

I. Tırnak Kesmek ve Saç Kısaltmak


Vücuttan tırnak, saç gibi bazı şeylerin alınması abdesti bozmaz. Bunla-
rın abdesti bozduğu ile ilgili bir delil yoktur.
Ebu Miclez’den şöyle rivayet edilmiştir:
“İbni Ömer’in tırnaklarını kestiğini gördüm.
Ona dedim ki: ‘Sen tırnaklarından kestin. Abdest almayacak mısın?’
Dedi ki: ‘(Neden abdest alayım?) 212 Ne akıllı/zeki adamsın! Sen kavminin
kendisini akıllı diye isimlendirdiğinden daha akıllı olmalısın.’ ” 213
Hasan-ı Basrî (rh) der ki:
“Kişi saçlarından veya tırnaklarından alırsa ona abdest gerekmez.” 214
J. Gıybet, İftira Gibi Kötü/Günah Sözler
Gıybet, iftira, hakaret gibi kötü sözler abdesti bozmaz. Bunun abdesti
bozması ile ilgili Kur’ân ve sünnetten bir şey aktarılmamıştır. Âlimlerin
geneli bu konuda hemfikirdir.
Aişe, 215 İbni Abbas 216 ve İbni Mesud’dan 217 kötü sözün akabinde ab-
dest alınmasının gerekliliğini ifade eden sözler varid olmuştur. Bu sözler
günaha kefaret olması için kötülüğün ardından iyilik yapmak şeklinde
anlaşılabilir. Bir grup âlim de sahabeden varid olan sözleri, ağız yıkama
olarak anlamışlardır.
K. Ateşte Pişen Şeyleri Yemek
Ateşte pişen şeyleri yemekten dolayı abdest bozulmaz/abdest gerekmez.
Bu, sahabe ve selefin birçoğundan aktarılan görüştür. Dört halife ve dört
mezhebin görüşü de bu yöndedir.

 212. Es-Sunenu’l Kubrâ, 693


 213. Es-Sunenu’l Kubrâ, 693; Musannef, İbni Ebi Şeybe, 576; hasendir
 214. Musannef, İbni Ebi Şeybe, 571; Musannef, Abdurrezzâk, 466; isnadı sahihtir
 215. bk. Musannef, İbni Ebi Şeybe, 1426; Musannef, Abdurrezzâk, 470
 216. bk. El-Evsat fi’s-Suneni ve’l-İcmâi ve’l-İhtilâf, İbni’l-Munzir, no: 137
 217. bk. Musannef, İbni Ebi Şeybe, 1425; Musannef, Abdurrezzâk, 469

263
TAHARET KİTABI

Amr ibni Umeyye Ed-Damri’den şöyle rivayet edilmiştir:


“Allah Resûlü’nün bir koyunun kürek kemiğinden bir parça et kesip ondan
yediğini gördüm. O sırada namaza çağrıldı. Allah Resûlü kalktı elindeki bıça-
ğı bıraktı ve abdest almadan namaza gitti.” 218
Cabir’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü’nün en son yaptığı iki şeyden biri ateşte pişen şeylerden dolayı
abdest almayı terk etmektir.” 219
L. Abdestte Şüpheye Kapılmak
Allah Resûlü’nün (sav) bize öğrettiği temel kaidelerden biri; yakinle/kesin
olarak sabit olanın şüpheyle ortadan kalkmayacağıdır. “Yakin, şüpheyle zail
olmaz.” kaidesinin delili şu hadistir:
Abdullah ibni Zeyd El-Mazini’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Namazında abdesti bozan bir şeyler olduğunu zanneden bir kimsenin du-
rumu Peygamber’e (sav) anlatılmış, o da ‘Sesi duymadıkça veya kokuyu hisset-
medikçe namazdan ayrılmasın.’ buyurmuştur.” 220
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Biriniz, karnında abdesti bozacak bir şeyler olduğunu zanneder de karnın-
dan çıkıp çıkmadığını kestiremez ise ses veya koku duymadıkça mescidden
asla çıkmasın.” 221
Görüldüğü gibi kişi abdestliyse, yakinen bozulmadığı sürece abdesti
devam eder. Aksi hâlde kişi her şüphede abdest yenileyecek olsa, vesve-
se illetine düşer. 222

 218. Buhari, 208; Müslim, 355


 219. Ebu Davud, 192; Nesai, 185; Bu rivayet, İslam’ın ilk yıllarında ateşte pişen şeyleri yemekten
dolayı abdest almanın neshedildiğini gösterir.
Aişe Annemizden Allah Resûlü’nün (sav) şöyle dediği rivayet edilmiştir:
“Ateşin değdiği şeylerden dolayı abdest alınız.” (Müslim, 353)
 220. Buhari, 137; Müslim, 361
 221. Müslim, 362; Ebu Davud, 177; Tirmizi, 75
 222. Konuya dair detaylı bilgi için bk. 1/159, 63 No.lu dipnot

264
ABDEST BABI

Konuyu üç başlıkta özetleyebiliriz:


a. Kişi abdest aldığından emindir, ancak abdestinin bozulduğundan şüp-
he eder. Bu durumda kişinin tekrar abdest almasına gerek yoktur.
b. Kişi abdestinin bozulduğundan emindir. Ancak abdest alıp almadı-
ğından emin değildir. Bu durumda yakin, abdestin bozulması olduğu için
kişi abdest almalıdır.
c. Kişi hem abdestinin bozulduğundan hem de abdest aldığından emindir.
Ancak hangisinin önce hangisinin sonra gerçekleştiği konusunda şüphe
içerisindedir. Bu durumda ihtiyatlı davranmak ve abdest almak gerekir.

265
MESH BABI

Meshin Şartları/Rükunları
• Ayakkabı/Mest/Çorap Gibi Giysileri Temizlik Üzere Giymek

Mesh Yapma Şekli


• Islak Olan El, Ayak Örtüsünün Sadece Üst Kısmına Sürülür

Meshin Müddeti
• Ayakkabı/Çorap/Mestler Temizlik Üzere Giyildikten Sonra,
Mesh Müddeti Başlar, Mukim İçin 24 Saat, Yolcu İçin 3 gün
Sürer

Mestin Çeşitleri
• Başı Örten Sarık/Takke/Başörtü Gibi Giysilere Mesh Etmek
• Sargılar Üzerine Mesh Etmek
• Temizlik Üzere Giyilmiş, Ayakları Örten Ayakkabı/Mest/
Çorap Gibi Giysilere Mesh Etmek

Meshi Bozan Hâller


• Cünüp Olmak
• Mesh Müddeti Bittiği Ânda Abdestsiz Olmak
• Mestleri/Çorapları Abdestsizken Çıkarmak

Mesh ile İlgili Meseleler


• Ayakların Durumu Gözetilip Çıplak Ayakları Yıkamak;
Temizlik Üzere Giyilmiş Çoraplara ve Mestlere Mesh Etmek
Efdal Olandır
• Yırtık Çoraplara/Mestlere/Ayakkabılara Mesh Yapılabilir
• Başı Örten Sarık/Takke/Başörtü Gibi Giysilerin Üzerine
Mesh Ederken Temizlik ve Vakit Şartı Yoktur
Sargılar Üzerine Meshin Çeşitli Hâlleri
• Kişi Tüm Vücudu veya Uzuvları Abdest/Gusül Almaya Engel
Olacak Kadar Yaralıysa/Sargılıysa Teyemmüm Almakla Yetinir
• Kişinin Vücudunun Geneli Sağlam, Belli Uzuvları Yaralıysa/
Sargılıysa; Vücudun Suyla Teması Yaralı Kısma Zarar Verme
Tehlikesi Taşıyorsa Yalnızca Teyemmüm Alır
• Kişinin Vücudunun Geneli Sağlam, Bazı Uzuvları
Yaralıysa/Sargılıysa ve Su Kullanmak Sargılı Yerlere Zarar
Vermeyecekse; Abdest ve Gusül Alır. Yaralı/Sargılı Bölgelere
Dokunmaz
MESH BABI

M esh babından kastımız; ayağa giyilen, başa giyilen ve yaralar üzerine


sarılan sargılar üzerine yapılan işlemdir. Abdest esnasında yıkanması
gereken uzuvların yıkanmayıp uzvu örten örtü üzerine mesh etmektir.
Bu babda ele alacağımız mesh üç kısımdır:
a. Ayağı örten mest, ayakkabı ve çorap gibi ayağı örten giysilere yapı-
lan mesh.
b. Başı örten sarık, takke ve başörtüsü gibi örtülere yapılan mesh.
c. Yaralanmış veya kırılmış uzuvlara tedavi amaçlı sarılan sargı, pansu-
man, alçı vb. üzerine yapılan mesh.
Mesh, İslam’ın kolaylaştırma ilkesine dâhildir.
Mesh tüm kısımlarıyla Yüce Allah’ın (cc) kullarına olan rahmeti ve kolay-
laştırmasıdır. Zira yıkanması gereken bir uzvun yolculuk, meşakkat veya
sağlık nedeniyle mesh edilmesi günlük hayatı ve ibadetleri kolaylaştırır.
“Allah sizden (yükünüzü) hafifletmek ister. Ve insan zayıf olarak yaratıldı.”  1
“…Allah sizin için kolaylık diler, zorluk dilemez…” 2
Meshin, Yüce Allah’ın kullarına kolaylaştırması olduğunu bilmek bize
üç fayda sağlar:
 1. 4/Nîsa, 28
 2. 2/Bakara, 185

269
TAHARET KİTABI

a. Allah (cc) kulların kolaylaştırma olan ruhsatları kullanmasını ister:


“Allah masiyetlerin işlenmesini hoş görmediği gibi ruhsatlarının alınmasını
sever.” 3
Dinin Allah’a (cc) en sevimli olanı, kolay ve geniş olanıdır:
“Dininizin en hayırlısı en kolay olanıdır. Dininizin en hayırlısı en kolay ola-
nıdır.” 4
Bu bilgi önemlidir. Ne yazık ki çoğu insan, ruhsatlardan faydalanmayı
kusur olarak görmektedir. Oysa Allah (cc) kullarının ruhsatlardan fayda-
lanmasından hoşnut olur. 5
b. Bu ruhsattan faydalanırken Allah’a (cc) hamdetmek, rahmetinden ötü-
rü O’na şükretmek.
“…Allah, (din konusunda) sizi zora sokmak/işinizi zorlaştırmak istemez.
Fakat Allah, şükredesiniz diye sizi temizlemek ve üzerinizdeki nimetini ta-
mamlamak ister.” 6
c. Mesh babında var olan ihtilaflarda kolay olanı tercih etmek. Zira mesh
kolaylaştırmadır. Meşru bir ihtilaf durumunda en kolay olanı tercih et-
mek gerekir. Üzülerek belirtmeliyim ki fıkıh kitaplarımızda mesh için
öyle şartlar zikredilmiştir ki; mesh, yıkamaktan daha zor hâle gelmiştir.
Allah’ın (cc) kolaylaştırdığı bu hüküm, fıkıh kitaplarındaki detaylar nede-
niyle anlaşılması dahi zor bir hâl almıştır. Hiç şüphesiz bu, mesh babının
ruhuna aykırıdır.
I. Ayak Örtüsüne Mesh Etmek
Abdestte aslolan, ayakların yıkanmasıdır. Ancak ayağı örten bir örtü
varsa, yıkamak yerine mesh yapılabilir. Allah Resûlü’nün (sav) sözlü ve fiilî
sünneti, ashabın uygulaması ayağı örten örtüleri ayırmamış, ayağa giyilen
her şeyin üzerine mesh yapılabileceğini göstermiştir. Ayakkabı, deriden
 3. Ahmed, 5866
 4. Ahmed, 15936
 5. Ömer’den (ra) Allah Resûlü’nün (sav) seferde namazların kısaltılmasıyla ilgili şöyle dediği
nakledilmiştir:
“Allah’ın size verdiği ikramdır/sadakadır. Allah’ın ikramını/sadakasını kabul ediniz.” (Müslim, 686)
 6. 5/Mâide, 6

270
MESH BABI

mamul mest, kalın veya ince çorap ya da farklı örflerde ayağa giyilen her
şeyin üzerine mesh edilebilir.
Muğire ibni Şu’be’den rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle de-
miştir:
“Yolculukta bir gece Resûlullah ile (sav) beraberdim. Bir ara, ‘Yanında su var
mı?’ buyurdu.
Ben de, ‘Evet.’ dedim.
Bunun üzerine devesinden indi ve gecenin karanlığında benden gizlenince-
ye kadar yürüdü. Sonra geldi. Ben de ona su kabından su döktüm. O ellerini
ve yüzünü yıkadı. Üzerinde yün bir cübbe vardı. (Yeninin darlığı yüzünden)
kollarını ondan çıkaramadı. Sonunda onları cübbenin alt tarafından çıkardı
ve kollarını yıkadı, başını mesh etti. Sonra ben, mestlerini çekip çıkarmak için
uzandım.
Bunun üzerine, ‘Onları bırak. Çünkü ben onları temiz olarak giymiştim.’ bu-
yurdu ve onların üzerine mesh etti.” 7
Cerir ibni Abdullah küçük abdestini bozmuş arkasından abdest alıp mest-
lerine mesh etmiştir. Kendisine, “Sen böyle mi yapıyorsun?” denilmiş, o da
“Evet. Resûlullah’ın küçük abdest bozduğunu arkasından abdest alıp mestle-
rinin üzerine mesh ettiğini gördüm.” 8 demiştir.
Muğire ibni Şu’be’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) abdest aldı, çorap ve ayakkabısı üzerine mesh etti.” 9
Görüldüğü gibi Allah Resûlü (sav) ayakkabı ve çoraplar üzerine mesh
etmiş ve ayak giysileri için bir kayıt/şart zikretmemiştir. Kalın veya
ince, deriden veya değil, altına su geçiriyor veya geçirmiyor olmasına
bakmaksızın ayağa giyilen giysilere mesh yapılabilir. Çünkü şeriat bir
ruhsat tanıyorsa ona dair kayıt/şart zikretmek yine şer’i naslarla ol-
malıdır. Aksi hâlde, içtihada dayalı şartlar Allah’ın (cc) kolaylaştırdığını
zorlaştırmak olur.
 7. Buhari, 5799; Müslim, 274
 8. Buhari, 387; Müslim, 272
 9. Ebu Davud, 159; Tirmizi, 99

271
TAHARET KİTABI

Allah Resûlü’nün ashabı da çorap da dâhil ayak örtülerine mesh yapılabi-


leceğini söylemiştir. Ebu Davud (rh) Sünen’inde; Ali, İbni Mesud, Bera ibni
Azib, Enes ibni Malik, Ebu Umame, Sehl ibni Sa’d ve Amr ibni Hureys’in
(r.anhum) çoraba mesh ettiği nakledilmiştir. Ayrıca çoraba meshin Ömer (ra)

ve İbni Abbas’tan (ra) rivayet edildiğini belirtmiştir. 10


Çoraplara mesh etmeye cevaz veren veya çoraplara mesh eden sahabi-
lerin hiçbiri çorap için bir kayıt zikretmemiştir. Bununla birlikte bazı sa-
habilerin yünden çoraplara mesh ettiği varid olmuştur.
Enes (ra) yün çorapların üzerine mesh etmeyi soran birine, “Bu da yünden
mesttir.” 11 diye cevap vermiştir.
Takdir ederiz ki yün çorap altına su geçirir, onunla yürünmez, dik dur-
maz…Yani mesh için zikredilen şartların hiçbirine uygun değildir.
Günümüzde varolan babet çoraplar ve sandaletler ayak örtüsüdür; on-
lara meshedilebilir.
A. Ayak Örtüsüne Meshin Şartı
Ayakkabı, mest, çorap vb. ayak giysilerine meshin şartı temizlik üzere
giyilmiş olmasıdır.
Muğire ibni Şu’be’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Sonra ben, mestlerini çekip çıkarmak için uzandım.
Bunun üzerine, ‘Onları bırak. Çünkü ben onları temizlik üzere giymiştim.’
buyurdu ve onların üzerine mesh etti…” 12
Yani; mestin abdest alınmış ve abdestliyken giyilmiş olması gerekir. Te-
mizlik/abdest aldıktan sonra giyilen ayakkabı, mest veya çorap üzerine
mesh yapılabilir. Temizlik üzere giydikten sonra abdest bozulur ve yeni-
den abdest alma ihtiyacı olursa; ayaklar yıkanmaz, ayak örtüsünün üze-
rine mesh yapılabilir.

 10. bk. Ebu Davud, 159 No.lu rivayetle birlikte


 11. El-Kunâ ve’l Esmâ, Ed-Dûlabî, 1009; Musannef, İbni Ebi Şeybe, 1982
 12. Buhari, 5799; Müslim, 274

272
MESH BABI

B. Mesh Nasıl Alınır?


Ali (ra) şöyle der:
“Eğer din akılla olsaydı, mestin üstünü değil, altını mesh etmek daha uygun
olurdu. Hâlbuki ben Resûlullah’ı (sav) mestlerinin üzerine mesh ederken gör-
düm.” 13
Kişi, abdest suyuyla ıslak olan elini ayak örtüsünün üst kısmına hafifçe
sürer. Giysinin alt ve yan taraflarını mesh etmez.
C. Meshin Müddeti
Şurayh ibni Hâni’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Mestler üzerine mesh etmeyi sormak için Aişe’ye gittim.
O, ‘A li ibni Ebi Talib’e sor. Çünkü o, Resûllullah ile birlikte yolculuğa çıkar-
dı.’ dedi. Ben de ona sordum.
Dedi ki: ‘A llah Resûlü (sav) (meshin süresini) yolcu için üç gün üç gece, mu-
kim için bir gün bir gece olarak belirledi.’ ” 14
Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Sahabi ‘Ey Allah’ın Resûlü! Mestler üzerine mesh etme süresi ne kadardır?’
dediler.
Resûlullah da (sav), ‘Yolcu için geceleriyle beraber üç gündür, mukim için ise
bir gün ve bir gecedir.’ buyurdu.” 15
Huzeyme ibni Sabit’ten rivayet edildiğine göre Allah Resûlü şöyle bu-
yurmuştur:
“Mestler üzerine mesh yolcu için üç gün, mukim için bir gün bir gecedir.” 16
Bu rivayetler göstermiştir ki; ayak örtülerine yapılan mesh bir müddet-
le kayıtlıdır. Yolcular üç gün üç gece, yolcu olmayanlar bir gün bir gece
ayak giysisine mesh yapabilirler.

 13. Ebu Davud, 162


 14. Müslim, 276
 15. İbni Mace, 555
 16. Ebu Davud, 157; Tirmizi, 95

273
TAHARET KİTABI

Mesh konusunda müddet olmadığını gösteren rivayetler zayıftır. Hadis


âlimleri bu rivayetlere itibar etmemiştir. 17
Meshin Müddeti Ne Zaman Başlar?
Mesh müddetinin ne zaman başladığını gösteren bir delil yoktur. Bu
sebeple âlimlerimiz meshin başlangıç zamanında ihtilaf etmiştir. Genel
anlamda ortaya üç görüş çıkmıştır:
• “Abdest alıp temizlik üzere mestler (çorap veya ayakkabı) giyildikten sonra
mesh müddeti başlamış olur. Bu görüş Hasan-ı Basrî’den (rh) nakledilir.
• Abdest üzere giydikten sonra ilk abdest bozulmasından itibaren başlar. Bu,
bizim (Şafiiler), Ebu Hanife (rh), Ahmed’den (rh) sahih olan görüştür.
• Abdest üzere giydikten sonra abdest bozulur ve yeni abdest alırsa ilk meshten
itibaren başlar. Bu, Evzai (rh), Ebu Sevr (rh) ve İbnu’l Munzir’den (rh) nakledilmiştir.” 18
Mesh babının girişinde belirttiğimiz gibi; bu bab, kolaylık olsun diye kul-
lara verilen bir ruhsattır. Hâliyle nas olmayan yerde en kolay olan tercih
edilebilir. Biz, mesh müddetini ve bitişini tespitte en kolay olan birinci
görüş olduğundan onu tercih ediyoruz. Ayakkabı, çorap veya mestleri-
mizi temizlik üzere giydikten sonra, mesh müddetini başlatıyoruz. Allah
(cc) en doğrusunu bilir.

Buna göre; sabah namazı için altıda abdest alan ve çoraplarını giyen bir
Müslim, bir sonraki gün sabah altıya kadar (24 saat) çorapların/mest-
lerin üzerine mesh edebilir. Şayet yolcuysa bu süre üç güne kadar uzar.
D. Meshi Bozan Hâller
Meshin bozulması demek; kişinin ayak giysisini çıkarıp yeniden abdest
alması ve yeni bir mesh müddetine başlamasıdır.
Meshi bozan üç hâl vardır:

 17. Örnek olarak şu rivayeti verebiliriz: Ubey ibni İmare’den şöyle rivayet edilmiştir: “Ben Allah
Resûlü’ne (sav), ‘Mestler üzerine mesh edeyim mi?’ diye sordum, ‘Evet.’ dedi. ‘Bir gün mü?’ diye
sordum. ‘Evet. Bir gün.’ dedi. ‘İki gün mü?’ diye sordum. ‘Evet. iki gün.’ dedi. ‘Üç gün mü?’ diye
sordum. ‘Evet. İstediğin kadar’ dedi.” (Ebu Davud, 158); Ebu Davud (rh) şöyle der: “İsnadında ihtilaf
edilmiştir ve o kuvvetli değildir.”
 18. El-Mecmû’, 1/486-487

274
MESH BABI

1. Cünüp Olmak
Erkek veya kadın cünüp/ihtilam olursa mesh bozulur. Yeniden abdest
alıp ayakkabı, çorap veya mestlerini temizlik üzere giymesi gerekir.
Safvan ibni Assal’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) yolculuk yaptığımızda üç gün üç gece boyunca küçük ve bü-
yük abdest bozduğumuzda ve uykudan dolayı mestlerimizi çıkarmamamızı
emrederdi. Cünüplük durumu hariç.” 19
Görüldüğü gibi Allah Resûlü, üzerine mesh yapılan mestlerin büyük
abdest, küçük abdest ve uyku durumunda çıkarılmamasını; cünüplük
durumunda çıkarılmasını emretmiştir. Bu da cünüplüğün meshi bozdu-
ğunu gösterir.
2. Mesh Müddeti Bittiği Ânda Abdestsiz Olmak
Mesh müddeti bittiğinde kişi abdestsizse, mesh bitmiş ve bozulmuş
olur. Yeniden abdest alıp ayaklar yıkanmalı, mest yapılacak şey temizlik
üzere giyilmelidir.
3. Abdestsizken Mestleri/Çorapları Çıkarmak
Mestleri/çorapları/ayakkabıyı çıkarmak, meshi bozmaz. Çünkü mest-
leri çıkarmanın meshi bozacağına dair bir delil yoktur.
Ancak abdest bozulur ve abdest bozukken mestler/çoraplar çıkarılırsa,
mesh bozulur. Zira mestleri/çorapları yeniden giymek istese abdestsiz
giymiş olacaktır. Temizlik üzere giyilmediğinden ayaklara mesh yapmak
olanaksızdır.
Kişi abdestliyken mestleri/çorapları çıkarırsa ve abdest bozulmadan tek-
rar giyerse hiçbir şey yapmasına gerek yoktur. Mestleri/çorapları temizlik
üzere giymiş olacağından, yeni bir müddet başlamış olur.
Ayakları yıkamak mı, mesh mi daha efdaldir?
Âlimler ayakları yıkamak mı, üzerine mesh etmek mi daha efdaldir ko-
nusunda ihtilaf etmişlerdir. Şüphe yok ki en faziletli, en doğru ve en müs-
takim olan Allah Resûlü’nün (sav) sünnetidir.
 19. Tirmizi, 96

275
TAHARET KİTABI

“Andolsun ki sizin için, Allah’ı ve Ahiret Günü’nü uman ve Allah’ı çokça zik-
redenler için Allah Resûl’ünde güzel bir örneklik vardır.” 20
“…Şüphesiz ki sözlerin en hayırlısı Allah’ın kelamıdır. Yolların en güzel/en
doğru olanı Muhammed’in yoludur…”  21
Allah Resûlü’nün (sav) bu konudaki uygulaması şöyledir: O(sav) ayakların-
da bir örtü varsa ayaklarını mesh eder; ayakları çıplak olursa ayaklarını
yıkardı. Efdal olan çıplak ayakları yıkamak, temizlik üzere giyilmiş ço-
raplara/mestlere mesh etmektir. 22
Çorap/Mest/Ayakkabı yırtık olursa mesh yapılır mı?
Yırtık, delik, defolu ayak giysilerine mesh yapılabilir. Daha önce de zik-
rettiğimiz gibi; mestler/çoraplar üzerine meshe cevaz veren naslar mut-
laktır, hiçbir kayıt/şart zikredilmemiştir. Mesh yapılacak şeyin inceliği
kalınlığı, sağlamlığı, yırtıklığı, yapıldığı malzeme vb. konularda hiçbir
kayıt/şart yoktur.
Sufyan-ı Sevri (rh) bu soruya şöyle cevap vermiştir: “Ayağında olduğu müd-
detçe mesh yap. Muhacir ve Ensar’ın mestleri yırtık ve yamalı değil miydi?” 23
Şu bir gerçek ki; Sufyan-ı Sevri’nin (rh) dediği gibi o dönemde insanların
elbise ve ayakkabıları sınırlı olur; olan da yırtık ve yamalı olurdu. Hepi-
mizin bildiği Zatu’r Rika Gazvesi’nde, sahabiler ayakkabıları olmadığı
için ayaklarına bez sarmışlardı.
Ebu Musa El-Eşari’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) ile bir gazveye çıktık, altı kişi idik. Aramızda nöbetleşe bin-
diğimiz bir deve vardı. Ayaklarımız şişti. Benim de ayaklarım şişti ve yaralandı.
Tırnaklarım düştü. Bu yüzden ayaklarımıza bez parçaları bağlamaya başladık.
Bez parçalarını ayaklarımıza bağladığımız için o savaşa ‘Zatu’r Rika Gazvesi’
ismini verdik.” 24
Bu yokluğa rağmen ne Allah Resûlü (sav) ne de sonrasında ashabı, üzeri-
 20. 33/Ahzâb, 21
 21. Müslim, 867; İbni Mace, 45
 22. Zâdu’l Meâd, 1/180
 23. Musannef, Abdurrezzâk, 753
 24. Buhari, 4128; Müslim, 1816

276
MESH BABI

ne mesh edilecek şeyin sağlamlığını şart koşmuşlardır. Hâliyle ayakkabı,


mest, çorap dendiği müddetçe, yırtık da olsa bunlara mesh yapılabilir.
II. Baş Örtüsüne Mesh Etmek
Abdest esnasında mesh edilmesi gereken saçların yerine, başı örten sa-
rık, takke ve bayanların baş örtüleri üzerine mesh yapmasıdır. Zira her
abdest esnasında baştaki örtüyü açıp saçı mesh etmek, sonra tekrar bağ-
lamak bir zorluktur. Şeriat örtüler üzerine meshe cevaz vererek kullara
kolaylaştırmıştır.
A. Sarıklar Üzere Mesh Etmek
Allah Resûlü (sav) abdest esnasında sarığına mesh etmiştir.
Amr ibni Umeyye Ed-Damri -oğlu Cafer’in rivayet ettiğine göre- şöyle
demiştir:
“Ben Allah Resûlü’nü sarığının ve mestlerinin üzerine mesh ederken gördüm.” 25
Bilal’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Ben Allah Resûlü’nün mestlerine ve sarığına mesh ettiğini gördüm.” 26
Sevbân’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) bir defasında bir seriyye göndermişti, şiddetli bir soğuğa
tutulup çarpıldılar. Resûlullah’ın (sav) yanına döndükleri zaman onlara, sarık-
larının (sargılarının) ve ayakkabılarının üzerine mesh etmelerini emretti” 27
Sarığa mesh iki şekilde olmuştur:
Abdullah ibni Zeyd’e (ra), Allah Resûlü’nün (sav) nasıl abdest aldığı sorul-
duğunda başı mesh etmek hakkında şöyle demiştir:
“Sonra Allah Resûlü iki eliyle başını mesh etti. İki elini başının önüne ve arka-
sına götürüp getirdi. Başının ön kısmından başladı ve ellerini ense köküne ge-
linceye kadar götürdü. Sonra onları tekrar başladığı yere doğru geri getirdi.” 28

 25. Buhari, 205


 26. Müslim, 275
 27. Ebu Davud, 146
 28. Buhari, 185; Müslim, 235

277
TAHARET KİTABI

Rubeyyi’ binti Muavviz’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:


“Resûlullah (sav) kendisinin yanında abdest almıştı. Başını bütünüyle saçları-
nın en üst kısmından itibaren saçların bittiği yerlere kadar mesh etmiş, fakat
saçının şekli bozulup dağılmamıştı.” 29
Bu iki rivayet meshin iki şekilde yapılabileceğini göstermektedir:
• İki elle başın ön tarafından başlayıp saç bitimine doğru götürmek.
Sonra elleri başın ön kısmına getirmek. Yukarıdaki Abdullah ibni
Zeyd’in (ra) hadisi bunu ifade etmektedir.
• Saç şeklini bozmadan mesh etmek. Rubeyyi’ binti Muavviz’in (r.an-
ha) hadisi bunu ifade etmektedir.

B. Takke Üzerine Mesh Etmek


Başörtüsüne cevaz veren hadisler şu lafızlarla varid olmuştur:
‫ ِع َم َم ٌة‬/İmame: Sarık
‫ ِع َصابَ ٌة‬/İsabe: Başa sarılan örtü
‫ ِخ َمر‬/Hımar: Başı örten her şey. Daha çok kadınların tesettür için örttü-
ğü baş örtüsü için kullanılır.
Hadis metinlerinde geçen lafızlar, meshin sarıkla kayıtlı olmadığını, her
türlü baş örtüsünü kapsadığını gösterir. Takke de erkekler için baş örtü-
südür.
C. Kadınların Baş Örtüsüne Meshi
İslam hukukunun temel kaidelerinden biri şudur: Kadın ve erkek şer’i
hükümler konusunda eşittir. Erkek için sabit olan bir hüküm kadın için;
kadın için sabit olan bir hüküm erkek için geçerlidir. Özel bir nas gelip
kadın ve erkeği ayırmadığı müddetçe bu geçerlidir.
Aişe’den (r.anha) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle demiştir:
“Kadınlar (hüküm konusunda) erkeklerin ikiz kardeşidir…” 30
Buna binaen; kadınlar başlarını örten her türlü örtüye mesh yapabilir-
 29. Ebu Davud, 128; Ahmed, 27024
 30. Ebu Davud, 236; Tirmizi, 113; İbni Mace, 612

278
MESH BABI

ler. Annelerimizden Ümmü Seleme’nin de örtüsüne mesh ettiği rivayet


edilmiştir. 31
Baş örtüsüne mesh konusunda temizlik ve vakit şartı yoktur
Sarık, takke veya eşarp gibi baş örtüsüne mesh; ayakların meshi gibi de-
ğildir. Baş örtüsünü temizlik üzere giymek ve müddet şartı yoktur. Her
abdest alındığında saç yerine örtü mesh edilir.
III. Sargılar Üzerine Mesh Etmek
Yara, kırık, incinme vb. durumlarda vücuda sarılan sargıların hükmüdür.
Gusül abdesti alan tüm vücudunu yıkamak zorunda olduğundan her sar-
gı onu ilgilendirmektedir. Abdest alan için şayet sargı abdest uzuvların-
daysa abdest alanı ilgilendirmektedir. 32
a. Bir kimsenin tüm vücudu veya abdest/gusül almaya engel olacak ka-
dar çok uzvu yaralı/sargılıysa teyemmüm almakla yetinir. Zira Yüce Al-
lah, hastaların teyemmüm almasını meşru kılmıştır.

 31. bk. Musannef, İbni Ebi Şeybe, 249


 32. Konu başında belirtelim ki bu konuda varid olan hadislerin tamamı senedi problemli tek-
nik açıdan eleştirilmiş rivayetlerdir.
Her ne kadar bazı âlimler, tüm yolları bir araya toplayarak senedin hasen olacağını söylese de, ha-
disin konumuza delalet eden sargılar/yaralar üzerine mesh konusundaki bölümü, teknik açıdan
zayıftır. Bu bölümü destekleyecek/takviye edecek bir rivayet yoktur.
Bu nedenle yaralara/sargılara mesh konusunda hüccet oluşturacak sahih ve sarih (açık) bir nas-
sın olmadığını söyleyebiliriz.
Cabir ibni Abdullah’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir sefere çıkmıştık, bizden bir adama taş değdi ve başını yardı. Sonra bu kişi ihtilam oldu. Arka-
daşlarına, ‘Benim teyemmüm etmeme ruhsat buluyor musunuz?’ diye sordu.
‘Sen suyu kullanabilirsin, sana (teyemmüm için) ruhsat bulmuyoruz.’ dediler.
Adam yıkandı ve akabinde de öldü. Allah Resûlü’nün (sav) huzuruna geldiğimizde bu hadise ken-
disine haber verildi. Bunun üzerine Allah Resûlü (sav), ‘Onu öldürdüler, Allah da onları öldürsün.
Bilmediklerini sorsalardı ya! Cehaletin ilacı ancak sormaktır. Onun teyemmüm etmesi, yarasının
üzerine bir bez bağlayıp sonra üzerine mesh etmesi ve vücudunun geri kalan kısmını da yıkama-
sı ona yeterdi.’ diye buyurdu.” (Ebu Davud, 336)
Hafız ibni Hacer (rh) bu hadis hakkında (Bulûğu’l Merâm, 136), “Ebu Davud zayıflık olan bir senetle
rivayet etmiştir. Ravileri üzerinde de ihtilaf vardır.” demiştir.
Ali’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Kol kemiğim kırılmıştı. Resûlullah’a (sav) (nasıl abdest alacağımı) sordum. Bana, sargı üzerine
mesh etmemi emretti.” (İbni Mace, 657)
Hafız ibni Hacer (rh) hadis hakkında: “İbni Mace Vahi (şiddetli zayıf ) bir senetle rivayet etti.” demiş-
tir. (Bulûğu’l Merâm, 135)

279
TAHARET KİTABI

“…Eğer hasta ya da yolculukta olursanız ya da sizden biri ihtiyaç giderme-


den gelirse veya kadınlarla beraber olur ve su bulamazsanız, temiz toprakla
teyemmüm alın. Yüzlerinize ve ellerinize ondan sürün.” 33
Kişi su buluyor olsa bile, kullandığı takdirde hastalanmaktan korkuyor-
sa teyemmüm alabilir.
Amr ibni As’tan (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle demiştir:
“Zatu’s Selasil Gazvesi’nde soğuk bir gecede ihtilam olmuştum. Gusledersem
helak olurum korkusundan dolayı teyemmüm edip arkadaşlarıma sabah nama-
zını kıldırdım. Medine’ye dönünce bu durumu Resûlullah’a (sav) haber verdiler.
O da ‘Ey Amr! Sen arkadaşlarına cünüp olarak mı namaz kıldırdın?’ buyurdu.
Beni gusletmekten alıkoyan hava şartlarını haber verdim ve Nîsa Suresi’nin
29. ayetinde Allah’ın şöyle buyurduğunu söyledim: ‘…Kendinizi öldürmeyin.
Şüphesiz ki Allah, size karşı merhametlidir.’ 34 Bunun üzerine Peygamber (sav)
güldü ve hiçbir şey söylemedi.” 35
b. Şayet vücudun geneli sağlam, belli uzuvlar sargılıysa; vücudun suyla
teması yaralı kısma zarar verme tehlikesi taşıyorsa yalnızca teyemmüm alır.
Yukarıda kaydettiğimiz naslar, bu suretin de delilidir.
c. Vücudun geneli sağlam bazı uzuvlar yaralı/sargılıysa ve su kullanmak
sargılı yerlere zarar vermeyecekse; abdest ve gusül alır. Yaralı/sargılı böl-
gelere dokunmaz. Zira yaralı ve sargılı bölgelerin mesh edileceği ya da
teyemmüm alınacağına dair sahih bir rivayet yoktur. O uzuvlar, olmayan
uzuv hükmündedir. Allah (cc) takatimizin üstünde şeylerle bizleri sorum-
lu tutmaz. Allah (cc) en doğrusunu bilir.
“…Hiç kimseye gücünden fazlasını yüklemeyiz…” 36
“Allah’tan gücünüz yettiğince korkup sakının…” 37

 33. 5/Mâide, 6
 34. 4/Nîsa, 29
 35. Ebu Davud, 334
 36. 6/En’âm, 152
 37. 64/Teğabûn, 16

280
MESH BABI

Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Sizi bıraktığım sürece beni kendi hâlime bırakınız. Çünkü sizden öncekiler,
peygamberlerine soru sordukları ve onlara çokça başvurdukları için helak ol-
dular. Size bir şeyi yasak ettiğimde ondan kaçınınız. Bir şeyi emrettiğimde onu
gücünüz yettiği kadar yapınız.” 38

 38. Buhari, 7288; Müslim, 1337; Konu hakkında varid olan hadislerin zayıflığı nedeniyle ilim
ehli ihtilaf etmiş, farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Bu görüşlerin her biri şeriatın usullerini gö-
zeten, övülen rey kapsamındadır. Biz bunlardan birini tercih ettik. Bu görüş Hanefi ve Maliki
Mezheplerine nispet edilmiştir.

281
GUSÜL BABI

Guslün Farz Olduğu Durumlar


• Meninin Şehvetle Çıkması
• Meni Gelmese Dahi Cinsel Birleşme Olması
• Ölüm
• K adının Hayız ve Nifastan Temizlenmesi

Guslün Sünnet Olduğu Durumlar


• Cuma ve Bayram Günlerinde
• Kişi İslam’a Girdiğinde
• İhram’a ve Mekke’ye Girildiğinde
• Ölüyü Yıkadıktan Sonra
• Müşrik Biri Defnedildiğinde
• İstihazeli Kadın, Namazlarını Cem Ettiğinde
• Kişi Hastalık Sebebiyle Baygınlık Geçirdiğinde
• Kişi İkinci Defa İlişkiye Girmek İstediğinde

Guslün Farzları
• Niyet Etmek
• Suyu Tüm Vücuda Ulaştırmak

Guslün Sünnetleri
• Besmele Çekmek
• Elleri Yıkamak/Sabunlamak
• Tenasül Uzvunu Yıkamak
• Gusül Öncesi Abdest Almak
• Saçları Güzelce Yıkamak
• Sağ Taraftan Başlamak
• Suyu İsraf Etmemek

Cünüp/Hayız Olan Kişiye Yasak Olmayan Fiiller


• Kur’ân’a Dokunmak/Okumak
• Mescide Gitmek
• Guslü Erteleyerek Gündelik İşlerini Yapmak
Gusülle İlgili Meseleler
• Meninin Şehvetsiz Çıkması Durumunda Gusle Gerek Yoktur
• Cünüp Olan Kimsenin Bulunduğu Yere Melek
Girmeyeceğine Dair Rivayet Zayıftır
• Cünüp Olan Kimsenin Gündelik İşlerini Yaparken Abdest
Alması Tavsiye Edilmiştir
• Suyun Tüm Vücuda Ulaşması İçin Vücudu Ovmak/Delk
Etmek Guslün Farzlarından Değildir
• Tırnak Dibi, Göbek Deliği, Kulak İçi, Küpe Delikleri
Yıkanmasa da Gusül Sahihtir
• Gusül Abdesti Alan Kimsenin Tekrar Namaz Abdesti
Almasına Gerek Yoktur
• Guslü Gerektiren Birkaç Sebep Bir Araya Toplandığında Tek
Gusül Yeterlidir
• İhtilam Olan Kimse Rüyaya Değil, Islaklığa Göre
Gusletmelidir
• K adının Saçı Uzunsa ve Örgü Yapıyorsa, Gusül Sırasında
Saçını Açmayabilir

Guslederken Örtünme Hâlleri Nasıl Olmalı?


• Kimsenin Görmediği Bir Yerde Yalnız Yıkanan Kişinin Avret
Mahallini Örtmesi Edeptendir
• Yanında Eşi Varken Yıkanan Kişinin Örtünmesi Zorunlu
Değildir
• Yanında Yabancı Biri Varken/Başkalarının Gördüğü Yerde
Yıkanan Kişinin Avret Mahallini Kapatması Zorunludur
GUSÜL BABI

I. Guslün Tanımı

G usül ibadeti İslam’ın emrettiği manevi temizlik çeşitlerinden biridir.


Lugatta ğusl/gasl, mutlak olarak yıkama anlamındadır.
Şer’i ıstılahta ise niyet ederek ve suyu tüm vücuda ulaştırarak yapılan
manevi temizliktir.
II. Guslü Gerektiren Hâller
Guslü gerektiren hâlleri iki kısma ayırabiliriz:
A. Guslün vacip/farz olduğu hâller
B. Guslün sünnet/müstehap olduğu hâller
A. Guslün Vacip/Farz Olduğu Hâller
1. Meninin Şehvetle Çıkması
Meninin şehvetle vücuttan çıkması guslü gerektiren ve gusül almanın
farz olduğu hâllerdendir. İster cinsel birleşme, ister rüya/ihtilam, ister
elle boşalma/mastürbasyon veya herhangi bir yolla gerçekleşmiş olsun
fark etmez, şehvet sebebiyle çıkan meni kişiyi cünüp kılar. Cünüplük-
ten temizlenmek ise farzdır.
“…Şayet cünüp olursanız (gusülle) temizlenin…” 1

 1. 5/Mâide, 6

285
TAHARET KİTABI

Allah (cc) cünüplük hâlinden temizlenmeyi emretmiştir. Emir vucubiye-


ti/farziyeti gerektirir. Allah Resûlü de (sav) cünüplük hâlinden temizlen-
meyi emretmiştir.
“Erkek, kadının dört uzvu/kol ve bacakları arasına oturur, sonra onunla bir-
likte olursa gusül gerekir.” 2
Ümmü Seleme’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Ümmü Süleym, Resûlullah’a gelerek şöyle dedi: ‘Ey Allah’ın Resûlü! Allah
gerçeği söylemekten hayâ etmez. Kadın ihtilam olduğunda gusletmesi gerek-
li midir?’
Allah Resûlü (sav) şöyle buyurdu: ‘Su görünce.’
Ümmü Süleym elleriyle yüzünü örttü ve şöyle dedi: ‘Ey Allah’ın Resûlü! Hiç
kadın ihtilam olur mu?’
Allah Resûlü (sav) şöyle buyurdu: ‘Evet, Allah hayrını versin! Peki, çocuk niçin
kadına benziyor (zannedersin)?’ ” 3
Meninin Şehvetsiz Çıkması
Meninin hastalık, tenasul uzvunda kalanın gusül sonrasında akması
veya herhangi bir sebeple şehvet olmaksızın çıkması guslü gerektirmez.
Ali’den (ra) Nebi’nin (sav) şöyle dediği rivayet edilmiştir:
“…Suyu/Meniyi tazyikle boşaltırsan gusül al…” 4
Bu hadis göstermektedir ki tazyiksiz gelen meni guslü gerektirmez. Meni
ancak şehvetle olursa tazyikli ve kesik aralıklarla gelir. Şehvetin eşlik et-
mediği meni, tazyiksiz ve aralıksız olarak gelir.
Hâliyle; hastalık sebebiyle veya gusül sonrası tenasül uzvundan gelen
meni, cünüplük sebebi değildir ve gusül abdesti almayı gerektirmez.
Şehvetsiz gelen meni, abdesti dahi bozmaz. Zira abdesti neyin bozaca-
ğı taabbudi bir meseledir. Akıl ve kıyas yoluyla, abdesti bozan başka bir
unsura kıyas yaparak tespit edilemez.
 2. Buhari, 291; Müslim, 348
 3. Buhari, 130; Müslim, 313
 4. Ebu Davud, 206; Nesai, 193-194

286
GUSÜL BABI

2. Meni Gelmese Dahi Cinsel Birleşme


Cinsel birleşme guslü gerektiren hâllerdendir. Farz olarak guslü gerekli
kılan, tenasul uzuvlarının birleşmesidir. Birleşme sonucunda meni gel-
mese de gusül abdesti almak farzdır.
“Erkek, kadının dört uzvu/kol ve bacakları arasına oturur, sonra onunla bir-
likte olursa gusül gerekir.” 5
Ölçü; erkeğin tenasul uzvunun kadının tenasül uzvuna girmesidir. Bu,
guslü vacip/farz kılan bir hâldir. 6

 5. Buhari, 291; Müslim, 348


 6. “Su (gusül) ancak su (meni) gelmesiyledir.” (Müslim, 343)
İslam’ın ilk yıllarında gusül, ancak meni gelmesiyle farzdı. Bir insan eşiyle birlikte olur ve boşalma-
dan birleşmeyi sonlandırırsa gusül abdesti almazdı. Sonra bu hüküm kaldırıldı ve cinsel birleşme,
boşalma olmaksızın guslü gerektiren hâllerden kabul edildi.
Ebu Musa (ra) der ki:
“Muhacir ve Ensar’dan birtakım kimseler, guslün nelerde gerekip nelerde gerekmeyeceği hak-
kında ihtilaf ettiler.
Ensar’dan olan kimseler, ‘Gusül ancak meninin süratle atılmasından veya sudan (meniden) dolayı
gerekir.’ dediler.
Muhacirlerden olanlar da ‘Hayır, birleşme olduysa gusül gerekir.’ dediler.
Ben de ‘Sizin derdinize ben deva olayım.’ dedim ve Aişe’nin yanına girmek için izin istedim. Ken-
disi de bana izin verdi.
Kendisine, ‘Ey anneciğim, ey müminlerin annesi! Bir konuda sana soru sormak istiyorum, ama
senden utanıyorum.’ dedim.
O da ‘Seni doğuran annene sorabileceğin şeyleri bana da sormaktan dolayı utanma. Ben de se-
nin annenim.’ dedi.
Ben de ‘Boy abdestini gerektiren husus nedir?’ dedim.
O da ‘Bu konuyu iyi bilen birisine düştün. Resûlullah (sav), ‘Bir kimse kadının dört kenarı arasına
oturup sünnet yeri kadının sünnet yerine değdi mi gusül gerekir.’ buyurdu.’ dedi.” (Müslim, 349)
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“ ‘Bir kimse, hanımıyla beraber olup da menisi gelmeyen bir kimsenin durumunu ve ikisine gus-
lün gerekip gerekmeyeceğini Resûlullah’a (sav) sormuştu.’ -Bu sırada Aişe de (r.anha) orada oturu-
yormuş.- Bu soru üzerine Resûlullah (sav), ‘Ben, onunla aynı şeyi yapıyorum, sonra da ikimiz gusül
alıyoruz.’ buyurmuştur.” (Müslim, 350)
Ubey ibni Ka’b “Su (gusül) ancak su (meni) gelmesiyledir.” (Müslim, 343) hükmü hakkında demiş-
tir ki:
“Allah Resûlü (sav) İslam’ın ilk yıllarında elbisenin azlığından, yıkanmamayı bir ruhsat kılmıştı. Son-
radan bu ruhsatı kaldırarak gusletmeyi emretti.” (Ebu Davud, 214-215; Tirmizi, 110-111)
Sahabeden bazıları “Su (gusül) ancak su (meni) gelmesiyledir.” (Müslim, 343) hadisini, ihtilamla
açıklamışlardır. Rüyada ihtilam olan biri, uyandığında su görürse gusül alır, şeklinde izahta bu-
lunmuşlardır. (Tirmizi, 112)
Bu görüşe göre mezkûr hadisin cinsel birleşmeyle ilgisi yoktur. Allah (cc) en doğrusunu bilir.

287
TAHARET KİTABI

3. Ölüm
Ölüm, guslü gerektiren hâllerdendir. Her ne kadar bu hüküm ölüyle il-
gili olmasa da ailesi ve Müslim kardeşleri ölüyü yıkamakla mükelleftir.
Ümmü Atiyye El-Ensariyye (r.anha) şöyle demiştir:
“Resûlullah’ın (sav) kızı (Zeynep) vefat ettiğinde o bizim yanımıza geldi ve şöyle
buyurdu: ‘Onu üç, beş veya gerekirse daha fazla su ve sidrle yıkayın. Sonuncu
yıkamaya kafur (veya kafurdan bir miktar) katın. Yıkamayı bitirdiğinizde bana
haber verin.’ Yıkamayı bitirdiğimizde ona haber verdik.
Bize gömleğini verdi ve ‘Bunu vücuduna sarın.’ buyurdu.” 7
Konunun tafsilatı cenaiz babında anlatılacaktır.
4. Hayız ve Nifastan Temizlenme
Hayız ve nifasın/lohusalık sonlanması, guslü gerektiren hâllerdendir.
“Sana (kadınların) hayız hâlini soruyorlar. De ki: ‘O (hayız) bir ezadır. Ha-
yız döneminde kadınlarla (cima etmekten) uzak durun. (Hayız bitip) temiz-
leninceye kadar (cima etmek için) onlara yaklaşmayın. (Gusledip) temizlen-
diklerinde Allah’ın size emrettiği yerden onlara varın. Şüphesiz ki Allah, çokça
tevbe edenleri sever. Çokça temizlenenleri de sever.’ ” 8
Aişe Annemizden (r.anha) Allah Resûlü’nün (sav) şöyle dediği rivayet edilmiştir:
“Hayız kanı başladığı zaman namazı bırak, kan kesildiği zaman guslet ve na-
maza başla.” 9
B. Guslün Sünnet/Müstehap Olduğu Hâller 10
1. Cuma ve Bayram Guslü
Cuma günü, cuma namazından önce gusül abdesti almak, Müslimlerin
bayramı olan bu mübarek günün adaplarındandır.
 7. Buhari, 1253; Müslim, 939
 8. 2/Bakara, 222
 9. Nesai, 202
 10. Hemen belirtelim ki; yukarıda zikredilen hâllerde guslün farz/vacip olduğunda ittifak
edilmiştir. Bu bölümde sünnet/müstehap olarak zikredilen gusülde ise âlimler ihtilaf etmiştir.
Kimi âlimler sayacağımız bazı gusül çeşitlerinin vacip olduğunu söylemişlerdir. Biz, bu gusüllerin
sünnet olduğunu tercih eden âlimlerin delillerini daha kuvvetli buluyoruz. İlerleyen satırlarda bu
gusül çeşitlerini neden sünnet kabul ettiğimizin sebeplerini izah edeceğiz.

288
GUSÜL BABI

“Sizden biriniz cuma namazına gelmek istediğinde gusletsin” 11


“Cuma günü gusül abdesti almak akıl-baliğ olmuş herkese vaciptir.” 12
Hadislerin zahirine bakılırsa; cuma guslü vaciptir. Ancak konu hakkında
varid olan başka naslar, bu ifadelerin tekit amaçlı olduğunu, cuma guslü-
nun müstehap/sünnet olduğunu gösterir.
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Cuma günü insanlar şehir dışındaki yayla ve köylerinden nöbetleşe olarak,
yünden aba içerisinde gelirler, toza bulanırlar, kendilerinden ter kokusu çıkar-
dı. Bir defasında benim yanımda iken Allah Resûlü’ne (sav) onlardan bir adam
geldi. Allah Resûlü ona, ‘Keşke siz şu gününüz için temizlenseniz.’ dedi.” 13
İkrime’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Iraklılardan bir grup kimse İbni Abbas’a gelerek, ‘Ey İbni Abbas! Cuma günü
gusletmeyi vacip görür müsün?’ dediler.
İbni Abbas, ‘Hayır vacip değil, ama yıkanmak daha iyi olup, yıkanan da daha
hayırlı bir iş yapmış olur. Gusletmeyene de gusletmesi vacip değildir. Cuma
günü gusletmenin nasıl başladığını size haber vereyim: İnsanlar çok çalışıyor-
lar ve yün elbiseler giyiniyorlardı. Yüklerini sırtlarında taşıyorlardı. Mescidleri
dar, tavanı basıktı, tavan bir gölgelikten ibaretti. Sıcak bir günde Resûlullah (sav)
mescide geldi. Yün elbiseler içerisinde insanlar terlemiş ve etrafa kötü kokular
yayılmıştı. Bu kokularla insanlar birbirlerini rahatsız ediyorlardı. Resûlullah (sav)
bu kokuyu hissedince şöyle buyurdu: ‘Ey insanlar! Cuma günü olunca gusle-
diniz ve en güzel koku ve yağdan ne varsa sürünün.’ buyurdu.’ dedi.
İbni Abbas diyor ki: ‘Aradan zaman geçti. Allah onlara mal, hizmetçi ve bolluk
verdi. Müslimler yünden başka elbiseler giydiler, köle ve hizmetçileri olduğu
için sırtlarında iş yapmaktan kurtuldular. Mescidleri genişletildi, böylece bir-
birlerini rahatsız eden terden kurtulmuş oldular.’ ” 14
Görüldüğü gibi cuma guslünun emredilmesi, özel bir sebebe bağlıdır.
 11. Buhari, 877; Müslim, 844
 12. Buhari, 858; Müslim, 846
 13. Buhari, 902; Müslim, 847
 14. Ebu Davud, 353

289
TAHARET KİTABI

O gün çalışan ve iş kıyafetleriyle mescide gelenlerin kötü koku nedeniyle


başkalarına eziyet etmesine engel olmak için emredilmiştir.
Buna binaen diyebiliriz ki; cuma guslü aslı itibarıyla müstehaptır. An-
cak kötü kokan insanlar için vaciptir. Zira bir başkasına eziyet etmek
yasaklanmıştır, günahtır. Bu günahı defetmenin yolu gusül abdesti al-
maksa; “Vacibin kendisiyle tamamlandığı şey de vaciptir.” babından cuma
guslü de vacip olur.
Bir başka hadisinde Allah Resûlü (sav); cuma guslünun farz değil, fazilet
(sünnet) olduğunu şöyle belirtmiştir:
“Kim cuma günü abdest alırsa gerekeni yapmıştır ve güzeldir. Ama kim de
guslederse o daha faziletlidir.” 15
Sahabe (r.anhum) cuma gibi bayram vb. toplu günlerde guslederdi.
Ali (ra) şöyle demiştir: “Cuma günü, arefede, Kurban ve Ramazan Bayram-
larında guslet.” 16
2. İslam’a Girdiğinde Kâfirin Gusletmesi
İslam’a girdiğinde kâfirin gusletmesi müstehaptır.
Kays ibni Âsım’dan şöyle rivayet edilmiştir:
“Müslim olmak için Allah Resûlü’ne geldim. Allah Resûlü su ve sabun ile yı-
kanmamı emretti.” 17
Görünen o ki; o günlerde Müslim olanın gusül abdesti alması bilinen,
yaygın bir uygulamaydı. Zira birçok örnekte gördüğümüz gibi, İslam’a
girmek isteyenler gusül abdesti almaktadır. 18
Ancak on binlerce insan İslam’a girmesine rağmen, her birine gusül ab-
desti emredilmemiştir. Bu da İslam’a girişte alınan guslün vacip değil,
müstehap olduğunu göstermektedir. Allah (cc) en doğrusunu bilir.

 15. Ebu Davud, 354; Tirmizi, 497


 16. Es-Sunenu’l Kubrâ, 6124
 17. Ebu Davud, 355; Tırmizi, 605
 18. Sumame ibni Usal, İslam’a girince gusül almıştır. (bk. Buhari, 4372); Ebu Hureyre’nin (ra)
annesi İslam’a girmek isteyince gusül abdesti almıştır. (bk. Müslim, 2491)

290
GUSÜL BABI

3. İhram’a Girerken ve Mekke’ye Girerken Gusül Almak


Zeyd ibni Sabit'ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü ihram için kıyafetlerini değiştirdi ve gusül aldı.” 19
Nafi'den (rh) şöyle rivayet edilmiştir:
“Abdullah ibni Ömer hac veya umre için çıktığında Zi Tuva’ya yaklaştığı za-
man Mekke’ye girmeden önce gusül alırdı. Yanındakilere de girmeden önce
gusül etmelerini söylerdi.” 20
O (ra), bunu Allah Resûlü’nden (sav) gördüğünü söylerdi. 21
4. Ölü Yıkayanın Gusletmesi
“Sizden ölü yıkayan gusletsin, onu taşıyan abdest alsın.” 22
5. Müşrik Defnedenin Gusletmesi
Ali’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Babam Ebu Talib ölünce Allah Resûlü’ne geldim ve ‘Senin sapık olan ihtiyar
amcan ölmüştür, ne yapayım?’ dedim.
Şöyle dedi: ‘Git babanı göm. Sonra bana gelinceye kadar hiç kimseye hiçbir
şey söyleme.’
Gittim onu defnettim ve Resûlullah’ın yanına geldim. Bana gusletmemi em-
retti. Ben de guslettim. Benim için dua etti.” 23
6. İstihazeli Kadının Namazları Cem Etmesi ve İki Namaz İçin
Gusletmesi
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) zamanında bir kadın özür kanı gördü. İkindi namazını öne
alarak öğle namazını geciktirerek bir gusül ile ikisini kılmak, ayrıca yatsıyı ilk
vaktinde akşamı geciktirerek ikisini bir vakitte kılmakla emrolundu.” 24
Konunun tafsilatı hayız babında anlatılmıştır.
 19. Tirmizi, 830
 20. Muvatta, 903
 21. bk. Buhari, 1573
 22. Ebu Davud, 3161; Tirmizi, 993; Abdest babında belirttiğimiz gibi bazı ilim adamları bu
hadisi zayıf kabul etmiştir. Hadisi sahih kabul edenler buradaki guslü sünnet olarak anlamışlardır.
Çünkü sahabiler ölü taşımış abdest almamış (Muvatta, 52), ölü yıkamış gusletmemişlerdir (Mu-
vatta, 593). Bu da emir ifade eden nas sahih olsa dahi vücuba değil istihbaba delalet eder.
 23. Ebu Davud, 3214
 24. Ebu Davud, 294
291
TAHARET KİTABI

7. Hastalık Sebebiyle Baygınlık Geçirenin Gusletmesi


Allah Resûlü (sav) baygınlıktan sonra gusletmiştir.
Ubeydullah ibni Abdullah ibni Utbe’nin (ra) şöyle dediği nakledilmiştir:
“Bir gün Aişe’nin yanına vardım ve Resûlullah’ın (sav) vefatına sebep olan has-
talığı çektiği günler hakkında bana bilgi vermesini istedim. Bana şunları an-
lattı: Resûlullah’ın hastalığı ve ızdırabı iyice artmıştı. Bize cemaatin namazı
kılıp kılmadıklarını sordu.
Biz kılmadıklarını, kendisini beklediklerini söyleyince, ‘Öyleyse bana biraz
su hazırlayın.’ buyurdu. Hazırladığımız su ile boy abdesti aldıktan sonra ye-
rinden zorlukla doğrulup kalkmaya çalıştı, fakat bayıldı. Ayıldıktan sonra bize
yine cemaatin namazı kılıp kılmadıklarını sordu.
Biz, ‘Kılmadılar, ey Allah’ın Resûlü, sizi bekliyorlar.’ deyince bizden yine su
hazırlamamızı istedi. Oturup getirdiğimiz suyla boy abdesti aldı. Sonra yerin-
den zorlukla doğrulup kalkmaya çalıştı. Fakat bayıldı. Ayıldıktan sonra bize
tekrar cemaatin namazı kılıp kılmadıklarını sordu.
Biz, ‘Kılmadılar, ey Allah’ın Resûlü, sizi bekliyorlar.’ dedik. Bunun üzerine
bizden yine su hazırlamamızı istedi. Biz kendisine su hazırladık. Oturup boy
abdesti aldı ve yerinden zorlukla kalkıp doğrulmaya çalıştı, ancak yine bayıldı.
Ayıldıktan sonra bize cemaatin namazı kılıp kılmadıklarını sordu.
Biz, ‘Kılmadılar, ey Allah’ın Resûlü, sizi bekliyorlar.’ dedik. Bu sırada Asha-
b-ı Kiram mescidde toplanmış, yatsı namazını kılmak üzere Resûlullah’ı bek-
liyordu. Resûlullah kalkamayacağını anlayınca Ebu Bekir’e namazı kıldırması
için haberci gönderdi…” 25
8. Ehliyle Birlikte Olanın Gusletmesi
Abdest babında belirttiğimiz gibi eşiyle birlikte olan kimse, eşine tekrar
yaklaşmak isterse abdest alması sünnettir:
“Biriniz hanımına yaklaşır, sonra bir daha yaklaşmak isterse namaz abdesti
alsın.” 26
 25. Buhari, 687; Müslim, 418
 26. Müslim, 308

292
GUSÜL BABI

Bunun gibi, ilişkiden sonra eşiyle tekrar birlikte olmak isteyenin her se-
ferinde gusletmesi de sünnettir.
Ebu Rafi’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü bir gün her birinin yanında ayrı ayrı gusletmek şartıyla tüm
hanımlarını dolaştı.
Ben, ‘Ey Allah’ın Resûlü (hepsinden sonra) bir gusül alsan olmaz mı?’
Allah Resûlü dedi ki: ‘Bu şekilde yapmak daha temiz, daha güzel ve daha
iyidir.’ ” 27
III. Gusül Alırken Yapılması Gerekenler
Allah Resûlü’nün (sav) hanımları bize onun guslünü nakletmişlerdir.
Aişe Annemizden şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) cünüplükten dolayı gusül abdesti aldığı zaman önce elleri-
ni yıkardı. Sonra namaz için abdest alır gibi abdest alırdı. Sonra parmaklarını
suya batırıp, onlarla saç diplerine suyun gitmesini sağlardı. Daha sonra başına
üç avuç su dökerdi. En sonunda ise, bütün bedenine su tutardı.” 28
Meymune Annemizden şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) cenabetten dolayı abdest almak için abdest suyunu hazır-
ladı. Sonra sağ eliyle sol eline iki ya da üç kez su döktü. Sonra avret mahallini
yıkadı. Daha sonra iki ya da üç kez elini yere veya duvara sildi. Sonra ağzını
çalkaladı, burnuna su verdi; yüzünü ve kollarını yıkadı. Sonra başından aşağı
su döküp bütün vücudunu yıkadı. Daha sonra bulunduğu yerden biraz kena-
ra çekilerek ayaklarını yıkadı. Ona (kurulanması için) bir bez getirdim. Fakat,
almadı. Eliyle suyu silkelemeye başladı.” 29
Allah Resûlü’nün (sav) guslünde umde olan bu iki rivayetten yola çıkarak,
guslün keyfiyetini öğreneceğiz. Sayılan maddelerden “Niyet etmek” ve “Su-
yun tüm vücuda ulaşması” guslün farzı, diğer maddeler guslün sünnetidir.

 27. Ebu Davud, 219


 28. Buhari, 248; Müslim, 316
 29. Buhari, 274; Müslim, 317

293
TAHARET KİTABI

A. Niyet Etmek
“Ameller ancak niyetlerle (sahih olur/kabul edilir)” 30 hadisi gereğince ni-
yet, yapılan her ibadetin temel şartıdır.
Niyet, kalbin amelidir. Gusle dair dil ile niyet edilmez. 31
B. Besmele Çekmek
Besmele, her işin başında sünnet olan bir uygulamadır.
C. Elleri Yıkamak/Sabunlamak
Allah Resûlü (sav) gusle başlamadan ellerini yıkamıştır. Elleri su kabına/
kovasına sokmadan yıkaması, abdest babında da gördüğümüz gibi suyun
temizliği içindir. Allah Resûlü (sav) uykudan uyananın, ellerini kaba sok-
madan yıkamasını istemiştir.
Allah Resûlü’nün (sav) elini toprağa ve duvara sürerek temizlemesi, günü-
müzde sabun gibi temizleyicilere karşılık gelir. O dönemde toprak, te-
mizleyici olarak kullanılırdı.
D. Tenasül Uzvunu Yıkamak
Sağ eliyle su döküp sol eliyle tenasül uzvunu yıkamıştır. Zira o (sav) fazi-
let babından işlerde sağ elini, eza gidereceği işlerde sol elini kullanırdı. 32
E. Abdest Almak
Allah Resûlü (sav) gusle başlamadan önce, namaz için abdest alır gibi ab-
dest alırdı.
Hadislerden anladığımız bu sünnet iki şekilde ifa edilebilir:
• Aişe Annemizin rivayetinde olduğu gibi; gusle başlamadan ab-
dest alınır.
• Meymune Annemizin rivayetinde olduğu gibi, gusle abdest uzuv-
larını yıkayarak başlar. Ayakları yıkamayı guslün en sonuna erteler.

 30. Buhari, 1
 31. Detay için bk. “Niyetin Dille Yapılması Doğru mudur?”, 1/208
 32. bk. Ebu Davud, 33-34

294
GUSÜL BABI

F. Saçları Güzelce Yıkamak


Allah Resûlü (sav) abdest aldıktan sonra, başından aşağı su döker ve par-
maklarını saçlarının arasında gezdirerek suyu derisine ulaştırırdı.
Uzun saçların yıkanması
Şeriat, uzun saç konusunda kadınla erkeğin arasını ayırmıştır. Kadının
saçı uzunsa ve örgü yapıyorsa, saçını açmayabilir. Yalnızca saçına üç defa
su dökmesi yeterlidir.
Ümmü Seleme’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü’ne, ‘Ey Allah’ın Resûlü! Ben saçlarını ören bir kadınım. Cünüp-
lük için boy abdesti alırken saç örgümü çözeyim mi?’ dedim.
Allah Resûlü, ‘Hayır. Başına üç avuç su dökmen, sonra da üzerine su döküp
temizlemen sana yeterli gelir.’ dedi.” 33
Ubeyd ibni Umeyr’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Aişe’ye (r.anha), Abdullah ibni Amr’ın boy abdesti aldıkları zaman kadınların
saç örgülerini çözmelerini emrettiği iletildi.
Aişe bunun üzerine şöyle dedi: ‘Şu Abdullah ibni Amr’a hayret doğrusu! Boy
abdesti aldıklarında kadınların saç örgülerini çözmelerini emrederken başlarını
tıraş etmelerini de emreder mi acaba! Ben, Allah Resûlü ile birlikte bir kaptan
abdest alırdım. Başıma üç defa su dökmekten başka bir şey yapmazdım.’ ” 34
Erkeklere ise uzun da olsa saçlarını açmaları ve suyu, saç diplerine kadar
ulaştırmaları emredilmiştir.
Sevbân’dan (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle demiştir:
“Erkek eğer saçları örgülü ise çözüp saçlarının dibine suyu ulaştırsın. Kadı-
nın saç örgülerini çözmemesinde bir sakınca yoktur. O iki avcuyla başına üç
defa su döksün.” 35

 33. Müslim, 330


 34. Müslim, 331
 35. Ebu Davud, 255

295
TAHARET KİTABI

Racih olan; kadınlara tanınan bu kolaylıkta hayız, nifas ve cünüplük gus-


lü arasında fark olmamasıdır. 36
G. Sağ Taraftan Başlamak
Allah Resûlü (sav) başını yıkamaya sağ taraftan başlardı.
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) cünüplükten dolayı gusül abdesti almak istediği zaman, süt
sağılan kaba benzer bir kap dolusu su isterdi. Sonra avcuyla su alıp başının sağ
tarafını yıkamaya başlardı. Daha sonra ise sol tarafını yıkardı. Başının her iki
tarafını bu şekilde yıkardı.” 37
H. Suyu İsraf Etmemek 38
IV. Cünüp Olana Yasak Olan ve Yasak Olmadığı Hâlde Yasak
Sayılan Fiiller
Sahih ve sarih (açık) nasların delalet ettiği kadarıyla cünüp olana yasak
olan tek şey cünüp olduğu hâlde namaz kılmasıdır. Zira Yüce Allah, na-
maz için küçük ve büyük abdesti şart kılmıştır.
“Ey iman edenler! Namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi ve dirseklere kadar/dir-
seklerle beraber kollarınızı yıkayın. Başınızı mesh edin ve ayaklarınızı da topuk-
larınıza kadar (yıkayın). Şayet cünüp olursanız (gusülle) temizlenin. Eğer hasta
ya da yolculukta olursanız ya da sizden biri ihtiyaç gidermeden gelirse veya ka-
dınlarla beraber olur ve su bulamazsanız, temiz toprakla teyemmüm alın. Yüzle-
rinize ve ellerinize ondan sürün. Allah, (din konusunda) sizi zora sokmak/işinizi
zorlaştırmak istemez. Fakat Allah, şükredesiniz diye sizi temizlemek ve üzeriniz-
deki nimetini tamamlamak ister.” 39

 36. Bazı âlimler hayız ve cünüplük guslünü ayırmış, bu ruhsatın cünüplük guslü için olduğunu
savunmuşlardır. Bu konuda kadınların saçlarını açtığına dair rivayetleri delil olarak kullan-
mışlardır.
Şu bir gerçek ki; aslolan saçların açılması ve iyice yıkanmasıdır. Ancak meşakkat olacağı takdirde
kadınların saç örgülerini açmadan yıkamalarına ruhsat verilmiştir. Dileyen dilediği hükümle amel
eder. Asıl ile ruhsat arasında bir çelişki yoktur ki tercihte bulunalım.
 37. Buhari, 258; Müslim, 318
 38. Konuya dair detaylı açıklama için bk. “Su İsrafı”, 1/232
 39. 5/Mâide, 6

296
GUSÜL BABI

Cünüp olan kimse gusledinceye ya da teyemmüm alıncaya kadar na-


maz kılamaz.
A. Cünüp Kimsenin Kur’ân’a Dokunması
Cünüp olan kimse Kur’ân’a dokunabilir. Kur’ân’a dokunmasını engelle-
yen sahih ve sarih (açık) bir nas yoktur.
Abdest babında gördüğümüz gibi; “Abdestsiz ve cünüp olan kimse, Kur’ân’a
dokunamaz.” diyenlerin delilleri ya sahih değildir ya da sarih değildir. 40
B. Cünüp (ve Hayızlının) Kur’ân Okuması
Cünüp, hayız/nifas veya abdestsizin Kur’ân okumasına engel sahih ve
sarih bir nas yoktur.
Bilakis Allah (cc), Kur’ân okumayı tüm Müslimlere emretmiş, Allah Resû-
lü (sav) Kur’ân okumaya teşvik etmiştir.
“Veya ona biraz ekle. Kur’ân’ı (iyice bellemek ve derin düşünebilmek için)
tertil üzere (tane tane, ağır ağır) oku.” 41
Ebu Musa El-Eşari’den (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöy-
le demiştir:
“Kur’ân’ı okuyan müminin durumu, utrucce meyvesi gibidir. Tadı da güzel,
kokusu da güzeldir. Kur’ân okumayan müminin durumu ise hurma gibidir.
Tadı güzeldir. Ancak kokusu yoktur. Kur’ân’ı okuyan münafığın durumu rey-
han gibidir. Kokusu güzeldir. Ancak tadı acıdır. Kur’ân okumayan münafığın
durumu ise Ebu Cehil karpuzu gibidir. Kokusu yoktur. Tadı da acıdır.” 42
Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü, ‘Sizden biriniz evine döndüğünde orada üç tane semiz ve do-
ğurmak üzere olan deve bulmak ister mi?’ diye sordu.
Biz, ‘Evet.’ dedik.
O dedi ki: ‘Birinizin namazda okuyacağı üç ayet, semiz ve doğurmak üzere
olan üç deve kazanmasından daha hayırlıdır.’ ” 43
 40. Konuya dair detaylı açıklama için bk. 1/240, 138 No.lu dipnot
 41. 73/Müzzemmil, 4
 42. Buhari, 5427
 43. Müslim, 802

297
TAHARET KİTABI

Kur’ân okumayı emreden/teşvik eden naslar, hiçbir şart ve kayıt zikret-


memiştir. Aişe Annemiz Allah Resûlü’nün (sav) her hâlinde Allah’ı (cc) zik-
rettiğini haber vermiştir. 44 Ki; Kur’ân’ın, Allah’ı zikretme kapsamında
olduğu izahtan varestedir.
Muhaddislerden İmam Buhari (rh), Sahih’inin bir bölümünü bu konuya
ayırmış, hayızlı ve cünüp bir kimsenin Kur’ân okuyabileceğine dair şu
delilleri vermiştir:
“İbrahim şöyle demiştir: ‘Hayızlı kadının ayet okumasında bir sakınca yoktur.’
‘İbni Abbas da cünüp kimsenin Kur’ân okumasında bir mahzur görmezdi.’
‘Peygamber ise her durumda Allah’ı anardı.’
Ümmü Atiye şöyle demiştir: ‘Biz kadınlara, hayızlı iken de (Arafat ve Mina
gibi yerlere) çıkmamız, erkekler gibi tekbir getirip dua etmemiz emredildi.’
İbni Abbas, Ebu Sufyan’ın şöyle dediğini nakletmiştir: ‘Hirakl, Peygamber’in
mektubunu istedi. Sonra onu okudu. Bir de baktık ki mektup, ‘De ki: ‘Ey Ehl-i
Kitap! Gelin sizinle bizim aramızda ortak bir kelimede buluşalım…’ ’ 45 şek-
linde başlıyordu.’
‘Atâ, Cabir’den şöyle nakletmiştir: ‘A işe hayız oldu, Kâbe’yi tavaf ve namaz
hariç, hac ibadetinin bütün gereklerini yerine getirdi.’ ’
Hakem şöyle demiştir: ‘Ben cünüp iken hayvan boğazlarım.’
Allah (cc) şu şekilde buyurmuştur:
‘A llah’ın adının anılmadığı (hayvanlardan) yemeyin…’ 46
(305) Aişe Annemizden (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
‘A llah Resûlü (sav) ile birlikte yola çıktık. Sadece haccı düşünüyorduk. Şerif ’e
geldiğimiz zaman hayız oldum. Sonra Allah Resûlü (sav) yanıma geldi. O esna-
da ağlıyordum.
‘Neden ağlıyorsun?’ diye sordu.

 44. bk. Müslim, 373


 45. 3/Âl-i İmran, 64
 46. 6/En’âm, 121

298
GUSÜL BABI

Ben de ‘Allah’a andolsun ki, bu yıl hac etmeyi istemiyorum.’ diye karşılık verdim.
O da ‘Galiba hayız oldun.’ dedi.
Ben, ‘Evet.’ deyince şöyle buyurdu: ‘Bu, Allah’ın Âdem’in kızları için takdir
ettiği bir şeydir. Hacıların yaptığı her şeyi yap! Yalnız temizleninceye kadar
Kâbe’yi tavaf etme!’ 47 ” 48
İmam Buhari’nin (rh) bu nakillerden istidlal vechi şöyledir.
a. Hayız ve cünüp olan kimselerin, Kur’ân okumayı yasaklayan sahih ve
sarih bir nas olmadığı gibi, okuyabileceklerini dolaylı olarak gösteren
naslar ve selef fetvaları vardır.
b. İbni Abbas (ra) ve İbrahim En-Nehai (rh) hayız ve cünüp olan kimsenin
Kur’ân okuyabileceğine fetva vermiştir.
İbni Munzir (rh), İbni Abbas (ra) rivayetini isnadıyla birlikte vermiştir. İbni
Abbas’ın (ra) günlük Kur’ân virdini cünüp olarak okuduğunu zikretmiştir. 49
İbrahim En-Nehai sözünü Darimi isnadıyla nakletmiştir. 50 Her ne ka-
dar İbrahim En-Nehai (rh) cünüp ve hayızlının yalnızca bir ayet okuması-
na fetva verse de, Buhari’nin bunu nakletmesi konuda icma olmadığını
göstermek içindir. 51
Bu da bazılarının iddia ettiği gibi konu hakkında bir icma olmadığını,
konunun ihtilaf ve içtihada açık olduğunu ve her âlimin delillere bakıp
bir tercih yapabileceğini gösterir.
c. Allah Resûlü her hâlinde Allah’ı (cc) zikretmiş, hayızlı kadınların bay-
ram günü Allah’ı (cc) zikretmelerine, Müslim cemaatin tekbiriyle tekbir
getirmelerine müsaade etmiştir.
Demek ki Allah’ı zikretmek için abdest şartı yoktur. Abdestsiz, cünüp ve
hayız Allah’ı abdestli ve abdestsiz olarak zikredebilir. Kur’ân okumak da

 47. Buhari, 305; Müslim, 1211


 48. Buhari, Kitâbu’l Hayz, 7. Bab
 49. bk. Fethu’l Bârî, Kitâbu’l Hayz, 7. Bab başlığı şerhi
 50. bk. Dârimî, 1029-1033
 51. bk. Fethu’l Bârî, Kitâbu’l Hayz, 7. Bab başlığı şerhi

299
TAHARET KİTABI

Allah’ı (cc) zikretmektir. Öyleyse hayız ve cünüp olan kimse, Allah’ı zikre-
debilir, Kur’ân okuyabilir.
d. Allah Resûlü Hirakl gibi kâfirlere davet mektubu yazmış, bu mektup-
lara Kur’ân’dan ayetler yazmıştır. Hirakl ve çevresinde bulunan mütercim-
ler kâfir olmalarına rağmen bu ayetleri okumuştur.
e. Aişe Annemiz hac mevsiminde hayız olmuştur. Allah Resûlü (sav) bir
hacının yapması gereken her şeyi yapmasını emretmiş, yalnızca tavaf ve
namazı yasaklamıştır. Demek ki hayızlıya yasak olan şey namaz ve tavaf-
tır. Bunun dışında kalan ve bir hacının yapabileceği ibadetleri yapabilir.
Ancak özel bir nas gelir ve bir ibadeti yasaklarsa o müstesna…Kur’ân
okumak, bir hacının en fazla yaptığı ibadetlerdendir. Allah Resûlü (sav) ha-
yızlıya Kur’ân okumayı yasaklamamıştır.
Buraya kadar anlattıklarımızdan anlaşılan şudur ki;
• Hayız ve cünüp olan kimsenin Kur’ân okumayacağına dair icma söz konu-
su değildir.
• Kur’ân ve sünnet okumayı emreden/teşvik eden naslar, hiçbir kayıt zikret-
memiş, her Müslim’e okumayı emretmiştir. Herhangi bir şart zikredenin sahih
ve sarih bir nas zikretmesi gerekir.
• Naslar dolaylı olarak hayız ve cünüp olan kimsenin Kur’ân okuyabilece-
ğine işaret etmiştir.
Hemen belirtmeliyim ki; hayız ve cünüp Kur’ân okuyamaz, diyen cum-
hur-u ulema bazı delillere dayanmışlardır. Ancak bu delillerin bir kısmı
sahih olmakla birlikte konuya delaleti sarih (açık) değildir. Bir kısmı sa-
rihtir, ancak sahih değildir. 52
 52. Bu delillerden bazısı şunlardır:
•  Ali’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) hela ihtiyacını giderip heladan çıkar, bize Kur’ân okur, okutur ve bizimle bera-
ber et yerdi. Cünüplükten başka hiçbir şey Allah Resûlü’nü Kur’ân okumaktan alıkoymazdı.” (Ebu
Davud, 229; Tirmizi, 146)
Bu hadisin isnadında, hakkında konuşulmuş raviler vardır. Buhari (rh), Şafii (rh), Ahmed (rh), Beyha-
ki (rh) ravilerden Amr ibni Murra’yı zayıf kabul etmişlerdir. Ayrıca isnatta Muhammed ibni Abdur-
rahman ibni Ebi Leyla vardır. Bu şahıs saduk olsa da, kötü bir hafızaya sahiptir. (Tuhfetu’l Ehvezî,
146. hadis şerhi)

300
GUSÜL BABI

C. Cünüp (ve Hayızlının) Mescide Girmesi


Mescid Allah’ın evidir. Allah (cc) ve Resûl’ü (sav) kulları mescide davet etmiş,
mescidde bulunmayı dahi faziletli bir amel (ibadet) kabul etmişlerdir:
“Hiç şüphesiz, mescidler Allah’ındır. (O hâlde), Allah’la beraber başka bir
(ilaha) dua etmeyin.” 53
“(O nur) Allah’ın yüceltilmesine ve içerisinde Allah’ın adının anılmasına izin
verdiği evlerde (mescidlerdedir). Orada, gece ve gündüz O’nu tesbih ederler.” 54
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle buyurur:
“Beldelerin Allah’a en sevimli gelen yerleri mescidleridir. En sevmediği yer-
leri ise çarşı pazarlarıdır.” 55
Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav), ‘Bakınız! Allah’ın onda günahları sildiği, dereceleri yükselt-
tiği şeyi size bildireyim mi?’ dedi.
Oradakiler, ‘Evet bildir, Ey Allah’ın Resûlü!’ dediler.
Allah Resûlü dedi ki: ‘Zorluklara rağmen abdesti tam ve eksiksiz güzel bir
şekilde almak, mescidlere giden adımları çoğaltmak, namazdan sonraki nama-
zı beklemektir. İşte bunlar, ribattır/kendisine bağlanmaya değer şeylerdir.’ ” 56
Mescide davet eden ve mescidde bulunmayı ibadet sayan naslardan hiç-
biri, mescidde bulunabilmek için bir kayıt/şart zikretmemiştir. Abdestli,
abdestsiz, hayız, nifas ve cünüp olmasına bakmaksızın tüm Müslimleri
mescidde bulunmaya teşvik etmiştir.
Hadis sahih olsa dahi, fiildir. Allah Resûlü’nün (sav) fiilleri, vücubiyete delalet etmez; istihbaba
delalet eder.
İbni Ömer’den şöyle rivayet edilmiştir: Allah Resûlü şöyle buyurmuştur:
•  “Cünüp ve hayızlı olan kimse, Kur’ân’dan bir şey okumasın.” (Tirmizi, 131)
Bu hadis açık olsa da sahih değildir. Zira senedinde İsmail ibni Ayyaş vardır ve bu hadisi Hicazlı-
lardan nakletmiştir. Tirmizi (rh), Buhari’den şunu işitmiştir: “İsmail ibni Ayyaş Hicaz ve Iraklılardan
münker hadisler (zayıf ) rivayet eder. Bu hadisi Musa ibni Ukbe’den nakleder. Musa ibni Ukbe
Hicazlıdır. Beyhaki (rh), Ahmed ve Yahya ibni Main’den onun Hicazlılardan rivayetinin zayıf oldu-
ğunu nakletmiştir.” (Tuhfetu’l Ehvezî, 131. hadis şerhi)
 53. 72/Cin, 18
 54. 24/Nûr, 36
 55. Müslim, 671
 56. Müslim, 251

301
TAHARET KİTABI

Bunun yanında bazı naslar açık bir şekilde hayızlı kadınların mescide
girdiğini göstermiştir.
Bir önceki başlıkta zikrettiğimiz Aişe (r.anha) hadisinde Allah Resûlü (sav);
tavaf ve namaz dışında hacının yaptığı her şeyi yapmasını emretmişti an-
nemize… 57
Şüphe yok ki; hac esnasında bir hacının en fazla vakit geçirdiği yer, mes-
ciddir. Buna rağmen Allah Resûlü (sav), onu (r.anha) mescide girmekten alı-
koymamıştır.
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) bana, ‘Mesciddeki seccadeyi bana uzatıver.’ buyurdu.
Ben, ‘Ben hayızlıyım.’ dedim.
Allah Resûlü, ‘Hayızlı oluşun senin elinde değildir.’ buyurdu” 58
Meymune’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav), bizler hayızlı olduğumuz hâlde bize yaslanıp Kur’ân okurdu.
Yine bizler hayızlı olduğumuz hâlde mescide seccade sererdik.” 59
Eşi hayızlı olmasına rağmen onun mescidden seccade/namazlık alma-
sına veya mescide girip seccade/namazlık sermesine müsaade etmiştir.
Bu da hayızlının (doğal olarak cünüp olan kimsenin) mescide girebildi-
ğini göstermektedir.
Saîd ibni Mansûr, Sünen’inde sahih bir isnatla şunu rivayet etmiştir:
‘A llah Resûlü’nün ashabından kimisini namaz abdesti aldığı zaman cünüp
olduğu hâlde mescidde otururken gördüm.” 60
İbni Kesir (rh) bu rivayet için, “Müslim şartı üzere sahihtir.” 61 demiştir.
Bu rivayet, ashabın cünüp oldukları hâlde mescidde oturduğunu, cü-
nüp hâlde mescide girmekte bir sakınca olmadığını göstermektedir. Ab-
 57. bk. Buhari, 305; Müslim, 1211
 58. Müslim, 298
 59. Nesai, 272, 383
 60. Sunenu Saîd ibni Mansûr, 646
 61. bk. Tefsîru’l Kur’âni’l Azîm, İbni Kesîr, 2/276, Nîsa Suresi, 43. ayetin tefsiri

302
GUSÜL BABI

dest almalarının nedenini şöyle açıklayabiliriz: Allah Resûlü (sav) –ilerle-


yen başlıklarda gelecek- cünüp olanların abdest almasını tavsiye etmiştir.
Cünüp olan gusül alıncaya kadar geçecek zamanda, Allah Resûlü’nün (sav)
tavsiyesine uyarak abdest alır. Ashabın abdest alması bu irşada mebnidir.
Allahuâlem… 62
D. Cünüp Olanın Günlük İşlerini Yapması
Cünüp ve hayızın anormal bir durum olduğu, sahibini kirlettiği, manevi
olarak sahibinin derecesini düşürdüğü inancı; tahrif edilmiş semavi din-
lerin ve putperest cahiliye geleneğinden geriye kalmıştır.

 62. Cumhur-u ulema bazı hadislere dayanarak hayızlının ve cünüp olan kimselerin mescide
girebileceklerini söylemişlerdir. Bir grup âlim de (İmam Şafii ve Ahmed) mescidden yürüyüp ge-
çebileceklerini ancak oturamayacaklarını söylemişlerdir. İstinad ettikleri delillerden sahih olanlar
açık değil, açık olanlar da sahih değildir.
•  “Ey iman edenler! Sarhoş olduğunuzda ne dediğinizi bilinceye kadar ve cünüp olduğunuzda
-yolculuk hâli müstesna- gusledinceye kadar namaza yaklaşmayın…” (4/Nîsa, 43)
Bu ayette geçen ” ٍ‫ َعا ِبرِي َسبِيل‬/yoldan geçen” ifadesini ayette geçmiyor olmasına rağmen mes-
cidden geçen olarak yorumlamışlardır. Ayet namaza yaklaşmamayı emrederken, ayetin zahirini
bırakıp; ilk emri namazdan uzak durmaya (sarhoş), ikinci emri namazın kılındığı yerden yani mes-
cidden uzak durmaya (cünüp) yormuşlardır. Oysa ayetin zahiri ve nüzul sebebi ayetin namazla
ilgili olup mescidle ilgili olmadığını göstermektedir. Hâliyle “Cünüp olan mescide giremez, yal-
nızca uğrayabilir.” çıkarımı, güçlü bir çıkarım değildir. Delil sahih, ama sarih (açık) değildir.
•  Ümmü Atiyye (r.anha) bayram namazları için şöyle demiştir: “Bayram için hayırlı ve genç/bekar
kızlarımızı (namaz alanına) çıkarmakla emrolunduk. Ta ki Müslimlerin cemaatine, duasına şahit
olsunlar. Ancak hayızlılar musalladan uzak durur.” (Buhari, 351; Müslim, 890)
Derler ki: Hayızlı kadın mescide giremeyeceği için Allah Resûlü (sav) musalladan uzak durmalarını
istemiştir. Oysa bayram namazları mescidde değil açık alanlarda kılınmaktadır. Açık alan mescid
değildir.
Kaldı ki; bir hadisin isnadının sıhhatinden ve hadisin fıkhından emin olmanın yolu, onun tüm
rivayetlerini bir araya toplamaktır. Özellikle manayla rivayet edilen hadislerde, hadisin lafızları
birbirini tefsir edip açıklamaktadır. Hayızlıların uzak durması istenen musalla, başka rivayetlerde
şöyle açıklanmıştır: “İnsanların en arkasında dururlar.” (Buhari, 971) Bir başka rivayette; “Hayızlılar
namazdan uzak dururlar.” (Müslim, 890/12) Görüldüğü gibi musalladan kastedilen mescid değil,
safların en gerisi veya namazdır. Hadis sahihtir, ama hayızlının ve cünüp olan kimsenin mescide
giremeyeceğine açık değildir.
•  Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir: “Allah Resûlü (sav), ashabının evlerinin kapıları mescide
açıkken mescide gelerek: ‘Şu evlerinizin kapılarını mescidden başka bir tarafa çevirin.’ dedi ve
içeri girdi. İnsanlar bir ruhsat inmesini ümit ederek bir şey yapmadılar. Sonra tekrar çıktı ve: ‘Evle-
rinizin kapılarını mescidden başka tarafa çevirin. Çünkü ben mescide hayızlı ve cünüp kimselerin
girmelerini helal görmüyorum.’ buyurdu.” (Ebu Davud, 232)
Hadis açık/sarih ama sahih değildir. Hadisin ravilerinden Cesra binti Dicace zayıf kabul edilmiştir.
Buhari (rh) bu ravi hakkında, “Cesra’nın ilginç/acayip rivayetleri vardır.” demiştir. Ayrıca ravilerden
Eflet ibni Halife hakkında ihtilaf edilmiştir. (bk. Avnu’l Ma’bûd, 232. hadis şerhi)

303
TAHARET KİTABI

Allah Resûlü’nün (sav) dönemine baktığımızda; bu cahiliye kalıntılarının


sahabilerde de var olduğunu, Allah Resûlü’nün (sav) bu anlayışı düzeltmek
için çaba harcadığını görürüz.
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre kendisi cünüp olduğu bir
sırada Medine sokaklarının birinde, Allah Resûlü (sav) ile karşılaşır. Allah
Resûlü’nden (sav) gizlenip ondan uzaklaşır ve gusül abdesti alıp geri döner.
“Allah Resûlü (sav), ‘Ebu Hureyre neredeydin?’ diye sorar.
O da ‘Cünüp idim, temiz olmadan seninle birlikte oturmak istemedim.’ diye
cevap verir.
Bunun üzerine Allah Resûlü, ‘Subhanallah! Müslim asla necis olmaz.’ der.” 63
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) bana, ‘Mesciddeki seccadeyi bana uzatıver.’ buyurdu.
Ben, ‘Ben hayızlıyım.’ dedim.
Allah Resûlü, ‘Hayızlı oluşun senin elinde değildir.’ buyurdu” 64
İbni Abbas’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah’ın (sav) hanımlarından biri büyükçe bir kaptan gusletti. Resûlullah
(sav) o kaptan abdest almak isteyince eşi, ‘Ya Resûlullah! Ben cünüp idim.’ dedi.

Bunun üzerine Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: ‘Su cünüp olmaz.’ ” 65
Enes’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir kadın âdetini gördüğünde, Yahudiler onunla birlikte yemek yemez, ev-
lerde beraber kalmazlardı. Allah Resûlü’nün ashabı bu durumu ona sordular.
Bunun üzerine şu ayet nazil oldu:
‘Sana (kadınların) hayız hâlini soruyorlar. De ki: ‘O (hayız) bir ezadır. Ha-
yız döneminde kadınlarla (cima etmekten) uzak durun. (Hayız bitip) temiz-
leninceye kadar (cima etmek için) onlara yaklaşmayın. (Gusledip) temizlen-

 63. Buhari, 283; Müslim, 371


 64. Müslim, 298
 65. Tirmizi, 65

304
GUSÜL BABI

diklerinde Allah’ın size emrettiği yerden onlara varın. Şüphesiz ki Allah, çokça
tevbe edenleri sever. Çokça temizlenenleri de sever.’ 66
Allah Resûlü, ‘Cima hariç her şeyi yapabilirsiniz.’ dedi. Bu durum Yahudile-
re ulaştı.
Onlar, ‘Bizim uygulamalarımızdan bir şeyi terk etmekle bu adam ancak ve
ancak bize muhalefet etmek istiyor.’ dediler.
Bunun üzerine Usayd ibni Hudayr ile Abbad ibni Bişr gelip, ‘Ey Allah’ın
Resûlü! Yahudiler böyle böyle diyorlar. Dolayısıyla hayızlı kadınlarla birlikte
kalmayalım mı?’ dediler.
Bunun üzerine Allah Resûlü’nün (sav) yüzü değişti. Öyle ki kendisinin onlara
darıldığını zannettik. Arkasından o ikisi dışarı çıktılar ve Allah Resûlü’ne süt
hediye etmeye gelen bir adamla karşılaştılar. Allah Resûlü onların arkasından
haber gönderdi ve kendilerine süt içirdi. Böylece onlar da Allah Resûlü’nün
kendilerine darılmadığını anladılar.” 67
Rivayetleri okuduğumuzda hayızlı ve cünüp olan kimselere dair anlayı-
şın ashabın günlük hayatını olumsuz etkilediğini görürüz. Zira insan ya-
şadığı dönemin yaygın anlayışından etkilenir. Sahih bilgi kaynağı olsun
diye gelen İslam, insanı zan, hurafe ve beşer uydurması bilginin esaretin-
den kurtarır. Vahyin aydınlığında insanı yeniden inşa eder.
Ne yazık ki cünüp ve hayıza dair bu yanlış inanışlar bugün de hüküm-
fermadır. Cünüplük ve hayız durumu bir günah gibi algılanmakta, cünüp
atılan her adım bir günah/ayıp kabul edilmektedir. Tahrif ve cehaleti bün-
yesinde meczeden çağımız cahiliyesi, sayılanlara ilaveten hayız ve cena-
beti uğursuzluk saymaktadır. Ki, uğursuzluk inancı (herhangi bir şeyin
uğursuzluk getirdiğine inanmak) İslam’ın şirk kabul ettiği ve mücadele
ettiği itikadi virüslerdendir.
Abdullah ibni Mesud’dan (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöy-
le buyurmuştur:
“Uğursuzluğa inanmak şirktir. Uğursuzluğa inanmak şirktir. Uğursuzluğa
 66. 2/Bakara, 222
 67. Müslim, 302

305
TAHARET KİTABI

inanmak şirktir. Bu düşünce hepinizin kalbine gelebilir. Fakat Allah bu duy-


guyu tevekkül inancıyla giderir.” 68
Abdullah ibni Amr ibni El-As’tan (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah
(sav) şöyle buyurmuştur:

“ ‘Kimi uğursuz sayması işinden alıkoyarsa Allah’a şirk koşmuş olur.’


Orada bulunanlar dediler ki: ‘Ey Allah’ın Resûlü! Bunun keffareti nedir?’
Allah Resûlü şöyle dedi: ‘Birinizin şöyle demesidir:

‫ َولَ إِلٰ َه غ ْ َُي َك‬،‫ َولَ ط ْ ََي إِلَّ ط ْ َُي َك‬،‫ا َللَّ ُه َّم لَ َخ ْ َي إِلَّ َخ ْ ُي َك‬
‘A llah’ım! Senin hayrından başka hiçbir hayır yoktur. Senin uğurundan başka
hiçbir uğur da yoktur. Senden başka hiçbir ilah yoktur.’ ” 69
Bu itikadi virüs, toplumun söz kalıplarına yansımış olumsuz durumlar-
da “Bu işte bir cünüplük var.” şeklinde vücut bulmuştur. Müslimlerin dik-
katli olması gerekir.
Bir kişinin cünüpken/hayızken evden çıkması, alışveriş yapması, işe
gitmesi, ilim meclisinde bulunması, ziyaret yapması vs. bir günah veya
ayıp değildir.
E. Cünüp Kimsenin Bulunduğu Yere Melek Girmez Anlayışı!
Cünüp olanın bulunduğu yere melek girmeyeceğine dair rivayet zayıftır:
“Melekler suret, köpek ve cünüp olan eve girmez.” 70
Cünüplükle ilgili yanlış tasavvurları besleyen rivayetlerden biri de bu-
dur. Oysa bu hadisin sahih rivayetlerinde “cünüp” lafzı yoktur. Olması
da mümkün değildir. Zira Allah Resûlü’nün (sav) genel uygulaması, bu ri-
vayete münafidir. O (sav), gusül almadan uyumuş, eşleriyle birlikte vakit
geçirmiştir. Bu nedenle âlimler ya “cünüp” lafzını zayıf kabul etmiş ya da
Allah Resûlü’nün (sav) genel uygulamasına uygun olarak tefsir etmişlerdir.

 68. Ebu Davud, 3910; Tirmizi, 1614


 69. Ahmed, 7045
 70. Ebu Davud, 227

306
GUSÜL BABI

Örneğin Hattâbî (rh), “Bu, guslü erteleyen değil, tamamen terk eden kimse-
dir.” 71 şeklinde açıklamıştır.
F. Cünüp Olanın Abdest Alması
Allah Resûlü (sav) cünüp olan kimsenin gündelik işlerini yaparken abdest
almasını tavsiye etmiştir.
İbni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Ömer (ra) Allah Resûlü’ne (sav) fetva sordu ve dedi ki: ‘Cünüp olduğu hâlde
bizden biri uyuyabilir mi?’
Allah Resûlü, ‘Evet. Abdest alsın ve gusletmek istediği vakte kadar uyusun.’
buyurdu.” 72
“Aişe’ye (r.anha), ‘A llah Resûlü (sav) cünüpken nasıl hareket ederdi? Uyumadan
önce mi yıkanırdı, yoksa yıkanmadan önce uyur muydu?’ diye soruldu.
O, ‘Bunların her ikisini de yapardı. Bazen yıkanır, arkasından uyurdu. Bazen
namaz abdesti gibi abdest alıp uyurdu.’ dedi.
Soruyu soran, ‘Dinde kolaylık kılan Allah’a hamdolsun.’ dedi.” 73
Ancak bu, zorunlu bir uygulama değil, bir tavsiyedir. Kişi abdest almasa
da günah işlememiş olur. Fazilet olan bir tavsiyeyi terk etmiş olur.
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) cünüp olduğu hâlde suya dokunmadan uyurdu.” 74
Ümmü Seleme’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü cünüp olurdu ve uyurdu. Sonra uyanır, tekrar uyurdu.” 75
Allah Resûlü (sav) eşlerinin yanında tek gusülle kalmış, arada gusül veya
abdest almamıştır.
Enes ibni Malik’ten (ra) şöyle nakledilmiştir:

 71. Avnu’l Ma’bûd, 227 No.lu hadis şerhi


 72. Buhari, 287
 73. Müslim, 307
 74. Tirmizi, 118; Ebu Davud, 228
 75. Ahmed, 26552

307
TAHARET KİTABI

“Allah Resûlü (sav) bir gecede tüm hanımlarını gezerek (onlarla birlikte olur-
du). O dönemde hanımlarının sayısı dokuz idi.” 76
V. Gusülle İlgili Meseleler
A. Suyun Tüm Vücuda Ulaşması İçin Vücudu Ovmak/Delk Gerekir
mi?
Guslün farzlarından birinin niyet, diğerinin suyu tüm vücuda yaymak
olduğunu söylemiştik. Ancak Allah Resûlü’nün guslünü nakleden eşleri,
onun (sav) vücudunu ovduğunu nakletmemişlerdir. O (sav) tüm vücuduna
su döker ve vücudun tamamının ıslandığına dair kanaat oluşursa guslü
bitirirdi.
Bir insan suyun tüm vücuduna ulaşması için vücudunu ovabilir, ama bu,
guslün şartlarından/farzlarından değildir.
B. Tırnak Dibi, Göbek Deliği, Kulak İçi, Küpe Delikleri Yıkanmalı
mıdır?
Selman’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü’ne (sav) yağ, peynir ve hayvan derilerinden yapılan elbiseleri giy-
menin hükmü soruldu.
Allah Resûlü şöyle buyurdu: ‘Helal, Allah’ın Kitabı’nda helal kıldığı şeylerdir.
Haram da yine Allah’ın, Kitab’ında haram kıldığı şeylerdir. Hükmünü belirt-
mediği şeyler ise affedip mübah kıldığı şeylerdir.” 77
Şeriat bir konunun hükmünü açıklamamış ihtiyaç olmasına rağmen
o konuda susmayı tercih etmişse; bu, o meselenin affedildiğini gösterir.
Allah Resûlü (sav) sözlü ve fiilî olarak guslü açıklamasına rağmen bu mese-
leye temas etmemiş, eşleri onun bu bölgeleri yıkadığını rivayet etmemiştir.
Bu bölgeler yıkanmasa da alınan gusül sahihtir.
C. Gusül Abdesti Alanın Namaz Abdesti Alması Gerekir mi?
Cünüplükten gusletmek küçük abdestsizliği de kapsar ve kişi gusletti-
ğinde abdest almış sayılır. Bu nedenle Allah Resûlü (sav) guslettikten sonra
abdest almaz, abdestliymiş gibi namazlarını eda ederdi.
 76. Buhari, 284; Müslim, 309
 77. Tirmizi, 1726

308
GUSÜL BABI

Aişe Annemizden (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:


“Allah Resûlü guslettikten sonra abdest almazdı. O gusleder sonra iki rekât
namaz kılar ve sabah namazını kılardı. Ben onun gusülden sonra abdest aldı-
ğını görmedim.” 78
D. Guslü Gerektiren Birkaç Sebep Bir Araya Toplandığında Tek
Gusül Yeter mi?
Örneğin kişi rüyasında ihtilam oldu, sonra eşiyle beraber oldu…Ya da
kadın eşiyle birlikte oldu, sonra hayız oldu…
Bu durumda kişinin tek gusül alması yeterlidir. Zira abdesti bozan bir-
çok sebep bir araya geldiğinde, bir tek abdest yeterli olmaktadır.
E. Guslederken Örtünme Hâlleri
Gusleden kişinin örtünmesiyle ilgili hâlleri üç kısma ayırabiliriz.
1. Kimsenin Görmediği Bir Yerde Yalnız Yıkanan Kimse
Yalnız yıkanan insanın avret mahallini örtmesi edeptendir.
Muaviye ibni Hayde’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü’ne, ‘Ey Allah’ın Resûlü! Avret yerlerimizden neresini örtüp ne-
resini örtmeyelim?’ diye sordum.
Allah Resûlü şöyle buyurdu: ‘Avret yerini eşin ve sahip olduğun müddetçe
cariyen dışında herkesten koru.’
Ben, ‘Ey Allah’ın Resûlü! Şayet insanlar iç içe olursa?’ diye sordum.
Allah Resûlü, ‘Gücün yetiyorsa ve imkân varsa avretini kimseye gösterme-
meye çalış.’ dedi.
Ben, ‘Kişi tek başına olursa?’ diye sordum.
O, ‘A llah kendisinden hayâ edilmeye insanlardan daha layıktır.’ buyurdu.” 79
Şayet kişi, avret mahallini örtmez ve çıplak yıkanırsa; bu, haram değil-
dir. Faziletli bir amelin terk edilmesidir. Musa (as) ve Eyyub (as) yalnız ol-
duklarında çıplak yıkanmışlardır.

 78. Ebu Davud, 250; Tirmizi, 107


 79. Ebu Davud, 4017; Tirmizi, 2769

309
TAHARET KİTABI

Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“İsrailoğulları birbirlerinin avret yerlerine bakarak çıplak yıkanırlardı. Musa
(as) ise tek başına yıkanırdı. Bunun üzerine, ‘Vallahi Musa’nın bizimle yıkan-

masını, kendisinin kasığında fıtık olması alıkoymaktadır.’ dediler. Bir keresin-


de yine yıkanmaya gitti ve elbiselerini bir taşın üzerine bıraktı. Taş elbiselerle
birlikte yuvarlanmaya başladı. Musa, ‘A h taş! Elbisem, elbisem!’ dedi ve taşın
arkasından koşmaya başladı. İsrailoğulları Musa’nın avret yerini gördüler ve
‘Vallahi Musa’nın bir şeyi yokmuş.’ dediler. Nihayet Musa görüldüğünde taş
durdu, Musa (as) elbiselerini giydi ve taşa vurmaya başladı.” 80
Ebu Hureyre’den (ra) rivayete göre Allah Resûlü (sav) şöyle buyurdu:
“Eyyub, çıplak olarak yıkanmakta iken üzerine altından çekirgeler yağdı.
O da elbisesine doldurmaya koyulunca, Rabbi şöyle seslendi: ‘Ey Eyyub, şu
gördüğün duruma ihtiyacın olmayacak kadar sana varlık vermedim mi?’
Eyyub: ‘Öyledir Rabbim, fakat senin bereketinden de ben müstağni kala-
mam.’ dedi. 81
2. Yanında Eşi Varken Yıkanan Kimse
Allah Resûlü (sav) eşleriyle beraber yıkanır, banyoda onlarla şakalaşırdı.
Rivayetlerde eşlerinin yanında örtündüğüne dair açık bir ifade yer al-
mamıştır.
Aişe Annemizden şöyle rivayet edilmiştir:
“Ben ve Allah Resûlü bir farak (üç sa’) olan bir kaptan beraberce gusül alır-
dık.” 82
Aişe Annemizden şöyle rivayet edilmiştir:
“Ben ve Allah Resûlü (sav) tunçtan yapılmış bir kaptan beraberce yıkanırdık.” 83

 80. Buhari, 278; Müslim, 339


 81. Buhari, 3391
 82. Müslim, 319
 83. Ebu Davud, 98

310
GUSÜL BABI

Ümmü Hâni’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:


“Peygamber (sav) ve hanımı Meymune hamur bulaşığı olan bir kaptan birlik-
te gusletmişlerdi.” 84
3. Yanında Yabancı Biri Varken veya Başkalarının Gördüğü Yerde
Yıkanan Kimse
Yabancı birinin avretine bakmak ve yabancının yanında avret mahallini
açmak, dinimizde yasaklanmıştır.
Ebu Said El-Hudri’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur: ‘Erkek erkeğin, kadın da kadının avret
yerine bakamaz.’ ” 85
Abdurrahman ibni Cerhed’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü bir gün yanıma oturdu. Benim uyluğum açıktı.
Bunun üzerine bana, ‘Uyluğun avret olduğunu bilmiyor musun?’ dedi.” 86
Buna göre, yıkanan veya yüzen birinin avret mahallini -diz kapağı ile
göbek deliği arasını- kapatması zorunludur.
F. İhtilam Olan Kimse Rüya Değil Islaklığa Göre Gusletmelidir
İhtilam; erkeğin veya kadının gördüğü rüya neticesinde cünüp olma-
sıdır. İslam şeriatı ihtilam guslünü rüyaya değil, uyanıldığında görülen
ıslaklığa bağlamıştır. Yani; kişi rüya görür ama uyandığında bir ıslaklık
görmezse gusül almaz. Kişi rüyasını hatırlamaz, ancak uyandığında ıs-
laklık görürse gusül alır.
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü’ne (sav) ihtilam olduğunu hatırlamayan fakat elbisesinde ıslaklık
gören kişinin durumu soruldu.
O da, ‘O kimse gusletsin.’ dedi.
İhtilam olduğunu hatırlayan fakat ıslaklık görmeyen kimsenin durumu so-
rulunca, ona da ‘Gusül gerekmez.’ dedi.

 84. Nesai, 240; İbni Mace, 378


 85. Müslim, 338
 86. Ebu Davud, 4014; Tirmizi, 2795

311
TAHARET KİTABI

Ummu Suleym, ‘Kadın da elbisesinde ıslaklık görürse gusletmesi gerekir


mi?’ diye sordu.
Kadınlar (hüküm konusunda) erkeklerin ikiz kardeşidir…” 87

 87. Ebu Davud, 236; Tirmizi, 113

312
TEYEMMÜM BABI

Teyemmüm Alınabilecek Maddeler


• Toprak, Taş, Duvar, Ağaç vb. Yeryüzünün Dış Yüzeyi Olan
Her Şey

Teyemmüm Alması Meşru Olan Kimseler


• Hasta Olan veya Su Kullanması Durumunda Hastalanacağını
Düşünen Kimse
• Seferdeyken Su Bulamayan veya Sadece İçme Suyuna Sahip
Kimse
• Su Bulamayan veya Bulsa Dahi Şer’i Bir Özür Nedeniyle Onu
Kullanamayan Kimse

Teyemmümün Alınış Şekli/Keyfiyeti


• Niyet Edilir
• Besmele Çekilir
• Yeryüzü ve Ona Bitişik Olan Herhangi Bir Şeye Avuç İçi Bir
Kez Vurulur
• Bileklere Kadar Eller ve Yüz Mesh Edilir

Teyemmümü Bozan Hâller


• A bdesti Bozan Her Hâl
• Suyun Bulunması
• Suyu Kullanamama Özrünün Kalkması
Teyemmümle İlgili Meseleler
• Teyemmüm Küçük ve Büyük Abdestin Yerine Geçer
• Teyemmüm Abdestsizliği Kaldırır
• Yanında Abdest İçin Yeterli Su Olmayan Kişi Teyemmüm
Almakla Yetinir
• Namazı Özürsüz Olarak Erteleyen ve Son Vakte Bırakan
Kişi, Abdest Aldığı Takdirde Namaz Vaktini Kaçıracaksa
Teyemmüm Alabilir. Şer’i Bir Özrü Olan ise Abdest Alır
• Su Olmadığını Bilen Kişi Gusül/Abdest Gerektiren Fiilleri
Yapabilir
• Bedeninde/Kıyafetinde Necaset Olan Abdestsiz/Gusülsüz
Biri Yanındaki Az Miktarda Suyu Necaseti Temizlemek İçin
Kullanır
• Su Bulamayan Kişinin Parayla Su Satın Alması Zorunlu
Değildir
• Teyemmümlü Olan Kişi, Abdestli Olanlara İmamlık Yapabilir
• Teyemmüm Alamayacak Durumda Olan Kişi, Olduğu Hâl
Üzere Namaz Kılar
TEYEMMÜM BABI

Y üce Allah, namaz ibadeti için abdesti şart kılmıştır. İleride açıklanacağı
üzere; abdest almanın mümkün olmadığı yerlerde, abdestin bedeli
olarak teyemmüm ibadetini meşru kılmıştır.
I. Teyemmümün Tanımı
Bir şeye yönelmek, onu kastetmek anlamına gelmektedir. 1 Bakara Sure-
si’nin 267. ayette lugat anlamı gözetilerek kullanılmıştır.
Fıkhi ıstılahta teyemmüm; suyun hakikaten veya hükmen bulunmadığı
yerde, şeriatın belirlediği keyfiyet üzere, toprakla abdest almaktır. Suyun
hakiki ve hükmi yokluğunu ilerleyen sayfalarda açıklayacağız.
II. Teyemmümün Meşru Kılınması
Aişe Annemizden (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Seferlerinin birinde Resûlullah (sav) ile birlikte çıktık. Beydâ (Mekke ve Medi-
ne arasında) veya Zâtu-l Ceyş mevkisinde bulunduğumuz sırada gerdanlığım
kopup düştü. Resûlullah da (sav) gerdanlığımı aramak üzere konakladı, halk da
kendisiyle beraber konakladı, ama su başında değillerdi.
Ebu Bekir Sıddık’a, ‘A işe’nin ne yaptığını görüyor musun? Resûlullah (sav) ve
halkı su bulunmayan bir yerde konaklattırdı, yanlarında su yok.’ dediler.
Resûlullah (sav), başını dizime koyup uyuduğu sırada Ebu Bekir çıkageldi:

 1. Mekâyîsu’l Luğa, 1/30, t-y-m maddesi

317
TAHARET KİTABI

‘Resûlullah’ı (sav) ve halkı su bulunmayan bir yerde alıkoydun! Üstelik yanla-


rında su da yok!’ dedi ve beni azarladı. Allah’ın, konuşmasını dilediği kadar
söyleyeceğini söyledi, eliyle de böğrüme vurmaya başladı. Resûlullah’ın (sav) di-
zimde olmasından dolayı hiç kıpırdayamamıştım. Resûlullah (sav) sabaha susuz
olarak çıktı ve ayağa kalktı. Derken, Allah teyemmüm ayetini indirdi. 2 Bunun
üzerine teyemmüm ettiler.
Akâbe Biatı’ndaki on iki temsilcilerinden biri olan Useyd ibni Hudayr, bu
olay üzerine, ‘Ey Ebu Bekir ailesi, bu sizin (sebep olduğunuz) ilk bereketiniz
değildir.’ dedi.
Üzerinde olduğum deveyi harekete geçirdiğimizde gerdanlığı devenin altın-
da bulduk.” 3
“Usayd ibni Hudayr dedi ki: ‘A llah sana hayırlı mükâfat versin. Allah’a yemin
ederim ki senin başına bir iş geldi mi mutlaka Allah senin için ondan bir çıkış
yolu takdir etmiş ve o işi de Müslimlere mübarek kılmıştır.’ ” 4
Yaşanan bu olay üzerine meşru kılınan teyemmüm, Kur’ân’da iki ayrı
ayette yer almaktadır:
“Ey iman edenler! Sarhoş olduğunuzda ne dediğinizi bilinceye kadar ve cü-
nüp olduğunuzda -yolculuk hâli müstesna- gusledinceye kadar namaza yak-
laşmayın. Şayet hasta olur, yolculukta bulunursanız veya sizden biri ihtiyaç
gidermeden gelirse veya kadınlarla birlikte olur ve su bulamazsanız, temiz
toprakla teyemmüm edin. Yüzlerinizi ve ellerinizi mesh edin. Şüphesiz ki Al-
lah, (günahları affeden) Afuv, (günahları bağışlayan, örten ve günahların kötü
akıbetinden kulu koruyan) Ğafûr’dur.” 5
“Ey iman edenler! Namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi ve dirseklere ka-
dar/dirseklerle beraber kollarınızı yıkayın. Başınızı mesh edin ve ayaklarınızı
da topuklarınıza kadar (yıkayın). Şayet cünüp olursanız (gusülle) temizlenin.
Eğer hasta ya da yolculukta olursanız ya da sizden biri ihtiyaç gidermeden ge-
lirse veya kadınlarla beraber olur ve su bulamazsanız, temiz toprakla teyem-
 2. 5/Mâide, 6
 3. Buhari, 334; Müslim, 367
 4. Buhari, 3773
 5. 4/Nîsa, 43

318
TEYEMMÜM BABI

müm alın. Yüzlerinize ve ellerinize ondan sürün. Allah, (din konusunda) sizi
zora sokmak/işinizi zorlaştırmak istemez. Fakat Allah, şükredesiniz diye sizi
temizlemek ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister.” 6
III. Teyemmüm Kolaylaştırmadır
Mâide Suresi’nin 6. ayetinin son kısmından anlaşılacağı üzere teyem-
müm, Yüce Allah’ın kullarına kolaylaştırması ve onlardan zorluğu gider-
mesidir. Kişi, her teyemmüm aldığında Allah’ın rahmetini hatırlamalı ve
tamamladığı nimetten ötürü O’na (cc) şükretmelidir.
Teyemmüm ibadetinin meşruiyeti, namazın önemine işarettir. Rabbimiz
hangi durumda olursa olsun, Müslim’in namazı eda etmesini istemekte-
dir. Zira namaz, kul ile Allah (cc) arasındaki bağdır. Kulluğun istikameti
namazın istikametine bağlıdır. Kişiyi sırat-ı mustakim çizgisinde tutacak
şey, Rabbinin huzurunda en az beş vakit durmasıdır. Bu nedenle su olsun
veya olmasın, yolculuk hâlinde veya mukimken, savaşta veya barışta…
her şart ve durumda namaz emredilmiştir. 7
IV. Teyemmüm Küçük ve Büyük Abdestin Yerine Geçer
Abdestin bedeli olan teyemmüm, hem küçük hem de büyük abdestin
yerine geçer. Abdestsiz, cünüp, hayız veya nifaslı kimse temizlenir ve su
bulamazsa teyemmüm alabilir:
“Ey iman edenler! Namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi ve dirseklere ka-
dar/dirseklerle beraber kollarınızı yıkayın. Başınızı mesh edin ve ayaklarınızı
da topuklarınıza kadar (yıkayın). Şayet cünüp olursanız (gusülle) temizlenin.
Eğer hasta ya da yolculukta olursanız ya da sizden biri ihtiyaç gidermeden ge-
lirse veya kadınlarla beraber olur ve su bulamazsanız, temiz toprakla teyem-
müm alın. Yüzlerinize ve ellerinize ondan sürün. Allah, (din konusunda) sizi
zora sokmak/işinizi zorlaştırmak istemez. Fakat Allah, şükredesiniz diye sizi
temizlemek ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister.” 8
Ayet önce abdesti, sonra guslü emretmiştir. Akabinde de su bulamayan-

 6. 5/Mâide, 6
 7. bk. 4/Nîsa, 102
 8. 5/Mâide, 6

319
TAHARET KİTABI

ların teyemmüm alabileceğini söylemiştir. Bu da teyemmümün, küçük ve


büyük abdeste niyabet ettiğinin delilidir.
Ayrıca Allah Resûlü (sav) hem abdestsiz olana hem de cünüp kimseye te-
yemmümü emretmiştir.
İmran ibni Husayn’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber cemaatle birlikte namaz kılmayıp bir köşede yalnız başına olan
bir adam gördü.
Ona, ‘Cemaatle namaz kılmaktan seni alıkoyan nedir?’ diye sordu.
Adam, ‘Ey Allah’ın Resûlü! Cünüp oldum, su da yok.’ diye cevap verdi.
Bunun üzerine Peygamber (sav) şöyle buyurdu: ‘O zaman toprakla teyemmüm
al! Zira bu sana yeter.’ ” 9
V. Teyemmüm Ne ile Alınır?
Yukarıda kaydettiğimiz Nîsa Suresi'nin 43. ve Mâide Suresi'nin 6. ayet-
lerinde Rabbimiz “saiden” (‫ ) َص ِعي ًدا‬kelimesini kullanır. Bu da teyemmüm
alınacak şeyin “said” olduğunu gösterir.
“S-a-d” kökünden türeyen kelime yüksek olmak, yükselmek, yükseklik
gibi anlamlara gelir.
Kimi âlimler yerin üstünde olan ve dokununca yukarıya doğru tozu çı-
kan toprak olduğunu söylemiştir. 10
Kimisi ise “ ‘Said’ yeryüzünün dış yüzüdür. Toprak olsun veya olmasın yerin
dış yüzeyine ‘said’ denir.” 11 demişlerdir.
Kur’ân ve sünnet ikinci anlama delalet etmektedir. Yeryüzü ve ona bi-
tişik olan her şeyle teyemmüm alınabileceğini göstermektedir. Tozlu
veya tozsuz toprak, dağ, duvar, taş, kaya, çakıl… bunların hepsi te-
yemmüm alınabilecek şeylerdir. Bu tercihin sebebi şudur:
• Allah (cc) said kelimesini başka ayetlerde verimsiz kuru toprak an-
lamında kullanmıştır:
 9. Buhari, 348; Müslim, 682
 10. bk. El-Mufredât, s. 484, s-a-d maddesi
 11. bk. Mekâyîsu’l Luğa, 3/287, s-a-d maddesi. Bazı âlimler bu görüşte ittifak nakletse de, İbni
Faris’in (rh) belirttiği gibi “said”in mahiyeti konusunda dilciler ihtilaf etmiştir.

320
TEYEMMÜM BABI

“(Yine) şüphesiz ki biz, onun üzerinde (süs kıldıklarımızı) kuru/verimsiz


bir toprak yaparız.” 12
“Belki, Rabbim senin bahçenden daha hayırlısını bana verir ve (senin bahçe-
nin) üzerine gökten yakıp yıkan bir azap gönderir. Kaygan/bitki bitmeyen/
çöl gibi bir toprak hâline geliverir.” 13
Bu kullanım, “said” kelimesinin, tozu olan toprak anlamından daha geniş
bir anlama sahip olduğunu gösterir.
• Allah Resûlü (sav) tüm yeryüzünün temiz ve temizleyici kılındığını
haber vermiştir:
Cabir ibni Abdullah’tan (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöy-
le demiştir:
“Bana, benden önce hiç kimseye verilmeyen beş özellik verildi: Her peygam-
ber sadece kendi kavmine gönderilirken ben siyah - beyaz bütün insanlara pey-
gamber gönderildim. Benden önce hiç kimseye helal olmayan ganimet bana
helal kılındı. Temiz olan yeryüzü bana mescid ve temizleyici yapıldı, bu
nedenle namaz vakti herhangi bir kimseye nerede gelirse orada kılıversin. Ben,
bir aylık mesafeden (düşman kalbine salınan) korkuyla muzaffer olundum/
yardım gördüm. Bana şefaat hakkı verildi.” 14
Yer/Ard bir bütün olarak tahur (temiz ve temizleyici) kılınmıştır. Bu
tozu olan toprağı ve yeryüzüne bitişik her şeyi kapsar. 15
• Peygamber (sav) duvarla teyemmüm almıştır:
İbni Abbas’ın (ra) azatlı kölesi Umeyr’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Meymune Annemizin azatlı kölesi Abdullah ibni Yesar ile birlikte geliyorduk.
Nihayet Ensar’dan Ebu Cuheym ibni’l Haris ibni Sumame’nin yanına vardık.

 12. 18/Kehf, 8
 13. 18/Kehf, 40
 14. Buhari, 335; Müslim, 521
 15. Müslim’in bir lafzında turbet/toprak lafzı geçmektedir (522). Bu, teyemmüm alınabilecek
maddelerden yalnızca birinin zikredilmesidir. Zira usul âlimleri şu konuda ittifak etmiştir: Umu-
miyet ifade eden bir lafzın (yeryüzü gibi) bir ferdinin zikredilmesi (toprak gibi); umumiyet ifade
eden lafzı tahsis etmez. Yalnızca onun kısımlarından birini açıklar. Bu kaideye yalnızca Ebu Sevr
muhalefet etmiştir. (bk. Neylu’l Evtâr, 358-359 No.lu hadis şerhi)

321
TAHARET KİTABI

Ebu Cuheym şöyle dedi: ‘Resûlullah (sav), Medine yakınlarındaki Bi’ru Cemel
mevkisinden bu yöne doğru yola koyulmuştu ki kendisine bir adam rastladı
ve selam verdi, ama Resûlullah (sav) selamına cevap vermeyip duvara yöneldi.
İki elini ve yüzünü mesh etti, sonra adamın selamını aldı.’ ” 16
• Teyemmüm, Yüce Allah’ın dinden zorluğu gidermesi ve kullarına
kolaylaştırmasıdır. Bu ilke açısından bakınca; kolay olanın, tüm yer-
yüzünün teyemmüm için kullanılması olduğu anlaşılır.
Sonuç
Teyemmüm; toprak, taş, duvar, ağaç vb. yeryüzünün dış yüzeyi olan
her şeyle olur. Ayrıca yeryüzüne dâhil olmasa bile üzerinde toprak/toz
bulunduran eşyalarla da teyemmüm yapılır. Allah (cc) en doğrusunu bilir.
VI. Teyemmümün Keyfiyeti
Rabbimiz Nîsa Suresi’nin 43. ve Mâide Suresi’nin 6. ayetlerinde teyem-
mümün el ve yüz meshinden ibaret olduğunu beyan etmiştir:
“…Şayet hasta olur, yolculukta bulunursanız veya sizden biri ihtiyaç gider-
meden gelirse veya kadınlarla birlikte olur ve su bulamazsanız, temiz toprakla
teyemmüm edin. Yüzlerinizi ve ellerinizi mesh edin…” 17
“…Eğer hasta ya da yolculukta olursanız ya da sizden biri ihtiyaç giderme-
den gelirse veya kadınlarla beraber olur ve su bulamazsanız, temiz toprakla
teyemmüm alın. Yüzlerinize ve ellerinize ondan sürün…” 18
Allah Resûlü (sav), kendisinden rivayet edilen sahih hadislerde ellerini ve
yüzünü meshetmekle yetinmiştir:
Said ibni Abdurrahman ibni Ebza (rh), babasının şöyle dediğini nakletmiştir:
“Adamın biri Ömer’e (ra) gelip, ‘Ben cünüp oldum ama su bulamıyorum.’ dedi.
Bunun üzerine Ammar ibni Yasir (ra) Ömer’e (ra) şöyle dedi: ‘Hatırlar mısın,
bir defasında seninle birlikte bir seferdeydik. Sen namaz kılmamıştın. Ben ise,
toprak üstünde yuvarlanarak debelenip namaz kılmıştım. Sonra bu olayı Allah
Resûlü’ne (sav) anlatmıştım.

 16. Buhari, 337; Müslim, 369


 17. 4/Nîsa, 43
 18. 5/Mâide, 6

322
TEYEMMÜM BABI

O da ‘Şöyle yapman yeterliydi.’ buyurmuştu ve ellerini yere vurduktan sonra


onlara üflemişti. Daha sonra ise elinin iç kısmıyla yüzünü ve tüm elini mesh
etmişti.” 19
Kur’ân ve sünnet bütünlüğünde teyemmümün keyfiyetini şöyle açık-
layacağız:
a. Kişi teyemmüme niyet eder. Niyet, kalbin amelidir. Dil ile bir şey söy-
lemez.
b. Abdestte olduğu gibi besmeleyle başlar.
c. Avuç içini teyemmüm edeceği şeye (toprak, taş, ağaç, duvar veya üze-
rinde toprak/toz olan bir şey vb.) bir defa vurur.
d. Allah Resûlü’nün (sav) yaptığı gibi avuçlarına üfler, toprağı/tozu giderir.
e. Yüzünü ve ellerini (bileklerine kadar) mesh eder.
Böylece sünnete uygun olarak teyemmümü tamamlamış olur. 20
VII. Ne Zaman Teyemmüm Alınır?
Nîsa Suresi’nin 43. ve Mâide Suresi’nin 6. ayetlerinde teyemmüm için
üç durum zikredilmiştir:
1. Hasta olmak
2. Seferde/Yolculukta olmak
3. Su bulamıyor olmak
“…Şayet hasta olur, yolculukta bulunursanız veya sizden biri ihtiyaç gider-
meden gelirse veya kadınlarla birlikte olur ve su bulamazsanız, temiz toprakla
teyemmüm edin…” 21
“…Eğer hasta ya da yolculukta olursanız ya da sizden biri ihtiyaç giderme-
 19. Buhari, 338; Müslim, 368
 20. Teyemmüm için toprağa iki defa vurulması gerektiği ve kolların dirseklere veya kolun ya-
rısına kadar mesh edileceğine dair rivayetler, hadis imamları tarafından zayıf kabul edilmiştir. Bu
sebeple meşhur muhaddisler teyemmümün tek vuruş ve yalnızca el ve yüzün meshi olduğunu
kabul etmişlerdir. Rivayetlerin değerlendirilmesi için bk. Fethu’l Bârî, Kitâbu’t Teyemmüm, 5. Bab
başlığı şerhi; Nasbu’r Râye, 1/122… Hadis imamlarının tercihi için bk. Fethu’l Bârî, 347 No.lu hadis
şerhi; Tirmizi, 144 No.lu hadisin açıklaması
 21. 4/Nîsa, 43

323
TAHARET KİTABI

den gelirse veya kadınlarla beraber olur ve su bulamazsanız, temiz toprakla


teyemmüm alın…” 22
Bu üç durumdan biri vaki olursa, kişi teyemmüm alabilir.
A. Hastalık Durumunda Teyemmüm
Allah (cc) hasta kimse için teyemmüme izin vermiştir. Bu ruhsat; abdest
almak için hareket edemeyecek kadar hasta olan, suyla temas etmesi tıb-
ben zararlı görülen, soğuk vb. sebeplerden suyla teması hâlinde hastalığı
artacak veya şifası gecikecek olan kişileri kapsar.
Şüphe yok ki Allah ve Resûl’ü hastalık için bir kayıt/şart/sınır zikret-
memiş; mükellefi vicdanıyla baş başa bırakmıştır. Mükellef kendini hasta
hissediyor veya su kullanması durumunda hastalanacağını düşünüyorsa
teyemmüm alabilir.
Abdullah ibni Amr ibni El-As’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Zatu’s Selasil Savaşı’nın soğuk bir gecesinde ihtilam oldum. Yıkandığım
takdirde öleceğimden endişe ettiğim için teyemmüm ettim ve arkadaşlarıma
sabah namazını kıldırdım.
Bunu Allah Resûlü’ne (sav) anlattıklarında şöyle buyurdu: ‘Ey Amr! Arkadaş-
larına cünüpken mi namaz kıldırdın?’
Kendisine beni yıkanmaktan alıkoyan sebebi anlattım ve dedim ki: ‘A llah’ın
(cc) şöyle buyurduğunu duydum: ‘…Kendinizi öldürmeyin. Şüphesiz ki Allah,

size karşı merhametlidir.’ 23 ’


Bunun üzerine Allah Resûlü (sav) güldü ve bir şey demedi.” 24
Görüldüğü gibi bu sahabe, soğuktan/hastalanmaktan korktuğu için te-
yemmüm almıştır. Arkadaşları bu durumdan hoşnut olmayacak ki yol-
culuk dönüşünde Allah Resûlü’ne anlatmışlardır. Allah Resûlü itiraz et-
meyerek ve gülümseyerek sahabenin davranışını ikrar etmiştir. O (sav),
masiyeti/münkeri ikrar etmez.

 22. 5/Mâide, 6
 23. 4/Nîsa, 29
 24. Ebu Davud, 334

324
TEYEMMÜM BABI

Bazı âlimlerimizin, insanların bu ruhsatı istismar edeceğini düşünerek


hastalık için bazı kayıtlar zikretmesi ve hastalığın alanını daraltması söz
konusu olmuştur. Ancak daha önce de belirttiğimiz gibi Kur’ân ve sün-
netle sabit olmuş bir lafız/hüküm, ancak başka bir nasla kayıt altına alı-
nabilir; tahsis veya takyid edilebilir. Şer’i naslar içtihadla kayıt altına alı-
namaz, daraltılamaz, sınırlanamaz. 25
B. Sefer Durumunda Teyemmüm
Kur’ân ve sünnet sefer/yolculuk hâlinde olan kimsenin su bulamadı-
ğı, sadece içme suyuna sahip olduğu, suyla arasında canına veya malına
zarar verecek bir engel bulunduğu… durumlarda teyemmüm almasına
müsaade etmiştir:
“…yolculukta olursanız…” 26
Aklımıza şöyle bir soru gelebilir: Yukarıda özet olarak zikredilen, fıkıh
kitaplarında genişçe anlatılan hâller, sefer dışında da teyemmüm için bir
ruhsattır. Ayette özellikle sefer/yolculuk kaydının zikredilmesinin özel
bir nedeni var mıdır?

 25. Hastalık özrünün istismar edileceği endişesi ilk nesilde de vuku bulmuş, Abdullah ibni
Mesud (ra) gibi sahabiler bu endişeyle teyemmüme fetva vermemişlerdir. Ne ki, sahabenin geneli
bu endişeyi yerinde bulmamış ve hadislerin gereğiyle fetvada bulunmuşlardır.
Şakik’ten (ra) şöyle nakledilmiştir:
“Abdullah ibni Mesud ve Ebu Musa ile birlikte oturuyordum. (Aralarında şöyle bir diyalog geçti:)
Ebu Musa, ‘Bir adam cünüp olsa ve bir ay boyunca su bulamasa teyemmüm yapıp namaz kılabilir
mi? Mâide Suresi’nde yer alan ‘…su bulamazsanız, temiz toprakla teyemmüm alın…’ (5/Mâide, 6)
ayetini nasıl değerlendiriyorsun?’ dedi.
İbni Mesud, ‘Eğer cünüp olanların teyemmüm yapmasına izin verilse, sular soğuyunca hemen
temiz toprakla teyemmüme yeltenirler.’ dedi.
Ebu Musa, ‘Bu yüzden mi buna cevaz vermiyorsun?’ dedi.
İbni Mesud, ‘Evet.’ dedi.
Ebu Musa, ‘Ammar’ın, Ömer’e söylediği şu sözü işitmedin mi? ‘Resûllullah bir ihtiyaç için beni
bir yere gönderdi. Bu esnada cünüp oldum. Ama su bulamadım. Bunun üzerine temiz toprakta
hayvanların debelendiği gibi debelendim. Daha sonra bu olayı Allah Resûlü’ne anlattım.
Bunun üzerine, ‘Şöyle yapman yeterliydi.’ dedi ve avuç içini bir kez toprağa vurdu, sonra silkeledi.
Daha sonra sol eliyle sağ elinin üst kısmını veya sağ eliyle sol elinin üst kısmını mesh etti. En
sonunda ise yüzünü mesh etti.’ dedi.
İbni Mesud, ‘Ömer’in (ra) onun sözüne ikna olmadığını bilmiyor musun?’ dedi.” (Buhari, 347; Müs-
lim, 368)
 26. 5/Mâide, 6

325
TAHARET KİTABI

Âlimlerimiz genellikle su ile ilgili sıkıntıların yolculuk esnasında vuku


bulması nedeniyle; genel durumu ifade etmek için “(Mahrece’l ğalib) Se-
fer/Yolculuk lafzı kullanılmıştır.” derler. 27
C. Su Olmaması Durumunda Teyemmüm
“…su bulamazsanız, temiz toprakla teyemmüm edin…” 28
Teyemmümün temel şartı suyun olmamasıdır. Suyun yokluğu bazen
hakiki bazen de hükmidir.
Hakiki yokluk, suyun yokluğudur. Hükmi yokluk, su olmasına rağmen
kullanımına engel şer’i bir özür bulunması durumudur.
Örneğin, kişi hastadır veya suyu kullandığı takdirde içme suyu kalma-
yacaktır veya su ile arasında canına ve malına zarar verecek bir engel söz
konusudur.
Su, hakikaten veya hükmen olmazsa kişi teyemmüm alabilir.
Su Aramak Gerekir mi?
Teyemmüme izin veren ayetler ve yukarıda okuduğumuz hadislerde, su
arama şartı açıkça zikredilmemiştir. Ancak ayetlerde kullanılan “su bula-
mazsanız” lafzı, su aramanın gerekliliğine delil olarak kabul edilmiştir. Zira
bir şeyi aramadan onu bulamamaktan söz edilemeyeceği söylenmiştir.
Suyun ne kadar süre boyunca aranacağı mükellefe kalmıştır. Allah Resû-
lü (sav) hiçbir sahabesine “Şu kadar müddet veya şu kadar mesafe boyunca su
aradın mı?” gibi bir soru sormamıştır. Bu da su aramanın şer’i bir sınırı
olmadığını göstermektedir. 29
 27. bk. Zâdu’l Mesîr, 1/410, Nîsa Suresi, 43. ayetin tefsiri, Kadı Ebu Ya’la’dan (rh) naklen
 28. 4/Nîsa, 43; 5/Mâide, 6
 29. Aşağıda okuyacağımız rivayette şunu göreceğiz: Allah Resûlü (sav) cünüp olup su bulama-
yan sahabeye teyemmüm almasını; aynı ortamda susuzluktan şikâyet edenlere su aramalarını
emretmiştir.
Fıkıh kitaplarımızda zikredilen su arama şartlarına göre; teyemmüm emredilen sahabi su araya-
cak olsa bulacaktır. Zira susuzluk şikâyetiyle su arayan sahabiler yakınlarda su bulmuştur. Buna
rağmen etrafta su aramamış, çünkü Allah Resûlü (sav) su aramasını emretmemiştir.
İmran’dan (ra) şöyle nakledilmiştir:
“Allah Resûlü ile birlikte bir seferdeydik. Geceleyin ilerlemeye devam ettik. Gecenin sonlarına
geldiğimiz zaman düşüp uyuduk. Bir yolcu için bundan daha tatlı bir uyku olamazdı. Sabahleyin
ancak Güneş’in sıcağı bastırınca uyanabildik. İlk önce falanca, sonra filanca, daha sonra ise öteki

326
TEYEMMÜM BABI

falanca uyandı. (Ebu’r-Reca uyanan ilk üç kişinin isimlerini zikretmiştir. Ancak Avf unutmuştur.)
Dördüncü olarak ise Ömer uyandı.
Allah Resûlü (sav) uyuduğu zaman uyandırılmazdı. Çünkü uyuduğu esnada ne olduğunu (vahyin
gelip gelmediğini) bilmiyorduk. Ancak Ömer (ra) uyanınca insanların başına gelen durumu anla-
dı. Kendisi sert tabiatlı biriydi. Bu yüzden tekbir getirdi. Tekbir getirirken sesini yükseltti. Yüksek
sesle tekbir getirmeyi sürdürdü. Nihayet Ömer’in tekbir seslerini duyan Allah Resûlü (sav) uyandı.
Allah Resûlü (sav) uyanınca Ömer, ona gidip insanların başına gelen durumu anlattı.
Allah Resûlü (sav) ‘Hiçbir zararı yok.’ veya ‘Bir şey olmaz, haydi yola koyulun.’ dedi.
Bunun üzerine insanlar yola çıktı. Biraz yürüdükten sonra, Allah Resûlü (sav) konakladı ve abdest
suyu istedi. Sonra abdest aldı. Namaz için ezan okundu. Daha sonra Allah Resûlü insanlara na-
maz kıldırdı. Namazı bitirip yönünü çevirince toplulukla birlikte namaz kılmayan bir adamın
insanlardan ayrı durduğunu fark etti.
Ona, ‘Ey falanca! Neden cemaatle birlikte namaz kılmadın?’ diye sordu.
Adam, ‘Cünüp oldum, yanımda da su yok.’ diye cevap verdi.
Bunun üzerine Allah Resûlü, ‘Toprakla teyemmüm al! Bu sana yeter.’ buyurdu.
Daha sonra Resûlullah ilerlemeye devam etti. İnsanlar ona gelip bu defa susuzluktan yakındı.
Peygamber yine konakladı ve falancayı (Ebu’r Reca’ bu kişinin adını zikretmişti. Ama Avf unut-
muştur.) ve Ali’yi (ra) yanına çağırdı.
Onlara, ‘Gidip su arayın.’ dedi.
Onlar da yola çıktılar. Derken devesi üzerinde su dolu iki büyük kırba arasına oturmuş bir
kadına rastladılar.
Ona, ‘Suyu nerede buldun?’ diye sordular.
Kadın, ‘Dün bu vakitler su dolduruyordum. Adamlarımızı suyun başında bıraktık.’ diye cevap ver-
di.
Bunun üzerine ona, ‘Haydi yürü bakalım.’ dediler.
Kadın, ‘Nereye?’ diye sorunca, ‘Allah Resûlü’nün yanına.’ diyerek karşılık verdiler.
Bunun üzerine kadın, ‘Şu kendisine sabiî denen adama mı?’ diye sordu.
‘Evet, işte o kastettiğin kişiye doğru gidiyorsun, haydi kımılda.’ şeklinde karşılık verdiler.
Nihayet kadını Allah Resûlü’nün (sav) yanına getirdiler ve aralarında geçen konuşmayı anlattılar.
Bunun üzerine Allah Resûlü, ‘Onu devesinden indirin.’ buyurdu.
Sonra bir kap isteyip, getirilen kaba kırbaların ağzından su boşalttı. Sonra kırbaların ağzını bağ-
ladı.
Daha sonra kırbaların altında bulunan kapakları açıp insanlara şöyle seslendi: ‘Haydi, hem siz için
hem de (hayvanlarınızı) sulayın.’
Bunun üzerine dileyenler su içti, dileyenler hayvanını suvardı.
Sonunda, cünüp olan adama bir kap su verildi ve Allah Resûlü (sav) ona, ‘Git ve bu suyu başından
aşağı dök.’ dedi.
Bu esnada kadın, ayakta durarak suyunun başına gelenleri izliyordu. Allah’a andolsun ki kırbalar-
dan su alma bitti. Yine de kırbalar bize, su alma işlemine başlamadan önceki hâlinden daha dolu
görünüyordu.
Allah Resûlü (sav), ‘Onun için bir şeyler toplayın.’ buyurdu.
Bunun üzerine Ashab-ı Kiram, biraz has hurma, biraz un ve biraz da kavut topladılar. Sonra bun-
ları bir çıkına koydular. Daha sonra kadını devesine bindirip çıkını eline verdiler.
Allah Resûlü de (sav) ona, ‘Gördüğün gibi senin suyundan bir şey eksiltmedik. Zira Allah (cc), bizi
suya kandırdı.’ dedi.

327
TAHARET KİTABI

Nihayet kadın gecikmiş olarak ailesinin yanına vardı.


Ona, ‘Neden geciktin?’ diye sordular.
O da şöyle cevap verdi: ‘Şaşılacak bir şey oldu. İki adam karşıma çıktı. Beni kendisine sabiî denilen
adamın yanına götürdüler. Şöyle şöyle oldu. Allah’a andolsun ki, bu adam ya şununla bunun
arasındaki (bu esnada orta parmağı ile şehadet parmağını göğe doğru kaldırmıştı. Bununla gök
ile yeri kastediyordu) en büyük sihirbazdır. Ya da gerçekten Allah’ın elçisidir.’
Bu olaydan sonra Müslimler, o kadının kabilesinin etrafında bulunan müşriklere baskın düzenli-
yor; fakat onun kabilesine ilişmiyorlardı.
Kadın bir gün kavmine, ‘Eminim ki onlar, size bilinçli bir şekilde ilişmiyorlar. Müslim olmak is-
temez misiniz?’ diyerek onları İslam’a davet etti. Onlar da bu çağrısına uydular ve hep birden
Müslim oldular.” (Buhari, 344)
Bir kolaylık olan teyemmüm, su arama ölçüleriyle mükelleflere zorlaştırılmamalıdır. Kişi yakın
çevresinde su olmadığını biliyorsa teyemmüm alabilir. Fıkıh kitaplarımızda su arama mesafesiyle
ilgili zikredilen görüşler şer’i değil, içtihadidir.

328
TEYEMMÜM BABI

VIII. Teyemmüm Abdestsizliği Kaldırır


Allah (cc) teyemmümü abdestin yerine ikame etmiştir. Suyun olmadığı
yerde toprak/yeryüzü, Müslim’in abdestidir:
Ebu Zerr’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah’ın yanında bir miktar koyun birikmişti.
Resûlullah, ‘Ey Ebu Zerr! Bunları gütmek için sahraya götür.’ buyurdu.
Ben de Rebeze denilen yere sürüp götürdüm. Ben cünüp oluyordum. Su olma-
dığı için yıkanmadan beş altı gece kalıyordum. Resûlullah’a geldim.
Bana, ‘Sen Ebu Zerr misin?’ dedi.
Ben seslenmedim.
Allah Resûlü, ‘Anan acını görmesin, yazık anana.’ buyurup siyah bir cariye çağır-
dı. Cariye içi su dolu bir kova getirdi. Beni bir taraftan bir örtüyle gizledi. Ben de
öte yandan bir devenin arkasına geçerek yıkandım ve sanki üzerimden bir dağ
atmış gibi oldum.
Sonra Allah Resûlü, ‘Temiz toprak Müslim’in abdest suyudur. İsterse on sene
su bulamasın. Ancak suyu bulduğun zaman onunla vücudunu yıka. Su ile ab-
dest daha hayırlıdır.’ buyurdu.” 30
Hâliyle teyemmüm alan kişi, abdest almış gibidir. Teyemmümü bozu-
luncaya kadar, bir abdestlinin yapabildiği her şeyi yapabilir. 31
IX. Teyemmümü Bozan Hâller
Teyemmüm iki durumda bozulur:
A. Abdesti Bozan Hâllerden Biri Vuku Bulduğunda
Teyemmüm, abdestin bedelidir. Abdesti bozan her şey teyemmümü de
bozar.
B. Su Bulunca
Su, hakikaten veya hükmen bulunmadığında teyemmüm alınır. Su ha-

 30. Ebu Davud, 332; Tirmizi, 124


 31. Bir grup âlim teyemmümün bir tek namazı mübah kıldığını, bir teyemmümle yalnızca bir
namazın kılınacağını söylemişlerdir. Buna dair sahih ve sarih (açık) bir delil zikretmemişlerdir. Bu,
delil yönünden zayıf, mercuh bir görüştür.

329
TAHARET KİTABI

kikaten bulunduğunda veya su ile abdest almasına engel olan özür (has-
talık, korku vb.) ortadan kalktığında teyemmüm bozulmuş olur.
Ebu Zerr’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü, ‘Temiz toprak Müslim’in abdest suyudur. İsterse on sene su
bulamasın. Ancak suyu bulduğun zaman onunla vücudunu yıka. Su ile
abdest daha hayırlıdır.’ buyurdu.” 32
Suyu Bulmanın Hâlleri
Suyu bulmak teyemmümü bozar ve kişinin namaz kılmak için abdest
alması gerekir. Su bulmayı üç kısma ayırabiliriz:
1. Teyemmüm Alıp Namaza Başlamadan Önce Su Bulan Kimse
Teyemmüm bozulmuştur, henüz namaza başlamadığı için kişi abdest
almak ve namazı abdestli kılmak zorundadır.
2. Namaza Başladıktan Sonra, Yani Namazın İçindeyken Su Bulan
Kimse
Örneğin; ikinci rekâttayken yağmur yağdığını, akmayan derenin aktığı-
nı veya muslukların su akıttığını gören kimse gibi…
Konuya dair açık bir delil bulunmadığı için âlimler bu konuda ihtilaf et-
miştir. İhtilafın nedeni, konu hakkında özel/hususi delil bulunmadığın-
dan umumi delillere başvurulmasıdır.
Bir grup âlim; namazın sahih olduğunu, namazını teyemmümle tamam-
laması gerektiğini söylemiştir. Zira kişi, su bulamamış ve namaza durmuş-
tur. Allah (cc) amelleri iptal etmeyi/bozmayı yasakladığından namazını
bozmamalıdır. Namazı sahih olduğu için de iadeye gerek yoktur:
“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Resûl’e itaat edin ve amellerinizi boşa
çıkarmayın.” 33
Bir grup âlim “Suyun bulunması teyemmümü bozar, hâliyle namazı da bo-
zulur.” demiştir. Bir kimsenin namaz kılarken abdestinin bozulması du-

 32. Ebu Davud, 332; Tirmizi, 124


 33. 47/Muhammed, 33

330
TEYEMMÜM BABI

rumundaki hüküm neyse teyemmümün bozulması durumundaki hüküm


de odur. 34
3. Namazı Bitirdikten Sonra Su Bulan Kimse
Namazı sahihtir, iade etmesine gerek yoktur:
Ebu Said El-Hudri’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“İki kişi bir yolculuğa gitti. Namaz vakti geldi, yanlarında su yoktu. Temiz
toprakla teyemmüm edip namazlarını kıldılar. O namazın vakti çıkmadan da
su buldular. Birisi abdestini ve namazını iade etti. Diğeri ise iade etmedi. Son-
ra ikisi birden Allah Resûlü’ne (sav) gelip durumu anlattılar.
Allah Resûlü (sav) namazını ve abdestini iade etmeyene, ‘Sünnete uygun ha-
reket ettin.’ buyurdu.
Abdestini ve namazını iade edene de, ‘Sana da iki kat sevap vardır.’ buyurdu.” 35
X. Teyemmümle İlgili Meseleler
A. Yanında Abdest İçin Yeterli Su Olmayan Ne Yapmalıdır?
Yanındaki su abdest almaya yetmeyecek kişi, su bulamayan kimse gibi-
dir. Teyemmüm almakla yetinir.
“Suyun yettiği kadarıyla abdest alır, su bitince teyemmüm alır.” şeklindeki
görüş mercuhtur. Zira İslam hukukunda asıl (abdest gibi) ve bedelin (te-
yemmüm gibi) bir araya toplandığı bir uygulama yoktur.
B. Abdest Aldığı Takdirde Namaz Vaktini Kaçıracak Kimse Abdest
mi, Yoksa Teyemmüm mü Almalıdır?
Namaz vaktinin çıkmasıyla karşı karşıya olan kimseyi iki kısma ayırabiliriz:
a. Uyku veya unutmak gibi şer’i bir özür sebebiyle namazı unutan kim-
se… Bu kimse uyandığında veya hatırladığında acele etmeden abdestini
alır ve namazını kılar. Zira uyku ve unutma şer’i birer özürdür. Uyanan
ve hatırlayan için o ân, namazın vaktidir.

 34. Teyemmümü kolaylık olarak kabul edenler birinci görüşü; namazda/ibadette ihtiyatın
esas olduğunu söyleyenler ikinci görüşü seçmişlerdir. Allah (cc) en doğrusunu bilir.
 35. Ebu Davud, 338; Nesai, 433

331
TAHARET KİTABI

Enes ibni Malik’ten (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle bu-
yurmuştur:
“Kim bir namazı kılmayı unutmuşsa, onu hatırlayınca kılsın. Zira onun, bun-
dan başka kefareti yoktur.” 36
b. Namazı özürsüz olarak erteleyen ve son vakte bırakan kimse… Ab-
dest aldığı takdirde vakit çıkacaksa, teyemmüm alır ve vaktin içinde na-
mazını kılar.
İbni Abbas’ın (ra) azatlı kölesi Umeyr’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Meymune Annemizin azatlı kölesi Abdullah ibni Yesar ile birlikte geliyorduk.
Nihayet Ensar’dan Ebu Cuheym ibni’l Haris ibni Sumame’nin yanına vardık.
Ebu Cuheym şöyle dedi: ‘Resûlullah (sav), Medine yakınlarındaki Bi’ru Cemel
mevkisinden bu yöne doğru yola koyulmuştu ki kendisine bir adam rastladı
ve selam verdi, ama Resûlullah (sav) selamına cevap vermeyip duvara yöneldi.
İki elini ve yüzünü mesh etti, sonra adamın selamını aldı.’ ” 37
 36. Buhari, 597; Müslim, 684
 37. Buhari, 337; Müslim, 369;
İbni Teymiyye (rh) şöyle der:
“Âlimlerden aktarılan görüşlerden en sahihine göre, vaktinin çıkmasından korkan kişinin her
namaz için teyemmüm alma ruhsatı vardır. Cenaze namazı, bayram namazı ve bunun dışında
kaçırılmasından endişe edilen namazlar gibi… Çünkü teyemmüm ile vaktinde kılınan namaz,
namazın vaktini kaçırmaktan daha hayırlıdır. Aynı şekilde teyemmüm alınarak nafile namazların
vaktinde kılınması, kaçırmaktan daha hayırlıdır. Bundan dolayı gece vaktinde nafile olarak na-
maz kılmayı vird edinen kimse o vakitte cünüp olursa ve su, soğuk olup yıkanması hâlinde ona
zarar verecekse; onun teyemmüm alması, namaz kılması ve Kur’ân okuması, teyemmüm almayıp
bunları kaçırmasından daha hayırlıdır.” (Mecmû’u’l Fetâvâ, 21/439)
“İbni Teymiyye’ye soruldu: ‘Namazın vakti girdiğinde kişi cünüpse ve temizlenmek için zaman
harcadığında namazın vakti çıkacaksa o kişinin teyemmüm alması mübah olur mu, olmaz mı?’
İbni Teymiyye şöyle cevap verdi: ‘Namazın vakti girdiği zaman kişi uyanıksa, su ondan uzak bir
yerdeyse ve suyu almaya davranması hâlinde namazın vaktinin çıkmasından endişe ederse ya
da soğuk suyu ısıtması veya hamama/banyoya gitmesi hâlinde namazın vakti çıkacaksa bu kişi
teyemmüm ile namazını kılabilir. Bu, İmam Ahmed’in ve cumhur-u ulemanın mezhebidir.
Şayet namaz vaktinin son ânlarında uyanırsa ve temizlenmesi durumunda Güneş’in doğmuş
olacağından korkarsa o, Güneş doğduktan sonra abdest alarak namazını kılar. Cumhur-u ule-
manın yanında bu konuda ihtilaf vardır. İmam Malik’ten iki görüşün rivayet edilmesi gibi. Çünkü
bu kimse uyandıktan sonra namaz sorumluluğuna muhatap olabilir. Her kim bir namazı uyudu-
ğundan dolayı kaçırırsa, uyandığında kılar. Bu, onun hakkında geçerli olan vakittir.’ ” (Mecmû’u’l
Fetâvâ, 21/469-470)
İbni Abdilberr şöyle der:
“Hazarda suyun bulunmaması durumunda teyemmüm almak hususunda âlimler ihtilaf etmiş-

332
TEYEMMÜM BABI

C. Teyemmüm Alamayacak Durumda Olan Kişi Ne Yapmalıdır?


Yatalak hasta veya elleri bağlı mahpus vb. durumda biri, olduğu hâl üze-
re namaz kılar. Zira Allah (cc) kimseye gücünden fazlasını yüklemez ve her
insan gücü nispetinde Allah’a kulluk eder:
“…Hiç kimseye gücünden fazlasını yüklemeyiz…” 38
“Allah’tan gücünüz yettiğince korkup sakının…” 39
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Sizi bıraktığım sürece beni kendi hâlime bırakınız. Sizden öncekilerin helak
olması ancak ve ancak peygamberlerine ters düşmeleri ve çokça soru sorma-
ları nedeniyledir. Size bir şeyi emrettiğimde gücünüz yettiğince onu yerine
getiriniz. Bir şeyi yasakladığımda da onu bırakınız.” 40
Teyemmüm meşru kılınmadan önce su bulamayan ashab, abdestsiz ola-
rak namaz kılmıştır. Allah Resûlü (sav) durumdan haberdar olmuş ve na-
mazı iade etmelerini emretmemiştir.
Urve ibni Zubeyr (ra) Aişe Annemiz (r.anha) hakkında şöyle rivayet etmiştir:
“O, Esma’dan (r.anha) iğreti bir gerdanlık aldı. Bu gerdanlığı kayboldu. Bu se-
beple Allah Resûlü ashabından bazılarını bu gerdanlığı aramak için gönderdi.

lerdir. Malik ve ashabı -bu konuda çeliştikleri olmakla birlikte- su bulunmazsa ya da hastalık,
şiddetli korku veya vaktin çıkmasından endişe etmek gibi suyu kullanmaya engel bir özür olursa
teyemmüm hükmünün sefer ve hazarda aynı olduğunu belirtmişlerdir.
Bu, Ebu Hanife ve Muhammed ibni Hasen’in de görüşüdür.
Onların bu konu hakkındaki delilleri şudur: Allah’ın (cc), teyemmümün şartı olarak hastaları ve se-
ferî kişileri zikretmesi, genelde su bulamayan kişilerin onlar olmasıdır. Mukim olanlar genelde su
bulabilirler. Bundan dolayı ayette onlara yer verilmedi. Mukimin, su bulamadığı veya defedeme-
diği bir engel, suya ulaşmasına mani olduğu zaman namazını vaktinde kılması için teyemmüm
alması gerekir. Çünkü teyemmüm, vakti muhafaza etmek açısından, namazın vaktine yetişmek
ve vaktin kaçma endişesinden kurtulmak için meşru kılınmıştır.
Dolayısıyla suyu bulamayan ve namaz vaktinin çıkmasından korkan her kişinin teyemmüm al-
ması gerekir. Bu kişi ister ayetin nassıyla hasta veya yolcu olsun isterse durumu onlarla aynı ma-
naya çıkan sıhhatli bir mukim olsun, fark etmez. Allah (cc) en iyisini bilendir.” (El-İstizkâr, 1/ 315)
“Hazarda olup da hasta olmayan ve hazarda hükmünde olan kimseye gelince; suya imkân bul-
madan önce vaktin çıkacağından emin oluncaya kadar teyemmüm ona helal olmaz.” (El-Muhallâ,
1/349)
 38. 6/En’âm, 152
 39. 64/Teğabûn, 16
 40. Buhari, 7288; Müslim, 1337

333
TAHARET KİTABI

Namaz vakti gelince abdest almadan namaz kıldılar. Allah Resûlü’nün yanına
geri geldiklerinde bu durumu ona şikâyet ettiler. Bunun üzerine teyemmüm
ayeti nazil oldu.
Bu sebeple Usayd ibni Hudayr dedi ki: ‘A llah sana hayırlı mükâfat versin. Al-
lah’a yemin ederim ki senin başına bir iş geldi mi mutlaka Allah senin için on-
dan bir çıkış yolu takdir etmiş ve o işi de Müslimlere mübarek kılmıştır.’ ” 41
D. Su Olmadığını Bilen Bir Müslim Gusül veya Abdest Gerektiren
İşleri Yapabilir mi?
Sorudan kastımız şudur: Yanında su olmayan bir Müslim, eşiyle birlik-
te olabilir mi?
Ben-i Amir’den bir adamdan şöyle rivayet edilmiştir:
“İslam’a yeni girmiştim. Dinim beni gayrete getirdi, dini konulara sarıldım.
Ebu Zerr’e geldim. Ebu Zerr şöyle dedi: ‘Medine’nin havası bana dokundu.
Resûlullah koyun ve deve sürülerinin olduğu yere gitmemi ve sütlerinden iç-
memi emretti. (Hadisin ravisi Hammad der ki: ‘ ‘İdrarlarından da iç.’ deyip
demediğinde şüphe ediyorum.’ Bu Hammad’ın sözüdür. Ebu Zerr devamla
dedi ki:) Ben sudan uzakta idim. Hanımım da benimle beraberdi. Bu yüzden
cünüp oluyor ve abdestsiz namaz kılıyordum. Bir gün öğle vakti Resûlullah’ın
yanına geldim. Resûlullah ashabından bir grup arasında oturuyordu.
Beni görünce, ‘Bu ne hâl! Sen Ebu Zerr misin?’ dedi.
Ben de ‘Evet benim, helak oldum.’ dedim.
O (sav), ‘Seni helak eden şey nedir?’ dedi.
Ben de ‘Ben sudan uzak bir yerdeydim. Hanımım da benimle beraberdi. Cü-
nüp oluyor ve abdestsiz namaz kılıyordum.’ dedim. Allah Resûlü benim için
su getirilmesini emretti. Siyah bir kız çocuğu, içinde bulunan az suyun çalka-
landığı bir kapla su getirdi. Devemin arkasına gizlenip yıkandım ve geldim.
Allah Resûlü şöyle buyurdu: ‘Ey Ebu Zerr! On yıl su bulamazsan bile temiz
toprak müminin abdest suyudur. Suyu bulduğun zaman su ile yıkan.’ ” 42

 41. Buhari, 3773


 42. Ebu Davud, 333

334
TEYEMMÜM BABI

Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle demiştir:
“Bedevi bir adam Allah Resûlü’ne geldi ve dedi ki: ‘Ey Allah’ın Resûlü! Ben
çölde dört veya beş ay kalıyorum. Benimle bulunanlar arasında nifaslılar, ha-
yızlılar ve cünüplüler oluyor. Bu konu hakkında ne dersin?’
Allah Resûlü, ‘Sana toprak(la teyemmüm almak) gerekir.’ dedi.” 43
Kişi su olmadığı için mübah olan şeyleri terk etmez. Allah (cc) teyemmü-
mü suya bedel kılmıştır.
E. Bedeninde/Kıyafetinde Necaset Olan Abdestsiz/Gusülsüz Biri
Yanında Az Miktarda Su Varsa Ne Yapmalıdır?
Yanında iki temizlikten birine yetecek kadar su bulunan kimse, suyu ne-
caseti temizlemek için kullanır. Abdest/Gusül için teyemmüm alır. Çün-
kü abdestin bedeli vardır, necasetin izalesinin bedeli yoktur. 44
F. Su Bulamayan Kişi Parayla Su Satın Almalı mıdır?
Su bulamayan kişinin su satın alması veya almamasına dair şer’i bir delil
yoktur. Şer’i bir delil olmadığı için de âlimler konu hakkında ihtilaf etmiştir.
Racih olan, bu konuda bir zorunluluğun söz konusu olmadığıdır. Mükellef,
dilerse su satın alıp abdest alır, dilerse teyemmüm alır ve namazını kılar.
G. Teyemmümlü Olan Kişi, Abdestli Olanlara İmamlık Yapabilir
mi?
Bir ortamda abdestli ve teyemmümlü olanlar var ve cemaat namazı kı-
lınacaksa, imamete en layık olan imam olur. İmamete layık olan teyem-
mümlü olsa dahi durum değişmez.
Abdullah ibni Amr ibni El-As’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Zatu’s Selasil Savaşı’nın soğuk bir gecesinde ihtilam oldum. Yıkandığım
takdirde öleceğimden endişe ettiğim için teyemmüm ettim ve arkadaşlarıma
sabah namazını kıldırdım.
Bunu Allah Resûlü’ne (sav) anlattıklarında şöyle buyurdu: ‘Ey Amr! Arkadaş-
larına cünüpken mi namaz kıldırdın?’
 43. Ahmed, 7747
 44. bk. Fıkhu’l İbadet, M. Abdulmaksud, s. 168

335
TAHARET KİTABI

Kendisine beni yıkanmaktan alıkoyan sebebi anlattım ve dedim ki: ‘A llah’ın


(cc) şöyle buyurduğunu duydum: ‘…Kendinizi öldürmeyin. Şüphesiz ki Allah,

size karşı merhametlidir.’ 45 ’ Bunun üzerine Allah Resûlü (sav) güldü ve bir şey
demedi.” 46
Abdullah ibni Amr ibni El-As (ra), emîr/komutan olması hasebiyle ima-
mate en evla olandır. Teyemmümlü olmasına rağmen abdestli arkadaş-
larına namaz kıldırmıştır.

 45. 4/Nîsa, 29
 46. Ebu Davud, 334

336
HAYIZ BABI
(Hayız, Nifas, İstihaze)

Hayızlı/Nifaslı Kadına Yasak Olan Fiiller


• Namaz Kılmak
• Oruç Tutmak
• Cinsel İlişkiye Girmek (Cima Yapmak)
Hayızlı/Nifaslı Kadına Mübah Olan Fiiller
• Kur’ân’a Dokunmak/Okumak
• Mescide Gitmek
• A llah’ı Zikretmek
• Cima Haricinde Eşiyle Münasebette Bulunmak
İstihazeye Dair Şer’i Hükümler
• İstihaze, Abdest Bozulması Gibidir
• İstihazeli Kadın Namazı, Orucu, Tavafı Terk Etmez
• İstihaze Kanı Necis Değildir
• İstihazeli Kadına Cinsel İlişki Yasak Değildir
İstihaze Kanının Gelmesiyle Abdesti Bozulan Bir
Kadının Namazlarını İfa Etme Şekilleri
• Her Vakit İçin Abdest Almak
• İki Vakit Namazını Cem Edip Bir Günde Üç Defa Gusül
Almak
• Her Vakit İçin Gusül Almak
Hayız ve İstihaze Kanı Nasıl Ayırt Edilebilir?
• Hayızdan Temizlik Alameti Görülmesiyle
• K anların Birbirinden Alamet Olarak Ayrılmasıyla
• K adın Düzenli Olarak Hayız Görüyorsa Kendi Hayız
Döngüsünü Esas Almasıyla
• Bulunduğu Toplumun Yaygın Hayız Müddet Örfünü Esas
Almasıyla
Hayız, Nifas ve İstihazeyle İlgili Meseleler
• Hayız Kanı Necistir, İzalesi Gerekir
• Hayız Görme Yaşı Bölgeden Bölgeye, İklimden İklime
Değişir
• Hayız ve Nifasın Müddetine Dair Şer’i Bir Ölçü Yoktur.
Hayız/Nifas Kanının Varlığı Hayızın/Nifasın Başlangıcı, Beyaz
Sıvının Görülmesi Hayızın/Nifasın Bitişidir
• Hayız ve Nifaslı Kadın, Namazı Kaza Etmez, Orucu Kaza
Eder
• Hayızdan Temizlendikten Sonra Görülen Lekenin/Bulanık
Sıvının Bir Hükmü Yoktur
• On İkinci Hafta Sonrası Oluşan Düşük Kanaması, Doğumla
Benzerlik Gösterdiği İçin Nifas Özelliğindedir. Gebeliğin
Başından On İkinci Haftaya Kadar Olan Kanama ise İstihaze
(Hastalık) Kanı Olarak Sınıflanabilir
• Bir Kadın Hayızdan Temizlendiği Ânda Şer’i
Sorumluluklarıyla Mükellef Olur. Bir Önceki Vakitle İlgili
İbadetlerden Sorumlu Değildir
• Namazı Eda Edemeden Hayız Olan Kadın, Temizlendikten
Sonra O Vaktin Namazını Kaza Etmez
• Gebe Kadınlarda Farklı Nedenlerle Kanamalar Görülse de
Bunlar Hayız Kanaması Değildir
• Gebelik Başında “Yerleşme Kanamasını” Hayız Zannedip
Namazı ve Orucu Terk Eden Kadın, Daha Sonra Gebe
Olduğunu ve Hayız Olmadığını Anlarsa, Sorumluluğu Yoktur
• Sürekli Olmamak ve Sağlığa Zarar Vermemek Şartıyla İlaç
Kullanarak Hayız Ertelenebilir/Öne Alınabilir
• Hayızlıyken Eş Boşamak, Yasaklanmış Bir Münkerdir
HAYIZ BABI
(Hayız, Nifas, İstihaze)

B u bab, kadınları ilgilendiren şer’i hükümleri ihtiva etmektedir. Ka-


dının vajinal bölgesinde görülen kan ve bu kana taalluk eden şer’i
hükümleri incelemektedir.
Vajinal Bölgede Görülen Kanlar
Kadınların gördüğü kan üç çeşittir:
• Hayız Kanı
Buluğ çağına eren kadının her ay düzenli gördüğü koyu renkli, kokulu
ve yoğun (akışkan olmayan) kandır. Âdet, aybaşı, regl vb. isimler de ve-
rilmektedir.
• Nifas Kanı
Doğum sonrası görülen kanamadır. Nifas, lohusa kanı vb. isimler veril-
mektedir.
• İstihaze Kanı
Hayız ve nifas dışında vajinal bölgeden gelen; kırmızı, kokusuz ve akış-
kan kandır. Vücudun herhangi bir yerinden gelen kanla benzerlik arz et-
mektedir.

341
TAHARET KİTABI

I. Hayız
Hayız, Yüce Allah’ın kadınlar için takdir ettiği biyolojik bir hadisedir.
Belli yaşa gelen her kadının -tıbbi bir rahatsızlık yoksa- yaşadığı bir hâldir.
Yüce Allah’ın nefislerimizde ve âfaktaki ayetleri göstermesiyle 1 gelişen
ilim, hayızı şöyle açıklamaktadır:
Hayız, her ay gebeliğe hazırlık yapan kadın vücudunun gebelik gerçek-
leşmediğinde normale dönme sürecidir. Her ay yumurtalıklar, yumur-
ta hücresini oluşturmak üzere hazırlıklarını yaparken rahim de yumurta
hücresinin döllenme ihtimaline karşın, döllenmiş yumurtanın yerleşip
yaşayabilmesi için hazırlık yapmaktadır.
Eğer döllenme gerçekleşmezse yumurta hücresi ölür ve rahim, yaptığı
tüm hazırlığı, hayız adını verdiğimiz süreçle vücudundan parça parça atar.
Hayız dönemi bittiğinde kadın üreme sistemi vakit kaybetmeden yeni
bir gebelik ihtimaline karşı yeniden hazırlanmaya başlar.
Zikredilen gebeliğe hazırlık süreçleri, yumurta oluşumu ve hayız; hor-
monlar tarafından düzenlenir.
Beyinde salgılanan hormonlar, 2 üreme sisteminin aktifleşmesini sağlar.
Yumurtalıklara mesaj gönderen bu hormonlar 3 hem büyüyerek olgun-
laşması için yumurta hücresini uyarır hem de yumurtalıklardan bazı hor-
monların 4 salgılanmasını sağlar.
Yumurtalıklardan salgılanan bu hormonlar, yumurtanın olgunlaşması-
na katkı sağlamakla birlikte, rahmin iç yüzüne etki ederek rahmi her ay
döllenmiş yumurta için hazırlar.
Tüm bu düzenlemeler ve üreme sistemi faaliyetleri her zaman aynı şe-
kilde aktif değildir. Kız bebek doğduğunda bu sistem uyur hâldedir. Ne

 1. “O (Kur’ân’ın) hak olduğu kesin bir şekilde kendilerine belli olsun diye, ayetlerimizi hem
ufukta hem de kendi nefislerinde onlara göstereceğiz. Rabbinin her şeyin üzerinde şahit olması
yetmez mi?” (41/Fussilet, 53)
 2. GnHR, hipotalamustan salgılanır ve hipofize etki eder, hipofizi FSH ve LH salgılanması için
uyarır.
 3. Hipofizden salgılanan FSH ve LH hormonları yumurtalıklara etki eder.
 4. FSH ve LH etkisiyle yumurtalıklardan östrojen ve progesteron hormonları salgılar.

342
HAYIZ BABI (Hayız, Nifas, İstihaze)

zaman ki buluğ çağına erişir, bu hormonlar uyanmaya ve belli düzende


salgılanmaya başlar. Salgılanan bu düzenli hormonlar üreme sistemini
uyandırır ve menopoz dönemine kadar da bu düzen devam eder. Meno-
poz dönemiyle birlikte hormonal etki yavaş yavaş kaybolur, üreme sis-
temi de çalışmaz hâle gelir. Buradan da anlaşılacağı üzere bu sistem do-
ğuşta aktif değildir, buluğ çağıyla uyanmaya başlar, üreme dönemi olan
genç ve erişkin yaşlarda tam kapasite çalışır, yaşlanmayla birlikte meno-
poz yaklaştıkça yavaş yavaş çalışmasını bırakır ve menopoz sonrası dö-
nem geldiğinde tüm işlevini yitirmiş olur. Saydığımız evrelere bakılarak
kadının vücudunda zaman zaman hayız düzeni, zamanı, miktarı değişik-
lik gösterebilir.
Genç bir kadın kırklı yaşlara geldiğinde vücut yavaş yavaş menopoz dö-
nemine geçiş gösterir. Yaklaşık kırk ila kırk yedi yaşları arasında 5 hayız
dönemleri, süresi ve miktarı değişiklik göstermeye başlar. Bazen daha sık
aralıklarla, bazen de daha uzun aralıklarla hayız görme şeklinde zaman-
sal farklılıklar oluşur. Hayızın miktarında da değişimler görülür. Bu de-
ğişimler genelde kadının annesi, anneannesi, teyzeleri; yani anne tarafı
genetiğiyle uyumludur. Hayızın süresi ve miktarı değişiklik gösterse de
bu kanamalar, hayız kanamasıdır.
A. Hayız Görme Yaşı
Hayız görme yaşı bölgeden bölgeye, iklimden iklime değişmektedir. Sı-
cak bölgelerde daha erken yaşlarda görülürken, soğuk ve ılık bölgelerde
daha geç görülebilmektedir. Fıkıh kitaplarımızda belirtilen hayız yaşla-
rı (dokuz, on üç, on beş vb.) evrensel değil; âlimlerin kendi bölgelerini
esas alarak verdiği rakamlardır. Hâliyle yaşın hayız konusunda bir etkisi
yoktur. Hayız kanı görüldüğü ândan itibaren kadın buluğa ermiş, ahkâm
karşısında mükellef olmuştur. 6

 5. Bazı kadınlarda bu yaşlar değişmektedir. Verilen yaş aralığı ortalamaya bakılarak verilmiş-
tir. Detayı Williams Jinekoloji kitabında mevcuttur.
 6. Hayız için yaş sınırı zikreden âlimler, o yaştan önce görülen kanı hayız kanı kabul etmezler.
Demu’l fesad/Fasid kan olarak kabul eder ve hayızla ilgili şer’i hükümleri bu kana uygulamazlar.
Ancak yukarıda belirttiğimiz üzere; hayız görme yaşına dair şer’i bir nas yoktur. Âlimlerin içtihadı
nassa değil örfe dayandığından bağlayıcı değildir.

343
TAHARET KİTABI

B. Hayız Görme Müddeti


Hayız görmenin alt ve üst sınırı hakkında âlimler ihtilaf etmiştir. Mese-
le şudur: Hayız gören bir kadın en az kaç gün hayız görür ya da hayız en
fazla kaç gün devam eder? 7
Şer’i naslarda hayızın alt ve üst sınırı belirtilmemiştir. Buna binaen sa-
habeden başlamak üzere müctehid imamlar arasında konu hakkında ih-
tilaf edilmiştir. 8
Dipnotta verilen rivayetler dikkatle incelendiğinde; âlimlerimizin yerel
şartları ve tanıdıkları kadınları esas alıp, hayız için alt ve üst sınır belirle-
dikleri görülür.
Hâliyle bu fetvalar ve içtihadlar örfe dayalıdır. Aynı bölgede yaşayan ka-
dınların dahi alt ve üst hayız sınırları farklıdır. Bu nedenle konu hakkında
nakledilen görüşler mutlaklaştırılmamalıdır.
Kur’ân ve sünnet, hayız ahkâmını kanın varlığına, hayızın bitişini temiz-
lik alameti olan kassetu’l beydaya/beyaz sıvıya bağlamıştır. Bu konuda
son sözü de kadına bırakmıştır. Kadın; hayız olduğunu söylüyorsa hayız,
temizlendiğini söylüyorsa temizdir.
Vahyin, hayızın varlığını kanın varlığına bağlamasının delili:
“Fatıma binti Hubeyş istihaze kanı görürdü.

 7. Bu tartışmanın semeresi şudur: Hayızın alt sınırı belirlendikten sonra o sürenin altında
görülen kan, hayız kabul edilmemektedir. Örneğin, “Hayız en az üç gündür.” denildiğinde; üç gün
sürmeyen kan hayız kabul edilmemektedir. İleride açıklanacak istihaze kanı kabul edilmektedir.
Benzer bir durum üst sınır içinde geçerlidir. Örneğin, “Hayız üst sınırı on gündür.” denildiğinde;
on gün boyunca görülen kan hayız kabul edilmekte, onuncu gün kadının hayızdan temizlendiği
varsayılmakta ve onuncu gün ve sonrası istihaze kanı sayılmaktadır.
 8. • Enes ibni Malik (ra): “Hayız on gündür. Onuncu günden sonrası istihazedir.” (Darimi, 862)
•  Atâ (rh): “Hayızın (alt sınırı) bir gündür, (üst sınırı) on beş gündür.” (Buhari, Kitâbu’l Hayz, 24.
Bab başlığı, muallak olarak)
•  Said ibni Cubeyr (rh): “Hayızın üst sınırı on üç gündür. On üçten sonrası istihazedir.” (Darimi,
863)
•  Hasan-ı Basrî (rh): “Hayızın en azı üç gündür.” (Darimi, 872)
•  Evzai (rh): “Bizim burada bir kadın var. Sabah hayız olur, akşam temizlenir.” (Es-Sunenu’l Kubrâ,
1/1550)
•  Abdurrahman ibni Mehdi (rh): “Ümmü A’lâ adında bir kadın vardı. Hayızının iki gün olduğunu
söylerdi.” (age. 1551)

344
HAYIZ BABI (Hayız, Nifas, İstihaze)

Allah Resûlü (sav) kendisine, ‘Gelen kan hayız kanı ise -ki o, kadınlar tarafından
bilinir- namazı terk et. Diğer şekilde olursa abdestini al ve namaz kıl. Çünkü
o, damardan gelen bir kandır.’ ” 9
Hayızın bitişini kassetu’l beydaya/beyaz sıvıya bağladığının delili:
Aişe Annemiz o dönemde hayız bitişini soran kadınlara şöyle derdi:
“Kassetu’l beydayı/Beyaz sıvıyı görünceye kadar acele etmeyin.” 10
Bu konuda Yüce Allah, son sözü kadına bırakmıştır:
“…Şayet Allah’a ve Ahiret Günü’ne iman ediyorlarsa, Allah’ın rahimlerinde
yarattığını gizlemeleri helal değildir…” 11
Kadın, rahminde olan gebelik veya hayız 12 konusunda şer’an güvenilir-
dir. Yüce Allah ona sorulmasını ve onun da gizlememesini emretmiştir.
Sonuç
Hayızın müddetine dair şer’i bir ölçü yoktur. Hayız kanının varlığı hayı-
zın başlangıcı, beyaz sıvının görülmesi hayızın bitişidir. Bu süreç; bir ân
olabileceği gibi bir gün, üç gün, bir hafta, on gün veya daha fazla olabilir. 13
Raşid Halifeler Dönemi’nde bir ay içinde üç defa hayız olduğunu söyle-
yen bir kadın, Ali (ra) ve Kadı Şureyh (rh) tarafından doğrulanmıştır. Çünkü
ailesi de bunun doğru olduğuna şahitlik etmiştir. 14
Muhammed ibni Sirin’e de (rh) hayız olduktan beş gün sonra kan gören
bir kadın sorulduğunda, “Kadınlar bu işi daha iyi bilir.” 15 demiştir.
II. Nifas
Nifas, doğumla birlikte başlayan kanamalı akıntının doğum sonrasında
da bir miktar devam etmesidir.

 9. Ebu Davud, 286


 10. Muvatta, 150
 11. 2/Bakara, 228
 12. bk. Darimi, 884
 13. Hayız kanı ile istihaze/hastalık kanının karışması durumunda izlenecek yol istihaze babın-
da anlatılacaktır.
 14. bk. Buhari, Kitâbu’l Hayz, 24. Bab başlığı, muallak olarak
 15. age.

345
TAHARET KİTABI

Gebelik rahminin oluşumu ve bebeğin büyümesiyle, daha önce rahmin


kanlanan iç yüzeyinden 16 beslenen gebelik dokularına bu kan akımı ye-
tersiz kalır. Bebeğin bazı dokuları, annenin kan damarlarıyla birlikte pla-
sentayı oluşturmak üzere yaklaşık olarak on ikinci haftadan sonra farklı-
laşmaya başlar, kan damarları yeniden düzenlenir. Bebeğe ve anneye ait
kan damarları, birbirlerine karışmadan alışveriş yapabilecekleri şekilde
yeniden düzenlenir. Böylece plasenta oluşur. Gebeliğin sonuna kadar
anne ve bebek arasındaki alışveriş, plasenta yoluyla sağlanır. 17
Doğumun başlamasıyla hafif kanamalar sık sık görülür. Halk arasında
“kanlı nişan” olarak bilinen bu kanamanın kaynağı, rahim ağzının 18, doğu-
ma hazırlanmak için incelmesi ve doğum yolundan çekilmesi nedeniyle
bölgedeki küçük damarların yırtılmasıdır. Doğum yolundan çekilme 19
dediğimiz bu açılma durumu olmazsa, görülen kanamalar nifas özelli-
ğinde olmaz.
Doğum eylemi devam ettikçe plasenta yapıştığı yerden ayrılmaya baş-
lar. Plasenta içindeki küçük kan damarlarında kopmalar meydana gelir ve
doğum kanaması buradan kaynaklanır. Bu kan, bebek ve annenin kanını
içerir. Ayrıca doğum sonrası kanamaya salgılar, rahim dokuları ve hüc-
reler de karışır. 20 Bunların tamamı nifası oluşturur. Yani nifas kanı, içeri-
sinde pek çok farklı doku ve hücre bulunduran bir kanamadır. Her kadın
için her doğum eylemi sonrası yaşanan normal bir süreçtir.
Bazı kadınlarda bu kanamalar nifas şeklinde değil, hastalığa bağlı 21 olu-
şur. Bu hastalıklara doğum öncesi ultrason takiplerinde, doğum odasında
ve sonrasındaki bir günlük takipte doktor tarafından tanı konulur. Tanı
konulduğunda hasta bilgilendirilir ve hastanede tedavi edilir. Eve taburcu
edilen kadınlarda bu hastalıklara rastlanmamıştır. Halk arasında lohusa-
lık dönemi olarak bilinen ve doğum sonrası dört ila altı hafta içerisinde
 16. Kan lakünleri ve villuslar
 17. Williams Obstetrik, Implantasyon ve Plasenta Gelişimi, s. 80-100, 25. Baskı
 18. Cervikal efesman ve incelme
 19. Cervikal silinme, efesman. Halk arasında rahim açıklığı/açılma denir.
 20. Williams Obstetrik, Implantasyon ve Plasenta Gelişimi, s. 780-784, 25. Baskı
 21. Hastalıklar: Uterin atoni, uterin invazyon, puerperal hematomlar, uterus rüptürü, ablasyo
plasenta, plasenta previa, plasenta akreata sendromu, tüketim koagülopatisi

346
HAYIZ BABI (Hayız, Nifas, İstihaze)

görülen nifas kanı başlarda daha koyu kırmızı renklidir. Daha sonraki sü-
reçte akıntı giderek pembeleşir, en sonunda sarımsı beyaz bir renge bü-
rünür ve nifas böylece biter. Rengin açılmaya başladığı süreçte veya daha
sonrasında oluşan herhangi bir kanama nifasa ait değildir. 22
A. Nifas Görme Müddeti
Doğumdan sonra görülen kanama nifastır. Bu kanamanın alt sınırı yok-
tur. Kadın ne zaman temizlik alameti görürse temiz kabul edilir. Gusle-
der ve ibadetlerini ifa eder. Doğumdan sonra nifas, bir gün sürebileceği
gibi, bir hafta, bir ay veya daha fazla sürebilir.
Nifasın üst sınırı konusunda âlimler ihtilaf etmişlerdir. 23
Dipnotta verdiğimiz rivayetlerden anlaşıldığı gibi her âlim, kendi böl-
gesinde yaygın örf ve tanıdığı kadınları esas alarak nifas için bir üst sınır
belirlemiştir.
Bu sebeple deriz ki; nifas müddeti bölgeden bölgeye, kadından kadına
değişebilir. Aslolan kanın varlığı ve temizlik alametidir. Kan varsa nifas
devam ediyor, temizlik alameti görülmüşse nifas sonlanmış demektir.
Kadınların kanları nasıl ayırt edeceği konusu istihaze bölümünde anla-
tılacaktır. 24
 22. Doğum kanalı travmaları bir istisnadır. Doğumun kendisi travmatik bir eylemdir. Doğum
kanalında ufak çaplı yırtıklar zamanla kendiliğinden iyileşir. Buradan oluşan ufak kanamalar ni-
fasa karışabilir. Ciddi yırtıklar ve tedavi gerektiren travmalar ise doğum odasında doğum işlemi
tamamlanınca muayene yapılarak kontrol edilir. Kan toplanması olarak bilinen hematomlar, do-
ğumdan sonraki günlerde görülebilir. Hematomlar, doğum eylemi sırasında yırtılmış damarlar-
dan ufak çaplı kan sızması sonucu biriken kandır. Genelde dışarıya atılamaz, yani nifasa karışmaz.
Derin dokularda birikir; bazı semptomlar ile kendisini belli eder ve doğum sonrasındaki günler-
de, dokularda biriken bu kanın boşaltılmasıyla hasta tedavi edilir.
 23. İhtilafın sebebi; sahabe, tabiin ve ilk dönem imamlarından aktarılan farklı rivayetlerdir.
•  Ümmü Seleme Annemiz, Allah Resûlü (sav) döneminde kırk günü nifas kabul ettiklerini söyle-
miştir. (Ebu Davud, 311; Tirmizi, 139)
•  Abdullah ibni Abbas’tan (Darimi, 994) benzer bir görüş sahih isnatla nakledilmiştir.
•  Atâ (rh): “Kadının belli bir (nifas olma) âdeti varsa ona göre nifas sayılır. Aksi hâlde kırk gün
nifas kabul eder.” (Darimi, 992)
•  Şa’bi (rh): “İki ay (altmış gün) nifastır, sonra istihazedir.” (Darimi, 999)
•  Mekhul (rh): “Erkek çocuk sonrası otuz gün, kız çocuk sonrası kırk gün nifastır.” (Darimi, 1000)
•  Hasan-ı Basrî’den elli gün, Cafer-i Sadık’tan yetmiş gün nakledilmiştir. (Tuhfetu’l Ehvezî, 139
No.lu hadis şerhi)
 24. Nifas için üst sınır belirleyenler o sınırdan sonrasını istihaze kabul ederler. Örneğin, üst

347
TAHARET KİTABI

B. Düşük Yapan Kadının Nifası


Düşük yaptıktan sonra görülen kan, düşüğün durumuna göre değişik-
lik arz eder.
Şayet düşen çocuğun sureti oluşmuşsa bu durum, normal doğum gibidir
ve görülen kan nifas hükmündedir. Düşüğün sureti henüz oluşmamışsa
bu durum, doğum hükmünde değildir ve görülen kan hastalık kanı olup
nifas değildir.
Bebeğin sureti ne zaman oluşur?
Gebelik boyunca rahim ve bebeği besleyen damarlar gelişme ve olgun-
laşma sürecinden geçer. On ikinci haftadan itibaren gebelik rahmi oluş-
maya başlar. Bebeği besleyen damarsal ağ, yani plasenta oluşur ve emb-
riyo insan sureti almaya başlar. Bu üç durum da yaklaşık olarak on ikinci
haftadan sonra oluşur. Sonrasında doğuma kadar bu yapılarda başka de-
ğişiklikler olmaz, sadece gelişim gösterirler.
Yaklaşık on ikinci haftadan itibaren görülen düşüklerde ya da sonraki
süreçteki doğumlarda yaşanan kanamalarda, nifası oluşturan kan, doku
ve hücrelerde değişiklik olmadığı için bu kanama nifas içeriğiyle aynıdır.
Tıpta yirminci hafta öncesi gebelik kaybına düşük; yirminci haftadan
sonrasına ise erken doğum denir. Bunun sebebi, yirminci haftadan sonra
doğan bebeklerin Allah’ın izniyle tıbbi işlemler uygulanarak yaşayabilme-
si, ancak yirminci haftadan önce böyle bir ihtimalin olmamasıdır. Tıpta-
ki bu isimlendirmenin kanama hükmüyle bir ilgisi yoktur. Bu tamamen
bebeklerin yaşayıp yaşayamama durumuyla ilgilidir.
On ikinci hafta sonrası oluşan düşük kanaması doğumla benzerlik gös-
terdiği için nifas özelliğindedir. Gebeliğin başından on ikinci haftaya ka-
dar olan kanama ise istihaze (hastalık) kanı olarak sınıflanabilir. Kadın
gebe kaldıktan sonra hayız göremeyeceği için, on ikinci haftaya kadar
olan düşüklerde görülen kanamalar hayız değildir.

sınır 40 gündür diyenler şöyle yapar: Doğumdan itibaren temizlik alameti görmez ve kanama
devam ederse; kırkıncı güne kadar nifas kabul eder. Kırkıncı gün kan devam etse de gusül alır ve
temizlenmiş kabul eder. Kırkıncı günden sonrasını istihaze kabul eder.

348
HAYIZ BABI (Hayız, Nifas, İstihaze)

C. Hayızlı ve Nifaslı Kadına Dair Şer'i Hükümler


Hayız ve nifas hâli, üzerine şer’i ahkâmın bina edildiği isimlerdendir.
Yüce Allah, hayızlı ve nifaslı kadına şu hükümleri vacip kılmıştır:
1. Hayızlı ve Nifaslı Kadın Namaz Kılmaz, Oruç Tutmaz
Namazın şartlarından biri, küçük ve büyük abdestten temizlenmiş ol-
maktır. Hayızlı ve nifaslı kadınlar abdestsiz kabul edildiklerinden, hayız
ve nifas hâli sürdüğü müddetçe namaz kılmazlar.
Ebu Said El-Hudri’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) Kurban veya Ramazan Bayramı namazını kıldırmak üzere
namazgâha yöneldi. Yolda kadınlara rastladı.
Onlara, ‘Ey kadınlar topluluğu sadaka verin! Zira cehennem ehlinin çoğun-
luğunun kadınlardan oluştuğu bana gösterildi.’ dedi.
Kadınlar, ‘Neden, ey Allah’ın Resûlü?’ diye sordu.
Allah Resûlü, ‘Lanet eder ve kocalarınızın iyiliğine nankörlük yaparsınız. Dini
ve aklı eksik olan, ama kararlı ve basiretli bir adamın aklını sizden daha fazla
çelen birini görmedim.’ diye cevap verdi.
Bunun üzerine kadınlar, ‘Ey Allah’ın Resûlü! Aklımızın ve dinimizin noksan-
lığı nedir?’ diye sordular.
Allah Resûlü, ‘Bir kadının şahitliği erkeğin şahitliğinin yarısına denk değil
midir?’ diye sorunca kadınlar, ‘Evet.’ dediler.
Allah Resûlü, ‘İşte bu, onların akıllarının eksik olmasından ileri gelir.’ dedi.
Sonra, ‘Kadınlar hayız olduğu zaman, namaz kılmazlar, oruç tutmazlar; de-
ğil mi?’ diye sordu.
Kadınlar, ‘Evet.’ deyince, ‘Bu da onların dinî bakımdan eksik olduğundan
ileri gelir.’ buyurdu.” 25

 25. Buhari, 304; Müslim, 79-80

349
TAHARET KİTABI

Aişe Annemizden (r.anha) Allah Resûlü’nün (sav) şöyle dediği rivayet edilmiştir:
“Hayız kanı başladığı zaman namazı bırak, kan kesildiği zaman guslet ve na-
maza başla.” 26
2. Hayız ve Nifaslı Kadın, Namazı Kaza Etmez, Orucu Kaza Eder
Muaze binti Abdullah’tan (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Ben Aişe’ye (r.anha), Âdetli kimse neden orucunu kaza ediyor, ama namazını
kaza etmiyor?’ diye sordum.
Bana, ‘Sen Harurî misin?’ dedi.
Ben de, ‘Harurî değilim. Sadece soruyorum.’ dedim.
Bunun üzerine, ‘Biz âdet görürdük. Oruçları kaza etmekle emrolunurduk,
ama namazları kaza etmekle emrolunmazdık.’ dedi.” 27
Namaz ve oruç arasındaki fark
Şeriat; namaz ve orucun arasını ayırmıştır. Hayızlı ve nifaslı kadının, tut-
madığı oruçları temizlik hâlinde kaza etmesini istemiş; ancak namazları
kaza etmesini istememiştir.
İbadetler taabbudi eylemlerdir, yani onda aklın payı yoktur. Allah (cc) ye-
gâne otorite olması hasebiyle emreder, bizler de kul olmamız hasebiyle
itaat ederiz.
Bazı İslam âlimleri bu hükme şöyle bir hikmet zikretmişlerdir: Kadın her
ay hayız görür, ömründe birkaç defa da nifas… Tutmadığı oruç dönemi
yılda bir defa yaşanırken kılmadığı namaz dönemi ise her aydır ve sayıca
daha çoktur. Allah (cc) kadınlara olan merhametinden, az olanı kaza etmesi-
ni ve çok olanı kaza etmemesini emretmiştir. Allah (cc) en doğrusunu bilir.
3. Hayızlı ve Nifaslı Kadınla Cinsel İlişki (Cima) Yasaktır
“Sana (kadınların) hayız hâlini soruyorlar. De ki: ‘O (hayız) bir ezadır. Ha-
yız döneminde kadınlarla (cima etmekten) uzak durun. (Hayız bitip) temiz-
leninceye kadar (cima etmek için) onlara yaklaşmayın. (Gusledip) temizlen-

 26. Nesai, 202


 27. Müslim, 335/69

350
HAYIZ BABI (Hayız, Nifas, İstihaze)

diklerinde Allah’ın size emrettiği yerden onlara varın. Şüphesiz ki Allah, çokça
tevbe edenleri sever. Çokça temizlenenleri de sever.’ ” 28
Ayetin nuzül sebebine dair Enes (ra) şu olayı aktarır:
“Bir kadın âdetini gördüğünde, Yahudiler onunla birlikte yemek yemez, ev-
lerde beraber kalmazlardı. Allah Resûlü’nün ashabı bu durumu ona sordular.
Bunun üzerine şu ayet nazil oldu:
‘Sana (kadınların) hayız hâlini soruyorlar. De ki: ‘O (hayız) bir ezadır. Ha-
yız döneminde kadınlarla (cima etmekten) uzak durun. (Hayız bitip) temiz-
leninceye kadar (cima etmek için) onlara yaklaşmayın. (Gusledip) temizlen-
diklerinde Allah’ın size emrettiği yerden onlara varın. Şüphesiz ki Allah, çokça
tevbe edenleri sever. Çokça temizlenenleri de sever.’ 29
Allah Resûlü, ‘Cima hariç her şeyi yapabilirsiniz.’ dedi.
Bu durum Yahudilere ulaştı.
Onlar, ‘Bizim uygulamalarımızdan bir şeyi terk etmekle bu adam ancak ve
ancak bize muhalefet etmek istiyor.’ dediler.
Bunun üzerine Usayd ibni Hudayr ile Abbad ibni Bişr gelip, ‘Ey Allah’ın
Resûlü! Yahudiler böyle böyle diyorlar. Dolayısıyla hayızlı kadınlarla birlikte
kalmayalım mı?’ dediler.
Bunun üzerine Allah Resûlü’nün (sav) yüzü değişti. Öyle ki kendisinin onla-
ra darıldığını zannettik. Arkasından o ikisi dışarı çıktı ve Allah Resûlü’ne süt
hediye etmeye gelen bir adamla karşılaştılar. Allah Resûlü onların arkasından
haber gönderdi ve kendilerine süt içirdi. Böylece onlar da Allah Resûlü’nün,
kendilerine darılmadığını anladılar.” 30
Yüce Allah, hayızlı ve nifaslı kadınla cinsel ilişki kurmayı yasaklamıştır.
Bunun birçok nedeni/hikmeti vardır:
• Hayız bir eza hâlidir. Kadının biyolojik durumunda değişiklik olur,
ağrıları olur; ruhsal durumunda da değişiklikler yaşar. Bu dönem bir-
likteliğe uygun değildir.

 28. 2/Bakara, 222


 29. 2/Bakara, 222
 30. Müslim, 302

351
TAHARET KİTABI

• Hayız esnasında kadının kanaması vardır. Hayız kanı koyu siyah, koku-
lu (rahatsızlık veren) ve yoğun bir kandır. Erkeğin bu durumdan rahat-
sız olması ve eşine karşı olumsuz duygular beslemesine neden olabilir.
• Hayız esnasındaki cinsel ilişkinin iki tarafın da sağlığına verdiği bir-
takım zararlar vardır:
1. Hayızlıyken rahim iç yüzeyi parça parça dışarı atılır. Bu durum rahim
dokusunun bütünlüğünü bozar. Rahim dokusunun bütünlüğünün bozul-
ması da enfeksiyon etkenlerinin 31 girişini kolaylaştırır. Bu enfeksiyonlar
ciddi hastalıklara 32 sebep olarak kadında kısırlığa 33 bile neden olabilir. 34 35
2. Bulaşıcı bir hastalık taşıyan kadının, hayızlıyken rahminin bütünlü-
ğünün bozulmasıyla açığa çıkan kanlı doku nedeniyle bu dokulara temas
eden erkeğin, cinsel yolla bulaşan hastalıklara yakalanma ihtimali artar.
3. Endometriozis, rahim içinde hayız görülen dokuların (endometri-
um), olmaması gereken -rahim ağzı, yumurtalık, vajina, tüpler vb.- yer-
lerde olup her ay rahimle birlikte bu bölgelerde de hayız olması hastalı-
ğıdır. Hayız ile rahmin iç yüzeyi parça parça atılırken bu dönemde cima
yapılırsa bu parçaların bir kısmı, kadının iç genital organlarından bir yere
yerleşip orada yaşamaya devam edebilir. Endometriozis olarak adlandı-
rılan bu hastalık, hayızlıyken cima yapan kadınlarda daha sık görülmüş-
tür. Aynı zamanda bu hastalık yapışıklıklara (adesyon ve fibrozis) sebep
olup kısırlığa neden olabilir. 36
4. Hayızın süresinde ve miktarında değişime sebep olabilir. Normal sü-
resinden veya miktarından sapmalar görülebilir. 37
 31. Klamidya, gonokok vs.
 32. Pelvik inflamatuar hastalık (PID)
 33. PID ve infertilite korelasyonu
 34. Filer RB, Wu C√H. Adet sırasında çiftleşme. Endometriozis ve pelvik inflamatuar hastalık
üzerine etkisi. J Reprod Med. 1989; 34: 887–890. [PubMed] [Google Scholar]
 35. Sweet RL, Blankfort-Doyle M, Robbie M, Schacter J. The occurrence of chlamydial and go-
nococcal salpingitis during the menstrual cycle. JAMA. 1988;288:2062–2064. [PubMed] [Google
Scholar]
 36. Mollazadeh, Sanaz et al. “Association between Sexual Activity during Menstruation and
Endometriosis: A Case-Control Study.” International journal of fertility & sterility vol. 13,3 (2019):
230-235. doi:10.22074/ijfs.2019.5601
 37. Cutler WB, Friedmann E, McCoy NL. Coitus and menstruation in perimenopausal women.

352
HAYIZ BABI (Hayız, Nifas, İstihaze)

5. Hayızlıyken cimada bulunmak eşler arasında birbirlerine karşı duyu-


lan ilgi ve arzunun azalmasına sebep olabilir. 38
6. Kadın vajinasında yararlı bakterilerin bulunduğu bir flora vardır. Hayız
bu florayı bozmazken, hayızlıyken yapılan cima, kadının florasında de-
ğişikliğe sebep olabilir. 39 Bu hastalığa sebep olan pek çok etken olmakla
birlikte hayızlıyken yapılan cima da bu etkenlerden biridir. 40
a. Vajinal/Genital bölgeden ilişki kurmak dışında beraberlik
yasaklanmamıştır
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Bir kimse hayızlı hanımıyla cinsel ilişkide bulunur veya hanımına arkadan
yaklaşır veya bir sihirbaza işlerini havale etmek için müracaat ederse, Muham-
med’e (sav) indirilen dine küfretmiş olur.” 41
Hayız ve nifas hâlinde yasak olan; cinsel uzuvların birleşmesi, yani cimadır.
Bu bölgeden ilişki kurmamak kaydıyla kadın ve erkeğin birbirine yak-
laşması yasak değildir. Allah Resûlü’nün (sav) bizlere örnek olan uygulama-
sı şöyledir: O (sav), hayızlı eşiyle birlikte olmak istediğinde, diz kapağıyla
göbek arasını kapatacak bir örtü örtmelerini ister (ittizar) ve onlara öyle
yaklaşırdı:
Aişe’den (r.anha) şöyle nakledilmiştir:
“Bizden biri hayız olur, Allah Resûlü de ona dokunmak isterse hanımına ha-
yızın başlarında izarını bağlamasını emreder sonra dokunurdu.”
Aişe (r.anha) şöyle devam etmiştir:
“İçinizden kim, Allah Resûlü’nün nefsine hâkim olduğu kadar kendine hâ-
kim olabilir ki!” 42
J Psychosom Obstet Gynaecol. 1996;17:149–157. [PubMed] [Google Scholar]
 38. Elias E. MAZOKOPAKIS. Is Vaginal Sexual Intercourse Permitted during Menstruation? A
Biblical (Christian) and Medical Approach. 2018
 39. Bu duruma bakteriyel vazjinozis hastalığı denir.
 40. Williams Jinekoloji, Bakteriyel Vajinozis, s. 66, Tablo 3.2, 25. Baskı
 41. Ebu Davud, 3904; Tirmizi, 135
 42. Buhari, 302; Müslim, 293

353
TAHARET KİTABI

Aslında yasaklanan, vajinal bölgeden ilişki kurmaktır. Allah Resûlü (sav)


yasağa götüren yolları kapamak istediğinden diz kapağıyla göbek arasının
örtülmesini emretmiştir. Aişe Annemizin işaret ettiği gibi Allah Resûlü
nefsine hâkim olmasına rağmen bunu yapmıştır. Bizlerin çok daha dik-
katli olması gerekmektedir.
b. Hayızlı kadınla cima yapanın kefareti
Hayızlı kadınla cima yapan, Allah’ın ve Resûl’ünün emrine isyan etmiş,
şer’i bir hududu çiğnemiştir. Allah’a (cc) yönelmesi, tevbe ve istiğfarda bu-
lunması gerekir.
Bazı âlimler tevbeyle beraber, kefaret olarak malından tasadduk etme-
sini şart koşmuşlardır.
Açıkcası mali cezayı şart koşan âlimlerin dayandığı delil zayıftır. Zayıf
hadisle hüküm sabit olmaz. 43
Ancak şunu belirtmeliyiz ki İslam’a göre, hangi günah olursa olsun tev-
beyle birlikte tasaddukta bulunmak güzel bir ameldir.
Peygamberimiz arkadaşına, “Gel kumar oynayalım.” diyen kimseye tasad-
duk etmesini emretmiştir. 44
Ka’b ibni Malik (ra) gibi sahabiler, tevbe ettiklerinde mallarının bir kıs-
mını tasadduk etmişlerdir. 45
Buna binaen; hayızlıyken eşiyle birlikte olan, tevbe ettikten sonra ma-
lından tasaddukta bulunabilir. Bu, zorunlu bir kefaret değil, İslam şeria-
tının tavsiye ettiği müstehap amellerdendir.
4. Hayızlı Kadını Boşamak
Talak/Boşanma; sünnet talakı ve bidat talakı olmak üzere iki kısma ayrılır:
Sünnet Talakı: Erkeğin, hayızdan temizlenmiş ve kendisiyle cinsel ilişki
kurmadığı eşini bir talak vererek boşamasıdır.
Bidat Talakı: Erkeğin, eşi hayızlıyken ya da temizlenmesinin ardından
ilişkiye girdikten sonra veya birden fazla talak vererek eşini boşamasıdır.

 43. Hadisler için bk. Ebu Davud, 264; Tirmizi, 137


 44. bk. Buhari, 4860; Müslim, 1647
 45. bk. Buhari, 4418; Müslim, 2769

354
HAYIZ BABI (Hayız, Nifas, İstihaze)

Allah Resûlü (sav) erkeğin hayızlı eşini boşamasını yasaklamıştır.


İbni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Kendisi Allah Resûlü’nün (sav) zamanında eşini hayızlı iken boşamış, bunun
üzerine Ömer ibni Hattab, Allah Resûlü’ne bu durumu sormuştu.
Allah Resûlü de, ‘Ona söyle, hanımına dönsün. Sonra temizlenip tekrar hayız
olup tekrar temizleninceye kadar yanında tutsun. Bundan sonra dilerse yanın-
da tutar, dilerse de dokunmadan onu boşar. İşte Allah’ın emrettiği, kadınların
boşanması ile ilgili süre budur.’ buyurdu.” 46
Hayızlıyken eş boşamak, yasaklanmış bir münkerdir.
5. Hayızlı/Nifaslı Kadının Kur’ân’a Dokunması, Kur’ân Okuması ve
Mescide Girmesi 47
6. Hayızlı/Nifaslı Kadının Kâbe'yi Tavaf Etmesi
Hayızlı kadının Kâbe’yi tavaf etmesi yasaklanmıştır. Temizleninceye ka-
dar bekler, sonra tavaf yaparak haccını tamamlar.
Hac esnasında hayız olan Aişe Annemize Resûlullah (sav) şöyle emretmiştir:
“…Kâbe’yi tavaf etmek dışında bir hacının yaptığı her şeyi yap..” 48
7. Hayızın Bitişi
Hayıza mebni olan şer’i hükümler, hayızın bitmesiyle son bulur. Hayı-
zın bitişi kassatu'l beydanın/beyaz sıvının görülmesidir. 49
Hayızdan temizlenen kadının gusül alması zorunludur. Zira gusül alma-
dan namaz, tavaf ve cinsel ilişki gibi hayızlı kadına yasaklanan hükümler
helal olmaz:
“Sana (kadınların) hayız hâlini soruyorlar. De ki: ‘O (hayız) bir ezadır. Ha-
yız döneminde kadınlarla (cima etmekten) uzak durun. (Hayız bitip) temiz-
 46. Buhari, 5251; Müslim, 1471
 47. Konuya dair detaylı açıklama için bk. “Kur’ân’ı Okumak veya Kur’ân’a Dokunmak İçin Ab-
dest Alınması Gerekir mi?”, 1/239
Konuya dair detaylı açıklama için bk. “Cünüp (ve Hayızlının) Kur’ân Okuması”, 1/297
Konuya dair detaylı açıklama için bk. “Cünüp (ve Hayızlının) Mescide Girmesi”, 1/301
 48. Buhari, 294
 49. Muvatta, 150

355
TAHARET KİTABI

leninceye kadar (cima etmek için) onlara yaklaşmayın. (Gusledip) temizlen-


diklerinde Allah’ın size emrettiği yerden onlara varın. Şüphesiz ki Allah, çokça
tevbe edenleri sever. Çokça temizlenenleri de sever.’ ” 50
a. Temizlendikten sonra görülen leke
Hayızdan temizlendikten sonra görülen kan lekesi ve bulanık sıvının
hükmü yoktur. Temizlendikten sonra bu tip lekeler görülebilir:
“Allah Resûlü, temizlendikten sonra şüphe oluşturacak (leke görenlere) şöy-
le dedi: ‘O, damardan gelen kandır. (Hayız değildir.)’ ” 51
Ümmü Atiye'den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Biz, (temizlendikten sonra) gördüğümüz sarılık ve bulanık lekeyi bir şey
saymazdık.” 52
b. Güneş batmadan önce temizlenen kadın
Bir kadın hayızdan temizlendiği ânda şer’i sorumluluklarıyla mükellef
olur. Bir önceki vakitle ilgili ibadetlerden sorumlu değildir.
Örneğin Güneş batmadan hemen önce temizlenen kadın, temizlenmek
için gusleder ve ikindi namazını eda eder. Öğle namazından ve henüz vak-
ti girmediği için akşam namazından sorumlu değildir. 53
8. Vakit Girdikten Sonra Namazını Kılmadan Hayız Olan Kadının
Durumu
Vaktin girmesiyle beraber kişi vakit namazıyla mükellef olur. Ancak va-
kit sonuna kadar namazı erteleme hakkı vardır. Fazilet, ilk vakitte kılmak
olsa da namazı son vaktinde kılmak günah değildir.
Hâliyle namazı eda edemeden hayız olan kadın, temizlendikten son-
ra o vakit namazını kılmalı mıdır, konusu ihtilaf edilen meselelerdendir.
 50. 2/Bakara, 222
 51. Ebu Davud, 293
 52. Buhari, 326
 53. Yatsıdan sonra temizlenen kadının akşam namazını kılması gerektiği; Güneş batmadan
önce temizlenen kadının öğlen namazını da kılması gerektiği görüşü, sahih ve sarih bir delile
dayanmamaktadır. Mercuh bir görüştür. Zira hayızlı kadın seferî/hasta gibi özür sahiplerine kıyas
edilmiş ve özür sahipleri için iki vaktin namaz vakti olduğu (cem yapma ruhsatı) söylenmiştir.
İbadetlerde kıyas olmayacağı gibi, hayızlı kadında mezkûr özür sahiplerini kıyas etmek sağlıklı
değildir. Allah (cc) en iyisini bilir.

356
HAYIZ BABI (Hayız, Nifas, İstihaze)

Racih olan, kadının o namazı kaza etmemesidir. Zira namazı ertelemek


şer’i bir haktır ve kişi kılamadan hayız olmuştur. Ayrıca kadınların çok-
ça karşılaştığı bir mesele olmasına rağmen, Allah Resûlü (sav) kadınlara bu
namazı kılmalarını emretmemiştir.
9. Gebe Kadının Hayız Görmesi
Gebe kadının hayız görüp görmeyeceğine dair şer’i bir nas yoktur. Se-
leften bir kısmı gebe kadının hayız olmayacağını, bir diğer kısmı ise ola-
bileceğini söylemiştir. 54 Her iki görüş sahipleri de bu görüşlerini şer’i
naslara değil, kendi hanımlarında gördükleri hâle veya yaygın örfe da-
yandırmışlardır.
Günümüzde ise Allah’ın (cc) nefislerde ve ufuktaki ayetlerini gösterme-
siyle gelişen ilim, gebe kadının hayız olmasının mümkün olmadığını is-
pat etmiştir.
Gebe kadınlarda farklı nedenlerle kanamalar görülebilir. Ancak bunlar
hayız kanaması değildir.
Normalde her ay rahim, olası bir hamilelik için hazırlanır. Progesteron
hormonu seviyesinin artmasıyla kalınlaşır ve döllenmiş yumurtanın gelip
yapışması için uygun bir hâle gelir. Eğer döllenme gerçekleşmezse proges-
teron hormonu azalır ve yetersiz kalır. Bunun neticesinde bu kalınlaşmış
yüzey parçalanarak dökülmeye başlar. Bu, hayız kanamasının sebebidir. 55
Eğer döllenme gerçekleşir ve döllenmiş yumurta rahme yapışırsa, ge-
belikle artan B-hCG hormonunun etkisiyle hayızın aksine progesteron
ve östrojen hormonları artar. Bu hormonlar rahmin iç yüzeyini daha da
güçlendirir ve parçalanıp dökülmesini engelleyerek hamileliğin devam
etmesini sağlar. Bu nedenle gebelik sonlanıncaya kadar vücut yeni bir
hayız döngüsüne girmez.
Ayrıca gebeliğin on dört ile on altıncı haftalarında rahim değişiklikle-
re uğrar. 56 Döllenmiş yumurtanın rahme tutunduğu yer dışındaki rahim

 54. bk. Darimi, 961-968


 55. Hayızın tıbbi hormonal sebebi, progesteron çekilme (azalma) kanamasıdır.
 56. Gebelik endometriozisi-desidual reaksiyon oluşumu

357
TAHARET KİTABI

bölgeleri birbiriyle birleşir. 57 Gebelik rahmi 58 dediğimiz bu yapı sadece


döllenmiş bir yumurta rahme yerleştiğinde gerçekleşir 59 ve bu nedenle
hayız görülen kısım lohusalık dönemi bitene kadar kaybolur. Lohusalık
dönemi sonrasında ise tekrar oluşur. Hayız görülen bölüm kayboldu-
ğu için bir kadının gebelik ve lohusalık dönemi boyunca hayız görmesi
mümkün değildir.
Yumurta döllendiğinde, rahmin içine doğru bir yolculuk başlar. Bu yol-
culuk yaklaşık olarak âdetin bitme gününden üç hafta sonrasına denk
gelen sürede tamamlanır ve embriyo, hayızdan üç hafta sonra rahmin
içine gömülür. Bu gömülme işlemi sırasında embriyo hücreleri, rahmin
içeri gömüleceği kısımlarına tutunur; enzimleriyle bu bölgeyi eritir; içe-
ri girer ve üzerini bir tıkaçla örter. Tüm bu işlemler esnasında kadında az
miktarda bir kanama görülebilir. Embriyonun içeri gömülme esnasında
görülen bu kanamaya “yerleşme kanaması” denir. Hayız kanamasının ol-
duğu yerden ve içerik olarak hayızla aynı olan bir kanama olmasına rağ-
men hem rahim dokusu bütünlüğünü koruduğu için hem de hormonel
açıdan farklı olduğu için bu kanama hayız kanaması değildir. Âdet süre-
sinin kadınlarda ortalama bir hafta sürdüğü göz önüne alınırsa, ilk âdet
gördüğü günden dört hafta sonra aynı yerden aynı kanın gelmesi nede-
niyle kadınlar hayız olduğu yanılgısına düşebilir. Bu nedenle çoğu kadın
âdet gördüğünü zanneder, hâlbuki gebelik başlamıştır ve embriyo rahme
tutunarak içeri gömülüyordur. Bazı kadınlar bu kanamayı pembe/kahve-
rengi lekelenme şeklinde görebilirler. Bir kadının, gördüğü bu kanama-
nın hayız mı yoksa yerleşme kanaması mı olduğunu anlaması mümkün
değildir. Bu ancak sonraki aylarda gebe olduğunu öğrendikten sonra an-
laşılabilecek bir durumdur.
Bu durumdaki kadın mazurdur: Gebelik başında “yerleşme kanamasını”
hayız zannedip namazı ve orucu terk eden kadın, daha sonra gebe oldu-
ğunu ve hayız olmadığını anlarsa, sorumluluğu yoktur. Zira o, bildiği ile

 57. Desidualizasyon, desidua kapsülaris ve desidua parietalisin birleşmesi sonucu gebelik en-
dometriumu oluşmasıdır.
 58. Desidua vera
 59. Desidual reaksiyon, sadece Blastokist implantasyonu ile oluşur.

358
HAYIZ BABI (Hayız, Nifas, İstihaze)

amel etmiştir. Kişi bilgisizlikle yaptıklarını/terk ettiklerini, doğrusunu


öğrendikten sonra kaza etmez. Bu kaidenin detayı namaz bölümünde
anlatılacaktır.
10. Hayızın İlaç Kullanarak Ertelenmesi veya Öne Alınması
Hacta bulunan, evlenecek olan veya herhangi bir sebeple hayızı öne al-
mak veya mutad vaktinden ertelemek durumunda olan kişi, bunu yapa-
bilir. Zira bunu nehyeden bir nas yoktur. Ayrıca Ömer (ra), Atâ (rh) ve İmam
Ahmed (rh) gibi imamlardan caiz olduğuna dair nakil yapılmıştır. 60 Bir ih-
tiyaç nedeniyle hayızı öne alacak veya mutad vaktinden erteleyecek olan
kişi iki şeye dikkat etmelidir:
• Ertelemek veya öne almak sürekli olmamalı, fıtratı bozacak şekilde
tüm hayata yayılmamalıdır. Fıtratı bozmak şeytanın amelidir ve kişiyi
Allah’ın rahmetinden uzaklaştırır.
“Dedi ki: ‘(Kasem olsun ki) senin kullarından belirlenmiş bir pay edinece-
ğim. Onları saptıracağım, onları (boş) kuruntularla oyalayacağım, onlara em-
redeceğim hayvanların kulaklarını kesecekler, onlara emredeceğim Allah’ın
yarattığı (fıtratı) değiştirecekler.’ Kim de Allah’ı bırakıp şeytanı dost edinirse,
hiç şüphesiz apaçık bir hüsrana uğramış olur. Onlara vaatte bulunur ve onları
(boş) kuruntularla oyalar. Şeytanın onlara vaadi aldatmadan ibarettir. Bunla-
rın barınağı cehennemdir. Ondan kaçış bulamayacaklardır.” 61
• Sağlığına zarar verecek şekilde hayızı ertelemekten veya öne almaktan
uzak durmalıdır. Çünkü kişinin bedeninin/sağlığının kendi üzerinde hak-
kı vardır. Başkasına zarar vermek de zarar görmek de yasaklanmıştır. 62
11. Hayız Kanı Necistir, İzalesi Gerekir
Necasetler babında anlatacağımız üzere hayız kanı necistir. Giderilme-
si/İzale edilmesi gerekir. Hayızdan temizlenen ve gusleden mümin bir
kadın, elbisesindeki hayız kanını temizlemeden ibadetlerini ifa edemez.

 60. El-Muğnî, 1/266


 61. 4/Nîsa, 118-121
 62. bk. İbni Mace, 2341

359
TAHARET KİTABI

Esma’dan (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:


“Bir kadın Allah Resûlü’ne geldi ve ‘Birimizin elbisesine hayız kanı bulaşırsa
temizliğini nasıl yapsın?’ dedi.
O, ‘Ovalarsın, sonra da suyla çitilersin. Su döküp bu elbiseyle namaz kılabi-
lirsin.’ dedi.” 63  64
III. İstihaze
İstihaze kanaması, nifas ve hayız dışında kalan kadın genital sisteminden
kaynaklı kanamalardır. Bu kanamaların kaynağı; rahim, vajina, rahim ağzı
veya genital bölgenin başka bir yeri olabilir. Hayız döngüsüyle bir bağ-
lantısı olmayan herhangi bir zamanda, değişik miktarlarda ve herhangi
bir süre devam edebilen kanamalardır. 65
A. İstihazeye Dair Şer’i Hükümler
Şeriat; hayız ve istihaze kanını ayırdığı gibi hayız ve istihaze ahkâmını
da ayırmıştır. Bu hüküm farklarını şöyle sıralayabiliriz:
1. İstihaze, Abdest Bozulması Gibidir
Hayız, abdestsizlik hâlidir. İstihaze ise abdestin bozulmasıdır. Bu neden-
le istihazeli kadın namazı, orucu, tavafı terk etmez. Yalnızca abdest alır
ve ibadetlerini ifa eder. İbadet esnasında kanı akıyor olsa bile ibadetine
zarar vermez. Çünkü bu bir özürdür.
2. İstihazeli Kadının Namaz Kılması
Allah Resûlü’nün (sav), namaz kılmak isteyen istihazeli kadınlara bazı tav-
siyeleri vardır. Aşağıdan yukarıya doğru bu tavsiyeleri şöyle sıralayabiliriz:
• Her vakit için abdest almak
İstihazeli kadın, her vakit için abdest alır ve başka bir sebeple abdesti
bozulmadıkça bir sonraki vakte kadar abdestli kabul edilir. O vakit için-
 63. Buhari, 307; Müslim, 291
 64. Necis olan ve yıkanması gereken kan; hayız kanı ve tüm hükümlerinde hayızla aynı olan
nifas kanıdır. Bunun dışındaki kanlar necis değildir. Necasetler babında anlatılacaktır.
 65. Genellikle hastalıklarla ilişkili olan bu kanama çeşidinde, sebebi bulunamayan/bilinme-
yen kanamalar görülebilir. Bu kanamalara; yumurta çatlamasına bağlı düzensizlikler (anovulatu-
ar kanamalar) nedeniyle oluşan kanamalar, enfeksiyonlar, hormonal bozukluklar, polip, miyom,
anatomik hastalıklar, kanserler, pıhtılaşma bozuklukları gibi pek çok neden sayılabilir.

360
HAYIZ BABI (Hayız, Nifas, İstihaze)

de namazlarını kılar. Bir sonraki vakit yeni bir abdest alır ve vakit nama-
zını kılar.
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Fatıma binti Ebi Hubeyş, Allah Resûlü’ne geldi ve dedi ki: ‘Ey Allah’ın Resû-
lü! Ben hayız günlerinden sonra da kendisinden kan gelen ve bir türlü temiz-
lenemeyen bir kadınım. Namazı bırakayım mı?’
Allah Resûlü dedi ki: ‘Hayır. Bu kan bir damardan gelmektedir ve hayız kanı
değildir. Hayız günlerinde namazı bırak. Hayız günleri bittiğinde kanı üze-
rinden yıka, sonra namaz kıl.’ (Ravi şu lafzı da eklemiştir:) ‘Sonra her namaz
için abdest al.’ ” 66
“Fatıma binti Hubeyş istihaze kanı görürdü.
Allah Resûlü (sav) kendisine, ‘Gelen kan hayız kanı ise -ki o, kadınlar tarafından
bilinir- namazı terk et. Diğer şekilde olursa abdestini al ve namaz kıl. Çünkü
o, damardan gelen bir kandır.’ ” 67
• İki namazı cem edip bir defa guslederek iki namazı kılmak
Hamne binti Cahş'dan (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“…Eğer gücün yeterse öğleyi geciktirerek ikindiyi öne al ve gusledip bu iki
namazı bir vakitte kıl. Akşam namazını geciktirerek yatsı namazını öne alır ve
gusledip bu iki namazı da bir arada kılarsın. Sabah namazı için ayrıca gusledip
onu da kılarsın. Gücün yeterse bunları böylece yap, orucunu da tut. Bu ikinci
bana daha hoş gelenidir.” 68
Buna göre bir günde üç defa gusledilmiş olur. Kişi, sabah namazı için gus-
leder ve namazını eda eder. Öğle namazını son vakte erteler. Gusleder ve
öğleyi kılar. Sonra ikindiyi ilk vaktinde kılar, iki namazı cem eder (cem’i
suvari) ve bir gusülle kılar. Aynı şeyi akşam ve yatsı namazı için de yapar.

 66. Buhari, 228


 67. Ebu Davud, 286
 68. Ebu Davud, 287

361
TAHARET KİTABI

• Her vakit için gusletmek


Ümmü Habibe binti Cahş’tan (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Kendisi istihaze olurdu. Bunu Allah Resûlü’ne sorduğunda ona, her namaz
için gusül abdesti almayı emretti. Hatta yıkanıp çıktığı leğendeki kanın koyu-
luğu artmış olsa bile namaz kılmayı emretti.” 69
Ebu Seleme’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Zeyneb binti Ebi Seleme’nin haber verdiğine göre, Abdurrahman ibni Avf ’ın
hanımı olan Ümmü Habibe binti Cahş’tan devamlı kan geliyordu. Resûlul-
lah (sav) ona, her namaz vaktinde yıkanmasını ve namaz kılmasını emretti.” 70
Bu üç tavsiyeden her biriyle amel etmek caizdir. En faziletlisi her vakit
için gusletmek; daha az faziletli olanı günde üç defa gusletmek; en az fa-
ziletli olan her vakit için abdest almaktır.
3. İstihaze Kanı Necis Değildir!
Racih olan, hayız kanının aksine istihaze kanının necis olmadığıdır. Ha-
yız dışındaki kanamanın necis olmadığına dair tafsilat, necasetler babın-
da işlenecektir.
Bu nedenle kadın namaz kıldığı esnada kanı akıyor olsa dahi bu kanama
namazına zarar vermez:
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber ile (sav) birlikte hanımlarından biri de itikafa girdi. O sırada hem
kan hem de sarı su görüyordu. Namaz kılarken altında bir leğen bulunurdu.” 71
4. İstihazeli Kadına Cinsel İlişki Yasaklanmamıştır
Hayızlı kadının aksine, istihazeli kadına cinsel ilişki yasaklanmamıştır.
Sahabeden Aişe Annemiz caiz olmadığını söylese de; 72 sahabenin cum-

 69. Ahmed, 27445


 70. Ebu Davud, 293
 71. Buhari, 310
 72. bk. Darimi, 857

362
HAYIZ BABI (Hayız, Nifas, İstihaze)

huru caiz olduğunu söylemiştir. Abdullah ibni Abbas (ra), 73 Ali (ra), 74 Hamne
binti Cahş (r.anha) 75 cevaz veren sahabilerdendir. Allah (cc) en doğrusunu bilir.
B. Hayız ve İstihazenin Ayırt Edilmesi
Hayız, kadınların her ay düzenli olarak yaşadığı biyolojik bir durumdur.
İstihazenin ise belirli bir zamanı yoktur. Kadın hastalıkları nedeniyle va-
jinal bölgede görülen bir kanamadır.
Fıkhi açıdan şöyle bir sorunla karşılaşılması muhtemeldir:
Kadın istihaze olduğu dönemde hayız da olabilir ve böyle bir durum-
da hayız kanı ile istihaze kanı birbirine karışabilir. Yukarıda anlatıldığı
gibi hayız ahkâmı ile istihaze ahkâmı farklıdır. Bu nedenle iki durumun
birbirinden ayırt edilmesi gerekmektedir. Bu ayrımın yapılması için şu
adımlar atılmalıdır:
1. Temizlik Alametini Görmek
Hayızın sonlandığını gösteren beyaz sıvı görüldüğünde hayız bitmiştir.
Kanama devam ediyorsa bu, istihaze kanıdır. İstihaze ile ilgili şer’i hü-
kümler geçerlidir.
2. Kanların Birbirinden Ayrılması
Allah Resûlü (sav) hayız ile istihazeyi, kanların farklı oluşlarıyla açıklamıştır:
“Fatıma binti Hubeyş istihaze kanı görürdü.
Allah Resûlü (sav) kendisine, ‘Gelen kan hayız kanı ise -ki o, kadınlar tarafından
bilinir- namazı terk et. Diğer şekilde olursa abdestini al ve namaz kıl. Çünkü
o, damardan gelen bir kandır.’ ” 76
Hayız kanı koyu renkli, kokulu ve yoğun bir kandır. İstihaze ise damar-
dan gelen normal kan gibidir.
3. Kendi Âdetini Esas Almak
Bazen dönemler denk gelir ve kadın istihaze görüyorken aynı zamanda

 73. Darimi, 844


 74. Darimi, 852
 75. Ebu Davud, 310
 76. Ebu Davud, 286

363
TAHARET KİTABI

hayız dönemi başlar. Kanlar birbirine karışır ve kadın iki durumu ayırt
edemez. Bu durumda kişi kendi hayız hâline bakar. Şayet hayız döngüsü
düzenliyse (başlama ve bitiş tarihleri belliyse), normal zamanda hayız ol-
duğu günleri hayızlı gibi geçirir. Sonra gusleder ve hayızdan temizlenmiş
kabul edilir. Devam eden kanamayı istihaze kabul eder.
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Fatıma binti Hubeyş Allah Resûlü’ne, ‘Ben istihaze kanı görüyorum ve bir
türlü temizlenemiyorum. Bundan dolayı namazı bırakayım mı?’ diye sordu.
O da şöyle buyurdu:
‘Hayır. Zira bu, damardan kaynaklanan bir kanamadır. Ancak hayız olduğun
günler kadar namaz kılma, sonra gusül abdesti al ve namaz kıl!’ ” 77
Örneğin her ayın ikinci haftası hayız olan ve hayızı altı gün süren bir ka-
dın istihaze görmeye başlamışsa şöyle yapar: Ayın ikinci haftasına kadar
kanamasını istihaze kabul eder. Ayın ikinci haftası girdiğinde altı günlük
süreyi hayız kabul eder. Altıncı günün sonunda gusleder ve hayızdan te-
mizlenir, sonrası istihazedir.
4. Bulunduğu Toplumun Yaygın Örfünü Esas Almak
Kadın ilk defa hayız oluyorsa veya âdet düzensizliğinden muzdarip ol-
duğu için oturmuş bir hayız düzeni yoksa bulunduğu bölgede kadınların
genel hayız süresini öğrenir ve o süreyi kendi hayız süresi gibi kabul eder.
Allah Resûlü (sav) Hamne binti Cahş’a (r.anha) şöyle der:
“…Her ay işte böyle yap. (Bölge) kadınları nasıl hayız oluyor ve temizleni-
yorsa, onların hayız ve temizlik zamanlarına uy…” 78
Hayız ve istihaze dönemleri iç içe geçen ve yukarıda zikredilen yollar-
dan biriyle bunu ayırt edemeyen kadın, içinde yaşadığı örfü esas alır ve
ona göre hayız ve temizlik günlerini belirler.
5. Tıbbi Yardım Almak
Allah’ın (cc) ufukta ve nefislerimizde gösterdiği sayısız ayetlerden biri tıp
 77. Buhari, 325
 78. Ebu Davud, 287; Tirmizi, 128

364
HAYIZ BABI (Hayız, Nifas, İstihaze)

ilmi ve sunduğu imkânlardır. Maddi imkânı müsait bir kadın, kadın do-
ğum uzmanlarına başvurarak kanları birbirinden ayırt edebilir. Bu yön-
tem kesin bilgiye ulaştırır.
Neden bu yöntemi asıl kabul etmiyoruz?
Maalesef bugün dünyanın yarısında kadınlar doktora, dahası temiz su ve
sağlıklı gıdaya dahi ulaşamamaktadır. Hâliyle şeriat bugün bile dünyanın
yarısı için lüks olan bir uygulamayı asıl kabul etmez. Tüm insanlığa hitap
eden şeriat, herkese uygun çözüm yolları üretir.
Ne zaman ki küresel tuğyan ve onların işbirlikçisi maraba siyasiler eliy-
le oluşan eşitsizlik/zulüm düzeni sonlanır; o gün, tüm kadınlar bu kesin
yönteme yönlendirilebilir.
Burada önemli bir noktaya değinelim: Tıp, kadının nifas, hayız ve isti-
haze kanını ayırt edemeyeceğini söyleyebilir. Şeriat, kadının bu konuda-
ki bilgisine/zannına itibar etmiş ve ona yetki tanımıştır. Bu, hem şeriatın
kolaylaştırması ilkesi hem de evrensel oluşundandır.

365
NECASETLER BABI

Necasetin İzale Çeşitleri


• Suyla Temizlemek
• Taşla Temizlemek
• Tükürük ve Çitilemeyle Temizlemek
• Toprağa Sürerek Temizlemek
Necasetin İzale Edilmesinde Kullanılamayacak
Maddeler
• Kemik ve Tezek
• İnsan Yiyeceği
• Necis Olan Maddeler
• Şeriatın Tazim Edilmesini İstediği Maddeler
Necis Olan Bazı Maddeler
• İnsan Dışkısı ve İdrarı
• K adın ve Erkeğin Mezisi
• Eti Yenmeyen Hayvanların İdrar ve Dışkısı
• Hayız Kanı
• Meyte ve Leş Olan Hayvanların Tabaklanmamış Derileri
Necis Olmayan Bazı Maddeler
• K âfir, Ölü ya da Diri Fark Etmeksizin İnsan
• İnsan İfrazatı
• Eti Yenen Hayvanların İfrazatı
• Hayız Kanı Haricindeki Kanlar
• Köpek ve Domuz da Dâhil Tüm Canlı Hayvanlar
• Şer’i Yolla Kesilen ve Eti Yenen Hayvanların Her Şeyi
• Meytenin/Leşin Tüy, Diş, Kemik veya Boynuz gibi Cüzleri
• K anı Olmayan Haşerat Cinsindeki Hayvanların Ölüsü
• Deniz Canlılarının Ölüleri
• A lkol
• K an
Necasetle İlgili Meseleler
• Necaset Her Pis Olan Değil, Şeriatın Necis Diye
İsimlendirdiği Şeylerdir
• Eşyada Aslolan Temiz ve Helal Olmasıdır
• Necis Olan Şey, Başkalaşır ve Vasıf Değiştirerek (İstihale
Edilerek) Temiz Bir Sıfata Bürünürse Temizlenmiş Olur
• Bir Şeye Alkol Denmesi Onu Haram Kılmaz. Bir Şeyin
Haram Olması İçin Hamr, Yani Sarhoşluk Verici Olması
Gerekir
NECASETLER BABI

N ecasetler babı, necasetin ne olduğu ve nasıl temizleneceğini/izale


edileceğini inceleyen babtır.
Taharet babının girişinde işaret edildiği üzere İslam, temizlik dinidir.
Et-Tayyib olan Allah’ın dini olarak, müntesiplerini maddi ve manevi te-
mizliğe teşvik eder. 1
I. Necasetin Tanımı
“N-c-s” kökünden türeyen necaset, temizliğin/taharetin zıddıdır. 2 Lugat
açısından bakıldığında temiz olmayan her şeye necis denmesi mümkündür.
II. Necasetin Şer’i Tanımı
Ancak şer’i anlamda necaset lugat anlamından farklıdır. Zira şer’i anlamda
necaset her pis olan değil, şeriatın necis diye isimlendirdiği şeylerdir. Bir
şeyin şer’i anlamda necis olması için mutlaka sahih ve sarih/açık bir nas
olmalıdır. Aklın, örfün, içtihadın ve kıyasın necaset babında payı yoktur.
III. Aslolan Temizliktir
Eşyada aslolan temiz ve helal olmasıdır:
“O (Allah) ki; yeryüzünde olanların tamamını sizin için yarattı…” 3
Var olan her şey insan için yaratılmıştır. Ayette ifadesini bulan “sizin
 1. Konuya dair detaylı açıklama için bk. “İslam’ın Temizliğe Verdiği Önem”, 1/115
 2. Mekâyîsu’l Luğa, 5/393, n-c-s maddesi
 3. 2/Bakara, 29

369
TAHARET KİTABI

için” lafzı, yaratılan her şeyin insanın istifadesi için olduğunun delilidir.
Bu da eşyada var olanın temiz ve helal olduğunu gösterir. Zira temiz ve
helal olmayandan faydalanmak caiz değildir.
Bu nas umumiyetiyle her şeyin temiz ve helal olduğunu gösterir. Her-
hangi bir şeyin necis olduğunu iddia eden, konuya dair Kur’ân ve sün-
netten bir nas zikretmelidir.
Bir diğer dikkat edilmesi gereken şey şudur: Bir şeyin necis olması, ki-
şiye şer’i sorumluluk yükler. Örneğin necaset, namaz ibadetinin ifasına
şer’i bir engeldir. Dahası, necasetin temizlenmesi emredilmiştir. Aslolan
beraat-i zimmettir. Yani kişinin bir sorumlulukla mükellef olmamasıdır.
Bu açıdan bakılınca; herhangi bir şeyin necis olduğunu söyleyen mutla-
ka şer’i bir delil zikretmelidir. Çünkü necaset iddiası, sorumlu olmayan
bireyi sorumlu tutmaktır. Bu da ancak nasla mümkündür.
IV. Necasetin İzalesi/Temizlenmesi
Herhangi bir şeyin necis olduğu şer’an sabit olursa, onun temizlenmesi
ve izale edilmesi gerekir.
Necasetin temizlenmesinde aslolan şeriatın yasaklamadığı her yolun/
yöntemin mübah olmasıdır. Suyla, çitileyerek, toprağa sürerek, yüksek
ısıyla, kimyasal maddeler vb. herhangi bir yolla necasetin izale edilmesi
mümkündür.
A. Necaset Suyla Temizlenir
Esma’dan (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir kadın Allah Resûlü’ne geldi ve ‘Birimizin elbisesine hayız kanı bulaşırsa
temizliğini nasıl yapsın?’ dedi.
O da ‘Ovalarsın, sonra suyla çitilersin sonra su döküp o elbiseyle namaz kı-
labilirsin.’ dedi.” 4
Enes ibni Malik’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir bedevi mescide bevletti. İnsanlar onu engellemek için kalktılar.

 4. Buhari, 227; Müslim, 291

370
NECASETLER BABI

Allah Resûlü, ‘Onun işini yarıda kesmeyin.’ buyurdu. Sonra bir kova su ge-
tirilmesini emretti. Su bedevinin abdest bozduğu yerin üzerinde döküldü.” 5
B. Necaset Taşla Temizlenir
Aişe’den (r.anha) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Dağ başlarında, kırlarda ve sahrada tuvalet ihtiyacını gidermek isteyen kim-
se yanına üç taş alsın, temizlik için bu taşlar ona yeterlidir.” 6
Abdurrahman ibni Yezid’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Selman El-Farisi’ye dendi ki: ‘Sizin Peygamberiniz (sav), hela/tuvalet adabına
varıncaya kadar size her şeyi öğretti mi?’ Selman El-Farisi dedi ki: ‘Evet öğret-
ti. …üçten az taşla temizlenmeyi bize yasakladı.” 7
C. Necaset Tükürük ve Çitilemeyle Temizlenir
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Her birimizin sadece bir elbisesi vardı. Hayız döneminde de onu giyerdi.
Eğer ona kan bulaşırsa tükürüğü ile ıslatır, sonra tırnakları ile kazırdı.” 8
D. Necaset Toprağa Sürülerek Temizlenir
Ebu Said El-Hudri’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü ashabına namaz kıldırırken ayakkabılarını çıkardı ve sol tara-
fına koydu. Bunu gören ashabı da ayakkabılarını çıkardılar. Allah Resûlü na-
mazı bitirince ‘Ayakkabılarınızı niçin çıkardınız?’ diye sordu.
Onlar da, ‘Senin çıkardığını gördük biz de ondan dolayı çıkardık.’ dediler.
Allah Resûlü, ‘Cibril geldi ve bana ayakkabılarımda pislik olduğunu haber
verdi. Biriniz mescide geldiğinde ayakkabılarına baksın. Ayakkabılarında bir
pislik ve benzeri bir şey görürse onu (toprağa) sürsün ve o ayakkabılarla na-
maz kılsın.’ dedi.” 9

 5. Buhari, 6025; Müslim, 284


 6. Ahmed, 25012; Ebu Davud, 40; Nesai, 44
 7. Müslim, 262; Ebu Davud, 7; Tirmizi, 16; İbni Mace, 316
 8. Buhari, 312
 9. Ebu Davud, 650

371
TAHARET KİTABI

E. Necis Olan Şey, Başkalaşır ve Vasıf Değiştirerek (İstihale) Temiz


Bir Sıfata Bürünürse Temizlenmiş Olur
İbni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) zamanında köpekler işerdi, mescide girer çıkardı. Bundan
dolayı (mescidi yıkamak için) hiç su serpmezlerdi.” 10
Ebu Davud (rh) bu hadisi kuruyarak değişen necasetin temizlendiğine de-
lil olarak kabul etmiştir. Hadisi “Kuruduğu Zaman Yerin Temizleneceğine
Dair Bab” 11 başlığı altında vermiştir.
Bunun akli delili de şudur: Temiz olan şey vasıf değiştirip necis bir sı-
fat kazandığında necis olmaktadır. Örneğin yediğimiz temiz yiyecek ve
temiz su, vücuttan dışkı ve idrar olarak çıktığında sıfatı değişmiş ve ne-
cisleşmiştir. Aynı şekilde necis bir şey sıfat değiştirir ve temiz bir hâle
bürünürse temiz kabul edilir. Birçok âlim kanı necis kabul eder (ileride
geleceği üzere racih olan temiz olmasıdır). Ancak kan başkalaşım geçirip
süte dönüşünce, süt ittifakla temiz kabul edilir. Ekinlerin sulandığı kanal
suyu veya toprağa karışan gübre necistir. Ancak bu ekine karışıp başka-
laşınca ve yeni bir vasıf kazanınca temiz kabul edilir.
Buna binaen; necis bir şey kendiliğinden veya başka maddelerle karış-
tığından temizlenir ve necis hâli ortadan kalkarsa temiz kabul edilir. 12
Örneğin suya necaset karışır; rengini, tadını veya kokusunu değiştirirse
bu su necistir. 13 Sonradan necisleşen bu suya, su ekler ve suyu çoğaltır-
sak, su çoğaldığı için rengi, tadı ve kokusu düzelirse; su başkalaştığı için
temizdir, temizlenmiştir.
V. Necasetin Temizliğinde Ölçü
Temizlik açısından necasetler iki kısma ayrılır:
A. Şeriatın Muayyen Bir Temizlik Yöntemi Belirlediği Necasetler
Şeriatın temizliği için muayyen bir yöntem belirlediği necasetler, ancak

 10. Buhari, 174


 11. bk. Ebu Davud, 382
 12. Geniş bilgi için bk. Mevsûatu Ahkâmi’t Tahâre, 13/593-601
 13. Konuya dair detaylı açıklama için bk. “İçerisine Necis Madde Karışan Su”, 1/124

372
NECASETLER BABI

o yöntem uygulanırsa temizlenmiş olurlar. Temizlikte ölçü şeriatın belir-


lediği yöntemin uygulanmış olmasıdır.
Köpeğin ağzını daldırdığı kap
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Birinizin kabından köpek su içerse o kabı yedi kere yıkasın.” 14
Abdullah ibni Muğaffel’in rivayet ettiğine göre, Allah Resûlü (sav) söyle
buyurmuştur:
“Sizden birinizin kabını köpek yaladığı zaman kabın temizlenmesi, birincisi
toprakla olmak üzere yedi defa yıkamasıdır.” 15
Köpeğin ağzıyla dokunduğu kap yedi defa yıkanır, bir defa da toprakla
yıkanır. Toprakla yıkamanın başta, sonda veya ortada olmasının önemi
yoktur. Toprak yerine sabun vb. kimyasal bir madde kullanılabilir. Zira
o dönemde toprak temizlik maddesi olarak kullanılırdı. Bugün toprakla
birlikte farklı ve daha güçlü temizleyiciler kullanılmaktadır.
B. Şeriatın Temizlenmesini Emredip Muayyen Bir Yöntem
Belirlenemediği Necasetler
Köpeğin ağzını daldırdığı kap dışındaki necasetlerde, şeriat temizliği em-
retmiş muayyen bir yöntem belirlememiştir. Su, toprak, kimyasal madde
veya herhangi bir yolla temizlenirse, temizlik yerine gelmiş olur.
Necasetlerin temizliğinde ölçü onu şeriatın yasaklamadığı herhangi
bir yolla temizlemektir. Geriye renk ve koku gibi iz kalsa da necaset
temizlenmiş kabul edilir.
Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Havle binti Yesar Allah Resûlü’ne gelip, ‘Ey Allah’ın Resûlü! Benim sadece
bir elbisem var. Ben o elbise üzerimdeyken hayız oluyorum. Ne yapayım?’
diye sordu.

 14. Buhari, 172; Müslim, 279


 15. Müslim, 280

373
TAHARET KİTABI

Allah Resûlü şöyle dedi: ‘Temizlendiğin zaman onu yıka. Sonra onu giye-
rek namaz kıl.’
Havle, ‘Kan izi çıkmazsa ne yapayım?’ dedi.
Allah Resûlü, ‘Kanı yıkamak sana yeterlidir. İzi sana bir zarar vermez.’ bu-
yurdu.” 16
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Her birimizin sadece bir elbisesi vardı. Hayız döneminde de onu giyerdi.
Eğer ona kan bulaşırsa tükürüğüyle ıslatır, sonra tırnaklarıyla kazırdı.” 17
Hayız kanı tükürükle çitilendiğinde kan izinin geçmeyeceği izahtan va-
restedir. Günümüzde hayız kanını kimyasal temizleyicilerle temizlemek
dahi zorken o dönemde tükürükle temizlemek necasetin izalesi için ye-
terli sayılmıştır.
Aişe Annemize yıkandığı hâlde eseri gitmeyen kan sorulduğunda, “Bir
şey değil.” 18 cevabını vermiştir.
VI. Necaset Temizliğinde Yasaklanan Şeyler
Aslolan necaseti izale edecek her yolla necasetin temizlenmesidir. Zira
şeriat her yolla necasetin temizlenmesini teşvik etmiş, hangi yolla temiz-
lenirse temizlensin necasetin temizlenmiş olacağını kabul etmiştir. Bu-
nunla birlikte şeriat; sayılı/sınırlı yöntemin necaset temizliğinde kulla-
nımını yasaklamıştır. Bunlarla temizlik yapılmaz. Bunlar:
A. Şeriatın Tazim Edilmesini İstediği Şeyler
Kur’ân, hadis, şer’i kitaplar, İslam sancağı vb. tazim edilmesi gereken
şeyler veya onların yazılı olduğu bez, kâğıt vb. araçlarla temizlik yapılmaz.
İslam âlimleri, bunlarla temizliği şeriatı/dini küçümseme kabul ettiğin-
den sahibini tekfir etmişlerdir. 19

 16. Ahmed, 8767; Ebu Davud, 365; Bu hadis senedinde konuşulmuş, sıhhatinde ihtilaf edilmiş
rivayetlerdendir.
 17. Buhari, 312
 18. Es-Sunenu’l Kubrâ, 4115
 19. Şeytana kul olan üfürükçü, sihirbaz, putperest, büyü yapacakları kimseyi küfre sokmadan
onlara yardımcı olmazlar. Bunun için büyü yapmak isteyenleri şer’i lafızları küçümseyecek dav-

374
NECASETLER BABI

B. Kemik ve Tezek
Allah Resûlü (sav) şöyle buyurur:
“…O ikisiyle istinca yapmayınız. Çünkü o ikisi cin kardeşlerinizin yiyece-
ğidir.” 20
C. İnsan Yiyeceği
Cinlerin yiyeceği olduğu için kemik ve tezekle temizlenmek yasaklan-
mıştır. İnsanın yiyeceği olanın yasak olması daha önceliklidir. Zira cinle-
rin yiyeceğine verilen değer, “yiyecek/taam” olmasındandır. İnsan yiye-
ceği de buna dâhildir.
D. Necaset, Necasetle Temizlenmez
Necaseti izale edecek/temizleyecek şeyin temiz olması gerekir. Kendisi
necis olan bir başka necaseti temizleyemez.
İbni Mesud’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü hela ihtiyacı için geldi. Kendisine üç taş getirmemi emretti. Ben
iki taş buldum üçüncüye baktım bulamadım. Bir tezek bularak onu getirdim.
Peygamber (sav) iki taşı aldı, tezeği fırlattı ve ‘Bu pistir.’ buyurdu.” 21
VII. Necis/Pis Olan Şeyler
Eşyada aslolan temiz olmaktır. Bunun delili yaratılan her şeyin insanın
istifadesine sunulmasıdır. Allah (cc) ancak temiz ve helal olanı insanın is-
tifadesine sunar. 22
Necaset ise istisnai bir durumdur. Bu sebeple necasetler sayılı/sınırlıdır.
Bir şeyin necasetine dair mutlaka nas olmalıdır. Hakkında delil olmayan
her şey, umumi naslar gereğince temizdir.
Ana kaideyi belirttikten sonra konunun tafsilatına girebiliriz.

ranışlara teşvik ederler. Bunlardan biri de şer’i lafızların yazılı olduğu kâğıt/bez vb. şeylerin neca-
setle temas etmesini sağlarlar.
 20. Müslim, 450
 21. Buhari, 156
 22. bk. 2/Bakara, 29

375
TAHARET KİTABI

A. Mümin, Kâfir, Ölü veya Diri… İnsan Temizdir


İnsan yaratılışı itibarıyla değerli ve temiz bir varlıktır. Sonradan kazan-
dığı sıfatlar onun Allah katındaki değerini düşürse de temizlik vasfını
değiştirmez. Örneğin müminin cünüp veya hayız olması onu abdestsiz
kılar. Ancak onu necis kılmaz.
Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Ebu Hureyre, kendisi cünüp olduğu bir sırada Medine sokaklarının birinde,
Allah Resûlü (sav) ile karşılaşır. Allah Resûlü’nden (sav) gizlenip ondan uzaklaşır
ve gusül abdesti alıp geri döner.
Allah Resûlü (sav), ‘Ebu Hureyre neredeydin?’ diye sorar.
O da, ‘Cünüp idim, temiz olmadan seninle birlikte oturmak istemedim.’ diye
cevap verir.
Bunun üzerine Allah Resûlü, ‘Subhanallah! Müslim asla necis olmaz.’ der.” 23
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber (sav) itikafa girdiğinde başını bana uzatır ben de (hayızlı olduğum
hâlde) saç bakımını yapardım. Kendisi (itikafta iken) ancak bir insanın haceti
nedeniyle eve girerdi.” 24
Hakeza tevhid fıtratı üzerine yaratılan insan, 25 fıtratını bozsa ve küfre
girse dahi yine de temizdir. Çünkü Allah (cc) kâfir olduğunda şüphe olma-
yan Kitap ehli kadınlarla evliliğe izin vermiş ve onların yiyeceklerini bize
helal kılmıştır.

 23. Buhari, 283; Müslim, 371


 24. Müslim, 297
 25. “Yüzünü (hiçbir şeyi Allah’a ortak koşmayan muvahhid) bir hanif olarak dine çevir. Allah’ın
insanları yarattığı fıtrata (uy). Allah’ın yaratmasında değişiklik yoktur. (Herkesi tevhid fıtratı üzere
yaratmıştır.) İşte dosdoğru din budur. Ancak insanların çoğu bilmezler.” (30/Rûm, 30)
Yalnızca Allah’a (cc) ibadet ve hiçbir şeyi O’na ortak koşmama manasında olan tevhid/İslam, her
insanın fıtratına yerleştirilmiş bir bilgi ve eğilimdir. Her insan, bu fıtrat üzere dünyaya gelmekte-
dir. İnsanlardan kimisi fıtratında var olan delillerin peşine düşüp, hiçbir peygamberin olmadığı
zamanlarda dahi tevhid üzere Allah’a (cc) kulluk edebilmektedir. Zeyd ibni Amr ibni Nufeyl gibi.
(bk. Buhari, 3826, 3828) Kimisi de fıtratında var olan bu bilginin peşine düşmeyip zan, hurafe ve
varsayıma dayalı, gelenek ve âdetlerle beslenen bir inanç oluşturmaktadır. (bk. 7/A’râf, 172-173;
28/Kasas, 46)

376
NECASETLER BABI

“Bugün temiz şeyler sizin için helal kılındı. Kendilerine Kitap verilenlerin yi-
yecekleri/kestikleri sizin için, sizin yiyecekleriniz de onlar için helaldir. İffetli
mümin kadınlarla ve sizden önce kendilerine Kitap verilen iffetli kadınlarla
(mehir) ücretlerini vermeniz, iffeti gözetmeniz, zina yapmaksızın ve dost tut-
maksızın onlarla evlenmeniz de helal kılındı. Kim de imanı reddederse (ima-
na karşı kâfirce bir tutum sergilerse), onun ameli boşa gitmiştir ve o, ahirette
hüsrana uğrayanlardan olmuştur.” 26
Şüphe yok ki Ehl-i Kitap bir kadınla evlenen; ona dokunacak, birlikte
uyuyacaktır. Oysa ne Allah (cc) ne de Resûl’ü Ehl-i Kitap bir kadınla ev-
lenen mümine, onlarla temas sebebiyle yıkanmayı emretmemiştir. Aynı
durum yiyecekler için de geçerlidir. Çünkü helal kılınan yiyecekleri onlar
pişirmekte, yemeğe ve kaba temas etmektelerdir. Hiçbir nas yemeklerini
yemeden, yemeği yıkamayı emretmemiştir.
Allah Resûlü’nün uygulaması da bu yöndedir. O (sav) onlarla bir arada
oturur, onlara temas eder, onları mescidde ağırlardı. Onun ve ashabının
bu nedenle yıkandığı/temizlendiği varid olmamıştır. 27
Müşrik Necis midir?
Bu naslar ışığında baktığımızda Tevbe Suresi’nde varid olan ayet daha
iyi anlaşılacaktır:
“Ey iman edenler! Müşrikler ancak birer necistir/pisliktir. Bu yıldan sonra
Mescid-i Haram’a yaklaşmasınlar. Şayet (onların Mescid-i Haram’a gelmemesi
ticareti olumsuz etkiler düşüncesiyle) fakirlikten korkuyorsanız (korkmayın)!
Allah dilerse, sizi lütuf ve ihsanından zengin kılar. Şüphesiz ki Allah, (her şeyi
bilen) Alîm, (hüküm ve hikmet sahibi olan) Hakîm’dir.” 28
Müşrik necaseti; bedenî/hissî/somut bir necaset değildir. O manevi/
itikadi/soyut bir necasettir. Allah’a (cc) şirk koşma itikadının aşağılık/tik-
sindirici olduğu anlaşılsın diye bu ifade kullanılmıştır. 29
 26. 5/Mâide, 5
 27. bk. Buhari, 4372; Müslim, 1764; Müşrik olan Sumame ibni Usal üç gün boyunca mescidde
bağlı tutulmuştur.
 28. 9/Tevbe, 28
 29. Müşriği mutlak olarak necis gören Zahiri Mezhebi ve insan ölüsünü necis gören Hanefi
Mezhebi delilleri; kimisi isnad kimisi istidlal açısından zayıftır. Allah (cc) en doğrusunu bilir.

377
TAHARET KİTABI

B. Canlı Olan Hayvanlarda Aslolan Temiz Olmalarıdır


Yüce Allah, hayvanları insan için yaratmış ve onun istifadesine sunmuştur:
“İnsanı bir nutfeden/meniden yarattı. (Bir de ne göresin!) O (insan, yara-
tıcısına karşı) apaçık bir düşman kesilivermiş. Ve hayvanları da (O) yarattı.
Onlarda sizi ısıtacak (yünlerinden giysiler) ve (başkaca) faydalar vardır. Ve
onlardan yersiniz. Sabah saldığınızda da akşam (geri) getirdiğinizde de, sizin
için onlarda (seyre değer) bir güzellik vardır. Ağırlıklarınızı yüklenir, canınızın
yarısı telef olmadan erişemeyeceğiniz beldelere taşırlar. Şüphesiz ki Rabbiniz,
(pek şefkatli olan) Raûf, (kullarına karşı merhametli olan) Rahîm’dir. Binesi-
niz ve süs olsun diye atlar, katırlar ve merkepler yarattı. Ve sizin bilmediğiniz
şeyler yaratmaktadır.” 30
Aslolan, canlı hayvanların temiz olmasıdır. Bir hayvanın etinin haram
kılınması dahi, onun necis olduğu anlamını taşımaz. Zira bir şeyin ha-
ram olması başka, necis olması başka bir şeydir. Örneğin, Allah Resûlü
(sav), ehil/evcil eşeğin etinin yenmesini yasaklamıştır:

Enes’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:


“Resûlullah Hayber’i fethettiğinde şehrin dışında birtakım eşekler ele geçir-
dik. Bunlardan bir kısmını pişirdik. Derken Resûlullah’ın habercisi: ‘A llah ve
Resûl’ü, eşek etini size yasaklamaktadır. Bu etler şeytanın işinden bir pisliktir!’
diye seslendi. Tencerede kaynatılan etler hemen döküldü.” 31
Bununla birlikte Müslimler eşeğe binmiş, ona yük yüklemişlerdir. Ne
Kur’ân ne de sünnet, eşeğe temas edenin yıkanmasını/temizlenmesini
emretmiştir. Demek ki bir hayvanın etinin haram olması o hayvanın
necis olduğu anlamına gelmez. Evet, bir şeyin necis olması, onun ha-
ram olduğunun delilidir. Çünkü Allah (cc) habis/pis/necis olanı haram
kıldığını belirtmiştir:
“…temiz şeyleri helal, pis şeyleri haram kılar…” 32
Ancak her haram, necis değildir. Haramlığına dair sahih ve sarih nas

 30. 16/Nahl, 4-8


 31. Buhari, 4198; Müslim, 1940
 32. 7/A’râf, 157

378
NECASETLER BABI

olduğu gibi, necis olduğuna dair aynı şekilde sahih ve sarih naslara
ihtiyaç vardır.
Köpek ve Domuz Necis midir?
Yukarıda zikredilen asla göre köpek ve domuz da dâhil, tüm canlı hay-
vanların temiz olması gerekir. 33
1. Köpeğin Necis Olması
Köpekle ilgili varid olan naslara baktığımızda delilleri şöyle tasnif ede-
biliriz:
a. Eğitilmiş av köpeğinin, ağzıyla tuttuğu yiyeceği helal kılan naslar
“Sana, kendilerine neyin helal kılındığını soruyorlar. De ki: ‘Temiz şeyler size
helal kılındı. Allah’ın size öğrettiği şekilde yetiştirdiğiniz av hayvanlarının ya-
kaladıkları da (helal kılındı). Onların sizin için tuttuklarını Allah’ın adını ana-
rak yiyin. Allah’tan korkup sakının. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir.’ ” 34
Adiyy ibni Hatim şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü’ne, ‘Biz bu köpeklerle avlanan bir topluluğuz. (Bunun hükmü
nedir?)’ diye sordum.
Dedi ki: ‘Eğitilmiş köpeğini saldığında ve üzerine Allah’ın adını andığında onun
senin için yakaladığını -öldürmüş olsa da- ye. Ancak köpek o avdan yemişse
bu durumda ondan yeme. Çünkü avı sadece kendisi için tutmuş olmasından
korkarım. Şayet onun dışında başka köpekler de ava karışırsa ondan yeme.’ ” 35

 33. Konunun tafsilatına girmeden önce bir noktayı açıklığa kavuşturmak isteriz: Bu konuda,
2018 yılına kadar Şafii ve Hanbeli Mezheplerine ittibaen köpek ve domuzun ayni necaset ol-
duğunu kabul ediyorduk. Daha yerinde bir ifadeyle bu konudaki delillerin çeşitliliği ve deliller
arasındaki nesh iddiaları nedeniyle, Şafii ve Hanbeli Mezheplerini taklit ediyorduk. Ki; bize kapa-
lı kalan her meselede temel ve uygulamalı eğitimimiz Şafii Mezhebi olduğundan İmam Şafii’yi
veya Ehl-i Hadis usulünü temsil ettiğinden İmam Ahmed’i taklit ettiğimiz, kardeşlerimizin ve öğ-
rencilerimizin malumudur.
Daha sonra yaptığımız araştırma ve konu hakkında varid olan delillerin tamamını inceledikten
sonra; bu konu hakkında fıkhi tercihimizi değiştirdik…Hadis imamlarından Buhari (rh) ve mez-
hep imamlarından Malik (rh), Ebu Hanife ve Davud-i Zahiri’nin tercih ettiği gibi köpeğin; Malik
ve Şevkânî’nin tercihi üzere de domuzun temiz olup necis olmadığına kanaat ettik. Bu kısa
açıklamadan sonra konunun tafsilatına geçebiliriz.
 34. 5/Mâide, 4
 35. Buhari, 5483; Müslim, 1929

379
TAHARET KİTABI

Köpek, avını ağzıyla yakalar ve sahibine getirir. Köpekle avlanmak As-


r-ı Saadet’te yaygın olmasına rağmen, ne Kur’ân ne de sünnet, köpeğin
temas ettiği avın yıkanmasını emretmiştir.
b. İhtiyaç haricinde köpek edinmeyi yasaklayan naslar
“Kim, av, çobanlık ve tarla için olmayan bir köpeği yanında tutarsa her gün
sevabından iki kırat eksilir.” 36
“Resûlullah köpeklerin öldürülmesini emretti. Daha sonra ‘Halkın köpek-
lerle bir sıkıntısı yok.’ buyurdu ve av köpeği ile çoban köpeğine izin verdi.” 37
Görüldüğü gibi köpek edinmek, ihtiyaç olmadığı takdirde yasaklanmış-
tır. Köpeğin parayla alınıp satılması nehyedilmiş ve ihtiyaç olmaksızın
köpek edinilen yere melek girmeyeceği belirtilmiştir:
Ebu Mesud El-Ensari’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü köpek satıp ücret almayı, zina kazancını ve kâhinlik ücretini
nehyetmiştir.” 38
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav), Cibril ile geleceği bir vakitte buluşmak üzere sözleştiler. An-
cak belirtilen vakit gelmesine rağmen Cibril gelmedi.
Resûlullah’ın (sav) elinde değnek vardı, değneği elinden attı ve şöyle buyurdu:
‘A llah sözünden, dönmez, O’nun elçileri de sözünden dönmezler.’
Daha sonra sağına ve soluna bakınca derken altında bir köpek yavrusu gördü
ve hemen, ‘Ey Aişe, bu köpek ne zaman buraya girdi?’ buyurdu.
Aişe (r.anha) şöyle devam eder: ‘Ne zaman girdiğini bilemedim. Kendisi hemen
emir verdi; köpek yavrusu dışarı çıkarıldı. Bunun üzerine Cibril geldi.
Resûlullah (sav), ‘Buluşacağımıza sözleştik, oturup seni bekledim, ama sen gel-
medin?’ buyurdu.

 36. Buhari, 2322; Müslim, 1575


 37. Müslim, 1573
 38. Buhari, 2237; Müslim, 1567

380
NECASETLER BABI

O da, ‘Senin evinde bulunan köpek benim gelmeme engel oldu. Bizler içeri-
sinde köpek bulunan eve de resim (suret) bulunan eve de girmeyiz.’ dedi.” 39
Av veya koruma için köpek edinen kimse, o köpeğe temas edecek, köpe-
ğin temas ettiği yerlere oturacak, belki orada namaz kılacaktır. Bunların
her birinin çokça yaşanma ihtimali olmasına rağmen Kur’ân ve sünnette
buna dair bir uyarı yapılmamıştır. Öyle ki Allah Resûlü (sav) döneminde
köpekler mescide girer, fakat onlara müdahale edilmezdi.
Abdullah ibni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah zamanında köpekler, mescide girer çıkar, hatta işerdi. Bundan
dolayı (mescidi yıkamak için) hiç su serpmezlerdi.” 40
Köpek olan yere meleğin girmiyor olması, köpeğin necis olduğunun de-
lili olmaz. Zira melek, resim olan eve de girmez. Bu, resmin necis olduğu
anlamını taşımaz.
c. Köpeğin ağzıyla dokunduğu kabın yedi defa yıkanması ve toprakla
temizlenmesi
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Birinizin kabından köpek su içerse o kişi kabı yedi kere yıkasın.” 41
Abdullah ibni Muğaffel’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöy-
le buyurmuştur:
“Sizden birinizin kabını köpek yaladığı zaman kabın temizlenmesi, birincisi
toprakla olmak üzere yedi defa yıkanmasıdır.” 42
Köpeğin, ağzını daldırdığı kabın yıkanması emredilmiştir. Hiç şüphesiz
bu, Allah Resûlü’nün emridir ve bize düşen onun (sav) emrine ittiba etmek-
tir. Burada zorunlu olarak sormamız gereken bir soru vardır: “Köpeğin,
ağzını daldırdığı kabın yıkanması, köpeğin ağzının veya köpeğin kendisinin
necis olduğunu mu gösterir?”
 39. Müslim, 2104
 40. Buhari, 174
 41. Buhari, 172; Müslim, 279
 42. Müslim, 280

381
TAHARET KİTABI

Bu nassı tek başına ele aldığımızda, bu soruya “Evet” demek durumun-


da kalırız. Şöyle bir akıl yürütme yaparız: “Köpeğin ağzı veya kendi necis
olmasa, niye dokunduğu kabın yıkanması emredilsin ki?”
Ancak bir konuda hakka isabet etmenin yolu, o konu hakkındaki tüm
nasları bir araya toplamakla mümkündür!
İmam Buhari (rh) bu soruya cevap sadedinde dört ayrı hadisi aynı bab
başlığı altında zikretmiştir:
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Birinizin kabından köpek su içerse o kişi kabı yedi kere yıkasın.” 43
“Bir adam, susuzluktan ıslak toprağı (çamuru) yalayan bir köpek gördü. Ayak-
kabısı ile köpeğe (kuyudan) su çıkarıp, susuzluğunu giderinceye kadar köpeğe
su içirdi. Allah da onun bu yaptığını kabul ederek kendisini cennete koydu.” 44
Abdullah ibni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah zamanında köpekler, mescide girer çıkar, hatta işerdi. Bundan
dolayı (mescidi yıkamak için) hiç su serpmezlerdi.” 45
Adiyy ibni Hatim’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah’a (av köpekleri hakkında) soru sordum, o da bana şöyle cevap verdi:
‘Eğitilmiş köpeğini ava gönderirsen ve köpek avı öldürürse o avı ye. Şayet
köpek o avdan yerse sen yeme, çünkü (bu durumda) köpek, avı kendisi için
tutmuştur.’
Ben şöyle dedim, ‘Ben köpeğimi gönderdiğimde yanında başka bir köpek
daha bulursam (ne yapayım)?’
Resûlullah, ‘O avı yeme. Çünkü sen yalnızca kendi köpeğin için (onu gön-
derirken) besmele çektin, başka bir köpek için besmele çekmedin.’ dedi.” 46
Buhari, köpekle ilgili olarak dört ayrı hadisi zikretmekle şunu söylemiş-
 43. Buhari, 172
 44. Buhari, 173
 45. Buhari, 174
 46. Buhari, 175

382
NECASETLER BABI

tir: “Köpeğin ağzıyla dokunduğunun yıkanmasının emredilmesi, onun ağzı-


nın veya tüm bedeninin necis olduğu anlamına gelmez.”
Şayet öyle olsa ayakkabıyla su içirmek, köpeğin mescide girmesi veya
ağzıyla tuttuğu av yasaklanırdı. Bunlara izin verilmesi, köpeğin ve ağzı-
nın necis olmadığını gösterir.
Burada akla şu soru gelebilir: “Madem köpeğin ağzı ve bedeni necis değil!
Öyleyse dokunduğu kabın yedi defa yıkanmasının hikmeti nedir?”
Bu taabbudi bir emirdir. Yani şeriat öyle emretmiştir, biz de bu emri ye-
rine getiririz. Elbette bunda Allah’ın (cc) bildiği, bizim bilmediğimiz sayı-
sız hikmet vardır. Bu hikmetlerden birini, bilim, köpeğin ağzındaki bir
bakteri ile açıklamaktadır:
"Bu bakteri, insana nadiren bulaşır. Fakat bulaşma olduğu takdirde %30 gibi
yüksek bir oranda ölümle sonuçlanmaktadır. Ya da hastalar kol veya bacak gibi
organlarını kaybetmektedir." 47
Bu emrin taabbudi oluşunun bir başka delili de, şeriatta bir benzerinin
olmayışıdır. Hayız kanı, insan dışkısı, idrar… daha ağır necasetler olma-
sına rağmen, bir defa yıkanır ve yıkamada toprak -bugün temizlik malze-
meleri olarak- kullanılmaz. Bu da köpeğin ağzıyla dokunduğu şeyin necis
olduğundan değil, taabbuden yıkandığını gösterir.
Şöyle bir itiraz öne sürülebilir: 48
“Allah Resûlü bazı lafızlarda ‘Sizden birinin kabı temizdir. Köpek ondan iç-
tiğinde, içindekini döksün ve kabı yedi defa yıkasın. İlk yıkamayı toprakla
yapsın.’ 49 buyurmaktadır.
Hadisten anlaşılan, köpek dokunmadan önce kabın temiz olduğu, dokun-
duktan sonra -ima yoluyla da olsa- kabın pis/necis olduğudur. Ayrıca kabın
içindekilerin dökülmesi emredilmiştir. Şayet yiyecek/içecek necis olmasa,

 47. https://sso.uptodate.com/contents/animal-bites-dogs-cats-and-other-animals-evaluati-
on-and-management/print?topicRef=98717&source=see_link
 48. bk. Fethu’l Bârî, 172 No.lu hadis şerhi
 49. Müslim, 279

383
TAHARET KİTABI

içindekilerin dökülmesi emredilmezdi. Allah Resûlü yemeğin/içeceğin zayi


edilmesini emretmez.”
Buna binaen şunu söyleyebiliriz: Bir şeyin temizlik vasfı, zıttının ne-
caset olduğu anlamına gelmez. Şer’i ıstılahta temizlik/taharet lafzının
kullanımına baktığımızda bunu görürüz:
“…Şayet cünüp olursanız (gusülle) temizlenin…” 50
“…(Hayız bitip) temizleninceye kadar (cima etmek için) onlara yaklaş-
mayın…” 51
Yüce Allah (cc) cünüp ve hayızlı olanlara temizliği/tahareti emretmiştir.
Ancak bu, temizlenmeden önce necis oldukları anlamına gelmemektedir.
Zira Allah Resûlü (sav) müminin necis olmayacağını belirtmiştir:
Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Ebu Hureyre, kendisi cünüp olduğu bir sırada Medine sokaklarının birinde,
Allah Resûlü (sav) ile karşılaşır. Allah Resûlü’nden (sav) gizlenip ondan uzaklaşır
ve gusül abdesti alıp geri döner.
Allah Resûlü (sav), ‘Ebu Hureyre neredeydin?’ diye sorar.
O da: ‘Cünüp idim, temiz olmadan seninle birlikte oturmak istemedim.’ diye
cevap verir.
Bunun üzerine Allah Resûlü: ‘Subhanallah! Müslim asla necis olmaz.’
der.” 52
Yine Allah Resûlü (sav), “Misvak, ağız temizliği ve Rabbin rızasıdır.” 53 bu-
yurmuştur.
Misvak ağzı temizler, ağız için taharettir/temizliktir. Ancak hiç kimse
misvaklanmadan önce ağzın necis olduğunu söylemez, söylememiştir.
Öyleyse köpek dokunmadan önce kabın temiz oluşu, köpek dokunduk-

 50. 5/Mâide, 6
 51. 2/Bakara, 222
 52. Buhari, 283; Müslim, 371
 53. Nesai, 5

384
NECASETLER BABI

tan sonra onun necis olduğu anlamına gelmemektedir. Zira şer’i ıstılahta
temizin zıttı necis değildir.
İçindekilerin dökülmesinin emredilmesine gelince;
ْ َْ
Bu lafız “ ‫ فل ُ ِيق ُه‬/felyurikhu” hadis imamlarınca şaz kabul edilmiştir.
Hadisi rivayet eden İmam Nesai: “Hiç kimsenin bu lafızda Ali ibni Mushir’e
tabi olduğunu görmedim.” 54 demiştir. Bu da “kabın içindekileri dökme” laf-
zında Ali ibni Mushir’in (rh) yalnız kaldığı (teferrüd) ve kendisinden daha
sika olanlara muhalefet ettiği için bu lafzın şaz olduğu anlamına gelir.
Aynı şekilde Hamza El-Kinani, İbni Abdulberr, İbni Münde gibi mu-
haddisler de bu lafzın şaz olduğunu ifade etmişlerdir. 55
Denilebilir ki; İmam Müslim’in (rh) “dökme” lafzını usulen rivayet etti-
ği hadislerde zikretmesi, onun yanında bu lafzın şaz olmadığını gösterir.
Bu durum; çoğunluğun İmam Müslim’e (rh) muhalefet ettiği ve bu lafzın
muhaddisler arasında ihtilaf edilen bir lafız olduğu, ihtilaf üzerine kat’i
hüküm bina edilmeyeceği gerçeğini değiştirmemektedir.
Sonuç
• Köpekle ilgili tüm nasların bir araya toplanması ve bir bütünlük için-
de nasların değerlendirilmesi gerekmektedir.
• Tüm nasları bir arada değerlendirme yöntemi (cem); bazı nasların
bazılarını neshettiği (nesh) veya bazı nasların bazılarına tercih edilmesi
gerektiği (tercih) metodundan daha evladır. Zira cem metodunda tüm
naslarla bir arada amel etmek vardır. Nesh ve tercih metodunda ise bir
kısım nasla amel etmek vardır. Kaldı ki, bazı nasların bazılarını nesh
ettiği iddiası hiçbir şüpheye yer bırakmayan kat’i delile dayanmalıdır.
Çünkü; nasların tümüyle amel etme zorunluluğu kat’i naslarla sabit ol-
muştur. Bir kısmıyla ameli iptal eden her yaklaşım, aynı kuvvette kat’i
delillere dayanmalıdır.
• Tüm nasları bir araya topladığımızda; İmam Malik, İmam Ebu Hanife

 54. Nesai, 66
 55. bk. Fethu’l Bârî, 172 No.lu hadis şerhi

385
TAHARET KİTABI

ve İmam Buhari (rh) gibi âlimlerin tercihlerinin daha isabetli olduğunu


ve köpeğin necis olmadığını; aynı şekilde ağzını daldırdığı kabın, yani
artığının necis olmadığının -Ebu Hanife necis kabul eder- delil yönün-
den tercihe şayan olduğunu görürüz. Allah (cc) en doğrusunu bilir.
2. Domuzun Necis Olması
Cumhur-u ulema domuzu necis kabul etmiştir. İmam Malik ve Şevkânî
(rh), yukarıdaki mezkûr asıllara dayanarak domuzu yemenin haram olduğu-

nu, ancak necasetine dair bir delil olmadığını söylemişlerdir. Daha önce
de belirttiğimiz gibi bir şeyin haram olması onun necis olduğu anlamına
gelmez. Haramlık ayrı, necaset ayrı şeylerdir. Nice haram kılınan/yasak-
lanan şey temizdir. Resim yasaklanmıştır, ama necis değildir. Putlar ve fal
okları yasaklanmıştır, ama necis değildir…
Denilebilir ki; Yüce Allah (cc), domuz için: “O pistir/ricsttir.” buyuruyor:
“De ki: ‘Bana vahyolunanlar arasında, yemek yiyen birine, şunlar dışında bir
haram bulamıyorum: (Boğazlanmadan ölmüş) leş, akıtılmış kan, domuz eti -ki
şüphesiz ki o, pistir- Allah’ın adı dışında bir isim anılarak fısk üzere kesilmiş
hayvanlar. Kim de zorda kalırsa haddi aşmaksızın ve taşkınlık yapmaksızın yer-
se şüphesiz ki Rabbin, (günahları bağışlayan, örten ve günahların kötü akıbe-
tinden kulu koruyan) Ğafûr, (kullarına karşı merhametli olan) Rahîm’dir.’ ” 56
Yüce Allah, domuz etini yemeyi haram kıldıktan sonra, onun rics oldu-
ğunu beyan eder. Ancak rics, bir şeyin necis olmasına değil, pis olması-
na delalet eder. Şöyle ki; “rics” kelimesi Arapçada “ihtilat/karışıklık” anla-
mındadır…Pis olana da bu babtan “rics” denmiştir. Zira pis olan karışık
ve bulanıktır. (Saflığını/duruluğunu yitirmiştir.) 57
Şer’i kullanımı da böyledir. Bu kelime yalnızca necis anlamında değil,
birçok anlamda kullanılmıştır:
• Şeytanın ameli anlamında, manevi bir kir olarak kullanılmıştır:
“Ey iman edenler! İçki, kumar, dikili taşlar ve fal okları şeytanın pis işlerin-
dendir. Ondan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz.” 58

 56. 6/En’âm, 145


 57. bk. Mekâyîsu’l Luğa, 2/490, r-c-s maddesi
 58. 5/Mâide, 90

386
NECASETLER BABI

Ayette zikredilen kumar, fal oku ve put necis değildir. Allah’ın (cc) yasak-
ladığı manevi birer pisliktir.
• Kâfirlerin hakkı anlamalarına engel olan hastalık, kalp kiri; kalbi ak-
letmekten alıkoyan manevi pislik anlamında kullanılmıştır:
“Allah, kimi hidayet etmek isterse onun İslam’ı (kabul etmesi) için göğsünü
genişletir. Kimi de saptırmak isterse gökyüzüne yükseliyormuş gibi göğsünü
dar ve sıkıntılı yapar. Böylece Allah, iman etmeyenleri ricse/pisliğe/azaba
mahkûm eder. (veya ricsi iman etmeyenlerin üzerine yığar.)” 59
“Allah’ın izni olmadan hiçbir nefsin iman etmesi mümkün değildir. (Allah)
akletmeyenleri ricse/pisliğe/azaba mahkûm eder. (veya ricsi akletmeyenle-
rin üzerine yığar.)” 60
• Münafıkların kalplerinde var olan hastalık/şüphe olarak manevi pis-
lik anlamında kullanılmıştır:
“Kalplerinde hastalık olanlara gelince, onların (kalplerinde bulunan) pislik-
lere pislik katmış ve onlar kâfir olarak ölmüşlerdir.” 61
• Müşriklere kullanıldığı gibi 62 münafıkların manen necis olması an-
lamında kullanılmıştır:
“Onlara döndüğünüz zaman (onları kınamaktan ya da ceza vermekten) yüz
çeviresiniz diye Allah adına yemin edecekler. (Ceza verip, kınamayın) bilakis
onlardan yüz çevirin. Çünkü onlar pisliktirler, işledikleri (günahlar) sebebiy-
le barınakları cehennem olacaktır.” 63
• Putların manen necis olduğu anlamında kullanılmıştır:
“İşte böyle… Kim de Allah’ın (korunup gözetilmesini istediği) hurumatı-
nı yüceltir/değer verirse o, Rabbinin katında kendisi için en hayırlı olandır.
(Haramlığı size) okunanlar dışındaki hayvanlar size helal kılındı. Pislik olan
putlardan uzak durun! Yalan sözden de uzak durun.” 64
 59. 6/En’âm, 125
 60. 10/Yûnus, 100
 61. 9/Tevbe, 125
 62. bk. 9/Tevbe, 28
 63. 9/Tevbe, 95
 64. 22/Hac, 30

387
TAHARET KİTABI

• Allah Resûlü’nün (sav) aile halkından -Ehl-i Beyt’ten- giderilen manevi


kir anlamında kullanılmıştır:
“Evlerinizde karar kılın. İlk cahiliye kadınlarının (kendilerini görünür kıl-
mak için) süs ve güzelliklerini açtıkları gibi yapmayın. Namazı dosdoğru kı-
lın, zekâtı verin, Allah’a ve Resûl’üne itaat edin. Ey Ehl-i Beyt! Allah, sizden
(manevi) kirleri gidermek ve sizi tertemiz kılmak ister.” 65
• Kâfirlere indirilen azap/helak anlamında kullanılmıştır:
“Gerçekten Rabbinizden size şiddetli bir azap ve öfke gelecektir. Sizin ve ba-
balarınızın isimlendirdiği ve Allah’ın hakkında hiçbir delil indirmediği şu isim-
ler hakkında benimle tartışacak mısınız? Bekleyin (bakalım)! Ben de sizinle
beraber bekleyenlerdenim.” 66
Görüldüğü gibi Kur’ân “rics” kelimesini çoğunlukla kalp hastalığı, ma-
nevi necaset, ahlaki kir, İlahi azap anlamında kullanmıştır. Kur’ân ıstıla-
hında “rics” kelimesi hakiki/somut necaset anlamında kullanılmamıştır.
Birden fazla anlama gelen müşterek lafızları, bir anlama hamletmek için
özel bir delil lazımdır. Domuzun necis olduğuna ve burada mezkûr “rics”in
necis anlamında olduğuna dair bir delil yoktur.
Şüphesiz ki domuz etinin yenmesi haram kılınmıştır. Ve her haram gibi
domuz eti de manevi bir pisliktir, ricstir. Ancak etinin haram olması, bir
hayvanın necis olduğu anlamına gelmemektedir. Şari’nin ahkâmındaki
tasarrufu bu anlayışı reddetmektedir.
Daha önce belirttiğimiz gibi; ehil/evcil eşek etini Allah Resûlü (sav) ya-
saklamış ve “ricstir/pistir” 67 demiştir.
Oysa ehil eşek günlük hayatta kullanılmasına rağmen, ne Allah (cc) ne de
Resûl’ü (sav) eşeğe temas nedeniyle yıkanmayı/tahareti emretmiştir. De-
mek ki; bir şeyin etinin rics olması onun tüm bedeninin necis olduğu
anlamına gelmemektedir.
Burada da şöyle bir muhalefetle karşılaşabiliriz: “Allah Resûlü, içinde
 65. 33/Ahzâb, 33
 66. 7/A’râf, 71
 67. Buhari, 5528; Müslim, 1940

388
NECASETLER BABI

domuz yenen ve içki içilen kapların yıkanmasını emretmiştir. Bu da domuzun


necis olduğu anlamına gelmektedir.”
Ebu Sa’lebe El-Huşeni’nin hadisi muttafekun aleyh bir rivayettir. 68 Bu
rivayette kaplarda domuz ve içki kullandıkları geçmemektedir. Bu ziya-
de Sünen-i Ebu Davud lafzında mevcuttur. 69 Buradan bir hüküm çıkarı-
lacaksa canlı domuzun değil; ölü/meyte/leş domuz etinin necis olduğu
söylenebilir. Bir şeyin ölüsünün pis olması onun canlısının pis olduğu
anlamına gelmez. 70
Denilebilir ki; bazı âlimler domuzun necis olduğuna dair icma naklet-
miştir.
İçinde ümmetin dörtte birini (yani Malikileri) bulundurmayan bir icma
iddiası anlamsızdır. Buna, cumhurun veya çoğunluğun tercihi demek
daha isabetlidir.
Sonuç
Domuz etinin haram olduğu ve etinin; içki, put, fal oku, kumar gibi rics/
manevi pislik olduğu, üzerinde ittifak edilmiş bir meseledir. Bilinmesi
dinde zorunlu olan meselelerdendir.
Domuzun ayni necis olduğu meselesi ise ihtilaflıdır. Tüm deliller bir ara-
da değerlendirildiğinde; domuzun necis olmadığı, necisliğine dair öne
sürülen delillerin sahih ama sarih olmadığı ya da sarih ama sahih olma-
dığı anlaşılmıştır. Ki; domuzun necis olduğunu söyleyen Nevevi (rh) bu
konuda güçlü bir delil olmadığını itiraf etmek durumunda kalmıştır. 71
 68. Buhari, 5478; Müslim, 1930
 69. Ebu Davud, 3839
 70. Bu rivayetle ilgili bir noktanın altını çizmek istiyorum: Allah Resûlü (sav) müşriklerin ve Ehl-i
Kitab’ın kaplarını kullanmış, kendisine ikram edilen yiyecek veya ihtiyaç duyduğu su kullanımın-
da, kapları sorgulama yoluna gitmemiştir. Örneğin, kendisini zehirlemek isteyen Yahudilerin ye-
mek ikramını kabul etmiş (bk. Buhari, 3169), müşrik bir kadının deriden yapılma su kabından ab-
dest almıştır. (bk. Buhari, 344; Müslim, 682)… Ashab, savaşlarda aldığı müşrik kaplarını kullanmış
ve bundan ötürü “ayıplanmadıklarını” belirtmiştir. (Ebu Davud, 3838)
Hâliyle; Ebu Sa’lebe hadisinin ve hadiste varid olan lafzın (Ebu Davud lafzı) isnat ve istinbat yö-
nünden tüm naslar ışığında tahkik edilmesi gerekmektedir. Zira Allah Resûlü’nün (sav) ve asha-
bının genel uygulamalarıyla bu emir arasında farklılık bulunmaktadır. Ki; bu farklılık âlimlerin
hadisi şerh etmelerine yansımış, kâfirlerin kapları hakkında birden fazla mezhep ortaya çıkmıştır.
(bk. Fethu’l Bârî, 5478 No.lu hadis şerhi)
 71. El-Mecmû’, 2/568

389
TAHARET KİTABI

C. Hayvan Artıkları
Yukarıda yaptığımız açıklamalar ışığında şunu ekleyebiliriz: Hayvanların
artıkları temizdir. Kaptaki yemeğin veya içeceğin tadı, rengi veya kokusu
değişmedikçe, herhangi hayvanın ağzıyla dokunması onu necis kılmaz.
Allah (cc) en doğrusunu bilir.
1. Eti Yenen Hayvanlar Şer’i Yolla Kesilirse Her Şeyi Temizdir
Bu İslam ümmetinin icmasıdır. Konu tartışılmaya, ihtilafa, içtihada ka-
palıdır.
2. Şer’i Yolla Kesilmeyen ve Kendi Kendine Ölen Meyte/Leş, Eti ve
Tabaklanmamış Derisi Dışında Temizdir
Meyte/leş olarak bulunan hayvanları üç kısma ayırmamız mümkündür.
a. Kanı olmayan, haşerat cinsinden hayvanlar
Bunlar temizdir.
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Herhangi birinizin içeceğine sinek düşecek olursa o sineği içeceğe daldırsın
ve geri çıkarsın. Zira onun kanatlarından birinde hastalık diğerinde ise bunun
şifası vardır.” 72
Şayet bunlar ölümle necis olsa, Allah Resûlü (sav) kaba batırılmasını em-
retmezdi.
b. Deniz ölüleri
Denizde yaşayan hayvanlar canlıyken de ölüyken de temizdir ve etleri
helaldir:
“Deniz avı ve yiyeceği size ve yolculara faydalanılan (bir yemiş olarak) helal
kılındı. İhramda olduğunuz sürece kara avı size haram kılındı. (Diriltilip) hu-
zurunda toplanacağınız Allah’tan korkup sakının.” 73

 72. Buhari, 3320


 73. 5/Mâide, 96

390
NECASETLER BABI

Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:


“Bir adam Allah Resûlü’ne sordu ve dedi ki: ‘Ey Allah’ın Resûlü! Bizler gemi-
lere binerek denizde yolculuk yapıyoruz. Yanımıza az bir su alıyoruz. O su ile
abdest alsak, susuz kalacağız. Deniz suyu ile abdest alabilir miyiz?’
Allah Resûlü şöyle buyurdu: ‘Denizin suyu temiz-temizleyicidir ve ölüsü
helaldir…’ ” 74
c. Kara hayvanları
Kara hayvanları meyte/leş olduğunda ciltleri/derileri temizlenmek zo-
rundadır. Ciltleri/derileri dibağ yapılmadan kullanılamaz.
“Cilt dibağ/tabaklama yapıldığında temizlenir.” 75
İbni Abbas’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Meymune’nin azat ettiği bir kadına sadaka olarak bir koyun verilmiş bu ko-
yun da ölüvermişti. Resûlullah (sav), onun yanından geçti ve, ‘Bunun derisini
alıp işleseydiniz de (tabaklasaydınız da) bu şekilde ondan yararlansaydınız.’
buyurdu.
Oradakiler, ‘Bu koyun ölmüştür?’ dediler.
O da, ‘Ölü hayvanın ancak eti haram kılınmıştır.’ buyurdu.” 76
Peygamberimizin belirttiği üzere meyteden/leşten yasaklanan onun yen-
mesidir. Allah Resûlü (sav) ise onun cildini/derisini tabaklamadan kullan-
mayı yasaklamıştır. Meytenin/leşin cüzlerinin (tüy, diş, kemik veya boy-
nuz) yememek kaydıyla günlük hayatta kullanılmasında bir beis yoktur.
İmam Zuhri (rh) meyte olan fil vb. hayvanların kemikleriyle ilgili şöyle der:
“Selef ulemasından onunla tarandıklarını ve yağ sürdüklerini, onda bir beis
görmediklerini idrak ettim.” 77

 74. Ebu Davud, 83


 75. Müslim, 366
 76. Buhari, 1492 Müslim, 363
 77. Buhari, Kitâbu’l Vudû’, 67. Bab başlığı

391
TAHARET KİTABI

Hammad’dan (rh) şöyle rivayet edilmiştir:


“Meytenin tüyünde sorun yoktur.” 78
Muhammed ibni Sirin (rh) ve İbrahim (rh), “Fil dişi ticaretinde beis olmadı-
ğını” 79 söylemişlerdir.
İsnadında ihtilaf edilen bir rivayette Allah Resûlü (sav) kızına fil dişinden
bilezik alınmasını istemiştir. 80
D. İnsan İfrazatı
İnsan ifrazatında aslolan temiz olmasıdır. Bunun istisnası; dışkı, idrar
ve mezidir. Şeriat bunların necis olduğunu belirtmiştir.
İnsan ifrazatında aslolan temiz olmasıdır. İnsanın teri, tükürüğü, meni-
si, vedisi, kadının vajinal bölgesinde (şehvet haricinde) hissettiği ıslaklık,
kusmuk vb. ifrazatların tamamı temizdir.
İnsan ifrazatında necis olan, nasların necis olduğunu tayin ettiği şeylerdir:
1. İnsan Dışkısı Necistir
Dışkı icmayla necistir. Hela adabında anlatıldığı gibi İslam, her heladan
sonra onun temizlenmesini emretmiştir. İsticmara dair zikredilen tüm
deliller, dışkının necis olduğunun delilidir.
2. İnsan İdrarı Necistir
İnsan idrarı icmayla necistir. Hela adabında anlatıldığı gibi İslam, her
hela ihtiyacı giderildikten sonra idrardan temizlenmesini emretmiştir.
İstibraya dair zikredilen tüm deliller, idrarın necis olduğunun delilidir.
Ayrıca necis olan idrardan sakınmayanın azap göreceği belirtilmiştir.
İbni Abbas’tan (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“ ‘Bu ikisi azap görüyor, ama büyük günahtan ötürü değil.’ buyurdu sonra:
‘Bu ikisinden birisi kovuculuk yapmak için dolaşırdı, diğeri de idrarından sa-
kınıp korunmazdı.’ dedi. Arkasından taze hurma çubuğu istedi, ikiye böldü ve

 78. age.
 79. age.
 80. Ahmed, 22363; Ebu Davud, 4213

392
NECASETLER BABI

birini birinin diğerini de öbürünün üzerine dikti ve: ‘Bu iki çubuk yaş kaldık-
ları sürece umulur ki azapları hafifletilir.’ buyurdu.” 81
Kız çocuğu ve erkek çocuğu idrarı arasında fark!
Allah Resûlü (sav), idrar konusunda kız ve (henüz sütten kesilmemiş) er-
kek çocuğunu ayırmıştır. İdrar olması hasebiyle ikisi de necis olsa da,
henüz yemek yememiş/sütten kesilmemiş çocuğun idrarı hafif necaset
kabul edilmiş ve yıkamaya gerek olmadığı, su serpmenin yeterli olduğu
belirtilmiştir.
Ümmü Kays binti Mihsan’dan şöyle rivayet edilmiştir:
“Kendisi henüz yemek yemeyen küçük oğlunu Allah Resûlü’ne (sav) getirmiş
ve Allah Resûlü onu kucağına oturtmuştur. Çocuk Allah Resûlü’nün kucağı-
na bevledince Allah Resûlü elbisesinin üzerine su serpmekten başka bir şey
yapmamıştır.” 82
Ebu’s Semh’ten şöyle rivayet edilmiştir:
“Ben Allah Resûlü’ne hizmet ederdim. Allah Resûlü gusletmek istediğinde
yönünü çevir derdi. Ben de yönümü çevirir ve onu gizlerdim. Günlerden bir
gün Hasan veya Hüseyin getirildi. Hasan veya Hüseyin Allah Resûlü’nün göğ-
sünün üzerine bevletti. Ben hemen yıkamaya davrandım. O şöyle buyurdu:
‘Kız çocuğunun idrarı yıkanır, erkek çocuğunun idrarına ise su serpilir.’ ” 83
Şeriatın kız ve (henüz yemek yememiş/sütten kesilmemiş) çocuğun idra-
rını ayırmasının nedeni nedir? Zira biz biliyoruz ki; İslam şeriatı El-Hakîm
(hüküm ve hikmet sahibi) Allah (cc) ve kendisine hikmet verilen Nebi (sav)
tarafından belirlenmiştir. Mutlaka bu ayrımın bir hikmeti olmalıdır. 84
Geçmiş dönem âlimlerimiz, bu ayrımın hikmetine dair şunları zikret-
mişlerdir:

 81. Buhari, 1378; Müslim, 292


 82. Buhari, 223; Müslim, 287
 83. Ebu Davud, 376
 84. Davud Ez-Zahiri bu ayrımı; kız çocuklarının idrarının necis, sütten kesilmemiş erkek ço-
cukların idrarının temiz olduğu şeklinde açıklamıştır. Ancak bir şeye su serpilmesi onun necis
olmadığı anlamına gelmediğinden, bu da bir temizlik yöntemi olduğundan, onun bu görüşü
tercihe şayan görülmemiştir.

393
TAHARET KİTABI

• İnsanlar erkek çocuğa daha düşkündür. Erkek çocuğu daha fazla ku-
cakta taşırlar. Kucakta işediğinde meşakkat olmasın diye yıkama emre-
dilmemiş, su serpmeyle yetinilmiştir. 85
• Erkek çocuğun idrarı dağılır, kız çocuğunki bir noktada toplanır. Me-
şakkat olmaması için yıkama emredilmemiş, su serpmeyle yetinilmiştir. 86
• Kız çocuğun idrarı daha yoğun ve kokuludur. Bu sebeple onun yı-
kanması emredilmiştir. Sütten kesilmemiş erkek çocuğunki bunun tam
zıddıdır. Bu sebeple su serpmek yeterli görülmüştür. 87
Bu konuda şu âna kadar sağlıklı kadın ve erkek idrarlarının karşılaştırıl-
dığı geniş çaplı bir araştırma yoktur. Yapılmış analitik bir incelemede 88
kadın ve erkeğin idrarındaki moleküllerde önemli bazı farklılıklar bulun-
muş. Ancak bu farklılıkların etkisi, içeriği, ne anlama geldiği vb. meseleler
henüz tıp ilminde aydınlatılmış değildir.
3. Kadın ve Erkeğin Mezisi
Mezi; açık renkli, akışkan ve yapışkan bir sıvıdır. Erkek veya kadın şeh-
vet ânında cinsel uzuvlarında hissederler. Bu sıvı necistir, temizlenmesi
gerekir.
Ali’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Ben, mezi akıntısı çok olan birisiydim. Kızı ile evli olmam nedeniyle Pey-
gamber’e (sav) sormaktan da hayâ ediyordum. Bu nedenle Mikdad’a söyledim.
O da sordu. Peygamber (sav) ‘Zekerini yıkar ve abdest alır.’ buyurdu. 89
 85. bk. Fethu’l Bârî, 223. No.lu hadis şerhi
 86. Tuhfetu’l Ehvezî, 71 No.lu hadis şerhi
 87. age.
 88. Fan, S., Yeon, A., Shahid, M. vd. Sağlıklı yetişkinlerin temel idrar metabolitlerinde cinsiyetle
ilişkili farklılıklar. Erişim Tarihi Eylül 8, 11883 (2018). https://doi.org/10.1038/s41598-018-29592-3
 89. Buhari, 269; Müslim, 303; Meziye kıyas ederek, meninin ve kadınların (şehvet haricinde)
hissettiği ıslaklığa necis diye hükmetmek doğru değildir. Zira;
•  Necasetler akılla tespit edilmez. Şeriat haber verir, biz de uyarız. Bir necaset diğerine kıyas
edilerek, necaset hükmü tespit edilmez.
•  Kadınların vajinal bölgede gördüğü ıslaklık; şehvetle birlikte olursa mezidir. Yıkanması gere-
kir… Şehvet olmaksızın görülen ıslaklık ise, her dönemde görülmesine rağmen Allah Resûlü (sav)
yıkanmasını emretmemiştir.
•  Meninin yıkandığına (Buhari, 230; Müslim, 289) veya kuru olduğunda çitilendiğine (Müslim,
290) dair rivayetler onun necis olduğu anlamına gelmez. Zira insan elbisesine bulaşan sümük,

394
NECASETLER BABI

E. Hayvan İfrazatı
Hayvan ifrazatında eti yenen hayvanların idrarı ve dışkısı temiz, eti
yenmeyenlerinki necistir.
İdrar ve dışkıda aslolan necis olmasıdır. Allah Resûlü (sav) uygulamaları,
eti yenen hayvanların idrar ve dışkısının necis olmadığını göstermiştir.
Allah (cc) en doğrusunu bilir; bu, eti yenen hayvanların hayatın içinde, her
ân ve her yerde insanlarla bir arada bulunmasındandır. Şehir hayatı ya-
şayan bizler bu gerçeği tam anlamıyla tasavvur edemesek de, köy hayatı
yaşayanlar bunu daha iyi anlayacaktır. Şayet eti yenen hayvanların dışkısı
necis kabul edilse, büyük meşakkat olacaktı. Hayvan ağıllarının, yolların,
evlerin, tarlaların sürekli temizlenmesi gerekecek, günlük işler ağırlaşa-
caktı. Kolaylaştıran Rabbimize hamdolsun. 90
“Allah Resûlü veda haccında deve üzerinde tavaf yaptı…” 91
Malumdur ki; deve bulunduğu yere idrar ve dışkısını bırakır. Allah Resû-
lü’nün (sav) onu Mescid-i Haram’a sokması ve onunla tavaf yapması, onun
temiz olduğunu gösterir.
Cabir ibni Semura’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir adam geldi ve Allah Resûlü’ne, ‘Koyun etinden dolayı abdest alayım
mı?’ diye sordu.
Allah Resûlü (sav), ‘İstersen al, istersen alma.’ dedi.
Adam, ‘Deve etinden dolayı abdest alayım mı?’ dedi.
Allah Resûlü, ‘Evet.’ dedi.
Adam, ‘Koyun ağıllarında namaz kılayım mı?’ dedi.
ter, tükürük vb. ifrazatında temizlemekte, kuruyunca çitilemektedir. Bu, mezkûr ifrazatın necis
olduğu anlamına gelmemektedir. Bu, temizlik babından yapılan bir uygulamadır.
Allah Resûlü’nün (sav) elbisesindeki meniyi yıkamayıp onunla namaza durduğu (Ahmed, 25822,
26761); bazen de menili elbiseyle namaza durduğu, namaz kılma esnasında Aişe Annemizin el-
bisesini çitilediği (İbni Huzeyme, 290) rivayet edilmiştir. Sahabiden Abdullah ibni Abbas (ra) ken-
disine soran birine “Meniyi elbiseden dal veya izhir otuyla temizle. O tükürük veya sümük gibidir."
demiştir. (Es-Sunenu'l Kubra, 4175)
 90. Bu sözler, eti yenen hayvanların idrar ve dışkısını temiz kabul eden Maliki ve Hanbeli ule-
ması için geçerlidir.
 91. Buhari, 1607; Müslim, 1272

395
TAHARET KİTABI

Allah Resûlü, ‘Evet, kıl.’ diye cevap verdi.


Adam, ‘Deve ağıllarında namaz kılayım mı?’ diye sordu.
Allah Resûlü, ‘Hayır, kılma.’ diye cevap verdi.” 92
Allah Resûlü’nün (sav) koyun, inek gibi hayvanların ağıllarında namaz kıl-
maya izin vermesi, onların idrar ve dışkılarının temiz olduğuna delildir.
Zira hayvan ağıllarında zemin dışkıyla kaplıdır. Buna rağmen izin veril-
miştir. 93
Bera ibni Azib’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü’ne (sav), ‘Deve eti yemekten dolayı abdest gerekir mi?’ diye soruldu.
O, ‘Ondan dolayı abdest alınız.’ buyurdu.
Koyun etinden soruldu.
‘Ondan dolayı abdest gerekmez.’ buyurdu.
Deve ağıllarında namaz kılmaktan soruldu.
O, ‘Deve ağıllarında namaz kılmayınız. Çünkü develer şeytan huylu hayvan-
lardır.’ buyurdu.
Koyun ağıllarında namaz kılmaktan soruldu.
‘Oralarda namaz kılabilirsiniz. Çünkü koyun berekettir.’ dedi.” 94
Enes’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Urayne Kabilesi’nden birtakım kimseler Medine’ye Allah Resûlü’nün yanı-
na geldiler. Ancak şehrin havası onlara iyi gelmedi.
Bunun üzerine Allah Resûlü onlara,‘İsterseniz zekât develerinin bulunduğu
yaylalara çıkın. Sütlerinden ve idrarlarından içersiniz.’ buyurdu. Onlar da söy-
leneni yaptılar ve sıhhat buldular. Bunun arkasından çobanlara yönelip onları
öldürdüler. İslam’dan çıktılar ve Allah Resûlü’nün develerini sürüp kaçtılar. Bu
durum Allah Resûlü’ne ulaştı. O da hemen onların arkasından asker gönder-

 92. Müslim, 360


 93. Allah Resûlü (sav) deve ağılında namaz kılmayı yasaklamıştır. Bu deve dışkısının necis ol-
masından değildir. Öyle olsa, deve dışındaki hayvan ağıllarında namaza izin verilmezdi. Deve
ağılında namazın yasaklanması manevi bir sebep nedeniyledir. Konuya dair detaylı açıklama için
bk. “Deve ağıllarında namaz kılmak”, 1/538
 94. Ebu Davud, 184

396
NECASETLER BABI

di. Neticede onları yakalayıp getirdiler. Allah Resûlü ceza olarak bu suçluların
ellerini ve ayaklarını kestirdi, gözlerini oydurdu. Ölene kadar onları El-Harre
mıntıkasında bıraktı.” 95
Deve idrarı necis olmuş olsa, Allah Resûlü içmelerini tavsiye etmezdi. 96
F. Hayız Kanı Haricindeki Kanlar Temiz, Hayız Kanı Necistir
Hayız babında zikrettiğimiz gibi hayız kanı necistir. Çünkü Allah Resû-
lü (sav) onun yıkanmasını emretmiştir.
Esma’dan (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir kadın Allah Resûlü’ne geldi ve ‘Birimizin elbisesine hayız kanı bulaşırsa
temizliğini nasıl yapsın?’ dedi.
O da ‘Ovalarsın, sonra da suyla çitilersin. Su döküp bu elbiseyle namaz kı-
labilirsin.’ dedi.” 97
Adiyy ibni Dinar’dan şöyle rivayet edilmiştir:
“Ümmü Kays binti Mihsan’ı şöyle derken işittim, ‘Resûlullah’a (sav) elbiseye
bulaşan hayız kanının hükmünü sordum. Şöyle buyurdu: ‘Bir taş ve çubuk ile
onu kazı. Sonra da su ve sabun ile yıka.’ ’ ” 98
Hayız Dışındaki Kanlar
Allah Resûlü’nün (sav) ve ashabının uygulamaları kanı necis görmedikle-
ri yönündedir.
Cabir’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Zatu’r-Rika Savaşı’na Allah Resûlü ile beraber çıkmıştık. Müslimlerden biri

 95. Buhari, 233; Müslim, 1671


 96. Temiz, eti yenen hayvanların idrar ve dışkısının temiz olmasına dair bazı âlimler “kulle-
teyn” hadisini delil olarak sunmuşlardır: Abdullah ibni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir: “Allah
Resûlü’ne ehil ve yabani hayvanların uğrayıp kendisinden içtikleri su hakkında soruldu. Allah
Resûlü şöyle buyurdu: ‘İki kulle miktarına ulaşan su pislik taşımaz.’ ” (Ebu Davud, 63; Tirmizi, 67) Bu
rivayetten dolaylı olarak anlaşılan şudur: Eti yenmeyen parçalayıcı hayvanların dışkısı suya zarar
verir. Şayet su çoksa (iki kulle) pislik taşımayacağından zarar görmez. Demek ki az su, eti yenme-
yen parçalayıcı hayvanların salya, idrar ve dışkısından etkilenip zarar görecektir. Hadisi deliller
arasında zikretmeyişimizin nedeni; isnad ve delalet ettiği anlam yönünden tartışmalı olmasıdır.
Allah (cc) en doğrusunu bilir.
 97. Buhari, 307; Müslim, 291
 98. Ebu Davud, 363

397
TAHARET KİTABI

müşriklerden birinin karısını öldürdü (veya esir aldı). O müşrik kimse Mu-
hammed’in ashabından birinin kanını dökmedikçe Müslimlerin peşini bı-
rakmayacağına dair yemin etti ve Allah Resûlü’nü takip etmeye başladı. Allah
Resûlü bir yerde konaklamıştı.
Bize, ‘Bizi hangi erkek bekleyip koruyacak?’ buyurdu. Biri Muhacirlerden bir
de Ensar’dan olan iki kişi fırladı.
Resûlullah, ‘Şu boğazın ağzını bekleyin’ dedi.
Bu iki kişi dağ yolunun ağzına geldiklerinde Muhacir olan kimse uzanıp yat-
tı. Ensar’dan olan da kalkıp namaza durdu. O müşrik gelip namaz kılan kim-
seyi görünce onun ordunun nöbetçisi olduğunu anladı ve bir ok attı. Ok ona
saplandı. Ensar oku saplandığı yerden çıkardı ve namazına devam etti. Müşrik
bu şekilde üç kere ok attı. Ensar’dan olan sahabi de üçünü çıkardı. Namazı-
na devam ederek rükû ve secdesini yaptı. Sonra arkadaşı uyandı. Müşrik fark
edildiğini anlayınca uzaklaşıp kaçtı.
Muhacir, Ensar’dan olan arkadaşının üzerindeki kanı görünce hayretle, ‘Su-
bhanallah! İlk ok attığında beni uyandırsaydın ya!’ dedi.
Ensar’dan olan sahabi, ‘Bir sure okuyordum. Onu bölmek istemedim.’ dedi.”  99
Yarası kanayan sahabi namazı bozmamış, arkadaşı da bu durumu inkâr
etmemiştir.
Hasan-ı Basrî (rh) yaygın olan bu durum için şöyle der: “Müslimler yaraları
içinde namaz kılmayı sürdürüyorlar.” 100
Onun bu sözünden anladığımız, kanlı elbiselerle namazın yaygın bir
uygulama olduğudur.
Aişe’den (r.anha) şöyle nakledilmiştir:
“Hendek Savaşı’nda Sa’d ibni Muaz, kolundaki atar damardan yaralanmıştı.
Allah Resûlü onu yakından ziyaret edebilmek için Mescid-i Nebevi’de ona mah-
sus bir çadır kurdurdu. O esnada Mescid’de Ğıfaroğulları’nın bir çadırı vardı.
Kendilerine doğru akan kandan korkup yan tarafta olan çadıra doğru, ‘Ey

 99. Ebu Davud, 198; Buhari, Kitâbu’l Vudû’ 34. Bab’da hadisi muallak olarak rivayet etmiştir.
 100. Buhari, Kitâbu’l Vudû’, 34. Bab başlığı, muallak olarak

398
NECASETLER BABI

çadırdaki komşular! Sizin tarafınızdan bize doğru bir şeyler akıyor?’ diye ses-
lendiler.
İşte o akan şey, Sa’d’ın yarasından sızan kandı. Bir müddet sonra da Sa’d bu
yaradan dolayı vefat etti” 101
Sa’d ibni Muaz (ra) Hendek/Ahzap Savaşı’nda yaralanınca, mescidde bir
çadırda tedavi edilmiştir. Yarası kanayıp kan çadırdan dışarı çıkıp akma-
sına rağmen, Allah Resûlü (sav) yıkama/temizleme emri vermemiştir. Şayet
kan necis olsa, Allah Resûlü, Sa’d’ı mescide sokmazdı.
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü ile birlikte özür kanı gören hanımlarından biri itikafa girdi. Ba-
zen akan kandan dolayı altına bir leğen koyardı.” 102
Bu denli fazla kanaması olan bir insan, kan necis olsa mescide sokulmazdı.
Hepimizin bildiği Ömer (ra) şehadeti de bunun delilidir. O (ra) yaralanmış
ve namaza devam etmiştir. Kan kaybından ayakta duramayacak hâle ge-
lince yerine Abdurrahman ibni Avf ’ı (ra) geçirmiştir. 103
Allah yolunda şehit olan kimseler de kanlı elbiseleriyle defnedilmektedir.
“…Uhud şehitlerine kanlı (elbiseleriyle) defnedin (dedi) ve onları yıkama-
dı.” 104
Şayet kan necis olsaydı, Allah Resûlü (sav) şehitleri necis kıyafetlerle def-
netmezdi. 105
 101. Buhari, 463; Müslim, 1769
 102. Buhari, 309
 103. bk. Buhari, 3700
 104. Buhari, 1346
 105. Dört mezhep imamı da dâhil olmak üzere, cumhur kanın necis olduğunu söylemiştir. An-
cak yukarıda mezkûr, sahih ve sarih delilleri açıklayamamışlardır. Daha ziyade bu nasları “kanın
azının affedildiğine” delil olarak almışlardır. Oysa nasların tamamı az kanın değil çok kanın
delilidir.
•  Kimisi En’âm Suresi 145. ayeti delil almışlardır:
“De ki: ‘Bana vahyolunanlar arasında, yemek yiyen birine, şunlar dışında bir haram bulamıyorum:
(Boğazlanmadan ölmüş) leş, akıtılmış kan, domuz eti -ki şüphesiz ki o, pistir- Allah’ın adı dışında
bir isim anılarak fısk üzere kesilmiş hayvanlar. Kim de zorda kalırsa haddi aşmaksızın ve taşkınlık
yapmaksızın yerse şüphesiz ki Rabbin, (günahları bağışlayan, örten ve günahların kötü akıbetin-
den kulu koruyan) Ğafûr, (kullarına karşı merhametli olan) Rahîm’dir.” (6/En’âm, 145) Kanın haram
kılınmasını ve “…o pistir” ifadesinin kanı da kapsadığını söylemişlerdir.

399
TAHARET KİTABI

•  Oysa -daha önce zikrettiğimiz gibi- bir şeyin haram olması, onun necis olduğu anlamına gel-
memektedir.
•  Ayrıca -daha önce de geçtiği gibi- “rics/pis” lafzı Kur’ân ıslahında necaset anlamında değil,
manevi pislik anlamındadır.
•  “…o pistir” ifadesindeki “o” zamiri, dil kurallarına göre en yakın zikredilene döner. O da domuz
etidir.
•  Bazı âlimler de insan kanını hayız kanına kıyas etmiştir. Açıkça belirtmek gerekir ki normal
kanı hayız kanına kıyas etmek usulen mümkün değildir. Zira;
•  İki kanın çıkış noktası farklıdır. Biri damar, biri rahim kanıdır.
•  İki kanın sıfatı farklıdır. Biri kötü kokulu, yoğun, siyaha yakın bir rengi vardır. Damar kanı bu
sıfatlara muhaliftir.
•  Hayız kanı namaz ve oruç ibadetine engeldir. Damar kanı ibadeti ifa etmeye engel değildir.
Hâliyle; ismi, sıfatı, tabiatı, şer’i hükmü farklı iki kanı birbirine kıyas etmek, doğru olmasa gerektir.
Allah (cc) en doğrusunu bilir.

400
NECASETLER BABI

G. Alkol Haramdır, Ama Necis Değildir


Alkol/içki yaygın kabulün aksine necis değildir. Zira necaset şer’i bir
hükümdür. Alkolün necis olduğuna dair sarih ve sahih bir nas olmadığı
gibi, birçok nas onun temiz olduğuna delalet etmiştir.
Enes’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Ebu Talha’nın evinde sakilik yapıyordum. O gün onların şarabı, hurma ko-
ruğu şarabıydı.
Allah Resûlü’nün emri üzerine tellal, ‘İyi biliniz ki şarap haram kılındı.’ diye
seslendi.
Ebu Talha, ‘Çık ve bu şarabı dök.’ dedi.
Ben de çıkıp döktüm. O gün, Medine sokaklarında şarap selleri aktı.
İçimizden bazı kimseler, ‘İyi ama kimilerimiz karınlarında şarap doluyken
öldürüldü.’ dediler.
Bunun üzerine Allah, ‘(Şayet içki yasaklanmadan önce onu içmiş ve vefat et-
tiği için aranızda bulunmayanların durumunu merak ediyorsanız) iman edip
salih amel işleyenler için sakınıp iman ettikleri ve salih amel işledikleri, son-
ra sakınıp iman ettikleri, sonra sakınıp iyilik yaptıkları takdirde (haram kılın-
madan önce) tattıkları (içkiden) dolayı bir günah yoktur. Allah, muhsinleri/
kulluğunu en güzel şekilde yapmaya çalışanları sever.’ 106 ayetini indirdi.’ ” 107
Şayet içki/alkol necis olsa, Medine sokaklarında dökülmez, sokaklar iç-
kiyle necis kılınmazdı. Malumdur ki dökülen içki az değildir. Enes (ra) ifa-
desiyle Medine sokaklarında akmıştır. Yani küçük derecikler oluşmuştur.
İbni Abbas’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir kişi Allah Resûlü’ne bir tulum dolusu şarap hediye etti.
Allah Resûlü, ‘A llah’ın bunu haram kıldığını bilmiyor musun?’ dedi.
O da, ‘Bilmiyorum’ dedi ve hemen bir kimseye gizlice bir şeyler söyledi.
Allah Resûlü, ‘Gizlice ona ne söyledin?’ buyurdu.
 106. 5/Mâide, 93
 107. Buhari, 2464; Müslim, 1980

401
TAHARET KİTABI

O, ‘Onu satmasını söyledim.’ dedi.


Allah Resûlü bunun üzerine, ‘Şüphesiz ki Allah, onun içilmesini de satılma-
sını da haram kılmıştır.’ dedi.
O kimse de içerisindeki şarap boşalana kadar tulumun kapağını açtı.” 108
İçkinin haram olduğunu bilmediği için Nebi’ye (sav) içki hediye eden bir
sahabe, onun haram olduğunu öğrenince kapağını açmış içindekini dök-
müştür. Şayet içki necis olsa, Allah Resûlü (sav) müdahalede bulunur, için-
dekini yerlere döktürmezdi. 109
 108. Müslim, 1579
 109. Cumhur-u ulema sahih ama sarih olmayan naslara dayanarak içkinin necis olduğunu söy-
lemişlerdir.
“Ey iman edenler! İçki, kumar, dikili taşlar ve fal okları şeytanın pis işlerindendir. Ondan uzak
durun ki kurtuluşa eresiniz.” (5/Mâide, 90)
Bu ayete dayanarak içkinin rics olduğunu ve uzak durulması gerektiğini, bunun da necaset delili
olduğunu söylemişlerdir.
•  Domuzun necaseti bölümünde gördüğümüz gibi, “rics” bir Kur’ân kavramıdır. Kur’ân’da mad-
di/hakiki necaset anlamında değil, manevi pislik, manevi necaset anlamında kullanılmıştır. Ör-
neğin, Tevbe Suresi 95. ayette münafıklar için “…onlar pisliktirler…” (9/Tevbe, 95) denilmektedir.
İçkiyi necis kabul eden imamlar bu ayete dayanarak, “Münafık necistir.” dememişlerdir.
•  Mâide Suresi 90. ayette kumar, fal oku ve put zikredilmiştir. İçkiye necis diyen âlimler, bu sa-
yılanlara necis dememiştir. Zira ayette zikredilen “…şeytanın pis işlerindendir…” (5/Mâide, 90)
ifadesi, “rics”in manevi necaset olduğunun karinesidir.
Ayetin sonunda zikredilen “ondan içtinab edin/uzak durun” lafzı necasete delalet etmez. Çünkü
Allah’ın (cc) haram kıldığı her şeyden uzak durmak, ona yaklaşmamakla mükellefiz. “…Bu, Allah’ın
sınırlarıdır. Ona (Allah’ın sınırlarına) yaklaşmayın…” (2/Bakara, 187) Ancak Allah’ın (cc) her haram
kıldığına, bu nassa dayanarak “necis”tir demeyiz. Allah “…Pislik olan putlardan uzak durun! Yalan
sözden de uzak durun.” (22/Hac, 30) buyurur. Puta hem “rics” denmiş hem de ondan uzak durma-
mız istenmiştir. Buna rağmen put necis değildir.
•  Şinkîtî (rh) şu ayeti içkinin necis olduğuna delil saymıştır.
“…Rableri onlara tertemiz bir şarap içirmiştir.” (76/İnsân, 21)
İstidlal metodu şudur: Ahiret içkisi şer’i ıstılahta dünyada içkinin tam tersidir. Dünyada içkisi baş
ağrısı yapar. Allah ahiret içkisinden bu sıfatı nefyeder. (bk. 56/Vâkıa, 19) Dünya içkisi aklı örter.
Allah ahiret içkisinden bunu nefyeder. (bk. 37/Saffât, 48) Bu ayette (bk. 76/İnsân, 21) ahiret içki-
sine “tahur/temiz” deyince, zımnen dünya içkisinin temiz olmadığını anlarız. (bk. Edvâu’l Beyân,
1/426, Mâide Suresi 90. ayet tefsiri)
Diyebiliriz ki Şinkîtî’nin (rh) bu istidlali yerinde değildir:
•  Ayet içkiden değil cennet içeceğinden söz etmektedir. Bu su, süt, içki vb. bir içecek olabilir.
•  Velev ki bunun cennet içkisi olduğunu kabul etsek, bu mefhumu’l muhalifle istidlaldir. Yani
“Cennet içkisi temizse dünya içkisi necistir.” şeklinde bir istidlaldir. Bu, açık bir delil değildir.
•  Köpeğin necaseti babında zikrettiğimiz gibi “tahir/temiz” lafzının şer’i karşılığı “necis” değildir.
Hâliyle ayette söz konusu olan içecek ahiret içkisi olsa, mefhumu’l muhalifi açık bir delil kabul
etsek; yine de “Dünya içkisi necistir.” denemez. “Dünya içkisi temiz değildir.” denebilir. Her temiz

402
NECASETLER BABI

İçinde Alkol Olan Koku/Parfüm/Kozmetik Ürünleri Kullanmanın


Hükmü
Mevcut ürünlerde kullanılan alkol genel anlamda İslam’ın yasakladığı
hamr/içki değildir. Hâliyle bu ürünler haram ve necis değildir. Konunun
detayı aşağıdaki gibidir:
1. İslam’ın “hamr” dediği şeyle kimyanın alkol dediği şey, aynı değildir.
Hâliyle içinde her alkol olan şey, içinde hamr/içki var şeklinde değerlen-
dirilmemelidir.
2. Bir şeye alkol denmesi onu haram kılmaz. Bir şeyin haram olması için
hamr, yani sarhoşluk verici olması gerekir. Sarhoşluk vermeyen kimya-
sallara alkol denmesi, kimyasalları hamr/içki yapmaz. Örneğin meyve-
de, mayalanan ekmek yoğurt gibi yiyeceklerde, hatta farklı etkileşimlerle
insan bağırsaklarında ve midesinde alkol vardır. Ancak bu, kimyasal bir
madde olarak alkol diye isimlendirilse de, aklı örtme ve sarhoşluk verme
özelliği yoktur.
3. Kimyevi bir madde olarak alkol birçok farklı türü olan bir kimyasaldır.
Etil alkol, metil alkol, gliserin, fenil, setil, butil vs… Bunlardan sarhoşluk
veren etil alkoldür. Fıkha konu olan da yalnızca etil alkoldür. Zira gıda,
ilaç, kozmetik sanayide kullanılan diğer türler genelde zehir veya çözü-
cü özelliğe sahiptir, sarhoşlukla bir ilgisi yoktur. Herhangi bir şeyin fıkhi
hükmünü araştıran içinde etil alkol olup olmadığına bakmalıdır.
4. İçinde etil alkol olduğunu varsaysak dahi; bölüm başında izah ettiği-
miz gibi, haram/necis maddenin değişime uğrayıp uğramadığına bakıl-
malıdır. Zira bir madde, başka bir maddeye karışır ve onun içinde kaybo-
lursa hükmünü yitirir. Fıkhi ıstılahta buna istihale denir. 110 Bugün gıda
ve kozmetikte nadiren kullanılan etil alkol istihaleye uğramakta ve baş-
kalaşmaktadır.
5. Şayet etil alkol başkalaşıma uğramamış ve karıştığı gıdada/kozmetik-

olmayan necis değildir.


