You are on page 1of 311

Dilek Şendll 1979'da Kadıköy Maarif Koleji'ne girdi.

lstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fa­


kültesi, Amerikan Edebiyatı Bölümü'nden mezun oldu. 1995 yılından bu yana yakla­
şık 70 kitabın çevirmenliğini yaptı.
YUNANİSTAN'IN KISA TARİHİ

RICHARD CLOGG

Çeviren: Dilek Şendll

BOGAZIÇI
ÜNIYERBITEBi
YAYINEYI
Richard Clogg
A. cOncise HiStory ofGreece
c:ı Richard Clogg,,1992, 2002, 20 13.
,

Yunanistan'ın Kısa Tarihi


Türkçe Yayım Haklan © BÜTEK A.Ş. 2013.

ISBN 978-605-4787-64-7

Bütek Boğaziçi Eğitim Turizm Teknopark Uygulama


ve Dan. Hiz. San. Tic. A.Ş.
Rumeli Hisarı Mahallesi, Boğaziçi Üniversitesi
Güney Kampüs No: 11/2 Sanyer/lstanbul
Telefon: (0212) 287 03 12- 13

Yönetim Yeri:
Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi
Boğaziçi Üniversitesi Uçaksavar Kampüsü
Garanti Kültür Merkezi, Arka Giriş
Etiler/lstanbul

bupress@boun.edu.tr
www.bupress.org
Telefon ve faks: (212) 257 87 27
Sertifika No: 10821

Genel Yayın Yönetmeni: Murat Gülsoy


Yönetici Editör: Ergun Kocabıyık
Kapak Tasanmı: Kerem Yeğin
Baskı: Acar Basım ve Cilt Sanayi Ticaret A.Ş.
Beysan San. Sitesi Birlik Cad., No: 26
Acar Binası, Haramidere, lstanbul
Telefon: (0212) 422 ·ıs oo
Sertifika No: il 957

Birinci Basım: Ekim 2015 (1.000 adet)


MaryJoiçin
İçindekiler

Görsellerin Listesi, ix

Ônsöz, xiii

1
GİRİŞ, 15

il
OSMANLI YÖNETİMİ VE YUNAN DEVLETİ'NİN ORTAYA ÇIKIŞI 1770-1831, 2 1

111
ULUSUN İNŞASI, 'BÜYÜK ÜLKÜ' VE ULUSAL BÖLÜNME 1831-1922, 56

iV
FELAKET, İŞGAL VE SONUÇLARI 1923-1949, 1 04

v
İÇ SAVAŞIN ARDINDAN 1950-1974, 1 44

VI
DEMOKRASİNİN GÜÇLENMESİ VE HALKÇILIK YILLARI 1974-1990, 1 66

Vll
BALKAN BUNALIMI VE SİYASAL MODERNLEŞME 1990'LARDA YUNANİSTAN, 1 98

Vlll
YENİ BİNYILDA YUNAN İSTAN: BOLLUKTAN DARLl�A, 232

Biyografiler, 257
Yunanistan'ın Kraliyet Aileleri, 277
Cumhurbaşkanlan, 278
Tablolar, 279
önemli Tarihler, 289
Okuma Listesi, 296
Dizin, 303
GÖRSELLERiN LİSTESİ

RESiMLER

Konstantinopolisfo 1453'teki dılşılşılmln 1830ıarda Panayiotis


Zografos tarafından yapılmış resmi (Ulusal Tarih Müzesi, Atina) .................. 26
2 Venedik'teki Yunan kilisesi Aya Giorgios [San Giorgio dei Greci]
ile on yedinci yüzyıldaki Phlanginion Phrontistirion. Kaynak:
lstoria tou Ellinikou ethnous, X (Atina: Ekdotiki Athinon, 1974) . ...... .............. 30
3 Konstantinos XI. Palaiologos'un "Mermere Dönüşen imparator"
olarak canlandırılması (Kungliga Biblioteket, Stockholm) ......................... . ... 32
4 Aynaroz dağındaki Aya Pavlu manastırını gösteren on sekizinci
yüzyıldan kalma bir ikon. Kaynak: Dori Papastratu,
Khartines eikones. Orthodoxa thriskeftika kharaktika
1665-1899 (Atina: Ekdoseis Papastratos, 1986) ............................... . . . . . . . . . . . . . . . 34
5 1819-21 Bağdan hospodar'ı Mikhail Sutsos.
Kaynak: Louis Dupre, Voyage d Athenes et d Constantinople
(Paris: Dondey-Dupre, 1825) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. .. . . .... ....... . . . . . . .. . . . . . . . . . . 36
6 Bağımsızlık savaşının hemen öncesinde bir Yunan kaptan.
Kaynak: S. A. Papadopulos'un yayına hazırladığı
The Greek m.erchant marine 1453-1850
(Atina: Yunanistan Ulusal Bankası, 1972) . ................... . ......... . ......... . .. . ...... . . 38
7 Aristoteles'in Physiognomica adlı yapıtının 1819 lstanbul
baskısının Yunanca ve eski Türkçe başlık sayfası.
(Oxford: Taylar lnstitution Libraıy) ............... . . ................... . . . ...................... .. 42
8 Filiki Eteriya üyesi bir papazın 1819 yılında yazdığı
tavsiye mektubu (Ulusal Tarih Müzesi, Atina) . . .. . ..... ... ................... ......... ..... 44
9 Ekümenik Patrik V. Grigorios'un Nisan 182l'de Türkler
tarafından asılması (Ulusal Tarih Mılzesi, Atine) ..... . . .... .. . . ................ . . . ..... . .. 46
10 Theodoris Vrizakis tarafından Lord Byron\n 1824'te
Mesolongi'ye gelişinin canlandırılması. Kaynak: Fani-Maria
Tsigakou, Lord Byron in Greece (Atina: lngiiiz Konsolosluğu, 1987) . ... ........... 48
11 Ağustos 1822 Dervenakia muharebesi sırasında
"Türk-yiyici" Nikitas. Kaynak: Peter von Hess, Die Befreiung
Griechenlands in 39 Bildem (Münih: 1852-4) ....................... . . ..... . . . . .... ......... . 50
12 Cumhurbaşkanı Kapodistrias'ın Ekim 183l'de Nafplion'da
öldürülmesi (Benaki Mılzesi, Atina) . ....... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ................................ 54
13 1830ıarda Atina Oraia Ellas kahvehanesi (Ulusal Tarih Mılzesi, Atina) . ........ 60
14 Kapadokyalı Hacı Usta Yordanoğlu ile oğlu Homeros adı
verilen resim 1927 yılında Fotis Kontoğlu tarafından yapılmış.
Kaynak: Nikos Zias\n yayına hazırladığı Plwtis Kontoglou
anadromiki ekthesi, 1986 (Selanik: Makedoniko Kentro
Synkhronis Tekhnis, 1986) . ... . ..................................................................... 62
15 'Yeni şehit' Genç Aya Yorgo'nun taşınır bir ikonu (1838).
Kaynak: Kitsos Makris, Khioniadites zograptwi. 65 liakoi
zographoi apo to ktwrio Khioniades tis fpeirou
Görsellerin Li..•tesi • xi

Tarih �ş!vi, '}tina) . ................... ,, .... , ....... ....... . . .. ... . . . . . . .. ..... ... . . .. . . . .. . . . . . . . ..... 112
35 1921 yılında Salt Lake City, Utah'da Yunan düğılnıl
(Utah State Historical Society) . ...... ... . ............................................ ...... . . . . . . . 114
36 Şair C. P. Kavafis lskenderiye'd.eki evinde (Fotoğraf K. Megalokonomou) . ..... 116
37 Mart 1935'te giriştikleri darbenin ardından Venizelos yanlısı
subayların yargılanması. Kaynak: Istoria tou Ellinikou
ethnous, XV (Atina: Ekdotiki Athinon, 1978) . .. . . ........ . .. .. . . . . .. . . ... ....... ........... 118
38 General loannis Metaksas kendisine verilen faşist selamını alırken
(Yunan Edebiyat ve Tarih Arşivi, Atina) .......... . ........ .................... . . . . . . . . ....... 120
39 l 9401ardaki Arnavutluk kampanyasından kalma bir propaganda
posteri. Kaynak: Spiros Karakhristos, Ellinikes aphisses Greek posters
(Atina: Kedros, 1984) ................................................................................. 124
40 (a) 1941/2 kışında baş gösteren kıtlığın kurbanı yaşlı adam
(fotoğrafçı Dimitris Kharisiadis; (b) Kasım 1944'te Atina'da
deposu dolup taşan bir bakkal dükkıiru: Life dergisi
fotoğrafçısı Dmitri Kessel) . .. . .... . . .. .... . ....... .... ..... .. ... .................. .. .. ....... 128-129
41 Oç çeteci kadın, 1944. Kaynak: Costa G. Couvaras, Photo album of
the Greek resistance (San Francisco: WirePress, 1978) . .. . . ............... .... . .... .. 130
42 Şubat 1943'te Selanik'te dört genç Yunan Yahudisi
(Yunanistan Yahudi Müzesi) .... ............. . . ...... . . . . . .................. ...................... 132
43 1944 yılında 'Özgür Yunanistan'ın Ulusal Kurtuluş Siyasal Komitesi.
Kaynak: Spiros Meletzis, Me tous andartes sta vouna (Atina: 1976). .... ... . . . . . 136
44 Winston Churchill, Aralık 1944 'te Yunanistan kralının vekili olacak
Atina Başpiskoposu Damaskinosıa birlikte
(Imperial War Museum, Londra) . .. . . . ...... . . . ....... . . . . . . . . . .................. .. . . . . . . . . . . . . . . 138
45 Kral Pavlos ile Kraliçe Friederike'nin 1947'de Makronisos mahkümlar
adasına yaptığı gezi (Fotoğraf: Associated Press) ... . .......... . . . .. .. ... . ......... .... . . . 140
46 (General James van Fleet ile General (sonradan Mareşal)
Aleksandros Papagos 1949 yılında Paskalya yumurtası
tokuşturuyorlar (Savaş Müzesi, Atina) . ................... ..... . . . .................... . . . . . . . 142
47 (a) Yunan ve Türk birlikleri l 953'teki askeri manevralarda
dostluk tatbikatı sırasında; (b) Panayia Beligradiu kilisesinin
(Belgradkapı, lstanbul) kalıntılarında dolaşan Patrik Athinagoras,
lstanbul 1955 (National Archieves and Records Service,
Washington, DC, Foto: D. Kaloumenos) . . . . ...... ............... . ........................ ... 150
48 Kıbns Başpiskoposu Makaıyos, General Yeorgios Grivas ve
Nikos Sampson, 1959. Kaynak: Stanley Mayes, Makarios:
a biography {Londra: Macmillan, 1981) ....................... . .......................... . . . .. 154
49 (Yannis Ç aru his: Pembe/on önündeki denizci (1955)
Kaynak: Theophilos Kontoglou Ghika Tsarouchis. Four Painters
of20th century Greece (Londra, Wildenstein, 1975) ................ .......... .......... 156
50 Atina Po liteknik'in öğrenciler tarafından işgali, Kasım 1973.
Kaynak: Giannis Phatsis, Polytekhneio '73. Exegersi. Katalipsi,
{Atina: Kastanioti, 198!>) ................................................................. 164
Eisvoli
51 Atina Başpiskoposu Serafim 1981'de Andreas Papandreu'ya
Konstantinos Karamanlis'in huzurunda ant içirirken
(Yunanistan Basın ve Enformasyon Bakanlığı) . .. .... .. ... ....................... ...... .. 182
GOrsellerin Listesi • xi

Tarih Arşivi, Atina) . . . ..... . ........... ......... . .. . . . . . . . . . . . . . . ... . . . . . . .. . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . .... 112


35 1921 yılında Salt Lake City, Utah'da Yunan düğünü
(Utah State Historical Society) . ................................................................... 114
36 Şair C. P. Kavafis lskenderiye'deki evinde (Fotoğraf K. Megalokonomou). ..... 116
37 Mart l 935'te giriştikleri darbenin ardından Venizelos yanlısı
subayların yargılanması. Kaynak: Istoria tou Ellinikou
ethnous, XV (Atina: Ekdotiki Athinon, 1978) ............................................... 118
38 General loannis Metaksas kendisine verilen faşist selamını alırken
(Yunan Edebiyat ve Tarih Arşivi, Atina) ...................................................... 120
39 19401ardaki Arnavutluk kampanyasından kalma bir propaganda
posteri. Kaynak: Spiros Karakhristos, Ellinikes aphisses Greek posters
(Atina: Kedros, 1984) ................................................................................. 124
40 (a) 1941/2 kışında baş gösteren kıtlığın kurbanı yaşlı adam
(fotoğrafçı Dimitris Kharisiadis; (b) Kasım 1944'te Atina'da
deposu dolup taşan bir bakkal dükkanı: Life dergisi
fotoğrafçısı Dmitri Kessel) ...................................................... ............. 128-129
41 Oç çeteci kadın, 1944. Kaynak: Costa G. Couvaras, Phnto album of
the Greek resistance (San Francisco: WirePress, 1978) ............................... 130
42 Şubat 1943'te Selanik'te dört genç Yunan Yahudisi
(Yunanistan Yahudi Müzesi) ...................................................................... 132
43 1944 yılında 'Ôzgiir Yunanistan'ın Ulusal Kurtuluş Siyasal Komitesi.
Kaynak: Spiros Meletzis, Me tous andartes sta uouna (Atina: 1976). ............ 136
44 Winston Churchill, Aralık 1944'te Yunanistan kralının vekili olacak
Atina Başpiskoposu Damaskinosıa birlikte
(lmperial War Museum, Londra) . ................................................................ 138
45 Kral Pavlos ile Kraliçe Friederike'nin l 947'de Makronisos mahkümlar
adasına yaptığı gezi (Fotoğraf: Associated Press) . ........................... ............. 140
46 (General James van Fleet ile General (sonradan Mareşal)
Aleksandros Papagos 1949 yılında Paskalya yumurtası
tokuşturuyorlar (Savaş Müzesi, Atina) ....................................................... 142
47 (a) Yunan ve Türk birlikleri 1953'teki askeri manevralarda
dostluk tatbikatı sırasında; (b) Panayia Beligradiu kilisesinin
(Belgradkapı, lstanbul) kalıntılarında dolaşan Patrik Athinagoras,
lstanbul 1955 (National Archieves and Records Service,
Washington, DC, Foto: O. Kaloumenos) ..................................................... 150
48 Kıbrıs Başpiskoposu Makaryos, General Yeorgios Grivas ve
Nikos Sampson, 1959. Kaynak: Stanley Mayes, Makarios:
a biography (Londra: Macmillan, 1981) . ...................................................... 154
49 (Yannis Çarukis: Pembe fon önündeki denizci (1955)
Kaynak: Theophilos Kontoglou Ghika Tsarouchis. Four Painters
of20th century Greece (Londra, Wildenstein, 1975) .................................... 156
50 Atina Politeknik'in öğrenciler tarafından işgali, Kasım 1973.
Kaynak: Giannis Phatsis, Polytekhneio '73. Exegersi. Katalipsi,
Eisuoli (Atina: Kastanioti, 1985) ................................................................. 164
51 Atina Başpiskoposu Serafim 1981'de Andreas Papandreu'ya
Konstantinos Karamanlis'in huzurunda ant içilirken
(Yunanistan Basın ve Enformasyon Bakanlığı) ........................................... 182
xii • Gôrsellerin Listesi

52 Stelios Papathemelis, Nikolaos Martis, Melboume Piskoposu


Ezekiel ve Avustraİya başbakanı eOb Harke Melboume'de.
Kaynak: Makedoniki Zoi. Nisan 1988 . ......................................................... 190
53 "lthaka yollannda": Yunanistan'da.Nonliıçli bir turist
(Associated Press: Thanassis Stavrakis) ..................................................... 200
54 "Mermerlerimizi geri verin". Prens Charles ile Yunanistan k\iltar bakanı,
Akropolis, Atina, Kasım 1998 (PA News: Louisa Gouliamaki) ......... . . . . .............. 206
55 (a) Türk gazeteciler Kardak (lmia) kayalıklannda Yunan bayrağının yerine
Türk bayrağını dikerken, Ocak 1996; (b) Geçmişle yüzleşmek,
lstanbul 2000 (Associated Press: Aykut Fırat;
Fotoğraf: Richard Clogg) ...................................................................... 218-219
56 Ortodoks Kilisesi Kalkışması. Kimlik belgelerinden din hanesinin
kaldınlmasını protesto eden göstericiler, Atina, 2000 yazı
(Associated Press: Thanassis Stavrakis) . ........................ .... . . . . . ................. ... 230
57 Mezhepler arası yumuşama: Başpiskopos Hıristodulos ile Papa il.
John Paul, Areopagos tepesinde, 2001 (Eurokinissi) .................................. 234
58 "Baba, oğul ve torun adına.• Yeorgios, Andreas ve Yorga Papandreu.
© Hulton-Deutsch Koleksiyonu/ Corbis, Vladirnir Rys / Stringer
/ Bethy Images, Yunanistan Büyılkelçiliği, Londra. ..................................... 238
59 Attika'da yangınla mücadele, 2009 (Eurokinissi) ........................................ 240
60 Yunanistan krizde "Yunanistan satılık değil", 2012 (Eurokinissi) . ................ 244
61 "Aracılan aradan çıkann", 2012 (Eurokinissi) ............................................. 246
62 Selanik'te Ohi (Hayır) Günü törenine hazırlanan
tanklar, 2006 (Eurokinissi) .............. . . . ........................ ............................... 248

HARİTALAR

1 J kath'imas Anatoli: Yunan Doğu ........................................ . .................... 22-23


2 Yunan devletinin yayılması, 1832-1847 ........................................................ 52
3 Yunanistan'ın kabartma haritası ............................................. ..................... 70
4 Balkan savaşlannın sonucu, 1912-13 .......................................................... 90
5 Ulusal Bölünme: 1816/17'de 'Eski' ve 'Yeni' Yunanistan .............................. 96
6 Anadolu'daki Yunanistan, 1919-22 ............................................................ 102
7 Dünya savaşlan arası dönemde mılltecilerin dağılımı ................................. 110
8 1941'de Alman, ltalyan ve Bulgar işgal bölgeleri ......................................... 126
9 Ege Sorunu ................................................................................................ 172
10 Seçmen ve yönetim bölgeleri ................ ................................................ 180-181
ÖNSÖZ

Kitapta, arkadaşım Dr. Lars Baerentzen'in ve her zamanki gibi Mary


Jo Clogg'un titiz eleştirilerinden çok istifade edildi. Onlar kadar Prof.
Susannah Verney ve Dr. Rolandos Katsiaunis'e çok şey borçluyum.
Resimlerle ilgili olarak da yardımlarını esirgemeyen: Guy Evans,
Manos Haritatos, David Howells, Dimitrios Kalumenos, Paschalis
Kitromilidis, John Koliopulos, Fani Konstantinu, Nikos Linardatos,
Yannis K. Mazarakis-Ainian, Yeorgios Muntakis, Helen Zeese
Papanikolas, Nikos Stavrulakis, Fani-Maria Tsigaku, K. Varfis ve
Malcolm Wagstaff'a sonsuz teşekkürler.
Mart 1991/2001/2013
1 GİRİŞ

Bütün ülkeler kendi tarihlerinin yükünü taşır; ne var ki Yunanis­


tan, geçmişin ağırlığını daha yoğun taşımaktadır. Bugün bile, sanki
'Yunanistan' ve 'Yunan' deyince ille de eski çağlan düşünmek gere­
kirmiş gibi, ülkeden bıktırıcı bir biçimde 'modern Yunanistan', onun
olan şeylerden de 'modern Yunan' diye söz edildiği sıkça duyulur.
Antikçağın hem iyi hem de kötü yanlan vardır. Antik Yunan dün­
yasının dili ve kültürünün Avrupa çapında (hatta kurucu babaların
klasiklerle yetiştirildikleri Amerika Birleşik Devletleri'nde) gördüğü
saygının ölçüsü on dokuzuncu yüzyıl başlarındaki ulusal canlanışın
en civcivli yıllarında Yunanları kamçılayan hayati bir öğeydi ya da
en azından milliyetçi aydınlar açısından evrensel düzeyde hayran­
lık duyulan bir geçmişin mirasçılan olduklarının bilincine varmaları
anlamına geliyordu. Osmanlı yönetimi altında geçen yüzyıllarda bu­
nun aynmına varmış sadece birkaç kişi vardı; aynca Batı Avrupa'dan
gelme 'geçmişe bağlılık anlayışı', Balkanlar'daki diğer bağımsızlık
hareketleriyle karşılaştınldığında, Yunan ulusal hareketinin erken
gelişmesine büyük çapta katkıda bulunan başlıca etkendi. Geçmişin
mirası, aynı zamanda liberallerin ve kuşkusuz muhafazakarların ilgi­
sini uyandırmak, başkaldıran Yunanlara yazgıları hakkında bir fikir
vermek açısından da önemliydi. 1820'1erde, İngiltere dışişleri baka­
nı Vikont Castlereagh gibi geleneksel anlayışın katı bir savunucusu
bile, "Onlar, bizleri eğiten, aşağılanan (... ) o insanlar, önümüzdeki
günlerde, koşulların kendilerini içine soktuğu içler acısı durumdan
kurtulacaklar mı?" diye soracak kadar duygulanmıştı. Buna benzer
yaklaşımlar günümüzde de varlığını sürdürmektedir. 1980 yılında,
Yunanistan'ın Avrupa Topluluğu'na katılımının nasıl oylanacağı üze­
rine İngiliz parlamentosunda yapılan bir tartışmada dışişleri bakanı
Yunanistan'ın üyeliğinin 'Avrupalıların yaklaşık üç bin yıllık Yunan
mirasına olan kültürel ve siyasal borçlarının geri ödenmesi' olarak
görüleceğini belirtmişti.
16 • Yunanistan 'ın Kısa Tarihi

Geçmişteki �erlere takılıp kalmanın nelere yol açabileceğini


görmek, bu koşullar altında şaşırtıcı olmaz. Progonopleksi ya da 'ata­
rit'* ülkedeki kültürel yaşamın belli başlı özelliğidir ve bitmek bil­
meyen, kimi zamanlar epey sertleşen 'dil tartışmasını' doğurmuştur;
öyle ki, halkın konuşma dilinin varsayılan doğıu Eski Yunancaya
uyacak biçimde arılaştırılması gerektiğini savunacak kadar aşırıya
gidenler bile olmuştur. Kuşaklar boyunca okul çocukları, kat hare­
vusa karmaşasıyla ya da dilin 'arılaştırılmış' biçimiyle boğuşmak
zorunda bırakılmıştır. 1976 gibi yakın bir tarihte, halk dilinin ya
da konuşma dilinin devlet ve eğitim kurumlarında geçerli resmi dil
olduğu açıklanmıştır. Bu değişimin sonuçlarından biri, yeni kuşak
Yunanların, bağımsız devlette basılan kurgu dışındaki eserlerin belki
de yüzde 80'ini oluşturan katharevusa (arı] dilde yazılmış kitapları
kolay okuyamamaları olmuştur.
İlk Yunan milliyetçileri büyük ölçüde klasik çağlardan esinlen­
meye çalıştılar. 1830'larda, Avusturyalı tarihçi J. P. Fallmerayer mo­
dern Yunan milliyetçiliğinin temel yapıtaşlanndan biri olan, bugün­
kü modern Yunan halkının antik Yunanların özbeöz torunları olduğu
kuralına kuşku düşüren tartışmaları ortaya attığında, yeni kurulmuş
devletin aydınlarının öfkesini körüklemişti. Bağımsız devlete atanan
ilk Amerikan elçisi ve on dokuzuncu yüzyıl ortalarındaki Yunan top­
lumunun keskin bir gözlemcisi olan Charles Tuckerman, bir Atinalı
profesöre inme inmesini sağlamanın en kısa yolunun, ona Fallmera­
yer isminden söz etmek olduğunu gözlemlemişti. Böylesi yaklaşımla­
ra, Yunan ortaçağına, Bizans tarihine yapılan benzeri aşağılamalar
da eşlik etmekteydi. Örneğin, bağımsızlık öncesi gelişen aydınlar ha­
reketinin en etkili kişisi olan Adamantios Korais, gözden çıkardığı
papazlarca yönlendirilen Bizans gericiliğini lanetlemişti. O kadar ki,
bir konuşmasında, herhangi bir Bizanslı yazardan tek bir sayfa bile
okumanın gut hastalığına yakalanmaya yeteceğini söylemişti.
On dokuzuncu yüzyılın ortalarıydı; Atina Oniversitesi'nde tarih
profesörü olan Konstantinos Paparrigopulos, antikçağ, ortaçağ ve mo­
dern dönemleri kesintisiz olarak birbirine bağladığı bir Yunan tarihi
yorumu ortaya attı. Sonradan, Yunan tarih yazımının temel görüşü
kendini büyük ölçüde bu sürekliliğe dayandırdı. Yüzyılın sonunda
aydınlar, yitirilen topraklan geri alma projesi olan 'Büyük Ülkü'yü
haklı çıkarmada, klasik dönemden çok Bizans lmparatorluğu'nun
zaferlerine yönelirken, Bizans tarihinin yeniden anlaşılması ve iyileş-

'
Geçmişi, atalan gereğinden fazla yüceltme -çev. notu.
Giriş. 1 7

tirilmesi de tamamlanmıştı. Yakındoğu'daki bütün Yunan yerleşim


yerlerinin Konstantinopolis'in başkent olacağı tek bir devletin sınırla­
n altında birleştirilmesi düşüncesine varan bu görüş, ortaya atıldığı

ilk yüzyıl içinde bağımsız devlete egemen oldu.