ɂ  Bazıları içkiyi köpeğe, kana vb. necis saydıkları şeylere kıyas etmiştir. Bu cevap verilmeyecek
kadar zayıf ve anlamsız bir istidlaldir. Allah (cc) en doğrusunu bilir.
 110. Konuya dair detaylı açıklama için bk. “Necis Olan Şey, Başkalaşır ve Vasıf Değiştirerek (İsti-
hale) Temiz Bir Sıfata Bürünürse Temizlenmiş Olur”, 1/372

403
TAHARET KİTABI

te/ilaçta varlığını koruyorsa; bundan faydalanmak, alım satımını yapmak


haram olur. Zira Allah (cc) haram kıldığı şeyden faydalanmayı yasaklamıştır.
“Ey iman edenler! İçki, kumar, dikili taşlar ve fal okları şeytanın pis işlerin-
dendir. Ondan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz.” 111
“Cabir ibni Abdullah (ra) Mekke’nin fethedildiği yıl Resûlullah’ı şöyle buyu-
rurken işitmiştir: ‘Cenab-ı Allah, şarabın, murdar hayvanın, domuzun ve put-
ların satılmasını haram kılmıştır.’
Bu sırada bir kimse Peygamber’e, ‘Ey Allah’ın Resûlü! Murdar hayvanın yağı
gemi cilalanmasında, deri yağlanmasında ve aydınlanmada kullanılıyor. Buna
ne dersiniz?’ diye sordu.
Resûlullah (sav), ‘Hayır, bu haramdır. Allah Yahudilere lanet etsin. Allah iç ya-
ğını haram kıldığı zaman erittiler, sattılar ve bedelini yediler.’ buyurdu.” 112
Enes’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Nebi’ye (sav) şaraptan sirke yapılması soruldu.
O da ‘Olmaz’ dedi.” 113
Ancak böyle bir madde necis değildir. Zira racih olan sarhoşluk veren
hamr’ın/etil alkolün necis olmamasıdır.
6. Etil alkol maliyetli olduğundan içki üretimi dışında tercih edilmemek-
tedir. Genelde metil alkol kullanılmakta, ürünlerde kullanılan etil alkol
de başkalaşıma/istihaleye uğramaktadır.
7. Allah Resûlü’nün “Çoğu sarhoş edenin azı da haramdır.” 114 hadisi yan-
lış anlaşılmaktadır. Bu hadisin anlamı; içildiğinde sarhoşluk veren şeyin
çoğu da azı da haramdır. Aksi halde hadis, her alkolün azının da çoğunun
da haram olduğuna işaret etmez. Şayet alkol sarhoşluk veren cinstense
(etil alkol) ve başkalaşıma uğramamışsa bu hükme dahildir.
Allah (cc) en doğrusunu bilir. 115
 111. 5/Mâide, 90
 112. Buhari, 2236; Müslim, 1581
 113. Müslim, 1983
 114. bk. Nesai, 5623; İbni Mace, 2394
 115. Geniş bilgi için bk. El-Kuhl ve İstihdamuhu, Dr. Hişam Atiyye Cenayini; Hukmu İstihdamu’l
Kuhl Fi’l Etime ve’l Edviye, Dr. Adil Mubarek el-Metirat; Fetava Yeseluneke, Prof. Dr. Husamettin
Affane 5/258-263; Mecmu Fetava ve Resail, Şeyh M. Salih Useymin, 11/256-260; Fıkhu’l Nevazil
Fi’l İbadet, Şeyh Halit Ali el-Muşeykih, 30-33

404
NAMAZ
KİTABI
NAMAZIN AHKÂMI, ÖNEMİ VE HÜKMÜ BABI

Namazın Önemi
• Namaz Dinin/Tevhidin Direğidir
• Namaz Müminin Miracıdır
• Namaz Arındırır
• Namaz Kötülükten Uzak Tutar
• Namaz Güç Kaynağıdır

Namazı Islah Eden Dört Kavram


• İkame
• Huşu
• Muhafaza
• Devamlılık

Namazın Terki/Namazı Zayi Etmek


• Bilinçli Bir Şekilde Namazı Terk Etmek Küfürdür. Bu
Namazların Kazası Olmaz
• Bir Özür Nedeniyle Namazı Terk Eden Kişi, Özür Ortadan
Kalktıktan Sonra Namazını Kılar
NAMAZIN AHKÂMI, ÖNEMİ VE
HÜKMÜ BABI

I. Namazın Anlamı

N amazın Arap dilindeki karşılığı “salât”tır. Salât kelimesinin türediği


kök s-l-v/y’dir. Bu kök Arap lugatında şu anlamlara gelmektedir.
• Ense kökünden kuyruk sokumuna uzayan, insanın dik durmasını sağ-
layan omurga 1
• Ateş ve ona benzeyen her türlü humma/ısı 2
• Bir şeyin ateşle tutuşturulması, ateşte kızartılması 3
İbadet anlamında; “salât”ın aslı duadır. 4
Görüldüğü gibi kelimenin kök anlamında dik tutan omurga, ateş ve ateş-
le ısınan/tutuşan, dua anlamları vardır.
Şer’i ıstılahta “salât” ise; şeriatın belirlediği vakitlerde, şeriatın belirledi-
ği söz ve fiillerle eda edilen özel ibadettir.
Hiç şüphe yok ki; namazın lugat anlamıyla ıstılahi anlamı arasında özel
bir bağ vardır. İlerleyen satırlarda namazın önemini incelerken göreceği-
miz gibi bu ibadet; en başta Müslim için bir destek, kulluk yolunda onu
dik/istikamet üzere tutan bir eylemdir.
 1. Lisânu’l Arab, 14/464-469, s-l-v/y maddesi
 2. Mekâyîsu’l Luğa, 3/300, s-l-v/y maddesi
 3. El-Mufredât, s. 490, s-l-v/y maddesi
 4. El-Mufredât, s. 491, s-l-v/y maddesi

407
NAMAZ KİTABI

Şüphesiz namazın bir işlevi de mümini fahşa ve münkerden, dolayısıyla


fahşa ve münkerin neticesi olan ateşten korumasıdır. 5 Bu, Arap lugatında
tef ’il babının bir şeyi izale etme, giderme anlamıyla ilgilidir. Merrade/
Temrid sigası hastalığı giderdi/izale etti anlamına geldiği gibi; “Salla” fii-
lide kök anlamı olan ateşi sahibinden uzak tutma anlamına gelir. 6
Tutuşmak/Yanmak anlamıyla bir diğer ilişki şu olsa gerektir: Gerçek
bir namaz, Allah sevgisiyle tutuşan ve O’na (cc) kavuşma arzusuyla yanan
bir kalbin eylemidir. Namaz bir vuslatsa -ki öyledir- Rabbini özleyen kul,
namazda bu özlemini dindirir. Elbette bu, Kur’ân’ın ifade ettiği huşu için-
de, koruyarak, devamlı olunan ve ikame edilen bir namaz için geçerlidir.
Allah (cc) en doğrusunu bilir.
Namazın dua anlamı ise açıktır. Zira namaz başından sonuna bir dua,
bir yakarıştır. Kulun Rabbinin rahmetini umarak ve O’nun (cc) azabından
sakınarak yaptığı bir ibadettir.
“(Bu mu,) yoksa geceleri secdede ve kıyamda geçiren, ahiret (azabından)
sakınan ve Rabbinin rahmetini umarak gönülden ve sürekli (Allah’a kulluk
eden mi daha hayırlıdır)? Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu? Ancak akıl sa-
hipleri öğüt alır.” 7
II. Namazın Önemi
A. Namaz ve Tevhid
İslam dininin özü/aslı olan tevhid inancıyla namaz arasında sıkı bir bağ
vardır. Namazın içindeki eylem ve sözler incelendiğinde bu bağ ilk ba-
kışta görülür.
Namaza başlarken “Allahu Ekber” der ve kalbimizde namaz için niyet ede-
riz. Aynı ânda ellerimizi bağlar, emre amade bir asker gibi Rabbimizin
huzuruna dururuz. Kalbimiz, dilimiz ve bedenimiz aynı ânda, ubudiyet

 5. “Sana vahyedilen Kitab’ı oku ve namazı dosdoğru kıl. Şüphesiz ki namaz, insanı fuhşiyat ve
münkerden alıkoyar. (Kıldığınız namaza karşılık) Allah’ın sizi anması daha büyüktür. Allah yaptık-
larınızı bilir.” (29/Ankebût, 45)
 6. bk. El-Mufredât, s. 490-492, s-l-v/y maddesi
 7. 39/Zümer, 9

408
NAMAZIN AHKÂMI, ÖNEMİ VE HÜKMÜ BABI

şuuruyla Allah’a (cc) yönelmiş olur. Tevhid tam olarak bu değil midir? Ku-
lun, her şeyiyle ve sadece Rabbine yönelmesi…
Sonra istiftah duaları okuruz. 8
İstiftah dualarından hangisini okursak okuyalım; Yüce Allah’ı tenzih
eder, O’na yöneldiğimizi ve muhtaç olduğumuzu vurgular, günahlarımı-
zın bağışlanması için yakarırız. Ki bunların her biri, özellikle de “Allah’ı
eksikliklerden tenzih etmek ve yalnızca O’na yönelmek”, tevhid inancının
en temel rükunlarındandır.
Sonra Fâtiha Suresi’ni okumaya koyuluruz. O Fâtiha Suresi ki Kitab’ın
anası, namazın olmazsa olmazıdır. Fâtiha Suresi; ilk kelimeden son ke-
limeye kadar tevhid akidesini özetler. Ki o, Kur’ân’a mukaddime/ön söz
kılınmış bir suredir. Çünkü Kur’ân-ı Azimuşşan’ın bir özetidir. Allah’a (cc)

 8. Sünnette sabit olan istiftah duaları şunlardır:


‫ َو َم َم ِت لِلَّ ِه َر ِّب‬،‫اي‬
َ َ‫ َو َم ْحي‬،‫ َون ُُس ِك‬،‫ إِ َّن َص َل ِت‬،‫شكِ َني‬ ِ ْ ‫ َو َما أَنَا ِم َن الْ ُم‬،‫ات َو ْالَ ْر َض َح ِنيفًا‬ َّ ‫َو َّج ْه ُت َو ْجه َِي لِل َِّذي فَطَ َر‬
ِ ‫الس َم َو‬
،‫ ظَلَ ْم ُت نَف ِْس‬،‫ َوأنَا َعبْد َُك‬،‫ الل ُه َّم أن َْت الْ َملِ ُك َل إِلَ َه إِلَّ أن َْت أن َْت َر ِّب‬،‫ َو ِب َذلِ َك أُ ِم ْرتُ َوأنَا ِم َن الْ ُم ْسلِ ِم َني‬،ُ‫ِيك لَه‬
َ َ َ َ َ َ ‫ َل َش‬،‫الْ َعالَ ِم َني‬
َ َ َ َ َ
،‫ َوا ْه ِد ِن ِل ْح َسنِ ْالخ َْلقِ لَ يَ ْه ِدي ِل ْح َس ِن َها إِلَّ أن َْت‬،‫ُوب إِلَّ أن َْت‬ َ ‫ إِنَّ ُه لَ يَ ْغ ِف ُر ال ُّذن‬،‫ُوب َج ِمي ًعا‬ ِ ‫ فَا ْغ ِف ْر ِل ُذن‬،‫َوا ْع َتَف ُْت ِب َذنْبِي‬
َ
،‫ أنَا ب َِك َوإِلَيْ َك‬،‫الش لَيْ َس إِلَيْ َك‬ َ
ُّ َّ ‫ َو‬،‫ لَبَّيْ َك َو َس ْع َديْ َك َوالْخ ْ َُي كُلُّ ُه ِف يَ َديْ َك‬،‫َو ْاص ِْف َع ِّني َسيِّئَ َها لَ يَ ْص ُِف َع ِّني َسيِّئَ َها إِلَّ أن َْت‬
ُ ‫ أَ ْستَ ْغ ِف ُر َك َوأَت‬،‫تَبَا َرك َْت َوت َ َعالَيْ َت‬
‫ُوب إِلَيْ َك‬
"Hanif ve Müslim olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana çevirdim ve ben müşriklerden değilim.
Şüphesiz ki benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.
O'nun hiçbir ortağı yoktur. Ben bununla emrolundum ve ben Müslimlerin ilki olmakla emrolun-
dum. Allah'ım, sen El-Melik olansın. Senden başka İlah yoktur. Sen benim Rabbimsin, ben senin
kulunum. Ben nefsime zulmettim. İşlediğim günahları itiraf ederim. Benim tüm günahlarımı ba-
ğışla. Şüphesiz senden başka günahları bağışlayacak yoktur. Benim ahlakımı en güzeline hidayet
et. Senden başka ahlakın en iyisine hidayet edecek kimse yoktur. Ahlakın kötüsünü benden uzak
tut. Onu senden başkası çeviremez. Emrine icabet ettim ve sana ibadet etmeye devam edece-
ğim. Hayrın tamamı senin iki elindedir. Şer ise sana değildir. Sen en yüce ve en büyüksün. Senden
bağışlanma dilerim ve sana tevbe ederim." (Müslim, 771; Ebu Davud, 760)
‫ َو َل إِلَ َه غ ْ َُي َك‬،‫ َوت َ َع َال َجد َُّك‬،‫ُسبْ َحان ََك اللَّ ُه َّم َو ِب َح ْم ِد َك َوتَبَا َر َك ْاس ُم َك‬
"Allah'ım, seni hamd ile tesbih ederim. Senin ismin ne yücedir! Sen her şeyden en yüce olansın.
Senden başka İlah yoktur." (Ebu Davud, 775; Tirmizi, 242; Nesai, 899; İbni Mace, 804)
‫ اللَّ ُه َّم نَ ِّق ِني ِم َن ال َخطَايَا ك ََم يُ َنقَّى الثَّ ْو ُب األَبْ َي ُض ِم َن‬،‫ ك ََم بَا َعدْتَ بَ ْ َي امل َْشِقِ َوامل َ ْغر ِِب‬،‫اي‬
َ َ‫اللَّ ُه َّم بَا ِع ْد بَ ْي ِني َوبَ ْ َي َخطَاي‬
َ َ ‫اي بِال َْم ِء َوالثَّلْ ِج َو‬
‫الب ِد‬ َ َ‫ اللَّ ُه َّم اغ ِْس ْل َخطَاي‬،‫ال َّدن َِس‬
"Allah'ım benimle hatalarımın arasını doğu ile batıyı uzaklaştırdığın gibi uzaklaştır. Allah'ım, beni
günahlarımdan beyaz gömleğin kirlerden arınması gibi arındır, temizle. Allah'ım beni kar, yağ-
mur ve doluyla yıka/temizle." (Buhari, 744; Müslim, 598; Ebu Davud, 781)

409
NAMAZ KİTABI

hamdederek onu över; isim ve sıfatlarını ikrar eder; ahiretin maliki oldu-
ğunu vurgulayıp hem ahirete imanımızı hem de O’nun mutlak mülküne
olan inancımızı ortaya koyarız…
Sonra tevhid inancının özü olan “Biz, yalnız sana ibadet eder ve yalnız sen-
den yardım dileriz.” 9 deriz. Bu, hem bir akide beyanı hem de bir yardım
talebidir. Aslında “Ya Rabbi! Yardım et ki yalnızca sana kulluk edip yalnızca
senden yardım isteyelim.” demiş oluruz.
Sonra O’ndan (cc) hidayet talebinde bulunur; her gün onlarca defa bu ta-
lebi tekrarlayarak fakr-u zaruret içinde O’na teveccüh ederiz. O’ndan asla
mustağni olamayacağımızı, hidayetini çekerse sapanlar ve gazaba uğra-
yanlar gibi helak olacağımızı itiraf ederiz. Tevhidin en saf hâli de budur:
Kulun, Allah’a (cc) olan ihtiyacının farkında olarak, hiçlik ve yokluk içinde
Rabbine iltica etmesi…
Sonra tüm bu sözlü beyanlarımızı ve kalbimizde oluşan kulluk duygu-
larını kalıba döker; rükûya ve secdeye varırız. Subhanallah! Ne büyük
bir şereftir bu!
Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın (cc) huzurunda eğilmek. Kulluğumuzun
adresini, maksudumuz olanı amellerimizle göstermek. Bir yandan O’na
(cc) kulluk etmek, öte yandan tüm uluhiyet ve rububiyet iddiasında bulu-

nan tağutlara şu mesajı vermek: Kimin için kıyamda duruyor ve kıyam


ediyorsak, yalnızca O’nun önünde eğilir, bükülürüz. Diğer yandan anne
kucağına sığınır gibi secdeye sığınmak. Secdenin o manevi hazzını ilik-
lerine kadar hissetmek. Rahmetin sarıp sarmalamasını; yalnızlığımızı,
aczimizi, kalp inciten dertlerimizi cebretmesini duyumsamak. Bundan
olsa gerek secde, kulun Rabbine en yakın olduğu ândır ve kulun, secde-
de Rabbine içini dökmesi, yakarması istenmiştir…
Namaz, tüm söylem ve eylemleriyle bir tevhid öğretisidir. Tevhidle olan
bu bağı nedeniyle her peygamberin şeriatında var olmuş, tüm peygam-
berler nezdinde tevhid akidesinden sonra ikinci sırada yer almıştır.

 9. 1/Fâtiha, 5

410
NAMAZIN AHKÂMI, ÖNEMİ VE HÜKMÜ BABI

İbrahim (as) şöyle dua etmiştir:


“Rabbimiz! Şüphesiz ki ben, ailemden bir kısmını namazı dosdoğru kıl-
sınlar diye senin mukaddes evinin (Kâbe’nin) yanında, ekin bitmez bir vadiye
yerleştirdim. İnsanlardan bir kısmının kalplerini onlara meylettir/onlara karşı
ilgili kıl. Onları meyvelerden rızıklandır. Umulur ki şükrederler.” 10
Rabbimiz İbrahim ve İsmail’e (as) şöyle emretmiştir:
“(Hatırlayın!) Hani biz evi/Kâbe’yi insanlar için toplanma yeri ve güvenli
bir bölge kılmıştık. Ve onlara: ‘İbrahim’in makamını (namaz kılacağınız)
bir namazgâh edinin.’ (diye emretmiştik.) İbrahim ve İsmail’e: ‘Benim evi-
mi tavaf edenler, itikâfta kalanlar, rükû ve secde edenler için temizleyin.’ diye
emretmiştik.” 11
İsmail (as) için şöyle denmiştir:
“Ailesine namazı ve zekâtı emrederdi. O, Rabbinin yanında razı olunan bir
kuldu.” 12
Musa’ya (as) şöyle emredilmiştir:
“Şüphesiz ki ben, Allah’ım. Benden başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yok-
tur. Bana ibadet et. Beni zikretmek için namaz kıl.” 13
B. Namaz Müminin Miracıdır
Bilindiği gibi beş vakit namaz İsra/Miraç Gecesi’nde farz kılınmıştır.
“Allah, ümmetime, namazı elli vakit olarak farz kıldı. Bu farz ile dönerken
Musa Peygamber’le karşılaştım.
Bana, ‘A llah, ümmetine neyi farz kıldı?’ diye sordu.
Ben de, ‘Elli vakit namazı farz kıldı.’ dedim.
Bunun üzerine, ‘Rabbine dön (ve bunu azaltmasını dile)! Zira, ümmetin
buna güç yetiremez.’ dedi.
Ben de gidip müracaatta bulundum. Bunun üzerine Rabbim, yarısını indirdi.

 10. 14/İbrahîm, 37
 11. 2/Bakara, 125
 12. 19/Meryem, 55
 13. 20/Tâhâ, 14

411
NAMAZ KİTABI

Tekrar Musa Peygamber’e döndüm ve ‘Yarısını indirdi.’ dedim.


Yine bana, ‘Rabbine dön (ve bunun azaltmasını dile)! Zira, ümmetin buna
güç yetiremez.’ dedi.
Ben de gidip müracaatta bulundum. Rabbim, bir yarısını daha indirdi. Tek-
rar Musa Peygamber’e gittim.
Yine, ‘Rabbine dön (ve bunun azaltılmasını dile)! Zira, ümmetin buna güç
yetiremez.’ dedi.
Ben de Rabbim’e müracaatta bulundum.
Nihayet Allah, ‘Onlar beştir, aynı zamanda ellidir de. Benim katımda söz de-
ğişmez.’ buyurdu.
Musa Peygamber’e döndüm.
Yine, ‘Rabbine dön (ve bunun azaltılmasını dile!) dedi.
Ben de, ‘Rabbime müracaat etmekten hayâ ediyorum.’ diye karşılık verdim.
Sonra Cibril, Sidretu’l Muntehâ’ya kadar beni götürdü. Burayı bilmediğim
renkler kaplamıştı. Daha sonra cennete girdirildim. Orada inciden gerdanlık-
lar vardı. Toprağı da misk idi.” 14
Zaten kılınıyor olan namaza Miraç’ta son şeklinin verilmesi, dikkat çe-
kicidir. Şöyle ki; Miraç, Resûlullah’ın Rabbiyle buluşmasıdır. İman mer-
tebesinden yakin mertebesine yükselmesi, hak olarak bildiği şeyleri göz-
leriyle görmesidir.
Aslında namaz her mümin için kısmi bir miraçtır. Çünkü namaz, müminle
Rabbi arasındaki bir randevudur. Çokça tekrarlanıyor olması da insanın
bu buluşmaya olan ihtiyacındandır. Zira insan unutkandır, gaflete teşne-
dir, çokça günahkârdır, kırılgan bir yapısı vardır, zayıf ve acizdir… Rab-
biyle buluşup hatırlamaya, onu bürüyen gaflet perdesini yırtmaya, işledi-
ği günahlardan arınmaya, kalp kırıklığını Rabbinin rahmetiyle sarmaya,
acizliğini ve zayıflığını O’ndan (cc) alacağı güçle izale etmeye muhtaçtır…
Namaza nasıl çağrıldığımıza dikkat edin! Önce ezan sesleri yerle gök

 14. Buhari, 349; Müslim, 163

412
NAMAZIN AHKÂMI, ÖNEMİ VE HÜKMÜ BABI

arasını doldurur. Sonra bizden abdest almamız istenir. Ama vücudun


rastgele serinlediği bir abdest değil. Tüm abdest hadislerinde varid ol-
duğu üzere isbağ ve ihsan üzere bir abdest! Yani Allah’ı (cc) görüyormuş-
çasına veya O’nun bizi gördüğünü hissederek, yavaş yavaş ve her uzvun
hakkını vererek.
Osman’dan (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Her kim abdest alır ve abdestini güzelleştirirse, hataları vücudundan çı-
kar gider. Hatta tırnaklarının altına varıncaya kadar…” 15
“Herhangi bir Müslim, Allah’ın onun üzerine farz kıldığı temizliği tam bir
şekilde gerçekleştirerek temizlenir ve arkasından şu beş vakit namazları kı-
larsa bu namazlar, namaz aralarındaki günahları örter” 16
Sonra en güzel kıyafetlerimizi giymemiz, Kur’ân’ın ifadesiyle süslenme-
miz istenir:
“Ey Âdemoğulları! Her mescid yerinde ziynetlerinizi alın. (Güzelce gi-
yinin, müşrikler gibi çıplak ibadet etmeyin.) Ve yiyiniz, içiniz, israf etmeyiniz.
(Çünkü) O, israf edenleri sevmez.” 17
Sonra bizi meşgul edecek şeylerden arınmamız istenir. Açsak karnımızı
doyurmamız, sıkışmışsak ihtiyaç gidermemiz emredilir:
“Akşam yemeğiniz hazırlanıp size takdim edildiği zaman akşam namazını
kılmadan önce yemeğinizi yiyin. Yemeğinizi aceleye getirip ihtiyacınızı gi-
dermeden kalkmayın.” 18
“Ne yemek hazırken ne de abdest bozmak üzereyken (tuvalet ihtiyacı için
sıkışmışken) namaz kılmak olmaz.” 19
Namaza vakar içinde, sükûnetle, kalbimiz, zihnimiz ve bedenimiz hazır
bir şekilde gelmemiz istenir:
“Namaz için kamet getirildiğinde namaza aceleyle koşarak gelmeyin. Tam bir

 15. Müslim, 245


 16. Müslim, 231
 17. 7/A'râf, 31
 18. Buhari, 672; Müslim, 557
 19. Müslim, 560

413
NAMAZ KİTABI

vakar ve sükûnet içinde yürüyerek gelin; yetişebildiğiniz kadarını kılın, yeti-


şemediğiniz kısmı ise daha sonra tamamlayın.” 20
Tüm bu hazırlıklar, mümini o büyük buluşmaya hazırlamak; ruhsal ve
bedensel olarak namazdan en üst seviyede istifadesini sağlamak içindir.
Günde beş defa tekrar ediyor olması, her namazda aynı hazırlığın ya-
pılmasına engel değildir. Öyleyse mümin bu şuuru korumaya çalışma-
lı, hazırlık aşamasından başlayarak en güzel şekilde Rabbiyle buluşmayı
önemsemelidir. Her gün beş defa tekrar eden bu nimeti zayi etmemeli,
kıymetini bilmelidir.
C. Namaz Arındırır
Namazın en önemli özelliği arındırıcı etkisidir. Evet, namaz, Allah Resû-
lü’nün benzetmesi ile kapımızın önünden geçen bir nehir gibidir. Su nasıl
içine giren şeyi aklayıp paklıyorsa namaz da mümini öylece aklayıp pak-
lar. Gün içinde yapması gerekip de yapamaması nedeniyle veya yapma-
ması gerekip de yapması nedeniyle günahlarını, kışın ağaçların yaprak-
larını döktüğü gibi döker.
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“ ‘Ne dersiniz? Sizden birinin kapısının önünde bir nehir olsa ve her gün o
nehirde beş defa yıkansa o kişide kirden bir şey kalır mı?’
Ashab, ‘Hayır. Onda kirden bir eser kalmaz.’ dedi.
Allah Resûlü (sav), ‘İşte bu, beş vakit namazın misalidir. Allah onunla hataları
siler.’ ” 21
Ebu Zerr’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber (sav) kışın dışarı çıktı, yapraklar dökülüyordu. Yaprakları dökülen
bir ağaç dalı aldı.
Dedi ki: ‘Ey Ebu Zerr!’
‘Buyur, ey Allah’ın Resûlü!’ diye cevap verdim.

 20. Buhari, 908


 21. Buhari, 528; Müslim, 667

414
NAMAZIN AHKÂMI, ÖNEMİ VE HÜKMÜ BABI

Şöyle buyurdu: ‘Müslim bir kul, sırf Allah rızası için kalkıp namaz kılarsa gü-
nahları, bu ağacın yaprakları gibi dökülür.’ ” 22
Kanaatimce her Müslim, Allah Resûlü’nün (sav) bu benzetmesi üzerinde
durmalı, kendisine bakan yönlerini anlamaya çalışmalıdır. Şöyle ki; hadis
ilk etapta suyun kirleri arındırması gibi, namazın günahları arındırdığını
söylemektedir. Ancak o (sav), kendisine hikmet verilmiş ve dili cevamiu’l
kelim özelliğiyle süslenmiştir. Yani az sözle çok şey anlatabilir. Hâliyle
namazın kapımızdan geçen bir nehire benzetilmesi, bireysel tefekkürü-
müze konu olmalıdır.
Şüphesiz ki kapısından nehir geçen bir insan, yeşil bir çevrede yaşıyor
olacaktır. Zira su, toprağın hayatıdır. Geçtiği yerleri yeşile boyayarak ge-
çer. Yani namaz, Müslim’i arındırdığı gibi onu ve çevresini güzelleştirir.
Kapısından nehir geçiyorsa bir insanın, orada hayat vardır. Zira su hayat-
tır. Bir yerde su varsa, orada çeşit çeşit canlılar vardır. Yani su nasıl canlı-
ları çekiyorsa, namazın da manevi bir çekimi vardır. Hakkını vererek na-
maz kılan, güzelleşen kulluğuyla insanları çekebilecektir. 23
Su, rızık genişliğidir. Su, çevresinde yaşayanlara birçok iş imkânı sağ-

 22. Ahmed, 21556


 23. İbni'd Değine, müşriklerin eziyetlerine karşı Ebu Bekir'i (ra) himayesine aldığında, namazın
etkisini gösteren şu sözü söylediler:
"İbni'd Değine'ye dediler ki: 'O hâlde Ebu Bekir'e söyle de Rabbine evinde ibadet etsin, orada
namaz kılsın ve orada dilediği kadar (Kur'ân) okusun. Bunları yaparak bizleri rahatsız etmesin ve
bu işini açık bir şekilde yapmasın. Çünkü bizler kadınlarımızın ve çocuklarımızın fitneye maruz
kalmalarından korkuyoruz.'
İbni'd Değine bunları Ebu Bekir'e söyledi. Ebu Bekir bir süre böylece devam etti. Evinde Rabbine
ibadet ediyor, namazını açıktan kılmıyor, evi dışında bir yerde (Kur'ân) okumuyordu. Daha sonra
Ebu Bekir'in hatırına başka bir fikir geldi. Evinin avlusunda bir mescid inşa etti. Orada namaz
kılıyor, Kur'ân okuyordu. Bunun üzerine müşriklerin kadınları ve çocukları onun etrafına gelip
toplanıyorlardı. Onun bu hâline hayret ediyor ve seyrediyorlardı. Ebu Bekir, Kur'ân okuduğu za-
man gözlerine hâkim olamayacak kadar çok ağlayan bir insandı. Bu hâl Kureyş müşrik eşrafını
korkutmaya başladı. Bunun için İbni'd Değine'ye haber gönderdiler.
O, yanlarına gelince dediler ki: 'Biz senin Ebu Bekir'i himaye etmeni kabul etmiştik. Ancak Rabbi-
ne evinde ibadet etmesi şartıyla bunu kabul etmiştik. O bu şartı çiğneyerek evinin avlusuna bir
mescid inşa etti. Açıkça namaz kılmaya ve orada Kur'ân okumaya başladı. Bizler ise çocukla-
rımızı ve kadınlarımızı dinleri konusunda tereddüte düşürmesinden korktuk. Ona bu işten
vazgeçmesini söyle. Şayet yalnızca kendi evinde Rabbine ibadet etmekle yetinmeyi arzu ederse
yapsın. Şayet bunu açıkça yapmaktan başka bir teklifi kabul etmeyecekse ondan senin himayeni
sana iade etmesini söyle.' …" (Buhari, 3905)

415
NAMAZ KİTABI

lamaktadır. Namaz da böyledir. Sahibinin rızkını genişleten manevi bir


sebeptir. 24
Suyun rahatlatma özelliği vardır. Sıcak havalarda yüzenleri, kenarına
oturup suyu izleyeni, su üzerinde gezintiye çıkanı… rahatlatır. Namaz
da böyledir; sıkılan, daralan, bunalan ruhlar için bir rahatlama ve geniş-
lemedir. Çünkü namaz, insanı daraltan madde âleminden, rahmetin ve
sükûnetin kaynağı olan mana âlemine geçiştir… 25
Her insan kendi adına düşünmeli, kapısından bir nehir geçmesinin ken-
disi için ne ifade edeceğini tespit etmelidir. Unutmamalıdır ki; su beden
için neyse, hakkı verilerek kılınan bir namaz da ruh/maneviyat için odur.
Namaz arındırır, dedik; öyledir. Allah (cc) onu günahlara kefaret kılmıştır:
“Herhangi bir Müslim farz namazda hazır bulunur ve namazın abdestini, hu-
şusunu ve rükûsunu güzelce yerine getirirse bu hareketi -büyük günah işleme-
dikçe- namazdan önceki günahlarını örter. Bu her zaman böyledir.” 26
“Büyük günahlar işlenmediği sürece beş vakit namaz ile iki cuma namazı ara-
larındaki günahlara kefarettir.” 27
Günahlara kefaret olan namaz, hadiste “mukeffirat” diye isimlendiril-
miştir. Kelime “ke-fa-ra” kökünden türemiştir ve tef ’il babının ism-i fail-
dir. Bu kök, örtmek/kapatmak anlamındadır. Demek ki namaz bir örtü
gibi, bir şal gibi kulun ayıp ve kusurlarını örtmektedir. Hem bu dünyada
insanlar nezdinde hem de yarın Rabbinin huzurunda yüzünü kızartacak
ve onu utandıracak kabahatlerini örtmekte, dolayısıyla af ve mağfirete
sebep olmaktadır.
Namazın günahları yıkayıp örtmesi önemli midir? Elbette önemlidir. İs-

 24. "Ailene namazı emret, sen de onda sabırlı/kararlı ol. Biz senden rızık istemiyoruz. Biz seni
rızıklandırıyoruz. Akıbet takvanındır. (Takvalı olanlarındır.)" (20/Tâhâ, 132)
 25. Salim ibni Ebi'l Ca'd'dan şöyle rivayet edilmiştir:
"Bir kimse 'Keşke namaz kılsaydım da bir rahat etseydim.' dedi. Orada bulunan kimseler bu sö-
zünden dolayı o kişiyi ayıpladılar.
Bunun üzerine o kimse şöyle dedi: 'Resûlullah'tan (sav) işittim, şöyle buyurdu: 'Ey Bilal! Kalk ve
namaza çağır. Bizi namazla rahatlat.' ' " (Ebu Davud, 4985)
 26. Müslim, 228
 27. Müslim, 233

416
NAMAZIN AHKÂMI, ÖNEMİ VE HÜKMÜ BABI

tikamet üzere bir kulluk için arınmak, kilit kavramlardan biridir. Çünkü
günahlar; kul ile Allah arasına gerilmiş birer perdedir. Günahlar; kulluk
yürüyüşünü ağırlaştıran, yürüyüş zeminini kayganlaştıran ve yolu uzatan
birer kulluk afetidir. Bu afetten korunmak mümkün değildir. Çünkü gü-
nah kul içindir ve her kul mutlaka günah işleyecektir. Şayet hayatındaki
arındırıcılar çoğalmaz ve sık sık arınmazsa; önce Rabbine, sonra kendine
karşı yabancılaşacaktır. İstese de Rabbine hakkıyla kulluk edemeyecektir.
Onu Rabbinden alıkoyucu olarak her bir günah, elini ve ayağını bağlayan
birer kelepçeye, birer prangaya dönüşecektir. Bir arındırıcı olarak nama-
zın önemi burada açığa çıkmaktadır. Zorunlu olarak her insan, günde beş
defa bu nehirde yıkanma mecburiyetindedir. Allah’tan (cc) yardım ister ve
şuurlu bir şekilde bu nehirde yıkanırsa; onu ağırlaştıran ve Rabbinden
uzaklaştıran günahlardan kurtulacaktır. Asr-ı Saadet’te yaşanan birkaç
hadise, yukarıda anlatılan hakikatin canlı bir örneğidir:
Enes ibni Malik’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber’in yanında bulunduğum bir sırada bir adam çıkageldi ve ‘Ya
Resûlullah! Ben had cezası gerektirecek bir suç işledim. Bana cezasını uygu-
la!’ dedi. Peygamber (sav), o adama işlediği günahın ne olduğunu sormadı. Bu
sırada namaz vakti geldi. O adam Peygamberimizle birlikte namaz kıldı.
Resûlullah (sav) namazı bitirince aynı kişi Peygamber’e doğru yöneldi ve ‘Ya
Resûlullah! Ben had cezası gerektirecek bir günah işledim. Bana Allah’ın Ki-
tabı’nı uygula.’ dedi.
Peygamber (sav), ‘Sen şimdi bizimle birlikte namaz kılmadın mı?’ dedi.
Adam, ‘Evet’ diye cevap verdi.
Resûlullah (sav), ‘Şüphesiz ki Allah senin lehine günahını -yahut cezanı- bağış-
lamıştır.’ buyurdu.” 28
“Bir adam kadının birini öpmüş, sonra da Peygamber’e gelip bu durumu ha-
ber vermişti. Bunun üzerine şu ayet indi:
‘Gündüzün iki ucunda ve gecenin (gündüze) yakın saatlerinde namazı dos-

 28. Buhari, 6823; Müslim, 2764

417
NAMAZ KİTABI

doğru kıl. Şüphesiz iyilikler, kötülükleri giderir. Bu, (Allah’ı) ananlar için bir
öğüttür.’ 29
Adam, ‘Bu hüküm, yalnız benim için mi geçerlidir?’ diye sordu.
Allah Resûlü (sav), ‘Ümmetimden kötülük işleyenler için geçerlidir.’ cevabını
verdi..” 30
Demek ki; her günahın ardından namaza yönelmeli, namazın arındırıcı
gücünden istifade etmeliyiz. Bunun yanında beş vakit farz namaz üzerin-
de hassasiyetle durmalı, şeytanın ve nefsin bu büyük hazineyi zayi etme-
sine müsaade etmemeliyiz.
D. Namaz Kötülükten Uzak Tutar
“Sana vahyedilen Kitab’ı oku ve namazı dosdoğru kıl. Şüphesiz ki namaz, in-
sanı fuhşiyat ve münkerden alıkoyar. (Kıldığınız namaza karşılık) Allah’ın sizi
anması daha büyüktür. Allah yaptıklarınızı bilir.” 31
Bu, Rabbani bir vaad, İlahi bir ölçüdür. Namaz, sahibini fahşa ve mün-
kerden korumaktadır. Daha doğru bir ifadeyle namaz, mümini fahşa ve
münkerden korumalıdır.
Ayete binaen aklımıza şöyle bir soru gelebilir: Namazın fuhşiyattan alı-
koyması nasıl olur?
Bu sorunun cevabı, ayetin içinde gizlidir. Kanaatimizce ayet, bu soruya
iki yönlü bir cevap vermiştir:
Birincisi; namazı ikame etmektir. Şöyle ki; Kur’ân’ın ilginç üslupların-
dan biri “Ekimu’s-salat./Namazı ikame edin.” ifadesidir. Zira Araplar, fiilin
türediği kökten emir kipi/siğası türetirler. Normalde “Namazı kılın.” an-
lamında “Sallu.” denmesi yeterlidir. Ancak Rabbimiz fiil kökünden emir
türetmek yerine, namaz kılma emrini başka bir fiile vermeyi tercih etmiş-
tir. “Namazı kılın.” demek yerine “Namazı ikame edin.” diye ferman buyur-
muştur. Demek ki; insanı fahşa ve münkerden alıkoyan; kılınan değil,
ikame edilen namazdır. İkame; ayağa kaldırmak, doğrultmak, istikamet
 29. 11/Hûd, 114
 30. Buhari, 4687; Müslim, 2763
 31. 29/Ankebût, 45

418
NAMAZIN AHKÂMI, ÖNEMİ VE HÜKMÜ BABI

vermek, o işte devamlı olmak gibi anlamlara gelmektedir. Mealimize “Na-


mazı dosdoğru kıl.” şeklinde yansıttığımız kelime, namazın hakkını vererek,
kimin huzurunda olduğunun bilincinde olarak, namazın bir dua/yakarış
olduğunu hissederek, yüzüyle kıbleye yöneldiği gibi kalbiyle/tüm benli-
ğiyle Allah’a (cc) yönelerek kılınan namazdır.
Böyle bir namaz; ıslah edici, inşa edici, arındırıcı bir namazdır. Böyle
bir namaz; günde beş defa kulluk ahdinin yenilendiği bir namazdır. Böy-
le bir namaz; kişiye haddini bildiren ve Rabbinin azametini öğreten bir
namazdır.
Kişi iki namaz arasında günah işleyecek olsa, bir önceki vakitte kıldığı
namaz imdadına yetişir. Ona, biraz önce tazim ettiği, önünde saygıyla
eğildiği, hidayet istediği, günahlarından bağışlanma dilediği Rabbini ha-
tırlatır. Şayet bir önceki vakitte kıldığı namazı hatırlamıyorsa, bir sonraki
vakitte kılacağı namaz imdadına yetişir. Birazdan kimin huzurunda dura-
cağını hatırlar. Masiyetin yüz kızartıcı mahçupluğuyla Allah’ın huzurun-
da duracak olmaktan hayâ eder. Önemli bir randevuya giden kimsenin
günlük kıyafetlerinden sıyrılıp hazırlanması gibi; masiyet giysilerinden
sıyrılıp takva elbisesine bürünür. Böylece o, namazı ikame eder, namaz
da onu ikame eder. Namazına verdiği ehemmiyet, namaz sonrasında onu
koruyan bir kalkana dönüşür.
İkincisi; namazla erişilen mevki, Allah’ın (cc) zikri mertebesidir. Allah’ı
zikretmek/anmak için namaz kılan kul, bu zikre karşılık Allah’ın (cc), onu
anmasıyla mükâfat alır:
“…Beni zikretmek için namaz kıl.” 32
“(Bu nimetlerime karşılık yalnızca) beni anın ki ben de sizi anayım. Ve bana
şükredin, nankörlük etmeyin.” 33
Hiç şüphesiz kulun Rabbini anması ile Allah’ın (cc) kulunu anması ara-
sında fark vardır. Allah’ın (cc) kulunu anması; kuluna hidayet etmesi, üze-

 32. 20/Tâhâ, 14
 33. 2/Bakara, 152

419
NAMAZ KİTABI

rine sekinet indirmesi, kulunu koruması, sevip razı olduğu işlere muvaf-
fak kılmasıdır…
Öyleyse kişi, namazını “zikir” şuuruyla eda etmelidir. Namaz boyunca
anmak/hatırlamak zorunda olduğunu bilmelidir. Müşrik/Münafık na-
mazı olan “sevh/gaflet” hâlinden sakınmalıdır:
“Veyl olsun o namaz kılanlara! Onlar ki namazlarında gaflet içindedirler. On-
lar, riyakâr kimselerdir. Ve onlar, insanların gündelik yardımlaşmalarına dahi
engel olurlar.” 34
Şeytan ve nefis unutturur! İnsan ise hatırlamakla/zikretmekle mükel-
leftir. Hatırlamak zorunda olduğunu unutursa insan, mutlaka unutacak-
tır. Unutarak kılınan bir namaz, ikame edilmiş, yani dosdoğru kılınmış
olmaz. Böyle bir namazın sahibini çekip çevirmesi, fahşa ve münkerden
alıkoyması söz konusu değildir.
Şuayb’ın (as) Namazı!
İkame edilen, yani dosdoğru kılınan bir namazın öyle bir dönüştürücü
etkisi vardır ki; şirk toplumunun dahi dikkatini çeker.
“Demişlerdi ki: ‘Ey Şuayb! Atalarımızın ibadet ettiği (putları) ve mallarımızda
dilediğimiz gibi tasarruf etmeyi bırakmayı, namazın mı sana emrediyor? Şüp-
hesiz ki sen, yumuşak huylu ve olgun/aklı başında bir adamsın.’ ” 35 36
Müşrikler Şuayb’ın (as) yanındaki müminlerdeki değişimi namaza bağ-

 34. 107/Maûn, 4-7


 35. 11/Hûd, 87
 36. Müşrikler Allah'a (cc) inanmakla beraber, laik olmaları nedeniyle Allah'ın, dünya işlerine
karışmasını istemezler. Örf ve âdetlere, malların nasıl kazanılacağına ve nereye harcanacağına in-
sanların karar vermesini isterler. Borsaya, bankaya, ekonomiye müdahale eden bir Allah'ı garip-
serler. İbadetler ise kişiyle Rabbi arasında olan tamamen vicdani bir konudur. İbadetler kamusal
alana taşınmamalı, sosyal hayat içinde belirleyici durumda olmamalıdır. Peygamberlerin daveti
ise; Allah'ın (cc), göklerin ve yerin sahibi olduğu, mutlak otoritenin Allah'a ait olduğu ve Allah'ın
hayatın her alanına yasalarıyla müdahale ettiği esasına dayalıdır. (bk. 6/En'âm, 3)
Müşriklerin, tevhid davetçilerine İslam ahlakını hatırlatmaları da dikkat çekicidir. Onlara göre yu-
muşak huylu ve olgun olmak, etliye sütlüye karışmamak; hakka şahitlik etmemek ve toplumu
uyarmamak demektir. Bunları yapan olsa olsa kaba, sert, aşırı, radikaldir.
Peygamberler Allah'ın (cc) şahitliğiyle güzel ahlak sahibi, yumuşak huylu ve olgun insanlardır.
Bu, onların şirke şirk, müşrike müşrik, masiyete masiyet demelerine ve topluma iyiliği emredip
kötülüğü menetmelerine engel olmamıştır.

420
NAMAZIN AHKÂMI, ÖNEMİ VE HÜKMÜ BABI

lamıştır. Zira onlar, namaz kılmadan önce kendi hâlinde yaşayan, uysal,
ortalama bir vatandaş statüsündelerdi. Ancak risaletle beraber namaz kıl-
maya başladılar ve o günden sonra değiştiler. O günden önce salih insan-
lardı. O günden sonra muslih oldular. Namaz onları, onlar da toplumu
ıslaha koyuldular. Şirk sistemine ve onun cahiliye anlayışına karşı çıktılar.
Uyardılar, müjdelediler, Allah’a (cc) davet ettiler…Onlardaki bu değişimi
dikkatle izleyen müşrikler, bu değişimi tek bir şeye bağladılar: Namaz!
E. Namaz Güç Kaynağıdır
Kur’ân’da iki ayrı ayette Allah (cc) şöyle buyurur:
“Sabır ve namazla (Allah’tan) yardım dileyin. Şüphesiz ki o (namaz ve sabır-
la yardım dilemek), huşu ehli dışındakilere büyük/ağır gelen bir yüktür.” 37
“Ey iman edenler! Sabır ve namazla (Allah’tan) yardım dileyin. Şüphesiz ki
Allah, sabredenlerle beraberdir.” 38
Her iki ayetin bağlamı da gerçekten ilginçtir. Birinci ayetin bağlamı; in-
sanlara iyiliği emredenlerin, söylemleriyle eylemlerinin uyumlu olmasıdır:
“Kitab’ı okuduğunuz hâlde insanlara iyiliği emredip kendinizi unutuyor mu-
sunuz? Akletmez misiniz? Sabır ve namazla (Allah’tan) yardım dileyin.
Şüphesiz ki o (namaz ve sabırla yardım dilemek), huşu ehli dışındakilere bü-
yük/ağır gelen bir yüktür. O (huşu ehli) ki; Rableriyle karşılaşacaklarını ve
O’na döneceklerini kesin bir bilgiyle bilirler.” 39
İkinci ayetin bağlamı; Allah’ın (cc) emirlerine uyarken batıl ehlinin şüp-
helerine direnebilmek, bela ve musibetler karşısında sarsılmadan sabırla
durabilmektir:
“Nereden çıkmış olursan ol yüzünü Mescid-i Haram’a çevir. Siz de nerede
olursanız olun yüzünüzü Mescid-i Haram yönüne çevirin. (Böyle yapın ki)
zulmedenler dışında insanların sizin aleyhinize kullanacakları bir delilleri ol-
masın. Onlardan korkmayın. Yalnızca benden korkun ki size olan nimetimi
tamama erdireyim. (Böylece) hidayete eresiniz. Size içinizden bir Resûl gön-

 37. 2/Bakara, 45
 38. 2/Bakara, 153
 39. 2/Bakara, 44-46

421
NAMAZ KİTABI

derdik. Size ayetlerimizi okuyor, sizi arındırıyor, size Kitab’ı, hikmeti ve bil-
mediklerinizi öğretiyor. (Bu nimetlerime karşılık yalnızca) beni anın ki ben
de sizi anayım. Ve bana şükredin, nankörlük etmeyin. Ey iman edenler! Sabır
ve namazla (Allah’tan) yardım dileyin. Şüphesiz ki Allah, sabredenlerle
beraberdir. Allah yolunda öldürülenlere ‘ölüler’ demeyin. (Hayır, öyle değil!)
Bilakis, (Rableri katında) dirilerdir. Fakat siz farkında değilsiniz. Andolsun ki
sizleri biraz korku, biraz açlık, mallardan, canlardan ve meyvelerden eksiltmekle
imtihan edeceğiz. Sabredenleri müjdele! Onlar ki başlarına bir musibet geldi-
ğinde: ‘Şüphesiz ki biz Allah’a aitiz/Allah’tan geldik ve hiç şüphesiz yine O’na
döneceğiz.’ derler. Bunlar, Rablerinden üzerlerine bir övgü/destek ve rahmet
olanlardır. Ve yine bunlar hidayete erenlerin ta kendileridir.” 40
Gerçekten de öyledir! İnsanın en çok yardıma ihtiyaç duyduğu alan;
İslam düşmanlarından gelen eziyetler ve kaderî imtihanlar karşısında is-
tikametini koruyabilmesidir. Çünkü başkalarına hayrı/birri hatırlatmak
kolay, yapmaksa zordur. İmtihanın imtihan olduğunu bilmek kolay, o im-
tihanda yalpalamadan, bozmadan, ahdine bağlı olarak sabretmek zordur.
İslam düşmanlarını teşhis etmek kolay, onların ölçüsüz ve ahlaksız saldı-
rıları karşısında İslam kimliğini koruyabilmek zordur.
İşte, tüm bu zorluklar karşısında Allah (cc), kuluna yol göstermiştir. İm-
tihan bir kasırga gibi her şeyi önüne katıp sürdüğünde, sığınacak bir li-
man, yaraların sarılacağı bir tiryak, bir anne kucağı öğretmiştir: Sabır ve
namazla Allah’tan (cc) yardım istemek.
Buradan anlıyoruz ki; sabırla namaz arasında kopmaz bir bağ vardır.
Âdeta sabırsız namaz, namazsız sabır yoktur diyebileceğimiz bir bağ…
Allah (cc) en doğrusunu bilir; bu bağ namazın sabra kaynaklık etmesi;
denizleri besleyen ırmaklar gibi sabrı beslemesidir… Yani namazın sab-
ra kaynaklık etmesi, onu rafine edip kaliteli bir hâle getirmesi (sabr-ı ce-
mil), onu dal budak salan bir ağaç gibi büyütmesidir.
Namaz ve sabır arasındaki bu bağ nedeniyle olsa gerek, Rahman’ın kul-

 40. 2/Bakara, 150-157

422
NAMAZIN AHKÂMI, ÖNEMİ VE HÜKMÜ BABI

ları zorlandıklarında namaza sığınmış, musibet karşısında ihtiyaç duy-


dukları sabrı namazdan tedarik etmişlerdir.
Peygamber (sav) sıkıntılı durumlarda nafile namazlar kılardı. 41
Şu bir gerçektir: Namazı bir meşgale olarak gören ve onu aradan çıkar-
mak için uğraşan; ondan güç almak bir yana, onunla güç kaybedecektir.
Namaz; onun gönlünü genişletmeyecek, sabrına kaynaklık etmeyecek
ve düşeceği zaman ellerinden tutan bir yardımcı olmayacaktır. Kişi na-
mazdan güç almıyorsa; namaza olan bakış açısını kontrol etmelidir. Şa-
yet namazı, öğretmenin verdiği bir ödev, patronun istediği bir iş… gibi
görüyorsa, o namazın bir hayrı olmayacaktır. Hâliyle kişinin günlük so-
rumluluklarından herhangi biri gibi, sadece yorgunluğunu arttıracak,
bıkkınlık sebebi olacaktır.
III. Namazın Rükunlarının Namaza Etkisi
Şüphesiz ki namazın söz ve fiilleri Allah (cc) tarafından seçilmiştir. Na-
mazın günahlarımızı dökmesi, bizi Allah’a yakınlaştırması, kötülükten
alıkoyması ve arındırması için bu söz ve fiillerin şuurlu bir şekilde eda
edilmesi gerekir.
A. İftitah Tekbiri ve Namaza Etkisi
Namaza “Allahu Ekber” sözüyle girmemiz, üzerinde düşünülmeyi hak
eden bir durumdur. Zira bu kelime, Allah’ın en büyük olduğuna delalet
eder. Demek ki Allah, bu şuurla, O’nu (cc) en büyük görerek namaza girme-
mizi ister. Bu, kalbin ve dilin bedenle uyum içinde olması içindir. O’nun
karşısında rükûya ve secdeye gidecek olan beden, O’nu en büyük gördü-
ğü için bunu yapmaktadır. Dil, “Allahu Ekber” diyerek; bedenin ibadeti-
ne iştirak etmektedir.
Önemli olan tüm bu sürece kalbi katmak ve kalp, söz ve bedenin bir
bütün olarak O’nun (cc) karşısında eğilmesini sağlamaktır. Şayet kalp baş-
ka şeyleri Allah’tan (cc) daha büyük görüyor ve O’nun huzurunda dahi bu
şeylerle meşgul oluyorsa; dil ve bedenin Allah’ın karşısında eğilmesinin
bir anlamı yoktur. Bilakis bu durum, insanın aleyhine hüccettir.
 41. Ebu Davud, 1319

423
NAMAZ KİTABI

Kişi namazını ıslah etmek istiyorsa, ilk düğmeyi doğru iliklemelidir.


“Allahu Ekber” derken, Yüce Allah’ı kalbinden tazim etmeli ve büyük bir
Rabbin huzurunda olduğunu hissetmelidir. Kalp Allah’ın azametini his-
sederse, beden ona tabi olacak; büyük bir Rabbin huzurunda olduğunu
bilerek namazı eda edecektir.
B. Kıyam ve Namaza Etkisi
Kıyamda ve eller bağlı bir şekilde beklemek; kölenin efendisi karşısında
edeple durmasını ve bir insanın hazır olda bir asker gibi kıpırtısız bekle-
mesini andırır. Kıyam, bu her iki manayı da kendisinde toplar.
Kalp bu iki duyguyu hissetmeli; hem Rabbinin huzurunda bir kul ede-
biyle beklemeli hem de bir asker gibi başta şeytan ve nefis olmak üzere
tüm Allah düşmanlarına karşı kıyam hâlinde olmalıdır.
Müminin hayatı da bu iki anlam arasında değil midir? O, bir yandan ha-
yatı boyunca efendisine, yani Rabbine kölelik/kulluk yapar; bir yandan
da azgınlaşmış tağutlara karşı mücadele verir. Kıyamda her iki sorumlu-
luğunu da hatırlamalı ve her iki sorumluluğuna karşı da Rabbinden yar-
dım talebinde bulunmalıdır. Umulur ki; “Namazın kıyamından cepheye
kıyam taşır.”
C. Namazda Elleri Kaldırmak ve Namaza Etkisi
Racih olan, dört yerde ellerin kaldırılmasıdır. Namaz kılmayı Allah
Resûlü’ne (sav) Cibril (as) öğrettiğine göre; namazda ellerin kaldırılmasının
bir hikmeti olsa gerektir. Konu üzerine düşünen İslam âlimleri, farklı ka-
naatlere varmışlardır: 42
• Bu, dilin tekbir getirerek büyüklüğü Allah’a (cc) ispatı, ellerin ise bu bü-
yüklüğü Allah’tan başkasından nefyetmesidir. Dil ile bedenin uyumudur.
• Bu, dünyayı elinin tersiyle itmek ve bütün olarak ibadete yönelmektir.
• Bu, teslimiyet ve boyun eğişi göstermektir. (Teslim olan insanın el-
lerini kaldırması istenir.)
• Bu, Allah (cc) ile kul arasındaki perdeyi kaldırmaktır.
 42. Fethu'l-Bârî, 735 No.lu hadis şerhi

424
NAMAZIN AHKÂMI, ÖNEMİ VE HÜKMÜ BABI

• Tüm bedeniyle Allah’a (cc) yönelme işaretidir.


• Elleri kaldırmak, namazın süsüdür. (İbni Ömer’den (ra) nakledilmiştir.)
• Allah’ın (cc) ve Resûl’ünün (sav) sünnetini tazimdir. (Şafii’den (rh) nakle-
dilmiştir.)
• Kör olan tekbir sesini duysun, sağır olan el kaldırmayı görsün diye
ikisi aynı ânda meşru kılınmıştır.
Şüphe yok ki; namaz her birimizi ilgilendirmekte ve her birimizin Rab-
bimizle ilişkisinde hayati öneme sahiptir. Her birimiz bu fiil üzerinde
düşünmeli, hikmetini idrak etmeye gayret etmeliyiz. Âlimlerimizin söy-
lediği hikmetlerden biri kalbimize hitap edebilir, ellerimizi kaldırırken o
manayı hissetmeli ve ellerimizi o hisle kaldırmalıyız.
Ellerimizi kaldırırken Rabbimize teslim olup boyun eğdiğimizi, nama-
zın dışında kalan her şeyi elimizin tersiyle ittiğimizi, tüm benliğimizle
ona yöneldiğimizi iliklerimize kadar hissetmeliyiz. Unutmamalıyız ki;
yöneldiğimiz kıble, salt bir yönden ibaret değildir. Biz Allah’a (cc) yönelir-
ken Rabbimiz de bize yönelmektedir:
Abdullah ibni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav), kıble duvarında bir tükürük gördü ve onu kazıdı, sonra ce-
maate döndü ve ‘Biriniz namaz kıldığında kıble tarafına tükürmesin. Çünkü
o kimse, namaz kıldığında Allah onun kıblesindedir.’ buyurdu.” 43
Yöneldiğimiz cihete ellerimizi kaldırmamız, her şeyimizle O’na teslim
olduğumuzun işareti olsa gerektir. Tevhid de bu değil midir? Her şeyiyle
Allah’a (cc) teslim olmak, O’na yönelmek, O’na rağbet etmek…
D. Namazda Elleri Bağlamak ve Kulluğa Etkisi
Elleri bağlamak, ihtiyacını zillet içinde talep eden kimsenin hâlidir. Aynı
zamanda bu hâl kişiyi faydasız şeylerden alıkoyan ve huşuya en yakın olan
hâldir. Bundan olsa gerek İmam Buhari (rh), el bağlama hadislerinin peşin-
den “Namazda Huşu” diye bir bab açmıştır. 44

 43. Buhari, 406; Müslim, 547


 44. Açıklama için bk. Fethu'l-Bârî, 740 No.lu hadis şerhi

425
NAMAZ KİTABI

Kişi ellerini bağladığında, ihtiyaçlarını hatırlamalı ve tüm bu ihtiyaçları


karşılamaya kadir bir Rabbin huzurunda namaza durduğunu bilmelidir.
Allah’ın divanında olduğunu ve O’na yöneldiğini, O’nunla konuştuğunu,
O’ndan istediğini bilmelidir. Bedeni el pençe divan dururken; kalbi, asi
bir kölenin efendisine karşı lakayt tutumu içerisinde olmamalıdır. O ân,
Allah’ın (cc) ona nazar ettiğinin ve ona yöneldiğinin şuurunda olmalıdır.
Ellerini niye bağladığı üzerinde düşünmelidir. O’nun (cc) huzurunda bağ-
lanmış elleri, olur olmadık yerde açmamalı; saçıyla, sakalıyla, bedeniy-
le… oynamamalı, huzurdaki kulluk duruşunu korumalıdır. Bazı insanlar
bir büyüğe, hocaya, amire… gösterdikleri saygıyı dahi Allah’a (cc) göster-
mekten imtina ediyorlar. Arkadaş meclisinde ayıplanmamak için uzak
durdukları davranışları, namaza durunca rahatlıkla sergiliyorlar. Onlar,
Rableriyle buluşmaları olan namaza, dolayısıyla Allah’a değer vermiyor-
lar. Şüphesiz ki insanın Allah katındaki değeri, Allah’a (cc) ve O’nun şiarla-
rına verdiği değer kadardır.
Ahmed ibni Hanbel (rh) der ki: “Onların İslam’dan payı, namazdan payları
kadardır. İslam’a olan rağbetleri namaza olan rağbetleri kadardır. Ey Allah’ın
kulu! Allah ile karşılaştığında İslam’dan hiç payın olmamasından sakın! (Unut-
ma:) İslam’ın senin kalbindeki payı, namazın kalbindeki payı kadardır.” 45
E. İftitah Duası ve Namaza Etkisi
Başta istiftah olmak üzere, namazda okunan tüm kelimelerin manası-
nı bilmelidir insan. Zira bu kelimeler, öylesine, alelade seçilmiş kelime-
ler değildir. Allah (cc) seçip Resûl’üne öğretmiş veya Allah’ı en iyi tanıyan
Nebi’nin (sav) dilinden dökülmüş ve Allah’ın onayıyla din kılınmıştır. Bu
kelimeler/dualar namazın anahtarları konumundadır. Ona yerleştirilmiş
hayır ve bereket hazinelerine erişmenin yolu, anahtarı tanımak ve doğru
kullanmakla mümkündür.
Kelimelerin anlamı bilindiği gibi, tefekkür ederek okunmalı, ağzımızdan
çıkanlar ile kalpte olanın ve beden hâlinin uyumlu olmasına dikkat edil-
melidir. Dil, “Subhaneke.” diyorsa, “Allah’ım seni tüm eksikliklerden tenzih
ediyorum.” diyordur. O ân kalp tüm eksikliklerden münezzeh, tüm övgü-
 45. El-Câmi' Li Ulûmi'l İmam Ahmed, 5/490

426
NAMAZIN AHKÂMI, ÖNEMİ VE HÜKMÜ BABI

lerin sahibi, ismi yüce, güçlü ve kendinden başka ilah olmayan bir Rab-
bin huzurunda olduğunu hissetmelidir. Eksiksiz olan Rabbe eksiksiz bir
ibadet sunmaya gayret etmeli, insani olarak yapabileceklerini ortaya koy-
malıdır. Beden de dile uyumlu davranmalı, kimin huzurunda olduğunu
bilerek duruşuna çeki düzen vermelidir. “Senden başka ilah yok.” derken,
arkadaş ortamında yapmaktan hayâ ettiği davranışlar sergilememelidir.
Dil “Veccehtu…” diyorsa; yüzüyle, yani tüm benliğiyle Allah’a (cc) yöneldi-
ğini söylüyordur. Dil böyle söylerken gözler namaz kılınan mekânı tara-
mamalı, kalp hayal âleminde gezinmemelidir. Şunu unutmamalıdır: Biz
insanız ve ne yaparsak yapalım eksiklerimiz olacaktır. Kulluğumuz da bu
genel kaideden istisna değildir. Bizi değerli kılan şey iyi yapma çabası,
yani ihsan üzere kulluk uğraşıdır. Yüce Allah kalplerimizde samimiyet,
O’nu (cc) razı etme gayreti ve buna uygun çaba gördüğünde elimizden tu-
tacak, azımızı çoğaltacak, Eş-Şekûr ismiyle amellerimizin karşılığını be-
reketlendirecektir.
F. İstiaze ve Namaza Etkisi
Namazda ve namaz dışında Kur’ân okumaya istiazeyle başlamak, önemli
bir kulluk kaidesine işaret eder. Şöyle ki; insî ve cinnî şeytanlar Kur’ân’ın
lafzını tahrif edemezler. Zira o, Yüce Allah’ın koruması altındadır. Ancak
Kur’ân okuyan kimsenin kalp ve zihin dünyasına vesveseyle etki edip,
Kur’ân ile sıhhatli bir ilişki kurmasına engel olabilirler.
Örneğin, okuma esnasında zihni türlü düşüncelerle meşgul edip, ayetler
üzerinde hakkıyla düşünüp öğüt almamıza engel olurlar. Böylece Kur’ân,
boğazdan kalbe inmez. Ki bu; Kur’ân’ın bizzat kendi dilinden yerilmiş
bir sıfattır:
“Onlar Kur’ân’ın (derin anlamlarını anlayacak şekilde dikkatli) düşünmüyor-
lar mı? Şayet Allah’tan (değil de) bir başka yerden gelmiş olsaydı onda çok
fazla çelişki/zıtlık bulurlardı.” 46
“Onlar, Kur’ân’ı derinlemesine düşünmezler mi? Yoksa, kalpleri üzerinde ki-
litler mi var?” 47
 46. 4/Nîsa, 82
 47. 47/Muhammed, 24

427
NAMAZ KİTABI

Bazen batıl itikad, zan ve kuruntularla Kur’ân’ın anlamını tahrif eder,


okuyanın yanlış anlamasını sağlarlar. Bu; birincisinden daha tehlikelidir.
Çünkü burada kişinin yanlış anlayışını Kur’ân’dan zannetmesi, Allah (cc)
ile aldanması ve aldatması söz konusudur. Kur’ân’ı çokça okumalarına
rağmen yoldan sapan ve Allah Resûlü’nün (sav) dilinde yerilen Hariciler,
bu sınıftandır.
Yuseyr ibni Amr’dan şöyle rivayet edilmiştir:
“Sehl ibni Huneyf ’e, ‘Resûlullah’ı Hariciler hakkında herhangi bir şey söyler-
ken işittin mi?’ diye sordum.
Sehl şöyle dedi: ‘Ben Allah Resûlü’nün, elini Irak tarafına doğru uzatarak şöy-
le buyurduğunu işittim: ‘Bu taraftan bir kavim çıkacak, onlar Kur’ân okurlar,
Kur’ân onların köprücük kemiklerinden öteye geçmez. Onlar, atılan bir okun
avı delip geçmesi gibi İslam’dan çıkarlar.’ ’ ” 48
Ebu Said El-Hudri ve Enes ibni Malik’ten (r.anhuma) rivayet edildiğine göre
Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“ ‘İleride ümmetim arasında anlaşmazlıklar ve bölünmeler olacaktır. Bunlar
arasında bir grup güzel laf edecek, ama işleri bozuk olacaktır; Kur’ân okuya-
caklar, fakat Kur’ân gırtlaklarından aşağıya inmeyecektir. Okun yaydan fırladığı
gibi dinden çıkacaklar. Atılan ok nasıl geri yaya dönmezse onlar da dinlerine
dönmezler, onlar insan ve hayvan tüm yaratıkların en şerlileridir. Onları öldü-
renlere veya onların öldürdüğü kimseye ne mutlu. Kendileri insanları Allah’ın
Kitabı’na çağırıyorlar, fakat Kitap ile alakaları yoktur. Onlarla savaşan kimse,
Allah’a onlardan daha yakın olur.’
Orada bulunanlar, ‘Ey Allah’ın Resûlü, onların simaları nasıl olacak?’ diye
sordular.
O da, ‘Saçlarını kökten tıraş etmiş olacaklardır.’ buyurdu.” 49
Bu şeytanlar bazen kişiyi Kur’ân’ın harfleri, güzel sesle okunması, tec-
vidi… ile meşgul ederler; kalplere şifa ve nur olan anlamlarından uzak-
laştırırlar. Bugün şahit olduğumuz Kur’ân’ı güzel okumak için bu kadar
 48. Buhari, 6934; Müslim, 1068
 49. Ebu Davud, 4765

428
NAMAZIN AHKÂMI, ÖNEMİ VE HÜKMÜ BABI

çaba gösterip de onun ahkâmını bireysel ve toplumsal hayata hâkim kılma


konusunda bu denli umursamazlık başka nasıl izah edilebilir?
Örnekler çoğaltılabilir… Bu kadarla iktifa edip asıl konuya gelmek is-
tiyorum: Kur’ân okumak gibi salih bir amelde dahi şeytanın amelimizi
ifsad etme tehlikesiyle karşı karşıyayız. Allah’a (cc) ne kadar yakın olursak
olalım, şeytan o amelimizi bozmaktan geri durmayacaktır. Allah Resû-
lü’nün (sav) amelini ifsad etmekten dahi geri durmamıştır:
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Dün gece cinlerden bir ifrit -veya benzeri bir ifade kullandı-, namazımı boz-
mak için aniden bana saldırdı. Fakat Rabbim ona karşı beni galip getirdi. Sa-
bahlayınca hepiniz onu göresiniz diye mescidin direklerinden birine bağlamak
istedim. Sonra kardeşim Süleyman’ın, ‘Rabbim! Beni bağışla ve bana benden
sonra kimseye nasip olmayacak bir mülk ver. Şüphesiz ki sen, (kullarına kar-
şılıksız veren) El-Vehhâb’sın.’  50 dediğini hatırladım (ve onu tutup bağlamak-
tan vazgeçtim).” 51
Tüm bunlar Rabbimize (cc) sığınmaya olan ihtiyacımızı gösterir. Zira sı-
ğınmak, en değerli ibadetlerden biridir. Kişinin Yüce Allah’a olan ihtiya-
cını/fakrını hissetmesi ve tüm acziyetinin bilincinde olarak Rabbine yö-
nelmesidir. Namazda istiaze yapan kişi, bunları hissederek ve tüm namaz
boyunca bu şuuru koruyarak huzurda durmalıdır. Namazın herhangi bir
yerinde unuttuğunu, daldığını, şeytanın namazını ifsad ettiğini fark etti-
ğinde; durmalı ve kalpten bir içtenlikle Rabbinin yardımına talip olmalı-
dır. Şeytanın namazın her ânını ifsad etmek için özel bir çabası olduğunu
ve bu iş için görevli şeytanlar olduğunu unutmamalıdır.
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Ben Allah Resûlü’ne namazdayken sağa sola bakmayı sordum.
Bana dedi ki: ‘Bu, şeytanın kulun namazından kapıp çaldığı bir şeydir.’ ” 52

 50. 38/Sa'd, 35
 51. Buhari, 461; Müslim, 541
 52. Buhari, 751

429
NAMAZ KİTABI

Osman ibni Ebu’l As’tan şöyle rivayet edilmiştir:


“Kendisi Peygamber’e (sav) gelmiş ve ‘Ey Allah’ın Resûlü! Şeytan benim ile na-
mazım ve kıraatım arasına girdi, namazımı karıştırmaktadır.’ demiş.
Resûlullah, ‘Bu, ‘Hınzeb’ denilen şeytandır. Bunu hissettiğinde Allah’a sığın
ve sol tarafına üç defa tükür.’ buyurmuştur.
Osman ibni Ebu’l As, ‘Söyleneni yaptım, bu durumu Allah benden giderdi.’
demiştir.” 53
G. Fâtiha Suresi ve Namaza Etkisi
Fâtiha Suresi; namazın her rekâtında tekrar eden, bir Müslim’in gün için-
de en fazla okuduğu Allah kelamıdır. Aynı zamanda sure, Kur’ân’ın mu-
kaddimesi/ön sözü kılınmıştır. Hiç şüphesiz bu, surenin kalp üzerinde
etkisi ve Allah (cc) ile yapılan kulluk sözleşmesinin özünü ihtiva etmesin-
dendir. Onu tedebbür ederek okuyan kul, gün içinde, defalarca Rabbiyle
sözleşmesini yenileyecek, eskiyen ve yıpranan kulluk duygularını onara-
cak, imanını tazeleyecektir. Her namazdan yeniden doğmuş, hastalıktan
şifa bulmuş, dinlenmiş ve güçlenmiş olarak çıkacaktır.
Fâtiha Suresi’ni tedebbür etmek için, ona dair bilgiye sahip olmak, ayet-
lerin inceliğini kavramak gerekmektedir. Aslında bu, tüm Kur’ân ayetleri
için geçerlidir. Tedebbür, bilgiye tabidir. Zira bizler Arap değiliz; Arap
olanlarımız da Kur’ân’ın incelikli ve etkileyici dilini anlayacak donanım-
dan yoksundur. En derinlikli ilmî mahfillerde dahi, Kur’ân’ın nazil oldu-
ğu dönemin fasih Arapçası konuşulmamaktadır/yazılmamaktadır. Bu da
Arap olsun Acem olsun, Kur’ân’ı tedebbür edecek olanların, ona dair bir
ön bilgiye sahip olması gerektiğini ortaya koymaktadır.
Her Müslim, zaman zaman, hayatında çokça tekrar eden bu sureye dair
okumalar yapmalı, onu tedebbür edecek tefsir bilgisini yenilemelidir.
Zira tedebbür, insan tabiatından bağımsız değildir. Sürekli tekrar eden
şeyi sıradanlaştıran ve bıkkınlık duyan insan tabiatı, yeni bilgilerle canlı
tutulmayan tedebbürü sıradanlaştıracak, bir zaman sonra da yaptığı işten
usanacaktır. Madem Kur’ân, Allah’ın (cc) sofrasıdır; madem derine daldık-
 53. Müslim, 2203

430
NAMAZIN AHKÂMI, ÖNEMİ VE HÜKMÜ BABI

ça sayısız lezzet ve envaiçeşit inci barındıran bir denizdir; madem onun-


la yükselmenin ve yücelmenin bir sınırı yoktur; öyleyse ondan istifade
etmek için gerekli donanımı sürekli yenilemeli, yeni bilgilerle takviye et-
meliyiz. Çaba bizden, başarı Allah’tandır. 54
H. Kıraat ve Namaza Etkisi
Okunan Kur’ân, namazın ruhudur. Yapılan zahirî/şekilsel eylemlerin
ruhu, o eyleme eşlik eden lafızlardır. Namazın en uzun rüknu olan kıya-
mın ruhu da kıyama eşlik eden Kur’ân kıraatıdır.
Kıraatın kıyama ruh vermesi için, interaktif bir okuma olması gerek-
mektedir. Bu okumanın en güzel örneği Allah Resûlü’nün (sav) hayatında
mevcuttur:
Huzeyfe’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir gece (Ramazan’da) Peygamber (sav) ile birlikte namaz kıldım. Namaza Ba-
kara Suresi’ni okuyarak başladı. Kendi kendime, ‘Yüz ayet okuduğunda rükûya
gider.’ dedim. Arkasından Nisâ Suresi’ni okumaya başladı. Bunun arkasından
Âl-i İmran Suresi’ne başlayıp onu da okudu. Okurken tane tane okuyordu.
İçerisinde tesbih bulunan ayete geldiğinde tesbih ediyor, istek ifade
eden ayete geldiğinde istekte bulunuyor, sığınma ifadesi geldiğinde
Allah’a sığınıyordu. Bunun arkasından rükûya gitti. Rükûda, ‘Subhane Rab-
biye’l Azim.’ diyordu. Kendisinin rükûsu da kıyamı kadar idi. Bunun arkasın-
dan (rükûdan kalkınca), ‘Semiallahu limen hamideh.’ dedi. Bunun arkasından
rükûdakine yakın bir süre ayakta durdu, arkasından secdeye gitti ve ‘Subhane
Rabbiye’l A’lâ’ dedi. Secdeleri de kıyamına yakındı.” 55
O (sav), okuduğu ayetlerde Allah tesbih ediliyorsa durur, Yüce Allah’ı tes-
bih ederdi. O’nun (cc) rahmetini anlatan ayetler de durur, dua eder, O’n-
dan isterdi. Azaba dair ayetlerde durur ve Rabbine sığınırdı. Böylece dilin
okuduğuna kalbi de eşlik etmiş olurdu. Kalbin dile eşlik etmesi; okuma-
daki manalara uygun hâllere bürünmesi, rahmet ayetlerinde umutla, azap

 54. Ayrıca bk. Tevhid Dersleri Sitesi, Fâtiha Suresi Tefsiri, Erişim Tarihi: Mart 9, 2021, https://
tevhiddersleri.org/kategori/tefsir/fatiha-suresi-tefsiri
 55. Müslim, 772

431
NAMAZ KİTABI

ayetlerinde korkuyla ve ihtiyacını hissettiği ayetlerde tazarruyla dolma-


sıdır. Tüm bu hâllerin neticesi olarak Yüce Allah’a duayla yönelmesidir.
I. Rükû ve Namaza Etkisi
Rükû; eğilmek anlamındadır. Bazen namazdaki hususi duruş için, bazen
de tevazu ve tezellül için kullanılır… 56 Rükû; bir saygı ifadesidir. Yücel-
tilenin karşısında başı ve boynu eğerek emre amade oluşun ve en şerefli
uzuv olan başın eğilerek tazim ve teslimiyetin gösterilmesidir. Bugün bile
birçok toplum, saygısını ifade etmek için rükûya varır gibi muhatabının
karşısında eğilir.
Rükûya varırken kalp saygıyla dolup taşmalı, kimin karşısında eğildiği-
nin şuurunda olmalıdır. Rükûda okunan zikirler, kalbe bu şuuru kazan-
dırmak içindir.
“Subhane Rabbiye’l Azim.” derken insan, en büyük ve azamet sahibi bir
Rabbi tesbih eder ve onun tüm eksikliklerden münezzeh olduğunu itiraf
eder. Sonra “Subhaneke Allahumme ve bi hamdike Allahummağfirli.” diye-
rek tesbihine hamd, hamdine dua ekler ve Rabbinden bağışlanma diler.
O’nun (cc) eksiklikten münezzeh oluşunu “Subbuh ve Kuddus” isimleriyle
tekid eder. Âdeta kalp, O’nun yücelik, azamet ve subhaniyet duygularıyla
coşar. Özellikle en sonunda yapılan dua, kulluğun zirvesi gibidir.
Ali ibni Ebi Talib’ten (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle derdi:

ِ َ َ‫ َخشَ َع ل ََك َس ْم ِعي َوب‬،‫ َوب َِك آ َم ْن ُت‬،‫ َول ََك أَ ْسلَ ْم ُت‬،‫اللَّ ُه َّم ل ََك َركَ ْع ُت‬
‫صي َو ِعظَا ِمي‬
‫َو ُم ِّخي َو َع َصبِي‬
“Allah’ım sadece senin önünde eğildim, irademi sana teslim ettim ve sana
iman ettim. Kulağım, gözüm, kemiklerim, zihnim ve sinirlerim sana olan sev-
gi ve korkuyla saygı hâlindedir.” 57
Bu dua; rükûnun öylesine, şuursuz bir rükû olmadığını, Allah’a imanın,
teslimiyetin ve tevekkülün eşlik ettiği bir rükû olduğunu ifade eder. Bir
bütün olarak Allah’ın (cc) karşısında eğildiği gibi; kulağın, gözün, kanın,
 56. bk. El-Mufredât, s. 364, r-k-a maddesi
 57. Nesai, 1050

432
NAMAZIN AHKÂMI, ÖNEMİ VE HÜKMÜ BABI

etin, kemiğin ve sinir sisteminin O’nun karşısında huşuyla eğildiğini,


âlemlerin Rabbine teslim olduğunu itiraf eder. Subhanallah, ne demek-
tir kulağın, gözün… cümle uzvun huşuyla O’nun karşısında eğilmesi,
teslimiyeti… Şayet kalp, dilin söylediği bu ince anlamları anlasa, dil ile
kalp uyum içinde olsa nasıl bir namaz olur acaba? Kişi bu sözleri Allah’a
verilmiş bir ahit veya O’ndan (cc) istenen bir dua olarak düşünse, bu şuu-
run namazı, namazın da sahibini ıslah edeceği izahtan vareste olsa gerek.
Rükû hâlindeyken Yüce Allah’ın övdüğü “râkiun/rükû edenler” 58 zümre-
sinden olduğumuzu hissedelim. Biz O’nu (cc) överken, Rabbimizin de bizi
övdüğünü ve müjdelediğini hatırda tutalım. Bizi razı olduğu bir ibadete
hidayet edip razı olduğu bir hâlde görmeye muvaffak kıldığı için bir daha,
bir daha hamdedelim. Zira Allah (cc) tesbihe ve hamde en layık olandır.
Rükû bize bir sorumluluğu daha hatırlatır: Yalnızca Allah’ın (cc) karşı-
sında, saygı ve muhabbetle eda edilen bu eylem, hiçbir varlığın önünde
yapılamaz. O’na isyan eden zalim ve ceberut tağutlar, namazını tevhide
bina etmiş olanlardan yalnızca kıyam görürler. Şerefli, izzetli ve onurlu
bir kıyam… Namazını tevhide bina etmemiş ve “onda gafil olanlar” ise her
güç sahibinin karşısında eğilir, rükû ederler. Zira “bir” sahibi olmayanın
sahibi “çok” olur ve her sahip, kuluna boyun eğdirmek için uğraşır. Allah
(cc) bir muvahhidi namaza, yani rükûya muvaffak kılmışsa, bu nimete bir

şükür olarak hiçbir güç karşısında eğilmemelidir.


J. İtidal ve Namaza Etkisi
İtidalin anlamını kavramak için, rükûnun anlamını kavramamız gerekir.
Rükûda hem başımızı Rabbimizin (cc) önüne eğer hem de bu şekle uygun
tesbihlerle Rabbimizi tüm eksikliklerden tenzih ederiz. Şimdi başımızı
rükûdan kaldırıyor ve kıyamda durduğumuz gibi, hem bir asker gibi ha-
zır olda hem de bir köle gibi el pençe divan duruyoruz. Yüce Allah’ı hak-
kıyla tenzih ettikten sonra, O’nu (cc) imkân dâhilinde hakkıyla övecek ve
hamdedeceğiz. Bunun için de başımızı kaldırır kaldırmaz, “Semiallahu li-
men hamideh.” diyoruz; yani, “Allah hamdeden kullarını işitti, onlara icabet
etti.” diyoruz. Yüce Allah’ın bizi duyduğunu ve hamdimize icabet ettiğini
 58. 9/Tevbe, 112

433
NAMAZ KİTABI

kalbimize hatırlatıyor, sonra O’na (cc) hamdetmeye başlıyor ve “Rabbimiz,


hamd yalnızca sana aittir.” diyoruz.
İtidal esnasında hissetmemiz gereken en önemli şey; kulluk menzilele-
rinden hamd menzilesinde olduğumuz, o ân Yüce Allah’ın övdüğü “hâ-
midun/hamdedenler” 59 zümresine dâhil olduğumuzdur. Subhanallah, biz
Allah’ı (cc) överken O da bizi övüyor ve bizleri hamdeden kulları arasına
dâhil ediyor. Yine itidal esnasında tüm kalbimiz hamd duygusuyla dol-
malıdır. “Hamd yalnızca sanadır; gökler ve yer dolusu hamd…” derken dili-
miz, kalplerimiz de bu söze uygun davranmalı ve Yüce Allah’ın övgüsüy-
le dolup taşmalıdır.
Biz O’na (cc) hamdederken, meleklerin bu hamdi Yüce Allah’a taşımak için
birbiriyle yarıştığını hatırlamalı, amel defterine yazılan hamdin kusursuz
olmasına dikkat etmeliyiz:
Rıfa’a ibni Rafi’ Ez-Zuraki’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Biz bir gün Resûlullah’ın arkasında namaz kılıyorduk.
Allah Resûlü rükûdan başını kaldırırken,

‫َس ِم َع اللَّ ُه لِ َم ْن َح ِم َد ُه‬


‘A llah kendisine hamdedeni işitir.’ deyince cemaatte bulunan birisi,
‫َربَّ َنا َول ََك ال َح ْم ُد َح ْم ًدا كَ ِث ًريا طَ ِّي ًبا ُم َبا َركًا ِفي ِه‬
‘Rabbimiz, hamd sana mahsustur. Bol, her türlü gösterişten, -desinler kaygı-
sından uzak- halisane ve hayırlarla dolu bir hamd ile sana hamdederiz.’ dedi.
Resûlullah selam verip namazdan çıkınca, ‘O hamdi söyleyen kimdi?’ diye
sordu.
Bunu söyleyen kişi, ‘Bendim, ey Allah’ın Resûlü!’ deyince Peygamber şöyle
buyurdu: ‘Otuzdan fazla bir melek topluluğu gördüm. Bu sözü daha önce ya-
zabilmek için birbirleriyle yarışıyorlardı.’ ” 60

 59. bk. 9/Tevbe, 112


 60. Buhari, 799

434
NAMAZIN AHKÂMI, ÖNEMİ VE HÜKMÜ BABI

K. Secde ve Namaza Etkisi


Secde; başların arza, ruhların semaya yükseldiği ibadetlerdendir. Secde
hâlinde ruh miraçtadır ve Rabbine en yakın olduğu hâldedir:
“Secde et ve yakınlaş.” 61
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Kulun Rabbine en yakın olduğu ân, secde ettiği ândır. Dolayısıyla (bu ânda)
duayı çokça yapınız.” 62
Secdedeyken Müslim, bu yakınlığı hissetmelidir. Secdeye varana dek Rab-
bine yöneldiğini ve Rabbinin de kendisine yöneldiğini düşünen Müslim,
secdeyi bu yönelişin zirvesi kabul etmeli ve vuslatın gerçekleştiğini du-
yumsamalıdır. Rabbine en yakın olduğu bu ânda zikrine dua eklemeli, tüm
derdini Rabbine açmalı, ihtiyaçlarını Rabbinin huzurunda arz etmelidir.
Allah Resûlü’nün (sav) yaptığı duaları düşünmeli, o dualardaki inceliği an-
lamaya çalışmalıdır. “Gazabından rızana sığınırım.” ya da “Rızanla, gazabından
korunurum.” 63 ne demektir, anlamaya çalışmalıdır. “Rabbim! Senden başka
kimsem yok. Kızmış olsan da ceza verecek olsan da yine sığınacağım merci sen-
sin.” demektir. Subhanallah! “Senden sana sığınırım.” nasıl bir kulluk hâli-
dir? İşte bu, bedenin eğildiği gibi kalbin ve ruhun da O’nun huzurunda
kemalî edeple eğilmesidir. Bu, “Sen olmazsan ben bir hiçim, beni hiç kimseye,
öz nefsime dahi bırakma!” demektir.
Secde ânında semadan inen nuru hissetmeli, o nurun başta kalp olmak
üzere tüm bedeni kuşattığını düşünmelidir. Değil mi ki secdenin yüzler-
de bıraktığı bir iz vardır:
“…Alametleri, yüzlerinde secdeden oluşan izdir…” 64

 61. 96/Alak, 19
 62. Müslim, 482
َ ‫أَن َْت كَمَ أَث ْ َنيْ َت َع‬
 63. ‫ل‬ ِ ‫ لَ أُ ْح‬،‫ َوأَ ُعو ُذ ب َِك ِم ْن َك‬،‫ َو ُبِ َعافَاتِ َك ِم ْن ُعقُوبَ ِت َك‬،‫للَّ ُه َّم أَ ُعو ُذ ِبرِضَ َاك ِم ْن َسخ َِط َك‬
،‫ص ث َ َنا ًء َعلَيْ َك‬
‫نَف ِْس َك‬
'Allah'ım, senin gazabından senin rızana, cezalarından bağışlamalarına sığınıyorum. Sana (kusur
işlemekten de) yine sana sığınıyorum. Sana karşı yapacağım övgüyü bitiremem. Sen kendini na-
sıl översen öylesindir).' " (Müslim, 486)
 64. 48/Fetih, 29

435
NAMAZ KİTABI

Abdullah ibni Busr’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle
buyurmuştur:
“Kıyamet Günü’nde ümmetimin secde organları abdest almalarından dolayı
bembeyaz ve pırıl pırıldır.” 65
Elbette bu, alınlara nakşedilen şekilsel/zahirî bir iz değildir. Kalplerde
oluşan secde izinin yüze nur, huzur, başkalarına güven, sekinet…olarak
yansımasıdır. Bu öyle şerefli bir izdir ki cehennem ateşi dahi ona doku-
namayacak, orayı yakmayacaktır:
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Cehennem ateşi Âdemoğlunun secde organları dışında kalan her yerini yer.
Çünkü Allah, cehennem ateşine secde organlarını yakmayı yasakladı.” 66
Secde hâlinde derecesinin arttığını ve günahlarının döküldüğünü his-
setmelidir:
Ma’dan ibni Ebi Talha’dan şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah’ın (sav) mevlası Sevbân ile karşılaştım ve kendisine, ‘Bana öyle bir
amel bildir ki ben onu işleyeyim de onun sayesinde Allah beni cennete koy-
sun.’ dedim. -Diğer bir rivayette, ‘A llah’a en sevimli gelen ameli bana bildir.’
dedim.- Bunun üzerine kendisi sustu. Sonra tekrar kendisine bunu sordum,
yine sustu. Sonra üçüncü defa sordum.
Şöyle dedi: ‘Bunu Resûlullah’a (sav) sormuştum. O da, ‘A llah’a çokça secde et-
meye bak. Çünkü sen, Allah’a secde ettiğinde bu secde sayesinde Allah, seni
bir derece yükseltir, bir hatanı siler.’ buyurdu.
Ma’dan ibni Ebi Talha, ‘Bundan sonra Ebu Derda ile karşılaştım, kendisine
bu konuyu sordum. O da bana Sevbân’ın dediği şeyi söyledi.’ demiştir.” 67
Dış dünyanın kıymet bilmez, vefasız, gaddar insanlarının ruhta açtığı
yaraları; secdeyle onarmalı, tüm kalp kırıklıklarını İlahi rahmetin sağa-
nak olup yağdığı secdede cebretmelidir. Zira insanlar bir ömür yapılan
 65. Tirmizi, 607
 66. İbni Mace, 4326
 67. Müslim, 488

436
NAMAZIN AHKÂMI, ÖNEMİ VE HÜKMÜ BABI

iyiliği görmez, görse hakkıyla takdir etmez, birini takdir etse yüz yerde
kalp kırar… Yüce Allah ise alnı yere değen kulun perçeminden tutar ve
derece derece onu yükseltir. Secde, “refiu’d deracat/dereceleri yükselten” 68
sıfatının tecelli ettiği yerdir.
Secde hâlinde derecelerin yükseldiğini hissetmek gerçekten önemlidir.
Zira yaşadığımız dünya, insan onurunu hiçe sayan gaddar bir dünyadır.
İnsanın yaratılıştan getirdiği onuru/izzeti/kerameti yok sayan, bir ânlık
gülme için insan onurunu ayaklar altına alan, güçlünün güçsüzü ezdiği…
ahlaksız bir dünyadır. Oysa insanın “insan” gibi davranabilmesi için insan
muamelesi görmesi lazımdır. Aksi hâlde sürekli aşağılanan, yok sayılan,
ruhu örselenen insan, değersiz davranışlarda bulunacaktır. Dış dünyayı
ıslah etmek zor ve bazen imkânsız olsa da, kırılan kalplerimizi ve örsele-
nen ruhlarımızı secdeyle ıslah edebiliriz. İnsanların aşağıladığı kişilikleri,
secdede yücelen ruhun şifasıyla iyileştirebiliriz.
L. Son Oturuş ve Kulluğa Etkisi
Son oturuş, Yüce Allah’ı övme, müminlere selam, Nebi’ye ve âline salât,
dua ve selamdan oluşur. Bunların her birinin namaz üzerinde sayısız et-
kisi vardır.
Teşehhüdde oturan kul, Rabbinin huzurunda oturduğunu hissederek te-
şehhüd için oturmalıdır. “Tahiyyat/tüm selamlamalar, tayyibat/tüm güzel ve
temiz sözler, salâvat/tüm dualar Allah’adır.” diyerek teşehhüde başlamaktadır.
Tüm bu sözler övgüdür ve namazına Allah’ı yüceltip O’na hamdederek
başladığı gibi yine O’nu (cc) yüceltip överek son verdiğini fark etmelidir.
Oturuşunda kalbini, düşüncelerini, hareketlerini gözden geçirmelidir. Di-
liyle tüm övgüleri Allah’a nispet ederken, kalbi ve bedeniyle sıradan bir
varlığın huzurundaymış gibi davranmamalıdır. Sonra durup düşünmelidir:
Neden Allah’ı (cc) övmekte, neden O’nu tazim etmektedir? O’nun azame-
tini, bize olan merhametini, sayısız nimetlerini ve en önemlisi o saatte, o
mekânda, ilahi huzura kabul edildiğini hatırlamalıdır. İnanarak, yakinen,
bilinçle Rabbini övmelidir. Kalp inandığında ve dil bu inanca uyarak Al-
lah’ı övdüğünde; bu, kalplerin şifası olan bir ameldir. Çünkü kalpler, bir
 68. bk. 40/Mü'min, 15

437
NAMAZ KİTABI

varlığa teslim olmak, bağlanmak, sevmek ve onu övmek fıtratıyla yaratıl-


mıştır. Kalpler Allah’ı (cc) övmediğinde mutlaka övecek bir varlık bulacak
ve helak olacaktır. Sonra Nebi’ye (sav) selam verir. İşte o ân, bir Nebi’nin
ümmeti olduğunu, Allah’ın emirlerini bize ulaştıranın o olduğunu, onun
ümmetine olan şefkat ve merhametini hatırlamalıdır. 69 Ona ve ailesine
salât ve selam ederken, onun üzerimizdeki hakkını düşünmeli, ona ne ka-
dar ümmet olduğunu hatırlamalıdır. Ona hakkıyla ümmet olan, Kıyamet
Günü secde ve abdest izinden tanıyacağı kimselerden 70 ve onunla beraber
ebedî bir hayat yaşayacaklardan mı; 71 yoksa Nebi’nin yüz çevirdiği kim-
selerden mi olacağı 72 üzerine düşünmelidir. Ona hakkıyla ümmet olabil-
mek için Yüce Allah’tan yardım istemelidir.
 69. "Andolsun ki size, içinizden olan, sizi zora sokan şeylerin kendisine ağır geldiği, size pek
düşkün, müminlere karşı şefkatli ve merhametli olan bir Resûl gelmiştir." (9/Tevbe, 128)
Abdullah ibni Mesud'dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
"Peygamber (sav), 'Bana Kur'ân oku!' dedi.
Ben, hayretle, 'Kur'ân sana indirildiği hâlde ben sana Kur'ân mı okuyayım?' diye sordum.
Buna karşın şöyle buyurdu: 'Ben onu başkasından duymayı arzu ediyorum.'
Bunun üzerine Nîsa Suresi'ni okumaya başladım. 'Her bir ümmetten bir şahit getirdiğimiz ve
seni de onlara şahit olarak gösterdiğimiz zaman hâlleri nice olacak!' ayetine gelince 'Yeter.' -veya
'Dur.'- dedi. Ona baktığım zaman gözyaşlarının aktığını gördüm." (Buhari, 5055)
Abdullah ibni Amr'dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Nebi (sav) İbrahim'in (as) sözü olan, Yüce Allah'ın, 'Rabbim! Gerçekten o (putlar), insanlardan
birçoğunu saptırdılar. Bana uyan, hiç şüphesiz bendendir. Bana isyan edene gelince, şüphesiz
ki sen, (günahları bağışlayan, örten ve günahların kötü akıbetinden kulu koruyan) Ğafûr, (kul-
larına karşı merhametli olan) Rahîm’sin.' (14/İbrahîm, 36)) ayeti ile İsa’nın (as) sözü olan 'Onlara
azap edecek olursan hiç şüphesiz onlar, senin kullarındır. Şayet onları bağışlarsan şüphesiz ki
sen, (izzet sahibi, her şeyi mağlup eden) El-Azîz, (hüküm ve hikmet sahibi olan) El-Hakîm’sin.'
(5/Mâide, 118) ayetini okudu. (Onların ümmetine böyle dua etmesi üzerine kendisi de) ellerini
kaldırdı ve 'Allah'ım, ümmetim, ümmetim' dedi ve ağladı. Bunun üzerine Yüce Allah, 'Ey Cibril!
Muhammed'e git -her ne kadar Rabbin en iyi bilen olsa da yine de- ona 'Seni ağlatan nedir?' diye
sor.' buyurdu. Cibril (as) kendisine geldi ve niye ağladığını sordu. Resûlullah da (sav) söylediği şeyi
ona bildirdi. Hâlbuki Allah bunları çok iyi bilmektedir. Bu cevap üzerine Allah, 'Ey Cibril! Muham-
med'e git ve 'Biz, ümmetin konusunda seni memnun edeceğiz, seni üzüntüde bırakmayacağız.'
de.' buyurdu." (Müslim, 202)
 70. Abdullah ibni Busr'den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
"Kıyamet Günü'nde ümmetimin secde organları abdest almalarından dolayı bembeyaz ve pırıl
pırıldır." (Tirmizi, 607)
 71. "Kim Allah'a ve Resûl'e itaat ederse bunlar, Allah'ın kendilerine nimet verdiği nebiler, sıd-
dıklar, şehitler ve salihlerle beraber olacaklardır. Ne güzel arkadaştır bunlar! Bu, Allah'tan olan bir
lütuftur. Her şeyi bilen olarak Allah yeter." (4/Nîsa, 69-70)
 72. Sehl ibni Sa'd'dan (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
"Ben sizin havuz başında öncünüzüm. Benim yanıma gelen ondan içer, ondan içen de ebediyen
susamaz. Muhakkak benim yanıma birtakım kavimler gelecekler ki ben onları tanırım. Onlar da
beni tanırlar. Sonra benimle onların arasına bir perde konulur." (Buhari, 6583)

438
NAMAZIN AHKÂMI, ÖNEMİ VE HÜKMÜ BABI

Sonra Nebi’nin öğrettiği şekilde dinî ve dünyevi, zahirî ve bâtıni, soyut


ve somut…fitnelerden Allah’a (cc) sığınmalıdır. 73 O’na sığınırken O’nun
kudretini, hiçbir şeyin O’nu aciz bırakmayacağını, O’nun koruması ol-
mazsa helak olacağını düşünmelidir. Yüce Allah’a olan ihtiyacının/fakrı-
nın farkında olmayan, hakkıyla O’na sığınamaz. Daha üzücü olan; O’na
sığınmanın tadına lezzetine varamaz. Zira kalpler sürekli bir hüznün, en-
dişenin, korkunun… pençesinde ızdırap çeker. Kalbin ızdırabının din-
mesi ve sekinet nimetiyle buluşması, Yüce Allah’a sığınmakla mümkün-
dür. Namaz kılan Resûl’ün duaları üzerinde durmalı; kelimeleri anlamaya
çalıştığı gibi bu duaların ruhunu anlamaya çalışmalıdır. Allah Resûlü (sav),
neredeyse bilinen her kötülükten Allah’a sığınmıştır. Âdeta iradesi yok-
muş, zayıf ve acizmiş, O (cc) olmasa yapabileceği hiçbir şey yokmuş gibi,
bildiği her münkerden Rabbine sığınmıştır. Bu; Peygamberimizin (sav) tev-
hidinin kemalinin, kulluğun hakikatini eksiksiz anlamasının ve Rabbine
olan güveninin semeresidir.
Sonra Rahîm ve Kerîm olan Rabbin huzurundan selam vererek ayrıl-
malıdır. Sağında ve solunda bulunan meleklere ve müminlere selam ver-
diğini bilmeli, bunun hikmetini anlamaya çalışmalıdır. O, namazdayken
Allah’ın huzurundaydı ve O’na (cc) kulluk etmekteydi. Şimdi namazdan
çıkacaktır; ancak kulluk devam edecektir. Rabbine karşı sorumluluğu
olduğu gibi meleklere ve insanlara karşı da onların elinden ve dilinden
selamette olacağını, Rabbinin huzurunda ilan etmiş olmalıdır. Bu şuuru
bir sonraki namaza kadar taşımaya, elini ve dilini muhafaza etmeye gayret
Ebu Hazim'den şöyle rivayet edilmiştir:
"Ben bu hadisi kendilerine rivayet ederken bunu benden Numan ibni Ebu Ayyaş işitti ve 'Sen bu
hadisi Sehl'den bu şekilde söylerken işittin mi?' diye sordu.
Ben de, 'Evet böylece işittim.' dedim.
Bunun üzerine Numan, 'Ben Ebu Said El-Hudri üzerine şahitlik ediyorum ki muhakkak ben de bu
hadisi ondan işitmişimdir.
O, bu hadise şunları da ekleyerek bu hadisi Allah Resûlü'nden aktarırdı: 'Ben, 'Onlar bendendir.'
derim. Bana, 'Sen onların senin ardından neler uydurduklarını bilmezsin.' denilir. Ben de, 'Benden
sonra dinde değiştirme yapanlar uzak olsunlar, uzak olsunlar.' derim.' " (Buhari, 6584)
 73 . ِ ‫" اللَّ ُه َّم إِ ِّن أَ ُعو ُذ ب َِك ِم ْن َعذ‬
‫ َوأَ ُعو ُذ ب َِك ِم ْن ِفتْ َن ِة الْ َم ْح َيا َو ِفتْ َن ِة‬،ِ‫ َوأَ ُعو ُذ ب َِك ِم ْن ِفتْ َن ِة الْ َم ِسي ِح ال َّد َّجال‬،‫َاب الْ َق ِ ْب‬
ِ‫ اللَّ ُه َّم إِ ِّن أَ ُعو ُذ ب َِك ِم َن ال َْمْثَمِ َوالْ َم ْغ َرم‬،‫الْ َم َم ِت‬
'Allah'ım, kabir azabından sana sığınırım. Allah'ım, Mesih Deccal'in fitnesinden sana sığınırım.
Hayatın ve ölümün fitnesinden sana sığınırım. Allah'ım, günahlardan ve borçlu olmaktan sana
sığınırım.' " (Buhari, 832)

439
NAMAZ KİTABI

etmelidir. Selam verdiği sağındaki ve solundaki meleklerin, onun amel-


lerini yazdığını unutmamalıdır.
IV. Namazı Islah Eden Dört Kavram
Kur’ân-ı Kerim namaz için dört ayrı kavram zikreder. Bunlardan biri na-
mazın zahiriyle ilgili olan “ikame” kavramıdır. Bu kavramı geçen satırlar-
da gördük. Diğer üç kavram ise namazın ruhu ve özüyle ilgilidir. Allah (cc)
en doğrusunu bilir; bu üç kavram bir araya geldiğinde Kur’ân’ın istediği
namaz vücut bulmakta, namaz dosdoğru (ikame) kılınmaktadır. Bu üç
kavram; huşu, muhafaza ve devamlılık/sürekliliktir.
A. Huşu
Vahyin namazla özdeşleştirdiği kavramların başında huşu gelir. Huşu;
h-ş-a’ kökünden türer. Bu kök alçalmak boyun eğmek 74 anlamlarına ge-
lir. Şayet bu boyun eğiş kalpteyse “d-r-a” kelimesi, zahirî organlardaysa
“huşu” kelimesi kullanılır. 75
Kur’ân, Arap lugatından aldığı bu kelimeyi kavramlaştırırken, lugat ma-
nasını gözetmiştir. Kelimeyi kalp ve beden sükûnetiyle huzurda durma
anlamında kullanmıştır.
“Şüphesiz ki müminler, kurtuluşa ermişlerdir. Onlar ki; namazlarında huşu
içerisindelerdir.” 76
İbni Abbas (ra), “Korku ve sükûnet içindedirler.” der.
Ali (ra), “Huşu kalptedir.” der.
Hasan-ı Basrî (rh) “Onların huşusu kalplerindeydi. Böylece gözlerini kıstılar
ve organları sükûnete erdi.” 77 der.
Mücahid (rh) der ki: “İbni Zubeyr namaza durdu mu odun gibi (hareketsiz)
olurdu. Ebu Bekir’in de böyle olduğunu söylerdi. Denirdi ki; namazda huşu
işte budur.” 78

 74. Mekâyîsu’l Luğa, 2/182, h-ş-a’ maddesi; El-Mufredât, s. 283, h-ş-a’ maddesi
 75. El-Mufredât, s. 283, h-ş-a’ maddesi
 76. 23/Mü’minûn, 1-2
 77. Tefsîru’l Kur’âni’l Azîm, İbni Kesîr, 5/402, Mü’minûn Suresi, 2. ayetin tefsiri
 78. Es-Sunenu’l Kubrâ, 3522

440
NAMAZIN AHKÂMI, ÖNEMİ VE HÜKMÜ BABI

Abdullah ibni Mesud (ra) huşu için şöyle derdi, “Namazda sükun içinde
durunuz!” 79
Namazda huşu; öncelikle kalbin sükûnete ermesi, namaz dışındaki şey-
lerle bağını koparmasıdır. Bu, Yüce Allah’ın huzurunda olduğunu bilip
O’na yönelmek, O’nun rahmetini umup azabından sakınarak mümkün
olur. Zira kalp her ân farklı düşünceler içinde olur. Çokça hâl değiştirdiği
için ona (dönen/çevrilen anlamında) kalp denmiştir. Kişi kalbini namaz
ve namazdan umulan hayırlarla meşgul etmezse, kalp farklı düşünceler
arasında gezintiye çıkacak, huşusunu bozacaktır.
Namaz da huşu; ikinci olarak bedenin sükûnete ermesi, Allah’ın (cc) hu-
zurunda olmanın edebine uygun davranmasıdır. Kişinin gözünü, sesini
ve uzuvlarını kontrol etmesi; Rabbinin huzurunda kemâl-i edeple kı-
yamda durmasıdır. Rabbimizin de vurguladığı gibi insan çok nankördür!
Bir yöneticinin, bir rütbelinin, kendinden daha güçlü birinin karşısında
el pençe divan durur. Rabbinin huzuruna vardığında eli ayrı gözü ayrı
oynar. Saçını, sakalını, kulağını… karıştırır. Sıradan arkadaş ortamında
ayıp karşılanacak sesli esneme, geğirme vb. edebe muğayir davranışları
rahatlıkla sergiler…
Ali’nin (ra) dediği gibi huşunun mahali kalptir. Kalp huşuyla Rabbine yö-
nelirse, organlar da sükûnet içinde huzurda duracaktır.
1. Huşuyu Korumak!
Allah Resûlü (sav) huşunun korunması için özel çaba gösterir; kalbi sükû-
nete erdirmek için namaz öncesinden başlayarak, namaz içine kadar bir
dizi önlem alırdı. Örneğin namaza gelecek insanın acele etmemesini,
sükûnet ve vakar içinde gelmesini isterdi.
“Namaz için kamet getirildiğinde koşarak gelmeyiniz. Namaza üzerinizde
sükûneti bulundurarak geliniz. Neye yetişirseniz onu kılınız. Kaçırdığınızı
namazın sonunda tamamlayınız. Şüphesiz ki biriniz namaza doğru yöneldi-
ğinde namazda sayılır.” 80

 79. Es-Sunenu’l Kubrâ, 3522


 80. Buhari, 908; Müslim, 602

441
NAMAZ KİTABI

Karnı aç olanın açlığını gidermesini, sıkışmış hâlde olanı def-i hacet


yapmasını emrederdi.
“Yemek hazırken ve iki pislik kişiyi sıkıştırırken (hela ihtiyacı varken) na-
maz olmaz.” 81
Mescidde oturan ve namazı bekleyen kimsenin “âdeta namazdaymış” gibi,
nöbet tutan bir asker gibi, dikkat içinde olmasını isterdi.
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“ ‘Bakınız! Allah’ın onunla günahları sildiği dereceleri yükselttiği şeyi size
bildireyim mi?’ buyurdu.
Oradakiler, ‘Evet bildir. Ey Allah’ın Resûlü’ dediler.
O da, ‘Zorluklara rağmen abdest tam ve eksiksiz güzel bir şekilde almak, mes-
cidlere giden adımları çoğaltmak, namazdan sonraki namazı beklemektir. İşte
bu ribattır. İşte bu ribattır. (Kendisine bağlanmaya değen şeylerdir).’ buyurdu.” 82
Namaza durduktan sonra tedbiri elden bırakmaz; huşuyu korumak için
dikkat dağıtan şeyleri çevresinden uzak tutardı.
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber (sav), üzerinde işlemeler bulunan ‘hamîsa’ (üzerine işlemeli örtü-
de) namaz kılmış, arkasından, ‘Bunun işlemeleri beni meşgul etti. Bunu Ebu
Cehm’e götürün ve bana Ebu Cehm’in (işlemesiz örtü olan) enbicâniyyesini
getirin.’ buyurmuştur.” 83
Enes’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Aişe’nin yünden yapılmış rengârenk ince bir perdesi vardı. Onunla evin bir
tarafını örterdi. Bir gün Peygamber, ‘Şu perdeni gözümüzün önünden kaldır!
Zira üzerindeki şekiller, namaz kılarken gözüme takılıyor.’ dedi.” 84

 81. Müslim, 560


 82. Müslim, 251
 83. Buhari, 373; Müslim, 556
 84. Buhari, 374

442
NAMAZIN AHKÂMI, ÖNEMİ VE HÜKMÜ BABI

Ona (sav) namazda sağa sola bakma sorulduğunda şöyle cevap vermiştir:
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah’a namazda iken başı sağa sola çevirmenin hükmünü sordum.
Bana şu cevabı verdi: ‘Bu şeytanın, kulun namazından bir kısmını kapıp aşır-
masıdır.’ ” 85
Zaman zaman namazına dikkat etmeyen sahabeyi uyarır, huzurda daha
dikkatli olmaları için nasihat ederdi.
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Benim sadece şu önümdeki kıblemi gördüğümü mü zannediyorsunuz? Al-
lah’a yemin olsun ki sizin ne rükunuz ne de secdeniz bana kapalı değildir. Şüp-
hesiz ben sizi arkamdan da görürüm.” 86
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Bir gün Resûlullah (sav), bize namaz kıldırdı. Namazı bitirdiğinde geriye dön-
dü ve ‘Ey Falan! Namazı düzgün kılsana! Namaz kılan bir kimse, nasıl namaz
kıldığına hiç bakmaz mı? Bilin ki, namaz kılan kendisi için kılar. Allah’a yemin
olsun ki, ben önümü gördüğüm gibi arkamı da öyle görmekteyim!’ buyurdu.’ ” 87
2. Huşu ve Gaflet!
Kur’ân’da huşuyu karşılayan kavram müşrik/münafık namazı olan sehv/
gaflet içinde kılınan namazdır.
“Veyl olsun o namaz kılanlara! Onlar ki namazlarında gaflet içindedirler. On-
lar, riyakâr kimselerdir. Ve onlar, insanların gündelik yardımlaşmalarına dahi
engel olurlar.” 88
Sehv gafletten kaynaklanan hatadır. 89 Kişinin kalbinin huşudan yoksun
olması, şuursuzluk hâlidir. Kalbin namaz dışında düşüncelerle meşgul
 85. Buhari, 751
 86. Buhari, 418; Müslim, 424
 87. Müslim, 423
 88. 107/Maûn, 4-7
 89. El-Mufredât, s. 431, s-h-v maddesi

443
NAMAZ KİTABI

olması, beyninde dağınık düşüncelere bağlı olarak ciddiyet ve edebini


yitirmesidir.
Sehv hâlinde kılınan namaz, kalbe etki etmez; sahibini arındırmaz, kul-
luğuna istikamet vermez. Bu sebeple namazı zahiren kılıyor olmalarına
rağmen, riyakârdırlar ve insanlara yardım etmezler. Yardım etmek bir
yana yardımlaşanlara engel olurlar. Yani namaz onları fahşa ve münker-
den alıkoymaz.
B. Namazı Muhafaza Etmek
Yüce Allah namazların muhafaza edilmesini emretmiş, namazını muha-
faza eden müminlerden övgüyle söz etmiştir.
“Namazları koruyun! Orta namazı da (koruyun ve daha fazla ehemmiyet
gösterin). Ve Allah için gönülden itaat ederek kıyama durun.” 90
“Onlar, (vakitlerine, şart ve rükunlarına, huşu ve sünnetlerine dikkat ederek)
namazlarını korurlar.” 91
Namazı korumak/muhafaza ifadesinde dikkatimizi çeken noktalar vardır:
• Öncelikle namazın değerine vurgu yapmaktadır. Çünkü değerli şey-
ler korunur.
• Namazın bir emanet olduğu hissini vermektedir. Âdeta namaz, ko-
runsun diye mümine bırakılan bir emanettir.
• Namazın etrafında çeşitli tehlikeler olduğunu hissettirmektedir. Şa-
yet namaz korunmazsa bu tehlikelere maruz kalacaktır.
• Muhafaza kelimesi mufaale kalıbındadır. Bu kalıp genelde karşılıklı
iş, oluş ve eylemi ifade için kullanılmaktadır. Âdeta “Siz namazı koruyun
ki namaz da sizi korusun.” mesajı verilmektedir.
1. Mümin Namazını Korumalıdır!
Mümin namazını korumalıdır. Zira namazın etrafında onu talan etme-
ye çalışan iblisler vardır. Namazın hakkı verilerek kılındığında, mümin

 90. 2/Bakara, 238


 91. 23/Mü’minûn, 9

444
NAMAZIN AHKÂMI, ÖNEMİ VE HÜKMÜ BABI

üzerindeki etkisini bildiklerinden, namazla mümin arasına girmek için


her yolu denerler.
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Dün gece cinlerden bir ifrit namazımı kesmek için ânsızın saldırıya geçti.
Ama Allah hemen ona karşı bana güç verdi. Ben de onu gırtlağından yakala-
dım. Mescidin direklerinden bir direğin yanına bağlayıp sabaha çıktığınızda
hepinizin onu seyretmesini istedim. Daha sonra kardeşim Süleyman’ın ‘De-
mişti ki: ‘Rabbim! Beni bağışla ve bana benden sonra kimseye nasip olmaya-
cak bir mülk ver. Şüphesiz ki sen, (kullarına karşılıksız veren) El-Vehhâb’sın.’
’ 92 sözünü hatırladım. (İfriti bağlamaktan vazgeçtim.) Allah onu bir köpeği
kovar gibi kovdu.” 93
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah’a namazda iken başı sağa sola çevirmenin hükmünü sordum.
Bana şu cevabı verdi: ‘Bu şeytanın, kulun namazından bir kısmını kapıp aşır-
masıdır.’ ” 94
2. Namazı Zayi Etmek!
Namazına sahip çıkmayan mümin, onu şeytanların yağmasına açık hâle
getirir. Namazına sahip çıkmayan mümin, onu zayi eder. Namazı zayi et-
mek Kur’ân’ın namazı korumanın karşısına koyduğu bir kavramdır.
“Onlardan sonra bir topluluk geldi, namazı zayi/ihmal edip şehvetlere uydu-
lar. Onlar ‘ğayy’ (özel bir azap çeşidi) ile karşılaşacaklardır.” 95
Bu ayet önemlidir. Çünkü nübüvvet mirasına ihanet eden, Nebi’den
sonra sapanları anlatmaktadır. Bir önceki ayetle okuduğunda bu çok net
görülecektir.
“Bunlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği Âdem’in zürriyetinden peygam-
berler, Nuh’la beraber (gemide) taşıdıklarımız, İbrahim ve İsrail’in soyundan

 92. 38/Sâd, 35
 93. Buhari, 461; Müslim, 541
 94. Buhari, 751
 95. 19/Meryem, 59

445
NAMAZ KİTABI

olanlar ve seçip hidayet ettiklerimizdir. Onlara, Er-Rahmân’ın ayetleri okun-


duğunda, ağlayarak secdeye kapanırlardı. Onlardan sonra bir topluluk geldi,
namazı zayi/ihmal edip şehvetlere uydular. Onlar ‘ğayy’ (özel bir azap çeşidi)
ile karşılaşacaklardır.” 96
Demek ki; sapmanın ilk adamı namazın zayi edilmesiyle başlıyor. Demek
ki namaz mümini itikadi ve ahlaki sapkınlıktan koruyan bir kalkan görevi
görüyor. Mümin namazı korumayıp zayi edince, namazın onu koruması
son buluyor. Ve sonu “ğayy” ile biten bozulma süreci başlıyor.
C. Namazda Süreklilik/Devamlılık
Namazla ilgili kavramlardan bir diğeri; namazda devamlılık sürekliliktir.
“Ancak namaz kılanlar hariç. Onlar ki; namazlarında süreklilerdir.” 97
Namazda süreklilik; iki şekilde tefsir edilmiştir: 98
• Sükûnet ve huşu anlamında… Çünkü Araplar durgun/sakin suya
“mau’l daim” derler.
• Devamlılık ve süreklilik anlamında… Yani yaptıkları amelde se-
bat ettiklerini ve kesintiye uğramadan devam ettiklerini ifade eder.
Namazda süreklilik; huşu, muhafaza ve ikame hâlini korumak; sadece bel-
li zamanlarda değil, sürekli bu ruh hâlini koruyarak namazı eda etmektir.
Çünkü bu kavramın karşısına koyabileceğimiz Kur’ân kavramlarından
biri tembelliktir.
“Şüphesiz ki münafıklar, Allah’ı aldattıklarını sanırlar. (Oysa onlara mühlet
verip, azabın gelip çattığı güne kadar onları oyalamakla) Allah onları aldatmak-
tadır. Namaza kalktıkları zaman tembel bir şekilde kalkarlar, insanlara gösteriş
yaparlar ve Allah’ı çok az zikrederler.” 99
Ayeti dikkatli okuduğumuzda münafıkların namazı terk etmediği tem-
belce kıldığı; Allah’ı zikirden külliyen yüz çevirmedikleri, O’nu (cc) çok az

 96. 19/Meryem, 58-59


 97. 70/Meâric, 22-23
 98. bk. Tefsîru’l Kur’âni’l Azîm, İbni Kesîr, 8/241, Meâric Suresi 23. ayetin tefsiri
 99. 4/Nîsa, 142

446
NAMAZIN AHKÂMI, ÖNEMİ VE HÜKMÜ BABI

zikrettiklerini anlarız. Bu da bir amelde sebat edemeyenlerin, süreklilik


göstermeyenlerin ahlakıdır. Onlar ameli külliyen terk etmeseler de, onun
hakkını vermeyi terk eder, özen gösterme konusunda gerekli çabayı gös-
teremezler. Genelde iyi başlarlar. Bir zaman sonra başladıkları şeyi terk
ederler. Dinî veya dünyevi bir sebeple terk edemiyorlarsa, niteliğini kay-
bederler. Olmuş olsun diye, yapmış olmak için yaparlar.
Oysa namazdan istifade etmenin yolu huşu, muhafaza ve ikamede sürek-
liliktir. Elbette insanın hasta olduğu, sefere çıktığı, bedenen yorulduğu,
kalbini ve zihnini meşgul eden sorularla boğuştuğu zamanlar olacaktır.
Kişi kıldığı namazın hakkını veremeyecek, farzı eda etmek için namaz kı-
lacaktır. Ancak bu, arizi bir durumdur, geçicidir. Hatta Müslim bu zorlu
dönemlerini yine namaza sarılarak atlatabilir. Secde secde Rabbine ya-
kınlaşarak, sabır ve namazla yardım dileyerek, duasını arşa ulaşan bir yol
kılarak, namazını Allah’a götüren bir vesile edinerek… dertlerinden uzak-
laşıp ferahlar. Allah Resûlü de (sav) derde düştümü namaza koşmaz mıydı?
“Bir şey Allah Resûlü’nü üzecek olsa namaz kılardı.” 100
O (sav) namazla rahatlayıp ferahlamaz mıydı?
Salim ibni Ebi’l Ca’d’dan şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir kimse ‘Keşke namaz kılsaydım da bir rahat etseydim.’ dedi. Orada bulu-
nan kimseler bu sözünden dolayı o kişiyi ayıpladılar.
Bunun üzerine o kimse şöyle dedi: ‘Resûlullah’tan (sav) işittim, şöyle buyurdu:
‘Ey Bilal! Kalk ve namaza çağır. Bizi namazla rahatlat.’ ’ ” 101
Sözün özü: Yaşadığımız özel bir durum, bizi namazdan uzaklaştırıyor-
sa yine namazla bu durumdan kurtulmalı, namazdan aldığımız manevi
güçle içine düştüğümüzden karanlıktan çıkmalıyız.
Namazda devamlılık bizi bizden korur!
Huşu, muhafaza ve ikamede sürekliliğin en önemli faydası; bizi nefsi-
mizin şerrinden korumasıdır.

 100. Ebu Davud, 1319


 101. Ebu Davud, 4985

447
NAMAZ KİTABI

“Şüphesiz ki insan, helu’ (sabırsız/aceleci, bencil) olarak yaratılmıştır. Ona


bir şer dokundu mu (sabredip ecrini Allah’tan beklemez), vaveylayı koparır.
Ona bir hayır dokundu mu cimrilik edip (başkalarıyla paylaşmaz).” 102
İnsan -ayetin şehadetiyle- helu’ bir yapıya sahiptir. Yani keskin ve aceleci
bir yapısı vardır. 103 Vaveylacıdır; bir şer ona dokundu mu; “yandım, bit-
tim, tükendim” diye feryat figan eder. Bir hayır dokundu mu içe kapanır;
kimseyle paylaşmak istemez… Bu tabiatı nedeniyle hem incinir hem de
incitir. Sürekli bir endişe içindedir. Şerle başa çıkamayacağı düşüncesiyle
hüzne ve çaresizliğe; hayrı koruyamayacağı endişesiyle korku ve kaygıya
kapılır. Nefsinin helu’ olması nedeniyle yaşamı kendine zindan eder…
İşte nefsin bu hâlinden koruyan ve insanın bu hastalığını onaran namaz-
da sürekliliktir.
“Şüphesiz ki insan, helu’ (sabırsız/aceleci, bencil) olarak yaratılmıştır. Ona bir
şer dokundu mu (sabredip ecrini Allah’tan beklemez), vaveylayı koparır. Ona
bir hayır dokundu mu cimrilik edip (başkalarıyla paylaşmaz). Ancak namaz
kılanlar hariç. Onlar ki; namazlarında süreklilerdir.” 104
Çünkü namaz kalpteki umut ve korkuya istikamet verir. Allah’tan (cc) um-
mayı ve yalnızca O’nun azabından korkmayı öğretir…Zahiri dünya ni-
metleri ve musibetlerine takılmayıp, nimetin ve musibetin Rabbini görme
ufkuna yüceltir insanı… Bir dokunuşla vaveyla koparmak yerine secdeye
kapanmayı ve derdini Rabbine açmanın yolunu gösterir. Hem musibeti
insanlara anlatmanın ne faydası olacak ki? Yaradanı yaratılana mı şikâyet
edecek? Kendi de bizim gibi aciz olan insan, bizi hangi dertten kurtaracak?
Sonra “bir hayrın elimizden kaçması için endişelenmeye ne hacet” der na-
maz! O hayrın kaynağı Allah, o hayrın hazineleri Allah’ın katında değil
mi? O’ndan bir şey istemek için secdeye kapanmak ve içtenlikle yakar-
mak dışında neye ihtiyacımız var ki? Öyleyse feryat figan etmeye veya bir
hayır elimizden kaçacak diye endişelenmeye ne gerek var?

 102. 70/Meâric, 19-21


 103. bk. Mekâyîsu’l Luğa, 6/62, h-l maddesi
 104. 70/Meâric, 19-23

448
NAMAZIN AHKÂMI, ÖNEMİ VE HÜKMÜ BABI

V. Namazın Terki
A. İslam’da Namazsız Bir Hayat Yoktur!
Namazın İslam’daki yeri/önemi nedeniyle namazsız bir din düşünüle-
mez. Bundan olsa gerek seferde veya ikamet hâlinde, hastayken veya sıh-
hatliyken, savaşta ve barışta namaz emredilmiştir. Bireysel ve toplumsal
şartlar ne boyutta değişirse değişsin, namaz Müslimce bir hayatın mer-
kezinde yerini ve önemini korumuştur.
Savaşta insanlar can derdindeyken bile namazın kılınması, dahası cema-
atle kılınması emredilmiştir.
“(Savaş ve korku durumunda) onların içinde olur ve onlara namaz kıldırır-
san (şöyle yap): Onlardan bir topluluk seninle beraber (namaza) dursun ve
silahlarını yanlarına alsınlar. (Namaz kılanlar) secdeye vardığında, (namaz
kılmayanlar) arkanızda (sizi korumak için) dursunlar. (Birinci grup namazı
bitirince kalksın) Namaz kılmayan bir topluluk gelsin ve seninle beraber na-
maz kılsınlar. Tedbirlerini ve silahlarını alsınlar. Kâfirler size bir defada/ânsı-
zın hücum edebilmek için silahlarınızdan ve eşyalarınızdan habersiz olmanızı
isterler. Yağmurdan dolayı eziyet görüyorsanız ya da hastaysanız silahlarınızı
bırakmanızda size bir günah yoktur. Tedbirlerinizi alınız! Şüphesiz ki Allah,
kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.”  105
Hastalık hâlinde olan bir Müslim namazdan muaf tutulmamış, namazı
kazaya bırakmasına müsaade edilmemiştir. Gücü nispetinde namazı vakti
içinde eda etmesi emredilmiştir.
İmran ibni Husayn’dan şöyle rivayet edilmiştir:
“Basur (hemeroid) olmuştum. Peygamber’e (sav) namazı nasıl kılacağımı sor-
duğumda bana şöyle cevap vermişti: ‘Ayakta kıl. Ayakta kılamayacak kadar
kötü durumdaysan oturarak kıl. Oturmaya da gücün yetmiyorsa yanın üzeri-
ne uzanarak kıl.’ ” 106
İslam, yolculuğu bir çeşit eziyet kabul etmiş ve yolculuğa özel hükümler

 105. 4/Nîsa, 102


 106. Buhari, 1117

449
NAMAZ KİTABI

belirlemiştir. 107 Ki, bu hükümlerin büyük çoğunluğu ahkâmın hafifletil-


mesi yönündendir. Buna rağmen namaz sorumluluğu düşürülmemiş, na-
mazların kazaya bırakılmasına müsaade edilmemiştir. Kasr (dört rekâtlık
namazların iki rekât kılınması) ve cem (öğle ile ikindi ve akşam ile yatsı
namazların beraber kılınması) yapılarakta olsa, namazların vaktinde eda
edilmesi emredilmiştir.
“Yeryüzünde sefere çıktığınızda, kâfirlerin sizi fitneye düşürmesinden kor-
karsanız, namazı kısaltmanızda sizin için bir günah yoktur. Şüphesiz ki kâfir-
ler, sizin apaçık düşmanınızdır.” 108
Ya’lâ ibni Ümeyye (ra) der ki:
“Ömer ibni Hattab’a, ‘A llah ‘Yeryüzünde sefere çıktığınızda, kâfirlerin sizi
fitneye düşürmesinden korkarsanız, namazı kısaltmanızda sizin için bir gü-
nah yoktur.’ 109 buyurmuştur. Ancak, insanlar şu ânda güven içerisindelerdir.
(Şimdi de namazlarını kısaltacaklar mı?)’ dedim.
O da, ‘Senin çözemediğini (hayret ettiğini) ben de çözemedim (hayret et-
tim) bunu Resûlullah’a (sav) sordum. Kendisi de, ‘A llah’ın size verdiği ikramdır
(sadakadır). Allah’ın ikramını (sadakasını) kabul ediniz.’ buyurdu.’ ” 110
B. Namaz Dinin Direğidir!
Namazsız bir din, temelsiz bir ev inşa etmeye benzer. Temelsiz ev nasıl
yıkılmaya mahkûmsa, namazsız bir din iddiası da yıkılmaya mahkûmdur.
“…Bu işin başı İslam, direği/temeli namaz ve zirvesi cihaddır…” 111
C. Namazın Terki Şirk/Küfür Kabul Edilmiştir!
Allah (cc) ve Resûl’ü (sav) namazın terkini şirk ve küfür olarak isimlendirmiştir.
“O’na yönelenler olun. O’ndan korkup sakının. Namazı dosdoğru kılın ve
müşriklerden olmayın.” 112
 107. Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Yolculuk,
azaptan bir parçadır. Sizi uykunuzdan, yemeğinizden ve içeceğinizden alıkor. Bu yüzden sizden
biriniz yolculuğa çıkma nedeni olan işini bitirdiğinde hemen ailesine dönsün.” (Buhari, 1804)
 108. 4/Nîsa, 101
 109. 4/Nîsa, 101
 110. Müslim, 686
 111. Tirmizi, 2616
 112. 30/Rûm, 31

450
NAMAZIN AHKÂMI, ÖNEMİ VE HÜKMÜ BABI

Ayet, namazı dosdoğru kılıp müşriklerden olmamamızı emretmiştir. Bu


ayeti öncesi ve sonrasıyla okuyan kimse, namazın tevhidin/fıtratın ayrıl-
maz bir parçası olduğunu anlayacaktır.
“Yüzünü (hiçbir şeyi Allah’a ortak koşmayan muvahhid) bir hanif olarak dine
çevir. Allah’ın insanları yarattığı fıtrata (uy). Allah’ın yaratmasında değişiklik
yoktur. (Herkesi tevhid fıtratı üzere yaratmıştır.) İşte dosdoğru din budur. An-
cak insanların çoğu bilmezler.” 113
“(O müşrikler ki) dinlerini parça parça etmiş ve kendileri de gruplara bölün-
müşlerdir. Her grup kendi yanındakiyle övünüp sevinmektedir.”  114
Müşrikler, şirkten tevbe edip İslam’a gireceklerinde onlardan namazı ve
zekâtı da yerine getirmeleri istenmiş, ancak bu takdirde müminlere kar-
deş olabilecekleri söylenmiştir.
“Şayet (şirkten) tevbe eder, namazı kılar, zekâtı da verirlerse dinde kardeşle-
rinizdir. Bilen bir topluluk için ayetleri böyle detaylı bir şekilde açıklarız.” 115
Bu da namaz ve zekâtın diğer amellerle bir tutulmayacağını, İslam’a gir-
mek için namazın ve zekâtın ikamesinin şart olduğunu göstermektedir.
Kur’ân-ı Kerim birçok ayette müşriklerin namazı terk ettiğini beyan eder.
“Doğrulamadı, namaz da kılmadı. Fakat yalanlayıp sırt çevirdi.” 116
“O gün, yalanlayanların vay hâline! Onlara: ‘Rükû edin.’ denildiğinde rükû
etmezler. O gün, yalanlayanların vay hâline! (Bu Kur’ân’a da inanmıyorlarsa)
bundan sonra hangi söze inanacaklar?” 117
“Onlar cennetlerdedir. Birbirlerine sorarlar. Mücrimleri(n durumunu). ‘Sizi
Sakar’a/cehenneme ne sürükledi?’ (derler.) Derler ki: ‘Biz namaz kılanlar-
dan değildik.’ ‘Miskinleri/İhtiyaç sahibi yoksulları da doyurmazdık.’ ‘(Batıla
ve eğlenceye) dalıp gidenlerle beraber, biz de dalıp giderdik.’ ‘Din gününü ya-
lanlardık.’ ‘Yakin (ölüm) bize gelene kadar (böyle devam etti).’ ” 118
 113. 30/Rûm, 30
 114. 30/Rûm,32
 115. 9/Tevbe, 11
 116. 75/Kıyâmet, 31-32
 117. 77/Mürselât, 47-50
 118. 74/Müddessir, 40-47

451
NAMAZ KİTABI

Benzer bir üslup Allah Resûlü’nün (sav) hadislerinde de karşımıza çıkar.


“Şüphesiz ki, bir kimse ile şirk ve küfür arasında namazı bırakmak vardır.” 119
“Bizimle onlar (yani kâfirler) arasındaki fark namazdır. Kim onu terk eder-
se kâfir olur.” 120
İslam iddiasında olup namazı terk edenler, Kıyamet Günü İslam ümme-
tiyle değil küfrün önderleriyle haşrolacaklardır.
Abdullah ibni Amr’dan (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle
buyurmuştur:
“Bir gün Allah Resûlü namazı zikretti ve dedi ki: ‘Kim namazı muhafaza eder-
se namaz onun için Kıyamet Günü’nde nur, burhan/delil ve kurtuluş olur. Her
kim onu muhafaza etmezse onun için nur, burhan ve kurtuluş yoktur. Ve o Kı-
yamet Günü Karun, Firavun, Haman ve Ubey ibni Halef ile birlikte olur.’ ” 121
Allah Resûlü (sav) yöneticilerle muamele fıkhını açıklarken “apaçık küfür”
görülmediği müddetçe, onlara sabredilmesini emretmiştir. Bazı rivayet-
lerde ise namaz kıldıkları müddetçe sabrı emretmiştir. Bu da namazı ter-
kin apaçık küfür kapsamında olduğunun ve namazı terk eden yönetici-
nin artık Müslimlerden olmadığı için ona itaat edilmeyeceğinin delilidir.
Avf ibni Malik’ten (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“ ‘Yöneticilerinizin en hayırlısı, sizin onları sevdiğiniz, onların da sizi sevdiği;
sizin onlara dua ettiğiniz, onların da size dua edenleridir. Yöneticilerinizin en
kötüleri ise sizin onları sevmediğiniz, onların da sizi sevmediği; sizin onlara
beddua ettiğiniz onların da size beddua edenleridir.’
Kendisine, ‘Ey Allah’ın Resûlü, onlara kılıç çekmeyelim mi?’ denilmiş.
O da, ‘Hayır, aranızda namaz kıldıkları sürece kılıç çekmeyiniz. İdarecileri-
nizden hoşlanmayacağınız bir şey gördüğünüzde onun yaptığı işi kötü bilin,
ama itaatten el çekmeyiniz.’ buyurmuştur.” 122

 119. Müslim, 82
 120. Tirmizi, 2621
 121. Ahmed, 6576
 122. Müslim, 1855

452
NAMAZIN AHKÂMI, ÖNEMİ VE HÜKMÜ BABI

Allah Resûlü’nün (sav) yanında yetişen sahabe de, namazın terkini dinsiz-
lik ve imansızlık kabul etmiştir.
Tabiinden, Abdullah ibni Şakik El-Ukaylî (rh) şöyle diyor:
“Muhammed’in ashabı namazdan başka amellerden hiçbirinin terk edilme-
sini küfür saymazlardı ancak namazın terk edilmesini küfür sayarlardı.” 123
Ömer (ra), “Namazı terk edenin dinden hiçbir nasibi yoktur.” 124
Abdullah ibni Mesud (ra), “Namazı olmayanın dini yoktur.” 125
Ebu Derda (ra), “Namazı olmayanın imanı yoktur.” 126
Sonuç
Kur’ân, sünnet ve sahabe sözleri; namazın terkinin küfür olduğunu ve
namazsız bir dinin olmayacağını nas kılmıştır. 127

 123. Tirmizi, 2622


 124. Muvatta, 93; Musannef, İbni Ebi Şeybe, 30361
 125. Musannef, İbni Ebi Şeybe, 30397
 126. Es-Sunne, Ebu Bekr ibni El-Hallâl, 1384
 127. Tüm bu naslara rağmen, bir grup âlim namazın terkini en büyük günahlardan kabul etmiş,
ancak terk edeni tekfir etmemiştir. Diğer farzlarda olduğu gibi; farziyetini inkâr ederse kâfir, far-
ziyetini inkâr etmeden terk edenin fasık olduğunu söylemişlerdir.
Bu görüşlerine şu nasları delil almışlardır:
•  “Şüphesiz ki Allah, kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun (şirk) dışında kalanları di-
lediği kimse için bağışlar. Kim de Allah’a şirk koşarsa, hiç şüphesiz büyük bir günahla iftirada
bulunmuş olur.” (4/Nîsa, 48)
Derler ki: “Allah şirk dışındaki tüm günahları dilerse affedeceğini belirtmiştir. Namazın terki de
Allah’ın (cc) meşietine kalmıştır. Hâliyle şirk/küfür değildir.”
•  Bu yerinde bir istidlal değildir. Zira neyin şirk olup olmadığını belirleyecek olan yine şeriattır.
Allah (cc) bu Kur’ân’ı, Nebi (sav) bize açıklasın diye indirmiştir.
“(Peygamberleri) apaçık deliller ve Kitaplarla (yolladık). Sana da bu zikri/Kur’ân’ı indirdik ki, insan-
lara indirileni onlara açıklayasın. Umulur ki düşünürler.” (16/Nahl, 44)
Allah Resûlü (sav) namazın terkinin şirk olduğunu açıklamıştır. “Şüphesiz ki, bir kimse ile şirk ve
küfür arasında namazı bırakmak vardır…” (Müslim, 82)
“Bizimle onlar (yani kâfirler) arasındaki fark namazdır. Kim onu terk ederse kâfir olur.” (Tirmizi,
2621)
Allah Resûlü’nün (sav) açıklamasıyla ele aldığımızda ayet onların aleyhine bir hüccet olur. Nama-
zın terki Allah’ın affetmeyeceği şirke, yani ayetin birinci kısmına dâhil olur.
•  “Kim Lailaheillallah derse felah bulur/cennete girer.” vb. hadisler…
Derler ki: “ ‘Lailaheillallah’ diyen cennete girecektir. Namazı terk ettiği hâlde Kelime-i Tevhid’i söy-
leyen cennete girecektir.”
•  Bu nakıs, yerinde olmayan bir istidlaldir. Çünkü Lailaheillallah’ın şartları vardır. O şartlar yerine
gelmeden söylenen bir Lailaheillallah’ın sahibine faydası yoktur.
“Kim Allah’ın rızasını umarak ‘Lailaheillallah’ derse, Allah ateşi ona haram kılar.” (Buhari, 425)

453
NAMAZ KİTABI

“Benim ümmetimden her kim şirk koşmadan ölürse, mutlaka cennete girer.” (Buhari, 1237; Müs-
lim, 94)
“Kim Allah’tan başka (ibadeti hak eden) ilah olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Resûlü ol-
duğuna kalbinden sıdk/doğrulukla şahitlik ederse, Allah ateşi ona haram kılar.” (Buhari, 128;
Müslim, 32)
“Kim kalbinden yakinen inanarak Allah’tan başka (ibadeti hak eden) ilah olmadığına şahitlik
ederse, onu cennetle müjdeler.” (Müslim, 31)
Görüldüğü gibi her “Lailaheillallah” diyen değil, belli şartları gözeterek “Lailaheillallah” diyenler
cennete girecektir. Namaz ve zekât da Kelime-i Tevhid’in haklarındandır.
“Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in (sav), Allah’ın Resûlü olduğuna şahitlik edince-
ye, namaz kılıncaya ve zekât verinceye kadar insanlarla savaşmakla emrolundum. Şayet bunu ya-
parlarsa İslam’ın hakkı hariç kanlarını ve mallarını benden korumuş olurlar. Hesaplarını görmek
ise Allah’a aittir.” (Buhari, 25; Müslim, 22)
•  Namazsız bir Lailaheillallah Allah Resûlü’nün yanında geçerlidir.
Hureys ibni Kabisa’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir: “Medine’ye geldiğimde şöyle dua etmiştim,
‘Allah’ım oturup sohbet edebileceğim bir arkadaş nasip et.’ Ebu Hureyre’nin yanına sokulup,
‘Allah’tan hayırlı, sohbet edebileceğim bir kimse nasip etmesini dilemiştim. Şimdi sen Resûlul-
lah’tan (sav) işittiğin bir hadisi bana aktar ki Allah onunla beni faydalandırsın.’ dedim. Bunun üze-
rine Ebu Hureyre şöyle dedi: ‘Resûlullah’tan (sav) işitmiştim şöyle buyurmuştu, ‘Kıyamet Günü’nde
kulun işlediği amellerinden ilk olarak hesap vereceği şey namazdır, namazı tam ve düzgün olursa
başarır ve kurtulur. Namazı bozuk olursa tamamen zarardadır. Eğer hesabı görülen kimsenin farz
namazlarında eksiği varsa Allah şöyle diyecek: ‘Kulumun nafile namazlarına bakın ve farzdan ek-
siğini nafilelerle tamamlayın.’ Böylece diğer amellerin hesabı da bu şekilde görülür.’ ’ ” (Tirmizi,
413)
Derler ki: Şayet namazın terki küfür olsa, Allah (cc) farzları olmayana azap ederdi. Oysa Allah (cc)
nafilelerle eksiğini gidermiştir.
•  Bu yerinde bir istidlal değildir. Çünkü farz namazı terk edip nafile kılan biri tahayyül edileme-
yeceğinden burada anlatılmak istenen şey farklıdır.
•  Farzlardan bir şey eksik olursa lafzı açıkça farzları kıldığını, ancak tam hakkını veremediği için
eksik bıraktığını gösterir. Namazı hızlı kılar, gözüyle sağa sola bakıp namazdan çalar, tilavetin
hakkını vermez…Böylece namazı eda eder, ama tam anlamıyla hakkını vermemiş olur. Ki, Allah
Resûlü’nün (sav) birçok hadisi bunu destekler:
Hadisin Ebu Davud’da olan bir benzerinde: “Kulumun namazına bakın eksik mi bırakmış tamam-
lamış mı?” (Ebu Davud, 864-865) şeklindedir.
Eksiklik ve tamamlık bir şeyi terk edene değil, onu hakkıyla kâmilen yapmamak için kullanılır. Ki,
bazı rivayetlerde açıkça “ikmal” lafzı kullanılmıştır. (Ebu Davud, 866)
Namazın terkini küfür görmeyenler, bunlar gibi başka deliller de zikretmişlerdir. Ancak yukarıda
konuya dair en güçlü delillerini zikrettim. Konu hakkında açık bir delilleri olmadığından, bazı
delilleri zorlama bir yorumla görüşlerine dayanak kılmışlardır. Oysa namazın terkinin küfür oldu-
ğu tevile yer bırakmayacak açıklıktadır. Bu apaçık delilleri bırakıp, yukarıda mezkûr delillere ve
benzerlerine yapışmak isabetli olmasa gerektir.
Bu bölüme mezhep imamlarının namazın terkine dair görüşlerini inceleyen bir çalışmayı almak
istiyorum. Şeyh Ebu Abdullah Adil b. Al-i Hamdan der ki;
“Üç İmamın, Namazı Tembelliğinden ve Gevşekliğinden Terk Eden Kimseyi Tekfir Etmedikleri
İddiasının Bâtıllığı Hakkında
Müteahhirinin birçoğu namazı tembelliğinden ve gevşekliği nedeniyle terk eden kimsenin kâfir
olmayacağı görüşünü, ilim ehlinin cumhuruna nispet etmektedir. Onlar cumhur ile Ebu Hani-

454
NAMAZIN AHKÂMI, ÖNEMİ VE HÜKMÜ BABI

fe’yi, Malik’i, Şafii’yi ve bir rivayete göre Ahmed’i (rh) kastederler. Peki, bu görüş onlardan sabit mi-
dir? İlim ehlinin cumhurunun bu önemli meselede sahabenin icmasına muhalefet ettiği doğru
mudur? Bu önemli mesele ki sahabenin onun hakkındaki icması sahih olarak rivayet edilmiştir.
Birçok kimse de bu icmayı onlardan Mürcienin hilâfına hiçbir itirazda bulunmadan aktarmıştır.
Bu bölümde bu mesele üzerinde durulacaktır.
Rey Ehlinin İmamı Ebu Hanife En-Numan İbni Es-Sabit
Ebu Hanife En-Numan ibni Es-Sabit (rh), rey ehlinin imamıdır. Ayrıca ‘İman söz ve itikaddır.’ di-
yen ve amelleri imanın müsemmasının dışına çıkaran Mürcienin imamlarındandır. Namazı ve
İslam’ın onun haricindeki amelî temellerinden herhangi birini terk eden kimseyi tekfir etmediği
ondan sabittir. Kendilerinin muteber kaynaklarında da açıklandığı üzere bu, Mürcienin tama-
mının görüşüdür. Dolayısıyla bu meselede onların sözü delil getirilemez. Çünkü onlar imanın
aslı hususunda Ehl-i Sünnet’e muhaliflerdir. Onların nezdinde kamil imana sahip mümin diliyle
(şehadeteyni) söyleyen ve kalbiyle (buna) inanan kimsedir. Uzuvların amelleri dâhil değildir.
İbni Abdilberr, Et-Temhîd kitabında (9/238) şöyle demiştir: ‘Fıkıh ve hadis ehli imanın söz ve amel
olduğu amelin de niyetsiz olmayacağı hususunda görüş birliği etmiştir… Şu kadar var ki Ebu Ha-
nife ve ashabından farklı bir görüş aktarmıştır.. Onlar taatlerin iman olarak isimlendirilemeyeceği
görüşünü tercih etmişlerdir.’
Dolayısıyla imanın aslı hususundaki muhalefetinden dolayı onun sözünde bir hüccet yoktur ve
ona itibar edilmez.
Hicret Yurdunun İmamı Malik İbni Enes
Müteahhirinden birçok kimse namazı tembelliğinden ve gevşekliğinden dolayı terk eden kim-
seyi tekfir etmeme görüşünü İmam Malik’e (rh) nispet etmektedir. Fakat yaptığım araştırmalar
sonucunda bu sözün bir dayanağını bulamadım. Aksine bu söze muhalif, sahabenin icmasına
muvafık şeyler buldum. Zaten İmam Malik’e yaraşan budur. Çünkü onun sünnete uyma ve selefe
tabi olma hususunda ne kadar hassas olduğu bilinmektedir.
O ‘Muvatta’sında Raşid Halife Ömer ibni Hattab’ın, ‘Namazı terk edenin İslam’da nasibi yoktur.’
sözünü rivayet etmiştir. Şu hâlde o, Ömer’in (ra) sözünü bırakıp İbrahim En-Nehai’nin (ra) sözünü
alan kimseye karşı çıktığı hâlde nasıl Ömer’e muhalefet ediyor olabilir? Onun bu konudaki sözü
daha önce geçmişti.
Bu konuda ondan gelen rivayetler arasında şunlar da vardır:
1. Malikiler’in nezdinde muteber bir imam olan, Malik’in sözlerini toplamak için büyük gayret
gösteren, onun sözlerini toplayarak, ‘Küçük Malik’ lakabını alan İbni Ebi Zeyd El-Kayravani (rh)
büyük kitabı ‘En-Nevâdiru ve’z Ziyâdâtu Alâ Mâ Fi’l Müdevveneti Min Ğayrihâ Mine’l Ümmehât’ta
İmam Malik’ten namazı terk eden kimseyi tekfir ettiğini rivayet etmiştir. Örneğin:
a. O (1/150) şöyle demiştir: ‘Ayrıca ‘El-Utbiyye’de geçtiğine göre İbni’l Kasım Malik’ten naklen şöy-
le demiştir: ‘Namazı terk eden kimseye ‘Namaz kıl.’ denir. Kılarsa ne âlâ, aksi takdirde öldürülür.
Yine ‘Ben namaz kılmayacağım.’ diyen kimse tevbeye davet edilir. Namaz kılarsa ne âlâ, aksi tak-
dirde öldürülür. ‘Ben abdest almayacağım.’ diyen kimsenin hükmü de aynıdır.’ ‘
Bunu ileride gelen bir nakil izah etmektedir:
b. El-Kayravani (14/537) şöyle demiştir: ‘İbni Habib dedi ki: Namazı terk eden kimseye gelince
imam ona namaz kılmasını emrettikten sonra, ‘Ben namaz kılmam.’ derse imam onu öldürmeli-
dir. Onu vaktin sonuna kadar bırakmamalıdır. Hemen o vakitte öldürülmelidir. Çünkü o, namazı
terk etmesi sebebiyle kâfirdir. Onu ister inkâr ederek ister kusurundan ister zayi ederek ister tem-
belliğinden dolayı terk etsin, fark etmez. Çünkü Nebi (sav), ‘Kul ile küfür arasında ancak namazın
terki vardır.’ buyurmuştur. Namazın kardeşleri de böyledir.
İmamın huzuruna çıkarıldıktan sonra, ‘Tamam, namaz kılacağım.’ diyen kimseye gelince imam
onu bırakır. Namazı yine terk eder, imamın huzuruna çıkarılır, imam ona namaz kılmasını emre-

455
NAMAZ KİTABI

der; o yine dönüp ‘Tamam, namaz kılacağım.’ derse imam onu cezalandırmalıdır. Tevbe ettiği ve
namaza başladığı görülene kadar onu iyice dövmeli ve hapsetmelidir. Kişi imamın huzurunda
durdurulduğu esnada, ‘Ben namaz kılmayacağım.’ derse namazı ikrar ediyor olsa bile imam onu
öldürmelidir. Bu işi o namaz vaktinin bir ân sonrasına bile ertelememelidir. Bunu bulunduğu
vakitle namazın son vakti arasında yapmalıdır…
Bunların hepsini Mutarrif, İbnu’l Macişun, İbni Abdulhakem ve Asbağ söylemiştir. Ayrıca İbni’l
Kasım ve Mutarrif bunu Malik’ten mücmel olarak rivayet etmiştir.’
2. İbni Abdulberr ‘Et-Temhîd’de (4/231) şöyle demiştir: ‘Muhammed ibni Ali El-Beceli şöyle demiş-
tir: Bize Yunus ibni Abdula’lâ tahdis etti, dedi ki: İbni Vehb’i şöyle derken işittim: Malik dedi ki: ‘Al-
lah’a iman eden, resûlleri tasdik eden; fakat namaza durmaktan geri duran kimse öldürülür.’ Ebu
Sevr ve Şafii’nin ashabının tamamı da böyle söylemiştir. Bu aynı zamanda Mekhıl’ün, Hammad
ibni Zeyd’in ve Veki’in görüşüdür.’
3. Hasen ibni Sevab’dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: ‘Ebu Abdullah’a (yani İmam Ahmed’e),
‘Ben namazın üzerime farz ve vacip olduğunu ikrar eden bir müminim, ama namaz kılmayaca-
ğım.’ diyen kimse hakkında soruldu.
Dedi ki: ‘Üç gün boyunca tevbeye davet edilir. Namaz kılarsa ne âlâ, aksi takdirde öldürülür.’
Dedi ki: ‘Benim delil aldığım Ömer (ra) hadisinde mürted üç gün hapsedilmektedir.’
‘O bir namazı terk etmiş midir?’ diye sordum.
‘Mürted hepsinden daha ileridedir.’ dedi. Yani Ömer (ra) hadisini delil getirdi.’
Görüldüğü üzere İmam Ahmed (rh) namazı terk eden kimsenin hükmü hususunda İmam Ma-
lik’ten (rh) rivayet edilen bu nakli reddetmiş, yalnızca tevbeye davetin süresi hususunda ona mu-
halefet etmiştir. Bu onun nezdinde bu naklin İmam Malik’ten sabit olduğunu gösterir.
Bu görüşün İmam Malik’e nispetinin sahih olduğunun ve onun namazı terk eden kimseyi tekfir
etmediği şeklindeki yaygın iddianın batıllığını destekleyen bir diğer husus da bazı âlimlerin na-
mazı terk edenin tekfiri görüşünü ona nispet etmiş olmalarıdır. Örneğin:
4. Et-Tahâvî, Muhtasaru ihtilâfi’l Ulemâ’da (4/393) şöyle demiştir: ‘Malik’in görüşlerini ezberleyen-
lerden bazıları demiştir ki: Malik’in görüşlerinden biri de şudur: Kim mazereti olmadığı hâlde
namazı kasıtlı olarak vakti çıkasıya kadar terk ederse mürteddir. Namaz kılmazsa öldürülür. Bu
aynı zamanda Şafii’nin de görüşüdür.’
Bu, ondan muteber bir nakildir. O buna İmam Malik’in ashabının ikinci tabakasından rivayet et-
mektedir. Bu rivayet kabul edilmeye kendisinden sonraki rivayetlerden daha layıktır.
5. El-Lalekai ‘İ’tikâdu Ehli’s Sunne’de (4/896) şöyle demiştir: ‘Namazın imandan olduğu hususun-
da Nebi’den (sav) rivayet edilenlerin siyakı: Bu ayrıca sahabeden; Ömer’den, Ali’den… rivayet edil-
miştir. Fakihlerden Malik, Evzai, Şafii, Şerik ibni Abdullah En-Nehai, Ahmed, İshak, Ebu Sevr ve
Ebu Ubeyd El-Kasım ibni Sellam da böyle söylemiştir.
Bunlarla namazı terk eden kimseyi tekfir etmeme görüşünün İmam Malik’e nispetinin batıl oldu-
ğu, ondan sabit olanın sahabenin icmasına uyduğu olduğu ortaya çıkmış olmaktadır.
İmam Muhammed İbni İdris Eş-Şafii
1. El-Muzeni (rh) (v. 264), ‘El-Muhtasar’da şöyle demiştir: ‘Şafii (rh) dedi ki: ‘Namazı mazereti olmadı-
ğı hâlde vakti çıkasıya kadar terk eden kimseye, ‘Onu senden başkası kılmayacak, namazını kılar-
san ne âlâ, aksi takdirde seni öldürürüz.’ denir. Tıpkı kâfir olduğu zaman kişiye, ‘İman edersen ne
âlâ, aksi takdirde seni öldürürüz.’ dediğimiz gibi… Bu kimsenin üç gün boyunca tevbeye davet
edileceği, bu üç gün içerisinde namaz kılmadığı takdirde öldüreceği de söylenmiştir. Bu güzeldir
inşallah.’ ‘
Yine El-Müzeni (rh) şöyle demiştir: ‘O (Şafii), mürted hakkında şöyle demiştir: ‘Tevbe etmezse üç
gün beklenmeden öldürülür. Çünkü Nebi (sav), ‘Dinini terk edenin boynunu vurun.’ buyurmuştur.’
Yine o, mazereti olmaksızın namazı terk edeni imanı terk eden konumuna yerleştirmiştir. Dolayı-

456
NAMAZIN AHKÂMI, ÖNEMİ VE HÜKMÜ BABI

sıyla onun sözüne göre namazı terk eden mürtedin hükmünü alır. Çünkü onun nezdinde namazı
terk eden mürted gibidir ve üç gün bekletilmez.’
El-Müzeni (rh), Şafii’nin (rh) ashabının büyüklerinden ve onu en iyi bilen kimselerdendir. Öyle ki
Şafii onun hakkında ‘El-Müzeni benim mezhebimin destekçisidir.’ demiştir. Onun ‘El-Muhtasar’
isimli kitabı da Şafii’nin görüşlerinin aktarıldığı ve mezhebinin asıllarının toplandığı en önemli
kitaplardandır.
2. Et-Tahâvî’nin, ‘Muhtasaru ihtilâfi’l Ulemâ’ kitabında (4/393) Şafii’nin namazı mazereti olmadığı
hâlde kasıtlı olarak vakti çıkasıya kadar terk eden kimsenin riddetine ve onun cezasının ölüm
olduğuna hükmettiğine dair sözü daha önce geçmişti. Nitekim bu, El-Müzeni’nin nakliyle de ör-
tüşmektedir. Et-Tahâvî’nin rey ehlinin mezhebine geçmeden önce dayısı El-Müzeni’nin öğrencisi
olduğu gözden kaçmamalıdır.
3. Aynı şekilde El-Lalekai’nin ‘İ’tikâdu Ehli’s Sunne’de (4/896) namazı terk eden kimseyi tekfir et-
menin, aralarında Şafii’nin de bulunduğu fakihlerin görüşü olduğuna dair sözü daha önce geç-
mişti.
4. İbni Kesir ‘Tefsiri’nde (5/215, Meryem Suresi 59. ayetin tefsiri) şöyle demiştir: ‘Burada namazı
zayi etmekle neyin kastedildiği hususunda ihtilaf etmişlerdir. Bazı kimseler, ‘Namazı zayi etmekle
kastedilen onu tamamen terk etmektir.’ demiştir. Bunu Muhammed ibni Ka’b El-Kurazi, İbni Zeyd
ibni Eslem ve Es-Suddî söylemiştir. İbni Cerir de bu görüşü tercih etmiştir. Seleften, haleften ve
imamlardan namazı terk edenin kâfir olduğu görüşünde olanlar bundan dolayı bu görüşü tercih
etmiştir. Nitekim İmam Ahmed’den meşhur olan da budur. Aynı zamanda bu, Şafii’den gelen bir
kavildir. Zira hadiste ‘Kul ile şirk arasında namazın terki vardır.’ buyrulmuştur.’
Bu görüşün İmam Şafii’ye nispetin sıhhatini destekleyen hususlardan biri de onun imanın (söz,
amel ve itikad olmak üzere) üç rüknunun olduğu, kulun imanının bu üçü kendisinde bir araya
gelmeden sahih olmayacağı görüşünde olduğunun kendisinden sahih bir şekilde rivayet edilmiş
olmasıdır. İmam Şafii (rh) namazı terk eden kimsenin kâfir olduğu görüşünde değilse onun kulun
imanını kendisi olmadan geçersiz saydığı amel nedir acaba?!
Şu hâlde onun namazı terk eden kimseyi tekfir ettiği görüşünü almak sahabenin (r.anhum) icması-
na muvafık olduğundan Muhammed ibni Nasr El-Mervezi’nin ondan naklettiği, onun bu kimseyi
tekfir etmediği görüşünü almak da evladır. Allah en iyi bilendir.
İmam Ahmed İbni Hanbel
Karşılaştığım en ilginç şeylerden biri de Müteahhirinden bazı kimselerin İmam Ahmed’e (rh), na-
mazı terk eden kimseyi tekfir etmediği görüşünü nispet etmesi ve bunu onun mezhebi içeri-
sinde muteber bir rivayet saymasıdır! Hâlbuki bu imamın namazı terk eden kimsenin tekfirine
dair sözleri çoktur ve meşhurdur. Bu sözlerin çokluğuna rağmen İmam Ahmed’in namazı terk
eden kimsenin tekfiri hususunda farklı sözler söylediği hakkında en ufak bir şüphenin bulunması
mümkün değildir.
Bu meseledeki çok sayıda muhkem rivayeti bırakıp tek bir rivayeti tercih etmeleri Müteahhirin-
den bazılarının şaşkınlığındandır. Onların bu rivayetlerle istedikleri şey, yani namazı terk edenin
kâfir olmadığı görüşü onlara teslim edilmez. Bu ancak müteşabih sözlerin peşine düşerek haddi
aşmakla ve zorlamalarla mümkün olur. Evet, onlar bir rivayeti alırlar ve nefislerinin istediğini des-
teklediği için onu onun mezhebinde muteber olan ikinci bir rivayet konumuna yerleştirirler.
Onlardan bazıları İmam Ahmed’in açık ve net sözlerini bırakıp delaleti açık olmayan bazı rivayet-
lerini ve sözlerini yerine getirir. Sonra bu sözleri, onun namazı terk eden kimseyi tekfir etmesinin
sebebinin kişinin namazın vacip olduğuna itikad etmemesi ve namazı terk etmeyi helal sayması
olduğu, sırf namazı terk etmesi olmadığı görüşünü desteklemek için kullanır! Hatta bazıları bil-
giçlik taslayarak bunun onun mezhebindeki meşhur rivayet olduğunu söyler! İmam Ahmed’den
gelen bu şaz rivayet hakkındaki yorumlar arasında en garibime giden, çağımız Mürciesinin
büyüklerinden birinin şu yorumudur: ‘Namazı terk eden kimsenin tekfiri hususunda İmam Ah-

457
NAMAZ KİTABI

med’den farklı rivayetler gelmiştir. Bunun sebebi onun bir dönemde şefaat hadislerinden haber-
dar olmaması, bu hadislerden daha sonra haberdar olmasıdır. O, şefaat hadislerinden haberdar
olduğu zaman namazı terk eden kimsenin tekfiri görüşünü terk etmiştir. Bu hadislerden haber-
dar olmadığı dönemde ise bu kimsenin küfrüne hükmetmiştir!’
Bu, Mürcienin, başkalarının nezdinde asla bulamayacağımız saçma sapan yorumlarındandır.
Böyle bir yorum ancak Allah’ın kendisini sünnete ve Selef-i Salihin’e uymaya muvaffak kıldığı
kimsenin şu adamların sapıklığının hangi boyutlara ulaştığını, hevaya uymakta ne kadar ileri git-
tiklerini, batıl mezheplerini desteklemek ve savunmak için âlimlerin sözlerini nasıl tahrif ettikle-
rini görmesi için söz konusu edilebilir. Allah’tan selamet ve afiyet niyaz ederiz.
İşte bu imamın bu meseledeki sözlerinden bazıları:
1. İmam Ahmed (rh), Abdus El-Attar’ın rivayet ettiği akidesinde şöyle demiştir: ‘Ameller arasında
namazdan başka terki küfür olan bir amel yoktur. Onu terk eden kâfirdir. Allah onu öldürmeyi
helal kılmıştır.’ (El-Câmi’u fî Akâidi ve Rasâili Ehli’s Sunne, 22)
2. İbni Hani (rh) ‘Mesâil’inde (1873) şöyle demiştir: ‘Ebu Abdullah’ın (yani İmam Ahmed’in)
yanında bulunan bir adamın yanına geldim. Ona soru soruyordu. Sonra adam, ‘Ey Ebu Abdullah…
ve hiç kimse günahından dolayı tekfir edilmez, değil mi?’ demeye başladı. Bunun üzerine Ebu
Abdullah ‘Sus!’ dedi. ‘Namazı terk eden kâfir olur. ‘ ‘
3. Abbas ibni Muhammed El-Yemami, Tarus’ta şöyle demiştir: ‘Ebu Abdullah’a Nebi’den (sav)
rivayet edilen, ‘Tevhid ehlinden hiç kimse günahından dolayı tekfir edilmez.’ hadisini sordum.
Dedi ki: ‘Aslı olmayan, uydurma bir hadistir. O zaman Nebi’nin (sav), ‘Namazı terk eden kâfir olur.’
hadisi ne olacak?’‘ (Sonra Abbas,) ‘Ümmete miras bırakır mı?’ diye sordu. O da, ‘Ne mirasçı olur ne
de kendisine mirasçı olunur.’ diye cevap verdi. (Ahkâmı Ehli’l Milel, El-Hallâl, 1368)
4. Abdullah ibni Ahmed (rh) şöyle demiştir: ‘Babama namazı terk eden kimseyi sordum. Dedi ki:
‘Bize Nebi’den (sav), ‘Kul ile küfür arasında namazın terki vardır.’ diye rivayet edilmiştir.’ ‘ (Ahkâmu
Ehli’l Milel, El-Hallâl, 1369)
5. Hasen ibni Ali El-İskafi şöyle demiştir: Ebu Abdullah namazı terk eden kimse hakkında
dedi ki: ‘Ben hadisin zahirinden ancak bunu anlıyorum. Bunu namazı inkâr ederek kılmayanlara
yoranlara gelince bunu bilmiyoruz. Nitekim Ömer (ra) kendisine, ‘Namaz!’ denildiği zaman
‘Namazı terk edenin İslam’da nasibi yoktur.’ demiştir.’ (Ahkâmu Ehli’l Milel, El-Hallâl, 1370)
6. Ahmed ibni El-Huseyn ibni Hassan şöyle demiştir: ‘Ebu Abdullah’a namazı kasıtlı olarak terk
eden kimse soruldu. Bunun üzerine o, ‘İman ile küfür arasında ancak namazın terki vardır.’ dedi.’
(Ahkâmu Ehli’l Milel, El-Hallâl, 1371)
7. Ebu Abdullah dedi ki: ‘Ameller arasında namazdan başka bir amelin terkinin küfür olduğunu
işitmedik.’ (Ahkâmu Ehli’l Milel, El-Hallâl, 1372)
8. Ebu Bekir El-Merruzi şöyle demiştir: ‘Ebu Abdullah’a, önemsemezliğinden ve gevşekliğinden
dolayı namazı terk eden kimseyi sordum. ‘Subhanallah, onu önemsemezliğinden ve
gevşekliğinden dolayı terk etmişse geriye ne kaldı ki?!’ dedi. ‘O sarhoş olmuştur ve aklı başından
gitmiştir?’ dedim. Dedi ki: ‘Bana bunu sormak istiyorsun. Nebi (sav), ‘Kul ile küfür arasında namazın
terki vardır.’ buyurmuştur.’ Bunun üzerine birkaç kez, ‘Peki, sence tevbeye davet edilmeli mi?’ diye
sordum. ‘Onun önemsemezliğinden ve gevşekliğinden dolayı terk etmişse geriye ne kalıyor?!’
dedi.’ (Ahkâmu Ehli’l Milel, El-Hallâl, 1374)
9. Ebu’l Haris Ebu Abdullah’a, ‘Peki, o namazı terk etmesi sebebiyle kâfir olur mu?’ diye sormuş;
o da ‘Nebi (sav), ‘Kul ile küfür arasında namazın terki vardır.’ buyurmuştur.’ demiştir. (Yine Ebu’l Haris
şöyle demiştir:) ‘Peki, bir adamın namazını sürekli kıldığını görüyorsun, sonra namazı bırakıyor,
bunun üzerine kendisine, ‘Namaz kıl.’ deniyor, o da ‘Kılmam.’ diyor; ama ‘Namaz farz değildir.’
demiyor?’ diye sordum. ‘Nebi (sav) ‘Namazı terk eden kâfir olur.’ buyurmuştur.’ dedi. (Ahkâmu Ehli’l
Milel, El-Hallâl, 1375)
10. Ebu Davud şöyle demiştir: ‘Ahmed’i şöyle derken işittim: ‘Adam, ‘Ben namaz kılmam.’ dedi

458
NAMAZIN AHKÂMI, ÖNEMİ VE HÜKMÜ BABI

mi kâfir olur.’ ‘ (Ahkâmu Ehli’l Milel, El-Hallâl, 1377)


11. Ebu’l Haris şöyle demiştir: Ebu Abdullah’a, ‘Adam namazı gevşekliğinden dolayı terk ediyor,
kendisine ‘Namaz kıl.’ deniyor, bunun üzerine ‘Tamam.’ diyor; ama kılmıyor, ayrıca o namazın
kendisine farz olduğunu ikrar ediyor?’ diye sordum. Dedi ki: ‘Üç gün gözetlenir. Namaz kılarsa ne
âlâ. Aksi takdirde boynu vurulur.’ (Ahkâmu Ehli’l Milel, 1391)
12. Hasen ibni Sevvab şöyle demiştir: ‘Ebu Abdullah’a, ‘Ben namazın üzerime farz ve vacip
olduğunu ikrar eden bir müminim, fakat namaz kılmayacağım.’ diyen kimse hakkında soruldu,
ben de bunu işitiyordum. Dedi ki: ‘Üç gün boyunca tevbe etmesi istenir. Namaz kılarsa ne âlâ.
Aksi takdirde öldürülür.’ ‘ (Ahkâmu Ehli’l Milel, 1398)
13. İsmail ibni Said şöyle demiştir: ‘Ahmed’e, Nebi’nin (sav), ‘Bizi aldatan bizden değildir.’ ve
‘Bizim aleyhimize silah taşıyan bizden değildir.’ buyruklarını sordum. Dedi ki: ‘Bunlar pekiştirme
ve şiddetle sakındırma içindir. Ben bir kimseyi ancak namazı terk ettiğinden dolayı tekfir
ederim.’ ‘ (Es-Sunne, Ebu Bekr ibni El-Hallâl, 1000)
14. Eş-Şalenci (rh) şöyle demiştir: ‘Ahmed ibni Hanbel’e gücü yettiği ve kendisine ne bir hastalık
ne bir korku engel olmadığı hâlde namazı, zekâtı, orucu, cumayı ve haccı kasıtlı olarak terk eden
kimseyi sordum. Dedi ki: ‘Namaza gelince kişi onu diğer namazın vakti girene kadar terk ettiği
zaman üç gün boyunca tevbeye davet edilir. Tevbe ederse ne âlâ. Aksi takdirde…’ Yani öldürülür.’
Yine o şöyle demiştir: ‘Farz olan orucu ve zekâtı terk eden, şarap içen kimsenin arkasında namaz
kılınmaz.’ (Ta’zîmu Kadri’s Salât, 986)
15. İsmail ibni Said şöyle demiştir: ‘Ahmed ibni Hanbel’e namazı kasıtlı olarak terk eden
kimseyi sordum. Dedi ki: ‘Namazı kasıtlı olarak terk eden kimsenin hâricinde kimse günahından
dolayı kâfir olmaz. Kişi bir namazı diğer namazın vakti girene kadar terk ederse üç gün boyunca
tevbeye davet edilir.’ ‘ (Ta’zîmu Kadri’s Salât, 978)
İşte bunlar bu görüşün İmam Ahmed’den (rh) mütevatir olarak nakledildiğini ortaya koyan sahih
ve sarih rivayetlerdir. Bu rivayetlerde o (rh), namazı terk eden kimseyi onu inkâr eden ile tembel-
liğinden ve gevşekliğinden dolayı terk eden kimse arasında bir ayrıma girmeksizin tekfir etmek-
tedir. Buradan buna aykırı olan görüşü ona nispet edenlerin yalanını anlarsın.
Daha fazla açıklamaya ihtiyaç duyuyorsan El-Hallal’ın (rh) ‘El-Câmiu li-Ahkâmi Ehli’l Milel’ isimli
kitabının ‘Namazı Terk Eden Kâfir Olur’ (2/535) ve ‘Namazı Vakti Çıkasıya Kadar Terk Eden Kimse’
(2/541) bablarına bakabilirsin.
Yukarıda açıklananlara bakınca görürsün ki Ehl-i Sünnet imamlarına nispet edilen sözlerin
ve görüşlerin birçoğu doğruluğunun tespitine ve onlara nispetinin sahih olup olmadığının
tekidine muhtaçtır. Sünnet ve itikad konularında Ehl-i Sünnet imamlarına muhalefet eden
kimseler fıkıhta kendilerini onlara nispet etmişlerdir. Bundan sonra kendilerinin inandığı
sünnete muhalif inançları, onlara nispet etmişlerdir.
Es-Siczî (rh) ‘Risâletu’s Siczî İlâ Ehli Zebîd'de (s. 357) şöyle demiştir: ‘On Birinci Bölüm: Herkese
Meyletmekten ve Her Kitaptan Bilgi Almaktan Sakındırma, Zira Karışıklıklar İyice Artmıştır, Mez-
hepler Hakkında Yalan Söyleme İyice Yayılmıştır: Allah (cc) bize ve size rahmet etsin. Bilin ki bu bö-
lüm, belanın her tarafa yayılmış olduğundan ve bu bölümde geçenleri ihmal etmeleri sebebiyle
insanların başına gelenlerden dolayı bölümler arasında iyice ezberlenmeyi en fazla hak eden bö-
lümdür. Zira zamanımızdaki insanların durumu garipleşmiştir. Aralarında kendisine itimat edile-
cek olanlar iyice azalmıştır. Az bir mal karşılığında ya da kendisini başkasına sevdirmek için dinini
satanlar çoğalmıştır. Mezhepler hakkında yalan söylemek yaygınlaşmıştır. Şu hâlde selamette
olmayı isteyen her Müslim’in, üzerine düşen herkese meyletmemesi; her kitaba güvenmemesi;
dizginini, (sünnete) uyduğunu açığa vuran herkesin eline vermesidir.’
İbni Teymiyye (rh) ‘Minhâcu‘s Sunne’de (5/261) şöyle demiştir: ‘Dört mezhep ve başka mezhepler
de böyledir. Özellikle de onların birçoğuna usule dair bazı görüşler karışmışken… Evet, görüş-

459
NAMAZ KİTABI

ler birbirine karışmıştır. Hanbeli, Şafii ve Maliki; Malik’in, Şafii’nin ve Ahmed’in mezhebine Eşa-
riye’nin, Salimiye’nin ve başka fırkaların bazı prensiplerini karıştırmakta, sonra bunları Malik’in,
Şafii’nin ve Ahmed’in mezhebine nispet etmektedir.’ ” (Selef Katında İman ve Mürcie’ye Reddiye,
Ebu Abdullah Adil b. Abdullah Alu Hamdan, Neda Yayınları, 1/157-168)

460
NAMAZIN AHKÂMI, ÖNEMİ VE HÜKMÜ BABI

D. Namazın Kazası
Terk edilen bir namazın iki sureti vardır:
• Uyuma ve unutma gibi bir özürle namazın terk edilmesi.
• Kişinin amden/bilinçli olarak namazı terk etmesi.
1. Namazı Özürle Terk Etmek
Bir özür nedeniyle namazı terk eden, özrü son bulduğunda namazını
kılar. Unutan hatırladığında, uykuda kalan uyandığında, bayılan ayıldı-
ğında… hemen namazını eda eder. Bu, namazın kazası değil, eda edil-
mesidir. Zira İslam bu durumu şer’i bir özür kabul etmiş ve özrü bitenin
âdeta vakit içindeymiş gibi namazını kılmasını istemiştir.
“Kim bir namazı kılmayı unutur veya uyuyakalırsa bunun kefareti namazı
hatırladığında kılmasıdır.” 128
Abdullah ibni Ebu Katade babasından şöyle nakletmiştir:
“Bir gece Peygamber ile birlikte seferdeydik. Topluluk içinden biri,
‘Ey Allah’ın elçisi bizim için bir mola versen!’ dedi.
Allah Resûlü, ‘Ben uyuya kalıp namaza kalkamamanızdan endişe ediyorum.’
şeklinde karşılık verdi.
Bunun üzerine Bilal, ‘Ben sizi uyandırırım.’ dedi.
Nihayet kafiledeki herkes uyudu. Bilal de sırtını bineğine yasladı. Gözleri uy-
kuya yenik düştü ve o da uyuya kaldı. Derken Peygamber uyandı. O esnada,
Güneş’in yuvarlağı ufukta belirmişti. Bunun üzerine,
‘Ey Bilal! Söylediğin söz nerede kaldı?’ dedi.
Bilal, ‘Hayatımda bunun gibi bir uykuyla karşılaşmadım.’ diye cevap verdi.
Allah Resûlü şöyle buyurdu: ‘A llah dilediği zaman sizin ruhlarınızı kabzeder,
dilediği zaman da geri iade eder… Ey Bilal! Kalk Müslimlere namazı haber
vermek için ezan oku!’
Daha sonra Peygamber abdest aldı. Güneş iyice yükselip ışığı beyazlaşınca
kalktı ve cemaate namaz kıldırdı.” 129
 128. Buhari, 597; Müslim, 684
 129. Buhari, 595

461
NAMAZ KİTABI

2. Namazı Amden/Bilinçli Terk Etmek


Namazı bilinçli terk edenin kazası yoktur. Yapılacak tek şey pişmanlık-
la Allah’a (cc) yönelmek, tevbe ve istiğfarla bağışlanma dilemektir. Çünkü;
• Yukarıda kaydettiğimiz hadislerde, Allah Resûlü (sav) uyuyan ve unu-
tanı mazur saymıştır. Bu da kasıtlı terk edenin mazur olmadığını ima
eder. Ayrıca, bazı sözlerinde açıkça bunu belirtmiştir:
“…Dikkat edin! Kusur, uykuda kalmak değildir. Asıl kusur, bir sonraki na-
mazın vakti gelene dek namazı kılmayanadır.” 130
• Allah Resûlü (sav) açıkça namazın vakitle sınırlı olduğunu belirtmiştir.
O (sav) iki gün peş peşe ashabına namaz kıldırmıştır. Birinci gün ilk va-
kitte ikinci gün son vakitte namazı kılmış ve şöyle demiştir:
“…Namaz; bu gördüğünüz iki vakit arasındadır.” 131
“…Vakit bu ikisi arasındadır.” 132
Şeriat namaza bir sınır koymuştur. Kişi o vakti amden/bilinçli olarak
ihmal ederse, hakkını kaybetmiş olur.
“…Şüphesiz ki namaz, belirlenmiş vakitler içinde müminlere farz kılınmış-
tır.” 133
• Kaza akılla bilinecek bir şey değildir. Namaz nasla sabit olduğu gibi,
kaza içinde sarih/açık naslar olmalıdır. Oysa naslar yalnızca özürlüye,
vakti çıkan namazı kılma hakkı tanımıştır. Amden/bilinçli terkin küfür
olduğunu haber vermekle yetinmiştir.
• Allah Resûlü’nün (sav) hayatında sözlü veya fiilî özürsüz terk edilen na-
mazın kaza edileceğine dair tek bir açık nas yoktur.
• Ne yazık ki namazın kaza edilebileceğine dair görüş, birçok insanı
namazda gevşekliğe sevk etmiştir. “Sonra kılarım/kaza ederim.” düşün-
cesiyle birçok namaz ihmal edilmiş, terk edilmiştir. 134
 130. Müslim, 681
 131. Müslim, 613
 132. Müslim, 614
 133. 4/Nîsa, 103
 134. “Namazın kazası vardır.” diyen âlimler genel olarak namazın terkini küfür görmeyen âlim-

462
NAMAZIN AHKÂMI, ÖNEMİ VE HÜKMÜ BABI

lerdir. Namazın terkini küfür gören âlimlerden Ahmed ibni Hanbel de (rh) terk edilen namazın
kaza edilmesi gerektiğini söylemiştir. (El-Furû’, 1/417)
Cumhur-u ulema da bu görüşlerinde bazı delilere dayanmışlardır:
•  Uyuyanın ve unutanın namazı vakti dışında kılması emrini şöyle yorumlamışlardır, “Unutan
ve uykuda kalan mazurdur. Buna rağmen kaçırdığı namazı kılması istenmiştir. Bilinçli/amden
terk eden mazur değildir. Öyleyse bunun namazı kaza etmesi daha önceliklidir.” Bir kısmı da ha-
diste geçen “unutma/nisyan” lafzını terk etme anlamında yorumlanmış ve amden/bilinçli namazı
terk eden de bu hadislerin kapsamındadır demişlerdir.
Bu istidlal yerinde değildir. Zira Allah Resûlü (sav) açıkça özür hâli ve özür olmayan hâli ayırmış,
özürsüz namazı terki amden/bilinçli terk diye isimlendirmiş ve sahibine küfür ismi vermiştir. Uyu-
yan ve unutanları ise özürlü saymış ve kusurlu olmadıklarını belirtmiştir. Allah Resûlü’nün (sav)
lafzen ayırdığını yorumla birleştirmek, uygun olmasa gerektir.
•  Ebu Zerr’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Allah Resûlü bir
gün bana, ‘Namazı vaktinden erteleyen veya namazın vaktini öldüren idareciler geldiğinde hâlin
nice olur?’ buyurdu. Ben de, ‘Bu konuda ne tavsiye edersin?’ dedim. O, ‘Namazı vaktinde kıl. Arka-
sından bu idarecilerle namaza erişirsen yine kıl. Bu senin için nafile bir ibadet olur.’ ” (Müslim, 648)
Derler ki: “Yöneticiler/Emirler namazı vaktin dışında kılmış olur. Buna rağmen Allah Resûlü (sav),
Ebu Zerr’e (ra) onlarla beraber namaz kılmasını emretmiştir. Şayet vaktin dışında kılınan namaz
sahih olmasaydı, Ebu Zerr’e (ra) onlarla namaz kılması emredilmezdi. Demek ki kasten ertelenen
ve vakti çıkan namaz sahihtir. Bu da kazanın delilidir.”
Bu istidlal yerinde değildir. Zira namazı ertelemeleri, vaktin çıkması anlamına gelmez. Nevevi (rh),
Sahih-i Müslim şerhinde şöyle der: “Yani muhtar vakti geçirmiş, son vakitte kılmışlardır. Yoksa,
namazın vaktini geçirmemişlerdir. Zira sonradan gelen emirlerden naklolunan budur.” Benzer bir
yorum Muhammed ibni Nasır El-Mervezi ve İbni Teymiyye’den nakledilmiştir.
Şayet hadis onların anladığı gibi olsa dahi, bu konuya hüccet olmazdı. Şöyleki; Allah Resûlü (sav)
Ebu Zerr’e (ra) farz namazı vaktinde eda etmesini emretmiştir. İkinci kıldığı namaz ise nafiledir.
Nafile namaz vakitle kayıtlı değildir. Kişi dilediği zaman nafile kılabilir.
•  Bir diğer delilleri şudur: “Vaktin girmesiyle beraber namaz kişinin zimmetinde borçtur. Vakit
çıksa da o borç onun zimmetindedir ve ödemek zorundadır. Nasıl ki kişi zenginleşir; hac ve zekât
ona farz olursa, o borç eda edilene kadar zimmetlidir. Aynı şekilde namaz borcu, eda edilene
kadar zimmetlidir.”
Bu istidlal yerinde değildir. Zira hac ve zekât iki vakit arasında sınırlandırılmamış ibadetlerdir.
Hâliyle namaz gibi giriş ve çıkış vakti belirlenmiş bir ibadete kıyas edilmesi usuli/teknik açıdan
mümkün değildir.
•  Aynı şekilde namazı oruca kıyas etmek de usul/teknik açıdan zordur. Bazı âlimler; “Amden/
bilinçli oruç yiyen veya bozan, kaza orucu tutar.” demişlerdir. Namazı da oruca kıyas edip, namazı
terk eden kaza eder sonucuna ulaşmışlardır. Oysa amden oruç yiyenin kaza orucu tutması ihti-
laflıdır. Buhari (rh); Ebu Hureyre (ra) ve Abdullah ibni Mesud’dan (ra) kaza orucu tutmayacaklarını
nakletmiştir. (Kitâbu’s Savm, 29. Bab başlığı, muallak olarak) Hafız ibni Hacer şerhte; Ali’den (ra)
ve Ebu Bekir’den (ra) aynı görüşü nakletmiştir. Bu, Allah Resûlü’nden (sav) merfu olarak da rivayet
edilmiştir. Ancak hadisin senedi ihtilaflıdır. (Tirmizi’nin (rh) aktardığına göre İmam Buhari raviler-
den Ebu’l Mutavvıs’ın bu hadis dışında bir hadisini bilmediğini söylemiştir. (Tirmizi, 723) Müba-
rek Furi’nin (rh) aktardığına göre, İmam Buhari, Ebu’l Mutavvıs’ın babasının Ebu Hureyre’den işitip
işitmediğine emin olmamıştır. (Tuhfetu’l Ehvezî, 725 No.lu hadis şerhi) Beyhaki’de Sünen’inde
bu konuda Nebi’den (sav) sabit rivayet olmadığını söylemiştir. (Es-Sunenu’l Kubrâ, 8070) ) Buna
binaen; amden/bilinçli terk edilen orucun kazası ihtilaflıdır. Amden/bilinçli terk edilen namazı
buna kıyas etmek, yanlıştır.

463
NAMAZ KİTABI

Sonuç olarak; Özürsüz, bilinçli olarak terk edilen namazın kazası âlimler arasında ihtilaflıdır. Ra-
cih olan; yukarıda mezkûr deliller nedeniyle, amden terk edilen namazın kazasının olmadığıdır.
Allah (cc) en doğrusunu bilir. Konunun detaylı bir karşılaştırması için bk. Kitâbus Salât, İbnu’l Kay-
yım, s. 113-205; Kitabın Türkçesi için bk. Namazla İlgili Meseleler, İbn Kayyım, Nesaim Yayınları, s.
79-146

464
EZAN VE KAMET BABI

Ezanın Fazileti
• İslam Akidesinin İlanıdır
• Şeytanları Kaçıran Manevi Bir Güçtür
• Ezanı İşitenler, Müezzine (İmanla) Şahitlikte Bulunur
• Günahların Affına Vesiledir
• Müezzinler Kıyamet Günü En Uzun Boyunlu Kişiler
Olacaktır
• Müezzin Emindir

Ezan ve Kametin Hükmü


• Ezan ve Kamet Farz-ı Kifayedir
Ezan ve Müezzinde Bulunması Gereken Şartlar
• Müslim Olmak
• Erkek Olmak
• Ezanı Tertip Üzere Okumak
• Ezanı Muvalat Üzere Okumak
• Ezanı Arapça Lafızlarla Okumak
Ezan ve Müezzinde Bulunması Müstehap Olan
Durumlar
• Güzel, Tok ve Gür Bir Sesle Okumak
• Ayakta Okumak
• Yüksek Bir Yerde Okumak
• Kıbleye Yönelerek Okumak
• Parmakları Kulağa Koymak
• “Hayye Alâ’s Salâh” Derken Sağa, “Hayye Alâ’l Felah” Derken
Sola Dönmek
• Ezan İçin Ücret Almamak
• A bdestli Olmak
• Ezanda Terci’ Yapmak
• Ezanı Ağır, Kameti Hızlı Okumak
Ezanı Dinleyen Kişinin Yapması Gereken Davranışlar
• Müezzinle Birlikte Ezanı Tekrar Etmek
• Ezan Bitimindeki Zikirleri Yapmak
• Tevhidi İkrar Etmek
• Ezandan Sonra Dua Etmek
• İki Rekât Namaz Kılmak

Ezan ve Kametle İlgili Meseleler


• Ezana Ek Yapılacak İki Yer Vardır: Sabah Namazında “Es-
Salâtu Hayrûn Mine’n Nevm” Cümlesinde ve Özel Bir İhtiyaç
Hâlinde Toplumu Bilgilendirme Amaçlı Yapılan Eklemedir
• Sabah Namazı İçin Okunan İki Ezan Arasındaki Süre Bir
Müezzinin İnip Diğerinin Çıkacağı Kadardır
• Ezan ve Kamet Arasında, İnsanların Namaza Hazırlanacağı
Kadar Vakit Olmalıdır
• Özür Sebebiyle Kılınmayan Namazlar, Kılınacağı Zaman
Ezan ve Kamet Okunabilir
• Sefer/Yolculuk Sebebiyle Cem Edilen Namazlar İçin Tek
Ezan Okunur, Her Namaz İçin Ayrı Kamet Getirilir
• Farz Namazı Dışındaki Namazlar Toplu/Cemaatle Kılınsa
Dahi Ezan Okunmaz
• Tek Başına Farz Namaz Kılan, Ezan Okuyup Kamet
Getirebilir
• Sünnet Olan, Ezanı ve Kameti Aynı Kişinin Okumasıdır
• Görme Engelliler Müezzinlik Yapabilir
• K âfirlerin/Müşriklerin Okuduğu Ezan Tekrar Edilebilir
• Ezanı Duyan Kişinin “Aziz Allah” Sözü Bidat, “Şefaat, Ya
Resûlallah” Sözü ise Şirktir
• Cuma Günü Salâ Okumak Bidattir
• Cuma Namazının Tek Bir Ezanı Vardır
EZAN VE KAMET BABI

I. Ezan

E zan lugatta i’lam/bildirmek anlamındadır. Kelime, Tevbe Suresi 3.


ayette bildiri/i’lam anlamında kullanılmıştır. 1 Istılahta ise, namaz
vaktinin girdiğini ilan ve namaza davet için şeriatın belirlediği lafızlarla
yapılan çağrıdır.
A. Ezanın Meşru Kılınması
İslam’ın ilk yıllarında bugün okunan ezan yoktu. Onun yerine herkes
namaz vaktini tespit eder, o saatte mescidde olmaya çalışırdı. Ancak İs-
lam cemaati ezan için bir arayış içindeydi.
İbni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Müslimler Medine’ye geldiklerinde toplanır namaz zamanını gözetirler-
di, (bu dönemde) namaz için bir kimsenin çağırması (ezan okuması) yoktu.
Bir gün bu konu hakkında konuştular; birisi, ‘Hristiyanların çanı gibi çan
kullanınız.’ dedi.
Diğer birisi de, ‘Hayır, Yahudiler gibi boru kullanınız.’ dedi.
Ömer de, ‘Bir adam gönderseniz de halkı namaza çağırsa’ dedi.
Bunun üzerine Resûlullah (sav), ‘Ey Bilal kalk, namaza çağır.’ buyurdu.” 2
 1. “(Bu,) büyük hac gününde, Allah ve Resûl’ünden insanlara bir bildiridir!” (9/Tevbe, 3)
 2. Buhari, 604; Müslim, 377

469
NAMAZ KİTABI

Allah Resûlü (sav) bu durumu dert ediniyor, tüm Müslimleri aynı ânda
namaza toplayan, Müslimlere özgü bir ilan/duyuru bulmak istiyordu.
Rivayetlerden anladığımız kadarıyla bu konu Müslimlerin gündemiydi
ve aralarında tartışıyorlardı. Allah Resûlü’nün (sav) bu derdini dert edinen,
dertlendiği, ashab tarafından da fark edilen Abdullah ibni Zeyd’e bir rüya
gösterildi ve Allah Resûlü’nün (sav) rüyaya muvafakatıyla ezan meşru kı-
lınmış oldu.
Ebu Umeyr ibni Enes, Ensar’dan olan bir amcasından naklen şöyle ri-
vayet etmiştir:
“Resûlullah (sav), cemaati nasıl namaza toplayacağını düşündü, zihni bununla
meşgul idi. Kendisine namaz vakti girince bir bayrak dik, onu görenler birbir-
lerine haber verirler denildi. Fakat bu teklif Peygamber’in (sav) hoşuna gitmedi.
Boru çalınsın diye söz edildi. -Ravilerden Ziyad, ‘Yahudilerin ibadetlerine çağ-
rıldıkları davet borusudur.’ dedi.- O da hoşuna gitmedi ve ‘O, Yahudi işidir.’
buyurdu. Çan çalınması hatırlatılınca, ‘Bu da Hristiyanların işidir.’ buyur-
du. Abdullah ibni Zeyd, Resûlullah’ın (sav) üzüntüsü gibi üzülerek evine
döndü. Gece rüyasında kendisine ezan gösterilip öğretildi.
Sabahleyin Resûlullah’a (sav) gelip gördüğünü anlatmak üzere şöyle dedi: ‘Ey
Allah’ın Resûlü! Ben uyku ile uyanık arasında iken bana birisi gelerek, ezanı
öğretip ezberletti.’
Ebu Umeyr dedi ki: ‘Ömer bu rüyayı yirmi gün önce görmüş, fakat gördüğü-
nü saklamıştı. Sonradan Ömer de rüyasını Resûlullah’a (sav) aktarmıştır. Resû-
lullah (sav), “Bunu bana daha önceden neden haber vermedin?” buyurunca,
‘Abdullah ibni Zeyd benden önce davrandı ben de utandım.’ dedi.
Resûlullah da (sav), “Ey Bilal kalk da bak, Abdullah ibni Zeyd ne söylerse
sen de onları ezberle ve aynen söyle!” buyurdu.
Ravi diyor ki: Bilal ilk ezanı böylece okudu.” 3

 3. Ebu Davud, 498; Hadis göstermiştir ki; bir davanın derdiyle dertlenenleri Allah (cc), hayrın
anahtarı kılar. Müslimlerin çözüm aradığı meselelerde, onların vesilesiyle sorunları çözer.

470
EZAN VE KAMET BABI

Abdullah ibni Zeyd’e gösterilen rüya şöyledir:


Abdullah ibni Zeyd’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“‘Resûlullah (sav), halkı namaz için toplamak maksadıyla çalınmak üzere bir
çan yapılmasını emrettiği zaman, ben uyurken yanıma bir adam geldi. Elinde
bir çan vardı.
Ben, ‘Ey Allah’ın kulu, bu çanı bana satar mısın?’ dedim.
Adam, ‘Pekâlâ, ama bunu ne yapacaksın?’ dedi.
Ben, ‘Bununla insanları namaza çağıracağım.’ dedim.
Bana, ‘Sana bu iş için daha hayırlı bir söz göstereyim mi?’ dedi.
Ben de ona, ‘Elbette!’ dedim.
‘Öyleyse şunu söyle!’ diyerek bana öğretti:
‘A llahu Ekber! Allahu Ekber! Allahu Ekber! Allahu Ekber!
Eşhedu en Lailaheillallah, Eşhedu en Lailaheillallah
Eşhedu enne Muhammeden Resûlullah, Eşhedu enne Muhammeden Resû-
lullah
Hayye alâ’s salâh, Hayye alâ’s salâh
Hayye alâ’l felâh, Hayye alâ’l felâh
Allahu Ekber! Allahu Ekber!
Lailaheillallah’ ”
Abdullah ibni Zeyd (ra) devamla dedi ki:
“(Rüyamdaki bu zat) benden biraz uzaklaştı sonra tekrar söze başlayıp: ‘Son-
ra namazı kılacağın zaman şunu söylersin.’ dedi ve şunu öğretti:
‘A llahu Ekber! Allahu Ekber!
Eşhedu en Lailaheillallah
Eşhedu enne Muhammeden Resûlullah
Hayye alâ’s salâh

471
NAMAZ KİTABI

Hayye alâ’l felâh


Kad kâmeti’s salât, Kad kameti’s salât
Allahu Ekber! Allahu Ekber!
Lailaheillallah’
Sabah olunca Resûlullah’a (sav) gelerek (rüyamda) gördüklerimi haber verdim.
Bana, ‘İnşallah bu hak bir rüyadır. Kalk rüyada öğrenmiş olduğunu Bilal’e öğret.
O bunları söyleyerek ezan okusun. Zira o, sesçe senden daha gür!’ buyurdu.
Ben de Bilal’le birlikte kalktım. Ona teker teker arz ediyordum. O da bunları
yüksek sesle söyleyerek ezan okumaya başladı.
Bunu evinde olan Ömer ibni Hattab (ra) işitti ve hemen evden çıkıp ridası-
nı çekerek geldi ve ‘Ey Allah’ın Resûlü! Seni hak ile gönderene yemin olsun,
onun gördüğünün aynısını ben de gördüm!’ Bunu işiten Resûlullah (sav), ‘El-
hamdulillah!’ dedi.” 4
B. Ezanın Hükmü
Ezan farz-ı kifayedir. Yani bireysel değil toplumsal farzlardandır. Bir kişi
ezan okuduğunda -tüm toplum adına yaptığından- İslam toplumundan
sorumluluk düşer.
Ezanın farz olması Allah Resûlü’nün (sav) onu emretmesi ve İslam şiarla-
rından saymasındandır.
Malik ibni Huveyris’ten şöyle nakledilmiştir:
“Birtakım gençler olarak, Resûlullah’a (sav) geldik, yaşlarımız birbirine yakındı.
Yirmi gün kendisinin yanında kaldık. Resûlullah (sav), yumuşak ve merhamet-
li idi. Ailemize karşı özlemimizi anlayınca ailemizden geride bıraktıklarımızı
bize sordu. Biz de kendisine bunları bildirdik. Bunun üzerine: ‘Haydi artık ai-
lenizin yanına dönün, onların yanında olun. Onlara (İslam’ı) öğretin, (dinin
emirlerini) emredin. Namaz vakti girdiğinde biriniz size ezan okusun büyü-
ğünüz de size imam olsun.’ buyurdu.” 5

 4. Ebu Davud, 499


 5. Buhari, 628; Müslim, 674

472
EZAN VE KAMET BABI

Enes ibni Malik’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:


“Allah Resûlü bizi bir kavimle savaşa götürdüğü zaman sabah oluncaya kadar
beklerdi. Sonra bakardı, eğer ezan sesi duyarsa o kimselere hücum etmekten
geri dururdu. Ezan sesi duymazsa, onlara karşı hücuma geçerdi. (Bir defasında)
Hayber’e doğru harekete geçtik. Gece vakti buraya geldik. Sabah olunca Allah
Resûlü ezan sesi duymadı. Bunun üzerine atına bindi, ben de Ebu Talha’nın
terkisine bindim. Bu esnada ayaklarım Allah Resûlü’nün ayaklarına değiyordu.
Hayberliler kazma ve kürekleriyle karşıma çıktılar. Resûlullah’ı görünce, ‘Mu-
hammed! Allah’a andolsun ki, Bu Muhammed ve ordusudur!’ dediler. Allah
Resûlü, ‘A llahu Ekber, Allahu Ekber, Hayber harap oldu (veya olsun). Biz bir
kavmin yurduna girdik mi, uyarılan kimselerin sabahı ne kötü olur.’ buyurdu.”  6
Ezanın farz-ı ayn değil de farz-ı kifaye olması ise, herkesin değil, İslam
toplumu adına bir kişinin okumasındandır.
Yukarıda okuduğumuz üzere Nebi (sav), bir kavimle savaşacağı zaman sa-
bahı bekler, ezan okunup okunmadığını kontrol ederdi. Zira ezan İslam’ın
şiarlarındandır. Bu sebeple İslam âlimleri; bir belde ezanı terk etmede it-
tifak ederse onlarla savaşılacağını söylemişlerdir.
C. Ezanın Faziletleri
1. Ezan İslam Akidesinin İlanıdır
Ezan, İslam inancının özünü özetleyen bir manifesto gibidir. Allah’ı (cc)
tazim/tekbirle başlar. Sonra Allah’ın (cc) uluhiyetini ve Muhammed’in (sav)
risaletini ilan eder. Sonra insanları namaza davet eder. Sonra felaha/kur-
tuluşa çağırır. Hiç şüphesiz felaha/kurtuluşa davet, ebediyet: yani ahire-
te imanı ifade eder. Sonra tekbir ve tehlille Allah’ın yücelik ve tevhidini
vurgulayarak sonlanır. 7
Hâliyle ezan okuyan İslam inancını ikrar ve ilan etmiş olur ki; ikrar ve
ilanın en şereflisi İslam inancına yönelik olandır.

 6. Buhari, 610; Müslim, 1365


 7. bk. Fethu’l Bârî, Kitâbu’l Ezân başlangıç şerhi

473
NAMAZ KİTABI

Yüce Allah kendi kelimesini ve Nebi’nin şanını yücelttiğini vadetmiştir:


“…Allah’ın sözü (tevhid daveti) ise en yüce olandır…” 8
“Senin şanını yüceltmedik mi?” 9
Her gün, dünyanın dört bir yanında okunan ezanlar bu İlahi vaadin ta-
hakkukudur. Kâfirler ve müşrikler istemese de, Allah’ın mülkünde ezan-
lar O’nun ve Nebi’sinin adını yüceltmektedir.
2. Ezan, Şeytanları Kaçıran Manevi Bir Güçtür
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Namaza çağrı yapıldığında şeytan yellenerek ezanı duyamayacağı kadar uza-
ğa çekilir. Ezan bittiğinde geri gelir. Namaza kamet getirildiğinde tekrar dö-
nüp çekilir. Kamet bittiğinde tekrar gelir sonunda kişi ile kalbi arasına girer
ve: ‘Şunu hatırla, bunu hatırla’ diyerek önceden aklında olmayanları söyler,
nihayet bu kimse kaç rekât namaz kıldığını bilemez olur.” 10
Bu nedenle manevi hastalıkları olanlar için ezan, rahatlatıcı bir etkiye
sahiptir. Özellikle vesvese, kaygı, panik vb. rahatsızlığı olanlar, bu hasta-
lıklara sebep olan şeytanları uzaklaştırdığı için çokça ezan dinlemelidir.
Allah Resûlü ezansız beldeyi şeytanın boyunduruğuna girmiş olarak
resmetmiştir.
Ubade ibni Nuseyy’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Şam’da kendisine Me’dan denilen bir adam vardı. Ebu Derda, ona Kur’ân
okuturdu. Ebu Derda bir süre onu bulamadı. Sonra bir gün Dabık’ta iken ona
rastladı.
Ona dedi ki: ‘Ey Me’dan! Öğrendiğin Kur’ân’ın senin üzerindeki etkisi ne
oldu? Senin Kur’ân ile aran nasıldır?’
Me’dan dedi ki: ‘A llah benim Kur’ân ile aramın nasıl olduğunu biliyor ve ih-
san ediyor.’
Ebu Derda, ‘Ey Me’dan! Sen köyde mi oturuyorsun yoksa şehirde mi?’
 8. 9/Tevbe, 40
 9. 94/İnşirâh, 4
 10. Buhari, 608; Müslim, 389

474
EZAN VE KAMET BABI

Me’dan dedi ki: ‘İkisi de değil. Ben şehire yakın bir köyde oturuyorum.’
Ebu Derda dedi ki: ‘Bir dakika! Ey Me’dan yazık etme kendine! Allah Resû-
lü’nün şöyle dediğini işittim,
‘Evlerin ahalisinden beş kişi arasında namaz için ezan okunmaz ve beraberce
namaz kılınmazsa şeytan onların üzerinde hâkimiyetini kurar. Kurt tek başına
kalanı kapar.’ Yazık etme kendine Ey Me’dan! Sana şehirlerde ikamet etmeni
tavsiye ederim.’ ” 11
3. Ezanı İşitenler, Ezan Okuyana (İmanla) Şahitlikte Bulunur
Abdurrahman ibni Abdullah ibni Abdurrahman ibni Ebu Sa’sa’a El-En-
sari El-Mazini babasından, Ebu Said El-Hudri’nin (ra) ona şöyle haber ver-
diğini nakletmiştir:
“Senin koyunları ve çölü sevdiğini biliyorum. Koyunlarının yanında olduğun
zaman veya çölde bulunduğun ân, namaz için ezan oku ve okurken de yüksek
sesle oku! Çünkü Allah Resûlü’nün: ‘Müezzinin sesini duyan bütün cinler, in-
sanlar ve her şey Kıyamet Günü onun için şahitlik edecektir.’ dediğini işittim.”  12
Hiç şüphesiz bu, sözüyle ameli uyum içinde olan müezzinler içindir.
Yani yaşadığı hayat okuduğu ezana zıt olmayan muvahhidler için… Aksi
hâlde diliyle Allah en büyüktür deyip, yaşantısında başkalarını Allah’tan
büyük gören, başka büyüklerin emir ve talimatını Allah’ınkine (cc) önce-
leyenler için değil! Ya da Allah’ın tek ilah (ibadet edilen mabud) olduğu-
nu ilan edip; duasını, tevekkülünü, teşri/kanun yapma hakkını Allah’tan
başkasına vererek, Allah’ın (cc) dışında varlıkları ilah edinenler için değil…
4. Ezan Günahların Affına Vesiledir
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Müezzinin sesinin ulaştığı yer nispetince günahı bağışlanır. Yaş ve kuru ne
varsa sesinin ulaştığı yerdeki her şey ona şahitlik eder. Cemaatle namaz kılan

 11. Ahmed, 27513


 12. Buhari, 609

475
NAMAZ KİTABI

kimseye yirmi beş kat sevap yazılır ve cemaatle kıldığı iki vakit arasındaki gü-
nahları da affedilir..” 13
5. Ezan Okuyanlar Kıyamet Günü En Uzun Boyunlu Kişiler Olacaktır
Muaviye’den (ra) rivayete göre Allah Resûlü şöyle buyurur:
“Müezzinler, Kıyamet Günü insanların en uzun boyunlu kişilerdir.” 14
Müezzinin Kıyamet Günü en uzun boyunlu olması şöyle açıklanmıştır:
• Allah’ın rahmetini en çok umanlar onlardır. Çünkü bir şeyi isteyen
başını uzatıp onu görmeye çalışır.
• Kıyamet Günü insanlar ağızlarına kadar tere battığında, bu kötülük
onlara erişmesin diye boyunları uzatacaktır.
• Kavmin efendileridir. Çünkü Araplar kavmin en şereflisini uzun bo-
yunlu olmakla vasfederler. 15
• Kimisi boyun kelimesini kesrayla okumuş (‫ )اِ ْع َناقًا‬ve kelimeye süratli
hareket anlamı vermiştir. Buna göre hadis cennete süratle gidenler an-
lamına gelir.
• Kimisi susayan insanın boynu eğrilir. Müezzinler Kıyamet Günü su-
samayacaklarından boyunları düz, uzundur şeklinde açıklar.
Şevkânî (rh) bu görüşleri aktardıktan sonra der ki: “Hadis ezanın faziletine
ve sahibinin/müezzinin diğer insanlardan ayrıcalıklı bir konuma sahip oldu-
ğuna delalet eder. Tabii bu, okuduğu ezandan ücret almayanlar içindir.
Çünkü ezandan ücret alan dünyayı talep etmiş ve geçim derdi için ezan
okumuştur. Bu ameli ahiret amellerinden değildir.” 16
6. Müezzin Emindir
“İmam (namazı koruyacağına dair) kefil, müezzin emin/güvenilirdir.” 17
İslam toplumu müezzinin sesiyle oruca başlar, yine onun sesiyle iftar
 13. Ebu Davud, 515
 14. Müslim, 387
 15. Bu Türkçedeki “kolu uzun” ifadesini andırmaktadır.
 16. bk. Neylu’l Evtâr, 487 No.lu hadis şerhi; Ezan için ücret/maaş konusu ilerleyen sayfalarda
gelecektir.
 17. Ebu Davud, 517; Tirmizi, 207

476
EZAN VE KAMET BABI

eder. Onun sesiyle bir namaz vaktinin girdiğine inanır ve namazını kılar.
Bu, müezzinin oruç ve namaz gibi ibadetlerde güvenilir olduğunu gösterir.
Sonuç
Ezan okumak/müezzinlik dünya ve ahirette kişiye fazilet kazandıran sa-
lih bir ameldir. Bu sebeple olsa gerek, Allah Resûlü (sav) “İnsanlar ezanın fa-
ziletini bilse/hakkıyla idrak etse, onu elde etmek için kura çekerdi.” demiştir.
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Eğer insanlar ezan okumadaki ve birinci saftaki (hayır ve bereketi) bilselerdi
bunu (elde etmek için) sonunda kur’a çekmekten başka bir yol bulamasalar,
kesinlikle kur’a çekerlerdi.” 18
D. Ezanın Mahiyeti/Lafızları
Ezan lafızlarıyla ilgili elimizde üç ayrı rivayet vardır:
1. Abdullah ibni Zeyd’in Rüyasında Gördüğü ve Bilal’in Medine’de
Okuduğu Ezan 19
Allahu Ekber (4)
Eşhedu en Lailaheillallah (2)
Eşhedu enne Muhammeden Resûlullah (2)
Hayye alâ’s salâh (2)
Hayye alâ’l felâh (2)
Allahu Ekber (2)
Lailaheillallah (1)
İslam âleminde yaygın olarak okunan ezan bu rivayete dayanmaktadır.

 18. Buhari, 615; Müslim, 437


 19. bk. Ebu Davud, 499

477
NAMAZ KİTABI

2. Allah Resûlü’nün Ebu Mahzûre’ye Öğrettiği Ezan


Ebu Mahzûre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü ona ezanı şu şekilde öğretmiştir:
‘A llahu Ekber Allahu Ekber,
Eşhedu en Lailaheillallah, Eşhedu en Lailaheillallah
Eşhedu enne Muhammeden Resûlullah, Eşhedu enne Muhammeden Resû-
lullah’
Sonra dönüp şöyle buyurdu: ‘Eşhedu en Lailaheillallah, Eşhedu en Laila-
heillallah
Eşhedu enne Muhammeden Resûlullah, Eşhedu enne Muhammeden Resû-
lullah
Hayye alâ’s salâh (2)
Hayye alâ’l felâh (2)’
Hadisin ravisi İshak şu cümleyi de ilave etmiştir:
‘A llahu Ekber, Allahu Ekber
Lailaheillallah’ ” 20
Allah Resûlü (sav) Ebu Mahzûre’nin bir grup gençle birlikte müezzini tak-
lit ettiğini ve ezanla dalga geçtiğini görmüştür. Sesi güzel olan Ebu Mah-
zûre’yi (ra) yanına çağırmış, onunla ilgilenmiş ve henüz İslam’a girmiş bu
gence ezanı öğreterek onu müezzin kılmıştır. 21 Bu ezanın Abdullah ibni
Zeyd hadisten iki farkı vardır:
 20. Müslim, 379
 21. Abdullah ibni Muhayriz’den şöyle rivayet edilmiştir: “Ebu Mahzûre beni Şam’a göndermek
üzere hazırlarken ona şöyle dedim, ‘Ey Amca! Ben Şam’a gidiyorum. Bana muhakkak senin nasıl
ezan okuduğundan sorulacaktır.’ Ebu Mahzûre bunun üzerine dedi ki: ‘Ben yaklaşık on kişiden
oluşan bir grupla yola çıkmıştım. Biz yolun bir yerinde bulunurken Allah Resûlü’nün müezzini
namaz için ezan okudu. Biz müezzini ondan yüz çevirerek dinledik. Sonra biz de hafife alarak/
alay ederek ezan okuduk. Resûlullah bizim sesimizi işitti ve bize bir topluluk gönderdi. Gelenler
bizi Allah Resûlü’nün huzuruna aldılar. Dedi ki: ‘Sesi en yüksek olarak işittiğim kişi içinizden han-
gisiydi?’ Herkes beni işaret etti. Nitekim doğru da söylediler. Allah Resûlü beni tuttu ve diğerlerini
gönderdi. Sonra bana ‘Kalk ve ezan oku!’ dedi. Allah Resûlü’nden ve onun bana emrettiği şeyden
bana daha çirkin gelen bir şey yoktu. Allah Resûlü bizzat kendisi bana ezan lafızlarını telkin etti

478
EZAN VE KAMET BABI

• Allahu Ekber dört (4) defa değil, iki (2) defadır.


• Kelime-i Şehadetler dördü (4) yüksek sesle, dördüde (4) kısık sesle
okunmak üzere sekiz (8) defadır. Bu uygulamaya “terci’ ” denmektedir.
3. Ebu Mahzûre’den Nakledilen Farklı Bir Rivayet
Ebu Mahzûre’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü ona ezanı on dokuz kelime, kameti ise on yedi kelime olarak
öğretmiştir. Ezan şu şekildedir:
Allahu Ekber (4)
Eşhedu en Lailaheillallah (2)
Eşhedu enne Muhammeden Resûlullah (2)
Eşhedu en Lailaheillallah (2)
Eşhedu enne Muhammeden Resûlullah (2)
Hayye alâ’s salâh (2)
Hayye alâ’l felâh (2)
Allahu Ekber (2)
Lailaheillallah (1)
Kamet ise şu şekildedir:
Allahu Ekber (4)
Eşhedu en Lailaheillallah (2)
Eşhedu enne Muhammeden Resûlullah (2)
ve dedi ki: ‘Şunları söyleyeceksin: (ezan lafızlarını zikretti…) Eşhedu en Lailaheillallah, Eşhedu
enne Muhammeden Resûlullah, Hayye alâ’s salâh (2), Hayye alâ’l felâh (2) Kad kâmeti’s-salât, Al-
lahu Ekber (2), Lailaheillallah kısımlarında sesini yükselt.’ Ben ezan okumayı bitirince beni çağırdı
ve içerisinde gümüş bulunan bir kaseyi bana verdi.’ Sonra elini Ebu Mahzûre’nin başının ön tarafı-
nın üzerine koydu. Sonra elini yüzü, göğsü ve ciğeri üzerinden geçirdi. Sonra Allah Resûlü’nün eli
onun göbeğine ulaştı. Allah Resûlü buyurdu ki: ‘Allah seni mübarek kılsın. Bereketi üzerine olsun.’
Ben ‘Ey Allah’ın Resûlü! Bana Mekke’de ezan okumayı emrettin mi?’ dedim. O, ‘Evet, sana emret-
tim.’ dedi. Benim kalbimde Allah Resûlü’ne karşı duyduğum tüm olumsuz düşünceler gitti ve
yerini ona olan sevgi doldurdu. Sonra ben Allah Resûlü’nün Mekke’de vali olarak görevlendirdiği
Attab ibni Esid’in yanına gittim. Allah Resûlü’nün bu konudaki emrinden dolayı onunla beraber
namaz için ezan okudum.’ ” (İbni Mace, 708; Ebu Davud, 503)

479
NAMAZ KİTABI

Hayye alâ’s salâh (2)


Hayye alâ’l felâh (2)
Kad kâmeti’s-salât (2)
Allahu Ekber (2)
Lailaheillallah (1)” 22
Bu rivayetin Abdullah ibni Zeyd (ra) rivayetinden bir (1) farklılığı vardır.
• Kelime-i Şehadetler dördü (4) sesli, dördü (4) sessiz okunur. Buna
“terci’ ” denmektedir.
Racih olan
İslam âleminde geçmişten bu yana yaygın olarak Abdullah ibni Zeyd
rivayeti esas alınarak ezan okunmuştur. Ancak Ebu Mahzûre (ra) rivayet-
leri de sahihtir. Bu rivayetleri esas alarak ezan okunan beldeler olmuştur,
bugün de vardır.
Rivayetler sahih olduğu için her biriyle amel edilmesi caizdir. Her biri
Allah Resûlü’nün (sav) sünnetidir. 23
 22. Ebu Davud, 502
 23. Şunu belirtmeliyiz ki; sünnet konusunda bu genişlik, toplumun sünnet hakkında bilgi
sahibi olduğu yerler, yani İslam toplumları için geçerlidir. İnsanların sünnet konusunda bilgisiz
olduğu ve farklı uygulamaları tuhaf karşıladığı toplumlarda dikkatli olmak gerekmektedir. Zira
“Kalpleri kaynaştırmak için sünneti terk etmek de sünnettir.” (El-Kavâidu’n Nûrâniyyetu’l Fıkhiyye,
s. 46.)
Allah Resûlü (sav) toplumların yeni İslam’la tanıştığı, bilgisiz olduğu, kalplerine imanın tam yerleş-
mediği durumlarda alışmış olduklarına müdahale etmez, yeni uygulamalara girişmezdi.
Aişe (r.anha) şöyle anlatır: “Kâbe’nin önündeki duvarın (Hicr’in) Kâbe’ye dâhil olup olmadığını
Resûlullah’a (sav) sordum, ‘Evet, Kâbe’ye dâhildir.’ buyurdu. ‘Peki, niçin Kâbe’nin içerisine almadı-
lar?’ dedim. ‘Kavmimin (o dönem yıkılan Kâbe’yi yeniden yaparken) imkânları yetmedi.’ buyurdu.
‘Kapısı niye böyle yüksek?’ dedim. ‘Kavmin, dilediklerini içine koyup dilediklerini de koymamak
için böyle yaptı. Keşke kavminin cahiliye dönemi ile bağlantıları yakın olmasaydı ve kalplerinin
nefret etmesinden endişe etmeseydim, duvarı Beytullah’ın içerisine alıp kapısını da yer seviyesi-
ne indirmeye bakardım.’ buyurdu.” (Buhari, 1584)
Zira sünnet hikmettir. Hikmetse her şeyi uygun zemin ve zamanda yapmaktır. Bu da ilim, tecrübe
ve hilm (ağırbaşlılık/vakar) ahlakını gerektirmektedir. Başka bir ifadeyle söyleyecek olursak; her
doğruyu her yerde söylemek/yapmak isabetli değildir. Özellikle doğru bilgi muhataba aktarıldı-
ğında yanlış bir sonuç verecekse, o bilgi muhataba aktarılmaz. Allah Resûlü (sav) bir bilgiye daya-
narak ameli terk edecek ve gevşekliğe düşecek kimselere bilgi aktarımını tasvip etmemiştir.
Ebu Katade (rh) şöyle demiştir:
“Enes’in bize bildirdiğine göre Muaz deve üstünde Peygamber’in (sav) terkisinde idi.

480
EZAN VE KAMET BABI

E. Müezzinde Bulunması Gereken Şartlar


1. İslam
Ezan bir ibadettir. Tüm ibadetlerde olduğu gibi İslam üzere okunması ge-
rekmektedir. Zira Allah (cc) müşriğin/kâfirin amelini kabul etmemektedir.
“Rablerine karşı kâfir olanların amellerinin durumu, fırtınalı bir günde rüz-
gârın savurduğu kül gibidir. Yaptıkları hiçbir şeyin (Allah katında bir karşılığı
yoktur ve yaptıklarından) faydalanmazlar. (Hakka dönmesi çok) uzak bir sa-
pıklık içinde olmak işte budur.” 24
Amellerin Allah (cc) katında kabul görmesinin ilk şartı tevhiddir. Tevhi-
dini şirkle bozan bir insanın namaz kılması, oruç tutması, infakta bulun-
ması kendisine hiçbir fayda vermez. 25 Çünkü şirk ve küfür, amelleri boşa
götüren ve sahibini ebedî ateşe sürükleyen birer illettir. 26
2. Erkek Olmak
Ezan şer’i bir ibadettir. İlk nesillerden bugüne dek onu yalnızca erkekler
okumuştur. Ayrıca ezan ilandır, duyurudur. Kadınlarda aslolan tesettür-
dür. Bu nedenle kadınların ezan okuması doğru değildir. 27
Bu iki şartın dışında bazı âlimler adalet, buluğ, vakitleri bilme şartlarını
eklemişlerdir. Ancak bunlar ezanın sıhhat şartı değildir. Fasık kişi Müs-
lim olması hasebiyle ibadetleri sahihtir. Her ne kadar fısktan uzak adil bir
Müslim’in ezan okuması evla olsa da, fasığın ezanı sahihtir.

Peygamber (sav), ‘Ey Muaz ibni Cebel.’ dedi.


Muaz, ‘Emret ey Allah’ın Resûlü.’ dedi.
Peygamber (sav) tekrar, ’Ey Muaz.’ dedi.
Muaz, ‘Emret ey Allah’ın Resûlü.’ dedi. Bu üç kere tekrarlandı.
Peygamber (sav) şöyle buyurdu, ‘Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in O’nun Resûlü
olduğuna samimi kalple şahitlik eden herkese Allah ateşi haram kılar.’
Muaz, ‘Ey Allah’ın Resûlü! Bunu insanlara haber vermeyeyim mi insanlar sevinsinler.’ dedi.
Peygamber (sav), ‘Hayır. O zaman insanlar buna güvenirler (ameli terk ederler).’ buyurdu.
Muaz vefatına yakın ilmi ketmetmekten dolayı günaha düşmekten korktuğu için, onları bu ha-
disten haberdar etti.’ ” (Buhari, 128; Müslim, 32)
 24. 14/İbrahîm, 18
 25. 24/Nûr, 39-40
 26. 6/En’âm, 88; 39/Zümer, 65
 27. Kadınların bulunduğu bir ortamda, sesleri yabancı erkeklere gitmeyecek durumlarda ka-
dının ezan okumasında bir beis yoktur.

481
NAMAZ KİTABI

Buluğa ermemiş bir çocuğun ezan okuması sahihtir. Zira sahabe toplu-
munda çocuklara imamlık ve müezzinlik yaptırılmış, bu duruma itiraz
edilmemiştir. 28
Vakitleri bilme hususunda ise; bugün gelişen teknoloji ve saat sistemi
nedeniyle bu şartı konuşmaya lüzum kalmamıştır.
F. Ezanda Bulunması Gereken Şartlar
1. Tertip
Tertip ezanın sıhhat şartlarındandır. Çünkü ezan belli tertip içinde sa-
habeye öğretilmiş ve ilk nesilden bu yana bu tertip üzere okunmuştur.
Ezan lafızlarının yerini değiştirmek caiz değildir.
2. Muvalat
Ezanın tek mecliste, ara vermeden okunması gerekir. İlk nesilden bu
yana ezan, bu sıfat üzere okunmuştur. 29
3. Arapça Olması
Ezan şer’i ibadetlerdendir. Tüm şer’i ibadetlerde olduğu gibi ittiba esa-
sıyla icra edilmelidir. Allah Resûlü (sav) ve sonrasında raşit halifeler döne-
minde, dili Arapça olmayan kavimler İslam olmuştur. Buna rağmen ezan
Arapça okunmaya devam etmiş, ibadet dili muhafaza edilmiştir. 30

 28. bk. Buhari, 4302; El-Muğnî, 1/300


 29. Ezanın muvalat şartını bozmayacak şekilde, ezan okuyanın konuşmasında bir beis yok-
tur. İmam Buhari sahabeden Süleyman ibni Sured’in (ra) ezan esnasında konuştuğunu rivayet
etmiştir. (Kitâbu’l Ezân, 10. Bab başlığı, muallak olarak) İbnu’l Munzir (rh) tabiin imamlarından Atâ,
Katade, Hasan ve Urve’den ezan esnasında konuşmaya cevaz nakletmiştir. (Fethu’l Bârî, Kitâbu’l
Ezân, 10. Bab Başlığı Şerhi)
 30. Bir grup İslam âlimi Arapça bilmeyen bir topluluğun Farsça/kendi dilinde ezan okuyabile-
ceğini söylemiştir. Bunlardan biri de İmam Şafii’dir (rh). (bk. El-Mecmû’, 3/136; El-Muğnî 1/350)
Bu fetvalar ana dilde ibadet safsatasıyla karıştırılmamalıdır. Zira ana dilde ibadet bir “Ulus Devlet”
projesidir. Amacı ibadetleri bilmeyenlere kolaylaştırmak değil; din dilini değiştirerek dine yerli
ve millî bir hüviyet kazandırmaktır. Yani İslam ümmetinin ümmet kimliğini silikleştirip; Arap’ın,
Türk’ün, Fars’ın dini gibi dinler türetmeyi hedeflemektedir. Türkiye’de uzun yıllar uygulanan
“Türkçe Ezan” zulmü, İslam’ı Türkleştirmek isteyen bir kadronun planıdır. Gerçek şu ki; bu zulmü
sonlandıran bir diğer kadro; tevhidî bir duyarlılığa ve ümmet bilincine sahip değildir. Yaptıkları
şey ezanı Arapça okuyup içini boşaltmak ve laiklikten çok daha tehlikeli olan Muhafazakâr De-
mokratlığı din adına meşrulaştırmaktır. Ki; muhafazakâr tahrif bugün de tüm canlılığıyla devam
etmektedir.

482
EZAN VE KAMET BABI

G. Ezan ve Müezzinde Bulunması Müstehap Olan Özellikler


1. Müezzinin Güzel Sesli Olması
Allah Resûlü (sav), Ebu Mahzûre’nin (ra) sesini duyunca “Sizin aranızda güzel
sesli birinin ezan okuduğunu işittim.” 31 demiş ve ona bizzat kendisi ezanı
öğretmiş, sonra da onu Mekke’nin müezzini kılmıştır. 32
Müezzinin güzel sesli insanlardan seçilmesi önemlidir. Zira ezan nama-
za çağrı olması yanında, İslam’a da çağrıdır. Güzel sesle okunan bir ezan
kalpleri İslam’a ısındıracak, insanların İslam’a ilgi duymasına yardımcı
olacaktır.
2. Müezzinin Tok ve Gür Sesli Olması
Allah Resûlü (sav) ezan rüyasını gören sahabeye, ezanı Bilal’e öğretmesini
emretmiş ve “Çünkü o senden daha gür seslidir.” 33 buyurmuştur.
Bugün, ses yükseltici cihazlarla okunsa da gür ve tok sesli ezan kalpler-
de çok daha tesirlidir.
3. Ayakta Ezan Okumak
Allah Resûlü’nün (sav) ashabı ezanı ayakta okumuş; bu, fiilî bir sünnet ola-
rak bugüne kadar süregelmiştir. Allah Resûlü (sav) Bilal’e (ra), “Kalk ve namaz
için nida et/ezan oku.” 34 buyurmuştur.
4. Yüksek Yerde Ezan Okumak
Neccaroğullarından bir kadından şöyle rivayet edilmiştir:
“Benim evim mescidin etrafında bulunan evlerin en yükseği idi. Bilal sabah
ezanını onun üzerinde okurdu. Seher vakti gelir evin üzerine oturur, fecrin
doğmasını beklerdi. Fecrin doğuşunu görünce ayağa kalkar ve şöyle derdi: ‘A l-
lah’ım tüm eksiksiz övgülerle seni överim. Kureyş’in Müslim olması ve senin
dinini tutmaları için yardımını dilerim.’ der ve sonra ezan okurdu. O kadın dedi
ki: ‘Vallahi onun bu kelimeleri terk ettiği hiçbir geceyi hatırlamıyorum.’ ” 35

 31. Nesai, 632


 32. Müslim, 379
 33. Ebu Davud, 499
 34. Buhari, 604; Müslim, 377
 35. Ebu Davud, 519

483
NAMAZ KİTABI

5. Kıbleye Yönelerek Ezan Okumak


Bu, fiilî bir sünnet olarak bugüne kadar gelmiştir.
6. Parmakları Kulağa Koymak
Ebu Cuhayfe’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Ben, Ebtah’ta Resûlullah’ın (sav) yanına vardım, kendisi kırmızı bir çadırın
içerisindeydi. Biraz sonra Bilal çıkıp ezan okudu, ezan okurken sağa sola dö-
nüyor ve parmaklarını kulakları üzerine koyuyordu.” 36
Bu sesi gürleştiren yardımcı bir uygulamadır.
7. “Hayye Alâ’s Salâh” Derken Sağa, “Hayye Alâ’l Felâh” Derken Sola
Dönmek
Ebu Cuhayfe’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bilal’i Ebtah’ta ezan okurken gördüm. Hayye alâ’s salâh, Hayye alâ’l felâh’
cümlelerine gelince boynunu sağa sola çeviriyordu. Vücudunu çevirmiyor-
du. Sonra Bilal çadıra girdi ve bir bastonla çıktı.” 37
8. Ezan İçin Ücret Almamak
Osman ibni Ebu’l As’tan şöyle rivayet edilmiştir:
“Ben Allah Resûlü’ne,
‘Ey Allah’ın Resûlü! Beni kavmime imam tayin et.’ dedim. Allah Resûlü,
‘Sen onların imamısın. Namazı kıldırırken onlardan en zayıf olan kişiyi göz
önünde bulundur. Yanına okuduğu ezana karşılık bir ücret almayan bir mü-
ezzin al.’ dedi.” 38
Okuduğu ezan için ücret talebinde bulunan, ezanını dünyalık bir amele
çevirmiş olur. Daha önce Şevkânî’den (rh) naklettiğimiz gibi, ezanın fazi-
letlerinden mahrum olur. Bu sebepten olsa gerek, sahabe ezan için ücret
alan insanlara tepki gösterirdi.

 36. İbni Mace, 711


 37. Ebu Davud, 520
 38. Ebu Davud, 531; Tirmizi, 209

484
EZAN VE KAMET BABI

Yahya El-Bekka’dan şöyle rivayet edilmiştir:


“İbni Ömer Kâbe’yi tavaf ederken ben onun elini tutmuştum. Kâbe’nin mü-
ezzinlerinden olan bir adam onun karşısına çıktı ve,
‘Ben seni Allah için seviyorum.’ dedi.
İbni Ömer, ‘Ben de sana Allah için buğzediyorum. Sen dirhem alabilmek için
sesini güzelleştiriyorsun.’ dedi.” 39
Kişi ezan için ücret talebinde bulunmaz İslami yönetim tarafından ma-
aşa bağlanırsa, bunda bir beis yoktur. Allah Resûlü (sav), Ebu Mahzûre’ye
(ra) okuduğu ezandan sonra ücret/hediye vermiştir. 40 Yasaklanan, ezanı

pazarlık konusu edip “Şu meblağ olmadan ezan okumam.” demektir.


9. Abdestli Olmak
Umumen tüm ibadetlerde abdestli olmak müstehaptır. Çünkü Allah
Resûlü (sav) abdest üzere Allah’ı (cc) zikretmeyi tercih etmiştir.
Muhacir ibni Kunfuz’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“O, Allah Resûlü (sav) bevlederken Allah Resûlüne (sav) selam vermiş, Allah
Resûlü (sav) ise, abdest alıncaya kadar onun selamına karşılık vermemiştir. Daha
sonra bunun sebebi olarak, ‘Ben temizlik üzere değilken Allah’ı (cc) zikretmeyi
kerih gördüm.’ demiştir.” 41
10. Ezanda Terci’ Yapmak
Terci’; ezandaki Kelime-i Şehadetleri önce kısık sesle söylemek, son-
ra normal ezan sesiyle okumaktır. Terci’ sünnettir. Allah Resûlü (sav), Ebu
Mahzûre’ye (ra) ezanı öğretirken terci’ yapmasını istemiştir.
Ebu Mahzûre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü ona ezanı şu şekilde öğretmiştir:
‘A llahu Ekber Allahu Ekber,
Eşhedu en Lailaheillallah, Eşhedu en Lailaheillallah
 39. Musannef, İbni Ebi Şeybe, 2372
 40. İbni Mace, 708
 41. Ebu Davud, 17; Tirmizi, Allah Resûlü’nden “Yalnızca abdestli kimse ezan okur.” (200-201)
rivayetini nakletmiştir. Rivayet zayıftır.

485
NAMAZ KİTABI

Eşhedu enne Muhammeden Resûlullah, Eşhedu enne Muhammeden Resû-


lullah’
Sonra dönüp şöyle buyurdu: ‘Eşhedu en Lailaheillallah, Eşhedu en Laila-
heillallah
Eşhedu enne Muhammeden Resûlullah, Eşhedu enne Muhammeden Resû-
lullah
Hayye alâ’s salâh, iki defa
Hayye alâ’l felâh, iki defa’
Hadisin ravisi İshak şu cümleyi de ilave etmiştir:
‘A llahu Ekber, Allahu Ekber
Lailaheillallah’ ” 42
11. Ezanı Ağır, Kameti Hızlı Okumak
Ezanın gayesi, vaktin girdiğini bildirmek ve namaza çağrıda bulunmaktır.
Kamet ise hazırlıklar bittikten sonra namaza başlama komutudur. Ezanın
ağır okunması, kametin hızlı hızlı okunması, meşru kılındıkları hikmete
uygun olandır. 43
H. Ezanı Dinleyenin Yapması Gerekenler
Ezan sesini duyan kimsenin yapması müstehap/sünnet olan ameller vardır.
1. Müezzinle Birlikte Ezanı Tekrar Etmek
Ebu Said El-Hudri’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle
buyurmuştur:
“Ezanı duyduğunuzda müezzinin dediğinin aynısını siz de söyleyiniz.” 44
Kişi müezzini dinler, müezzin sustuğu ân onun söylediklerini tekrarlar.
Bunun tek istisnası Hayye alâ’s salâh ve Hayye alâ’l felâh kısmıdır. Bu kı-
sımda, dinleyen “La havle vela kuvvete illa billah” der.

 42. Müslim, 379


 43. Konu hakkında bir rivayet varid olsa da, rivayeti nakleden İmam Tirmizi zayıf olduğuna
işaret etmiştir. (bk. Tirmizi, 195)
 44. Buhari, 611; Müslim, 383

486
EZAN VE KAMET BABI

Ömer ibni Hattab’tan (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle bu-
yurmuştur:
“Sizden her kim müezzin ‘A llahu Ekber, Allahu Ekber’ dediğinde, ‘A llahu Ek-
ber, Allahu Ekber’ derse; ‘Eşhedu en Lailaheillallah’ dediğinde, ‘Eşhedu en
Lailaheillallah’ derse; ‘Eşhedu enne Muhammeden Resûlullah’ dediğinde,
‘Eşhedu enne Muhammeden Resûlullah’ derse; ‘Hayye alâ’s salâh’ dediğinde
‘La havle vela kuvvete illa billah’ derse; ‘Hayye alâ’l felâh’ dediğinde ‘La havle
vela kuvvete illa billah’ derse; ‘A llahu Ekber, Allahu Ekber’ dediğinde, ‘A llahu
Ekber, Allahu Ekber’ derse, ‘Lailaheillallah’ dediğinde, kalbiyle/içtenlikle/sa-
mimiyetle ‘Lailaheillallah’ derse cennete girer.” 45
2. Ezan Bitiminde Peygambere Salât Getirmek ve Onun İçin Vesile
Duasında Bulunmak
Abdullah ibni Amr’dan (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle
buyurmuştur:
“Müezzini işittiğinizde siz de onun söylediğinin aynısını söyleyiniz. Bunun
arkasından bana salâvat getiriniz. Bilin ki, kim bana bir salâvat getirirse, Allah
da ona on salâvat getirir. Salâvatın arkasından da benim için Allah’tan ‘Vesile’yi
isteyiniz. Vesile, cennette öyle bir mertebedir ki Allah’ın kullarından yalnızca
bir kula layıktır. O kulun da ben olacağını ümit etmekteyim. Kim Vesile’nin
benim olması için dua ederse benim şefaatim o kişiye gerekli olur.” 46
Peygamberimiz “Vesile Duası” olarak şunu öğretmiştir:
Cabir ibni Abdullah’tan (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle
buyurmuştur:

،‫آت ُم َح َّم ًدا ال َو ِسيلَ َة َوالف َِضيلَ َة‬ َّ ‫ َو‬،‫ا َللَّ ُه َّم َر َّب َه ِذ ِه ال َّد ْع َو ِة التَّا َّم ِة‬
ِ ‫الصالَ ِة الق َِائَ ِة‬
‫َوابْ َعثْ ُه َمقَا ًما َم ْح ُمو ًدا ال َِّذي َو َع ْدت َ ُه‬
“Her kim ezanı işitir ve ‘Bu tam çağrının ve kılınacak namazın Rabbi Allah’ım!

 45. Müslim, 385


 46. Müslim, 384

487
NAMAZ KİTABI

Muhammed’e vesileyi ve fazileti ver! Onu vadettiğin Makam-ı Mahmud’a eriş-


tir.’ derse Kıyamet Günü şefaatim ona hak olur.” 47
3. Tevhidi İkrar Etmek
Sa’d ibni Ebi Vakkas’tan (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle
buyurmuştur:
“Her kim müezzini işitince şöyle dua ederse:

ُ ‫ َر ِض‬،‫ َوأَ َّن ُم َح َّم ًدا َع ْب ُد ُه َو َر ُسولُ ُه‬،‫ش َيك لَ ُه‬


ِ‫يت بِاهلل‬ ِ َ ‫أَشْ َه ُد أَ ْن َل إِلٰ َه إِ َّل هللاُ َو ْح َد ُه َل‬
ِ ْ ‫ َوب‬،‫َربًّا َوبِ ُ َح َّم ٍد َر ُس ًول‬
‫ِال ْس َل ِم ِدي ًنا‬
‘A llah’tan başka ilah olmadığına şahitlik ederim. O tektir ve ortağı yoktur.
Muhammed O’nun kulu ve elçisidir. Rab olarak Allah’tan, resûl olarak Mu-
hammed’den, din olarak İslam’dan razı oldum.’ derse günahları bağışlanır.” 48
4. Ezandan Sonra Dua Etmek
Duanın icabet vakitleri vardır. Bunlardan biri de ezandan sonra namaz
için kamet verilinceye kadar olan süredir.
Enes’ten (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Ezan ile kamet arasında yapılan dua geri çevrilmez.” 49
5. İki Rekât Namaz Kılmak
Abdullah ibni Muğaffel’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöy-
le buyurmuştur:
“Allah Resûlü üç defa ‘Her iki ezan arasında bir namaz vardır.’ buyurdu. Üçün-
cüsünü söylerken ‘Dileyen kimse için’ dedi.” 50
İki ezan arasından kasıt, ezan ile kamet arasıdır. Asr-ı Saadet’te ezan
okunduktan sonra iki rekât sünnet kılınırdı.

 47. Buhari, 614


 48. Müslim, 386
 49. Ebu Davud, 521; Tirmizi, 212
 50. Buhari, 627; Müslim, 838

488
EZAN VE KAMET BABI

Enes ibni Malik’ten (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle bu-
yurmuştur:
“Müezzin ezan okuduğu zaman ashabın ileri gelenleri mescidin sütunlarına
karşı namaz kılmak üzere yarışırcasına harekete geçerdi. Onlar bu hâlde, ak-
şam namazının farzından önce iki rekât sünnet kılarlarken Allah Resûlü na-
maz kıldırmak üzere evinden çıkıp gelirdi. Ezan ile kamet arasında uzun za-
man geçmezdi.” 51
II. Kamet
A. Kametin Tanımı
Türkçeye “kamet” olarak giren kelime Arapçada “ikame”dir. Sözlük an-
lamı; bir şeyi ayağa kaldırmak, bir yere yerleşmek ve bir işi devam ettir-
mektir. Cemaat namazını bekleyenler ikametle ayağa kalkıp namaza baş-
ladıklarından ötürü bu isim verilmiş olabilir.
Istılahta; farz namaza başlamadan önce ezan lafızlarının aynen veya tek-
li olarak okunmasıdır.
B. Kametin Hükmü
Kamet ahkâmı da ezana tabidir. Allah Resûlü (sav) ve ashabı ezanı terk
etmedikleri gibi kameti de terk etmemişlerdir. Kamet, farz-ı kifayedir.
C. Kametin Lafızları
Ezanda olduğu gibi kamette de birden fazla lafız varid olmuştur. Bunla-
rın her biri sünnettir ve her biriyle amel edilebilir.
1. Abdullah ibni Zeyd Rivayetinde Kamet
“Allahu Ekber Allahu Ekber,
Eşhedu en Lailaheillallah, Eşhedu enne Muhammeden Resûlullah
Hayye alâ’s salâh, Hayye alâ’l felâh
Kad kâmeti’s salât, kad kameti’s salât
Allahu Ekber Allahu Ekber Lailaheillallah” 52

 51. Buhari, 625


 52. Ebu Davud, 499

489
NAMAZ KİTABI

Enes ibni Malik’ten (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle bu-
yurmuştur:
“İnsanlar çoğalınca namaz vakitlerini bilecekleri bir alametle duyurmayı ko-
nuşmaya başladılar. Bu esnada ateş yakılmasını ve çan çalınmasını önerdiler.
Nihayet Bilal, ezanı çifter çifter, kameti de teker teker okumakla emrolundu.” 53
2. Allah Resûlü’nün Ebu Mahzûre’ye Öğrettiği Kamet
“Allahu Ekber (4)
Eşhedu en Lailaheillallah (2)
Eşhedu enne Muhammeden Resûlullah (2)
Hayye alâ’s salâh (2)
Hayye alâ’l felâh (2)
Kad kâmeti’s-salât (2)
Allahu Ekber (2)
Lailaheillallah (1)” 54
III. Ezan ve Kamet ile İlgili Meseleler
A. Ezana Ek Yapılabilir mi?
Ezana ek yapılacak iki yer vardır:
• Tesvib: Sabah namazında “Es-salâtu hayrûn mine’n nevm” cümlesini
eklemektir.
Ebu Mahzûre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Resûlullah’ın (sav) müezzinliğini yapıyordum. Sabah namazında okuduğum
ilk ezanda ‘Hayye alâ’s salâh’ sözcüklerinden sonra,
‘Es-salâtu hayrûn mine’n nevm, Es-Salâtu hayru’n mine’n nevm
Allahu Ekber Allahu Ekber Lailaheillallah’ diye okuyordum.” 55
 53. Buhari, 606; Müslim, 378
 54. Ebu Davud, 502
 55. Nesai, 647

490
EZAN VE KAMET BABI

Bu, yalnızca sabah namazında ve sabah namazının ilk ezanında yapılır.


Sabah namazı dışında tesvib yapmak sünnete aykırıdır. Sahabe (r.anhum) bu
konuda sünnetin dışına çıkanlara tepki göstermiştir.
Mücahid’den rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“İbni Ömer ile beraberdim. Bir adam öğle veya ikindi namazında, ‘Es-salâtu
hayrûn mine’n nevm’ dedi.
İbni Ömer, ‘Haydi buradan çıkalım. Bu yapılan bir bidattır.’ dedi.” 56
Tesvib (Es-salâtu hayrun mine’n nevm) cümlesi, sabah namazının birin-
ci ezanında yapılır, ikinci ezanında yapılmaz. Bilindiği gibi Allah Resûlü
(sav) döneminde, sabah namazı için iki ezan okunurdu. İlk ezan; uyuyan-

ları uyandırmak, gece namazı kılanlara sabah vaktinin yaklaştığını haber


vermek, sahur yapanları ikaz etmek vb. sebeplerle okunurdu. İkinci ezan
ise namaz vaktinin girdiğini ve birazdan namaz kılınacağını haber ver-
mek içindir.
İbni Mesud’dan (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“ ‘Bilal’in ezanı sizi sahur yemeğinden alıkoymasın. Çünkü o, gece ayakta
olanın/ibadet edenin artık biraz istirahata çekilmesi, uyuyanın da artık uyan-
ması için gece ezan okur. Bu, sabah namazı vakti değildir. Ta ki şöyle oluncaya
kadar’ Allah Resûlü (sabah namazının vakti için olmayan ezandan bahseder-
ken) parmaklarını yukarı kaldırıp aşağı indirerek (birinci fecre) işaret etmiş-
tir. (Sabah namazı vaktinin girdiği ikinci fecre ise) iki parmağını yatay olarak
aralayarak göstermiştir.” 57
İbni Ömer’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Allah Resûlü’nün iki müezzini vardı. Bilal ve İbni Ümmü Mektum. Allah
Resûlü buyurdu ki: ‘Bilal, gece ezan okur. Bu nedenle İbni Ümmü Mektum

 56. Ebu Davud, 538; Hadiste geçen “tesvib” ezanla kamet arasında ihdas edilen ilave kamet
olarak da yorumlanmıştır. bk. Avnu’l Ma’bûd, 538 No.lu hadis şerhi
 57. Buhari, 621; Müslim, 1093

491
NAMAZ KİTABI

ezan okuyana kadar yiyip içiniz.’ İkisinin ezan okuması arasındaki süre biri
inip diğeri çıkacağı kadardı.” 58
Birinci ezan uyuyanları uyandırmak için okunduğundan; “namaz uyku-
dan hayırlıdır” (tesvib) cümlesi, bu ezanda okunur. 59
• Ezana yapılacak ikinci ek; özel bir ihtiyaç hâlinde toplumu bilgilen-
dirme amaçlı bir cümlenin eklenmesidir.
Nafi’den şöyle rivayet edilmiştir:
“İbni Ömer, Dacnan’da soğuk bir gecede ezan okudu. Sonra ‘Bulunduğu-
nuz yerde namaz kılın.’ diye seslendi. Sonra Allah Resûlü’nün müezzine ezan
okumasını ve peşi sıra ‘Seferdeyken, soğuk ve yağışlı gecelerde, bulunduğunuz
yerde namaz kılın.’ demesini emrettiğini bildirdi.” 60
“İbni Abbas yağmurlu bir günde müezzine ‘Eşhedu en Lailaheillallah Eşhe-
du enne Muhammeden Resûlullah’ dediğinde ‘Hayye alâ’s salâh’ dememesi-
ni, bunun yerine ‘Namazı evlerinizde kılınız.’ demesini emretmişti. Onun bu
uygulamasını insanlar garipsedi/yadırgadı. Bunun üzerine İbni Abbas dedi ki:
‘Siz bunu tuhaf mı karşılıyorsunuz? Benden daha hayırlı olan bunu yapmıştır.
Cuma namazı farz olan bir namazdır. Ancak ben dışarı çıkıp da sizin çamur
ve kaygan zeminde yürümenizi istemedim.’ dedi.” 61
Namazı ilgilendiren herhangi bir özel durum olursa, özel durum cüm-
lesi ezana dâhil edilebilir.
B. Sabah Namazında İki Ezan Okunabilir mi?
Sabah namazında iki ezan vardır.
İbni Mesud’dan (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“ ‘Bilal’in ezanı sizi sahur yemeğinden alıkoymasın. Çünkü o, gece ayakta
olanın/ibadet edenin artık biraz istirahata çekilmesi, uyuyanın da artık uyan-
ması için gece ezan okur. Bu, sabah namazı vakti değildir. Tâ ki şöyle oluncaya
 58. Buhari, 622-23; Müslim, 1092
 59. Subulu’s Selâm, 1/179
 60. Buhari, 632; Müslim, 697
 61. Buhari, 668; Müslim, 699

492
EZAN VE KAMET BABI

kadar’ Allah Resûlü (sabah namazının vakti için olmayan ezandan bahseder-
ken) parmaklarını yukarı kaldırıp aşağı indirerek (birinci fecre) işaret etmiş-
tir. (Sabah namazı vaktinin girdiği ikinci fecre ise) iki parmağını yatay şekilde
aralayarak göstermiştir.” 62
İbni Ömer’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Allah Resûlü’nün iki müezzini vardı. Bilal ve İbni Ümmü Mektum. Allah
Resûlü buyurdu ki: ‘Bilal, gece ezan okur. Bu nedenle İbni Ümmü Mektum
ezan okuyana kadar yiyip içiniz.’ İkisinin ezan okuması arasındaki süre, biri
inip diğeri çıkacağı kadardı.” 63
Sabah namazında iki ayrı ezan okunabilir. Bu, sünnette sabittir. İslam
âlimleri bu sünnetin hikmetlerine bakarak bazı tavsiyelerde bulunmuştur: 64
• İki ayrı müezzinin olduğu yerlerde bu sünnete riayet edilmelidir. Tâ
ki insanlar ses farkından iki ezanı birbirinden ayırt edebilsinler.
• Birinci ezan henüz vakit girmeden okunmaktadır. Buna binaen mü-
ezzin sabit bir vakitte ezan okumalı, insanlarda kafa karışıklığına sebep
olmamalıdır.
C. Sabah Namazı İçin Okunan İki Ezanın Arası Ne Kadar Olmalıdır?
İbni Ömer’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Allah Resûlü’nün iki müezzini vardı. Bilal ve İbni Ümmü Mektum. Allah
Resûlü buyurdu ki: ‘Bilal, gece ezan okur. Bu nedenle İbni Ümmü Mektum
ezan okuyana kadar yiyip içiniz.’ İkisinin ezan okuması arasındaki süre,
biri inip diğeri çıkacağı kadardı.” 65
D. Ezan ile Kamet Arasında Ne Kadar Zaman Olmalıdır?
Ezan ve kamet arasında, insanların namaza hazırlanacağı kadar vakit ol-
malıdır.

 62. Buhari, 621; Müslim, 1093


 63. Buhari, 622-23; Müslim, 1092
 64. bk. El-Muğnî, 1/297-298
 65. Müslim, 1092

493
NAMAZ KİTABI

Abdullah ibni Muğaffel’den rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle


buyurmuştur:
“Allah Resûlü üç defa ‘Her iki ezan arasında bir namaz vardır.’ buyurdu. Üçün-
cüsünü söylerken ‘Dileyen kimse için’ dedi.” 66
Fiilî olarak ashap, ezanla kamet arasında iki rekât namaz kılardı.
Enes ibni Malik’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Müezzin ezan okuduğu zaman ashabın ileri gelenleri mescidin sütunlarına
karşı namaz kılmak üzere yarışırcasına harekete geçerdi. Onlar bu hâlde, ak-
şam namazının farzından önce iki rekât sünnet kılarlarken Allah Resûlü na-
maz kıldırmak üzere evinden çıkıp gelirdi. Ezan ile kamet arasında uzun za-
man geçmezdi.” 67
Ülkemizde bu sünnete riayet edilmemektedir. Özellikle öncesinde re-
vatip sünnet olmayan akşam namazında, ezan ve kamet peş peşe okun-
maktadır. 68
E. Özür Sebebiyle -Unutmak veya Uyumak- Kılınmayan Namazlar
Kılınacağı Zaman Ezan ve Kamet Okunabilir
Allah Resûlü (sav) uyuya kalıp kıldıramadığı sabah namazını, uyandıktan
sonra ezan ve kamet okuyarak kıldırmıştır.
Amr ibni Umeyye Ed-Damri’den rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav)
şöyle buyurmuştur:
“Bir seferinde Allah Resûlü ile birlikteydik. Sabah namazına, Güneş doğup
yükselinceye kadar uyanamadılar. Uyandıklarında ‘Bu yerden biraz uzaklaşı-
nız.’ dedi. Sonra Bilal’e emretti, o da ezan okudu. Sonra hepsi abdest aldılar

 66. Buhari, 627; Müslim, 838


 67. Buhari, 625
 68. Ezanla kamet arasındaki vakte dair İmam Tirmizi (hadis no: 195) bir hadis rivayet etmiş ve
senetteki meçhul ravi nedeniyle zayıf olduğunu belirtmiştir. Cabir’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) Bilal’e dedi ki: ‘Ey Bilal! Ezan okuduğun zaman ezanını rahat ve uzatarak oku.
Kamet getirdiğinde ise kısa ve hızlı oku. Ezanla kamet arasında yemek yiyenin yemeğini biti-
rinceye kadar, içmekte olanın içmesini bitirinceye kadar, tuvalet ihtiyacı için sıkışan kimsenin
ihtiyacını gidermesi kadar bir zaman bekle. Beni görmeden farz namazı kılmaya kalkmayın.’ ”

494
EZAN VE KAMET BABI

ve sabah namazının sünnetini kıldılar. Allah Resûlü, Bilal’e kamet getirmesini


emretti ve ashabına namazı kıldırdı.” 69
F. Sefer/Yolculuk Sebebiyle Cem Edilen Namazlar İçin Tek Ezan
Okunur, Her Namaz İçin Ayrı Kamet Getirilir
Allah Resûlü (sav) namazları cem ettiği hac yolculuğunda tek ezan oku-
muş, her namaz için de ayrı kamet okutmuştur. 70
G. Farz Namazlar Dışında Ezan Okunur mu?
Cabir ibni Semura’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir değil, iki değil, pek çok defa Allah Resûlü ile birlikte bayram namazları-
nı ezan ve kamet okunmaksızın kıldım.” 71
Toplu/cemaatle kılınıyor olunsa da farz namazlar dışında ezan okunmaz.
Farz dışındaki namazlar için ezan okumak bir Emevi bidatidir. 72
H. Tek Başına Farz Namaz Kılan, Ezan Okuyup Kamet Getirebilir
Ebu Said El-Hudri (ra) tek başına namaz kılan bir çobana şu tavsiyede bu-
lunmuştur:
“Senin koyunları ve çölü sevdiğini biliyorum. Koyunlarının yanında olduğun
zaman veya çölde bulunduğun ân, namaz için ezan oku ve okurken de yüksek
sesle oku! Çünkü Allah Resûlü’nün: ‘Müezzinin sesini duyan bütün cinler, in-
sanlar ve her şey Kıyamet Günü onun için şahitlik edecektir.’ dediğini işittim.”  73
Ukbe ibni Amir’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle bu-
yurmuştur:
“Rabbiniz dağ başında ezan okuyup namaz kılan bir koyun çobanının bu
davranışından razı olur ve şöyle buyurur: ‘Şu kuluma bakın! Benim azabım-
dan korktuğu için ezan okuyup namaz kılıyor. Ben bu kulumu bağışladım ve
onu kesinlikle cennete koyacağım.’ ” 74

 69. Ebu Davud, 444


 70. bk. Müslim, 1218
 71. Müslim, 887; Tirmizi, 532
 72. bk. Tuhfetu’l Ehvezî, 532 No.lu hadis şerhi
 73. Buhari, 609
 74. Ebu Davud, 1203

495
NAMAZ KİTABI

I. Sünnet Olan, Ezanı ve Kameti Aynı Kişinin Okumasıdır


Bu konuda bazı sözlü rivayetler olsa da, hadis âlimleri rivayetleri zayıf
kabul etmiştir. 75 Ancak Allah Resûlü’nün (sav) fiilî sünneti, aynı kişinin eza-
nı ve kameti okumasıdır.
J. Görme Engelliler Müezzinlik Yapabilir mi?
Allah Resûlü’nün iki müezzini vardı. Biri Bilal (ra), diğeri görme engelli
sahabi Abdullah ibni Ümmü Mektum (ra) idi.
İbni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah’ın iki müezzini vardı: Bilal ve gözleri kör olan İbni Ümmü Mek-
tum.” 76
Aişe Annemizden (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“İbni Ümmü Mektum, Resûlullah’ın müezzinliğini yapardı ve kendisi âmâ
idi.” 77
Görme engellilerin ezan okuması için birinin namaz vaktini onlara bil-
dirmesi gerekir. Zira Abdullah ibni Ümmü Mektum (ra), kendisine vakit
bildirilince ezan okurdu.
Abdullah ibni Dinar’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle bu-
yurmuştur:
“ ‘Genellikle Bilal, geceleyin ezan okur. Yemeye ve içmeye devam edin. İbni
Ümmü Mektum ezan okuyunca yemeye içmeye son verin.’ İbni Ümmü Mek-
tum âmâ biriydi. Kendisine ‘sabahladın, sabahladın’ denilinceye kadar ezan
okumazdı.” 78
Engelli bireylere davranış fıkhı
Allah Resûlü’nün (sav) engelli bir sahabiyi müezzin edinmesi, dikkat çe-
kicidir. Zira bu, İslam ümmetine engellilere nasıl davranılması gerektiği
yönünde hikmetler ihtiva etmektedir. Şöyle ki; engelli bireyler, bilinçsiz

 75. bk. Tirmizi, 199; Tirmizi (rh) hadisin zayıf olduğunu belirtmiş; Yahya ibni Said (rh), Ahmed
ibni Hanbel’den (rh) benzer görüş aktarmıştır.
 76. Müslim, 380
 77. Müslim, 381
 78. Buhari, 617

496
EZAN VE KAMET BABI

toplum ve her zaman en iyiye/mükemmele meftun insan tabiatı arasında


örselenir. Engelli birey, toplum ve nefsin beklentisi arasında kendisini de-
ğersiz hisseder. Çoğu zaman toplumdan uzaklaşır, kendini tecrit ederek
koruma altına almaya çalışır. Oysa engelli birey, toplumun parçasıdır ve
toplum onlarla birlikte sağlıklı, bütün bir toplumdur. Bu sebeple onlar;
hayatın içinde, sorumluluk alarak ve topluma katkıda bulunarak yaşam-
larını sürdürmelidir. Bu, hem onlar açısından hem de toplum açısından
zaruridir. Aksi hâlde, bedensel engel, ruhsal engele dönüşecektir. Engelli
birey, bedensel hastalıklar yanında ruhsal/psikolojik hastalıklarla da bo-
ğuşmak durumunda kalacaktır.
Resûller, insanlığın sorunlarına çözüm üretmek ve insanları cahiliye-
nin karanlığından kurtarmak için gelmiştir. İlkel olsun, modern olsun,
her cahiliye engelli bireyi yok saymaktadır. Zira cahiliye; menfaat temelli
ilişkiler kuran, gücü kutsayan, merhameti zaaf kabul eden yani tek dün-
yalı düşünen sistemin adıdır. Cahiliye için engelli birey yoktur. Ki; an-
tik Yunan’dan başlayarak bugün postmodern filozoflara kadar -Kur’ân’ın
deyimiyle birçok sefih- engelli bireylerin öldürülmesini açıkça dillen-
dirmişlerdir. Allah Resûlü de toplumun bu kanayan ve hâlâ kanamakta
olan yarasına neşter vurmuş, o gün için sorunu hikmetle tedavi etmiştir.
O (sav), engelli bireyleri toplum içinde tutarak, sorumluluk vererek, sos-
yal-siyasi faaliyetlere katılımlarını zorunlu kılarak onlara toplumun bir
parçası olduklarını hissettirmiştir. Onlara sorumluluk vererek engellilik
ve topluma yük olma arasında bir bağ olmadığını, aksine engellilerin so-
rumluluk alarak toplumun yükünü hafifletebileceğini göstermiştir. Ab-
dullah ibni Ümmü Mektum’un (ra) müezzin olarak istihdam edilmesi bu-
nun dikkat çekici bir örneğidir.
Bir diğer örnek ise şudur:
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Gözleri görmeyen bir kimse Allah Resûlü’ne geldi ve ‘Ey Allah’ın Resûlü!
Elimden tutup beni mescide götürecek kimsem yok.’ diyerek namazı evinde

497
NAMAZ KİTABI

kılması için ondan izin istedi. Allah Resûlü de ona izin verdi. Bu kimse dönüp
gittikten sonra arkasından onu çağırdı ve:
‘Namaz ezanını işitiyor musun?’ diye sordu.
O, ‘Evet.’ dedi.
Allah Resûlü: ‘O zaman çağrıya icabet et.’ buyurdu.” 79
Fukahamız genelde bu hadisi, cemaat namazının farziyeti ve müste-
haplığı konusunda ele almıştır. Kanaatimce bu hadis, çok daha büyük ve
önemli bir meseleye işaret etmektedir. Şöyle ki; yağmur yağdığında dahi
cemaatle namaz zorunluluğu düşmektedir:
“İbni Ömer soğuk ve yağmurlu bir gecede ezan okumuş ve ezanın sonun-
da, ‘Namazı evlerinizde kılınız! Namazı evlerinizde kılınız!’ diye seslenmiştir.
Bunun arkasından da ‘Muhakkak ki Allah Resûlü yolculuktayken soğuk veya
yağmurlu bir gecede, müezzinin ‘Namazı evlerinizde kılınız!’ diye nida etme-
sini emrederdi.’ dedi.” 80
Dahası, yağmur ve benzeri meşakkatlerde cemaatle namaz kılma zorun-
luluğu düştüğü gibi namazların cem edilmesine de müsaade edilmektedir.
İbni Abbas’tan (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Allah Resûlü ne korku ne de yağmur olduğu hâlde Medine’de öğle ile ikindi
arasını ve akşam ile yatsı arasını birleştirdi. Hadisin ravilerinden Veki’ şöyle
demiştir: ‘İbni Abbas’a ‘Neden böyle yaptı?’ diye sordum. O dedi ki: ‘Ümme-
tinden kimseyi zorluk ve sıkıntıya sokmak istememiştir.’ dedi.” 81
Burada şunu sormamız gerekiyor: Yağmurlu havada cemaate katılma
zorunluluğu düşüyor, namazların cemine müsaade ediliyorken; kendisi-
ni mescide getirecek kimsesi olmayan görme engelli birinden neden bu
sorumluluk düşmüyor?
Yanında kimse olmaksızın mescide gelmek bir âmâ için daha meşakkatli
değil midir? Burada Allah Resûlü’nün (sav) o engin hikmetini görüyoruz.

 79. Müslim, 653


 80. Buhari, 666; Müslim, 697
 81. Müslim, 705

498
EZAN VE KAMET BABI

Şayet o (sav), görme engelli sahabiye müsaade etse onu eve hapsetmiş ve
toplumdan tecrit etmiş olacaktı. Allah Resûlü (sav) onun toplumdan kop-
maması, mesciddeki ilimden faydalanması ve mescidde yapılan istişare-
lerde hazır bulunması için camiye gelmesini zorunlu tuttu. Yoksa, hiçbir
engeli olmayanlara sırf yağmur nedeniyle evde namaz kılma izni verilir-
ken; görme engelli bir sahabiye verilmemesi nasıl izah edilebilir? Allah
(cc) en doğrusunu bilir.

Öyleyse bizler, modern cahiliyenin kanamakta olan bu yarasını, Allah


Resûlü’nün hikmete dayalı çözümleriyle tedavi etmeliyiz. Engelli birey-
lerin, toplumun asli unsuru olduğunu kabul etmeli ve onları mutlaka İs-
lam toplumunun dinî-sosyal faaliyetlerine katarak durumlarına uygun
sorumluluklar verip hayatın yükünü birlikte paylaşmalıyız.
K. Kâfirlerin/Müşriklerin Okuduğu Ezan Tekrar Edilir mi?
Ezan bir ibadettir ve ibadetler yalnızca tevhidle Allah’a teslim olmuş
Müslim bireylerden kabul edilir.
“Rablerine karşı kâfir olanların amellerinin durumu, fırtınalı bir günde rüz-
gârın savurduğu kül gibidir. Yaptıkları hiçbir şeyin (Allah katında bir karşılığı
yoktur ve yaptıklarından) faydalanmazlar. (Hakka dönmesi çok) uzak bir sa-
pıklık içinde olmak işte budur.” 82
Şirk hâlinde yapılan ibadetler yok hükmünde, batıldır. Hâliyle müşrik,
okuduğu ezandan hiçbir ecir almamakta; bilakis tevhidi diliyle ikrar ede-
rek aleyhinde hüccet oluşturmaktadır.
Bununla birlikte müezzinin okuduğu ezanı duyanlar, ezan lafzını tekrar
edebilirler:
• Zira müşrik de olsa “Allah en büyüktür.” veya “O’ndan başka (ibadeti hak
eden) ilah yoktur.” dediğinde doğru bir söz söylemekte; Allah’ın varlığı-
na, birliğine ve azametine şahitlik etmektedir. Onun söylediği lafızla-
rı tekrar eden, Rabbini yüceltmiş ve tevhide şahitlik etmiş olmaktadır.
• Allah Resûlü (sav) “Ezanı işittiğinizde müezzinin söylediklerinin aynısını

 82. 14/İbrahîm, 18

499
NAMAZ KİTABI

söyleyin.” 83 buyurmuştur. Bu ibadeti müezzinin şahsından bağımsız ola-


rak, ezanı işitmeye bağlamıştır. Hâliyle ezanı işiten bir Müslim, onun
lafızlarını tekrar ettiğinde Allah Resûlü’nün (sav) emrine muvafakat et-
miş olacaktır.
• Kendisi yalancı da olsa, söylediği doğru olanın sözüne uymakta bir
beis yoktur.
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Resûlullah (sav) beni, Ramazan zekâtı olan sadaka-i fıtrı korumakla görevlen-
dirmişti. Bir adam gelip yiyecek şeylerden avuçlamaya başladı.
Adamı tuttum ve ‘Vallahi seni Resûlullah’ın (sav) huzuruna götüreceğim, dedim.
Adam, ‘Şüphesiz ben muhtacım, çoluğum çocuğum ve pek çok ihtiyacım
var.’ dedi. Bunun üzerine ben adamı salıverdim.
Sabaha çıkınca, Resûlullah (sav), ‘Ey Ebu Hureyre! Dün gece tutsağın ne yap-
tı?’ buyurdu.
Ben de, ‘Ya Resûlullah! İhtiyaç içinde bulunduğunu ve çoluk çocuğu oldu-
ğunu söyledi, ben de acıdım ve salıverdim.’ dedim.
Allah Resûlü, ‘O sana yalan söyledi, tekrar gelecek.’ buyurdu.
Resûlullah’ın (sav) bu sözü üzerine tekrar geleceğini anladım ve onu gözetle-
meye koyuldum. Adam geldi ve yine yiyecek şeylerden avuçlamaya başladı.
Bunun üzerine, ‘Seni Resûlullah ‘ın (sav) huzuruna çıkaracağım.’ dedim.
Adam, ‘Beni bırak, çünkü ben gerçekten muhtacım. Çoluk çocuğum da var.
Bir daha gelmem.’ dedi.
Ben de acıdım ve salıverdim. Sabah olunca yine Resûlullah (sav) bana,
‘Ey Ebu Hureyre! Dün gece tutsağın ne yaptı?’ diye sordu.
Ben de, ‘Ya Resûlullah! Bana yine ihtiyaç içinde bulunduğunu ve çoluk ço-
cuğu olduğunu söyledi, ben de acıdım ve salıverdim.’ dedim.

 83. Müslim, 384

500
EZAN VE KAMET BABI

Allah Resûlü, ‘O kesinlikle sana yalan söyledi, ama tekrar gelecek.’ buyurdu.
Ben de üçüncü defa gelmesini bekledim. Gerçekten geldi ve yine yiyecek
şeylerden avuçlamaya başladı. Onu tekrar yakaladım ve,
‘Seni mutlaka Resûlullah’ın (sav) huzuruna çıkaracağım; artık bu üçüncü ve
son gelişindir. Bir daha gelmeyeceğine söz veriyorsun, sonra tekrar geliyor-
sun.’ dedim.
Bu defa bana, ‘Beni bırak! Allah’ın seni faydalandıracağı bazı kelimeleri ben
sana öğreteyim.’ dedi.
Ben, ‘O kelimeler nelerdir?’ dedim.
O, ‘Yatağına girdiğinde Ayete’l Kursi’yi oku. O takdirde, senin yanında Al-
lah tarafından sürekli bir koruyucu bulunur ve sabaha kadar şeytan sana yak-
laşamaz.’ dedi.
Bunun üzerine ben onu salıverdim. Sabah olunca Resûlullah (sav) bana,
‘Tutsağın dün gece ne yaptı?’ diye sordu.
Ben de, ‘Ya Resûlullah! Allah’ın beni faydalandıracağı birtakım kelimeleri
bana öğreteceğini söyledi, ben de onu salıverdim.’ dedim.
Allah Resûlü, ‘O kelimeler neler?’ diye sordu, ben de o kimsenin bana,
‘Yatağına girdiğin zaman Ayete’l Kursi’yi başından sonuna kadar oku. Senin
yanında Allah tarafından sürekli bir koruyucu bulunur ve sabaha kadar şeytan
sana asla yaklaşamaz.’ dediğini söyledim.
Bunun üzerine Nebi (sav), ‘Bak hele! Kendisi yalancı olduğu hâlde bu se-
fer sana doğruyu söylemiş. Üç gecedir kiminle konuştuğunu biliyor
musun, ey Ebu Hureyre?’ dedi.
Ben, ‘Hayır, bilmiyorum.’ dedim.
Allah Resûlü, ‘O şeytandır!..’ buyurdu.” 84
Görüldüğü gibi şeytan, Ebu Hureyre’ye (ra) dua öğretmiştir. Söylediği
doğru olduğundan, uygulanmasında bir beis görmemiştir.

 84. Buhari, 2311

501
NAMAZ KİTABI

• Allah Resûlü (sav) müşriklerin söylediği doğru şeyleri tasdik eder, on-
lara kulak verirdi. İçine batıl bir şey karıştırınca uyarıda bulunurdu:
İbni Abbas’tan (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Müşrikler ‘Lebbeyke la şerike lek (Sana icabet ettim. Senin hiçbir ortağın
yoktur)’ derlerdi. Allah Resûlü onların bu sözlerinin üzerine: ‘Yazık etmeyin
kendinize! Bu kadarı yeter, buraya kadar!’ derdi. Müşrikler ise devam ederek:
‘İlla şeriken huve leke temlikuhu ve ma melek (Ancak senin bir ortağın dışın-
da. Sen o ortağına ve onun sahip olduğu her şeye sahipsin.)’ derlerdi. Bu şe-
kildeki telbiyelerini Kâbe’yi tavaf ederken söylerlerdi.” 85
Burada bir noktanın altını çizmek istiyoruz: Bilindiği gibi eski âlimleri-
miz, birçok konuda muamelatı İslam şartıyla kayıtlamışlardır. Örneğin,
şeker hastası bir Müslim’e “Oruç tutamaz.” raporu veren hekim Müslim ol-
malıdır. Kazaya uğrayan bir Müslim, zararını temin etmek istiyorsa Müs-
lim şahit bulmalıdır… Zira kâfir/müşrik, din ehli değildir; bir şeriata göre
değil hevasına göre hareket etmektedir. Bu nedenle de şahitliği geçersizdir.
Bugün ise, ilginç bir manzarayla karşı karşıyayız. İtikadi olarak Allah’a
şirk koştuğu hâlde, İslam şeriatına sıkı sıkıya bağlı olan taifeler vardır.
Üzücüdür belki, ama yer yer bu taifelerin şeriata bağlılığı (fıkhi hassasi-
yet) muvahhidlerden daha ileri boyutlardadır. Bu durumdaki bir dokto-
run vereceği rapor ya da şahidin tanıklığı geçersiz mi olacaktır?
Klasik metinlerimiz üzerinden bu soruya cevap verirsek “Evet, geçersiz
olacaktır.” demeliyiz. Ancak bu cevap hükmün illeti veya hikmeti ya da
maksadıyla uyuşmamaktadır. Müslim bir doktor veya tanık bulamayan
kişi ne yapacak, çözüm bekleyen sorunu nasıl çözecektir?
Vahyin genel naslarına ve nasların maksadına baktığımızda, Müslim
şahit bulamayan kişi çözümsüz bırakılmamakta, istisnai bir uygulamay-
la sorunu çözüme kavuşturulmaktadır. Örneğin, yolculuk esnasında bir
muamele/alışveriş yapan ve yanında Müslim şahit bulunmayan kişi ne
yapacaktır? Allah (cc) bu soruyu şöyle cevaplamaktadır:
“Ey iman edenler! Sizden birine ölüm geldiğinde, vasiyet hazırlanışı esnasın-
 85. Müslim, 1185

502
EZAN VE KAMET BABI

da sizden iki adil şahit olsun. Şayet yolculuk hâlinde olursanız ve ölüm size
gelip çatarsa sizden olmayan iki kişiyi şahit tutun. Şayet (şahitliklerinden)
şüphe ederseniz onları namazdan sonra alıkoyarsınız ve şöyle yemin ederler:
‘A kraba dahi olsa yeminimizi hiçbir bedele satmayacağız. Allah’ın şahitliğini
gizlemeyeceğiz. (Şayet gizlersek) elbette günahkâr kimselerden oluruz.’ ” 86
Demek ki Müslim öncelikle adil şahit aramalıdır. Ki, adaletin ilk şartı da
İslam’dır. Yolculukta olduğundan veya günümüzde olduğu gibi tevhid eh-
linin azlığından dolayı adil şahit bulamıyorsa “Sizden olmayan iki kişiyi…”
şahit tutmalıdır. Bu, Yüce Allah’ın kullarına sunduğu bir çözüm yoludur. 87
L. Ezanı Duyanların “Aziz Allah Şefaat Ya Resûlallah” Sözü Doğru
mudur?
Ezanı duyan kimsenin “Aziz Allah” sözü bidattir. Zira bu, Allah Resûlü’nün
(sav) sünneti değildir ve ne yazık ki bir sünneti öldürmüştür. Sünnet olan;

ezanı duyan kimsenin müezzini tekrarlamasıdır.


Ezanı duyan kimsenin “Şefaat ya Resûlallah” sözü şirktir. Zira şefaat Al-
lah’ın elindedir ve yalnızca O’nun (cc) izin verdikleri, yine O’nun (cc) izin
verdiklerine şefaat edecektir.
“Yoksa Allah’ın dışında şefaatçiler mi edindiler? De ki: ‘Onlar (şefaat yetkisi-
ne) sahip olmasalar ve (sizin onlara olan ibadetinize) akıl erdiremeseler dahi
 86. 5/Mâide, 106
 87. Ayet-i kerimedeki “sizden olmayan” ifadesini “akraba olmayan” şeklinde yorumlayan âlim-
ler olmuştur. Ancak yolculukla akrabalık arasında nasıl bir bağ olduğunu izah edememişlerdir.
Yine “Bu ayetler miras hükümlerini belirten Nîsa Suresi’nden önceydi.” diyenler olmuştur. Miras
ayetlerinin vasiyeti kaldırdığını ve bu ayetlerle amel edilmeyeceğini söylemiş, ancak nesh için
gerekli şartların hiçbirini ispat edememişlerdir. Kaldı ki, sahabeden gelen sahih isnatlı nüzul se-
bepleri, açıkça ayetin Müslim olmayan şahitlerle ilgili olduğunu göstermektedir.
İbni Abbas’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Sehmoğullarından biri Temim Ed-Dari ve Adiyy İbni Beda ile yolculuğa çıkmıştı. Sehmoğulların-
dan olan kişi hiçbir Müslim’in bulunmadığı yerde öldü. Arkadaşları geride kalan malını toplayıp
akrabalarına getirdiklerinde altın kaplamalı gümüş bir kabı bulamadılar. Akrabalarının başvuru-
su üzerine Allah Resûlü (sav) ölen kişinin iki yol arkadaşına yemin ettirdi. Sonra söz konusu kabı
Mekke’de bulundu. Kabın son sahipleri: ‘Biz bunu Temim ve Adiyy’den satın aldık.’ dediler. Ölen
Sehmoğulları mensubunun velilerinden iki kişi kalkarak: ‘Bizim şahitliğimiz onların şahitliğinden
daha gerçektir. Bu kap, adamımızındır.’ diye yemin ettiler. Mâide Suresi’nden 106-108. ayetler
bunun üzerine indirildi.” (Buhari, 2780)
Allah Resûlü’nden (sav) sonra da Ebu Musa El-Eşari bu ayetle amel etmiş, yolculuk nedeniyle Ehl-i
Kitap’tan iki kişinin şahitliğini kabul etmiştir. (bk. Fethu’l Bârî, 2780 No.lu rivayet şerhi)

503
NAMAZ KİTABI

(yine de onları şefaatçi mi edineceksiniz)?’ De ki: ‘Şefaatin tümü Allah’ındır.


Göklerin ve yerin hâkimiyeti/egemenliği O’na aittir. Sonra O’na döndürüle-
ceksiniz.’ ” 88
“Göklerde nice melekler vardır ki -Allah’ın dileyip razı olduğu kimse için izin
vermesi dışında- onların şefaatlerinin hiçbir faydası yoktur.” 89
Hâliyle şefaat yalnızca Allah’tan (cc) istenir. “Rabbim beni Nebi’nin ve şe-
faat edenlerin şefaatine nail kıl.” denilebilir.
Evet, sahih hadislerde sabit olduğu üzere nebiler, melekler ve şehitler
şefaatte bulunacaktır. Ancak bu, onları şefaat sahibi yapmamaktadır. Şe-
faat bütünüyle Allah’ın (cc) yetkisindedir ve O’nun (cc) yetkisinde olan, yal-
nızca O’ndan (cc) istenmelidir.
Allah Resûlü (sav) dahi kimlere şefaat edeceğini bilmez. Bu sebeple en
yakınlarını uyarır. Ona (sav) ve ona verilecek şefaat yetkisine güvenmeme-
lerini ister:
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“ ‘Yakın akrabaların olan aşiretini uyararak (işe başla).’ 90 ayeti indiği zaman
Resûlullah buyurdu ki: ‘Ey Kureyş topluluğu! Canlarınızı Allah’tan satın alınız.
Allah’tan gelen hiçbir şeyden sizi kurtaramam. Ey Muttaliboğulları! Allah’tan
gelen hiçbir şeyden sizi kurtaramam. Ey Muttaliboğlu Abbas! Allah’tan gelen
hiçbir şeyden seni kurtaramam. Ey Allah Resûlü’nün halası Safiyye! Allah’tan
gelen hiçbir şeyden seni kurtaramam. Ey Resûlullah’ın kızı Fatıma! Benden
dilediğini iste! Ama ben Allah’tan gelen hiçbir şeyden seni kurtaramam.’ ” 91
M. Ezan Okunurken Görülen Bazı Bidatler
“• Ezan metnine ‘seyyidinâ’ benzeri lafızları ilave etmek: Günümüzde okunan
ezan yıllarca bizzat Peygamber’in huzurunda okunmuş, dinlenmiş ve onay-
lanmıştır. Ondan asırlar sonra çıkıp onun tasvip ettiği ve vahiyle desteklenen
ezanı değiştirmek bidattir. Ezan, rüyada Allah Teâlâ tarafından Peygamber’e
 88. 39/Zümer, 43-44
 89. 53/Necm, 26
 90. 26/Şuarâ, 214
 91. Buhari, 2753; Müslim, 206

504
EZAN VE KAMET BABI

telkin edilmiştir. Aynı metin Peygamber’in halifeleri tarafından da yıllarca


okutulmuştur. Bunu beğenmeyip ilaveler katmak hangi mantığa sığar? Söz
gelişi yasaları çiğneyerek memlekete hizmet edilir mi? Peygamber kendisine
nasıl hürmet gösterilmesini istemişse o biçimde hürmet edilir. Günümüzde
millî marşların metinlerine kimler ilave yapabilir? Ebu Bekir, Ömer, Bilal ‘sey-
yide’nin ne anlama geldiğini bilmiyorlar mıydı? Yoksa ilaveciler Peygamber’i,
ashabından daha mı çok seviyorlar? 92 Onu sevmek; ancak onun sünnetine
ittiba etmek, onun öğrettiği şiar ve esaslara riayet etmekle mümkündür.
• Ezanın toplu hâlde okunma uygulaması: İlk olarak Hişam ibni Abdullah
Dönemi’nde oldu, Selatin Ezanı olarak bilinir.
• Ezandan sonra yüksek sesle salâvat getirme bidati: İlk olarak H 761’de Mı-
sır’da başladı. Sûfiyeden biri, ‘Rüyada Peygamber’i gördüm, ezanda salâvat
getirilmesini emir buyurdu.’ iddiasında bulundu. 93
• Ezanı müzik aletleri ve teganniyle okumak: Teganni o boyutlara varıyor ki
okunanın ezan mı, yoksa uzun bir hava mı olduğu fark edilemiyor.
• Kaset, video, internet vs.den ezan okutmak: Bazı yerlerde imam ve müez-
zin olmayınca ezan kasetten okutulur. Bu uygulama ile ezan şiarı yerine ge-
tirilmez. Çünkü ezan ibadettir. İradesiz, cansız bir varlık ibadetle sorumlu
değildir. Ezanda niyet vardır, kasetle niyet yerine getirilemez. Ezana ruhsat
verilmesi hâlinde kamet hatta namaz kıldırmaya kadar da gider. Ezan okuyan
sevap niyetiyle okur. Onlarca kişinin bulunduğu bir cemaatte ezan okuyup
kamet getirecek birinin bulunmaması bir musibettir. Müezzin sesinin ulaş-
tığı yere oranla ecri var. Merkezî sistemle ezan okumak da teyp, video vs. ile
okuma hükmündedir.” 94
• Cuma Günü Salâ Okumak 95
• Cuma Günü İki Ezan Okumak 96

 92. bk. İbn Hacer, Feth, 2/88; İbni Teymiyye, Fetâvâ, 23/103; Şâtıbî, El-İ’tisâm, 2/70
 93. bk. Ali Mahfuz, El-İbda’, s. 158
 94. bk. Bidatler Batıl İnançlar Ansiklopedisi s. 282-287 özetle
 95. Konuya dair detaylı açıklama için bk. “Cuma Günü (ve Ölüm İlanlarında) Okunan Salâ”,
2/526
 96. Konuya dair detaylı açıklama için bk. “İmam Minbere Çıkınca Ezan Okunur”, 2/503

505
NAMAZIN ŞARTLARI BABI

Namazın Şartları
• Vaktinde Kılmak
• Namaz Kılınan Mekânın Temiz Olması
• Necasetten Sakınmak
• Setr-i Avret
• Kıbleye Yönelmek
• Niyet Etmek

Namazları Ertelemenin Sünnet Olduğu Yerler


• Şiddetli Sıcaklarda Öğle Namazını Ertelemek
• Yatsı Namazını Geciktirmek ve Gece Yarısına Yakın Kılmak
• Sıkışıklık, Açlık vb. Durumlarda Namazı Ertelemek

Namaz Kılmanın Yasaklandığı Vakitler


• Sabah Namazının Farzını Kıldıktan Sonra Güneş Doğana Dek
• Güneş Doğarken
• Güneş Tam Tepede Olduğunda (Öğle Namazının Hemen
Öncesi)
• İkindi Namazının Farzından Sonra Güneş Batana Dek
• Güneş Batarken
Namaz Kılmanın Yasaklandığı Yerler
• Hamam, Banyo vb. Yıkanılan Yerler
• K abristan
• Deve Ağılları
Mescid Adabı
• Mescide Sağ Ayakla Girip Sol Ayakla Çıkmak
• Mescide Girerken/Çıkarken Sünnetteki Duaları Okumak
• Tahiyyetu’l Mescid Namazı Kılmak
• Mescidde İnsanlara Rahatsızlık Vermemek
• Mescidi Temiz Tutmak
• Mescidleri Süsleyerek İşlevsizleştirmemek

Kıbleye Yönelme Şartının Düştüğü Durumlar


• Korku Hâlinde Namaz Kılarken
• Binek Üzerinde Nafile Namaz Kılarken
• K âbe’nin İçinde Namaz Kılarken
NAMAZIN ŞARTLARI BABI

H er ibadetin olduğu gibi namaz ibadetinin de Allah (cc) katında geçerli


olması için yerine getirilmesi gereken şartları vardır. Namaza başla-
madan önce ifa edilmesi gereken bu şartları şöyle sıralayabiliriz:
I. Vaktin Girmesi
Namaz, muvakkat/vakitle sınırlı ibadetlerdendir. Vakte riayet etmek na-
mazın sıhhat şartlarından kabul edilmiştir.
“Şüphesiz ki namaz, belirlenmiş vakitler içinde müminlere farz kılınmıştır.” 1
Bu “belirlenmiş vakitler” Cibril tarafından Allah Resûlü’ne (sav) öğretilmiş,
Allah Resûlü de (sav) ashabına öğretmiştir.
İbni Şihab’tan şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir gün Ömer ibni Abdulaziz, namazı geç vakte bıraktı. Urve ibni Zubeyr
yanına geldi ve ona şu olayı haber verdi: ‘Muğire ibni Şu’be Irak’tayken bir de-
fasında namazı geciktirdi. Derken Ebu Mesud El-Ensari yanına geldi ve ona
şöyle çıkıştı: ‘Ey Muğire bu yaptığın da ne! Bilmiyor musun ki, Cibril indi ve
namaz kıldı. Peşi sıra Allah Resûlü namaz kıldı. Cibril bir kez daha namaz kıl-
dı, peşi sıra Allah Resûlü de namaz kıldı. Cibril yine namaz kıldı, peşi sıra Al-
lah Resûlü de namaz kıldı. Cibril bir daha namaz kıldı, peşi sıra Allah Resûlü
de namaz kıldı. Cibril bir defa daha namaz kıldı, peşi sıra Allah Resûlü de na-
maz kıldı. Sonra melek Allah Resûlü’ne, ‘Sana bu şekilde (yani namazı bu
 1. 4/Nîsa, 103

509
NAMAZ KİTABI

vakitlerde kılmakla) emrolundum.’ dedi.’ Ömer ibni Abdulaziz dedi ki:


‘A nlattığının ne manaya geldiğini bil! Yani, Resûlullah’a (sav) namaz vakitlerini
bizzat Cibril öğretmiştir.’ ” 2
Bureyde ibni Husayb’ten şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir kimse Allah Resûlü’ne geldi namaz vakitlerini sordu. Allah Resûlü ona,
‘Bizimle birlikte şu iki gün namaz kıl.’ dedi. Güneş tepe noktasından meyletti-
ğinde Bilal’e emretti ve o ezan okudu. Sonra tekrar emretti ve Bilal kamet ge-
tirdi. Sonra yine emretti ve Güneş yüksekte beyaz ve parlakken ikindi namazı
için kamet getirdi. Sonra yine emir verdi ve Güneş battığı zaman akşam na-
mazı için kamet getirdi. Sonra yine emretti ve Bilal şafak kaybolduktan sonra
kamet getirdi. Sonra yine emir verdi ve fecir doğduğunda sabah namazı için
kamet getirdi. İkinci gün olduğunda Bilal’e emir verdi ve öğle namazını se-
rinliğe bıraktı. Bilal de namazını iyice serinlik oluncaya kadar erteledi. İkindi
namazını Güneş yüksekteyken ama bir önceki günden biraz daha erteleyerek
kıldı. Akşam namazını şafak kaybolmadan önce kıldı. Yatsı namazını gecenin
üçte biri geçtikten sonra kıldı. Sabah namazını ortalık iyice aydınlandığında
kıldı. Bunun arkasından, ‘Namaz vakitlerini soran nerede?’ dedi. Soruyu soran
kimse, ‘Buradayım ey Allah’ın Resûlü!’ dedi. Allah Resûlü, ‘Namazlarınızın
vakti, şu gördüğün iki süre arasındadır.’ buyurdu.” 3
İbni Abbas’tan (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Cibril, Kâbe’nin yanında bana iki kez imam oldu. İlk seferinde, Güneş ba-
tıya kayıp gölgesi takunya tasması kadarken öğle namazını, sonra her şeyin
gölgesi kendi boyu kadar olunca ikindi namazını; sonra Güneş’in battığı ve
oruçlunun orucunu açtığı zaman akşam namazını; şafak kaybolduğu zaman
ise yatsı namazını, aydınlığın yeni başlayıp oruçluya yeme içmenin haram ol-
duğu vakitte de sabah namazını kıldırmıştı.
İkinci seferinde, her şeyin gölgesi kendi boyu kadar olunca yani bir önceki
seferde ikindiyi kıldırdığı vakitte öğle namazını; sonra her şeyin gölgesi ken-
disinin iki katı olunca ikindi namazını; akşam namazını yine önceki vaktinde
kıldı sonra gecenin üçte biri geçince de yatsı namazını, sonra ortalık ağarınca
 2. Buhari, 521; Müslim, 610
 3. Müslim, 613

510
NAMAZIN ŞARTLARI BABI

da sabah namazını kıldırdı. Sonra da bana dönüp şöyle dedi: ‘Ey Muham-
med bu iki vakit arasında namaz kılma genişliği ve serbestliği senden
önceki Peygamberlere tanınan vakitler gibi olup sana da bu iki vakit
arasında namaz kılabilmen mümkün olmuştur.’ ” 4
Şer’i bir özür olmaksızın (hastalık, yolculuk, savaş vb.) namazları giriş
vaktinden önce veya çıkış vaktinden sonra kılmak yanlış; böyle bir na-
maz sıhhat şartından yoksun olduğu için batıldır.
A. İlk Vakte Riayet Etmenin Fazileti
Namazları, belirlenmiş vakit içinde kılmak zorunluluk; ilk vaktinde kıl-
mak ise fazilettir:
İbni Mesud’dan (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Allah Resûlü’ne, ‘A llah’a en sevimli olan amel hangisidir?’ diye sordum.
Allah Resûlü, ‘Vaktinde kılınan namazdır.’ dedi.
‘Sonra hangisidir?’ diye sordum.
‘A nne babaya iyi davranmaktır.’ buyurdu.
‘Sonra hangisidir?’ diye sordum.
‘A llah yolunda cihaddır.’ buyurdu.
Daha fazlasını sormayı bırakmam ancak kendisine acımam nedeniyledir.” 5
Namazı ilk vaktinde kılmayı âdet edinmek (özellikle cemaatle); kişinin
Allah’ın şiarlarını yücelttiğinin alametidir.
“İşte böyle… Kim de Allah’ın (değer verilmesini istediği, O’nu hatırlatan)
şiarlarını yüceltirse kuşkusuz bu, kalplerin takvasındandır.” 6
Bu konuda gösterilen hassasiyetin geri dönüşü, kişinin ateşten azat olun-
ması olacaktır:
“Kim kırk gece mescidde cemaatle namaz kılar ve bu süre içerisinde yatsı
 4. Ebu Davud, 393; Tirmizi, 149
 5. Buhari, 527; Müslim, 85
 6. 22/Hac, 32

511
NAMAZ KİTABI

namazının ilk rekâtını kaçırmazsa Allah bu yaptığından dolayı o kimseyi ate-


şinden azat eder…” 7
Namazın ilk vaktine riayet etmek; “namazı muhafaza etmek” babındandır.
Yüce Allah (cc), namazlarını muhafaza eden müminlerin felaha ereceğini
ve cennete vâris olacağını haber vermiştir.
“Şüphesiz ki müminler, kurtuluşa ermişlerdir.” 8
“Onlar, (vakitlerine, şart ve rükunlarına, huşu ve sünnetlerine dikkat ederek)
namazlarını korurlar. İşte bunlar vâris olanlardır. Onlar, Firdevs Cennetlerine
vâris olurlar ve orada ebedî kalırlar.” 9
Abdullah ibni Mesud (ra) namazı muhafazayı, vakitlerin muhafazası olarak
tefsir etmiştir. 10 Aynı şekilde namazları zayi etmeyi 11 seleften bir grup,
namaz vakitlerini zayi etmek, özensiz davranmak olarak tefsir etmiştir.
Namazın şartları arasında en önemli olanı vakittir. Bu nedenle savaş es-
nasında dahi namazların vaktinde kılınması emredilmiş; vakit zayi olma-
sın diye savaş meydanına özgü korku namazı meşru kılınmıştır.
“(Savaş ve korku durumunda) onların içinde olur ve onlara namaz kıldırır-
san (şöyle yap): Onlardan bir topluluk seninle beraber (namaza) dursun ve
silahlarını yanlarına alsınlar. (Namaz kılanlar) secdeye vardığında, (namaz
kılmayanlar) arkanızda (sizi korumak için) dursunlar. (Birinci grup namazı
bitirince kalksın). Namaz kılmayan bir topluluk gelsin ve seninle beraber na-
maz kılsınlar. Tedbirlerini ve silahlarını alsınlar. Kâfirler size bir defada/ânsı-
zın hücum edebilmek için silahlarınızdan ve eşyalarınızdan habersiz olmanızı
isterler. Yağmurdan dolayı eziyet görüyorsanız ya da hastaysanız silahlarınızı
bırakmanızda size bir günah yoktur. Tedbirlerinizi alınız! Şüphesiz ki Allah,
kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.” 12

 7. İbni Mace, 798


 8. 23/Mü’minûn, 1
 9. 23/Mü’minûn, 9-11
 10. bk. Tefsîru’l Kur’âni’l Azîm, İbni Kesîr, 5/405, Mü’minûn Suresi 9. ayetin tefsiri
 11. “Onlardan sonra bir topluluk geldi, namazı zayi/ihmal edip şehvetlere uydular. Onlar
“ğayy” (özel bir azap çeşidi) ile karşılaşacaklardır.” (19/Meryem, 59)
 12. 4/Nîsa, 102

512
NAMAZIN ŞARTLARI BABI

Seferde/yolculukta namazların rekât sayısı düşürülmüş (kasr), ancak


vaktin içinde kılınması teşvik edilmiştir:
“Yeryüzünde sefere çıktığınızda, kâfirlerin sizi fitneye düşürmesinden kor-
karsanız, namazı kısaltmanızda sizin için bir günah yoktur. Şüphesiz ki kâfir-
ler, sizin apaçık düşmanınızdır.” 13
Hasta olanın oturarak, uzanarak, gerekirse imayla vakit içinde namaz
kılması istenmiştir:
İmran ibni Husayn’dan (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle
buyurmuştur:
“Ben de basur hastalığı vardı. Allah Resûlü’ne nasıl namaz kılacağımı sordum.
Dedi ki: ‘Namazını ayakta durarak kıl. Buna güç yetiremezsen oturarak kıl.
Buna da güç yetiremezsen yanın üzerine uzanarak kıl.’ ” 14
Yüce Allah’ın teşrideki bu tasarrufu, vakte verdiği ehemmiyeti göster-
mektedir. Müslim, Rabbinin gözettiği maksatları/amaçları gözetmeli,
elinden geldiğince ilk vaktinde (ve cemaatle) namazları eda etmelidir.
Namaz vakitlerini ertelemek, bir bireyin/toplumun bozulduğunu gös-
terir. Zira namaz vakitlerinde ihmalkârlık, dinde ihmalkâr davranıldığı-
nı gösterir.
Ebu Zerr’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Allah Resûlü bir gün bana, ‘Namazı vaktinden erteleyen veya namazın vakti-
ni öldüren idareciler geldiğinde hâlin nice olur?’ buyurdu. Ben de, ‘Bu konuda
ne tavsiye edersin?’ dedim. O, ‘Namazı vaktinde kıl. Arkasından bu idarecilerle
namaza erişirsen yine kıl. Bu senin için nafile bir ibadet olur.’ ” 15
Abdullah ibni Ömer’in (ra) azatlısı Nafi’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Ömer ibni Hattab valilerine şunu yazdı: ‘Bana göre en önemli vazifeniz na-
mazdır. Kim onu devam ederek vaktinde kılarsa, dinini korumuş olur. Kim de

 13. 4/Nîsa, 101


 14. Buhari, 1117
 15. Müslim, 648

513
NAMAZ KİTABI

namazlarını ihmal ederse, diğer vazifelerini hâliyle daha çok ihmal eder.’ Daha
sonra da şunları yazdı:
‘Öğleyi gölge bir ziralıktan birinizin gölgesi misli oluncaya kadar kılınız. İkin-
diyi, Güneş yüksekte, beyaz ve parlakken, hayvan binicisinin Güneş batmaz-
dan önce iki veya üç fersahlık yol alacağı müddet içerisinde; akşamı Güneş
batınca; yatsıyı ufuktaki aydınlık battığında, gecenin üçte birine kadar kılınız.
-Kim (yatsıyı kılmadan) uyursa gözüne uyku düşmesin, kim (yatsıyı kılmadan)
uyursa gözüne uyku düşmesin, kim (yatsıyı kılmadan) uyursa gözüne uyku
düşmesin- Sabahı da yıldızlar parlak ve cıvıldarken kılınız.’ ” 16
B. Sabah Namazının Vakti
Sabah namazının vakti fecr-i sadıkla başlar, Güneş’in doğuşuyla son bu-
lur. Konu girişinde zikrettiğimiz hadisler, bunun açık delilidir.
Gecenin zifiri karanlığı sonrasında ufukta iki ayrı aydınlık çizgisi olu-
şur. Bunlardan birincisi, fecr-i kazib denilen yalancı aydınlıktır ve bu ay-
dınlık çizgisinin sabah namazıyla ilgisi yoktur. İkinci aydınlık çizgisi ise
fecr-i sadık denilen doğru aydınlık çizgisidir. Sabah namazı, fecr-i sadık
çizgisiyle girmiş olur.
Allah Resûlü (sav) gecenin alacakaranlığında da (Ğales) sabah namazını
kılardı. Öyle ki insanlar birbirini karanlık nedeniyle tanımazdı.
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Mümine kadınlar yün ve tiftikten dokunmuş örtülerine bürünmüş olarak,
Allah Resûlü ile birlikte sabah namazında bulunurlardı. Namazdan sonra ev-
lerine dönerlerdi. Bu arada Allah Resûlü, namazı karanlıkta kıldırdığından
dolayı kadınlar tanınmazdı.” 17
O (sav), sabah namazını uzun tutar; iki rekâtta altmış, yüz ayet arası okur-
du. Onun (sav) okuması tertil üzere olduğundan namaz uzun sürer ve Gü-
neş’in doğuşuna yakın bittiği olurdu.

 16. Muvatta, 6
 17. Buhari, 578; Müslim, 645

514
NAMAZIN ŞARTLARI BABI

Ebu Berze El-Eslemi’den şöyle rivayet edilmiştir:


“Resûlullah (sav) sabah namazını bitirdiği zaman herkes yanı başında oturanı
tanırdı. Sabah namazında altmış ile yüz ayet arasında Kur’ân okurdu.” 18
Takvimlerde imsak vakti erken gösterilmekte Ramazan aylarında ezan
vaktinden önce okunabilmektedir. “İhtiyat” adı altında yapılan bu uy-
gulama, vaktinden önce namaz kılmaya neden olmaktadır. Bu nedenle
Müslim, fecri gözetmelidir. Böyle bir imkânı yoksa takvim imsak vak-
tinden 15-20 dakika sonra namazı kılmalıdır.
C. Öğle Namazının Vakti
Öğle namazı, Güneş semada ortalandıktan sonra batıya meylettiğinde
girer. Her şeyin gölgesi kendi misli oluncaya kadar devam eder.
Güneş semada ortalandığında gölge kaybolur, batıya meylettiğinde göl-
ge başlar ve vakit ilerledikçe gölge boyu uzar. Her şeyin gölgesi kendi bo-
yuna ulaşınca öğle vakti biter, ikindi namazının vakti girer.

 18. Buhari, 547; Müslim, 461; Bir grup fakih; sabah namazını erteleyip Güneş’in doğuşuna ya-
kın kılmasını (isfar) daha faziletli kabul etmişlerdir. Bu görüşlerini ise şu hadise dayandırmışlardır:
“Sabah namazını ortalık aydınlanınca kılınız. Çünkü onu aydınlıkta kılarsanız mükâfatınız büyük
olur.” (Ebu Davud, 424)
Bu hadis sahihtir. Ancak Allah Resûlü’nün (sav) genel uygulamasına değil, özel uygulamasına işa-
rettir. Şöyle ki;
•  Sahabenin büyük çoğunluğu Allah Resûlü’nün (sav) alacakaranlık/ğales vakti sabah namazını
kıldığını rivayet eder. Cabir (Buhari, 560; Müslim, 646), İbni Ömer (İbni Mace, 671). Onun (sav) ilk
gün, namazı ilk vaktinde; ikinci gün, son vaktinde kıldığını rivayet eden sahabiler de ilk gün, vak-
tin gişinde; ikinci gün, Güneş’in doğuşuna yakın kıldığını rivayet etmişlerdir. Bureyde (Müslim,
613), Ebu Musa (Müslim, 614; Ebu Davud, 397), İbni Abbas (Ebu Davud, 393)…
•  Sahabiler, onun (sav) altmış, yüz ayet arası okuduğunu rivayet etmişlerdir. Bu denli uzun bir
kıraat için namazın ilk vaktinde başlanacak olsa, Güneş’in doğuşuna yakın namaz sonlanır. (Bu-
hari, 547; Müslim, 461)
•  Sahabeden Ebu Mesud (ra); onun (sav) bir keresinde ilk vakitte, bir keresinde de son vakitte
kıldığını; daha sonra ömrünün sonuna kadar ilk vakitte (ğales) namazı kıldığını söylemiştir. (Ebu
Davud, 394)
•  Sahabeden Abdullah ibni Ömer (ra); onun (sav), Ebu Bekir (ra) ve Ömer’in (ra) namazı ilk vakitte
kıldığını, Ömer’in (ra) şehadetinden sonra Osman’ın (ra) namazı son vaktinde kılmaya başladığını
haber vermiştir. (İbni Mace, 671)
Hâliyle efdal olan, sabah ilk vaktinde ve uzunca kılmaktır. Yani namaza ilk vaktinde başlayıp Gü-
neş’in doğuşuna yakın sürecek kadar kıraat uzatmaktır.

515
NAMAZ KİTABI

D. İkindi Namazının Vakti


Her şeyin gölgesi kendi misli olunca ikindi namazının vakti girmiş olur.
Güneş batıncaya kadar ikindi namazının vakti devam eder. İkindi nama-
zının son vaktine dair, rivayetlerde yanlış anlamaya mahal verecek bazı
lafızlar varid olmuştur:
• “…İkindi namazının (son) vakti, güneş sararmaya yüz tutuncaya kadardır.” 19
• “…Sonra ikinci gün ikindi namazını her şeyin gölgesi iki misli olunca kıldı.” 20
Bu rivayetler ikindi namazının son vaktini değil, ihtiyar vaktini gösterir.
Şöyle ki; hangi namaz olursa olsun efdal olan ilk vaktinde kılmaktır. Na-
mazı son vaktine bırakmak, özürsüz olduğu takdirde mekruhtur. Bunu
alışkanlık hâline getirmek ise nifak alametidir.
Enes’ten (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Şu namaz münafığın namazıdır: O oturup Güneş’i gözetler. Sonunda Güneş
neredeyse şeytanın iki boynuzu arasında olduğu zaman kuşun yem gagalama-
sı gibi dört rekât namaz kılar. Bu namaz içerisinde de Allah’ı çok az anar.” 21
Allah Resûlü (sav) ikindi namazını ilk vakitte kılmaya özen gösterirdi.
Enes’ten (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Allah Resûlü ikindi namazını Güneş yüksek ve canlıyken kıldırır, arkasından
birimiz Avali’ye 22 giderdi. Avali’ye geldiğinde Güneş hâlâ yüksekte olurdu.” 23
Rafi’ ibni Hadic’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber’le (sav) birlikte ikindi namazını kılardık. Sonra bir deve keserdik.
On paya bölünürdü ve Güneş batmadan önce pişmiş et yerdik.” 24
Malumdur ki; ikindi namazından sonra deve kesmek, onu bölüştürmek,
pişirmek ve yemek uzun vakit ister. Allah Resûlü (sav) ikindiyi o kadar er-
ken kılardı ki; akşam namazına kadar tüm bu işleri yapacak vakit kalırdı.
 19. Müslim, 612
 20. Tirmizi, 149
 21. Müslim, 622
 22. Avali: Medine civarında iki mil ile sekiz mil arasında bulunan köyler
 23. Buhari, 550; Müslim, 621
 24. Buhari, 2485; Müslim, 625

516
NAMAZIN ŞARTLARI BABI

Allah Resûlü’nün (sav) ikindi namazını bu kadar erken kılmasının elbette


bir hikmeti vardır. Zira ikindi, gün sonuna yani insanların en yorgun ol-
duğu zamana denk gelmektedir. Bu sebeple en çok kaçırılan veya özen-
siz kılınan namazlardan biri ikindidir. Bu sebeple Allah Resûlü (sav) ikindi
namazı hususunda özel uyarılarda bulunmuştur.
İbni Ömer’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“İkindi namazını kaçıran kimsenin durumu, ailesini ve malını kaybeden kim-
senin durumu gibidir.” 25
Ebu Melih’ten şöyle rivayet edilmiştir:
“Bulutlu bir günde, bir gazvede Bureyde ile beraberdik. Bize, ‘İkindi namazı-
nı erken kılın!’ diye talimat verdi. Sonra Peygamber’in (sav) şöyle buyurduğunu
nakletti: ‘Kim ikindi namazını terk ederse, ameli boşa gider.’ ” 26
E. Akşam Namazının Vakti
Akşam namazının vakti, Güneş’in batışıyla girer, ufukta kızıllık kaybo-
lunca son bulur. 27
F. Yatsı Namazının Vakti
Yatsı namazının vakti, ufuktaki kızıllık kaybolunca girer, fecr-i sadığa
yani sabah namazı vakti girene dek devam eder. 28

 25. Buhari, 552; Müslim, 626


 26. Buhari, 553
 27. Sahih hadislerde, “Yatsının son vakti, şafak batıncaya kadardır.” ifadesi yer alır. Güneş bat-
tıktan sonra ufukta önce kızıllık belirir. Yaklaşık altmış, seksen dakika sonra kızıllık kaybolur, be-
yazlık belirir. Cumhur-u ulema, hadiste kastedilen şafağın kızıllık olduğunu söylemişlerdir. Bu
konuda bazı hadisler de varid olmuştur. Ancak rivayetler zayıftır. Zira ufukta beliren beyazlığın
kaybolması, Güneş batımından üç dört saat sonra, yani gecenin üçte birinin tamamlandığı vakte
denk gelir. Bu vakte kadar akşam namazının vaktinin devam etmesi mümkün değildir.
 28. Bazı rivayetlerde yatsının son vaktine dair yanlış anlamaya mahal verecek lafızlar varid
olmuştur:
•  ”…Yatsı (son) vakti gece yarısına kadardır…” (Müslim, 612)
•  ”…İkinci gün (yatsının son vaktini öğretmek için) gecenin ilk üçte biri geçince kıldı.” (Müslim,
614)
Bu vakitler yatsının son vakti değil, ihtiyar vaktidir. Gece yarısına veya gecenin üçte birlik kısmına
kadar yatsı namazını kılmak efdal olandır. Yatsıyı gece yarısından sonraya bırakmak; yorgunluk,
uyku gibi nedenlerle namazı kaçırmaya sebep olabilir.

517
NAMAZ KİTABI

G. Namaz Vakitleriyle İlgili Meseleler


1. Namazları Ertelemenin Sünnet Olduğu Yerler
Namazları ilk vaktinde kılmak faziletli amellerdendir. Bazı durumlarda
ise namazın ertelenmesi sünnettir. Bunlar:
a. Şiddetli sıcaklarda öğle namazını ertelemek
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Sıcak şiddetlendiğinde namazı serinliğe bırakınız. Çünkü sıcağın şiddetlen-
mesi cehennemin kaynamasından dolayıdır.” 29
Şiddetli sıcak, namaz kılan için huşuya engel olan bir özürdür. Namaz-
da huşuyu korumak ve insanlara kolaylaştırmak babından namazın erte-
lenmesi tavsiye edilmiştir.
b. Yatsı namazını geciktirmek ve gece yarısına yakın kılmak
Ebu Musa’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Ben ve benimle birlikte gemide bulunan arkadaşlarım, Buthan Vadisi’nde
konaklamıştık. Resûlullah (sav) Medine’deydi. Her gece yatsı namazında, bun-
lardan bir topluluk sırayla Allah Resûlü’nün (sav) yanına giderdi. Ben ve arkadaş-
larım bir defasında, kendisine ait bir işle uğraşıyorken Resûlullah’a (sav) rastla-
dık. Gece yarısı oluncaya kadar namazı geciktirdi. Sonra Resûlullah (sav) çıkıp
cemaatle namaz kıldırdı.
Namazı bitirdiğinde hazır bulunanlara, ‘Yerinizde kalın! Bilin ve sevinin ki
sizden başka, insanlardan bu vakitte namaz kılan bir kimsenin olmaması veya
bu vakitte sizden başkasının namaz kılmaması, Allah’ın üzerinizdeki nimetle-
rindendir.’ buyurdu.
Hadisin ravileri, ‘Bu iki sözcükten hangisinin söylendiğini bilemiyoruz.’ de-
mişlerdir.
Ebu Musa devamla der ki: ‘Resûlullah’tan (sav) işittiğimiz şeyden dolayı sevin-
dik ve yerimize döndük.’ ” 30
 29. Buhari, 536; Müslim, 615
 30. Buhari, 567; Müslim, 641

518
NAMAZIN ŞARTLARI BABI

Abdullah ibni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:


"Allah Resûlü’nün (sav) bir gece yatsı namazı esnasında meşguliyeti çıktı. Bu
yüzden namazı o kadar geciktirdi ki biz, Mescid-i Nebevi’de uyuduk, sonra
uyandık, daha sonra tekrar uyuyup uyandık.
Nihayet Allah Resûlü (sav) evinden çıktı ve şöyle buyurdu: 'Yeryüzünde sizin
dışınızda namazı bekleyen hiç kimse yoktur.'
İbni Ömer, uyuyup vaktini geçirmekten korkmadığı sürece, yatsı namazı-
nı önce ya da sonra kılmak arasında bir ayrım gözetmezdi. Yatsı namazından
önce uyuduğu da olurdu." 31
İbni Abbas’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah’ın Peygamberi (sav), bir keresinde yatsı namazını gece geç vakte kadar
geciktirmişti. Hatta halk uyuyup uyandı, sonra yine uyuyup uyandı.
Arkasından Ömer ibni Hattab, ‘Namaz!’ dedi.
Bunun akabinde Allah’ın Peygamberi (sav), dışarı çıktı.
Sanki ben şu ânda onu görür gibiyim, elini başının yarısına koymuş, başın-
dan sular damlıyordu, ‘Eğer ümmetime zor gelmeseydi yatsıyı bu şekilde kıl-
malarını emrederdim.’ buyurdu.” 32
Yatsı namazında aslolan geç kılınmasıdır. Ancak bu, insanlara meşakkat
vereceğinden erken kılınmıştır. Özellikle erken uyuyup erken uyanan top-
lumlarda namazın gece yarısı kılınması bu meşakkati iyice arttıracaktır.
Hâliyle; imkân varsa yatsı namazını geç kılmak gerekir. Bu, insanlara
meşakkat verecekse, ilk vaktinde kılmak gerekir.
Bu, unutulmuş sünnetlerdendir. Bu saatte namaz kılmak, İslam ümme-
tinin özelliklerindendir. İmkân buldukça bu sünnetin ihyası gerekir.

 31. Buhari, 570; Müslim, 639


 32. Buhari, 571; Müslim, 642

519
NAMAZ KİTABI

c. Sıkışıklık, açlık vb. durumlarda namazı ertelemek


Enes ibni Malik’ten (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle bu-
yurmuştur:
“Akşam yemeğiniz hazırlanıp size takdim edildiği zaman, akşam namazını
kılmadan önce yemeğinizi yiyin. Yemeğinizi aceleye getirip ihtiyacınızı gi-
dermeden kalkmayın.” 33
Aişe’den (r.anha) rivayet edidiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Yemek hazırken ve iki pislik kişiyi sıkıştırırken (hela ihtiyacı varken) na-
maz olmaz.” 34
Sıkışan yahut aç olan kimsenin zihni meşguldür. Kendini namaza ver-
mesi, huşu içinde olması mümkün değildir. Böyle bir durumda -vakti çı-
karmamak kaydıyla- önce ihtiyaç gidermek sonra farz namazı eda etmek
sünnet olandır.
2. Sabah ve İkindi Vakitlerine Özen Göstermek
Allah Resûlü (sav) sabah ve ikindi namazının muhafaza edilmesini ve bu
iki namaza özen gösterilmesini istemiştir. Zira biri uykuya diğeri de gü-
nün en yorgun zamanına denk geldiği için ihmal edilmektedir. Olası bir
ihmale karşı Allah Resûlü (sav) bu iki namaza karşı ümmetinin hassas dav-
ranmasını talep etmiştir.
Sabah ve ikindi namazında hassasiyet göstermenin, Allah Resûlü’nün
(sav) çağrısına icabet etmenin yanı sıra birçok fazileti vardır.

a. Kıyamet Günü Allah’ı görmeye vesiledir


Cerir ibni Abdullah’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) ile birlikte oturuyorduk.
Mehtaplı bir gecede Ay'a baktı ve ‘Bakınız! Siz şu Ay’ı rahat bir şekilde gör-
düğünüz gibi, Rabbinizi de göreceksiniz. Eğer Güneş doğmadan ve batma-
dan önce namazdan alıkonmamak elinizden gelirse bunu yapınız.’ buyurdu

 33. Buhari, 672; Müslim, 557


 34. Müslim, 560

520
NAMAZIN ŞARTLARI BABI

ve ‘Onların söylediklerine sabret. Güneş doğmadan önce ve batmadan önce


Rabbini hamd ile tesbih et.’ 35 ayetini okudu.” 36
b. Cennete götüren, ateşten koruyan amellerdendir
Ebu Musa’dan (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Kim sabah ve ikindi namazlarını kılarsa cennete girer.” 37
Umare ibni Ruveybe’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav), sabah ve ikindi namazını kastederek, ‘Güneş doğmadan ve
batmadan önce namaz kılan bir kimse asla cehenneme girmez.’ dedi.” 38
c. Meleklerin hayırlı şahitliğine vesiledir
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Bazı melekler gece, bazıları da gündüz nöbetleşerek yanınıza gelir. Bunlar,
sabah ve ikindi namazlarında bir araya gelirler. Daha sonra, gece sizin yanınız-
da olanlarla Allah’ın huzuruna çıkarlar.
Allah (cc) kullarını en iyi kendisi bilmesine rağmen yine de onlara, ‘Kullarımı
nasıl bıraktınız?’ diye sorar.
Onlar da, ‘Yanlarından ayrılırken namaz kılıyorlardı. Yanlarına vardığımızda
da namaz kılıyorlardı.’ diye cevap verirler.”  39
d. Kişiyi Allah’ın korumasına alır
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Sabah namazını kılan kimse, Allah’ın himayesi altındadır. Artık, Allah’ın, hi-
mayesi altına aldığı kimse hakkındaki teminatını yok etmeyin, ikindi namazı-
nı kılan da Allah’ın himayesi altındadır. Artık, Allah’ın, himayesi altına aldığı
kimse hakkındaki teminatını yok etmeyin.” 40
 35. 50/Kâf, 39
 36. Buhari, 554; Müslim, 633
 37. Buhari, 574; Müslim, 635
 38. Müslim, 634
 39. Buhari, 555; Müslim, 632
 40. Darimi, 1466

521
NAMAZ KİTABI

Ebu Bekir’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Kim, sabah namazını kılarsa o ândan itibaren Allah’ın güvencesine girmiş-
tir. Artık, namaz kılan bir mümini öldürmek suretiyle Allah’ın bu güvencesini
bozmayınız. Kim, böyle bir mümini haksız yere öldürürse Allah onu alıp yüzü
koyun cehenneme atar.” 41
e. Eksik bırakılan namazlara kefaret olur
Abdullah ibni Fedale, babasının şöyle dediğini rivayet emiştir:
“Allah Resûlü (sav) bana birçok şey öğretti. Öğrettiği şeyler arasında,
‘Beş vakit namazı muhafaza et.’ emri de vardı.
Ben, ‘Benim bu saatlerde meşguliyetim var. Hepsini ilk vaktinde kılamaya-
bilirim. Bana öyle bir ibadet emret ki sevabı çok kapsamlı olsun. Onu yaptı-
ğımda bana yeterli olsun.’ dedim.
Allah Resûlü (sav), ‘İki asra devam et.’ dedi.
Bizim dilimizde ‘asr’ kelimesi olmadığı için iki asrdan kastedilenin ne oldu-
ğunu sordum. Allah Resûlü, ‘Güneş doğmadan ve batmadan önceki namaz-
lardır.’ buyurdu.” 42
3. Yatsıdan Önce Uyumak, Sonrasında Konuşmak Kerih Görülmüştür
“…O (sav) yatsıdan önce uyumayı, sonrasında konuşmayı hoş karşılamazdı…” 43
Yatsı namazından önce uyumak kerih görülmüştür. Zira bu saatte uyu-
duğunda; uyanamama ve yatsı namazını kaçırma tehlikesi vardır.
Yatsı namazından sonra uyumadan beklemek (sabahlamak) kerih görül-
müştür. Çünkü günü ibadetle sonlandıran insan, konuşarak bunu bozmuş
olur. Ayrıca gece geç uyuyarak sabah namazına kalkmayı zorlaştırmış olur.
Şayet dinî veya dünyevi bir ihtiyaç olursa yatsıdan sonra konuşmakta
şer’i bir sakınca yoktur.

 41. İbni Mace, 3945


 42. Ebu Davud, 428
 43. Buhari, 547; Müslim, 461

522
NAMAZIN ŞARTLARI BABI

Allah Resûlü (sav) Müslimleri ilgilendendiren toplumsal meselelerde, gece


geç saatlere kadar oturmuştur:
Ömer ibni Hattab’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav), Ebu Bekir’le birlikte Müslimleri ilgilendiren meselelerde ge-
celeri konuşmalar yapardı, ben de onlarla beraber olurdum.” 44
Bazen ashabına nasihatte bulunmuştur.
Abdullah ibni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) ömrünün son zamanlarında bize yatsı namazını kıldırdı.
Selam verince ayağa kalktı ve ‘Bakın şu geceniz var ya, işte bu geceden iti-
baren yüzyılın başında şu ânda yeryüzünde olanlardan hiçbir kimse kalma-
yacaktır.’ dedi.
İnsanlar, Resûlullah’ın (sav) bu sözü hakkında kendi aralarındaki konuşmala-
rında ‘yüzyıl’ konusunda hataya düştüler, yanlış anladılar. Hâlbuki Resûlullah
(sav), ancak o gün yeryüzünde olanlardan hiç kimsenin kalmayacağını söylemiş-

tir. Kendisi, bu ifadesiyle o neslin biteceğini kastediyordu.” 45


Allah Resûlü (sav) yatsıdan sonra eşleriyle sohbet etmiş, sonra uyumuş ve
gece namazına kalkmıştır.
İbni Abbas’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü’nün (sav), Meymune’nin (r.anha) evinde olduğu bir gece, kendisinin
gece namazının nasıl olduğuna bakmak için Meymune’nin evinde kaldım. Al-
lah Resûlü ehliyle bir müddet sohbet etti sonra yattı…” 46
4. Vakit Ne ile İdrak Edilir
Kişi vakit namazının bir rekâtına yetişmişse vakte yetişmiş ve namazı
vaktinde kılmış olur.

 44. Tirmizi, 169


 45. Buhari, 601; Müslim, 2537
 46. Müslim, 763

523
NAMAZ KİTABI

Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Kim imamla birlikte kılınan namazın bir rekâtına yetişirse o namaza yetiş-
miş olur.” 47
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Kim, Güneş doğmadan önce sabah namazının bir rekâtına yetişirse sabah
namazına yetişmiş olur. Kim, Güneş batmadan önce ikindi namazından bir
rekâta yetişirse ikindi namazına yetişmiş olur.” 48
Bazı rivayetlerde “…secdeye yetişen vakte yetişmiştir.” ifadesi yer alır. Bu
ifadeden kastedilen, rekâttır.
Aişe’den (r.anha) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Kim, Güneş batmadan önce ikindiden veya Güneş doğmadan önce sabah
namazından bir secdeye yetişirse namaza idrak etmiş olur.” 49 (Secdeden ka-
sıt, rekâttır.)
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Biz secdedeyken namaza yetiştiğinizde hemen secdeye varınız ve onu, na-
mazdan bir rekât olarak saymayınız. Kim, bir rekâtın rükûsuna yetişirse o
rekâta yetişmiş olur.” 50
Hâliyle bir rekât namazı vaktinde kılan kimse, diğer rekâtları bir sonraki
vakte sarksa da namazı vaktinde kılmıştır.
5. Namaz Kılmanın Yasaklandığı Vakitler
Allah Resûlü (sav) bazı vakitlerde namaz kılmayı yasaklamıştır.
İbni Abbas’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü’nün (sav) sabah namazından sonra Güneş doğana dek, ikindi
 47. Buhari, 580; Müslim, 607
 48. Buhari, 579; Müslim, 608
 49. Müslim, 608
 50. Ebu Davud, 893

524
NAMAZIN ŞARTLARI BABI

namazından sonra da Güneş batıncaya kadar namaz kılmayı nehyettiğini, iç-


lerinde Ömer ibni Hattab’ın da bulunduğu, Allah Resûlü’nün (sav) ashabının
pek çoğundan işittim. Bu ashab içerisinden en çok sevdiğim ise Ömer’di.” 51
Ukbe ibni Amir El-Cüheni’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Şu üç vakit vardır ki Allah Resûlü (sav) bu vakitler içerisinde namaz kılmayı ve
cenazelerimizi defnetmeyi bize yasaklardı. Bunlar: Güneş’in doğmaya başla-
masından yükselmesine kadar olan vakit, öğle vakti ayakta duranın gölgesinin,
olduğu yere düşmesinden Güneş'in batıya meyletmesine kadar olan vakit ve
Güneş'in zayıflayıp batmaya başladığı vakitten batmasına kadar olan vakit.” 52
Bu hadislerden anlıyoruz ki şu beş vakitte namaz kılmak yasaklanmıştır:
• Sabah namazının farzını kıldıktan sonra Güneş doğana dek
• Güneş doğarken
• Güneş tam tepede olduğunda (öğle namazının hemen öncesi)
• İkindi namazının farzından sonra Güneş batana dek
• Güneş batarken
Hiçbir sebep yokken bu vakitlerde namaz kılmak yasaklanmıştır. Bu
yasağın hikmetlerinden biri, kâfirlere benzememektir. Zira bu vakitler-
de kâfirler Güneş’e secde etmektedir.
Amr ibni Abese’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Ben, ‘Ey Allah’ın Resûlü! Gecenin hangi saatindeki ibadet daha makbul-
dür?’ dedim.
O da şöyle dedi: ‘Gecenin son vaktinde daha makbuldür. Sabah namazını kı-
lıncaya kadar istediğin kadar nafile kıl. Çünkü o vakitte melekler hazır bulunur-
lar ve hem de sevapları eksiksiz yazarlar. Sabah namazı kılana kadar böyledir.
Sabah namazını kıldıktan sonra Güneş doğuncaya kadar ve bir iki mızrak boyu
yükselinceye kadar namaz kılmayı bırak. Çünkü Güneş, şeytanın boynuzla-
rı arasında doğar ve Güneş’e tapanlar o saatte ibadet ederler. Sonra istediğin

 51. Buhari, 581; Müslim, 826


 52. Müslim, 831

525
NAMAZ KİTABI

kadar yine nafile kıl. Çünkü bu saatte kılınan namazlara melekler tarafından
şahit olunur ve sevapları da eksiksiz yazılır. Gölge mızrak boyu olduğunda
namazı bırak. Çünkü o saatte cehennem tutuşturulur ve kapıları açılır. Güneş
batıya meyledince ikindi namazını kılıncaya kadar istediğin namazı kıl. Çün-
kü bu saatte kılınan namaz da şahitlidir. Sonra Güneş batıncaya kadar namaz
kılmayı bırak. Çünkü Güneş şeytanın iki boynuzu arasında batar ve kâfirler
de o saatte ibadet ederler.’ ” 53
Bir sebebe binaen kerahat vaktine denk gelen namazlar, bu vakitte
kılınabilir.
Mezkûr vakitlerde yasaklanan namaz, bu vakitlerde hiçbir sebep yokken
kılınan namazdır. Bazı rivayetlerde zikredildiği gibi mezkûr vakitleri gö-
zetleyip özellikle o vakitlerde namaz kılmaktır.
İbni Ömer’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Sizden biri Güneş’in batışı veya doğuşu esnasında namaz kılmaya kalkış-
masın.” 54
Şayet özel bir sebep olur ve kılınacak namaz bu vakitlere denk gelirse,
bu vakitlerde namaz kılmakta bir beis yoktur.
Allah Resûlü (sav) vaktin sonuna yetişen kimsenin bir rekâtlık zaman kalsa
dahi namaz kılmasını istemiştir. Hiç şüphesiz bu durumdaki biri, namazı
yasak vakitte kılmış olacaktır.
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Kim, Güneş doğmadan önce sabah namazının bir rekâtına yetişirse sabah
namazına yetişmiş olur. Kim Güneş batmadan önce ikindi namazından bir
rekâta yetişirse ikindi namazına yetişmiş olur.” 55
Allah Resûlü (sav) bir özür nedeniyle nafileleri kaçırdığında ikindi nama-
zından sonra kılmıştır.

 53. Nesai, 572; Tirmizi, 3579


 54. Buhari, 585; Müslim, 828
 55. Buhari, 579; Müslim, 608

526
NAMAZIN ŞARTLARI BABI

Bukeyr; İbni Abbas’ın (ra) azatlısı Kureyb’den şunu rivayet etmiştir:


"İbni Abbas (ra), Abdurrahman ibni Ezher (ra) ve Misver ibni Mahrame (ra), şöyle
söyleyerek beni, Peygamber’in (sav) hanımı Aişe’ye (r.anha) göndermişlerdi:
'Bizden kendisine selam söyle ve ikindi namazından sonra iki rekât namaz
kılma meselesini sor.
Kendisine, ‘Bize senin bu namazı kıldığın haberi getirildi. Hâlbuki Resûlul-
lah’ın (sav) bunu yasakladığı bize ulaşmıştır.’ de.
İbni Abbas'ın da, ‘Ömer ibni Hattab ile birlikte bu namazdan dolayı halkı
döverdik.’ dediğini söyle.’
Kureyb şöyle devam etti: ‘Ben de, Aişe’nin yanına girdim ve kendisine be-
nimle gönderdikleri sözleri ilettim.’
O da, ‘Ümmü Seleme’ye sor.’ dedi.
Ben de yanlarına gidip Aişe'nin (r.anha) söylediğini onlara ilettim. Onlar da beni bu
sefer, Aişe’ye gönderdikleri şeyin bir benzeriyle Ümmü Seleme’ye gönderdiler.
Ümmü Seleme de, ‘Peygamber’in (sav) bu iki rekâtı yasakladığını duydum.
Sonra kendisini bu iki rekâtı kılarken gördüm. Bu iki rekâtı kılarken ikindi
namazını kılmıştı. Namazdan sonra, benim yanımda Ensar’dan Haramoğul-
ları’ndan birtakım kadınlar varken kendisi benim yanıma girdi ve bu iki rekât
namazı kıldı. Ben de bir kız çocuğunu kendisine gönderdim ve ‘Yanına var,
dur ve kendisine, ‘Ümmü Seleme sana: ‘Ey Allah’ın Resûlü, bu iki rekât na-
mazı yasakladığını senden duyuyordum ama şimdi senin bunu kıldığını gö-
rüyorum?’ diyor.’ de. Eğer eliyle işaret ederse, geri çekil.’ dedim. O da denileni
yaptı. Peygamber (sav) eliyle işaret etti, kız da geri çekildi. Namazı bitirdiğinde:
‘Ey Ebu Ümeyye’nin kızı (Ümmü Seleme’nin (ra) babasının adıdır.) ikindiden
sonra iki rekât namazı sormuşsun. Durum şudur: Bana Abdulkays Kabi-
lesi’nden bir kısım insanlar Müslim olmak için kabilelerinden kalkıp
gelmişti, öğleden sonraki iki rekât namazı kılmaktan beni meşgul et-
tiler. İşte kıldığım budur.’ buyurdu.” 56

 56. Buhari, 1233; Müslim, 834

527
NAMAZ KİTABI

Sabah namazının sünnetini kılamadan cemaatle farzı kılan, farzdan son-


ra sünneti kılan sahabiye sükût ederek onay vermiştir.
Kays ibni Amir’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) sabah namazının farzından sonra namaz kılan birini gördü
ve bunun üzerine, ‘Sabah namazı iki rekâttır.’ dedi.
O adam, ‘Ben farzdan önceki sünneti kılmamıştım. O iki rekâtı kıldım.’ dedi.
Allah Resûlü bir şey demedi.” 57
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Kim sabah namazının iki rekâtını kılamaz ise Güneş doğduktan sonra bile
olsa mutlaka kılsın.” 58
Bu örnekler göstermiştir ki; bir sebebe bağlı olan namazlar bu vakitlerde
kılınabilir. Örneğin, abdest alan biri bu vakitlerde abdest sünnetini; mes-
cide giren biri bu vakitlerde Tahiyyetu’l Mescid namazını; uykuda kalan
veya unutan biri bu vakitlerde kaçırdığı namazı kılabilir. 59
 57. Ebu Davud, 1267
 58. Tirmizi, 423
 59. Allah Resûlü (sav) bir yolculuk esnasında uykuda kalmış ve sabah namazını kaçırmıştır.
Uyanır uyanmaz namazı kılmamış, mekân değiştirdikten sonra namazı kılmıştır.
Abdullah ibni Ebu Katade babasından şöyle nakletmiştir:
“Bir gece Allah Resûlü ile birlikte seferdeydik. Derken topluluk içinden biri, ‘Ey Allah’ın elçisi bizim
için bir mola versen!’ dedi. Allah Resûlü, ‘Ben uyuya kalıp namaza kalkamamanızdan endişe edi-
yorum.’ şeklinde karşılık verdi. Bunun üzerine Bilal, ‘Ben sizi uyandırırım.’ dedi. Nihayet kafiledeki
herkes uyudu. Bilal de sırtını bineğine yasladı. Gözleri uykuya yenik düştü ve o da uyuya kaldı.
Derken Allah Resûlü uyandı. O esnada, Güneş’in yuvarlağı ufukta belirmişti. Bunun üzerine, ‘Ey
Bilal! Söylediğin söz nerede kaldı?’ dedi. Bilal, ‘Hayatımda bunun gibi bir uykuyla karşılaşmadım.’
diye cevap verdi. Allah Resûlü şöyle buyurdu: ‘Yüce Allah dilediği zaman sizin ruhlarınızı kab-
zeder, dilediği zaman de geri iade eder… Ey Bilal! Kalk, Müslimlere namazı haber vermek için
ezan oku!’ Daha sonra Allah Resûlü abdest aldı. Güneş iyice yükselip ışığı beyazlaşınca kalktı ve
cemaate namaz kıldırdı.” (Buhari, 595)
Bazı âlimler bu rivayete dayanarak, yasaklanan vakitlerde sebepli-sebepsiz hiçbir namazın kılın-
mayacağını söylemişlerdir. Oysa Allah Resûlü’nün namazı ertelemesi yasak vakte denk geldiğin-
den değil, özel bir sebepledir.
“…Her biriniz yükünü alsın ve yola koyulsun çünkü bu vadide şeytan bize uğramıştır…”
(Müslim, 680)
“Bu vadide şeytan vardır…” (Muvatta, 26)
Bu manevi bir durumdur ve ancak Allah Resûlü’nün (sav) bileceği bir engeldir. Hâliyle bu hadise
uyarak namazın ertelenmesi doğru değildir. Allah (cc) en doğrusunu bilir.

528
NAMAZIN ŞARTLARI BABI

6. Bir Özür Nedeniyle Namazı/Namazları Kaçıran, Özür Sonlanınca


Tertip Üzere Namazları Kılar
Bir kişi unutmak, uyumak veya savaş gibi durumlarda namazı kaçırır,
özür sonlanınca kılmak isterse tertip üzere namazları eda eder. Örneğin,
bir savaş nedeniyle öğle ve ikindiyi kılamayan, şayet akşam namazı vak-
tinde kılma imkanı bulursa önce öğleyi, sonra ikindiyi, sonra akşam na-
mazını kılar.
Cabir ibni Abdullah’tan şöyle rivayet edilmiştir:
“Ömer, Hendek Savaşı’nda Güneş batmak üzereyken Allah Resûlü’nün ya-
nına geldi ve Kureyşli kâfirlere hakaret etmeye başladı ve ‘Ey Allah’ın Elçisi,
Güneş batmadan neredeyse ikindi namazını kılamayacaktım.’ dedi.
Bunun üzerine Allah Resûlü, Allah’a andolsun ki, ben bile kılmadım.’ buyurdu.
Sonra kalkıp Buthan’a gittik. Resûlullah namaz kılmak için abdest aldı, biz
de abdest aldık. Güneş battıktan sonra ikindi namazını kıldırdı. Ondan sonra
da akşam namazını kıldırdı.” 60
Abdullah ibni Mesud’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Hendek Savaşı Günü Resûlullah’ın (sav) dört vakit namazı vaktinde kılmaları-
na engel oldular. Gece epey ilerledikten sonra Bilal’e emretti. O da ezan okudu
sonra kamet getirdi ve Resûlullah (sav) öğle namazını kıldı. Sonra kamet geti-
rildi, ikindi namazını kıldı. Sonra yine kamet getirildi, akşam namazını kıldı,
daha sonra bir kez daha kamet getirildi ve yatsı namazını kıldı.” 61
7. Kutuplar Gibi Gece ve Gündüz Süresinin Normalin Dışında
Olduğu Yerlerde Vakitler Takdir Edilir, Yirmi Dört Saatlik Dilimde Beş
Vakit Namaz Kılınır
Bunun delili Allah Resûlü’nün (sav) şu hadisidir:
“…Biz, ‘Ey Allah’ın Resûlü Deccal’in yeryüzünde kalma süresi ne kadardır?’
dedik.