Bizanslı geçmişe takındığı aşağılayıcı tutumla aynı oranda klasik
geçmişe saygı duyan bağımsızlık dönemi yeni yetme aydınlan, haliyle
400 yıllık Osmanlı yönetimini kaale alacak zaman bulamayacaklardı.
Korais özgeçmişinde, dağarcığındaki 'Türk' ile 'vahşi canavar' söz­
cüklerinin eşanlamlı olduğunu dile getiriyordu. Yine de 1ürkokrasi
ya da Türk yönetiminin, Yunan toplumunun evrimini biçimlendir­
mede derin bir etkisi oldu. Osmanlı yönetimi Yunan dünyasını, Batı
Avrupa'nın tarihsel evrimini belirleyen Rönesans ve Reform hareket­
lerinden; on yedinci yüzyıldaki bilimsel devrim, Aydınlanma döne­
mi, Fransız Devrimi ve Sanayi Devrimi gibi büyük tarihsel kıpırdan­
malardan uzak tuttu. Bu dönemin büyük bir bölümünde Osmanlı
lmparatorluğu'nun Avrupa'daki sınırlan Ortodoksluk ve Katoliklik
arasındaki sınırlarla çakışmaktaydı. Ortodoks Kilisesi'ndeki hiyerar­
şinin tutuculuğu bu yalıtımı daha da güçlendirdi. 1790'lann sonları­
nı ele alalım; Yunan din adamları Kopernik'in görüşlerini reddetmeyi
ve güneşin dünya çevresinde döndüğü fikrini desteklemeyi sürdürü­
yorlardı. Bu tutuculuk, Katolik Avrupa'nın Osmanlı tehdidi altında­
ki Bizans'a Papalığın üstünlüğünü kabul ettirmeye çalıştığı günlere
uzanan bir Batı karşıtlığıyla pekişmişti.
Osmanlı yönetiminin tutarsızlığı ve hukuk anlayışının zayıflığı
Yunan toplumunun temelini oluşturan değerleri biçimlendirmeye
ve günümüze kadar dayanan devlet ve otorite anlayışını belirleme­
ye yardımcı oldu. Böylesi başına buyrukluğa karşı kendini savunma
yollarından biri, güçlü ve ayrıcalıklı konumdaki kişilere ulaşmada
aracılık edebilecek durumda olan yüksek mevkilere gelmiş ağaların
korumasını elde etmekti. Bu genişletilmiş aile çevresi dışındaki ki­
şilere yönelik güvensizlik duygusuyla bu daha da pekiştirildi. Ağa­
lara duyulan gereksinim anayasal yönetim kurulduktan sonra yeni
devlette de sürdü; meclis üyeleri toplumun tümüne yayılan ağalık
ilişkilerinin doğal odağı olup çıktı. Seçmenler verecekleri destek kar­
şılığında, oy verdikleri kişilerin, kendilerine ve ailelerine, azgelişmiş
bir ekonominin en güvenli istihdam kaynağı olan bol kadrolu devlet
sektöründe iş bulmalarına yardımcı olmalarını ve genellikle karşıla­
şılan bürokratik engellere takılmamaları için araya girmelerini bek­
liyorlardı. Toplumun çarklarını eskiden beri döndüren ve çıkarların
paylaşımı demek olan rusfeti [rüşvet] ve günlük hayatın vazgeçilmez
18 • Yunanistan 'ın Kısa Tarihi

bir koşulu olan menfaat ilişkileri, yani mesa [irtibat]; her ikisi de Türk
yönetimi döneminde palazlandı.
Yunanlar bir diaspora halkıdır. Osmanlı yönetimi sırasında ge­
lişen göç hareketleri günümüze kadar sürmüştür. Henüz bir Yunan
devleti ortaya çıkmadan önce, on sekizinci yüzyılın sonlarında, Yu­
nan tüccarlar Doğu Akdeniz'de, Balkanlar'da ve Hindistan gibi uzak
yerlerde bir ticaret imparatorluğu kurmuşlardı. On dokuzuncu yüz­
yılda göçler hızla Mısır'a, Rusya'nın güneyine, yüzyılın sonlarındaysa
Amerika Birleşik Devletleri'ne doğru gelişti. Başlangıçta, Yeni Dün­
ya'daki göçmenlerin neredeyse tümü erkeklerden oluşuyordu. Ülke­
lerindeki yoksulluk onları dışarı yöneltmişti ve çoğu önce yurtdışın­
da birkaç yıl kadar kalmayı sonra anavatana kesin dönüş yapmayı
düşünüyordu. Ne var ki, pek çoğu göç ettikleri ülkelere yerleşti. İç
savaş döneminde ABD'nin yasaları göçmen akışını sınırlarken, Yu­
nanistan Anadolu'dan, Bulgaristan'dan ve Rusya'dan gelen bir mil­
yonu aşkın sığınmacıya kucak açtı. İkinci Dünya Savaşı sonrasında
Yunanların göçleri bir kez daha doruğa çıktı. ABD yasalarındaki kı­
sıtlamaların 1960'larda kaldırılması öncesinde, yeni göç dalgasının
yönü Avustralya'ydı; öyle ki 1980'lere gelindiğinde başkent Melbour­
ne artık sayılan 200.000'i aşan Yunan toplumuyla dünyadaki Yunan
nüfusunun başlıca merkezlerinden biriydi. Savaş sonrası dönemde
de, Yunanların Batı Avrupa'ya, özellikle de 'misafir işçi' olarak Batı
Almanya'ya göçlerine tanık olundu. Zamanla göçmenlerin çoğu geri
döndü; zor kazandıkları paraların çoğunu hizmet sektöründe küçük
ölçekli girişimlere yatırdılar. ôte yandan, küçümsenmeyecek sayıda­
ki diğerleri Gastarbeiter statüsünü benimseyerek orada kaldılar.
Kseniteia ya da diğer bir deyişle dış ülkelerde -kısa süreli de
olsa- yerleşmek, ister kalıcı ister geçici olsun, bugünün Yunanla­
rının tarihsel deneyiminin temel taşıdır. Bunun bir sonucu olarak
anavatandakiler ile denizaşırı Yunan toplulukları arasındaki ilişkiler,
bağımsızlık dönemi boyunca hayati önem taşımıştır. İkinci kuşak
Yunan-Amerikalı olan Michael Dukakis'in 1988'de Amerika Birleşik
Devletleri başkan adayı olarak seçimlere katılması, Yunanistan'da
büyük bir heyecan uyandırmış, belki de kaçınılmaz olarak gerçekçi
olmayan beklentiler doğurmuştur. Dukakis'in Demokrat Parti'den
başkan adayı olarak ortaya çıkması, Yunan topluluklarının evsahibi
ülkenin kültüründen hızla etkilendiklerine dikkatleri çekmiş, aynca
Yunanistan dışındaki Yunanların faaliyetleri ile etkin ve sorunlara
çözüm üretebilen modern bir devletin altyapısını oluşturma konu­
sunda Yunanistan'da yaşanan sorunlar arasındaki karşıtlığı vurgu-
Giriş • 19

lamıştır. Devletin sınırları dışında Yunan kökenli böylesi yoğun bir


nüfusun varlığı 'Yunan olmanın' ne olduğu sorusunu doğurmakta­
dır: Kuşkusuz bu Yunan dilini konuşmak değildir; çünkü ikinci ve
üçüncü kuşaktakilerin çoğu pek az Yunanca bilir ya da hiç bilmez.
Din öğesinin payı açıktır; ne var ki göç eden Yunanlar arasında Or­
todoks olmayanlarla yapılan evlilikler çokça görülmektedir. 1965 ile
1977 yılları arasında Portland, Oregon'daki Yunan kilisesinde gerçek­
leştirilen 163 evlilikten 119'unda eşlerden biri Yunan uyruklu değildi.
Göründüğü kadarıyla 'Yunan olmak', kişinin doğuştan edindiği bir
özellikti ve Yunan soyundan gelmeyenlerce kazanılması ne denli güç­
se, sonradan yitirilmesi de o denli kolay değildi.
Özellikle Amerika Birleşik Devletleri'nde, 'Yunan lobisi'ne kar­
şıtlarınca atfedilen siyasi etki gücü kimi zaman abartılsa bile, var­
lıklı, başarılı, düşüncelerini açıkça dile getirebilen, iyi eğitimli Yunan
kökenli Amerikalıların varlığı, anavatandaki siyasetçiler tarafından
giderek önem kazanan bir kaynak olarak görülmektedir. Elde et­
tikleri bazı başarılara karşın Kuzey Kıbns'tan çekilmesi için Türki­
ye üzerinde baskı kurmada ve süregelen Türk-Yunan anlaşmazlığı
çerçevesinde ardı ardına ABD hükümetlerinin Türkiye'nin yararına
tutum takınma eğilimlerini değiştirmeye çalışmakta Yunan kökenli
Amerikalıların etkisi çok değildir.
Türk yayılmacılığının Yunanlarca abartıldığını düşünen yaban­
cılar, onların bu korkularını yersiz bulmaktadır. Ancak 1970'li ve
1980'li yıllarda birkaç kez savaşın eşiğine gelen bu iki ülkenin salt
coğrafi. yakınlık nedeniyle dost olmaya mahküm olduklarını düşü­
nenler, günümüzdeki çekişmelerin tarihsel köklerini ve başka devlet­
lere oranla sınırlan yeni çizilmiş ülkelerde ulusal egemenliğe yönelik
tehditlere ne kadar hassasiyetle yaklaşıldığını göz önünde bulundur­
mama yanlışına düşmektedirler. 'Eski' Yunanistan'ın coğrafi merkezi
1830'lardan bu yana, en azından bir bağımsızlık fikrine sahipken,
günümüz Yunan devletinin büyük bir bölümü bu fikre yeni alışmak­
tadır. Makedonya, Epir ve Trakya'yla birlikte Ege'deki diğer pek çok
ada Birinci Dünya Savaşı'nın hemen ertesinde ele geçirilirken, Oni­
ki Ada'nın egemen Yunan topraklarına geçmesi ancak 1947 yılında
gerçekleşti. 1990'da ikinci kez cumhurbaşkanı seçilen Konstantinos
Karamanlis 1907 yılında Osmanlı tabiiyetinde dünyaya gelmişti.
Coğrafi. açıdan Yunanistan hem Balkan hem de Akdeniz ülke­
sidir. Denize kıyılarının olması, karaya tıkılıp kalmış Balkan kom­
şularından çok daha yoğun bir şekilde Batıyla ilişki kurmasını sağ­
lamıştır. Gerçekten de, temelleri on sekizinci yüzyılda atılan ticaret
20 • Yunanistan �n Kısa Tarihi

filosunun öqeı;nli _bi.{ bölümü menfaatlerine uygun düştüğü için baş­


ka devletlerin bayraklanyla yelken açsa da, yirminci yüzyılın ikinci
yansında bu filo dünyanın en büyüğü olup çıkmıştır. ôte yandan
Yunanistan, Ortodoks ve Osmanlı mirası yüzünden yüzyıllar boyu
Avrupa tarihinin dümen suyundan uzakta kalmıştır. Bir Avrupa ül­
kesi olarak ülkenin kimliği belirsizdi. Bağımsızlığının ilk günlerinden
başlayarak Yunanlar, sanki kendi ülkeleri Avrupa'da değilmiş gibi,
Avrupa'ya seyahat etmekten söz ederlerdi. Bu belirsizlik, 1981 yılında
Yunanistan'ın onuncu ülke olarak Avrupa Topluluğu'na girmeye hak
kazanmasını olağandışı önemde bir olay haline getirdi; bununla bir­
likte gelen iktisadi ve siyasi kazanımlann ötesinde, ülkenin 'Avrupalı'
olduğunun kesin bir kanıtı oldu. Hıristiyan olmayan bir toplumda,
Osmanlı topraklannda ilk yeşeren hareket olarak Yunan ulusal ha­
reketinin bunda büyük payı vardı. Yüz elli yıl sonra Yunanistan'ın
Avrupa Topluluğu'na tam üye olması büyük önem taşıyordu; çünkü
Ortodoks Hıristiyan ve Osmanlı mirasına sahip ve tarihsel gelişimi ba­
kımından diğer üyelerden ayrılan ilk ülkeydi. Yunanistan'ın 'Avrupa
ortak evine' katılış süreci bu kitabın ana temasını oluşturmaktadır.
OSMANLI YÖNETİMİ VE YUNAN
2 DEVLETİ'NİN ORTAYA ÇIKIŞI
1770-1831

Yunan dünyasındaki adıyla Konstantinopolis, yani 'Şehir' 29 Mayıs


1453 tarihinde uzun süren bir kuşatmadan sonra Osmanlı Türkle­
rine yenik düştü. Salı günüydü; Yunanlarca lanetli olduğuna bugün
bile inanılan bir gündür. Hıristiyan uygarlığının yüce kalesinin İslam
dünyasının eline geçmesi Hıristiyan dünyasına şok dalgalarıyla ya­
yıldı; öte yandan bir zamanlar çok güçlü olan imparatorluktan geriye
kalan içler acısı döküntüde yaşayanların tepkileri belirsizdi. Doğu
Akdeniz'in kalabalık Ortodoks Hıristiyan nüfusları çoktan Osmanlı
boyunduruğu altına girmişti. Dahası Bizans lmparatorluğu'nun son
günlerinde Grandük Loukas Notaras, "Şehir'de Katolik külahı yerine
Türk sarığını görmeyi yeğlerim," demişti. Bu sözlerle, Türk saldırı­
sına direnme konusunda yardım görmenin bedelinin, Papalığın üs­
tünlüğünün tanınması olacağını söyleyerek, Ortodoksları tehdit eden
Katolik Hıristiyanlığının tutumuna içerlemiş Ortodoks dindaşlarının
duygularını dile getirmişti. Aynca, 1204 yılında Dördüncü Haçlı
Seferi'nin asıl hedefini değiştirerek Konstantinopolis'i yağmaladığı
bilgisi henüz belleklerden silinmemişti. Artık en azından, 'Ehl-i Kitap'
olarak Ortodoks Hristiyan cemaat, pliroma, yani Osmanlı Türklerinin
yönetimi altında, nefret duyulan Latin halkının önünde boyun eğme
baskısı olmaksızın, kendi inançlarının gereklerini yerine getireceğini
düşünebilirdi. Bizans lmparatorluğu'nun çöküşü, büyük ölçüde, Or­
todoksları işledikleri günahlardan dolayı Tann'nın onlara verdiği bir
ceza olarak görüldü. Yine de Osmanlı boyunduruğunun uzun süreli
olacağı beklenmiyordu. Zaten Yaratılış'tan sonraki yedinci binyılın
sonunda kıyametin kopacağına inanılıyordu; bu da 1492 yılına denk
düşüyordu.
1453'ten sonra Osmanlılar henüz ellerine geçirmedikleri Yunan
22 • Yunanistan 'ın Kısa Tarihi

Manastır
t
Edessıı 4'
Ylannıts.1
/
Veroia• z

t-rgyrokastro
loannina
(Ya!1Ya) Larlsa.
Trİkkala
�rta (Tırhala)

Harita 1 I lcath'imas Anatoli: Yunan Doğu. Yunan topluluklar modem zaman­


larda Yakındoğu ve Ortadoğu geneline yayılmışlardır.
Osmanlı Yônetimi ve Yunan Devleti'nin Ortaya Çıkı.şı 1770-1831 • 23

4Van
\ -
'
24 • Yunanistan'ın Kısa Tarihi

dünyasının kalan kısımlannı da giderek kontrolleri altına aldılar.


Karadeniz'in güneydoğu kıyılarında, Dördüncü Haçlı Seferi sonrasın­
da kurulmuş olan küçük Trabzon İmparatorluğu 1 461 yılında Os­
·

manlı topraklarına katıldı. Rodos 1522'de, Sakız ve Naksos 1566'da,


Kıbrıs 157l'de ve 'Büyük Ada' olarak bilinen Girit yirmi yıl süren
uzun bir kuşatmanın ardından 1669 yılında ele geçirildi. Levkas [Lef­
ke] dışındaki İon Adalan Osmanlı boyunduruğundan büyük ölçü­
de kurtuldu. En büyükleri olan Korfu (Kerkyra) adası hiçbir zaman
Türklere yenik düşmedi. Adalar 1797 yılında Fransız, Rus ve İngiliz
yönetimine geçene dek Venedik sömürgesi olarak kaldı; 1815-1864
yıllan arasında İngiliz mandası altındaydı.
Atalan göçebe savaşçılar olan Osmanlı Türkleri Balkan yarıma­
dasının büyük kısmını, Kuzey Afrika'yı ve Ortadoğu'yıı kaplayan ve
değişik inançlara sahip geniş halk yığı.nlannı yönetme zorluğuyla
karşı karşıya kalmıştı. Bunun üstesinden gelebilmek için kitleleri
etnik kökenlerinden çok dinsel inançları temelinde, yani millet ola­
rak sınıflandırdılar. Egemen Müslüman milletinin yanı sıra, Yahudi
milleti, Gregoıyen Ermeni milleti, Katolik milleti (hatta on dokuzuncu
yüzyılda Protestan milleti ) ve son olarak da Müslümanlardan sonra
gelen en büyük topluluk olan Ortodoks milleti vardı. Milletler, geniş
kapsamlı bir idari özerkliğe sahiptiler ve kendi din adamları tarafın­
dan yönetiliyorlardı. Osmanlı Türkleri Ortodokslara millet-i Rum, yani
'Yunan' milleti adını vermişti. Bu yanlış bir adlandırmaydı; çünkü
yalnızca Yunanları değil, Bulgar, Rumen, Sırp, Ulah (Balkanlar'ın
dört bir yanına yayılmış, bir tür Rumence konuşan göçebe bir halk)
olsun ya da Arnavut ve Arap, İmparatorluk'ta yaşayan bütün Orto­
doks Hıristiyanlan içine alıyordu. ôte yandan Ortodoks Kilisesi'nin
en yaşlı patriği ve milletbaşı olan, yönettiği Kilise hiyerarşisinde geniş
etki alanı bulunan İstanbul'un Ekümenik Patriği her zaman Yunan­
dı. On dokuzuncu yüzyılda milliyetçiliğin artmasıyla birlikte, Orto­
doks milletinin Yunan egemenliğinde olmasına Yunan olmayanların
tepkileri giderek artmaya başladı ve bunun sonucunda ulusal kilise­
lerin kurulması, Ortodoksluğun tek bir yüce merkezden yönetilmesi
ilkesini yıktı.
Asıl itibariyle millet sistemi epey geç gelişmiş, aynca fetih sonra­
sında Fatih Sultan Mehmed'in Ortodoks Kilisesi'ne tanıdığı. aynca­
lıklann kesin niteliği hemen kendini belli etmemişti. Tüm bunların
kendilerine bağışlandığı ferman kaybolmuş ve Sultan Mehmed'in
Kiliseye tanımış olduğu yetkiler, yetmiş yıl önce Yunanlara Kili­
se1erini koruma izni verildiğinde orada bulunan, artık yaşlanmış
Osmanh Yönetimi ve Yunan Deuleti'nin Ortaya Çıkışı 1 770- 1 83 1 • 25

üç yeniçerinin tanıklığına dayanılarak 1520 yılında yeniden hazır­


lanmak zorunda kalmıştı. il. Mehmed'in seçtiği ilk patrik Yeorgios
Yennadios Skolarios'tu. Yennadios, Ortodoks ve Katolik kiliselerinin
birleşmesine kesinlikle karşı olduğundan bu seçim pek çoklarınca
iyi karşılanmıştı; aynca iki din arasındaki geleneksel sürtüşmenin
devamının il. Mehmed'in işine geldiği apaçıktı. Ortodoks Kilisesi'nin
Osmanlı sultanlarının yönetimi altındaki gücü ve ayrıcalıkları Bizans
imparatorlarının yönetiminde olduğundan daha kapsamlıydı. Üstelik
patriğin Ortodoksların üzerindeki otoritesi katı dinsel ilişkilerin öte­
sine geçmiş, günlük yaşamın pek çok yönünün düzenlenmesine dek
varmıştı. ôyle ki, Ortodoks Hıristiyanlar işlerini Osmanlı memurla­
rından çok kendi dinsel yetkilileriyle görüyorlardı.
Böylesi geniş ölçüde toplumsal özerklik tanımanın bedeli olarak
patrikten ve Kilise hiyerarşisinden beklenen Ortodoksların Osmanlı
Devleti'ne olan bağlılığını sağlama güvencesi vermeleriydi. Sultanın
otoritesine karşı gelindiğinde Kilise hiyerarşisi hem dinsel hem de
siyasal önderler olarak başlıca hedef kabul edilirdi. Buna göre 1821
yılında bağımsızlık savaşı patlak verdiğinde, Ekümenik Patrik V.
Grigorios diğer dini ve dini olmayan önderlerle birlikte insanlık dışı
koşullar altında ipe yollandı. Patriğin asılması Hıristiyan Avrupa'nın
düşüncesini değiştirdi ve başkaldıran Yunanlara sempati duymala­
rına sebep oldu. Osmanlılara göreyse, Grigorios, inananların sulta­
na bağlılıklarını güvence altına almak olan temel görevini istismar
etmişti. Rus büyükelçisi asılma olayını protesto edince, reis efendi,
yani Osmanlı dışişleri bakanı büyükelçiye iğneleyici bir biçimde Rus
Çan Büyük Petro'nun da geçmişte kendi topraklarındaki patrikhane­
yi lağvetmiş olduğunu belirtti.
Dini olduğu kadar hukuki gücün de Kilise'nin elinde toplanması,
yüksek memuriyetler uğruna sert çekişmelere yol açıyordu. Bunları
kışkırtanlar da Osmanlı yetkilileriydi; çünkü patrikhane her el de­
ğiştirdiğinde sadrazama peşkeş çekilirdi; diğer bir deyişle rüşvet ve­
rilirdi. Bu ödemeyi karşılamak için patriğin kendisi de rüşvet almak
zorundaydı ve böylece Kilise, Osmanlı yönetim düzeninin her yeri­
ni sarmış olan kurumlaşmış bir açgözlülük ve kokuşmuşluk ağına
düştü. Bir patrik, teorik olarak makamında ömür boyu kalabilirdi,
fakat bazen aynı kişi birkaç kez aynı göreve gelebiliyordu. On yedin­
ci yüzyılın sonlarında Dionysios IV. Muselimis en az beş kez patrik
seçilmişken, 'ulusal şehit' V. Grigorios üçüncü patrikliği sırasında
ipe gönderilmişti. On sekizinci yüzyılda, "siz Yunanlar gömlek de­
ğiştirir gibi patrik değiştiriyorsunuz" diyen Ermeni bir bankerin bu
26 • Yunanistan 'ın Kısa Tarihi

Resim ı Konsta ntinopol is'in 1453'te düşüşü. Panayiotis Zografos tarafı ndan 1830 or­
talarında savaşa katılmış askerlerden General Ma kriyannis'in siparişi üzerine ya pılmış
bağımsızlık savaşını gösteren bir dizi yağlı boya ta blosundan biri. Muzaffer su lta n bir ya n­
dan arkada görünen Konstantinopolis şehrine karşı anakronik bir şekilde nargilesi ni tüt­
türüp bir ya ndan da kentin din adamları ve ileri gelen lerince kendisine sunulan armağa n­
ları geri çeviriyor ve bu kişilerin de boyu nduruk altına alınması nı buyuruyor. Uzakta , boyun
eğmeyi kabul etmedi kleri için Osma nlı askerlerince kovaıananlar tepelere sığınıyor. Sol
alt köşede tutsak alınmış Yunanistan, zi ncire vuru l m uş bir halde, sitem eden parmağıyla
zorba h ü kü mdarı işaret ediyor. Hemen üstünde, Türklerin 1798 yılında ipe gönderdiği,
bağımsızl ık hareketi nin ilk şehidi Rigas Velestinlis Yunanistan'ın er geç kavuşacağı özgür­
l üğün tohumlarını saçıyor. Onun ya nı başında, Türk yönetiminin egemenlik sürdüğü Tür­
kokrasi adı verilen dönemde halkın gözünde, ilkel de olsa, u l usal d irenişin simgesi olmuş
k/eft'lerden biri yer almakta. Makriya nnis, bazı ta rihçilerin yalanlarına ve çarpıtmalarına
dayandığını düşündüğü anlatımları düzeltmek a macıyla, kendi yazmış old uğu metindeki
kon u ları vurgu layan yirmi beş adetl ik bir resim d izisi yapılmasını istemiştir. Bu resim lere,
savaş dönem inin belli baştı çarpışmalarında meydana gelen olayları kendi ağzından anla­
ta n ayrıntılı başlıklar eşlik etmektedir. Kendisi de savaşa katı lmış olan ressam Panayiotis
Zografos'un iki oğlu resimlerin çoğaltı lmasında ona yardım etmişlerdir. Bu diziden dört
takım yapılmış, Makriyannis bunları Atina'da, büyük bir yemekli toplantıda Kral Otto'ya
ve bağımsız yeni Yunan devletinin 'Koruyucu G üçleri' olan İ ngiltere, Fransa ve Rusya'nın
elçilerine sunm uştur. İ ngil izlere verilen takım bugün Windsor Kalesi 'nde saklanmaktadır.
Osmanlı Yönelimi ve Yunan Deuleıi'nin Ortaya Çıkışı 1 770- 1 83 1 • 27

alaylı sözleri rahatsız edici olsa da meselenin özüne işaret ediyordu.


Aynca yüzyıllar içinde Kilise'nin ısrarlı para talepleri ve pek çok din
adamının açgözlülüğü yüzünden halk arasında ruhban karşıtlığı da
şaşırtıcı değildi. 1 82 1 öncesinde, Kilise hiyerarşisinin yüksek kade­
melerinin kendi çıkarlarını Osmanlı devletininkilerle bir tutmasına
tepki olarak beliren milliyetçi aydınlar hareketinin ötkesi de buna
eklendi. Kudüs Patriği Anthimos'un 1798'de sürdürdüğü tartışma­
da, Hıristiyanların kurulu düzene karşı gelmemeleri gerektiği, çünkü
Tann'nın Osmanlı lmparatorluğu'nu, Ortodoks dinini yoldan çıkmış
Katolik Batının gazabından korusun diye yücelttiği yolundaki sözleri,
Kilise hiyerarşisinin genel görüşünü yansıtmaktaydı.

Rabbimiz ( . .. ) bu güçlü Osmaniı lmparatorluğu'nu, Ortodoks inancından


sapmaya başlamış bulunan bizim Roma (Bizans) lmparatorluğu'nun
yerine geçsin diye yoktan var etmiş ve ilahi Takdirle geldiği kuşkuya
yer bırakmasın diye Osmanlıların lmparatorluğu'nu diğer bütün kral­
lıklardan daha yüce tutmuştur . . . .
Anthimos, Kudüs Patriği, Didaskalia Patriki
[Pederin Vaazları] ( 1798)

İslam geleneğiyle işbirliği yaparak Yunan reayanın Osmanlı yönetimi


altında küçümsenmeyecek ölçüde dinsel özgürlük elde ettiği gerçeği,
onların Osmanlı düzeni içinde alt tabakalarda yer aldıklarını gösteren
bir dizi sorunla karşı karşıya kalmalarına engel değildi. Yargı önünde
bir Müslümanın sözüne karşı bir Hıristiyanınki geçerli olmadığı gibi
bir Hıristiyanın bir Müslümanla evlenmesi de mümkün değildi. Hı­
ristiyan bir kimse silah taşıyamazdı; askerlik görevi yerine haraç adı
verilen özel bir vergi ödemesi gerekirdi (öyle amaçlanmasa da, uygu­
lamada bu bir ayrıcalık olup çıkmıştı). En çok korku uyandıran şey,
on yedinci yüzyılın sonlarına doğru bu kurum ortadan kaldırılana
dek sürdürülen paidomazoma (sözlük anlamıyla çocuk toplama [dev­
şirme]) yani Yeniçeri Ocağına asker toplamaydı. Düzensiz aralıklarla
yürütülen bu uygulamada; seçkin askerler ya da bürokratlar olarak
yetiştirilmek üzere Balkanlar'daki Hıristiyan ailelerin en sağlıklı ve
en zeki oğullarını Osmanlı Devleti'nin hizmetine vermeleri bir zorun­
luluktu. Askere alınan bu çocukların Müslüman yapılması zorun­
luluğu, bundan dönmenin cezasının kesinkes ölüm olması özellikle
korku uyandırırdı. Diğer yandan, Yeniçeri Ocağı yoksul ailelerin ço­
cuklarına Osmanlı devlet yapısının en yüksek kademelerine yükı:ıt:l­
me fırsatı verdiğinden, seçilmeye hak kazansınlar diye Müslüman
ailelerin oğullarını Hıristiyan olarak yazdırmaya çalıştıkları da görü-
28 • Yunanistan'ın Kısa Tarihi

lürdü. Üstelik iyi mevkilere gelmiş yeniçeriler bazen akrabalarına ya


da doğduklan kÔylere yardım et�e olanağını da yakalayabilirlerdi.
Hıristiyanlara yapılan aynmc� yerel Osmanlı yetkililerinin sert
tutumlarıyla birleşince tek tek ya da gruplar halinde İslam dinine
geçmeleriyle sonuçlanabiliyordu. Bu gibi durumlarda, özellikle on ye­
dinci yüzyılda İmparatorluğun uzak bölgelerinde yaygın olarak göıü­
len Hıristiyanlann kendilerini İslam dinine mensup gösterip gizliden
gizliye Ortodoks Hıristiyanlığın gereklerini yerine getirdikleri de bi­
linmiyor değildi. On dokuzuncu yüzyılın ortasında, Hıristiyan devlet­
lerin baskısı altında kalan Osmanlı merkezi hükümeti, yani Babıali,
Müslümanlarla Hıristiyanlann eşitliği anlayışını yasalara geçirince
bu 'gizli Hıristiyanlann' pek çoğu, eski Müslüman dindaşlarının şaş­
kın bakışları önünde, bağlı oldukları gerçek dinlerini açığa vurdular.
Osmanlı merkezi hükümetince, özellikle uzak dağlık bölgelerde
yüıütülen denetimin yanın yamalak olması nedeniyle ayrımcılık daha
az hissediliyordu. Örneğin, Pindus dağlarındaki Agrafa köyleri; onlara
bu adın verilmesinin nedeni imparatorluğun vergi kayıtlarında 'yazıl­
mamış' olmalarıydı. imparatorluk topraklarında Yunanların yerleşik
olduğu diğer bölgelerde, örneğin sakız ağacı yetiştirilen varlıklı Sakız
adasında halk belli ayrıcalıklara ve dokunulmazlıklara sahipti.
On altıncı ve on yedinci yüzyıllar Yunan halkının tarihinde bir
tür 'karanlık dönemdi'. Türklerce -'sadık' millet diye göıülen- Erme­
niler ve Yahudiler Osmanlı fethine karşı direnişe destek vermemiş ol­
duklarından, bu yıllarda Yunanlardan daha çok kayınyorlardı. Yine
de ara sıra bile olsa, Yunanların öne çıktıkları da olmuyor değildi.
Bunlardan biri de büyük bir Bizans ailesi olan Kantakuzenoslardan
gelme Şeytanoğlu idi. Kürk ticaretinin ve devletin tuz tekelinin dene­
timini elinde tutması ona, sultanın donanmasından altı gemiyi do­
natmaya yetecek kadar büyük bir mal varlığı sağlamıştı. ôte yandan,
devletin bu yüce kulu 1578 yılında ipe yollanacaktı.
Yunanların yazgısına damgasını vuran bu karanlık dönem sıra­
sında bile, Osmanlı boyunduruğuna karşı bazı başkaldınlar olmuş­
tu. İmparatorluk topraklarında ve Ege adalarında baş gösteren ayak­
lanmaları daha da kışkırtan olay, Osmanlı donanmasının 157 1'de
lnebahtı Deniz Savaşı'nda Avusturyalı Don John komutasındaki filo
tarafından ezici bir yenilgiye uğratılmasıydı. 16 1 1 yılında Epir'de Di­
onysios Skylosofos kısa süren bir ayaklanma başlattı. Venedik ile
Osmanlı lmparatorluğu'nun 1645-69 yıllan arasındaki uzun süreli
savaşı Girit'in düşmesiyle sonuçlanmış olsa da, Venediklilerin 1684
ve 1715 yıllan arasında Mora yarımadasına yayılmaları Osmanlı'nın
Osmanlı Yönetimi ve Yunan Deuleti'nin Ortaya Çıkışı 1 770- 1 83 1 • 29

yenilmez olmadığını gösterdi.


Türkokrasi dönemi boyunca kleft'ler Türklere karşı milliyetçilik
öncesi silahlı direnişin gözle görünen ve önemli örneğini oluşturmuş­
lardı. Kleft'ler gerçekte, yağmalarını birbirine benzeyen Yunanlarla
Türklere yöneltmiş haydutlardı. Ne var ki vergi memuru olarak Os­
manlı yönetimini temsil eden kimselere saldırmaları, Yunan halkının
gözünde, Müslüman derebeylerine karşı baskı gören Yunan reayanın
savunucuları diye görülmelerine ve cesarette, dayanıklılıkta insanüs­
tü güçlere sahip olduklarına inanılmasına neden oldu. Eşkıyalığın
önlenmesi ile ticaret ve haberleşmenin yürütülmesi açısından önem
taşıyan dağ yolları güvenliğinin sağlanması çabasında olan Osman­
lılar, armatoloi adıyla bilinen Hıristiyan milis güçlerini kurmuşlardı.
Biri yasadışı, diğeri yasal olan (her ne kadar ikisinin arasındaki sınır
kesin olarak çizilmemişse de) bu gibi oluşumlarda Yunanların yer
alması, 1820'1ere, bağımsızlık mücadelesinin patlak verdiği yıllara
gelindiğinde, artık onları uzun, belki kararsız, düzensiz bir savaş ge­
leneğinin bir parçası yapmıştı.
On altıncı ve on yedinci yüzyıllarda Osmanlı egemenliğinden
kurtulma tasarısı hala uzak bir düş gibi görülmekteydi. Yunanlar
arasında yaşatıldığı biçimiyle, er geç 'taht varisi soylarının eski gücü­
nü bulacağı ve Konstantinopolis'i geri alacakları' doğrultusundaki di­
lekler, kurtuluşun eninde sonunda insan eliyle değil, ilahi müdaha­
leyle olacağı umudunu taşıyan vahiy ve kehanetle gelen inançlara bel
bağlamaya varıyordu. Bunlar, insan emeğini ilahi takdirin bir parçası
olarak gören Bizans düşünce biçiminin hala sürdüğünü gösteriyor­
du. Kuzeyden gelen sarı saçlı özgür ırkı anlatan ksanthon genos des­
tanı inanırlılığını sürdürmekteydi; bu destansı insanlar OsmanWarın
tutsaklığı altında olmayan tek Ortodoks halk olan Ruslarla özdeşleş­
tirilmekteydi. Fakat yine de Yunan halkının kendi çabalarının sonu­
cu özgürlüğünü elde edebileceği umudu, az da olsa, yaşatılıyordu.

Umudumuz san saçlı ırkın gelip bizi özgürlüğümüze kavuşturması


Moskova'dan gelip bizi kurtarması
Kahinlere, sahte kehanetlere inanıyoruz
Zamanımızı böyle boş şeylerle harcıyoruz
Türkün ağını kaldırsın diye üzerimizden
Umudumuzu kuzey rüzgiinna bağlıyoruz.
Matthaios, Myra Metropoliti (on yedinci yüzyıl)

ôte yandan on sekizinci yüzyılla beraber Yunan toplumlunun yapı­


sında bir dizi önemli değişiklik olmaya başladı. Bu değişim, Yunan-
30 • Yunanistan 'ın Kısa Tarihi

Resim 2 Vened ik'te bulunan Yunan kil isesi Aya Giorgios ile Phlanginion Phrontistirion, ya ni
Ü niversitenin on yedinci yüzyılda ya pılmış bir gravürü. Kalabalık bir Yu nan topl uluğuna
sahip Venedik Türkokrasi sırasında ticaret, din ve kültür etkinlikleri nin önem li bir merke­
ziyd i . 1514 yılı nda Yuna nlara kendi kiliseleri n i ya pma izni ta nındı ve kentin Yu nan pisko­
posuna Anadolu'daki Philadelphia Metropolit'i unvanını kullanma hakkı veri ldi. 1665'te
cemaatin eski başkanı Thomas Flanginis'in büyük cömertl ik sergileyerek yaptığı bağışla
kurulan Phfanginion Phrontistirion, Padova Üniversitesi 'nde okumaya hazırla nmaları için
Yu nan gençlerine ka pılarını açtı. Katolik Venedik'in Ortodoks 'hizipçilerine' gösterdiği gö­
reli hoşgörü , bu kentin uzun bir dönem Ortodoks dü nyasının basın merkezi olarak kalma­
sını sağladı. Venedik'te dindışı edebiyatta ca nlı bir alışveriş orta mı gelişirken, Osmanlı
İmparatorluğu 'ndaki kiliselerde kullanılan hemen hemen bütün ayin kitapları da bu kent­
te basılıyord u. Yu nan dünyasının Osman l ı egemenliğine girmemiş tek bölgesi olan İon
adaları Venedik'in Serenissima Repubblicası ya ni cumhu riyetinin yönetimi a ltındayd ı: Bu
adalar Kortu (Kerkyra), Kefalonya, Zaki nthos (Zante), Kythera, Lefke (Lefkada), İthaka ve
Paksos'tu. Kortu hiçbir za man Osmanlıların eline geçmedi. Diğer adalar Osmanlı boyun­
du ruğu n u çok kısa bir süre de olsa yaşadılar; ancak 200 yıl kadar su ltanın egemenl iği nde
olan Lefke bunların d ışındaydı. 1797 'de Venedik cumhuriyetinin çöküşünden sonra ada­
lar, 1864 yılı nda Yu nan Kra l l ığı'na bağla nana dek çeşitli biçim lerde Fransız, Rus ve İngiliz
yönetimlerine girdiler. 1204 ile 1669 arası dönemde Girit de Vened ik İmparatorluğu 'nun
bir parçasıydı ve İtalyan örneklerinin etkisi a ltına giren Yunan edebiyatının büyük ürünle­
rine ta nık oldu. Burası, aynı za manda daha çok El Greco diye ün salan ressam Domeni­
kos Theotokopulos' un da doğu m yeriydi . 1669'da Girit Büyük Adası 'nın yirmi yıl süren bir
kuşatmanın ardından Türklerin eline geçmesinden sonra, İon adaları Yu nanların Batıya
açılan penceresi olarak kaldı.
Osmanlı Yönetimi ve Yunan Devleti'nin Ortaya Çıkışı 1 770- 1 83 1 • 3 1

lan yüreklendirerek Türklere karşı bağımsızlık savaşını tasarlamada


gözüpek davranmaya yöneltti. Ancak, kendilerini kaderlerine bırak­
mış ya da içinde bulundukları durumu, direnmeyi düşünmeyecek
kadar kanıksamış olan kendi insanlarını buna inandırmada öyle
büyük güçlüklerle karşılaştılar ki tasarıları düşten öteye gidemedi.
Ulusal hareketin ilk kıpırtıları ortaya çıkmaya başladığında on seki­
zinci yüzyılın sonuna yaklaşılıyordu. Sonunda bu, 18301arda, güdük
de olsa bağımsız bir devletin ortaya çıkışıyla sonuçlandı. Bu hare­
ketin gelişiminin özel bir anlamı vardı; çünkü her ne kadar Doğu
Avrupa'da gelişen ilk ulusal hareket değilse de, Hıristiyan olmayan
bir ortamda, yani Osmanlı İmparatorluğu'nda, ilk kez yaşanıyordu.
Bu göreli erken gelişim birkaç nedene dayanmaktaydı.
Eğer Osmanlı İmparatorluğu on sekizinci yüzyılla beraber as­
ker, toprak bütünlüğü ve iktisat bakımından zayıflamış olmasaydı,
bu ayaklanmanın başarılı biçimde yürütüleceğini bile düşünmek
olanaksız olurdu. İmparatorluğun askeri etkisinin azalması, yeniçeri
ordularının seçkin savaşçı güçler olmaktan çıkıp yalnızca yetkilerini
ve ayrıcalıklarını gözeten, bunların babadan oğula geçtiği toplumsal
bir sınıf olmaya başlamasıyla ortaya çıktı. Merkezi yönetimin başına
sürekli dert açan bu asker sınıfının varlığı 1826 yılında Sultan il.
Mahmud'un onları oldukça sert yöntemlere başvurarak bastırmasına
dek sürdü. Askeri açıdan gerilemesi ve savaş teknolojisindeki deği­
şimlere uyum sağlamaktan uzak kalması Osmanlı Devleti'nin Avus­
turya, Pers İmparatorluğu, Rusya gibi dış tehditlere giderek daha
da açık olmasına yol açtı . On yedinci yüzyılın sonlarından itibaren
İmparatorluğun coğrafi, dolayısıyla iktisadi bütünlüğünün temelleri
sarsılmaya başladı.
Ortodoks gücünün dünyadaki tek simgesi olan Ruslardan gelen
baskılar ve 'san saçlı ırk' efsanesi Yunan topraklarında büyük yankı
uyandırdı. 1768-74 yıllarında Rusya ile Osmanlı İmparatorluğu ara­
sındaki büyük savaş bambaşka bir heyecan yarattı. Bizans impara­
toru Bilge Leo'ya atfedilen bir kehanete göre 'Şehr-i Konstantiniye'nin
fethinden 320 yıl sonra, yani 1773 yılında Türklerin elinden kurta­
nlacağı bildirilmişti. Bundan sonra Ruslar, İmparatorluk toprakla­
nndaki bütün Ortodoks Hıristiyanlann hamisi oldukları iddiasında
bulundularsa da savaşın reayanın durumunu iyileştirmede çok az
bir etkisi görüldü. Yine de pek çokları er geç Türklerin boyunduru­
ğumlan kurtulacaklan kehanetlerine inanmayı sürdürdüler.
Sınırların geriye çekilmesiyle birlikte İmparatorluğun bölünmez
bir devlet olarak bütünlüğü de tehlikeye düştü. Yeniçeri disiplinsiz-
32 • Yunanistan'ın Kısa Tarihi

Resim 3 Bizans' ın son imparatoru Konstantinos XI. Palaiologos, on altıncı yüzyılda


ka hinlerin İ m pa rator Bilge Leo'ya ait olduğu n u söyledikleri kehanetlerin yer aldığı bir yaz­
ma eserde 'Mermere dönüşen İmpa rator' olarak tasvir edilmektedir. Konstantınos 29
Mayıs 1453'te Konstantinopolis'in savunması sırasında ordularının başında çarpışırken
ölmüştü . G ünlerden salıydı, bundan sonra salı gün ü Yunan dünyasında lanetli bir gün
olarak anıldı. Tü rkokrasinin sürdüğü uzun yüzyıllar boyunca Yunanların ne H ı ristiyan güç-
Osmanlı Yönetimi ue Yunan Devleti 'nin Ortaya Çıkışı 1 770- 1 831 • 33

liğinin sebep olduğu anarşi, bazı eyaletlerde bağımsız birer yönetici


gibi davranmaya başlayan sultan kullarının, yani imparatorluğun
geniş topraklan üzerinde denetim kurmuş olan savaş zenginlerinin
türemesiyle aynı zamanda gerçekleşti. içlerinden özellikle biri, Müslü­
man Tepedelenli Ali Paşa pek çok Yunanı Epir'in başkenti Yanya'dan
yönettiği geniş topraklara toplamıştı. Bu satrapların fiili bağımsızlığı,
on sekizinci yüzyılda, Yunanlara Osmanlı'nın merkezi gücünün za­
yıflamış olduğunu gösteren, onlara cesaret veren bir gelişmeydi.
Bu gelişmelerin aksine, Osmanlının gerileme süreci küçük fakat
etkili bir Yunan topluluğunun Osmanlı Devleti'nin yüksek kademe­
lerinde önemli mevkilere gelmesini hızlandırdı. Bu kişiler bir avuç
Yunan ya da Helenleşmiş Rumen aileden, Arnavut kökenden gelme,
adlarını lstanbul'da Ekümenik Patriğin ikamet ettiği Fener bölgesin­
den alan Fenerlilerdi. imparatorluğun karşı karşıya kaldığı dış bas­
kıların artması, artık Osmanlıların güçlerinin doruğunda oldukları
zamanlardaki gibi, yenilgiye uğrayan düşmanlarına barış koşullarını
dayatamayacaklan anlamına geliyordu. Artık Osmanlı'nın kendisini
yenilgiden en az zararla kurtaracak usta diplomatlara ihtiyacı vardı.
Osmanlı egemenliğinin Avrupa'daki ilk büyük gerilemesini simgele­
yen 1699'daki Karlofça Barış Antlaşması'ndan 1821'de bağımsızlık
savaşı patlak verene dek bu görev, Babııili'de Osmanlı dış politikası­
nın yürütülmesinde gerçekten hayli etkili olan Babıali tercümanlığını
tekeline alan Fenerliler tarafından yerine getirildi. Fenerliler, aynı
zamanda Osmanlı donanmasının amirali kaptan paşanın da tercü­
manlığını yapıyorlardı; bu yetkiyi ellerinde bulundurmaları Osmanlı
donanmasına pek çok denizci veren Yunanların yaşadığı Ege adalan-

lerin desteğiyle ne de başa rılı bir ayaklanmayla özgürlüklerini güvence altına a l maları çok
uzak bir olasılıktı; yine de Ortodoks dünyasında fazlaca ka bul gören kehanet külliyatına
daya l ı u m utlar sürüyord u . Osmanlı boyunduruğundan er geç ku rtuluşun insan eliyle ol­
maktan çok yüce Tanrı tarafından gerçekleştirileceği öngörülüyord u . Bunlardan biri olan
Marmaromenos Vasilias ( ' Mermere dönüşen İ m pa rator') destanında, bir Türkün indirdiği
darbeden ewel Konstantinos Palaiologos'u n bir melek tarafından Konstantinopolis'in
kapılarından birinin, Khrysoporta 'nın Altın Kapı yakınlarındaki bir mağaraya götü rülüp
orada mermere dönüştü rüldüğü a n latıl ıyord u . Orada meleğin kendisini uyandırmak için
geri geleceği ve bunun üzeri ne ka lkıp Türkleri anavatanlarına, Orta Asya 'daki Kokkini
M i lia 'ya, yani 'Kızıl Elma 'ya geri göndereceği günü beklemekteydi. Bilge Leo'ya atfedilen
kehanetlerde Konstantinopolis'in kurtu l uşu n u n Tü rklerin eline geçmesinden 320 yı l son­
ra, ya ni 1773'te olacağını haber verdiği nden, 1768-1774 Tü rk-Rus savaşı sırasında bu tür
inançlara duyulan güven daha da a rttı. Her ne kadar savaş beklenen özgürl üğü getirme­
diyse de, kehanetlere olan inanç yirminci yüzyıla dek yaygın l ığı nı koru d u .
34 • Yunanistan 'ın Kısa Tarihi

Resim 4 1798'de Viyana'da basılmış bu kağıt ' i kona', Athos (Aynaroz) dağındaki Aya Pav­
lu (Aziz Pavlus) manastırını göstermekted ir. Gravürün en altındaki yazılar hem Yuna nca
hem de Slav d i l inde bası l m ıştır. Bunun nedeni dağdaki yirmi manastırın çoğu Yu nan olsa
da, Aynaroz'daki keşiş cu m h u riyetinin içinde Rus, Sırp, Bu lga r ve Rumen vakıfla rının da
b u l u n ması ve burasının, Osmanlı boyun d u ruğu altındaki Ortodoks ziyaretçilerin de ilgi­
sini çekmesidir. Di nsel görü ntülere ya da Aynaroz, Kı brıs'taki Kykko ma nastırı, Trabzon
yakınındaki Su meıa manastı rı ve Kudüs'teki Kutsal Mezar Kil isesi gibi Ortodoksların bü-
Osmanlı Yönetimi ve Yunan Devleıi'nin Ortaya Çıkışı 1 770- 1 831 • 3 5

nın de facto valileri olarak davranmalarına imkan sağlıyordu .


On sekizinci yüzyılda ve on dokuzuncu yüzyılın başlarında Fe­
nerlilerin denetim altında bulundurdukları en önemli mevki voyvo­
dalık (hospodar), yani prenslerin elindeki Tuna'nın Eflak (Valahya) ve
Boğdan (Moldavya) eyalet yöneticiliğiydi. Bükreş ve Yaş kentlerindeki
lüks saraylardan bu toprakları Osmanlı sultanının genel valileri sıfa­
tıyla yönetirlerdi. Tıpkı Kilise üst düzey yönetimi için olduğu gibi, gö­
rev süresi ortalama üç yılın altında olan, bu çok kişinin göz koyduğu
mevki için adil olmayan kıyasıya bir rekabet söz konusuydu. Fenerli­
lerin yönetimi, bu bölgelerde yaşayan Rumenlerce pek hoş karşılan­
mıyorduysa da gerçekte Fenerlilerin açgözlülük sıfatını hakettikleri
de doğru değildir. Bu aydın voyvodaların bazılar; Yunan kültürünün
koruyucularıydılar ve maiyetleri Osmanlı boyunduruğu altında soyut­
lanmış Ortodoks dünyasına Batı düşüncesinin aktarılmasında etkili
oldu. 1stanbul'daki sultan sarayının küçük bir modeli olan sarayları,
Osmanlı İmparatorluğu'nda oldukça karmaşık olan politika sanatını
sağlam temellere oturttu. ôte yandan, Yunan aristokrasisi olmaya
en yakın duran Fenerliler, böyle olmasına rağmen, kendi çıkarlarıyla
İmparatorluğun bütünlüğünün korunmasını bir tuttular ve yalnızca
birkaçı bağımsızlık savaşında etkin görev aldı.
Ulusal hareketin gelişiminde büyük önem taşıyan bir diğer un­
sur da on sekizinci yüzyılda ortaya çıkan Osmanlı topraklan içinde
ve dışında faaliyet gösteren, varlıklı, girişimci tüccar sınıfının oluşu­
muydu. Yunan tüccarlar Batıya hammadde satıp Batının işlenmiş
mallarıyla sömürgelerde üretilen malları almakla İmparatorluk tica­
retini ellerine geçirmiş oldular. Yunanca, Balkan ticaretinin yürü­
tüldüğü dil, lingua franca oldu. Akdeniz, Balkanlar, orta Avrupa ve
güney Rusya'dan Hindistan'a dek uzanan Yunan ticaret paroiki'leri,

yük kutsal ziyaret merkezlerine yer veren çok sayıda gravür, on yedinci ve on sekizinci
yüzyıllarda elden ele dolaşmaktaydı. Yapımı boyalı ikonalardan daha ucuz olduğundan ,
Osma nlı yönetimi sırasında Ortodoks inanışın kalelerini ol uştu ran manastırların ba kım
ve onarım masraflarını karşılamak amacıyla bu kağıt ikona lar satılıyord u . Türkokrasi sıra­
sında Kilise, Yunan kimliği (ve de Yunan d i l i ) a nlayışıyla bakım ve onarıma büyük ölçüde
katkıda bulunuyorduysa da, bağı msızl ık savaşı nın patlak vermesinden önceki yıllarda
Yunan mill iyetçileri, bir ya ndan dine karşı gelmemeye özen gösterirken, diğer ya ndan da
ma nastı rlara ve Kil ise h iyerarşisine sinmiş olan cehaletten ve kokuşmuşl u kta n duyd u k­
ları hoşnutsuzl u k artıyord u . M i l liyetçiler özellikle, pek çok papazın etheloduleia yandaş­
lığı n ı ya da Osman l ı güçlerine isteyerek teslim olması n ı , okuma yazması olmayan Yu nan
kitlelerine u l usa l bilinç anlayışı aşılama girişi m lerine başlıca engel olarak görüyorlard ı .
36 • Yunanistan 'ın Kısa Tarihi

Resim 5 1817-1818 yıllarında Biibıiil i 'de Baş Dragoman (baş tercüman) ve 1B19-1821
arasında Boğdan 'da hospodar [voyvoda) olan Fenerli Mikhail Sutsos, bulunduğu konuma
özgü debdebeli giysiler içinde görülmekted ir. On seki1inci yüzyı lda Osma nlı İmparatorlu­
ğu giderek a rtan dış tehd itlere maruz ka ldıkça, Fenerliler diye bilinen küçük bir a ileler
top l u l uğu Osmanlı Devleti içinde geniş yetkisi olan görevlere getirildiler. Bunların çoğu
Yu nan ası ll ıyd ı , hepsi Yu nan kültürü a l mıştı . 1821 yılında patlak veren bağımsızl ık sava-
Osmanlı Yönetimi ve Yunan Dev/eti'nin Ortaya Çıkışı 1 770- 1 83 1 • 37

yani kolonileri kuruldu . Aynı sıralarda Yunan kaptanlar Hidra, Spet­


sai ve Psara adlı başlıca üç 'gemici' adada, yirminci yüzyılda dünya­
nın en büyük ticaret filosu olacak donanmanın temellerini atmak­
taydı. Fransız Devrimi ve Napoleon savaşları esnasında İngiltere'nin
uyguladığı ambargoya rağmen riske girmeyi göze alabilenler yüklü
kazanç elde etme fırsatı yakaladılar. Oysa imalat adına çok az şey
yapılmaktaydı . On sekizinci yüzyılın sonları ve on dokuzuncu yüzyı­
lın başlarında, çoğu orta Avrupa'ya satılan kırmızı dokuma pamuğu
üretimiyle azımsanmayacak bir servete kavuşan Teselya'daki dağ ka­
sabası Ambelekia eşi görülmedik ve kısa süreli bir örnekti .
Büyük bir mal varlığını ellerinde tutan daha zengin tüccarlar
Osmanlı lmparatorluğu'nda mal güvenliğini ve sermaye birikimini
olumsuz yönde etkileyen başına buyrukluktan ve belirsizlikten rahat­
sızdılar. Hükümetlerin ticari girişimleri teşvik ettiği Batı Avrupa'da
gördükleri düzenli ticaret deneyimi kimilerini yeni doğacak ulusal
harekete kaynak sağlamaya yöneltti. Ancak diğerleri yeni kazandık­
ları servetlerini böylesi tehlikeli bir işe yatırıp riske atmaya hazırlıklı
değillerdi. Tüccarların büyük çoğunluğu milli davaya etkin destek
hususunda çekingen davransalar da bağımsızlık hareketinin gelişi­
mine gösterdikleri dolaylı katkı büyük önem taşıyordu .
On sekizinci yüzyılın son otuz ve on dokuzuncu yüzyılın ilk yir­
mi yılında görülen aydınlar uyanışını somut temellere oturtma so­
rumluluğunu üstlenenler tüccarlardı. Ulusal bilincin gelişiminde bu,
artık Ortodoks Hıristiyan olmanın değil de özellikle Yunan olmanın
ayrımına varmada hayati bir öneme sahipti. Vakıf okulları ve kü­
tüphaneler kurdular; asıl itibariyle imparatorluk sınırlan dışında

şına dek devletin dört kilit görevi onların tekelindeydi. Biibıiili'nin baş tercümanı olarak
Osmanlı d ışişleri bakanı, reis efend iyle birlikte dış politi kanın yü rütü lmesi soru mluluğun u
paylaşıyordu. Osmanlı donanmasının komutanı kaptan paşanın tercü manı olarak üzerin­
de yaşayan insanların büyük çoğu nluğunun Rum kökenli olduğu Ege adalarında vali gibi
davranıyorlardı. Tuna eyaletleri olan Eflak ve Boğdan'ın hospodar'ları, ya ni voyvodaları
olarak sultanın temsilciliğini yapıyor, Yaş ve Bükreş'te sultanınkine benzeyen sarayların­
da oturuyorlardı. Bazı ları hukuk ve toprak reformu, ayrıca Yu nanların eğitimi ve kü ltürle­
rinin gelişti rilmesi için içtenlikle çal ışıyorsa da, bu makama yükselme uğru na yaşa nan
yoğun çekişmenin yol açtığı rüşvet ve entrikalar Fenerlilerin kötü ün salmasına neden
oldu. Fenerl ilerin çoğu ulusal harekete destek veremeyecek durumda kendi çıkarlarını
Osman l ı efendilerininki lerle bir tutuyorlardı. Mikhail Sutsos bunların dışındaydı. Filiki
Eteriya hareketine katı lıp 182l'de eya letlerin ele geçirilmesinde başa rısızl ığa uğrayan
Aleksa ndros İ psilandis'nin yard ı m ı na koştu, ayrıca bağımsız krallığın siyaset d ü nyasında
etkin görev aldı.
38 • Yunanistan 'ın Kısa Tarihi

Resim 6 Bağımsızlık savaşı öncesinde bir Yu nan kapta nı gösteren taşbaskı bir resim.
On sekizinci yüzyıl ı n sonları ve on dokuzuncu yüzyı lın başla rında, denizci lik alanında
Yunan istan'ın bugün üstün olması nı sağlayan temeller atılmaktaydı. Kurulan ilkel tica ret
fi losu hızla büyüdü. Bugün bile 'denizci ' adalardan biri olan Hidra adası limanını çevre­
leyen arkhontika, yani görkemli konaklardan da anlaşıld ığı üzere büyük paralar toplan­
dı. Osma nlı İmparatorluğu 'ndan Batı Avru pa'ya hammadde satıl ıyor, karşı lığında mamul
mallarla sömü rge ürün leri alınıyordu. Osma nlı donanmasındaki den izcilerin çoğu Ege
adalarından gelme Yu nanlardı. Yasadışı ve devlet izn iyle korsanlık yapma geleneğiyle
daha da güçlenen bu denizci soyu ndan gelmiş olmaları, bağımsızl ık savaşı sırasında de­
nizlerin kontrolünü ele geçirmede onlara büyük üstünlük sağladı. Ticaret donanmasının
serpilerek büyümesi, on sekizinci yüzyı lda Ba lkanlar'da ticareti elinde tutan ticaret burju­
vazisinin ortaya çıkışıyla eşzamanlı gerçekleşti. Yunanca, Balkanlarda ticareti n dili oldu;
ayrıca ya lnızca Bal kanlarda değil, orta Avrupa'da, güney Rusya'da ve Akdeniz boyunca
Yu nan tüccar toplulu kları ol uştu. Ortaya çıkan bu ticari orta sınıfın bazı üyeleri yeni doğan
ayd ınlar sınıfının mill iyetçi coşkularına ka pıldı. öte yandan yeni zengi nleşen tüccarların
çoğu okullara ve kütü phanelere bağışlarda bulunuyor, Batılı görüşleri yansıta n kitapların
yayımlanması için para yard ı m ı yapıyor ve Yunan gençlerinin, Aydınlanma felsefeleriyle
ve Fransız Devrimi'nin yaydığı köklü anlayışlarla tanıştı kları Batı Avrupa üniversitelerinde
okumaları için mali destekte bulunuyorla rdı.
Osmanlı Yönetimi ue Yunan Devleti'nin Ortaya Çıkışı 1 770- 1 83 1 • 39

büyüyen ve giderek sekülerleşen Yunan okuyucusuna yönelik yayın­


lara ulaşmalarında parasal destek sağladılar. On sekizinci yüzyılın
son çeyreğinde basılan kitaplar ilk yirmi beş yıldakilerin yedi katı
kadardı . 182 1 'den önceki yirmi yılda 1. 300 kadar değişik konuda ki­
tap basıldı. Belki de hepsinden önemlisi, tüccarların yardımlarıyla
genç Yunanların Batı Avrupa'daki üniversitelerde, özellikle de Alman
devletlerinde okuyabilmeleriydi. Buralarda yalnızca Aydınlanma'nın,
Fransız Devrimi'nin, romantik milliyetçiliğin başlıca görüşleriyle ta­
nışmakla kalmayıp antik Yunanistan'ın dili ve uygarlığının eğitim
görmüş Avrupalı çağdaşlann.ın düşüncelerinde ne denli olağanüstü
bir yer tuttuğunu gördüler.
Türkokrasinin egemen olduğu yüzyıllarda antik Yunan'a ilişkin
yok denecek kadar az şey biliniyordu; fakat yeni yetme aydın kesim
klasik Batı kültürünün de etkisiyle, uygar dünyanın saygı duyduğu
bir mirasın varisleri olduklarını anlamaya başladılar. Bağımsızlık sa­
vaşının hemen öncesinde bu progonopleksi (Grek atalarına duyulan
aşın bağlılık) ile arkhaiolatreia (antikçağa tapınma) ve Yunan terim­
lerinin kullanılması sapkınlık ölçülerine vardı. Tam da on dokuzun­
cu yüzyılın ilk on yılında, Kilise yetkililerinin şaşkın bakışları altında
milliyetçiler çocuklarını Hıristiyan adlarından çok antik Yunan bü­
yüklerinin adlarıyla vaftiz etmeye (gemilerine de bu adlan vermeye)
başladılar. Bazı bağnazlar bu uğurda kendi adlarını dahi değiştirdiler.
Yine bu dönemde, yeniden doğan Yunanistan'da konuşulacak dilin
ne olması gerektiğine dair günümüze değin sürecek olan öfkeli, kimi
zaman da şiddetli tartışmaların nüveleri görüldü. Kimileri Mô beşinci
yüzyılın Atina lehçesine dönmekten yanaydı, kimileri ise -klasik dö­
nemlerden bu yana geçen uzun zaman göz önüne alındığında pek az
değişikliğe uğramış olan- çağdaş günlük dilin akademik söyleme te­
mel oluşturması gerektiğini düşünüyordu. Başka bir grup da dildeki
yabancı sözcük ve kullanımları ayıklayarak orta yolu bulmanın daha
uygun olduğu düşüncesindeydi. Nihayetinde kathareuusa, sözlük an­
lamıyla 'an, saf Yunanca yanlıları kazandı ve bu, ülkenin bundan
sonraki kültürel ve eğitsel gelişimini fena halde etkisi altına aldı.