 60. Buhari, 596; Müslim, 631


 61. Tirmizi, 179; Bu rivayetin sıhhatinde ihtilaf edilmiştir.

529
NAMAZ KİTABI

Allah Resûlü, ‘Kırk gündür. Bir gün bir yıl gibi, bir gün bir ay gibi, bir gün de
bir hafta gibi, diğer günleri ise sizin günleriniz gibi olacaktır.’
Biz, ‘Ey Allah’ın Resûlü! Bu bir yıl gibi olan günde bizim bir günümüzün na-
mazı yetecek mi?’ dedik.
Allah Resûlü, ‘Hayır, siz bugün için namaz vakitlerini hesaplayınız.’ buyur-
du…” 62
Deccal’in alışılmışın dışında İslam ümmeti içinde kalacağı kırk gün için,
Allah Resûlü (sav) bir ölçü koymuştur. O günler vuku bulduğunda namaz
vakitleri ölçülür ve her yirmi dört saat içinde beş vakit namaz eda edilir.
II. Namaz Kılınan Yerin Temiz Olması
Namazın sıhhat şartlarından bir diğeri de; namaz kılınacak yerin neca-
setten temizlenmiş, temiz bir yer olmasıdır.
Cabir ibni Abdullah’tan (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle
buyurmuştur:
“Bana, benden önce hiçbir kimseye verilmeyen beş özellik verildi: Her pey-
gamber sadece kendi kavmine gönderilirken ben siyah beyaz bütün insanlara
peygamber gönderildim. Benden önce hiçbir kimseye helal olmayan ganimet
bana helal kılındı. Temiz olan yeryüzü bana mescid ve temizleyici yapıl-
dı, bu nedenle herhangi bir kimseye namaz vakti nerede gelirse orada
kılıversin. Ben, bir aylık mesafeden (düşman kalbine salınan) korkuyla mu-
zaffer oldum/yardım gördüm. Bana şefaat hakkı verildi” 63
Hadiste geçen ‫ طَ ِّي َب ًة‬/tayyibeten lafzı her yerin değil, temiz olan yerin
namaz kılmaya elverişli olduğunun delilidir. 64
Namazın sahih olması için namaz kılınan yerin temiz/necasetten arın-
mış olması yeterlidir. Bu da kişinin kıyamda durduğu, rükû, secde ettiği
ve oturduğu yerle sınırlıdır. Bu kadarının temiz olması, namazın sıhhati
için yeterlidir.
Kişi temiz bir yer bulamaz ve necis bir mekânda olduğu hâlde namaz
 62. Müslim, 2937
 63. Müslim, 521
 64. bk. Neylu’l Evtâr, 612 No.lu hadis şerhi

530
NAMAZIN ŞARTLARI BABI

vakti girerse; gücünün yettiğince Allah’tan (cc) korkar ve namazını eda eder.
Zira Allah (cc), hiç kimseye gücünden fazlasını yüklemez 65 ve kullarından
güçleri nispetinde kendinden (cc) korkmalarını ister. 66 Temiz yer bulama-
mak namazı vaktini çıkaracak şekilde ertelemeye özür değildir. Namazın
en tekitli şartı vakit içinde eda edilmesidir. 67
A. Namaz Kılmanın Yasaklandığı Yerler
Aslolan, temiz olan her yerde namaz kılınabilmesidir. Allah (cc) bu üm-
mete bir lütuf olarak temiz olan her mekânı mescid kılmıştır. Bununla
birlikte temiz olsa dahi, Allah Resûlü’nün (sav) namaz kılmayı yasakladığı
yerler vardır. Müslim, ona (sav) ittibaen bu yerlerde namaz kılmamalıdır.
1. Hamam, Banyo vb. Yıkanılan Yerlerde Namaz Kılmamak
Ebu Said El-Hudri’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle
buyurmuştur:
“Mezarlıklar ve banyolar (hamamlar) dışında yeryüzünün tamamı mescid-
dir yani namaz kılınabilir.” 68
Allah Resûlü (sav) yıkanılan (hamam vb.) yerlerde namaz kılmayı yasakla-
mıştır. Evlerde bulunan banyo ve umumi yıkanma yerleri olan hamamlar
arasında fark yoktur. 69
2. Makberde/Kabristanda Namaz Kılmamak
Ebu Said El-Hudri’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle
buyurmuştur:
“Mezarlıklar ve banyolar (hamamlar) dışında yeryüzünün tamamı mescid-
dir, namaz kılınabilir.” 70
Allah Resûlü (sav) makberde/kabristanda yani özel veya umumi mezar-
 65. bk. 2/Bakara, 286
 66. bk. 64/Teğabûn, 16
 67. bk. “Namaz Vakitleri” Bölümü
 68. Ebu Davud, 492; Tirmizi, 317
 69. Bu yasağın illetini bilmiyoruz. Hâliyle banyonun necis olması, çıplaklık vb. illetler birer tah-
minden öteye geçmemiştir. Bir banyo temiz olsa, avret yerleri örtülse dahi orada namaz kılınmaz.
Zira bizim bilmediğimiz, Allah’ın (cc) bildiği ve Resûl’üne bildirdiği bir illet nedeniyle banyoda
namaz kılmak yasaklanmış olabilir.
 70. Ebu Davud, 492; Tirmizi, 317

531
NAMAZ KİTABI

lıkta namaz kılmayı yasaklamıştır. Mezarlık namaz kılmaya elverişli bir


mahal değildir. 71
Kabirlere Yönelik Namaz Kılmakla İlgili Yasaklar
a. Kabirlerin mescid edinilmesi
Allah Resûlü (sav) bir kabrin üzerine mescid inşa edip, orayı namazgâh
edinmeyi kesin bir dille yasaklamış; bu fiili yapanları da lanetlemiştir.
Aişe (r.anha) ile Abdullah ibni Abbas’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah’a (sav) sekerat hâli geldiğinde kendisine ait hamisayı (üzeri işlemeli
örtüyü) yüzüne örtmeye başladı. Sıcaklık basınca yüzünü açıyordu.
Kendisi bu durumdayken Yahudi ve Hristiyanların yaptıklarından sakındır-
mak için: ‘A llah’ın laneti Yahudi ve Hristiyanların üzerine olsun. Peygamber-
lerinin kabirlerini mescidler edindiler.’ buyurdu.” 72
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Allah Yahudilere ve Hristiyanlara lanet etsin. Çünkü onlar, peygamberleri-
nin kabirlerini mescid edindiler.” 73
Kabirleri mescid edinmek, bir Yahudi ve Hristiyan ahlakıdır. Bu yolla
dinlerini ifsad etmiş, nebilerin tevhidî mesajına şirk karıştırmışlardır. Bu
sebeple de Allah katındaki en şerli insanlardır.
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Ümmü Habibe ve Ümmü Seleme (r.anhuma) Habeşistan’da gördükleri ve içe-
risinde resimler (suretler) bulunan kiliseyi, Resûlullah’a da (sav) anlatmışlardı.
Bunun üzerine Resûlullah (sav), ‘Bu kimseler, kendileri arasında iyi kimseler olup

 71. Kabirlerde namaz kılmanın yasaklanmasının, oranın necis olmasıyla bir ilgisi yoktur. Zira
toprağın üstü temiz, altında yatan insan ölüyken de diriyken de temizdir. Hâliyle kabristan temiz
dahi olsa orada namaz kılmak caiz değildir. Konu içinde açıklanacağı üzere kabirlerde namaz
kılmanın yasaklanması; tevhidi korumak ve şirke götüren tüm yolları kapatmak hassasiyetiyle
ilgilidir. İnsanların türbelere taptığı, kabirlerde çaput bağlayıp dilek dilediği, anıt mezarlarda ya-
tanlara birbirini şikâyet ettiği, kabirlerde yatanların şehirleri deprem vb. doğal afetlerden koru-
duğuna inandığı… günümüzde; bu yasağın geçerliliğini koruduğu izahtan vareste olsa gerektir.
 72. Buhari, 435; Müslim, 531
 73. Buhari, 437; Müslim, 530

532
NAMAZIN ŞARTLARI BABI

bunlar vefat ettiğinde kabri üzerine mescid bina eder, içerisine bu resimleri
(suretleri) yaparlardı. İşte böyle kimseler Kıyamet Günü, Allah katında yara-
tılmışların en kötüleridir.’ buyurdu.” 74
Kabirleri mescid edinmek, ölüleri kutsamak ve onların ölümden sonra
da bereketlerinin devam ettiğine inanmaktan kaynaklanan bir itikadi has-
talıktır. Bu hastalıklı düşünce ilim adamlarından avama doğru indiğinde
genişlemekte ve kabirde yatanların Allah’ın (cc) yardımcıları gibi hastala-
ra şifa verdiği, kapanan kısmetleri açtığı, rızkı genişlettiği, darda kalana
yardım ettiği, medet umanların imdadına yetiştiği… gibi bir şirk batak-
lığına dönüşmektedir. Yaratan da, rızık veren de, kısmetleri açan da, rızkı
daraltıp genişleten de, dua edenin duasına, darda kalanın imdadına yeti-
şen de Allah’tır (cc). O’nun (cc), kendisine yardımcı olarak salihlere, talepleri
kendine ulaştıracak aracılara, kulları kendisine yakınlaştıracak seçkinlere
ihtiyacı yoktur. Zira O (cc); kullarını görmekte, duymakta, her hâllerinden
haberdar olmakta, yani onları çepeçevre kuşatmaktadır.
Allah Resûlü (sav) şirki ve şirke götürücü yolları kapamak için gönderil-
diğinden ötürü kabirlere yönelik birtakım yasaklar getirmiş, geçmiş üm-
metlerin tevhidden sapma yollarını kapatmıştır. Bu yasaklardan biri de
İslam’ın ilk yıllarında kabir ziyaretlerini yasaklamasıdır. 75 O (sav), kabirler-
de yatan salihlere ibadet eden bir toplumun kalplerinde yatan kabirlere
dair batıl inanışları sonlandırmak istemiştir. Tevhid kalplere yerleşip şirk
inancından arındıklarında kabir ziyaretlerine müsaade etmiştir.
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Ben, bundan önce sizleri, kabir ziyaretinden yasaklamıştım. Bundan sonra
kabirleri ziyaret ediniz; çünkü kabir ziyareti dünyaya bağlılığı azaltır ve ahre-
ti hatırlatır.” 76
Mescid edinilmiş kabirlerde kılınan namaz batıldır. Orası namaz kılma
mahalli değil, Yüce Allah’ın lanetine mahal olan bir şirk merkezidir.
 74. Buhari, 427; Müslim, 528
 75. bk. Müslim, 976-977
 76. İbni Mace, 1571

533
NAMAZ KİTABI

b. Kabre yönelerek namaz kılmak


“Kabirlerin üzerine oturmayın ve onlara (yönelerek) namaz kılmayın.” 77
Kabrin kıbleye denk geldiği yerde namaz kılmak yasaklanmıştır. Bu, şa-
hısların tazim edilip kabirlerin mescid edinilmesine sebep olur. 78
Kabirlere yönelik/kabri kıble edinerek kılınan namaz (bizatihi nehye-
dildiğinden) batıldır. 79
Allah Resûlü’nün mezarlıkta cenaze namazı kılması
Allah Resûlü (sav) mezarlıkta ve kabre yönelik namaz kılmayı yasaklamış-
tır. Bununla birlikte o (sav), mezarlıkta cenaze namazı kılmıştır.
İbni Abbas’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) geceleyin gömülmüş bir cenazenin bulunduğu kabrin ya-
nına geldi ve ‘Bu ne zaman defnedildi?’ diye sordu.
Oradakiler, ‘Geceleyin.’ dediler.
Allah Resûlü, ‘Bana da haber verseydiniz ya!’ dedi.

 77. Müslim, 972


 78. El-Minhâc, 972 No.lu hadis şerhi, Şafii’den (rh) naklen
 79. Buhari (rh) şu hadiseyi muallak olarak rivayet eder: “Enes (ra) kabre yönelik namaz kılmıştır.
Ömer (ra) ‘kabre (dikkat et) kabre (dikkat et)’ diye seslenmiştir. (Kitâbu’s Salât, Buhari, 48. Bab baş-
lığı, muallak olarak) Enes (ra) onun kabri kastettiğini anlayınca ilerlemiş ve kabri geçip arkasında
bırakarak namazını tamamlamıştır. (Fethu’l Bârî, Kitâbu’s Salât, 48. Bab başlığı) Buhari (rh) bu kıs-
sadan şu sonuca ulaşmıştır: ‘Ömer ona namazı iadeyi emretmedi.’ Yani o (rh), şayet kabre yönelik
namaz kılmak namazı batıl kılsaydı, Enes’in (ra) namazını iade etmesi gerekirdi.’ demek istemiştir.”
Kanaatimizce bu istidlal yerinde değildir. Şöyle ki;
•  Allah Resûlü (sav) kabirlere yönelik namaz kılmayı yasaklamıştır. Nehiy, ibadet alanındadır ve
kıbleyle ilgili olduğundan, namazdan ayrı düşünülmesi mümkün değildir.
•  Ömer’in (ra) Enes’e (ra) iadeyi emretmediği sarih/açık değildir.
•  Enes’in (ra) namazı kesmemesi ve yasağı izale ettikten sonra namazına devam etmesi farklı
şekilde anlaşılabilir. Zira namazı bozacak unsur izale edildikten sonra namaza devam etmek bazı
âlimlere göre sahihtir. İmam Malik Muvatta’da İbni Ömer (88), İbni Abbas (89), Said ibni Müseyyib
(90) gibi selef büyüklerinin namazda burunlarının kanadığını, namazı kesip kanı yıkayıp abdest
alarak namaza kaldıkları yerden devam ettiklerini nakletmiştir. Hâliyle birinin namazı bozan bir
unsuru izale edip namaza kaldığı yerden devam etmesi, onun, namazı batıl görmediği anlamına
gelmez.
•  Sonuç olarak sahabenin bu uygulamasından şu anlaşılabilir:
Kabre yönelik namaz kılan bunu kastederse namazı bâtıldır. Farkında olmadan kılar ve uyarılınca
durumu ıslah ederek namaza devam ederse, namazı sahihtir. Allah (cc) en doğrusunu bilir.

534
NAMAZIN ŞARTLARI BABI

Oradakiler, ‘Biz onu gecenin karanlığında defnettik. Seni uyandırmak iste-


medik.’ dediler.
Bunun üzerine Peygamber (onun namazını kılmak için) ayağa kalktı. Biz de
arkasında saf yaptık. Ben de safın içindeydim. Peygamber onun namazını kıl-
dırdı.” 80
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Mescidi süpüren siyahi bir kadın -veya genç- vardı. Allah Resûlü birgün onu
göremeyince ashabına onun nerede olduğunu sordu.
Oradakiler, ‘O, vefat etti.’ dediler.
Peygamber (sav), ‘Bunu bana bildirseydiniz.’ buyurdu.
Sanırım onu önemsememişlerdi. Fakat Peygamber (sav), ‘Bana kabrini göste-
rin.’ buyurdu. Kendisine kabrini gösterdiler. Onun için cenaze namazı kıldı,
arkasından şöyle buyurdu: ‘Şüphesiz ki bu kabirler, içerisindekiler için karan-
lıkla doludur. Ancak Yüce Allah üzerlerine, kıldığım namazım sayesinde onlar
için kabirleri aydınlatır/nurlandırır.’ ” 81
Allah Resûlü’nün (sav) sözlü yasağı ve fiilî uygulaması arasındaki bu zıtlık
sebebiyle âlimlerimiz arasında ihtilaf oluşmuştur. Görülen odur ki; cenaze
namazı bu yasağın istisnasıdır. Yani; umumen kabristanda namaz kılmak
yasaktır. Ancak cenaze namazı Allah Resûlü’nün (sav) fiiliyle bu umumi ya-
saktan istisna tutulmuştur. 82
 80. Buhari, 1321
 81. Buhari, 1337; Müslim, 956
 82. Bazı âlimlerimiz bu zahiren görünen zıtlığı şöyle yorumlamışlardır:
•  Kabirlerde namaz kılmanın yasaklanması, haramlık ifade eden kesin bir nehiy değildir. Allah
Resûlü’nün (sav) mezarlıkta namaz kılması, nehyi haramlıktan sarf etmiş ve mekruh olduğunu
göstermiştir.
•  Bir grup âlim, kabirlerde namaz kılmak Allah Resûlü’nün (sav) hususiyetlerindendir, demiştir.
Oysa Allah Resûlü’nün her yaptığı, ümmeti için örnektir. Hususiyet iddiası özel, açık bir delile
dayanmalıdır.
•  Âlimlerimizden bir grup yukarıda beyan edildiği üzere cenaze namazını, kabirde namaz kıl-
mayı yasaklayan delillerin istisnası kabul etmiştir. (bk. Tuhfetu’l Ehvezî, 1037. hadis şerhi) Şunu
belirtmeliyim ki; cenaze namazının normal namazdan farklı olması bu ayrımda etkili olmuş ol-
malıdır. Zira cenaze namazında rükû ve secde yoktur. Ayrıca cenaze namazı, ölünün duaya ve is-
tiğfara olan ihtiyacı nedeniyle kılınmaktadır. Yani cenaze namazı ölüyü tazim değil; bilakis onun,

535
NAMAZ KİTABI

c. Allah’ın dışında ibadet edilen putlara yönelik namaz kılmak


Allah Resûlü (sav) kabirlere yönelerek namaz kılmayı yasaklamıştır. Bun-
da illet kabrin tazim edilmesi ve kabirde yatanlara tapınma tehlikesidir.
Şüphe yok ki putlara yönelik kılınacak namaz öncelikli olarak bu yasağa
dâhildir. Allah’ın (cc) dışında ibadet edilen put, (Mecusilerin taptığı) ateş,
ilahlaştırılan lider resimleri, putlaştırılmış türbe/ziyaret ve benzerlerini
kıble edinerek kılınan namazlar batıldır. 83
mümin kardeşlerinin duasına olan ihtiyacını gösteren bir ibadettir. İçinde secde olmaması ve ifa-
de ettiği anlam, kabirleri tazim ve onlara tapınma illetini ortadan kaldırmaktadır. Kabristanda ce-
naze namazına müsaade edilmesinin illetlerinden biri bu olmalıdır. Allah (cc) en doğrusunu bilir.
 83. İmam Buhari Kitâbu’l Salât, 51. Babta şöyle der: “Önünde ateş, tandır veya Allah’ın dışında
ibadet edilen bir şey olup da Allah’ı kastederek namaz kılan hakkında bab” İbni Abbas’tan (ra)
şöyle rivayet edilmiştir: “Güneş tutuldu. Bunun üzerine Allah Resûlü (sav) namaz kıldı ve şöyle
buyurdu: ‘Cehennem bana gösterildi. Bugün gördüğümden daha korkunç bir manzarayla karşı-
laşmadım.’ ” (Buhari, 431)
Buhari’nin (rh) bu tasarrufundan zahiren anlaşılan, bu şekilde kılınan namazın sahih olduğudur.
İmam Buhari’nin zikrettiği rivayet ve (zahiren) ulaştığı sonuç yerinde bir istidlal olmasa gerektir.
Şöyle ki;
•  Allah’ın, Nebi’sine gösterdiği ateşle, insanların taptığı/putlaştırdığı ateş aynı şey değildir. (Fet-
hu’l Bârî, Kitâbu’s Salât, 51. Bab başlığı şerhi)
•  Nebi bunu isteyerek/tercihen yapmamıştır. Ateş Allah tarafından ona arz edilmiştir. (age. İbni
Tin’den naklen)
•  Allah Resûlü, yeryüzünün en seçkin topluluğuna; şirke götürme tehlikesinden dolayı kabirle-
re yönelik namaz kılmayı, kâfirlere benzeme tehlikesinden dolayı Güneş doğarken ve batarken
namaz kılmayı, şirkin tüm yollarını kapamak amacıyla da putlara kurban kesilen yerde Allah’a (cc)
kurban kesmeyi yasaklamıştır.
Ebu Mersed El-Ganevi’den rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Kabirlerin
üzerine oturmayın ve onlara yönelerek namaz kılmayın.” (Müslim, 972)
Amr ibni Abese’den şöyle rivayet edilmiştir: “Ben, ‘Ey Allah’ın Resûlü! Gecenin hangi saatindeki
ibadet daha makbuldür?’ dedim. O da şöyle buyurdu: ‘Gecenin son vaktinde daha makbuldür.
Sabah namazını kılıncaya kadar istediğin kadar nafile kıl. Çünkü o vakitte melekler hazır bulu-
nurlar ve hem de sevapları eksiksiz yazarlar. Sabah namazı kılana kadar böyledir. Sabah nama-
zını kıldıktan sonra Güneş doğuncaya kadar ve bir iki mızrak boyu yükselinceye kadar namaz
kılmayı bırak. Çünkü Güneş şeytanın boynuzları arasında doğar ve Güneş’e tapanlar o saatte
ibadet ederler. Sonra istediğin kadar yine nafile kıl. Çünkü bu saatte kılınan namazlara melekler
tarafından şahit olunur ve sevapları da eksiksiz yazılır. Gölge mızrak boyu olduğunda namazı
bırak. Çünkü o saatte cehennem tutuşturulur ve kapıları açılır. Güneş batıya meyledince ikindi
namazını kılıncaya kadar istediğin namazı kıl. Çünkü bu saatte kılınan namaz da şahitlidir. Sonra
gün batıncaya kadar namaz kılmayı bırak. Çünkü Güneş, şeytanın iki boynuzu arasında batar ve
kâfirler de o saatte ibadet ederler.’ ” (Ebu Davud, 1277; Nesai, 572)
Sabit ibni Dahhâk’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir: “Resûlullah (sav) zamanında bir adam Buvane
denilen yerde bir deve kurban etmeyi adadı ve Peygamber’e (sav) gelip, ‘Ben Buvane’de bir deve
kurban etmeyi adadım.’ dedi. Bunun üzerine Peygamber (sav) şöyle buyurdu: “O dediğin yerde
kendisine ibadet edilen putlardan bir put var mı? Sahabiler, “Hayır” dediler. Bu sefer Resûlullah
(sav), “ Orada cahiliye döneminde yapılmakta olan bayramlar yapılır mı?” buyurdu. Sahabiler yine,

536
NAMAZIN ŞARTLARI BABI

d. Resme/Surete dönük namaz kılmak


Resimler iki kısımdır:
• Tapılan/ilahlaştırılan varlıkların/liderlerin resimleri: Bunlar Allah’ın
(cc) dışında ibadet edilen put kapsamındadır. Bunlara yönelik kılınan na-

maz batıldır.
• Bir ruha sahip ve yüz hatları belli olan varlıkların resimleri, yani İs-
lam’ın yasaklamış olduğu suret bulunan yere melek girmeyeceğinden
ötürü Müslim’in duvarlara suret resmi asması hoş karşılanmamış, Allah
Resûlü (sav) duvarlarda bulunan suretli eşyaları indirmiştir.
Kıble cihetinde bulunan resme dönük namaz kılmak bu sebeplerle mek-
ruh görülmüştür. 84
e. Kilisede namaz kılmak
Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Biz içinde bulunan resimlerden ötürü sizin kilisenize girmeyiz.” 85
Abdullah ibni Abbas (ra) içinde resim olmadığı müddetçe kilisede namaz
kılardı. 86
Kilisede bulunan resimler/ikonalar, putperest Roma’nın şirk adetleri-
nin kiliseye girmesiyle başlamıştır. Bu sebeple ashab içinde resim/temasil
olan yerde namaz kılmamıştır. Zira bu resimler sıradan birer resim değil,
Allah’ın (cc) dışında ibadet edilen birer puttur ve İsa, Meryem, azizler ve
meleklerle ilgili şirk inanışını temsil etmektedir. Kiliselerle ilgili bir diğer
tehlike; birçok kilisenin kabir üzere inşa edilmiş olmasıdır.
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Ümmü Seleme, Allah Resûlü’ne Habeşistan’da gördüğü Mariye diye anılan
“hayır” dediler. Bunun üzerine Peygamber (sav) şöyle buyurdu: “Öyleyse adağını yerine getir. Ger-
çek şudur ki: Allah’a isyan konusunda yapılan adak yerine getirilmez veya Âdemoğlunun elinde
olmayan şeylerde yaptığı adağı da yerine getirmesi gerekmez.’ ” (Ebu Davud, 3313)
Tüm bunlardan sonra İslam’ın putlara dönük namaz kılmaya müsaade etmesi veya bu namazı
sahih kabul etmesi İslam’ın genel prensipleriyle uyuşmamaktadır.
 84. Suret/Resim ahkâmına dair bk. Tevhid Dergisi, S 83, s. 4
 85. Buhari, Kitâbu’s Salât, 54. Bab, muallak olarak
 86. age.

537
NAMAZ KİTABI

bir kiliseden bahsetti. Bu kilisenin içerisinde gördüğü resimleri de Allah Resû-


lü’ne anlattı. Bunun üzerine Allah Resûlü şöyle buyurdu: ‘Onlar, aralarından
salih bir abid veya adam öldüğü zaman mezarının üstüne bir mescid yapıp
içine de o görmüş olduğunuz resimleri çizen bir kavimdi. İşte onlar Kıyamet
Günü Allah katında mahlukatın en kötüsüdür.’ ” 87
Bugün resimsiz/ikonasız kilise bulmak mümkün değildir; ola ki bulun-
du, bir azizin (!) kabri üzere inşa edilip edilmediği tahkik edilmelidir. Bu
nedenlerle kiliselerde namaz kılınmamalıdır.
f. Deve ağıllarında namaz kılmak
Eti yenen evcil hayvanların ağıllarında namaz kılmak caizdir. Zira bu
ağıllarda namaz kılmaya engel olabilecek tek şey, ağıllarda bulunan idrar
ve dışkıdır. Necasetler babında açıklandığı üzere eti yenen hayvanların
dışkısında aslolan temiz olmalarıdır. Bu nedenle ağıllarda kılınan namaz
da temiz bir mekânda kılınmıştır. Bunun tek istisnası deve ağıllarıdır. Al-
lah Resûlü (sav) deve ağıllarında namaz kılmayı yasaklamıştır.
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Koyun ağıllarında namaz kılın fakat deve ağıllarında kılmayın.” 88
Bera ibni Azib’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü’ne, ‘Deve eti yemekten dolayı abdest almak gerekir mi?’ diye
soruldu.
Allah Resûlü, ‘Deve eti yediğinizde abdest alınız.’ diye cevap verdi.
Koyun etinden soruldu. ‘Ondan abdest gerekmez.’ dedi.
Deve ağıllarında namaz kılmaktan soruldu.
Allah Resûlü, ‘Deve ağıllarında namaz kılmayınız. Çünkü onlar şeytan
huylu varlıklardır.’ buyurdu.

 87. Buhari, 434; Müslim, 528


 88. Tirmizi, 348-349

538
NAMAZIN ŞARTLARI BABI

Koyun ağıllarında namaz kılmaktan soruldu.


Allah Resûlü, ‘Orada namaz kılabilirsiniz. Çünkü koyun bereketlidir.’ buyur-
du.” 89
Abdullah ibni Muğaffel’den rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöy-
le demiştir:
“Koyun ağıllarında namaz kılabilirsiniz. Ancak deve ağıllarında namaz kıl-
mayınız. Çünkü onlar yaratılış olarak şeytani bir huya sahiptirler.” 90
Deve ağıllarında namazın yasaklanmasına dair birçok hikmet zikredilse
de; hadislerde varid olan tek hikmet, bu yasağın şeytanlarla ilgili olması-
dır. Ki; bu da gaybi, manevi bir sebeptir. Zira akıl deve ile şeytan/cin ara-
sındaki bağı kurmaktan acizdir. Allah Resûlü’nün (sav) sözüne teslim olup
deve ağıllarında namazı terk etmek evla olandır.
Sonuç
Yeryüzü bu ümmet için mescid kılınmıştır. Hâliyle temiz olan her yer
Müslimler için namazgâhtır. Allah Resûlü’nden (sav) özel bir yasak gelme-
diği müddetçe necasetten uzak her yerde namaz kılınabilir. 91
B. Mescidler
Kelime anlamı “secde edilen yer” olan mescid, se-ce-de kökünden türe-
miştir. Istılahta ise namaz kılmaya tahsis edilen mekân anlamında kulla-
nılmaktadır. Fıkıhta mescid, cami, mescidlerin önemi ve onlara karşı so-
rumluluklarımızın işlendiği bölümdür.

 89. Ebu Davud, 184


 90. İbni Mace, 769
 91. Bazı hadislerde bazı mekânlarda namaz kılmak yasaklanmıştır.
İbni Ömer’den (ra) rivayet edilmiştir: “Resûlullah (sav) yedi yerde namaz kılmayı yasaklamıştır. Çöp-
lükler, hayvan kesim yerleri, mezarlıklar, yol ortası, hamam ve banyolar, deve ahırları ve Kâbe’nin
damında.” (Tirmizi, 346)
Ancak hadis isnadında bulunan Zeyd ibni Cebire nedeniyle zayıf kabul edilmiştir. Zeylai (rh) Zeyd
ibni Cebire’nin ittifakla zayıf kabul edildiğini nakletmiştir. Zira Buhari, Nesai, Ebu Hatim, Dare-
kutni, İbni Adiyy gibi imamlar Zeyd ibni Cebire’yi cerhetmiştir. (Tuhfetu’l Ehvezî, 346 No.lu hadis
şerhi)

539
NAMAZ KİTABI

1. Mescidlerin Önemi/Fazileti
a. Allah adına ilk inşa edilen mabed mesciddir
“Şüphesiz ki insanlar için yeryüzünde kurulmuş ilk ev, Mekke’deki mübarek
ve âlemlere hidayet olan (Kâbe’dir). Onun içinde apaçık ayetler ve İbrahim’in
makamı vardır. Kim oraya girerse emniyettedir. Ona yol bulanlara/güç yeti-
renlere (Allah’ın hakkı olarak) evi haccetmeleri farzdır. Kim de inkâr ederse
şüphesiz ki Allah, âlemlere ihtiyacı olmayandır.” 92
Ebu Zerr’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“ ‘Ey Allah’ın Resûlü, yeryüzünde ilk defa hangi mescid kuruldu?’ dedim,
‘Mescid-i Haram’ buyurdu.
‘Sonra hangisi?’dedim,
‘Mescid-i Aksa’ buyurdu.
‘A ralarında kaç yıl var?’ dedim,
‘Kırk yıl, bu ikisinden sonra artık sana namaz nerede ulaşırsa orada kılıver,
orası da mesciddir.’ buyurdu.” 93
Allah adına ve O’nun (cc) şiarı olsun diye inşa edilen ilk yapının bir mescid
olması dikkat çekicidir. Bu, insanlığın ve doğal olarak dinin merkezinde
mescidin yer aldığını göstermektedir. İslam şehir mimarisine baktığımız-
da bu gerçeği en açık hâliyle görürüz. Şehrin merkezinde mescid vardır
ve şehir sosyal, kültürel, ticari… olarak mescidin çevresinde konumlan-
mıştır. İslam toplumu mescidde buluşmakta, hayat mescidden (sabah
namazı) başlamakta, toplantılar mescidde yapılmakta, nihayetinde insan
mescidden hazırlanıp ahirete yolcu edilmektedir. Tüm bunlar mescidin
İslami hayatta neye karşılık geldiğini anlamamıza yardımcı birer unsurdur.
b. Mescidler Allah’ın en sevdiği yerlerdir
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:

 92. 3/Â-i İmran, 96-97


 93. Buhari, 3366; Müslim, 520

540
NAMAZIN ŞARTLARI BABI

“Beldelerin Allah’a en sevimli gelen yerleri mescidleridir. En sevimsiz ve buğ-


zettiği yerleri ise pazarlardır.” 94
Zira mescid, alınların arza; ruhların semaya yükseldiği; insanların sec-
de secde Allah’a yakınlaştığı, tevhid üzere Allah’a (cc) kulluk edilen yerdir.
Allah’a (cc) en sevimli ameller orada yapılmaktadır.
c. Mescid müminlerin arındığı ve İlahi nurla aydınlandığı yerdir
“Allah, göklerin ve yerin nurudur. O’nun nurunun misali, içinde kandil bu-
lunan bir oyuk(tan yayılan ışığa) benzer. Kandil de bir camın içindedir. Cam,
inciyi andıran bir yıldız gibidir. Doğuya da batıya da ait olmayan, mübarek
bir zeytin ağacından yakılır. Onun yağı, neredeyse ateş ona dokunup (tutuş-
turmasa dahi) ışık verir. Nur üstüne nurdur. Allah, dilediğini nuruna hidayet
eder. Allah, insanlara misaller verir. Allah, her şeyi bilir.” 95
“Ayetin son kısmından da anlaşıldığı gibi bu misalde Allah’ın (cc) hidayeti ve
bunun mümindeki tecellisi anlatılmıştır. Allah’ın (cc) iman, Kur’ân ve ilimle ay-
dınlattığı kalpler böyledir işte… ‘Bu nur ve hidayet nerelerde ve nasıl aranma-
lıdır?’ sorusuna bir sonraki ayetler cevap vermektedir.” 96
“(O nur) Allah’ın yüceltilmesine ve içerisinde Allah’ın adının anılmasına izin
verdiği evlerde (mescidlerdedir). Orada, gece ve gündüz O’nu tesbih ederler.” 97
Allah’ın (cc) nuru O’nun evlerinde yani mescidlerdedir. Müminler O’nu
(cc) mescidde anıp tesbih ettikçe O’na yakınlaşmakta ve O’nun nuruyla

aydınlanmaktalardır. Bu da onları arındırmakta; dünyanın çeşitli fitnele-


rinden korumaktadır.
“Onlar, ticaretin ve alışverişin kendilerini Allah’ı anmaktan, namazı dos-
doğru kılmaktan ve zekâtı vermekten alıkoymadığı adamlardır. Kalplerin ve
gözlerin (dehşetten) ters döndüğü bir günden korkarlar. Allah’ın onları yap-
tıklarının en güzeliyle mükâfatlandırması ve lütfundan kendilerine fazlasını
vermesi için (O’nu tesbih eder, namazı kılar, zekâtı verir, ticaret ve alışverişin

 94. Müslim, 671


 95. 24/Nûr, 35
 96. Tevhid Meali, Nûr Suresi, 35. ayetin açıklaması
 97. 24/Nûr, 36

541
NAMAZ KİTABI

kendilerini esir almasına müsaade etmezler). Allah, dilediğini hesapsız/sınır-


sız rızıklandırandır.” 98
Bildiğimiz gibi resûllerin insanlığa karşı üç temel vazifeleri vardır:
• Allah’ın ayetlerini (okuyup amel ederek) tilavet etmek
• Onları arındırmak/tezkiye etmek
• Onlara Kitab’ı ve hikmeti öğretmek
“Andolsun ki Allah müminlerin içinde, kendilerinden olan bir Resûl gön-
dermekle onlara iyilikte bulunmuştur. Onlara O’nun ayetlerini okur, onları
arındırır ve onlara Kitab’ı ve hikmeti öğretir. Hiç şüphesiz, (Resûl gelmeden)
önce apaçık bir sapıklık içindeydiler.” 99
Allah Resûlü’nün (sav) hayatına baktığımızda bu üç vazifeyi mescidde icra
ettiği görülecektir. Zira mescid nübüvvet medresesidir. Müminler dinle-
rini orada öğrenmekte, orada arınmaktadırlar.
d. Mescide bağlılık en faziletli amellerdendir
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Yedi kişi vardır ki, Allah bunları sadece kendi gölgesinin bulunduğu günde
gölgesinde gölgelendirir:…(bunlardan biri de) kalbi mescidlere bağlı olan
kişidir.” 100
Kalbin mescide bağlı olması, kişiyi Allah’ın (cc) yanında özel bir konuma
yükseltmektedir. Kıyametin o dehşetli ânında, insanlar bir karış mesafe-
ye yaklaşmış Güneş’in sıcaklığıyla kavrulurken mescid ehli Yüce Allah’ın
arşının gölgesinde özel misafirler olarak ağırlanacaklardır. Mükâfat, ame-
lin cinsindendir. Onlar dünyadayken çokça Allah’ın evine sığınmışlardır.
Yüce Allah da ihtiyaç duydukları o zorlu günde onları daha güvenli bir
sığınakta koruma altına almıştır.

 98. 24/Nûr, 37-38


 99. 3/Âl-i İmran, 164
 100. Buhari, 1423; Müslim, 1031

542
NAMAZIN ŞARTLARI BABI

Mescide bağlılık, sahibinin iman üzere olduğunu gösteren alametler-


den biridir.
Ebu Said’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Bir kimsenin mescidle ilgilenip oraya gidip geldiğini görürseniz onun ima-
nına şahit olunuz. Çünkü Allah şöyle buyurur:
‘A llah’ın mescidlerini, ancak Allah’a ve Ahiret Günü’ne inanan, namazı dos-
doğru kılan, zekâtı veren ve yalnızca Allah’tan korkan kimseler imar edebilir.
Umulur ki bunlar, hidayete ermiş kimselerden olurlar.’ 101 ” 102
Elbette bu, tevhid üzere hiçbir şeyi O’na (cc) ortak koşmaksızın mescide
bağlılık gösteren insanlar içindir. Önceki bölümde geçtiği gibi salihlerin
kabrini mescid edinenler; kalpleri mescidlere bağlı olsa da Allah ve Resûl’ü-
nün dilinde lanetlenmiş, insanların en şerlisi oldukları haber verilmiştir.
e. Mescide yürümek mescidde oturmak en faziletli amellerdendir
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Allah Resûlü, ‘Bakınız! Allah’ın onunla günahları sildiği, dereceleri yükselt-
tiği şeyi size haber vereyim mi?’ buyurdu.
Oradakiler, ‘Evet, bildir Ey Allah’ın Resûlü’ dedi.
O da, ‘Zorluklara rağmen abdesti tam ve eksiksiz güzel bir şekilde almak,
mescidlere giden adımları çoğaltmak, namazdan sonraki namazı beklemektir.
İşte bunlar ribattır (bağlanmaya değer taatlerdir).’ buyurdu.” 103
Mescide yürümek insanın derecesini arttırır; orada oturup bir sonraki
namazı beklemek insanı Allah yolunda nöbet tutan (murabit) seviyesi-
ne yükseltir.
Enes ibni Malik’ten (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle bu-
yurmuştur:
“ ‘Her kim sabah namazını cemaatle kılar sonra namaz kıldığı yerde oturup
 101. 9/Tevbe, 18
 102. Tirmizi, 2617
 103. Müslim, 251

543
NAMAZ KİTABI

Güneş doğuncaya kadar Allah’ı zikreder sonra da iki rekât namaz kılarsa bir
hac ve umre yapmış gibi sevap kazanır.’ Enes dedi ki: ‘Peygamber (sav) ‘Tam,
tam, tam (hac ve umre sevabı kazanır)’ ’ buyurdu.” 104
Mescidde otururken boş durmayıp Allah’ı (cc) zikretmek, kişiyi hac ve
umre yapan kişinin seviyesine yüceltir. Ki mescidde Allah’ı anmak Yüce
Allah’ın en sevdiği amellerdendir.
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Memleketi dışındaki bir kimsenin, ailesinin yanına dönmesiyle ailesinin se-
vindiği gibi, Allah da mescidleri namaz ve zikir için yer edinen kimselerden
hoşlanır ve sever.” 105
Abdullah ibni Amr’dan şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü ile birlikte akşam namazını kıldık. (Namazdan sonra) evine
dönecekler evine döndüler. Bekleyen kişiler (mescidde) beklemeye başladı-
lar. Allah Resûlü koşarak geldi. Nefes nefese kalmış, diz kapaklarını açmıştı.
Dedi ki: ‘Müjdelenenin/Sevinin! İşte Rabbiniz semanın kapılarından bir kapı
açtı, Meleklere karşı sizinle övünerek, ‘Kullarıma bakın! Farz olan bir namazı
kılmışlar ve ondan sonrakini beklemekteler.’ demektedir.’ buyurdu.” 106
Ebu Said El-Hudri’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle
buyurmuştur:
“ ‘Kul bir namazı beklemek için mescidde olduğu müddetçe namazda gibidir.
O, (mescidden) çıkıncaya veya hades işleyinceye kadar melekler onun için,
‘A llah’ım onu bağışla! Allah’ım ona merhamet et.’ derler.’
Ravi der ki: ‘Ebu Said El-Hudri’ye sordum, ‘Hades işlemek nedir?’
Ebu Said, ‘Sessiz veya sesli yellenmedir.’ dedi.’ ” 107

 104. Tirmizi, 586


 105. İbni Mace, 800
 106. İbni Mace, 801
 107. Ahmed, 11907

544
NAMAZIN ŞARTLARI BABI

Ebu Zubeyr’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:


“Cabir ibni Abdullah’a, ‘Peygamber’in, ‘Kişi namazı beklediği müddetçe na-
mazda sayılır.’ dediğini duydun mu?’ diye sordum.’
Dedi ki: ‘Biz bir gece Allah Resûlü’nü yatsı namazı için bekledik. Vakit gece-
nin yarısına yaklaşıncaya kadar yanımıza çıkmadı. Sonra Allah Resûlü geldi
ve namazı kıldık. Namazdan sonra, ‘Oturun!’ dedi ve bize hitap ederek şöyle
buyurdu: ‘İnsanlar namazlarını kıldılar ve uyudular. Sizler ise namazı bekle-
diğiniz süre içerisinde namazda sayıldınız.’ ” 108
2. İslam Toplumunun Oluşumunda Mescidin Rolü
Şüphe yok ki İslam için verilen mücadele, kulluğumuzun bir parçasıdır.
Bu nedenle kulluğun merkezi mescid olduğu gibi, mücadelenin de mer-
kezi de mesciddir.
İslami mücadelenin öncüleri, en zorlu zamanlarda dahi mescid inşa ede-
rek yola koyulmuşlardır. İbrahim (as) ve İsmail (as), yerleşim yerlerinin na-
dir olduğu bir çöle Kâbe’yi inşa etmişler, inşaatında bizzat çalışmışlardır.
“(Hatırlayın!) Hani biz evi/Kâbe’yi insanlar için toplanma yeri ve güvenli
bir bölge kılmıştık. Ve onlara: ‘İbrahim’in makamını (namaz kılacağınız) bir
namazgâh edinin.’ (diye emretmiştik.) İbrahim ve İsmail’e: ‘Benim evimi ta-
vaf edenler, itikafta kalanlar, rükû ve secde edenler için temizleyin.’ diye em-
retmiştik.” 109
Musa (as) ve Harun (as), Firavun’a karşı mücadeleye giriştiklerinde açıktan
mescid inşa etmeleri söz konusu değildir. Çünkü Firavun, kurum ve mü-
essesesiyle örgütlenmiş bir devlet modeline sahiptir. Firavun'dan izinsiz
mabed inşa etmek olanaksızdır. Yüce Allah, Müslimlerin mescidsiz kal-
masına razı olmadı ve gerekirse evleri mescid hâline getirmelerini emretti.
“Biz Musa’ya ve kardeşine şöyle vahyetmiştik: ‘Kavminiz için Mısır’da evler
hazırlayın. Evlerinizi (içinde namaz kılınan) kıblegâh hâline getirin. Namazı
dosdoğru kılın. Müminleri de müjdele.’ ” 110

 108. Ahmed, 14743


 109. 2/Bakara, 125
 110. 10/Yûnus, 87

545
NAMAZ KİTABI

Allah Resûlü’nün (sav) hayatında da benzer bir evreye şahit oluyoruz. O


(sav) Mekke’de açıktan bir toplanma ve ibadet merkezi inşa edemiyordu.

Ancak bir sahabenin evini müminler için toplanma merkezi kılmıştı. Bu


gizli ev, bir yandan müminlerin inen ayetleri okuduğu diğer yandan si-
yasi anlamda örgütlendikleri yerdi. Orada Rablerini tanıyor, şirk ve ca-
hiliyenin kirinden aranıyor ve tevhidle inşa oluyorlardı. Daru’l Erkam/
Erkam’ın Evi olarak bilinen o mescid, Mekke Dönemi boyunca mümin-
ler için güvenli bir sığınak görevi görmüştü.
O (sav), Medine’ye hicret ettiğinde kendisi ve ailesi için bir ev inşa etme-
den mescid inşa etti. Böylece ashabına ve bizlere İslam cemaatinin mes-
cide olan ihtiyacının, barınacak bir evden daha öncelikli olduğunu ve İs-
lami hayatın merkezinde mescid olduğunu göstermiş oldu.
Şüphe yok ki insî ve cinnî şeytanlar; mescidin İslami hayattaki önemini
Müslimlerden daha iyi anlamışlardır. Bu sebeple müminleri mescidsiz bı-
rakmak, var olan mescidlerin anlam ve mahiyetini değiştirerek ifsad et-
mek için ellerinden geleni yapmışlardır. Zira anlamışlardır ki; mescidin
bozulması, kulluğun bozulması ve İslami hayatın temellerine vurulacak
darbedir. Bu sebeple insanları müşrikleştirmek için gece gündüz tuzak
kuranlar 111 mescidleri ifsad etmek için canla başla çalışmışlardır.
a. Tevhid merkezi olan mescidleri şirk merkezine çevirmek
“Hiç şüphesiz, mescidler Allah’ındır. (O hâlde), Allah’la beraber başka bir
(ilaha) dua etmeyin.” 112
Mescid, Yüce Allah’a tevhid üzere kulluk edilsin diye vardır. İnsî ve cinnî
şeytanlar Allah’ın adı yücelsin diye inşa edilen tevhid merkezlerini şirk
yuvasına çevirerek ifsad etmişlerdir.

 111. “Müstekbirler, mustazaflara derler ki: ‘Hidayet size geldikten sonra, biz mi sizi ondan alı-
koyduk? (Hayır, öyle değil!) Bilakis sizler, suçlu günahkârlardınız.’ Mustazaflar, müstekbir olanlara
derler ki: ‘Bilakis (işiniz gücünüz) gece gündüz hile (yapmaktı)… (Çünkü) siz, Allah’a karşı kâfir
olmamızı ve O’na ortaklar koşmamızı emrediyordunuz bize.’ Azabı gördüklerinde (için için ya-
narak) pişmanlıklarını gizleyecekler. Biz, kâfirlerin boynuna zincirli halkalar geçirdik. (Ne yani)
yaptıklarından başkasıyla mı cezalandırılacaklardı?” (34/Sebe’, 32-33)
 112. 72/Cin, 18

546
NAMAZIN ŞARTLARI BABI

Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:


“Ümmü Habibe ile Ümmü Seleme Habeşistan’da gördükleri içinde resimler
bulunan bir kiliseden bahsettiler. Bundan Peygamber’e de söz ettiler. Bunun
üzerine Allah Resûlü şöyle buyurdu: ‘Onlar, aralarından salih bir zat öldüğü
zaman mezarının üstüne bir mescid yapıp içine de o görmüş olduğunuz re-
simleri çizerlerdi. İşte onlar Kıyamet Günü Allah katında mahlukatın en kö-
tüsüdür.’ ” 113
Böylece insanlar mescidde kabri bulunan (türbe/ziyaret) salihlerin adı-
nı yüceltmiş, onları övmüş, onlardan fayda ve bereket ummuşlardır. İn-
sanlara vahiy doğrultusunda tevhid öğretilsin diye var olan mescidler,
insanların şirki öğrendiği birer şirk okuluna dönüşmüştür.
Cinnî şeytanların ilk olarak İsevi Müslimlerde başlattığı bu sapkınlık,
dalga dalga büyüyerek bugünkü Hristiyanlık hâline dönüştü. Bir bidat
önce hafif/kapalı sonra açık/zahir bir şirke dönüştü. Allah Resûlü (sav)
başta kendi kabri olmak üzere, ümmetini bu sapkınlığa karşı uyardı ve
kabirperestliği kesin bir dille yasakladı.
Aişe’den (r.anha) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) ölümüne sebep
olan hastalığı sırasında şöyle buyurdu:
“ ‘A llah Yahudi ve Hristiyanlara lanet etsin. Onlar peygamberlerinin kabir-
lerini mescid edindiler.’ Aişe şöyle dedi: ‘A llah Resûlü’nün bu sözü olmasa,
Müslimler onun kabrini açık bırakırlardı. Ancak ben onun kabrinin mescid
edinilmesinden korkuyorum.’ ” 114
Aişe'den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) bir daha ayağa kalkamadığı ölüm hastalığı sırasında şöyle bu-
yurdu: ‘A llah Yahudilere ve Hristiyanlara lanet etsin. Onlar peygamberlerinin
kabrini mescid edindiler.’ Peygamber (sav) bunu söylememiş olsaydı (veya bu
tehlike olmasaydı) onun kabri açık bir yerde bırakılırdı. Ancak o kabrinin mes-
cid edinilmesinden korktu (yahut onun mescid edinilmesinden korkuldu).” 115

 113. Buhari, 427; Müslim, 528


 114. Buhari, 1330
 115. Buhari, 1390

547
NAMAZ KİTABI

Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Allah’ım benim kabrimi ibadet edilen bir put kılma! Peygamberlerin kabir-
lerini mescid edinenlere Allah’ın gazabı şiddetlidir.” 116
Ancak onun (sav) haber verdiği gibi ümmeti adım adım önceki milletlere
uydu ve mescidleri kabirler üzerine inşa ederek tevhid yolundan saptı.
Ebu Said El-Hudri’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle
buyurmuştur:
“ ‘Siz kendinizden önceki topluluklara karış karış, zira’ zira’ tabi olacaksınız.
Hatta onlar kelerin deliğine girseler siz de onların peşinden gidip gireceksiniz.’
Biz, ‘Ey Allah’ın Resûlü! Onlar Yahudi ve Hristiyanlar mıdır?’ dedik.
Allah Resûlü, ‘Başka kim olabilir?’ buyurdu.” 117
b. İslam mescidlerine alternatif “dırar mescidleri” inşa etmek
“Zarar vermek, küfrü (yaymak), müminlerin arasını bölmek, Allah’a ve Resûl’ü-
ne daha önceden harp ilan etmişlerin karargâhı olsun diye mescid edinenler
ve: ‘Biz güzellikten/hayırdan başka bir şey kastetmedik.’ diye Allah adına ye-
min edenler (var ya)! Allah, onların gerçek yalancılar olduğuna şahitlik eder.
Orada ebediyen (namaza) durma! İlk günden takva üzere kurulmuş olan mes-
cid, (namaza) durman için daha evladır. Orada temizlenmeyi isteyen adamlar
vardır. Allah, temizlenenleri sever. Binasını/mescidini, takva üzerine ve Allah
rızasını (gözeterek) tesis eden mi daha hayırlıdır; yoksa, binasını yıkılmaya yüz
tutmuş, bir uçurumun kenarına kurup o yerle birlikte kendisi de cehennem
ateşine yuvarlanacak olan mı? Allah, zalimler topluluğunu hidayet etmez.” 118
“Ayet, yeryüzünde bulunan mescidleri ‘takva’ ve ‘dırar’ mescidleri olarak iki
kısma ayırmıştır:
Takva mescidleri; içinde yalnızca Allah’a (cc) kulluk edilen, hiçbir şeyin O’na
ortak koşulmadığı, 119 yalnızca Allah’ın (cc) adının anılıp yüceltildiği, 120 içinde
 116. Ahmed, 7358; Muvatta, 475
 117. Buhari, 7320; Müslim, 2669
 118. 9/Tevbe, 107-109
 119. 9/Tevbe, 107-109
 120. 24/Nûr, 36

548
NAMAZIN ŞARTLARI BABI

Allah’ın (cc) nur ve hidayeti olan vahyin okunduğu, 121 müminlerin dünya ha-
yatının kirinden arındığı 122 yapılardır.
Dırar mescidleri; müminlere zarar vermek, küfrü yaygınlaştırmak, mümin-
leri bölmek ve Allah’a (cc) savaş açmış mücrimlerin karargâh olarak kullanması
için inşa edilen ve adına “mescid” denen yapılardır.
Bugün, Allah’ın (cc) yasalarını yürürlükten kaldıran, tevhide ve muvahhidlere
düşmanlık eden, zan, hurafe ve menkıbeyi din kaynağı kılmaya çalışan sistem-
lerin bir yandan İslam’a savaş açması, öte yandan ısrarla mescid inşa etmesi
üzerinde dikkatle düşünülmelidir.” 123
“Dırar mescidi” gerçeği, İslam toplumlarını dinle ifsad etmek isteyen,
dine karşı din projesiyle çalışan ikiyüzlü, münafıkça bir projedir. İlk gö-
rüldüğü yer; o ayetlerin nüzulüne sebep olan Medine olsa da, her yer ve
zamanda benzer faaliyetlerle karşılaşmak mümkündür.
Bu projenin esasında tevhidle açıktan savaşmak yerine, tevhid mesajını
içerden ifsad etmek vardır. Özü tevhidî mescidlere alternatif mescidler inşa
etmek ve isminden anlaşılacağı üzere İslam’a/Müslimlere zarar vermektir.
Örnek olsun, Cumhuriyeti kuran kadroların danışmanlığını da yapmış
bulunan Ahmet Hamdi Başer, Cumhuriyet kadrolarının camiye bakışını
şu sözlerle özetlemiştir:
“Bizde dinî, cemiyetin (toplumun) dışına atmak değil, bilakis inkılabın em-
rine vererek yaşatmak lazımdır. Camileri yıkıp, terk edip onların yerine halk
evleri yapmak suretiyle hedefimize varamayız. Her zaman camide toplanan
halka, oradan sesimizi duyurmak, oraları modern halk evleri hâline koymak;
din sınıfını (âlimleri) ortadan kaldırmak, herkesi din ve dünya namına konuş-
turmak mümkündür.” 124
Buradan yola çıkarak diyebiliriz ki; her cami/mescid bize ait değildir ve
her kapısında cami/mescid yazan yerde namaz kılamayız. Zira dinin sa-
hibi olan Allah kötü niyetlerle kurulan ve Müslimlere/tevhide zarar ver-
 121. 24/Nûr, 35
 122. 24/Nûr, 37
 123. Tevhid Meali, Tevbe Suresi, 109. ayetin açıklaması
 124. Atatürk’le Üç Ay ve 1930’dan Sonra Türkiye, Ahmet Hamdi Başar, s. 51

549
NAMAZ KİTABI

me amaçlı kullanılan yerlerin adı mescid olsa da orada namaz kılınmaya-


cağını haber vermiştir.
Hâliyle Müslimlerin şu soruyu sorması gereklidir: Bugün camiler niçin
inşa edilmekte ve hangi amaçla kullanılmaktadır? Halk bu mescidlerde
Allah’ı tevhidle birlemeyi ve yalnızca O’na (cc) kulluğu mu öğrenmektedir?
Mescidler tevhid davasına zarar mı vermekte, yoksa tevhid davasına des-
tek mi olmaktadır? Mescidler müminlerin mi, yoksa Allah’a ve Resûl’ü-
ne harp ilan edenlerin mi karargâhıdır? Bu sorulara verdiğimiz cevaplar,
orada namaz kılıp kılamayacağımızı belirleyecektir. 125
Yukarıda mezkûr soruları sorup sonrasında doğru cevaba muvaffak olan
niceleri, Allah’ın emrine uymamış ve “toplumu kazanma” bahanesiyle dı-
rar mescidlerini mesken edinmişlerdir. “Orada edebiyen (namaza) durma”
diyen Allah’a (cc) rağmen, Allah’ın dinine hizmet adına dırar mescidlerini
sahiplenmişlerdir. İlginçtir; dırar mescidi ehlini dönüştüremedikleri gibi
kendileri birer cami cemaatine dönüşmüş; dönüştürmek için yola çıktık-
ları halkın bile gerisine düşerek savrulmuşlardır. Dinlerini vahiy değil,
toplumun beklentileri belirler olmuştur. Bu, Allah’a ve Resûl’üne muha-
lefetin cezası olsa gerektir.
“…O’nun emrine muhalefet edenler başlarına bir fitnenin ya da can yakıcı
azabın gelmesinden sakınsınlar.” 126
Buna binaen; muvahhidlerin temel sorumluluklarından biri de içinde
yalnızca Allah’ın adının yüceltildiği ve yalnızca Allah’ın birlendiği mes-
cidler inşa etmektir. İçinde müminlerin arındığı ve ruhlarının yüceldiği
mescidler…
Osman ibni Affan’dan (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle bu-
yurmuştur:
“Her kim Allah’ın rızasını kazanmak için bir mescid yaptırırsa Allah da onun
için cennette ona bir ev yapar.” 127

 125. Bu konuda tavrımız net olsa da, mevcut camilerin, mescid-i dırar olup olmaması mesele-
sinin içtihadi bir konu olduğunu kabul ediyoruz.
 126. 24/Nûr, 63
 127. Tirmizi, 318

550
NAMAZIN ŞARTLARI BABI

Amr ibni Abese’den rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Her kim içerisinde Allah’ın zikredildiği bir mescid inşa ederse Allah onun
için cennette bir ev inşa eder.” 128
3. Bazı Mescidlerin Özel Fazileti
Allah’ın evi olmaları hasebiyle tüm mescidler faziletlidir. Yüce Allah bu
mescidlerden bazısını bazısına üstün kılmıştır. Zira O (cc) yarattıkları ara-
sından dilediğini seçip dilediğine üstün kılmaktadır. 129
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Üç mescid dışında başka bir mescid için yolculuğa çıkılamaz. Bunlar; Be-
nim mescidim (Mescid-i Nebevi), Mescid-i Haram ve Mescid-i Aksa’dır.” 130
İbadet kastıyla (dinî) yolculuk yalnızca üç mescide yapılabilir. Zira Al-
lah (cc) bu üç mescidi diğer mescidler arasından seçmiş ve üstün kılmıştır.
Mezkûr mescidlerde kılınan namaz diğer mescidlerde kılınan namazlar-
dan daha faziletlidir.
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Benim şu mescidimde kılınan bir namaz, Mescid-i Haram dışındaki başka
mescidlerde kılınan bin namazdan daha hayırlıdır.” 131
Cabir’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Benim bu mescidimde kılınan bir namaz diğer mescidlerde kılınan bin na-
mazdan daha hayırlıdır. Mescid-i Haram müstesna. Mescid-i Haram’da kılı-
nan bir namaz, başka mescidlerde kılınan yüz bin namazdan daha efdaldir.”  132

 128. Nesai 688


 129. bk. 28/Kasas, 68
 130. Buhari, 1189; Müslim, 1397
 131. Buhari, 1190; Müslim, 1394
 132. İbni Mace, 1406

551
NAMAZ KİTABI

4. Mescid Adabı
a. Mescide sağ ayakla girip sol ayakla çıkmak
Enes’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Mescide sağ ayakla girmen ve sol ayakla çıkman sünnettendir.” 133
b. Mescide girerken ve çıkarken Allah Resûlü’nden varid olan mesur
duaları okumak
“Sizden biriniz mescide girerken

َ ‫ا َللَّ ُه َّم افْتَ ْح ِل أَبْ َو‬


‫اب َر ْح َم ِت َك‬
‘A llah’ım rahmet kapılarını bana aç.’ desin. Mescidden çıkarken de

‫ا َللَّ ُه َّم إِ ِّن أَ ْسأَل َُك ِم ْن ف َْضلِ َك‬


‘A llah’ım senin lütfundan isterim.’ desin.” 134
Abdullah ibni Amr’dan şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü mescide girdiği zaman şöyle derdi,

ِ ‫ َو ِب َو ْج ِه ِه الْ َكر‬،‫أَ ُعو ُذ بِاللَّ ِه الْ َع ِظ ِيم‬


ِ ‫ ِم َن الشَّ ْيطَانِ ال َّرج‬،‫ َو ُسلْطَانِ ِه الْق َِد ِيم‬،‫ِيم‬
‫ِيم‬
‘Taşlanmış kovulmuş şeytandan El-Azîm olan Allah’a, O’nun yüce vechine
ve ezeli hükümranlığına sığınırım.’ ” 135
Mescide girerken Allah’tan (cc) O’nun fazlını/lütfunu istiyor ve rahmet ka-
pılarını bize açmasını diliyoruz. Yine şeytanın şerrinden O’nun (cc) azame-
tine sığınıyoruz. Bu duanın bize öğrettiği hakikat şudur: Mescid, Er-Rah-
 133. Es-Sunenu’l Kubrâ, 4322; Her ne kadar bu rivayet sahabe sözü olsa da (mevkuf ); reyle
tespit edilemeyecek bir hüküm olduğundan ve sahabe bunu sünnete nispet ettiğinden merfu
(Allah Resûlü sözü) hükmündendir. Ki; İmam Buhari, İbni Ömer’den muallak (senedsiz) olarak
naklettiği bu sözü Allah Resûlü’nün (sav) sünneti kabul etmiş ve onun işlerine sağla başlamasının
yansıması kabul etmiştir.
İbni Ömer mescide sağ ayağıyla girer, çıkacağı zaman da sol ayağıyla çıkardı. (Buhari, Kitâbu’s
Salât, 47. Bab başlığı, muallak olarak)
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir: “Temizlik yaparken, taranırken, ayakkabısını giyerken, ha-
sılı bütün işlerinde mümkün olduğu kadar sağdan başlamak, Allah Resûlü’nün hoşuna giderdi.”
(Buhari, 426; Müslim, 268)
 134. Müslim, 713
 135. Ebu Davud, 466

552
NAMAZIN ŞARTLARI BABI

mân ve Er-Rahîm isminin bir tecelligâhıdır. Oraya Allah’ın (cc) rahmeti


bir sağanak gibi yağmakta ve rahmete susamış gönüllerin susuzluğunu
gidermektedir. Ancak her mescide giren bu büyük lütuftan istifade ede-
memektedir. Zira şeytan, insanı çarşıyla oyalayıp mescidden alıkoymak-
ta 136 alıkoyamadıklarını mescidde boş şeylerle oyalayarak İlahi rahmet-
ten mahrum etmektedir. Bu nedenle şeytanın şerrinden Allah’a (cc) sığınır
ve O’ndan (cc) rahmet kapılarını açmasını ister. Bu, aynı zamanda bir itiraf
ve ilticadır. Allah’ın yardımı ve koruması olmasa mescidde dahi müminin
hayra muvaffak olamayacağını, göz açıp kapama süresince dahi Allah’ın
yardımından müstağni olmadığını kemâl-i acziyetle Rabbine sunmasıdır.
Çıkışta ise Allah’ın (cc) fazlını istiyoruz. 137 Hiç şüphesiz bu, Allah Resû-
lü’nün Kur’ân’ı açıklamasıdır. Zira Allah şöyle buyurmaktadır:
“Namaz bittiğinde yeryüzünde yayılın/dağılın. Allah’ın lütuf ve ihsanından
arayın. Allah’ı çokça zikredin ki, kurtuluşa eresiniz.” 138
Yüce Allah namaz kıldıktan sonra, Müslimlerin günlük hayatlarına dön-
melerini ve Allah’ın ihsan ve lütfu olan fazlını, yani rızıklarını aramalarını
istemiştir. Rızık talebi Allah’ın fazlını arama eylemidir. Allah Resûlü (sav)
bu arayışı duasına yansıtarak, mescidde olduğu gibi mescid dışında da
O’nun (cc) fazlına olan ihtiyacını belirtmiştir. Bu, tevhiddir…Kulun Allah’a
olan ihtiyacının farkında olması; maddi ve manevi her ihtiyacında Rab-
binin fazlına rağbet etmesidir.
c. Tahiyyetu’l mescid namazı kılmak
“Tahiyye” selamlamak demektir. Tahiyyetu’l mescid, kişinin mescide gir-
diğinde iki rekât namaz kılarak mescidi selamlamasıdır.

 136. Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Beldelerin
Allah’a en sevimli gelen yerleri mescidleridir. En sevimsiz ve buğzettiği yerleri ise pazarlardır.”
(Müslim, 671)
 137. َ‫اَللَّ ُه َّم إِ ِّني أَسْ أَلُكَ مِنْ َفضْ لِك‬
 138. 62/Cuma, 10

553
NAMAZ KİTABI

Ebu Katade’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Sizden biriniz mescide girdiğinde iki rekât namaz kılmadan önce oturma-
sın.” 139
d. Mescidde insanlara rahatsızlık vermemek
Mescid, Müslimlerin toplama mekânıdır. Namaz kılmak, Allah’ı zikret-
mek, Kur’ân okumak… için bina edilmiştir. Müslim, bu gayelere aykırı
davranışlardan sakınmalı, söz ve davranışlarına dikkat etmelidir. İnsan-
ların dikkatini dağıtacak, huşuyu bozacak, ibadetlerini kesecek eza verici
davranışlardan uzak durmalıdır. Allah Resûlü’nün (sav) kendi döneminde
yasakladığı bazı şeyler:
(1) Mescidde şahsi meseleler için ses yükseltmek
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Kim kaybettiği bir şeyi mescidde ilan eden bir kimseyi işitirse ona, ‘A llah
kaybettiğini sana geri çevirmesin.’ desin. Çünkü mescidler bunun için yapıl-
mamıştır.” 140
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Mescidde satan ve satın alan bir kimseyi gördüğünüzde, ‘A llah ticaretine ka-
zanç vermesin.’ deyin. ‘Yitiğini mescidde sorup arayan kimse gördüğünüzde
de Allah onu sana buldurmasın.’ deyin.” 141
Bureyde ibni Husayb’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir kimse mescidde kaybettiği deveyi ilan etmiş ve ‘Kim kırmızı deveyi bana
bulur?’ demişti. Bunun üzerine Allah Resûlü, ‘Bulamayasın! Mescidler ancak
yapıldıkları şey için yapılmıştır.’ dedi.” 142
Zira şahsi bir mesele için mescidde bağırmak, o meseleyle ilgisi olmayan
 139. Buhari, 444; Müslim, 714
 140. Müslim, 568
 141. Tirmizi, 1321
 142. Müslim, 569

554
NAMAZIN ŞARTLARI BABI

insanları rahatsız eder, huşuyu olumsuz etkiler. Ancak tüm cemaati ilgi-
lendiren İslami bir faaliyet söz konusu olursa, bunun mescidde icra edil-
mesinde bir beis yoktur. Zira bu tüm cemaate yönelik ortak bir faaliyettir.
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Hassan ibni Sabit mescidde şiir okurken, Ömer (ra) onun yanından geçmiş
ve ona dik dik bakmıştı.
Bunun üzerine Hassan, ‘Ey Ömer, vaktiyle ben, bu mescidde senden daha
hayırlı bir zat olan Allah Resûlü varken de şiir söylerdim.’ dedi ve Ebu Hurey-
re’ye dönerek şöyle dedi: ‘Ey Ebu Hureyre! Resûlullah (sav), ‘Haydi sende be-
nim adıma müşriklere cevap ver.’ dediğini ve ‘A llah’ım onu Ruhu’l Kudüs’le
destekle.’ diye dua ettiğini işitmedin mi?’ deyince Ebu Hureyre, ‘A llah şahittir
ki evet, öyle olmuştu.’ diye cevap vermişti.” 143
Allah Resûlü’nü müdafaa etmesi için Hassan ibni Sabit mescidde şiirler
söylemiş, tüm cemaat onun hicivlerini dinlemiştir.
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Mescidde gösteri yapan Habeşlileri seyrederken Resûlullah (sav) beni elbisesi
ile örtüyordu. Ben bıkıncaya kadar onları seyrettim. Öyleyse siz genç kızların
eğlenceye olan düşkünlüklerini anlayışla karşılayın.” 144
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Habeşistanlılar, mızraklarıyla Resûlullah’ın (sav) yanında oynarlarken birden
Ömer ibni Hattab geliverdi. Onları taşlamak için taşlara uzandı.
Bunun üzerine Resûlullah (sav), ‘Ey Ömer, bunları kendi hâline bırak.’ buyur-
du.” 145
Habeşliler bayram günü mescid içinde yöresel/folklorik kılıç kalkan

 143. Buhari, 3212


 144. Buhari, 5236
 145. Buhari, 2901

555
NAMAZ KİTABI

oyunları oynamış, Allah Resûlü ve eşi bu gösteriyi izlemiştir. Bu da kül-


türel faaliyetlerin mescidde icra edilebileceğini gösteren delillerdir.
(2) Vücut temizliğine dikkat etmeyerek cemaate eza vermek
İbni Ömer’den (ra) Allah Resûlü’nün (sav) Hayber Gazvesinde şöyle dedi-
ği rivayet edilmiştir:
“Her kim sarımsak yerse mescidimize yaklaşmasın.” 146
Cabir’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav), soğan ve pırasa yemeyi yasakladı. Ancak bunlara duyulan ih-
tiyaç ağır bastı. Biz de onlardan yedik. Bunun üzerine Resûlullah (sav),: 'Kim, şu
kokusu pis olan bitkiden yerse mescidimize asla yaklaşmasın. Çünkü melekler
de insanların rahatsız olduğu şeylerden rahatsız olur.' dedi" 147
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Her Müslim’in her yedi günde bir mutlaka başını ve vücudunu yıkaması
gerekir.” 148
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Cuma günü insanlar şehir dışındaki yayla ve köylerinden nöbetleşe olarak
yünden aba giymiş bir şekilde gelirler, toza bulanırlar ve kendilerinden ter ko-
kusu yayılırdı. Bir defasında ben yanındayken onlardan biri Allah Resûlü’nün
yanına geldi.
Allah Resûlü ona, ‘Keşke siz şu gününüz için temizlenmiş olsanız.’ buyurdu.” 149
İkrime’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Iraklılardan bir grup kimse İbni Abbas’a gelerek,
‘Ey İbni Abbas! Cuma günü gusletmeyi vacip görür müsün?’ dediler. İbni Ab-
bas da, ‘Hayır vacip değil ama yıkanmak daha iyi olup, yıkanan da daha hayır-
lı bir iş yapmış olur. Gusletmeyene de gusletmesi vacip değildir. Cuma günü
 146. Buhari, 853; Müslim, 561
 147. Müslim, 563
 148. Buhari, 897; Müslim, 849
 149. Buhari, 902; Müslim, 847

556
NAMAZIN ŞARTLARI BABI

gusletmenin nasıl başladığını size haber vereyim: İnsanlar çok çalışıyorlar ve


yün elbiseler giyiniyorlardı. Yüklerini sırtlarında taşıyorlardı. Mescidleri dar,
tavanı basıktı ve tavan bir gölgelikten ibaretti. Sıcak bir günde Resûlullah (sav)
mescide geldi. Yün elbiseler içerisinde insanlar terlemiş ve etrafa kötü koku-
lar yayılmıştı. Bu kokularla insanlar birbirlerini rahatsız ediyorlardı. Resûlul-
lah (sav) bu kokuyu hissedince şöyle buyurdu: ‘Ey insanlar! Cuma günü olunca
guslediniz ve en güzel koku ve yağdan ne varsa sürünün.’ buyurdu.
İbni Abbas diyor ki: Aradan zaman geçti. Allah onlara mal, hizmetçi ve bol-
luk verdi. Müslimler yünden başka elbiseler giydiler, köle ve hizmetçileri ol-
duğu için sırtlarında iş yapmaktan kurtuldular. Mescidleri genişletildi böylece
kendilerini rahatsız eden terden kurtuldular.” 150
Vücut temizliği ve ağız bakımı mescide gelecek Müslim için bir zorun-
luluktur. Kötü kokan kimse yakınında durduğu insanlara eziyet etmiş
olacaktır.
(3) Yürürken veya otururken çevresinde bulunan kardeşlerine zarar ver-
mek, eziyet etmek
Ebu Musa El-Eşari’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle
buyurmuştur:
“Herhangi biriniz mescidimizden veya çarşımızdan yanında oklar varken ge-
çecek olursa herhangi bir Müslime zarar vermemek için onları temrenlerinde
tutsun -veya- onu avucunun içine alsın.” 151
Abdullah ibni Amr’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle
buyurmuştur:
“Cuma namazına üç türlü kimse gelir: Birisi, konuşur gürültü çıkarır; onun
nasibi gevezeliktir; birisi, dua etmek için gelir, Allah’a dua eder Allah dilerse
onun isteğini verir, dilerse vermez; birisi, susup kimseyi rahatsız etmeksizin
hutbe dinlemeye ve namaz kılmaya gelen, hiçbir Müslim’in omzuna basmadan,
kimseye eziyet vermeden cumaya gelen kimsedir ki bu kimsenin bu yaptıkları
üç gün de fazlasıyla bir sonraki cumaya kadar yaptığı ve yapacağı günahları-
na kefarettir. İşte bu Allah’ın En’âm Suresi 160. ayetinde beyan ettiği gerçekle
 150. Ebu Davud, 353
 151. Buhari, 7075; Müslim, 2615

557
NAMAZ KİTABI

uyuşur. ‘Kim Allah’ın huzuruna iyi bir iş ve davranışla çıkarsa bu yaptığının


on katını kazanacaktır.’ ” 152
Bunlar o dönem için Allah Resûlü’nün (sav) bazı uyarılarıdır. Uyarıların
ortak noktası Müslim’in Müslim kardeşlerine eziyet etmesine engel ol-
mak, toplu alanlarda bulunma adabını öğretmektir. İnsanlara eza veren
her türlü davranış bu yasaklar kapsamındadır. Telefon sesini açık bırak-
mak, şahsi eşyaları saf düzenini bozacak şekilde bırakmak, yüksek sesle
sohbet etmek, insanları bakışlarla taciz etmek…
e. Mescidi temiz tutmak
Mescidler Allah’ın evi, İslam’ın şiarıdır. Her Müslim’in vazifesi İslami
şiarlara saygılı olmak, Allah’ın evinde olduğu şuuruyla hareket etmektir.
İbni Ömer’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Allah Resûlü kıble tarafındaki duvarın üzerinde bir tükürük gördü ve onu ka-
zıdı. Sonra cemaate döndü ve dedi ki: ‘Biriniz namaz kıldığında kıble tarafına
tükürmesin. Çünkü o kimse namaz kıldığında Allah onun kıblesindedir.’ ” 153
Enes’ten (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Mescidde balgam/tükürük bulunması bir hatadır. Bu hatanın giderilmesi/
kefareti ise toprakla kapatmaktır.” 154
Eski dönemde mescidin zemini toprak olduğundan insanlar zemine
tükürebiliyordu. Bugün mescidler halıyla kaplandığından ötürü durum
değişse de, sünnetin ana mesajı olan “mescidleri temiz tutmak” geçerlidir.
Mescid temizliğinde bulunmak ise faziletli amellerdendir. Yüce Allah en
şerefli elçilerine mescid temizlemelerini emretmiştir.
“…İbrahim ve İsmail’e: ‘Benim evimi tavaf edenler, itikafta kalanlar, rükû ve
secde edenler için temizleyin.’ diye emretmiştik.” 155
Asr-ı Saadet Dönemi'nde kendi hâlinde yaşayan siyahi bir kadın, mes-

 152. Ebu Davud, 1113


 153. Buhari, 406; Müslim, 547
 154. Buhari, 415; Müslim, 552
 155. 2/Bakara, 125

558
NAMAZIN ŞARTLARI BABI

cid temizliği sayesinde ümmetin ortak hafızasına kaydolmuş, asırlardır


hadis meclislerinde anılmaktadır.
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Mescidi süpüren siyahi bir kadın -veya genç- vardı. Allah Resûlü birgün onu
göremeyince ashabına onun nerede olduğunu sordu.
Oradakiler, ‘O, vefat etti.’ dediler.
Peygamber (sav), ‘Bunu bana bildirseydiniz.’ buyurdu. Sanırım onu önem-
sememişlerdi. Fakat Peygamber (sav), ‘Bana kabrini gösterin.’ buyurdu. Ken-
disine kabrini gösterdiler. Onun için cenaze namazı kıldı, arkasından şöyle
buyurdu: ‘Şüphesiz ki bu kabirler, içersindekiler için karanlıkla doludur.
Ancak Yüce Allah üzerlerine, kıldığım namazım sayesinde onlar için ka-
birleri aydınlatır/nurlandırır.’ ” 156
Allah (cc), Nebi’sinin o kadını unutmasına müsaade etmemiş, Nebi (sav) as-
habın o kadını unutmasına müsaade etmemiş, hadis imamları bu kıssayı
kaydederek ümmetin unutmasına müsaade etmemiştir. Bu kadının ayı-
rıcı özelliği nedir? Mescidi süpürmektir. Bu da hiçbir amelin küçümsen-
memesi gerektiğini göstermektedir. 157
f. Mescidleri süsleyerek işlevsizleştirmemek
Mescidlerin inşa gayesi insanları dış dünyanın kirinden arındırmak, Rab-
lerine yakın olmalarını sağlamak ve kulluk bilincini diri tutmaktır. Mes-
cidin binasında bu ruhun korunması ve mimarinin bu ruha uygun olma-
sı gerekmektedir. Süs, şatafat, lüks…mescidin varlık amacına aykırıdır.
İbni Abbas’tan (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle demiştir:
“ ‘Ben mescidleri yükseltip, genişletmekle emrolunmadım.’ İbni Abbas dedi
ki: ‘Vallahi siz Yahudi ve Hristiyanların kilise ve havralarını yükselttikleri gibi
mescidleri süsleyeceksiniz.’ ” 158

 156. Buhari, 1337; Müslim, 956


 157. Bu kıssadan Allah Resûlü’nün unutulmuş bir sünnetini öğreniyoruz. Sahipsiz, kimsesiz,
kendi hâlinde insanlarla özel olarak ilgilenmek, onların durumunu takip etmek.
 158. Ebu Davud, 448

559
NAMAZ KİTABI

İbni Abbas’ın (ra) uyarısı dikkat çekicidir. Buradan anlıyoruz ki; Ehl-i Ki-
tab’ın bozulma alametlerinden biri de mescidleri süslemeleridir. Galiba
bu; bir şeyin özünü/ruhunu kaybeden bireylerin/toplumların görüntü-
ye/kabuğa yoğunlaşmasıyla ilgilidir. Din, inanç ve ahlak boyutunu yiti-
rince, inanç ve ahlakı temsil eden değerler süslenir, abartılı bir saygıyla
yüceltilir…Allah Resûlü’nün (sav) ayaklar altına aldığı cahiliyeyi siyaset
ve ahlakta ihya eden Emeviler Dönemi'nde süslü mescidler inşa edilme-
si dikkat çekicidir.
Mescid süslemek sonra da süslü mescidlerle övünmek kıyamet alamet-
lerindendir:
Enes’ten (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Mescid yaptırmakta insanlar birbirleriyle övünür hâle gelmedikçe kıyamet
kopmayacaktır.” 159
 159. Ebu Davud, 449; Bazı âlimler Asr-ı Saadet sonrası süslü mescidler inşa edilmesini iki gerek-
çeyle meşru kabul etmişlerdir. (bk. Neylu’l Evtâr, 628 No.lu hadis şerhi):
•  Evler/şehirler süslenince mescidler evlerden geri kalmasın diye süslenmesine müsaade edil-
di. Hemen belirtmeliyiz ki bu, bir yanlışı başka bir yanlışla gerekçelendirmektir. İslam şehirlerin-
de lüks evlerin yapılması, İslam toplumunun Roma ve Sasani toplumlarını taklit etmesidir. Lüks,
şatafat ve gösterişi yasaklayan bir dinin şehirlerinde şatafatta yarışan evler yapılması, şatafat ve
israfları nedeniyle helak olan toplumların taklidi, bir münkerdi ve inkâr edilmeliydi. Şuna dikkat
etmeliyiz: Bugün “İslam sanatı” diye bize sunulan yapıların hiçbiri Asr-ı Saadet Dönemi'ne ait de-
ğildir. Nübüvvet ve Raşid Hilafetin son bulduğu saltanat ve istibdadın başladığı Emevi ve sonrası-
na ait yapılardır. Bunlar İslam’ın değil mülk ve saltanatın sanatıdır; şayet şatafat ve gösterişi sanat
diye isimlendirmek doğruysa!
Aişe’den (r.anha) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Nübüvvet Allah’ın ol-
masını dilediği süre kadar aranızda bulunacaktır. Sonra Allah kaldırmayı dilediği bir vakitte onu
aranızdan kaldıracaktır. Sonra nübüvvet menheci üzere olan bir hilafet devri olacaktır. Bu Allah’ın
devam etmesini dilediği kadar devam edecektir. Sonra Allah kaldırmayı dilediği bir vakitte onu
aranızdan kaldıracaktır. Sonra ısırıcı saltanat devri gelecektir. Bu Allah’ın devam etmesini dilediği
kadar devam edecektir. Sonra Allah kaldırmayı dilediği bir vakitte onu aranızdan kaldıracaktır.
Sonra zorba bir saltanat gelecektir. Bu Allah’ın devam etmesini dilediği kadar devam edecektir.
Sonra Allah kaldırmayı dilediği bir vakitte onu aranızdan kaldıracaktır. Sonra tekrar nübüvvet
menheci üzere kurulu bir hilafet devri gelecektir.” (Ahmed, 18406)
Sefine’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir: “Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: ‘Peygamber’den (sav) sonra
gelen halifelik otuz senedir. Sonra Allah mülkünü veya mülkü dilediğine verir.’ Ravi Said, diyor ki:
‘Sefine bana şunu iyi anla, dedi. 'Ebu Bekir’in halifeliği iki senedir, Ömer’inki on, Osman’ınki on
iki senedir. Ali de aynı şekilde Peygamber’in (sav) halifelerindendir.’ Said dedi ki: ‘Sefine’ye şöyle
dedim: ‘(Mervanoğullarını işaret ederek) Ama bunlar Ali’nin halife olmadığını iddia ediyorlar.’ O
da Mervanoğullarını kastederek, ‘Zerkaoğullarının dübürleri yalan söylemiştir.’ dedi.” (Ebu Davud,
4646; Tirmizi, 2226)
•  Bir grup ilim adamı, “Selef, süslenmiş mescidleri inkâr etmemiştir, ‘Bu da camileri süslemenin

560
NAMAZIN ŞARTLARI BABI

cevazına delildir.’ demişlerdir.”


Bu yaklaşım hatalıdır. Zira hiçbir şey Allah Resûlü’nün (sav) üstünde değildir. Ümmeti ilgilendi-
ren onun (sav) emir ve nehiyleridir. Kaldı ki; selef bu yapıları inkâr etmiş, karşı çıkmıştır. İlk olarak
Osman (ra) mescidde köklü değişiklik yapmıştır. Bu değişiklikler süsleme kapsamında olmayıp
yapısal değişiklik olmasına rağmen sahabe karşı çıkmıştır.
İbni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir: “Resûlullah (sav) Dönemi'nde Mescid-i Nebevi kerpiçle
bina edilmişti. Tavanı hurma yapraklarından, direkleri ise hurma ağaçlarının gövdesinden olu-
şuyordu. Ebu Bekir (ra), mescidin bu yapısına, herhangi bir ilavede bulunmadı. Ömer (ra), mescidi
genişletti. Ancak Peygamber (sav) Dönemi'ndeki gibi kerpiç ve hurma dalı ile yeniden bina etti.
Direklerini ise odundan yaptı. Daha sonra Osman (ra), mescidin yapı tarzını değiştirdi. Mescidi çok
genişletti. Duvarlarını nakışlı taşlar ve kireçle ördü. Sütunlarını, nakışlı taşlarla yükseltti. Tavanı ise
sac adı verilen bir ağaçtan yaptı.” (Buhari, 446)
Osman (ra) bu tepkilerden rahatsız olmuş, yaptığının mescidi süslemek değil, yalnızca binasını
genişletmek ve ek bölümler yapmak olduğunu açıklamak durumunda kalmıştır.
Ubeydullah El-Havlani’den şöyle rivayet edilmiştir: “Osman (ra), Allah Resûlü’nün mescidini yeni-
den inşa ettiği zaman insanların kendisi hakkında olumsuz konuşmaları hakkında şöyle diyordu:
‘Siz yaptığım bu iş hakkında çok konuşmaya başladınız. Ben Allah Resûlü’nün şöyle buyurduğu-
nu işittim: ‘Her kim Allah rızası için bir mescid bina ederse Allah da ona cennette onun gibi bir ev
bina eder.’ ’ ” (Buhari, 450)
Hafız İbni Hacer (rh) der ki: “İlk defa mescidleri süsleyen Abdulmelik ibni Mervan’dır. Bu da sa-
habenin son dönemlerine denk gelmektedir. İlim ehlinin birçoğu sustular; fitneden korktular.
Bazısı da buna cevaz verdi. Mescidi tazim babından süslemeye cevaz Ebu Hanife’nin görüşüdür.”
(Fethu’l Bârî, 446 No.lu hadis şerhi)
Abdulmelik ibni Mervan ve ailesi (Ümeyyeoğulları) iktidar hırsıyla Allah’ın evini mancınıklarla
dövmüş, Medine’ye baskın vermiş, tabiin imamlarını katletmiş, her türlü muhalefeti Haccac gibi
bir zalimle bastırmış zulüm çetesidir. Sinek öldürür gibi insan kanı döken bu zulüm çetesine karşı
gelmek kolay olmasa gerektir. Yani, selefin suskunluğu iddiası doğru olsa bile; bu, ikrardan değil
korku sebebiyledir.

561
NAMAZ KİTABI

g. Elleri Teşbik (Parmakları Birbirine Kenetleme) Yapmamak


Allah Resûlü (sav) mescidde bulunan birinin ellerini kenetlemesini neh-
yetmiştir.
Ebu Sumame El-Hannât’tan şöyle rivayet edilmiştir:
“ ‘Ka’b ibni Ucre beni parmaklarımı birbirine geçirmiş durumda gördü ve
beni böyle yapmaktan nehyetti ve bana Allah Resûlü’nün, ‘Kim güzelce ab-
destini alır namazı kastederek evinden mescide doğru çıkarsa, parmaklarını
birbirine kenetlemesin çünkü o namazda gibidir.’ dediğini aktardı.” 160
Bu suretin yasaklanmasındaki hikmet hususunda farklı görüşler ileri
sürülmüştür:
Bu, faydasız (abes) bir davranıştır. 161 Namaza hazırlık yapan veya namaz-
da olan insan, edep içinde olmalıdır. Zira huzuruna çıkmaya hazırlandığı
veya huzurunda durduğu zat yüceler yücesi, alemlerin Rabbidir. Kişinin
dış görüntüsü, huzuruna gireceği/girdiği varlığın şanına layık olmalıdır.
Bu davranış şeytandandır. 162 Rivayetin İbni Ebi Şeybe rivayetinde “Par-
makları kenetlemek şeytandandır” ifadesi nakledilmiştir. 163 Bu suretin şey-
tandan olması; namaz adabına aykırı olmasıyla ilgili olabilir. Şöyle ki;
şeytan namazın huşusunu bozacak, kişinin aklını karıştıracak, kişinin Rab-
bine Rabbinin de kişiye yönelişini kesecek her yola başvurur. Bu suret,
namazın ruhuna aykırı olduğundan hususi olarak teşvik ediyor olabilir.
Osman ibni Ebî’l Âs’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir.
“Kendisi Allah Resûlü’ne gelip, ‘Ey Allah’ın Resûlü! Şeytan benimle nama-
zım ve kıraatim arasına girdi, namazımı karıştırmaktadır.’ demesi üzerine Al-
lah Resûlü (sav) ona, ‘Bu ‘Hınzeb’ denilen şeytandır. Bunu hissettiğinde Allah’a
sığın (istiaze oku) ve sol tarafına üç kere hafifçe tükür.’ demiştir.
Osman ibni Ebî’l Âs’tan (ra) şöyle dedi, ‘Söylenileni yaptım, bu durumu Allah
benden giderdi.’ ” 164
 160. Ebu Davud, 562; Tirmizi, 386
 161. Neylu’l Evtâr, 846 nolu hadis açıklaması
 162. age.
 163. Musannef, İbni Ebi Şeybe, 4824
 164. Müslim, 2203

562
NAMAZIN ŞARTLARI BABI

Bunun şeytandan olmasının bir diğer yönü; uykuya davetiye çıkarması


olabilir. 165 Şöyle ki; bilindiği gibi şeytan canlılığı sevmez, kişiyi tembel-
liğe sevkedecek her yola başvurur.
Ebu Hureyre’den (ra) Allah Resûlü’nün (sav) şöyle dediği rivayet edilmiştir:
“Sizden biri uyuduğu zaman şeytan onun kafasının arka tarafına üç düğüm
atar ve her düğümü attıkça, ‘Önünde uzun bir gece var, haydi uyu!’ der. Kişi
uyanıp Allah’ı zikrederse bu düğümlerden biri çözülür. Kalkıp abdest alırsa
ikincisi, namaz kıldığında da üçüncüsü çözülür. Böylece o kişi dinç ve huzur-
lu bir şekilde sabaha kavuşur. Aksi halde uyuşuk, tembel ve huzursuz bir
halde sabahlar.” 166
İnsanı gevşeten/tembelleştiren şeylerden biri de esnemektir. Şeytan ki-
şiyi esnetmeye çalışır.
Ebu Hureyre’den (ra) Allah Resûlü’nün (sav) şöyle dediği rivayet edilmiştir:
“Esnemek şeytandandır. İçinizden birisi esnemesi gelirse gücü ölçüsünce
esnememek için kendisini tutsun. Çünkü esnemek üzere ağzınızı açıp ‘haa’
diyecek olursanız şeytan güler.” 167
İslam alimleri -aradaki irtibatı beyan etmeseler de- parmakları kenetle-
menin uykuyu getirdiğini, uykuya davetiye çıkaran şeylerin şeytandan
olduğunu, haliyle parmakları kenetlemenin şeytandan olduğunu söyle-
mişlerdir. Allah en doğrusunu bilir.
Parmakları kenetlemek işlerin birbirine girdiğini, karışıklığı anlatmak
için kullanılır. 168 İslam birlik/cemaat ve düzen dinidir. Karışıklık ve ihti-
laf görüntüsü çizen her şeyi yasaklar.
Nu’man ibni Beşir’den (ra) Nebi’nin (sav) şöyle dediği rivayet edilmiştir:
“Ya saflarınızı iyice düzeltirsiniz veya Allah (cc) aranıza anlaşmazlıklar sokar.” 169

 165. bk. Fethu’l Bârî 478-482 nolu hadis şerhi


 166. Buhari, 1142; Müslim, 776
 167. Buhari, 3289; Müslim, 2994
 168. Fethu’l Bârî 478-482 nolu hadis şerhi
 169. Buhari, 717; Müslim, 436

563
NAMAZ KİTABI

Cabir ibni Semure’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:


“Allah Resûlü (sav) yanımıza çıktı ve ‘Ne oluyor da ben sizleri, yerinde durama-
yan hırçın atların kuyrukları gibi ellerinizi kaldırmış görmekteyim! Namazda
sakin olunuz.’ dedi. Sonra yine bizim yanımıza çıkmış ve bizi halkalar halinde
görmüştü. Bunun üzerine, ‘Ne oluyor da ben sizleri, dağınık bir şekilde cema-
at olmuş görüyorum!’ dedi. Sonra yine bizim yanımıza çıktı ve ‘Meleklerin,
Rableri huzurunda saf tuttukları gibi siz de saf tutsanız olmaz mı? dedi. Biz
de, ‘Ey Allah’ın Resûlü, melekler Rabb’leri huzurunda nasıl saf tutarlar?’ de-
dik. O da, ‘Önce birinci safı tamamlarlar, safta birbirlerine yapışırcasına sıkı
dururlar’ dedi.” 170
Parmakları kenetlemekte işlerin karışık olduğuna işaret ettiği için yasak-
lanmıştır. Allah en doğrusunu bilir. 171

 170. Müslim, 430


 171. Parmakları kenetlemenin hükmü konusunda muhaddisler ihtilaf etmiştir: İhtilafın iki te-
mel nedeni olduğunu düşünüyorum:
•  Parmak kenetlemeyi yasaklayan hadislerin isnadında konuşulmuş olması (Hadisin isnadı
hakkında tartışma için bk. Neylu’l Evtar 846-48 nolu hadis şerhi)
•  Allah Resûlü’nün (sav) mescidde ve mescid dışında parmaklarını kenetlediğini gösteren riva-
yetler:
Ebu Musa El-Eş’ari’den (ra) şöyle rivat edilmiştir:
Nebi (sav), ’Mümin, mümin için parçaları birbirini sıkı sıkıya tutan bir bina gibidir.’ Dedi. Sonra
parmaklarını içiçe geçirdi. (Buhari, 481)
Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
‘Allah Resûlü (sav) bize öğle veya ikindi namazlarından birini kıldırdı. (İbn Sîrîn Ebu Hureyre’nin
bunun hangi namaz olduğunu belirttiğini, ama kendisinin bunu unuttuğunu söylemiştir) İki re-
kattan sonra selam verdi. Sonra Mescidin (ön tarafına) konmuş kütüğe yöneldi ve ona yaslandı.
Kızgın gibi görünüyordu. Sağ elini sol elinin üstüne koydu sonra parmaklarını iç içe geçirdi.
Daha sonra sağ yanağını, sol elinin sırtına koydu. Bu esnada camiden çıkmak için acele dav-
rananlar Mescid-i Nebevî’nin kapılarından çıkarken ‘Namaz kısaldı’ deyip duruyordu. Cemaatin
içinde Ebu Bekir ve Ömer de vardı. Ama onlar da Allah Resûlü (sav) ile konuşmaya cesaret edemi-
yorlardı. Cemaat arasında kolları uzun olduğu için kendisine ‘Zu’l Yedeyn’ denen biri daha vardı.
(Onlardan önce) ‘Ey Allah’ın elçisi, namaz mı kısaldı, yoksa unuttun mu?” diye sordu. Allah Resûlü
(sav) ‘Ne namaz kısaldı, ne de unuttum’ diye cevap verdi. cevap verdi. Sonra ‘Zu’l-Yedeyn’in dediği
gibi mi oldu?’ diye sordu. Cemaat ‘Evet’ deyince, biraz öne geçti ve namazın geri kalan kısmını
kıldırıp selam verdi. Daha sonra tekbir getirip önceki secdesi gibi belki de ondan daha uzun
secde etti. Sonra başını kaldırıp tekrar tekbir getirdi. Sonra yeniden tekbir getirip önceki secdesi
gibi belki de ondan daha uzun secde etti. Daha sonra başını kaldırıp tekbir getirdi. (Ravi der ki:
Muhtemelen, bundan sonra ne yaptığını İbn Sîrîn’e sordular o da şöyle cevap verdi): En sonunda
selam verdi. (Ravi der ki) Bana haber verildiğine göre, İmrân İbn Husayn ‘En sonunda selam verdi’
demiştir. (Buhari, 482)
Bu iki sebebe binaen muhaddisler farklı tercihlerde bulunmuştur:

564
NAMAZIN ŞARTLARI BABI

•  Buhari (rh) “Mescidde ve mescid dışında parmakları kenetleme babı” (Kitabu’s Salat, 88. bab)
diyerek ve yukarıda mezkur rivayetleri vererek şu hükme varır: Parmakları kenetlemek mutlak
olarak caizdir. Nehyeden hadislerde zayıftır.
Ebu Davud (rh), Tirmizi (rh), İ. Huzeyme (rh), İ. Hibban (rh), Hakim (rh) gibi muhaddisler parmak
kenetlemeyi yasaklayan hadisleri tashih etmiş ve onlarla ihticacda bulunmuşlardır. Nehyeden
hadislerle cevaz veren hadislerin arasının nasıl cem edileceğine dair farklı görüşler ileri sürmüş-
lerdir. Buna göre;
•  Allah Resûlü’nün nehyi haramlığa değil mekruhluğa delildir. Zira o (sav) bir şeyi yasaklıyor
daha sonra yapıyorsa; fiili, sözünü haramlıktan sarf eder. (Neylu’l Evtâr, 847 nolu hadis açıklaması)
•  Amaçsız yapılırsa yasak, Allah Resûlü gibi (teşbih gibi) bir amaçla yapılırsa mübahtır. (Avnu’l
Mabud, 562 nolu hadis şerhi)
•  Kimisi de namaza gelirken, namazı beklerken ve namaz içinde yapılmasını yasak kabul et-
miştir. Zira şeriat bu üç durumdaki insanı ecir yönünden namazda gibi kabul etmiştir. Namazdan
sonra ve sair zamanlarda yapmaya cevaz vermişlerdir.
Derim ki; yukarıda okuduğumuz (bk. Buhari 482) rivayeti delil olarak alınmamalıdır. Zira Allah
Resûlü (sav) dalgınlıktan namazı iki rekat kılmış, sahabe uyarmasına rağmen ilk etapta namazı
eksik kıldığını fark etmemiştir. Anam babam ona (sav) feda olsun; nasıl bir derdi/hüznü vardıy-
sa namazı dahi unutmuştur. Böyle bir ruh halinde parmaklarını kenetlemiş olması, delil olmaz.
Namazı unutturan ruh halinin parmak kenetleme yasağını unutturması gayet normaldir. Geriye
onun (sav) bir örnek vereceği zaman parmaklarını kenetlemesi kalır. Bu da bir amaç için parmak
kenetlemenin caiz; amaçsız parmak kenetlemenin, ibadete hazırlık ve ibadet esnasında hoş kar-
şılanmadığını (mekruh), edebe aykırı olduğunu gösterir. Allah en doğrusunu bilir.

565
NAMAZ KİTABI

Sonuç
Mescid, Müslim’in hayatında merkezî bir konuma sahiptir. Orada Rab-
bine kulluk eder, orada dış dünyanın kirinden arınır, orada dinini öğre-
nir, İslam toplumunun gündeminden haberdar olur…
Mescid günün tüm zamanlarında Müslimlere açıktır. Mescidi temiz tut-
mak ve başkalarına rahatsızlık vermemek kaydıyla orada günlük ihti-
yaçlarını karşılayabilir.
• Orada yemek yiyebilir
Abdullah ibni Haris’ten şöyle rivayet edilmiştir:
“Biz Allah Resûlü Dönemi’nde mescidde ekmek ve et yerdik.” 172
• Orada uyuyabilir
“Abdullah ibni Zeyd (ra) Allah Resûlü’nü mescidde sırt üstü uzanmış ve bir aya-
ğını diğer ayağının üzerine koymuş bir şekilde görmüştür. İbni Şihab, Said ibni
Müseyyib’den, ‘Aynısını Ömer ve Osman da yaparlardı.’ dediğini aktarır.” 173
Nafi’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Abdullah ibni Ömer henüz evlenmemiş bir gençken, Allah Resûlü’nün mes-
cidinde uyuduğunu haber vermişti.” 174
Sehl ibni Sa’d’dan şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü kızı Fatıma’nın evine geldi ve Ali’yi evde bulamadı.
Fatıma’ya, ‘A mcanın oğlu nerede?’ diye sordu.
Fatıma, ‘A ramızda bir şey oldu ve birbirimize darıldık. Bundan dolayı dışarı
çıktı ve gündüz uykusunu benim yanımda uyumadı.’ dedi.
Allah Resûlü bir kişiye, ‘Onun nerede olduğuna bir bak.’ dedi.
O kişi geri döndü ve dedi ki: ‘Ey Allah’ın Resûlü o mescidde uyuyor.’
Allah Resûlü gitti ve Ali’nin yanı üzere yattığını, ridasının bir yandan sıyrıl-

 172. İbni Mace, 3300


 173. Buhari, 475; Müslim, 2100
 174. Buhari, 440

566
NAMAZIN ŞARTLARI BABI

dığını ve vücudunun toprağa bulanmış hâlde olduğunu gördü. Ona, ‘Ey Ebu
Turab! Ey Ebu Turab! Kalk!’ dedi ve üzerindeki toprağı silmeye başladı.” 175
Allah Resûlü’nün (sav) özel öğrencileri olan Suffa Ashabı tüm ihtiyaçları-
nı mescidde karşılar, mescidde yatıp kalkarlardı.
• Siyasi ve askerî işlerde kullanılabilir
Allah Resûlü (sav) İslam toplumunu ilgilendiren siyasi ve askerî istişarele-
ri mescidde yapar, önemli kararları mescidde alırdı. Savaş esirlerini mes-
cidde bağlı tutar, onlarla orada ilgilenirdi.
Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“…Allah Resûlü bir süvari birliğini Necid tarafına gönderdi. Onlar Hanife-
oğulları Kabilesi'nden Sumame ibni Usal’ı esir alıp getirdiler ve mescidin
direklerinden birine bağladılar…” 176
Mescid, cünüp ve hayız da dâhil olmak üzere tüm müminlere açıktır. 177
Çocukları ve delileri mescidlerden uzaklaştırmaya yönelik rivayetler za-
yıftır. 178 Hâliyle mescidler İslam toplumunun ortak kullanım alanıdır.
III. Necasetten Sakınmak
Temiz Bir Elbiseyle Namaz Kılmak
Namazın sıhhat şartlarından bir diğeri elbisenin temiz olmasıdır. Kasıtlı
olarak necis elbise ile kılınan namaz makbul değildir.
“Elbiseni temiz tut.” 179

 175. Buhari, 441


 176. Buhari, 4372; Müslim, 1764
 177. Konuya dair detaylı açıklama için bk. “Hayızlı/Nifaslı Kadının Kur’ân’a Dokunması, Kur’ân
Okuması ve Mescide Girmesi”, 1/355
 178. “Mescidleri kirletebilecek ve cemaati rahatsız edecek yaştaki çocuklarınızı, deli olan kim-
seleri, her türlü alışveriş yapmayı, her türlü münakaşayı ve sesleri yükseltmeyi, ceza uygulama-
larını, kılıç çekme işi ve kısas uygulamalarını mescidlerden uzak tutunuz. Mescidlerin yakınına
temizlenme yerleri yapınız, cuma günleri mescidleri kokuyla tütsüleyiniz.” (İbni Mace, 750)
 179. 74/Müddessir, 4; Bu ayet manevi/ahlaki temizliğe delalet edebilir. Selef âlimlerinden İbni
Abbas, İbrahim, Şa’bi, Atâ bu minvalde tefsir etmiştir. Zira Araplar ahlaktan kinaye olarak elbise
lafzını kullanmışlardır. Muhammed ibni Sirin, İbni Zeyd ve genel olarak fukaha elbisenin maddi/
hakiki temizliği olarak yorumlamışlardır. (bk. Tefsîru’l Kur’âni’l Azîm, İbni Kesîr, 8/272, Müddessir
Suresi 4. ayetin tefsiri)

567
NAMAZ KİTABI

Allah Resûlü (sav) namaz kılınan elbise ve ayakkabı gibi giysilerin neca-
setten temizlenmesini emretmiştir.
Esma binti Ebu Bekir’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir kadın Peygamber’e (sav) geldi ve ‘Birimizin elbisesine hayız kanı bulaşırsa
temizliğini nasıl yapsın?’ dedi.
O da, ‘Ovalasın, sonra da suyla çitilesin, su döküp bununla namazını kılabi-
lir.’ buyurdu.” 180
Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Havle binti Yesar Allah Resûlü’ne gelip, ‘Ey Allah’ın Resûlü! Benim sade-
ce bir elbisem var. O elbise üzerimdeyken ben hayız oluyorum. Ne yapmalı-
yım?’ diye sordu.
Allah Resûlü (sav) şöyle cevap verdi: ‘Temizlendiğin zaman onu yıka ve o el-
bise üzerinde iken namazını kıl.’
Havle dedi ki: ‘Peki kan izi gitmezse ne yapmalıyım?’
Allah Resûlü, ‘Kanı yıkamak sana yeterlidir. Onun izi zarar vermez.’ buyur-
du.” 181
Ebu Said El-Hudri’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav), ashabına namaz kıldırırken ayakkabılarını çıkardı ve sol ta-
rafına koydu. Bunu gören ashabı da ayakkabılarını çıkardılar. Resûlullah (sav),
namazını bitirince, ‘Ayakkabılarınızı niçin çıkarttınız?’ diye sordu.
Onlarda, ‘Senin çıkardığını gördük bizde ondan dolayı çıkardık.’ dediler.
Bunun üzerine Resûlullah (sav), ‘Cibril geldi ve bana ayakkabılarımda pislik
olduğunu haber verdi.’ (O yüzden çıkarmıştım) diyerek sözüne şöyle devam
etti, ‘Biriniz mescide geldiğinde ayakkabılarına baksın, ayakkabılarında bir
pislik ve benzeri bir şey görürse onu (toprağa) sürsün ve o ayakkabılarıyla
namaz kılsın.’ ” 182

 180. Buhari, 307; Müslim, 291


 181. Ebu Davud, 365
 182. Ebu Davud, 650

568
NAMAZIN ŞARTLARI BABI

1. Ayakkabıyla Namaz Kılmak


Farz olsun nafile olsun, ayakkabıyla namaz kılmak caizdir.
Said ibni Yezid El-Ezdi der ki:
“Ben Enes ibni Malik’e, Allah Resûlü, ayakkabılarıyla birlikte namaz kılar
mıydı?’ diye sordum.
Bana, ‘Evet.’ diye cevap verdi.” 183
Evs’ten rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle buyurur:
“Yahudilere muhalefet ediniz. Çünkü onlar ayakkabılarıyla ve mestleriyle
namaz kılmıyorlar.” 184
Ayakkabıyla sokaklarda geziyor olmak, onunla namaz kılmaya engel de-
ğildir. Zira aslolan giysilerin temiz olmasıdır. Şayet ayakkabı üzerinde bir
necaset görülürse toprağa sürülmesi temizlik için yeterlidir.
Ayakkabıyla namaz kılmak, sünnete yönelik cehalet ve örfün sünnetin
yerini alması hasebiyle unutulmuş sünnetlerdendir. Dışarıda namaz kı-
lanlar, sünnetin bilindiği ortamlarda bu sünneti ihya etmelidir. 185
 183. Buhari, 386; Müslim, 555
 184. Ebu Davud, 652
 185. Şunu belirtmeliyiz ki; sünnet konusunda bu genişlik, toplumun sünnet hakkında bilgi
sahibi olduğu yerler, yani İslam toplumları için geçerlidir. İnsanların sünnet konusunda bilgisiz
olduğu ve farklı uygulamaları tuhaf karşıladığı toplumlarda dikkatli olmak gerekmektedir. Zira
“Kalpleri kaynaştırmak için sünneti terk etmek de sünnettir.” (El-Kavâidu’n Nûrâniyyetu’l Fıkhiyye,
s. 46)
Allah Resûlü (sav) toplumların İslam’la yeni tanıştığı, bilgisiz olduğu, kalplerine imanın tam yerleş-
mediği durumlarda alışmış olduklarına müdahale etmez, yeni uygulamalara girişmezdi.
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Kâbe’nin önündeki duvarın (Hicr’in) Kâbe’ye dâhil olup olmadığını Resûlullah’a (sav) sordum,
‘Evet, Kâbe’ye dâhildir.’ buyurdu.
‘Peki niçin Kâbe’nin içerisine almadılar?’ dedim.
‘Kavmimin (o dönem yıkılan Kâbe’yi yeniden yaparken) imkânları yetmedi.’ buyurdu.
‘Kapısı niye böyle yüksek?’ dedim.
‘Kavmin, dilediklerini içine koyup dilediklerini de koymamak için böyle yaptı. Keşke kavminin ca-
hiliye dönemi ile bağlantıları yakın olmasaydı ve kalplerinin nefret etmesinden endişe etmesey-
dim, duvarı Beytullah’ın içerisine alıp kapısını da yer seviyesine indirmeye bakardım.’ buyurdu.”
(Buhari, 1584; Müslim, 1333)
Zira sünnet hikmettir. Hikmet ise her şeyi uygun zemin ve zamanda yapmaktır. Bu da ilim, tec-
rübe ve hilm (ağırbaşlılık/vakar) ahlakını gerektirmektedir. Başka bir ifadeyle söyleyecek olursak;
her doğruyu her yerde söylemek/yapmak isabetli değildir. Özellikle doğru bilgi muhataba akta-

569
NAMAZ KİTABI

rıldığında yanlış bir sonuç verecekse, o bilgi muhataba aktarılmaz. Allah Resûlü (sav) bir bilgiye
dayanarak ameli terk edecek ve gevşekliğe düşecek kimselere bilgi aktarımını tasvip etmemiştir.
Ebu Katade (rh) şöyle demiştir:
“Enes’in bize bildirdiğine göre Muaz deve üstünde Peygamber’in (sav) terkisinde idi.
Peygamber (sav), ‘Ey Muaz ibni Cebel.’ dedi.
Muaz, ‘Emret ey Allah’ın Resûlü.’ dedi.
Peygamber (sav) tekrar, ’Ey Muaz.’ dedi.
Muaz, ‘Emret ey Allah’ın Resûlü.’ dedi. Bu üç kere tekrarlandı.
Peygamber (sav) şöyle buyurdu, ‘Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in O’nun Resûlü
olduğuna samimi kalple şahitlik eden herkese Allah ateşi haram kılar.’
Muaz, ‘Ey Allah’ın Resûlü! Bunu insanlara haber vermeyeyim mi insanlar sevinsinler.’ dedi.
Peygamber (sav), ‘Hayır. O zaman insanlar buna güvenirler (ameli terk ederler).’ buyurdu.
Muaz vefatına yakın ilmi ketmetmekten dolayı günaha düşmekten korktuğu için, onları bu ha-
disten haberdar etti.’ ”(Buhari, 128; Müslim, 32)

570
NAMAZIN ŞARTLARI BABI

“Abdullah ibni Mesud evinde bulunduğu sırada Ebu Musa El-Eşari’nin yanı-
na geldi. Namaz vakti girdi.
Ebu Musa, ‘Ey Ebu Abdurrahman sen öne geç! Sen yaşça ve ilimce en ileri
olansın.’ dedi.
İbni Mesud, ‘Hayır. Biz senin evine ve namazgâhına gelmişiz. İmam olmaya
en layık olan sensin.’ dedi.
Ebu Musa öne geçti ve ayakkabılarını çıkardı. Selam verince İbni Mesud
ona dedi ki: ‘Neden ayakkabılarını çıkardın? Yoksa sen mukaddes (Tur) va-
disinde misin? Ben Allah Resûlü’nü mestleri ve ayakkabıları ile namaz kılar-
ken gördüm.’ ” 186
2. Necis Elbiseyle Namaz Kıldığını Fark Eden Kimse
Bir kimse kasıtlı olarak necis elbiseyle namaz kılarsa namazı batıldır.
Bilmeyerek veya farkında olmadan namaz kılar ve namazın içinde ne-
caseti fark ederse onu izale etmeye çalışır. İzale ettikten sonra namazına
kaldığı yerden devam eder. Şayet namaz bittikten sonra fark ederse; vak-
tin içinde ise namazı iade eder. Vakit çıkmışsa namazı iade etmez, istiğ-
farda bulunur.  187
IV. Setr-i Avret (Avreti Örtmek)
A. Namazda Avret Yerlerini Örtmek 188
 186. Ahmed, 4397
 187. Konuya dair detaylı bilgi için bk. “Şartların ve Rükunların İhlaline Dair Usul”, 2/122
 188. Setr-i avret fıtri bir duygudur. Yüce Allah her insanı avret yerlerini örtmek fıtratıyla yarat-
mış, sonra şer’i naslarla bu fıtri duyguya bir çerçeve çizmiştir.
Örtmenin fıtrat oluşunu şu delilden anlıyoruz:
“(Bu vesvese ve yeminleriyle) onları aldatıp (ağına) düşürdü. Ağaçtan tadınca, avret yerleri ken-
dilerine görünmeye başladı. Üzerlerini cennet yapraklarıyla örtmeye başladılar. Rableri onlara
seslendi: ‘Ben size bu ağaçtan yemeyi yasaklamamış mıydım? ‘Şeytan, sizin apaçık düşmanınız-
dır.’ dememiş miydim?’ ” (7/A’râf, 22)
Âdem (as) Babamız ve Havva Annemiz, avret mahalleri açılınca beklemeksizin, buldukları ilk şey-
le; cennet yapraklarıyla örtünmüşlerdir. Bu, örtünmenin fıtri bir duygu olduğunun delilidir.
Yüce Allah, insan eliyle dikilen elbiseyi “indirdiğini” haber vermiştir. Bu, elbisenin yağmur gibi
İlahi bir nimet olduğunu hatırlatmak içindir.
“Ey Âdemoğulları! Şüphesiz size avretinizi örtecek ve kendisiyle süsleneceğiniz elbise indirdik.
Asıl hayırlı olansa takva elbisesidir. (Dışınızı elbiseyle süslediğiniz gibi kalbinizi de takvayla süs-
leyiniz. Bu, daha hayırlıdır.) Bu (nimetler), düşünüp öğüt alsınlar diye Allah’ın ayetlerindendir.”
(7/A’râf, 26)

571
NAMAZ KİTABI

Bu ayet, aynı zamanda elbisenin indiriliş hikmetine de vurgu yapmıştır: Buna göre elbise, avreti
örtmek ve insanın güzel görünümünü sağlamak içindir. Şeytanın insan üzerindeki köklü projele-
rinden biri; insanoğlunu çıplaklaştırmak ve onlara avret yerlerini göstermektir.
“Ey Âdemoğulları! Şeytan, ebeveynlerinize avret yerlerini göstermek için elbiselerini çekip aldığı
ve onları cennetten çıkardığı gibi sakın sizi (de) fitneye düşürmesin. (Çünkü) o ve avanesi, sizin
onları görmediğiniz yerden sizleri görüyorlar. Şüphesiz ki biz, şeytanları iman etmeyenlerin dos-
tu kıldık.” (7/A’râf, 27)
Zira şeytan, çıplaklığın fıtratı bozmak olduğunu ve ahlaksızlığı toplum içinde yaygınlaştırma ara-
cı olduğunu bilmektedir. Bundan olsa gerek; ilk insandan bu yana insanları çıplaklaştırmak için
uğraşmaktadır. Yüce Allah cahiliyeyi dört kavram üzerinden müminlere tanıtmıştır. Bunlar;
•  Hükmü’l Cahiliye/Cahiliye hükmü, bk. 5/Mâide, 50
•  Zannu’l Cahiliye/Cahiliye Zannı/inanç sistemi, bk. 3/Âl-i İmran, 154
•  Hamiyyetu’l Cahiliye/Cahiliye asabiyyeti/ırkçılık, bk. 48/Fetih, 26
•  Teberruce’l Cahiliye/Cahiliye açıklığı, bk. 33/Ahzâb, 33
Demek ki cahiliye dört rükun üzere kuruludur ve bunlardan biri cahiliye ahlakını temsil eden
açıklık saçıklıktır. Bugün insî şeytanlar tüm güçleriyle insanları çıplaklaştırmak için uğraşması;
şeytanın suret ve sesi olan reklamların neredeyse her şeyi çıplaklığı özendirerek topluma sun-
ması; fahişeliğin sanatçılık; soyunmanın moda… olması üzerinde düşünülmelidir. Hiç şüphesiz;
ilk insandan bu yana var olan şeytanın çıplaklaştırma projesi, bugün de vardır. Yani setr-i avret,
yalnızca namazın şartı olarak veya elbise fıkhı olarak değil cahiliyeyle mücadelenin esaslı bir rük-
nu olarak anlaşılmalıdır.

572
NAMAZIN ŞARTLARI BABI

Namazın sıhhat şartlarından biri de avret yerlerinin örtülmesidir. Kasıtlı


olarak avret mahalli açık namaz kılanın namazı batıldır.
Aişe’den (r.anha) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Allah hayız görme çağına gelen bir kadının örtüsüz kıldığı namazı kabul et-
mez.” 189
Hadis, buluğa ermiş birinin örtüsüz kıldığı namazın kabul olmayacağı-
nı belirtmiştir. Yine Allah Resûlü (sav), tek elbisede namaz kılacak olanın
mutlaka onu bağlamasını ve vücudunu örtmesini emretmiştir.
Seleme ibni Ekva’dan (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle bu-
yurmuştur:
“ ‘Ey Allah’ın Resûlü! Ben avcı bir adamım, tek gömlek içerisinde namaz kı-
labilir miyim?’ dedim.
‘Evet kılabilirsin fakat bir dikenle bile olsa uçlarını birbirine iliştir.’ buyurdu.” 190
Elbisesi geniş olanın vücudunu örtecek şekilde giyinmesini, tüm vücu-
du örtecek genişlikte değilse belinden aşağısını kapatarak avret yerlerini
örtülmesini emretmiştir.
Cabir ibni Abdullah’ın rivayet ettiğine göre Allah Resûlü şöyle buyurur:
“Eğer elbisen geniş ise onunla omzundan öyle örtün, yok eğer dar ise, onu
izar olarak kullan.” 191
1. Erkeğin Örtmesi Gereken Namaz Avreti
Erkeğin namazda örtmesi gereken avret iki kısımdır:
• Farz/şart olan avret: Namazın sahih olması için örtülmesi zorunlu
avrettir.
• Müstehap olan avret: Örtülmesi zorunlu farz avrete ziyade olarak ör-
tülmesi fazilet/sünnet olan avrettir.

 189. Ebu Davud, 641; Tirmizi, 377


 190. Ebu Davud, 632
 191. Buhari, 361; İzar; belin alt tarafını etek gibi sarmaktır.

573
NAMAZ KİTABI

a. Örtülmesi farz olan avret


Erkeğin avreti diz kapağıyla göbek deliği arasıdır. Namazın sıhhati için
bu bölgenin örtülmesi şarttır.
“Biriniz hizmetçisini kölesine veya işçisine nikâhlarsa, göbeğinden aşağısına
ve dizinden yukarısına bakmasın.” 192
Cerhed’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah yanıma oturdu benim uyluğum da açıktı. Bunun üzerine bana,
‘Uyluğun avret olduğunu bilmiyor musun?’ dedi. ” 193
İbni Abbas’tan (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Uyluk avretten sayılır.” 194 (Örtülmesi gerekir.)
Muhammed ibni Cahş’tan şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü mescidin avlusundaki Ma’mer’e uğradı. Onun uyluğunun bir
kısmı kapalı, bir kısmı açıktı. Allah Resûlü ona, ‘Ey Ma’mer! Uyluğunu kapat.
Şüphesiz ki uyluk avrettir.’ dedi.” 195
“Erkeğin avreti göbeğinden diz kapağına kadardır.” 196
b. Örtülmesi müstehap olan avret
Kişinin farz olan avret mahalline ziyade olarak, namaz adabına ve Yüce
Allah’ın huzurunda olmasına yakışır şekilde giyinmesidir.
“Ey Âdemoğulları! Her mescid yerinde ziynetlerinizi alın. (Güzelce giyinin,
müşrikler gibi çıplak ibadet etmeyin.) Ve yiyiniz, içiniz, israf etmeyiniz. (Çün-
kü) O, israf edenleri sevmez.” 197
Yüce Allah ibadet esnasında ziynet/süs olacak şekilde giyinmeyi iste-
miştir. Zira ibadet Allah’ın huzuruna durmak ve ameli O’na (cc) takdim
etmektir. 198
 192. Ebu Davud, 496
 193. Ebu Davud, 4014; Tirmizi, 2795
 194. Tirmizi, 2796
 195. Ahmed, 22494
 196. Es-Sunenu’l Kubrâ, 3246; Cumhur-u ulemaya göre göbek deliği ve diz kapağı avrete dâhil
değildir.
 197. 7/A’râf, 31
 198. Muhaddislerden bir grup, ayetin nüzul sebebine dayanarak, “ziynetten” kastedilenin avret
örtmek olduğunu, daha fazlasına delalet etmediğini söylemişlerdir. Ancak ayetin elbise yerine

574
NAMAZIN ŞARTLARI BABI

Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“İçinizden biri omuzları açık bir hâlde, bir elbise ile namaz kılmasın!” 199
Allah Resûlü (sav) imkânı olanın omuzu açık namaz kılmasını yasaklamış-
tır. Zira bu, namazın edebine uygun değildir. Ancak fakirlik veya başka
bir sebeple giyecek giysisi olmayan, yalnızca avret mahallini örter.
Cabir ibni Abdullah’dan (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle
buyurmuştur:
“Eğer elbisen geniş ise onunla omzundan öyle örtün, yok eğer dar ise, onu
izar olarak kullan.” 200
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Bir adam Peygamber’e bir elbise ile kılınan namazın hükmünü sordu. Bunun
üzerine Allah Resûlü şöyle buyurdu: ‘Her birinizin iki elbisesi var mı?’ ” 201

ziynet lafzını kullanması ve aşağıda geleceği gibi Allah Resûlü’nün (sav) avretten fazlasını örtün-
meye teşvik etmesi, ziynetin namaz için güzel giyinmeye işaret ettiğini göstermektedir. Ki selef
ulemasından bir kısmı, bu ayete dayanarak namaz için özel elbise edinmişlerdir.
“Temim Ed Darinin bin dirheme satın aldığı bir elbisesi vardı. Onun ile namaz kılardı.” (Ravâiu’t
Tefsîr, İbn Receb el-Hanbeli, 1/480)
Nafi’den rivayet edildiğine göre o şöyle demiştir: “Bir işle meşgul oldum. İbni Abbas ben namaz
kılarken geldi. Üzerimde bir elbise vardı. Namazımı bitirinceye kadar bekledi.
Sonra dedi ki: ‘İki elbise giyseydin ya!’
Ben de, ‘Tabii giyerim.’ dedim.
Dedi ki: ‘Sen bir iş için evinden dışarı gönderilsen bir elbise giyerek çıkar mısın?’
Ben, ‘Hayır.’ dedim.
Dedi ki: ‘Güzel giyinmene/süslenmene Allah mı daha layıktır yoksa insanlar mı?’
Ben, ‘Elbette Allah daha layıktır.’ dedim.
Sonra bana Allah Resûlü’nden olduğunu düşündüğüm bir hadis nakletti. Allah Resûlü şöyle bu-
yurur: ‘Herhangi birinizin iki elbisesi varsa onları giyerek namaz kılsın. Tek elbiseden başka bir
elbise bulamazsa o elbiseyi izar olarak kullansın, ama onu Yahudilerin kendilerine sardığı gibi
sarmasın.’ ” (Et-Temhîd, 6/371)
 199. Buhari, 359; Müslim, 516
 200. Buhari, 361; İzar; belin alt tarafını etek gibi sarmaktır.
 201. Buhari, 358; Müslim, 515

575
NAMAZ KİTABI

İbni Ömer (ra), Ömer’in (ra) veya Allah Resûlü’nün (sav) şöyle dediğini ri-
vayet eder:
“Birinizin iki elbisesi varsa namazı onlarla kılsın, sadece bir elbisesi varsa onu
beline bağlasın eteklik ve don gibi yapsın. Yahudilerin (giydiği eller içerde ka-
lacak şekilde bir) bürünme şekli ile bürünmesin.” 202
Muhammed ibni El-Münkedir’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Cabir, elbisesi askıda asılı durduğu hâlde ensesi üzerinde bağladığı bir izar
giyerek namaz kıldı.
Bu durum karşısında biri çıkıp, ‘Bir izarla namaz mı kılıyorsun?’ diye sordu.
Bunun üzerine o, şöyle dedi: ‘Senin gibi ahmaklar beni (bu hâlde) görsün
diye bunu (bilerek) yaptım… Peygamber (sav) Dönemi'nde hangimizin iki par-
ça elbisesi vardı!’ ” 203
2. Kadının Örtmesi Gereken Namaz Avreti
Kadının namazda örtmesi gereken avret iki kısımdır:
• Farz/şart olan avret: Namazın sahih olması için örtülmesi zorunlu
olan avrettir.
• Müstehap olan avret: Örtülmesi zorunlu farz avrete ziyade olarak ör-
tülmesi müstehap olan avret.
a. Kadının örtmesi farz olan avret
Kadının eli ve yüzü hariç, tüm bedenini örtmesi namazın sıhhat şartıdır.
Abdullah ibni Mesud'dan (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav)
şöyle demiştir:
“Kadın avrettir. Dışarı çıktığında şeytan onu süslü gösterir/dikkatleri üze-
rine çeker.” 204
“Kadın avrettir.” ifadesi, kadın bedeninin bir bütün olarak avret olduğu-
nu gösterir. Kadının namazda elini ve yüzünü açması ise Asr-ı Saadet’te-

 202. Ebu Davud, 635


 203. Buhari, 352
 204. Tirmizi, 1173

576
NAMAZIN ŞARTLARI BABI

ki uygulamayla ilgilidir. Zira o dönemde uygulama -yabancı bir erkeğin


olmadığı ortamda- kadının el ve yüz hariç tüm bedenini örterek namaz
kılmasıdır. Mescid, musalla (açık alan) gibi yerlerde yabancı erkeklerin
bulunduğu ortamda namaz kılıyorsa el ve yüzünü de örtmelidir.
b. Kadının örtmesi müstehap olan avret
Kadının el ve yüz hariç bedenini şeffaf olmayan herhangi bir örtüyle
örtmesi yeterlidir.
İkrime'den (rh) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle demiştir:
“Kadının bedenini (herhangi) bir elbiseyle örtmesi yeterlidir.” 205
Ancak müstehap olan; bedenin tamamını örten, vücut hatlarını belli et-
meyen ve namaz adabına uygun kıyafetler giyinmesidir.
“Ey Âdemoğulları! Her mescid yerinde ziynetlerinizi alın. (Güzelce giyinin,
müşrikler gibi çıplak ibadet etmeyin.) Ve yiyiniz, içiniz, israf etmeyiniz. (Çün-
kü) O, israf edenleri sevmez.” 206
Daha önce açıklandığı üzere “ziynet/süs” ibadet esnasında, avreti örtme-
ye ziyade olarak güzel bir kıyafet giymektir. 207

 205. Buhari, Kitâbu’l Salât, 13. Bab başlığı muallak olarak


 206. 7/A’râf, 31
 207. Kadının namazda ayaklarını örtmesi âlimler arasında tartışmalıdır. Bazı hadis ve fıkıh
imamları (Ebu Hanife ve İbni Teymiyye gibi) el ve yüze kıyas ederek, ayakların ihtiyaç nedeniy-
le namazda açık olabileceğini söylemiştir. Bu görüş İbni Teymiyye üzerinden Ehl-i Hadis içinde
yaygınlık kazanmıştır. Oysa Allah Resûlü’nden (sav) gelen nas, kadını bir bütün olarak avret kabul
etmiştir. Uygulama, amelî sünnet; el ve yüzü bu umumdan istisna etmiştir. İbadetlerde aslolan
taabbudi olması hasebiyle, başka bir uzvu el ve yüze kıyas etmek isabetli olmasa gerektir. Allah
(cc) en doğrusunu bilir. Ayakların örtülmesine dair bir hadis nakledilmiştir
Ümmü Seleme’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber’e, ‘Kadın sadece başörtüsü ve gömleği ile (etek ve manto olmaksızın) namaz kılabi-
lir mi?’ diye soruldu. Resûlullah’ta, ‘Eğer gömleği (entarisi) ayaklarının üzerini örtecek durumda
olursa kılabilir.’ buyurdu.” (Ebu Davud, 640)
Rivayetin isnadında iki sebepten ötürü konuşulmuştur:
•  Bazı raviler merfu (Nebi sözü) bazı raviler mevkuf (sahabi sözü) olarak nakletmişlerdir. (bk.
Neylu’l Evtâr, 526 No.lu hadis şerhi)
•  İsnadda yer alan Abdurrahman ibni Dinar hakkında konuşulmuştur. (age.)

577
NAMAZ KİTABI

B. Setr-i Avret ile İlgili Meseleler


1. Namazda Avretin Açılması
Örtülmesi farz olan avretin açılmasının farklı suretleri vardır.
Kasıtlı/amden açılması durumunda namaz batıldır. İstemeyerek avret
açılmış ve fark edilince telafi edilmişse, mazeret sebebiyle namaz sahihtir.
Avretin açık olması namazdan sonra fark edilmişse; şayet vaktin içinde ise
namaz iade edilir. Vakit çıktıktan sonra fark edilirse namaz iade edilmez.  208
2. Avretini Örtecek Kıyafet Bulamayan Kişinin Durumu
Avretini örtecek kıyafet bulamayan, olduğu hâl üzere namazını eda eder.
Zira Allah (cc) kimseye gücünden fazlasını yüklemez ve kullarından güçle-
ri nispetinde amel etmelerini talep eder.
“Allah’tan gücünüz yettiğince korkup sakının…” 209
Namazın şart veya rükunlarından biri yerine getirilemiyorsa; namaz er-
telenmez, imkân dâhilinde, yapılabildiği kadarıyla namaz kılınır.
İmran ibni Husayn'den şöyle rivayet edilmiştir:
“Basur (hemoroid) olmuştum. Peygamber’e (sav) namazı nasıl kılacağımı sor-
duğumda bana şöyle cevap vermişti: ‘Ayakta kıl. Ayakta kılamayacak kadar
kötü durumdaysan oturarak kıl. Oturmaya da gücün yetmiyorsa yanın üzeri-
ne uzanarak kıl.’ ” 210
Çıplak bir topluluk bir arada bulunuyorsa namazlarını cemaatle kılarlar.
Ki bugün, insan hakları söylemini ağzından düşürmeyen, hayvandan daha
aşağı Batılı devletler ve onların yerli işbirlikçisi maraba tağutlar; yüzler-
ce insanı bir hücrede çıplak hapsetmekte, insanlık onurunu ayaklar altı-
na almaktadır. Yine gözü doymayan Emperyalist tağutlar, sömürdükleri
halkları açlığa mahkum etmekte; insanlar avretlerini örtecek bir kumaş
parçası bulmakta zorlanmaktadır. Bu durumda olan mazlumlar, namaz-
larını cemaat hâlinde kılabilirler. Normal bir durumda olmadıkları için,
avreti setreden en uygun pozisyonda saf tutar, namazlarını kılarlar. Yüce
 208. Konuya dair detaylı bilgi için bk. “Şartların ve Rükunların İhlaline Dair Usul”, 2/122
 209. 64/Teğabûn, 16
 210. Buhari, 1117

578
NAMAZIN ŞARTLARI BABI

Allah küresel tuğyanın hayvanlardan daha aşağı tağutlarını ve onların


marabası tasmalı tağutları kahru perişan eylesin. Tüm mazlumlara kendi
katından bir yardımla rahmet etsin. 211
3. Namaz Kıyafetleriyle İlgili Yasaklar
Allah Resûlü bazı kıyafetlerin giyilmesini veya kıyafetin muayyen bir
şekle sokulmasını yasaklamıştır. Bu nehiylerin genel hikmeti namazda
avretin açılmasına engel olmaktır. 212 Bunun yanında namaz adabına ay-
kırılık, kâfirlere benzemek vb. sebepler de hikmet olarak zikredilebilir.
Bu yasaklardan birini yapmak; kasıtlı olarak avret açılmasına sebep ol-
madıkça namazı bozmaz. Ancak kişinin namazdan alacağı ecri azaltır.
a. Belden yukarısı açık şekilde namaz kılmak
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“İçinizden biri omuzları açık bir hâlde, bir elbise ile namaz kılmasın!” 213
İmkânı olan insanın belden yukarısını kapatması -omuzların örtülü ol-
ması- gerekir. Yokluk durumunda ise örtülmesi farz olan avreti örter.
Ubey ibni Ka’b’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“ ‘Bir elbiseyle namaz kılmak sünnettendir. Biz Allah Resûlü ile birlikte iken
böyle namaz kılardık ve bundan dolayı da ayıplanmazdık.’
Bunun üzerine İbni Mesud dedi ki: ‘Bu elbisenin az olduğu zamanlardaydı.

 211. Çıplak bir topluluğun nasıl namaz kılacağına dair İslam âlimleri farklı içtihadlarda bulun-
muştur. Bu görüşlerin birer içtihad olduğunu unutmadan, farklı durumlar için birer çözüm öne-
risi olarak kabul edebiliriz:
•  Normal saf tutarak namaz kılar ve gözlerini kapatırlar. Böylece hem namazı cemaatle kılmış,
hem de avrete bakma/görme sakıncasından korunmuş olurlar. (El-Muhallâ, 2/255)
•  Oturarak kılarlar ve imam da önde değil safın ortasında namaza durur. (El-Hidâyetu Alâ Mez-
hebi’l İmâm Ahmed, 1/102)
•  Karanlıksa normal kılar; ışık varsa birbirlerinden uzakta durarak namaz kılarlar. (Muhtasaru’l
Allâmeti Halîl, s. 30; El-Kâfî Fî Fıkhi Ehli’l Medîne, 1/239)
•  Oturarak ve eğilmeden imayla namaz kılarlar. (El-Muğnî, 1/427)
 212. Bidâyetu’l Muctehid, 1/123
 213. Buhari, 359; Müslim, 516

579
NAMAZ KİTABI

Allah imkânları genişlettiği zamanda iki elbise ile namaz kılmak daha müna-
siptir.’ ” 214
Yokluk durumu mazerettir ve bu durumda tek bir elbise parçasıyla farz
olan avreti örtmek yeterlidir.
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Bir adam Peygamber’e bir elbise ile kılınan namazın hükmünü sordu. Bunun
üzerine Allah Resûlü şöyle buyurdu: ‘Her birinizin iki elbisesi var mı?’ ” 215
Cabir ibni Abdullah’ın (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle
buyurmuştur:
“Eğer elbisen geniş ise onunla omzundan öyle örtün, yok eğer dar ise, onu
izar olarak kullan.” 216
İzar; kumaş parçasının etek gibi, belin alt kısmına dolanmasıdır.
Muhammed ibni El-Münkedir’den şöyle nakledilmiştir:
“Cabir, elbisesi askıda asılı durduğu hâlde ensesi üzerinde bağladığı bir izar
giyerek namaz kıldı. Bu durum karşısında biri çıkıp, ‘Bir izarla namaz mı kılı-
yorsun?’ diye sordu.
Bunun üzerine o, şöyle dedi: ‘Senin gibi ahmaklar beni (bu hâlde) görsün
diye bunu (bilerek) yaptım… Peygamber (sav) döneminde hangimizin iki par-
ça elbisesi vardı!’ ” 217
b. Kolları içerde bırakan kıyafet giymek veya avreti açacak kıyafet
giymek
Ebu Said El-Hudri’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber (sav) insanın samma türü elbise ile, büründüğü kumaşın bir parça-
sını avret mahalli üzerinde bulundurmaksızın bir tek elbise ile kaba etini yere
koyup dizlerini kırarak namaz kılmasını yasaklamıştır.” 218
 214. Ahmed, 21276
 215. Buhari, 358; Müslim, 515
 216. Buhari, 361
 217. Buhari, 352
 218. Buhari, 367

580
NAMAZIN ŞARTLARI BABI

Hadiste geçen “iştimalsamma” elleri içerde bırakacak şekilde bir örtüye


bürünmek anlamına gelebileceği gibi; avreti açık bırakacak şekilde elbi-
senin bir tarafını omuza atmak anlamına da gelebilir. 219
Nevevi (rh), lugatçıların elbiseye bürünme; fukahanın avreti açacak şekil-
de giyinmeyi tercih ettiklerini belirtmiştir. 220
V. Kıbleye Yönelmek
Tevhid inancı üzere kıbleye yönelmek, kişinin itikadi yönelişini ilan et-
mesi, İslam’ı kabul ettiğini göstermesidir. Tevhid üzere kıbleye yönelenle-
re kıble ehli anlamında Ehl-i Kıble denmiştir. İtikad ve fıkıh kitaplarımız-
da; kıbleye yönelenlerin muvahhid olduğu, bu sebeple tekfir edilmemesi
gerektiği belirtilmiştir. Detayları aşağıda anlatılacak şekilde “Ehl-i Kıble
tekfir edilmez” kaidesi meşhur olmuştur. 221

 219. En-Nihâyetu Fî Ğarîbi’l Hadîs ve’l-Eser, 3/54


 220. El-Minhâc, 2099 No.lu hadis şerhi
 221. Ehl-i Kıble’den kastın ne olduğuna dair, daha önce bir soruya verdiğim cevabı paylaşmak
istiyorum:
“ ‘Ehl-i Kıble tekfir edilmez.’ kaidesi, sahih bir kaidedir. Âlimlerimiz Kur’ân ve sünnetin naslarından
yola çıkmış ve tarihte yaşanan itikadi bir sapmaya cevap olarak Sünni duruşu bu kaideyle dile ge-
tirmiştir. Ancak zamanla bu kaide, başka bir itikadi sapma tarafından amacının dışına çıkarılmış
ve ifrata karşı Sünni duruşu temsil ederken, tefritin sembolü hâline gelmiştir.
Şöyle ki; tarihte bir grup ortaya çıkarak büyük günah işleyen insanların kâfir olduğunu söylemiş-
tir. Bu inançlarını gerekçelendirirken ‘Hüküm Allah’ındır.’ (12/Yûsuf, 40) ve ‘Allah’ın indirdikleriyle
hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir.’ (5/Mâide, 44) ayetlerini kullanmışlardır. Allah (cc) hır-
sızlığın, zinanın ve yalanın haram olduğuna hükmetmiştir. Harici mantığına göre mezkûr günah-
ları işleyenler, Allah’ın indirdiğiyle hükmetmedikleri için kâfir olmuşlardır. Hariciler zamanla bu
teoriyi geliştirmiş, farklı itikadi temellere dayandırmıştır. Günah işleyenin hevasını ilah edindiği,
-tevbe etmeksizin- günah işleyenlerin cehenneme gireceği, cehenneme ancak kâfirler girdiğin-
den her günahkârın -tevbe etmedikçe- kâfir olduğunu söylemişlerdir.
Sünni ulema ise Kur’ân’a ve sünnete dayanarak masiyetleri/yasakları sınıflara ayırmıştır:
Allah’a (cc) şirk koşanın veya şer’i bir hükmü inkâr edenin müşrik/kâfir olduğunu,
Şirki veya şer’i bir hükmü inkâr etmeyi gerektirmeyen masiyetleri yapanın fasık olduğunu, böy-
lelerinin günahkâr/fasık Müslim diye isimlendirileceğini söylemişlerdir.
Onları mezkûr ayrımı yapmaya iten iki temel delil vardır:
‘Şüphesiz ki Allah, kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun (şirkin) dışında kalanları dilediği
(kimse) için bağışlar. Kim de Allah’a şirk koşarsa, hiç şüphesiz büyük bir günahla iftirada bulun-
muş olur.’ (4/Nîsa, 48)
Allah (cc) bu ayette şirk ile şirk dışında kalan günahları ayırmıştır. Şirk koşanları bağışlamayacağı-
nı, şirkin dışında kalanları ise dilediği kimse için bağışlayacağını haber vermiştir. Tüm günahları
aynı kefeye koyan, bu ayete, dolayısıyla İlahi ölçüye muhalefet etmiştir. Bu anlayışı destekleyen
şu hadis Allah Resûlü’nden (sav) bize ulaşmıştır:

581
NAMAZ KİTABI

Bedir Savaşı’na katılan ve Akabe Biatı sırasında seçilen temsilcileriden biri olan Ubade ibni Samit
(ra) şöyle demiştir:
‘Allah Resûlü (sav), etrafında sahabeden bir grup varken şöyle buyurdu: ‘Allah’a hiçbir şeyi ortak
koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarınızı öldürmemek, el ve ayaklarınız ara-
sından (kendiliğinden) uyduracağınız bir yalanla bühtan etmemek, hiçbir iyi işte isyan etmemek
üzere bana biat ediniz. Kim sözünde durursa onun mükâfatını vermek Allah’a aittir. Kim de bu
günahlardan birini işler de dünyadayken cezalandırılırsa bu ceza kendisi için kefaret olur. Kim bu
günahlardan birini işler de Allah onun durumunu örterse (suç işlediği insanlar arasında bu du-
rum ortaya çıkmazsa) onun durumu Allah’a kalmıştır, dilerse ona azap eder, dilerse onu affeder.’
Biz de bu şart üzere Peygamber’e (sav) biat ettik.’ (Buhari, 18; Müslim, 1709)
‘Şayet müminlerden iki grup savaşacak olursa, aralarını düzeltin. Eğer ki biri diğerine karşı taş-
kınlık ederse Allah’ın emrine dönünceye kadar taşkınlık edenle savaşın. Şayet dönerse aralarını
adaletle düzeltin ve adaletli olun. Allah, adaletli davrananları sever.’ (49/Hucurât, 9)
Müminlerin savaşması, yasaklanmış bir masiyettir. Yüce Allah, savaşan tarafları ‘mümin’ diye isim-
lendirmiştir bu ayette. Demek ki masiyet, iman ismini zail etmez/gidermez günahkârdan…
Bu deliller ve benzerlerinden elde ettikleri sonuçları ‘Ehl-i Kıble tekfir edilmez.’ cümlesiyle ka-
ideleştirmiş, Harici anlayışa muhalefet etmişlerdir. Hâliyle bu kaidenin açılımı şöyledir: Allah’a
(cc) şirk koşmayan ve şer’i bir nassı inkâr etmeyen biri, sırf günah işlediği için tekfir edilmez. Ona
‘Günahkâr Müslim’ denir. Bu kaideyi mutlak olarak alıp ‘Kendisini İslam’a nispet edenler hiçbir
surette tekfir edilmez.’ şeklinde anlayanlar sapmış insanlardır. Kaideyi, dayandığı naslardan ve
tarihî bağlamından koparmış, bilerek veya bilmeyerek insanları aldatmışlardır. Bu, şuna benze-
mektedir: Fukahamız ‘Meşakkat, kolaylığı gerektirir.’ şeklinde naslardan istinbat ettikleri bir kaide
zikretmiştir. Biri bu kaideyi alıp ‘Namaz bana ağır geliyor (yani bu benim için bir meşakkat), na-
maz kılmamak daha kolay, bu kaideye dayanarak namazı terk ediyorum.’ derse ne olur?
Bu kaidenin delili nedir, meşakkatten kastettikleri nedir, kolaylıktan kasıt nedir?.. bu sorular say-
falar dolusu bilgiyle açıklanmış, kaide açıklığa kavuşturulmuştur.
Kaideler böyledir! Onu delilinden, bağlamından, zikredilen kayıtlardan kopardığınızda bir sap-
ma ve saptırma aracına dönüşür. ‘Ehl-i Kıble tekfir edilmez.’ kaidesi de benzer bir yol kazasına
uğramıştır. Aşırılığa (Haricilik) tepki olarak zikredilen bu kaide, başka bir aşırılığın eline (Mürcie)
düşmüş, kötü niyetli insanların eliyle başka bir sapmanın dayanağı olmuştur.
Bu açıklamalardan sonra yukarıda zikrettiğimiz hükümlerin tafsilatlı delillerini ve bu kaidenin
tarihî seyrini okuyalım:
a. Mevcut kaidenin delili nedir?
Abdullah ibni Abbas (ra) der ki: ‘ ‘Şayet (şirkten) tevbe eder, namazı kılar, zekâtı da verirlerse dinde
kardeşlerinizdir, (diğer bir rivayette ‘…yollarını açın/onları serbest bırakın.’).’ ayeti Ehl-i Kıble’nin
kanını haram kılmıştır.’ (Tefsîru’t Taberî, 14/153, Tevbe Suresi 11. ayetin tefsiri)
İbni Abbas (ra) birinin Ehl-i Kıble’den olup İslami koruma altında olması için şirkten tevbe etme-
sini, namazı kılmasını ve zekât vermesini şart koşmuştur. Bu ayeti kaidenin delili olarak kabul
etmiştir.
Burada sorulması gereken soru şudur: Abdullah ibni Abbas (ra) ayet ile mezkûr kaide arasında
nasıl bir bağ kurmuştur? Elbette bu bağı kurmasını sağlayan, Allah Resûlü’nün sünnetidir:
Buhari (rh) şöyle der:
‘…Şayet (şirkten) tevbe eder, namazı dosdoğru kılar ve zekâtı verirlerse yollarını açın/onları ser-
best bırakın.’ (Buhari, Kitâbu’l İmân, 17. Bab başlığı)
'İbni Ömer’den (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle demiştir:
‘Ben, Allah’tan başka ilah olmadığına ve benim O’nun elçisi olduğuma şahitlik edinceye ve na-
mazı kılıp zekâtı verinceye kadar insanlarla savaşmakla emrolundum.’ (Buhari, 25; Müslim, 22)

582
NAMAZIN ŞARTLARI BABI

Görüldüğü gibi Buhari (rh), Peygamberimizin mezkûr sözünü ayetin tefsiri olarak vermiştir. Allah
Resûlü (sav) birinin Ehl-i Kıble’den olup tekfirden ve tekfirin ahkâmı olan savaştan korunması için
Kelime-i Tevhid’i söylemeyi, namazı kılmayı, zekâtı vermeyi şart koşmuştur.
Hafız İbni Hacer (rh) şöyle der: ‘Hadisin, ayetin tefsiri sayılmasının nedeni, ayette zikredilen tevbe-
den kastın ‘küfürden tevhide dönmek’ olmasındandır.’ (Fethu’l Bârî, 17. Bab başlığı şerhi)
Bir başka rivayette Allah Resûlü (sav) şöyle buyurur:
‘ ‘Lailaheillallah’ deyinceye kadar insanlarla savaşmam emredildi. Eğer bunu söyler, bizim gibi
namaz kılar, kıblemize yönelir ve bizim gibi hayvan boğazlarlarsa -dinin öngördüğü durumlar
dışında- onların kanlarını akıtmamız ve mallarına el koymamız haram kılındı. Onları hesaba çek-
mek ise Allah’a aittir.’ (Buhari, 392)
Bir grup âlim bu kaideye delil olarak Nîsa Suresi’nin 48. ayetini zikreder:
Muhaddis Ebu’l Abbas Ahmed ibni Ömer El-Kurtubî (rh) der ki: ‘…Hadis, Ehl-i Sünnet’in ‘Ehl-i Kıb-
le’den hiç kimse işlediği günah nedeniyle tekfir edilmez.’ mezhebinin sıhhatine delildir. Bu (kai-
de), Allah’ın şu sözünün gereğidir:
‘Şüphesiz ki Allah, kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz…’ (4/Nîsa, 48) (El-Mufhim Limâ Eşkele
Min Telhîsi Kitâbi Müslim, 2533 No.lu hadis şerhi)
Kaidenin deliline dair zikredilen naslar bizi şu sonuca ulaştırır: Bu kaidenin tatbik edilmesi için
birinin şirkten tevbe ederek Kelime-i Tevhid’i söylemesi, namazı kılması ve zekâtı vermesi gerekir.
Aksi hâlde bu insan Ehl-i Kıble tanımına dâhil olmadığından, bu kaide onun hakkında geçersiz
olacaktır.
Bu sonuç, bize şu soruyu sordurmalıdır: Bu kaideyi kullanan âlimler, kimleri Ehl-i Kıble kabul et-
miştir?
b. Ehl-i Kıble kimdir?
Sorunun açıklaması şöyledir: Kaideyi kitaplarında zikreden âlimler, kimleri Ehl-i Kıble kabul ede-
rek, ‘Ehl-i Kıble günah işlediği takdirde küfre girmez.’ demişlerdir? Bu soruya vereceğimiz cevap,
yukarıda ulaştığımız sonucun sağlaması olacaktır. Zira biz, şirk koşanların, namazsız ve zekâtsız
olanların Ehl-i Kıble’den olmadığı ve bu kaidenin kapsamına girmedikleri sonucuna ulaşmıştık.
Yani Ehl-i Kıble’den olmak için kişinin itikadi (şirksiz tevhid) ve amelî (namaz, zekât vb.) bazı so-
rumlulukları yerine getirmesi gerekir. Bunları yerine getirmeyen, Ehl-i Kıble olmaz. Şimdi bu so-
nucun sağlamasını yapalım:
Yahya ibni İbrahim der ki: ‘Ben insanları şiddetle Cehmiyye’den sakındırıyordum. Bu konuda kal-
bimde bir sıkıntı oluşunca Abdullah ibni Mübarek’e (rh) (öl. H 181) durumu anlattım. ‘Kalbinde bir
sıkıntı olmasın. Çünkü Cehmiyye senin kendisine ibadet ettiğin Allah’ı yok sayıyor (inkâr ediyor).’
‘ (Es-Sunne, Abdullah ibni Ahmed, 18)
Ahmed ibni Hanbel (rh) (öl. H 241) der ki: ‘Küçük veya büyük günah işleyen Ehl-i Kıble’den birinin
(cenaze) namazını kılmayı terk etmeyiz. Ancak bu (kişi), Allah Resûlü’nün İslam’dan çıkardığı -Ka-
deriyye, Mürcie, Rafiziler, Cehmiyye gibi- bidat ehlinden olursa; (onların cenazesini kılmayız. Zira
Nebi şöyle demiştir:) ‘Onlarla birlikte namaz kılmayın ve onların üzerine namaz kılmayın.’ ‘ (Cam’i
Li Ulumu’l Ahmed, 3/35)
İshak ibni Rahaveyh (rh) (öl. H 238) der ki: ‘Müslimler şunda icma etmiştir: Allah’a ve Resûl’üne sö-
ven, Allah’ın indirdiğini (veyahut indirdiği hükümlerden birini) reddeden veya bir nebiyi öldüren;
velev ki Allah’ın indirdiklerini ikrar etse de kâfirdir.’ (Es-Sârimu’l Meslûl, s. 512)
Muzeni (rh) (öl. H 264) der ki: ‘Çıkardıkları yenilikler (bidatler) nedeniyle Ehl-i Kıble’yi tekfir etme-
mek ve onlardan berî olmamak da (sünnettendir). Ancak bir sapıklık ihdas eden ve bu bidatiyle
Ehl-i Kıble’ye huruç eden ve dinden çıkanlar hariçtir. Böylelerinden berî olmakla Allah’a yaklaşı-
lır…’ (Şerhu’s Sunne, 84-85)
Darimi (rh) (öl. H 280) şöyle der: ‘Bağdat’ta bir adam Cehmileri savunarak benimle tartıştı ve dedi

583
NAMAZ KİTABI

ki: ‘Ehl-i Kıble’nin tekfiri yasaklanmışken siz hangi delille Cehmiyye’yi tekfir ediyorsunuz?’ Dedim
ki: ‘Cehmiyye bizim yanımızda Ehl-i Kıble’den değildir. Biz onları yazılı kitap, nakledilen eser ve
meşhur olan küfür(leriy)le tekfir ediyoruz.’ ‘ (Er-Reddu Ale’l Cehmiyye, 359)
Berbehari (rh) (öl. H 329) der ki: ‘Ehl-i Kıble’den kimseyi dinden çıkarmayız. Ancak/Ta ki Allah’ın
Kitabı’ndan bir ayeti ve Nebi’nin eserlerinden (sünnetinden) birini reddeder, Allah’tan başkasına
kurban keser, Allah’tan başkasına namaz kılarsa (dinden çıktığına hükmederiz). Bunlardan birini
yaparsa onu dinden çıkarmak sana vacip olur…’ (Şerhu’s Sunne, 32)
Kadı Iyaz (rh) (öl. H 544) der ki: ‘Hadiste geçen ‘…namaz kıldıkları müddetçe (yöneticilere ayak-
lanmayın).’ ifadesinin anlamı; ‘Ehl-i Kıble’nin ve namaz ehlinin hükmü onlar için geçerli oldukça;
mürted olmadıkça, dini değiştirmedikçe ve ondan (İslam’dan) başkasına davet etmedikçe (onla-
ra karşı ayaklanmayın).’ anlamındadır.’ (İkmâlu’l Muallim Bi Fevâidi’l Muslim, 6/264-265)
Nevevi (rh) (öl. H 676) der ki: ‘Ehl-i Sünnet’ten muhaddis, fakih ve kelamcılar ittifak etti ki; Ehl-i
Kıble hükmünde olup ebedî ateşte kalmayacak kişi şu kimsedir: İslam dinine, içinde hiçbir şüp-
he barındırmayan kesin bir inançla inanan ve Kelime-i Şehadet’i söyleyen kimse…’ (El-Minhâc,
Kitâbu’l İmân, 1. Bab başlığı şerhi)
İbni Ebî’l İzz El-Hanefi (rh) (öl. H 792) der ki: ‘(Tahâvî’nin) Ehl-i Kıble’mizden kastı; heva/bidat ehlin-
den veya masiyet ehlinden olsa da İslam iddiasında olan, kıblemize yönelen ve Resûl’ün getirdiği
şeylerden birini yalanlamayandır.’ (Şerhu Akîdeti’t Tahâvîyye, 2/426-427)
Hanefi hadis imamlarından Tahâvî (rh) akide metninde şöyle der: ‘Nebi’nin getirdiği (dinî hüküm-
leri) kabul eden ve haber verdiklerini tasdik eden Ehl-i Kıble’mizi ‘Müslim ve mümin’ diye isimlen-
diririz.’) (Şerhu Akîdeti’t Tahâvîyye, 2/426)
Molla Aliyyu’l Kâri (rh) (öl. H 1014) şöyle der: ‘Ehl-i Kıble’den kasıt; âlemin yaratıldığı, tekrar diril-
me (ahiret), Allah’ın küçük/parça büyük/bütün her şeyi bildiği (vb.); inanılması zorunlu itikadi
meselelerde ittifak eden kimselerdir. Bir ömür (boyunca) bu âlemin kadim/yaratılmamış oldu-
ğuna, haşrin vuku bulmayacağına ya da Allah’ın (büyük/külli şeyleri bilse de) cüzi şeyleri bilme-
yeceğine inanan; taat ve ibadetlerle ilgilense de Ehl-i Kıble’den değildir. Ehl-i Sünnet’e göre Ehl-i
Kıble’den kimsenin tekfir edilemeyeceğinden kasıt; küfür işaret ve alametleri bulunmadıkça Ehl-i
Kıble’nin tekfir edilmeyeceğidir.’ (Şerhu Fıkhi’l Ekber, 429)
İlk dönemden başlamak üzere âlimlerden nakiller okuduk. Kimi muhaddis kimi fakih farklı mez-
heplere mensup ve farklı dönemlerin âlimleri… Bu nakillerin işaret ettiği ortak sonuç şudur: Her
‘Ben Ehl-i Kıble’denim.’ diyen, Ehl-i Kıble’den değildir. Birinin Ehl-i Kıble’den olması ve ‘Ehl-i Kıble
günahları nedeniyle tekfir edilmez.’ kaidesine dâhil olması için bazı şartları taşıması gerekir:
İslam’ın hak din olduğuna yakinen inanmak ve bu inancında şüpheye düşmemek
İslam’ı bozacak şirk ve küfür üzere olmamak
Nebi’nin (sav) getirdiği ahkâmı ikrar edip haber verdiklerini tasdik etmek
Dinden çıkmayı gerektiren bidat taifelerinden birine intisap etmemek (Allah’ın sıfatlarını inkâr
eden Cehmiyye; kaderi ve Allah’ın ilmini inkâr eden Kaderiyye; sahabeyi tekfir eden, Kur’ân’ın
tahrif edildiğine inanan Rafizilik… vb.)
c. Allah’a şirk koşan veya küfre girenlerin bu kaide kapsamında olmadığının delili nedir?
Bir insan, itikadi ve amelî alt sınıra riayet ederek Ehl-i Kıble tanımına dâhil olur. Sonra herhangi bir
günah işler ve bu günah da şirk/küfür kapsamında olmazsa ‘Ehl-i Kıble günahlarla tekfir edilmez.’
denilebilir. Ancak şirk koşan veya küfre giren kişi, Ehl-i Kıble’den olsa dahi bu kaidenin kapsamın-
da değildir. Zira şirk, kişiyi Ehl-i Kıble’den yapan itikadi kabulleri ve amelî ibadetleri boşa çıkarır.
Kişiyi Ehl-i Kıble’den yapan itikadi ve amelî dayanaklar boşa gidince, bunlara dayanan Ehl-i Kıble
vasfı da hükmünü kaybeder.
‘Andolsun ki sana ve senden önceki (resûllere), ‘Şayet şirk koşarsan bütün amellerin boşa gider
ve mutlaka hüsrana uğrayanlardan olursun.’ diye vahyedildi.’ (39/Zümer, 65)

584
NAMAZIN ŞARTLARI BABI

Ayette zikredilen hüküm (şirkin tüm amelleri boşa götüreceği hükmü), Muhammed’e (sav) ve tüm
nebilere vahyedilmiştir. Bu da ayete konu olan hükmün ortak nübüvvet mirasına dâhil olduğu-
nu; bir diğer ifadeyle dinin asıllarından bir asıl olduğunu gösterir. Ayete konu olan hüküm dört
ayrı tekid ifadesiyle tekid edilmiş, hüküm âdeta iman eden kalplere perçinlenmiştir. Bu kadar
kısa bir cümlede isim ve fiil cümlesini tekid eden dört ayrı tekid zikredilmesi dikkat çekicidir.
َ ُ َ َ َ َ ُ َ َ َّ َ َ ْ َ َ َ ْ َ ْ َ ْ َ َ ْ َ ْ َ َّ َ َ َ ْ َ َ ُ ْ َ َ َ
َ ‫ون َّن م َن ْال َخاس‬
‫ين‬ ِ۪ ِ ‫ك ل ِئن اشكت ليحبطن عملك ولتك‬ ۚ ‫ولقد ا ۫و ِحي اِ ليك واِ لى ال ۪ذين ِمن قب ِل‬
Bu ayette kullanılan tekidler şunlardır:
a. Ayetin başında kasem/yemin vardır: İlk harf olan ‘‫’ل‬.
b. ‫قد‬/Kad edatı, tekid edatıdır.
c. ‘Yehbetenne’ fiilinde tekid nunu kullanılmıştır.
d. ‘Yekûnenne’ fiilinde tekid nunu kullanılmıştır. (Tevhid ve Şirkin Anlaşılmasında 4 Asıl, Halis Ba-
yancuk, s. 92)
Ayete binaen diyebiliriz ki; Allah’a şirk koşan kişi, onu Ehl-i Kıble yapan itikadi ve amelî eylemleri-
ni boşa çıkardığı için Ehl-i Kıble vasfını kaybetmiştir. ‘Ehl-i Kıble tekfir edilmez.’ kaidesini kullanan
âlimler de bu noktaya dikkat çekmiştir.
Buhari (rh) (öl. H 256) der ki:
‘ ‘Günahlar, Cahiliye İşlerindendir’ Hakkındaki Bab
Şirk dışındaki bu günahları işleyenler tekfir edilmez. Çünkü Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur:
‘Sen, kendisinde cahiliye (ahlakı) olan bir adamsın.’ Yüce Allah da şöyle buyurmuştur: ‘Allah ken-
disine ortak koşulmasını asla bağışlamaz. Bunun dışındaki günahları dilediği kimse için bağış-
lar.’ ‘ (Buhari, Kitâbu’l İmân, 22. Bab başlığı)
Ma’rûr’dan şöyle rivayet edilmiştir:
‘Ebu Zerr ile Rebeze’de karşılaştık. Kendisinin ve kölesinin üzerinde bir hülle vardı. Ona bunun
sebebini sorduğumda şöyle dedi: ‘Bir adama sövdüm, onu anasından dolayı ayıpladım. Bunun
üzerine Peygamber (sav) bana şöyle dedi: ‘Ebu Zerr! Onu anasından dolayı ayıplıyor musun? Ger-
çekten sen kendisinde cahiliye (ahlakı) olan birisin. Kardeşleriniz sizin hizmetçilerinizdir. Allah
onları sizin elinizin altına (idarenize) verdi. Kimin elinin altında kardeşi varsa ona yediğinden
yedirsin, giydiğinden giydirsin. Onlara yapamayacakları şeyler yüklemeyin. Şayet onlara bir iş
yüklerseniz kendilerine yardımcı olun.’ ‘ ‘ (Buhari, 30)
Tüm masiyetler cahiliyedir, cahiliyenin şubelerinden bir şubedir. Masiyet işleyen kişi sırf masiyet
işlediği için tekfir edilmez. Bunun tek istisnası şirktir. Zira şirk, kişiyi koruma altına alan tevhidi,
Ehl-i Kıble vasfını, kardeşlik hukukunu… yani tüm korumaları yok eder.
Buhari şarihlerinden İbni’l Battal (rh) (öl. H 449) şöyle der: ‘İman ismini ancak Allah’a ve Resûl’üne
şirk koşmak ya da inkâr etmek izale eder. Küfür dışındaki masiyetlerin sahibi tekfir edilmez.’ (Şer-
hu Sahîhi’l Buhârî Libni Battâl, Kitâbu’l Fiten, 7. Bab şerhi, 10/16)
Ebu Hasan El-Eşari (rh) (öl. H 324) der ki: ‘İcma ettiler ki; Allah’a ve Nebi’nin getirdiklerine inanan
kimseyi masiyetlerinden hiçbiri dinden çıkarmaz. Onun imanını yalnızca küfür boşa götürür.’
(Risâletun İlâ Ehli’s Sağr, s. 274, 36. İcma)
İbni Dakîki’l Îd (rh) (öl. H 702) der ki: ‘İnsanlardan tekfir ve onun sebebinin ne olduğu hususunda
ihtilaf ettiler… Hak olan şudur: Şeriattan mütevatir olan bir şeyi inkâr etmedikçe Ehl-i Kıble’den
kimse tekfir edilmez. Çünkü o, (bu durumda) şeriatı inkâr etmiş olur…’ (İhkâmu’l Ahkâm, 2/210)
İbni’l Kayyım (rh) (öl. H 751) der ki: ‘Ehl-i Kıble’den kimse (günahı) büyük olsa da günahıyla tekfir
edilmez. İmanı şirkten başkası boşa götürmez.’ (İctimâu’l Cuyûşi’l İslamiyye, 152)
d. Bu kaidenin mutlak olmayıp Haricilerin sapkınlığına karşı söylendiğinin delili nedir?
Şu bir gerçektir ki; bir kaide özel sebepler gözetilerek söylenmişse, kaide yalnızca o özel sebepler

585
NAMAZ KİTABI

söz konusu olduğunda anlam kazanır. Sebepler yerine gelmeden kaideyi kullanmak, istenmeyen
sonuçlara sebebiyet verir. Bu kural, Allah’ın kelamı ve Nebi’nin sünneti için de geçerlidir. Özel bir
durum gözetilerek inen/varid olan nas, o özel sebep gözetilmeden kullanılırsa; nassa uyulmuş
olmaz, bilakis nassa muhalefet edilmiş olunur. Örneğin Bakara Suresi’nin 195. ayetine bakalım:
‘Allah yolunda infak edin. Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın…’ (2/ Bakara, 195)
Bir insan bu ayetin nüzul sebebini, yani indiği özel durumu gözetmezse şu sonucu çıkaracaktır:
‘Allah (cc) tehlikeye atılmayı yasaklamıştır. Bugün İslami çalışma yapmak, tehlikeye atılmak de-
mektir. Zira İslami çalışma yapanlar tağutlar tarafından zulme uğramaktadır. Öyleyse tüm İslami
çalışmalardan uzak durulmalıdır.’
Oysa bu ayet mücadeleden geri kalanları uyarmak, mücadeleden geri kalanların kendilerini teh-
likeye atmış olacağını haber vermek için indirilmiştir:
Eslem Ebu İmran anlatıyor: ‘Bizler fetih için İstanbul’daydık. Komutan olarak Mısırlıların başında
Ukbe ibni Amir (ra), Şamlıların başında ise Fudale ibni Ubeyd (ra) vardı. Şehirden Rumların oluş-
turduğu büyük bir ordu çıktı. Biz Müslimler de onların karşısına büyük bir orduyla çıktık. Derken
Müslimlerden bir adam, Rumların safına daldı. İnsanlar bağırmaya başladılar ve dediler ki: ‘Su-
bhanallah! Bu genç kendi eliyle kendisini tehlikeye atıyor.’ Ebu Eyyub El-Ensari (ra) dedi ki: ‘Siz
ayeti böyle bir yoruma tevil ediyorsunuz. Ancak bu ayet biz Ensar topluluğu hakkında inmiştir.
Allah (cc) dinini izzetli kılıp, İslam’ın yardımcıları çoğalınca biz, Allah Resûlü’nün (sav) haberi olma-
dığı hâlde dedik ki: ‘Bizim mallarımız zayi oldu. Mallarımızın başına geçsek de onları ıslah etsek.’
Bunun üzerine Allah (cc) bu ayeti indirdi. Bizim bu düşüncemizin doğru olmadığını belirtti. Asıl
tehlike, mallarımızın başında oturmak ve onları ıslah etmeye çalışmak istememizdir. Allah (cc)
bize savaşmayı emretmiştir.’ (Eslem) dedi ki: ‘Ebu Eyyub çarpışmaya aralıksız devam etti ve orada
defnedildi.’ ‘ (Ebu Davud, 2512; Tirmizi, 2972)
Bu sebeple biz Tevhid Meali’nde ayete şöyle anlam verdik:
‘Allah yolunda infak edin ve (İslami mücadeleden geri kalmak suretiyle) kendi ellerinizle ken-
dinizi tehlikeye atmayın. Kulluğunuzu en güzel şekilde yerine getirin. Çünkü Allah muhsinleri/
kulluğunu en güzel şekilde yapmaya çalışanları sever.’ (2/Bakara, 195)
Şimdi, başa dönelim ve diyelim ki; bir ayet dahi onun nüzulüne sebep olan vakadan koparılınca,
ayetin muradına tam zıt bir anlama tevil edilebiliyorsa; beşer sözü olan kaideler, onları var eden
özel sebeplerden koparılırsa kaidenin, muradına aykırı bir anlama sebep olacağı izahtan vareste
olsa gerektir.
Cevabımıza konu olan kaide, Müslimleri büyük günahlarla tekfir eden Haricilere yönelik söylen-
miştir. Hâliyle bugün birisi çıkar, Ehl-i Kıble vasfını kazanmış bir muvahhidi içki, zina, faiz vb. bir
günahla tekfir ederse, bu kaide gündeme gelir. Ancak Allah’a (cc) şirk koştuğu için Ehl-i Kıble olma
vasfını elde edememiş veya şirk koşarak Ehl-i Kıble vasfını yitirmiş insanlara uygulanırsa, kaide
saptırılmış ve onu kaideleştiren âlimlerin muradına muhalefet edilmiş olunur.
Ebu Hasen El-Eşari (rh) (öl. H 324) der ki: ‘Bizler, Haricilerin günahlarla insanların kâfir olduğuna
inandığı gibi (yapmaz); zina, hırsızlık ve içki içmek gibi bir günahı helal görmedikçe, (sırf bu gü-
nahı işledi diye) Ehl-i Kıble’den kimseyi tekfir etmeyiz.’ (El-İbâne An Usûli’d Diyâne, 26)
İbni Ebî’l İzz El-Hanefi (rh) (öl. H 792) der ki: ‘Bundan dolayı imamların çoğu mutlak olarak ‘Gü-
nahla tekfir etmeyiz.’ demekten imtina etmiştir. Onun yerine ‘Haricilerin yaptığı gibi her günahla
tekfir etmeyiz.’ demeyi tercih etmişlerdir…’ (Şerhu Akîdeti’t Tahâvîyye, 2/433-434)
e. Ehl-i Kıble olmak bir tavır, bir duruş, bir kimliktir!
‘Andolsun ki, kendilerine Kitap verilenlere tüm delilleri de getirsen, (yine de) senin kıblene uy-
mazlar. Sen de onların kıblesine uyacak değilsin. (Hakikat şu ki) onlar da birbirlerinin kıblesine
uymuyorlar. Andolsun ki, sana gelen ilimden sonra onların hevalarına/arzularına uyacak olursan
kesinlikle zalimlerden olursun.’ (2/Bakara, 145)
Ehl-i Kıble olmak; yüzümüzü bir yöne, sırtımızı başka bir yöne; kıblemizin tam zıddına dönmektir.

586
NAMAZIN ŞARTLARI BABI

Bu nedenle Yüce Allah, Ehl-i Kitab’ın inkârını ‘…senin kıblene uymazlar.’ cümlesiyle ifade etmiş,
Allah Resûlü’nün (sav) onlara muhalefetini yine ‘…sen de onların kıblesine uyacak değilsin.’ cüm-
lesiyle ifade etmiştir. (bk. Dinlerde Kıble Anlayışı, Ahmet Güç, s. 24-25) Yine ümmetlerin tercihi
‘yönelinen kıble’ olarak ifade edilmiştir:
‘Herkesin yöneldiği bir yönü/kıblesi mutlaka vardır. (Öyleyse) hayırlarda yarışın. Nerede olursanız
olun Allah sizi bir araya toplar. Şüphesiz ki Allah, her şeye kadîrdir.’ (2/Bakara, 148)
Doğu da batı da Allah’a ait olmasına rağmen, dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar tüm Müslim-
lerin aynı yöne yönelmesi istenmiştir:
‘Nereden çıkmış olursan ol (namaz kılarken) yüzünü Mescid-i Haram’a çevir. Şüphesiz ki bu (kıble
emri), Rabbinden gelen bir haktır. Allah yaptıklarınızdan gafil değildir.’ (2/Bakara, 149)
Örneğin biz Kâbe’ye yönelerek Yahudilikten ve Hristiyanlıktan teberrî etmiş oluyoruz. Duruşu-
muz ve yönelişimiz, kimliğimiz ve tavrımız oluyor.
Bugün siyasette yüzünü demokrasiye, ekonomide kapitalizm ve sosyalizme, vela ve bera akide-
sinde hümanizm veya ırkçılığa… dönmüş insanlar, namaz vakti geldiğinde Kâbe’ye yöneldi diye
Ehl-i Kıble’den olmazlar. Onlar birden fazla kıblesi olan, dolayısıyla hiçbir yönü olmayan kıblesiz
insanlardır. Zira beden kalbe tabidir. Kalp bir şeye itikat eder, beden de ona tabi olarak bir yöne
yönelir. İslam bir bütün olduğu için siyasi, iktisadi, insani… her şeyiyle âlemlerin Rabbine yö-
nelmeyen, O’na (cc) teslim olmamıştır. Yalnızca namazda yüzünü Kâbe’ye dönmek, bir parçasıyla
Allah’a yönelmektir ki; zaten bir parçayla Allah’a yönelmek de şirkin ta kendisidir. Şirk; kulluğu
parçalara bölmek, bir kısmını Allah’a (cc) bir kısmını sahte ilahlara pay etmektir. Tevhid ise namazı,
kurbanı, hayatı ve ölümü; yani her şeyini bir bütün olarak Allah’a (cc) vermektir.
Sonuç ve Değerlendirme
Yukarıda kaidenin delilini, onu ortaya çıkaran şartları ve âlimlerin yaklaşımlarını okuduk. Bu bil-
gilerden yola çıkarak, günümüz açısından bir değerlendirme yapacak olursak sonuç niyetine
şunları söyleyebiliriz:
‘Ehl-i Kıble tekfir edilmez.’ kaidesi, genel anlamda yanlış kullanılmaktadır. Delili; söylenmesine
sebep olan özel vakıa ve âlimlerin zikrettiği kayıtlardan bağımsız olarak, dolayısıyla içeriği saptı-
rılmış olarak gündeme gelmektedir.
Kaide, Haricilerin aşırılığına karşı değil; muvahhidlerin imani bir sorumluluk olarak şirk ehlini tek-
fir etmesine karşı kullanılmaktadır.
Kaide çoğu zaman, şirkten tevbe eden, namazı kılan ve zekâtı veren Ehl-i Kıble vasfı kazanmış
insanlar için değil; şirk koşan, namaz kılmayan ve zekât vermeyen toplumlar için kullanılmakta-
dır. Örneğin MAK Danışmanlığın 2017 yılında yaptığı bir araştırmaya göre Türkiye’nin %22’si beş
vakit namaz kılmakta, kalan %78’i beş vakit namazı düzenli kılmamaktadır. Yani kıbleye yönel-
meyen insanlara dahi ‘Ehl-i Kıble’ tabiri kullanılmaktadır.
Kanaatimizce bu kaide; Harici aşırılığından kaçınmak için değil, imani bir sorumluluk olarak şirk
ehlini tekfir etmekten kaçınmak için kullanılmaktadır. Bunun delili; vakıada bu kaideyi en çok
kullanan toplulukların durumudur. Şirk ehlini tekfir etmemek için kaideyi sıkça kullanan toplu-
luklar, en basit ihtilafta muhataplarını tekfir edebilmektedir. Allah’ın hakkı olan tevhid çiğnen-
diğinde kaidenin arkasına saklanan ve kardeşlik edebiyatı yapanlar, cemaatsel/örgütsel hakları
çiğnendiğinde birer Harici kesilmektedir. Örneğin İhvan-ı Müslimin’e bağlı Hamas, cuma günü,
namaz esnasında, cami basıp, namaz kılan El-Kaide yanlısı Selefi cemaate -kendilerine muhalefet
ettikleri için- ateş açmış, başta imam olmak üzere onlarca insanı katletmiştir. Anadolu irfanıyla
yanıp tutuşan Türkiye cemaatleri, iktidarla kavga ettikten sonra, tüm F. Gülen cemaatini istisnasız
tekfir etmiştir, etmektedir.
Dün, bizler dinler arası diyalog vb. itikadi küfürler nedeniyle bu cemaati tekfir ettiğimizde ‘Ehl-i
Kıble tekfir edilmez.’ diyerek bizleri aşırılıkla suçlayanlar, bugün aynı gerekçelerle FETÖ’yü tekfir

587
NAMAZ KİTABI

etme yarışındalar. Dün, bizler demokratları tekfir ettiğimizde bizleri, zindanlara atılması gereken
mücrimler olarak değerlendiren FETÖ’cüler, iktidarla girdikleri koltuk kavgasından sonra, gönül
rahatlığıyla iktidarı tekfir ediyorlar…
Bunlar yalnızca birer örnek… Ancak şu bir vakıa; bu kaideyi diline dolayan çoğu topluluk, iyi
niyetli değil. İmani bir sorumluluk olan tekfirden kaçınmak ve Kur’ân’ın kesin bir dille mahkûm
ettiği, ‘hakla batılın karışımı çoğulcu bir anlayış’ içinde yaşamak istiyorlar. Yani dinlerinin dünyevi
konforlarını kaçırmasını istemiyorlar… Ancak söz konusu dünyevi bir menfaat olduğunda bu
kaideyi unutup tekfirci birer Harici kesiliyorlar.
Tüm heva ehli böyledir. Allah’ın hakkı çiğnendiğinde her biri merhamet abidesi kesilirken; söz
konusu kendi hakları olduğunda cengâver birer savaşçıya dönüşürler. Rablerine sövüldüğün-
de ‘Muhammedî (!) bir tebessüm’ ve ‘İsevi (!) bir geniş yüreklilik’ takınır; şeyhlerine, abilerine ya
da üstadlarına söz söylediğinizde sizi tekfir etmekle kalmaz, sizi tekfir etmeyeni tekfir etmeyeni
tekfir etmeyeni… kâfir sayan Bağdat Mutezilesi’ne dönüşüverirler. (bk. Et-Tenbîh ve’r Reddu A'lâ
Ehli’l Ehvâi ve’l Bid’a, 35)
Eskiler bu kaideyi İslam ehlini terk edip şirk ehliyle savaşmak için kullanırdı. Ebu İmran der ki:
‘Abdullah ibni Rabah’ın yanında Muhalleb’le birlikte Ezarika (Harici bir grup) ile savaşıyorduk.
O ağlamaya başladı. ‘Seni ağlatan nedir?’ diye sordum. Dedi ki: ‘Şirk ehliyle savaşmak, bizi Ehl-i
Kıble’yle savaşmaktan alıkoyuyordu.’ ‘ (Târîhu'l İslâm, 2/1122)
Bugünküler ise bu kaideyi, şirk ehlini terk edip Ehl-i Kıble’yle savaşmak için kullanıyor. Ki; coğraf-
yamıza şöyle bir göz atan, Batı dünyasının bizden emin olduğunu; bu coğrafya insanının birbirini
boğazladığını, hiçbir mezhebin bir diğerinden, hiçbir topluluğun bir ötekinden emin olmadığını
görecektir. Birbirlerini tekfir etmiyorlar, ama boğazlamaya can atıyorlar. Çünkü tekfir Allah’ın hak-
kı, boğazlama istekleri ise kendi şahsi kavgalarından kaynaklanıyor.
Oysa İslam tam tersini öğütlüyordu. Allah’ın (cc) hakkı olan tevhid çiğnendiğinde tekfir etmemizi,
ancak kendini İslam’a nispet edenlerle savaşmamamızı istiyordu. Ölçümüz belliydi: Dışarıdan ba-
kanın, savaşanla savaşılanı ayırt edemediği, ‘Muhammed ashabını öldürüyor (Bugün ise ‘Allahu
Ekber diyenler birbirini öldürüyor).’ dedirtecek savaşlardan/kavgalardan uzak duracaktık. Ehl-i
Kıbleciler kendilerine verilen öğüdü unuttu; kabileci anlayışı, Nebevi sünnete önceledi ve bu
öğüdü ters yüz ettiler. Şirk koşanlara Müslim ismi verip birbirlerini boğazladılar:
‘Resûlullah (sav), Huneyn’den dönüş yolunda Ci’râne mevkisindeyken kendisine bir adam geldi.
Bu sırada Bilal’in elbisesinin içinde gümüş vardı. Resûlullah (sav), bu gümüşten alıp halka dağı-
tıyordu. İşte bu gelen adam, ‘Ey Muhammed! Adaletli ol.’ dedi. Resûlullah da (sav) ‘Sana yazıklar
olsun! Eğer ben adaletli olmazsam kim adaletli olabilir! Eğer ben adaletli olmazsam çok zorlanır
ve zarar görürsün.’ buyurdu. Ömer ibni Hattab da (ra) ‘Ey Allah’ın Resûlü, bırak beni şu münafığı
öldüreyim!’ dedi. Resûlullah (sav) ise ‘İnsanların, benim ashabımı öldürdüğümü konuşmalarından
Allah’a sığınırım. Şüphesiz bu ve bunun arkadaşları Kur’ân okur, ama okudukları boğazlarının al-
tına geçmez. Okun yaydan çıktığı gibi ondan (dinden/Kur’ân’dan) çıkacaklar.’ buyurdu.’ (Müslim,
1063)
‘Öyle fitneler kopacaktır ki o fitnelerde oturan, ayakta durandan; ayakta duran, yürüyenden; yü-
rüyen, koşandan hayırlı olacaktır. Bunlara göz dikeni bu fitneler alıp helâk edecektir. Her kim bir
sığınak ya da onlara karşı korunacak bir yer bulursa onunla kendisini korumaya baksın.’ (Buhari,
3601; Müslim, 2886)
Ebu Musa El-Eşari’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
‘ ‘Kıyamete yakın zamanlarda herc olur.’ (Ebu Musa diyor ki:) Ben, ‘Herc nedir, ey Allah’ın Resûlü?’
dedim. O da ‘Öldürme olayıdır.’ buyurdu. Orada bulunan bazı Müslimler, ‘Ey Allah’ın Resûlü! Biz,
bir yılda müşriklerden şu kadarını öldürürüz.’ dediler. Bunun üzerine Resûlullah (sav) şöyle buyur-
du: ‘Herc, müşrikleri öldürmek demek değildir, fakat sizler birbirinizi öldüreceksiniz; hatta kişi
komşusunu, amcaoğlunu ve akrabasını öldürecektir.’ Orada bulunanların bir kısmı, ‘Ey Allah’ın

588
NAMAZIN ŞARTLARI BABI

Kıbleye/Kâbe’ye yönelerek namaz kılmak, namazın sıhhat şartlarındandır.


“Nereden çıkmış olursan ol (namaz kılarken) yüzünü Mescid-i Haram’a çevir.
Şüphesiz ki bu (kıble emri), Rabbinden gelen bir haktır. Allah yaptıklarınızdan
gafil değildir. Nereden çıkmış olursan ol yüzünü Mescid-i Haram’a çevir. Siz
de nerede olursanız olun yüzünüzü Mescid-i Haram yönüne çevirin. (Böy-
le yapın ki) zulmedenler dışında insanların sizin aleyhinize kullanacakları bir
delilleri olmasın. Onlardan korkmayın. Yalnızca benden korkun ki size olan
nimetimi tamama erdireyim. (Böylece) hidayete eresiniz.” 222
“…Namaza kalktığında güzelce abdest al sonra kıbleye yönel ve tekbir ge-
tir…” 223
Kâbe’yi gören için kıble, Kâbe’nin duvarıdır. Onun dört duvarından
birine yönelmek zorunluluğu vardır. Kâbe’den uzak olanlar için kıble, o
yöne yönelmektir. Bizatihi onun duvarına denk gelmek değil, o cihete
yönelmek yeterlidir.
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Doğu ile batı arası kıbledir.” 224
Ömer İbni Hattab’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Beyte/Kâbe’ye dönüldükten sonra doğu ile batı arası kıbledir.” 225
Şayet bizzat onun duvarına denk gelmek şart olsaydı; bu, ince mühen-
dislik hesaplamalarına ihtiyaç olurdu. Ne Allah ne de Resûlü müminleri
böyle bir şeyle mükellef tutmuştur.

Resûlü! Bugünkü aklımız bizde olduğu hâlde mi birbirimizi öldüreceğiz?’ diye sordu. Resûlullah
(sav), ‘Hayır, o zamanda toplumun çoğunluğunun akletme yeteneği kalmayacak ve aklını kullana-
mayan birtakım kimseler de o gün iş başına geçmiş olacaktır.’ buyurdu.’ (İbni Mace, 3959)” (Tevhid
Dergisi, S 95, s. 5)
 222. 2/Bakara, 149-150
 223. Müslim, 397
 224. Tirmizi, 342; İbni Mace, 1011
 225. Muvatta, 526

589
NAMAZ KİTABI

A. Kıble Nasıl Tespit Edilir?


Kıbleyi tespit etmenin duruma göre değişen hâlleri vardır. Bunlardan
bazısı şunlardır:
• Güvenilir pusula: Yön gösteren güvenilir bir pusula ile kıble tespit
etmek mümkündür.
• Müslimlerin ameli: Bir bölgede Müslimler kıble tespiti yapmış ve
oturmuş bir amelleri varsa diğer Müslimler için bağlayıcıdır. Zira İslam
nazarında istifaze/yaygınlık bilgi kaynaklarındandır.
• Bilen bir Müslim’in (veya kıble hassasiyeti olan İslam fıkhına göre
yaşayan birinin) haber vermesi. 226
Bera ibni Azib’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber (sav) on altı veya on yedi ay kadar (Kudüs’teki) Beytu’l Makdis'e
doğru namaz kıldı. Ama Kâbe’ye yönelmek onun hoşuna gidiyordu. Bu yüz-
den Allah şu ayeti indirdi: ‘Elbette, yüzünü semaya çevirip durduğunu bil-
mekteyiz…’ 227 Bundan böyle Allah Resûlü (sav) Kâbe’ye yöneldi. Bu durum
karşısında birtakım beyinsiz insanlar (Yahudiler), ‘ ‘Eski kıblelerini bırakıp
(yeni kıbleye) yönelmelerinin sebebi ne ola ki?’ De ki: ‘Doğu da batı da Al-
lah’ındır. Ve Allah dilediğini sırat-ı mustakime/dosdoğru yola iletir.’ ’ 228 Pey-
gamber (sav) ile birlikte bir adam namaz kıldı. Namazdan sonra çıktı ve ikindi
namazını Beytu’l Makdis’e doğru kılan Ensar’dan bir cemaatin yanına vardı.
Onlara kendisinin Peygamber (sav) ile birlikte namaz kıldığını Allah Resûlü (sav)
Kâbe’ye yöneldiğini bildirdi. Bunun üzerine cemaat, yön değiştirip, Kâbe is-
tikametine döndü.” 229
• Kevni ayetlerden faydalanarak kıble tespiti yapmak.
Kutup Yıldızı ile
Gökyüzündeki herhangi bir yıldız hedef alınır ve o doğrultuda hareket
edilirse -yıldızın hareketi nedeniyle- düz bir çizgide yürümek imkânsız-

 226. Konuya dair detaylı açıklama için bk. 1/503, 87 No.lu dipnot
 227. 2/Bakara, 144
 228. 2/Bakara, 142
 229. Buhari, 399; Müslim, 525

590
NAMAZIN ŞARTLARI BABI

dır. Ancak Kutup Yıldızı, diğer yıldızlardan istisnadır. Dünya’nın kutup


noktalarından geçen hayalî çizgi, Kutup Yıldızı’nın çok yakınından geç-
tiği için Kutup Yıldızı diğer yıldız ve gezegenler gibi hareketli değildir.
Bu nedenle Kutup Yıldızı’nı bularak yön tespiti yapılabilmekte ve istenen
doğrultuda hareket edilebilmektedir. Kutup Yıldızı kuzey yönünü gös-
termektedir ve gökyüzünde tayin edilebilmesi için iki takımyıldızın bi-
linmesi gerekir: Büyük Ayı ve Cassiopeia (Kraliçe Takımyıldızı ya da W
Takımyıldızı). Büyük Ayı, yedi yıldızdan oluşmaktadır ve eğik duran bir
kahve cezvesi görünümündedir. Sapın karşısında yer alan kenar uzunlu-
ğunun beş katı mesafesinde tespit edilen yıldız, Kutup Yıldızı’dır. Kutup
Yıldızı’nın doğru tespit edildiğinden emin olmak için Cassiopeia kulla-
nılır. Beş yıldızdan oluşan ve yan tarafa devrilmiş bir W harfine benze-
yen takımyıldızın ortasındaki yıldız, Kutup Yıldızı ile aynı doğrultudadır.
Kutup Yıldızı, bu iki takımyıldızın arasında bulunmaktadır. Kuzey Yıldızı
bulunduktan sonra kıble tayin edilebilmektedir. (Türkiye için kıble yönü,
takribî güney ve güneydoğu arasındadır.) 230 231
Güneş ile
1. Güneş her zaman doğudan doğar. Buna göre sağ kol doğuyu ve sol
kol batıyı gösterecek şekilde durulduğunda kişinin yüzünü döndüğü ta-
raf kuzeyi, arkasında kalan taraf ise güneyi gösterecektir.
2. Analog bir saat yere paralel bir şekilde tutulur ve akrebi Güneş’e doğ-
ru çevrilirse saatin 12 sayısı ile akrebin oluşturduğu açının ortası, güney
ve kuzey hattını gösterir. Güneş’in bulunduğu taraf güney yönüdür. (Bu
metod, Ekvator’a ve kutuplara yakın bölgelerde hassasiyetini yitirir, an-
cak ülkemizin bulunduğu konum en sağlıklı sonuçların alındığı enlem-
lerdendir.) 232 233
Bitkiler ile
1. Kuzey Yarım Küre’de ağaçların kuzeyi, güneyine göre daha nemlidir.

 230. https://www.hkmo.org.tr/hakkimizda/meslegimiz/harita_bilgisi_yon_bulma.php
 231. https://www.ktu.edu.tr/dosyalar/yaban_28226.pdf
 232. http://dag.org.tr/dokumanlar/5/dogada%20yon.pdf
 233. https://www.ktu.edu.tr/dosyalar/yaban_28226.pdf

591
NAMAZ KİTABI

Bu nedenle kuzey tarafında daha fazla yosun bulunmaktadır. Ayrıca Ku-


zey Yarım Küre’de bulunan ağaçların kabukları, kuzeyde daha sıkı doku-
lu olur. Böylelikle bitkiler de yön tespitinde kullanılabilmektedir. 234 235
2. Bir vadide farklı yöne bakan yamaçlar üzerinde yetişen bitki türleri
ve sayılarına bakılmak suretiyle yön tespiti yapılabilmektedir. Güneye
bakan yamaçlarda Güneş ışınlarına fazla maruz kalması nedeniyle daha
az bitki bulunurken, kuzeye bakan yamaçlarda nemi muhafaza etme ve
daha iyi yetişme koşulları dolayısıyla daha fazla bitki yetişmektedir. 236 237
Karınca Yuvaları ile
Kuzey Yarım Küre’de, karıncalar yuvalarından çıkardıkları malzemeleri
yuvanın kuzeyine yığmaktadır. Yuvalarının giriş yönü ise Ekvator’a ba-
kar. Ayrıca karıncalar, yuvalarını ağacın güneyi üzerine inşa etmeyi ter-
cih ederler. 238  239
• Tüm bunlardan mahrum olanın içtihad ederek, herhangi bir yönü
kıble tayin ederek namaz kılması.
Amir ibni Rebia’dan şöyle rivayet edilmiştir:
“Biz bir yolculukta Resûlullah ile beraberdik. Hava bulutlandı ve kıble yö-
nünü bilemedik. Nihayet namaz kıldık ve (durduğumuz yönün doğru olup
olmadığını anlamak için) bir işaret koyduk. Sonra Güneş doğunca kıbleden
başka bir yöne doğru namaz kılmış olduğumuz anlaşıldı. Biz bu durumu Pey-
gamber’e anlattık. Bunun akabinde Allah:
‘Doğu da batı da Allah’ındır. Ne tarafa yönelirseniz Allah’ın yüzü oradadır.
Şüphesiz Allah (ihsanı ve lütfu bütün varlığı kuşatacak kadar geniş olan) Vâsi’
ve (her şeyi bilen) Alîm’dir.’ 240 ” 241
B. Yanlış Kıbleye Namaz Kılmak
Kişinin taammüden/kasıtlı olarak yanlış kıbleye namaz kılması, nama-
 234. http://www.georgian.edu/biology/
 235. GÜ, Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, Cilt 24, S 3 (2004) 39-70
 236. http://www.us.orienteering.org/
 237. GÜ, Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, Cilt 24, S 3 (2004) 39-70
 238. kjetikj@astro.uio.no
 239. GÜ, Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, Cilt 24, S 3 (2004) 39-70
 240. 2/Bakara, 115
 241. Tirmizi, 345; İbni Mace, 1020

592
NAMAZIN ŞARTLARI BABI

zını bozar. Çünkü namazın sıhhat şartlarından birini ihlal etmiştir.


Bilmeyerek, unutarak veya hataen (yani kasıtsız) yanlış kıbleye doğru
namaz kılanın çeşitli hâlleri vardır:
• Namazın içinde yanlış kıbleye namaz kıldığını fark etmesi
Bu durumda kişi doğru yöne teveccüh eder ve namazını olduğu hâl üze-
re tamamlar. Allah Resûlü’nün (sav) ashabı, kıble değişimini namazın için-
de öğrenmiş, kıbleyi düzeltmiş ve namazlarına kaldıkları yerden devam
etmişlerdir.
Abdullah ibni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Müslimler Kuba Mescidi’nde sabah namazını kılarlarken ashabtan birisi çı-
kagelip, onlara: ‘Bu gece inen ayetle Allah Resûlü’ne Kâbe’ye yönelmesi em-
redildi, siz de o tarafa yönelin.’ dedi. Yüzleri Şam’a dönük olan cemaat, hemen
o ânda Kâbe’ye doğru döndü.” 242
• Namaz bittikten sonra vaktin içinde farkına varması
Bu durumda namazı iade etmelidir. Zira Allah Resûlü (sav) şart ve rükun-
leri ihlali durumunda vaktin içindeki namazları iade etmiştir. 243
Vakit çıktıktan sonra fark edilirse namazı iade etmez. Sahabe yanlış
yöne namaz kılmış daha sonra iade etmemiştir.
Abdullah ibni Amir ibni Rabia babasından rivayet ederek şöyle demiştir:
“Karanlık bir gecede Resûlullah (sav) ile beraber bir yolculuktaydık. Kıblenin
ne taraf olduğunu tespit edemedik, her birimiz değişik yönlere doğru namaz
kıldı. Sabah olunca durumu Resûlullah’a (sav) aktardık bunun üzerine şu ayeti
kerime nazil oldu:
‘Doğu da batı da Allah’ındır. Ne tarafa yönelirseniz Allah’ın yüzü oradadır.
Şüphesiz Allah (ihsanı ve lütfu bütün varlığı kuşatacak kadar geniş olan) Vâsi’
ve (her şeyi bilen) Alîm’dir.’  244 ” 245

 242. Buhari, 403; Müslim, 526


 243. Konuya dair detaylı bilgi için bk. “Şartların ve Rükunların İhlaline Dair Usul”, 2/122
 244. 2/Bakara, 115
 245. Tirmizi, 345; İbni Mace, 1020

593
NAMAZ KİTABI

C. Kıbleye Yönelme Şartının Düştüğü Durumlar


Kolaylık dini olan İslam, bazı durumlarda kıbleye yönelme şartını düşür-
müştür. Kıbleye yönelmeden kılınan namazların sahih olduğu durumlar:
1. Korku Hâli
Savaş gibi kişinin canına/malına zarar geleceği korku durumlarında kıb-
leye yönelme şartı düşer. O hâl geçinceye kadar kişi namazlarını vaktinde,
kendini güvende hissedeceği yöne yönelerek eda eder.
“Şayet korkarsanız ayakta ya da binek üzerinde (namazlarınızı kılın). (Kor-
ku hâli geçip) emniyete kavuşunca, size bilmediklerinizi öğrettiği gibi Allah’ı
zikredin.” 246
Abdullah ibni Ömer (ra) kendisine korku namazı hakkında soru soruldu-
ğu zaman şöyle demiştir:
“İmam ile birlikte bir grup öne çıkar. İmam onlara bir rekât kıldırır. Bu esna-
da diğer grup onlar ile düşman arasında namaz kılmadan beklerler. İmam, ar-
kasında namaza duranlara bir rekât kıldırdıktan sonra, cemaat geri çekilir ve
namaz kılmayanların yerine gider. Bu esnada selam vermezler. Sonra namaz
kılmayanlar gelir ve imam ile birlikte bir rekât kılarlar. Sonra imam namazı bi-
tirir. Çünkü iki rekâtı tamamlamıştır. İmam ayrıldıktan sonra her iki gruptaki
insanlar kalkarlar, kendi başlarına bir rekât daha kılarlar. Böylece her grup iki
rekâtı tamamlamış olur. Eğer korkuları bundan daha büyükse, bu durumda
yürüyerek, ayakta durarak veya binek üstünde kılarlar. Bu esnada kıbleye
yönelebilirler de yönelmeyebilirler de.” 247
Abdullah ibni Uneys’ten şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) beni Arafet ve Urene vadileri tarafında bulunan Halid ibni
Sufyan El-Huzeli’ye gönderdi ve ‘Git onu öldür.’ buyurdu. (Abdullah diyor ki:)
onu gördüm, ikindi namazı vakti olmuştu. Kendi kendime bununla uğraşırken
ikindi namazım geçer diyordum. İma ile namazımı kılarak ona doğru yü-
rüyüp gittim. Kendisine yaklaşınca bana, ‘Sen kimsin?’ dedi.

 246. 2/Bakara, 239


 247. Buhari, 4535

594
NAMAZIN ŞARTLARI BABI

Ben, ‘A raplardan biriyim, işittiğime göre şu Peygamber denen adama adam


topluyormuşsun?’ dedim.
O da, ‘Öyleyimdir!’ dedi. Onunla bir süre yürüdüm. Fırsatını bulunca kılı-
cımla üzerine atıldım. Ruhu cesedinden ayrıldı.” 248
2. Nafile Namaz
Yolculukta veya ikamet hâlinde, nafile namaz kılacak kişi binek üstün-
de, kıbleye yönelmeksizin kılabilir.
Said ibni Yesar'dan şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir defasında Abdullah ibni Ömer ile birlikte geceleyin Mekke’ye gidiyor-
dum. Sabah namazının vaktinin gireceğinden endişe duyunca indim ve vitir
namazını kılıp tekrar ona yetiştim.
İbni Ömer bana, ‘Nerede kaldın?’ diye sordu.
Ben, ‘Sabah namazının vaktinin gireceğinden endişeye kapıldım ve inip vitir
namazını kıldım.’ dedim.
Bunun üzerine bana, ‘Senin için Allah Resûlü’nde çok güzel bir örnek yok
mu?’ diye sordu.
Ben, ‘Tabii ki var. Allah’a yemin ederim ki var.’ dedim.
O dedi ki: ‘Resûlullah (sav) devesinin üzerinde vitir namazını kılardı.’ ” 249
Amir ibni Rebia’dan şöyle rivayet edilmiştir:
“Ben Allah Resûlü’nü bineği üzerinde nafile namaz kılarken gördüm. Binek
ne tarafa yönelirse yönelsin başı ile ima ediyordu. Fakat Allah Resûlü farz na-
mazları hiçbir zaman binek üzerinde kılmamıştır.” 250
Görüldüğü gibi sahabe farz namazla nafile namaz arasını ayırmıştır. O
farzları kıbleye yönelerek kılarken, nafileleri binek üstünde ve kıbleye
yönelmeksizin kılmıştır.
Sünnet; namaza başlarken -şayet imkân varsa- bineği kıble cihetine yö-

 248. Ebu Davud, 1249; Ahmed, 16047; Ebu Davud, susarak hadisin sahih olduğuna işaret et-
miştir. Hafız İbni Hacer isnadın hasen olduğunu söylemiştir.
 249. Buhari, 999; Müslim, 700
 250. Buhari, 1097

595
NAMAZ KİTABI

neltmek, sonrasında hayvanın yöneldiği yöne bakmaksızın namazı ta-


mamlamaktır.
Enes ibni Malik’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav), yolculuk yapmak istediğinde nafile namaz kılmak isterse de-
vesini kıbleye yöneltir. Tekbir alır sonra bineği ne tarafa ve hangi yöne giderse
gitsin nafile namazını bineği üzerinde kılardı.” 251
Modern ulaşım araçlarını (uçak, gemi veya araba) kıbleye yöneltmek
mümkün olmadığından, nafile namazlar, olduğu hâl üzere kılınır. Secde
ve rükû gibi eğilmeyi gerektiren durumlarda imada bulunur. 252
Nasla sabit olan bu durumlara, kişinin kıbleye dönmesine engel teşkil
eden tüm özürler dâhildir. Hastalık, uzayda namaz kılma vb. durumlarda
kıbleye dönme şartı düşer.
D. Kâbe’nin İçinde Namaz
Allah Resûlü (sav) Kâbe’nin içinde namaz kılmıştır.
İbni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Mekke’nin fetih günü Allah Resûlü Kâbe’ye girdi. Beraberinde Usame ibni
Zeyd, Bilal ve Osman ibni Talha da girdiler. Kâbe’nin kapısını üzerlerine ka-
pattılar. Kapıyı açtıklarında içeriye ilk giren ben oldum.
Bilal’e geldim ve ‘Allah Resûlü Kâbe’nin içerisinde namaz mı kıldı?’ diye sordum.
Bilal, ‘Evet. Yemen tarafındaki ilk iki direk arasında namaz kıldı.’ dedi.” 253

 251. Ebu Davud, 1225


 252. Fukahamızdan bir grup yolculukta binek üstünde nafileye cevaz vermiş, ikamet hâlinde
cevaz vermemiştir. Racih olan, yolculukta da ikamet hâlinde de nafile namazın binek üstünde
caiz olmasıdır. Zira sahabe farz ve nafile arasını ayırmasına rağmen, yolculuk ve ikamet arasını
ayırmamıştır. Onun (sav) hem yolculukta hem de mutlak olarak nafile namazları binek üstünde
kıldığını nakletmişlerdir. Bu nedenle mutlak rivayetleri mukayyed rivayetlere hamletmek tercihe
şayan değildir. Allah (cc) en doğrusunu bilir.
 253. Buhari, 1597; Müslim, 1329; Abdullah ibni Abbas (ra) Kâbe’nin içinde namaz kılınmayaca-
ğını söylemiş ve bunu şöyle gerekçelendirmiştir: “Kâbe içinde namaz kılmaktan hoşlanmam. Kim
Kâbe’nin içinde namaz kılarsa mutlaka ondan bir şeyi arkasında bırakmış olur.” (Fethu’l Bârî, 397
No.lu hadis şerhi) Ayrıca bu konuda bir hadis aktarmıştır.
İbni Abbas’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) Mekke’ye gelince (Fetih Günü’nde) Kâbe’ye girmekten kaçındı. Çünkü içinde
putlar vardı. Hemen emretti ve putlar çıkartıldı. İbrahim ve İsmail peygamberlerin, ellerinde fal
oku bulunur şekilde yapılmış putları da çıkartıldı.

596
NAMAZIN ŞARTLARI BABI

E. Kıble’ye Gösterilmesi Gereken Saygı


Mümin kıbleye yöneldiğinde hakikatte Rabbine yöneldiğini; bu somut
yönelişin gerisinde tüm varlığıyla Allah’a (cc) yönelmek olduğunu bilir. Rab-
binin huzurunda ve tüm varlığıyla O’na (cc) yönelmenin adabıyla kıyamda
durur. Zira bilir ki; Allah (cc), kendine yönelenlere yönelir. Kul dilin ve kal-
bin duasıyla Rabbine; Rabbi de rahmet ve sevgiyle kuluna teveccüh eder.
İbni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber (sav) kıble istikametinde bulunan duvarda tükürük gördü. He-
men onu kazıdı.
Cemaate doğru yönelip şöyle buyurdu: ‘Sizden biri namaz kıldığı zaman,
yüzünü döndüğü tarafa tükürmesin. Çünkü Allah, namaz kılarken yöneldiği
taraftadır.’ ” 254
Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav), mescidin kıblesinde bir balgam görmüş ve cemaate döne-
rek şöyle buyurmuştur: ‘Birilerine ne oluyor da Rabbinin kıblesine dönüyor
arkasından da önüne tükürüyor. Hiç sizden biriniz kendisine doğru dönülüp
de yüzüne tükürülmesini ister mi? Eğer biriniz tükürecekse soluna, ayağının
altına tükürsün! Eğer buna imkân bulamaz ise şöyle yapsın…’
Hadisin ravisi El-Kasım, elbisesine tükürmüş arkasından da elbisesinin bir
tarafını diğer tarafına sürterek yapılacak işlemi göstermiştir.” 255

Bunun üzerine Allah Resûlü (sav), ‘Allah onları helak etsin. Allah’a yemin ederim ki bu putu yapan-
lar, İbrahim ve İsmail’in fal oklarına asla iltifat etmediklerini bilirlerdi.’ dedi.
Sonra Kâbe’ye girdi ve içeride değişik yerlere giderek tekbir getirdi. Orada namaz kılmadı.” (Bu-
hari, 1601)
Hadis âlimleri birkaç cihetle İbni Ömer (ra) rivayetini İbni Abbas (ra) rivayetine tercih etmişlerdir:
(Fethu’l Bârî, Kitâbu’l Hac, 54. Bab başlığı şerhi)
•  İbni Ömer (ra) şahit olduğu bir kıssayı aktarmış, İbni Abbas (ra) şahit olmadığı, başkalarından
duyduğunu aktarmıştır.
•  Usül açısından bir hükmü ispat eden rivayet nefyedene takdim edilir.
•  Bir grup âlim rivayetlerin, bir arada anlamaya müsait olduğunu; bir seferinde Kâbe içinde
namaz kılıp bir seferinde kılmamış olabileceğini, her sahabinin ayrı bir durumu anlattığını söy-
lemişlerdir.
 254. Buhari, 406; Müslim, 547
 255. Müslim, 550

597
NAMAZ KİTABI

F. Kıbleyle Arasına Sütre Edinmek


Sütre; kişinin kıble ile arasına edindiği yerden yüksek herhangi bir şey-
dir. Hikmeti; sütre kıbleyle kişi arasında sahibini koruyacak ve namazın
önünden geçilmesini engelleyecek bir engel oluşturmaktadır.
1. Sütre Edinmenin Gerekliliği
Allah Resûlü (sav) sözlü ve fiilî sünneti olarak sütre edinmeyi emretmiştir.
Sütre edinmek namazın müekked sünnetlerindendir.
Sebra ibni Ma’bed’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle
buyurmuştur:
“Sizden biri namaz kıldığında bir ok ile de olsa sütre edinsin.” 256
İbni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber bayram günü namazgâha doğru çıktığı zaman, bir mızrağın ge-
tirilip önüne konmasını emrederdi. Sonra cemaati arkasına alarak ona doğ-
ru namaz kılardı. Bunu seferde iken yapardı. Bundan dolayı daha sonra gelen
yöneticiler de böyle yapmışlardır.” 257
İbni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber devesinin tam karşısına geçip ona doğru namaz kılardı. Ravi-
lerden Ubeydullah şöyle demiştir: ‘Nafi’ye, ‘Develer huysuzlandığı zaman ne
yapılır, ne dersin?’ diye sordum.
O da ‘(Allah Resûlü bu tür durumlarda), palanı alıp başka tarafa kor, son-
ra onu düzler ve onun son kısmına doğru namaz kılardı. İbni Ömer de böyle
yapardı.’ dedi.” 258
Allah Resûlü (sav) sütre edinmenin vacip olmadığını göstermek için sütre
edilmeksizin namaz kıldığı olmuştur.
İbni Abbas’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Dişi bir merkebe binmiş olarak geldim. O sıralar ergenlik çağına yaklaşmış-
tım. Allah Resûlü Mina’da önünde bir duvar yokken cemaate namaz

 256. Ahmed, 15340


 257. Buhari, 494; Müslim, 501
 258. Buhari, 507; Müslim, 502

598
NAMAZIN ŞARTLARI BABI

kıldırıyordu. Safın bir bölümünün önünden geçtim. Sonra merkepten indim


ve onu otlağa saldım. Ardından namaz safına katıldım. Hiç kimse bu hareke-
timi yadırgamadı.” 259
Fadl ibni Abbas’tan şöyle rivayet edilmiştir:
“Biz bize ait bir yazlıkta iken Peygamber (sav) yanında Abbas olduğu hâlde
yanımıza geldi. Önünde bize ait bir eşekle bir dişi köpek oynaşırken sütresiz
olarak kırda namaz kıldı ve bunu önemsemedi.” 260
2. Sütrenin Mahiyeti
Sütre; kişinin kıbleyle arasına koyduğu, yerden yüksek herhangi bir şey-
dir. Bu bir duvar olacağı gibi; bir ok, mızrak, eyer veya takke… olabilir.
Gaye; yerden yüksek herhangi bir şeyle namazın önünden geçilmesine
engel olmaktır.
Sebra ibni Ma’bed’den rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle
buyurur:
“Sizden biri namaz kıldığında bir ok ile de olsa sütre edinsin” 261
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah’a (sav), namaz kılanın önüne çekeceği sütre soruldu.
O da ‘Semerin kaşı gibi bir şey olur.’ buyurdu .” 262
Sufyan ibni Uyeyne şöyle demiştir:
“Ben Şerik’i cenaze için geldiğimiz bir yerde ikindi namazı kıldırırken gör-
düm. Başlığını namazda önüne sütre olarak koymuştu.” 263
 259. Buhari, 493; Müslim, 504
 260. Ebu Davud, 718; Bir grup hadis imamı İbni Abbas (ra) hadisini farklı yorumlamış ve “Duvar
olmaksızın namaz kılması başka tür bir sütre edilmesine engel değildir.” demişlerdir. Ancak İbni
Abbas’ın (ra) naklettiği olayda önünde başka bir sütre olduğuna dair bir delil zikretmemişlerdir.
Elbette duvar haricinde bir sütre edinmek mümkündür. Ancak buna dair hususi bir delil zikret-
mek gerekmektedir. Allah (cc) en doğrusunu bilir.
 261. Ahmed, 15340
 262. Müslim, 500
 263. Ebu Davud, 691; Bir grup muhaddis hiçbir şey bulamadığında toprağa bir çizgi çizmenin
sünnet olduğunu söylemiş ve konuya dair bir hadis rivayet etmişlerdir.
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Sizden biriniz namaz kıldığı zaman önüne bir şey koysun. Hiçbir şey bulamazsa bir sopa diksin.

599
NAMAZ KİTABI

Sütre edindikten sonra sütrenin ardından geçen kimse namaza zarar ver-
mez. İleride açıklanacağı üzere mühim olan, sütre ile namaz kılan arasın-
dan geçilmemesidir.
Talha ibni Ubeydulah’tan rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle
buyurmuştur:
“Biriniz önüne semer kaşı gibi bir şey koyduğunda namazını kılsın, bunun
ötesinden geçenlere aldırış etmesin.” 264
3. Sütreye Yakın Olmak
Kişinin sütreye yakın olması gerekir. Bu yakınlıkta ölçü, iki saf arasın-
da olduğu gibi secde etmeye müsait olacak kadar mesafe bırakmaktır. 265
Sehl ibni Sa’d’dan şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü’nün namaz kıldığı yer ile duvar arasında bir koyun geçebilecek
kadar mesafe vardı.” 266
Sehl ibni Ebu Hasme’den rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle
buyurmuştur:
“Sizden biriniz sütreye doğru namaz kıldığı zaman ona yakın dursun. Tâ ki
şeytan ona namazında vesvese vermesin.” 267
Sahabe bir ortamda namaz kılacakları zaman, kolonlara/direklere ya-
kınlaşır, onu sütre edinir ve öyle namaz kılardı.
Enes ibni Malik’ten şöyle rivayet edilmiştir:
“Müezzin ezan okuduğu zaman ashabın ileri gelenleri mescidin sütunlarına
karşı namaz kılmak üzere yarışırcasına harekete geçerdi. Onlar bu hâlde, ak-
şam namazının farzından önce iki rekât sünnet kılarlarken Allah Resûlü na-

Onu da bulamazsa önüne bir çizgi çizsin. Bundan sonra onun önünden geçen hiçbir sey ona
zarar vermez.” (Ebu Davud, 689)
Ne ki; konuya dair rivayet edilen hadisin sıhhatinde ihtilaf edilmiştir. Allah (cc) en doğrusunu bilir.
 264. Müslim, 499
 265. bk. Neytu’l Evtâr, 874 No.lu hadis şerhi
 266. Buhari, 496; Müslim, 508
 267. Ebu Davud, 695

600
NAMAZIN ŞARTLARI BABI

maz kıldırmak üzere evinden çıkıp gelirdi. Ezan ile kamet arasında uzun za-
man geçmezdi.” 268
Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Namaz kılacak olanlar sütunlara, ona dayanıp konuşacak olanlardan daha
hak sahibidirler. Yine Ömer (ra) iki sütun arasında namaz kılan bir adam gördü.
Onu bir sütuna yaklaştırdı ve ‘Direğe doğru namaz kıl.’ dedi.” 269
4. Namaz Kılanın Önünden Geçmenin Yasaklanması
Daha önce belirttiğimiz gibi; kıbleye yönelen kişi hakikatte Allah’a (cc)
yönelir. Kalbî niyazla, bedeni kıbleye yönelerek, Yüce Allah’a bir yol tutar.
İbni Ömer’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Allah Resûlü kıble tarafındaki duvarın üzerinde bir tükürük gördü ve onu ka-
zıdı. Sonra cemaate döndü ve dedi ki: ‘Biriniz namaz kıldığında kıble tarafına
tükürmesin. Çünkü o kimse namaz kıldığında Allah onun kıblesindedir.’ ” 270
Kişi Rabbine yönelmişken namazın önünden geçmek; namazı kesecek,
huşuyu bozacak, Müslim’in Rabbine yönelişini engelleyecektir. Bu vb.
sebepler nedeniyle Allah Resûlü (sav) namaz kılanın önünden geçmeyi ya-
saklamış, bu fiili işleyeni ağır lafızlarla uyarmıştır.
Ebu Cuheym’den rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Namaz kılanın önünden geçen, ne kadar büyük bir günah işlediğini bilsey-
di, onun önünden geçmek yerine kırk (zaman) beklemesi daha hayırlı bulur-
du. (Ebu’n Nadr şöyle demiştir: ‘Ravi kırk gün mü, kırk ay mı, yoksa kırk yıl
mı dedi hatırlamıyorum.’) ” 271
Hadiste geçen “ ‫ ” َماذَا َعلَ ْي ِه‬ifadesi ilginçtir. Zira namaz kılanın önünden
geçen kimsenin kazandığı günah mübhem/kapalı bırakılmıştır. Bu; in-
san zihnini harekete geçiren ve insanın aklına gelecek her türlü günahın
mümkün olduğu hissini uyandırmak içindir.

 268. Buhari, 625


 269. Buhari, Kitabu's Salât, 95. Bab başlığı
 270. Buhari, 406; Müslim, 547
 271. Buhari, 510; Müslim, 507

601
NAMAZ KİTABI

Allah Resûlü (sav) başka bir hadisinde namaz kılanın önünden geçeni şey-
tana benzetmiştir.
Ebu Said El-Hudri’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle
buyurmuştur:
“Sizden biriniz insanlara karşı sütre yaptığı bir şeye doğru namaz kıldığında
birisi önünden geçmek isterse onu göğsünden itelesin. Eğer karşı gelir daya-
tırsa onunla dövüşsün. Çünkü o ancak bir şeytandır.” 272
Bu hadis aynı zamanda namaz kılanın önünden geçilene bir sorumlu-
luk yüklemektedir: Bu fiili yapana engel olmak! Namaz kılan kimse, şa-
yet sütre edinmiş ve uygun bir yerde namaz kılıyorsa, önünden geçenle-
re engel olmalıdır. Bu sorumluluğu yerine getiren Müslim bazı noktalara
dikkat etmelidir:
• Yumuşak bir üslupla engel olmaya çalışmalı, şayet kişi geçmekte ısrar
ediyorsa üslubunu sertleştirmelidir. Zira bu fiilin gayesi namazın kesil-
mesine engel olmaktır. Gereksiz sert tepki göstererek veya gereğinden
fazla hareket ederek, kendi eliyle namazını kesmemeli; huşu bozulma-
sın diye meşru kılınan bir amelle huşuyu bozacak bir sonuç elde etme-
melidir. Sünnetin meşru kılınma gayesini/maksadını gözeterek hareket
etmelidir. 273
• Sünnet, sünneti bilen toplumlarda uygulanır. Aksi hâlde bir sünneti
uygulamak daha büyük bir sünnet olan kalpleri kazanma sünnetini ih-
lale sebep olabilir. 274
 272. Buhari, 509; Müslim, 505
 273. “Ebu Said El-Hudri, cuma günü insanlara karşı sütre yaptığı bir şeye doğru namaz kılı-
yorken ben de yanında bulunuyordum. Derken Ebu Muaytoğullarından bir genç geldi ve onun
önünden geçmek istedi. Ebu Said onu göğsünden iteledi. Genç baktı, ama Ebu Said’in önünden
başka geçecek bir yer bulamadı. Önünden geçmek için tekrar geri döndü. Bu sefer Ebu Said,
birinciden daha sert bir şekilde iteledi. Bunun üzerine genç, Ebu Said’in karşısına dikildi ve ona
çirkin sözler söyledi. Bunun arkasından da cemaati sıkıştırarak çekip gitti. (Medine valisi) Mervan
ibni Hakem’in yanına girdi. Mervan,
‘Ey Ebu Said, kardeşinin oğlu ile aranda ne var? Seni şikâyet etmeye geldi.’ dedi. Bunun üzerine
Ebu Said,
‘Ben Allah Resûlü’nü, ‘Sizden biriniz insanlara karşı sütre yaptığı bir şeye doğru namaz kıldığında
birisi önünden geçmek isterse onu göğsünden itelesin. Eğer karşı gelir dayatırsa onunla döğüş-
sün. Çünkü o ancak bir şeytandır.’ derken işittim.’ dedi.” (Buhari, 509; Müslim, 505)
 274. Konuya dair detaylı bilgi için bk. 1/480, 23 No.lu dipnot

602
NAMAZIN ŞARTLARI BABI

• Bu sünneti uygulayacak kimse, namaz için uygun bir yere geçmiş ol-
malıdır. Sütre edinmeden namaz kılan veya namaz için uygun olmayan
cadde, işlek sokak, mescid giriş veya çıkışı gibi yerlerde namaz kılan;
insanlara engel olmamalıdır. Zira kendisi sütre edinmeyerek ve insan-
lara eziyet veren uygunsuz bir yerde namaz kılarak sünnete muhalefet
etmiştir. Başkasından sünnete riayet etmesini bekleme hakkı yoktur. 275
5. İmamın Cemaate Sütre Olması
Cemaatle kılınan namazlarda imam, cemaat için sütredir. Bu sebeple saf-
ların arasından geçen şey cemaatin namazına zarar vermez.
İbni Abbas’tan (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Dişi bir merkebe binmiş olarak geldim. O sıralar ergenlik çağına yaklaş-
mıştım. Allah Resûlü Mina’da önünde bir duvar yokken cemaate namaz kıl-
dırıyordu. Safın bir bölümünün önünden geçtim. Sonra merkepten indim ve
onu otlağa saldım. Ardından namaz safına katıldım. Hiç kimse bu hareketimi
yadırgamadı.” 276
Allah Resûlü (sav) imam olarak cemaatin sütresi olduğundan, safların ara-
sından İbni Abbas’ın (ra) ve bineğinin geçmesi cemaatin namazına engel
olmamış, bu yaptığından ötürü İbni Abbas’ı uyarmamışlardır.
Cemaatle kılınan namazlarda imam, önünden geçmeye çalışan şeyler-
den korunmalıdır.
Abdullah ibni Amr’dan şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber (sav) ile birlikte Mekke ile Medine arasındaki Ezahir denilen yere
gelmiştik. Namaz vakti geldi. Peygamber (sav) bir duvarı sütre kabul ederek na-
maza durdu. Biz de arkasında cemaat olmuştuk. Hemen bir kuzu geldi ve önün-
den geçmek istedi. Peygamber de (sav) ona karnı duvara yapışıncaya kadar engel
olmaya çalıştı. Kuzu da onun arkasından ve cemaatin önünden geçip gitti.” 277
6. Üç Şeyin Namazı Kesmesi
Ebu Zerr’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:

 275. bk. El-Minhâc, 505 No.lu hadis şerhi


 276. Buhari, 493; Müslim, 504
 277. Ebu Davud, 708

603
NAMAZ KİTABI

“ ‘Sizden biri namaza durduğunda önünde semer kaşı benzeri bir şey bulu-
nursa bu şey kendisi için sütre olur. Eğer önünde semer kaşı benzeri bir şey
bulunmaz ise eşek, kadın ve siyah köpek onun namazını keser.’
Ravi, Abdullah ibni Samit, ‘Ey Ebu Zerr, siyah köpeğin, kırmızı ve sarı kö-
pekten farkı nedir?’ dedi.
Ebu Zerr, ‘Ey Kardeşimin oğlu, senin sorduğun gibi bunu ben de Allah Resû-
lü’ne sordum.
O dedi ki: ‘Siyah köpek şeytandır.’ ’ ” 278
Namazın kesilmesinden kasıt, namaz kılanın huşusunun, kalbi, bedeni ve
duasıyla Rabbine yönelişinin kesilmesidir. Allah (cc) en doğrusunu bilir. 279
 278. Müslim, 510
 279. Hadisin zahiri; namazın kesilmesi yani batıl olmasına delalet etmektedir. Sahabeden Ebu
Hureyre, İbni Ömer (r.anhuma) ve Zahirîye Mezhebi hadisi bu şekilde anlamıştır. Ancak konu hak-
kında varid olan tüm hadisleri bir araya toplayan sahabe, tabiin ve müteahhir ulemanın cumhu-
ru, namazın batıl olmayacağını savunmuşlardır. (bk. Tirmizi, 337 No.lu rivayet) İmam Tirmizi bu
görüşü sahabe, tabiin ve müteahhirler ulemanın cumhuruna nispet etmiştir.
Konu hakkında varid olan hadisleri bir arada değerlendiren İmam Buhari namazın kesileceğine
dair Müslim’in, Ebu Zerr’den (ra) rivayetine yer vermemiş, “Namazı Hiçbir Şey Kesmez Diyenler
Hakkında Bab” başlığı altında, namazın batıl olmayacağına dair hadisleri nakletmiştir:
“Aişe’nin yanında namaz kılanın önünden geçen köpek, merkep ve kadının namazı bozacağın-
dan bahsedildi. Bunun üzerine o, şöyle dedi: ‘Bizi merkeple köpeğe mi benzettiniz! Allah’a andol-
sun ki, ben, kıble ile Allah Resûlü arasında yatakta yatarken, onun bana doğru namaz kıldığını
gördüm. Bazen bir ihtiyacım hasıl olurdu. Ona karşı oturup, onu rahatsız etmek istemezdim. Bu
yüzden ayak ucu tarafından yavaşça sıyrılıp yataktan çıkardım.’ ” (Buhari, 514; Müslim, 512)
İbni Şihab’ın yeğeni İbni Şihab’a başkasının yaptığı bir fiil yüzünden namazın bozulup bozulma-
yacağını sormuş, o da şöyle cevap vermişti:
“Harici hiçbir şey namazı bozmaz. Urve ibni Zubeyr’in bana haber verdiğine göre Allah Resû-
lü’nün eşi Aişe (r.anha) şöyle demiştir: ‘Allah Resûlü, gece vakti kalkar namaza dururdu. Bu esnada
ben ise, onunla kıble arasında birlikte uyuduğumuz yatakta yatardım.’ ” (Buhari, 515)
Muhaddislerden İmam Ahmed de (rh) konu hakkında varid olan hadislerin zahiren birbirine zıt
olduğunu düşünmüş; merkep ve kadının namazı bozmasında duraksamış, ancak siyah köpeğin
namazı bozacağını söylemiştir. Muhaddislerden İshak ibni Rahaveyh de (rh) aynı görüştedir. (bk.
Tirmizi, 338 No.lu hadis açıklaması (bazı rivayetler kadın ve merkep namazın önünden geçmesi-
ne rağmen namazın bozulmadığını göstermiştir))
Muhaddislerden Ebu Davud (rh) konu hakkında varid olan, zahiren birbirine zıt hadisleri naklet-
miş, (bk. 702-720) bölümün sonunda şöyle demiştir:
“Allah Resûlü’nden gelen iki haber/hadis (zahiren) çelişiyorsa; ondan (sav) sonra ashabının neyle
amel edildiğine bakılır.”
Ebu Davud şarihlerinden Şerefu’l Hak Azimabadi’nin (rh) dediği gibi sahabenin büyük çoğunluğu
hiçbir şeyin namazı kesmeyeceğini/batıl kılmayacağını söylemişlerdir. (bk. Avnu’l Ma’bûd, 720
No.lu rivayet şerhi)

604
NAMAZIN ŞARTLARI BABI

VI. Niyet Etmek


Namazın sıhhat şartlarından biri de, niyet etmektir.
“Hâlbuki onlar, ancak dini O’na halis kılan hanifler olarak Allah’a ibadet et-
mekle, namazı dosdoğru kılıp, zekâtı vermekle emrolunmuşlardı. İşte dos-
doğru din budur.” 280
Her Müslim, dini Allah’a halis kılarak O’na ibadet etmekle emrolun-
muştur. Bu ibadetlerden biri de ayette geçtiği gibi namazdır. Namazı ih-
las üzere kılmanın yolu niyetten geçer.
Ömer’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Ameller ancak niyetlere göredir. Herkesin niyet ettiği şey her ne ise eline ge-
çecek olan şey de odur. Artık her kim elde edeceği bir dünyalık veya evlene-
ceği bir kadın için hicret ederse onun hicreti onadır.” 281
Ameller niyetlere tabidir. Niyeti olmayan amel, Allah katında yok hük-
mündedir.
A. Niyetin Manası
Niyet lugatta; “Bir şeyi kastetti, onu yapmaya azmetti.” gibi anlamlara gel-
mektedir.
Istılahta; Kalbin Allah’a yakınlaşmak için yapılan ibadet fiillerine az-
metmesidir.

Bazı âlimler, yukarıda zikrettiğimiz Aişe Annemizin naklettiği rivayetlerin Ebu Zerr (ra) rivayetini
neshettiğini iddia etmişlerdir. Ancak neshe delalet eden kesin bir delil zikretmemişlerdir. Şüphe
yok ki nesh, içtihad ve yorumla sabit olmaz.
Sonuç
Allah (cc) en doğrusunu bilir; konu hakkında varid olan ve zahiren birbiriyle çelişen rivayetler
sahihtir. Racih olan; sahabe, tabiin ve müteahhir ulemanın cumhurunun yaptığı gibi tüm rivayet-
leri bir arada değerlendirip aralarını toparlayacak (cem) şekilde yorumlamaktır. Bir grup hadisle
ameli terki gerekli kılan nesh ve tercih metodundan gerektirici bir delil olmadıkça uzak durmak-
tır.
Bir grup müellifin üç şeyin namazı batıl kılacağını umumen muhaddislere nispet etmesi isabetli
olmasa gerektir. Ne yazık ki günümüzde Zahiri Mezhebiyle hadis ulemasının mezhebi sıklıkla
birbirine karıştırılmaktadır. Hadis ilmiyle iştigal etmenin kişiyi Ehl-i Hadis’ten kılmayacağı, zahirî
bir âlimin de hadisçi olabileceği göz ardı edilmektedir.
 280. 98/Beyyine, 5
 281. Buhari, 1; Müslim, 1907

605
NAMAZ KİTABI

Niyet ibadetler ile âdetleri birbirinden ayırır. Aynı türden olup hüküm
ve eda vakti açısından farklı olan ibadetleri birbirinden ayırmak amacıy-
la yapılır. Örneğin niyet, gusül abdesti ile banyo yapmayı, öğle namazı-
nın farzı ile sünnetini, farzı dört rekâttan oluşan ikindi ile yatsı namazını,
Ramazan orucu ile nafile orucunu birbirinden ayırır.
Racih olan görüşe göre, niyet namazın sıhhat şartıdır. Yani, niyet olma-
dığında namaz batıldır. Bundan dolayı namazdan önce niyet etmek gere-
kir. Çünkü Allah Resûlü niyetin tüm amellerde şart olduğunu bildiriyor;
“Ameller ancak niyetlere göredir.” 282
Yani amellerin sahih olması, ancak niyetle mümkündür.
Niyetin dille yapılması doğru mudur? 283
Dille niyet getirmek, sünnete muhaliftir. Niyetin mahalli kalptir.
B. Niyetin Zamanı
Niyet ibadete mukaddemdir. Önce niyet sonra ibadet gelir. Namaz kılan
önce kalpten niyet etmeli sonra namaza durmalıdır. İhram tekbirinden
sonra niyet getirmek ibadeti batıl kılar.
C. Namaz İçinde Niyet Değiştirmek
Kişi bir ibadete başladığında, sonuna kadar niyetini muhafaza etmelidir.
Namaza başladıktan sonra niyet değiştirmek namazı batıl kılar. Örneğin,
bir insan öğle namazına niyet ederek, ikindi vakti namaza dursun. Şayet
namazın içinde bu yanlışı fark ederse niyet değiştirip, ikindi namazına
niyet edemez. Aynı şekilde farza niyet eden nafileye; nafileye niyet eden
farza niyet değiştiremez. Çünkü; yanlış niyet edilen namaz yok hükmün-
dedir, kabul edilmez. Yeni niyet edilene de ibadetten önce değil ibadet
esnasında niyet etmiş olur. Bu da yukarıda geçtiği gibi geçersizdir.
D. İmam ile Me’mumun (İmama Uyanın) Niyetinin Farklı Olması
İmam ile me’mumun niyetlerinin farklı olması namaza zarar vermez.
Farz namaz kılan biri nafile namaz kılan birine uyup, namazını cemaatle
kılabilir. Aynı şekilde farz namazı kılmış biri, cemaatle namaz kılındığını
 282. Buhari, 1; Müslim, 1907
 283. Detaylı açıklama için bk. “Niyetin Dille Yapılması Doğru mudur?”, 1/208

606
NAMAZIN ŞARTLARI BABI

gördüğünde ecirden mahrum olmamak için cemaate uyar. Onun kıldığı


namaz nafile, cemaatinki farzdır. Niyetlerin ihtilafı namaza zarar vermez.
Cabir ibni Abdullah’tan şöyle rivayet edilmiştir:
“Muaz ibni Cebel, Allah Resûlü’nün arkasında namaz kılar sonra da kendi
kavmi olan Selemeoğulları’na gider o namazı onlara da kıldırır ve Bakara Su-
resi’ni okurdu. Bir defasında bir adam cemaatten ayrıldı ve kendi başına nama-
zını hafif bir şekilde kıldı. Bu adamın ayrılıp tek başına namaz kıldığı Muaz’a
ulaşınca, Muaz, ‘O bir münafıktır.’ dedi. Muaz’ın bu sözü de Allah Resûlü’ne
ulaşınca hemen Allah Resûlü’ne gitti ve ‘Ey Allah’ın Resûlü! Biz el emeği ve-
rerek çalışan, su çeken develerimizle sulama yapan bir topluluğuz. Muaz dün
gece bize namaz kıldırdı ve namazda Bakara Suresi’ni okudu. Ben de nama-
zımı kenarda hafifçe kıldım. Bundan dolayı Muaz benim münafık olduğumu
iddia etmiş.’ dedi. Bunun üzerine Allah Resûlü üç defa, ‘Ey Muaz! Sen fitneci
mi olmak istiyorsun! Şems, A’la veya bunun benzeri sureleri oku!’ dedi.” 284
Muaz (ra), Allah Resûlü’yle beraber farzı kılmakta, sonra mahalle mes-
cidinde imamlık yapmaktadır. O nafile, mahalle cemaatiyse farz namaz
kılmaktadır. Niyetlerin farklılığı, birlikte yani cemaatle namaz kılmaları-
na engel değildir. İlk kılınan namazın farz, ikinci kılınanın nafile olduğu-
nun delili şudur:
Ebu Zerr’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir gün Allah Resûlü bana, ‘Sana namazı vaktinden erteleyen veya vaktinden
çıkararak namazı öldüren yöneticiler ulaştığında ne yaparsın?’ dedi.
Ben, ‘Bana ne emredersin?’ dedim.
Allah Resûlü, ‘Namazı vaktinde kıl! Eğer namaza o emirlerle birlikte de eri-
şirsen tekrar kıl. Bu senin için nafile olur.’ dedi.” 285
Yezid ibni Esved’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Kendisi henüz genç bir delikanlıyken Peygamber (sav) ile birlikte namaz kıl-
dı. Peygamber (sav) namazı kılıp bitirince bir de ne görsün iki kişi mescidin bir

 284. Buhari, 6106; Müslim, 465


 285. Müslim, 648

607
NAMAZ KİTABI

köşesinde namaz kılmayıp oturuyorlar. O iki kişiyi çağırttı, onlar da titreyerek


geldiler Resûlullah (sav) onlara, ‘Bizimle beraber sizi namaz kılmaktan engelle-
yen şey neydi?” buyurdu.
Onlar da, ‘Biz evlerimizde kılmış idik.’ dediler.
Bunun üzerine Resûlullah (sav) onlara, ‘Böyle yapmayınız, sizden biri evinde
namaz kılar da namazı kılmamış bir imama (cemaate) rastlarsa, onlarla bir-
likte tekrar kılsın çünkü o kıldığı kendisi için nafile olmuş olur.’ buyurdu.” 286
Seferî olduğu için namazı iki rekât kılan (kasr) veya iki vakti bir arada
kılan (cem), mukim olan ve namazını tam kılanın arkasında namaz kıla-
bilir; tersi de caizdir. Niyetlerin ihtilafı namaza zarar vermez. 287
İmran ibni Husayn’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) ile birlikte pek çok savaşlarda bulundum. Mekke’nin Fethi'n-
de de onunla beraberdim. Mekke'de on sekiz gece kaldı. Farzları iki rekât ola-
rak kılıyordu ve şöyle dedi: ‘Ey Mekkeliler! Siz namazları dörder rekât olarak
kılınız. Biz ise seferîyiz (yolcuyuz).’ ” 288
Bir özürden dolayı imam namazı bırakırsa, cemaatten biri öne geçer ve
imam olur. Me'mum niyetiyle başladığı namazı imam olarak tamamlar.
Bu durum namaza zarar vermez.
Allah Resûlü (sav) hastalık döneminde namaza sonradan katılmış, Ebu
Bekir (ra) imamken geriye çekilmiş ve Allah Resûlü’ne (sav) uyarak namazı
tamamlamıştır. 289
Ömer (ra) namaz esnasında suikasta uğrayınca, cemaatten Abdurrahman
ibni Avf imam olmuş, cemaate namaz kıldırmıştır. 290

 286. Ebu Davud, 575; Tirmizi, 219


 287. bk. Muvatta, 404, 406-407
 288. Ebu Davud, 1229; Hadisin sıhhatinde ihtilaf edilmiştir.
 289. bk. Buhari, 687; Müslim, 418
 290. bk. Buhari, 3700

608
KAYNAKÇA
• Atatürk’le Üç Ay ve 1930’dan Sonra Türkiye, Ahmet Hamdi Başar, Tan Mat-
baası, M 1945
• Avnu’l Ma’bûd Alâ Şerhi Suneni Ebî Dâvud, Şerefu’l Hak El-Âzîm Âbâdî, Dâru
İbni Hazm, 2 cilt, 1. baskı, M 2005
• Beyânu’d Delîl Alâ Butlâni’t Tahlîl, İbnu Teymiyye, El-Mektebu’l İslamî, 1.
baskı, M 1998
• Bidâyetu’l Muctehid ve Nihâyetu’l Muktesid, İbnu Ruşd El-Hafîd, Dâru’l Hadîs,
4 cilt, M 2004
Türkçesi için bk. Bidâyetü’l Müctehid, İbni Rüşd, Beyan yayınları, 4 cilt, 1.
baskı M 1995
• Bulûğu’l Merâm, İbnu Hacer El-Askalânî, Dâru’l Felâk, 7. baskı, H 1424
Türkçesi için bk. Buluğu’l Meram Ahkâm Hadisler, İbn Hacer el-Askalani, Polen
Yayınları, 1. baskı, M 2005
• Câmiu Beyâni’l İlmi ve Fadlih, Ebû Ömer İbnu Abdilberr, Dâru İbnu’l Cevzî,
2 cilt, 1. baskı, M 1994
Türkçesi için bk. Câmiu Beyâni’l İlmi ve Fadlih, İbni Abdi’l-Berr, Karınca Kitap,
1. baskı, M 2015
• Câmiu’l Beyân Fî Te’vîli’l Kur’ân (Tefsîru’t Taberî), İbnu Cerîr Et-Taberî, Mu-
essesetur’r Risâle, 24 cilt, 1. baskı, M 2000
• Câmiu’l Usûli’t Tis’a Mine’s Sunneti’l Mutahhara, Sâlih Ahmed Eş-Şâmî, El-Mek-
tebu’l-İslamî, 14 cilt, 1. baskı, M 2021
Türkçesi için bk. Hadis Hazinesi, Salih Ahmed eş-Şami, Ocak Yayıncılık, 15
cilt, 1. baskı, M 2019
• Delâilu’n Nubuvve, El-Beyhaki, Dâru’l Kutubi’l İlmiyye, 7 cilt, 1. baskı, H 1405
Türkçesi için bk. Delailu’n-Nübüvve, Beyhaki, Ocak Yayıncılık, 5 cilt, 1. baskı,
M 2019
• Dinlerde Kıble Anlayışı, Ahmet Güç, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Dergisi, 11 cilt, 2 sayı, M 2002
• Ed-Derâri’l Mudiyye, Eş-Şevkânî, Dâru’l Kutubi’l İlmiyye, 2 cilt, 1. baskı, M 1987

609
• Edvâu’l Beyân Fi Îdâhi’l Kur’âni Bi’l Kur’ân, Eş-Şinkîtî, Dâru’l Fikr, 9 cilt, M 2011
• El-Avâsım Mine’l Kavâsım, Ebû Bekr İbni’l Arabî, Dâru’l Ceyl, 2. baskı, M 1987
• El-Bidâye ve’n Nihâye, İbnu Kesîr, Dâru Hecr, 21 cilt, 1. baskı, M 2003
Türkçesi için bk. Büyük İslam Tarihi; el-Bidâye ve’n-Nihâye, İbn Kesir, Çağrı
Yayınları, 15 cilt, 2. baskı M 2017
• El-Câmiu Li Ahlâki’r Râvi ve Edebi’s Sâmi’, Hatîbu’l Bağdâdî, Mektebetu’l
Meârif, 2 cilt, M 1989
• El-Câmiu Li Ulûmi’l İmâm Ahmed, Ahmed bin Hanbel, Dâru’l Felâh Li’l Bahsi’l
İlmi ve Tahkîki’t Tûras, 22 cilt, 1. baskı, M 2009
• El-Câmiu’s Sağîr ve Ziyâdetuh, Es-Suyûtî, Mektebetu’ş Şâmile nüshası
Türkçesi için bk. El-Câmi’us-Sağîr min Ahâdîsi’l Beşîri’n-Nezîr, Celâleddîn es-
Suyûtî, Ocak Yayıncılık, 7 cilt, M 2015
• El-Evsat Fi’s Suneni ve’l İcmâi ve’l İhtilâf, İbnu’l Munzir, Dâru Taybe, 6 cilt, 1.
baskı, M 1985
• El-Ezkiyâ, İbnu’l Cevzî, Mektebetu’l-Gazâlî
Türkçesi için bk. Zekiler, İbnü’l-Cevzi, Şule Yayınları, 7. baskı, M 2011
• El-Fakîh ve’l Mutefakkih, El-Hatîbu’l Bağdâdî, Dâru İbni’l Cevzî, 2 cilt, 2. baskı,
H 1421
• El-Fetâva’l Fıkhiyyetu’l Kubrâ, İbnu Hacer El-Heytemî, El-Mektebetu’l İslâ-
miyye, 4 cilt
• El-Firdevs Bi Me’sûri’l Hitâb, Ed-Deylemî, Dâru’l Kutubi’l İlmiyye, 5 cilt, 1.
baskı, M 1986
• El-Furû’ ve Tashîhu’l Furû’, İbnu Muflih, Muessesetu’r Risâle, 11 cilt, 1. baskı,
M 2003
• El-Hâvi Li’l Fetâvâ, Es-Suyûtî, Dâru’l Fikr Li’t Tab’ati ve’n Neşr, 2 cilt, M 2004
• El-Hidâyetu Alâ Mezhebi’l İmâm Ahmed, Ebû’l Hattâb El-Kelvezâni, Muessesetu
Ğirâs Li’n-Neşr ve’t-Tevzî’, 1. baskı, M 2004
• El-Hilâfiyyât, El-Beyhakî, Dâru’s Sumey’î, 3 cilt, 1. baskı, M 1994-1997
• El-İbâne An Usûli’d Diyâne, Ebû’l Hasan El-Eşârî, Dâru’l Ensâr, 1. baskı, H 1397

610
• El-İhkâm Fî Usûli’l Ahkâm, İbnu Hazm, Dâru’l Âfâki’l Cedîde, 8 cilt, 2. baskı,
M 1983
• El-İmâm Muslim ve Menhecuhu fî Sahîhih, Muhammed Abdurrahman Tevâlibe,
Dâru Ammâr, 2. baskı, M 2000
• El-İntikâ Fî Fadâili’s Selâseti’l Eimmeti’l Fukahâ, Ebû Ömer İbnu Abdilberr,
Dâru’l Kutubi’l İlmiyye
Türkçesi için bk. Üç Fakih İmamın Faziletlerinden Seçmeler, İbn Abdilberr,
İ’tisam Yayınları, M 2020
• El-İstizkâr, Ebû Ömer İbnu Abdilberr, Dâru’l Kutubi’l İlmiyye, 9 cilt, 1. baskı,
M 2000
• El-Kâfî Fî Fıkhi Ehli’l Medîne, Ebû Ömer İbnu Abdilberr, Mektebetu’r Riyâdi’l
Hadîse, 2 cilt, 2. baskı, M 1980
• El-Kavâidu’n Nûrâniyyetu’l Fıkhiyye, İbnu Teymiyye, Dâru İbni’l Cevzî, 10 cilt,
1. baskı, M 1951
• El-Kitâbu’l Musannefu Fi’l Ehâdîsi ve’l Âsâr, Ebû Bekr İbnu Ebî Şeybe, Mekte-
betu’r Ruşd, 7 cilt, 1. baskı, H 1409
Türkçesi için bk. Musannef, İbn Ebî Şeybe, Ocak Yayıncılık, 16 cilt, M 2011
• El-Kunâ ve’l Esmâ, Ed-Dûlâbî, Dâru İbni Hazm, 3 cilt, 1. baskı, M 2000
• El-Mecmû’ Şerhu’l Muhezzeb, En-Nevevî, Dâru’l Fikr, 20 cilt
• El-Minhâc Fî Şerhi Sahîhi Muslim, En-Nevevî, Dâru İhyai’t Turâsi’l Arabî, 18
cilt, 2. baskı, H 1392
Türkçesi için bk. Sahih-i Müslim Şerhi el-Minhâc, İmam Muhyiddin En-Nevevî,
Karınca & Polen Yayınları, 12 cilt, M 2014
• El-Mu’cemu’l Evsat, Et-Taberânî, Dâru’l Haremeyn, 10 cilt
• El-Mufhim Limâ Eşkele Min Telhîsi Kitâbi Muslim, Ebu’l Abbâs El-Kurtubî,
Dâru İbni Kesir ve Dâru’l Kelimi’t Tayyib, 7 cilt, 1. baskı, M 1996
• El-Mufredâtu Fî Ğarîbi’l Kur’ân, Râğıp El-İsfahânî, Dâru’l Kalem, 1. baskı, H 1412
Türkçesi için bk. Müfredat Kur’an Kavramları Sözlüğü, Rağıb El-İsfahani, Çıra
Yayınları, M 2017
• El-Muğnî, İbnu Kudâme, Mektebetu’l Kâhire, 10 cilt, M 1968

611
• El-Muhallâ Bi’l Âsâr, İbnu Hazm, Dâru’l Fikr, 12 cilt
• El-Mustedrek Ale’s Sahîhayn, Ebû Abdullah El-Hâkim, Dâru’l Kutubi’l İlmiyye,
4 cilt, 1. baskı, M 1990
Türkçe tercümesi; El-Müstedrek Ale’s-Sahihayn, Hâkim en-Nisâbûrî, Konevi
yayınları, 11 cilt, Çevirmen; M. Beşir Eryarsoy, Basım tarihi; M 2013
• El-Musvedde Fî Usûli’l Fıkh, Âlu’t Teymiyye, Dâru’l Kîtâbi’l Arabî
• El-Muvâfakât, Eş-Şâtıbî, Dâru İbni Affân, 7 cilt, 1. baskı, M 1997
Türkçesi için bk. El-Muvâfakât, Şâtıbî, İz Yayıncılık, 4 cilt, 4. baskı, M 2015
• El-Muvatta, Mâlik bin Enes, Dâru’l Ğarbi’l İslâmî, 2 cilt, 2. baskı, M 1997
• Türkçesi için bk. Muvatta’ Tercümesi, Kahraman Yayınları, 2 cilt, 1. baskı, M 2013
• En-Nihâyetu Fî Ğarîbi’l Hadîs ve’l-Eser, İbnu’l Esîr, El-Mektebetu’l İlmiyye, 5
cilt, M 1979
• Er-Reddu Ale’l Cehmiyye, Ebû Saîd Ed-Dârimî, Dâru İbni’l Esîr, 2. baskı, M 1995
Türkçesi için bk. Er-Reddu Ale’l Cehmiyye - Cehmiyye’ye Reddiye, Ebû Saîd
Osmân b. Saîd b. Hâlid Ed-Dârimî, Neda Yayınları, 1. baskı, 2020
• Er-Risâle, Eş-Şafiî, Mektebetu’l Halebî, 1. baskı, M 1940
Türkçesi için bk. Er-Risâle, Muhammed b. İdrîs eş-Şâfiî, Türkiye Diyanet Vakfı
Yayınları, 6. baskı, M 2018
• Es-Sârimu’l Meslûl Alâ Şâtimi’r Rasûl, İbnu Teymiyye, El-Heresu’l Vatanîyyu’s
Suûdiyye, M 1983
Türkçesi için bk. Es-Sârimu’l-Meslûl alâ Şâtimi’r-Rasûl Resûlullah’a Hakaret Eden
Kimsenin Hükmü, Şeyhulislam İbn Teymiyye, Neda Yayınları, 1. baskı, M 2018
• Es-Seylu’l Cerrâr el-Mutedeffik Alâ Hadâiki’l Ezhâr, Muhammed bin Ali Eş-
Şevkânî, Dâru İbni Hazm, 1. baskı, M 1984
• Es-Sunne, Abdullah ibni Ahmed, Dâru İbni’l Kayyım, 2 cilt, 1. baskı, M 1986
• Es-Sunne, Ebu Bekr ibni El-Hallâl, Dâru’r Râye, 5 cilt, 1. baskı, M 1989
• Es-Sunenu’l Kubrâ, El-Beyhakî, Dâru’l Kutubi’l İlmiyye, 10 cilt, 3. baskı, M 2003
Türkçesi için bk. es-Sünenü’l-Kebîr, Beyhakî, Ocak Yayınları, M 2016

612
• Eş-Şerhu’l Kebîr Alâ Metni’l Mukni’, İbnu Kudâme El-Makdisî, Dâru’l Kitâbi’l
Arabî, 16 cilt
• Et-Tabakâtu’l Kubrâ, İbnu Sa’d, Dâru’l Kutubi’l İlmiyye, 8 cilt, 1. baskı, M 1995
• Et-Tahkîkât ve’t Tenkîyât Es-Selefiyyât Alâ Metni’l Varakât, Meşhûr Hasen Âlu
Selmân, Dâru’l İmâm Mâlik, H 1462
• Et-Tahkîku Fi Mesâili’l Hilâf, İbnu’l Cevzî, Dâru’l Kutubi’l İlmiyye, 2 cilt, 1.
baskı, H 1415
• Et-Târîhu’l Kebîr, El-Buhâri, Dâiretu’l Maârifi’l Osmâniyye, 8 cilt
• Et-Telhîsu’l Habîr, İbnu Hacer El-Askalânî, Dâru’l Kutubi’l İlmiyye, 4 cilt, 1.
baskı, M 1989
• Et-Temhîd, Ebû Ömer İbnu Abdilberr, Vezâretu Umûmi’l Evkâf ve’ş Şuûni’l
İslâmiyye, 24 cilt, 1. baskı, H 1387
• Et-Tenbîh ve’r Reddu Alâ Ehli’l Ehvâi ve’l-Bid’a, Ebû’l Huseyn El-Malatî, El-Mek-
tebetu’l Ezheriyyetu Li’t Turâs
• El-Umm, Eş-Şafiî, Dâru’l Ma’rife, 8 cilt, M 1990
• Fetâvâ’l Lecneti’d Dâime-2, El-Lecnetu’d Dâime Li’l-Buhûsi’l-İlmiyye ve’l-İftâ,
Er-Riasetu’l-Âmme Li’l-Buhûsi’l-İlmiyyeti ve’l-İftâ, 11 cilt
• Fethu’l Bârî, İbnu Hacer El-Askalânî, Dâru’l Ma’rife, 13 cilt, H 1379
• Fıkhu’s Sunne, Seyyid Sâbık, Dâru’l Kitâbi’l Arabî, 3 cilt, 3. baskı, M 1977
Türkçesi için bk. Fıkhu’s Sünne, Seyyid Sabık, Pınar Yayıncılık, 4 cilt, 1. baskı,
M 2009
• Fıkıh Usulüne Kaynaklığı Açısından Muâz Hadisinin Tahlili Ve Tenkidi, Yusuf
Akgül, Bozok Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, s. 14, M 2018
• Ğarîbu’l Kur’ân, İbni Kuteybe, Dâru’l Kutubi’l İlmiyye, M 1978
• Hadis ve Fıkıh Usûlü Alimlerinin Hadislerin Değerlendirilmesine Farklı Yakla-
şımları Üzerine Bir İnceleme: Muâz’ın (r.a.) İctihad Hadisi Örneği, Halis Demir,
Necdet Aydoğdu, Akademik-Us İlahiyat Araştırmaları Dergisi, M 2020
• Hadîsu Muâz Fî’l İctihâd Beyne’l Kabûli ve’r Red, Prof. Dr. Muhammed Seyyid
Ahmed Şahâta, Mecelletu’l Ulûmi’l İnsâniyye Camiatu’l Melik Abdulaziz
• Hilyetu’l Evliyâ ve Tabakâtu’l Esfiyâ, Ebû Nuaym El-Esbahânî, Dâru’s Saâde,
10 cilt, M 1974

613
• İbn Hazm, Zâhirîlik Düşüncesinin Teorisyeni, H. Yunus Apaydın, İSAM, 2.
baskı, 2020
• İctimâu’l Cuyûşi’l İslamiyye, İbnu Kayyım El-Cevziyye, Metâbiu’l Ferezdeki’t
Ticâriyye, 2 cilt, 1. baskı, M 1988
Türkçesi için bk. Muattıla ve Cehmiyye’ye Karşı Savaşta İslam Ordularının
Toplanması, İbn Kayyım el-Cevziyye, Nesaim Yayınları, 1. baskı, M 2018
• İçtihatta Meşruiyet Arayışları: Muaz Hadisi, Ertuğrul Tülekoğlu, İstanbul Üni-
versitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Temel İslam Bilimleri Ana Bilim Dalı, Hadis
Bilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, M 2018
• İğâsetu’l Lehfân Min Mesâyidi’ş Şeytân, İbnu Kayyım El-Cevziyye, Mektebetu’l
Meâ’rif, 2 cilt
Türkçesi için bk. Şeytanın Tuzakları ve Kurtulma Yolları, İbn Kayyım el-Cev-
ziyye, Neda Yayınları, 1. baskı, M 2018
• İhkâmu’l Ahkâm Şerhu Umdeti’l Ahkâm, İbnu Dakîki’l Îd, Matbaatu’s Sunneti’l
Muhammediyye, 2 cilt
• İkmâlu’l Muallim Bi Fevâidi’l Muslim, El-Kâdî İyâd, Dâru’l Vefâ Li’t Tab’ati ve’n
Neşri ve’t-Tevzî’, 8 cilt, 1. baskı, M 1998
• İ’lâmu’l Muvakki’în, İbnu Kayyım El-Cevziyye, Dâru İbni’l Cevzî, 7 cilt, 1.
baskı, M 1423
Türkçesi için bk. İ’lâmü’l Muvakkı’in, İbn Kayyım el-Cevziyye, Pınar Yayınları,
2 cilt, baskı yılı M 2017
• İrşâdu’l Fuhûl, Eş-Şevkânî, Dâru’l Kitâbi’l Arabî, 2 cilt, M 1999
• İthâfu’l Fudalâi Bi Tahrîci Hadîsi Muâz Bin Cebel Fî’l Kadâ, Eş-Şeyh Neşet
Kemâl, El-Alûka, M 2016
• Kenzu’l Ummâl, Ali El-Muttaki El-Hindî, Muessesetu’r Risâle, 16 cilt, 5. baskı,
M 1981
Türkçesi için bk. Kenzu’l-Ummâl, Ali el-Muttaki el-Hindi, Ocak Yayıncılık, 5
cilt, 1. baskı, M 2019
• Keşfu’l Hafâ ve Muzîlu’l İlbâs, El-Aclûnî, El-Mektebetu’l Asriyye, 2 cilt, 1. baskı,
M 2000

614
Türkçesi için bk. Keşfü’l-Hafa, İbrahim b. Muhammed el-Aclûnî, Beka Yayınları,
4 cilt, 1. baskı, M 2019
• Lisânu’l Arab, İbnu Manzûr, Dâru Sâdır, 5 cilt, 3. baskı, H 1414
• Ma’rifetu’s Sunen ve’l Âsâr, El-Beyhâkî, Câmietu’d Dirâsâti’l İslâmîyye, 10 cilt,
1. baskı, H 1412
Türkçesi için bk. Ma’rifetü’s- Sünen vel- Âsâr Beyhâkî, Ocak Yayıncılık, 7 cilt,
M 2018
• Meâlimu’s Sunen, El-Hattâbî, El-Matbaatu’l İlmiyye, 4 cilt, 1. baskı, M 1932
• Mecmeu’z Zevâid ve Menbau’l Fevâid, Ebû’l Hasen Nureddîn El-Heysemî,
Dâru’l Fikr, 10 cilt, H 1412
Türkçesi için bk. Mecma’uz-Zevâid ve-Menbau’l Fevâid, Nûreddîn El-Heysemî,
Ocak Yayıncılık, 8 cilt, M 2010
• Mecmû’u’l Fetâvâ, İbnu Teymiyye, Mecmeu’l Meliki’l Fahd Li’t Tıbâati’l Mus-
hâfi’ş Şerîf, 35 cilt, 1. baskı, M 1995
• Mekâyîsu’l Luğa, İbnu’l Fâris, Dâru’l-Fikr, 6 cilt, M 1979
• Mevsûatu Ahkâmi’t Tahâre, Dubyân bin Muhammed Ed-Dubyân, Mektebetu’r
Ruşd, 13 cilt, 2. baskı, M 2005
• Mevsûatu’t Tefsîri’l Me’sûr, Merkezu’d Dirâsât ve’l Ma’lumâti’l Kur’âniyye, Dâru
İbni Hazm, 24 cilt, 1. baskı, M 2017
• Muhtasaru’l Allâmeti Halîl, Halîl bin İshâk El-Mâlikî, Dâru’l Hadîs, 1. baskı,
M 2005
• Musannefu Abdirrezzâk Es-San’ânî, Abdurrezzâk Es-San’âni, El-Meclisu’l İlmî,
11 cilt, 2. baskı, M 1403
Türkçesi için bk. Musannef, Abdürrezzâk es-San’ânî, Ocak Yayıncılık, 12 cilt, 2013
• Musnedu’l İmâm Ahmed bin Hanbel, Ahmed bin Hanbel, Muessesetu’r Risâle,
45 cilt, 1. baskı, M 2001
Türkçesi için bk. Müsned, İmam Ahmed b. Hanbel, Bir Ocak Yayınları, 21 cilt,
M 201
• Nasbu’r Râye, Ez-Zeyleî, Muessesetu’r Reyyân, 4 cilt, 1. baskı, M 1997
• Neylu’l Evtâr, Eş-Şevkânî, Dâru’l Hadîs, 8 cilt, 1. baskı, M 1993

615
• Ravdatu’t Tâlibîn, En-Nevevî, El-Mektebu’l İslâmî, 12 cilt, 3. baskı, M 1991
• Ref ’u’l Melâm An Eimmeti’l A’lâm, İbnu Teymiyye, Er-Riâsetu’l Âmme Li
İdârâti’l Buhûsi’l İlmiyye ve’l-İftâ ve’d Da’ve ve’l İrşâd, M 1983
Türkçesi için bk. Müçtehid İmamların Savunusu, İbn Teymiyye, Çıra yayınları,
1. baskı, M 2019
• Risâletun İlâ Ehli’s Sağr, Ebû’l Hasen El-Eşa’rî, Mektebetu’l Ulûmi ve’l Hikem,
M 1988
• Sahîhu İbni Hibbân, İbnu Hibbân, Muessesetu’r Risâle, 18 cilt, 1. baskı, M 1988
• Sahîhu İbni Huzeyme, İbnu Huzeyme, El-Mektebu’l İslamî, 4 cilt, M 1980
Türkçesi için bk. Sahîhi İbni Huzeyme, İbni Huzeyme, İtisam Yayıncılık, 4 cilt,
M 2019
• Sahîhu’l Buhârî, Muhammed ibni İsmail El-Buhârî, Muessesetu’r Risâle, 3.
baskı, H 1441
Türkçesi için bk. Sahîh-i Buhârî, İmam Buhâri, Karınca & Polen Yayınları, 6
cilt, 1. baskı, M 2017
• Sahîhu Muslim, Muslim bin Haccac, Muessesetu’r Risâle, 2. baskı, H 1441
Türkçesi için bk. Sahîh-i Müslim Muhtasarı, Hüner Yayınevi, 2 cilt, M 2005
• Siyeru A’lâmi’n Nubelâ, Ez-Zehebî, Muessesetu’r Risâle, 25 cilt, 3. baskı, M 1985
• Subulu’s Selâm, Muhammed bin İsmâîl Es-San’âni, Mektebetu Mustafâ El-Bâbî
El-Halebî, 4 cilt, 4. baskı, M 1960
• Sunenu’d Dârekutnî, Ed-Dârekutnî, Muessesetu’r Risâle, 5 cilt, 1. baskı, M 2004
Türkçesi için bk. Sünen, Dârekutnî, Ocak Yayıncılık, 3 cilt, M 2015
• Sunenu’d Dârimî, Ebu Muhammed Ed-Dârimî, Dâru’l Muğnî Li’n Neşri ve’t
Tevzî’, 4 cilt, 1. baskı, M 2000
Türkçesi için bk. Sünen-i Dârimî Tercemesi, Darimî, Konya Kitapçılık, M 2011
• Sunenu Ebî Dâvud, Ebû Dâvud Es-Sicistânî, Muessesetu’r Risâle, 1. baskı, H 1440
Türkçesi için bk. Sünen-i Ebû Dâvud Tercemesi, Konya Kitapçılık, 3 cilt, M 2015
• Sunenu İbni Mâce, İbni Mâce, Muessesetu’r Risâle, 1. baskı, H 1438
Türkçesi için bk. Sünen-i İbni Mâce Tercemesi, Konya Kitapçılık, 2 cilt, M 2008

616
• Sunenu Saîd ibni Mansûr, Ebû Osmân Saîd ibni Mansûr, Dâru’l Kutubi’l İlmiyye,
5 cilt, M 1993
• Sunenu’n Nesâî, En-Nesâî, Muessesetu’r Risâle, 1. baskı, H 1438
Türkçesi için bk. Sünen-i Nesâî Tercemesi, Konya Kitapçılık, 3 cilt, M 2005
• Sunenu’t Tirmizî, Muhammed bin Îsa Et-Tirmizî, Muessesetu’r Risâle, 1. baskı,
H 1438
Türkçesi için bk. Sünen-i Tirmizi Tercemesi, Konya Kitapçılık, 3 cilt, M 2007
• Şerhu Akîdeti’t Tahâvîyye, İbnu Ebî’l Îzz, Muessesetur’r Risâle, 2 cilt, 10. baskı,
M 1997
Türkçesi için bk. El-Akidetü’t Tahâvîyye ve Şerhi, İbn Ebi’l-İzz el-Hanefi, Guraba
Yayınları, 3. baskı, M 2014
• Şerhu Fıkhi’l Ekber, Mollâ Alî El-Kâri, Dâru’l Beşâiri’l İslâmiyye, 1. baskı, M 1998
Türkçesi için bk. Fıkh-ı Ekber Şerhi, Aliyyül Kâri, Hisar Yayınları, M 2016
• Şerhu Meâni’l Âsâr, Et-Tahâvî, Âlemu’l Kutub, 5 cilt, 1. baskı, M 1994
Türkçesi için bk. Hadislerle İslam Fıkhı Şerhu Meanil Asar, İmam Tahâvî, Beka
Yayınları, 7 cilt, 1. baskı, M 2018
• Şerhu Sahîhi’l Buhârî, İbnu Battâl, Mektebetu’r Ruşd, 10 cilt, 2. baskı, M 2003
• Şerhu’s Sunne, El-Berbehârî, Dâru İbni’l Kayyım
Türkçesi için bk. Şerhu’s Sünne Ehli Sünnet Akidesinin İzahı, Ebu Muhammed
el-Berbehârî, Neda Yayınları, 1. baskı, M 2019
• Silsiletu’l Ehâdîsi’d Daîfeti ve’l Mevdûa, El-Elbânî, Dâru’l Meârif, 1. baskı, 14
cilt, M 1992
• Şuabu’l Îmân, El-Beyhakî, Mektebetu’r Ruşd, 14 cilt, 1. baskı, M 2003
Türkçesi için bk. Şuabu’l-İmân, Beyhakî, Ocak Yayıncılık, 10 cilt, M 2015
• Tabakâtu Ulemâi’l Hadîs, Ebû Abdillâh Muhammed bin Abdulhâdî, Muessesetu’r
Risâle, 4 cilt, 2. baskı, M 1996
• Tağlîku’t Ta’lîk, İbnu Hacer El-Askalânî, El-Mektebu’l İslâmî, 5 cilt, 1. baskı,
H 1405
• Târîhu’l İslâm, Ez-Zehebî, Dâru’l Ğarbi’l İslâmî, 15 cilt, 1. baskı, M 2003

617
Türkçesi için bk. Tarihü’l İslam, İmam Zehebi, Cantaş Yayınları, 6 cilt, 1. baskı,
M 1994
• Târîhu’l Mezâhibi’l İslâmiyye, Muhammed Ebû Zehrâ, Dâru’l Fikr, 2 cilt
Türkçesi için bk. İslâm’da Siyâsî İtikâdî ve Fıkhî Mezhepler Tarihi, Prof. Dr.
Muhammed Ebû Zehra, Hisar Yayınları, M 2017
• Târîhu’t Taberî, İbnu Cerîr Et-Taberî, Dâru’t Turâs, 11 cilt, 2. baskı, H 1387
Türkçesi için bk. Tarih-i Taberî, Muhammed bin Cerir’üt-Taberi, Sağlam Yayı-
nevi, 4 cilt, 1. baskı, M 2000
• Tefsîru İbni Ebî Hâtim, İbnu Ebî Hâtim, Mektebetu Nizâr Mustafâ El-Bâz, 13
cilt, 3. baskı, H 141
• Tefsîru İbni Receb El-Hanbelî, İbnu Receb El-Hanbelî, Dâru’l Âsime, 2 cilt, 1.
baskı, M 2001
Türkçesi için bk. Ravâiu’t Tefsîr, İbnu Receb El-Hanbelî, Beka Yayınevi, 4 cilt,
M 2019
• Tefsîru’l Kur’âni’l Azîm, İbnu Kesîr, Dârul Kutubil İlmiyye, 9 cilt, 2. baskı, H 1419
Türkçesi için bk. İbn-i Kesîr Tefsiri, İmam Hafız İbn-i Kesîr, Polen Yayınları,
12 cilt, M 2020
• Tefsîru’l Mâverdi, El-Maverdi, Daru’l Kutubi’l İlmiyye, 6 cilt
• Tefsîru Mukâtil bin Suleymân, Mukâtil bin Suleymân, Dâru İhyâi’t Turâs, 5 cilt,
1. baskı, H 1423
Türkçesi için bk. Tefsîr-i Kebîr, Mukâtil bin Süleymân, İşaret Yayınları, 4 cilt,
1. baskı, M 2017
• Tehzîbu Suneni Ebî Dâvud ve Îdâhu Muşkilâtih, İbnu Kayyım El-Cevziyye,
Eş-Şâmiletu’z Zehebiyye
• Telbîsu’l İblîs, İbnu’l Cevzî, Dâru’l Fikr, 1. baskı, M 2001
Türkçesi için bk. Şeytanın Ayartması, İbnu’l Cevzî, Polen & Karınca Yayınları,
M 2015
• Tevhid Dergisi, Tevhid Basım Yayın, 31, 83, 90 ve 95. Sayı
• Tevhid Meali, Halis Bayancuk, Tevhid Basım Yayın, 2. baskı, M 2020

618
• Tuhfetu’l Ehvezî, Abdurrahman Mubârekfurî, El-Mektebu’s Selefiyye, 10 cilt,
2. baskı, M 1963
• Zâdu’l Meâd, İbnu Kayyım El-Cevziyye, Muessessetu’r Risâle, 5 cilt, 27. baskı,
M 1994
Türkçesi için bk. Zâdu’l-Meâd, İbn Kayyim El-Cevziyye, İklim Yayınları, 6 cilt,
M 2008
• Zâdu’l Mesîr Fî İlmi’t Tefsîr, İbnu’l Cevzî, Dâru’l Kitâbi’l Arabî, 4 cilt, 1. baskı,
H 1422
Türkçesi için bk. Kur’an-ı Kerim Tefsiri, Zadü’l-Mesir Fi İlmi’t-Tefsir, İmam
Ebu’l-Ferec İbn’ul Cevzî, 6 cilt, M 2011
• Zevâidu İbni Huzeyme ve İbni Hibbân ve’l-Mustedrek Alâ Kutubi’t Tis’a, Sâlih
bin Ahmed Şâmî, El-Mektebu’l İslâmî, 3 cilt, 1. baskı, M 2012
• Zevâidu’s Suneni’l Kubrâ Li’l Beyhakî, Sâlih Ahmed Eş-Şâmî, El-Mektebu’l
İslâmî, 3 cilt, 1. baskı, M 2010
Tüm hadis rakamlandırmaları aşağıdaki kitaplardan yapılmıştır
• Camiu’l Usuli’t Tis’a Mine’s Sunneti’l Mutahhara, Salih Ahmed Eş-Şami, El-Mek-
tebu’l İslami, 14 cilt, 1. baskı, M 2021
• Zevâid ibni Huzeyme ve ibni Hibbân ve’l Mustedrek Ala Kutubi’t Tis’a, Sâlih
bin Ahmed Şâmî, El-Mektebu’l İslâmi, 3 cilt, 1. baskı, M 2012
• Zevaid Sunen’ul Kubra li’l Beyhaki, Salih Ahmed EŞ-Şami, El-Mektebu’l İslami,
3 cilt, 1. baskı, M 2010
Fıkhu’l Hadis, Sünnet İmihâli’nde kullanılan tıbbi kaynaklar
• Ahmed A, Mbibi NH, Dawam D, Kalayi GD. Geleneksel erkek sünnetinin
komplikasyonları. Ann Trop Paediatr. 1999; 19 ( 1 ): 113 - 117 pmid: 10605531
CrossRef PubMedGoogle Scholar
• Aridogan IA, İlkit M, Izol V,Ateş A ,Demirhindi H. Pediatrik bir popülasyonda
glans penisi ve maya mantarlarının sünnet öncesi kolonizasyonu: sünnet öncesi
ve sonrası sonuçlar. Mikozlar . 2009; 52 (1); 49-52 omıd:18498303 CrossRef Pu-
bMedGoogle Scholar
• Bailey RC, Egesah O, Rosenberg S. HIV’in önlenmesi için erkek sünneti: Kenya,
Bungoma’daki klinik ve geleneksel ortamlardaki komplikasyonların ileriye dönük

619
bir çalışması. Bull World Health Organ. 2008; 86 ( 9 ): 669 - 677 pmid: 18797642
CrossRef PubMedGoogle Scholar
• Cathcart P, Nuttall M, Meulen der Van J, Emberton M, Kenny SE. 1997 ve 2003
yılları arasında İngiltere’de pediatrik sünnet eğilimleri ve komplikasyonları. Br J
Surg. 2006; 93 ( 7 ): 885 - 890 pmid: 16673355 CrossRef PubMedGoogle Scholar
• Cutler WB, Friedmann E, McCoy NL. Coitus and menstruation in perime-
nopausal women. J Psychosom Obstet Gynaecol. 1996;17:149–157. [PubMed]
[Google Scholar]
• Elias E. MAZOKOPAKIS. Is Vaginal Sexual Intercourse Permitted during
Menstruation? A Biblical (Christian) and Medical Approach. 2018
• Erkek Sünneti Değerlendirme – Metanaliz/American Academy of Pediatrics Task
Force on Circumcision. Male circumcision. Pediatrics. 2012 Sep;130(3):e756-85.
doi: 10.1542/peds.2012- 1990. Epub 2012 Aug 27. PMID: 22926175
• Erkek sünnetine karşı çıkan argümanların eleştirel değerlendirmesi: Sistematik
bir inceleme/ Morris BJ, Moreton S, Krieger JN. Critical evaluation of arguments
opposing male circumcision: A systematic review. J Evid Based Med. 2019 Nov;
12(4): 263-290. doi: 10.1111/jebm.12361. Epub 2019 Sep 8. PMID: 31496128;
PMCID: PMC6899915
• Fan, S., Yeon, A., Shahid, M. vd. Sağlıklı yetişkinlerin temel idrar metabolitle-
rinde cinsiyetle ilişkili farklılıklar. Erişim Tarihi Eylül 8, 11883 (2018). https://
doi.org/10.1038/s41598-018-29592-3
• Filer RB, Wu C√H. Adet sırasında çiftleşme. Endometriozis ve pelvik inflamatuar
hastalık üzerine etkisi. J Reprod Med. 1989; 34: 887–890. [PubMed] [Google
Scholar]
• Fussel EN, Kaack MB, Kiraz R, Roberts JA. Bakterilerin inssan sünnet derisine
yapışması. J Urol. 1988; 140 (5): 997-1001 pmid: 2902235PubMedGoogle Scholar
• Giuliano AR, Lazcano E, Villa LL, ve diğerleri. Sünnet ve cinsel davranış: HIM
çalışmasında erkekler arasında insan papilloma virüsü tespiti ile bağımsız olarak
ilişkili faktörler. Int Cancer. 2009; 124 (6): 1251-1257 pmid: 19089913 Cross-
Ref PubMedGoogle Scholar
• Giuliano AR, Lazcano E, Villa LL ve diğerleri. Sünnet ve cinsel davranış: HIM
çalışmasında erkekler arasında insan papilloma virüsü tespiti ile bağımsız olarak

620
ilişkili faktörler. Int Cancer. 2009; 124 (6): 1251-1257 pmid: 19089913 Cross-
Ref PubMedGoogle Scholar
• Grey RH, Kigozi G, Serwadda D, vd. Uganda Rakai’de yapılan randomize bir
çalışmada erkek sünnetinin kadın partnerlerin genital sistem semptomları ve vajinal
enfeksiyonlar üzerindeki etkileri. Ben J Obstet Gynecol. 2009; 200 (1): 42.e1-e7
• Günşar C, Kurutepe S , Alparslan O ,ve diğerleri. Sünnet durumunun periü-
retral ve glanüler bakteri florasına etkisi. Urol Int. 2004; 72 (3): 212-215 PMID:
15.084,764 CrossRef PubMedGoogle Scholar
• Langerhans hücreleri, CD4 T hücreleri, Makrofajlar
• Mollazadeh, Sanaz et al. “Association between Sexual Activity during Menstru-
ation and Endometriosis: A Case-Control Study.” International journal of fertility
& sterility vol. 13,3 (2019): 230-235. doi:10.22074/ijfs.2019.5601
• Nielson CM, Schiaffino MK, Dunne EF, Salemi JL, Giuliano AR. Erkek anogenital
insan papilloma virüsü enfeksiyonu ile anatomik bölgeye göre sünnet arasındaki
ilişkiler ve kadın seks partnerlerinin yaşam boyu sayısı. J Infect Dis. 2009; 199 (1):
7-13 PMID: 19.086.813
• O’Farrell N, Morison L, Chung CK. Londra’daki cinsel yolla bulaşan erkek en-
feksiyon kliniğine katılanlar arasında düşük penis ıslaklığı prevalansı. Sex Transm
Dis. 2007; 34 (6): 408-409 pmid: 17016235 PubMedGoogle Scholar
• Payne K, Thaler l, Kukkonen T, Taşıyıcı S, Binik Y. Sünnetli ve sünnetsiz erkek-
lerde duyum ve cinsel uyarılma. J Sex Med. 2007; 4 (3): 667-674 pmid: 17419812
CrossRef PubMedGoogle Scholar
• Richters J, Smith AM, de Visser RO, Grulich AE, Rissel CE. Avusturalya’da
sünnet: yaygınlık ve cinsel sağlık üzerindeki etkileri. Int J STD AIDS. 2006; 17
(8): 547-554 pmid: 16925903
• Schmitz RF, Schulpen TW, Redjopawiro MS, Liem MS, Madern GC, Van Der
Werken C. Yeni bir tek kullanımlık klemp ile lokal anestezi altında dini sünnet. BJU
Int. 2001; 88 (6): 581 - 585 pmid: 11678755 CrossRef PubMedGoogle Scholar
• Senkul T, Işeri C, şen B, Karademir K, Saraçoğlu F, Erden D. Yetişkinlerde sün-
net: cinsel işlev üzerindeki etki. Üroloji. 2004; 63 (1): 155-158 pmid: 14741371
CrossRef PubMedGoogle Scholar
• Serour F, Samra Z, Kushel Z, Gorenstein A, Dan M. Sünnetsiz ve sünnetli er-

621
keklerin karşılaştırmalı periüretral bakteriyolojisi. Genitourin Med. 1997; 73 (4):
288-290 pmid: 9389952 Özet
• Shaikh N, Morone NE, Bost JE, Farrell MH. Çocuklukta idrar yolu enfeksiyo-
nu prevalansı: bir meta-analiz. Pediatr Infect Dis J. 2008; 27 (4): 302-308 pmid:
18316994 CroosRef PubMedGoogle Scholar
• Singh-Grewal D, Macdessi J, Craig J. Erkek çocuklarda idrar yolu enfeksiyo-
nunun önlenmesi için sünnet: randomize çalışmaların ve gözlemsel çalışmaların
sistematik bir incelemesi. Arch Dis Child. 2005; 90 (8): 853-858 pmid:15890696
• Sweet RL, Blankfort-Doyle M, Robbie M, Schacter J. The occurrence of chlamydial
and gonococcal salpingitis during the menstrual cycle. JAMA. 1988;288:2062–2064.
[PubMed] [Google Scholar]
• Todd J, Munguti K, Grosskurth H, ve diğerleri. Kırsal Afrika popülasyonunda
aktif sifiliz ve TPHA serokonversiyonnu için risk faktörleri. Sex Transm Infect.
2001; 77 (1): 37-45 pmid: 11158690
• To T, Agha M, Dick PT, Feldman W. Yenidoğan erkek çocuklarının sünnet edil-
mesi ve müteakip idrar yolu enfeksiyonu riski üzerine kohort çalışması. Lancet.
1998; 352 (9143): 1813-1816 pmid: 9851381 CroosRef PubMedGoogle Scholar
• Tsen HF ,Morgenstern H ,Mack T ,Peters RK. Penis kanseri için risk faktörleri:
Los Angeles County’de (Amerika Birleşik Devletleri) popülasyon temelli bir vaka
kontrol çalışmasının sonuçları. Kanser Kontrolü Nedenler. 2001: 12 (3): 267-277
pmid: 11405332 CrossRef PubMedGoogle Scholar
• Weiss HA, Thomas SL, Munabi SK, Hayes RJ. Erkek sünneti ve sifiliz, şankroid
ve genital herpes riski: sistematik bir inceleme ve meta-analiz. Sex Transm Infect.
2006; 82 (2): 101-109, tartışma 110 PMID: 16581731 Google Scholar
• Williams Jinekoloji, Bakteriyel Vajinozis, s. 66, Tablo 3.2, 25. Baskı
• Williams Obstetrik, Implantasyon ve Plesamta Gelişimi, 25. Baskı
• Yegane RA, Kheirollahi AR, Salehi NA, Bashashati M, Khoshdel JA, Ahmadi M.
İran’da sünnetin geç komplikasyonları. Pediatr Surg Int. 2006; 22 (5): 442 - 445
pmid: 16649052 CrossRef PubMedGoogle Scholar

622
İÇİNDEKİLER
TEŞEKKÜR, İTHAF VE TAKDİM  �������������������������������������������������� 7
MUKADDİME/ÖN SÖZ  ����������������������������������������������������������� 11
I. Çalışmaya Seçilen İsim  ���������������������������������������������������������� 11
II. Çalışmamızda İzlenen Metod  ������������������������������������������������� 12
Ehl-i Hadis Hakkında Yanlış Bilgiler  ���������������������������������������������� 22
1. Hadisçiler Haşevi midir?  ������������������������������������������������������� 23
2. Hadisçiler Fıkha Karşı mıdır?  �������������������������������������������������� 25
3. Hadisçiler Zahiri midir?  �������������������������������������������������������� 29
Ehl-i Hadis’in Zahiriliğe Nispet Edilme Nedenleri  �������������������������� 58
III. Şer’i Hükümlerin Hikmetleri ve Gayeler  ����������������������������������� 66
Hikmet ve Makasıd Fıkhının Önemi  ��������������������������������������������� 67
IV. İhtilaf Fıkhına Dair  ��������������������������������������������������������������� 74
A. Fukaha İhtilafının Mücmel Sebepleri  ����������������������������������������� 81
B. Fukaha İhtilafının Tafsilî Sebepleri  �������������������������������������������� 84
1. Usul Kaidelerinde Vuku Bulan İhtilaf  ���������������������������������������� 84
2. Konu Hakkındaki Delilin Âlime Ulaşmaması  ������������������������������� 88
Nesh edici delilin âlime ulaşmaması  ����������������������������������������� 90
3. Rivayetin Sübutuna İnanmamak  �������������������������������������������� 91
4. Ayet Kıraatlerinde Var Olan İhtilaf  ������������������������������������������� 93
5. Delilin Tefsirinde Anlaşmazlık  ������������������������������������������������ 94
6. Delillerde (Zahiren) Görülen Zıtlık ve Tercih Yollarında Anlaşmazlık  �� 94
7. Konu Hakkında Delil Olmaması  ���������������������������������������������� 96
C. Fukahanın İhtilaf Sebeplerini Bilmenin Faydaları  �������������������������� 97
1. Fukaha Hakkında Yanlış Düşüncelere Kapılmamak  ���������������������� 97
2. İslam Toplumunun Belini Kıran Ayrılık ve Taassuptan Kurtulmak  ������ 97
3. Fıkhi Melekelerin Gelişmesi  �������������������������������������������������� 98
4. “İhtilafın Olduğu Yerde İcma, İcmanın Olduğu Yerde İhtilaf”
İddiasından Kurtulmak  ����������������������������������������������������������� 99
D. Fıkhi İhtilaflara Dair Bazı Mülahazalar  �������������������������������������� 100
1. İhtilaf Başlı Başına Hüccet Değildir  ���������������������������������������� 100
2. “İhtilaf Edilen Meselelerde İnkâr Yoktur.” Sözünün Çarptırılması  ����� 102
3. “Bir Hâkim İçtihad Ettiğinde İsabet Ederse İki Ecir Alır. İsabet Etmezse Bir
Ecir Alır.” Hadisi ve “İfrat ve Tefrit”  ��������������������������������������������� 104

623
4. Meşru İhtilaflar Ayrılık ve Düşmanlığa Sebep Olmamalıdır  ����������� 106
5. Meşru Bir İhtilaf, Sebebi Zail Olduğunda Meşru Olmaktan Çıkar  ���� 106
6. Delillerin Ulaşması veya Anlayışın Değişmesi Neticesinde Fıkhi
Görüşlerin Değişmesi Ayıplanacak Bir Durum Değildir  ������������������� 107
V. Ehl-i Hadisin Metodu  ���������������������������������������������������������� 108
VI. Çalışmaya Dair Genel Bilgiler  ���������������������������������������������� 111
TAHARET KİTABI
TAHARET VE KISIMLARI BABI  ������������������������������������������������ 115
I. Taharet Nedir?  ������������������������������������������������������������������� 115
İslam’ın Temizliğe Verdiği Önem  ����������������������������������������������� 115
II. Taharetin Kısımları  ������������������������������������������������������������� 117
A. Manevi Taharet  ����������������������������������������������������������������� 117
B. Maddi Taharet/Hakiki Taharet  ����������������������������������������������� 118
C. Hükmi Taharet  ������������������������������������������������������������������ 118
III. Fıkıh Kitaplarına Öncelikle Taharet Babı ile Başlanmasının
Hikmeti Nedir?  ��������������������������������������������������������������������� 119
SULAR BABI  ������������������������������������������������������������������������ 121
I. Mutlak Su  ������������������������������������������������������������������������� 122
A. Gök Kaynaklı Sular  ������������������������������������������������������������ 122
B. Yer Kaynaklı Sular  �������������������������������������������������������������� 123
II. İçerisine Temiz Bir Madde Karışan Su  ������������������������������������� 124
III. İçerisine Necis Madde Karışan Su  ����������������������������������������� 124
IV. Suya Bir Canlının Düşmesi ve Ölmesi  ������������������������������������ 127
V. Musta’mel (Kullanılmış) Su  �������������������������������������������������� 127
VI. Isıtılmış Su  ����������������������������������������������������������������������� 128
A. Güneşte Isıtılmış Su  ����������������������������������������������������������� 128
B. Ateşte Isıtılmış Su  �������������������������������������������������������������� 129
VII. Beklemesi Nedeniyle Değişime Uğramış Su  �������������������������� 129
VIII. Sulara Bevletmek  ������������������������������������������������������������ 130
A. Akar Su  �������������������������������������������������������������������������� 130
B. Durgun Su  ���������������������������������������������������������������������� 130

624
KAPLAR BABI  ���������������������������������������������������������������������� 133
I. Kapların Hükmü  ����������������������������������������������������������������� 133
II. Altın ve Gümüş Kapların Kullanımı  ���������������������������������������� 133
III. Kâfirlerin Kaplarını Abdest İçin Kullanmak  ����������������������������� 136
IV. Altın/Gümüş Kaplama Kaplarda Yemek İçmek  ������������������������ 137
V. Su ve Yiyecek Konulan Kaplara Yönelik Nebevi Tavsiyeler  ���������� 137
HELA ADAPLARI BABI  ���������������������������������������������������������� 141
I. İnsanların Görmeyeceği Bir Yerde İhtiyaç Gidermek  ������������������ 142
II. İnsanlara Eziyet Veren Mekânlarda İhtiyaç Gidermemek  ����������� 143
III. Canlılara Ait Yuvalara İhtiyaç Gidermemek  ���������������������������� 143
IV. İhtiyaç Giderirken Ön ve Arkayla Kıbleye Dönmemek  �������������� 144
V. Allah’ın İsminin veya Kur’ân Ayetlerinin Yazılı Olduğu Bir Şeyle
Helaya Girmemek  ����������������������������������������������������������������� 146
VI. Sol Ayakla Girip Sağ Ayakla Çıkmak  ������������������������������������� 146
VII. Helaya Girerken Sünnette Sabit Olan Zikirleri Yapmak  ������������ 147
A. “Bismillah” Demek  ������������������������������������������������������������� 147
B. Allah’a Sığınmak  ��������������������������������������������������������������� 147
VIII. Helada Konuşmamak  ������������������������������������������������������ 148
A. Helada Allah’ı Zikretmek  ����������������������������������������������������� 148
B. Helada Konuşmak  ������������������������������������������������������������� 149
IX. Ayakta Bevletmemek  �������������������������������������������������������� 149
X. Bevlin Elbiseye Sıçramasından Kaçınmak  ������������������������������� 150
Bevlin Sıçramasından Korunmak İçin Alınacak Tedbirler  ������������������ 151
1. Rüzgâra Doğru Bevletmemek  ���������������������������������������������� 151
2. Yumuşak Bir Mekân Seçmek veya Bevl İçin Küçük Bir Çukur Kazmak   151

3. Elbiseyi Toplamak  ������������������������������������������������������������ 151


4. Sıçratmayan Tuvalet Taşı Seçmek  ������������������������������������������ 151
XI. İstinca ve İsticmar Adabı  ���������������������������������������������������� 152
A. İstinca ve İsticmar Yaparken Sağ Eli Kullanmamak  ����������������������� 152
B. İsticmar Yapılacak Madde Hakkında Bilinmesi Gerekenler  ������������� 153
1. Zatında Necis Olan Bir Madde Olmaması  �������������������������������� 153
2. Kemik ve Tezekle Temizliğin Yapılmaması  �������������������������������� 153
3. Şeriatın Kendisine Değer Verdiği Bir Nesne Olmaması  ���������������� 154
4. Necaseti İzale Edecek Bir Yapıya Sahip Olması  �������������������������� 154

625
5. Gıda Maddeleriyle İsticmar Yapmamak  ����������������������������������� 154
C. İsticmarda Kaç Taş Kullanılır?  ������������������������������������������������ 154
D. Taşın Dışında Başka Maddeler İsticmar İçin Kullanılabilir mi?  ���������� 155
E. Vücudun Ön veya Arka Tarafından Çıkan Her Şey için İstinca veya İsticmar
Yapmak Gerekir mi?  �������������������������������������������������������������� 156
XII. Heladan Çıkarken Okunması Gereken Zikir  ��������������������������� 156
XIII. Heladan Çıktıktan Sonra Elleri Yıkamak  ������������������������������� 156
XIV. Banyoda Bevletmemek  ���������������������������������������������������� 157
XV. Hastalık Nedeniyle Bevlini Tutamayan Kişinin Durumu  ����������� 157
XVI. İstinca Konusunda Oluşan Vesveseler  ��������������������������������� 158
FITRAT HASLETLERİ BABI  ����������������������������������������������������� 165
I. Fıtratın Şer’i Anlamı  ������������������������������������������������������������ 165
A. Tevhid Anlamında   ������������������������������������������������������������ 165
B. Biyolojik Yapı, Dış Görünüm ve Temizlik Anlamında  ��������������������� 166
II. Şeytanın Projesi: Fıtratı Değiştirmek!  ������������������������������������� 167
A. Şirk  ������������������������������������������������������������������������������� 168
B. Çıplaklık  ������������������������������������������������������������������������� 169
C. Dış Görünüm, Estetik  ���������������������������������������������������������� 171
III. Fıtrat Özellikleri Nelerdir?  ��������������������������������������������������� 175
IV. Fıtrat Hasletleri Ne Anlama Gelir?  ���������������������������������������� 176
V. Fıtrat Hasletlerinin Temizlik/Taharet Babıyla İlgisi  �������������������� 176
A. Misvak/Diş Fırçası Kullanmak  ������������������������������������������������ 176
1. Misvağın/Ağız Bakımının Fazileti  ������������������������������������������ 177
2. Ağız Temizliğinin Müekked Olduğu Yerler  ������������������������������� 178
a. Abdest alırken/Abdestle birlikte  ����������������������������������������� 178
b. Namaza başlamadan önce  ������������������������������������������������ 178
c. Kur’ân okumaya başlamadan önce  �������������������������������������� 179
d. Eve girerken  ����������������������������������������������������������������� 179
e. Gece uyanınca  ��������������������������������������������������������������� 179
B. Etek Tıraşı  ������������������������������������������������������������������������ 179
C. Koltuk Altı Tıraşı  ���������������������������������������������������������������� 180
1. Etek ve Koltuk Altı Tıraşında Gözetilmesi Gereken Süre  ��������������� 180
2. Etek ve Koltuk Altı Tıraşında Lazer Kullanılabilir mi?  ������������������� 181
3. Koltuk Altı ve Etek Tıraşı Dışında Kalan (Kol-Bacak-Göğüs) Bölgelerin
Tıraş Edilmesi/Temizlenmesi Caiz midir?  ������������������������������������ 181

626
D. Tırnak Kesmek  ������������������������������������������������������������������ 182
E. Sünnet Olmak  ������������������������������������������������������������������ 182
Sünnetin Tıbbi Faydaları   ������������������������������������������������������� 188
F. Sakalları Uzatmak  �������������������������������������������������������������� 191
1. Sakal Bırakıp Bıyık Kısaltmanın Hükmü  ����������������������������������� 191
2. Sünnette Sakal Boyu  ��������������������������������������������������������� 192
3. Sakalları Kısaltmanın Sınırı  �������������������������������������������������� 193
4. Sakalın Faydaları/Hikmetleri  ����������������������������������������������� 194
a. Sakal bırakmak; Allah’ın ve Resûl’ünün emrine uymak, Nebevi çağrıya
icabet etmektir  ����������������������������������������������������������������� 194
b. Sakal bırakmak fıtrata uymaktır  ������������������������������������������ 194
c. Sakal bırakmak müşriklere muhalefettir  �������������������������������� 195
d. Sakal, kalkandır  ������������������������������������������������������������� 195
e. Sakal, Müslim erkeğin süsüdür  ������������������������������������������� 195
f. Sakalın sağlık yönünden faydası  ������������������������������������������ 196
g. Bıyıkları kesmek/kısaltmak  ������������������������������������������������ 196
ABDEST BABI  ���������������������������������������������������������������������� 203
I. Abdestin Tanımı  ����������������������������������������������������������������� 203
II. Abdestin Fazileti  ���������������������������������������������������������������� 203
A. Abdest Kişinin Günahlarını Döker  ������������������������������������������ 203
B. Abdest Kişinin Allah Katındaki Derecesini Arttıran Amellerdendir  ���� 204
C. Abdest Ahiret Günü'nde Diğer Ümmetlerden Ayrıcalıklı Kılan Bir Nur
Verir  ��������������������������������������������������������������������������������� 204
D. Abdest Müminin Süsüdür  ���������������������������������������������������� 205
E. Abdest İmanın Alametidir  ���������������������������������������������������� 205
III. Abdestin Şartları  ��������������������������������������������������������������� 205
A. Akıl Baliğ Olmak  ��������������������������������������������������������������� 206
B. Müslim Olmak  ������������������������������������������������������������������ 206
C. Niyet Etmek  ��������������������������������������������������������������������� 207
1. Niyetin Dille Yapılması Doğru mudur?  ������������������������������������ 208
2. Kişi Hem Abdest Almak Hem de Serinlemek Gibi Birden Fazla Niyetle
Abdest Alabilir mi?  �������������������������������������������������������������� 209
D. Suyun Temiz ve Temizleyici Olması  ����������������������������������������� 209
E. Suyun Deriye Ulaşmasını Engelleyecek Şeyleri İzale Etmek  ������������ 209
1. Yağ, Nemlendirici Krem Gibi Maddelerin Kullanımı Abdeste Etki
Eder mi?  �������������������������������������������������������������������������� 210
2. Her Abdesten Önce İstinca ve İsticmar Yapmak Şart mıdır?  ���������� 210

627
IV. Abdestin Farzları/Rükunları  ������������������������������������������������ 210
A. Mazmaza ve İstinşak  ���������������������������������������������������������� 211
B. Yüzü Yıkamak  ������������������������������������������������������������������� 213
C. Elleri Dirseklerle Beraber Yıkamak  ������������������������������������������ 213
D. Başı Mesh Etmek  ��������������������������������������������������������������� 215
Kulakları Mesh Etmek  ���������������������������������������������������������� 215
E. Topuklarla Beraber Ayakları Yıkamak  ��������������������������������������� 216
F. Tertip  ����������������������������������������������������������������������������� 217
V. Abdestin Sünnetleri  ����������������������������������������������������������� 217

A. “Bismillah” Demek  ������������������������������������������������������������� 217


B. Misvak Kullanmak  ������������������������������������������������������������� 218
C. Elleri Üç Defa Yıkamak  �������������������������������������������������������� 218
D. El ve Ayak Parmaklarının Hilallenmesi  ������������������������������������� 218
E. Mazmaza ve İstinşakın Sünnetteki Sıfatı  ����������������������������������� 219
1. Suyu Sağ Avuçla Almak  ����������������������������������������������������� 219
2. Ağza ve Burna Tek Seferde Aynı Avuçtan Su Vermek  ������������������ 219
3. Sol Elle Burna Çekilen Suyu Sümkürmek  ��������������������������������� 220
4. Oruç Olma Durumu Hariç İstinşakı Mübalağa ile Yapmak  ������������� 220
F. Yüzü Yıkamanın Sünnetteki Sıfatı  ������������������������������������������� 220
1. İki Avuçla Yüzü Yıkamak  ����������������������������������������������������� 220
2. Suyu Sağ Elle Alıp Sol Elle Bitiştirmek ve Sonra Yüzü Yıkamak  ������� 221
3. Tek Avuçla Yüzü Yıkamak  ���������������������������������������������������� 221
G. Sakalların Hilallenmesi  ������������������������������������������������������� 221
H. Başı Mesh Etmenin Sünnetteki Sıfatı  ��������������������������������������� 221
1. Başı Mesh Etme Miktarı  ����������������������������������������������������� 221
2. Meshin Kaç Defa Yapılacağı  ������������������������������������������������ 222
I. Kulakları Mesh Etmenin Sünnetteki Sıfatı  ���������������������������������� 223
1. Baş Parmaklarla Kulağın Dışı, Şehadet Parmağıyla Kulağın İçi Mesh Edilir  223
2. Kulakları Mesh Ederken -Racih Olan Görüşe Göre- Yeni Bir Su Almaya
Gerek Yoktur  ��������������������������������������������������������������������� 223
J. Âzaları İkişer veya Üçer Defa Yıkamak  �������������������������������������� 224
1. Âzaları Üç Defadan Fazla Yıkamak Doğru Değildir  ��������������������� 224
2. Abdest İçerisinde Kişi Âzalarından Birini Üç, Birini İki, Birini Bir Defa
Yıkayabilir mi?  ������������������������������������������������������������������� 225
K. Âzaları Yıkarken Sağdan Başlamak  ����������������������������������������� 225
L. Suyu Ölçülü Kullanmak  ������������������������������������������������������� 225
M. Abdest Uzuvlarını Peş Peşe Yıkamak (Muvalat)  �������������������������� 226
N. Abdestten Sonra Yapılması Sünnet Olan Zikirler  ������������������������ 226

628
O. Abdest Aldıktan Sonra İki Rekât Namaz Kılmak  �������������������������� 227
VI. Abdestle İlgili Bazı Meseleler  ���������������������������������������������� 229
A. Abdest Âzalarını Yıkarken Dua Yapılır mı?  ��������������������������������� 229
B. Abdest Alırken Gözlerin İçi Yıkanır mı?  ������������������������������������� 230
C. Boynu Mesh Etmek Sünnet midir?  ������������������������������������������ 230
D. Abdestten Sonra Havlu Kullanmak  ����������������������������������������� 231
E. Abdestte İsraf  ������������������������������������������������������������������� 232
F. Abdestte Vesvese  �������������������������������������������������������������� 234
G. Her Abdestten Önce Kişinin Taharetlenmesi Gerekir mi?  ��������������� 235
H. Abdest Ânında Konuşulabilir mi?  ������������������������������������������� 235
I. Abdest Alırken Kıbleye Dönmek Gerekir mi?  ������������������������������ 236
J. Kolu veya Ayağı Kesik Olan Kişinin Abdesti  �������������������������������� 236
K. Abdesti En Güzel Şekilde Almanın Fazileti  �������������������������������� 237
VII. Abdestin Hükmü  ������������������������������������������������������������� 238

A. Abdestin Farz Olduğu Yerler  ������������������������������������������������� 238


1. Her Namaz İçin Abdest Alınmalı mı?  �������������������������������������� 239
2. Kur’ân’ı Okumak veya Kur’ân’a Dokunmak İçin Abdest Alınması
Gerekir mi?  ����������������������������������������������������������������������� 239
3. Tavaf İçin Abdest Alınmasının Hükmü Nedir?  ��������������������������� 241
4. Tilavet Secdesi ve Şükür Secdesi İçin Abdest Almanın Hükmü Nedir?  �� 243
B. Abdestin Sünnet Olduğu Yerler  ��������������������������������������������� 243
1. Uyumadan Önce  ������������������������������������������������������������� 243
2. Allah’ı Zikretmek veya Dua Etmek İstendiğinde  ������������������������ 244
3. Kustuktan Sonra  �������������������������������������������������������������� 244
4. Tavaf Yapmadan Önce  ������������������������������������������������������� 244
5. Öfke Ânında  ������������������������������������������������������������������� 245
6. Abdest Bozulduktan Sonra Her Defasında Tekrar Abdest Almak ve Her
Zaman Abdest Üzere Olmak  �������������������������������������������������� 245
7. Her Namaz Vakti Öncesinde  ������������������������������������������������ 245
8. Cünüp Kişi Yemek, İçmek veya Uyumak İstediğinde  ������������������� 246
9. İkinci Defa İlişkiye Girmek İstendiğinde  ���������������������������������� 246
VIII. Abdesti Bozan Hâller  247
�������������������������������������������������������

A. Bedenden İdrar ve Dışkının Çıkması  ��������������������������������������� 247


1. Sağlık Sorunları Nedeniyle Vücudun Başka Yerinden Atılan Bevl ve Dışkı
Abdesti Bozar mı?  ��������������������������������������������������������������� 248
2. Vücudun Ön veya Arka Tarafından Çıkan Taş veya Kurtçuk Gibi Şeyler
Abdesti Bozar mı?  ��������������������������������������������������������������� 248
B. Gusül Abdestini Bozan Hâller  ������������������������������������������������ 248

629
C. Mezi  ������������������������������������������������������������������������������ 248
D. İstihaze Kanı  �������������������������������������������������������������������� 249
E. Yellenmek  ����������������������������������������������������������������������� 249
F. Ağır Uyku ve Şuur Kaybı Yaşanan Hâller  ������������������������������������ 250
G. Zekere veya Ferce Dokunmak  ����������������������������������������������� 251
1. Başkasının Zekerine veya Fercine Dokunmak Abdesti Bozar mı?  ���� 253
2. Kazayla Zekerine veya Fercine Dokunan Kişinin Abdesti Bozulur mu?  � 253
3. Dubura Dokunmak Abdesti Bozar mı?  ����������������������������������� 253
H. Deve Eti Yemek  ���������������������������������������������������������������� 253
IX. Abdesti Bozmayan Unsurlar  ����������������������������������������������� 254
A. Kan  ������������������������������������������������������������������������������� 254
B. Kusmak  �������������������������������������������������������������������������� 256
C. Yabancı Bir Kadına Dokunmak  ���������������������������������������������� 257
D. Namazda Gülmek  ������������������������������������������������������������� 261
E. Hafif Uyku  ����������������������������������������������������������������������� 262
F. Vedi  ������������������������������������������������������������������������������� 262
G. Fercin Genişlemesinden Dolayı Dışarıdan İçeriye Giren Havanın
Tekrar Çıkması  ��������������������������������������������������������������������� 262
H. Ölü Yıkamak veya Taşımak  ��������������������������������������������������� 262
I. Tırnak Kesmek ve Saç Kısaltmak  ��������������������������������������������� 263
J. Gıybet, İftira Gibi Kötü/Günah Sözler  ��������������������������������������� 263
K. Ateşte Pişen Şeyleri Yemek  ��������������������������������������������������� 263
L. Abdestte Şüpheye Kapılmak  ������������������������������������������������� 264
MESH BABI  ������������������������������������������������������������������������� 269
I. Ayak Örtüsüne Mesh Etmek  ������������������������������������������������� 270
A. Ayak Örtüsüne Meshin Şartı  ������������������������������������������������� 272
B. Mesh Nasıl Alınır?  �������������������������������������������������������������� 273
C. Meshin Müddeti  ��������������������������������������������������������������� 273
D. Meshi Bozan Hâller  ������������������������������������������������������������ 274
1. Cünüp Olmak  ����������������������������������������������������������������� 275
2. Mesh Müddeti Bittiği Ânda Abdestsiz Olmak  ��������������������������� 275
3. Abdestsizken Mestleri/Çorapları Çıkarmak  ������������������������������ 275
II. Baş Örtüsüne Mesh Etmek  �������������������������������������������������� 277

A. Sarıklar Üzere Mesh Etmek  ��������������������������������������������������� 277


B. Takke Üzerine Mesh Etmek  ��������������������������������������������������� 278
C. Kadınların Baş Örtüsüne Meshi  ��������������������������������������������� 278
III. Sargılar Üzerine Mesh Etmek  ���������������������������������������������� 279

630
GUSÜL BABI  ����������������������������������������������������������������������� 285
I. Guslün Tanımı  �������������������������������������������������������������������� 285
II. Guslü Gerektiren Hâller  ������������������������������������������������������ 285
A. Guslün Vacip/Farz Olduğu Hâller  ������������������������������������������� 285
1. Meninin Şehvetle Çıkması  �������������������������������������������������� 285
2. Meni Gelmese Dahi Cinsel Birleşme  �������������������������������������� 287
3. Ölüm  ��������������������������������������������������������������������������� 288
4. Hayız ve Nifastan Temizlenme  ��������������������������������������������� 288
B. Guslün Sünnet/Müstehap Olduğu Hâller  ���������������������������������� 288
1. Cuma ve Bayram Guslü  ������������������������������������������������������ 288
2. İslam’a Girdiğinde Kâfirin Gusletmesi  ������������������������������������� 290
3. İhram’a Girerken ve Mekke’ye Girerken Gusül Almak  ������������������ 291
4. Ölü Yıkayanın Gusletmesi  ��������������������������������������������������� 291
5. Müşrik Defnedenin Gusletmesi  �������������������������������������������� 291
6. İstihazeli Kadının Namazları Cem Etmesi ve İki Namaz İçin Gusletmesi  � 291
7. Hastalık Sebebiyle Baygınlık Geçirenin Gusletmesi  �������������������� 292
8. Ehliyle Birlikte Olanın Gusletmesi  ����������������������������������������� 292
III. Gusül Alırken Yapılması Gerekenler  �������������������������������������� 293
A. Niyet Etmek  �������������������������������������������������������������������� 294
B. Besmele Çekmek  ��������������������������������������������������������������� 294
C. Elleri Yıkamak/Sabunlamak  �������������������������������������������������� 294
D. Tenasül Uzvunu Yıkamak  ����������������������������������������������������� 294
E. Abdest Almak  ������������������������������������������������������������������ 294
F. Saçları Güzelce Yıkamak  ������������������������������������������������������ 295
G. Sağ Taraftan Başlamak  �������������������������������������������������������� 296
H. Suyu İsraf Etmemek  ����������������������������������������������������������� 296
IV. Cünüp Olana Yasak Olan ve Yasak Olmadığı Hâlde
Yasak Sayılan Fiiller  ��������������������������������������������������������������� 296
A. Cünüp Kimsenin Kur’ân’a Dokunması  ������������������������������������� 297
B. Cünüp (ve Hayızlının) Kur’ân Okuması  ������������������������������������� 297
C. Cünüp (ve Hayızlının) Mescide Girmesi  ������������������������������������ 301
D. Cünüp Olanın Günlük İşlerini Yapması  ������������������������������������� 303
E. Cünüp Kimsenin Bulunduğu Yere Melek Girmez Anlayışı!  �������������� 306
F. Cünüp Olanın Abdest Alması  ������������������������������������������������ 307
V. Gusülle İlgili Meseleler  ������������������������������������������������������� 308
A. Suyun Tüm Vücuda Ulaşması İçin Vücudu Ovmak/Delk Gerekir mi?  � 308
B. Tırnak Dibi, Göbek Deliği, Kulak İçi, Küpe Delikleri Yıkanmalı mıdır?  � 308

631
C. Gusül Abdesti Alanın Namaz Abdesti Alması Gerekir mi?  �������������� 308
D. Guslü Gerektiren Birkaç Sebep Bir Araya Toplandığında
Tek Gusül Yeter mi?  ��������������������������������������������������������������� 309
E. Guslederken Örtünme Hâlleri  ����������������������������������������������� 309
1. Kimsenin Görmediği Bir Yerde Yalnız Yıkanan Kimse  ������������������� 309
2. Yanında Eşi Varken Yıkanan Kimse  ���������������������������������������� 310
3. Yanında Yabancı Biri Varken veya Başkalarının Gördüğü Yerde
Yıkanan Kimse  ������������������������������������������������������������������� 311
F. İhtilam Olan Kimse Rüya Değil Islaklığa Göre Gusletmelidir  ������������ 311
TEYEMMÜM BABI  ��������������������������������������������������������������� 317
I. Teyemmümün Tanımı  ��������������������������������������������������������� 317
II. Teyemmümün Meşru Kılınması  �������������������������������������������� 317
III. Teyemmüm Kolaylaştırmadır  ���������������������������������������������� 319
IV. Teyemmüm Küçük ve Büyük Abdestin Yerine Geçer  ���������������� 319
V. Teyemmüm Ne ile Alınır?  ���������������������������������������������������� 320
VI. Teyemmümün Keyfiyeti  ����������������������������������������������������� 322
VII. Ne Zaman Teyemmüm Alınır?  �������������������������������������������� 323
A. Hastalık Durumunda Teyemmüm  ������������������������������������������ 324
B. Sefer Durumunda Teyemmüm  ���������������������������������������������� 325
C. Su Olmaması Durumunda Teyemmüm  ������������������������������������ 326
VIII. Teyemmüm Abdestsizliği Kaldırır  ��������������������������������������� 329
IX. Teyemmümü Bozan Hâller  ������������������������������������������������� 329
A. Abdesti Bozan Hâllerden Biri Vuku Bulduğunda  ������������������������� 329
B. Su Bulunca  ���������������������������������������������������������������������� 329
Suyu Bulmanın Hâlleri  ����������������������������������������������������������� 330
1. Teyemmüm Alıp Namaza Başlamadan Önce Su Bulan Kimse  �������� 330
2. Namaza Başladıktan Sonra, Yani Namazın İçindeyken Su Bulan Kimse  � 330
3. Namazı Bitirdikten Sonra Su Bulan Kimse  �������������������������������� 331
X. Teyemmümle İlgili Meseleler  ����������������������������������������������� 331

A. Yanında Abdest İçin Yeterli Su Olmayan Ne Yapmalıdır?  ���������������� 331


B. Abdest Aldığı Takdirde Namaz Vaktini Kaçıracak Kimse Abdest mi, Yoksa
Teyemmüm mü Almalıdır?  ������������������������������������������������������ 331
C. Teyemmüm Alamayacak Durumda Olan Kişi Ne Yapmalıdır?  ���������� 333
D. Su Olmadığını Bilen Bir Müslim Gusül veya Abdest Gerektiren İşleri
Yapabilir mi?  ����������������������������������������������������������������������� 334

632
E. Bedeninde/Kıyafetinde Necaset Olan Abdestsiz/Gusülsüz Biri Yanında Az
Miktarda Su Varsa Ne Yapmalıdır?  ��������������������������������������������� 335
F. Su Bulamayan Kişi Parayla Su Satın Almalı mıdır?  ������������������������ 335
G. Teyemmümlü Olan Kişi, Abdestli Olanlara İmamlık Yapabilir mi?  ����� 335
HAYIZ BABI (Hayız, Nifas, İstihaze)  ������������������������������������� 341
I. Hayız  �������������������������������������������������������������������������������� 342
A. Hayız Görme Yaşı  �������������������������������������������������������������� 343
B. Hayız Görme Müddeti  �������������������������������������������������������� 344
II. Nifas  ������������������������������������������������������������������������������� 345
A. Nifas Görme Müddeti  ��������������������������������������������������������� 347
B. Düşük Yapan Kadının Nifası  �������������������������������������������������� 348
C. Hayızlı ve Nifaslı Kadına Dair Şer'i Hükümler  ����������������������������� 349
1. Hayızlı ve Nifaslı Kadın Namaz Kılmaz, Oruç Tutmaz  ������������������� 349
2. Hayız ve Nifaslı Kadın, Namazı Kaza Etmez, Orucu Kaza Eder  �������� 350
3. Hayızlı ve Nifaslı Kadınla Cinsel İlişki (Cima) Yasaktır  ������������������� 350
a. Vajinal/Genital bölgeden ilişki kurmak dışında beraberlik
yasaklanmamıştır  �������������������������������������������������������������� 353
b. Hayızlı kadınla cima yapanın kefareti  ����������������������������������� 354
4. Hayızlı Kadını Boşamak  ������������������������������������������������������ 354
5. Hayızlı/Nifaslı Kadının Kur’ân’a Dokunması, Kur’ân Okuması ve
Mescide Girmesi  ����������������������������������������������������������������� 355
6. Hayızlı/Nifaslı Kadının Kâbe'yi Tavaf Etmesi  ����������������������������� 355
7. Hayızın Bitişi  ������������������������������������������������������������������� 355
a. Temizlendikten sonra görülen leke  �������������������������������������� 356
b. Güneş batmadan önce temizlenen kadın  ������������������������������ 356
8. Vakit Girdikten Sonra Namazını Kılmadan Hayız Olan Kadının Durumu   356
9. Gebe Kadının Hayız Görmesi  ����������������������������������������������� 357
10. Hayızın İlaç Kullanarak Ertelenmesi veya Öne Alınması  �������������� 359
11. Hayız Kanı Necistir, İzalesi Gerekir  ��������������������������������������� 359
III. İstihaze  ��������������������������������������������������������������������������� 360
A. İstihazeye Dair Şer’i Hükümler  ���������������������������������������������� 360
1. İstihaze, Abdest Bozulması Gibidir  ���������������������������������������� 360
2. İstihazeli Kadının Namaz Kılması  ������������������������������������������ 360
3. İstihaze Kanı Necis Değildir!  ������������������������������������������������ 362
4. İstihazeli Kadına Cinsel İlişki Yasaklanmamıştır  ������������������������� 362
B. Hayız ve İstihazenin Ayırt Edilmesi  ������������������������������������������ 363
1. Temizlik Alametini Görmek  ������������������������������������������������� 363

633
2. Kanların Birbirinden Ayrılması  ��������������������������������������������� 363
3. Kendi Âdetini Esas Almak  ��������������������������������������������������� 363
4. Bulunduğu Toplumun Yaygın Örfünü Esas Almak  ���������������������� 364
5. Tıbbi Yardım Almak  ���������������������������������������������������������� 364
NECASETLER BABI  �������������������������������������������������������������� 369
I. Necasetin Tanımı  ���������������������������������������������������������������� 369
II. Necasetin Şer’i Tanımı  �������������������������������������������������������� 369
III. Aslolan Temizliktir  ������������������������������������������������������������� 369
IV. Necasetin İzalesi/Temizlenmesi  ������������������������������������������� 370
A. Necaset Suyla Temizlenir  ����������������������������������������������������� 370
B. Necaset Taşla Temizlenir  ������������������������������������������������������ 371
C. Necaset Tükürük ve Çitilemeyle Temizlenir  ������������������������������� 371
D. Necaset Toprağa Sürülerek Temizlenir  ������������������������������������� 371
E. Necis Olan Şey, Başkalaşır ve Vasıf Değiştirerek (İstihale) Temiz Bir Sıfata
Bürünürse Temizlenmiş Olur  ���������������������������������������������������� 372
V. Necasetin Temizliğinde Ölçü  ����������������������������������������������� 372
A. Şeriatın Muayyen Bir Temizlik Yöntemi Belirlediği Necasetler  ��������� 372
B. Şeriatın Temizlenmesini Emredip Muayyen Bir Yöntem
Belirlenemediği Necasetler  ����������������������������������������������������� 373
VI. Necaset Temizliğinde Yasaklanan Şeyler  ������������������������������� 374
A. Şeriatın Tazim Edilmesini İstediği Şeyler  ����������������������������������� 374
B. Kemik ve Tezek  ����������������������������������������������������������������� 375
C. İnsan Yiyeceği  ������������������������������������������������������������������ 375
D. Necaset, Necasetle Temizlenmez  ������������������������������������������� 375
VII. Necis/Pis Olan Şeyler  �������������������������������������������������������� 375
A. Mümin, Kâfir, Ölü veya Diri… İnsan Temizdir  ����������������������������� 376
Müşrik Necis midir?  ������������������������������������������������������������� 377
B. Canlı Olan Hayvanlarda Aslolan Temiz Olmalarıdır  ���������������������� 378
Köpek ve Domuz Necis midir?  ������������������������������������������������ 379
1. Köpeğin Necis Olması  ������������������������������������������������������� 379
a. Eğitilmiş av köpeğinin, ağzıyla tuttuğu yiyeceği helal kılan naslar  � 379
b. İhtiyaç haricinde köpek edinmeyi yasaklayan naslar  ����������������� 380
c. Köpeğin ağzıyla dokunduğu kabın yedi defa yıkanması ve
toprakla temizlenmesi  �������������������������������������������������������� 381
2. Domuzun Necis Olması  ����������������������������������������������������� 386
C. Hayvan Artıkları  ���������������������������������������������������������������� 390

634
1. Eti Yenen Hayvanlar Şer’i Yolla Kesilirse Her Şeyi Temizdir  ������������ 390
2. Şer’i Yolla Kesilmeyen ve Kendi Kendine Ölen Meyte/Leş, Eti ve
Tabaklanmamış Derisi Dışında Temizdir  ������������������������������������ 390
a. Kanı olmayan, haşerat cinsinden hayvanlar  ���������������������������� 390
b. Deniz ölüleri  ����������������������������������������������������������������� 390
c. Kara hayvanları  �������������������������������������������������������������� 391
D. İnsan İfrazatı  �������������������������������������������������������������������� 392
1. İnsan Dışkısı Necistir  ��������������������������������������������������������� 392
2. İnsan İdrarı Necistir  ���������������������������������������������������������� 392
3. Kadın ve Erkeğin Mezisi  ����������������������������������������������������� 394
E. Hayvan İfrazatı  ����������������������������������������������������������������� 395
F. Hayız Kanı Haricindeki Kanlar Temiz, Hayız Kanı Necistir  ���������������� 397
Hayız Dışındaki Kanlar  ���������������������������������������������������������� 397
G. Alkol Haramdır, Ama Necis Değildir  ���������������������������������������� 401
İçinde Alkol Olan Koku/Parfüm/Kozmetik Ürünleri Kullanmanın Hükmü  � 403
NAMAZ KİTABI
NAMAZIN AHKÂMI, ÖNEMİ VE HÜKMÜ BABI  ������������������������� 407
I. Namazın Anlamı  ���������������������������������������������������������������� 407
II. Namazın Önemi  ���������������������������������������������������������������� 408
A. Namaz ve Tevhid  ��������������������������������������������������������������� 408
B. Namaz Müminin Miracıdır  ��������������������������������������������������� 411
C. Namaz Arındırır  ���������������������������������������������������������������� 414
D. Namaz Kötülükten Uzak Tutar  ����������������������������������������������� 418
E. Namaz Güç Kaynağıdır  �������������������������������������������������������� 421
III. Namazın Rükunlarının Namaza Etkisi  ����������������������������������� 423
A. İftitah Tekbiri ve Namaza Etkisi  ���������������������������������������������� 423
B. Kıyam ve Namaza Etkisi  ������������������������������������������������������� 424
C. Namazda Elleri Kaldırmak ve Namaza Etkisi  ������������������������������ 424
D. Namazda Elleri Bağlamak ve Kulluğa Etkisi  ������������������������������� 425
E. İftitah Duası ve Namaza Etkisi  ����������������������������������������������� 426
F. İstiaze ve Namaza Etkisi  ������������������������������������������������������� 427
G. Fâtiha Suresi ve Namaza Etkisi  ���������������������������������������������� 430
H. Kıraat ve Namaza Etkisi  ������������������������������������������������������� 431
I. Rükû ve Namaza Etkisi  ��������������������������������������������������������� 432
J. İtidal ve Namaza Etkisi  ��������������������������������������������������������� 433
K. Secde ve Namaza Etkisi  ������������������������������������������������������� 435
L. Son Oturuş ve Kulluğa Etkisi  ������������������������������������������������� 437

635
IV. Namazı Islah Eden Dört Kavram  ������������������������������������������ 440
A. Huşu  ����������������������������������������������������������������������������� 440
1. Huşuyu Korumak!  ������������������������������������������������������������ 441
2. Huşu ve Gaflet!  ��������������������������������������������������������������� 443
B. Namazı Muhafaza Etmek  ����������������������������������������������������� 444
1. Mümin Namazını Korumalıdır!  ��������������������������������������������� 444
2. Namazı Zayi Etmek!  ���������������������������������������������������������� 445
C. Namazda Süreklilik/Devamlılık  ���������������������������������������������� 446
V. Namazın Terki  ������������������������������������������������������������������� 449
A. İslam’da Namazsız Bir Hayat Yoktur!  ���������������������������������������� 449
B. Namaz Dinin Direğidir!  ������������������������������������������������������� 450
C. Namazın Terki Şirk/Küfür Kabul Edilmiştir!  �������������������������������� 450
D. Namazın Kazası  ���������������������������������������������������������������� 461
1. Namazı Özürle Terk Etmek  �������������������������������������������������� 461
2. Namazı Amden/Bilinçli Terk Etmek  ���������������������������������������� 462
EZAN VE KAMET BABI  ���������������������������������������������������������� 469
I. Ezan  �������������������������������������������������������������������������������� 469
A. Ezanın Meşru Kılınması  ������������������������������������������������������� 469
B. Ezanın Hükmü  ������������������������������������������������������������������ 472
C. Ezanın Faziletleri  ��������������������������������������������������������������� 473
1. Ezan İslam Akidesinin İlanıdır  ���������������������������������������������� 473
2. Ezan, Şeytanları Kaçıran Manevi Bir Güçtür  ������������������������������ 474
3. Ezanı İşitenler, Ezan Okuyana (İmanla) Şahitlikte Bulunur  ������������ 475
4. Ezan Günahların Affına Vesiledir  ������������������������������������������� 475
5. Ezan Okuyanlar Kıyamet Günü En Uzun Boyunlu Kişiler Olacaktır  �� 476
6. Müezzin Emindir  ������������������������������������������������������������� 476
D. Ezanın Mahiyeti/Lafızları  ����������������������������������������������������� 477
1. Abdullah ibni Zeyd’in Rüyasında Gördüğü ve Bilal’in Medine’de
Okuduğu Ezan  ������������������������������������������������������������������� 477
2. Allah Resûlü’nün Ebu Mahzûre’ye Öğrettiği Ezan  ���������������������� 478
3. Ebu Mahzûre’den Nakledilen Farklı Bir Rivayet  �������������������������� 479
E. Müezzinde Bulunması Gereken Şartlar  ������������������������������������ 481
1. İslam  ���������������������������������������������������������������������������� 481
2. Erkek Olmak  ������������������������������������������������������������������� 481
F. Ezanda Bulunması Gereken Şartlar  ����������������������������������������� 482
1. Tertip  ��������������������������������������������������������������������������� 482
2. Muvalat  ������������������������������������������������������������������������ 482

636
3. Arapça Olması  ���������������������������������������������������������������� 482
G. Ezan ve Müezzinde Bulunması Müstehap Olan Özellikler  �������������� 483
1. Müezzinin Güzel Sesli Olması  ���������������������������������������������� 483
2. Müezzinin Tok ve Gür Sesli Olması  ���������������������������������������� 483
3. Ayakta Ezan Okumak  �������������������������������������������������������� 483
4. Yüksek Yerde Ezan Okumak  ������������������������������������������������� 483
5. Kıbleye Yönelerek Ezan Okumak  ������������������������������������������� 484
6. Parmakları Kulağa Koymak  ������������������������������������������������� 484
7. “Hayye Alâ’s Salâh” Derken Sağa, “Hayye Alâ’l Felâh” Derken
Sola Dönmek  �������������������������������������������������������������������� 484
8. Ezan İçin Ücret Almamak  ��������������������������������������������������� 484
9. Abdestli Olmak  ��������������������������������������������������������������� 485
10. Ezanda Terci’ Yapmak  ������������������������������������������������������� 485
11. Ezanı Ağır, Kameti Hızlı Okumak  ����������������������������������������� 486
H. Ezanı Dinleyenin Yapması Gerekenler  ������������������������������������� 486
1. Müezzinle Birlikte Ezanı Tekrar Etmek  ������������������������������������ 486
2. Ezan Bitiminde Peygambere Salât Getirmek ve Onun İçin Vesile
Duasında Bulunmak  ������������������������������������������������������������ 487
3. Tevhidi İkrar Etmek  ����������������������������������������������������������� 488
4. Ezandan Sonra Dua Etmek  ������������������������������������������������� 488
5. İki Rekât Namaz Kılmak  ����������������������������������������������������� 488
II. Kamet  ����������������������������������������������������������������������������� 489
A. Kametin Tanımı  ���������������������������������������������������������������� 489
B. Kametin Hükmü  ��������������������������������������������������������������� 489
C. Kametin Lafızları  ��������������������������������������������������������������� 489
1. Abdullah ibni Zeyd Rivayetinde Kamet  ���������������������������������� 489
2. Allah Resûlü’nün Ebu Mahzûre’ye Öğrettiği Kamet  �������������������� 490
III. Ezan ve Kamet ile İlgili Meseleler  ����������������������������������������� 490

A. Ezana Ek Yapılabilir mi?  ������������������������������������������������������� 490


B. Sabah Namazında İki Ezan Okunabilir mi?  �������������������������������� 492
C. Sabah Namazı İçin Okunan İki Ezanın Arası Ne Kadar Olmalıdır?  ����� 493
D. Ezan ile Kamet Arasında Ne Kadar Zaman Olmalıdır?  ������������������� 493
E. Özür Sebebiyle -Unutmak veya Uyumak- Kılınmayan Namazlar Kılınacağı
Zaman Ezan ve Kamet Okunabilir  ��������������������������������������������� 494
F. Sefer/Yolculuk Sebebiyle Cem Edilen Namazlar İçin Tek Ezan Okunur,
Her Namaz İçin Ayrı Kamet Getirilir  �������������������������������������������� 495
G. Farz Namazlar Dışında Ezan Okunur mu?  ��������������������������������� 495
H. Tek Başına Farz Namaz Kılan, Ezan Okuyup Kamet Getirebilir  ��������� 495

637
I. Sünnet Olan, Ezanı ve Kameti Aynı Kişinin Okumasıdır  ������������������ 496
J. Görme Engelliler Müezzinlik Yapabilir mi?  ��������������������������������� 496
K. Kâfirlerin/Müşriklerin Okuduğu Ezan Tekrar Edilir mi?  ������������������ 499
L. Ezanı Duyanların “Aziz Allah Şefaat Ya Resûlallah” Sözü Doğru mudur?  �� 503
M. Ezan Okunurken Görülen Bazı Bidatler  ������������������������������������ 504
NAMAZIN ŞARTLARI BABI  ���������������������������������������������������� 509
I. Vaktin Girmesi  ������������������������������������������������������������������� 509
A. İlk Vakte Riayet Etmenin Fazileti  �������������������������������������������� 511
B. Sabah Namazının Vakti  ������������������������������������������������������� 514
C. Öğle Namazının Vakti  ��������������������������������������������������������� 515
D. İkindi Namazının Vakti  �������������������������������������������������������� 516
E. Akşam Namazının Vakti  ������������������������������������������������������� 517
F. Yatsı Namazının Vakti  ���������������������������������������������������������� 517
G. Namaz Vakitleriyle İlgili Meseleler  ������������������������������������������ 518
1. Namazları Ertelemenin Sünnet Olduğu Yerler  �������������������������� 518
a. Şiddetli sıcaklarda öğle namazını ertelemek  ��������������������������� 518
b. Yatsı namazını geciktirmek ve gece yarısına yakın kılmak  ����������� 518
c. Sıkışıklık, açlık vb. durumlarda namazı ertelemek  ��������������������� 520
2. Sabah ve İkindi Vakitlerine Özen Göstermek  ���������������������������� 520
a. Kıyamet Günü Allah’ı görmeye vesiledir  �������������������������������� 520
b. Cennete götüren, ateşten koruyan amellerdendir  �������������������� 521
c. Meleklerin hayırlı şahitliğine vesiledir  ����������������������������������� 521
d. Kişiyi Allah’ın korumasına alır  ��������������������������������������������� 521
e. Eksik bırakılan namazlara kefaret olur  ����������������������������������� 522
3. Yatsıdan Önce Uyumak, Sonrasında Konuşmak Kerih Görülmüştür  � 522
4. Vakit Ne ile İdrak Edilir  ������������������������������������������������������� 523
5. Namaz Kılmanın Yasaklandığı Vakitler  ������������������������������������ 524
6. Bir Özür Nedeniyle Namazı/Namazları Kaçıran, Özür Sonlanınca Tertip
Üzere Namazları Kılar  ����������������������������������������������������������� 529
7. Kutuplar Gibi Gece ve Gündüz Süresinin Normalin Dışında Olduğu
Yerlerde Vakitler Takdir Edilir, Yirmi Dört Saatlik Dilimde
Beş Vakit Namaz Kılınır  ��������������������������������������������������������� 529
II. Namaz Kılınan Yerin Temiz Olması  ���������������������������������������� 530
A. Namaz Kılmanın Yasaklandığı Yerler  ��������������������������������������� 531
1. Hamam, Banyo vb. Yıkanılan Yerlerde Namaz Kılmamak  �������������� 531
2. Makberde/Kabristanda Namaz Kılmamak  ������������������������������� 531
Kabirlere Yönelik Namaz Kılmakla İlgili Yasaklar  ��������������������������� 532

638
a. Kabirlerin mescid edinilmesi  ���������������������������������������������� 532
b. Kabre yönelerek namaz kılmak  ������������������������������������������ 534
c. Allah’ın dışında ibadet edilen putlara yönelik namaz kılmak  �������� 536
d. Resme/Surete dönük namaz kılmak  ������������������������������������ 537
e. Kilisede namaz kılmak  ����������������������������������������������������� 537
f. Deve ağıllarında namaz kılmak  ������������������������������������������� 538
B. Mescidler  ������������������������������������������������������������������������ 539
1. Mescidlerin Önemi/Fazileti  ������������������������������������������������� 540
a. Allah adına ilk inşa edilen mabed mesciddir  ��������������������������� 540
b. Mescidler Allah’ın en sevdiği yerlerdir  ���������������������������������� 540
c. Mescid müminlerin arındığı ve İlahi nurla aydınlandığı yerdir  ������ 541
d. Mescide bağlılık en faziletli amellerdendir  ����������������������������� 542
e. Mescide yürümek mescidde oturmak en faziletli amellerdendir  ��� 543
2. İslam Toplumunun Oluşumunda Mescidin Rolü  ������������������������ 545
a. Tevhid merkezi olan mescidleri şirk merkezine çevirmek  ������������ 546
b. İslam mescidlerine alternatif “dırar mescidleri” inşa etmek  ���������� 548
3. Bazı Mescidlerin Özel Fazileti  ����������������������������������������������� 551
4. Mescid Adabı  ����������������������������������������������������������������� 552
a. Mescide sağ ayakla girip sol ayakla çıkmak  ���������������������������� 552
b. Mescide girerken ve çıkarken Allah Resûlü’nden varid olan mesur
duaları okumak  ���������������������������������������������������������������� 552
c. Tahiyyetu’l mescid namazı kılmak  ��������������������������������������� 553
d. Mescidde insanlara rahatsızlık vermemek  ����������������������������� 554
(1) Mescidde şahsi meseleler için ses yükseltmek  ���������������������� 554
(2) Vücut temizliğine dikkat etmeyerek cemaate eza vermek  �������� 556
(3) Yürürken veya otururken çevresinde bulunan kardeşlerine zarar
vermek, eziyet etmek  ������������������������������������������������������� 557
e. Mescidi temiz tutmak  ������������������������������������������������������ 558
f. Mescidleri süsleyerek işlevsizleştirmemek  ������������������������������ 559
g. Elleri Teşbik (Parmakları Birbirine Kenetleme) Yapmamak  ����������� 562
III. Necasetten Sakınmak  �������������������������������������������������������� 567
Temiz Bir Elbiseyle Namaz Kılmak  ��������������������������������������������� 567
1. Ayakkabıyla Namaz Kılmak  ������������������������������������������������� 569
2. Necis Elbiseyle Namaz Kıldığını Fark Eden Kimse  ����������������������� 571
IV. Setr-i Avret (Avreti Örtmek)  ������������������������������������������������ 571
A. Namazda Avret Yerlerini Örtmek  �������������������������������������������� 571
1. Erkeğin Örtmesi Gereken Namaz Avreti  ���������������������������������� 573
a. Örtülmesi farz olan avret  �������������������������������������������������� 574

639
b. Örtülmesi müstehap olan avret  ������������������������������������������ 574
2. Kadının Örtmesi Gereken Namaz Avreti  ��������������������������������� 576
a. Kadının örtmesi farz olan avret  ������������������������������������������� 576
b. Kadının örtmesi müstehap olan avret  ���������������������������������� 577
B. Setr-i Avret ile İlgili Meseleler  ������������������������������������������������ 578
1. Namazda Avretin Açılması  �������������������������������������������������� 578
2. Avretini Örtecek Kıyafet Bulamayan Kişinin Durumu  ������������������ 578
3. Namaz Kıyafetleriyle İlgili Yasaklar  ���������������������������������������� 579
a. Belden yukarısı açık şekilde namaz kılmak  ����������������������������� 579
b. Kolları içerde bırakan kıyafet giymek veya avreti açacak kıyafet giymek   580
V. Kıbleye Yönelmek  �������������������������������������������������������������� 581
A. Kıble Nasıl Tespit Edilir?  ������������������������������������������������������� 590
B. Yanlış Kıbleye Namaz Kılmak  ������������������������������������������������� 592
C. Kıbleye Yönelme Şartının Düştüğü Durumlar  ���������������������������� 594
1. Korku Hâli  ���������������������������������������������������������������������� 594
2. Nafile Namaz  ������������������������������������������������������������������ 595
D. Kâbe’nin İçinde Namaz  ������������������������������������������������������� 596
E. Kıble’ye Gösterilmesi Gereken Saygı  ��������������������������������������� 597
F. Kıbleyle Arasına Sütre Edinmek  ���������������������������������������������� 598
1. Sütre Edinmenin Gerekliliği  ������������������������������������������������ 598
2. Sütrenin Mahiyeti  ������������������������������������������������������������ 599
3. Sütreye Yakın Olmak  ��������������������������������������������������������� 600
4. Namaz Kılanın Önünden Geçmenin Yasaklanması  ��������������������� 601
5. İmamın Cemaate Sütre Olması  �������������������������������������������� 603
6. Üç Şeyin Namazı Kesmesi  ��������������������������������������������������� 603
VI. Niyet Etmek  ��������������������������������������������������������������������� 605
A. Niyetin Manası  ����������������������������������������������������������������� 605
B. Niyetin Zamanı  ����������������������������������������������������������������� 606
C. Namaz İçinde Niyet Değiştirmek  �������������������������������������������� 606
D. İmam ile Me’mumun (İmama Uyanın) Niyetinin Farklı Olması  �������� 606
KAYNAKÇA  ������������������������������������������������������������������������� 609

640
1. CİLDİN SONU

2. CİLDE BURADAN DEVAM


EDEBİLİRSİNİZ
‫فقه الحديث‬
Fıkhu’l Hadis
SÜNNET İLMİHÂLİ
Halis BAYANCUK (Ebu Hanzala)

2. CİLT

www.tevhidmeali.com
www.tevhiddersleri.org
www.tevhiddergisi.org
www.tevhidkitap.net
tevhiddergisi@gmail.com
‫فقه الحديث‬
Fıkhu’l Hadis
SÜNNET İLMİHÂLİ
Halis BAYANCUK (Ebu Hanzala)

Teknik Hazırlık: Dizgi


Tevhid Basım Yayın, 42546
Düzeltmeler
Tevhid Basım Yayın, 42546

Baskı: Basım Yeri


Şenyıldız Matbaacılık, 45097

ISBN: 978-605-06550-3-2 (Takım Numarası)


978-605-06550-5-6 (2. Cilt numarası)

1. Baskı, Temmuz/2021

İletişim: E-posta
tevhiddergisi@gmail.com
Telefon
+90 545 762 15 15
Posta
P.K. 51 Güneşli Merkez PTT
Bağcılar/İstanbul
Merkez
Kirazlı Mah. Mahmutbey Cad. No:120/A
Bağcılar/İstanbul

Satış Noktaları: Tevhid Kitabevi


İstanbul : Kirazlı Mah. Mahmutbey Cad. No: 120/A 34212 Bağcılar/İSTANBUL 0 (545) 762 15 15
Ankara : Piyade Mah. İstasyon Cad. No: 190 Etimesgut/ANKARA 0 (543) 225 50 48
Diyarbakır : Kaynartepe Mah. Gürsel Cad. No: 90/A 21090 Bağlar/DİYARBAKIR 0 (543) 225 50 43
Konya : Mengene Mah. Büyük Kumköprü Cad. No:78/A 42020 Karatay/KONYA 0 (543) 225 50 49
Van : Vali Mithatbey Mah. Gündüz 2. Sok. No:2 A İpekyolu/VAN 0 (543) 225 50 45
NAMAZ
KİTABI
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI

Namazın Rükunları
• İftitah Tekbiri Getirmek
• Kıyamda Durmak
• Fâtiha Suresi’ni Okumak
• R ükû Yapmak
• R ükûdan Kalkmak/İtidal
• Secde Etmek
• İki Secde Arasında Oturmak
• İkinci Teşehhüdde Oturmak
• İlk Selamı Vermek
• Namazı Tertip Üzere Kılmak

Namazın Sünnetleri
• Namaza Başlarken, Rükûya Giderken, Rükûdan Kalkarken ve
Birinci Teşehhüdden Kalkarken Elleri Kaldırmak
• Kıyamdayken Elleri Bağlamak
• İstiftah Duasını Okumak
• Birinci Rekâtta Fâtiha Suresi’nden Önce İstiâze Getirmek
• Fâtiha Suresi’nden Sonra “Âmin” Demek
• Fâtiha Suresi’nden Sonra Ek/Zamm Bir Sure Okumak
• Birinci Teşehhüdde Oturmak
• R ükûda Ellerle Dizleri Kavramak
• R ükûdan Kalkınca Elleri İki Yana Serbest Bırakmak
• R ükûda Allah’ı Tesbih Etmek
• R ükûdan Sonra Allah’ı Tesbih Etmek
• Secdeye Giderken Önce Dizleri, Sonra Elleri Koymak
• Secdede Dirsekleri Yerden Kaldırmak ve Kolları Açmak
• Secdede Topukları Birleştirmek
• Secdede Allah’ı Tesbih Etmek
• İki Secde Arasında Sünnetteki Duayı Okumak
• Secdeden Kalkarken Yerden Destek Almak
• Namaz Erkanlarının Uzunluk ve Kısalığında Uyumlu Olmak
• Birinci ve Üçüncü Rekâtlarda İstirahat Celsesi Yapmak
(İkinci Secdeden Sonra Oturur Vaziyette Kısa Bir Bekleyişten
Sonra Kalkmak)
• İki Secde Arasında Sağ Ayağı Dikip Sol Ayağın Üstüne
Oturmak
• İki Secde Arasında -Bazen- İki Topuğun Üstüne Oturmak
• Birinci Teşehhüdde Sağ Ayağı Dikip Sol Ayak Üzerine
Oturmak
• İkinci Teşehüdde Teverruk Yapmak (Sol Ayağı, Sağ Ayağın
Altından Geçirip Sağ Ayağı Diker Vaziyette, Kalça Üzerine
Oturmak)
• Teşehüdde İşaret Parmağını Kaldırmak
• Teşehüdden Sonra Allah’a Sığınmak ve Dua Etmek
• İlk Rekâtı İkinciden, İlk İki Rekâtı da Son İki Rekâttan Daha
Uzun Tutmak
• İkinci Selamı Vermek
• Selam Verirken Yüzü İyice Sağa Sola Çevirmek
• Selam Lafzını Uzatmamak
NAMAZIN RÜKUNLARI VE
SÜNNETLERİ BABI

B u bölümde bir bütün olarak namazın nasıl kılınacağı ele alınacaktır.