Dostlar, pek çok kez dile getirdiğimiz gibi, bir zamanlar dört bir yana
ün salmış bir ırkın başına gelebilecek en kötü felaket atalarının er­
demlerini unutmak, içinde bulunduğu acıklı duruma ilgisiz olmak,
eğitimi savsaklamak ve küçük görmektir. Görüldüğü üzere bunlar
Yunanistan'ın içler acısı esarete yenik düşmesinden sonra zuhur
etmiştir. Fakat Yüce Tann'nın da yardımıyla, artık Yunanlar kendi
istekleriyle cahilliğin derin uykusundan uyanmaya, aydınlanma ve
40 • Yunanistan'ın Kısa Tarihi

yenide.n .doğuş)an için çalışD).aya, atalarının erdemlerini ve dinlerini


yeni baştan kazanma yolunda dev adımlar atmaya başlamış bulun­
maktadırlar.
Grigorios Paliuritis, Arkhaiologia Elleniki
[Yunan Arkeolojisi) ( l 8 1 5)

Yurttaşlarına bir 'geçmiş anlayışı' aşılamada kilit görev üstlenen Ada­


mantios Korais dilbilimsel açıdan bir orta yol bulma yanlısıydı. 1 748
yılında lzmir'de doğmuş , ancak yaşamının büyük bölümünü 1 83 3 'te
öldüğü Paris'te geçirmişti. Orada klasik yapıtları inceleyen bir bilim
adamı olarak sağlam bir yer edindi ve antik Yunan yazarlarının ki­
taplarını özellikle Yunan okuyucularına yönelik olarak yayına hazır­
ladı. Kitaplarına yazdığı önsözlerde, yurttaşlarının varisleri oldukları
eşsiz bilgi mirasına ilgilerini çekmeye çalıştı ve onları içine tıkıldıkları
Bizans cahilliğinden sıyrılmaya çağırdı. Osmanlıların ("Türk ve az­
gın canavar sözcükleri benim düşünceme göre eşanlamlıdırlar") ve
Ortodoks Kilisesi papazlarının softalıklanndan müteşekkil olan çifte
boyunduruktan kurtuluşun kilit noktası diye gördüğü eğitime tut­
kuyla bağlıydı.
On dokuzuncu yüzyılın ilk on yılında Yunan toplumu giderek
farklılaşmakta, hızlı bir değişimden geçmekteydi. Önceleri az sayıda
ancak giderek daha çok Yunan, milliyetçilikten daha sık söz eder
hale gelmişti; Osmanh yönetiminin devamına duydukları öfke giderek
daha da bilenmekteydi. Fakat gösterdikleri çabalar güçlü engellerle
karşı karşıyaydı. Bu engellemelerin en azından biri bağımsızlık önce­
si Yunan seçkinlerinin -Fenerlilerin, yüksek rütbeli din adamlarının ,
varlıklı tüccarların ve eyaletin ileri gelenleri olan kocabaşılann- Os­
manlı düzeninde kuruldukları koltuklarından kalkıp ulusal harekete
destek vermeye yanaşmamalarıydı. Üstelik sürgün Yunan topluluk­
larını hedef alan aydınlar sınıfının milliyetçi coşkulan okuma-yazma
bilmeyen halk kitlelerince paylaşılmıyordu. Osmanlı düzenine karşı
biriken hoşnutsuzluğu örgütleyecek ve bunu yönlendirecek itici bir
güç gerekliydi.
Eşgüdümlü bir ayaklanma tasarılarını ilk geliştirenlerden biri
Teselya'dan Helenleşmiş bir Ulah olan Rigas Velestinlis'ti. Tuna
eyaletlerindeki Fenerli voyvodoların hizmetinde ilk siyasal deneyi­
mini elde ettikten sonra, 1 790 1arda Viyana'da bulunması Fransız
Devrimi'nderı etkilenmesine yol açtı . Siyasal bildirileri , özellikle d e
Viyana'da baskısını hazırladığı. ve Balkanlar'ı bütünüyle ayağa kaldı­
rabileceğini düşündüğü İnsan Haklan Bildirgesi Fransa'dan esinlen-
Osmanh Yönetimi ue Yunan Devleti'nin Ortaya Çıkışı 1 770- 1 831 • 4 1

mişti. En önemli eseri Rumeli, Küçük Asya, Ege Adalan ve Eflak-Bağ­


dan Eyaletlerinde Yaşayan Halklann Yeni Siyasal Oluşumu'ydu. Bu
eserde, yeniden dirilmiş bir Bizans İmparatorluğu'nun kurulmasını,
ancak Bizans otokrasisinin yerine Fransız modelindeki cumhuri­
yetçi kurumların geçirilmesini öngörmekteydi. Amaç, her ne kadar
Osmanlı İmparatorluğu sınırlarında yaşayan bütün insanları kucak­
lamak idiyse de, egemenler, Yunan doğanlar ya da Yunan kültürü
almış kişiler olacaktı. Rigas'ın özenle ortaya koyduğu tasarılar sonuç­
suz kaldı; Balkanlar'da devrim türkülerini söylemek üzere Habsburg
topraklarından ayrılmak üzereyken Trieste'de bir Yunan yurttaşı
tarafından oyuna getirildi. Bir avuç dolusu suikastçının yardımıyla,
Mayıs 1 798'de OsmanWarca Belgrad'ta öldürüldü .

Ey yiğit insanlar daha ne kadar yaşayacağız taştan kovuklarda


Dağ sırtlarındaki aslanlar gibi tek başımıza?
Zavallı köleliğimizden ötürü kaçarak dünyadan;
Saklandığımız mağaralarda mı yaşayacağız bakarak dallara,
Bırakarak kardeşlerimizi, ana ve babalarımızı, yurdumuzu,
Arkadaşlarımızı, çocuklarımızı ve bütün yakınlarımızı?
Oysa bir saatlik özgürlük bile
Yeğdir kırk yıllık köleliğe!
Rigas Velestinlis, Thourios
[Savaş Türküsü] ( 1 797)

Rigas'ın uğraşları herhangi bir sonuca ulaşmamış olsa bile, 1 797'de


'devrimci özgürlük' çığlıklarının duyulduğu ton adalarının Fransız­
ların eline geçmesiyle aynı zamana denk geldiğinden, gerek Osman­
lı yetkililerini gerekse Ortodoks Kilisesi'ni epey korkuttu. Ertesi yıl,
1 798'de, Osmanlı İmparatorluğu'nun bir parçası olan Mısır'ın, Bo­
naparte tarafından kuşatılmasıyla birlikte Fransız Devrimi'nin oto­
rite tanımaz ve kışkırtıcı öğretileri İmparatorluğun sınırlarına dek
gelmiş oldu. Başlangıçta yeniçerilerin hoş görülmeyecek baskılarına
karşı bir tepki özelliğini taşıyan, fakat giderek ulusal bir başkaldı­
rıya dönüşen 1 804'teki Sırp ayaklanması, 1 806'da basılan ve ba­
ğımsızlık döneminin en çarpıcı siyasal denemelerinden olan Helen
illeri 'nin adı bilinmeyen yazarının da altını çizdiği gibi, Osmanlı'nın
da yenilmez olmadığını gösteren cesaret verici bir olaydı. ton adaları
Viyana Kongresi'nde varılan uzlaşmanın bir parçasıydı ve 1 8 1 5'te,
İngiltere'nin himayesinde sözde bağımsız bir devlet haline gelince,
Osmanlı yönetimi dışındaki ilk Yunan bölgesi olma özelliğini elde etti.
42 • Yunanistan'ın Kısa Tarihi

APJ:l:TOT.EAO'fı APlnoTE.ı\H%1N
•r�ıo r N .Q M O N J A
INI AN l:APA•AAMAJ;R
M t 41 • tP•• lh"t:•
.. .... ,. ... ..... �
� ·""' ,..... ,

' " · · · · ··· • • , • • . • .a . ,

C••�l " ' ' ' '' ,,..,


.. . . . ., ,, . , 0 ., •: ,. ., .
• • & 1 7 4 1 1 0 1 '1 4 ..
. . , . .,..)., . .. . . ., ,. , .

..... ıı.. "'""' _.,. ,.ı..ı


... .......,. ... .. • • • •• ••• •••

� -
�- ·
. . 1 .
. . .,

Resim 7 Aristoteles' in Physiognomonica (Fizyonomi) adlı yapıtı nın 1819'da Konstantino­


polis ya da Türkçe metinde yazdığı gibi İsla m bol baskısı nın Yu nanca ve Tü rkçe başlık
sayfası. Kapadokya'dan Caesarea ' l ı (Kayseri) Anastasios Karakiulafıs'in çevirdiği bu ki­
tapta meti n, yazıldığı eski Yu nanca ya ni ' basit kon uşma d i l i m iz' dedikleri çağdaş halk Yu­
nan dilinde ve Yu nan harfleriyle bası lmış Tü rkçe çevirisiyle veri lmekted ir. Bunun nedeni
'Karamanlı ' Rumların da okumasının amaçlanmasıd ır. Bu insa nlar Anadolu'da yaşayan
Ortodoks Hı ristiyan lardı; Türkçe kon uşur, Tü rkçeyi Yunan alfabesi ni kulla narak yaza rlardı.
Onlar için on sekizinci, on dokuzuncu yüzyı llarda ve yirmi nci yüzyı lın başlarında önemli
sayıda kitap basıldı. Fizyonomi adlı (daha son radan Aristoteıes tarafı ndan yazılmad ığı or­
taya çıka rtılan) kitabın bu baskısı, küçük m i l l iyetçi aydınlar sınıfının antik Yu nan dili, tarihi
ve uyga rlığı üzerine bağımsızlık savaşı öncesinde birikip tutkuya dön üşen ilginin yeniden
ca nlanışı nı ortaya koyan on sekizinci yüzyılın son on ve on dokuzuncu yüzyı lın ilk yirmi yı­
lında yayımlanan pek çok kitaptan biriyd i. Türk egemenl iği yıllarında Yunan adalarındaki
antik dünya bilgisi büyük ölçüde ortadan kalkmıştı. Milliyetçi aydınlar arası ndan en çok
ta nın mışı ve kendisi de büyük bir klasik dönem araştırmacısı olan Adamantios Korais
(1748-1833), yurttaşlarını bilgilendirmek için dur durak bilmeden eski Yuna nca metin­
leri yayına hazırl ıyordu. Onları a ntik Yu nan istan'ın saygın kişilerine benzemeye özendirir
ve eğiti m a racıl ığıyla kendi lerine Türk boyu nduruğundan kurtulmaya hakları olduğunu
göstermek isterdi. Yeniden canlanan bu 'geçmiş anlayışı nın' en belirgin özell iği on do­
kuzuncu yüzyılın ilk on yılınoan itibaren Kilise yetkilileri n i kızdırma pahasına ai lelerin ço­
cuklarına geleneksel Hıristiyan vaftiz adları vermek yerine Aristoteles, Sokrates, Platon,
Aspasia, Leonidas gibi antik Yunanca adlar koymalarıydı.
Osmanlı Yônetimi ve Yunan Devleti'nin Ortaya Çıkışı 1 770- 1 83 1 • 43

Bugüne kadar zorbaların prangaları altında yaşamak zorunda kalı­


şımızın iki nedeni var. Biri, sevgili Yunan dostlarım, cahil papazlar,
diğeri de en iyi yurttaşlarımızın bizlerden uzakta oluşlarıdır.
Anonim, Elliniki Nomarhia
[Helen illeri) ( 1 806)

Rigas Velestinlis'in şehit düşmesi , güney Rusya'nın Odessa kentin­


deki sürgün Yunan topluluğunda yankı uyandırmaya yetecek biçim­
de Osmanlı derebeylerine karşı silahlı bir ayaklanma için ulusun
kaynaklarını harekete geçirecek büyük tasarılarla bir araya gelen
üç Yunan gencine esin kaynağı olmuştu . Emanuil Ksantos, Niko­
laos Skufas ve Atanasios Çakalof adlı bu üç kişi sürgündeki ticaret
topluluğunun marjinal diye nitelenebilecek üyeleriydi. Aralarındaki
işbirliğinin itici gücü, 'Anavatanı' silahlı ve düzenli bir ayaklanmayla
Osmanlı boyunduruğundan kurtarmak amacıyla 1 8 1 4'te kurulan Fi­
liki Eteriya, yani Dostluk Derneğiydi.
Masonluktan epey etkilenmiş olan bu derneğin dört temel üyelik
sınıfına kabul edilmenin koşulu, özenle hazırlanmış giriş törenlerin­
den geçmekti. Sırları ifşa etmenin cezası ölüm olabiliyordu . İlk yıllar­
da derneğe üye kaydetme işinde pek başarılı olunamadı . Ayaklanma­
nın patlak vermesinden önceki aylara kadar üye sayısı hiçbir zaman
bini geçmediyse de, 1 8 1 8 'den sonra, özellikle sürgün halkı arasında
üye yazılanların sayısı hızla arttı. Önde gelen tüccarların pek azının
üye olmasına karşın, yine de üyelerin büyük çoğunluğunu tüccarlar
oluşturuyordu.
Dernek yönetimi daha başlangıçta, akla yatkın ancak doğru ol­
mayan bir iddia ortaya atarak gizli eylem tasarıları için çoğu Yunanın
kurtarıcı addettiği Ortodoks Rusya'nın desteğini aldıklarını belirtti.
1 8 1 6'da geniş yetkilerle başkanlığa gelen ve uluslararası diplomasi
kurallarını çok iyi bilen Korfulu Kont loannis Kapodistrias'ın, Çar
1. Aleksandr'ın yardımcı dışişleri bakanı olması için iki girişimde
bile bulunuldu. Kapodistrias bütün olayın yanlış yönlendirildiğini
düşündüğünden bu girişimler başarısızlıkla sonuçlandı. Dava arka­
daşlarına Rusya ile Osmanlı imparatorluğu arasında bundan sonra
çıkabilecek aralıksız savaşları beklemeleri gerektiğini öğütledi. Böy­
lece Sırplarınkine benzer bir özerklik elde edilmiş olunacaktı. Filiki
Eteriya'nın planlarının aptalca olduğuna ve başarısızlıkla sonuçlana­
cağına inansa da, Kapodistrias gizli anlaşmayı ele vermedi ve onun
yerine başkanlığa Çar Aleksandr'ın yaveri olarak hizmet veren daha
az etkileyici biri, Fenerli General Aleksandros İpsilandis getirildi.
44 • Yunanistan 'ın Kısa Tarihi

Resim 8 Fil iki Eteriya 'nın ( Dostluk Derneği) bir papaza (ierefs) verdiği tavsiye mektu bu. Bu
dernek 1B21'deki bağı msızlık savaşının patlak vermesine giden yolu hazırlaya n gizli bir
örgüttü. 1814 yılında Emanuil Ksantos. N i kolaos Skufas ve Atanasios Çakalof adlarında
üç yoksul Yunan genci tarafından Odessa'da kurulan dernek, silahlı ayaklanma yoluyla
'Anavatanın kurtuluşu· için çalışıyordu ve Yunan dünyasının çoğu bölgesinde üyeleri var­
dı. Üyelik dört aşamadan oluşuyordu: vlamis ( ka rdeş), systimenos (tavsiye edilen kimse),
Osmanlı Yönetimi ve Yunan Deuleti'nin Ortaya Çıkışı 1 770- 1 83 1 • 45

Sırpların ve Bulgarların desteğini alma konusundaki iyimser çabalar,


Yunan dininin ve kültürünün üstünlük kurmasına gitgide daha çok
öflcelenen ve zaten kendi ulusal hareketleri topun ağZ:ında olan bu
halklar arasında coşku uyandırmadı.

Doğa insanların yapabileceklerine sınır koymuş, ancak Yunanları


bundan ayn tutmuştur. Yunanlar ne geçmişte ne de bugün doğanın
kanunlarına tabi olmamışlardır.
Lesvoslu Benjamin, Stoikheia tis Metaphysikis
[Metafiziğin Ôğeleri) ( 1 820)

Ortak bir Balkan cephesi yaratma girişimleri başarısızlığa uğradıysa


da, Osmanlı merkezi hükümetinin yok olan otoritesini yeniden ka­
zanma çabalarının bir parçası olarak Sultan il. Mahmud, 1 820/ 1 82 1
kışında Yunanistan anakarasının çoğunda geniş etkisi görülen Müs­
lüman savaş zengini Tepedelenli Ali Paşa'yı yok etmeye kalkışınca,
Filiki Eteriya bu fırsattan yararlanmayı bildi. Doğal olarak böyle bir
harekatta imparatorluk ordularının önemli bir bölümü bir araya ge­
lecekti. Bunun kaçırılmaz bir fırsat olduğu apaçıktı. Sonuçta lpsilan­
dis, Mart 1 82 l 'de topladığı küçük bir orduyla Rus topraklarındaki
Bessarabya ile Boğdan arasındaki sının çizen Prut ırmağının karşı
kıyısına sürdü. Bunu yaparken , 'klasik Yunanistan topraklarına öz­
gürlük' getirme mücadelesinde Epameinondas 'ın , Thyrasybulos'un,
Miltiades'in, Themistokles 'in ve Leonidas'ın ruhlarını çağırmayı da
unutmadı.
lpsilandis, ayrıca, o sıralarda Tuna eyaletlerinde yaşayan Ro-

ierefs (papaz) ve poimin (çoban). Bunun yanı sıra, en büyük yetki sahibi ' Elevsis Sırlarının
Yüce Papazları' olsa da, Anotati Arkhi (Yüce Otorite) adı altında toplanmış iki askeri sınıf
daha vardı. Eteriya'da titizlikle yürütülen masonluktan esinlenmiş giriş törenleri ya pılı­
yordu ve gizli planların açıklanmasının cezası ölümdü. Tavsiye mektu bunun üzerinde ·ı
Eleftheria i Thanatos·: "Ya İstiklal Ya Ölüm" sloganının baş harflerini taşıyan çapraz bay­
raklar bulunmaktadır. Harflerden ve raka mlardan oluşmuş şifreli metinde şunlar yazılıdır:
Yunanlstan'ın kurtuluşu uğruna ben, Derneğin papazı olarak, mesleği denizcilik olan, otuz
yaşındaki, bütün yüreğiyle derneğin ve vatanın savunucusu olan yurttaşım Dimitrios oğlu
Nikolaos Spetsiotis'i Filiki Eteriya"nın sevgisine ve 'Elevsis Sırlarının Yüce Papazları 'nın
koruyuculu�una tahsis ve tavsiye ettiği mi duyurur. tarafımdan sorgudan geçirildiğini ve
ant içirildiğini bildiririm. i mza P. Spetses. 10 Mart, derneğin yıl olarak beşi, yani 1819.

1821 yılına gelindiğinde derneğe katılanların sayısının yaklaşık bini bulduğu bilinmektedir.
46 • Yunanistan 'ın Kısa Tarihi

Resim 9 10 Nisan 1821'de Ekümenik Patrik V. Grigorios'un Türkler tarafından istanbul 'da·
ki Patrikhane'nin kapılarından birine ası lışını gösteren resmin çağdaş bir baskısı. Aslında
çizimdeki kadar görkemli olmayan ka pı o günden beri kapalı tutulmaktad ır. Bağımsızlık sa­
vaşının patlak vermesine misilleme olarak aralarında Babıa li Baş Dragomanı Konstantinos
Muruzis'in de yer aldığı birkaç piskoposla Fenerli ileri gelenler benzer biçimde idam edil­
diler. V. Grigorios ile Ortodoks Kilisesi'nin yaşlı metropolitlerinden ol uşan Yüksek Ruhani
Meclis, aralarında Aleksandros İ psilandis, Mikhail Sutsos ve Boğdan'daki Rum ayaklanma­
cıların bulu nduğu bazı kimseleri yaln ızca Osmanlı sultanına karşı geldikleri için suçlamakla
kalmayıp onların Yüce Tanrı'nın dileğine de başkaldıran çıbanbaşları olduklarından ötü rü
sert bir şekilde aşağılayan genelgeler yayımladılar. Ne var ki bu da patriği asılmaktan kur­
taramadı; çünkü Osmanlıların gözünde, d insel özgürlüğün karşılığında kendisinden bekle­
nen, Ortodoks cemaatinin (pliroma) bağlılığın ı sağlama yükümlülüğünü öngören anlaşmayı
yerine getirmemişti. Bu ulusal şehidin (ethnomartyras) ölümü Batıda öfke yarattı ve Batı
Avrupa'nın liberal çevrelerinde ayaklanmacı Rumlara karşı yoğun bir sempati uyandırdı.
Aradan üç gün geçtikten sonra V. Grigorios'un cesedi ipten indirildi ve bir Yahudi ayak­
takımının eline verildi; sonra Haliç'e dek soka klarda sürüklendi. Bunun nedeni kentteki
Rumlar ile Yahudiler arasında uzu nca bir zamandır süregelen düşmanlıktı. Ceset bir Rus
gemisinin Rum tayfalarınca alınıp Odessa'ya götürüldü. Elli yıl sonra 1871'de Grigorios'un
bedeni Yunanistan'a getirildi ve şehit edilmesinin yüzüncü yıldönümü olan 1921 yılında,
Ortodoks Kilisesi onu aziz ilan etti. Grigorios'un ( 1797-1798. 1806-1808 ve 1818-1821 yıl­
ları arasında) üç kez patriklik yapması Tü rkokrasi yıllarında Ortodoks hiyerarşisinin yüksek
mevkilerine işlemiş olan kokuşmuşluğun ve hizipçiliğin bir yansımasıdır.
Osmanlı Yönetimi ue Yunan Devleti'nin Ortaya Çıkışı 1 770- 1 83 1 • 47

manya halkının, Tudor Vladimiresku önderliğinde Boyarlar'a yahut


diğer yöneticilere karşı süregelen başkaldırısıdan da yararlanmayı
umut ediyordu . Fakat Rumenler de, Fenerli voyvodalann baskıcı
yönetimiyle bir tuttukları Yunanlarla birlik olup ortak dava uğruna
savaşma konusunda Sırplardan ya da Bulgarlardan daha coşkulu
değillerdi. Haziran 1 82 1 'de Dragatsani savaşında toplama ordu Os­
manlı birliklerinin eline düşüp yenilince lpsilandis , Habsburg top­
raklarına kaçmaya zorlandı ve böylece saldın sonuçsuz kaldı.
İpsilandis'in Prut ırmağının karşı yakasına yaptığı ilk saldırıdan
kısa bir süre sonra, Mart ayı sonlarına doğru Mora yarımadasında
baş gösteren dağınık şiddet olaylan büsbütün bir ayaklanmaya dö­
nüştü; nitekim iki başkaldırının birbiriyle ne ölçüde ilişkili olduğu
açık değildi. Azınlıkta kalan Türkler savunmaya geçerek her iki ta­
rafın da aman vermez saldırılarına sahne olan sert çarpışmaların
ardından kıyı boyundaki kalelerine çekildiler. Usta denizci oluşları
kendilerine Ege Denizi'nde egemenlik kurma olanağı verirken, vur­
kaç taktiği isyancı Yunanlar için vazgeçilmez bir yöntemdi. Yunanlar
denetimi ellerine geçirmeye kalkışınca, çarpışmalar sıkı bir askeri
satranç oyununa dönüştü. Ayaklanma haberleri Batı Avrupa'ya
ulaştığında liberaller arasında coşku uyandırdı; aralarında ünlü şair
Byron'ın da yer aldığı Helenperver (filhelen) gönüllüler çok geçmeden
Yunanların bağımsızlık davasına katıldılar. Antik Yunanistan idea­
line kendilerini kaptıran bazı kimseler, çağdaş Yunanların Perikles
Atina'sındaki saygın kişilerle pek az ortak yanlan olduğunu anla­
yınca başlangıçtaki heveslerini kaybetmeye başladılar. Ayaklanan
Yunanistan'ı atlarını deneyebilecekleri bir yer olarak görenlerin yanı
sıra gerçekten idealist olanlar da vardı. Oyle ki bunlardan bazıları­
nın, savaşın askeri bakımdan yürütülmesine katkılan oldu. Avrupa
çapındaki Helen yanlısı komiteler savaşın yönetilmesi ve savaştan
olumsuz etkilenenlerin sıkıntılarının giderilmesi için, özellikle Nisan
1 82 2 'de Sakız adasındaki Hıristiyanların soykırıma uğradıkları ha­
berinin ardından para toplamaya başladılar. Tüm bu etkinlikler pek
işe yaramadıysa da, Helenperver kışkırtmanın, ayaklanmaya karşı
ilk tepkileri kurulu düzenin tehdit altına girmesinden ötürü duyulan
kaygıdan başka bir şey olmayan Kutsal ittifak hükümetlerini, eninde
sonunda harekete geçirici küçük bir etkisi oldu.
Ayaklanmacıların erken gelen başarılan kendi denetimleri altın­
daki toprakları nasıl yönetecekleri �orununu ortaya çıkardı. Birkaç
ay gibi kısa bir süre içinde üç taşra hükümeti kuruldu ve 1 82 2 yı­
lının ilk aylarında bir anayasa benimsendi. Bu anayasa o dönemin
48 • Yunanistan 'ın Kısa Tarihi

Resim 10 4 Ocak 1824 ta rihi nde Lord Byron'ın Mesolongi 'ye gelişinin Theodoris Vriza­
kis tarafı ndan ya pılan resm i . Patlak veren bağı msızl ık savaşına uygar dünyadaki li be­
ral görüş anı nda ve uyu m l u bir tepki gösterdi. Bu, Kutsal İttifak'ın tutucu hükümetıerine
kesinkes ters düşen bir ya klaşımdı. Helenperver komiteler kuruldu, savaştan olu msuz
etkilenenlerin sıkıntıla rının giderilmesi a macıyla fonlar ayrı ldı ve savaşın yü rütü l mesi uğ­
runa (yü ksek oranda) borçlar veri ldi. Batı Avru pa 'dan ve Amerika Bi rleşik Devletleri'nden
gelen (aralarında istekli, fakat' başarısız ilericilerin, topl umla uyumsuz kişilerin, saplantılı
kimselerin de bulund uğu ) Yu nan dostu gönüllüler, Yu nan ista n'a akın etti; içlerinde bir
de Kübalı bulun uyordu . Bunların en ünlüsü, N isan 1824'te Mesolongi 'de, savaşa daha
etkin biçimde katı lamadan h u m maya yaka l ı p ölen Lord Byron'dı. Onun Yu nan bağı m­
sızl ığı uğruna öl mesi, Avru palı okurların hayran oldu kları ayaklanmacıların içinde bulun­
du kları duruma yönelik ilginin ayakta kal masını sağladı. Bunun ötesi nde, Yu nan dostu
görünen d iğerleri nin tersine, Puşkin bunlardan bi riyd i , ayaklanmanın patlak verişinden
önce Yu nan topraklarını boydan boya gezmiş olan Byron, Yunan halkının eski atalarının
idealleşti ril m iş görü ntüsüyle uzaktan ya kından boy ölçüşemeyeceğin i an ladığında onlar­
dan soğumuş değildi. Yu nan dostlarının yaptıkları propaganda bizatihi savaşmalarından
daha değerliyse de, Jeremy Bentha m'ın izinden giden ve kendini bası n yoluyla edini lecek
yararlara adamış olması nedeniyle Byron'ın 'Matbaa Al bayı ' diye adlandırdığı Leicester
Sta nhope gibi bazıları davaya başka yollarla destek oluyord u . Aynı yıllarda Yu nanistan'a
destP.k vermede onlardan hiç de aşağı kal mayan bir başka yabancı da patates ekimini bu
topraklara tanıtan İrlandalı William Stevenson'dı. On dokuzuncu yüzyılda Yunan istan'da
önde gelen ressa mlardan biri olan Vrizakis ( 1814-78) Batılı, özellikle de Alman romantik
örneklerin yoğun etkisi altındaydı.
Osmanlı Yönetimi ve Yunan Devleti'nin Ortaya Çıkışı 1 770- 1 83 1 • 49

koşullan göz onune alındığında oldukça liberaldi; hazırlayanların


Avnıpa'daki aydınlanma görüşlerini örnek almaya çalıştıkları çok
açıktı. Ertesi yıl , 1 823'te , anayasa yeniden gözden geçirildi ve üç yerel
hükümet tek bir merkeze bağlandı. Ne var ki birleştirilmiş bir hü­
kümetin kurulması hizipçi bölünmelere yol açtı . Ôte yandan 1 8 24 'e
gelindiğinde, tıpkı diğer yoğun ulusal bunalım dönemlerinde olduğu
gibi, ayaklanmacılar arasındaki çekişme iç savaşa dönüştü. Sava­
şın önde gelen kişilerinden biri olan General Makriyannis bu gelişimi
üzüntüyle karşıladı; "Ben Türklere karşı savaşmak için ant içmiştim ;
Yunanlara değil . "
Savaş sürerken ayaklanan grubun içinde kimi zaman anlaş­
mazlıklar baş gösterdi. Maralı kocabaşılar, yani ileri gelenler eski
yönetimin kendilerine tanıdığı güç ve ayrıcalıkları kaybetmeme sa­
vaşı verirken, artık birer askeri lider konumuna yükselmiş, araların­
da meşhur Theodoros Kolokotronis'in de bulunduğu eski klejt 1er,
savaşta üstlendikleri önemli görevlerle eşdeğer siyasal bir güç elde
etmekte kararlıydılar. Benzer biçimde, savaşa denizden önemli katkı ­
larda bulunmuş gemi sahipleri de siyasal yağmadan pay istemektey­
di. Batılılaşma yanlısı küçük aydın topluluğu askeri güçten yoksun
ancak olağanüstü bir etki alanına sahipti ve nüve halindeki devletin
liberal meşrutiyet niteliğini güvence altına alabilecek güçteydi.
Savaş ortamını hazırlayan hizipçilik, büyük ölçüde, 'askeri' ya
da 'demokrat' partiyle 'sivil' ya da 'aristokrat' parti arasındaki iktidar
kavgası olarak yorumlanabilir. 'Askeri' partiye egemen olan eski çe­
tebaşlannın halk kitlelerini temsil ettiği söylenebilirken, 'sivil' parti,
ilk siyasal deneyimlerini Osmanlıların yönetimi altında kazanan, an ­
cak ayaklanmacılardan yana olan Maralı ileri gelenlerin, adalı gemi
sahiplerinin ve Fenerlilerin çıkarlannı yansıtıyordu. Bu iki grup çağ­
daşlık yanlılanyla geleneklerden yana olan seçkinler arasındaki farkı
yansıtmaktaydı .
Büyük ölçüde Batılı eğitim almış ve alafranga, yani Avnıpalı gibi
giyinen, kafaları romantik milliyetçilik söylemleriyle dolmuş modern­
lik yanlıları Batılı kurumlan oldukları gibi ülkeye getirmeye çalışıyor­
du. Ancak örnek aldıkları ve kurumlarını kendilerine uyarlamaktan
çok aynen uygulamak istedikleri Batı Avnıpa devletlerinin gelişimin­
den Osmanlı yönetimi altındaki Yunan toplumunun epey uzak kaldı ­
ğı gerçeğini gözardı ettiler. Giyiniş tarzlarıyla eski düzene -Türklerin
yarattığı karabasan hariç- bağlılıklannı simgeleyen gelenekçi seçkin­
ler, bağımsızlık öncesi dönemde topluma egemen oldular. Açıklanan
milliyetçi programa pek az karşı çıkarak yeni, bağımsız yönetimde
50 • Yunanistan'ın Kısa Tarihi

Resim 11 Turkofagos (Türk yiyici) diye tanınan kleft başı N i kitas (Nikitaras) Sta matelopu ıos
Ağustos 1822'de Dervenakia muharebesinde bir Türk atlısına saldı rırken görülüyor. Bu
çarpışmada düzensiz Yu nan birlikleri bağımsızl ık savaşının can alıcı bir evresinde Dra ma­
lı Mahmud Paşa ' n ı n ordusunu büyük bir yenilgiye uğrattı. Nikitas, bir başka kleft Yunan
başkomutanı Theodoros Kolokotronis'in yeğeniydi. K/eft'ler (sözlü k anlamı hırsızlar) uzun
Osmanlı Yônetimi ııe Yunan Devleti'nin Ortaya Çıkışı 1 770- 1 83 1 • 5 1

elde edebilecekleri her türlü ayrıcalığa sarılmaya kararlıydılar. Temel


olarak bağımsızlıktan anladıkları, Türklerin oligarşik yönetiminin
kendilerine geçmesiydi. Moralı kocabaşılar için aşağılayıcı bir tutum­
la 'Hıristiyan Türkler' denmesi hiç de şaşırtıcı değildi. Bağımsızlık
savaşının bir kahramanı olan Fotakos Hırisanthopulos , aralarında­
ki tek farkın adlan olduğunu söylemişti: kocabaşına Hasan değil de
Yanni denir; dua etmek için cami yerine kiliseye giderdi.
Ayaklanan Yunanların kendi aralarındaki anlaşmazlıklar kimi
zaman savaşa dönüşürken Sultan il. Mahmud'un ayaklanmayı bas­
tırma girişimlerinde kendine yeni bir destek bulmasıyla birlikte eski
askeri konumlarını hızla yitirmeye başladılar. Bu destek, padişah
adına Mısır'ın valiliğini yürüten Kavalalı Mehmed Ali Paşa ile onun
oğlu İbrahim Paşa'dan gelmekteydi. Desteklerinin karşılığı olarak
kendilerine yağmadan büyük paylar vaat edilmişti. Girit acımasızca
denetim altına sokuldu ; aynca 1 82 5 'te Mora yarımadasında güçlü bir
askeri birlik toplayan İbrahim Paşa, aman vermeksizin ayaklanmacı­
ları dağıttı. Ciddi askeri tehdit altında kalarak gittikçe umutsuzluğa
sürüklenen Yunanlar içine düştükleri durumdan kurtulmak için Bü­
yük Devletler'den yardım istediler. Savaşın bu aşamasında, Büyük
Devletler olaylara el koyma taraftarıydı . Bunun nedeni yalnızca ticari
çıkarlarının olumsuz etkilenmiş olması değil , aynı zamanda arala­
rından birinin durumu kendi yararına çevirebileceğinden duydukları
korkuydu . 1 825 yılında Yunan davasına yürekten bağlı İngiliz dışiş­
leri bakanı George Canning, kimi devlet başkanlarının önerdiği, is­
yancı Yunanistan'ı lngiitere'nin himayesine sokacak olan Teslimiyet
Anlaşma'sına karşı çıktı. Onun yerine İngiltere ve Rusya'nın arabu-

zamandır süregelen Osmanlı yönetimine karşı koyma geleneğinin sonucunda ortaya çık­
mış olan eşkıyaydı . Disi pli nsiz olsalar da ve sık sık insanlık d ışı yöntem lere başvursalar
da, ellerinde tuttu kları önemli yedek asken güç yüzünden onlarsız başarılı bir savaşın
olması düşünü lemezd i. Devrim öncesi dönemdeki soygunları Osmanlı seçkinlerine oldu­
ğu kadar Yunanlara yöneltilm işse de, halkın gözünde, Tü rklere karşı ulusal hareketten
önceki ilkel direnişin simgesi haline gelm işlerdi. Yiğitl ikleri dillere destandı, ( içlerinden
birinin tek sıra olmuş yedi atın üstünden bir çırpıda atladığına inanılırd ı , öte ya ndan N iki­
tas yarışta bir atı a lt edebilme gücüyle ü n sal m ıştı) ve pek çok kleft türküleri onların Türk
zorba lığına karşı koymadaki ka h ramanl ıklarını dile getiriyord u. K/eft'lerin yasa tanımaz­
l ığı, 1821'den önce Yu nan topraklarının uzak dağlık bölgelerinde Osma nlı merkez h ü kü­
meti nin gücünün yüzeysel kald ığı gerçeği nin kanıtıydı. Bu resim Bavyera Kra l ı ı . Ludwig
tarafı ndan oğl u Otto'nun Oca k 1833'te Yu nan ta htına geçmek üzere Yu nanista n'a geli­
şini belgelesin diye Bavyera lı sa natçı Peter von Hess'ten ya pması nı istediği resim lerden
alınan bir dizi taşbasması arası ndan seçilmiştir.
52 • Yunanistan 'ın Kısa Tarihi

I BU LGARiSTAN
! YUGOSLAVYA
(

,t 4,
• .!" - /o ô i

. .. ..... . j
'· ./,i
,-" ·';_:;·�a
·�--�I-
'

·'
...:. ·
... 4 .. . - (
t) • · ,_v- ON hc:: I ADA
/
.
·.• \ (1912'do lıa�)
'- i1�TdoY- .'
- 1832. ' . 6 . l /
� 186+
- 1881 �. : t? /
_
� 1913 � '- , __ . � ·

f::::: : :::;:;::::::J 1920 p lij'O 2Po JOO Mı.

b�====
- =====<
,bQ
=="'======·�
llıo mil

Har1ta 2: Yunan devletin i n yayıl ması, 1832-1847.

luculuk etmek için kaWdığı, Wellington Dükü başkanlığında topla­


nan bir kurul, St. Petersburg Protokolü'nü hazırladı; Fransa da bu
girişimi 1 827 Londra Antlaşmasıyla kabul etti. Canning tarafından
'barışçıl bir müdahale' diye tanımlanan bu politika doruk noktası­
na Ekim 1 827'de, yüzyılın en büyük deniz muharebesi olan Navarin
muharebesiyle ulaşmış oldu. lngiltere, Rusya ve Fransa'nın birleşik
donanması, Amiral Edward Codrington'ın komutasında Türk-Mısır
donanmasını yerle bir etti. Nisan 1 828'de Rıı sya'yla aralarında pat­
lak veren ve Türk ordularının iyice geri çekilmelerine neden olan bir
başka savaş, Osmanlı'nın içinde bulunduğu durumu daha da zorlaş­
tırdı . Navarin'de yaşananlar, Wellington Dükü'nün deyimiyle, 'isten-
Osmanlı Yönetimi ve Yunan Devleti'nin Ortaya Çıkıı;ı 1 770- 1 83 1 • 53

meyen olaylar', önceden planlanmamış bile olsa, Büyük Devletler'in


kararlılığını gösterdi ve onların müdahalesiyle birlikte Yunanistan'ın
bir tür bağımsız devlet kurmasını kaçınılmaz kıldı. ôte yandan, yeni
devletin sınırlarıyla yönetim ve egemenlik haklarının belirlenmesi
ayaklanmacı Yunanların ve Büyük Devletler'in temsilcilerinin daha
epey zamanını alacaktı.
Mayıs 1 827'de ayaklanmacılar üçüncü bir anayasayı yürürlüğe
soktular. Bunu yürürlüğe koyan, Yunanistan'ın ilk cumhurbaşka­
nı, yani kyuemitis olarak Kont loannis Kapodistrias 'ı seçen ve Ocak
1 828'de onu işbaşına getiren Troizen Kongresi'ydi . Kapodistrias dip­
lomatik ilişkilerde ustaydı; ne var ki otokratik Rus geleneklerine göre
yetişmiş olmasından ötürü ne Troizen anayasasının liberal görüşle­
rine ne de kongredeki hizipçilere pek kulak asmadı. Doğrudan dene­
timi altında bulunan yirmi yedi üyeli Panhellenion'u işbaşına getirdi.
lki hedefi vardı : yıllardır içinde bulunduğu zorlu savaştan yara almış
bir ülkede devlet yapısının temellerini atmak ve yeni devlet için ola­
bilecek en uygun sınırları çizmek. Karşısında bir yığın engel vardı.
Üç buçuk yıllık başkanlığı süresince, ulusal bir ordu kurma, devlete
işlevsel bir yapı kazandırma, eğitimi sisteme oturtma, ulaşım ağları­
nı iyileştirme ve çökmüş ekonomiyi düzeltme kavgası verdi. Aynca,
kaçan Türklerden boş kalan 'ulusal topraklar' sorunuyla uğraştı.
Kapodistrias, mülk sahibi köylülerin yeni devletin belkemiğini oluş­
turmalarını hedeflemişti; ancak eldeki topraklardan olabildiği kadar
büyük pay kapmaya kararlı olan askeri önderler ile Moralı mevki ve
para sahibi kişilerin engeline takıldı.

[KapodistriasJ Yunanistan'ı yıkıma uğratmıştır; çünkü o ülkeyi zaman


geçinneksizin frenkleştirmiştir [BatılılaştırmıştırJ . Oysa yapması gere­
ken önce ülkeyi üç Frenk ve yedi Türk bölüme ayırmak, sonra bu oranı
yan yarıya çıkarmak ve derken tümüyle Frenk yapmak olmalıydı.
Theodoros Kolokotronis 1 836

Babıiili'deki üç 'arabulucu' güç olan İngiltere, Rusya ve Fransa elçi­


leri aralarında geçen uzun süreli pazarlıklardan sonra batıdaki Arda
ve doğudaki Volos ırmaklarının sınır yapılması üzerinde anlaşma­
ya vardılar. Mora yarımadasını, güney Rumeli'yi ve anakaraya ya­
kın bir dizi adayı içine alan yeni devlet, böylece Büyük Devletler'in
başlangıçta düşündüğünden daha büyük olacak, fakat yine de sa­
vaşın patlak verişi sırasında Osmanlı İmparatorluğu topraklarında
yaşayan Yunan halkının ancak üçte biri bu topraklar kapsamına
girecekti. Bağımsızlığını kabul etmelerinin bedeli olarak Büyük Dev-
54 • Yunanistan'ın Kısa Tarihi

Resim 12 Adı bilin meyen bir ressamın ya ptığı, Cumhurbaşkan ı İoannis Kapodistrias' ı n 9
Ekim 1831 ta rihinde Nafplion'da bir kiliseye girerken öldürülmesini konu alan resim.
Korfu lu bir Yu nan olan Kont Kapodistrias, Rus Çarı 1 . Aleksandr'ın orta k dışişleri bakanı
olarak görev yaptığı sıralarda, kendisine 1817 ve 1820 yıllarında Filiki Eteriya'nın başı­
na geçmesi öneril mişti . Yurttaşları için en iyi ku rtu luş umudunun silahlı ayaklanmada
değil , Rusya ile Osmanlı İ m pa ratorluğu a rasında çıkacak bir savaşta yattığını, böylece
Yu nan ista n ' ı n özerkliği u m ut edebileceğini söyleyerek bu önerileri geri çevirdi. 1822'de
çarın h izmeti nden ayrı ldı. 1827 'deki Troizen Kongresi'nde Yu nanistan'ın devlet başka­
nı seçildi. Oca k 1828'de Yunan topraklarına geldiğinde, Osmanlı donanmasının İ ngiliz,
Fra nsız ve Rus ortak filosu ka rşısında Ekim 1827 'deki Navarin deniz m u harebesinde
uğradığı yenilginin bir sonucu olarak bağı msızl ık a rtık güvence altına alınmıştı. Sınırlar
daha çizilmemişti ve yeni devletin alabild iğine geniş topraklara yayı lmasını kesin leştir­
mek amacıyla Kapodistrias, Avrupa diplomasisindeki bütün deneyimini ortaya koyd u.
Aynı zamanda yedi yıl süren bir savaşın a rdından yorgun düşen topraklarda bir devletin
temel leri n i atmaya çalıştı. Eğitimini Rus otokrasisi geleneklerine göre yapmış olması ne­
deniyle Yunan toplumunun seçki nlerine ka rşıydı. Bu tutu m u yüzünden güçlü düşmanlar
edinmesi şaşırtıcı değildi. Ölümü Yeorgios ve Konsta ntinos Mavromikalis'in elinden oldu;
bu kişiler Mora ya rımadasının güneyindeki Mani bölgesinde onun muhalefet ettiği güçlü
bir oymagın başını çekiyorlardı.
Osmanlı Yllnetimi ve Yunan Deuleti'nin Ortaya Çıkışı 1 770- 1 83 1 • 55

!etler, Yunanistan'ın babadan oğula geçme bir monarşiyle yönetilme­


sine ve kralın Avrupa'da İngiltere, Rusya ya da Fransa'yla doğrudan
bağlantılı olmayan bir krallık ailesinden seçilmesine karar verdiler.
Kapodistrias'ın kendisine sunduğu iç karartıcı raporlardan sonra
gözü korkan Saxe-Coburg'lu Leopold tahtı geri çevirince , Büyük Dev­
letler bu kez Bavyera Kralı 1. Ludwig'in on yedi yaşındaki ikinci oğlu
Wittelsbach'lı Otto'yu seçtiler.
ôte yandan, diplomatik açıdan azımsanamayacak başarılar elde
etmesine karşın Kapodistrias uyguladığı baskıcı yöntemlerle ve Yu­
nanların kendilerini yönetmeye yeterli olmadıkları doğrultusundaki
inancıyla, toplumda sözü geçen kimselerin tepkisini çekti. Yunan
toplumunun seçkin tabakasını küçük gördüğünü gizlemedi. Baş­
piskoposlara 'Hıristiyan Türkler'; komutanlara 'soyguncular'; aydın
sınıfına 'aptallar' ve Fenerlilere 'Şeytanın çocukları' diyerek onla­
rı dışladı. Savaşın yürütülmesinde önemli görev üstlenmiş olan ve

doğal olarak yeni yönetimden güç ve saygınlık bekleyen kimseleri


kendinden soğutarak güney Mora'nın Mani bölgesindeki güçlü Mav­
romikhalis oymağının öfkesini çekti. Kapodistrias, bu oymağın iki
üyesince 9 Ekim 1 83 1 tarihinde taşra başkenti Nafplion'daki bir kili­
seye girerken öldürüldü . Kapodistrias'ın ardından yeni devletin güç
simsarları yas tutmadıysalar bile, korumacı tavrından ötürü büyük
halk kitlelerinin kendisine duydukları sevgiyi göstermelerine de en­
gel olamadılar. Onun ölümüyle, bağımsızlığını güvence altına almış
bu küçük Yunanistan , pek de bastırılamamış olan kargaşanın içine
yeniden sürüklendi .
ULUSUN İNŞASI, 'BÜYÜK ÜLKÜ' VE
3 ULUSAL BÖLÜNME 1831-1922

Yeni devletin bağımlılığının belirtisi olarak Yunanlar, Mayıs 1 83 2 'de


İngiltere, Fransa, Rusya ve Bavyera arasında Kral Otto'nun tahta
geçmeyi kabul edeceği koşullan belirleyen ve Yunanistan'ı 'Koruyu­
cu' Güçlerin 'garantisi' altına sokan anlaşmaya taraf alınmadılar.
Genç kralın Şubat 1 83 3 'te taşra başkenti Nafplion'a gelişi sırasın­
da kendisine gösterilen karşılama yeterince sıcak olduysa da, onu
ve yanındaki kalabalık Bavyeralıları bir yığın sorun beklemekteydi.
Daha önceden hiçbir devlet altyapısının var olmadığı bir yerde bunun
yaratılmaya çalışılmasıyla bağlantılı kaçınılmaz sorunlara ek olarak
ortak bir Yunan kimliği yaratmak için duyulan gereksinim de söz
konusuydu. Yaklaşık on yılı aşkın bir dönemi içine alan aralıklı sava­
şın aydınlar sınıfının ve savaşın yürütülmesinde başlıca sorumluluk
taşıyanların dışında da bir milliyetçilik anlayışının kurulmasına kat­
kıda bulunduğu kesindi . Fakat Yunanistan'ın yeni yöneticileri devlet
kurmak kadar bir ulus yaratma sorunuyla da karşı karşıyaydılar.
Bireylerin aileye, doğdukları köye ve bölgeye olan geleneksel bağlılık­
larının üstüne çıkacak olan devlete bağlılık anlayışının yaratılması
kolay iş değildi.
Krallığın sınırlan içindeki nüfusun Osmanlı İmparatorluğu top­
raklarındaki Yunan nüfusunun üçte birinden daha az olmasından
doğan gerginlik, bağımsızlığın kabul edilmesinden ancak doksan yıl
kadar sonra, yitirilen topraklan geri alma yanlısı Megali İdea (Büyük
Ülkü) projesi 1 92 2 'de lzmir'in kendi küllerine gömülmesiyle çözüle­
cekti. Bu Büyük Ülkü'nün yandaşları Yakındoğu'daki bütün Yunan
yerleşim bölgelerini, başkenti Konstantinopolis olan tek bir devletin
sınırlan içinde birleştirmeyi hedefliyordu. Büyük Ülkü ifadesini ilk
kez dile getiren , Helenleşmiş bir Ulah olan, Tepedelenli Ali Paşa'nın
oğluna doktorluk ederken bağımsız krallığın ilk yirmi yılındaki en
etkili siyasal kişiliklerden biri olmaya yükselmiş İoannis Kolettis 'ti.
1 844'te ilk anayasanın oluşumuyla sonuçlanan görüşmelerde Kolet-
Ulusun İnşası, 'Büyük Ülkü ' ue Ulusal Bölünme 1 83 1 - 1 922 • 57

tis , heterokton'lann, yani krallığın ilk sınırlan dışındaki bölgelerde


yaşayan Yunanların davasını, otokton'lann, yani bağımsızlık mü­
cadelesinin içinde yer alan 'yerlilerin' hegemonyacı isteklerine karşı
savundu. Yalnızca krallıkta yaşayanların değil, Yunan tarihi ya da
Yunan soyuyla ilişkili olanların da Yunan olduklarında diretti. Hele­
nizm başlıca iki odakta toplanıyordu: krallığın başkenti olan Atina ve
bütün Yunanların düşü ve umudu olan 'Şehr-i Konstantiniye'.

Yunan krallığı tüm Yunanistan değil, yalnızca onun en küçük ve


en eksik parçasıdır. Doğma büyüme Yunan olan kimse yalnızca bu
Krallık içinde yaşayan deği l , aynı zamanda İyonya'da, Teselya'da,
Serez'de, Adrianopolis'te (Edirne] , Konstantinopolis'te, Trabzon'da,
Girit'te, Samos'ta [Sisaml ve Yunan tarihi ya da Yunan ırkıyla ilişkili
herhangi bir toprakta yaşayandır. . .
İoannis Kolettis, 1 84 4 'teki anayasa kongresinde.

Osmanlı yönetimi döneminde yaygın olan ve çağımıza da taşınmış


mesihci özlemlerle dolu kerametleri yansıtan ve güçlendiren Büyük
Ülkü, ortaya çıkan devletin egemen ideolojisi olacaktı. Üstelik bu ide­
oloji on dokuzuncu yüzyıl Balkan yarımadasındaki tek örnek de değil­
di. Sırplar, Rumenler, Bulgarlar ve Arnavutlar da kendilerini, 'Büyük
Yunanistan' düşüne benzer birer düşü gerçekleştirmeye adamışlardı.
Ancak diğer Balkan halkları görece bir aradayken, Yunanlar dağınık­
tı ; Yakındoğu'ya boydan boya yayılmışlardı. Batıda bugün Arnavut
topraklarında yer alan Valona'dan (bugün Vlore) doğuda günümüz
Bulgaristan sınırlan içindeki Varna'ya kadar uzanan Balkan yarıma­
dasının güney ucunda yerleşik Yunan topluluklar bulunmaktaydı.
Kuzeye doğru gittikçe kolayca ayırt edilemez bir biçimde Sırplar, Bul­
garlar, Arnavutlar, 'Iürkler ve Ulahlarla karışmışlardı. On dokuzuncu
ve yirminci yüzyılda Osmanlılar Avrupa'dan sürüldüğü zaman rakip
Balkan milliyetçilik hareketleri bu bölgeye akın etti . Bunu izleyen çe­
kişmelerin kanlı ve sonunda çizilecek sınırların yetersiz oluşu hiç de
şaşırtıcı değildi.
Kıbns ve Müslümanların Yunanca konuştuğu Girit'te önemli sa­
yıda Müslüman azınlık varken, 1 83 2 'de çizilen sınırlar içine yalnızca
birkaçının alınmış olmasına karşın, Ege adalarında yaşayanların bü­
yük çoğunluğu Yunandı. Osmanlı başkentinde, Marmara kıyılarında
ve Anadolu'nun batı kıyılan boyunca, büyük çoğunluğu İzmir, Ka­
padokya ve orta Anadolu'da yoğunlaşmış kalabalık bir Rum nüfus
barınmaktaydı. Anadolu'nun diğer bölgelerinde, aynca lstanbul'da
Rumların pek çoğu 'Iürkçe konuşurdu. Rumların yoğunlaştığı başka
58 • Yunanistan 'ın Kısa Tarihi

bir yeı: de . Pontl;lS dağlarıyla Ka,radeniz'in güney kıyılan arasında ka­


lan bölgeydi. Yunan yaşamının can damarlarından uzak kalmış , on
dokuzuncu yüzyılda kendilerine kucak açan Karadeniz kıyısındaki
Rusya'ya göç eden Pontus Rumları, Yunan dünyasının diğer bölüm­
lerinde pek az anlaşılabilen bir tür Yunanca konuşuyordu.
Yeni krallığın önündeki ilk sorun savaş yıllarının açtığı yaralan
sarmak ve yeni devletin kurumsal altyapısını oluşturmaktı; bu süreç
zaten Kapodistrias'ın kısa başkanlık döneminde başlamıştı. Ticaret
savaş yüzünden yok olmuştu. Smyrna [İzmir) , Salonika [Selanik) ,
Konstantinopolis gibi Yunan ticari girişimciliğinin önde gelen bütün
ana kentleri Osmanlı lmparatorluğu'nun sınırlan içinde kalmış ve on
dokuzuncu yüzyıl boyunca krallıktaki göçmenler buralara akın et­
meyi sürdürmüşlerdi . 'Ulusal toprakların' düzenlenmesi sorununun
çözümü ileriki bir tarihe bırakılmıştı. Yeni krallığın kalıcılığına en
büyük tehdit kaynağı kalabalık düzensiz silahlı birliklerin varlığıydı.
Savaşan ordulara gösterdikleri katkının hiçe sayılmasına öfkelendik­
lerinden, bunların yalnızca küçük bir bölümü Bavyera subaylarının
komutasındaki düzenli orduya katılmışb. Çoğu, on dokuzuncu yüzyıl
boyunca büyük bir toplumsal ve siyasal sorun oluşturan eşkıya çete­
lerine katılmış, daha doğrusu geri dönmüşlerdi. ôte yandan Türkiye
ile ilişkilerin sıklıkla zora girdiği dönemlerde eşkıyanın hükümete ya­
ran da dokunuyordu; sınır boyunca karışıklık çıkartmak için onlara
başvuruluyordu. Aynı zamanda yasa ve düzeni korumakla yükümlü
güçlerce tedirgin edildiklerinde, sınır bölgesi eşkıyaya sığınak sağlı­
yordu . Eşkıyalar, yola gelmeyen seçmenler üzerinde baskı kurmak
için kendilerini kullanan politikacıların korumasından yararlanabi­
leceklerini biliyorlardı.
Otto tahta çıktığında henüz reşit olmadığından ülke 1 83 5 'e ka­
dar kralın eşliğinde gelen kalabalık ve halk arasında öfke uyandıran
Bavyeralı ileri gelenler arasından üç kişilik bir kurul tarafından yöne­
tildi. Kralın naipleri, bağımsızlık uğruna savaştıkları halde zaferin ni­
metlerinden yoksun bırakılarak aldatıldıklarını düşünen insanların
isteklerine neredeyse hiç kulak asmıyordu. Yeni devletin kurumlarını
Batı Avrupa'daki örneklerine göre biçimlendirirken Yunan gelenek­
lerini pek umursamadılar. Örneğin eğitim sistemi, Fransız ve Alman
örneklerine dayandırıldı. Ortaya atılan ceza ve medeni hukuk yasala­
rı kara Avrupasının Roma hukukundan devraldıklarını uyguluyor ve
var olan yasaları gözardı ediyordu. Ekümenik Patriklik ile ilişkilerin
kopartıldığı 1 833'teki Kilise düzenlemesi, Kilise'nin kendi kendini yö­
neteceğinin ve bir nebze devlet denetimi altında tutulacağının duyu-
lRusun /rı.şası, 'Büyük Ülkü · ue Ulusal Bölünme 1 83 1 - 1 922 • 59

rulması, geleneği bozan bir başka uygulama oldu . İ stanbul'un 1 833


düzenlemesini tanıdığı 1 850 yılına dek Patrikhane'yle ilişkiler askıda
kaldı.
Etkileyici Parthenon kalıntıları ve Perikles devrinin ihtişamıy­
la ilişkilendirilen fakat 1 830'larda tozlu topraklı bir köyden farksız
Atina'nın başkent seçilmesi kültürel açıdan yeni devletin antik geç­
mişe yönelimini simgeliyordu. Yunanistan'ın Bizanslı ortaçağ geçmi­
şine yönelik merak ancak yüzyılın ortalarında başlamış ve kesintisiz
süreklilik kuramı içinde Yunan tarihinin klasik, ortaçağ ve çağdaş
dönemleri birbirine bağlanmaya çalışılmıştı . Antik geçmiş saplantısı­
nın okullara ve Atina O niversitesi'ne yansıması antik Yunan kültürü­
ne ve katharevusa, yani 'an' dile büyük önem verilmesi şeklinde oldu;
son derece zor ve çetrefilli bir yapıya sahip bu dil kuşaklar boyunca
nice çocuğun öğrenim hayatını karartmıştı. 1 837'de kurulan üniver­
site, Osmanlı İ mparatorluğu'nda yaşayan Yunan halkını 'yeniden
Helenleştirme' girişiminin güç kaynağı olarak görüldü. Yalnızca kral­
lıktakilerin değil, Helenizmin katıksız öğretisini yaymak üzere sonra­
dan yurtlarına bütün öğrencilerin gözbebeğiydi. Osmanlı yetkilileri
ancak yüzyıl sona ererken 'kurtarılmamış' Yunanlar arasında eğitim
propagandasına sınırlama getirdiler.
1 835'te kralın naipler kuruluna resmen son verilmesinden son­
ra bile Bavyeralılar güçlü ve daha çok öfke uyandıran faaliyetlerini
sürdürdüler. Gerginliğin bir diğer kaynağı da, Otto'nun bağımsız
Yunanistan'a giden yolu açan düzenlemenin gerektirdiği anayasayı
kabul etmeye yanaşmamasıydı . Yine de, kökleri bağımsızlık savaşı
döneminde atılan, gelişimini tamamlamamış partiler yoğun siyasal
yaşamın odak noktasını teşkil etmekteydi. O ncelikle bunlar 1 ngiliz',
'Fransız' ve 'Rus' partileri olarak biliniyorlardı ve parti başkanları Ati­
na'daki üç Koruyucu Devlet'in elçileriyle yakın ilişkiler içindeydiler.
1 ngiliz' partisi Otto'nun anayasal hükümeti kabul etmeye karşı çıkı­
şına öfkelenenlerin desteğini alıyordu. Aynı biçimde, 'Fransız' partisi
de anayasacılığı savunuyordu; fakat destekleyicileri Büyük Ü lkü'yü
gerçekleştirmede daha atılgan bir politika izlemekten yanaydılar.
Anayasal bir hükümetin eksikliği kendilerini Patrikhane ile bağların
koparılması kadar ilgilendirmeyen 'Rus' partisi yandaşları toplumun
tutucu unsurlarının temsilcisi olmaya soyunmuşlardı. Partiler ara­
sındaki sınırlar değişkendi ve çıkarların hesaplı paylaşımı çevrilen do­
lapların örtbas edilmesine yarıyordu. O te yandan bağımsızlığın ilk un
yılının sonlarına doğru huzursuzluk belirtileri giderek artmaktaydı.
60 • Yunanistan 'ın Kısa Tarihi

Resim 13 1836'da Bavyeralı ressam Hans Hanke tarafı ndan L. Kol ln berger imzalı aslın­
dan kopyalanan sulu boya resimde Aiol u ve Ermu sokaklarının köşesindeki Oraia Ellas
(Güzel Yu nanista n ) adlı kahveha neyi tasvir eder. Burası uzun zamandır Atina'nın siyasi
dedikodu ve dalavere merkeziyd i ve ya lnızca erkeklerin uğradığı bir yerdi. Buna benzer
kafeneia, yani kahvehaneler yakın zamanlara kadar varlığı nı sürdürdü. Sol yanda Avrupa­
lı tarzda , alafranga giyinmiş bir grup Yu nan görülüyor ve belli ki (Kral Otto'nun eşl iği nde
gelen Bavyeralıların getirdiği modayı izleyerek) bira içiyorlar. Sağ ya nda eşkıya başları­
nın giydi kleri süslü yelek, (ya n i cepken ve çora p gi bi baca kları sıkıca saran pantolondan
oluşan geleneksel bir giysi olan fustanelloforoi (fista n) ya da kilt giym iş adamlardan ayrı
otu ruyorlar. Bilardo masası gi bi Batı kökenli, bira içip puro ya da sigara tüttüren kapı­
nın yanındaki Bavyeralı askerlerin tersine bunları n rakı içtikleri ve çibuki, ya ni nargile
fokurdattıkları görülüyor. Ortada redingot (sözl ü k anlamı binici ceketi [riding coat)) ya da
frak giymiş bir adam, üzerinde kalın yünden çoban cüppesi olan bir başka adamla çene
çal ıyor. Bu sevimli suluboya tablo, topl u m u n pek çok alanına giren Batı lı yaşam biçimleri
sebebiyle ortaya çıkan bölün meyi ustalıkla özetlemektedir. örneğin m i marlık söz konusu
olduğunda, Batı Avru pa'da moda olan yen i klasisizm eğilimi geleneksel mimarlık biçimle­
rinin yerin i almak üzere en azından kentlerde kendini gösteriyord u. Sanatta Biza nten dö­
nemlere kadar uzanan geleneklerin yerini Batıl ı modeller, özellikle de Alman romantizmi
aldı. Bu gibi Batıl ı prototipler m üzik, hukuk, eğitim ve her şeyden önce siyaseti etki liyordu .
Batıl ı parlamenter kurumların v e Avrupa'daki anayasııl hükümet biçimlerinin örnek a l ı n ı p
siyasal kültürü bambaşka koşullarda gel işmiş, geleneklerine derinden bağl ı bir topl uma
a ktarılmasından doğan gerginlikler on dokuzuncu yüzyıl siyasi yaşamının değişmez bir
özelliğiydi .
!Rusun inşası, 'Büyük Ülkü.' ue ınusal Bôlunme 1 83 1 - 1 922 • 6 1