Bölüm; iftitah tekbirinden selama kadar, rükunları ve sünnetleriyle
namazın sıfatına işaret edecektir. 1 Zira Allah Resûlü (sav) sözlü ve fiilî olarak
ashabına namaz kılmayı öğretmiştir.
Sehl ibni Sa’d’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) Ensar kadınlarından birine, ‘Marangozluk yapan kölene em-
retsen de benim için, insanlara hitap edeceğim zaman üzerine oturabileceğim
tahtadan bir şey yapsa.’ dedi. O kadın da kölesine emretti. O da Gabe’nin ılgın
ağaçlarından bir şey yaptı ve getirdi. Kadın, Allah Resûlü’ne haber verdi. Allah
Resûlü de ‘Onu işte şuraya koyun’ diye emretti. Sonra Allah Resûlü’nün bu-
nun üzerinde şöyle namaz kıldığını gördüm: Allah Resûlü minberin üzerin-
de tekbir aldı. Sonra minberin üzerinde iken rükû etti. Sonra inip minberin
dibinde secde etti. Sonra tekrar minberin üzerine çıktı ve tekrar etti. Böylece
iki rekâtı bitirdikten sonra: ‘Ey insanlar! Bu gördüğünüzü ancak bana uyasınız
ve benim nasıl namaz kıldığımı öğrenesiniz diye yaptım.’ dedi.” 2
Onların namaza dair yaptıkları hataları, bizzat kendisi tashih etmiştir.

 1. Daha önce geçtiği gibi; bazı âlimler (Hanefiler ve Hanbeliler) namazın içindeki söz ve ey-
lemleri rükun, vacip ve sünnet diye üçlü bir taksime tabi tutmuşlardır. Biz de, namaz içindeki söz
ve eylemleri, rükun ve sünnet diye ikiye ayıran cumhur gibi rükun ve sünnet olarak ikiye ayırmayı
tercih ettik. Allah en doğrusunu bilir.
 2. Buhari, 917; Müslim, 544

7
NAMAZ KİTABI

Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Resûlullah (sav), mescide girmişti, arkasından bir adam girip namaz kıldı, sonra
Resûlullah’a geldi ve selam verdi. Resûlullah da (sav) selamını aldı ve ‘Haydi dön
git, yeniden namaz kıl. Çünkü namazın olmadı.’ buyurdu. Bu kimse de dönüp
önceki kıldığı gibi namaz kılıp geldi ve Resûlullah’a (sav) selam verdi. Resûlul-
lah, ‘ve aleyke selam’ dedi ve arkasından, ‘Haydi dön git, yeniden namaz kıl.
Çünkü namazın olmadı.’ buyurdu.
Böyle üç defa olunca adam, ‘Seni hak üzere gönderene yemin olsun ki, bunun
dışında daha güzelini yapamıyorum. Bana daha nasıl olacağını öğretsen’ dedi.
Resûlullah (sav), ‘Namaza kalktığında önce tekbir al, sonra Kur’ân’dan yanın-
da bulunan (ezberindeki) kolayına geleni oku, sonra da âzaların rükûda yerli
yerinde durana değin rükû yap, arkasından dimdik durana değin vücudunu
rükûdan kaldır, sonra da âzaların secdede yerli yerinde durana değin secde yap,
sonra âzaların oturarak yerli yerine durana değin vücudunu secdeden kaldır.
Namazındaki diğer rekâtların tümünde işte böyle yap.’ buyurdu.” 3
Onun (sav) ashabı (r.anhum), ondan aldıkları terbiyeyle insanlara sahih nama-
zı öğretmek için çaba içinde olmuşlardır. Kimi zaman sözlü olarak onun
(sav) namazını aktarmışlardır.

Muhammed ibni Amr ibni Atâ’dan (rh) şöyle rivayet edilmiştir:


“Bir defasında Resûlullah'ın (sav) ashabından birkaç kişiyle birlikte oturuyor-
dum. Bu sırada Resûlullah'ın (sav) nasıl namaz kıldığı konusu açıldı ve Ebu Hu-
meyd Es-Saidi şöyle dedi: ‘A ranızda Resûlullah’ın (sav) nasıl namaz kıldığını en
iyi bilen kişi benim. Onun şu şekilde namaz kıldığını gördüm: Namaza baş-
larken tekbir aldığında ellerini omuzlarının hizasına kadar kaldırırdı. Rükûya
gittiğinde elleriyle dizlerini iyice kavrar ve sırtını dümdüz tutardı. Rükûdan
doğrulup başını kaldırdığında vücudunu tam olarak düzeltirdi; omurga ke-
mikleri dimdik olurdu. Secde ettiğinde ellerini yere koyar fakat dirseklerini
yere ve yanlarına yapıştırmazdı. Secdedeyken ayak parmaklarının uçları kıb-
leyi gösterirdi. İlk iki rekâtı kılıp birinci teşehhüde oturduğunda sağ ayağını
 3. Buhari, 793; Müslim, 397

8
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI

diker ve sol ayağını yatırıp üzerine otururdu. Son teşehhüde oturduğunda ise
sağ ayağını yine diker ve sol ayağını sağ ayağının altına yatırıp kalçası üzerin-
de yere otururdu.’ ” 4
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav), namaza tekbir ile kıraate de ‘El-Hamdulillahi Rabbi’l Âle-
min…’ ile başlardı. Rükû ettiğinde de başını ne yukarı kaldırır ne de aşağı
eğerdi. Bunların ikisinin arasında tutardı. Rükûda başını kaldırdığında ise tam
bir şekilde doğrulmadıkça secdeye gitmezdi. Başını secdeden kaldırdığında
da tam bir şekilde oturmadıkça ikinci secdeye gitmezdi. Her iki rekâtta da ta-
hiyyat duasını okurdu. Otururken sol ayağını yere yayar sağ ayağını dikerdi.
Şeytan oturuşu gibi oturmayı ve (secdedeyken de) bir kimsenin vahşi hayva-
nın dirseklerini uzattığı gibi dirseklerini uzatmasını yasakladı. Selam vererek
de namazı bitirdi.” 5
Bazen de onun (sav) yaptığı gibi bir topluluğun önünde ayağa kalkmış ve
onlara nasıl namaz kılınacağını öğretmişlerdir.
Ebu Kılabe’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Malik ibni Huveyris bizim mescidimizde namaz kıldırdı. Dedi ki: ‘Ben size
namaz kıldıracağım. Benim gayem size namaz kıldırmak değildir. Allah Resû-
lü’nden gördüğüm namaz kılma şeklini size göstermek istiyorum.’
Ravi Eyyub der ki: ‘Ben Ebu Kılabe’ye, ‘Peki onun namazı nasıldı?’ dedim.
Dedi ki: ‘Bizim şu şeyhimizin -yani Amr ibni Selime’nin- namazı gibiydi.’ ’
Eyyub der ki: ‘A mr ibni Selime tekbiri tam alır, ikinci secdeden kalktığı za-
man oturur ve yere dayandıktan sonra kıyama kalkardı.’ ” 6
Salim El-Berrad’dan şöyle rivayet edilmiştir:
“Ebu Mesud Ukbe ibni Amr El-Ensari’nin yanına vardık ve ‘Bize Resûlullah’ın
namazından bahset’ dedik. Bunun üzerine ayağa kalkıp mescidde önümüzde
durdu ve tekbir getirdi. Daha sonra rükûya varınca, avuçlarını dizlerinin üze-
rine parmaklarını da dizkapaklarından aşağıya yerleştirdi ve (yanlarıyla) dir-
 4. Buhari, 828
 5. Müslim, 498
 6. Buhari, 824

9
NAMAZ KİTABI

seklerinin arasını açık tuttu. Bütün organları yatışıncaya kadar (öylece rükûda
kaldı). Sonra, ‘Semiallahu limen hamideh’ deyip ayağa kalktı. Her bir organı
yatışıncaya kadar ayakta kaldı. Sonra tekbir getirip secdeye gitti ve avuçlarını
yere koydu. (Yanlarıyla) dirseklerinin arasını açık tuttu. Her organı yatışınca-
ya kadar (secdede kaldı), sonra başını secdeden kaldırıp oturdu ve bütün or-
ganları yatışıncaya kadar (bekledi. İkinci secdeyi de) aynı şekilde yaptı. Sonra
(birinci rekâtla beraber) bu şekilde dört rekât namaz kılıp namazını tamamla-
dı. Sonra ‘İşte ben Resûlullah'ı böyle namaz kılarken gördüm.’ dedi.” 7
Abdurrezzak’tan şöyle rivayet edilmiştir:
“Mekke ehli derdi ki: ‘İbni Cüreyc namazı Atâ’dan öğrendi. Atâ namazı İbni
Zubeyr’den öğrendi. İbni Zubeyr namazı Ebu Bekir’den öğrendi. Ebu Bekir
de namazı Allah Resûlü’nden öğrendi. Ben İbni Cüreyc kadar namazı güzel
olan bir kimse görmedim.’ ” 8
Dinlerini öğrenmek için Medine'ye gelenlere şu özel tavsiyede bulun-
muştur:
Malik ibni Huveyris’ten (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle
buyurmuştur:
“Haydi ailelerinizin yanına geri dönün. Onların içerisine yerleşin. Onlara
burada öğrendiğiniz hususları öğretin ve onlara, filanca namazı filanca vakit-
te ve filanca namazı da filan vakitte kılmalarını emredin. Namaz vakti geldi-
ğinde içinizden biri size ezan okusun. Sonra (yaşça) daha büyük olanınız ise
size imam olsun.” 9
Biz de onun (sav) emrine icabet ederek ve hadislerden yola çıkarak onun
(sav) namaz kıldığı gibi namaz kılmaya çalışacağız. Çaba bizden başarı

Allah’tandır. 10

 7. Ebu Davud, 863


 8. Ahmed, 73
 9. Buhari, 631; Müslim, 674
 10. “Allah Resûlü namazı şöyle kılmıştır.” tarzı ifadelerin mutlak değil, içtihadi olduğu unutul-
mamalıdır. Hadisçiler, fukaha ve onların çabasını bugüne aktaran ilim talebelerinin düşünceleri
birer tercihtir. Hiçbir mezhep veya ilim adamının Allah Resûlü’nün sünnetine muhalefet etmek
gibi bir çabası olmamıştır. (bk. Ref’u’l Melâm, s. 5) Bazı konularda farklı usullere sahip oldukları
için farklı tercihlerde bulunmuş, her biri kendi yanında sahih olan ve tercihe şayan hadisle amel

10
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI

I. İftitah Tekbiri (Rükun)


Namaza başlarken “Allahu Ekber”
diyerek iftitah tekbiri almak nama-
zın rükunlarındandır.
Ali’den (ra) rivayet edildiğine göre
Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Namazın anahtarı temizlik, namaz
içinde yapılması yasak olan şeyleri
haram kılan şey ise, tekbir getirmek-
tir. O şeyleri helal kılan ise selam vermektir.” 11
Tekbirin “tahrim” diye isimlendirilmesi, bu lafızla namaza girilmesinden
ve bundan sonra konuşma, yeme ve içme gibi fiillerin namaz kılana ha-
ram olmasındandır.
Allah Resûlü’nden (sav) ve ashabından (r.anhum) naklolunan lafız “Allahu
Ekber”dir. Racih olan, bu lafız dışında bir lafızla namaza girilmeyeceğidir.

etmiştir. Örnek olsun; çokça tartışılan namazda elleri kaldırma hususunda Ebu Hanife (rh) ve Evzai
(rh) arasında yaşanan tartışma manidardır:
“Ebu Hanife, Evzai ile Mekke’de Daru’l Hınnâtîn’de (buğdaycılar evi) toplanırlar. Evzai, Ebu Ha-
nife’ye, ‘Niye namazda rükûya gider ve rükûdan doğrulurken ellerinizi kaldırmazsınız.’ der. Ebu
Hanife de, ‘Zira bu konuda Allah Resûlü’nden sahih bir rivayet yoktur.’ cevabını verir. Evzai, ‘Na-
sıl olmaz? Zuhri bana Salim’den, o da babasından, babası da Allah Resûlü’nden rivayet ettiğine
göre, Allah Resûlü namaza başlarken, rükûdan doğrulurken ellerini kaldırıyordu.’ der. Ebu Hanife
de, ‘Hammad’ın İbrahim’den, o da Alkame ve Esved’den, onlar da Abdullah ibni Mesud’dan bize
Allah Resûlü’nün sadece namaza başlarken iftitah tekbiri sırasında ellerini kaldırdığını, bundan
sonra namaz bitinceye kadar hiç kaldırmadığını rivayet etmiştir.’ der.
Evzai de şöyle mukabelede bulunur, ‘Ben sana Zuhri, Salim ve babası tarikinden rivayet ediyo-
rum, sen bana Hammad, İbrahim tarikinden rivayet ediyorsun. (Yani benim tarikim daha kısa
ve âli bir tariktir). Ebu Hanife cevaben, ‘Hammad, Zuhri’den daha fakihdir (efkahdır). İbrahim de
Salim’den daha fakihtir. Alkame’ye gelince, o fıkıh yönüyle İbni Ömer’ den geri değildir. Eğer İbni
Ömer’in Allah Resûlü ile sohbeti varsa, öbürünün de sohbet faziletinden nasibi var. Esved ise, o
da büyük bir fazilet sahibidir. Abdullah ibni Mesud’a gelince, o herkesçe malum, fazla söze ne
hacet.’ der. Ebu Hanife’nin bu sözleri karşısında Evzai sükût eder.’ ” (Müsned, İmam Ebu Hanife, 97)
Görüldüğü gibi konu sünnete muhalefet değil, kendilerine ulaşan farklı sünnetleri tercih mese-
lesidir. Bu nedenle; fıkhi mezheplerin ve ulemanın tercihlerini sünnete muhalefet olarak değil,
içtihadi farklılık olarak algılamalıyız. Allah en doğrusunu bilir.)
 11. Tirmizi, 3; Ebu Davud, 61

11
NAMAZ KİTABI

İftitah Tekbiri ve Namaza Etkisi 12


Şüphesiz ki namazın söz ve fiilleri Allah (cc) tarafından seçilmiştir. Na-
mazın günahlarımızı dökmesi, bizi Allah’a yakınlaştırması, kötülükten
alıkoyması ve arındırması için bu söz ve fiillerin şuurlu bir şekilde eda
edilmesi gerekir.
Namaza “Allahu Ekber” sözüyle girmemiz, üzerinde düşünülmeyi hak
eden bir durumdur. Zira bu kelime, Allah’ın (cc) en büyük olduğuna dela-
let eder. Demek ki Allah (cc), bu şuurla, O’nu (cc) en büyük görerek namaza
girmemizi ister. Bu, kalbin ve dilin bedenle uyum içinde olması içindir.
O’nun (cc) karşısında rükûya ve secdeye gidecek olan beden, O’nu (cc) en
büyük gördüğü için bunu yapmaktadır. Dil “Allahu Ekber” diyerek; bede-
nin ibadetine iştirak etmektedir.
Önemli olan tüm bu sürece kalbi katmaktır. Kalp, söz ve bedenin bir
bütün olarak O’nun (cc) karşısında eğilmesidir. Şayet kalp başka şeyleri
Allah’tan (cc) daha büyük görüyor ve O’nun (cc) huzurunda dahi bu şeyler-
le meşgul oluyorsa; dil ve bedenin Allah’ın (cc) karşısında eğilmesinin bir
anlamı yoktur. Bilakis bu durum, insanın aleyhine hüccettir.
Kişi namazını ıslah etmek istiyorsa, ilk düğmeyi doğru iliklemelidir.
 12. Namazı ıslah etmek için, onun sırlarına ve kulluk üzerindeki etkisine dair okumalar yap-
malı, bu konuyu dert ve gündem edinmeliyiz. Aksi hâlde nefis ve şeytan, bir hırsız misali na-
mazdan çalıp yağmalayacaktır. “Şeytanın namazdan çalması” nebevi bir ifadedir. Namazına sahip
çıkmayanın namazının şeytan tarafından yağmalanacağını haber vermiştir:
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir: “Resûlullah’a (sav) namazda iken başı sağa sola çevirmenin
hükmünü sordum. Bana şu cevabı verdi: ‘Bu şeytanın, kulun namazından bir kısmını kapıp aşır-
masıdır.’ ” (Buhari, 751)
Yüce Allah bu sebeple “namazı koruma” kavramını Müslimlerin gündemine sokmuştur:
“Namazları koruyun! Orta namazı da (koruyun ve daha fazla ehemmiyet gösterin). Ve Allah için
gönülden itaat ederek kıyama durun.” (2/Bakara, 238)
“Onlar, (vakitlerine, şart ve rükunlarına, huşu ve sünnetlerine dikkat ederek) namazlarını korur-
lar.” (23/Mü’minûn, 9)
Namazımızı şeytan ve nefsin yağmalamasından korumak için şu çalışmaları tavsiye edebilirim:
•  Namazdaki Hikmetler, İbn Kayyım el-Cevziyye, Karınca & Polen Yayınları
•  İhyâ’u Ulûm’id Dîn, Mütercim Dr. Sıtkı Gülle, 1/335
•  Namaz Bir Tevhid Eylemi, Abdullah Yıldız, Pınar Yayınları
•  Namaz Gözaydınlığım, Mehmet Göktaş, Okyanus Yayıncılık
•  https://tevhiddersleri.org/kategori/ahlak/nasihatler/gozumun-nuru-namaz-1-nasihat-
ler-12-halis-hoca-ebu-hanzala

12
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI

“Allahu Ekber” derken, kalbinden Yüce Allah’ı tazim etmeli ve büyük bir
Rabbin huzurunda olduğunu hissetmelidir. Kalp, Allah’ın (cc) azametini
hissederse, beden ona tabi olacak; büyük bir Rabbin huzurunda olduğu-
nu bilerek namazı eda edecektir.
II. Kıyam (Rükun)
Bir özrü olmayanın farz namazı ayakta kılması, namazın rükunların-
dandır.
“Namazları koruyun! Orta namazı da (koruyun ve daha fazla ehemmiyet
gösterin). Ve Allah için gönülden itaat ederek kıyama durun.” 13
Gücü yettiği/bir özrü olmadığı hâlde farz namazı ayakta kılmayanın na-
mazı batıldır.
A. Kıyam Rüknunun Düştüğü Hâller
1. Nafile Namazlar
Kişinin bir özrü olsun veya olmasın, nafile namazda kıyam, rükun de-
ğildir. Nafile namaz kılan, dilerse ayakta, dilerse oturarak veya uzanarak
namaz kılar.
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü’nün gece namazlarında oturarak bir şey okuduğunu hiç gör-
medim. Yaşlanınca oturarak okumaya başladı. O zaman da yine okuduğu su-
reden otuz yahut kırk ayet kaldığında ayağa kalkıp okur, sonra rükû ederdi.” 14
“Basur (hemoroid) hastası olan İmran ibni Husayn, Allah Resûlü’ne otura-
rak namaz kılmanın hükmünü sordu.
Allah Resûlü şöyle cevap verdi: ‘Ayakta namaz kılmak daha faziletlidir. Otu-
rarak kılan, ayakta kılan kimsenin sevabının yarısı kadar alır. Yatarak kılan ise
oturarak kılan kimsenin sevabının yarısı kadar sevap alır.’ ” 15

 13. 2/Bakara, 238


 14. Buhari, 1148; Müslim, 731
 15. Buhari, 1115

13
NAMAZ KİTABI

2. Hastalık Durumu
Hasta kimse namazı ayakta kılacak gücü bulamıyor veya hastalığı nedeniy-
le ayakta kılmakta zorlanıyorsa; oturarak veya uzanarak farz namazı kılar.
İmran ibni Husayn’dan şöyle rivayet edilmiştir:
“Bende basur hastalığı vardı. Allah Resûlü’ne nasıl namaz kılacağımı sordum.
Dedi ki: ‘Namazını ayakta durarak kıl. Buna güç yetiremezsen oturarak kıl.
Buna da güç yetiremezsen yanın üzerine uzanarak kıl.’ ” 16
3. Ayakta Kılmanın Zarar Vereceği Durumlar
Kişinin ayakta namaz kıldığı takdirde zarar göreceği durumlarda imkân
bulduğu şekilde namazı kılması caizdir.
“Allah Resûlü’ne (sav) gemide namaz soruldu. Şöyle cevap verdi: ‘Boğulmak-
tan korkmuyorsan namazı ayakta kıl.’ ” 17
Sahabe (r.anhum) Allah Resûlü’nün (sav) tavsiyesine uyarak gemide namaz kıl-
mışlardır. Habeşistan yolculuğuna çıkan ashab, gemi yolculuğunda ken-
dilerini güvende hissetmiş ve namazlarını kıyam hâlinde kılmışlardır. 18
Enes (ra) gemi duruyorsa ayakta, hareket hâlindeyse oturarak namaz kıl-
mıştır. 19
Ya’la ibni Mürre’nin (ra) babasından ve dedesinden aktardığına göre:
“Bir yolculukta Peygamber (sav) ile beraber idiler. Dar bir geçide geldiklerinde
namaz vakti girmişti, üstlerinden yağmur durmaksızın yağıyor altlarında da
su yükseliyordu, Resûlullah (sav) devesinin üzerinde ezan okudu kamet getirdi,
devesiyle öne geçerek onlara namaz kıldırdı. Namazı ima (hareketle) kıldırı-
yordu, secdeleri rükûdan biraz daha eğilerek yapıyordu.” 20
Bir kimse, sefer hâlinde farz namaz kılmaya uygun yer bulamazsa, bi-
nek üstünde oturarak namaz kılabilir. Görüldüğü gibi Allah Resûlü (sav)

 16. Buhari, 1117


 17. Es-Sunenu’l Kubrâ, 5489
 18. Es-Sunenu’l Kubrâ, 5491
 19. Es-Sunenu’l Kubrâ, 5493
 20. Ahmed, 17573; Tirmizi, 411

14
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI

yağmurlu bir havada ve dar bir alanda farz namazı, bineği üzerinde imam
olarak kıldırmıştır.
Savaş hâlinde kılınan korku namazında da ayakta namaz kılma imkânı
yoksa veya mücahidler ayakta namaz kıldıklarında zarar görecekse kı-
yam rüknu düşer.
Abdullah ibni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah ile birlikte Necid taraflarında sefere çıkmıştık. Düşmanla karşı
karşıya geldik ve sıra sıra dizilip savaş konumu aldık. Peygamber ayağa kalktı
ve bize namaz kıldırmaya başladı. Ordudan bir grup da kalkıp onunla birlik-
te namaza durdu. Başka bir grup ise düşmana karşı durdu. Resûlullah kendi-
siyle birlikte namaza duranlara bir rekât namaz kıldırıp iki secdeyi yaptıktan
sonra bunlar kalkıp namaz kılmayan arkadaşlarının yerini aldılar ve diğerleri
gelip Resûlullah’ın arkasında namaza durdular. Resûlullah onlara da bir rekât
namaz kıldırdı ve iki secdenin ardından selam verdi. Daha sonra herkes kalan
tek rekâtı kendi başına kıldı ve iki defa secde etti.
İbni Ömer’den (ra) nakledilen bir rivayet, Mücahid’in “Müslimlerle düşman
ordusu savaşa tutuştuğunda namaz artık ayakta kılınır.” şeklindeki sözüne
benzemektedir. İbni Ömer (ra) buna ek olarak Resûlullah’tan naklettiği riva-
yet şöyledir:
“Eğer düşman sayıca bundan fazla ise namazı ayakta ve binek üzerinde
kılsınlar.” 21
B. Kıyam ve Namaza Etkisi
Kıyamda ve eller bağlı bir şekilde beklemek; kölenin efendisi karşısında,
edeple durmasını ve bir insanın hazır olda, bir asker gibi kıpırdamadan
beklemesini andırır. Kıyam bu her iki manayı da kendinde toplar.
Kalp bu iki duyguyu hissetmeli; hem Rabbinin huzurunda bir kul ede-
biyle beklemeli, hem de bir asker gibi başta şeytan ve nefis olmak üzere
tüm Allah düşmanlarına karşı kıyam hâlinde olmalıdır.
Müminin hayatı da bu iki anlam arasında değil midir? O, bir yandan ha-

 21. Buhari, 942-943

15
NAMAZ KİTABI

yatı boyunca efendisine yani Rabbine kölelik/kulluk yapar; bir yandan


da azgınlaşmış tağutlara karşı mücadele verir. Kıyamda her iki sorumlu-
luğunu hatırlamalı, her iki sorumluluğuna karşı Rabbinden yardım tale-
binde bulunmalıdır. Umulur ki; “Namazın kıyamından cepheye kıyam taşır.”
III. Elleri Kaldırmak (Sünnet)
Namaza girerken, elleri kaldırmak
namazın sünnetlerindendir.
Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet
edilmiştir:
“Resûlullah (sav) namaza başlayacağın-
da ellerini uzatarak kaldırdı.” 22

A. Ellerin Kaldırılacağı Yerler


Yine rükûya giderken, rükûdan kalkarken ve birinci teşehhüdden üçün-
cü rekâte kalkarken elleri kaldırmak namazın sünnetlerindendir.
Abdullah ibni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü’nün namaza giriş için tekbir getirdiğini gördüm. O, tekbir ge-
tireceği zaman iki elini iki omzunun hizasına gelinceye kadar kaldırdı. Rükû
için tekbir getireceği zaman da böyle yaptı. (Rükûdan doğrulup) ‘Semiallahu
limen hamideh’ diyeceği zaman da böyle yaptı. (Böyle dedikten sonra) ‘Rab-
bena ve leke’l-hamd’ dedi. Secdeye gideceği zaman ellerini kaldırmıyordu.
Başını secdeden kaldırdığında da ellerini kaldırmıyordu.” 23
“Abdullah ibni Ömer namaza başlarken tekbir getirir ve ellerini kaldırırdı.
Rükûya giderken (Allah kendisine hamdedenleri işitir) deyip doğrulurken
ve ilk iki rekâtı kılıp kalkarken ellerini kaldırdı. Abdullah ibni Ömer, Resûlul-
lah’ın da (sav) böyle hareket ettiğini söylemişti.” 24
Ellerin kaldırılacağı yerle ilgili iki ayrı uygulama nakledilmiştir.
 22. Ebu Davud, 753; Tirmizi, 240
 23. Buhari, 738
 24. Buhari, 739

16
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI

• Omuzlara kadar kaldırmak: Yukarıda nakledilen hadislerde görül-


düğü gibi; Allah Resûlü (sav) ellerini omuz hizasına kadar kaldırmıştır.
• Kulaklara kadar kaldırmak:
Malik ibni Huveyris’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü’nü (iftitah) tekbiri alırken, rükûya giderken ve rükûdan başını
kaldırdığı zaman ellerini kulak hizasına kadar kaldırırken gördüm.” 25
B. Eller Ne Zaman Kaldırılır?
Ellerin ne zaman kaldırılacağına dair üç suret nakledilmiştir: 26
• Tekbirle birlikte kaldırmak: Rivayetlerin çoğunluğunda tekbirle bir-
likte ellerini kaldırdığı aktarılmıştır.
• Önce elleri kaldırmak sonra tekbir getirmek: Yukarıda kaydettiğimiz
İbni Ömer (ra) rivayetinin bir yolunda “…önce ellerini kaldırdı, sonra tek-
bir getirdi.” denmiştir.
• Önce tekbir sonra elleri kaldırmak: Malik ibni Huveyris (ra) hadisinin
bir rivayetinde “…tekbir getirdi, sonra elleri kaldırdı.” denmiştir.
Bu rivayetler, konuda genişlik olduğunu göstermektedir. Allah en doğ-
rusunu bilir.
C. Secdeye Giderken ve İki Secde Arası Elleri Kaldırmak
Yukarıda zikrettiğimiz gibi elleri kaldırmak; namaza girerken, rükûya gi-
derken, rükûdan kalkarken ve ilk teşehhüdden üçüncü rekâta kalkarken
sünnettir. Bunun dışında racih olan ellerin kaldırılmamasıdır. Sahabeden
Abdullah ibni Ömer (ra) secdelerde el kaldırılmadığını açıkça belirtmiştir.

 25. Ebu Davud, 745; Bir grup âlim; ellerin bilek kısmının omuz hizasına, parmak uçlarının ku-
lak kısmına gelecek şekilde kaldırılacağını söylemişlerdir. (Avnu’l Ma’bûd, 745 No.lu hadis şerhi)
Buna dair bir hadis de zikretmişlerdir.
Vail ibni Hucr’dan şöyle rivayet edilmiştir: Bizzat kendisi Resûlullah’ı (sav) namaza kalktığında elle-
rini omuz hizasına kadar, baş parmaklarını da kulak hizasına kadar kaldırıp sonra tekbir aldığını
görmüştür. (Ebu Davud, 724)
Ancak hadisi Abdul Cebbar (rh), babası sahabi Vail ibni Hucr’dan (ra) nakleder. Abdul Cebbar’ın
(rh) babası vefat ettikten sonra doğduğu öne sürülmüş, babasından işitip işitmediği hadisçiler
tarafından tartışılmıştır. Bu ihtilafa binaen hadisin sıhhatinde ihtilaf edilmiştir.
 26. bk. Fethu’l Bârî, Kitâbu’l Ezân, 83. Bab başlığı şerhi

17
NAMAZ KİTABI

Abdullah ibni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:


“Allah Resûlü’nün namaza giriş için tekbir getirdiğini gördüm. O, tekbir ge-
tireceği zaman iki elini iki omzunun hizasına gelinceye kadar kaldırdı. Rükû
için tekbir getireceği zaman da böyle yaptı. (Rükûdan doğrulup) ‘Semiallahu
limen hamideh’ diyeceği zaman da böyle yaptı. (Böyle dedikten sonra) ‘Rab-
bena ve leke’l-hamd’ dedi. Secdeye gideceği zaman ellerini kaldırmıyor-
du. Başını secdeden kaldırdığında da ellerini kaldırmıyordu.” 27
Her ne kadar bazı rivayetlerde secdede elleri kaldırdığı rivayet edilse de,
bu rivayetler muhaddisler tarafından zayıf kabul edilmiştir. 28
D. Namazda Elleri Kaldırmak ve Namaza Etkisi
Racih olan, dört yerde ellerin kaldırılmasıdır. Namaz kılmayı Allah
Resûlü’ne Cibril öğrettiğine göre; namazda ellerin kaldırılmasının bir
hikmeti olsa gerektir. Konu üzerine düşünen İslam âlimleri, farklı kana-
atlere varmışlardır. 29
• Bu, dilin tekbirle büyüklüğü Allah’a ispatı, ellerin de büyüklüğü Al-
lah’tan başkasından nefyetmesidir. Dil ile bedenin uyumudur.
• Bu, dünyayı elinin tersiyle itmek ve bütün olarak ibadete yönelmektir.
• Bu, teslimiyet ve boyun eğişi göstermektir. (Teslim alınan insanın el-
lerini kaldırması istenir.)
• Bu, Allah’la kul arasındaki perdeyi kaldırmaktır.
• Tüm bedeniyle Allah’a yönelme işaretidir.
• Elleri kaldırmak, namazın süsüdür. (İbni Ömer’den (ra) nakledilmiştir.)
 27. Buhari, 738
 28. Buhari (rh) elleri kaldırma konusunda kaleme aldığı cüzde, bu rivayetlerin zayıf olduğuna
işaret/ima etmiş; sahihinde de yalnızca secdede elleri kaldırmayı nefyeden rivayetlere yer ver-
miştir. (bk. Fethu’l Bârî, 739 No.lu hadis şerhi) Şevkânî (rh) der ki: “Secdede el kaldırmaya dair
rivayetler (her birinin isnadında zayıflık olduğundan) delil alınacak ve sahiheynde el kaldırmayı
nefyeden rivayetlere mukavemet edecek durumda değildir. Vacip olan sahiheynde el kaldırmayı
nefyeden rivayetlerle amel etmektir.” (Neylu’l Evtâr, 668 No.lu hadis şerhi) Şeyh Azim Abadi (rh),
“Secdede el kaldırmakla ilgili hadislerin bazısının isnadı sahih olsa da; bu, secdede el kaldırma
ziyadesinin sahih olduğu anlamına gelmez.” demiştir. "Zira hadisler birçok yoldan nakledilmesi-
ne rağmen, bu ziyade zikredilmemiştir "diyerek lafzın şaz olma ihtimaline dikkat çekmiştir. (bk.
Avnu’l Ma’bûd, 739 No.lu hadis şerhi)
 29. Fethu’l Bârî, Kitâbu’l Ezân, 83. Bab başlığı şerhi

18
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI

• Allah’ın ve Resûl’ün sünnetini tazimdir. (Şafii’den (rh) nakledilmiştir.)


• Kör olan tekbir sesini duysun, sağır olan el kaldırmayı görsün diye
ikisi aynı ânda meşru kılınmıştır.
Şüphe yok ki; namaz her birimizi ilgilendirmekte ve her birimizin Rab-
bimizle ilişkisinde hayati öneme sahiptir. Her birimiz bu fiil üzerinde dü-
şünmeli, hikmetini idrak etmeye gayret etmeliyiz.
Âlimlerimizin söylediği hikmetlerden biri kalbimize hitap ediyorsa, el-
leri kaldırırken o manayı hissetmeli, ellerimizi o hisle kaldırmalıyız.
Ellerimizi kaldırırken Rabbimize teslim olup boyun eğdiğimizi, namazın
dışında kalan her şeyi elimizin tersiyle ittiğimizi, tüm benliğimizle ona
yöneldiğimizi iliklerimize kadar hissetmeliyiz. Unutmamalıyız ki; yönel-
diğimiz kıble, salt bir yönden ibaret değildir. Biz Allah’a (cc) yönelirken O
(cc) da bize yönelmektedir.

Abdullah ibni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:


“Resûlullah (sav), kıble duvarında bir tükürük gördü ve onu kazıdı, sonra ce-
maate döndü ve: ‘Biriniz namaz kıldığında kıble tarafına tükürmesin.
Çünkü o kimse, namaz kıldığında Allah onun kıblesindedir.’ buyurdu.” 30
Yöneldiğimiz cihete ellerimizi kaldırmamız, her şeyimizle O’na (cc) teslim
olduğumuzun işareti olsa gerektir. Tevhid de bu değil midir? Her şeyiy-
le Allah’a (cc) teslim olmak, O’na (cc) yönelmek, O’na (cc) rağbet etmek… 31

 30. Buhari, 406; Müslim, 547


 31. İftitah tekbiri dışında ellerini kaldırmayan bidatçi midir?
Bu konu ilk dönemden başlamak üzere ilim ehli arasında ihtilafa konu olmuştur. Bu ihtilafın ne-
deni bazıların sandığı gibi sünnetten yüz çevirmek değil, sünnette varid olan farklı rivayetler
arasında tercihtir. Hâliyle; her mezhepten âlim sünnete dair kabul ettiği usule göre tercih yap-
mıştır. Kufe ehli (Hanefi Mezhebi de onlardandır), o bölgede ilim yayan sahabeden Abdullah ibni
Mesud’un (ra) rivayetlerini almış ve iftitah tekbiri dışında ellerini kaldırmamışlardır. Bize göre bu
görüş zayıf olsa da bir içtihaddır ve bir usul gözetilerek ulaşılmış bir kanaattir. İnşallah sahipleri
ecir almışlardır.
Bu konuda haddi aşan hadis ehli, Hanefileri sünnetten yüz çevirmekle suçlamıştır. İlim ehlinin
ağır sözleri cahilin eline düşünce bidatçilikle suçlamaya, yer yer tekfir ima eden bir aşırılığa dö-
nüşmüştür. Aynı şekilde Hanefilerden bağnaz olanlar namazda el kaldırmayı “çok amel” sayıp bu
sünnete uyanların namazının batıl olduğunu söylemişlerdir.
Bağnazlıkla mücadeleye katkı sunması için Ehl-i Hadis’ten ve Hanefilerden insaf ehli iki âlimden

19
NAMAZ KİTABI

nakilde bulunacağım. Bunlardan ilki hadis imamlarından İmam Tirmizi’dir (rh). O (rh) Sünen’inde
şöyle der:
“Rükûya Giderken Ellerin Kaldırılmasıyla İlgili Bab
(255) Abdullah ibni Amr’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“ ‘Allah Resûlü’nü (sav) namaza başlarken, rükûya giderken ve rükûdan kalkarken ellerini omuzları
hizasına kadar kaldırırken gördüm.’
İbni Ebi Ömer kendi rivayetinde şu ilaveyi yaptı: ‘İki secde arasında ellerini kaldırmazdı.’ ”
(256) El-Fadl ibni Es-Sabbah El-Bağdadi, Sufyan ibni Uyeyne’den, O’da Zühri’den aynı senedle
İbni Ebi Ömer’in hadisinin benzerini rivayet etmiştir.
Bu konuda Ömer, Ali, Vail ibni Hucr, Malik ibni Huveyris, Enes, Ebu Hureyre, Ebu Humeyd, Ebu
Useyd, Sehl ibni Sa’d, Muhammed ibni Mesleme, Ebu Katade, Ebu Musa El-Eş’ari, Cabir ve Umeyr
El-Leysi’den de birer hadis rivayet edilmiştir.
Tirmizi: İbni Ömer hadisi hasen sahihtir. Nebi’nin (sav) ashabından bazı ilim adamlarının görüşü
böyledir. İbni Ömer, Cabir ibni Abdullah, Ebu Hureyre, Enes, İbni Abbas, Abdullah ibni Zubeyr ve
başkalarının görüşü böyledir. Tabiin döneminden de Hasan El-Basrî, Ata, Tavus, Mucahid, Nafi,
Salim ibni Abdullah, Said ibni Cubeyr ve daha başkalarıı aynı görüşü benimsemişlerdir. Malik,
Ma’mer, Evzai, İbni Uyeyne, Abdullah ibni Mübarek, Şafii, Ahmed ve İshak da dönemlerinin aynı
görüşü benimseyen âlimlerindendir.
Abdullah ibni Mübarek: Zühri’nin Salim’den, onun da babasından rivayet ettiği bir hadisi zikrede-
rek şöyle demiştir: ‘İbni Mes’ud’un, ‘Nebi (sav) sadece namaza başlarken ellerini kaldırırdı.’ hadisi
sabit olmayıp, ‘Her tekbir ânında ellerin kaldırılması’ hadisi sabittir. Abdullah ibni Mübarek’in bu
sözünü, Ahmed ibni Abde El-Amuli, Vehb ibni Zem’a’dan, o da Sufyan ibni Abdulmelik’ten bize
aktarmıştır. Yahya ibni Musa, İsmail ibni Ebi Üveys’den naklederek dedi ki: ‘Malik ibni Enes namaz-
da tekbir esnasında ellerin kaldırılması görüşünde idi.’ Yine Yahya da Abdurrezzak’tan naklederek
şöyle der: ‘Ma’mer de namazda tekbir esnasında ellerin kaldırılması’ görüşündeydi. Carud ibni
Muaz’dan şöyle dediğini işittim: ‘Sufyan ibni Uyeyne, Ömer ibni Harun ve Nadr ibni Şumeyl na-
maza başlarken, rükûya giderken ve rükûdan doğrulurken ellerini kaldırırdı.”
“Allah Resûlü’nün Sadece Namaza Başlarken Ellerin Kaldırılması ile İlgili Bab
Abdullah ibni Mesud’dan şöyle rivayet edilmiştir: O, ‘Size Resûlullah’ın (sav) namazı gibi bir namaz
kıldırayım mı?’ demiş ve namaz kılmıştır. Sadece başlangıç tekbirinde ellerini kaldırmıştır.’
Bu konuda Bera ibni Azib’den de (ra) hadis rivayet edilmiştir. İbni Mesud’un (ra) bu hadisi hasendir.
Sahabe ve tabiin âlimlerinden pek çoğunun görüşü bu hadis üzeredir. Sufyan Es-Sevri ve Kufeli-
ler gibi.” (Tirmizi, 257 No.lu hadis ve açıklaması)
Görüldüğü gibi İmam Tirmizi, Hanefilerin delili olan hadisin hasen olduğunu, kendisiyle ihticac
edileceğini göstermiştir. Her ne kadar bizim tabi olduğumuz Ehl-i Hadis metodu ve bu yolu iz-
leyen hadis imamları bu hadise zayıf demiş olsa da Tirmizi’nin (rh) bu tavrı insaf örneğidir. Zira o,
kendi kanaati yanında hadisin zayıf olduğunu söyleyen Abdullah ibni Mübarek'in (rh) görüşünü
de aktarmış, kendisi de el kaldırmayı tercih etmiştir.
Hanefi âlimlerinden Zeylai (rh), bir tahriç kitabı olan Nasbu’r Râye’de şöyle demektedir: “Elleri
kaldırma konusunda İbni Mesud’un hadisine göre yollarını belirleyenlerin görüşü araştırma ve
münakaşa gereken bir görüştür.
Dedi ki: ‘İbni Mesud, namaz için alınan ilk tekbirin dışındaki yerlerde ellerini kaldırmayı unutmuş
olabilir. Rükûda tatbik yapmanın kalkmasını ve başka konuları unutması gibi… Bizim ashabımız
İbni Mesud gibi birinin unutmuş olabilme ihtimalini çok uzak bir şey gördüler.
Bu konuda Darekutni’nin Sünen kitabında ve Tahâvî’nin Şerhu Meâni’l Âsâr eserinde tahriç et-
tikleri hadisi delil aldılar: Husayn ibni Abdurrahman’dan rivayet edildiğine göre o demiştir ki: ‘Biz
İbrahim En-Nehai’nin yanına girdik. Amr ibni Murre ona hadis aktardı ve dedi ki: ‘Biz Hadremile-

20
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI

rin mescidinde namaz kıldık. Alkame ibni Vail’in bana aktardığına göre babası, Allah Resûlü’nü,
iftitah tekbirinde, rükûya gideceği zaman ve secdeye gideceği zaman ellerini kaldırırken gör-
müştür.’
İbrahim En-Nehai dedi ki: ‘Ben onun babasının, Allah Resûlü’nü sadece o günde gördüğünü ve
o gün ondan bunu hıfzettiğini düşünüyorum. Ama İbni Mesud onun hıfzettiğini hıfzetmemiş,
sadece iftitah tekbirinde ellerini kaldırdığını hıfzetmiş. (Böyle bir şey mümkün değil…)’
Bunu Ebu Ya’la, Müsned’inde rivayet etmiştir. Onun lafzı şu şekildedir: ‘Vail bunu hıfzetti de İbni
Mesud unuttu mu?’
Bunu Tahâvî, Şerhu Meâni’l Âsâr eserinde şu ziyadeyle rivayet etti: ‘Eğer o (yani Vail), Allah Resû-
lü’nün ellerini kaldırdığını görmüşse, İbni Mesud, elli defa onun ellerini kaldırmadığını gör-
müştür.’
Bu kelamın tamamını İbnu’l Cevzi, Et-Tahkîk isimli eserinde zikretmiştir.
Et-Tenkih isimli eserin yazarı (İbni Abdulhadi) şöyle der:
‘Fakih Ebu Bekr ibni İshak dedi ki: ‘Bu (İbni Mesud’un el kaldırma sünnetini unutamayacağı) illeti-
ne kulak vermeye değmez. Çünkü elleri kaldırmak Allah Resûlü’nden, Raşid Halifelerden, sahabe
ve tabiinden sahih olarak nakledilmiştir. İbni Mesud’un bunu unutmuş olması garip karşılanacak
bir şey değildir.’
İbni Mesud, kendisinin dışındaki Müslimlerin, Kur’ân’dan olduğuna dair ihtilaf yaşamadıkları Mu-
avvizeteyn’i unutmuş, Kur’ân’dan saymamıştır. Âlimlerin neshedildiği hususunda ittifak ettikleri
şeyi unutmuştur. Rükûda tatbik yapmak gibi. İmamın arkasındaki iki kişinin nasıl saf tutacağını
unutmuştur. Âlimlerin kendisinde ihtilaf yaşamadıkları, Allah Resûlü’nün, kurban günü sabah na-
mazını vaktinde kılması meselesini unutmuştur. Allah Resûlü’nün Arafat’ta namazı nasıl cemet-
tiğini unutmuştur. Secdede dirsekleri ve kolları yere dayama meselesini unutmuştur, ki âlimler
bu konu hakkında ihtilaf etmemişlerdir. Allah Resûlü’nün, ‘‫خل ََق ال َّذكَ َر َوالْ ُنْثَى‬
َ ‫ ’ َو َما‬ayetini nasıl oku-
duğunu unutmuştur. İbni Mesud için namaz ile ilgili olarak bunları unutması mümkünse, elleri
kaldırmak hususunda unutma ihtimalinin olmaması nasıl olabilir?’ (bk. Es-Sunenu’l Kubrâ, 2536)
Buhari, Raf’u’l Yedeyn isimli eserinde der ki: ‘İbrahim En-Nehai’nin söylediği, onun zannıdır. Onun
bu söylediğiyle, Vail’in rivayet ettiği hadisin hükmü kalkmaz. Bilakis Vail, Allah Resûlü’nü namaz
kılarken gördüğünü ifade etmiştir. Aynı şekilde Allah Resûlü’nün ashabının da ellerini kaldırdık-
larını birçok defa görmüştür.
Zaide’nin haber verdiği gibi… O, Asım’dan, babasından ve Vail ibni Hucr’dan rivayet ettiğine
göre Vail ibni Hucr, Allah Resûlü’nü namaz kılarken görmüştür. Allah Resûlü rükûya giderken ve
rükûdan kalktığında ellerini kaldırmıştır. Vail ibni Hucr devamla demiştir ki: ‘Bundan sonra ben in-
sanların yanına geldim. İnsanları soğuk bir zaman diliminde gördüm. İnsanların üzerinde geniş,
büyük elbiseler vardı. Onların elleri o elbiselerin altından hareket ediyordu.’ ’
Beyhaki, El-Ma’rife isimli eserinde demiştir ki: ‘Şafii şöyle dedi: ‘Evla olan Vail’in sözünün alınma-
sıdır. Çünkü o, yüce bir sahabidir. Onun sözü, ondan mertebece altta bulunan bir kimsenin sö-
zünden dolayı nasıl olur da reddedilebilir ki? Bilhassa onunla beraber birçok kişinin de rivayeti
varken…’ ’ ” (Nasbu’r-Râye, 1/397-402)
İnsanın olduğu yerde mutlaka ihtilaf olacaktır. Zira insanın tabiatı ihtilafı gerektirmektedir. İhtilaf
fıkhını bilmeyen insanların ümmet olması, tarihine sahip çıkması, insandaki o müthiş potansiyeli
hak uğruna kullanması mümkün değildir. Bu sebeple bir uyanış hâlinde olan tevhidî hareketin
ihtilaf fıkhını bilmesi gerekmektedir. Ehl-i Hadis’in veya mezhep mutaassıplarının bağnazlığına
İslami uyanışı mahkûm etmemelidir. Bu konuya katkı sunması için yaptığımız bir çalışmada, ih-
tilafı üçlü bir tasnife tabi tutmuş ve her bir kısmı delilleriyle izah etmeye çalışmıştık. Umuyorum
ki ümmetin diriliş mücadelesine ve tevhidî çalışmaların bilinçlenmesine katkısı olur. (Geniş bilgi
için bk. İhtilaf Fıkhı, Halis Bayancuk)

21
NAMAZ KİTABI

IV. Elleri Bağlamak (Sünnet)


Namazda sağ eli solun üzerine koyarak bağlamak namazın sünnetle-
rindendir.
Sehl ibni Sa’d’dan şöyle rivayet edilmiştir:
“İnsanlar namazda sağ ellerini sol kollarının üzerine koymakla emrolunur-
lardı.” 32
Vail ibni Hucr’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Kendisi, Peygamber’i (sav) namaza başlarken ellerini kaldırıp tekbir alırken
görmüştür. -Hadis ravilerinden Hemmam ibni Yahya ibni Dinar, ellerini ku-
lakları hizasına kadar kaldırdığını belirtmiştir- Resûlullah (sav), tekbir aldıktan
sonra elbisesine sarınmış bunun arkasından sağ elini sol elinin üzerine koymuş.
Rükûya gitmek istediğinde ellerini elbisesinden çıkarmış arkasından ellerini
kaldırmış ve tekbir getirmiş. ‘Semiallahu limen hamideh’ dediğinde ellerini
kaldırmış, secde ettiğinde de ellerinin arasına secde etmiştir.” 33
Kabisa ibni Hulb’un babasından rivayetine göre, babası şöyle demiştir:
“Resûlullah (sav) bize imam olurdu ve sol elini sağ eliyle tutardı.” 34

 32. Buhari, 740


 33. Müslim, 401
 34. Tirmizi, 252; Sahabeden Abdullah ibni Zubeyr, tabiinden Hasan-ı Basrî, tebei tabiinden
İbrahim Nehai, Leys ibni Sa’d ve İmam Malik’ten ellerin bağlanmayıp serbest bırakılacağı; Ev-
zai’den ise ister bağlanıp ister serbest bırakılacağı nakledilmiştir. (El-Evsat, 3/92-93; El-Mecmû’,
3/311) Bu âlimler görüşlerine dair sahih ve sarih/açık delil zikretmemişlerdir. Konuyla ilgisi ol-
mayan namazda sükûneti emre delalet eden hadisleri (bk. Müslim 430) ve bunun huşuya daha
uygun olduğunu söylemişlerdir. Oysa on sekiz sahabiden neredeyse yirmi ayrı rivayet Nebi’nin
(sav) ellerini bağladığına delalet etmiştir.(bk. Neylu’l Evtâr, 673 No.lu hadis şerhi) İmam Tirmizi
elleri bağlamayı sahabe ve tabiine nispet etmiştir. (bk. Tirmizi, 252. hadis ve açıklaması) İlginçtir;
İmam Malik, Muvatta’da elleri bağlama hadisini nakletmiş, ayrıca Abdulkerim ibni Ebi’l Muha-
rik’in el bağlamayı tüm nebilere nispet eden eserini nakletmiştir. (bk. Muvatta, 436-437) Buna
rağmen sonradan gelenler hadisle değil, İbni Kasım’ın eller bağlanmaz rivayetiyle amel etmiştir.
(İ’lâmu’l Muvakki’în, 1/840) Tüm bu gerekçelerle; el bağlamanın sabit bir sünnet olduğunu, elleri
bağlamamaya dair öne sürülen delillerin konuyla ilgisi olmayan deliller olduğunu anlarız. Elleri
bağlamayıp serbest bırakmanın huşuya en uygun hâl olduğu ise kabul edilebilir değildir. Zira
bu, nassın karşısında reyle hükmetmektir. Ki; bu rey de hatalıdır. Şöyle ki; insanların Allah’ı en iyi
tanıyanı ve O’ndan en çok korkanı, dolayısıyla huşu sahibi Allah Resûlü’dür. O da (sav) namazda
ellerini bağlamıştır. Allah en doğrusunu bilir.

22
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI

A. Eller Nereye Konur?


Sağ el sol elin üstüne konduktan
sonra göğüs üstüne konur.
Vail ibni Hucr’dan (ra) şöyle rivayet
edilmiştir:
“Allah Resûlü ile birlikte namaz kıl-
dım. Sağ elini sol elinin üzerine koydu
ve göğsünün üzerinde birleştirdi.” 35

Tavus’tan şöyle rivayet edilmiştir:


“Resûlullah (sav) namaz kılarken sağ elini sol eli üzerine koyar ve göğsü üze-
rinde bağlardı.” 36
Beyhaki elleri göğse bağlamayı: “ ‘(Buna şükür olarak) Rabbin için namaz
kıl ve kurban kes.’ 37 tefsiri olarak Ali’den; boğaza yakın bağlamayı (göğsün üst
kısmı) İbni Abbas’tan nakletmiştir.” 38
 35. İbni Huzeyme, 479
 36. Ebu Davud, 759
 37. 108/Kevser, 2
 38. Es-Sunenu’l Kubrâ, 2337-2339; Ellerin göbek üstüne ve göbek altına bağlanacağına dair
rivayetler de varid olmuştur.
Ali’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir: “Namaz kılarken sağ eli sol el üzerine ve göbeğin altına koy-
mak namazın sünnetlerindendir.” (Ebu Davud, 756)
Cerir ibni Abdulhamit’ten aktarıldığında göre şöyle der: “Ben Ali’yi (namaz kılarken) sağ eliyle,
göbeği üstünde (bulunan) sol bileği üzerinden tutarken gördüm.” (Ebu Davud, 757)
Ebu Hureyre (ra) şöyle rivayet edilmiştir: “Namazda elleri eller üzerine koyma(nın yeri) göbek altı-
dır.” (Ebu Davud, 758)
Açıkça söylemek gerekirse; hadis ilmi gereğince ellerin göğüste, göbek altında ve göbek üstün-
de olduğunu gösteren rivayetlerin tamamı, isnadında konuşulmuş, zayıflık gerektiren bir illet
barındıran hadislerdir. Ancak bu zayıflar arasından zayıflığı en basit olan ve cebredilmeye müsait
olan ellerin göğüs üzerinde bağlanması rivayetidir. Nihayetinde bu, bir tercih meselesidir. Bu
nedenle Ebu Davud (rh) ve Beyhaki (rh) konuya dair tüm hadisleri bir arada zikretmiş; İmam Tirmizi
de konuya dair hadisi aktardıktan sonra: “Bunların her birinde onların yanında genişlik vardır.”
(bk. Tirmizi, 252 ve açıklaması) demiştir. İlginçtir; Şafii mezhebi âlimleri ellerin göğüs altında bağ-
lanmasını tercih etmişlerdir. Ancak bu görüşe elleri göbek üstünde bağlama hadislerini değil (bk.
Ebu Davud, 757); elleri göğüs üstünde bağlamayı gösteren hadisi delil almışlardır. (El-Mecmû’,
3/313)
Sonuç olarak; ilim talebesi kendini sahih hadisle, farklı bir ameli tercih edeni de zayıf hadisle
amel ediyor görmemelidir. Kendinin zayıflar arasından birini sıhhate yakın bulduğunu farklı
mezhepten âlimlerin de zayıflar arasından başka birini sıhhate daha yakın bulduğunu bilmelidir.

23
NAMAZ KİTABI

B. Eller Nasıl Bağlanır?


Racih olanın elleri göğüste bağlamak olduğunu söyledik. Elleri göğüs
üstünde bağlarken ellerin nasıl bağlanacağına dair farklı lafızlar varid ol-
muştur:
• Sağ eli sol kolun (bilek-dirsek arasında) herhangi bir yerine koymak. 39
• Sağ elin avuç içini sol elin avuç dışının üstüne koymak. 40
• Bileğe yakın olacak şekilde sağ eli sol kolun üzerine koymak. 41
Bu, konu hakkında genişlik olduğunu ve kişinin sağ elini sol elin avuç
dış yüzeyine, bilek ve bilekle dirsek arasında bir yere, göğüs üstüne bağ-
layabileceğini gösterir.
Aynı şekilde kişinin bir eliyle diğer elini tutması/kavraması, 42 diğer elini
kavramadan yalnızca üstüne bırakmasının da 43 sünnette olduğunu gösterir.
Bu aktarılanlar Allah Resûlü’nün (sav) ellerini bağladığını, ancak bu konu-
da özel bir sünnet gözetmediğini, ellerini bağlarken geniş davrandığını
gösterir. Hâliyle kişi; namazın meşru kılınmasında asıl gaye olan huşu-
ya odaklanmalı, hakkında genişlik olan konularda detaycı olmamalıdır.
Zira kalbini namaza bağlamayan insanın ellerini bağlayıp bağlamasının
bir ehemmiyeti yoktur. İbadette istikamet; şekle bağlılığın ibadetin ru-
huna; ibadet ruhunun şekle bağlılığa engel olmamasıdır.
C. Elleri Bağlama Konusunda Kadın ve Erkek Arasında Fark Yoktur
Namazda elleri bağlamak konusunda kadın ve erkek arasında fark yok-
tur. Ahkâm hususunda kadınlar ve erkekler eşittir.
Aişe’den (r.anha) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:

Ki Ahmed ibni Hanbel (rh) göbek altında el bağlama hadisini rivayet eden Abdurrahman ibni
İshak’ı zayıf görmesine rağmen bu hadisle amel etmiştir. Ondan gelen bir rivayette ellerin göbek
altında bağlanacağı söylenmiştir.
 39. bk. Buhari, 740
 40. Ebu Davud, 758; Ebu Davud, İmam Ahmed’in bu hadisi Abdurrahman ibni İshak nedeniyle
zayıf gördüğünü belirtmiştir.
 41. bk. Darimi, 1277
 42. bk. Nesai, 887
 43. bk. Buhari, 740

24
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI

“Kadınlar (hüküm konusunda) erkeklerin ikiz kardeşidir…” 44


Kadınla erkeği ayırıcı bir delil varid olmadıkça, sünnet konusunda ka-
dın ve erkek aynı sorumluluğa sahiptir. Bu sebeple kadınlar da namazda
ellerini göğüs üstünde bağlarlar.
D. Namazda Elleri Bağlamak ve Kulluğa Etkisi
Elleri bağlama, zillet içinde ihtiyacını talep eden kimsenin hâlidir. Aynı
zamanda bu hâl kişiyi faydasız şeylerden alıkoyan ve huşuya en yakın olan
hâldir. Bundan olsa gerek İmam Buhari (rh), el bağlama hadislerinin peşin-
den “Namazda Huşu” diye bir bab açmıştır. 45
Kişi ellerini bağladığında, ihtiyaçlarını hatırlamalı ve tüm bu ihtiyaçları
karşılamaya kâdir bir Rabbin huzurunda namaza durduğunu bilmelidir.
Allah’ın (cc) divanında ve O’na yöneldiğini, O’nunla (cc) konuştuğunu, O’n-
dan istediğini bilmelidir. Bedeni el pençe divan dururken; kalbi, asi bir
kölenin efendisine karşı lakayt tutumu içinde olmamalıdır. O an, Allah’ın
(cc) ona nazar ettiğinin ve ona yöneldiğinin şuurunda olmalıdır.

Ellerini niye bağladığı üzerinde düşünmelidir. O’nun (cc) huzurunda bağ-


lanmış elleri, olur olmadık yerde açmamalı; saçıyla, sakalıyla, bedeniy-
le…oynamamalı, huzurdaki kulluk duruşunu korumalıdır. Bazı insanlar
bir büyüğe, hocaya, amire… gösterdikleri saygıyı dahi Allah’a (cc) göster-
mekten imtina ediyorlar. Arkadaş meclisinde ayıplanmamak için uzak
durdukları davranışları, namaza durunca rahatlıkla sergiliyorlar. Onlar,
Allah’a, dolayısıyla da O’nunla buluşma olan namaza değer vermiyorlar.
Şüphesiz ki insanın Allah katındaki değeri, Allah’a (cc) ve O’nun şiarlarına
verdiği değer kadardır.
Ahmed ibni Hanbel (rh) der ki: “Onların İslam’dan payı namazdan payları
kadardır. İslam’a olan rağbetleri namaza olan rağbetleri kadardır. Ey Allah’ın
kulu! Allah’la karşılaştığında İslam’dan hiç payın olmamasından sakın! Bil ki;
İslam’ın senin kalbindeki payı namazın kalbindeki payı kadardır.” 46

 44. Ebu Davud, 236; Tirmizi, 113


 45. Açıklama için bk. Fethu’l Bârî, 740 No.lu hadis şerhi
 46. El-Câmiu Li Ulûmi’l İmâm Ahmed, 5/490

25
NAMAZ KİTABI

V. İstiftah Duası (Sünnet)


İhram tekbiriyle Fâtiha Suresi arasında istiftah dualarından birini okumak
namazın sünnetlerindendir. Namazda okunan duaların açılışı bu dualarla
yapıldığından “açmak, açılış, anahtar” anlamında istiftah duası denmiştir.
A. Allah Resûlü’nden Varid Olan İstiftah Duaları
Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav), namaza başladığında tekbir ve kıraat arasında azıcık sükût
ederdi.
Dedim ki: ‘Ey Allah’ın Resûlü! Anam babam sana feda olsun, tekbir ile kıraat
arasındaki sükût etmenizde ne okuyorsunuz?’
Resûlullah (sav), ‘Şu duayı okuyorum buyurdu:

‫ اللَّ ُه َّم نَ ِّق ِني ِم ْن‬،‫شقِ َوالْ َم ْغر ِِب‬


ِ ْ ‫اي ك ََم بَا َعدْتَ بَ ْ َي الْ َم‬َ َ‫ا َللَّ ُه َّم بَا ِع ْد بَ ْي ِني َوبَ ْ َي َخطَاي‬
‫اي بِال َْم ِء‬
َ َ‫ اللَّ ُه َّم اغ ِْسلْ ِني ِم ْن َخطَاي‬،‫اي ك ََم يُ َنقَّى الثَّ ْو ُب ْالَبْ َي ُض ِم َن ال َّدنَ ِس‬ َ َ‫َخطَاي‬
‫َوالثَّلْ ِج َوال َ َْب ِد‬
‘A llah’ım! Beni günahlarımdan doğu ile batıyı uzaklaştırdığın gibi uzaklaştır.
Allah’ım, beyaz kumaş kirden nasıl temizlenirse beni de günahlarımdan öyle
temizle. Allah’ım! Beni hatalarımdan su ile kar ile dolu ile yıkayıp temizle.’ ” 47
Abde’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Ömer ibni Hattab şu kelimeleri açık bir şekilde okurdu:

‫ َو َل إِلَ َه غ ْ َُي َك‬،‫ َوتَ َع َال َج ُّد َك‬،‫ تَبَا َر َك ْاس ُم َك‬،‫ُسبْ َحانَ َك اللَّ ُه َّم َو ِب َح ْم ِد َك‬
‘A llah’ım sana hamdederek seni tüm noksanlardan tenzih ederim. İsmin mü-
barek ve azametin yücedir. Senden başka ilah yoktur.’ ” 48
Ebu Seleme ibni Abdurrahman ibni Afv’dan şöyle rivayet edilmiştir:
“Müminlerin annesi Aişe’ye, ‘A llah’ın Peygamber’i geceleyin namaz kılmaya
kalktığında namazına ne ile başlardı?’ diye sordum.
 47. Nesai, 895
 48. Müslim, 399

26
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI

Şöyle dedi: ‘Geceleyin namaz kılmaya başladığında namazına şu duayla baş-


lardı:

‫ َعالِ َم الْ َغيْ ِب‬،‫ات َو ْالَ ْر ِض‬ َّ ‫ ف َِاط َر‬،‫سا ِف َيل‬


ِ ‫الس َم َو‬ َ ْ ِ‫ َوإ‬،‫ َو ِميكَائِ َيل‬،‫ا َللَّ ُه َّم َر َّب َج ْ َبائِ َيل‬
‫ ا ْه ِد ِن لِ َم ا ْختُلِ َف ِفي ِه‬،َ‫يم كَانُوا ِفي ِه يَ ْختَلِفُون‬ َ ‫ أَنْ َت ت َ ْح ُك ُم بَ ْ َي ِعبَا ِد َك ِف‬،‫َوالشَّ َها َد ِة‬
‫ص ٍاط ُم ْستَ ِق ٍيم‬َ ِ ‫ إِنَّ َك تَ ْه ِدي َم ْن ت َشَ ا ُء إِ َل‬،‫ِم َن الْ َح ِّق ِب ِإ ْذنِ َك‬
‘Ey Cibril’in, Mikail’in, İsrafil’in Rabbi, göklerin ve yerin yaratıcısı, görüleni
ve görünmeyeni bilen Allah’ım! İhtilaf ettikleri konularda kullarının arasında
sen hüküm verirsin. Hakikat konusunda ihtilaf edilenlerde izninle sen beni
doğruya ilet. Şüphesiz ki sen, dilediğini doğru yola iletirsin.’ ’ ” 49
Ali ibni Ebu Talib’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber namaza durduğu zaman şöyle derdi:

‫ ِإ َّن‬،‫شكِ َني‬ ِ ْ ‫ َو َما أَنَا ِم َن الْ ُم‬،‫ات َو ْالَ ْر َض َح ِنيفًا‬ ِ ‫الس َم َو‬ َّ ‫َو َّج ْه ُت َو ْجه َِي لِل َِّذي فَطَ َر‬
ُ‫ َو ِب َذلِ َك أُ ِم ْرت‬،‫ش َيك لَ ُه‬ ِ َ ‫ َل‬،‫ َو َم َم ِت لِل ِه َر ِّب الْ َعالَ ِم َني‬،‫اي‬ َ ‫ َو َم ْح َي‬،‫ َونُ ُس ِك‬،‫َص َل ِت‬
‫ ظَلَ ْم ُت‬،‫ َوأَنَا َع ْب ُد َك‬،‫ اللَّ ُه َّم أَنْ َت الْ َملِ ُك َل إِلَ َه إِ َّل أَنْ َت أَنْ َت َر ِّب‬،‫َوأَنَا ِم َن الْ ُم ْسلِ ِم َني‬
،‫وب إِ َّل أَنْ َت‬ َ ُ‫ إِنَّ ُه َل يَ ْغ ِف ُر ال ُّذن‬،‫وب َج ِمي ًعا‬ ِ ُ‫ فَا ْغ ِف ْر ِل ُذن‬،‫ َوا ْع َ َتف ُْت ِب َذنْبِي‬،‫نَف ِْس‬
‫ص ُف‬ ِ ْ َ‫اص ْف َع ِّني َس ِّيئَ َها َل ي‬ ِ ْ ‫ َو‬،‫َوا ْه ِد ِن ِلَ ْح َسنِ ْالَ ْخ َلقِ َل يَ ْه ِدي ِلَ ْح َس ِن َها إِ َّل أَنْ َت‬
‫ أَنَا ب َِك‬،‫الش لَ ْي َس إِلَ ْي َك‬ ُّ َّ ‫ َو‬،‫ لَ َّب ْي َك َو َس ْع َديْ َك َوالْ َخ ْ ُي كُلُّ ُه ِف يَ َديْ َك‬،‫َع ِّني َس ِّيئَ َها إِ َّل أَنْ َت‬
ُ ‫ أَ ْستَ ْغ ِف ُر َك َوأَت‬،‫ ت َ َبا َرك َْت َوت َ َعالَ ْي َت‬،‫َوإِلَ ْي َك‬
‫ُوب إِلَ ْي َك‬
‘Ben yüzümü Hanif olarak gökleri ve yeri yaratan Allah’a döndüm. Ben müş-
riklerden değilim. Benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm âlemlerin
Rabbi olan Allah içindir. Ben bununla (Allah’ı tevhid ederek ibadet etmek ve
şirkten sakınmakla) emrolundum ve ben Müslimlerdenim. Allah’ım, sen El-Me-
lik’sin. Senden başka hiçbir ilah yoktur. Ben senin kulunum. Ben ki nefsime
zulmettim, günahlarımı itiraf ediyorum. Benim bütün günahlarımı bağışla,
çünkü senden başka günahları bağışlayan yoktur. Beni ahlakların en güzeline
 49. Müslim, 770

27
NAMAZ KİTABI

hidayet et, çünkü senden başkası ahlakların en güzeline hidayet edemez. Ben-
den ahlakın kötülüğünü çevir, çünkü benden kötü ahlakı senden başkası defe-
demez. Senin çağrına uydum, buyruklarını kabul ettim. Bütün hayırlar senin
elindedir. Şer ise sana ulaşamaz. Ben yalnızca sana dayanırım ve sana dönece-
ğim. Sen yücesin ve üstünsün. Senden bağışlanma diler, sana tevbe ederim.’ ” 50
Ali’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir: Resûlullah (sav), namaza başladığında
önce tekbir alıp sonra şöyle derdi:

‫ ِإ َّن‬،‫شكِ َني‬ ِ ْ ‫ َو َما أَنَا ِم َن الْ ُم‬،‫ات َو ْالَ ْر َض َح ِنيفًا‬ ِ ‫الس َم َو‬ َّ ‫َو َّج ْه ُت َو ْجه َِي لِل َِّذي فَطَ َر‬
‫ش َيك لَ ُه َو ِب َذلِ َك أُ ِم ْرتُ َوأَنَا ِم َن‬ ِ َ ‫اي َو َم َم ِت لِل ِه َر ِّب الْ َعالَ ِم َني َل‬ َ ‫َص َل ِت َونُ ُس ِك َو َم ْح َي‬
‫ اللَّ ُه َّم أَنْ َت الْ َملِ ُك َل إِلَ َه إِ َّل أَنْ َت أَنَا َع ْب ُد َك ظَلَ ْم ُت نَف ِْس َوا ْع َ َتف ُْت ِب َذنْبِي‬،‫الْ ُم ْسلِ ِم َني‬
‫ َوا ْه ِد ِن ِلَ ْح َسنِ ْالَ ْخ َلقِ َل يَ ْه ِدي‬،‫وب إِ َّل أَنْ َت‬ َ ُ‫وب َج ِمي ًعا َل يَ ْغ ِف ُر ال ُّذن‬ ِ ُ‫فَا ْغ ِف ْر ِل ُذن‬
‫ص ُف َع ِّني َس ِّيئَ َها إِ َّل أَنْ َت لَ َّب ْي َك َو َس ْع َديْ َك‬ ِ ْ َ‫اص ْف َع ِّني َس ِّيئَ َها َل ي‬ِ ْ ‫ َو‬،‫ِلَ ْح َس ِن َها إِ َّل أَنْ َت‬
‫الش لَ ْي َس إِلَ ْي َك أَنَا ب َِك َوإِلَ ْي َك تَ َبا َرك َْت َوت َ َعالَ ْي َت أَ ْستَ ْغ ِف ُر َك‬
ُّ َّ ‫ َو‬،‫َوالْ َخ ْ ُي كُلُّ ُه ِف يَ َديْ َك‬
ُ ‫َوأَت‬
‫ُوب إِلَ ْي َك‬
“Gökleri ve yeri yoktan var eden Allah’a (cc), batıldan yüz çevirerek ve ortak
koşmaksızın yüzümü O’na (cc) döndüm. Benim namazım tüm ibadetlerim, ha-
yatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah içindir. O’nun ortağı yoktur, ben
böyle söylemekle emrolundum. Ve ben Müslimlerdenim. Allah’ım! Hükümdar
sensin, otorite senindir, senden başka gerçek ilah yoktur ancak sen varsın. Ben
senin kulun ve kölenim. Ben benliğime zulmettim ve günahlarımı itiraf ediyo-
rum, tüm günahlarımı bağışla günahları senden başka bağışlayan yoktur. Beni
en güzel ahlaka kavuştur. Ahlakın en güzeline ancak sen kavuşturursun, beni
kötü huylardan uzak tut, kötü huylardan ancak sen uzaklaştırabilirsin. Emret
ya Rabbi, emrine amadeyim. Davetine icabet ediyorum. Hayrın hepsi senin
elindedir. Şerler sana yakışmaz. Benim varlığım senin elindedir. Ve yine sana
döneceğim. Kutlu olan sensin senden bağışlanmamı ister ve sana yönelirim.” 51

 50. Müslim, 771


 51. Nesai, 897

28
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI

Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:


“Resûlullah (sav), namaza başladığında tekbir ve kıraat arasında azıcık sükût
ederdi.
Dedim ki: ‘Ey Allah’ın Resûlü! Anam babam sana feda olsun, tekbir ile kıraat
arasındaki sükût etmenizde ne okuyorsunuz?’
Resûlullah (sav), ‘Şu duayı okuyorum buyurdu:

‫ اللَّ ُه َّم نَ ِّق ِني ِم ْن‬،‫شقِ َوالْ َم ْغر ِِب‬


ِ ْ ‫اي ك ََم بَا َعدْتَ بَ ْ َي الْ َم‬َ َ‫ا َللَّ ُه َّم بَا ِع ْد بَ ْي ِني َوبَ ْ َي َخطَاي‬
‫اي بِال َْم ِء‬
َ َ‫ اللَّ ُه َّم اغ ِْسلْ ِني ِم ْن َخطَاي‬،‫اي ك ََم يُ َنقَّى الثَّ ْو ُب ْالَبْ َي ُض ِم َن ال َّدنَ ِس‬ َ َ‫َخطَاي‬
‫َوالثَّلْ ِج َوال َ َْب ِد‬
‘A llah’ım! Beni günahlarımdan doğu ile batıyı uzaklaştırdığın gibi uzaklaştır.
Allah’ım, beyaz kumaş kirden nasıl temizlenirse beni de günahlarımdan öyle
temizle. Allah’ım! Beni hatalarımdan su ile kar ile dolu ile yıkayıp temizle.’ ” 52
B. İstiftah Dualarında Nebi’nin Uygulaması
Allah Resûlü (sav), her namazda istiftah dualarından yalnızca birini oku-
muştur. Birden fazla istiftah duasını bir arada okumak onun (sav) sünne-
tinde yoktur.
Dikkatimizi çeken bir diğer uygulama; Allah Resûlü’nün (sav) tek bir is-
tiftahı sürekli okumadığı, farklı istiftah dualarını farklı zamanlarda oku-
duğudur. Bunun hikmetlerinden biri şu olabilir: İnsan tabiatı sürekliliği
olan şeyleri âdetleştirmeye müsaittir. Âdetleşen şey sıradanlaşır ve etki-
sini yitirir. Farklı duaların okunması istiftahın kalp üzerindeki etkisini
korumak için olmalıdır. Allah en doğrusunu bilir.
Bir diğer hikmeti şu olabilir: İstiftah duası Allah’a (cc) yapılacak münaca-
tın girizgâhı, mukaddimesidir. İnsan kendinden büyük bir varlıktan bir
şey isteyeceği zaman, onu överek konuşmaya başlar ve içinde bulundu-
ğu durumu genel hatlarıyla özetler… Bu girizgâh da kişinin ihtiyacına ve
istek makamının büyüklüğüne göre değişiklik arz eder… Şüphe yok ki
namaz; başından sonuna kadar bir münacat/dua/niyazdır. İstiftah da bu
 52. Nesai, 895

29
NAMAZ KİTABI

münacatın girizgâhıdır. Bazen kulun kalbi kırıktır, mahcuptur…Günah-


ların ağırlığı altında ezilmekte, arınmak istemektedir. Hâli bu olanın istif-
tahı, günahtan uzaklaşmayı, onun kalp üzerindeki lekelerinden arınmayı
içkin, ilk sırada verdiğimiz istiftah olacaktır…Bazen kişinin kalbi iman ve
muhabbetle dolup taşar. Rabbini övmek, O’nu (cc) tüm eksikliklerden ten-
zih etmek, O’nun (cc) uluhiyetini ilan etmek ister. Kalp tevhid ve muhab-
betle dolup taşarken dil “Subhaneke” okur…Bazen şüpheler insanı dört
bir yandan kuşatır; kalp bunalır, zihin karışır, ne yapacağını bilmez hâlde
şaşkın kalır insan. Bu durumda O’ndan (cc) hakla hükmedip insanların ih-
tilaf ettikleri konularda kendini hakka hidayet etmesini ister…İşte böy-
le! İnsanın münacatına uygun bir istiftahla Rabbinin huzuruna durması,
istiftah farklılığının hikmetlerinden olmalıdır. Allah en doğrusunu bilir.
C. İstiftah Duası ve Namaza Etkisi
Başta istiftah olmak üzere, namazda okunan tüm kelimelerin manasını
bilmelidir insan. Zira bu kelimeler, öylesine, alelade seçilmiş kelimeler
değildir. Ya Allah (cc) seçip Resûlü’ne (sav) öğretmiş veya Allah’ı en iyi tanı-
yan Nebi’nin (sav) dilinden dökülmüş ve Allah’ın (cc) onayıyla din kılınmış-
tır. Bu kelimeler/dualar namazın anahtarları konumundadır. Ona yerleş-
tirilmiş hayır ve bereket hazinelerine erişmenin yolu, anahtarı tanımak
ve doğru kullanmakla mümkündür.
Kelimelerin anlamı bilindiği gibi, tefekkür ederek okunmalı, ağzımızdan
çıkanla kalpte olanın ve beden hâlinin uyumlu olmasına dikkat edilmelidir.
Dil “Subhaneke” diyorsa, Allah’ım seni tüm eksikliklerden tenzih ediyorum
diyordur. O ân kalp tüm eksikliklerden münezzeh, tüm övgülerin sahibi,
ismi yüce, güçlü ve kendinden başka ilah olmayan bir Rabbin huzurunda
olduğunu hissetmelidir. Eksiksiz olan Rabbe eksiksiz bir ibadet sunmaya
gayret etmeli, insani olarak yapabileceğini ortaya koymalıdır. Beden de
dile uyumlu davranmalı, kimin huzurunda olduğunu bilerek duruşuna
çeki düzen vermelidir. “Senden başka ilah yok.” derken, arkadaş ortamın-
da yapmaktan hayâ ettiği davranışlar sergilememelidir. Dil “veccehtu” di-
yorsa; yüzüyle yani tüm benliğiyle Allah’a (cc) yöneldiğini söylüyordur. Dil
böyle söylerken gözler namaz kılınan mekânı taramamalı, kalp hayal âle-

30
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI

minde gezinmemelidir. Şu unutulmamalıdır: Biz insanız ve ne yaparsak


yapalım eksiklerimiz olacaktır. Kulluğumuz da bu genel kaideden istisna
değildir. Bizi değerli kılan şey iyi yapma çabası, yani ihsan üzere kulluk
uğraşıdır. Yüce Allah kalplerimizde samimiyet, O’nu (cc) razı etme gayreti
ve buna uygun çaba gördüğünde elimizden tutacak, azımızı çoğaltacak,
Eş-Şekûr ismiyle amellerimizin karşılığını bereketlendirecektir.
VI. İstiâze (Sünnet)
Kıraate başlamadan önce istiâze namazın ve (umumen kıraatin) sün-
netlerindendir.
“Kur’ân okuyacağın zaman kovulmuş/taşlanmış şeytandan Allah’a sığın.” 53
Kişi ayette varid olduğu üzere mutlak olarak şeytandan Allah’a sığını-
rım diyebileceği gibi, farklı lafızlarla da şeytandan Allah’a (cc) sığınabilir.
Ebu Said El-Hudri’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah gece namazı için kalktığında önce tekbir alır ve subhaneke du-
asını okurdu:

‫ َو َل إِلَ َه غ ْ َُي َك‬،‫ َوتَ َع َال َج ُّد َك‬،‫ تَ َبا َر َك ْاس ُم َك‬،‫ُس ْب َحانَ َك اللَّ ُه َّم َو ِب َح ْم ِد َك‬
‘A llah’ım sana hamdederek seni tüm noksanlardan tenzih ederim. İsmin mü-
barek ve azametin yücedir. Senden başka ilah yoktur.’
Sonra üç defa

‫َل إِلَ َه إِ َّل الل ُه‬


‘A llah’tan başka ilah yoktur.’ der.
Sonra üç defa

‫الل ُه أَك َ ُْب كَ ِب ًريا‬


‘A llah en büyüktür.’ der.
Sonra da

 53. 16/Nahl, 98

31
NAMAZ KİTABI

‫ َونَ ْف ِث ِه‬،‫ َونَف ِْخ ِه‬،‫ِيم ِم ْن َه ْم ِز ِه‬ َّ ‫أَ ُعو ُذ بِاللَّ ِه‬
ِ ‫الس ِميعِ الْ َعلِ ِيم ِم َن الشَّ ْيطَانِ ال َّرج‬
‘Taşlanmış, Allah’ın rahmetinden kovulmuş şeytandan, şeytanın ilişmesin-
den, şeytanın kibirlenmesinden ve şeytanın hayırsız sözler söyletmesinden
her şeyi bilen ve işiten Allah’a sığınırım.’ derdi.” 54
A. İstiâze Nerede Okunur?
Allah Resûlü’nün (sav) namazının tüm ayrıntılarını bize aktaran sahabe,
onun (sav) yalnızca ilk rekâtta istiâze okuduğunu aktarmışlardır. Her ne ka-
dar ayetin umumu her Kur’ân okunuşunu, dolayısıyla her rekâtı kapsasa
da, Kur’ân’ı ulaştırmak 55 ve açıklamakla 56 memur Allah Resûlü (sav), yal-
nızca ilk rekâtta istiâze yapmıştır.
B. İstiâzenin Namaza Etkisi
Namazda ve namaz dışında Kur’ân okumaya istiâzeyle başlamak, önemli
bir kulluk kaidesine işaret eder. Şöyle ki; insî ve cinnî şeytanlar Kur’ân’ın
lafzını tahrif edemezler. Zira o, Yüce Allah’ın koruması altındadır. Ancak
Kur’ân okuyan kimsenin kalp ve zihin dünyasına vesveseyle etki edip,
Kur’ân’la sıhhatli bir ilişki kurmasına engel olabilirler.
Örneğin,
• Okuma esnasında zihni türlü düşüncelerle meşgul edip, ayetler üze-
rinde hakkıyla düşünüp öğüt almamıza engel olurlar. Böylece Kur’ân
boğazdan kalbe inmez. Ki bu; Kur’ân’ın bizzat kendi dilinden yerilmiş
bir sıfattır.
“Onlar Kur’ân’ın (derin anlamlarını anlayacak şekilde dikkatli) düşünmüyor-
lar mı? Şayet Allah’tan (değil de) bir başka yerden gelmiş olsaydı onda çok
fazla çelişki/zıtlık bulurlardı.” 57
“Onlar, Kur’ân’ı derinlemesine düşünmezler mi? Yoksa, kalpleri üzerinde ki-
litler mi var?” 58

 54. Ebu Davud, 775; Tirmizi, 242


 55. bk. 5/Mâide, 67
 56. bk. 16/Nahl, 44
 57. 4/Nîsa, 82
 58. 47/Muhammed, 24

32
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI

• Bazen batıl itikad, zan ve kuruntularla Kur’ân’ın anlamını tahrif eder,


okuyanın yanlış anlamasını sağlarlar. Bu; birincisinden daha tehlikeli-
dir. Çünkü burada kişinin yanlış anlayışını Kur’ân’dan zannetmesi, Al-
lah’la aldanması ve aldatması söz konusudur. Kur’ân’ı çokça okumaları-
na rağmen yoldan sapan ve Allah Resûlü’nün dilinde yerilen Hariciler,
bu sınıftandır.
Yuseyr ibni Amr’dan şöyle rivayet edilmiştir:
“Sehl ibni Huneyf ’e ‘Resûlullah’tan Hariciler hakkında herhangi bir şey söy-
lerken işittin mi?’ diye sordum. Sehl şöyle dedi: ‘Ben Allah Resûlü’nü elini Irak
tarafına doğru uzatarak şöyle buyurduğunu işittim: ‘Bu taraftan bir kavim çı-
kacak, onlar Kur’ân okurlar, Kur’ân onların köprücük kemiklerinden öteye
geçmez. Onlar atılan bir okun avı delip geçmesi gibi İslam’dan çıkarlar.’ ” 59
Ebu Said El-Hudri ve Enes ibni Malik’ten (r.anhuma) rivayet edildiğine göre
Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“ ‘İleride ümmetim arasında anlaşmazlıklar ve bölünmeler olacaktır. Bunlar
arasında bir grup güzel laf edecek ama işleri bozuk olacak, Kur’ân okuyacak-
lar fakat Kur’ân gırtlaklarından aşağıya inmeyecektir. Okun yaydan fırladığı
gibi dinden çıkacaklar. Atılan ok nasıl geri yaya dönmezse onlar da dinlerine
dönmezler. Onlar insan ve hayvan tüm yaratılmışların en şerlileridir. Onla-
rı öldürenlere veya onların öldürdüğü kimseye ne mutlu. Kendileri insanları
Allah’ın Kitabı’na çağırıyorlar fakat kitap ile alakaları yoktur. Onlarla savaşan
kimse Allah’a onlardan daha yakın olur.’
Orada bulunanlar, ‘Ey Allah’ın Resûlü onların simaları nasıl olacak?’ diye
sordular.
O da, ‘Saçlarını kökten tıraş etmiş olacaklardır.’ buyurdu.” 60
• Bazen kişiyi Kur’ân’ın harfleri, güzel sesle okunması, tecvidi… gibi
hususlarla meşgul eder; kalplere şifa ve nur olan anlamlarından uzak-
laştırırlar. Bugün şahit olduğumuz Kur’ân’ı güzel okumak için bu den-

 59. Buhari, 6934; Müslim, 1068


 60. Ebu Davud, 4765

33
NAMAZ KİTABI

li çaba gösterip de, onun ahkâmını bireysel ve toplumsal hayata hâkim


kılma konusunda bu denli umursamazlık başka nasıl izah edilebilir?
Örnekler çoğaltılabilir… Bu kadarla iktifa edip asıl konuya gelmek is-
tiyorum: Kur’ân okumak gibi salih bir amelde dahi, şeytanın amelimizi
ifsad etme tehlikesiyle karşı karşıyayız. Allah’a (cc) ne kadar yakın olursak
olalım, şeytan o amelimizi bozmaktan geri durmayacaktır. Allah Resû-
lü’nün (sav) amelini ifsad etmekten dahi geri durmamıştır.
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Dün gece cinlerden bir ifrit (veya benzeri bir ifade kullandı), namazımı
bozmak için âniden bana saldırdı. Fakat Rabbim ona karşı beni galip getirdi.
Sabahlayınca hepiniz onu göresiniz diye mescidin direklerinden birine bağ-
lamak istedim. Sonra kardeşim Süleyman’ın, ‘Rabbim! Beni bağışla ve bana
benden sonra kimseye nasip olmayacak bir mülk ver. Şüphesiz ki sen, (kul-
larına karşılıksız veren) El-Vehhâb’sın.’  61 dediğini hatırladım (ve onu tutup
bağlamaktan vazgeçtim).” 62
Tüm bunlar bizim Allah’a sığınmaya olan ihtiyacımızı gösterir. Zira sı-
ğınmak en değerli ibadetlerden biridir. Kişinin Yüce Allah’a olan ihtiya-
cını/fakrını hissetmesi ve tüm acziyetinin bilincinde olarak Rabbine yö-
nelmesidir. Namazda istiâze yapan kişi, bunları hissederek ve tüm namaz
boyunca bu şuuru koruyarak huzurda durmalıdır. Namazın herhangi bir
yerinde unuttuğunu, daldığını, şeytanın namazını ifsad ettiğini fark etti-
ğinde; durmalı ve kalpten bir içtenlikle Rabbinin yardımına talip olmalı-
dır. Şeytanın namazın her ânını ifsad etmek için özel bir çabası olduğunu
ve bu iş için görevli şeytanlar olduğunu unutmamalıdır.
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Ben Allah Resûlü’ne namazda iken sağa sola bakmayı sordum.
Bana dedi ki: ‘Bu şeytanın kulun namazından kapıp çaldığı bir şeydir.’ ” 63

 61. 38/Sa’d, 35
 62. Buhari, 461; Müslim, 541
 63. Buhari, 751

34
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI

Osman ibni Ebu’l As’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:


“Kendisi Peygamber’e (sav) gelmiş ve, ‘Ey Allah’ın Resûlü! Şeytan benimle na-
mazım ve kıraatım arasına girdi, namazımı karıştırmaktadır.’ demiş.
Resûlullah, ‘Bu ‘Hınzeb’ denilen şeytandır. Bunu hissettiğinde Allah’a sığın
ve sol tarafına üç defa tükür.’ buyurmuş.
Osman ibni Ebu’l As, ‘Söyleneni yaptım, bu durumu Allah benden giderdi.’
demiştir.” 64
VII. Fâtiha Suresi’ni Okumak (Rükun)
Namazda Fâtiha Suresi’ni okumak, namazın rükunlarındandır.
Ubade ibni Samit’ten (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle bu-
yurmuştur:
“Kur’ân’ın ilk suresi olan Fatihatu’l Kitab’ı okumayan bir kimsenin namazı
olmaz.” 65
Enes ibni Malik’ten (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle bu-
yurmuştur:
“Resûlullah, Ebu Bekir ve Ömer namaza Fâtiha Suresi ile başlarlardı.” 66
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“ ‘Kim Fatiha’yı okumaksızın namaz kılarsa, namazı eksiktir, namazı eksiktir,
namazı eksiktir, tam değildir.’
Ebu Hureyre’ye, ‘Biz imamın arkasında da namaz kılıyoruz?’ denildi.
O da şöyle dedi: ‘Sen içinden oku. Çünkü ben, Resûllah’ı şöyle buyururken
işittim:
‘Yüce Allah, ‘Namazı (namaz suresi olan Fâtiha Suresi’ni) benim ile kulum
arasında iki kısma ayırdım. Kulumun istediği şey verilecektir.’ buyurmuştur.
َ ‫ الْ َح ْم ُد لِل ِه َر ِّب الْ َعالَ ِم‬dediğinde,
Kul, ‫ني‬
 64. Müslim, 2203
 65. Buhari, 756; Müslim, 394
 66. Buhari, 743; Müslim, 399

35
NAMAZ KİTABI

Allah, ‘Kulum bana hamdetti.’ buyurur.


ِ ‫ ال َّر ْح َمنِ ال َّر ِح‬dediğinde,
Kul, ‫يم‬
Allah, ‘Kulum beni övdü.’ buyurur.
Kul, ِ‫ َمالِ ِك يَ ْو ِم الدِّين‬dediğinde,
Allah, ‘Kulum, beni yüceltti.’ der.
ُ ‫ إِيَّ َاك نَ ْع ُب ُد َوإِيَّ َاك ن َْستَ ِع‬dediği zaman
Kul, ‫ني‬
Allah, ‘Bu benimle kulum arasındadır. Kulumun istediği şey verilecektir.’ der.

ِ ُ‫صا َط الَّذي َن أَنْ َع ْم َت َعلَ ْي ِه ْم غ ْ َِي الْ َمغْض‬


َ ِّ‫وب َعلَ ْي ِه ْم َو َل الضَّ ال‬
Kul, ‫ني‬ َ ِ ‫الصا َط الْ ُم ْستَ ِقي َم‬
َ ِّ ‫ا ْه ِدنَا‬
dediğinde,
Allah, ‘Bu da kuluma ait bir bölümdür. Kulumun istediği kuluma verilecek-
tir.’ der.’ ” 67
Allah Resûlü (sav) içinde Fâtiha Suresi olmayan namazın eksik olduğunu,
bu eksikliğin de namazı “yok” hükmünde kılacağını belirtmiştir. Racih
olan; Fâtiha Suresi’nin her namazda, her rekâtta ve imam olsun me'mum
olsun herkese farz olduğudur. Allah en doğrusunu bilir. 68
A. Fâtiha Suresi’yle İlgili Meseleler
1. Besmele, Fâtiha Suresi’nden Bir Ayettir
Fatiha okuyan kişi Besmele’yi okumalıdır. Besmele, Fâtiha Suresi’nden
bir ayettir. Bu konu âlimler arasında ihtilafa neden olsa da, deliller Bes-
mele’nin Fâtiha Suresi’nden bir ayet olduğunu göstermektedir.
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Ubey ibni Ka’b namaz kılıyorken onun yanına vardı ve ‘Ey Ubey’ dedi. Ubey
yüzünü çevirip baktı fakat cevap vermedi. Ama namazını kısa kesip bitirdi ve
Resûlullah’a (sav) vardı, ‘Selam sana olsun Ey Allah’ın Resûlü.’ dedi.
Resûlullah (sav) da selamını aldı ve ‘Sana seslendiğimde neden cevap vermedin?’
 67. Müslim, 395
 68. bk. Buhari, Kitâbu’l Ezân, 95. Bab

36
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI

Ubey, ‘Ey Allah’ın Resûlü, namazdaydım.’


Resûlullah (sav), ‘A llah’ın bana vahyettiği Kur’ân’da, ‘Ey iman edenler! Sizle-
ri, size hayat verecek şeylere davet ettiğinde Allah’a ve Resûl’e icabet edin.’ 69
emrini görmedin mi?’
Ubey, ‘Evet gördüm.’ dedi ve ‘İnşallah bir daha bu hataya düşmem.’ dedi.
Bunun üzerine Resûlullah (sav), ‘Sana ne Tevrat’ta ne İncil’de ne Zebur’da ne
de Kur’ân’da bir benzeri indirilmemiş olan bir sureyi öğretmemi ister misin?’
Ubey de, ‘Evet Ey Allah’ın Resûlü.’ dedi.
Bunun üzerine Resûlullah (sav), ‘Namazda nasıl okursun?’ buyurdu.
Ubey, Ümmül Kur’ân olan Fâtiha Suresi’ni okudu. Resûlullah (sav) şöyle bu-
yurdu: ‘Canım elinde olan Allah’a yemin ederim ki bu okuduğun Fâtiha Su-
resi’nin bir eşi ne Tevrat’ta ne de İncil’de ne de Zebur’da ne de Kur’ân’da in-
dirilmiştir. O yedi ayetli olup devamlı tekrar edilen bana verilen Kur’ân’dan
bir parçadır.’ ” 70 71
Allah Resûlü Fâtiha Suresi’ni “Sebu’l Mesani” yani “ayetleri tekrar eden
yedi” diye isimlendirmiştir. Fâtiha Suresi, Besmeleyle birlikte yedi ayettir.
İbni Abbas’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber (sav) besmele ininceye kadar surenin sona erdiğini bilemezdi.” 72
Besmele’de Kur’ân ayetlerinden bir ayet gibi indirilmiştir ve sahabe onu
mushafa yazmıştır. Kur’ân’dan olmayan bir şeyi Kur’ân’a yazmaları düşü-
nülemez.
2. Açıktan Okunan (Sabah, Akşam, Yatsı) Namazlarda Besmele Sessiz
Okunur
Besmele, Fâtiha Suresi’nden bir ayet olmasına rağmen, cehri namazlar-
da sessizce okunur. Yani; imam Besmele’yi sessiz, Fâtiha Suresi’nin kalan
kısmını sesli okur.

 69. 8/Enfâl, 24
 70. Tirmizi, 2875
 71. bk. Ahmed, 21095; Muvatta, 222
 72. Ebu Davud, 788

37
NAMAZ KİTABI

“Allah Resûlü, Ebu Bekir ve Ömer, namaza ‘Hamd âlemlerin Rabbi olan Al-
lah’a mahsustur.’ ayetiyle başlardı.” 73
Bir rivayette şöyle geçmektedir:
“Kıraatin başında ve sonunda Besmele’yi zikretmezlerdi.” 74
Diğer bir rivayette ise şöyle geçmektedir:
“Besmele’yi açıktan okumazlardı.” 75
3. İmamın Arkasında Fatiha Okumanın Gerekliliği
Racih olan, imamın arkasında namaz kılanların fatiha okumasının zo-
runlu olmasıdır.
Ubade ibni Samit’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) bir seferinde sabah namazını kıldırdı ve okumada zorlandı
ve namazını bitirince dedi ki: ‘Gördüğüme göre imamın arkasında sizler de
okuyorsunuz.’
Biz de, ‘Evet vallahi okuyoruz.’ dedik.
Bunun üzerine ‘Öyle yapmayın, sadece Fâtiha Suresi’ni okuyun yeterlidir,.
Çünkü Fâtiha Suresi’ni okumayanın namazı yoktur.’ buyurdu.” 76
Bu sahabe ve tabiinden ilim ehlinin çoğunluğunun görüşüdür. 77
Beyhaki bu görüşü sahabeden Ebu Hureyre, Ömer, Ali, Cabir, Ubade
ibni Samit, Ubey ibni Ka’b, Abdullah ibni Mesud, Muaz ibni Cebel, İbni
Abbas’dan… (r.anhum) nakleder. 78 İmam Buhari de ‘Tabiinden ve ilim eh-

 73. Buhari, 743


 74. Müslim, 399
 75. Nesai, 905-906; Besmelenin okunuşuyla ilgili zahiri birbiriyle çelişkili rivayetler varid ol-
muştur. Bu zıtlığı gidermenin (rivayetlerin arasını cem etmenin yolu) şudur: Besmeleyi okudu-
ğunu nefyeden rivayetler açıktan/sesli okumayı nefyetmiş; okuduğunu ispat eden rivayetler de
sessiz okuduğunu ispat etmiştir. Allah en doğrusunu bilir. (bk. Bulûğu’l Merâm, 278)
 76. Ebu Davud, 823; Tirmizi, 311
 77. bk. Tirmizi, 247 No.lu hadis açıklaması
 78. Es-Sunenu’l Kubrâ, 2928-2940

38
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI

linden sayamayacağım kadar (çok) insandan’ 79 yani tabiin cumhurun-


dan nakleder. 80
4. Me'mum Fâtiha Suresi’ni Ne Zaman Okur?
İmamın arkasında namaz kılan kimsenin iki hâli vardır:
• Sessiz okunan (öğle, ikindi) namazlarda istediği yerde Fâtiha Sure-
si’ni okur.
• Sesli okunan (sabah, akşam, yatsı) namazlarında nerede Fâtiha Su-
resi’ni okuyacağı âlimler arasında ihtilaf konusu olmuştur. Tercih etti-
ğimiz sıralama şu şekildedir:
a. Fâtiha Suresi’nden sonra imamın susmasını ve bu suskunluk sırasında
cemaatin Fâtiha Suresi’ni okuyacağını söylemişlerdir.
Semure’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah’ın (sav) namazındaki okumada, iki sefer durakladığını biliyorum.
İmran ibni Husayn bu görüşümü kabul etmeyip, ‘Bir sefer duraklardı.’ dedi.
Bunun üzerine Medine’de bulunan Ubey ibni Ka’b’a bu durumu mektupla
sorduk.
Ubey cevap olarak, ‘Semure bunu ezberlemiştir.’ diye yazdı.
Said diyor ki: Katade’ye ‘Bu iki duraklama nedir?’ diye sorduk. O da şöy-
le cevap verdi: ‘Birinci duraklama namaza başladığında, ikinci duraklama ise
َ ِّ‫ ) َو َل الضَّ ال‬dedikten sonradır.’ ” 81
(‫ني‬
 79. El-Kırâetu Halfe’l İmâm, Beyhaki, s. 10
 80. Farklı görüşler ve delilleri için bk. Muvatta, 224-227; Ebu Davud, 826; Tirmizi, 312; İbni
Mace, 848; Bu rivayetlere dayanarak bazı âlimler imamın arkasında mutlak olarak Kur’ân okun-
mayacağını, Yüce Allah’ın “Kur’ân okunduğunda onu dinleyin ve susun…” (7/A’râf, 204) emri ge-
reği suskun kalınacağını söylemişlerdir. Bir grup ilim adamı da imamın açıktan/sesli okuduğu
namazlarda Fâtiha Suresi'nin okunmayacağını, sessiz okunan namazlarda Fâtiha Suresi'nin oku-
nacağını söylemişlerdir. Allah en doğrusunu bilir; racih olan, Ehl-i Hadis’in çoğunluğunun tercih
ettiği görüştür. Zira bu görüş tüm delilleri bir araya toplayan ve hepsiyle amel eden görüştür.
 81. Ebu Davud, 777; Tirmizi, 251; Hadisin sıhhatinde ihtilaf edilmiştir. Zira hadisin ravileri Ha-
san-ı Basrî’nin (rh), sahabeden Semure ibni Cundeb’den (ra) işitip işitmediğinde ihtilaf edilmiştir.
Racih olan Hasan-ı Basrî’nin (rh), Semure’den (ra) işittiği ve hadisin isnadında kopukluk olmadı-
ğıdır. Zira İmam Tirmizi başta bu hadis olmak üzere, Sünen'de dört farklı yerde Hasan’ın (rh), Se-
mure’den (ra) işittiğini sahih kabul etmiş; konumuza dair sekte hadisine de ‘hasen’ demiştir. (bk.
Neylu’l Evtâr, 724 No.lu hadis şerhi) İmam Buhari Sahih’inde İbni Sirin’in (rh) Hasan-ı Basrî’ye aki-
ka hadisini kimden işittiğini sorduğunu, onun da Semure’den dediğini aktarmıştır. (bk. Buhari,

39
NAMAZ KİTABI

Bu görüşe göre; imam Fâtiha Suresi’ni okuduktan sonra, bir müddet sus-
malı ve cemaatin Fatiha’yı okumasına müsaade etmelidir.
b. Şayet imam Fâtiha Suresi’ni okuduktan sonra susmuyorsa, ayet son-
larındaki duraklarda imamın okuduğu ayet okunur.
İmam Tirmizi (rh) Ehl-i Hadis’in çoğundan; imamın açıktan okuduğu
yerlerde me'mumun okumayacağını, imamın (ayet sonlarında) durduğu
suskunlukları/sekteleri takip edip orada okuyacağını aktarır. 82
Buna göre; imam bir ayeti okuyup bir sonraki ayete başlamadan, orada
bir boşluk oluşur. Cemaat bu boşlukta o ayeti okuyarak parça parça Fâti-
ha Suresi’ni tamamlar.
“İmam ile beraber farz namazı kılan kimse Fatihatu’l Kitab’ı imamın sustuğu/
durakladığı yerlerde okusun. Ummu’l Kitab’ı bitiren kimseye o yeterlidir.” 83
Beyhaki (rh) bu görüşü sahabeden Ebu Hureyre (ra), Amr ibni Şuayb baba-
sı ve dedesi kanalıyla nakleder.
Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“İmamlar sustukları zaman okuyun. Okudukları zaman da susun. Eksik olan
namaz, içerisinde kıraat olmayan namazdır.” 84
“Onlar, sustuğu zaman Allah Resûlü’nün arkasında okuyorlardı. Okuduğu
zamanlarda okumuyorlardı. Sustuğu zaman yine okuyorlardı. Allah Resûlü
dedi ki: ‘İçerisinde Ummu’l Kur’ân okunmayan namaz eksiktir.’ ” 85
c. İmam ihram tekbirinden sonra istiftah duası için sustuğunda, cemaat
Fâtiha Suresi’ni okur.
Said ibni Cubeyr’den (rh) şöyle rivayet edilmiştir:
“(Geçmişte) imamlar namaz için tekbir aldıklarında, arkalarındaki cemaatin
5472) Bu da Semure’nin, Hasan’dan (rh) işittiğini gösterir. Ayrıca İmam Darekutni (rh) hadisin tüm
ravilerinin güvenilir olduğunu belirtmiştir. (bk. Avnu’l Ma’bûd, 777 No.lu hadis şerhi)
 82. Tirmizi, 312 No.lu hadis açıklaması
 83. Hakim, 868; Bu hadiste Fayd İbni İshak Er-Raki adında bir ravi vardır. İbni Hibban bu kişiyi
“Es-Sikât” isimli kitabında zikreder ve “Hata yapardı.” der. Diğer ravi Muhammed İbni Abdillah
İbni Ubeyd İbni Umeyr El-Leysi’dir. Buhari onun hakkında “munkerul hadis” demiştir.
 84. El-Kırâetu Halfe’l İmâm, Beyhaki, 220
 85. El-Kırâetu Halfe’l İmâm, Beyhaki, 236

40
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI

Fâtiha Suresi’ni okuduğundan emin olmadan Fâtiha Suresi’ni (açıktan) oku-


maya başlamazlardı.” 86
d. Yukarıda sayılan yerlerin hiçbirinde okuyamadığı takdirde, rükûya git-
meden önce hızlıca Fâtiha Suresi’ni okur sonra rükûya gider. Zira Fâtiha
Suresi’ni okumadığı takdirde namazın bir rüknunu ihlal etmiş; rükûya bi-
raz geciktiği takdirde namazının sünnetlerinden/adaplarından birini ihlal
etmiş olacaktır. Aynı şekilde Fâtiha Suresi’ni okuyacak fırsat bulamıyor-
sa, gerekirse imamla beraber; o Fâtiha Suresi’ni okurken onunla birlikte
ayetleri tekrar ederek okur. Bu durumda “okunan Kur’ân’ı dinleme” adabı-
na riayet etmemiş olsa da, namazın rüknunu yerine getirmiş olacaktır. 87
“Mekhûl akşam yatsı ve sabah namazlarında her rekâtta Fâtiha Suresi’ni için-
den okurdu. Bir defasında Mekhûl ‘İmam sesli okuduğu vakitte Fâtiha Suresi’ni
okurken sesini kestiği yerlerde sen de Fâtiha Suresi’ni gizlice oku. Eğer imam
sesini kesmez ve duraklamaz ise ondan önce, onunla beraber veya ondan son-
ra mutlaka oku. Hiçbir durumda onu okumayı terk etme.’ dedi.” 88

 86. El-Kırâetu Halfe’l İmâm, Beyhaki, 237; El-Kırâetu Halfe’l İmâm, Buhari, 164
 87. Fâtiha Suresi’nin her rekâtta okunma zorunluluğu sahih ve sarih naslarla varid olmuştur.
Kur’ân okunduğunda dinleme zorunluluğu ise (bk. 7/A’râf, 204) ihtilaflıdır. Ayetin delaleti, kime
hitap ettiği ve hangi okumayı kastettiği hususunda farklı görüşler vardır.
“Bu ayetin indirilişi hakkında ihtilaf edilmiş olup konu hakkında beş görüş vardır:
Birincisi: ‘Allah Resûlü (sav) farz namazlarda Kur’ân okudu. Sahabe de arkasında seslerini yükselte-
rek okudular.’ Bu, İbni Abbas’ın (ra) görüşüdür.
İkincisi: ‘Allah Resûlü (sav) namaz kılarken müşrikler kendisine gelirdi. Bazıları bazılarına, ‘Kur’ân’ı
dinlemeyin ve o okunurken (anlaşılmasın diye) sesler çıkarın.’ derdi. İşte ayet bu yüzden inmiştir.’
Bu da Said ibni Museyyeb’in (rh) görüşüdür.
Üçüncüsü: ‘Ensar’dan bir genç vardı, Allah Resûlü (sav) Kur’ân okuduğu zaman o da okurdu. Ayet
bu sebeple inmiştir.’ Bu da Zühri’nin (rh) görüşüdür.
Dördüncüsü: ‘Onlar namaz farz kılındığı ilk zamanlarda namazdayken kendi aralarında konuşur-
lardı. Bir adam gelir, arkadaşlarına, ‘Kaç rekât kıldınız?’ derdi. Onlar da, ‘Şu kadar.’ derlerdi. Bunun
üzerine bu ayet indi.’ Bu da Katade’nin (rh) görüşüdür.
Beşincisi: ‘Ayet cuma günü hutbede imamı dinleme hakkında indi.’ Bu da Aişe, Said ibni Cubeyr,
Atâ, Mücahid, Amr ibni Dinar (r.anhum) ve diğerleri tarafından rivayet edilmiştir.” (Zâdu’l Mesîr,
2/183, A’râf Suresi, 204, İlgili ayetin tefsiri)
 88. Ebu Davud, 825

41
NAMAZ KİTABI

5. Allah Resûlü’nün Fâtiha Kıraati


Katade’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Enes’e, ‘A llah Resûlü nasıl Kur’ân okurdu?’ diye sordular.
O da, ‘Uzatılması gereken yerleri uzatarak okurdu.’ diye cevap verdikten son-
ra Besmele’yi okudu.
‫ب ِْس ِم اللَّ ِه‬, ِ‫ ال َّر ْح َمن‬ve ‫ال َّر ِح ِيم‬
kelimelerini uzattı.” 89
Umumen Kur’ân’ı, hususen Fâtiha Suresi’ni tertil üzere, tane tane, ağır
ağır okumak sünnettir.
“Hafsa’ya (r.anha), Allah Resûlü’nün (sav) kıraati soruldu.
Hafsa, ‘Siz Peygamber (sav) gibi okuyamazsınız.’ dedi.
‘Sen bize anlat.’ dediler.
Hafsa okumaya başladı. Okurken yavaş ve ağır bir şekilde okudu. Nafi’ dedi
ki: ‘İbni Ebi Muleyke bize Peygamber’in (sav) kıraatını anlattı. ‘El-Hamdu li’llahi
Rabbi’l-âlemîn’ dedi. Sonra durdu. ‘Er-Rahmâni’r-Rahîm’ dedi sonra durdu.
Ardından ‘Maliki Yevmi’d-din’ diye okudu.” 90
6. Fâtiha Suresi’ni Bitirince “Âmin” Demek
Fâtiha Suresi’ni bitirdikten sonra imamın ve me’mumun “âmin” demesi
sünnettir. Şayet cemaatle kılınıyorsa, imamla birlikte yüksek sesle “âmin”
denir.
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“İmam ‘âmin’ dediği zaman siz de ‘âmin’ deyin. Zira meleklerle aynı ânda
‘âmin’ demeye muvaffak olan bir kimsenin geçmiş günahları bağışlanır.
İbni Şihab şöyle demiştir: ‘Resûlullah (sav) ‘âmin’ derdi.’ ” 91

 89. Buhari, 5046


 90. Ahmed, 26470
 91. Buhari, 780; Müslim, 410

42
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI

Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
ِ ُ‫ غ ْ َِي املَغْض‬dediği zaman siz de
“İmam Fâtiha Suresi’ni bitirip َ‫وب َعلَ ْي ِه ْم َوالَ الضَّ الِّني‬
‘âmin’ deyin. Zira meleklerle aynı ânda ‘âmin’ demeye muvaffak olan bir kim-
senin geçmiş günahları bağışlanır.” 92
Allah Resûlü (sav) ve sahabe “âmin” kelimesini yüksek sesle ve uzatarak
söylerdi.
Vail ibni Hucr’dan şöyle rivayet edilmiştir:
َ ‫ آ ِم‬derdi ve bunu söylerken
“Allah Resûlü َ‫ َوالَ الضَّ الِّني‬ayetini okuduktan sonra ‫ني‬
sesini yükseltirdi. (Tirmizi’nin rivayetinde,) Sesini uzatırdı.” 93
“Atâ şöyle demiştir: ‘ ‘Â min’ demek bir duadır. Abdullah ibni Zubeyr namaz
kıldırdığında hem kendisi hem de cemaat ‘âmin’ derdi. Hatta yükselen ses
mescidde yankılanırdı.’
Ebu Hureyre namaz kıldıran imama, ‘Benden önce hareket edip de beni se-
ninle birlikte ‘âmin’ demekten mahrum bırakma.’ derdi.
Nafi şöyle demiştir: ‘Abdullah ibni Ömer ‘âmin’ demeyi terk etmezdi ve ce-
maati de bunu söylemeye teşvik ederdi. Ben ondan ‘âmin’ demenin çok hayırlı
olduğuna dair pek çok söz işittim.’ ” 94
7. Fâtiha Suresi’ni Bilmeyen Ne Okur?
Kişinin Fâtiha Suresi’ni öğrenmesi farz ilim kapsamındadır. Zira vacibin
kendisiyle tamamlandığı şey de vaciptir. Ancak kişi Fâtiha Suresi’ni bir
özür nedeniyle öğrenemiyor ya da İslam olduktan sonra Fâtiha Suresi’ni
öğrenecek kadar zamanı olmadan namaz vakti girerse, namazını bildi-
ği kadarıyla kılar. Allah (cc) kimseyi gücünden fazlasıyla sorumlu tutmaz.
Abdullah ibni Ebi Evfa’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir adam Peygamber’e (sav) gelerek, ‘Benim Kur’ân’dan bir şeyler öğrenmeye
gücüm yetmiyor. Bana namazda yetecek kadar Kur’ân'dan bir şeyler öğret.’ dedi.

 92. Buhari, 782


 93. Ebu Davud, 932; Tirmizi, 248
 94. Buhari, Kitâbu’l Ezân, 111. Bab başlığı

43
NAMAZ KİTABI

Peygamber de (sav),

‫ َو َل َح ْو َل َو َل قُ َّو َة إِ َّل بِالل ِه‬،‫ َوالل ُه أَك َ ُْب‬،‫ َو َل إِلَ َه إِ َّل الل ُه‬،‫ َوالْ َح ْم ُد لِل ِه‬،‫ُسبْ َحا َن الل ِه‬
‫ل الْ َع ِظ ِيم‬
ِّ ِ ‫الْ َع‬
‘ ‘Allah yücedir ve eksiksizdir. Bütün övgüler Allah’adır. Allah’tan başka gerçek
ilah yoktur ve Allah en büyüktür. Tüm kuvvet ve kudret Allah ile, tüm güçle-
rin kullanımı sadece yüce ve büyük olan Allah iledir.’ duasını oku.’ buyurdu.
Adam, ‘Ey Allah’ın Resûlü! Bu Allah içindir kendim için ne okuyayım.’ dedi.
Resûlullah da (sav) ,

‫ا َللَّ ُه َّم ا ْر َح ْم ِني َوا ْر ُزقْ ِني َو َعا ِف ِني َوا ْه ِد ِن‬
‘A llah’ım bana rahmet et, beni rızıklandır, bana afiyet ver ve hidayete erdir.’
diye dua et.’ buyurdu. Adam ayağa kalkarak eliyle işaret ederek (dua et böy-
lece bize) dedi.
Bunun üzerine Resûlullah (sav), ‘İşte bu kimse avcunu hayırla doldurdu.’ bu-
yurdu.” 95
Hadiste geçtiği kadarını yapamayan, şayet Kur’ân’dan bir ayet dahi bi-
liyorsa onu okur.
“…Kur’ân’dan kolayınıza geleni okuyun…” 96
Kur’ân’dan bilgisi olmayan, Yüce Allah’ın huzurunda durur ve mutlak
olarak O’nu (cc) över, tesbih eder.
B. Fâtiha Suresi ve Namaza Etkisi
Fâtiha Suresi; namazın her rekâtında tekrar eden, bir Müslim’in gün için-
de en fazla okuduğu Allah kelamıdır. Aynı zamanda Sure, Kur’ân’ın mu-
kaddimesi/ön sözü kılınmıştır. Hiç şüphesiz bu, Sure’nin kalp üzerinde
etkisi ve Allah’la (cc) yapılan kulluk sözleşmesinin özünü ihtiva etmesin-
dendir. Onu tedebbür ederek okuyan kul, gün içinde, defalarca Rabbiyle
sözleşmesini yenileyecek, eskiyen ve yıpranan kulluk duygularını onara-
 95. Ebu Davud, 832
 96. 73/Müzzemmil, 20

44
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI

cak, imanını tazeleyecektir. Her namazdan yeniden doğmuş, hastalıktan


şifa bulmuş, dinlenmiş ve güçlenmiş olarak çıkacaktır.
Fâtiha Suresi’ni tedebbür etmek için, ona dair bilgiye sahip olmak, ayet-
lerin inceliğini kavramak gerekmektedir. Aslında bu, tüm Kur’ân ayetleri
için geçerlidir. Tedebbür, bilgiye tabidir. Zira bizler Arap değiliz; Arap
olanlarımız da Kur’ân’ın incelikli ve etkileyici dilini anlayacak donanım-
dan yoksundur. En derinlikli ilmî mahfillerde dahi, Kur’ân’ın nazil olduğu
dönemin fasih Arapçası konuşulmamakta/yazılmamaktadır. Bu da Arap
olsun, Acem olsun, Kur’ân’ı tedebbür edecek olanların, ona dair bir ön
bilgiye sahip olması gerektiğini ortaya koymaktadır.
Her Müslim, zaman zaman, hayatında çokça tekrar eden bu sureye dair
okumalar yapmalı, onu tedebbür ederek tefsir bilgisini yenilemelidir.
Zira tedebbür de insan tabiatından bağımsız değildir. Sürekli tekrar eden
şeyi sıradanlaştıran ve bıkkınlık duyan insan tabiatı, yeni bilgilerle canlı
tutulmayan tedebbürü de sıradanlaştırmakta bir zaman sonra da yaptığı
işten usanmaktadır. Madem Kur’ân Allah’ın (cc) sofrasıdır, madem derine
daldıkça sayısız lezzet ve envaiçeşit inci barındıran bir denizdir; madem
onunla yükselmenin ve yücelmenin bir sınırı yoktur; öyleyse ondan is-
tifade etmek için gerekli donanımı sürekli yenilemeli, yeni bilgilerle tak-
viye etmeliyiz. Çaba bizden başarı Allah’tandır. 97
 97. “Fâtiha Suresi’ne Dair Açıklamalar
Yukarıda istiaze ve besmeleye dair açıklamalar yapıldı. Burada Fâtiha Suresi’nin diğer ayetlerine
temas edeceğiz, Allah’ın izniyle.
İkinci Ayetin Manası
“Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.” (1/Fâtiha, 2)
Ayetin Anlamı
El-Hamd: Hamd kelimesinin başında var olan “el” takısının üç anlamı bulunmaktadır. Bu ayette is-
tigrakiyye manasındadır. “Hepsi, tamamı” gibi bir mana verebilecek olan “el” takısı, başına geldiği
kelimeyle beraber “bütün hamdler” anlamına gelmiştir.
Hamd: Arap lugatında zem/yergi kelimesinin zıddıdır. Şer’i istılahta ise, “Allah’ın sıfatlarını zikre-
dip sevgi ve tazimle O’nu anmak ve övmek” anlamındadır. Çoğu insanın yaptığı “Hamd, Allah’ı
övmektir.” tarifi eksiktir. Çünkü övgü, hamdi karşılayabilecek bir kelime değildir. Kişi kendisinden
daha düşük rütbeli birini övebileceği gibi kendisinden yüce birini de övebilir. Sevdiğini övebi-
leceği gibi sevmediği birini mecburiyet ya da ihtiyaç nedeniyle de övebilir. Hamd ise böyle de-
ğildir. Birinin, muhatabını tazim ederek, kendisinin kul olduğunu bilerek ve muhatabına olan
sevgisini hissederek anması ve övmesidir. Bu tanımla beraber hamd ve şükür kavramlarının da
farklı olduğu açığa çıkar. Şükür, belirli bir iyilik karşısında iyiliğin kaynağını ikrar ve iyilik sahibine
teşekkür etmektir. Hamd ise, bir iyilik olsun ya da olmasın bir varlığı onda var olan ve övülmeyi

45
NAMAZ KİTABI

hak eden yüce sıfatlarıyla tanımak ve övmektir. Bu nedenle hamd, yalnızca, tek ilah olan Allah’a
mahsustur.
Lillahi: Allah için, demektir. Allah lafz-ı celilesinin başında bulunan “Lam” harf-i cer harflerinden-
dir. Dilbilimciler, bitiştiği isme yirmiye yakın farklı anlam katacağını belirtmişlerdir. Bunlardan
istihkak (hak etme, hak sahibi olma) ve ihtisas (bir şeye has, özel olma) anlamları ayet için geçer-
lidir. Hamdi hak eden de hamdin yalnızca kendisine has olduğu da Allah’tır.
Rabbi’l âlemin: Âlemlerin Rabbi olan Allah, anlamına gelir. Rab; lugatta terbiye eden, idareci,
efendi, mülk sahibi gibi anlamlara gelir. Âlem ise varlıkları sınıf ve kategorilerine göre birbirinden
ayırır. İnsan âlemi, cinler âlemi, hayvanlar âlemi vb… Kur’ân’ın inmesiyle beraber Er-Rabb ismi,
Allah (cc) için en fazla kullanılan isimlerden biri olmuştur. Çünkü müşrikler Allah’ın varlığını ve
yaratma, rızık verme, kâinat işlerini idare etme gibi özelliklerini ikrar etmekle beraber; O’nun yet-
kilerini başka varlıklara veriyor, hayatın bazı alanlarında Allah yokmuş gibi kendilerini rab yerine
koyuyorlardı. Müşriklerin Şuayb’a (as) söyledikleri şu söz, konuya açıklık getirir mahiyettedir:
“Demişlerdi ki: ‘Ey Şuayb! Atalarımızın ibadet ettiği (putları) ve mallarımızda dilediğimiz gibi ta-
sarruf etmeyi bırakmayı, namazın mı sana emrediyor? Şüphesiz ki sen, yumuşak huylu ve olgun/
aklı başında bir adamsın.’ “ (11/Hûd, 87)
Onlar hayata müdahale etmeyen; nasıl ibadet edileceğine karışmayan; çarşıya, pazara, ekonomi-
ye kurallar koymayan bir rab istiyorlardı. Mekkeli müşriklerin Daru’n Nedve isimli şehir parlamen-
tosu veya kabileler meclisine girdiklerinde Er-Rabb olan Allah’ı unutup askerî, siyasi, ekonomik
ve millî meselelerde heva ve arzularına uygun kararlar almaları bunun sonucuydu.
Bu bozuk anlayışı düzeltmek için İslam, daha ilk ayetlerinde Er-Rabb ismine ve bu ismin hayatın
her alanını kuşattığına vurgu yaptı.
Bu açıklamalara binaen denilebilir ki:
Hamdlerin tamamı; âlemlerin sahibi, idarecisi ve efendisi olan Allah’a (cc) aittir ve O’nun hakkıdır.
Ayetin Genel Anlamı
Hamdin Hayatı Kuşatması
Allah (cc), Kitab’ına yüce zatına hamdederek başlamıştır. Ali’ye (ra) hamd kelimesi sorulduğunda,
“O, Yüce Allah’ın nefsi için razı olduğu bir sözdür.” cevabını vermiştir.
Kitab’ına hamdle başlayan Rabbimiz (cc), Kur’ân’ın farklı yerlerinde dünyanın ve ahiretin her lah-
zasında hamdin olduğunu belirtmiştir:
“Hamd Allah’adır. O (Allah) ki; göklerde ve yerde olanların tümü O’na aittir. Ahirette de hamd
O’nadır. O, (hüküm ve hikmet sahibi olan) El-Hakîm, (her şeyden haberdar olan) El-Habîr’dir.” (34/
Sebe’, 1)
“O, kendisinden başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilahın olmadığı Allah’tır. Başta da (dünyada) son-
da da (ahirette) hamd O’na aittir. Hüküm yalnızca O’nundur. O’na döndürüleceksiniz.” (28/Kasas,
70)
“Biz, onların göğüslerinde kine/hınca/öfkeye dair ne varsa hepsini çekip almışızdır. Onların alt-
larından ırmaklar akar. “Bizi buna ulaştıran Allah’a hamd olsun. Eğer Allah, bizi bu (nimetlere)
eriştirmeseydi kendiliğimizden bunlara erişmemiz mümkün olmazdı. Andolsun ki, Rabbimizin
resûlleri bize hakla geldiler. Onlara: ‘İşte bu, yaptığınız (salih) amellere karşılık mirasçısı kılındığı-
nız cennettir.’ diye seslenilir.” (7/A’râf, 43)
“Orada duaları: ‘Allah’ım, sen eksiklerden münezzehsin.’ (birbirlerine) dilekleri: ‘Selam/Esenlik!’ ve
dualarının sonu: ‘Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah’adır.’ şeklindedir.” (10/Yûnus, 10)
Her şey, Allah’ı hamdiyle tesbih etmektedir.
Allah (cc), müminin dikkatini bir hakikate çekmekte; hamdedenin yalnızca insanlar olmadığını,
her şeyin ama her şeyin O’nu hamdiyle tesbih ettiğini haber vermektedir:

46
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI

“Yedi gök, yer ve bu ikisi içinde olanlar O’nu tesbih eder. O’nu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir
şey yoktur. Fakat siz onların tesbihini anlamazsınız. Şüphesiz ki O, (kulların hak ettikleri cezayı
erteleyen) Halîm, (günahları bağışlayan, örten ve günahların kötü akıbetinden kulu koruyan)
Ğafûr’dur.” (17/İsrâ, 44)
“Gök gürültüsü O’nu hamd ile, melekler de korkularından tesbih etmektelerdir. Yıldırımlar gön-
derir ve Allah hakkında tartışıp duranlardan dilediğini çarpar. O, azapla yakalaması çetin olandır.”
(13/Ra’d, 13)
“Meleklerin arşın etrafını sarmış (bir şekilde), Rablerini hamd ile tesbih ettiğini görürsün. Ara-
larında hak ile hüküm verilmiş ve: ‘Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun.’ denilmiştir.” (39/
Zümer, 75)
Kâinatta, yerde ve gökte, bildiğimiz ve bilmediğimiz âlemlerde bir hamd korosu vardır ve ubu-
diyet ahengi içinde Allah’a (cc) hamdedip O’nu tesbih etmektelerdir. “Elhamdulillahi Rabbi’l âle-
min.” diyen kulun bu manevi sesi işitmesi, bu manevi koroya dâhil olması ve kâinattaki her zer-
reyle beraber Allah’a hamdetmesi istenmektedir.
Hamd, kulu Rabbine (cc) yakınlaştıran bir vesiledir.
Salih ameller arasında hamdin ayrı bir yeri vardır. Rivayetlerden anlaşıldığı kadarıyla melekler,
Allah’a (cc) hamd lafızlarını nasıl kayıt altına alacaklarını bilemez ve bu durumu Allah’a arz ederler:
İbni Ömer (ra) şöyle rivayet etmektedir:
“Resûlullah şunu anlattı: ‘Allah’ın kullarından biri, ‘Rabbim, zatının celaline, saltanatının azameti-
ne yakışacak şekilde sana hamdederim.’ dedi.
Yazıcı melekler için bunu yazmak zor geldi. Bunu nasıl yazacaklarını bilemediler. Semaya çıktılar
ve şöyle dediler: ‘Rabbimiz, senin kulun öyle bir söz söyledi ki, onu nasıl yazacağımızı bilemiyo-
ruz.’
Azîz ve Celîl olan Allah, kulunun ne söylediğini daha iyi bildiği hâlde dedi ki: ‘Kulum ne dedi?’
Melekler, ‘Rabbimiz, o şöyle dedi: ‘Rabbim, zatının celaline, saltanatının azametine yakışacak şe-
kilde sana hamdederim.’ ’
Yüce Allah, o iki meleğe şöyle buyurdu: ‘Bu sözü kulumun söylediği şekilde yazınız. Nihayet o
bana kavuşunca bu sözün karşılığını ona ben vereceğim.’ ’ ” (İbni Mace, 3801)
Abdullah ibni Abbas (ra) şöyle dedi:
“Müminlerin annesi Cüveyriye binti’l Haris (r.anha) şöyle dedi: ‘Nebi, bir gün sabah namazını kıldığı
sırada, Cüveyriye namaz kıldığı yerde tesbihat yapıyorken, Cüveyriye’nin yanından dışarı çıktı.
Sonra Nebi kuşluk vakti olunca geri döndü. Cüveyriye namaz kıldığı yerde (hâlâ) oturuyor idi ve
Nebi ona şöyle dedi: ‘Sen, yanından ayrıldığım zamandaki hâl üzere mi devam ediyorsun?’
Cüveyriye de ‘Evet.’ cevabını verdi.
Bunun üzerine Nebi şöyle buyurdu: ‘Allah’a yemin olsun ki ben senden sonra şu dört kelimeyi, üç
kere söyledim ki eğer bu kelimeler senin bugünden beri söylemiş olduğun kelimelerle tartılsay-
dı, benim söylediklerim, senin söylediklerini tartardı, (yani ağır gelirdi):
Yarattıklarının sayısınca, kendisinin razı olacağı kadar, arşının ağırlığı ve kelimelerinin çokluğun-
ca hamdederek Allah’ı tüm noksanlıklardan tenzih ederim.’ ’ ” (Müslim, 2726)
Hakiki bir hamd için Allah’ı (cc) tanımak gerekir:
Hamd, Allah’ın (cc) sıfatlarını zikredip sevgi ve tazimle O’nu anmak ve övmektir, demiştik. Her ân
ve durumda böylesi yüce ve eksikliklerden münezzeh bir Rab olduğu için O’nu anıp övmemiz,
hamddir. Hamdin hakiki anlamda vuku bulması ve kişinin kulluk mertebelerinden “hamidun/
hamdedenler” (9/Tevbe, 112) derecesine ulaşması için Allah’ı, O’nun güzel isimlerini ve yüce sı-
fatlarını tanıması gerekir. Allah’ın (cc) zatını hamd ile övdükten hemen sonra âlemlerin Rabbi,

47
NAMAZ KİTABI

Rahmân ve Rahîm, Melik isimlerini zikretmesi “Hakiki bir hamd için Allah’ı tanımak gerekir.” kai-
desini desteklemektedir.
Üçüncü Ayetin Manası
“(O,) Er-Rahmân ve Er-Rahîm’dir.” (1/Fâtiha, 3)
Rabbimizin bu iki isminin anlamı ve aralarında bulunan fark yazının girişinde, besmele bahsinde
ele alınmıştı.
Ayetin Genel Anlamı
Kurtubi (rh) bu ayetle ilgili şu tespiti yapar: “Yüce Allah ‘Âlemlerin Rabbi’ olmakla kendi zatını nite-
lendirdikten sonra ‘Rahmân ve Rahîm’ olmakla da kendisini nitelendirmektedir. ‘Âlemlerin Rabbi’
olmakla nitelendirilmesinde korkutan anlamı bulunduğundan dolayı hemen akabinde ‘Rahman
ve Rahîm’ ile nitelendirmiştir. Çünkü bu da (korkutmanın aksi olan) teşvik ihtiva etmektir. Böy-
lelikle Yüce Allah hem kendisinden korkmayı hem de nimetlerine ümit beslemeyi ifade eden
niteliklerini bir arada zikretmiş olur. Bu, O’na itaatte daha çok yardımcı olsun, isyandan daha çok
uzaklaştırıcı olsun diye böyle gelmiştir. Tıpkı Yüce Allah’ın şu buyruklarında olduğu gibi: ‘Kulları-
ma haber ver ki, ben gerçekten mağfireti bol ve Rahîm olanım. Benim azabımda elbette en acıklı
azaptır.’ (15/Hicr, 49-50) ‘(O Yüce Allah) günahları bağışlayan, tevbeleri kabul eden, azabı şiddetli
olan ve nimeti geniş olandır.’ (40/Mü’min, 3)” (Tefsîru’l Kurtubî, 1/139, Fâtiha Suresi 3. ayetin
tefsiri)
Bu, kulun kulluk çizgisinde istikamet bulması ve yoldan çıkmaması için elzem olan bir ruh hâlidir.
Dengeli bir kulluğun olmazsa olmazı, kalbin korku ve ümit içinde olmasıdır. Kişi Allah’ın (cc) celal
ve azamet sıfatlarını hatırlayıp Rabbine karşı mehafet ve haşyetle dolmalı, sonra O’nun cemal
sıfatlarını hatırlayıp yüreği sevgi ve umutla dolup taşmalıdır. Ta ki masiyetler ve gaflet kendisini
kuşattığında umut, nimetler unutturup şımarttığında korkuyla dengede kalabilsin:
“Kullarıma haber ver. Şüphesiz ki (günahları bağışlayan, örten ve günahların kötü akıbetinden
kulu koruyan) El-Ğafûr, (kullarına karşı merhametli) Er-Rahîm olanın ta kendisiyim.” (15/Hicr, 49)
Allah’ın (cc) Engin Rahmeti
Yüce Allah (cc) kullarına olan merhamet ve şefkati nedeniyle rahmeti üzerine farz kılmış ve rah-
metinin gazabını geçmesini dilemiştir:
“Ayetlerimize inananlar sana geldiğinde de ki: ‘Selam olsun size. Rabbiniz rahmeti kendi üzerine
yazdı. (Şöyle ki:) Sizden her kim bilmeyerek bir kötülük yapar, sonra onun ardından tevbe eder
ve (hatasını) düzeltirse, hiç şüphesiz O (Allah), (günahları bağışlayan, örten ve günahların kötü
akıbetinden kulu koruyan) Ğafûr ve (kullarına karşı merhametli olan) Rahîm’dir.’ ” (6/En’âm, 54)
“Bize bu dünyada da ahirette de iyilik yaz. Şüphesiz ki (tevbe edip, hidayetini umarak) sana yö-
neldik. (Allah) buyurdu ki: ‘Azabıma gelince, onu dilediğime isabet ettiririm. Rahmetim ise her
şeyi kuşatmıştır. Onu, korkup sakınanlara, zekâtı verenlere ve ayetlerimize iman edenlere yaza-
cağım.’ ” (7/A’râf, 156)
Şayet Allah’ın (cc) rahmeti olmasaydı kul için dünya ve ahiret hayatı diye bir şey olmazdı. Çünkü
kulun yararına olan her şey Allah’ın rahmetiyle gerçekleşmektedir.
Örneğin, gece ve gündüz Allah’ın rahmetiyle yer değiştirmekte, böylece insanlar için çalışıp din-
lenecekleri zaman dilimleri oluşmaktadır:
“İçinde dinlenesiniz ve Allah’ın lütfundan arayasınız diye, sizin için geceyi ve gündüzü yaratması
O’nun rahmetindendir. Umulur ki şükredersiniz.” (28/Kasas, 73)
Ve Allah (cc) kullarına önemli bir soru sorup düşünmelerini istemektedir:
“De ki: ‘Görüşünüz nedir? (Söylesenize!) Allah Kıyamet Günü’ne kadar, geceyi üzerinize sürekli
kılsa Allah’tan başka hangi ilah size aydınlık getirebilir? Dinlemez misiniz?’ De ki: ‘Görüşünüz ne-
dir? (Söylesenize!) Allah, Kıyamet Günü’ne kadar, gündüzü üzerinize sürekli kılsa Allah’tan başka
hangi ilah içinde dinleneceğiniz geceyi size getirebilir? Görmez misiniz?’ ” (28/Kasas, 71-72)

48
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI

Gemiler denizin üzerinde Allah’ın rahmetiyle yüzmekte, insanlar gemiler vasıtasıyla taşın-
maktadır:
“Zürriyetlerini dolu gemide taşımış olmamız da onlar için bir ayettir. Binmeleri için (gemi) ben-
zeri yarattığımız şeyler de (onlar için bir ayettir). Dilesek (gemileri suda yüzdürmez ve) onları bo-
ğarız. Ne kimse yardımlarına yetişebilir ne de kurtarılabilirler. Onlara rahmet etmemiz ve (ecelleri
olan) belirlenmiş süreye kadar faydalandırmamız başka.” (36/Yâsîn, 41-44)
Evet, Allah (cc) rahmet etmese ve suyun kaldırma kuvvetini çekip alacak olsa, gemilere verdiği
suyun üzerinde akıp gitme iznini geri çekse insanları boğulmaktan kim kurtarabilirdi?
Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur:
“ ‘Sizden hiç kimseyi ameli cennete sokmaz.’
Dediler ki: ‘Seni de mi, ey Allah’ın Resûlü?’
Allah Resûlü, ‘Evet. Şayet Allah’ın rahmeti ve fazlı olmasa benim amelim de beni cennete sokmaz.’
buyurdu.” (Buhari, 5673)
Bir kulun, ömür boyu işlediği salih ameller Allah’ın (cc) ona bahşettiği sayısız nimet karşısında bir
hiçtir. Verilen nimetler ile yapılan ameller karşılaştırılacak olsa muhtemelen tek bir nimetin kar-
şılığı dahi tahsil edilmemiş olacaktır. İşte bu noktada Allah’ın rahmeti devreye girecek ve kulun
imdadına yetişecektir. Şayet Allah’ın rahmeti olmasaydı bütün bir insanlık ebedî olarak cehen-
nemde kalacak, cennetin kokusunu dahi duyamayacaktı. Bunlar düşünüldüğünde Nûr Suresi’n-
de iki defa tekrar eden şu ayet daha iyi anlaşılacaktır:
“Şayet üzerinizde Allah’ın ihsan ve lütfu olmasa ve Allah (tevbeye muvaffak kılan ve tevbeleri
çokça kabul eden) Tevvâb, (hikmet ve hüküm sahibi olan) Hakîm olmasaydı (hâliniz nice olur-
du)?” (24/Nûr, 10)
Fâtiha Suresi’yle mümine, Allah’ın rahmeti her gün defalarca hatırlatılmakta ve önemli bir mesele
insanın gündemine yerleştirilmektedir.
Allah’ın (cc) rahmeti nasıl elde edilir? Rabbimiz rahmet sahibidir ve rahmete nail olmanın yollarını
Kitab’ında belirtmiştir. Bunlar mutlaka öğrenilmeli ve hayata geçirilmelidir. (Geniş bilgi için bk.
El-Esmau’l Husna, Halis Bayancuk, Tevhid Basım Yayın, 1/73-102)
Dördüncü Ayetin Manası
Kulun, Rabbini övdüğü ilk üç ayetten sonra, yine bir övgü ve tazim ifadesi olan dördüncü ayette
Allah (cc) şöyle buyurur:
ِ‫َمالِ ِك يَ ْومِ الدِّين‬
“Din (Ahiret) Günü'nün sahibidir.” (1/Fâtiha, 4)
Malik/(‫ك‬ ِ ِ‫) َمال‬: Mülk sahibi ve mülkünde dilediği gibi tasarruf edebilen, demektir.
Yevm/( ِ‫)يَ ْوم‬: Gün, demektir.
Ed-Din/( ِ‫)الدِّين‬: Din kelimesi; borç, itaat, hesap, kanun, töre, mükâfat gibi anlamlara gelmektedir.
Gün kelimesiyle bir arada kullanıldığında hesap, ceza, mükâfat günü gibi anlamlara gelir. Bu da
Kıyamet Günü’ne işaret eder.
Genel Anlam
İnsan, “Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.” (1/Fâtiha, 2) ayetini okuduğunda zihnin-
de beliren mana, dünya hayatı ve içinde bulunan âlemlerdir. Allah (cc), mülkünün ve egemenliği-
nin dünyayla sınırlı olmadığını, ahiret yurdunun sahibinin de kendisi olduğunu kula ikrar ettirir.
Bu ikrarın ve sürekli tekrar edilmesinin, kişinin nefsini terbiye etmesinde ve istikamet üzere kal-
masında önemli bir etkisi vardır.
İnsan, tabiatı itibarıyla unutkan ve buna bağlı olarak gaflete düşmeye meyyal bir yapıya sahiptir.
Rahata düşkünlüğü de eklenince, İslami ve insani sorumluluklarını yerine getirmekte zorlanır.
Tabiatında var olan bu olumsuzlukları “hesap verme” düşüncesiyle dengeler. Ahirete iman, yani

49
NAMAZ KİTABI

El-Melîk olan Allah’ın (cc) huzurunda durup yaptıklarından ve yapmadıklarından sorguya çekile-
cek olma düşüncesi, mümini terbiye eder, hayra ve salih amele teşvik eder.
Kalplerin katılaştığı, iradenin gevşediği, hayra yönelik istek ve iştiyakın hissedilmediği zaman-
larda bu ayet ve içerdiği anlam hatırlanmalı; bir Din Günü’nün olduğu, hesabın görüleceği ve
mükâfatların dağıtılacağı gerçeği unutulmamalıdır:
“O gün, onlar açığa çıkarlar. Onlardan hiçbir şey Allah’a gizli kalmaz. (Allah seslenir:) ‘Bugün, hâ-
kimiyet/egemenlik kimindir?’ (Zatında, fiillerinde ve sıfatlarında tek olan) El-Vâhid ve (her şeye
boyun eğdirip hükmüne ram eyleyen) El-Kahhâr olan Allah’ındır.” (40/Mü’min (Ğafir), 16)
“O gün, hâkimiyet/egemenlik Allah’ındır. Onların arasında hükmeder. İman edip salih amel işle-
yenler, Naim Cennetlerindelerdir.” (22/Hac, 56)
Ayetin mümini terbiye eden ikinci yönü ise, insanın dünya malıyla olan ilişkisine yöneliktir. Bilin-
diği üzere, insan dünya malına düşkün ve ona aşırı bir sevgiyle bağlı olarak yaratılmıştır:
“Kadınlar, evlatlar, kantar kantar altın ve gümüş, besili atlar, hayvanlar ve ekinlerden oluşan şeh-
vetlerin sevgisi insanlara süslü gösterildi.” (3/Âl-i İmran, 14)
İnsanın en zor imtihanlarından biri, malı elde etmesine rağmen istikameti koruyabilmesi ve ma-
lın afetlerine düşmemesidir. Tehlikenin boyutlarının anlaşılması için Allah Resûlü’nün (sav) konu-
ya dair yaptığı uyarılara bakmak yeterli olacaktır:
“Allah’a yemin olsun ki, sizin için fakirlikten korkmuyorum. Endişem, sizden öncekilere dünyanın
açılıp serildiği gibi size de açılması, onların dünya için yarışıp rekabet ettiği gibi sizin de onda ya-
rışıp rekabet etmeniz ve (dünyanın) onları helak ettiği gibi sizi de helak etmesidir.” (Buhari, 3158;
Müslim, 2961)
Allah Resûlü (sav), kendilerini uyardığında şaşıran, böyle bir topluluğu hiçbir şeyin bozamayacağı-
nı düşünen sahabiler, onun vefatından sonra toplumun hızla değiştiğini görmüş ve bu olumsuz
değişimi esefle dillendirmişlerdir:
Abdurrahman ibni Avf (ra) bu uyarıları işittiğinde, “Ne olacak! Allah nasıl emrettiyse öyle davranı-
rız.” (Müslim, 2962) diyenlerdendi. Fetihlerle beraber zenginleşen İslam toplumunu ve yaşanan-
ları gördüğünde ise, “Biz, Allah Resûlü’yle beraber zorluklarla imtihan edildik, sabrettik. Ondan
sonra rahatlıkla imtihan edildik, sabredemedik.” (Tirmizi, 2464) demiştir.
Yine, önüne konan mükellef bir sofra karşısında gözyaşlarını tutamamış, Musab ibni Umeyr’i (ra)
hatırlamış ve “O, benden daha hayırlı olmasına rağmen, onu defnettiğimiz zaman, ayaklarını ört-
sek başı, başını örtsek ayakları açıkta kalıyordu. Korkarım ki, iyiliklerimizin karşılığı bize dünyada
verilmiş olsun.” (Buhari, 1275) demiştir.
Bu örneklerden de anlaşılacağı üzere mülkle imtihan, çetin bir imtihandır. En seçkin nesiller dahi
bu imtihan karşısında zorlanmışlardır.
Bu imtihanı kaybedenlerde bazı hasletler açığa çıkar:
Mülkle imtihan olup imtihanı kaybedenler azgınlaşırlar. Her şeyi kendilerinden bilmeye başlar-
lar. İlk kaybettikleri şey şükür ve Allah’ın (cc) verdiğini, O’nun yolunda harcamamak olur. Sonra
büyüklenmeye başlar, insanları küçümserler. Bunun bir adım sonrası zulüm ve zorbalıktır. Kendi-
lerinde insanlara hakaret ve eziyet etme hakkı görürler. Adım adım, mülk sahibi olmak ile melik
olmayı karıştırırlar. Allah’ın hakkını ihlal etmeyle başlayan çöküş, kul hakkı ve zulümle dibi bulur.
“Mâliki yevmi’d din” ayeti böylesi bir çöküş ve sapma yaşanmasın diye manevi bir bariyer görevi
görür. Okudukça insana bir şey anlatır: “Sen melik değilsin, mülkün sahibi Allah’tır. Sen yalnızca
bir emanetçisin. El-Melîk olan Allah, bir gün seni, elindeki her şeyden hesaba çekecektir.”
İnsanların hesaba çekileceği o dehşetli günde tüm insanlık, Yüce Allah’ın (cc) şöyle buyurduğunu
işitecektir:
“Kıyamet Günü’nde Allah, gökleri dürer. Sonra sağ eline alır ve ‘Ben, El-Melîk olanım. Nerede bü-
yüklenenler? Nerede zorba olanlar?’ der.

50
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI

Sonra sol eliyle yerleri dürer ve ‘Ben, El-Melîk olanım nerede zorba olanlar? Nerede büyüklenen-
ler?’ der.” (Müslim, 2788)
Öyleyse “mâliki yevmi’d din” denildiğinde, iki yönlü olan kalp arındırılmalıdır. Unutmaya, gaflete,
tembelliğe yer verilmemelidir. Çünkü, kulları bekleyen bir hesap günü ve o gün herkesi hesaba
çekecek El-Melîk olan Rabbleri vardır ve Allah’ın, kullarına bahşettiği mülk, onlar için imtihan-
dır. “Şükredecekler mi, Allah yolunda infakta bulunacaklar mı, kulların hakkını gözetecekler mi?”
diye sınanmaktalardır.
Beşinci Ayetin Manası
“Biz, yalnız sana ibadet eder ve yalnız senden yardım dileriz.” (1/Fâtiha, 5)
‫إيَّ َاك نَ ْع ُب ُد وإيَّ َاك ن َْستَ ِع ُني‬
İyyake/(‫اك‬ َ َّ‫)إي‬: “Sana” anlamına gelir. Munfasıl/Ayrı yazılan zamirlerdendir.
Na’budu/(‫)نَ ْع ُب ُد‬: “İbadet ederiz.” anlamındadır. “A-be-de” kökünden türeyen bu kelime; ezilmek,
zelil olmak, boyun eğmek, boyunduruk altına girmek gibi anlamlara gelir. Şeriat, bu kelimeye ek
olarak sevgi ve isteğe bağlı boyun eğme anlamını eklemiştir. Yani, “Gönülden, isteyerek ve tam
bir muhabbetle sana boyun eğer, sana kulluk eder ve sana ibadet ederiz.” denilmiş olur.
Nesta’in/(‫ني‬ ُ ‫)ن َْستَ ِع‬: “Yardım dileriz.” anlamındadır. “A-ve-ne/Avn” kökünden türeyen bu kelime, ka-
yıtsız, mutlak olarak yardım anlamına gelmektedir.
İbadetin ve Yardım Talebinin Yalnızca Allah’a Olması
Arap lugatının bilinen kaidelerinden biri, cümlede sonda gelmesi gereken kelime veya kelime
grubunun öne alınması ya da önde olması gereken kelime veya kelime grubunun sona ertelen-
mesi anlamına gelen “hasr”dır.
Hasr, cümleye “yalnızca, sadece” gibi anlamlar katar. Burada fiil ve failden sonra gelmesi gereken
“sana/(‫اك‬َ َّ‫ ”)إي‬sözcüğü cümlenin başına alındığı için, “Yalnızca/Sadece sana ibadet eder ve yalnız-
ca/sadece senden yardım dileriz.” anlamına gelmiş olur.
Neden Hasr?
Tapınma, ibadet ve daha büyük bir güce sığınma ihtiyacı, insanın fıtrî ihtiyaçlarındandır. Bu ne-
denle insanlık tarihi boyunca yüce sıfatlara sahip bir yaratıcının varlığına iman ve O’nun (cc) iba-
det ve kulluğu hak ediyor olması, insanlığın genel kabulü olagelmiştir.
Ne var ki insanlar bunu kabul etmekle beraber, Allah (cc) ile aralarına aracılar koymuş, O’nun ka-
tında değerli ve sözü geçer kabul ettikleri varlıklara da ibadet edip, tapınmışlardır.
Bu sebeple Allah (cc) tarafından gönderilmiş hiçbir peygamber, kavimlerini Allah’a imana ya da
Allah’a (cc) ibadete davet etmemiş; yalnızca ve sadece bir olan Allah’a ibadete, O’nun dışında
ibadeti hak eden hiçbir ilahın olamayacağı gerçeğine, yani tevhide davet etmişlerdir.
“İyyake na’budu ve iyyake nestaîn.” ayeti; kişinin, nebilerin çağrısına icabet edip, bir ve tek olan
Allah’a (cc) kulluğu kabul ettiğinin, yani tevhidin kabulüdür.
Mümin, bu ayeti okuduğunda tüm zerrelerine kadar bunu hissetmeli, kulluğu Allah’a (cc) has-
retmeyen müşriklerden ayrıldığını ve peygamberlerin cemaatine mensup olduğunu bilmeli, en
önemlisi de El-Azîz ve El-Hamîd olan Allah’a kul olmanın izzet, şeref ve lezzetini tatmalıdır.
Kulluk ve Yardım
Allah’tan (cc) yardım istemek, O’na ibadetin çeşitlerinden biridir. Buna rağmen ayrı bir başlık ola-
rak ibadetin yanında zikredilmiş olmasının bir hikmeti olmalıdır. Kanaatimizce bu durum için iki
önemli hikmet zikredilebilir:
a. Allah’a (cc) kulluk yapabilmek, ancak O’nun yardımıyla mümkündür. El-Mustean olan Rabbimiz
yardım etmeyecek ve izin vermeyecek olsa yaprak kıpırdamayacağı gibi, kulluğun hiçbir çeşidi-
nin yapılması da mümkün olmayacaktır.

51
NAMAZ KİTABI

Peygamberler bu hakikati çok iyi idrak ettiklerinden olsa gerek her hâllerinde Allah’a (cc) yönel-
miş, ibadet ve kulluklarını yapabilmek için O’nun yardımına ve tevfikine olan ihtiyaçlarını izhar
etmişlerdir.
İşte muvahhidlerin imamı olan İbrahim’in (as) kendi ve zürriyeti için yaptığı bazı dualar:
“…Beni ve çocuklarımı putlara tapmaktan uzak tut.” (14/İbrahîm, 35)
“Rabbim! Beni ve zürriyetimi namazı dosdoğru kılanlardan eyle. Rabbimiz! Duamı kabul et.” (14/
İbrahîm, 40)
“Rabbimiz! Bizi sana teslim olmuş iki kul ve soyumuz içinden sadece sana teslim olan bir ümmet
kıl! Nasıl ibadet/hac edeceğimizi bize göster! Tevbelerimizi kabul et. Şüphesiz ki sen, (tevbeye
muvaffak kılan, tevbeleri çokça kabul eden) Et-Tevvâb, (kullarına karşı en merhametli olan) Er-
Rahîm’sin.” (2/Bakara, 128)
Süleyman’ın (as) duası:
“(Süleyman, karıncanın) sözü nedeniyle tebessüm ederek güldü. Dedi ki: ‘Rabbim! Bana ve anne
babama verdiğin nimetlerden ötürü sana şükretmemi ilham et/beni şükre sevk edip yönlendir.
Razı olacağın salih ameller yapmaya muvaffak kıl. Ve beni rahmetinle salih kulların arasına dâhil
et.’ ” (27/Neml, 19)
Allah Resûlü’nün (sav), Muaz ibni Cebel’e (ra) öğrettiği dua:
“Ey Muaz! Ben seni seviyorum, her namazın akabinde şöyle demeyi bırakma: ‘Allah’ım! Seni zik-
retmek, sana şükretmek ve güzel bir şekilde sana ibadet etmek hususunda bana yardım et!’ ”
(Ebu Davud, 1522; Nesai, 1303)
Bilinmelidir ki, kulluğun istikrar ve istikameti, Allah’tan (cc) istenilen yardım oranındadır. İçten-
likle, yalvara yakara ve Allah’ın yardımını bekleyerek yapılmayan kulluk, istikrarlı olmayacak, ke-
sintiye uğrayacaktır. İstikrar sağlandığındaysa istikameti kaybedecek; kulluğumuz gözümüzde
büyüyecek, kibir ve ucuba sevk edecek, başkalarını küçümsememize neden olacak veya riyayla
yok hükmünde olacaktır.
İbadet ve yardım konusunu inceleyen âlimlerden İbni Teymiyye (rh) insanların bu bağlamda dört
kısma ayrıldıklarını belirtmiştir:
“1. Allah’a kulluk eden, ama O’ndan yardım isteme hususunda yetersiz olanlar. Bu durum, en
fazla âlimler ve fakihlerde görülür. Bu nedenle amellerinde süreklilik yoktur, çeşitlilik vardır.
2. Allah’tan yardım talebinde bulunan, fakat O’na ibadet etmekten uzak duranlar. Bunlar, duayı
kendilerini kandırmak ve vicdanlarını rahatlatmak için kullanırlar.
3. Hem kulluktan hem de yardım talebinden nasibi olmayanlar. Bunlar yaratılmışlar arasındaki en
şerli insanlardır.
4. Allah’a kulluk yapmakla beraber, her daim Allah’tan yardım talebinde bulunanlar. Bunlar, haki-
ki müminlerdir.” (Mecmû’u’l Fetavâ, 10/32-35)
b. İbadetin bu çeşidinde insanların çoğunun sapması ve Allah’a (cc) ortak koşmalarıdır.
İnsanlar, Allah’a (cc) uzak olduklarına, günahları nedeniyle O’na doğrudan dua edemeyeceklerine
ve mutlaka araya hatırı sayılır dostlar/veliler koyup, onların şefaat ve himmetleriyle Allah’ın yar-
dımına nail olabileceklerine inanmışlardır. Bu sapkın düşünce onları farklı arayışlara itmiş, kimisi
gök cisimlerini, kimi melekleri, bir kısmı peygamberler ve salih kulların ruhlarını, bir kısmı cinle-
ri… Allah (cc) ile aralarına aracı kılmışlardır.
Oysa âlemlerin Rabbi olan Allah, El-Karîb olandır. Kullarına yakın olan ve kullarının iman ve salih
amelle kendisine yakınlaşabildikleri bir ilahtır:
“Kullarım sana, benden soracak olurlarsa, şüphesiz ki ben onlara yakınım. Dua edenin duasına
icabet ederim. (Öyleyse) onlar da benim davetime icabet etsinler ve bana iman etsinler ki (akıl,
doğruluk ve olgunluk sahibi olan) rüşt ehlinden olsunlar.” (2/Bakara, 186)

52
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI

“Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona verdiği vesveseleri de biliriz. Biz, ona, şah damarın-
dan daha yakınız.” (50/Kâf, 16)
Bu sapkın anlayış ve yönelişi çürütmek, hüccetini ikame edip hakkı apaçık kılmak ve kullarını en
doğru olana hidayet etmek için ibadetin bir çeşidi olmasına rağmen, yalnızca Allah’tan yardım
istemek hususi olarak zikredilmiştir.
Altıncı Ayetin Manası
“Bizi sırat-ı mustakime/dosdoğru yola hidayet et.” (1/Fâtiha, 6)
ِّ ‫اِ ْه ِدنَا‬
‫الصا َط الْ ُم ْستَ ِقي َم‬
İhdina/( ‫)ا ِ ْه ِدنَا‬: Bizi hidayet et, anlamındadır.
Es-Sırat/( ‫ط‬ َ ‫الصا‬
ِّ ): Yol, demektir.
El-Mustakim/(‫ )الْ ُم ْستَ ِقي َم‬Dosdoğru, demektir.
Meali, “Bizi dosdoğru olan yola hidayet et/ilet.” şeklindedir.
Genel Anlam
Kul, Rabbine (cc) hamdedip, O’nu yüce sıfatlarıyla övdükten ve tevhid üzere olacağına dair O’na
(cc) söz verdikten sonra, O’ndan isteme faslına geçiyor.
İnsana zımnen dua adabının da öğretildiği Fâtiha Suresi’nde ilk olarak, kulun Allah’tan (cc) hida-
yet istemesi teşvik ediliyor. Akıllara gelmesi muhtemel ilk soru şudur: Hidayet üzere olduğu için
namaz kılan insan neden Allah’tan hidayet istiyor?
Fâtiha Suresi’ni açıklamaya çalışan hemen her âlim, bu soruya cevap aramış ve her biri Allah’ın
(cc) muvaffak kıldığı kadarıyla sorunun cevabını vermeye çalışmıştır. Bu cevaplar iki başlık altında
toplanabilir:
a. Ulemanın geneli şöyle demiştir: Bu talep, hidayet istemeye dönük değil, hidayette sebat etme-
ye yönelik bir taleptir. Kul bu duasıyla, “Rabbim, beni hidayet üzere sabit kıl.” demek ister.
b. Konuyu derinlemesine inceleyen bazı ilim ehli şöyle demiştir: Kulluk, hayatın her alanını kuşa-
tan bir durumdur. Kişinin umumen hidayet bulması ve İslam ehlinden olması, onun her hâlinde
istikamet üzere olması için yeterli değildir. Külli hidayetin yanında, hayatın her ânında muhtaç
olduğumuz ve her amelimizde ihtiyacımızın yenilendiği cüz’i hidayet de vardır. Kul, duasıyla
Rabbinden bu hidayeti istemektedir. “Rabbim! Her ânımda, her işimde, her yönelişimde seni razı
edecek ve rızanı elde edeceğim şeye beni hidayet et.” demiş olur.
Bu açıklama, “Biz, yalnız sana ibadet eder ve yalnız senden yardım dileriz.” (1/Fâtiha, 5) ayetinde
zikredilen, kulluğun istikrar ve istikameti için Allah’tan (cc) yardım talebinin önemi ve zarureti
bahsindeki öğretilerle de uyumlu bir açıklamadır. Çünkü, insanoğlunun en belirgin iki sıfatı, ce-
halet ve zulümdür:
“Şüphesiz ki biz; göklere, yere ve dağlara emaneti (şer’i sorumluluğu/irade ve mükellefiyeti) tek-
lif ettik. Onu yüklenmekten kaçındılar. Ve ondan endişeye kapıldılar. (Ama) insan onu yüklendi.
Çünkü o, pek zalim, pek cahildir.” (33/Ahzâb, 72)
İnsan, çoğu zaman neyin doğru olduğunu ve Allah’ı nasıl razı edeceğini bilmez. Bildiği zaman da
nefsine, arzularına ve zalimliğine yenik düşer; yapması gerekeni yerli yerinde yapamaz. Tam bu
noktada Allah’ın (cc) hidayetle uzanan eli kulun imdadına yetişir. Önce ona, sahih ve faydalı bilgiyi
öğretir, sonra da onu salih amel yapmaya muvaffak kılarak cehlini ilme, zulmünü adalete tebdil
eder.
O hâlde kul her işinde Allah’a (cc) yönelmeli, O’ndan umumi hidayet talebinde bulunduğu gibi,
her bir amel ve yönelişinde hususi hidayet talep etmelidir.
Allah Resûlü (sav) şöyle dua ederdi:
“Ey Hayy ve Kayyûm olan Rabbim! Rahmetinle senden yardım talep ediyorum. Tüm işlerimi be-
nim için ıslah et. Göz açıp kapama süresince dahi beni nefsimle baş başa bırakma!” (Ebu Davud,
5090; Ahmed, 20430)

53
NAMAZ KİTABI

Yedinci Ayetin Manası


“Kendisine nimet verdiklerinin yoluna (ilet).” (1/Fâtiha, 7)
‫صا َط ال َِّذي َن أنْ َع ْم َت َعلَ ْي ِه ْم‬
َ ِ
Sırate/( ‫ط‬ َ ‫صا‬ َِ ): Yoluna
Ellezine/( ‫)ال َِّذي َن‬: O kimselerin (yoluna ki)
En’amte/( ‫ت‬ َ ‫)أنْ َع ْم‬: Nimet verdiklerin
Aleyhim/( ‫) َعلَ ْي ِه ْم‬: Üzerlerine
Ayete, “Kendisine nimet verdiklerinin yoluna (ilet).” şeklinde mana verilebilir.
Fâtiha Suresi’nin kendisiyle sonlandığı bu ayetin ilk yarısı, önemli mesajlar içermektedir.
Bunların en açık olanı, İslam’ın bir teori dini olmadığı; teorik bir çerçeve çizdikten sonra insanları
serbest bırakıp, dilediklerini anlama ve algılamalarına müsaade etmediği hakikatidir. Allah’tan
(cc) istenen hidayet/dosdoğru yol, net bir şekilde ortaya konmuştur. Bu yol, kendisine nimet veri-
lenlerin yoludur. Kendisine nimet verilenler kimdir? Bu soruya Kur’ân-ı Azîmu’ş Şan şöyle cevap
verir:
“Kim Allah’a ve Resûl’e itaat ederse bunlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği nebiler, sıddıklar, şe-
hitler ve salihlerle beraber olacaklardır. Ne güzel arkadaştır bunlar! Bu, Allah’tan olan bir lütuftur.
Her şeyi bilen olarak Allah yeter.” (4/Nîsa, 69-70)
Hidayet yolu; ancak onu görünür kılan, ete kemiğe büründüren, soyut/teorik hâlden somut/pra-
tik hâle getiren hidayet imamlarıyla anlaşılabilir.
Bu imamlar; nübüvvet sahibi, vahiyle yönlendirilen enbiya, onların davasına özü ve sözüyle bağlı
sadıklar, bu ulvi dava uğruna canını veren şehitler ve davayı en güzel biçimde temsil eden sa-
lihlerdir. Burada mümine yol gösterilmektedir. Sözlü duasının kabulü için; Allah (cc) tarafından
razı olunan ve örnek gösterilen nimet verilenlerin yoluna uyması, onları takip edip örnek alması
istenmektedir.
Ayet-i kerimenin ikinci yarısı ise, kimlerin yolundan uzaklaşılması gerektiğine işaret etmiştir:
“Gazaba uğramış ve sapkınların (yoluna) değil.” (1/Fâtiha, 7)
‫وب َعلَيْ ِه ْم َوالَ الضَّ ال ِ َِّي‬ِ ُ‫غ ْ َِي الْ َمغْض‬
Gayri/( ‫َي‬ ِ ْ ‫)غ‬: Dışında
El-mağdubi/( ‫وب‬ ِ ُ‫)الْ َمغْض‬: Gazaba uğramışların
Ve la/( َ‫) َوال‬: Ve yine dışında
Dallin/( ‫ِّي‬ َ ِ ‫)الضَّ ال‬: Sapkınların
“Gazaba uğramış ve sapkınların (yoluna) değil.” şeklinde anlam verilebilir.
Gazaba uğramış ve sapıtmışlar kimlerdir?
Adiyy ibni Hatim’in (ra) Allah Resûlü’nden (sav) naklettiğine göre Yahudiler gazaba uğramış olan-
lar, Hristiyanlar ise sapkınlardır. (Tirmizi, 2954)
Kur’ân-ı Kerim’de Yahudi ve Hristiyanlardan söz edilen ayetlere bakıldığında, genelde Yahudi-
lerin gazaba düçar olduğuna, Hristiyanların ise sapkınlığına vurgu yapıldığı görülür. (“Allah’ın
dilediği kuluna (lütuf olarak) fazlından indirdiği Kitab’ı kıskançlık/azgınlık yaparak inkâr etmeleri,
kendileri için satın aldıkları ne kötü bir şeydir! (Böyle yapmakla) gazap üstüne gazaba uğradılar.
(Ahirette de) kâfirler için alçaltıcı bir azap vardır.” (2/Bakara, 90) )
Neden Yahudi ve Hristiyanlar?
Hiç şüphesiz İblis ve lanetli zürriyeti, saptırmak istedikleri topluluklara farklı yollardan yanaşmak-
ta, her toplumun durumuna göre bir saptırma yolu izlemektedir. Bu bağlamda ellerinde Kitap

54
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI

bulunan topluluklara yaklaşımları ile Kitapsız, cahil, salt âdetlere dayalı bir din anlayışına sahip
olanlara yaklaşımları farklı olacaktır.
İslam ümmeti, elinde Kitap ve nübüvvet parıltıları bulunan bir topluluktur. Allah (cc), Kitab’ında
Yahudi ve Hristiyanlardan çok fazla örnek vererek, İblis’in bu ümmete hangi kapılardan yakla-
şacağını göstermek istemiştir. Fâtiha Suresi’nin son kısmına kodladığı ayetle de dikkatleri bu
noktada toplamıştır. Mümine, nimet verilenlerin yoluna uymayı ve onları örnek almayı zımnen
emrettiği gibi; gazaba uğramış ve sapkınları da bilip tanıması gerektiğine, onların yolundan şid-
detle sakınması gerektiğine vurgu yapmıştır.
İslam’ın eğitim metodunu, sair ahlak öğretilerinden ayıran bariz farklardan biri de bu noktada
tebellür etmektedir. İslam, yalnızca hayrı anlatan bir din değildir. Hayrı ve yollarını öğrettiği gibi,
şerri/kötülüğü de tafsilatlı bir biçimde anlatıp tanıtır. Sadece hayrı ve şerri bildirmekle yetinmez,
hayrın ve şerrin kendileriyle vücut bulduğu salihlerle mücrimleri de açıklar. Böylece, hidayet bul-
mak isteyenlerin kalp ve zihin dünyalarında hiçbir kapalılık ve belirsizliğe yer bırakmaz.
Fâtiha Suresi’yle bilinçlenen mümin, Rabbinin, kendisine indirdiği Kitab’ını bu nazarla okuma-
lı, hakla batılı ayıran Kitab’ın/Furkan’ın sayfaları arasında nimet verilenler ile nimetten mahrum
bırakılan ve gazaba uğramış sapkınların sıfatlarını tanımaya çalışmalıdır. Bir yandan sözlü duala-
rıyla böylelerinin yolunda olmaktan Allah’a (cc) sığınmalı, diğer yandan bireysel çabasıyla bunları
iyice tanıyıp uzaklaşmaya çalışmalıdır.
Her müminin gündemini meşgul eden asıl soru şu olmalıdır:
Hayatımda nimet verilenlerin mi etkisi daha fazla, yoksa gazaba uğramış ve sapıtmışların mı?
Bireysel ahlakım ve içinde bulunmayı tercih ettiğim çevre hangi gruptan esintiler taşıyor?
Bugün ölecek ve huzur-u İlahi’de karşılanacak olsam, amellerim hangi zümrenin amellerine
benzerdi?
Doğru sorular, verilecek samimi cevaplar ve atılacak salih adımlar; Fâtiha Suresi’nin dil ile değil,
kalp ile okunduğunun alameti olabilir.
Kalp ile okunan bir Fâtiha Suresi, gerçek bir anahtara dönüşür ve hayır kapılarını bir bir açıp, şer
kapılarını açılmamak üzere kilitler.
Böyle bir Fâtiha Suresi, namazı ıslah eder. Islah edilmiş bir namaz mümine göz aydınlığı olur, onu
fahşa ve münkerden alıkoyar.

55
NAMAZ KİTABI

VIII. Fâtiha Suresi’nden Sonra Ek/Zamm Bir Sure Okumak (Sünnet)


Fâtiha Suresi’nden sonra Kur’ân’dan bir bölüm okumak, namazın sün-
netlerindendir. Sünnet olan Kur’ân’dan bir bölüm okumaktır. Bu, yal-
nızca bir ayet olabileceği gibi, birkaç ayetten oluşan bir parça veya uzun
kısa olması fark etmeksizin bir sure de olabilir.
İbni Abbas’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü, sabah namazının iki rekât (nafilesinin) ilkinde Bakara Sure-
si’nin 136. ayetini, diğerinde de Âl-i İmran Suresi’nin 52. ayetini okurdu.” 98
Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah sabah namazının iki rekât (nafilesinde) Kâfirûn Suresi ile İhlâs
Suresi’ni okurdu.” 99
Amr ibni Hureys’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah’tan (sav) işittim sabah namazında Tekvîr Suresi’ni okuyordu.” 100
Cabir ibni Semure (ra) şöyle demiştir:
“Peygamber (sav), sabah namazında Kâf Suresi’ni okurdu, bundan sonraki na-
mazlarındaki kıraati ise daha hafif olurdu.” 101
Sabah namazı üzerinden verdiğimiz örneklerde görüldüğü gibi Allah
Resûlü (sav); bazen bir ayet, bazen kısa bir sure, bazen de uzun bir sure
okumuştur.
A. Fâtiha Suresi’nden Sonra Okunacak Kıraate Dair Meseleler
1. Allah Resûlü’nün Bazı Namazlarda Okuduğu Surelere Örnekler
a. Sabah namazına dair örnekler
Yukarıda zikredilen örneklere ek olarak;
Abdullah ibni Es-Saib’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber (sav), Mekke’de bize sabah namazını kıldırdı. Namazda Mü’minûn
Suresi’ni okumaya başladı. Sure’de, Musa ve Harun’un veya İsa’nın zikri geçen
 98. Müslim, 727
 99. Müslim, 726
 100. Nesai, 951
 101. Müslim, 458

56
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI

yere geldiğinde Peygamber’i (sav) öksürük tuttu, o da bunun üzerine rükûya


gitti.” 102
Amr ibni Huveyris (ra) Peygamber’i (sav) sabah namazında “Dönüp gittiğin-
de geceye” 103 ayetini (Tekvir Suresini) okurken işitmiştir. 104
Cabir ibni Semure’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber (sav), sabah namazında Kâf Suresi’ni okurdu, bundan sonraki na-
mazlarındaki kıraati ise daha hafif olurdu.” 105
b. Öğle ve ikindi namazına dair örnekler
Ebu Ma’mer’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Habbab’a, ‘Resûlullah öğle ve ikindi namazlarında (Kur’ân) okur muydu?’
diye sorduğumuzda bize ‘Evet.’ diye cevap vermişti.
Biz, ‘Peki siz onun okuduğunu nasıl anlıyordunuz?’ diye tekrar sorunca, şöy-
le demişti:
‘Sakalının oynamasından’ ” 106
Abdullah ibni Katade (ra) babasının şöyle dediğini nakletmiştir:
“Resûlullah, öğle namazının ilk iki rekâtında Fâtiha Suresi ile birer sure okur-
du. Bu rekâtlardan ilkini uzun tutar ikincisini ise kısaltırdı. Bazen okuduğu
ayetleri cemaate duyuracak kadar sesli okuduğu da olurdu. İkindi namazında
da Fâtiha Suresi ile iki sure okurdu. Sabah namazının ilk rekâtını uzun tutar,
ikinci rekâtını ise kısaltırdı.” 107
Cabir ibni Semure’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber (sav), öğle namazında Leyl Suresi’ni okurdu. İkindi namazında
da buna benzer bir sure okurdu. Sabah namazında ise bundan daha uzun bir
sure okurdu.” 108

 102. Müslim, 455


 103. 81/Tekvîr, 17
 104. Müslim, 456
 105. Müslim, 458
 106. Buhari, 746
 107. Buhari, 759; Müslim, 451
 108. Müslim, 459

57
NAMAZ KİTABI

Ebu Said El-Hudri’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:


“Resûlullah’ın (sav) öğle ve ikindi namazlarındaki kıyamının süresini tahmin
edebilirdik. Öğle namazının ilk iki rekâtındaki kıyamının süresini Secde Su-
resi’ni okuyacak kadar, son iki rekâtındaki kıyamının süresini de bunun yarı-
sı kadar olduğunu tespit ettik. İkindi namazının ilk iki rekâtındaki kıyamının
süresininin, öğle namazının son iki rekâtı kadar; ikindinin son iki rekâtındaki
kıyamının süresinin de bunun yarısı kadar olduğu tespit ettik.” 109
Cabir ibni Semure’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) öğle ve ikindi namazlarında Burûc, Târık ve benzeri sureler-
den okurdu.” 110
c. Akşam namazına dair örnekler
Abdullah ibni Abbas’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Ümmü’l Fadl bir gün İbni Abbas’ı Mürselât Suresi’ni okurken işitmiş ve şöy-
le demiştir: ‘Evladım, Allah’a (cc) yemin ederim ki sen bu sureyi okuyunca bana
Resûlullah’ı (sav) hatırlattın. Benim ondan işittiğim son sure buydu. Murselât
Suresi’ni akşam namazında okumuştu.’ ” 111
Cubeyr ibni Mut’im’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah’ın akşam namazında Tûr Suresi’ni okuduğunu işittim.” 112
Muhammed ibni Cubeyr ibni Mut’im babasından, onun şöyle dediğini
rivayet etmiştir:
“Akşam namazını kıldırırken Peygamber’in (sav) Tûr Suresi’ni okuduğunu işit-
tim. ‘Yoksa onlar, (yaratıcısız mı) yaratıldılar? Yoksa yaratıcı onlar mı? Yoksa
gökleri ve yeri onlar mı yarattı? Bilakis, yakinen inanmazlar. Yoksa Rabbinin
hazineleri, onların yanında mıdır? Yoksa her şeyi kontrol altına alan hâkim güç
onlar mı?’ 113 ayetlerine gelince neredeyse kalbim yerinden fırlayacaktı.” 114

 109. Müslim, 452


 110. Ebu Davud, 805; Tirmizi, 307
 111. Buhari, 763; Müslim, 462
 112. Buhari, 765; Müslim, 463
 113. 52/Tûr, 35-37
 114. Buhari, 4854

58
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI

Mervan ibni Hakem’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:


“Zeyd ibni Sabit bana, ‘Sen niçin akşam namazlarında kısa surelerden oku-
yorsun? Hâlbuki ben Resûlullah’ı (sav) akşam namazında uzun iki sureden en
uzununu okurken gördüm.’
Ravi: ‘Uzun iki sureden en uzunu ne demektir? diye sordum.’
O da ‘A’râf ve En’âm Sureleri.’ dedi.
Ravi, ‘Ben uzun iki sureden en uzunu ne demektir?’ diye sordum.
O da, ‘Kimseden bir şey aktarmaksızın kendiliğinden Mâide ve A’râf Sure-
lerdir.’ deyiverdi.” 115
Mervan ibni Hakem’in (ra) bize haber verdiğine göre, Zeyd ibni Sabit
şöyle demiştir:
“ ‘A kşam namazında hep kısa sureler okuduğunu görüyorum. Ben, Resûlul-
lah’ın (sav) iki uzun sureden birini okuduğunu bilirim.’ dedi.
Ben de, ‘Ey Ebu Abdullah! İki uzun sureden biri hangisidir?’ dedim.
‘A’râf Suresi’dir.’ dedi.” 116
d. Yatsı namazına dair örnekler
Bera ibni Azib’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah bir yolculuğa çıkmıştı. Yolcu iken kıldırdığı yatsı namazının bir
rekâtında Tîn Suresi’ni okumuştu.” 117
Abdullah ibni Bureyde’nin (ra) babasından şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) yatsı namazında Şems ve benzeri sureleri okurdu.” 118

 115. Ebu Davud, 812


 116. Nesai, 990
 117. Buhari, 767; Müslim, 464
 118. Tirmizi, 309; Nesai, 999

59
NAMAZ KİTABI

2. Okumanın Uzunluğu ve Kısalığında Sünnetten Ölçüler


a. Cemaatle kılınan namazla ferdi kılınan namaz arasında fark vardır.
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Sizden birisi insanlara namaz kıldırıyorsa namazı kısa ve hafif tutsun. Çün-
kü cemaat içinde zayıf, hasta ve yaşlı kimseler bulunabilir. Fakat tek başına kı-
lıyorsa istediği kadar uzatsın.” 119
b. Özel durumu olan biri olursa imam kıraati kısa tutmalıdır.
Enes ibni Malik’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Ben şu âna kadar hiçbir imamın arkasında Resûlullah’ın namazından daha
kısa ve öz ama her yönüyle tam bir namaz kılmadım. O, bir çocuğun ağlama-
sını duyacak olsa namazı kısaltırdı. Çünkü annenin çocuğu düşünerek namaz-
dan geri kalacağından endişe ederdi.” 120
c. İnsanların yorgun olduğu yolculuk ve günün son vakitleri olan
yatsıda kıraat kısa olmalıdır.
Bera ibni Azib’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah bir yolculuğa çıkmıştı. Yolcu iken kıldırdığı yatsı namazının bir
rekâtında Tîn Suresi’ni okumuştu.” 121
Abdullah ibni Bureyde’nin (ra) babasından şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) yatsı namazında Şems ve benzeri sureleri okurdu.” 122
Cabir ibni Abdullah’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Muaz ibni Cebel, Allah Resûlü’nün arkasında namaz kılar sonra da kendi
kavmi olan Selemeoğulları'na gider o namazı onlara da kıldırır ve Bakara Su-
resi’ni okurdu. Bir defasında bir adam cemaatten ayrıldı ve kendi başına na-
mazını hafif bir şekilde kıldı.

 119. Buhari, 703; Müslim, 467


 120. Buhari, 708; Müslim, 470
 121. Buhari, 767; Müslim, 464
 122. Tirmizi, 309

60
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI

Bu adamın ayrılıp tek başına namaz kıldığı Muaz’a ulaşınca, Muaz, ‘O bir
münafıktır.’ dedi.
Allah Resûlü (sav) Muaz’ın bu sözünü işitince Muaz hemen Allah Resûlü’ne
gitti ve ‘Ey Allah’ın Resûlü! Biz el emeği vererek çalışan, su çeken develerimiz-
le sulama yapan bir topluluğuz. Muaz dün gece bize namaz kıldırdı ve namaz-
da Bakara Suresi’ni okudu. Ben de namazımı kenarda hafifçe kıldım. Bundan
dolayı Muaz benim münafık olduğumu iddia etmiş.’ dedi.
Bunun üzerine Allah Resûlü üç defa, ‘Ey Muaz! Sen fitneci mi olmak istiyor-
sun! Şems, A’lâ veya bunun benzeri sureleri oku!’ dedi.” 123
d. İlk rekât ikinciden, ilk iki rekât son iki rekâttan daha uzun olmalıdır.
Abdullah ibni Katade (ra) babasının şöyle dediğini nakletmiştir:
“Resûlullah, öğle namazının ilk iki rekâtında Fâtiha Suresi ile birer sure okur-
du. Bu rekâtlardan ilkini uzun tutar ikincisini ise kısaltırdı. Bazen okuduğu
ayetleri cemaate duyuracak kadar sesli okuduğu da olurdu. İkindi namazında
da Fâtiha Suresi ile iki sure okurdu. Sabah namazının ilk rekâtını uzun tutar,
ikinci rekâtını ise kısaltırdı.” 124
Ebu Katade’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) bize namaz kıldırdığında öğle ile ikindi namazlarının ilk iki
rekâtında Fâtiha Suresi ve her rekâtta bir sure olmak üzere iki sure okurdu. Ba-
zen de bize okuduğu ayeti işittirirdi. Öğle namazının ilk rekâtını uzun, ikinci
rekâtını ise biraz kısa tutardı. Sabah namazında da böyle yapardı.” 125
Ebu Katade’nin (ra) babasından önceki hadisin bir kısmı rivayet edilmiş
olup şu ilave yapılmıştır:
“Son iki rekâtında Fâtiha Suresi’ni okurdu. (Hemmam da kendi rivayetinde
şu ilaveyi yapmıştır: İlk rekâtın kıraatını ikinci rekâttan çok uzatırdı. İkindi
namazı ve sabah namazında da böyle yapardı.)” 126

 123. Buhari, 6106; Müslim, 465


 124. Buhari, 759; Müslim, 451
 125. Ebu Davud, 798
 126. Ebu Davud, 799

61
NAMAZ KİTABI

Abdullah ibni Ebi Katade (ra) babasından aktararak demiştir ki:


“Resûlullah’ın (sav) birinci rekâtı uzatışı cemaatin namaza yetişmesi için yapıl-
dığı kanaatine vardık.” 127
Ebu Said El-Hudri’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah’ın (sav) öğle ve ikindi namazlarındaki kıyamının süresini tahmin
edebilirdik. Öğle namazının ilk iki rekâtındaki kıyamının süresinin Secde Su-
resi’ni okuyacak kadar, son iki rekâtındaki kıyamının süresinin de bunun yarı-
sı kadar olduğunu tespit ettik. İkindi namazının ilk iki rekâtındaki kıyamının
süresinin, öğle namazının son iki rekâtı kadar, ikindinin son iki rekâtındaki
kıyamının süresinin de bunun yarısı kadar olduğu tespit ettik.” 128
3. Okumada Sure Tertibine Riayet Zorunluluğu Yoktur
Okunan Kur’ân’da, Mushaf tertibine riayet sorumluluğu yoktur. Birinci
rekâtta 110. sureyi okuyan kişi, bir sonraki rekâtta 85. sureyi okuyabilir.
Huzeyfe’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir gece (Ramazan’da) Peygamber (sav) ile birlikte namaz kıldım. Namaza
Bakara Suresi’ni okuyarak başladı. Kendi kendime, ‘Yüz ayet okuduğunda
rükûya gider.’ dedim. Arkasından Nisâ Suresi’ni okumaya başladı. Bu-
nun arkasından Âl-i İmran Suresi’ne başlayıp onu da okudu. Okurken
tane tane okuyordu. İçerisinde tesbih bulunan ayete geldiğinde tesbih ediyor,
istek ifade eden ayete geldiğinde istekte bulunuyor, sığınma ifadesi geldiğinde
Allah’a sığınıyordu. Bunun arkasından rükûya gitti. Rükûda: ‘Subhane Rab-
biye’l- Azim’ diyordu. Kendisinin rükûsu da kıyamı kadar idi. Bunun arkasın-
dan (rükûdan kalkınca), ‘Semiallâhu limen hamideh” dedi. Bunun arkasından
rükûdakine yakın bir süre ayakta durdu, arkasından secdeye gitti ve ‘Subhâne
Rabbiye’l-A’lâ’ dedi. Secdeleri de kıyamına yakındı.” 129
Allah Resûlü (sav) önce Nîsa Suresi’ni sonra Âl-i İmran Suresi’ni okumuş,
tertibe riayet etmemiştir.

 127. Ebu Davud, 800


 128. Müslim, 452
 129. Müslim, 772

62
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI

Enes ibni Malik’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:


“Ensar’dan bir zat Kuba Mescidi’nde namaz kıldırdı. Kıraatin açıktan olduğu
her namazda Fâtiha Suresi’nden sonra okuduğu surelerden önce mu-
hakkak İhlâs Suresi’ni sonuna kadar okur ve ondan sonra okuyacağı
asıl sureyi okurdu. Bunu namazın her rekâtında yapardı. Bunun üzerine ce-
maatte bulunanlar onun niçin bu şekilde davrandığını öğrenmek için onunla
konuşmaya karar verdiler ve aralarında bir konuşma geçti:
‘Sen her zaman İhlâs Suresi ile namaza başlıyorsun, sonra da bunun yeterli
olmadığını düşünerek başka bir sure okuyorsun. Bu durumda ya sadece İhlâs
Suresi’ni okumalısın ya da bunu okumaktan vazgeçip başka bir sure okumak-
la yetinmelisin.’
‘Bunu asla terk etmem. Eğer size imamlık etmemden hoşnut iseniz ve buna
devam etmemi istiyorsanız ne alâ, ama bu durumdan hoşnut değilseniz size
imamlık yapmaktan vazgeçebilirim.’
Cemaat ise onu aralarındaki en faziletli insan olarak gördükleri ve başkasının
imamlık yapmasına razı olmadıkları için bir şey söylemediler. Bir defasında
Resûlullah onların yanına vardığında durumu kendisine arz ettiler.
Bunun üzerine Resûlullah (sav) o kişiye, ‘Seni namaz kıldırmakta olduğun ce-
maatin sözünü tutmamaya ve kıldırdığın her rekâtta İhlâs Suresi’ni okumaya
sevk eden düşünce nedir?’ diye sordu.
O, ‘Ey Allah’ın Resûlü! Ben bu sureyi çok seviyorum.’ diye cevap verdi.
Bunu duyan Allah Resûlü (sav), ‘Senin İhlâs Suresi’ne olan sevgin seni cenne-
te soktu bile.’ dedi.” 130
Sahabe önce Kur’ân’ın sonundan İhlâs Suresi’ni okumuş, ardından
Kur’ân’dan herhangi bir sure okumuştur. Allah Resûlü (sav) bu durumu ik-
rar etmiştir.
4. Bir Rekâtta İki Ayrı Sure Okunabilir
Yukarıda okuduğumuz hadis bunun delilidir.

 130. Buhari, 774

63
NAMAZ KİTABI

5. İki Rekâtta da Aynı Sure Okunabilir


Muaz ibni Abdullah El-Cüheni’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Cüheyneli bir adam Resûlullah’ın (sav) sabah namazının her iki rekâtında da
Zilzâl Suresi’ni okuduğunu işitmiş ve ‘Unutarak mı yoksa bile bile mi okudu
bilmiyorum.’ demiştir.” 131
Şüphesiz ki Allah Resûlü’nün fiillerinde aslolan teşri kastıyla yapılmış
olması ve yaptığının ümmeti için örnek olmasıdır.
Katade’ye (rh) iki ayrı rekâtta aynı surenin okunması sorulduğunda:
“ ‘Hepsi Allah’ın Kitabı’dır.’ cevabını vermiştir.” 132
6. Tek Bir Ayet Aynı Rekâtta Çokça Tekrar Edilebilir
“Ebu Zer’den şöyle söylediğini işittim: ‘Resûlullah (sav), bir gece namaza kalktı
sabah oluncaya kadar tüm namazında bir ayeti tekrarladı durdu. O ayet:
‘Onlara azap edecek olursan hiç şüphesiz onlar, senin kullarındır. Şayet on-
ları bağışlarsan şüphesiz ki sen, (izzet sahibi, her şeyi mağlup eden) El-Azîz,
(hüküm ve hikmet sahibi olan) El-Hakîm’sin.’ 133 ” 134
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) Kur’ân‘dan bir ayeti ile gece namazının tümünü kılmıştı.”  135
Ebu Said El-Hudri’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) bir ayeti sabaha kadar tekrar edip durdu.” 136
7. Bir Surenin Bir Kısmı Bir Rekâtta Bir Kısmı Diğer Rekâtta
Okunabilir
Mervan ibni Hakem’in (ra) bize haber verdiğine göre, Zeyd ibni Sabit
şöyle demiştir:
“ ‘A kşam namazında hep kısa sureler okuduğunu görüyorum. Ben, Resûlul-
lah’ın (sav) iki uzun sureden birini okuduğunu bilirim.’ dedi.
 131. Ebu Davud, 816
 132. Buhari, Kitâbu’l Ezân, 106. Bab başlığı, muallak olarak
 133. 5/Mâide, 118
 134. Nesai, 1010; İbni Mace, 1350
 135. Tirmizi, 448
 136. Ahmed, 11593

64
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI

Bende, ‘Ey Ebu Abdullah! İki uzun sureden biri hangisidir?’ dedim.
‘A’râf Suresi’dir.’ dedi.” 137
Hişam ibni Urve babasından rivayet etti:
“Ebu Bekir Sıddık sabah namazını kıldı. Her iki rekâtta Bakara Suresi’ni oku-
du.” 138
8. Üçüncü ve Dördüncü Rekâtlarda Fâtiha Suresi Dışında Sure
Okunabilir
Yaygın kanaatin aksine; Allah Resûlü (sav) 3 ve 4. rekâtlarda da Fâtiha Su-
resi dışında sure okuduğu olurdu. Hâliyle 3 ve 4. rekâtlarda, zaman za-
man, Fâtiha Suresi’ne ek sure okumak da sünnettir.
Ebu Said El-Hudri’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah’ın (sav) öğle ve ikindi namazlarındaki kıyamının süresinin tahmin
edebilirdik. Öğle namazının ilk iki rekâtındaki kıyamının süresinin Secde Su-
resi’ni okuyacak kadar, son iki rekâtındaki kıyamının süresinin de bunun yarı-
sı kadar olduğunu tespit ettik. İkindi namazının ilk iki rekâtındaki kıyamının
süresinin, öğle namazının son iki rekâtı kadar, ikindinin son iki rekâtındaki
kıyamının süresinin de bunun yarısı kadar olduğu tespit ettik.” 139
Son iki rekâtta Secde Suresi’nin yarısına kadar okumak için, Fâtiha Su-
resi’ne ek olarak bir buçuk sayfa kadar Kur’ân okumuş olmalıdır. Öyley-
se; 3 ve 4. rekâtlarda Fâtiha Suresi’yle yetinmek de 140 zaman zaman ek
sure okumak da sünnettir.
B. Kıraat ve Namaza Etkisi
Okunan Kur’ân namazın ruhudur. Yapılan zahiri/şekilsel eylemlerin

 137. Nesai, 990


 138. Muvatta, 218
 139. Müslim, 452
 140. Abdullah ibni Ebu Katade babasının şöyle dediğini nakletmiştir:
“Resûlullah (sav) öğle namazının ilk iki rekâtında Fâtiha Suresi ile birlikte birer sure daha okurdu.
Son iki rekâtta ise sadece Fâtiha Suresi’ni okurdu ve okuduğu ayetleri bize duyururdu. İlk rekât-
ları ikinci rekâtlara göre daha uzun tutardı. İkindi ve sabah namazlarında da aynısını yapardı.”
(Buhari, 776)

65
NAMAZ KİTABI

ruhu, o eyleme eşlik eden lafızlardır. Namazın en uzun rüknu olan kıya-
mın ruhu da, kıyama eşlik eden Kur’ân kıraatıdır.
Kıraatin kıyama ruh vermesi için, interaktif bir okuma olması gerek-
mektedir. Bu okumanın en güzel örneği Allah Resûlü’nün (sav) hayatında
mevcuttur.
Huzeyfe’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir gece (ramazanda) Peygamber (sav) ile birlikte namaz kıldım. Namaza Ba-
kara Suresi’ni okuyarak başladı. Kendi kendime, ‘Yüz ayet okuduğunda rükûya
gider.’ dedim. Arkasından Nisâ Suresi’ni okumaya başladı. Bunun arkasından
Âl-i İmran Suresi’ne başlayıp onu da okudu. Okurken tane tane okuyordu.
İçerisinde tesbih bulunan ayete geldiğinde tesbih ediyor, istek ifade
eden ayete geldiğinde istekte bulunuyor, sığınma ifadesi geldiğinde
Allah’a sığınıyordu. Bunun arkasından rükûya gitti. Rükûda: ‘Subhane Rab-
biye’l- Azim’ diyordu. Kendisinin rükûsu da kıyamı kadar idi. Bunun arkasın-
dan (rükûdan kalkınca), ‘Semiallahu limen hamideh’ dedi. Bunun arkasından
rükûdakine yakın bir süre ayakta durdu, arkasından secdeye gitti ve ‘Subhane
Rabbiye’l-A’lâ’ dedi. Secdeleri de kıyamına yakındı.” 141
O (sav) okuduğu ayetlerde Allah tesbih ediliyorsa durur, Yüce Allah’ı tes-
bih ederdi. O’nun (cc) rahmetini anlatan ayetlerde durur, dua eder, O’ndan
(cc) isterdi. Azaba dair ayetlerde durur ve Rabbine sığınırdı. Böylece dilin

okuduğuna kalbi de eşlik etmiş olurdu. Kalbin dile eşlik etmesi; okuma-
daki manalara uygun hâllere bürünmesi, rahmet ayetlerinde umutla azap
ayetlerinde korkuyla ve ihtiyacını hissettiği ayetlerde tazarru ile dolma-
sıdır. Tüm bu hâllerin neticesi olarak Yüce Allah’a duayla yönelmesidir.

 141. Müslim, 772

66
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI

IX. Rükû (Rükun)


Namazda rükûya gitmek, namazın
rükunlarındandır.
Rükû; kişinin elleriyle diz kapakla-
rını tutup, sırtını düzleştirerek Yüce
Allah’ın karşısında eğilmesidir.

A. Rükûya Dair Meseleler


1. Rükûda Tuma’nine/Mutmainlik Şarttır
Yapılan rükûnun sahih olması için, kişinin rükû pozisyonunda bir müd-
det beklemesi, mutmain olması gerekir. Aksi hâlde rükûsu, dolayısıyla
namazı sahih olmaz. Allah Resûlü (sav) kıyam, rükû, secde vb. konularda
mutmain olmayan, hızlıca namaz kılan kimseye namazını iade ettirmiştir.
Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) mescide girdi. Onunla birlikte başka bir kimse daha mes-
cide girdi ve namaz kılmaya başladı. Sonra Allah Resûlü’nün yanına geldi ve
selam verdi. Allah Resûlü onun selamını aldıktan sonra, ‘Dön yeni baştan na-
maz kıl. Çünkü sen namaz kılmış olmadın.’ dedi. O kişi gitti, tekrar namaz kıl-
dı ve Allah Resûlü’nün yanına gelip selam verdi. Allah Resûlü yine, ‘Dön yeni
baştan namaz kıl. Çünkü sen namaz kılmış olmadın.’ dedi. Bu üç defa oldu.
Nihayet o kimse, ‘Seni hak ile gönderen Allah’a yemin olsun ki ben bundan
başkasını bilmiyorum. Bana doğrusunu öğret.’ dedi.
Allah Resûlü (sav) buyurdu ki: ‘Namaza durduğun zaman tekbir al. Sonra
Kur’ân’dan sana kolay geleni oku. Sonra rükû et. Rükûda mutmain olacak ka-
dar dur. Sonra başını kaldır ve büsbütün ayakta dik duracak kadar bekle. Son-
ra secde et ve secdede mutmain olacak kadar dur. Bunu namazının tümünde
yap.’ dedi.” 142

 142. Buhari, 793; Müslim, 397

67
NAMAZ KİTABI

Sahabe de bu konuda hassas davranmıştır:


Ebu Vail’den (rh) şöyle rivayet edilmiştir:
“Huzeyfe (ra) bir adamın rükûsunu ve secdesini eksik bıraktığını fark etti. Adam
namazı bitirince ona, ‘Namaz kılmadın.’ dedi.
Adam, ‘Kanaatimce kıldım.’ diye karşılık verdi.
Bunun üzerine ona şöyle dedi: ‘Eğer ölürsen Muhammed’in (sav) sünnetinden
başka bir sünnet üzere ölürsün.’ ” 143
Kişi rükû ve secdenin hakkını vermeyerek “namaz hırsızlığı” yapmamalıdır.
Ebu Said El-Hudri'den rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle
demiştir:
“ ‘Hırsızların en kötüsü, namazdan çalandır.’
‘(Kişi) Namazından nasıl çalar Ey Allah Resûlü?’ diye sordular.
‘Rükûsunu ve secdesini tam yapmayarak.’ buyurdu.” 144
Nu’man ibni Murre’den (rh) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) demiştir ki, ‘İçki içen, hırsızlık yapan ve zina eden kimse
hakkında ne düşünürsünüz?’
Henüz o zaman bu günahlar hakkında (ceza) indirilmemişti.
‘A llah ve Resûl’ü daha iyi bilir.’ dediler.
Dedi ki: ‘Bunlar fahiş/büyük günahlardır. Bunların cezası vardır. En kötü hır-
sızlık namazından çalandır.’
Dediler ki: ‘(Kişi) Nasıl namazından çalar Ey Allah’ın Resûlü!’
Dedi ki: ‘Rükûsunu ve secdesini tamamlamaz.’ ” 145

 143. Buhari, 389


 144. Ahmed, 11532
 145. Muvatta, 462

68
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI

2. Rükûda Elleriyle Diz Kapaklarını Kavrar ve Ellerini Yanlara Doğru


Açar
Musab ibni Sa’d’dan şöyle rivayet
edilmiştir:
“Bir gün babamın (Sa’d ibni Ebi Vak-
kas) yanında namaza durmuştum. Na-
mazda avuç içlerimi birbirine yapış-
tırıp bacaklarımın arasına koydum.
Babam bana bir daha böyle yapma-
mamı söyleyip şöyle dedi: ‘Biz de bir
zamanlar böyle yapardık. Fakat bunu
yapmak bize yasaklandı. Bize ellerimizi dizlerimizin üzerinize koymamız em-
redildi.’ ” 146
Salim El-Berrad’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Ebu Mesud Ukbe ibni Amr El-Ensari’nin yanına vardık ve bize Resûlullah’ın
(sav) namazından bahset.’ dedik. O da mescidde tam önümüze durdu tekbir aldı

rükû edince ellerini diz kapaklarına koydu parmaklarını diz kapakla-


rından aşağı sarkıttı. Dirsekleri arasını açtı. Tüm organları rükû vaziyetini
alıncaya kadar yere paralel hâle getirip durdu. Sonra ‘Semiallahu limen hami-
deh’ diyerek doğrulup ayağa kalktı ve dimdik oluncaya kadar durup bekledi.
Sonra tekbir alıp secdeye vardı, avuç içlerini yere koyarak dirseklerini vücu-
dundan ayrı tuttu ve her organı secde vaziyeti alıncaya kadar secdede durdu.
Sonra başını secdeden kaldırıp oturdu. Tüm organları oturuş vaziyeti aldı ve
ikinci secdeyi de aynı şekilde yaptı, sonra da tüm dört rekâtı aynı şekilde kılıp
namazını tamamladı ve şöyle dedi: ‘İşte biz Resûlulah’ı (sav) aynı şekilde namaz
kılarken gördük.’ ” 147

 146. Buhari, 790; Müslim, 535


 147. Ebu Davud, 863

69
NAMAZ KİTABI

3. Sırtını ve Başını Düz Tutar


Vabisa ibni Ma’bed’den (ra) şöyle ri-
vayet edilmiştir:
“Resûlullah’ı (sav) namaz kılarken gör-
düm, rükû yaptığında sırtını o derece
düzgün tutuyordu ki, oraya su dökül-
müş olsa su aynen orada kalacaktı.” 148
Ali ibni Ebi Talip'ten (ra) şöyle ri-
vayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) rükû yaptığında sırtına bir bardak su konmuş olsaydı su
dökülmezdi.” 149
Ebu Mesud El-Ensari’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöy-
le buyurmuştur:
“Rükû ve secdelerden sonra belini doğrultmayanın namazı caiz olmaz.” 150
Ali ibni Şeyban (ra) -ki kendisi kabilesi tarafından Resûlullah’a (sav) gönde-
rilen heyetten biri idi- şöyle demiştir:
“Biz yola çıktık sonunda Resûlullah’ın (sav) yanına vardık. Onun siyasi otori-
tesini kabul edip biat ettik ve arkasında namaz kıldık. Resûlullah (sav) namazın
rükû ve secdelerinde belini bir süre hareketsiz tutmayan bir kimseye göz ucuy-
la baktı ve namazını bitirince şöyle buyurdu: ‘Ey Müslimler topluluğu! Rükû
ve secdelerinde belini, bir süre hareketsiz tutmayanın, namazı yoktur.’ ” 151
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) rükû ederken başını ne yukarı doğru kaldırır ne de aşağıya
doğru indirirdi, ikisinin arasında tutardı.” 152

 148. İbni Mace, 872


 149. Ahmed, 997; İsnadın sıhhatinde ihtilaf edilmiştir.
 150. Ebu Davud, 855; Tirmizi, 265
 151. İbni Mace, 871
 152. İbni Mace, 869

70
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI

4. Rükûda Yapılacak Zikirler


Huzeyfe’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber (sav) ile birlikte namaz kıldım… Rükûda

‫ُس ْب َحا َن َر ِّ َب الْ َع ِظ ِيم‬


‘A zim olan Rabbimi eksiklerden tenzih ediyorum.’ diyordu.” 153
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav), Allah’ın ‘(O zaman,) Rabbini hamd ile tesbih et ve O’ndan
bağışlanma dile. Çünkü O, (tevbeye muvaffak kılan ve tevbeleri çokça kabul
eden) Tevvâb’dır.’ 154 buyruğuna uyarak rükû ve secdelerinde şu duayı çokça
okurdu:

‫ُس ْب َحانَ َك اللَّ ُه َّم َربَّ َنا َو ِب َح ْم ِد َك اللَّ ُه َّم ا ْغ ِف ْر ِل‬


‘A llah’ım seni her türlü noksan sıfatlardan tenzih ederim. Rabbim hamd sa-
dece sana mahsustur. Allah’ım beni bağışla mağfiret et’ ” 155
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir gece Peygamber’i (sav) (benim yanımda) bulamadım. Kendisinin, hanım-
larının birisinin yanına gittiğini düşünerek nereye gittiğini araştırmaya koyul-
dum. Daha sonra geri döndüm baktım ki, rükû veya secde yapmakta,

‫ُس ْب َحانَ َك َو ِب َح ْم ِد َك َل إِلَ َه إِ َّل أَنْ َت‬


‘A llah’ım seni her türlü noksan sıfatlardan tenzih ederim. Rabbim hamd sa-
dece sana mahsustur. Senden başka (ibadeti hak eden) bir ilah yoktur.’ diye
dua ediyordu. Kendisine, ‘A nam babam sana feda olsun. Ben bir iş içerisinde-
yim sen ise başka bir iş içerisindesin.’ dedim.” 156

 153. Müslim, 772


 154. 110/Nasr, 3
 155. Buhari, 817; Müslim, 484
 156. Müslim, 485

71
NAMAZ KİTABI

Aişe'den (r.anha), şöyle rivayet edilmiştir:


“Resûlullah (sav) rükû ve secdelerde:

‫ َر ُّب الْ َم َلئِ َك ِة َوال ُّرو ِح‬،‫وس‬


ٌ ‫وح قُ ُّد‬
ٌ ‫ُس ُّب‬
'A llah’ım, eksiklerden uzak ve münezzehsin, mukaddessin, meleklerin ve
Ruh’un Rabbisin.' diye dua ettiğini bildirmiştir.” 157
Ali ibni Ebu Talib’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir: Resûlullah (sav), rükû
ettiğinde şöyle derdi:

ِ َ َ‫ َخشَ َع ل ََك َس ْم ِعي َوب‬،‫ َوب َِك آ َم ْن ُت‬،‫ َول ََك أَ ْسلَ ْم ُت‬،‫ا َللَّ ُه َّم ل ََك َركَ ْع ُت‬
‫صي َو ِعظَا ِمي‬
‫َو ُم ِّخي َو َع َصبِي‬
“Allah’ım sadece senin önünde eğildim, irademi sana teslim ettim ve sana
iman ettim. Kulağım, gözüm, kemiklerim, zihnim ve sinirlerim sana olan sev-
gi ve korku ile saygı hâlindedir.” 158
Rükûda yapılan zikirlerle ilgili bir sınırlama yoktur. Bir sayıyla sınırla-
yan; alt sınır ve üst sınır belirleyen rivayetler zayıftır. 159 Ancak İmam Tir-
mizi’nin de (rh) belirttiği gibi ilim ehli, tesbihatın üçten aşağı olmamasını
müstehap görmüşlerdir. 160 İlim ehli bu durumu şöyle açıklamıştır: “Her
ne kadar sayı tahdidi olan hadisler tek tek zayıf olsa da, bir araya geldiğinde
(topluca) kuvvet kazanır ve delalet ettikleri öz anlamla amel edilir.” 161
Zikirde üst sınır yoktur. Evla olan (ileride geleceği gibi) namazın uzunluk
ve kısalığına uygun olacak şekilde rükûda beklemektir. Kıyamı, rükûyu
ve secdeyi uzun tutmuşsa tesbihleri uzun tutmalı; kısa tuttuysa tesbihle-
ri kısa tutmalıdır. Allah en doğrusunu bilir.
Yine birden fazla tesbihi bir arada yapmakta bir beis yoktur.
Yukarıda geçen hadislerde olduğu gibi, Allah Resûlü (sav) rükû ve secde-

 157. Müslim, 487


 158. Nesai, 1050
 159. bk. Ebu Davud, 886; Tirmizi, 261
 160. bk. Tirmizi, 261 No.lu hadis açıklaması
 161. bk. Tuhfetu’l Ehvezî, 261 No.lu hadis şerhi

72
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI

de birden fazla tesbihi/duayı bir arada yapmıştır. Ayrıca rükû ve secde,


tesbih ve dua mahallidir. Kişi me’sur olsun veya olmasın istediği dua ve
tesbihlerle Allah’a (cc) yakınlaşabilir.
5. Rükûnun Uzunluğu Namaza Uygun Olmalıdır
Bera (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah namaz kılarken rükûlarında, secdelerinde ve iki secde arasındaki
oturuşlarda neredeyse birbirine eşit olacak bir süre kadar beklerdi. Sadece (kı-
raat için olan) kıyamlar ile teşehhütlerdeki oturuşlar bunlardan farklı idi.” 162
6. Rükûda Kur’ân Okumak Yasaklanmıştır
İbni Abbas’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav), (vefat ettiği rahatsızlığı sırasında) cemaat Ebu Bekir’in (ra)
arkasında namaz için saf tuttuğu sırada evinin perdesini açtı ve ‘Ey insanlar!
Şu biline ki, peygamberlik müjdelerinden geriye, Müslimlerin gördüğü veya
Müslim’e gösterilen salih (doğru) rüyadan başka bir şey kalmamıştır. Bakınız!
Rükûda ve secdede iken Kur’ân okumam bana yasaklanmıştır. Rükûda Yüce
Allah’ı tazim ediniz (Allah’ı yücelten ifadeler söyleyiniz.) Secdede ise dua et-
meye gayret ediniz. Çünkü (secde) duanızın kabul olunması için en uygun
bir hâldir.’ buyurdu.” 163
Bu yasağın hikmetine dair elimizde nas yoktur. Bir grup fakih içtihad
ederek şu hikmetleri zikretmişlerdir. 164
• Hattâbî (rh) der ki: “Rükû ve secde boyun eğme ve tezellülün son noktası
olduğundan zikir ve tesbihe mahsus kılınmışlardır. Sanki Allah Resûlü (sav),
Allah kelamıyla insan kelamının bir yerde, aynı ânda olmasını ve eşitlenme-
sini kerih görmüştür…”
• İbnu’l Melik (rh): “Kıyam namazın en faziletli rüknu, Kur’ân da namazın
en faziletli zikridir. En faziletli olan (zikri) en faziletli (rükne) uygun görüp
diğerlerinden yasakladı ki; diğer zikirlerle Kur’ân’ın aynı seviyede olduğu
vehmedilmesin.”
 162. Buhari, 792; Müslim, 471
 163. Müslim, 479
 164. bk. Avnu’l Ma’bûd, 876 No.lu hadis şerhi

73
NAMAZ KİTABI

• Şerefu’l Hak Azimabadi (rh): “Rükû ve secde zillet/boyun eğme hâli ol-
duğundan oraya en uygun dua ve tesbihtir. Orada Kur’ân okumanın yasak-
lanması Kur’ân’ın tazimi ve onu ayakta okuyana değer verme/ikram babın-
dandır. Allah en doğrusunu bilir.”
B. Rükû ve Namaza Etkisi
Rükû; eğilmek anlamındadır. Bazen namazdaki hususi duruş için, bazen
de tevazu ve tezellül için kullanılır… 165 Rükû; bir saygı ifadesidir. Yücel-
tilen varlığın karşısında başı ve boynu eğerek emre amade oluşun ve en
şerefli uzuv olan başın eğilerek tazim ve teslimiyetin gösterilmesidir. Bu-
gün bile birçok toplum, saygısını ifade etmek için rükûya varır gibi mu-
hatabın karşısında eğilir.
Rükûya varırken kalp saygıyla dolup taşmalı, kimin karşısında eğildiği-
nin şuurunda olmalıdır. Rükûda okunan zikirler, kalbe bu şuuru kazan-
dırmak içindir.
“Subhane rabbiyel azim” derken insan, en büyük ve azamet sahibi bir Rab-
bi tesbih eder onun tüm eksikliklerden münezzeh olduğunu itiraf eder.
Sonra “Subhaneke Allahumme ve bihamdike Allahummağfirli” diyerek tes-
bihine hamd, hamdine dua ekler ve Rabbinden bağışlanma diler. O’nun
(cc) eksiklikten münezzeh oluşunu “Subbuh ve Kuddus” isimleriyle tekid

eder. Âdeta kalp O’nun (cc) yücelik, azamet ve subhaniyet duygularıyla


coşar. Hele en sonunda yapılan dua kulluğun zirvesi gibidir. 166 Bu rükû-
nun öylesine, şuursuz bir rükû olmadığını, Allah’a imanın, teslimiyetin
ve tevekkülün eşlik ettiği bir rükû olduğunu ifade eder. Bir bütün olarak
Allah’ın (cc) karşısında eğildiği gibi; kulağın, gözün, kanın, etin, kemiğin ve
sinir sisteminin O’nun (cc) karşısında huşuyla eğildiğini, âlemlerin Rabbine
teslim olduğunu itiraf eder. Subhanallah! Ne demektir kulağın, gözün…
cümle uzvun huşuyla O’nun (cc) karşısında eğilmesi, teslimiyeti… Şayet

 165. bk. El-Mufredât, s. 364, r-k-a maddesi


 166. Ali ibni Ebi Talib’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle derdi:
ُ ‫ َوب َِك آ َم ْن‬،‫ َول ََك أَ ْسلَ ْم ُت‬،‫ا َللَّ ُه َّم ل ََك َركَ ْع ُت‬
‫ خَشَ َع ل ََك َس ْم ِعي َوبَ َصِي َو ِعظَا ِمي َو ُمخِّي َو َع َصبِي‬،‫ت‬
“Allah’ım sadece senin önünde eğildim, irademi sana teslim ettim ve sana iman ettim. Kulağım
gözüm kemiklerim, zihnim ve sinirlerim sana olan sevgi ve korku ile saygı hâlindedir.” (Nesai,
1050)

74
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI

kalp dilin söylediği bu ince anlamları anlasa, dil ile kalp uyum içinde olsa
nasıl bir namaz olur acaba? Kişi bu sözleri Allah’a (cc) verilmiş bir ahit veya
O’ndan (cc) istenen bir dua olarak düşünse, bu şuurun, namazı; namazın
da sahibini ıslah edeceği izahtan vareste olsa gerek.
Rükû hâlindeyken Yüce Allah’ın övdüğü “rakiun/rükû edenler” 167 züm-
resinden olduğumuzu hissetmeli, biz O’nu (cc) överken, O’nun (cc) da bizi
övdüğünü ve müjdelediğini hatırda tutmalıyız. Bizi razı olduğu bir ibadete
hidayet edip razı olduğu bir hâlde görmeye muvaffak kıldığı için O’na (cc) bir
daha, bir daha hamdedelim. Zira O (cc) tesbihe ve hamde en layık olandır.
Rükû bize bir sorumluluğu daha hatırlatır: Allah’ın (cc) karşısında saygı
ve muhabbetle eğilen başlar, başka hiçbir varlığın önünde eğilmez. O’na
isyan eden zalim ve ceberut tağutlar, namazını tevhide bina etmişlerden
yalnızca kıyam görürler. Şerefli, izzetli ve onurlu bir kıyam… Namazını
tevhide bina etmemiş, “onda gafil olanlar” ise her güç sahibinin karşısın-
da eğilir, rükû ederler. Zira “bir” sahibi olmayanın sahibi “çok” olur ve her
sahip kuluna boyun eğdirmek için uğraşır. Allah (cc) bir muvahhidi nama-
za, yani rükûya muvaffak kılmışsa o da bu nimete bir şükür olarak hiçbir
güç karşısında eğilmemelidir.
X. Rükûdan Kalkma/İtidal (Rükun)
Rükûdan sonra ayağa kalkmak ve ayakta tuma’nine/mutmainlik nama-
zın rükunlarındandır. İtidal; kişinin rükûdan sonra (ellerini bağlamak-
sızın) kıyamda durmasıdır.
A. İtidalle İlgili Meseleler
İtidalde mutmainlik şarttır: 168
1. İtidalde Yapılacak Zikirler
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“İmam,

 167. 9/Tevbe, 112


 168. Konuya dair detaylı açıklama için bk. “Rükûda Tuma’nine/Mutmainlik Şarttır”, 2/67

75
NAMAZ KİTABI

‫َس ِم َع الل ُه لِ َم ْن َح ِم َد ُه‬


‘A llah kendisine hamdedeni işitir.’ dediği zaman,

‫ا َللَّ ُه َّم َربَّ َنا ل ََك الْ َح ْم ُد‬


‘A llah’ım, Rabbimiz hamd sana mahsustur.’ deyin. Zira kimin bu sözü melek-
lerin sözüne denk gelirse geçmiş günahları bağışlanır.” 169
Rıfa’a ibni Rafi’ Ez-Zuraki (ra) anlatıyor:
“Biz bir gün Resûlullah’ın arkasında namaz kılıyorduk. Allah Resûlü (sav) rükû-
dan başını kaldırırken,

‫َس ِم َع الل ُه لِ َم ْن َح ِم َد ُه‬


‘A llah kendisine hamdedeni işitir.’ deyince cemaatten bulunan birisi,

‫َربَّ َنا َول ََك الْ َح ْم ُد َح ْم ًدا كَ ِث ًريا طَ ِّي ًبا ُم َبا َركًا ِفي ِه‬
‘Rabbimiz hamd sana mahsustur, bol, her türlü gösterişten, -desinler kaygı-
sından uzak, halisane ve hayırlarla dolu bir hamd ile sana hamd ederiz-’ dedi.
Resûlullah selam verip namazdan çıkınca, ‘O hamdi söyleyen kimdi?’ diye
sordu. Bunu söyleyen kişi,
‘Bendim ey Allah’ın Resûlü’ deyince Peygamber (sav) şöyle buyurdu:
‘Otuzdan fazla bir melek topluluğu gördüm, bu sözü daha önce yazabilmek
için birbirleriyle yarışıyorlardı.’ ” 170
Ebu Said El-Hudri’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav), başını rükûdan kaldırdığında,

‫ أَ ْه َل الثَّ َنا ِء‬،‫ش ٍء بَ ْع ُد‬


ْ َ ‫ َو ِم ْل ُء َما ِشئْ َت ِم ْن‬،‫ات َو ْالَ ْر ِض‬ ِ ‫الس َم َو‬َّ ‫َربَّ َنا ل ََك الْ َح ْم ُد ِم ْل ُء‬
‫ َو َل ُم ْع ِط َي‬،‫ اللَّ ُه َّم َل َمانِ َع لِ َم أَ ْعطَ ْي َت‬:‫ َوكُلُّ َنا ل ََك َع ْب ٌد‬،‫ أَ َح ُّق َما ق ََال الْ َع ْب ُد‬،‫َوالْ َم ْج ِد‬
‫ َو َل يَ ْن َف ُع ذَا الْ َج ِّد ِم ْن َك الْ َج ُّد‬،‫لِ َم َم َن ْع َت‬
 169. Buhari, 796; Müslim, 409
 170. Buhari, 799

76
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI

‘Rabbimiz, gökler ve yer dolusu ve bunlardan başka dilediğin şeyler dolusu


hamd sanadır. Ey övgüye ve yüceltmeye layık olan Allah’ım, kulun -ki, hepi-
miz sana kuluz- söylediği en doğru söz şudur: Allah’ım, senin verdiğine engel
olacak hiçbir şey yoktur. Senin engel olduğunu da verebilecek yoktur. Senin
yanında, zenginin zenginliği fayda vermez. Zenginlik senden gelir.)’ diye dua
ederdi.” 171
2. Zikirleri Bir Arada Yapabilir
Yukarıda verilen hadislerde görüldüğü gibi, itidalde varid olan zikirler
bir arada yapılabilir.
3. Me’sur Dua/Zikirlerin Dışında Kişi Allah’ı Mutlak Olarak Tesbih
Edebilir
Rıfa’a ibni Rafi’ Ez-Zuraki (ra) anlatıyor:
“Biz bir gün Resûlullah’ın arkasında namaz kılıyorduk. Allah Resûlü (sav) rükû-
dan başını kaldırırken,

‫َس ِم َع اللَّ ُه لِ َم ْن َح ِم َد ُه‬


‘A llah kendisine hamdedeni işitir.’ deyince cemaatten bulunan birisi,

‫َربَّ َنا َول ََك ال َح ْم ُد َح ْم ًدا كَ ِث ًريا طَ ِّي ًبا ُم َبا َركًا ِفي ِه‬
‘Rabbimiz hamd sana mahsustur, bol, her türlü gösterişten, -desinler kaygı-
sından uzak, halisane ve hayırlarla dolu bir hamd ile sana hamd ederiz-’ dedi.
Resûlullah selam verip namazdan çıkınca, ‘O hamdi söyleyen kimdi?’ diye
sordu. Bunu söyleyen kişi,
‘Bendim ey Allah’ın Resûlü’ deyince Peygamber (sav) şöyle buyurdu:
‘Otuzdan fazla bir melek topluluğu gördüm, bu sözü daha önce yazabilmek
için birbirleriyle yarışıyorlardı.’ ” 172
Allah Resûlü (sav) sahabenin tesbihini ikrar etmiştir. Zaten Allah Resûlü
(sav) farklı münasebetlerle namazın tesbih, tekbir ve duadan oluştuğunu

beyan etmiştir.
 171. Müslim, 477
 172. Buhari, 799

77
NAMAZ KİTABI

Muaviye ibni Hakem Es-Sülemi'den rivayet edildiğine göre Allah Resû-


lü (sav) şöyle demiştir:
“Bu namaz var ya, işte bunun içerisinde insan sözünden hiçbir şey uygun
düşmez. O, ancak tesbih, tekbir ve Kur’ân okumaktır.” 173
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“ ‘Kulun Rabbine en yakın olduğu ân secde ettiği ândır. Dolayısıyla (bu ânda)
duayı çokça yapınız.’ buyurmuştur.” 174
Abdullah ibni Mesud’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Biz Resûlullah’ın arkasında namaz kıldığımız zaman son teşehhüdde şöyle
derdik: ‘Kullarından Allah’a selam olsun. Şu meleğe, şu meleğe selam olsun.’
Bunun üzerine Allah Resûlü bize dönerek şöyle buyurdu: ‘A llah’a selam ol-
sun, demeyin. Şüphesiz Selam olan sadece Allah’tır. Fakat bunun yerine şunu
söyleyin:

،‫السالَ ُم َعلَ ْي َك أَيُّ َها ال َّنب ُِّي َو َر ْح َم ُة الل ِه َوبَ َركَات ُ ُه‬ َّ ‫التَّ ِح َّياتُ لِل ِه َو‬
َّ ، ُ‫الصلَ َواتُ َوالطَّ ِّي َبات‬
‫ َوأَشْ َه ُد أَ َّن ُم َح َّم ًدا‬،‫ أَشْ َه ُد أَ ْن الَ إِلَ َه إِ َّل الل ُه‬،‫الصالِ ِح َني‬ َّ ‫السالَ ُم َعلَ ْي َنا َو َع َل ِع َبا ِد الل ِه‬
َّ
‫َع ْب ُد ُه َو َر ُسولُ ُه‬
‘Tahiyyat, salavat ve tayyibat Allah’a mahsustur. Ey Nebi, Allah’ın selamı, rah-
meti ve bereketi senin üzerine olsun. Selam bize ve Allah’ın salih kulları üzeri-
ne olsun. Ben şehadet ederim ki Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur ve ben yine
şehadet ederim ki Muhammed, O’nun kulu ve Resûlü’dür.’
Çünkü siz bu şekilde Allah’ın salih kullarına selam dilediğiniz zaman, bu dua
gökteki veya gök ile yer arasında Allah’ın her salih kuluna ulaşır. Bundan sonra
ise hoşuna giden dilediği herhangi bir duayı okumakta serbesttir.’ ” 175
Bu nas da gösterir ki; kişi me’sur olan zikir ve dualar dışında Yüce Allah’ı

 173. Müslim, 537


 174. Müslim, 482
 175. Buhari, 835; Müslim, 402

78
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI

tesbih edip dua edebilir. Evla olan me’sur zikir ve dualar olsa da me’sur
olmayan zikir ve duada bir beis yoktur.
4. Cemaatle Namaz Kılan Kimse, “Semiallahu Limen Hamideh”
Demez
Cemaatle namaz kılan kimse, mezkûr zikri yapmaz. İmamın rükûdan kal-
karken bu zikri yaptığını duyarsa “Rabbena ve lekel hamd” demekle yetinir.
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“İmam,

‫َس ِم َع اللَّ ُه لِ َم ْن َح ِم َد ُه‬


‘A llah kendisine hamdedeni işitir.’ dediği zaman,

‫اللَّ ُه َّم َربَّ َنا ل ََك الْ َح ْم ُد‬


‘A llah’ım, Rabbimiz hamd sana mahsustur.’ deyin. Zira kimin bu sözü melek-
lerin sözüne denk gelirse geçmiş günahları bağışlanır.” 176
5. Uzun Kılınan Namazlarda İtidal Uzun Tutulabilir
Daha önce geçtiği gibi; Allah Resûlü’nün (sav) namazında uyum vardı. Kı-
yamı uzun tutmuşsa, buna uygun olarak diğer rükunları da uzun tutardı.
Uzun kılınan namazlarda itidali normalden fazla tutup Yüce Allah’ı tes-
bih/zikir ederek kıyamda beklenebilir, dua ve niyazda bulunabilir.
Enes ibni Malik (ra) yanında bulunan cemaate şöyle dedi:
“ ‘Ben, sizlere Resûlullah (sav) bize namaz nasıl kıldırdıysa hiçbir yönünü eksik
bırakmadan namaz kıldıracağım.’
Enes’ten (ra) Resûlullah’ın (sav) nasıl namaz kıldırdığını nakleden Sabit (ra) şöyle
demiştir: ‘Enes ibni Malik namaz kılarken bir şey yapardı fakat ben sizin bunu
yaptığınızı hiç görmedim. O rükûdan kalktığında o kadar uzun beklerdi ki ar-
kasında bulunanlar, galiba secde etmeyi unuttu derlerdi. Yine aynı şekilde iki

 176. Buhari, 796; Müslim, 409

79
NAMAZ KİTABI

secde arasında öyle uzun beklerdi ki arkasında namaz kılanlar, herhâlde sec-
deye gitmeyi unuttu, derlerdi.’ ” 177
6. Rükûdan Sonra Kıyamda Olduğu Gibi Eller Bağlanmaz, Serbest
Bırakılır
Allah Resûlü’nün (sav) namazını en ince detayına kadar aktaran sahabe,
onun (sav), rükûdan sonra ellerini bağladığına dair bir şey aktarmamışlardır.
Allah en doğrusunu bilir; racih olan ellerin bağlanmamasıdır. 178
 177. Buhari, 821; Müslim, 472
 178. Bir grup ilim adamı bazı nasların umumuna yapışarak rükûdan sonra elleri bağlamanın
sünnet olduğu neticesine ulaşmışlardır.
•  Allah Resûlü’nün (sav) namazda ellerini bağladığına ve insanların namazda ellerini bağlama-
sını emreden naslara (bk. Buhari, 740; Müslim, 401 vb.) yapışıp şöyle derler: “Aslolan namazda
ellerin bağlanmasıdır. Nasların bu asıldan istisna tuttuğu rükûda dizleri tutmak, oturmada elleri
baldır üstüne koymak dışında ellerin bağlanması gerekir.”
Bu istidlal hatalıdır:
Namazın her bir cüzünü tafsilatlı olarak aktaran sahabi, rükûdan sonra ellerini bağladığına dair
tek bir harf dahi aktarmamıştır. Onca sahabinin bu sünneti görmemesi, görenlerin aktarmaması
veya unutması ve yine görenlerin onunla amel etmemiş olması düşünülemez. Örneğin, sahabe
rükûdan kalkınca, rükûya gitmeden ellerini nasıl kaldırdıysa, aynı şekil ellerini kaldırdığını haber
veriyor. (bk. Buhari, 736; Ebu Davud, 723; Tirmizi, 292 vb.) Ancak ne hikmetse hiçbiri kıyamda
olduğu gibi ellerini tekrar bağladığını haber vermiyor.
•  Bir grup, rükûdan kalkışın kıyam olduğunu, kıyamda ellerin bağlanması gerektiğini söyler. Bu
istidlal iki yönden hatalıdır:
İlki; rükûdan sonrasının adı “kıyam” değil, “itidal”dir. Birçok rivayette Allah Resûlü (sav) ve sahabe
(r.anhum) bu rüknu “itidal” kelimesiyle karşılamıştır. (bk. Buhari, 793; Müslim, 397, 471) Bazı rivayet-
lerde ise bu fiil “başını rükûdan kaldırmak/refetmek” şeklinde ifade edilmiştir. (bk. Buhari, 736,
828; Müslim, 390; Ebu Davud, 723; Tirmizi, 255 vb.)
İkincisi; bu ilginç kıyasa dayanarak bir başkası çıksa ve dese ki; “Rükûdan sonra Fâtiha Suresi oku-
mak farz, zammî/ek bir sure okumak sünnettir.” nasıl cevap verecekler? Verecekleri tüm cevaplar,
el bağlamanın sünnet olmaması için de geçerlidir. Zira ibadetler taabbudidir; Allah (cc) ve Resûl’ü
(sav) emreder, bizler uygularız. İbadetleri birbirine kıyas etmeyiz. Kıyas için iki fiilin ortak bir illete
sahip olması gerekir. Kıyamda elleri bağlamanın illeti şöyle dursun, hikmetinin ne olduğundan
dahi emin değilken, nasıl rükû sonrası kıyama kıyas edebiliriz?
Sonuç
Ehl-i Hadis’in, sünneti korumak adına riayet ettiği önemli bir kaide hatırlanmalıdır. Umumi bir
nastan anlaşılan mana/lugat olarak doğru olsa da, uygulamaya bakılmalıdır. Nassın umumun-
dan anlaşılan mana ile Asr-ı Saadet’te amel edilmiş midir? Şayet nassı bilmelerine ve o nasla amel
etmelerine rağmen, bizim anladığımız o cüzle amel etmemişlerse; bu, bizim anlayışımızda sorun
olduğunu gösterir. Allah en doğrusunu bilir.
Umumi delillerle ilgili Şatibî şu usulü aktarır: “Umumiyet ifade eden deliller üç kısımdır:
Umumiyet ifade eden delilin, işaret ettiği anlamla sürekli olarak ya da çoğunlukla amel ediliyor
olması: Taharet, namaz, alışveriş, nikâh vb. konulardaki delillerle amel edilmesi gibi.
Umumiyet ifade eden delille bazı zamanlarda veya özel durumlarda amel edilmesi: Bu delillerle
onların amel ettiği kadarıyla amel edilir.

80
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI

B. İtidal ve Namaza Etkisi


İtidalin anlamını kavramak için, rükûnun anlamını kavramamız gerekir.
Rükûda hem başımızı O’nun (cc) önüne eğer, hem de bu şekle uygun tes-
bihlerle Rabbimizi tüm eksikliklerden tenzih ederiz. Şimdi başımızı rükû-
dan kaldırıyor ve kıyam haline geçip hem bir asker gibi hazır olda hem
de bir köle gibi el pençe divan duruyoruz. Yüce Allah’ı hakkıyla tenzih
ettikten sonra, şimdi O’nu (cc) imkân dâhilinde hakkıyla övecek ve ham-
dedeceğiz. Bunun için de başımızı kaldırır kaldırmaz “Semiallahu limen
hamideh” diyoruz; yani, “Allah hamdeden kullarını işitti, onlara icabet etti.”
diyoruz. Yüce Allah’ın bizi duyduğunu ve hamdimize icabet ettiğini kal-
be hatırlatıyor, sonra da O’na (cc) hamdetmeye başlıyor ve “Rabbimiz hamd
yalnızca sana aittir.” diyoruz.
İtidal esnasında hissetmemiz gereken en önemli şey; kulluk menzilelerin-
den hamd menzilesinde olduğumuz, o ân Yüce Allah’ın övdüğü “hamidun/
hamdedenler” 179 zümresine dâhil olduğumuzdur. Subhanallah, biz Allah’ı
(cc) överken O (cc) da bizi övüyor ve bizleri hamdeden kulları arasına dâhil

ediyor. Yine itidal esnasında tüm kalbimiz hamd duygusuyla dolmalıdır.


“Hamd yalnızca sanadır; gökler ve yer dolusu hamd…” derken dilimiz, kalp
de bu söze uygun davranmalı ve Yüce Allah’ın övgüsüyle dolup taşmalıdır.
Biz O’na (cc) hamdederken, meleklerin bu hamdi Yüce Allah’a taşımak için
birbiriyle yarıştığını hatırlamalı, amel defterine yazılan hamdin kusursuz
olmasına dikkat etmeliyiz.
Rıfa’a ibni Rafi’ Ez-Zuraki (ra) anlatıyor:
“Biz bir gün Resûlullah’ın arkasında namaz kılıyorduk. Allah Resûlü rükû-
dan başını kaldırırken,

‫َس ِم َع الل ُه لِ َم ْن َح ِم َد ُه‬


‘A llah kendisine hamdedeni işitir.’ deyince cemaatten bulunan birisi,

Öncekilerin bu delille hiçbir şekilde amel etmemesi: Şayet sonradan gelenlerin düşündüğü gibi
umumiyet ifade eden delil, o şeye delalet etmiş olsaydı sahabe ve tabiin mutlaka onunla amel
ederdi.” (El-Muvâfakât, 3/50 ve sonrası)
 179. bk. 9/Tevbe, 112

81
NAMAZ KİTABI

‫َربَّ َنا َول ََك الْ َح ْم ُد َح ْم ًدا كَ ِث ًريا طَ ِّي ًبا ُم َبا َركًا ِفي ِه‬
‘Rabbimiz hamd sana mahsustur, bol, her türlü gösterişten, -desinler kaygısın-
dan uzak, halisane ve hayırlarla dolu bir hamd ile sana hamdederiz-’ dedi. Resû-
lullah selam verip namazdan çıkınca, ‘O hamdi söyleyen kimdi?’ diye sordu.
Bunu söyleyen kişi, ‘Bendim ey Allah’ın Resûlü’ deyince…
Peygamber şöyle buyurdu: ‘Otuzdan fazla bir melek topluluğu gördüm, bu
sözü daha önce yazabilmek için birbirleriyle yarışıyorlardı.’ ” 180
XI. Secde (Rükun)
Secde namazın rükunlarındandır.
Secde; kişinin iki avuç içi, iki diz
kapağı, parmak uçları, alın ve bur-
nunu yere koyarak, Rabbinin kar-
şısında kulluk şuuruyla eğilmesi,
yere temas etmesidir.

A. Secdeye Dair Meseleler


1. Secdede Tuma’nine/Mutmainlik Şarttır
Yapılan secdenin sahih olması için, kişinin secde pozisyonunda bir müd-
det beklemesi, mutmain olması gerekir. Aksi hâlde secdesi, dolayısıyla na-
mazı sahih olmaz. Allah Resûlü (sav) kıyam, rükû, secde vb. konularda mut-
main olmayan, hızlıca namaz kılan kimseye namazını iade ettirmiştir. 181
2. Secdenin Sıfatı
a. Secde yedi uzuv üzerine yapılır
İbni Abbas’tan (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Bana yedi âza üzerinde secde etmem emrolundu: Alın -bunu söylerken eli

 180. Buhari, 799


 181. Deliller için bk. “Rükûda Tuma’nine/Mutmainlik Şarttır”, 2/67

82
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI

ile burnuna da işaret etti- iki el, iki diz ve ayakların uçları. Ayrıca namazda iken
saçlarımızı ve paçalarımızı toplamamız/katlamamız nehyedildi.” 182
Secdenin sahih olması için bu yedi uzvun yere temas etmesi gerekir. Zira
şer’i secde İslam’dan önce de bilinen bir eylemdir. İslam örfi secdeyle İs-
lam secdesini iki şeyle birbirinden ayırmıştır. Tevhid üzere yapılmasını
emretmiş ve secdeyi Yüce Allah’a has bir ibadet kabul etmiştir. Yedi uzuv
üzere yapılmasını emretmiş ve bunun Allah’ın (cc), Resûl’üne emri oldu-
ğunu bildirmiştir.
b. Elleri omuz hizasında veya yüze yakın alın ve burnu içine alacak
şekilde yere koyar
Ebu Humeyd’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) ellerini dizlerini avuçlarcasına koyarak rükû yaptı ellerini
yanlarından uzak tutuyordu. Sonra secdeye vardı burun ve alnını yere koyup
kollarını yanlarından uzaklaştırdı ve avuçlarını omuzları hizasına koydu.
Sonra secdeden başını kaldırdı ve tüm organlar yerli yerinde olacak şekilde
dimdik oturdu ve ikinci secdeyi de aynı şekilde yaptı. Sonra sol ayağını dö-
şeyip üzerine oturdu sağ ayağını ise kıbleye doğru dikti. Sağ elini sağ dizi sol
elini de sol dizi üzerine koyup oturdu ve şehadet parmağı ile işaret etti.” 183
Ebu İshak’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bera ibni Azib’e, ‘Resûlullah (sav) secdeye vardığında yüzünü nereye koyardı?’
diye sormuştum o da, ‘İki ellerinin arasına’ diye cevap verdi.” 184
c. Elleri yere koyunca dirsekleri kaldırır
Bera’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav), ‘Secde ettiğinde ellerinin içini yere koy ve dirseklerini kal-
dır.’ buyurdu.” 185

 182. Buhari, 812; Müslim, 490


 183. Ebu Davud, 734; Tirmizi, 260
 184. Tirmizi, 271
 185. Müslim, 494

83
NAMAZ KİTABI

d. Elleri ve dirsekleri yere yayarak secde etmez


Elleri ve dirsekleri yere yayarak secde etmek yasaklanmıştır. Zira bu du-
ruş, köpek oturmasına/yayılmasına benzetilmiştir.
Enes ibni Malik’ten (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle bu-
yurmuştur:
“Secdeye vardığınızda vücudunuzu serbest bırakın; ne iyice yayılın ne de
büzülün. Hiçbiriniz secdede iken köpek yatışı gibi dirseklerini yere yapıştır-
masın!” 186
Bu yasak; namazda Yüce Allah’a gösterilmesi gereken saygıyla ilişkili-
dir. Zira köpek oturuşu namazın ruhuyla bağdaşmayan tembelliği ve boş
vermişliği çağrıştırmaktadır. Bununla birlikte bu oturuş, secdede itidali
korumaya engeldir.
e. Kollarını iki yanından uzaklaştırır
Peygamber’in (sav) hanımı Meymune (r.anha) şöyle demiştir:
“Resûlullah (sav), secde ettiğinde dirseklerini yanlardan o kadar açardı ki, ar-
kasından koltuk altının beyazlığı görünürdü. Oturduğunda da sol uyluğu üze-
rine yerleştirirdi.” 187
Başka bir rivayette Meymune (r.anha) şöyle demiştir:
“Peygamber (sav), secde ettiğinde bir kuzu, onun kollarının arasından geçmek
istese geçebilirdi.” 188
Şayet uzun secdelerde kollarını açmaları nedeniyle yorgunluk olursa;
kollarını yana birleştirerek kapatabilir, dirseklerini dizlerine/baldırına
yaslayarak dinlenebilirler.
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Resûlullah’ın (sav) ashabı secdede elleri yanlardan, dizlerden aralamanın zor-

 186. Buhari, 822; Müslim, 493


 187. Müslim, 497
 188. Müslim, 496

84
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI

luk vereceğinden şikâyet ettiler de, ‘Dirsekleri dizlere dayamakla rahatlayın.’


buyurdu.” 189
Hadisin ravilerinden İbni Aclan (rh) diz kapaklarından yardım almayı, dir-
sekleri diz kapağı üzerine koymak olarak tefsir etmiştir. 190
f. Karnını ve kalçasını baldırlarından uzaklaştırır
Ebu İshak’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bera ibni Azib bize Peygamber’in (sav) secdesini tarif etti. Ellerini yere koydu
iki dizi üzerine çöktü, arkasını yukarı doğru dikti ve ‘İşte Resûlullah (sav)
böyle secde ederdi.’ dedi.” 191

 189. Ebu Davud, 902; Tirmizi, 286


 190. bk. Ahmed, 8477, 9403; Bu hadisin anlaşılmasına dair hafız İbni Hacer ve yine Buhari şa-
rihlerinden Ayni (rh); Tirmizi’nin (rh) bu hadisi secdeden kalkarken dizlere dayanmaya delil olarak
verdiğini öne sürmüş ve bu görüşü şöyle gerekçelendirmişlerdir: “Hadisi ‘Secdeden Ayağa Kal-
karken (Dizlerden) Destek Alma Hakkında Bab’ başlığı altında verir. Ancak Tirmizi şarihlerinden
Mübarek Furi kendi elinde mevcut nüshaların tümünde secdede itimat/dayanma/destek alma
babı şeklinde olduğunu, mezkûr nüshalarda ‘secdeden kalkma’ ifadesinin olmadığını; bu âlimle-
rin iddiasını bazı (elyazması) nüshalarda olabileceğini belirtir.” (Tuhfetu’l Ehvezî, 286 No.lu hadis
şerhi)
Derim ki: İmam Tirmizi’nin (rh) bu babtan (Kitâbu’s Salât, 98. Bab) hemen sonra ‘Secdelerden Kal-
kış Nasıl Olmalı’ başlığı altında bir bab açmış ve sonrasında başlıksız bir bab daha açıp bu konu
hakkında iki farklı görüşe dair hadisler vermiştir.
“99. Bab: Secdelerden Kalkış Nasıl Olmalı?
287- Malik ibni Hüveyris El-Leysi’den (ra) rivayet edildiğine göre: ‘Malik, Resûlullah’ı (sav) namaz
kılarken gördü. Namazın tek rekâtlarında istirahat oturması denilen oturmayı yapmadan kıyama
kalkmazdı.’
Malik ibni Hüveyris’in hadisi hasen sahihtir. Bir kısım ilim adamları bu hadisle amel ederler. İshak
ve bazı arkadaşlarımızın görüşü de böyledir. Malik’in künyesi Ebu Süleyman’dır.
100. Bab:
288- Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine şöyle demiştir: ‘Resûlullah (sav) secdelerden kalkarken
ayaklarının sırtı yere değmeksizin kalkardı.’
İlim adamlarının ameli bu hadis üzere olup, birinci ve üçüncü rekâtlarda ayakların üstü yere değ-
dirilmeksizin ayağa kalkmaya tercih etmişlerdir.
Halid ibni İyas, muhaddisler tarafından zayıf kabul edilir. Kendisine Halid ibni İyas da denilir.
Tev’eme’nin azatlısı Salih’e, Salih ibni Ebi Salih denilir. Ebu Salih’in ismi Nebhan olup Medinelidir.”
Bu da Mübarek Furi’nin (rh) tercih ettiği gibi yukarıda verilen hadisin secdeden kalkmayla ilgili
olmayıp, secdede yorulanın dirseğini dizine dayamasıyla ilgili olduğunu gösterir. Şayet Hafız İbni
Hacer (rh) ve Ayni’nin (rh) dediği gibi olsa, yukarıda verilen hadis de bu bablara dâhil olurdu. Oysa
İmam Tirmizi birbirinden ayırmıştır. Allah en doğrusunu bilir.
 191. Ebu Davud, 896; Ebu Davud sükût ederek hadisin sıhhatine işaret etmiştir.

85
NAMAZ KİTABI

g. Ayak parmaklarını büker, topuklar havaya gelecek şekilde ayakları


diker ve topukları birleştirir
Ebu Humeyd Es-Saidi'den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“…(Allah Resûlü) secde ettiğinde ellerini yere koyar fakat dirseklerini yere
ve yanlarına yapıştırmazdı. Secdede iken ayak parmaklarının uçları kıbleyi
gösterirdi…” 192
Sa’d ibni Ebi Vakkas'dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) secde ânında ellerin yere konulması, ayakların ise dikilmesi-
ni emretti.” 193
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiş-
tir:
“Bir gece Resûlullah’ı (sav) yatakta bu-
lamadım. Hemen kendisini aramaya
koyuldum. Derken elim ayaklarının
altına değdi. Kendisi bu sırada secde
yerinde idi. Ayakları dikili idi. ‘A l-
lah’ım senin gazabından senin rızana,
cezalarından bağışlamalarına sığınıyo-
rum. Sana (kusur işlemekten de) yine sana sığınıyorum. Sana karşı yapacağım
övgüyü bitiremem. Sen kendini nasıl översen öylesindir.’ diye dua ediyordu.” 194
Hadisin bir rivayetinde 195 “…topukları birbirine kenetlenmiş/bitişik hâl-
deydi.” ifadesi vardır. 196
h. Secdede saçını bağlamaz
Erkeğin saçı uzunsa secdede saçlarını bağlamaz.

 192. Buhari, 828


 193. Tirmizi, 277
 194. Müslim, 486
 195. Es-Sunenu’l Kubrâ, 2719
 196. Her ne kadar bazı âlimler, Beyhaki (rh) rivayetini zayıf görse de, Müslim’deki rivayeti de
topukların birleştirileceğine delildir. Zira Aişe Annemizin eli, Allah Resûlü’nün (sav) iki ayak içine
denk gelmiştir. Şüphesiz ayaklar bitişik (veya çok yakın) olmasa, genelde küçük olan kadın eli her
ikisine birden değmezdi. Allah en doğrusunu bilir.

86
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI

Abdullah ibni Abbas’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:


“Abdullah ibni Abbas,Abdullah ibni’l Haris’i başının saçları arkadan topuz
yapılmış olarak namaz kılarken görmüş ve hemen kalkıp onu çözme-
ye durmuş. Abdullah ibni’l Haris, namazı bitirdiğinde İbni Abbas’a dönmüş
ve ‘Benim başımdan ne istiyorsun?’ demiş.
O da, ‘Resûlullah’ı (sav), ‘Böylesinin durumu, elleri arkaya bağlı namaz kılanın
durumu gibidir.’ diye buyururken işittim.’ demiştir.” 197
i. Kadın ve erkeğin secdesi arasında fark yoktur
Kadının secdesinin daha derli toplu olmasına dair rivayet edilen eserler
zayıftır. 198 Kadın ve erkek naslar karşısında eşittir. Allah Resûlü’nün (sav)
örnekliği erkekler için bağlayıcı olduğu gibi kadınlar için de bağlayıcıdır.
3. Secdede Okunacak Tesbihler
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah, Allah’ın ‘(O zaman,) Rabbini hamd ile tesbih et ve O’ndan bağış-
lanma dile. Çünkü O, (tevbeye muvaffak kılan ve tevbeleri çokça kabul eden)
Tevvâb’dır.’ 199 buyruğuna uyarak rükû ve secdelerinde şu duayı çokça okurdu:

‫ُس ْب َحانَ َك اللَّ ُه َّم َربَّ َنا َو ِب َح ْم ِد َك اللَّ ُه َّم ا ْغ ِف ْر ِل‬

 197. Müslim, 492; Saçların bağlanarak secde edilmesi yasağı erkeklere yöneliktir. Zira kadın-
ların saçı avrettir. Bağlamadıkları takdirde, örtü altından dışarı çıkma riski vardır. (bk. Tuhfetu’l
Ehvâzî, 384 No.lu hadis şerhi)
Erkeklere yönelik yasağın hikmetine dair şunlar söylenebilir:
•  Okuduğumuz rivayette olduğu gibi; bu durumda namaz kılan elleri bağlı kimseye benzetil-
miştir. Elleri arkadan bağlı kişinin secdesi her hâlükârda eksik olacaktır; zira elleriyle secde ede-
meyecektir. (bk. El-Minhâc, 490-492 No.lu hadis şerhleri)
•  Bir başka rivayette Allah Resûlü’nün (sav) bu bağ için “kiflu’ş şeytan” dediği nakledilmiştir. An-
lamı “şeytanın oturağı/tahtı”dır. (bk. Ebu Davud, 646; Tirmizi, 384)
Bu da yasağın gaybi bir yönü olduğunu; şeytanın bağlanmış yerde oturduğunu gösterir.
•  Saç ve elbise paçalarının toplanması/bağlanması kibir ehline benzemeye neden olur. (bk.
Neylu’l Evtâr, 752-753 No.lu hadis şerhleri)
Zira kibirli insan elbisesi ve saçları yere değmesin ister.
 198. bk. Es-Sunenu’l Kubrâ, 2/222-223
 199. 110/Nasr, 3

87
NAMAZ KİTABI

‘A llah’ım seni her türlü noksan sıfatlardan tenzih ederim. Rabbim hamd sa-
dece sana mahsustur. Allah’ım beni bağışla mağfiret et.’ ” 200
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) secdelerde,
ِ ‫ َوأَ َّولَ ُه َو‬،‫ َو ِجلَّ ُه‬،‫ا َللَّ ُه ََّم ا ْغ ِف ْر ِل َذنْبِي كُلَّ ُه ِدقَّ ُه‬
َّ ِ ‫آخ َر ُه َو َع َلنِ َيتَ ُه َو‬
‫س ُه‬
“ ‘A llah’ım günahımın tümünü, küçüğünü büyüğünü; öncekini ve sonrakini;
açık olanını ve gizli olanını bağışla’ diye dua ederdi.” 201
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir gece Peygamber’i (sav) (benim yanımda) bulamadım. Kendisinin, hanım-
larının birisinin yanına gittiğini düşünerek nereye gittiğini araştırmaya koyul-
dum. Daha sonra geri döndüm baktım ki, rükû veya secde yapmakta,

‫ُس ْب َحانَ َك َو ِب َح ْم ِد َك َل إِلَ َه إِ َّل أَنْ َت‬


‘A llah’ım seni her türlü noksan sıfatlardan tenzih ederim. Rabbim hamd sa-
dece sana mahsustur. Senden başka (ibadeti hak eden) bir ilah yoktur.’ diye
dua ediyordu. Kendisine, ‘A nam babam sana feda olsun. Ben bir iş içerisinde-
yim sen ise başka bir iş içerisindesin.’ dedim.” 202
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir gece Resûlullah’ı (sav) yatakta bulamadım. Hemen kendisini aramaya ko-
yuldum. Derken elim ayaklarının altına değdi. Kendisi bu sırada secde yerin-
de idi. Ayakları dikili idi.

‫ َوأَ ُعو ُذ ب َِك ِم ْن َك َل أُ ْح ِص‬،‫ َوبِ ُ َعافَاتِ َك ِم ْن ُعقُوبَ ِت َك‬،‫ا َللَّ ُه َّم أَ ُعو ُذ ِبر َِض َاك ِم ْن َس َخ ِط َك‬
‫ث َ َنا ًء َعلَ ْي َك أَنْ َت ك ََم أَث ْ َن ْي َت َع َل نَف ِْس َك‬
‘A llah’ım senin gazabından senin rızana, cezalarından bağışlamalarına sığı-
nıyorum. Sana (kusur işlemekten de) yine sana sığınıyorum. Sana karşı ya-

 200. Buhari, 817; Müslim, 484


 201. Müslim, 483
 202. Müslim, 485

88
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI

pacağım övgüyü bitiremem. Sen kendini nasıl översen öylesindir.’ diye dua
ediyordu.” 203
Aişe (r.anha), Resûlullah’ın (sav) rükû ve secdelerde:

‫ َر ُّب الْ َم َلئِ َك ِة َوال ُّرو ِح‬،‫وس‬


ٌ ‫وح قُ ُّد‬
ٌ ‫ُس ُّب‬
“Allah’ım, eksiklerden uzak ve münezzehsin, Mukaddessin, meleklerin ve
Ruh’un Rabbisin.” 204 diye dua ettiğini bildirmiştir.
Ali’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) secde ettiğinde şöyle dua ederdi:

‫ َس َج َد َو ْجهِي لِل َِّذي َخلَ َق ُه َو َص َّو َر ُه‬،‫ َوب َِك آ َم ْن ُت‬،‫ َول ََك أَ ْسلَ ْم ُت‬، ُ‫ا َللَّ ُه َّم ل ََك َس َجدْت‬
َ َ َ‫فَأَ ْح َس َن ُصو َرتَ ُه َوشَ َّق َس ْم َع ُه َوب‬
‫ تَ َبا َر َك اللّٰ ُه أَ ْح َس ُن الْ َخالِ ِق َني‬،‫ص ُه‬
‘A llah’ım! Senin için secde ediyor, sana teslim oluyor, sana iman ediyorum.
Yüzüm ve özüm kendisini yaratana, şekil veren ve bu şekli en güzel yapan, göz
ve kulak veren Allah’a secde etmektedir. En güzel yaratıcı olan Allah, ne kadar
kutlu ve yücedir.’ ” 205
Huzeyfe’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir gece (ramazanda) Peygamber (sav) ile birlikte namaz kıldım. Namaza Ba-
kara Suresi’ni okuyarak başladı. Kendi kendime, ‘Yüz ayet okuduğunda rükûya
gider.’ dedim. Arkasından Nisâ Suresi’ni okumaya başladı. Bunun arkasından
Âl-i İmran Suresi’ne başlayıp onu da okudu. Okurken tane tane okuyordu. İçe-
risinde tesbih bulunan ayete geldiğinde tesbih ediyor, istek ifade eden ayete
geldiğinde istekte bulunuyor, sığınma ifadesi geldiğinde Allah’a sığınıyordu.
Bunun arkasından rükûya gitti. Rükûda:

‫ُس ْب َحا َن َر ِّ َب الْ َع ِظ ِيم‬


‘Subhane Rabbiye’l-Azim’ diyordu.

 203. Müslim, 486


 204. Müslim, 487
 205. Nesai, 1126

89
NAMAZ KİTABI

Kendisinin rükûsu da kıyamı kadar idi. Bunun arkasından (rükûdan kalkınca),

‫َس ِم َع اللّٰ ُه لِ َم ْن َح ِم َد ُه‬


‘Semiallahu limen hamideh’ dedi.
Bunun arkasından rükûdakine yakın bir süre ayakta durdu, arkasından sec-
deye gitti ve

‫ُس ْب َحا َن َر ِّ َب ْالَ ْع َل‬


‘Subhane Rabbiye’l-A’lâ’ dedi. Secdeleri de kıyamına yakındı.” 206
Secdede yapılan zikirlerle ilgili bir sınırlama yoktur. Bir sayıyla sınırla-
yan; alt sınır ve üst sınır belirleyen rivayetler zayıftır. 207 Ancak İmam Tir-
mizi’nin de (rh) belirttiği gibi ilim ehli, tesbihatın üçten aşağı olmamasını
müstehap görmüşlerdir. 208 İlim ehli bu durumu şöyle açıklamıştır: “Her
ne kadar sayı tahdidi olan hadisler tek tek zayıf olsa da bir araya geldiğinde
(topluca) kuvvet kazanır ve delalet ettikleri öz anlamla amel edilir.” 209
Zikirde üst sınır yoktur. Evla olan (ileride geleceği gibi) namazın uzunluk
ve kısalığına uygun olacak şekilde secdede beklemektir. Kıyamı, rükûyu
ve secdeyi uzun tutmuşsa tesbihleri uzun tutmalı; kısa tuttuysa tesbihle-
ri kısa tutmalıdır. Allah en doğrusunu bilir.
Yine birden fazla tesbihi bir arada yapmakta bir beis yoktur.
Yukarıda geçen hadislerde olduğu gibi, Allah Resûlü secdede birden
fazla tesbihi/duayı bir arada yapmıştır. Ayrıca secde, tesbih ve dua ma-
hallidir. Kişi me’sur olsun veya olmasın istediği dua ve tesbihlerle Allah’a
(cc) yakınlaşabilir.

4. Secdenin Uzunluğu Namaz Uzunluğuna Uygun Olmalıdır


Bera’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) namaz kılarken rükûlarında, secdelerinde ve iki secde arasın-
 206. Müslim, 772
 207. bk. Ebu Davud, 886; Tirmizi, 261
 208. bk. Tirmizi, 261 No.lu hadis açıklaması
 209. bk. Tuhfetu’l Ehvezî, 261 No.lu hadis şerhi

90
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI

daki oturuşlarda neredeyse birbirine eşit olacak bir süre kadar beklerdi. Sadece
(kıraat için olan) kıyamlar ile teşehhütlerdeki oturuşlar bunlardan farklı idi.” 210
5. Secdede Kur’ân Okumak Yasaklanmıştır
İbni Abbas’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav), (vefat ettiği rahatsızlığı sırasında) cemaat Ebu Bekir’in ar-
kasında namaz için saf tuttuğu sırada evinin perdesini açtı ve ‘Ey insanlar!
Şu biline ki, peygamberlik müjdelerinden geriye, Müslimlerin gördüğü veya
Müslim’e gösterilen salih (doğru) rüyadan başka bir şey kalmamıştır. Bakınız!
Rükûda ve secdede iken Kur’ân okumam bana yasaklanmıştır. Rükûda Yüce
Allah’ı tazim ediniz (Allah’ı yücelten ifadeler söyleyiniz.) Secdede ise dua et-
meye gayret ediniz. Çünkü (secde) duanızın kabul olunması için en uygun
bir hâldir.’ buyurdu.” 211
6. Secdeye Nasıl Gidilir?
Secdeye giderken önce dizler, son-
ra eller yere konacak şekilde secde-
ye gidilir.
Vail ibni Hucr’dan (ra) şöyle rivayet
edilmiştir:
“Resûlullah’ı (sav) namaz kılarken gör-
düm secdeye giderken dizlerini elle-
rinden önce yere koyar ve ayağa kal-
kacağı zaman ellerini dizlerinden önce kaldırırdı.” 212
 210. Buhari, 792; Müslim, 471
 211. Müslim, 479; Yasağın hikmetine dair bk. “Rükû (Rükun)”, 2/66
 212. Ebu Davud, 838; Tirmizi, 268; İbni Mace, 882; Nesai, 1089; Konu hakkında iki ayrı, zahiri bir-
birine zıt hadis vardır. Yukarıda verdiğimiz Vail ibni Hucr’un (ra) hadisi önce dizlerin sonra ellerin
yere konacağını gösterir. Bu hadis fukahadan cumhur-u ulemanın, muhaddislerden Ahmed, İbni
Huzeyme, Tirmizi, Hattâbî, İbni Teymiyye ve İbni Kayyım gibi âlimlerin görüşüdür. Buna mukabil
Ebu Hureyre’den (ra) nakledilen hadis vardır:
“Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: ‘Sizden biri secde edeceği zaman deve çöküşü gibi çökmesin.
Ellerini dizlerinden önce (yere) koysun.’ ” (Ebu Davud, 840; Nesai, 1090)
Bu hadise göre secdeye giden önce ellerini, sonra dizlerini yere koyar. Bu İmam Malik’in, muhad-
dislerden Evzai, Buhari, Ebu Davud, İbni Hacer gibi âlimlerin görüşüdür.
Bu ihtilafın nedeni için özetle şunu söyleyebiliriz:
İlki; iki hadisin de senedinde ve metninde zayıf olmayı erektirecek illet vardır. Önce dizlerin yere

91
NAMAZ KİTABI

konacağını delalet eden Vail ibni Hucr rivayetinde Şerik ibni Abdullah vardır. Bu ravi seyyiu’l hıfz/
kötü hafızalı bir ravidir. Yalnız kaldığı rivayetlere ihtiyatla yaklaşılmıştır. (Takrîbu’t Tehzîb, s. 266,
2787; Mîzânu’l İ’tidâl, 2/269, 3696 No.lu ravi)
Önce ellerin yere konulacağına delalet eden Ebu Hureyre hadisinin maklub hâli İbni Ebi Şeybe
Musannefinde varid olmuştur. (Musannef, 2702) Yani, “Önce dizlerini sonra ellerini koysun.” şek-
linde rivayet edilmiştir. Bu rivayet zayıf olsa da başta İbni Kayyım olmak üzere birçok âlim hadisi
ravinin karıştırdığını, “önce dizlerini koysun” diyeceği yerde “önce ellerini koysun” dediğini iddia
etmiştir. (Zâdu’l Meâd, 1/208) Bu kanaate varmalarının bir diğer nedeni; Ebu Hureyre (ra) hadi-
sinin birinci cüzüyle ikinci cüzü arasındaki zahiren görülen uyumsuzluktur. Hadisin ilk cümlesi
deve gibi çökmeyi yasaklamıştır. Deveye dışarıdan bakan bir insan, önce ön kısmı sonra arka
kısmını çökerttiğini görür. Bu insana uyarlanınca önce ellerin sonra dizlerin konmasına karşılık
gelir. Oysa hadisin ikinci kısmı tam tersini emreder. Bu da âlimleri hadisin maklup/ters çevrilmiş
olduğu düşüncesine götürmüştür.
Bir grup âlim de sünnet cihetiyle bir tercih yapılamayacağını (zira iki rivayet de teknik/usuli açı-
dan problemlidir) söylemişlerdir. (El- Mecmû’, 3/421)
Allah en doğrusunu bilir, cumhur-u ulemanın görüşü tercihe şayandır.

92
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI

7. Secdeden Kalkışın Sıfatı


Secdeden kıyama kalkarken yere dayanır, eliyle yerden destek alır.
Ebu Kılabe’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Malik ibni Huveyris bizim mescidimizde namaz kıldırdı. Dedi ki: ‘Ben size
namaz kıldıracağım. Benim gayem size namaz kıldırmak değildir. Allah Resû-
lü’nden (sav) gördüğüm namaz kılma şeklini size göstermek istiyorum.’
Ravi Eyyub der ki: ‘Ben Ebu Kılabe’ye ‘Peki onun namazı nasıldı?’ dedim.
Dedi ki: ‘Bizim şu şeyhimizin -yani Amr ibni Selime’nin- namazı gibiydi.’
Eyyub der ki: ‘A mr ibni Selime tekbiri tam alır, ikinci secdeden kalktığı za-
man oturur ve yere dayandıktan sonra kıyama kalkardı.’ ” 213
Bu; iki elin içinden yardım alarak kalkmak olabileceği gibi, ellerini yum-
ruk şeklinde yerden destek alarak kalkmak da olabilir. 214
Şayet birinci rekâttan ikinci rekâta veya üçüncü rekâttan dördüncü rekâta
kalkıyorsa yani teşehhüd yapmadan kalkıyorsa; hafifçe bir oturuşla otu-
rur, sonra kalkar. Bu oturuşa celse-i istirahe/dinlenme oturuşu denir.
Malik ibni Huveyris’ten şöyle rivayet edilmiştir: kendisi Allah Resû-
lü’nün (sav) namaz kılma şeklini anlatırken şöyle demiştir:
“Resûlullah namaz kılarken tekli rekâtlardan sonra bir süre oturup öyle kal-
kardı.” 215
 213. Buhari, 824
 214. İki şekle delalet eden hadisler varid olmuştur; ancak zayıftır.
 215. Buhari, 823; Allah Resûlü’nün (sav) celse-i istirahat yapmadan ayağa kalktığına dair rivayet-
ler varid olmuştur. Bunlardan biri Tirmizi’nin (rh) rivayet ettiği isnadında Halid ibni İyas isimli zayıf
ravinin bulunduğu rivayettir. (Tirmizi, 288) Ki; Tirmizi rivayetin ardından “Halid ibni İyas Ehl-i Ha-
dis’in yanında zayıftır.” diyerek, hadisin zayıflığına işaret etmiştir. (Konu hakkında varid olan zayıf
isnadlı rivayetler ve sahih eserler için bk. Tuhfetu’l Ehvezî, 288 No.lu hadis şerhi) Bir grup âlim de
Allah Resûlü’nün (sav) yaşlandığında oturduğunu ve yerden destek aldığını; istirahat celsesi ve
yerden destek alarak kalkmanın mutlak bir sünnet olmadığını; yalnızca yaşlıların yapabileceğini
söylemişlerdir. Ne ki; bu iddialarını sarih ve sahih naslara dayandırmamışlardır. Bir yorum olarak
bu iddiayı öne sürmüşlerdir. Oysa Malik ibni Huveyris, Allah Resûlü’nden, İslam’ı öğrenmek için
gelen ve yaklaşık üç hafta onunla (sav) birlikte kalan heyetin içindedir. Allah Resûlü (sav) onlara
başta namaz olmak üzere dinlerini öğretmiş, sonra memleketlerine yolcu etmiştir. Hâliyle Malik
ibni Huveyris, Allah Resûlü’nden (sav) gördüğünü aktarmıştır. Allah Resûlü (sav) de onlara hem
onun (sav) namazını örnek almalarını, hem de başkalarına öğretmenlerini emretmiştir.
Malik ibni Huveyris’ten (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:

93
NAMAZ KİTABI

B. Secde ve Namaza Etkisi


Secde, başların arza indiği, ruhların ise semaya yükseldiği ibadetlerden-
dir. Secde hâlinde ruh miraçtadır ve Rabbine en yakın olduğu haldedir.
“Secde et ve yakınlaş.” 216
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Kulun Rabbine en yakın olduğu ân secde ettiği ândır. Dolayısıyla (bu ânda)
duayı çokça yapınız.” 217
Secdede iken Müslim, bu yakınlığı hissetmelidir. Secdeye varana dek Rab-
bine yöneldiğini ve Rabbinin de kendisine yöneldiğini düşünen Müslim,
secdeyi bu yönelişin zirvesi kabul etmeli ve vuslatın gerçekleştiğini du-
yumsamalıdır. Rabbine en yakın olduğu bu ânda zikrine dua eklemeli, tüm
derdini Rabbine açmalı, ihtiyaçlarını Rabbinin huzurunda arzetmelidir.
Allah Resûlü’nün (sav) yaptığı duaları düşünmeli, o dualardaki inceliği an-
lamaya çalışmalıdır. “Gazabından rızana sığınırım.” ya da “Rızanla gazabından
korunurum.” ne demektir, anlamaya çalışmalıdır. “Rabbim! Senden başka
kimsem yok. Kızmış olsan da ceza verecek olsan da yine sığınacağım merci
sensin” demektir. Subhanallah! “Senden sana sığınırım.” nasıl bir kulluk hâ-
lidir? İşte bu, bedenin eğildiği gibi kalbin ve ruhun da O’nun huzurunda
kemâli edeple eğilmesidir. Bu, sen olmazsan ben bir hiçim, beni hiç kim-
seye, öz nefsime dahi bırakma demektir.
Secde ânında semadan inen nuru hissetmeli, o nurun başta kalp olmak
üzere tüm bedenini kuşattığını düşünmelidir. Değil mi ki secdenin yüz-
lerde bıraktığı bir iz vardır.
“…Alametleri, yüzlerinde secdeden oluşan izdir…” 218

“Haydi ailelerinizin yanına geri dönün. Onların içerisine yerleşin. Onlara burada öğrendiğiniz hu-
susları öğretin ve onlara, filanca namazı filanca vakitte ve filanca namazı da filan vakitte kılmala-
rını emredin. Namaz vakti geldiğinde içinizden biri size ezan okusun. Sonra (yaşça) daha büyük
olanınız ise size imam olsun.” (Buhari, 631; Müslim, 674)
 216. 96/Alak, 19
 217. Müslim, 482
 218. 48/Fetih, 29

94
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI

Abdullah ibni Büsr’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle
buyurmuştur:
“Kıyamet Günü’nde ümmetimin secde organları abdest almalarından dolayı
bembeyaz ve pırıl pırıldır.” 219
Elbette bu alınlara nakşolan şekilsel/zahirî bir iz değildir. Bu; kalplerde
oluşan secde izinin yüze nur, huzur, başkalarına güven, sekinet… olarak
yansımasıdır. Bu öyle şerefli bir izdir ki cehennem ateşi dahi ona doku-
namayacak, orayı yakmayacaktır.
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Cehennem ateşi Âdemoğlunun secde organları dışında kalan her yerini
yer. Çünkü Allah cehennem ateşine secde organlarını yakmayı yasakladı.” 220
Secde hâlinde derecesinin arttığını ve günahlarının döküldüğünü his-
setmelidir.
Ma’dan ibni Ebi Talha’dan şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah’ın (sav) mevlası Sevbân ile karşılaştım ve kendisine, ‘Bana öyle bir
amel bildir ki, ben onu işleyeyim de onun sayesinde Allah beni cennete koy-
sun.’ dedim. -Diğer bir rivayette, ‘A llah’a en sevimli gelen ameli bana bildir.’
dedim.- Bunun üzerine kendisi sustu. Sonra tekrar kendisine bunu sordum,
yine sustu. Sonra üçüncü defa sordum.
Şöyle dedi: ‘Bunu Resûlullah’a (sav) sormuştum. O da, ‘A llah’a çokça secde et-
meye bak. Çünkü sen, Allah’a secde ettiğinde bu secde sayesinde Allah, seni
bir derece yükseltir, bir hatanı siler.’
Ma’dan ibni Ebi Talha: ‘Bundan sonra Ebu Derda ile karşılaştım, kendisine
bu konuyu sordum. O da bana Sevbân’ın dediği şeyi söyledi.’ demiştir.” 221
Dış dünyanın kıymet bilmez, vefasız, gaddar insanlarının ruhta açtığı ya-
raları; secdeyle onarmalı, tüm kalp kırıklıklarını İlahi rahmetin sağanak

 219. Tirmizi, 607


 220. İbni Mace, 4326
 221. Müslim, 488

95
NAMAZ KİTABI

olup yağdığı secdede cebretmelidir. Zira insanlar bir ömür yapılan iyili-
ği görmez, görse hakkıyla takdir etmez, birini takdir etse yüz yerde kalp
kırar… Yüce Allah ise alnı yere değen kulun perçeminden tutar ve dere-
ce derece onu yükseltir. Secde, “Rafiu’d-deracat/dereceleri yükselten” 222
sıfatının tecelli ettiği yerdir.
Secde hâlinde derecelerin yükseldiğini hissetmek gerçekten önemlidir.
Zira yaşadığımız dünya, insan onurunu hiçe sayan gaddar bir dünyadır.
İnsanın yaratılıştan getirdiği onuru/izzeti/kerameti yok sayan, bir anlık
gülme için insan onurunu ayaklar altına alan, güçlünün güçsüzü ezdiği…
ahlaksız bir dünyadır. Oysa insanın “İnsan” gibi davranabilmesi için insan
muamelesi görmesi lazımdır. Aksi hâlde sürekli aşağılanan, yoksayılan,
ruhu örselenen insan, değersiz davranışlarda bulunacaktır. Dış dünyayı
ıslah etmek zor, bazen imkânsız olsa da, kırılan kalplerimizi ve örselenen
ruhlarımızı secdeyle ıslah edebiliriz. İnsanların aşağıladığı kişilikleri, sec-
dede yücelen ruhun şifasıyla iyileştirebiliriz.
XII. İki Secde Arasında Oturmak (Rükun)
Her rekâtta iki secde vardır. İki secde arasında oturmak ve oturuşta tu-
ma’nine/mutmain olmak namazın rükunlarındandır.
Ebu Hureyre'den (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle demiştir:
“Namaza durduğun zaman tekbir al. Sonra Kur’ân’dan sana kolay geleni oku.
Sonra rükû et. Rükûda mutmain olacak kadar dur. Sonra başını kaldır ve büs-
bütün ayakta dik duracak kadar bekle. Sonra secde et ve secdede mutmain
olacak kadar dur. Bunu namazının tümünde yap.” 223

 222. bk. 40/Mü’min, 15


 223. Buhari, 793; Müslim, 397

96
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI

İki Secde Arasında Oturmayla İlgili Meseleler


1. Sağ Ayağı Dikip Sol Ayağın Üstüne Oturur
Abdullah ibni Abdullah’tan şöyle
rivayet edilmiştir:
“Babam Abdullah ibni Ömer’in na-
maz kılarken teşehhüde oturduğunda
bağdaş kurduğunu görmüştüm. Ben
de onun gibi yapıp bağdaş kurdum.
O zamanlar yaşım küçüktü. Bunun
üzerine babam beni uyardı ve böyle
yapmamamı söyledi.
Bana o gün şöyle demişti: ‘Namazın sünneti (parmaklarının uçları kıbleyi
gösterecek şekilde katlayarak) sağ ayağını dikmen ve sol ayağını yatırmandır.’
Ben, ‘A ma sen bağdaş kuruyorsun.’ dediğimde şöyle cevap vermişti: ‘Benim
ayaklarım vücudumu taşımıyor ki!’ ” 224
2. İki Secde Arasında Yapılacak Zikir
İbni Abbas’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav), iki secde arasında,

‫ َوا ْر ُزقْ ِني‬،‫ َوا ْه ِد ِن‬،‫ َوا ْج ُ ْب ِن‬،‫ َوا ْر َح ْم ِني‬،‫ا َللَّ ُه َّم ا ْغ ِف ْر ِل‬
‘Ey Allah’ım beni bağışla bana acı bana afiyet ver beni doğru yoluna hidayet
et ve beni dünyada ve ahirette hayırlı rızıklarla rızıklandır.’ derdi.” 225
Huzeyfe’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) iki secde arasındaki oturuşta,

‫ َر ِّب ا ْغ ِف ْر ِل‬،‫َر ِّب ا ْغ ِف ْر ِل‬


‘Rabbim beni bağışla, Rabbim beni bağışla.’ dedi.” 226

 224. Buhari, 827


 225. Ebu Davud, 850; Tirmizi, 284
 226. İbni Mace, 897

97
NAMAZ KİTABI

3. İki Secde Arası Teşehhüd Değildir


İki secde arasında oturmak müstakil bir rükundur. Hâliyle teşehhüde
kıyas edilmesi ve ellerin, teşehhüdde olduğu gibi -ileride gelecek- şekil
alması doğru değildir. Zira bu ibadetler taabbudidir ve taabbudi şeylerde
kıyas olmaz. Allah en doğrusunu bilir.
4. Kadın ve Erkek Oturuşu Arasında Fark Yoktur
“Ümmü Derda (r.anha) namazda erkek oturuşu gibi otururdu ve o fakihe/âlim
bir insandı.” 227
5. Oturuşun Uzunluğu Namazın Uzunluğuyla Uyumlu Olmalıdır
Bera’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) namaz kılarken secdelerde, rükûlarda ve iki secde arasındaki
oturuşlarda neredeyse birbirine eşit olacak kadar beklerdi.” 228
Enes ibni Malik (ra) yanında bulunan cemaate şöyle dedi:
“ ‘Ben sizlere Resûlullah (sav) bize namaz nasıl kıldırdıysa hiçbir yönünü eksik
bırakmadan namaz kıldıracağım.’
Enes’ten (ra) Resûlullah’ın (sav) nasıl namaz kıldırdığını nakleden Sabit şöyle de-
miştir: ‘Enes ibni Malik namaz kılarken bir şey yapardı fakat ben sizin bunu
yaptığınızı hiç görmedim. O rükûdan kalktığında o kadar uzun beklerdi ki ar-
kasında bulunanlar, galiba secde etmeyi unuttu derlerdi. Yine aynı şekilde iki
secde arasında öyle uzun beklerdi ki arkasında namaz kılanlar, herhâlde sec-
deye gitmeyi unuttu, derlerdi.’ ” 229 (Şayet namaz uzun kılınmışsa, iki secde
arasında oturuş uzun olabilir.)

 227. Buhari, Kitâbu’l Ezân, 145. Bab başlığı, muallak olarak


 228. Buhari, 820
 229. Buhari, 821

98
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI

6. İki Secde Arasında İk’a Yapmak


İki secde arasında ayakları dikmek
ve kalçaları topuklar üzerine koyup
(yarım oturuşla) oturmak caizdir.
Tavus’tan şöyle rivayet edilmiştir:
“İbni Abbas’a iki ayak üzerine ik’a
yapmayı, oturmayı söyledik.
O da, ‘Bu şekilde oturmak sünnet-
tir.’ dedi.
Biz de, ‘Ama biz bunun kişiye/ayağa sıkıntı oluşturduğunu görüyoruz?’ dedik.
İbni Abbas da, ‘Tersine, bu, Peygamberiniz’in (sav) sünnetidir.’ dedi.” 230
 230. Müslim, 536; Bazı rivayetlerde “ik’a” oturuşu yasaklanmıştır. Yasaklanan ik’a, aşağıda açık-
lanan oturuştur.
Buna göre iki ayağı birbirinden ayırarak dikmek ve kalçayı iki ayağın arasına yere koymak yasak-
lanmıştır.
Ali’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: ‘Ey Ali! Namaz da köpeklerin oturuşu gibi kalça üzerine oturma.’ ”
(İbni Mace, 895)
Bu oturuşun Aişe Annemizin rivayet ettiği şeytan oturuşu olduğu söylenmiştir.
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav), namaza tekbir, kıraate de ‘Elhamdulillahi Rabbi’l Âlemin…’ ile başlardı. Rükû et-
tiğinde de başını ne yukarı kaldırır ne de aşağı eğerdi. Bunların ikisinin arasında tutardı. Rükûdan
başını kaldırdığında da tam bir şekilde oturmadıkça ikinci secdeye gitmezdi. Her iki rekâtta da ta-
hiyyat duasını okurdu. Otururken sol ayağını yere yayar sağ ayağını dikerdi. Şeytan oturuşu gibi
oturmayı ve (secdede iken de) bir kimsenin vahşi hayvanın dirseklerini uzattığı gibi dirseklerini
uzatmalarını yasaklardı. Selam vererek de namazı bitirirdi.” (Müslim, 498)
Nevevi şöyle der: “Ukbetu’ş Şeytan ile diğer rivayette ‘akibi’ş şeytan (şeytanın oturuşu) söyleyi-
şinde kaf harfinin kesreli okunuşu sahih ve meşhur olan okuyuştur. Kadı İyaz ise bazılarının ayn
harfini ötreli okuduğunu nakletmiş ve bu okuyuşun zayıf olduğunu söylemiştir. Ebu Ubeyde ve
başkaları da bunu yasak olan ik’a (köpek oturuşu) diye açıklamışlardır. Bu da kaba etlerini yere
yapıştırıp, bacaklarını dikmesi, ellerini de köpek ve diğer yırtıcı hayvanların döşediği gibi yere
koyması şeklinde oturuştur.” (El-Minhâc, 498 No.lu hadis şerhi)
“ ‘Şeytanın oturuşunu yasaklardı.’ ibaresinden kasdedilen daha önce açıkladığımız şekliyle ik’a
denilen köpek oturuşudur. Sözünü ettiğimiz bu açıklamadaki şekliyle oturuş ilim adamlarının it-
tifakı ile mekruhtur. İbni Abbas’ın bundan sonra Müslim tarafından zikredilecek olan ik’a denilen
(dizleri dikmek) oturuşu ise Yüce Allah’ın izniyle yeri gelince açıklayacağımız gibi bundan farklı
bir oturuştur.” (El-Minhâc, 498 No.lu hadis şerhi) Bir grup âlimin yasaklayıcı hadislerin cevaz veren
hadisleri neshettiğini söylemiştir. (bk. Tuhfetu’l Ehvezî, 283 No.lu hadis şerhi)
Ancak hadislerin arasını cem imkânı varken, neshe başvurmak tercih edilen bir yol değildir. Zira
cemde tüm naslarla amel etmek varken, neshte yalnızca bir nasla amel etmek vardır.

99
NAMAZ KİTABI

XIII. Birinci Teşehhüd (Sünnet)


İkinci rekâtta yapılan ilk teşehhüd namazın sünnetlerindendir. Birinci
teşehhüdün sünnet olma sebebi şudur: Allah Resûlü (sav) birinci teşehhü-
dü unutmuş, daha sonra sehiv secdesi yapmakla yetinmiştir.
Abdullah ibni Buhayne’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah bir gün bize öğle namazı kıldırıyordu. Fakat ilk iki rekâtı kıldır-
dıktan sonra teşehhüde oturmadan üçüncü rekâta kalktı. Bunun üzerine ce-
maat da onunla birlikte kalkıp kıyama durdu. Cemaat, Resûlullah’ın selam
vermesini beklerken Allah Resûlü namazı bitirip oturduğu yerde tekbir aldı
ve selam vermeden önce iki defa secde etti. Daha sonra da selam verip na-
mazdan çıktı.” 231
Daha önce geçtiği gibi; rükun olan bir şey unutulursa (veya herhangi
bir sebeple yapılmazsa) o rekâtın yeniden kılınması gerekir. Sehiv secdesi
rükunları cebretmez. Allah Resûlü’nün (sav) o rüknu yapmayıp sehiv sec-
desiyle yetinmesi ilk teşehhüdün sünnet olduğunu gösterir.
Birinci Teşehhüd Kısa Tutulmalıdır
Abdullah ibni Mesud’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) ilk oturuşta sanki kızgın taşlar üzerinde oturur gibi acele
ederdi.” 232
Tirmizi (rh) hadisi rivayet ettikten sonra şöyle der: “İlim ehlinin yanında
amel bu (hadis) üzeredir. Kişinin birinci teşehhüdü uzatmamasını ve teşeh-
hüd duasından fazlasını okumamasını müstehap görmüşlerdir.”
Birinci teşehhüdün kısa olması, Allah Resûlü’nün sünnetidir. Ancak
onun kısa olması teşehhüd duasından fazlasını okumaya engel değildir.
Zira gerek Allah Resûlü’ne salât ve selam, gerek kişinin yapacağı dua kısa
tutulabilir. Çünkü Allah Resûlü’ne salâtı emreden/teşvik eden naslar, bi-
rinci ve ikinci teşehhüdü ayırmaz, mutlak olarak emreder/teşvik eder. 233
Ayrıca Abdullah ibni Ömer (ra) gibi sahabeler ilk teşehhüdde, teşehhüd
duasından sonra dua etmişlerdir.
 231. Buhari, 829; Müslim, 570
 232. Tirmizi, 366; Ebu Davud, 995
 233. bk. Neylu’l Evtâr, 781 No.lu hadis şerhi

100
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI

XIV. İkinci Teşehhüd (Rükun)


İkinci teşehhüd için oturmak ve teşehhüd duası yapmak namazın rü-
kunlarındandır.
Abdullah ibni Mesud (ra), “Teşehhüd bize farz kılınmadan önce, ne söy-
leyeceğimizi bilmiyorduk…” 234 diyerek, teşehhüdün farz kılındığını be-
lirtmiştir.
A. Teşehhüd Oturuşuyla İlgili Meseleler
1. Oturuş Biçimi
İlk teşehhüdde sağ ayağını diker sol
ayak topuğunun üzerine oturur.
İkinci teşehhüdde teverrük yapar.
Teverrük; sol ayağını sağ ayağının
altından geçirir ve sağ ayağını diker
vaziyette, kalçası üzerine oturmak
demektir.

Muhammed ibni Amr ibni Atâ’dan


şöyle rivayet edilmiştir:
“Biz Allah Resûlü’nün ashabından
bazı kişilerle birlikte oturuyor iken
Allah Resûlü’nün namazından bah-
settik. Ebu Humeyd Es-Saidi şöyle
dedi: ‘A llah Resûlü’nün namazını en
iyi ezberleyeniniz bendim. Ben Allah
Resûlü’nün şöyle yaptığını gördüm: O
tekbir getirdiğinde ellerini omuzlarının hizasına getirirdi. Rükû ettiği zaman
elleriyle iki dizini tutardı. Sonra sırtını dümdüz olacak şekilde tutardı. Başını

 234. Hafız İbni Hacer (rh), Darekutni’nin (bk. 1327) sahih bir isnadla rivayet ettiğini aktarır. bk.
Fethu’l Bârî, 831 No.lu hadis şerhi

101
NAMAZ KİTABI

rükûdan kaldırdığı zaman her kemik yerine yerleşinceye kadar dururdu. Sec-
de ettiğinde kollarını yere yaymaksızın ve birbirine yanaştırmaksızın koyup,
ayaklarının parmaklarını kıbleye doğru çevirirdi. İki rekât arasında otur-
duğunda sol ayağının üzerine oturur, sağ ayağını dikerdi. Son rekât-
ta oturduğunda ise sol ayağını ileri atar, sağ ayağını diker ve makadı
üzerine otururdu.’ ” 235
2. Sağ Elini Sağ Baldırı, Sol Elini Sol Baldırı Üzerine Koyar
Elleri baldır üzerine koyduktan sonra, sün-
nette varid olan suretlerden birini seçer. Allah
Resûlü’nün sünnetinden anladığımız, onun
(sav) ellerini farklı suretlerde baldırına koydu-

ğudur. Sol eli açık ve düzdür daima.

Ancak sağ elinde farklı suretler varid olur:


Küçük parmakla yüzük parmağını kapatır, baş
parmağı ile orta parmağını halka şekline ge-
tirir, işaret parmağını kaldırır işaret eder.
Vail ibni Hucr’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Kendi kendime Resûlullah’ın (sav) nasıl namaz
kıldığına bakayım dedim. Resûlullah (sav) kalktı
kıbleye döndü ve tekbir aldı. Ellerini kulakları
hizasına kadar kaldırdı. Sonra sağ eliyle sol elini
tuttu. Rükû yapmak isteyince ellerini ilk tekbir-
de olduğu gibi kaldırdı. -Ravi diyor ki:- Sonra ikinci rekâtta sol ayağını yayıp
üzerine oturdu. Sol elini sol uyluğu üzerine koydu sağ dirseğini sağ uyluğu
üzerine koydu. Orta parmağını halka yaptı ve onun şöyle işaret ettiğini
gördüm. Müsedded dedi ki: ‘Bişr, baş ve orta parmağını halka yaptı
ve işaret parmağıyla işaret etti.’ ” 236
 235. Buhari, 828
 236. Ebu Davud, 957; Ahmed, 18850

102
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI

Küçük, yüzük ve orta parmağını kapatır, baş


parmağını enlemesine orta parmağın altına
alır, işaret parmağını kaldırır işaret eder. Arap-
lar buna 53 işareti derler.
“Allah Resûlü (sav) teşehhüde oturduğu zaman sol
elini sol dizin üzerine, sağ elini sağ dizinin üzeri-
ne koyar, parmaklarını elli üç gibi kapatır ve
şehadet parmağı ile işaret ederdi.” 237
Ellerini açık bir şekilde baldırının üstüne ko-
yar ve işaret parmağını kaldırır işaret eder.
Abdullah ibni Zubeyr’den (ra) şöyle rivayet
edilmiştir:
“Resûlullah (sav), namazda oturduğunda sol aya-
ğını, uyluğu ile baldırının arasına koyar, sağ aya-
ğını yere yayardı. Sol elini sol diz kapağının üze-
rine, sağ elini de sağ diz kapağının üzerine
koyar parmağı ile işaret ederdi.” 238
Ebu Humeyd’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) sağ elini sağ dizi, sol elini de sol dizi üzerine koyup oturdu ve
şehadet parmağı ile işaret etti.” 239
Tüm parmaklarını kapatır, yalnızca işaret par-
mağını kaldırır ve işaret eder.
“Allah Resûlü (sav) namazda oturduğu zaman sağ
elini sağ uyluğunun üzerine koyar, bütün par-
maklarını kapatır başparmağına bitişik parmağı
(yani işaret parmağı) ile işaret eder, sol elini de
sol uyluğunun üzerine koyardı.” 240

 237. Müslim, 580


 238. Müslim, 579
 239. Ebu Davud, 734
 240. Müslim, 580

103
NAMAZ KİTABI

Bazı âlimler tüm bu rivayetlerin tek bir rivayet olduğunu söylemiş, tek
sünnet olduğunu öne sürmüşlerdir. 241 Racih olan her rivayetin sünnet
olduğu ve konuda genişlik olduğudur. 242
3. İşaret Parmağına Dair Sünnetler
• İşaret parmağı Allah’ın (cc) birliğine/tevhide işarettir. 243 Teşehhüdün
başından sonuna kadar havada ve işaret hâlinde olmalıdır. Yukarıda
okuduğumuz rivayetlerin tümünde teşehhüdün başından sonuna kadar
havada olduğu nakledilmiştir. Kelime-i Şehadet’le beraber kaldıracağı,
belli bir yerden sonra indireceğine dair sahih bir rivayet varid olmamış-
tır. Allah en doğrusunu bilir.
• Parmak hareket ettirilir mi?
Allah en doğrusunu bilir; racih olan parmağın hareket ettirilmemesidir.
 241. Zâdu’l Meâd, 1/235
 242. Görüldüğü gibi; elin şekli değişse de işaret parmağı açık ve havada, tevhid inancını gös-
terecek şekildedir. Hanefi imamlarından Muhammed ibni Hasan Eş-Şeybani (rh) Muvattasında,
Abdullah ibni Ömer (ra) hadisini naklettikten sonra “Allah Resûlü’nün yaptığını alırız. Bu Ebu Ha-
nife’nin de görüşüdür.” der.
Hanefi âlimlerden Molla Aliyu’l Kâri (rh), “Malik, Şafii ve Ahmed’in görüşleri de bu şekildedir. Bu
konuda selef âlimleri arasında ihtilaf yoktur. Bu konuya bizim mezhebimizden halef olan bazı
fakihler muhalefet ettiler.” der.
Hanefi âlimlerinden “Et-Ta’lîku’l Mumecced” kitabının sahibi der ki: “Ashabımızdan Ebu Hanife,
Ebu Yusuf ve Muhammed, ‘Allah Resûlü ve ashabından sabit olan çeşitli rivayetler nedeniyle işa-
ret parmağıyla işaret etmenin caiz olduğunda ittifak ederler.’ ”
İbni Abdilberr, “Bu konuda ihtilaf yoktur.” der. Bizim ashabımızdan “Hulasa” sahibi gibi Fetâvâ
yazarlarının yaptıklarını Allah’a şikâyet ederiz. Onlar evla olanın işaret olmadığını, bilakis bazısı
mekruh olduğunu söylerler. Bu meselede onların sözüne itimat etmekten şiddetle sakınmak ge-
rekir.” (Nakiller için bk. Tuhfetu’l Ehvezî, 294 No.lu hadis şerhi)
 243. İşaret parmağının tevhide/ihlasa delalet ettiğine dair şu örnekler verilebilir:
Ebu İshak, Ben-i Temim'den bir adamın kendisine şöyle dediğini rivayet etmiştir:
“İbni Abbas’a (ra) kişinin namazda parmağını bu şekilde (kaldırmasını) sordum. Dedi ki: ‘Bu ihlas-
tır.’ ” (Ahmed, 3152)
Ebu'l Kasım Miksem Medine ehli bir adamdan şöyle rivayet etmiştir:
“Ğıffaroğulları Mescidi’nde namaz kıldım. Namazda oturduğum zaman sol baldırımı yaydım. İşa-
ret parmağımı kaldırdım. Beni, Hufaf ibni İma böyle yaparken gördü. Allah Resûlü’nün ashabın-
dandı. Namazımı bitirdiğim zaman bana dedi ki:
‘Ey oğulcuğum, parmağını bu şekilde neden kaldırdın? Neyi inkâr ediyorsun?’
Ben, ‘İnsanları bu şeklide yaparken gördüm.’ dedim.
‘Doğruya isabet ettin. Peygamber (sav) de namaz kıldığı zaman böyle yapardı.’ dedi. ‘Müşrikler,
‘Muhammed parmağı ile bu şekilde yaparak sihir yapıyor.’ dediler ve yalan söylediler. Peygamber
(sav) bunu Rabbini tevhid etmek için yapıyordu.’ ’ ” (Ahmed, 16572)

104
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI

Konuya dair hadislerin tümü işaret parmağının havada ve işaret hâlinde


olduğunu nakletmiştir. Bunların bazısında parmağı hareket ettirmediği
açıkça zikredilmiştir.
Abdullah ibni Zeyd’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) namazın oturuşunda dua ettiği vakit parmağıyla sadece işa-
ret ederdi ve parmağını hareket ettirmezdi.” 244
B. Teşehhüd Duası/Zikri Lafızları
Allah Resûlü’nden (sav) teşehhüde dair farklı lafızlar varid olmuştur. Bun-
ların her biri sahihtir ve okunması meşrudur.
Abdullah ibni Mesud’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Biz Resûlullah’ın arkasında namaz kıldığımız zaman son teşehhüdde şöyle
derdik, ‘Kullarından Allah’a selam olsun. Şu meleğe, şu meleğe selam olsun.’
Bunun üzerine Allah Resûlü bize dönerek şöyle buyurdu: ‘A llah’a selam ol-
sun demeyin. Şüphesiz Selam olan sadece Allah’tır. Fakat bunun yerine şunu
söyleyin:

،‫السالَ ُم َعلَ ْي َك أَيُّ َها ال َّنب ُِّي َو َر ْح َم ُة اللَّ ِه َوبَ َركَات ُ ُه‬
َّ ، ُ‫الصلَ َواتُ َوالطَّ ِّي َبات‬َّ ‫التَّ ِح َّياتُ لِلَّ ِه َو‬
‫ َوأَشْ َه ُد أَ َّن ُم َح َّم ًدا‬،‫ أَشْ َه ُد أَ ْن الَ إِلَ َه إِ َّل اللَّ ُه‬،‫الصالِ ِح َني‬ َّ ‫السالَ ُم َعلَ ْي َنا َو َع َل ِع َبا ِد اللَّ ِه‬
َّ
‫َع ْب ُد ُه َو َر ُسولُ ُه‬
 244. Ebu Davud, 989; Nesai, 1270; Vail ibni Hucr (ra) rivayetinin bir lafzında Allah Resûlü (sav)
için “…parmağını kaldırdığını, onu hareket ettirdiğini ve onunla dua ettiğini gördüm.” lafzı varid
olmuştur. Bu rivayet bir grup hadisçi tarafından şöyle açıklanmıştır:
•  Beyhaki (rh): “Burada hareket ettirmekten kasıt, işaret parmağının ilk kaldırıldığı zaman ki ha-
rekettir.” Böylece Abdullah ibni Zubeyr (ra) ve Vail ibni Hucr (ra) rivayeti arasında çelişki oluşmamış
olur.
•  Beyhaki’nin (rh) bu düşüncesini destekleyen bir diğer unsur; Vail ibni Hucr’un, Ebu Davud riva-
yetinde “parmağını hareket ettirdi” yerine “işaret parmağıyla işaret etti” lafzı varid olmuştur. (bk.
Neylu’l Evtâr, 778 No.lu hadis şerhi)
Sonuç olarak: Bu konu âlimler arasında ihtilaf konusu olmuştur. İhtilaf usuli/teknik tercihlere
dayalıdır. Hiç şüphesiz bir grup ilim ehli “parmağını oynatmazdı” ifadesini şaz kabul etmiş; Vail
ibni Hucr’un “parmağını hareket ettirdi” lafzını da “sikanın ziyadesi” kabul etmişlerdir. Böylece
parmağı hareket ettirmenin sünniyeti kanaatine vasıl olmuşlardır. Kanaatimiz şudur: Parmak oy-
natmayı sünnet kabul edenler, bunu nadiren uygulanan bir sünnet olarak yapmalıdır. Çünkü bu
“sünnet” Allah Resûlü’nün (sav) sünnetini nakleden onlarca sahabenin rivayetinde yer almamıştır.
Yalnızca bir sahabe sünnet olarak aktarmıştır. Bu da onu “sünnet” kabul edenin yanında nadiren
uygulanması gereken bir sünnettir. Allah en doğrusunu bilir.

105
NAMAZ KİTABI

‘Tahiyyat, salavat ve tayyibat Allah’a mahsustur. Ey Nebi, Allah’ın selamı, rah-


meti ve bereketi senin üzerine olsun. Selam bize ve Allah’ın salih kulları üzeri-
ne olsun. Ben şehadet ederim ki Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur ve ben yine
şehadet ederim ki Muhammed, O’nun kulu ve Resûlü’dür.’
Çünkü siz bu şekilde Allah’ın salih kullarına selam dilediğiniz zaman, bu
dua gökteki veya gök ile yer arasında Allah’ın her salih kuluna ulaşır. Bundan
sonra ise hoşuna giden dilediği herhangi bir duayı okumakta serbesttir.’ ” 245
İbni Abbas’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav), Kur’ân’dan bir sure öğretir gibi teşehhüdde okunacak duayı
bize öğretirdi. Kendisi şöyle dua ederdi:

‫الس َل ُم َعلَ ْي َك أَيُّ َها ال َّنب ُِّي َو َر ْح َم ُة اللَّ ِه‬ َّ ، ُ‫التَّ ِح َّياتُ الْ ُم َبا َركَات‬
َّ ،‫الصلَ َواتُ الطَّ ِّي َباتُ لِلَّ ِه‬
‫ َوأَشْ َه ُد أَ َّن‬،‫ أَشْ َه ُد أَ ْن َل إِلَ َه إِ َّل اللَّ ُه‬،‫الصالِ ِح َني‬ َّ ‫الس َل ُم َعلَ ْي َنا َو َع َل ِع َبا ِد اللَّ ِه‬
َّ ،‫َوبَ َركَات ُ ُه‬
‫ول اللَّ ِه‬
ُ ‫ُم َح َّم ًدا َر ُس‬
‘Mübarek saygılar, güzel dualar Allah’a mahsustur. Ey Peygamber! Selam, Al-
lah’ın rahmeti ve bereketi senin üzerine olsun. Bize ve Allah’ın salih kullarına
da selâm olsun. Şahitlik ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur ve Muhammed
onun Resûl’üdür.’ ” 246
Abdurrahman ibni Abdulkari’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Kendisi Ömer ibni Hattab’ın, minberde insanlara tahiyyatı öğrettiğini ve
şöyle dediğini işitmiştir:

‫الس َل ُم َعلَيْ َك أَيُّ َها ال َّنب ُِّي َو َر ْح َم ُة‬


َّ ،‫الصلَ َواتُ لِلَّ ِه‬ َّ ُ‫ الطَّيِّبَات‬،‫ ال َّزاكِيَاتُ لِلَّ ِه‬،‫التَّ ِحيَّاتُ لِلَّ ِه‬
‫ َوأَشْ َه ُد‬.‫ أَشْ َه ُد أَ ْن َل إِلَ َه إِ َّل اللَّ ُه‬،‫الصالِ ِح َني‬ َّ ‫الس َل ُم َعلَيْ َنا َو َع َل ِعبَا ِد اللَّ ِه‬
َّ ،‫اللَّ ِه َوبَ َركَات ُ ُه‬
‫أَ َّن ُم َح َّم ًدا َعبْ ُد ُه َو َر ُسولُ ُه‬
‘Tazimler Allah’a mahsustur, iyi ameller Allah’a mahsustur, temiz şeyler ve
dualar Allah’a mahsustur. Ey Nebi, sana selam olsun, Allah’ın rahmeti ve be-

 245. Buhari, 835; Müslim, 402


 246. Müslim, 403

106
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI

reketleri senin üzerine olsun. Selam bizim ve Allah’ın iyi kullarının üzerine ol-
sun. Şahadet ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur ve şahadet ederim ki Mu-
hammed O’nun kulu ve resûlüdür.’ ” 247
1. Teşehhüd Duasından Sonra Resûl’e ve Âline Salât Getirmek
Abdurrahman ibni Ebi Leyla’dan şöyle rivayet edilmiştir:
“Ka’b ibni Ucre ile karşılaştım, dedi ki:
‘Peygamber’den işitmiş olduğum bir hediyeyi hediye olarak sana vereyim mi?’
Ben, ‘Tabi, onu bana hediye olarak ver.’ dedim.
Dedi ki: ‘Resûlullah’a şunu sorduk, ‘Ey Allah’ın Resûlü, Ehl-i Beyt’e salavat
nasıl olur? Çünkü Allah bize nasıl selam söyleyeceğimizi öğretti.’ Şöyle bu-
yurdu: ‘Şöyle deyin:

‫ َو َع َل آ ِل‬،‫ ك ََم َصلَّ ْي َت َع َل إِبْ َرا ِهي َم‬،‫ا َللَّ ُه َّم َص ِّل َع َل ُم َح َّم ٍد َو َع َل آ ِل ُم َح َّم ٍد‬
‫ ك ََم بَا َرك َْت‬،‫ اللَّ ُه َّم بَار ِْك َع َل ُم َح َّم ٍد َو َع َل آ ِل ُم َح َّم ٍد‬،‫ إِنَّ َك َح ِمي ٌد َمجِي ٌد‬،‫إِبْ َرا ِهي َم‬
‫ َو َع َل آ ِل إِبْ َرا ِهي َم إِنَّ َك َح ِمي ٌد َمجِي ٌد‬،‫َع َل إِبْ َرا ِهي َم‬
‘A llah’ım İbrahim’e ve İbrahim’in âline salât getirdiğin gibi Muhammed’e ve
Muhammed’in âline de salât getir. Çünkü sen Hamid’sin, Mecid’sin. Allah’ım
İbrahim’e ve İbrahim’in âline bereketler ihsan ettiğin gibi, Muhammed’e ve Mu-
hammed’in âline de bereketler ihsan eyle. Çünkü sen Hamid’sin Mecid’sin’ ’ ” 248
Musa ibni Talha, babasından rivayet eder:
“Bir adam Nebi’ye gelip, ‘Sana nasıl salât edelim Ey Allah’ın Nebi’si?’ der.
Nebi şöyle der, ‘Deyiniz ki:

،‫ ك ََم َصلَّيْ َت َع َل إِبْ َرا ِهي َم إِنَّ َك َح ِمي ٌد َمجِي ٌد‬،‫ا َللَّ ُه َّم َص ِّل َع َل ُم َح َّم ٍد َو َع َل آ ِل ُم َح َّم ٍد‬
‫ ك ََم بَا َرك َْت َع َل إِبْ َرا ِهي َم إِنَّ َك َح ِمي ٌد َمجِي ٌد‬،‫َوبَار ِْك َع َل ُم َح َّم ٍد َو َع َل آ ِل ُم َح َّم ٍد‬
‘A llah’ım İbrahim’e salât getirdiğin gibi Muhammed’e ve Muhammed’in ali-
ne salât getir. Çünkü sen Hamid’sin, Mecid’sin. Allah’ım İbrahim’e bereketler
 247. Muvatta, 240
 248. Buhari, 3370; Müslim, 406

107
NAMAZ KİTABI

ihsan ettiğin gibi, Muhammed’e ve Muhammed’in âline bereketler ihsan eyle.


Çünkü sen Hamid’sin Mecid’sin.’ ” 249
Bizlerin Allah Resûlü’ne salât ve selam okumamız, onun risaletine karşı
sorumluluğumuz; onun (sav) bizim üzerimizdeki haklarındandır. 250
 249. Nesai, 1291
 250. “Allah Resûlü’ne (sav) salât ve selamın manası şöyledir:
Selam’ın Manası: Selam; esenlik, barış, huzur, dünyevi ve uhrevi sıkıntılardan uzak olmak demek-
tir. Allah’ın isimlerinden biri Es-Selâm’dır. Kullarına esenlik veren anlamındadır.
Salât’ın Manası: Salât; lugatta, sırtın ortası, ateş, dua, süreklilik gibi anlamlara gelir. Şer’i olarak ise;
1. Salât, rahmettir. İbni Abbas’tan nakledilmiştir (Fethu’l Bârî, 6357 No.lu hadis şerhi). İmam Tir-
mizi Sünen’inde, Sufyan-ı Sevri ve ilim ehli birçok kişiden, 'Rabbin salât etmesinin rahmet etmesi
olduğu' görüşünü aktarır. (Tirmizi, 485 No.lu hadis açıklaması)
Buna göre Nebi’ye salât ve selam getirince şöyle demiş oluyoruz: ‘Allah’ın selamı ve rahmeti se-
nin üzerine olsun.’
Genel olarak kitaplarımızda ‘salât’ için ‘rahmet’ anlamı verilir. Muhakkik âlimlerimizin de işaret
ettiği gibi bu, isabetli bir görüş değildir. Bunun nedenini bazı yönlerden izah edecek olursak
şunları söyleyebiliriz:
a. Bakara Suresi 157. ayette sabreden kullar şöyle müjdeleniyor: ‘Allah’ın salâtı ve rahmeti onların
üzerinedir.’ Buna göre ayet, ‘Allah’ın rahmetleri ve rahmeti onların üzerinedir.’ şeklinde olur ki bu,
Kur’ân’ın belağatına yakışmaz.
b. Eş anlamlı kelimeler birbirlerinin yerine kullanılabilirler. Salât ve rahmet kelimeleri ise birbirle-
rinin yerine kullanıldığında mana yönünden uygun olmayan durumlar ortaya çıkar.
Örneğin, en yaygın dua ‘Allah’ım bana rahmet et!’ şeklindedir. Bu duayı ‘Allah’ım bana salât et!’
dediğimizde İbni Kayyım’ın ifadesiyle duada haddi aşmış oluruz.
Allah (cc) ayette, ‘Benim rahmetim her şeyi kaplamıştır.’ (7/A’râf, 156) buyuruyor. Aynı cümlenin
yerine ‘Benim salâtım’ yazdığınızda yine anlam karmaşasına sebebiyet verirsiniz. Ya da ‘Allah mü-
minlere karşı rahmetlidir/Er-Rahîm’dir’ yerine ‘salâtlıdır’ diyemezsiniz.
c. Sahabe, rahmet ve salâtı ayrı anlamıştır. Çünkü Allah Resûlü’ne ‘Allah sana salât ve selam getir-
memizi emrediyor. Sana nasıl selam edeceğimizi biliyoruz, nasıl salât getirelim?’ dediler. ‘Allah’ın
selamı, rahmeti, bereketi üzerine olsun!’ şeklinde getirdikleri ve ‘biliyoruz’ dedikleri selamda rah-
met kelimesi zaten vardır. Şayet salât, rahmet olmuş olsaydı, selamın içinde yerine getirilmiş ola-
caktı. Sahabenin umumu, salât ve rahmeti eş anlamlı olarak görmediklerinden bu soruyu sorma
ihtiyacı hissettiler. (Ayrıntılı bilgi için İbni Kayyım’ın konuyu tahkik ettiği Celâu’l Efhâm kitabının
75-82. sayfalarına müracaat edilebilir.)
2. Salât, mağfirettir. Mukatil bin Hayyan’dan naklolunmuştur (Fethu’l Bârî, 6357 No.lu hadis şer-
hi). Buna göre Nebi’ye salât getirdiğimizde ‘Allah’ım onu bağışla!’ demiş oluyoruz.
3. Salât, Allah’ın onu övmesi, şanını yüceltmesidir.
Ebu'l Aliye ‘Allah’ın salâtı, meleklerin yanında onu övmesidir.’ demiştir. (Buhari, Kitâbu’t Tefsîr, Ah-
zâb Suresi, 10. Bab başlığı, muallak olarak)
Tercihe şayan olan üçüncü sırada zikrettiğimiz görüştür. Çünkü, Allah’ın (cc) Nebi’yi (sav) övmesi,
ona rahmeti, bereketi ve mağfiretini kapsar. Allah’ın onu övmesi; ona yardımı, desteği ve şanını
yüceltmesi gibi salâtın luğavi anlamlarını da içerir. Zira Allah birini övüyorsa bu, onun dünya ve
ahiret hayırlarına erdiğinin alametidir.
4. Salât, berekettir. İbni Abbas (ra) ‘…Salât ederler, yani bereket talebinde bulunurlar’ (Buhari,
Kitâbu’t Tefsîr, Ahzâb Suresi, 10. Bab başlığı, muallak olarak). Buna göre ‘Allah’ım Nebi’yi bereketli
kıl!’ demiş oluyoruz.” (Tüm Resûllerin Ortak Müjdesi, Halis Bayancuk, s. 65)

108
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI

“Allah ve melekleri Peygamber’e salât etmektedir. Ey iman edenler! Siz de


ona salât ve selam edin.” 251

 251. 33/Ahzâb, 56; Allah Resûlü (sav), ona karşı bu sorumluluğumuza âlini de eklemiş, onunla
(sav) beraber ailesine de salât ve selam getirmemizi emretmiştir. Her namazda onun Ehl-i Beyt’ine
salât getiriyor oluşumuz; Ehl-i Beyt’in ümmet üzerindeki hakkının ne kadar büyük olduğunun
delillerinden biridir. Şüphe yok ki Allah dilediğini yaratır, dilediğini seçer.
“Rabbin dilediğini yaratır ve seçip (üstün kılar). Seçim onlara ait değildir. Allah, onların şirk koş-
tuklarından münezzeh ve yücedir.” (28/Kasas, 68)
O (cc) bazı aileleri seçer ve sair ailelerden üstün kılar.
“Şüphesiz ki Allah, Âdem’i, Nuh’u, İbrahim ailesini ve İmran ailesini âlemler arasından seçmiştir/
üstün kılmıştır.” (3/Âl-i İmran, 33)
Bu seçilmiş ailelerden biri de Nebi’nin (sav) ailesi, Ehl-i Beyt’tir.
“…Ey Ehl-i Beyt! Allah, sizden (manevi) kirleri gidermek ve sizi tertemiz kılmak ister.”
(33/Ahzâb, 33)
Allah Resûlü’nün (sav) ailesi, onun eşleri, Ali, Fatıma (r.anhum) ve onlardan gelen zürriyetidir. Zira
Ahzâb Suresi onun (sav) eşlerinden söz etmektedir. Allah Resûlü, sünnetiyle Ali ve ailesini de bu
ayetin kapsamına dâhil etmiştir.
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber (sav), üzerinde semer işlemeli kıldan dokunma siyah bir örtü ile dışarı çıkmış, derken
Hasan ibni Ali (ra) gelmiş, onu örtünün içerisine koymuş, sonra Hüseyin (ra) gelmiş o da örtünün
içerisine girmiş, sonra Fatıma (r.anha) gelmiş, Peygamber (sav), onu da örtünün içerisine koymuş,
sonra Ali (ra) gelmiş onu da örtünün içerisine koymuş ve ‘Ey ev halkı! (Ehl-i Beyt) Allah sizden kiri/
çirkinliği giderip sizi tertemiz yapmak ister.’ ” (Müslim, 2424)
Ki; namazda Nebi’ye ve ailesine salâtı emreden rivayetlerden biri Ehl-i Beyt’ten/âlden kastın eş-
leri ve zürriyeti olduğu daha açık ifade edilmiştir:
Ebu Humeyd Es-Saidi’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Sahabi, ‘Ey Allah’ın Resûlü, sana nasıl salavat getirelim?’ dediler.
Allah Resûlü şöyle buyurdu:
‫ ك ََم بَا َرك َْت‬،‫ َوبَار ِْك َع َل ُم َح َّم ٍد َوأَ ْز َوا ِج ِه َو ُذ ِّريَّ ِت ِه‬،‫ ك ََم َصلَّيْ َت َع َل آ ِل إِبْ َرا ِهي َم‬،‫ا َللَّ ُه َّم َص ِّل َع َل ُم َح َّم ٍد َوأَ ْز َوا ِج ِه َو ُذ ِّريَّ ِت ِه‬
‫َع َل آ ِل إِبْ َرا ِهي َم إِن ََّك َح ِمي ٌد َمجِي ٌد‬
‘Allah’ım, İbrahim’in âline salavat getirdiğin gibi, Muhammed’e onun eşlerine ve zürriyetine salât
eyle. İbrahim’in âline bereketler ihsan ettiğin gibi Muhammed’e, onun eşlerine ve zürriyetine de
bereketler ihsan eyle, şüphesiz ki sen Hamîd’sin, Mecîd’sin.’ ” (Buhari, 3369; Müslim, 407)
Ehl-i Beyt’in seçilmiş olması önemlidir. Zira onlar ilmin, nebevi mirasın taşıyıcısıdır.
Cabir ibni Abdullah’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah’ı (sav) Hacta Arefe Günü, Kasva isimli devesine binmiş hutbe verirken gördüm şöyle
diyordu: ‘Ey İnsanlar! Size iki şey bırakıyorum onlara uyarsanız asla sapıtmazsınız, Allah’ın Kitab’ı
ve yakınlarım olan Ehl-i Beytim.’ ” (Tirmizi, 3786)
Zeyd ibni Erkam’dan (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“ ‘Ben size iki şey bırakacağım ki buna sarıldığınızda benden sonra asla sapıklığa düşmezsiniz.’
Bu şeylerin ikisi de birbirinden büyüktür. Gökten yere uzanan bir ip olan İlahi nizam yani Allah’ın
Kitabı ve yakınlarım, Ehl-i Beytim. Bu iki şey Kıyamet Günü havuz başında bana gelinceye kadar
asla birbirinden ayrılmayacaklardır. Bu iki şey hakkında bana nasıl uyacağınıza dikkat ediniz.” (Tir-
mizi, 3788)

109
NAMAZ KİTABI

Üzülerek belirtmeliyim ki; bugün bizler, bu mirastan istifade edemiyoruz. Bu mahrumiyetin bir-
çok nedeni vardır. Ancak önemli iki nedeni zikretmek istiyorum:
•  İlki; Ehl-i Beyt’le iktidar savaşına giren ve onların hak çağrısına düşmanca ve hunharca karşılık
veren Emevi ailesidir. Kerbela Faciası hala ümmetin kanayan yarası olmaya devam etmektedir.
Öyle zamanlar olmuştur ki Ali’ye (ra) minberlerden lanet okunmuş; Ehl-i Beyt’ten birinin adını
anmak, onlardan ilim aktarmak fişlenmek ve eziyet görmek nedeni olmuştur. Böylece onlardan
aktarılan ilim kaybolmuştur. (Emevilerin bu seçilmiş aileye karşı tavrı için bk. Müslim, 2404, 2409)
•  İkincisi Rafizilerdir. Rafiziler o kadar çok yalan uydurmuştur ki Ehl-i Beyt adına, neyin doğru
neyin yalan olduğunu anlamak neredeyse imkânsız olmuştur. Rafiziler, henüz Ali (ra) hayattayken
yalan haberler uydurmaya başlamış, bunların bir kısmını Ali, İbni Abbas (r.anha) ve tabiin imamları
düzeltmiştir.
Ebu Cuhayfe’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir defasında Ali’ye şunu sormuştum, ‘Sizin vahiy olarak bildikleriniz sadece Allah’ın Kitabı’nda
indirdikleri midir?’
Bana şöyle cevap verdi: ‘Tohumları çatlatıp bitkileri büyüten ve insanı yaratan Allah’a yemin
ederim ki hayır. Benim bildiklerim Allah’ın bir kişiye Kur’ân hakkında verdiği bir anlayıştan ve
bu anlayışa dayalı çıkarımlar ile işte şu sahifeden/dökümandan ibarettir. Ben, ‘Peki, bu sahifede/
dökümanda neler yazıyor?’ deyince, şöyle dedi:
‘Diyet, esirlerin kurtarılması ve bir Müslim’in öldürdüğü kâfire karşılık kısas yolu ile öldürülmeme-
si konuları yazıyor.’ ” (Buhari, 3047; Müslim, 1370)
Ebu’t Tufeyl Âmin ibni Vasile’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Ali ibni Ebi Talib’in yanında idim. Bir kimse kendisine geldi ve, ‘Peygamber’in (sav) sana gizli söy-
ledikleri şeyler nedir?’ dedi.
Bu soru üzerine kendisi öfkelendi ve, ‘Peygamber’in (sav) halktan saklayıp bana gizli söylediği bir
şey yoktur! Ancak şunun dışında. Kendisi bana dört söz söyledi.’ dedi.
O kimse, ‘Ey müminlerin emiri, bunlar nelerdir?’ dedi.
O da, ‘Babasına lanet edene, Allah lanet etsin. Allah’ın dışındaki şeyler için hayvan kesene Allah
lanet etsin. Kur’ân ve sünnete aykırı bir iş yapanı (muhdisi) barındırana Allah lanet etsin. Yerdeki
(iki yeri birbirinden ayırmak için konulan) bellekleri değiştirene Allah lanet etsin.’ dedi.”
(Müslim, 1978)
Abdullah ibni Abbas, Ali’den (r.anhuma) nakledildiği iddia edilen rivayetleri eliyle silmiş, bir kısmı
içinde “Ali’nin bu hükümleri vermesi için sapıtmış olması gerekir.” diyerek nakledilenlerin Ali’ye
(ra) ait olmadığını ifade etmiştir. Yine sürekli Ali’yle (ra) beraber olan tabiinden Ebu İshak (rh) Ali’nin
ashabından bir adamın, Ali’den (ra) sonra onun hakkında uydurulanları duyunca, “Allah onları
kahretsin! Ne kadar çok ilmi ifsad ettiler.” dediğini nakletmiştir. (Rivayetler için bk. Mukaddimetu
Sahihi’l Müslim, 4. Bab)
Ebu İshak (rh) Rafizilerin, Ali (ra) adına uydurduğu yalanları görünce meselenin ehemmiyetini
anlamıştır. Onların bu yaptıklarıyla Ali’den (ra) nakledilen ilmi ifsad ettiğini, içine yalan karışmış
bilgiden insanların yüz çevireceğini anlatmak istemiştir.