Bir kişi kendini güçsüz ya da güçlü bulduğu ölçüde, ya birinin yanda­


şı olur ya da çevresine yandaş toplar. Bu doğrultuda her önde gelen
kimsenin, şöyle ya da böyle kendisine bağımlı, ona yoldaşlık eden, onu
dinleyen, öğütlerini bekleyen, dileklerini yerine getiren ve çıkarlarını
koruyan, her zaman onun iyiliğini güvence altına alma ve güvenini ka­
zanma kaygısı güden bir alay taraftan vardır. İşte Yunanistan'da bolca
bulunan sayısız grupların kökeni ve yapısı budur ( . . . ) partilerin oluş­
ması bu grupların bir araya gelmesiyle cılmuştur.
Friedrich Thiersch, De l 'etat actuel de la Grece ( 1 833)

1 839 yılında gün ışığına çıkartılan 'Ortodoks yanlısı' (filortodoks) kim­


selerin karanlık girişiminin hedefi Otto'yu Katoliklik'ten Ortodoks di­
nine döndürmeye ya da tah.tı bırakmaya zorlamaktı. Otto'yla eşi, otok­
ratik kraliçe Oldenburglu Amalia'nın dünyaya bir veliaht getirmemiş
olmaları da huzursuzluk yaratıyordu. 1 837'den beri başbakan hep
Yunan uyruklu olmuş ve son Bavyera birlikleri ülkeden 1 838 yılında
ayrılmışlardı; fakat Bavyeralıların etkisi sürmekteydi, üstelik savun­
ma bakanı bir Bavyeralıydı. Aynı zamanda, krallığa ancak bağımsız­
lıktan sonra gelmiş ve görmüş oldukları iyi eğitim sayesinde devletin
yüksek kademelerinden görece fazla pay aldıkları düşünülen Yunan
kökenli heterokton'lara karşı duyulan öfke, siyasi mirasın dağılımında
hak ettiklerini alamadıklarını düşünen bağımsızlık savaşı gazilerinin
düş kırıklığı yüzünden gitgide artıyordu. Devletin mütevazı gelirleri­
nin askeri harcamalarda ve bağımsızlık uğruna Büyük Devletler'den
alınan borçların ödenmesinde kullanılmasıyla birlikte ağır vergi yükü
altında ezilenler de büyüyen muhalefet tabanına katıldılar_
Bunlar 3 Eylül 1 843 tarihinde doruğuna ulaşan, ordu tarafın­
dan siyasal işleyişe el konmasıyla sonuçlanan , ilk fakat son olmayan
askeri darbeyi getirdi. Kansız yapılan darbe bu kez halkın desteğini
aldı. Otto darbenin arkasındaki politikacıların ve subayların başlı­
ca isteğini çarçabuk kabul etti ve anayasa taslağını oluşturacak bir
kurul göreve getirildi. Bu anayasa Mart 1 844'te yürürlüğe kondu.
Böylece Yunanistan erken bir aşamada liberal parlamenter demok­
rasi giysisine bürünmüş oldu. 1 844 anayasası herkesin oy kullanma
hakkını kabul ediyordu (ancak kadınlar 1 952 yılına dek seçme hak­
kından yoksun kalacaklardı) . Fakat daha en başından, yüzyıllardır
bambaşka tarihsel deneyimler edinmiş toplumlarla birlikte gelişen
Batılı meşrutiyetin, değer anlayışı yüzyıllar boyu Osmanlı tah akkü ­
münün etkisinde, üstelik Batı Avrupa'nın sanayileşen toplumlarıyla
büyük farklılıklar gösteren geleneksel bir topluma zerk edilmesinden
doğan sorunlar baş gösterdi. Bundan sonra demokratik yollarla ge-
62 • Yunanistan 'ın Kısa Tarihi

Resim 14 Kapadukyalı Hacı Usta Yordanoğlu ve oğlu Homeros; 19 27 ' de Fotis Kontoğ­
lu tarafından ya pılmış resi mleri. 1923-1924 yıllarında Türkiye ve Yu nan istan a rasında
yapılan ahali m ü badelesine kadar Anadol u 'ya yayılmış çok kalabalık Yunan toplulukları
bulun uyord u. İstanbul, İzmir ve Trabzon gibi büyük liman kentlerinde yaşayanların çoğu
Ulusun İnşası, 'Büyük Ülkü ' ve Ulusal Bölünme 1 83 1 - 1 922 • 63

leneksel tutumlar ve uygulamalar arasında ortaya çıkan çelişki, tıpkı


Balkanlar'ın diğer bölgelerindeki gibi, parlamenter kurumların gelişi­
mine köstek olacaktı. Bu yetmezmiş gibi bir de Otto, hiç zaman yitir­
meksizin anayasa oyununun kurallarına uymada isteksiz olduğunu
belli edip Ulah acar politikacı loannis Kolettis1e işbirliği yaparak bir
tür parlamenter diktatörlük kurdu. Kolettis'in rüşvete göz yumması,
kaba kuvvetle birleşince meclisin kendisini krallık ayncalıklarına son
vermekten alıkoymaya yetti.
Ote yandan 1 8501i yılların başında, bağımsızlık savaşını hiç ya­
şamamış, seçmenlerini ve onların ailelerini kayırabilmek için o za­
manlar ülkedeki en büyük işveren konumundaki devletin denetimini
ele geçirmekten başka bir şey düşünmeyen politikacıların acımasızca
yürüttükleri işlere bulaşmak istemeyen yeni bir kuşak yetişmektey­
di. Aynı sıralarda 'İngiliz', 'Fransız' ve 'Rus' partilerine dayalı eski si­
yasal gruplaşmalar ortadan kalktı. Kının savaşı sırasında Otto'nun
Büyük Ülkü'yü yücelterek savunması, ona halk arasında kısa süreli
bir saygınlık kazandırdı. 1 854'te patlak veren ve Rusya ile Türki­
ye arasındaki sonu gelmez savaşlar dizisinden biri olan bu savaş ,
Yunanistan'a Osmanlı lmparatorluğu'nun içine düştüğü sıkıntıdan
yararlanma fırsatı vermiş görünüyordu . Aralarında haydutlar ve üni­
versite öğrencilerinin de önemli görev üstlendiği çeteler Türkiye sını­
nndan Teselya'ya, Epir'e ve Makedonya'ya sızıyordu. Ancak Avrupalı
güçler Osmanlı lmparatorluğu'nun bütünlüğünü savunma yarışına
girdiler; İngiltere ve Fransa sınırdaki kargaşayı sona erdirmesi için

va rlıklı, eğiti mli ve Batılı laşmış ki mselerd i . Ne var ki, öteki yörelerde, özel l i kle de iç ke­
simlerde yaşayanların yaşam biçim leri köylü Türk komşu larının yaşayışlarından pek de
fa rklı deği ldi. Bir yandan Ortodoksluğa sıkıca sa rılıyorla rdı; fakat öte ya ndan bunların
çoğu , özellikle de kadınlar yalnızca Tü rkçe konuşuyord u . On dokuzu ncu yüzyı lın başların­
da Karamanlı adı verilen Türkçe konuşan bu insa n ların pek azı Yu nanlık bilincine erişti
ve daha sonraları Yunan Kra llığı, yan i ' u l usal merkezi' onlara b u n u aşı lamak için epey
çaba sarf etti. Kontoğlu, 1923'teki ahali m ü badelesi sırasında sayıları 400.000' i bulan
bu Karamanlı Hı ristiyanların pek çoğu nun Ortadoğu 'ya özgü yaşayışlarını gözler önüne
sermektedir. Babanınki Türkiye'de o dönem lerde yaygın bir ad olan Usta 'yken, kra l l ı k
eğitim propaga ndası nın etkisiyle a nti k Yu nan soyu nu göstermek a macıyla oğl una Home­
ros adını vermiş. Hacı u nvanı gerek Filistin'deki kutsal yerleri ziyaret eden H ıristiya n l a rca
gerekse Mekke'ye gitmiş Müslümanlarca ku llanılırdı. Anadolu'daki Ayva l ı ' n ı n yerlisi olan
Fotis Kontoğlu ( 1895-1965) bağı msız devletin sanatsal yaşamına o günlere kadar ege­
men olan Batı etkisine bilinçli olara k sırtını dönm üş ve Bizans dönemi ve son rası halk
sanatının geleneklerinden esi nlenm iş.
64 • Yunanistan 'ın Kısa Tarihi
Ulusun inşası, 'Büyük Ülkü · ve Ulusal Bölünme 1 83 1 - 1 922 • 65

Yunanistan'a baskı yapmak amacıyla !Vf ayıs 1 854'te Atina limanı


Pire'yi kuşatıp Şubat 1 857'ye dek orada kaldı.

Gerçek anlamıyla bağı m sız bir Yunanistan'ın kurulabileceğini düşün­


mek saçmalıktır. Yunanistan, ya İngilizlerin ya da Rusların olacaktır,
ancak Rusya'nın olmamalıdır; bu yüzden lngiltere'nin himayesine gir­
mesi gerekmektedir .
Sir Edmund Lyons,
Yunanistan 'ın İngiliz Elçisi ( 1 84 1 )

'Gambot diplomasisi' içinde kötü ü n salmış Don Pacifico olayının so­


nucu olarak Lord Palmerston 'ın Ocak 1 850'de Pire'yi denizden ablu­
ka altına almasını izleyen dört yıl, sınırların çizildiği 1 83 2 'den 1923'te
bunların resmen bozulduğu tarihe dek 'Garantör Güçler' tarafından
Yunanistan'ın içişlerine karışmada en ileri gidilen dönemlerden bi­
riydi. Büyük Ülkü uğruna Otto'nun izlediği politika yalnızca sonuç­
suz kalmadı, onun bu tutumu romantik milliyetçilik düşünceleriyle
çalkalanan bir ortamda İ talya'nın birleşmesi fikrine iyi gözle b akma­
yan Avustuıya'ya duyduğu yakınlıkla çelişmekteydi. 1 843 darbesinin
oluşmunu hızlandıran bütün kızgınlıklar bir kez daha su yüzüne

Resim 15 'Yen i-şehit', Yanyalı Genç Aya Yorgo'yu betimleyen 1838 tarihli taşı nabilir bir ikon.
'Yen i-şehitler' Ortodoks Hıristiyan i nançlarından özveride bulunmak yerine çoğu nlukla kor­
kunç koşullar altında ölmeyi seçerlerdi. İslamı kabul ettikten sonra yeniden Hıristiya nlığa
dönmüşlerdi ve bundan ötürü de Türklerin gözünde dönek olarak görül ürlerdi. Greneva
yakınındaki bir köyden gelme öksüz biri olan Genç Aya Yorga, Hacı Abdullah adlı bir Türk
su bayının yanında uşaklık yapıyordu. Hasan diye biliniyordu; 1836'da bir H ıriı;tiyanla ev­
len mesi onu bir Müslüman olarak gören Türkleri öfkelendi rdi. Bundan Hasan'ın/Yorgo'nun
Hıristiyan olduğu konusunda tanıklık yaparak araya giren Hacı Abdullah'ın yardım ıyla kur­
tuldu. Ne var ki iki yıl sonra oğlunun vaftiz töreninde sorun yen iden baş gösterdi. Bu kez
hapse atıldı, inancından cayması için korkunç işkencelerden geçirildi, karşı gel ince de 17
Ocak 1838 tarihinde Yanya'da ası ldı. Hemen a rkasından mezarının türbe olduğu söylenti­
leri yayıldı ve Kilise onun kutsallığını tanımadan çok önce halk arası nda bir aziz olarak ka­
bul edildi. Genç Aya Yorga, Krallığın (bugün cumhuriyetin) savunmasında koruyucu bir aziz,
bu uğurda canını veren 'yeni-şehitlerin' sonuncusuydu, çünkü kısa bir süre sonra İ ngil izlerin
baskısı sonucu Babıal i din değiştiren lerin idam edilmesi uygulamasına son verdi. Çoğu çul­
suz olan 'yeni-şehitlerin' sağlam i na nçları, Kilise hiyerarşisinin yüksek basamaklarına dek
işlemiş olan 'bu dünyayla ilgili' açgözlülük ve kokuşmuşluğa karşı durmaktaydı. Taşınabilir
bu ikon Aya Yorgo'nun ölümünü izleyen birkaç gün içinde, din ve süsleme konularında ürün­
ler veren gezgin ressamlarıylıı tıınınan Epir'in Hionades köyünden Mikhail Zikos tarafından
yapılm ıştı. Diğer köyler gezgin duvarcılarıyla, i nşaat işçileriyle, marangozlarıyla, suyollarında
çalışanlarıyla, tahta oymacılarıyla, vb. ün salmışlardı.
66 • Yunanistan 'ın Kısa Tarihi

Resim 16 Tipik bir Yu nan da rbesi. H. Martens'ın yaptığı resmin 1847 'de ya pılan gravürü.
3 Eyl ül 1843 tarihi nde Ati na'daki atlı birlik komutanı General Dim itiros Kallergis' i n , ana­
yasa ta lebini Kral Otto'ya i letmesi gösteril iyor. Otto'nun üzeri nde, anavatanı Bavyera'ya
sürgüne gönderildikten son ra bile giymeyi sürdürdüğü geleneksel giysileri var. Arka
planda, inatçı eşi Oldenburgıu Amalia görül üyor. Şimdi meclis binası olan yen i yapılmış
krallık sarayı nın ya n penceresinde, kral eşliği ndeki Bavyeralılar arasından özelli kle se­
vilmeyen biri, Binbaşı Hess duruyor. Kansız geçen 3 Eylü l darbesi halkın geniş desteğini
aldı; anayasa talebi pek çok etmenden kaynaklanan hoşnutsuzluğun d ışavurumuydu .
Bunların a rasında Otto tahta geçtikten on y ı l sonra da kayıtsız şartsız m utlakıyetin sür­
mesi; Yu nan istan'ın bağımsızl ığı tanınd ığı zaman Koruyucu Devıetıer' i n (İngiltere, Fransa
ve Rusya) verd i kleri borcun geri öden mesi ni güvence altına alma çabasıyla getirdikleri
önlemlerin benimsenmemesi; Otto'nun Katolik dininden Ortodoksluğa geçmeye yanaş­
ma ması; ayrıca hiç çocuğu olmamasından ötürü kendisinden sonra tahta kimin geçece­
ğinin bilinmemesi yer almaktaydı. Bavyeralıların sarayda hala itiba r görmeleri bağımsızlık
uğru na savaşmış bulunan ve siyasal gücün dışına itildiklerini düşünen kimseleri kızd ı r­
maktaydı. Otto karşı gel medi ve 1844 yılında çok daha liberal bir anayasa yürürlüğe girdi.
1843 darbesi ülkenin politik yaşamında görülen ilk askeri müdahaleydi fakat sonuncu
olmad ığı kesi ndi.
Ulusun inşası, 'Büyük Ülkü · ve Ulusal &llıinme 1 83 1 - 1 922 • 67

çıktı. Kraliçe Amalia'ya karşı yapılan suikast girişiminin ardından


eşiyle birlikte Mora yarımadasına yaptıkları bir gezi sırasında Atina
garnizonu tarafından yönlendirilen bir darbe 1 862'de Otto'nun hall e ­
dilmesine yol açtı. Büyük Devletler'in elçilerinin öğütlerine uyan Otto
herhangi bir direniş göstermedi ve 1 867 yılında ölene dek kaldığı ana­
vatanı Bavyera'da eski halkına karşı, karşılıksız kalsa da, içten bir
sevecenlik gösterdi. Sık sık Yunan geleneksel giysisi olan fustanella
giyerdi. En son eylemlerinden biri 1 866 yılında ayaklanmacı Giritlile­
re destek vermek oldu.
Otto'nun zorunlu olarak ayrılmasıyla Büyük Devletler bir kez
daha Yunanistan'a bir kral seçme gereksinimiyle karşı karşıya kalmış­
lardı; kendisini kabul etmeyen halkının Otto'ya karşı takındığı tutum
düşünülürse bunun hiç de kolay bir iş olmadığı açıktı. Resmi olma­
yan bir halk oylamasının sonucunda, Yunanlar Kraliçe Viktorya'nın
ikinci oğlu Prens Alfred'i tercih ediyordu. Ancak Garantör Güçler'den
birinin hanedan üyesi olması sebebiyle onun adaylığı söz konusu
olamazdı. Büyük Devletler'in seçtiği kişi Danimarkalı Glücksburg ha­
nedanından Prens Christian William Ferdinand Adolphus George'du ,
b u hanedanlığın Yunan kolu 1 864 ile 1 974 yılları arasında aralıklarla
yönetime gelecekti. Tahta çıkınca Helenlerin Kralı 1. Yeorgios adını
aldı. Yeorgios'un uzun krallığı, 1 9 1 3 'te bir akıl hastası tarafından öl­
dürülene dek yaklaşık elli yıl sürdü. Yitirilen toprakları geri almayı
hedefleyen, yayılmacı tutkuları hafifletmek için, İ ngiltere bir bakıma
çeyiz olarak İ on adalarını Yunanistan'a bıraktı. Bağımsızlıktan son­
raki bu ilk toprak kazanımı ülke nüfusunun çeyrek milyon artması
ve Yunan dünyasının diğer bölümlerine nazaran Batı etkisine daha
açık olan bu bölgenin krallık topraklarına katılması demekti. Aynı
yıl içinde toplanan bir anayasa kurulu yeni bir anayasayı benimsedi.
Böylece 1 844'te kabul edilen demokratik özgürlükler genişledi, ancak
kralın önemli ayrıcalıklarına ve dış politika konularında, tam olarak
açıklık getirilmemiş görece geniş yetkilerine dokunulmadı. Sık sık
seyahat eden ve hanedanın geniş ilişkiler ağından yararlanmayı iyi
bilen Kral Yeorgios bunları kullanmaktan çekinmedi.
Yeorgios'un tahta geçişini izleyen ilk yıllarda siyasal durum
Otto'nun döneminden farklı olmadı. İ deolojilerden ziyade önde gelen
politikacıların peşine takılan siyasal partiler genelde değişken gruplar
oluşturuyor, aynca bitmek bilmez bir koltuk savaşı veriyorlardı. Eğer
politikacıların seçmen tabanlarının doymak bilmez isteklerini yerine
getirme şansları olacaksa, ayrıcalıklı yetkileri olması şarttı. Ekonomi­
nin az gelişmişliği düşünülecek olursa, iş bulma kaynağı olarak dev-
68 • Yunanistan 'ın Kısa Tarihi

Resim 17 Fra nsız bir ressa mın yaptığı , gön ü l l ü Yu nan erlerin i Kırım savaşı sırasında Or­
todoks bayrağı ve Panos Korona ios komutası altında Rusların Sivastopol savun masına
destek vereceklerine ant içerken gösteren bir resim. Bağı msızlığının ilk yüzyı lında yen i
Yunan devleti nin d ı ş politikasında, Ya kındoğu'daki bütün Yu nan yerleşim yerleri n i baş­
kenti Konsta ntinopolis olmak üzere tek bir devletin sınırları içinde toplayara k Bizans
İmparatorluğu 'nu yeniden kurma düşü olan Mega/i İdea (Büyük Ülkü) egemendi. Tür­
kokrasi dönemi n i n b üyük böl ü m ü nde kahin lerin sözü nü ettiği ksanthon ge nos, ya ni sarı
saçlı ırk ve Ortodoks iktidara sahip tek ulus olan Ruslar, Yu nanların gelecekteki kurtarı­
cıları olarak görüldüler. Bağı msızl ıktan sonraki ilk yıllarda, yitirdiği topra klarını geri alma
tutkusunu gerçekleştirmede Yunan istan'a en çok ya rdım edebilecek olan gücün Ruslar
olduğu düşü n ü l üyordu . Rusya, sultanın yöneti mi altındaki Ortodoks halkının koruyucu­
su olara k öne çıkarak Osmanlı İmparatorluğu ve onun müttefikleri İ ngiltere ve Fra nsa
ile 1853-1856 Kırım savaşına girdiği zaman Yunan krallığı Rus davasını büyük bir coş­
kuyla destekledi. 1854 ve 1857 yılları a rasında çıkan çatışmada tarafsız kalması için
Yu nanistan'ı uyarmak a macıyla İ ngiltere ve Fransa Atina limanı Pire'yi kuşattıktan hemen
son ra bağımsızlık savaşında çarpışanların yönlend i rd iği çeteler sınırı aşarak Osmanlı
topraklarındaki Teselya'ya ve Epi r'e sızdılar. Kırım savaşından sonra ki yıllarda Rusya ,
Makedonya·nın egemenliği konusunda Yunanların b a ş rakipleri o l a n gü ney Slavları, özel­
likle de Bulga rları desteklediğinde Yu nanlar Ruslara verdikleri coşku lu desteği çektiler.
Ulusun inşası, 'Büyük Ülkü' ve lRusal Bölünme 1 83 1 - 1 922 • 69

letin üstlendiği önem gereğinden fazla, aynca yurttaş başına düşen


bürokrat oranı Batı Avrupa'dakinin kat kat üstündeydi. Meclis üyele­
rinin sayısı da gereğinden çoktu. Siyasal yetki ve onun getirdiği ayrı­
calıklar uğruna yürütülen sonu gelmez çekişmede politikacılar sürek­
li değişen uydurma koalisyonlar kurma eğilimindeydi. Seçimler sert
ve çoğu zaman kaba kuvvetle yürütülüyordu; çünkü her hükümet
değişimi devlet memurluğunda sayısız makam elde etmek demekti.
Sağlam bir hükümetin kolay kolay kurulmayacağı açıktı . 1 870-75 yıl­
lan arasını ele alırsak, bu dönemde yapılan seçim sayısının dörtten az
olmadığı ve dokuz değişik yönetimin işbaşına geldiğini görürüz.

Başka yerlerde partilerin ortaya çıkış nedeni insanlann birbirleriyle


anlaşamamaları, her birinin değişik şeyler istemesidir. Yunanistan'da,
bunun tam tersi olmaktadır: Partilerin ortaya çıkmasının ve birbir­
leriyle çekişmelerinin nedeni, hayranlık duyulacak bir uyum içinde
hepsinin aynı şeyi , kamu harcamalanndan pay almayı istemeleridir.
Emanuil Roidis ( 1 875)

Ağa-kul ilişkisi toplumun her katmanına işlemişti, öyle ki bugüne


dek toplumun belirgin özelliği olageldi. Bürokrasinin ağır işleyişi ve
verimsizliğinden etkilenmemek için doğru temas, yani doğru kişiler­
le kurulan ilişkiler çok önemliyken, çıkarların karşılıklı kollanması ,
yani rusfeti, hantal ve tepkisiz olan devlet mekanizmasından kurtul­
manın başlıca yoluydu. 'Eski ' politikanın eşsiz bir ustası ve yüzyılın
ikinci yarısındaki siyasal yaşama damgasını vurmuş olan Theodoros
Diliyiannis almış olduğu rüşvetleri özenle not ettiği bir defter bile tu­
tardı; böylece yeri geldiğinde önceden verdiklerine karşılık ne isteme­
si gerektiğini doğru hesaplayabilecekti . Diğer Balkan meclislerinde
olduğu gibi burada da yasalar uygulanmak için değil çiğnenmek için
çıkarılırdı.
Ağalık özünde Osmanlı idaresinin katı hiyerarşisine, özellikle de
başına buyrukluğuna karşı bir tür savunma mekanizması olarak ge­
lişmişti . Osmanlı yetkilileriyle arabuluculuk yapacak ve yargı düzeni­
nin başıbozukluğunu hafifletecek koruyuculara gerek duyuluyordu .
Yunan halkının çoğu yeni devletin yaptınmlannı Osmanlılarınkinden
bir nebze daha az ezici olduğunu düşünüyor, öte yandan Osmanlı'dan
kalan değerler ve davranış biçimleri bağımsızlık döneminde de sür­
mekteydi. ôyle ki ağalık, parlamenter demokrasinin resmi kurumla­
rıyla uyumlu görünüyordu. En basitinden , yerel kommatarkhis ya da
siyasal başkan Osmanlı ağasının görevini yürütüyordu. Günümüze
dek meclis üyeleri bu görevi yalnızca bir zorunluluk olarak görmekle
70 • Yunanistan'ın Kısa Tarihi

o 1 00 2po tm '
b 5o ' 100 mll
- 1000 met,.nln üurirıdekl ye�er
111111 200 - 1 000 metre arası
ifB 200 metrenin altında

Hartta 3 Yunanistan'ın kabartma haritası.

kalmayıp aynı zamanda seçmenlerine çıkar sağlamayı siyasal yaşamı


sürdümıenin olmazsa olmaz koşulu olarak sayıyorlardı.
Kuşkusuz görünürdeki politikayla on dokuzuncu yüzyıldaki kilit
uygulamalar arasında belirgin bir sapma vardı, yine de Yunan top­
lumu temelde yeniliklere açıktı. 'Siyaset dünyası' kendi içinde sürek-
Ulusun İnşası, 'Büyük Ülkü' ve IRusal Bölünme 1 83 1 - 1 922 • 7 1

liliğini sağlayabilen bir oligarşi olabilirdi, fakat Diliyiannis'in meslek


yaşamının da gözler önüne serdiği gibi , tek başına toplumsal köken­
lere dayalı bir ilerleme yolu kapalıydı_ Politikacılardan istenen şeyler
öyle çoktu ki, kamu harcamalarından kurtulup zenginleşebilenlerin
sayısı oldukça azdı. Buna ek olarak başbakandan daha aşağıdaki
mevkilere kadar tüm siyasetçilerin düşkünlere yardım etmeleri bek­
lenir, onlar da öyle yaparlardı. On dokuzuncu yüzyıl sonları ve yir­
minci yüzyıl başlarında önde gelen bir politikacı olan Dimitros Rallis,
sayıları bini bulan manevi evlatlarıyla ün salmıştı; bunların hepsinin
vaftiz günlerinin anımsanması ve çalışacak yaşa geldiklerinde pek
çoğuna iş bulunması gerekirdi. Üstüne üstlük güçlü ve çok sayıda
basın kuruluşu sahip oldukları özgürlük sayesinde herkesin gözü
önünde yapılan yolsuzlukları frenleyici etkiye sahipti.
On dokuzuncu yüzyılın sonlarına doğru siyasal yaşamın daha
çağdaş olması yönünde belki kararsız, fakat olumlu bir atılımda bu­
lunuldu. Kral Yeorgios tahta geçtikten sonraki ilk yıllarda kişiselleş­
miş 'verimsiz' politikadan duyulan hoşnutsuzluk giderek artıyordu .
1 875 yılı ve hükümet oluşturmak üzere kralın, meclis üyelerinin
çoğunluğunun desteğini alan parti başkanını sürekli olarak göreve
çağırması bir dönüm noktasıydı. Diğer yandan, siyasal ortamda par­
layan bir yıldız, yüzyılın ikinci yarısındaki çağdaşlaşmanın önderi ve
bu yeniliklerin başlıca savunucusu olan Harilaos Trikupis'in kurmuş
olduğu Yeni Parti için çoğunluğun desteğini güvence altına alabilme
çabaları 1 88 1 yılına dek sürdü . Yüzyılın geri kalan yirmi yılında iki
partili düzene geçildi; Trikupis ile baş rakibi Diliyiannis dönüşümlü
olarak hükümet kurdular.
Temel olarak Trikupis siyasal yaşamda batılılaşmayı; Diliyiannis
de gelenekselliği temsil etmekteydi. Trikupis devletin yayılmacı serü­
venlere atılmadan önce siyasal ve ekonomik açıdan güçlendirilmesi
gerektiğine inanıyordu . Böylece uluslararası platformda ülkenin gü­
venirliğini kanıtlamayı, sanayii teşvik etmeyi, demiıyollarının ve Ko­
rint kanalının yapılmasıyla ulaşım ağlarını iyileştirmeyi ve donanmay­
la orduyu yenileştirmeyi hedefliyordu. Ne var ki böylesi bir programı
gerçekleştirmek için para, para için de vergi oranlarını yükseltmek ge­
rekti. Bu, Trikupis'in desteklediği her şeyin karşısında olduğu gerçe­
ğini gizlemeyen, demagog fakat halkın gözdesi olan Diliyiannis'in işini
kolaylaştırdı. Diliyiannis 'in göz boyayıcı halkçı söylemiyle sıkı sıkıya
sarıldığı 'Büy ük Yunanistan' düşü hiç kuşkus uz sukı:tklaki adamm
coşkularını ve önyargılarıru Trikupis'in sert yenilik programlarından
daha iyi dile getirmekteydi. Ancak iktidara geldiğinde Diliyiannis 'in
72 • Yunanistan 'ın Kısa Tarihi

Resim 18 Alphonse Oaumier'in, Yunan istan'ın Büyük Devıetıer'e olan borçlarını kon u alan
bir karikatürü. Kağıtta şunlar yazıyor:
Yunanistan 'ın ingiltere'ye borçları

Anapara 1.000.000
Harcamalar 50.000
Ol mayan harcamalar 225.775
Faiz 20.000
Faizin faizi 137.000
Silah alımı 375.000
Toplam Dört Milyon
!Rus un inşası, 'Büyük Ülkü' ve !Rusal Bölünme 1 83 1 - 1 922 • 7 3

maceracı politikası ekonomiyi, tıpkı 1 885'teki Bulgar krizi esnasında


Büyük Devletler'in müdahalesine sebep olan ani seferberlik kararın­
da olduğu gibi, büyük sıkıntıya sokacaktı. Dahası kavgacı tutumu,
1 897'de patlak veren Türkiye ile otuz gün süreli korkunç savaşın
Yunanistan'ın yenilgisiyle sonuçlanmasının nedeniydi.
Trikupis'in yenilikçi projelerinin başarılı biçimde yürütülmesinin
önkoşulu olan barışı sağlama çabalan kadar, tıpkı son zamanlarda
olduğu gibi on dokuzuncu yüzyılda da dış ilişkiler, yurtiçindeki siyasi
gündemi diğer bütün meselelerden daha çok meşgul ediyordu . Eno­
sis yani 'Büyük Ada'nın krallıkla birleşmesi uğruna Girit adasında
dönem dönem ( 1 84 1 , 1 858, 1 866-9 , 1 877-8, 1 888-9 ve 1 896-7) çıkar­
tılan ayaklanmalar Osmanlı ile ilişkileri sürekli sıkıntıya sokacak ve
Büyük Devletler'i belli aralıklarla olaylara el koymaya kışkırtacaktı.
Yüzyılın son birkaç onyılında dış politikanın odak noktası Osmanlı
imparatorluğu ile sınırın kuzeyindeki vilayetlerdi. 1 875- 1 878 yıllan
arasında Büyük Devletler'in yoğun çıkarlar gözetip rekabet konusu
yaptıkları Balkanlar'ı derinden sarsan büyük buhrana Yunanistan 'ın
katkısı çok düşük düzeyde kalmıştı. Öte yandan, 1 877/ 1 879 savaşın­
da, Osmanlı imparatorluğu üzerinde elde ettiği ezici zaferin ardından
Rusya, özerk 'Büyük Bulgaristan' fikrini desteklemeye soyununca İn­
giltere, Avusturya-Macaristan, hatta Sırbistan kadar Yunanistan da
tedirgin olup telaşa düştü; ne de olsa Yunan milliyetçileri nicedir bu
topraklara göz koymuşlardı . 'Büyük Bulgaristan'ın parçalara bölün-

Başkaldıran Yunanlar çıkarlarına ters düşen borç an laşma larını bağımsızlık savaşı sı­
rasında ve 1832 yılı nda Londra 'da yapmışlar, üç Koruyucu Devlet İ ngiltere, Fransa ve
Rusya onlara 60 m ilyon franklık borç vereceklerine söz vermişler, bunun büyük kısmı
orduya, Kra l Otto 'nun Bavyecalı bürokratlarına ve borcun geri ödenmesini karşı lamak için
harca nmıştı. 1880' 1ere gelind iğinde 630 milyon drahmi tutarına va ran başka borç an­
laşmaları da yapılmış, bunların karşılığı devlet gel i rlerinin üçte birini b u l m uştu. 1893'te,
Yu nan istan'ın dü nya pazarındaki başlıca i h raç kalemi kuşüzü müne olan ta lep azaldığın­
da ü l ke faiz ödemeleri n i ind i rmek zorunda kalmış ve tam anlamıyla iflas etmişti. Tazmi­
nat olarak 4.000.000 Türk lirası ödemesiyle sonuçlanan 1897 Türk-Yunan savaşında
uğradığı yenilgiyle ekonomik durumu daha da kötülemişti. Bu tazminatı ödemek için borç
tutarı artırılmış ve Yu nan istan'ın eski borçları Uluslararası Mali Komisyo n ' u n denetimine
veri l mişti. Bu kurul Ati na'da üslenmiş ve altı 'arabulucu' devletin, lngi ltere, Rusya, Avus­
turya-Macaristan, Almanya, Fransa ve İta lya'nın temsilcilerinden oluşmuştu. Devlet tekel­
lerinden, tütün gü mrü klerinden, da mga vergilerinden ve Pire limanında alınan gü mrük
vergilerinden gelen girdilerin düzenlenmesiyle borçların geri ödenmesi güvence a ltına
alı nacaktı. Daha önce örneği hiç görü lmemiş bu uygulama Yunanistan'ın mali egemenli­
ği ni öneml i ölçüde zedelemişti.
74 • Yunanistan'ın Kısa Tarihi

Resim 19 Nisan 1870'te Boeotia 'nın, Dilessi köyü nde İngiliz aristokratları önce kaçı rıp
son ra öld üren eşkıya çetesinin üyeleri görülmekte. Bu saldırı İ ngi ltere ile ilişkilerde bu·
nalım ya rattı; hükümeti n düşmesine yol açtı ; başkent dolayları da içinde olmak üzere on
dokuzuncu yüzyılda Yunan istan'ın kırsa l kesi mlerinin çoğu nda görülen ka nun ta nı mazl ığı
uluslararası kam uoyunun gündemine getird i . Atina'dan Maraton'a gü nübirlik bir geziye
çıkan İ ngi liz kafile fidye için reh i n alındı fakat paza rlıklar ustalıkla yü rütü lmediğinden,
ayrıca muhalefetteki pol itikacı lar hükü meti devirme umuduyla kralın kabul etmeye ya­
naşmad ığı ancak 1864 anayasasının gereği olan genel af kon usu nu da pazarlık ka psa­
mına sokmaları amacıyla çetenin elebaşları n ı kışkı rttı lar. Çeteciler, hükü met birli kleri nce
pusuya düşürüldüklerinde reh ineleri öld ü rd üler. İngiliz bası n ı başta olmak üzere bütün
dünya Yu nanistan'ı kınadı. Her kesimden bütün Yu nanlar ul usal onuru savu nmak ve suçu
Arnavutlar ile Ulahların üstüne atmak için kol ları sıvadı. Kökleri devri m öncesi dönem lere
dek uzanan on dokuzuncu yüzyıl eşkıyalığı en büyük toplumsal soru ndu. Bağımsızl ık sa­
vaşına askeri açıdan öneml i katkıda bulunmuş düzensiz orduların Kral Otto'nun kurduğu
düzenli orduyu içlerine sindiremedikleri anlaşıl ıyor ve yiti rilen toprakların geri alın ması
amacının bir pa rçası olarak Türk sınırı ötesinde ne zaman bir karışı klık çıkartma gereği
duyu l u rsa, onlardan ya rarlanabilecekleri n i d üşünen politikacı ların kend ilerine gösterd ik­
leri sınırlı hoşgörünün tad ını çıkartıyorlardı. Eşkıyalık yaygındı, iletişim yetersizliği, dağlık
yerleşim ve kaçakların sınır ötesine geçebilme kolaylığı yüzünden sindiril meleri hiç de
.
kolay değildi. üstüne üstl ük pol iti ka cılar eşkıya lığı kendi çıkarları uğruna kullanmaktan
çekin m iyord u . Teselya lı bir meclis üyesinin 1894'te yargı lanması sırasında, mil letveki­
linin kendisi n i n , erkek kardeşleri nin ve Kilise'nin bir eşkıya çetesine ortaklaşa yataklık
ettikleri ortaya çı ktı .
Ulusun İnşası, 'Büyük Ülkü ' ve Ulu.•al Bölünme 1 83 1 - 1 922 • 7 5

düğü 1 878 yazında toplanan Berlin Kongresi 'nde, Yunanistan doğru­


dan temsil edilmedi, fakat Yunan delege kurulunun kendi davasını
dile getirmesine izin verilmişti. Bunun sonucunda Büyük Devletler'in
aldığı karar gereği, Osmanlı İmparatorluğu Epir'in bir bölümü de
dahil olmak üzere verimli Teselya topraklarını Yunanistan'a bıraktı.
Balkan krizinin getirdiği diğer bir sonuç da İngiltere 'nin, 1 878 Kıbrıs
Antlaşması gereğince, çoğunluğunu Yunan nüfusunun oluşturduğu
Kıbrıs adasının yönetimini ele geçirmesi oldu. Ada 1 9 1 4 yılına dek
Osmanlı egemenliğinde kalacaktı. Osmanlı İmparatorluğu dah a son­
ra Birinci Dünya Savaşı'na İttifak Devletleri'nin yanında giri nce ada
İngiltere tarafından ilhak edildi.
Yunanistan sınırlarının ikinci kez genişletilmesi anlamına gelen
Teselya'nın Yunan topraklarına katılması, tıpkı birincisi, yani 1 8 64'te
İon adalarının Osmanlı'dan alınması gibi, yitirilen toprakların tek­
rar kazanılması yolunda harcanan çabalarla değil Büyük Devletler'in
aracılığıyla oldu. Böylece sınırlar Makedonya'ya dayanmıştı . On do­
kuzuncu yüzyılın son yirmi ve yirminci yüzyılın ilk on yılında, Yunan,
Bulgar, Sırp , Arnavut, Türk ve Ulahlardan oluşan son derece karma­
şık nüfus yapısıyla Makedonya her biri Osmanlıların Balkanlar'da
parçalanan topraklarından olabildiğince büyük pay elde etmeye
çalışan Yunanistan, Bulgaristan ve Sırbistan'ın birbirleriyle rekabet
eden milliyetçi akımlarının odak yeri olacaktı . Özellikle Bulgarlar­
la olan çekişme, yapabildikleri yerde böl yönet ilkesini uygulayan
Osmanlılarla olan sürtüşmeden çok daha şiddetliydi. Bulgarların
uluslaşmasına doğru önemli bir evre olan, 1 870 yılında bağımsız bir
Bulgar Kilisesi'nin yaratılması, bölgedeki Kilise hiyerarşisini denetim
altında tutan Yunanların egemenliğini sarstı ve Ekümenik Patriklik
ile Bulgar Eksarhlığı'na bağlı kişiler arasında acı çekişmelere yol açtı .
Başlangıçta bu rekabet din, eğitim ve kültür propagandasıyla ken­
dini gösterdi. Ne var ki, yüzyılın sonlarında bu söz düellosu her iki
hükümetin de maddi ve manevi olarak desteklediği çete toplulukları
arasında silahlı mücadeleye dönüştü.
Makedonya uğruna çekişmenin perde arkasında, 1 89 0 'lı yılların
ortalarında Girit'te bir ayaklanma daha baş gösterdi. Bunu destek­
leyenler Etniki Eteriya, yani Ulusal Dernek'in ateşli yandaşlarıydı.
Ôte yandan başbakan Diliyiannis dışişlerinde saldırgan bir politika
izleme yanlısı görünse de, başlangıçta dikkatliydi; çünkü 1 885'te
Bulgaristan'ın Sırbistan'a saldırısından yararlanmak isteyip Girit'e
bir donanma gönderdiği zaman Büyük Devletler buna Yunanistan'ı
ablukaya alarak karşılık vermişlerdi. Fakat halkın yoğun baskısı kar-
76 • Yunanistan 'ırı Kısa Tarihi

Resim 20 1880'1erin ortalarında Korint ka nalı i nşaatı. 1882 yılında yapımına başlanan
ve 1893"te bitirilen, zama nının en üstün m ü hend isl i k başarısı olan bu ka nal her ne ka­
dar beklenen ekonomik faydayı sağlamakta n uzak kaldıysa da, Atina limanı Pire ile İtal­
ya arası ndaki deniz yolcul uğu süresini ya rı yarıya kısa lttı. Ka nalın ya pımı on dokuzuncu
yüzyı lın son larında başlatılan bir dizi önemli ka m u projelerinden bi riyd i . Bunların çoğu
1882- 1885, 1887-1890 ve 1892-1895 yılları arasında işbaşına gelen yenileşme ya nlısı
başbakan Harilaos Trikupis ile bağlantı lıydı. O, ekonomi k büyüme için temel önkoşu lun
gelişkin ulaşım teşkilatı olduğunun bilincindeydi. 1880'1i yıllarda tekerlekli araçlara uy­
gun yollar üç katına çıka rtıldı. Krallığın çoğu kesi mlerinde karayolu u laşım ı yetersiz kalsa
da, yapılan yen i yollar iç pazarları canlandırdı. ' Eski" Yu nanistan'ı boydan boya ören bu­
gün de varlıklarını sürdüren demiryolu ağları nın çoğu nun temeli yüzyı lın son yirmi yılında
atıldı. Trikupis ilk kez başbakan olduğunda yalnızca Ati na ile Pire"yi birbirine bağlayan
12 kilometrelik bir demiryol u bulun uyord u. 1896 yıl ı nda öldüğü zaman, her ne kadar
1916 yılına dek demiryolu u laşı mı Avrupa 'ya bağlanmadıysa da, büyük kısmı u laşıma ge­
çit vermeyen bölgelerde olmak üzere 1000 kilometreye yakın bir demiryolu döşenmişti.
1880'1erde başlatı lan Teselya 'daki Kopais göl ünün sularının boşaltıl ması projesi binlerce
dönümlük verimli toprağa kavuşulmasını sağladı. Pam u k ve yün fabrikalarının, zeytinyağı
üreti m tesisleri n i n ku rulmasıyla sanayi leşme alanında da ilk adımlar atıldı.
CRusun inşası, 'Büyük Ülkü' ve Ulusal Bôlünme 1 83 1 - 1 922 • 77

şısında 1 897 yılı başlarında askeri birlikleri adaya yolladı. Bunun ar­
kasından genel seferberlik geldi ve Nisan ayında Teselya'da Osmanlı
İmparatorluğu ile korkunç Otuz Gün Savaşı patlak verdi. Hızlı gelen
küçük düşürücü yenilgi, Yunanistan'ın yitirilen topraklan geri alma­
ya yönelik yayılmacı düşleriyle askeri becerileri arasındaki uçurumu
tüm çıplaklığıyla gözler önüne serdi. O günün gözlemcilerinden biri­
nin sözleriyle, Yunanistan Rusların iştahıyla İsviçre'nin kaynaklarını
kullanıyordu.
Bunun arkasından gelen barış anlaşması Yunanistan açısından
özellikle bağlayıcı değildi. Osmanlı egemenliği altında Girit'e özerklik
tanınmış, Kral Yeorgios'un ikinci oğlu Prens Yeorgios yüksek komi­
ser olarak atanmıştı. Yeorgios, Türkiye'nin çıkarları doğnıltusunda
küçük bir sınır düzenlemesine gitmek ve savaş tazminatı ödemek
zorunda bırakıldı. Büyük Devletler'in diretmesiyle kurulan Uluslara­
rası Mali Komisyon ülkenin büyük meblağlara varan dış borçlarının
geri ödenmesini denetleyecekti; çünkü 1 89 3 'te, o zamanki başbakan
Trikupis devletin fiili iflasını ilan etmeye zorlanmıştı . I 890'larda baş
gösteren, özellikle ABD'ye yönelik göç dalgasının altında yatan baş­
lıca neden anavatandaki kötü ekonomik koşullardı. Tahminlere göre
1 890 ve 1 9 1 4 yıllan arasında neredeyse tümü erkek olan ve bütün
nüfusun yaklaşık altıda birini oluşturan 350. 000 Yunan ülkeden göç
etti. Bunların çoğunluğu yurtdışında birkaç yıl çalışıp yeterli para
biriktirdikten sonra anavatana geri dönme düşüncesiyle ayrılmıştı ;
fakat sonunda pek çoğu gittikleri ülkelerde kaldı . Bundan böyle tu­
tumlu, çalışkan ve girişimci göçmenlerin ailelerine gö nde rdikleri pa­
ralar, ödemeler dengesinin kilit öğesini oluşturacaktı .
1 897 yılında gelen ezici yenilgiyle birlikte i ç hesaplaş ma v e ken­
dinden kuşku duyma dönemi başladı ; çünkü savaştan çıkan açık
ders , Büyük Ülkü'nün tek elden gerçekleştirilemeyeceği yönündey­
di. Osmanlı imparatorluğu'nun çöküşüne neden olan güçsüzlük her
ne idiyse, çıkacak herhangi bir silahlı çatışma Yunanistan'ı daha
da kötüye götüreceğe benziyordu. Kimi aydınlar ülkenin gelece ğinin
Osmanlı Türkleriyle bir tür ortak idareden geçtiğini ileri sürüyordu .
Yakındoğu 'daki toplam Yunan sayısının yansından çoğunu oluş­
turan Osmanlı yönetimindeki Yunanların, Osmanlı İmparatorluğu
topraklarında 1 82 1 yılı öncesinde elde etmeyi başardıkları ekonomik
ve belki biraz da siyasi gücün boyutlarına ulaşana dek her türlü ça­
bayı göstermeleri gerektiğinde diretiyorlardı. Aynı yüzyıl içinde ilerki
yıllarda, çoğu krallıktan yönlendirilen yoğun çabalarla yalnızca Ma­
kedonya'daki Yunanlara değil , Anadolu'da çoğu Türkçe konuşan Yu-
78 • Yunanistan 'ın Kısa Tarihi

Resim 21 1878 yı lının Haziran/Temmuz aylarında gerçekleşen Berli n Kongresi'nde Yunan


temsilcileri. Ortada oturan başkan ları Yu nan yayı lmacılığının önde gelen simalarından,
bi rkaç kez başbakanlık yapmış Theodoros Oiliyia nnis, on dokuzuncu yüzyıl sonları n ı n
siyaset dü nyasına da mgası nı vurmuş Hari laos Trikupis ile birlikte görül üyor. Sağ yanın­
daki, Yu nan istan'ın Alma nya elçisi, usta d i plomat Aleksa ndros Rizos-Ra ngavis'tir. İ kisi­
nin arasında d u ran bir başka usta diplomat olan Londra'daki dışişleri uzmanı İoannis
Gennadius'tur. Berl i n Kongresi 187 5'ten son ra Ba lkanlar'ı saran bunalımın bir sonucu
olarak toplanmıştı. Bunun arkasından Rusya ile Türkiye arasında kopan savaşın son u nda
imzalanan 1878 Ayastefa nos Antlaşması, Yunanistan'ın göz koyduğu toprakları da içine
alan Rusya'nın gözetim i nde 'Büyük Bulga rista n' devletinin yaratılmasına yol açtı. Ney­
se ki Yunanistan şanslıyd ı, bu gel işme İ ngi ltere'yi de Avusturya-Macarista n'ı da rahatsız
etti ve Ayastefanos ile ortaya çıkan Bulga ristan ' ı küçültmek için kongre topla ndı. Her ne
kadar Yunanistan devlet d üzeyi nde kongrenin bir üyesi değildiyse de, Yunan temsilcileri­
nin G irit, Teselya ve Epir'in krallığa bağlan ması konusunda görüşlerini bel i rtmelerine izin
veri ldi. Sınırların Yu nanistan yararına yen iden gözden geçiril mesi için Kongre, başında
Yu nan kökenli bir Osma nlının, Aleksandros Ka ratheodoris Paşa'nın bulunduğu Osmanlı
İmpa ratorluğu temsilcilerini çağırdı. Bu doğru ltuda, Teselya ve Epir'in Arta bölgesi 1881
yılında Yunanistan'a bırakıldı. Megali İdea'yla kutsal anlamını bulan yayılmacılık on doku­
zuncu yüzyıl Yunan Krallığı'nın eııemen görüşüydü . Diğer yandan, 1912-13 Balkan savaş­
larına kadar Yu nanistan'ın topraklarını gen işletme umutları, tıpkı 1864'te İon adalarının
ve 1881'de Teselya'nın kendi topraklarına bağlanmasında old uğu gibi kendi çabalarının
ürünü olarak deği l Büyük Oevletler'i n istekleri son ucunda gerçekleşti.
ınusun inşası, 'Büyük Ülkıl' ue lRusal Bölünme 1 83 1 - 1 922 • 79

nan topluluklarına da Helen kimliği aşılanmaya çalışıldı. Öte yandan


bu kültür propagandacılarının çoğu Osmanlılarla yönetimi paylaş­
mak yerine Krallık tarafından er geç özgürleştirileceklerinin düşünü
kurmaktaydı. Böylesi bir karşı çıkış stratejisinin o ana dek başarıya
ulaşmadığı kanıtlandığından , kimileri de Osmanlı lmparatorluğu'na
bundan sonra yapılacak saldırının başlıca önkoşulu olarak Krallığın
kaynaklarının artırılmasından yanaydı.
Trikupis'in ölümünün ve 1 897 yılındaki yenilginin ardından
krallık politikası yine eski tatsız günlerine dönmüştü. Dalaverecilik
ve demagojinin öne çıktığı geleneksel politika bir kez daha düş kırıklı­
ğına gömüldü. Diğer yandan Türklerce küçük düşürücü bir yenilgiye
uğradıktan sonraki on beş yıl içinde Yunanistan, doğu Akdeniz'de
umut verici bir güç olarak görülmedik bir başarıyla yeniden ortaya
çıkacaktı. Yunanistan'ın Büyük Ülkü'yü gerçekleştirme umutlan ve
kendine, görev edindiği Doğuyu uygarlaştırma misyonu artık bir düş
olmaktan çıkacaktı. Yenilginin yarattığı sarsıntıdan sonra kendine
güvenin yeniden oluşması, yirminci yüzyılın ilk yarısının en etkileyici
siyaset adamı olan Elefterios Venizelos'un çabalarıyla gerçekleşecek­
ti. Venizelos ilk siyasal deneyimini bağımsız Girit'te edinmişti. Ancak
bu sefer 1 909'daki Goudi darbesi neticesinde politik sahnenin ön saf­
larında yerini alacaktı .
1 909 yılında askeri cunta tarafından yapılan Goudi darbe­
si bir anlamda Osmanlı'nın kısa ömürlü 1 876 anayasası ve Sultan
Abdülhamid'in, diğer adıyla 'Lanetli Abdülün tahttan indirilınesinin
sonucunda oluşan 1 908 Jön Türk devrimine bir tepki olarak gerçek­
leştirildi. Başlangıçta, Jön Türklerin ister Müslüman olsun, ister Hı­
ristiyan ya da Yahudi herkese eşitlik sözü vermeleri Yunanistan'da da
lmparatorluk'taki kadar coşku yaratmıştı. Ancak güçlü bir Osman­
lı lmparatorluğu'nu Makedonya'dan çıkartmanın zor olacağından
da korkuluyordu, ne de olsa Jön Türk komplolarının kalbi Selanik
Makedonya'nın başlıca şehriydi. Daha ötesi, tıpkı Bulgarların Osman­
lı lmparatorluğu'ndan ayrılıp bağımsızlıklarını ilan etmeleri, Avus­
turyalıların Bosna-Hersek'i kendilerine bağlayıp Jön Türk devrimine
tepki göstermeleri gibi tedirgin Giritliler de tek yanlı olarak Yunan
krallığıyla enosis (birleşme) ilan etmişlerdi.
Yeniden alevlenen Girit sorununa politikacıların gösterdikleri
yanlış tepkinin yanı sıra anavatandaki bozuk ekonomiye bir de, ABD
ile Yunan göçmenlerinin büyük sayılara ulaştığı bir diğer ülke olan
Mısır'daki ekonomik durgunluğun göçmenlerden gelen (artık ekono­
miyi ayakta tutmaya önemli katkısı bulunan) paranın azalmasına yol
80 • Yunanistan 'ın Kısa Tarihi

Resim 22 Bu yüzyı lın başlarında Tü rkiye Avrupasında Osmanlı yönetiminin gücü param­
parça olu nca Yu nanların Makedonya üzerinde ileri sürd ü kleri haklarını silah gücüyle
elde etmeye ça lışan gerillalar, yan i Makedonomakhoi üyeleri n i toplu olarak görü ntüleyen
bir fotoğraf. Kimi Giritl i , kimi o yöre erkeklerinden oluşmuş bu toplul uğu n başı, Yüzbaşı
Vardas'ın komutasında savaşan Yu nan ordusunda görevli Giritl i bir su bay olan Yeorgios
Çontos'tu. Makedonya'nın tü mü ya da bir kısmı uğruna çarpışan diğer Yu nanların baş
düşmanı olan ' m i lletler' Bu lgarlar, Sırplar ve Arnavutlardı. istanbul 'da Rumların dene­
timi ndeki Ekümenik Patri kliğin otoritesi n i kabul edenler ile 1870 yılında Babıa l i ' n i n
önayak olmasıyla kurulan Bulgar Eksarhlığı'nın yetkisinde karar kılmış olanlar arasında
gelişen sert rekabet sonucunda verilen m ücadele, başlangıçta din ve eğitim propagan­
dasıyla yü rütü ldü. Daha sonraları, 1893'te esin kaynağı nı Bulgarlardan alarak kurulan
Makedonya Devri mci Örgütü 'nün (MDÖ) eylemleri Yu nan Ulusal Derneği'ninki lerle (Et­
niki Eteriya) çatıştı ve ra kip çeteler denetim altına almaya uğraştıktan bölgeler uğruna
diğerlerine üstü n gelmeye çalıştı. Aralarında önde gelen Kastorya Piskoposu Yermanos
Karavangelis'in de yer aldığı bazı Ortodoks din adamları, konsolosluk çalışanlarını ve
kılık değiştirmiş subaylarını yollayarak bu savaşı çekip çeviren Atina hükümeti gibi silahlı
m ücadeleyi destekleyip çeşitli yollarla onlara yardım etti. Yu nan çeteleri giderek üstü nlü­
ğü ele geçirip 1912-13 Balkan savaşları döneminde Makedonya'nın büyük böl ü m ü n ü n
Yu nan ordu larınca ü lkeye bağlan masına giden yol u açtı lar.
Ulusun lnşası, 'Büyük Ülkü' ve Ulusal Billünme 1 83 1 - 1 922 • 8 1

açmasının olumsuz etkileri eklenince, geleneksel 'siyaset dünyasına'


yönelik hoşnutsuzluk daha da büyüdü_ Bu, subay ya da astsubay
rahatsız olan tüm ordu mensuplarının Albay Nikolaos Zorbas önder­
liğinde kurulan Askeri Cunta çatısı altında bir araya gelmelerine yol
açtı. Askeri müdahalelerde sıkça görüldüğü üzere tümüyle mesleki
sıkıntılar sonuçta siyasal çıkarlar elde etmeye varacak işbirlikleri do­
ğurdu . Terfilerin durdurulması öfke uyandırmıştı, ama asıl mesele
başkomutanlık görevini yürüten Veliaht Prens Konstantinos 'un silah­
lı güçler içinde kendi adamlarını kayırdığının düşünülmesiydi.
Atina'nın hemen dışında bulunan Goudi garnizonu mensupla­
rının çoğu 27 Ağustos 1 909 günü bir muhtıra yayınlayarak krallık
prenslerinin silahlı güçlerden uzaklaştırılmasını, savaş bakanlıklarıy­
la donanmanın hizmetli subayların denetimine verilmesini talep et­
tiler; muhtırada orduyla donanmayı yeniden yapılandırma programı
da yer alıyordu. Askeri olmayan diğer alanlarda da yenilikler getiril­
mesini istiyorlardı. Cuntanın istekleri Eylül ayı sonlarında Atina'da
düzenlenen büyük bir gösteriyle halkın desteğini aldı_ Başbakan
Dimitrios Ralli s, görevinden ayrıldıktan sonra da Kyriakulis Mavro­
mikhalis, askeri cuntanın sıkı denetimi ve tam bir askeri dikta rej imi
kurma tehditi altında istenen düzenlemeleri uygulamaya soktu . Diğer
yandan cuntanın eski siyaset adamlarına ayıracak pek zamanı yoktu;
onun yerine umudunu , 1 89 2 'de özerkliğini elde ettikten sonra doğum
yeri olan Girit'te siyaset adamı olarak ün yapmış Elefterios Venizelos'a
bağlamıştı. Siyasetteki çarpıcı yeteneğine ek olarak anavatanın 'siya­
set dünyasında' gözden düşmüş herhangi bir çağrışım uyandırmama­
sı cuntanın gözünde eşi bulunmaz bir nimetti. Böylece cunta üyeleri
kıyasıya eleştirdikleri siyasal gruplara izin vermiş görüneceklerdi.
1 864 Anayasası'nı yenileme yetkisine sahip olacak kurulu seç­
mek için Ağustos 1 9 1 0'da seçimler yapıldı. Venizelos aday değildi ,
ama destektiçileri parlamentodaki en büyük partiyi teşkil ediyorlardı_
Aynı yılın Aralık ayında yapılan yeni seçimlerde Venizelos adaylığını
koydu ve başkanlık ettiği Liberal Parti 362 sandalyeden neredeyse
300ünü ele geçirdi. Artık içişlerinde reformu, ekonomik ve siyasal
konularda modernleşmeyi ve Megali İdea 'yı kararlılıkla gerçekleş­
tirebilmek için elinde açık bir yetki vardı. Venizelos ordunun basit
bir kuklası olmadığını göstermek için Veliaht Prens Konstantinos 'un
ordudaki üst düzey görevini kendisine geri verdi ve Goudi ayaklan­
masına engel olmaya çalıştıkları için tutuklanan subayları serbest
bıraktı. 1 9 1 1 yılında anayasal değişiklik getiren elli kadar yasayı yü­
rürlüğe koydu. Engellemeleri azaltmak amacıyla yeterlilik sayısı mec-
82 • Yunanistan'ın Kısa Tarihi

Resim 23 On dokuzuncu yüzyı l son larına doğru, Atina limanı Pire'de bir meyhane. Sağ ya n­
da oturan sert bakışl ı ve pala bıyı klı mangas ya da · maço' bira ku pası nı şerefe ka ldı rıyor.
Solda döner tezgah ı duruyor. Kasaba nın ve ülkenin toplumsal yaşantısı bu gibi yerlerde
oda klanırdı. Oriaia El las kahveha nesinde olduğu gibi (Bkz. Resim 13 altyazısı), burada da
ne çalışanlar ne de müşteriler arasında tek bir kadın bile yok; üstelik gü nümüzde de bu
türden eğlence yerleri ya lnızca erkeklerin hakkı olma özel liğini sürdürmektedi r.

lisin toplam üyelerinin yansını gerektirirken bu oran üçte bire indi­


rildi. Sonradan yapılan toprak reformunun yasal dayanağı, toprak ve
mal varlıklarının ulusal çıkar uğruna kamulaştırılması için çıkartılan
yasalarla sağlandı. Eğitime ilişkin önemli eğitim yasaları çıkartıldı ve
kayırmaları azaltmak amacıyla sivil hizmete atanacaklara genel bir
sınavdan geçirilmeleri koşulu getirildi.
Sosyal reformlar için mütevazı önlemler alınmaya başlandı .
Bunların arasında kadınlar ve çocuklar için asgari ücret, işçi sendi­
kalarının yasallaşması ve yasadışı işveren sendikalarının yasaklan­
ması da vardı. Yavaş yavaş artırılan bir gelir vergisi uygulamasın­
dan uzak durulmuş olması daha önceleri yoksullar üzerine ağır yük
bindiren dolaylı vergilerin kaldırılması yönünde bir eğilim olduğunu
Ulusun inşası, 'Büyük Ülkü ' ve Ulusal Bölünme 1 83 1 - 1 922 • 83

gösteriyordu. Venizelos , iş çevrelerinin çoktan desteğini almıştı, ayn­


ca bu gibi önlemler otuz yıl içinde az çok gelişen sanayi ile yeni yeni
oluşan işçi sınıfının desteğini alarak seçmen tabanını genişletmeye
de yaradı. Ilımlı reformcu politika sayesinde bazı Balkan ülkelerin­
de gelişen güçlü sosyalist ve köylü hareketlerini etkisiz hale getirdi.
Venizelos'un kendini silahlı güçlerin iyileştirilmesine adaması, kara
ve deniz orduları bakanlıklarının sorumluluklarını doğrudan kendi
üstüne alması biçiminde kendini gösterdi. Fransız ordusundan ve
lngiliz donanmasından gelen görevliler silahlı güçlerin eğitilmesine
katkıda bulundular; aynca yıllardır süregelen bütçe açığından sonra
genel bütçe fazlasının elde edilmesi eksiklerin tamamlanması için ge­
reken fonları oluşturdu.