110
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI

Allah Resûlü’ne ve ailesine salât ve selam getirirken; toplum içinde “salli


barik” diye bilinen uzun salâtı da, “salavat” diye bilinen kısa Salâtı da oku-
mak caizdir.
2. Salavattan Sonra Dua Etmek
Allah Resûlü’ne ve ailesine salât ve selam ettikten sonra, dua etmek Al-
lah Resûlü’nün tavsiyelerindendir.
Kişi burada istediği duayı seçip dua edebilir. 252 Ancak evla olan Allah
Resûlü’nden (sav) varid olan me’sur duaları yapmaktır. Zira Allah’ı (cc) en iyi
tanıyan ve O’nu (cc) razı edecek kelimeleri en iyi bilen O’nun (cc) elçisidir.
Teşehhüdden sonra/selamdan önce me’sur dua örnekleri
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah namazda iken şöyle dua ederdi:

‫ َوأَ ُعو ُذ ب َِك‬،‫ َوأَ ُعو ُذ ب َِك ِم ْن ِفتْ َن ِة امل َ ِسي ِح ال َّد َّجا ِل‬،ِ‫َاب الق َْب‬ ِ ‫ا َللَّ ُه َّم إِ ِّن أَ ُعو ُذ ب َِك ِم ْن َعذ‬
‫ اللَّ ُه َّم إِ ِّن أَ ُعو ُذ ب َِك ِم َن املَأْث َِم َوامل َ ْغ َر ِم‬،‫ َو ِفتْ َن ِة امل َ َم ِت‬،‫ِم ْن ِفتْ َن ِة امل َ ْحيَا‬
‘A llah’ım kabir azabından sana sığınırım, Allah’ım Mesih Deccal’in fitnesin-
den sana sığınırım, hayatın ve ölümün fitnesinden sana sığınırım, Allah’ım
günahlarımdan ve borçlu olmaktan sana sığınırım.’
Sahabiden birisi Resûlullah’a, Ey Allah’ın Resûlü borçlu olmaktan ne kadar
çok Allah’a sığınıyorsunuz böyle!?’ deyince,
Allah Resûlü şöyle buyurdu: ‘Bir kimse borçlandığı zaman konuşur fakat ya-
lan söyler, söz verir fakat sözünde durmaz.’ ” 253
Abdullah ibni Amr’ın şöyle rivayet edilmiştir:
“Ebu Bekir Sıddık, Resûlullah’a gelerek,
‘Ey Allah’ın Resûlü, bana namazda iken edebileceğim bir dua öğretiniz.’ dedi.
Resûlullah da ona şu duayı okumasını emretti,

 252. “Bundan sonra ise hoşuna giden dilediği herhangi bir duayı okumakta serbesttir.” (Buhari,
835)
 253. Buhari, 832; Müslim, 589

111
NAMAZ KİTABI

‫ فَا ْغ ِف ْر ِل َم ْغ ِف َر ًة ِم ْن‬،‫وب إِ َّل أَنْ َت‬


َ ُ‫ َوالَ يَ ْغ ِف ُر ال ُّذن‬،‫ا َللَّ ُه َّم إِ ِّن ظَلَ ْم ُت نَف ِْس ظُل ًْم كَ ِث ًريا‬
‫ َوا ْر َح ْم ِني إِنَّ َك أَنْ َت ال َغفُو ُر ال َّر ِحي ُم‬،‫ِع ْن ِد َك‬
‘A llah’ım, ben kendime çok fazla zulmettim. Günahları senden başka bağış-
layacak yoktur. Allah’ım, beni katından bir mağfiret ile bağışla ve bana merha-
metinle muamele buyur. Şüphesiz sen Ğafûr ve Rahîm olansın.’ ”  254
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
،‫ َو ِم ْن ِفتْ َن ِة امل َ ْحيَا َوامل َ َم ِت‬،ِ‫َاب ال َّنار‬ِ ‫ َو ِم ْن َعذ‬،ِ‫َاب الق َْب‬ ِ ‫ا َللَّ ُه َّم إِ ِّن أَ ُعو ُذ ب َِك ِم ْن َعذ‬
‫َو ِم ْن ِفتْ َن ِة امل َ ِسي ِح ال َّد َّجا ِل‬
“Allah’ım! Kabir azabından, ateş (cehennem) azabından, hayat ve ölümün
fitnelerinden ve Mesih Deccal’in fitnesinden sana sığınırım.” 255
Hanzala ibni Ali’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Mihcan ibni Edra şöyle haber vermiştir: ‘A llah Resûlü (sav) mescide girmişti.
Bir de ne görsün, namazını bitirip teşehhüdünde şunları okuyan bir kimse var,

َّ ‫ا َللَّ ُه َّم إِ ِّن أَ ْسأَل َُك يَا ا َللَّ ُه ْالَ َح ُد‬


‫ َولَ ْم يَ ُك ْن لَ ُه كُ ُف ًوا‬،‫ ال َِّذي لَ ْم يَلِ ْد َولَ ْم يُولَ ْد‬،‫الص َم ُد‬
‫ إِنَّ َك أَنْ َت الْ َغفُو ُر ال َّر ِحي ُم‬،‫وب‬
ِ ُ‫ أَ ْن تَ ْغ ِف َر ِل ُذن‬،‫أَ َح ٌد‬
‘A llah’ım, her şeyimi senden istiyorum. Sen ikincisi düşünülemeyen tek Al-
lah’sın. Hiçbir kimseye ve hiçbir şeye muhtaç olmayansın. Fakat herkes ve her
şey sana muhtaçtır. Sen kesinlikle doğurmamış ve doğrulmamışsın. Hiçbir şey
senin dengin ve benzerin olamaz. Senden günahlarımı bağışlamanı istiyorum.
Çünkü sen bağışlayansın ve merhamet edensin.’
Bunu duyan Allah Resûlü (sav) üç defa ‘Muhakkak bağışlandı.’ dedi.” 256
Enes’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav), mescide girdi ve bir adam namaz kılmış dua ediyor ve dua-
sında şöyle diyordu,
 254. Buhari, 834; Müslim, 2705
 255. Buhari, 1377; Müslim, 588
 256. Ebu Davud, 985; Nesai, 1301

112
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI

‫ات َواألَ ْر ِض ذَا ال َج َل ِل َوا ِإلكْ َر ِام‬ َّ ‫ا َللَّ ُه َّم َل إِلَ َه إِ َّل أَنْ َت امل َ َّنا ُن بَ ِدي ُع‬
ِ ‫الس َم َو‬
‘Ey Allah’ım senden başka ilah yoktur, ancak sen varsın sen bol bol verensin.
Ey göklerin ve yerin yoktan var edicisi, Ey celal ve ikram sahibi…’
Bunun üzerine Resûlullah (sav), ‘Onun Allah’a ne ile dua ettiğini biliyor musu-
nuz?’ diye sordu sonra kendisi: ‘O kimse Allah’a ism-i azam duasıyla dua et-
miştir. Bununla dua edildiğinde Allah kabul eder ve bu dualarla istenildiğinde
Allah verir.’ diye cevap verdi.” 257
Şeddad ibni Evs’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) namazlarında şöyle dua ederdi:

،‫ َوأَ ْسأَل َُك شُ ْك َر نِ ْع َم ِت َك‬،‫ َوالْ َع ِز َمي َة َع َل ال ُّرشْ ِد‬،ِ‫ا َللَّ ُه َّم ِإ ِّن أَ ْسأَل َُك الثَّ َباتَ ِف ْالَ ْمر‬
،‫ َوأَ ْسأَل َُك ِم ْن َخ ْ ِي َما ت َ ْعلَ ُم‬،‫ َولِ َسانًا َصا ِدقًا‬،‫يم‬ ً ِ‫ َوأَ ْسأَل َُك قَلْ ًبا َسل‬،‫َو ُح ْس َن ِع َبا َدتِ َك‬
‫ َوأَ ْستَ ْغ ِف ُر َك لِ َم تَ ْعلَ ُم‬،‫ش َما تَ ْعلَ ُم‬
ِّ َ ‫َوأَ ُعو ُذ ب َِك ِم ْن‬
‘A llah’ım! Her türlü hayırlı işlerimde senden sebat ve azimet istiyorum. Ve
senden verdiğin nimetlerine şükür ve sana güzel ibadet etme gücü vermeni
isterim. Ve senden dürüst bir kalp ve doğruları söyleyen bir dil isterim. Sen-
den bildiğin hayırları isterim, bildiğin şerlerden bana sığınırım, bildiğin hata-
larımdan dolayı senden af dilerim.’ ” 258
3. “Rabbena atina” ve “Rabbenağfirli” Dualarını Okumak Sünnet
midir?
Toplum arasında “Rabbena atina” diye bilinen dua Bakara Suresi 201.
ayettir.
“Bazısı da (dua ederken) şöyle der: ‘Rabbimiz! Bize dünyada da ahirette de
iyilik ver ve bizi ateşin azabından koru.’ ” 259
Ayrıca bu dua Allah Resûlü’nün (sav) en fazla yaptığı dualardandır.

 257. Ebu Davud, 1495; Tirmizi, 3544


 258. Nesai, 1304
 259. 2/Bakara, 201

113
NAMAZ KİTABI

Enes ibni Malik’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:


“Allah Resûlü’nün en fazla yaptığı dua şudur:
ِ ‫ َو ِف‬،‫َربَّ َنا آتِ َنا ِف ال ُّدنْ َيا َح َس َن ًة‬
َ ‫ َو ِق َنا َعذ‬،‫اآلخ َر ِة َح َس َن ًة‬
‫َاب ال َّنا ِر‬
‘Rabbimiz! Bize dünyada da ahirette de iyilik ver ve bizi ateşin azabından
koru.’ 260 ” 261
Toplum arasında “Rabbenağfirli” diye bilinen dua, İbrahim Suresi 41.
ayette olan İbrahim’in (as) duasıdır.

ُ ‫َربَّ َنا ا ْغ ِف ْر ِل َولِ َوالِ َد َّي َولِلْ ُم ْؤ ِم ِن َني يَ ْو َم يَقُو ُم ال ِْح َس‬
‫اب‬
“Rabbimiz! Hesabın görüleceği günde beni, annemi, babamı ve tüm mü-
minleri bağışla.” 262
Bu iki duanın selamdan önce yapılmasında herhangi bir beis yoktur. İki-
si de Allah’ın müminlere öğrettiği dualardandır. Anne veya babası müşrik
olup da henüz hayatta olanların da bu duayı yapmasında bir beis yoktur.
Zira hayatta olan müşrik için mağfiret talebinde bulunmak, onun tevbe-
ye muvaffak kılınmasını istemektir. Ki; Allah da (cc) müşriklerden istiğfar
talebinde bulunmalarını istemiştir.
“De ki:’Ben, ancak sizin gibi bir insanım. Bana, ilahınızın ancak tek bir ilah
olduğu vahyolunuyor. (O hâlde) O’na yönelin ve O’ndan bağışlanma dileyin.
Yazıklar olsun o müşriklere…’ ” 263
“Ey kavmim! Rabbinizden bağışlanma dileyin. Sonra da O’na tevbe edin ki;
yağmur dolu semayı üzerinize göndersin, kuvvetinize kuvvet katsın. (Sakın)
suçlu günahkârlar olarak yüz çevirmeyin.” 264
Allah Resûlü (sav) hayatta olan müşrikler için istiğfarda bulunmuştur:
Abdullah ibni Mesud’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:

 260. 2/Bakara, 201


 261. Buhari, 6389; Müslim, 2690
 262. 14/İbrahîm, 41
 263. 41/Fussilet, 6
 264. 11/Hûd, 52

114
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI

“Sanki ben Nebi’yi (sav) peygamberlerden birisinin durumunu anlatırken görür


gibiyim. Kavmi ona vurmuş ve onu kanatmışlardı. O ise yüzünden kanı silerken,

‫اللَّ ُه َّم ا ْغ ِف ْر لِ َق ْو ِمي ؛ فَ ِإنَّ ُه ْم َل يَ ْعلَ ُمو َن‬


‘Allah’ım, kavmimi bağışla. Çünkü onlar bilmiyorlar.’ diyordu.” 265
Bizim yaşayan müşrikler için istiğfar talebinde bulunmamız; onların
Yüce Allah’ın bu çağrısına icabet etmelerini istememizdir. Yasaklanan is-
tiğfar ölmüş müşrikler içindir. Kur’ân’ın ifadesiyle “ateşin ehli oldukları
netleşenler” yani küfür üzere ölenlerdir.
“Alevli ateşin ehli oldukları netleştikten sonra, akraba dahi olsalar, Nebi’nin ve
müminlerin müşrikler için (Allah’tan) bağışlanma talep etmeleri söz konusu
olamaz. İbrahim’in babası için bağışlanma istemesi, sadece ona verdiği sözü
yerine getirmek içindi. Babasının Allah düşmanı olduğu açığa çıkınca, ondan
teberrî etti/uzaklaştı. Şüphesiz ki İbrahim, (çokça ‘ah’ çeken, dertli, duygulu)
ince kalpli ve yumuşak huylu biriydi.” 266
Çünkü; küfür/şirk üzere ölenleri Allah (cc) bağışlamayacağını ve cenneti
onlara haram kıldığını bildirmiştir.
“Şüphesiz ki Allah, kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun (şirk) dı-
şında kalanları dilediği kimse için bağışlar. Kim de Allah’a şirk koşarsa, hiç
şüphesiz büyük bir günahla iftirada bulunmuş olur.” 267
“…Şüphesiz ki kim Allah’a şirk koşarsa, Allah cenneti ona haram kılar. Onun
barınağı ateştir. Zalimler için yardımcı da yoktur.” 268
Buna rağmen ölen müşriğe istiğfarda bulunmak Allah’ın (cc) hükmüne
karşı gelmek, O’nun (cc) yapmayacağını söylediği şeyi O’ndan (cc) istemek-
tir. Bu da Yüce Allah’ın yasakladığı duada haddi aşma kapsamındadır.
“Rabbinize gönülden (yalvara yakara) ve gizlice (için için) dua edin. Şüp-
hesiz ki O, (duada) haddi aşanları sevmez.” 269
 265. Buhari, 3477; Müslim, 1792
 266. 9/Tevbe, 113-114
 267. 4/Nîsa, 48
 268. 5/Mâide, 72
 269. 7/A’râf, 55

115
NAMAZ KİTABI

4. Resûlullah’ın Vefatından Sonra Teşehhüd Lafzı Değişir mi?


İbni Mesud’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav),-elim onun iki eli arasında olduğu hâlde- Kur’ân’dan bir su-
reyi öğretircesine bana teşehhüdü şöylece öğretti:

،‫السالَ ُم َعلَ ْي َك أَيُّ َها ال َّنب ُِّي َو َر ْح َم ُة الل ِه َوبَ َركَاتُ ُه‬ َّ ‫ َو‬،‫التَّ ِح َّياتُ لِل ِه‬
َّ ، ُ‫الصلَ َواتُ َوالطَّ ِّي َبات‬
‫ َوأَشْ َه ُد أَ َّن ُم َح َّم ًدا‬،‫ أَشْ َه ُد أَ ْن الَ إِلَ َه إِ َّل الل ُه‬،‫الصالِ ِح َني‬َّ ‫السالَ ُم َعلَ ْي َنا َو َع َل ِع َبا ِد الل ِه‬
َّ
‫َع ْب ُد ُه َو َر ُسولُ ُه‬
‘Bütün esenlik dilekleri, güzel dualar ve övgüler yalnız Allah’ındır. Ey Peygam-
ber! Selam sana, Allah’ın rahmetleri ve bereketleri de üzerine olsun. Selam bi-
zim ve Allah’ın salih kullarının üzerine. Şehadet ederim ki Allah’tan başka hiçbir
ilah yoktur ve yine şehadet ederim ki Muhammed, O’nun kulu ve Resûl’üdür.’
Allah Resûlü, aramızdayken biz böyle derdik. Ama ruhu kabzedildikten sonra
‘ ‫السالَ ُم َع َل ال َّنب ِِّي‬
َّ /Selam Nebi’nin üzerine olsun.’ demeye başladık.” 270
Atâ’dan (rh) şöyle rivayet edilmiştir:
“Nebi yaşarken sahabe ‘‫الس َل ُم َعلَيْ َك أَيُّ َها ال َّنب ُِّي‬
َّ / Selam sana ey Nebi’ derlerdi.
Nebi vefat edince ‫الس َل ُم َع َل ال َّنب ِِّي‬
َّ /Selam Nebi’nin üzerine olsun’ dediler.” 271
Şüphe yok ki bu; onların tevhid konusunda gösterdikleri hassasiyetten
ileri gelmektedir. Allah Resûlü yaşarken ona (sav) hitap eder gibi selam ve-
rirken; onun (sav) vefatından sonra gıyabında, ona selam gönderiyor gibi
selam vermişlerdir. İlginçtir; asırlar sonra birileri ölülerin işittiğine, on-
lara seslenilebileceğine ve tüm bunları ölülerin yardım çağrısına icabet
ettiğine dair teşehhüdü delil almışlardır. Milyarlarca insanın, asırlardır,
her namazda Nebi’ye seslendiğini iddia etmişlerdir. Bu onların tevhid ko-
nusunda cehaletleri ve sünnetten yüz çevirip “Biz atalarımızı bir yol üzere
bulduk.” 272 saplantılarının sonucudur. Yukarıda görüldüğü gibi sahabe,
Resûl’ün (sav) hayatta olmasıyla vefat sonrasını birbirinden ayırmışlardır. 273
 270. Buhari, 6265
 271. Musannef, Abdurrezzak, 3075
 272. 43/Zuhruf, 22
 273. Ölüler, istiğase, dua konusunda sapkın anlayışlar için bk. Tasavvuf, Halis Bayancuk, s. 209

116
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI

XV. Selam Vermek (Rükun)


Selam vererek namazdan çıkış, na-
mazın rükunlarındandır.
Ali’den (ra) rivayet edildiğine göre
Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Namazın anahtarı temizlik, namaz
içinde yapılması yasak olan şeyleri
haram kılan şey ise, tekbir getirmek-
tir. O şeyleri helal kılan ise selam ver-
mektir.” 274
A. Selamla İlgili Meseleler
1. Namazın Rüknu Tek Selamdır
Sünnet olan önce sağa sonra sola selam vermektir. Bunlardan ilki rü-
kundür, ikincisi sünnettir. Zira Allah Resûlü (sav) çoğunlukla iki selam ver-
se de bazen tek selamla yetinmiştir. Bu da namazı sonlandırmak için tek
selamın yeterli olduğunun delilidir.
Sehl ibni Sa’d Es-Saidi (ra) babasından ve dedesinden rivayet ettiğine göre:
“Resûlullah (sav) namazdan çıkarken ön tarafına tek bir selam verirdi.” 275
Seleme ibni Ekva’dan şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü’nü (sav) namaz kılarken gördüm. Tek bir defa selam verdi.” 276
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) namazdan çıkacağında önüne doğru bir kere selam verirdi ve
sağ tarafına biraz eğilirdi.” 277

 274. Ebu Davud, 61; Tirmizi, 3


 275. İbni Mace, 918
 276. İbni Mace, 920
 277. Tirmizi, 296; İbni Mace, 919

117
NAMAZ KİTABI

2. Selam Verirken Söylenecek Lafız


Abdullah ibni Mesud’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) namazın bitiminde sağına ve soluna ‘Es-Selamu aleykum ve
rahmetullah’ diyerek selam verirdi.” 278
Bazen sağ tarafa selam verdiğinde “Berakatuhu” lafzını ekleyebilir. Ancak
bu lafız sol tarafa selam verildiğinde söylenmez.
Alkame ibni Vail (ra) babasından aktararak şöyle demiştir:
“Resûlullah (sav) ile birlikte namaz kıldım. Sağına ‘Es-Selamu aleykum ve rah-
metullahi ve berakâtuhu’ diye selam verirdi. Soluna ise ‘Es-Selamu aleykum
ve rahmetullah’ derdi.” 279
3. Selam Lafzını Uzatmamak Sünnettir
Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Selamın kelime ve harflerini uzatmamak sünnettir.” 280
4. Selam Verirken Yüzünü İyice Sağa ve Sola Çevirir
Sa’d ibni Ebi Vakkas’tan (ra) şöyle ri-
vayet edilmiştir:
“Resûlullah’ı (sav) yanaklarının beyaz-
lığı görülecek derecede sağına ve so-
luna selam verirken görürdüm.” 281

5. Selam Verirken Elleriyle İşaret Yapmaz


Selam, başın sağa ve sola çevrilmesiyle verilir. Selam ânında el ile işaret
yapılmaz.

 278. Ebu Davud, 996; Tirmizi, 295


 279. Ebu Davud, 997
 280. Tirmizi, 297; Ebu Davud, 1004
 281. Müslim, 582

118
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI

Cabir ibni Semura’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:


“Resûlullah (sav) ile birlikte namaz kıldığımızda (selam verirken) ‘Es-Selamu
aleykum ve rahmetullah, Es-Selamu aleykum ve rahmetullah’ derdik.- Bu sı-
rada Cabir (ra) eliyle iki tarafına işaret etmiştir.-
Bunun üzerine Resûlullah (sav), ‘Niye, yerinde duramayan hırçın atların kuyruk-
ları gibi ellerinizle işaret ediyorsunuz? Birinizin elini dizine koyması ve arkasın-
dan sağındaki ve solundaki kardeşine selam vermesi yeterlidir.’ buyurdu.” 282
B. Son Oturuş ve Namaza Etkisi
Son oturuş Yüce Allah’ı övme, müminlere selam, Nebi’ye ve âline salât,
dua ve selamdan oluşur. Bunların her birinin namaz üzerinde sayısız et-
kisi vardır.
Teşehhüdde oturan kul, Rabbinin huzurunda oturduğunu hissederek
teşehhüd için oturmalıdır. “Tahiyyat/tüm selamlamalar, tayyibat/tüm güzel
ve temiz sözler, salavat/tüm dualar Allah’adır.” diyerek teşehhüde başlamak-
tadır. Tüm bu sözler övgüdür ve nasıl namaza Allah’ı yüceltip O’na ham-
dederek başlıyorsa, namazına yine O’nu (cc) yüceltip överek son verdiğini
fark etmelidir. Oturuşunda kalbini, düşüncelerini, hareketlerini gözden
geçirmelidir. Diliyle tüm övgüleri Allah’a nispet ederken, kalbi ve bede-
niyle sıradan bir varlığın huzurundaymış gibi davranmamalıdır. Sonra
durup düşünmelidir: Neden Allah’ı (cc) övmekte, neden O’nu (cc) tazim et-
mektedir? O’nun (cc) azametini, bize olan merhametini, sayısız nimetlerini
ve en önemlisi o saatte, o mekânda İlahi huzura kabul edildiğini hatırla-
malıdır. İnanarak, yakinen, bilinçle Rabbini övmelidir. Kalp inandığında
ve dil bu inanca uyarak Allah’ı övdüğünde; bu, kalplerin şifası olan bir
ameldir. Çünkü kalpler, bir varlığa teslim olmak, bağlanmak, sevmek ve
onu övmek fıtratıyla yaratılmıştır. Kalpler Allah’ı (cc) övmediğinde mutla-
ka övebileceği bir varlık bulacak ve helak olacaktır. Sonra Nebi’ye selam
verir. İşte o an, bir Nebi’nin ümmeti olduğunu, Allah’ın emirlerini bize
ulaştıranın o (sav) olduğunu, onun (sav) ümmetine olan şefkat ve merhame-
tini hatırlamalıdır. 283
 282. Müslim, 431
 283. “Andolsun ki size, içinizden olan, sizi zora sokan şeylerin kendisine ağır geldiği, size pek
düşkün, müminlere karşı şefkatli ve merhametli olan bir Resûl gelmiştir.” (9/Tevbe, 128)
Abdullah’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:

119
NAMAZ KİTABI

“Peygamber (sav),
‘Bana Kur’ân oku!’ dedi. Ben, hayretle,
‘Kur’ân sana indirildiği hâlde ben sana Kur’ân mı okuyayım?’ diye sordum. Buna karşın şöyle bu-
yurdu:
‘Ben onu başkasından duymayı arzu ediyorum.’
Bunun üzerine Nîsa Suresi’ni okumaya başladım. ‘Her bir ümmetten bir şahit getirdiğimiz ve seni
de onlara şahit olarak gösterdiğimiz zaman hâlleri nice olacak!’ ayetine gelince ‘yeter’ veya ‘dur’
dedi. Ona baktığım zaman (mübarek) gözyaşlarının aktığını gördüm.” (Buhari, 5055)
Abdullah ibni Amr’dan (ra):
“Peygamber (sav), İbrahim’in (as) sözü olan, Yüce Allah’ın, ‘Rabbim, şüphesiz ki, onlar (putlar,) in-
sanların çoğunun sapmasına neden oldular. Şimdi kim bana uyarsa o, bendendir. Kim de bana
karşı gelirse, artık sen gerçekten çok bağışlayan ve çok merhamet edensin.’ (5/Mâide, 118) aye-
tini okudu (onların, ümmetine böyle dua etmesi üzerine kendisi de) ellerini kaldırdı ve ‘Allah’ım,
ümmetim ümmetim’ dedi ve ağladı. Bunun üzerine Yüce Allah: ‘Ey Cibril! Muhammed’e git -her
ne kadar Rabbin en iyi bilen olsa da yine de- ona, ‘Seni ağlatan nedir?’ diye sor.’ buyurdu. Cibril
(as) kendisine geldi ve niye ağladığını sordu. Resûlullah (sav) da ne dediğini ona bildirdi. -Hâlbuki
Allah bunları çok iyi bilmektedir.- Bu cevap üzerine Allah: ‘Ey Cibril! Muhammed’e git ve: ‘Biz, üm-
metin konusunda seni memnun edeceğiz, seni üzüntüde bırakmayacağız.’ de’ buyurdu.” (Müslim,
202)

120
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI

Ona ve ailesine Salât ve selam ederken, onun (sav) üzerimizdeki hakkını


düşünmeli, ona ne kadar ümmet olduğunu hatırlamalıdır. Ona hakkıyla
ümmet olan, Kıyamet Günü secde ve abdest izinden tanıyacağı kimseler-
den 284 ve onunla beraber ebedî bir hayat yaşayacaklardan mı olacağı; 285
yoksa Nebi’nin yüz çevirdiği kimselerden mi olacağı 286 üzerine düşünmeli-
dir. Ona hakkıyla ümmet olabilmek için Yüce Allah’tan yardım istemelidir.
Sonra Nebi’nin öğrettiği şekilde dinî ve dünyevi, zahirî ve bâtıni, soyut
ve somut…fitnelerden Allah’a sığınmalıdır. O’na (cc) sığınırken O’nun
kudretini, hiçbir şeyin O’nu (cc) aciz bırakmayacağını, O’nun (cc) koruması
olmazsa helak olacağını düşünmelidir. Yüce Allah’a olan ihtiyacının/fak-
rının farkında olmayan, hakkıyla O’na sığınamaz. Daha üzücü olan; O’na
(cc) sığınmanın tadına lezzetine varamaz. Zira kalpler sürekli bir hüznün,

endişenin, korkunun… pençesinde ızdırap çeker. Kalbin ızdırabının din-


mesi ve sekinet nimetiyle buluşması Yüce Allah’a sığınmakla mümkün-
dür. Namaz kılan Resûl’ün duaları üzerinde durmalı; kelimeleri anlama-
ya çalıştığı gibi bu duaların ruhunu anlamaya çalışmalıdır. Subhanallah!
Neredeyse o (sav) bilinen her kötülükten Allah’a sığınmıştır. Âdeta irade-
si yokmuş, zayıf ve acizmiş, O (cc) olmasa yapabileceği hiçbir şey yokmuş
gibi, bildiği her münkerden Rabbine sığınmıştır. Bu; onun (sav) tevhidinin

 284. Abdullah ibni Büsr’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Kıyamet Günü’nde ümmetimin secde organları abdest almalarından dolayı bembeyaz ve pırıl
pırıldır.” (Tirmizi, 607)
 285. “Kim Allah’a ve Resûl’e itaat ederse bunlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği nebiler, sıd-
dıklar, şehitler ve salihlerle beraber olacaklardır. Ne güzel arkadaştır bunlar! Bu, Allah’tan olan bir
lütuftur. Her şeyi bilen olarak Allah yeter.” (4/Nîsa, 69-70)
 286. Sehl ibni Sa’d’dan (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Ben sizin havuz başında öncünüzüm. Benim yanıma gelen ondan içer, ondan içen de ebediyen
susamaz ve muhakkak benim yanıma birtakım kavimler gelecekler ki ben onları tanırım. Onlar
da beni tanırlar. Sonra benimle onların arasına bir perde konulur.” (Buhari, 6583)
Ebu Hazim’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Ben bu hadisi kendilerine rivayet ederken bunu benden Numan ibni Ebu Ayyaş işitti ve,
‘Sen bu hadisi Sehl’den bu şekilde söylerken işittin mi?’ diye sordu.
Ben de, ‘Evet böylece işittim.’ dedim.
Bunun üzerine Numan, ‘Ben Ebu Said El-Hudri üzerine şahitlik ediyorum ki muhakkak ben de
bu hadisi ondan işitmişimdir. O bu hadise şunları da ekleyerek bu hadisi Allah Resûlü’nden ak-
tarırdı, ‘Ben ‘Onlar bendendirler.’ derim. Bana ‘Sen onların senin ardından neler uydurduklarını
bilmezsin.’ denilir. Ben de, ‘Benden sonra dinde değiştirme yapanlar uzak olsunlar, uzak olsunlar’
derim.’ ” (Buhari, 6584)

121
NAMAZ KİTABI

kemâlinin, kulluğun hakikatini eksiksiz anlamasının ve Rabbine olan gü-


veninin semeresidir.
Sonra Rahim ve Kerim olan Rabbin huzurundan selam vererek ayrıl-
malıdır. Sağında ve solunda bulunan meleklere ve müminlere selam ver-
diğini bilmeli, bunun hikmetini anlamaya çalışmalıdır. O, namazdayken
Allah’ın huzurundaydı ve O’na (cc) kulluk etmekteydi. Şimdi namazdan
çıkacaktır; ancak kulluk devam edecektir. Onun, Rabbine karşı sorum-
luluğu olduğu gibi meleklere ve insanlara karşı da onların elinden ve di-
linden selamette olacağını, Rabbinin huzurunda ilan etmiş olmalıdır. Bu
şuuru bir sonraki namaza kadar taşımaya, elini ve dilini muhafaza etme-
ye gayret etmelidir. Selam verdiği sağında ve solundaki meleklerin, onun
amellerini yazdığını unutmamalıdır.
XVI. Tertib (Rükun)
Namazı bu tertib/düzen içinde kılmak namazın rükunlarındandır.
Çünkü Allah Resûlü (sav) namazı Rabbinden öğrenmiş ve ümmetine öğ-
retmiştir. Tüm müminlerin muhatap olduğu “…namazı dosdoğru kıl…” 287
emrini ümmetine açıklamıştır. O (sav) yirmi üç yıl boyunca aynı tertip/dü-
zen içinde namazı kılmıştır.
XVII. Şartların ve Rükunların İhlaline Dair Usul
Namaz; şartları, rükunları, sünnetleri ile bir bütündür. Allah Resûlü (sav)
tüm bunları bir araya toplayan bir namaz kılmış ve Malik ibni Huvey-
ris'ten rivayet edildiğine göre şöyle buyurmuştur:
“Peygamber’in (sav) yanına geldik. O esnada yaşları birbirine yakın gençler-
dik. Yanında yirmi gün yirmi gece kaldık. Allah Resûlü (sav) çok merhametli
ve yumuşak kalpli biriydi. Ailelerimizi özlediğimizi anlayınca geride bıraktık-
larımız hakkında bize soru sordu. Biz de cevapladık. Sonra, ‘A ilelerinizin ya-
nına dönün. Onlar arasında yaşayın, onlara dinlerini öğretip (Allah’ın emir-
lerini) emredin, (Ravi der ki: ‘Bu emirlerin ne olduğunu söylemişti, fakat ben
unuttum.) beni nasıl namaz kılarken gördüyseniz öylece namaz kılın,

 287. 29/Ankebût, 45

122
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI

namaz vakti gelince sizin için biriniz ezan okusun ve en büyüğünüz namazı
kıldırsın.’ buyurdu.” 288
Kişi bunlardan birini ihlal ettiği zaman namazı eksiltmiş, Peygamberin
(sav) namazına muhalefet etmiş olur. Ancak her ihlal aynı mertebede değil-

dir. Namazın cüzlerinden bir kısmını yapmamak onu bozar. Bir kısmını
yapmamak namazı bozmaz. Bazı ihlaller vardır: namazı yeniden kılma-
nızı gerektirir; bazısınıysa o ânda düzeltir namazınıza devam edersiniz.
Namaz Kitabı boyunca, Allah Resûlü’nün hadislerinden istinbat ederek
tercih ettiğimiz usulu şöyle özetleyebiliriz:
1. Namazın şartları veya rükunlarından biri kasten terk edilirse; bu na-
maz batıldır. Hiç kılınmamış gibidir. Kişi kasıtlı olarak şer’i nassa muha-
lefet ettiğinden günahkârdır. 289 Bu durumda olan biri vakit çıkmadan
pişman olursa tevbe eder. Ve namazı yeniden kılar. Şayet vakit çıkmışsa
tevbe etmekle yetinir. Zira kasıtlı olarak terk edilen namazın, vakit çık-
tıktan sonra kaza edileceğine dair delil yoktur. 290
2. Namazın şartlarından veya rükunlarından biri unutmak, bilgisizlik
veya hata gibi şer’i bir özürle terk edilirse şu yapılır:
a. Şayet namazın içinde o eksiği giderebiliyorsa; eksiği giderir ve nama-
zına devam eder. Sonunda sehiv secdesi yapar.

 288. Buhari, 631; Müslim, 674


 289. Bazı âlimler; namazın şartlarından birini kasıtlı terk etmeyi küfür saymışlardır. Zira bunun
dinle dalga geçmek olduğunu, şer’i emirleri hafife almak olduğunu söylemiş, bunun da sahibini
dinden çıkardığını iddia etmişlerdir. Delil olarak şu ayetle istidlalde bulunmuşlardır.
“Andolsun ki sözlerini onlara soracak olsan: ‘Lafa dalmış, eğleniyorduk.’ diyeceklerdir. De ki: ‘Al-
lah’ı, ayetlerini ve Resûl’ünü mü alaya alıyorsunuz?’ Özür dilemeyiniz! Muhakkak ki imanlarınız-
dan sonra kâfir oldunuz. Sizden bir grubu bağışlasak bile, suçlu günahkârlar olmaları nedeniyle
bir diğer gruba azap edeceğiz.’ ” (9/Tevbe, 65-66)
Derim ki: Bir insanın kasıtlı olarak abdestsiz namaz kılması (vb.); Onun dinle dalga geçtiğini de-
ğil, dinle dalga geçme ihtimali taşıyan bir davranışta bulunduğunu gösterir. Yaptığı davranışın
lazımı/gerektirdiği dinle dalga geçmektir’ denilebilir. Şu kaideyle sabittir ki; bir davranışın lazımı/
gerektirdiği kişinin mezhebi kabul edilmez. Ancak bu lazımı/gerekeni açıkça kabul ederse, onun
mezhebi kabul edilir (Lazımu’l Mezheb leyse bi mezheb). Kaideye binaen abdestsiz namaz kılana
sorulur: Bu davranışın ihtimalli anlamlarından olan dini önemsememe, hafife alma, dalga geç-
meyi kabul ederse; o takdirde tekfir edilir. Allah en doğrusunu bilir.
 290. Konuya dair detaylı açıklama için bk. “Namazın Kazası”, 1/461

123
NAMAZ KİTABI

Ebu Said El-Hudri’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:


“Resûlullah (sav), ashabına namaz kıldırırken ayakkabılarını çıkardı ve sol ta-
rafına koydu. Bunu gören ashabı da ayakkabılarını çıkardılar. Resûlullah (sav),
namazını bitirince, ‘Ayakkabılarınızı niçin çıkarttınız?’ diye sordu.
Onlar da, ‘Senin çıkardığını gördük biz de ondan dolayı çıkardık.’ dediler.
Bunun üzerine Resûlullah (sav), ‘Cibril geldi ve bana ayakkabılarımda pislik
olduğunu haber verdi.’ (O yüzden çıkarmıştım) diyerek sözüne şöyle devam
etti, ‘Biriniz mescide geldiğinde ayakkabılarına baksın, ayakkabılarında bir
pislik ve benzeri bir şey görürse onu (toprağa) sürsün ve o ayakkabılarıyla
namaz kılsın.’ ” 291
Allah Resûlü (sav) ayakkabılarında necaset olduğunu Cibril’den öğrenmiş
ve ayakkabılarını namaz içinde çıkarmıştır. Necasetten taharet, namazın
şartlarındandır. 292 Allah Resûlü (sav) necis ayakkabıyla, yani namazın şar-
tını ihlal ettiğini bilmeden namaza girmiş, öğrenir öğrenmez namazın
içinde necaseti izale etmiş, namazına kaldığı yerden devam etmiştir.
Abdullah ibni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Müslimler Kuba Mescidi’nde sabah namazını kılarlarken ashabtan birisi çı-
kagelip, onlara, ‘Bu gece inen âyetle Allah Resûlü’ne (sav) Kâbe’ye yönelmesi
emredildi, siz de o tarafa yönelin,’ deyince, yüzleri Şam’a dönük olan cemaat,
hemen o ânda Kâbe’ye doğru döndü.” 293
Sahabe, kıblenin değiştiğini bilmeden namaza durmuştur. Namaz için-
de yeni inen hükmü öğrenmiş, oldukları yerde yeni kıbleye dönmüşler
ve namazlarına devam etmişlerdir. Kıbleye yönelmek namazın şartların-
dandır. Onu ihlal eden namaz içinde hatasını düzeltebiliyorsa, düzeltir
ve namazına devam eder.
Muaviye ibni Hakem’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) ile birlikte namaz kılıyordum. Derken cemaatten bir kişi aksır-
dı. Ben de: ‘Yerhamukellah’ dedim. Bunun üzerine cemaat dik dik bana baktı.
Ben de, ‘Vay başıma gelene! Ne oldu da bana bakıyorsunuz?’ dedim. Onlar
 291. Ebu Davud, 650
 292. Cumhura göre
 293. Buhari, 403; Müslim, 562
124
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI

da ellerini dizlerine vurmaya başladılar. Onların beni susturduklarını gördü-


ğümde (bir şeyler diyecektim) ama sustum. –Annem babam ona feda olsun.
Ne kendisinden önce ne de sonra ondan daha güzel bir öğretmen görmedim.-
Resûlullah (sav), namazı bitirdiğinde Allah’a yemin olsun ki, ne beni azarladı,
ne bana vurdu ne de bana ağır bir söz söyledi. Kendisi, ‘Bu namaz var ya, işte
bunun içerisinde insan sözünden hiçbir şey uygun düşmez. O, ancak tesbih,
tekbir ve Kur’ân okumaktır.’ veya buna benzer buyurdu.” 294
Muaviye ibni Hakem (ra) namazda konuşmanın yasaklandığını bilmiyor-
dur ve namazda konuşmuştur. Sahabe susması için ona işaret etmiştir.
Neyi yanlış yaptığını anlamasa da susmuş ve namazına devam etmiştir.
Namazı bozan unsurlardan birini yapmış; uyarılınca hatasını telafi etmiş
ve susmuştur. Allah Resûlü (sav) namazı iade etmesini emretmemiştir.
b. Şayet ihlal ettiği şart veya rükun namaz içinde düzeltilemiyor; nama-
zın dışına çıkması gerekiyorsa; namazdan çıkar, eksiği giderir ve namazı
yeniden kılar.
Örneğin, herhangi bir sebeple abdesti bozulan kimse; namazda abdest
alamayacağı için, namazdan çıkar, abdest alır, namazı baştan kılar. 295

 294. Müslim, 537


 295. Bir grup fakih imam; bu durumda olan kimsenin abdestini alıp namaza kaldığı yerden
devam edebileceğini söylemiştir. Delilleri şudur:
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: ‘Namaz içindeyken kusma, burun kanaması veya boğazdan ağıza
kadar gelen ve tekrar mideye dönen yenen ve içilen maddeler ve mezi gelmesi gibi bir durumla
karşılaşan kimse hemen dönüp abdest alsın, hiç konuşmadan namazın kalanını tamamlasın.’ ”
(İbni Mace, 1221)
Ancak bu rivayet İsmail ibni Ayyâş rivayetidir ve daha önce geçtiği gibi onun Hicazlılardan ri-
vayeti zayıf kabul edilmiştir. Bu rivayet de onun İbni Cureyc rivayetidir ve İbni Cureyc Hicazlıdır.
Ayrıca bu hadisi İbni Cureyc’den nakledenler mürsel olarak nakletmiştir. İsmail ibni Ayyaş ise
rivayeti mürsel olarak nakletmemiş Aişe Annemizi de senede eklemiştir. Âlimler bunu onun bir
vehmi/hatası kabul etmiştir. (İsmail ibni Ayyaş rivayeti için bk. 1/300, 52 No.lu dipnot)
Bu hadis zayıf olsa da sahabeden ve tabiinden bu mezhepte olanlar vardır.
“Abdullah ibni Ömer burnu kanadığı zaman çekilir, abdest alır, sonra da döner kaldığı yerden
devam ederdi.” (Muvatta, 88)
“İbni Abbas’ın burnu kanardı. Çıkar burnunu yıkar sonra da geri döner ve kaldığı yerden kılardı.”
(Muvatta, 89)
“Yezid ibni Abdullah, Said İbni Museyyeb’in namaz kılarken burnu kanadığını gördü. Peygam-
ber’in (sav) eşi Ümmü Seleme’nin odasına geldi. Abdest suyu getirdiler, abdest aldı. Sonra döndü
ve kaldığı yerden devam etti.” (Muvatta, 90)

125
NAMAZ KİTABI

c. Şayet ihlal ettiği şart veya rüknu namazdan sonra fark ederse ve henüz
namaz vaktinin içindeyse iki durum söz konusudur:
• Namazdan kısa süre sonra bunu farketmesi: Bu durumda namaza
geri döner, ihlal ettiği şart veya rüknu tamamlar, sehiv secdesi yapar.
Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber (sav) bize öğle veya ikindi namazlarından birini kıldırdı. (İbni
Sirin, Ebu Hureyre’nin bunun hangi namaz olduğunu belirttiğini, ama ken-
disinin bunu unuttuğunu söylemiştir.) İki rekâttan sonra selam verdi. Sonra
mescidin (ön tarafına) konmuş kütüğe yöneldi ve ona yaslandı. Kızgın gibi
görünüyordu. Sağ elini sol elinin üstüne koydu sonra parmaklarını birleştirdi.
Daha sonra sağ yanağını, sol elinin sırtına koydu.
Bu esnada mescidden çıkmak için acele davrananlar Mescid-i Nebevi’nin ka-
pılarından çıkarken, ‘Namaz kısaldı.’ deyip duruyordu. Cemaatin içinde Ebu
Bekir ve Ömer de vardı. Ama onlar da Peygamber (sav) ile konuşmaya cesaret
edemiyorlardı. Cemaat arasında kolları uzun olduğu için kendisine ‘Zu’l Ye-
deyn’ denen biri daha vardı.
(Onlardan önce,) ‘Ey Allah’ın Elçisi, namaz mı kısaldı, yoksa unuttun mu?’
diye sordu.
Allah Resûlü (sav), ‘Ne namaz kısaldı, ne de unuttum.’ diye cevap verdi.
Sonra, ‘Zu’l Yedeyn’in dediği gibi mi oldu?’ diye sordu.
Cemaat, ‘Evet.’ deyince, biraz öne geçti ve namazın geri kalan kısmını
kıldırıp selam verdi. Daha sonra tekbir getirip önceki secdesi gibi belki de
ondan daha uzun secde etti. Sonra başını kaldırıp tekrar tekbir getirdi. Son-
ra yeniden tekbir getirip önceki secdesi gibi belki de ondan daha uzun secde
etti. Daha sonra başını kaldırıp tekbir getirdi.
(Ravi der ki:) ‘Muhtemelen, bundan sonra ne yaptığını İbni Sirin’e sordular
o da şöyle cevap verdi: ‘En sonunda selam verdi.’ ’
(Ravi der ki:) ‘Bana haber verildiğine göre, İmran ibni Husayn, ‘En sonunda
selam verdi.’ demiştir.’ ” 296

 296. Buhari, 482; Müslim, 573

126
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI

Allah Resûlü namazı iki rekât eksik kılmıştır. Birden fazla rüknu ihlal
etmiştir. Namazdan sonra bu durum kendisine bildirilince tekrar nama-
za dönmüş, kaldığı yerden namaza devam etmiştir. Sehiv secdesiyle na-
mazı sonlandırmıştır.
• Namaz bittikten uzun süre sonra hatasını anlaması: şayet vaktin için-
deyse namazı yeniden kılar. Şayet vakit çıkmışsa şer’an mazurdur; na-
mazı yeniden kılmasına (veya kaza etmesine) lüzum yoktur.
Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir gün Resûlullah (sav) mescide girmişti. Onun arkasından birisi daha gelip
namaza durdu. Namazını bitirince gelip Resûlullah’a (sav) selam verdi.
Resûlullah (sav) onun selamına mukabelede bulunduktan sonra, ‘Git ve nama-
zını tekrar kıl, çünkü sen namaz kılmadın.’ buyurdu.
Adam gidip daha önceki kıldığı gibi namazını tekrar etti. Sonra gelip Resû-
lullah’a (sav) selam verdi.
Resûlullah Efendimiz yine, ‘Git ve namazını tekrar kıl, çünkü sen namaz kıl-
madın.’ buyurdu. Bu durum üç defa tekrarlandı.
Sonunda adam, ‘Seni hak ile gönderen Allah’a yemin ederim ki: ben bundan
daha iyisini yapamıyorum. Bana doğrusunu öğretiniz.’ dedi.
Bunun üzerine Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: ‘Namaza duracağın zaman
önce tekbir getir. Sonra ezberinde bulunan ve kolayına gelen kısımlarından
Kur’ân oku. Ardından vücudun hareketsiz kalacak şekilde (itminan) rükûya
var. Sonra rükûdan doğrul ve dimdik dur (i’tidâl). Ardından secdeye git ve
kemikler eklem yerlerine tam anlamıyla oturacak şekilde (itminan) secde et.
Sonra doğrul ve yine kemikler eklem yerlerine tam anlamıyla oturacak şekil-
de (itminan) otur ve ardından tekrar secdeye git ve kemikler eklem yerlerine
tam anlamıyla oturacak şekilde (itminan) secde et. Namazının geri kalan kıs-
mında da bu söylediklerimin tamamını aynen yap!’ ” 297
Bu adam namaz rükunlarında “tuma’nine” yapmadığı için; birçok rüknu
yerine getirmeden namaz kılmıştır. Allah Resûlü (sav) de “Git ve namazını
 297. Buhari, 793; Müslim, 397

127
NAMAZ KİTABI

tekrar kıl, çünkü sen namaz kılmadın.” buyurarak, kıldığının namaz olma-
dığını belirtmiştir.
Dikkatimizi çeken şey şudur: İçinde bulunduğu vakti kıldırmasına rağ-
men, daha önceden yanlış kıldığı namazları iade etmesini istememiş;
kaza da emretmemiştir. Bu da rüknu veya şartı ihlal edilen namazın, va-
kit içindeysek yeniden kılınacağını, vakit çıkmışsa ne eda ne de kaza ola-
rak kılınmayacağını gösterir.
Said ibni Abdurrahman ibni Ebza, babasının şöyle dediğini nakletmiştir:
“Bir adam Ömer’e gelerek, ‘Ben cünüp oldum, ama su bulamıyorum.’ dedi.
Bunun üzerine Ammar ibni Yasir, Ömer’e şöyle dedi: ‘Hatırlar mısın, bir de-
fasında seninle birlikte bir seferdeydik. Sen namaz kılmamıştın. Ben ise, toprak
üstünde yuvarlanarak debelenip namaz kılmıştım. Sonra bu olayı Peygamber’e
(sav) anlatmıştım. O da ‘Şöyle yapman yeterliydi.’ buyurmuştu ve ellerini yere

vurduktan sonra onlara üflemişti. Daha sonra ise elinin iç kısmıyla yüzünü ve
tüm elini mesh etmişti.’ ” 298
Ammar (ra) teyemmümü yanlış almış, yani hem abdestsiz hem de teyem-
mümsüz namaz kılmıştır. Seferden/yolculuktan sonra bu durumu Allah
Resûlü’ne (sav) nakletmiştir. Allah Resûlü (sav) ona teyemmümü öğretmiş;
ancak şartı ihlal ettiği namazları yeniden kılmasını emretmemiştir. 299
Uzun süre kısa süre farkı
Bu noktada şer’i bir ölçü yoktur. Âlimlerin çoğu uzun müddet ve kısa
müddet arasını ayırmışlardır. Ancak uzun zaman ile kısa zamana dair so-
mut bir ölçü koymamışlardır. Koydukları ölçüler de naslarla ve akli ge-

 298. Buhari, 338


 299. Son iki hadisle ilgili olarak denebilir ki; hadiste geçmiyor oluşu, Allah Resûlü’nün (sav) o na-
mazı kılmalarını istemediği veya sahabenin o namazları iade etmediği anlamına gelmez. Böyle
bir itiraz yerinde olmayacaktır. Çünkü; “İhtiyaç ânında hükmün beyanının ertelenmesi caiz de-
ğildir.” Allah Resûlü’nün (sav) namaz kılmayı dahi bilmeyen birine hükmü açıklamayı ertelemiş
olması düşünülemez. Yine sahabenin kendi bilgileriyle bu namazları iade veya kaza etmiş olma
ihtimali de uzaktır. Zira bu rivayetleri fıkhi bir hükmü insanlara öğretmek için rivayet etmişlerdir.
Hükmün en önemli parçası olan ”o hâlde kılınan namazların iade edilip edilmeyeceğini” nak-
letmemeleri pek makul görünmemektedir. Allah en doğrusunu bilir; hadislerle ilgili gündeme
getirilen bu vb. itirazlar yerinde değildir. Daha ziyade; önce bir mezhep benimsenmiş, ardından
o mezhebe aykırı hadisler tevil ve itirazlarla muhkem (muarızı olmayan anlamında) olmaktan
çıkarılmak istenmiştir. "

128
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI

rekçelerle nakzedilmiştir. Racih olan; bunun kişinin kendine kalmasıdır.


Şayet kalbi mutmainse hatasını telafi eder ve sehiv secdesi yapar. Kalbi
mutmain olmuyorsa namazı baştan kılar. Allah en doğrusunu bilir. 300
3. Namazın sünnetlerinden birini ihlal etmesi durumunda; ister kasıt-
lı ister sehven yapsın namaz sahihtir. Ancak terk ettiği sünnet oranında
namazın ecrinden ve kemâlinden eksilmiş olur. 301
 300. Bu görüşleri şöyle sıralayabiliriz:
•  İmam Şafii “örfe” göre değişeceğini belirtmiştir. (Fethu’l Bârî, 1229 No.lu hadis şerhi) Oysa aynı
bölgede yaşayıp farklı işler yapanlar için dahi uzun ve kısa zaman anlayışı farklılık arzetmektedir.
•  Buveyti (rh) “bir rekâtlık zaman” olarak değerlendirmiştir. (Fethu’l Bârî, 1229 No.lu hadis şerhi)
Bazı rivayetlerde Allah Resûlü’nün evine girdiği, birinin gidip evde onu uyardığı ve gelip namaz
kıldırdığı vaki olmuştur. Hiç şüphesiz bu bir rekâtlık bir zamandan daha uzundur.
İmran ibni Husayn’dan şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü ikindi namazını üç rekât kıldı. Sonra eve girdi. Kendisine Hirbak denilen bir adam
Allah Resûlü’nün yanına gitti. Elinde de tûl vardı. ‘Ey Allah Resûlü’ dedi ve durumu anlattı.
Elbisesini öfkeli bir şekilde çekerek insanların yanına çıktı. ‘Doğru mu söylüyor?’ dedi.
‘Evet.’ dediler. Bir rekât namaz kıldı. Sonra selam verdi. İki secde yaptı ve yine selam verdi.” (Müs-
lim, 574)
•  Ebu Hureyre’den (ra), “Hata yapılan namaz süresi kadar bir zamandır.” değerlendirmesi rivayet
edilmiştir. (aynı yer) Buna göre sabah namazında yapılan daha kısa yatsı namazında yapılan için
daha uzun bir süre söz konusu olmaktadır. Bu bir ölçü değildir.
•  İbni Hazm (rh) ”Abdesti bozulmadıkça” gibi bir değerlendirmede bulunmuştur. (El-Muhallâ,
3/74)
Bazı hadislerde kişinin namazdan sonra oturduğu yerde abdesti bozulmadıkça namazda sayıla-
cağı rivayet edilmiştir. Ancak bu bir ölçü değildir. Zira yerinden kalkmadıkça da namazda sayıla-
cağı, mescidden ayrılmadıkça namazda sayılacağı, hatta namazı beklerken namazda sayılacağı
nakledilmiştir.
Ebu Said El-Hudri’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“ ‘Kul bir namazı beklemek için mescidde olduğu müddetçe namazda gibidir. O, (mescidden)
çıkıncaya veya hades işleyinceye kadar melekler onun için, ‘Allah’ım onu bağışla! Allah’ım ona
merhamet et.’ derler.’
Ravi der ki: ‘Ebu Said El-Hudri’ye sordum, ‘Hades işlemek nedir?’
Ebu Said, ‘Sessiz veya sesli yellenmedir’ dedi.’ ” (Ahmed, 11907)
Ebu Zubeyr’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Cabir ibni Abdullah’a, ‘Peygamber’in, ‘Kişi namazı beklediği müddetçe namazda sayılır.’ dediğini
duydun mu?’ diye sordum.
Dedi ki: ‘Biz bir gece Allah Resûlü’nü yatsı namazı için bekledik. Vakit gecenin yarısına yaklaşınca-
ya kadar yanımıza çıkmadı. Sonra Allah Resûlü geldi ve namazı kıldık. Namazdan sonra, ‘Oturun!’
dedi ve bize hitap ederek şöyle buyurdu: ‘İnsanlar namazlarını kıldılar ve uyudular. Sizler ise na-
mazı beklediğiniz süre içerisinde namazda sayıldınız.’ ” (Ahmed, 14743)
Hâliyle “abdest bozulmadıkça” bir ölçü değildir.
 301. Yukarıda okuduğumuz tafsilat; konu hakkında varid olan sahih hadislerin her biriyle amel
ve her hadisi yerli yerinde kullanma usulüyle temeyyüz eden Ehl-i Hadis metodudur.
Bununla birlikte; konu hakkında farklı mezhep ve farklı tercihler olduğu bir gerçektir. Konunun
inceliklerine vakıf olmak ve zahiren çelişki gibi görünen bazı detayların anlaşılması için bazı açık-
lamaların faydalı olacağı kanaatindeyim.

129
NAMAZ KİTABI

•  Yukarıdaki açıklamalar; namaz söz ve fiilerini; şart, rükun ve sünnet diye ayıran usulün neti-
cesidir. Hanbeli ve Hanefilerin şart, rükun, vacip ve sünnet ayrımı çok daha farklıdır. Onlara göre
vacip apayrı bir kategoridir ve kendine özel hükümleri vardır. (Tafsilat için bk. El-Fıkhu’l İslâmî ve
Edilletuh, 2/807; El-Fıkhu Ale’l Mezâhibi’l Erba’a, 1/218)
•  Cumhur-u ulema şartların ve rükunların terki durumunda; namazdan uzun zaman sonra
fark edilirse iadenin gerekli olduğunu; vakit çıktıktan sonra anlaşılırsa o namazın yine kılınması
gerektiğini söylerler. Zira o namaz bir borçtur ve kılınmadan kişi o borçtan kurtulmaz. Ayrıca
cumhur kasıtlı terk edilen namazın kaza edilebileceğine/edilmesi gerektiğine inanır. Bizim delil
olarak kullandığımız hadislere şu minvalde cevaplar verirler: Bu hadisler “vakiatu’l ayn” yeni “özel
vaka”dır derler. Buna göre özel vakıalar özel durumlardır; onlardan hüküm çıkarılıp genele teşmil
edilemez. Bazı imamlar bu hadislerin asıllara muarız olduğunu (kılınmayan namazın zimmette
borç olması ve kılınmadan kişinin o borçtan kurtulamayacağı) ve asıllar ışığında anlaşılması ge-
rektiğini söyler. Bazı âlimler hadislerde iadenin emredilmemiş olmasını; sahabenin bunu bildiği-
ne ve özel olarak emredilmesinin gerekli olmadığına yormuşlardır.
Görüldüğü gibi; bu tercih sünnetten habersiz olmaktan dolayı veya sünnete muhalefet gayesi
gütmekten yaşanmamıştır. Daha ziyade iki ayrı nassı (zahiren) muarız görüp birini diğerine tercih
veya namaz gibi bir konuda ihtiyat amaçlı yaşanmıştır. Allah (cc) tüm imamlarımızdan razı olsun.
•  Bir grup âlim şer’i özürleri farklı kategoriler olarak ele almış ve her özürle ilgili farklı neticeler
elde etmiştir. Örneğin, cahilin bilene kadar mükellef olmadığını, hâliyle cehalet hâlinde yaptı-
ğı hataları iade etmesine gerek olmadığını söylemişlerdir. Unutan veya hata yapanın ise özür
hâlinde/mükellef olduğunu; hatırladığı/farkettiği ânda borcunu ödeme zorunluluğu olduğunu
söylemişlerdir. (El-Muhallâ, 2/235)
•  Bazen de bir şeyin rükun olup olmayışı konusunda ihtilaf yaşanabilmektedir. Hâliyle bu âlim-
ler konunun aslında ittifak etmiş olsa da o cüzde farklı sonuçlara ulaşırlar. Örneğin, Hanefiler
Musiu's-Salat hadisinde varid olan namaz eylemlerini, başka hadislerle desteklenmedikçe rükun
kabul etmezler. Cumhurun rükun dediğine vacip derler. Ve o cüzün terki konusunda cumhurdan
farklı bir yol izlerler. Bazen de bir şeyin şart olup olmayışında ihtilaf yaşanır. Bir şeyin şart olması
için gerekli olan deliller konusunda anlayış farklılığı sonucu; bir âlim diğerlerinin şart gördüğünü
şart görmeyebilir. Setri avretin, necasetten taharetin ve kıbleye yönelmenin şart olup olmama-
sında Malikiler ve Şevkânî’nin (rh) cumhur-u ulemaya muhalefeti gibi… Bu durumda cumhurun
şart gördüklerine vacip derler ve cumhurdan farklı bir neticeye varırlar.
Sonuç: Yukarıda mezkûr ayrıntılar gözetilmediğinde âlimlerin mezhepleri ve Ehl-i Hadis’in ter-
cihlerinde çelişki olduğu sanılabilmektedir. Ancak âlimlerimizin asıl ve furu yönünden yaklaşım
farklılıkları anlaşıldığında; meselenin ilmî yönü daha iyi kavranabilmektedir. Allah (cc) en doğru-
sunu bilendir.

130
NAMAZDAN SONRA YAPILACAK ZİKİRLER BABI

Zikir İbadetinin Faziletleri/Faydaları


• K albi Mutmain Kılar
• Mümin Kul, Allah’ı Zikredince Allah da Onu Zikreder
• Mümin için Sebat ve Başarı Vesilesidir
• Kulu Kıyametin Dehşetinden Koruyan Salih Amellerdendir

Farz Namazından Sonra Yapılacak Zikir ve Dualarla


İlgili Bazı Meseleler
• Öğretme Amacıyla Olması Dışında Namazdan Sonra
Getirilen Tekbir Haricindeki Tesbihatlar Sessiz ve Bireysel
Olarak Yapılır
• Tesbihatlar Tesbih Kullanılarak Yapılabilir
• Farz Namazından Sonra Dua Ederken Eller Açılmamalıdır
• Dua Sonrasında Eller Yüze Sürülmemelidir
NAMAZDAN SONRA
YAPILACAK ZİKİRLER BABI

A llah’ı (cc) anmak/zikir en faziletli ibadetlerden biridir. Kişi her ân ve


hâlde Yüce Allah’ı zikredebilir.
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber (sav), hayatının her ânında Allah’ı zikrederdi/hatırda tutardı.” 1
Bazı yerlerde zikir, normal zamanlardan daha faziletlidir; zira şeriat o
zamanlarda zikri teşvik etmiştir. Güneş’in doğuşundan ve batışından ön-
ce, 2 düşmanla karşılaşma ânında, 3 günah işledikten sonra 4 bu zaman-
lardan bazılarıdır. Zikrin teşvik edildiği zamanlardan biri de namazların
akabinde yapılan zikirdir.
I. Zikir İbadetinin Fazileti/Faydaları
Umumen zikrin, hususen namaz sonrası zikrin faziletine dair şunları
söyleyebiliriz:
A. Zikir, Kalbi Mutmain Kılar
“Onlar ki; iman edip, kalpleri Allah’ın zikriyle mutmain/huzur ve güven için-
de olanlardır. Dikkat edin! Kalpler ancak Allah’ın zikriyle mutmain olur.” 5
 1. Müslim, 373
 2. bk. 20/Tâhâ, 130
 3. bk. 8/Enfâl, 45
 4. bk. 3/Âl-i İmran, 135
 5. 13/Ra’d, 28

133
NAMAZ KİTABI

Mutmain olmak, (kaygı ve endişe verici) rahatsızlıktan sonra sükûne-


te ermektir. 6
Ayet, dolaylı olarak insana bir mesaj verir: İnsan kalbinde bir rahatsız-
lık hâli vardır. Buna kaygı dersiniz, endişe dersiniz, stres dersiniz, varo-
luşsal korku dersiniz… İşte bu rahatsızlığın ilacı Allah’ı (cc) zikretmektir.
Dil, Allah’ı zikre koyulduğunda, kalp durulmaya başlar. Çünkü; o ânda
kalp, Rabbine kavuşur. Kaybolduktan sonra annesini bulan çocuk gibi,
kelimelerin tarif edemeyeceği bir huzur hisseder.
Kalp, yaratılışı itibarıyla her ân değişik hâllere girebilen bir yapıdadır. İyi
ve kötü bütün duyguların karargâhı olan kalp, insanın manevi varlığının
da merkezidir. Allah’ı zikretmek de bu manevi merkezde ortaya çıkan ve
giderek insanın tüm benliğini saran geçici kaygı ve endişelere karşı güç-
lü, köklü bir güven ve huzur duygusu meydana getirir.
Bunu hissetmek isteyen Müslim; kaygı ve endişelerin çarkında savru-
lurken, bir kenara oturup Allah’ı (cc) zikretmelidir. Hayatın kıyıcı dalgaları
arasında sürüklenirken, nasıl da rahatladığını ve güvenli bir limana de-
mirlemiş gibi huzur duyduğunu anlayacaktır.
B. Mümin Kul, Allah’ı Zikredince Allah da Onu Zikreder
“(Bu nimetlerime karşılık yalnızca) beni ânın ki ben de sizi anayım…” 7
Ebu Hureyre’nin (ra) rivayet ettiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Allah şöyle buyurdu: ‘Ben kulumun (benim) hakkımdaki zannı üzereyim.
Beni zikrettiği zaman onunla beraberim. Eğer beni tek başına zikrederse ben
de onu yalnız anarım. Şayet beni bir toplulukla beraber zikrederse ben de onu
daha hayırlı bir topluluk içinde anarım.’ " 8
Şimdi şöyle düşünelim: Bir kenara oturuyor ve Allah’ı (cc) anıyorsunuz.
Kur’ân okuyor, dua ediyor veya tesbih çekiyorsunuz. Bu amele mukabil,
Allah da sizi anıyor. Evet, El-Azîz ve El-Celîl olan Allah sizi nefsinde anı-

 6. El-Mufredât, s. 524, t-m-n maddesi


 7. 2/Bakara, 152
 8. Buhari, 7405; Müslim, 2675

134
NAMAZDAN SONRA YAPILACAK ZİKİRLER BABI

yor! Bu nasıl bir şereftir… Kalbinde hayat olan insanın, bu hayal karşı-
sında titrememesi ne mümkündür…
Enes ibni Malik’in (ra) rivayet ettiğine göre Resûlullah (sav) Ubey bin Ka’b’a
(ra) hitaben şöyle buyurmuştur:

“ ‘A llah ‘Lem yekunillezine keferû’ Suresi’ni sana okumamı emretti. 9


Ubey bin Ka’b, ‘A llah benim ismimi mi andı.’ dedi.
Resûlullah (sav), ‘Evet.’ buyurdu.
(Bunun üzerine) Ubey ibni Ka’b duygulanarak ağladı.” 10
Ya da şöyle: Bir topluluk içinde Allah’ı (cc) anıyorsunuz.
Belki Kur’ân okuyor, belki davet yapıyorsunuz. Şu müjdeye nail oluyor-
sunuz: “…Şayet beni bir toplulukla beraber zikrederse ben de onu daha ha-
yırlı bir topluluk içinde anarım” 11
Bu hayırlı topluluk, melekler topluluğudur ve müjde de Yüce Allah’ın
onların içinde kulunu anması, meleklere karşı zakir kuluyla övünmesidir.
Muaviye (ra) şöyle rivayet etmiştir:
“…Bir gün Resûlullah bir ilim halkasında oturan ashabının yanına geldi ve
onlara, ‘Burada niçin oturuyorsunuz?’ diye sordu.
‘Bize İslam’ı nasip ederek büyük bir lütufta bulunması sebebiyle Allah’ı zik-
retmek ve O’na hamdetmek için oturuyoruz.’ diye cevap verdiler.
Resûlullah, ‘Gerçekten siz buraya sadece Allah’ı zikretmek için mi oturdu-
nuz?’ diye sordu.
‘Evet, vallahi sadece bu maksatla oturduk.’ dediler.
Bunun üzerine Resûlullah, ‘Ben size inanmadığım için yemin verdirmiş de-
ğilim. Fakat Cibril bana gelerek Allah’ın melekler topluluğuna sizinle iftihar
ettiğini haber verdi; onun için böyle söyledim.’ buyurdu.” 12

 9. Beyyine Suresi


 10. Buhari, 3809; Müslim, 799
 11. Buhari, 7405; Müslim, 2675
 12. Müslim, 2701; Tirmizi, 3379; Nesai, 5426

135
NAMAZ KİTABI

Bazen de Allah (cc), sizi daha hayırlı mümin topluluklar arasında anar;
kulların sizi anmasını sağlar.
Bunun en güzel örneklerinden birisi İbrahim’dir (as):
“Sonradan gelecekler arasında (hayırla yâd edilmesi için ona güzel bir nam)
bıraktık. Selam olsun İbrahim’e.” 13
İbrahim’in (as) en büyük özelliklerinden birisi, kimseciklerin olmadığı ıs-
sız, kurak yerlerde Allah’ı çokça zikretmesidir. Bundan ötürü yeryüzünde
bulunan gelmiş ve geçmiş tüm müminler için tevhid ve teslimiyet örneği
olarak şanı yüceltilmiştir. Allah (cc) şöyle buyurmuştur:
“İman edip salih amel işleyenlere Er-Rahmân sevgi kılacaktır.” 14
Bu sevginin şekli, mümin gönüllerin çokça zikreden kimseye yönelme-
si ve onun sevgisinin kalplerde yer etmesidir. Bunun daha ötesi ise Al-
lah’ın, kulunu gök ehline (meleklere) sevdirmesidir. Zira Allah’ın (cc) sev-
gisi gizli kalmaz:
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Allah bir kulu sevdiği zaman Cibril’e, ‘A llah filanı seviyor, onu sen de sev!’
diye emreder. Cibril de o kulu sever, sonra gök ehline, ‘A llah filanı gerçekten
seviyor, onu siz de seviniz!’ diye hitap eder. Göktekiler de o kimseyi sever-
ler. Sonra da yeryüzündekilerin gönlünde o kimseye karşı bir sevgi uyanır.” 15
Düşünen bir mümin için Allah’ın (cc), kulunu zikretmesi ve başka kulla-
rına da sevdirmesi çok büyük bir hadisedir:
“Sana vahyedilen Kitab’ı oku ve namazı dosdoğru kıl. Şüphesiz ki namaz, in-
sanı fuhşiyat ve münkerden alıkoyar. (Kıldığınız namaza karşılık) Allah’ın sizi
anması daha büyüktür. Allah yaptıklarınızı bilir.” 16
Rabbini anan ve Rabbinin de kendisini andığı kul, yalnızlık hissini bil-
mez. Belki de İslam âlimlerinin uzun zindan imtihanına dayanma sırrı
 13. 37/Saffât, 108-109
 14. 19/Meryem, 96
 15. Buhari, 7485; Müslim, 2637
 16. 29/Ankebût, 45

136
NAMAZDAN SONRA YAPILACAK ZİKİRLER BABI

budur. Serahsi (rh) ve İbni Teymiyye (rh) gibi birçok âlim, ömürlerinin bü-
yük kısmını zindanlarda ve yalnız geçirmiştir. Ancak o yalnızlıkta dahi,
bir ordu gibi çalışmış, üretmiş, gönüllere ümit tohumları ekmişlerdir. Te-
selli etmek için yanlarına giden, teselli olup dönmüştür. İmam Ahmed (rh),
İmam Ebu Hanife (rh) ve diğerleri… Zindanın kahreden yalnızlığı ve zâ-
limlerin alçaltan zulümleri karşısında dimdik durmuşlardır. Kanaatimiz-
ce bu, imanlarının ve Allah’ı (cc) çokça zikretmelerinin bereketiydi. Zira
Allah (cc), birini anıyorsa o yalnız değildir. Yerlerin ve göklerin görünmez
ordularıyla, bunlardan da öte Allah’ın rahmetiyle beraberdir.
C. Allah’ı Zikretmek, Mümin İçin Sebat ve Başarı Vesilesidir
Herhangi bir bela karşısında direnip sebat edebilmek için, her bir insa-
nın ya da her bir topluluğun kendilerine has motivasyon vesileleri vardır.
Müslimlerin böyle durumlarda sebat edebilme motivasyonları, Allah (cc)
ile bağlarını güçlü tutan zikirdir.
Allah (cc) şöyle buyurmaktadır:
“Ey iman edenler! Bir toplulukla karşı karşıya geldiğinizde sebat edin. Allah’ı
çokça zikredin ki kurtuluşa eresiniz.” 17
Müminleri türlü zorluklar karşısında sabit kılan şey, Yüce Allah’ı çokça
zikretmekle beraber Allah (cc) hakkında kalplerinde olan hüsnüzandır. Mü-
minler yeryüzündeki başka hiçbir topluluğun ummadığı ve beklemedi-
ği bir şekilde Allah’ın yardımını umarlar. Çünkü onların yaptıkları daimi
zikir, kalpteki marifet ağacını sular. Allah’a ve O’nun (cc) vaadine yakinen
iman peyda eder. Allah’ı anmaktan gafil toplumlar ise, tam zıddı bir istika-
mette seyrederler. Onlar Allah’ın (cc) yardımını ve ihsan edeceği zaferi asla
hesaba katmazlar. Onların Yüce Allah’tan böyle bir umut ve beklentileri
yoktur. Onlar ancak maddi güçlerine ve batıl ideolojilerine dayanırlar. Bu
ise, kalpleri zikir gibi güçlü bir bağla Allah’a bağlı olan müminler karşı-
sında kocaman bir hiç ifade eder. Buna hem İslam tarihi hem de son yıl-
larda yaşanan olaylar, şüpheye yer bırakmayacak bir şekilde tanıklık eder.
Allah’ı zikretmek müminler için savaşta, barışta, hicrette, cihadda, za-

 17. 8/Enfâl, 45

137
NAMAZ KİTABI

ferde, yenilgide, başarıda veya esarette… her halükârda geçerlidir. Zikir,


müminler için bir yaşam biçimi, kesilmeyen bir ubudiyet yoludur.
Müminler, şu hataya düşmemeye çalışır: Rahatlık ânında Allah’ı unu-
tup, sıkıntı ânında hatırlamak… Bu, tüccar kulluğudur. Fayda ve zarar
hesabı yapılarak Allah’a (cc) kulluk yapılmaz. Gerçi böyle bir kulluğun fay-
da verdiği de pek görülmemiştir ya! Olsa olsa, bir anlık refleksle Allah’a
tutunan, ama bunu da sürdüremeyen örnekler olmuştur. Mümin, hadiste
ifade edildiği gibi, rahatlık ânında Allah’ı anan, darlık ânında da Allah’ın
kendisini andığı kimsedir:
“Rahatlık ânında Allah’ı tanı ki, O da seni sıkıntı ânında tanısın.” 18
Ancak rahat ve geniş zamanlarında Allah’ı zikirden gafil olan bir kimse,
yaşadığı kötü bir hadise karşısında zikir ve duaya yönelmeye çalışsa da
bunda muvaffak olması pek kolay olmaz. Zikir, âdeta kalp ve dilin doğal
refleksi olmalıdır. Allah’ı zikretmek için tehlikeli bir durumla karşılaş-
mayı beklememelidir. Her ânda ve hâlde dilini zikir ile meşgul etmelidir.
D. Zikir, Kulu Kıyametin Dehşetinden Koruyan Salih
Amellerdendir
Ahiretin kalpleri sarsan dehşetli sahneleri vardır. Allah ve Resûl’ü kalp-
lerdeki korkuyu Allah’a (cc) yöneltmek için bu sahneleri çokça zikreder:
“Ey insanlar! Rabbinizden korkup sakının. Şüphesiz ki kıyamet sarsıntısı, bü-
yük bir şeydir. Onu göreceğiniz gün, emziren emzirdiğini unutur, gebe kadın-
lar çocuklarını düşürür ve insanları sarhoş hâlde görürsün; oysa onlar, sarhoş
değillerdir. Fakat Allah’ın azabı pek çetindir.” 19
“Şayet kâfir olursanız, çocukların saçlarını ağartan (o dehşetli) günde, nasıl
korunup sakınacaksınız?” 20
Mikdad’dan (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Güneş, Kıyamet Günü’nde insanlara bir mil mesafe kalıncaya kadar yak-
laştırılır… İnsanlar, işledikleri kötü amelleri kadar tere batarlar. Onlardan bir
 18. El-Mu’cemu’l Kebîr, 11560
 19. 22/Hac, 1-2
 20. 73/Müzzemmil, 17

138
NAMAZDAN SONRA YAPILACAK ZİKİRLER BABI

kısmı topuklarına, bir kısmı dizlerine, bazıları bellerine kadar ter içinde kalır;
bazılarının da ter âdeta ağızlarına gem vurur, dedi ve eliyle ağzını işaret etti.” 21
Bu dehşet verici sahnelerden kurtaran bir vesile de, Allah’ı (cc) çokça zik-
retmektir:
“…Allah’ı çokça zikreden erkekler ve (Allah’ı) çokça zikreden kadınlar; Al-
lah onlar için bağışlanma ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.” 22
Zira, zikreden kadın ve erkekler, Allah (cc) tarafından ağırlanırlar. Onlara
bağışlanma ve mükâfat vardır.
Allah Resûlü (sav) o günün dehşetinden, arşın gölgesiyle korunacak yedi
sınıf insan sayar. Onlardan biri de kimsenin olmadığı yerlerde Allah’ı zik-
reden zikir ehlidir:
“Allah yedi kişiyi, kendi gölgesinden başka gölgenin olmadığı günde, gölge-
si altında gölgelendirecektir: Adaletli imam, Rabbine ibadet içinde yetişmiş
genç, kalbi mescidlere bağlı olan kimse, Allah yolunda birbirini sevip, birleş-
meleri de ayrılmaları da bunun için olan iki kişi, mevki ve güzellik sahibi bir
kadın kendisini istediği hâlde, ‘Ben Allah’tan korkarım!’ diyen erkek, infak
ettiğinde sol tarafının, sağ tarafının ne infak etmekte olduğunu bilmeyeceği
kadar gizli sadaka veren kimse ve kimsenin olmadığı yerlerde Allah’ı zikredip
iki gözü dolup taşan kimse.” 23  24
II. Farz Namazından Sonra Yapılacak Zikirler
Abdullah ibni Abbas (ra) şunu haber vermiştir:
“Resûlullah (sav) döneminde insanlar farz namazların ardından yüksek sesle
Allah’ı zikrederlerdi.”
• Abdullah ibni Abbas devamla demiştir ki:
“Ben Ashab-ı Kiram’ın namazı bitirdiklerini bu şekilde seslerini yükseltme-
lerinden anlardım.” 25

 21. Müslim, 2864; Tirmizi, 2421; Ahmed, 23813


 22. 33/Ahzâb, 35
 23. Buhari, 660; Müslim, 1031
 24. Kalp Katılığının Zararları, Halis Bayancuk, s. 133-140
 25. Buhari, 841; Müslim, 583

139
NAMAZ KİTABI

Abdullah ibni Abbas’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:


“Ben Resûlullah’ın (sav) namazının bittiğini getirilen tekbirlerden anlardım.”  26
Cemaatle kılınan namazlarda imamın selamıyla beraber topluca tekbir
getirmek, unutulmuş sünnetlerdendir. Asr-ı Saadet’te namazın bittiği
camiden yükselen tekbir sesinden anlaşılırdı.
A. Tesbihatları Sesli ve Hep Beraber Yapmak Caiz midir?
Allah Resûlü (sav) ve ashabı hep beraber “Allahu Ekber” der, sonra tesbiha-
tın kalan kısmını bireysel ve sessiz yaparlardı. Müezzin komutuyla hep
birlikte tesbih yapmak, Asr-ı Saadet’te uygulanan bir sünnet değildi. Bu
uygulamayı ilk başlatan Haricilerdi ve ileride geleceği gibi sahabenin tep-
kisine maruz kalmışlardı.
Bazıları İbni Abbas (ra) rivayetine dayanarak, tesbihatın sesli olabilece-
ğini ileri sürerler. Oysa İbni Abbas (ra) rivayeti, bütün bir tesbihatın değil,
yalnızca tekbir lafzının sesli olduğunu belirtir. Bugün, bu vb. rivayetlere
dayanarak tesbihatın sesli olması gerektiğini savunanlar, dört mezhepten
birine uyduklarını söylerler. Oysa dört mezhep, tesbihatın sesli yapılması
şöyle dursun, tekbirde ses yükseltmeyi dahi kabul etmemişlerdir.
Nevevi şöyle der: “Bu babta İbni Abbas’ın (ra) rivayet ettiği: ‘Biz Resûlullah’ın
(sav) namazının bittiğini tekbir ile anlardık.’ Diğer rivayette de: ‘İnsanların farz

namazı bittirdikten sonra yüksek sesle tekbir getirmeleri…’ hadislerinden


bahsedilmektedir. Bu da seleften bazılarının söyledikleri farz namazın aka-
binde yüksek sesle tekbir getirip, zikir yapmanın müstehap olduğu şeklindeki
görüşlerine bir delildir. Müteahhir ilim adamlarından bunu müstehap kabul
eden kimseler arasında Zahiri Mezhebi'nden İbni Hazm da vardır. İbni Bat-
tal ve başkalarının naklettiklerine göre uyulan mezhep imamları ile
başkaları ise yüksek sesle zikir ve tekbir almanın müstehap olmadığı
kanaatindedirler.
Şafii -Yüce Allah’ın rahmeti ona olsun- bu hadisi Resûlullah (sav) ashaba nasıl
zikir yapacaklarını öğretmek maksadıyla kısa bir süre bu zikirleri açıktan yap-
tığı, ashabın bunu sürekli yapmadıkları şeklinde yorumlamıştır. (İbni Battal
 26. Buhari, 842

140
NAMAZDAN SONRA YAPILACAK ZİKİRLER BABI

devamla) Dedi ki: Bu sebeple Şafii imamın da, ona uyanın da namazı bitir-
dikten sonra Yüce Allah’ı anmalarını ve bunu içten yapmalarını tercih etmiş-
tir. Ancak kendisin de bu yaptığının öğrenilmesini isteyen bir imam olması
(yani bu işi öğretmek maksadıyla yapması) hali müstesnadır. O takdirde ar-
tık bu yaptığı uygulamanın öğrenildiğini kabul edinceye kadar açıktan yapar
sonra gizli yapmaya devam eder. İşte Şafii bu hadisi böyle yorumlamıştır.” 27
B. Zikirde Aslolan Gizli Olmasıdır
Kendisini zikretmemizi emreden Allah (cc), zikrin nasıl yapılacağını da
emretmiştir.
“Gönülden yalvararak, korku ile ve yüksek olmayan bir sesle, sabah ve akşam
Rabbini zikret. Sakın gafillerden olma!” 28
Zikir için bir araya toplanmak bir ibadet olsa da bir araya toplanılan her
ortamda sesli zikir doğru değildir. Allah Resûlü (sav) ve ashabı zikir ama-
cıyla bir araya toplanır. Allah’ı zikrederlerdi; ancak zikri sesli yapmazlardı.
Ebu Said El-Hudri’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Muaviye mesciddeki bir halkanın yanına çıktı ve ‘Sizi buraya oturtan sebep
nedir?’ dedi.
Onlar da, ‘A llah’ı anmak için oturduk.’ dediler.
‘Sizi bundan başka bir şey oturtmadığına Allah’a yemin eder misiniz?’ dedi.
‘A llah’a yemin olsun ki, bizi bundan başka bir şey oturtmadı.’ dediler.
O da şöyle dedi: ‘Bakın ben, sizi töhmet altında bırakmak için yemin ettir-
medim. Resûlullah’tan (sav) benim derecem kadar az hadis/bilgisi olan hiçbir
kimse yoktur. Resûlullah (sav), ashabından oluşan bir halkanın yanına çıkmış
ve ‘Sizi buraya oturtan sebep nedir?’ buyurmuştu.
Onlar da, ‘A llah’ı anmak ve bizi İslam’a yönlendirdiği, bizi onunla nimetlen-
dirdiği için kendisine hamdetmek için oturduk.’ dediler.

 27. El-Minhâc, El-Mesâcidu Ve Mevâdiu’s Salât Kitabı, 23. Bab başlığı şerhi
 28. 7/A’râf, 205

141
NAMAZ KİTABI

O da, ‘Sizi bundan başka bir şey oturtmadığına Allah’a yemin eder misiniz?’
buyurdu.
Onlar da, ‘Allah’a yemin olsun ki, bizi bundan başka bir şey oturtmadı’ dediler.
Peygamber de (sav), ‘Bakın ben, sizi töhmet altında bırakmak için yemin et-
tirmedim. Bana Cibril geldi ve Yüce Allah’ın sizinle meleklere övündüğünü
bildirdi.’ buyurdu.” 29
Şayet sesli zikir yapıyor olsalar “Sizi buraya oturtan sebep nedir?” gibi bir
soruya muhatap olmazlardı.
Topluca ve sesli zikir yapmadıkları gibi, yapanlara tepki gösterirlerdi.
İmam Darimi, Sünen’in Mukaddimesi’nde Amr bin Seleme’den (ra) şu
rivayeti aktarır:
“Biz Abdullah ibni Mesud’un kapısında sabah namazından önce oturuyor-
duk. Ebu Musa El-Eşari geldi. ‘Ebu Abdurrahman (İbni Mesud) henüz çık-
madı mı?’ diye sordu.
Bizler, ‘Hayır.’ dedik.
Ebu Abdurrahman çıkınca hep beraber yanına gittik. Ebu Musa, ‘A z önce
mescidde bir şey gördüm. Daha önce hiç görmediğim bu şeyin hayırlı bir şey
olmadığını düşünüyorum…’ Sonra anlatmaya başladı.
‘Mescidde halkalar hâlinde oturmuş, ellerinde taşlar olan ve başlarında bulu-
nan birinin ‘Yüz defa tekbir getirin!’ demesiyle tekbir getiren insanlar gördüm.
Aynı usülle yüzer defa Kelime-i Tevhid’i söylüyor ve Allah’ı tesbih ediyorlar.’
İbni Mesud, ‘Onlara ne dedin?’ dedi.
Ebu Musa, ‘Sana danışmadan bir şey demedim.’ diye karşılık verdi.
‘Onlara iyiliklerini değil, kötülüklerini saymalarını emretseydin!’ dedi ve
mescide girdi. Biz de onunla beraber girdik. Halkalardan birinin yanına geldi
ve dedi ki: ‘Bu yaptığınız nedir?’ (onlara,)
‘Ey Ebu Abdurrahman, zikirlerimizi saydığımız taşlardır!’

 29. Müslim, 2701

142
NAMAZDAN SONRA YAPILACAK ZİKİRLER BABI

(İbni Mesud,) ‘Kötülüklerinizi sayınız! Ben iyiliklerinizin zayi olmayacağı-


nı garanti ederim. Ey Muhammed ümmeti! Ne de çabuk helake yöneldiniz.
Allah Resûlü’nün bedeni çürümeden, kullandığı kaplar kırılmadan ve ashabı
henüz aranızdayken mi sapıtacaksınız? Nefsimi elinde bulunduran Allah’a ye-
min olsun ki ya sizler Muhammed’in üzerinde olduğu yoldan daha hayırlı bir
yol üzeresiniz ya da sizler sapıklık kapısını açmaktasınız!’
(Onlar,) ‘Vallahi, ey Ebu Abdurrahman, biz bu yaptığımızla hayrı elde et-
mekten başka bir şey kastetmedik!’
(İbni Mesud) ‘Hayrı amaçlayan nice insan ona ulaşamaz. Allah Resûlü Kur’ân
okuyup da boğazlarından geçmeyecek (onu anlamayacak) insanlardan bah-
setmişti. Zannım odur ki onların çoğu sizdendir.’ ” 30
Görüldüğü gibi Abdullah ibni Mesud (ra) bu uygulamayı Allah Resûlü’nün
(sav) sünnetine aykırı bulmuş ve topluca sesli zikir yapanları dalalet kapıla-

rını açmakla, yani İslam’a yeni bidatler sokmakla suçlamıştır.


C. Sessiz Bir İbadetin Öğretim Amacıyla Sesli Yapılması
Herhangi bir ibadet, bilmeyenlere öğretmek amacıyla aslın dışına çı-
kılarak yapılabilir. Öğretme gerçekleşince asla dönülür. Buna dair şer’i
örnekler:
Ebu Hazim ibni Dinar’dan şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah’ın (sav) minberinin hangi ağaçtan yapıldığı konusunda görüş ay-
 30. Darimi, 210; “Abdullah ibni Mesud’un (ra) bu tavrı, sünnete ittiba ve bidatlerin izalesi konu-
sunda çalışanlar için faydalı hususlar içermektedir. Bunlardan bazıları şunlardır:
a. Ebu Musa El-Eşari (ra) kendinden daha bilgili olana durumu aktarmış ve ona danışmadan gör-
düğü şeyle ilgili müdahalede bulunmamıştır. Her biri Allah Resûlü’nün (sav) yanında yetişse de
her birinin âlim olmadığını, meseleleri âlim olanlara danıştıklarını görüyoruz.
b. İbni Mesud (ra) bizlere usul öğretiyor: Bir şeyi Allah Resûlü (sav) yapmamış ve sonradan gelenler
yapmaya başlamışsa burada iki seçenek vardır: Ya sonradan gelenler Allah Resûlü’nden daha
doğru ve isabetli bir yol üzerelerdir ya da Allah Resûlü’nün haber verdiği ‘Her yenilik bidat, her
bidat sapıklıktır…’ buyruğunca sapıtmışlardır. İman ehli birinci şıkkı söylemeyeceği için geriye
sadece tek şık kalmaktadır.
c. Hayır dilemek ile hayra isabet etmek farklı şeylerdir. Kişinin niyeti hayır elde etmek olduğu gibi
ameli de buna uygun olmalıdır. Yani yapmak istediği hayır, sünnete muvafık olmalıdır.
d. Bidatler insanın sapıtmasında müessirdir. Amelî dahi olsa önü alınmayan bidat, akidede bir
bidate sebep olabilir. Zikir hususunda Allah Resûlü’nün (sav) sünnetinden sapıp yeni metotlarla
Allah’ı (cc) anmaya çalışanların bu bidati, onları Haricilerin saflarına sürüklemiş ve akidevi-itikadi
bir hâl ile neticelenmiştir.” (Tüm Resûllerin Ortak Müjdesi, Halis Bayancuk, s. 155)

143
NAMAZ KİTABI

rılığına düşen bir kesim Sehl ibni Sa’d Es-Saidi’ye gelerek minberin neden ya-
pıldığını sordular.
Sehl onlara şu cevabı verdi: ‘A llah’a yemin ederim ki: ben bu minberin han-
gi ağaçtan yapıldığını, mescide konduğu ilk günü ve Resûlullah’in (sav) üzeri-
ne oturduğu ilk günü çok iyi biliyorum. Peygamber (sav) kölesi marangozlukla
meşgul olan bir kadına- Sehl bu kadının kim olduğunu söylemişti- haberci
göndererek, ‘Kölene söyle insanlara hitap ettiğim zaman üzerine oturacağım
bir minber yapsın.’ diye emir buyurmuştu. Kadın da kendisine söylendiği gibi
kölesine bu minberi yaptırdı. Köle Resûlullah’ın (sav) istediği minberi ormandan
temin ettiği ılgın ağacından yapmış ve getirmişti. Kadın bu minberi daha sonra
Resûlullah’a (sav) gönderdi ve minber Peygamber’in (sav) istediği yere kondu. İşte
ben Resûlullah’ın (sav) bu minber üzerinde namaz kıldığını ve yine minberin
üzerinde iken tekbir getirdiğini gördüm. Sonra minberden inmeden rükû
etmişti ve ardından geri geri çekilerek minberden inmişti. Bu şekilde
geriye çekildiken sonra minberin ilk basamağının dibine secde etmiş
ve ardından aynı uygulamayı tekrar etmişti.’ ” 31
Allah Resûlü (sav) minber üzerinde namaz kılmış, rükû ve secde için aşağı
inmiş, tekrar geri dönüş yapmıştır. Bunlardan hiçbiri normal namaz için-
de caiz değildir. Ancak öğretme amacı olunca aslın dışına çıkılmış, mak-
sat hasıl olunca da asla geri dönülmüştür.
Ömer ibni Hattab (ra) namazda şu kelimeleri sesli olarak söylerdi: 32

‫ َو َل إِلَ َه غ ْ َُي َك‬،‫ َوت َ َع َال َج ُّد َك‬،‫ ت َ َبا َر َك ْاس ُم َك‬،‫ُس ْب َحانَ َك اللَّ ُه َّم َو ِب َح ْم ِد َك‬
Normalde istiftah duası sessiz okunur. Ömer (ra) insanlara öğretmek, o
arada ne okuduğunu anlatmak için bu duayı sesli okumuştur.
Sa’d, Talha’nın şöyle söylediğini belirtmiştir.
“İbni Abbas’ın arkasında cenaze namazı kıldım. Talha ibni Abdullah ibni Avf
şöyle demiştir: ‘İbni Abbas’ın arkasında bir cenaze namazı kıldım. O Fâtiha

 31. Buhari, 917; Müslim, 544


 32. Müslim, 399

144
NAMAZDAN SONRA YAPILACAK ZİKİRLER BABI

Suresi’ni okudu ve ‘Bunun sünnet olduğunu öğrenesiniz diye böyle yaptım.’


dedi.’ ” 33
Normalde cenaze namazı sessiz okunan namazlardandır. Abdullah ibni
Abbas (ra) Fâtiha Suresi’ni sesli okumuştur. Amacı insanların Fâtiha Sure-
si’ni okuduğunu öğrenmeleri ve bir sünnetten haberdar olmalarıdır.
Hâliyle; yeni İslam’a giren bir topluma tesbihat (veya herhangi bir iba-
deti) öğretmek amacıyla sesli yapmak caizdir. Öğrenme gerçekleştikten
sonra asla dönmek ve sünnete uygun hareket etmek gerekir.
Allah Resûlü’nden (sav) varid olan zikirler:
• Sevban’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlulah (sav), namazdan çıktığı zaman üç defa istiğfar getirir arkasından:

ِ ْ ‫ ت َ َبا َرك َْت يَا ذَا الْ َج َل ِل َو‬،‫الس َل ُم‬


‫الكْ َر ِام‬ َّ ‫ا َللَّ ُه َّم أَنْ َت‬
َّ ‫الس َل ُم َو ِم ْن َك‬
‘A llah’ım sen Selâm’sın. Selâm sendendir. Sen yücesin. Ey ikram ve celâl sa-
hibi’ diye dua ederdi. -Hadisin ravilerinden El-Velîd, Evzâi’ye: ‘İstiğfar nasıl
getirilir?’ dedim. O da,

‫ أَ ْستَ ْغ ِف ُر اللَّ َه‬،‫أَ ْستَ ْغ ِف ُر اللَّ َه‬


‘A llah’ım beni bağışlamanı istiyorum. Allah’ım beni bağışlamanı istiyorum.’
dersin.’ dedi.” 34
• Muğire ibni Şu’be’nin katibi Verrad şöyle demiştir:
“Bir defasında Muğire ibni Şu’be, Muaviye’ye gönderilmek üzere bana yaz-
dırdığı bir mektupta şunları söylemişti:
‘Resûlullah (sav) her farz namazın ardından şöyle dua ederdi:

،‫ش ٍء ق َِدي ٌر‬ ْ َ ‫ لَ ُه الْ ُمل ُْك َولَ ُه الْ َح ْم ُد َو ُه َو َع َل ك ُِّل‬،‫ش َيك لَ ُه‬ ِ َ ‫َل إِلَ َه إِ َّل اللَّ ُه َو ْح َد ُه َل‬
‫ َو َل يَ ْن َف ُع ذَا الْ َج ِّد ِم ْن َك الْ َج ُّد‬،‫ َو َل ُم ْع ِط َي لِ َم َم َن ْع َت‬،‫اللَّ ُه َّم َل َمانِ َع لِ َم أَ ْعطَ ْي َت‬

 33. Buhari, 1335


 34. Müslim, 591-592

145
NAMAZ KİTABI

‘A llah’tan başka ilah yoktur, o tektir, asla ortağı/şeriki yoktur. Mülk tümüyle
O’na aittir, hamd O’na mahsustur. O’nun her şeye gücü yeter. Allah’ım senin
verdiğini engelleyebilecek hiçbir güç yoktur, senin vermeyip engellediğini de
verebilecek hiçbir güç bulunmamaktadır. Hiç kimsenin zenginliği (malı ve
mülkü), senin katında fayda sağlamaz.’ ” 35
• Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle bu-
yurmuştur:
“Kim, her namazın arkasından otuz üç defa ‘Subhanallah’ otuz üç defa ‘El-
hamdulillah’ otuz üç defa ‘A llahu Ekber’ derse -ki, bunların toplamı doksan
dokuzdur- yüzüncü olarak da,

‫ش ٍء ق َِدي ٌر‬ ِ َ ‫َل إِلَ َه إِ َّل اللَّ ُه َو ْح َد ُه َل‬


ْ َ ‫ لَ ُه الْ ُمل ُْك َولَ ُه الْ َح ْم ُد َو ُه َو َع َل ك ُِّل‬،‫ش َيك لَ ُه‬
derse günahları (hataları) denizin köpükleri kadar olsa bile bağışlanır.” 36
Tesbihlerle ilgili farklı rivayetlerde farklı rakamlar varid olmuştur. Bun-
ların her biri sünnettir ve her insan içinde bulunduğu duruma göre bun-
lardan birini yapmakta serbesttir.
Abdullah ibni Amr’dan (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle
buyurmuştur:
“ ‘İki özellik vardır ki Müslim onları işlerse cennete girer onlar da çok kolay-
dır. Fakat bunları yapanlar pek azdır. Her namazın ardından on defa ‘Sub-
hanallah’, on defa ‘Elhamdulillah’ ve on defa ‘Allahu Ekber’ demektir
ki günde yüz elli sefer söylemiş olur. Mizanda ise bin beş yüz eder. Yatağına
yattığında otuz dört defa ‘A llahu Ekber’, otuz üç defa ‘Elhamdulillah’ ve otuz
üç defa da ‘Subhanallah’ demek dilde yüz adede ulaşmış olur. Mizanda ise bin
kabul edilir.’
Ravi dedi ki: ‘Resûlullah'ı (sav) bunları parmağıyla sayarken gördüm.’
‘Ey Allah’ın Resûlü! Bunlar kolay olmasına rağmen yapanlar niçin azdır?’
diye soruldu.

 35. Buhari, 844; Müslim, 593


 36. Müslim, 597

146
NAMAZDAN SONRA YAPILACAK ZİKİRLER BABI

Peygamber de (sav) şöyle cevap verdi: ‘Şeytan birinize yatağındayken gelir ve


bunu söylemeden uyutur. Namaz kılarken gelir namazın sonunda bunları söy-
lemeden ona bir ihtiyacını hatırlatıverir.’ ” 37
• Ali ibni Ebi Talib’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) namazdan selam verip çıkınca şöyle dua ederdi:

‫سف ُْت َو َما أَنْ َت‬


َ ْ َ‫ َو َما أ‬،‫س ْرتُ َو َما أَ ْعلَ ْن ُت‬ َ ْ َ‫ َو َما أ‬، ُ‫ا َللَّ ُه َّم ا ْغ ِف ْر ِل َما قَ َّد ْم ُت َو َما أَ َّخ ْرت‬
‫ َل إِلَ َه إِ َّل أَنْ َت‬،‫ أَنْ َت الْ ُم َق ِّد ُم َوأَنْ َت الْ ُم َؤ ِّخ ُر‬،‫أَ ْعلَ ُم ِب ِه ِم ِّني‬
‘A llah’ım, benim önceden işlediğim, sonradan işleyeceğim, gizli olarak yaptı-
ğım ve açık olarak işlediğim her günahımı ve aşırı gidişimi affet, bağışla. Benim
yaptığım günahlarımı sen benden daha iyi bilirsin. Dilediğini öne geçirende
sensin sonraya bırakan da sensin. Senden başka ilah yoktur. Ancak sen varsın.” 38
• Muaz ibni Cebel’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) onun elini tutup: ‘Ey Muaz! Vallahi seni seviyorum. Ey Muaz
vallahi seni seviyorum, ey Muaz sana şu tavsiyede bulunuyorum. Her farz na-
mazın sonunda hiç terk etmeden mutlaka şu duayı oku buyurdu:

‫ َو ُح ْسنِ ِع َبا َدتِ َك‬،‫ َوشُ ْكر َِك‬،‫ا َللَّ ُه َّم أَ ِع ِّني َع َل ِذكْر َِك‬
‘A llah’ım! Seni zikretmekte, sana şükretmekte ve sana güzelce ibadet etmek-
te bana yardım et.’ ” 39
• Ayetu’l Kursi, Muavvizeteyn ve İhlâs Suresi okumak
“Kim her farz namazdan sonra Ayetu’l Kursi’yi okursa onu cennete girmek-
ten ölümden başka bir şey alıkoyamaz.” 40
Taberânî ziyadesinde Ayetu’l Kursi yanında İhlâs Suresi de zikredilmiş-
tir. 41

 37. Ebu Davud, 5065; Tirmizi, 3410; Nesai, 1348


 38. Ebu Davud, 1509
 39. Ebu Davud, 1522
 40. Amelu’l Yevm ve’l Leyle, Nesai, 100
 41. El-Mu’cemu’l Kebîr, 7532; İbni Hacer (rh) Muhaddis İbni Hibban’ın (rh) hadise sahih dediğini
aktarmıştır. bk. Bulûğu’l Merâm, 324

147
NAMAZ KİTABI

Ukbe ibni Amir’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:


“Resûlullah (sav) bana her namazın arkasından Nâs ve Felak Surelerini oku-
mamı emretti.” 42
• Peygamber (sav) şöyle dua ederdi:

ِ ‫ َو َعذ‬،ِ‫ َوالْ َف ْقر‬،ِ‫ا َللَّ ُه َّم إِ ِّن أَ ُعو ُذ ب َِك ِم َن الْ ُك ْفر‬
‫َاب الْق ْ َِب‬
“Allah’ım, küfürden, fakirlikten ve kabir azabından sana sığınıyorum.” 43
D. Zikirler Tesbihle Yapılır mı?
Tesbihlerde aslolan el ile yapılması, sayılı tesbihlerin parmakla sayıl-
masıdır.
Muhacir kadınlardan olan Yuseyra'dan (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) biz kadınlara şöyle dedi: Tesbih, tehlil ve takdisi elden bı-
rakmayınız ve parmaklarınızla tesbihinizi çekiniz. Çünkü onlar da sorguya
çekilecekler ve konuşturulacaklardır. Gaflete düşmeyin sonra rahmeti unu-
tursunuz.” 44
Allah Resûlü (sav) kendisi de el parmaklarıyla zikirlerini yapmıştır. 45
Ancak tesbihatın boncuk, çakıl taşı, hurma çekirdeği ve tesbih gibi bir
araçla yapılmasında bir beis yoktur. Zira Asr-ı Saadet’ten başlamak üzere
bu yolla tesbihat yapanlar olmuş, inkâr edilmemiştir.
Safiye’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) yanımıza girdi. Önümde tesbih gibi saydığım dört bin çekir-
dek bulunuyordu.
Dedim ki: ‘Onlarla sayarak Allah’ı tesbih etmişimdir.’
Bunun üzerine Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: ‘Ben sana bu tesbih çektiğin
şeylerden daha fazla sevap kazandıracak bir şeyi öğreteyim mi?’
Ben de ‘Evet.’ dedim.
 42. Ebu Davud, 1523; Tirmizi, 2903
 43. Ahmed, 20381
 44. Tirmizi, 3583; Ebu Davud, 1501
 45. bk. Ebu Davud, 5065; Tirmizi, 3486

148
NAMAZDAN SONRA YAPILACAK ZİKİRLER BABI

Buyurdular ki: ‘De ki: ‘A llah’ın yarattıkları sayısınca tesbih ederim.’ ’ ” 46
Sa’d ibni Ebi Vakkas'ın (ra) babasından şöyle rivayet edilmiştir:
“Sa’d, Resûlullah (sav) ile birlikte bir kadının yanına girdi. Kadının önünde hur-
ma çekirdekleri veya çakıl taşları vardı. Onlarla tesbih çekiyordu.
Bunu gören Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: ‘Sana bundan daha kolayını ve
daha üstününü haber vereyim mi? ‘Gökteki yarattıkları sayısınca Allah’ı tes-
bih ederim. Yeryüzündeki yarattıkları sayısınca Allah’ı tesbih ederim, her ikisi
arasındaki yaratıklar sayısınca Allah’ı tesbih ederim. Yine yarattığı şeyler sayı-
sınca Allah’ı tesbih ederim.’ Yine bunlar kadar ‘A llahu Ekber’ de, yine bunlar
kadar ‘Elhamdulilllah’ de, yine bunlar sayısınca ‘Lailaheillallah’ de yine bunlar
sayısınca ‘La havle ve la kuvvete illa billah’ de.’ buyurdu.” 47
Ayrıca sahabeden Ebu Safiyye, Sad ibni Ebi Vakkas, Ebu Hureyre, Ebu Der-
da’nın, Allah hepsinden razı olsun; çakıl ve hurma çekirdekleriyle tesbih çek-
tikleri rivayet olunmuştur. 48
Sonuç
Evla olan Allah Resûlü’nün (sav) sözlü ve fiilî sünnetine ittiba etmek, tes-
bihatı elle yapmaktır. Bununla birlikte sünnet olduğuna ve daha faziletli
olduğuna inanmamakla birlikte tesbih vb. bir araçla zikir yapmakta bir
beis yoktur. Allah en doğrusunu bilir.
III. Namazdan Sonra Dua
Yüce Allah mutlak olarak duayı emretmiştir. Duanın en belirgin olduğu
yer namazdır. Zira namazın kendisi bir dua, bir yakarış, bir niyazdır. Na-
mazın her yerinde dua etmek caizdir. Üç yerde dua ise özel olarak teşvik
edilmiştir: Secde, teşehhüd sonrası ve namazdan sonra.

 46. Tirmizi, 3554; Tirmizi hadisin isnadı için, “Maruf değildir.” diyerek hadisi zayıf gördüğünü
belirtmiştir.
 47. Ebu Davud, 1500; Tirmizi, 3568; Ebu Davud sükût ederek, Tirmizi “hasen ğarib” diyerek
hadisin sahih (veya ihticaca müsait) olduğunu ifade etmişlerdir. Ayrıca İbni Hibban, Sahih’inde
tahriç etmiş; Hâkim, El-Mustedrek’te “İsnadı sahihtir.” demiştir. (Tuhfetu’l Ehvezî, 3568 No.lu hadis
şerhi)
 48. Rivayetler ve isnatları için bk. Neylu’l Evtâr, 819-821 No.lu hadis şerhi

149
NAMAZ KİTABI

İbni Abbas’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:


“Resûlullah (sav), (vefat ettiği rahatsızlığı sırasında) cemaat Ebu Bekir’in arka-
sında namaz için saf tuttuğu sırada evinin perdesini açtı ve ‘Ey insanlar! Şu bi-
line ki, peygamberlik müjdelerinden geriye, Müslim’in gördüğü veya Müslim’e
gösterilen salih (doğru) rüyadan başka bir şey kalmamıştır. Bakınız! Rükûda
ve secdede iken Kur’ân okumam bana yasaklanmıştır. Rükûda Yüce Allah’ı
tazim ediniz (Allah’ı yücelten ifadeler söyleyiniz). Secdede ise dua etmeye
gayret ediniz, çünkü (secde) duanızın kabul olunması için en uygun
bir hâldir.’ buyurdu.” 49
Abdullah ibni Mesud’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Biz Resûlullah’ın arkasında namaz kıldığımız zaman son teşehhüdde şöyle
derdik: ‘Kullarından Allah’a selam olsun. Şu meleğe, şu meleğe selam olsun.’
Bunun üzerine Allah Resûlü bize dönerek şöyle buyurdu: ‘A llah’a selam ol-
sun demeyin. Şüphesiz Selam olan sadece Allah’tır. Fakat bunun yerine şunu
söyleyin:
Tahiyyat, salavat ve tayyibat Allah’a mahsustur. Ey Nebi, Allah’ın selamı, rah-
meti ve bereketi senin üzerine olsun. Selam bize ve Allah’ın salih kulları üzeri-
ne olsun. Ben şehadet ederim ki Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur ve ben yine
şehadet ederim ki Muhammed, O’nun kulu ve Resûlü’dür.
Çünkü siz bu şekilde Allah’ın salih kullarına selam dilediğiniz zaman, bu dua
gökteki veya gök ile yer arasında Allah’ın her salih kuluna ulaşır. Bundan sonra
ise hoşuna giden dilediği herhangi bir duayı okumakta serbesttir.’ ” 50
Ebu Umame’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah’a (sav) şöyle denildi, ‘Ey Allah’ın Resûlü! Duaların hangisi daha
makbuldür?’
Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: ‘Gecenin son yarısında ve farz namazlardan
sonra yapılan dualar.’ ” 51
Namazdan sonra yapılan duanın icabete en uygun vakitlerden olduğu
 49. Müslim, 479
 50. Buhari, 835; Müslim, 402
 51. Tirmizi, 3499

150
NAMAZDAN SONRA YAPILACAK ZİKİRLER BABI

belirtilmiştir. Allah Resûlü de (sav) bu vakitte dua etmiş ve ashabına bazı


dualar öğretmiştir.
Ali ibni Ebi Talib’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) namazdan selam verip çıkınca şöyle dua ederdi:

‫سف ُْت َو َما أَنْ َت‬


َ ْ َ‫ َو َما أ‬،‫س ْرتُ َو َما أَ ْعلَ ْن ُت‬ َ ْ َ‫ َو َما أ‬، ُ‫ا َللَّ ُه َّم ا ْغ ِف ْر ِل َما قَ َّد ْم ُت َو َما أَ َّخ ْرت‬
‫ َل إِلَ َه إِ َّل أَنْ َت‬،‫ أَنْ َت الْ ُم َق ِّد ُم َوأَنْ َت الْ ُم َؤ ِّخ ُر‬،‫أَ ْعلَ ُم ِب ِه ِم ِّني‬
‘A llah’ım, benim önceden işlediğim, sonradan işleyeceğim, gizli olarak yap-
tığım ve açık olarak işlediğim her günahımı ve aşırı gidişimi affet bağışla. Be-
nim yaptığım günahlarımı sen benden daha iyi bilirsin. Dilediğini öne geçi-
rende sensin sonraya bırakan da sensin. Senden başka ilah yoktur. Ancak sen
varsın.’ ” 52
Ümmü Seleme’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber (sav) sabah namazını kılıp selam verdiği zaman şu duayı okurdu:

‫ َو َع َم ًل ُمتَ َق َّب ًل‬،‫ َو ِر ْزقًا طَ ِّي ًبا‬،‫اللَّ ُه َّم إِ ِّن أَ ْسأَل َُك ِعل ًْم نَا ِف ًعا‬
‘A llah’ım! Senden yararlı ilim, helal rızık ve kabul edilmiş amel isterim.’ ” 53
Ebu Mervan’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Ka’b, kendilerine denizi Musa için yaran Allah adına yemin ederek şunu
söyledi: ‘Biz Tevrat’ta şunu görüyoruz, ‘A llah’ın Nebisi Davud namazı bitirdi-
ği zaman Allah’a şöyle dua ederdi:

‫اي الَّ ِتي َج َعل َْت ِفي َها‬ َ ‫ َوأَ ْصلِ ْح ِل ُدنْ َي‬،‫ا َللَّ ُه َّم أَ ْصلِ ْح ِل ِدي ِني ال َِّذي َج َعلْتَ ُه ِل ِع ْص َم ًة‬
‫ َوأَ ُعو ُذ ب َِك‬،‫ َوأَ ُعو ُذ ِب َع ْفو َِك ِم ْن نِ ْق َم ِت َك‬،‫ اللَّ ُه َّم إِ ِّن أَ ُعو ُذ ِبر َِض َاك ِم ْن َس َخ ِط َك‬،‫َم َع ِاش‬
‫ َو َل يَ ْن َف ُع ذَا الْ َج ِّد ِم ْن َك الْ َج ُّد‬،‫ َو َل ُم ْع ِط َي لِ َم َم َن ْع َت‬،‫ َل َمانِ َع لِ َم أَ ْعطَ ْي َت‬،‫ِم ْن َك‬
‘A llah’ım! (Cehennem azabından ve zalimlerin zulmünden) korunmak için
bir sığınak yaptığın dinimi benim için hayırlı kıl. Rızkımı elde etmeme vasıta
 52. Ebu Davud, 1509
 53. İbni Mace, 925

151
NAMAZ KİTABI

kıldığın dünyayı da benim için hayırlı kıl. Allah’ım! Gazabından rızana sığını-
rım. Hışmından affına sığınırım. Senden, sana sığınırım, verdiğine kimse en-
gel olamaz. Vermediğine de kimse bir şey veremez, senin yardımın olmadan
hiçbir güçlüye gücü fayda veremez.’ ’ ” 54
Muaz ibni Cebel’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) onun elini tutup: ‘Ey Muaz! Vallahi seni seviyorum. Ey Muaz
vallahi seni seviyorum, ey Muaz sana şu tavsiye de bulunuyorum. Her farz na-
mazın sonunda hiç terk etmeden mutlaka şu duayı oku.’ buyurdu.

‫ َو ُح ْسنِ ِع َبا َدتِ َك‬،‫ َوشُ ْكر َِك‬،‫ا َللَّ ُه َّم أَ ِع ِّني َع َل ِذكْر َِك‬
‘A llah’ım! Seni zikretmekte, sana şükretmekte ve sana güzelce ibadet etmek-
te bana yardım et.’ ” 55
A. Duada Eller Kaldırılır mı?
Dua yapılırken elleri açmak (ve kaldırmak) manevi mütevatir sünnet-
lerdendir. Onlarca farklı rivayette Allah Resûlü’nün (sav) duada ellerini kal-
dırdığı rivayet edilmiştir.
Selman’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: ‘Rabbiniz son derece hayâ ve kerem sahibidir.
Kulu, O’na elini çevirip dua ettiği zaman o ellerini boş çevirmekten hayâ eder.” 56
Ancak onun (sav) namazdan sonra ellerini açıp dua ettiği nakledilmemiş-
tir. Onun (sav) namazdan sonra nasıl oturduğunu, hangi yöne yöneldiğini,
nasıl tebessüm ettiğini, nasıl tesbihat yaptığını, dua lafızlarını… en ince
detayına kadar aktaran sahabe; ellerini açtığını rivayet etmemiştir. Allah
en doğrusunu bilir; racih olan namazdan sonra yapılan duada elleri aç-
madan dua etmektir. 57

 54. Nesai, 1346


 55. Ebu Davud, 1522
 56. Ebu Davud, 1488; Tirmizi, 3556
 57. Bir grup âlim elleri açmaya delalet eden umumi rivayetleri alıp ellerin açılabileceğini söy-
lemişlerdir. Konu içtihada açık, ihtilaflı meselelerdendir.

152
NAMAZDAN SONRA YAPILACAK ZİKİRLER BABI

B. Duadan Sonra Elleri Yüze Sürmek


Bu konuda birtakım hadisler nakledilmiştir. Hadislerin isnadında var olan
usuli/teknik problemler nedeniyle mesele hakkında ihtilaf söz konusu-
dur. Allah en doğrusunu bilir; racih olan ellerin yüze sürülmemesidir. 58

 58. Abdullah ibni Abbas’tan (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Duvarları halı ve değişik örtülerle örtmeyiniz. Kardeşinizin mektubuna izinsiz bakmayınız; izin-
siz bakan ateşe bakmış olur. Allah’tan avuçlarınızın içi ile isteyiniz dışı ile istemeyiniz. Duanızı
bitirince de avuçlarınızı yüzünüze sürünüz.” (Ebu Davud, 1485; İbni Mace, 1181)
Ebu Davud (rh) hadisi naklettikten sonra şöyle der: “Bu hadis birçok vecihle Muhammed ibni
Ka’b’dan rivayet edilmiştir. Tümü vahidir (aşırı zayıf ). Bu rivayet, rivayetlerin en iyisidir. Ki o da
zayıftır.”
Saib ibni Yezid’in (ra) babasından şöyle rivayet edilmiştir: “Resûlullah (sav) ellerini kaldırarak dua
ettiğinde iki elini yüzüne sürerdi.” (Ebu Davud, 1492)
Ebu Davud sükût ederek bu hadisin sahih olduğuna işaret etmiştir. Ancak hadisin isnadında İbni
Lehia vardır. İbni Lehia adalet yönünden değil ancak “hıfzının kötü olması ve çokça hata yapması”
yönünden zayıf kabul edilmiştir. (bk. El-İlelu’s Sağîr, Tirmizi, 25) Ki Ebu Davud şarihi Azim Abadi
(rh), İbni Lehia’nın zayıf olduğunu şerh esnasında belirtmiştir. (Avnu’l Ma’bûd, 1492 No.lu hadis
şerhi)
Ömer ibni Hattab’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav), duada ellerini kaldırdığı zaman onları yüzüne sürmedikçe indirmezdi.” Muham-
med ibni Müsenna kendi rivayetinde: “Onları yüzüne sürmedikçe indirmezdi.” demektedir.
(Tirmizi, 3386)
Tirmizi (rh) bu hadise “sahih ğarib” diyerek tashih etmiştir. Ancak hadisin Hammad ibni İsa kana-
lıyla nakledildiğini ve bu rivayette teferrüt ettiğini (yalnız kaldığını) belirtmiştir. Bu açıklamanın
nedeni Hammad ibni İsa’nın rivayetleri hakkındaki ihtilaftır. Hafız ibni Hacer (Takrîbu’t Tehzîb,
s.178, 1503 No.lu ravi) ve Zehebi (rh) (Mîzânu’l İ’tidâl, 1/598, 2263 No.lu ravi) bu ravinin zayıf oldu-
ğunu aktarmıştır. Hafız ibni Hacer (rh) Bulûğu’l Merâm’da (bk. 1568) hadisin tüm yollarıyla hasen
olacağını ileri sürmüştür. Bu hadisin tüm yollarında zayıflık olduğunun ve ancak tüm yolların bir
araya gelerek kuvvet kazandığının özet olarak ifade edilmesidir. Hadislerdeki bu ihtilafa binaen
selef ve halef uleması arasında ihtilaf edilmiştir. İzz ibni Abdisselam (rh) bunu cahilce bir davranış
olarak kabul ederken (Kitâbu’l Fetâvâ Li’l İmâm, İzz ibni Abdisselam, s. 47), İbni Hacer (rh) meşru
görmüştür. Konu ihtilafa açık, içtihadi meselelerdendir. Allah en doğrusunu bilir.

153
NAMAZDA YASAKLANAN SÖZ VE FİİLLER BABI

Namazda Yasak Olup Namazı Bozan Fiiller


• Bir Şartı veya Rüknu Terk Etmek
• K asıtlı Konuşmak
• Sesli Şekilde Gülmek
• Yemek İçmek
• R iddet

Namazda Yasak Olup Namazı Bozmayan Fiiller


• Başı Sağa, Sola veya Arkaya Çevirmek/İltifat Etmek
• Etrafa Göz Gezdirmek
• Bir İhtiyaç ve Özür Olmaksızın Bir Şeylerle Meşgul Olmak
• İhtisar Yapmak (Elleri Arkada Bağlamak)
• Tuvalet İhtiyacı Varken, Açken veya Yemek Hazırken Namaz
Kılmak
• Esnemek
• Özür Olmaksızın Namazda Bir Şeye Dayanmak
• Namazı Aceleyle/Hızlıca Kılmak
• Kıbleye ve Sağ Tarafa Tükürmek
• Köpek Oturuşu Yapmak (İk’a/Ayakları Ayrık Şekilde Dikip
Kalçayı Yere Koyarak Oturmak)
• Secdede Elleri Sermek
• R ükû ve Secdede Kur’ân Okumak
• Saçlar Bağlı Hâlde Namaz Kılmak/Secde Yapmak
• Selam Ânında El ya da Başka Bir Uzuvla Sağa Sola İşaret
Etmek
• Parmakları Birbirine Kenetlemek
• Giysilerin Kolllarını ve Ayak Paçalarını Katlamak
• A ğzı Bir Örtüyle Kapatmak
• Tebessüm Etmek
Namazda Yapılması Mübah Olan Fiiller
• İmamı Uyarmak
• Çocuk Taşımak
• Bir İhtiyaçtan Ötürü Giysiyi Çıkarmak
• İhtiyaç Hâlinde Yürümek
• İhtiyaç Hâlinde Telefona Cevap Vermek
• Zararlı Hayvanları Öldürmek
• El, Baş veya Başka Bir Uzuvla İşaret Etmek
• Selam Verenin Selamını El İşaretiyle Almak
• Siyasi, Askerî ve Hayati Durumlarda Görevli Kişiyi Dinlemek
• Namaz Dışındaki Kişileri Dokunarak Uyarmak
• Bir Nimet İçin veya Hapşırmanın Sonucunda Allah’a
Hamdetmek
• Ayetlerin Manasına Uyumlu Olarak Sesli Şekilde Dua Etmek
• Sesli Ağlamak
• Mushaf ’a Bakarak Kur’ân Okumak
NAMAZDA YASAKLANAN SÖZ VE
FİİLLER BABI

V ahiy (Kur’ân ve sünnet) namazda birtakım söz ve davranışları yasak-


lamıştır. Bu yasaklar, tüm şer’i hükümlerde olduğu gibi; kulun fayda-
sına olan birtakım maslahatları/faydaları elde etmek, ona ve dinine zarar
verecek mefsedetleri kaldırmak içindir. Zira şeytan, kişinin namazını ifsad
etmek ve onun namazdan faydalanmasını asgariye indirmek için uğraşır.
Osman ibni Ebu’l As’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Kendisi, Peygamber’e (sav) gelmiş ve, ‘Ey Allah’ın Resûlü, şeytan, benimle na-
mazım ve kıraatım arasına girdi, namazımı karıştırmaktadır.’ demiş.
Resûlullah da (sav), ‘Bu, ‘Hınzeb’ denilen şeytandır. Bunu hissettiğinde Allah’a
sığın (Euzu Billahi de) ve sol tarafına üç defa tükür.’ buyurmuş.
Osman ibni Ebu’l As, ‘Söylenileni yaptım, bu durumu Allah benden gider-
di.’ demiştir.” 1
Bu noktada vahiy devreye girer. İnsana, şeytanın namazdaki payını, gizli ve
açık yollarını gösterir. Şer’i emirlere riayet eden insan, iki hayrı elde eder:
1. Namazda huşuyu muhafaza eder: Namazın en önemli aslı, huşu için-
de kılınmasıdır. Namaza bina edilen hayırları elde etmenin tek yolu, onu
huşu içinde kılmaktır.

 1. Müslim, 2203

157
NAMAZ KİTABI

2. Huzurda edep içinde durur: Namaz, Allah’ın (cc) huzurunda durmak,


Yüce Allah’la konuşmak ve O’na niyazda bulunmaktır. En şerefli (El-Me-
cîd) bir varlığın huzurunda edebe uygun durmak gerekir. Şer’i yasaklara
riayet, kişiyi Rabbi huzurunda edepli kılar.
Namazın yasakları iki kısımdır:
• Yasak olup namazı bozanlar
• Yasak olup namazı bozmayanlar
I. Namazda Yasak Olup Namazı Bozanlar
Bir şeyin yasaklanmış olması, onun namazı bozacağı anlamına gelmez.
Zira Allah Resûlü (sav) yasakladığı şeyleri yapan bazı insanları uyarmış, an-
cak namazı yeniden kılmalarını emretmemiştir. Bu da her yasağın namazı
bozmadığının delilidir.
Şevkânî (rh) der ki :
“…Namaza girdikten sonra onu ancak şeriatın delalet ettiği bir ‘bozucu’ bo-
zar. Abdestin bozulması, kasıtlı olarak insanlarla konuşmak, şeriatın kesin de-
lilleriyle sabit olan bir rüknunu kasıtlı olarak terk etmek gibi. Kim ‘Şu yapılırsa
namaz bozulur.’ derse; bu yalnızca bir iddia olur. Onun iddiasına bakarız; şa-
yet iddiasını delile bağlar ve bu delilde bir fiilin veya terkin namazı bozduğu-
na delalet ederse kabul ederiz. Şayet bir şeyin vacip olduğunu gösteren (emir
cinsinden) bir delil zikrederse… deriz ki bu; bir şeyi yapmanın gerekliliğine
ve terkin günah olduğuna delalet eder. Namazın bozulmasına gelince buna
delalet etmez…” 2
Şevkânî (rh) burada genel anlamda iki kesimin hatasına işaret etmiştir:
• Yasaklanan her fiilin namazı bozduğu kanaatinde olan Zahiriler.
• Bazı kurallar tespit edip bu kurallar çerçevesinde namazın batıl oldu-
ğuna hükmeden taassup ehli. Namazda “çok hareketin” namazı bozdu-
ğu iddiası gibi. “Çok hareketin” ölçüsü nedir, diye sorulduğunda; kimisi
“üç hareket” diye cevap verir. “Kimi örfe göre çok olan” namazı bozar der.
Birçok hadise baktığımızda Allah Resûlü onların “çok” tanımına giren
 2. Es-Seylu’l Cerrâr, 1/144

158
NAMAZDA YASAKLANAN SÖZ VE FİİLLER BABI

hareketleri yapmıştır. Şevkânî’nin de örnek olarak kullandığı Umame


hadisine bakalım. 3
Ebu Katade El-Ensari’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü’nün (sav) kızı Zeyneb’in Ebu’l As ibni Rabi ibni Abdişems’ten
olma kızı Umame’yi taşıyarak namaz kılardı. Secdeye vardığı zaman onu bı-
rakır, ayağa kalktığı zaman ise tekrar alırdı.” 4
Bu namaz bazı rivayetlerde öğle veya ikindi namazıdır. 5 Allah Resûlü
her rekâtta iki defa çocuğu bırakıp tekrar kucağına alsa sekiz defa hareket
etmiş olur. Bu hem üç sınırını aşar hem de örfe göre çok hareket etmiş
olur. Bu kaideye göre -haşa ve kella- Nebi’nin namazı batıl olmuş olur.
Tüm bu nedenlerle “bir şeyin namazı bozduğu iddiası” her türlü şaibeden
uzak, kesin delillere dayanmalıdır.
A. Bir Şartı veya Rüknu Terk Etmek
Şart ve rükunlar namazın olmazsa olmazlarıdır. Bunlarsız namaza girmek
mümkün olmadığı gibi namaz içinde bunları terk etmek namazı bozar.
Abdestin bozulması, kıbleye yönelmeyi (özürsüz terk etmek), kasıtlı
olarak avreti açmak; namazın rükunlarından kıyam, rükû, secde vb. bir
rüknu özürsüz terk namazı bozar.
B. Namazda Kasıtlı Konuşmak
İbnu’l Munzir'den (rh) şöyle rivayet edilmiştir:
“İlim ehli icma etti ki; namazda kasten konuşan ve bununla namazı ıslah
gayesi gütmeyenin namazı batıldır.” 6
“Peygamber (sav) namaz kılarken biz ona selam verirdik o da selamımızı alırdı.
Necaşi’nin yanından döndükten sonra da ona selam verdik. Ancak o selamı-
mızı almadı ve bize şöyle dedi: ‘Namazda meşguliyet vardır.’ ” 7

 3. Es-Seylu’l Cerrâr, 1/145


 4. Buhari, 516; Müslim, 543
 5. bk . Ebu Davud, 920
 6. El-Muğnî, 2/35
 7. Buhari, 1199; Müslim, 538

159
NAMAZ KİTABI

Ebu Amr Eş-Şeybani'den şöyle rivayet edilmiştir:


“Zeyd ibni Erkam bana şöyle dedi: ‘Biz, Peygamber (sav) devrinde namazda
konuşurduk. Birimiz arkadaşına ihtiyacını söylerdi. Sonra ‘Namazlarınızı mu-
hafaza ediniz.’ ayeti indirilince bize namazda susmamız emredildi.’ ” 8
Konuşmanın namazı bozması için üç şart vardır:
1. Ağızdan çıkan şeyin konuşma olması, yani anlamlı bir kelime olma-
sı gerekir. Şayet ağızdan çıkan ses anlamlı değilse; yani lugaten konuşma
diyebileceğimiz mahiyette değilse namazı bozmaz. Bu kayıt, ağızdan çı-
kan her sesin namazı bozmadığı anlaşılsın diyedir.
Mutarrif 'in (ra), babasından şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah’ı (sav) namaz kılarken gördüm, ağlamasından dolayı göğsünden
değirmen iniltisi gibi bir ses çıkıyordu.” 9
Abdullah ibni Amr’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) zamanında Güneş tutuldu. Namaza durdu. Daha sonra ba-
şını kaldırdı secdeye varmayacakmış gibi ayakta kaldı sonra secdeye kapandı.
Bunu da sanki başını kaldırmayacakmış gibi uzattı. Sonra secdeden kalkıp aynı
şekilde uzun zaman oturarak kaldı. Arkasından ikinci secdeyi yapıp başını kal-
dırmayacakmış gibi secdeyi uzattı. Sonra ikinci rekâta kalktı. İkinci rekâtta da
aynen böyle yaptı ve secdesinin sonunda ‘Üf üf…’ diye üfledi.” 10
Görüldüğü gibi Allah Resûlü (sav) ağlamış, inlemiş ve namazda boğazını
temizlemiştir. Bunların her biri sestir; ancak namazı bozmamıştır.
2. Konuşanın kasten konuşması gerekir. Konuşmanın namazı bozduğunu
bilmeyen (cahil) veya unutarak (kasıtsız) konuşanın namazı bozulmaz.
Muaviye ibni Hakem’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) ile birlikte namaz kılıyordum. Derken cemaatten bir kişi aksır-
dı. Ben de: ‘Yerhamukellah’ dedim. Bunun üzerine cemaat dik dik bana baktı.
Ben de, ‘Vay başıma gelene! Ne oldu da bana bakıyorsunuz?’ dedim. Onlar
 8. Buhari, 1200; Müslim, 539
 9. Ebu Davud, 904; Nesai, 1210; Hadisin sıhhatin de ihtilaf edilmiştir.
 10. Ebu Davud, 1194; Nesai, 1481

160
NAMAZDA YASAKLANAN SÖZ VE FİİLLER BABI

da ellerini dizlerine vurmaya başladılar. Onların beni susturduklarını gördü-


ğümde (bir şeyler diyecektim) ama sustum. –Annem babam ona feda olsun.
Ne kendisinden önce ne de sonra ondan daha güzel bir öğretmen görmedim.-
Resûlullah (sav), namazı bitirdiğinde Allah’a yemin olsun ki, ne beni azarladı,
ne bana vurdu, ne de bana ağır bir söz söyledi. Kendisi, ‘Bu namaz var ya, işte
bunun içerisinde insan sözünden hiçbir şey uygun düşmez. O, ancak tesbih,
tekbir ve Kur’ân okumaktır.’ veya buna benzer buyurdu.” 11
Konuşmanın namazı bozduğunu bilmeyen, namaz da konuşsa dahi, na-
mazı bozulmaz. Zira Allah Resûlü (sav) namazda konuşan sahabiyi uyarmış
fakat namazı iade ettirmemiştir. Şeriatın genel kaideleri; unutan, yanılan
ve (tevhid ve şirk konusu olmadıkça) cahilin mazur olduğunu gösterir.
“Rabbimiz! Unutur ya da hata edersek bizleri sorumlu tutma…” 12
Allah (cc) İslam ümmetinin bu duasını kabul etmiştir.
İbni Abbas’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Şu ‘…Nefislerinizde olanı açığa vursanız da gizleseniz de Allah sizi ondan
hesaba çekecektir…’ 13 ayeti indiğinde ashabın kalplerine daha önce hiç gir-
meyen bir endişe girdi. Peygamber (sav), ‘Duyduk, itaat ettik ve teslim olduk/
kabul ettik.’ deyiniz.’ buyurdu. Allah da onların kalbine imanı yerleştirdi. Yüce
Allah bunun arkasından şu ayeti indirdi:
‘A llah kimseye gücünden fazlasını yüklemez. Herkesin kazandığı (hayır) le-
hine, yaptığı (günahlar da) aleyhinedir. ‘Rabbimiz! Unutur ya da hata edersek
bizleri sorumlu tutma. Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır bir
yük taşıtma bize. Rabbimiz! Gücümüz yetmeyen şeyleri bize yükletme. Bizi
affet. Bizi bağışla. Bize merhamet et. Sen bizim Mevlamız/dostumuzsun. Kâ-
firler topluluğuna karşı bize yardım et.’ ’ 14
(Resûlullah (sav), bu cümleyi okuduğunda Allah,) ‘Peki yaptım.’ buyurdu.” 15

 11. Müslim, 537


 12. 2/ Bakara, 286
 13. 2/Bakara, 284
 14. 2/Bakara, 286
 15. Müslim, 126

161
NAMAZ KİTABI

Ebu Zerr El-Gıfari’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:


“Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: ‘A llah ümmetimin yanılmasını, unutmasını ve
(başkası tarafından) zorlanarak yaptığı şeyin günahını affetmiştir.’ ” 16
3. Konuşma namazın ıslahı için olmamalıdır. Şayet yapılan konuşma na-
mazdaki bir yanlışı düzeltmek için olur ve bu yanlışı düzeltmenin konuş-
ma dışında bir yolu olmazsa, konuşma namazı bozmaz.
Alkame’den şöyle nakledilmiştir:
“Abdullah ibni Mesud, Peygamber’in (sav) kendilerine namaz kıldırdığını an-
lattı. (Alkame’nin rivayet ettiği ravi İbrahim, fazla mı yoksa eksik mi kıldırdığı-
nı hatırlamıyorum demiştir.) Allah Resûlü (sav) selam verince ona, ‘Ey Allah’ın
Elçisi (sav) namazla ilgili yeni bir gelişme mi oldu?’ diye sordular.
O da, ‘Böyle bir şey olmadı.’ diye cevap verdi.
Ashab-ı Kiram, ‘Şöyle şöyle namaz kıldırdın.’ deyince Peygamber (sav) ayakla-
rını büküp kıbleye yöneldi ve iki kez secdeye gitti, sonra selam verdi. Yüzünü
bize çevirdikten sonra ise şöyle buyurdu:
‘Eğer namazda bir değişiklik olsaydı elbette size haber verirdim. Ancak ben
de sizin gibi bir insanım. Nasıl ki siz unutuyorsanız, ben de unuturum. O hâlde
unuttuğum zaman bana hatırlatın. İçinizden kim namazı konusunda şüphe-
ye düşerse doğru olanı esas alıp ona göre namazını tamamlasın. Sonra selam
verip iki kez secde etsin.’ ” 17
Allah Resûlü dört rekâtlık bir namazı iki rêkat olarak kılmış ve selam ver-
miştir. Bu durumu ona anlatmanın tek bir yolu vardır: Konuşarak namazı
eksik kıldığını hatırlatmak. Zira bu durumda “Subhanallah” diye uyaracak
olsanız, imam anlamayacaktır. İmam namazı tam kıldığını düşünmekte-
dir. Mezkûr durumda hem Allah Resûlü hem de sahabe konuşmuş, son-
ra kaldıkları yerden namaza devam etmişlerdir. Demek ki namazın ıslahı
için olan konuşma namazı bozmamaktadır.
İmam Evzai bu duruma dair şu pratik örneği vermiştir. 18
 16. İbni Mace, 2043
 17. Buhari, 401; Müslim, 572
 18. bk. El-Muğnî, 2/39

162
NAMAZDA YASAKLANAN SÖZ VE FİİLLER BABI

İmam sessiz okunan bir namazda Fâtiha Suresi’ni okumayı unutsa, bir
rüknu terk ettiği için o rekâtı tekrar kılacaktır. Yani namazı beş rekât olarak
kılacaktır. Kıraat sessiz olduğundan cemaat bu durumu fark edemeyecek
ve imamın yanlışlıkla beşinci rekâta kalktığını zannedecektir. Bu durumda
imamın konuşmak dışında bir yolla, hatayı izah etmesi mümkün değildir.
C. Namazda Gülmek
Cabir’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Namazda gülen namazı iade eder, abdesti iade etmez/abdesti bozulmaz.” 19
Ebu Musa El-Eşari imam olarak namaz kıldırdı. Cemaatten bir grup gör-
dükleri bir şeye güldüler. Namazdan sonra Ebu Musa El- Eşari, “Sizden
gülenler namazı iade etsin.” 20 dedi.
Gülmekten kasıt sesli bir şekilde gülmektir. Tebessüm etmek namazı
bozmaz.
D. Namazda Yemek İçmek
İbni Kudâme şöyle der: “Bir kimse farz namazda kasıtlı olarak yer ve içer
ise namazı batıl olur. Bu konuda tek bir rivayet/görüş vardır. Bu hususta ihti-
laf bilmiyoruz.” 21
E. Riddet
Namazda şirk, küfür vb. kişiyi dinden çıkaran bir şey yapıldığında İslam,
doğal olarakta namaz bozulur.
“…Kim de imanı reddederse (imana karşı kâfirce bir tutum sergilerse), onun
ameli boşa gitmiştir ve o, ahirette hüsrana uğrayanlardan olmuştur.” 22
“Bu, Allah’ın hidayetidir. Onunla dilediği kullarını hidayete erdirir. Şayet on-
lar şirk koşmuş olsaydı muhakkak, yaptıkları her şey boşa giderdi.”  23
“Andolsun ki sana ve senden önceki (resûllere): ‘Şayet şirk koşarsan bütün

 19. Buhari, Kitâbu’l Vudû’ , 34. Bab başlığı, muallak olarak


 20. Es-Sunenu’l Kubrâ, 676
 21. El-Muğnî, 2/46
 22. 5/Mâide, 5
 23. 6/En’âm, 88

163
NAMAZ KİTABI

amellerin boşa gider ve mutlaka hüsrana uğrayanlardan olursun.’ diye vahye-


dildi.” 24
II. Namazda Yasak Olup Namazı Bozmayanlar
Namazda her yasak namazı bozmaz. Aşağıda zikredeceğimiz birçok mad-
de bu hükmün delilidir. Zira Allah Resûlü (sav) birçok şeyi yasaklamasına
ve yapanı uyarmasına rağmen, namazı iade etmelerini emretmemiştir.
A. Başı Sağa, Sola veya Arkaya Çevirmek (İltifat)
Namazda iltifat hoş görülmemiş, iltifat genel anlamda kınanmıştır.
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah’a (sav) namazda iken başı sağa sola çevirmenin hükmünü sordum.
Bana şu cevabı verdi: ‘Bu şeytanın, kulun namazından bir kısmını kapıp aşır-
masıdır.’ ” 25
Başka bir hadiste Allah Resûlü (sav), şeytanın insanı mahrum bıraktığı
şeyi şöyle açıklamıştır.
Ebu Zerr’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: ‘Kul namazında sağa sola dönüp bakmadığı
sürece Allah o kuluna yönelmeye devam eder. Kul sağa sola dönerek bakın-
dığı ân Allah da ona yönelmekten vazgeçer.’ ” 26
Yasaklanan iltifatı üç kısma ayırabiliriz:
1. Kişinin tüm bedeniyle sağa, sola veya arkaya dönmesidir. Bu; kıbleye
yönelme şartını ihlal ettiğinden namazı bozar. Ancak kişi hükmü bilmi-
yor, unutmuş veya meşru bir özrü varsa 27 namazı bozulmaz.
2. Kişinin sadece başı ile sağa, sola veya arkaya dönmesidir. Hiçbir meşru
özrü olmaksızın, başı sağa, sola veya arkaya çevirmek, namazın mekruh-
larındandır. Bu durumdaki birinin namazı bozulmasa da ecrinden eksilir.
3. Kişinin meşru bir özür sebebiyle başını sağa sola veya arkaya çevir-
 24. 39/Zümer, 65
 25. Buhari, 751
 26. Ebu Davud, 909
 27. Konuya dair detaylı bilgi için bk. “Kıbleye Yönelme Şartının Düştüğü Durumlar”, 1/594

164
NAMAZDA YASAKLANAN SÖZ VE FİİLLER BABI

mesidir. Bu, namazı bozmadığı gibi mekruhta değildir. Meşru özürden


kastımız dinî veya dünyevi bir maslahatın elde edilmesi, bir zararın def
edilmesidir. Bazı örnekler:
Cabir’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) rahatsızlanmıştı. Kendisi oturur vaziyette iken onun arkasın-
da namaz kıldık. Ebu Bekir de cemaate Peygamber’in (sav) tekbirini duyuruyor-
du. Resûlullah (sav), bir ara bize baktı bizim ayakta olduğumuzu gördü.
Bize işaret etti, biz de oturduk ve kendisine uyarak oturarak namaz kıldık.
Resûlullah (sav) selam verdiğinde, ‘Biraz önce neredeyse, İranlılar ve Rumların
yaptığını yapacaktınız. Onlar, kralları otururken kendileri ayakta dururlar. Siz-
ler böyle yapmayınız. İmamınıza uyunuz. Eğer o, ayakta namaz kılarsa siz de
ayakta namaz kılınız. Eğer oturarak namaz kılarsa siz de oturarak namaz kılı-
nız.’ buyurdu.” 28
Allah Resûlü (sav) arkasına dönmüş, sahabeye işaret yapmış ve oturmala-
rını istemiştir. Demek ki namazdaki bir yanlışı tashih etmek için imamın
dönmesi caizdir.
Sehl ibni Sa’d Es-Saidi’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir gün Resûlullah (sav) Amr ibni Avfoğullarını barıştırmak, aralarını bulmak
üzere onların mahallesine teşrif buyurmuşlardı. Namaz vakti yaklaşınca mü-
ezzin, Ebu Bekir’e gelerek, ‘Sen insanlara namazı kıldırır mısın, namaz için
kamet getireyim mi?’ diye sordu. Ebu Bekir bu teklifi kabul edip namazı kıl-
dırmaya başladı. Cemaat bu şekilde namaz kılarken Resûlullah (sav) çıkageldi
ve safları yararak ilk safa kadar ulaştı. Bunun üzerine cemaat ellerini çırpmaya
başladı. Ancak Ebu Bekir bu duruma hiç aldırış etmiyor, dönüp bakmıyordu
bile. Cemaat daha şiddetli bir şekilde ellerini çırpmaya devam edince
dönüp baktı ve Resûlullah’ı (sav) gördü. Resûlullah (sav) ona, yerinde kal ve
namazı kıldırmaya devam et, anlamında işaret buyurdu. Bunun üzerine Ebu
Bekir ellerini kaldırıp Resûlullah’ın (sav) kendisine olan bu emrinden dolayı Al-
lah’a hamdetti ve ilk safa girinceye kadar geri çekildi. Ebu Bekir ilk safa girince
Resûlullah öne geçip namaz kıldırdı.

 28. Müslim, 413

165
NAMAZ KİTABI

Resûlullah (sav) namazı bitirdikten sonra Ebu Bekir’e, ‘Sana önde kalıp namaza
devam etmeni işaret ettiğim hâlde niçin geri çekildin?’ diye sordu.
Ebu Bekir şu cevabı verdi: ‘Resûlullah’ın (sav) önünde namaz kıldırmak Ebu
Kuhafe’nin oğlunun haddi değildir…’
Daha sonra Resûlullah (sav) cemaate dönüp şöyle buyurdu: ‘Size ne olduğunu
anlayamadım, bu el çırpma işini ne kadar çok abarttınız… Namazla ilgili ola-
rak herhangi bir kuşkuya düşüp imamı uyarmak istediğinizde tesbih getirin.
Eğer tesbih getirirseniz, imanın dikkatini çekmiş olursunuz ve böylece hata
düzeltilir. İmamı uyarmak için el çırpmayı kadınlar yapsın.’ ” 29
Cemaatin uyarısı nedeniyle Ebu Bekir (ra) arkaya dönmüş ve uyarının ma-
hiyetini anlamıştır. Allah Resûlü’nün (sav) onu uyarmamış olması, bu gibi
durumlarda arkaya dönmenin meşruiyetini göstermiştir.
Sehl ibni Hanzaliyye’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Huneyn Savaşı’nda sabah namazı için kamet getirildi. Resûlullah (sav) nama-
za durdu ve dağ yoluna bakıyor ve orayı gözetliyordu.” 30
Hadisi rivayet eden Ebu Davud (rh) Allah Resûlü’nün (sav) gece nöbeti için
dağa bir mücahid yolladığını ve namazda dağ yoluna baktığını söylemiştir.
Bu örneklerde olduğu gibi; bir nöbetçinin etrafı gözlemesi, bir annenin
küçük çocuklarını kontrol etmesi, bir doktorun hastasını gözetlemesi…
vb.; mala veya cana gelebilecek zararlarda sağa sola bakınmak caizdir. Al-
lah en doğrusunu bilir.
İltifat konusunda farz ve sünnet namazları arasında fark var mıdır?
Enes’ten (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Yavrucuğum namazda yüzünü sağa sola çevirip bakma! Çünkü namazda
böyle yapmak çok tehlikelidir, mutlaka yapman gerekiyorsa nafile namazlar-
da yap, farz namazlarda sakın yapma!” 31

 29. Buhari, 684; Müslim, 421


 30. Ebu Davud, 916
 31. Tirmizi, 589; Tirmizi (rh) hadise “hasen ğarib” diyerek hadisle ihticac etmiştir. Hafız ibni Ha-
cer (rh) Bulûğu’l Merâm’da (242) ve Mecduddîn ibni Teymiyye (rh) El-Munteka’da (842 No.lu hadis)
ve şerheden Şevkânî (rh) hadisi sahih kabul etmiş ve ihticac etmişlerdir.

166
NAMAZDA YASAKLANAN SÖZ VE FİİLLER BABI

Daha önce belirttiğimiz gibi; namaz için sabit olan hükümler tüm mü-
kellefler (kadın ve erkek) ve tüm namazlar (farz ve nafile) için geçerlidir.
Mükellefleri veya namazları birbirinden ayırmak için özel delile ihtiyaç
vardır. Allah Resûlü (sav) iltifat konusunda farz ve nafile namazı birbirin-
den ayırmış ve farz namazda daha dikkatli olunması gerektiğini emret-
miştir. Bu da bir Müslim’in farz namazda daha dikkatli olması gerektiği-
ni göstermektedir.
B. Namazda Etrafa Göz Gezdirmek
İltifat başın sağa, sola veya arkaya çevrilmesiydi. Gözleri gezdirmek ise,
başı çevirmeden gözleri oynatmak, etraftaki nesneleri izlemektir. Şayet
bu bir özür nedeniyle yapılırsa, bir önceki başlıkta zikrettiğimiz deliller-
le caizdir. Bir özür olmaksızın yapılırsa yasaklanmıştır; namazı bozmasa
da kişinin ecrinden azaltmaktadır.
Enes ibni Malik’ten (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle bu-
yurmuştur:
“ ‘Ne oluyor bazı kimselere ki, namaz kılarken gözlerini gökyüzüne dikiyor-
lar!’ Peygamber Efendimiz bunu öylesine sert ve şiddetli bir şekilde söylemiş-
ti ki sonunda şöyle buyurdu: ‘Ya bundan vazgeçerler ya da gözleri alınır.’ ” 32
Cabir ibni Semure’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav), ‘Namazda gözlerini semaya kaldıran birtakım kimseler ya
buna bir son verirler ya da gözleri onlara geri dönmez.’ buyurdu.” 33
Namazda bakışlarla huşu arasında bir irtibat vardır.
“Ali ibni Ebi Talib’e, ‘A llah’ın ‘Onlar ki; namazlarında huşu içerisindelerdir.’ 34
ayetinden soruldu. Dedi ki: ‘Huşu kalptedir. Huşu, Müslim kalbe yumuşaman
ve namazda iltifat etmemendir.’ ’ ” 35
Zira gözler kalbin aynasıdır. Kalp sükûna erdimi gözlerde sükûna erer.
 32. Buhari, 750
 33. Müslim, 428
 34. 23/Mü’minûn, 2
 35. El-Mustedrek, 3482; Zehebi hadisin sahih olduğunu söylemiştir. Buna benzer bir rivayet
ayetin nüzul sebebi olarak rivayet edilmiştir. Rivayet mürsel olduğu için sıhhatinde ihtilaf edil-
miştir. (bk. Es-Sunenu’l Kubrâ, 3541, 3543)

167
NAMAZ KİTABI

Kalp de namaza uygun olmayan dünyevi bir hareketlilik varsa gözlerde


hareket eder.
Allah Resûlü (sav) ve ashabı namazda dikkat çekecek, bakışların kayacağı
şeyleri izale ederlerdi.
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) üzerinde motif bulunan ‘hamisa’ adlı bir elbise ile namaz
kılarken bir ân gözü, motiflere daldı. Namazını bitirince, ‘Bu elbisemi Ebu
Cehm’e götürün, bana da onun enbicâniyesini getirin! Çünkü biraz önce bu
elbise, namazda iken beni oyaladı’ dedi.”
Başka bir rivayette şunu söyler:
“Namazda iken elbisenin nakışlarına bakıyordum. Beni ibadetimden alıkoy-
masından endişe ettim.” 36
Enes’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Aişe’nin yünden yapılmış rengarenk ince bir perdesi vardı. Onunla evin bir
tarafını örterdi. Bir gün Peygamber (sav), ‘Şu perdeni gözümüzün önünden kal-
dır! Zira üzerindeki şekiller, namaz kılarken gözüme takılıyor.’ dedi.” 37
Kişi namazda bir şeyle ilgileniyor ve bakışlarını ondan alamıyorsa, o şey
onun için fitne olmuştur.
“Ebu Talha El-Ensari bahçesinde namaz kılıyordu. Bir kumru uçtu, neredeyse
çıkamayacaktı. Gözü ile bir süre onu takip etti. Sonra da namazına döndü; kaç
kıldığını hatırlayamadı. ‘A llah’a yemin olsun ki bu malımda fitneye kapıldım.’
dedi. Resûlullah’a geldi. Bahçesinde başına gelen fitneyi anlattı ve ‘Ya Resû-
lullah, o Allah için sadakadır, onu istediğin yere koy.’ dedi.” 38
Yine ilginçtir; Allah Resûlü’nün (sav) ashabı toplumsal bozulmayla namaz-
da bakışlar arasında ilişki kurmuştur.
Ümmü Seleme’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“İnsanlar, Resûlullah (sav) zamanında namaz için mescide geldiklerinde hiç-
 36. Buhari, 373; Müslim, 556
 37. Buhari, 374
 38. Muvatta, 225

168
NAMAZDA YASAKLANAN SÖZ VE FİİLLER BABI

bir kimsenin gözü kendi ayaklarından öteye bakmazdı. Resûlullah (sav) vefat
edince insanlar, mescid de namaz kılarlarken gözleri, secdede alınlarını koya-
cakları yerin ötesine geçmezdi. Ebu Bekir ve Ömer’in halifelikleri dönemin-
de ise hiç kimsenin gözü, kıble tarafından başka yöne sapmazdı. Osman ibni
Affan dönemi gelince fitneler çoğaldı ve insanlar, namazlarında sağa sola ba-
kar hâle geldiler.” 39
Şüphesiz ki bu onların kalp amelleri konusundaki titizlikleri ve olaylar
arasında kurdukları derin fıkhın ve ince anlayışın göstergesidir. Zira bozu-
lan bakışlar olsada, hakikatte bozulan kalplerdir. Kalpler fitneye kapıldık-
ça hastalanmakta ve bu hastalığın ilk yansıması namazda görülmektedir.
Ebu Derda’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) ile birlikte bulunuyorduk, gözlerini semaya dikti ve şöyle
buyurdu: ‘İlim insanlardan aşırılıp kaybolacağı zaman ilim adına hiçbir şeye
güçleri yetmeyecektir.’
Bunun üzerine Ziyad ibni Lebid El-Ensari dedi ki: ‘Kur’ân’ı devamlı okudu-
ğumuz hâlde ilim bizden nasıl aşırılıp yok edilecektir? Allah’a yemin ederim
ki Kur’ân-ı mutlaka okuyacağız kadınlarımıza ve çocuklarımıza da okutacağız.’
Bunun üzerine Resûlullah (sav) buyurdu ki: ‘Ey Ziyad annen senin hasretinle
yansın, ben de seni Medine halkının fakihlerinden saymakta idim. İşte Tevrat
ve İncil, Yahudi ve Hristiyanların elindedir. Onlara ne faydası oluyor.’
Cübeyr diyor ki: ‘Sonra Ubade ibni Samit’le karşılaştım ve ‘Kardeşin Ebu
Derda nelerden bahsediyor işitmedin mi?’ Ebu Derda’nın söylediklerini ken-
disine haber verdim. Ubade ibni Samit şu cevabı verdi: ‘Ebu Derda doğru
söylemiştir. İstersen insanlardan kaldırılacak ilk ilmi sana haber vereyim mi?
Huşudur. Belki de büyük bir mescide gireceksin ve orada huşu içeri-
sinde bir adam bulup göremeyeceksin.’ ’ ” 40
1. Namazda Gözler Nereye Bakmalıdır?
Namazda gözlerin nereye bakması gerektiğiyle ilgili sarih/açık bir nas

 39. İbni Mace, 1634; Şevkânî (rh) hadisin isnadının hasen olduğunu belirtmiştir. (bk. Neylu’l
Evtâr 677- 680 No.lu hadis şerhi)
 40. Tirmizi, 2653

169
NAMAZ KİTABI

varid olmamıştır. Buna binaen âlimler arasında ihtilaf olmuştur. Naslar-


dan yola çıkarak diyebiliriz ki;
• Kişi kıyam hâlinde kıble cihetine bakmalıdır.
“Herhangi bir Müslim abdest alır ve bu abdesti güzel bir şekilde yapar son-
ra kalkıp yüzü ve kalbiyle yönelerek iki rekât namaz kılarsa cennet kendisine
gerekli (vacip) olur.” 41
Allah Resûlü kalbiyle ve yüzüyle namaza yönelen kimseyi övmüştür.
Yüzüyle namaza yönelmekten dolaylı olarak anlaşılan yüzün kıbleye bak-
masıdır.
• Kişinin kıyam hâlinde ayak uçlarına veya secde mahalline bak-
masıdır.
• Yukarıda zikrettiğimiz Ümmü Seleme (r.anha) rivayeti övülen dönem-
lerde insanların ayak uçlarına ve secde yerine baktığını gösterir.
Ayrıca Muhammed ibni Sirin ve seleften bazılarının secde yerine bak-
tığı rivayet edilmiştir. 42
• Kişi namazda teşehhüd için oturmuşsa işaret parmağına bakar.
Amir ibni Abdullah ibni Zubeyr (ra) babasından rivayet ederek önceki
hadisi aktarmış ve şu ilaveyi yapmıştır:
“Resûlullah (sav), gözünü işaret parmağından ayırmazdı.” 43
2. Namazda Gözleri Kapamak
Allah Resûlü’nün (sav) namazını nakleden tüm rivayetler, gözlerinin açık
olduğuna delalet etmiştir. Elbise desenleri dikkatini dağıttığında ya da
duvardaki örtü (bugün için tablo vb.) onu (sav) meşgul ettiğinde dahi göz-
lerini kapadığı rivayet edilmemiştir. O (sav) gözlerini kapamak yerine dik-
kat dağıtan şeyi izale etmeyi tercih etmiştir. Yukarıda buna dair rivayet-
leri okuduk. 44
 41. Müslim, 234
 42. Es-Sunenu’l Kubrâ, 3539-3545
 43. Ebu Davud, 990
 44. İbni Kayyım (rh) konuya dair şunları kaydeder:
“Namazda Gözlerin Yumulmaması
Namazda gözlerin yumulması onun (sav) sünnetinden değildir. Onun tahiyye okurken Kelime-i
Şehadet’e gelindiğinde bakışları ile parmaklarına işaret ettiği, bakışının işaret süresini geçmedi-
ğini önce anlattık.

170
NAMAZDA YASAKLANAN SÖZ VE FİİLLER BABI

C. Bir İhtiyaç ve Özür Olmaksızın Bir Şeylerle Meşgul Olmak


Kişi namazdeyken Rabbinin huzurundadır ve Allah (cc) ona, o da Allah’a
(cc) yönelmektedir. Övülen namaz, kişinin yüzü ve kalbiyle yöneldiği, kal-

binin ve bedeninin sükûnet içinde olduğu namazdır. Huzurdaki edebe ay-


kırı ve kişinin kalp ve beden sükûnetini bozacak meşguliyetlerden uzak
durması gerekir.
Muaykıb’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber (sav) secde ettiği yerdeki toprağı düzelten adama, ‘Şayet böyle ya-
pacaksan bir kere yap.’ demiştir.” 45

Buhari’nin Sahih’inde Enes’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:


‘Aişe’nin (ra) evinin bir yanına astığı bir perdesi vardı. Peygamberimiz, Aişe’ye, ‘Bu perdeni gözü-
mün önünden kaldır, resimleri namazda gözüme takılıyor.’ dedi.’
Eğer namazda gözlerini yummuş olsa resimler gözlerine takılmazdı. Bu hadis irdelenirse bazı
düşünülecek noktaların olduğu görülür: Resimler namazda gözüne takıldığına göre, onları gör-
dükten sonra ya da hemen gördüğünde onları düşünüyor muydu? İkisi de mümkündür. Aişe’nin
hadisi konuya daha bir açıklık getirmektedir:
‘Resûlullah (sav), üzerinde resim bulunan bir abanın üzerinde namaz kıldı, resimlerine bir baktı,
namazı bitirdiğinde, ‘Bu abayı Ebu Cehm’e götürüp, Ebu Cehm’in kadifesini bana getirin, o az
önce beni namazımdan başka şeyle meşgul etti.’ dedi.’
Bu hadis irdelendiğinde de anlaşılacak olan gözlerinin abanın resimlerine takıldığı ve onu meş-
gul ettiğidir. Keşif için gönderdiği atlıları gözlemek için vadiye bakmış olması aynı paralelde sa-
yılmaz. Çünkü o ordunun işlerine verilmesi gereken önemin bir parçası olup, bir ihtiyaca tekabül
ediyordu; fakat Güneş tutulması namazında cenneti gördüğünde elini uzatması, cehennemi
gördüğünde orda kedi sahibini ve bastonluyu görmüş olması aynı türden olaydır. Yine önünden
geçmek isteyen hayvanları engellemesi, cariye ve köleye cevap vermesi, iki cariyenin aralarını
ayırması, selam verene işaretle karşılık vermesi, bunların hepsi namazda iken oluyor. Kuşkusuz
işaret ettiğinde gördüğüne işaret ediyordu. Yine namazda şeytan geldiğinde tutup boğması bu
da gözün gördüğü şeydi kuşkusuz. Bunlar ve bunların dışında başka hadislerin de tümden bize
sunduğu bilgi onun namazda gözlerini yummadığını bildiriyor.
Göz yummanın kötülüğü konusunda âlimler görüş ayrılığına düşmüşlerdir. İmam Ahmed ve
onunla beraber bir grup bunun Yahudilerin âdetleri olduğunu söyleyerek kötü görmüşlerdir. Bir
grup da, -namazın ruhu, sırrı ve gayesi olan huşunun elde edilmesinde yararlı olacağı- iddiasıyla
sakıncasız görmüşlerdi.
Doğru olan: Eğer huşuya bir halel gelme ihtimali yoksa gözlerin açık olmasıdır. Eğer süsleme
gibi ilgi çekici veya kalbi kötü şeyle meşgul edecek bir şeyler varsa, kıble yönünde göz yum-
mak bu durumda kesinlikle kötü görülmemiştir. Bu konuda tercih durumlarının belirtilmesi
görüşü, şeriatın usul ve gayesine kötü olduğu görüşünden, daha uygundur. Allahu a’lem.” (Zâdu’l
Meâd 1/271-272)
 45. Buhari, 1207; Müslim, 546

171
NAMAZ KİTABI

Ebu Zerr’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Biriniz namaza durduğu vakit (secde yerindeki) çakılları düzeltmesin. Rah-
met ona secde ânında karşısından gelir.” 46
Asr-ı Saadet’te mescidin zemini çıplak topraktı. Secde eden ve oturan
insanlar bazen toprakla veya çakıl taşlarıyla oynardı. Bu; namazdaki hu-
şuya engel olduğundan ve huzurdaki edeple bağdaşmadığından Allah
Resûlü (sav) yasakladı. Bunun gibi bir ihtiyaç/özür olmaksızın kişinin sa-
çıyla, sakalıyla, elbisesiyle veya namaz kıldığı seccadeyle meşgul olması
doğru değildir.
Ancak bir ihtiyaç olur ve bu ihtiyaç kişiyi huşudan alıkoyacaksa, ihtiya-
cını giderir ve namaza devam eder. Buhari (rh) der ki:
“İbni Abbas (ra) şöyle demiştir: ‘Kişi namazda iken bedeninden dilediği gibi
yararlanır.’
Ebu İshak namazda iken takkesini başına koymuş ve çıkarmıştır.
Ali (ra) bir yerini kaşımak yahut elbisesini düzeltmek dışında sağ elini sol bi-
leğinin üzerine koyardı.” 47
Aşırı sıcaklarda, sıcağın etkisini azaltmak için bazı şeyler yapmakta bu
kapsamdadır.
Enes ibni Malik’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Biz sıcakların şiddetli olduğu zamanda Peygamber (sav) ile namaz kılardık.
Bizden biri (sıcağın şiddetinden) alnını yere koyamadığında elbisesini yayar
ve bunun üzerine secde ederdi.” 48
Cabir ibni Abdullah’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Öğle namazını Resûlullah (sav) ile beraber kılardım. Elime soğuması için bir
avuç taş alırdım. Secde de alnımı koyacağım yere koyar şiddetli sıcaktan do-
layı onun üzerine secde ederdim.” 49

 46. Ebu Davud, 945; Tirmizi, 379


 47. Buhari, Kitâbu’l Amel Fi’s Salât, 21. Bab başlığı
 48. Buhari, 1208; Müslim, 620
 49. Ebu Davud, 399

172
NAMAZDA YASAKLANAN SÖZ VE FİİLLER BABI

Her ne kadar bu davranışlar huşu, edep ve sükûnetle bağdaşmasada;


bu, küçük zararı yaparak büyük zararı defetmek babındandır. Tüm na-
maz boyunca bir şeyle meşgul olmaktansa, kısa bir süre bir şeyle meşgul
olup sorunu gidermek ve namaza yoğunlaşmayı kolaylaştırmak içindir.
Bunlar genel birer kural olarak kabul edilmemeli; hiç kimse namazın ru-
huna uygun olmayan davranışları Allah Resûlü’ne (sav) ve ashabına dayan-
dırmamalıdır.
D. Namazda İhtisar Yapmak
Namazda “ihtisar” yasaklanmıştır. İhtisar; ellerin kalça üzerine konarak,
eller arkada bağlıyken namaz kılmaktır. 50
Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Kişinin ihtisar yaparak namaz kılması yasaklandı.” 51
Mezkûr yasağın hikmetine dair Fethu'l Bârî'de şunlar zikredilmiştir:
• Bu Yahudilerin fiilidir. İslam umumen kâfirlere, hususen Yahudi ve
Hristiyanlara benzemeyi yasaklamıştır.
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“O namaz kılan bir kimsenin ihtisar yapmasını mekruh görür ve ‘Bunu Ya-
hudiler yapar.’ dedi.” 52
• Bu şeklen haç suretini andırmaktadır.
Ziyad ibni Sabih El-Hanefi’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“İbni Ömer’in yanında namaz kıldım ve namazda ihtisar yaptım. Namazını
kılıp bitirince bana şöyle dedi: ‘Namazdaki bu hâl çarmıh işaretine benzemek
gibidir. Resûlullah (sav) bundan yasaklardı.’ ” 53
• Humeyd ibni Hilal (rh) “Şeytan bu surette yeryüzüne indi.”  54 diyerek
açıklamıştır.

 50. İhtisarın tefsirine dair bk. Ebu Davud, 947; Tirmizi, 383
 51. Buhari, 1220; Müslim, 545
 52. Buhari, 3458
 53. Ebu Davud, 903; Nesai, 890
 54. bk. Musannef, İbni Ebi Şeybe, 25595

173
NAMAZ KİTABI

• Bu şiir söyleyenlerin 55 şiir söylerkenki hâlidir.


• Bu kibir ehlinin duruşudur.
• Ateş ehlinin dinlenme hâlidir. 56
• Bu musibet ehlinin duruşudur. 57
Allah en doğrusunu bilir; yukarıda mezkûr hikmetlerden hangisi doğru
olursa olsun, eller kalça üstünde namaz kılmak edebe aykırıdır. Zira bu
suret; bir ilim meclisinde, edebe riayet edilen herhangi bir ortamda, bir
büyüğün yanında dahi… edebe muğayirdir. Hiç şüphesiz namazda bu
surette durmak namazın ruhu olan huşu ve edebe münafidir. 58
E. Sıkışmış Hâlde veya Aç Olanın Yemek Hazırken Namaz Kılması
Aişe’den (r.anha) Allah Resûlü’nün (sav) şöyle dediği rivayet edilmiştir:
“Ne yemek hazırken ne de abdest bozma sıkıştırırken namaz kılma olur.” 59
Bu yasağın hikmeti; kalbi meşgul etmesi ve huşudan alıkoymasıdır. 60
Buna binaen: kişiyi ruhen/psikolojik olarak meşgul eden, aklını ve kal-
bini namazdan alıkoyacak biyolojik ve fiziksel sorunlarda namazı ertele-
mek gerekir. Vaktin çıkma tehlikesi yoksa, özür giderilmeli namaz öyle
kılınmalıdır.
F. Namazda Esnemek
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Namazda esnemek şeytandandır, sizden birinize esneme gelince gücü yet-
tiği kadar önlemeye çalışsın.” 61
 55. Recez: Kısa şarkı
 56. bk. Musannef, İbni Ebi Şeybe, 4595
 57. Fethu’l Bârî, 1220 No.lu hadis şerhi
 58. Bir grup âlim namazda yasaklanan “ihtisar”ı kelime anlamıyla açıklamış ve kısaltma, özet-
leme (muhtasar) anlamı vermişlerdir. Buna göre kimi rükunların hakkını vermeden, hızlıca yap-
mak olarak tefsir etmiştir. Kimisi bir veya iki ayet okuyarak kıraati kısaltmak olarak tefsir etmiştir.
Bir grupta secde ayetlerini okumayarak, secde sorumluluğundan kurtulmak olduğu şeklinde
açıklamıştır. (bk. Fethu’l Bârî, 1220 No.lu hadis şerhi)
 59. Müslim, 560
 60. El-Minhâc, 557 No.lu hadis şerhi
 61. Tirmizi, 370

174
NAMAZDA YASAKLANAN SÖZ VE FİİLLER BABI

Esnemek şeytandandır; çünkü o bedenin ağırlaşması, dolup taşması,


gevşemesi, uyku ve tembelliğe meyille oluşur. Şeytana nispet edilmesinin
sebebi şudur: Şeytan, nefse isteklerini vermeye davet edendir. Böylece
esnemenin sebebinden sakındırmak istedi ki o da yeme ve doygunlukta
geniş davranmaktır. 62
Bunun gibi namazın edebine muğayir, tembellik ve gevşeklik alameti
olan davranışlardan sakınılmalıdır.
G. Özür Olmaksızın Namazda Bir Şeye Dayanmak
İbni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) -Ahmed ibni Hanbel’in rivayetine göre- kişinin namazda eli-
ne dayanarak oturmasını yasakladı.” 63
Namazda bir şeye dayanmanın iki sureti vardır:
1. Kıyamda bir şeye dayanmak: Kıyam namazın rükunlarındandır. Kı-
yamda özürsüz olarak bir şeye dayanmak bu rüknu ihlal edeceğinden ya-
saklanmıştır. Ancak kişinin bir özrü varsa, bir şeye dayanarak namaz kıl-
masında bir beis yoktur.
Hilal ibni Yesar’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Rakka’ya gelmiştim, dostlarımdan biri bana, ‘Resûlullah’ın (sav) ashabından
biri ile görüşmek ister misin?’ dedi.
Ben de, ‘Öyle bir şey benim için ganimettir.’ dedim.
Böylece Vabisa’ya gittik. Arkadaşıma, ‘Önce örnek oluşuna, şekline ve kıyafe-
tine bakalım.’ dedim. Bir de ne görelim. Namazda bastonuna dayanmış, üzerin-
de ibrişimden dokunmuş toz renkli bir bornoz ve iki uçlu bir başlık göze çarpı-
yordu. Namazını bitirince selam verip bastona dayanmanın hükmünü sorduk.
O da şu cevabı verdi: ‘Ümmü Kays binti Mıhsan bana haber verdi ki Resû-
lullah (sav) yaşlanıp şişmanlayınca namaz kılacağı yere bir direk edinmişti de
ona dayanırdı.’ ” 64

 62. bk. Tuhfetu’l Ehvezî, 370 No.lu hadis şerhi


 63. Ebu Davud, 992
 64. Ebu Davud, 948

175
NAMAZ KİTABI

2. Otururken yere dayanarak, ele yaslanarak oturmak


Bu tembelliğe delalet ettiğinden veya kibir ehlinin oturuşu olduğun-
dan yasaklanmış olabilir. Bir özür söz konusu değilse, yere yaslanmadan
oturmak gerekir.
H. Namazı Aceleyle, Hızlıca Kılmak
Namazın ruhu huşu, huşunun ruhu da sükûnettir. Namazında aceleci
olanın huşu sahibi olması -Allah’ın dilemesi müstesna- imkânsızdır. Bu
nedenle hızlı namaz kılmak yasaklanmış; hırsızlık diye isimlendirilmiş ve
böyle bir namaz münafıkların namazına benzetilmiştir.
Abdurrahman ibni Şibl’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) kişinin namaz kılarken karganın yem toplaması gibi acele
ederek yatıp kalkmasından, yırtıcı hayvanlar gibi kollarını yayıp oturmaktan,
devenin ağılda bir yeri kendisine yer edindiği gibi mescidde kendisine bir yer
edinmesini yasakladı. Bu hadisin lafızları Kuteybe’ye aittir.” 65
Ebu Said El-Hudri’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle
buyurmuştur:
“ ‘İnsanların hırsızlık yönünden en kötü olanları namazını çalandır.’
Dediler ki: ‘Ey Allah’ın Resûlü, nasıl namazını çalar?’
Dedi ki: ‘Namazın rükûsunu ve secdesini tamamlamaz.’ ” 66
Alâ ibni Abdurrahman’dan şöyle rivayet edilmiştir:
“Kendisi, öğle namazını kıldıktan sonra Basra’daki evinde Enes ibni Malik’in
(ra) yanına girmiştik. Enes’in (ra) evi mescidin yanında bulunuyordu. Alâ ibni Ab-

durrahman, şöyle devam eder, ‘Kendisinin yanına girdiğimizde,


‘İkindiyi kıldınız mı?’ dedi.
Biz de, ‘Öğle namazını ancak şimdi kıldık.’ dedik.
O da, ‘Haydi, ikindi namazını kılınız.’ dedi.

 65. Ebu Davud, 862


 66. Ahmed, 11532

176
NAMAZDA YASAKLANAN SÖZ VE FİİLLER BABI

Biz de kalkıp ikindi namazını kıldık. Namazı bitirdiğimizde, ‘Resûlullah’ı (sav),


‘Şu namaz, münafık namazıdır ki, oturup Güneş’i gözetler sonunda Güneş ne-
rede ise şeytanın iki boynuzunda olduğu zaman, kuşun yem gagalaması gibi
dört rekât namaz kılar. Bu namaz içerisinde Allah’ı çok az anar.’ diye buyurur-
ken işittim.’ ’ ” 67
Namazda acele etmenin en çirkin hâli, imamın önüne geçmeye çalışmaktır.
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Sizden biriniz başını imamdan önce kaldırdığı takdirde başının Allah ta-
rafından eşek başına döndürülmesinden veya şeklinin Allah tarafından eşek
şekline sokulmasından korkmaz mı?” 68
I. Namazda Kıbleye ve Sağ Tarafa Tükürmek
Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav), mescidin kıblesinde bir balgam görmüş ve cemaate döne-
rek şöyle buyurmuştur: ‘Birilerine ne oluyor da Rabbinin kıblesine dönüyor
arkasından da önüne tükürüyor. Hiç sizden biriniz kendisine doğru dönülüp
de yüzüne tükürülmesini ister mi? Eğer biriniz tükürecekse soluna, ayağının
altına tükürsün! Eğer buna imkân bulamaz ise şöyle yapsın!’
Hadisin ravisi El-Kasım, elbisesine tükürmüş arkasından da elbisesinin bir
tarafını diğer tarafına sürterek yapılacak işlemi göstermiştir.” 69
Bu açık alanda veya toprak zeminde namaz kılınan dönemde yapılmış bir
nehiydir. Halı veya seccade üzerinde namaz kılanlar, bu hadisin sorum-
luluk alanında değildir. Halı üzerinde namaz kılan sol yanına tüküremez.
Namazda tükürmek veya sümkürme ihtiyacı hisseden insan, bulabiliyor-
sa bir mendile; bulamıyorsa sol tarafa ayağının altına tükürmelidir. Aksi
durum da şer’i zemle karşı karşıya kalınır.

 67. Müslim, 622


 68. Buhari, 691; Müslim, 427
 69. Buhari, 416; Müslim, 550

177
NAMAZ KİTABI

Ebu Sehle Es-Saib ibni Huallad’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir - ki Ah-
med bu zatın ashabtan olduğunu söylemiştir-:
“Bir adam bir cemaate imam oldu ve kıbleye karşı tükürdü. Resûlullah’ta (sav)
ona bakıp duruyordu. Namaz kıldırmayı bitirince, ‘Bu adam bir daha size na-
maz kıldırmasın.’ buyurdu. Bundan sonra o kimse cemaate tekrar imam olmak
istedi fakat ashab kendisine engel oldular ve Resûlullah’ın (sav) kendisi için söy-
lediğini ona hatırlattılar. O kimse de durumu Resûlullah’a (sav) arz edince Pey-
gamber (sav), ‘Evet.’ buyurdu. Ebu Sehle dedi ki: ‘Zannediyorum Peygamber (sav)
ona şöyle buyurdu: ‘Sen Allah’a ve Resûl’üne eziyet ettin.’ ’ ” 70
El-Cevheri, İbni Ömer’den (ra) Resûlullah’ın (sav) şöyle buyurduğunu nak-
letti:
“Kim mescidin kıblesine tükürürse, Kıyamet Günü o tükürük kendi yüzün-
de olduğu hâlde diriltilir.” 71
J. Namazda İk’a Yapmak 72
K. Secdede Elleri Sermek 73
L. Rükû ve Secdede Kur’ân Okumak 74
M. Saçlar Bağlı Hâlde Namaz Kılmak/Secde Yapmak 75
N. Selam Ânında Elle Sağa Sola İşaret Etmek 76
O. Elleri Teşbik (Parmakları Birbirine Kenetlemek) Yapmak 77
P. Namazda Saçları Bağlamak, Kolları ve Ayak Paçalarını Katlamak
“Bana yedi âza üzerine secde etmem emrolundu: Alın -bu sırada mübarek

 70. Ebu Davud, 481


 71. İbni Huzeyme, 1312; İbni Hibban, 2908
 72. Konuya dair detaylı açıklama için bk. "İki Secde Arasında İk’a Yapmak" 2/99, 230 No.lu
dipnot
 73. Konuya dair detaylı açıklama için bk. "Elleri ve dirsekleri yere yayarak secde etmez", 2/84
 74. Konuya dair detaylı açıklama için bk. "Secdede Kur’ân Okumak Yasaklanmıştır", 2/91
Konuya dair detaylı açıklama için bk. "Rükûda Kur’ân Okumak Yasaklanmıştır", 2/73
 75. Konuya dair detaylı açıklama için bk. "Secdede saçını bağlamaz" 2/86
 76. Konuya dair detaylı açıklama için bk. "Selam Verirken Elleriyle İşaret Yapmaz" 2/118
 77. Konuya dair detaylı açıklama için bk. "Elleri Teşbik (Parmakları Birbirine Kenetleme) Yap-
mamak, 1/562

178
NAMAZDA YASAKLANAN SÖZ VE FİİLLER BABI

eliyle burnuna da işaret buyurdular-iki el, iki diz ve ayakların uçları. Ayrıca na-
mazda iken saçlarımızı ve paçalarımızı toplamamız/katlamamız nehyedildi.” 78
• Saçları bağlamakla ilgili 79
• Elbise kollarını ve paçalarını katlamak yasaklanmıştır. Âlimleri-
miz bu hâlde namaz kılanın kibirliye benzeyeceğini, bu sebeple ya-
saklandığını söylemişlerdir. Kibirli insan saçlarının ve elbisesinin
yere/toprağa temas etmesinden hoşlanmaz. 80
Allah en doğrusunu bilir; bu yasağın bir hikmetide, bu hâlde namaza
durmak namazda gözetilmesi gereken edebe aykırı olmasıdır. Zira edebe
riayet edilen normal bir mecliste dahi elbise kollarının ve pantolon pa-
çalarının katlanması hoş karşılanmaz. Bir diğer hikmet şu olsa gerektir;
elbiseleri katlamak “dünyevi” bir işe girişenlerin suretidir. Namaz ise sırf
uhrevi bir ibadettir. 81
• İsbal olmasın diye namaz öncesinde pantolon paçalarını katlamak
İsbal; pantolon/elbise paçalarının aşık kemiğinin altında olmasıdır. Bir
grup insan namazda isbal olmasın diye, namaz öncesinde paçalarını kat-
 78. Buhari, 812; Müslim, 490
 79. Konuya dair detaylı açıklama için bk. " Secdede saçını bağlamaz" 2/86
 80. bk. Fethu’l Bârî, 809 No.lu hadis şerhi
 81. Namazda elbiseleri katlamak konusunda hadisçiler iki kısma ayrılmıştır. Bir grup muhad-
dis bunun namaz içinde olmasının yasak olduğunu ima etmişlerdir. (Buhari (rh) “Namazda Elbi-
selerin Katlanmayacağına Dair Bab” diyerek buna işaret etmiştir. bk. Kitâbu’l Ezân, 138. Bab) Bir
grup âlim ister namazın içinde, ister namaz dışında yapıp namaza girmek olsun, her iki duru-
munda mekruh olduğunu söylemişlerdir.
“Nevevi (rh) der ki: ‘İlim adamları elbiselerini yahut yenlerini ve benzeri kısımlarını toplayıp çem-
remiş olduğu hâlde, saçlarını başının arkasında topuz yaptığı hâlde yahut saçlarını sarığının al-
tında topladığı ya da benzeri bir hâlde namaz kılmanın yasak olduğu üzerinde ittifak etmişlerdir.
Bütün bunlar İlim adamlarının ittifakıyla nehyedilmiş olup tenzihen mekruhtur. Buna göre bu
şekilde namaz kılacak olursa uygun olmayan bir hâlde namaz kılmış olmakla birlikte namazı
sahihtir.’
Bu hususta Ebu Cafer Muhammed ibni cerir Et-Taberi ilim adamlarının icmasını delil olarak gös-
termiştir. İbnu’l Munzir ise Hasan-ı Basrî’den bu hâlde namaz kılan kimsenin namazını iade et-
mesi gerektiğini söylediğini nakletmektedir. Diğer taraftan, cumhurun kanaatine göre mutlak
nehiy bunu namaz için kasten böyle yapıp namaz kılan kimseyle, namaz için değil de başka bir
maksatla bu hâlde bulunan kimseyi, kayıtsız ve şartsız olarak kapsadığı doğrultusundadır.
Davudi ise şöyle demektedir: ‘Burada yasak bu işi namaz için yapan kimse hakkındadır ama se-
çilen ve sahih olan görüş birincisidir. Ashab-ı Kiram’dan ve başkalarından nakledilen rivayetlerin
zahiri de bunu ifade etmektedir.’ ” (El-Minhâc, 490 No.lu hadis şerhi)

179
NAMAZ KİTABI

lamaktadır. Tercih ettiğimiz görüşe göre isbal; mutlak olarak değil kibirle
yapılırsa haramdır. Kibir kaydıyla yapılmayan isbal, haram değildir. Allah
en doğrusunu bilir. İsbali mutlak olarak haram (veya mekruh) görenler,
namazdan önce paçalarını katlamamalı, çorabın içine sokmak veya baş-
ka bir yolla isbalden kaçınmalıdırlar. Böylece bir yasaktan kurtulmak için
başka bir yasağa düşmemiş olurlar.
R. Namazda Ağzı Bir Örtüyle Kapatmak
Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) kişinin namazda ağzını bir şeyle örtmesini yasaklamıştır.” 82
Abdurrahban ibni Mücebbir’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Kendisi, Salim ibni Abdullah’ın bir insanın namaz kılarken ağzını kapattığı-
nı gördüğü zaman ağzının üzerindeki elbiseyi şiddetle çektiğini görürdü.” 83
III. Namazda Yapılması Mübah Olan Şeyler
Namazda aslolan sükûnettir. Allah Resûlü (sav) “Namazda sükûnet içinde
olunuz.” 84 diye emretmiştir. Ancak bazı özel durumlarda, ihtiyaç olması
durumunda, bir faydayı elde etmek veya bir zararı defetmek için hareket
etmeye izin verilmiştir.
Aslolan mükellefler açısından (kadın, erkek) ve namazlar açısından (farz,
nafile) fark olmamasıdır. Şer’i olarak izin verilen her şey, yasaklayıcı özel
bir delil olmadıkça, tüm mükellefler ve tüm namazlar için geçerlidir.
A. Namazda İmamı Uyarmak
İmam namaz fiillerinde veya kıraatinde hata yaparsa, hatayı düzeltmek
mübahtır. İmam hatasını düzeltirken küçükten büyüğe doğru aşamalı
müdahalede bulunulur.
• Önce erkekler “Subhanallah” diyerek, kadınlar ellerini sağ avuç içini
sol elin dışına vurarak uyarıda bulunurlar.

 82. İbni Mace, 966


 83. Muvatta, 31
 84. Ebu Davud, 1000; Nesai, 1183

180
NAMAZDA YASAKLANAN SÖZ VE FİİLLER BABI

Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Tesbih (‘Subhanallah’ demek) erkekler, el çırpmak kadınlar içindir.” 85
• Şayet imam bu uyarıyı anlamazsa, sözlü olarak uyarıda bulunulabilir.
El-Musevver ibni Yezid El-Esedi El-Maliki’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) -Ravi Yahya dedi ki: ‘Ben Resûlullah’ı (sav) gördüm şeklinde
de rivayet etmiş olabilir.’- Namazda okurken bir kısım ayeti eksik okudu. Na-
maz bitince bir kimse,
‘Ey Allah’ın Resûlü! Sen falan falan ayetleri terk ettin.’ dedi.
Bunun üzerine Resûlullah (sav), ‘Onu hatırlatmanız gerekmez miydi?’ buyurdular.
Süleyman kendi rivayetinde o kimsenin, ‘Ben o ayetin neshedildiğini zan-
netmiştim.’ dediğini ilave etmiştir.” 86
Allah Resûlü (sav) bir ayeti yanlış okuduğunda veya unuttuğunda bilenle-
rin uyarmasını teşvik etmiştir. Sahabe de namazda birbirlerini uyarmıştır.
Enes'ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Biz Allah Resûlü Dönemi’nde (yanlış okuduklarında) imamları uyarırdık.” 87
İbni Ömer (ra) Fâtiha Suresi’ni bitirdikten sonra ne okuyacağını unutmuş,
birkaç defa besmeleyi tekrar etmiştir. Nafi (rh) ona Zilzâl Suresi’nin ilk aye-
tini okuyunca, Zilzâl Suresi’yle kıraatını tamamlamıştır. 88
Şayet cemaatten birinin imama müdahalesi iyice karıştırmasına neden
oluyorsa, daha fazla zarar vermemek için uyarıyı sonlandırmak ve imamı
kendi hâline bırakmak gerekir. 89 Çünkü namazın huşusu, sünnet olan kı-
raatten daha önemli ve önceliklidir.
 85. Buhari, 1203; Müslim, 422
 86. Ebu Davud, 907
 87. El-Mustedrek, 1023
 88. Es-Sunenu’l Kubrâ, 5787
 89. Namazda kıraat hatalarını düzeltmeyi yasaklayan bir hadis rivayet edilmiştir.
Ali’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Ey Ali! Namazda imamın takıldığı ayeti hatırlatma.” (Ebu Davud, 908)
İmam Ebu Davud hadisi rivayet ettikten sonra “(Tabiinden) Ebu İshak, El-Haris’ten yalnızca dört

181
NAMAZ KİTABI

• Şayet imamı düzeltmenin yolu sözlü uyarıda bulunmaksa, kişi sözlü


uyarıda bulunarak hatanın anlaşılmasını sağlar.
Alkame’den şöyle nakledilmiştir:
“Abdullah ibni Mesud, Peygamber’in (sav) kendilerine namaz kıldırdığını an-
lattı. (Alkame’nin rivayet ettiği ravi İbrahim, fazla mı yoksa eksik mi kıldırdığı-
nı hatırlamıyorum demiştir.) Allah Resûlü (sav) selam verince ona, ‘Ey Allah’ın
elçisi (sav) namazla ilgili yeni bir gelişme mi oldu?’ diye sordular.
O da, ‘Böyle bir şey olmadı, diye cevap verdi.’
Ashab-ı Kiram, ‘Şöyle şöyle namaz kıldırdın.’ deyince Peygamber (sav) ayakla-
rını büküp kıbleye yöneldi ve iki kez secdeye gitti, sonra selam verdi.
Yüzünü bize çevirdikten sonra ise şöyle buyurdu: ‘Eğer namazda bir deği-
şiklik olsaydı elbette size haber verirdim. Ancak ben de sizin gibi bir insanım.
Nasıl ki siz unutuyorsanız, ben de unuturum. O hâlde unuttuğum zaman bana
hatırlatın. İçinizden kim namazı konusunda şüpheye düşerse doğru olanı esas
alıp ona göre namazını tamamlasın. Sonra selam verip iki kez secde etsin.’ ” 90
B. Çocuk Taşımak
Ebu Katade El-Ensari’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber (sav) kızı Zeyneb’in Ebu’l As ibni Rabi ibni Abdişems’ten olma kızı
Umame’yi taşıyarak namaz kılardı. Secdeye vardığı zaman onu bırakır, ayağa
kalktığı zaman ise tekrar alırdı.” 91
Bir rivayette bu namazın farz namaz olduğu ve cemaatle kılındığı nak-
ledilmiştir. 92
C. Bir İhtiyaçtan Ötürü Giysiyi Çıkarmak
Elbisede necaset gören, aşırı soğuk nedeniyle üşüyen, aşırı sıcak nede-
niyle elbiseden rahatsız olan; bir kıyafeti giyebilir, çıkarabilir veya şekli-
ni değiştirebilir.

hadis işitmiştir. Bu hadis onlardan biri değildir.” diyerek, hadisin isnadında kopukluk olduğuna ve
zayıf olduğuna işaret etmiştir.
 90. Buhari, 401; Müslim, 572
 91. Buhari, 516; Müslim, 543
 92. Ebu Davud, 920

182
NAMAZDA YASAKLANAN SÖZ VE FİİLLER BABI

Ebu Said El-Hudri’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:


“Resûlullah (sav) ashabına namaz kıldırırken ayakkabılarını çıkardı ve sol ta-
rafına koydu. Bunu gören ashabı da ayakkabılarını çıkardılar. Resûlullah (sav)
namazını bitirince, ‘Ayakkabılarınızı niçin çıkardınız?’ diye sordu.
Onlar da, ‘Senin çıkardığını gördük biz de ondan dolayı çıkardık.’ dediler.
Bunun üzerine Resûlullah (sav), ‘Cibril geldi ve bana ayakkabılarımda pislik
olduğunu haber verdi.’(O yüzden çıkarmıştım) diyerek sözüne şöyle devam
etti. ‘Biriniz mescide geldiğinde ayakkabılarına baksın, ayakkabılarında bir
pislik ve benzeri bir şey görürse onu (toprağa) sürsün ve o ayakkabılarla na-
maz kılsın.’ ” 93
Enes ibni Malik’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Biz sıcakların şiddetli olduğu zamanda Peygamber (sav) ile namaz kılardık.
Bizden biri (sıcağın şiddetinden) alnını yere koyamadığında elbisesini yayar
ve bunun üzerine secde ederdi.” 94
D. İhtiyaç Hâlinde Namazda Yürümek
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) odasında idi -Ahmed’in rivayetinde namaz kılıyordu- ve kapı
da kapalı idi. Ben geldim namazda olduğunu bilmediğim için kapıyı açmasını
istedim. -Ahmed rivayetinde ‘yürüdü’ sözünü ilave etti.- Kapıyı bana açtı son-
ra namaz kıldığı yere geri döndü. Ravi dedi ki: ‘Kapı kıble yönündeydi.’ ” 95
Allah Resûlü (sav) namaz esnasında yürümüş kapıyı açmış, tekrar yerine
dönüp namazına devam etmiştir. Zira çalan kapı, insan zihnini meşgul
edecek ve tüm benliğiyle namaza yönelmesine engel olacaktır.
El-Ezrak ibni Kays’tan şöyle rivayet edilmiştir:
“Ahvar’da, Haruriler’le (Hariciler’le) savaşıyorduk. Bir de baktım ki nehrin
kenarında binitinin gemini elinde tutarak namaz kılan bir adam duruyor. Hay-
van adamın elinden kurtulmaya çalışıyor adam da hayvan ile birlikte gidiyor-
du. Hariciler’den bir adam, ‘Ya Rab! Şu ihtiyara cezasını ver.’ dedi.
 93. Ebu Davud, 650
 94. Buhari, 1208; Müslim, 620
 95. Ebu Davud, 922; Tirmizi, 601

183
NAMAZ KİTABI

İhtiyar namazını bitirince şöyle dedi: ‘Söylediğinizi duydum. Ben Resûlul-


lah (sav) ile altı, yedi yahut sekiz defa gazaya katıldım. Onun ne kadar kolaylık
gösterdiğini gördüm. Benim hayvanın peşine takılarak namaz kılmam, onu
koyverip de otlanacağı yere kaçıp gitmesinden daha iyidir. O zaman da onu
yakalayıp getirmek zor olur.’ ” 96
Ebu Berze (ra) kaçan hayvanının peşinden yürümüş, onu yakaladıktan
sonra geri geri yürüyerek namaz kıldığı yere dönmüştür. Kıssanın zahi-
rinden anlaşılan, namazını kesmemiş kaldığı yerden devam etmiştir. 97
Allah Resûlü de (sav) namazda yaşadığı manevi bir hâl nedeniyle gerisin
geriye yürümüş, sonra yerine dönüp namazını tamamlamıştır.
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Güneş tutuldu. Peygamber de (sav) namaza durup uzunca bir sure okudu.
Sonra uzunca rükû etti, sonra başını kaldırdı. Sonra bir başka sureyi okumaya
başladı, sonra rükû etti, sonra secde etti. Sonra aynısını ikinci rekâtta yaptı.
Sonra da şöyle buyurdu: ‘O ikisi (Güneş ve Ay tutulması) Allah’ın ayetlerinden
iki ayettir. Bunları gördüğünüzde, tutulma sona erinceye kadar namaz kılınız.
Ben bu makamımda bana vadedilen her şeyi gördüm. Hatta siz benim öne
doğru hareket ettiğimi gördüğünüzde ben cennetten bir salkım üzüm almak
istediğimi gördüm. Benim geriye gittiğimi gördüğünüze cehennem ateşinin
bir bölümü diğer bölümünü yenmeye (yutmaya) çalışıyordu. Cehennemde
Amr ibni Luhay’ı gördüm. Bu adam (ilk defa) Araplar arasında putlar namına
develeri adak olarak salıverirdi.’ ” 98
Bazı fıkıh kitaplarımızda yürümenin ölçüsü olarak, adım sayısı zikre-
dilmiştir. İki adımdan fazlasının namazı bozacağı gibi görüşler, birer iç-
tihaddır; yalnızca içtihad edeni bağlamaktadır. Zira bu konuda ruhsat
veren nasların hiçbiri adım sayısı zikretmemiştir. Yine farz ve nafile ay-
rımı yapmak için, iki namazı birbirinden ayıran sahih ve sarih bir delil
olmalıdır. Sonuç olarak; ihtiyaç durumunda kişinin namazda yürümesi
namaza zarar vermez.

 96. Buhari, 1211


 97. bk. Fethu’l Bârî, 1211 No.lu hadis şerhi
 98. Buhari, 1212

184
NAMAZDA YASAKLANAN SÖZ VE FİİLLER BABI

E. Namazda Telefona Cevap Verilir mi?


Öncelikle belirtmeliyiz ki; bir Müslim namaza durmadan, namazda onu
rahatsız edecek şeyleri kapatmalı, izale etmelidir. Özellikle mescid orta-
mında namaz kılan kimse çok daha dikkatli olmak zorundadır. Dikkatsiz
kişi kendi namazına zarar vereceği gibi başkalarının namazına da zarar
verecek, kardeşlerine eziyet edecektir.
Allah Resûlü (sav) mescid ortamında yüksek sesle Kur’ân okumayı dahi
yasaklamıştır. Allah’ın (cc) kelamı olsa dahi sesli Kur’ân, bir başkasının dik-
katini dağıtacak, huşusuna engel olacaktır.
Ebu Said’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav), (ashabın) mescidde yüksek sesle Kur’ân okuduklarını işitti
ve perdeyi açarak şöyle buyurdu: ‘Dikkat edin, hepiniz Rabbine yalvarıp yaka-
rıyor. Bir kısmınız bir kısmınızı rahatsız etmesin. Kur’ân okurken veya namaz
kılarken fazla ses çıkararak birbirinizi rahatsız etmeyin.’ ” 99
Başkalarına eziyet veren Kur’ân kıraati dahi yasaklanmışsa, telefon vb.
cihazların yasak olması izahtan vareste olsa gerektir.
Şayet unutma vb. nedenle açık unutulan bir telefon olursa ve çalarsa, kişi
telefonu çıkarıp (veya yürüyüp) kapatmalıdır. Buna imkânı yoksa telefo-
nu açmalı, konuşmadan namazda olduğunu belli edecek şekilde bir işaret
vermelidir. Kur’ân kıraatinde sesini yükselterek veya intikal tekbirlerinde
sesini yükselterek namazda olduğunu ima edebilir.
F. Zararlı Hayvanları Öldürmek
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Namazda iken bile iki siyah renkli haşereyi öldürünüz, yılan ve akrep.” 100
Yılan, akrep vb. zarar verici herhangi bir şey öldürmek, caizdir. Hiç şüp-
hesiz bunu yapmak hareket etmeyi gerektirecektir. Özellikle yılan gibi

 99. Ebu Davud, 1332


 100. Ebu Davud, 921; Tirmizi, 390

185
NAMAZ KİTABI

hızlı hareket eden bir hayvanı öldürmek için, çokça hareket etmek muh-
temeldir.
G. Namaz Kılanın Eli veya Başıyla İşaret Etmesi
Namaz kılan kimse ihtiyaç hâlinde eliyle veya başıyla namaz dışındaki
birine işaret yapabilir, işaretle yönlendirebilir.
Enes ibni Malik'ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber (sav) namazda bazen işaret ederdi.” 101
Cabir’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) rahatsızlanmıştı. Kendisi oturur vaziyette iken onun arkasında
namaz kıldık. Ebu Bekir de cemaate Peygamber’in (sav) tekbirini duyuruyordu.
Resûlullah (sav), bir ara bize baktı bizim ayakta olduğumuzu gördü. Bize işaret
etti, biz de oturduk ve kendisine uyarak oturarak namaz kıldık. Resûlullah (sav),
selam verdiğinde, ‘Biraz önce neredeyse, İranlılar ve Rumların yaptığını yapa-
caktınız. Onlar, kralları otururken kendileri ayakta dururlar. Sizler böyle yap-
mayınız. İmamınıza uyunuz. Eğer o, ayakta namaz kılarsa siz de ayakta namaz
kılınız. Eğer oturarak namaz kılarsa siz de oturarak namaz kılınız.’ buyurdu.”  102
İbni Abbas’ın kölesi Kureyb’den şöyle rivayet edilmiştir:
“İbni Abbas, Misver ibni Mahreme ve Abdurrahman ibni Ezher (ra) (Kurey-
b’i) Aişe’ye (ra) göndererek şöyle dediler: ‘Ona hepimizden selam söyle ve ona
ikindi namazından sonra kılınan iki rekâtı sor.’
Kureyb dedi ki: ‘A işe, ‘Bunları Ümmü Seleme’ye sor.’ dedi. Ben onun yanın-
dan çıkarak beni gönderenlerin yanına geri döndüm ve Aişe’nin sözünü onlara
söyledim. Onlar da beni Aişe’ye sormamı istedikleri şeyleri Ümmü Seleme’ye
(ra) sormam için geri gönderdiler.

Ümmü Seleme (ra) şöyle dedi: ‘Peygamber’in (sav) bunu yasakladığını duydum.
Sonra onun ikindiyi kıldıktan sonra bu iki rekâtı kıldığını da gördüm. Ben cari-
yemi onun yanına göndererek şöyle dedim: ‘Onun yanında durarak ona şunu
söyle: ‘Ey Allah’ın Resûlü! Ümmü Seleme sana diyor ki: ‘Senin bu iki rekâtı

 101. Ebu Davud, 943


 102. Müslim, 413

186
NAMAZDA YASAKLANAN SÖZ VE FİİLLER BABI

kılmayı yasakladığını duydum. Oysa sen bunları kılıyorsun.’ ’ Bunu söyledik-


ten sonra eliyle işaret ederse onun gerisinde dur.’
(Ümmü Seleme dedi ki:) ‘Cariye bunları yaptı. Peygamber de eliyle işa-
ret etti. Cariye geride durdu. Peygamber (sav) namazını bitirince şöyle dedi:
‘Ey Ebu Ümeyye’nin kızı! İkindiden sonra kıldığım iki rekâtı sordun. Bana Ab-
dulkays Kabilesi’nden bazı kimseler geldiler. Ben onlarla meşgul olduğumdan
öğle namazından sonra kıldığım iki rekâtı kılamadım.’ ’ ” 103
H. Selam Verenin Selamını El İşaretiyle Alabilir
İslam’ın ilk yıllarında namazda konuşmak, selam alıp vermek serbestti.
Daha sonra konuşmak yasaklandı.
Ebu Amr Eş-Şeybani’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Zeyd ibni Erkam bana şöyle dedi: ‘Biz Peygamber (sav) devrinde namazda ko-
nuşurduk. Birimiz arkadaşına ihtiyacını söylerdi. Sonra, ‘Namazlarınızı koru-
yunuz.’ 104 ayeti indirilince bize namazda susmamız emredildi.’ ” 105
Abdullah ibni Mesud’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Biz Resûlullah (sav) zamanında namaz kılarken kendisine selam verirdik de
selamımızı alırdı. Necaşi’nin yanından döndükten sonra selam verdik selamı-
mızı almadı ve ‘Namaz pek büyük bir meşguliyettir (dolayısıyla başka şeylerle
meşgul olunmaz)’ buyurdu.” 106
Bununla birlikte sözlü cevap vermeksizin işaretle selama karşılık ver-
mek Allah Resûlü’nün fiilî sünnetiyle meşru olmaya devam etti.
Suheyb’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah’ın (sav) yanına vardım. Namaz kılıyordu. Selam verdim işaretle se-
lamımı aldı.” 107

 103. Buhari, 1233; Müslim, 834


 104. 2/Bakara, 238
 105. Buhari, 1200; Müslim, 539
 106. Ebu Davud, 923
 107. Ebu Davud, 925; Tirmizi, 367

187
NAMAZ KİTABI

Abdullah ibni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:


“Resûlullah (sav) bir gün namaz kılmak için Kuba’ya gitmiş orada namaz kılar-
ken Ensar’dan bir grup kimse gelerek kendisine selam vermişler.
İbni Ömer şöyle dedi: ‘Bilal’e, ‘Resûlullah (sav) namazda iken kendisine veri-
len selamı nasıl alırdı?’ diye sordum.
‘Şöyle yapardı.’ dedi ve avcunu açtı.
Ravilerden Cafer ibni Avn elinin hareketini bana göstermek için elinin içini
aşağıya, dışını da yukarıya getirdi.’ dedi.” 108
I. Siyasi, Askerî ve Hayati Durumlarda Görevli Kişi Dinlenebilir
İslam toplumunu ilgilendiren hayati konularda, görevli memurun rapo-
ru namazdayken dinlenebilir, işaretle yönlendirme yapılabilir.
Cabir’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber (sav) beni haber toplamak için Mustalıkoğullarına göndermişti.
Görevimi yapıp geldiğim zaman devesi üzerinde (nafile) namaz kılıyordu. Ona
bir şeyler söyledim, eliyle bana şöyle şöyle işaret etti. Sonra tekrar bir şeyler
söyledim, yine eliyle bana işaret etti. Onun okuduğunu işittim. Rükû ve sec-
de için başı ile ima ediyordu.
Namazını bitirince, ‘Gönderdiğim iş konusunda ne yaptın? Şüphesiz seninle
konuşmama namaz kılmam engel oldu.’ buyurdu.” 109
 108. Ebu Davud, 927; Tirmizi, 368; Bir hadiste, “Namazda ğırar ve teslim yoktur.” (Ebu Davud,
928) varid olmuştur. Buna dayanarak bazı âlimlerimiz, namaz kılana selam verilmeyeceğini ve
namaz kılanın selamı işaretle de olsa alamayacağını söylemişlerdir.
Deriz ki: Allah Resûlü’nün (sav) selamı işaret yoluyla aldığı, sahih ve sarih naslarda varid olmuştur.
Zahiren selamı nefyeden mezkûr rivayet ise sahih olsada sarih/açık değildir. Şöyle ki;
•  Hadis, “Namazda ve selamda ğırar/kısaltma yoktur.” (Ebu Davud, 929). Ğırar; eksiltme ve aldat-
ma anlamlarına gelmektedir. Hâliyle kasıt; namazı noksan kılmak veya selamı eksik lafızla vermek
yasaklanmıştır. (Lisânu’l Arab, g-r-r maddesi)
•  İmam Ahmed’den, “Namaz kılana selam verilmez, namaz kılan selam almaz: Çünkü bu du-
rumdaki kişi namazdan çıktığında (namazının sıhhatinde) şüpheye düşer.” (Ebu Davud, 928 No.lu
hadiste İmam Ahmed’den nakleder)
Görüldüğü gibi hadisin ne anlama geldiğinde ihtilaf edilmiştir. Kaldı ki; bu rivayet işaretle selam
alma hadisleriyle birlikte anlaşılabilir: Selamı nefyeden rivayetler sözlü olarak selamı cevaplama-
ya; selam almayı isbat eden rivayetler işaretle selam almaya hamledilebilir. Allah en doğrusunu
bilir)
 109. Ebu Davud, 926

188
NAMAZDA YASAKLANAN SÖZ VE FİİLLER BABI

J. Namaz Kılanın Dokunarak Namaz Dışındakini Uyarması


İhtiyaç hâlinde namaz kılan kimse, namazın dışında birine dokunarak
uyarıda bulunabilir.
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Ayaklarımı Allah Resûlü’nün (sav) secde edeceği yere uzatmış uyuyordum.
Secdeye varınca eliyle beni dürttü. Ben de ayaklarımı topladım. Ayağa kalkın-
ca tekrar uzattım. O dönemde evlerde henüz lamba yoktu.” 110
K. Bir Nimet İçin veya Hapşıranın Allah’a Hamdetmesi
Allah Resûlü (sav) hapşırdığında hamdeden sahabeyi överek hapşıranın
namazda olsa dahi hamdetmesine teşvik etmiştir.
Muaviye ibni Hakem Es-Sülemi’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah’ın (sav) yanına gelip İslam’la ilgili bazı şeyler öğrendim. Öğrendik-
lerimden biri de şudur: ‘A ksırdığında ‘Elhamdulillah’ de, aksıran bir kimse ak-
sırdığında ‘Elhamdulillah’ derse sen de ona ‘Yerhamukellah’ de.’
Muaviye dedi ki: ‘Ben Resûlullah (sav) ile birlikte namaz kılarken sesimi yüksel-
terek ‘Yerhamukellah’ dedim. Cemaat gözlerini bana diktiler. Bu da bana ağır
geldi ve onlara ‘Size ne oluyor ki hepiniz bana yan gözle bakıyorsunuz?’ dedim.’
Muaviye diyor ki: ‘Cemaatin hepsi, ‘Subhanallah’ dediler.’
Resûlullah (sav) namazı bitirince, ‘Konuşan kimdi?’ buyurdu.
‘Şu bedevi idi’ dediler. Resûlullah (sav) beni çağırdı ve ‘Namazda ancak Kur’ân
okunur ve Allah zikredilir. Sen de namazda olduğunda sadece bunları yap
(başka bir şeyle meşgul olma).’ buyurdu.” 111
Namaz da hapşıran “Elhamdulillah” diyebilir. Zira Allah Resûlü ve saha-
be “Elhamdulillah” diyen kimseyi uyarmamıştır. Bu da takriri sünnettir.
Uyardıkları sahabi, hamdedene cevap veren ve namazda ikili diyaloğa
giren sahabidir.

 110. Buhari, 382; Müslim, 512


 111. Ebu Davud, 931

189
NAMAZ KİTABI

Sehl ibni Sa’d Es-Saidi’den şöyle rivayet edilmiştir:


“Bir gün Resûlullah (sav) Amr ibni Avfoğullarını barıştırmak, aralarını bulmak
üzere onların mahallesini teşrif buyurmuşlardı. Namaz vakti yaklaşınca müez-
zin, Ebu Bekir’e gelerek, ‘Sen insanlara namazı kıldırır mısın, namaz için kamet
getireyim mi?’ diye sordu. Ebu Bekir bu teklifi kabul edip namazı kıldırmaya
başladı. Cemaat bu şekilde namaz kılarken Resûlullah (sav) çıkageldi ve safları
yararak ilk safa kadar ulaştı. Bunun üzerine cemaat ellerini çırpmaya başladı.
Ancak Ebu Bekir bu duruma hiç aldırış etmiyor, dönüp bakmıyordu bile. Ce-
maat daha şiddetli bir şekilde ellerini çırpmaya devam edince dönüp baktı ve
Resûlullah’ı (sav) gördü. Resûlullah (sav) ona, yerinde kal ve namazı kıldırmaya
devam et, anlamında işaret buyurdu. Bunun üzerine Ebu Bekir ellerini kaldırıp
Resûlullah’ın (sav) kendisine olan bu emrinden dolayı Allah’a hamdet-
ti ve ilk safa girinceye kadar geri çekildi. Ebu Bekir ilk safa girince Resûlullah
öne geçip namaz kıldırdı.” 112
Ebu Bekir (ra), Allah Resûlü’nün onu imamete layık görmesini iltifat ola-
rak kabul etmiş ve farz namazda ellerini kaldırıp hamdetmiştir.
L. Ayetlerin Manasına Uyumlu Olarak Sesli Şekilde Dua Etmek
Huzeyfe’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir gece (Ramazan'da) Peygamber (sav) ile birlikte namaz kıldım. Namaza Ba-
kara Suresi’ni okuyarak başladı. Kendi kendime, ‘Yüz ayet okuduğunda rükûya
gider.’ dedim. Arkasından Nisâ Suresi’ni okumaya başladı. Bunun arkasından
Âl-i İmran Suresi’ne başlayıp onu da okudu. Okurken tane tane okuyordu.
İçerisinde tesbih bulunan ayete geldiğinde tesbih ediyor, istek ifade
eden ayete geldiğinde istekte bulunuyor, sığınma ifadesi geldiğinde
Allah’a sığınıyordu. Bunun arkasından rükûya gitti. Rükûda: ‘Subhane Rab-
biye’l- Azim’ diyordu. Kendisinin rükûsu da kıyamı kadar idi. Bunun arkasın-
dan (rükûdan kalkınca), ‘Semiallâhu limen hamideh” dedi. Bunun arkasından
rükûdakine yakın bir süre ayakta durdu, arkasından secdeye gitti ve ‘Subhâne
Rabbiye’l-A’lâ’ dedi. Secdeleri de kıyamına yakındı.” 113

 112. Buhari, 684; Müslim, 421


 113. Müslim, 772

190
NAMAZDA YASAKLANAN SÖZ VE FİİLLER BABI

M. Namazda Sesli Ağlamak


Mutarrif 'in (ra) babasından şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah’ı (sav) namaz kılarken gördüm, ağlamasından dolayı göğsünden
değirmen iniltisi gibi bir ses çıkıyordu.” 114
N. Mushafa Bakarak Kur’ân Okumak
Buhari (rh) muallak olarak şöyle rivayet eder: 115
“Aişe’nin azatlı kölesi Zekvan, ona mushaftan (okuyarak) imamlık yapardı.” 116
Aslolan Kur’ân’ı hafızadan okumaktır. Allah Resûlü (sav) ve sahabinin bü-
yük kârileri namaz da ezberden okumuşlardır. Ancak gece namazı, teravih
vb. uzun namaz kılan ve ezberi uzun okumaya müsait olmayan, mushaf-
tan okuyarak namaz kılabilir/kıldırabilir.

 114. Ebu Davud, 904


 115. Buhari, Kitâbu’l Ezân, 54. Bab başlğı, muallak olarak
 116. Rivayet için bk. Es-Sunenu’l Kubrâ, 3366

191
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI

Nafile Namazların Çeşitleri


• R evatip Sünnetler
• Gece Namazı
• Kuşluk/Duha Namazı
• Tahiyyetu’l Mescid Namazı
• A bdest Namazı
• Sefer Dönüşü Kılınan Namaz
• İstihare Namazı
• Tesbih Namazı
• Şehadet Namazı

Meşru Olmayan Nafile İbadetler


• Hafızayı Kuvvetlendirme Namazı Kılmak ve Duasını Etmek
• Uydurulan Kandillerde, Uydurulan Namazları Kılmak
• İhtiyat Namazı Kılmak
• Cuma Gününün Gündüzünü Oruca, Gecesini Namaza Tahsis
Etmek
• A refe Gecesi Namazı Kılmak
• Borçtan Kurtulma Namazı Kılmak
• Üç Aylara Özel Namazlar Kılmak

Nafile İbadetlerin Genel Faziletleri


• Farz İbadetlere Hazırlıktır
• Farzlarda Oluşan Eksiği Telafi Eder
• A llah’a Yakınlaştırır
• Kişinin Derecesini Yükseltir
• A llah Resûlü’nün Sevgisini Arttırır
• İslami Bir Hayat İnşa Eder ve Şeytanın Yollarını Kapatır

Müekked Revatip Sünnetlerin Rekâtları


• Sabah Namazından Önce İki Rekât
• Öğle Namazından Önce İki/Dört, Sonra İki/Dört Rekât
• A kşam Namazından Sonra İki Rekât
• Yatsı Namazından Sonra İki Rekât
Revatip Sünnetlerle İlgili Genel Meseleler
• R evatip Sünnetleri Muhafaza Etmek, Her Gün İçin Kişiye
Cennette Bir Ev Kazandırır
• A slolan, Revatip Sünnetlerin -ve Tüm Nafilelerin- Evde
Kılınmasıdır
• A slolan, Gece ve Gündüz Nafilelerin İkişer İkişer
Kılınmasıdır
• R evatip Sünnetler Oturarak Kılınabilir
• Şer’i Bir Özür Sebebiyle Revatip Namazlarının Kılınamama
Durumunda Bu Namazlar, Namaz Kılmanın Yasaklandığı
Vakitlere Denk Gelse Dahi Kılınabilir
• Farz Namazı Kıldıktan Hemen Sonra Revatip Sünnet Kılmak
Doğru Değildir
• Farz ile Revatip Sünnetlerin Ayrılması İçin Konuşmak veya
Yer Değiştirmek Gerekir
• K amet Okunduktan Sonra Nafile Namaz Kılınmaz
• Nafile Namaz Kılarken Kameti İşiten Kişi Namazdan Çıkar
ve İmamla Birlikte Farz Namazı Kılar
• Seferde Sabah Namazı Sünneti Haricinde Diğer Revatip
Sünnetler Kılınmamalıdır
• Her Vakit Namaz Öncesinde, Ezan ile Kamet Arasında
Müstakil Bir Sünnet Olarak İki Rekât Namaz Kılmak Sünnettir

Gece Namazının Önemi ve Fazileti


• Gece Namazı Ruhu Terbiye Eder, Kalbi Arındırır
• Yüce Allah Gece Ehlini Övmüştür
• Gece İbadeti Salihlerin Sünnetidir
• Gece İbadeti En Faziletli Amellerdendir
• Gece İbadetinin Ehli, Cennetin Özel Konuklarıdır
Gece Namazı İçin Riayet Edilecek Adaplar
• Gece Namazına Niyet Etmek
• Uykuyu Düzenlemek
• Vücudu Ağırlaştırmamak
• Yatmadan Önce Yapılması Gereken Zikirleri Yapmak
• Hayrı İstemek
• Uyandıktan Sonra Uykuyu Açmak
• Uyanınca Âl-i İmran Suresi’nin Son On Ayetini Okumak
• A bdest Almak
• Misvak Kullanmak
• A llah’ı Zikretmek ve Dua Etmek

Allah Resûlü’nün Gece Namazı


• Gece Namazını İkişer Rekât Kılardı
• En Fazla On Üç Rekât Kılardı
• Uyur, Uyanır, Namaz Kılar, Sonra Uyurdu
• Hafif Başlar, Uzatır, Sona Doğru Tekrar Hafifletirdi
• Bazen Gece Namazını Tek Bir Ayetle Kılardı

Teravih Namazı
• Teravih Namazı Gece Namazıdır ve Nafile Bir Namazdır. Bir
Sınırı, Rekât Sayısı Yoktur.
• Teravih Namazını Gece Sonunda Kılmak Daha Faziletlidir

Vitir Namazı
• Yatsı Namazından Sonra Sabah Namazı Vaktine Kadar Olan
Vakit, Vitir Namazının Vaktidir
• Farz Namazdan Sonraki En Faziletli Namazlardandır
• Gecenin Sonuna Denk Geldiğinde Özel Bir Namazdır
• Vitir Namazı; Yatsı ile Sabah Namazı Arasında Müstakil Bir
Namazdır. Öncesinde Sünnet/Nafile Namaz Kılınabilir
• Vitri Bir Defa Kılan Kişi, İkinci Bir Vitir Kılmaz
• Vitri Kaçıran Kişi Onu Gündüz Kılabilir. Gece Kıldığı Vitir
Rekâtını Gündüz Çift Olarak Kılar
Kunut Duası
• Vitir Namazında Kunut
• Nevazil/Bela/Musibet Ânında Kunut
• Sabah Namazında Kunut

Kunutla İlgili Meseleler


• Kunut Duasında Elleri Açmak Meşrudur
• Cemaatin Duaya “Âmin” Diyerek İştirak Etmesi Meşrudur

Kuşluk/Duha Namazı
• Kuşluk Namazının Önemi ve Fazileti
.Kuşluk
  Namazı Nebi’nin Tavsiyesidir
.Kuşluk
  Namazı “Evvabin” Namazıdır
.Kuşluk
  Namazı Kılan Kişi, El-Kâfi İsminin Korumasındadır
.Bedenin
  Sadakasıdır
.Elde
  Edilecek Ganimetten Daha Hayırlıdır
.Günahlara
  Kefarettir
• Kuşluk Namazının Rekât Sayısı
• En Az İki Rekâttır. Üst Sınırı Yoktur

İstihare Namazıyla İlgili Meseleler


• İstihare İbadetine Değil, İstihareyle İlgili Bazı Rivayetlere
Zayıf Denilmiştir
• İstihare Duası İçin İki Rekât Namaz Kılmak Gereklidir
• Hayır ve Şer Olduğu Belli Olan Meselelerde İstihare
Yapılmaz
• İki Vacipten Yalnızca Birini Yapacak İmkân Olduğunda
İstihare Yapılabilir
• İstiharenin Uyumadan Hemen Önce Olması Gerektiği,
İstihareden Sonra Konuşmamak ve İstihare Üstüne Uyumak
Gibi Şartların Hepsi Birer Hurafedir
• İstihare, Günün Her Vaktinde Yapılabilir
• R üya Görmek, İstiharenin Şartlarından Biri Değildir
• Bir Başkasının Bizim İçin İstihare Yapması, Halk Arasındaki
İfadesiyle “İstihareye Yatması” Meşru Değildir
Nafile Namazlarla İlgili Meseleler
• Nafile Namazların Cemaatle Kılınması İstisnai Bir Durumdur
• Nafile Namazları Cemaatle Kılmayı Âdet Haline Getirmek,
Asr-ı Saadet’te Uygulanan Sünnete Muhalefet Etmektir

Nafile Secdeler
• Sehiv Secdesi
• Tilavet Secdesi
• Şükür Secdesi

Sehiv Secdesinin Yeri


• Namazda Fazlalık Yapılmışsa Selam Verdikten Sonra Sehiv
Secdesi Yapılır
• Namazda Eksiklik Yapılmışsa ve Bu Eksiklik Rükunsa,
Teşehhüdden Sonra Sağa Bir Selam Verilir, Sonra İki Sehiv
Secdesi Yapılır ve Selam Verilir
• Namazda Şüphe Edilmişse Selam Vermeden Önce Sehiv
Secdesi Yapılır, Sonra Selam Verilir
• Namazda Bir Sünnet Unutulursa Selamdan Önce ya da
Selamdan Sonra Sehiv Secdesi Yapılabilir

Sehiv Secdesiyle İlgili Meseleler


• Birden Fazla Yanılgı İçin Tek Sehiv Secdesi Yapmak Yeterlidir
• İhram Tekbirini Unutan/Namaza Niyeti Yanlış Olan Kişi;
Hiç Namaza Girmemiş Sayılır, Sehiv Secdesi Yapamaz
• Sehiv Secdesi Tüm Namazlar İçin Geçerlidir
• İmam Hata Yaparsa İmamın Yaptığı Sehiv Secdesine Tüm
Cemaat İştirak Etmelidir
• İmam Hata Yaptığı Hâlde Sehiv Secdesi Yapmazsa Me’mum,
İmama Tabi Olur, Sehiv Secdesi Yapmaz
• Me’mum Hata Yaparsa; İmamla Beraber Selam Verir, Sehiv
Secdesi Yapmaz
Tilavet Secdesiyle İlgili Meseleler
• Tilavet Secdesi Yapmak Sünnettir
• Tilavet Secdesinde Abdest Almak, Kıbleye Yönelmek, Tekbir
Getirmek, Niyet ve Selam Vermek Gibi Şartlar Yoktur
• Namaz Esnasında Tilavet Secdesi Okunursa, Secde Yapmak
Caizdir
• Namaz İçinde Secde Ayeti Okuyan Kişi Hemen Secde
Edebileceği Gibi Selamdan Sonra da Secde Edebilir
• Tilavet Secdesi Kur’ân’ı Dinleyen, Ona Kulak Veren Herkes
İçindir
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI

T atavvu’/Nafile, beş vakit farzın dışında kalan tüm namazlardır. Ke-


lime “taat” kökünden türer. Yüce Allah bu kelimeyi oruç kefaretinde
belirlenen miktardan fazlasını vermek için kullanır.
“(Oruç) sayılı günlerde (size farz kılındı). Sizden her kim hasta ya da yol-
culukta olur (ve oruç tutmazsa) onun yerine başka bir günde (oruç tutsun).
(Normal şartlarda) güç yetirdiği hâlde (yakalandığı bir hastalık, hamilelik,
yaşlılık gibi sebeplerle oruç tutmayanlar) her güne karşılık bir yoksul doyur-
sunlar. Kim de (tatavvu, yani kendi isteğine bağlı olarak) fazladan ha-
yır işlerse, bu onun için daha hayırlıdır. Şayet bilseniz oruç tutmanız si-
zin için daha hayırlıdır.” 1
Allah Resûlü (sav) tatavvu’/nafile kavramını farz olan ibadetler dışında
kalan, gönüllü olarak yapılan ibadetler için kullanmıştır.
“Necidlilerden saçı başı dağınık bir adam Peygamber’e (sav) geldi. Sesinin mı-
rıltısı duyuluyor, ancak ne dediği anlaşılmıyordu. Yaklaştı, nihayet bir de bak-
tık ki İslam hakkında soru soruyor.
Peygamber (sav) şöyle buyurdu: ‘Bir gün ve gecede beş vakit namaz.’
Adam, ‘Benim üzerime bunlar dışında gerekli olan namaz var mıdır?’ diye
sordu.

 1. 2/Bakara, 184

199
NAMAZ KİTABI

Peygamber (sav), ‘Hayır. Ancak dilersen tatavvu/nafile olarak yapar-


sın.’ buyurdu.
Daha sonra Peygamber (sav), ‘Ramazanda oruç tutmak.’ dedi.
Adam, ‘Benim üzerime bunlar dışında gerekli olan oruç var mıdır?’ diye sordu.
Peygamber (sav), ‘Hayır. Ancak dilersen nafile olarak yaparsın.’ buyurdu.
Adam, ‘Vallahi bunlardan ne fazla ne de eksik yaparım.’ diyerek döndü ve gitti.
Peygamber (sav) de şöyle buyurdu: ‘Doğru söylediyse kurtuldu.’ ” 2
Her ne kadar bir grup İslam âlimi tatavvu’/nafile kavramına farklı ta-
rifler zikretse de, farzın dışında kalan meşru ibadetlerin tümü tatavvu’/
nafile kapsamındadır.
I. Nafile Namazların Fazileti
Nafile ibadetlerin faziletini iki kısıma ayırabiliriz:
• Nafile ibadetlerin umumi/genel faziletleri
• Nafile ibadetlerin hususi/özel faziletleri
Nafile ibadetlerin genel faydalarını bu bölümde, özel faydalarını her na-
file ibadetin altında anlatmaya gayret edeceğiz.
Nafile İbadetlerin Genel Faziletleri
1. Nafile İbadetler Farza Hazırlıktır
Farz namaz öncesinde kılınan nafile namazlar, bizi kalben ve ruhen farz
namaza hazırlar. Her birimiz kendimizden biliriz ki; hazırlık yaparak gitti-
ğimiz bir görüşmeden üst seviyede verim elde ederiz. Hazırlıksız yakalan-
dığımız karşılaşmalarda ise, çoğu zaman verim elde edemeyiz. Şayet namaz
Yüce Allah’la buluşma ve O’na (cc) niyazsa, elbette ona hazırlık yapmak ge-
rekmektedir. İşte abdestten başlayarak farzlar öncesinde uyguladığımız/
kıldığımız nafileler, bizleri o büyük buluşmaya, farza hazırlamaktadır. 3
2. Nafileler Farzlarda Oluşan Eksiği Telafi Eder
Bizler insanız; eksiğiz, amellerimiz de kusur ve eksiklikle malul. Ne kadar
 2. Buhari, 46; Müslim, 11
 3. El-Muvâfakât, 2/42

200
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI

dikkat edersek edelim, yaptığımız ameller kusurlu olur. Farzlarda oluşan


bu kusuru, nafilelerimiz telafi eder.
Enes ibni Hâkim Ed-Dabbi’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Hadisin ravilerinden Yunus dedi ki: ‘Öyle zannediyorum ki şöyle rivayet
etti, ‘Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: ‘İnsanların Kıyamet Günü’nde ilk hesaba
çekileceği amel namazdır.’ ’
Ravi diyor ki: ‘A llah bildiği hâlde meleklerine şöyle der, ‘Kulumun farz na-
mazlarına bakınız tamam mı? Yoksa eksikleri var mı?’ Eğer o kimsenin farz
namazları tamam ise sevabı tam olarak yazılır. Farz namazlarında eksikleri
varsa Allah şöyle buyurur, ‘Bu kulumun kıldığı nafile namazları var mı?
Bakınız nafile namazları var ise kulumun farz namazlarından eksik-
lerini nafilelerle tamamlayınız.’ Sonra diğer ibadetleri de aynı şekilde ele
alınır ve hesabı görülür.’ ” 4
3. Nafileler Allah’a Yakınlaştırır
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Yüce Allah şöyle buyurdu:
‘Her kim benim bir dostuma düşmanlık ederse, ben de ona savaş ilan ede-
rim. Kulum bana kendisine farz kıldığım şeylerden daha sevgili olan bir şeyle
yaklaşamaz. Kulum bana nafile ibadetlerle de yaklaşmaya devam eder.
Nihayet ben, onu severim. Ben kulumu sevince de artık onun işiten kulağı,
gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı mesabesinde olurum. Diliyle de her ne
isterse muhakkak onları kendisine ihsan ederim. Bana sığınmak isteyince de
muhakkak kulumu sığındırır, korurum. Ben yapmasını dilediğim hiçbir şey hak-
kında, müminin ölümü karşısındaki tereddütüm gibi tereddüt etmedim. Ku-
lum ölümden hoşlanmıyordu. Ben de kuluma acı gelen şeyi sevmiyordum.’ ” 5
Yüce Allah’a yakın olmak; O’nun (cc) sevgisini, yardımını ve tevfikini elde
etmektir. Ki bu, hem dünya hem de ahiretin saadetidir.

 4. Ebu Davud, 864


 5. Buhari, 6502

201
NAMAZ KİTABI

4. Nafileler Kişinin Derecesini Yükseltir


Ma’dan ibni Ebi Talha’dan şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah’ın (sav) azatlı kölesi Sevbân ile karşılaştım ve kendisine, ‘Bana öyle
bir amel bildir ki, ben onu işleyeyim de onun sayesinde Allah beni cennete
koysun.’ dedim.
(Diğer bir rivayette) ‘A llah’a en sevimli gelen ameli bana bildir.’ dedim.
Bunun üzerine kendisi sustu. Sonra tekrar kendisine bunu sordum, yine sus-
tu. Sonra üçüncü defa sordum. Şöyle dedi:
‘Bunu Resûlullah’a (sav) sormuştum. O da, ‘A llah’a çokça secde etmeye bak.
Çünkü sen, Allah’a secde ettiğinde bu secde sayesinde Allah, seni bir derece
yükseltir, bir hatanı siler.’ buyurdu.
(Ma’dan ibni Ebi Talha) ‘Bundan sonra Ebu Derda ile karşılaştım, kendisi-
ne bu konuyu sordum. O da bana Sevbân’ın dediği şeyi söyledi.’ demiştir.’ ” 6
Çokça secdeden kasıt, namaz içinde yapılan secdedir.
5. Nafileler Allah Resûlü’nün Sevgisini Arttırır
Allah’ı ve Resûl’ünü sevmek, imanın asıllarındandır. Kişinin Allah’a (cc)
olan sevgisi O’nun Resûlü’ne ittibayı iktiza eder.
“De ki: ‘Eğer Allah’ı seviyorsanız bana tabi olun ki Allah da sizi sevsin ve günah-
larınızı bağışlasın. Allah (günahları bağışlayan, örten ve günahların kötü akıbe-
tinden kulu koruyan) Ğafûr, (kullarına karşı merhametli olan) Rahîm’dir.’ ” 7
Allah’a (cc) imanın rükunlarından biri de Allah (cc) sevgisidir. Sevgiyse kal-
bin amelidir. Her insan sevdiğini iddia edebilir. Allah (cc) bu ayette “sevgi
kanununu” açıklamıştır. Allah (cc) sevgisi, Allah Resûlü’ne (sav) ittibaya bağ-
lıdır. Kişi, Allah Resûlü’ne (sav) ittiba edip, onu örnek aldığı ve sünnetini
yaşadığı oranda Allah’ı (cc) seviyor demektir. 8
Nafilelerin büyük çoğunluğunu Allah Resûlü (sav) meşru kılmıştır. Riayet

 6. Müslim, 488


 7. 3/Âl-i İmran, 31
 8. bk. 24/Nûr, 63

202
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI

ettiğimiz her nafile; bir yandan onun (sav) üstümüzdeki hakkını yerine getir-
memize vesile olurken diğer yandan ona (sav) olan sevgimizi arttırmaktadır.
6. Nafileler İslami Bir Hayat İnşa Eder ve Şeytanın Yollarını Kapatır
Dine verilen en büyük zarar, şeytanın Allah’la aldatmasıdır. Bu da din
ehlini, dinin içinden ve din adına bozmasıdır. Bizden önceki kitap ehlini
de bu yolla bozmuş, sırat-ı müstakimden “sapkınlar” ve “gazaba uğrayanlar”
derecesine savurmuştur. Önce dinden olmayan şeyleri dine sokmuş (bi-
dat), sonra insanların bunları din edinmesini sağlayarak “indirilen” terte-
miz dini “uydurulmuş” bozbulanık bir hâle getirmiştir.
Şeytanın yollarını kapatmanın yolu; sünnete ittibadır. Zira sünnet İslami
bir hayat inşa eden, şeytanın yollarını kapatan ve temiz fıtratlara yetecek
manevi azığı içinde barındıran bir kaynaktır. Sünnete riayet eden; sözlü,
bedeni ve kalbi tüm ihtiyaç duyduğu azığın onda olduğunu görecektir.
Sünnetten yüz çeviren veya sünnetin cahili; farklı yollara yönelecek ve
şeytanın eline düşecektir. Sonra da uydurulmuş bidatlerle kalp hayatını
bozacak; hormonlu gıdalarla beslenen bünye gibi kof, sağlıksız ve hantal
bir dinî hayatı olacaktır.
Sünnet tanımıyla aldanmak!
Âlimlerimiz sünneti/nafileyi/tatavvu’yu/müstehabı şöyle tanımlamış-
lardır:
“Yapanın ecir aldığı, terk edenin cezalandırılmadığı/günah kazanmadığı şeydir.”
Bu tanım; şer’i hükümleri birbirinden ayırmak; her biri emredilmiş farz
ve sünnet arasındaki farkı ortaya koymak içindir. Ne yazık ki bu tanım
zamanla yanlış anlaşılmış ve sünnet “yapılmayabilir” olarak kodlanmıştır.
Elbette bunda cinni şeytanların ve amelsiz bir dini İslam ümmetinde yay-
gınlaştıran, dini kalpteki inançtan ibaret gören insi şeytanların payı vardır.
Şüphe yok ki; sünnetler farzlar gibi değildir. Ancak sünnetlerin “yapılma-
yabilir” olarak kodlanması, din açısından tam bir felakettir. Sünnet; Allah
Resûlü’nün (sav) üzerimizdeki hakkı, “Muhammedun Resûlullah” şahitliği-
mizin ete kemiğe bürünmüş hâlidir. Onun (sav) sünnetine ittibamız, Yüce
Allah’a olan sevgimizin ispatı, alametidir. Sünnet, ona (sav) ümmet olmanın

203
NAMAZ KİTABI

şükrünü eda etmektir. Sünnet; bizleri ona (sav), yani yolların en müstakimi-
ne götüren bir rehber, onunla (sav) aramızdaki bağın güçlenmesidir. Onun
(sav) sünnetini “yapılmayabilir” olarak kodlayan, ondan (sav) ve sünnetinden

yüz çeviren ondan değildir.


“…Benim sünnetimden yüz çeviren benden değildir.” 9
II. Revatip Sünnetler
Revatip sünnetler; farz namazların öncesinde ve sonrasında Allah Resû-
lü’nün (sav) kıldığı sünnetlerdir.
A. Sabah Namazının Sünneti
Sabah namazının iki rekât sünneti vardır.
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) sabah namazı vaktinde ezan ile kâmet arasında iki kısa rekât
namaz kılardı.” 10
Sabah Namazının Sünnetine Dair Meseleler
a. Müekked sünnetlerdendir
Allah Resûlü (sav) revatip sünnetler arasından en çok bu iki rekâta dikkat
ederdi.
Aişe'den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber (sav) sabah namazının iki rekâtına devam ettiği kadar hiçbir nafi-
leye devam etmemiştir.” 11
Aişe'den (r.anha) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Sabah namazının iki rekât nafilesi, dünya ve dünyanın içerisindekilerden
daha hayırlıdır.” 12
b. Hafif/Hızlı kılınır
Allah Resûlü iki rekâtı hafif/hızlı kılardı.

 9. Buhari, 5063; Müslim, 1401


 10. Buhari, 619; Müslim, 724
 11. Buhari, 1169
 12. Müslim, 725

204
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI

Aişe'den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:


“Peygamber sabah namazından önce kıldığı iki rekâtlık sünnet namazını o
kadar hafif kılardı ki ben içimden ‘Acaba Fâtiha’yı okudu mu?’ derdim.” 13
Ebu Rebah’tan şöyle rivayet edilmiştir:
“Said ibni Museyyib, fecir doğduktan sonra iki rekâttan fazla namaz kılan ve
kıldığı namazda rükû ve secdelerini uzatan bir adam gördü, onu bu yaptığın-
dan nehyetti.
Adam dedi ki: ‘Ey Ebu Muhammed! Namaz kıldım diye Allah bana azap mı
edecek?’
Said ibni Museyyib dedi ki: ‘Hayır, ama sünnete aykırı hareket ettiğinden
dolayı Allah sana azap edebilir.’ ” 14
c. İhlâs ve Kâfirûn Suresi okunur
Allah Resûlü İhlâs ve Kâfirûn Suresi’ni okurdu.
İbni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah’ı (sav) bir ay boyunca gözetledim, sabah namazının sünnetinde
Kâfirûn ve İhlâs Surelerini okuyordu.” 15
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) sabah namazından önce iki rekât sünnet kılar ve şöyle buyu-
rurdu, ‘Bu iki sure ne güzeldir. Sabah namazının sünnetinde İhlâs ve Kâfirun
sureleri okunur.’ ” 16
Sabah namazı sünnetinin hafif olması, Fâtiha ve zam/ek bir sure oku-
maya engel değildir.
d. Sünneti kıldıktan sonra uzanmak
Allah Resûlü (sav) sabah namazının sünnetini kıldıktan sonra; eşlerinden
biri uyanıksa onunla sohbet eder, uyanık değilse sağ tarafına uzanırdı.

 13. Buhari, 1171


 14. Es-Sunenu’l Kubrâ, 4131
 15. Tirmizi, 417
 16. İbni Mace, 1150

205
NAMAZ KİTABI

Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:


“Peygamber (sav) sabah namazının iki rekâtını kılardı. Şayet ben uyanık olur-
sam benimle sohbet eder, uyanık olmazsam yanı üzerine uzanırdı.” 17
Hâliyle bu, bir sünnet değil; gecenin yorucu ibadetinden sonra dinlen-
me ihtiyacıdır. 18
B. Öğle Namazının Sünneti
Öğle namazından önce ve sonraya dair üç farklı uygulama nakledilmiştir.
1. Önce İki Sonra İki Rekât Kılmak
İbni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“ ‘Peygamber (sav) ile birlikte öğleden önce iki rekât, öğleden sonra iki
rekât, akşamdan sonra iki rekât, yatsıdan sonra iki rekât, Cuma’dan sonra iki
rekât namaz kıldım. Akşam ve yatsıya gelince bunları evinde kıldı.’
Musa ibni Ukte, Nafi’den şunu nakleder, ‘Yatsıdan sonra ailesinin yanında
kıldı.’ ” 19
2. Önce Dört Sonra İki Rekât Kılmak
Ümmü Habibe’den (r.anha) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle bu-
yurmuştur:
“Her kim bir gün ve gecede farzların dışında kılınması gereken on iki rekât
sünneti kılarsa, Allah da o kimseye cennette bir köşk yapar. Dört rekât öğ-
leden önce, iki rekât öğleden sonra, akşamdan sonra iki rekât, yatsıdan
sonra iki rekât, sabah namazından önce iki rekât.” 20
Abdullah ibni Şakik'ten şöyle rivayet edilmiştir:
“Aişe’ye, Resûlullah’ın (sav) nafile namazlarını sordum.

 17. Buhari, 1168; Müslim, 743


 18. Allah Resûlü’nün (sav) uzanmayı emrettiğine dair rivayet için bk. Ebu Davud, 1261; Tirmizi,
420; Zahiri sahih olsa da ravilerinden A’meş’in (rh) müdellis olması ve bu hadisi “anane” sigasıyla
nakletmesi, ayrıca Abdulvahid ibni Ziyad’ın bazı meclislerde A’meş’ten hiçbir hadis bilmeden/
duymadan söylemesi, hadis için iki ayrı problemdir. (bk. Mîzânu’l İ’tidâl, 2/224, 2/672, 3517, 5287
No.lu raviler)
 19. Buhari, 1172; Müslim, 729
 20. Tirmizi, 415

206
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI

O da şöyle dedi: ‘Kendisi, öğleden önce benim evimde dört rekât na-
maz kılar sonra mescide çıkar cemaate namaz kıldırır arkasından eve
girer iki rekât daha kılardı. Cemaate akşam namazını kıldırır sonra da iki
rekât daha namaz kılardı. Cemaate yatsı namazını kıldırır arkasından benim
evime girer ve iki rekât daha namaz kılardı. Geceleyin ise vitirle birlikte do-
kuz rekât namaz kılardı. Bazı geceler ayakta uzun uzun namaz kılarken bazı
geceler de oturarak uzun uzun namaz kılardı. Kıraati ayakta yaptığında, rükû
ve secdeyi ayakta yapardı. Kıraati oturarak yaptığında, rükû ve secdeyi otura-
rak yapardı.’ ” 21
3. Önce Dört Sonra Dört Rekât Kılmak
Peygamber’in (sav) hanımlarından Ümmü Habibe’den (r.anha) rivayet edildi-
ğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Kim öğle namazından önce ve sonra dörder rekât sünnet namazı kılmaya
devam ederse cehennem ateşi o kimseye haram kılınır.” 22
Hiç şüphesiz bunların her biri müstakil birer sünnettir ve onun (sav) fark-
lı zamanlarda farklı uygulamalarına işaret etmektedir. Bu; aynı zamanda
onun (sav) hikmetindendir. Zira o (sav) tüm ümmeti kucaklayacak bir sün-
netin sahibidir. Onun sünnetinde hem hayırda öncü olanlara hem orta
yollu olanlara hem de nefsine zulmedenlere uygun salih ameller vardır. 23
C. İkindi Namazının Sünneti
1. İkindi Öncesinde Dört Rekât Kılmak
İbni Ömer’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“İkindinin farzından önce dört rekât kılan kimseye Allah rahmet etsin.” 24

 21. Müslim, 730


 22. Ebu Davud, 1269; Tirmizi, 427
 23. “Sonra Kitab’ı kullarımızdan seçtiklerimize miras kıldık. Onlardan kimi nefsine zulmeder,
kimisi orta yolludur. Kimisi de Allah’ın izniyle hayırlarda yarışıp öne geçer. Bu, büyük lütuf ve
ihsanın ta kendisidir.” (35/Fâtır, 32)
 24. Ebu Davud, 1271; Tirmizi, 430; Hadisin isnadında ihtilaf edilmiştir. Ebu Davud (rh) sükût
ederek hadisin sıhhatine işaret etmiştir. Tirmizi (rh) hadisin ‘ğarib hasen’ olduğunu söyleyerek ha-
sen olduğuna işaret etmiştir. Bazı âlimler hadisin isnadında bulunan Muhammed ibni Mihran
nedeniyle hadisin zayıf olduğunu belirtmiştir. Muhammed ibni Mihran hakkında ihtilaf edilmiş
bir ravidir. (bk. Et-Telhîsu’l Habîr, 2/34-35)

207
NAMAZ KİTABI

Ali’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:


“Resûlullah (sav) ikindi namazının farzından önce dört rekât sünnet kılar bu dört
rekât sünnetin arasını bir selamla ayırırdı ki o selamda: ‘Allah’a yakın meleklere,
peygamberlere ve onlara uyan mümin ve Müslimlere selam olsun.’ derdi.” 25
İkindi namazının öncesinde kılınan sünnetle ilgili iki mesele vardır:
a. Bu sünnetin meşruiyeti
Konu hakkında varid olan hadisler de teknik/usuli açıdan sorun vardır.
Hem rivayetlerin isnadında konuşulmuş hem de sahabenin çoğunluğu
Allah Resûlü’nün (sav) ikindiden önce sünnet kıldığını aktarmamıştır.
Racih olan ikindiden önce sünnet namazın olduğu ancak müekked bir
sünnet olmadığıdır. Zira büyük hadis imamları hadisin sahih olduğunu
ve onunla amel edilebileceğini tercih etmişlerdir. Ancak bu sünneti sa-
habenin büyük çoğunluğu nakletmemiştir. Bu da ikindi öncesi sünnetin
sürekli olmadığını ara sıra kılınan bir namaz olduğunu gösterir. Allah en
doğrusunu bilir.
b. Nasıl kılınacağı
Cumhur-u ulema gece ve gündüz kılınan tüm nafilelerin iki rekâtta bir
selam verilerek kılınacağını söylemişlerdir.
İbni Ömer’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Gece ve gündüz kılınan (nafile) namazları ikişer ikişer rekâttır.” 26
Yukarıda zikrettiğimiz Ali (ra) hadisinde her iki rekâtın selamla ayrıldığı
rivayetinin de bu kaideyi desteklediğini söylemişlerdir. 27

 25. Tirmizi, 429; Tirmizi (rh) bu hadisi iki ayrı yerde rivayet eder. 429 No.lu rivayeti “Ali’nin hadisi
hasen hadistir.” der. Aynı hadisi 598 No.lu rivayet olarak tekrar zikreder. Her ne kadar isnadlar ara-
sında farklılık olsa da, iki rivayetinde matlai/çıkış noktası Ebu İshak, Âsım ibni Damre ve Ali şek-
lindedir. Burada Abdullah ibni Mübarek’in (rh) Âsım ibni Damre nedeniyle hadise zayıf dediğini
aktarır. Ancak Tirmizi (rh) hadisin hasen olduğunu tercih eder. Hadis âlimleri Âsım ibni Damre’nin,
Ali’den (ra) rivayet ettiği hadislerde güvenilir olup olmadığında ihtilaf etmiştir. (Geniş bilgi için bk.
Mîzânu’l İ’tidâl, 2/352-353, 4052 No.lu ravi)
 26. Ebu Davud, 1295; Tirmizi, 597
 27. Bir grup fukahamız (Hanefiler) gündüz kılınan nafile namazların dört rekât şeklinde kılı-
nacağını söylemişlerdir. İmam Tirmizi de Ebu İshak Es-Subeyi’den; hadiste geçen “Her iki rekâtı
teslimle birbirinden ayırdı.” ifadesinin “selam vermek” anlamında olmadığını “selam okumak” an-

208
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI

2. İkindi Sonrasında İki Rekât


Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“İki namaz vardır ki, Allah Resûlü (sav) onları ne gizli ne de herkesin yanında
kıldığı zaman terk ederdi. Bunlar, sabah namazının farzından önce kılınan iki
rekât namaz ile ikindi namazının farzından sonra kılınan iki rekât namazdır.” 28
Ebu İshak’tan şöyle rivayet edilmiştir:
“Esved ile Mesruk, Aişe’nin, ‘Peygamber (sav) her ne vakit ikindi namazından
sonra bana gelse iki rekât namaz kılardı.’ dediğine şahit olmuşlardı.” 29
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber’i (sav) vefat ettiren Allah’a yemin olsun ki, Allah Resûlü (sav) ikindi
namazından sonra kıldığı iki rekât namazı Hak Teâlâ’ya kavuşuncaya kadar
terk etmedi. Namaz kılacak takati kalmayıncaya kadar Hak Teâlâ’ya kavuşma-
dı. Namazlarının (ikindi namazından sonra kıldığı iki rekâtlık namazların) pek
çoğunu oturarak kılardı. Daima Peygamber (sav) bu iki rekâtlık namazı kılardı.
Ancak ümmetine ağır gelir korkusu ile bu namazları mescidde kılmazdı. Üm-
metinin sorumluluklarının hafifletilmesi hoşuna giderdi.” 30
lamında teşehhüd duası okumak olduğunu aktarır. Bu âlimlere göre ikindi sünneti ikinci rekâtta
selam vermeksizin dört rekât olarak kılınacağını söylemişlerdir.
 28. Buhari, 592; Müslim, 835
 29. Buhari, 593
 30. Buhari, 590; İkindiden sonra kılınan iki rekât sünneti kabul etmeyen ve farklı şekillerde
açıklayan âlimlerimiz vardır. Demişlerdir ki;
•  “Allah Resûlü (sav) öğlen namazından sonra kıldığı sünneti devlet işleri nedeniyle kılamamış,
ikindiden sonra fırsat bulunca kılmıştır.”
İbni Abbas’ın kölesi Kureyb’den şöyle rivayet edilmiştir:
“İbni Abbas, Misver ibni Mahreme ve Abdurrahman İbni Ezher (ra) (Kureyb’i) Aişe’ye (r.anha) gön-
dererek şöyle dediler, ‘Ona hepimizden selam söyle ve ona ikindi namazından sonra kılınan iki
rekâtı sor.’ Ona de ki, ‘Bize senin bunu kıldığın anlatılıyor, oysa bize Peygamber’in bunu yasakla-
dığı haberi ulaşmıştı.’ (İbni Abbas dedi ki: ‘Ben, Ömer ibni Hattab ile birlikte halktan bu iki rekât
namazı kılanları döverdim.’)
Kureyb dedi ki: ‘Aişe’nin (ra) yanına gittim ve ona bana söyledikleri şeyi ilettim.’ Aişe, ‘Bunları
Ümmü Seleme’ye sor.’ dedi. Ben onun yanından çıkarak beni gönderenlerin yanına geri döndüm
ve Aişe’nin sözünü onlara söyledim. Onlar da beni Aişe’ye sormamı istedikleri şeyleri Ümmü Se-
leme’ye (ra) sormam için geri gönderdiler.
Ümmü Seleme (ra) şöyle dedi: ‘Peygamber’in (sav) bunu yasakladığını duydum. Sonra onun ikindi-
yi kıldıktan sonra bu iki rekâtı kıldığını da gördüm. Sonra yanımda Ensar’dan Ben-i Haram kabi-
lesinden kadınlar var iken Peygamber odama girdi. Ben cariyemi onun yanına göndererek şöyle
dedim: ‘Onun yanında durarak ona şunu söyle: ‘Ey Allah’ın Resûlü! Ümmü Seleme sana diyor ki:

209
NAMAZ KİTABI

‘Senin bu iki rekâtı kılmayı yasakladığını duydum. Oysa sen bunları kılıyorsun.’ ’ Bunu söyledikten
sonra eliyle işaret ederse onun gerisinde dur.’
(Ümmü Seleme dedi ki:) ‘Cariye bunları yaptı. Peygamber de eliyle işaret etti. Cariye geride dur-
du. Peygamber (sav) namazını bitirince şöyle dedi: ‘Ey Ebu Ümeyye’nin kızı! İkindiden sonra kıldı-
ğım iki rekâtı sordun. Bana Abdulkays Kabilesi’nden bazı kimseler geldiler. Ben onlarla meşgul
olduğumdan öğle namazından sonra kıldığım iki rekâtı kılamadım. İşte (ikindiden sonra kıldı-
ğım) o iki rekât bu (öğle namazından sonra kılmam gerektiği hâlde kılamadığım) iki rekâttır.’ ’ ”
(Buhari, 1233; Müslim, 834)
•  Nebi kendisi kılmış ancak ümmetine yasaklamıştır. Bu da ona has olduğunu gösterir.
Aişe’nin (r.anha) azadlı kölesi Zekvan’dan nakledildiğine göre Aişe ona şöyle demiştir:
“Peygamber (sav) ikindiden sonra namaz kılardı. Bizi ondan yasaklardı. Kendisi iki orucu birbirine
ekler fakat bizim eklememizi yasaklardı.” (Ebu Davud, 1280; Hadisin senedinde Muhammed ibni
İshak ibni Yesar vardır. Hadisinin sıhhatinde ihtilaf edilmiştir.)
Bu açıklamaların hiçbiri Allah Resûlü’nün (sav) ikindiden sonra iki rekât sünnet kıldığı gerçeğini
değiştirmez. Aişe (r.anha) Allah Resûlü’nün (sav) her gün bu namazı kıldığını haber vermiştir. İbni
Hazm (rh) onlarca sahabiden bu sünneti rivayet etmiştir. (bk. El-Muhallâ, 2/29-47)
Yukarıda okuduğumuz açıklamalar bu sünneti izah etmek için yeterli değildir. Zira Allah Resû-
lü’nün (sav) her gün öğlenin sünnetinden alıkonduğu ve her gün bu sünneti ikindi sonrası kıldığı
uzak bir ihtimaldir. Ümmü Seleme Annemize böyle bir olay denk gelmiş olabilir. Ancak Resû-
lullah’ın (sav) her gün kıldığı bir namazı bu gerekçeyle tevil etmek ikna edici değildir. Allah en
doğrusunu bilir.

210
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI

D. Akşam Namazının Sünneti


1. Akşamdan Önce İki Rekât
Enes ibni Malik’ten şöyle rivayet edilmiştir:
“Müezzin ezan okuduğu zaman ashabın ileri gelenleri mescidin sütunlarına
karşı namaz kılmak üzere yarışırcasına harekete geçerdi. Onlar bu hâlde, ak-
şam namazının farzından önce iki rekât sünnet kılarlarken Allah Resûlü (sav)
namaz kıldırmak üzere evinden çıkıp gelirdi. Ezan ile kamet arasında uzun
zaman geçmezdi.
Osman ibni Cebele ile Ebu Davud, Şu’be’nin şöyle dediğini nakletmişlerdir,
‘Ezan ile kamet arasında az bir zaman olurdu.’ ” 31
Abdullah El-Müzeni’den rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle bu-
yurmuştur:
“ ‘A kşam namazından önce namaz kılın.’ Peygamber (sav) bu ifadeyi üç kere
tekrarlamış, üçüncüden sonra insanların bunu sünnet edinmesinden korktu-
ğu için ‘dileyen kimse’ ifadesini eklemiştir.” 32
Mersed ibni Abdullah El-Yezzeni’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Ukbe ibni Amr El-Cüheni’nin yanına vardım ve ona şöyle dedim, ‘Sana Ebu
Temim hakkında şaşıracağın bir haber vereyim mi? O, akşam namazından
önce iki rekât namaz kılıyor.’
Ukbe şöyle dedi: ‘Biz de Resûlullah (sav) zamanında bunu kılardık.’
Ben, ‘Şu ânda kılmana engel olan nedir?’ dedim.
‘Meşguliyetler’ diye cevap verdi.” 33

 31. Buhari, 625


 32. Buhari, 1183
 33. Buhari, 1184; Bazı âlimler akşam namazının vaktinin dar olduğunu, bu namaz kılındığı
takdirde farzın gecikeceğini söylemişlerdir. Şafii âlimlerden Nevevi (rh) şöyle cevap verir:
“Buna itiraz edenlerin, ‘Akşam namazının gecikmesine sebep olur.’ sözlerine gelince, bu sünnete
aykırı bir hayalden ibarettir ve buna iltifat edilmez. Bununla birlikte bu iki rekâtı kılmak çok az bir
zaman alır ve bundan dolayı namaz ilk vaktinden ancak çok kısa bir süre gecikmiş olur.” (El-Min-
hâc, 836 No.lu hadis şerhi)

211
NAMAZ KİTABI

2. Akşam Namazından Sonra İki Rekât


İbni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber (sav) ile birlikte öğleden önce iki rekât, öğleden sonra iki rekât,
akşamdan sonra iki rekât yatsıdan sonra iki rekât, Cuma’dan sonra iki rekât
namaz kıldım. Akşam ve yatsıya gelince bunları evinde kıldı.
Musa ibni Ukbe, Nafi’den şunu nakleder, ‘Yatsıdan sonra ailesinin yanında
kıldı.’ ” 34
Ümmü Habibe’den (r.anha) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle bu-
yurmuştur:
“Her kim bir gün ve gecede farzların dışında kılınması gereken on iki rekât
sünneti kılarsa, Allah’ta o kimseye cennette bir köşk yapar. Dört rekât öğleden
önce, iki rekât öğleden sonra, akşamdan sonra iki rekât, yatsıdan sonra iki
rekât, sabah namazından önce iki rekât.” 35
Akşam sonrası sünnette ne okunur?
Abdullah ibni Mesud’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber (sav) akşam namazının farzından sonraki iki rekâtla, sabah nama-
zından önceki iki rekâtta okuduğu Kâfirûn ve İhlâs Surelerini kaç kere işitti-
ğimi sayamam.” 36
Akşamdan sonra iki rekât dışında sünnet var mıdır?
Allah Resûlü’nden (sav) sahih yollarla sabit olan; akşam namazından son-
ra iki rekât namaz kıldığıdır. Bunun dışında sahih yollarla sabit olan bir
sünnet yoktur. Allah en doğrusunu bilir. 37
 34. Buhari, 1172; Müslim, 729
 35. Tirmizi, 415
 36. Tirmizi, 431
 37. Bazı rivayetlerde akşamdan sonra iki rekât dışında sünnetler varid olmuştur. Bu rivayetler
zayıftır. Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“ ‘Kim akşam namazından sonra altı rekât nafile namaz kılar ve aralarında da kötü söz söylemezse
on iki yıllık ibadet sevabına denk sevap kazanmış olur.’
Tirmizi: ‘Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
‘Kim akşam namazından sonra yirmi rekât nafile kılarsa Allah’ta ona cennette bir ev yapar.’
Ebu Hureyre hadisi garibtir. Bu hadisi sadece Ömer ibni Abdullah ibni Ebu Has’am’dan, Zeyd ibni
Hubab’ın rivayetiyle bilmekteyiz.
Muhammed ibni İsmail’den işittim şöyle diyordu: ‘Ömer ibni Ebu Has’am bilinmeyen ve hoş kar-

212
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI

şılanmayan bir kimsedir. Gerçekten o zayıf sayılmaktadır.’ ’ ” (Tirmizi, 435 ve açıklaması)


Görüldüğü gibi Tirmizi (rh) ve kendisinden naklettiği Buhari (rh) hadisin zayıf olduğuna hükmet-
mişlerdir.
Aişe’den (r.anha) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Her kim, akşam namazı ile yatsı namazı arasında on iki rekât namaz kılarsa Allah, o kimse için
cennette bir köşk inşa eder.” (İbni Mace, 1373)
İbni Mace’nin (rh) rivayet ettiği hadisin isnadında Yakup ibni Velid El-Medinî vardır. Bu kişi için Ah-
med ibni Hanbel (rh), “Büyük yalancılardandı, hadis uydururdu.” demiştir. Ebu Hatim (rh) ve Yahya
(rh) onun yalancı olduğunu söylemişlerdir. (Mîzânu’l İ’tidâl, 4/455, 9829 No.lu ravi)
Yukarıda Tirmizi (rh) bu hadisi temriz sigasıyla (ruviye) naklederek zayıflığına işaret etmiştir.
Rivayetler ile ilgili farklı bir değerlendirme için şunu zikredebiliriz: Şevkânî (rh) Neylu’l Evtâr’da ko-
nuyla ilgili tüm rivayetleri zikretmiş, rivayetlerin her birinin zayıflık yönünü belirtmiş sonra “Ha-
dislerin çoğu zayıf olsa da her birini toplu olarak değerlendirdiğimizde delil olmaya uygundur;
özellikle de faziletli ameller babında…” (Neylu’l Evtâr, 947-948 No.lu hadis şerhi) demiştir.
Konu hakkında ilmî bir ihtilaf bulunsa da kanaatimiz; halk arasında “evvabin namazı” olarak bili-
nen bu amel sünnet değildir. Zira namaz hakkında varid olan rivayetler şiddetli zayıftır. Zayıflığı
şiddetli olan rivayetler bir araya geldiğinde -ki bazısının uydurma olma ihtimali vardır- birbirine
kuvvet katmaz. Ayrıca sahih rivayetlerde -ileride geleceği gibi- evvabin namazı, kuşluk namazı-
dır. Allah en doğrusunu bilir.

213
NAMAZ KİTABI

E. Yatsı Namazının Sünneti


Yatsı Namazından Sonra İki Rekât
İbni Ömer'den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber (sav) ile birlikte öğleden önce iki rekât, öğleden sonra iki rekât,
akşamdan sonra iki rekât, yatsıdan sonra iki rekât, Cuma’dan sonra iki rekât
namaz kıldım. Akşam ve yatsıya gelince bunları evinde kıldı.
Musa ibni Ukte, Nafi’den şunu nakleder: ‘Yatsıdan sonra ailesinin yanında
kıldı.’ ” 38
Ümmü Habibe’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle bu-
yurmuştur:
“Her kim bir gün ve gecede farzların dışında kılınması gereken on iki rekât
sünneti kılarsa, Allah’ta o kimseye cennette bir köşk yapar. Dört rekât öğleden
önce, iki rekât öğleden sonra, akşamdan sonra iki rekât, yatsıdan sonra iki
rekât, sabah namazından önce iki rekât…” 39
Yatsı namazından sonra kılınan bu iki rekât sünnettir. Bunun dışında sa-
hih ve sarih yolla bir sünnet varid olmamıştır. 40
F. Revatip Sünnetlerle İlgili Genel Meseleler
1. Revatip Sünnetlerin Fazileti
“Her kim bir gün ve gecede farzların dışında kılınması gereken on iki rekât
sünneti kılarsa, Allah da o kimseye cennette bir köşk yapar. Dört rekât öğle-
den önce, iki rekât öğleden sonra, akşamdan sonra iki rekât, yatsıdan sonra
iki rekât, sabah namazından önce iki rekât.” 41
Revatip sünnetleri muhafaza etmek, her gün için kişiye cennette bir ev
kazandırır. Bu hadis aynı zamanda ilk nesillerin sünnete bağlılık ve öğren-
dikleriyle amel etme hususundaki titizliklerini gösterir. Onlara asırlarca

 38. Buhari, 1172; Müslim, 729


 39. Tirmizi, 415
 40. Yatsının sünnetine dair varid olan rivayetler, isnadlarında zayıflık olması yanında, yatsının
revatip sünneti değil, yatsıdan sonra başlayan gece namazı olarak anlaşılabilir. (bk. Ebu Davud,
1303) Rivayetlerin senet ve metin yönünden değerlendirilmesi için bk. Neylu’l Evtâr, 897 No.lu
hadis şerhi
 41. Tirmizi, 415

214
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI

sürecek bir örneklik kazandıran da bu hassasiyetleri olsa gerektir. Riva-


yeti nakleden Ümmü Habibe Annemiz, “Ben, Resûlullah’tan (sav) duydum
duyalı bunları hiç bırakmadım.” 42 demiştir.
2. Aslolan Evde Kılınmasıdır
Zeyd ibni Sabit’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“ Resûlullah (sav), ‘(Nafile) namazlarınızı evlerinizde kılmaya bakınız. Çünkü
şüphesiz farz namaz dışında kişinin en hayırlı namazı evinde kıldığıdır.’ bu-
yurdu.” 43
Ka’b ibni Ucre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber (sav) bir gün Abduleşheloğullarının mescidine gelip akşam nama-
zını orada kıldı. Namazını bitirince namaz kılan kimseler gördü.
Bunun üzerine, ‘Bu evlerde kılınması gereken bir namazdır.’ buyurdu.” 44
Abdullah ibni Sa’d’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Ben Resûlullah’a (sav), ‘Evimizde kıldığımız namaz mı yoksa mescidde kıldı-
ğımız namaz mı daha değerlidir?’ diye sordum.
O da şöyle buyurdu: ‘Görmüyor musun evim mescide ne kadar da yakındır.
Evimde namaz kılmam mescidde kılmaktan bana daha sevimlidir. Farz namaz
bunun dışındadır.’ ” 45
Aslolan revatip sünnetlerin (ve tüm nafilelerin) evde kılınmasıdır. Bazen
özel sebeplerle mescidde revatip sünnetler kılınabilir. Zira Allah Resûlü
(sav) nadiren de olsa mescidde revatip sünnetleri kılmıştır. Aksi hâlde sa-

habenin onun revatip sünnetlerini öğrenmesi mümkün olmazdı.


İbni Ömer'den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber (sav) ile birlikte öğleden önce iki rekât, öğleden sonra iki rekât,
akşamdan sonra iki rekât, yatsıdan sonra iki rekât, Cuma’dan sonra iki rekât
namaz kıldım. Akşam ve yatsıya gelince bunları evinde kıldı.

 42. Müslim, 728


 43. Buhari, 6113; Müslim, 781
 44. Ebu Davud, 1300; Tirmizi, 604
 45. İbni Mace, 1378

215
NAMAZ KİTABI

Musa ibni Ukbe, Nafi’den şunu nakleder, ‘Yatsıdan sonra ailesinin yanında
kıldı.’ ” 46
Abdullah ibni Ömer (ra) öğle ve akşam sünnetlerini mescidde; yatsı ve
Cuma sünnetini evde kıldığını açıkça belirtmiştir. Buna binaen; öğretme
konumunda olan ve örnek olan insanların ara sıra mescidde nafile kılma-
sı Nebi’nin (sav) sünnetlerindendir.
Evde nafile kılmanın hikmeti
• Bu hikmetlerden ilki; evleri salih amelle ihya etmek, manevi olarak
kabir hâline çevirmemektir.
İbni Ömer'den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Bazı namazlarınızı evinizde kılın! Evlerinizi kabirlere çevirmeyin!” 47
Zira içinde namaz kılınmayan yani Allah’ın (cc) zikredilmediği evler ölü
evlerdir.
Ebu Musa’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Allah'ı zikreden ile zikretmeyen arasındaki fark ölü ile diri arasındaki fark
gibidir.” 48
Buradan anlıyoruz ki; Allah Resûlü (sav) farzların mescidde ve cemaatle
kılınması dışında bir dinî hayat düşünmediğinden nafilelerin evde kılın-
masını tavsiye ederdi. Bugün ise ne yazık ki mescidde ve cemaatle namaz
unutulmuş, terk edilmiş sünnetlerdendir. Resûlullah (sav) mescidlerdeki
hayrın nafile vesilesiyle evlere taşınmasını istediğinden, bu tavsiyede bu-
lunmuştu. Bugün bizler ise evlerdeki hayrın (!) mescide taşınması için
didiniyoruz. İnna lillahi ve inna ileyhi raciun.
Cabir’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûllullah (sav): ‘Biriniz namazı mescidde kıldığında namazından bir hisse
de evine ayırsın. Çünkü Allah, onun namazı nedeniyle onun evinde bir hayır
yaratır.’ buyurmuştur.” 49
 46. Buhari, 1172; Müslim, 729
 47. Buhari, 432; Müslim, 777
 48. Buhari, 6407; Müslim, 779
 49. Müslim, 778

216
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI

• Bu hikmetlerden bir diğeri ihlası korumaktır. Şöyle ki; farz namazlar-


da tüm insanlar eşittir. Farzlarda zorunluluk olduğundan riya nadirdir.
Ancak sünnetlerde zorunluluk yoktur. Her insan iman ve salih amelde-
ki payı oranında sünnetleri kılar. Hâliyle sünnetlerde riya kapısı açıktır.
Allah Resûlü (sav) evlerde nafile kılmayı teşvik ederek, ihlaslı ve riyadan
korunmuş amele teşvik etmiştir. Allah en doğrusunu bilir. 50
3. Aslolan Gece ve Gündüz Nafilelerin İki İki Kılınmasıdır
Allah Resûlü’nün (sav) genel uygulaması nafilelerin ikişer rekât olarak kı-
lınmasıdır. Diğer bir ifadeyle her iki rekâtta bir selam verilmesidir.
Abdullah ibni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Birisi gelip Resûlulah’a (sav) gece namazının nasıl kılınacağını sordu ve Resû-
lullah (sav) şöyle cevap verdi: ‘Gece namazı ikişer rekât hâlinde kılınır. Fakat
sizden biri sabah namazının vaktinin gireceğinden endişe ederse bir rekât kı-
lar. Böylece bu bir rekâtlık namaz onun daha önce kıldığı rekâtları tekleştirir
(vitir).’ ” 51
İbni Ömer'den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Gece ve gündüz kılınan (nafile) namazları ikişer ikişer rekâttır.” 52
 50. bk. El-Minhâc, 777 No.lu hadis şerhi
 51. Buhari, 990; Müslim, 749
 52. Ebu Davud, 1295; Tirmizi, 597; Muhaddisler hadiste geçen ‫ نهار‬/ gündüz lafzının sahih olup
olmadığında ihtilaf etmişlerdir. Tirmizi (rh) hem muhaddislerin endişesini hem de âlimlerin görü-
şünü şöyle özetler:
“Şu’be’nin arkadaşları İbni Ömer’in hadisinin rivayetinde kimi merfu kimi de mevkuf rivayet
ederek ayrılmış oldular. Yine Abdullah El-Ömerî’den Nafi yoluyla bu hadisin bir benzeri rivayet
edilmiştir. Sahih olan İbni Ömer’in rivayet ettiği ‘Gece namazları ikişer ikişer rekâttır.’ hadisidir.
Güvenilen raviler Abdullah ibni Ömer’den bu hadisi bize aktarmışlar ve ‘gündüz namazları’ de-
memişlerdir. Yine İbni Ömer’den şöyle bir rivayet vardır. ‘Resûlullah (sav) geceleyin ikişer ikişer,
gündüz ise dört rekât olarak kılardı.’
Bu konuda ilim adamlarından bir kısmı ‘Gece ve gündüz namazları ikişer ikişerdir.’ demektedirler.
Şafii ve Ahmed bunlardandır.
Diğerleri ise: ‘Gece namazları ikişer ikişerdir.’ Gündüz namazları ise öğle ve ikindinin ilk sünnetleri
gibi ‘Dörder dörderdir’ demektedirler. Sufyan Es-Sevri, İbni Mübarek ve İshak bunlardandır.” (Tir-
mizi, 597 No.lu hadisin açıklaması)
Buna göre muhaddislerin bir kısmı üç sebeple ‘gündüz’ ifadesini zayıf görmüşlerdir.
•  Hadisi Şu’be’den (rh) nakleden ashabı bazen mevkuf (sahabi sözü) bazen de merfu (Resûlullah
sözü) olarak rivayet etmişlerdir. (bk. Tirmizi, 597) Bu da hadiste idtıraptır (çelişki/zıtlık) ve ‘idtırap’
zayıflık sebebidir. Zira ravilerin çelişkiye düşmesi onların hıfzında yani ‘dabt’ sıfatında sorun ol-
duğunu gösterir.

217
NAMAZ KİTABI

•  İbni Ömer’den hadisi nakledenlerin çoğu yalnızca ‘gece namazı’ şeklinde rivayet etmiş, ‘gün-
düz’ lafzını zikretmemişlerdir. Bu nedenle başta hadisi rivayet eden Tirmizi (rh) ve Nesai (rh) bu
lafzın hatalı olduğunu ifade etmişlerdir. (bk. Tirmizi, 597; Nesai, 1666)
•  Abdullah ibni Ömer’in (rh) gündüz namazlarını dört rekât olarak kıldığı nakledilmiştir. Şayet
bu hadiste olduğu gibi gündüz namazları iki rekât olsa İbni Ömer (ra) aktardığı hadise muhalefet
etmez, rivayet ettiğine uygun amel ederdi.
Bu hadisteki ‘gündüz’ ziyadesini sahih kabul eden âlimler de olmuştur. İbni Huzeyme, İbni Hib-
ban, hadisi rivayet ettikten sonra sükût ederek Ebu Davud, Nevevi, Iraki bu âlimlerden bazılarıdır.
Bu rivayetten bağımsız olarak İmam Buhari (rh) istikra metoduyla tüm nafilelerin ikişer rekât kılın-
ması gerektiği sonucuna ulaşmıştır. İstikra metodu; bir konuya delalet eden cüzi/tekil örnekleri
bir araya toplayarak külli/genel bir neticeye varmaktır. Sahih’inde Kitâbu’t Teheccüd, 25. Bab’da
‘Tatavvu/Nafile Namazların İkişer Rekât Kılınacağı Hakkında Bab’ başlığı altında şunları kaydeder:
‘Tatavvu/Nafile Namazların İkişer Rekât Kılınacağı Hakkında Bab
(1162) Cabir İbni Abdullah şöyle demiştir:
‘Allah Resulü (sav) bize her işte istihareyi Kur’ân’dan bir sure öğretir gibi öğretiyordu. O, ‘Sizden
biriniz bir iş yapmak istediğinde farz dışında iki rekât namaz kılsın. Sonra da şöyle dua etsin:
‘Allah’ım, senin ilminden hayırlısını talep ediyor, senin kudretinden güç talep ediyorum. Senin
yüce lütfundan istiyorum. Sen güç yetirirsin. Ben yetiremem. Sen bilirsin. Ben bilemem. Sen
gaybleri bilensin.
Allah’ım, bu işin benim dinim, dünyam ve sonum hakkında hayırlı olduğunu biliyorsan onu be-
nim için takdir et. Bana onu kolaylaştır. Sonra onu benim hakkımda bereketli kıl. Eğer bu işin
benim dinim dünyam ve sonum hakkında kötü olduğunu biliyorsan beni ondan onu da benden
uzak kıl. Hayırlı olan her nerede ise onu benim için takdir et. Sonra da beni ondan razı kıl.’
Bu duayı edip ihtiyacını söylesin.’
(1163) Ebu Katade ibni Rib’i El-Ensari, Peygamber’in (sav) şöyle söylediğini haber vermiştir:
‘Sizden birisi mescide girdiğinde iki rekât namaz kılmadan oturmasın.’
(1164) Enes ibni Malik şöyle dedi:
‘Allah Resûlü (sav) bize iki rekât namaz kıldırdı. Sonra da namazdan sonra kalkıp gitti.’
(1165) Abdullah ibni Ömer şöyle demiştir:
‘Allah Resûlü (sav) ile beraber öğleden önce ve sonra, cumadan sonra, akşam namazından sonra
ve yatsıdan sonra ikişer rekât namaz kıldım.’
(1166) Cabir ibni Abdullah Allah Resûlü’nün (sav) hutbede şöyle dediğini bildirmiştir:
‘Sizden birisi imam hutbe okurken camiye girerse iki rekât namaz kılsın.’
(1167) Mücahid şöyle demiştir:
‘İbni Ömer evine gitti. Kendisine, ‘İşte Allah Resûlü (sav) Kâbe’ye girdi.’ denildi. İbni Ömer şöyle
dedi: ‘Bunun üzerine ben de Kâbe’ye gittim. Allah Resûlü’nün (sav) oradan çıktığını gördüm. Kapı-
da Bilal vardı.
Ben, ‘Bilal, Allah Resûlü (sav) Kâbe'de namaz kıldı mı?’ diye sordum.
Bilal, ‘Evet.’ dedi.
‘Nerede kıldı?’ dedim.
Bilal, ‘Şu iki direğin arasında. Sonra da çıkıp Kâbe’nin damında iki rekât kıldı.’ dedi.’
Buhari şöyle dedi:
‘Ebu Hureyre şöyle demiştir: ‘Peygamber (sav) bana iki rekât kuşluk namazı kılmayı tavsiye etti.’
İtban şöyle dedi:
‘Allah Resûlü (sav) ve Ebu Bekir kuşluk vakti evime geldiler. Peygamber’in (sav) arkasında saf yaptık.
O da bize iki rekât namaz kıldırdı.’ (Buhari, Kitâbu’t Teheccüd, 25. Bab)”

218
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI

Aslolan gece ve gündüz nafilelerini ikişer rekât olarak kılmak olsa


da, bazen dört rekât olarak da kılınabilir. Zira bazı rivayetlerde Allah
Resûlü’nün (sav) dört rekât olarak kıldığı da varid olmuştur:
“Ebu Seleme ibni Abdurrahman, Aişe’ye (r.anha) , ‘Resûlullah’ın (sav) Ramazan’da
namazı nasıldı?’ diye sordu.
Aişe şöyle dedi: ‘Resûlullah ne Ramazan’da ne de başka zaman on bir rekât-
tan fazla gece namazı kılmamıştır. Önce dört rekât kılardı. Bu rekâtların gü-
zelliğini ve uzunluğunu sorma gitsin! Sonra dört rekât daha kılardı. Bunların
da güzelliğini ve uzunluğunu sorma gitsin! Sonra üç rekât kılardı.’
(Aişe dedi ki:) ‘Ben, ‘Ey Allah’ın Resûlü! Vitir kılmadan uyuyor musun?’
diye sordum.
Resûlullah (sav), ‘Ey Aişe! Benim gözlerim uyur, ama kalbim uyumaz.’ dedi.’ ” 53
4. Revatip Sünnetler Oturarak Kılınabilir
Güç yetirenin ayakta namaz kılması (kıyam) farz namazlar için rükun-
dur. Nafile namazlarda kıyam, namazın rüknu değildir. Dileyen nafile
namazı oturarak kılabilir.
Basur (hemeroid) hastası olan İmran ibni Husayn Peygamber’e (sav) otu-
rarak namaz kılmanın hükmünü sordu ve Resûlullah (sav) ona şöyle cevap
verdi:
“Ayakta kılmak daha faziletlidir. Oturarak kılan ayakta kılan kimsenin seva-
bının yarısı kadar sevap alır. Yatarak kılan ise oturarak kılan kimsenin sevabı-
nın yarısı kadar sevap alır.” 54
Abdullah ibni Amr’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah’ın (sav), ‘Bir kimsenin oturarak kıldığı namaz, yarım namazdır.’ diye
 53. Buhari, 1147; Müslim, 738; Bazı âlimlerimiz bu rivayeti “Gece namazı iki ikidir.” hadisi ışı-
ğında anlayıp, “Tüm nafileler iki rekât kılınmalıdır.” demişlerdir. Biz Allah Resûlü’nün (sav) farklı
uygulamalarının müstakil birer sünnet olarak anlaşılmasının –genel anlamda- Şari’nin gözettiği
hikmetlere daha uygun olduğu kanaatindeyiz. Zira sünnete muhatap olan ümmet içinde, farklı
imani seviyelere sahip insanlar vardır ve Allah Resûlü’nün (sav) sünneti her birini kucaklamaktadır.
Kaldı ki; onun (sav) sünnet namazları, zikirleri ve vb. tüm uygulamalarında bu çeşitliliği görmek
mümkündür. Onun (sav) abdest alması, namaz sonrası yaptığı zikir adetleri, revatip sünnetleri,
gece namazı ve vitri, kuşluk namazı bu çeşitliliğin örneklerindendir. Allah en doğrusunu bilir.
 54. Buhari, 1115

219
NAMAZ KİTABI

buyurduğu bana bildirildi. Bunun üzerine kendisinin yanına gittim. Kendisini,


oturarak namaz kılarken buldum. Elimi başının üzerine koydum.
Bana, ‘Ey Abdullah ibni Amr neyin var?’ buyurdu.
Ben de, ‘Ey Allah’ın Resûlü, senin, ‘Bir kimsenin oturarak kıldığı namaz ya-
rım namazdır.’ diye buyurduğun bana bildirildi, ama sen de oturarak namaz
kılmaktasın?’ dedim.
O da, ‘Evet öyle ama ben, sizden birisi gibi değilim.’ buyurdu.” 55
Kişi oturarak nafile namaza başlayabileceği gibi, ayakta başlayıp sonra
oturabilir. Yine oturduktan sonra tekrar kalkıp kıyamda namaza devam
edebilir.
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah’ı (sav) yaşlandığı zamana kadar gece namazını oturarak kıldığını gör-
medim. Ta ki, yaşlandığında oturarak kıraat eder, okuduğu sureden otuz veya
kırk ayet kaldığında ayağa kalkar bunları okuduktan sonra rükûya giderdi.” 56
5. Revatip Sünnetlerin Kazası
Vakitler bölümünde geçtiği gibi, herhangi bir özürle kılınmamış namaz,
o özür giderildiğinde kılınabilir. Bu; namazın kazası değil, bizzat şeria-
tın özür ehline tanıdığı bir fırsattır.
Uykuda kalma, unutma, kamet okunduğu için farz namazı kılma zorun-
luluğu, İslam toplumunun işleri nedeniyle namazı kılamama bu özürler-
den bazılarıdır.
• Uykuya kalmak
Amr ibni Ümeyye Ed-Damri’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir seferinde Resûlullah (sav) ile birlikte bulunuyorduk. Sabah namazına Gü-
neş doğuncaya kadar uyanamadılar, uyandıklarında, ‘Bu yerden biraz uzaklaşı-
nız.’ buyurdu. Sonra Bilal’e emretti, o da ezan okudu, sonra hepsi abdest aldılar
ve sabah namazının sünnetini kıldılar, tekrar Bilal’e kamet etmesini emretti ve
ashabına sabah namazını kıldırdı.” 57
 55. Müslim, 735
 56. Buhari, 1148; Müslim, 731
 57. Ebu Davud, 444; Kıssanın aslı için bk. Buhari, 595; Müslim, 680

220
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI

• Farz namaza yetiştiği için sünneti kılamamak


Kays ibni Amir’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) sabah namazının farzından sonra namaz kılan birini gördü ve
bunun üzerine, ‘Sabah namazı iki rekâttır.’ buyurdu.
O adam da, ‘Ben farzdan önceki sünneti kılmamıştım o ikisini kılıverdim.’
deyince Resûlullah (sav) seslenmedi.” 58
• İslam toplumunun işleri nedeniyle sünneti kılamamak
“Peygamber (sav) namazını bitirince şöyle dedi: ‘Ey Ebu Ümeyye’nin kızı! İkin-
diden sonra kıldığım iki rekâtı sordun. Bana Abdulkays Kabilesi’nden bazı
kimseler geldiler. Ben onlarla meşgul olduğumdan öğle namazından
sonra kıldığım iki rekâtı kılamadım. İşte (ikindiden sonra kıldığım) o iki
rekât bu (öğle namazından sonra kılmam gerektiği hâlde kılamadığım) iki
rekâttır” 59
Bir özür nedeniyle kılınmamış namazlar, namaz kılmanın yasaklandığı
vakitlere denk gelse dahi kılınabilir. Yukarıda verdiğimiz son iki örnek
bunun delillerindendir. Sahabi kılmadığı sabah namazı sünnetini sabah
namazından sonra; Allah Resûlü (sav) kılamadığı öğlen sünnetini ikindi-
den sonra kılmıştır. Her iki vakitte (sebepsiz) namaz kılmanın yasaklan-
dığı vakitlerdir.
6. Farz ve Nafile Namazın Arasını Ayırmak
Farz namazı kıldıktan hemen sonra revatip sünnet kılmak doğru değil-
dir. Farz ile revatip sünnetlerin ayrılması için konuşmak veya yer değiş-
tirmek gerekir.
“Nafi ibni Cubeyr, Saib ibni Yezid’e (ra) haber gönderdi. Muaviye’nin (ra) na-
maz hususunda Said’de (ra) gördüğü şeyi soruyordu. O da şöyle demiştir: ‘Evet,
onunla (Muaviye ile) birlikte mescidde bulunan özel odada cuma namazı kıl-
mıştım. İmam selam verdiğinde bulunduğum yerde ayağa kalktım ve (nafile)
namaz kıldım. Kendisi içeri girdiğinde bana haber gönderdi ve şöyle dedi: ‘Bu
yaptığını bir daha yapma. Cuma namazını kıldığında konuşmadıkça veya dı-
şarı çıkmadıkça namazın arkasında (bulunduğun yerde) bir namaz daha kıl-

 58. Ebu Davud, 1267


 59. Buhari, 1233; Müslim, 834

221
NAMAZ KİTABI

ma. Çünkü Resûlullah (sav) bize böyle emretti. Konuşmadıkça veya mescidden
çıkmadıkça bir namazın arkasına bir başka namaz eklememeyi emretti.’ ’ ” 60
Nafi’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“İbni Ömer bir adamı cuma günü mescidde cuma namazını kıldığı yerde iki
rekât namaz kılarken gördü, hemen ona engel oldu ve ‘Cumayı dört rekât ola-
rak mı kılıyorsun?’ dedi.
Abdullah ibni Ömer, cuma günü Cuma’dan sonra evinde iki rekât namaz kı-
lar ve ‘Resûlullah da (sav) böyle yapardı.’ dedi.” 61
7. Aynı Yerde Namaz Kılmak
Allah Resûlü (sav) ve ashabı (r.anhum) bir yeri âdet edinerek nafile namaz kıl-
mışlardır.
Yezid ibni Ebi Ubeyd’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Seleme ibni’l Ekva ile birlikte mescide gelirdim. O, mushafın yanındaki di-
reğin kenarında namaz kıldırdı.
Ona, ‘Ey Ebu Müslim bana öyle geliyor ki, bu direğin yanında namaz kılmak
için çaba harcıyorsun.’ dedim.
O da, ‘Evet, çünkü Allah Resûlü’nün (sav) burada namaz kılmak için fırsat kol-
ladığını gördüm’ diye cevap verdi.” 62
Mescidin belli bir noktasında; farz ve nafileyi birleştirmeye sebep olma-
dıkça veya kulluğu zedeleyecek riya/şöhret gibi bir afete sevk etmedik-
çe ya da orayı mülk edinmek gibi bir zorbalığa sebep olmadıkça namaz
kılınabilir. 63

 60. Müslim, 883


 61. Ebu Davud, 1127
 62. Buhari, 502; Müslim, 509
 63. Mescidin bir yerini âdet edinerek namaz kılmayı yasaklayan hadisler varid olmuştur. Bun-
ların bir kısmı zayıftır. (bk. Ebu Davud, 1006-1007) Bir kısmı ise sahih hadisler ışığında anlaşılma-
lıdır:
Abdurrahman ibni Şibl’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) kişinin namaz kılarken karganın yem toplaması gibi acele ederek yatıp kalkma-
sını, yırtıcı hayvanlar gibi kollarını yayıp oturmasını, devenin ağılda bir yeri kendisine yer edin-
diği gibi mescidde kendisine bir yer edinmesini yasakladı.” (Ebu Davud, 862; Nesai, 1112) Bu
hadisin lafızları Kuteybe’ye aittir.
Hadisin sonunda yer alan ifadede kastedilen özel bir anlam olmalıdır.
Nevevi (rh) şöyle der:

222
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI

8. Kamet Okunduktan Sonra Nafile Kılınmaz


Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Namaz için kamet getirildiğinde artık farz namaz dışında başka namaz kıl-
mak yoktur.” 64
Abdullah ibni Malik ibni Buhayne’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir gün Resûlullah (sav) farz namaz için kamet getirilirken bir adamın iki rekât
namaz kıldığını gördü. Resûlullah (sav) namazdan çıkınca orada bulunanlar et-
rafını sardı. Bunun üzerine Peygamber (sav) o adama (ikaz sadedinde) şöyle
buyurdu: ‘Sabah namazını da mı dört rekât kılıyorsun, sabah namazını da mı
dört rekât kılıyorsun?!’ ” 65
Nafile namaz kılarken kameti duyan namazdan çıkar ve imamla birlikte
farz namazı kılar. Bunun gerekçesi şudur:
• Allah Resûlü’nün açık emri ve kamet verilmesine rağmen namaz kı-
lanı uyarması.

“Bu hadiste namazı, eğer bir fazileti bulunuyorsa belli bir yerde devamlı kılmakta bir sakınca
olmadığı anlaşılmaktadır. Yasak ise kişinin mescidde belli bir yeri devamlı tutması hakkındadır.
Çünkü böyle bir işte ne fazilet vardır ne buna gerek vardır. Faziletli olma hâlini az önce zikrettik.
Bir ilmi ders olarak okutmak yahut fetva vermek ya da hadis dinlemek ve buna benzer gerek du-
yulan şeyler söz konusu ise bunda kerahat yoktur. Aksine böyle bir iş müstehap olur. Çünkü bu,
hayır yollarını kolaylaştırmak türündendir. Kadı İyaz -Allah ondan razı olsun- gereksiz yerde bir
yeri sabit olarak yer edinmenin mekruh olup olmadığı hususunda selefin farklı görüşlere sahip
olduğunu, ihtiyaç olması halinde ise belirttiğimiz şekilde ittifak ettiklerini nakletmektedir.” (Müs-
lim Şerhi, 509 No.lu hadis şerhi)
İbni Hacer (rh) şöyle der: “Yasağın hikmeti şöhret, riya, duyulmak; alışkanlıklara, zevklere ve şeh-
vetlere bağlılık gibi şeylere sevk etmesidir. Bunların her biri (kulluk) afetlerindendir ve bunlardan
imkân dâhilinde uzak durmanın gerekliliği belli olmuştur.” (Avnu’l Ma’bûd, 862 No.lu hadis şerhi)
“Bir grup âlim bu meseleyi yukarıda zikredilen farz ve nafile arasını ayırmak olarak anlamışlardır.
Bir yeri âdet edinerek namaz kılanın farz ve nafile arasını birleştireceğini bunun da yasak olduğu-
nu söylemişlerdir.” (Neylu’l Evtâr, 1147-1148 No.lu hadis şerhleri)
Derim ki: Allah Resûlü’nün (sav) bunu yasaklaması ve kendi yapması; bu nehyin haramlık gerekti-
ren kesin bir nehiy olmadığını, irşad gerektiren bir nehiy olduğunu gösterebilir:
Yine bu, âdeta bir yeri mülk edinen ve başkalarının orayı kullanmasına müsaade etmeyen zorba-
lık için yapılan bir nehiy de olabilir. Allah en doğrusunu bilir.
 64. Müslim, 710
 65. Buhari, 663; Müslim, 711

223
NAMAZ KİTABI

• İmamla beraber ihram tekbirini almak sünnet namazdan daha fazi-


letlidir.
Ömer ibni Hattab’dan (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle bu-
yurmuştur:
“Kim kırk gece mescidde cemaatle namaz kılar ve bu süre içerisinde yatsı
namazının ilk rekâtını kaçırmazsa Allah bu yaptığından dolayı o kimseyi ate-
şinden azad eder.” 66
• Bir özürden dolayı yapılamayan salih amelin ecri alınır.
Ebu Burde’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Ebu Burde ve Yezid ibni Ebu Kebşe birlikte yolculuk ediyordu. Yezid bu sı-
rada oruçlu idi. Ebu Burde ona şöyle dedi: ‘Ben Ebu Musa’dan defalarca duy-
dum; Resûlullah’ın (sav) şöyle buyurduğunu söylemişti, ‘Kul hastalandığında
veya yolculuğa çıktığında sağlıklı iken veya yolculuğa çıkmadan önce yapmış
olduğu amellerin sevabını aynen alır.’ ’ ” 67
Hangi salih amel olursa olsun, özür nedeniyle yapamayan onun ecrine
ortaktır.
Enes ibni Malik’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) Tebuk Gazvesi’nden dönüp de Medine’ye yaklaştığında şöy-
le buyurdu: ‘Şüphesiz Medine’de öyle kimseler var ki her nerede yürüyüp yol
almışsanız, hangi vadiyi kat edip geçmişseniz mutlaka onlar da sizinle bera-
berdi.’ ” 68
• Sünnet kıldığı takdirde imamla birlikte ihram tekbirine yetişemeye-
cektir. Bu faziletin telafisi yoktur. Sünnetten çıkıp imamla farzı kıldığın-
da, namaz sonrasında sünneti kılabilecektir.
Kays ibni Amir’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) sabah namazının farzından sonra namaz kılan birini gördü ve
bunun üzerine, ‘Sabah namazı iki rekâttır.’ buyurdu.

 66. İbni Mace, 798


 67. Buhari, 2996
 68. Buhari, 4423

224
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI

O adam da, ‘Ben farzdan önceki sünneti kılmamıştım o ikisini kılıverdim.’


deyince Resûlullah (sav) seslenmedi.” 69
Telafisi olan bir amel için telafisi olmayan bir fazileti terk, kulluk fıkhına
uygun olmasa gerektir. Allah en doğrusunu bilir.
9. Ezanla Kamet Arasında İki Rekât Sünnet
Abdullah ibni Muğaffal’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöy-
le buyurmuştur:
“ ‘Her ezan ile kamet arasında bir namaz vardır. Her ezan ile kamet arasında
bir namaz vardır. Her ezan ile kamet arasında bir namaz vardır.’
Ravi der ki: ‘Üçüncüde ‘dileyen kimse için’ buyurdu.’ ” 70
Her vakit namaz öncesinde, ezanla kamet arasında müstakil bir sünnet
olarak iki rekât namaz kılmak sünnettir.
10. Yolculukta Revatip Sünnetleri Kılmak 71
III. Gece Kılınan Nafileler
Yatsı namazından sonra sabah namazına kadar nafile namazlara “kıya-
mu’l leyl/gece namazı” denir. Gece kılınan nafileler dört kısıma ayrılır:
• Uyuyup uyandıktan sonra kılınan namaz teheccüd namazıdır. Ke-
limenin kökü olan h-c-d uyku anlamındadır. Teheccüd ise uykuyu gi-
dermek anlamında, uykudan kalkmaya işarettir. 72
• Gece namazı Ramazan ayında kılınıyorsa teravihtir.
• Gece namazı Ramazan dışında ve uyumadan önce kılınıyorsa gece
namazıdır.
• Gece namazının kendisiyle sonlandığı namaz vitirdir.

 69. Ebu Davud, 1267


 70. Buhari, 627; Müslim, 838
 71. Konuya dair detaylı açıklama için bk. "Revatib Sünnet", 2/439
 72. bk. El-Mufredât, s. 832, h-c-d maddesi

225
NAMAZ KİTABI

A. Gece Namazı
1. Gece Namazının Önemi ve Fazileti
a. Gece namazı ruhu terbiye eder kalbi arındırır
“Ey örtüsüne bürünen/(nübüvvet) yükünü yüklenen (Peygamber)! (İçinde
dinleneceğin) az bir kısmı hariç geceleyin kalk! Yarısı kadar ya da biraz eksilt
veya ona biraz ekle. Kur’ân’ı (iyice bellemek ve derin düşünebilmek için) ter-
til üzere (tane tane, ağır ağır) oku.” 73
Gece namazı; Yüce Allah’ın kullarını terbiye ettiği ve onları kendi davası
için hazırladığı özel bir ibadettir. Daha yolun başında, İslam’la tanıştıkla-
rı ilk günlerde aynı zamanda gece namazıyla tanışmışlardır. Rabbimiz ilk
İslam toplumuna gece namazını emretmesini şöyle gerekçelendirmiştir.
“Şüphesiz ki sana (yükümlülüğü) ağır olan bir söz vahyedeceğiz.” 74
İnsana tevdi edilen emanet -başta Kur’ân olmak üzere- ağırdır. Bu ağır-
lıktan olsa gerek; dağ, gök ve arz bu emaneti kabule yanaşmamıştır.
“Şüphesiz ki biz; göklere, yere ve dağlara emaneti (şer’i sorumluluğu/irade
ve mükellefiyeti) teklif ettik. Onu yüklenmekten kaçındılar. Ve ondan endişe-
ye kapıldılar. (Ama) insan onu yüklendi. Çünkü o, pek zalim, pek cahildir.” 75
İnsan hem cahil hem de zalimdir. Emanetin ne olduğunu anlamadan
onu kabul etmiştir. Yüce Allah insana olan merhametinden onu zalim ve
cahil nefsiyle başbaşa bırakmamış, ona yol göstermiştir. Onun cahilliği-
ni giderecek şey vahiy, yani şer’i ilimdir. Yüce Allah indirdiği kitaplar ve
görevlendirdiği elçilerle insanın bu ihtiyacını gidermiştir. Onun zalimli-
ğini giderecek olansa ruhunu arındırması; onu zalimleştiren hevayı ter-
biye etmesi; “Her şeyi yapabilirim.” kibrini kıracak ibadetlerle Rabbinin
önünde eğilmesidir. Tüm bunları sağlayacak vesilelerden biri; belki de
en etkilisi gece namazıdır. Gece namazı ağır yükü yüklenmek için bir ha-
zırlık süreci, manevi bir tamir atölyesidir. İnsan ruhundaki aksaklıkları,
fıtratıyla uyumsuz duygu ve düşünceleri, onu Rabbinden alıkoyan cahi-
liye kalıntılarını bir bir onaran/ıslah eden bir atölye…
 73. 73/Müzzemmil, 1-4
 74. 73/Müzzemmil, 5
 75. 33/Ahzâb, 72

226
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI

“Hiç kuşkusuz gece ibadeti (duygu dünyanda) daha etkili, söz olarak da daha
kuvvetlidir.” 76
Hiç şüphesiz Allah’ın şeriatı bir bütün olarak ruhu onaran ve insanı Rab-
bine yakınlaştıran bir etkiye sahiptir. Bu yönüyle meşru her ibadet, bir
arınma/tezkiye vesilesidir. Gece namazını bunlardan ayıran şeyse onun
etkisidir. O, Kur’ân’ın ifadesiyle daha etkili ve daha kalıcı bir tesire sahip-
tir. Zira arınmak ve ruhunu büyük bir davaya hazırlamak için gece nama-
zı vesilesine tutunan, çok az, seçkin bir zümrenin yolunu yol edinmiştir.
Çoğunluk, rahat bir uykuyu, o ise yorucu bir kıyamı tercih etmiştir. Ço-
ğunluk bedenin çağrısına, o semanın çağrısına kulak vermiştir… Tüm
bunların ötesinde gecenin kendine has bir bereketi vardır.
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Yüce Rabbimiz her gece, gecenin son üçte biri kaldığında en yakın semaya
inerek şöyle der, ‘Bana dua eden yok mu ona icabet edeyim, isteyen yok mu
ona vereyim, bağışlanmayı isteyen yok mu onu bağışlayayım.’ ” 77
Elbette rahmetin sağanak olup yağdığı böyle bir zamana tevafuk eden,
rahmetten payına düşeni alacak, sair zamanlardan daha çok arınacak, yü-
celecektir.
Gece ibadetini etkili kılan bir diğer sebep de ihlas olsa gerektir. Gece
ibadeti kişiyle Rabbi arasında, gözlerden ırak, yalnızca Allah’ın bildiği bir
ibadettir. Şüphesiz ki bir ibadetin kalp üzerinde etkisi, sayısı ve uzunlu-
ğunda değil, ihlasındadır. Naslarda karşılaştığımız, bir köpeğe su içirdi-
ği için cennete giden, bir borçluyu affettiği için affolunan… insanlar; bir
yudum su veya üç beş kuruşluk bir bağış nedeniyle değil, o amellerin ar-
dındaki ihlas nedeniyle cennete girmişlerdir.
b. Yüce Allah “gece ehlini” övmüştür
“Rahmân’ın kulları yeryüzünde tevazu ile yürür. Cahiller kendilerine sataştığı
zaman:’Selam olsun size!’ derler. Onlar, geceyi Rableri için secdede ve kıyam-

 76. 73/Müzzemmil, 6
 77. Buhari, 1145; Müslim, 758

227
NAMAZ KİTABI

da geçirirler. Onlar ki: ‘Rabbimiz! Cehennem azabını bizden çevir. Şüphesiz


ki onun azabı, sürekli ve katlanılması zor bir cezadır.’ derler.’ Şüphesiz ki o, ne
kötü bir yerleşim yeri ve ne kötü bir konaktır.’ ” 78
“Ayetlerimize (gerçek anlamda şu kimseler) inanır: (Ayetlerimiz) kendileri-
ne hatırlatıldığı zaman secdeye kapanan, Rablerini hamd ile tesbih eden ve
(ayetlerimize karşı) büyüklenmeyenler… Yanları (geceyi ibadetle geçirmek
için) yataktan uzaklaşan, Rablerine korku ve umutla dua eden ve onlara ver-
diğimiz rızıktan infak edenler… Hiçbir nefis, yaptıklarının mükâfatı olarak,
kendileri için hazırlanmış göz aydınlığı (nimetlerin) ne olduğunu bilmez.” 79
“Hiç kuşkusuz muttakiler, cennetlerde ve pınarlardadır. Rablerinin kendileri-
ne verdiği (nimetleri) alırlar. Çünkü onlar, bundan önce muhsinler/kulluğunu
en güzel şekilde yapmaya çalışanlar idi. Geceleri pek az uyurlardı. Seherlerde
istiğfarda bulunurlardı.” 80
Geceyi Rablerinin huzurunda, kıyamda ve secdede, umut ve korku dolu
bir kalple geçiren, sonra da oturup seher vaktini istiğfarla geçirenler Yüce
Allah’ın seçkin kullarıdır. Onlar kulluğun hakikatini anlamış, fıkhını idrak
etmiş bahtiyarlardır. Gece ibadetinin etkili bir arınma vesilesi olmasının
bir sebebi de bu övgüdür. Zira Mele-i A’lâ’nın övgüsü yeryüzüne sevgi, rah-
met, sebat, bereket… olarak yansımaktadır. Az olan çoğa, kemmiyet key-
fiyete, nicelik niteliğe ve tüm bunlar hayır ve berekete inkılap etmektedir.
c. Gece ibadeti salihlerin sünnetidir
Bilal El-Habeşî'den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Gece namazını ihmal etmeyiniz. Çünkü o sizden önceki salih kişilerin âde-
tidir. Gece namazı, Allah’a yakınlık olup günahlardan sakındırır, kötülükleri
de uzaklaştırır.” 81
Gece ibadeti kişiyi salihlerden kılar. Salihlerden olmak sahibine fayda
verdiği gibi içinde olduğu topluluğa da fayda verir. Çünkü Allah (cc) yer-
yüzüne salih kullarını vâris kılacaktır.
 78. 25/Furkân, 63-66
 79. 32/Secde, 15-17
 80. 51/Zâriyat, 15-18
 81. Tirmizi, 3549

228
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI

“Andolsun ki Zikir’den sonra Zebur’da da şöyle yazdık: “Şüphesiz ki yeryü-


züne, salih kullarım vâris olacaktır.’ ” 82
d. Gece ibadeti en faziletli amellerdendir
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle demiştir:
“Resûlullah (sav), ‘Ramazan ayından sonraki en değerli oruç Allah’ın ayı olan
Muharrem ayındaki oruçtur. Farz namazlardan sonraki en değerli namaz da
gece namazıdır.’ buyurdu.” 83
Gece ibadetinin fazileti; kişinin Allah’a (cc) en yakın olduğu ânda, günün
en özel vaktinde Allah’ın (cc) huzurunda durmasındandır. Yüce Allah bu
vakitte sıcak yatakta uyumayı terk eden ve O’nun (cc) huzurunda duran
kimseleri sevmekte, onlarla övünmektedir.
Abdullah ibni Mes’ud’dan (ra) Allah Resûl’ünün (sav) şöyle dediği rivayet
edilmiştir:
“Rabbimiz (cc) şu iki adama taaccub eder: Bunlardan biri yatak ve yorganın-
dan sıçrayıp kalkar, ailesi ve sevdiklerinden ayrılarak namaz kılar. Rabbimiz
şöyle der:
‘Ey meleklerim, benim kuluma bakın. O, benim nezdimdeki sevabı isteyerek
ve azabından çekinerek yatağından ve yerinden sıçrayıp kalktı. Sevdiğinden
ve ailesinden ayrılıp namaza durdu. Diğer bir kişi de, Allah (cc) yolunda cihad
etti. Onlar mağlup oldular. Bu kişi ise savaştan kaçınmanın kendi aleyhine
neler getireceğini, savaşa devam etmesinin ise neler kazandıracağını anladı.
Nezdimdeki sevabı isteyerek ve azabımdan çekinerek dönüp kanı akıncaya
kadar savaştı.’
İşte o zaman, Allah (cc), meleklerine şöyle der,
‘Benim kuluma bakın, benim nezdimdeki rahmeti arzu ederek ve benim
nezdimdeki azaptan korkarak tekrar cihad etmeye döndü ve kanı akıtılıncaya
kadar savaştı.’ ” 84

 82. 21/Enbiyâ, 105


 83. Müslim, 1163
 84. Ahmed, 3949

229
NAMAZ KİTABI

Gece ibadetinin fazileti; o saatte Allah’a (cc) kulluk edenlerin, Rablerinin


çağrısına icabet etmesidir.
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Yüce Rabbimiz her gece, gecenin son üçte biri kaldığında en yakın semaya
inerek şöyle der, ‘Bana dua eden yok mu ona icabet edeyim, isteyen yok mu
ona vereyim, bağışlanmayı isteyen yok mu onu bağışlayayım.’ ” 85
Şirk, bidat ve masiyetle ölmemiş/kararmamış kalpler, gecenin son üçte
birindeki bu çağrıyı duymakta, hissetmektedir. Bedenin ve uykunun vü-
cudu uyuşturan davetini, cennete ve mağfirete çağıran diriltici davet için
terk etmektedir. Bu; Yüce Allah’ın yanındaki rahmet ve nimete olan umut
ve O’nun azabından korkmaktan kaynaklanan bir tercihtir.
e. Gece ibadetinin ehli, cennetin özel konuklarıdır
Ali’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“ ‘Cennette içeriden dışarısı, dışarıdan içerisi gözüken öyle köşkler vardır.’
Bir bedevi kalkarak şöyle dedi: ‘O köşkler kim içindir?’
Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: ‘Güzel ve tatlı sözler söyleyen, yemek yediren,
nafile oruçlara devam eden, insanlar uykuda iken geceleri namaz kılan kim-
seler içindir.’ ” 86
Günün en özel vaktini ibadetle değerlendirenler, cennetin en güzel ye-
rinde ağırlanırlar. Mükâfatlar amelin cinsindendir.
Gece namazını ailecek kılmak
Salih bir yuva sahibi olmanın yani evi cennetten bir köşeye çevirmenin
yollarından biri, gece namazını aileyle beraber kılmaktır.
Ebu Said ve Ebu Hureyre’den (r.anhuma) rivayet edildiğine göre Resûlullah
(sav) şöyle buyurmuştur:

“Bir adam gecenin bir kısmında karısını uyandırır sonra her ikisi de iki rekât

 85. Buhari, 1145; Müslim, 758


 86. Tirmizi, 1984

230
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI

namaz kılarsa veya erkek kendi başına namaz kılarsa o erkek Allah’ı zikreden
erkekler içerisine, kadın da Allah’ı zikreden kadınlar içerisine kayıt edilir.” 87
Allah Resûlü (sav) eşleri ve çocuklarını namaza kaldırır, beraberce o saati
ibadetle geçirmeye teşvik ederdi.
Behz ibni Hâkim’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Yatsıyı kılardı sonra yatağına girerdi. Sekiz rekât kılardı, kıraat secde ve rükû-
ları birbirine denk yapardı. Hiçbir rekâtta oturmaz sadece sekizinci rekâtta
oturur selam vermeden ayağa kalkar bir rekât daha kılarak önceki kıldıklarını
tekleştirirdi. Sonra çok yüksek sesle bir selam verirdi ki bu sesiyle bizi
uyandırırdı.” 88
Ali'den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir gece Peygamber (sav) gelip beni ve kızı Fatıma’yı kaldırıp, ‘Haydi namaz
kılmıyor musunuz?’ buyurdu.
Ben de, ‘Ey Allah’ın Resûlü, canlarımız Allah’ın elindedir. Eğer bizim kalk-
mamızı dilerse kaldırır!’ dedim.
Ben böyle söyleyince dönüp gitti ve bana hiçbir karşılık vermedi. Sonra onun
giderken dizlerini döverek, ‘İnsan mücadele etmeye ne kadar da düşkün böy-
le!’ dediğini duydum.” 89
Allah Resûlü (sav), Müslim eşlerin birbirlerini namaza kaldırmalarını teş-
vik etmiştir.
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Gecenin bir kısmında kalkıp namaz kılan, namaz kılması için hanımını da
uyandıran, kaldırmak için su serpen kimseye Allah rahmet etsin. Gece kalkıp
namaz kılan, namaz kılması için kocasını uyandıran kalkmak istemediği tak-
dirde yüzüne su serpen kadına da Allah rahmet etsin.” 90

 87. Ebu Davud, 1309


 88. Ebu Davud, 1347
 89. Buhari, 1127; Müslim, 775
 90. Ebu Davud, 1308

231
NAMAZ KİTABI

Gece Uyanmak
Gece uyanmak, Yüce Allah’ın (cc) nimetlerindendir. Bir diğer ifadeyle
Yüce Allah’ın kulunu namaza davet etmesidir. Gece kendiliğinden uya-
nan, huzura çağırıldığını anlamalı, çağrıya icabet etmelidir. Şayet kalkıp
namaz kılamayacaksa, gafil olarak uyumamalı Rabbini övmeli ve ihtiya-
cını O’ndan (cc) istemelidir.
Ubade ibni Samit’ten (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle bu-
yurmuştur:
“Kim geceleyin uyanarak,

،‫ش ٍء ق َِدي ٌر‬ ْ َ ‫ َو ُه َو َع َل ك ُِّل‬،‫ لَ ُه ال ُمل ُْك َولَ ُه ال َح ْم ُد‬،‫ش َيك لَ ُه‬ ِ َ َ‫الَ إِلَ َه إِ َّل اللَّ ُه َو ْح َد ُه ال‬
‫ َوالَ َح ْو َل َوالَ قُ َّو َة إِ َّل بِاللَّ ِه‬،‫ َوالل ُه أَك َ ُْب‬،‫ َوالَ إِلَ َه إِ َّل اللَّ ُه‬،‫ َو ُس ْب َحا َن اللَّ ِه‬،‫اَلْ َح ْم ُد لِلَّ ِه‬
‘A llah’tan başka ilah yoktur, o tektir, ortağı yoktur. Mülk ve hamd O’na aittir.
O’nun gücü her şeye yeter. Hamd Allah’a aittir. O’nu tenzih ederim. Allah’tan
başka ilah yoktur, Allah en büyüktür. Allah’ın güç ve kudretinden başka güç
ve kudret yoktur.’ der ve daha sonra da:

‫ا َللَّ ُه َّم ا ْغ ِف ْر ِل‬


‘A llah’ım beni bağışla’ der, yahut başka bir dua ederse duası kabul edilir. Ab-
dest alarak namaz kılarsa namazı kabul edilir.” 91
Gece Namazına Niyet Etmek
Gece namazı için kalkmaya niyet etmek başlı başına bir ibadettir.
Ebu Derda’dan (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Geceleyin kalkıp namaz kılmak niyetiyle yatağına yatan ve sabah namazına
kadar uyuyakalan kimse için niyet ettiği namazın ecri yazılır ve onun uykusu
Rabbi tarafından kendisine verilmiş bir bağış olur.” 92
2. Gece Kalkışını Kolaylaştıran Etkenler
• Gece namazına niyet etmek: Aynı zamanda gece uyanmak için ko-
 91. Buhari, 1154
 92. Nesai, 1787; İbni Mace, 1344

232
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI

laylaştırıcı bir etkendir. Zira bir şeye niyet etmek kalbi ve zihni prog-
ramlamaktır.
• Uykuyu düzenlemek: Gece namazını kolaylaştıran etkenlerden biri
erken uyumaktır. Erken uyumak vücudun dinlemesini sağlayıp, uyan-
mayı kolaylaştırmaktadır.
• Vücudu ağırlaştırmamak: Çok yiyerek ve içerek ağırlaşan vücut uyan-
makta zorluk çeker. İhtiyacı kadarıyla beslenen ve uykudan birkaç saat
önce yeme içmeyi kesen kişi gece daha rahat uyanır.
• Yatmadan önce yapılması gereken zikirleri yapmak: Allah Resûlü
(sav) uyumadan önce birtakım zikirler yapar, günü Allah’ı zikrederek son-

landırırdı. Hiç şüphesiz bu zikirler, kalbi ve zihni arındırmakta, kişiyi


manen ağırlaştıran günahlardan temizlemektedir. Bu da gece kalkışını
kolaylaştırmaktadır. 93

 93. Allah Resûlü’nün (sav) uyumadan önce yaptığı salih ameller:


Bera ibni Azib (ra) şöyle demiştir:
“Peygamber (sav) şöyle buyurdu: ‘Yatmak istediğinde namaz abdesti gibi abdest al. Sonra sağ
tarafına doğru yat ve şöyle de:
‫ الَ َملْ َجأَ َوالَ َم ْن َجا ِم ْن َك إِ َّل‬،‫ َر ْغبَ ًة َو َر ْهبَ ًة إِلَيْ َك‬،‫ َوأَلْ َجأْتُ ظَ ْهرِي إِلَيْ َك‬،‫ َوفَ َّوضْ ُت أَ ْمرِي إِلَيْ َك‬،‫ا َللَّ ُه َّم أَ ْسلَ ْم ُت َو ْجهِي إِلَيْ َك‬
‫ َو ِب َن ِبيِّ َك ال َِّذي أَ ْر َسل َْت‬،‫ اللَّ ُه َّم آ َم ْن ُت ِب ِكتَاب َِك ال َِّذي أَنْ َزل َْت‬،‫إِلَيْ َك‬
‘Allah’ım yüzümü (kendimi) sana teslim ettim. İşimi sana havale ettim. Sırtımı sana dayadım.
Ümidim de sendedir, korkum da. Senden ancak sana sığınılır. Allah’ım indirdiğin Kitab’a ve gön-
derdiğin Peygamber’e iman ettim.’
O gece ölürsen fıtrat üzere ölmüş olursun. Bunlar son söylediğin sözler olsun.’ ”(Buhari, 247)
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Yatağınıza gittiğiniz zaman izarınızın iç tarafıyla yatağınızı bir silin. Çünkü siz sabah kalktıktan
sonra yatağınıza nelerin girip çıktığını bilmezsiniz. Sonra şöyle deyin,
‫ َوإِ ْن أَ ْر َسلْتَ َها فَا ْح َفظْ َها بِ َا تَ ْح َف ُظ ِب ِه ِع َباد ََك‬،‫ إِ ْن أَ ْم َسك َْت نَف ِْس فَا ْر َح ْم َها‬،ُ‫ب ِْاس ِم َك َر ِّب َوضَ ْع ُت َج ْنبِي َوب َِك أَ ْرفَ ُعه‬
‫الصالِ ِح َني‬
َّ
‘Ey Rabbim isminle yatağıma yattım. Yine senin rızanla kalkacağım. Eğer gece canımı alırsan
bana merhamet et. Eğer yaşamamı irade edersen beni salih kullarını koruduğun gibi koru.’ ” (Bu-
hari, 6320; Müslim, 2714)
Ebu Zerr’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) yatmaya gittiğinde,
‫ا َللَّ ُه َّم ب ِْاس ِم َك أَ ُموتُ َوأَ ْح َيا‬
‘Senin adınla ölür ve dirilirim.’ uyandığında da,
‫اَلْ َح ْم ُد ِلِ ال َِّذي أَ ْحيَانَا بَ ْع َد َما أَ َمات َ َنا َوإِلَيْ ِه ال ُّنشُ و ُر‬
233
NAMAZ KİTABI

‘Bizi öldürdükten sonra tekrar dirilten ve en sonunda mezarlarımızdan bizi çıkaracak olan Allah’a
hamdolsun.’ demiştir.” (Buhari, 6325)
El-Bera’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber (sav), yatağına geldiğinde,
ُ‫ َوب ِْاس ِم َك أَ ُموت‬،‫ا َللَّ ُه َّم ب ِْاس ِم َك أَ ْحيَا‬
‘Allah’ım senin ismin ile hayata kavuşur, senin ismin ile ölürüm.’ diye dua ederdi. Uyandığında ise
‫ َوإِلَ ْي ِه ال ُّنشُ و ُر‬،‫اَلْ َح ْم ُد ِلِ ال َِّذي أَ ْح َيانَا بَ ْع َد َما أَ َماتَ َنا‬
‘Bizi öldürdükten sonra dirilten Allah’a hamdolsun. Kıyametten sonra tekrar dirilten de O’dur.’
diye dua ederdi.’ (Müslim, 2711)
Abdullah ibni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Kendisi, yatağına gelen bir kimseye,
‫ اللَّ ُه َّم إِ ِّن أَ ْسأَل َُك‬،‫ َوإِ ْن أَ َمتَّ َها فَا ْغ ِف ْر لَ َها‬،‫ إِ ْن أَ ْحيَيْتَ َها فَا ْح َفظْ َها‬،‫ ل ََك َم َمت ُ َها َو َم ْحيَا َها‬،‫ْت نَف ِْس َوأَن َْت ت َ َوفَّا َها‬
َ ‫ا َللَّ ُه َّم َخلَق‬
‫الْ َعا ِفيَ َة‬
‘Allah’ım, benim canımı sen yarattın, yine sen, onu öldürürsün. Canımın ölmesi ve hayatta kal-
ması senin içindir. Eğer hayatta bırakırsan onu, sen koru. Eğer hayattan alacaksan onu bağışla.
Allah’ım ben, senden afiyet dilerim.’ diye dua etmesini söylemiş.
O kimse de, ‘Bunu Ömer’den mi işittin?’ demiş.
O da, ‘Ömer’den daha hayırlı kimseden, Resûlullah’tan.’ demiştir.” (Müslim, 2712)
Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav), birimiz uyumak istediğinde sağ tarafına yatmasını ve şöyle dua etmesini emre-
derdi,
‫ َو ُم ْنز َِل التَّ ْو َرا ِة‬،‫ فَالِ َق الْ َح ِّب َوال َّن َوى‬،‫ش ٍء‬ ْ َ ‫ َربَّ َنا َو َر َّب ك ُِّل‬، ِ‫ات َو َر َّب ْالَ ْر ِض َو َر َّب الْ َع ْر ِش الْ َع ِظيم‬ ِ ‫الس َم َو‬َّ ‫ا َللَّ ُه َّم َر َّب‬
‫ َوأَن َْت ْال ِخ ُر‬،‫ش ٌء‬ ْ َ ‫ اللَّ ُه َّم أَن َْت ْالَ َّو ُل فَلَ ْي َس قَ ْبل ََك‬،‫آخ ٌذ ِب َن ِاص َي ِت ِه‬ ِ ‫ش ٍء أَن َْت‬ ِّ َ ‫ أَ ُعو ُذ ب َِك ِم ْن‬، ِ‫َوالْ ِنْجِيلِ َوالْ ُف ْرقَان‬
ْ َ ‫ش ك ُِّل‬
‫ َوأَ ْغ ِن َنا ِم َن‬،‫ إِق ِْض َع َّنا ال َّديْ َن‬،‫ش ٌء‬ ْ َ ‫ َوأَن َْت الْ َب ِاط ُن فَلَ ْي َس دُون ََك‬،‫ش ٌء‬ ْ َ ‫ َوأَن َْت الظَّا ِه ُر فَلَ ْي َس فَ ْوق ََك‬،‫ش ٌء‬
ْ َ ‫فَلَ ْي َس بَ ْعد ََك‬
‫ا لْ َف ْق ِر‬
‘Göklerin Rabbi, yerin Rabbi, büyük arşın Rabbi olan Allah’ım, her şeyin Rabbi olan Ey Rabbimiz.
Ey taneyi ve çekirdeği yaran, Tevrat’ı, İncil’i ve Furkan’ı indiren, alnından tuttuğun her şeyin şer-
rinden sana sığınıyorum. Ey Allah’ım, sen ilksin ve senden önce hiçbir şey yoktur. Sen sonsun,
senden sonra hiçbir şey yoktur. Sen üstünsün, senin üzerinde hiçbir şey yoktur. Sen bâtınsın,
senden öte hiçbir şey yoktur. Bizim borçlarımızı sen öde ve bizi fakirlikten zengin kıl.” (Müslim,
2713)
Enes’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav), yatağına girdiğinde,

َ ِ ‫ فَ َك ْم ِم َّم ْن َل ك‬،‫ َوكَفَانَا َوآ َوانَا‬،‫ اَلْ َح ْم ُد ِلِ ال َِّذي أَطْ َع َم َنا َو َسقَانَا‬
‫َاف لَ ُه َو َل ُم ْؤو َِي‬
‘Bizi doyuran, bize su veren, bize yeten, bizi barındıran Allah’a hamdolsun. Nice yeteri olmayan
ve sığındıranı bulunmayanlar vardır.’ diye dua ederdi.” (Müslim, 2715)
İbni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) yatağına geldiğinde şöyle dua ederdi,
‫ اَلْ َح ْم ُد ِلِ َع َل ك ُِّل‬،‫ َوال َِّذي أَ ْعط َِان فَأَ ْج َز َل‬،‫ل فَأَفْضَ َل‬ َّ َ ‫ َوال َِّذي َم َّن َع‬،‫ َوأَطْ َع َم ِني َو َسق َِان‬،‫اَلْ َح ْم ُد ِلِ ال َِّذي كَف َِان َوآ َو ِان‬
‫ أَ ُعو ُذ ب َِك ِم َن ال َّنا ِر‬،‫ش ٍء‬
ْ َ ‫ش ٍء َو َملِي َك ُه َوإِلَ َه ك ُِّل‬
ْ َ ‫َحا ٍل اللَّ ُه َّم َر َّب ك ُِّل‬
234
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI

‘Bana her yönüyle yeten, beni barındıran, beni doyuran, beni sulayan ve her türlü nimetini bolca
veren Allah’a her hâlimde hamdolsun. Her şeyin hayatını programlayan ve her şeyin gerçek sahi-
bi ve ilahı olan Allah’ım, cehennem ateşinden sana sığınırım.’ ” (Ebu Davud, 5058)
Osman ibni Affan’dan (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Kim akşamleyin üç sefer,

َّ ‫ َو ُه َو‬،‫الس َم ِء‬
‫الس ِمي ُع الْ َعلِي ُم‬ َّ ‫ َو َل ِف‬،‫ ِف ْالَ ْر ِض‬،‫ش ٌء‬ ُّ ُ َ‫ب ِْسمِ هللِ ال َِّذي َل ي‬
ْ َ ‫ض َم َع ْاس ِم ِه‬
‘İsminin anılmasıyla yerde ve gökte hiçbir şeyin zarar veremediği Allah’ın ismi ile korunuyorum.
O her şeyi işiten ve her şeyi bilendir.’ diyen bir kimseye o gece sabaha kadar bir musibet gelmez.
Kim de bu kelimeleri sabahleyin söylerse ona akşama kadar bir bela gelmez.” (Ebu Davud, 5088)
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber (sav) her gece yatağına girdiği zaman iki avcunu birleştirip açar, sonra onlara üflerdi.
Avuçlarına İhlâs Suresi’ni, Felak Suresi’ni ve Nâs Suresi’ni okurdu. Sonra yapabildiği kadar ellerini
vücudunda gezdirirdi. Önce başına yüzüne ve ön tarafına sürerdi. Bunu üç kez tekrar ederdi.”
(Buhari, 5017)
Ferve ibni Nevfel (ra) babasından şöyle rivayet etmiştir: Peygamber (sav) Nevfel’e şöyle buyurmuş-
tur:
“Yatağına yattığında Kâfirûn Suresi’ni oku çünkü bu şirkten kurtuluştur.” (Ebu Davud, 5055; Tirmi-
zi, 3403)
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Yatağına girdiğin zaman Ayete’l Kursi’yi başından sonuna kadar oku. Senin yanında Allah tara-
fından sürekli bir koruyucu bulunur ve sabaha kadar şeytan sana asla yaklaşamaz.” (Buhari, 2311)
Ali’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Fatıma el değirmeni ile un öğütmekten bıkıp usandığını söyleyerek hâlinden şikâyet ediyordu.
Bu sırada Resûlullah’a bazı esirlerin getirildiği haberini aldı ve ondan bir hizmetçi istemek üzere
dışarı çıktı. Fakat Peygamber’i bulamadı. Bu yüzden talebini Aişe’ye arz etti. Aişe de Resûlullah’a
eve dönünce kızının talebini söyledi. Peygamber (sav) bize geldi. Biz o sırada yatağımıza girmiştik.
O gelince kalkmaya yeltendik. Fakat Resûlullah, ‘Hiç rahatsız olmayın, olduğunuz yerde durun.’
buyurdu ve aramıza girip oturdu: Hatta ben ayağının soğukluğunu göğsümde hissettim. O gece
bize şöyle buyurdu:
‘Ben size bana arz ettiğiniz talebinizden daha hayırlı bir yol göstereyim mi? Yataklarınıza uzandı-
ğınızda otuz dört defa Allah’ı tekbir edin. Otuz üç defa Allah’a hamdedin. Otuz üç defa da Allah’ı
tesbih edin. İşte bunlar benden istemiş olduğunuz şeyden daha hayırlıdır.’ ” (Buhari, 3113; Müs-
lim, 2727)

235
NAMAZ KİTABI

• İstemek: Şüphesiz ki hayrın başı, hayra duyulan istektir. Zira insan


vücudu kalbe tabidir. Kalpte hayra dair istek varsa, beden o isteğe tabi
olacaktır. Kişi gece ibadetine isteğini arttırmak için; onun faziletini, sa-
lihlerin ona olan rağbetini ve gece namazının kulluğa etkisini hatırla-
malı, nefsine hatırlatmalıdır. Hatırlamanın yolu okumak ve dinlemektir.
3. Kalktıktan Sonra Riayet Edilecek Adaplar
• Uykuyu açmak
• Âl-i İmran Suresi’nin son on ayetini okumak
• Abdest almak
Abdullah ibni Abbas’ın (ra) azatlı kölesi Kureyb, Abdullah ibni Abbas’tan
şöyle rivayet etmiştir:
“Abdullah ibni Abbas bir gece Peygamber’in eşi -kendisinin de teyzesi- Mey-
mune’nin yanında kaldı.
(İbni Abbas şöyle anlatmaktadır:) ‘Başımı yastığın enine koyarak uzandım.
Resûlullah ile hanımı (Meymune) ise yastığın boyuna koyarak uzandılar.
Resûlullah (sav) uyudu. Gece yarısı, yahut biraz önce ya da biraz sonra uyandı.
Uykuyu gidermek için eliyle yüzünü silmeye başladı. Sonra Âl-i İmran
Suresi’nin son on ayetini okudu. Sonra asılı duran küçük kırbaya uzandı.
Ondaki sudan güzelce abdest aldı. Sonra namaza durdu.’ ” 94
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Sizden biri uyuduğu zaman şeytan onun kafasının arka tarafına üç düğüm
atar ve her düğümü attıkça, ‘Önünde uzun bir gece var, haydi uyu’ der. Kişi
uyanıp Allah’ı zikrederse bu düğümlerden biri çözülür. Kalkıp abdest alır-
sa ikincisi, namaz kıldığında da üçüncüsü çözülür. Böylece o kişi dinç ve hu-
zurlu bir şekilde sabaha kavuşur. Aksi hâlde uyuşuk, tembel ve huzursuz bir
hâlde sabahlar.” 95

 94. Buhari, 183; Müslim, 763


 95. Buhari, 1142; Müslim, 776

236
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI

• Misvak kullanmak
Huzeyfe’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber (sav) gece namaz için kalktığında ağzını misvakla temizlerdi.” 96
• Allah’ı zikir etmek ve dua etmek
İbni Abbas’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber (sav) gecenin bir kısmında teheccüd namazı kıldığında şöyle dua
ederdi:

‫ات‬ِ ‫الس َم َو‬ َّ ‫ َول ََك الْ َح ْم ُد أَنْ َت قَ ِّي ُم‬،‫ات َو ْالَ ْر ِض‬ َّ ‫ا َللَّ ُه َّم ل ََك الْ َح ْم ُد أَنْ َت نُو ُر‬
ِ ‫الس َم َو‬
‫ َو َو ْع ُد َك‬،‫ أَنْ َت الْ َح ُّق‬،‫ات َو ْالَ ْر ِض َو َم ْن ِفي ِه َّن‬ َّ ‫ َول ََك الْ َح ْم ُد أَنْ َت َر ُّب‬،‫َواألَ ْر ِض‬
ِ ‫الس َم َو‬
،‫ َوال َّن ِب ُّيو َن َح ٌّق‬،‫ َوال َّنا ُر َح ٌّق‬،‫ َوالْ َج َّن ُة َح ٌّق‬،‫ َولِقَا ُؤ َك الْ َح ُّق‬،‫ َوقَ ْول َُك الْ َح ُّق‬،‫الْ َح ُّق‬
‫ َوب َِك‬،‫ َوإِلَ ْي َك أَنَ ْب ُت‬،‫ َو َعلَ ْي َك تَ َوكَّل ُْت‬،‫ َوب َِك آ َم ْن ُت‬،‫ اللَّ ُه َّم ل ََك أَ ْسلَ ْم ُت‬،‫السا َع ُة َح ٌّق‬ َّ ‫َو‬
،‫س ْرتُ َو َما أَ ْعلَ ْن ُت‬ َ ْ َ‫ َو َما أ‬، ُ‫ فَا ْغ ِف ْر ِل َما قَ َّد ْم ُت َو َما أَ َّخ ْرت‬،‫ َوإِلَ ْي َك َحاكَ ْم ُت‬،‫اص ْم ُت‬ َ ‫َخ‬
‫أَنْ َت إِلَهِي الَ إِلَ َه إِ َّل أَنْ َت‬
‘A llah’ım! Her hamd senin içindir. Sen göklerin ve yerin nurusun. Hamd sana
mahsustur. Sen göklerin ve yerin Kayyimisin (ayakta tutanısın). Sen haksın.
Vaadin haktır. Senin sözün haktır. Sana kavuşmak haktır. Cennet haktır. Ce-
hennem de haktır. Peygamber haktır. Kıyametin kopması da haktır. Allah’ım!
Ben kendimi yalnız sana teslim ettim. Yalnız sana iman ettim. Yalnız sana gü-
venip dayandım. Yalnız sana yöneldim. Yalnız sana dayanarak mücadele ettim.
Aramızda yalnız seni hakem kıldım. Benim önceden işlediğim, sonra işlerim
sandığım, gizli yaptığım ve açıktan işlediğim bütün günahlarımı mağfiret eyle!
İbadete layık ancak sensin. Senden başka hiçbir ilah yoktur.’ ” 97
Âsım ibni Humeyd’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Aişe’ye (r.anha), ‘Resûlullah (sav) gece namazına kalktığında hangi dua ile başlar-
dı?’ diye sordum. O da şöyle dedi: ‘Senden önce kimsenin sormadığı bir şeyi

 96. Buhari, 245; Müslim, 255


 97. Buhari, 7499; Müslim, 769

237
NAMAZ KİTABI

sen bana sordun.’ ve şöyle devam etti, ‘O, gece namaz için kalktığında on defa
Allahu Ekber, on defa Elhamdulillah, on defa Subhanallah, on defa Lailaheil-
lallah, on defa Estağfirullah der.’

‫ا َللَّ ُه َّم ا ْغ ِف ْر ِل َوا ْه ِد ِن َوا ْر ُزقْ ِني َو َعا ِف ِني‬


‘A llah’ım beni bağışla, bana hidayet eyleyip ayağımı yolundan kaydırma, beni
rızıklandır ve bana afiyet ver.’ diyerek Kıyamet Günü’ndeki yer darlığından
Allah’a sığınırdı.” 98
Şerik El-Hevzeni’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir gün Aişe’nin yanına girmiştim. Kendisine gece Resûlullah’ın (sav) uykudan
uyanınca hangi dua ile başladığını sordum. O da, ‘Sen bana senden önce kim-
senin sormadığı bir soruyu sordun.’ diyerek sözünü şöyle sürdürdü, ‘O gece
uyandığında on defa Allahu Ekber, on defa Elhamdulillah, on defa da Subha-
nallahi ve bihamdihi, on defa da Subhane’l Meliki’l Kuddüs, on defa da istiğ-
far eder, on defa da Lailaheillallah der. Sonra da on defa,
ِ ‫ا َللَّ ُه َّم إِ ِّن أَ ُعو ُذ ب َِك ِم ْن ِض‬
ِ ‫ َو ِض‬،‫يق ال ُّدنْ َيا‬
‫يق يَ ْو ِم الْ ِق َيا َم ِة‬
‘A llah’ım dünyanın ve Kıyamet Günü’nün sıkıntısından sana sığınırım.’ der
ve teheccüd namazına başlardı.” 99
4. Allah Resûlü’nün Gece Namazı
• Gece namazı ikişer rekâttır
Abdullah ibni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Birisi gelip Resûlullah’a (sav) gece namazının nasıl kılınacağını sordu ve Resû-
lullah (sav) şöyle cevap verdi: ‘Gece namazı ikişer rekât hâlinde kılınır. Fakat
sizden biri sabah namazının vaktinin gireceğinden endişe ederse bir rekât kı-
lar. Böylece bu bir rekâtlık namaz onun daha önce kıldığı rekâtları tekleştirir
(vitir).’ ” 100

 98. Ebu Davud, 766


 99. Ebu Davud, 5085
 100. Buhari, 990; Müslim, 749

238
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI

Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:


“Resûlullah (sav), her iki rekâtta bir selam verirdi ve tek bir rekât olarak da vi-
tir kılardı.” 101
• En fazla on üç rekât kılardı
Abdullah ibni Abbas’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah’ın (sav) namazı on üç rekât idi.” 102
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) vitir namazı ile sabah namazının iki rekâtı da dâhil olmak üze-
re geceleri on bir rekât namaz kılardı.” 103
• Uyur, uyanır, namaz kılar sonra uyurdu
Abdullah ibni Amr ibni El-As’tan (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah
(sav) şöyle buyurmuştur:

“Allah’ın en çok sevdiği namaz Davud’un kıldığı namazdır. Allah’ın en fazla


sevdiği oruç da Davud’un tuttuğu oruçtur. O gece yarısına kadar uyur, sonra
kalkıp gecenin üçte birini ibadetle geçirir ve son altıda birlik vakitte de tekrar
uyurdu. Orucu ise gün aşırı tutardı.” 104
Esved’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Aişe’ye (r.anha), ‘Peygamber’in (sav) gece namazı nasıldı?’ diye sordum.
Aişe şöyle dedi: ‘Gecenin başında uyurdu, sonunda kalkıp namaz kılardı.
Sonra yine yatağına dönerdi. Müezzin ezan okuduğunda yerinden kalkardı.
Gusletme ihtiyacı olursa gusleder, ihtiyacı olmazsa abdest alıp çıkardı.’ ” 105
• Hafif başlar, uzatır, sona doğru hafifletirdi
Zeyd ibni Halid El-Cüheni’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bu gece Resûlullah’ın (sav) namazını iyice takip edeceğim, dedim. Derken

 101. İbni Mace, 1177


 102. Buhari, 1138; Müslim, 764
 103. Buhari, 1140; Müslim, 738
 104. Buhari, 1131; Müslim, 1159
 105. Buhari, 1146; Müslim, 739

239
NAMAZ KİTABI

Resûlullah kısa bir şekilde iki rekât namaz kıldı. Bunun arkasından çok uzun
iki rekât namaz kıldı. Bunun arkasından iki rekât namaz daha kıldı, ama bu iki
rekât öncekinden kısa idi. Bunun arkasından yine iki rekât daha namaz kıldı,
ama bu iki rekât da bir öncekinden kısa idi. Bunun arkasından yine iki rekât
daha namaz kıldı, ama bu iki rekât da bir öncekinden kısa idi. Bunun arkasın-
dan vitir kıldı. Kıldığı namazların toplamı on üç rekât idi.” 106
Huzeyfe’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir gece (Ramazan'da) Peygamber (sav) ile birlikte namaz kıldım. Namaza Ba-
kara Suresi’ni okuyarak başladı. Kendi kendime, ‘Yüz ayet okuduğunda rükûya
gider.’ dedim. Arkasından Nisâ Suresi’ni okumaya başladı. Bunun arkasından
Âl-i İmran Suresi’ne başlayıp onu da okudu. Okurken tane tane okuyordu. İçe-
risinde tesbih bulunan ayete geldiğinde tesbih ediyor, istek ifade eden ayete
geldiğinde istekte bulunuyor, sığınma ifadesi geldiğinde Allah’a sığınıyordu.
Bunun arkasından rükûya gitti. Rükûda: ‘Subhane Rabbiye’l- Azim’ diyordu.
Kendisinin rükûsu da kıyamı kadar idi. Bunun arkasından (rükûdan kalkın-
ca), ‘Semiallâhu limen hamideh’ dedi. Bunun arkasından rükûdakine yakın bir
süre ayakta durdu, arkasından secdeye gitti ve ‘Subhâne Rabbiye’l-A’lâ’ dedi.
Secdeleri de kıyamına yakındı.” 107
Muğire ibni Şu’be’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) geceleri o kadar çok namaz kılardı ki bu yüzden ayakları/
baldırları şişerdi. Onun bu hâlini görüp sitemde bulananlara ise, ‘Ben Allah’a
çokça şükreden bir kul olmayayım mı?’ derdi.” 108
Abdullah ibni Mesud’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir gece Resûlullah (sav) ile birlikte namaz kıldım. Kıyamda o kadar uzun süre
bekledi ki artık kötü bir şey yapmaya karar vermiştim.

 106. Müslim, 765; Allah Resûlü (sav) insan fıtratına uygun hareket ederdi. Nefsini hafif iki rekâtla
namaza alıştırır, istekli olduğu orta ânda namazı uzatır, sona doğru tekrar hafif namaz kılardı.
Bu; başta ibadet olmak üzere her işte süreklilik ve başarının anahtarıdır. İnsanın bir şeye başla-
yabilmesi için adım atması, sonra oluşan isteği değerlendirip kullanması ve nihayet usanmaya
başladığında yavaş yavaş işini sonlandırması, tabiatına en uygun çalışma metodudur.
 107. Müslim, 772
 108. Buhari, 1130; Müslim, 2819

240
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI

Ravi, ‘Ne yapmak istemiştin?’ deyince İbni Mesud şöyle cevap vermiştir,
‘Oturup Peygamber’i (sav) yalnız bırakmaya karar vermiştim.’ ” 109
• Gece namazında okuduğu istiftah duası
Ebu Seleme ibni Abdurrahman ibni Avf ’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Müminlerin annesi Aişe’ye, ‘A llah’ın Peygamberi (sav) geceleyin namaz kılma-
ya kalktığında namazına ne ile başlardı?’ diye sordum. Şöyle dedi: ‘Geceleyin
namaz kılmaya kalktığında namazına duayla başlardı:

‫ َعالِ َم الْ َغ ْي ِب‬،‫ات َو ْالَ ْر ِض‬ َّ ‫ ف َِاط َر‬،‫سا ِف َيل‬


ِ ‫الس َم َو‬ َ ْ ِ‫ َوإ‬،‫ َو ِميكَائِ َيل‬،‫ا َللَّ ُه َّم َر َّب َج ْ َبائِ َيل‬
‫ ا ْه ِد ِن لِ َم ا ْختُلِ َف ِفي ِه‬،َ‫يم كَانُوا ِفي ِه يَ ْختَلِفُون‬ َ ‫ أَنْ َت ت َ ْح ُك ُم بَ ْ َي ِع َبا ِد َك ِف‬،‫َوالشَّ َها َد ِة‬
‫ص ٍاط ُم ْستَ ِق ٍيم‬َ ِ ‫ إِنَّ َك تَ ْه ِدي َم ْن ت َشَ ا ُء إِ َل‬،‫ِم َن الْ َح ِّق ِب ِإ ْذنِ َك‬
‘Ey Cibril’in, Mikail’in, İsrafil’in Rabbi, göklerin ve yerin yaratıcısı, görüneni
ve görünmeyeni bilen Allah’ım! İhtilaf ettikleri konularda kullarının arasında
sen hüküm verirsin. Hakikat, konusunda ihtilaf edilenlerde izninle sen beni
doğruya ilet. Şüphesiz ki sen, dilediğini doğru yola iletirsin.’ ” 110
• Bazen tek bir ayetle gece namazını kılardı
“Ebu Zerr’den işittim şöyle diyordu, ‘Peygamber (sav) bir gece boyunca kıldı-
ğı namazında bir ayeti tekrar edip durmuştur. Bu ayet Mâide Suresi’nin 118.
ayetidir, ‘Onlara azap edecek olursan hiç şüphesiz onlar, senin kullarındır. Şa-
yet onları bağışlarsan şüphesiz ki sen, (izzet sahibi, her şeyi mağlup eden) El-
Azîz, (hüküm ve hikmet sahibi olan) El-Hakîm’sin.’ ” 111
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) Kur’ân‘dan bir ayeti ile gece namazının tümünü kılmıştı.” 112
B. Teravih Namazı
Yatsı namazıyla sabah namazı arasında kılınan nafile, Ramazan ayında
kılındığında Kıyam-u Ramadan, yani teravih adını alır. Bu namaza teravih
 109. Buhari, 1135; Müslim, 773
 110. Müslim, 770
 111. Nesai, 1010; İbni Mace, 1350
 112. Tirmizi, 448

241
NAMAZ KİTABI

denmesi, kelimenin kökünün dinlendirmek/istirahat anlamına gelmesin-


dendir. Her iki rekâtta (veya dört rekâtta) bir ara verip istirahat ettikleri
için namaza, teravih (dinlenerek kılınan namaz) denmiştir.
1. Teravih Namazının Meşruiyeti
Urve ibni Zubeyr’den (rh) nakledildiğine göre Aişe (r.anha) şöyle demiştir:
“Resûlullah (sav) bir gece yarısı mescide çıkıp namaz kılmaya başladı ve as-
haptan bir kısmı da ona uyarak namaz kıldı. Sabah olduğunda namaz kılan
sahabiler gece olup bitenleri arkadaşlarına anlattılar ve o gece daha fazla kişi
mescide toplanıp Resûlullah (sav) ile birlikte namaz kıldı. O gecenin sabahında
olup bitenleri öğrenen diğer sahabe de mescide gelince üçüncü gecede epey
cemaat birikmiş oldu. Peygamber (sav) yine çıkıp aynı şekilde namazını kılma-
ya koyuldu. Dördüncü gecede artık mescid tıklım tıklım olduğu için ashabın
bir kısmı dışarıda kalmıştı. Bu yüzden Resûlullah (sav) ancak sabah namazı için
mescide çıkabildi. Sabah namazını bitirince cemaate döndü ve şehadet getir-
dikten sonra şöyle buyurdu: ‘Esas konuya gelince, sizin bu istek ve arzunuzun
bana gizli kaldığını sanmayın. Ancak ben böyle devam ederseniz bu namazın
size farz kılınabileceğinden ve ondan sonra sizin bu namazı kılmakta gevşek-
lik göstereceğinizden endişe ediyorum.’ ” 113
Allah Resûlü (sav) birkaç gün teravih namazını cemaatle kılmış, sonra farz
kılınır korkusuyla cemaatle kılmayı terk etmiştir. Allah Resûlü (sav) vefat
edince “farz kılınma korkusu” ortadan kalkmıştır. Zira onun vefatıyla bir-
likte şeriat tamamlanmıştır; yeni bir hükmün indirilmesi veya var olanın
kaldırılması söz konusu değildir. Farz kılınma korkusu kalkınca tekrar
cemaatle kılınmaya başlanmıştır.
Abdurrahman ibni Abdulkâri’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir Ramazan gecesi Ömer ile birlikte mescide gittik. Baktık ki insanlar bölük bö-
lük bir hâlde kimi kendi başına namaz kılıyor, kimilerine bir kişi namaz kıldırıyor.
Bunun üzerine Ömer şöyle dedi: ‘Ben bunları tek bir imamın arkasında top-
lasam daha iyi olur.’
Sonra buna niyet etti ve insanlar Ubey ibni Ka’b’ın imamlığında namaz kıldılar.
 113. Buhari, 924; Müslim, 761

242
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI

Ömer, ‘Bu ne güzel bidat, ancak bunların uyuduğu vakitte kılmak, şu ânda
kıldıklarından daha faziletlidir.’ dedi. O zaman insanlar, teravihi gecenin ba-
şında kılıyorlardı.” 114
 114. Buhari, 2010; Ömer'in (ra) bu sözüne istinaden bir grup insan bir şüphe ortaya atmıştır.
"İddia odur ki: 'Ömer (ra) bidati iki kısma ayırmış ve bir kısmına güzel demiştir. Bunu da sahabenin
huzurunda ve onlara yaptırdığı bir amele binaen söylemiştir. Şayet bidatin her türlüsü kötü olsa
sahabeden bazılarının buna itiraz etmesi gerekirdi. Anlıyoruz ki bidatin güzel olanı, tehdit hadis-
lerine dâhil değildir.
Şüphenin Cevabı
•  İlk olarak sahabenin bu fiili, sünnete aykırı değildi. Çünkü Allah Resûlü (sav) teravih namazını
ashabına cemaatle kıldırmış, cemaatin sayısı çoğalınca da bu uygulamayı terk etmiştir. Bu terk,
mutlak bir terk değil, bir hikmete binaen yapılmış bir terktir.
Aişe Annemiz anlatıyor:
'Allah Resûlü (sav) bir gece namaz kıldı, insanlar da onun namazına uyarak namaz kıldılar. Bir gün
sonra yine namaz kıldı, insanlar çoğaldılar. Üçüncü ve dördüncü gün de toplanınca Allah Resûlü
namaz için çıkmadı. Sabah olunca şöyle buyurdu: 'Sizin yaptığınızı gördüm. Sizinle namaz kılmak
için çıkmama engel olan şey, onun size farz kılınmasından korkmamdır.' Bu, Ramazan'da yaşandı.'
Bu rivayetten anlıyoruz ki; teravih namazının tek bir imam arkasında cemaatle kılınması, Allah
Resûlü'nün (sav) sünnetlerindendir. Yani Ömer (ra) sünnet olmayan bir uygulama başlatmamış,
bilakis sünnette olan ve belli bir hikmete binaen terk edilmiş bir uygulamayı canlandırmıştı. Bu
hikmet ise 'farz kılınma korkusu' olarak belirtilmiştir. Bir şeyin farz kılınması, ancak Allah Resûlü
Dönemi’nde mümkündür. Onun vefatından sonra bu mümkün olmadığından, bu sünneti terkin
hikmeti de ortadan kalkmıştır. Ömer (ra) sünnetin aslına geri dönmüştür.
•  Rivayet dikkatle okunduğunda şu görülecektir: Sahabe kendi aralarında kimi cemaatle kimi
münferit bu namazı kılıyordu zaten. Ömer (ra) birden fazla cemaati tek cemaat haline getirdi.
•  Meselenin bir başka boyutu daha vardır: Ömer (ra), Hulefa-i Raşidin'dendir ve Allah Resûlü (sav)
onların sünnetine uymayı emretmiştir:
'…Sizden kim benden sonra yaşarsa (dinde) çok ihtilaflar görecektir. Bu sebeple, benim sünne-
time ve benden sonraki doğru yolu bulmuş Raşid Halifelerimin sünnetine uyun. Azı dişlerinizle
tutarcasına onlara sımsıkı sarılın. Dine sonradan sokulan şeylerden şiddetle sakının. Çünkü dine
sokulan her yenilik bidat, her bidat ise dalalettir.' (İbni Mace, 42)
Bazı âlimler hadise dayanarak, 'Bu uygulama (aslı sünnette olmasaydı bile) Ömer'in (ra) uygula-
ması olacağından sünnet kapsamında olurdu.' demişlerdir.
Şayet Ömer'in (ra) bu uygulaması, sünnete aykırı değilse ve aslı sünnet olan bir uygulamayı ihya
babındansa neden bu uygulamaya 'bidat' demiştir?
Bu sorunun cevabı, onların Arap olmasında gizlidir. İslam şeriatının kavramları, Arap lugatıyla
belirlenmiştir. Şeriat, Arap lugatının kelimelerini almış, kimini olduğu gibi kullanmış, kiminde
anlam daralmasına gitmiş, kimindeyse lugat anlamına ekleme yaparak anlamı genişletmiştir.
Örneğin; İslam, namaz ibadetini farz kıldığında bu ibadetin ismini Arap lugatından almıştır. Kar-
şılığı 'salât' olan bu ibadetin kelime anlamı, duadır. İslam, bu kelimenin anlamını genişletmiş
ve belli zamanlarda, belli fiil ve sözlerle ifa edilen; başlangıcı tekbir, sonu selam olan bir ibadet
anlamı yüklemiştir. Bizler bugün, Arap şiirinde veya onların günlük konuşmalarında 'salât' lafzını
duyduğumuzda, her zaman bilinen anlamıyla namaz ibadetini kastettiklerini söylemeyiz. Bazen
bilinen anlamıyla namaz ibadetini kastederler. Bazen de lugat anlamını esas alıp dua anlamında
kullanırlar. Bu açıklamadan sonra diyebiliriz ki:
Bidat kavramı da böyledir. Bidatin, Arap lugatında karşılığı 'geçmişte bir benzeri olmaksızın son-

243
NAMAZ KİTABI

radan ortaya çıkan şey' (Lisânu'l Arab, 8/6) demektir. Araplar iyi ya da kötü olmasına bakmaksızın
ve dinî ya da dünyevi olmasını önemsemeksizin her yeniliğe 'bidat' derler.
Şeriatta ise her yeniliğe 'bidat' denmez. Din alanında ortaya çıkan yeniliklere 'bidat' denir. Yani
sünnette yeri olmayan, asılsız ameller/yenilikler bidattir.
Soru şu: Ömer (ra) bu kelimeyi şer'i anlamda mı lugat anlamında mı kullandı? Bu hadisede şer'i
anlamda kullanması olanaksızdır. Çünkü yaptığı amel dinde çıkarılmış bir yenilik değildir. Allah
Resûlü'nün (sav) yaptığı, belli bir illet nedeniyle terk ettiği, illet ortadan kalkınca da tekrar başlatı-
lan bir ameldir. Öyleyse o (ra), bu kelimeyi lugat anlamında kullanmıştır.
İbni Teymiyye (rh) şöyle der: 'Ömer'in bu isimlendirmesi, şer'i değil lugavidir. Çünkü bidatin lugat
anlamı, şer'i anlamından çok daha geniştir.' (İktidâu’s Sirâti’l Mustakîm, 1/65)
Kitabın başka bir yerinde şöyle der: '…Bu sözü, bidatin iyisinin olabileceğine delil alanlara,
Ömer'in herhangi bir sözüyle, sünnete muhalif olmayan bir konuda delil getirsek derler ki, 'Sa-
habe sözü hüccet değildir.' Sünnete muhalif olmayan konuda dahi sahabe sözü hüccet değilse,
nasıl olur da sünnete muhalif konularda sahabe sözünü hüccet kabul edebilirler. Kaldı ki, burada
bidat, şer'i anlamından ziyade lugavi anlamda kullanılmıştır. Çünkü lugatta bidat, 'benzeri olma-
yan her yenilik' için kullanılır.' (İktidâu’s Sirâti’l Mustakîm, 2/95)
İbni Receb (rh), 'Camiu'l Ulum vel Hikem' kitabında 28. hadis şerhinde bu ayrıma dikkat çeker:
'Selefin sözlerinde varid olan ve bidatleri güzel görmeye yönelik sözler, lugavi bidat anlamında
olup şer'i anlamda kullanılmamıştır. Ömer'in 'Ne güzel bidattir.' sözü de bu anlamdadır.'
İbni Kesir (rh) Bakara Suresi'nin 117. ayetinin tefsirinde şöyle der: 'Gökleri ve yeri benzersiz şekilde
yaratandır. Bir işe (olması için) hükmettiğinde ona 'Ol!' der, o da oluverir.'
Bidat iki kısımdır. Bazen şer'i anlamda olur. Bu, Allah Resûlü'nün (sav) hadisinde 'Her yenilik bidat,
her bidat ise sapıklıktır.' şeklinde varid olan anlamdır. Bazen de lugavi anlamdadır. Bu da Ömer'in,
insanları teravihte bir imam üzere topladığında 'Ne güzel bidattir.' sözünde olduğu gibidir…'
(Tefsîru'l Kur'âni'l Azim, 1/277, Bakara Suresi, 117. ayetin tefsiri)" (Tüm Resûllerin Ortak Müjdesi,
Halis Bayancuk, s. 181-185)

244
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI

2. Teravih Namazının Fazileti


Gece namazının önemi ve faziletine dair zikrettiklerimizin tamamı, tera-
vih namazı için de geçerlidir. 115 Teravih, gece namazının Ramazan ayında
kılınan hâlidir. Onlara ek olarak Resûlullah’ın (sav) şu sözünü zikredebiliriz:
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Kim inanarak ve sevabını Allah’tan umarak Ramazan’ın gecelerini ihya eder-
se geçmiş günahları affedilir.” 116  117
3. Teravih Namazının Rekât Sayısı
Teravih namazı gece namazıdır ve nafile bir namazdır. Hâliyle bir sınırı,
rekât sayısı yoktur. Yatsı namazından sonra sabah namazı vakti girene ka-
dar kişi dilediği kadar kılabilir. Nafile namazlarda rekât sayısı sınırlaması
olmadığından İslam tarihinde farklı uygulamalar söz konusu olmuştur:
“Ebu Seleme ibni Abdurrahman (rh), Aişe’ye (r.anha), ‘Resûlullah’ın (sav) Rama-
zan’da namazı nasıldı?’ diye sordu.
Aişe (r.anha) şöyle dedi: ‘Resûlullah (sav) ne Ramazan’da ne de başka zaman on
bir rekâttan fazla gece namazı kılmıştır. Önce dört rekât kılardı. Bu rekâtların
güzelliğini ve uzunluğunu sorma gitsin! Sonra dört rekât daha kılardı. Bunların
da güzelliğini ve uzunluğunu sorma gitsin! Sonra üç rekât kılardı.’ (Aişe dedi
ki:) Ben, ‘Ey Allah’ın Resûlü! Vitir kılmadan uyuyor musun?’ diye sordum.’
‘Ey Aişe! Benim gözlerim uyur, ama kalbim uyumaz.’ dedi.’ ” 118
Bizler bugün sekiz rekât teravih, üç rekât vitir uygulamasıyla amel edi-
yoruz. Hem Allah Resûlü’nün (sav) uygulaması olması, hem de insanlar için
en kolayı olduğundan bunu tercih ediyoruz. Ne ki; farklı uygulamaların
da olduğunu biliyoruz ve bu konuda genişlik olduğunu kabul ediyoruz.

 115. Konuya dair detaylı açıklama için bk. "Gece Namazının Önemi ve Fazileti", 2/226, vd.
 116. Buhari, 2009; Müslim, 759
 117. Hadiste ifade edilen “iman” ve “ihtisab” tüm ameller için geçerli bir kayıttır. Bir amelin ecrini
almak için onun Allah’tan olduğuna iman ve ecrini Allah’tan beklemek (ihtisab) şarttır.
 118. Buhari, 1147; Müslim, 738

245
NAMAZ KİTABI

“Es-Saib ibni Yezid (rh) dedi ki:


‘Ömer ibni El-Hattab, Ubey ibni Ka’b ve Temim Ed-Dari’ye insanlara on bir
rekât namaz kıldırmalarını emretti. (Bu namazlarda) Karî yüz ayet okurdu hat-
ta biz kıyamın uzunluğundan ötürü asalarımıza dayanırdık. Biz ancak fecrin
başlangıcında namazdan ayrılıyorduk.’
Yezid ibni Ruman (rh) dedi ki: ‘İnsanlar Ömer ibni El-Hattab zamanında, Ra-
mazan’da yirmi üç rekât namaz kılarlardı.’
Abdurrahman ibni Hürmüz El-A’rec (rh) dedi ki: ‘Hiçbir insan topluluğuna
varmadım ki Ramazan’da kâfirlere lanet ediyor olmasınlar. Karî (ilk) sekiz
rekâtta Bakara Suresi’yle namaz kıldırırdı. On iki rekâtı Bakara Suresi’yle kıl-
dırdığı vakit insanlar onun hafiflettiğini düşünürlerdi.’ ” 119
Muhaddislerden Tirmizi (rh) şöyle der:
"Ramazan gecelerindeki ibadet konusunda ilim adamları farklı görüşler or-
taya koymuşlardır. Bir kısmı vitir ile birlikte 'kırk bir' rekât kılınması görüşün-
dedirler. Medineliler bu görüşte olup Medine'de bu uygulama geçerlidir. İlim
adamlarından pek çoğu ise, Peygamber'in (sav) ashabından Ömer, Ali ve başka-
ları tarafından rivayet edilen 'yirmi' rekât kılınması görüşündelerdir.
Sevri, İbni Mübarek ve Şafii de bu görüştedir.
Şafii diyor ki: 'Memleketimiz olan Mekke'de ben 'yirmi' rekât kılındığına şa-
hit oldum.'
Ahmed ise, 'Bu konuda pek çok görüşler vardır.' diyor ve hiçbiri hakkında
ortaya hüküm koymuyor.
İshak ise, 'Ubey ibni Ka'b'tan rivayet edilen 'Kırk bir rekât kılmayı tercih ede-
rim.' demektedir.
İbni Mübarek, Ahmed ve İshak Ramazan'da gece namazının imamla kılın-
ması gerektiğini tercih etmiştir.'
Şafii ise, 'Okuması düzgün olan kimsenin kendi başına kılabileceğini tercih

 119. Muvatta, 305

246
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI

etmektedir. Bu konuda Aişe, Numan ibni Beşir ve ibni Abbas'tan da hadis ri-
vayet edilmiştir.' " 120

 120. Tirmizi, 806 No.lu hadis açıklaması ; Hafız ibni Hacer şöyle demiştir:
"Teravihin rekât sayısında ihtilaf edildi. Muvatta'da Muhammed ibni Yusuf Saib ibni Yezid'den
on bir rekât olduğu rivayeti geçer. Saîd ibni Mansûr bu hadisi başka bir tarikle nakleder: 'İki yüz
ayet okurlardı. Kıyamın uzunluğundan dolayı asaya dayanırlardı.' Bu hadisi Muhammed ibni Na-
sır El-Mervezi Muhammed ibni İshak tariki ile Muhammed ibni Yusuf'tan rivayet etti ve dedi ki:
'On üç rekât kılarlardı.'
Bunu Abdurrezzak başka bir yolla Muhammed ibni Yusuf'tan nakletmiş ve yirmi bir rekâttır.' de-
miştir. Malik, Yezid ibni Husayfe tariki ile Saib ibni Yezid'den yirmi rekât olarak rivayet etmiştir. Bu
vitirsiz kılınmış hâli olarak anlaşılır.
Yezid ibni Ruman dedi ki: 'İnsanlar Ömer zamanında teravihi yirmi üç rekât olarak kılıyorlardı.'
Muhammed ibni Nasır, Atâ yolu ile şöyle dediğini rivayet etmiştir, 'Ben onların Ramazan'da yirmi
rekât namaz kılıp üç rekât da vitir eklediklerini gördüm.'
Bu rivayetlerin arasını durumların değişmesine göre cem etmek mümkündür. Bu ihtilafın se-
bebinin kıraatin uzun veya kısa tutulmasına göre olduğu da muhtemeldir. Şöyle ki; kıraat
uzadığı zaman rekâtlar azalır veya tam aksi olabilir. Davudî ve başkaları bu görüşü ifade et-
mişlerdir.
Birinci rekât sayısı, bu hadisten sonra zikredilen babın hadisi ile uyumludur. İkinci sayı da yakın-
dır. Yirminin üzerindeki rivayetlerin farklılık arzetmesi vitir namazının farklılığı ile ilgilidir. Sanki
o, bazen bir rekât ile bazen de üç rekât ile vitir kılıyordu. Muhammed ibni Nasr Davud ibni Kays
kanalı ile şunu rivayet etmiştir: 'Ben insanları Ebu ibni Osman'ın ve Ömer ibni Abdulaziz'in emir-
likleri döneminde otuz altı rekât olarak teravih kıldıklarını gördüm. Üç rekât da vitir kılıyorlardı.'
Malik dedi ki: 'Bu (otuz altı rekât) bizim yanımızda eskiden beri uygulanan bir durumdur. 'Za'fe-
rani, Şafii'den nakletmiştir: 'Ben insanların Medine'de otuz dokuz rekât, Mekke'de yirmi üç rekât
olarak kıldıklarını gördüm.' Bu namaz konusunda bir daraltma yoktur.'
Yine Şafii demiştir ki: 'Kıyamı uzatıp secdeleri/rekâtları azaltırlarsa bu güzel olur. Secdeleri/rekât-
ları çoğaltıp kıraati da azaltırlarsa bu da güzel olur. Birincisi bana daha sevimlidir.'
Tirmizi dedi ki: 'En çok söylenen teravihin vitir ile beraber kırk bir rekât olarak kılınmasıdır.' Ken-
disi de böyle söylemiştir.
İbni Abdilberr, Esved ibni Yezid'den, 'Kırk rekât kılınır ve yedi rekât vitir yapılır.' demiştir. Otuz
sekiz de, denmiştir. Bunu Muhammed ibni Nasır, ibni Eymen'den o da Malik'ten rivayet etmiştir.
Bunun da üç rekât vitir kılınması ile birinciye dönmesi mümkündür. Fakat rivayetinde açık bir
şekilde bir rekât ile vitir yaptığını da söylemiştir. Bu durumda otuz dokuz rekât olur.
Malik dedi ki: 'Yüz küsur senedir bu şekilde amel edilmektedir.'
Malik'ten, kırk altı rekât teravih ve üç rekât vitir olarak da rivayet edilmiştir. Bu, kendisinden meş-
hur olan görüştür. Bunu İbni Ebi Vehb El-Ömerî'den o da Nafi'den şöyle rivayet etmiştir: 'Ben
insanları otuz dokuz rekâttan başka bir namaz kılarken görmedim. Üç rekât ile vitir yapıyorlar-
dı. Zurare ibni Evfa onlara Basra'da kırk üç rekât namaz kıldırıyor ve vitir yapıyordu. Said ibni
Cubeyr'den, yirmi dört rekât olarak nakledilmiştir. Vitir dışında yirmi altı rekâttır da denmiştir.
Muhammed ibni Nasr Ebu Miclez'den ve Muhammed ibni İshak tarikinden rivayet edilmiştir:
'Bana Muhammed ibni Yusuf dedesi olan Saib ibni Yezid'den aktardı, dedi ki: 'Biz Ömer zama-
nında Ramazan'da on üç rekât kılardık.' İbni İshak dedi ki: 'Bu konuda işittiğim en sağlam rivayet
budur. Bu rivayet Aişe'nin, Allah Resûlü'nün (sav) gece namazına dair aktardıklarına da uygundur.
Allahualem.' " (Fethu’l Bârî, 2010 No.lu hadis şerhinde)

247
NAMAZ KİTABI

4. Teravih Namazını Gece Sonunda Kılmak Daha Faziletlidir


“Bir Ramazan gecesi Ömer ile birlikte mescide gittik. Baktık ki insanlar bölük
bölük bir hâlde, kimi kendi başına namaz kılıyor, kimilerine bir kişi namaz kıl-
dırıyor. Bunun üzerine Ömer şöyle dedi: ‘Ben bunları tek bir imamın arkasın-
da toplasam daha iyi olur.’ Sonra buna niyet edip, insanlar Ubey ibni Ka’b’ın
imamlığında namaz kılıyorlardı. Ömer, ‘Bu ne güzel bidat, ancak bunların
uyuduğu vakitte kılmak, şu ânda kıldıklarından daha faziletlidir.’ dedi.
O zaman insanlar, teravihi gecenin başında kılıyorlardı.” 121
Teravih namazı gece namazıdır. Gece namazı gibi gecenin son üçte bir-
lik kısmında veya gece yarısından sonra kılmak daha efdaldir.
Abdullah ibni Amr ibni El-As’tan (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah
(sav) şöyle buyurmuştur:

“Allah’ın en çok sevdiği namaz Davud’un kıldığı namazdır. Allah’ın en fazla


sevdiği oruç da Davud’un tuttuğu oruçtur. O, gece yarısına kadar uyur. Sonra
kalkıp gecenin üçte birini ibadetle geçirir ve son altıda birlik vakitte de tekrar
uyurdu. Orucu ise gün aşırı tutardı.” 122
Esved’den (rh) şöyle rivayet edilmiştir:
“Aişe’ye, ‘Peygamber’in (sav) gece namazı nasıldı?’ diye sordum.
Aişe şöyle dedi:’Gecenin başında uyurdu. Sonunda kalkıp namaz kılardı.
Sonra yine yatağına dönerdi. Müezzin ezan okuduğunda yerinden kalkardı.
Gusletme ihtiyacı olursa gusleder, ihtiyacı olmazsa abdest alıp çıkardı.’ ” 123
Buna binaen; Ömer (ra) gece kalkılıp kılınan teravihin, yatsının hemen
akabinde kılınandan daha faziletli olduğunu beyan etmiştir. Ancak toplu-
mun çoğunluğu düşünüldüğünde gecenin sonunda teravih kılmak zor ola-
cağından, genel uygulama yatsıdan sonra cemaatle kılınması şeklindedir.
C. Vitir Namazı
Vitir çiftin zıttı, tek anlamındadır. Vitir namazı tekli rakamlarla (1, 3,
5…) kılındığı için vitir diye isimlendirilmiştir.

 121. Buhari, 2010


 122. Buhari, 1131; Müslim, 1159
 123. Buhari, 1146; Müslim, 739

248
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI

1. Vitir Namazının Hükmü


Vitir namazı, beş vakit farz namazın dışında kalan tüm namazlar gibi
sünnettir.
Talha ibni Ubeydullah’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Necidlilerden saçı başı dağınık bir adam Peygamber’e (sav) geldi. Sesinin mı-
rıltısı duyuluyor, ancak ne dediği anlaşılmıyordu. Yaklaştı, nihayet bir de bak-
tık ki İslam hakkında soru soruyor.
Peygamber (sav) şöyle buyurdu: ‘Bir gün ve gecede beş vakit namaz.’
Adam, ‘Benim üzerime bunlar dışında gerekli olan namaz var mıdır?’ diye
sordu.
Peygamber (sav), ‘Hayır. Ancak dilersen tatavvu/nafile olarak yaparsın.’ buyurdu.
Daha sonra Peygamber (sav), ‘Ramazanda oruç tutmak.’ dedi.
Adam, ‘Benim üzerime bunlar dışında gerekli olan oruç var mıdır?’ diye sordu.
Peygamber (sav), ‘Hayır. Ancak dilersen nafile olarak yaparsın.’ buyurdu.
Adam, ‘Vallahi bunlardan ne fazla ne de eksik yaparım.’ diyerek döndü ve gitti.
Peygamber (sav) de şöyle buyurdu: ‘Doğru söylediyse kurtuldu.’ ” 124
İbni Abbas’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) Muaz ibni Cebel’i Yemen’e gönderirken ona şöyle buyurdu:
‘Sen Ehl-i Kitap olan bir topluluğa gidiyorsun. Yanlarına varınca onları ‘Allah’tan
başka ilah olmadığına ve Muhammed’in, O’nun Resûlü olduğuna’ şahitlikte bu-
lunmaya davet et. Bu konuda sana itaat ederlerse onlara, Allah’ın günde
beş vakit namaz kılmayı farz kıldığını haber ver. Bu konuda da sana itaat
ederlerse onlara, Allah’ın zenginlerden alınıp fakirlere verilmek üzere zekâtı
farz kıldığını haber ver. Eğer bu konuda da sana itaat ederlerse mallarının en
değerli olanlarını almaktan sakın. Mazlumun duasından da kork. Çünkü maz-
lum ile Allah arasında hiçbir perde yoktur.’ ” 125

 124. Buhari, 46; Müslim, 11


 125. Buhari, 1496; Müslim, 19

249
NAMAZ KİTABI

Tüm bu rivayetler ve benzerleri 126 günlük namazlar içinde farz olanın


beş vakit olduğunu, beş vaktin dışındaki tüm namazların tatavvu/nafile
olduğunu gösterir. 127
Abdullah ibni Sunabihi’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Ebu Muhammed vitir vaciptir diye iddia etti. Ubade ibni Samit ise, ‘Ebu
Muhammed hata etmiştir. Ben Resûlullah’ın (sav) şöyle dediğine şahidim, ‘Beş
vakit namazı Allah farz kıldı. Kim abdestini güzelce alır onları vaktinde kılar,
rükû ve huşusuna riayet ederek eksiksiz kılarsa onu bağışlayacağına dair Al-
lah’ın sözü vardır. Kim de böyle yapmaz ise Allah’ın ona bir söz vermesi yok-
tur. Dilerse bağışlar. Dilerse azap eder.’ ” 128
Ali’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Vitir namazı farz namazlar gibi kılınması gerekli bir namaz değildir. Fakat
Resûlullah (sav) bu namazı kılmış ve şöyle buyurmuştur: ‘A llah tektir tek olanı
sever. Ey Kur’ân ehli, siz de tek rekâtlı olan vitri kılın.’ ” 129
2. Vitrin Fazileti ve Önemi
• Vitir gece namazı olması sebebiyle farz namazdan sonraki en faziletli
namazlardandır. Gece namazı için sadır olan tüm faziletler vitir namazı
için de geçerlidir.

 126. bk. Buhari, 63; Müslim, 12


 127. Bu naslar delaleti kat’i, bize (manevi) tevatürlerle ulaşmış naslardır. Hâliyle farz namazlar
konusunda muhkem birer asıldır. Herhangi bir namazla ilgili varid olan nas kafamızı karıştırdığın-
da muhkem naslara döner ve muhkem naslar ışığında anlarız. Örneğin, vitir namazını emreden
naslar varid olmuştur. Emir vucubiyeti gerektirir düşüncesi ile “Vitir vaciptir.” demeyiz. Yukarıda
mezkûr rivayetlere dayanarak “Vitir, beş vakit namazın dışında kalan, tatavvu/nafile bir namaz-
dır.” deriz. Ancak Allah Resûlü’nün (sav) ısrarlı emri ve hiçbir surette vitri terk etmemesi onun mü-
ekked sünnet olduğunu gösterir.
Yine âlimlerimizden vitri terk edenler ile ilgili varid olan kınayıcı sözleri, bu usulle ele almalıyız.
Örneğin, İmam Ahmed (rh), “Vitri terk eden kötü adamdır, şahitliği kabul edilmez.” sözü bu kabil-
dendir. Zira bu müekked bir sünneti özürsüz terk etmektir ve kişinin sünneti önemsememesi
dinî hassasiyetten yoksun olduğunu gösterir. Bu tip kınayıcı ifadeler vitir namazının farz/vacip
olduğu anlamına gelmez.
Her ne kadar Hanefi imamlarımız farz ve vacibi ayırıp vitrin vacip olduğunu söylese de; bu ayrı-
mın şer’i bir delili yoktur ve cumhur-u ulema tarafından kabul edilmemiştir.
 128. Ebu Davud, 425; Nesai, 461
 129. Tirmizi, 453; Nesai, 1675

250
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI

Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Ramazan ayından sonraki en değerli oruç, Allah’ın ayı olan Muharrem ayın-
daki oruçtur. Farz namazlardan sonraki en değerli namaz da gece namazıdır.” 130
Allah Resûlü özellikle Kur’ân ehline vitir namazını emretmiştir:
Ali’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Ey Kur’ân ehli, vitir namazını mutlaka kılınız. Allah tektir ve tek olan vitir
namazını da sever.” 131
• Vitir gecenin sonuna denk geldiğinde özel bir namazdır.
Cabir’den (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle demiştir:
“Resûlullah (sav), ‘Kim, gecenin sonunda kalkamayacağından endişelenirse
vitri gecenin başında kılsın. Kim de gecenin sonunda kalkabileceğini ümit
ederse gecenin sonunda kılsın. Çünkü gecenin sonundaki namaz şahitlidir.
Bu da daha faziletli olur.’ buyurmuştur.” 132
• Allah Resûlü (sav) bazı sahabelere özel olarak tavsiyede bulunmuştur.
Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Dostum (Resûlullah) bana üç şeyi tavsiye etti, ben ölünceye kadar bunları
bırakmam: Her aydan üç gün oruç tutmak, kuşluk namazı kılmak, vitir nama-
zını kılınca uyumak.” 133
3. Vitir Namazının Vakti
Yatsı namazından sonra sabah namazı vaktine kadar vitir namazının
vaktidir.
Aişe (r.anha) şöyle demiştir:
“Resûlullah (sav) gecenin her vaktinde vitir namazı kılmıştır. Sonraları vitir na-
mazını seher vaktine doğru kılardı.” 134
 130. Müslim, 1163
 131. Ebu Davud, 1416; Tirmizi, 453
 132. Müslim, 755
 133. Buhari, 1178; Müslim, 721
 134. Buhari, 996; Müslim, 745

251
NAMAZ KİTABI

Gece uyanacak olanlar için en faziletli olan vitri gecenin sonunda kıl-
maktır. Uyanamamaktan korkan uyumadan vitri kılar.
Cabir’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav), ‘Kim, gecenin sonunda kalkamayacağından endişelenirse
vitri gecenin başında kılsın. Kim de gecenin sonunda kalkabileceğini ümit
ederse gecenin sonunda kılsın. Çünkü gecenin sonundaki namaz şahitlidir.
Bu da daha faziletli olur.’ buyurmuştur.” 135
4. Allah Resûlü’nün Vitri
Vitir; gece namazının kendiyle sonlandığı tekli rekât sayısı olan nafile
namazdır. Allah Resûlü’nün (sav) sözlü ve fiilî sünnetinde farklı vitir kılma
şekilleri varid olmuştur. Bunların her biri sünnettir.
a. Bir rekâtlık vitir
Ebu Miclez’den şöyle rivayet edilmiştir:
“İbni Abbas’a vitri sordum.
‘Resûlullah’ı ‘Vitir gecenin sonunda tek rekâttır.’ derken işittim.’ dedi.
İbni Ömer’e sordum, o da ‘Resûlullah’ı ‘vitir gecenin sonunda tek rekâttır.’
derken işittim.’ dedi.” 136
Abdullah ibni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Birisi gelip Resûlullah’a (sav) gece namazının nasıl kılınacağını sordu ve Resû-
lullah (sav) şöyle cevap verdi: ‘Gece namazı ikişer rekât hâlinde kılınır. Fakat
sizden biri sabah namazının vaktinin gireceğinden endişe ederse bir rekât kı-
lar. Böylece bu bir rekâtlık namaz onun daha önce kıldığı rekâtları tekleştirir
(vitir).’ ” 137
Aişe'den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav), halkın ateme namazı dedikleri yatsı namazını kıldıktan sonra
sabah namazına kadar on bir rekât namaz kılardı. Her iki rekât arasında selam
verir (son) bir rekatı da vitir yapardı. Sabah namazı (ezanından sonra) müezzin
 135. Müslim, 755
 136. Müslim, 753
 137. Buhari, 990; Müslim, 749

252
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI

susup şafak belirginleştiğinde ve (kendisine bunu haber vermek için) müezzin


geldiğinde kalkıp kısa iki rekât daha namaz kılardı. Bunun arkasından, müez-
zin kameti haber vermek için kendisine gelene kadar sağ tarafına uzanırdı.” 138
b. Üç rekâtlık vitir
“Ebu Seleme İbni Abdurrahman, Aişe’ye, ‘Resûlullah’ın (sav) Ramazan’da na-
mazı nasıldı?’ diye sordu.
Aişe şöyle dedi: ‘Resûlullah ne Ramazan’da ne de başka zaman on bir rekât-
tan fazla gece namazı kılmamıştır. Önce dört rekât kılardı. Bu rekâtların gü-
zelliğini ve uzunluğunu sorma gitsin! Sonra dört rekât daha kılardı. Bunların
da güzelliğini ve uzunluğunu sorma gitsin! Sonra üç rekât kılardı.’
(Aişe dedi ki:) ‘Ben, ‘Ey Allah’ın Resûlü! Vitir kılmadan mı uyuyorsun?’ diye
sordum.
Resûlullah (sav), ‘Ey Aişe! Benim gözlerim uyur, ama kalbim uyumaz.’ dedi.’ ” 139
Ebu Eyyub El-Ensari’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöy-
le demiştir:
“Vitir namazını kılmak her Müslim üzerine haktır (vaciptir), vitir namazını
beş rekât kılmak isteyen beş kılsın, üç rekât kılmak isteyen üç kılsın, bir
rekât kılmak isteyen ise bir rekât kılsın.” 140
Üç rekât vitir kılan, onu akşam namazına benzetmeden kılar.
“Vitri üç rekât kılarak onu akşam namazına benzetmeyin. Beş veya yedi rekât
vitir kılın.” 141
Burada yasaklanan üç rekât vitir değil; vitrin akşam namazına benze-
 138. Müslim, 736
 139. Buhari, 1147; Müslim, 738; Bazı âlimlerimiz bu rivayeti “Gece namazı iki ikidir.” hadisi ışı-
ğında anlayıp, “Tüm nafileler iki rekât kılınmalıdır.” demişlerdir. Biz Allah Resûlü’nün (sav) farklı uy-
gulamalarını müstakil birer sünnet olarak anlaşılamasının -genel anlamda- Şari’nin (rh) gözettiği
hikmetlere daha uygun olduğu kanaatindeyiz. Zira sünnete muhatap olan ümmet içinde, farklı
imani seviyelere sahip insanlar vardır ve Allah Resûlü’nün (sav) sünneti her birini kucaklamaktadır.
Kaldı ki; onun (sav) sünnet namazları, zikirleri ve ve benzeri tüm uygulamalarında bu çeşitliliği
görmek mümkündür. Onun (sav) abdest alması, namaz sonrası yaptığı zikir adetleri, revatip sün-
netleri, gece namazı ve vitri, kuşluk namazı bu çeşitliliğin örneklerindendir. Allah en doğrusunu
bilir.
 140. Ebu Davud, 1422; Nesai, 1710-1713
 141. İbni Hibban, 2319; Hâkim, 1138

253
NAMAZ KİTABI

tilmesidir. Yukarıda geçtiği gibi üç rekâtlık vitir hem sözlü hem de fiilî
sünnette sabittir. Vitri akşam namazına benzetmemenin iki yolu vardır:
• İki rekât kılıp selam vermek, sonra bir rekât kılmak:
İbni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) tek ve çift rekâtların arasını bir selam ile ayırırdı. Bu selamı
da bize işittirirdi.” 142
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) hücresinde namaz kılardı ve ben o esnada evde olurdum.
Bize işittirerek çift ile tek rekât arasını selam ile ayırırdı.” 143
• İlk teşehhüdde oturmaksızın yalnızca üçüncü rekâtta teşehhüd yap-
mak ve selam vermek :
Vitri bu şekilde kılmak Ömer’den (ra) nakledilmiştir. 144
c. Beş rekâtlık vitir
Ebu Eyyub El-Ensari’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle
buyurmuştur:
“Vitir namazını kılmak her Müslim üzerine haktır (vaciptir) vitir namazını
beş rekât kılmak isteyen beş kılsın, üç rekât kılmak isteyen üç kılsın, bir
rekât kılmak isteyen ise bir rekât kılsın.” 145
Beş rekâtlık vitir namazı bütün hâlinde kılınır. Son rekâta kadar hiç te-
şehhüde oturmaksızın beş rekât kılınır. Beşinci rekâtta teşehhüdde otu-
rulur ve selam verilir.
Said ibni Cubeyr, İbni Abbas’ın (ra) şunları söyleyerek önceki hadisteki
olayı anlatmıştır ve şöyle demiştir:
“Kalktı ve ikişer ikişer toplam, sekiz rekât namaz kılmış oldu. Beş rekât da vi-
tir namazı kıldı ve hiçbir rekâtta oturmadı sadece sonuncu rekâtta oturdu.” 146

 142. Ahmed, 5461


 143. Ahmed, 24539
 144. Es-Sunenu’l Kubrâ, 4808; Hâkim, 1141
 145. Ebu Davud, 1422; Nesai, 1710-1713
 146. Ebu Davud, 1358

254
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI

d. Yedi rekâtlık vitir


Ebu Eyyub’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Vitri dileyen yedi rekât kılsın, dileyen beş kılsın, dileyen üç kılsın, dileyen
de bir rekât olarak kılsın, dileyen de ima ile kılıversin.” 147
Yedi rekâtlık vitir kılan; ilk altı rekâta kadar teşehhüd yapmaz. Altıncı
rekâtta teşehhüde oturur, selam vermeden yedinci rekâta kalkar. Yedin-
ci rekâtta selam verir. Bunun delillerini bir sonraki başlıkta okuyacağız.
e. Dokuz rekâtlık vitir
Zürara (rh) Sa’d ibni Hişam ibni Amir’in şöyle dediğini nakleder:
“…‘Ey müminlerin annesi, Resûlullah’ın (sav) vitir namazını bildirsen?’ dedim.
‘Biz, kendisinin misvakını ve abdest suyunu hazırlardık. Allah, onu gecele-
yin uyandırmayı dilediği zaman onu uyandırırdı. Kendisi misvaklanır, abdes-
tini alır sonra dokuz rekât namaz kılardı. Bu namazda ancak sekizin-
ci rekâtta otururdu ve Allah’ı zikreder, O’na hamd ve dua eder sonra
selam vermeden ayağa kalkarak dokuzuncu rekâtı kılar, bunun arka-
sından oturur ve Allah’ı zikreder, O’na hamd ve dua eder sonra bize
sesini duyuracak şekilde selam verirdi. Selam verdikten sonra oturarak
iki rekât daha namaz kılardı. Ey evladım, işte bu namaz on bir rekâttır. Allah’ın
Peygamberi (sav), yaşı ilerleyip vücudu et büründüğünde vitir namazını yedi
rekât kıldı. O iki rekâtı da daha önce yaptığı gibi yaptı. Ey evladım, işte
bu namaz da dokuz rekâttır. Allah’ın Peygamberi (sav) bir namaz kıldığında onu
devamlı kılmayı severdi. Bu nedenle uykusu ağır bastığında veya rahatsızlandı-
ğında gündüz on iki rekât namaz kılardı. Allah’ın Peygamberi’nin (sav) bir gecede
Kur’ân’ın tamamını okuduğunu, bütün bir gece sabaha kadar namaz kıldığını
ve Ramazan ayı dışında bir ayı tamamen oruçlu geçirdiğini bilmiyorum.’ dedi.
Bu konuşmanın arkasından İbni Abbas’ın yanına vardım ve Aişe’nin söyle-
diklerini ona anlattım.
O da, ‘Doğru söylemiş, Eğer ona yakın dursaydım ve yanına girseydim bun-
ları bizzat kendi ağzından dinlemek için ona giderdim.’ dedi.

 147. Nesai, 1713

255
NAMAZ KİTABI

Ben de, ‘Eğer senin onun yanına girmediğini bilseydim ben de, onun anlat-
tıklarını sana anlatmazdım.’ dedim.” 148
Dokuz rekâtlık vitir kılan ilk sekiz rekâta kadar teşehhüd yapmaz. Seki-
zinci rekâtta teşehhüde oturur, selam vermeden dokuzuncu rekâta kalkar,
dokuzuncu rekâtta teşehhüde oturur ve selam verir.
5. Vitir Namazının Öncesinde Nafile Kılmak
Vitir namazı; yatsı ile sabah namazı arasında müstakil bir namazdır. Ön-
cesinde sünnet/nafile namaz kılınabilir. Ancak öncesinde nafile kılmaksı-
zın yalnızca vitir de kılınabilir. Her ikisi de onun (sav) sünnetinde mevcut-
tur. Yukarıda örneklerini gördüğümüz uygulamalarda; kimi zaman önce
teheccüd kılmış, sonra vitir namazı ile teheccüdü sonlanmıştır.
Abdullah ibni Abbas’ın azatlısı Kureyb’in rivayet ettiğine göre Abdullah
ibni Abbas bir gece Peygamber’in eşi -kendisinin de teyzesi- Meymune’nin
yanında kaldı. İbni Abbas’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
(İbni Abbas diyor ki:) Ben de kalktım, onun yaptığı gibi yaptım. Sonra git-
tim, sol yanına durdum. Sağ elini başımın üzerine koydu ve sağ kulağımı tutup
büktü. Sonra iki rekât, sonra iki rekât, bir daha iki rekât, ardından iki rekât, iki
rekât, iki rekât daha kıldı, sonra da tek rekât (vitir) kıldı. Ardından müezzin
gelinceye kadar uzandı. Sonra yine kalktı, hafif iki rekât kıldıktan sonra çıkıp
sabah namazını kıldırdı.” 149
Ebu Seleme ibni Abdurrahman, Aişe’ye (r.anha), “Resûlullah’ın (sav) Rama-
zan’da namazı nasıldı?” diye sordu.
Aişe şöyle dedi: “ ‘Resûlullah ne Ramazan’da ne de başka zaman on bir rekât-
tan fazla gece namazı kılmıştır. Önce dört rekât kılardı. Bu rekâtların güzelli-
ğini ve uzunluğunu sorma gitsin! Sonra dört rekât daha kılardı. Bunların da
güzelliğini ve uzunluğunu sorma gitsin! Sonra üç rekât kılardı.’
(Aişe dedi ki:) ‘Ben, ‘Ey Allah’ın Resûlü! Vitir kılmadan mı uyuyorsun?’ diye
sordum.

 148. Müslim, 746


 149. Buhari, 183; Müslim, 763

256
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI

Resûlullah (sav), ‘Ey Aişe! Benim gözlerim uyur, ama kalbim uyumaz.’ dedi.’ ” 150
Kimi zaman da tüm gece namazını vitir olarak kılmıştır.
Aişe Annemizden şöyle rivayet edilmiştir:
“Biz, kendisinin misvakını ve abdest suyunu hazırladık. Allah, onu geceleyin
uyandırmayı dilediği zaman onu uyandırırdı. Kendisi misvaklanır, abdestini
alır sonra dokuz rekât namaz kılardı. Bu namazda ancak sekizinci rekâtta otu-
rurdu ve Allah’ı zikreder, O’na hamd ve dua eder sonra selam vermeden ayağa
kalkarak dokuzuncu rekâtı kılar, bunun arkasından oturur ve Allah’ı zikreder,
O’na hamd ve dua eder sonra bize sesini duyuracak şekilde selam verirdi. Se-
lam verdikten sonra oturarak iki rekât daha namaz kılardı.” 151
6. Vitir Rekât Sayısı ile İlgili Farklılık
Allah Resûlü’nden (sav) nakledilen farklı vitir namazları bazılarının zan-
nettiği gibi “çelişki/ıdtırap” değil; onun (sav) farklı uygulamalarıdır. Zira o (sav)
ümmetine örnek olmak sıfatıyla tüm ümmeti kuşatacak ve her arayanın
aradığını bulabileceği salih ameller yapmıştır. Hâliyle bunların her biri
müstakil birer sünnettir ve dileyen bu sünnetlerden güç getirdiği ile amel
edebilir. Muhaddislerden İbni Huzeyme (rh) bu gerçeğe dikkat çekmiştir. 152
7. Vitri Bitirdikten Sonra Namaz Kılmak
Allah Resûlü (sav) vitir namazını kıldıktan sonra, oturduğu yerden kalk-
madan iki rekât nafile namaz kılardı.
“Aişe’ye, Resûlullah’ın namazını sordum. Dedi ki: ‘Peygamber (sav) on üç rekât
namaz kılardı. Sekiz rekât kılardı. Sonra vitir yapardı. Sonra iki rekât oturarak
kılardı. Rükû etmek istediği zaman kalkar ve rükû ederdi. Sonra iki rekât sa-
bah namazının kamet ve ezanı arasında kılardı.’ ” 153
Ümmü Seleme’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) vitir namazından sonra iki rekât namaz kılardı.” 154
 150. Buhari, 1147; Müslim, 738
 151. Müslim, 746
 152. İbni Huzeyme, 1168; Tirmizi de (rh) konuda genişlik olduğunu Sufyan-ı Sevri (rh) ve Mu-
hammed ibni Sirin’den (rh) aktarmıştır. (Tirmizi, 460 No.lu hadis açıklaması)
 153. Müslim, 738
 154. Tirmizi, 471; İbni Mace, 1195

257
NAMAZ KİTABI

Allah Resûlü’nün (sav) sözlü sünneti ve irşadı gecenin son namazının vi-
tir olmasıdır.
Abdullah ibni Ömer’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle
demiştir:
“Gece kıldığınız son namazın vitir namazı olmasını sağlayın!” 155
Ancak o (sav) vitri kıldıktan sonra oturduğu yerden iki rekât nafile kılmış-
tır. Bu; onun (sav) sürekli bir sünneti değil, vitirden sonra da namaz kılına-
bileceğini göstermek için yaptığı bir uygulamadır. 156 Aksi hâlde bazıları
sözlü sünnetiyle hareket edip vitirden sonra namaz kılmanın caiz olma-
dığını düşünebilirdi. Allah en doğrusunu bilir.
8. Vitri Bozmak
Bir insan gece kalkamayacağını düşünerek vitir kılar ve uyursa, gece uya-
nır ve nafile namaz kılmak istediğinde ne yapmalıdır?
“Bir gecede iki vitir yoktur.” 157
Bir defa vitri kılan ikinci bir vitri kılmaz. Şayet gece namazı kılmak isti-
yorsa, vitirden sonra nafile kılmak caiz olduğundan dilediği kadar gece
namazı kılabilir. 158

 155. Buhari, 998; Müslim, 751


 156. Açıklama için bk. El -Minhâc, 738 No.lu hadis şerhi
 157. Tirmizi, 470
 158. Seleften gelen bir diğer uygulama kişinin bir rekât kılarak uyumadan kıldığı vitri çiftleme-
si, sonra dilediği kadar nafile kılması, sonra vitir kılarak gece ibadetini sonlandırmasıdır.
“İbni Ömer’e vitir namazı sorulduğunda şöyle dedi: ‘Uyumadan önce vitir kıldığımda, ardından
da gece namazı kılmak istediğimde şöyle yaparım: Bir rekâtla kıldığım vitri çiftlerim, sonra ikişer
ikişer namaz kılarım. Namazımı bitirdiğim zaman da bir rekât ile vitir yaparım. Çünkü Peygamber
(sav) gecenin son namazının vitir olmasını emretti.’ “ (Ahmed, 6190)
Tirmizi (rh) iki uygulamayı da seleften nakleder:
“Talk ibni Ali’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
‘Resûlullah’tan (sav) işittim buyurdular ki: ‘Bir gecede iki kere, vitir namazı kılınmaz (Yani vitri kıl-
dıktan sonra gece namazı kılarsa tekrar vitir kılmasına gerek yoktur.).’ ’ (Tirmizi, 470; Ebu Davud,
1439)
Bu hadis hasen garibtir.
İlim adamları, gecenin öncesinde vitri kılıp sonra gece namazı için kalkan kimsenin durumunda
değişik görüşler ortaya koydular.
Resûlullah’ın (sav) ashabı ve daha sonrakilerden bir kısmı: ‘Bu durumdaki kimsenin vitir namazı
bozulmuş olur, gecenin öncesinde kıldığı vitir namazına bir rekât ilave eder, sonra dilediği kadar

258
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI

9. Vitirde Kıraat
İbni Abbas’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) vitirde A’lâ, Kâfirûn ve İhlâs Surelerini, her birini bir rekâtta
okurdu.” 159
Abdulaziz ibni Cüreyc’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Aişe’ye (r.anha), ‘Resûlullah (sav) vitir namazında ne okurdu?’ diye sordum. Dedi
ki: ‘Birinci rekâtta A’lâ Suresi, ikinci rekâtta Kâfirûn süresi, üçüncü rekâtta İh-
lâs ve Muavvizeteyn yani Felak ve Nâs Sürelerini okurdu.’ ” 160
10. Vitri Kaçırmak
Farz veya nafile namaz, uyku, unutma vb. şer’i mazeretlerle kılınmazsa
daha sonra kılınabilir.
Enes ibni Malik'ten (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle bu-
yurmuştur:
“Kim bir namazı kılmayı unutmuşsa, onu hatırlayınca kılsın! Zira bundan
başka bunun bir kefareti yoktur.
Musa, Hemâm’ın şöyle dediğini bildirmiştir, ‘Daha sonra şu ayeti okudu: ‘…
Beni zikretmek için namaz kıl.’ 161 ” 162
Ebu Said El-Hudri’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle
buyurmuştur:
“Kim vitir namazını uykuda veya unutarak geçirirse hatırladığı ve uyandığı
zaman hemen kılsın.” 163
gece namazı kılar daha sonra gece namazının sonunda vitir namazını kılar, böyle yapmakla bir
gecede iki vitir kılınmaz hadisine de uyulmuş olur.’ dediler.
İshak bunlardandır. Resûlullah’ın (sav) ashabı ve diğer bazı ilim adamları ise: ‘Gecenin öncesinde
vitir namazı kılan kimse, uyur sonra gece namazı için kalkar ve dilediği kadar namaz kılar, önceki
kıldığı vitr namazını kıldığı şekilde bırakır.’ dediler.
Sufyan Es-Sevri, Malik b. Enes, İbni Mübarek, Şafii, Küfeliler ve Ahmed, bunlardandır. Bu görüş
daha sahihtir, çünkü Resûlullah’ın (sav) vitir namazından sonra namaz kıldığı değişik rivayetlerle
bize ulaşmıştır.” (Tirmizi, 470 ve açıklaması)
 159. Tirmizi, 462; Nesai, 1702
 160. Tirmizi, 463
 161. 20/Tâhâ, 14
 162. Buhari, 597; Müslim, 684
 163. Ebu Davud, 1431; Tirmizi, 465

259
NAMAZ KİTABI

Vitri kaçıran onu gündüz kılabilir.


“…Allah’ın Peygamberi (sav) bir namaz kıldığında onu devamlı kılmayı sever-
di. Bu nedenle uykusu ağır bastığında veya rahatsızlandığında gündüz on iki
rekât namaz kılardı…”  164
Kişinin gece kılacağı vitir on bir rekâtsa gündüz on iki kılar şayet üç
rekâtsa dört, beş rekâtsa altı rekât kılar… Gece kıldığı vitir rekâtını gün-
düz çift olarak kılar.
Gece namazını veya vitir namazını kaçıranın, bu eksiği telafi için yapa-
bileceği bir diğer şey; sabah ve yatsı namazını cemaatle kılmaktır.
Abdurrahman ibni Ebu Amra’dan şöyle rivayet edilmiştir:
“Osman ibni Affan, akşam namazından sonra mescide girdi ve tek başına
oturdu. Ben de kendisinin yanına oturdum. Bana, ‘Ey kardeşimin oğlu, Resû-
lullah (sav), ‘Kim, yatsı namazını cemaatle kılarsa, gecenin yarısını namazla ge-
çirmiş gibi olur. Kim, sabah namazını cemaatle kılarsa, bütün gece namaz kıl-
mış gibi olur.’ demiştir.’ ” 165
D. Kunut Duası
Kunut ; namazın son rekâtında rükûdan önce veya sonra yapılan duadır.
Fıkıh/İlmihâl açışından üç çeşit kunut söz konusudur.
• Vitir namazında kunut
• Nevazil/Bela-Musibet ânında kunut
• Sabah namazında kunut
1. Vitir Namazında Kunut
Allah Resûlü (sav) vitir namazının son rekâtında kunut duası yapar, asha-
bına kunutta yapacakları duayı öğretirdi.
Hasan ibni Ali’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) bana vitir namazında -İbni Cevvas’ın dediğine göre vitir na-
mazının kunutunda- şöyle söylememi öğretti:
 164. Müslim, 746
 165. Müslim, 656

260
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI

‫ َوبَار ِْك ِل‬،‫ َوتَ َولَّ ِني ِفي َم ْن ت َ َولَّ ْي َت‬،‫ َو َعا ِف ِني ِفي َم ْن َعافَ ْي َت‬،‫ا َللَّ ُه َّم ا ْه ِد ِن ِفي َم ْن َه َديْ َت‬
‫ َوإِنَّ ُه َل يَ ِذ ُّل َم ْن‬،‫ إِنَّ َك تَق ِْض َو َل يُق َْض َعلَ ْي َك‬،‫ش َما ق ََض ْي َت‬ َّ َ ‫ َو ِق ِني‬،‫يم أَ ْعطَ ْي َت‬
َ ‫ِف‬
‫ ت َ َبا َرك َْت َربَّ َنا َوتَ َعالَ ْي َت‬،‫ َو َل يَ ِع ُّز َم ْن َعا َديْ َت‬،‫َوالَ ْي َت‬
‘A llah’ım hidayete erdirdiklerinin arasında beni de hidayete eriştir. Afiyete
eriştirdiklerinin arasında bana da afiyet ver. Gözettiklerinin arasında beni de
kollayıp gözetle. Verdiğin şeylerde benim için bereketler kıl, hakkında hük-
mettiğin şeyin şerrinden beni koru, şüphesiz sen hükmedersin, senin takdirine
karşı gelinmez. Senin işini üzerine aldığın kimse asla alçalamaz. Senin düşman
olduğun kimse de asla şeref bulamaz. Rabbimiz, senin hayrın pek çoktur ve
sen layık olmayan şeylerden münezzehsin.’ ” 166
Ali’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) vitir namazının sonun-
da şöyle demiştir:
‫ َل‬،‫ َوأَ ُعو ُذ ب َِك ِم ْن َك‬،‫ َوبِ ُ َعافَاتِ َك ِم ْن ُعقُوبَ ِت َك‬،‫ا َللَّ ُه َّم إِ ِّن أَ ُعو ُذ ِبر َِض َاك ِم ْن ُس ْخ ِط َك‬
‫أُ ْح ِص ث َ َنا ًء َعلَيْ َك أَنْ َت ك ََم أَث ْ َنيْ َت َع َل نَف ِْس َك‬
“Allah’ım! Senin gazabından rızana, cezalandırılmaktan affına, senden, sana
sığınırım. Seni övmeyi sayıp bitiremem sen kendini nasıl övdün ise öylesin.” 167
Allah Resûlü (sav) vitir namazını tek olarak kılıyorsa rükûdan önce vitir
yapardı.
“Allah Resûlü (sav) vitir namazının sonunda şöyle dua ederdi:
‫ َل‬،‫ َوأَ ُعو ُذ ب َِك ِم ْن َك‬،‫ َوبِ ُ َعافَاتِ َك ِم ْن ُعقُوبَ ِت َك‬،‫ا َللَّ ُه َّم إِ ِّن أَ ُعو ُذ ِبر َِض َاك ِم ْن ُس ْخ ِط َك‬
‫أُ ْح ِص ث َ َنا ًء َعلَ ْي َك أَنْ َت ك ََم أَث ْ َن ْي َت َع َل نَف ِْس َك‬
‘Allah’ım! Senin gazabından rızana, cezalandırılmaktan affına, senden, sana sı-
ğınırım. Seni övmeyi sayıp bitiremem sen kendini nasıl övdün ise öylesin.’ ” 168
Rükûdan önce vitir; son rekâtta kıraat bittikten sonra, rükûya gitmeden
önce kunut duasını okumak, sonra rükûya gitmektir.
 166. Ebu Davud, 1425; Tirmizi, 464
 167. Ebu Davud, 1427; Tirmizi, 3566
 168. Ebu Davud, 1427

261
NAMAZ KİTABI

Vitir namazı cemaatle kılınıyorsa rükûdan sonra kunut yapılır ve toplu-


ca dua edilir. Vitrin cemaatle kılınması Ramazan’da teravih namazı son-
rasında vuku bulur.
Ömer (ra) rükûdan sonra kunut yapmış ve şu duayı okumuştur:

‫ َوأَل ِّْف بَ ْ َي قُلُو ِب ِه ْم‬،‫ات َوالْ ُم ْسلِ ِم َني َوالْ ُم ْسلِ َم ِت‬ ِ ‫ َوالْ ُم ْؤ ِم َن‬،‫ا َللَّ ُه َّم ا ْغ ِف ْر لَ َنا َولِلْ ُم ْؤ ِم ِن َني‬
ِ َ‫ الل ُه َّم الْ َع ْن كَ َف َر َة أَ ْهلِ الْ ِكت‬،‫ص ُه ْم َع َل َع ُد ِّو َك َو َع ُد ِّو ِه ْم‬
‫اب‬ ْ ُ ْ‫ َوان‬،‫َوأَ ْصلِ ْح َذاتَ بَ ْي ِن ِه ْم‬
‫ الل ُه َّم َخالِ ْف بَ ْ َي‬،‫ َويُقَاتِلُو َن أَ ْولِ َيا َء ِك‬،‫ال َِّذي َن يَ ُص ُّدو َن َع ْن َسبِيلِ َك َويُ َك ِّذبُو َن ُر ُسل ََك‬
،‫ َوأَنْز ِْل ِب ِه ْم بَأْ َس َك ال َِّذي َل تَ ُر ُّد ُه َعنِ الْ َق ْو ِم الْ ُم ْج ِر ِم َني‬،‫ َو َزلْز ِْل أَقْ َدا َم ُه ْم‬،‫كَلِ َم ِت ِه ْم‬
‫ َو َل‬،‫ َونُثْ ِني َعلَ ْي َك‬،‫ الل ُه َّم إِنَّا نَ ْستَ ِعي ُن َك َونَ ْستَ ْغ ِف ُر َك‬،‫ب ِْس ِم الل ِه ال َّر ْح َمنِ ال َّر ِح ِيم‬
‫ الل ُه َّم إِيَّ َاك نَ ْع ُب ُد َول ََك‬،‫ ب ِْس ِم الل ِه ال َّر ْح َمنِ ال َّر ِح ِيم‬،‫نَ ْك ُف ُر َك َونَ ْخلَ ُع َونَ ْ ُت ُك َم ْن يَ ْف ُج ُر َك‬
‫نُ َص ِّل َونَ ْس ُج ُد َول ََك نَ ْس َعى َونَ ْح ِف ُد َونَ ْخ َش َعذَابَ َك الْ ِج َّد َونَ ْر ُجو َر ْح َمتَ َك إِ َّن َعذَابَ َك‬
‫بِالْكَا ِفرِي َن ُمل ِْح ٌق‬
“Allah’ım, mümin erkeklerin ve kadınların ve Müslim erkek ve kadınların gü-
nahlarını bağışla. Kalplerinin arasına ülfet koy. Aralarını ıslah et. Senin ve onla-
rın düşmanlarına karşı kendilerine yardım et. Allah’ım, senin yolundan alıko-
yan, resûllerini yalanlayan ve dostların ile savaşan Ehl-i Kitap kâfirlerine lanet
et. Allah’ım, onların kelimelerinin/birliklerinin arasına ayrılık koy. Ayaklarını
sars. Mücrim kavimden geri çekmediğin azabını onlara gönder. Rahmân ve
Rahîm olan Allah’ın adıyla. Allah’ım senden yardım diliyoruz. Senden bağış-
lanma diliyoruz. Seni övüyoruz ve sana nankörlük etmiyoruz. Sana karşı facir
olanları da terk ediyor ve onlardan uzaklaşıyoruz. Rahmân ve Rahîm olan Al-
lah’ın adıyla. Allah’ım, yalnız sana ibadet ediyoruz. Sana namaz kılıyor ve sana
secde ediyoruz. Sana yöneliyor ve koşuyoruz. Gerçek olan azabından korku-
yoruz. Rahmetini umuyoruz. Senin azabın kâfirlere erişecektir.” 169
Ali (ra) rükûdan sonra kunut yapmıştır. 170 Allah (cc) en doğrusunu bilir; racih
olan, konuda genişlik olmasıdır. Rukûdan önce ve sonra kunut meşrudur.

 169. Es-Sunenu’l Kubrâ, 3143


 170. Es-Sunenu’l Kubrâ, 3136; Vitirde yapılan kunutun zamanı ve yeri konusunda selef arasında

262
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI

2. Nevazil Kunutu
Nevazil; bir bela ve musibet durumunda farz namazların sonunda ku-
nut duası yapmaktır. Nevazil kunutu İslam’da bireyselciliği yok sayan ve
cemaat/biz ruhunu kabul eden anlayışın bir tezahürüdür. Zira, her ne ka-
dar yaşanan musibet hâli, bazı insanları direkt ilgilendirse de kunut duası
aracılığı ile tüm İslam toplumunun gündemine taşınmaktadır.
Nevazil kunutu cemaat namazlarında, rükûdan sonra, imamın duasına
cemaatin iştirak etmesiyle gerçekleşir. İslami yönetimin karar verdiği süre
boyunca devam eder yine yönetimin kararıyla sonlandırılır.
Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber (sav) birine beddua veya dua edeceği zaman rükûdan sonra kunut
duası okurdu. Peygamber (sav) ‘ُ‫ َربَّ َنا ل ََك الْ َح ْمد‬/ ‫ َس ِم َع الل ُه لِ َم ْن َح ِم َد ُه‬/ Allah ken-
disine hamdedeni işitir. Rabbimiz hamd yalnız sana muhsustur.)’ dedikten
sonra şöyle dua ve beddua ederdi:
‘A llah’ım! Velid ibni Velid’i, Seleme ibni Hişam’ı ve Ayyaş ibni Ebi Rabia’yı
kurtar. Allah’ım! Mudar Kabilesi’ni daha beter et! Yaşadıkları şu yılları, Yusuf
peygamber döneminde yaşananan zorlu yıllara dönüştür.’
Peygamber (sav) bu dua ve bedduasını yüksek sesle okurdu. Hatta bazı sabah
namazlarında birtakım Arap kabileleri için ‘A llah’ım! Falana, falana lanet et!’
şeklinde beddua ederdi. Bu durum ‘(Allah’ın o kâfirlerin) tevbesini kabul et-
mesi yahut onlara azap etmesi konusunda senin elinde hiçbir yetki yoktur.
Şüphesiz ki onlar, zalimlerdir.’ 171 ayeti ininceye kadar sürdü.” 172

ihtilaf edilmiştir. Tirmizi (rh) ihtilafı şöyle aktarır;


“Vitirde kunut hakkında rivayet edilen bundan daha iyi bir hadis bilmiyoruz. İlim adamları vitirde
kunut hakkında değişik görüşler ortaya koymuş olup; Abdullah ibni Mesud, bütün sene vitirde
kunutun rükûdan önce yapılması görüşündeydi. Bir kısım ilim adamları da bu görüşte olup Suf-
yan Es-Sevri, İbni Mübarek, İshak ve Küfeliler bunlardandır. Ali ibni Ebu Talib’den, Ramazan’ın
ikinci yarısında rükûdan sonra kunut yaptığı da rivayet edilmiştir. Şafii ve Ahmed gibi bazı ilim
adamları da bunlardandır.” (Tirmizi, 464 ve açıklaması)
Racih olan yukarıda belirttiğimiz gibi yılın tümünde, münferid namazlarda rükûdan önce, tera-
vih vitrinde rükûdan sonra cemaatle kunut yapılmasıdır. Allah en doğrusunu bilir.
 171. 3/Âl-i İmran, 128
 172. Buhari, 4560; Müslim, 675

263
NAMAZ KİTABI

Abdullah ibni Ömer'den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:


“Kendisi, Resûlullah’ı (sav) sabah namazının ikinci rekâtında başını rükûdan
kaldırınca şöyle derken dinlemiştir, ‘Allah’ım, filana, filana ve filana lanet olsun.’
O bu sözlerini ‘Semiallahu limen hamideh, Rabbena ve leke’l hamd’ dedikten
sonra söylüyordu. Bunun üzerine Yüce Allah, ‘(Allah’ın o kâfirlerin) tevbesi-
ni kabul etmesi yahut onlara azap etmesi konusunda senin elinde hiçbir yetki
yoktur. Şüphesiz ki onlar, zalimlerdir.’ 173 buyruğunu indirdi.” 174
Hanzala ibni Ebi Sufyan’dan şöyle rivayet edilmiştir:
“Ben Salim ibni Abdullah’ı şöyle derken dinledim, ‘Resûlullah (sav) Safvan ibni
Umeyye, Suheyl ibni Amr ve El-Haris ibni Hişam’a beddua ediyordu. Bunun
üzerine, ‘(Allah’ın o kâfirlerin) tevbesini kabul etmesi yahut onlara azap et-
mesi konusunda senin elinde hiçbir yetki yoktur. Şüphesiz ki onlar, zalimler-
dir.’ 175 buyruğu nazil oldu.” 176
Enes ibni Malik’ten şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav), Bi’ri Maune olayında ashabını öldürenlere, Allah’a ve Resûl’ü-
ne isyan eden Ri’l Zekvan ve Usayye Kabilelerine otuz gün boyunca sabah na-
mazlarında beddua etti. İşte bu olayda öldürülen sahabi hakkında bizim bir süre
okuduğumuz fakat daha sonra neshedilen şu ayet indi: ‘Kavmimize haber verin
ki biz Rabbimize kavuştuk; O bizden razı oldu biz de O’ndan razı olduk.’ ” 177
Hufaf ibni İma’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav), rükûya gitti arkasından başını kaldırdı ve: ‘Ğıfar Kabilesi’ni
Allah bağışlasın, Eslem Kabilesi’ne de selamet versin, Usayy Kabilesi Allah ve
Resûl’üne karşı geldi. Allah’ım, Lihyanoğullarına lanet et, Rı’l ve Zekvan Ka-
bilelerine de lanet et.’ diye dua etti. Bunun arkasından secdeye gitti. Kâfirlere
lanet etme, işte bu uygulamadan alınmıştır.” 178

 173. 3/Âl-i İmran, 128


 174. Buhari, 4069
 175. 3/Âl-i İmran, 128
 176. Buhari, 4070
 177. Buhari, 2814; Müslim, 677
 178. Müslim, 679

264
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI

3. Sabah Namazında Kunut


Bir grup fukahamız sabah namazının son rekâtından sonra kunut duasını
sünnet kabul etmişlerdir. Racih olan; bir musibet durumunda sabah na-
mazı da dâhil tüm namazlarda kunut yapılacağıdır. Ancak sabah namazına
özel, sürekli bir sünnet olarak kunut yoktur. Allah en doğrusunu bilir. 179
4. Kunutla İlgili Meseleler
a. Kunut duasında elleri açmak meşrudur
Enes'ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü her sabah namazını kıldırdığında ellerini kaldırıp onlara bed-
dua etti.” 180
Ebu Osman'dan (rh) şöyle rivayet edilmiştir:
“Ömer’in arkasında namaz kıldım. Bakara Suresi’nden seksen ayet okudu.
Rükûdan sonra kunut yaptı ve ellerini kaldırdı. Öyle ki koltuk altında ki be-
yazlığı gördüm. Duada sesini yükseltti. Öyle ki duvarın gerisindekiler dahi
sesini duydu.” 181
 179. Allah Resûlü’nün (sav) sabah namazında kunut yaptığı sahih rivayetlerde sabit olmuştur.
Enes ibni Malik’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Önceden kunut akşam ile sabah namazlarında okunurdu.” (Buhari, 798)
Bera ibni Azib’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav), sabah ve akşam namazında kunut okurdu.” (Müslim, 678)
Rivayetlerden de anlaşıldığı gibi bu sabah namazına has değildir. Sabah namazıyla beraber ak-
şam namazında da yapılan, musibet hâlinin kunutudur. Sabah namazında kunutu hiç terk etme-
diğine dair rivayetler ise muhaddisler tarafından zayıf kabul edilmiştir.
“Sabah namazına gelince ölene kadar kunutu terk etmedi.” (Ahmed, 12657; Darekutni, 1692;
Es-Sunenu’l Kubrâ, 3104)
Hadis İsa ibni Mehan/Ebu Cafer Razi kanalıyla gelmiştir. Âlimler onun hakkında “kuvvetli değil-
dir”, “karıştırır”, “çokça vehmeder’,’ “sikadır ancak hata yapar” gibi cerh ifadelerini kullanmışlardır.
(Neylu’l Evtâr, 862 No.lu hadis şerhi) Bu hadise şahit olarak başka bir rivayet zikredilmiştir. Onun
isnadında da Amr ibni Ubeyd vardır, hüccet değildir. (age.) İsa ibni Mehan/ Ebu Cafer Razi hakkın-
da ta’dil lafızları varid olmuştur. Ancak cerh lafızları müfesser olduğundan tadil lafızlarına tercih
edilir. Ayrıca sahabeden Nebi’nin sabah namazında kunut yapmadığı sahih yolla varid olmuştur.
Ebu Malik El-Eşcai’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Babama, ‘Ey babacığım sen Resûlullah’ın (sav), Ebu Bekir’in, Ömer’in, Osman’ın ve Kufe’de beş yıl
kadar Ali’nin arkasında namaz kıldın. Onlar namazlarında kunut yaparlar mıydı?’ dedim. Dedi ki:
‘Ey oğulcağızım, bu iş sonradan çıkmadır.’ ” (Tirmizi, 402)
 180. Es-Sunenu’l Kubrâ, 3145; Hadisin isnadında bulunan Ali ibni Sakr nedeniyle sıhhatinde
ihtilaf edilmiştir.
 181. Es-Sunenu’l Kubrâ, 3149

265
NAMAZ KİTABI

Musa ibni Verdan'dan (rh) şöyle rivayet edilmiştir:


“Ebu Hureyre Ramazan kunutunda ellerini kaldırırdı.” 182
b. Cemaatin duaya “âmin” diyerek iştirak etmesi meşrudur
İbni Abbas'tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü bir ay boyunca öğle, ikindi, akşam, yatsı ve sabah namazında,
namazların ardına, rükûdan sonra, son rekâtta kunut yaptı. Suleym, Ri’l , Zek-
van ve Useyye kabilelerinden bazısına beddua etti. Arkasındakiler de duasına
‘âmin’ diyordu.” 183
c. Kunut duasının dili
İslam’ın ibadet dili Arapça’dır. Hâliyle açığa çıkan dualar Arapça yapılır.
Ancak kişi münferit namaz kılıyor ve içinden dua ediyorsa kendi dilinde
dua yapmasında bir sakınca yoktur.
d. Kunut duaları
Evla olan kunutta me’sur/Allah Resûlü’nden gelen duaları yapmaktır.
Bu duaların örnekleri bir önceki bölümde zikredildi. Ayrıca kişi me’sur
dualar dışında kunutta dua edebilir. Allah Resûlü (sav) özel durumlarda,
duruma uygun dualar yapmıştır.
e. Kunut için tekbir almak
Münferit kılınan vitir namazında rükûdan önce kunut yapılır. Bu kunut
için tekbir alıp elleri kaldırmak, sonra bağlayıp dua etmek meşru mudur?
Bu konuda Allah Resûlü’nden bir sünnet nakledilmemiştir. Ancak sahabe
ve tabiinden tekbir alıp el kaldırdıklarına dair rivayetler nakledilmiştir. 184
Esved'ten şöyle rivayet edilmiştir:

 182. Es-Sunenu’l Kubrâ, 4868


 183. Es-Sunenu’l Kubrâ, 3153
 184. Bazı muhaddisler bu rivayetlere dair farklı bir değerlendirme yapmıştır. Örnek olarak; Mü-
barek Furi’nin (rh) değerlendirmesi şöyledir:
“Kunut vitri için tekbir almaya dair rivayetler isnatsız nakledilmiştir. Hâliyle sahih olup olmadığı-
nın tespiti mümkün değildir.
El kaldırmayla ilgili rivayetler ise; dua için el açma anlamına gelebileceği gibi intikal tekbirlerinde
olduğu gibi elleri kaldırma anlamına da gelebilir.” (bk. Tuhfetu’l Ehvezî Şerhu Cami’i’t Tirmizî, 464
No.lu hadis şerhi)

266
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI

“Abdullah ibni Mesud (ra) vitrin son rekâtında İhlâs Suresi’ni okur sonra elle-
rini kaldırır ve rükûdan önce kunut yapardı.” 185
“Abdullah ibni Mesud (ra) kıraati bitirince tekbir alıyor ve kunutu bitirince de
tekbir alıp rükûya gidiyordu.” 186
“Muhammed’in, Ebu Hanife-Hammad senediyle bildirdiğine göre İbrahim,
‘Vitirde rükûdan önce kunut Ramazan dışında da vaciptir. Kunut yapacağın
zaman tekbir al. Rükûya gideceğin zaman da tekbir al.’ ” 187
IV. Diğer Nafile Namazlar
A. Kuşluk/Duha Namazı
Bu namaz kuşluk vaktinde kılındığı için “Kuşluk/Duha namazı” denmiş-
tir. Güneş doğup bir mızrak boyu yükseldikten sonra, öğle namazı vakti
girinceye kadar kılınan nafile namazdır.
1. Kuşluk Namazının Önemi ve Fazileti
Kuşluk namazı sabah namazıyla öğle namazı arasında kılınan bir namaz-
dır. Sabah namazı ile öğle namazı arasındaki uzun vakit, günün başladığı
ve insanın dünya işleri ile meşgul olduğu bir vakittir. Çoğunlukla gaflet
insanı her yönden kuşatır. Kuşluk namazı kişiye Rabbini hatırlatma ve
oluşan gafleti dağıtma vazifesi görür.
a. Kuşluk namazı Nebi’nin tavsiyesidir
Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Dostum (Resûlullah) bana üç şeyi tavsiye etti, ben ölünceye kadar bunları
bırakmam: Her aydan üç gün oruç tutmak, kuşluk namazı kılmak, vitir nama-
zını kılınca uyumak.” 188
Ebu Derda’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Sevgili dostum (sav), bana üç tavsiyede bulundu ki, yaşadığım sürece bunları
asla terk etmeyeceğim: Her ayda üç gün oruç tutmak, kuşluk namazı kılmak
ve vitir namazı kılmadan uyumamak.” 189

 185. Hadislerle Hanefi Fıkhı, 4/373


 186. Hadislerle Hanefi Fıkhı, 4/374
 187. Hadislerle Hanefi Fıkhı, 4/376
 188. Buhari, 1178; Müslim, 721
 189. Müslim, 722

267
NAMAZ KİTABI

b. Kuşluk namazı “evvabin” namazıdır


Kasım ibni Şeybani’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Zeyd ibni Erkam (ra), kuşluk vakti namaz kılan birtakım kimseleri görmüş ve
‘Bu kimseler, namazın bu vakit dışında daha faziletli olduğunu bilmektelerdir.
Çünkü Resûlullah (sav), ‘Evvabin namazı, kumun sıcaklığından deve yavruları-
nın ayaklarının yandığı zamandadır.’ buyurmuştur.’ ” 190
“Evvab” çokça Allah’a yönelen, sürekli Rabbine dönenlerin sıfatıdır. Evvab
günahları terk ederek ve taatleri yaparak yüzünü Allah’a dönen kimsedir. 191
Yüce Allah Davud’u (as), 192 Süleyman’ı (as), 193 Eyyub’u (as) 194 “Evvab” diye
nitelemiştir. Kur’ân’da övülen Evvab’ların bir sıfatı da kuşluk namazını
kılmalarıdır.
c. Kuşluk namazı kılan El-Kâfi isminin korumasındadır
Ebu Derda ve Ebu Zerr’den (r.anhuma) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav), Allah’ın şöyle buyurduğunu haber verdi: ‘Ey Âdemoğlu, gün-
düzün başlangıcında dört rekât namaz kıl ki gündüzün sonuna kadar senin
her türlü ihtiyaçlarını karşılayayım (Sana kafi geleyim.).’ ” 195
Allah’ın (cc) kuluna yetmesi/kâfi gelmesi O’nun El-Kâfi isminin tecellisi-
dir. O’nun (cc) kifayeti maddi ve manevi tüm ihtiyaçlarında kulunun yar-
dımcısı olması, onu kimseye muhtaç kılmamasıdır.
d. Bedenin sadakasıdır
Ebu Zerr’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Sizden birinizin sabaha çıkan her bir eklemi için sadaka vermesi gerekir.
Her tesbih(‘Subhanellah’ demek) bir sadakadır. Her tahmid (‘Elhamdulillah’
demek) bir sadakadır. Her tehlil (‘Lailaheillallah’ demek ) bir sadakadır. Her
tekbir (‘A llahu Ekber’ demek) bir sadakadır. İyiliği emretmek bir sadakadır.

 190. Müslim, 748


 191. bk. El-Mufredât, s. 97, e-v-b maddesi
 192. 38/Sâd, 17
 193. 38/Sâd, 30
 194. 38/Sâd ,44
 195. Tirmizi, 475

268
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI

Kötülükten alıkoymak bir sadakadır. Kuşluk vaktinde kılınan iki rekât namaz
ise tüm bunları yerine getirir.” 196
Kişi her gün bedeninden dolayı borçlu olarak uyanır ve her borçta oldu-
ğu gibi alacaklısına karşı manevi bir sıkıntı içindedir. Yaptığı salih amel-
lerle borçlarını öder. Yapabileceği yüzlerce salih amele mukabil, kuşluk
vakti kılacağı iki rekât ona yeter.
e. Elde edilecek ganimetten daha hayırlıdır
“Resûlullah’ın (sav) bir gün savaşa gönderdiği askerler kısa zamanda zafer elde
edip bolca ganimetle eve döndüler. İnsanlar, çabucak gitmeleri, çokça gani-
met elde etmeleri ve süratle dönmeleri hakkında konuşmaya başlayınca Al-
lah Resûlü (sav) şöyle buyurdu: ‘Size bunlardan daha kısa süren, daha çok ga-
nimet getiren ve daha tez eve döndüren cihad yolunu göstereyim mi? Kuşluk
namazı için camiye giden, daha az savaşmış, daha çok ganimet almış ve daha
tez evine dönmüş olur.’ ” 197
f. Günahlara kefarettir
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Kim çift çift kılınan duha namazına devam ederse, denizin köpüğü kadar
bile olsa günahları affedilir.” 198
2. Kuşluk Namazının En Faziletli Vakti
Kuşluk namazının vakti Güneş bir mızrak yükseldikten sonra başlayıp
öğle namazı vaktine kadar devam eder. Bu uzun vakit içinde en faziletli
vakit iki zamandadır:
• İlki; cemaatle sabah namazı kılıp, Güneş doğana kadar Allah’ı zikre-
dip, Güneş doğduktan sonra da iki rekât namaz kılmaktır.
Enes ibni Malik’ten (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle bu-
yurmuştur:
“Her kim sabah namazını cemaatle kılar, sonra namaz kıldığı yerde oturup
 196. Müslim, 720
 197. Ahmed, 6638
 198. Tirmizi, 476; İbni Mace, 1382; Hadisin sıhhatinde ihtilaf edilmiştir.

269
NAMAZ KİTABI

Güneş doğuncaya kadar Allah’ı zikreder, sonra da iki rekât namaz kılarsa, bir
hac ve umre yapmış gibi sevap kazanır.” 199
Bu fazilet; cemaatle namaz, zikir ve kuşluk namazının ecridir.
• İkincisi; yukarıda mezkûr durumda olmayanın öğlen namazına ya-
kın, hava iyice ısınınca kılmasıdır.
Kasım ibni Şeybani’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Zeyd ibni Erkam (ra), kuşluk vakti namaz kılan birtakım kimseleri görmüş ve
‘Bu kimseler, namazın bu vakit dışında daha faziletli olduğunu bilmektelerdir.
Çünkü Resûlullah (sav), ‘Evvabin namazı, kumun sıcaklığından deve yavruları-
nın ayaklarının yandığı zamandadır.’ buyurmuştur.’ ” 200
3. Kuşluk Namazının Rekât Sayısı
• Kuşluk namazının alt sınırı iki rekâttır
Ebu Zerr’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Sizden birinizin sabaha çıkan her bir eklemi için sadaka vermesi gerekir.
Her tesbih(‘Subhanellah’ demek) bir sadakadır. Her tahmid (‘Elhamdulillah’
demek) bir sadakadır. Her tehlil (‘Lailaheillallah’ demek ) bir sadakadır. Her
tekbir (‘A llahu Ekber’ demek) bir sadakadır. İyiliği emretmek bir sadakadır.
Kötülükten alı koymak bir sadakadır. Kuşluk vaktinde kılınan iki rekât
namaz ise tüm bunları yerine getirir.” 201
• Kuşluk namazı dört rekât olarak kılınmıştır
Ebu Derda ve Ebu Zerr’den (r.anhuma) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav), Allah’ın (cc) şöyle buyurduğunu haber verdi: ‘Ey Âdemoğlu,
gündüzün başlangıcında dört rekât namaz kıl ki gündüzün sonuna kadar se-
nin her türlü ihtiyaçlarını karşılayayım.’ ” 202
• Kuşluk namazı sekiz rekât olarak kılınmıştır
İbni Ebu Leyla'dan şöyle rivayet edilmiştir:
 199. Tirmizi, 586
 200. Müslim, 748
 201. Müslim, 720
 202. Tirmizi, 475

270
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI

“Ümmü Hâni’nin haber verdiğine göre Resûlullah (sav) Mekke fethedildiği gün
onun evinde boy abdesti almış ve sekiz rekât namaz kılmıştır. Ümmü Hâni
Peygamber’in (sav) namazını şöyle anlatmıştır:
‘Ben, Resûlullah’ın (sav) bundan daha hafif/sade bir namaz kıldığını hiç gör-
medim. Fakat bununla birlikte rükû ve secdeleri tam olarak yapmıştı.’ ” 203
• Kuşluk namazının on iki rekât olarak rivayet edilmesi
Enes ibni Malik'ten (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle bu-
yurmuştur:
“Kim on iki rekât kuşluk namazı kılarsa, Allah o kimseye cennette altından
bir köşk yapar.” 204
• Kuşluk namazı nafile namazlardandır; üst sınırı yoktur.
Muâze’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Kendisi, Aişe’ye (r.anha), ‘Resûlullah (sav), kuşluk namazını kaç rekât kılardı?’ diye
sormuş. O da, ‘Dört rekât kılar, dilediği kadar da bunu arttırırdı.’ demiştir.” 205
Kişi gücü ve imkânı nispetinde kılabilir, dilediği kadar artırabilir. Allah
Resûlü’nden (sav) sahih yolla aktarılan en üst rakam sekiz rekâttır. 206
 203. Buhari, 1103; Müslim, 336
 204. Tirmizi; 473; İbni Mace, 1380; Tirmizi (rh) hadisin zayıf olduğuna işaret etmiştir.
 205. Müslim, 719
 206. Bazı ilim adamları kuşluk namazının sünnet olmadığını savunmuştur. Aktarılan hadisleri
şöyle tevil etmişlerdir: Allah Resûlü (sav) özel münasebetlerle, kuşluk vaktine denk gelen namaz-
lar kılmıştır. Sahabe de bunu müstakil bir namaz zannetmiştir. (Zâdu’l Meâd, 1/327-330)
Allah Resûlü’nün (sav) bu namazı bazı sahabelere tavsiye etmesi, yukarıda zikredildiği gibi kılan-
ları övmesi, onları müjdelemesi… kuşluk namazının müstakil bir sünnet olduğunu gösterir. Her
hâlükârda bu kadar çok sahabenin anlayışı, bu görüşe sahip alimlerimizin görüşünden daha evla
olsa gerektir…
Bazı sahabelerin kuşluk namazını kabul etmediği, hatta mescidde kılanlara tepki gösterdikleri
doğrudur. Fakat o sahabelerin de belirttiği gibi ”Allah Resûlü’nün kuşluk namazını kılmadığını”
zannetmişlerdir.
Müverrak’ten şöyle rivayet edilmiştir:
“ İbni Ömer’e 'sen kuşluk namazı kılar mısın?’ diye sordum.
‘Hayır.’ dedi.
‘Peki Ömer kılar mıydı?’ diye sordum.
‘Hayır.’ dedi.
’Ya Ebu Bekir kılar mıydı?’ diye sordum.
‘Hayır.’ dedi.

271
NAMAZ KİTABI

‘Peygamber (sav) kılar mıydı?’ diye sordum.


‘Hayır, sanmıyorum.’ dedi.” (Buhari ,1175)
Hiç şüphesiz onun (sav) kuşluk namazı kıldığını ve kılmayı tavsiye ettiğini nakledenler daha çok-
tur ve her biri güvenilir yollarla bize ulaşmıştır. Usulde sabit olduğu üzere çok aza, musbet men-
fiye, yakin zanna (veya ğalibu zanna) tercih edilir.
Bazı âlimler İbni Ömer (ra) gibi sahabelerin tepkisinin kuşluk namazına olmadığını, daha ziyade
cemaatle kılınmasına, mescidde izhar edilmesine ve (vacipmiş gibi) sürekli kılınmasına olduğu-
nu söylemişlerdir. İbni Ebi Şeybe’nin Abdullah ibni Mesud’dan (ra) naklettiği bir rivayet bu iddiayı
destekler mahiyettedir: “O (ra) bir topluluğun mescidde kuşluk namazı kıldığını görmüş karşı çık-
mıştır. ‘Kılacaksanız evlerinizde kılın demiştir.’ ” (bk.Fethu’l Bârî, 1175 No.lu hadis şerhi)

272
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI

B. Tahiyyetu’l Mescid Namazı


“Tahiyye” selamlamak demektir. Tahiyyetu’l mescid, kişinin mescide gir-
diğinde iki rekât namaz kılarak mescidi selamlamasıdır.
Ebu Katade’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Sizden biriniz mescide girdiğinde iki rekât namaz kılmadan önce oturma-
sın.” 207
C. Abdest Namazı
Osman’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü’nün (sav) benim abdest aldığım gibi abdest aldığını gördüm.
Sonra Allah Resûlü (sav) dedi ki: ‘Her kim benim bu abdest aldığım gibi ab-
dest alırsa sonra içinden bir şey geçirmeyerek iki rekât namaz kılarsa, geçmiş
günahlarının tümü bağışlanır.’ ” 208
Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) sabah namazında Bilal’e şöyle dedi: ‘Ey Bilal! İslam’da yap-
tığın ve kendisinden en fazla ümitvar olduğun amelini söyle. Ben cennette
önümde senin ayak seslerini işittim.’
Bilal dedi ki: ‘Gece veya gündüz herhangi bir saatte tam bir şekilde abdest
aldığımda bu abdestimin ardından Allah’ın bana takdir ettiği kadar namaz kı-
larım. İslam’da bu amelimden daha fazla kendisinden ümitvar olduğum bir
amelim yoktur.’ ” 209
D. Sefer Dönüşü Kılınan Namaz
Ka’b ibni Malik'ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) kuşluk vaktinde yolculuktan dönerse mescide girer ve daha
hiç oturmadan iki rekât namaz kılardı.” 210

 207. Buhari, 444; Müslim, 714


 208. Buhari, 6433; Müslim, 226
 209. Buhari, 1149; Müslim, 2458
 210. Buhari, 3088; Müslim, 716

273
NAMAZ KİTABI

Cabir İbni Abdullah’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:


“Peygamber (sav) ile birlikte bir savaşta bulunuyordum. Resûlullah (sav) Medi-
ne’ye benden önce vardı. Ben de ertesi sabah vardım. Mescide gittik. Peygam-
ber’i (sav) mescidin kapısında gördüm.
Bana, ‘Şimdi mi geldin?’ diye sordu.
Ben, ‘Evet.’ dedim.
Bana, ‘Deveni bırak. Mescide gir, iki rekât namaz kıl.’ buyurdu.” 211
İbni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) hacdan döndüğü zaman Medine’ye girmiş, devesini mes-
cidin önüne çökertmiş, mescide girip iki rekât namaz kılmış sonra da evine
dönmüştür.” 212
Allah Resûlü (sav) sefere çıkacağı zaman kendini ve ailesini Allah’a ema-
net ederdi.
İbni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav), yola çıkacağı zaman devesinin üzerine çıktığında üç defa tek-
bir getirir arkasından şöyle dua ederdi:

‫ اللَّ ُه َّم إِنَّا‬،َ‫ َوإِنَّا إِ َل َربِّ َنا لَ ُم ْن َقلِ ُبون‬،‫ َو َما كُ َّنا لَ ُه ُم ْق ِرنِ َني‬،‫ُس ْب َحا َن ال َِّذي َس َّخ َر لَ َنا َهذَا‬
‫ اللَّ ُه َّم َه ِّو ْن َعلَ ْي َنا َس َف َرنَا‬،‫ َو ِم َن الْ َع َملِ َما ت َ ْر َض‬،‫نَ ْسأَل َُك ِف َس َف ِرنَا َهذَا ال ِ َّْب َوالتَّ ْق َوى‬
‫ اللَّ ُه َّم إِ ِّن‬، ِ‫ َوالْ َخلِي َف ُة ِف ْالَ ْهل‬،ِ‫الس َفر‬ َّ ‫اح ُب ِف‬ َّ ‫ اللَّ ُه َّم أَنْ َت‬،‫ َواطْ ِو َع َّنا بُ ْع َد ُه‬،‫َهذَا‬
ِ ‫الص‬
ِ‫ َو ُسو ِء الْ ُم ْن َقل َِب ِف ال َْم ِل َو ْالَ ْهل‬،ِ‫ َوكَآبَ ِة الْ َم ْنظَر‬،ِ‫الس َفر‬ َّ ‫أَ ُعو ُذ ب َِك ِم ْن َو ْعثَا ِء‬
‘…Bunu hizmetimize sunan Allah tüm eksikliklerden münezzehtir. (Aksi
hâlde) bizim buna gücümüz yetmezdi. Ve bizler şüphesiz ki Rabbimize dön-
dürüleceğiz…’ 213 Allah’ım, biz bu yolculuğumuzda senden iyilik ve takva,
razı olacağın amel istemekteyiz. Allah’ım , bu yolculuğumuzu bize kolaylaştır,
uzaklığını yakınlaştır. Allah’ım, bu yolculukta yoldaş, gerideki aileme vekil sen-
 211. Buhari, 2097; Müslim, 715
 212. Ebu Davud, 2782
 213. 43/Zuhruf, 13-14

274
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI

sin. Allah’ım, yolculuğun sıkıntılarından, kötü bir manzara ile karşılaşmaktan,


mal ve ailede kötüye gidişten sana sığınırım.’
Yolculuktan döndüğünde de aynı duayı yapar ayrıca:

‫آ ِي ُبو َن ت َائِ ُبو َن َعا ِب ُدو َن لِ َربِّ َنا َحا ِم ُدو َن‬
‘Rabbimize şükrederek, kul olarak, tevbe ederek, dönüyoruz.’ şeklinde ilave
yapardı.” 214
Seferden sağ salim dönünce de Allah’a (cc) şükür olarak iki rekât namaz
kılar, bazen de kurban keserdi.
Cabir ibni Abdullah’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) Medine’ye döndüğünde bir deve veya inek kurban etti.” 215
Muaz ibni Muaz ibni Nasr (ra), Cabir ibni Abdullah’tan (ra) daha ayrıntılı
bir rivayet nakletmiştir:
“Resûlullah (sav) benden iki ukiyye ve bir dirhem ya da iki dirhem karşılığın-
da bir deve satın aldı. Sırar denen Medine yakınlarındaki bir yere geldiğinde
bir inek kesilmesini emretti. Kervanda bulunanlar kesilen hayvandan yediler.
Resûlullah (sav) Medine’ye varınca bana mescide gidip iki rekât namaz kılma-
mı emretti ve sattığım devenin bedelini tartıp ödedi.” 216
E. İstihare Namazı
İstihare; kelime olarak “hayır talebi” demektir. Kişinin tereddütte kaldığı bir
konuda Rabbine yönelmesi ve hayır olanı kendisine göstermesi talebidir.
Cabir ibni Abdullah'tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah bize her işte istihareyi Kur’ân’dan bir süre öğretir gibi öğretiyordu.
O şöyle derdi, ‘Sizden biriniz bir iş yapmak istediğinde farz dışında iki rekât
namaz kılsın. Sonra da şöyle dua etsin:

‫ فَ ِإنَّ َك‬،‫ َوأَ ْسأَل َُك ِم ْن ف َْضلِ َك الْ َع ِظ ِيم‬،‫ا َللَّ ُه َّم إِ ِّن أَ ْستَ ِخ ُري َك ِب ِعلْ ِم َك َوأَ ْستَق ِْد ُر َك ِب ُق ْد َرتِ َك‬
 214. Müslim, 1342
 215. Buhari, 3089; Ebu Davud, 3747
 216. Buhari, 3089

275
NAMAZ KİTABI

‫ اللَّ ُه َّم إِ ْن كُ ْن َت تَ ْعلَ ُم أَ َّن َهذَا‬،‫وب‬


ِ ‫ َوأَنْ َت َع َّل ُم الْ ُغ ُي‬،‫ َوت َ ْعلَ ُم َو َل أَ ْعلَ ُم‬،‫تَق ِْد ُر َو َل أَق ِْد ُر‬
‫ فَاقْ ُد ْر ُه ِل‬،‫ َو َعا ِق َب ِة أَ ْمرِي أَ ْو َعاجِلِ أَ ْمرِي َوآ ِجلِ ِه‬،‫ َو َم َع ِاش‬،‫ْالَ ْم َر َخ ْ ٌي ِل ِف ِدي ِني‬
‫ش ِل ِف ِدي ِني َو َم َع ِاش‬ ٌّ َ ‫ َوإِ ْن كُ ْن َت تَ ْعلَ ُم أَ َّن َهذَا ْالَ ْم َر‬،‫س ُه ِل ث ُ َّم بَار ِْك ِل ِفي ِه‬ ْ ِّ َ‫َوي‬
‫ َواقْ ُد ْر ِل الْ َخ ْ َي‬،‫اصفْ ِني َع ْن ُه‬ ِ ْ ‫ ف‬،‫َو َعا ِق َب ِة أَ ْمرِي أَ ْو ِف َعاجِلِ أَ ْمرِي َوآ ِجلِ ِه‬
ِ ْ ‫َاصفْ ُه َع ِّني َو‬
‫ ث ُ َّم أَ ْر ِض ِني‬،َ‫َح ْيثُ كَان‬
‘A llah’ım! Senin ilminden hayırlısını talep ediyor, senin kudretinden güç ta-
lep ediyorum, senin yüce lütfundan istiyorum. Sen güç yetirirsin, ben yetire-
mem. Sen bilirsin ben bilemem, sen gaybları bilensin.
Allah’ım bu işin benim dinim, dünyam ve sonum hakkında hayırlı olduğu-
nu biliyorsan onu benim için takdir et, bana onu kolaylaştır, sonra onu benim
hakkımda bereketli kıl. Eğer bu işin benim dinim, dünyam ve sonum hakkında
kötü olduğunu biliyorsan beni ondan onu da benden uzak kıl. Hayırlı olan her
nerede ise onu benim için takdir et, sonra da beni ondan razı kıl.’
Bu duayı edip ihtiyacını söylesin.” 217
Kişi iki rekât namaz kılar (isterse daha fazla da kılabilir), sonra Nebi’nin
(sav) öğrettiği duayı yapar, sonunda da ihtiyacını Allah’a arz eder…

İstihare bir yaşam biçimidir. Kişinin her iş ve eyleminde Rabbine yönel-


mesi, O’nun (cc) yardımına ihtiyacını izhar etmesi ve O’ndan hidayet talep
etmesidir. İstihare kulluk fıkhını anlamayla ilgili bir ibadettir. Yani; kişi
kulluğun hakikatini, Allah’a olan ihtiyacını ve başarıda hidayetin payını
anladığı oranda istihare yapar.
Allah Resûlü evlenmek isteyen bir sahabeye istihare yapmasını tavsiye
etmiştir:
“Allah Resûlü (sav) Ebu Eyyub El-Ensari’ye şunu söylemiştir, ‘Evlilik isteğini
gizle. Sonra abdest al ve abdestini güzelleştir. Allah’ın senin için takdir ettiği
kadar namaz kıl. Sonra Rabbine hamdet ve onu yücelterek öv. Sonra de ki, ‘A l-
lah’ım sen güç yetirirsin. Ben güç yetiremem. Sen bilirsin. Ben bilemem. Sen

 217. Buhari, 1162

276
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI

gaybleri bilensin. Şayet benim için falan hanımda (ismini söylersin) dinim,
dünyam ve ahiretim için bir hayır biliyorsan, onu benim için takdir et. Yok,
eğer başkası benim için ondan dinim, dünyam ve ahiretim için daha hayırlı
ise onu bana takdir et.” 218
İstihareyle İlgili Meseleler
a. İstihareye zayıf diyen âlimler var mıdır?
İslam âlimleri istihare ibadetine değil, istihareyle ilgili bazı rivayetlere
zayıf demişlerdir. Bunlardan biri, Ahmed ibni Hanbel’dir (rh). Buhari (rh)
rivayetine isnadında ki Abdurrahman ibni Ebi’l Mevali nedeniyle mün-
ker demiştir. 219
Ancak istihare birçok sahabeden nakledilmiştir. Yukarıda okuduğumuz
gibi bunlardan bir hadisi İmam Ahmed (rh), Müsned’inde nakletmiştir.
b. Farz namazdan sonra istihare duası yapmak yeterli midir?
Allah Resûlü (sav) farz dışında iki rekât namaz kılınmasını ve istihare du-
ası yapmayı emretmiştir. Racih olan; istihare duası için iki rekât namaz
kılmanın gerekliliğidir. Allah en doğrusunu bilir.
c. İstihare “Her işte” yapılır mı?
Hadiste geçen “tüm işlerde” ifadesi, kendisi ile hususiyet kastedilen umu-
mi lafızlardandır. 220 Yani nassın zahiri umumi olsa da diğer tüm naslar-
la ve şeriatın/aklın zaruri kabulleriyle birlikte ele alındığında hususi bir
anlamın kastedildiği anlaşılır.
Zira vacip ve müstehapları yapmak, haramları ve mekruhları terk etme
konusunda istihare yapılmaz. İstihare hayır mı şer mi olduğu belli olma-
yan mübah şeylerde, Allah’ın hayırlı olanı göstermesini istemektir. Şeriat
bir şeyi emretmişse (vacip veya müstehap) o hayır; bir şeyi yasaklamışsa
(haram veya mekruh) o şerdir. Hayır ve şer olduğu belli olan şeyde is-
tihare olmaz. Zira bu; Allah bir şeye hayır dediği hâlde onun hayır olup
olmadığını sormaktır; ki bu da İslam inancına aykırıdır.

 218. Ahmed, 23596


 219. Umdetu’l Kârî, 1162 No.lu hadis şerhi
 220. bk. Fethu’l Bârî, 6382 No.lu hadis şerhi

277
NAMAZ KİTABI

Şayet iki vacipten yalnızca birini yapacak imkan varsa, yine istihare ya-
pılabilir. Çünkü bu durum yapacağının hayır olup olmadığını değil, iki
hayır olandan kendine en uygun olanı istemektir.
d. İstihare uyumadan mı yapılmalıdır?
İstiharenin uyumadan hemen önce olması gerektiği, istihareden sonra
konuşmamak ve istihare üstüne uyumak gibi şeyler, birer hurafedir. İsti-
hare sonunda rüya göreceğine inanan yanlış inanışın tezahürüdür.
İstihare günün her vaktinde yapılabilir. İstihare için tahdit edilmiş bir
zaman yoktur.
e. İstihareden sonra rüya görülür mü?
Rüya görmek istiharenin şartlarından biri değildir. İstihare sonrası rüya
görüleceği, bazı renklerin hayra bazı renklerin şerre delalet ettiği sünnet-
te aslı olmayan, sonradan uydurulmuş şeylerdir.
Şu bir hakikattir: İslam’da salih rüya vardır ve salih rüya Yüce Allah’ın
(cc) kullarına lütfudur. Ancak istihare yapanın mutlaka rüya göreceği diye

bir şey yoktur. Hâliyle istihare yapan rüya göreceği beklentisi içine gir-
memelidir. Şayet istihareden sonra bir rüya görür ve kalbi iki seçenekten
birine meylederse, Allah’a hamdetmelidir. 221
f. Neyin hayırlı olduğunu nasıl anlarız?
İstihare yapan kalbine bakmalı, kalbi hangi yöne meylediyorsa onu ken-
disi için hayırlı kabul etmelidir. İslam âlimleri bu konuda hayati bir uya-
rıda bulunmuşlardır. Şayet kişi istihareden önce bir yöne meylediyorsa,
istihareden sonra kalbi yine aynı yöne meylediyorsa dikkatli olmalıdır.
Zira bu Allah’a değil hevaya istiharedir. 222
 221. Enes ibni Malik’ten (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Salih bir kişi tarafından görülen güzel rüya, peygamberliğin kırk altı cüzünden bir cüzdür.” (Bu-
hari, 6983; Müslim, 2264)
Avf ibni Malik’ten (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“ ‘Rüyalar üç çeşittir; Bazı rüyalar insanları üzmek için şeytanın kalbe soktuğu korkulardır; bir
kısım rüyalar ise kişinin günlük hayatında meşgul olduğu şeylerle ilgili gördüğü rüyalardır; bir
kısmı da peygamberliğin kırk altı parçasından bir parça olan rüyadır.’
Ravi diyor ki: Avf ibni Malik’e, ‘Sen , bunu bizzat Resûlullah’tan (sav) işittin mi?’ diye sordum.
O da şöyle dedi: ‘Evet, ben, bu hadisi Resûlullah’tan (sav) işittim, ben bunu Resûlullah’tan (sav)
işittim.’ ” (İbni Mace, 3907)
 222. Neylu’l Evtâr, 965 No.lu hadis şerhi

278
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI

Başka bir ifade ile şunu söyleyebiliriz, şeytanın sağdan yaklaşmasına ve


arzumuzu “istihare” adı altında meşrulaştırmasına, yani kötü amelimizi bize
süslemesine, yani bizi Allah’la aldatmasına dikkat etmeliyiz. Kalbimizin
meylettiği şeyde istihare, istiharenin meşru kılınma maksadına aykırıdır.
g. Başkasına istihare yaptırmak meşru mudur?
Bir başkasının bizim için istihare yapması, halk arasındaki ifadesiyle “is-
tihareye yatması” meşru değildir. Sünnette olan, her insanın kendisi için
istihare yapmasıdır. Belli insanların “istihareye yatması” tasavvufi bir hu-
rafedir. Özünde gayb âleminde bazılarına özel vazifeler verildiği inancı
vardır. Allah’ın mülkünü Allah’tan bir delil olmaksızın kulları arasına pay
eden anlayışa veyl olsun.
F. Tesbih Namazı
Tesbih namazı; kılınma şekli diğer namazlardan farklı bir nafile namaz-
dır. Bu namaz içinde çokça tesbihi olduğundan “Tesbih Namazı” denmiş-
tir. Tesbih namazıyla ilgili varid olan suretler aşağıdaki şekildedir.
• Enes ibni Malik’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Annesi Ümmü Süleym, Peygamber’e (sav) giderek, ‘Namazımda okuyacağım
şeyleri bana öğret.’ dedi.
Bunun üzerine Resûlullah (sav) buyurdu ki: ‘On kere ‘A llahu Ekber’, on kere
‘Subhanallah’, on kere ‘Elhamdulillah’ de. Sonra dileğin ne ise onu iste. Bu is-
teklerine Allah, ‘Evet, Evet’ diye buyurur.” 223
Burada tesbihlerin yeri belirtilmemiş, namazın herhangi bir yerinde
mezkûr adette tesbih yapılıp dua edilmesi tavsiye edilmiştir.
• Ebu Rafi’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) amcası Abbas’a, ‘Ey amca! Sana akrabalık bağı dolayısıyla bir
iyilikte bulunayım mı? Bir iyilik yaparak seni faydalandırayım mı?’
Abbas (ra),
‘Evet, ey Allah’ın Resûlü’ dedi.

 223. Tirmizi, 481

279
NAMAZ KİTABI

Bunun üzerine buyurdular ki: ‘Ey amca! Dört rekâtlık bir namaz kıl, her rekât-
ta Fâtiha Suresi ile beraber bir sure okursun sonra on beş kere, ‘A llahu Ekber
ve’l Hamdulillahi ve Subhanallahi ve Lailaheillallah’ de sonra rükûda on se-
fer söyle, secdede on sefer söyle, sonra başını secdeden kaldır on sefer söyle,
ikinci secdeye vardığında yine on sefer söyle ikinci secdeden kalkınca ayağa
kalkmadan yine on sefer söyle böylece bu tesbihlerin sayısı her rekâtta yet-
miş beş eder, dört rekâtta üç yüz tesbih eder. Artık senin günahların çöllerin
kumları sayısı kadar olsa bile Allah onları bağışlar.’
Abbas, ‘Ey Allah’ın Resûlü! Bu şekilde her gün kim yapabilir?’ dedi.
Bunun üzerine Resûlullah (sav) buyurdular ki: ‘Her gün yapmaya gücün yet-
mezse cumadan cumaya yani haftada bir yap, haftada bir yapmaya da gücün
yetmezse, ayda bir de olsa bu namazı kıl onu da yapmaya güç yetiremez isen
senede bir sefer de olsa bu namazı kıl.’ ” 224
G. Şehadet Namazı
Şehadet namazı; kâfirlerin elinde esir olan ve şehit edileceğini bilen
Müslim’in iki rekât namaz kılmasıdır.
Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) on kişilik küçük bir birlik oluşturdu ve bunları casusluk fa-
aliyetinde bulunmaları için gönderdi. Lihyanoğullarına Müslimlerin geldiği
haber verildi. Onlar da iki yüz kişilik bir okçu birliği hâlinde Müslimlerin pe-
şine düştüler.

 224. Tirmizi, 482; İbni Mace, 1386; Tesbih namazının sıhhati konusunda hadis âlimleri ihtilaf
etmiştir. Bu görüşleri şöyle özetleyebiliriz:
•  Hadisi sahih veya hasen görenler: Tirmizi, Ebu Davud, Acuri, İbni Münde, Münziri, İbni Salah.
•  Zayıf görenler: İbni Arabi El-Maliki, Ukayli, İbni Teymiye, Mizi…
•  Mevzû/Uydurma görenler: İbnu’l-Cevzi, Şevkânî
•  Tereddüt içinde olan âlimler: Nevevi; El-Mecmû' kitabında zayıf olduğuna; “Tehzîbu’l Esmâ
ve’l Luğât” kitabıyla “El-Ezkâr” kitabında hasen olduğuna meyleder.
Hafız ibni Hacer “Et-Telhîsu’l Habîr”de zayıf olduğunu “El-Hisâlu’l Mukeffire” kitabında hasen ol-
duğunu söyler.
İbni Huzeyme, “Şayet haber sahihse; zira bu hadisin isnadına dair kalpte şüphe vardır.” diyerek
rivayet eder.
Hadis âlimlerinin bu denli ihtilaf ettiği bir konuda söz söylemek zor olsa gerektir. Allah en doğru-
sunu bilir.

280
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI

Lihyanoğulları, ‘İnin aşağıya, size dokunmayacağımıza söz veriyoruz. Bize


güvenebilirsiniz, hiçbirinizi öldürmeyeceğiz.’ dediler.
Âsım ibni Sabit onlara şu cevabı verdi: ‘A llah’a yemin ederim ki ben bugün
hiçbir kâfirin zimmetini kabul edecek değilim. Allah’ım durumumuzu Resû-
lü’ne bildir!’
Bunun üzerine Lihyanoğulları, Âsım ile arkadaşlarının üzerine ok yağdırmaya
başladılar. Âsım’la birlikte yedi kişiyi şehit ettiler. Kalan üç kişi ise saldırganla-
rın sözüne ve verdikleri güvenceye dayanarak indiler. Bunlar da Hubeyb, İbni
Desine ve adını bilmediğim bir sahabe idi. Bu saldırganlar onları ele geçirince
yaylarının kirişlerini çıkarıp sıkıca bağladılar.
Hubeyb’i öldürmek üzere satın alanlar, insan ve hayvan öldürmek yasak olan
sınırlardan (harem) çıkıp serbest bölgeye (Hil) çıktıklarında Hubeyb şöyle
dedi: ‘Müsaade edin de iki rekât namaz kılayım!’
Namaz kıldıktan sonra ise, ‘Korktuğumu düşünmenizi istemedim. Yoksa
namazı uzun uzun kılardım. Allah’ım bu müşriklerin kökünü kurut!’ deyip
şu şiiri söyledi:
‘Müslim olarak öldürüldükten sonra ne gâm!
Ölüp ne tarafa düşersem düşeyim aldırmam.
Benim ölümüm sadece Allah’ın zâtı içindir.
O dilerse paramparça edilen bir cesedin parçalarına bile bereket ihsan eder.’
Hubeyb’i, İbni’l Haris öldürüp şehit etti. İdam edilerek öldürülme-
den önce iki rekât namaz kılma sünnetini Hubeyb başlatmıştır.” 225
V. Meşru Olmayan Nafile İbadetler
A. Hafızayı Kuvvetlendirme Namazı ve Duası
İbni Abbas’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah’ın (sav) yanında iken ânsızın Ali ibni Ebî Talib geldi ve ‘A nnem ba-

 225. Buhari, 3045; Hubeyb’in (ra) bu fiili, Allah Resûlü (sav) tarafından ikrar edilince sünnet ol-
muştur.

281
NAMAZ KİTABI

bam sana feda olsun Ey Allah’ın Resûlü! Bu Kur’ân, benim göğsümden kay-
bolup gidiyor ve buna engel de olamıyorum.’
Bunun üzerine Resûlullah (sav), ona, ‘Ey Ebu Hasan sana bazı kelimeler öğ-
reteyim mi? Ki Allah bu kelimelerle seni faydalandırsın, sendeki o şeyler de
başkalarını faydalandırsın ve öğrendiğin şeyi de kalbine yerleştirsin.’ buyurdu.
Ali, ‘Evet, ey Allah’ın Resûlü! Öğret bana’ dedi. Resûlullah (sav) şöyle buyurdu:
‘Cuma gecesi gecenin son üçte birinde kalkmaya gücün yeterse bu saat me-
leklerin hazır bulundukları bir saattir bu saatte dua kabul edilir. Kardeşim Ya-
kup Peygamber de çocuklarına, ‘…İleride sizin için Rabbimden bağışlanma
talep edeceğim…’ 226 demişti ki bu, cuma gecesine gelince demektir. Eğer
buna gücün yetmezse gecenin yarısında kalk, şayet buna da gücün yetmez-
se gecenin başlangıcında kalkıp dört rekâtta, Hâ mim, Duhan Suresi’ni oku.
Üçüncü rekâtta ise Fâtiha Suresi ile birlikte Tebareke Suresi’ni okursun. Te-
şehhüdü bitirdiğin vakit Allah’a hamdeyle Allah’a en güzel şekilde senada bu-
lun bana da salavatı güzel bir şekilde getir. Sonra tüm Peygamberlere de sala-
vat getir. Sonra tüm mümin erkekler ve kadınları bağışlanma talebinde bulun
ve senden önce gelip geçen tüm imanlı kardeşlerin için bağışlanma isteğinde
bulun, bunlardan sonra da şöyle söyle: Allah’ım, hayatta bıraktığın sürece beni
kötülüklere bulaştırma, bana acı. Beni ilgilendirmeyen şeylere özenmekten
beni esirge. Razı olduğun şeylere eğilmeyi bana nasip et. Allah’ım! Ey gökleri
ve yeri eşsiz benzersiz yaratan ey celal ve ikram sahibi! Ey Allah’ım! Erişilmez
güç sahibi sensin. Ey Rahman olan Allah’ım, Ey Allah’ım! Senin celalin için
isterim. Yüzünün nuru için öğrettiğin şekilde Kur’ân-ı bana ezberletmeni iste-
rim. Seni benden razı edecek şekilde, o kitabı okumayı bana nasib et. Göklerin
ve yerin eşsiz ve benzersiz yaratıcısı Allah’ım, celal, ikram ve izzet sahibi Al-
lah’ım! Senin gücüne hiçbir güç erişemez. Ey Allah’ım, Ey Rahman olan senin
celalinle yüzünün nuru ile ve senin Kitab’ınla gözümü aydınlatmanı isterim.
Dilimi onunla söyletmeni, kalbimdeki sıkıntıyı onunla gidermeni, gönlümü
onunla açmanı bedenimi onunla tamir etmeni isterim nitekim hak uğrunda
bana senden başkası yardım etmez ve hakkı sadece sen verirsin. Senden başka
güç kuvvet yoktur, ancak sen varsın. Sen büyüksün ve ulusun. Ey Ebu Hasan
bunu üç veya beş veya yedi cuma yapacak olursan Allah’ın izniyle duan mut-
 226. 12/Yûsuf, 98

282
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI

laka kabul edilecektir. Beni hak ile gönderen Allah’a yemin ederim ki bu dua
müminden hiçbir zaman şaşmamıştır.’
Abdullah ibni Abbas dedi ki: ‘Vallahi Ali beş veya yedi cuma geçtikten sonra
böyle bir toplantıda Resûlullah’a (sav) geldi ve ‘Ey Allah’ın Resûlü bundan önce
ancak dört ayet kadar ezberlemekte idim ondan fazlası benden sıyrılır yok olur
giderdi. Bugün kırk ayet kadar ezberliyor ve bunları okurken sanki kitap göz-
lerimin önünde gibidir. Nitekim bir hadis dinlerdim onu başkasına aktaraca-
ğım zaman benden kaybolur giderdi. Bugün ise hadisler işitiyorum ve onları
bir başkasına akdardığım zaman bir harf bile eksik etmeden anlatabiliyorum.’
Bunun üzerine Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: ‘Ey Ebu Hasan, Kâbe’nin Rab-
bine andolsun ki sen gerçek bir müminsin.’ ” 227
Tirmizi (rh) bu hadise “hasen ğarib” dese de âlimler onun hadise verdiği
hükme razı olmamıştır. Kimi hadis metnini ğarip bulmuş, kimi isnadını
zayıf kabul etmiş, kimi mevzû demiştir. 228
 227. Tirmizi, 3570
 228. Bu görüşleri şöyle özetleyebiliriz:
•  İbnu'l Cevzi (rh) uydurma hadisleri topladığı “El-Mevdûât”ta nakletmiştir.
•  Şevkânî (rh) uydurma hadislerin derlediği “El-Fevâidu’l Mecmua” kitabında hadise yer verir.
•  Suyûtî uydurma hadislere ayırdığı “El-Lelai’il Mesnua”sında der ki: “Bu hadisi Hâkim nakleder
ve ‘şeyhlerin şartı üzeredir.’ der. Gönül, Hâkim’in bu hükmüne mutmain olmaz. Hadisin sahih ol-
ması şöyle dursun, hasen mertebesinde dahi değildir; lafzında da nekaret vardır.”
Derim ki: bu hadisin metnindeki ilginçlik yanında, vakıadaki gerçeklerle de uyuşmamaktadır.
Metin tenkidine örnek olması açısından şunları söyleyebilirim:
•  Ali (ra) sahabenin âlimlerindendir ve yaşadığı müddetçe kadılık görevi üstlenmiştir. Birkaç
ayeti dahi ezberleyemediği pek makul gözükmemektedir.
•  Birkaç ayeti ezberleyemeyen birinin her rekâtta onlarca sayfa Kur’ân’ı ezberden okuması, ha-
disin vürud sebebiyle uyumlu değildir.
•  Allah en doğrusunu bilir; bu hadis Ali’yi (ra) yermek içinde söylenmiş olabilir. Özellikle isnadın-
da yer alan ravilerin Dımeşk’li olması göz önünde bulundurulunca ve Emevilerin Hâkim olduğu
bölgelerde Ali’ye (ra) lanet okuttukları sabitken (bk. Müslim, 2404, 2409) o bölge ravilerinin riva-
yetine karşı temkinli olmak gerekir. Zira hain Emevilerin yalan propagandaları nedeniyle bölge
insanı Ali’yi (ra), Osman’ın (ra) katili olarak tanımış ve ona buğzetmiştir.
•  Allah Resûlü (sav) hafızalarını güçlendirmek istediği sahabeye, bu rivayette okuduğumuz me-
todu tavsiye etmemiştir.
Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Sizler, ‘Ebu Hureyre, Resûlullah’tan (sav) çok hadis rivayet ediyor.’ diye iddia ediyorsunuz. Allah
vadedendir. (Yani yalan söylersem Kıyamet Günü beni hesaba çekecektir.) Ben miskin, fakir bir
kimse idim. Karın tokluğuna Resûlullah’tan (sav) hiç ayrılmazdım. Muhacirler çarşı ve pazarlarda
alışveriş etmekle, Ensar da malları, toprakları üzerindeki işlerinde çalışmakla meşgul bulunur-
lardı. Ben bir gün Resûlullah’tan (sav) şuna şahit oldum: Resûlullah (sav), ‘Her kim ben sözümü

283
NAMAZ KİTABI

B. Uydurulan Kandiller ve Uydurulan Namazlar


Regaip ve berat adında bir kandil gecesi yoktur. Bunlar Allah’ın hakkın-
da hiçbir delil indirmediği gecelerdir. Bu gecelerde kılınan namazlar da
uydurulmuş birer bidattir.
Nevevi (rh) der ki: “Âlimler (cuma gününe bir ibadetin tahsis edilmesini ya-
saklayan hadisi) ‘regaip’ adı verilen namazın mekruh olduğuna delil göstermiş-
lerdir. Allah bu namazı uyduranı, onu icat edeni kahretsin. Çünkü bu sapıklık
ve bilgisizlikten ibaret münker bir bidattir. Bu namazda münker olduğu açık
pek çok hususta vardır. Hatta imamlardan bir topluluk böyle bir namazın çir-
kin görüldüğüne, bunu kılanın ve bunu bidat olarak ortaya koyanın dalalet-
te olduğuna, bunun çirkin ve batıllığının, bunu yapanın dalalette olduğunun
delillerinin sayılamayacak kadar çok olduğuna dair oldukça nefis eserler telif
etmişlerdir. Allah en iyi bilendir.” 229
Bazı âlimlerin bu uydurma namazları meşru görmesi aldatmamalıdır.
Zira “İhya-u Ulumuddin” ve “Kutu’l Kulub” kitaplarında mezkûr namazlara
yer verilmesi, bazılarını aldatmıştır. İhtilaf olunca cahillere değil Kur’ân
ve sünnete başvurulmalıdır. 230
İbni Hacer de (rh) bu namazın aslı olmadığını belirtmiştir. 231
C. İhtiyaç Namazı
Abdullah ibni Ebi Evfa’dan (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöy-
le buyurmuştur:
“Kimin Allah’tan ve insanlardan bir istek ve ihtiyacı varsa güzelce abdest al-
sın, iki rekât namaz kılsın sonra şöyle desin: ‘Cezaları vermekte acele etmeyen,
ikram sahibi olan Allah’tan başka ilah yoktur. Büyük arşın sahibi olan Allah’ı
her türlü noksanlıklardan uzak bilir, her türlü kemâl sıfatlarıyla beraber oldu-

bitirinceye kadar ridasını yayar, sonra onu yumarsa benden işitmiş olduğu hiçbir şeyi asla
unutmayacaktır.’ buyurdu. Bunun üzerine ben üzerimde bulunan bir burdeyi yaydım. Resûlul-
lah (sav) hak ile gönderen Allah adına yemin olsun ki bundan sonra kendisinden işittiğim hiçbir
sözü unutmadım.” (Buhari, 7354; Müslim, 2492)
Allah en doğrusunu bilir; hadis uydurma veya şiddetli zayıftır.
 229. El-Minhâc, Kitâbu’s Sıyâm, 24. Bab başlığı şerhi
 230. bk. Fetâvâ’n Nevevî, İmam Nevevî, s. 57
 231. Fethu’l Bârî, 6263 No.lu hadis şerhi

284
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI

ğunu kabul ederim. Tüm eksiksiz övgüler âlemlerin Rabbi olan Allah’a mah-
sustur. Allah’ım! Rahmetine sebep olan her şeyi ve bağışlamanı gerektirecek
sebepleri ve her türlü günahtan uzak olmayı senden isterim. Allah’ım! Her gü-
nahımı bağışlamanı ve her üzüntümü gidermeni senin rızana uygun her ihti-
yacımı karşılamanı senden isterim, Ey merhametlilerin en merhametlisi.’ ” 232
Tirmizi (rh) hadisi naklettikten sonra “Bu ğarib bir hadistir; isnadında (za-
yıflık sebebi olan) mekal vardır. İsnatta bulunan, Faid ibni Abdurrahman ha-
diste zayıf kabul edilir.” demiştir.
D. Cuma Gününü Oruca, Gecesini Namaza Tahsis Etmek
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Cuma gecesini ihya etmek için diğer gecelerden özel olarak ayrı tutmayın.
Cuma gününü de oruç tutmak için diğer günlerden ayırmayın. Ancak sizden
birinin tutageldiği oruçlar (Şayet Cuma gününe denk gelmişse) müstesna.” 233
E. Arefe Gecesi Namazı
Aslı yoktur, uydurulmuş bir bidattir.
F. Borçtan Kurtulma Namazı
Aslı yoktur, uydurulmuş bir bidattir. Allah Resûlü (sav) borçlu kimseye şu
duayı öğretmiştir:
Enes ibni Malik’ten (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle dua
ederdi:

ِ‫ َو َضلَع‬، ِ‫ َوالْ ُج ْ ِب َوالْ ُب ْخل‬، ِ‫ َوالْ َع ْج ِز َوالْك ََسل‬، ِ‫اللَّ ُه َّم إِ ِّن أَ ُعو ُذ ب َِك ِم َن الْ َه ِّم َوالْ َح َزن‬
‫ال َّديْنِ َو َغلَ َب ِة ال ِّر َجا ِل‬
“Allah’ım! Kederden, hüzünden, düşkünlükten, tembellikten, korkaklıktan,
cimrilikten, borç sıkıntısından ve güçlülerin tasallutundan sana sığınırım.” 234

 232. Tirmizi, 479


 233. Müslim, 1144
 234. Buhari, 6369

285
NAMAZ KİTABI

G. Üç Aylara Özel Namazlar


Aslı yoktur, uydurulmuş bir bidattir.
VI. Nafile Namazlarla İlgili Meseleler
A. Nafile Namazlar Cemaatle Kılınabilir mi?
Hadis âlimleri nafile namazların cemaatle kılınabileceğini söylemişler-
dir. İmam Buhari “Nafile Namazların Cemaatle Kılınması Hakkında Bab”
başlığı altında şu örnekleri kaydetmiştir:
Enes ibni Malik’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Enes ibni Malik’in ninesi Müleyke, Peygamber’i (sav) onun için pişirdiği bir
yemeğe davet etmişti. Allah Resûlü (sav) yemeği yedikten sonra, ‘Kalkın size
namaz kıldırayım.’ dedi. Enes olayı anlatmaya şu şekilde devam etti: ‘Sıkça
kullanılmaktan kararan bir hasırımız vardı, ona doğru yöneldim. Üzerine bi-
raz su serptim. Peygamber (sav) kalkıp namaza başladı. Ben ve yetim bir çocuk
arkasında saf tuttuk. İhtiyar ninem ise, bizim arkamızda namaza durdu. Allah
Resûlü ( sav) bize iki rekât namaz kıldırdı. Sonra yanımızdan ayrıldı.’ ” 235
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) zamanında güneş tutulmuştu. Resûlullah (sav) o ânda insan-
lara namaz kıldırdı. Kıyamda çok uzun bir süre kaldıktan sonra rükûya gitti
ve yine uzunca bekledi. Sonra kıyama kalktı ve ilk rekâttaki kadar olmasa da
uzun bir süre kıyamda durdu. Ardından rükûya gitti ve ilk rükû kadar olmasa
da uzunca bir süre rükûda bekledi. Sonra secdeye vardı ve uzun bir müddet
secdede kaldı. Namazın ikinci rekâtını da tıpkı birinci rekât gibi kıldırdı. Na-
mazı bitirdiğinde Güneş açılmıştı.
Resûlullah (sav) bir gün kuşluk vaktinde Ebu Bekir ile birlikte geldi, eve gir-
mek için izin istedi, ben de izin verdim. Daha oturmadan, ‘Evinin neresinde
namaz kılmamı istersin?’ diye sordu. Ben, Resûlullah’ın namaz kılmasını iste-
diğim yeri kendisine gösterdim. Bunun üzerine Resûlullah (sav) tekbir getire-
rek burada namaza durdu, biz de arkasında saf yaptık. O iki rekât namaz kıl-
dı, sonra selam verdi. O selam verince, biz de selam verdik. Ben, Resûlullah’a
kendisi için et yemeği yapıldığını söyleyerek onu beklettim. Ev halkı Resûlul-
 235. Buhari, 380

286
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI

lah’ın benim evimde olduğunu duyunca pek çok kişi bize geldi ve evdeki ki-
şilerin sayısı çoğaldı.” 236
Mezkûr örneklerin her birinde Allah Resûlü (sav) nafile namazı cemaatle
kıldırmıştır. Buna ek olarak Allah Resûlü’nün (sav) cemaatle kıldığı nafile
namazlara şu örnek verilebilir:
Abdullah ibni Abbas’ın azatlısı Kureyb’in rivayet ettiğine göre Abdullah
ibni Abbas bir gece Peygamber’in eşi- kendisinin de teyzesi- Meymune’nin
yanında kaldı. İbni Abbas’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Başımı yastığın enine koyarak uzandım. Resûlullah ile hanımı (Meymune)
ise yastığın boyuna koyarak uzandılar. Resûlullah (sav) uyudu. Gece yarısı, ya-
hut biraz önce veya biraz sonra uyandı. Uykuyu gidermek için eliyle yüzünü
silmeye başladı. Sonra Âl-i İmran Suresi’nin son on ayetini okudu. Sonra kal-
kıp asılı duran küçük kırbaya uzandı. Ondaki sudan güzelce abdest aldı. Son-
ra namaza durdu.”
(İbni Abbas diyor ki:) Ben de kalktım, onun yaptığı gibi yaptım. Sonra git-
tim, sol yanına durdum. Sağ elini başımın üzerine koydu ve sağ kulağımı tutup
büktü. Sonra iki rekât, sonra iki rekât, bir daha iki rekât, ardından iki rekât, iki
rekât, iki rekât daha kıldı, sonra da tek rekât (vitir) kıldı. Ardından müezzin
gelinceye kadar uzandı. Sonra yine kalktı, hafif iki rekât kıldıktan sonra çıkıp
sabah namazını kıldırdı.”  237
Nafile namazları cemaatle kılacak olanlar şuna dikkat etmelilerdir:
Aslolan nafile namazların münferid ve evde kılınmasıdır.
Zeyd ibni Sabit’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) (mescidde) hurma dallarından kendisi için küçük bir hücre
çevirdi -yahut bir hasır edindi.- Resûlullah (sav) çıkıp onun içinde namaz
kılıyordu. Birtakım adamlar da kendisini takip ederek onun namazına
uyup namaz kıldılar. Daha sonra yine bir gece gelip orada hazır bulundular.
Resûlullah (sav) ise onlara göre geç kaldı ve yanlarına çıkmadı. Bu sefer seslerini
yükselterek kapıya da çakıl taşları atıp kapıyı çalmaya koyuldular. Allah Resû-
 236. Buhari, 1186
 237. Buhari, 183; Müslim, 763

287
NAMAZ KİTABI

lü kızgınlıkla yanlarına çıktı ve onlara, ‘Siz o yaptığınızı sürdürüp gidince ben


de onun üzerinize farz olarak yazılacağını zannettim. Bu sebeple (nafile) na-
mazlarınızı evlerinizde kılmaya bakınız. Çünkü şüphesiz farz namaz dışında
kişinin en hayırlı namazı evinde kıldığıdır.’ buyurdu.” 238
Nafile namazların cemaatle kılınması istisnai bir durumdur.
Nafile namazları cemaatle kılmayı âdet haline getirmek, Asr-ı Saadet’te
uygulanan sünnete muhalefet etmektir.
Hiçbir surette cemaatle kılınmamış nafileleri cemaatle kılmamak
gerekir.
Örneğin, her gün defalarca mescide giren ve her seferinde Tahiyyetu’l
mescid namazı kılan Allah Resûlü ve sahabe bu namazı cemaatle kılma-
mıştır. Yine akşam namazı öncesinde her gün iki rekât sünnet kılan sahabe,
bu namazı bir kere dahi cemaatle kılmamıştır. Allah en doğrusunu bilir.
B. Nafile Namaz Tek Rekât Olur mu?
“Namaz en hayırlı ameldir. Dileyen çoğaltsın, dileyen azaltsın.” 239
İslam’da bunun örneği vitir namazıdır. Vitir namazı nafile namazlardan-
dır ve bir rekât kılınabilmektedir.
Abdullah ibni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Birisi gelip Resûlullah’a (sav) gece namazının nasıl kılınacağını sordu ve Resû-
lullah da (sav) şöyle cevap verdi: ‘Gece namazı ikişer rekât hâlinde kılınır. Fakat
sizden biri sabah namazının vaktinin gireceğinden endişe ederse bir rekât kı-
lar. Böylece bu bir rekâtlık namaz onun daha önce kıldığı rekâtları tekleştirir
(vitir).’ ” 240
Ebu Miclez’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“İbni Abbas’a, vitri sordum, ‘Resûlullah’ı (sav), ‘Vitir, gecenin sonunda (kılınan)
tek rekâttır.’ diye buyururken işittim.’ dedi.

 238. Buhari, 6113; Müslim, 781


 239. Hafız ibni Hacer (rh), İbni Hibban’ın bu hadisi sahih kabul ettiğini söylemiştir. bk. Fethu’l
Bârî, 990 No.lu hadis şerhi
 240. Buhari, 990; Müslim, 749

288
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI

İbni Ömer’e sordum. O da, ‘Resûlullah’ı (sav), ‘Vitir, gecenin sonunda (kılınan)
tek rekâttır.’ diye buyururken işittim.’ dedi.” 241
C. Nafile Namazın Üst Sınırı
Bir önceki başlıkta zikrettiğimiz asıl, üst sınır olmaksızın kılınan nafile
namaz için de geçerlidir: Bir insan selam vermeksizin iki veya dört rekât-
tan fazla namaz kılabilir. 242
 241. Müslim, 753; Bazı âlimler “Gece namazı ikişer rekâttır.” hadisiyle, bir rekât nafile olmayaca-
ğını söylemişlerdir. Ancak bu hadis namazın rekât sayısını sınırlamak için değil, en faziletli hâlini
beyan için söylenmiştir. Zira Allah Resûlü (sav) nafile namazları dört rekât olarak kılmış, vitir na-
mazını 1, 3, 5, 7 ve 9 rekât olarak kılmıştır. Bu da mezkûr hadisin namazın rekât sayısını sınırlama
için söylenmediğinin delilidir.
Bir grup âlim de iki rekât olan sabah namazının yolculukta kasr olmasına rağmen bir rekât kılın-
madığını; bunun nedeninin bir rekâtlık namaz olmadığını gösterdiğini söylemişlerdir.
Allah en doğrusunu bilir; bu istidlal yerinde değildir. Zira sefer namazı başlangıç olarak iki rekât
olarak tayin edilmiştir.
Müminlerin annesi Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Yüce Allah, hem ikamet hâlinde hem de seferîlikte, namazı ikişer rekât olarak farz kıldı. Seferlik-
teki hâli aynen korundu, ancak ikamet hâlinde kılınan namaza ilave edildi.” (Buhari, 350; Müslim,
685)
Kaldı ki; Allah Resûlü (sav) savaş hâlinde korku namazını tek rekât olarak kıldırmıştır.
Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) müşrikleri kuşatarak Dacnan ile Usfan arasında konakladı. Bunun üzerine müş-
rikler birbirlerine, ‘Onların kız ve erkek çocuklarından daha çok sevdikleri namazları vardır. Onlar
namaz kılarlarken hazır olun ve tek bir çırpıda üzerlerine saldırın.’ dediler. Bunun üzerine Cibril
gelip Peygamber’e (sav), ashabını iki gruba ayırmasını ve birine namaz kıldırırken diğerlerinin
düşman karşısında pür dikkat silahlarıyla karşılık vermelerini emretti. Böylece Peygamber (sav)
bir gruba namaz kıldırdıktan sonra onlar gidip düşman karşısında olanlar geldiler, onlara da bir
rekât kıldırdı. Böylece gruplar tek rekât kılmış oldular. Peygamber de (sav) iki rekât namaz kılmış
oldu.” (Nesai, 1544)
 242. İsnadlarında tartışma olmakla birlikte şu rivayetleri örnek olarak verebiliriz:
Mutarrıf’tan şöyle rivayet edilmiştir:
“Kureyş’ten bir grubun yanına oturdum. Bir adam geldi ve namaz kılmaya başladı. Rükû ediyor,
secde ediyor, sonra kalkıyor. Sonra rükû ediyor, secde ediyor ama oturmuyor. Dedim ki: Allah’a
yemin olsun, ben bu adamın tekli rekâtta mı yoksa çiftli rekâtta mı olduğunu bildiğini düşünmü-
yorum.
Orada bulunanlar: ‘Kalkıp yanına gidip ona söylemeyecek misin?’ dediler.
Bunun üzerine ben kalktım ve ona dedim ki: ‘Ey Allah’ın kulu! Çift rekâtta mı yoksa tek rekâtta mı
olduğunu bildiğini düşünmüyorum.’
Dedi ki: ‘Lakin Allah bilir. Ben Allah Resûlü’nü şöyle derken işittim: ‘Her kim Allah için bir secde
ederse Allah o kimseye yaptığı secde karşılığında bir hasene yazar, bir hatasını siler ve onun de-
recesini arttırır.‘
Ben: ‘Sen kimsin?’ diye sordum.
O, ‘Ben Ebu Zerr’im’ diye cevap verdi. Bunun üzerine arkadaşlarımın yanına döndüm ve dedim ki:
‘Allah cezanızı versin! Siz Allah Resûlü’nün ashabından birine öğretmemi mi bana emrettiniz?!’ ”
(Ahmed, 21317)
289
NAMAZ KİTABI

Ahnef İbni Kays’tan şöyle rivayet edilmiştir:


“Bir gün Dımeşk Mescidi’ne girdim. Bir de ne göreyim. Bir kimse çokça rükû ve secde ediyor.
Kendi kendime; dışarı çıkmayayım da bu adamın namazından çift rekâtta mı yoksa tek rekâtta
mı ayrıldığını bilecek mi bakayım, dedim. Nihayet namazı bitirince,
‘Ey Allah’ın kulu, namazından çift rekâtta mı yoksa tek rekâtta mı ayrıldığını biliyor musun?’ de-
dim. O da şu cevabı verdi:
‘Ben bilmiyorsam mutlaka Allah bilir.’ Sonra da şöyle dedi: ‘Ben dostum Ebu’l Kasım’ı şöyle buyu-
rurken işittim, ‘Allah için secde yapan hiçbir kul yoktur ki Allah bu secde sebebiyle onu bir derece
yükseltmiş ve bu sebeple onun bir günahını affetmiş olmasın.’ ’ Bunun üzerine ben,
‘Allah sana merhamet etsin. Sen kimsin?’ dedim.
‘Ben Ebu Zerr’ dedi. Ravi dedi ki: O zaman onun bu şahsiyeti karşısında nefsim bana değersiz
göründü.” (Darimi, 1502)

290
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI

VII. Nafile Secdeler


Farz olmayan, sünnet secdeler üçtür:
• Sehiv secdesi
• Tilavet secdesi
• Şükür secdesi
A. Sehiv Secdesi
Sehiv, yanılma demektir. Farz veya nafile namazda yanılan, hata yapan
kimsenin namazın sonunda sehiv secdesi olarak iki secde yapması sün-
nettir. 243
1. Sehiv Secdesinin Hikmeti
Yanılmak beşeri bir haslet olsa da, namazda yanılmanın özel bir nedeni
vardır. Namazı ifsad için görevli bir şeytan kişiyi namazında yanıltmak
için özel bir çaba içindedir.
Osman ibni Ebu’l As’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Kendisi, Peygamber’e (sav) gelmiş ve, ‘Ey Allah’ın Resûlü, şeytan, benimle na-
mazım ve kıraatım arasına girdi, namazımı karıştırmaktadır.’ demiş.
Resûlullah (sav) da ‘Bu, ‘Hınzeb’ denilen şeytandır. Bunu hissettiğinde Allah’a
sığın (Euzu Billahi de) ve sol tarafına üç defa tükür.’ buyurmuş.
Osman ibni Ebu’l As, ‘Söylenileni yaptım, bu durumu Allah benden gider-
di.’ demiştir.” 244

 243. Namazın eylemlerini rükun ve sünnet diye ayıranlar sehiv secdesini sünnet kabul etmiştir.
Zira bir rüknu eksik bırakanın sehiv yapması yeterli değildir. Hem terk ettiği rükne bedel olarak
bir rekât fazladan kılmalı hem de yanıldığı için sehiv secdesi yapmalıdır. Bir sünneti terk eden
ise, o sünneti yapmak zorunda değildir. Sünnetin terki namaza zarar vermiyorken, sünnetin terki
sebebiyle yapılan sehvin terki de namaza zarar vermemelidir. Biz de çalışmamızda namaz eylem-
lerini rükun ve sünnet olarak ele aldık.
Namaz eylemlerini rükun, vacip ve sünnet diye ayıran âlimler, vacib kavramını farklı açıklasalar
da sehiv secdesini vacip kabul etmişlerdir.
 244. Müslim, 2203

291
NAMAZ KİTABI

Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Sizden biri namaz kılmak için kalktığında şeytan ona gelerek (vesvese ver-
mek suretiyle) onun namazını karıştırır. Öyle ki kaç rekât kıldığını bilemez
olur. Sizden biri bu durumla karşılaşırsa oturduğu zaman iki secde yapsın.” 245
Sehiv secdesi hem namazdaki eksiği telafi etmek hem de yanılgıya sebep
olan şeytanın burnunu sürtmek içindir.
Ebu Said El-Hudri'den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle
buyurmuştur:
“Biriniz, namazda şüpheye düşer de üç rekât mı, dört rekât mı diye kaç rekât
kıldığını bilemez ise şüpheli olan ihtimali bir kenara atsın ve namazı kesin olan
kanaatine dayandırsın. Bunun arkasından da selam vermeden önce iki secde
yapsın. Eğer sonuçta beş rekât kılmış ise bu iki secde onun namazını çift yap-
mış olur. Eğer dört rekât tamamlayarak kılmış ise bu iki secde (namazını boz-
maya çalışan) şeytanı kahrından çatlatmış olur.” 246
İbni Abbas’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir: Peygamber (sav) sehiv secdele-
rine, “Burnu yere sürten rezil eden secdeler.” 247 ismini vermiştir.
2. Sehiv Secdesi Nerede Yapılır?
Namazdaki her yanılgı için sehiv secdesi yapılır.
Sevban’dan (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Her yanılma için selamdan sonra iki secde etmek vardır.” 248
Sünnette varid olan üç sehiv secdesi sebebi vardır:

 245. Buhari, 1232; Müslim, 389


 246. Müslim, 571
 247. Ebu Davud, 1025
 248. Ebu Davud, 1038; İbni Mace, 1219; Hadisin sıhhatinde ihtilaf edilmiştir. Sanani (rh), “Sene-
dinde İsmail ibni Ayyaş vardır. İsmail ibni Ayyaş nedeniyle bu hadise zayıf derler. Oysa İsmail’in
Şamlılardan rivayeti sahihtir. Bu rivayette kendi beldesinden, Şam ehlinden rivayetlerdir.” (Subu-
lu’s Selâm, 1/310)
Taharet Kitabı’nda geçtiği gibi İmam Buhari (rh) ve bir grup muhaddis İsmail ibni Ayyaş’ın hicaz
ehlinden rivayetini zayıf, Şam ehlinden rivayetini sahih kabul etmiştir. Buhari’nin görüşünü Sü-
nen’de Tirmizi aktarır. (bk. Tirmizi, 131)

292
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI

• Namazda fazlalık
• Namazda eksiklik
• Namazda şüphe
a. Namazda fazlalık
Kişi namaz eylemlerinden birini olması gerekenden fazla yaparsa sehiv
secdesi yapar. İki rekâtlık namazı üç rekât, üç rekâtı dört rekât, dört rekâtı
beş rekât olarak kılmak gibi…
Abdullah ibni Mesud’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) öğle namazını beş rekât kıldı. Kendisine, ‘Namaz (ın rekâtla-
rı) arttırıldı mı?’ diye sorulunca…
Peygamber (sav), ‘Ne oldu ki?’ diye sordu.
Ona, ‘Beş rekât kıldınız ya Resûlullah!” denilince, selam verdikten sonra iki
secde yaptı.” 249
Allah Resûlü dört rekâtlık bir namazı beş rekât olarak kılmış, uyarılınca
sehiv secdesi yapmıştır.
b. Namazda eksiltme
Namaz eylemlerinden birini eksik yapan sehiv secdesi yapar.
Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber (sav) bize öğle veya ikindi namazlarından birini kıldırdı. (İbni
Sirin, Ebu Hureyre’nin bunun hangi namaz olduğunu belirttiğini, ama ken-
disinin bunu unuttuğunu söylemiştir.) İki rekâttan sonra selam verdi. Sonra
mescidin (ön tarafına) konmuş kütüğe yöneldi ve ona yaslandı. Kızgın gibi
görünüyordu. Sağ elini sol elinin üstüne koydu sonra parmaklarını birleştirdi.
Daha sonra sağ yanağını, sol elinin sırtına koydu.
Bu esnada mescidden çıkmak için acele davrananlar Mescid-i Nebevi’nin ka-
pılarından çıkarken, ‘Namaz kısaldı.’ deyip duruyordu. Cemaatin içinde Ebu
Bekir ve Ömer de vardı. Ama onlar da Peygamber (sav) ile konuşmaya cesaret
edemiyorlardı. Cemaat arasında kolları uzun olduğu için kendisine ‘Zu’l Ye-
 249. Buhari, 1226

293
NAMAZ KİTABI

deyn’ denen biri daha vardı.


(Onlardan önce,) ‘Ey Allah’ın Elçisi, namaz mı kısaldı, yoksa unuttun mu?’
diye sordu.
Allah Resûlü (sav), ‘Ne namaz kısaldı, ne de unuttum.’ diye cevap verdi.
Sonra, ‘Zu’l Yedeyn’in dediği gibi mi oldu?’ diye sordu.
Cemaat, ‘Evet.’ deyince, biraz öne geçti ve namazın geri kalan kısmını kıldı-
rıp selam verdi. Daha sonra tekbir getirip önceki secdesi gibi belki de ondan
daha uzun secde etti. Sonra başını kaldırıp tekrar tekbir getirdi. Sonra yeniden
tekbir getirip önceki secdesi gibi belki de ondan daha uzun secde etti. Daha
sonra başını kaldırıp tekbir getirdi.
(Ravi der ki:) ‘Muhtemelen, bundan sonra ne yaptığını İbni Sirin’e sordular
o da şöyle cevap verdi: ‘En sonunda selam verdi.’ ’
(Ravi der ki:) ‘Bana haber verildiğine göre, İmran ibni Husayn, ‘En sonunda
selam verdi.’ demiştir.’ ” 250
Abdullah ibni Buhayne’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) bir gün bize öğle namazı kıldırıyordu. Fakat ilk iki rekâtı kıl-
dırdıktan sonra teşehhüde oturmadan üçüncü rekâta kalktı. Bunun üzerine
cemaat da onunla birlikte kalkıp kıyama durdu. Cemaat Resûlullah’ın (sav) se-
lam vermesini beklerken Resûlullah Efendimiz (sav) namazı bitirip oturduğu
yerde tekbir aldı ve selâm vermeden önce iki defa secde etti. Daha sonra da
selâm verip namazdan çıktı.” 251
Şayet eksik, namazın rükunlarındaysa; önce eksik telafi edilir, sonra se-
hiv secdesi yapılır. Görüldüğü gibi; Allah Resûlü (sav) eksik kıldığı iki rekâtı
kılmış, sonunda sehiv secdesi yapmıştır. Zira namazın rükunları tamam-
lanmadan namaz sahih olmaz.
Şayet eksik bırakılan, namazın sünnetlerindense (veya bazı âlimlerimize
göre vaciplerindense) yalnızca sehiv secdesi yapılır. Eksik yapılan sünnet

 250. Buhari, 482; Müslim, 573


 251. Buhari, 829; Müslim, 570

294
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI

(veya vacip) telafi edilmez. Allah Resûlü (sav) yapmadığı ilk teşehhüd için
yalnızca sehiv secdesi yapmakla yetinmiştir.
Birinci teşehhüdü unutarak kalkan ne yapar?
Birinci teşehhüdü unutan kimse ayağa kalkmadan farkına varırsa oturur
ve teşehhüd yapar. Yanıldığı için namazın sonunda sehiv secdesi yapar.
Şayet birinci teşehhüdü unutan ayağa kalkmış, yani bir sonraki rükne
geçmişse, namazına devam eder, teşehhüde dönmez. Namazı bitince sehiv
secdesi yapar. Zira bir namaz eyleminden bir sonrakine geçmeyen hâlâ
ilk eylemdedir ve ona dair sözlü ve fiilî hatalarını düzeltebilir. Bir sonraki
eyleme geçen önceki hatalarına dönmez. Şayet hata rükundaysa namazın
sonunda o rekâtı bir daha kılar ve sehiv secdesi yapar. Şayet hata sünnet-
teyse (veya vacipte) namazın sonunda sehiv secdesi yapmakla yetinir. 252

 252. Bu konuya delalet eden hadisler rivayet edilmiştir. Tüm hadislerin sıhhatinde ihtilaf edil-
miştir.
“İmam ikinci rekâtta oturmadan kalkar ve iyice doğrulmadan hatırlarsa hemen otursun. Eğer
doğrulmuşsa oturmasın ve namazın sonunda iki defa sehiv secdesi yapsın.” (Ebu Davud, 1036;
İbni Mace, 1208)
Ebu Davud (rh) hadisi naklettikten sonra “Kitabımda Cabir El-Cafi’den bu hadisten başka hadis
yoktur.” der. Zira Cabir El-Cafi bazı muhaddislerin yalancılıkla itham ettiği bir ravidir. Cabir ilk sa-
habeye söven ve Ali’nin (ra) yeryüzüne döneceğine inanan (ric’at), aşırı bir Rafizidir. Cabir El-Ca-
fi’nin “saduk” veya “sika” olduğunu söyleyenler de olmuştur.
Şa’bi’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Muğire ibni Şu’be bize namaz kıldırdı ve ikinci rekâtta oturması gerekirken kalktı cemaat ona
hatırlatma yapmak üzere ‘Subhanallah’ dedi. Namazın kalan bölümünü bitirince oturduğu hâlde
iki sehv secdesi yaptı ve Resûlullah’ın (sav) kendisi gibi yaptığını haber verdi.” (Tirmizi, 364)
Tirmizi (rh) hadisi naklettikten sonra der ki:
“İlim ehlinden bazıları İbni Ebi Leyla’nın ezberi hakkında konuştular.
Ahmed dedi ki: ‘İbni Ebi Leyla’nın hadisi hüccet olarak kabul edilemez.’
Muhammed İbni İsmail (Buhari) dedi ki: ‘İbni Ebi Leyla Saduk olan birisidir. Ben ondan hadis riva-
yet etmem. Çünkü o hadisin sahihini zayıfından ayırt edemiyor. Onun durumunda olanlardan da
ben hiçbir hadis rivayet etmem.’
Ziyad ibni İlaka’dan (rh) şöyle rivayet edilmiştir:
“Muğire ibni Şu’be bize namaz kıldırmıştı, iki rekât kılınca oturmaksızın ayağa kalkmıştı, cemaat
‘Subhanallah’ diyerek onu uyardılar fakat o, kalkın ve namaza devam edin, diye onlara işaret
etti, namazını tamamlayınca selam verdi iki sehv secdesi yaptı, tekrar selam verdi ve ‘Resûlullah
da (sav) aynen bu şekilde yapmıştı.’ dedi.” (Tirmizi, 365)
Tirmizi bu hadise “hasen sahih” demiştir. Ancak isnatta yer alan Abdurrahman ibni Abdullah ibni
Utbe (Mesudi) hakkında ihtilaf edilmiştir.

295
NAMAZ KİTABI

c. Namazda şüphe
Namaz eylemlerini yapıp yapmadığından şüphe eden kimse, yakine göre
amel eder ve şüpheye düştüğünden ötürü de sehiv secdesi yapar.
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Sizden biri namaz kılmak için kalktığında şeytan ona gelerek (vesvese ver-
mek suretiyle) onun namazını karıştırır. Öyle ki kaç rekât kıldığını bilemez
olur. Sizden biri bu durumla karşılaşırsa oturduğu zaman iki secde yapsın.” 253
Ebu Said El-Hudri'den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle
buyurmuştur:
“Biriniz, namazda şüpheye düşer de üç rekât mı, dört rekât mı diye kaç rekât
kıldığını bilemez ise şüpheli olan ihtimali bir kenara atsın ve namazı kesin olan
kanaatine dayandırsın. Bunun arkasından da selam vermeden önce iki secde
yapsın. Eğer sonuçta beş rekât kılmış ise bu iki secde onun namazını çift yap-
mış olur. Eğer dört rekât tamamlayarak kılmış ise bu iki secde (namazını boz-
maya çalışan) şeytanı kahrından çatlatmış olur.” 254
Namazında şüpheye düşenin farklı hâlleri vardır:
• Şayet düşündükten sonra yakini olarak bir kanıta varırsa onunla amel
eder.
Alkame’den şöyle nakledilmiştir:
“Abdullah ibni Mesud, Peygamber’in (sav) kendilerine namaz kıldırdığını an-
lattı. (Alkame’nin rivayet ettiği ravi İbrahim, fazla mı yoksa eksik mi kıldırdığı-
nı hatırlamıyorum demiştir.) Allah Resûlü (sav) selam verince ona, ‘Ey Allah’ın
elçisi (sav) namazla ilgili yeni bir gelişme mi oldu?’ diye sordular.
O da, ‘Böyle bir şey olmadı.’ diye cevap verdi.
Ashab-ı Kiram, ‘Şöyle şöyle namaz kıldırdın.’ deyince Peygamber (sav) ayakla-
rını büküp kıbleye yöneldi ve iki kez secdeye gitti, sonra selam verdi. Yüzünü
bize çevirdikten sonra ise şöyle buyurdu:
 253. Buhari, 1232; Müslim, 389
 254. Müslim, 571

296
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI

‘Eğer namazda bir değişiklik olsaydı elbette size haber verirdim. Ancak ben
de sizin gibi bir insanım. Nasıl ki siz unutuyorsanız, ben de unuturum. O hâl-
de unuttuğum zaman bana hatırlatın. İçinizden kim namazı konusunda
şüpheye düşerse doğru olanı esas alıp ona göre namazını tamamlasın.
Sonra selam verip iki kez secde etsin.’ ” 255
Allah Resûlü şüpheye düşeni doğru olanı araştırmayla mükellef tutmuş-
tur. Şüphe eden bir sonuca ulaşırsa, onun için yakin olur onunla amel eder.
• Şayet düşünür ve bir sonuca ulaşamazsa namazı aza bina eder. Çün-
kü az olan yakin olandır. “İki secde mi yaptım bir secde mi?” diye şüphe
eden ve bir neticeye ulaşmayan tek secde yapmış kabul eder.
Abdurrahman ibni Avf ’tan (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav)
şöyle demiştir:
“Resûlullah’tan işittim şöyle diyordu, ‘Sizden biriniz namazda yanılır veya
unutursa iki rekât mı, tek rekât mı kıldığını bilemezse bir rekât kabul ederek
namazına devam etsin. İki mi, üç mü kıldığını bilemezse iki kabul ederek na-
mazına devam etsin. Üç mü, dört mü kıldığını bilemezse üç kabul ederek na-
mazına devam etsin ve selam vermeden önce iki secde yapsın.’ ” 256
Böylece konu hakkında varid Ebu Said El-Hudri, İbni Mesud ve Abdur-
rahman ibni Avf hadislerinin her biriyle yerinde amel edilmiş, bir rivayet
diğerine tercih edilmemiş olur. 257
3. Sehiv Secdesinin Yeri
Yukarıda okuduğumuz sehiv secdesi hadislerinde şunu görürüz: Bazı
hadislerde sehiv secdesi selamdan önce, bazısında selamdan sonra, bazı-
sında ise yer belirtilmemiştir. Racih olan; her hadisi müstakil olarak ele
alıp, her hadisle yerinde amel etmektir. 258
 255. Buhari, 401; Müslim, 572
 256. Tirmizi, 398; Tirmizi (rh) hadise “hasen sahih” demiştir. Bazı muhaddisler hadisi illetli kabul
etmiştir.
 257. Fakihlerimizden bir grup ilk defa şüpheye düşenle ara ara şüpheye düşeni ayırmıştır. An-
cak naslarda bu ayrıma delalet eden sahih bir nas yoktur. Bir grup fakih de şüpheye düşenin
namazını iade etmesi gerektiğine kail olmuşlardır. Ne ki; konuya delil olarak zikrettikleri hadis
zayıftır.
 258. Bazı âlimler, selamdan önce sehiv secdesi yapmayı; bazısı selamdan sonra yapmayı tercih
etmiş, diğer hadisleri tevil etmişlerdir. Racih olan Ehl-i Hadis’in yaptığı gibi, her hadisle yerli ye-
rinde amel etmektir.

297
NAMAZ KİTABI

• Şayet namazda fazlalık yapılmışsa selam verdikten sonra sehiv ya-


pılır. Şöyle ki;
Kişi fazla kıldığını namazın içinde fark ederse; teşehhüd yaptıktan son-
ra sağa bir selam verir, sonra iki sehiv secdesi yapar ve selam verir. Şayet
selam verip namazdan çıktıktan sonra bir başkası fazla kıldığını söylerse;
kıbleye yönelir, iki sehiv secdesi yapar ve selam verir.
Alkame’den şöyle nakledilmiştir:
“Abdullah ibni Mesud, Peygamber’in (sav) kendilerine namaz kıldırdığını an-
lattı. (Alkame’nin rivayet ettiği ravi İbrahim, ‘Fazla mı yoksa eksik mi kıldır-
dığını hatırlamıyorum.’ demiştir.)
Allah Resûlü (sav) selam verince ona, ‘Ey Allah’ın elçisi (sav) namazla ilgili yeni
bir gelişme mi oldu?’ diye sordular.
O da ‘Böyle bir şey olmadı.’ diye cevap verdi.
Ashab-ı Kiram, ‘Şöyle şöyle namaz kıldırdın.’ deyince Peygamber (sav) ayakla-
rını büküp kıbleye yöneldi ve iki kez secdeye gitti, sonra selam verdi.
Yüzünü bize çevirdikten sonra ise şöyle buyurdu: ‘Eğer namazda bir deği-
şiklik olsaydı elbette size haber verirdim. Ancak ben de sizin gibi bir insanım.
Nasıl ki siz unutuyorsanız, ben de unuturum. O hâlde unuttuğum zaman bana
hatırlatın. İçinizden kim namazı konusunda şüpheye düşerse doğru olanı esas
alıp ona göre namazını tamamlasın. Sonra selam verip iki kez secde etsin.’ ” 259
• Şayet namazda eksiklik yapmışsa ve bu eksiklik rükunsa; teşehhüd-
den sonra sağa bir selam verir, sonra iki sehiv secdesi yapar ve selam verir.
Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber (sav) bize öğle veya ikindi namazlarından birini kıldırdı. (İbni Si-
rin, Ebu Hureyre’nin bunun hangi namaz olduğunu belirttiğini, ama kendisi-
nin bunu unuttuğunu söylemiştir.) İki rekâttan sonra selam verdi.
Cemaat arasında kolları uzun olduğu için kendisine ‘Zu’l Yedeyn’ denen biri
daha vardı.

 259. Buhari, 401; Müslim, 572

298
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI

(Onlardan önce,) ‘Ey Allah’ın Elçisi, namaz mı kısaldı, yoksa unuttun mu?’
diye sordu.
Allah Resûlü (sav), ‘Ne namaz kısaldı, ne de unuttum.’ diye cevap verdi.
Sonra, ‘Zu’l Yedeyn’in dediği gibi mi oldu?’ diye sordu.
Cemaat, ‘Evet.’ deyince, biraz öne geçti ve namazın geri kalan kısmını kıldı-
rıp selam verdi. Daha sonra tekbir getirip önceki secdesi gibi belki de ondan
daha uzun secde etti. Sonra başını kaldırıp tekrar tekbir getirdi. Sonra yeniden
tekbir getirip önceki secdesi gibi belki de ondan daha uzun secde etti. Daha
sonra başını kaldırıp tekbir getirdi.” 260
Şayet eksiklik namazın sünnetlerinde (veya bazı âlimlere göre vaciple-
rindeyse;) selam vermeden önce sehiv secdesi yapar. Şöyle ki; teşehhüdü
bitirdikten sonra iki sehiv secdesi, sonra selam verir.
• Şayet namazda şüphe etmişse; selam vermeden önce sehiv secdesi
yapar sonra selam verir.
Ebu Said El-Hudri (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Biriniz, namazda şüpheye düşer de üç rekât mı, dört rekât mı diye kaç rekât
kıldığını bilemezse şüpheli olan ihtimali bir kenara atsın ve namazı kesin olan
kanaatine dayandırsın. Bunun arkasından da selam vermeden önce iki secde
yapsın. Eğer sonuçta beş rekât kılmış ise bu iki secde onun namazını çift yap-
mış olur. Eğer dört rekât tamamlayarak kılmış ise bu iki secde (namazını boz-
maya çalışan) şeytanı kahrından çatlatmış olur.” 261
• Şayet kişi Allah Resûlü’nün (sav) sünnetini unutursa; istediği gibi ya-
pabilir. Diliyorsa selamdan önce diliyorsa selamdan sonra sehiv secde-
si yapar. Zira bazı rivayetlerde sehiv secdesinin mahalli belirtilmeden
emredilmiştir.

 260. Buhari, 482; Müslim, 573


 261. Müslim, 571

299
NAMAZ KİTABI

Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Sizden biri namaz kılmak için kalktığında şeytan ona gelerek (vesvese ver-
mek suretiyle) onun namazını karıştırır. Öyle ki kaç rekât kıldığını bilemez
olur. Sizden biri bu durumla karşılaşırsa oturduğu zaman iki secde yapsın.” 262
4. Sehiv Secdesiyle İlgili Meseleler
a. Birden fazla yanılgı için tek sehiv yeterlidir
Kişi namazda birden fazla hata yaparsa, tüm hatalar için tek sehiv sec-
desi yapar. Her ne kadar bazı nasların zahiri her hata için ayrı sehiv ge-
rektiğine delalet etse de 263 Allah Resûlü’nün (sav) uygulaması birden fazla
hata için tek sehvin yeterli olduğunu göstermiştir.
Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber (sav) bize öğle veya ikindi namazlarından birini kıldırdı. (İbni
Sirin, Ebu Hureyre’nin bunun hangi namaz olduğunu belirttiğini, ama ken-
disinin bunu unuttuğunu söylemiştir.) İki rekâttan sonra selam verdi. Sonra
mescidin (ön tarafına) konmuş kütüğe yöneldi ve ona yaslandı. Kızgın gibi
görünüyordu. Sağ elini sol elinin üstüne koydu sonra parmaklarını birleştirdi.
Daha sonra sağ yanağını, sol elinin sırtına koydu.
Bu esnada mescidden çıkmak için acele davrananlar Mescid-i Nebevi’nin ka-
pılarından çıkarken, ‘Namaz kısaldı.’ deyip duruyordu. Cemaatin içinde Ebu
Bekir ve Ömer de vardı. Ama onlar da Peygamber (sav) ile konuşmaya cesaret
edemiyorlardı. Cemaat arasında kolları uzun olduğu için kendisine ‘Zu’l Ye-
deyn’ denen biri daha vardı.
(Onlardan önce,) ‘Ey Allah’ın Elçisi, namaz mı kısaldı, yoksa unuttun mu?’
diye sordu.
Allah Resûlü (sav), ‘Ne namaz kısaldı, ne de unuttum.’ diye cevap verdi.
Sonra, ‘Zu’l Yedeyn’in dediği gibi mi oldu?’ diye sordu.
Cemaat, ‘Evet.’ deyince, biraz öne geçti ve namazın geri kalan kısmını kıldı-
 262. Buhari, 1232
 263. Sevban’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir: Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Her yanılma için selamdan sonra iki secde etmek vardır.” (Ebu Davud, 1038)

300
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI

rıp selam verdi. Daha sonra tekbir getirip önceki secdesi gibi belki de ondan
daha uzun secde etti. Sonra başını kaldırıp tekrar tekbir getirdi. Sonra yeniden
tekbir getirip önceki secdesi gibi belki de ondan daha uzun secde etti. Daha
sonra başını kaldırıp tekbir getirdi.
(Ravi der ki:) ‘Muhtemelen, bundan sonra ne yaptığını İbni Sirin’e sordular
o da şöyle cevap verdi: ‘En sonunda selam verdi.’ ’
(Ravi der ki:) ‘Bana haber verildiğine göre, İmran ibni Husayn, ‘En sonunda
selam verdi.’ demiştir.’ ” 264
Allah Resûlü (sav) namazı eksik kılmış sonra ashabıyla konuşmuş, sonra
yerinden kalkıp tekrar imam mahalline geçmiştir. Tüm bunlara rağmen
namazın sonunda tek sehiv secdesi yapmıştır.
b. Sehiv secdesinin fayda etmediği yerler
İhram tekbirini unutan veya namaza niyeti yanlış olan; hiç namaza gir-
memiş sayılır. Böyle biri namazı baştan kılar ve sehiv secdesi yapmaz.
Çünkü bir önceki kılınan namazla ikinci kılınan namaz; her biri diğerin-
den bağımsız müstakil namazlardır.
c. Sehiv konusunda farz ve nafile eşittir
Daha önce belirttiğimiz gibi; farz namaz için sabit olan her hüküm nafi-
le namaz için; nafile için sabit olan her hüküm farz için sabittir. Özel bir
nas varid olup, farz ve nafile namazları ayırmadıkça bu kural geçerlidir.
Sehiv secdesi “namaz” kaydıyla geldiği için tüm namazlar için geçerlidir.
Sehiv secdesinin hikmetini anlatan naslar yanılgıyı telafi ve şeytanın
burnunu sürtmek olduğunu söylemiştir. Şüphesiz ki bu iki hikmet hem
farz hem de nafileler için geçerlidir.
Ebu Said El-Hudri'den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle
buyurmuştur:
“Biriniz, namazda şüpheye düşer de üç rekât mı, dört rekât mı diye kaç rekât
kıldığını bilemez ise şüpheli olan ihtimali bir kenara atsın ve namazı kesin olan
kanaatine dayandırsın. Bunun arkasından da selam vermeden önce iki secde
 264. Buhari, 482; Müslim, 573

301
NAMAZ KİTABI

yapsın. Eğer sonuçta beş rekât kılmış ise bu iki secde onun namazını çift yap-
mış olur. Eğer dört rekât tamamlayarak kılmış ise bu iki secde (namazını boz-
maya çalışan) şeytanı kahrından çatlatmış olur.” 265
Buhari (rh) konuya şöyle delil getirir:
“Farz ve Nafile Namazda Yanılmak
‘İbni Abbas vitir namazının sonunda iki secde yaptı.’
(1232) Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle bu-
yurmuştur:
‘Sizden biri namaz kılmak için kalktığında şeytan ona gelerek (vesvese ver-
mek suretiyle) onun namazını karıştırır. Öyle ki kaç rekât kıldığını bilemez
olur. Sizden biri bu durumla karşılaşırsa oturduğu zaman iki secde yapsın.’ ” 266
İbni Abbas'ın (ra) eseri açıktır. Zikrettiği hadisten istidlali ise “namaz” laf-
zıdır. Zira “namaz” lafzı farz ve nafile namazı kapsamaktadır. 267
d. Cemaatle kılınan namazda yanılgı
Cemaatle kılınan namazlarda yanılmanın farklı suretleri vardır.
• İmam hata yaparsa; imamın yaptığı sehiv secdesine tüm cemaat iş-
tirak etmelidir. Velev ki; cemaat imamının yaptığı hatayı bilmiyor olsa
bile, imama uymakla mükelleftir. Örneğin, sessiz okunan namazlarda
imam kıraat hatası yapmışsa cemaat bunu bilmeyecektir. Ancak ima-
mın yeni bir rekâta kalktığını gören veya sehiv secdesi yaptığını gören
imama uymalıdır.
Müminlerin annesi Aişe’nin (r.anha) şöyle dediği nakledilmiştir:
“Resûlullah (sav) hasta olduğu günlerden birinde, evinde oturduğu yerde na-
maz kıldırıyordu. Arkasında bulunan cemaat ise ayakta namaza durmuştu.
Bunun üzerine Resûlullah (sav) onlara eliyle işaret ederek oturmalarını istedi.
Namazı bitirdikten sonra onlara şöyle buyurdu: ‘İmam kendisine uyulması

 265. Müslim, 571


 266. Buhari, Kitâbu’s Sehv, 7. bab
 267. Konunun usuli açıdan açıklaması için bk. Neylu’l Evtâr, 1023 No.lu hadis şerhi

302
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI

için vardır, o rükûya vardığında siz de rükû edin, o kalktığında siz de kalkın,
o oturarak namaz kılıyorsa siz de oturarak namazlarınızı kılın.’ ” 268
• İmam hata yapar ve sehiv yapmazsa; me’mum imama tabi olur, se-
hiv yapmaz. Zira sehiv secdesi sünnet, imama uymak farzdır.
• Me’mum hata yaparsa; imamla beraber selam verir, sehiv secdesi
yapmaz. Allah Resûlü (sav) arkasında namaz kılıp hata yapanlara sehiv
secdesi yapmalarını emretmemiştir.
Muaviye ibni Hakem’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) ile birlikte namaz kılıyordum. Derken cemaatten bir kişi aksır-
dı. Ben de: ‘Yerhamukellah’ dedim. Bunun üzerine cemaat dik dik bana baktı.
Ben de, ‘Vay başıma gelene! Ne oldu da bana bakıyorsunuz?’ dedim. Onlar
da ellerini dizlerine vurmaya başladılar. Onların beni susturduklarını gördü-
ğümde (bir şeyler diyecektim) ama sustum. -Annem babam ona feda olsun.
Ne kendisinden önce ne de sonra ondan daha güzel bir öğretmen görmedim.-
Resûlullah (sav), namazı bitirdiğinde Allah’a yemin olsun ki, ne beni azarladı,
ne bana vurdu, ne de bana ağır bir söz söyledi. Kendisi, ‘Bu namaz var ya, işte
bunun içerisinde insan sözünden hiçbir şey uygun düşmez. O, ancak tesbih,
tekbir ve Kur’ân okumaktır.’ veya buna benzer buyurdu.” 269
Muaviye ibni Hakem (ra) namazda yanlış bir davranışta bulunmuş, uya-
rılmış, ancak sehiv secdesi yapması istenmemiştir.
e. Sehivden sonra ikinci teşehhüd yapılır mı?
Teşehhüdü bitirdikten sonra ister selamdan önce ister selamdan sonra
sehiv secdesi yapılırsa ikinci teşehhüd yapılmaz.
Buhari’den (rh) şöyle rivayet edilmiştir:
“Sehiv Secdelerinde Teşehhüd Okumamak
Enes ve Hasan selam vermişler, teşehhüd okumamışlardır.
Katade, ‘Teşehhüd okunmaz.’ demiştir.

 268. Buhari, 688; Müslim, 412


 269. Müslim, 537

303
NAMAZ KİTABI

(1228) Ebu Hureyre (ra) şöyle demiştir: ‘Resûlullah (sav) (dört rekâtlı bir na-
mazda) ikinci rekâttan sonra namazdan çıktı.
Zulyedeyn, ‘Ey Allah’ın Resûlü, namaz mı kısaltıldı yoksa sen mi unuttun?’
deyince;
Resûlullah (sav), ‘Zulyedeyn doğru mu söyledi.’ diye sordu.
Cemaat, ‘Evet.’ dedi.
Bunun üzerine Resûlullah (sav) iki rekât daha kıldı, sonra selam verdi. Ardından
tekbir getirerek daha önceki secdeleri gibi yahut daha uzun secde etti, son-
ra başını secdeden kaldırdı. Seleme bin Alkame’den rivayet edildiğine göre o
Muhammed’e, ‘Sehiv secdesinde teşehhüd okunur mu?’ diye sormuş;
Muhammed, ‘Ebu Hureyre’nin hadisinde bu yok.’ demiştir.” 270
Enes (ra), Hasan-ı Basrî (rh) ve Katade (rh) eserleri açıktır. Hadise gelince;
Allah Resûlü (sav) teşehhüd yapmış, sehiv secdesi yapmış ancak ikinci defa
teşehhüd yapmamıştır. 271
f. Hatanın farkına varma süresi
Bir kimse namazda hata yapar ve namaz biter bitmez hatasının farkına
varırsa, hatasını telafi eder ve sehiv secdesi yapar. Ancak namazı bitirir
araya bir müddet zaman girerse ne yapmalıdır?
Namazı baştan mı kılmalıdır, yoksa hatasını telafi edip sehiv secdesi yap-
ması yeterli midir?
Bu noktada şer’i bir ölçü yoktur. Âlimlerin çoğu uzun müddet ve kısa
müddet arasını ayırmışlardır. Ancak uzun zaman ile kısa zamana dair so-
mut bir ölçü koymamışlardır. Koydukları ölçüler de naslarla ve akli ge-

 270. Buhari, Kitâbu’s Sehv, 4. Bab


 271. Buhari (rh) bu tasarrufuyla sehiv secdesinden sonra teşehhüde işaret eden hadisin zayıflı-
ğına değinmiştir.
Imran ibni Husayn’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) cemaate namaz kıldırdı ve yanıldı sonra iki secde yaparak oturdu, teşehhüd yaptı
ve selam verdi.” (Tirmizi, 395)
Ayrıca bu hadisi Beyhaki (rh) ve İbni Abdilberr (rh) gibi âlimler de zayıf görmüştür. Hadisin, Müslim
rivayetinde “teşehhüd” lafzı yoktur. (bk. Müslim, 574) “Teşehhüd” lafzı Eş’as rivayetinde varid ol-
muştur. Şaz kabul edilmiştir. Allah en doğrusunu bilir.

304
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI

rekçelerle nakzedilmiştir. Racih olan; bunun kişinin kendine kalmasıdır.


Şayet kalbi mutmainse hatasını telafi eder ve sehiv secdesi yapar. Kalbi
mutmain olmuyorsa namazı baştan kılar. Allah en doğrusunu bilir. 272
g. Sehiv secdesinde ne okunur?
Sehiv secdesinde ne okunacağına dair sahih bir rivayet yoktur. Sehiv
secdesi namazın içinde bir secde olduğundan, namaz secdesinde oku-
nan zikirler okunur.
B. Tilavet Secdesi
Tilavet secdesi Kur’ân’da yer alan secde ayetlerinden biri okunduğunda
yapılan secdedir.
1. Kur’ân’da Tilavet Secdeleri
“Şüphesiz ki Rabbinin katında olan (melekler), O’na ibadet etmekten büyük-
lenmez, O’nu tesbih eder ve yalnızca O’na secde ederler.” 273
“Göklerde ve yerde olanların tamamı, ister istemez Allah’a secde etmektedir.
Onların gölgeleri de sabah ve akşam (Allah’a secde etmektedir).” 274
“Göklerde ve yerde olan canlıların tamamı ve melekler Allah’a secde eder ve
(Allah’a secde etmekten) büyüklenerek kaçınmazlar.” 275
“De ki: ‘İster ona inanın ister inanmayın! Çünkü o, daha önce kendilerine ilim
verilenlere okununca, hemen çeneleri (yüzleri) üzere secdeye kapanırlardı.’ ” 276
“Bunlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği Âdem’in zürriyetinden peygam-
berler, Nuh’la beraber (gemide) taşıdıklarımız, İbrahim ve İsrail’in soyundan
olanlar ve seçip hidayet ettiklerimizdir. Onlara, Er-Rahmân’ın ayetleri okun-
duğunda, ağlayarak secdeye kapanırlardı.” 277
“Görmedin mi? Göklerde ve yerde olanlar, Güneş, Ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar,
hayvanlar ve insanların çoğu Allah’a secde etmektedir. Birçoğuna da azap hak

 272. Konuya dair detaylı açıklama için bk. 2/129, 300 No.lu dipnot
 273. 7/A’râf, 206
 274. 13/Ra’d, 15
 275. 16/Nahl, 49
 276. 17/İsrâ, 107
 277. 19/Meryem, 58

305
NAMAZ KİTABI

olmuştur. Allah’ın değer vermeyip aşağıladığını, değerli kılacak kimse yoktur.


Şüphesiz ki Allah, dilediğini yapar.” 278
“Dedi ki: ‘A ndolsun ki senin koyununu, kendi koyunlarına katmanı istemek-
le sana zulmetmiştir. Gerçek şu ki; ortakların çoğu birbirlerinin hakkına gi-
rerler. İman edip salih amel işleyenler müstesna. Onlar da ne azdır!’ Davud,
onu imtihan ettiğimizi sandı. Rabbinden bağışlanma diledi, rükûya kapandı
ve (Allah’a) yöneldi.” 279
“Onlara: ‘Rahmân’a secde edin.’ denildiğinde: ‘Rahmân da nedir?’ derler.
‘Senin bize emrettiğine mi secde edeceğiz?’ (Bu,) onların kaçıp uzaklaşmala-
rını arttırdı.” 280
“(Şeytan amellerini süsleyip onları doğru yoldan alıkoydu. Ta ki) göklerde
ve yerde gizli olan (rızıkları) açığa çıkaran, gizlediğinizi ve açığa vurdukları-
nızı bilen Allah’a secde etmesinler.” 281
“Ayetlerimize (gerçek anlamda şu kimseler) inanır: (Ayetlerimiz) kendileri-
ne hatırlatıldığı zaman secdeye kapanan, Rablerini hamd ile tesbih eden ve
(ayetlerimize karşı) büyüklenmeyenler…” 282
“Gece, gündüz, Güneş ve Ay O’nun ayetlerindendir. Güneş’e de secde etme-
yin, Ay’a da… Şayet yalnızca O’na ibadet ediyorsanız, onları yaratan Allah’a
secde edin.” 283
“Artık Allah’a secde edin ve (O’na) ibadet edin.” 284
“Onlara Kur’ân okunduğunda secde etmiyorlar.” 285
“Asla! Ona itaat etme. Secde et ve yakınlaş.” 286

 278. 22/Hac, 18
 279. 38/Sâd, 24
 280. 25/Furkân, 60
 281. 27/Neml, 25
 282. 32/Secde, 15
 283. 41/Fussilet, 37
 284. 27/Necm, 62
 285. 84/İnşikâk, 21
 286. 96/Alak, 19

306
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI

2. Tilavet Secdesinin Hükmü


Tilavet secdesi yapmak sünnettir. Zira Allah Resûlü bazen yapmış ba-
zen yapmamıştır.
Abdullah ibni Mesud’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber (sav) Necm Suresi’ni Mekke’de iken okuyup secde edince orada
bulunanlar da onunla birlikte secde etti. Fakat sadece yaşlı bir adam secdeye
varmadı. Bu adam yerden bir avuç çakıl veya toprak alıp alnına kadar kaldırdı
ve ‘Böyle yapmak bana yeter.’ dedi. Ben o adamı daha sonra gördüm; o inkâr-
cı bir kâfir olarak öldürüldü.” 287
Zeyd ibni Sabit'ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah’a (sav) Necm Suresi’ni okudum fakat secde etmedi.” 288
Rebia ibni Abdullah ibni Hudeyr Et-Teymi -Bu zat hakkında Ebu Bekir,
“O insanların en hayırlılarından biridir.” demiştir- Ömer ile birlikte bulun-
duğu anlardan birini şöyle anlatmıştır:
“Ömer bir cuma günü minberde iken Nahl Suresi’ni okuyordu. Secde ayeti-
ne gelince indi ve secde etti. Bunun üzerine orada bulunan cemaat de secde
etti. Diğer cuma geldiğinde yine Nahl Suresi’ni okudu ve secde ayetine gelin-
ce cemaate, ‘Ey insanlar, biz secde ayetlerini zaman zaman okuyoruz. Kim bu
durumda secde ederse şüphesiz doğru davranmış olur. Fakat secde etmeyen-
ler için de bir günah yoktur.’ diye seslendi ve secde de etmedi.
Hafi’nin, İbni Ömer’den naklettiğine göre Ömer ayrıca şöyle demiştir:
‘A llah bize secde etmeyi farz kılmadı. Ancak dilediğimizde secde ederiz.’ ” 289
3. Tilavet Secdesinin Fazileti
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Âdemoğlu secde ayetini okuyup secdeye gittiğinde, şeytan, ‘Vay bana, Âde-
moğlu secde etmekle emrolundu ve hemen secdeyi yerine getirdi. Dolayısıyla
 287. Buhari, 1067; Müslim, 576
 288. Buhari, 1073
 289. Buhari, 1077

307
NAMAZ KİTABI

cennet onadır. Ben de secde etmekle emrolundum ama bunu yerine getirme-
dim. Bu sebeple cehennem de banadır.’ diyerek oradan uzaklaşır” 290
4. Tilavet Secdesinde Ne Okunur?
İbni Abbas’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber’e (sav) bir adam geldi ve şöyle dedi: ‘Rüyamda kendimi bir ağacın
arkasında namaz kılar şekilde gördüm, ben secdeye varınca ağaç da secde etti
ve bu esnada ağacın şöyle dediğini işittim,

،‫ َوا ْج َعلْ َها ِل ِع ْن َد َك ُذ ْخ ًرا‬،‫ َو َض ْع َع ِّني ِب َها ِو ْز ًرا‬،‫ا َللَّ ُه َّم اكْتُ ْب ِل ِب َها ِع ْن َد َك أَ ْج ًرا‬
‫َوتَ َق َّبلْ َها ِم ِّني ك ََم ت َ َق َّبلْتَ َها ِم ْن َع ْب ِد َك َدا ُو َد‬
‘A llah’ım bu yaptığım secde karşılığında bana sevap yaz, günahlarımı benden
sil, o secdeden meydana gelecek sevabı ihtiyacım olacağı gün için katında sak-
la, Davud kulundan kabul ettiğin gibi benden de kabul et.’
İbni Abbas der ki: ‘Peygamber (sav) secde ayetini okudu ve sonra secde etti. Ben,
Peygamberin, adamın anlattığı şekilde ağacın zikrini yaptığını duydum.’ ” 291
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) geceleri okuduğu tilavet secdelerinde tekrar tekrar

َ َ َ‫ َوشَ َّق َس ْم َع ُه َوب‬،‫َس َج َد َو ْجهِي لِل َِّذي َخلَ َق ُه‬


‫ص ُه ِب َح ْولِ ِه َوقُ َّوتِ ِه‬
‘Yüzüm ve özüm, gücü ve kuvvetiyle beni yaratan, şekil verip kulak ve göz
verene secde etti.’ derdi.” 292
5. Tilavet Secdesi Namaz Değildir
Tilavet secdesi namaz değildir; abdest, kıbleye yönelme, tekbir getirme,
niyet ve selam verme gibi şartları yoktur.
Kişi bulunduğu hâl üzere, yalnızca bir secde yapar.
İbni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:

 290. Müslim, 81
 291. Tirmizi, 579; İbni Mace, 1053
 292. Ebu Davud, 1414; Tirmizi, 580

308
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI

“Nebi (sav) Kur'ân okuduğu zaman, içerisinde secde ayeti bulunan bir sure
okursa secde yapardı. Biz de kendisiyle birlikte secde ederdik. Hatta kimimiz
alnını koyacak yer bile bulamazdı.” 293
İbni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) Fetih Yılı içerisinde secde ayeti bulunan bir sureyi okudu.
Bunun üzerine tüm sahabi secdeye kapandı, secdeye kapananlar arasında bi-
nitliler de vardı, yere secde edenler de vardı. Binitliler ellerinin üzerine secde
ediyorlardı.” 294
6. Namazda Tilavet Secdesi
Namaz esnasında secde ayeti okunursa, tilavet secdesi yapmak caizdir.
Ebu Rafi’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Ebu Hureyre ile birlikte yatsı namazı kılmıştım. İnşikâk Suresi’ni okumuş ve
secde etmişti. Ben kendisine şaşkınlık içinde,
‘Bu secde de neyin nesi?!’ diye sorunca şu cevabı verdi:
‘Ben bu ayet dolayısıyla Ebu Kasım’ın (sav) arkasında da secde ettim. Ona ka-
vuşacağım güne kadar da secde etmeye devam edeceğim.’ ” 295
Namaz içinde secde ayeti okuyan hemen secde edebileceği gibi, selam-
dan sonra da secde edebilir. 296
7. Tilavet Secdesi Dinleyenedir
Kur’ân tilavetini dinlemeyen kimse, kulağına secde ayeti gelse dahi sec-
 293. Müslim, 575
 294. Ebu Davud, 1411; Hadise Ebu Davud, Hâkim ve Zehebi sahih demiştir. Bazı âlimler isna-
dında bulunan Mus’ab ibni Sabit ibni Abdullah ibni Zubeyr sebebiyle zayıf demiştir. (bk. Avnu’l
Ma’bûd, 1411 No.lu hadis şerhi)
 295. Buhari, 1078; Müslim, 578
 296. İmam olarak namaz kıldıran kimse, cemaatin hâlini gözetmelidir. Sünnete dair bilgisi ol-
mayan veya yeni Müslim olanların olduğu ortamlarda kafa karışıklığına sebep olacak davranış-
lardan kaçınmalıdır. Örneğin, kıraati secde ayetiyle bitiren ve direkt secdeye giden, sonra kalkıp
namaza devam eden ve önce rûküya sonra tekrar secdeye giden kimse bilmeyen biri için na-
mazı yanlış kılmıştır. Böyle bir durumda; birileri “Subhanallah” diyecek, bir diğeri “tekbir” sesini
duyup rükûya varacak, bir grup sünneti bildiğinden imamla secdeye varacaktır. Tilavet secde-
sinden çok daha önemli olan huşu ve cemaat uyumu kaybolacaktır. İmam cemaatin durumunu
gözetmeli, sünneti ona göre tatbik etmelidir. Böyle bir karışıklığa sebep olmamak için, secdeyi
namaz sonrasına ertelemeli veya yapmamalıdır. Allah en doğrusunu bilir.

309
NAMAZ KİTABI

de yapmayabilir. Çünkü secde Kur’ân’ı dinleyen, ona kulak veren kimse


içindir.
Osman (ra) şöyle der:
“Secde ancak onu dinleyene/mustemiye gereklidir.” 297
C. Şükür Secdesi
Kişinin bir nimete muhatap olduğunda, bir müjde aldığında, sevince
sebep olan herhangi bir durumda… secde yapması sünnettir. Bu; Yüce
Allah’a (cc) gösterilen bir şükür ifadesidir.
Ebu Bekre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) kendisini sevindiren bir haber aldı mı hemen Allah için sec-
deye kapanırdı.” 298
Amir ibni Sa’d (ra) babasından şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) ile birlikte Medine’ye gitmek üzere Mekke’den yola çıktık.
Azvera denilen yere yaklaştığımızda devesinden indi. Sonra ellerini kaldırdı
bir süre Allah’a dua etti. Sonra secdeye kapandı. Uzun bir süre secdede kal-
dı, sonra kalktı ellerini kaldırdı bir süre daha Allah’a dua etti. Sonra secdeye
vardı uzun süre secde vaziyetinde kaldı. Sonra kalkıp ellerini bir süre kaldırıp
dua etti. Sonra tekrar secdeye kapandı. Ravi Ahmed bu dua ve secdeye varma
meselesini üç sefer tekrar ederek aktardı. Resûlullah (sav) bu secde ve dualarını
bitirdikten sonra şöyle buyurdu:
‘Rabbimden istedim, ümmetimin günahlarının bağışlanması için şefaatte
bulundum. Bana ümmetimin üçte birini bağışladı. Ben tekrar secdeye kapan-
dım Rabbime şükrettim. Sonra başımı kaldırdım ve Rabbimden ümmetimin
tekrar bağışlanmasını istedim, ümmetimin üçte birini daha bağışladı. Ben de
şükretmek üzere tekrar secdeye kapandım. Sonra başımı kaldırdım, yine üm-
metimin bağışlanmasını istedim. Nihayet üçüncü üçte biri de bağışlandı. Ben
de tekrar Rabbime şükretmek için secdeye kapandım.’ ” 299

 297. Buhari, Ebvâbu Sucûdi’l Kuran, 10. Bab başlığı, muallak olarak
 298. Ebu Davud, 2774; Tirmizi, 1578
 299. Ebu Davud, 2775

310
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI

Sahabeden Ka’b ibni Malik (ra) tevbesi kabul edilince şükür secdesi yap-
mıştır. 300
Şükür Secdesi Namaz Değildir
Şükür secdesi namaz değildir; namaz için şart olan abdest, kıbleye yö-
nelme, niyet, tekbir, selam gibi şartları yoktur. Kişi bulunduğu hâl üzere
şükür secdesi yapar.

 300. bk. Buhari, 4418; Müslim, 2769

311
CEMAAT NAMAZI BABI

Cemaat Namazının Önemi ve Fazileti


• A slolan Mescid ve Cemaattir
• Cemaatle Namaz, Aidiyeti Arttırır
• Cemaatle Namaz, Emre İcabettir
• Cemaatle Namaz Yirmi Yedi Kat Daha Faziletlidir
• Cemaatle Namaz Tüm Geceyi Namazla Geçirmektir
• Cemaatle Namaz Bağışlanmaktır
• Cemaatle Namaz Mescidin Tüm Faziletlerini Kapsar

Cemaatle Namazın Hükmü


• Cemaatle Namaz Kılmak, Farz-ı Kifayedir

Kadınların Cemaat Namazı


• Efdal Olan, Kadınların Evde Namaz Kılmasıdır
• Mescide Gelen Kadın, Şer’i Ölçülere Riayet Etmelidir
• Mescidden Erken Çıkmalıdır

Cemaatten Geri Kalmayı Meşru Kılan Şer’i Özürler


• Hava Şartlarının Bozulması
• Hastalık
• Biyolojik İhtiyaçlar
• Başkalarına Rahatsızlık Verecek Hâller
• Korku

En Faziletli Cemaatler
• Sayıca Daha Kalabalık Cemaatler
• Faziletine Nas Kılınan Mescidlerdeki Cemaatler
• Uzak Mesciddeki Cemaatler

Cemaat Namazıyla İlgili Meseleler


• Namazı Kılmış Olsa Bile Cemaate Şahitlik Eden Kişi, Cemaat
Namazına Katılmalıdır
• Cemaatle Kılınan Namaz Bittikten Sonra Gelen Kişiye Yeni
Bir Cemaat Oluşturması İçin Yardımcı Olunmalıdır
• Cemaat Namazı Bittikten Sonra, Aynı Mescidde İkinci Kez
Cemaat Oluşturmakta Beis Yoktur
• Cemaat Namazı İçin Kamet Getirildiğinde Nafile Namaz
Kılınmaz

İmamet Ahkâmı
• İmametin Sıhhat Şartları
.Müslim
  Olmak
.Aklı
  Baliğ Olmak
.Namaz
  Kılmayı Bilmek
.İmametin
  Kemâl Şartları
.Adalet
  Sıfatına Sahip Olmak
• İmamın Riayet Etmesi Gereken Hususlar
.Cemaatin
  Durumunu Gözetmek
.Cemaatin
  Şer’i Hatalarını Güzel Bir Üslupla Düzeltmek
.Cemaatten
  Yüksek Bir Yerde Namaz Kıldırmamak
.İhtiyaç
  Olmadıkça İmam Olmayı Talep Etmemek
.Kendisini
  İstemeyen Bir Topluluğa İmam Olmamak
.Namaza
  Dair Hatasını Telafi Etmek
.Bir
  Topluluğu Ziyaret Ettiğinde Onlara İmam Olmamak
.Tüm
  Cemaate Dua Etmek
• Me’mumun/Cemaatin Riayet Etmesi Gereken Hususlar
.Söz
  ve Fiillerde İmama Uymak
.İmam
  Oturarak Namaz Kıldırıyorsa Oturarak Namaz Kılmak
.İmama
  Yetişmek İçin Acele Etmemek
.İmamın
  Önüne Geçmemek
.Abdestini
  Güzelce Almak ve Kıraati Düzgün Yapmak
.Bir
  Hata Gördüğünde İmamı Uyarmak
.İmam
  Kıraatte Yanlış Yaparsa Düzeltmek

İmamette Liyakat Düzeni


• İslam Toplmunun Yöneticisi
• Ev Sahibi/Meclis Sahibi Bir Müslim
• R atib İmam Olan Bir Müslim (Tayin Edilmiş İmam)
• Kur’ân’ı İyi Okuyan Bir Müslim
• Sünneti İyi Bilen Bir Müslim
• Hicrette Önde Olan Bir Müslim
• Yaşça Büyük Olan Bir Müslim

Mesbukun Namazı
• Namaza Yetişmek İçin Acele Etmemek Gerekir
• Nerede İmama Yetişilmişse Orada Namaza Girilmelidir
• Kişi, İhram Tekbiriyle Namaza Girer, Sonra İntikal Tekbiri
Alır
• Kişi, Yetiştiği Yeri Namazın İlk Rekâtı Kabul Eder
• Kıyam ve Fâtiha Suresi’ne Yetişemeyen Kişi, O Rekâtı Saymaz

Cemaat Namazı ve Saf Ahkâmı


• Namaza Başlamadan Saflar Düzeltilmelidir
• Safları Düzeltmek İmamın Sorumluluğundadır
• İlk Safta İlim ve Fazilet Ehli Durmalıdır
• İmamla Birlikte Bir Kişi Varsa İmamın Sağ Tarafında ve
İmamla Aynı Hizada Saf Tutar
• İmamla Birlikte İki Kişi Namaz Kılıyorsa İmamın Arkasında
Saf Tutar
• K adınlar İster Topluluk Hâlinde İster Tek Olsunlar En
Arkada Saf Tutar
• Özrü Olmaksızın Saf Arkasında Tek Başına Namaz Kılan Kişi,
Namazını İade Eder
• İmam ile Cemaat Arasına Perde/Duvar/Kat Girebilir
İmametle İlgili Meseleler
• K âfirin Ameli Sahih Değildir ve Kâfiri İmam Yapıp Arkasında
Namaz Kılmak Caiz Değildir
• Kişi Müslim Zannederek Birinin Arkasında Namaz Kılar ve
Sonra Onun Kâfir Olduğu Ortaya Çıkarsa O Kişinin Namazı
Sahihtir, İade Etmesine Gerek Yoktur
• Şer’i Bir Özür Olmaksızın Kâfirlerin Arkasında Namaz
Kılmak Caiz Değildir
• Çocuk Namaz Kıldırmayı Biliyorsa İmam Olmasının Önünde
Bir Engel Yoktur
• K adının Kadınlar Cemaatine İmamlık Yapması Caizdir
• Müslim Olan Her Bireyin İmam Olması Caizdir. Köle de Bir
Müslim’dir ve İmam Olmasına Engel Bir Durum Yoktur
• Görme Engelli Birinin İmameti Caizdir
• Namaza Sonradan Gelen Biri, İmam Selam Verdikten Sonra
Kalkar ve Namaza Devam Eder. Cemaate Gelen Biri, Namaz
Kılan Birini Gördüğünde Onu İmam Kabul Edip Namaza
Başlayabilir.
CEMAAT NAMAZI BABI

C emaat namazı, iki veya daha fazla kişinin birlikte kıldığı namazdır.
Kelimenin kökü olan c-m-a, bir araya getirmek, toplamak, birleştir-
mek, cem etmek gibi anlamlara gelir. Müslimleri bir araya topladığı için
namaza “cemaat namazı”, onların toplandığı mekâna da “cami” denir.
İki kişi veya daha fazla insan bir aradaysa, bir imam ve ona uyan me’mu-
mun kıldığı namaz cemaat namazıdır.
Malik ibni Huveyris (ra), Peygamber’in (sav) iki kişiye hitaben şöyle buyur-
duğunu nakletmiştir:
“Namaz vakti girdiği zaman ezan okuyup kamet getirin, sonra (ikiniz) ara-
sında en yaşlı olanınız imam olsun!” 1
Allah Resûlü (sav) iki kişinin namazını; birlikte kılınan/cemaat namazı
kabul etmiştir.
Ebu Said El-Hudri’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) bir adamı kendi başına namaz kılarken gördü ve şöyle buyur-
du: ‘Şu adama onunla birlikte namaz kılarak iyilik edecek bir kimse yok mu?’ ” 2
Allah Resûlü (sav) tek olan birine bir diğer kişinin katılarak namazı cema-
atle kılmalarını istemiştir.
 1. Buhari, 658
 2. Ebu Davud, 574; Tirmizi, 220

317
NAMAZ KİTABI

Ebu Said ve Ebu Hureyre’den (r.anhum) Allah Resulü'nün (sav) şöyle dediği
rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: ‘Bir adam gecenin bir kısmında karısını uyan-
dırır sonra her ikisi de iki rekât namaz kılarsa veya erkek kendi başına namaz
kılarsa o erkek Allah’ı zikreden erkekler içerisine, kadın da Allah’ı zikreden
kadınlar içerisine kayıt edilir.’ ” 3
Gece namazını kadın ve koca olarak kılmayı cemaat olarak kabul etmiştir. 4
Hâliyle; sayının azlığına ve çokluğuna bakmaksızın, iki kişinin olduğu
yerde namaz cemaatle kılınabilir. İki yetişkin, bir kadın bir erkek veya bir
kişi ve bir çocuk olması arasında fark yoktur. İki kişi cemaat için yeterlidir.
I. Cemaat Namazının Önemi ve Fazileti
A. Aslolan Mescid ve Cemaattir
İslam’da aslolan namazların mescidde ve cemaatle kılınmasıdır. Zira
ezanın, mescidin ve namazın meşru kılınmasındaki hikmetlerden biri
de cemaattir. Şöyle ki; ezan, insanları namaza çağırmak içindir. 5 Mescid,
ezan çağrısına kulak verenlerin toplanıp namazı birlikte eda etmeleri için
inşa edilmiştir. Aksi hâlde yeryüzünün tamamı mesciddir ve yeryüzünün
her parçasında -nehyedilenler hariç- namaz kılınabilir. Mescidlerin inşa
edilmesi namazların cemaatle kılınması, Müslimleri cem etmek içindir.
 3. Ebu Davud, 1309; İbni Mace, 1335
 4. O (sav) İbni Abbas’la (bk. Buhari, 183; Müslim, 763), Huzeyfe’yle (bk. Müslim, 772) namazı iki
kişi olarak cemaatle kılmıştır.
 5. Ebu Umeyr ibni Enes (ra), Ensar’dan olan amcalarından birinden şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) cemaati nasıl namaza toplayacağını düşündü, zihni bununla meşgul idi. Kendi-
sine namaz vakti girince bir bayrak dik, onu görenler birbirlerine haber verirler denildi. Fakat bu
teklif Peygamber’in (sav) hoşuna gitmedi. Boru çalınsın diye söz edildi. -Ravilerden Ziyad, Yahudi-
lerin ibadetlerine çağırdıkları davet borusudur, dedi.- O da hoşuna gitmedi ve ‘‘O Yahudilerin işi-
dir.’ buyurdu. Çan çalınması hatırlatılınca, ‘Bu da Hristiyanların işidir.’ buyurdu. Abdullah ibni Zeyd,
Resûlullah’ın (sav) üzüntüsü gibi üzülerek evine döndü. Gece rüyasında kendisine ezan gösterilip
öğretildi. Sabahleyin Resûlullah’a (sav) gelip gördüğünü anlatmak üzere şöyle dedi: ‘Ey Allah’ın
Resûlü! Ben uyku ile uyanıklık arasında iken bana birisi gelerek, bana ezanı öğretip belletti.’
Ebu Umeyr dedi ki: ‘Ömer bu rüyayı yirmi gün önce görmüş fakat gördüğünü saklamıştı. Son-
radan Ömer de rüyasını Resûlullah’a (sav) aktarmıştı. Resûlullah (sav), ‘Bunu bana daha önceden
neden haber vermedin?’ buyurunca, ‘Abdullah ibni Zeyd benden önce davrandı ben de utandım.’
dedi.’
Resûlullah (sav), ‘Ey Bilal kalk da bak, Abdullah ibni Zeyd ne söylerse sen de onları ezberle ve ay-
nen söyle.’ buyurdu. Ravi diyor ki: Bilal ilk ezanı böylece okudu.” (Ebu Davud, 498)

318
CEMAAT NAMAZI BABI

Müslimlerin yaşadığı bir yerde, sayıları az da olsa namaz cemaatle kılınır.


Ebu Derda’dan (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Köyde ve kırda üç kişi bir arada olur da namazı cemaatle kılmazlarsa, şey-
tan mutlaka onlara üstün gelmiştir. Mutlaka cemaate devam et. Kurt, ancak
sürüden ayrı kalan koyunu yer.” 6
Cemaatle namazın ikame edilmediği bir toplum, şeytanın hâkimiyet
kurduğu, Allah’ı (cc) çok az zikreden bir toplumdur.
“Şeytan, onları hâkimiyeti altına almış ve onlara Allah’ı zikretmeyi unuttur-
muştur. Bunlar, şeytanın taraftarlarıdır. Dikkat edin! Hiç şüphesiz şeytanın
taraftarları, hüsrana uğrayanların ta kendileridir.” 7
Cemaatle namaz kılmak; Allah’ın (cc), Resûl’üne indirdiği şeriat, hidaye-
te ulaştıran sünnetlerdendir. Cemaatle namaz ikame edildiği hâlde ona
iştirak etmeyen büyük bir tehlikeyle karşı karşıyadır.
Abdullah ibni Mesud’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Yarın kim, Müslim olarak Allah’ın karşısına çıkmak isterse şu namazlara,
ezan okunan yerde devam etsin. (Mescidlerde kılsın.) Şüphesiz ki Allah, si-
zin Peygamberiniz için hidayet yollarını şeriat (kanun) yapmıştır. Kuşkusuz
bunlar da hidayet yollarındandır. Eğer siz, cemaate gelmeyip evinde namaz
kılanlar gibi namazı evlerinizde kılarsanız onun sünnetini terk etmiş olursu-
nuz. Peygamberin sünnetini terk ederseniz sapmış olursunuz. Bir kimse güzel
bir şekilde abdest alır sonra da şu mescidlerden birine giderse onun attığı her
adım için Allah bir sevap (hasene) yazar, onu bir derece yükseltir, bir güna-
hını siler. Öyle günlerimizi gördüm ki, bilinen münafıklardan başkası cema-
ati terk etmezdi. Öyle ki, (bizden) bir kimse iki kişinin arasına girmiş onlara
yaslanarak cemaate gelip safa geçerdi.” 8
İslam nezdinde cemaat namazı o kadar önemlidir ki; savaş hâlinde, o
can pazarında dahi namazların cemaatle kılınmasını ister.
“(Savaş ve korku durumunda) onların içinde olur ve onlara namaz kıldırır-
 6. Ebu Davud, 547; Nesai, 847
 7. 58/Mücadele, 19
 8. Müslim, 654

319
NAMAZ KİTABI

san (şöyle yap): Onlardan bir topluluk seninle beraber (namaza) dursun ve
silahlarını yanlarına alsınlar. (Namaz kılanlar) secdeye vardığında, (namaz
kılmayanlar) arkanızda (sizi korumak için) dursunlar. (Birinci grup namazı
bitirince kalksın) Namaz kılmayan bir topluluk gelsin ve seninle beraber na-
maz kılsınlar. Tedbirlerini ve silahlarını alsınlar. Kâfirler size bir defada/ânsı-
zın hücum edebilmek için silahlarınızdan ve eşyalarınızdan habersiz olmanızı
isterler. Yağmurdan dolayı eziyet görüyorsanız ya da hastaysanız silahlarınızı
bırakmanızda size bir günah yoktur. Tedbirlerinizi alınız! Şüphesiz ki Allah,
kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.” 9
Allah Resûlü (sav) cemaatle namaza özen gösterir; özürsüz olarak cemaat-
ten geri kalanları ağır bir dille kınar, cezalandırmak isterdi.
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Nefsim elinde bulunan Allah’a yemin olsun ki içimden; odun toplanmasını
emredip, daha sonra namaz kılınmasını buyurup, ezan okutturup, birine de
emrederek cemaate imam olmasını sağlayıp, daha sonra cemaate gelmeyenle-
rin arkasından yetişip evlerini yakmak geçiyor. Nefsim elinde bulunan Allah’a
yemin olsun ki cemaate gelmeyen bu kimseler, burada etli kemik parçaları veya
iki adet âlâ paça olduğunu bilseydi yatsı namazına gelirdi.” 10
B. Cemaatle Namaz Aidiyeti Arttırır
Beş vakit namazı mescidde cemaatle kılmak, kişinin İslam toplumuna
ve İslam ümmetine aidiyetini arttırır. Her gün beş vakit kardeşleriyle bir
araya gelen; onların dertlerinden, Müslimlerin gündeminden haberdar
olur. Müslimlerin ahlakından olan, kardeşinin derdiyle dertlenmek ve di-
ğerkâmlık ahlakıyla ahlaklanır. Münafıkların ahlakından olan şuh, ben-
cillik nemelâzımcılık illetinden kurtulur.
Yukarıda okuduğumuz rivayetlerde cemaatten geri kalmanın nifakla iliş-
kilendirilmesi önemlidir. 11
 9. 4/Nîsa, 102
 10. Buhari, 644; Müslim, 651
 11. Elbette bu, kişiyi dinden çıkaran itikadi nifak değil; kişiyi dinden çıkarmayan küçük nifak,
yani ameli/ahlaki nifaktır. Çünkü bazı rivayetlerde Allah Resûlü (sav) onların evde namaz kıldığını
belirtmiştir. Malumdur ki; büyük nifakla dinden çıkanlar evlerinde namaz kılmazlar.

320
CEMAAT NAMAZI BABI

Çünkü münafıklar İslam toplumunda yaşasalar da İslam toplumundan


kopuklardır. Bedenleri toplum içinde, ruhları ve kalpleri başka yerlerde-
dir. Kendilerine ait dertleri, özel gündemleri ve şahsi menfaatleriyle ilgili
hedefleri vardır. Bu ahlaki bir illet, bir kalp hastalığıdır. Kurtulmanın yol-
larından biri cemaati önemsemek, cemaate iştirak etmektir.
Enes’ten (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Her kim kırk gün süreyle cemaate devam eder ve ilk tekbire yetişirse onun
için iki kurtuluş yazılır; ateşten kurtuluş ve nifaktan kurtuluş.” 12
C. Cemaatle Namaz, Emre İcabettir
“Ey iman edenler! Sizleri, size hayat verecek şeylere davet ettiğinde Allah’a
ve Resûl’e icabet edin. Bilin ki Allah, kişiyle kalbi (düşünceleri) arasına girer.
Ve muhakkak (diriltilip), O’nun huzurunda toplanacaksınız.” 13
Ezan; İlahi bir çağrıdır. Ezan sesini duyup da cemaate iştirak eden, Yüce
Allah’ın hayat veren çağrısına icabet etmiştir. Şüphesiz ki O’nun (cc) ha-
yat veren çağrısına icabet edene “hayat” bahşedilecek ve “hayat” bulacak-
tır. Ayetin devamında “…Bilin ki Allah, kişiyle kalbi arasına girer…” ifadesi
önemlidir. Zira buradan, bahşedilen hayatın kalp hayatı olduğunu anlı-
yoruz. Küfür, nifak, masiyet ve bidatlerle ölen veya hastalanan kalpler,
Yüce Allah’ın çağrısına icabet ettikçe hayat bulur. Ölüyse dirilmeye, has-
taysa şifa bulmaya başlar.
Yalnızca emre icabet için evinden çıkan ve mescide gelen kimse, gök
ehlinin duasını yanına alır.
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Kişinin cemaatle kıldığı namaz, evinde ve pazarda kıldığı namazdan yirmi
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Gönlümden öyle geçiyor ki gençlerime odun toplamalarını emredeyim, sonra da özürsüz ola-
rak cemaate gelmeyip namazı evlerinde kılanların evlerine gideyim ve evlerini başlarına yaka-
yım.” (Ebu Davud, 549)
Bu daha ziyade yalan söylemek, emanete ihanet, sözde durmamak gibi ameli nifak alametlerin-
dendir.
 12. Tirmizi, 241
 13. 8/Enfâl, 24

321
NAMAZ KİTABI

beş kat daha sevaptır. Şöyle ki, kişi güzelce abdest alır, mescide gider ve bu
esnada namazdan başka bir gayesi olmazsa, attığı her adımla bir derece yük-
seltilir ve işlediği hatalardan biri silinir. Namaz kıldıktan sonra, namaz kıldığı
yerden ayrılmadığı sürece melekler onun için bağışlanma diler, ‘A llah’ım onu
bağışla! Allah’ım ona merhamet et!’ derler. Sizden biri namazı beklediği süre-
ce namaz kılıyor hükmündedir.” 14
Dünya ve ahiret hayrının özü Mele-i A’lânın, meleklerin duasını elde
etmektedir. Onlar Allah’a isyan etmeyen, duaları makbul bir topluluktur.
D. Cemaatle Namaz Yirmi Yedi Kat Daha Faziletlidir
Abdullah ibni Ömer’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle
buyurmuştur:
“Cemaatle kılınan namaz, tek başına kılınan namazdan yirmi yedi derece
daha üstündür.” 15
Cemaatin sayısı arttıkça kişinin alacağı ecir de beraberinde artmaktadır.
Ubey ibni Ka’b’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) bir gün bize sabah namazını kıldırdı ve ‘Falan kimse burada
mıdır?’ buyurdu.
Ashab, ‘Hayır.’ dediler.
‘Falan kimse burada mı?’ buyurdu.
Yine, ‘Hayır.’ dediler.
Bunun üzerine Resûlullah (sav), ‘Bu iki namaz (sabah ve yatsı namazları) mü-
nafıklara en ağır gelen namazlardır. Eğer siz bu iki vakit namazdaki sevabı bir
bilseydiniz dizleriniz üzerinde sürünerek bile olsa cemaate gelirdiniz. Birinci
saf, sevap ve Allah’a yakınlık yönünden meleklerin safları gibidir. Sizler birinci
saftaki sevabı bilseydiniz ona yarış edercesine gelirdiniz. Bir kimsenin diğer
bir kimse ile cemaat olarak namaz kılması tek başına namaz kılma-
sından, iki kişiyle cemaat olması tek kişiyle cemaat olmasından daha

 14. Buhari, 647


 15. Buhari, 645; Müslim, 650

322
CEMAAT NAMAZI BABI

sevap ve değerlidir. Cemaat ne kadar çok olursa Allah’a o derece se-


vimlidir.’ buyurdu.” 16
Bir vakit namazı cemaatle kılan Müslim, yirmi yedi kat ecir alır. Bu şu
demektir: Cemaatle namaz kılmayan bir Müslim’in neredeyse bir aylık
ecrini bir vakitte elde eder.
E. Cemaatle Namaz Tüm Geceyi Namazla Geçirmektir
Abdurrahman ibni Ebi Amra’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Osman ibni Affan, akşam namazından sonra mescide girdi ve tek başına
oturdu. Ben de kendisinin yanına oturdum. Bana, ‘Ey kardeşimin oğlu, Resû-
lullah’ı (sav), ‘Kim, yatsı namazını cemaatle kılarsa, gecenin yarısını namazla
geçirmiş gibi olur. Kim, sabah namazını cemaatle kılarsa, bütün gece namaz
kılmış gibi olur.’ derken işittim’ dedi.” 17
Hadis günümüzü ilgilendiren önemli bir kulluk kaidesini ihtiva etmekte-
dir: Çalışma sistemi nedeniyle gece namazını kılamayanlar, sabah ve yatsı
namazını cemaatle kılmalıdır. Böylece tüm geceyi namazla geçirmiş sayı-
lacaktır. Hadisin işaret ettiği bir diğer kaide şudur: Kişi bazı nedenlerden
hayrın tamamını elde edemiyorsa, yapabildiği kadarını yapmalıdır. Bugün
çalışma sistemi nedeniyle çoğu insan öğle, ikindi ve akşam namazlarını
cemaatle kılamamaktadır. Ancak sabah ve yatsı namazlarında çoğunluk
evindedir. Cemaate iştirak etmelerinin önünde bir engel yoktur.
F. Cemaatle Namaz Bağışlanmaktır
Osman’ın (ra) azadlı kölesi Humrân’dan şöyle rivayet edilmiştir:
“Osman ibni Afvan bir gün abdest almıştı, abdesti güzel bir şekilde idi. Sonra
şöyle demiştir: ‘Resûlullah’ın (sav) abdest aldığını ve abdestini güzel bir şekilde
yaptığını gördüm. Abdestten sonra, ‘Kim, bu şekilde abdest alır arkasından
yalnızca namaz kılmak gayesiyle mescide çıkarsa, geçmiş günahları bağışla-
nır.’ buyurdu.” 18

 16. Ebu Davud, 554; Nesai, 843


 17. Müslim, 656
 18. Müslim, 232

323
NAMAZ KİTABI

G. Cemaatle Namaz Mescidin Tüm Faziletlerini Kapsar


Mescidde cemaatle namaz kılan kimse, mescidle ilgili varid olan tüm
faziletleri elde eder. 19
II. Cemaatle Namazın Hükmü
Namazların cemaatle kılınması farz-ı kifayedir. Yani bir topluluk yaptı-
ğında diğerlerinden sorumluluk düşer; onlar hakkında müekked sünnet
olur. Bu; konu hakkında varid olan tüm delillerin bir araya toplanması
ve her biriyle amel etmenin en racih yoludur. Allah en doğrusunu bilir. 20
 19. Konuya dair detaylı açıklama için bk. "Mescidlerin Önemi/Fazileti", 1/540
 20. Cemaat namazıyla ilgili nasları bir araya topladığımızda üç sınıf altında tasnif edebiliriz.
Namazların Mutlaka Cemaatle Kılınması Gerektiğine Delalet Eden Naslar
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Nefsim elinde bulunan Allah’a yemin olsun ki içimden, odun toplanmasını emredip, dah a sonra
namaz kılınmasını buyurup, ezan okutturup, birine de emredip, cemaate imam olmasını sağla-
yıp, daha sonra cemaate gelmeyenlerin arkasından yetişip evlerini yakmak geçiyor. Nefsim elin-
de bulunan Allah’a yemin olsun ki cemaate gelmeyen bu kimseler, burada etli kemik parçaları
veya iki adet âlâ paça olduğunu bilseydi yatsı namazına gelirdi.” (Buhari, 644; Müslim, 651)
Abdullah ibni Mesud’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Yarın kim, Müslim olarak Allah’ın karşısına çıkmak isterse şu namazlara, ezan okunan yerde de-
vam etsin. (Mescidlerde kılsın.) Şüphesiz ki Allah, sizin Peygamberiniz için hidayet yollarını şeriat
(kanun) yapmıştır. Kuşkusuz bunlar da hidayet yollarındandır. Eğer siz, cemaate gelmeyip evinde
namaz kılanlar gibi namazı evlerinizde kılarsanız sünnetini terk etmiş olursunuz. Peygamberini-
zin sünnetini terk ederseniz sapmış olursunuz. Bir kimse güzel bir şekilde abdest alır sonra da
şu mescidlerden birine giderse onun attığı her adım için Allah bir sevap (hasene) yazar, onu bir
derece yükseltir, bir günahını siler. Öyle günlerimizi gördüm ki, bilinen münafıklardan başkası
cemaati terk etmezdi. Öyle ki, (bizden) bir kimse iki kişinin arasına girmiş, onlara yaslanarak ce-
maate gelip safa geçerdi.” (Müslim, 654)
Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Gözleri görmeyen bir kimse, Peygamber’e (sav) geldi ve ‘Ey Allah’ın Resûlü, elimden tutup beni
mescide götürecek bir kimsem yok.’ dedi ve namazı kendi evinde kılması için izin istedi. Resûlul-
lah da (sav) ona bu izni verdi. Bu kimse dönüp gittikten sonra arkasından onu çağırdı ve ‘Namaz
ezanını duyuyor musun?’ buyurdu.
O da, ‘Evet.’ dedi.
Peygamber, ‘O zaman çağrıya cevap ver.’ buyurdu.” (Müslim, 653)
Bu naslarda cemaatle namazdan geri kalmanın şer’i ukubet/ceza gerektirdiği, geri kalanın mü-
nafık olduğu ve kör dahi olsa ezanı duyanın cemaate iştirakinin zorunlu olduğu anlaşılır. Bu da
“Cemaatle namaz farz-ı ayndır, namazın sıhhat şartıdır, özrü olmadığı hâlde cemaate iştirak et-
meyenin namazı batıldır.” diyenlerin görüşünü destekler.
Namazların Cemaatle Kılınması Sünnettir Anlayışına Delalet Eden Naslar
•  Abdullah ibni Ömer’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Cemaatle kılınan namaz, tek başına kılınan namazdan yirmi yedi derece daha faziletlidir.” (Buha-
ri, 645; Müslim, 650)
“Daha faziletlidir” ifadesi Arap dilinde ism-i tafdildir. İki şeyin hükümde ortak olduğunu, ancak

324
CEMAAT NAMAZI BABI

birinin daha belirgin olduğunu anlatır. “Ahmed, Mehmed’den daha âlimdir.” dediğimizde; hem
Ahmed’in hem de Mehmed’in ilimde ortak olduğunu, Ahmed’in biraz daha fazla ilim sahibi ol-
duğunu anlarız.
Allah Resûlü (sav) cemaat namazıyla ferdi namazı karşılaştırmıştır. Cemaat namazının ferdi na-
mazdan daha fazla faziletli olduğunu belirtmiştir. Bu da her iki namazında faziletli olduğunu,
birinin daha fazla faziletli olduğunu gösterir. Hâliyle; şayet cemaat namazı farz olsa, ferdi namaz
masiyet olurdu. Zira farzı terk eden günahkârdır. Allah Resûlü (sav) ferdi namazın günah olması
şöyle dursun, faziletli olduğunu ispat eder.
•  Ebu Musa El-Eşari’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Namaz konusunda en fazla sevaba nail olanlar mescide en uzaktan gelenlerdir. Cemaatle na-
maz kılmak için namazı bekleyenler de hemen namazı kılıp uyuyanlardan daha çok sevap kaza-
nır.” (Buhari, 651; Müslim, 662)
Burada da Allah Resûlü (sav) cemaatle namaz kılanla ferdî namaz kılıp uyuyanın ecirlerini karşı-
laştırmaktadır. Yani, her iki namazın da ecrinin olduğunu; cemaatle kılanın daha çok ecir aldığını
söylemiştir.
Benzer bir hadis de şudur:
Ubey ibni Ka’b’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) bir gün bize sabah namazını kıldırdı ve ‘Falan kimse burada mıdır?’ buyurdu.
Ashab, ‘Hayır.’ dediler.
‘Falan kimse burada mı?’ buyurdu.
Yine, ‘Hayır.’ dediler.
Bunun üzerine Resûlullah (sav), ‘Bu iki namaz (sabah ve yatsı namazları) münafıklara en ağır gelen
namazlardır. Eğer siz bu iki vakit namazdaki sevabı bir bilseydiniz dizleriniz üzerinde sürünerek
bile olsa cemaate gelirdiniz. Birinci saf, sevap ve Allah’a yakınlık yönünden meleklerin safları gi-
bidir. Sizler birinci saftaki sevabı bilseydiniz ona yarış edercesine gelirdiniz. Bir kimsenin diğer bir
kimse ile cemaat olarak namaz kılması tek başına namaz kılmasından, iki kişiyle cemaat olması
tek kişiyle cemaat olmasından daha sevap ve değerlidir. Cemaat ne kadar çok olursa Allah’a o
derece sevimlidir.’ buyurdu.” (Ebu Davud, 554; Nesai, 843)
Bir grup âlim; bu istidlale karşı çıkmış ve ism-i tafdilin her zaman iki şeyi karşılaştırmak anlamına
gelmediğini söylemişlerdir. Örnek olarak şu ayeti vermişlerdir:
“Mümin erkeklere: ‘Gözlerini (haramdan) kısmalarını ve iffetlerini korumalarını’ söyle. Bu, onlar
için en hayırlı/temiz olandır. Şüphesiz ki Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.” (24/Nûr, 30)
Yüce Allah, gözü haramdan kısmak ve iffeti muhafaza etmek için “Bu, onlar için en/daha hayırlı/
temiz olandır.” buyurur, ancak “İffetsiz olmak da hayırlıdır.” denemez.
Deriz ki: Bu itiraz iki yönden hatalıdır:
ɂ  İsm-i tafdilde aslolan iki şeyi karşılaştırma, birinin diğerinden daha belirgin olduğunu ifade
etmek içindir. Aslın dışına çıkmak için bir delil, karine olmalıdır.
ɂ  Bu vb. ayetlerde tek bir şey zikredilmektedir. Cemaat namazıyla ilgili hadislerde Allah Resûlü
(sav) açıkça iki şeyi karşılaştırmaktadır ve birinin diğerinden daha hayırlı olduğunu ifade et-
mektedir.
•  Cabir ibni Yezid ibni El-Esved’in (ra) babasından şöyle rivayet edilmiştir:
ɂ  “Cabir’in babası henüz genç bir delikanlı iken Peygamber (sav) ile birlikte namaz kıldı. Peygam-
ber (sav) namazı kılıp bitirince bir de ne görsün iki kişi mescidin bir köşesinde namaz kılmayıp
oturuyorlar. O iki kişiyi çağırttı, onlar da titreyerek geldiler.
Resûlullah (sav) onlara, ‘Bizimle beraber sizi namaz kılmaktan engelleyen şey ne idi?’ buyurdu.
Onlar da, ‘Biz evlerimizde kılmış idik.’ dediler.

325
NAMAZ KİTABI

Bunun üzerine Resûlullah (sav) onlara, ‘Böyle yapmayınız, sizden biri evinde namaz kılar da nama-
zı kılmamış bir imama (cemaate) rastlarsa, onlarla birlikte tekrar kılsın çünkü o kıldığı kendisi için
nafile olmuş olur.’ buyurdu.” (Ebu Davud, 575; Tirmizi, 219)
Busr ibni Mihcen’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Babası Mihcen Allah Resûlü’nün meclisinde oturuyordu. Müezzin namaz için ezan okudu. Resû-
lullah namaz kılıp döndü. Mihcen oturduğu yerde idi. Kendisi ile beraber namaz kılmadı. Resû-
lullah ona,
‘Neden cemaatle namaz kılmadın? Sen Müslim değil misin?’ dedi.
O da, ‘Müslimim ya Resûlullah, ancak ben evde kılmıştım.’
‘Geldiğin zaman insanlar ile beraber namaz kıl, velev ki daha önce kılmış ol.’ dedi.” (Muvatta, 349;
Nesai, 857)
Yezid ibni Amir’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber (sav) namazda iken geldim, onlarla birlikte namaz kılmayıp bir kenara oturdum, sö-
züne şöyle devam etti, Peygamber (sav) namazdan sonra bana dönüp beni oturur görünce, ‘Ey
Yezid! Müslim olmadın mı yoksa?’ buyurdu.
Ben de, ‘Evet, Müslim oldum ey Allah’ın Resûlü’ dedim.
Bunun üzerine, ‘Peki öyleyse niçin insanlarla beraber namaza durmuyorsun?’ buyurdu.
Ben de, ‘Sizin namaz kıldığınızı tahmin ederek ben evde kılmıştım.’ dedim.
Bunun üzerine Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: ‘Mescide geldiğin zaman insanları namaz kılarken
bulursan onlarla birlikte namaza dur. Önceki kendi başına kıldığın namaz senin için farz olmuş
olur. Bu sonraki cemaatle kıldığın namaz ise nafile yerine geçer.’ ” (Ebu Davud, 577)
İki hadiste de soruya muhatap olan sahabi evde namaz kıldıklarını beyan etmişlerdir. Allah Resû-
lü (sav) evde namaz kıldıkları için onları kınamamış, cemaatle namaz kılmanın farz olduğunu be-
yan etmemiştir. İhtiyaç hâlinde açıklamayı ertelemek caiz değildir.
Allah Resûlü (sav) töhmet altında kalmamaları için, evde namaz kılmış olsalar da cemaatle namaz
kılındığında namaz kılmalarını istemiştir. Evde kıldıkları namazın asıl, cemaatle kıldıkları ikinci
namazın nafile olduğunu beyan etmiştir. Şayet cemaatle namaz farz olsaydı; evde kıldıkları na-
maz masiyet olmuş olacaktı. Oysa Allah Resûlü (sav) evde kıldıkları namazı asıl namaz kabul et-
miştir.
•  Abdulaziz ibni Suheyb El-Benani’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Birisi Enes ibni Malik’e, ‘Resûlullah’ın (sav) sarımsakla ilgili bir şeyler söylediğini işittin mi?’ diye
sorunca Enes ibni Malik şöyle demişti, ‘Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: ‘Kim bu bitkiden yerse bize
-veya bizim mescidimize-yaklaşmasın.’’” (Buhari, 856; Müslim, 562)
Soğan ve sarımsak gibi yiyecekler mübahtır. Allah Resûlü (sav) bunları yiyenin cemaate iştiraki-
ni yasaklamıştır. Şayet cemaat namazı farz olmuş olsaydı; cemaate iştiraki değil, bu yiyecekleri
yasaklamalıydı. Zira farz bir ibadete engel olan şey, harama götüren vesile olarak yasaktır. Allah
Resûlü’nün (sav) soğan ve sarımsağı yasaklamaması, yalnızca yiyene mescide gelmeyi yasaklama-
sı, cemaat namazının farz olmadığını gösterir.
•  Mahmud ibni Rebi’ El-Ensari’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Kör olan Itban ibni Malik kendi akraba ve aşiretine imamlık yapardı. Bir gün Itban, Resûlullah’a
(sav) şöyle dedi: ‘Ey Allah’ın Resûlü (sav) bazı geceler aşırı yağmurdan dolayı sel oluyor, ben de
gözleri görmeyen bir âmâyım. Evimde bir köşede bir namaz kılsanız da ben de orayı bir musalla/
namazgâh edinsem!’ Resûlullah (sav) onun talebini kırmadı ve evine gitti.
Itban’a, ‘Namazı nerede kılmamı istersin?’ diye sordu. Itban, Peygamber’e (sav) evinde bir yer gös-
terdi ve Resûlullah (sav) namazı orada kıldı.” (Buhari, 667; Müslim, 33)
Bu hadisi zikretmemizin sebebi şudur:

326
CEMAAT NAMAZI BABI

Cemaat namazını farz görenler, yukarıda kaydettiğimiz bir hadise dayanırlar.


Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Gözleri görmeyen bir kimse, Peygamber’e (sav) geldi ve ‘Ey Allah’ın Resûlü, elimden tutup beni
mescide götürecek bir kimsem yok.’ dedi ve namazı kendi evinde kılması için izin istedi. Resûlul-
lah da (sav) ona bu izni verdi. Bu kimse dönüp gittikten sonra arkasından onu çağırdı ve ‘Namaz
ezanını duyuyor musun?’ buyurdu.
O da, ‘Evet.’ dedi.
Peygamber de, ‘O zaman çağrıya cevap ver.’ buyurdu.” (Müslim, 653)
Derler ki; Allah Resûlü’nün görme engelliye dahi izin vermemesi, cemaat namazının farz olduğu-
nu gösterir. Oysa bu istidlal ilmî açıdan sorunludur. Şöyle ki;
ɂ  Yüce Allah, görme engelli Müslimleri özürlü kabul etmiştir.
“Kör olana günah yoktur, topal olana günah yoktur, hasta olana da (savaştan geri kaldıkları için)
günah yoktur. Kim Allah’a ve Resûl’üne itaat ederse, onu altından ırmaklar akan cennete sokar.
Kim de (itaatten) yüz çevirirse ona, can yakıcı (bir azapla) azap eder.” (48/Fetih, 17)
ɂ  Allah Resûlü (sav) yukarıda okuduğumuz Itban ibni Malik isimli sahabiye evde namaz kılması
için izin vermiştir. Hatta gidip evinde namaz kılarak, onu dolaylı olarak teşvik etmiştir.
Bu da izin vermediği görme engelli sahabiyle ilgili özel bir durumun olduğunu göstermektir.
Zira Itban ibni Malik izin istemiş izin vermiş, bir başka sahabi izin istemiş izin verilmemiştir. Bu
da izin verilmeyen sahabinin durumunun özel olarak incelenmesi gerektiğini göstermektedir.
Görebildiğimiz kadarıyla bu hadise, sadra şifa bir cevap verilmemiştir. Bazı âlimler demiştir ki:
“O sahabi evde namaz kılıp cemaat ecri almak istiyordu. Allah Resûlü cemaat ecri için mescide
gelmesini istedi.” (bk. El-Minhâc, 653 No.lu hadis şerhi)
ɂ  Açıkçası bu bir cevap değildir. Zira bir özür sebebiyle salih amelden geri kalan, o amelin ecrini
almaktadır. Bu kaide hem şeriatın genel naslarında mevcuttur hem de cemaat namazıyla ilgili
hususi naslarda varid olmuştur.
Ebu Burde’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Ebu Burde ve Yezid İbni Ebu Kebşe birlikte yolculuk ediyordu. Yezid bu sırada oruçlu idi. Ebu Bur-
de ona şöyle dedi: ‘Ben Ebu Musa’dan defalarca duydum; Resûlullah’ın (sav) şöyle buyurduğunu
söylemişti, ‘Kul hastalandığında veya yolculuğa çıktığında sağlıklı iken veya yolculuğa çıkmadan
önce yapmış olduğu amellerin sevabını aynen alır.’ ’ ” (Buhari, 2996)
Enes ibni Malik’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) Tebuk Gazvesi’nden dönüp de Medine’ye yaklaştığında şöyle buyurdu: ‘Şüphesiz
Medine’de öyle kimseler var ki her nerede yürüyüp yol almışsanız, hangi vadiyi kat edip geçmiş-
seniz mutlaka onlar da sizinle beraberdir.’
Ashab, ‘Ey Allah’ın Resûlü onlar Medine’de bulundukları hâlde öyle mi?’ deyince;
O, ‘Evet, onlar Medine’de kaldıkları hâlde mazeretleri, onları (sizinle beraber gelmekten) alıkoy-
muştu.’ diye buyurdu.” (Buhari, 4423)
Cemaat namazıyla ilgili şöyle denmiştir:
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Kim abdestini güzelce alır cemaatle namaz kılmak için mescide çıkar, fakat cemaati namaz kıl-
mış olarak bulursa Allah o kimseye cemaate hazır olup da namazını cemaatle kılanın sevabı gibi
sevap verir ve o cemaatin sevabından da hiçbir şey eksilmez.” (Ebu Davud, 564; Nesai, 855)
Bir başka grup âlim şöyle demiştir: “Allah Resûlü o sahabenin kendi başına mescide gelebilece-
ğini bilmiş, bundan dolayı izin vermemiştir. Bugün bile bazı görme engelliler tek başlarına bir
yerden başka bir yere gidebilmektedir.” (bk. Neylu’l Evtâr, 1031 No.lu hadis şerhi)
Açıkçası bu cevap sadra şifa bir cevap değildir. İlim talebelerinin önünde araştırılmayı bekleyen

327
NAMAZ KİTABI

hadislerden biri bu hadis olsa gerektir. Biz daha önce bu hadisle ilgili muhtemel bir hikmeti şöyle
açıklamıştık: Bu, Allah Resûlü’nün engelli bireyleri topluma kazandırma siyasetinin bir yansıması
olabilir. Bk. “Engelli Bireylere Davranış Fıkhı” 1/496
Cemaatle Namazın İkame Edilmesini, Yani Farz-ı Kifaye Olduğunu Gösteren Deliller
Ebu Derda’dan (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Köyde ve kırda üç kişi bir arada olur da namazı cemaatle kılmazlarsa, şeytan mutlaka onlara
üstün gelmiştir. Mutlaka cemaate devam et. Kurt, ancak sürüden ayrı kalan koyunu yer.” (Ebu
Davud, 547; Nesai, 847)
Bu hadis şahısların namaz kılmasından bağımsız olarak “namazın ikame edilmesini” emretmek-
tedir. Önemli olan İslam toplumunda cemaatle namazın ikamesidir. Bu da farz-ı kifaye tanımına
uymaktadır.
Deriz ki: bu görüş tüm rivayetleri bir araya toplamakta, her delille amel edilmesini sağlamaktadır.
Allah en doğrusunu bilir.

328
CEMAAT NAMAZI BABI

III. Kadınların Cemaat Namazı


Kadınların mescidde kılınan cemaat namazına iştiraki caiz olduğu gibi,
kendi aralarında cemaatle namaz kılmaları da caizdir. Asr-ı Saadet Döne-
mi’nde her iki durum da yaşanmıştır. Cemaat namazına iştiraklerine dair
şu örnekleri zikredebiliriz:
Urve ibni Zubeyr (ra), Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet etmiştir:
“Müslim kadınlar, mırt adı verilen örtüye bürünerek Peygamber (sav) ile bir-
likte sabah namazına iştirak ederlerdi. Namaz bitince evlerine dönerlerdi. Ge-
cenin karanlığından ötürü kimse onları tanımazdı.” 21
Hind binti’l Haris, Ümmü Seleme’den şöyle rivayet etmiştir:
“Resûlullah (sav) namazdan çıkmak için selam verirdi ve selam verir vermez
kadınlar kalkıp giderdi. Fakat kendisi kalkmadan önce birazcık beklerdi.
İbni Şihab şöyle demiştir: ‘Bana kalırsa Resûlullah (sav) erkek cemaat ile kadın-
ların karşılaşmasını önlemek için bu şekilde beklerdi ki kadınlar çıkıp gitsin.
Tabii ki her şeyin en doğrusunu sadece Allah bilir.” 22
Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav), ‘Erkeklerin saflarının en hayırlısı öndeki, en kötüsü de son-
daki saftır. Kadınların saflarının en hayırlısı en arkadaki, en kötüsü de en ön-
deki saftır.’ buyurdu.” 23
İbni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Ömer’in eşi sabah ve yatsı namazlarını cemaatle kılmak üzere mescide gelir-
di. Birisi kendisine, ‘Ömer’in hoşuna gitmediği ve kıskanç bir erkek olduğunu
bildiğin hâlde niçin mescide gelmek üzere dışarı çıkıyorsun?’ diye sorduğun-
da ona şöyle mukabelede bulundu,
‘Ömer niçin benim mescide gelmeme engel olmuyor?’
Cevap bekleyen bu soruya bizzat o adamın kendisi şu cevabı verdi: ‘Onu

 21. Buhari, 578; Müslim, 645


 22. Buhari, 837
 23. Müslim, 440

329
NAMAZ KİTABI

engelleyen Resûlullah’ın (sav) şu sözüdür, ‘A llah’ın kadın kullarının mescidlere


gelmelerine engel olmayın.’ ” 24
Kendi aralarında cemaatle namaz kılarlar:
“Aişe farz namazda kadınlara imamlık yapar; onların ortasında dururdu.” 25
“Ümmü Seleme kadınlara imamlık yapar; onların ortasında dururdu.” 26
Kadınların kendi aralarında yaptıkları cemaatte ezan okuyup kamet ge-
tirmelerinde, sesli namazları açıktan okumalarında, Fâtiha Suresi sonra-
sında topluca “âmin” demelerinde şer’an bir engel yoktur. Zira Aişe An-
nemiz imamlık yaptığında ezan okuyup kamet getirmiştir. 27
A. Efdal Olan, Kadınların Evde Namaz Kılmasıdır
İbni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: ‘Kadınlarınızın mescide gitmelerine engel
olmayınız. Bununla beraber evlerinizde namaz kılmak kendileri için daha ha-
yırlıdır.” 28
Abdullah ibni Mesud'dan (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöy-
le buyurmuştur:
“Bir kadının özel odasında kıldığı namaz evinin salonunda kıldığı namazdan,
evinin en gizli yerinde kıldığı namaz ise özel odasında kıldığı namazdan daha
hayırlı ve sevaptır.” 29
Ümmü Humeyd Peygamber’e (sav) geldi ve dedi ki:
“ ‘Ey Allah’ın Resûlü, ben senin ile beraber namaz kılmayı seviyorum.’
Peygamber (sav) dedi ki: ‘Benimle namaz kılmayı sevdiğini biliyorum; ama
evinin içinde kıldığın namaz evin önünde kıldığın namazdan, evin önünde
kıldığın namaz avluda kıldığın namazdan, avluda kıldığın namaz kavminin

 24. Buhari, 900; Müslim, 442


 25. Es-Sunenu’l Kubrâ, 5355
 26. Es-Sunenu’l Kubrâ, 5357
 27. bk. Hâkim, 731, Es-Sunenu’l Kubrâ, 1922
 28. Ebu Davud, 567
 29. Ebu Davud, 570

330
CEMAAT NAMAZI BABI

mescidinde kıldığın namazdan, kavminin mescidinde kıldığın namaz da be-


nim mescidimde kıldığın namazdan daha hayırlıdır.’
Bunun üzerine Ümmü Humeyd rica etti ve kendisi için evinin en arka ve ka-
ranlık kısmında bir mescid inşa edildi. Allah’a kavuşana kadar da burada na-
maz kılmaya devam etti.” 30
Zira kadının evde namaz kılması, emrolunduğu tesettüre ve evde karar
kılma ilkesine en uygun olandır. 31
B. Mescide Gelen Kadın Şer’i Ölçülere Riayet Etmelidir
Evinden çıkan kadının emrolunduğu şer’i ölçüler şunlardır:
• “Ey Nebi! Eşlerine, kızlarına ve müminlerin kadınlarına de ki: ‘(Tüm beden-
lerini örten) cilbablarını üstlerine giysinler. Bu, onların (hür ve iffetli olarak ta-
nınıp kötü) tanınmamaları ve eziyet görmemeleri için en uygun olandır. Allah,
(günahları bağışlayan, örten ve günahların kötü akıbetinden kulu koruyan)
Ğafûr, (kullarına karşı merhametli olan) Rahîm’dir.’ ” 32
• “…Gizledikleri ziynetler anlaşılsın/bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar.
Hep beraber topluca Allah’a tevbe edin ki, kurtuluşa eresiniz ey müminler!” 33
• Abdullah ibni Mesud’un (ra) hanımı Zeyneb (r.anha):
“Resûlullah (sav), bize, ‘Sizden biriniz mescide gelirse koku sürünmesin.’ bu-
yurdu.” 34
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Allah’ın kadın kullarının Allah’ın mescidlerine gitmelerine yasak getirme-
yin. Ama onlar da mescidlere süslenmiş ve kokulanmış olarak gelmesinler.” 35
İslam, evinden çıkan kadının tesettürüne, yürüme adabına ve süsüne bir
ölçü getirmiştir. Mescidlere gelme gerekçesi; cemaate iştirak, şer’i ilim
öğrenmek ve Müslimlerle beraber hayra şahitlik etmektir.
 30. Ahmed, 27090
 31. bk. 33/Ahzâb, 33
 32. 33/Ahzâb, 59
 33. 24/Nûr, 31
 34. Müslim, 443
 35. Ebu Davud, 565

331
NAMAZ KİTABI

Hafsa binti Sirin’den şöyle rivayet edilmiştir:


“Kız kardeşim, Peygamber’e (sav), ‘Cilbabı olmadığı için (topluca iştirak edi-
len bayramlar gibi hayrın bolca işlendiği günlerde) dışarı çıkamayan kadınla-
ra günah olur mu?’ diye sordu.
Allah Resûlü (sav), ‘Böylesi durumlarda arkadaşı, ona kendi cilbabını versin.
O da, bu sayede hayrın bulunduğu meclislere katılsın ve Müslimlerin topluca
dua ettiği ortamlarda bulunsun.’ şeklinde cevap verdi.’
Ümmü Atiyye (Basra’ya) geldiği zaman ona, ‘Bu sözü Peygamber’den (sav)
duydun mu?’ diye sordum.
O da, ‘Babam ona feda olsun ki evet.’ (Ümmü Atiyye Peygamber’den (sav) bah-
sederken mutlaka ‘babam ona feda olsun ki’ derdi.) Peygamber’in (sav) şöyle
dediğini de işittim, ‘Genç kızlar ve perde arkasında bulunan kızları (veya per-
de arkasında bulunan genç kızlar) ile hayızlı kadınlar dışarı çıkıp hayrın bu-
lunduğu meclislere katılsınlar ve Müslimlerin dualarına iştirak etsinler. Yalnız
hayızlı kadınlar namazgâhtan uzak dursunlar.’
Hafsa, ‘Hayızlı kadınlar da dışarı çıkıp bu meclislere katılır mı?’ diye sorunca,
Ümmü Atiyye, ‘Onlar Arafat’a çıkıp, şuraya buraya gitmiyorlar mı?’ demiştir.” 36
Kadın dikkat etmeli, şeytanın oyununa gelmemelidir. Mescide gelme-
yi özel kadın günlerine katılıma dönüştürmemelidir. Kadınların fakihesi
Aişe Annemizin uyarısına kulak vermelidir.
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) şu ân yaşayıp kadınların (giyim kuşam, koku sürünme, takı-
lar takma gibi konularda) ne garip işler ortaya çıkardığını görseydi kesinlikle
onların mescidlere gelmelerine mani olurdu; Tıpkı İsrailoğullarının kadınla-
rının mescidlere gitmekten alıkonması gibi…
Bu rivayeti nakledenlerden Yahya ibni Said Amra binti Abdurrahman’a, ‘İsra-
iloğullarının kadınlarına mescide gelmeleri yasaklanmış mıydı?’ diye sorunca
ondan ‘Evet.’ cevabını almıştır.” 37
 36. Buhari, 324
 37. Buhari, 869; Müslim, 445

332
CEMAAT NAMAZI BABI

C. Mescidden Erken Çıkmalıdır


Hind binti’l Haris, Ümmü Seleme’den şöyle rivayet etmiştir:
“Resûlullah (sav) namazdan çıkmak için selam verirdi ve selam verir vermez
kadınlar kalkıp giderdi. Fakat kendisi kalkmadan önce birazcık beklerdi.
İbni Şihab şöyle demiştir: ‘Bana kalırsa Resûlullah (sav) erkek cemaat ile kadın-
ların karşılaşmasını önlemek için bu şekilde beklerdi ki kadınlar çıkıp gitsin.
Tabii ki her şeyin en doğrusunu sadece Allah bilir.” 38
Hind binti’l Haris’ten rivayet edildiğine göre Resûlullah’ın (sav) zevcele-
rinden Ümmü Seleme şöyle demiştir:
“Resûlullah (sav) zamanında kadınlar farz namaz kılıp selam verdiklerinde kalkıp
giderlerdi. Resûlullah (sav) ve arkasında namaz kılan erkek cemaat ise Allah’ın
dilediği kadar bir süre beklerdi. Resûlullah (sav) kalktığında onlar da kalkardı.” 39
IV. Cemaatten Geri Kalmayı Meşru Kılan Şer’i Özürler
Cemaatten geri kalmayı meşru kılan şer’i özürler vardır. Bu özürlerden
herhangi biri vaki olursa kişi cemaatten geri kalsa da cemaat ecrini alır. Bu,
Yüce Allah’ın kullarına olan rahmetidir. Şer’i özürler, amelin ecrini korur.
Ebu Burde’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Ebu Burde ve Yezid İbni Ebu Kebşe birlikte yolculuk ediyordu. Yezid bu sı-
rada oruçlu idi. Ebu Burde ona şöyle dedi: ‘Ben Ebu Musa’dan defalarca duy-
dum; Resûlullah’ın (sav) şöyle buyurduğunu söylemişti, ‘Kul hastalandığında
veya yolculuğa çıktığında sağlıklı iken veya yolculuğa çıkmadan önce yapmış
olduğu amellerin sevabını aynen alır.’ ’ ” 40
Enes ibni Malik’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) Tebuk Gazvesi’nden dönüp de Medine’ye yaklaştığında şöyle
buyurdu: ‘Şüphesiz Medine’de öyle kimseler var ki her nerede yürüyüp yol al-
mışsanız, hangi vadiyi kat edip geçmişseniz mutlaka onlar da sizinle beraberdir.’

 38. Buhari, 837


 39. Buhari, 866
 40. Buhari, 2996

333
NAMAZ KİTABI

Ashab, ‘Ey Allah’ın Resûlü onlar Medine’de bulundukları hâlde öyle mi?’
deyince;
O, ‘Evet, onlar Medine’de kaldıkları hâlde mazeretleri, onları (sizinle beraber
gelmekten) alıkoymuştu.’ diye buyurdu.” 41
A. Hava Şartlarının Bozulması
Kar, yağmur, fırtına veya bunlara bağlı olarak oluşan çamur, cemaatten
geri kalmanın şer’i özürlerindendir.
Nafi’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Abdullah ibni Ömer (ra) soğuk ve fırtınalı bir gecede ezan okudu ve sonra
‘Haberiniz olsun, namazlarınızı olduğunuz yerde kılacaksınız.’ dedi. O bunu
söyledikten sonra şu rivayeti nakletti, ‘Soğuk ve yağmurlu gecelerde Resûlul-
lah (sav) müezzine, ‘Namazlarınızı olduğunuz yerde kılın!’ diye nida etmesini
emrederdi.’ ” 42
Ebu’l Melih (ra), babasının şöyle dediğini naklediyordu:
“Biz Huneyn Savaşı’nda Resûlullah (sav) ile beraberdik, yağmur yağmaya baş-
ladı. Bunun üzerine Resûlullah’ın (sav) müezzini, ‘Herkes namazı çadırında eş-
yalarının yanında kılsın.’ diye ilan etti.” 43
Muhammed ibni Sirin'in (rh) amcasının oğlu Abdullah ibni'l Haris'ten
şöyle rivayet edilmiştir:
“Çok yağmurlu bir günde İbni Abbas müezzinine şu talimatı verdi: ‘Sen ‘Eş-
hedu Enne Muhammeden Resûlullah’ (Şehadet ederim ki Muhammed Al-
lah’ın Resûlü’dür) dedikten sonra ‘Hayye ala’s salâh’ (haydi, herkes namaza)
deme. Bunun yerine (namazlarınızı evlerinizde kılın) de. Cemaatten bir kısmı
bu durumu garipseyip birbirine bakışınca İbni Abbas şöyle dedi: ‘Galiba bu
söylediklerimi beğenmediniz. Fakat bunun aynısını -Resûlullah’ı kastederek-
benden daha hayırlı olan bir zat yapmıştı. Şüphesiz cuma namazının kılınma-
sı kesin bir emirdir (azimet). Fakat ben sizi sıkıntıya sokmak istemedim. Eğer

 41. Buhari, 4423


 42. Buhari, 666; Müslim, 697
 43. Nesai, 854

334
CEMAAT NAMAZI BABI

namaza gelmenizi emredecek olsaydım bu çamurların içinde bata çıka yürü-


mek zorunda kalacaktınız.’ ” 44
B. Hastalık
Hastalık, cemaat namazından geri kalmanın şer’i sebeplerindendir. Al-
lah Resûlü (sav) hastalandığında namazı evinde kılmış, çok yakın olmasına
rağmen cemaate iştirak etmemiştir.
Ebu Musa El-Eşari'den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) hastalanmıştı. Hastalığı ilerleyip ızdırabı artınca, ‘Ebu Bekir’e
söyleyin cemaate namazı kıldırsın.’ buyurdu.
Aişe, ‘O pek yufka yürekli bir insandır, senin yerine geçerse halka namaz kıl-
dıramaz.’ deyince Resûlullah (sav) aynı emrini tekrarladı,
‘Söyleyin Ebu Bekir’e namazı kıldırsın.’ Aişe de aynı şekilde mukabelede bu-
lununca Resûlullah (sav) emrini bizzat ona yönelterek şöyle dedi:
‘Ebu Bekir’e söyle cemaate namazı kıldırsın. Yusuf ’un başını derde sokan siz
kadınlar değil misiniz zaten!?’
Bunun üzerine Ebu Bekir’e haberci geldi ve o da Resûlullah (sav) hayatta iken
halka namaz kıldırdı.” 45
C. Biyolojik İhtiyaçlar
Açlık, sıkışmışlık vb. biyolojik ihtiyaçlar cemaatten geri kalmayı meşru
kılan sebeplerdendir.
Enes ibni Malik’ten (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle bu-
yurmuştur:
“Akşam yemeğiniz hazırlanıp size takdim edildiği zaman akşam namazını
kılmadan önce yemeğinizi yeyin. Yemeğinizi aceleye getirip ihtiyacınızı gi-
dermeden kalkmayın.” 46

 44. Buhari, 901; Müslim, 699


 45. Buhari, 678; Müslim, 420
 46. Buhari, 672; Müslim, 557

335
NAMAZ KİTABI

Nafi’nin, Abdullah ibni Ömer’den naklettiğine göre Rasûllullah (sav) şöy-


le buyurmuştur:
“ ‘Sizden birinin akşam yemeği hazırlanıp önüne konduğu zaman namaz için
kamet getirilmiş olsa bile önce yemeğini yesin. Yemeğini bitirinceye kadar da
acele etmesin.’
Zaten Abdullah ibni Ömer de yemeği önüne konduğu zaman, namaz için ka-
met getirilmiş olsa bile önce yemeğini yerdi. Yemeğini bitirinceye kadar -cema-
ate namaz kıldıran imamın okuduğu sureleri duysa da- namaza başlamazdı.” 47
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah’ı (sav), ‘Ne yemek hazırken ne de abdest bozma sıkıştırırken namaz
kılma olmaz.’ diye buyururken işittim.” 48
Biyolojik ihtiyaçlar kişiyi zihnen meşgul eder ve namaza yönelmesine
engel olur. Şeriat önce ihtiyacın giderilmesini sonra namazın kılınmasını
ister. Zira namazın en önemli esası huşudur. Huşu kalp ve bedenin sükû-
net içinde Rabbine yönelmesidir.
Ebu Derda'dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Kişinin ihtiyaçlarını bitirdikten sonra boş/rahatlamış bir kalple namaza yö-
nelmesi onun fıkhındandır.” 49
D. Başkalarına Rahatsızlık Verecek Hâller
Kişinin ağız veya beden kokusu sebebiyle başkalarına rahatsızlık verme-
si, cemaatten geri kalmak için şer’i özürlerdendir.
İbni Ömer’den (ra) Allah Resûlü’nün (sav) Hayber Gazvesinde şöyle dedi-
ği rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) Hayber Savaşı’nda iken sarımsak bitkisini işaret ederek şöyle
buyurdu: ‘Kim bundan yerse mescidimize gel(ip bizi rahatsız et)mesin.’ ” 50
Cabir’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:

 47. Buhari, 673; Müslim, 559


 48. Müslim, 560
 49. Buhari, Kitâbu’l Ezân, 42. Bab başlığı, muallak olarak
 50. Buhari, 853; Müslim, 561

336
CEMAAT NAMAZI BABI

“Resûlullah (sav), soğan ve sarımsak yemeyi yasakladı. Ancak bunlara duyulan


ihtiyaç ağır bastı, biz de onlardan yedik. Bunun üzerine, ‘Kim, şu kokusu pis
olan bitkiden yerse asla mescidimize yaklaşmasın. Çünkü melekler de insan-
ların rahatsız olduğu şeylerden rahatsız olur.’ buyurdu.” 51
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) zamanında insanlar gerek evlerinden gerekse Medine’ye dört
mil mesafedeki veya daha uzak bölgelerdeki yerleşim birimlerinden (avâli)
nöbet usulüyle cuma namazına gelirlerdi. Bunlar namaza üstleri başları toz
içinde gelirlerdi. Terledikleri için toz toprak vücutlarına iyice yapışırdı ve be-
denlerinden ter kokusu yayılırdı. Bir defasında bunlardan birisi Resûlullah’ın
(sav) yanına geldi. Ben de orada bulunuyordum. Peygamber (sav) o şahsa şöyle

buyurdu: ‘Bari bugün için iyice temizlenseniz, ne kadar iyi olur!’ ” 52
Yediği bir yiyecek, yaptığı iş veya bir sağlık sorunu nedeniyle kokan
kimse, cemaate katılmaz. Zira Müslimin başka bir Müslime eziyet etme-
si yasaklanmıştır.
E. Korku
Korku; farz namazın rekât sayısının azalmasına, bazen de vaktin dışına
ertelenmesine sebep olan özürlerdendir.
“(Savaş ve korku durumunda) onların içinde olur ve onlara namaz kıldırır-
san (şöyle yap): Onlardan bir topluluk seninle beraber (namaza) dursun ve
silahlarını yanlarına alsınlar. (Namaz kılanlar) secdeye vardığında, (namaz
kılmayanlar) arkanızda (sizi korumak için) dursunlar. (Birinci grup namazı
bitirince kalksın) Namaz kılmayan bir topluluk gelsin ve seninle beraber na-
maz kılsınlar. Tedbirlerini ve silahlarını alsınlar. Kâfirler size bir defada/ânsı-
zın hücum edebilmek için silahlarınızdan ve eşyalarınızdan habersiz olmanızı
isterler. Yağmurdan dolayı eziyet görüyorsanız ya da hastaysanız silahlarınızı
bırakmanızda size bir günah yoktur. Tedbirlerinizi alınız! Şüphesiz ki Allah,
kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.” 53

 51. Müslim, 564


 52. Buhari, 902; Müslim, 847
 53. 4/Nîsa, 102

337
NAMAZ KİTABI

Cabir ibni Abdullah’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:


“Ömer, Hendek Savaşı’nda Güneş batmak üzere iken Peygamber’in (sav) yanı-
na geldi ve Kureyşli kâfirlere hakaret etmeye başladı,
‘Ey Allah’ın Elçisi, Güneş batmadan neredeyse ikindi namazını kılamaya-
caktım.’ dedi.
Bunun üzerine Peygamber (sav), ‘Allah’a andolsun ki, ben bile kılmadım.’ buyurdu.
Sonra kalkıp Buthan’a gittik. Resûlullah (sav) namaz kılmak için abdest aldı, biz
de abdest aldık. Güneş battıktan sonra ikindi namazını kıldırdı. Ondan sonra
da, akşam namazını kıldırdı.” 54
Kişinin canı, malı veya ailesiyle ilgili korkması durumunda cemaatten
geri kalması meşru özürlerdendir.
V. En Faziletli Cemaatler
Namazları cemaatle kılmak, en faziletli salih amellerdendir. Bazı cema-
atlere iştirak daha faziletlidir. Naslarda işaret edilenler şunlardır:
A. Sayıca Daha Kalabalık Cemaatler
Ubey ibni Ka’b’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) bir gün bize sabah namazını kıldırdı ve ‘Falan kimse burada
mıdır?’ buyurdu.
Ashab, ‘Hayır.’ dediler.
‘Falan kimse burada mı?’ buyurdu.
Yine, ‘Hayır.’ dediler.
Bunun üzerine Resûlullah (sav), ‘Bu iki namaz (sabah ve yatsı namazları) mü-
nafıklara en ağır gelen namazlardır. Eğer siz bu iki vakit namazdaki sevabı bir
bilseydiniz dizleriniz üzerinde sürünerek bile olsa cemaate gelirdiniz. Birinci
saf sevap ve Allah’a yakınlık yönünden meleklerin safları gibidir. Sizler birinci
saftaki sevabı bilseydiniz ona yarış edercesine gelirdiniz. Bir kimsenin diğer
bir kimse ile cemaat olarak namaz kılması tek başına namaz kılmasından, iki

 54. Buhari, 596; Müslim, 631

338
CEMAAT NAMAZI BABI

kişiyle cemaat olması tek kişiyle cemaat olmasından daha sevap ve değerlidir.
Cemaat ne kadar çok olursa Allah’a o derece sevimlidir.’ buyurdu.” 55
B. Faziletine Nas Kılınan Mescidlerde Cemaate Katılmak
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Peygamber (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Ancak üç mescide (ziyaret maksadıyla) yolculuk yapılır. Mescid-i Haram,
Mescid-i Nebevi ve Mescid-i Aksa.” 56
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Peygamber (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Benim bu mescidimde kılınan bir namaz, Mescid-i Haram dışındaki başka
mescidlerde kılınan bin namazdan daha hayırlıdır.” 57
Cabir’den (ra) rivayet edildiğine göre Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur:
“Benim Medine’deki bu mescidimde kılınan bir namaz; Mekke’deki Mescid-i
Haram dışında diğer mescidlerde kılınan bin namazdan sevap yönüyle daha
değerlidir. Mekke’deki Mescid-i Haram’da kılınan bir namaz da diğer mescid-
lerde kılınan yüzbin namazdan sevap yönüyle daha değerlidir.” 58
Peygamber’in (sav) hanımlarından Meymune’den (r.anha) rivâyet edildiğine
göre, şöyle diyordu:
“Resûlullah’ı (sav), Medine’deki mescidinde kılınan namaz hakkında: ‘Mek-
ke’deki Mescid-i Haram hariç, benim mescidimde kılınan namaz, diğer mes-
cidlerde kılınan namazdan bin kat daha faziletlidir.’ derken işittim.” 59
C. Uzak Mescidde Namaz Kılmak
Ebu Musa El-Eşari’den (ra) rivayet edildiğine göre Peygamber (sav) şöyle
buyurmuştur:
“Namaz konusunda en fazla sevaba nail olanlar mescide en uzaktan gelenler-

 55. Ebu Davud, 554; Nesai, 843


 56. Buhari, 1189; Müslim, 1397
 57. Buhari, 1190; Müslim, 1394
 58. İbni Mace, 1406
 59. Nesai, 2899

339
NAMAZ KİTABI

dir. Cemaatle namaz kılmak için namazı bekleyenler de, hemen namazı kılıp
uyuyanlardan daha çok sevap kazanır.” 60
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Peygamber (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Kişinin cemaatle kıldığı namaz, evinde ve pazarda/dükkanında (tek başına)
kıldığı namazdan 25 kat üstündür. İçinizden biri abdeste niyet eder, güzelce
abdest alır, sonra da sadece namaz kılmak gayesiyle mescide gelirse, mescide
kadar attığı her adımda Allah onu bir derece yükseltir ve günahlarından biri-
ni siler. Mescide girince ise, namaz için kaldığı sürece namaz kılıyor demektir.
Namaz kıldığı yerde kaldığı ve abdestini bozarak meleklere eziyet etmediği
sürece, melekler onun için, ‘A llah’ım onu bağışla! Allah’ım ona merhamet et!’
diye dua ederler.” 61
Cabir ibni Abdullah’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Mescidin etrafında boş bir arsa oluştu. Selemeoğulları da (bu arsaya yerle-
şip) mescidin yakınına taşınmak istediler. Onların bu düşüncesi Resûlullah’a
(sav) ulaştı.

O da kendilerine, ‘Duydum ki, mescidin yakınlarına taşınmak istiyormuş-


sunuz.’ buyurdu.
Onlar da ‘Evet Ey Allah’ın Resûlü, öyle istiyoruz.’ dediler.
Resûlullah (sav), ‘Ey Selemeoğulları, mahallenizde kalınız attığınız adımlarınız
sevap olarak yazılsın, mahallenizde kalınız attığınız adımlarınız sevap olarak
yazılsın.’ buyurdu.” 62
VI. Cemaat Namazıyla İlgili Meseleler
A. Namazı Kılmış Olsa Bile Cemaate Şahitlik Eden Namazı
Cemaatle Kılmalıdır
Cabir ibni Yezid ibni El-Esved (ra) babasından şöyle rivayet edilmiştir:
“Cabir’in babası henüz genç bir delikanlı iken Peygamber (sav) ile birlikte na-

 60. Buhari, 651; Müslim, 662


 61. Buhari, 477
 62. Müslim, 665

340
CEMAAT NAMAZI BABI

maz kıldı. Peygamber (sav) namazı kılıp bitirince bir de ne görsün iki kişi mes-
cidin bir köşesinde namaz kılmayıp oturuyorlar. O iki kişiyi çağırttı, onlar da
titreyerek geldiler.
Resûlullah (sav) onlara, ‘Bizimle beraber sizi namaz kılmaktan engelleyen şey
ne idi?’ buyurdu.
Onlar da ‘Biz evlerimizde kılmış idik.’ dediler.
Bunun üzerine Resûlullah (sav) onlara, ‘Böyle yapmayınız, sizden biri evinde
namaz kılar da namazı kılmamış bir imama (cemaate) rastlarsa, onlarla bir-
likte tekrar kılsın çünkü o kıldığı kendisi için nafile olmuş olur.’ buyurdu.” 63
Busr ibni Mihcen'den şöyle rivayet edilmiştir:
“Babası Mihcen, Allah Resûlü’nün (sav) meclisinde oturuyordu. Müezzin na-
maz için ezan okudu. Resûlullah (sav) namaz kılıp döndü. Mihcen oturduğu
yerde idi. Kendisi ile beraber namaz kılmadı.
Resûlullah (sav) ona, ‘Neden cemaatle namaz kılmadın? Sen Müslim değil mi-
sin?’ dedi.
O, ‘Müslimim ya Resûlullah (sav), ancak ben evde kılmıştım.’
‘Geldiğin zaman insanlar ile beraber namaz kıl, velev ki daha önce kılmış ol.’
dedi.” 64
Hadislerden de anlaşılacağı gibi bu emrin iki hikmeti vardır:
• Daha fazla ecir almak
• Namaz kılmama töhmetinden kurtulmak. Allah Resûlü’nün (sav), “Sen
Müslim değil misin?” diye sorması, cemaatle namaz kılmayanın dininde
töhmet altında kalacağını ima etmektedir. 65
 63. Ebu Davud, 575; Tirmizi, 219
 64. Muvatta, 349; Nesai, 857
 65. Konu hakkında şöyle bir hadis varid olmuştur:
Meymune’nin (r.anha) azadlı kölesi Süleyman ibni Yesar’dan şöyle rivayet edilmiştir:
“Belat’a, İbni Ömer’in yanına geldim. Onlar namaz kılıyorlardı. İbni Ömer’e,
‘Onlarla birlikte namaz kılmıyor musun?' dedim. O da,
‘Ben namazımı kıldım, Resûlullah (sav), ‘Bir günde bir namazı iki defa kılmayınız.’ buyururken işit-
tim.’ dedi.” (Ebu Davud, 579)
Bu hadise göre bir namaz günde iki defa kılınmaz. Yukarıdaki hadislerde Allah Resûlü (sav) aynı

341
NAMAZ KİTABI

namazın ikinci defa kılınmasını istemiştir. Bu (zahiri) zıtlığı gidermek için şunlar söylenmiştir:
•  Ahmed ibni Hanbel (rh) ve İshak ibni Rahaveyh (rh) bu; namazı ikinci defa farz niyetiyle kıl-
manın yasaklanmasıdır. Yani; cemaatle namaz kılar, sonra aynı namazı farz niyetiyle tekrar kılar.
Allah Resûlü (sav) bunu yasaklar. Ancak ilk namazını farz olarak, ikinciyi nafile olarak kılarsa, yuka-
rıdaki mezkûr hadislerle bu caizdir. (Avnu’l Ma’bûd, 579 No.lu hadis şerhi)
Seleften bu açıklamayı nakzedecek mahiyette sözler varid olmuştur.
Bir adam Abdullah ibni Ömer’e (ra), ‘Ben namazımı evimde kılıyorum. Sonra da cemaatle namaza
yetişiyorum. Bir daha mı kılayım? dedi.
O da, ‘Evet.’ dedi.
Adam, ‘Hangisini esas kabul edeyim?’ dedi.
İbni Ömer, ‘Bu senin elinde mi? Bu, Allah’a kalmıştır. Hangisini isterse onu yapar.’ dedi.” (Muvatta,
350)
“Bir adam Said ibni’l Müseyyeb’e, ‘Ben namazımı evde kılıyorum. Sonra mescide geliyorum. İma-
mın namaz kıldırdığını görüyorum. Onunla beraber kılacak mıyım?’ dedi.
Said, ‘Evet.’ dedi.
Adam, ‘Hangisini esas kabul edeyim?’ dedi.
Said de, ‘Bu senin elinde mi? Bu, Allah’a kalmıştır.’ dedi.” (Muvatta, 351)
•  Seleften bir grup bu yasağı sabah ve akşam namazına has görmüşlerdir.
“Abdullah ibni Ömer (ra) şöyle dedi: ‘Kim akşam veya yatsı namazını kılar da sonra imama yetişirse
tekrar kılmasın.’ ” (Muvatta, 352)
•  Seleften bir grup bu yasağın sabah ve ikindi namazlarına has olduğunu söylemişlerdir. Zira
Allah Resûlü (sav) sabah ve ikindi namazından sonra namaz kılmayı yasaklamıştır. Bu namazları
kıldıktan sonra cemaatle ikinci defa kılacak kimse, nehyedilen vakitte namaz kılmış olacaktır. Bu
görüşe itiraz edilmiştir. Zira cemaate yetişenin aynı namazı ikinci defa kılması “sebepli namazı”
yasak vakitte kılmaktır. Daha önce geçtiği gibi bu caizdir. (bk. “Namaz Kılmanın Yasaklandığı Va-
kitler” 1/504)
•  Hadisin isnadında bulunan Amr ibni Şuayb nedeniyle bir grup muhaddis hadisin isnadı hak-
kında konuşmuştur.
Sonuç olarak: Hadise verilen cevaplar, kalbi mutmain kılan, gönlü genişleten türden cevaplar
değildir. Şayet hadis sahihse -ki çoğunluğa göre Amr ibni Şuayb’ın hadisleri sahih veya hasendir-
bu hadise sadra şifa bir cevap verilmemiştir. Buna binaen; genel asıllara dönerek; sayıca çok,
anlaşılır, açık naslarla amel etmeyi tercih ettik. Bu hadis için de -sahihse-, en doğrusunu Allah
(cc) bilir, demekle yetindik.

342
CEMAAT NAMAZI BABI

B. Cemaat Bittikten Sonra Gelene, Yeni Cemaat İnşası İçin


Yardımcı Olunmalıdır
Ebu Said El Hudri’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) bir adamı kendi başına namaz kılarken gördü ve şöyle buyurdu:
‘Şu adama onunla birlikte namaz kılarak iyilik edecek bir kimse yok mu?’ ” 66
C. Cemaat Namazı Bittikten Sonra, Aynı Mescidde İkinci Cemaat
İnşa Etmekte Beis Yoktur
Bir önceki başlıkta zikrettiğimiz hadis bunun delilidir. Allah Resûlü (sav)
cemaat namazı bittikten sonra, namaz kılacaklar için, ikinci bir cemaat
namazına teşvik etmiştir.
Sahabe’den Enes (ra) cemaati kaçırdığında ezan okur, kamet getirir ve ce-
maatle namaz kılardı. 67
D. Cemaat Namazı İçin Kamet Getirildiğinde Nafile Namaz
Kılınmaz
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Namaz için kamet getirildiğinde artık farz namaz dışında başka namaz kıl-
mak yoktur.” 68
 66. Ebu Davud, 574; Tirmizi, 220
 67. bk. Buhari, Kitâbu’l Ezân, 30. Bab başlığı, muallak olarak;
İslam tarihinde bu konu tartışılmıştır. Seleften bir grup, ikinci bir cemaatin aynı mescidde inşa
edilmesini hoş karşılamamıştır. Bu görüşü savunanlar, görüşlerine iki dayanak zikretmişlerdir.
•  Hasan-ı Basrî (rh) bunun gerekçesini şöyle açıklar: “Sultanın korkusuyla (ikinci bir) cemaat
oluşturmayı kerih görürlerdi.” (Musannef, İbni Ebi Şeybe, 7102) Yani; ikinci bir cemaat oluştur-
dukları takdirde, yönetimin atadığı imamın arkasında namaz kılmadıkları, dolayısıyla yönetimi
meşru görmedikleri düşünülecekti. İktidar sarhoşu, iktidar için Mekke ve Medine’yi yakıp yıkan
bir zulüm yönetiminde bu korkuları gayet anlaşılırdır. Allah en doğrusunu bilir.
•  Bazı imamlarda Taberânî’nin naklettiği bir hadise dayanarak, ikinci cemaat inşasını kerih gör-
müşlerdir. Buna göre Allah Resûlü (sav) cemaate yetişememiş, sonra evine yönelip ehliyle birlikte
namaz kılmıştır. Demişlerdir ki; “Şayet ikinci cemaat caiz olsa Mescid-i Nebevi’nin faziletini terk
ederek, evde cemaatle namaz kılmazdı.”
Hadisin isnadında Muaviye ibni Yahya vardır. Hakkında konuşulmuş bir ravidir. Zehebi (rh) onun
hadislerinde münker rivayetler olduğunu belirtmiş, örneklerden biri olarak bu hadisi vermiştir.
(bk. Mîzânu’l İ’tidâl, 4/139-140, 8636 No.lu ravi)
(Hadisle ilgili geniş bilgi için bk. Tuhfetu’l Ehvezî, 220 No.lu hadis şerhi)
 68. Müslim, 710

343
NAMAZ KİTABI

Abdullah ibni Malik ibni Buhayne’den şöyle rivayet edilmiştir:


“Bir gün Resûlullah (sav) farz namaz için kamet getirilirken bir adamın iki rekât
namaz kıldığını gördü. Resûlullah (sav) namazdan çıkınca orada bulunanlar et-
rafını sardı. Bunun üzerine Peygamber (sav) o adama (ikaz sadedinde) şöyle
buyurdu: ‘Sabah namazını da mı dört rekât kılıyorsun, sabah namazını da mı
dört rekât kılıyorsun?!’ ” 69
Nafile namaz kılarken kameti duyan namazdan çıkar ve imamla birlikte
farz namazı kılar. 70
VII. İmamet Ahkâmı
İmam; önde olan, önderlik eden, kendisine uyulan demektir. Şer’i/ıstı-
lahi anlamı ise namazı kıldıran, namaz kılanların önüne geçen kimsedir.
Namaz kıldıran kimseye mutlak olarak “imam” denir.
Ratib/Tayin edilmiş imam; meşru otorite tarafından veya Müslimlerin
kendi aralarında seçtiği, düzenli olarak namaz kıldıran kimsedir.
A. İmametin Önemi
İmam yalnızca namaz kıldıran kimse değildir. O, İslami yönetimin, İslami
bir yönetim yoksa İslami hareketin halk içindeki temsilcisidir. Roma ve
Sasani özentisi zalim sultanlar gelene dek, imamet görevini bizzat Allah
Resûlü (sav), sonrasında Raşid Halifeler yürütmüşlerdir. Devlet işleri, her
gün mescidde beş vakit namaz kıldırmalarına engel olmamıştır.
Namaz imamlığı İslam toplumu ile İslami yönetimi bir araya getiren,
kaynaştıran bir görevdir. Böylece imam, toplumun içinde, sorunları ye-
rinde gören, sorulara cevap veren, insanlarla yüzyüze iletişim kuran bir
konumdadır. Bir yönüyle âlim olması gerekmektedir; zira insanların dinî
sorularına o cevap vermektedir. Diğer yandan mütevazı olmak zorunda-
dır; zira medeni, bedevi, şehirli, köylü… her türlü insana tahammül et-
mek durumundadır.
İlim ve tevazu bir yönetimin meşruiyetini koruması, israf ve zulüm te-
melleri üzerine yükselen istibdad yönetimlerinden ayrılması için şarttır.
 69. Buhari, 663; Müslim, 711
 70. Bunun gerekçesi için bk. “Kamet Okunduktan Sonra Nafile Kılınmaz”, 2/223

344
CEMAAT NAMAZI BABI

Zira her şeyin bir afeti olduğu gibi yönetiminde afetleri vardır. Bunların
başında üstünlük duygusu, kibir, zalimlik ve israf vardır. Hiç şüphesiz İs-
lam, hayatı kuşatan bir düzendir ve ancak bir bütün olarak yaşandığında
umulan sonuçlar meydana gelecektir. Saraylarda yaşayan, halkından ko-
puk, ilim ve tevazudan uzak insanlar; zaman içinde yöneticiliğin afetle-
rine kapılıp savrulacaktır, savrulmuşlardır da…
Düzenli olarak imamlık yapan, Allah Resûlü’nün (sav) konumunda oldu-
ğunu ve onun minberinde oturduğunu unutmamalıdır. İmamlık yalnızca
safların değil, toplumun önüne geçmektir. İlmî donanıma, örneklik yapa-
cak ahlaka, insanlarla ilgilenecek sabır ve tahammüle ihtiyaç vardır. İmam
sürekli kendini yenilemeli, imamlık yaptığı toplumun ihtiyaçlarının far-
kında olmalıdır. O, namazdan sorumlu olduğu gibi; ihtiyaç sahiplerinden,
hastalardan ve dertli insanlardan da sorumludur. Bir araya gelen tesbih
taneleri için imame neyse, namaz kılmak için bir araya gelen cemaat için
imam odur. Onların bedenlerini bir araya toplayan namaz, ruhlarını bir
araya getirip kaynaştıracak imamdır. İslam toplumunun maddi ve manevi
sorunlarını gündemleştirecek, insanları hayırda yarıştıracak, iyilik ve takva
organizasyonları yapacak, insanların elini birbirine tutuşturacak olandır.
B. İmametin Sıhhat Şartları
İmametin ve kıldırılan namazın sahih olması için üç şart vardır. Bu şart-
ları bulunduran imamın kıldırdığı namaz sahih, şartlardan birinin olma-
dığı durumda namaz batıldır.
1. İslam
Bir amelin Allah katında sahih/makbul olması için İslam şarttır. İslam;
dini Allah’a halis kılarak, şirkten uzak, tevhid üzere Allah’a (cc) kulluktur.
Namaz da bir ameldir; İslam olmadan kılınan namaz yok hükmünde,
batıldır. Hâliyle böyle birinin imameti de batıldır.
“Rablerine karşı kâfir olanların amellerinin durumu, fırtınalı bir günde rüz-
gârın savurduğu kül gibidir. Yaptıkları hiçbir şeyin (Allah katında bir karşılığı
yoktur ve yaptıklarından) faydalanmazlar. (Hakka dönmesi çok) uzak bir sa-
pıklık içinde olmak işte budur.” 71
 71. 14/İbrahîm, 18

345
NAMAZ KİTABI

Amellerin Allah (cc) katında kabul görmesinin ilk şartı tevhiddir. Tevhi-
dini şirkle bozan bir insanın namaz kılması, oruç tutması, infakta bulun-
ması kendisine hiçbir fayda vermez. 72 Çünkü şirk ve küfür, amelleri boşa
götüren ve sahibini ebedî ateşe sürükleyen birer illettir. 73
İster İslam toplumunun imameti olsun, ister namaz imameti olsun, ima-
mın bizden olması, yani Müslim olması gerekir.
“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Resûl’e itaat edin. Sizden olan (Müslim/
şirki terk ederek tevhidle Allah’a yönelen) yöneticilere de (itaat edin)…” 74
“…Allah, müminlerin aleyhine kâfirlere yol vermeyecektir. (Siz de onları dost
edinip başınıza yönetici atayarak, imamlık, nikâh gibi konularda velayet yetki-
si vererek, sizinle ilgili söz sahibi ve yetkili olmalarına müsaade etmeyin.)” 75
“Kâfirin/müşriğin imameti sahih değildir.” dediğimizde; bu, hem İslam’ı
reddeden küfür ehlini hem de İslam’a müntesip olmakla beraber Allah’a
şirk koşanları kapsamaktadır. Şirk ile İslam, şirk ile imamet bir arada olmaz.
“Andolsun ki sana ve senden önceki (resûllere): ‘Şayet şirk koşarsan bütün
amellerin boşa gider ve mutlaka hüsrana uğrayanlardan olursun.’ diye vahye-
dildi.” 76
 72. 24/Nûr, 39-40
 73. bk. 6/En’âm, 88; 39/Zümer, 65
 74. 4/Nîsa, 59
 75. 4/Nîsa, 141
 76. 39/Zümer, 65; İslam tarihinin muhtelif dönemlerinde amellerine küfür, imanlarına zulüm
bulaştıran insanlar imamlık yapmıştır. Dönemin âlimleri onların arkasında namaz kılmayı yasak-
lamıştır. Yönetim korkusuyla ya da mescidleri onlara bırakmamak için namaza gidenlere, namazı
kıldıktan sonra iade etmelerini emretmişlerdir.
“Babamı (rh) şöyle derken işittim: ‘Her kim şu sözü söylerse onun arkasında cuma namazı da diğer
namazlar da kılınmaz. Ancak biz cuma namazı için mescide gelmeyi terk etmeyiz. (Onların arka-
sında) namaz kılan da namazını iade eder.’ (Babam) bununla ‘Kur’ân mahluktur’ diyenleri kastedi-
yordu.’ ” (Es-Sunne, Abdullah ibni Ahmed, 4)
“Ahmed ibni Ed-Devrekî anlattı: ‘Ben Zuheyr ibni El-Babi’yi şöyle derken işittim: ‘(Arkasında na-
maza durduğunun) Cehmi olduğuna kesin kanaat getirirsen arkasında kıldığın Cuma ve diğer
namazları iade edersin.’ ’ ” (Es-Sunne, Abdullah ibni Ahmed, 73)
“Ahmed ibni İbrahim Ed-Devrekî anlatmıştır: ‘Ben Ebu Ubeyd Kasım ibni Sellam’ı şöyle derken
işittim: ‘Şayet ‘Kur’ân mahluktur.’ demeyen ve birbirlerine imamet konusunda emirde bulunan
elli kişi insanlara imamlık yapsa ancak onların başlarında bulunan kişi bunun söylenmesini em-
rediyorsa cuma namazının iade edilmesinin gerekli olduğunu düşünürüm. Çünkü cuma namazı
ancak baş ile sabit olur.’ Ben Ebu Ubeyd’in bu sözünü babama aktardım. Dedi ki: ‘Bu insanları
daraltır. Şayet bize imamlık yapan kimse bu sözü söylemiyorsa onun arkasında namaz kılarım.

346
CEMAAT NAMAZI BABI

Ancak bize namaz kıldıran bu sözden herhangi bir şey söylüyorsa arkasında kıldığım namazı iade
ederim.’ ” (Es-Sunne, Abdullah ibni Ahmed, 75)
“Ahmed ibni İbrahim anlattı: Yahya ibni Main kendisine Abdullah ibni Harun El-Me’mun’un
‘Kur’an mahluktur.’ düşüncesini desteklediğinden beri cuma namazlarını iade ettiğini haber ver-
miştir.” (Es-Sunne, Abdullah ibni Ahmed, 76)
“Ben İmam Ahmed’den işittim. Kendisine bidat olan şeyleri dillendiren/konuşan kişi hakkında
soruldu ve denildi ki: ‘Bu bir bidattır ve o bu bidatından dönmüştür.’
İmam Ahmed dedi ki: ‘Şayet onun bu durumundan razı iseniz ve o önceki düşüncesinden/sözün-
den dönmüşse arkasında namaz kılın.’
Cehmiyye cuma namazını kıldırdığı zamanlarda İmam Ahmed’e dedim ki: ‘Senin kıldığın namaz
Cuma mı?’
Dedi ki: ‘Ben namazımı iade ediyorum. Her ne zaman ‘Kur’ân mahluktur.’ diyen bir kişinin arkasın-
da namaza durursan namazını iade et.’
Ben, ‘Arefe’de olsakta mı?’ dedim.
O, ‘Evet.’ dedi.” (Mesâilu’l İmâm Ahmed Rivâyetu Ebî Dâvud Es-Sicistânî, s. 64)
“Dedi ki: ‘Ben Malik’e, Kaderî olan kişinin arkasında namaz kılmak hakkında sordum.’
Dedi ki: ‘Şayet Kaderî olduğuna dair yakin bulmuşsan onun arkasından namaza durma.’
Dedim ki: ‘Cuma namazı için de mi durmayayım?’
Dedi ki: ‘Cuma namazını da onun arkasında kılma. Şayet ondan (şerlerinden) sakınmak istersen
ve kendin için korkuyorsan onlarla beraber cuma namazını kılmanı sonra öğle namazı olarak
iade etmeni gerekli görürüm.’
Malik dedi ki: ‘Heva ehli olanlar tıpkı Ehl-i Kader gibidirler.’ ” (El-Mudevvene, 1/177)
“Dedim ki: ‘İmam Malik bu yöneticilerin arkasında namaz ve Cuma kılınmasının yeterli olduğu-
nu/sorumluluğu kaldırdığını (tucziuna) söyler miydi?’
O, ‘Evet.’ dedi.
Dedim ki: ‘Peki bunlar galebe çalarak başa gelen Haricilerden olursa Malik onların arkasında na-
maz ve Cuma kılınmasını emreder miydi?’
Dedi ki: ‘Malik şöyle derdi: ‘İmamın heva ehlinden olduğunu bilirsen onun arkasında namaza
durma. Heva ehlinin hiçbirisinin arkasında namaz kılınmaz.’ ’
Dedim ki: ‘Ona Harurileri sordun mu?’
Dedi ki: ‘Benim yanımda o gün Haruriler ve başkaları eşitti ve birbirinden hiç farklı/ayrı değildi.’ ”
(El-Mudevvene, 1/176)
“İshak bin Azire, İbni Ebi Yezid onu övdü. Çünkü ona Ubeydilerin hatiplerinin hükmü soruldu ve
denildi ki, ‘Hatipler sünnidir (Ehl-i Sünnet’tir).’
İmam Azire, onlara dedi ki: ‘O hatipler dua ederken, (minberde) ‘Allah’ım sen hâkim kuluna ve
yeryüzünün vârislerine salât getir.’ demiyorlar mı?’
‘Evet.’ dediler.
İmam Azire şöyle dedi: ‘Peki bir hatip, hutbesinde Allah’ı ve Resûlullah’ı övse ve övgüsünü de
güzelleştirse, sonra Ebu Cehil cennettedir dese kâfir olur mu?’ deyince,
‘Evet.’ dediler.
‘Dua ettiği hâkim Ebu Cehil’den şiddetlidir’ dedi.”
Keyrevan âlimlerinden El-Kiranî’ye soruldu, ‘Ubeydilerin kendilerine dua etmeye zorladığı adam
ya onlara dua edecek veya ölümü seçecek, (ne diyorsun)?’
Dedi ki: ‘Ölümü seçecektir. Kimsenin bu konuda özrü yoktur. Ancak Ubeydiler o beldeye girdi-
ğinde onların hâlini bilmeyenler müstesna. Ama hâlleri anlaşıldıktan sonra herkese kaçmak şart-

347
NAMAZ KİTABI

tır. Orada ikamet edip kaçmadıktan sonra kimsenin özrü yoktur. Çünkü Allah’ın şeriatının iptal
edilmesinin talep edildiği yerde ikamet etmek caiz değildir. Orada ikamet eden bazı âlimler de
Müslimler dinlerinde fitneye düşmesin diye orada bulunmaktadır.’
Cebele ibni Hamud, Rebi’ El-Ketten, Ebu Fadl El-Humusi, Mervan ibni Nasrun, Es-Sebbci, El-Cebi-
nani, böyle söyler ve böyle fetva verirdi.’ ” (Tertîbu’l Medârik ve Takrîbu’l Mesâlik, 7/275-277)

348
CEMAAT NAMAZI BABI

2. Akıl
Akıl; tüm sorumlulukların temel şartıdır. Deli; Allah (cc) indinde mükel-
lef değildir. Namaz kıldırma ehliyeti yoktur.
“Uyanıncaya kadar uyuyandan, buluğa erene dek çocuktan, akıllanana dek
deliden kalem/sorumluluk kaldırılmıştır.” 77
3. Namaz Kılmayı Bilmek
İmamlık yapacak kişinin namaz kılmayı biliyor olması lazımdır. Ölçü;
kıldığı namaz sahih olacak kadar namazın şartlarını ve rükunlarını bilme-
sidir. Zira namazı nefsinde sahih olanın başkalarına kıldırdığı namaz da
sahih; namazı kendi nefsinde batıl olanın başkalarına kıldırdığı namaz
da batıldır. 78
C. İmametin Kemâl Şartları
Müslim, akıllı ve namazı sahih olan kimsenin imameti sahihtir. Bunun
yanında namazın kemâli için aranan özellikler vardır. Bu özelliklerin yok-
luğu namaza zarar vermez; ancak onun kemalinden ecrinden eksiltebilir.
İmamın, Adalet Sıfatına Sahip Olması
Adaletten kastımız; imamın büyük günahlardan ve bidatlerden uzak ol-
masıdır. İmama “fasık” ismi veren büyük günahlar ve mubtedi/bidatçi ismi
veren akidevi/ameli bidatler adalet sıfatını düşürmektedir.
Fasık ve bidatçi (bidati onu küfre götürmedikçe) Müslim’dir. Namazları
kendi nefislerinde sahih olduğu gibi başkalarına kıldırdıkları namaz da
sahihtir. Ancak fısk ve bidat kişinin dinine zarar veren, imamlık merte-
besiyle uyuşmayan sorunlardır. Böyle insanların imamete geçirilmemesi,
örneklik makamında bulunmamaları gerekir. İmam olmaları durumunda
insanları fısk ve bidate davet etme, fısk ve bidatlerinde insanlara örnek
olma tehlikeleri vardır.
Evla olan fasık ve bidatçinin imam olmamasıdır. Ancak imam oldukları
takdirde arkalarında kılınan namaz sahihtir. Çünkü başta Raşid Halifeler
dönemi olmak üzere, sahabe; fasık ve bidatçi arkasında namaz kılmıştır.

 77. Ebu Davud, 4398


 78. Eş-Şerhu’l Mumti’ Şerhu Zâdi’l Mustekni’, 4/217

349
NAMAZ KİTABI

Bazı âlimler sahabenin bu uygulamasını, icma benzeri bir durum olarak


yorumlamışlardır. 79
Hadis imamlarının fasık ve bidatçi arkasında namazı sahih görmesinin
delilleri şunlardır:
Buhari (rh) şöyle demiştir:
“Fitneye Karışan Kimselerin ve Bidatçilerin İmamlık Yapması
Konuyla ilgili Hasan-ı Basrî şöyle demiştir: ‘Sen namazını kıl, burada günah
bidatçinin boynunadır.’
(695) Ubeydullah ibni Adiyy ibni Hiyâr şöyle demiştir: ‘Osman göz hapsin-
de tutulup evi kuşatıldığı zaman kendisini ziyarete gittim.
Ona şöyle dedim, ‘Siz halkın imamısınız ancak başınıza gelenleri görüyoruz.
Şu anda bize namaz kıldıran ise fitnecilerin başıdır. Biz, onun arkasında na-
maz kıldığımız için günaha girdiğimizi düşünerek sıkıntı çekiyor ve korkuya
kapılıyoruz.’
Bunun üzerine Osman bana şunları söyledi, ‘Namaz, insanların yaptığı en
güzel ameldir; bu bakımdan halk güzel bir iş yapıyorsa sen de onlarla birlik-
te hareket et, ama kötü işler yapıyorlarsa onların kötülüklerinden uzak dur.’ ’
(696) Enes ibni Malik, Resûlullah’ın (sav) Ebu Zerr’e şöyle buyurduğunu nak-
letmiştir:
‘Kafası kuru üzüm tanesi gibi Habeşî bir köle bile olsa (kendisine görev ve-
rilen kimseleri) dinle ve (onlara) itaat et.’ ” 80
Buna ek olarak şunları zikredebiliriz:
Abdullah ibni Ömer, Haccac’ın arkasında namaz kılmıştır. 81
Sahabe, bayram namazında sünnete muhalefet eden, hutbeyi namazın
öncesine alan Mervan’ın arkasında namaz kılmıştır.
Tarik ibni Şihab’dan şöyle rivayet edilmiştir:
“Bayram namazında hutbeyi namazdan önce okuma işini ilk başlatan Mer-

 79. bk. Neylu’l Evtâr, 1087-1090 No.lu hadislerin şerhleri


 80. Buhari, Kitâbu’l Ezân, 56. Bab
 81. Es-Sunenu’l Kubrâ, 5301-5302

350
CEMAAT NAMAZI BABI

van olmuştur. Onun bu uygulaması karşısında bir kimse ayağa kalkarak, ‘Na-
maz, hutbeden öncedir, dedi.
O da, ‘O zamankiler artık bırakıldı, dedi:
Bunun üzerine Ebu Said El-Hudri (ra), ‘Bakın bu kimse üzerine düşeni (uyar-
ma yapmayı) yerine getirdi. Ben, Resûlullah’ı (sav) şöyle buyururken işittim de-
miştir, ‘Sizden kim, bir kötülük görürse onu eli ile değiştirsin, eğer gücü yet-
mez ise dili ile değiştirsin, eğer buna da gücü yetmez ise kalbi ile (buğzetsin/
nefret etsin) Ama bu, imanın en zayıfıdır.’ ” 82
Ebu Zerr (ra) namaz vaktine riayet etmeyenlerin arkasında, Allah Resû-
lü’nün (sav) tavsiyesiyle namaz kılmıştır.
Ebu Zerr’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav), bana, ‘Namazı vaktinden geciktiren veya namazın vaktini öl-
düren idareciler başına geldiğinde hâlin ne olur?’ buyurdu.
Ben de, ‘Bu zaman ne emredersin?’ dedim.
O da, ‘Namazı vaktinde kıl. Arkasından bu idarecilerle namaza erişirsen yine
kıl. Şüphesiz ki, bu da senin için bir nafile olur.’ buyurdu.” 83
Sahabenin bu uygulamalarının bir nedeni de İslam toplumunun birli-
ğini koruma gayesine matufdur. Zira o dönemde imam aynı zaman da
yöneticidir. Ümeyyeoğulları ve daha sonraki fasık ve bidatçi yöneticiler
arkasında namazı terk edecek olsalar; meşru yönetimi tanımadıkları an-
lamına gelecektir. Bu da Osman'ın (ra) şehadeti sonrası baş gösteren fitne-
yi körükleyecek, kan akmasına neden olacaktır. Bu nedenle başta Allah
Resûlü’nün (sav) tavsiyeleri ve Osman’ın (ra) son dönemindeki uygulaması
onları böyle davranmaya itmiştir.
Sahabenin genel uygulamalarına bakan, onların birliği sağlamak ve fit-
neden kaçınmak için azami dikkat gösterdiğini görecektir.
Abdurrahman ibni Yezid’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Osman, Mina’da namazları dört rekât kıldı. Abdullah ibni Mesud dedi ki:
 82. Müslim, 49
 83. Müslim, 648

351
NAMAZ KİTABI

‘Ben Peygamber (sav) ile beraber Mina’da dört rekâtlı namazları iki rekât olarak
kıldım. Ebu Bekir Dönemi’nde yine iki rekât olarak kıldım. Ömer Dönemi’n-
de de yine iki rekât olarak kıldım.’
Ravi Hafs şu ilaveyi yaptı, ‘Ben Osman’ın halifeliğinin ilk yıllarında da dört
rekâtlık namazları iki rekât olarak kıldım. Sonra Osman bunları dört rekât kıl-
maya başladı.’
Ravi Ebu Muaviye’den aktardığı ilave sözleri de şöylece aktardı, ‘Sonra size
yollar ayrıldı. Ben Osman’a uyarak kılacağım dört rekât namazın iki rekât ka-
bul olunmuş bir namaz olmasını ne kadar arzu ediyorum.’
A’meş dedi ki: ‘Muaviye ibni Kurre üstadlarından naklederek bana haber verdi
ki, ‘Abdullah ibni Mesud dört rekâtlık namazları dört rekât olarak kılmaya baş-
lamış, kendisine, ‘Sen, Osman’ı dört rekât kıldı diye ayıpladın şimdi ise
dört rekât kılmaya başladın.’ denildi. O da, ‘Aykırılık şer’dir.’ dedi.’ ” 84
İbni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“(Kız kardeşim) Hafsa’nın yanına girdim. Zülüflerinden su damlıyordu.
Ben, ‘İnsanların hâli gördüğün gibi cereyan etti. Bu işten bana hiçbir şey ve-
rilmedi.’ dedim. (Kimin yönetici olacağı konusunda fikrimi almadılar.)
O, ‘Hadi yetiş… Çünkü onlar seni beklemektedirler. Senin onların yanına
gitmekte gecikmenin bir tefrikaya sebep olacağından korkuyorum.’ dedi.
(Hafsa öyle diyerek,) gidinceye kadar onun peşini bırakmadı. İnsanlar da-
ğılınca Muaviye bir hutbe vererek dedi ki: ‘Bu iş hakkında konuşmak isteyen
bize karn’ını (boynuzunu yani kendisini) göstersin. Şüphesiz biz bu işe ondan
da, onun babasından da daha bir hak sahibiyiz.’ 85
Habib ibni Mesleme, ‘Peki niçin ona cevap vermedin.’ dedi.
Abdullah, ‘Ben boynuma bağladığım elbiseyi çözdüm ve şunları söylemek
istedim, ‘Bu işe senden daha layık olan kimse İslam için seninle ve babanla 86
savaşan kimselerdir. Fakat topluluğu tefrikaya düşürecek, kanların dö-

 84. Ebu Davud, 1960; Hadisin aslı muttefekun aleyhtir. bk. Buhari, 1084; Müslim, 695
 85. İbni Ömer (ra) ve babası Ömer’i (ra) kastediyor.
 86. Muaviye ve babası Ebu Sufyan’ı kastediyor.

352
CEMAAT NAMAZI BABI

külmesine sebep olacak bir şey söylemekten ve maksadın dışında söz-


lerin benim adıma nakledileceğinden korktum. Allah’ın cennetlerde ne-
ler hazırladıklarını hatırladım.’ dedi.” 87
Zira fasık ve bidatçi arkasında namaz bir münkerdir; ancak birliğin bo-
zulması ve kan dökülmesi çok daha büyük bir münkerdir. Namazda olu-
şan eksiklik telafi edilebilirken fitne sebebiyle oluşan can, namus, mal
emniyetinin kaybı, telafisi mümkün olmayan bir şeydir.
Fasık ve bidatçi yönetim zorbalığıyla imam olsa da insanlar onların ima-
metinden razı değildir. Ve kıldıkları namazla dahi Allah’tan (cc) uzaklaş-
makta, O’nun (cc) gazabını üzerlerine çekmektedirler.
Ebu Galib’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Ebu Umame’den işittim şöyle diyordu, ‘Üç kişi vardır ki namaz da kılsalar
namazları kulaklarından öteye geçmez; sahibinden kaçan köle dönüp gelin-
ceye kadar, kocası kendisine öfkeli durumda geceyi geçiren kadın ve istenme-
diği hâlde cemaate imam olan kişi.’ ” 88
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“ ‘A llah’a ve Ahiret Günü’ne inanan bir kimsenin tuvalet ihtiyacının sıkışıklı-
ğını gidermeden namaz kılması helal olmaz.’
Sonra ravi benzeri şekilde şu sözlerle sözünü sürdürdü: ‘A llah’a ve Ahiret Gü-
nü’ne inanan bir kimseye, izinleri olmadan bir cemaate imam olması da helal
olmaz. Duayı da sadece kendisine yapıp cemaati duasına katmaması da helal
olmaz. Eğer böyle yaparsa topluma hainlik etmiş olur.’ ” 89
İnsanlar hoşnut olmadığı hâlde imam olan fasık ve bidatçi, bu hadisle-
rin kapsamına girmektedir. 90
 87. Buhari, 4108
 88. Tirmizi, 360
 89. Ebu Davud, 91
 90. Fakih imamlarımızdan bir grup, bidatçi ve fasık arkasında namazı caiz görmemişlerdir. Ki-
misi mutlak olarak namazı men ederken bir grup ise ayrıma gitmiştir:
Bidata davet eden (davetçi) arkasında namazı men etmiş, sıradan bidatçi arkasında namazın ola-
cağını söylemişlerdir. Fasık şayet teville günah işliyorsa; yani bir delili yanlış yorumlayıp günah iş-
liyorsa namazı caiz; tevilsiz günah işleyenin arkasında namazı men etmişlerdir. (El-Muğnî, 2/137)

353
NAMAZ KİTABI

Âlimler bu görüşlerine bazı deliller zikretmişlerdir: Bunlardan bir kısmı sarih ancak sahih değil;
bir kısmı da sahih ama sarih değildir. (bk. Neylu’l Evtâr, 1087-1090 No.lu hadislerin şerhleri) Ayrıca
bu rivayetlerin tümünün sahih olduğunu varsaysak; yukarıda kaydettiğimiz Nebi’nin (sav) tav-
siyesi, Osman’ın (ra) uygulaması ve sahabenin genel tavrı ışığında anlaşılması gerekirdi. Bu da
fasık (ve bidatçi) arkasında namazı yasaklayan nasların –sahih olsa dahi- kerahete delalet ettiğini
gösterir. Zira bir konuda tüm nasları bir arada değerlendirmek en isabetli yoldur, ki; tüm âlimle-
rin ittifakıyla evla olan fasık ve bidatçinin imam olmaması; daha adil olan bir imamın arkasında
namaz kılma imkânı varsa, fasık ve bidatçi arkasında namaz kılınmamasıdır.
Bir grup âlim de bidat ve fasığın arkasında namaz kılınmasını emr-i bi’l ma’ruf nehy-i ani’l münker
ilkesine aykırı görmüşlerdir. (Mecmû'u’l Fetâvâ, 23/354)
Fasık ve bidatçinin işledikleri münker nedeniyle zem edilmesi, uyarılması, ıslahı gereklidir. Bu
durumda imam olmaları yanlıştır, emr-i bi’l ma’ruf ilkesine aykırıdır. Allah en doğrusunu bilir.

354
CEMAAT NAMAZI BABI

D. İmametle İlgili Meseleler


1. Kâfirin Arkasında Namaz Kılmanın Hükmü
Kâfirin ameli sahih değildir ve kâfiri imam yapıp arkasında namaz kıl-
mak caiz değildir. Kâfirin arkasında namaz kılmanın farklı suretleri vardır:
a. Bilmeden kâfirin arkasında namaz kılmak
Kişi Müslim zannederek birinin arkasında namaz kılar, sonra onun kâfir
olduğu ortaya çıkarsa, namazı sahihtir, iade etmesine gerek yoktur. Cum-
hur-u ulema genel kaidelere istinad ederek bu namazın batıl olduğunu,
iade edilmesi gerektiğini söylemiştir. Ancak konu hakkında varid olan
naslar, bu namazın sahih olduğunu gösterir.
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“İmamlar sizin için namaz kıldırıyorlar. Eğer doğru kıldırırlarsa kıldığınız na-
mazın sevabını alırsınız. Buna karşılık hatalı kıldırırlarsa kıldığınız namazın se-
vabını siz alırsınız, günahı ise namazı kıldıran imamlara olur.” 91
“İbnu’l Munzir (rh) der ki: ‘Bu; imamın namazı bozulursa me’mumun da na-
mazın bozulacağını söyleyene reddiyedir.’
Beğavi (rh) der ki: ‘İmam abdestsiz namaz kılsa, cemaatin namazının sahih ol-
duğunu, imamın iade etmesi gerektiğini gösterir.’
Hafız ibni Hacer (rh) der ki: ‘Me’mum namazı doğru kıldığında imamın hatası
me’mumun namazının sıhhatine zarar vermez.’ ” 92
Hadis ve nakiller şunu gösterir; imamın namazıyla me’mumun namazı
birbirine bağlı değildir. Me’mum namazını doğru kılarsa, imamın yanlışı
me’mumun namazını etkilemez. Namazın bozulmasını gerektirecek bir
durum varsa, imam namazı iade eder. Cemaat şartları ve rükunlarını ye-
rine getirdiği namazı iade etmez. Bu kaidenin bir diğer delili; imamın na-
mazı bozulduğunda, cemaatin namazının bozulmaması, namaza kaldık-

 91. Buhari, 694


 92. Fethu’l Bârî, 694 No.lu hadis şerhi

355
NAMAZ KİTABI

ları yerden devam etmeleridir. Ömer (ra) suikasta uğradığında namazdan


çıkmış cemaat kaldığı yerden namaza devam etmiştir. 93
Ömer (ra) topluluğa cünüp namaz kıldırmış, sonra cünüp olduğunu ha-
tırlamıştır. Kendisi namazı iade etmiş, cemaat namazı iade etmemiştir. 94
Benzer bir olay Osman'ın (ra) başına gelmiş, o (ra) namazı iade etmiş ce-
maat etmemiştir. 95
Yine şeriat kasıtlı yapılmayan hatalarda kulu sorumlu tutmamış, bağış-
lamıştır.
“Allah kimseye gücünden fazlasını yüklemez…” 96
Ebu Zerr El-Gıfari’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: ‘A llah, ümmetimin yanılmasını, unutmasını
ve başkası tarafından zorlanarak yaptığı şeyin günahını affetmiştir.’ ” 97
b. Bilinçli olarak kâfirin arkasında namaz kılmak
Bu durumda namaz kılan meşru özrü olan ve olmayan olarak iki kısma
ayrılır:
• İkrah altında veya takiye durumunda kâfirin arkasında namaz kılanlar
“Kalbi imanla mutmain olduğu hâlde (küfre) zorlananlar hariç, kim de ima-
nından sonra kâfir olur, (kendi tercihiyle küfre saparak) küfre gönlünü açar-
sa, Allah’ın gazabı onların üzerinedir ve onlar için büyük bir azap vardır.” 98
“Müminler, müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmesinler. Kim de böyle
yaparsa onunla Allah arasında (İslam ve iman adına) hiçbir bağ kalmamıştır.
(Canınıza, malınıza, namusunuza vb. zarar verecekleri endişesiyle) onlardan
korkup sakınmanız hâlinde (sözlerinizle onlara dostmuş gibi görünmeniz)
müstesna. (Bu ruhsatı bahane ederek olur olmadık yerlerde taviz verir ve kâ-

 93. bk. Buhari, 3700


 94. Es-Sunenu’l Kubrâ, 4073
 95. Es-Sunenu’l Kubrâ, 4074
 96. 2/Bakara, 286
 97. İbni Mace, 2043
 98. 16/Nahl, 106

356
CEMAAT NAMAZI BABI

firlerle dostluk kurmaya yeltenirseniz) Allah, sizi kendi nefsinden sakındırır


(O’ndan korkmanızı emreder). Dönüş Allah’adır.” 99
İkrahı gerektirecek bir tehdit veya cana, mala gelmesi muhtemel bir za-
rarda zahiren kâfirlere muvafakata ruhsat verilmiştir. Dileyen dinini izhar
edip azimetle amel edebilirken; dileyen ruhsatla amel edebilmektedir.
Bu durumda kişi zahiren imama uysa da hakikat de münferit olarak na-
maz kılar. Münferit olarak namaz kılmadığı ve imama uyduğu yerde na-
mazı iade eder.
Selef; insanların canından ve malından korktuğu Cehmiyye-Mutezile
egemenliğinde, namazları münferit olarak kılmış veya iade etmişlerdir.
Bugün Arap ülkelerinde dindar olup da camide namaz kılmamak sistem
karşıtı olmanın en açık alameti kabul edilmekte ve bu durumda olan mu-
vahhidler tutuklanıp yıllarca zindanlarda tutulmaktadır. Ne yazık ki son
on yıldır 100 T.C.’de düzenlenen iddianamelerin birçoğunda muvahhid-
ler; devleti tekfir etmek ve diyanet camilerinde namaz kılmamakla suç-
lanmakta; hüküm/ceza verilirken gerekçeler arasında bu madde de ya-
zılmaktadır. İnna lillahi ve inna ileyhi raciun
• Şer’i bir özür olmaksızın kâfirlerin arkasında namaz kılmak caiz de-
ğildir. Kişinin Allah’ın hududlarına riayet etmediğinin ve Allah’ın kâfir-
lere layık görmediği bir hakkı onlara layık gördüğünü göstermektedir.
Şöyle ki; Yüce Allah kullarına isimler vermiş ve bu isimlere bazı hüküm-
ler bina etmiştir. O (cc) şirk ehline kâfir/müşrik ismini vermiş, bu isme hü-
kümler bina etmiştir. Onların Müslimlere imam olmaması bu hükümler-
den biridir. Zira imamlık bir yetkidir ve Allah bu yetkiyi/ velayeti yalnızca
müminlere layık görmüştür.
“…Allah, müminlerin aleyhine kâfirlere yol vermeyecektir. (Siz de onları dost
edinip başınıza yönetici atayarak, imamlık, nikâh gibi konularda velayet yetkisi
vererek, sizinle ilgili söz sahibi ve yetkili olmalarına müsaade etmeyin.)”  101

 99. 3/Âl-i İmran, 28


 100. 2010-2020 yılları
 101. 4/Nîsa, 141

357
NAMAZ KİTABI

Buna rağmen kişi onları imam kılıyorsa Allah’ın (cc) verdiği isimler ve
hükümler yani hadler konusunda sorun yaşadığı anlaşılır. Bu da kalple-
rine iman girmeyen, fıkıh ve kültür fakiri bedevilerin özelliklerindendir.
“Bedeviler, küfür ve nifak yönünden en beter olanlardır. Allah’ın, Resûl’üne
indirdiği sınırları bilmemeye de en elverişli olanlar onlardır. Allah (her şeyi
bilen) Alîm, (hüküm ve hikmet sahibi olan) Hakîm’dir.” 102
“Şanı Yüce Allah, bedeviler hakkında, onların Medine halkına göre küfür ve
münafıklık bakımından daha ileri olduklarını ve Kitab’ın ve sünnetin sınır-
larını bilmemelerinin Medinelilere göre daha ileri derecede olduğunu ifade
buyurmaktadır. Sınırlar/Hudud ise Allah’ın indirmiş olduğu Kitap ve
hikmette sözü edilen isimlerin sınırlarıdır. Namazın, zekâtın, orucun,
haccın, kâfirin, zina edenin, hırsızın, içki içenin vb. isimlerle ilgili sı-
nırlardır/tanımlardır. Böylelikle şer’i açıdan kimin bu ismi hak ettiği,
kimin hak etmediği ve bu ismi alanların ne gibi hükümleri hak ettik-
leri bilinmiş olur.” 103
Sonuç
Kâfir arkasında şer’i bir özür olmaksızın namaz kılan kimse şer’i bir hata
içindedir. Ancak bu hata onu küfre götürmez. Zira kâfir arkasında namaz
kılmak şeriatın nas kıldığı bir küfür ameli değildir; kişiyi küfre sokmaz.
İslam âlimleri bu meseleyi tartışırken namazın sıhhati ve butlanı açısın-
dan tartışmış, kâfirin arkasında namaz kılanın küfrü ile ilgili konuşma-
mışlardır. 104
Kâfirin arkasında namaz kılan kimse; namazdan dolayı değil, bu fiilin
gerektirdiği anlamlardan (Lazımu’l Mezheb) dolayı küfre girebilir. An-
cak bir fiilin kendi değil çağrıştırdığı anlamlar küfürse; kişiye sorulur,
“Senin şu fiilin şu anlama gelir.” şayet, “Evet, bunu kabul ediyorum.” derse o
zaman küfre girer. Aksi hâlde sırf bu fiilinden ötürü küfre girmez. Âlim-
lerimizin kabul ettiği kaidelerden biri “Bir mezhebin lazımı/gerektirdiği

 102. 9/Tevbe, 97
 103. İbni Teymiyye Tefsiri, 5/144, Tevbe Suresi 97. ayetin tefsiri
 104. bk. El-Muğnî, 1/364, 368

358
CEMAAT NAMAZI BABI

anlam, kişi kabul etmedikçe onu bağlamaz.(Lazımu’l Mezheb Leyse bi mez-


heb)” kaidesidir. 105
Hâliyle; şer’i özür olmaksızın kâfirin arkasında namaz kılana, “Senin bu
fiilin Allah’ın sınırlarını tanımadığın anlamına gelir.” veya “Senin şirk ehline
müşrik ismi vermediğin anlamına gelir.” diye sorulur. O da, “Evet, doğrudur.
Kabul ediyorum.” derse, bu inancından dolayı küfre girer. Şayet "Bunları
kabul etmiyorum, ama yaptığımın yanlış olduğunu biliyorum." derse, tüm
masiyetlerde uygulanan kaide geçerli olur: Bir haramı helal görmeyerek
işleyen, küfre girmez, günahkârdır.
2. Namaz İslam Alameti midir?
Namazı yalnızca muvahhidlerin kıldığı, namazın Müslim ile müşriği
birbirinden ayırdığı… yerlerde namaz İslam alametidir. Namaz kıldığını
gördüğümüz insanın zahiren Müslim olduğuna hükmeder; şahsen tanı-
masak dahi arkasında namaz kılarız.
Namaz, müşrikler ve muvahhidler arasında ortak bir amele dönüşmüş-
se ve Müslimlerle müşrikleri birbirinden ayırmıyorsa İslam alameti de-
ğildir. Tanımadığımız birinin namaz kıldığını gördüğümüzde İslam’ına
hükmetmez, arkasında namaz kılmayız.
Bu; o şahsın muayyen olarak küfrüne hükmetmek değildir. Zira Yüce
Allah karışık toplumlarda şahsın itikadından emin olmayı, İslam’ına
ve küfrüne hükmetmeden anlamaya çalışmayı, imtihan ve tebeyyünü
emretmiştir.
“Ey iman edenler! Mümin kadınlar, hicret etmiş olarak size geldiklerinde on-
ları imtihan edin. Allah onların imanını en iyi bilendir. Onların mümin ol-
duğunu öğrenirseniz, kendilerini kâfirlere geri çevirmeyin. (Mümin) kadınlar
(kâfir) erkeklere, (kâfir) erkekler de (mümin) kadınlara helal değildir. (Eski
kocalarının, kadınları için) harcadıklarını onlara verin. Onlara mehirlerini ver-
diğiniz takdirde, kendileriyle evlenmenizde bir beis yoktur. Kâfir (kadınları)
nikâhınızda tutmayın. Onlara harcadığınızı isteyin, onlar da harcadıklarını is-

 105. Reddu’l Muhtâr, 3/46

359
NAMAZ KİTABI

tesinler. Bunlar, Allah’ın hükmüdür. Sizin aranızda hükmeder. Allah, (her şeyi
bilen) Alîm, (hüküm ve hikmet sahibi olan) Hakîm’dir.” 106
Hudeybiye Sulhu’ndan sonra Mekke’den bazı kadınlar Medine’ye hic-
ret ettiler. Ancak bazı kadınlar kocasından kurtulmak veya sevdiği birine
kavuşmak için hicret ediyordu. Allah (cc) bu belirsizliği ortadan kaldırmak
için kadınların soru sorularak imtihana tabi tutulmasını istedi. Yemin ede-
rek Allah’a ve Resûl’üne hicret ettiğini, bir erkekle evlenmek veya koca-
sından kurtulmak için kaçmadığını beyan edenlerin hicreti kabul edildi
ve biatleri alındı.
Urve ibni Zubeyr’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber’in (sav) zevcesi Aişe (r.anha) dedi ki: ‘Mümin kadınlar, Peygember’e
(sav) hicret ettikleri takdirde Yüce Allah’ın, ‘Ey iman edenler! Mümin kadınlar

hicret etmiş olarak size geldiklerinde onları imtihan edin…’ buyruğu gere-
ğince onları imtihan ederdi.
Aişe dedi ki: ‘Mümin kadınlardan bu şartı kabul edenler böylelikle imtihanı
da ikrar ve kabul etmiş oluyordu. Kadınlar sözleriyle bunu ikrar edince, Resû-
lullah da (sav) onlara şöyle buyururdu, ‘A rtık gidiniz, ben sizinle biatleşmiş bu-
lunuyorum.’ ’ ” 107
İbni Abbas’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Mümtehine Suresi 10. ayeti nazil olunca Resûlullah’a (sav) bir kadın, Müslim
olarak geldiğinde kendisinden Allah için şöyle yemin alırdı, ‘Ben kocamı sev-
mediğimden dolayı değil sadece Allah ve Resûl’ünü sevdiğimden dolayı hic-
ret edip geldim.’ ” 108
Allah Resûlü (sav) onlardan şu ayet üzerine söz alırdı:
“Ey Nebi! Şayet mümin kadınlar, Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık
yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, elleri ve ayakları arasında
bir iftira uydurup getirmemek (kocalarına ait olmayan gayrimeşru bir çocuğu
kocaya nispet etmemek), marufta sana isyan etmemek üzere sana gelirlerse;
 106. 60/Mümtehine, 10
 107. Buhari, 5288; Müslim, 1866
 108. Tirmizi, 3308

360
CEMAAT NAMAZI BABI

onların biatlerini kabul et ve onlar için Allah’tan bağışlanma dile. Şüphesiz ki


Allah, (günahları bağışlayan, örten ve günahların kötü akıbetinden kulu ko-
ruyan) Ğafûr, (kullarına karşı merhametli olan) Rahîm’dir.” 109
Tebeyyunu emreden bir diğer ayet şudur:
“Ey iman edenler! Allah yolunda sefere çıktığınız zaman (emin olmak için)
meseleleri açıklığa kavuşturun. Size selam veren kimseye, dünya hayatının
malını isteyerek: ‘Sen mümin değilsin.’ demeyin. (Oysa) Allah’ın yanında çok
fazla ganimet vardır. Siz de bundan önce böyleydiniz. Allah size (hidayet edip
küfürden kurtararak) iyilikte bulundu. (Emin olmak için) meseleleri açıklığa
kavuşturun. Şüphesiz ki Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.” 110
Bu ayet, şu olay üzerine indirilmiştir: Sahabe kendilerine selam veren
birini öldürmüş onun malına savaş/ganimet hukukunu uygulamıştır.
İbni Abbas’ın (ra) “Size selam veren kimseye, dünya hayatının malını isteye-
rek: ‘Sen mümin değilsin.’ demeyin…” 111 ayeti hakkında şöyle dediği riva-
yet edilmiştir:
“Adamın biri kendisine ait küçük bir sürüyü otlatıyordu. Derken Müslimler
onun yanına geldi.
Adam onlara, ‘Es-Selamu aleykum/Allah’ın selamı üzerinize olsun.’ dedi.
Buna rağmen Müslimler onu öldürüp koyunlarına el koydular.
İşte bu olay hakkında Allah (cc), ‘Ey iman edenler! Allah yolunda sefere çıktı-
ğınız zaman (emin olmak için) meseleleri açıklığa kavuşturun. Size selam ve-
ren kimseye, dünya hayatının malını isteyerek: ‘Sen mümin değilsin.’ deme-
yin…’ 112 ayetini indirdi. Bu ayette geçen dünya hayatının geçici menfaati ile
kastedilen, küçük koyun sürüsüdür.’
İbni Abbas ayette geçen ve farklı şekillerde okunan ‫الس َل َم‬
َّ /Es-Selâm ifadesini
bir elif ile uzatarak Es-Selâm şeklinde okumuştur.” 113

 109. 60/Mümtehine, 12
 110. 4/Nîsa, 94
 111. 4/Nîsa, 94
 112. 4/Nîsa, 94
 113. Buhari, 4591; Müslim, 3025

361
NAMAZ KİTABI

İbni Abbas’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:


“Ben-i Süleym’den bir adam koyunlarını otlatırken Peygamber’in (sav) asha-
bından bir müfrezeyle karşılaştı ve onlara selam verdi. Onlar da ‘Bize, bizden
korunmak için selam verdi’ kanaatine vararak kalkıp onu öldürdüler. Koyun-
larını da alıp Resûlullah’a (sav) götürdüler.
Allah, Nîsa Suresi’nin 94. ayetini indirdi: ‘Ey iman edenler! Allah yolunda se-
fere çıktığınız zaman (emin olmak için) meseleleri açıklığa kavuşturun. Size
selam veren kimseye, dünya hayatının malını isteyerek: ‘Sen mümin değilsin.’
demeyin. (Oysa) Allah’ın yanında çok fazla ganimet vardır. Siz de bundan
önce böyleydiniz. Allah size (hidayet edip küfürden kurtararak) iyilikte bu-
lundu. (Emin olmak için) meseleleri açıklığa kavuşturun. Şüphesiz ki Allah,
yaptıklarınızdan haberdardır.’ 114 ” 115
Dikkat edilirse Yüce Allah; ona Müslim muamelesi yapın, dememiş; me-
seleleri açıklığa kavuşturmalarını söylemiştir. Bu da farklı inançların bir
arada yaşadığı toplumlarda, şirk ehli ile iman ehlinin birbirine karıştığı
zamanlarda, mutlak olarak İslam’a veya küfre hükmetmeden önce, anla-
manın ve açıklığa kavuşturmanın zaruretine delalet etmektedir. Karışıklık
durumunda “imtihan” ve “tebeyyün” kavramları için “bidat” diyenler büyük
bir hata içindedir. Bizler İslam tarihinin en karışık döneminde yaşıyoruz.
Elbette meseleleri açıklığa kavuşturacak, Yüce Allah’ın imtihan ve tebey-
yün emrine riayet edeceğiz. 116
3. Çocuğun İmameti
Çocuk namaz kıldırmayı biliyorsa imam olmasının önünde bir engel
yoktur.
Amr ibni Selime’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Mekke’nin fethi üzerine Mekkelilerin yaptıkları da ortaya çıkınca her bir ka-
vim Müslim olmak için elini çabuk tuttu. Benim babam da kavminden önce
elini çabuk tutarak Müslim oldu. Geri döndüğünde dedi ki: ‘A llah’a yemin
 114. 4/Nîsa, 94
 115. Tirmizi, 3030
 116. İslam alametleri konusunun tafsilatı için bk. Güncel İtikad Meseleleri, Halis Bayancuk, s.
19-46)

362
CEMAAT NAMAZI BABI

ederim, yanınıza gerçekten peygamber olan birisinin yanından geliyorum. O


(bize) dedi ki: ‘Şu namazı şu vakitte kılınız, şu namazı şu vakitte kılınız. Na-
maz vakti girdiğinde biriniz ezan okusun, aranızda en çok Kur’ân bileniniz de
size imam olsun.
Benden daha çok Kur’ân bilen kimse yoktu. Çünkü ben gidip gelen kafile-
ler ile karşılaşıyordum. Bu sebeple beni önlerine (imam olarak) geçirdiler. O
sırada da altı yahut yedi yaşındaydım. Üzerimde bir elbise vardı. Fakat
secdeye vardığımda kenarları düşüyor, üzerim açılıyordu. Kabileden (cema-
ate gelen) bir kadın, ‘Şu Kur’ân okuyucunuzun edep yerini görmeyelim diye
örtmeyecek misiniz?’ dedi.
Bunun için bana bir gömlek biçtiler. O gömleğe sevindiğim kadar hiçbir şey
için sevinmiş değilim.’ ” 117
Asr-ı Saadet’te bir çocuk kavmine imamlık yapmış, kimse bu imamete
itiraz etmemiştir. Çocuktan kalemin kaldırılmış olması, onun imametine
engel değildir. Zira kıldığı namaz onun için nafiledir ve nafile kılan ima-
ma farz kılanların tabi olmasında bir engel yoktur. 118
4. Kadının İmameti
Kadının kadınlar cemaatine imamlık yapması caizdir. Aişe ve Ümmü
Seleme Annelerimiz kadınlara imamlık yapmıştır.
“Aişe farz namazda kadınlara imamlık yapar; onların ortasında dururdu.” 119
“Ümmü Seleme kadınlara imamlık yapar; onların ortasında dururdu.” 120
5. Kölenin İmameti
Müslim olan her bireyin imam olması caizdir. Köle de bir Müslim’dir ve
imam olmasına engel bir durum yoktur.
Buhari (rh) şöyle demiştir:
“Kölenin Namaz Kıldırması
 117. Buhari, 4302
 118. Konunun detayı için bk. “İmam ile Me’mumun (İmama Uyanın) Niyetinin Farklı Olması”,
1/606
 119. Es-Sunenu’l Kubrâ, 5355
 120. Es-Sunenu’l Kubrâ, 5357

363
NAMAZ KİTABI

(692) İbni Ömer’in şöyle dediği nakledilmiştir, ‘Resûlullah’ın (sav) hicretin-


den önce Mekke’den Medine’ye göç eden ilk muhacirler Kuba civarında bir
bölge olan Usbe’ye vardıklarında onlara Ebu Huzeyfe’nin kölesi Salim namaz
kıldırıyordu. Salim onlar arasında Kur’ân’ı en iyi/en fazla ezbere bilen kişiydi.’
(693) Enes ibni Malik’ten, Resûlullah’ın (sav) şöyle dediği nakledilmiştir: ‘Si-
zin başınıza geçirilen ve kendisine görev verilen kişi başı kuru üzüm tanesi
gibi (siyah ve kıvırcık olan) bir Habeşli köle bile olsa onu dinleyin ve ona ita-
at edin!’ ” 121
Şunu belirtmeliyim ki; “Üstünlük yalnız takvadadır.” diyen, “Kimse bir baş-
kasının suçuyla yargılanmaz.” diyen bir dinin mensuplarının bu konuları
tartışması dahi bir utanç vesilesidir. Zira kölenin (sırf köle olduğu için),
zinadan doğan çocuğun, azad edilmiş kölenin (mevla) imametini tartış-
mak, cahiliyeye ait olan bir bakış açısıdır. İnsanları takva ile değil malla,
neseple, ait olduğu grupla değerlendiren cahiliye…
İbni Hazm’dan (rh) şöyle aktarılmıştır: “Kör veya gören, kısır veya kısır olma-
yan, köle veya hür, zina çocuğu veya Kureyşli; namazda imam olmak hususunda
eşittir. Bunların her birinin imam olması caizdir. İnsanların (imam olmalarına
engel) kusurları dinlerinde ve ahlaklarında olan kusurlardır. Bedenlerinde ve
neseplerindeki ayıplar (imam olmalarına) engel değildir. Allah şöyle buyurur:
‘Ey insanlar! Şüphesiz ki sizleri bir erkek ve dişiden yarattık. Karşılıklı olarak
tanışıp kaynaşmanız için sizleri halklara ve kabilelere ayırdık. Gerçek şu ki Al-
lah katında en değerliniz, en takvalı olanınızdır. Şüphesiz ki Allah, (her şeyi
bilen) Alîm, (her şeyden haberdar olan) Habîr’dir.’ 122 ” 123
6. Görme Engellinin İmameti
Görme engelli birinin imameti caizdir. Şer’i açıdan imamlık yapması-
na engel bir durum yoktur. Itban ibni Malik gözlerini kaybettikten sonra
kavmine imamlık yapmış, Allah Resûlü de (sav) ikrar etmiştir.
İbni Şihab’dan şöyle rivayet edilmiştir:

 121. Buhari, Kitâbu’l Ezân, 54. Bab


 122. 49/Hucurât, 13
 123. El-Muhallâ, 3/127

364
CEMAAT NAMAZI BABI

“Mahmud ibni Er-Rabi’ El-Ensari bize şöyle anlattı, ‘A shab-ı Kiram’ın Ensar
kolundan Bedir Savaşı’na katılmış Itban ibni Malik bir gün Resûlullah’a (sav)
gelerek, ‘Ey Allah’ın Elçisi! Akrabalarıma namaz kıldırıyorum. Ama artık
gözlerim fonksiyonunu yitirmeye başladı. Yağmur yağıp onlarla evim arasın-
daki vadiden seller akınca mescidlerine gidip onlara namaz kıldıramıyorum.
Ey Allah’ın Elçisi istedim ki, gelip evimde bana namaz kıldırasın. Sonra ben
de orayı namazgah edineyim.’ dedi.
Peygamber de (sav) ona, ‘İnşallah, gelirim.’ diyerek karşılık verdi.”
Itban olayın bundan sonraki kısmını şu şekilde anlatır, ‘Bir sabah Güneş yük-
selince Allah Resûlü (sav), Ebu Bekir ile birlikte çıkageldi. Resûlullah (sav) eve gir-
mek için izin istedi ben de kabul ettim. Eve girince oturmadı. Sonra, ‘Evinin
neresinde namaz kılmamı istersin?’ diye sordu. Ona evin bir köşesini göster-
dim. Resûlullah (sav) namaza durup tekbir aldı. Biz de arkasında durup saf tut-
tuk. İki rekât namaz kıldırıp selam verdi.’ ” 124
Allah Resûlü (sav) bir başka görme engelli sahabeyi, Abdullah ibni Mek-
tum’u (ra) iki defa yerine emir olarak bırakmıştır. Başta namaz olmak üzere
bir emirin tüm sorumluluklarını üstlenmiştir. 125
7. İmamette Liyakat Düzeni
Her Müslim imamete layıktır. İmamlık yaptığı takdirde imameti sahih-
tir. Ancak Müslimler Allah katında derece derecedir.
“Sonra Kitab’ı kullarımızdan seçtiklerimize miras kıldık. Onlardan kimi nef-
sine zulmeder, kimisi orta yolludur. Kimisi de Allah’ın izniyle hayırlarda yarı-
şıp öne geçer. Bu, büyük lütuf ve ihsanın ta kendisidir.” 126
“Ey insanlar! Şüphesiz ki sizleri bir erkek ve dişiden yarattık. Karşılıklı ola-
rak tanışıp kaynaşmanız için sizleri halklara ve kabilelere ayırdık. Gerçek şu
ki Allah katında en değerliniz, en takvalı olanınızdır. Şüphesiz ki Allah, (her
şeyi bilen) Alîm, (her şeyden haberdar olan) Habîr’dir.” 127
Kitab’a ittibada ve takvadaki üstünlüklerine göre farklı dereceleri, bir-
 124. Buhari, 425; Müslim, 33
 125. Ebu Davud, 595, 2931
 126. 35/Fâtır, 32
 127. 49/Hucurât, 13

365
NAMAZ KİTABI

birlerine üstünlükleri vardır. Allah Resûlü (sav) imamete layık olanları de-
recelerine göre şöyle sıralamıştır:
Ebu Mesud El-Ensari’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöy-
le buyurmuştur:
“Allah’ın Kitabı’nı en iyi okuyan, cemaate imam olur. Eğer okuma konusun-
da eşit iseler sünneti en iyi bilen imam olur. Eğer sünnet konusunda da eşit
iseler, en önce hicret eden imam olur. Eğer hicret konusunda da eşit iseler, en
önce Müslim olan imam olur. Yetkisi altındaki yerde bulunan bir kimseye di-
ğer kimse asla imam olmasın. İzni olmaksızın, onun evinde özel eşyasının/
yaygısının üzerine oturmasın.” 128
Hadis-i şerifi açıklamadan önce belirtmeliyiz ki; imamlar iki kısma ay-
rılmaktadır.
• Ratib imam: Meşru otorite tarafından tayin edilmiş veya İslam top-
lumunun seçtiği düzenli imamdır. Ratib imamın olduğu yerde imam-
lık onun hakkıdır. O izin vermeden veya ondan izin almadan birinin
imam olması caiz değildir. Hadisin son cümlesi buna işaret etmektedir.
“…Yetkisi altındaki yerde bulunan bir kimseye diğer kimse asla imam olmasın.
İzni olmaksızın, onun evinde özel eşyasının/yaygısının üzerine oturmasın.”  129
• Tayin edilmiş bir imamın olmadığı yerde imam olacak kişilerin bu
sıralamaya göre imam olması gerekmektedir.
a. Kur’ân’ı iyi okuyanın imam olması
Kur’ân’ı en iyi kıraat edenden kasıt; Kur’ân hıfzı en fazla olandır. Zira
sünnet, Kur’ân hıfzı olanın imamete takdim edildiğini gösterir.
İbni Ömer’in (ra) şöyle dediği nakledilmiştir:
“Resûlullah’ın (sav) hicretinden önce Mekke’den Medine’ye göç eden ilk mu-
hacirler Kuba civarında bir bölge olan Usbe’ye vardıklarında onlara Ebu Hu-
zeyfe’nin kölesi Salim namaz kıldırıyordu. Salim onların arasında Kur’ân’ı en
iyi/ezbere en fazla bilen kişi idi.’ ” 130
 128. Müslim, 673
 129. Müslim, 673
 130. Buhari, 692

366
CEMAAT NAMAZI BABI

Amr ibni Selime’den şöyle rivayet edilmiştir:


“Allah’a yemin ederim, yanınıza gerçekten peygamber olan birisinin yanın-
dan geliyorum. O (bize) dedi ki: ‘Şu namazı şu vakitte kılınız, şu namazı şu
vakitte kılınız. Namaz vakti girdiğinde biriniz ezan okusun, aranızda en çok
Kur’ân bileniniz de size imam olsun.’
Benden daha çok Kur’ân bilen kimse yoktu. Çünkü ben gidip gelen ka-
fileler ile karşılaşıyordum. Bu sebeple beni önlerine (imam olarak) geçirdiler.
O sırada da altı yahut yedi yaşındaydım.’ ” 131
Şunu belirtmeliyiz ki; o dönemin hafızları Kur’ân’ı en iyi okuyan kim-
selerdi. Şayet bir yerde ezberi çok ama hatalı Kur’ân okuyan varsa ima-
met onun değil, Kur’ân’ı doğru okuyanın hakkıdır. Yine o dönem ilmin
ana kaynağı Kur’ân’dı ve Kur’ân’ı iyi okuyan herkes, aynı zamanda fıkıh,
ilim sahibiydi. Şayet Kur’ân’ı iyi okuyan ancak namaz fıkhına dair bilgi-
si olmayan; namazı hatalı kılan biri varsa, imamet, namazı doğru kılanın
hakkıdır. Şayet Kur’ân’ı doğru okuyor ve namazı hatasız kılıyorlarsa; en
iyi okuyucu, yani Kur’ân’dan en çok bilen imamete hak sahibi olur.
b. Sünneti iyi bilenin imam olması
Kur’ân’ı okumada eşit olurlarsa, sünneti en iyi bilen imam olur. Sünnet;
Kur’ân-ı Kerim’i açıklayan, onun icmali hükümlerini tafsilatlandıran ilimdir.
“(Peygamberleri) apaçık deliller ve Kitaplarla (yolladık). Sana da bu zikri/
Kur’ân’ı indirdik ki, insanlara indirileni onlara açıklayasın. Umulur ki düşü-
nürler.” 132
Sünneti bilmek tafsilatlı bilgiye sahip olmaktır. Zira dinî meziyetler ara-
sında en önemli meziyet ilim sahibi olmaktır. 133
c. Hicrette önde olanın imam olması
Sünnette yani tafsilî ilimde eşit olurlarsa hicrette önde olan imam olur.
Hadiste kastedilen hicret küfür beldesini terk ederek İslam yurduna yapı-
lan hicrettir. Zira hadisin söylendiği örfte hicret denince akla gelen küfür
 131. Buhari, 4302
 132. 16/Nahl, 44
 133. bk. Neylu’l Evtâr, 1078 No.lu hadis şerhi

367
NAMAZ KİTABI

diyarlarından Medine’ye yapılan hicrettir. Şayet hicret amelinin devam


ettiği bir ortam söz konusuysa, hicret edenler imamlığa evla olandır. Bir
beldeden bir beldeye intikal anlamında hicret söz konusu değilse; salih
amellerde, salihlikte öncü olanlar imam olur. Zira hicretin bir anlamı da
günahları terk etmektir.
Abdullah ibni Amr’dan (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle
buyurmuştur:
“Müslim, Müslimlerin dilinden ve elinden selamette olduğu kişidir. Muhacir
ise Allah’ın yasakladığı şeyi terk eden kişidir.” 134
Dini yaşamada daha hassas olan, salah sahibi insanlar öne geçerler. 135
d. Büyük olanın imam olması
Hicrette/Salih amelde eşit olurlarsa yaşı büyük olan imam olur. Yaşı bü-
yük olanın imamete liyakatı başka naslarda da varid olmuştur.
Malik ibni Huveyris’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Kabilemden bir grup insanla birlikte Peygamber’in (sav) yanına geldim. Yirmi
gün yanında kaldım. Çok merhametli ve yumuşak kalpli biriydi. Ailelerimize
olan özlemimizi fark edince bize, ‘Geri dönün, onların yanında olun, onlara
dinlerini öğretin ve namaz kılın. Namaz vakti girince biriniz ezan okusun, en
büyüğünüz de namaz kıldırsın.’ buyurdu.” 136
e. Ev sahibi/Meclis sahibinin imam olması
Ev sahibi imametin sahibidir. Bir yerde ev sahibi varsa, imamet onun hak-
kıdır. Ondan daha iyi Kur’ân okuyan, sünneti iyi bilen, hicrette öncü ve
yaşı büyük olsa da imamet ev sahibine aittir. Bu hakkı ona veren şeriattır.
Yine büyük imamet sahibi, İslam toplumunun yöneticisi mutlak imam-
lık hakkına sahiptir.

 134. Buhari, 10
 135. El-Muhallâ, 3/122; Mecmu’û’l Fetâvâ, 23/386
 136. Buhari, 628; Müslim, 684

368
CEMAAT NAMAZI BABI

8. İmamın Riayet Etmesi Gereken Hükümler


a. Cemaatin durumunu gözetmelidir
İmam, cemaatin durumunu gözetmeli namazın uzunluk ve kısalığını ce-
maate göre belirlemelidir.
Enes ibni Malik’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“(Resûlullah’ın (sav) kıldırdığı namazlar kısa ve öz ama her yönüyle tam olur-
du.) Ben şu âna kadar hiçbir imamın arkasında Resûlullah’ın (sav) namazından
daha kısa ve öz ama her yönüyle tam bir namaz kılmadım. O (sav) bir çocuğun
ağlamasını duyacak olsa namazı kısaltırdı. Çünkü annenin çocuğu düşünerek
namazdan geri kalacağından endişe ederdi.” 137
Enes ibni Malik’ten (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle bu-
yurmuştur:
“Bazen namaza başlarken uzun uzun kılmak istiyorum. Fakat bir çocuk ağla-
masını duyunca namazımı kısa tutuyorum. Çünkü annenin çocuğun ağlaması
dolayısıyla içinde hissettiği acıma duygusunu çok iyi biliyorum.” 138
Ebu Mesud El-Ensari’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir defasında adamın biri Resûlullah’a (sav) geldi ve ‘Ya Resûlullah! Filan kişi
bize namaz kıldırırken o kadar uzatıyor ki vallahi sabah namazına gitmekten
geri kalıyorum!’ dedi.
Ebu Mesud dedi ki: ‘Resûlullah (sav) o günkü vaazında olduğu kadar hiç öf-
keli görmemiştim. Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: ‘Ey İnsanlar! İçinizde nefret
ettirip kaçıranlar vardır! Herhangi biriniz insanlara namaz kıldıracak olursa
hafif kıldırsın. Çünkü cemaatin içinde yaşlı olanı var, zayıf olanı var ve iş güç
sahibi olanı vardır!’ ” 139
Allah Resûlü (sav) namaza başlamadan insanların toplanmasını gözetir,
namaza başladıktan sonra insanlar ilk rekâta yetişsin diye birinci rekâtı
uzatırdı.

 137. Buhari, 708; Müslim, 469


 138. Buhari, 709; Müslim, 470
 139. Buhari, 7159; Müslim, 466

369
NAMAZ KİTABI

Salim ibni Ebu’n Nadr’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:


“Resûlullah (sav) mescidde namaz için kamet getirildiğinde cemaati az görür-
se namaza durmaz otururdu. Cemaati tamamen toplanmış görünce namazı
kıldırırdı.” 140
Ebu Katade’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav), bize namaz kıldırır ve öğle ile ikindi namazlarının ilk iki
rekâtında Fatiha Suresi ile birlikte iki sure okurdu. Bazen ayetleri bize duyu-
rurdu. Öğlenin birinci rekâtını uzun tutar, ikinci rekâtını kısa tutardı. Sabah
namazını da böyle yapardı.” 141
Ebu Katade’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir.
“Resûlullah’ın (sav) (namazlarda birinci rekâtı diğer rekâtlara göre uzun tutu-
şunu) cemaatin namaza yetişmesi için yaptığını bilirdik.” 142
b. Cemaatin şer’i hatalarını güzel bir üslupla düzeltmelidir
Namaz öncesinde, namaz içinde veya namaz sonrasında şahit olduğu
şer’i hataları tashih etmelidir. İmam, cemaatten sorumludur. Hataları ıs-
lah ederken güzel bir üslup kullanmalı Allah Resûlü’nün hikmetli davra-
nışlarını örnek almalıdır.
Cabir ibni Semura’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) yanımıza çıktı ve ‘Ne oluyor da ben sizleri, yerinde duramayan
hırçın atların kuyrukları gibi ellerinizi kaldırmış görmekteyim! Namazda sakin
olunuz.’ buyurdu. Sonra yine bizim yanımıza çıkmış ve bizi halkalar hâlinde
görmüştü. Bunun üzerine, ‘Ne oluyor da ben sizleri, dağınık bir şekilde cemaat
olmuş görüyorum!’ buyurdu. Sonra yine bizim yanımıza çıktı ve ‘Meleklerin,
Rabbleri huzurunda saf tuttukları gibi siz de saf tutsanız olmaz mı?’ buyurdu.
Biz de, ‘Ey Allah’ın Resûlü, melekler Rabbleri huzurunda nasıl saf tutarlar?’
dedik.
O da, ‘Önce birinci safı tamamlarlar, safta birbirlerine yapışırcasına sıkı du-
rurlar.’ buyurdu.” 143
 140. Ebu Davud, 545
 141. Ebu Davud, 798
 142. Ebu Davud, 800
 143. Müslim, 430

370
CEMAAT NAMAZI BABI

Numan ibni Beşir’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:


“Resûlullah (sav) okun düzgünlüğü gibi olana kadar düzeltirdi. Bunu bizim
kavradığımızı anladığı zamana kadar böyle yaptı. Bundan sonra yine bir gün
namaz kıldırmak için yanımıza çıktı ve ayakta durdu. Tam tekbir alacaktı ki,
bu sırada göğsü saftan dışarı çıkmış bir kimseyi görüverdi. Bunun üzerine, ‘Ey
Allah’ın kulları! Saflarınızı dümdüz tutunuz. Yoksa, Allah aranıza anlaşmaz-
lıklar koyar.’ buyurdu.” 144
Enes ibni Malik’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Kendisi şöyle demiştir: ‘Mescidde Resûlullah (sav) ile birlikte bulunduğumuz
sırada bir bedevi geldi ve mescidde (bir köşede) küçük abdest bozmaya kalktı.
Resûlullah’ın (sav) ashabı hemen, ‘Heyy! Heyy! Ne yapıyorsun!’ dediler. Resûlul-
lah (sav), ‘Kendi hâline bırakın’ buyurdu: Onlar da kendi hâline bıraktılar bede-
vi abdestini bozdu. Arkasında Resûlullah (sav) onu yanına çağırarak, ‘Şüphesiz,
bu mescidlerde ne idrar ne de pislik uygun olur, buralar ancak ve ancak Yüce
Allah’ı anmak/zikretmek, namaz kılmak ve Kur’ân okumak içindir.’ buyurdu
-veya buna benzer bir söz söyledi- daha sonra cemaatten birisine emir verdi:
Bir kova su getirtip abdest bozduğu yere döktürdü.” 145
Muaviye ibni Hakem’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) ile birlikte namaz kılıyordum. Derken cemaatten bir kişi ak-
sırdı. Ben de: ‘Yerhamukellah’ dedim. Bunun üzerine cemaat dik dik bana
baktı. Ben de, ‘Vay başıma gelene! Ne oldu da bana bakıyorsunuz?’ dedim.
Onlar da ellerini dizlerine vurmaya başladılar. Onların beni susturduklarını
gördüğümde (bir şeyler diyecektim) ama sustum. -Annem babam ona feda
olsun. Ne kendisinden önce ne de sonra ondan daha güzel bir öğretmen gör-
medim.- Resûlullah (sav), namazı bitirdiğinde Allah’a yemin olsun ki, ne beni
azarladı ne bana vurdu ne de bana ağır bir söz söyledi. Kendisi, ‘Bu namaz var
ya, işte bunun içerisinde insan sözünden hiçbir şey uygun düşmez. O, ancak
tesbih, tekbir ve Kur’ân okumaktır.’ veya buna benzer buyurdu.” 146

 144. Müslim, 436


 145. Müslim, 285
 146. Müslim, 537

371
NAMAZ KİTABI

c. Cemaatten yüksek yerde namaz kıldırmamalıdır


Hemmam’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Huzeyfe, Medain’de yüksekçe bir yerde cemaate imam olmak için davran-
mıştı da Ebu Mesud onun gömleğini tutup çekmişti. Namaz bitince Ebu Me-
sud ona, ‘Bizler böyle yüksek yerlerde namaz kıldırmaktan yasaklandık bil-
miyor musun?!’ dedi.
O da, ‘Evet biliyordum (ama unutmuşum), sen beni çekince hatırladım.’ de-
di.” 147
İmamın cemaatten daha yüksek bir yerde namaz kılması hoş karşılan-
mamıştır. Allah en doğrusunu bilir; bu nehyin hikmetlerinden bazısı
şunlar olabilir:
• Kibirden sakındırmak: İmamın cemaatten daha yüksek yerde namaz
kıldırması kibre kapı aralayabilir.
• Yukarı bakmaktan sakındırmak: Namazda yukarı bakmak yasaklan-
mıştır. İmam yüksek yerde namaz kıldığında imamı görmek için cema-
at yukarıya bakacaktır.
Enes ibni Malik’ten (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle bu-
yurmuştur:
“Ne oluyor bazı kimselere ki, namaz kılarken gözlerini gökyüzüne dikiyor-
lar!? Peygamber Efendimiz bunu öylesine sert ve şiddetli bir şekilde söylemiş-
ti ki sonunda şöyle buyurdu: ‘Ya bundan vazgeçerler ya da gözleri alınır.’ ” 148
Şayet imam cemaate namaz kılmayı öğretiyorsa yüksek bir yerde namaz
kılmasında sakınca yoktur. Daha önce de geçtiği gibi öğretme amaçlı fiil-
lerde sünnetin dışına çıkılabilir; öğretme gerçekleşince sünnete dönülür.
Ebu Hazim ibni Dinar’dan şöyle rivayet edilmiştir:
“İşte ben Resûlullah’ın (sav) bu minber üzerinde namaz kıldığını ve yine minbe-
rin üzerinde iken tekbir getirdiğini gördüm. Sonra minberden inmeden rükû
etmişti ve ardından geri geri çekilerek minberden inmişti. Bu şeklide geriye
 147. Ebu Davud, 597
 148. Buhari, 750

372
CEMAAT NAMAZI BABI

çekildiken sonra minberin ilk basamağının dibine secde etmiş ve ardından


aynı uygulamayı tekrar etmişti.’
Resûlullah (sav) namazı bitirince insanlara dönerek şöyle buyurdu: ‘Ey in-
sanlar, ben bu şekilde namaz kıldım ki bana uyasınız ve benim nama-
zımın nasıl olduğunu öğrenesiniz.’ ” 149
d. İhtiyaç olmadıkça imam olmayı talep etmemelidir
İslam; dinî veya dünyevi görev talebini hoş karşılamamıştır.
Ebu Musa El-Eşari’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav), ‘İş isteyen kimseyi biz işimizde istihdam etmeyiz, fakat sen
ey Ebu Musa -yahut ey Abdullah ibni Kays- Yemen’e git!’ buyurdu.” 150
Zira görev isteyen, nefsinin çağrısına kulak verir. Nefsinin çağrısına ku-
lak veren, İlahi yardımdan mahrum olur; görevin afetleri ile başbaşa kalır.
Abdurrahman ibni Semure’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav)
kendisine şöyle buyurmuştur:
“Ey Abdurrahman ibni Semure, idareciliği isteme. Eğer sen isteyerek idareci-
liğe getirilirsen yalnız kalırsın. Ancak istemediğin hâlde bu iş sana verilirse o
zaman sana yardım edilir. Bir konuda yemin edersen ve yemin ettiğin dışında
bir şeyin daha hayırlı olduğunu görürsen yemin kefaretini ver ve hayırlı ola-
nı yap.” 151
Şayet ihtiyaç olursa; kişinin imamlık da dâhil görev talep etmesinde bir
beis yoktur.
“(Yusuf ) demişti ki: ‘Beni ülke hazinelerine (maliye bakanlığına) yetkili tayin
et. Şüphesiz ki ben, koruyup gözetecek ve bu işi bilen biriyim.’ ” 152
Bir işi yapabilecek ehliyete sahipsek ve o işi yapacak ehil kimsenin olma-
dığını görüyorsak, insanları yeteneklerimizden haberdar etmek ve görev
istemek meşrudur.

 149. Buhari, 917; Müslim, 544


 150. Buhari, 6923; Müslim, 1733
 151. Buhari, 6622; Müslim, 1652
 152. 12/Yûsuf, 55

373
NAMAZ KİTABI

e. Kendisini istemeyen bir topluluğa imam olmamalıdır


Cemaat namazının asli gayelerinden biri; İslam toplumunu kaynaştır-
mak, cemaat ruhunu güçlendirmek ve toplu hareket etmeyi öğretmek-
tir. Bu maksada aykırı durumlardan kaçınmalı; cemaati bölecek, kalpleri
soğutacak tercihlerden uzak durulmalıdır. Buna sebep olacak şeylerden
biri istenmeyen birinin imam olmasıdır.
Ebu Galib’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Ebu Umame’den işittim şöyle diyordu, ‘Üç kişi vardır ki namaz kılsalar da
namazları kulaklarından öteye geçmez; sahibinden kaçan köle dönüp gelin-
ceye kadar, kocası kendisine öfkeli durumda geceyi geçiren kadın ve istenme-
diği hâlde cemaate imam olan kişi.’ ” 153
Şayet toplumun imamı hoş karşılamaması şer’i bir sebeptense dikkate
alınmalıdır. Ancak şer’i olmayan sebepler dikkate alınmamalıdır. Örne-
ğin cahiliye ahlakından kurtulmamış toplumların; ırkı, fizikî özellikle-
ri, maddi durumu, sosyal statüsüne… göre imamdan hoşnut olmaması
önemsenmemelidir. Ya da nifak duyguları içinde olup toplumda hoşnut-
suzluk/tefrika oluşturmak isteyen münafıkların/kalbi hastaların itirazları
da önemsenmemelidir. Allah Resûlü (sav) böyle itirazları kâle almaz. İtiraz
sahiplerini uyararak ıslah ederdi.
Abdullah ibni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber (sav) bir askeri birlik gönderdi ve Usame ibni Zeyd’i onlara kuman-
dan tayin etti. Bazı insanlar onun kumandanlığına dil uzattılar. Bunun üzerine
Peygamber (sav) şöyle buyurdu: ‘Siz (şu ânda) onun kumandanlığına dil uza-
tıyorsanız gerçek şu ki, daha önce de babasının kumandanlığına dil uzatmış
idiniz. Allah’a yemin ederim ki babası kumandanlığa layık birisi idi ve şüphe-
siz onun babası, benim insanlar arasında en sevdiğim kişilerdendi. Şüphesiz
bu da ondan sonra benim insanlar arasında en sevdiğim kişilerdendir.’ ” 154
f. Namaza dair hatasını telafi etmelidir
İmam namazın şart ve rükunlarına aykırı, namazın sıhhatini bozacak bir
 153. Tirmizi, 360
 154. Buhari, 3730; Müslim, 2426

374
CEMAAT NAMAZI BABI

durum yaşadığında hatadan dönmeli, kınayıcının kınamasından kork-


mamalıdır.
Ebu Hureyre’den (ra) şöyle nakledilmiştir:
“Namaz için kamet getirildi, ayağa kalkılarak saflar düzeltildi. Sonra Pey-
gamber (sav) odasından çıkıp geldi. Namaz kıldıracağı yere geçtiği vakit cünüp
olduğunu hatırladı. Bize, ‘Olduğunuz yerde bekleyin.’ dedi. Sonra geri dönüp
gusül abdesti aldı. Daha sonra yanımıza geldi. Bu sırada başından su damlaları
dökülüyordu. Sonra tekbir getirdi. Biz de onun arkasından namaz kıldık.” 155
İmamın abdestsiz/cünüp olduğunu hatırlaması veya namaz içinde ab-
desti bozulduğu durumda namazdan çıkmalı, cemaatten biri, yerine imam
olmalıdır. Böylesi durumlarda imam, şeytanın sesine kulak tıkamalı kına-
yıcının kınamasından korkmamalıdır.
Ömer’in (ra) başına böyle bir durum gelmiş namazdan çıkmış, yerine ilk
saftan birini imam tayin etmiştir. Sonra şunu söylemiştir:
“…Namazda elbisemde bir ıslaklık fark ettim. Önümde iki yol vardı: ya siz-
den utanacak Allah’a karşı cüretkâr olacak (namazı sürdürecektim) ya da Al-
lah’tan hayâ edecek size karşı cüretkâr davranacaktım. Allah’tan hayâ etmek
nefsime daha hoş geldi…” 156
g. Bir topluluğu ziyaret ettiğinde onlara imam olmamalıdır
Ebu Atiyye’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Malik ibni Huveyris bizim şu mescidimize gelirdi. Namaz için kamet yapı-
lır ona, öne geç ve namaz kıldır derdik. O da bize, ‘Sizden birini size imamlık
yapması için öne geçirin.’ derdi ve ‘Size niçin imamlık etmediğimi haber vere-
yim, çünkü ben Resûlullah’ın (sav) şöyle buyurduğunu işittim, ‘Kim bir toplu-
mu ziyaret ederse onlara imamlık etmesin. Onlara kendilerinden biri imam-
lık etsin.’ ’ ” 157
Daha önce geçtiği gibi; ratib imamın veya ev sahibinin öne geçirmesi,
izin vermesi durumunda imamlık yapmakta bir beis yoktur.
 155. Buhari, 275; Müslim, 605
 156. Es-Sunenu’l Kubrâ, 5257
 157. Ebu Davud, 596; Tirmizi, 356

375
NAMAZ KİTABI

Allah Resûlü’nün (sav) bu nehyi, imametle ilgili diğer naslarla birlikte ele
alındığında yasağın hikmeti daha iyi anlaşılır. İmam cemaatin hâlini gö-
zeterek namaz kıldırmalıdır. Namazın uzunluğunu ve kısalığını zayıf, yaş-
lı, hasta, çocuklu annelerin… durumuna göre ayarlamalıdır. Bir toplumu
ziyaret eden onları tanımaz, cemaatin durumuna dair bilgiye sahip olmaz.
Hâliyle cemaatin durumunu gözetmesi zor olur.
Ziyaretçinin imam olmasında istisna büyük imam, İslam toplumunun
yöneticisidir.
Itbân ibni Mâlik’ten (ra) şöyle nakledilmiştir:
“Resûlullah (sav) davetime icabet edip evimi şereflendirdiğinde içeri girmek
için müsaade istedi. Ben de kendisine müsaade ettim. Bana; ‘Nerede namaz
kılmamı istersin?’ diye sorunca evimde uygun olan ve namaz kılmasını istedi-
ğim yeri gösterdim. Resûlullah (sav) kalktı ve biz de arkasında saf olup namaza
durduk. Sonra selam verdi ve biz de selam verip namazdan çıktık.” 158
h. Tüm cemaate dua etmelidir
İmamın yalnızca kendine dua etmesi yasaklanmıştır.
“Sizden biri sıkıştığı hâlde namaza gelmesin, izinsiz bir eve girmesin ve sade-
ce kendisine dua eden birisi, bir kavme imam olmasın.” 159
Sevban’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: ‘Üç şey var ki onları yapmak kimseye helal
değildir; Bir topluluğa imam olup da duasını sadece kendisine ayırıp cemaa-
te dua yapmamak, eğer böyle yaparsa o kimse o topluma hıyanet etmiş olur;
Ev sahibinden izin almaksızın evin içine bakmak, eğer bakarsa eve izinsiz gir-
miş gibi olur; Tuvalet ihtiyacına sıkışmış iken o ihtiyacı gidermeden namaz
da kılamaz.” 160
Cemaat imamın kendilerine de dua edeceğini düşünür. İmam yalnızca
kendine dua ettiğinde cemaate hıyanet etmiş olur. 161
 158. Buhari, 686; Müslim, 33; Buhari (rh) bu hadisi, “İmam/ Yönetici Bir Kavmi Ziyaret Ettiğinde
Onlara İmamlık Yapar” babında rivayet eder. (bk. Kitâbu’l Ezân, 50. Bab)
 159. Ahmed, 22152
 160. Ebu Davud, 90; Tirmizi, 357
 161. Allah Resûlü’nden (sav) varid olan bazı namaz dualarında ifrad siğasıyla dua ettiği, yani
yalnızca kendine dua ettiği varid olmuştur.

376
CEMAAT NAMAZI BABI

Ebu Zur’a, Ebu Hureyre’nin (ra) şöyle dediğini nakletmiştir:


“Resûlullah (sav) tekbir ile kıraat arasında bir süre -Ravi şöyle demiştir: ‘Sanırım kısa bir süre demiş-
ti.’- ara verip susardı. Bir defasında,
‘Anam babam sana feda olsun ey Allah’ın Resûlü, tekbir ile kıraat arasında sustuğunuzda ne oku-
yorsunuz?’ diye kendisine sordum. Bana şöyle cevap verdi:
‘Şu duayı okuyorum, ‘Allah’ım, doğu ile batı arasını nasıl birbirinden uzaklaştırdıysan benimle
hatalarım arasını da öylece uzaklaştır. Allah’ım, beyaz bir elbise kirlerinden nasıl arındırılırsa beni
de hatalarımdan öylece arındır. Allah’ım, hatalarımı su ile, kar ile ve dolu ile yıka.’ ” (Buhari, 744;
Müslim, 598)
İbni Abbas’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) iki secde arasında, ‘Allah’ım beni bağışla bana merhamet et, bana afiyet ver beni
doğru yola eriştir ve beni rızıklandır.’ diye dua ederdi.” (Ebu Davud, 850; Tirmizi, 284)
Zahiren bu dualarda Allah Resûlü (sav) kendine dua etmiştir. Yukarıdaki mezkûr hadislerle bu ha-
disler arasında zahiren zıtlık vardır. Âlimlerimiz der ki:
•  İmamın yalnızca kendine dua etmesini yasaklayan hadisler zayıftır. Bu İbni Huzeyme’den nak-
ledilmiştir. (Zâdu’l Meâd, 1/243)
Derim ki: Ebu Davud (rh) susarak, Tirmizi de (rh) hasen diyerek hadisin sıhhatine işaret etmişlerdir.
•  İbni Teymiyye (rh) der ki: “Yasaklanan, imamın hem kendine hem de cemaate dua ettiği kunut
duasıdır. Bu dualarda yalnızca kendine dua etmesi yasaklanmıştır.” (Mecmu’û’l Fetâvâ, 23/118)
•  Bir grup âlim der ki: “Bu; bedevinin duasında olduğu gibi ‘Allah’ım bana ve Muhammed’e rah-
met et; bizim dışımızdakilere merhamet etme’ duasında olduğu gibidir.” (Avnu’l Ma’bûd, 90 No.lu
hadis şerhi)
•  Racih olan; sahih hadislerin tümüyle bir arada amel etmektir. Bu kaideyle hadisleri bir araya
getirdiğimizde imamın müşterek dualarda tüm cemaati kapsayan dualar etmesi veya duada bir
kesimi dışarıda bırakacak lafızlar kullanmaması gerektiği anlaşılır. Ancak istiftah; secde, iki secde
arası gibi yerlerde kendine dua edebilir. Allah en doğrusunu bilir; kanaatimce bunun hikmeti
şudur: İstiftah, secde ve iki secde arasında herkes kendine özel dua eder. Duanın açıktan imam
tarafından yapıldığı kunut gibi yerlerde cemaat dua etmez, imamın duasını dinler, “âmin” diyerek
iştirak eder. Hâliyle bu durumda imamın cemaati duaya dâhil etmemesi, cemaati rahatsız eder,
kalbi kırar.

377
NAMAZ KİTABI

9. Me’mumun/Cemaatin Riayet Etmesi Gereken Hükümler


a. Söz ve fiillerde imama uymalıdır
Me’mum namazın zahiri amellerinde 162 imama uymak, söz ve fiillerin-
de imamı takip etmek zorundadır.
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) hasta olduğu günlerden birinde evinde oturduğu yerde namaz
kıldırıyordu. Arkasında bulunan cemaat ise ayakta namaza durmuştu. Bunun
üzerine Resûlullah (sav) onlara eliyle işaret ederek oturmalarını istedi. Namazı
bitirdikten sonra onlara şöyle buyurdu: ‘İmam kendisine uyulması için vardır,
o rükûya vardığında siz de rükû edin, o kalktığında siz de kalkın, o oturarak
namaz kılıyorsa siz de oturarak namazlarınızı kılın.’ ” 163
b. İmam oturarak namaz kıldırıyorsa me’mum da oturarak namaz
kılmalıdır
Allah Resûlü (sav), oturan imamın arkasında cemaatin de oturarak namaz
kılmasını emretmiştir. Bu emri iki illete bağlamıştır:
• Zahiri amellerde imama uymak:
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) hasta olduğu günlerden birinde evinde oturduğu yerde namaz
kıldırıyordu. Arkasında bulunan cemaat ise ayakta namaza durmuştu. Bunun
üzerine Resûlullah (sav) onlara eliyle işaret ederek oturmalarını istedi. Namazı
bitirdikten sonra onlara şöyle buyurdu: ‘İmam kendisine uyulması için vardır,
o rükûya vardığında siz de rükû edin, o kalktığında siz de kalkın, o oturarak
namaz kılıyorsa siz de oturarak namazlarınızı kılın.’ ” 164
• Saygı ve tazimde aşırı giden kâfirlere benzememek:
Cabir’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) rahatsızlanmıştı. Kendisi oturur vaziyette iken onun arkasında
 162. Bu kayıt batınî amelleri/niyeti hükmün dışına çıkarmak içindir. Niyet babında geçtiği gibi
imamla me’mumun niyetleri aynı olmak zorunda değildir. bk. "İmam ile Me’mumun (İmama Uya-
nın) Niyetinin Farklı Olması", 1/606
 163. Buhari, 688; Müslim, 412
 164. Buhari, 688; Müslim, 412

378
CEMAAT NAMAZI BABI

namaz kıldık. Ebu Bekir de cemaate Peygamber’in (sav) tekbirini duyuruyordu.


Resûlullah (sav), bir ara bize baktı, ayakta olduğumuzu gördü. Bize işaret etti, biz
de oturduk ve kendisine uyarak oturarak namaz kıldık. Resûlullah (sav) selam
verdiğinde, ‘Biraz önce neredeyse, İranlılar ve Rumların yaptığını yapacaktı-
nız. Onlar, kralları otururken kendileri ayakta dururlar. Sizler böyle yapmayı-
nız. İmamınıza uyunuz. Eğer o, ayakta namaz kılarsa siz de ayakta namaz kılı-
nız. Eğer oturarak namaz kılarsa siz de oturarak namaz kılınız.’ buyurdu.” 165

 165. Müslim, 413; Konu hakkında farklı görüşler serdeden âlimler olmuştur.
•  Bir grup âlim mutlak olarak bunu yasaklamış, bu durumun Nebi’ye (sav) has olduğunu söyle-
mişlerdir. Görüşlerine şu hadisi dayanak kılmışlardır: “Benden sonra kimse oturarak imama uy-
masın.” Hadisin iki illeti vardır: Hem mürseldir hem de Cabir El-Cafi rivayetidir. (Es-Sunenu’l Kubrâ,
3/80) Daha önce geçtiği gibi Cabir El-Cafi, rivayetleri terk edilmiş Rafizi bir ravidir. Bk. 2/283, 252
No.lu dipnot
Ayrıca Allah Resûlü’nden (sav) sonra dört sahabinin oturarak imamlık yaptığı ve cemaatin de otur-
masını istedikleri nakledilmiştir. Onlara hiç muhalif olmayınca bu onların ittifakına benzer ki; İbni
Hibban bunu icmanın kısımlarından saymıştır. (İbni Hibban, 2110)
Ayrıca bir şeyin Nebi’ye (sav) has olduğunu söylemek için özel bir delile ihtiyaç vardır. Aksi hâlde
onun (sav) fiilleri ümmetine örnektir.
•  Bir grup âlim, Allah Resûlü’nün (sav) ahir ömründe oturarak namaz kıldırdığı cemaatin ise
ayakta kıldığı rivayeti delil almıştır. Bu uygulamanın bir önceki uygulamayı neshettiğini söyle-
mişlerdir.
Ubeydullah ibni Abdullah ibni Utbe’nin şöyle dediği nakledilmiştir:
“Bir gün Aişe’nin yanına vardım ve Resûlullah’ın (sav), vefatına sebep olan hastalığı çektiği günler
hakkında bana bilgi vermesini istedim. Bana şunları anlattı:
Bir gün Resûlullah kendisini iyi hissettiği için iki kişinin kolları arasında odasından çıkıp öğle na-
mazını kılmak üzere mescide gitti. Resûlullah’ı taşıyanlardan birisi Abbas’tı. Ashab o sırada nama-
za başlamıştı. Ebu Bekir namazı kıldırıyordu.
Resûlullah’ın teşrif buyurduğunu fark eden Ebu Bekir geri geri çekilmeye başladı, ancak Allah
Resûlü ona işaret ederek yerinde kalmasını istedi ve kollarına girdiği kimselere, ‘Beni Ebu Be-
kir’in yanına oturtun.’ buyurdu.
Onlar da Resûlullah’ın emrini yerine getirip kendisini istediği yere oturttular.
Ubeydullah ibni Abdullah şöyle demiştir: ‘O zaman Ebu Bekir oturarak namaz kılmakta olan
Resûlullah’a uymuştu. Cemaat ise Ebu Bekir’e tabi olmuştu.’ ” (Buhari, 687; Müslim, 418)
Bu istidlal birkaç açıdan hatalıdır. İlk olarak; hadislerin arasını cem etme ihtimali varsa nesh iddia-
sında bulunulmaz. Zira iki delille amel etmek, delillerden biri ile amel edip diğerini ihmal etmek-
ten daha evladır.
İkincisi; nesh için hangisinin önce hangisinin sonra olduğu bilinmelidir. Burada tarih bilinme-
mektedir.
Üçüncü olarak; Allah Resûlü (sav) hastalık hâlinde cemaatin ayakta olduğunu fark etmemiş
olabilir.
Dördüncü olarak; namaza oturarak başlayan imamın ardında oturulacağı, ayakta başlayıp sonra-
dan oturan imamın ardında ayakta kılınabileceği şeklinde anlaşılabilir.
Beşinci olarak; iki imamla namaz kılınması onun (sav) hususiyetlerinden olabilir.

379
NAMAZ KİTABI

Altıncı olarak; yasağın tahrim belirtmediğini yani cevazın beyanı için ahir ömründe böyle dav-
ranmış olabilir.
Görüldüğü gibi ihtimaller çoğaltılabilir. Oysa imamın arkasında oturmayı emrettiği hadisler açık
ve ihtimallere kapalıdır. Hâliyle oturarak namaz kılan imamın arkasında oturarak namaz kılmak
evla olandır. Ahir ömründeki uygulama; ‘Vakiatu’l Ayn/Genelleştirilmeyecek özel bir olay kabul
edilebilir veya yasağın haramlık değil mekruhluk ifade ettiğine delil alınabilir. Allah en doğrusu-
nu bilir.

380
CEMAAT NAMAZI BABI

c. İmama yetişmek için acele etmemelidir


Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah’ın (sav) şöyle buyurduğunu işittim, ‘Namaz için kamet getirildi-
ğinde namaza aceleyle koşarak gelmeyin. Tam bir vakar ve sükûnet içinde yü-
rüyerek gelin; yetişebildiğiniz kadarını kılın, yetişemediğiniz kısmı ise daha
sonra tamamlayın.’ ” 166
Allah Resûlü (sav) nehyin illetini hadisin bir rivayetinde şöyle açıklamıştır:
“Sizden biri namaza yöneldiğinde o namazdadır.” 167
Bu namaz fıkhının asıllarındandır. Namaza yönelen kişi, namazda gibidir.
Sa’d ibni İshak’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Ebu Sumame El-Hannat mescide giderken Ka’b ibni Ucre ile karşılaştılar.
Ebu Sumame diyor ki: ‘Ka’b ibni Ucre beni parmaklarımı birbirine geçirmiş
durumda gördü ve beni böyle yapmaktan yasakladı ve şöyle dedi: ‘Resûlul-
lah (sav) şöyle buyurdu: ‘Kim güzelce abdestini alır namazı kastederek evinden
çıkarsa, parmaklarını birbirine kenetlemesin çünkü o namazda gibidir.’ ’ ” 168
Namaza hazırlık namazın öncesinde başlar. Abdest alırken, namaza yü-
rürken o ruh hâlinde olmak gerekir. Namaza yetişmek için acele eden
dünyalık bir işe koşuyormuş gibi telaşa kapılır. Bu da namazda korumak
zorunda olduğu huşu, sükûnet ve vakar gibi kalp hâllerine aykırıdır.
d. Namaz içinde imamın önüne geçmemelidir
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Sizden biriniz başını imamdan önce kaldırdığı takdirde başının Allah ta-
rafından eşek başına döndürülmesinden veya şeklinin Allah tarafından eşek
şekline sokulmasından korkmaz mı?” 169
Enes’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav), bir gün bize namaz kıldırdı. Namazı bitirdiğinde yüzünü bize

 166. Buhari, 908; Müslim, 602


 167. Müslim, 602
 168. Ebu Davud, 562; Tirmizi, 386
 169. Buhari, 691; Müslim, 427

381
NAMAZ KİTABI

döndü ve şöyle buyurdu: ‘Ey insanlar, ben sizin imamınızım. Bu nedenle ne


rükûda ne secdelerde ne de namazdan çıkmada benden önce davranmayınız.
Şüphesiz ki ben, sizi önümden de arkamdan da görürüm. Muhammed’in canı
elinde olan Allah’a yemin olsun ki, eğer benim gördüklerimi sizler görmüş ol-
saydınız, az güler çokça ağlardınız.’
Oradakiler, ‘Ey Allah’ın Resûlü, ne görmüştün?’ dediler.
O da, ‘Cenneti ve cehennemi’ buyurdu.” 170
Allah Resûlü’nün (sav) imamın önüne geçmeyi yasaklaması ve bu fiili ağır
bir dille kınaması, kasıtlı olarak imamın önüne geçmenin büyük günah-
lardan olduğunu göstermektedir. Genelde aceleci insanlar bu hataya çok-
ça düşmektedir. 171

 170. Müslim, 426


 171. Başın eşek başına çevrilmesi hakkında âlimlerimiz iki farklı yorum yapmışlardır:
•  Bazı âlimler hadisi zahiri üzere almış ve imamın önüne geçmenin cezası (mesh) yani suretin
değiştirilmesidir demişlerdir. (Fethu’l Bârî, 691 No.lu hadis şerhi)
Şu âna kadar bunun gerçekleşmemiş olmasını şöyle açıklamışlardır: “Hadis cezayı zikretmiş, bu
cezanın ne zaman vuku bulacağını zikretmemiştir. Birçok hadiste kıyamet öncesinde bazı insan-
ların domuz ve maymunlara çevrileceği haber verilmiştir.”
Aişe’den (r.anha) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“ ‘Bu ümmetin kıyamete yakın zamanlarında topluca yere batma, kılık değiştirilme ve patlamalar
meydana gelecektir.’
Aişe diyor ki: ‘Ey Allah’ın Resûlü! Aramızda salih insanlar olduğu hâlde yine helak olur gider mi-
yiz?’ dedim.
Resûlullah (sav), ‘Evet, çirkin durumlar ortaya çıktığı vakit.’ buyurdu.” (Tirmizi, 2185)
Yine derler ki: “Nadiren de olsa bazı insanların başının eşek başına dönüştüğü nakledilmiştir.”
(Tuhfetu’l Ehvezî, 582 No.lu hadis şerhi)
•  Bir grup âlim hadisteki tehdidi mecazi olarak kabul etmiş, eşeğin aptallıktan kinaye olduğunu
söylemişlerdir. Namazda imamın önüne geçen aptallara özgü bir davranışta bulunmuştur. Zira
imam kendine uyulsun diye imam kılınmıştır. Bu davranışa mukabil, amelinin cinsinden, ceza
verilerek aptallığı arttırılmıştır.
Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Namazda imamın önüne geçenin perçemi/kontrolü şeytanın elindedir.” (Muvatta, 245)
Eşeğin aklı yoktur ve kontrolü sahibinin elindedir. Namazda imamın önüne geçen kontrolünü
şeytanın eline vermiştir. Bu yönüyle de eşeğe benzemektedir. Allah en doğrusunu bilir.
Namazda acele eden ve acelesi sebebiyle namazın önüne geçen, ne yaparsa yapsın imamdan
önce namazdan çıkamayacaktır. Bu yönüyle de aceleci aptal durumuna düşmektedir. Allah en
doğrusunu bilir.

382
CEMAAT NAMAZI BABI

e. Abdestini güzelce almalı, kıraati düzgün yapmalıdır


Cemaat içinde bulunanların olumlu ve olumsuz hâlleri imam üzerinde
etkilidir.
Ebu Ravh El-Kelai şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) bize namaz kıldırdı. Namazda Rûm Suresi’ni okudu. Bir
kısmını karıştırdı. Dedi ki: ‘Şeytan bize namaza abdestsiz olarak gelen kim-
seler nedeniyle kıraati karıştırttı. Namaza geldiğiniz zaman abdestinizi güzel-
leştirin.’ ”  172
Hadiste görüldüğü gibi imamın namazıyla cemaatin namazı arasında
manevi bir bağ vardır. Cemaatin abdest (ve diğer namaz adabında) dik-
katsizlikleri imamın namazını olumsuz etkilemektedir.
f. Bir hata gördüğünde imamı uyarmalıdır
İmam namaza dair bir hata yaptığında cemaat uyarmalıdır. Erkekler “Sub-
hanallah” diyerek, kadınlar ellerini birbirine vurarak uyarıda bulunurlar.
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Tesbih (Subhanallah demek) erkekler, el çırpmak kadınlar içindir.” 173
Cabir’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Nebi’yi şöyle derken işittim, ‘Şeytan namazımdan herhangi bir şey bana
unutturursa erkekler ‘Subhanallah’ desin, kadınlar el çırpsın.’ ” 174
g. İmam kıraatte yanlış yaparsa düzeltmelidir
İmam namaz fiillerinde veya kıraatinde hata yaparsa, hatayı düzeltmek
mübahtır. İmam hatasını düzeltirken küçükten büyüğe doğru aşamalı
müdahalede bulunur.
Önce erkekler “Subhanallah” diyerek, kadınlar ellerini sağ avuç içini sol
elin dışına vurarak uyarıda bulunurlar.

 172. Ahmed, 15872


 173. Buhari, 1203; Müslim, 422
 174. Ahmed, 14654

383
NAMAZ KİTABI

Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Tesbih (Subhanallah demek) erkekler, el çırpmak kadınlar içindir.” 175
Şayet imam bu uyarıyı anlamazsa, sözlü olarak uyarıda bulunulabilir.
El-Musevver ibni Yezid El-Esedi El-Maliki’den (ra) rivayet edildiğine göre
Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Ravi Yahya dedi ki: ‘Ben Resûlullah’ı (sav) gördüm.’ şeklinde de rivayet etmiş
olabilir- Namazda okurken bir kısım ayeti eksik okudu. Namaz bitince bir kim-
se, ‘Ey Allah’ın Resûlü! Sen falan falan ayetleri terk ettin.’ dedi.
Bunun üzerine Resûlullah (sav), ‘Onu hatırlatmanız gerekmez miydi?’ buyurdular.
Süleyman kendi rivayetinde o kimsenin, ‘Ben o ayetin nesh edildiğini zan-
netmiştim.’ dediğini ilave etmiştir.” 176
Allah Resûlü (sav) bir ayeti yanlış okuduğunda veya unuttuğunda bilenle-
rin uyarmasını teşvik etmiştir. Sahabe de namazda birbirlerini uyarmıştır.
Enes (ra) der ki:
“Biz Allah Resûlü Dönemi’nde (yanlış okuduklarında) imamları uyarırdık.” 177
İbni Ömer (ra) Fâtiha Suresi’ni bitirdikten sonra ne okuyacağını unutmuş,
birkaç defa besmeleyi tekrar etmiştir. Nafi (rh) ona Zilzâl Suresi’nin ilk aye-
tini okuyunca, Zilzâl Suresi’yle kıraatını tamamlamıştır. 178
Şayet cemaatten birinin imama müdahalesi iyice karıştırmasına neden
oluyorsa, daha fazla zarar vermemek için uyarıyı sonlandırmak ve imamı
kendi hâline bırakmak gerekir. 179
 175. Buhari, 1203; Müslim, 422
 176. Ebu Davud, 907
 177. El-Mustedrek, 1023
 178. Es-Sunenu’l Kubrâ, 5787
 179. Namazda kıraat hatalarını düzeltmeyi yasaklayan bir hadis rivayet edilmiştir.
Ali’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Ey Ali! Namazda imamın takıldığı ayeti hatırlatma.” (Ebu Davud, 908)
İmam Ebu Davud hadisi rivayet ettikten sonra, “(Tabiinden) Ebu İshak, El-Haristen yalnızca dört
hadis işitmiştir. Bu hadis onlardan biri değildir.” diyerek, hadisin isnadında kopukluk olduğuna ve
zayıf olduğuna işaret etmiştir.

384
CEMAAT NAMAZI BABI

Şayet imamı düzeltmenin yolu sözlü uyarıda bulunmaksa, sözlü uyarıda


bulunarak hatanın anlaşılmasını sağlar.
Alkame’den şöyle nakledilmiştir:
“Abdullah ibni Mesud, Peygamber’in (sav) kendilerine namaz kıldırdığını an-
lattı. (Alkame’nin rivayet ettiği ravi İbrahim, fazla mı yoksa eksik mi kıldırdı-
ğını hatırlamıyorum demiştir.)
Allah Resûlü (sav) selam verince ona, ‘Ey Allah’ın elçisi (sav) namazla ilgili yeni
bir gelişme mi oldu?’ diye sordular.
O da, ‘Böyle bir şey olmadı.’ diye cevap verdi.
Ashab-ı Kiram, ‘Şöyle şöyle namaz kıldırdın…’ deyince Peygamber (sav) ayak-
larını büküp kıbleye yöneldi ve iki kez secdeye gitti, sonra selam verdi. Yüzünü
bize çevirdikten sonra ise şöyle buyurdu:
‘Eğer namazda bir değişiklik olsaydı elbette size haber verirdim. Ancak ben
de sizin gibi bir insanım. Nasıl ki siz unutuyorsanız, ben de unuturum. O hâlde
unuttuğum zaman bana hatırlatın. İçinizden kim namazı konusunda şüphe-
ye düşerse doğru olanı esas alıp ona göre namazını tamamlasın. Sonra selam
verip iki kez secde etsin.’ ” 180
Henüz namaz bitmemiş olmasına rağmen Allah Resûlü’nü uyarmış, na-
mazı iki rekât kıldığını haber vemişlerdir.
VIII. Mesbukun Namazı
Cemaat namazı başladıktan sonra, birinci rekâtın rükûsundan sonra na-
maza katılana mesbuk (önüne geçilmiş) denir. Mesbukun özel hüküm-
leri vardır.
A. Namaza Yetişmek İçin Acele Etmek Yasaklanmıştır
Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah’ın (sav) şöyle buyurduğunu işittim, ‘Namaz için kamet getirildi-
ğinde namaza aceleyle koşarak gelmeyin. Tam bir vakar ve sükûnet içinde yü-
rüyerek gelin; yetişebildiğiniz kadarını kılın, yetişemediğiniz kısmı ise daha
sonra tamamlayın.’ ” 181

 180. Buhari, 401; Müslim, 572


 181. Buhari, 908; Müslim, 602

385
NAMAZ KİTABI

Ebu Bekre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:


“Bir defasında Resûlullah (sav) namaz kıldırırken mescide girmiştim. Resûlul-
lah (sav) rükûya varmıştı. Bunun üzerine ben daha safa ulaşmadan rükûya gittim.
Daha sonra bunu Resûlullah'a (sav) anlattım. Bana şöyle dedi: ‘A llah senin (na-
maza olan) düşkünlüğünü ve hırsını arttırsın, ama bir daha böyle yapma.’ ” 182
B. Mesbuk Nerede İmama Yetişmişse Orada Namaza Girmelidir
Mesbuk namazın hangi aşamasında gelmişse acele etmeden safa girme-
li ve imama hangi durumda yetişmişse namaza oradan devam etmelidir.
İbni Ebi Leyla ve Muaz ibni Cebel’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: ‘Sizden biriniz cemaatle namaza gelir ve
imamı hangi durumda bulursa imamın yaptığını aynen yapsın.’ ” 183
Mesbukun, imamın hâl değiştirmesini beklemesi ve namaza öyle girme-
si sünnete aykırıdır.
C. Mesbuk İhram Tekbiriyle Namaza Girmeli, Sonra İntikal Tekbiri
Almalıdır
İhram tekbiri namazın rükunlarındandır. Mesbuk namaza ihram tekbi-
riyle girmelidir. Sonra istiyorsa sünnet olan intikal tekbirini getirebilir.
D. Mesbuk Yetiştiği Yeri Namazın İlk Rekâtı Kabul Etmelidir
Mesbuk, namaza yetiştiği rekâtı birinci rekât kabul eder, imam selam
verdikten sonra eksik kalan rekâtları tamamlar. Çünkü Allah Resûlü “…
yetiştiğinizi kılın, kaçırdığınızı tamamlayın” buyurmuştur.
Örneğin; yatsı namazının üçüncü rekâtına yetişen mesbuk; üçüncü
rekâtı birinci rekât saymalı, dördüncü rekâtı ikinci rekât kabul etmeli-
dir. İmam selam verdikten sonra kılacağı iki rekâtı üçüncü ve dördüncü
rekât saymalıdır.
Namazla ilgili karşılaştığı her soruda bu usule uygun davranmalıdır. Ör-
neğin; imam selam verdikten sonra namaza devam eden mesbuk, üçüncü
ve dördüncü rekâtları kılıyordur. Birileri ona uyup yeni bir cemaat inşa

 182. Buhari, 783


 183. Tirmizi, 591

386
CEMAAT NAMAZI BABI

etse, mesbuk kıraati içinden yapacaktır. Zira yatsının son iki rekâtında
kıraat sessiz yapılır.
Şayet akşam namazının son rekâtında imama yetişmişse, bu mesbuk için
birinci rekâttır. Selamdan sonra kıldığı ikinci rekâtta teşehhüd yapacak,
sonra üçüncü rekâtta tekrar teşehhüd yapacaktır. Böylece akşam nama-
zında biri imamla, ikisi münferit olarak üç teşehhüd yapmış olacaktır.
Bunlar yalnızca birer örnektir. Mesbuk, namazla ilgili karşılaştığı tüm
sorulara bu usul çerçevesinde cevap aramalıdır. 184
E. Kıyam ve Fâtiha Suresi’ne Yetişemeyen O Rekâtı Saymamalıdır
Fâtiha Suresi ve kıyam namazın rükunlarındandır. Kıyama ve Fâtiha Su-
resi’ne yetişemeyen o rekâta yetişmiş sayılmamalıdır. Rükû ve sonrasında
imama yetişen, her halükârda namaza girmelidir. Ancak bir sonraki rekâtı,
yani Fâtiha Suresi’ni okuduğu rekâtı birinci rekât saymalıdır.
Ebu Hureyre (ra) şöyle der: “Rekâta yetişen secdeye (rekâtın tümüne) ye-
tişmiştir. Kim de Ummu’l Kur’ân’ı (Fâtiha Suresi’ni) kaçırmışsa çok hayır ka-
çırmıştır.” 185

 184. Cumhur-u ulema hadisin “tamamlayın” ifadesinden yola çıkarak bu sonuca ulaşmıştır. Bir
şeyin tamamlanması için baş tarafının yapılmış olması gerekmektedir. Bu da imamla kıldığı kısmı
namazın başı, imamdan sonra kıldığı kısmı tamamlanan/ikmal edilen kısım kabul ederek müm-
kün olmaktadır.
Bir grup âlim hadisin bazı lafızlarında varid olan “yetiştiğinizi kılın, kaçırdığınızı kaza edin” lafzıyla
farklı bir görüş ortaya koymuşlardır. Buna göre mesbuk cemaatte kıldığı kısmı kılınmış sayacak,
kaçırdığı kısmı selamdan sonra kaza edecektir. Yatsıya üçüncü rekâtta yetişen, imamla birlikte
üçüncü ve dördüncü rekâtı kılmış kabul eder. Selamdan sonra birinci ve ikinci rekâtı kılıyor gibi
davranır.
Bu yaklaşım iki yönden isabetli görünmemektedir:
•  Çoğu ravi “tamamlayın” lafzını rivayet etmiştir. İmam Müslim “Temyiz” kitabında “kaza edin”
lafzının vehm/yanılgı olduğunu söylemiştir. (Fethu’l Bârî, 636 No.lu hadis şerhi)
•  Bu lafzı sahih kabul edecek olsak dahi, şer’i ıstılahta “kaza” bir şeyi yapmak, bitirmek anlamın-
da da kullanılır. ”Namaz bittiğinde yeryüzünde yayılın/dağılın…” (62/Cuma, 10) bunun örnek-
lerindendir. Ayrıca imamla son iki rekâtı kılanın, imamdan sonra tekrar son teşehhüdü yapması
bunun delillerindendir. Şayet üç ve dördüncü rekâtı kılmış sayılsa ve imamdan sonra bir ve ikinci
rekâtı kaza edecek olsa son teşehhüdü yapmasına gerek kalmazdı. (aynı yer)
•  Derim ki: sahabeden Ömer, Ali , Ebu Derda (r.anhum) namaza yetişilen yerin namazın başı sayıl-
masını söylemişlerdir. (Es-Sunenu’l Kubrâ, 3631-3632)
 185. Muvatta, 18

387
NAMAZ KİTABI

Buhari (rh) “El-Kırâetu Halfe’l İmâm” kitabında Ebu Hureyre’den (ra) şöyle
nakleder:
“İmama ayakta yetişmedikçe rekâta yetişmiş olmazsın.” 186
Muhaddislerden İmam Buhari (rh), İbni Huzeyme (rh) ve İbni Hazm (rh) bu
görüşü savunmuşlardır. 187
Konu hakkında sahih ve sarih/açık bir nas varid olmadığından; asıllara
dönmek durumundayız. Bu konu hakkında asıl; kıyam ve Fâtiha Suresi’nin
rükun olduğu ve rüknun yapılmadığı rekâtın geçerli olmayacağıdır. 188

 186. El-Kırâetu Halfe’l İmâm, Buhari, 18


 187. Tuhfetu’l Ehvezî, 591 No.lu hadis şerhi
 188. Şunu belirtmeliyiz ki bu konu başta sahabe arasında daha sonra fukaha arasında ihtilaf
konusu olmuştur.
•  Sahabeden Ebu Hureyre (ra) kıyamda imama yetişmeyenin Fâtiha Suresi’ni okumadığından
rekâta yetişmemiş olacağını söylemiştir. Buna mukabil İbni Mesud (ra) rükûda imama yetişenin o
rekâta yetişmiş sayılacağını söylemiştir. (Es-Sunenu’l Kubrâ, 2576)
Sahabe bir konuda ihtilaf etmişse görüşleri hüccet değildir; nassa dönmek gerekir.
•  Konu hakkında sarih/açık ancak sahih olmayan naslar varid olmuştur.
“… Rükûya yetişmemişseniz secdeye yetiştiğiniz rekâtı saymayın.” (Es-Sunenu’l Kubrâ, 2/89)
Zehebi (rh) şöyle der: “Bu rivayet mürseldir; ayrıca mursil (sahabeyi atlayarak direkt Nebi’den nak-
leden) meçhuldur.” demiştir. Rivayet açık olsa da iki illet nedeniyle zayıftır.
•  Konu hakkında sahih ancak konuya delaleti açık olmayan rivayetler vardır.
Ebu Bekre (ra) şöyle demiştir:
“Bir defasında Resûlullah (sav) namaz kıldırırken mescide girmiştim. Resûlullah (sav) rükûya var-
mıştı. Bunun üzerine ben daha safa ulaşmadan rükûya gittim. Daha sonra bunu Resûlullah’a (sav)
anlattım. Bana şöyle dedi: ‘Allah senin (namaza olan) düşkünlüğünü ve hırsını arttırsın, ama bir
daha böyle yapma.’ ” (Buhari, 783)
Hadis sahih olsa da konuya delaleti açık değildir.
•  Zira Allah Resûlü’nün (sav) rûküya yetişeni rekâta yetişmiş saydığı veya Ebu Bekre’nin (ra) o
rekâtı tekrar kılmadığına dair hadiste bir alamet yoktur.
•  Bu rekâta yetişmiş olduğunu varsaysak bile bu onun bilmiyor oluşu ve ancak, hükmü öğren-
dikten sonra sorumlu olması söz konusudur.
•  Tüm bunlardan önemli olan Allah Resûlü’nün, Ebu Bekre’yi uyarması ve bu fiili yasaklama-
sıdır. Allah Resûlü’nün (sav) yasağı üzerine hüküm bina etmek doğru olmasa gerektir. (Delillerin
tafsilatlı değerlendirmesi için bk. El-Muhallâ, 2/274)
Sonuç olarak; kıyam ve Fâtiha Suresi’nin rükun oluşu kat’i delillerle sabittir. İmama rükûda ye-
tişenden bu rükunların düşeceği, bu iki rüknu yapmadan da rekâta yetişmiş sayılacağı görüşü
içinde benzer kuvvette delile ihtiyaç vardır. Kat’i delillerle sabit olan bir şey ancak kat’i delillerle
düşer: Konuya dair kat’i delil şöyle dursun, konuya delaleti açık sahih bir delil yoktur. Allah en
doğrusunu bilir; kıyamda Fâtiha Suresi’ni okuyacak kadarına yetişmeyen o rekâtı kılmamış say-
malıdır.

388
CEMAAT NAMAZI BABI

F. Mesbuk, Mesbuka İmam Olur mu?


Namaza sonradan gelen biri, imam selam verdikten sonra kalkar ve na-
maza devam eder.
Bu sırada cemaate gelen biri onu imam kabul edip namaza başlayabilir.
Böylece mesbuk, mesbuka imam olmuş olur. Şer’i açıdan buna engel bir
durum yoktur.
G. Mesbuklar Arasından Biri İmam Olabilir mi?
İmam selam verdikten sonra mesbuk olanlar namaza devam eder. Bu
durumda namaza devam eden mesbuklar cemaatinden biri öne geçip
namaza imam olabilir mi?
Bu soruya olumsuz cevap vermek yaygın görüş olsa da; şer’an buna en-
gel bir durum yoktur. Zira imam namazdan çıktığında cemaatten birinin
onun yerine geçip imam olduğu şer’an sabittir. Ömer (ra) şehit olduğunda
cemaatten Abdurrahman ibni Avf (ra) imam olmuş ve namazı tamamlan-
mıştır. 189
Bu da ihtiyaç hâlinde cemaatten birinin imam olabileceğini göstermek-
tedir. Allah en doğrusunu bilir.
H. Ratip İmam Mesbuk Duruma Düşerse Nasıl Yapar?
Meşru otorite tarafından atanan ratib imam mesbuk durumuna düşebi-
lir. Bu durumda cemaate uyup me’mum olarak mı namazı tamamlayacak,
imamlığa geçip namazı imam olarak mı kıldıracaktır?
Allah Resûlü’nün (sav) bu konuda iki ayrı uygulaması vardır:
• Birinci rekâtta cemaate yetişmişse istiyorsa cemaate uyarak namazı
tamamlar. İstiyorsa imam olur.
Buhari (rh) bu duruma şöyle istidlalde bulunur:
“Bir Kimse İnsanlara İmamlık Yapmak İçin Namaza Girer ve ardın-
dan da Asıl Vazifeli Olan Birinci İmam Gelirse Bu Burumda İlk Namazı

 189. bk. Buhari, 3700

389
NAMAZ KİTABI

Başlatan İmam Geri Çekilebilir veya Çekilmeyip Namazı Kıldırabilir.


Her İki Durumda da Namazı Caiz Olmuştur Babı
Bu konuda Aişe’nin, Nebi’den rivayeti vardır.
(684) Sehl ibni Sa’d Es-Saidi’den şöyle rivayet edilmiştir: ‘Bir gün Resûlul-
lah (sav) Amr ibni Avfoğullarını barıştırmak, aralarını bulmak üzere onların ma-
hallesine teşrif buyurmuşlardı. Namaz vakti yaklaşınca müezzin, Ebu Bekir’e
gelerek, ‘Sen insanlara namazı kıldırır mısın, namaz için kamet getireyim mi?’
diye sordu. Ebu Bekir bu teklifi kabul edip namazı kıldırmaya başladı. Cema-
at bu şekilde namaz kılarken Resûlullah (sav) çıkageldi ve safları yararak ilk safa
kadar ulaştı. Bunun üzerine cemaat ellerini çırpmaya başladı.
Ancak Ebu Bekir bu duruma hiç aldırış etmiyor, dönüp bakmıyordu bile.
Cemaat daha şiddetli bir şekilde ellerini çırpmaya devam edince dönüp bak-
tı ve Resûlullah’ı (sav) gördü. Resûlullah (sav) ona, yerinde kal ve namazı kıldır-
maya devam et, anlamında işaret buyurdu. Bunun üzerine Ebu Bekir ellerini
kaldırıp Resûlullah’ın (sav) kendisine olan bu emrinden dolayı Allah’a hamdet-
ti ve ilk safa girinceye kadar geri çekildi. Ebu Bekir ilk safa girince Resûlullah
öne geçip namaz kıldırdı. Resûlullah (sav) namazı bitirdikten sonra Ebu Bekir’e,
‘Sana önde kalıp namaza devam etmeni işaret ettiğim hâlde niçin geri çekil-
din?’ diye sordu.
Ebu Bekir şu cevabı verdi: ‘Resûlullah’ın (sav) önünde namaz kıldırmak Ebu
Kuhafe’nin oğlunun haddi değildir…’
Daha sonra Resûlullah (sav) cemaate dönüp şöyle buyurdu: ‘Size ne olduğunu
anlayamadım, bu el çırpma işini ne kadar çok abarttınız… Namazla ilgili ola-
rak herhangi bir kuşkuya düşüp imamı uyarmak istediğinizde tesbih getirin.
Eğer tesbih getirirseniz, imamın dikkatini çekmiş olursunuz ve böylece hata
düzeltilir. İmamı uyarmak için el çırpmayı kadınlar yapsın.’ ” 190
Allah Resûlü (sav) ihram tekbirinden sonra, cemaat kıyamdayken nama-
za yetişmiştir. Ebu Bekir (ra) gerilemiş ve Allah Resûlü (sav) mesbuk olarak
geldiği namaza imam olarak devam etmiştir. 191
 190. Buhari, Kitâbu’l Ezân, 48. Bab
 191. Bazı âlimler bu durumu Allah Resûlü’nün (sav) hususiyetlerden saymış ve bunun caiz olma-

390
CEMAAT NAMAZI BABI

• Cemaate ikinci rekâtta yetişmek.


“Urve (ra), babası Muğire ibni Şu’be’nin şöyle dediğini işitmiştir, ‘Tebuk Gaz-
vesi’nde Resûlullah (sav) ile beraberdim. Sabah namazından önce Resûlullah
(sav) yolunu değiştirdi. Ben de değiştirdim. Hemen devesini çöktürdü, tuvalet

ihtiyacını giderdi ve geldi. Ben de su kabından eline su döktüm, önce ellerini


sonra yüzünü yıkadı. Kollarını sıvamaya çalıştı, cübbesinin yenleri dar olduğu
için ellerini cübbesinin altından çıkardı ve dirseklerine kadar yıkadı. Sonra ba-
şını mesh etti. Daha sonra mestleri üzerine mesh etti. Devesine bindi, birlikte
yola koyulduk ve insanları namaz kılarken bulduk. Abdurrahman ibni Avf ’ı
imamlığa geçirmişler, o da vakti geldiği için onlara namaz kıldırmaya başla-
mış. Onları sabah namazının bir rekâtını kılmış bulduk. Resûlullah (sav) namaza
durup müminlerle birlikte saf oldu. Abdurrahman’ın arkasında ikinci rekâtı
kıldı. Abdurrahman selam verince Resûlullah (sav) ayağa kalktı ve namaza de-
vam etti. Müslimler telaşlanıp ‘Subhanallah’ deyip durmaya başladılar. Çün-
kü namaza Resûlullah’tan (sav) önce başlamışlardı. Resûlullah (sav) selam verince
‘Doğru hareket ettiniz.’ ve ‘Güzel yaptınız.’ buyurdu.” 192
Allah Resûlü bir rekâtı kaçırınca, imamete geçmemiş, cemaate uymuş-
tur. Zira bu durumla bir önceki durum arasında fark vardır. Bir önceki du-
rumda ilk rekâtta namaza yetişmiştir. Onun namazıyla cemaatin namazı-
nın bitiş noktasında farklılık yoktur. Ancak burada ikinci rekâtta namaza
yetişmiştir. Şayet imam olsa; cemaate bir rekât kıldıracak; imam bir rekât
kılmış olacak cemaatse iki rekât kılmış olacaktır. İmam kalkıp bir rekât
daha kılmak zorundadır. Bu durumda cemaat de kalksa bir rekât fazladan
kılmış olacaklardır. Oturup bekleseler imama uyma emrine muhalefet et-
miş olacaklardır. Hâliyle her iki durumda da bir kafa karışıklılığı olacaktır.

dığına icma nakletmişlerdir. (Et-Temhîd, 21/104) Bu istidlal biçimi hatalıdır; zira, görüldüğü gibi
Buhari (rh) bunun caiz olduğunu söylemiş, bunu Allah Resûlü’ne (sav) has saymamıştır. Ayrıca İbni
Hacer (rh) bunun Şafii mezhebinde caiz olduğunu söyleyerek icma iddiasını nakzetmiştir. (Fethu’l
Bârî, 684 No.lu hadis şerhi)
Şunu eklemek isterim; Fıkhi konularda icma iddiasında âlimlerin mütesahil davrandığı, çoğu
zaman ihtilaf olan konuda icma naklettikleri bir gerçektir. (Ayrıca bk. İcmanın Nasla Çatışması
Durumunda İzlenecek Metod, Tevhid Dergisi, S 46, s. 7; Tevhid Dersleri Sitesi: İcma Nedir? Usulu’l
Fıkıh 44, Halis Hoca (Erişim Tarihi, Mart 13, 2021); https://tevhiddersleri.org/kategori/usul/usu-
lu-l-fikih/icma-nedir-usulu-l-fikih-44-halis-hoca-ebu-hanzala)
 192. Müslim, 274; Ebu Davud, 149

391
NAMAZ KİTABI

Allah Resûlü (sav) bu durumu gözetti mi bilmiyoruz. Zira buna delalet


eden bir ifade rivayette geçmiyor. Allah Resûlü’nün (sav) uygulaması nas,
yorum bize aittir. Allah en doğrusunu bilir.
IX. Cemaat Namazı ve Saf Ahkâmı
Cemaatle kılınan namazın bir parçası da saf düzeni ve bu düzene ait hü-
kümlerdir. Sünnette sabit olan hükümler şunlardır:
A. Namaza Başlamadan Saflar Düzeltilmelidir
Enes İbni Malik’ten (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle bu-
yurmuştur:
“Safları iyice düzeltin. Çünkü safları düzeltmek namazın tam anlamıyla ika-
me edildiğini gösteren unsurlardan biridir.” 193
Ebu Hureyre ’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) buyurdu ki: ‘Safı ikame ediniz. Çünkü safın ikamesi, nama-
zın güzelliğindendir.’ ” 194
Şer’i anlamda safın düzeltilmiş olması için şunların yapılması gerek-
mektedir:
• İlk safı tamamlamak ve safta kenetlenmek
Cabir ibni Semura’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) mescide girdi ve ‘Ne oluyor da ben sizleri, yerinde durama-
yan hırçın atların kuyrukları gibi ellerinizi kaldırmış görmekteyim! Namaz-
da sakin olunuz.’ buyurdu. Sonra yine bizim yanımıza çıkmış ve bizi halkalar
hâlinde görmüştü. Bunun üzerine, ‘Neden sizleri, dağınık bir şekilde cemaat
olmuş görüyorum.’ buyurdu. Sonra yine bizim yanımıza çıktı ve, ‘Meleklerin,
Rabbleri huzurunda saf tutukları gibi siz de saf tutsanız olmaz mı?’ buyurdu.
Biz de, ‘Ey Allah’ın Resûlü, melekler Rabbleri huzurunda nasıl saf tutarlar?’
dedik.
O da, ‘Önce birinci safı tamamlarlar, safta birbirlerine yapışırcasına sıkı du-
rurlar.’ buyurdu.” 195
 193. Buhari, 723; Müslim, 433
 194. Buhari, 722; Müslim, 435
 195. Müslim, 430

392
CEMAAT NAMAZI BABI

Enes ibni Malik’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:


“Kılacağımız namaz için kamet getirilmişti. Resûlullah (sav) yüzünü bize döne-
rek şöyle buyurdu: ‘Saflarınızı iyice düzeltin, aranızda hiçbir boşluk bırakmaya-
cak şekilde biribirinize kenetlenin. Zira ben sizi arkamdan da görüyorum.’ ” 196
Bera ibni Azib’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) saflarımızın arasına girer bir uçtan bir uca göğüslerimize ve
omuzlarımıza dokunarak bizi doğtultur ve şöyle buyururdu, ‘İleri geri eğri
büğrü durmayınız ki kalplerinizde anlaşmazlık meydana gelmesin. Allah ve
melekler ilk saftakilere rahmet ve istiğfar ederler.’ ” 197
• Omuz, diz ve topukları birleştirmek
Enes İbni Malik’ten (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle bu-
yurmuştur:
“ ‘Saflarınızı düzgün tutun. Çünkü ben sizleri arkamdan da görüyorum.’ bu-
yurduğunu nakledip şöyle demiştir: ‘Resûlullah’ın (sav) bu emri dolayısıyla her
birimiz omuz omuza verir ayaklarımızı birbirimizin ayaklarına değdirirdik.’ ” 198
Abdullah ibni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“-Kuteybe kendi rivayetinde Ebu’z Zahiriyye’den, Ebu Şecere’den demiş: İbni
Ömer’i zikretmemiştir-. Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: ‘Saflarınızı düzeltiniz,
omuzlarınızı bir hizaya getiriniz, boşlukları kapatınız, kardeşlerinize elinizle
ve dilinizle yumuşak davranınız.’ ” 199
• Namaz kılanlar arasında tüm boşluklar kapatılmalıdır
Enes ibni Malik’ten (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle bu-
yurmuştur:
“Saflarınızı sıklaştırınız ve birbirine yaklaştırınız boyunlarınız bir hizada ol-
sun…” 200

 196. Buhari, 719


 197. Ebu Davud, 664; Nesai, 810
 198. Buhari, 725
 199. Ebu Davud, 666
 200. Ebu Davud, 667

393
NAMAZ KİTABI

Saflar arasında boşluk oluyorsa, namaz içinde de olsa yürüyerek boşlu-


ğu doldurmalıdır.
Avn ibni Kehmes'in (ra) babasından şöyle rivayet edilmiştir:
“-Bera dedi ki:- Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: ‘A llah ve melekleri ilk safta
olanlara rahmet ve dua ederler. Kişiyi bir saf ileri götüren adımdan daha se-
vimli bir adım yoktur.’ ’ ” 201
• İki saf arası birbirine yakın olmalıdır.
Enes ibni Malik’ten (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle bu-
yurmuştur:
“Saflarınızı sıklaştırınız ve birbirine yaklaştırınız, boyunlarınız bir hi-
zada olsun…” 202
• Safları kesecek şeylerden sakınılmalıdır.
Abdulhamid ibni Mahmud’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir cuma günü Enes ibni Malik ile beraber namaz kıldım. Kalabalık ve izdi-
hamdan dolayı direklerin arasına sürüklendik, direklerin hizasında direklerin
arasında olmamak için kimimiz ileriye kimimiz de geriye geçtik.
(Namaz bitince) Enes şöyle dedi: ‘Biz Peygamber (sav) zamanında (direklerin
safı kesmesinden) sakınırdık.’ ” 203
Direk/kolon/sütun gibi şeyler arasında saf tutmak yanlıştır. Zira direk-
ler safların arasını kesmektedir.
Abdullah ibni Ömer’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle
buyurdu:
“Kim bir saftaki boşluğu doldurursa Allah ona rahmetiyle yaklaşır. Kim de
bir safta boşluk bırakırsa Allah da o kimseden rahmetini keser.” 204
Saflar arası boşluklar kapatılır, saf araları birbirine yakınlaştırılır; dizler,
topuklar ve omuzlar birleştirilirse saflar düzeltilmiş olur.
 201. Ebu Davud, 543
 202. Ebu Davud, 667
 203. Ebu Davud, 673; Tirmizi, 229
 204. Nesai, 819

394
CEMAAT NAMAZI BABI

B. Safları Düzeltmenin Önemi


• Safların düzeltilmesi önemlidir. Zira Allah Resûlü (sav) ve sonrasın-
da Raşid Halifeler safları düzeltmeden namaza başlamazlardı.
Nu’man ibni Beşir’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü mızrağın sapını düzeltir gibi saflarımızı düzeltirdi. Bizim iyi-
ce anladığımızı görünceye kadar böyle yaptı. Bir gün mescide geldi ve namaz
için durdu.
Tekbir getirecekken göğsü saftan taşmış bir adam gördü ve dedi ki: ‘Ey Al-
lah’ın kulları! Ya saflarınızı iyice düzeltirsiniz veya Allah (cc) yüzlerinizi tersine
çevirecektir.’ ” 205
“Ömer ibni Hattab safların düzeltilmesini emrederdi. Gelip de düzeldiği ha-
beri kendisine verilince tekbir alırdı.” 206
“Ben, Osman ibni Affan ile beraberdim. Namaz başladı. Ben ise bana tahsisat
bağlaması için onun ile konuşuyordum. Ben konuşuyordum, o ise ayakkabısı
ile çakıl taşlarını düzlüyordu. Sonunda safları düzeltmek ile görevlendirdiği
adamlar geldi. Safların düzeldiğini haber verdiler.
Bana, ‘Safa geç ve düz dur.’ dedi ve tekbir aldı.” 207
• Safların düzeltilmesi namazın tamamlanması ve güzelleşmesi için
önemlidir.
Enes ibni Malik’ten (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle bu-
yurmuştur:
“Safları iyice düzeltin. Çünkü safları düzeltmek namazın tam anlamıyla ika-
me edildiğini gösteren unsurlardan biridir.” 208

 205. Buhari, 717; Müslim, 436


 206. Muvatta, 434
 207. Muvatta, 435
 208. Buhari, 723; Müslim, 433

395
NAMAZ KİTABI

Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Safı ikame ediniz. Çünkü safın ikamesi, namazın güzelliğindendir.” 209
• Safların düzeltilmesi önemlidir; zira saf düzeninin kalpler üzerin-
de etkisi vardır.
Nu’man İbni Beşir’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle
buyurmuştur:
“Ya saflarınızı iyice düzeltirsiniz veya Allah (cc) yüzlerinizi tersine çevirecek-
tir.” 210
Numan ibni Beşir (ra) dedi ki:
“Allah Resûlü bize namaz kıldırdı. Namazdan önce göğsü saftan dışarı çık-
mış birini gördü. Dedi ki: ‘Saflarınızı düzeltin. Saflarda ihtilaf etmeyin, yoksa
kalplerinizin arasına da ihtilaf girer.’ ” 211
İslam inancına göre iman; kalbin tasdiği, dilin sözü ve organların ame-
lidir. Bu esas gereği kalpte olan, zahirî amelleri; zahirî ameller de kalbi
etkilemektedir. 212
 209. Buhari, 722; Müslim, 435
 210. Buhari, 717
 211. Ahmed, 18435
 212. Kalbin organları etkilediğine dair şu delilleri zikredebiliriz:
“Bilmeyenler: ‘Allah’ın bizimle konuşması ya da bize bir ayetin gelmesi gerekmez miydi?’ dediler.
Onlardan öncekiler de benzer sözler söylediler. Kalpleri birbirine benzedi. Biz, yakinen inanan
bir topluluk için ayetlerimizi açıklamışızdır.” (2/Bakara, 118)
Bu ayete göre kalpleri benzeyenlerin sözleri de birbirine benzemektedir. Bu da kalp durumunun
söz üzerindeki etkisini göstermektedir.
Numan ibni Beşir’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
Allah Resûlü’nün (sav) şöyle buyurduğunu işittim: ‘…Dikkat edin! Vücutta öyle bir et parçası vardır
ki o düzgün olursa bütün vücut düzgün olur, o bozuk olursa bütün vücut bozuk olur. Dikkat
edin! O et parçası kalptir.’ ” (Buhari, 52; Müslim, 1599)
Amellerin kalbi etkilediğine dair şu delilleri zikredebiliriz:
“Sözlerini bozmaları sebebiyle onlara lanet ettik ve kalplerini katı kıldık. Kelimeleri yerinden oy-
natarak tahrif ediyorlar. (Ayrıca) emrolundukları şeyden paylarına düşen (ameli) terk ettiler. On-
ların azı hariç sürekli olarak onlardan ihanet görürsün. (Buna rağmen) affet ve hoş gör. (Çünkü)
Allah, muhsinleri/kulluğunu en güzel şekilde yapmaya çalışanları sever.” (5/Mâide, 13)
Söz bozmak kalplerin katılaşmasına neden olmuştur.
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Kul bir hata işlerse kalbine siyah bir nokta konulur. Şayet o günahtan el çeker, bağışlanma diler,

396
CEMAAT NAMAZI BABI

• Saflar düzensiz olduğunda şeytan araları doldurmakta ve kalpler


arasında ihtilaf tohumları ekmektedir.
Enes ibni Malik’ten (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle bu-
yurmuştur:
“Saflarınızı sıklaştırınız ve birbirine yaklaştırınız boyunlarınız bir hizada ol-
sun…” 213
Yüce Allah tamamlanmamış/kesik safları, bir ceza olarak kesmekte, kalp-
ler arasına ayrılık, kopukluk sokmaktadır.
Abdullah ibni Ömer’den (ra) rivayete göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurdu:
“Kim bir saftaki boşluğu doldurursa Allah ona rahmetiyle yaklaşır. Kim de
bir safta boşluk bırakırsa Allah da o kimseden rahmetini keser.” 214
C. Safları Düzeltmek İmamın Sorumluluğundadır
Safları düzeltmek imamın sorumluluğundadır. Bunu bizzat kendi yapa-
bileceği gibi -evla olan budur- bir görevli tayin edip safları düzeltebilir.
Saf düzeniyle ilgili bir yanlışı namazdan önce düzeltebileceği gibi, na-
maza durduktan sonra da düzeltebilir. Yukarıda namaza başlamadan önce
saf düzeltme örneklerini okuduk. Namaza başladıktan sonra saf yanlışla-
rını düzeltmeye dair şu örnekleri verebiliriz:
Cabir’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav), rahatsızlanmıştı. Kendisi oturur vaziyette iken onun arkasın-
da namaz kıldık. Ebu Bekir de (ra) cemaate Peygember’in (sav) tekbirini duyuru-
yordu. Resûlullah (sav), bir ara bize baktı bizim ayakta olduğumuzu gördü. Bize
işaret etti, biz de oturduk ve kendisine uyarak oturarak namaz kıldık…” 215

tevbe edip Allah’a dönerse kalbi cilalanır. Eğer bunları yapmaz günah ve hataya devam ederse
siyah nokta artırılır ve netice de bütün kalbini kaplar. İşte Allah’ın Muttaffifin Suresi 14. ayetinde,
‘Yaptıkları yüzünden kalpleri pas tutmuştur.’ diye anlattığı pas işte budur.” (Tirmizi, 3334)
İşlenen günahlar kalbi lekelemiş, kirletmiştir. Ayrıca okuduğumuz babın hadisleri de zahiri amel-
lerin kalp üzerindeki etkisine delildir.
 213. Ebu Davud, 667
 214. Nesai, 819
 215. Müslim, 413

397
NAMAZ KİTABI

İbni Abbas’tan (ra) nakledildiğine göre şöyle demiştir:


“Bir gece Meymune’nin yanında kaldım. Peygember (sav) namaza kalktı…
Bende kalktım, abdest aldım. Namaz kılmak için kalkınca ben de sol tarafın-
da durdum. Kulağımdan tutup sağ tarafına doğru çekti…” 216
“Resûlulluh (sav) ile yürümeye devam ettik… Resûlullah (sav) namaz kılmaya
durdu… Sonra gidip Resûlullah’ın (sav) soluna durdum. Elimden tutup sağı-
na gelene kadar beni döndürdü. Sonra Cebbar ibni Sahr geldi abdest alıp
Resûlullah’ın (sav) soluna durdu. Resûlullah da (sav) ellerimizden tutup gerisinde
duracağımız vaziyete gelene kadar bizi itti…” 217
Şurahbil’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Cabir ibni Abdullah’dan işittim şöyle diyordu, ‘Resûlullah (sav) akşam nama-
zını kılıyordu, ben de gelip onun solunda namaza durdum, o da beni çekerek
sağ tarafına durdurdu.’ ” 218
Örneklerin her birinde Allah Resûlü (sav) namaza durduktan sonra ce-
maate müdahale etmiştir. Kimi zaman işaretle kimi zaman fiilî olarak saf
düzeninin sünnete uygun olmasını sağlamıştır.
D. İlk Safta İlim ve Fazilet Ehli Durmalıdır
Ebu Mesud’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav), namazda omuzlarımıza dokunur ve ‘(Saflarınızda) düzgün
durunuz! Karma karışık durmayınız! Yoksa kalpleriniz de karma karışık olur.
Benim arkamda da aklı başında olanlarınız, sonra (sırasıyla bu nitelikte) on-
lardan sonra gelenler, sonra (sırasıyla bu nitelikte) onlardan sonra gelenler
dursun.’ buyururdu.” 219
Allah Resûlü (sav) hemen arkasında duran safta seçkin sahabelerin dur-
masını isterdi. Elbette bunun birtakım hikmetleri vardır. Bunlardan ba-
zıları şunlardır:
• İlk safın öğrenmesini sağlamak.
 216. Buhari, 6316
 217. Müslim, 3010
 218. İbni Mace, 974
 219. Müslim, 432

398
CEMAAT NAMAZI BABI

Enes’ten (ra) rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:


“Resulûllah (sav) Muhacir ve Ensar’ın namazla alakalı hükümleri öğrenmeleri
için namazda kendisine yakın durmalarından hoşlanırdı.” 220
İmam; toplumun ilim, kıraat ve fazilet yönünden en önde olanıdır. Ce-
maatin onun kıraatından, huşusundan, namaz adabından öğreneceği şey-
ler vardır. Allah Resûlü (sav) ilme meraklı, ileride sorumluluk üstlenecek ve
insanlara örnek olacak kimselerin ilk safta olmasını istemiştir.
• İmamı düzeltmeleri için
İmam namaz ahkâmında veya kıraatte hata yaptığında uyarılır. İmama
en yakın olan saf namaz ahkâmını bilen, kıraat hatalarını fark edebilecek
insanlardan olursa, yanlışları düzeltme daha kolay olacaktır.
“Peygamber (sav) sabah namazını kıldı ve bir ayeti unuttu. Namazı bitirdiğinde,
‘Ubey ibni Ka’b burada mı?’ diye sordu.
Ubey, ‘Ey Allah’ın Resûlü, falanca ayet nesh mi edildi, yoksa unuttun mu?’ dedi.
Allah Resûlü (sav), ‘Unuttum.’ buyurdu.” 221
Cârûd ibni Ebi Sebre, Ubey ibni K'ab'dan (ra) şöyle rivayet etmiştir:
“Allah Resûlü (sav) insanlara namaz kıldırdı, (namazda) bir ayet eksik okudu.
(Ben de onu uyardım. Namazdan sonra) ‘Hanginiz kıraatımdan dolayı bana
itiraz etti?’ diye sordu. Ubey, ‘Ben, ey Allah’ın Resûlü, şu şu ayeti okumayı terk
ettin’ dedim. Bunun üzerine Allah Resûlü ‘Tahmin ettiğim gibi. Eğer kıraa-
tımdan dolayı biri bana itiraz edecek olsa o da ancak sen olurdun’ dedi.”  222
• İmam bir özür nedeniyle namazı bırakacak olsa, ilk saftan biri
imamete geçecektir. Hâliyle ilk safta, imamlık yapabilecek vasıfta
insanlar olmalıdır.
• Cemaatin namazı imamın namazı üzerinde etkilidir. İmama en ya-
kın safta, namaza dikkat eden kimseler olmalıdır.

 220. İbni Mace, 977; Tirmizi, 228; muallak olarak


 221. Ahmed, 15365
 222. Ahmed, 21281

399
NAMAZ KİTABI

Ebu Ravh El-Kelai’den şöyle rivayet edilmiştir:


“Allah Resûlü (sav) bize namaz kıldırdı. Namazda Rûm Suresi’ni okudu. Bir
kısmını karıştırdı. Dedi ki: ‘Şeytan bize namaza abdestsiz olarak gelen kim-
seler nedeniyle kıraati karıştırttı. Namaza geldiğiniz zaman abdestinizi güzel-
leştirin.’ ”  223
E. Saftan Birini Çekmek Caiz midir?
İlk safta namaz kılan ilim ve fazilet ehl-i namaza gecikebilir. Bu durum-
da arkada safa durup mu namazı kılmalı ilk saftan birini geri çekip her
zamanki yerine mi geçmelidir?
Bu konuda Allah Resûlü’nden (sav) bize ulaşan bir uygulama yoktur. Bu
sebeple genel naslar ışığında soruya cevap vereceğiz.
Allah en doğrusunu bilir; birini saftan çekip yerine geçmek isabetli de-
ğildir. Çünkü;
• Allah Resûlü birini yerinden kaldırmayı, yerinden etmeyi yasakla-
mıştır. Böyle bir davranış kalpleri kıracak, Müslimler arasında soğuk-
luk koyacak bir davranıştır.
İbni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber (sav), ‘Bir kişi bir başkasını oturduğu yerden kaldırıp sonra da ken-
disi oraya oturmaz.’ buyurdu.” 224
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Kim oturduğu yerden kalkar sonra oraya tekrar dönerse bu yere o kimse
daha hak sahibidir.” 225
• Böyle bir davranış tüm safların dikkatini dağıtacak, huşuyu bozacaktır.
• Karşıdaki kişi tepki verebilir ve Müslimleri birleştirsin diye kılınan
namaz ara bozucu, kavga sebebi olabilir.

 223. Ahmed, 15872


 224. Buhari, 6269; Müslim, 2177
 225. Müslim, 2179

400
CEMAAT NAMAZI BABI

• Bu safların kesilmesine neden olur. Allah Resûlü (sav) saf kesmeyi ya-
saklamıştır. Bu illete dayanarak bazı âlimler saftan adam çekmeyi ha-
ram saymıştır. 226
F. Az Sayıda Cemaatin Saf Düzeni
• Şayet imamla birlikte bir kişi varsa; imamın sağ tarafında ve imamla
aynı hizada saf tutar.
Allah Resûlü (sav), Abdullah ibni Abbas’la (ra) namaz kıldığında İbni Abbas
(ra) sol tarafında saf tutmuştur. Nebi (sav) onu sağ tarafına almış ve kendisiy-

le aynı hizada olmasını sağlamıştır. 227


Bir rivayette onu şöyle uyarmıştır:
“ ‘Ne oluyor sana! Ben seni hizama çekiyorum, sense (her seferinde) geri-
liyorsun.’
Bunun üzerine İbni Abbas (ra) şöyle der: ‘Sen, Allah Resûlü’yken kimsenin se-
ninle aynı hizada durması yakışık olmaz.’

 226. El-İhtiyârâtu’l Fıkhiyye, 1/210; Bir grup âlim saftan adam çekmeyi caiz görmüştür. Buna
Ubey ibni Ka’b’ın (ra) davranışını delil almıştır.
Kays ibni Ubad’dan (ra) rivayete göre, şöyle demiştir:
“Bir defasında ben mescidde ilk safta bulunuyordum. Bir adam beni arkamdan sertçe çekti ve
benim yerime geçti. Nasıl namaz kıldığımı bilemedim. Namaz bitince bir de ne göreyim, beni
çeken Ubey ibni Ka’b imiş. Bana şöyle dedi:
‘Ey delikanlı! Allah, seni kötülüklerden korusun. Benim bu yaptığım Resûlullah’ın (sav) bize bir
emridir. Kendi arkasına durmamızı emrederdi sonra kıbleye dönerek üç defa, ‘Kâbe’nin Rabbine
andolsun ki Ehl-i Ukad helak olacaktır.’ dedi ve şöyle ilave etti: ‘Vallahi o cemaate değil o cemaati
saptıran idarecilere yazıklar olsun.’
Ben, ‘Ey Ebu Yakub, ‘Ehl-i Ukad’ ile neyi kastediyorsun?’ diye sordum.
O da, ‘İdareciler” diye cevap verdi.” (Nesai, 808)
Ancak bu istidlal yerinde değildir. Zira;
•  Bu münferit bir sahabe fiilidir ve münferit sahabe fiili hüccet değildir.
•  Allah Resûlü “Saftan birini çekin.” dememiştir. Ubey ibni Ka’b (ra) “İlk safta olun.” emrini yorum-
lamıştır. Yorum isabetli olabileceği gibi hatalı da olabilir.
•  Ubey ibni Ka’b ve bir grup sahabenin özel olarak ilk safta durmaları istenmiş, Allah Resû-
lü’nün emrine muhatab olmuşlardır. Ki; Ubey ibni Ka’b (ra) genci saftan çekmesini bu gerekçeyle
izah etmiştir. Şayet bu rivayet delil olarak kullanılacaksa şuna delil olur: İmam birini görevlendirir
ve ilk safta olmasını emrederse, o kişi birini çekip yerine geçebilir. Allah en doğrusunu bilir.
•  Bu davranış yukarıda zikredilen; birini yerinden kaldırma, kalp kırma, tartışma yaşama ve saf
kesme gibi problemlere neden olmaktadır. Bunların her biri şeriat tarafından yasaklanmıştır.
 227. Buhari, 6316

401
NAMAZ KİTABI

Allah Resûlü (sav), ‘Allah senin ilmini ve anlayışını arttırsın.’ diye dua etmiştir.” 228
• Şayet imamla birlikte iki kişi namaz kılıyorsa imamın arkasında saf
tutarlar.
Enes ibni Malik’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Enes ibni Malik’in nenesi Muleyke, Peygamber’i (sav) onun için pişirdiği bir
yemeğe davet etmişti.
Allah Resûlü (sav) yemeği yedikten sonra, ‘Kalkın, size namaz kıldırayım.’ dedi.
Enes, olayı anlatmaya şu şekilde devam etti: ‘Sıkça kullanılmaktan kararan
bir hasırımız vardı, ona doğru yöneldim. Üzerine biraz su serptim. Peygamber
(sav) kalkıp namaza başladı. Ben ve yetim bir çocuk arkasında saf tuttuk. İhtiyar

ninem ise, bizim arkamızdan namaza durdu. Allah Resûlü (sav), bize iki rekât
namaz kıldırdı. Sonra yanımızdan ayrıldı.’ ” 229
“Resûlullah (sav) ile yürümeye devam ettik… Resûlullah (sav) namaz kılmaya
durdu… Sonra gidip Resûlullah’ın (sav) soluna durdum. Elimden tutup sağına
gelene kadar beni döndürdü. Sonra Cebbar ibni Sahr geldi abdest alıp Resû-
lullah’ın (sav) soluna durdu. Resûlullah da (sav) ellerimizden tutup gerisinde du-
racağımız vaziyete gelene kadar bizi itti…” 230
G. Kadınların Safı En Arkadadır
Kadınlar ister topluluk hâlinde ister tek olsunlar en arkada saf tutarlar.
Okuduğumuz hadis bu hükmün de delilidir. Enes’in (ra) ninesi en arka-
da saf tutmuştur.

 228. Ahmed, 3060; Bazı âlimler; İmam, lugatta önde olandır. Buna göre, “İki kişi namaz kıldı-
ğında imam biraz önde olmalıdır.” derler. Ancak şer’i delaleti luğavi delaletin önündedir. Allah
Resûlü (sav), beraber namaz kıldığı kişiyi hizasına çekmiştir. (bk. Buhari, Kitâbu’l Ezân, 57. Bab)
 229. Buhari, 380; Müslim, 658
 230. Müslim, 3010; Abdullah ibni Mesud (ra) iki kişiyle namaz kıldığında birini sağına birini so-
luna almıştır. (bk. Müslim, 534)
Ancak Allah Resûlü (sav) fiili yanında sahabe fiili bir anlam ifade etmez. Ayrıca aynı rivayette İbni
Mesud “tatbik” yapmıştır. (Rükûda elleri iki bacak arasında birleştirmek) Oysa tatbik daha sonra
yasaklanmıştır. Olabilir ki bu saf düzeni tatbik gibi daha sonra neshedilmiştir. Allah en doğrusunu
bilir.

402
CEMAAT NAMAZI BABI

H. Çocukların Safı
Çocukların safına dair sahih ve sarih bir nas varid olmamıştır. Allah
Resûlü’nün (sav) tüm uygulamaları; çocuklara yetişkin muamelesi yaptığı
ve bir yetişkine nasıl davranıyorsa saf konusunda çocuklara aynı muame-
le yaptığı yönündedir.
Yukarıda okuduğumuz rivayetlerde bir çocuk olan İbni Abbas’ı (ra) he-
men yanında namaza durdurduğu; 231 Enes’in (ra) evinde namaz kıldığında
Enes’i ve kardeşini hemen arkasında saf düzenine koyduğunu okuduk. 232
Bu örnekler onun (sav), çocuklara ayrı, özel bir saf düzeni tayin etmediğini
göstermektedir. 233
I. Safın Gerisinde Tek Namaz Kılmak
Safın gerisinde tek başına namaz kılmak yasaklanmıştır. Özrü olmaksı-
zın saf arkasında tek başına namaz kılanın namazı iade etmesi istenmiştir.
Vabisa’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) safın arkasında tek başına namaz kılan bir kimse gördü ve na-
mazı iade etmesini emretti.” 234
Ali ibni Şeyban babasından rivayet ediyor -Ali ibni Şeyban Peygambe-
rimize gönderilen ayetlerden birinde bulunmuştur-:
 231. bk. Buhari, 6316; Nesai, 804
 232. bk. Buhari, 380; Müslim, 658
 233. Bir grup âlim, ergen/yetişkin olmayan çocukların safta durmasını hoş karşılamamış, ço-
cukların ayrı bir saf olarak erkeklerle kadınlar arasında saf tutması gerektiğini söylemişlerdir. Şu
hadisi delil almışlardır,
Abdurrahman ibni Ğanm’dan rivayete göre, şöyle demiştir:
“Ebu Malik El-Eşari şöyle demiştir: ‘Size Peygamber’in (sav) namazını anlatayım mı? Namaz için
kamet ettirir, önce erkekleri saf düzenine koyar, sonra çocukları onların arkasına saf düzenine
yerleştirir, sonra kadınları da çocukların arkasına alırdı ve hepsine birden namaz kıldırırdı.’
Peygamber’in (sav) namazını anlattı ve ‘Namaz böyledir’ dedi.
Abdula’lâ: ‘Öyle zannediyorum ki Resûlullah: ‘Ümmetimin namazı böylecedir.’ buyurmuştu.’ ” (Ebu
Davud, 677; Ahmed, 22896)
Ancak hadisin isnadında Şehr ibni Havşeb vardır. Şehr ibni Havşeb hakkında konuşulmuştur.
Bir yerde çocukların özel bir safı var ve çocukların o safta durması örf hâlini almışsa, bunda
bir beis yoktur.
Ancak bu -zayıf olması muhtemel- hadislere dayanarak saflardan çocuk toplamak doğru olmasa
gerektir. Böyle bir uygulama Allah Resûlü’nün (sav) çocuklara yönelik sünnetine aykırıdır ve bu
yalnızca çocukları mescidden ve namazdan soğutacaktır.
 234. Ebu Davud, 682; Tirmizi, 230-231

403
NAMAZ KİTABI

“ ‘Biz memleketimizden çıkıp Peygamber’in yanına geldik. Onun siyasi oto-


ritesini kabul edip biat ettik. Arkasında namaz kıldık. Sonra arkasında tekrar
bir namazı daha kıldık. O namazı bitirince safların arkasında tek başına na-
maz kılan birini gördü.’
Ravi dedi ki: ‘Peygamber (sav) o adam namazı bitirip gideceği zaman onun ba-
şına dikilerek şöyle buyurdu: ‘Dön namazını tekrar kıl. Çünkü safın arkasında
tek başına duranın namazı yoktur.’ ’ ” 235
Namaza sonradan gelip safların dolduğunu gören kişi ne yapar?
• Son safa sıkışmaya çalışır. Zira safları sıkılaştırmak, kenetlenmek Al-
lah Resûlü’nün (sav) emridir.
• Safta yer yoksa öne geçip imamın yanında namaza durur. Allah Resûlü
namaza sonradan katıldığı hastalık günlerinde safların arasından geçe-
rek imamın yanında durmuştur. 236 Safların arasından geçmek namaza
zarar vermez. Sütre babında geçtiği gibi imam cemaatin sütresidir. 237
• Şayet safta yer yok ve imamın yanına geçemiyorsa en arkada, tek ola-
rak namaz kılar. Zira bu özür sahibidir; Allah (cc) hiç kimseye gücünden
fazlasını yüklemez. Yukarıda namazı iade etmesi istenen özrü olmayan,
kendi isteği ile saf dışında namaz kılan kimse olsa gerektir.
• Arka saftan birini yanına çekebilir mi?
Allah en doğrusunu bilir; arka saftan birini yanına çekmez. Bu konuda
sahih bir nas yoktur. Arka saftan birini çekmeyi tavsiye eden rivayetler,
muhaddisler tarafından tenkide uğramıştır. 238
Ayrıca daha önce geçtiği gibi; böyle bir davranış; safları kesmek, insa-
nı yerinden etmek, rahatsızlık vermek, tartışma ihtimaline neden olmak
gibi şeriatın yasakladığı şeylere sebep olabilir. 239
Allah (cc) her şeyin en doğrusunu bilir. 240
 235. Ahmed, 16297; İbni Mace, 1003
 236. bk. Buhari 684; Müslim 421
 237. Konuya dair detaylı açıklama için bk. "İmamın Cemaate Sütre Olması", 1/603
 238. Neylu’l Evtâr, 1124-1127 No.lu hadis şerhleri
 239. Konuya dair detaylı açıklama için bk. "Saftan Birini Çekmek Caiz midir?", 2/400
 240. Cumhur-u ulema saffın gerisinde tek kalmayı yasak kabul etmiş, ancak namazı bozmaya-

404
CEMAAT NAMAZI BABI

cağını, iade etmeye gerek olmadığını söylemişlerdir. Gerekçeleri şunlardır:


•  Bir grup âlim; iadeyi emreden Vabise ibni Mabed ve Ali ibni Şeyban (r.anhuma) hadislerini zayıf
görmüşlerdir. İmam Şafii’nin (rh) “Bu hadisler sahih olsaydı gereğiyle hüküm verirdim.” dediği nak-
ledilmiştir. Oysa Şafii muhhadislerden Beyhaki (rh) (Neylu’l Evtâr, 1124-1127 No.lu hadis şerhleri)
Hafız ibni Hacer (rh) (Fethu’l Bârî, 783 No.lu hadis şerhi) ve İbni Huzeyme (İbni Huzeyme, 1569-
1570) hadisin sahih olduğunu söylemişlerdir.
•  Bir grup ulema, kadının saf gerisinde tek namaz kılıyor olmasını delil alarak, kadın ve erkeğin
hüküm konusunda eşit olduğunu, bu davranışın namazı bozmayacağını söylemişlerdir. Deriz ki:
daha önce defalarca geçtiği gibi kadın ve erkek şer’i ahkâm karşısında eşittir. Ancak şeriat kadın
ve erkek arasını nas ile ayırırsa; hükümler ayrılır. Kadının saf gerisinde tek olarak namaz kılmasına
müsaade eden şeriat, erkeğe yasak getirmiştir. Bu gayet anlaşılır bir durumdur. Zira kadının erkek
saffına sıkışması, safları yararak imamın yanına geçmesi gibi bir seçeneği yoktur.
Muhaddislerden İbni Huzeyme (rh) bu istidlale şöyle cevap verir: “ ‘Erkeğin saf gerisinde tek na-
maz kılması; namazı bozar.’ diyenlerin yanında da namazı bozmaz diyenlerin yanında da yasaktır.
Kadının tek namaz kılması ise iki taife yanında da emredilmiştir. Nasıl olur da yasaklanan bir şey
emredilen bir şeye kıyas edilebilir.” (Fethu’l Bârî, 783 No.lu hadis şerhi)
•  Bir grup âlim namazda yer değiştirme hadislerini delil almışlardır. Şöyle ki; İbni Abbas (ra), Al-
lah Resûlü’nün (sav) solunda namaza durmuştur. Allah Resûlü (sav) onu arkasından çevirerek sa-
ğına almıştır. (bk. Buhari, 6316) Derler ki: “İbni Abbas (ra) bir ân da olsa Nebi’nin gerisinde tek ola-
rak namaz kılmıştır. Bu da saf gerisinde tek olarak namaz kılmanın namazı bozmadığını gösterir.”
Saffın gerisinde hiçbir özrü olmaksızın tek namaz kılan biriyle, İbni Abbas (ra) gibi şer’i bir özür
sebebiyle bir saniyelik bir süre imamın arkasında kalanı kıyas etmenin yanlışlığı izahtan vareste
olsa gerektir.
•  Genel olarak Ebu Bekre hadisini delil almışlardır:
Ebu Bekre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir defasında Resûlullah (sav) namaz kıldırırken mescide girmiştim. Resûlullah (sav) rükûya var-
mıştı. Bunun üzerine ben daha safa ulaşmadan rükûya gittim. Daha sonra bunu Resûlullah’a (sav)
anlattım. Bana şöyle dedi: ‘Allah senin (namaza olan) düşkünlüğünü ve hırsını arttırsın, ama bir
daha böyle yapma.’ ” (Buhari, 783)
Derler ki: “Ebu Bekre (ra) safların gerisinde namaza girmiş, rükû hâlinde ilerleyerek saffa dâhil
olmuştur. Birkaç saniyede olsa namazın bir kısmını saf gerisinde tek olarak kılmıştır. Allah Resûlü
(sav) namazı iade etmesini emretmemiştir.”
Daha önce geçtiği gibi Ebu Bekre (ra) rivayeti bu konuda delil olmaya müsait değildir. Şöyle ki;
özürsüz olarak tüm namazı saf gerisinde kılan biriyle birkaç saniye saf gerisinde kalan birini kıyas
etmek yersizdir.
Allah Resûlü (sav), Ebu Bekre’ye yasaklamış ve bir daha bunu yapmamasını istemişti. Yasak olan
bir fiille hüküm bina edilmez.
Ebu Bekre’nin o rekâta yetişmiş sayıldığına dair müspet veya menfi hiçbir işaret yoktur hadiste.
O rekâtın veya namazın sahih olduğunu kabul etsek bile; hükmü bilmeyen kimse mazurdur. Bu
yalnızca hükmü bilmeyenin namazının sahih olacağına delil olurdu.
Allah Resûlü (sav), Ebu Bekre’nin hangi fiilini yasaklamıştır?
Âlimler bu konuda ihtilaf etmiştir. Kimisi saf gerisinde tek olarak namaza girmesini; kimisi nama-
za gelirken acele etmesini; kimisi rükû hâlinde yürümesini (bunda hayvana benzemek vardır)
yasakladığını söylemişlerdir. Bunca ihtimalin söz konusu olduğu bir nas, açık nasların olduğu bir
konuda delil olmasa gerektir. Allah en doğrusunu bilir.

405
NAMAZ KİTABI

J. Safların Mescid Dışına Taşması


Cemaat kalabalık nedeniyle mescidin dışına taşabilir. İmamla cemaat
arasına perde/duvar/kat girebilir. Bu durumda ölçü; imamın sesini duy-
malarıdır. Örfen aynı mekânda sayılan imam ve cemaatin, aralarına engel
girse de beraber namaz kılmalarında bir beis yoktur.
Buhari (rh) şöyle demiştir:
“İmam ile Cemaat Arasında Duvar veya Sütre Bulunması
Hasan-ı Basrî şöyle demiştir: ‘Namaz kılarken imamla aranızdan bir ırmak
bile geçse bunun namaza bir zararı olmaz.’
Ebu Miclez şöyle demiştir: ‘Kişi imamın getirdiği tekbirleri duyuyorsa arala-
rında yol veya duvar bile bulunsa o imama uyarak namaz kılabilir.’
(769) Aişe (r.anha) şöyle demiştir: ‘Resûlullah (sav) bir gece odalarından birinde
namaz kılıyordu. Odanın duvarı biraz alçak olduğu için insanlar onu görebili-
yordu. Bunun üzerine ashabdan bir kısmı ona uyarak namaz kılmaya başladı.
Sabah olunca bu yaptıklarını Resûlullah’a (sav) arz ettiler. Resûlullah (sav) ikinci
gece de kalkıp namaz kılmaya başladı. Bunu görenler yine ona uyarak namazı
kıldılar. Bu durum iki veya üç gece devam etti. Fakat bundan sonra Resûlul-
lah (sav) bir daha kalkıp namaz kılmadı, odasında kaldı. Sabah olunca ashab-ı
kirâm bunun sebebini öğrenmek istediler. Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: ‘Gece
namazının size farz kılınmasından korktum.’ ” 241
Televizyon veya radyodan imama uyulur mu?
Bu noktaya dayanarak televizyon, radyo veya internet üzerinden imama
uymanın cevazına delil çıkarılmaz. Zira dijital aletlerle imam görülüp/
duyulsa da; ne şer’an ne de örfen aynı mekândadırlar. Örfen aynı mekân-
da bulunmayanlar cemaat namazı kılamazlar. Ayrıca böyle bir anlayış in-
sanları tembelliğe sevk eder: Mescide ve cemaate iştirak etmek yerine,
evlerinde ekran karşısında namaz kılarlar. Bu da şeriatın gözettiği genel
maksatlara aykırıdır.

 241. Buhari, Kitâbu’l Ezân, 80. Bab

406
ÖZÜR EHLİNİN NAMAZI BABI

Özür Ehlinin Namazının Çeşitleri


• Hastalık Hâlinde Namaz
• Yolculuk Hâlinde Namaz
• Korku Hâlinde Namaz
Namazların Ne Zaman Cem Edilebilir?
• Yolculukta Cem Edilir
• Yağmurda ve Korku Hâlinde Cem Edilebilir
• Hastalıkta Cem Edilebilir
• İhtiyaç Hâlinde Mukimken Cem Edilebilir
Namazların Cem Edilmesiyle İlgili Bazı Meseleler
• Namazları Tertip Üzerine Kılmak Gerekir
• Cem Ederken Muvalat (Peşpeşe Kılmak) Şart Değildir
• Cem Edilen Namazlarda Bir Ezan, İki Kamet Okunur
• Namazları Cem Etmek, Allah’ın Kullarına Verdiği Bir
Ruhsattır

Hastanın Namaz Şekli


• Kişi, Aklı Olduğu Müddetçe Namazını Kılar
• Kişi, Ayakta Kılmaya Güç Getiriyorsa Hasta da Olsa Ayakta
Namaz Kılar
• Kişi, Ayakta Kılabiliyor, Fakat Zorlanıyorsa Bir Şeye
Dayanarak Namaz Kılabilir
• Ayakta Kılamıyorsa Oturarak Kılar. Oturma Konusunda
Belirlenmiş Özel Bir Heyet Yoktur
• Oturmaya Güç Yetiremiyorsa Yan Üzeri Yatarak Namaz Kılar
• Şayet Yan Yatamıyorsa Sırtüstü veya Yüzüstü Uzanarak
Namaz Kılar
• Hiçbir Şey Yapamıyorsa İma Ederek, Yüzünde Hareket Eden
Organlarıyla İşaret Ederek Namaz Kılar
• Sıhhatliyken Namaza Duran Kişi, Namaz Esnasında Arızi Bir
Hastalık Vaki Olursa Namazını Hasta Gibi Tamamlar
• Bir Rüknu Yapamıyor Olmak, Yalnızca O Rüknu Düşürür
Özür Ehliyle İlgili Meseleler
• Namaz İçin Hastalık, Güç Yetirmek Kaydıyla Kayıtlanmıştır
• Kişi Bir Rüknu Yapmaya Güç Yetiremiyorsa, Şeriatın
Gösterdiği Bir Sonraki Aşamaya İntikal Eder
• Hasta Olduğu İçin Şer’i Özürden Faydalanan Kimse Tam Ecir
Alır
• Hastalığın Kıyam Rüknunu Düşürdüğü; Oturarak ve
Uzanarak Namaz Kılmayı Mübah Kıldığı Yer Farz Namazlardır
• Nafile Namazlarda Hiçbir Özür Olmaksızın Kişinin
Oturarak, Uzanarak veya Binek Üstünde Namaz Kılmasına Bir
Engel Yoktur

Yolcu Namazı ve Namazın Cem Edilmesiyle İlgili


Meseleler
• Yolculuk Hangi Amaçla Yapılırsa Yapılsın Namazlar
Kısaltılarak Kılınabilir
• Kişi Sefer İçin Harekete Geçtiği Ânda Lugaten Yolcudur ve
Yolculuk Hükümlerine Muhataptır
• Kişi Hareket Hâlinde Olduğu Sürece Namazlarını Kısaltır
• Kişi Hedeflediği Beldeye Vardığında Şayet Ne Kadar
Kalacağını ve Ne Zaman Döneceğini Bilmiyorsa Süre Ne
Kadar Uzarsa Uzasın Namazlarını Kısaltabilir
• Hayatı Yolculukta Geçen Meslekler, Seferde Oldukları
Müddetçe Namazlarını Kısaltabilirler
• İki Farklı Bölgede İki Ayrı Evi Bulunan ve İkisi Arasında
Gidip Gelenler; Yolda Oldukları Sürece Seferîdir. İkamet
Adreslerine Vardıklarında Mukim Hükmündelerdir
• Günümüz Şartlarında Öğrenciler ve İşçiler; Yıllarca Bir Yerde
Yaşamakta, Orada İkametgâh Edinmekte ve Orayı Bir Vatan
Gibi Kullanmaktadır, Bu Nedenle Mukim Hükmündelerdir,
Namazı Tam Kılarlar
• Uçak, Gemi, Tren veya Araba Yolculuğu Olduğuna
Bakmaksızın Her Yolculukta Namazlar Kısaltılabilir
• Namazları Kısaltan Bir Yolcu, Namazları Tam Kılan Bir
İmamın Arkasında Namaz Kılabilir. Bu Durumda İmama
Uyarak Namazı Tam Kılar
• Namazları Tam Kılan Bir Mukim, Seferî Bir İmama Tabi
Olabilir. Bu Durumda İmam Selam Verdikten Sonra Namazını
Tamamlar
• Yolculuk Esnasında Sabah Namazının Sünneti Hariç Revatip
Sünnetler Kılınmamalıdır.
• Yolculuk Hâlinde Mutlak Nafileler (Binek Üstünde)
Kılınabilir
• Yolculuk Halindeki Kişi, Yolcu Olduğu Müddetçe Namazları
Cem-i Takdim, Cem-i Tehir veya Cem-i Suvari Olarak Cem
Edebilir.
• Cem Edilen Namazlarda İster Cem-i Takdim İster Cem-i
Tehir Olsun Namazların Normal Düzeni İçinde Kılınması
Gerekir
• Cem Edilen İki Namazı, Ara Vermeden Peş Peşe Kılma
Zorunluluğu Yoktur
• Sefer/Yolculuk Sebebiyle Cem Edilen Namazlar İçin Tek
Ezan Okunur, Her Namaz İçin Ayrı Kamet Getirilir
ÖZÜR EHLİNİN NAMAZI BABI

Y üce Allah kullarına karşı merhametlidir. Onlar için kolaylık diler,


zorluk dilemez:
“…Allah sizin için kolaylık diler, zorluk dilemez. (Bu kolaylaştırma) sayılı
günleri tamamlamanız ve sizi hidayet etmesinden ötürü Allah’ı yüceltip/en
büyük olarak bilmeniz ve şükretmeniz içindir.” 1
“Allah yolunda hakkıyla/Allah’ın şanına yakışır şekilde cihad edin. O sizi seç-
ti. Dinde size bir darlık/güçlük yüklemedi…” 2
O’nun (cc) şeriatının genel ilkelerinden biri; herkesi gücünün yettiğiyle
sorumlu tutmak, herkesten gücü nispetinde amel talep etmektir.
“Allah kimseye gücünden fazlasını yüklemez. Herkesin kazandığı (hayır) le-
hine, yaptığı (günahlar da) aleyhinedir…” 3
“Allah’tan gücünüz yettiğince korkup sakının…” 4
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Sizi bıraktığım sürece beni kendi hâlime bırakınız. Çünkü sizden öncekiler,

 1. 2/Bakara, 185


 2. 22/Hac, 78
 3. 2/Bakara, 286
 4. 64/Teğabûn, 16

411
NAMAZ KİTABI

peygamberlerine soru sordukları ve onlara çokça başvurdukları için helak ol-


dular. Size bir şeyi yasak ettiğimde ondan kaçınınız. Bir şeyi emrettiğimde
onu gücünüz yettiği kadar yapınız.” 5
Bu naslardan yola çıkarak İslam âlimleri bir fıkıh kaidesi belirlemişler-
dir: “Meşakkat/zorluk, kolaylaştırmayı celbeder.” 6
Kişinin içinde bulunduğu kalıcı/geçici özürler, sorumluluklarını yeri-
ne getirmesine engel oluyorsa, şeriat kolaylaştırır. Kimi zaman sorumlu-
luğu kaldırır:
“Allah’a ve Resûl’üne karşı samimi olup da zayıf olan, hasta olan ve harcaya-
cak mal bulamadığı için (savaşa katılmayanlara) bir günah yoktur. Muhsinle-
rin/kulluğunu en güzel şekilde yapmaya çalışanların aleyhine bir yol yoktur.
Allah, (günahları bağışlayan, örten ve günahların kötü akıbetinden kulu ko-
ruyan) Ğafûr, (kullarına karşı merhametli olan) Rahîm’dir.” 7
“Kör olana günah yoktur, topal olana günah yoktur, hasta olana da (savaştan
geri kaldıkları için) günah yoktur. Kim Allah’a ve Resûl’üne itaat ederse, onu
altından ırmaklar akan cennete sokar. Kim de (itaatten) yüz çevirirse ona, can
yakıcı (bir azapla) azap eder.” 8
Kimi zaman o ameli yapıp yapmama konusunda mükellefi serbest bırakır:
“(Oruç) sayılı günlerde (size farz kılındı). Sizden her kim hasta ya da yol-
culukta olur (ve oruç tutmazsa) onun yerine başka bir günde (oruç tutsun).
(Normal şartlarda) güç yetirdiği hâlde (yakalandığı bir hastalık, hamilelik,
yaşlılık gibi sebeplerle oruç tutmayanlar) her güne karşılık bir yoksul doyur-
sunlar. Kim de (kendi isteğine bağlı olarak) fazladan hayır işlerse, bu onun
için daha hayırlıdır. Şayet bilseniz oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.” 9
Kimi zaman farklı alternatiflerle sorumluluğu hafifletir:
“Hac ve umreyi Allah için tamamlayın. (Hac veya umre vazifesini tamamla-
maktan herhangi bir özür nedeniyle) alıkonursanız, kolayınıza gelen bir kurban
 5. Buhari, 7288; Müslim, 1337
 6. El-Eşbâh ve’n Nezâir, 1/12
 7. 9/Tevbe, 91
 8. 48/Fetih, 17
 9. 2/Bakara, 184

412
ÖZÜR EHLİNİN NAMAZI BABI

(gönderin). Kurban yerine ulaşıncaya kadar tıraş olmayın. Sizden kim hasta
olur ya da başında (ona eza veren) bir şikâyeti olur ise fidye olarak oruç tut-
ması, sadaka vermesi veya kurban kesmesi gerekir. (Engeller kalkıp) emniyete
kavuştuğunuz zaman, kim hac zamanına kadar umreden faydalanmak ister ise
kolayına gelen bir kurban (kessin). (Kurbanı) bulamayan da üç günü hacda
yedi günü de döndükten sonra olmak üzere tastamam on gün oruç tutsun. Bu
(fidye), ailesi Mescid-i Haram (mıntıkasında) oturmayanlar içindir. Allah’tan
korkup sakının ve bilin ki Allah, cezası çetin olandır.” 10
Kimi zaman kademe kademe hafifleterek kolaylaştırır:
İmran ibni Husayn’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Basur (Hemoroit) olmuştum. Peygamber’e (sav) namazı nasıl kılacağımı sor-
duğumda bana şöyle cevap vermişti, ‘Ayakta kıl. Ayakta kılamayacak kadar
kötü durumdaysan oturarak kıl. Oturmaya da gücün yetmiyorsa yanın üzeri-
ne uzanarak kıl.” 11
İslam şeriatının kolaylaştırılmış bir şeriat olmasının nedeni; onun kı-
yamete kadar geçerli olacak olan, evrensel bir şeriat olmasındandır. Zira
önceki şeriatler yerel ve belli topluluklara hastı. Gelen her peygamber bir
önceki şeriatte değişiklikler yapar, içinde bulunduğu şartlara uygun bir
amel fıkhı oluştururdu.
“Benden önceki (Tevrat’ı) doğrulayıcı ve (Tevrat’ta) sizlere haram kılınmış
bazı şeyleri helal kılmak için Rabbinizden bir ayetle size geldim. Allah’tan kor-
kup sakının ve bana itaat edin.” 12
Allah Resûlü (sav) ise tüm insanlığa peygamber olarak gönderilmiştir. O
(sav) son peygamberdir ve ondan sonra bir peygamber, dolayısıyla şeriat

gelmeyecektir.
“De ki: ‘Ey insanlar! Şüphesiz ki ben, Allah’ın tümünüze (yolladığı) Resûl’ü-
yüm. O (Allah ki) göklerin ve yerin hâkimiyeti/egemenliği O’na aittir. O’n-
dan başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. Diriltir ve öldürür. Allah’a ve

 10. 2/Bakara, 196


 11. Buhari, 1117
 12. 3/Âl-i İmran, 50

413
NAMAZ KİTABI

Resûl’ü olan ümmi Nebi’ye iman edin. O (Nebi), Allah’a ve O’nun kelimele-
rine iman eder. Ona uyun ki, hidayet bulasınız.’ ” 13
“Muhammed, sizin erkeklerinizden kimsenin babası değildir. O, Allah’ın
Resûlü ve nebilerin sonuncusudur. Allah, her şeyi bilendir.” 14
Hâliyle o, insanların yüklerini kaldırmış, her insan ve topluma uyacak,
çağları aşan bir şeriat ile gelmiştir.
“Onlar ki; yanlarında bulunan Tevrat ve İncil’de yazılı olarak (sıfatlarını) bul-
dukları ümmi olan Resûl Nebi’ye uyarlar. Onlara iyiliği emreder, kötülükten
sakındırır; temiz şeyleri helal, pis şeyleri haram kılar; sırtlarındaki ağır yükü ve
zincirlerini kaldırır. Ona iman edenler, onu saygı ile yüceltenler, ona yardım
edenler ve onunla beraber indirilen Nur’a (Kur’ân’a) uyanlar… İşte bunlar,
kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.” 15
Bu evrenselliğin bir boyutu da şeriatın kolay, kolaylaştırılmış ve zorluk
ânında kolaylaştıran bir şeriat olmasıdır.
Ebu Katade (rh) sahabe bir A'rabî'den (ra), Allah Resûlü'nün (sav) şöyle dedi-
ğini rivayet etmiştir:
“Dininizin en hayırlısı en kolay olanıdır. Dininizin en hayırlısı en kolay ola-
nıdır.” 16
Allah Resûlü'nün (sav) şöyle dediği rivayet edilmiştir
“Allah’a en sevimli din, kolay olan haniflik dinidir.” 17
Ebu Musa’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav), ashabından birisini bir yere görevli gönderdiğinde, ‘Müjdeleyi-
niz, nefret ettirmeyiniz. Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız.’ diye emir buyurdu.”  18
Şeriatın kolay ve kolaylaştırıcı olması; onu canlı, yaşayan, karşılaştığı so-
runlara çözüm bulan bir şeriat kılmıştır. Hayata yön veren nasları sayılı
 13. 7/A’râf, 158
 14. 33/Ahzâb, 40
 15. 7/A’râf, 157
 16. Ahmed, 15936
 17. Buhari, Kitâbu’l İmân, 29. Bab başlığı, muallak olarak
 18. Müslim, 1732

414
ÖZÜR EHLİNİN NAMAZI BABI

olsa da; koyduğu genel ilkeler ve özürler karşısında takındığı kolaylaş-


tırıcı tavır, onu kuşatıcı bir hukuk düzeni hâline getirmiştir. Bugün bazı
makamlar şeriatın tatbik edilemeyeceğini, on dört asır önce inen nasların
bugüne uygun olmadığını iddia etmektedir. Hiç şüphesiz bu; onların İs-
lam şeriatını bilmiyor oluşundan ve kalplerine içirilmiş buzağı sevgisin-
den (Batı hayranlığından) dolayıdır. Kâfirler, müşrikler ve onların yerli
marabaları hoşlanmasa da İslam şeriatı her çağa uygundur. Beyinlerde
bulunan Batılı prangalar ve kalplerde süslenmiş şirk itikadı dışında onun
tatbik edilmesine engel bir durum söz konusu değildir.
I. Hastalık Hâlinde Namaz
İslam şeriatı hastalığı özür olarak kabul etmiş; şer’i sorumlulukların bir-
çoğunda hastalığa özel hükümler indirmiştir.
“…(Normal şartlarda) güç yetirdiği hâlde (yakalandığı bir hastalık, hamile-
lik, yaşlılık gibi sebeplerle oruç tutmayanlar) her güne karşılık bir yoksul do-
yursunlar. Kim de (kendi isteğine bağlı olarak) fazladan hayır işlerse, bu onun
için daha hayırlıdır. Şayet bilseniz oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.” 19
“…Eğer hasta ya da yolculukta olursanız ya da sizden biri ihtiyaç gidermeden
gelirse veya kadınlarla beraber olur ve su bulamazsanız, temiz toprakla teyem-
müm alın. Yüzlerinize ve ellerinize ondan sürün. Allah, (din konusunda) sizi
zora sokmak/işinizi zorlaştırmak istemez. Fakat Allah, şükredesiniz diye sizi
temizlemek ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister.” 20
Târık ibni Şihâb’dan (ra) Allah Resûlü’nün (sav) şöyle dediği rivayet edilmiştir:
“Cuma namazı köle, kadın, çocuk ve hasta hariç tüm Müslimlere farzdır.” 21
A. Özür Olan Hastalığın Ölçüsü
Naslardan okuduğumuz gibi şeriat, hastalığı özür kabul etmiştir. Hepi-
mizin bildiği gibi hastalık derece derecedir. Kimi zaman sıradan bir ağrı,
kimi zaman insanı yatağa düşüren şiddettedir. Bu hastalıklardan hangisi
ibadetlere kolaylık getiren şer’i özürdür?

 19. 2/Bakara, 184


 20. 5/Mâide, 6
 21. Ebu Davud, 1067

415
NAMAZ KİTABI

Şer’i nasları incelediğimizde hastalık özrünün iki kısma ayrıldığını gö-


rürüz:
• Namaz için hastalık, güç yetirmek kaydıyla kayıtlanmıştır. Kişi bir
rüknu yapmaya güç yetiremiyorsa, şeriatın gösterdiği bir sonraki aşa-
maya intikal eder.
İmran ibni Husayn’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Basur (Hemoroit) olmuştum. Peygamber’e (sav) namazı nasıl kılacağımı sor-
duğumda bana şöyle cevap vermişti, ‘Ayakta kıl. Ayakta kılamayacak kadar
kötü durumdaysan oturarak kıl. Oturmaya da gücün yetmiyorsa yanın üzeri-
ne uzanarak kıl.” 22
Bu kaydı bizzat Allah Resûlü (sav) koymuştur. Hastalık özrüyle ibadet
eden herkes, buna riayet etmek durumundadır. Hangi durumda güç ye-
tirilmemiş kabul edileceği insana bırakılmıştır. Güç yetiremediğine ina-
nan özür sahibidir.
• Namaz dışında hastalıklarda ise; mutlak olarak hastalık özür kabul
edilmiş, bir kayıtla kayıtlanmamıştır. Kişi kendini hasta hissediyor ise,
hastalık ruhsatlarından faydalanabilir. 23
 22. Buhari, 1117
 23. İslam âlimleri arasında hastalık ruhsatından faydalanmak için çeşitli kayıtlar zikredenler
olmuştur.
“Hasta Kimselerin Namazı
Farz namazı ayakta kılamayacak kadar hasta olan kimseler, namazlarını oturarak kılarlar. Ayakta
durmaya muktedir oldukları hâlde, durdukları takdirde kendilerinde başka bir hastalığın pey-
dahlanacağı veya asıl hastalıklarının artacağı veyahut da iyileşmelerinin gecikeceği muhakkak
olan hastalar da namazlarını oturarak kılar. Söz gelimi kendisinde sürekli sidik akıntısı bulunan
bir kişi, ayakta kıldığı takdirde kendisinden sidik akacağını ve oturarak kıldığı takdirde abdestinin
sağlam kalacağını bilirse, bu da namazını oturarak kılar. Sıhhatli bir kişi ayakta kıldığı takdirde
bayılacağını veya başının döneceğini tecrübe veya başka bir yöntemle bilirse, bu da namazını
oturarak kılar. Bütün bu kimseler namazlarını rükû ve secde ile tamamlarlar. Bir kişi desteksiz
olarak ayakta durmaktan aciz olur da duvara veya değneğe dayanarak veya başka bir şekilde
ayakta durabilirse, dayanarak da olsa namazını ayakta kılması gerekir. Hanefilerle Hanbeliler bu
hükümde görüş birliği etmişlerdir. Malikilerle Şafiiler bu görüşe muhaliftirler.
Malikiler dediler ki: ‘Bir şeye dayanarak ayakta durmaya muktedir olan kişinin, namazı ayakta
kılması gerekmez. Hiçbir şeye dayanmaksızın oturabilirse oturarak kılması mümkündür. Ama bir
şeye dayanmaksızın oturamıyorsa, bu durumda bir şeye dayanarak da olsa namazını ayakta kıl-
ması gerekir.’
Şafiiler dediler ki: ‘Kendisine yardımcı olan bir kişiye yaslanarak ayakta durabilecek olan bir kişi
eğer yardımcısına sadece her rekâtın kıyamının başlangıcında ihtiyaç duyarsa namazı (bu şekil-

416
ÖZÜR EHLİNİN NAMAZI BABI

de olsun) ayakta kılması gerekir. Ama sadece başlangıcında değil de, kıyamın tümünde yardım-
cıya ihtiyacı varsa, namazını ayakta kılması vacip olmaz; oturarak kılar. Değnek veya duvar gibi
şeylere yaslanarak ayakta durabilen bir kişi, kıyamın tümünde daha yaslanmaya ihtiyaç hissetse
namazını ayakta kılması vacip olur.” (Dört Mezhebe Göre İslam Fıkhı, Abdurrahman Ceziri, 2/703)
Açıkça söylemek gerekirse; bu kayıtlar şer’i değil, içtihadidir. Amacı insanların dini ahkâmla oyna-
masına engel olmak, fısk ehlinin şer’i sorumluluklardan kaçmasına yol vermemektir.
Bu bir yaklaşımdır. Buna mukabil şöyle bir yaklaşım vardır ki -Allah en doğrusunu bilir- şeriatın
ruhuna, kolaylaştırma ilkesine daha uygundur.
Seyyid Kutub (rh) şöyle der:
"Âyet-i kerîmenin hükmü, mutlak şekilde sefer ve hastalık sebebine mebnidir. Tahdid edilemez.
Hasta sıhhat bulunca, misafir evine dönünce eda etmek kaydıyla, nasıl ve ne şekilde olursa ol-
sun orucunu bozabilir. Kur'an-ı Kerim'in mutlak olan bu nassını böylece anlamak daha evlâdır.
İslâmî anlayışa en yakın olan tefsire göre, zorluğun kalkması ve zarûretin def edilmesi bakı-
mından hükm-ü ilâhî seferin meşakkatını veya hastalığın şiddetini nazarı itibara almamaktadır.
Bahis mevzu olan murad-ı ilâhî, mutlak şekilde hastalık ve seferdir; zorluk değil, kolaylıktır. Biz
hükm-ü ilâhînin neden mutlak hastalığa veya mutlak sefere taalluk ettiğinin hikmetini bilemi-
yoruz. Hastalık ve sefer hususunda insanların bilmeyip, Allah'ın bildiği başka hususlar olabilir.
Veya bu hususlarda insanın takdirine mazhar olmayan, henüz açığa çıkmamış, başka hususlar
da bulunabilir… Madem ki Yüce Allah bu hükm-ü ilâhînin sebebini açıklamamıştır; bizim de bu
hususlarda te'vil yoluna gitmemiz için hiçbir sebep yoktur. Bizim için hikmetini kavrayamasak
da, ilâhi ahkama itaat etmek gerekir. Orucun hikmetini idrak etmemiz değil, yerine getirmemiz
lâzımdır." (Fî Zılâl-il Kur'ân, Seyyid Kutub, 1/349-350, Bakara Suresi 184. ayetin tefsiri)

417
NAMAZ KİTABI

Namazda hastalık özrünün ölçüsü güç yetirememedir. Kişi güç yetire-


mediğini düşünüyorsa hastadır ve şer’i özürlerden faydalanabilir.
B. Hastalık Özrü Farz Namazlar İçindir
Hastalığın kıyam rüknunu düşürdüğü; oturarak ve uzanarak namaz kıl-
mayı mübah kıldığı yer farz namazıdır. Zira nafile namazlarda hiçbir
özür olmaksızın kişinin oturarak, uzanarak veya binek üstünde namaz
kılmasına bir engel yoktur.
Basur (Hemoroit) hastası olan İmran ibni Husayn Peygamber’e (sav) otu-
rarak namaz kılmanın hükmünü sordu ve Resûlullah (sav) ona şöyle cevap
verdi:
“Ayakta kılmak daha faziletlidir. Oturarak kılan, ayakta kılan kimsenin seva-
bının yarısı kadar sevap alır. Yatarak kılan ise oturarak kılan kimsenin sevabı-
nın yarısı kadar sevap alır.” 24
Allah Resûlü (sav) hasta olmadığı hâlde nafile namazları oturarak kılmıştır.
Abdullah ibni Amr’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah’ın (sav), ‘Bir kimsenin oturarak kıldığı namaz, yarım namazdır.’ diye
buyurduğu bana bildirildi. Bunun üzerine kendisinin yanına gittim. Kendisi-
ni, oturarak namaz kılarken buldum. Elimi başının üzerine koydum. Bana, ‘Ey
Abdullah ibni Amr neyin var?’ buyurdu.
Ben de, ‘Ey Allah’ın Resûlü senin, ‘Bir kimsenin oturarak kıldığı namaz, ya-
rım namazdır.’ diye buyurduğu bana bildirildi, ama sen de oturarak kılmak-
tasın?’ dedim.
O da, ‘Evet öyle ama ben sizden birisi gibi değilim.’ buyurdu.” 25
C. Hasta Olan Tam Ecir Alır
Hasta olduğu için şer’i özürden faydalanan kimse; tam ecir alır.
Ebu Burde’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Ebu Burde ve Yezid İbni Ebu Kebşe birlikte yolculuk ediyordu. Yezid bu sı-

 24. Buhari, 1115


 25. Müslim, 735

418
ÖZÜR EHLİNİN NAMAZI BABI

rada oruçlu idi. Ebu Burde ona şöyle dedi: ‘Ben Ebu Musa’dan defalarca duy-
dum; Resûlullah (sav) şöyle buyurduğunu söylemişti, ‘Kul hastalandığında veya
yolculuğa çıktığında sağlıklı iken veya yolculuğa çıkmadan önce yaptığı amel-
lerin sevabını aynen alır.’ ” 26
Enes ibni Malik’ten (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle bu-
yurmuştur:
“Allah, bir Müslim’i bedenindeki bir bela/hastalık ile imtihan ettiğinde şöy-
le der: ‘Ona daha önce (sağlıklı iken) yaptığı salih amelini yaz.’ Şayet kula şifa
verirse (bu hastalık vesilesi ile) onu yıkamış ve temizlemiş olur. Canını alacak
olursa da ona mağfiret ve merhamet eder.” 27
D. Hasta Nasıl Namaz Kılar?
İmran ibni Husayn’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Basur (Hemeroit) olmuştum. Peygamber’e (sav) namazı nasıl kılacağımı sor-
duğumda bana şöyle cevap vermişti: ‘Ayakta kıl. Ayakta kılamayacak kadar
kötü durumdaysan oturarak kıl. Oturmaya da gücün yetmiyorsa yanın üzeri-
ne uzanarak kıl.” 28
• Ayakta kılmaya güç getiriyorsa; hasta da olsa ayakta namaz kılar. Al-
lah Resûlü (sav) oturmak için güç yetirememe şartı koşmuştur.
• Ayakta kılabiliyor fakat zorlanıyorsa bir şeye dayanarak namaz kılabilir.
Hilal ibni Yesar’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Rakka’ya gelmiştim, dostlarımdan biri bana, ‘Resûlullah’ın (sav) ashabından
biri ile görüşmek ister misin?’ dedi.
Ben de ‘Öyle bir şey benim için ganimettir.’ dedim.
Böylece Vabisa’ya gittik. Arkadaşıma, ‘Önce örnek oluşuna, şekline ve kıyafe-
tine bakalım.’ dedim. Bir de ne görelim. Namazda bastonuna dayanmış, üzerin-
de ibrişimden dokunmuş toz renkli bir bornoz ve iki uçlu bir başlık göze çarpı-
yordu. Namazını bitirince selam verip bastona dayanmanın hükmünü sorduk.

 26. Buhari, 2996


 27. Ahmed, 12503
 28. Buhari, 1117

419
NAMAZ KİTABI

O da şu cevabı verdi: ‘Ümmü Kays binti Mıhsan bana haber verdi ki Resû-
lullah (sav) yaşlanıp şişmanlayınca namaz kılacağı yere bir direk edinmişti de
ona dayanırdı.’ ” 29
• Ayakta kılamıyorsa oturarak kılar. Oturma konusunda belirlenmiş,
özel bir hey’et yoktur. Hastalığına en uygun oturma biçimi hangisi ise
o şekilde oturur. Bağdaş kurabilir, teşehhüd oturuşu yapabilir, ayakla-
rını uzatabilir…
Aişe’den (r.anha) rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir:
“Resûlullah’ı (sav) bağdaş kurmuş vaziyette namaz kılarken gördüm.” 30
“Meczee, kendilerinden (Eslemli) olan ve Peygamber ashabından olup Uh-
ban ibni Evs adındaki bir adamdan rivayet ettiğine göre (Uhban) dizinden ra-
hatsızlanmış. Secdeye vardığı vakit dizinin altına bir yastık koyardı.” 31
• Oturmaya güç yetiremiyorsa yan üzeri yatarak namaz kılar. Bu du-
rumda imkânı varsa yüzünü kıbleye döner. Ancak hastalık durumu buna
müsaade etmiyorsa; istediği yanı üzere ve istediği yöne yönelerek na-
maz kılabilir.
Atâ’dan (rh) şöyle rivayet edilmiştir:
“Kıbleye dönmeye güç yetiremiyorsa; yüzü hangi yöne dönükse o hâlde na-
maz kılar.” 32
• Şayet yan yatamıyorsa; sırtüstü veya yüzüstü uzanarak namaz kılar.
• Bunu da yapamıyorsa ima ederek; yüzünde hareket eden organlarıy-
la işaret ederek namaz kılar.
Cabir’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) bir hastayı ziyaret etti. Onun bir yastığa (secde edecek şe-
kilde) namaz kıldığını gördü. Yastığı alıp attı.
Sonra hasta bir çubuk/dal üzere namaz kılmaya yeltendi onu da attı ve şöyle
 29. Ebu Davud, 948
 30. Nesai, 1661
 31. Buhari, 4174
 32. Buhari, Ebvâbu Taksîri’s Salât, 19. Bab başlığı, muallak olarak

420
ÖZÜR EHLİNİN NAMAZI BABI

dedi: ‘Gücün yetiyorsa yere secde edecek şekilde namaz kıl. Bunu yapamıyor-
san ima et. Secde (için) eğilmen rükû (için) eğilmenden daha fazla olsun.’ ” 33
• Kişinin aklı olduğu müddetçe namazını kılar. 34
• Sıhhatliyken namaza duran, arızi bir hastalık vaki olursa hasta gibi
namaz kılar. Şayet hasta, başladığı namazda sıhhat bulursa, normal ola-
rak namaza devam eder. Zira hüküm illetiyle beraberdir. İllet (hastalık)
var oldukça hüküm de (özür namazı) vardır. İllet son bulduğunda hü-
küm de son bulur.
• Bir rüknu yapamıyor olmak, yalnızca o rüknu düşürür. Diğer rükun-
lar normal olarak eda edilir. Örneğin, secde yapamayıp rükû yapabilen
için yalnızca secde rüknu düşer. Bu durumda rükû yapmak zorunludur.
II. Yolculuk Hâlinde Namaz
İslam şeriatı yolculuğu şer’i bir özür olarak kabul etmiş, yolculuğa özel
hükümler tayin etmiştir.
“(Oruç) sayılı günlerde (size farz kılındı). Sizden her kim hasta ya da yolcu-
lukta olur (ve oruç tutmazsa) onun yerine başka bir günde (oruç tutsun)…” 35
“…Eğer hasta ya da yolculukta olursanız ya da sizden biri ihtiyaç giderme-
den gelirse veya kadınlarla beraber olur ve su bulamazsanız, temiz toprakla
teyemmüm alın…” 36
“Yeryüzünde sefere çıktığınızda, kâfirlerin sizi fitneye düşürmesinden kor-
karsanız, namazı kısaltmanızda sizin için bir günah yoktur. Şüphesiz ki kâfir-
ler, sizin apaçık düşmanınızdır.” 37

 33. Es-Sunenu’l Kubrâ, 3669


 34. Bir grup âlim; ima edemeyecek seviyede olanlardan namaz sorumluluğunun düştüğünü
söylerler. (Mecmu’û’l Fetâvâ, 10/440; Hanefilerin görüşü için: El-Hidâye, 1/77)
Ancak ihtiyat; aklı olanın namazı bir şekilde kılmasıdır. Zira teklif/sorumluluk akla bağlanmıştır.
Aklı yerinde olan da namazla mükelleftir. Gücünün yettiği kadarıyla Allah’tan (cc) korkar ve yapa-
bildiği kadarıyla, velev kalpten de olsa namazını eda eder.
 35. 2/Bakara, 184
 36. 5/Mâide, 6
 37. 4/Nîsa, 101

421
NAMAZ KİTABI

Ya’la ibni Umeyye’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:


“Ömer ibni Hattab’a, ‘A llah, ‘Yeryüzünde sefere çıktığınızda, kâfirlerin sizi
fitneye düşürmesinden korkarsanız, namazı kısaltmanızda sizin için bir gü-
nah yoktur…’ 38 buyurmuştur. Ancak şu ânda insanlar güven içerisindedirler.
(Şimdi de namazlarını kısaltacaklar mı?)’ dedim.
O da, ‘Senin çözemediğini (hayret ettiğini) ben de çözemedim (hayret et-
tim). Bunu Resûlullah’a (sav) sordum. Kendisi de, ‘A llah’ın size verdiği ikramdır
(sadakadır). Allah’ın ikramını (sadakasını) kabul ediniz.’ buyurdu.’ dedi.”  39
Şeriatın yolculuğa özel iki hükmü vardır.
• Namazların kasredilmesi/kısaltılması
• Namazların cem edilmesi/birlikte kılınması
A. Namazların Kısaltılması
Kasr; namazların kısaltılmasıdır. Dört rekâtlık namazların iki rekât ola-
rak eda edilmesidir. Sabah ve akşam namazı kasr kapsamı dışındadır. Yol-
culukta da olsa normal kılınırlar.
1. Namazları Kısaltmanın Hükmü
Yolculuk namazının aslı iki rekâttır. Hâliyle racih ve evla olan yolculuk
hâlinde namazların kasredilmesidir.
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah (cc), hem ikamet hâlinde hem de seferîlikte, namazı ikişer rekât olarak
farz kıldı. Seferlikteki hâli aynen korundu, ancak ikamet hâlinde kılınan na-
maza ilave edildi.” 40
İbni Abbas’tan (ra) rivayet edilmiştir:
“Allah, Peygamberinizin dili üzerinden namazı, ikamette dört rekât, yolcu-
lukta iki rekât, korku namazında da bir rekât olarak farz kılmıştır.” 41

 38. 4/Nîsa,101
 39. Müslim, 686
 40. Buhari, 350; Müslim, 685
 41. Müslim, 687

422
ÖZÜR EHLİNİN NAMAZI BABI

Yani; yolculukta namaz dört rekâttan iki rekâta düşmemiştir. Yolculuk


namazı aslı itibariyle iki rekâttır.
Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Yolculukta namaz iki rekâttır. Cuma namazı iki rekâttır. Bayram namazı iki
rekâttır, bu kısaltma değil tamdır. Muhammed’in (sav) diliyle bu böyledir.” 42
Allah Resûlü (sav) namazların kısaltılmasının İlahi bir sadaka olduğunu
haber verir ve bu sadakanın kabul edilmesini emreder.
Ya’la ibni Umeyye’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Ömer ibni Hattab’a, ‘A llah, ‘Yeryüzünde sefere çıktığınızda, kâfirlerin sizi
fitneye düşürmesinden korkarsanız, namazı kısaltmanızda sizin için bir gü-
nah yoktur…’ 43 buyurmuştur. Ancak şu ânda insanlar güven içerisindedirler.
(Şimdi de namazlarını kısaltacaklar mı?)’ dedim.
O da, ‘Senin çözemediğin (hayret ettiğini) ben de çözemedim (hayret et-
tim). Bunu Resûlullah’a (sav) sordum. Kendisi de, ‘A llah’ın size verdiği ikramdır
(sadakadır). Allah’ın ikramını (sadakasını) kabul ediniz.’ buyurdu.’ dedi.”  44
Kendisi de (sav) fiilî olarak tüm yolculuklarında namazları kısaltır.
“İnsanlar İbni Abbas’a sefer namazını sormaya başladılar. Dedi ki: ‘Peygam-
ber (sav) ailesinden ayrıldığı zaman evine dönünceye kadar iki rekât namaz kı-
lardı.’ ” 45
İbni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) bu Medine şehrinden çıktığı zaman, tekrar oraya dönünceye
kadar farz namazdan iki rekâttan fazla kılmamıştır.” 46
 42. Nesai, 1420; İbni Mace, 1063
 43. 4/Nîsa,101
 44. Müslim, 686
 45. Ahmed, 2159
 46. İbni Mace, 1067; Seferde namazların tam kılındığına dair rivayetler vardır. Buna binaen bir
grup ulema namazların tam kılınabileceğini söylemiştir. Ancak bu rivayetler ya isnad ya da metin
cihetiyle eleştirilmiştir.
Aişe’den (r.anha) rivayete göre, şöyle demiştir:
“Resûlullah (s.a.v) ile beraber umre için Medine’den Mekke’ye gittik. Mekke’ye varınca, ‘Anam
babam sana feda olsun ey Allah’ın Resûlü! Sen namazları kısalttın, ikişer rekât kıldın, ben ise
dört kıldım. Sen iftar ettin, ben ise oruç tuttum.’ dedim. Peygamber (sav) yaptığımdan dolayı beni

423
NAMAZ KİTABI

ayıplamadı ve bana ‘İyi ettin.’ dedi.” (Nesai, 1456)


Bu rivayet isnadında yer alan A’la ibni Zuheyr nedeniyle zayıf kabul edilmiştir. İbni Hibban (rh)
“O, güvenilir ravilerden pekte onların rivayetlerine benzemeyen nakillerde bulunurdu.” (Neylu’l
Evtâr, 1157 No.lu hadis şerhi)
Hadisin metni de münker kabul edilmiştir. Zira bazı rivayetlerde bu yolculuğun Ramazan ayında
olduğu belirtilmiştir. Oysa Allah Resûlü dört umre yapmıştır; hiçbiri Ramazanda değildir. (Neylu’l
Evtâr, 1157 No.lu hadis şerhi)
Ayrıca bu rivayet sefer namazının iki rekât olduğunu söyleyen muttefekun aleyh, Aişe (r.anha) riva-
yetleriyle çelişmektedir. Çelişki hâlinde daha kuvvetli olan rivayetin tercihi esastır.
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Yüce Allah, hem ikamet hâlinde hem de seferîlikte, namazı ikişer rekât olarak farz kıldı. Seferilik-
teki hâli aynen korundu, ancak ikamet hâlinde kılınan namaza ilave edildi.” (Buhari, 350; Müslim,
685)
Yine sahabeden Osman’ın (ra) namazları tam kıldığı rivayet edilmiştir.
Abdullah ibni Mesud’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Ben Mina’daki namazları Resûlullah (sav), Ebu Bekir ve Ömer (r.anhuma) ile birlikte ikişer rekât hâ-
linde kıldım. Osman (ra) döneminin başında da onunla birlikte Mina’daki namazları böyle kıldım.
Fakat Osman (ra) daha sonra tam olarak kılmaya başladı.” (Buhari, 1082; Müslim, 694)
Osman’ın (ra) bu fiilî hüccet değildir. Zira kendisi gibi sahabe olan İbni Mesud (ra) ona muhalefet
etmiştir.
Abdurrahman ibni Yezid’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Osman (ra) bize Mina'da dört rekât namaz kıldırdı. Bu durum Abdullah ibni Mesud’a arz edildi ve
şikâyetler edildi. Bunun üzerine İbni Mesud, ‘İnna lillahi ve inna ileyhi raciun’ diyerek şaşkınlığını
ve üzüntüsünü belirtti. Ardında da şöyle dedi: ‘Ben Peygamber (sav) ile birlikte Mina’da iki rekât
namaz kıldım, ardında Ebu Bekir ve Ömer (r.anhuma) ile de Mina’da namazı iki rekât kıldım. Dört
rekât kılmaktansa kabul olunmuş iki rekâtlık namaz kılmak daha çok hoşuma gider.’ ” (Buhari,
1084; Müslim, 695)
Ayrıca Osman’ın (ra) ne sebeple namazları tamamladığı konusunda ihtilaf edilmiştir:
Zuhri’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Osman (ra) hactan sonra Mina’da bir süre kalmaya niyetlenip kesin karar verdiği için Mina’da dört
rekâtlı namazları dört rekât kılmıştır.” (Ebu Davud, 1961)
İbrahim’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Osman dört rekâtlı namazları dört rekât kıldı. Çünkü Mina’yı vatan edinmişti.” (Ebu Davud, 1962)
Zuhri’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Osman ibni Affan, o senede hacda bedevi Araplar çok olduğu için onlara bazı namazların dört
rekât olduğunu öğretmek için namazları dört rekât kılmıştır.” (Ebu Davud, 1964)
“Osman ibni Affan Mina’da dört rekât namaz kıldı. İnsanlar onun yaptığını kabul etmediler.
(Bunun üzerine) Osman şöyle dedi: ‘Ey insanlar! Ben Mekke’de evlendim. Ve Resûlullah’tan şöyle
işittim. ‘Her kim bir yerde evlenip yuva kurarsa orada mukim namazı kılsın.’ ” (Ahmed, 443)
Bu rivayetlerin tamamı sıhhat yönünden sorunludur. Zira Zuhri (rh), Osman’ı (ra) görmemiştir. Bu
nedenle isnadlarda kopukluk vardır. (Avnu’l Ma’bûd, 1960 No.lu hadis şerhi) Hâliyle bu rivayet-
ler Zuhri’nin (rh) Osman’ın (ra) fiiline yorumudur. Bu da ilk nesilden bu yana Osman’ın (ra) fiilinin
sünnete muhalif olduğu ve izah edilmesi gerektiği görüşünün kabul gördüğünü gösterir. Evet,
sahabe (r.anhum) onun (ra) arkasında namazı dört rekât olarak kılmıştır. Ancak bu ihtilaf çıkmasın,
İslam toplumu bölünmesin diyedir.
Abdurrahman ibni Yezid’den şöyle rivayet edilmiştir:

424
ÖZÜR EHLİNİN NAMAZI BABI

“Osman Mina’da namazları dört rekât kıldı. Abdullah ibni Mesud dedi ki: ‘Ben Peygamber (sav) ile
beraber Mina’da dört rekâtlı namazları iki rekât olarak kıldım. Ebu Bekir (ra) döneminde yine iki
rekât olarak kıldım. Ömer (ra) döneminde de yine iki rekât olarak kıldım.’
Ravi Hafs şu ilaveyi yaptı: ‘Ben Osman (ra) halifeliğinin ilk dönemlerinde de dört rekât olan namaz-
ları iki rekât olarak kıldım. Sonra Osman (ra) bunları dört rekât olarak kılmaya başladı.’
Ravi Ebu Muaviye’den aktardığı ilave sözler de şöyledir: ‘Sonra size yollar ayrıldı. Ben Osman’a
uyarak kılacağım dört rekât namazın iki rekât kabul olunmuş bir namaz olmasını ne kadar arzu
ederdim.’
A’meş dedi ki: ‘Muaviye ibni Kurre üstadlarından naklederek bana haber verdi ki: ‘Abdullah ibni
Mesud dört rekâtlık namazları dört rekât olarak kılmaya başlamış, kendisine, ‘Sen Osman’ı (ra)
dört rekât kıldı diye ayıpladın şimdi ise dört rekât kılmaya başladın.’ denildi. O da, ‘Aykırılık şer-
dir.’ dedi.’ ’ ” (Ebu Davud, 1960)

425
NAMAZ KİTABI

2. Oruç Tutmama ve Namaz Kısaltma İçin Özür Olan Yolculuğun


Ölçüsü
Şeriat bir isme bir hüküm bina etmişse; o ismin sınırlarını anlamak için
önce şeriata (Kur’ân ve sünnete) bakılır. Şayet şeriatte bir sınır belirlen-
memişse örfe bakılır. Örfte de bir sınır belirlenmemişse Arap lugatına
bakılır. 47
Şeriat (Kur’ân ve sünnet); sefer/yolculuk ismine namazı kısaltma ve
oruç tutmama ruhsatı vermiştir. Ancak ne Kur’ân’da ne de sünnette bu
yolculuğa dair kayıt zikretmiştir. Kur’ân’da ve sünnette yolculuk mesafe-
sine dair sahih ve sarih bir nas yoktur.
Hâliyle örfe bakmak durumundayız. Bir yerin örfünde yapılan yolculu-
ğa “sefer” deniyorsa; o seferdir. Şer’i ahkâmda sabit olan namazın kısal-
tılması ve birleştirilmesi yapılabilir. 48
Örneğin, İstanbul içinde bir ilçeden başka bir ilçeye gitmek; şehir için-
de yapılan normal bir intikaldir. Ancak aynı mesafe birçok Anadolu ilin-
de yolculuk olarak kabul edilmektedir. İstanbul örfünde sefer/yolculuk
olmayan mesafe, Anadolu illerinde sefer sayılabilmektedir. Şeriat yolcu-
luk için bir mesafe tayin etmediğinden her beldenin örfünce hareket et-
mek gerekmektedir. 49
 47. İrşâdu’l Fuhûl, Eş-Şevkânî, 1/63
 48. Mecmû’u’l Fetâvâ, 12/24
 49. Namazların kısaltılacağı mesafe konusunda İslam âlimleri eskiden günümüze ihtilaf et-
miştir. İbnu’l Munzir (rh) yirmiye yakın farklı mezhep zikretmiştir. (Fethu’l Bârî, Ebvâbu Taksiru's
Salât, 4. Bab başlığı şerhi)
Bu görüşlerden en yaygın olanları şöyle sıralayabiliriz:
•  Çoğunluk dört burüdlük mesafede namazın kısaltılabileceğini söylemiş; Allah Resûlü'nden
(sav) şu hadisi nakletmişlerdir:
"Ey Mekkeliler! Dört burüd olmadıkça namazları kısaltmayınız."
Bu rivayet zayıftır. Zira senedinde Abdulvehhab ibni Mücahid ibni Cebr vardır. Metruk/Terk edil-
miş bir ravidir. Nevevi (rh) onu yalancılığa nispet etmiştir. El-Ezdi (rh) ondan rivayetin helal olma-
dığını söylemiştir. Ayrıca ondan bu rivayeti nakleden İsmail ibni Ayyaş'tır. İsmail'in Hicazlılardan
rivayeti makbul değildir. (bk. Neylu'l Evtâr, 1162-1163)
Bu görüş Abdullah ibni Ömer ve Abdullah ibni Abbas'ın (r.anhuma) fiilî olarak rivayet edilmiştir.
(Buhari, Ebvâbu Taksiru's Salât, 4. Bab)
Sahabe sözü hüccet değildir. Birazdan geleceği gibi Allah Resûlü'nün (sav) uygulaması bu rivayet-
ten farklıdır.
Bu görüşe göre namazların kısaltılacağı mesafe dört burüddür. Bir bürud, dört fersah; bir fersah,

426
ÖZÜR EHLİNİN NAMAZI BABI

üç mil; bir mil, 1,68 km'dir. Buna göre 4 burüd=16 fersah= 48 mil= 80,640 km olur. (Şer'î Ölçü
Birimleri ve Fıkhî Hükümleri, M. Necmeddin El-Kûrdi, s. 283) Yani cumhura göre namazları kasr ve
oruç tutmama mesafesi seksen kilometredir.
•  Bir grup ilim adamı bazı hadislere dayanarak; deve yürüyüşüyle üç günlük mesafenin namaz-
ların kısaltma mesafesi olduğunu söylemişlerdir. Delil olarak bu ve benzeri hadisleri almışlardır:
İbni Ömer'den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
"Kadınlar yanlarında kendileriyle evlenmeleri haram olan bir yakınları bulunmadan üç günlük
yolculuğa çıkmasın." (Buhari, 1087; Müslim, 1338)
Bu hadis farklı rivayetlerde iki gün ve bir gün olarak da varid olmuştur.
Ebu Hureyre'den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
"Allah'a ve Ahiret Günü'ne iman eden bir kadının bir gün veya bir gecelik yolculuğa yanında
kendisiyle evlenmesi haram olan biri bulunmadan çıkması helal değildir." (Buhari, 1088; Müslim,
1339)
Peygamber (sav) ile birlikte on iki savaşa katılan Ebu Said (ra) şöyle demiştir:
"Peygamber'den (sav) işittiğim şu dört şey çok hoşuma gitti: Bir kadın, yanında kocası veya mah-
remi bulunmaksızın iki günlük yolculuğa çıkamaz. İki günde; Ramazan Bayramı ve Kurban Bay-
ramı'nda oruç tutulmaz. İki namazdan sonra namaz yoktur: İkindiden sonra Güneş batıncaya
kadar, sabahtan sonra Güneş doğuncaya kadar. Yalnızca üç mescide gitmek için yolculuk yapıla-
bilir: Mescid-i Haram, benim mescidim (Mescid-i Nebevi) ve Mescid-i Aksa." (Buhari, 1864)
Bu hadisten, gayenin seferin müddetini belirlemek değil, kadının tek başına yolculuk yapmasını
yasaklamak olduğu anlaşılır. Kaldı ki ileride geleceği gibi Allah Resûlü (sav) bu mesafeden çok
daha az mesafede namazları kısaltmıştır.
Günümüz Hanefi uleması bu mesafenin doksan kilometreye tekabül ettiğini belirtmiştir. (Büyük
İslam İlmihali, Ömer Nasuhi Bilmen, s. 187)
Sonuç: Allah Resûlü'nün (sav) ve ashabın uygulamalarına baktığımızda, yukarıda mezkûr mesafe-
lerden çok daha kısa mesafelerde namazları kısalttıklarını görürüz.
•  Yahya ibni Yezid El-Hünai'den (ra) şöyle rivayet edilmiştir: "Enes ibni Malik'e, namazı kısaltmayı
sordum. O da, 'Resûlullah (sav), üç mil veya üç fersahlık bir yola çıktığında namazı iki rekât kılardı.'
dedi." (Müslim, 691)
Üç mil yaklaşık olarak beş km'dir. Şayet üç fersah olduğunu kabul edersek bu da yaklaşık on beş
km yapar. Her hâlükârda Allah Resûlü (sav) yukarıda zikredilen mesafelerden daha kısa mesafeler-
de namazını kısaltmıştır.
•  Cubeyr ibni Nufeyr'den (ra) şöyle rivayet edilmiştir: "Şurahbil ibni Sımt (ra) ile birlikte on yedi
veya on sekiz mil (yirmi sekiz-otuz km) uzaklıktaki bir köye gitmiştik. Kendisi namazı iki rekât
kıldı. Ben de bunu kendisine sordum. O da, 'Ömer'in, Zu'l Huleyfe'de iki rekât kıldığını gördüm.
Kendisine bunu sordum. O da, 'Ben, sadece Resûlullah'ın (sav) yaptığını gördüğüm gibi yapmak-
tayım.' dedi.' dedi." (Müslim, 692)
Ömer (ra) Zu'l Huleyfe mevkisine gidince namazını kısaltmıştır. Medine ile Zu'l Huleyfe arası altı
mildir. Bu da yaklaşık on km yapar.
•  "İnsanlar İbni Abbas'a sefer namazını sormaya başladılar. Dedi ki: 'Peygamber (sav) ailesinden
ayrıldığı zaman evine dönünceye kadar iki rekât namaz kılardı.' " (Ahmed, 2159)
İbni Ömer'den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
•  "Resûlullah (sav) bu Medine şehrinden çıktığı zaman, tekrar oraya dönünceye kadar farz na-
mazları iki rekâttan fazla kılmamıştır." (İbni Mace, 1067)
Bu rivayetlerde ise hiçbir kayıt zikretmeksizin, sefere çıkışında namazı kısalttığı belirtilmiştir.
Görüldüğü gibi seksen veya doksan km'nin namazları kısaltma için alt sınır olmadığı bizzat Allah

427
NAMAZ KİTABI

Resûlü'nün (sav) uygulamasıyla nakzedilmiştir.


Abdullah ibni Ömer'in (ra) dört burüd (seksen km) olmadan namazı kısaltmadığı rivayeti, onun
kendi sözüyle nakzedilmiştir. İbni Ebi Şeybe'nin naklettiği bir rivayette şöyle demiştir: "Bir mil'lik
(1,68 km) yolculuğa çıksam namazı kısaltırdım." (Fethu'l-Bârî, 1086-1088 No.lu hadis şerhi; Hafız
ibni Hacer bu rivayete "isnadı sahih" der.)
Kendisi de Hanbeli olan İbni Kudame (rh) iki gerekçeyle kendi mezhebi de dâhil cumhurun görü-
şünü eleştirmiştir:
•  Görüşlerin dayanak noktası olan Abdullah ibni Ömer ve Abdullah ibni Abbas'tan (r.anhuma),
imamların aktardığı görüşlerin hilafına görüş nakledilmiştir. Kaldı ki onlardan nakledilen, Allah
Resûlü'nün (sav) fiiline aykırıdır.
•  Bir şeyin takdiri tevkifidir. (Yani ancak nasla bir ölçü konabilir.) Mücerred rey ile bir şey takdir
edilmez. Özellikle de onu takdir edecek bir asıl ve kendisine kıyas yapılacak bir benzeri yoksa.
(El-Muğnî, 2/190)
İbni Kudame (rh) taassuptan kaçınarak kendi mezhebinin delillerinin zayıflığına işaret etmiştir.
Allah en doğrusunu bilir.

428
ÖZÜR EHLİNİN NAMAZI BABI

3. Yolculuğun Gayesi
Yolculuk hangi amaçla yapılırsa yapılsın; namazlar kısaltılarak kılına-
bilir. Zira şeriat, namazın kısaltmasını yolculuğun kendine bina etmiş,
yolculukları birbirinden ayırmamıştır. Şu yolculukta namaz kısaltılır, bu
yolculukta kısaltılmaz diyen, mutlaka delil zikretmelidir.
Bu; şârinin mutlak olarak izin verdiğini kısıtlamaktır ve mutlaka bir de-
lile dayanmalıdır. Böyle bir delil yoktur. 50
4. Yolcu, Namazı Kısaltmaya Ne Zaman Başlar?
Yolcuya namazı kısaltma hakkı veren şeriat; ne zaman namazı kısaltma-
ya başlayacağına dair bir ölçü zikretmemiştir.
Kişi sefer için harekete geçtiği ânda lugaten yolcudur ve yolculuk hü-
kümlerine muhataptır. Henüz ikamet yerinden ayrılmadan da namazları
kısaltabilir. 51
 50. Bir grup âlim yolculuğu üç kısma ayırmıştır: (El-Mecmû’, 4/346)
Taat Seferi: İlim, cihad ve davet gibi sebeplerle yapılan yolculuk.
Mübah Sefer: Gezmek, dinlenmek gibi sebeplerle yapılan yolculuk.
Masiyet Seferi: Bir haram işlemek için yapılan yolculuk.
Taat ve mübah yolculuklarda namazın kısaltılacağı, masiyet yolculuğunda namazın kısaltılmaya-
cağını söylemişlerdir.
Gerekçe olarak: Şeriat bu ruhsatları kolaylaştırma olsun diye vazetmiştir. Haram için yolculuğa
çıkan asidir. Asiye ruhsat verilecek olsa, işleyeceği haramda ona yardımcı olunmuş olur. Bu da
şarinin gözettiği maksada aykırıdır.
Bu istidlal iki yönden eleştirilmiştir:
•  Namazın kısaltılması bir ruhsat değil; asıldır. Seferde namaz iki rekâttır.
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Yüce Allah, hem ikamet hâlinde hem de seferîlikte, namazı ikişer rekât olarak farz kıldı. Seferlik-
teki hâli aynen korundu, ancak ikamet hâlinde kılınan namaza ilave edildi.” (Buhari, 350; Müslim,
685)
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Namaz, Mekke’de ikişer rekât olarak farz kılındı. Peygamber (sav) Medine’ye geldiği zaman ak-
şam namazı dışında her iki rekâta iki rekât ekledi. Çünkü akşam namazı gündüzün vitridir. Sabah
namazına da eklemedi. Çünkü kıraati uzundur. Sefere çıktığı zaman ise ilk farz kılındığı gibi na-
mazı (iki rekât olarak) kıldı.” (Ahmed, 26042)
•  Yüce Allah’ın mutlak olarak zikrettiği yolculuk, ancak kendi gibi açık bir delille kayıtlanabilir.
Burada delille değil içtihadla kayıtlanmıştır. Allah en doğrusunu bilir.
 51. İbnu’l Munzir (rh) âlimlerden üç görüş nakletmiştir. (bk. Fethu’l Bârî, Ebvâbu Taksîri’s Salât,
5. Bab başlığı şerhi)
•  İkamet yeri olan şehrin son evini terk edince namazları kısaltabilir. Bu, cumhurun görüşüdür.
•  Sefere niyet ettiğinde evinde olsa dahi namazlarını kısaltmaya başlayabilir. Bu Kufe’li fukaha-
nın görüşüdür.

429
NAMAZ KİTABI

•  Sefer için bineğine bindiği ândan itibaren namazları kısaltabilir.


Bu ihtilafın nedeni; konu hakkında açık bir nas olmayışıdır. Elimizdeki en açık delil Allah Resû-
lü’nün (sav) uygulamasıdır. O (sav) genelde Medine’den çıktıktan sonra namazları kısaltmaya başla-
mıştır. Usulde sabit olduğu üzere onun (sav) fiilleri mutlak olarak bir şeyin müstehap oluşuna, evla
olana delalet eder. Elbette evla olan ona (sav) ittiba edip namazları şehrin dışına çıktıktan sonra
kısaltmaktır.
Ancak bugünün Müslimleri iki sorunla karşı karşıyadır ve bu iki sorun nedeniyle bazen evla ola-
nın hilafına hareket etmek durumundalardır.
•  Şehrin son evini geçmek; bugünün şartlarında saatler alabilmektedir. Örneğin Beylikdüzü’n-
de oturan birinin Gebze istikametine doğru şehirden çıkması 102 km yoldur. Yine Gebze’den
birinin Edirne istikametine şehirden çıkması 102 km yoldur. Allah Resûlü (sav) dönemi için bu
mesafe uzun sefer sayılmaktadır.
•  Birçok Müslim evinden çıktığında namazları eda edecek takva mescidi bulmakta zorlanmak-
tadır. (Konuya dair detaylı açıklama için bk. "İslam mescidlerine alternatif 'dırar mescidleri' inşa
etmek", 1/542) Hâliyle evla olanın hilafına hareket ederek, sefere çıkmadan namazlarını kasr ve
cem edebilmektedir. Allah en doğrusunu bilir.

430
ÖZÜR EHLİNİN NAMAZI BABI

5. Yolcu Ne Kadar Süre Namazlarını Kısaltabilir?


• Bir insan hareket hâlinde olduğu sürece namazlarını kısaltır. Zira ha-
reket hâlinde yolcudur ve yolculuğun tüm hükümlerine muhataptır.
• Hedeflediği beldeye vardığında; şayet ne kadar kalacağını ve ne za-
man döneceğini bilmiyorsa, süre ne kadar uzarsa uzasın namazlarını
kısaltabilir.
Tirmizi’den (rh) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir beldede yerleşmeye niyet etmedikçe yıllarca namazları kısaltabileceğine
dair ilim ehli icma etmiştir.” 52
Allah Resûlü’nün ashabı belirsizlik olan yolculuklarda uzun zaman na-
mazları kısaltmışlardır.
Abdullah ibni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir gazvede Azerbeycan’da bulunuyorduk. Kar yolumuzu kapattı. Altı ay
namazları iki rekât kıldık.” 53
Enes’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü’nün ashabı Rema Hürmüz’de dokuz ay kaldılar. Namazı kısal-
tıyorlardı.” 54
• Gittiği yerde ne kadar kalacağını ve ne zaman döneceğini biliyorsa;
evine dönene kadar namazları kısaltır. 55
 52. Tirmizi, 548 No.lu hadisin açıklaması
 53. Es-Sunenu’l Kubrâ, 5472
 54. Es-Sunenu’l Kubrâ, 5480
 55. Bu konuda âlimler arasında ihtilaf olmuştur. Tirmizi (rh) görüşleri şöyle aktarır:
“Tirmizi (rh): ‘Bu konuda İbni Abbas (ra), yoluyla gelen bir rivayette Resûlullah’ın (sav), bir seferinde
on dokuz gün kaldığı hâlde iki rekât kıldığı, on dokuz günden fazla kalırsak dört rekât kılarız,
dediği rivayet edilmiştir.’
Yine Ali’den (ra): ‘Kim bir yerde on gün kalırsa namazları tam kılar.’ şeklinde bir rivayet daha
gelmiştir.
İbni Ömer’den (ra): ‘Kim bir yerde on beş gün kalırsa namazları tam kılar.’ rivayeti de vardır. ‘On iki
gün kalırsa’ rivayeti de vardır.
Said ibni Müseyyeb’den: ‘Dört gün kalan dört gün kılar.’ şeklinde bir rivayeti de Katade ve Atâ
El-Horasani rivayet etmişlerdir. Davud ibni Ebi Hind ise bir rivayet ortaya koymaktadır. İlim adam-
ları bu konuda değişik görüşler ortaya koymuşlardır.
Sufyan-ı Sevri ve Kufeliler namazları kısaltma suresini on beş gün olarak sınırlamışlardır. On beş

431
NAMAZ KİTABI

Allah Resûlü’nün (sav) sünnetinde sabit olan evinden çıktığında evine dö-
nene kadar namazları kısaltarak kıldığıdır ki onun (sav) sünnetine bakıldı-
ğında konu hakkında varid olan birçok görüşü çürüttüğü görülür.
Enes’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) ile birlikte Medine’den Mekke’ye gitmek üzere yola çıkmıştık.
Biz Medine’ye dönene kadar Peygamber (sav) ile birlikte Medine’den Mekke’ye
gitmek üzere yola çıktık. Biz Medine’ye dönene kadar Peygamber (sav) namaz-
ları ikişer rekât hâlinde kılmıştı.
Hadisin ravileri olan Yahya ibni Ebi İshak, Enes’e, ‘Mekke’de hiç kaldınız mı?’
diye sorunca Enes ibni Malik şu cevabı vermiştir,
‘Orada on gün kaldık.’ ” 56
Cabir ibni Abdullah’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) Tebuk’te yirmi gün kaldı ve namazlarını kısaltarak kıldı.” 57
İbni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) bu Medine şehrinden çıktığı zaman, tekrar oraya dönünceye
kadar farz namazdan iki rekâttan fazla kılmamıştır.” 58
“İnsanlar İbni Abbas’a sefer namazını sormaya başladılar. Dedi ki: ‘Peygam-
ber (sav) ailesinden ayrıldığı zaman evine dönünceye kadar iki rekât namaz kı-
lardı.’ ” 59
Yolcu; evine dönmek gayesiyle evinden çıkan kimsedir. Muayyen bir
beldeye ulaştığında, orada bir müddet ikame edecek olsa da, evine dö-
nünceye kadar yolcudur. Hâliyle tüm bu süre içinde namazları kısaltması
gün kalacağını niyet edenin namazı tam kılacağını söylemektedirler.
Malik, Şafii ve Ahmed, ‘Dört gün kalacağına niyet ederse bile namazı tam kılmalıdır’. demek-
tedirler.
İshak’a gelince, İbni Abbas’ın hadisini en kuvvetli görüş olarak görmekte ve şöyle demektedir:
‘İbni Abbas bu hadisi Resûlullah’tan rivayet etmekte ve on dokuz gün geçince tam kılacağını
bizzat tatbik ederek örneklemiştir.’
Bir beldede yerleşmeye niyet etmedikçe yıllarca namazları kısaltabileceğine dair ilim ehli icma
etmiştir.” (Tirmizi, 548 No.lu hadis açıklaması)
 56. Buhari, 1081; Müslim, 693
 57. Ebu Davud, 1235
 58. İbni Mace, 1067
 59. Ahmed, 2159

432
ÖZÜR EHLİNİN NAMAZI BABI

onun hakkıdır. Bu hakkı ona veren şeriattır. Hakkı kısıtlamak, belli gün-
lerle sınırlamak için delile ihtiyaç vardır. 60
• Hayatı yolculukta geçen meslekler, seferde oldukları müddetçe na-
mazı kısaltabilirler. Askerler, uzun yol şoförleri, gemiciler, seyyahlar vb.
meslekler bu sınıftandır. Yolda oldukları sürece yolcu/müsafir ismi on-
ları kapsamaktadır ve yolculuk ahkâmına tabidirler.
• İki ayrı ikamet adresine sahip olanlar namazları nasıl kılar?
İki farklı bölgede iki ayrı evi bulunan ve ikisi arasında gidip gelenler;
yolda oldukları sürece seferîdirler. İkamet adreslerine vardıklarında mu-
kimdirler. Zira her iki adres de ikametgâhtır.
6. Uzun Süreli İkametlerde Namaz (Öğrenci, İşçi vb.)
Günümüz şartlarında öğrenci ve işçi; yıllarca bir yerde yaşamakta, ora-
da ikametgâh edinmekte ve orayı bir vatan gibi kullanmaktadır. Allah en
doğrusunu bilir; birçok yönden mukime benzediklerinden namazları tam
kılarlar, mukim hükmündedirler. 61
 60. Abdulah ibni Abbas’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“‘Peygamber (sav) bir yerde (gecesiyle birlikte) on dokuz gün kaldı ve bu müddet içinde namazları
kısaltarak kıldı. Biz (gecesiyle birlikte) on dokuz günlük yolculuk yaptığımızda namazları kısalta-
rak kılardık. Fakat daha uzun süreli yolculuklarda tam kılardık.” (Buhari, 1080)
Bu, sahabe içtihadıdır. Hem Allah Resûlü’nün (sav) hem de kendi gibi başka sahabelerin amelinde
farklı uygulamalar söz konusudur.
Cabir ibni Abdullah’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) Tebuk’ta yirmi gün kaldı ve namazlarını kısaltarak kıldı.” (Ebu Davud, 1235)
Sumame ibni Şerahil’den şöyle rivayet edilmiştir:
“İbni Ömer’e yanına gidip, ‘Yolcunun namazı nasıldır?’ diye sorduk.
Dedi ki: ‘İkişer rekâttır. Sadece akşam namazı üç rekâttır.’
Dedim ki: ‘Peki, biz Zu’l Mecaz’da olduğumuz zaman nasıl yapalım?’
‘Zu’l Mecaz nedir?’ dedi.
Dedim ki: ‘Bizim kendisinde toplandığımız ve alışveriş yaptığımız bir yer. Orada yirmi gece veya
on beş gece kalıyoruz.’
Dedi ki: ‘Ey adam, ben dört ay veya iki ay Azerbaycan’daydım. Onları namazları ikişer rekât olarak
kılarken gördüm. Peygamber’in de (sav) seferde namazları ikişer rekât kıldığını kendi gözlerimle
gördüm.’
Sonra sonuna kadar şu ayeti okudu; ‘Andolsun ki sizin için, Allah’ı ve Ahiret Günü’nü uman ve
Allah’ı çokça zikredenler için Allah Resûl’ünde güzel bir örneklik vardır.’ (33/Ahzâb, 21)” (Ahmed,
5552)
Bu da Abdullah ibni Abbas (ra) içtihadının mutlak olmadığını göstermektedir.
 61. Cumhur-u ulemaya göre bu durumdaki bir insan seferî değildir ve sefer ahkâmından ya-

433
NAMAZ KİTABI

rarlanamaz. Zira cumhur; bir yerde belli bir günden fazla ikamete/yararlanmaya niyet edenin
hükmen mukim olduğuna kanaat etmişlerdir. Kimine göre üç gün, dört gün, on iki gün veya on
beş gün olarak… bu süre değişmektedir. (bk. El-Mecmû’, 4/364-365)
Genel anlamda muhaddisler ve bir mezheple kayıtlı olmayan ulema ise hükmen ikameti bir gün-
le sınırlandırmamışlardır. (Mecmû’u’l Fetâvâ, 24/137-141; Zâdu’l Meâd, 4/116-119) Demişlerdir
ki; bir insan bir yerde mutlak ikamete/yaşamaya ve orayı vatan edinmeye niyet etmedikçe
seferî hükmündedir ve sefer ahkâmından faydalanır.
Muasır fukaha; yukarıdaki ayrıma bağlı olarak iki gruba ayrılmıştır:
•  Cumhur-u ulema mezhebine tabi olanlar öğrenci, işçi vb. grupların uzun süre bir yerde kala-
cakları için seferî olmadıklarını mukim olduklarını söylemişlerdir.
•  Bir yerde mutlak ikamete ve orayı vatan edinmeye niyet etmedikçe kişiyi yolcu sayan âlimler
iki kısma ayrılmışlardır:
ɂ  Birinci grup; öğrenci ve işçiler; bulundukları yeri vatan edinmez ve mutlak olarak orada ika-
mete niyet etmezler. Derler ki: “İş bitince veya okul bitince döneceğim. Hem ne kadar kalacakları
belli değildir; hem de kalacakları süre bir amelle kayıtlanmıştır. O amel bitince döneceklerdir.
Böylece onlar altı ay, iki yıl süre bir yerde kalan, buna rağmen namazı kısaltarak kılan sahabe
durumundadırlar. Eğitim süresince namazı kasreder: dilerlerse oruç tutmayabilir, yolcu müdde-
tini esas alıp mesh yaparlar…” (bk. Mecmû’u Fetâvâ ve Resâili’l Useymîn, 15/288-315; Şeyh İbni
Useymin bu görüşü muasırlardan Abdulaziz ibni Baz, Reşid Rıza ve hocası Abdurrahman ibni
Sa’di’ye nispet eder.)
ɂ  İkinci grup; sefer ahkâmında gün sınırlamasını kabul etmese de; öğrenci ve işçi gibi uzun
yıllar bir yerde kalacak kişinin mukim hükmünde olduğunu söylemişlerdir.
Derim ki:
•  Öğrenciler bir yerde ev edinip oraya yerleşmekle mukim gibidirler. Şöyle ki; yukarıda zikre-
dilen görüş işçi ve öğrencinin durumunu -daha önce zikrettiğimiz- sahabenin durumuna ben-
zetmiş ve şu sonuca ulaşmıştır. Nasıl ki sahabe altı ay, bir yıl, iki yıl bir yerde kalsa da namazı kas-
retmişse, öğrenci de/işçi de aynı durumdadır. Oysa bu benzetme hatalıdır. Çünkü bunlar Allah
yolunda cihada çıkan ve seferin ne zaman biteceği belli olmayan sahabelerdir. Şayet öğrenci/
işçi birine benzetilecekse görevli veya vali olarak bir yere atanan, orada ev tutup yerleşen ve
geri çağrılmadıkça orada kalacağını bilen sahabelere benzetilmelidir. Bu durumdaki sahabe-
ler seferî gibi değil mukim gibi davranmışlardır.
•  Bir öğrenci veya sözleşmeli işçi/memur; hadisçi âlimlerin “Mutlak ikamete niyet etmedikçe
seferîdir.” kaydına uymamaktadır. Çünkü; her ne kadar “okul bitince” döneceğim deseler de, gü-
nümüz şartlarında okul bitirmenin alt sınırı bellidir. Böylece o alt sınır boyunca orada ikamet
edeceklerine niyet ederler. Yine “iş bitince döneceğim” deseler de; günümüz şartlarında işler
sözleşmeyle yapıldığından, tayin durumlarında tayin süreleri belirlendiğinden, çalışanlar o sü-
reler boyunca orada ikamete niyet ederler. Bu hâlleriyle “Bugün döneceğim veya yarın dönece-
ğim.” diyen ve kalma süresi belirsiz insanlara da; “Şu iş bitince döneceğim.” diyen ve ikamete niyet
etmeyen insana da benzememektedirler. Günümüz şartlarında öğrenci/işçi daha çok hazır yerde
ikamete niyet eden mukime benzemektedir.
•  Burada yapılan bir tahriçtir. Yani geçmiş âlimlerin naslardan istinbat ettiği bir sonucu alıp,
bugün karşılaştığımız bir sorunu ona uygun çözmektir. Bir grup, öğrenciyi/işçiyi mutlak ikamete
niyet etmeyenler sınıfına dâhil etmiş; bir grup da mutlak ikamete niyet edenler sınıfına dâhil
etmiştir. Söz konusu namaz olunca aslolan ihtiyattır. Bizim tercihimizde de ihtiyat esas alınmıştır.
Allah en doğrusunu bilir. Her insan dini için uygun gördüğüyle amel eder. Zira her iki tahriç de
ilmi usullere dayanmıştır.

434
ÖZÜR EHLİNİN NAMAZI BABI

7. Esirin/Mahpusun Namazları Kasretmesi


Esirin namazına dair hususi bir nas varid olmamıştır. Bu nedenle fukaha-
mız genel ilkeler ışığında esirin namazını değerlendirmişlerdir. Şöyle ki;
• Yaşadığı beldede esir olan, mukim hükmündedir, namazlarını kasre-
demez. Zira bu durumda biri şer’an, aklen ve lugaten yolcu/seferî de-
ğildir. Mücerred esaretin namazları kasretmeye/cem etmeye sebep ol-
masına dair hiçbir delil yoktur. İmam Malik’e (rh) esirin namazı sorulmuş
“Mukimin namazı gibidir.” cevabını vermiştir. 62
• Beldesi dışında esir olanlar
Şayet onu esir edenlerle birlikte yolculuk hâlindeyse; bir beldeden baş-
ka bir beldeye intikal hâlindeyse seferî hükmündedir. Burada namazları
kasretme illeti esaret değil seferdir. 63
Âlimler esirin kendi iradesiyle hareket etmediğini; bu sebeple sefer ve
ikamet ahkâmında onu esir edenlere tabi olduğunu söylemişlerdir. Onu
esir edenler seferîyse (yolculuk hâlinde) o da seferî; mukimse o da mu-
kimdir. 64
• Başka memlekette mahpus olan ve içeride ne kadar kalacağını bilme-
yen kimseler (tutukluluk ve gözaltı)
Başka bir memlekette gözaltına alınan veya tutuklanan kimse; hapiste
ne kadar kalacağını bilmez. Her ay yapılan tutukluluk incelemesiyle ser-
 62. Mevâhibu’l Celil Fî Şerhi Muhtasar Halîl, 2/147
 63. bk. El-Bahrû’r Râik, İbni Nuceym El-Mısrî, 2/144; Et-Tac ve’l-İklîl Li Muhtasari Halîl, 1/364;
El-Muğnî, 2/191
Bu konuda Şafiilerin şu ayrıntısı dikkat çekmektedir: Esir, yolculuğa çıktığı ânda namazları kas-
redemez. Onu götürdükleri yerin sefer mesafesi olduğundan (seksen km) emin olmalıdır. Şayet
gittiği yerin sefer mesafesi olduğundan eminse namazları kasreder. Gittiği yerin mesafesini bil-
miyorsa sefer mesafesi kadar gittikten sonra (seksen km sonra) namazı kısaltabilir. (El-Mecmû’,
4/333)
Hanbeliler ise şu şartı getirmişlerdir; şayet esir zulme uğramış ve haksız yere hapsedilmişse
namazları kısaltabilir, sefer ruhsatlarından faydalanabilir. Çünkü sefer ruhsatlarından faydalan-
manın yolu; seferin mübah veya taat seferi olmasıdır. İşlediği bir suçtan dolayı hapsedilen kişi
isyankârdır; seferi de isyan seferidir. Asi/Günahkâr sefer ruhsatlarından faydalanmaz. (El-Muğnî,
2/191) Derim ki: daha önce geçtiği gibi mutlak olarak sefer namazların kısaltılması için yeterlidir.
Ayrıca seferî ruhsatlardan yararlanmak için seferin mübah veya taat seferi olması şartına dair şer’i
bir delil yoktur. Allah en doğrusunu bilir.
 64. El-Muhîtu’l Burhâni Fî’l Fıkhi’l Nu’mânî, 2/30-31, İmam Muhammed’den naklen

435
NAMAZ KİTABI

best bırakılabilir veya henüz mahkemeye çıkmadan savcı serbest bıraka-


bilir. Bu durumda olan insan bir beldeye giden ve ne zaman döneceğini
bilmeyen insan gibidir, seferîdir. Namazlarını kasredebilir. 65
Bu; genel ilkelere ve sefer ahkâmında yaptığımız tercih üzere yapılan bir
tafsilattır. Ancak şu da bir gerçektir: Türkiye gibi yerlerde gözaltına alınan
için yukarıdaki detay geçerlidir. Dört günlük gözaltı sonrasında serbest
kalabilir de tutuklanabilir de. Tutuklanan ve cezaevine konanlar ise; ge-
nelde 6 ay-1 yıldan önce serbest kalmayacaklarını bilirler. Kâğıt üstünde
çıkma ihtimalleri olsa da; zulüm mahkemeleri tutuklularının lehine olan
maddeleri uygulamada pek cimri davranır. Galiben çoğu kimse 6 ay-1 yıl-
dan önce serbest kalmaz. Bu nedenle tavsiyemiz; gözaltına alınanların
namazı kasretmesi, tutuklanıp cezaevine konanların namazı tam kılma-
sıdır. Allah en doğrusunu bilir.
• Başka bir beldede hapiste olan ve içeride ne kadar kalacağını bilen
(hükümlü) kimseler
Bu kişinin seyir hâli sonlanmış ve uzun süre ikamet edeceğini bildiğin-
den seferîlik kapsamının dışına çıkmıştır. Böyle biri mukim hükmünde-
dir, namazlarını tam kılar.
“Ebu Davud (rh), İmam Ahmed’e (rh) sorar, ‘Esir ne zaman namazları tam kılar?’
İmam der ki: ‘Onların kalesinde/hapsinde olduğunda/karar kıldığında.’ ” 66
Bu durumdaki biri bir beldeye yolculuk yapan ve oraya yerleşen hük-
mündedir. Allah en doğrusunu bilir.
8. Rahat Yolculuklarda Namaz Kısaltılır mı?
Günümüzde yolculuklar, eskiye nazaran çok daha rahattır. Eskilerin ay-
larca süren yolculuğu, bugün uçak yolculuğuyla birkaç saat sürmektedir.
Bu durumda namazlar kısaltılabilir mi?
Namazların kısaltılmasında illet; yolculuktur. Yolculuğun uzun veya kısa
 65. Cumhur-u ulema böyle birinin seferi olduğunu kabul etmez. Zira onlara göre bir insan bir
yerde 3, 4, 15, 19 günden fazla kalacaksa namazları kasredemez, mukim hükmündedir. Esir, her
hâlükârda cezaevinde bu süreyi kalacağını bildiğinden cumhur-u ulemaya göre, başka beldede
olsa da namazları kasredemez.
 66. Mesâilu’l İmâm Ahmed Rivâyetu Ebî Dâvud Es-Sicistânî, s. 331

436
ÖZÜR EHLİNİN NAMAZI BABI

olması, yorucu veya rahat olması değildir. Bir yerde yolculuk varsa ora-
da namazların kısaltılması meşrudur. Hâliyle uçak, gemi, tren veya araba
yolculuğu olduğuna bakmaksızın, her yolculukta namazlar kısaltılabilir.
Asr-ı Saadet’te bir grup insan, kısaltmanın ilk etapta yolculukların gü-
venli olmaması nedeniyle meşru kılındığını; insanlar emniyet hâlindeyse
namazların kısaltılmaması gerektiğini ileri sürmüşlerdir. Bu düşünceye
Allah Resûlü (sav) şöyle cevap vermiştir:
Ya’la ibni Umeyye’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Ömer ibni Hattab’a, ‘A llah, ‘Yeryüzünde sefere çıktığınızda, kâfirlerin sizi
fitneye düşürmesinden korkarsanız, namazı kısaltmanızda sizin için bir gü-
nah yoktur…’ 67 buyurmuştur. Ancak şu ânda insanlar güven içerisindedirler.
(Şimdi de namazlarını kısaltacaklar mı?)’ dedim.
O da, ‘Senin çözemediğin (hayret ettiğini) ben de çözemedim (hayret et-
tim). Bunu Resûlullah’a (sav) sordum. Kendisi de, ‘A llah’ın size verdiği ikramdır
(sadakadır). Allah’ın ikramını (sadakasını) kabul ediniz.’ buyurdu.’ dedi.”  68
Bugün, yolculukların konfor yönünden eskiden daha iyi olduğunu ve
namazların kısaltılmayacağına yönelik görüşe de benzer bir cevap verile-
bilir. Yolculukta namazların kısaltılması, yolculuğun konforuna bakmak-
sızın, Yüce Allah’ın bir sadakasıdır. 69
9. Yolcu Mukimin, Mukim de Yolcunun Arkasında Namaz Kılabilir
Namazları kısaltan bir yolcu, namazları tam kılan bir imamın arkasında
 67. 4/Nîsa,101
 68. Müslim, 686
 69. Ayrıca insan “İbnu’l zaman”dır. Yani yaşadığı koşulların çocuğudur. Dün insanlar doğayla iç
içe, zorlu şartlarda yaşamaktaydı. Bedenen güçlü, zorlu şartları alt edecek dayanıklılığa sahip, acı
eşikleri yüksek insanlardı. Bugünün insanı da kendi zamanının çocuğudur. Her alanına konforun
hükmettiği bir hayat yaşamaktadırlar. Bedenleri zayıf, dayanaksız, acı eşikleri düşüktür. Dünün
insanı için günlerce süren bir yolculuk neyse, birçok insan için birkaç saatlik konforlu bir yolculuk
aynı şeydir.
İslam şeriatı hükümlerini sabit, ölçülebilir, yaygın olan illetlere bağlar. Değişken, ölçülmesi ve
bir kural altına alınması zor, göreceli hikmetlere değil. Namazın kısaltılmasının illeti yolculuktur.
Yolculuk her çağda ve her insan için uygulanabilir bir ölçüdür. Bu hükmün hikmeti ise yolculu-
ğun zor olması, yani meşakkattir. Meşakkat insandan insana, yolculuktan yolculuğa, yolculuk
vasıtasından yolculuk vasıtasına göre değişebilmektedir. Bu nedenle, hükmün varlığında ve yok-
luğunda etkisi yoktur. (El-Fıkhu’l İslami ve Edilletuh, 1/139-140)

437
NAMAZ KİTABI

namaz kılabilir. Bu durumda imama uyarak namazı tam kılar. Aynı şekil-
de namazları tam kılan bir mukim, seferî bir imama tabi olabilir. Bu du-
rumda imam selam verdikten sonra namazını tamamlar.
Said ibni Museyyeb şöyle aktardı:
“Ömer ibni Hattab Mekke’ye gelince onlara namazı iki rekât kıldırdı.
Sonra dönüp, ‘Ey Mekke halkı, siz namazınızı tamamlayın, biz seferîyiz.’ dedi.
Sonra Ömer Mina’da iki kıldı, onlara bir şey dediği bize ulaşmadı.” 70
İmran ibni Husayn’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) ile birlikte pek çok savaşlarda bulundum. Mekke Fethi’nde
de onunla beraberdim. Mekke’de on sekiz gün kaldı.
Farzları iki rekât olarak kılıyordu ve şöyle dedi: ‘Ey Mekkeliler! Siz namazları
dörder rekât olarak kılınız. Biz ise seferîyiz (yolcuyuz).’ ” 71
“İbni Abbas’a (ra) sorulur: ‘Neden yolcu yalnızken iki rekât kılıyor da imamın
arkasında dört rekât kılıyor?’
Der ki: ‘Bu Ebu’l Kasım’ın (sav) sünnetidir.’ ” 72
10. Yolculukta Nafile Namaz
Yolculukta kılınan nafile namaz iki kısımdır:
• Mutlak nafileler
• Farz namazların öncesinde ve sonrasında kılınan revatib sünnetler
a. Mutlak Nafile
Allah Resûlü (sav) yolculuk hâlinde mutlak nafileleri kılar; çoğu zaman da
binek üstünde kılardı.
Enes ibni Sirin’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Enes ibni Malik’in Şam’dan gelmekte olduğunu öğrenince onu karşılamaya

 70. Muvatta, 1198


 71. Ebu Davud, 1229; Hadisin isnadında ihtilaf edilmiştir.
 72. Ahmed, 1862

438
ÖZÜR EHLİNİN NAMAZI BABI

çıktık. Aynu’t Temr denen yerde onunla karşılaştık. Onun merkebi üzerinde
namaz kıldığını gördüm; kıblenin sol tarafına doğru yönelmişti.
Ona, ‘Senin kıble dışında bir yöne dönerek namaz kıldığını gördüm!’ diye-
rek şaşkınlığımı belirttiğimde şu cevabı verdi:
‘Ben Peygamber’in (sav) böyle yaptığını görmeseydim asla bu şekilde namaz
kılmaya kalkışmazdım.’ ” 73
Amir ibni Rebia’dan şöyle rivayet edilmiştir:
“Ben Allah Resûlü’nü bineği üzerinde nafile namaz kılarken gördüm. Binek
ne tarafa yönelirse yönelsin başı ile ima ediyordu. Fakat Allah Resûlü farz na-
mazları hiçbir zaman binek üzerinde kılmamıştır.” 74
Amr ibni Rebia’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Ben Nebi’nin (sav) gece yolculuk sırasında bineği üzerindeyken -binek ne ta-
rafa yönelirse yönelsin- namaz kıldığını gördüm.” 75
Görüldüğü gibi o (sav); gece namazı, vitir ve kuşluk namazını seferde kıl-
mıştır.
b. Revatib Sünnet
Allah Resûlü (sav) umumen revatib sünnetleri seferde kılmazdı. Onun (sav)
seferde kıldığı revatib sünnete dair sahih/tartışmasız tek namaz; sabah
namazının sünnetidir.
Allah Resûlü (sav) yolculuk esnasında uykuda kalmış, Güneş doğduktan
sonra sabah namazını kılmıştır. Önce sünneti kılmış, daha sonra farzı kıl-
dırmıştır. 76
Bunun dışında onun (sav) revatib sünnetleri kıldığına dair tüm rivayetler
tartışmalıdır. 77
 73. Buhari, 1100; Müslim, 702
 74. Buhari, 1097
 75. Buhari, 1104; Müslim, 701
 76. bk. Müslim 681; Ayrıca bk. Buhari, Ebvâbu Taksîri’s Salât, 12. Bab
 77. Bu rivayetlerin en meşhuru Bera ibni Azib’in rivayetidir:
Bera ibni Azib El-Ensari’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) ile birlikte on sekiz gün yolculuk yaptım. Güneş batıya kaydıktan sonra öğle na-
mazının farzından önce iki rekât nafileyi terk ettiğini görmedim.” (Ebu Davud, 1222; Tirmizi, 550)

439
NAMAZ KİTABI

Tirmizi bu hadisi rivayet ettikten sonra “ğarib” olduğunu söyleyerek zayıflığına işaret etmiştir.
Ayrıca bu rivayetin sahih olduğu kabul edilse dahi öğlen namazının revatib sünneti değilde, Gü-
neş’in zeval vakti kılınan mutlak nafilede olabilir. (Tuhfetu’l Ehvezî, 550 No.lu hadis şerhi)
Bu rivayet sahih kabul edilecek olsa bile kendisinden daha kuvvetli rivayetlere aykırı bir sünnet
içermektedir.
Hafs ibni Âsım ibni Ömer ibni Hattab’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Mekke yolunda İbni Ömer’le birlikte oldum. Kendisi öğle namazını bize iki rekât kıldırdı, sonra
yerine geldi, biz de geldik, konakladığı yerine vardığında oturdu, biz de oturduk. Sonra namaz
kılacağı yere bir baktı ki orada ayakta/namazda birtakım kimseler gördü,
‘Bunlar ne yapıyor?’ dedi.
‘Nafile namaz kılıyorlar?’ dedim.
‘Eğer nafile kılacak olsaydım, farz namazımı tam kılardım. Bak yeğenim, ben yolculukta Resû-
lullah (sav) ile birlikte oldum. Allah, ruhunu alana kadar hep iki rekâttan fazla kılmadı. Yolculukta
Ömer’le (ra), birlikte oldum. Allah, ruhunu alana kadar hep iki rekâttan fazla kılmadı. Yolculukta
Osman’la (ra), birlikte oldum. Allah, ruhunu alana kadar hep iki rekâttan fazla kılmadı. Allah, ‘Al-
lah’ın Resûl’ünde sizin için güzel bir örnek vardır.’ (33/Ahzâb, 21) buyurmuştur.’ dedi.” (Müslim
689)
Havs ibni Asım’dan İbni Ömer’in şöyle dediği rivayet edilmiştir:
“Nebi (sav) Mina’da namazı seferi olarak kıldı. Ebu Bekir ve Ömer’de. Osman’da sekiz veya altı sene
seferi kıldı.
Hafs anlatmaya şöyle devam etti: ‘İbni Ömer Mina’da namazları iki rekât kılıyordu. Sonra yatağına
geliyordu. Ben ona ‘Ey amca bu iki rekâttan sonra iki rekât daha kılabilirsin.’ dedim. O da bana
şöyle dedi: ‘Eğer nafile kılacak olsaydım, farz namazımı tam kılardım.’ “ (Müslim 694-18)
İbni Ömer (ra) öğle namazının sünnetini kılmak isteyenlere Allah Resûlü’nün (sav) fiiliyle itiraz et-
miştir.

440
ÖZÜR EHLİNİN NAMAZI BABI

Buna binaen Allah Resûlü’nün (sav) yaptığıyla yetinmek, terk ettiğini terk
etmek evla olandır. Zira farz namaz kısaldığı hâlde revatib sünnet kılmak
hafifletme ilkesiyle uyumlu durmamaktadır. İbni Ömer’de (ra) bu gerek-
çeyle revatib sünnetleri kılanlara itiraz etmiştir.
B. Namazların Cem Edilmesi
Yolculuk hükümlerinden biri; namazların cem edilmesidir. Cem; bir
araya toplamak, bir araya getirmektir. Namazların cem edilmesi; iki ayrı
vakit namazının bir araya getirilerek, tek vakitte kılınmasıdır.
Cem; öğle ve ikindi ile akşam ve yatsı namazları arasında vaki olur. Şer’i
ıstılahta üç çeşit cem vardır:
• Cem-i Takdim: İkindi namazının öne çekilerek öğlen vaktinde, öğ-
len namazıyla birlikte kılınmasıdır. Yatsı namazının öne çekilerek ak-
şam vaktinde, akşam namazıyla birlikte kılınmasıdır.
• Cem-i Tehir: Öğle namazının ertelenerek ikindi vaktinde, ikindi na-
mazıyla birlikte kılınmasıdır. Akşam namazının ertelenerek, yatsı vak-
tinde yatsı namazıyla birlikte kılınmasıdır.
Cem-i takdim ve cem-i tehirin delili şu rivayetlerdir:
Abdullah ibni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah’ın (sav) yolculuk sırasında, acelesi varsa, akşam namazını gecik-
tirip yatsıyla birlikte (cem ederek) kıldığını gördüm. -Hadisi İbni Ömer’den
rivayet eden Salim de, ‘Abdullah da yolculuk hâlinde iken aynı şeyi yapardı.’
demiştir.-” 78
Muaz ibni Cebel’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav), Tebuk Gazvesi’nde mola verip hareket edeceğinde öğle vak-
ti girmemiş ise öğleyi ikindi vaktine geciktirir ve ikisini bir arada kılardı, öğle
vakti girdikten sonra hareket edecekse ikindiyi öne alarak ikisini birlikte kılar,
sonra hareket ederdi. Akşamdan önce hareket edeceği zaman akşam namazını

 78. Buhari, 1091; Müslim, 703

441
NAMAZ KİTABI

geciktirerek onu yatsı ile beraber kılar; şayet akşamdan sonra hareket edecek-
se yatsı namazını öne alarak akşamla beraber kılardı.” 79
• Cem-i Suvari: Cem-i suvari, sureten yapılan cem eylemidir. Öğle
namazını erteleyerek son vaktinde, ikindi namazını ise ilk vaktinde kıl-
maktır. Hakeza akşamı en son vaktinde yatsıyı ilk vaktinde kılmaktır.
Zahiren iki namaz bir arada, peşpeşe kılınmaktadır. Ancak her namaz
kendi vakti içinde eda edilmektedir. Bu sebeple buna sureten/zahiren
cem anlamında cem-i suvari denmiştir.
Hamne binti Cahş’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Çok fazla ve sıkıntılı hayız gördüm. Resûlullah’tan (sav) fetva istedim… Resû-
lullah (sav), ‘Bu özür kanının gelmesi şeytanın darbelerinden bir darbedir. Allah
bilir ya altı gün ya da yedi gün hayız olursun, sonra yıkan, temizlenince yirmi
üç veya yirmi dört gün namaz kıl ve oruç tut; bu sana yeterlidir. Her ay diğer
kadınlar gibi hayız günlerini sayarak âdet ve temizlik günlerini tespit edip her
ay böylece devam et. İkinci tavsiyem: Eğer gücün yeterse öğleyi geciktirerek
ikindiyi öne almaya ve gusledip bu iki namazı bir vakitte kılar; akşam
namazını geciktirip yatsı namazını öne alarak gusledip bu iki nama-
zıda bir arada kılarsın. Sabah namazı için ayrıca gusledip onu da kılarsın.
Gücün yeterse bunları böylece yap, orucunu da tut.’ Resûlullah (sav) şöyle bu-
yurdu: ‘Bu ikinci tavsiyem bana hoş gelenidir.’ ” 80
1. Yolculukta Namazların Cem Edilmesi
Yolculuk, namazları mutlak olarak cem etmeye izin veren bir sebeptir.
Yolculuk halindeki kişi, yolcu olduğu müddetçe namazları cem-i takdim,
tehir veya suvari olarak cem edebilir. Namazın kasrına/kısaltmasına mü-
saade eden her yolculuk, aynı zamanda namazın cem edilmesi için de bir
müsaadedir. Yolculuğun uzun veya kısa, yorucu veya rahat, hareket hâlin-
de veya konaklama hâlinde olması gibi ziyade bir şart yoktur.
Enes ibni Malik’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber (sav), Güneş batıya doğru meyletmeden önce yolculuğa çıkmışsa
öğle namazını ikindiye kadar geciktirir ve daha sonra ikisini birlikte kılardı.
 79. Ebu Davud, 1208; Tirmizi, 553
 80. Ebu Davud, 287; Tirmizi, 128

442
ÖZÜR EHLİNİN NAMAZI BABI

Fakat yolculuğa çıkmadan önce Güneş tepe noktasından batıya doğru mey-
letmişse önce öğle namazını kılar ve ardından yolculuğa başlardı.” 81
Enes ibni Malik’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber (sav) yolculuk sırasında akşam ve yatsı namazını cem ederek bir-
likte kılardı.” 82
Abdullah ibni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah’ın (sav) yolculuk sırasında, acelesi varsa, akşam namazını gecik-
tirip yatsıyla birlikte (cem ederek) kıldığını gördüm. -Hadisi İbni Ömer’den
rivayet eden Salim de, ‘Abdullah da yolculuk hâlinde iken aynı şeyi yapardı.’
demiştir.-” 83
Muaz ibni Cebel’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) Tebuk Gazvesi’nde iken konaklama yerlerinden yola çıkma-
dan önce Güneş batıya kayarsa öğle ile ikindiyi bir vakitte birleştirerek kılardı.
Eğer Güneş batıya kaymadan önce yola çıkarsa öğleyi geç bırakır konakladığı
bir yerde ikindiyle birlikte kılardı. Akşam namazı içinde aynı şekilde hareket
ederdi. Eğer yola çıkmadan önce Güneş batmışsa akşamla yatsıyı birleştirerek
kılardı. Eğer Güneş batmadan yola çıkmışsa akşam namazını yatsıyla birlik-
te kılmak için tehir eder, bir konaklama yerinde ikisini bir vakitte kılardı.” 84
Görüldüğü gibi Allah Resûlü (sav) hareket hâlinde, konakladığında, me-
şakkat hâlinde veya rahat hâlinde namazları cem etmiştir.
2. Yağmurda ve Korku Hâlinde Namazların Cem Edilmesi
Yağmurda cemaatle kılınan namazların cem edilmesi meşrudur. Yağ-
murlu havada cemaati iki defa mescide toplamamak için, tek seferde iki
namaz birlikte kılınır. İslam toplumunda bir korku hâli vuku bulursa;
cemaatle kılınan namazlar cem edilebilir. Amaç mescide gelen insanları
tehlikelerden korumaktır.

 81. Buhari, 1112; Müslim, 704


 82. Buhari, 1108
 83. Buhari, 1091; Müslim, 703
 84. Ebu Davud, 1208; Tirmizi, 533

443
NAMAZ KİTABI

İbni Abbas’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:


“Allah Resûlü (sav) Medine’de öğle ve ikindiyi, akşam ve yatsıyı korku ve yağ-
mur olmadığı hâlde cem etti.” 85
Sahabe de namazlar yağmur vb. sebeple cem edildiğinde onlarla birlik-
te cem ederdi.
Nafi'den şöyle rivayet edilmiştir:
“Abdullah ibni Ömer, komutanlar yağmurda akşam ile yatsıyı birleştirince o
da onlar ile beraber birleştirirdi.” 86
3. Hastalıkta Namazların Cem Edilmesi
Hasta kişi namazlarını cem ederek kılabilir. Şayet abdest almak ve ya-
taktan kalkmak ona zor geliyorsa; namaza her hazırlık yaptığında iki na-
mazı bir arada kılabilir.
Tabiinden Atâ (rh), hastanın akşam ve yatsı namazını cem edeceğini söy-
lemiştir. 87
Bu fetva namazların ceminde sahabenin tespit ettiği hikmete de uygun-
dur. Zira Abdullah ibni Abbas 88 ve Muaz ibni Cebel 89 cemin hikmetini
şöyle açıklamışlardır, “Allah Resûlü ümmetini sıkıntıya sokmak istemedi.”
4. Mukimin Namazları Cem Etmesi
Bir ihtiyaç söz konusu olduğunda, mukim namazları cem edebilir. Bu-
rada ölçü bunu alışkanlık haline getirmemek, âdet edinmemektir.
İbni Abbas’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber (sav) Medine de öğleyle ikindi namazını birlikte sekiz rekât, ak-
şam ile yatsı namazını da yedi rekât olarak kıldırmıştır.” 90
İbni Abbas’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:

 85. Müslim, 705


 86. Muvatta, 386
 87. Buhari, Mevâkitu’s Salât, 18. Bab başlığı, muallak olarak
 88. Müslim, 705
 89. Müslim, 706
 90. Buhari, 543

444
ÖZÜR EHLİNİN NAMAZI BABI

“Allah Resûlü (sav) öğle ve ikindi namazlarını Medine’de korku ve sefer ol-
madığı hâlde birlikte, cem ederek kıldı.
Ebu Zubeyr dedi ki: ‘Said’e sordum: ‘Neden böyle yaptı?’ ’
Dedi ki: ‘Senin bana sorduğun gibi ben de İbni Abbas’a sordum.
Şöyle cevap verdi: ‘Ümmetinden kimseyi sıkıntıya sokmak istemedi.’ ’ ” 91
İbni Abbas’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) Medine’de öğle ve ikindiyi, akşam ve yatsıyı korku ve yağ-
mur olmadığı hâlde cem etti.
Veki’in hadisinde dedi ki: İbni Abbas’a sordum, ‘Neden böyle yaptı?’ şöyle
cevap verdi:
‘Ümmetini sıkıntıya sokmak istemedi.’
Ebu Muaviye’nin hadisinde İbni Abbas’a denildi ki, ‘A llah Resûlü (sav) bunun
ile neyi murad etti?’
Dedi ki: ‘Ümmetini sıkıntıya sokmak istemedi.’ ’ ” 92
Abdullah ibni Şakik dedi ki: “Bir gün İbni Abbas ikindi namazının akabin-
de bize hutbe verdi. Güneş batıncaya ve yıldızlar görünür oluncaya kadar de-
vam etti. İnsanlar ‘Namaz, namaz!’ demeye başladılar.
Ben-i Temim’den bir adam geldi ve sakinleşmeden sürekli olarak, ‘Namaz,
namaz!’ demeye başladı.
İbni Abbas dedi ki: ‘Bana sünneti mi öğretiyorsun? Anası olmayasıca! Al-
lah Resûlü’nü (sav) öğlen ile ikindi ve akşam ile yatsı namazlarının arasını cem
ederken gördüm.’
Abdullah ibni Şakik dedi ki: ‘Bu sözden ötürü kalbimde bir sıkıntı olun-
ca gelip Ebu Hureyre’ye sordum. İbni Abbas’ın söylediklerini doğruladı.’ ” 93
Allah Resûlü (sav) korku, yağmur ve yolculuk olmaksızın, Medine’de mu-
kimken, namazlarını cem etmiştir. Amacı ümmetini sıkıntıya sevk etme-
 91. Müslim, 705/50
 92. Müslim, 705/54
 93. Müslim, 705/57

445
NAMAZ KİTABI

mektir. Sahabeden İbni Abbas (ra) ilmî bir dersi kesmemek için, bu ruhsat-
tan faydalanmıştır. Ebu Hureyre’de (ra) onu tasdik etmiştir.
Muhammed ibni Sirin (rh), İmam Malik (rh) ashabından Eşheb (rh), Şafiiler-
den Kaffal (rh) ve Şaşi El-Kebîr (rh), bir grup muhaddisten, 94 İbnu’l Munzir
(rh)  95 ve Rebia 96 bu hadisle amel etmeyi tercih etmişlerdir.

Âlimlerin “âdet edinmemek ve alışkanlık hâline getirmemek kaydıyla” açıkla-


ması şu sebeptendir: Allah Resûlü (sav) ve sahabe (r.anhum) Medine’de, ikamet
hâlinde namazları cem etmişlerdir. Ancak bu sürekli, yaygın bir davranış
değildir. Asıl ve yaygın uygulama namazı vaktinde ve cematle kılmaları-
dır. Namazları cem etmeyi âdet haline getiren Allah Resûlü’nün (sav) ihti-
yaç sahipleri için kolaylaştırıcı sünnetine değil; hevasına uymuş olacaktır.
Zira onun (sav) şeriatinde böyle bir uygulama yoktur. 97
 94. Ebu İshak El-Mervezi kanalıyla
 95. El-Minhâc, 705 No.lu hadis şerhi
 96. Fethu’l Bârî, 543 No.lu hadis şerhi
 97. Cumhur-u ulema bu hadislerin zahiriyle ameli kabul etmemiş ve ikamet hâlinde yağmur/
hastalık gibi şer’i özürler olmaksızın yapılan cemi geçersiz saymışlardır. Yukarıda zikredilen riva-
yetleri tevil etmiş ve bazı açıklamalar getirmişlerdir. Bu açıklamaların bazısı şunlardır:
•  Tirmizi (rh): “Kitabımda (Sünen-i Tirmizi) rivayet ettiğim bütün hadislerle amel edilmiş ve bir
grup âlim o hadisleri (delil) almıştır. Yalnızca iki hadis bunun dışındadır. Biri İbni Abbas’ın (ra) na-
mazları cem hadisi, diğeri “İçki içene sopa vurun. Dördüncü defa yine içerse onu öldürün.” hadi-
sidir. (El-İlelu’s Sağîr, 1)”
İmam Tirmizi’nin (rh) naklettiği icma eleştirilmiştir. Yukarıda geçtiği gibi başta sahabe ve tabiin,
sonrasında âlimler İbni Abbas’ın cem hadisini rivayet etmiş ve onunla amel etmişlerdir. Bu da
bize hem fukaha hem de muhaddislerin naklettiği icma iddialarının mutlaka tahkik edilmesi ge-
rektiğini; çoğu zaman hakkında ihtilaf olan konularda çoğunluğun tercihini icma olarak aktar-
dıklarını gösterir.
Ayrıca bk. İcmanın Nasla Çatışması Durumunda İzlenecek Metod, Tevhid Dergisi, S 46, s. 7; Tevhid
Dersleri Sitesi: İcma Nedir? Usulu’l Fıkıh 44, Halis Hoca (Ebu Hanzala); İcma ile İlgili Meseleler,Usu-
lu’l Fıkıh 45, Halis Hoca (Ebu Hanzala)
Tirmizi’nin (rh) bu hadisle amel edilmeyeceği gerekçesi (var olduğunu iddia ettiği icmanın daya-
nağı) şudur: “İbni Abbas’ın Nebi’den başka rivayeti vardır:
İbni Abbas’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir: Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“ ‘İki namazı sebepsiz bir şekilde bir arada kılarsa, büyük günah kapılarından birine adım atmış
olur.’
Hadisi rivayet edenlerden Hameş’in künyesi Ebu Ali Er-Rahabiyyu olup adı Hüseyn İbni Kays’tır.
Hadisçilerden Ahmed ve başkaları bu kimseyi hadis rivayeti konusunda zayıf sayarlar. İlim adam-
ları bu hadise göre uygulama yapmışlar ve yolculukta ve ‘Arafat’ta namazlar bir arada kılınabilir.’
derler. Tabiinden bazı ilim adamları hasta olan kimsenin iki vakit namazını bir arada kılmasına
izin vermiştir. Bazı ilim adamları aşırı yağmurlu havada iki vakit namazın bir arada kılınabileceğini
söylemiştir. Şafii, Ahmed ve İshak gibi. Şafii hastanın namazı cem etmesi görüşünde değildir.”
(Tirmizi, 188 ve açıklaması)

446
ÖZÜR EHLİNİN NAMAZI BABI

Görüldüğü gibi İmam Tirmizi, cem hadisine muarız olduğunu söylediği rivayetin zayıf olduğunu
belirtmiştir. Usulde sabit olan kaide şudur: Bir hadisin bir başka hadisin muarızı sayılması için
iki hadisinde sahih olması gerekmektedir. Zayıf rivayet sahih hadisin dengi olmadığından ona
muarız kabul edilmez.
•  Bir grup âlim: “Bu hadisi yağmur gibi durumlara hamletmişlerdir. Oysa rivayetler de açıkça,
“Yağmur durumu olmaksızın namazları cem etti.” demiştir. Rivayetin kendisi bu görüşü çürüt-
mektedir.” (El-Minhâc, 705 No.lu hadis şerhi)
•  Bir grup âlim: “Bu durumu bulutlu bir güne denk gelen namaz olarak kabul etmişlerdir. Buna
göre öğle namazını bulutlu bir havada kılmış, sonra gökyüzü açılmış ve ikindi vaktinin girmiş
olduğu anlaşılmıştır. Oysa rivayetlerde öğle -ikindi ve akşam- yatsı, namazlarını cem ettiği nakle-
dilmiştir. Bulutlu gün yorumu akşam ve yatsı namazlarının cemini açıklamamaktadır.” (El-Minhâc,
705 No.lu hadis şerhi)
Kaldı ki; sahih bir rivayet ancak kendisi gibi bir başka rivayetle tevil edilebilir; hiçbir delile dayan-
mayan reyle değil… Bu tevile dair delil zikretmemişlerdir.
•  Bir grup âlim: “Bu durumu cem-i suvari olarak açıklamışlardır (bir namazı son vaktine erte-
leyip ikinci namazı ilk vaktinde kılma). Hadisin ravilerinden Ebu Şa’sa da (rh) hadisi böyle açıkla-
mıştır. Özellikle Şevkânî (rh) İbni Abbas (ra) hadislerinin cem-i suvariye hamledilmesi gerektiğini
ısrarla savunmuştur.” (Neylu’l Evtâr, 1175 No.lu hadis şerhi)
Hadisin, Nesai rivayetinde şöyle bir ziyade vardır, ‘Öğleyi erteledi ikindiyi öne aldı, akşamı ertele-
di yatsıyı öne çekti.’ (bk. Nesai, 588-589) Bu hadisleri cem-i suvariye hamletmek İbni Macışun (rh),
Tahâvî (rh), İmamu’l Haremeyn (rh) ve Kurtubi'nin görüşüdür. (bk. Fethu’l Bârî, 543. hadis şerhi)
Derim ki: Müslim rivayetinde bu cümle İbni Abbas’a (ra) değil; hadisin ravilerinden Ebu Şa’sa Cabir
ibni Zeyd’e aittir. Zira Müslim rivayetinde bu söz hadisten sonra Amr ibni Dinar ve Ebu Şa’sa ara-
sında geçen konuşmadır. Nesai (rh) rivayetinde bu söz hadisin metnine girmiş ve Peygamberin
(sav) fiilî olarak nakledilmiştir. Bilindiği gibi ravi sözlerinin hadise girmesi idractır; bu rivayette
mudrectir.
Şeyh Adem El-İsyûbî şöyle der:
“(Öğle namazını erteledi, ikindi namazında acele etti. Akşamı erteledi, yatsı namazında acele
etti) Musannifin sözünün zahiri bu kısmın İbni Abbas’a ait olduğunu düşündürüyor. Ancak böyle
değildir. Bilakis bu Cabir b. Zeyd’e aittir ve müdrectir. Şeyhayn’in İbni Uyeyne, Amr b. Dinar yoluy-
la rivayeti bunu açıkça göstermektedir. Bu rivayette hadis zikredildikten sonra şu ziyade vardır:
‘Dedim ki: ‘Ey Ebu’ş-Şa’sa! Ben Allah Resûlü’nün öğleyi erteleyip ikindi namazında acele ettiğini,
akşam namazını erteleyip, yatsı namazında acele davrandığını zannediyorum.’ O dedi ki: ‘Ben de
öyle zannediyorum’
Buhari, Hammad b. Zeyd, Amr b. Dinar tariki ile bu hadisi tahriç etti. Hadisin zikrinden sonra şu
ziyade vardır: ‘Eyyüb, Cabir’e ‘Belki bu yağmurlu bir gecede olmuştur.’ demiş, o da ‘Olabilir’ dedi.’
Kendisine namazları cem etmenin sebebi sorulduğunda İbni Abbas’tan sabit olana gelince, bu
konuda şöyle demiştir: ‘Ümmetinin üzerine bir zorluk olmasın diyedir.’
Bu hadiste -musannifin ‘Mukimin kendisinde cem edeceği vakit’ şeklinde başlık atarak zahiren
işaret etmek istediği gibi- namazları cem etmenin, cem-i süvari olduğuna işaret eden bir şey yok-
tur. Çünkü ‘Öğle namazını erteledi, ikindi namazında acele etti. Akşamı erteledi, yatsı namazında
acele etti’ sözü Ebu’ş-Şa’sa’nın zannıdır. İbn Abbas’ın kesin bir şekilde ifade ettiği -ümmete zor-
luk olmaması- onun zannından daha evladır. Böylece hadisten kastedilen cem etmek, meseleler
bölümünde de tahkik edileceği gibi hakiki cemdir.’ (Şerhu Süneni’n-Nesai, Âdem El-İsyûbî, 589
No.lu rivayetin şerhi)
Ayrıca hadislerin zahiri bu yorumu çürütmektedir. Zira İbni Abbas (ra) şahit olduğu Peygamber
(sav) fiiline dayanarak namazı ertelemiştir. Ona itiraz edenler namazı geç kılmasına değil, vakti-

447
NAMAZ KİTABI

ni çıkarmış olmasına, itiraz etmişlerdir. Nevevi (rh) bu yorum için: ‘Bu yorum zayıf veya batıldır.
Zira (rivayetlerin) zahirine muhalefet ihtimali olmayacak şekilde aykırıdır.’ der.
Bu yoruma yönelik bir diğer sorun, Hattâbî’nin (rh) gündeme getirdiği sorundur. Buna göre; riva-
yetleri cem-i suvariye hamlettiğimiz takdirde -o günün şartlarında- bu insanlar için daha büyük
sıkıntı olacaktır. Bir namazı tam son vaktine denk getirmek, diğerini ilk vaktine denk getirmek
sıkı bir gözleme ve dikkate ihtiyaç duyacaktır. Oysa İbni Abbas’ında (ra) belirttiği gibi; Allah Resû-
lü (sav) ümmetini sıkıntıya sokmamak için namazları cem etmiştir. Cem-i suvariyi denk getirmek
sıkıntıyı arttıracaktır. (bk. Meâ’limu’s Sunen, 1/264)
•  Bir grup âlim; bu hadisi hastalık durumuna yormuştur. Allah Resûlü (sav) hastalık ve ona
benzeyen hadisler nedeniyle namazı cem etmiştir. Nevevi (rh) bu yorumu tercihe şayan bulmuş;
Ahmed ibni Hanbel ve Şafiilerden Kadı Huseyn, Hattâbî, Mutevelli, Ruyani bunu tercih ettiğini
söylemiştir. (El-Minhâc, 705 No.lu hadis şerhi)
Hafız ibni Hacer (rh) der ki: “Şayet hastalık sebebiyle cem etmiş olsaydı yalnızca hasta olanlar
onunla cem ederdi.”
Oysa (rivayetlerin) zahiri tüm ashabıyla namazı cem ettiğidir. Ki İbni Abbas, rivayetinde bunu
açıkça belirtmiştir.
Ayrıca İbni Abbas (ra), Peygamber’in (sav) fiilini hastalık durumunda değil; ilmî bir sohbet
durumunda kullanmış ve sohbeti uzatarak namazı cem etmiştir.
Ayrıca “hastalık ve ona benzeyen özürler” sözü kapalıdır. Akla gelebilecek her özür bu kapsama
dâhil edilebilir. O durumda da hadisi “hastalık” durumuyla kayıtlamanın bir anlamı kalmaz.
Zaten İbni Abbas’ın (ra) namazlarını cemini rivayet eden Ebu Şa’sa Cabir ibni Zeyd “Bunu meşgu-
liyetten yaptı.” diyerek özür alanını alabildiğince genişletmiştir. (bk. Nesai, 589; Daru’l Ta’sil tah-
kik komisyonu İbni Adiyy’den (rh) naklen: “Amr ibni Herim, Cabir ibni Zeyd’den teferrüd etmiştir.
‘(Rivayetlerde) bir beis olmadığını umuyorum.’ hükmünü aktarmışlardır.” (Nesai, 600 (Dâru’t Te’sîl
tahkiki); El-Kâmil Fî Duafâi’r Ricâl, 2/402)

448
ÖZÜR EHLİNİN NAMAZI BABI

5. Cem Edilen Namazlarda Tertip


Allah (cc) namazları bir düzen içinde farz kılmıştır. Allah Resûlü de (sav) is-
ter normal, ister cem, ister savaş nedeniyle namazları ertelesin tertibe ri-
ayet etmiştir. Cem edilen namazlarda ister cem-i takdim ister cem-i tehir
olsun namazlar normal düzeni içinde kılınması gerekir. Önce öğle sonra
ikindi; önce akşam sonra yatsı…
Cabir ibni Abdullah’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Ömer, Hendek Savaşı’nda Güneş batmak üzere iken Peygamber’in (sav) yanı-
na geldi ve Kureyşli kâfirlere hakaret etmeye başladı, ‘Ey Allah’ın Elçisi Güneş
batmadan neredeyse ikindi namazını kılamayacaktım.’ dedi.
Bunun üzerine Peygamber (sav), ‘A llah’a andolsun ki, ben bile kılmadım.’ bu-
yurdu. Sonra kalkıp Buthan’a gittik. Resûlullah (sav) namaz kılmak için abdest
aldı, biz de abdest aldık. Güneş battıktan sonra ikindi namazını kıldırdı. On-
dan sonra da, akşam namazını kıldırdı.” 98
6. Cem Edilen Namazlarda Muvalat (Peşpeşe Kılmak)
Cem edilen iki namazı, ara vermeden peş peşe kılma zorunluluğu yok-
tur. Kişi bir namazı kıldıktan sonra ara verip bir sonraki namazı kılabilir.
Usame ibni Zeyd’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) Arafattan dönerken dağdaki yoldan inip su döktü. Sonra ha-
fif bir abdest aldı.
Ben, ‘Namaz (mı) ey Allah’ın Resûlü?’ diye sordum.
Peygamber (sav), ‘Namaz ileride kılınacak.’ dedi.
Sonra tekrar bineğine bindi. Müzdelife’ye gelince bineğinden indi ve daha
uzunca bir abdest aldı. Sonra namaz için kamet getirildi, akşam namazını kıl-
dırdı. Sonra herkes devesini durduğu yerde çökertti. Sonra yatsı için kamet
getirildi. Peygamber (sav) yatsıyı kıldırdı. Bu iki namaz arasında başka bir na-
maz kılmadı.” 99
Allah Resûlü (sav) akşam ve yatsıyı Müzdelife’de cem etmiştir. Önce akşam
 98. Buhari, 596; Müslim, 631
 99. Buhari, 139; Müslim, 1280

449
NAMAZ KİTABI

namazını kılmıştır sonra insanlar hayvanlarını konak yerlerine bağlamış


ardından yatsı namazı kılınmıştır. Böylece cem edilen iki namaz arasında
bir müddet ara verildiği anlaşılmıştır.
7. Cem Edilen Namazlarda Bir Ezan, İki Kamet Okunur
Sefer/Yolculuk sebebiyle cem edilen namazlar için tek ezan okunur, her
namaz için ayrı kamet getirilir.
Allah Resûlü (sav) namazları cem ettiği Hac yolculuğunda tek ezan oku-
muş, her namaz için ayrı kamet okutmuştur. 100
8. Namazları Cem Ruhsattır
Allah Resûlü (sav) bazen namazları cem etmiş bazen de etmemiştir. Hâ-
liyle cem; namazların kısaltılması gibi bir asıl değil, ruhsattır. Yüce Allah,
ruhsatlarının alınmasını ve kolaylaştırdığı hükümlerle amel edilmesinden
hoşnut olur.
İbni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) şöyle buyurdu, ‘Şüphesiz Allah, kendisine isyan edilmesi-
ni kerih gördüğü gibi verdiği ruhsatların yapılmasından da hoşnut olur.’ ” 101
III. Taşıt/Binek Üzerinde Namaz
İslam şeriatı; binek/taşıt üzerindeki kimseyi (yolcu olsun olmasın) özür
ehli kabul etmiş ve ona özel hükümler belirlemiştir.
Allah Resûlü de (sav) yolculuk hâlinde mutlak nafileleri kılar; çoğu zaman
da binek üstünde kılardı.
Enes ibni Sirin’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Enes ibni Malik’in Şam’dan gelmekte olduğunu öğrenince onu karşılamaya
çıktık. Aynu’t Temr denen yerde onunla karşılaştık. Onun merkebi üzerinde
namaz kıldığını gördüm; kıblenin sol tarafına doğru yönelmişti.
Ona, ‘Senin kıble dışında bir yöne dönerek namaz kıldığını gördüm!’ diye-
rek şaşkınlığımı belirttiğimde şu cevabı verdi:

 100. bk. Müslim, 1218


 101. Ahmed, 5866

450
ÖZÜR EHLİNİN NAMAZI BABI

‘Ben Peygamber’in (sav) böyle yaptığını görmeseydim asla bu şekilde namaz


kılmaya kalkışmazdım.’ ” 102
Amir ibni Rebia’dan şöyle rivayet edilmiştir:
“Ben Allah Resûlü’nü bineği üzerinde nafile namaz kılarken gördüm. Binek
ne tarafa yönelirse yönelsin başı ile ima ediyordu. Fakat Allah Resûlü farz na-
mazları hiçbir zaman binek üzerinde kılmamıştır.” 103
Amr ibni Rebia’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Ben Nebi’nin (sav) gece yolculuk sırasında bineği üzerindeyken -binek ne ta-
rafa yönelirse yönelsin- namaz kıldığını gördüm.” 104
IV. Korku Namazı
İslam şeriatı; korku hâlini özür olarak kabul etmiştir. Başta savaş olmak
üzere, kişinin can, mal, namus emniyeti tehdit altında olduğu korku hâline
özel hükümler indirmiştir. Bu özel namaza korku namazı ismi verilmiştir.
A. Korku Namazının Meşruiyeti
“Yeryüzünde sefere çıktığınızda, kâfirlerin sizi fitneye düşürmesinden kor-
karsanız, namazı kısaltmanızda sizin için bir günah yoktur. Şüphesiz ki kâfirler,
sizin apaçık düşmanınızdır. (Savaş ve korku durumunda) onların içinde olur
ve onlara namaz kıldırırsan (şöyle yap): Onlardan bir topluluk seninle bera-
ber (namaza) dursun ve silahlarını yanlarına alsınlar. (Namaz kılanlar) secde-
ye vardığında, (namaz kılmayanlar) arkanızda (sizi korumak için) dursunlar.
(Birinci grup namazı bitirince kalksın) Namaz kılmayan bir topluluk gelsin
ve seninle beraber namaz kılsınlar. Tedbirlerini ve silahlarını alsınlar. Kâfirler
size bir defada/ânsızın hücum edebilmek için silahlarınızdan ve eşyalarınız-
dan habersiz olmanızı isterler. Yağmurdan dolayı eziyet görüyorsanız ya da
hastaysanız silahlarınızı bırakmanızda size bir günah yoktur. Tedbirlerinizi
alınız! Şüphesiz ki Allah, kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.” 105

 102. Buhari, 1100; Müslim, 702


 103. Buhari, 1097
 104. Buhari, 1104; Müslim, 701
 105. 4/Nîsa, 101-102

451
NAMAZ KİTABI

B. Korku Namazı Çeşitleri


Allah Resûlü (sav) farklı savaşlarda birçok kez korku namazı kıldırmıştır.
Bu rivayetler bir araya toplandığında bir grup âlim sekiz ayrı korku namazı
sureti olduğunu, kimisi dokuz, kimisi on altı, kimisi on yedi… olduğunu
söylemiştir. 106 Bir grup muhakkik âlim; rivayetler çok olsa da bunların
tahkik sonunda altı ayrı asla döndüğünü tespit etmişlerdir. 107
Peygamberimizin Kıldırdığı Korku Namazları
• Sehl ibni Ebi Hasme’den şöyle rivayet edilmiştir:
“İmam kıbleye dönerek namaza durur. Askerlerden bir grup da onunla bir-
likte dururken bir diğer grup yüzleri düşmanlara dönük olarak düşmanın kar-
şısında dururlar. Kendisiyle birlikte olanlarla bir rekât kılar. Sonra onlar kal-
kıp kendi kendilerine ve bulundukları yerde bir rekât kılıp, iki secde yaparlar.
Daha sonra bunlar diğerleri yerine gider. Öbürleri gelir (imamın arkasında
dururlar.) O da onlarla bir rekât kılar. Böylelikle o iki rekât kılmış olur. Daha
sonra onlar (sonra gelenler) rükû edip, iki defa secde ederler.” 108
• Cabir ibni Abdullah’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) ile birlikte korku namazı kıldım. İki saf yaptık. Safın birisi

 106. bk. Fethu’l Bârî, 942 No.lu hadis şerhi


 107. “İmam Ahmed, ‘Korku namazı konusunda rivayet edilen hadislerin hepsine göre amel
etmek caizdir.’ diyor ve bir başka yerde şunları söylüyor; ‘Bu konuda altı veya yedi çeşit rivayet
vardır ve hepsi de caizdir.’
El-Esrem anlatıyor, ‘Ben Ahmed ibni Hanbel’e, ‘Her hadis kendi yerinde olmak üzere bütün ha-
disler ile amel edilebileceğine dair görüşünde misin yoksa bunlardan birini tercih mi ediyorsun?’
dedim. Cevaben, ‘Kim bunların hepsi ile amel etmeyi savunursa iyi etmiş diyorum.’ şeklinde ce-
vap verdi.’
Buna göre İmam Ahmed, her grubun imam ile birlikte bir rekât kılmakla yetinip hiçbir kaza kılma-
malarını caiz görüyor demektir. İbni Abbas, Cabir İbni Abdullah, Tavus, Mücahid, Hasan-ı Basrî,
Katade, Hakem ve İshak ibni Rahaveyh de bu görüştedirler. El-Muğnî sahibi; Ahmed’in sözünün
genel ifadesi bunun caiz olmasını gerektirir; ama mezhep âlimlerimiz bunu inkâr etmektedirler
diyor.
Peygamber’den (sav) korku namazının başka kılınış şekilleri de rivayet edilmişse de bunların hepsi
sonuçta yukarıda sıralananlara döner. Bu anlatılanlar esas olanlarıdır. Metinlerinin bir kısmının
farklı gelmesi de muhtemeldir. Bazıları bunları ona çıkarmıştır. İbni Hazm on beş kadar ayrı kılınış
şekli aktarmışsa da doğrusu bizim başta belirttiğimizdir. Bunlar, olayı anlatan ravilerin rivayet
farklarını görür görmez bu farkları Peygamber’in (sav) farklı uygulama şekli olarak alıyorlar. Oysa
bu farklar sadece ravilerin ihtilafından kaynaklanmaktadır.. En iyi bilen Allah’tır.” (Zâdu’l Meâd,
1/507-508)
 108. Buhari, 4131; Müslim, 841

452
ÖZÜR EHLİNİN NAMAZI BABI

Resûlullah’ın (sav) arkasında durdu. Düşman ise bizim ile kıble arasında bulu-
nuyordu. Peygamber (sav) tekbir aldı, biz de topluca tekbir aldık. Kendisi rükû-
ya gitti, biz de topluca rükû’ya gittik. Bunun arkasından başını rükû da kaldır-
dı, biz de topluca başımızı kaldırdık. Bunun arkasından kendisi ve kendisinin
hemen arkasındaki saf secdeye gitti. Arkasındaki saf ise düşman karşısında
ayakta durdu. Peygamber (sav) secdeleri tamamladığında kendisinin hemen
arkasındaki saf ayağa kalktı. Arkadaki saf secdeye gitti ve ayağa kalktı. Bunun
arkasında arkadaki saf öne geçti, öndeki saf da geriye çekildi. Arkasında Pey-
gamber (sav) rükûya gitti, biz de topluca rükûya gittik. Bunun arkasından başını
rükûdan kaldırdı, biz de topluca başımızı kaldırdık. Bunun arkasından kendisi
ve ilk rekâtta arkada bulunmuş olan, kendisinin hemen arkasındaki saf secde-
ye gitti. Arkadaki saf ise düşman karşısında ayakta durdu. Peygamber (sav) ve
kendisinin hemen arkasındaki saf secdeleri tamamladığında gerideki saf sec-
deye giderek secde etti. Bunun arkasından Peygamber (sav) selam verdi biz de
selam verdik.” 109
• Salim ibni Abdullah ibni Ömer, babasından şöyle rivayet etmiştir:
“Resûlullah (sav) iki kesimden birisine namaz kıldırırken, diğer kesim düşmana
karşı durmuştu. Daha sonra arkasında namaz kılanlar gidip diğer arkadaşları-
nın yerinde durdular. Öbürleri gelince onlarda bir rekât kıldı, sonra onlar ar-
kasında iken selam verdi. Onlar ayağa kalkıp geri kalan rekâtlarını kaza ettiler
(kıldılar). Öbürleri de kalkıp diğer rekâtlerinin kazasını yaptılar.” 110
• Ebu Bekre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber (sav) korkulu bir ânda öğle namazı kıldırdı. Ordunun bir kısmı ar-
kada diğer bir kısmıda düşman karşısında duruyordu. Arkasındaki gruba iki
rekât kıldırdıktan sonra selam verdi. Kendisiyle birlikte namaz kılanlar gidip
düşmanın karşısında duranların yerine geçtiler. Sonra onlar da gelip Resûlul-
lah’ın (sav) arkasın da namaza durdular. Onlarda iki rekât namaz kıldılar. Böylece
Resûlullah (sav) dört rekât, cemaat de ikişer rekât kılmış oldu.” 111
• Cabir’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“…Sonra namaz için kamet getirildi. Bir kesim ile iki rekât kıldı. Sonra onlar
 109. Müslim, 840
 110. Buhari, 4133; Müslim, 839
 111. Ebu Davud, 1248; Nesai, 836

453
NAMAZ KİTABI

geri çekildiler. Diğer kesime de iki rekât kıldırdı. Böylelikle Peygamber dört
rekât kıldı, diğerleri ikişer rekât kılmış oldular.” 112
• İbni Abbas (ra) dedi ki:
“Allah namazı Nebinizin (sav) dili ile haderde dört rekât, seferde iki rekât ve
korku durumunda bir rekât olarak farz kılmıştır.” 113
Bu suretlerden her biri meşrudur. Düşmanın mevzisine, coğrafi şartla-
ra, savaşın seyrine… göre komutan bunlardan birini seçip amel edebilir.
C. Şiddetli Korku Hâlinde Namaz
Savaşın kızıştığı, göğüs göğüse çarpışılan, kişinin bulunduğu yerden kı-
pırdayamadığı, özel bir görev nedeniyle kimliğini gizlemek zorunda kalan
İslami yönetimin görevlendirdiği kimse… namazı yukarıdan farklı ola-
rak kılar. Burada ölçü namazı kılmaktır. Nasıl kılabiliyorsa o şekilde kılar.
Asr-ı Saadet’ten ve selefi salihin fetvalarından bazı örnekler şunlardır:
Abdullah ibni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“…Eğer korkuları bundan daha büyükse, bu durumda yürüyerek, ayakta du-
rarak veya binek üstünden kılarlar. Bu esnada kıbleye yönelebilirler de yönel-
meyebilirler de.” 114
İmam Malik (rh), Nafi’den şöyle rivayet etmiştir: “Kanaatime göre Abdul-
lah ibni Ömer korku namazının nasıl kılınacağını olsa olsa Peygamber’den
(sav) nakletmiştir.”  115

Abdullah ibni Uneys (ra) babasından şöyle rivayet etmiştir:


“Resûlullah (sav) beni, Arafat ve Urene Vadileri tarafında bulunan Halid ibni
Sufyen El-Huzeli’ye gönderdi ve ‘git onu öldür’ buyurdu. Abdullah diyor ki:
‘Onu gördüm, ikindi namazı vakti olmuştu. Kendi kendime bununla uğraşır-
ken ikindi namazım geçer, diyordum. İma ile namazımı kılarken ona doğru
yürüyüp gittim. Kendisine yaklaşınca bana,

 112. Buhari, 4136; Müslim, 843


 113. Nesai, 1532
 114. Buhari, 4535
 115. Buhari, 4535

454
ÖZÜR EHLİNİN NAMAZI BABI

‘Sen kimsin?’ dedi.


Ben, ‘A raplardan biriyim. İşittiğime göre şu peygamber denen adama adam
topluyormuşsun?’ dedim.
O da, ‘Öyleyimdir.’ dedi.
Onunla bir süre yürüdüm. Fırsatını bulunca kılıcımla üzerine atıldım. Ruhu
cesedinden ayrıldı.” 116
Bunların hiçbirini yapamamışsa namazı erteler ve fırsat bulduğu ilk
ânda kılar.
Buhari (rh) şöyle demiştir:
“Düşman Peşinde Olanların ve Düşman Tarafından Kovalananların
Binek Üzerinde ve İmâ ile Namaz Kılmaları
Velid şöyle demiştir: ‘Evzai’ye Şurahbil İbni Sımt ve arkadaşlarının binek sır-
tında namaz kılmaları konusunu sorduğumda bana şöyle cevap verdi: ‘Nama-
zın kaçırılacağından endişe duyulursa bize göre uygulama bu şekilde olur.’ ’
Velid bu görüşü için Resûlullah’ın (sav) şu hadisini delil olarak zikretmiştir:
‘Hiç kimse Ben-i Kurayza’ya varmadan ikindi namazını kılmasın!’
(946) İbni Ömer’in şöyle dediği nakledilmiştir: ‘Resûlullah (sav) Hendek Sa-
vaşı bitince bize şu talimatı verdi: ‘Hiç kimse Ben-i Kurayza’ya varmadan ikin-
di namazını kılmasın!’
Ordu yolda iken ikindi namazının vakti girdi.
Bunun üzerine bazıları, ‘Biz Ben-i Kurayza’ya varmadan namazı kılmayaca-
ğız.’ diyerek namazı kılmadı.
Kimisi de, ‘Olur mu öyle şey, biz namazı kılacağız. Bizden namazı kılmama-
mız istenmedi ki…’ dediler.
Bu durum Resûlullah’a (sav) anlatılınca hiçbirisine kızıp serzenişte bulunma-
dı.’ ” 117
Bu uygulamaların hiçbiri nesh edilmemiştir. Zira sahabe (r.anhum), Allah
Resûlü’nün (sav) vefatından sonra da bu uygulamalardan bazısıyla amel et-
 116. Ebu Davud, 1249; Ahmed, 16047
 117. Buhari, Salâtu’l Havf, 5. Bab

455
NAMAZ KİTABI

mişlerdir. Kişi elinden geldiği kadarıyla namazı vaktinde eda eder. Zira
namazın en tekidli şartı vakte riayet etmektir. Şayet yürüyerek, binek üs-
tünde veya ima ederek namazını kılamayacaksa namazı erteler. Şiddet-
li korku hâli geçtiğinde namazlarını eda eder. Allah en doğrusunu bilir.

456
CUMA NAMAZI BABI

Cuma Gününün Önemi ve Fazileti


• A llah’ın, Bu Ümmeti Hidayet Ettiği Bir Gündür
• Üzerine Güneş Doğan En Hayırlı Gündür
• Dualara İcabet Edilen Özel Bir Saat Bulunmaktadır
• Müminlerin Bayramıdır

Cuma Gününde Yapılabilecek İbadetler


• Sabah Namazında Secde ve İnsân Surelerini Okumak
• Çokça Salât Getirmek
• Kehf Suresi’ni Okumak
• Duaya İcabet Saatinde Allah’a Yönelmek

Cuma Namazının Vacip Olması İçin Kişilerde Bulunması


Gereken Şartlar
• Müslim Olmak
• Buluğa Ermek
• A klı Baliğ Olmak
• Erkek Olmak
• Hür Olmak
• Namazı Cemaatle Kılabilecek Olmak
• Mukim Olmak
• Sağlıklı Olmak
• Siyasi Baskı Altında/Gizlenmek Zorunda Olmamak

Cuma Namazı İçin Kayıt Olarak Sayıldığı Hâlde Delili


Olmayan Şartlar
• Yerleşik Olmak/Göçebe Olmamak
• Şehirde Olmak
• Mescidde Olmak
• Tek Bir Mescidde Cuma Kılmak
• İmamın İzninin Olması
Cuma Namazı İçin Yapılması Müstehap Olan Ameller
• Cuma Namazı için Mescide Erken Gitmek
• Cuma Namazı için Gusletmek
• Güzel Elbiseler Giyinmek/Süslenmek
• Güzel Koku Sürünmek
• Mescide Yürüyerek Gitmek
• Kimseye Eziyet Etmemek

Cuma Namazının Rüknu


• Cuma Namazının Rüknu İki Rekât Namaz Kılmaktır

Cuma Namazının Sünnetleri


• İmam Minbere Çıkınca Ezan Okumak
• Cuma Hutbesi Vermek
• Hutbeyi Dinlemek
CUMA NAMAZI BABI

C uma namazı; adını kılındığı gün olan cumadan almıştır. C-m-a kö-
künden türeyen kelime, toplamak anlamındadır. Cahiliye ehli bugünü
“arûbe” diye isimlendirdi. İslam’la beraber toplayan/kendinde toplanılan
anlamında “Cuma” dendi. 1
 1. Neyin toplandığı esas alınarak bugüne “Cuma” dendiği âlimler arasında tartışılmıştır. İbni
Hacer (rh) bu tartışmaya dair şu görüşleri aktarmıştır:
“Cahiliye devrinde bugüne ‘arûbe’ denmesinde ittifak olmak ile beraber neden cuma dendiği
konusunda görüş ayrılığı olmuştur.
•  Denmiştir ki: ‘Cuma denmesinin nedeni yaratılmışların kemâlinin bugünde toplanmasıdır.’
Bunu Ebu Huzeyfe En-Neccari, ‘El-Mubtede’de İbni Abbas’tan nakleder. Ancak isnadı zayıftır.
•  ‘Âdem’in yaratılışı o günde toplandığı için bu isim verilmiştir.’ denmiştir. Bu görüşe Ahmed
ve İbni Huzeyme ve başkalarının rivayet ettiği Selman hadisi ile reddiye verilmiştir. Bu konuda
Ebu Hureyre’den rivayet edilen bir şahit vardır. Bunu İbni Ebi Hatim mevkuf olarak sağlam bir
senedle rivayet etmiş, Ahmed ise zayıf bir sened ile merfu olarak nakletmiştir. Bu, görüşlerin en
sahih olanıdır.
•  Kuvvet yönünden bu görüşü Abd ibni Humeyd’in İbni Sirin’den sahih senedle aktardığı En-
sar’ın Esad ibni Zurare ile beraber cuma kılmaları kıssası takip eder. Onlar bundan önce cuma
gününü, a’rube günü olarak isimlendirirlerdi. Esad onlara namaz kıldırdı. Öğütlerde bulundu.
Artık kendisinde toplandıkları için o güne cuma günü dediler. Bunu İbni Ebi Hatim mevkuf olarak
rivayet eder.
•  Denmiştir ki: Ka’b ibni Lüey kavmini bugünde toplar, onlara öğüt verir, haremi tazim etme-
lerini emreder ve ondan bir nebi gönderileceğini haber verirdi. Bunu Zubeyr ‘Kitâbu’n Neseb’de
Ebu Seleme ibni Abdurrahman ibni Avf’tan maktu olarak aktarır. Ferra ve başkaları bu görüşü
tercih ettiler.
Denmiştir ki: ‘Halkı toplayan Kusayy idi.’ Sa’leb bunu ‘Emali’sinde aktarmıştır.
•  ‘İnsanlar bugünde namaz için toplandığından bu isim konulmuştur.’ denmiştir. İbni Hazm
bunu tercih etmiştir. Demişler ki: ‘Bu İslam’a ait bir isimdir. Cahiliyeye değil. Cahiliye de ‘arûbe’
olarak isimlendirilirdi.’
Bu görüş eleştirilmiştir. Lugatçılar der ki: ‘ ‘Arûbe’ cahiliyeye ait kadim bir isimdir. Görünen o ki on-

461
NAMAZ KİTABI

I. Cuma Gününün Önemi ve Fazileti


Günlerin sahibi olan Allah (cc); günlerden dilediğini dilediği güne üstün
kılmıştır. Üstün kıldığı günlerden biri de “Cuma”dır. Cuma gününün fa-
ziletine dair şeriatta varid olan özellikler şöyledir:
A. Cuma, Allah’ın Bu Ümmeti Hidayet Ettiği Bir Gündür
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Bizler en son gelenleriz, fakat Kıyamet Günü’nde herkesin önünde bulunan
ilkler olacağız. Hem de bizim dışımızdaki ümmetlere bizden daha önce kitap
verildiği hâlde… Aslında şu içinde bulunduğumuz cuma günü Allah onlara
farz kılmıştı (onlar için kutsal gün olarak belirlemişti), fakat onlar bu konuda
görüş ayrılığına düştüler. Cenab-ı Hakk bizlere bugünü (mübarek gün olarak)
lütfetti. Dolayısıyla diğer ümmetler (kendileri için kutsal gün olan gün itiba-
rıyla) bize tabidirler. Şöyle ki; Yahudilerin (kutsal günü olan cumartesi ) ya-
rındır, Hristiyanların (kutsal günü olan pazar ise ) yarından sonraki gündür.” 2
Ebu Hureyre ile Huzeyfe’den (r.anhuma) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav), ‘A llah (doğru hareket etmediklerinden dolayı) bizden önce-
kileri cuma günü konusunda doğruya ulaştırmadı. Dolayısıyla (bugün) Yahu-
diler için cumartesi günü, Hristiyanlar için de pazar günü olmuştur. Bunun
arkasından Allah, bizi getirmiş ve cuma günü konusunda bizi doğruya ulaş-
tırmıştır. Cuma, cumartesi ve pazar günlerini (ibadet günleri) yapmıştır. İşte
bu şekilde onlar, Kıyamet Günü bizim arkamızdan gelirler. Biz, dünya halkı
olarak sonda olmakla birlikte Kıyamet Günü’nde önde olan ve hakkında hü-
küm verilenlerin en önde olanlarıyız.’ buyurdu.” 3

lar evvel, ehven, cebbar, debbar, mu’nis, a’rube ve şubar şeklinde olan gün isimlerini değiştirdiler.’
Cevheri der ki: ‘Araplar pazartesi gününü eski isimlendirmeye göre ‘ehven’ olarak isimlendirirler-
di. Buradan anlaşılıyor ki onlar günler için yeni isimler belirlediler. Bu isimler de şu ân bilinen gün
isimleridir. Sebt (cumartesi), ahad (pazar)…’
•  Denilmiştir ki: ‘ Cuma gününü ilk olarak ‘a’rube’ olarak isimlendiren Ka’b ibni Luey’dir.’ Ferra ve
başkaları bunu tercih etmiştir. Dolayısıyla araplar bütün günlerin isimlerini değiştirdiler. Sadece
cumaya ‘a’rube’ demeye devam ettiklerini iddia edenler bununla ilgili özel delil getirmelidir.” (Fet-
hu’l Bârî, Kitâbu’l Cuma başlangıç şerhi)
 2. Buhari, 876; Müslim, 855
 3. Müslim, 856

462
CUMA NAMAZI BABI

Selefimizden yapılan bir tefsire göre; Allah (cc) Kitap ehline cuma gününü
faziletli kılmıştır. Ancak onlar bugünde ihtilaf etmiş; Yahudiler cumarte-
siyi, Hristiyanlar pazarı seçmiştir. Bu ümmet Allah’ın hidayet etmesiyle
cuma gününde sapmamış, Allah’ın (cc) emrettiği üzere amel etmişlerdir. Bu
tefsire göre şu ayet Yahudilerin cuma gününden sapışını anlatmaktadır.
“Cumartesi (Yasağı) ancak onda anlaşmazlığa düşenlere farz kılındı. Şüp-
hesiz ki Rabbin, onların anlaşmazlığa düştüğü konularda aralarında Kıyamet
Günü hükmedecektir.” 4
B. Üzerine Güneş Doğan En Hayırlı Gündür
Ebu Hureyre’den (ra) Allah Resûlü’nün (sav) şöyle dediği rivayet edilmiştir:
“Üzerine Güneş’in doğduğu en hayırlı gün cuma günüdür. Âdem, bu günde
yaratıldı, bu günde cennete koyuldu ve bu günde cennetten çıkarıldı. Kıya-
met Günü de cuma gününden başka bir günde kopmaz.” 5
Bugünün fazilet nedeni; içinde İslami açıdan önemli ve hayırlı şeylerin
yaşanmış olmasındandır.
Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Tur’a gitmiştim. Ka’b da oradaydı, orada onunla bir gün bekledik. Ben orada
ona Resûlullah’ın (sav) hadislerinden anlatıyordum, o da bana Tevrat’tan bah-
sediyordu. Ben de ona Peygamber’in (sav) şöyle buyurduğunu söyledim, ‘Gü-
neş’in doğduğu en hayırlı gün cuma günüdür. Âdem (as) o gün yaratılmıştır, o
gün cennetten çıkarılmıştır, o gün tevbesi kabul edilmiştir ve o günde vefat
etmiştir. O gün kıyamet kopacaktır. Âdemoğlu hariç yeryüzündeki tüm can-
lılar cuma günü Güneş doğuncaya kadar korku içinde kıyametin kopmasını
beklerler. Cuma günü içerisinde öyle bir vakit vardır ki, o vakitte namazda bir
müminin istediği her şey kendisine verilir.’
Ka’b, ‘O senede bir gündür.’ deyince,
Ben, ‘Hayır. O saat, her cumada vardır.’ dedim.” 6

 4. 16/Nahl, 124; bk. Mevsûatu’t Tefsîri’l Me’sûr, 12/724-725 ve Zâdu’l Mesîr, 2/592, Nahl Suresi
124. ayetin tefsiri
 5. Müslim, 854
 6. Ebu Davud, 1046; Tirmizi, 491

463
NAMAZ KİTABI

C. Cuma Gününe Özel İcabet Saati Vardır


Ebu Hureyre (ra) Resûlullah’ın (sav) cuma gününü kastederek şöyle buyur-
duğunu nakletmiştir:
“İşte bugünde kısacık bir ân vardır ki, Müslim bir kul o âna rast gelecek şe-
kilde namaz kılmaya ve dua etmeye muvaffak olur da Allah’tan bir şey dilerse
Cenab-ı Hakk ona dilediği her şeyi bahşeder.” 7
D. Cuma Müminlerin Bayramıdır
Ammar ibni Ebu Ammar’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“İbni Abbas, Mâide Suresi’nin 3. ayetini okudu. Yanında bir Yahudi vardı.
‘Bu ayet bize indirilmiş olsaydı o günü bayram ilan ederdik.’ dedi.
İbni Abbas’ta şu karşılığı verdi: ‘Bu ayet iki bayramın bir araya geldiği bir gün
olan cuma günü Arafat’ta gelmiştir.’ ” 8
II. Cuma Gününe Özel İbadetler
Cuma gününe özel olarak meşru kılınmış ve teşvik edilmiş ibadetler var-
dır. Bunlar cuma namazından bağımsız olarak faziletli kılınmış amel-
lerdir. Kişi cuma namazını kılsın veya (bir özür nedeniyle) kılmasın, bu
amelleri yapması sünnettir.
A. Cuma Sabah Namazında Secde ve İnsân Surelerini Okumak
Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) cuma günleri sabah namazlarında Secde Suresi ile İnsân Su-
resi’ni okurdu.” 9
Daha önce geçtiği gibi; insanın yaratılışı, cennetten kovuluşu, Kıya-
met’in kopması ve tekrar diriliş cuma günü olacaktır. Allah Resûlü (sav)
 7. Buhari, 935; Müslim, 852
 8. Tirmizi, 3044; Normal şartlarda cuma günü haftanın bayramı olmalı, tatil kabul edilme-
lidir. Ancak Batı özentisi tağutlar, kendini İslam’a nispet eden toplumlarda pazar gününü tatil
yapmışlardır. Pazar; Hristiyan Batı dünyasının kiliseye gitmek ve haftalık ayine katılmak için tatil
kıldığı bir gündür. Allah (cc) içimizdeki Hrisyanlardan akıl nimetini aldığından; ilericilik yapacağız
diye İslam’dan kaçarken Hristiyanlığa tutulmuşlardır. Normaldir; zira şapka takarak ve frak giye-
rek ilerici/aydın olduğunu zanneden şark kurnazlarından bundan öte bir ilericilik beklemek abes
olurdu.
 9. Buhari, 891; Müslim, 880

464
CUMA NAMAZI BABI

cuma günü sabah namazında yoğunluklu olarak bu olaylara temas eden


iki sure okumuştur. Bu da onun (sav) içinde bulunduğu zaman ve mekânı
göstererek, Kur’ân tilavet ettiğinin bir göstergesidir.
B. Cuma Günü Çokça Salât Getirmek 10
Yüce Allah müminlerin, Nebi’ye salât ve selam getirmesini emretmiştir.
“Allah ve melekleri Peygamber’e salât etmektedir. Ey iman edenler! Siz de
ona salât ve selam edin.” 11
Allah Resûlü’ne (sav) salât ve selam getirmek bizi Yüce Allah’a yakınlaş-
tıran salih amellerdendir. Bu amelin cuma günü yapılması Allah Resûlü
(sav) tarafından teşvik edilmiştir.

Evs ibni Evs’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:


“Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: ‘Cuma günü günlerinizin en değerlisidir.
Âdem (as) o günde yaratıldı, o gün vefat etti, Sûr’a o gün üfürülecek, her şeyin
yok olacağı ses o gün gerçekleşecek. Cuma günü bana çok salavat getiriniz.
Sizin salavatınız bana arz olunur.’
Evs dedi ki: ‘A shab, ‘Ey Allah’ın Resûlü! Sen vefat edip toprak altında çürü-
dükten sonra salavatımız sana nasıl arz olunur?’ dediler.
Resûlullah da (sav), ‘A llah Peygamberlerin cesedlerini çürütmeyi toprağa ha-
ram kılmıştır.’ ’ ” buyurdu.” 12

 10. Salât ve selamın manası için bk. 2/108, 250 No.lu dipnot
 11. 33/Ahzâb, 56
 12. Ebu Davud, 1047; Nesai, 1374; “Bugün de ona salavat getirmede diğer günlerde olma-
yan bir meziyetin mevcudiyeti yanında bir başka hikmet vardır ki o da şudur: Peygamber’in (sav)
ümmeti dünya ve ahirette her ne hayra nail olmuşlarsa onun sayesinde nail olmuşlardır. Allah,
onun eliyle hem dünya hem ahiret saadetini onlara bahsetmiştir. Onlara verilecek en büyük lütuf
ve ihsanlar, cuma günü ellerine geçecektir: Cennetteki köşk ve saraylarına o gün gönderilecek-
lerdir; cennete girdikleri zaman kendilerine fazladan ihsanlar bahşedilecek olan Mezîd günü, o
gündür; dünyada iken o gün onlar için bayram günüdür; o gün Allah (cc) hepsinin isteklerini ye-
rine getirip, ihtiyaçlarını giderir, hiçbirinin isteğini geri çevirmez. Bütün bunlar sadece onu pey-
gamber tanımalarına karşılık olarak onun sayesinde ve onun aracılığıyla kendilerine verilmiştir.
O hâlde teşekkür etmek, minnet borcundan kurtulmak ve birazcık da olsa hakkını ödeyebilmek
için cuma günü ve gecesi ona çokça salât-u selam etmeliyiz.” (Zâdu’l Meâd, 1/350)

465
NAMAZ KİTABI

C. Kehf Suresi’ni Okumak


Ebu Said El-Hudrî’den Allah Resûlü’nün (sav) şöyle dediği rivayet edilmiştir:
“Kim cuma günü Kehf Suresi’ni okursa, onun iki cuma arasını aydınlatır/
nurlandırır.” 13
D. Cuma Günü İcabet Saatinde Dua Etmek
Cuma günü Yüce Allah’ın (cc) dualara icabet ettiği bir saat vardır. Müslim’in
bu saatte Rabbine içtenlikle ve samimiyetle yönelmesi, Rabbinin rahmeti-
ni umup azabından sakınması, bu büyük nimetten istifade etmesi gerekir.
Ebu Hureyre (ra) Resûlullah’ın (sav) cuma gününü kasdederek şöyle buyur-
duğunu nakletmiştir:
“İşte bugünde kısacık bir ân vardır ki, Müslim bir kul o âna rast gelecek şe-
kilde namaz kılmaya ve dua etmeye muvaffak olur da Allah’tan bir şey dilerse
Cenab-ı Hakk ona dilediği her şeyi bahşeder.” 14
İcabet vaktinin zamanı hakkında âlimler arasında ihtilaf olmuştur. Bir
grup âlim konuya dair kırk iki ayrı görüş olduğunu söylemişlerdir. 15 Bu
görüşler içinden hakkında sahih ve sarih nas olan iki görüş vardır:
• Bu vakit imam hutbe için minbere oturduğu ândan cuma namazı bi-
tene kadarki süredir.
Ebu Burde ibni Ebi Musa el-Eşari’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Abdullah ibni Ömer, bana, ‘Babanı, cuma günündeki duaların kabul edil-
diği vakit hakkında Resûlullah’tan (sav) rivayette bulunurken işittin mi?’ dedi:
 13. Es-Sunenu’l Kubrâ, 5996; Hâkim, 3392; Umumen Kehf Suresi’ni okumak faziletli ameller-
den kabul edilmiştir.
Ebu Derda’dan (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Kim, Kehf Suresi’nin başından on ayet ezberlerse Deccal’dan korunmuş olur.” (Müslim, 809) (Di-
ğer bir rivayet: “Kehf suresinin sonundan” şeklindedir.)
Ancak Cuma günü Kehf Suresi okumak konusunda ihtilaf edilmiştir. Çoğu âlim Allah Resûlü’nün
(sav) sözü olarak değil, sahabeden Ebu Said El-Hudri’nin (ra) sözü olarak yukarıdaki rivayeti sahih
kabul etmişlerdir. Şüphe yok ki; Ebu Said El-Hudri’nin (ra) sözü kabul etsek dahi, böyle bir şeyin
delilsiz/mücerred reyle söylenmesi mümkün değildir. Sahabelerin bu noktadaki hassasiyetleri
bilinmektedir. Allah en doğrusunu bilir; Cuma günü Kehf Suresi’ni okumak, konu hakkında sahih
yolla varid olan sahabe sözü nedeni ile meşrudur.
 14. Buhari, 935; Müslim, 852
 15. bk. Fethu’l Bârî, 935 No.lu hadis şerhi

466
CUMA NAMAZI BABI

‘Evet. Kendisini, ‘Resûlullah’ı (sav), ‘Bu vakit, imamın oturmasıyla namazın


kılnmasına kadar olan süre arasındadır.’ diye buyururken işittim.’ diye söyler-
ken işittim.’ dedim.” 16
• Bu vakit ikindiden sonra Güneş batana kadardır. En tekidli zamanı
Güneş batmadan önceki son saattir.
Cabir ibni Abdullah’dan (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle
buyurmuştur:
“Cuma günü on iki saattir. O günde bir ân vardır ki, Müslim o saatlerde Al-
lah’tan ne isterse şüphesiz ona istediğini verir. O saati ikindiden sonra arayınız.” 17
Cuma gününde var olan icabet saati, Yüce Allah’ın Müslim kullarına bir
ikramıdır. Hem bu ümmet için hem de geçmiş ümmetlere verilmiş bir he-
diyedir. Yüce Allah’ın bu ikramına kayıtsız kalmamak gerekir.

 16. Müslim, 853; Bu rivayete dair Darekutni (rh) eleştirileri ve hadisçilerin cevapları için bk.
El-Minhâc, 853 No.lu hadis şerhi
 17. Ebu Davud, 1048; Nesai, 1389; Bu rivayetlerin dışında konu hakkında hadisler varid olmuş,
isnadlarında ihtilaf edilmiştir.
•  Enes ibni Malik’ten (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Cuma günü duaların kabul edileceği, beklenen saati, ikindiden sonra Güneş batıncaya kadar ki
zaman içerisinde arayın.” (Tirmizi, 489)
Rivayetin isnadında Muhammed ibni Ebi Humeyd vardır. Tirmizi (rh) hıfzından dolayı bir grup
âlim tarafından zayıf görüldüğünü belirtmiştir.
•  Amr ibni Avf El-Müzeni’nin (ra)’ın babasından ve dedesinden rivayet edildiğine göre Resûlul-
lah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Cuma günü bir saat vardır ki kul, Rabbinden ne isterse Allah mutlaka o isteğini verir.
Allah’ın Resûlü’ne (sav), ‘O saat hangi saattir?’ dediler.
Buyurdular ki: ‘Cuma namazı için kamet getirilmesinden başlayıp namazdan çıkma zamanına
kadardır.’ ” (Tirmizi, 490; İbni Mace, 1138)
Tirmizi (rh) bu hadise “hasen” der. Ancak onun (rh) bir hadise hasen deme şartı; isnadında yalan-
cılıkla itham edilen kimse olmamasıdır. İsnadda yer alan Kesir ibni Abdullah ibni Amr ibni Avf,
İmam Şafii ve Ebu Davud tarafından “yalancılığın rükunlarından biri” olarak cerhedilmiştir. Tirmizi
(rh) Kesir’in hadislerinde “hasen” veya “sahih” dediği için eleştiriye maruz kalmıştır. (Tafsilat için bk.
Neylu’l Evtâr, 1200 No.lu hadis şerhi)
Bir grup âlim bu saatin kaldırıldığını ve cuma içinde gizli olduğunu söylemişlerdir:
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Cuma gününde bir saat vardır ki, mümin o saate dua ederken muvafakat eder de Allah’tan hayır
talep ederse Allah mutlaka talebini ona verir.” (Ahmed, 10465)
Bu bir dönem için söz konusu olabilir. Ancak rivayetlerin geneli bu saatin bilindiğini göstermiştir.

467
NAMAZ KİTABI

Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:


“Tur’a gitmiştim. Ka’b da oradaydı, orada onunla bir gün bekledik. Ben orada
ona Resûlullah’ın (sav) hadislerinden anlatıyordum, o da bana Tevrat’tan bah-
sediyordu. Ben de ona Peygamber’in (sav) şöyle buyurduğunu söyledim, ‘Gü-
neş’in doğduğu en hayırlı gün cuma günüdür. Âdem (as) o gün yaratılmıştır, o
gün cennetten çıkarılmıştır, o gün tevbesi kabul edilmiştir ve o günde vefat
etmiştir. O gün kıyamet kopacaktır. Âdemoğlu hariç yeryüzündeki tüm can-
lılar cuma günü Güneş doğuncaya kadar korku içinde kıyametin kopmasını
beklerler. Cuma günü içerisinde öyle bir vakit vardır ki, o vakitte namazda bir
müminin istediği her şey kendisine verilir.’
Ka’b, ‘O senede bir gündür.’ deyince,
Ben, ‘Hayır. O saat, her cumada vardır.’ dedim.” 18
Duaya İcabet Şartları
Cuma günü yapılan duayı icabetin bazı şartları vardır:
• Hayır/ meşru bir şey istenmelidir.
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Cuma gününde öyle bir saat vardır ki, mümin o saate dua ederken muvafa-
kat eder ve Allah’tan hayır talep ederse mutlaka isteğini ona verir.” 19
• Akrabalık bağlarını kesmek gibi yasaklanmış bir şey istenmemelidir.
Sa’d ibni Ubade’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Ensar’dan bir adam, Nebi’ye (sav) geldi ve, ‘Bize cuma gününden haber ver!
Ondaki hayırlar nelerdir?’ dedi.
Allah Resûlü (sav), ‘Cuma gününde beş haslet vardır: Âdem onda yaratılmış,
onda (cennetten) indirilmiştir. Allah, Âdem’in canını o günde almıştır. Onda
öyle bir saat vardır ki, bir kul o saat içinde Allah’tan bir şey istemez ki ancak
Allah ona, günah veya akrabalık bağı koparmayı istemesi müstesna, o
(istediğini) verir. (Kıyametin kopacağı) saat de ondadır. Hiçbir yakınlaştırıl-
 18. Ebu Davud, 1046; Nesai, 1430
 19. Ahmed, 10465

468
CUMA NAMAZI BABI

mış melek, gökyüzü, arz, dağ ve taş yoktur ki ancak cuma gününden (kıyamet
kopacak diye) korkar.’ dedi.” 20
E. Cuma Gününe veya Gecesine Özel Bir İbadet Tahsis Etmek
Yasaklanmıştır
Alkame’den (rh) şöyle rivayet edilmiştir:
“Aişe’ye (r.anha) sordum, ‘Resûlullah (sav) oruç için belirli günleri tahsis ediyor
muydu?’
Aişe şöyle cevap verdi: ‘Hayır. Onun ameli sürekli idi. Hanginiz Resûlullah’ın
(sav) güç yetirebildiği şeyleri yapmaya güç yetirebilir ki!’ ” 21

Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:


“Cuma gecesini ihya etmek için diğer gecelerden özel olarak ayrı tutmayın.
Cuma gününü de oruç tutmak için diğer günlerden ayırmayın. Ancak sizden
birinin tutageldiği oruçlar (Şayet Cuma gününe denk gelmişse) müstesna.’ ” 22

 20. Ahmed, 22457; Genel anlamda dua adabıyla ilgili bk. El-Esmau’l Husna, Halis Bayancuk,
2/721
 21. Buhari, 1987; Müslim, 783
 22. Buhari, 1985; Müslim, 1144; Bugün orucun yasaklanma gerekçesiyle ilgili âlimlerimiz farklı
görüşler serdetmiştir: Hafız ibni Hacer (rh) der ki:
“Sadece cuma günü oruç tutmanın yasaklanmasının sebebi konusunda ihtilaf edilmiştir.
Birinci Görüş: Cuma günü bayram günüdür ve bayram günlerinde oruç tutulmaz. Bu görüş,
‘başka bir günle beraber cuma günü oruç tutulmasına müsaade edilmesi’ nedeniyle problemli
bulunmuştur. İbni Kayyım ve başkaları şöyle cevap vermişlerdir: ‘Bayram günü olması her yönüy-
le bayramın aynısı olmasını gerektirmez. Cuma günüyle beraber başka bir gün oruç tutulduğu
zaman cuma günü oruç tutmanın haramlığı ortadan kalkar.’
İkinci Görüş: İbadetler konusunda gevşemesin diye sadece cuma günü tutmak yasaklanmıştır.
Nevevi bu görüşü tercih eder. Başka bir günle beraber o gün oruç tuttuğunda da aynı soru-
nun olacağı söylenmiştir. Şöyle cevap vermişler: ‘Öncesinde veya sonrasında tuttuğu oruç, cuma
günü tuttuğu orucun eksiklik ve kusurlarını cebreder, giderir.’ Bu cevap eleştirilebilir. Çünkü cebr
sadece oruç ile yapılmaz. Bütün hayır amelleri eksiklikleri cebreder. Bu görüşe göre, cuma günü
çok fazla hayır amelleri yapan kimseye de o gün oruç tutması caiz olur. Bu hayır ameller bir gün
önce veya sonra tutulan orucun yerine geçer. Örneğin kişinin cuma günü bir köle azat etme-
si gibi. Kaldı ki bu son söylediklerimizi söyleyen olmamıştır. Aynı şekilde sanki nehiy gevşeklik
gösterecek kimseler için özeldir. İbadetler konusunda gevşek olmayanlar için değil. Buna şöyle
cevap vermek mümkündür:
Burada (zayıf düşme) zannı meşakkat yerine ikame edilmiştir. (Bu) kendisine zor gelmese de yol-
cuya oruç bozma ruhsatı verilmesi gibidir. (Zira yolculukta meşakkat olma ihtimali/zannı, meşak-
kat yerine ikame edilmiş, hüküm buna göre verilmiştir.)
Üçüncü Görüş: Cuma gününü aşırı tazim edip Yahudilerin cumarteside fitneye düştükleri gibi
bugünde de fitneye düşülmesinden korkulması nedeniyle yasaklanmıştır. Bu görüş cuma gü-

469
NAMAZ KİTABI

nünün oruç dışında tazim edildiğinin sabit olmasıyla çürütülmüştür. Aynı şekilde Yahudiler cu-
martesi gününü oruç ile tazim etmiyorlar. Eğer dikkat edilen nokta onlara uymayı terk etmek ise
kesin olarak o gün oruç tutulmalıydı. Çünkü Yahudiler o günde oruç tutmuyorlar. Ebu Davud ve
Nesai’nin rivayet ettikleri, İbni Hibban’ın da sahih kabul ettiği hadiste Ümmü Seleme (r.anha), Pey-
gamber’in (sav) cumartesi ve pazar günleri oruç tuttuğunu ve şöyle dediğini aktarmıştır: ‘Bu ikisi
müşriklerin bayram günleridir. Onlara bu konuda muhalefet etmeyi seviyorum.’
Dördüncü Görüş: Vacip olduğuna inanılması korkusu nedeniyle yasaklanmıştır. Bu görüş de pa-
zartesi ve perşembe günleri orucun tutulmasının meşru kılınmasıyla çürütülmüştür. Bu iki gün-
de oruç tutmaya dair deliller bir sonraki babta gelecektir.
Beşinci Görüş: Gece kıyamının farz kılınmasından korkulduğu gibi bugün de orucun farz kılın-
masından korkulduğundan yasaklanmıştır. Mehleb der ki: ‘Bu görüş başka bir günle beraber
cuma günü oruç tutmaya müsaade edilmesiyle çürütülmüştür. Şöyle ki; eğer söyledikleri gibi
olsaydı Resûlullah’ın vefatından sonra caiz olurdu, sebep ortadan kalkmış olacağı için.’ Mehleb
bu konuyu geçtiği şekilde değerlendirmiştir. Onun inancı, görüşünün zahirine göre mekruh ol-
mamasıdır.
Altıncı Görüş: Hristiyanlara muhalefet için yasaklanmıştır. Çünkü onların üzerine cuma günü
oruç tutmak vacipti. Biz ise onlara muhalefet etmek ile emrolunduk. Bunu Kamuli nakletmiştir.
Ancak zayıf bir görüştür.
Görüşlerin en kuvvetli olanı ve doğruya en yakın olanı birinci görüştür. Bu görüşe dair sarih iki
hadis varid olmuştur:
Birinci hadis: Hâkim ve başkaları Amr ibni Ledin tarikiyle Ebu Hureyre’den merfu olarak şunu ak-
tarmışlardır: Cuma günü, bayram günüdür. Bayram gününüzü oruç günü yapmayın. Öncesinde
veya sonrasında oruç tutmanız durumu hariç.’
İkinci hadis: İbni Ebi Şeybe, hasen bir isnadla Ali’den nakletmiştir. Demiştir ki: ‘Sizden ay içerisin-
de nafile oruç tutmak isteyenler perşembe günü tutsunlar, cuma günü tutmasınlar; çünkü cuma
günü yeme, içme ve zikir günüdür. “ (Fethu’l Bâri, 1986 No.lu hadisin şerhi)
Derim ki: Allah en doğrusunu bilir, bir hikmeti de şu olabilir: Cuma günü Müslimler için özel
bir gündür. Şayet her nesil, bir ibadeti bugüne tahsis etse zaman içinde cuma gününe özel ol-
duğu düşünülen sayısız ibadet olur. Her gelen nesil, o ibadeti Şari’nin cumaya özel emrettiğini
düşünür. Yahudi ve Hristiyanların cumartesi ve pazarı âlimler ve rahiplerin eliyle tanınmaz hâle
getirdikleri gibi. Allah Resülü (sav) bu kapıyı kapatmak istemiş olabilir.

470
CUMA NAMAZI BABI

III. Cuma Namazının Hükmü


Şartları yerine geldiğinde cuma namazı kılmak farzdır. Cuma namazı,
cuma günü öğlen vaktinin farzıdır. Bu hükmün delilleri şunlardır:
• Yüce Allah inananların, o gün, cuma vaktinde tüm işlerini bırakıp
namaza gitmelerini emretmiştir. Emir vucubiyeti/farziyeti gerektirir.
“Ey iman edenler! Cuma Günü namaz için (ezan okunup) çağrıda bulunul-
duğunda, Allah’ı zikretmeye (namaza) koşun ve alışverişi bırakın. Şayet bilir-
seniz bu, sizin için en hayırlı olandır.” 23
• Allah Resûlü (sav) (şer’i bir özür olmaksızın) cumayı terk etmeyi ağır
bir dille tehdit etmiştir.
Abdullah ibni Ömer ile Ebu Hureyre (r.anhuma), Resûlullah’ı (sav) minberin
basamakları üzerinde şöyle buyururken işittiklerini bildirmişlerdir:
“Birtakım kimseler, cuma namazlarını terk etmeye son vermelidirler! De-
ğilse, Allah onların kalplerine mühür vurur da bundan sonra kesinlikle onlar
gafillerden olurlar.” 24
Sahabilerinden olan Ebu’l Ca’de’d Damri’den (ra) rivayet edildiğine göre
Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Kim değer vermeyip küçümseyerek üç cumayı terk ederse Allah da o kim-
senin kalbini mühürler.” 25
Kalplerin mühürlenmesi manevi bir cezadır. Bu cezaya müstahak olanlar
bilme ve fıkh etme kabiliyetlerini yitirirler. Ahiretleri için faydalı şeyleri
seçemezler. Allah’ın (cc) emirlerinden yüz çevirmenin cezası olarak heva-
larına tabi olurlar. Çoğu zaman imanı terk etmeye kadar varan bir yola
girmiş olurlar.
“…(Bunun üzerine) kalpleri mühürlendi. Artık onlar anlamazlar.” 26
“…Allah kalplerini mühürledi, artık bilmezler.” 27
 23. 62/Cuma, 9
 24. Müslim, 865
 25. Ebu Davud, 1052; Tirmizi, 500; Nesai, 1369
 26. 9/Tevbe, 87
 27. 9/Tevbe, 93

471
NAMAZ KİTABI

“Bunlar, Allah’ın kalplerini mühürlediği ve hevalarına/arzularına uyanlardır.” 28


“Sözlerini bozmaları, Allah’ın ayetlerine karşı kâfir olmaları, haksız yere nebi-
leri öldürmeleri ve: ‘Kalplerimiz (hak ve hakikate karşı) kapalıdır.’ sözleri (ne-
deniyle onları cezalandırdık). (Hayır, öyle değil!) Bilakis, Allah küfürleri sebe-
biyle onların kalplerini mühürlemiştir. (Bu nedenle) pek az iman ederler.” 29
• Allah Resûlü (sav) özürsüz olarak cumayı terk edenleri cezalandırmak
istemiştir.
Abdullah ibni Mesud’dan (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöy-
le buyurmuştur:
“Peygamber (sav), cemaate gelmeyen kimseler için, ‘Bir kimseye emir vereyim
cemaate namaz kıldırsın, sonra da cumaya gelmeyen adamların evlerini üzer-
lerine yıkayım, diye içimden geçirdim,’ buyurmuştur.” 30
Bir şey emrediliyor ve terk eden dünyevi veya uhrevi ceza ile tehdit edi-
liyorsa; bu, onun farz olduğunun delilidir.
A. Cuma Namazı Ne Zaman Farz Kılındı?
Cuma namazı Mekke’de farz kılındı. Allah Resûlü (sav) içinde bulunduğu
durum nedeniyle cuma namazını kılamadı, kıldıramadı. Medine’de bulu-
nan ashabına mektup yazarak cuma namazını kılmalarını emretti. Böylece
Allah Resûlü (sav) henüz hicret etmeden cuma namazı Medine’de kılınmaya
başlandı. Allah Resûlü (sav) ilk cumayı, Medine’ye hicret yolunda kılmıştır.
Abdurrahman ibni Ka’b ibni Malik (ra) şöyle demiştir:
“Babam Ka’b’ın gözleri kör olunca, ben onu götürüp getirdim. Ben onu her
cumaya götürdüğümde cuma ezanını işitince, ‘Ebu Umame, Esad ibni Zurare
için istiğfar edip ona dua ederdi. Ben bunu her sefer işitmeme rağmen, sebe-
bini sormadım ve kendi kendime, ‘Vallahi benim bu sormayışım bir acizliktir.
Kendisi ne zaman cuma ezanını işitirse Ebu Umame için dua ve istiğfar ediyor.
Ben de bunun sebebini sormuyorum.’ dedim. Onu cuma için götürdüğümde,
ezanı işitince her zaman yaptığı gibi Ebu Umame için yine dua ve istiğfar etti.
 28. 47/Muhammed, 16
 29. 4/Nîsa, 155
 30. Müslim, 652

472
CUMA NAMAZI BABI

Bu sefer ben ona, ‘Ey Babacığım! Cuma ezanını işitince Esad ibni Zurare için
neden dua ve istiğfar ediyorsun? Bunu bana söyler misin?’ dedim.
O da, ‘Evladım, Resûlullah (sav) Mekke’den Medine’ye gelmeden önce
Nekîu’l Hazamat bölgesindeki Ben-i Beyaza mahallesinin Hezm denilen ye-
rinde ilk cuma namazını kıldıran kimse odur.’ dedi.
Ben de, ‘O gün cuma namazında kaç kişiydiniz?’ diye sordum.
‘Kırk erkek idik.’ diye cevap verdi.’ ” 31
“Allah Resûlü, Kureyşli Musab ibni Umeyr’i kendisi hicret etmeden önce
Medine’ye gönderdi. Ona dedi ki: ‘Medine’de olan Müslimleri topla. Sonra
Yahudilerin kendisinde cumartesi günleri için et kızarttıkları güne bak. Gün-
düz ilk yarısını bitirdiği ve meylettiği vakitte onların içinde ayağa kalk ve ar-
dından iki rekât ile Allah’a yakınlaşın.’
Zuhri dedi ki: ‘Musab, Ensar evlerinden birisinde onlara cuma kıldırdı. On-
lara cuma kıldırdığında sayıları on küsur kişiydiler.’
Evzai dedi ki: ‘Musab insanlara ilk defa cuma namazı kıldıran kimsedir.’
Darekutni’den şöyle rivayet edilmiştir:
‘İbni Abbas dedi ki: ‘Resûlullah’a hicret etmeden önce cuma namazı izni
verildi. Allah Resûlü cuma kılmaya ve insanlara bunu açıklamaya güç
yetiremedi. Musab ibni Umeyr’e şunu yazdı: ‘Bundan sonra; Yahudilerin
kendisinde cumartesi günleri için et kızarttıkları güne bak. Kadınlarınızı ve
çocuklarınızı toplayın. Cuma gününde gündüz ilk yarısını bitirdiği ve meylet-
tiği zeval vakti gelince Allah’a iki rekât namaz ile yakınlaşın.’ ’ ” 32
“Beyhaki, Yunus kanalıyla Zühri’nin şöyle dediğini tahriç eder:
‘Bize ulaştığına göre ilk kılınan cuma namazı Allah Resûlü gelmeden önce
Medine’de kılınandır. Bu namazı Musab ibni Umeyr kıldırmıştır.’
Abdurrezzak, kendisine ait kitabında Ma’mer kanalıyla Zühri’nin şöyle de-
diğini rivayet eder:

 31. Ebu Davud, 1069; İbni Mace, 1082


 32. İbni Receb, bu rivayetin uydurma olduğunu söylemiştir.

473
NAMAZ KİTABI

‘Allah Resûlü (sav), Musab ibni Umeyr’i kendilerine Kur’ân öğretsin diye Medi-
ne ahalisine gönderdi. Musab, Allah Resûlü’nden (sav), Medine’deki Müslimlere
cuma namazı kıldırmak için izin istedi. Allah Resûlü de izin verdi. O, o zaman-
lar bir emir değildi. Sadece Medine halkına dinlerini öğretmek için gitmişti.’
Abdurrezzak, İbni Cureyc’ten nakleder. Kendisi der ki: ‘Ben, Atâ’ya, ‘Cuma
namazını kıldıran ilk kişi kimdir?’ dedim.
Dedi ki: ‘İddia ettiklerine göre Abduddaroğullarından bir adamdır.’
Ben, ‘A llah Resûlü’nün emriyle mi kıldırdı?’ dedim.
O, ‘Bırak, yeter.’ dedi.’
Bunu Esrem, İbni Uyeyne’den İbni Cureyc kanalıyla tahriç etmiştir. Onun
rivayetinde Atâ, ‘Evet. Bu kadarı yeter.’ diye cevap vermiştir.
İbni Uyeyne, ‘Cuma namazını ilk kıldıranın Musab ibni Umeyr olduğunu
söyleyen kişileri işittim.’ demiştir.
Aynı şekilde İmam Ahmed, Ebu Talib’in rivayetinde Allah Resûlü’nün, Musab
ibni Umeyr’e Medine’de cuma namazını kıldırmasını emrettiğini ifade etmiştir.
Yine İmam Ahmed İslam’da kılınan ilk cuma namazının Musab ibni Umey-
r’in Medine’de kıldırdığı cuma namazı olduğunu belirtmiştir.
Bunun benzeri ifadelerin Atâ ve Evzai’den aktarıldığı geçmişti.
Böylece bu delillerle, Allah Resûlü’nün Medine’de cuma namazının kılınma-
sını emrettiği, kendisinin ise Mekke’de kılmadığı açığa çıkar. Bu, cuma nama-
zının Allah Resûlü’ne Mekke’de farz kılındığını gösterir.
Cuma namazının Mekke’de farz kılındığını söyleyenlerden bazıları şunlar-
dır: Şafiilerden Ebu Hamid El-Isfirayini, ashabımızdan Kadı Ebu Ya’la (ihti-
laflı konulara dair yazdığı geniş kitabında), İbni Akil (Amdu’l-Edille kitabın-
da), aynı şekilde Malikilerden bir grup, ki Suheyli ve başkaları onlardan olup
bu görüşü zikredenlerdir.
Allah Resûlü’nün cuma namazını Mekke’de kılmamış olmasına gelince, bu
şöyle anlaşılabilir: Allah Resûlü’ne cuma namazı emredilmiş olmakla beraber
bunu Daru’l Harp’te değil, hicret yurdunda kılmakla da emrolunmuştur. Mekke

474
CUMA NAMAZI BABI

o zamanlar Daru’l Harp idi. Müslimler orada dinlerini izhar edebilecek güce
ve imkâna sahip değillerdi. Nefisleri hakkında endişelilerdi. Bundan ötürü
oradan Medine’ye hicret ettiler. Birçok özürden dolayı kişiden cuma namazı
sorumluluğu düşebilir. Kişinin kendisi ve malı için endişe ya da korku hâlin-
de olması, bu özürlerdendir.
Son dönem Şafii âlimlerden bazıları cuma namazının Mekke’de kılınmama-
sı hakkında başka bir manaya işaret etmişlerdir. Şöyle ki; cuma namazının kı-
lınmasından maksat, İslam’ın şiarlarını izhar etmektir. Bu da ancak Daru’l İs-
lam’da gerçekleşebilir.
Bu nedenle cuma namazı, kırk kişi hazır bulunsa da zindanda kılınmaz. Bu
konuda âlimler arasında ihtilaf bilinmez. Hasan, İbni Sirin, Nehai, Sevri, Ma-
lik, Ahmed, İshak ve başkaları bu görüşü dillendirenlerdendir…” 33
Bu rivayetler şunu göstermiştir: Allah Resûlü (sav) farz kılındığı hâlde
Mekke’de cuma namazı kılmamıştır. O (sav) dilese Mekke’nin dışındaki va-
dilerde veya Erkam’ın evinde gizlice cuma namazı kılabilirdi, ama kılma-
dı. Medine’de bulunan ashabının cuma namazı kılması için talimat yazdı.
Sahabe de bu talimat üzerine cuma namazı kıldılar.
Burada sorulması gereken önemli bir soru vardır: Farz kılındığı hâl-
de, neden Allah Resûlü (sav) cuma kılmadı da Medine’de kılınmasını iste-
di. Zira o gün Medine, bir İslam Devleti değildi. Tamamen Müslimlerin
kontrolünde de değildi. Müslimler çoğunlukta da değildi. Allah Resûlü
(sav) Medine’ye hicret ettiğinde dahi, Müslimler Medine nüfusunun beşte

biri kadardı. Medine nüfusunun kahir ekseriyeti (beşte dördü) Yahudi-


ler ve müşrik Araplardan oluşuyordu. 34
O gün Mekke ve Medine; küfür ahkâmının hâkim olduğu, güç ve nüfus
üstünlüğünün kâfirlerde olduğu bir küfür beldesi, ıstılahi anlamda daru’l
küfürdü. Ancak Mekke ile Medine arasında şu fark vardı: Mekke’de Müs-
limler özgür değildi. Mekke yönetimi dinlerini yaşamalarına ve tevhidi
izhar etmelerine müsaade etmiyordu. Cuma namazı ise açıktan kılınan,
Müslimlerin gündemini ilan eden, siyasi yönü ağır basan bir ubudiyettir.
 33. bk. Fethu’l Bârî, İbnu Receb El-Hanbelî, Kitabu’l Cuma, 1. Bab şerhi
 34. İslam Peygamberi, Prof. Dr. Muhammed Hamidullah, 1/183

475
NAMAZ KİTABI

Yalnızca bir cemaatin ve imamın olması, cuma kılmak için yeterli değil-
dir. Dikkat edin: Vakit namazları seferde, savaşta yani her hâlükârda kılı-
nır. Ancak cuma namazı mekân, imam, cemaat olsa da seferde ve savaş-
ta kılınmaz. Vakit namazları gerekirse gizli olarak, saklanarak, hatta ima
yoluyla dahi kılınabilir. Ancak cuma namazı gizleyerek, saklanarak, ima
yolu ile kılınacak bir namaz değildir. Bu nedenle Mekke’de gizli olarak
vadilerde veya evlerde kılınmamıştır. Çünkü İslam toplumu özgür değil-
dir ve tüm faaliyetleri, ibadi veya siyasi, müdahaleye açıktır. Medine; bir
İslam Devleti olmasa da, Müslimler özgürdür. Toplumsal yapı Mekke’de
olduğu gibi yöneten-yönetilen şeklinde keskin çizgilerle ayrılmamıştır.
Yahudiler ve Araplar, her grup istediği gibi inanmakta istediği gibi yaşa-
maktadır. Hiçbir grup bir diğerine karşı siyasi üstünlüğe sahip olmadığın-
dan, kimse bir diğerinin yaşamına müdahale etmemektedir.
Bir diğer dikkat çekici husus şudur: Allah Resûlü (sav) Medine’de bulunan
ashabına cuma kılmalarını emretmişken Habeşistan’da bulunan ashabına
böyle bir talimat yazmamıştır. Zira Habeşistan’da Müslimler rahattır fakat
özgür değildir. Bir siyasi yönetimin idaresi altındadır ve tüm faaliyetleri
müdahaleye açıktır. Siyer kaynaklarından öğrendiğimiz kadarıyla yaşanan
bazı siyasi hadiselerde yoğun bir endişeye kapılmaktadırlar. Çünkü onla-
rı koruyan salih kral yenilecek olsa, orada yaşamaları mümkün olmaya-
caktır. Medine İslam toplumu gibi özgür, istikrarlı bir yaşamları yoktur. 35
Tüm bunlar cuma namazını kılmak için imam, cemaat ve mekân olma-
sının yeterli olmadığını göstermektedir. Cuma kılmak için Müslimlerin
özgür olması, siyasi olarak gayri İslami bir otorite altında yaşamamaları,
dinlerini izhar edecek güç ve kuvvete sahip olmaları gerektiğini gösterir.
 35. “Böylece biz, hayırlı bir komşuyla hayırlı bir yurtta kalmış olduk. Çok geçmeden Necaşi’nin
karşısına, krallık iddiasıyla bir Habeş’li çıktı. Vallahi, biz o galip gelir de, Necaşi’nin bildiği gibi
hakkımızı bilmeyen, tanımayan bir kral gelir korkusuyla o andan daha üzüntülü ânlar yaşamadık.
Necaşi harekete geçti. Neçaşi’nin düşmanı ile karşılaşması Nil’in diğer tarafındaydı. Allah Resû-
lü’nün ashabı, ‘Birisi gitsin, çarpışmada hazır bulunsun da, kim üstün gelecek baksın görsün. Kim
gidebilir?’ dediler. En gençleri Zubeyr, ‘Ben gideyim’ diye atıldı. Ona bir tulum şişirdiler. O, tulumu
göğsüne koydu. Nil’de onun üzerinde yüzdü. Nil’in öbür tarafına, insanların toplandığı tarafa çık-
tı. O kargaşada hazır bulundu. Onun için, Necaşi’nin düşmanını yenmesi ve ülkenin kontrolünü
ele geçirmesi için Allah’a dua etmeye başladık. Necaşi düşmanına galebe çaldı. Biz, Mekke’de bu-
lunduğu anda Allah Resûlü’ne (sav) gelinceye kadar onun ülkesinde hayır içerisinde konakladık.”
(Ahmed, 1740)

476
CUMA NAMAZI BABI

Cuma kılmak için bir İslam Devleti’ne ve halifeye ihtiyaç yoktur. Medine
bir İslam Devleti olmadığı hâlde, orada cuma namazları eda edilmiştir.
Çünkü Medine’de siyasi bir otorite yoktur ve her topluluk inanç ve eylem
konusunda özgürdür. Bu nedenle Medine’de İslam’ı seçenler bir baskıyla
karşılaşmamış, hapsedilmemiş, yurtlarından sürülmemiştir. İslam hiçbir
engelle karşılaşmadan Medine’de yayılmıştır.
Bugün bu topraklarda İslam toplumu özgür değildir. Tevhid daveti bas-
kı, eziyet, tehdit ve engelleme ile karşı karşıyadır. Tüm İslami ve siyasi
faaliyetler tağuti rejimin kontrolü altında ve baskıya açıktır. Hâliyle cuma
kılmak için gerekli şartlar oluşmamıştır. Allah en doğrusunu bilir.
1. Selefin Cuma Konusundaki Tutumu
Geçmişte özel bazı dönemler yaşanmıştır. Bu dönemlerde selef uleması
cuma namazını kılmamış, kılmak zorunda kaldıklarında da öğle namazı
olarak iade etmişlerdir. Önce farklı dönemlerden bazı nakiller okuyalım:
“Dedi ki: ‘Ben Malik’e, Kaderi olan kişinin arkasında namaz kılmak hakkın-
da sordum.’
Dedi ki: ‘Şayet Kaderi olduğuna dair yakin bulmuşsan onun arkasından na-
maza durma.’
Dedim ki: ‘Cuma namazı için de mi durmayayım?’
Dedi ki: ‘Cuma namazını da onun arkasında kılma. Şayet ondan (şerlerinden)
sakınmak istersen ve kendin için korkuyorsan onlarla beraber cuma namazını
kılmanı sonra öğle namazı olarak iade etmeni gerekli görürüm.’
Malik dedi ki: ‘Heva ehli olanlar tıpkı Ehl-i Kader gibidirler.’ ” 36
“Babamı (rh) şöyle derken işittim, ‘Her kim şu sözü söylerse onun arkasın-
da cuma namazı da diğer namazlar da kılınmaz. Ancak biz cuma namazı için
mescide gelmeyi terk etmeyiz. (Onların arkasında) namaz kılan da namazını
iade eder.’ (Babam) bununla ‘Kur’ân mahluktur.’ diyenleri kastediyordu.” 37
Ahmed ibni Ed-Devreki’den şöyle rivayet edilmiştir: “Ben Zuheyr ibni

 36. El-Mudevvene, 1/177


 37. Es-Sunne, Abdullah ibni Ahmed, 4

477
NAMAZ KİTABI

El-Babi’yi şöyle derken işittim. ‘(Arkasında namaza durduğunun) Cehmi ol-


duğuna kesin kanaat getirirsen arkasında kıldığın cuma ve diğer namazları
iade edersin.’ ” 38
Ahmed ibni İbrahim Ed-Devreki anlatmıştır: “Ben, Ebu Ubeyd Kasım
ibni Sellam’ı şöyle derken işittim, ‘Şayet ‘Kur’ân mahluktur.’ demeyen ve bir-
birlerine imamet konusunda emirde bulunan elli kişi insanlara imamlık yapsa
ancak onların başlarında bulunan kişi bunun söylenmesini emrediyorsa cuma
namazının iade edilmesinin gerekli olduğunu düşünürüm. Çünkü cuma na-
mazı ancak baş ile sabit olur.’
Ben, Ebu Ubeyd’in bu sözünü babama aktardım.
Dedi ki: ‘Bu insanları daraltır. Şayet bize imamlık yapan kimse bu sözü söy-
lemiyorsa onun arkasında namaz kılarım. Ancak bize namaz kıldıran bu söz-
den herhangi bir şey söylüyorsa arkasında kıldığım namazı iade ederim.’ ” 39
Ahmed ibni İbrahim anlattı: “Yahya ibni Main kendisine Abdullah ibni
Harun El-Me’mun’un ‘Kur’ân mahluktur.’ düşüncesini desteklediğinden beri
cuma namazlarını iade ettiğini haber vermiştir.” 40
“Cehmiyye, cuma namazını kıldırdığı zamanlarda İmam Ahmed’e dedim ki:
‘Senin kıldığın namaz cuma mı?’
Dedi ki: ‘Ben namazımı iade ediyorum. Her ne zaman ‘Kur’ân mahluktur.’
diyen bir kişinin arkasında namaza durursan namazını iade et.’
Ben, ‘A refe’de olsak da mı?’ dedim.
O, ‘Evet.’ dedi.” 41
“İshak ibni Azire, İbni Ebi Yezid onu övdü. Çünkü ona Ubeydilerin hatiple-
rinin hükmü soruldu ve denildi ki: ‘Hatipler sünnidir (Ehl-i Sünnet’tir).’
İmam Azire, onlara dedi ki: ‘O hatipler dua ederken, (minberde) ‘A llah’ım
sen hâkim kuluna ve yeryüzünün vârislerine salât getir.’ demiyorlar mı?’

 38. Es-Sunne, Abdullah ibni Ahmed, 73


 39. Es-Sunne, Abdullah ibni Ahmed, 75
 40. Es-Sunne, Abdullah ibni Ahmed, 76
 41. El-Mudevvene, 1/177

478
CUMA NAMAZI BABI

‘Evet.’ dediler.
İmam Azire şöyle dedi: ‘Peki bir hatip, hutbesinde Allah’ı ve Resûlullah’ı
övse ve övgüsünü de güzelleştirse, sonra Ebu Cehil cennettedir dese kâfir
olur mu?’ deyince,
‘Evet.’ dediler.
‘Dua ettiği hâkim Ebu Cehil’den şiddetlidir.’ dedi.” 42
Bu nakillerden şunu anlıyoruz. Selef, cuma namazını bazı zamanlarda
kılmamıştır. Kılmak zorunda kaldıklarında öğle namazı olarak iade etmiş-
lerdir. Ancak selef imamları gizlice, evlerde, sünnet ehli insanları topla-
yarak namaz kılmamışlardır. Bu da cuma namazının belli şartlar olmadı-
ğında kılınmayacağını göstermektedir. 43
2. Cumanın Farz Kılınma Zamanı Hakkındaki Farklı Görüşler
• Cuma, Mekke’de farz kılınmıştır. Allah Resûlü de (sav) Mekke’de cuma
namazı kılmıştır.
Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Mekke de Allah Resûlü’yle (sav) birlikte kılınan cumadan sonraki ilk cuma;
Bahreyn’de Abdulkaysoğullarına ait Cuvasa Beldesi’nde kılınmıştır.” 44
Bu rivayet hadisçiler tarafından zayıf kabul edilmiştir. “Mekke” lafzı ra-
vilerden Muafi’nin hatasıdır. Aynı rivayetin Buhari’deki (rh) lafzı şöyledir:
İbni Abbas’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Mescid-i Nebevi’den sonra cuma namazı ilk olarak Bahreyn’in Cuvasa kö-
yündeki Abdulkays Mescidi’nde kılınmıştır.” 45
• Cuma, sahabenin içtihadıyla kılınmış daha sonra farz olmuş bir na-
mazdır. Ensar kendi arasında toplanıp diğer din mensuplarının toplan-
 42. Tertîbu’l Medârik ve Takrîbu’l Mesâlik, 7/275
 43. Cuma namazının şartlarının yerine gelip gelmediği ve bugün (2021) Müslimlerin T.C. va-
kıasında cuma kılıp kılmayacağı ihtilaflı meselelerdendir. Bu içtihadın geçerli olduğu meseleler-
dendir. Yukarıda zikrettiğimiz görüş dışında cumanın ne zaman farz olduğu ve hangi durumlar-
da kılınacağına dair farklı görüşler vardır. (bk. Fethu’l Bârî, Kitâbu’l Cuma, 38. Bab başlığı şerhi)
 44. Nesai, 1367; muallak olarak
 45. Buhari, 892

479
NAMAZ KİTABI

dığı bir gün olmasını kararlaştırmışlardır. Bu uygulama şeriat tarafından


kabul edilmiş, farz bir namaz olarak teşri kılınmıştır.
Muhammed ibni Sirin (rh) şöyle der: “Medine ehli, Allah Resûlü (sav) Medi-
ne’ye gelmeden ve Cuma Suresi indirilmeden önce cuma namazı kıldılar. Cu-
ma’ya bu ismi verenler de onlardır.
Ensar dedi ki: ‘Yahudilerin her altı gün geçtiğinde toplandıkları bir günleri
var. Hristiyanların da aynı şekilde. Gelin, biz de kendisinde toplanacağımız,
Allah’ı zikredeceğimiz, namaz kılacağımız ve O’na şükredeceğimiz bir gün
belirleyelim.’
Ya da bunun benzeri bir şey dediler. Dediler ki: ‘Cumartesi günü, Yahudile-
rin; pazar günü ise Hristiyanların günüdür. Arube Günü’nü belirleyin.’
Onlar önceleri Cuma Günü’nü ‘A rube Günü’ olarak isimlendirirlerdi. Böy-
lece Esad ibni Zurare’nin evinde toplandılar. O, insanlara namaz kıldı, onlara
öğüt verdi. Artık kendisinde toplandıkları bugüne, ‘Cuma Günü’ dediler. Esad
ibni Zurare onlara bir koyun kesti. Bu koyunla öğle yemeklerini yediler ve tek
koyun, onlara akşam yemeği olarak yetti. Bunun akabinde Allah, ‘Ey iman
edenler! Cuma Günü namaz için (ezan okunup) çağrıda bulunulduğunda,
Allah’ı zikretmeye (namaza) koşun ve alışverişi bırakın.’ 46 ayetini indirdi.” 47
Bu rivayet mürseldir! Ayrıca Muhammed ibni Sirin’in (rh) konuya dair
şahsi kanaatini yansıtmaktadır.
• Cuma Namazı, Medine’de farz olmuştur. Diğer tüm farzlar gibi, şart-
lara bakmaksızın kılınması gereken bir namazdır.
“Ey iman edenler! Cuma Günü namaz için (ezan okunup) çağrıda bulunul-
duğunda, Allah’ı zikretmeye (namaza) koşun ve alışverişi bırakın. Şayet bilir-
seniz bu, sizin için en hayırlı olandır.” 48
Hemen belirtelim ki; bu ayetin cuma namazının farz kılınmasıyla hiç-
bir ilgisi yoktur. Zaten farz olan ve hâlihazırda kılınmakta olan cuma na-

 46. 62/Cuma, 9
 47. Fethu’l Bârî, İbni Receb, Kitâbu’l Cuma, 1. Bab başlığı şerhi; Musannef, Abdurrezzâk, 5144
 48. 62/Cuma, 9

480
CUMA NAMAZI BABI

mazı esnasında bir hadise yaşanmış, bunun üzerine Cuma Suresi’nin son
ayetleri indirilmiştir.
Cabir’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber (sav) ile birlikte cuma namazı kılarken bir kervan geldi. On iki
kişi dışında herkes dağılıp kervanın yanına gitti. Bunun üzerine , ‘Onlar, bir
eğlence ya da ticaret gördüklerinde, seni ayakta (öylece) terk edip ona yönel-
diler…’ 49 ayeti indi.” 50
Bu ayetler cuma namazını farz kılan ayetler değil; cuma namazı kılınırken
cuma namazını bırakıp dünyevi şeylere meyletmeyi yasaklayan ayetlerdir.
Bazı ilim adamları bu ayete dayanarak şöyle bir istidlalde bulunmuştur:
Allah “…Cuma Günü namaz için (ezan okunup) çağrıda bulunulduğun-
da, Allah’ı zikretmeye (namaza) koşun…” 51 buyurur. Cuma vaktini idrak
eden, ezanı duyan herkes cumayla mükelleftir ve cumaya koşma zorun-
luluğu vardır. Cuma için zikredilen tüm şartlar, delilsiz olarak bu ayete
yapılan ziyadedir.
Bu; ilk etapta kulağa hoş gelen, biraz düşününce fıkıhtan uzak, aceleyle
ulaşılmış bir sonuç olduğu görülecektir. Şöyle ki; Bir insan cumayı duy-
duğunda abdestsiz olsa dahi namaza koşabilir mi? Sorunun cevabı “ha-
yır” olacaktır. Oysa bu ayette abdestten söz edilmemektedir. Yüce Allah
başka ayette 52 namaz için abdesti şart kılmıştır.
Bu ayete göre minarelerden okunan Cuma ezanını duyan camiye mi koşa-
caktır? Tevhid ehli bu soruya “hayır” diyecektir! Neden, diye sorduğunuz-
da Cumayla ilgisi olmayan birçok nas zikredecek; sistemin durumundan,
ezan okuyanların/okutanların muvahhid olmadığından söz edeceklerdir.
Ya da kadın, çocuk, yolcu, hasta… cuma ezanını duyduğunda cumaya
koşmalı mıdır? Bu sorunun cevabı da “hayır” olacaktır.

 49. 62/Cuma, 11
 50. Buhari, 2064; Müslim, 863
 51. 62/Cuma, 9
 52. 5/Mâide, 6

481
NAMAZ KİTABI

Târık ibni Şihâb’dan (ra) Allah Resûlü’nün (sav) şöyle dediği rivayet edilmiştir:
“Cuma namazı köle, kadın, çocuk ve hasta hariç tüm Müslimlere farzdır.” 53
Oysa bu ayette mükellefler arasında ayrım yapılmamıştır. Allah Resûlü
(sav) bazı mükellefleri bu zorunluluğun dışında bırakmıştır.

Hâliyle özel bir durum gözetilerek indirilen bir ayeti, cuma namazı ko-
nusunda mutlaklaştırıp, cumaya dair tüm nasları göz ardı etmek ilmî bir
yaklaşım değildir. Allah en doğrusunu bilir.
Bir diğer delilleri şudur:
Cabir ibni Abdullah’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) bize bir hutbe vererek şöyle buyurdu: ‘Ey İnsanlar ölmeden
önce Allah’a yönelip tevbe ediniz. Dünya işleri sizi meşgul etmeden önce ha-
yırlı işlere koşunuz. Rabbinizi çok hatırlayıp gizli ve açık bol sadaka vermekle,
Rabbinizin sizin üzerinizdeki hakkını yerine getiriniz ki bu sebeple rızıklanıp
yardım görür ve düzelmiş olursunuz. İyi biliniz ki bu yıldan itibaren bu
ayın bugününde ve bu yerde Kıyamet Günü’ne kadar kılınmak üzere
Allah size cuma namazını farz kılmıştır. Ben hayatta iken ve benden son-
ra başlarında adil veya zalim bir devlet başkanı varken kim cuma namazını
hafife alarak veya inkâr ederek (kılmayı) terk ederse, Allah onun işini yoluna
koymasın ve işinde ona bereketler nasip etmesin. Dikkat edin, böyle bir kim-
se tevbe etmedikçe namazı, zekâtı, haccı, orucu ve hiçbir hayrı kabul edilmez.
Kim tevbe ederse, Allah tevbesini kabul eder. Dikkat edin! Hiçbir kadın hiçbir
erkeğe namaz kıldıramaz. Hiçbir bedevi de bir muhacire, imam olup namaz
kıldıramaz. Günahkâr bir kimse de bir mümine imam olup namaz kıldıramaz.
Ancak zor kullanılırsa ve mümin de kılıç ve kırbaçtan korkarsa böyle bir kim-
se arkasında namaz kılabilir.’ ” 54
Bu hadis isnadında yer alan üç ravi nedeniyle zayıf kabul edilmiştir.
• Velid ibni Bukeyr Darekutni onun metruku’l hadis/hadisleri terk edi-
len biri olduğunu söyler.

 53. Ebu Davud, 1067


 54. İbni Mace, 1081

482
CUMA NAMAZI BABI

• Abdullah ibni Muhammed El-Adevi: Veki (rh), onu uydurmacılıkla


suçlar. Metruk bir ravidir.
• Ali ibni Zeyd ibni Ced’an: Zayıftır. 55
Cuma Ayetinin Tahsis Edilmesi Sorunu
Bir grup ilim ehli Cuma ayetinde cuma namazının mutlak olarak emre-
dildiğini, yukarıda anlatılanların ayete kayıt getirdiğini iddia ediyorlar.
Şu neticeye varıyorlar: Bir hüküm ayetle sabit olmuşsa; o ayetteki umu-
miyeti ve ıtlakı, sahabe sözü tahsis ve takyid etmez. 56
Bu yaklaşım muayyen bir usuli metot açısından doğru olabilir. Ancak
tahkik edildiğinde aceleyle varılmış bir kanaat olduğu anlaşılır. Şöyle ki:
• Yukarıda okuduğumuz gibi Cuma Suresi’nin 9. ayeti, cuma namazını
farz kılmış bir ayet değildir. Ayet indiğinde cuma namazı zaten farzdır
ve kılınmaktadır. Ayet, alışveriş için cumayı yarıda bırakanları uyarmak
adına inmiştir.
• Yukarıda zikredilen kaydı sahabenin rivayet etmesi, o rivayeti sahabe
sözü/fiili kılmaz. Sahabe bize Allah Resûlü’nün (sav) uygulamasını nak-
letmektedir. Ayete kayıt olarak zikredilen hüküm, sahabe sözü değil,
içinde geçen Nebevi uygulamadır. 57

 55. bk. Şerhu Suneni İbni Mâce, Muhammed El-Emîn El-Hererî, 1056 No.lu hadis şerhi
 56. Yani ayette umumen zikredilenler sahabe sözüyle/fiiliyle tahsis edilmez, daraltılmaz, bazı
suretler istisna tutulmaz. Mutlak/Kayıtsız şartsız zikredilen hükme sahabe sözü/fiili, şart/kayıt
olamaz.
 57. Konuştuğumuz konudan bağımsız olarak, bir noktaya temas etmek istiyorum: Bugün
ilmî mahfillerde okutulan usulu’l fıkh, Eşari-Maturidi-Mutezili bir usulu’l fıkh anlayışıdır. Özellikle
sahabe uygulamalarının Kitap ve sünneti anlamadaki rolü meselesinde, Ehl-i Hadis’in tutumu/
metodu tamamen farklıdır. Ne yazık ki kendisini Ehl-i Hadis’e nispet edenlerimiz usulde -bilerek
veya bilmeyerek- Eşari-Maturidi-Mutezili çizgide gitmektedir. Güncel birçok tartışmada bu te-
zatın etkilerini görmek mümkündür. Örneğin din anlayışını “Kitab’ı ve sünneti selefin/ilk neslin
(veya nesillerin) anladığı gibi anlamak” şeklinde formüle edenler dahi; mezkûr usuli kabulü hiç-
bir tahkike tabi tutmadan kabul etmektedir. Ne yani Eşari-Maturidi-Mutezili usulcüler; itikad ve
amelde ilk nesillerden farklı bir çizgi izleyip usulu’l fıkıhta bire bir ilk nesillere mi uydu? Onların
itikad ve ameldeki hataları, usuldeki yanlış kabullerinden kaynaklanmıyor mu?
Sahabenin söz ve fiillerinin vahyi anlamadaki rolüne dair yeni bir tasnif yapılması zorunludur.
Yeni bir tasniften kastımız; Kitap ve sünnette var olan hidayet kandillerini tespit etmek, açığa
çıkarmak ve öze bağlılığı korumuş ilim ehlinin uygulamalarındaki örneklerini ortaya koymaktır.
Eşari-Maturidi-Mutezili kabulleri tekrar ederek, bugünkü Müslimlerin sorumluluğu olan “arınmak
ve adil şahitlikte bulunmak” vazifesini yerine getirmiş olmayız. Daha önce, “nüzul sebebinin ayeti

483
NAMAZ KİTABI

tahsis etmesi” konusunda güncel bir mesele (tahaküm meselesi) münasebetiyle düşüncelerimizi
paylaşmış, Kitap ve sünnetten delillerle Eşari-Maturidi-Mutezili kabulleri nakzetmiştik. Ne ki ilk
tepki yine itikadda Selefî, usulu’l fıkıhta -farkında olmadan- Maturidi-Eşari-Mutezili çizgiyi savu-
nan tevhid ehlinden görmüştük. Maalesef öze dönüş hareketi İbni Teymiyye ve İbni Kayyım’da
(rh) dondu. Bugünün Müslimleri bu imamların emanetini ileriye taşımaya yanaşmıyorlar. Onların
tespit ettikleriyle yetinmek ve öze dönüşü onların kitaplarında dondurmak istiyorlar. Taklidi red-
dederek yola çıkan imamlarımızı, taklit edilen makamına çıkarmak istiyorlar.
Oysa onlar yaşadıkları çağda adil şahitliklerini yerine getirip emaneti Rablerine teslim ettiler. Biz
onların şahitliklerini olduğu gibi bugüne taşıyarak şahit değil, yalnızca mukallit oluruz. Yani yola
çıktığımız noktayı inkâr ederek, öze dönüş ekolünü temsil ettiğimizi iddia ederiz. Kitabın başında
da belirttik; Ehl-i Hadis’in bir mezhebi yoktur, usulü vardır. O usulü gözeterek Kitab’ı ve sünneti
bugüne taşımaktır mesele. Tabi, evvela o usulden haberdar olmak koşuluyla!

484
CUMA NAMAZI BABI

B. Cuma Namazının Vacip Olması İçin Gereken Şartlar


Cuma namazının vacip olması için bir kişide bulunması gereken şart-
lar şunlardır:
1. Müslim Olmak
2. Buluğa Ermek
Târık ibni Şihâb’dan (ra) Allah Resûlü’nün (sav) şöyle dediği rivayet edilmiştir:
“Cuma namazı köle, kadın, çocuk ve hasta hariç tüm Müslimlere farzdır.” 58
3. Aklı Baliğ Olmak
Aişe Annemizden (r.anha) Allah Resûlü’nün (sav) şöyle dediği rivayet edilmiştir:
“Üç kişiden kalem kaldırılmıştır. İşlediklerinden dolayı günah yazılmaz: Uya-
nıncaya kadar uyuyan kişi; akıl baliğ oluncaya kadar küçük çocuk; akıllanın-
caya veya o durum ondan geçinceye kadar deli kimse.” 59
4. Erkek Olmak
Târık ibni Şihâb’dan (ra) Allah Resûlü’nün (sav) şöyle dediği rivayet edilmiştir:
“Cuma namazı köle, kadın, çocuk ve hasta hariç tüm Müslimlere farzdır.” 60
İbnu’l Münzir (rh) cumanın kadına farz olmadığına dair icma nakletmiş-
tir. 61 Zira Allah Resûlü’nden (sav) bu yana uygulama bu yönde olmuştur.
5. Hür Olmak
Târık ibni Şihâb’dan (ra) Allah Resûlü’nün (sav) şöyle dediği rivayet edilmiştir:
“Cuma namazı köle, kadın, çocuk ve hasta hariç tüm Müslimlere farzdır.” 62
6. Cemaat Olmak
Târık ibni Şihâb’dan (ra) Allah Resûlü’nün (sav) şöyle dediği rivayet edilmiştir:
“Cuma namazı köle, kadın, çocuk ve hasta hariç tüm Müslimlere farzdır.” 63

 58. Ebu Davud, 1067


 59. Ebu Davud, 4398; İbni Mace, 2041; Nesai, 3432
 60. Ebu Davud, 1067
 61. El-İcmâ’, 1/40, 53. icma
 62. Ebu Davud, 1067
 63. Ebu Davud, 1067

485
NAMAZ KİTABI

Cuma namazı adından da anlaşılacağı gibi bir cemaat namazıdır; mün-


ferit kılınamaz. Sahih delillerin işaret ettiği üzere cemaat; iki kişi ve üze-
rindeki topluluklara verilen isimdir. Allah Resûlü (sav) iki kişi ve üzerini
cemaat olarak kabul etmiştir.
Malik ibni Huveyris (ra), Peygamber’in (sav) iki kişiye hitaben şöyle buyur-
duğunu nakletmiştir:
“Namaz vakti girdiği zaman ezan okuyup kamet getirin, sonra aranızda en
yaşlı olanınız imam olsun!” 64
7. Mukim Olmak
Cuma namazı seferîye/yolcuya vacip değildir. Allah Resûlü (sav) cuma
gününe denk gelen onlarca sefer yapmış, hiçbirinde cuma namazı kılma-
mıştır. Onun sonrasında sahabe (r.anhum) bazen bir yılı bulan gaza seferinde
bulunur, cuma namazı kılmazlardı. 65
Cuma kılınan yere yolculuk mesafesi kadar uzak olan kimseye cuma farz
değildir. 66 Bu durumdaki biri cumaya gelmese de üzerine bir sorumluluk
yoktur. Ancak bu mesafeden gelir de kılarsa cuması sahihtir.
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) zamanında insanlar gerek evlerinden gerekse Medine’ye dört
mil mesafedeki veya daha uzak bölgelerdeki yerleşim birimlerinden (Avali)
nöbet usulüyle cuma namazına gelirlerdi. Bunlar namaza üstleri başları toz
içinde gelirlerdi. Terledikleri için toz toprak vücutlarına iyice yapışırdı ve be-
denlerinden ter kokusu yayılırdı. Bir defasından bunlardan birisi Resûlullah’ın
(sav) yanına geldi. Ben de orada bulunuyordum.

Peygamber (sav) o şahsa şöyle buyurdu: ‘Bari bugün için iyice temizlenseniz,
ne kadar iyi olur!’ ” 67
 64. Buhari, 658; İki kişinin cemaat sayılacağına dair bk. 2/317
İslam âlimleri cuma cemaati için farklı sayılar şart koşmuşlardır. Kimisi dört, kimi otuz, kimi kırk…
sayısını şart koşmuştur. Ancak zikrettikleri deliller ya sahih ya da sarih değildir. Allah en doğrusu-
nu bilir. Tafsilat için bk. El-Muğnî, 2/243
 65. bk. Musannef, İbni Ebi Şeybe, 5100- 5101
 66. Konuya dair detaylı açıklama için bk. "Oruç Tutmama ve Namaz Kısaltma İçin Özür Olan
Yolculuğun Ölçüsü", 2/426
 67. Buhari, 902; Müslim, 847

486
CUMA NAMAZI BABI

Hadiste geçen ‘Avali’ Medine’ye dört mil uzaklıktadır. Yaklaşık altı km


civarındadır. Medine’ye bu mesafede olan sahabeler, cumaya nöbetleşe
gelmektedir. Bu da seferî mesafesinde olanlara cumanın farz olmadığı-
nı göstermektedir.
Enes (ra), Basra’ya iki fersah uzaklıkta, Zavi’ye mıntıkasında oturuyordu.
Bazen cuma kılıyor, bazen de kılmıyordu. 68
İki fersah altı mildir. O da yaklaşık olarak dokuz km’dir. Bazen Basra’ya
inip cuma kılıyor, bazen de kılmıyordu. 69
8. Sağlıklı Olmak
Târık ibni Şihâb’dan (ra) Allah Resûlü’nün (sav) şöyle dediği rivayet edilmiştir:
“Cuma namazı köle, kadın, çocuk ve hasta hariç tüm Müslimlere farzdır.” 70
9. İslam Toplumunun Siyasi Baskı Altında Olmayıp Hür Olması
Bu başlığa dair açıklama bir önceki bölümde geçti.
C. Cuma Namazı İçin Şart Sayıldığı Hâlde Delili Olmayan Şartlar
1. Yerleşik Olmak/Göçebe Olmamak
Buna göre göçebe olanlar cuma namazı kılmazlar. Ancak buna dela-
let eden sahih bir delil yoktur. Bilakis Asr-ı Saadet’te Mekke ve Medine
arasında yaşayan göçebeler cuma namazı kılardı. Abdullah ibni Ömer (ra)
Mekke ve Medine arasında su yanlarında konaklayan göçebelere uğrar;
onların cuma namazı kıldığını görür, onları ayıplamazdı. 71
2. Şehirde Olmak
Buna göre şehir (mısr) olmayan yerlerde cuma farz değildir. Ancak bu
şartın geçersiz olduğuna dair deliller varid olmuştur.

 68. Buhari, Kitâbu’l Cuma, 15. Bab başlığı, muallak olarak


 69. Yolculuk/sefer bölümünde geçtiği gibi; yolculuk mesafesi örfe göre belirlenir. Dün Me-
dine için beş km yolculuk mesafesiydi. Bugün birçok insanın eviyle cuma kılınan cami arası beş
km’dir. Yaşadığımız örfte beş km insanların günlük spor yürüyüşü, alışveriş yürüyüşü… mesafe-
sidir. Hâliyle sefer mesafesi; yolculuğa çıkar gibi hazırlık yaptığımız yaşadığımız şehrin dışında
kalan mesafelerdir. Allah en doğrusunu bilir.
 70. Ebu Davud, 1067; Şeriatın hastalığı özür saydığına dair bk. "Hastalık Hâlinde Namaz",
2/415
 71. Musannef, Abdurrezzâk, 5185

487
NAMAZ KİTABI

İmam Buhari (rh) şöyle demiştir:


“Köylerde ve Şehirlerde Cuma Namazı Babı
(892) İbni Abbas’tan (ra) nakledilmiştir:
‘Resûlullah’ın (sav) mescidinden sonra cuma namazı ilk olarak Bahreyn’in
Cuvâsâ köyündeki Abdulkays mescidinde kılınmıştır.’
(893) İbni Ömer’den nakledilmiştir:
‘Resûlullah (sav), ‘Hepiniz (sorumlulukları olan birer) çobansınız.’ buyurdu.’
Leys ibni Sa’d şöyle bir ek bilgi vermiştir. ‘Yunus ibni Yezid şöyle dedi: Ru-
zeyk ibni Hukeym ibni Şihab’a -ki o sırada ben de onunla birlikte idim- bir
mektup yazarak, cuma namazını işi dolayısıyla bulunduğu Vâdu’l-Kurâ’da kıl-
dırmasının caiz olup olmadığını sormuştu. Ruzeyk orada arazilerin ekip biçil-
mesi için görevlendirilmişti ve maiyetindekilerle birlikte çalışıyordu. Ruzeyk
o günlerde Eyle’de (Kızıl Deniz’in kuzeyinde bir köy) görevli bir memurdu.
İbni Şihab cevab-ı mektubu yazarken ben yine oradaydım ve yazdıklarını duy-
dum. Mektupta İbni Şihab, Ruzeyk’e cuma namazını kıldırmasını emrediyor-
du. Hatta delil olarak şu rivayeti zikretmişti:
‘Salim bana Abdullah ibni Ömer’in şöyle dediğini haber verdi: ‘Resûlullah’ın
(sav) şöyle buyurduğunu işittim. ‘Hepiniz yükümlülükleri olan birer çobansınız.

Her biriniz himayeniz altında bulunan ve bakmakla yükümlü olduğunuz ki-


şilerden ve işlerden sorumlusunuz. Devlet başkanı/yönetici bir çobandır ve
tebasından sorumludur, erkekler birer çobandır ve eşlerinden sorumludur,
kadınlar birer çobandır ve ailesindekilerden sorumludur, hizmetçiler efendi-
lerinin mallarını korumakla yükümlü birer çobandır ve korumakla yükümlü
oldukları mallardan sorumludur.’ ’
Hadisin ravilerinden Salim ibni Abdullah şöyle demiştir: ‘Sanırım Resûlullah
(sav) şunları da söyledi: ‘Kişi babasının malını koruyup gözetmekle yükümlü-

dür ve bunlardan sorumludur. Hepiniz yükümlülükleri olan birer çobansınız


ve bakmakla yükümlü olduğunuz kişilerden ve işlerden sorumlusunuz.’ ’ ” 72
Görüldüğü gibi Bahreyn’de bulunan Cuvasa köyünde cuma namazı kı-
lınmıştır. Yine İbni Şibab Ez-Zuhri (rh) arazide çalışan bir topluluğa cuma
namazı kılmalarını emretmiştir.
 72. Buhari, Kitâbu’l Cuma, 11. Bab

488
CUMA NAMAZI BABI

3. Mescidde Olmak
Buna göre bir mescide sahip olmayanlar cuma namazını kılmazlar. Oysa
böyle bir şarta delalet eden delil olmadığı gibi, bu şartın geçersiz olduğu-
na dair deliller varid olmuştur:
“Abdurrahman ibni Ka’b ibni Malik (ra) babasından gözleri görmez olduktan
sonra ona rehberlik ederdi. Ka’b, cuma günü ezanı işitince Esad ibni Züra-
re’ye rahmet okurdu.
Kendisine, ‘Ezanı işitince niçin Esad ibni Zürare’ye rahmet okuyorsun?’ dedim.
O da şöyle dedi: ‘Çünkü, Ben-i Beyaza’ya ait siyah taşlıklı bir arazide olan
Hezmün Nebit denilen yerde bize ilk defa cuma namazı kıldıran odur.’ dedi.
Ben, ‘O gün kaç kişiydiniz?’ dedim.
O da, ‘Kırk kişi idik.’ diye cevap verdi.” 73
Sahabe (r.anhum), Allah Resûlü (sav) Medine’ye hicret etmeden cuma kılmış-
lardır. O dönemde (ve sonrasında) cuma kıldıkları mıntıkada bir mescid
yoktu. Cumayı açık alanda kıldılar.
Ayrıca Mekke ve Medine arasında yaşayan bedeviler de mescidsiz cuma
namazı kılardı.
4. Tek Bir Mescidde Kılınması
Cumanın tek bir yerde kılınması sünnettir. Zira cumanın amaçlarından
biri İslam toplumunu bir araya toplamaktır. İslami bir yönetim imkân dâ-
hilinde cumanın tek bir yerde kılınmasını sağlar.
Cumanın tek bir yerde kılınması cumanın sıhhat şartı değildir. İhtiyaç
olmamasına rağmen birden fazla yerde cuma kılanlar şeriatın genel ilke-
lerine ve sünnete muhalefet etmişlerdir. Ancak cumaları sahihtir.

 73. Ebu Davud, 1069; İbni Mace, 1082

489
NAMAZ KİTABI

Zuhr-u âhir meselesi


Birden fazla mescidde cuma kılınıyor diye cuma namazını sahih görme-
mek, içtihadi bir meseledir. Ne ki bu içtihadı yapanlardan sonra gelenler,
bu içtihada dayanarak bir bidat çıkarmış ve cumadan sonra “zuhr-u âhir”
namazı adı altında, tekrar öğlen namazı kılmışlardır. Böylece cuma na-
mazıyla öğle namazını bir arada kılmak gibi Allah Resûlü (sav) ve sahabede
benzerine rastlanmayan çirkin bir bidati dine sokmuşlardır. Ve her bidat
gibi bu bidatte beraberinde başka sapıklıklara kapı aralamış cumaya dair
birçok sünneti öldürmüştür. 74
Zuhr-u âhir namazına dair şu doyurucu bilgileri paylaşmak istiyorum:
“ ‘Zuhr-u âhir, cuma namazından sonra kılınan öğle namazıdır. Son öğle na-
mazı anlamına gelen zuhr-u âhir, hicri 5. asırdan sonra kılınmaya başlanmış-
tır. Namaz ibadettir, ibadetler müctehitler tarafından ihdas edilemez, vahiy-
le belirlenir. Peygamber (sav) tarafından kılınmayan bir ibadet içtihatla ortaya
konulamaz. Zuhr-u âhir ve kandil gecelerinde kılınan namazlar; Peygamber,
ashab ve mezhep imamları tarafından kılınmamıştır. Huzeyb El-Yeman şöyle
der: ‘A shab döneminde yapılmayan bir ibadeti yapmayın, zira onlar eksik bir
şey bırakmamışlardır.’ 75
‘Zuhr-u âhir, farz, sünnet ve mübah olmadığına göre bidattir. Sünnet olabil-
mesi için bizzat Peygamber (sav) tarafından kılınması gerekir. Zuhr-u âhir, Pey-
gamber, ashab ve mezhep imamları tarafından kılınmayan tek namaz olma
özelliğine sahiptir. Peygamber ve Ashab tarafından kılınmadığı için kılınması
tahrimen mekruhtur.’ 76
Her bidat bir sünneti kaldırmakta veya unutturmaktadır. Zuhr-u âhirin kı-
lınmasıyla Peygamber tarafından cumadan sonra kılınan dört rekât nafile terk
edilmektedir. İzdihamın önüne geçmek, iş yerlerine erken gitmek gayesiyle
cuma namazı iki rekât olarak farz kılınmıştır. Buna rağmen cuma kılınan bi-
dat namazlarla teravihi geçer duruma getirilmiştir. Şöyle ki: Cumadan önce 2
rekât nafile + Cuma farzı olan 2 rekât + 4 rekât zuhr-u âhir + cumadan sonra
 74. Her bidatin bir sünneti öldürdüğüne dair bk. Tüm Resûllerin Ortak Müjdesi, Halis Bayan-
cuk, Tevhid Basım Yayın, s. 165
 75. Islâhu’l Mesâcid Mine’l Bidei ve’l Avâid, s. 22
 76. Islâhu’l Mesâcid Mine’l Bidei ve’l Avâid, s. 16

490
CUMA NAMAZI BABI

4 rekât: Bazıları hem cumanın hem de öğlenin sünnetini kılmaktadırlar. Ne-


ticede iki rekâtlık namaz yirmi rekâtı bulmaktadır. Bu nedenle olacak ki söz
konusu bidat namazına ‘cuma teravihi’ denilmiştir.
Zuhr-u âhir hangi gaye ve isim altında kılınsa bile günde altı farz namaz olma
kuşkusunu uyandırmaktadır. Bayram namazıyla karıştırılmaması gerekir; zira
bayram namazı Peygamber (sav) ve ashabı tarafından asla terk edilmemiştir. Zuh-
r-u âhir ise Peygamber’den (sav) asırlar sonra çıkmıştır. Kaldı ki Peygamber altı
namaz kuşkusunun izale gayesiyle bayram gününe denk gelen cuma namazı-
nın kılınmasını kişinin isteğine bırakmıştır. 77
Allah (cc), Peygamber (sav) aracılığıyla Müslimlere beş vakit namaz farz kılmıştır.
Bu sayıyı artırma ya da azaltma yetkisi kimseye verilmemiştir. Beş vakit nama-
zı dört vakte indirmekle altı vakte çıkarmak arasında bir fark yoktur. İkisi de
bidattir, ikisi de tevatür ile sabit olmuş bir ibadeti değiştirmeye cüret etmektir.
İbni Hacer El-Heytemi şöyle der: ‘Sünnette sabit olmayan hiçbir namaz meş-
ru değildir; kılınması caiz olmaz. Bu nedenle sünnette desteklenmemiş gün-
lere has kılınan nafile namazlar hangi gaye ve niyetle olursa olsun kılınmaz.
Beş vakit namazın kılınış biçimi ve şekli, vahiy ve icma ile sabit olmuş zaru-
rat-ı diniyyedendir. Bu nedenle söz gelişi namazların sayısını altıya, secdelerin
sayısını da üçe çıkarmak riddeti gerektirmektedir.’ 78 İbni Hacer El-Heytemi,
zuhr-u âhiri kılanın mürted olduğunu demek istemiyor. Zira onu kılan, cuma
şartlarının yerine gelmediğini savunmaktadır; dolayısıyla yine beş vakit kılmış
sayılır. Heytemi, söz gelişi namazın rekât, secde ve adedini değiştirenin dinle
ilişkisinin kesileceğini belirtmek istemiştir. Durum bu iken altıncı namaz hük-
mündeki zuhr-u âhiri vacip, müstehap ya da ihtiyat gereği olarak savunmak
çok büyük bir garabettir. Sünnet olduğu iddiaları da gerçeği yansıtmamakta-
dır. Peygamber, sahabe, tabiin ve mezhep imamları tarafından kılınmayan bir
namaz hangi mantıkla sünnet veya ihtiyat olabilir?
Cuma namazından sonra kılınan namazın diğer bir sakıncası da cumanın
temel hedeflerinden olan vahdet ve birlikteliği dağıtmasıdır. Cumada tek bir
vücut olması gereken cemaat bölünerek değişik saf ve cemaatlerin oluşmasına

 77. bk. Ebu Davud, 1073


 78. İbnu Hacer El-Heytemî, Şirvani Hâşiyesi, 2/238; Tuhfe, Riddet bölümü

491
NAMAZ KİTABI

neden olmakta, vahdet yerine dağılma ve bölünme gerçekleşmektedir. Cema-


atin bir bölümü bidat namazı kılarken, diğeri sünneti kılmaktadır.
Zuhr-u âhiri kılma gerekçelerinden biri de cemaatin Fâtiha Suresi’ni doğru
okumadığını öne sürmektir. Cuma için Fâtiha Suresi şarttır da öğle ya da zuh-
r-u âhir için şart değil midir?
Birçok âlim, cumadan sonra kılınan öğle namazına karşı çıkmışlardır. Vehbe
Zuhayli’nin tespitiyle zuhr-u âhir İmam Şafii’nin değil Şafii geçinen bazı mu-
kallitlerin ortaya koydukları bir namazdır. 79 Zira İmam Şafii, Bağdat’ta birden
fazla yerde cumanın kılındığına şahit olmuş, kılınmaması yönünde herhangi
bir uyarı ve çabası olmamıştır. Şafii ulemasından Ebu’l Abbas, Ebu İshak, Kadı
ibni Kec, Revyâni ve Gazâlî bir yerde Cuma kılmak güç ise birden fazla yerde
kılınabileceğini söylemişlerdir. 80 Bu altı şahsiyet, Şafii mezhebinin önde gelen
ulemasındandır. Cuma namazından sonra öğlenin kılınmasına şiddetli karşı
çıkanlardan birisi de H 12. asırda yaşamış olan Şafii âlim Eş-Şeyh Muhammed
El-Kabâni’dir. El-Kabâni, cuma günü kılınan öğle namazının Şafii mezhebine
muhalif olduğunu ifade eder. 81 Zuhr-u âhire şiddetle karşı çıkanlardan diğer
bir Şafii âlim de, 12. asırda yaşamış Ahmed b. Muhammed El-Mısri’dir. Cuma
namazından sonra öğleyi kılanları şiddetle eleştirmiş ve bu konuda bir risale
kaleme almıştır. 82
‘İhtiyat niyetiyle kıldığını söyleyenlerin de isabet etmediklerini düşünmekte-
yiz. Zira ihtiyatı yerine getirenin diğer bir görüşle çelişmemesi gerekir. İhtiyat
gerekçesiyle öğleyi kılanlar fasid bir ibadeti sergilemektedirler. Fasid bir iba-
det ‘ihtiyat’ niyetiyle kılınmaz. Zuhr-u âhir yerine cuma sünnetinin kılınması
ihtiyata daha uygun değil mi?’ 83
Zuhr-u âhir nedeniyle imam -hatipler arasında namazı süratle kılma gayretiyle
âdeta bir maraton havası sergilenir. Şöyle ki: İmamlar, ‘İhram tekbirini ilk ola-
rak biz getirelim.’ gerekçesiyle bir nevi yarış içerisine girerler. Bu maksatla tera-
vihlerde olduğu gibi, cumalarda da jet imamlar türer. Hutbelerde mesaj verme
 79. bk. Zuhayli, Fetâvâ, Cuma bahsi
 80. Ravdatu’t Tâlibîn, 2/5
 81. El-Kabâni, el-Cum’atu ve Mekâhetuhu, s. 270-271
 82. Butâmi, Âl-i Beyt el-Cum’atu ve Mekânetuha fi’d-din, s. 266
 83. bk. Nî’meti İslâm Büyük İslâm İlmihali, Mehmed Zihni Efendi, s. 543

492
CUMA NAMAZI BABI

cemaati aydınlatma yerine, en kısa hutbe ve en kısa namazı kılma heyecanı olu-
şur. Zuhr-u âhire verilen bu önem, halka zuhr-u âhirin caiz olma imajını verir.
Halk aynı vakitte iki namazın farz edildiğini düşünür. Büyük âlim Zeynüddin
b. Nüceym şöyle der: ‘Cuma namazından sonra öğle namazını kılmak büyük
bir fitnedir. Çünkü avam onun farz, cumanın ise farz olmadığı vehmine kapı-
lır, cumayı isteksiz kılar, kılınmaması yönünde defalarca fetva verdim.’ 84 ” 85
5. İmamın İzni
Hanefi mezhebi imamları cuma kılınabilmesi için imamın iznini şart
koşmuşlardır. İslam toplumunun yöneticisi veya onun yetkilendirdiği
bir yöneticinin izni olmadan cumanın kılınamayacağını, sahih olmadı-
ğını söylemişlerdir.
Bu şarta dair bir hadis bir sahabe sözü bir de maslahat olmak üzere üç
delil zikretmişlerdir. 86
Hadis
Cabir ibni Abdullah’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) bize bir hutbe vererek şöyle buyurdu:
‘Ey insanlar ölmeden önce Allah’a yönelip tevbe ediniz. Dünya işleri sizi meş-
gul etmeden önce hayırlı işlere koşunuz. Rabbinizi çok hatırlayıp gizli ve açık
bol sadaka vermekle, Rabbinizin sizin üzerinizdeki hakkını yerine getiriniz ki
bu sebeple rızıklanıp yardım görür ve düzelmiş olursunuz. İyi biliniz ki bu yıl-
dan itibaren bu ayın bugününde ve bu yerde Kıyamet Günü’ne kadar kılınmak
üzere Allah size cuma namazını farz kılmıştır. Ben hayatta iken ve benden
sonra başlarında adil veya zalim bir devlet başkanı varken kim cuma
namazını hafife alarak veya inkâr ederek (kılmayı) terk ederse, Allah
onun işini yoluna koymasın ve işinde ona bereketler nasip etmesin.
Dikkat edin, böyle bir kimse tevbe etmedikçe namazı, zekâtı, haccı, orucu ve
hiçbir hayrı kabul edilmez. Kim tevbe ederse, Allah tevbesini kabul eder. Dik-
kat edin! Hiçbir kadın hiçbir erkeğe namaz kıldıramaz. Hiçbir bedevi de bir
Muhacir’e, imam olup namaz kıldıramaz. Günahkâr bir kimse de bir mümine
 84. El-Bahrû’r Râik, İbni Nuceym, 2/151; Reddu’l-Muhtâr, İbni Abidin, 2/137
 85. Bidatler Batıl İnançlar Ansiklopedisi, s. 769-773, özetle
 86. bk. El-Mebsût, 2/25

493
NAMAZ KİTABI

imam olup namaz kıldıramaz. Ancak zor kullanılırsa ve mümin de kılıç ve kır-
baçtan korkarsa böyle bir kimse arkasında namaz kılabilir.’ ” 87
Sahabe Sözü
“Dört şey yöneticilere aittir/onların yetkisindedir. Cuma namazı…” 88
Maslahat
“Derler ki: ‘Devlet başkanının izni şart koşulmasa bazı insanlar mescide erken
gidip cumayı kılıp çıkabilirler. Buna binaen diğer insanlar cumayı kaçırabilir.’ ” 89
Bir grup Hanefi uleması da imamın izni olmadığı takdirde, insanların
nerede ve kimin arkasında namaz kılacağı konusunda karışıklık yaşana-
cağını savunmuşlardır. Her grup kendi imamını öne geçirmeye çalışacak;
bu da cuma için bir araya gelenler arasında kargaşaya neden olacaktır.
• Daha önce geçtiği gibi hadis üç illetle zayıftır. 90
• Sahabe sözüne gelince; elbette bir imamın bulunduğu yerde, İslam
toplumunu ilgilendiren genel meseleler onun uhdesindedir. Kargaşa
olmaması için imamın izniyle hareket edilmesi gerekmektedir. Ancak
imamın olmadığı yerlerde veya fitne ortamında imamın izni olmadan
cuma kılınması sahihtir.
Ubeydullah ibni Adiyy ibni Hıyar’dan şöyle rivayet edilmiştir:
“Osman göz hapsinde tutulup evi kuşatıldığı zaman kendisini ziyarete gittim.
Ona şöyle dedim: ‘Siz halkın imamısınız ancak başınıza gelenleri görüyoruz.
Şu ânda bize namaz kıldıran ise fitnecilerin başıdır. Biz onun arkasında na-
maz kıldığımız için günaha girdiğimizi düşünerek sıkıntı çekiyor ve korkuya
kapılıyoruz.’
Bunun üzerine Osman bana şunları söyledi: ‘Namaz insanların yaptığı en
güzel ameldir. Bu bakımdan halk güzel bir iş yapıyorsa sen de onlarla hareket
et, ama kötü işler yapıyorlarsa onların kötülüklerinden uzak dur.’ ” 91

 87. İbni Mace, 1081


 88. El-Mebsût, 2/25
 89. bk. El-Mebsût, 2/25;
 90. Konuya dair detaylı açıklama için bk. 2/482-483
 91. Buhari, 695

494
CUMA NAMAZI BABI

Osman (ra), Hariciler tarafından muhasara altına alındığında cuma ve ce-


maat namazlarını bir harici kıldırmıştır.
Maslahata gelince; maslahat bir delil değildir; şartların değişmesine bağlı
olarak değişebilir. Hanefi ulemasının tespit ettiği maslahatlar yerindedir.
Ancak bu maslahatlar bir şeyin vücub ya da sıhhat şartı olacak kuvvette
birer nas değildir. Şart maslahatla değil, nasla belirlenir.
İmam izni olmadığında cuma batıl mıdır?
Tahenevi şöyle der: “…Biz de imamın (devlet başkanı) iznini elde etme im-
kânı olmadığı zaman, insanların cuma namazı için bir araya gelip kendilerine
cuma kıldıracak birini öne çıkarmalarının (mümkün) olduğunu söylemekte-
yiz. Ayni de El-Umde’de 92 böyle demiştir.” 93
Görüldüğü gibi Hanefiler, imamın iznini almaya imkân olmadığında,
birini öne geçirerek onun arkasında cuma kılınabileceğini söylemişlerdir.
IV. Cuma Namazının Vakti
Cuma namazının vakti; öğle namazının vaktidir. Güneş batıya meylet-
tiği ânda cuma vakti girer, ikindi namazına kadar devam eder.
Enes ibni Malik’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber (sav) cuma namazını Güneş tepe noktasını geçip batıya doğru ka-
yınca kıldırırdı.” 94
Ömer, Ali, Amr ibni Hureys ve Numan ibni Beşir’den (r.anhum) şöyle riva-
yet edilmiştir:
“Cuma vakti Güneş meylettiği zamandır.” 95
Sıcak şiddetlenirse öğle namazında olduğu gibi cuma ertelenebilir:
Enes ibni Malik (ra), cuma namazını kastederek şöyle demiştir:
“Resûlullah (sav) hava çok soğuk olursa namazı vakit girer girmez kılardı. Ha-

 92. Umdetu’l Kârî, 3/368


 93. Hadislerle Hanefi Fıkhı, 5/497
 94. Buhari, 904
 95. Buhari, Kitâbu’l Cuma, 16. Bab başlığı, muallak olarak

495
NAMAZ KİTABI

vanın aşırı sıcak olması durumunda ise namazı kılmak için hararetin geçip se-
rinliğin düşmesini beklerdi.” 96 97
V. Cuma Namazı İçin Yapılması Müstehap Ameller
Cuma namazına gelecek olanların yapması müstehap olan bazı ameller
vardır:
A. Cuma İçin Mescide Erken Gitmek
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Cuma günü cünüp olduğu için boy abdesti alan ve (herkesten önce) namaza
gelen kimseler sanki bir deveyi Allah yolunda tasadduk etmiş gibi sevap alır-
lar. Onlardan sonra gelenler bir sığırı, daha sonra gelenler boynuzlu bir koçu,
ardından gelenler bir tavuğu ve en sona gelenler bir yumurtayı Allah yolunda
tasadduk etmiş gibi sevap alırlar. İmam (hutbe için) çıktığında melekler oku-
nan zikri dinlemek üzere oraya toplanırlar.” 98
Cumaya erken gitmek, müstakil bir ibadettir. Kişinin hayırda yarıştığını
ve öncülerden olduğunu gösterir. Bu nedenle şeytan, insanları cumadan
alıkoymak, geciktirmek ister.
Ümmü Osman’ın karısının azadlı kölelerinden Atâ El-Horasani’nin (ra)
şöyle rivayet ettiği bize aktarılmıştır:
“Ali’yi Kufe minberinde şöyle derken işittim: ‘Cuma günü olunca şeytanlar sa-
bahleyin bayraklarıyla çarşılara dökülürler. İnsanların kafa ve kalplerine önem-

 96. Buhari, 906


 97. Bir grup âlim, ihtimali delillere dayanarak cumanın kuşluk vaktiyle girdiğini söylemişlerdir.
Hasan ibni Ayyaş’tan. O da Cafer ibni Muhammed’den. O da babasından. Onun babası da Cabir
ibni Abdullah’tan rivayet etmiştir. Cabir’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“ ‘Resûlullah (sav) ile birlikte namaz kılar sonra döner su çeken develerimizi dinlendirirdik.’ Hasan
ibni Ayyaş, ‘Cafer ibni Muhammed’e: ‘Bu hangi vakitte idi?’ dedim. O da, ‘Güneş tepe noktasından
meylettiğinde’ dedi’ demiştir.” (Müslim, 858)
Buna göre; cuma kılınmış, bitmiş ve develer otlatılmış/sulanmıştır. Bunlar Güneş’in batıya mey-
lettiği öğle vaktinde olmuştur. Buna dayanarak; cumanın zevalden önce, yani öğle vaktinden
önce kılındığı sonucuna ulaşmışlardır. Ancak bu; ihtimalli bir delildir. Zira açık deliller cumanın
vaktinin zeval yani öğle vakti olduğunu göstermiştir. Cabir (ra) hadisinde varid olan ifade, müba-
lağa için söylenmiş olabilir. (bk. El-Minhâc, Kitâbu’l Cuma, 9. Bab başlığı şerhi)
 98. Buhari, 881; Müslim, 850

496
CUMA NAMAZI BABI

li işlerini hatırlatarak onları cuma namazından alıkoyarlar. Melekler de mes-


cidlerin kapılarına otururlar ve gelenleri sırasıyla kaydederler, imam minbere
çıkıncaya kadar bu kayıt işlemi devam eder. Kişi hutbeyi işitebileceği, imamı
görebileceği bir yere oturup susar, boş şeyler konuşmaz ve boş şeylerle meş-
gul olmazsa ona da sevaptan bir nasip vardır. Hutbeyi işitebileceği ve imamı
görebileceği bir yere oturur fakat konuşur ve susmazsa ona da günahtan bir
pay vardır. Her kim cuma günü yanındaki arkadaşına ‘sus’ derse gürültü yapa-
rak boş işle uğraşmış olur. Kim de cuma da böyle bir boş işle meşgul olmuşsa
cumadan hiçbir sevap kazanamaz.’
Daha sonra Ali: ‘Ben bu söylediklerimi Resûlullah’tan (sav) duydum.’ dedi.” 99
B. Cuma Namazı İçin Gusletmek
Abdullah ibni Ömer’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle
buyurmuştur:
“İçinizden kim cuma namazına gelirse boy abdesti alsın!” 100
Hafsa’dan (r.anha) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Her akıl baliğ olan kimseye cumaya gitmek vaciptir. Cumaya gitmek isteye-
ne de gusül vaciptir.” 101
Hadislerin zahiri, cuma guslünün vacip olduğunu gösterir ancak başka
rivayetler Allah Resûlü’nün (sav) özel bir sebebe binaen cuma guslünü em-
rettiğini gösterir.
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) zamanın da insanlar gerek evlerinden gerekse Medine’ye dört
mil mesafedeki veya daha uzak bölgelerdeki yerleşim birimlerinden (Avali)
nöbet usulüyle cuma namazına gelirlerdi. Bunlar namaza üstleri başları toz
içinde gelirlerdi. Terledikleri için toz toprak vücutlarına iyice yapışırdı ve be-
denlerinden ter kokusu yayılırdı. Bir defasından bunlardan birisi Resûlullah’ın
(sav)’ın yanına geldi. Bende orada bulunuyordum. Peygamber (sav) o şahsa şöyle

buyurdu: ‘Bari bugün için iyice temizlenseniz, ne kadar iyi olur!’ ” 102

 99. Ebu Davud, 1051; Ali’nin (ra) sözü hakkında muhaddisler ihtilaf etmiştir.
 100. Buhari, 877; Müslim, 844
 101. Ebu Davud, 342; Nesai, 1371
 102. Buhari, 902; Müslim, 847

497
NAMAZ KİTABI

İnsanlara eza verecek kötü koku sahiplerinin gusletmesi vaciptir. Zira


bir başkasına eziyet etmek, kul hakkına girmektir ve yasaklanmıştır. Kötü
kokmayan insanın gusletmesi ise sünnettir. Allah en doğrusunu bilir.
C. Güzel Elbiseler Giyinmek/Süslenmek
“Ey Âdemoğulları! Her mescid yerinde ziynetlerinizi alın. (Güzelce giyinin,
müşrikler gibi çıplak ibadet etmeyin.) Ve yiyiniz, içiniz, israf etmeyiniz. (Çün-
kü) O, israf edenleri sevmez.” 103
Muhammed ibni Yahya ibni Habban’dan (ra) rivayet edildiğine göre Resû-
lullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Biriniz bulabilirse -veya bulabilirseniz- cuma günü için giyinmek üzere ikin-
ci bir elbise edinmesinde bir sakınca yoktur.” 104
Ebu Zer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir: Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Kim Cuma Günü gusleder ve güzelce temizlenir, en güzel elbiselerini gi-
yer, evindeki güzel kokudan Allah’ın yazdığı kadar sürünür ve sonra da cuma
namazı için mescide gelirse ve Cuma’dan kazanacağı sevabı giderecek bir iş
yapmaz, iki kişinin arasını açarak eziyet etmezse o Cuma ile diğer Cuma ara-
sındaki günahları bağışlanır.” 105
Cuma, Müslimlerin bayramıdır. Bayramlarda süslenmek İslam’ın teşvik
ettiği şeylerdendir. Cuma Müslimlerin bir araya toplandığı bir ibadettir.
İnsanlara eziyet etmemek ve güzel görünmek için süslenmek İslam’ın
teşvik ettiği şeylerdendir.
D. Güzel Koku Sürünmek
Selman-ı Farisi’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle bu-
yurmuştur:
“Cuma günü boy abdesti alıp mümkün olduğu kadar vücudunu iyice temiz-
lemeye çalışan, ardından saçlarını yağlayan veya evinde bulunan güzel koku-
dan vücuduna süren ve daha sonra evinden çıkıp mescide gelerek safları yar-
madan kendisine takdir edilen namazı kılan ve imamın okuduğu hutbeyi hiç
 103. 7/A’râf, 31
 104. Ebu Davud, 1078; İbni Mace, 1095
 105. İbni Mace, 1097

498
CUMA NAMAZI BABI

sesini çıkarmadan/kimseyle konuşmadan can kulağıyla dinleyen herkesin bu


cuma ile diğer cuma arasındaki günahları bağışlanır.” 106
Ebu Eyyub El-Ensari’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle
buyurmuştur:
“Kim cuma günü gusleder, yanında var ise koku sürünür, en güzel elbiseleri-
ni giyer, ardından mescide namaz kılmak için gelirse, kimseye eziyet etmezse
sonra imam gelip namaz kılıncaya kadar susarsa, bütün bunlar diğer cumaya
kadar onun günahları için kefarettir.” 107
E. Mescide Yürüyerek Gitmek
“Allah Resûlü (sav), ‘Bakınız! Allah’ın onunla günahları sildiği, dereceleri yük-
selttiği şeyi size haber vereyim mi?’ buyurdu.
Oradakiler, ‘Evet, bildir, Ey Allah’ın Resûlü’ dedi.
O da (sav), ‘Zorluklara rağmen abdesti tam ve eksiksiz güzel bir şekilde almak,
mescidlere giden adımları çoğaltmak, namazdan sonraki namazı beklemektir.
İşte bunlar ribattır (bağlanmaya değer taatlerdir).’ buyurdu.” 108
Ubade İbni Rufaa’dan şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir defasında ben cuma namazına giderken Ebu Abs arkamda yetişti ve şun-
ları söyledi, ‘Ben Resûlullah (sav), ‘Kimin ayakları Allah yolunda tozlanırsa Allah
(cc) o kişiye cehennemi haram kılar.’ buyurduğunu işittim.’ ” 109

F. Kimseye Eziyet Etmemek


Nubeyşetu’l Huzeliy’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle
buyurmuştur:
“Müslim cuma günü gusleder, ardından mescide yönelir, kimseye eza ver-
mez ve imam çıkana kadar dilediğince namaz kılarsa, imamı gördüğü zaman
da oturur, hutbeyi dinler ve imam kelamını ve Cuma’sını bitirinceye kadar da

 106. Buhari, 883


 107. Ahmed, 23571
 108. Müslim, 251
 109. Buhari, 907

499
NAMAZ KİTABI

susarsa bu cumasında bütün günahları bağışlanmazsa da diğer cumaya kadar-


ki günahlarına keffaret olur.” 110
Cuma günü ve normal zamanda insanlara eziyet etmek yasaklanmıştır.
Eziyet etmenin farklı suretleri vardır. Allah Resûlü (sav) bunlardan bazısı-
nı nas kılmıştır.
• İki kişinin arasını ayırmak
Selman-ı Farisi’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle bu-
yurmuştur:
“Cuma günü boy abdesti alıp mümkün olduğu kadar vücudunu iyice temiz-
lemeye çalışan, ardından saçlarını yağlayan veya evinde bulunan güzel koku-
dan vücuduna süren ve daha sonra evinden çıkıp mescide gelerek safları
yarmadan kendisine takdir edilen namazı kılan ve imamın okuduğu hutbeyi
hiç sesini çıkarmadan/kimseyle konuşmadan can kulağıyla dinleyen herkesin
bu cuma ile diğer cuma arasındaki günahları bağışlanır.” 111
• İnsanların omuzlarından atlamak
Ebu’z Zahiriye’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir cuma günü Peygamber’in (sav) sahabesi Abdullah ibni Büsr ile beraberdik.
Cemaatin omuzlarına basarak bir adam geldi. Bunu gören Abdullah ibni Büsr
şunları söyledi, ‘Cuma günü Resûlullah (sav) hutbe okurken bir kimse cemaatin
omuzlarından atlayarak geldi. Bunun üzerine Peygamber (sav) kendisine, ‘Otur
cemaate eziyet ettin.’ buyurdu.’ ” 112
• Esnemek
İbni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah’tan (sav) işittim şöyle buyurdu: ‘Biriniz Cuma günü hutbe esna-
sında uyuklarsa bulunduğu yeri değiştirsin.’ ” 113

 110. Ahmed, 20721


 111. Buhari, 883
 112. Ebu Davud, 1118; Nesai, 1399
 113. Ebu Davud, 1119; Tirmizi, 526

500
CUMA NAMAZI BABI

• Mescidlerde yasaklanan davranışlar


Mescidde yapılması yasaklanan tüm davranışlar cuma namazı için de
geçerlidir. 114
G. Cuma Namazından Önce ve Sonra Sünnet Namazı
• Cuma namazından önce revatip/düzenli bir sünnet yoktur. Kişi,
imam hutbeye çıkana kadar dilediği kadar mutlak nafile kılabilir.
Selman-ı Farisi’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle bu-
yurmuştur:
“Cuma günü boy abdesti alıp mümkün olduğu kadar vücudunu iyice temiz-
lemeye çalışan, ardından saçlarını yağlayan veya evinde bulunan güzel koku-
dan vücuduna süren ve daha sonra evinden çıkıp mescide gelerek safları yar-
madan kendisine takdir edilen namazı kılan ve imamın okuduğu hutbeyi
hiç sesini çıkarmadan/kimseyle konuşmadan can kulağıyla dinleyen herkesin
bu cuma ile diğer cuma arasındaki günahları bağışlanır.” 115
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Kim, boy abdesti alır sonra da cuma namazına gider ve kendisine nasip
olduğu kadar (nafile) namaz kılar, sonra imam hutbesini bitirene kadar
susup dinler, arkasından imamla birlikte namaz kılarsa bu kimsenin o cuma
ile gelecek cuma arasındaki günahları ile buna ilaveten üç günlük günahı ba-
ğışlanır.” 116
• Cumadan sonra Allah Resûlü (sav) bazen iki bazen dört rekât kılmış-
tır. Aynı şekilde yapılmasını istemiştir.

 114. Konuya dair detaylı açıklama için bk. "Mescid Adabı", 1/552
 115. Buhari, 883
 116. Müslim, 857; Cuma namazından önce revatip sünnet yoktur. Cumayı öğle namazına kıyas
ederek, cumadan önce revatip dört rekât sünnet olduğunu söylemek; aralarında fark olmasına
rağmen iki şeyi birbirine kıyas etmektir (kıyas meal farık), ibadetler taabudidir; aklın payı yoktur.
Yüce Allah emreder biz yaparız. Taabudi emirlerde kıyas olmaz.
Allah Reslü’nün (sav) cumadan önce dört rekât kıldığına dair rivayet muhaddisler tarafından zayıf
kabul edilmiştir: İbni Mace (rh) isnadında yer alan Bakiyye ibni Velid mudellis; Mubeşşir Münkeru’l
hadis; Haccac ibni Arta ve Atiyye cumhur tarafından zayıf kabul edilmiştir. (bk. Avnu’l Ma’bûd,
1128 No.lu hadis şerhi)

501
NAMAZ KİTABI

Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:


“Resûlullah (sav), ‘Biriniz cuma namazı kıldığında cuma namazından sonra
dört rekât (nafile) namaz kılsın.’ buyurdu.” 117
Abdullah ibni Ömer (ra), cuma namazını kıldığında mescidden ayrılır ve
evinde iki rekât nafile namaz kılardı. Kendisi, “Resûlullah da (sav) böyle ya-
pardı.” 118 demiştir.
Cumayı kıldıktan hemen sonra cuma sünneti kılınmaz.
“Nafi ibni Cubeyr, Saib ibni Yezid’e (ra) haber gönderdi. Muaviye’nin (ra) na-
maz hususunda Saib de (ra) gördüğü şeyi soruyordu. O da şöyle demiştir: ‘Evet,
onunla (Muaviye ile) birlikte mescidde bulunan özel odada cuma namazı kıl-
mıştım. İmam selam verdiğinde bulunduğum yerde ayağa kalktım ve (nafile)
namaz kıldım. Kendisi, içeri girdiğinde bana haber gönderdi ve şöyle dedi: ‘Bu
yaptığını bir daha yapma. Cuma namazını kıldığında konuşmadıkça veya dı-
şarı çıkmadıkça namazın arkasından (bulunduğun yerde) bir namaz daha kıl-
ma. Çünkü Resûlullah (sav), bize böyle emretti. Konuşmadıkça veya mescidden
çıkmadıkça bir namazın arkasına bir başka namaz eklememeyi emretti.’ ’ ” 119
Allah Resûlü (sav) cuma sünnetini genelde evinde kılardı.
İbni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) ile beraber öğlen namazının öncesinde iki rekât, sonrasında
iki rekât, akşam namazından sonra iki rekât, yatsı namazından sonra iki rekât
ve cuma namazından sonra iki rekât namaz kıldım. Akşam, yatsı ve cuma na-
mazlarının (sünnetlerini) Peygamber (sav) ile beraber evinde kıldım.” 120
VI. Cuma Namazının Kılınışı
Cuma namazı için imam mescide gelir. Hutbe okuyacağı minbere çıkar.
İmam minbere çıktığında cuma için ezan okunur. İmam hutbe okur, kısa
bir ara verir, sonra ikinci hutbeyi okur. Hutbe bitince kamet okunur ve

 117. Müslim, 881


 118. Müslim, 882
 119. Müslim, 883
 120. Buhari, 1172; Müslim, 729

502
CUMA NAMAZI BABI

imam iki rekâtlık cuma namazını kıldırır. Böylece cuma namazı sonlanır.
Cuma namazının tafsilatı şöyledir:
A. Cuma Namazının Rükunları
Cuma namazının rüknu iki rekât namaz kılmaktır. Bunun dışında cuma-
ya taalluk eden tüm ibadetler cumanın sünnetleridir. 121
B. Cuma Namazının Sünnetleri
1. İmam Minbere Çıkınca Ezan Okunur
İmam minbere çıktığında fiilî olarak cuma namazı başlamıştır. İmam
minberin üstüne çıkıp oturduğunda cuma ezanı okunur. İmam oturdu-
ğu yerde ezanı bekler.
Saib ibni Yezid’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Cuma günleri ezanın okunma vakti Peygamber (sav), Ebu Bekir ve Ömer dö-
nemlerinde imamın hutbe için minbere çıkıp oturduğu ân idi. Daha sonra Os-
man, halife olunca insanlar çoğaldığı için üçüncü ezanın okunması talimatını
verdi. Bu ezan da ‘Zevra’ denen yerde okunuyordu. İşte onun bu talimatı daha
sonra yerleşik bir uygulama haline geldi.” 122
Cuma namazının tek bir ezanı vardır. Allah Resûlü (sav), Ebu Bekir ve
Ömer (r.anhuma) zamanında da tek bir ezan okunurdu. Osman (ra) döneminde
Medine genişledi. İnsanlar namaza geç kalmaya başladı. Ki Osman da (ra)
işleriyle meşgulken cumaya geç kalmıştı. Geç kalmaların önüne geçmek
için Osman (ra) ikinci bir ezan okuttu. Böylece insanların birinci ezanı du-
yup Cuma namazına hazırlanmalarını sağladı.

 121. Cumhur-u ulema hutbe okumayı cumanın rükunlarından saymıştır. Delil olarak; Allah
Resûlü’nün (sav) hutbeyi hiç terk etmemesini ve bazı delaleti kapalı nasları öne sürmüşlerdir. An-
cak Allah Resûlü’nün (sav) fiilleri, mücerred olarak bir şeyin sunniyetine/istihbabına; onu sürekli
yapmasıda onun tekidli bir sünnet olduğuna delalet eder. Bir grup fukahamızda hutbenin rükun
olduğuna dair icma nakletmişlerdir. Ancak başta Muhammed ibni Sirin ve Hasan-ı Basrî olmak
üzere tabiin büyüklerinden hutbenin rükun/farz olmadığı nakledilmiştir. Hâliyle bu görüşün
icma değil, çoğunluğun görüşü olduğu anlaşılmıştır. bk. El-Muhallâ, 3/264-265
 122. Buhari, 916; Rivayette yer alan üçüncü ezandan kasıt ezan, kamet ve Osman’ın (ra) ziyade-
ten okuduğu ezandır. Ravi, kameti de “ezan” diye isimlendirmiştir.

503
NAMAZ KİTABI

Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:


“Cuma günü Ömer ibni Hattab cemaate hutbe verirken Osman ibni Affan
Mescid’e girdi.
Ömer, ‘Ne oluyor da insanlar ezandan sonra namaza gelmekte gecikmekte-
dir!’ dedi.
Osman ibni Affan, ‘Ey müminlerin emiri! Ezan sesini işittikten sonra abdest
almaktan başka bir şey yapmadım ve hemen geldim.’ dedi.
Ömer, ‘Abdest almak gereklidir, fakat Allah Resûlü’nün (sav), ‘Sizden biri Cuma
namazına geleceği zaman gusletsin.’ buyurduğunu işitmedin mi?’ karşılığını
verdi.” 123
Çünkü ezanı duyup eve gitmek ve cumaya hazırlanmak bir süreçtir. Ha-
zırlık yaptıktan sonra gelen ya hutbeye ya da namaza yetişmektedir. Os-
man (ra) insanlar cumaya hazırlık yapsın ve namaza erken gelsin diye ikinci
bir ezan okunmasını istemiştir.
Bugün ezan hoparlörden okunduğu ve insanlar saat kullandığı için; Os-
man’ın (ra) gözettiği illet ortadan kalkmıştır. Hâliyle sünnete yani asli uy-
gulamaya dönmek gerekmektedir.
2. Cuma Hutbesi
Ezan bitttiğinde imam hutbe okumak için ayağa kalkar.
a. Cemaate selam verir 124

 123. Müslim, 845


 124. Bir toplulukla muhatap olunduğunda selam vermek; şayet araya bir fasıla girmişse tekrar
selam vermek sünnettir.
“Biriniz bir meclise vardığında selam versin. Önceki selam sonrakinden daha önemli değildir."
(Ebu Davud, 5208; Tirmizi, 2706)
Ebu Hureyre'den (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle demiştir:
“Biriniz bir kardeşiyle karşılaştığında selam versin. Eğer aralarına ağaç, duvar ve taş girer de onları
birbirinden ayırırsa onunla karşılaşınca aynı şekilde tekrar selam versin.” (Ebu Davud, 5200)
Hâliyle; mescide girişte selam vermiş olsa da hutbeye çıktığında araya ezan ve uzun bir bekle-
yiş girdiğinde yine selam verebilir. Bunun yanında Allah Resûlü’nün (sav) hutbeye başlamadan
cemaate selam verdiğine dair hadisler varid olmuştur. Bu rivayetlerin her birinin isnadında ko-
nuşulmuş, belli illetler nedeniyle zayıf kabul edilmiştir. Cumhur-u ulema bu hadislerin birbirini
takviye ettiğini ve topluca değerlendirildiğinde hasen kabul edilebileceğini söyler. (bk. Neylu’l
Evtâr, 1232 No.lu hadis şerhi)

504
CUMA NAMAZI BABI

b. Allah Resûlü, Allah’a hamdederek hutbeye başlardı


Allah Resûlü’nün (sav) konuşmaya başlarken yaptığı hamdlere örnekler;
Abdullah’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) bize bir ihtiyaç ânında nasıl hutbe okunacağını şu şekilde
öğretti:
‫ َم ْن يَ ْه ِد اللَّ ُه ف ََل ُم ِض َّل‬،‫شو ِر أَنْف ُِس َنا‬ ُ ُ ‫الْ َح ْم ُد لِلَّ ِه نَ ْستَ ِعي ُن ُه َونَ ْستَ ْغ ِف ُر ُه َونَ ُعو ُذ ِب ِه ِم ْن‬
‫ َوأَشْ َه ُد أَ َّن ُم َح َّم ًدا َع ْب ُد ُه‬،‫ َوأَشْ َه ُد أَ ْن َل إِلَ َه إِ َّل اللَّ ُه‬،‫ َو َم ْن يُ ْضلِ ْل ف ََل َها ِد َي لَ ُه‬،‫لَ ُه‬
‫ يَا أَيُّ َها ال َِّذي َن آ َم ُنوا {اتَّقُوا اللَّ َه ال َِّذي ت ََسا َءلُو َن ِب ِه َو ْالَ ْر َحا َم إِ َّن اللَّ َه كَا َن‬،‫َو َر ُسولُ ُه‬
‫َعلَ ْي ُك ْم َر ِقي ًبا‬
‫يَا أَيُّ َها ال َِّذي َن آ َم ُنوا اتَّقُوا اللَّ َه َح َّق تُقَاتِ ِه َو َل تَ ُوت ُ َّن ِإ َّل َوأَنْتُ ْم ُم ْس ِل ُمو َن‬
‫يَا أَيُّ َها ال َِّذي َن آ َم ُنوا اتَّقُوا اللَّ َه َوقُولُوا قَ ْو ًل َس ِدي ًدا يُ ْصلِ ْح لَ ُك ْم أَ ْع َملَ ُك ْم َويَ ْغ ِف ْر لَ ُك ْم‬
ً ‫ُذنُوبَ ُك ْم َو َم ْن يُ ِطعِ اللَّ َه َو َر ُسولَ ُه فَ َق ْد فَا َز فَ ْوزًا َع ِظ‬
‫يم‬
‘Şüphesiz her türlü eksiksiz övgüler Allah’a mahsustur. O’ndan yardım ve
bağışlanma isteriz. Benliklerimizin şerrinden ona sığınırız. Allah’ın hidayete
erdirdiği kimseyi saptıracak yoktur. Saptırdığını da hidayete erdirecek yoktur.
Allah’tan başka gerçek ilah olmadığına ben şahitlik ederim ve yine ben Mu-
hammed’in de O’nun kulu ve resûlü olduğuna şahitlik ederim.
‘Ey insanlar! Sizleri tek bir nefisten yaratan, ondan da eşini yaratan ve o iki-
sinden de birçok erkek ve kadın türetip (yeryüzünde) yayan Rabbinizden
korkup sakının. Kendisiyle istediğiniz Allah’tan ve akrabalık bağlarını kopar-
maktan korkup sakının. Şüphesiz ki Allah, sizin üzerinizde gözetleyicidir.’ 125
‘Ey iman edenler! Allah’tan korkup sakının ve doğru/sağlam/adil söz söyle-
yin. (Allah da buna karşılık) amellerinizi ıslah etsin, günahlarınızı bağışlasın.
Kim de Allah’a ve Resûl’üne itaat ederse, şüphesiz ki büyük bir kurtuluş ve ka-
zanç elde etmiş olur.’ 126 ’ ” 127
 125. 4/Nîsa, 1
 126. 33/Ahzâb, 70-71
 127. Ebu Davud, 2118

505
NAMAZ KİTABI

İbni Mesud’dan (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:

‫ ِم ْن يَ ْه ِد ِه اللَّ ُه ف ََل‬،‫شو ِر أَنْف ُِس َنا‬ ُ ُ ‫ َونَ ُعو ُذ بِاللَّ ِه َم ْن‬،‫الْ َح ْم ُد لِلَّ ِه نَ ْستَ ِعي ُن ُه َونَ ْستَ ْغ ِف ُر ُه‬
‫ َوأَشْ َه ُد أَ َّن ُم َح َّم ًدا‬،‫ َوأَشْ َه ُد أَ ْن َل إِلَ َه إِ َّل اللَّ ُه‬،‫ َو َم ْن يُ ْضلِ ْل ف ََل َها ِد َي لَ ُه‬،‫ُم ِض َّل لَ ُه‬
‫ َم ْن يُ ِطعِ اللَّ َه َو َر ُسولَ ُه‬،‫السا َع ِة‬ َّ ‫ أَ ْر َسلَ ُه بِالْ َح ِّق بَ ِش ًريا َونَ ِذي ًرا بَ ْ َي يَ َد ِي‬،‫َعبْ ُد ُه َو َر ُسولُ ُه‬
‫ض اللَّ َه شَ يْئًا‬ُّ ُ َ‫ َو َل ي‬،‫ض إِ َّل نَف َْس ُه‬ ُّ ُ َ‫ َو َم ْن يَ ْع ِصه َِم فَ ِإنَّ ُه َل ي‬،‫فَ َق ْد َرشَ َد‬
“Eksiksiz övgüler Allah’a mahsustur. O’ndan yardım ve bağışlanma isteriz.
Benliklerimizin şerrinden ona sığınırız. Allah’ın hidayete erdirdiği kimseyi
saptıracak yoktur. Saptırdığını da hidayete erdirecek yoktur. Allah’tan başka
gerçek ilah olmadığına, Muhammed’in de O’nun kulu ve Resûlü olduğuna şa-
hitlik ederim. Allah, onu Kıyamet’in önünde korkutucu ve müjdeleyici olarak
hak din ile göndermiştir. Kim Allah ve Resûl’üne itaat ederse doğru yolu bul-
muştur. Kim Allah ve Resûl’üne isyan ederse o kimse ancak kendisine zarar
verir Allah’a zarar veremez.” 128
c. Allah Resûlü hutbeyi ayakta okur, kısa bir ara verir, oturur, sonra
kalkıp hutbeyi tamamlardı
İbni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Sizin tıpkı bugün yaptığınız gibi Resûlullah (sav) ayakta olduğu hâlde hutbe
irad ederdi. Sonra biraz oturur ve ardından geri kalkardı.” 129
Sahabe oturarak hutbe verenlere sünnete muhalefet ettikleri için tepki
gösterirdi.
Ka’b ibni Ucre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Kendisi, Abdurrahman ibni Ümmü Hâkim oturarak hutbe verdiği sırada
mescide girmiş ve ‘Şu pis adama bakın! Oturarak hutbe veriyor! Hâlbuki Yüce
Allah, ‘Onlar, bir eğlence ya da ticaret gördüklerinde, seni ayakta (öylece) terk
edip ona yöneldiler…’ 130 buyurmuştur.’ demiştir.” 131
 128. Ebu Davud, 1097
 129. Buhari, 920; Müslim, 861
 130. 62/Cuma, 11
 131. Müslim, 864

506
CUMA NAMAZI BABI

d. Allah Resûlü’nün hutbesi coşkulu olurdu


Allah Resûlü (sav) normal şartlarda kısık sesle, ağır ağır ve her bir kelimeyi
tekrar ederek konuşurdu. Ancak hutbe konuşmalarında üslubunu değiş-
tirir; yüksek ses tonuyla, bir şeylere öfkelenmiş veya bir şeyden ürkmüş
bir gözcü coşkusuyla konuşurdu.
Cabir ibni Abdullah’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav), hutbe verirken gözleri kızarır, sesi yükselir, hiddeti artar, öyle
ki, ‘Sabahleyin veya akşamleyin ânsızın size baskın yapacaklar.’ diye orduyu
uyaran bir kimse gibi olurdu. Kendisi, şehadet parmağı ile orta parmağını bir-
leştirerek, ‘Ben, Kıyamet Günü ile şu ikisi gibi (yakın) iken peygamber gön-
derildim.’ buyurdu…” 132
e. Allah Resûlü’nün hutbesi kısa, namazı uzun olurdu
Ammar’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah’ı (sav), ‘Şüphesiz ki, bir kimsenin namazının uzun, hutbesinin kısa
olması, o kimsenin ince anlayışlı olduğunun göstergesidir. Bu nedenle namazı
uzun, hutbeyi kısa tutunuz. Şüphesiz, anlatımın bir kısmında sihir (gibi etki-
leme) vardır.’ diye buyururken işittim.” 133
Ammar ibni Yasir’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) bize hutbeleri kısa yapmamızı emrederdi.” 134
Ebu Zabye’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir gün bir adam ayakta bir konuşma yapıp sözü uzatmıştı. Amr ibni As’ta
şöyle demiştir: ‘Bu kimse sözünü fazla uzatmayıp kısa kesse idi, kendisi için
daha hayırlı olurdu. Çünkü ben Resûlullah’tan (sav) şöyle işittim, ‘Ben sözü ye-
teri kadar konuşmayı uygun gördüm –veya öyle emrolundum- çünkü özlü
konuşmak daha hayırlıdır.’ ’ ” 135
Hutbenin kısalığı bugünün şartlarına göre anlaşılmamalıdır. Bugün ya-
şadığımız hız, haz ve hayal çağında çoğu insan için beş dakika dahi uzun
 132. Müslim, 867
 133. Müslim, 869
 134. Ebu Davud, 1106
 135. Ebu Davud, 5008

507
NAMAZ KİTABI

bir süredir. Modern cahiliyenin ses ve görüntü kirliliğine maruz kalan in-
sanların sıkılma eşiği çok düşüktür. Yirmi dakikalık bir hutbe çoğu insan
için uzun ve sıkıcıdır.
Allah Resûlü’nün (sav) hutbesinin kısalığı yaşadığı dönemin şartları içinde
anlaşılmalıdır. Örnek olması açısından şu rivayeti verebiliriz:
Ümmü Hişam binti Harise’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Kâf Suresi’ni bizzat Resûlullah’ın (sav) ağzından başka bir yerden ezberleme-
dim. Kendisi her cuma bu sure ile hutbe verirdi. Bizim tandırımız ile Resûlul-
lah’ın (sav) tandırı birdi.” 136
Kâf Suresi kırk beş ayettir. Allah Resûlü’nün (sav) tertil üzere ve sonlarını
uzatarak Kur’ân okuduğu düşünülürse; kırk beş ayetin yalnızca tilaveti
dahi uzun bir süredir. Ayetlerin kısa da olsa izahı da eklendiğinde hutbe-
nin uzunluğu daha iyi anlaşılacaktır.
f. Hutbede dua edecek olduğunda ellerini kaldırmaz, işaret parmağıyla
dua ederdi
Umara ibni Ruveybe’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bişr ibni Mervan’ı minber üzerinde (konuşma sırasında) ellerini kaldırır-
ken görmüş ve bunun üzerine şöyle demiştir: ‘A llah, bu iki eli çirkinleştirsin!
Resûlullah’ı (sav) (hutbe verirken) gördüm, eliyle işaret ederken şundan fazla-
sıyla işaret etmiyordu.’ Bu sırada kendisi, başparmağı ile işaret parmağını gös-
termiştir.” 137
g. İhtiyaç duyduğunda hutbe esnasında sorulara cevap verir, hutbeye
ara verirdi
Ebu Rifaa’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber’in (sav) yanına vardım. Kendisi hutbe veriyordu, ‘Ey Allah’ın
Resûlü (sav) dinini sormaya gelmiş ve dininin ne olduğunu bilmeyen yabancı
bir kimseyim.’ dedim. Resûlullah (sav), hemen bana döndü ve hutbesini bıra-
kıp benim yanıma geldi. Bir sandalye getirildi, sanırım ayakları demirdendi.

 136. Müslim, 873


 137. Müslim, 874

508
CUMA NAMAZI BABI

Resûlullah (sav), bu sandalyeye oturdu ve Allah’ın kendisine öğrettiklerini bana


öğretmeye başladı. Bunun arkasından hutbesine dönüp sonuna kadar hutbe-
sini tamamladı.” 138
Enes ibni Malik’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Cuma günü bir kimse, borç ödeme evi tarafından mescide girerdi. Bu sıra-
da Resûlullah (sav), ayakta hutbe veriyordu. Resûlullah’ın (sav) karşısına dikildi
ve ‘Ey Allah’ın Resûlü! Hayvanlar yok oldu, geçim yolları kesildi. Allah’a dua
etsen de bize yağmur yağdırsa…’ dedi. Resûlullah (sav) ellerini kaldırdı ve şöy-
le dua etti, ‘A llah’ım, bize yağmur ver. Allah’ım, bize yağmur ver. Allah’ım, bize
yağmur ver.’ ” 139
Hutbede imama soru sormak, anlaşılmayan yeri izah etmesini istemek,
imamla konuşmak caizdir. Hutbeyi kesmek veya kesmemek, soruya cevap
vermek ya da vermemek imamın elindedir. Dilerse hutbeyi keser ve soru
sorana cevap verir; dilerse hutbeyi tamamlar, sonra cevap verir.
Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber (sav) bir mecliste toplulukla konuşurken bir bedevi gelerek ona,
‘Kıyamet ne zaman?’ diye sordu. Allah Resûlü (sav) konuşmasına devam etti.
Bazıları, ‘Peygamber (sav) adamın sorusunu duydu ama soru sorma şeklini ya-
dırgadı, bu sebeple cevap vermedi.’ derken bazıları da, ‘Peygamber (sav) adamın
sözünü duymadı.’ dediler. Peygamber (sav) konuşmasını tamamlayınca, ‘Kıya-
metin vaktini soran kişi nerede?’ buyurdu.
Adam, ‘Buradayım ey Allah’ın Elçisi!’ dedi.
Peygamber (sav), ‘Emanet kaybedildiğinde kıyameti bekle’ buyurdu.
Adam, ‘Emanet nasıl kaybedilir?’ diye sorunca.
Peygamber (sav), ‘İş ehil olmayana bırakıldığında kıyameti bekle’ buyurdu.”  140

 138. Müslim, 876


 139. Buhari, 1014; Müslim, 897
 140. Buhari, 59

509
NAMAZ KİTABI

h. Allah Resûlü’nün hutbe verdiği minber


Allah Resûlü (sav) ilk zamanlar ayakta hutbe okur, mescidde bulunan bir
kütüğe yaslanırdı. Daha sonra üç basamaklı bir minber yapıldı.
Cabir ibni Abdullah’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Ensar’dan bir kadın, Peygamber’e (sav), ‘Ey Allah’ın Elçisi! Senin için (hutbe
okurken) üzerine oturacağın bir şey yaptırayım mı? Benim marangoz bir kö-
lem var.’ dedi.
Peygamber (sav), ‘İstersen yap.’ buyurdu.
Kadın, Peygamber (sav) için minber yaptırdı. Cuma günü Peygamber (sav) yeni
yapılan minbere oturdu. Daha önce üzerine çıkıp hutbe okuduğu hurma kü-
tüğünden öyle bir ses çıktı ki neredeyse kütük parçalanacaktı. Bunun üzerine
Peygamber (sav) minberden indi, kütüğün yanına geldi ve kütüğü bağrına bastı.
Kütük susturulmak istenen çocuk gibi inliyordu. Nihayet sustu.
Peygamber (sav) şöyle buyurdu: ‘Daha önce duyduğu zikirlerden ayrı kaldığı
için ağladı.’ ” 141
Rivayetler Allah Resûlü’ne (sav) yapılan minberin üç basamaklı olduğu-
nu gösterir. 142
Allah Resûlü (sav) hutbe verdiğinde elinde tuttuğu bir asaya yaslanırdı.
Şuayb ibni Zureyk Et-Taifi’den (ra) aktarıldığına göre, şöyle demiştir:
“ ‘Resûlullah (sav) ile sohbet etmiş olan ve kendisine Hakem ibni Hazn El-Ku-
lefi denilen bir kimsenin yanında oturdum.’ bize şöyle anlatmaya devam etti,
‘Ben yedi kişiden yedincisi -veya dokuz kişiden dokuzuncusu olarak Peygam-
ber’e (sav) elçi- olarak gitmiştim. Resûlullah’ın (sav) yanına girdik ve Ey Allah’ın
Resûlü! Seni ziyarete geldik, ‘Bize hayır dua et.’ dedik. Bize veya bizim için bi-
raz hurma getirilmesini emretti. O zamanlarda durumlarımız zayıftı (gelirimiz
azdı), biz Medine’de günlerce kaldık. Resûlullah (sav) ile birlikte cuma namazı
kıldık. Resûlullah (sav) bir bastona veya yaya dayanarak ayağa kalktı. Allah’a
hamdedip hafif güzel ve bereketli kelimelerle Allah’ı övdükten sonra, ‘Ey İn-

 141. Buhari, 2095


 142. bk. İbni Mace, 1414; Darimi, 36

510
CUMA NAMAZI BABI

sanlar siz emrolunduğunuz her şeyi yapamaz ve güç yetiremezsiniz fakat orta
yoldan giderek doğru olunuz ve müjdeler size.’ buyurdu.’ ” 143
Minberde dikkat edilmesi gereken şeylerden biri; minberin safları kes-
memesidir.
Abdullah ibni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“-Kuteybe kendi rivayetinde Ebu’z Zahiriye’den, Ebu Şecere’den demiş, İbni
Ömer’i zikretmemiştir.- Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: ‘Saflarınızı düzeltiniz,
omuzlarınızı bir hizaya getiriniz, boşlukları kapatınız, kardeşinize elinizle
ve dilinizle yumuşak davranınız.’ ” 144
Sahabe safları kesen şeylerden sakınmıştır.
Abdulhamid ibni Mahmud’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir cuma günü Enes ibni Malik ile beraber namaz kıldım. Kalabalık ve izdi-
hamdan dolayı direklerin arasına sürüklendik, direklerin hizasında direklerin
arasında olmamak için kimimiz ileriye kimimiz de geriye geçtik. (Namaz bi-
tince) Enes şöyle dedi: ‘Biz Peygamber (sav) zamanında (direklerin safı kesme-
sinden) sakınırdık.’ dedi.” 145
Bugün mescidlere konan süslü, gösterişli, gereğinden fazla büyük min-
berler; mescidlerin sade olması sünnetine aykırı olduğu gibi, çoğu yerde
safın arasını bölmektedir.
3. Hutbe Dinleme Adabı
a. Hutbe okunurken kişi, yüzüyle imama yönelmelidir
Abdullah ibni Mesud’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) minberin üzerinde cemaate yöneldiği ân bizler de yüzümü-
zü ona çevirdik.” 146

 143. Ebu Davud, 1096


 144. Ebu Davud, 666; Nesai, 815
 145. Ebu Davud, 673; Tirmizi, 229
 146. Tirmizi, 509

511
NAMAZ KİTABI

Adiy ibni Sabit (ra) babasından rivayet ederek şöyle demiştir:


“Peygamber (sav) minbere çıktığı zaman cemaat, yüzlerini ona döndürürlerdi.” 147
Sahabeden İbni Ömer ve Enes’in (r.anhuma) hutbe esnasında Nebi’ye (sav)
döndükleri nakledilmiştir. 148
b. Hutbe okunurken kişi dinlemelidir
Dinlemenin alametlerinden biri de konuşana yönelmektir. Duvara yas-
lanıp başka yana bakarak hatibi dinlemek, bazen imamla aynı hizada otu-
rup karşı yöne bakmak, hutbe adabına aykırıdır. Bu durumda kişi imamı
dinlese de, beden dili dinlemiyor gibi bir görüntü çizecektir.
c. Hutbe okunurken hiçbir surette konuşulmamalıdır
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Cuma günü imam hutbe okurken yanı başında bulunan kimselere ‘susun!’
desen bile boş söz söylemiş olursun.” 149
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“Kim, boy abdesti alır sonra da cuma namazına gider ve kendisine nasip ol-
duğu kadar (nafile) namaz kılar, sonra imam hutbesini bitirene kadar
susup dinler, arkasından imamla birlikte namaz kılarsa bu kimsenin o cuma
ile gelecek cuma arasındaki günahları ile buna ilaveten üç günlük günahı ba-
ğışlanır.”  150
Konuşanı uyarmak emr-i bi’l ma’ruf olmasına rağmen, Allah Resûlü (sav)
konuşanı uyarmayı yasaklamıştır. Allah Resûlü (sav) uyarıyı dahi “lağv” diye
isimlendirmiştir. “Lağv”; boş, faydasız, gereksiz sözdür. Yani hutbe esna-
sında konuşanı uyaran boş bir iş yapmıştır. Boş işten kasıt Allah Resû-
lü’nün (sav) hadislerinde cumanın faziletletinden mahrum olmak olarak
açıklanmıştır.
 147. İbni Mace, 1136
 148. Buhari, Kitâbu’l Cuma, 28. Bab başlığı, muallak olarak
 149. Buhari, 934; Müslim, 851
 150. Müslim, 857

512
CUMA NAMAZI BABI

İbni Abbas’tan (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“İmam hutbe verirken konuşan kişi kitap taşıyan eşeğin misali gibidir. Ona,
‘sus’ diyen kişinin de cuması yoktur.” 151
Abdullah ibni Amr’dan (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle
buyurmuştur:
“Cuma namazına üç türlü kimse gelir: Konuşur gürültü çıkarır; onun nasibi
gevezeliktir; Dua etmek için gelir, Allah’a dua eder, Allah dilerse onun istedi-
ğini verir dilerse vermez; Susup kimseyi rahatsız etmeksizin hutbe dinlemeye
ve namaz kılmaya gelen, hiçbir Müslim’in omuzuna basmadan, kimseye ezi-
yet etmeden cumaya gelen kimsedir, ki bu kimsenin bu yaptıkları üç günden
fazlasıyla bir sonraki cumaya kadar yaptığı ve yapacağı günahlarına kefarettir.
İşte bu on gün meselesi Allah’ın En’âm Suresi 160. ayetinde beyan ettiği ger-
çekle uyuşur. ‘Kim bir iyilikle (Allah’ın huzuruna) gelirse ona, on katı karşılık
verilir.’ 152 ” 153
Cuma hutbesi esnasında konuşan kimseyi uyaran, boş bir iş yapar. Zira
imamı dahi dinlemeyen birinin cemaatten birini dikkate almayacağı açıktır.
Bu gereksiz bir tartışmaya dahi neden olabilir. Allah en doğrusunu bilir.
Hutbe esnasında konuşmanın yasaklanması, şer’i meseleler de dâhil tüm
meseleleri kapsar.
Ubey ibni Ka’b’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resulü (sav) cuma günü Mülk Suresi'ni ayaktayken okudu. Allah’ın, geç-
mişten gelen olaylarından bahsetti.
Ebu Derda ve Ebu Zerr beni dürterek, ‘Bu sure ne zaman indirildi? Ben bu
âna kadar hiç işitmemiştim.’ dedi.
Ubey ona işaret etti.
Namaz ve hutbe bitip çıkıp gidince soru sahibi şöyle dedi: ‘Sana, ‘Bu sure ne
zaman indirildi?’ dedim. Bana haber vermedin.’

 151. Ahmed, 2033; Hadisin sıhhatinde ihtilaf edilmiştir.


 152. 6/Enâm, 160
 153. Ebu Davud, 1113

513
NAMAZ KİTABI

Bunun üzerine Ubey, ‘Bugün kıldığın namazdan elde edeceğin sevabı bu soru
ile kaybetmiş durumdasın.’ dedi.
Soru sahibi Allah Resulü’ne (sav) gelerek aralarında geçenleri anlattı.
Allah Resulü (sav) şöyle buyurdu: Ubey doğru söylemiştir.” 154
d. Hutbe esnasında herhangi bir şeyle ilgilenilmez
“…Kim de çakıllara dokunursa lağvetmiş/boş bir iş yapmıştır.” 155
İnsanlar, Allah Resûlü’nün (sav) mescidinde toprak zemin üzerinde namaz
kılarlardı. Mescid zemininde halı yoktu. İnsanlar oturdukları yerde top-
rakla, çakıl taşlarıyla vb. şeylerle uğraşır; kendi dikkatlerini ve etrafında-
kilerin dikkatini dağıtırlardı. Allah Resûlü (sav) bu insanların konuşanlar
gibi boş, faydasız bir iş yaptıklarını söylemiştir.
Kol saati, çanta, kalem, tesbih veya zemindeki halıyla oynayarak kendi-
nin ve etrafın dikkatini dağıtanlar, bu hadisin kapsamındadırlar.
e. Hutbe esnasında gelen kişinin tahiyyetu’l mescid namazı kılması
Hutbe esnasında gelen; dilerse tahiyyetu’l mescid namazını kılar, diler-
se kılmadan oturur. Her ikisi de sünnette mevcuttur. Allah en doğrusu-
nu bilir; şu tafsilata gitmek tüm naslarla bir arada amel ve şer’i makasıda
uygunluk açısından faydalı olacaktır:
Şayet imam henüz hutbeye başlamamış, hutbeye ara vermiş veya ima-
mın/cemaatin dikkatini çekmeyi gerektiren bir durum olursa efdal olan
namazın kılınmasıdır.
Mezkûr durumlardan biri yoksa efdal olan, namazı kılmadan yerine
oturmasıdır. 156
 154. İbni Mace, 1111
 155. Müslim, 857
 156. Hadis imamlarının cumhuru hutbe esnasında mescide gelenin şer’i olarak iki rekât namaz
kılmasının gerekli olduğunu söylemiştir.
Ancak hadis imamlarından Malik (rh) ve fukahadan Kufe ehli (Hanefiler); hutbe esnasında mesci-
de gelenin hutbeyi dinlemek için oturacağını ve tahiyyetu’l mescid namazı kılmayacağını söyle-
mişlerdir.
Cumhur-u muhaddisin şu hadislere dayanmışlardır:
Cabir ibni Abdullah’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir cuma günü Resûlullah (sav) hutbe okurken mescide birisi girdi. Peygamber (sav) ona namaz

514
CUMA NAMAZI BABI

kılıp kılmadığını sordu. Adam kılmadığını söyleyince Resûlulluh (sav) ona, ‘Haydi kalk ve namaz
kıl.’ buyurdu.” (Buhari, 930; Müslim, 875)
Derler ki: Allah Resûlü (sav) hutbe esnasında gelen birinin kalkıp namaz kılmasını emretmiştir. Bu
da hükmün umumi olduğunu, hutbe/ders esnasında mescide girenin tahiyyetu’l mescid kılması
gerektiğini gösterir.
Muhaddislerden Malik (ra) ve Kufe fukahası (rh); şu delillere dayanmışlardır:
•  Emr-i bi’l ma’ruf farzdır. Buna rağmen Allah Resûlü’nün (sav) hutbe esnasında konuşanı uyar-
mayı yasaklamıştır. Tahiyyetu’l mescid namazı ise sünnettir. Hutbe esnasında farz olan bir şey
yasaklanmışsa sünnet olan şey daha öncelikli olarak yasaklanmalıdır.
Hemen belirtmeliyim ki ilk etapta akla hitap eden bu istidlal yerinde değildir. Zira bu “kıyasu’l
evla/öncelikli kıyastır”. Nassın olduğu yerde kıyasın hiçbir kıymeti yoktur. Kıyas, nassın olmadığı
yerde geçerlidir.
•  Yukarıda mezkûr Suleyk El-Gatafani hadisi mutlak değildir. Özel bir sebebe binaen söylen-
miştir. O sebep de şudur:
Ebu Said El-Hudri’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Cuma günü Peygamber (sav) hutbe okurken üstü başı perişan bir adam içeri girdi. Resûlullah (sav)
ona, ‘Namaz kıldın mı?’ buyurdu.
Adam, ‘Hayır.’ deyince,
Resûlullah (sav), ‘İki rekât namaz kıl.’ buyurdu.
Ve cemaate, sadaka vermeye teşvik edici sözler söyledi. Bunun üzerine cemaat elbiseler verdiler,
o elbiselerden iki tanesini Resûlullah (sav) o adama verdi. Ertesi cuma o adam geldiğinde Resûlul-
lah (sav) yine hutbedeydi, bu sefer yine cemaati sadaka vermeye teşvik etti.
Ravi diyor ki: ‘Önceki hafta kendisine iki elbise verilen o fakir adam elbiselerinden birini sadaka
olarak veriverdi. Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: ‘Geçen cuma pejmürde elbiselerle geldi, insanları
sadaka vermeye teşvik ettim, insanlar da elbiselerinden tasaddukta bulundular, ben de o elbi-
selerden ikisinin bu adama verilmesini emretmiştim. Bugün gelmiş, bende yine insanları sada-
ka vermeye teşvik ettim. O adam geçen hafta aldığı elbiselerden birini sadaka olarak veriverdi.’
Resûlullah (sav) o adamı azarlayarak, ‘Elbiseni al’ buyurdu.’ ” (Nesai, 1408)
Görüldüğü gibi Allah Resûlü (sav) mutlak olarak değil; bu adama özel olarak kalkıp namaz kılma-
sını istemiştir. Bu fakir adamı insanların görmesini ve ona tasaddukta bulunmasını istemiştir.
Cumhur-u muhaddisin bu hadisin bir lafzında; bu adamın üç hafta üst üste gelmesine rağmen,
Nebi’nin (sav) her hafta “kalk iki rekât namaz kıl” demesine dayanarak şöyle cevap vermişlerdir:
“Şayet Allah Resûlü (sav) insanlar bu adamı fark etsin ve ona infakta bulunsun diye, bu emri yap-
mış olsaydı; üç hafta üst üste tahiyyetu’l mescid kılmasını emretmezdi. Açıkçası bu sadra şifa bir
cevap değildir. Zira rivayetlerde görüldüğü gibi adamın ihtiyacı bitmemiş, fakirlik hâli devam et-
miştir. Allah Resûlü (sav) her hafta onu kaldırarak insanların onu görüp infak etmesini sağlamıştır.”
Geniş çaplı bu tartışmada cumhur-u ulemanın en güçlü argümanı şudur:
Şayet bu emir, infak gibi özel bir illete bağlı olsaydı Allah Resûlü (sav) şöyle demezdi:
“Sizden biri imama hutbedeyken denk geldiğinde iki rekât namaz kılsın.”
Derler ki: “Suleyk hadisi özel bir sebeple söylenmiş olsa da Allah Resûlü (sav) bunu umumi bir emir
sigasıyla söyleyerek, tüm ümmeti bağlayıcı bir talimata cevirmiştir.”
Derim ki: “Suleyk El-Gatafani hadisini yakından inceleyen, bu rivayette ravilerin tasarrufta
bulunduğunu ve hadisin manayla rivayet edildiğini görecektir. Bu hadis, sahabeden Cabir ibni
Abdullah, Ebu Hureyre, Ebu Said El-Hudri ve Sehl ibni Sa’d (r.anhum) kanalıyla gelmiştir. Büyük
çoğunluk Cabir (ra) kanalıyla geldiğinden, Cabir’in (ra) rivayetine yakından bakacağız. Cabir’den
gelen rivayetler dört kanalla bize ulaşmıştır. Birincisi ve ağırlıklı olan Amr ibni Dinar (rh) rivayetidir.

515
NAMAZ KİTABI

İkincisi; Ebu Zubeyr (rh) rivayetidir. Üçüncüsü; Ebu Sufyan (rh) rivayetidir. Dördüncüsü; Talha (rh)
rivayetidir. Çıkış kaynağı Cabir (ra) olan bu rivayet farklı lafızlara sahiptir.
Amr, ‘Nebi (sav) hutbe verirken biri geldi…’ (Buhari, 930; Müslim, 875)
Amr, ‘Sizden biri cuma günü geldiğinde imam çıkmışsa (bile) iki rekât namaz kılsın…’ (Buhari,
1166; Müslim, 875/57)
Ebu Zubeyr, ‘Suleyk, cuma günü geldi. Nebi (sav) minberin üzerinde oturuyordu…’ (Müslim,
875/58)
Ebu Sufyan, ‘Suleyk, cuma günü geldi. Nebi (sav) hutbe veriyordu.’ (Müslim, 875/59)
Talha, ‘Resûlullah (sav) hutbe verirken Suleyk geldi.’ (Ebu Davud, 1116)
Rivayetlerin bazısında Allah Resûlü (sav) hutbe verirken bu hadise yaşanmış, bazısında minberde
oturuken, bazısında hutbeye hiçbir atıf yoktur. Bazısında imam hutbe verse de namaz kılınma-
sı istenmiş, bazısında imam çıkmış olsa bile… Bu farklılık hadisin manayla rivayet edildiğini ve
lafızlardaki farklılığın manaya etki edecek derecede farklı olduğunu göstermektedir. Zira Nebi
(sav) otururken namaz kılmış olsa, hutbe esnasında namaz kılmamış olacaktır. Bu da ya imam
hutbeye başlamadan önceki oturma süresi ya da iki hutbe arasında dinlenme süresidir. Şayet
imam çıksa bile namaz kılınacaksa; imamın çıkışıyla hutbe arasında ezan okunma süresi boşluğu
vardır. O arada namaz kılınabilir. Şayet Nebi hutbe okurken gelen birine ‘Kalk, namaz kıl.’ demişse;
bu, hutbe okunurken adamın namaz kıldığını gösterir. Yine bu rivayetlerin bir kısmında Allah
Resûlü yalnızca Suleyk’le (ra) konuşup iki rekât kılmasını istemiştir. Üç ayrı yoldada Suleyk’i (ra)
uyarmakla yetinmemiş, ‘sizden biri’ diyerek talimatı umumileştirmiştir. Tüm bu farklılıklar aynı
olayda yaşanmayacağına göre, Cabir (ra) gördüğü olayı her raviye farklı bir üslupla nakletmeye-
ceğine göre; hadiste manayla rivayet olduğu ve bununda hadisin fıkhına etki ettiği bir hakikattir.
Hâliyle; cumhur-u ulemanın hadisin bir lafzıyla istidlali üzerinde düşünülmelidir.
•  Yine Allah Resûlü’nün ve ashabın hayatında benzer durumlar yaşanmış, mescide girenden
tahiyyetu’l mescid namazını kılmasını istememişlerdir.
Ebu Vakid El-Leysi’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) insanlarla birlikte mescidde otururken üç kişi mescide geldi. İkisi Peygamber’in
(sav) bulunduğu yöne yöneldi, biri başka tarafa gitti. Bu iki kişi Peygamber’in (sav) huzurunda
beklediler. Birisi halkada bir boşluk görerek oraya oturdu. Diğeri oturanların arkasına oturdu.
Üçüncüsü ise arkasını dönerek gitti. Peygamber (sav) sözünü tamamlayınca şöyle dedi: ‘Size şu üç
kişinin durumunu bildireyim mi? Birisi Allah’a sığındı, Allah da onu kendi korumasına aldı. Diğeri
hayâ etti, Allah da ondan (ona azap etmekten) hayâ etti. Üçüncüsü yüz çevirdi, Allah da ondan
yüz çevirdi.” (Buhari, 66; Müslim, 2176)
Allah Resûlü mescide gelen üç kişiye namaz kılmalarını söylememiştir. Zahir odur ki; namaz kıl-
madan oturmuşlardır.
Ömer (ra) hutbe esnasında mescide gelen Osman’a (ra) namaz kılıp kılmadığını sormamış, namaz
kılmasını da istememiştir.
Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Cuma günü Ömer ibni Hattab cemaate hutbe verirken Osman ibni Affan Mescid’e girindi.
Ömer, ‘Ne oluyor da insanlar ezandan sonra namaza gelmekte gecikmektedir!’ dedi.
Osman ibni Affan, ‘Ey müminlerin emiri! Ezan sesini işittikten sonra abdest almaktan başka bir
şey yapmadım ve hemen geldim.’ dedi.
Ömer, ‘Abdest almak gereklidir, fakat Allah Resûlü’nün (sav), ‘Sizden biri Cuma namazına geleceği
zaman gusletsin.’ buyurduğunu işitmedin mi?’ karşılığını verdi.” (Müslim, 845)
Sonuç
Konu hakkındaki delillerin farklılığı, delillerin nasıl anlaşılması gerektiği hakkında farklı metodlar;

516
CUMA NAMAZI BABI

farklı anlayışların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Her iki görüşünde zayıf kaldığı ve yapılan
itiraza doyurucu cevap veremedikleri yerler olmuştur. Daha önemlisi; sahabe içinden Osman ve
Ömer (r.anhuma) gibi tahiyyetu’l mescid namazı emrini mutlak olarak almayanlar olduğu gibi; Ebu
Said El-Hudri gibi mutlak olarak alanlar da olmuştur.
Abdullah ibni Ebi Serh’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Ebu Said El-Hudri bir cuma günü Mervan hutbe okurken mescide girdi ve namaza durdu. Gö-
revliler onu oturtmak için geldiler fakat o oturmadı, diretti ve namazı kıldı. Namazını bitirince
yanına vardık dedi ki: ‘Allah seni esirgedi neredeyse görevliler seni namaz kılmaktan engelleye-
ceklerdi.’
Bunun üzerine şöyle dedi: ‘Resûlullah’tan (sav) gördüğün bu iki rekât namazı asla terk edecek
değilim.’
Sonra Peygamber (sav) cuma günü hutbe okurken pejmürde kıyafetle bir kişinin geldiğini, Pey-
gamber’in (sav) hutbe esnasında ona iki rekât namaz kılmayı emrettiğini ve onun da kıldığını
hatırlattı.” (Tirmizi, 511)
Hâliyle konu ihtilaflıdır. Biz gönlümüzün mutmain olduğunu tercih ettik. Bu kitap tafsilata müsait
olmadığı için, orta seviyede konuya temas ettik. Konuyu tafsilatlı olarak okumak isteyenler için:
Konu hakkında cumhur-u muhaddisin delillerini ve karşı cevaplarını okumak için İbni Hacer’in
Fethu'l Bârî şerhine (Fethu’l Bârî, 930 No.lu hadis şerhi) bakılabilir. İmam Malik ve Kufe fakihle-
rinin delilleri ve karşı cevapları için; Bedruddin El-Ayni’nin, Umdetu’l Kârî şerhinden aynı bölüm
okunabilir. Bilindiği gibi Bedruddin El-Ayni (rh), Hafız ibni Hacer’le (rh) aynı dönemde kitabını yaz-
mıştır. O (rh), İbni Hacer bir bölümü bitirip neşrettiğinde hemen akabinde kendi yazdığını neşret-
miştir. Böylece birçok konuda İbni Hacer’e cevaplar vermiş, İbni Hacer onun cevaplarının bir kıs-
mına karşılık verememiştir. Cumhur-u muhaddisin görüşünü savunan ve Bedruddin El-Ayni’nin
(rh) iddialarına verilen cevaplar için Tirmizi Şarihi Mübarek Furi’nin yazdıkları (Tuhfetu’l Ehvezî,
511 No.lu hadis şerhi) okunabilir. Allah (cc) her şeyin en doğrusunu bilir.

517
NAMAZ KİTABI

4. İki Rekât Cuma Namazı Kılınır


Hutbe bittikten sonra imam minberden iner, kamet getirilir ve cuma na-
mazı kılınır. Sünnet olan cuma namazında şu sureleri okumaktır:
İbni Abbas’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber (sav), cuma günü sabah namazında Secde Suresi ile İnsân Sure-
si’ni okurdu. Peygamber (sav), cuma namazında ise Cuma Suresi ile Münafikûn
Suresi’ni okurdu.” 157
Ubeydullah ibni Ebu Rafi’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Mervan, Ebu Hureyre’yi yerine vekil bırakarak Mekke’ye gitti. Bu sırada
Ebu Hureyre bize cuma namazı kıldırdı ve Cuma Suresi’ni sonra son rekâtta
Münafikûn Suresi’ni okudu. Namazı bitirdiğinde Ebu Hureyre’ye vardım ve
kendisine, ‘A li ibni Ebu Talib’in, Kufe’de okumakta olduğu iki sureyi sen de
okudun.’ dedim.
Bunun üzerine Ebu Hureyre, ’Cuma günü Resûlullah’ı (sav) bu ikisini okurken
işittim.’ dedi.” 158
Numan ibni Beşir’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav), bayram namazlarında ve cuma namazında A’lâ Suresi ile Ğa-
şiye Suresi’ni okurdu. Bayram namazları ile cuma namazı bir güne denk gelirse
her iki namazda da yine bu sureleri okurdu.” 159
Allah Resûlü (sav) bazen birinci rekâtta Cuma Suresi'ni, ikinci rekâtta Mü-
nafikûn Suresi’ni okurdu. Bazen de birinci rekâtta Â’lâ Suresi'ni ikinci
rekâtta Ğaşiye Suresi’ni okurdu.
Cuma namazı kılınıp selam verildikten sonra cuma namazı biter.
VII. Cuma Namazıyla ilgili Meseleler
A. Cuma Namazına Gecikmek
Cuma namazının rüknu cumanın iki rekâtıdır. Cuma namazının son

 157. Müslim, 879


 158. Müslim, 877
 159. Müslim, 878

518
CUMA NAMAZI BABI

rekâtına yetişen namaza yetişmiştir. İmam selam verdikten sonra, kalkıp


bir rekât daha namaz kılar, sonra selam verir.
Kişinin rekâta yetişmiş sayılması için mutlaka Fâtiha Suresi’ni okumuş
olması lazımdır. 160
Şayet ikinci rekâtın kıyamını ve Fâtiha Suresi’ni kaçırır, rükûda veya son-
rasında yetişirse, cuma namazını kaçırmıştır. Bu durumda Allah Resû-
lü’nün (sav) emri üzere imamla beraber namaza girer. 161
İmam selam verdikten sonra kalkıp öğlen namazını kılar. Zira cuma na-
mazını kaçıran öğle namazıyla mükelleftir. 162
B. Cuma Hutbesinde Yönetici İçin Dua Etmek
• Allah Resûlü Dönemi’nde isim vererek yöneticiler için dua etme uy-
gulaması yoktu.
• Raşid Halifeler Dönemi’nde isim vererek yöneticiler için dua etme
uygulaması yoktu.
• Bu uygulamanın çıkış dönemi Roma özentisi Emeviler ve Fars özen-
tisi Abbasilerde görülmüştür. Emeviler bir yandan minberlerden Ali’ye
(ra) lanet okutturmuş, diğer yandan olmayan meşruiyetlerini elde etmek

için kendileri adına hutbe okutmuşlardır.


Sa’d ibni Ebi Vakkas’ın (ra) oğlu Amir’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Muaviye ibni Ebu Sufyan, Sa’d’a emir verdi ve ‘Ebu Turab’a (Ali ibni Ebu
Talib’e) dil uzatmaktan seni alıkoyan nedir?’ dedi.
O da şöyle dedi: ‘Resûlullah’ın (sav) onun için söylediği üç şey vardır ki, ben
 160. Konuya dair detaylı açıklama için bk. "Kıyam ve Fâtiha Suresi’ne Yetişemeyen O Rekâtı
Saymamalıdır", 2/387
 161. Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) şöyle buyurduğunu işittim: ‘Namaz için kamet getirildiğinde namaza koşarak
gelmeyin. Tam bir vakar ve sükûnet içinde yürüyerek gelin; yetişebildiğiniz kadarını birlikte kılın;
kaçırdığınız kısmı ise daha sonra tamamlayın.’ ” (Buhari, 908)
“Namaz için kamet getirildiğinde koşarak gelmeyiniz, ağır başlı olarak geliniz. Neye yetişirseniz
onu kılınız, (imam ile) kılamadığınızı sonunda tamamlayınız. Şüphesiz ki, biriniz namaza doğru
yöneldiğinde namazda sayılır.” (Müslim, 602)
 162. Bu Fâtiha Suresi’ni okumayı rekâta yetişmenin şartı sayan ve hutbeyi cumanın rüknu gör-
meyen görüşe göre zikredilen bir tafsilattır.

519
NAMAZ KİTABI

bunlardan dolayı Ali’ye asla dil uzatamam. Bu söylenilen şeylerin birinin be-
nim olması bence kızıl develere sahip olmaktan daha iyidir.
Seferlerinin birisinde Medine’de onu yerine vekil bıraktığında Ali, Resûlul-
lah’a (sav), ‘Ey Allah’ın Resûlü , çocuklar ve kadınların içerisinde geriye beni mi
bırakıyorsun?’ dediğinde. Resûlullah’ın (sav) onun için söylediği sözü duydum.
Resûlullah (sav) onun için, ‘Harun’un, Musa’nın yanındaki mevkisi senin de
benim yanımda mevkin olmasından razı değil misin? Ancak bir fark var, o da
benden sonra bir peygamberin olamayacağı.’ buyurmuştur.
Yine kendisini Hayber Savaşı’nın olduğu gün, ‘Sancağı, Allah ve Resûl’ünü (sav)
seven, Allah ve Resûl’ünün de (sav) onu sevdiği birisine vereceğim.’ diye buyu-
rurken işittim. Sancağı almak için hepimiz uzandık, ama Resûlullah (sav), ‘Bana
Ali’yi çağırın buyurdu. Ali’yi getirdiler, gözlerin de rahatsızlık vardı. Resûlul-
lah (sav), onun gözüne tükürdü ve sancağı ona verdi. Sonun da Allah ona fetih
nasip eyledi.
Yine, ‘Sana ilim geldikten sonra, her kim onun hakkında seninle tartışacak
olursa de ki: ‘Gelin çocuklarımızı ve çocuklarınızı, kadınlarımızı ve kadınları-
nızı, nefislerimizi ve nefislerinizi çağıralım. Sonra mülâane yapalım ve ‘A llah’ın
laneti yalancıların üzerine olsun.’ diyelim.’ 163 ayeti indiğin de Resûlullah (sav),
Ali’yi, Fatma’yı, Hasan ve Hüseyin’i çağırdı ve, ‘A llah’ım, işte bunlar benim ai-
lem (ehlim)’ buyurdu.’ ” 164
Ebu Hazım, Sehl ibni Sa’d’dan (ra) şöyle rivayet etmiştir:
“Mervan ailesinden bir adam Medine’ye vali atandı. Bu adam, Sehl ibni Sa’d’ı
çağırıp Ali’ye dil uzatmasını emretti. Sehl ibni Sa’d ise bunu kabul etmedi.
O da, ‘Eğer bunu kabul etmiyorsan o hâlde, ‘A llah Ebu Turab’a lanet etsin.’
de.’ dedi.
Bunun üzerine Sehl ibni Sa’d, ‘A li’nin, ‘Ebu Turab’ isminden daha çok sevdiği
başka bir ismi yoktu. Kendisi bu ismiyle çağrıldığında sevinirdi.’ dedi…” 165

 163. 3/Âl-i İmran, 61


 164. Müslim, 2404
 165. Müslim, 2409

520
CUMA NAMAZI BABI

İbni Receb El-Hanbeli (rh) Emevilerin bu davranışını şöyle açıklamıştır:


“Nitekim Mervanoğulları ve takipçileri bu hile ile insanların kendilerine mey-
letmelerini sağlıyorlar ve onların kalplerini Ali b. Ebi Talib’den, Hasan’dan, Hü-
seyin’den ve onların zürriyetinden soğutuyorlardı. Allah hepsinden razı olsun.
Osman (ra) öldürüldüğü zaman ümmet hilafete Ali’den (ra) daha layık birini
göremedi. İnsanlar ona biat ettiler. Sonra bazı kimseler Osman’ın (ra) öldürül-
mesinin büyük ve çirkin bir olay olduğunu söyleyerek -ki bu gerçekten de bü-
yük ve çirkin bir olaydır- ve böylece insanları Ali’den (ra) soğutarak hedeflerine
ulaşmaya çalıştılar.
Bunu bir de Osman’ın öldürülmesine teşvik eden ve bunun için çalışan kişi-
nin Ali (ra) olduğu iddiasını eklediler. Bu ise apaçık bir yalan ve iftira idi. Ali (ra)
böyle bir şeyin olmadığı üzerine en büyük yeminleri ediyordu ve yemininde
doğru sözlü idi. Sonra din hususunda hassas oldukları görüntüsü vererek ve
Allah’a yakınlaşmayı umarak onunla savaşa giriştiler. Ondan sonra da oğulla-
rıyla savaştılar. Allah onlardan razı olsun.
Evet, Mervanoğulları cuma günlerinde olsun diğer günlerde olsun büyük
cuma mescidlerinde minberlerde bunu (Osman’ın öldürülmesinin arkasın-
da Ali’nin olduğunu) söyleyip durdurdular ve yaydılar. Ta ki onların etbaının
kalplerine gerçeğin onların söylediği şey olduğu ve Mervanoğulları’nın, Os-
man’a yakınlıkları ve onun intikamını almış olmaları sebebiyle hilafete Ali’den
(ra) ve evladından daha layık oldukları inancı iyice yerleşti. Onlar böyle yapa-

rak insanların kalplerini kendilerine ısındırdılar, insanları Ali (ra) ile ve ondan
sonra gelen oğulları ile savaştırdılar. Böylece saltanatları sağlamlaştı. Hilafet
onlarda kaldı.
Rivayet edildiğine göre Mervanoğulları’ndan biri etrafta kimse olmadığı za-
man güvendiği birine, ‘Sahabe arasında Osman’ı, Ali’den daha çok savunan
kimse yoktu.’ demiş, o kendisine, ‘O zaman neden Ali’ye sövüyorlar?’ diye so-
runca da ‘Saltanat ancak bununla ayakta kalır.’ diye cevap vermiş.
Yani o şunu söylemek istemiştir: İnsanların kalpleri Ali ve evladından soğu-
tulmasa, Ali ve evladının Osman’a zulmetttikleri söylenmese insanların kalpleri
Mervanoğulları’na meyletmez. Çünkü insanlar Ali ve evladının güzel haslet-

521
NAMAZ KİTABI

lerini ve değerli özelliklerini bilmektelerdir. Bu yapılmadığı takdirde insanlar


onlara tabi olmak ve onlara biat etmek için can atarlar. Böylece Emeviler’in
saltanatı ortadan kalkar ve insanlar onlara itaat etmez hale gelirler.’ 166
İbni Avn (rh) bu uygulamayı Ömer ibni Abdulaziz’in (rh) kaldırdığını ve “Du-
ada kimsenin ismi geçmesin.” 167 dediğinin kendisine ulaştığını söylemiştir.
Ömer ibni Abdulaziz (rh) hem şahıslar için dua edilmesini yasaklamış hem
de Allah Resûlü’nün (sav) ailesine laneti hutbelerden kaldırmıştır. Bu çir-
kin uygulama yerine Nahl Suresi’nin 90. ayetinin okunmasını istemiştir.
“Şüphesiz ki Allah, adaleti, iyiliği, yakın akrabaya vermeyi emreder. Fuhşiya-
tı, münkeri ve (başkalarının hakkını çiğneyecek) taşkınlığı yasaklar. Düşünüp
hatırlayasınız diye size öğüt verir.” 168
• Allah Resûlü’nden (sav) sonra Raşid Hilafet otuz yıl sürmüştür. Son-
rasında Emevilerle başlayan saltanat ve istibdad/diktatörlük dönemi
başlamıştır. 169
 166. Üç Risale, Nasihat ile Kınama Arasındaki Fark, s. 77-79
 167. Es-Sunenu’l Kubrâ, 5814
 168. 16/Nahl, 90
 169. Sefine’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: ‘Peygamber’den (sav) sonra gelen halifelik otuz senedir. Sonra Al-
lah mülkünü veya mülkü dilediğine verir.’
Ravi Said diyor ki: ‘Sefine bana, ‘Şunu iyi belle’ dedi. ‘Ebu Bekir’in halifeliği iki senedir, Ömer’in ki
on, Osman’ın ki on iki senedir. Ali de aynı şekilde Peygamber’in (sav) halifelerindendir.’ Said dedi
ki: ‘Sefine’ye şöyle dedim: (Mevrenoğullarını işaret ederek) Ama şunlar Ali’nin halife olmadığını
iddia ediyorlar. O da Mervenoğullarını kastederek, ‘Zerkaoğullarının dübürleri yalan söylemiştir.’
dedi.’ ” (Ebu Davud, 4646; Tirmizi, 2226)
Huzeyfe’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Allah Resûlü (sav) şöyle buyurdu: ‘Nübüvvet sizin içinizde Allah’ın dilediği kadar devam edecektir.
Sonra dilediği zaman nübüvveti kaldıracaktır. Bunun ardından nübüvvet menheci üzere olan
bir hilafet olacaktır. Allah’ın dilediği kadar devam edecektir. Sonra dilediğinde hilafeti kaldıra-
caktır. Sonra ısırıcı mülk/saltanat olacaktır. Allah’ın dilediği kadar devam edecektir. Sonra Allah
dilediğinde kaldıracaktır. Sonra zorba bir mülk/saltanat olacaktır. Allah’ın dilediği kadar devam
edecektir. Ardından Allah dilediği zaman kaldıracaktır. Ardından nübüvvet menheci üzere hilafet
olacaktır.’ Bunları söyledikten sonra sustu.” (Ahmed, 18406)
Numan İbni Beşir’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir gün Allah Resûlü (sav) yanımıza çıktı. Biz yatsı namazından sonra mesciddeydik. Gözünü se-
maya kaldırdı. Sonra indirdi. Semada bir şey oldu zannettik. Şöyle buyurdu: ‘Dikkat edin. Benden
sonra yalan söyleyen ve zulmeden yöneticiler olacak. Kim onları yalanları konusunda doğrular,
zulümleri konusunda desteklerse benden değildir. Ben de ondan değilim. Kim de onları yalanları
konusunda doğrulamaz, zulümlerinde desteklemezse o bendendir, ben de ondanım. Dikkat edi-
niz, Müslim’in kanı ona kefarettir. Dikkat ediniz, ‘Subhanallah ve’l Hamdulillah ve Lailaheillallah
Vallahu Ekber’, kalıcı salih amellerdir.’ ” (Ahmed, 18353)

522
CUMA NAMAZI BABI

Diktatörlük ve zulüm uygulaması Ömer ibni Abdulaziz’le (rh) sonlansa


da; onun vefatından sonra tekrar devam etmiştir. Minberler zalim sultan-
ların muhaliflerine lanet okuduğu kendilerini de duayla meşrulaştırdığı,
insanların Allah’la aldatıldığı politik arenaya dönüşmüştür.
• Küfürlerinde icma edilen Ubeydiler/Fatimiler de minberlerden ken-
dilerine dua ettirerek meşruiyet kazanmaya çalışmışlardır. Bugün olduğu
gibi o günde dünyayı ahirete tercih eden kötü bilginler, minberlerden
tağutlara meşruiyet kazandırmış, onlara dua etmişlerdir. Ne ki Rabbani
âlimler bunun karşısında durmuş ve insanları uyarmışlardır.
Kadı İyad’dan (rh) şöyle rivayet edilmiştir:
“İshak bin Azire, İbni Ebi Yezid onu övdü. Çünkü ona Ubeydilerin hatiple-
rinin hükmü soruldu ve denildi ki,
‘Hatipler Sünni’dir (Ehl-i Sünnet’tir).’ İmam Azire, onlara dedi ki:
‘O hatipler dua ederken, (minberde) ‘A llah’ım sen hâkim kuluna ve yeryüzü-
nün vârislerine salât getir.’ demiyorlar mı?’
‘Evet.’ dediler.
İmam Azire şöyle dedi: ‘Peki, bir hatip, hutbesinde Allah’ı ve Resûlullah’ı (sav)
övse ve övgüsünü de güzelleştirse ve sonra Ebu Cehil cennettedir, dese kâfir
olur mu?’ deyince,
‘Evet.’ dediler.
‘Dua ettiği hâkim, Ebu Cehil’den şiddetlidir.’ dedi.
Davud’a bu meseleden soruldu.
Dedi ki: ‘Onlar için hutbe veren ve cuma günleri onlara dua eden hatipler
kâfirdir. Tevbeye çağrılmadan öldürülür. Zevcesi ona haram olur. Mirası ol-
maz, miras da alamaz. Tüm ahkâmı, kâfirlerinki gibi olur. Arkasında korkuyla
namaz kılan, namazı iade eder. Kaçma imkânı bulunduğunda orada ikamet
etmez, onun çoluk çocuğunun çok olması da ona özür olmaz.’
Keyrevan âlimlerinden El-Kiranî’ye soruldu,
‘Ubeydilerin kendilerine dua etmeye zorladığı adam ya onlara dua edecek
veya ölümü seçecek, (ne diyorsun)?’ dedi ki:

523
NAMAZ KİTABI

‘Ölümü seçecektir. Kimsenin bu konuda özrü yoktur. Ancak Ubeydiler o bel-


deye girdiğinde onların hâlini bilmeyenler müstesna. Ama hâlleri anlaşıldıktan
sonra herkese kaçmak şarttır. Orada ikamet edip kaçmadıktan sonra kimsenin
özrü yoktur. Çünkü Allah’ın şeriatının iptal edilmesinin talep edildiği yerde
ikamet etmek caiz değildir. Orada ikamet eden bazı âlimler de Müslimler din-
lerinde fitneye düşmesin diye orada bulunmaktadır.’
Cebele ibni Hamud, Rebi’ El-Ketten, Ebu Fadl El-Humusi, Mervan bin Nas-
run, Es-Sebbci, El-Cebinani, böyle söyler ve böyle fetva verirdi.” 170
Ne yazık ki bugün de camiler ve minberler, Allah düşmanı tağutların
meşruiyet kazanma aracına dönüşmüştür. Kendini İslam’a nispet eden
ülkelerin tamamında minberlerden yöneticilere ve onların gayri İslami
siyasetlerine dua edilmektedir. Hiç şüphesiz zalim ve diktatör yöneticile-
re dua edenler zalimlere meyleden fasık kimselerdir. Ancak tağutlara dua
edenler İslam’la tüm bağlarını koparmışlardır. Zira tağutu inkâr etmek ve
ondan ictinab etmek İslam’ın asıllarındandır. Bu aslı gerçekleştirmeyen
İslam’a girmiş sayılmaz.
“Dinde zorlama yoktur. Rüşd/Hak, batıldan (kesin bir biçimde) ayrılmıştır.
Her kim (reddetmek, tekfir etmek, teberrî etmek suretiyle) tağutu inkâr eder
ve Allah’a iman ederse kopması olmayan sapasağlam kulp (olan Kelime-i Tev-
hid’e) tutunmuş (ve İslam dinine girmiş) olur. Allah (işiten ve dualara icabet
eden) Semi’, (her şeyi bilen) Alîm’dir.” 171
 170. Tertîbu’l Medârik ve Takrîbu’l Mesâlik, 7/275-277
 171. 2/Bakara, 256; “İslam’ın kopmaz kulpu Kelime-i Tevhid’dir. Kişinin Kelime-i Tevhid’in eh-
linden olması ve söylediği Lailaheillallah’ın kendisine fayda sağlaması için iki şart zikredilmiştir:
Tağutu inkâr ve Allah’a (cc) iman.
Tağut, Kur’âni bir kavram olup Kur’ân’da sekiz farklı ayette geçmektedir. İslam’ın en önemli kav-
ramlarından olan tağutu reddetmek, tüm peygamberlerin ortak gündemidir.(bk. 16/Nahl, 36)
Kur’ân’a göre tağut:
Kur’ân’ın ölçüleri dışında ölçüler koyarak insanları vahyin aydınlığından küfrün karanlıklarına gö-
türen geleneksel, dinî ya da siyasi bilgi kaynağı(bk. 2/Bakara, 257)
Putlaştırılan, uğruna yaşanıp ölünen, dostluk ve düşmanlığın kendisine göre belirlendiği, meşru-
iyetini Allah’tan almayan değerler ve takip edilen yollar (bk 4/Nîsa, 76)
Allah’ın yasalarına muhalif kanun yapan ve insanları buna davet eden şahıslar ve kurumlar ile
bunların koyduğu yasalar (bk. 4/Nîsa, 60)
Allah’ın dışında ibadet edilen, Allah gibi sevilen, korkulan, gönülden itaat edilen canlı cansız var-
lıklar. (39/Zümer, 17)
Allah’a iman edip, tağutları reddetmeyen her insan tağuta iman etmiş, ona kul olmuş ve Allah’ı
inkâr etmiştir. (bk. 4/Nîsa, 51; 5/Mâide, 60)” (Tevhid Meali; 2/Bakara, 256 Açıklaması)

524
CUMA NAMAZI BABI

“Andolsun ki biz her ümmet arasında: ‘A llah’a ibadet/kulluk edin ve tağuttan


kaçının.’ (diye tebliğ etmesi için) resûl göndermişizdir. Allah içlerinden kimisi-
ne hidayet bahşetti, kimisine ise sapıklık hak oldu. Yeryüzünde gezip dolaşın
ve yalanlayanların akıbetinin nasıl olduğuna bir bakın.” 172
Şüphe yok ki tağuta dua ederek onu halkın gözünde meşrulaştıran, onu
inkâr etmemiş, ondan ictinab etmemiştir. Olsa olsa ona iman etmiş ve
onun yolunda mücadele etmiştir.
“Kendilerine Kitap’tan pay (ilim) verilen kimseleri görmedin mi? Onlar cib-
te ve tağuta iman ediyorlar ve kâfirler için: ‘Bunlar, müminlerden daha doğru
bir yol üzeredir.’ diyorlar.” 173
“İman edenler Allah yolunda savaşırlar. Kâfirler ise tağutun yolunda savaşırlar.
(Öyleyse) şeytanın dostlarıyla savaşın. Şüphesiz şeytanın hilesi pek zayıftır.” 174
• İsim vermeden, umumen İslami yönetimlere dua etmek -bugün 175
yeryüzünde İslami bir yönetim yoktur- yasaklanmamıştır. Bu umumen
yapılan dua mahiyetindedir. Allah en doğrusunu bilir.
C. Cuma Vakti Alışveriş Yapmak
Cuma vakti alışveriş yapmak yasaklanmıştır.
“Ey iman edenler! Cuma günü namaz için (ezan okunup) çağrıda bulunul-
duğunda, Allah’ı zikretmeye (namaza) koşun ve alışverişi bırakın. Şayet bilir-
seniz bu, sizin için en hayırlı olandır.” 176
Bu; cuma namazının farz olduğu kimseler için geçerlidir. Ezan okunduk-
tan sonra alışveriş terk edilmelidir. Cumanın farz olmadığı kadın, çocuk,
yolcu, cuma kılmayanlar… alışveriş yapabilirler. Onların cuma ezanı du-
yunca namaza koşmak sorumluluğu yoktur. Alışverişinin yasaklanması
namazdan alıkoyduğu içindir. Namazla mükellef olmayanın alışveriş ya-
sağıyla mükellefiyeti yoktur.

 172. 16/Nahl, 36
 173. 4/Nîsa, 51
 174. 4/Nîsa, 76
 175. M 2021
 176. 62/Cuma, 9

525
NAMAZ KİTABI

D. Cumadan Geri Kalmayı Meşrulaştıran Özürler


Cemaat namazından geri kalmayı meşrulaştıran şer’i özürler, cuma na-
mazı için de geçerlidir. 177
E. Cuma Günü (ve Ölüm İlanlarında) Okunan Salâ
“Salâ” özel münasebetler de farklı makam ve lafızlarla okunan salavattır.
Genelde bir ölünün vefatını duyurmak, cuma günü, kandiller ve bazı yer-
lerde akşam namazı dışındaki ezanların akabinde okunur.
Bu gibi münasebetlerle salâ okumak; Allah Resûlü (sav) ve Raşid Halife-
ler döneminde bilinen bir uygulama değildir. Asr-ı Saadet’ten çok sonra
gösterişçi dindarlığın yayıldığı, sünnete ittibanın (bilinç) kaybolduğu bir
dönemde ortaya çıkmış bidatlerdendir. 178

 177. Konuya dair detaylı açıklama için bk. "Cemaatten Geri Kalmayı Meşru Kılan Şer’i Özürler",
2/333
 178. Bu bidatin ortaya çıkış sürecine dair şunlar kaydedilmiştir;
Emeviler döneminde Mısır valisi Mesleme ibni Muhalled, çan seslerinden rahatsız olmuştur. Ezan
vakti çan sesini yasaklamış, ezan dışında çan sesi duymamak için ezanları uzatmıştır. Gece yarı-
sından başlayarak fecir vaktine kadar ezan uzatılmıştır.
Abbasiler döneminde birazda Şiilere nazire yapılarak (onlar ezanda imamlarına selam ederler)
ezan sonrasında Allah Resûlü’ne (sav) salât okunmuştur. Belli bir makam olmaksızın yalnızca “Es-
Salâtu ve’sselamu aleyke ya Resûlullah” denmiştir.
Ahmed ibni Tolun Mısır’ı aldığında (254/868) Emevilerin başlattığı gece yarısından fecre kadar
süren uzun ezan okuma uygulamasını kaldırmış, farklı bir uygulama getirmiştir. Buna göre on iki
ayrı müezzin, sabaha kadar nöbetleşerek, yüksek sesle tekbir, tehlil, tesbih getirmiş (kendilerin-
ce) Allah’ı zikretmişlerdir. Selahaddin Eyyubi Mısır’a gelince (1171) yeni bir kadı tayin etti. Kadı
minarelerden okunan tesbihlere ek olarak, “mürşide” ismiyle maruf akide manzumesini okuttu.
Ayrıca bu dönemde sabah, cuma ve akşam namazları dışındaki ezanlarda, ezana ek olarak Ne-
bi’ye salât ve selam okutulmuştur.
Memlüklüler (700/1301) insanlar cumaya hazırlık yapsın düşüncesiyle, cuma namazı öncesinde
salâ okuma uygulamasını getirmişlerdir. Daha sonra bunu vakit namazı ezanlarından sonra ya-
pılmışlardı.
Salânın yaygınlaşması, farklı güfte ve bestelerle icra edilmesi, okuma alanın genişlemesi Osmanlı
döneminde olmuştur. Zira Osmanlılar dinî (!) musiki konusuna özel bir önem vermiş ve Osmanlı
musikişinas salâ meselesine ihtimam göstermişlerdir. (Tafsilatlı bilgi için bk. İslam Tarihi ve Me-
deniyetinde Salâlar ve Salavatlar (Anadolu örneği), Fatih Koca)
Yukarıda görüldüğü gibi “salâ” Allah Resûlü (sav) ve Raşid Halifeler döneminde yoktu. Ezana ek
olarak salâ vb. şeyler okunması Asr-ı Saadet’ten sonra ortaya çıkmıştır. Her gelen yeni bir şey
ekleyerek, bu gediği genişletmiş ve bugünkü formunu almıştır. Bugün birçok insan salâyı dinden
ve sünnet zannetmekte, salâ okumayı kabul etmeyen, sünnet hassasiyetine sahip müezzinlere
dinden çıkmış gözüyle bakmaktadır. Ezanla oynamak; ilk olarak çan sesinden rahatsız olmakla
başlamıştır. Oysa o güne dek sahabeler birçok yerde çan sesi duymuş fakat böyle bir uygulamaya
gitme gereği duymamıştır. Yine ezana salât eklenmesi Şiilerin ihdas ettiği bir bidate karşı gelişti-

526
CUMA NAMAZI BABI

rilmiştir. Oysa Şiilerin ihdas ettiği bir bidate karşı yapılması gereken; sünnete dönmek olmalıydı.
Bidat karşısında yeni bir bidat ihdas etmek değil!
Din; Allah’ın Resûlü’ne (sav) öğrettiği ve Resûl’ün (sav) bize tebliğ ettiği şeydir. Resûl’ün vefatıyla
beraber din tamamlanmıştır. Tamamlanan şeye ek yapma gayreti; kişinin dinin tamamlanma-
dığına inandığının veya Allah Resûlü’nün (sav) bıraktığı dinin yeterli olmadığını düşündüğünü
gösterir. Zira her Müslim’in vazifesi dini muhafaza etmek, sünnete ittiba etmek ve Resûl’e (sav)
imanı gereği onun (sav) mirasıyla yetinmektir.
Allah Resûlü (sav) sünnetle yetinmeyen ve din alanında yenilikler çıkaranların amellerinin redde-
liceğini haber vermiştir.
“Kimin yaptığı amel, bizim yolumuz üzere olmazsa o amel reddedilir.” (Müslim, 1718)
“Kim dinimizde olmayan bir amel çıkarırsa o amel reddedilir.” (Buhari, 2697; Müslim, 1718)

527
BAYRAM NAMAZI BABI

Bayram Günlerinde Yapılan Salih Ameller


• Bayram İçin Süslenmek
• Bayram İçin Gusletmek
• Tekbir Getirmek
• Özel Bir Sebep Olmadıkça Silah Taşımamak
• Bayramlaşmak

Bayram Namazının Hükmü


• Bayram Namazı Farzdır

Bayram Namazına Gelirken Yapılacak Sünnetler


• R amazan Bayramı’nda Yemek Yedikten Sonra Kurban
Bayramı’nda Yemek Yemeden Namaza Çıkmak
• Farklı Yollardan Namaza Gitmek/Dönmek

Bayram Namazının Kılınış Şekli ve Hutbe


• İlk Rekâtta Yedi Tekbir Getirilir, Sonra Kur’ân Okunur
• İkinci Rekâtta Beş Tekbir Getirilir, Sonra Kur’ân Okunur
• Bayram Namazında Her Tekbirle Beraber Elini Kaldırmak da
Terk Etmek de Caizdir
• Bayram Namazının Kıraati Sesli Olur
• Bayram Namazı Kılındıktan Sonra Hutbe Okunur. Hutbeyi
Namazın Önüne Almak Sünnete Aykırıdır
• Bayram Namazının Hutbesini Dinlemek Bir Zorunluluk
Değildir, Sünnettir

Bayram Namazının Vakti


• Bayram Namazının Vakti, Kuşluk Namazının Vaktidir
• Bayram Namazının Son Vakti, Öğle Namazı Vakti Girinceye
Kadardır
Bayram Namazının Vaktini Kaçırmak
• Bayram Namazı Vaktinin Toplu Olarak Kaçırıldığı Öğleden
Önce Öğrenilirse O Gün, Öğleden Sonra Öğrenilirse Ertesi
Gün Namaz Kılınır; Her İki Şekilde de Oruç Bozulur
• Şer’i Bir Özür Nedeniyle Fert Olarak Bayram Namazı
Kaçırılırsa İster Münferit İster Ferdî Olarak İki Rekât Namaz
Kılınır

Bayram Namazıyla İlgili Meseleler


• Bayram Namazı İçin Ezan ve Kamet Yoktur
• Musallaya (veya Mescide) Gelenler Revatip Bir Sünnet
Kılmazlar
• Musallaya (veya Mescide) Gelenler Yalnızca Bayram Sünneti
Olan Teşrik Tekbirlerini Getirirler
• Cuma ve Bayram Aynı Güne Denk Geldiğinde İmam İsterse
Bayram Namazını da Cuma Namazını da Kıldırır. Dilerse
Yalnızca Bayram Namazını Kıldırmakla Yetinir, O Gün Cuma
Kılınmaz
• Bayram Namazı Kılındığı İçin Cuma Namazı Kılınmayacaksa
O Gün Öğle Namazı Kılınır
BAYRAM NAMAZI BABI

I. Ramazan ve Kurban Bayramı

B ayram; a-v-d kökünden (i’yd) türemiştir. Kelimenin kök anlamı dön-


mek, dönüldüğü için tekrar etmektir. Kendisinde toplanılan her gün
i’yd, yani bayramdır. Âdeta insanlar her yıl ona döndüğü (kutladığı) veya
o, her yıl insanlara döndüğü (tekrar ettiği) için böyle isimlendirilmiştir.
Bazısıda insanlar ona alıştığı/âdet edindiği için (i’tiyad) böyle isimlendi-
rildiğini söylemiştir. 1
Her toplumun yücelttiği, değer verdiği, kutladığı… özel günleri vardır.
Allah Resûlü (sav) geldiğinde Araplarında yücelttikleri ve toplumca kutla-
dıkları bayramları vardı. Allah Resûlü’nden (sav) önce bayramlar toplum-
sal bağları güçlendirmek ve eğlence amaçlı kutlanıyordu. Hayatı “Allah’a
kulluk” esası üzerine düzenleyen İslam, bayram/özel gün anlayışına el attı
ve bayram anlayışını tashih etti. Tüm kavmî ve dinî bayramları iptal etti.
Onların yerine iki bayram getirdi.
Enes ibni Malik’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) Medine’ye geldiğinde Medinelilerin iki şenlik günleri vardı.
O günlerde oyun oynar ve eğlenirlerdi. Peygamber (sav), ‘Bugünler neyin ne-
sidir?’ diye sordu.
Onlar da, ‘Cahiliye döneminde bugünlerde şenlik yapar eğlenirdik.’ dedi-
 1. bk. Mekâyîsu’l Luğa, 4/183, a-v-d maddesi

531
NAMAZ KİTABI

ler. Bunun üzerine Resûlullah (sav), ‘Şüphesiz Allah bu iki günümüzü bunlar-
dan daha hayırlı iki güne tebdil edip değiştirdi. Ramazan Bayramı ve Kurban
Bayramı.’ buyurdu.” 2
İslam’ın bayram anlayışı cahiliyenin bayram anlayışından farklıdır. Bu
farkları şöyle sıralayabiliriz:
• İslam bayramı belli bir kavme ait değildir; belli bir coğrafyayı tem-
sil etmez. O, İslam’a müntesip tüm halkların ortak bayramıdır. O gün
bütün İslam ümmeti birlikte eğlenir, birlikte mutlu olur. Cahiliye bay-
ramları gibi bir ırkın, devletin veya coğrafyanın özel bayramı değildir.
• İslam; bayramı yeme, içme, eğlence olarak kabul eder. İnsanın fıtri ih-
tiyaçlarından olan haz duygusunu meşru yoldan tatmin etmesini sağlar.
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Ensar’dan iki kız çocuğu yanımda bulunuyor ve Ensar’ın Buas Savaşları ile il-
gili olarak söylediği şarkılar söylüyorlardı. Fakat bunlar şarkı söylemeyi meslek
hâline getirmiş şarkıcılar değildi. Bu sırada Ebu Bekir içeriye girdi ve (kızgın bir
şekilde), ‘Resûlullah’ın (sav) evinde şeytan işi çalgılar ha! Bu ne hâl böyle!’ diye
çıkıştı. O gün bir bayram günüydü ve Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: ‘Ey Ebu
Bekir, her toplumun bir bayram günü vardır, bu da bizim bayramımızdır.’ ” 3
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir gün Resûlullah (sav) odama gelmişti. O sırada yanımda iki kız çocuğu var-
dı ve Buas Savaşları'nı anlatan şarkılar/marşlar söylüyorlardı. Peygamber (sav)
döşeğe uzandı ve yüzünü diğer tarafa çevirdi. Bir süre sonra Ebu Bekir geldi ve
beni, ‘Resûlullah’ın (sav) yanında şeytan işi çalgılarla eğleniyorsunuz, öyle mi?’
diye azarlamaya başladı. Bunun üzerine Resûlullah (sav) ona yönelerek, ‘Rahat
bırak çocukları!’ dedi. Ben de Ebu Bekir’in boş bir ânından faydalanıp çocuk-
lara gözümle işaret ettim ve çıktılar.” 4
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir bayram günüydü. Habeşliler mızrak ve kalkanlarla halay çekip oynu-
yorlardı…” 5
 2. Ebu Davud, 1134; Nesai, 1556
 3. Buhari, 952
 4. Buhari, 949
 5. Buhari, 950

532
BAYRAM NAMAZI BABI

Ancak İslam hayatı “Allah’a kulluk” üzere inşa eder. Bir bayramı “oruç”
ibadetinin sonuna, birini de “hac” ibadetinin içine yerleştirir. Her iki bay-
ram gününe namazla başlar ve bayram boyunca tekbir getirilmesini ister.
Böylece Müslim eğlenirken dahi Allah’a kul olduğunu unutmaz. İnsani/
beşerî bir faaliyetini dahi Allah’a (cc) kulluk şuuruyla yerine getirir. Dünya
ve ahiret hayatı arasında denge kurar; ne dünyevi hazlar için ahiret haya-
tını; ne de ahiret nimetleri için dünyevi hazları ihmal eder. Meşru daire
içerisinde, Allah’a kul olduğu bilinciyle fıtri ihtiyaçlarını giderir.
• İslam bayramında yardımlaşma vardır. Ramazan bayramında fıtır sada-
kası ve zekât; 6 kurban bayramında kurban etini dağıtmak bunun örnek-
lerindendir. Cahili bayramlarda aslolan eğlence ve israftır. Bu nedenle
cahili bayramlar sınıfsaldır. İsraf ve eğlenceye iştirak edecek ekonomik
gücü olanlar bayrama katılır. İslami bayramlar merkeze yardımlaşmayı
aldığından; zengin veya fakir olduğuna bakmaksızın her insan bayra-
ma katılır. Ayrıca israf ve harcama söz konusu olmadığından ve bayram
kutlamaları mescidde veya herkese açık musallada/namazgâhta yapıl-
dığından; bayram eğlencesine katılmanın bir masrafı yoktur.
II. Bayram Günlerinde Yapılan Salih Ameller
Bayram gününe/günlerine özel salih ameller vardır. Şer’i bir özür ne-
deniyle bayram namazı kılınmamış olsa dahi, sırf bayram olduğu için bu
ameller yapılır.
A. Bayram İçin Süslenmek
“Ey Âdemoğulları! Her mescid yerinde ziynetlerinizi alın. (Güzelce giyinin,
müşrikler gibi çıplak ibadet etmeyin.) Ve yiyiniz, içiniz, israf etmeyiniz. (Çün-
kü) O, israf edenleri sevmez. De ki: ‘A llah’ın kulları için çıkardığı süsü ve te-
miz rızıkları kim haram kılmıştır?’ (Ve yine) de ki: ‘O, dünya hayatında iman
edenler içindir. Ahirette ise sadece iman edenleredir.’ Böylece bilen bir toplu-
luk için ayetleri detaylı bir şekilde açıklarız.” 7

 6. Zekâtın Ramazan'da verilmesi zorunlu değildir. Ancak bir gelenek olarak insanlar Rama-
zanda zekât vermeyi âdet edinmiştir.
 7. 7/A’râf, 31-32

533
NAMAZ KİTABI

Abdullah ibni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:


“Bir gün Ömer, çarşıda satılmakta olan ipek bir cüppe gördü ve onu alıp
Resûlullah’a (sav) getirerek şöyle dedi: ‘Ey Allah’ın Resûlü, şu ipek elbiseyi sa-
tın alın ve cuma günleri ile heyetleri kabul ettiğiniz günlerde giyinin;
daha güzel bir izlenim verirsiniz!’
Bunun üzerine Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: ‘Bu elbiseyi ancak bundan hiç-
bir nasibi olmayan kimseler giyer.’
Ömer, Allah’ın dilediği kadar bekledi. Daha sonraki günlerde Resûlullah (sav)
ona ipek bir cüppe gönderdi. Bunun üzerine Ömer cüppeyi alarak Resûlul-
lah’a (sav) gelip, ‘Ey Allah’ın Resûlü, siz ipek elbise hakkında, ‘Bu elbiseyi ancak
bundan hiçbir nasibi olmayan kimseler giyer.’ buyurmuştunuz fakat şimdi bana
bu cüppeyi gönderdiniz!’ deyince Peygamber (sav) şöyle buyurdu:
‘Bu cüppeyi satarsın veya bununla bir ihtiyacını giderirsin…’ ” 8
Ömer (ra), Allah Resûlü’nün (sav) bayram ve resmî heyetler için giyeceği
özel bir elbise almasını önermiştir. Nebi (sav) onun bu fikrine sessiz kalarak
ikrar etmiş; ancak önerdiği elbise ipek olduğundan o muayyen elbiseyi
giymeye karşı çıkmıştır. Bu da bayramlar, misafirler (veya özel heyetler)
için güzel elbise giyip süslenmenin sünnet olduğunun delilidir. Sahabe-
den Abdullah ibni Ömer (ra), bayram günü en güzel elbisesini giyerdi. 9
B. Bayram İçin Gusletmek
Zâzân’dan (rh) şöyle rivayet edilmiştir:
“Adamın biri Ali’ye (ra) gusülden sordu.
O da, ‘Diliyorsan hergün yıkan.’ dedi.
Adam, ‘O gusülden (özel olan ibadet olandan) soruyorum.’ dedi.
Ali (ra), ‘Cuma günü, arefe günü, Kurban ve Ramazan/Fıtr bayramı günü diye’
cevap verdi.” 10

 8. Buhari, 948; Müslim, 2067


 9. Es-Sunenu’l Kubrâ, 6143
 10. Es-Sunenu’l Kubrâ, 6124

534
BAYRAM NAMAZI BABI

Abdullah ibni Ömer (ra) bayram için guslederdi. 11


Daha önce de geçtiği gibi; insanların bir araya geldiği yerlerde yıkanmak,
temiz olmak Allah Resûlü’nün (sav) tavsiyesidir. Zira temizlik imandandır;
Allah (cc) temizdir temiz olanı sever. Kullarını temiz görmek ister. Buna ek
olarak insanların bir araya geldiği günlerde temiz olmak kul hakkına ria-
yettir. Kimsenin bir başkasına eza etme hakkı yoktur.
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) zamanında insanlar gerek evlerinden gerekse Medine’ye dört
mil mesafedeki veya daha uzak bölgelerdeki yerleşim birimlerinden (Avali)
nöbet usulüyle cuma namazına gelirlerdi. Bunlar namaza üstleri başları toz
içinde gelirlerdi. Terledikleri için toz toprak vücutlarına iyice yapışırdı ve be-
denlerinden ter kokusu yayılırdı. Bir defasında bunlardan birisi Resûlullah’ın
(sav) yanına geldi. Ben de orada bulunuyordum. Peygamber (sav) o şahsa şöyle

buyurdu: ‘Bari bugün için iyice temizlenseniz, ne kadar iyi olur!’ ” 12
C. Tekbir Getirmek
Yüce Allah her iki bayramda Müslimlerin O’nu zikretmesini, hususen
tekbir getirmelerini istemiştir.
Ramazan orucunu emrettikten sonra şöyle buyurmuştur:
“Ramazan ayı! O ay ki insanlara yol gösteren, hidayet ve furkandan apaçık de-
liller barındıran Kur’ân, o ayda indirilmiştir. Sizden o aya yetişen oruç tutsun.
Sizden her kim hasta ya da yolcu olursa (oruç tutmadığı günlere karşılık) başka
günlerde (oruç tutsun). Allah sizin için kolaylık diler, zorluk dilemez. (Bu ko-
laylaştırma) sayılı günleri tamamlamanız ve sizi hidayet etmesinden ötürü
Allah’ı yüceltip/en büyük olarak bilmeniz ve şükretmeniz içindir.” 13
Ramazanı tamamlandıktan sonra yani son iftarla beraber kişi Allah’ı (cc)
tekbir etmeye başlayabilir. Ramazan Bayramı bitene kadar devam eder. 14

 11. Muvatta, 488; Es-Sunenu’l Kubrâ, 6125


 12. Buhari, 902; Müslim, 847
 13. 2/Bakara, 185
 14. İslam örfünde Ramazan Bayramı bir gündür. Bu nedenle ikinci günden itibaren Şevval
orucu tutulmasına müsaade edilmiştir. Hâliyle Ramazan bayramı tekbiri birinci günle sınırlıdır.

535
NAMAZ KİTABI

Kurban bayramıyla ilgili şöyle buyurur:


“Allah’ı sayılı günlerde (Kurban Bayramı’nın 2, 3, ve 4. günlerinde) anın.” 15
Abdullah ibni Abbas (ra) sayılı günlerin “Kurban Bayramı” günleri oldu-
ğunu söylemiştir. 16
Kurban tekbirlerinin ne zaman başlayacağı ve ne zaman sonlanacağı ko-
nusunda Allah Resûlü’nden (sav) bir nas yoktur. Bu konuda en sahih riva-
yetler Ali ve İbni Mesud’dan (r.anhuma) gelen (kendi görüşleri olan) rivayet-
lerdir. Buna göre Kurban Bayramı tekbirleri arefe sabah namazında başlar.
Kurban Bayramı'nın (mina günleri) sonunda biter. 17
Şakik’ten şöyle rivayet edilmiştir:
“Ali (ra), arefe sabahında sabah namazının akabinde tekbirlere başlardı. Tekbir-
leri, imam son teşrik gününde namaz kılana kadar da sonlandırmazdı. Sonra
ikindi namazından sonra da tekbir getirirdi.” 18
Yahya ibni Said’den şöyle rivayet edilmiştir:
“İbni Abbas arefe sabahından son teşrik gününün ikindi namazına kadar tek-
bir getirirdi.” 19
Umeyr ibni Said’den şöyle rivayet edilmiştir:
“İbni Mesud bize geldi. Arefe günü sabah namazından son teşrik gününün
ikindi namazına kadar tekbir getiriyordu.” 20
Bu iki bayramda getirilecek tekbirler, yüksek sesle olmalı; evde, işte, çar-
şıda namazların akabinde tekbir getirilmelidir.
Buhari (rh) şu eserleri nakleder:
“Mina Günlerinde ve Arafata Giderken Tekbir Getirmek
Ömer Mina’da iken çadırından yüksek sesle tekbir getirir ve mescidde bu-

 15. 2/Bakara, 203


 16. Buhari, Kitâbu’l İydeyn, 11. Bab başlığı, muallak olarak
 17. bk. Fethu’l Bârî, Kitâbu’l İydeyn, 12. Bab başlığı şerhi
 18. El-Mustedrek, 1113
 19. El-Mustedrek, 1114
 20. El-Mustedrek, 1115

536
BAYRAM NAMAZI BABI

lunanlar onun sesini duyup tekbir getirmeye başlardı. Daha sonra da çarşı
pazardaki ahali tekbir getirirdi. Bu şekilde tekbirler Mina semalarında dalga
dalga yayılırdı. Abdullah ibni Ömer de bugünlerde Mina’da iken her yerde na-
mazların arkasından, yatağında yatarken, çadırının içinde iken, otururken ve
yürürken tekbir getirirdi. Meymune de Kurban Bayramı gününde tekbir ge-
tirirdi. Kadınlar Ebân ibni Osman ile Ömer ibni Abdulaziz’in arkasında teş-
rik günlerinin gecelerinde erkeklerle birlikte mescidde tekbir getirirlerdi.” 21
Yalnızca bayram namazı kılınan yerlerde tekbir getirmek, onun dışında
tekbirleri terk etmek sünnete aykırıdır. Asr-ı Saadet’te bayram boyunca,
her yerde, bireysel ve toplu olarak kadın ve erkek birlikte tekbir getirirdi.
Allah Resûlü’nden (sav) özel bir tekbir sigası varid olmamıştır. Sahabeden
muhtelif sigalar varid olmuştur. Bu da aslolanın tekbir getirmek olduğu-
nu, dileyenin dilediği sigayla Allah’ı (cc) tekbir edebileceğini gösterir. Al-
lah en doğrusunu bilir.
D. Özel Bir Sebep Olmadıkça Silah Taşımamak
İbni Abbas’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber (sav) düşmanla karşılaşma tehlikesi olmadığı sürece İslam mem-
leketlerinde bayram günlerinde silah taşımayı yasaklamıştır.” 22
Said ibni Cubeyr’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Abdullah ibni Ömer’in ayağının yan tarafına mızrak saplandığı zaman ben
de Mina’da onun yanındaydım. Ayağı üzengiye yapışıp kalmıştı. Ben inip mız-
rağın ucunu çıkardım. Daha sonra Haccac onun ayağına mızrak saplandığını
öğrenip ziyaretine geldi ve, ‘Bu mızrağı ayağına saplayanı bir bilsek…’ deyin-
ce İbni Ömer ona şu cevabı verdi:
‘Mızrağı ayağıma saplayan sensin!’
Haccac şaşırdı ve ‘Nasıl yani?’ dedi.
Abdullah ibni Ömer ona, ‘Sen silah taşınmaması gereken ve daha önce hiç
taşınmayan bir günde silah taşınmasına müsaade ediyorsun ve Harem bölge-

 21. Buhari, Kitabul İydeyn, 12. Bab başlığı


 22. İbni Mace, 1314

537
NAMAZ KİTABI

sine silah sokulmasına ses çıkarmıyorsun. Hâlbuki daha önce Harem’e silah
hiç sokulmazdı.’ ” 23
Bugün silah taşımak, başkalarını korkutacağı ve eziyet vereceği için
(özellikle kesici aletler) yasaklanmıştır. Ancak düşman tehlikesi söz ko-
nusu olursa silah taşınmasında bir beis yoktur.
E. Bayramlaşmak
Bayram günü karşılaşanların birbirini tebrik etmesi, kutlaması, birbiri-
ne duacı olması güzel şeylerdendir. “Allah bizden ve sizden (amellerimizi)
kabul etsin.” “Bayramınız mübarek olsun.” “Hayırlı bayramlar” gibi cümleler;
kalpleri birbirine ısındıran, insanların birbirine güzel söz söylemesi ba-
bındandır. Allah (cc) şöyle buyurur:
“…insanlara güzel söz söyleyin…” 24
Ayrıca bu, insanların birbiri için dua etmesi babındandır. İslam dua et-
meyi teşvik etmiştir. 25
 23. Buhari, 966
 24. 2/Bakara, 83
 25. Bir grup âlim bu konuyu bir örf olarak değilde ibadet olarak değerlendirmiştir. Hâliyle bu
tür cümlelerin meşru olup olmadığını tartışmaya açmışlardır. Hiç şüphesiz din hususunda has-
sasiyet güzeldir. Ancak insanların bayramlaşması muamelat babındandır ve muamelatta aslolan
İslam yasaklamadığı müddetçe; örfün ve alışkanlıkların geçerli olmasıdır.
Özellikle “Allah bizden ve sizden (amellerimizi) kabul etsin.” cümlesine dair farklı rivayetler varid
olmuştur.
•  Vesile ibni Eska (ra) Allah Resûlü’ne (sav) bu cümleyi söylediğini Nebi’ninde (sav) ona icabet
ettiğini nakletmiştir. (Es-Sunenu’l Kubrâ, 6294) Bu rivayet zayıftır. Senedinde Muhammed ibni
İbrahim Eş-Şami vardır. Zehebi bu şahsın yalancılıkla muttehem olduğunu söylemiştir. (El-Mu-
hezzeb fî İhtisâri’s Suneni’l Kebîr, 5594) Hafız ibni Hacer de hadisin zayıf olduğunu söylemiştir.
(Fethu’l Bârî, Kitâbu’l İydeyn, 3. Bab başlığı şerhi)
•  Ubade ibni Samit (ra), Allah Resûlü’ne (sav) bu cümleyi sorduklarını, onunda (sav), “Bu Ehl-i Ki-
tab’ın fiilidir.” (Es-Sunenu’l Kubrâ, 6297) dediğini ve bunu kerih gördüğünü aktarır. Zehebi (rh) bu
rivayette inkita/kopukluk olduğunu söyler. (El-Muhezzeb fî İhtisâri’s Suneni’l Kebîr, 5596) Buhari
(rh) hadisin ravilerinden Abdulhalik ibni Zeyd’in “munkeru’l hadis” olduğunu söyler.
•  Hafız ibni Hacer der ki: “Muhamiliyat'ta hasen isnadla şu bize rivayet olundu, ‘Allah Resû-
lü’nün ashabı bayram günü karşılaşınca ‘Allah bizden ve sizden (amellerimizi) kabul etsin.’ derler-
di.’ ” (Fethu’l Bârî, Kitâbu’l İydeyn, 3. Bab başlığı şerhi)
•  Ömer ibni Abdulaziz’in (rh) azadlı kölesi Edhem şöyle der: “Ömer ibni Abdulaziz’e bayramlarda
‘Allah bizden ve sizden (amellerimizi) kabul etsin.’ derdik. Bize karşılık verir, (bu sözümüzü) inkâr
etmezdi.” (Es-Sunenu’l Kubrâ, 6296)
Bu söz İmam Malik’e (rh) sorulmuş; o da, “Bu yapılagelen bir uygulamadır.” demiştir. (El-Muğnî,
2/296)

538
BAYRAM NAMAZI BABI

III. Bayram Namazının Kılınması


A. Bayram Namazının Hükmü
Bayram namazının kılındığı yerlerde bayram namazına iştirak etmek zo-
runlu olur. Zira bayram namazı, racih olan görüşe göre farzdır.
• Allah Resûlü (sav) bayram namazını hiç terk etmemiştir. Ondan sonra
Raşid Halifeler de bayram namazını terk etmemiştir.
• Allah Resûlü (sav) namazı kılmasalar dahi, tüm Müslimlerin bayram
alanında hazır bulunmasını emretmiştir.
Ümmü Atiyye’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bayram günlerinde hayızlı kadınlarla, yeni ergenlik çağına girmiş kızları dı-
şarı çıkarmamız emredildi. Onlar, Müslimlerin cemaatine ve dualarına iştirak
ederlerdi. Yalnız hayızlı kadınlar namazgâhlardan uzak dururlardı. Bir kadın
Peygamber’e (sav), ‘Ey Allah’ın Elçisi! Bazılarımızın cilbabı yok.’ diyerek (bay-
ramlara iştiraklerinin nasıl sağlanacağını) sordu.
Bunun üzerine Allah Resûlü (sav) şöyle buyurdu: ‘O zaman, arkadaşı ona ken-
di cilbabını giydirsin.’ ” 26
Namaz kılmayan; hayızlı kadınların namaza çıkmasını istemesi ve elbi-
sesi olmayanın elbise ödünç almasını emretmesi, bayram namazının far-
ziyetine delildir.

İmam Ahmed (rh) Ebu Umame’den nakledilen rivayetin isnadına “ceyyid” yani sahih demiştir.
(El-Muğnî, 2/296)
“İbni Teymiyye’ye, ‘Bayramda tebrik etmenin ve insanların dillerinde bir âdet hâline gelen, ‘Bay-
ramın mübarek olsun.’ veya benzeri sözlerin şeriatta bir aslı var mıdır? Eğer şeriatta bunun bir aslı
varsa, bayram tebriği için ne denmelidir? Bize fetva veriniz…’ diye soruldu.
O, şöyle cevap verdi: ‘Bayram günü, bayram namazından sonra karşılaştıkları zaman insanların
birbirlerine, ‘Allah bizden ve sizden kabul buyursun.’ gibi sözler söyleyip tebrik etmeleri husu-
suna gelince, bir grup sahabiden böyle yaptıklarına dair rivayetler gelmiştir. İmam Ahmed ve
başka imamlar buna ruhsat vermişlerdir. Ancak İmam Ahmed, ’Biz önce davranıp bayram tebriği
yapmayız. Biri önce davranır ve bayramımızı tebrik ederse buna cevap veririz. Çünkü selama kar-
şılık vermek vaciptir. Bayram tebriğinde önce davranmak ise ne emredilmiş bir sünnettir ne de
nehyedilen bir şeydir. Her kim bunu yaparsa (selefte) bunun örnekleri vardır. Her kim bunu terk
ederse (selefte) bunun da örnekleri vardır.’ ’ ” (Mecmû’u’l Fetâvâ, 24/253)
Allah en doğrusunu bilir; bu konu örf/âdet babından olduğundan, bu tartışmada isabetli değil-
dir.
 26. Buhari, 351; Müslim, 890

539
NAMAZ KİTABI

• Cuma ile bayram aynı güne denk gelirse; bayramı kılan cumayı kıl-
mayabilir. Şayet bayram farz olmasa cumanın yerine geçmezdi.
Ebu Ubeyd’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Sonra Osman ibni Affan ile (bayramda) hazır bulundum. O gün cuma günü
idi. Hutbeden önce namaz kıldırdı, sonra hutbe vererek, ‘Ey insanlar! Şüphe-
siz bugün sizin için iki bayramın bir arada olduğu bir gündür. Her kim Ava-
li ahalisinden cumayı beklemeyi arzu ederse beklesin. Kim de dönmeyi arzu
ederse ona izin verdim.’ dedi.” 27
İyas ibni Ebi Remle Eş-Şami’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Muaviye ibni Ebi Sufyan’ın yanındaydım. Zeyd ibni Erkam’a şöyle soruyordu,
‘Resûlullah (sav) ile birlikte iken bayram gününün cumaya rast geldiği oldu mu?’
O da, ‘Evet dedi.
‘Peki nasıl yaptı?’ diye sordum.
‘Bayram namazını kıldı cuma için ruhsat verip isteyen kılsın.’ buyurdu.’ dedi.” 28
Atâ ibni Ebi Rebah’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Cumaya rastlayan bir bayram gününde İbni Zubeyr bize günün başında
bayram namazını kıldırdı. Sonra biz cuma vaktinde cuma kılmak için mescide
gittik fakat İbni Zubeyr yanımıza gelmedi biz de ayrı ayrı kıldık. O vakit İbni
Abbas Taif ’te idi. Gelince durumu kendisine anlattık. O da, ‘Sünnete uygun
davranmış.’ dedi.” 29
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“İşte şu günümüzde iki bayram bir araya geldi; isteyene bayram namazı yeter,
cumayı kılmayabilir. Ama biz her ikisini de kılacağız.” 30
 27. Buhari, 5572
 28. Ebu Davud, 1070; Nesai, 1591
 29. Ebu Davud, 1071
 30. Ebu Davud, 1073; Cumhur-u ulema beş vakit namazın farz olduğunu, bunun dışındakile-
rin nafile olduğunu bildiren rivayetlerle, bayram namazına sünnet demiştir.
“Necidlilerden saçı başı dağınık bir adam, Peygamber’e (sav) geldi. Sesinin mırıltısı duyuluyor,
ancak ne dediği anlaşılmıyordu. Yaklaştı, nihayet bir de baktık ki İslam hakkında soru soruyor.
Peygamber (sav) şöyle buyurdu: ‘Bir gün ve gecede beş vakit namaz.’ dedi.

540
BAYRAM NAMAZI BABI

B. Bayram Namazına Gelirken Yapılacak Sünnetler


• Ramazan'da yemek yedikten sonra, kurbanda yemek yemeden na-
maza çıkılır.
Abdullah ibni Bureyde (ra) babasından şöyle rivayet etmiştir:
“Peygamber (sav), Ramazan Bayramı günü bir şey yemeden namaza çıkmaz,
Kurban Bayramı’nda ise namaz kılıncaya kadar bir şey yemezdi.” 31
Bunun hikmeti Kurban Bayramı’nda namazdan sonra kesilen kurban
etinden yemektir. 32

Adam, ‘Benim üzerime bunlar dışında gerekli olan namaz var mıdır?’ diye sordu.
Peygamber (sav), ‘Hayır. Ancak dilersen nafile olarak yaparsın.’ buyurdu.
Daha sonra Peygamber (sav), ‘Ramazan'da oruç tutmak.’ dedi.
Adam, ‘Benim üzerime bunlar dışında gerekli olan oruç var mıdır?’ diye sordu.
Peygamber (sav), ‘Hayır. Ancak dilersen nafile olarak verirsin.’ buyurdu.
Adam, ‘Vallahi bunlardan ne fazla ne de eksik yaparım.’ diyerek döndü ve gitti.
Peygamber de (sav) şöyle buyurdu: ‘Doğru söylediyse kurtuldu.’ ” (Buhari, 46; Müslim, 11)
Bu istidlale şöyle cevap verilmiştir:
Bu hadiste Allah Resûlü (sav) günlük namazların beş vakit olduğunu belirtmiştir. Bir gün ve gece-
de farz olan beş vakit namaz vardır. Günlük kılınan namazlardan bu beş vaktin dışındakiler (kuş-
luk, revatip sünnetler, abdest namazı, tahiyyetu’l mescid namazı vb.) nafiledir. Bayram namazı
günlük namazlardan değildir. Cuma, istiska (yağmur namazı), husuf/kusuf (Güneş/Ay tutulması)
namazı gibi; özel münasebetle kılınan namazlardandır. Hâliyle hükmü genel delillerden değil,
konuyla ilgili özel delillerden istinbat edilmelidir. Konuya dair özel delillerde bu namazın farz
olduğuna delalet etmiştir.
Bir grup âlim beş vakit namazın farz olduğunu bildiren bu hadisten sonra, yeni farzların belirlen-
diğini, bayram namazınında bu kısımdan olduğunu belirtmişlerdir. Ki bu hadisten sonra hac farz
kılınmıştır. Bu da bu vb. hadislerin tüm farzları kapsamadığını gösterir.
Derim ki: bu istidlal günlük namazların dışında kalanlar için yerindedir. Ancak gün ve gecede tek-
rar eden namazlar için bu istidlali kullanmak yerinde değildir. Zira Zahiriler (El-Muhallâ, 3/277)
ve Şevkânî (rh) (bk. Neylu’l Evtâr, 963 No.lu hadis şerhi) bu istidlali kullanarak; tahiyyetu’l mescid
namazı gibi namazların vacip olduğunu söylemişlerdir. Allah Resûlü (sav) açıkça günlük farz na-
mazların beş vakit olduğunu belirtmiş, beş vaktin dışında kalanların tatavvu/nafile olduğunu
söylemiştir. Günlük namazlardan birinin altıncı farz/vacip olduğunu söylemek doğru olmasa ge-
rektir.
Bir grup âlim beş vakit namazın farz olduğunu söyleyen rivayetin “mefhumu’l aded” babından
olduğunu sayı bildiren rivayetlerin mefhumunun hüccet olmadığını söylerler. (Subulu’s Selâm,
2/67) Ancak bu yerinde bir istidlal değildir. Usulcülerin tahkikine göre sayıda aslolan mefhumu-
nun muteber olmasıdır. Ancak bir karine gelir ve kastedilenin adet/sayı değil çokluk olduğunu
gösterirse, o takdirde sayının mefhumu olmayabilir. Allah en doğrusunu bilir.
 31. Tirmizi, 542; İbni Mace, 1756
 32. bk. Darimi, 1641

541
NAMAZ KİTABI

• Farklı yollardan bayrama gitmek/dönmek


Cabir ibni Abdullah’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah’ın (sav) bayram gününde musalla gidiş ve dönüşü farklı yollardan
olurdu.” 33
Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) bayram günleri namazgâha bir yoldan giderse başka bir yol-
dan gelirdi.” 34

 33. Buhari, 986


 34. Tirmizi, 541; Allah Resûlü’nün (sav) bu davranışının hikmetine dair, İslam âlimleri birçok
görüş beyan etmiştir. Bunlardan bazısı şunlardır. (bk. Fethu’l Bârî, 986 No.lu hadis şerhi)
“Âlimler yolu değiştirmenin neden müstehap olduğu konusunda konuşmuşlardır. Bu konuda
farklı pek çok görüş vardır. Çoğu görüş kavi/kuvvetli görüşler değildir.
•  Abdurrahman ibni Abdullah ibni Ömer babasından, o da Nafi’den, o da İbni Ömer’den şunu
rivayet etmiştir:’
‘Peygamber (sav) bir yoldan gider, başka bir yoldan dönerdi. Bunu insanlar yolda yayılsınlar/ittisa’
etsinler diye yaptı.’ Hadisin ravilerinden Abdurrahman gerçekten zayıf bir ravidir.
Yolda ittisa’dan kasıt Peygamberimizin (sav) ilk yolda izdihamdan korkmasıdır. Bu, hadisin anlamı
için söylenilen bir görüştür.
•  ‘İki yola şahitlik etmek için böyle yapmıştır.’ denilmiştir.
•  Yine, ‘Her iki yolda bulunan dilencilere tasaddukta bulunmak için bunu yapmıştır.’ denilmiştir.
•  Yine ‘Müslimlerin selam ve sevgileri (artması) için yolda birbirleri ile karşılaşmalarını çoğalt-
mak amacı ile bunu yapmıştır.’ denilmiştir.
•  Aynı şekilde ‘Durumların değişmesi hâlinde rıza ve mağfirete olan umutları artsın.’ diye böyle
yapmıştır. ‘Çünkü Peygamber (sav) bayrama şahitlik eden insanların bağışlanmış olarak çıkmasını
umardı.’ denmiştir
•  ‘En uzun yoldan gider kısa olanından ise dönerdi. Namaza giderken adımları çoğalsın.’ diye
bunu yapardı denmiştir. Bu görüş Şafiilerden pek çok âlimin tercih ettiği bir görüştür.
Bu konuda bunun aksine bir hadis rivayet edilmiştir; Süleyman İbni Erkam Zühri’den, o da İbni
Museyyeb’den, o da Ebu Hureyre’den:
‘Allah Resûlü (sav), Ebu Bekir ve Osman bayram namazına çıktıkları zaman dönerlerken geldikleri
yoldan daha uzun bir yoldan dönerlerdi.’
Hadisin ravisi Süleyman ibn Erkam metruktur. Bu isnad ile bu hadisin bir aslı yoktur. Aslı olmuş
olduğu düşünülse bile bunun bayram namazına giderken en kısa yoldan gidilmesi gerektiği şek-
linde anlaşılması mümkündür. Çünkü eğer imam ise namaza giden, insanlar onun daha fazla
beklemesinler diye, eğer me’mum ise namazının tümünü veya bir kısmını kaçırmasın diye ya da
namazına imama tabi olabileceği bir yerde başlasın diye anlaşılabilir. Zaten bu nedenle namaza
erken gelmek meşru kılınmıştır. Tâ ki imama yakın olunsun diye. Namazdan dönen kimse için
böyle bir durum söz konusu değildir. Dilediği yerde yürüyebilir, en uzun yoldan yürüyebilir, yolda
bir ihtiyacı için veya insanlarla karşılaşmak için, onlara selam vermek için, onlara dua etmek için
veya bunun benzeri bir maslahatı için de durabilir.”

542
BAYRAM NAMAZI BABI

C. Namazı Musallada (Açık Alanda) Kılmak


Okuduğumuz tüm rivayetlerde görüleceği gibi; aslolan bayram nama-
zının açık alanda (musallada) kılınmasıdır.
Ebu Said El-Hudri’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) Ramazan ve Kurban bayramlarında namaz için musallaya
giderdi. Onun bayramlarda ilk yaptığı şey namazı kılmak olurdu. Namaz bit-
tikten sonra ayağa kalkıp insanlara döner ve onlara öğütler verir, tavsiyelerde
bulunur ve bazı emirler verirdi. İnsanlar da saflar hâlinde oturup onu dinler-
di. Hatta askerî birlikler gönderecekse buradan gönderir veya vermek istediği
talimatlar/emirler varsa verir ve sonra giderdi.” 35
Bu sünnetin iki istisnası vardır:
• Cana, mala zarar gelecek bir durum söz konusu olur veya insanları zora
sokacak yağmur, rüzgâr vb. bir durum olursa mescidde namaz kılınır.
Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir bayram günü Medine’ye yağmur yağmıştı. Bunun üzerine Peygamber
(sav), ashabına bayram namazını mescidde kıldırdı.”  36

• Mekke’de namaz Mescid-i Haram’da kılınır. Zira ilk asırdan bu yana


uygulama bu yönde olmuştur.
D. Bayram Namazı Nasıl Kılınır?
• Bayram namazı için ezan ve kamet yoktur.
Abdullah ibni Abbas ile Cabir ibni Abdullah’dan (r.anhuma) şöyle rivayet
edilmiştir:
“Ne Ramazan Bayramı namazı ne de Kurban Bayramı namazı için ezan oku-
nurdu.” 37

 35. Buhari, 956; Müslim, 889


 36. Ebu Davud, 1160; İbni Mace, 1313; Hadisi rivayet eden Ebu Davud (rh) sükût ederek, hadi-
sin kendi yanında sahih olduğunu ima etmiştir. Ancak hadisin isnadında İsa ibni Abdula’lâ vardır:
bu ravi, hakkında bilgi sahibi olunmayan meçhul bir ravidir. Bu sebeple hadisçiler hadise “mün-
ker” demiştir. (bk. Avnu’l Ma’bûd, 1160 No.lu hadis şerhi)
 37. Buhari, 960; Müslim, 886

543
NAMAZ KİTABI

Cabir ibni Semura’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:


“Bir değil, iki değil, pek çok defa Allah Resûlü (sav) ile birlikte bayram namaz-
larını ezan ve kamet okunmaksızın kıldım.” 38
• Musallaya (veya mescide) gelenler revatip bir sünnet kılmazlar. Yal-
nızca bayram sünneti olan teşrik tekbirlerini getirirler.
Abdullah ibni Abbas’ın (ra) şöyle dediği nakledilmiştir:
“Resûlullah (sav) Ramazan Bayramı günü iki rekât namaz kıldı. Bu iki rekâtın
ne öncesinde ne de sonrasında namaz kıldı. Sonra yanında Bilal olduğu hâlde
hanımların namaz kıldığı yere geldi ve onlara sadaka vermelerini emretti. Bu
emri üzerine kadınlar derhal yüzüklerini ve gerdanlıklarını Bilal’in kucağına
atmaya başladılar.” 39
• İmamla birlikte bayram namazının iki rekâtı kılınır.
• İlk rekâtta yedi tekbir getirilir, sonra Kur’ân okunur. İkinci rekâtta beş
tekbir getirilir sonra Kur’ân okunur.
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) Ramazan ve Kurban Bayramı namazlarında birinci rekâtta
(fazla olarak) yedi tekbir ikinci rekâtta ise beş tekbir alırdı.” 40
Abdullah ibni Amr ibni El-As’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: ‘Ramazan Bayramı namazında tekbir birinci
rekâtta yedi ikinci rekâtta beştir. Her ikisinde de kıraat tekbirlerden sonradır.’ ” 41
• Tekbir aralarında Allah Resûlü’nün (sav) bir şey okuduğuna dair riva-
yet yoktur. Bazı sahabilerin tekbir aralarında Allah’ı (cc) zikrettiği 42, ki-
minden yalnızca tekbir getirdiği nakledilmiştir. Bu da konuda genişlik
olduğunu göstermektir.

 38. Müslim, 887; Tirmizi, 532


 39. Buhari, 964; Müslim, 884
 40. Ebu Davud, 1149; İbni Mace, 1280
 41. Ebu Davud, 1151
 42. bk. Es-Sunenu’l Kubrâ, 6187

544
BAYRAM NAMAZI BABI

• Her tekbirle beraber elini kaldırmak da, terk etmek de caizdir. El kal-
dırma Ömer’den (ra) nakledilmiştir. 43
• Tekbirleri getirdikten sonra Fâtiha Suresi ve zam/ek bir sure okur.
Kıraat sesli olur.
Allah Resûlü (sav) şu sureleri okurdu:
“Ömer ibni Hattab (ra), Resûlullah’ın (sav) Kurban Bayramı namazı ile Ramazan
Bayramı namazında ne okuduğunu Ebu Vakid’e (ra) sormuş. O da, ‘Kâf Suresi
ile Kamer Suresi’ni okurdu.’ demiştir.” 44
İbni Abbas’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Peygamber (sav), Ramazan ve Kurban Bayramı namazlarında; A’lâ ve Ğaşiye
surelerini okurdu.” 45
• Bayram namazı kılındıktan sonra hutbe okunur. Hutbeyi namazın
önüne almak sünnete aykırıdır.
Ebu Said El-Hudri’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) Ramazan ve Kurban bayramlarında namaz için musallaya
giderdi. Onun bayramlarda ilk yaptığı şey namazı kılmak olurdu. Namaz bit-
tikten sonra ayağa kalkıp insanlara döner ve onlara öğütler verir, tavsiyelerde
bulunur ve bazı emirler verirdi. İnsanlar da saflar hâlinde oturup onu dinlerdi.
Hatta askerî birlik gönderecekse buradan gönderir veya vermek istediği tali-
matlar/emirler varsa verir ve sonra giderdi.
Ben Mervan ibni Hakem’in Medine valisi olduğu günlerde onunla da bir
Ramazan veya Kurban bayramı namazı için musallaya çıktım. Zaten onun
zamanına kadar insanlar Resûlullah (sav) dönemindeki bu uygulamayı devam
ettirmişlerdi. Fakat namaz kılacağımız yere vardığımızda ne göreyim; bir min-
ber… Bu minberi Kesir ibni Salt yapmıştı. Bu şaşkınlığım henüz geçmemişti
ki Mervan’ın daha bayram namazını kılmadan önce minbere çıkmaya yelten-
diğini gördüm. Bunun üzerine hemen elbisesinden tutup onu geri çektim.
Fakat o direnip elimden kurtuldu ve çıkıp namaz kılmadan önce hutbe irad
 43. Es-Sunenu’l Kubrâ, 6189
 44. Müslim, 891
 45. İbni Mace, 1283

545
NAMAZ KİTABI

etmeye başladı. Ben de ona, ‘Vallahi, siz Resûlullah (sav) zamanındaki uygula-
mayı değiştirdiniz!’ dedim. Bunun üzerine aramızda şöyle bir konuşma geçti.
O, ‘Ebu Said, senin bildiğin o uygulamanın artık bir geçerliliği kalmadı.’
‘A llah’a yemin ederim ki: benim bildiğim bu uygulama hiç bilmediğim şu uy-
gulamanızdan çok daha hayırlıdır.’
‘Fakat halk namazdan sonra oturup bizi beklemiyor ki, dağılıp gidiyorlar. Ben
de bu yüzden hutbeyi namazın önüne aldım!’ ” 46
• Hutbeyi dinlemek bir zorunluluk değildir; sünnettir.
Abdullah ibni Said’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) ile birlikte bayram namazında bulundum. Namazı bitirince
şöyle buyurdu: ‘Biz hutbe okuyacağız hutbeyi dinlemek isteyen otursun din-
lesin. Gitmek isteyenler de gitsinler.’ ” 47
E. Bayram Namazının Vakti
Bayram namazının vakti kuşluk namazının vaktidir. Güneş doğduktan
sonra bir mızrak boyu yükseldikten (yaklaşık yarım saat) sonra bayram
namazı kılınabilir. Son vakti öğle namazı vakti girinceye kadardır.
Yezid ibni Humeyr Er-Rahabi’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah’ın (sav) dostu Abdullah ibni Busr cemaatle birlikte Ramazan veya
Kurban Bayramı günü namazgâha çıkmıştı. İmamın namaza geç gelmesini ya-
dırgadı ve ‘Biz bu vakitte namazı bitirmiş olurduk. Bu vakit kuşluk namazının
kılındığı kuşluk vaktidir.’ dedi.” 48
Bayram Namazının Vaktini Kaçırmak
Bayram namazının vaktini kaçırmanın çeşitli suretleri vardır:
• Toplu olarak bayramı kaçırmak
İslam toplumunun bir özür nedeniyle topluca bayramı kaçırmasıdır. Bu-
nun bir örneği Asr-ı Saadet’te yaşanmıştır.

 46. Buhari, 956


 47. Ebu Davud, 1155; Nesai, 1570
 48. Ebu Davud, 1135; İbni Mace, 1317

546
BAYRAM NAMAZI BABI

Ebu Umeyr, Enes ibni Malik’ten (ra) şöyle rivayet etmiştir:


“Resûlullah’ın (sav) Ensar’dan olan ashabından amcalarım, bana aktararak de-
diler ki: ‘Şevval ayının hilali bulutlu olduğu için görülmedi. Bu sebeple oruçlu
olarak sabahladık. O gün akşama doğru, bir cemaat gelerek, dün akşam hila-
li gördüklerine dair Resûlullah’ın (sav) yanında şahitlik ettiler. Bunun üzerine
Resûlullah (sav) sahabilerine oruçlarını bozmalarını ve yarın bayram namazına
çıkmalarını emretti.’ ” 49
Şayet o günün bayram olduğunu öğle namazından önce öğrenirlerse;
bayram namazı vakti olduğundan bayram namazını kılarlar. Şayet öğle-
den sonra öğrenirlerse -yukarıdaki hadiste olduğu gibi- orucu bozar, er-
tesi gün bayram namazı kılarlar.
• Bireyin bayram namazını kaçırması
Şayet birey şer’i bir özür nedeniyle namazı kaçırırsa (unutmak, uykuda
kalmak, namaza yetişememek vb.); kaçırdığı bayram namazı yerine iki
rekât namaz kılar. Şayet bir cemaat oluşturabiliyorsa cemaatle kılarlar,
cemaat yoksa münferit olarak iki rekât kılar.
Buhari (rh) şöyle nakleder:
“Enes ibni Malik (Basra’ya iki fersah uzaklıktaki) Zaviye denen yerleşim bi-
riminde bulunan evinde iken kölesi İbni Ebu Utbe’ye ailesini ve çocuklarını
toplamasını emrederdi ve herkes toplandıktan sonra şehirdekilerin namaz kı-
lıp tekbir getirdiği gibi namaz kıldırırdı.
İkrime şöyle demiştir: ‘Sevad halkı bayram günlerinde toplanır ve imamın
yaptığı gibi iki rekât namaz kılardı.’
Atâ şöyle demiştir: ‘Bir kimse bayram namazını kaçıracak olursa iki rekât
namaz kılar.’ ” 50  51
Şayet şer’i bir özür olmaksızın kasıtlı olarak namazı terk etmişse; onu
 49. Ebu Davud, 1157; Nesai, 1557; İbni Mace, 1653
 50. Buhari, Kitâbu’l İydeyn, 25. Bab başlığı, muallak olarak
 51. Namazı kaçıran ve münferit olarak kılanın nasıl kılacağına dair Allah Resûlü’nden (sav) bir
nas yoktur. Sahabe kendi içtihatlarıyla görüş beyan etmiş, onlardan sonra gelen âlimler onların
görüşlerini alarak ihtilaf etmişlerdir. Kimi âlimler İbni Mesud’un (ra) fetvasına dayanarak bayramı
kaçıran 4 rekât nafile kılar demişlerdir. (Saîd ibni Mansûr sahih isnadla nakletmiştir.)

547
NAMAZ KİTABI

kılamaz. Zira şeriat kasıtlı terk edilen namazın yerine tevbe dışında bir
kefaret kılmamıştır. 52
F. Cuma ve Bayramın Aynı Güne Denk Gelmesi
Cuma ve bayram aynı güne denk gelirse; imam isterse bayram namazını
da cuma namazını da kıldırır. Dilerse yalnızca bayram namazını kıldır-
makla yetinir; o gün cuma kılınmaz.
İyas ibni Ebi Remle Eş-Şami’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Muaviye ibni Ebi Sufyan’ın yanındaydım. Zeyd ibni Erkam’a şöyle soruyordu,
‘Resûlullah (sav) ile birlikte iken bayram gününün cumaya rast geldiği oldu mu?’
O da, ‘Evet.’ dedi.
‘Peki nasıl yaptı?’ diye sordum.
‘ ‘Bayram namazını kıldı cuma için ruhsat verip isteyen kılsın.’ buyurdu.’ dedi.” 53
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
“İşte şu günümüzde iki bayram bir araya geldi; isteyene bayram namazı yeter,
cumayı kılmayabilir. Ama biz her ikisini de kılacağız.” 54
Atâ ibni Ebi Rebah’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Cumaya rastlayan bir bayram gününde İbni Zubeyr bize günün başında
bayram namazını kıldırdı. Sonra biz cuma vaktinde cuma kılmak için camiye
gittik fakat İbni Zubeyr yanımıza gelmedi biz de ayrı ayrı kıldık. O vakit İbni
Abbas Taif ’te idi. Gelince durumu kendisine anlattık. O da, ‘Sünnete uygun
davranmış.’ dedi.” 55
İmam bayram namazıyla yetinirse; o gün cuma kılınmaz. Abdullah ibni
Zubeyr bayram kıldırdığı için cuma kılmamış, sahabeden kimse inkâr et-
memiştir. İbni Abbas (ra) bunun sünnet olduğunu belirtmiştir.

 52. Bilerek namazın terkine dair bk. "İslam’da Namazsız Bir Hayat Yoktur!", 1/449
 53. Ebu Davud, 1070; İbni Mâce, 1310
 54. Ebu Davud, 1073; İbni Mâce, 1311
 55. Ebu Davud, 1071

548
BAYRAM NAMAZI BABI

Şayet imam cuma namazını kıldırırsa, cumaya katılmak zorunlu olmaz.


Dileyen katılır dileyen katılmaz.
Ebu Ubeyd’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Sonra Osman ibni Affan ile(bayramda) hazır bulundum. O gün cuma günü
idi. Hutbeden önce namaz kıldırdı, sonra hutbe vererek, ‘Ey insanlar! Şüphe-
siz bugün sizin için iki bayramın bir arada olduğu bir gündür. Her kim Ava-
li ahalisinden cumayı beklemeyi arzu ederse beklesin. Kim de dönmeyi arzu
ederse ona izin verdim.’ dedi.” 56
Bayram namazı kılındığı için cuma namazı kılınmayacaksa, o gün öğle
namazı kılınır. Allah en doğrusunu bilir. 57

 56. Buhari, 5572


 57. Bayram namazının cumayı düşürdüğü hem Allah Resûlü’nün (sav) sünnetinde hem de
sahabenin uygulamasında varid olmuştur. Bilindiği gibi cumanın düştüğü yerde öğle namazı
kılınır. Yukarıdaki rivayetlerin zahirinde Abdullah ibni Zubeyr (ra) öğle namazını kılmamıştır. Buna
dayanarak bazı ilim adamları bayramın cumaya denk geldiği gün; bayramın cuma namazını ve
öğleyi düşüreceğini söylemişlerdir. Ancak rivayet dikkatle incelendiğinde o gün insanların cuma
yerine öğle kıldığı anlaşılacaktır. Zira Atâ (rh), cuma olarak namaz kıldıklarını söylemiştir. Cuma
namazı münferit kılınmayacağına göre; burada kasıt öğle namazıdır. Kaldı ki İbni Zubeyr’in (ra)
cemaatle öğleyi kıldırmaması evde kılmadığı anlamını taşımaz. Allah en doğrusunu bilir; ihtiyat
babından öğlen namazının kılınması gerekir. Zira cumanın kılınmadığı yerlerde o vaktin farzı
öğle namazıdır. Kat’i delillerle sorumlu olduğumuz öğle namazı ihtimalli delillerle düşmez.

549
HUSUF VE KÜSUF NAMAZI BABI

Güneş ve Ayla İlgili Doğru İnançlar


• Ay ve Güneş, Allah’ın Yarattıklarındandır ve O’nun (cc)
Ayetlerinden Bir Ayettir
• Her İkisi de Yüce Allah’a Kuldur ve O’nun Emriyle Hareket
Etmektedir
• A llah (cc) Bu İki Ayeti O’nun Yüceliğine Alamet Olsun Diye
Yaratmış ce İnsanların Hizmetine Sunmuştur
• Bu İki Ayet Kurulmuş Bir Saat Gibi İşler ve Kendileri İçin
Belirlenen Mecrada/Yörüngede Akıp Giderler
• Güneş ve Ay Tutulması da Yüce Allah’ın İzni ve İradesine
Bağlı, O Muhteşem İşleyişin Bir Parçası Olarak Gerçekleşir
• Güneş ve Ay Hiç Kimsenin Ne Ölümü Ne de Hayatı
Dolayısıyla Tutulur

Tutulma Ânında Yapılacaklar


• K abir Azabından Allah’a Sığınılır
• Zikir ve İstiğfarla Allah’a Yönelinir
• Namaz Kılınır
• Sadaka Verilir
• Köle Azat Edilir

Güneş veya Ay Tutulması Namazının Özellikleri


• Ezanı Yoktur, Nidası Vardır
• Namazı İki Rekâttır
• Her Rekâtta İki Defa Rükû, İki Defa Kıraat Bulunur
• Kıraat Cehridir/Açıktandır
• Kıraat Uzun Tutulur
• Tedrici Olarak Namaz Kısalır
• Namazdan Sonra Hutbe Verilir
HUSUF VE KÜSUF NAMAZI BABI
(Ay ve Güneş Tutulması)

A y ve Güneş, Allah’ın yarattıklarındandır ve O’nun (cc) ayetlerinden


bir ayettir:
“Geceyi, gündüzü, Güneş’i ve Ay’ı yaratan O’dur. Her biri (belirlenmiş) bir
yörüngede akıp gitmektedir.” 1
“Gece, gündüz, Güneş ve Ay O’nun ayetlerindendir. Güneş’e de secde etme-
yin, Ay’a da… Şayet yalnızca O’na ibadet ediyorsanız, onları yaratan Allah’a
secde edin.”  2
Her ikisi de Yüce Allah’a kuldur ve O’nun emriyle hareket etmektedir:
“Allah O’dur ki; gökleri direksiz bir şekilde yükseltti. Siz onu görmektesiniz.
Sonra arşa istiva etti. Güneş’e ve Ay’a boyun eğdirip emrine amade kıldı. Her
biri belirlenmiş bir süreye kadar (bir yörüngede) akıp gider. Her işi çekip çe-
virir, idare eder. Rabbinizle karşılaşacağınıza yakinen inanın diye (Allah,) ayet-
lerini detaylı bir biçimde açıklar.” 3
“Görmedin mi? Göklerde ve yerde olanlar, Güneş, Ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar,
hayvanlar ve insanların çoğu Allah’a secde etmektedir. Birçoğuna da azap hak
olmuştur. Allah’ın değer vermeyip aşağıladığını, değerli kılacak kimse yoktur.
Şüphesiz ki Allah, dilediğini yapar.” 4
 1. 21/Enbiyâ, 33
 2. 41/Fussilet, 37
 3. 13/Ra’d, 2
 4. 22/Hac, 18

551
NAMAZ KİTABI

Allah (cc) bu iki ayeti O’nun yüceliğine alamet olsun diye yaratmış ve in-
sanların hizmetine sunmuştur. İnsanlar bu iki ayetin sayesinde günlerin/
ayların hesabını bilir ve içinde yaşadıkları mekânı aydınlatırlar:
“Güneş’i aydınlatıcı, Ay’ı ise aydınlık kılan, yılların sayısını ve hesabı bilme-
niz için Ay’a duraklar belirleyen O’dur. Allah bunu (varlığına, birliğine ve kud-
retine alamet olsun diye) hak ile yaratmıştır. Bilen bir topluluk için ayetlerini
detaylı bir şekilde açıklar.” 5
“(Karanlıklar içinden) sabahı yarıp çıkaran (da O’dur). Geceyi (içinde din-
lenip, rahatlayacağınız) bir sükûnet, Güneş’i ve Ay’ı bir hesaplama ölçüsü kıl-
dı. Bu, (izzet sahibi, her şeyi mağlup eden) El-Azîz, (her şeyi bilen) El-Alîm’in
takdiridir.” 6
Bu iki ayet kurulmuş bir saat gibi işler ve kendileri için belirlenen mec-
rada/yörüngede akıp giderler:
“Güneş, kendisi için belirlenmiş, karar kılacağı yere doğru akmaktadır. Bu
(izzet sahibi, her şeyi mağlup eden) El-Azîz ve (her şeyi bilen) El-Alîm (olan
Allah’ın) takdiridir. Ay için durup konaklayacağı menziller var ettik. Sonunda
kurumuş bir hurma dalı (gibi ince yay) şeklini alır. Ne Güneş’in Ay’a yetişme-
si gerekir ne de gecenin gündüzün önüne geçmesi mümkün olur. Hepsi bir
yörüngede yüzmektelerdir.” 7
Güneş ve Ay tutulması da Yüce Allah’ın izni ve iradesine bağlı, o muh-
teşem işleyişin bir parçası olarak gerçekleşir.
“İlk ve Ortaçağ’da yer merkezli Batlamyus sistemi hâkim olduğundan Ay ve
Güneş tutulması olaylarının açıklanması bu sisteme göre yapılmıştır; günümüz-
de ise Güneş merkezli sisteme göre açıklanmaktadır. Fakat her iki sistemde de
Ay tutulmasında yerkürenin Ay ile Güneş arasına, Güneş tutulmasında ise ayın
yerküre ile güneş arasına girdiği kabul edildiğinden sonuç değişmemektedir.
Ay tutulmasında Ay ile Güneş arasına yerkürenin girmesiyle ayın güneşten

 5. 10/Yûnus, 5
 6. 6/En’âm, 96
 7. 36/Yâsîn, 38-40

552
HUSUF VE KÜSUF NAMAZI BABI

aldığı ışık engellenmiş olur. Diğer bir ifadeyle Ay tutulmasında Ay, yerkürenin
gölge konisine girer ve Güneş’ten aldığı ışığa mani olur.” 8
“Güneş tutulmasına (küsuf ) gelince bu olay, yerküre ile Güneş arasına Ay'ın
girmesi ve Güneş’in ışığına engel olması neticesinde meydana gelir. Ancak ayın
görüş açısı Güneş’inkine oranla az bir farkla küçük olduğundan Ay, Güneşi
hiçbir zaman tam olarak örtmez. Hatta Ay, Güneş ve yerkürenin merkezleri
aynı doğru çizgi üzerinde bulunduğu zamanda bile güneş tam olarak örtül-
mez ve kenarından parlak bir kısım dışarıda kalır. Bu görünen kısma ‘korona’
veya ‘taç’ adı verilir.” 9
I. Ay ve Güneş’e Dair Cahiliye Anlayışı
Cahiliye ehli Güneş ve Ay konusunda Allah’ın (cc) sınırlarını çiğnemiştir.
Güneş ve Ay’ı Allah’ın varlığına ve birliğine delil birer ayet görmek yeri-
ne ilah olarak görmüş ve bu iki varlığa tapmıştır.
“Gece, gündüz, Güneş ve Ay O’nun ayetlerindendir. Güneş’e de secde etme-
yin, Ay’a da… Şayet yalnızca O’na ibadet ediyorsanız, onları yaratan Allah’a
secde edin.” 10
İbrahim’in (as) kavmi de başta Ay ve Güneş olmak üzere, semayı süsleyen
ve her biri Yüce Allah’ın kulu olan gök cisimlerine tapmıştır. İbrahim (as)
onları düşünmeye sevk edecek bir üslupla bunların tapılacak bir ilah ol-
madığını ortaya koymuştur.
“Gece onu bürüyüp örtünce bir yıldız görmüş: ‘Bu benim Rabbimdir’ demiş-
ti. Yıldız batınca da: ‘Şüphesiz ki ben batanları sevmem.’ demişti. Ay’ın doğdu-
ğunu görünce: ‘Bu benim Rabbimdir.’ demişti. Onun battığını (görünce de):
‘Şayet Rabbim beni hidayet etmezse andolsun ki sapıklar topluluğundan biri
olurum.’ demişti. (Sonra) Güneş’in doğduğunu görmüş ve: ‘Bu benim Rab-
bim olsa gerek; bu en büyüktür.’ demişti. Güneş batınca: ‘Ey kavmim! Şüp-
hesiz ki ben, sizin şirk koştuklarınızdan berîyim/uzağım.’ demişti. ‘Şüphesiz

 8. TDV İslam Ansiklopedisi, 26/578


 9. age.
 10. 41/Fussilet, 37

553
NAMAZ KİTABI

ki ben, yüzümü hanif olarak, gökleri ve yeri yaratana çevirdim. Ve ben, müş-
riklerden de değilim.” 11
 11. 6/En’âm, 76-79
“İbrahim’in Dilinden Tevhidin Delilleri!
Ayetlerle ilgili açıklamaya geçmeden önce bir konuya temas etmek istiyoruz. Daha doğrusu bir
soruya cevap bulmak istiyoruz. İbrahim (as) yıldız, Ay ve Güneş’i Rabbi zannedip sonra tevhide mi
ulaştı (nazar); yoksa zaten tevhidi biliyordu da kavmine gerçeği göstermek için bir yol mu izledi
(münazara)?
Kur’ân bütünlüğü içinde baktığımızda; İbrahim (as) bu tartışmayı yaparken zaten tevhidi biliyor-
du. O, kavminin gerçeği görmesi için farklı bir yol kullandı ve geçici olanların ilah olamayacağını
akli delillerle ispat etti. Buna dair delillerimiz:
•  İbrahim (as) hayatının hiçbir döneminde Allah’a şirk koşmadı:
‘Hiç kuşkusuz İbrahim, tek başına bir ümmetti. Gönülden Allah’a kulluk yapan, (şirki terk edip
dini Allah’a halis kılan bir) hanifti. Müşriklerden de değildi/olmadı. (Allah’ın) nimetlerine şükre-
den biriydi. (Allah) onu seçti ve dosdoğru yola iletti. Ona dünyada güzellik verdik. Şüphesiz o,
ahirette de salihlerdendir. Sonra da sana: ‘Hanif olarak İbrahim’in milletine uy!’ diye vahyettik. O,
müşriklerden değildi.’ (16/Nahl, 120-123)
Ayette geçen ‘‫ني‬ َ ِ‫شك‬
ِ ْ ‫ ’ َولَ ْم يَ ُك ِم َن الْ ُم‬ifadesi İbrahim’in (as) hayatının hiçbir döneminde hususen de
geçmişinde şirk koşmadığını ispat eder.
•  İbrahim (as) kavmiyle/babasıyla tartışmadan öncede kendisine rüşd; inançta ve amelde ol-
gunluk verilmişti:
‘Andolsun ki, bundan önce İbrahim’e rüşdünü (olgunluk) vermiştik. Biz onu biliyor (gelişimini ve
süreçlerini izliyorduk). Hani babasına ve kavmine demişti ki: ‘Şu başında ibadet için bekleştiğiniz
heykeller de neyin nesi?’ ‘Biz babalarımızı onlara ibadet eder bulduk.’ demişlerdi. ‘Andolsun ki,
sizler de babalarınız da apaçık bir sapıklık içindesiniz.’ demişti.’ (21/Enbiyâ, 51-54)
Dikkat edilirse, babası ve kavmiyle tartışmadan önce ve onların sapıklığını ilan etmeden önce
(En’âm Suresi’nde olduğu gibi) kendisine rüşd verildiği belirtiliyor. Bu da onun davete başlama-
dan, tevhidi bildiğini, dahası en olgun ve kâmil hâliyle bildiğini gösterir.
•  İbrahim (as) yakini imana ulaştıktan sonra bu konuşmayı yapmıştır. (bk. Edvâu’l Beyân,1/486,
En’âm Suresi 76. ayetin tefsiri)
Yüce Allah 75. ayette İbrahim’i göklerin ve yerin ayetleriyle yakine ulaştırdığını haber veriyor. 76.
ayete ‘‫َف‬/fe’ harfiyle başlayarak, onun davet metodunu zikrediyor. Arapçada ‘‫َف‬/fe’, tertip ifade
eden atıf edatlarındandır. Yani o (as) önce yakini bir imana ulaşıyor, sonra da yıldız, Ay ve Güneş’e
bakıp kavmiyle konuşuyor. Takdir ederiz ki: Allah tarafından yakine ulaşmış biri, gök cisimlerinin
Rabbi olduğunu düşünmez.
•  Bu konuşma İbrahim’in (as) değil, Allah’ın (cc) hüccetidir:
‘Bu, bizim kavmine karşı İbrahim’e verdiğimiz hüccetimiz/delilimizdir. Dilediğimiz kimsenin de-
recelerini yükseltiriz. Şüphesiz ki Rabbin, (hüküm ve hikmet sahibi olan) Hakîm, (her şeyi bilen)
Alîm’dir.’ (6/En‘âm, 83)
İbrahim’in (as) daveti sonlanınca, Yüce Allah bunun kendisi tarafından İbrahim’e verilen bir hüccet
olduğunu söylüyor. Yani bu üslup, İbrahim’in doğruyu bulmak için bireysel arayışı değil, doğruya
götürmek için kullandığı bir yöntemdir. Ona bu yolu öğreten de Allah’tır.
Bu yöntem Kur’ân’ın farklı yerlerinde de kullanılmıştır:
‘De ki: ‘Göklerden ve yerden sizi rızıklandıran kimdir?’ De ki: ‘Allah’tır! Biz veya sizler ya hidayet
üzere ya da apaçık bir sapıklık içerisindeyiz. (Birimiz hidayet üzereyse, öteki mutlaka sapıklık için-
de olmalıdır. Ben, Rabbimden bir hidayet üzere olduğuma göre, geriye tek seçenek kalmaktadır.)’

554
HUSUF VE KÜSUF NAMAZI BABI

De ki: ‘Sizler bizim işlediğimiz suçlardan sorumlu olmazsınız; biz de sizlerin yaptıklarınızdan so-
rumlu olmayız.’ ‘ (34/Sebe‘, 24-25)
Haşa, Allah Resûlü (sav) sapıklık üzere olma ihtimaline mi inanıyordu? Elbette değil. Bu, bir üs-
luptur. Amaç; muhatabı düşünmeye sevk etmek. Ya siz haksınız biz sapığız; ya da biz hak ehliyiz
siz sapıksınız! Biz, hak üzere olduğumuza dair delil zikrettik. Siz de hâlâ delil getiremediniz. Bu
durumda sizler sapıksınız. (bk. Tefsîru’l Kur’âni’l Azîm, İbni Kesîr, 6/457, Sebe’ Suresi 24. ayetin
tefsiri)
•  Ayette geçen ‘‫ َهذَا َر ِّب‬/Bu benim Rabbim’dir.’ ifadesi, bunun bir davet üslubu olduğunu göste-
rir: (bk. İbn Teymiye Tefsîri, 4/107, En’âm Suresi 77. ayetin tefsiri)
Şöyle ki: İbrahim’in (as) kavmi Allah’a (cc) inanıyor, yıldızları ve putları Allah’la aralarında aracı ka-
bul ediyorlardı. Bu nedenle İbrahim (as) onlardan ve ilahlarından teberrî ettiğinde Allah’ı (cc) istis-
na tutma gereği duyuyordu. Çünkü onlar Allah’a da (cc) tapıyorlardı:
‘(Hatırlayın!) Hani İbrahim babasına ve kavmine: ‘Şüphesiz ki ben, sizin ibadet ettiklerinizden
berîyim/uzağım.’ demişti.’ (43/Zuhruf, 26)
İbrahim’in (as) yıldıza ‘Bu benim Rabbim’dir.’ demesi, Keldanilerin inancına göre bile yanlıştır. Zira
yıldızlar rab değil, Allah’a yaklaştırsın diye kendilerine ibadet edilen aracılardır! Öyleyse İbrahim
(as) ne demiş oluyor?
‘Sizin düşüncenize göre, bu benim Rabbim olmalıdır.’ veya ‘Bu benim Rabbim, öyle mi?’ demiş
oluyor. Ayette mudmer/gizlenmiş bir kelime veya soru edatı vardır. (bk. Zâdu’l Mesîr, 2/48, En’âm
76. ayetin tefsiri)
Bu kullanım Kur’ân da yaygındır! Bir örnek verelim:
Allah (cc) kıyamet günü müşriklere sorar: ‘‫َائ‬ َ ُ ‫ أَيْ َن‬/Nerede ortaklarım?’… (41/Fussilet, 47) Burada
ِ ‫شك‬
Allah (cc), ortakları olduğunu kabul mu ediyor? Hayır! Burada mudmer/gizli bir kelime var. ‘Sizin
düşüncenize göre bana ortak olanlar/ortaklarım nerede?’ Bu, Arap dilinde yaygın bir kullanımdır.
Bu delillere dayanarak diyoruz ki; İbrahim (as) Allah’a şirk koşmadı. O, şirkten tevhide ulaşmadı.
O, yakin ve rüşd üzere bir muvahhiddi. Kavmini düşünmeye sevk etmek için, farklı bir yöntem
kullandı. (İbrahim‘in (as) yıldızlar batıncaya kadar yıldızlara ibadet ettiği İbni Abbas‘tan (ra) nak-
ledilmiş ve İbni Cerir Et-Taberi tarafından savunulmuştur. Ancak bu görüş için aklı ve kalbi ikna
eden bir delil zikredilmemiştir. Bilakis İbni Cerir Et-Taberi‘nin (rh) zikrettiği delil, onun aleyhinedir.
Şöyle ki; İbni Cerir, bu görüş için 77. ayeti delil olarak kullanmıştır. “ ‘Ay‘ın doğduğunu görünce:
‘Bu benim Rabbimdir.’ demişti. Onun battığını (görünce de): ‘Şayet Rabbim beni hidayet etmezse
andolsun ki sapıklar topluluğundan biri olurum.‘ demişti.’ (6/En‘âm, 77)
Demiştir ki: “İbrahim (as) ‘Şayet Rabbim beni hidayet etmezse andolsun ki sapıklar topluluğundan
biri olurum.’ Demek ki; İbrahim (as) bilmiyordu, yanılıyordu. Allah (cc), onu (as) hidayet etti…”
Özetle aktardığımız bu yaklaşım hatalıdır. Çünkü bu cümleden sonra İbrahim (as) şöyle demiştir:
“(Sonra) Güneş‘in doğduğunu görmüş ve: ‘Bu benim Rabbim olsa gerek; bu en büyüktür.‘ de-
mişti. Güneş batınca: ‘Ey kavmim! Şüphesiz ki ben, sizin şirk koştuklarınızdan berîyim/uzağım.‘
demişti.” (6/En‘âm, 78) Acaba Allah hidayet ettikten sonra, o (as), Güneş’in onun Rabbi olduğunu
mu düşündü? Diyelim ki o (as) bilmiyordu ve Allah‘ın hidayet etmesiyle tevhidi öğrendi. Peki,
nasıl oluyor da Allah‘ın hidayetinden sonra, Güneş için “Bu, benim Rabbim’dir” diyor? Allah (cc)
birine hidayet ettikten sonra, onda sapıklık kalır mı?
Yine İbni Cerir şöyle der: “Şüphesiz ki ben, yüzümü hanif olarak, gökleri ve yeri yaratana çevirdim.
Ve ben, müşriklerden de değilim.” (6/En‘âm, 79)
“Bu, Allah‘tan bir haberdir. İbrahim‘e (as) hak açığa çıkınca; hakka şahitlik etti, şirk ve batıl üzere
olan kavmine muhalif bir inanç izhar etti…”
Bu ayet, İbrahim‘in (as) batıl üzere olup sonra hakka döndüğüne delalet etmez. Bilakis, kıssanın

555
NAMAZ KİTABI

en başından görüyoruz ki; o zaten hak üzeredir ve babasından başlayarak kavmini hakka davet
etmiştir.
İbrahim’in Delili Neydi?
İbrahim’in (as) kullandığı üslubun, Allah’ın (cc) ona öğrettiği bir hüccet olduğunu söylemiştik. Bu,
kavmin kabullerini esas alarak onları adım adım hakikate ulaştırma metodudur. Şöyle ki; Kelda-
niler, gök cisimlerini tazim ediyor, onları Allah’la (cc) aralarına aracı kılıyorlardı. Onlara dua ediyor,
kurban kesiyor, yani onlara ibadet ediyorlardı. İbrahim (as) onlara, batıp yitenin ilah olamayacağı-
nı göstermek istedi.
•  Şayet bunlar Allah’la insan arasında aracı olsa, sanıldığı gibi insana fayda veriyor olsa, kendi-
ne faydası olur ve kendini batıp zail olmaktan korurdu. Kendini dahi koruyamayan, nasıl insanı
koruyacak, ona fayda sağlayacak?
•  İnsan sürekli kendini gören, duyan, gözeten… bir varlığa kulluk eder. Oysa bu (sahte) ilahlar
günün bir vaktinde görünüyor, bir vaktinde ise batmış oluyorlar.
Bu gerçeği de ‘Ben batanları sevmem.’ (6/En’âm, 76) diyerek ortaya koymuştu. Evet, batan ve fani
olan ilah olamaz. İlah olacak olan El-Hayy ve El-Kayyûm olmalıdır. Her şeye O hayat vermeli, tüm
varlık O’nun varlığına bağlı olmalıdır. O, başlangıcı olmayan El-Evvel ve varlığı sonsuz/ebedî El-Â-
hir olmalıdır. Her ân kullarının yanında, onlarla beraber, onlara yakın olmalıdır. O da hiç şüphesiz
âlemlerin Rabbi olan Allah’tır.
‘… ‘Şayet Rabbim beni hidayet etmezse andolsun ki sapıklar topluluğundan biri olurum.’ demişti.’
(6/En’âm, 77)
O (as) bu sözüyle kalpleri Allah’a (cc) bağladı. Kavmini yalnızca O’nu (cc) dinlemeye ve yalnızca
O’nun (cc) emirlerine tabi olmaya davet etti. Zira El-Hâdî olan O’dur. Doğru yolda olanlar, O’nun
hidayet ettikleridir. Sapıtanlar ise O’nun hidayet etmeyip nefsiyle baş başa bıraktıklarıdır. Bu, tev-
hidin en önemli esaslarından biridir. Kalpler, hidayeti Allah’tan beklediği müddetçe istikamet
üzeredir. İnsan aklına, bilgisine veya çalışmalarına güvendiği ân helak olmuştur. Kalpler -her ko-
nuda olduğu gibi- hidayet konusunda da yalnızca O’na (cc) yönelmeli, O’ndan (cc) hidayet dileme-
lidir.
‘Şüphesiz ki ben, yüzümü hanif olarak, gökleri ve yeri yaratana çevirdim. Ve ben, müşriklerden de
değilim.’ (6/En’âm, 79)
Yüzünü Allah’a dönmek, her şeyiyle Allah’a yönelmeyi ifade eder. Tüm benliğini Allah’a (cc) ver-
mek, O’nu (cc) kalbin kıblesi edinmektir. Bir şeye yüzünü dönen, onun tam karşısında konumla-
nana sırtını dönmüştür. Bu, yönelişin tabiatıdır. Yüzünü Allah’a dönenler, O’nun (cc) karşısında
konumlanan putlara, tağutlara ve firavunlara sırtını dönmüş, onlardan içtinap etmiştir.
‘…hanif olarak…’ (6/En’âm, 79)
Bu yöneliş, hanifçe bir yöneliştir. Peki, ne demektir hanif? Hanif; sapıklıktan istikamete meyleden
demektir. (bk. El-Mufredât Kur’ân, h-n-f maddesi) Yani yüzünü Allah’a dönen mümin, neye yönel-
diğini ve neyi terk ettiğini bilerek yönelişine başlar. Yöneldiği Allah, terk ettiği batıldır. Allah’a (cc)
yönelirken istikamet bulmayı umar.
‘Ve ben, müşriklerden değilim…’ (6/En’âm, 79)
Bu, bir kimlik ibrazıdır. Hiçbir kapalılığa yer olmayan, açık seçik Müslim kimliği. Onun ne olduğu-
nun belli olduğu gibi, ne olmadığı da bellidir. O, yüzünü Allah’a dönmüş bir haniftir ve müşrik-
lerden değildir. İfadeye dikkat buyurun: ‘Müşrik değilim.’ demiyor, ‘Müşriklerden değilim.’ diyor.
Şayet ‘Müşrik değilim.’ dese, şirki kendinden nefyetmiş olacaktı. Fakat o (as) ‘Müşriklerden değilim.’
demeyi seçti. Hem şirki, hem de müşrik toplumun bir ferdi olmayı reddetti. Onların inancından
ve topluluklarından teberrî etmiş oldu.” (Vahyin Rehberliğinde En’âm Suresi Tefsiri, Halis Bayan-
cuk, Tevhid Basım Yayın, s. 208-213, En’âm Suresi’nin 74-83. ayetlerinin tefsiri)

556
HUSUF VE KÜSUF NAMAZI BABI

Cahiliye ehli Güneş ve Ay tutulmasını da yanlış bakış açısıyla değerlen-


diriyordu. Önemli bir insan doğduğunda veya öldüğünde Güneş/Ay tu-
tulması olduğuna inanıyorlardı. Allah Resûlü’nün (sav) oğlu İbrahim vefat
ettiğinde; bu eski düşünce nüksetti ve tutulmanın İbrahim’in ölümüyle
ilgili olduğunu söyleyenler oldu. Allah Resûlü (sav) cahiliye kalıntısı bu dü-
şünceyi şöyle tashih etti:
Muğire ibni Şu’be’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) zamanında, İbrahim’in öldüğü gün Güneş tutulmuştu. Bu-
nun üzerine insanlar, ‘Güneş, İbrahim öldüğü için tutuldu.’ demeye başladılar.
Peygamber (sav) ise onların bu sözünü duyunca şöyle buyurdu: ‘Güneş ve Ay
hiç kimsenin ne ölümü ne de hayatı dolayısıyla tutulur. Siz Güneş’in ve Ay’ın
tutulduğunu görürseniz namaz kılın ve Allah’a dua edin!’ ” 12
Ebu Musa’dan nakledilmiştir:
“Güneş tutulmuştu. Bunu gören Peygamber (sav) yerinden dehşet içinde kalktı.
Bunun kıyamet olacağından korkuya kapılmış gibiydi. Bu dehşet içinde mes-
cide girdi ve daha önce hiç görmediğim şekilde kıyamı, rükû ve secdesi çok
uzun olan bir namaz kıldırdı. Namazın ardından da şöyle buyurdu: ‘A llah’ın
göndermiş olduğu bu ayetler/işaretler asla bir kimsenin ölümü ve hayatı yü-
zünden meydana gelmez. Fakat Allah (cc) bunlar ile kullarına korku salar. Siz bu
tür olağandışı olaylar görürseniz hemen Allah’ı zikretmeye, O’na yalvarmaya
ve O’ndan af dilemeye (istiğfar) başlayın.’ ” 13
Ayrıca Allah Resûlü (sav), Güneş veya Ay tutulmasında namaz kılarak;
dua, zikir ve sadakayı emrederek; bu cahili anlayışı kalıcı olarak düzeltti.
Zira insanlar her Güneş veya Ay tutulmasında namaz kılacak, Yüce Al-
lah’a salih amellerle yönelecek ve bu olayı bir kulluk vesilesi edinecekti.
Bu da İslam’ın itikadi yanlışları düşünce/inanç ve amel boyutuyla ele
alan, sorunu kökünden ve kalıcı bir biçimde çözen eğitim anlayışının gü-
zel örneklerindendir.

 12. Buhari, 1043; Müslim, 915


 13. Buhari, 1059; Müslim, 912

557
NAMAZ KİTABI

II. Tutulma Ânında Yapılacaklar


Allah Resûlü (sav) tutulmaya şahitlik edenlere şu tavsiyelerde bulunmuştur.
• Ebu Mesud’dan (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyur-
muştur:
Ebu Musa’dan (ra) şöyle nakledilmiştir:
“Peygamber (sav) döneminde Güneş tutuldu. Kıyamet kopar endişesiyle kor-
kuyla ayağa kalktı, mescide gitti ve en uzun kıyam, rükû ve secde ile namaz
kılmaya durdu ki, kendisinin namazda böyle yaptığını hiç görmedim. Sonra
şöyle buyurdu: ‘A llah’ın göndermiş olduğu bu deliller, şüphesiz ki ne bir kim-
senin ölümü ne de dünyaya gelmesi nedeniyle olur. Ancak, Allah bunlarla
kullarını korkutmak için bu hadiseleri gönderir. Bunlardan böyle bir şey
gördüğünüzde Allah’ı anmaya, O’na dua etmeye ve O’ndan bağışla-
ma dilemeye sığınınız.’ ” 14
Tutulmaya şahit olanın ilk yapacağı şey dua, istiğfar ve zikirle Allah’a (cc)
yönelmektir. Zira Yüce Allah insanları uyarmak için ayet gönderir. Kişi-
nin dua, istiğfar ve zikirle Allah’a yönelmesi; uyarıyı anladığını ve Rab-
binin muradına boyun eğdiğini gösterir.
• Esma binti Ebu Bekir'den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Güneş’in tutulduğu gün Resûlullah’ın (sav) zevcesi Aişe’nin yanına gitmiştim.
O sırada Ashab-ı Kiram namaz kılıyordu. Aişe’nin de onlarla birlikte namaz
kıldığını görünce şaşırmıştım. Ben, cemaatin niçin bu vakitte namaz kıldığını
Aişe’ye sorunca eliyle göğe işaret etti ve, ‘Subhanallah (Allah’ı her türlü nok-
san sıfatlardan tenzih ederim)’ dedi.
Ben, ‘Olağanüstü bir olay mı var?’ diye tekrar sorunca evet anlamında başını
salladı. Ben de kalkıp namaza durdum. (Resûlullah (sav) o kadar uzun bir süre
bekledi ki) neredeyse bayılacaktım. Yanı başımda bir kırba dolusu su vardı.
Kırbayı açıp serinlemek maksadıyla başıma biraz su döktüm. Resûlullah (sav)
namazı bitirdiğinde cemaate dönüp Allah’a (cc) hamd ve senada bulunduktan
sonra şöyle buyurdu:

 14. Buhari 1059; Müslim, 912

558
HUSUF VE KÜSUF NAMAZI BABI

‘Daha önce bana hiç gösterilmeyen ne varsa hepsini işte şu bulunduğum yer-
de gördüm. Hatta cennet ve cehennemi bile… Bana, sizlerin kabirlerde Mesih
Deccal’in fitnesi (imtihan vesilesi) gibi -veya bu fitneye yakın- bir imtihanla
karşılaşacağınız vahyedildi. Siz kabirdeyken yanınıza gelecekler ve beni kas-
tederek, ‘Şu zat hakkında bildiğiniz şeyler nelerdir?’ diye soracaklar. Mümin-
ler -hadisin ravilerinden Hişam bunu yakin (kesin inanç) sahipleri (mukin)
ifadesiyle de nakletmiştir-hemen, ‘O, Muhammed’dir, Allah’ın resûlüdür. O
bize apaçık delilleri (beyyinat) ve hidayeti getirdi. Biz, ona karşı çıkmadan
icabet ettik ve kendisine iman edip tabi olduk.’ diyecekler. Bunun üzerine on-
lara, ‘Haydi, yaptıklarınızın karşılığını hakkıyla almak üzere huzur içinde uyu-
yun bakalım! Biz, sizin ona iman ettiğinizi zaten biliyorduk.’ denecek. Buna
karşılık münafıklar -hadisin ravilerinden Hişam bunu ‘şüphe eden kimseler’
ifadesiyle de nakletmiştir- kendilerine yöneltilen bu soruya şöyle cevap vere-
ceklerdir, ‘Ne bilelim biz! Birtakım insanlar bir şeyler söylüyorlardı ve biz de
aynısını söyledik işte!’ ” 15
“Güneş tutulması namazı bittikten sonra Allah’a (cc) söylemesini dilediği ne
varsa söyledi ve Ashab-ı Kiram’a kabir azabından Allah’a sığınmalarını
emretti.” 16
Tutulmayı gören insanın kabir azabından Allah’a sığınması gerekir. Tu-
tulma esnasında kabir azabından Allah’a sığınmanın hikmetine dair şu
açıklamalar yapılmıştır.
Tutulma esnasında oluşan (arızi) karanlık, kabir karanlığını andırır. Bir
şey kendi benzeriyle anılır. Böylece karanlıktan korktuğu gibi kabir aza-
bından da korkar. Bu; öğüt almasına vesile olur ve ahiret sıkıntılarından
kurtaracak vesilelere yapışmanın gerekliliği anlaşılır. 17
Allah (cc) tutulma esnasında Resûl’üne (sav) bazı şeyler göstermiştir. Bun-
lardan biri de berzah âlemi ve bazı ahiret sahneleridir. Yine tutulma es-
nasında ona vahyedilen şeylerden biri insanların kabirde imtihana tabi

 15. Buhari, 1053


 16. Buhari, 1056
 17. bk. Fethu’l Bârî, Kitâbu’l Kusûf, 7. Bab başlığı şerhi

559
NAMAZ KİTABI

tutulacağıdır. O (sav) bu münasebetle kabir azabından Allah’a sığınmayı


emretmiş olabilir. Allah en doğrusunu bilir.
• Aişe’den (r.anha) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Güneş ve Ay hiçbir kimsenin hayatı ve ölümü için tutulmazlar. Onların tu-
tulduğunu gördüğünüz zaman tekbir alın, sadaka verin ve Allah’a dua edin.” 18
Tutulma ânında yapılacak şeylerden biri sadaka vermektir. Zira sadaka
belayı defeder. Allah Resûlü’nün hususi olarak emrettiği şeylerden biri
köle azad edilmesidir.
Esma binti Ebu Bekir’in (r.anha) şöyle dediği rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) Güneş tutulduğu zaman köle azad edilmesini emretti.” 19
• Namaz kılmak
Tutulma esnasında Allah Resûlü’nün (sav) emrettiği şeylerden biri namaz
kılınmasıdır.
III. Güneş veya Ay Tutulması Namazının Kılınması
A. Bu Namazın Ezanı Yoktur, Nidası Vardır
Abdullah ibni Amr’dan şöyle rivayet edilmiştir
“Peygamber (sav) döneminde Güneş tutulduğu vakit, ‘Namaz insanları bir ara-
ya toplar, cemaatle namaza hazır olun!’ diye ilan edilmişti.” 20
“Topluca/Cemaatle namaza (gelin)” diye nida ettirilerek, insanlara özel
bir münasebet olduğu ve bunun için namaz kılınacağı bildirilir. Bu; bu-
gün yapılan umumi anonslara benzemektedir.
B. Bu Namazın Hususi Bir Sureti Vardır
Güneş veya Ay tutulması namazının hususi bir sureti vardır. Buna göre;
namaza girilir. Fâtiha ve zamm/ek bir sure okunur. Rükûya gidilir. Rükû-
dan sonra tekrar ayağa kalkılır. Tekrar Fâtiha ve zam/ek bir sure okunur.

 18. Ebu Davud, 1191


 19. Buhari, 1054
 20. Buhari, 1045

560
HUSUF VE KÜSUF NAMAZI BABI

Sonra tekrar rükûya varılır. Rükûdan sonra secdeye varılır. Sonra normal
namaz kılınır.
Güneş veya Ay tutulması iki rekâttır. Ve her rekâtta (normal namazın
aksine) iki defa rükû yapılır, iki defa kıraatta bulunulur.
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) zamanında Güneş tutulmuştu. Resûlullah (sav) o ânda insan-
lara namaz kıldırdı. Kıyamda çok uzun bir süre kaldıktan sonra rükûya gitti
ve yine uzunca bekledi. Sonra kıyama kalktı ve ilk rekâttaki kadar olmasa da
uzun bir süre kıyamda durdu. Ardından rükûya gitti ve ilk rükû kadar olmasa
da uzunca bir süre rükûda bekledi. Sonra secdeye vardı ve uzun bir müddet
secdede kaldı. Namazın ikinci rekâtını da tıpkı birinci rekât gibi kıldırdı. Na-
mazı bitirdiğinde Güneş açılmıştı.” 21
Hadisin ravilerinden Ebu Seleme’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Aişe, ‘Ben bu secdeden daha uzun bir secde kesinlikle yapmadım.’ dedi.” 22
 21. Buhari, 1044; Müslim, 901
 22. Buhari, 1051; Müslim, 910; Güneş/Ay tutulması namazına dair farklı rivayetler varid olmuş-
tur. Çoğu rivayette -yukarıda okuduğumuz gibi- bir rekâtta iki rükû yapmıştır.
Bazı rivayetlerde bir rekâtta üç rükû yapıldığı nakledilmiştir.
Atâ’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Ubeyd b. Umeyr anlatıyor. ‘Doğruluğuna inandığım biri anlatıyor. -inandığım biri demekle Ai-
şe’yi kastettiğini zannediyorum- ve şöyle diyordu, ‘Resûlullah (sav) zamanında Güneş tutuldu.
Resûlullah (sav) namaz için kalktı ve uzun bir süre kıyamda durdu. Cemaat de aynı şekilde du-
ruyorlardı sonra rükûya vardı sonra tekrar kıyama kalktı sonra tekrar rükûya vardı tekrar kıyama
kalktı tekrar rükûya vardı sonra secdeye vardı. Böylece iki rekât namaz kıldı ve bu namazın her
bir rekâtında üçer rükû ve üçer secde vardı. O gün o namazın uzunluğuna dayanamayan bazı
kimseler baygınlık geçirdiler. Onların üzerine kova ile su dökerek ayılttılar. Resûlullah (sav) rükûya
giderken ‘Allahu Ekber’ diyordu. Rükûdan başını kaldırınca ‘Semi Allahu limen hamideh’ diyordu.
Güneş açılıncaya kadar namazı bitirmedi. Namazdan sonra kalkarak Allah’a hamdedip O’nu öv-
dükten sonra şöyle buyurdu: ‘Güneş ve Ay bir kimsenin doğumu ve ölümü için tutulmazlar. Fa-
kat onlar Allah’ın varlığına ve birliğine işaret eden alametlerdir. Allah onlarla sizi korkutur. Onlar
tutuldukları zaman Allah’ı zikre koşunuz ve açılıncaya kadar zikre (namaza) devam ediniz.” (Ebu
Davud, 1177; Nesai, 1470)
Bazısında bir rekâtta dört rükû yaptığı varid olmuştur.
İbni Abbas’tan şöyle rivayet edilmiştir:
“Nebi (sav), Güneş tutulması olunca namaz kıldı. (Kıyamda) Kur’ân okudu. Sonra rükû etti. Sonra
tekrar Kur’ân okudu. Tekrar rükû etti. Ardından yine Kur’ân okudu ve yine rükû etti. (Dördüncü
defa da ) Kur’ân okudu ve rükû etti. Sonra secde etti.” (Müslim, 909)
Başta muhaddisler olmak üzere fukaha rivayetlerdeki bu farklılık nedeniyle ihtilaf etmişlerdir.
•  Bir grup âlim rivayetler arasında tercih yapmak durumunda kalmıştır. Muhaddislerden Buhari

561
NAMAZ KİTABI

(rh) yalnızca “bir rekâtta iki rükû” rivayetlerine yer vermiş, diğer rivayetleri sahihine almamıştır. Bu
yola başvurmalarının iki nedeni vardır:
İlki; bu tutulma İbrahim’in vefatında olmuştur. Yani Allah Resûlü (sav) tek bir namaz kılmıştır. Bun-
ca farklı suretinin olması olanaksızdır. Bunlardan birinin tercihi zorunludur.
İkincisi; tercihin sebebi şudur; ikiden fazla rükû ifade eden rivayetlerin isnadında veya metninde
illetler vardır. (bk. Neylu’l Evtâr, 1323-26 No.lu hadislerin şerhleri)
Muhaddislerin yanında cumhur-u fukaha da bu görüşü seçmiştir.
•  Bir grup muhaddis tüm rivayetleri bir arada vermiş ve korku namazında olduğu gibi her bir
suretin sünnet olduğunu; dileyenin dilediği rivayetle amel edeceğini söylemişlerdir. Müslim, Ebu
Davud, Tirmizi, Nesai… bu hadisçileridendir.
Kitap boyunca biz de Ehl-i Hadis’in metodu olan tüm varyantlarının müstakil bir sünnet olması
usulünü seçtik. Burada Buhari’ye (rh) uyarak bu usulün dışına çıktık. Zira Ay/Güneş tutulması bir
defa yaşanmış, Nebi’de bu namazı bir defa kılmıştır; bir uygulamanın tercihi zorunludur.
•  Kufe fukahası; hadisler arasındaki farklılığı göz önüne alıp; farklılığı illet kabul etmişlerdir ve
“Normal namaz nasıl kılınıyorsa öyle iki rekât kılınır.” demişlerdir. Kufe fukahamız (İbrahim Nehai,
Sufyan-ı Sevri, Ebu Hanife bunlardandır) Allah Resûlü’nün (sav) namaz kıldırdığını kabul etmiş,
farklı uygulamaların ravilerden kaynaklanan bir hata olduğunu söylemişlerdir. Ayrıca bazı riva-
yetlerde yer alan “İki rekât namaz kıldırdı.” gibi mücmel rivayetlerle amel etmişlerdir.

562
HUSUF VE KÜSUF NAMAZI BABI

C. Kıraat Cehridir/Açıktandır
Güneş veya Ay tutulmasında Kur’ân kıraati açıktan okunur.
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav), Güneş tutulması dolayısıyla kıldırdığı namazda Kur’ân’ı
açıktan okumuştu. Kıraat bitince tekbir getirip rükûya vardı. Rükûdan kal-
karken (Allah (cc) kendisine hamdedenleri işitir; Rabbimiz, hamd sana mah-
sustur) dedim. Sonra yine kıraate başlayarak dört rükû ve dört secde ile iki
rekâtlık namazı tamamladı.” 23
D. Kıraat Uzun Tutulur
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) zamanında Güneş tutulmuştu. Bunun üzerine Peygamber
(sav) kalkıp namaza durdu ve ashaba namaz kıldırdı. Peygamber (sav) kıyamda

uzun bir kıraatten sonra rükûya gitti ve rükûda da epey bekledi. Ardın-
dan başını kaldırıp doğruldu ve ilk kıraati kadar olmasa da Kur’ân’dan uzun
bir bölüm okudu. Bu kıyamın ardından yine rükû etti ve bu rükûda ilk rükû
kadar olmasa da uzunca bir süre bekledi.’ ” 24
Allah Resûlü (sav) Bakara Suresi kadar bir bölümü okumuştur.
Aişe’nin (r.anha) azatlı kölesi Ebu Hafsa anlatıyor:
“Bana Aişe anlattı. Resûlullah (sav) zamanında Güneş tutulmuştu. Resûlullah
(sav) abdest aldı, cemaate namaz toplayıcıdır, diye bildirtti ve cemaate namaz

kıldırdı. Namazında kıyamı o kadar uzattı ki -Aişe şöyle diyor herhâlde: ‘Ba-
kara Suresi’ni okuduğunu zannediyorum.’ ” 25
E. Tedricen Namaz Kısalır
Okuduğumuz tüm rivayetlerden çıkan sonuç şudur: İlk kıyam ikinci
kıyamdan; ilk rükû ikinci rükûdan; ilk kıraat ikinci kıraatten daha uzun-
dur. Hakeza ilk rekât bir bütün olarak ikinci rekâttan daha uzundur. Bu

 23. Buhari, 1065


 24. Buhari, 1058
 25. Nesai, 1481

563
NAMAZ KİTABI

da Allah Resûlü’nün (sav) uzundan kısaya doğru namazı hafifleterek kıldı-


ğını gösterir.
F. Namazdan Sonra Hutbe Verilir
Allah Resûlü (sav) namaz kıldıktan sonra sahabeye hutbe vermiş; daha
sonra kadınlar tarafına geçerek onlara özel nasihatlerde bulunmuştur. Bu
cuma ve bayram hutbesinden ziyade; gezerek yapılan bir nasihat konuş-
masına benzemektedir.
Allah Resûlü’nün (sav) Güneş veya Ay tutulmasında yaptığı konuşmalar-
dan örnekler:
Resûlullah (sav) namazın ardından Allah’a hamd ve övgüde bulunarak in-
sanlara hitap etti. Hutbe sırasında şunları söylemişti:
Aişe Annemiz’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“Güneş ve Ay Allah’ın birer ayetidir. Bunlar ne bir kimsenin ölümü ne de ha-
yatı dolayısıyla tutulur. Eğer Güneş ve Ay’ın tutulduğunu görürseniz Allah’a
dua edin, tekbirler getirin, namaz kılın ve sadaka verin.”
Aynı hutbede şunları da söylemiştir:
“Ey Muhammed ümmeti, kadın veya erkek Allah’ın bir kulunun zina etmesi
karşısında Allah’ın gösterdiği ğayret (kıskançlık) sizin duyduğunuz kıskanç-
lıktan daha çoktur. Ey Muhammed ümmeti, eğer benim bildiğimi bilseydiniz
az güler çok ağlardınız.” 26
Aişe Annemiz’den (r.anha) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav) şöyle
demiştir:
“O ikisi (Güneş ve Ay tutulması) Allah’ın ayetlerinden iki ayettir. Bunları gör-
düğünüzde, tutulma sona erinceye kadar namaz kılınız. Ben bu makamımda
bana vadedilen her şeyi gördüm. Hatta siz benim öne doğru hareket ettiği-
mi gördüğünüzde ben cennetten bir salkım üzüm almak istediğimi gördüm.
Benim geriye gittiğimi gördüğünüzde cehennem ateşinin bir bölümü diğer
bölümünü yenmeye (yutmaya) çalışıyordu. Cehennemde Amr ibni Luhay’ı

 26. Buhari, 1044; Müslim, 901

564
HUSUF VE KÜSUF NAMAZI BABI

gördüm. Bu adam (ilk defa Araplar arasında putlar namına) develeri adak ola-
rak salıverirdi.” 27
Esma binti Ebu Bekir’den (r.anha) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sav)
şöyle demiştir:
“Daha önce bana hiç gösterilmeyen ne varsa hepsini işte şu bulunduğum
yerde gördüm. Hatta cennet ve cehennemi bile… Bana, sizlerin kabirlerde
Mesih Deccal’in fitnesi (imtihan vesilesi)gibi -veya bu fitneye yakın- bir im-
tihanla karşılaşacağınız vahyedildi.
Siz kabirdeyken yanınıza gelecekler ve beni kasdederek, ‘Şu zat hakkında bil-
diğiniz şeyler nelerdir?’ diye soracaklar.
Müminler hemen, ‘O, Muhammed’dir, Allah’ın Resûlü’dür. O bize apaçık
delilleri (beyyinat) ve hidayeti getirdi. Biz ona karşı çıkmadan icabet ettik ve
kendisine iman edip tabi olduk.’ diyecekler.
Bunun üzerine onlara, ‘Haydi, yaptıklarınızın karşılığını hakkıyla almak üze-
re huzur içinde uyuyun bakalım! Biz sizin ona iman ettiğinizi zaten biliyor-
duk.’ denecek.
Buna karşılık münafıklar kendilerine yöneltilen bu soruya şöyle cevap vere-
ceklerdir: ‘Ne bilelim biz! Birtakım insanlar bir şeyler söylüyorlardı ve biz de
aynısını söyledik işte!’ ” 28
Abdullah ibni Abbas’tan (ra) Peygamberin (sav) şöyle dediği rivayet edilmiştir:
“Ay ve Güneş, Allah’ın birer ayetidir. Bunlar ne bir kimsenin ölümü ne de
hayatı yüzünden tutulurlar. Eğer Ay ve Güneş’in tutulduğunu görürseniz Al-
lah’ı zikredin!” 29
Cabir’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Eğer bu şeylerden birisini görürseniz tutulma gidene kadar hemen namaz
kılınız. Size vadedilen her şeyi, şu namazımda iken kesinlikle gördüm. Geri-
ye çekildiğimi gördüğünüzde gözümün önüne cehennem getirildi. Ateşinin

 27. Buhari, 1212


 28. Buhari, 1053
 29. Buhari, 1052

565
NAMAZ KİTABI

alevi bana değer endişesiyle geriye çekilmiştim. Hatta çatal değnekli adamın
bağırsaklarını cehennemde sürüdüğünü bile gördüm. Bu adam, çatal değneği
ile hacıların mallarını çalar eğer hırsızlığı fark edilirse, ‘Değneğime takılmış…’
derdi. Eğer kimse fark etmezse alıp götürürdü. Hatta cehennemde kedinin sa-
hibi kadını da gördüm. Kediyi açlıktan ölene kadar hapsetmiş, etrafta dolaşan
haşereleri yemesine bile müsaade etmemişti. Namaz kıldığım yerime gelin-
ceye kadar öne ilerlediğimi gördüğünüzde gözümün önüne cennet getirildi.
Cennetin meyvesini göresiniz diye koparıp almak için elimi uzatmıştım. Son-
ra bunu yapmama fikri oluştu. Size vadedilen her şeyi bu namazımda kesin-
likle gördüm.” 30
Bu, uzunca bir konuşmanın farklı parçalarıdır. Allah en doğrusunu bilir;
her ravi bu konuşmadan aklında kalanı rivayet etmiştir.

 30. Müslim, 904

566
İSTİSKA (YAĞMUR) NAMAZI BABI

Kuraklık/Kıtlık Ânında Yapılabilecek İbadetler


• Yağmur Duası Etmek
• Yağmur Namazı Kılmak

İstiska Duasının Şekli


• Duada Eller Avuç İçleri Yere Gelecek Şekilde Ters Çevrilir
• İmam, Cübbesini Ters Çevirir
• Dua Esnasında İnsanlar da İmama Eşlik Eder ve Elbiselerini
Ters Çevirirler

İstiska Namazının Şekli


• Ezanı ve Kameti Yoktur
• İnsanların Toplanması İçin Zaman Tayin edilir
• Açık Bir Alanda Kılınır
• İki Rekât Olarak Kılınır
• Kıraat Cehridir/Açıktandır
• İmam Namazdan Önce/Sonra Cemaate Nasihatte/Hutbede
Bulunur
İSTİSKA (YAĞMUR) NAMAZI BABI

İ stiska; yağmur/su talebi anlamına gelmektedir. Kuraklık zamanı yağmur


talep etmek için kılınan namaza istiska/yağmur namazı denmektedir.
Kuraklık/Kıtlık bazen bir imtihan olarak vuku bulur. Yüce Allah mal-
lardan, meyvelerden, canlardan eksilterek, insanları açlıkla imtihan eder.
“Andolsun ki sizleri biraz korku, biraz açlık, mallardan, canlardan ve meyve-
lerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabredenleri müjdele!” 1
Bazen de toplumların günahlarına karşılık bir ceza olarak vuku bulur.
Abdullah ibni Ömer’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Resûlullah (sav) bir sefer bize yönelerek şöyle buyurdu: ‘Ey Muhacirler top-
luluğu, beş şey vardır ki onlarla imtihan olunduğunuzda (hiçbir şey kalmaz
her şey bitmiş olur) sizlerin o döneme erişmesinden Allah’a sığınırım. Onlar
şunlardır: Bir toplumda fuhuş o kadar ileri gidecek ki gözler önünde yapılma-
ya başlanacaktır. Taun hastalığı ve önceki toplumlarda görülmeyen hastalık-
lar yaygınlaşacaktır. Ölçü ve tartıya riayet etmeyen her toplum kıtlık, geçim
sıkıntısı ve başlarındaki idarecilerinin, zulmüyle cezalandırılırlar. Mallarının
zekâtını vermeyen her topluma yağmur gönderilmez, hayvanlar olma-
sa onlara yağmur da yağdırılmaz. Allah (cc) ve Resûl’üne (sav) verdikleri sözü
tutmayıp ahdini bozanların başına, Allah kendilerinden olmayan kimseleri
musallat eder ve o düşmanlar, onların elindekilerin bir kısmını alırlar ve dev-
 1. 2/Bakara, 155

569
NAMAZ KİTABI

let yetkilileri Allah’ın Kitabı’yla hükmetmeyip Allah’ın indirdiklerinden işle-


rine geleni seçip onları uyguladıklarında Allah onları kendi içlerinde sıkıntıya
sokup fitne ve anarşi ile azablandırır.” 2
Kuraklık/Kıtlık ister imtihan olarak ister bir ceza olarak vuku bulsun;
Yüce Allah’a yönelmek, tevbe ve istiğfarla günahları itiraf etmek, O’na (cc)
olan fakr-u zarureti izhar etmek gerekir.
Kuraklık/Kıtlık Ânında Yapılacaklar
A. Yağmur Duası Yapmak
Yağmur talebi için yağmur namazı kılmaksızın yapılan duadır. Müslim-
lerin bir araya toplanmış olduğu (cuma veya cemaat namazı gibi) bir or-
tamda topluca dua etmek bu kapsamdadır.
Enes ibni Malik’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Cuma günü bir kimse, borç ödeme bölgesi tarafından mescide girdi. Bu sı-
rada Resûlullah (sav), ayakta hutbe veriyordu. Resûlullah’ın (sav) karşısına dikil-
di ve ‘Ey Allah’ın Resûlü! Hayvanlar yok oldu, geçim yolları kesildi. Allah’a
dua etsen de bize yağmur yağdırsa…’ dedi. Resûlullah (sav) ellerini kaldırdı ve
şöyle dua etti, ‘A llah’ım, bize yağmur ver. Allah’ım, bize yağmur ver. Allah’ım,
bize yağmur ver.’ ” 3
B. Yağmur Namazı Kılmak
• Ezan ve kamet olmaksızın topluma bir zaman tayin edilir ve o zaman-
da açık bir alanda toplanılır.
Ebu İshak’tan nakledilmiştir:
“Bir gün Abdullah ibni Yezid musallaya çıkıp yağmur duası etti. Beraberinde
Bera ibni Azib ile Zeyd ibni Erkam da vardı. Dua sırasında ayakta duruyordu,
fakat minbere çıkmamıştı. Ardından Allah’tan mağfiret/bağışlanma diledi (is-
tiğfar) ve daha sonra iki rekât namaz kıldı. Namazda açıktan okumuştu, fakat
ezan okunmadığı gibi kamet de getirilmemişti.
Abdullah ibni Yezid, Peygamber’i (sav) yağmur duasında görmüş bir sahabedir.” 4
 2. İbni Mace, 4019
 3. Buhari, 1014; Müslim, 897
 4. Buhari, 1022

570
İSTİSKA (YAĞMUR) NAMAZI BABI

Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:


“İnsanlar Resûlullah’a (sav) yağmurun yağmayışından şikâyet ettiler. Bunun
üzerine Resûlullah (sav) namazgâha minber konulmasını emretti, namazgâha
çıkacağı günü insanlara bildirdi. Aişe diyor ki: Resûlullah (sav) tayin ettiği gün
Güneş’in ilk ışınları görününce namazgâha çıktı, minber üzerine oturdu, tek-
bir aldı.” 5
• Toplanılan alanda imam cemaate nasihat eder ve duada bulunur.
Aişe’den (r.anha) şöyle rivayet edilmiştir:
“İnsanlar Resûlullah’a (sav) yağmurun yağmayışından şikâyet ettiler. Bunun
üzerine Resûlullah (sav) namazgâha minber konulmasını emretti, namazgâha
çıkacağı günü insanlara bildirdi. Aişe diyor ki: Resûlullah (sav) tayin ettiği gün
Güneş’in ilk ışınları görününce namazgâha çıktı, minber üzerine oturdu, tekbir
aldı. Allah’a hamd-u sena ettikten sonra şöyle buyurdu: ‘Siz memleketinizin
kuraklığından ve yağmurun gecikmesinden şikâyet ettiniz. Allah size kendi-
sine dua etmenizi emretti. Ve duanızı kabul edeceğine söz verdi.’
Sonra da şöyle devam etti, ‘Eksiksiz tüm övgüler rahman ve rahim olan âlem-
lerin Rabbi, din gününün sahibi Allah’a mahsustur. Allah’tan başka gerçek ilah
yoktur. O dilediğini yapar, Allah’ım, senden başka gerçek ilah yoktur. Ancak
sen varsın, sen hiçbir şeye muhtaç değilsin. Biz muhtacız, bize yağmur indir ve
o indirdiğin yağmuru bize kuvvet kıl, bir süreye kadar da bize azık ve hayır kıl.’
Sonra Resûlullah (sav) ellerini kaldırdı ki koltuklarının beyazı görünür oldu.
Sonra sırtını cemaate döndü. Elbisesini ters çevirdi, elleri kalkık durumdaydı.
Sonra insanlara yüzünü çevirip minberden inerek iki rekât namaz kıldı. Hemen
arkasından Allah bir bulut meydana getirdi. Gök gürledi şimşek çaktı, sonra
Allah’ın izni ile yağmur yağdı. Resûlullah (sav) mescide gelmeden seller akmaya
başladı. İnsanların yağmurdan korunmak için koşuştuklarını görünce azı dişleri
görününceye kadar güldü ve şöyle buyurdu: ‘A llah’ın her şeye gücünün yeter
olduğuna ve benim de Allah’ın kulu ve Resûlü olduğuma şahitlik ederim.’ ” 6
 5. Ebu Davud, 1173
 6. Ebu Davud, 1173; Hutbenin/Vaazın namazdan önce veya sonra olması arasında fark yok-
tur. Zira her iki uygulama sünnette varid olmuştur.
Ebu Hureyre’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:

571
NAMAZ KİTABI

• Duada ellerini ters çevirir (avuç içi yere gelecek şekilde), cübbesini
ters çevirir.
“Enes ibni Malik’ten (ra) Peygamber (sav), yağmur isteme duasında bulunmuş
ve ellerinin üstünü semaya doğru çevirmiştir.” 7
Enes’ten (ra) şöyle rivayet edilmiştir: Resûlullah (sav) yağmur duasını şöy-
le yapardı:
“Ellerini uzatıp avuç içlerini yere doğru çevirdi. Hatta koltuklarının altının
beyazlığını bile gördüm.” 8
Elleri ters çevirerek dua etmek genelde bir belanın def edilmesinin is-
tendiği yerlerde yapılan bir sünnettir.
Abdullah ibni Zeyd’den nakledildiğine göre:
“Resûlullah (sav) musallaya çıkıp yağmur duası etti ve daha sonra kıbleye yö-
nelip omuzuna attığı ridasını çevirdi ve iki rekât namaz kıldı.” 9
Cübbenin/Elbisenin ters çevrilmesinin hikmetine dair farklı görüşler
zikredilmiştir. Bir grup âlim; bunun, hâlin değişmesi umuduyla (tefâul)
yapıldığını söylemiştir. Yani nasıl ki elbise bir hâlden bir hâle çevriliyorsa,
kuraklık hâlinin bolluk hâline dönüşmesini ummuşlardır. Bir diğer grup,
bunun ibadet kastıyla yapılmadığını, dua esnasında cübbesi omuzundan
düşmesin diye böyle yaptığını, söylemişlerdir. 10
Derim ki: Yüce Allah’a karşı samimiyet, ihtiyaç, fakr-u zaruret izharı için-
de olabilir. Zira bazı rivayetlerde Allah Resûlü’nün (sav) bu hâlde dua ettiği
rivayet edilmiştir. Allah en doğrusunu bilir.
Hişam ibni İshak ibni Abdullah ibni Kinane’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:

“Allah Resûlü (sav) bir gün yağmur isteme duasına çıktı. Bize ezansız ve kametsiz iki rekât namaz
kıldırdı. Sonra bize hutbe verdi. Ellerini kaldırıp yüzünü de kıble tarafına çevirerek Allah’a dua
etti. Sonra elbisesinin içini dışına çevirdi. Böylece elbisesinin sağ tarafı sol tarafa, sol tarafı da sağ
tarafına geçmişti.” (İbni Mace, 1268)
Zevaid sahibi, isnadı sahih ricali sikattır demiştir.
 7. Müslim, 895
 8. Ebu Davud, 1171
 9. Buhari, 1012; Müslim, 894
 10. bk. Fethu’l Bârî, 1011 No.lu hadis şerhi

572
İSTİSKA (YAĞMUR) NAMAZI BABI

“Babam bana haber verdi ve şöyle dedi: ‘Velid ibni Utbe -Ravi Osman’ın de-
diğine göre Velid ibni Ukbe- Medine valisi iken beni Resûlullah’ın (sav) yağmur
duasında kıldığı namazını sormam için İbni Abbas’a gönderdi. (Ben de gidip
ona sordum.) O da şöyle dedi: ‘Resûlullah (sav) eski elbisesini giymiş alçak
gönüllü olarak, tazarru ederek namazgâha kadar geldi.’ ’ ” 11
• Dua esnasında insanlar da imama eşlik eder ve elbiselerini ters çevi-
rirler.
Enes ibni Malik’in (ra) şöyle dediği nakledilmiştir:
“Bir bedevi bir cuma günü Resûlullah’a (sav) gelip, ‘Hayvanlarımız helak oldu,
ailemiz, çoluk çocuğumuz perişan bir hâlde, insanlar mahvoldu.’ dedi. Bu-
nun üzerine Peygamber (sav) ellerini kaldırıp dua etti. Orada bulunan
cemaat de Resûlullah (sav) ile birlikte ellerini kaldırıp dua etmeye baş-
ladılar. Duadan sonra biz daha mescidden çıkmadan yağmur yağmaya baş-
ladı ve bir hafta boyunca bir cumadan diğer cumaya kadar devam etti. Sonra
adam Resûlullah’a (sav) tekrar geldi ve ‘Ey Allah’ın Rasûlü, yolcular gidecekleri
yere gidemez oldu, yollar kapandı.’ dedi” 12
Abdullah ibni Zeyd ibni Âsım’dan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Bizimle beraber yağmur duasına çıktığı zaman Allah Resûlü’nü (sav) gördüm.
Duayı uzattı ve Allah’tan çokça istedi. Sonra kıbleye yöneldi ve ridasını çevirdi.
Dışını içine çevirdi. İnsanlar da onun ile beraber elbiselerini çevirdiler.” 13
• Sonra iki rekât namaz kılar. Kıraati cehri/açıktan yapar.
Abbad ibni Temim bir sahabe olan amcasının şunları anlattığını nakletmiştir:
“Resûlullah (sav) yağmur duası etmek üzere musallaya çıktı. Bu sırada kıbleye
doğru yöneldi ve omuzuna almış olduğu ridasını çevirdi. Daha sonra da kıra-
atin açıktan olduğu iki rekâtlık bir namaz kıldı.” 14
 11. Ebu Davud, 1165; Tirmizi, 558
 12. Buhari, 1029; Müslim, 897
 13. Ahmed, 16465
 14. Buhari, 1024; Bazı rivayetlerde Allah Resûlü’nün (sav) yağmur namazını bayram namazı gibi
kıldığı nakledilmiştir.
Hişam ibni İshak ibni Abdullah ibni Kinane’den (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
“Babam bana haber verdi ve şöyle dedi: ‘Velid ibni Utbe -Ravi Osman’ın dediğine göre Velid ibni
Ukbe- Medine valisi iken beni Resûlullah’ın (sav) yağmur duasında kıldığı namazını sormam için

573
NAMAZ KİTABI

İbni Abbas’a gönderdi. (Ben de gidip ona sordum.) O da şöyle dedi: ‘Resûlullah (sav) eski elbiseni
giymiş alçak gönüllü olarak, tazarru ederek namazgâha kadar geldi. –Ravi Osman şunu ilave etti,
‘Minbere çıktı.’ her iki ravi bundan sonrası için birleştiler.- Sizin şu hutbeniz gibi hutbe okumadı,
fakat dua, tazarru ve tekbir getirmeye devam etti. Sonra bayramda kıldığı gibi iki rekât na-
maz kıldı.’ ’ ” (Ebu Davud, 1165; Tirmizi, 558)
Tirmizi (rh) “Hadis hasen sahihtir.” demiştir. Hâliyle normal iki rekât namaz kılınabileceği gibi bay-
ram namazı gibi ilk rekâtta yedi ikinci rekâtta beş tekbirle de kılınabilir.
Bu rivayette hutbenin nefyedilmesi; mutlak olarak hutbe vermeyi nefyetmek değildir. Kasıt riva-
yette olduğu gibi insanların hutbe verdiği gibi hutbeyi nefyetmektir. Zaten Ebu Davud rivaye-
tinde “Minbere çıktı, sizin hutbeniz gibi hutbe vermedi.” denmiştir. Minbere çıkması hutbe verdi-
ğini, ancak insanların alıştığı gibi iki hutbe vermediğini gösterir. (bk. Tuhfetu’l Ehvezî, 558 No.lu
hadis şerhi) İnsanlar cuma ve bayram namazlarında iki hutbeye alışmıştır. Yağmur namazında
yalnızca tek hutbe verilmiş olabilir. Derim ki:
Hadis şerhi kitaplarımızda zikredilen bu açıklamaya şunlar da eklenebilir.
•  İnsanların bayram ve cumada alıştığı, hutbenin kısa namazın uzun olmasıdır. Allah Resûlü
(sav) istiska hutbesini uzun tutmuş olabilir. İbni Abbas’ın (ra) nefyettiği “Sizin (kısa) hutbeniz gibi
hutbe vermedi.” şeklinde anlaşılabilir.
•  Cuma ve bayram hutbelerinde ağırlıklı olarak vaaz/irşad vardır. Yağmur hutbesi ise çoğun-
lukla dua, niyaz ve yakarıştır. Cuma ve bayram hutbesinde Müslimlerin siyasi gündemine uygun
yönlendirmeler vardır. Yağmur hutbesinde ise istiğfar daha ağırlıklıdır. İbni Abbas’ın (ra) nefyi “Si-
zin hutbenize (içerik yönünden benzer) bir hutbe vermedi.” şeklinde anlaşılabilir.
•  Bayram hutbesi namazdan sonradır. Yağmur namazı hutbesi -daha önce geçtiği gibi- namaz-
dan önce de sonra da olabilir. İbni Abbas’ın (ra) nefyi sizin hutbeniz (gibi sürekli namazdan sonra
olan) bir hutbe vermedi şeklinde anlaşılabilir. Allah en doğrusunu bilir.

574
KAYNAKÇA
• Amelu’l Yevm ve’l Leyle, Nesâî, Muessesetu’r Risâle, 2. baskı, M 1406
• Avnu’l Ma’bûd Alâ Şerhi Suneni Ebî Dâvud, Şerefu’l Hak El-Âzîm Âbâdî, Dâru
İbni Hazm, 2 cilt, 1. baskı, M 2005
• Bidatler Batıl İnançlar Ansiklopedisi, Abdulcelil Candan, Düşün Yayıncılık, 1.
baskı, M 2010
• Bulûğu’l Merâm, İbnu Hacer El-Askalânî, Dâru’l Felâk, 7. baskı, H 1424
Türkçesi için bk. Buluğu’l Meram Ahkâm Hadisler, İbn Hacer el-Askalani, Polen
Yayınları, 1. baskı, M 2005
• Büyük İslam İlmihali, Ömer Nasuhi Bilmen, Yasin Yayınevi, M 2003
• Câmiu’l Usûli’t Tis’a Mine’s Sunneti’l Mutahhara, Sâlih Ahmed Eş-Şâmî, El-Mek-
tebu’l-İslamî, 14 cilt, 1. baskı, M 2021
Türkçesi için bk. Hadis Hazinesi, Salih Ahmed eş-Şami, Ocak Yayıncılık, 15
cilt, 1. baskı, M 2019
• Celâu’l Efhâm, İbnu Kayyım, Dâru’l Arabiyye, 2. baskı, M 1987
Türkçesi için bk. Salavatın 40 Faydası ve Fazileti, İbn Kayyim el-Cevziyye,
Menhec Yayınları, 1. baskı, M 2018
• Dekâiku’t Tefsîri’l Câmi Li tefsîri İbni Teymiyye, İbnu Teymiyye, Muessesetu
Ulûmi’l Kurân, 6 cilt, 2. baskı, H 1454
Türkçesi için bk. İbn Teymiyye Tefsîri, İbn Teymiyye, Polen Yayınları, 10 cilt,
M 2017
• Edvâu’l Beyân Fi Îdâhi’l Kur’âni Bi’l Kur’ân, Eş-Şinkîtî, Dâru’l Fikr, 9 cilt, M 2011
• El-Bahrû’r Râik, İbnu Nuceym El-Mısrî, Dâru’l-Kutubi’l İslâmî, 8 cilt, 2. baskı,
M 1997
• El-Câmiu Li Ahkâmi’l Kur’ân, El-Kurtubî, Dâru Âlemi’l Kutub, 20 cilt, M 2003
Türkçesi için bk. el-Câmiu li-Ahkâmi’l-Kur’ân, İmam Kurtubî, Buruc yayınları,
2. baskı, 20 cilt, M 2004
• El-Câmiu Li Ulûmi’l İmâm Ahmed, Ahmed bin Hanbel, Dâru’l Felâh Li’l Bahsi’l
İlmi ve Tahkîki’t Tûras, 22 cilt, 1. baskı, M 2009
• El-Esmau’l Husna, Halis Bayancuk, Tevhid Basım Yayın, 2 cilt, 1. baskı, M 2020

575
• El-Eşbâh ve’n Nezâir, Es-Subkî, Dâru’l Kutubi’l İlmiyye, 2 cilt, 1. baskı, M 1991
• El-Evsat Fi’s Suneni ve’l İcmâi ve’l İhtilâf, İbnu’l Munzir, Dâru Taybe, 6 cilt, 1.
baskı, M 1985
• El-Ezkâr, En-Nevevî, Dâru İbni Kesîr, 2. baskı, M 1995
Türkçesi için bk. El-Ezkâr, İmam Nevevi, İ’tisam Yayınları, 1. baskı, M 2017
• El-Farku Beyne’n Nasîhati ve’t Te’yîr, İbnu Receb El-Hanbeli, Darû İmrân, H 1409
Türkçesi için bk. Üç Risale (İktibasta bulunduğumuz eser mecmu olan bu ter-
cüme eser içerisinde mevcuttur), İbn Receb el-Hanbelî, Neda Yayınları, M 2019
• El-Fevâidu’l Mecmûa’, Eş-Şevkânî, Dâru’l Kutubi’l İlmiyye
Türkçesi için bk. Mevzu Hadisler, İmam Şevkani, Medarik Yayınları, 2. baskı,
M 2006
• El-Fıkhu Ale’l Mezâhibi’l Erba’a, Abdurrahman El-Cezîrî, Dâru’l Kutubi’l İl-
miyye, 5 cilt, 2. baskı, M 2003
Türkçesi için bk. Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı, Abdurrahman Cezîrî, Çağrı
Yayınları, 8 cilt, 5. baskı, M 1993
• El-Fıkhu’l İslâmî ve Edilletuh, Vehbe Ez-Zuhaylî, Dâru’l Fikr, 10 cilt, 12. baskı
Türkçesi içi bk. İslâm Fıkhı Ansiklopedisi, Prof. Dr. Vehbe Zuhayli, Risale Ya-
yınları, 10 cilt, 2011
• El-Hidâyetu Alâ Mezhebi’l İmâm Ahmed, Ebû’l Hattâb El-Kelvezâni, Muessesetu
Ğirâs Li’n-Neşr ve’t-Tevzî’, 1. baskı, M 2004
• El-Hidâyetu Fî Şerhi Bidâyeti’l Mubtedî, El-Merğînânî, Dâru İhyâi’t Turâsi’l
Arabî, 4 cilt
• El-Hisâlu’l Mukeffire, İbnu Hacer El-Askalânî, Mektebetu’l Mescidi’n Nebe-
viyyî’ş Şerîf, M 2009
• El-İcmâ’, İbnu’l Munzir, Dâru’l Âsâr, 1. baskı, M 2004
Türkçesi için bk. Kitabu’l-İcma İslam Hukukçularınca Üzerinde İcma Edilen
Konular, Ebu Bekr Muhammed b. İbrahim b. El-Munzir, Fecr Yayınları, 2. baskı,
M 2018
• El-İhtiyârâtu’l Fıkhiyye Li Şeyhi’l İslâm İbni Teymiyye Leda Telamîzih, Sâmî
İbnu Muhammed, Dâru Âlemi’l Fevâid, 2 cilt, 1. baskı, H 1435

576
• El-İlelu’s Sağîr, Et-Tirmizî, Dâru’s Sıddîk, 1. baskı, M 2012
• El-Kâmil Fî Duafâi’r Ricâl, İbnu Adî, Dâru’l Fikr, 3. baskı, 7 cilt, M 1988
• El-Kırâetu Halfe’l İmâm, El-Beyhakî, Dâru’l Kutubi’l İlmiyye, 1. baskı, H 1405
Türkçesi için bk. Beyhaki Külliyatı, Allah’ın İsimleri ve Sıfatları (İktibasta bu-
lunduğumuz eser Mecmua olan bu tercüme eser içerisinde mevcuttur), İmam
Beyhaki, Ocak Yayıncılık, 7 cilt, 1. baskı, M 2019
• El-Kırâetu Halfe’l İmâm, El-Buhâri, El-Mektebetu’s Selefiyye, 1. baskı, M 1980
• El-Kitâbu’l Musannefu Fi’l Ehâdîsi ve’l Âsâr, Ebû Bekr İbnu Ebî Şeybe, Mekte-
betu’r Ruşd, 7 cilt, 1. baskı, H 1409
Türkçesi için bk. Musannef, İbn Ebî Şeybe, Ocak Yayıncılık, 16 cilt, M 2011
• El-Lelâi’il Mesnûa Fi’l Ehâdîsi’l Mevdûa, Es-Suyûtî, Dâru’l Kutubi’l İlmiyye, 2
cilt, 1. baskı, M 1996
• El-Mebsût, Muhammed Bin Ahmed Es-Serahsî, Dâru’l Ma’rife, 30 cilt, M 1993
Türkçesi için bk. Mebsût, Serahsî, Gümüşev Yayıncılık, 31 cilt, M 2016
• El-Mecmû’ Şerhu’l Muhezzeb, En-Nevevî, Dâru’l Fikr, 20 cilt
• El-Mevdûât, İbnu’l Cevzî, Edvâu’s Selef, 3 cilt, 1. baskı, M 1997
• El-Minhâc Fî Şerhi Sahîhi Muslim, En-Nevevî, Dâru İhyai’t Turâsi’l Arabî, 18
cilt, 2. baskı, H 1392
Türkçesi için bk. Sahih-i Müslim Şerhi el-Minhâc, İmam Muhyiddin En-Nevevî,
Karınca & Polen Yayınları, 12 cilt, M 2014
• El-Mu’cemu’l Kebîr, Et-Taberânî, Mektebetu İbni Teymiyye, 25 cilt, 2. baskı
• El-Mudevvene, Mâlik bin Enes, Dâru’l Kutubi’l İlmiyye, 4 Cilt, 1. baskı, M 1994
• El-Mufredâtu Fî Ğarîbi’l Kur’ân, Râğıp El-İsfahânî, Dâru’l Kalem, 1. baskı, H 1412
Türkçesi için bk. Müfredat Kur’an Kavramları Sözlüğü, Rağıb El-İsfahani, Çıra
Yayınları, M 2017
• El-Muğnî, İbnu Kudâme, Mektebetu’l Kâhire, 10 cilt, M 1968
• El-Muhallâ Bi’l Âsâr, İbnu Hazm, Dâru’l Fikr, 12 cilt
• El-Muhezzeb fî İhtisâri’s Suneni’l Kebîr, Ez-Zehebî, Dâru’l Vatan, 10 cilt, 1.
baskı, M 2001

577
• El-Muhîtu’l Burhâni Fî’l Fıkhi’l Nu’mânî, Burhâneddin El-Buhârî, Dâru’l Kutubi’l
İlmiyye, 9 cilt, 1. baskı, M 2004
• El-Mustedrek Ale’s Sahîhayn, Ebû Abdullah El-Hâkim, Dâru’l Kutubi’l İlmiyye,
4 cilt, 1. baskı, M 1990
Türkçe tercümesi; El-Müstedrek Ale’s-Sahihayn, Hâkim en-Nisâbûrî, Konevi
yayınları, 11 cilt, Basım tarihi; M 2013
• El-Muvâfakât, Eş-Şâtıbî, Dâru İbni Affân, 7 cilt, 1. baskı, M 1997
Türkçesi için bk. El-Muvâfakât, Şâtıbî, İz Yayıncılık, 4 cilt, 4. baskı, M 2015
• El-Muvatta, Mâlik bin Enes, Dâru’l Ğarbi’l İslâmî, 2 cilt, 2. baskı, M 1997
Türkçesi için bk. Muvatta’ Tercümesi, Kahraman Yayınları, 2 cilt, 1. baskı, M 2013
• Es-Seylu’l Cerrâr el-Mutedeffik Alâ Hadâiki’l Ezhâr, Muhammed bin Ali Eş-
Şevkânî, Dâru İbni Hazm, 1. baskı, M 1984
• Es-Sunenu’s Suğrâ Kitâbu’l Muctebâ, En-Nesâî, Dâru’t Te’sîl, 1. baskı, 9 cilt, M
2012
• Es-Sunne, Abdullah ibni Ahmed, Dâru İbni’l Kayyım, 2 cilt, 1. baskı, M 1986
• Eş-Şerhu’l Mumti’ Şerhu Zâdi’l Mustekni’, Muhammed bin Sâlih El-Useymîn,
Dâru İbni’l Cevzî, 15 cilt, 1. baskı, H 1422-1428
• Et-Tac ve’l-İklîl Li Muhtasari Halîl, Muhammed bin Yusuf El-Abderî El-Gırnâtî,
Dâru’l Kutubi’l İlmiyye, 8 cilt, 1. baskı, M 1994
• Et-Ta’lîku’l Mumecced, Ebû’l Hasanât El-Leknevî, Dâru’l Kalem, 3 cilt, 4. baskı,
M 2005
• Et-Telhîsu’l Habîr, İbnu Hacer El-Askalânî, Dâru’l Kutubi’l İlmiyye, 4 cilt, 1.
baskı, M 1989
• Et-Temhîd, Ebû Ömer İbnu Abdilberr, Vezâretu Umûmi’l Evkâf ve’ş Şuûni’l
İslâmiyye, 24 cilt, 1. baskı, H 1387
• Fetâvâ’n Nevevî, En-Nevevî, Dâru’l Beşâiri’l İslâmiyye, 6. baskı, M 1996
• Fethu’l Bârî, İbnu Hacer El-Askalânî, Dâru’l Ma’rife, 13 cilt, H 1379
• Fethu’l Bârî, İbnu Receb El-Hanbelî, Mektebetu’l Ğurebâu’l Eseriyye, 9 cilt, 1.
baskı, M 1996
• Fî Zilâli’l Kur’ân, Seyyid Kutub, Dâru’ş Şurûk, 6 cilt, 17. baskı, H 1412

578
Türkçesi için bk. Fî Zılâl-il Kur’ân, Prof. Dr. Seyyid Kutub, Birleşik Yayıncılık,
16 cilt, M 2012
• Islâhu’l Mesâcid Mine’l Bidei ve’l Avâid, El-Kâsımî, El-Mektebu’l İslâmî, 5.
baskı, M 1983
• İktidâu’s Sirâti’l Mustakîm Li Muhâlefeti Ashâbi’l Cahîm, İbnu Teymiyye, Dâru’l
Kutubi’l İlmiyye, 2 cilt, 7. baskı, M 1999
Türkçesi için bk. Sırât-ı Müstâkîm, İbn Teymiyye, Pınar Yayınları, 9. baskı, M 2019
• İ’lâmu’l Muvakki’în, İbnu Kayyım El-Cevziyye, Dâru İbni’l Cevzî, 7 cilt, 1.
baskı, M 1423
Türkçesi için bk. İ’lâmü’l Muvakkı’in, İbn Kayyım el-Cevziyye, Pınar yayıncılık,
2 cilt, baskı yılı M 2017
• İ’lâu’s Sunen, Zafer Ahmed El-Osmânî Et-Tehânevî, İdâretu’l Kur’ân ve’l Ulûmi’l
İslâmî, 22 cilt, H 1418
Türkçesi için bk. Hadislerle Hanefi Fıkhı, Eşref Ali et-Tehanevi, Zafer Ahmed
el-Osman et-Tehanevi, Misvak neşriyat, 20 cilt, İstanbul, M 2007
• İrşâdu’l Fuhûl, Eş-Şevkânî, Dâru’l Kitâbi’l Arabî, 2 cilt, M 1999
• İslam Peygamberi, Prof. Dr. Muhammed Hamidullah, İrfan Yayımcılık ve Ti-
caret, 5. baskı, M 1990
• İslam Medeniyetinde Salâ ve Salavat Geleneği (Anadolu Örneği), Doç Dr. Fatih
Koca, DİB Yayınları, M 2017
• Kalp Katılığının Zararları, Halis Bayancuk, Tevhid Basım Yayın, 2. baskı, M 2020
• Kitâbu’l Fetâvâ, El-İzz bin Abdisselam, Dâru’l Ma’rife, 1. baskı, M 1987
• Lisânu’l Arab, İbnu Manzûr, Dâru Sâdır, 5 cilt, 3. baskı, H 1414
• Mecmû’u Fetâvâ ve Resâili’l Useymîn, İbnu Useymîn, Dâru’l Vatan, 26 cilt, H 1413
• Mecmû’u’l Fetâvâ, İbnu Teymiyye, Mecmeu’l Meliki’l Fahd Li’t Tıbâati’l Mus-
hâfi’ş Şerîf, 35 cilt, 1. baskı, M 1995
• Mesâilu’l İmâm Ahmed Rivâyetu Ebî Dâvud Es-Sicistânî, Ahmed bin Hanbel,
Dâru İbni Teymiyye, 1. baskı, M 1999
• Mevâhibu’l Fî Celîl Şerhi Muhtasar Halîl, Hattâb Er-Ruaynî, Dâru’l Fikr, 6 cilt,
3. baskı, H 1412

579
• Mevsûatu’t Tefsîri’l Me’sûr, Merkezu’d Dirâsât ve’l Ma’lumâti’l Kur’âniyye, Dâru
İbni Hazm, 24 cilt, 1. baskı, M 2017
• Mîzânu’l İ’tidâl, Ez-Zehebî, Dâru’l Ma’rife Li’t Tibâati ve’n Neşr, 4 cilt, 1. baskı,
M 1963
• Mekâyîsu’l Luğa, İbnu’l Fâris, Dâru’l-Fikr, 6 cilt, M 1979
• Muntekâ’l Ahbâr, Mecduddîn İbnu Teymiyye, Eş-Şâmiletu’z Zehebiyye
Türkçesi için bk. El-Münteka Min Ahbari’l Mustafa Hadislerle İslam Fıkhı,
Mecduddin İbn Teymiyye el-Harrânî, Beka Yayınları, 5 cilt, M 2020
• Musannefu Abdirrezzâk Es-San’ânî, Abdurrezzâk Es-San’âni, El-Meclisu’l İlmî,
11 cilt, 2. baskı, M 1403
Türkçesi için bk. Musannef, Abdürrezzâk es-San’ânî, Ocak Yayıncılık, 12 cilt, 2013
• Musnedu’l İmâm Ahmed bin Hanbel, Ahmed bin Hanbel, Muessesetu’r Risâle,
45 cilt, 1. baskı, M 2001
Türkçesi için bk. Müsned, İmam Ahmed b. Hanbel, Bir Ocak Yayınları, 21 cilt,
M 2013
• Musnedu’l İmâmi’l A’zam Ebî Hanîfe, Ebû Hanîfe Nu’mân bin Sabît, Muesse-
setu’l İslâmiyyeti Bangladeş, 2. baskı, M 2002
Türkçesi için bk. Müsned, Ebu Hanife, Ravza Yayınları, 2. baskı, M 2015
• Nasbu’r Râye, Ez-Zeyleî, Muessesetu’r Reyyân, 4 cilt, 1. baskı, M 1997
• Neylu’l Evtâr, Eş-Şevkânî, Dâru’l Hadîs, 8 cilt, 1. baskı, M 1993
• Nî’meti İslâm Büyük İslâm İlmihali, Mehmed Zihni Efendi, Huzur Yayınevi,
M 2013
• Ravdatu’t Tâlibîn, En-Nevevî, El-Mektebu’l İslâmî, 12 cilt, 3. baskı, M 1991
• Reddu’l Muhtâr, İbnu Âbidîn, Dâru’l Fikr, 6 cilt, 2. baskı, M 1992
Türkçesi için bk. Redd’ül-Muhtar, İbn-i Âbidin, Şamil Yayıncılık, 18 cilt, M 2017
• Ref ’u’l Melâm An Eimmeti’l A’lâm, İbnu Teymiyye, Er-Riâsetu’l Âmme Li
İdârâti’l Buhûsi’l İlmiyye ve’l-İftâ ve’d Da’ve ve’l İrşâd, M 1983
Türkçesi için bk. Müçtehid İmamların Savunusu, İbn Teymiyye, Çıra yayınları,
1. baskı, M 2019
• Sahîhu İbni Hibbân, İbnu Hibbân, Muessesetu’r Risâle, 18 cilt, 1. baskı, M 1988

580
• Sahîhu İbni Huzeyme, İbnu Huzeyme, El-Mektebu’l İslamî, 4 cilt, M 1980
Türkçesi için bk. Sahîhi İbni Huzeyme, İbni Huzeyme, İtisam Yayıncılık, 4 cilt,
M 2019
• Sahîhu’l Buhârî, Muhammed ibni İsmail El-Buhârî, Muessesetu’r Risâle, 3.
baskı, H 1441
Türkçesi için bk. Sahîh-i Buhârî, İmam Buhâri, Karınca & Polen Yayınları, 6
cilt, 1. baskı, M 2017
• Sahîhu Muslim, Muslim bin Haccac, Muessesetu’r Risâle, 2. baskı, H 1441
Türkçesi için bk. Sahîh-i Müslim Muhtasarı, Hüner Yayınevi, 2 cilt, M 2005
• Subulu’s Selâm, Muhammed bin İsmâîl Es-San’âni, Mektebetu Mustafâ El-Bâbî
El-Halebî, 4 cilt, 4. baskı, M 1960
• Sunenu’d Dârekutnî, Ed-Dârekutnî, Muessesetu’r Risâle, 5 cilt, 1. baskı, M 2004
Türkçesi için bk. Sünen, Dârekutnî, Ocak Yayıncılık, 3 cilt, M 2015
• Sunenu’d Dârimî, Ebu Muhammed Ed-Dârimî, Dâru’l Muğnî Li’n Neşri ve’t
Tevzî’, 4 cilt, 1. baskı, M 2000
Türkçesi için bk. Sünen-i Dârimî Tercemesi, Darimî, Konya Kitapçılık, M 2011
• Sunenu Ebî Dâvud, Ebû Dâvud Es-Sicistânî, Muessesetu’r Risâle, 1. baskı, H 1440
Türkçesi için bk. Sünen-i Ebû Dâvud Tercemesi, Konya Kitapçılık, 3 cilt, M 2015
• Sunenu İbni Mâce, İbni Mâce, Muessesetu’r Risâle, 1. baskı, H 1438
Türkçesi için bk. Sünen-i İbni Mâce Tercemesi, Konya Kitapçılık, 2 cilt, M 2008
• Sunenu’n Nesâî, En-Nesâî, Muessesetu’r Risâle, 1. baskı, H 1438
Türkçesi için bk. Sünen-i Nesâî Tercemesi, Konya Kitapçılık, 3 cilt, M 2005
• Sunenu’t Tirmizî, Muhammed bin Îsa Et-Tirmizî, Muessesetu’r Risâle, 1. baskı,
H 1438
Türkçesi için bk. Sünen-i Tirmizi Tercemesi, Konya Kitapçılık, 3 cilt, M 2007
• Şerhu İleli’t Tirmizî. İbnu Receb El-Hanbeli, Mektebetu’l Menâr, H 1407
• Şerhu’l İsyûbî Alâ Elfiyyeti’s Suyûtî Fî’l Hadîs, Muhammed Adem El-İsyûbî,
Mektebetu’l Ğurabâi’l Eseriyye, 2 cilt, 1. baskı, M 1993
• Şerhu Meâni’l Âsâr, Et-Tahâvî, Âlemu’l Kutub, 5 cilt, 1. baskı, M 1994

581
Türkçesi için bk. Hadislerle İslam Fıkhı Şerhu Meanil Asar, İmam Tahâvî, Beka
Yayınları, 7 cilt, 1. baskı, M 2018
• Şerhu Suneni İbni Mâce, Muhammed El-Emîn El-Hererî, Dâru’l Minhâc, 26
cilt, 1. baskı, M 2018
• Şer’î Ölçü Birimleri ve Fıkhî Hükümleri, M. Necmûddîn el-Kûrdî, Buruc Ya-
yınları, 1. baskı, M 1996
• Takrîbu’t Tehzîb, İbnu Hacer El-Askalânî, Dâru’r Reşîd, 1. baskı, M 1986
• Tasavvuf, Tanımı, Menşei, İslamla İlişkisi, Halis Bayancuk, Tevhid Basım Yayın,
1. baskı, M 2019
• Tefsîru’l Kur’âni’l Azîm, İbnu Kesîr, Dârul Kutubil İlmiyye, 9 cilt, H 1419
Türkçesi için bk. İbn-i Kesîr Tefsiri, İmam Hafız İbn-i Kesîr, Polen Yayınları,
12 cilt, M 2020
• Tehzîbu’l Esmâ ve’l Luğât, En-Nevevî, Dâru’l Fikr, 3 cilt, 1. baskı, M 1996
• Tertîbu’l Medârik ve Takrîbu’l Mesâlik, El-Kâdî İyâd, 8 cilt, Matbaatu Fadâle,
1. baskı, M 1965-1983 arası
• Tevhid Dergisi, Tevhid Basım Yayın, 46. Sayı
• Tevhid Meali, Halis Bayancuk, Tevhid Basım Yayın, 2. baskı, M 2020
• Tuhfetu’l Ehvezî, Abdurrahman Mubârekfurî, El-Mektebu’s Selefiyye, 10 cilt,
2. baskı, M 1963
• Tuhfetu’l Muhtâc Fî Şerhi’l Minhâc ve Hevâşi’ş Şirvânî ve’l İbâdî, İbnu Hacer
El-Heytemî, El-Mektebetu’t Ticâriyyetu’l Kubrâ, 10 cilt, M 1983
• Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, TDV İslâm Araştırmaları Merkezi,
44 cilt, M 1988
• Tüm Resûllerin Ortak Müjdesi, Halis Bayancuk, Tevhid Basım Yayın, 2. baskı,
M 2020
• Umdetu’l Kârî, Bedruddîn El-Aynî, Dâru İhyâi’t Turâsi’l Arabî, 25 cilt
• Vahyin Rehberliğinde En’âm Suresi Tefsiri, Halis Bayancuk, Tevhid Basım Yayın,
1. baskı, M 2020
• Zâdu’l Meâd, İbnu Kayyım El-Cevziyye, Muessessetu’r Risâle, 5 cilt, 27. baskı,
M 1994

582
Türkçesi için bk. Zâdu’l-Meâd, İbn Kayyim El-Cevziyye, İklim Yayınları, 6 cilt,
M 2008
• Zâdu’l Mesîr Fî İlmi’t Tefsîr, İbnu’l Cevzî, Dâru’l Kitâbi’l Arabî, 4 cilt, 1. baskı,
H 1422
Türkçesi için bk. Kur’an-ı Kerim Tefsiri, Zadü’l-Mesir Fi İlmi’t-Tefsir, İmam
Ebu’l-Ferec İbn’ul Cevzî, Kahraman Yayınları, 6 cilt, M 2011
• Zevâidu İbni Huzeyme ve İbni Hibbân ve’l-Mustedrek Alâ Kutubi’t Tis’a, Sâlih
bin Ahmed Şâmî, El-Mektebu’l İslâmî, 3 cilt, 1. baskı, M 2012
• Zevâidu’s Suneni’l Kubrâ Li’l Beyhakî, Sâlih Ahmed Eş-Şâmî, El-Mektebu’l
İslâmî, 3 cilt, 1. baskı, M 2010
Tüm hadis rakamlandırmaları aşağıdaki kitaplardan yapılmıştır
• Camiu’l Usuli’t Tis’a Mine’s Sunneti’l Mutahhara, Salih Ahmed Eş-Şami, El-Mek-
tebu’l İslami, 14 cilt, 1. baskı, M 2021
• Zevâid ibni Huzeyme ve ibni Hibbân ve’l Mustedrek Ala Kutubi’t Tis’a, Sâlih
bin Ahmed Şâmî, El-Mektebu’l İslâmi, 3 cilt, 1. baskı, M 2012
• Zevaid Sunen’ul Kubra li’l Beyhaki, Salih Ahmed EŞ-Şami, El-Mektebu’l İslami,
3 cilt, 1. baskı, M 2010

583
İÇİNDEKİLER
NAMAZ KİTABI
NAMAZIN RÜKUNLARI VE SÜNNETLERİ BABI  ���������������������������� 7
I. İftitah Tekbiri (Rükun)  ������������������������������������������������������������ 11
İftitah Tekbiri ve Namaza Etkisi  ��������������������������������������������������� 12
II. Kıyam (Rükun)  �������������������������������������������������������������������� 13
A. Kıyam Rüknunun Düştüğü Hâller  ��������������������������������������������� 13
1. Nafile Namazlar  ����������������������������������������������������������������� 13
2. Hastalık Durumu  ��������������������������������������������������������������� 14
3. Ayakta Kılmanın Zarar Vereceği Durumlar  ��������������������������������� 14
B. Kıyam ve Namaza Etkisi  ��������������������������������������������������������� 15
III. Elleri Kaldırmak (Sünnet)  ������������������������������������������������������ 16
A. Ellerin Kaldırılacağı Yerler  ������������������������������������������������������ 16
B. Eller Ne Zaman Kaldırılır?  ������������������������������������������������������� 17
C. Secdeye Giderken ve İki Secde Arası Elleri Kaldırmak  ��������������������� 17
D. Namazda Elleri Kaldırmak ve Namaza Etkisi  �������������������������������� 18
IV. Elleri Bağlamak (Sünnet)  ������������������������������������������������������ 22
A. Eller Nereye Konur?  ������������������������������������������������������������� 23
B. Eller Nasıl Bağlanır?  �������������������������������������������������������������� 24
C. Elleri Bağlama Konusunda Kadın ve Erkek Arasında Fark Yoktur  �������� 24
D. Namazda Elleri Bağlamak ve Kulluğa Etkisi  ��������������������������������� 25
V. İstiftah Duası (Sünnet)  ���������������������������������������������������������� 26
A. Allah Resûlü’nden Varid Olan İstiftah Duaları  ������������������������������� 26
B. İstiftah Dualarında Nebi’nin Uygulaması  ������������������������������������� 29
C. İstiftah Duası ve Namaza Etkisi  ������������������������������������������������ 30
VI. İstiâze (Sünnet)  ������������������������������������������������������������������ 31
A. İstiâze Nerede Okunur?  ��������������������������������������������������������� 32
B. İstiâzenin Namaza Etkisi  �������������������������������������������������������� 32
VII. Fâtiha Suresi’ni Okumak (Rükun)  ������������������������������������������ 35
A. Fâtiha Suresi’yle İlgili Meseleler  ����������������������������������������������� 36
1. Besmele, Fâtiha Suresi’nden Bir Ayettir  ������������������������������������� 36
2. Açıktan Okunan (Sabah, Akşam, Yatsı) Namazlarda Besmele
Sessiz Okunur  ���������������������������������������������������������������������� 37
3. İmamın Arkasında Fatiha Okumanın Gerekliliği  �������������������������� 38

585
4. Me'mum Fâtiha Suresi’ni Ne Zaman Okur?  �������������������������������� 39
5. Allah Resûlü’nün Fâtiha Kıraati  ����������������������������������������������� 42
6. Fâtiha Suresi’ni Bitirince “Âmin” Demek  ������������������������������������ 42
7. Fâtiha Suresi’ni Bilmeyen Ne Okur?  ����������������������������������������� 43
B. Fâtiha Suresi ve Namaza Etkisi  ������������������������������������������������� 44
VIII. Fâtiha Suresi’nden Sonra Ek/Zamm Bir Sure Okumak (Sünnet)  �� 56

A. Fâtiha Suresi’nden Sonra Okunacak Kıraate Dair Meseleler  �������������� 56


1. Allah Resûlü’nün Bazı Namazlarda Okuduğu Surelere Örnekler  ������� 56
a. Sabah namazına dair örnekler  ���������������������������������������������� 56
b. Öğle ve ikindi namazına dair örnekler  ������������������������������������ 57
c. Akşam namazına dair örnekler  ��������������������������������������������� 58
d. Yatsı namazına dair örnekler  ������������������������������������������������ 59
2. Okumanın Uzunluğu ve Kısalığında Sünnetten Ölçüler  ����������������� 60
a. Cemaatle kılınan namazla ferdi kılınan namaz arasında fark vardır.  � 60
b. Özel durumu olan biri olursa imam kıraati kısa tutmalıdır.  ������������ 60
c. İnsanların yorgun olduğu yolculuk ve günün son vakitleri olan yatsıda
kıraat kısa olmalıdır.  ������������������������������������������������������������� 60
d. İlk rekât ikinciden, ilk iki rekât son iki rekâttan daha uzun olmalıdır.   61
3. Okumada Sure Tertibine Riayet Zorunluluğu Yoktur  ��������������������� 62
4. Bir Rekâtta İki Ayrı Sure Okunabilir  ������������������������������������������ 63
5. İki Rekâtta da Aynı Sure Okunabilir  ����������������������������������������� 64
6. Tek Bir Ayet Aynı Rekâtta Çokça Tekrar Edilebilir  �������������������������� 64
7. Bir Surenin Bir Kısmı Bir Rekâtta Bir Kısmı Diğer Rekâtta Okunabilir  �� 64
8. Üçüncü ve Dördüncü Rekâtlarda Fâtiha Suresi Dışında Sure Okunabilir  �� 65
B. Kıraat ve Namaza Etkisi  ��������������������������������������������������������� 65
IX. Rükû (Rükun)  ��������������������������������������������������������������������� 67
A. Rükûya Dair Meseleler  ���������������������������������������������������������� 67
1. Rükûda Tuma’nine/Mutmainlik Şarttır  �������������������������������������� 67
2. Rükûda Elleriyle Diz Kapaklarını Kavrar ve Ellerini Yanlara Doğru Açar  69

3. Sırtını ve Başını Düz Tutar  ����������������������������������������������������� 70


4. Rükûda Yapılacak Zikirler  ����������������������������������������������������� 71
5. Rükûnun Uzunluğu Namaza Uygun Olmalıdır  ���������������������������� 73
6. Rükûda Kur’ân Okumak Yasaklanmıştır  ������������������������������������� 73
B. Rükû ve Namaza Etkisi  ���������������������������������������������������������� 74
X. Rükûdan Kalkma/İtidal (Rükun)  ��������������������������������������������� 75
A. İtidalle İlgili Meseleler  ���������������������������������������������������������� 75
1. İtidalde Yapılacak Zikirler  ����������������������������������������������������� 75

586
2. Zikirleri Bir Arada Yapabilir  ���������������������������������������������������� 77
3. Me’sur Dua/Zikirlerin Dışında Kişi Allah’ı Mutlak Olarak Tesbih Edebilir  ��� 77
4. Cemaatle Namaz Kılan Kimse, “Semiallahu Limen Hamideh” Demez  � 79
5. Uzun Kılınan Namazlarda İtidal Uzun Tutulabilir  �������������������������� 79
6. Rükûdan Sonra Kıyamda Olduğu Gibi Eller Bağlanmaz, Serbest Bırakılır  � 80
B. İtidal ve Namaza Etkisi  ���������������������������������������������������������� 81
XI. Secde (Rükun)  ������������������������������������������������������������������� 82
A. Secdeye Dair Meseleler  ��������������������������������������������������������� 82
1. Secdede Tuma’nine/Mutmainlik Şarttır  ������������������������������������ 82
2. Secdenin Sıfatı  ������������������������������������������������������������������ 82
a. Secde yedi uzuv üzerine yapılır  �������������������������������������������� 82
b. Elleri omuz hizasında veya yüze yakın alın ve burnu içine alacak
şekilde yere koyar  ��������������������������������������������������������������� 83
c. Elleri yere koyunca dirsekleri kaldırır  �������������������������������������� 83
d. Elleri ve dirsekleri yere yayarak secde etmez  ���������������������������� 84
e. Kollarını iki yanından uzaklaştırır  ������������������������������������������ 84
f. Karnını ve kalçasını baldırlarından uzaklaştırır  ��������������������������� 85
g. Ayak parmaklarını büker, topuklar havaya gelecek şekilde ayakları
diker ve topukları birleştirir  ���������������������������������������������������� 86
h. Secdede saçını bağlamaz  ��������������������������������������������������� 86
i. Kadın ve erkeğin secdesi arasında fark yoktur  ���������������������������� 87
3. Secdede Okunacak Tesbihler  ������������������������������������������������� 87
4. Secdenin Uzunluğu Namaz Uzunluğuna Uygun Olmalıdır  ������������� 90
5. Secdede Kur’ân Okumak Yasaklanmıştır  ����������������������������������� 91
6. Secdeye Nasıl Gidilir?  ���������������������������������������������������������� 91
7. Secdeden Kalkışın Sıfatı  ������������������������������������������������������� 93
B. Secde ve Namaza Etkisi  ��������������������������������������������������������� 94
XII. İki Secde Arasında Oturmak (Rükun)  ������������������������������������� 96
İki Secde Arasında Oturmayla İlgili Meseleler  ��������������������������������� 97
1. Sağ Ayağı Dikip Sol Ayağın Üstüne Oturur  �������������������������������� 97
2. İki Secde Arasında Yapılacak Zikir  ������������������������������������������� 97
3. İki Secde Arası Teşehhüd Değildir  ������������������������������������������� 98
4. Kadın ve Erkek Oturuşu Arasında Fark Yoktur  ����������������������������� 98
5. Oturuşun Uzunluğu Namazın Uzunluğuyla Uyumlu Olmalıdır  �������� 98
6. İki Secde Arasında İk’a Yapmak  ���������������������������������������������� 99
XIII. Birinci Teşehhüd (Sünnet)  ������������������������������������������������� 100
XIV. İkinci Teşehhüd (Rükun)  ��������������������������������������������������� 101

587
A. Teşehhüd Oturuşuyla İlgili Meseleler  �������������������������������������� 101
1. Oturuş Biçimi  ������������������������������������������������������������������ 101
2. Sağ Elini Sağ Baldırı, Sol Elini Sol Baldırı Üzerine Koyar  ���������������� 102
3. İşaret Parmağına Dair Sünnetler  ������������������������������������������� 104
B. Teşehhüd Duası/Zikri Lafızları  ����������������������������������������������� 105
1. Teşehhüd Duasından Sonra Resûl’e ve Âline Salât Getirmek  ��������� 107
2. Salavattan Sonra Dua Etmek  ����������������������������������������������� 111
3. “Rabbena atina” ve “Rabbenağfirli” Dualarını Okumak Sünnet midir?  113

4. Resûlullah’ın Vefatından Sonra Teşehhüd Lafzı Değişir mi?  ����������� 116


XV. Selam Vermek (Rükun)  ����������������������������������������������������� 117
A. Selamla İlgili Meseleler  ������������������������������������������������������� 117
1. Namazın Rüknu Tek Selamdır  ���������������������������������������������� 117
2. Selam Verirken Söylenecek Lafız  ������������������������������������������ 118
3. Selam Lafzını Uzatmamak Sünnettir  �������������������������������������� 118
4. Selam Verirken Yüzünü İyice Sağa ve Sola Çevirir  ���������������������� 118
5. Selam Verirken Elleriyle İşaret Yapmaz  ����������������������������������� 118
B. Son Oturuş ve Namaza Etkisi  ������������������������������������������������ 119
XVI. Tertib (Rükun)  ���������������������������������������������������������������� 122
XVII. Şartların ve Rükunların İhlaline Dair Usul  ���������������������������� 122
NAMAZDAN SONRA YAPILACAK ZİKİRLER BABI  ��������������������� 133
I. Zikir İbadetinin Fazileti/Faydaları  ������������������������������������������� 133
A. Zikir, Kalbi Mutmain Kılar  ���������������������������������������������������� 133
B. Mümin Kul, Allah’ı Zikredince Allah da Onu Zikreder  �������������������� 134
C. Allah’ı Zikretmek, Mümin İçin Sebat ve Başarı Vesilesidir  ��������������� 137
D. Zikir, Kulu Kıyametin Dehşetinden Koruyan Salih Amellerdendir  ����� 138
II. Farz Namazından Sonra Yapılacak Zikirler  ������������������������������ 139
A. Tesbihatları Sesli ve Hep Beraber Yapmak Caiz midir?  ������������������ 140
B. Zikirde Aslolan Gizli Olmasıdır  ����������������������������������������������� 141
C. Sessiz Bir İbadetin Öğretim Amacıyla Sesli Yapılması  ������������������� 143
D. Zikirler Tesbihle Yapılır mı?  ��������������������������������������������������� 148
III. Namazdan Sonra Dua  �������������������������������������������������������� 149
A. Duada Eller Kaldırılır mı?  ����������������������������������������������������� 152
B. Duadan Sonra Elleri Yüze Sürmek  ������������������������������������������� 153
NAMAZDA YASAKLANAN SÖZ VE FİİLLER BABI  ���������������������� 157
I. Namazda Yasak Olup Namazı Bozanlar  ����������������������������������� 158
A. Bir Şartı veya Rüknu Terk Etmek  ��������������������������������������������� 159

588
B. Namazda Kasıtlı Konuşmak  �������������������������������������������������� 159
C. Namazda Gülmek  �������������������������������������������������������������� 163
D. Namazda Yemek İçmek  ������������������������������������������������������� 163
E. Riddet  ���������������������������������������������������������������������������� 163
II. Namazda Yasak Olup Namazı Bozmayanlar  ���������������������������� 164
A. Başı Sağa, Sola veya Arkaya Çevirmek (İltifat)  ���������������������������� 164
B. Namazda Etrafa Göz Gezdirmek  �������������������������������������������� 167
1. Namazda Gözler Nereye Bakmalıdır?  ������������������������������������� 169
2. Namazda Gözleri Kapamak  ������������������������������������������������� 170
C. Bir İhtiyaç ve Özür Olmaksızın Bir Şeylerle Meşgul Olmak  �������������� 171
D. Namazda İhtisar Yapmak  ����������������������������������������������������� 173
E. Sıkışmış Hâlde veya Aç Olanın Yemek Hazırken Namaz Kılması  ������� 174
F. Namazda Esnemek  ������������������������������������������������������������� 174
G. Özür Olmaksızın Namazda Bir Şeye Dayanmak  �������������������������� 175
H. Namazı Aceleyle, Hızlıca Kılmak  �������������������������������������������� 176
I. Namazda Kıbleye ve Sağ Tarafa Tükürmek  ��������������������������������� 177
J. Namazda İk’a Yapmak  ��������������������������������������������������������� 178
K. Secdede Elleri Sermek  �������������������������������������������������������� 178
L. Rükû ve Secdede Kur’ân Okumak  ������������������������������������������� 178
M. Saçlar Bağlı Hâlde Namaz Kılmak/Secde Yapmak  ����������������������� 178
N. Selam Ânında Elle Sağa Sola İşaret Etmek  �������������������������������� 178
O. Elleri Teşbik (Parmakları Birbirine Kenetlemek) Yapmak  ���������������� 178
P. Namazda Saçları Bağlamak, Kolları ve Ayak Paçalarını Katlamak  ������ 178
R. Namazda Ağzı Bir Örtüyle Kapatmak  ��������������������������������������� 180
III. Namazda Yapılması Mübah Olan Şeyler  �������������������������������� 180
A. Namazda İmamı Uyarmak  ��������������������������������������������������� 180
B. Çocuk Taşımak  ������������������������������������������������������������������ 182
C. Bir İhtiyaçtan Ötürü Giysiyi Çıkarmak  �������������������������������������� 182
D. İhtiyaç Hâlinde Namazda Yürümek  ����������������������������������������� 183
E. Namazda Telefona Cevap Verilir mi?  ���������������������������������������� 185
F. Zararlı Hayvanları Öldürmek  ������������������������������������������������� 185
G. Namaz Kılanın Eli veya Başıyla İşaret Etmesi  ������������������������������ 186
H. Selam Verenin Selamını El İşaretiyle Alabilir  ������������������������������ 187
I. Siyasi, Askerî ve Hayati Durumlarda Görevli Kişi Dinlenebilir  ����������� 188
J. Namaz Kılanın Dokunarak Namaz Dışındakini Uyarması  ���������������� 189
K. Bir Nimet İçin veya Hapşıranın Allah’a Hamdetmesi  ��������������������� 189
L. Ayetlerin Manasına Uyumlu Olarak Sesli Şekilde Dua Etmek  ���������� 190
M. Namazda Sesli Ağlamak  ����������������������������������������������������� 191

589
N. Mushafa Bakarak Kur’ân Okumak  ������������������������������������������ 191
TATAVVU’/NAFİLE NAMAZLAR BABI  �������������������������������������� 199
I. Nafile Namazların Fazileti  ����������������������������������������������������� 200
Nafile İbadetlerin Genel Faziletleri  ��������������������������������������������� 200
1. Nafile İbadetler Farza Hazırlıktır  ������������������������������������������� 200
2. Nafileler Farzlarda Oluşan Eksiği Telafi Eder  ����������������������������� 200
3. Nafileler Allah’a Yakınlaştırır  ������������������������������������������������ 201
4. Nafileler Kişinin Derecesini Yükseltir  �������������������������������������� 202
5. Nafileler Allah Resûlü’nün Sevgisini Arttırır  ������������������������������ 202
6. Nafileler İslami Bir Hayat İnşa Eder ve Şeytanın Yollarını Kapatır  ����� 203
II. Revatip Sünnetler  �������������������������������������������������������������� 204
A. Sabah Namazının Sünneti  ��������������������������������������������������� 204
Sabah Namazının Sünnetine Dair Meseleler  ������������������������������� 204
a. Müekked sünnetlerdendir  ������������������������������������������������ 204
b. Hafif/Hızlı kılınır  ������������������������������������������������������������� 204
c. İhlâs ve Kâfirûn Suresi okunur  �������������������������������������������� 205
d. Sünneti kıldıktan sonra uzanmak  ���������������������������������������� 205
B. Öğle Namazının Sünneti  ����������������������������������������������������� 206
1. Önce İki Sonra İki Rekât Kılmak  �������������������������������������������� 206
2. Önce Dört Sonra İki Rekât Kılmak  ����������������������������������������� 206
3. Önce Dört Sonra Dört Rekât Kılmak  �������������������������������������� 207
C. İkindi Namazının Sünneti  ���������������������������������������������������� 207
1. İkindi Öncesinde Dört Rekât Kılmak  �������������������������������������� 207
a. Bu sünnetin meşruiyeti  ���������������������������������������������������� 208
b. Nasıl kılınacağı  �������������������������������������������������������������� 208
2. İkindi Sonrasında İki Rekât  ������������������������������������������������� 209
D. Akşam Namazının Sünneti  ��������������������������������������������������� 211
1. Akşamdan Önce İki Rekât  ��������������������������������������������������� 211
2. Akşam Namazından Sonra İki Rekât  �������������������������������������� 212
E. Yatsı Namazının Sünneti  ������������������������������������������������������ 214
F. Revatip Sünnetlerle İlgili Genel Meseleler  ��������������������������������� 214
1. Revatip Sünnetlerin Fazileti  ������������������������������������������������ 214
2. Aslolan Evde Kılınmasıdır  ��������������������������������������������������� 215
3. Aslolan Gece ve Gündüz Nafilelerin İki İki Kılınmasıdır  ���������������� 217
4. Revatip Sünnetler Oturarak Kılınabilir  ������������������������������������ 219
5. Revatip Sünnetlerin Kazası  ������������������������������������������������� 220
6. Farz ve Nafile Namazın Arasını Ayırmak  ���������������������������������� 221

590
7. Aynı Yerde Namaz Kılmak  ��������������������������������������������������� 222
8. Kamet Okunduktan Sonra Nafile Kılınmaz  ������������������������������� 223
9. Ezanla Kamet Arasında İki Rekât Sünnet  ��������������������������������� 225
10. Yolculukta Revatip Sünnetleri Kılmak  ����������������������������������� 225
III. Gece Kılınan Nafileler  �������������������������������������������������������� 225
A. Gece Namazı  ������������������������������������������������������������������� 226
1. Gece Namazının Önemi ve Fazileti  ���������������������������������������� 226
a. Gece namazı ruhu terbiye eder kalbi arındırır  ������������������������� 226
b. Yüce Allah “gece ehlini” övmüştür  ��������������������������������������� 227
c. Gece ibadeti salihlerin sünnetidir  ���������������������������������������� 228
d. Gece ibadeti en faziletli amellerdendir  ��������������������������������� 229
e. Gece ibadetinin ehli, cennetin özel konuklarıdır  ���������������������� 230
2. Gece Kalkışını Kolaylaştıran Etkenler  �������������������������������������� 232
3. Kalktıktan Sonra Riayet Edilecek Adaplar  �������������������������������� 236
4. Allah Resûlü’nün Gece Namazı  ��������������������������������������������� 238
B. Teravih Namazı  ����������������������������������������������������������������� 241
1. Teravih Namazının Meşruiyeti  ���������������������������������������������� 242
2. Teravih Namazının Fazileti  �������������������������������������������������� 245
3. Teravih Namazının Rekât Sayısı  �������������������������������������������� 245
4. Teravih Namazını Gece Sonunda Kılmak Daha Faziletlidir  ������������ 248
C. Vitir Namazı  ��������������������������������������������������������������������� 248
1. Vitir Namazının Hükmü  ����������������������������������������������������� 249
2. Vitrin Fazileti ve Önemi  ������������������������������������������������������ 250
3. Vitir Namazının Vakti  ��������������������������������������������������������� 251
4. Allah Resûlü’nün Vitri  �������������������������������������������������������� 252
a. Bir rekâtlık vitir  �������������������������������������������������������������� 252
b. Üç rekâtlık vitir  �������������������������������������������������������������� 253
c. Beş rekâtlık vitir  ������������������������������������������������������������� 254
d. Yedi rekâtlık vitir  ������������������������������������������������������������ 255
e. Dokuz rekâtlık vitir  ���������������������������������������������������������� 255
5. Vitir Namazının Öncesinde Nafile Kılmak  �������������������������������� 256
6. Vitir Rekât Sayısı ile İlgili Farklılık  ������������������������������������������� 257
7. Vitri Bitirdikten Sonra Namaz Kılmak  ������������������������������������� 257
8. Vitri Bozmak  ������������������������������������������������������������������� 258
9. Vitirde Kıraat  ������������������������������������������������������������������ 259
10. Vitri Kaçırmak  ���������������������������������������������������������������� 259
D. Kunut Duası  �������������������������������������������������������������������� 260
1. Vitir Namazında Kunut  ������������������������������������������������������ 260

591
2. Nevazil Kunutu  ��������������������������������������������������������������� 263
3. Sabah Namazında Kunut  ��������������������������������������������������� 265
4. Kunutla İlgili Meseleler  ������������������������������������������������������ 265
a. Kunut duasında elleri açmak meşrudur  ��������������������������������� 265
b. Cemaatin duaya “âmin” diyerek iştirak etmesi meşrudur  ������������ 266
c. Kunut duasının dili  ���������������������������������������������������������� 266
d. Kunut duaları  ���������������������������������������������������������������� 266
e. Kunut için tekbir almak  ���������������������������������������������������� 266
IV. Diğer Nafile Namazlar  �������������������������������������������������������� 267
A. Kuşluk/Duha Namazı  ��������������������������������������������������������� 267
1. Kuşluk Namazının Önemi ve Fazileti  �������������������������������������� 267
a. Kuşluk namazı Nebi’nin tavsiyesidir  ������������������������������������� 267
b. Kuşluk namazı “evvabin” namazıdır  �������������������������������������� 268
c. Kuşluk namazı kılan El-Kâfi isminin korumasındadır  ������������������ 268
d. Bedenin sadakasıdır  �������������������������������������������������������� 268
e. Elde edilecek ganimetten daha hayırlıdır  ������������������������������ 269
f. Günahlara kefarettir  ��������������������������������������������������������� 269
2. Kuşluk Namazının En Faziletli Vakti  ��������������������������������������� 269
3. Kuşluk Namazının Rekât Sayısı  ��������������������������������������������� 270
B. Tahiyyetu’l Mescid Namazı  ��������������������������������������������������� 273
C. Abdest Namazı  ����������������������������������������������������������������� 273
D. Sefer Dönüşü Kılınan Namaz  ������������������������������������������������ 273
E. İstihare Namazı  ����������������������������������������������������������������� 275
İstihareyle İlgili Meseleler  ������������������������������������������������������ 277
a. İstihareye zayıf diyen âlimler var mıdır?  ��������������������������������� 277
b. Farz namazdan sonra istihare duası yapmak yeterli midir?  ��������� 277
c. İstihare “Her işte” yapılır mı?  ����������������������������������������������� 277
d. İstihare uyumadan mı yapılmalıdır?  ������������������������������������� 278
e. İstihareden sonra rüya görülür mü?  ������������������������������������� 278
f. Neyin hayırlı olduğunu nasıl anlarız?  ������������������������������������ 278
g. Başkasına istihare yaptırmak meşru mudur?  �������������������������� 279
F. Tesbih Namazı  ������������������������������������������������������������������ 279
G. Şehadet Namazı  ��������������������������������������������������������������� 280
V. Meşru Olmayan Nafile İbadetler  ������������������������������������������� 281
A. Hafızayı Kuvvetlendirme Namazı ve Duası  �������������������������������� 281
B. Uydurulan Kandiller ve Uydurulan Namazlar  ����������������������������� 284
C. İhtiyaç Namazı  ����������������������������������������������������������������� 284
D. Cuma Gününü Oruca, Gecesini Namaza Tahsis Etmek  ������������������ 285

592
E. Arefe Gecesi Namazı  ���������������������������������������������������������� 285
F. Borçtan Kurtulma Namazı  ���������������������������������������������������� 285
G. Üç Aylara Özel Namazlar  ����������������������������������������������������� 286
VI. Nafile Namazlarla İlgili Meseleler  ����������������������������������������� 286

A. Nafile Namazlar Cemaatle Kılınabilir mi?  ���������������������������������� 286


B. Nafile Namaz Tek Rekât Olur mu?  ������������������������������������������� 288
C. Nafile Namazın Üst Sınırı  ����������������������������������������������������� 289
VII. Nafile Secdeler  ���������������������������������������������������������������� 291
A. Sehiv Secdesi  ������������������������������������������������������������������� 291
1. Sehiv Secdesinin Hikmeti  ��������������������������������������������������� 291
2. Sehiv Secdesi Nerede Yapılır?  ���������������������������������������������� 292
a. Namazda fazlalık  ������������������������������������������������������������ 293
b. Namazda eksiltme  ���������������������������������������������������������� 293
c. Namazda şüphe  ������������������������������������������������������������� 296
3. Sehiv Secdesinin Yeri  �������������������������������������������������������� 297
4. Sehiv Secdesiyle İlgili Meseleler  ������������������������������������������� 300
a. Birden fazla yanılgı için tek sehiv yeterlidir  ����������������������������� 300
b. Sehiv secdesinin fayda etmediği yerler  ��������������������������������� 301
c. Sehiv konusunda farz ve nafile eşittir  ����������������������������������� 301
d. Cemaatle kılınan namazda yanılgı  ��������������������������������������� 302
e. Sehivden sonra ikinci teşehhüd yapılır mı?  ���������������������������� 303
f. Hatanın farkına varma süresi  ���������������������������������������������� 304
g. Sehiv secdesinde ne okunur?  �������������������������������������������� 305
B. Tilavet Secdesi  ������������������������������������������������������������������ 305
1. Kur’ân’da Tilavet Secdeleri  �������������������������������������������������� 305
2. Tilavet Secdesinin Hükmü  �������������������������������������������������� 307
3. Tilavet Secdesinin Fazileti  ��������������������������������������������������� 307
4. Tilavet Secdesinde Ne Okunur?  �������������������������������������������� 308
5. Tilavet Secdesi Namaz Değildir  �������������������������������������������� 308
6. Namazda Tilavet Secdesi  ���������������������������������������������������� 309
7. Tilavet Secdesi Dinleyenedir  ����������������������������������������������� 309
C. Şükür Secdesi  ������������������������������������������������������������������ 310
CEMAAT NAMAZI BABI  �������������������������������������������������������� 317
I. Cemaat Namazının Önemi ve Fazileti  ������������������������������������� 318
A. Aslolan Mescid ve Cemaattir  ������������������������������������������������ 318
B. Cemaatle Namaz Aidiyeti Arttırır  �������������������������������������������� 320
C. Cemaatle Namaz, Emre İcabettir  �������������������������������������������� 321

593
D. Cemaatle Namaz Yirmi Yedi Kat Daha Faziletlidir  ������������������������ 322
E. Cemaatle Namaz Tüm Geceyi Namazla Geçirmektir  ��������������������� 323
F. Cemaatle Namaz Bağışlanmaktır  �������������������������������������������� 323
G. Cemaatle Namaz Mescidin Tüm Faziletlerini Kapsar  �������������������� 324
II. Cemaatle Namazın Hükmü  �������������������������������������������������� 324
III. Kadınların Cemaat Namazı  ������������������������������������������������� 329
A. Efdal Olan, Kadınların Evde Namaz Kılmasıdır  ���������������������������� 330
B. Mescide Gelen Kadın Şer’i Ölçülere Riayet Etmelidir  �������������������� 331
C. Mescidden Erken Çıkmalıdır  ������������������������������������������������� 333
IV. Cemaatten Geri Kalmayı Meşru Kılan Şer’i Özürler  ������������������ 333
A. Hava Şartlarının Bozulması  �������������������������������������������������� 334
B. Hastalık  �������������������������������������������������������������������������� 335
C. Biyolojik İhtiyaçlar  ������������������������������������������������������������� 335
D. Başkalarına Rahatsızlık Verecek Hâller  ������������������������������������� 336
E. Korku  ����������������������������������������������������������������������������� 337
V. En Faziletli Cemaatler  ��������������������������������������������������������� 338
A. Sayıca Daha Kalabalık Cemaatler  ������������������������������������������� 338
B. Faziletine Nas Kılınan Mescidlerde Cemaate Katılmak  ������������������ 339
C. Uzak Mescidde Namaz Kılmak  ���������������������������������������������� 339
VI. Cemaat Namazıyla İlgili Meseleler  ��������������������������������������� 340
A. Namazı Kılmış Olsa Bile Cemaate Şahitlik Eden Namazı
Cemaatle Kılmalıdır  �������������������������������������������������������������� 340
B. Cemaat Bittikten Sonra Gelene, Yeni Cemaat İnşası İçin
Yardımcı Olunmalıdır  ������������������������������������������������������������ 343
C. Cemaat Namazı Bittikten Sonra, Aynı Mescidde İkinci Cemaat İnşa
Etmekte Beis Yoktur  �������������������������������������������������������������� 343
D. Cemaat Namazı İçin Kamet Getirildiğinde Nafile Namaz Kılınmaz  ��� 343
VII. İmamet Ahkâmı  �������������������������������������������������������������� 344
A. İmametin Önemi  �������������������������������������������������������������� 344
B. İmametin Sıhhat Şartları  ������������������������������������������������������ 345
1. İslam  ���������������������������������������������������������������������������� 345
2. Akıl  ������������������������������������������������������������������������������ 349
3. Namaz Kılmayı Bilmek  ������������������������������������������������������� 349
C. İmametin Kemâl Şartları  ������������������������������������������������������ 349
İmamın, Adalet Sıfatına Sahip Olması  ����������������������������������������� 349
D. İmametle İlgili Meseleler  ����������������������������������������������������� 355
1. Kâfirin Arkasında Namaz Kılmanın Hükmü  ������������������������������ 355

594
a. Bilmeden kâfirin arkasında namaz kılmak  ������������������������������ 355
b. Bilinçli olarak kâfirin arkasında namaz kılmak  ������������������������� 356
2. Namaz İslam Alameti midir?  ������������������������������������������������ 359
3. Çocuğun İmameti  ������������������������������������������������������������ 362
4. Kadının İmameti  �������������������������������������������������������������� 363
5. Kölenin İmameti  �������������������������������������������������������������� 363
6. Görme Engellinin İmameti  ������������������������������������������������� 364
7. İmamette Liyakat Düzeni  ��������������������������������������������������� 365
a. Kur’ân’ı iyi okuyanın imam olması  ��������������������������������������� 366
b. Sünneti iyi bilenin imam olması  ����������������������������������������� 367
c. Hicrette önde olanın imam olması  ��������������������������������������� 367
d. Büyük olanın imam olması  ������������������������������������������������ 368
e. Ev sahibi/Meclis sahibinin imam olması  �������������������������������� 368
8. İmamın Riayet Etmesi Gereken Hükümler  ������������������������������� 369
a. Cemaatin durumunu gözetmelidir  �������������������������������������� 369
b. Cemaatin şer’i hatalarını güzel bir üslupla düzeltmelidir  ������������ 370
c. Cemaatten yüksek yerde namaz kıldırmamalıdır  ���������������������� 372
d. İhtiyaç olmadıkça imam olmayı talep etmemelidir  ������������������� 373
e. Kendisini istemeyen bir topluluğa imam olmamalıdır  ��������������� 374
f. Namaza dair hatasını telafi etmelidir  ������������������������������������� 374
g. Bir topluluğu ziyaret ettiğinde onlara imam olmamalıdır  ����������� 375
h. Tüm cemaate dua etmelidir  ���������������������������������������������� 376
9. Me’mumun/Cemaatin Riayet Etmesi Gereken Hükümler  ������������� 378
a. Söz ve fiillerde imama uymalıdır  ����������������������������������������� 378
b. İmam oturarak namaz kıldırıyorsa me’mum da oturarak namaz
kılmalıdır  ������������������������������������������������������������������������ 378
c. İmama yetişmek için acele etmemelidir  �������������������������������� 381
d. Namaz içinde imamın önüne geçmemelidir  ��������������������������� 381
e. Abdestini güzelce almalı, kıraati düzgün yapmalıdır  ����������������� 383
f. Bir hata gördüğünde imamı uyarmalıdır  �������������������������������� 383
g. İmam kıraatte yanlış yaparsa düzeltmelidir  ���������������������������� 383
VIII. Mesbukun Namazı  ���������������������������������������������������������� 385

A. Namaza Yetişmek İçin Acele Etmek Yasaklanmıştır  ���������������������� 385


B. Mesbuk Nerede İmama Yetişmişse Orada Namaza Girmelidir  ��������� 386
C. Mesbuk İhram Tekbiriyle Namaza Girmeli, Sonra İntikal Tekbiri Almalıdır   386
D. Mesbuk Yetiştiği Yeri Namazın İlk Rekâtı Kabul Etmelidir  ��������������� 386
E. Kıyam ve Fâtiha Suresi’ne Yetişemeyen O Rekâtı Saymamalıdır  ������� 387
F. Mesbuk, Mesbuka İmam Olur mu?  ������������������������������������������ 389

595
G. Mesbuklar Arasından Biri İmam Olabilir mi?  ������������������������������ 389
H. Ratip İmam Mesbuk Duruma Düşerse Nasıl Yapar?  ��������������������� 389
IX. Cemaat Namazı ve Saf Ahkâmı  �������������������������������������������� 392
A. Namaza Başlamadan Saflar Düzeltilmelidir  ������������������������������� 392
B. Safları Düzeltmenin Önemi  �������������������������������������������������� 395
C. Safları Düzeltmek İmamın Sorumluluğundadır  �������������������������� 397
D. İlk Safta İlim ve Fazilet Ehli Durmalıdır  ������������������������������������� 398
E. Saftan Birini Çekmek Caiz midir?  �������������������������������������������� 400
F. Az Sayıda Cemaatin Saf Düzeni  ���������������������������������������������� 401
G. Kadınların Safı En Arkadadır  ������������������������������������������������� 402
H. Çocukların Safı  ����������������������������������������������������������������� 403
I. Safın Gerisinde Tek Namaz Kılmak  ������������������������������������������� 403
J. Safların Mescid Dışına Taşması  ����������������������������������������������� 406
ÖZÜR EHLİNİN NAMAZI BABI  ����������������������������������������������� 411
I. Hastalık Hâlinde Namaz  ������������������������������������������������������� 415
A. Özür Olan Hastalığın Ölçüsü  ������������������������������������������������� 415
B. Hastalık Özrü Farz Namazlar İçindir  ����������������������������������������� 418
C. Hasta Olan Tam Ecir Alır  ������������������������������������������������������ 418
D. Hasta Nasıl Namaz Kılar?  ����������������������������������������������������� 419
II. Yolculuk Hâlinde Namaz  ����������������������������������������������������� 421
A. Namazların Kısaltılması  ������������������������������������������������������� 422
1. Namazları Kısaltmanın Hükmü  �������������������������������������������� 422
2. Oruç Tutmama ve Namaz Kısaltma İçin Özür Olan Yolculuğun Ölçüsü  � 426
3. Yolculuğun Gayesi  ������������������������������������������������������������ 429
4. Yolcu, Namazı Kısaltmaya Ne Zaman Başlar?  ���������������������������� 429
5. Yolcu Ne Kadar Süre Namazlarını Kısaltabilir?  ��������������������������� 431
6. Uzun Süreli İkametlerde Namaz (Öğrenci, İşçi vb.)  ��������������������� 433
7. Esirin/Mahpusun Namazları Kasretmesi  ���������������������������������� 435
8. Rahat Yolculuklarda Namaz Kısaltılır mı?  ��������������������������������� 436
9. Yolcu Mukimin, Mukim de Yolcunun Arkasında Namaz Kılabilir  ����� 437
10. Yolculukta Nafile Namaz  ��������������������������������������������������� 438
a. Mutlak Nafile  ���������������������������������������������������������������� 438
b. Revatib Sünnet  �������������������������������������������������������������� 439
B. Namazların Cem Edilmesi  ���������������������������������������������������� 441
1. Yolculukta Namazların Cem Edilmesi  ������������������������������������� 442
2. Yağmurda ve Korku Hâlinde Namazların Cem Edilmesi  ��������������� 443
3. Hastalıkta Namazların Cem Edilmesi  �������������������������������������� 444

596
4. Mukimin Namazları Cem Etmesi  ������������������������������������������� 444
5. Cem Edilen Namazlarda Tertip  ��������������������������������������������� 449
6. Cem Edilen Namazlarda Muvalat (Peşpeşe Kılmak)  �������������������� 449
7. Cem Edilen Namazlarda Bir Ezan, İki Kamet Okunur  ������������������� 450
8. Namazları Cem Ruhsattır  ���������������������������������������������������� 450
III. Taşıt/Binek Üzerinde Namaz  ����������������������������������������������� 450
IV. Korku Namazı  ������������������������������������������������������������������ 451
A. Korku Namazının Meşruiyeti  ������������������������������������������������ 451
B. Korku Namazı Çeşitleri  �������������������������������������������������������� 452
C. Şiddetli Korku Hâlinde Namaz  ���������������������������������������������� 454
CUMA NAMAZI BABI  ����������������������������������������������������������� 461
I. Cuma Gününün Önemi ve Fazileti  ����������������������������������������� 462
A. Cuma, Allah’ın Bu Ümmeti Hidayet Ettiği Bir Gündür  ������������������� 462
B. Üzerine Güneş Doğan En Hayırlı Gündür  ���������������������������������� 463
C. Cuma Gününe Özel İcabet Saati Vardır  ������������������������������������ 464
D. Cuma Müminlerin Bayramıdır  ����������������������������������������������� 464
II. Cuma Gününe Özel İbadetler  ����������������������������������������������� 464
A. Cuma Sabah Namazında Secde ve İnsân Surelerini Okumak  ���������� 464
B. Cuma Günü Çokça Salât Getirmek  ������������������������������������������ 465
C. Kehf Suresi’ni Okumak  �������������������������������������������������������� 466
D. Cuma Günü İcabet Saatinde Dua Etmek  ���������������������������������� 466
E. Cuma Gününe veya Gecesine Özel Bir İbadet Tahsis Etmek Yasaklanmıştır   469

III. Cuma Namazının Hükmü  ��������������������������������������������������� 471


A. Cuma Namazı Ne Zaman Farz Kılındı?  ������������������������������������� 472
1. Selefin Cuma Konusundaki Tutumu  �������������������������������������� 477
2. Cumanın Farz Kılınma Zamanı Hakkındaki Farklı Görüşler  ������������ 479
Cuma Ayetinin Tahsis Edilmesi Sorunu   ������������������������������������� 483
B. Cuma Namazının Vacip Olması İçin Gereken Şartlar  ��������������������� 485
1. Müslim Olmak  ���������������������������������������������������������������� 485
2. Buluğa Ermek  ����������������������������������������������������������������� 485
3. Aklı Baliğ Olmak  �������������������������������������������������������������� 485
4. Erkek Olmak  ������������������������������������������������������������������� 485
5. Hür Olmak  ��������������������������������������������������������������������� 485
6. Cemaat Olmak  ���������������������������������������������������������������� 485
7. Mukim Olmak  ����������������������������������������������������������������� 486
8. Sağlıklı Olmak  ����������������������������������������������������������������� 487
9. İslam Toplumunun Siyasi Baskı Altında Olmayıp Hür Olması  ��������� 487

597
C. Cuma Namazı İçin Şart Sayıldığı Hâlde Delili Olmayan Şartlar  ��������� 487
1. Yerleşik Olmak/Göçebe Olmamak  ����������������������������������������� 487
2. Şehirde Olmak  ���������������������������������������������������������������� 487
3. Mescidde Olmak  ������������������������������������������������������������� 489
4. Tek Bir Mescidde Kılınması  �������������������������������������������������� 489
5. İmamın İzni  �������������������������������������������������������������������� 493
IV. Cuma Namazının Vakti  ������������������������������������������������������� 495
V. Cuma Namazı İçin Yapılması Müstehap Ameller  ���������������������� 496
A. Cuma İçin Mescide Erken Gitmek  ������������������������������������������� 496
B. Cuma Namazı İçin Gusletmek  ����������������������������������������������� 497
C. Güzel Elbiseler Giyinmek/Süslenmek  �������������������������������������� 498
D. Güzel Koku Sürünmek  �������������������������������������������������������� 498
E. Mescide Yürüyerek Gitmek  ��������������������������������������������������� 499
F. Kimseye Eziyet Etmemek  ����������������������������������������������������� 499
G. Cuma Namazından Önce ve Sonra Sünnet Namazı  ��������������������� 501
VI. Cuma Namazının Kılınışı  ���������������������������������������������������� 502

A. Cuma Namazının Rükunları  �������������������������������������������������� 503


B. Cuma Namazının Sünnetleri  ������������������������������������������������� 503
1. İmam Minbere Çıkınca Ezan Okunur  �������������������������������������� 503
2. Cuma Hutbesi  ����������������������������������������������������������������� 504
a. Cemaate selam verir  �������������������������������������������������������� 504
b. Allah Resûlü, Allah’a hamdederek hutbeye başlardı  ����������������� 505
c. Allah Resûlü hutbeyi ayakta okur, kısa bir ara verir, oturur, sonra kalkıp
hutbeyi tamamlardı  ����������������������������������������������������������� 506
d. Allah Resûlü’nün hutbesi coşkulu olurdu  ������������������������������� 507
e. Allah Resûlü’nün hutbesi kısa, namazı uzun olurdu  ������������������ 507
f. Hutbede dua edecek olduğunda ellerini kaldırmaz, işaret parmağıyla
dua ederdi  ���������������������������������������������������������������������� 508
g. İhtiyaç duyduğunda hutbe esnasında sorulara cevap verir, hutbeye ara
verirdi  ���������������������������������������������������������������������������� 508
h. Allah Resûlü’nün hutbe verdiği minber  ��������������������������������� 510
3. Hutbe Dinleme Adabı  ������������������������������������������������������� 511
a. Hutbe okunurken kişi, yüzüyle imama yönelmelidir  ����������������� 511
b. Hutbe okunurken kişi dinlemelidir  �������������������������������������� 512
c. Hutbe okunurken hiçbir surette konuşulmamalıdır  ������������������ 512
d. Hutbe esnasında herhangi bir şeyle ilgilenilmez  ���������������������� 514
e. Hutbe esnasında gelen kişinin tahiyyetu’l mescid namazı kılması  � 514

598
4. İki Rekât Cuma Namazı Kılınır  ���������������������������������������������� 518
VII. Cuma Namazıyla ilgili Meseleler  ����������������������������������������� 518
A. Cuma Namazına Gecikmek  �������������������������������������������������� 518
B. Cuma Hutbesinde Yönetici İçin Dua Etmek  ������������������������������� 519
C. Cuma Vakti Alışveriş Yapmak  ������������������������������������������������ 525
D. Cumadan Geri Kalmayı Meşrulaştıran Özürler  ���������������������������� 526
E. Cuma Günü (ve Ölüm İlanlarında) Okunan Salâ  �������������������������� 526
BAYRAM NAMAZI BABI  �������������������������������������������������������� 531
I. Ramazan ve Kurban Bayramı  ������������������������������������������������ 531
II. Bayram Günlerinde Yapılan Salih Ameller  ������������������������������� 533
A. Bayram İçin Süslenmek  ������������������������������������������������������� 533
B. Bayram İçin Gusletmek  ������������������������������������������������������� 534
C. Tekbir Getirmek  ���������������������������������������������������������������� 535
D. Özel Bir Sebep Olmadıkça Silah Taşımamak  ������������������������������ 537
E. Bayramlaşmak  ������������������������������������������������������������������ 538
III. Bayram Namazının Kılınması  ����������������������������������������������� 539
A. Bayram Namazının Hükmü  �������������������������������������������������� 539
B. Bayram Namazına Gelirken Yapılacak Sünnetler  ������������������������� 541
C. Namazı Musallada (Açık Alanda) Kılmak  ����������������������������������� 543
D. Bayram Namazı Nasıl Kılınır?  ������������������������������������������������ 543
E. Bayram Namazının Vakti  ������������������������������������������������������ 546
Bayram Namazının Vaktini Kaçırmak  ���������������������������������������� 546
F. Cuma ve Bayramın Aynı Güne Denk Gelmesi  ����������������������������� 548
HUSUF VE KÜSUF NAMAZI BABI  ������������������������������������������� 551
I. Ay ve Güneş’e Dair Cahiliye Anlayışı  ��������������������������������������� 553
II. Tutulma Ânında Yapılacaklar  ������������������������������������������������ 558
III. Güneş veya Ay Tutulması Namazının Kılınması  ����������������������� 560
A. Bu Namazın Ezanı Yoktur, Nidası Vardır  ������������������������������������ 560
B. Bu Namazın Hususi Bir Sureti Vardır  ���������������������������������������� 560
C. Kıraat Cehridir/Açıktandır  ���������������������������������������������������� 563
D. Kıraat Uzun Tutulur  ������������������������������������������������������������ 563
E. Tedricen Namaz Kısalır  �������������������������������������������������������� 563
F. Namazdan Sonra Hutbe Verilir  ����������������������������������������������� 564

599
İSTİSKA (YAĞMUR) NAMAZI BABI  ����������������������������������������� 569
Kuraklık/Kıtlık Ânında Yapılacaklar  ������������������������������������������� 570
A. Yağmur Duası Yapmak  �������������������������������������������������������� 570
B. Yağmur Namazı Kılmak  ������������������������������������������������������� 570
KAYNAKÇA   ������������������������������������������������������������������������ 575

600

You might also like