Kesinlikle inanıyorum ( . . . ) yeniden canlanışımız için yurduna bağlı


işçilerimizin sorumluluğu altındaki ulusumuzun maddi ve manevi
değerleri, bugünkü uygarlığın gereklerine yaraşır bir Yunanistan'ı ye­
niden yaratmaya, uygar dünyanın saygısını kazanabilmeye ve uygar
halklar arasında onurlu bir yer edinebilmeye , bir de madden ve ma­
nen güçlenince Doğudaki bütün insanların ilerlemesini ve refahını
güvence altına almak koşuluyla (Yakın) Doğu içinde barışın egemen
olmasına katkıda bulunmaya yeterlidir.
Elefterios Venizelos ( 1 9 1 O)

Çalkantılı yıllardan sonra Venizelos halkın yaşamına canlılık ve iyim­


serlik, yeni bir ulusal birlik anlayışı getirdi. Halkın gözündeki itibarı
Mart 1 9 1 2 'de seçimler yapıldığında destekçileri 1 8 1 sandalyeli mecli­
sin ( 1 9 1 0 parlamentosu kurucu nitelikte olduğundan bunun iki katı
büyüklüğündeydi) 1 46 sandalyesini aldıklarında kendini gösterdi.
Ancak içeride durum iyi giderken, dışarıda savaş tamtamları çalma­
ya başlıyordu. İmparatorlukta Jön Türklerin bütün etnik topluluk­
lara eşitlik tanıyacakları yollu verdikleri sözlerin yerini çok geçme­
den zorla 'Osmanlılaştırma' almıştı . Makedonya'nın yazgısı sorunu
yeniden kanayan bir yaraydı artık; Arnavut ulusal hareketinin orta­
ya çıkışıyla her şey daha da zora girdi. ltalya büyük bir güç olarak
niteliklerini sergilemek amacıyla kendi sömürge imparatorluğunu
kurmak üzere 1 9 1 1 yılında Libya'da Türklere karşı saldırıya geçin­
ce, Balkanlar'daki Slav devletleri Sırbistan, Bulgaristan ve Karadağ,
imparatorluğun içinde bulunduğu sorunlardan kendilerine nasıl çı­
kar sağlayabileceklerini düşünmeye başladı. Venizelos ise Sırpların ,
Bulgarların ve Karadağlıların tersine açmaza girmişti, bunun nedeni
'kurtarılmamış ' Yunanların bir arada yerleşik olmayıp Yakındoğu 'y a
84 • Yunanistan'ın Kısa Tarihi

Resim 24 1886 yılında, yapı mının biti m i nden kısa bir süre sonla Atina Akademisi. Tasa­
rı mını ya pan Dan imarka l ı mimar Theophilos Ha nsen gösterişli neoklasik bir tarz uygu la­
mıştı . Sütunların tepesinde duran Athena ve Apollo'nun dev heykellerini Yeorgios Drosios
yaptı . Akademi, Hansen kardeşlerin mimari tasarımlarını yaptığı birbirine benzer ( 'Tri logi '
diye bili nen) üç ya pıdan biridir; diğer ikisi Christian Hansen'in çal ışması olan ün iversite
( 1839-46) ve yine Theoph ilos'un ya pıtı olan m i l l i kütü phaned i r ( 1885-1901). Bu yapılar
yen i devletin resmi mimarisine egemen olan kü ltürel yapının antik Yu nan'a yöneld iği­
ni vu rgu layan neoklasik an layışın ha ngi boyutlara ulaştığını gözler önüne sermektedir.
4000 kişilik nüfusuyla 1830'1arda ancak bir köy kadar gel işmiş olan Ati na, antik geçmi­
şin ihtişa m ıyla ilişkili ol ması nedeniyle 1834 yılında başkent yapıldı. On dokuzuncu yüzyı­
lın ortalarında nüfusu 30.000'e çıktı; ayrıca kent gösterişli ka mu binala rıyla süslendi. Bu
binalar arasında Hansen kardeşlerin çalışmalarının yanı sıra. Arsakeion Kızlar Okulu 'yla
( 1846-52) daha sonra alışı lmadık neo-Biza nten bir ta rzda yapılan Göz Hastanesi 'ne
( 1852) imzası n ı atan Lysa ndros Kaftancıoğl u ve şimdilerde Bizans Müzesi olarak kul­
lanılan Pla isance Düşesinin 'İlissia' sarayın ı ( 1840-8) ya pan Stamatis Kleanthis gibi Yu­
nan mimarlarının da eserleri bulunmaktaydı. Başkentteki kam u binalarından çoğu (ki
aralarında Zappeion ile 1896 yılı ndaki ilk çağdaş Olimpiyat oyunları için ya pılan Averof
stadyu m u da vardı) sürgünde yaşayan zengin Yunanların bağışlarıyla yapıldı. Akademi bi­
nası, Arnavutluk'un gü neyindeki Moschopolis kasabası ndan gelme Helen leşmiş bir Ulah
olan, tüm mal varlığı n ı Habsburg İmparatorluğu'nda edinmiş ve kendisi de Theophi los
Hansen'ın yaptığı gözlem evi için ( 1843-6) bağışta bulunmuş olan Yeorgios Sinas'ın var­
lıklı oğl u Simon Sinas'ın vasiyetiyle i nşa edildi.
ınusurı lrışası, 'Büyük Ülktl' ue ınusal Bölünme 1 83 1 - 1 922 • 85

Resim 25 Soyl u bir Yu nan tüccar Emanuil Benakis'i n İskenderiye'deki evinde 1887 ya da
1888 yılında yapılan kızının nişan töreni sırasında çekilen bir fotoğraf. Melon şapka l ı Be­
nakis çadırın hemen önü nde du ruyor. Kızı Aleksandra elini, bağdaş kurmuş ortada otu ran
nişanlısı Tom Davies'in omuzuna koym uş. Sol ya nda, yere çömelmiş olan Aleksandra ' n ı n ,
ileride oldukça fazla esere imza ataca k o l a n çocuk öyküleri yazarı Penelope Delta is­
m iyle ta n ınacak kız kardeşi Penelope'dir. M ısır'a giden pek çok Yu nan gibi o da gerçek
bir Venizeıos ya ndaşıyd ı. Fotoğrafta Khoremis ailesi nin üyeleri de görü lmekte. 1863 yı­
l ı nda Amerikan. iç savaşı sırasında Mısır' da toplanan pa muk ürününün bolluğundan ya­
rarla nmak üzere kurulan Khoremis ve Benakis O rta klığı Mısır'daki d iğer Yu nan pa m u k
simsarlarını çoktan geride bırakm ıştı. On dokuzuncu yüzyılda Manchester'da old uğu gibi
Uverpool'da da güçlenip büyüyen bir Yu nan toplul uğu vardı; bunların temsilcisi Davies ve
Benakis Ortaklığı 'ydı. Emanuil Benakis, Harilaos Tri kupis'in ve 1910 yılında yeni kurulan
Ulusal Ekonomi Bakanlığı'nın başına kendisini getiren Elefterios Venizelos'un yen i l eş me
politikalarıyla yakından ilişkiliydi. On dokuzuncu yüzyılda göç oldukça yaygı ndı, b u n u n
yönü (çoğun u Sakız adasından gelme zengin tüccarların oluşturduğu) Ege adaları ndan
Birinci Dü nya Savaşı sıralarında sayıları 100.000'e va ran Yunanların bulunduğu M ısır'a
doğruyd u. Bir za manlar Mısır'ın en büyük yabancı kolonisi olan bu topl u l u k 1952'de
Nasır' ın iktidara gel mesiyle h ızla gücünü yiti rdi. On dokuzuncu yüzyı l sonları ve yirmi nci
yüzyılın başlarında Yakın ve Ortadoğu 'ya , kışkırtıcı Yunan sloganını kullanacak o l u rsak t
kath'imas A natoti' ye ( ' Bizim Doğu ') yayıl m ış çoğu refah içinde yaşayan kalaba l ı k Yu nan
toplulukları bulunuyord u .
86 • Yunanistan 'ın Kısa Tarihi

Resim 26 Yeni Herkü/; Theofilos Hacimihail'in 1910 yı lında Volos yakınındaki Velentza'da
bir fırının d uva rına ya pmış old uğu gezgin herkül Panayis Kutal ia nos' un resmi. 1866-1873
yılları a rasında doğan Theofilos sıvacı ustası olarak yetişmiş, ancak yaşamının büyük bö­
lümünü gezgin ressam olarak önceleri çok kalabalık Yunan nüfusuna sahip İzmir'deki,
sonra otuz yıl kadar da Teselya'da Volos ya kınlarındaki Pilion dağı köylerindeki kahve­
hanelerin, tavernaların, d ü kkanların ve evlerin d uvarlarını süsleyerek geçi rmişti. Bunun
Ulusun inşası, 'Büyük Ülkü ' ve Ulusal Bölün me 1 83 1 - 1 922 • 87

yayılmış olmaları, böylece de Türklerin baskılanna açık olmalarıydı.


Ote yandan, eğer Yunanistan elini kolunu bağlayıp bir köşeye çekilir­
se, Makedonya'daki yağmadan kendine hiç pay alamazdı.
· Çatışan toprak taleplerine rağmen 1 9 1 2 baharında Sırbistan ile
Bulgaristan, Yunanistan ile Bulgaristan arasındaki görüşmeler sonu­
ca bağlanıp Haziran 1 9 1 3'te sonuçlanacak olan Yunanistan-Sırbistan
antlaşması için pazarlıklara girişildi. Tıpkı 1 878'de, 1 885'te ve 1 897'deki
Yunan-Türk savaşları sırasında görülen daha önceki Balkan çalkantı­
larında olduğu gibi, Büyük Devletler kendi çıkarlarını ve genel güçler
dengesini koruma uğruna gelişmelere el koymakta gecikmemişlerdi.
1 9 1 2 yazında var olan sınırların bozulmasını hoş görmeyeceklerini du­
yurdular. Oysa bu kez, Balkan devletleri onlara kulak asmayacaktı,
böylece 18 Ekim 1 9 1 2 tarihinde Yunanistan, Sırbistan ve Bulgaristan
tarafından Osmanlı İmparatorluğu'na karşı savaş ilan edilerek önceden
tasarlanmış Karadağ'ın saldınsı gerçekleştirildi.
Birleşik güçleri Avrupa'daki Osmanlı ordularının sayısını kat kat
aşan Balkan müttefikleri hızlı ve görülmeye değer başarılar elde etti.
Kasım ayı başlarında Yunan orduları Ege'nin kuzeyinde en iyi limana
sahip zengin ticaret kenti Selanik'i, kendileri gibi ona göz koymuş olan
Bulgarlardan hepitopu birkaç saat önce ele geçirdiler. Yunanistan'ın
yeni donatılmış deniz kuvvetleri süreç içinde Sakız, Midilli ve Sisam
adalarını kurtararak Ege'de üstünlük sağladı. Ote yandan , aynı yılın
başlarında Türklerin Libya'dan çekilmeleri için baskı kurma çabasıy­
la Oniki Ada İtalyanlar tarafından 'geçici' kuşatma altına alınmıştı.
Oniki Ada 1 94 7 yılına kadar Yunanistan topraklarına katılmayacaktı .
Şubat 1 9 1 3 'te Yunan birlikleri Epir'in başkenti Yanya'yı ele geçirdi­
ler. Aynı yılın Mayıs ayında imzalanan Londra Antlaşması'yla Türkler,
Balkan müttefiklerin kazanımlarını tanıdı.
Müttefikler Osmanlı İmparatorluğu'na karşı ortak bir düşman­
lık besleseler de Makedonya topraklan üzerinde birbirin e ters düşen

arkasından 1934 yılında öldüğü, memleketi Midilli'ye yerleşti. Kon u l a rı n ı seçerken antik
ta rihten, bağı msızl ık savaşından ve gün l ü k yaşamdan esinlendi. İşleri patlayan top nam­
lularını havaya kaldırmak olan güçlü kuwetli adamlar Yu nanista n'da b u g ü n d e görülebi­
l i r. Yaşamının büyük bölümünde Theofilos'un sanatı takdir görmedi ve yoksu l l u k içinde
yaşadı; fakat ölmeden birkaç yıl önce kendisini Yunanistan'da ve yu rtd ışı nda daha geniş
bir kitleye tanıtmasına yardım eden Paris'te yaşayan sanat eleştirmeni Teriade ( Efstratios
Eleftheriadis) tarafından desteklend i. Teriade, 1960'1arda Midilli'de Theofi los' u n resim­
lerinin sergilendiği bir müze kurdu.
88 • Yunanistan 'ın Kısa Tarihi

Resim 27 'Osmanlı Yu nan burjuvazisi nin temkinli eğlencesi . ' On dokuzuncu yüzyılda
istanbul'un önde gelen iki bankacı ailesi nin çocu kları Eleni Zarifi ile Stefanos Evgenidis'in
1905 yılında Zarifi lerin görkemli malikanesinde ya pılan d üğünlerinden bir fotoğraf. Zarifi/
Evgenidis'in d üğünlerindeki şatafat ile on altı yıl sonra Salt Lake City'de yapılan Mar­
cellas/Mouskondis'in evl ilik töreni ndeki sadel ik arası nda ta m bir çelişki vardır (8kz Re­
sim 35 a ltyazısı). Zafi ropulos ve Zarifi Ba nkası'nın kurucularından olan Eleni Za rifi ' n i n
babası Yeorgios, K ı r ı m savaşı ( 1853·6) sırasında İngiliz donanması v e ordusuna köm ü r
(ve yum u rta) satarak büyük bir kazanç e l d e etm işti . Osma nlı kamu borçlarının yöneti­
m i nde önemli bir görev üstlenmiş ve Sultan Abdülhamid'in ( 1876-1908) ba nkacısı ve
yakın dert ortağı olarak büyük bir servetin ve gücün sa hi biydi. Yaptığı d iğer bağışların
yanı sıra Fi l i be'deki ( bugün Bulgaristan sınırlarındaki Plovd iv) Yu nan oku l u n u n ya pımına
ve istanbul'un Fener bölgesinde boy gösteren Megali tou Genous Skho/i' nin (Büyük Milli
Okul) yeniden ya pımına para yardımında bulundu. Bir başka çok zengin Yu nan bankeri Hı­
ristaki Zografos Efendi, Osmanlı başkenti ndeki en önemli Rum erkek l isesi Zografeion'u
yaptı rd ı. ·on dokuzuncu yüzyı l Yu nan tari h i n i n en çarpıcı yön lerinden biri de, o dönemler­
de ya da 1821 yılındaki bağımsızlı k savaşı n ı n patlak vermesi öncesinde Yu nanların elle­
rinde bulundurd u kları ve Birinci Dü nya Savaşı sonrasında İ m paratorluğun çöküşüyle bir
kez daha ellerinden kaçıracakları iktisadi ve özellikle siyıısi güçleri ni büyük ölçüde tekrar
oluştu rabil meleriydi. Bağımsız Yunanistan'ın ilk Osmanlı elçisi Rum kökenli bir Osmanlı
olan Kostaki Musuros Paşa'ydı. Ya ln ızca Ati na'da deği l, Viyana'da, Turin'de ve 1891'deki
ölümü nden önce neredeyse otuz yıl ( 1851-79) büyükelçilik görevini yü rüttüğü Londra'da
Ulusun İnşası, 'Büyük Ülkü' ve lRusal Bölünme 1 83 1 - 1 922 • 89

istekleri yüzünden, ittifaktan her an bozulabilir türdendi. Haziran


1 9 1 3 'te Bulgaristan'ı dışlayan Yunanistan ile Sırbistan, Makedon­
ya'daki yağmanın bölüşülmesi konusunda aralarında bir antlaşma
yaptılar. Coğrafi açıdan Osmanlı başkentine en yakın konumda olan
Bulgarlar kavgada asıl yükü kendilerinin çektiğini ve kazanımla­
rının kayıplarını karşılamadığı. görüşündeydi. Artık Yunanistan ve
Sırbistan'a sırt çevirmişlerdi. Birinci Balkan Savaşı'ndan uzak kalan
Romanya da Bulgarlara saldırmakla savaşa girmiş oldu. İkinci Bal­
kan Savaşı kısa sürdü ve Bulgarlar çok geçmeden pazarlık masasına
oturmak zorunda bırakıldı. Her ne kadar Ege Denizi'ne kıyısı olan
Dedeağaç (bugün Yunanistan'daki Aleksandrupolis) Bulgar topraklan
içinde kaldıysa da Bükreş Antlaşmasıyla (Ağustos 1 9 1 3) Bulgaristan
kendi çıkarlarına epey ters düşen bir toprak düzenlemesini kabul et­
mek zorunda kaldı. Artık Yunanistan'ın Girit üzerindeki egemenlik
haklan tanınmıştı, ancak önemli sayıda Yunan nüfusu olan kuzey
Epir'i kendi topraklarına bağlama arzusu bölgenin bağımsız Arnavut­
luk topraklarına katılmasıyla engellenmiş oldu.
Bu geri adıma karşın Yunanistan'ın toprak kazanımları gerçek­
ten büyük boyutlardaydı. 'Yeni' Yunanistan'ın topraklan, ülkenin yü­
zölçümünü yüzde 70 oranında genişletti; diğer yandan ülkenin yak­
laşık 2 . 800.000 olan nüfusu 4 . 800.000'e çıktı. Ne var ki yeni katılan
yurttaşların tümünün Yunan olmadığı. kesindi. Örneğin, Selanik'in
en kalabalık topluluğu 1 492 yılında İspanya'dan sürülen Yahudile­
rin torunları olan ve İspanyolca konuşmayı sürdüren Sefardilerdi.
Yunanlara kurtarıcı diye bakmak bir yana, Yahudiler kentteki zen­
gin ticari �ynaklann denetiminde onları kendilerine rakip olarak
görüyorlardı. Yeni ele geçirilen diğer topraklarda bir tür Rumence
konuşan önemli sayıda Slav, Müslüman (çoğu Türktü) ve Ulah yaşı­
yordu. En sorunsuz dönemlerde bile yeni kazanılan bu toprakların
karmaşık etnik nüfusu bir arada tutması sorun yaratırdı; nitekim
durum, Yunanistan açısından Birinci Dünya Savaşı'nın doğurduğu
sonuçlarla daha da çetrefilleşecekti.
1 9 1 3 yazında Yunanistan Akdeniz'de önemli bir güç olarak
kendini gösterdi. O güne dek kaypak bir kavram olan Megali idea,
Venizelos'un etkili önderliği altında romantik milliyetçilerin safsata-

Türk efendilerinin çıkarla rını sonuna kadar savundu. Osmanlı d ışişleri baka n ı olara k h iz­
met veren bir başka Rum kökenli Osmanlı da Aleksa ndros Karatheodoris Paşa 'yd ı.
90 • Yunanistan'ın Kısa Tarihi

.,
... -"' • ..rııi 'V"" ' ·-ı. .
'

\ R U SYA
.... . ... .


Türkiye'den Karadafa
Türkiye'den 5ırl>istan'a
AVUSTURYA -MACARiSTAN \ i
\
Turkiye'den Arnavutluk'a i
·:-:-: Tü rkiye'd en Bulgarlstan'a ,,,, . - · - . ..... . ,,.. .rr·
' C:.· .... · � ·
..L iye den yunanistan a
Tü ...
1

.:r · - . j ROM ANYA


,., ,. ._ _ .,...
i �. ....
·.f·""
',.:;)
. ....
c:·} /'-">
.'. � . _,· .... · - ....... . ,... _ _, . ...... . /
'""=

BULGARİSTAN

1 5 0 t.
>=±=m;=
i l "=="""1 30

Harita 4 Balkan savaşla rının son ucu, 1912-13.

lan olmaktan çıkıp gerçekleşmesi mümkün görülen bir şey haline


geldi. Kral l. Yeorgios Mart 1 9 1 3'te Selanik'e yaptığı bir gezi sırasında
akli dengesi yerinde olmayan birisi tarafından öldürüldü. Yerine ge­
çen Veliaht Prens Konstantinos 'un, son Bizans imparatoru Konstan­
tin Xl . Palaiologos'un doğrudan varisi ve halefi olduğunu göstermede,
l . Konstantinos 'tan çok X I I . Konstantinos'un tarzını benimseyeceği
sanılıyordu . Fakat Birinci Dünya Savaşı döneminde, Megali idea bü­
yük ulu sal yığınları çevresine toplayan tek ideoloji olmaktan çıkıp
ülkeyi rakip ve kimi zamanlarda birbiriyle savaşan iki kampa ayı­
ran Etnikos Dihasmos yani Ulusal Bölünme diye bilinen toplumdaki
kitlesel bölünme sebeplerinden biri oluverdi. Yunanistan, ne ilk ve
Ulusun İnşası, 'Büyük Ülkü ' ve ınusal Bölünme 1 83 1 - 1 922 • 91

kesinlikle ne de son kez yoğun uluslararası tehdit altında bulunduğu


bir dönemde iç çekişmelere gömülecekti.
Venizelos'un 1 9 1 0 ile Balkan savaşları arasındaki dönem boyun­
ca kamuoyunda kurmuş olduğu çarpıcı ve eşi görülmedik düşünce
birliğinin yıkılmasının başlıca nedeni, Venizelos ile Kral Konstanti­
nos arasında Birinci Dünya Savaşı'na katılıp katılmama konusun­
daki temel ayrılıktı, Venizelos 'un, Rusya ile birlikte itilaf güçlerini
oluşturan İngiltere ve Fransa'ya karşı güçlü bir duygusal bağı vardı_
Her ikisinin de başarılı olabileceğini ve ülkenin geri kalan yayılmacı
tutkularının gerçekleştirilmesini destekleyeceklerini düşünüyordu_
Bunun tersine , Konstantinos ise Alman ordusunun onursal Mareşali
ve Alman imparatoru 11. Wilhelm'in kız kardeşiyle evli biri olarak itti­
fak Güçleri'ni oluşturan Almanya ve Avusturya-Macaristan'ın askeri
yeteneklerine daha çok güveniyordu. Ne var ki Yunanistan'ın İngiliz
donanması karşısında pek şansı olmadığını düşünen kral tarafsız­
lıktan yanaydı. Savaşın başından beri Venizelos , Yunan birliklerini
İtilaf Güçleri arasına katmak için sabırsızlanıyordu. İngiliz dışişleri
bakanı Sir Edward Grey ise bu öneriye karşı çıktı , bunun nedeni
hem Osmanlı İmparatorluğu'nu hem de Bulgaristan'ı savaşın dışında
tutmaya kararlı olmasıydı. Her iki ülkenin düşman olarak gördüğü
Yunanistan'ı müttefik diye kabul etmek, onlann İttifak Güçleri'yle
işbirliği. yapmalarına yol açabilirdi.
Nitekim Kasım 1 9 1 4 'te Osmanlı İmparatorluğu (başka gerekçele­
rin yanı sıra, Kıbns'ın İngiltere'ye resmen bağlanmasını söz konusu
ederek) Almanya ve Avusturya-Macaristan'ın yanında savaşa girdi.
Fakat bu yalnızca Bulgaristan'ın stratejik önemini artırmaya yaradı.
Grey bu durum karşısında Ocak 1 9 1 5 'te Kuzey Epir'e ve daha üstü
kapalı da olsa toprakların geri istenmesinde başlıca gerekçenin orada
yaşayan Yunan nüfusun yoğun olduğu, ondan daha cazip 'Anadolu
kıyılarında önemli toprak ayrıcalıklarına' karşılık Yunanistan'ın en
son ele geçirdiği. Kavala, Drama ve Serez bölgelerini Bulgaristan'a bı­
rakmasını önerdi. Grey daha açık konuşmaktan kaçınıyordu; çünkü
hedefi İngiltere gibi Anadolu'nun bazı bölümlerine göz dikmiş olan
İtalya 'yı da kendi yanına çekmekti. Venizelos yine de Grey'in önerisine
uymaya istekliydi. Kral ve askeri danışmanlarıysa çok yakın bir geç­
mişte kazanılan toprak parçasından caymaya yanaşmadan önce daha
sağlam güvenceler arıyorlardı. Şubat 1 9 1 S'te İtilaf Güçleri bahtı kara
Çanakkale seferini başlattıklarında olaylar daha da çetrefilli bir hale
girecekti. Başarılı olunması durumunda çıkarmanın gerçek hedefi
olan İstanbul, çoktan Rusya'ya söz verilmişse de Venizelos bu savaşa
92 • Yunanistan 'ın Kısa Tarihi

Resim 28 Birinci Balkan Savaşı sırası nda 24 Kası m 1912 tarihinde Sakız (Khios) adası nın
ele geçi rilişini gösteren, kahvehanelerin ve yu rtseverlerin evlerinin duvarlarını süsleyen
gözde bir gravür, lail<i gravura. Ka radağ, Sırbista n . Bulgaristan ve Yu nan istan birbirle­
riyle olan çekişmeleri ni geçici olarak bir yana bırakıp Büyük Devletler'i n barışı koruma
girişimlerine karşı koyarak Osmanlı İ m pa ratorluğu ' n u Avrupa'dan kovmak üzere Ekim
ayında bir araya geli nce savaşı n boyutları daha da büyüd ü. Sayısal ba kımdan büyük bir
üstü nl üğü olan Balkan müttefikleri h ızla ilerleme kaydettiler. 18 Ekim'de düşmanlıklar
doruğuna ulaştı ve birkaç gün içinde Elasson (23 Ekim) ve Kozan (25 Ekim) ele geçirildi.
8 Kasım 'da kenti n kurtarıcısı Aya Dimitrios bayramında Yunan birlikleri kalabalık Bulga r
askeri birliklerinden yalnızca birkaç saat önce Makedonya'nın en değerli bölgesi Sela nik
limanına girdiler. Girit, resmen krallık topraklarına bağlanırken Yunanistan'ın den izde üs­
tünlüğü ele geçi rmesi doğu Ege'deki adaları n ı da denetim a l masına yol açtı.

katılmaya can atıyordu. Başlangıçta Yunanistan'ın savaşa katılması­


nı uygun gören kral , kurmay subayların başındaki geleceğin askeri
diktatörü Albay loarınis Metaksas'ın, Yunanistan savaşa bulaşırsa,
Bulgaristan'ın bundan faydalanmaya çalışacağı gerekçesiyle görevin­
den ayrılacağı düşüncesiyle fikrini değiştirdi.
Dış politikanın yürütülmesinde önemli ancak sınırları tam belli
Ulusun inşası, 'Büyük Ülkü' ve Ulusal B6lünme 1 83 1 - 1 922 • 93

olmayan anayasal yetkiler taşıyan Kralın fikir değiştirmesiyle Veni­


zelos 6 Mart 1 9 1 5'te görevinden ayrıldı. Böylece iki rakip hükümetin
varlığında on sekiz ay sonra çözüme varacak bir süreç başlayacak­
tı. Venizelos Haziran ayında yapılan yeni seçimlerde elde ettiği farklı
üstünlüğü, İtilaf Güçleri'nden yana izlediği politikaya destek olarak
değerlendirdi. Ne var ki yeniden iş başına geldiğinde, bir kez daha
Kralla sürtüşmeye girdi; çünkü artık İttifak Güçleri'ne katılmış olan
Bulgaristan Eylül 1 9 1 5'te Sırbistan'a saldırmıştı. Bu gelişme Haziran
1 9 1 3 Antlaşması koşulları gereğince, Venizelos ve yandaşlarınca sa­
vunulduğu üzere Yunanistan'ın Sırbistan'a arka çıkması gerekip ge­
rekmediği tartışmalarını başlattı. Venizelos, Sırplara destek vermeleri
için İngiltere ve Fransa'yı Selanik'e bir askeri güç göndermeye çağırdı.
Kral bu girişimi de önce onaylamış, sonra yine caymıştı. Bunun sonu­
cunda Konstantinos altı ay içinde ikinci kez Venizelos'tan başbakan­
lığı bırakmasını istedi.
Kral ve onun eski karizmatik başbakanı arasındaki uçurum artık
epey derindi. Venizelos ile yandaşları kralın anayasal yetkilerini faz­
lasıyla aştığını ileri sürüyorlardı. Buna dayanarak Aralık 1 9 1 5 'te ya­
pılan, katılım oranı Haziran ayındaki seçimlerin dörtte birini bile zor
bulan yeni seçimleri boykot ettiler. Ote yandan Ulusal Bölünme'nin
başka boyutları da vardı. Artık Venizelos bütünüyle Megali İdea'nın
gerçekleştirilmesinde izlediği saldırgan politikasıyla özdeşleştirilirken,
kral ve destekleyicilerinin tehlikeli yayılmacı serüvenlere atılmadan
önce yeni topraklar üzerindeki egemenliklerini pekiştirmesi gereken
'küçük fakat saygın ' bir Yunanistan'dan yanaydılar. Bağımsız kral­
lığın gerçel,c anavatanı 'Eski' Yunanistan düşüncesine iyice sarılmış
olan krallık yanlıları da, Venizelos'un kapitalist modernleşme ve sos­
yal reformlarla bir tutulmasından korkuyorlardı . Geriye bakıldığın­
da onlar değişim projeleri ve atılımlarından korkan büyük bir grubu
temsil etmekteydiler.

Venizelos yanlısı milliyetçiler ile Venizelos'a karşı milliyetçiler, Veni­


zelos yanlısı Marksistler ile Venizelos karşıtı Marksistler vardı. Ayn­
ca; Venizelos yanlısı bir milliyetçinin Venizelos yanlısı bir Marksistle
uzlaşmaya varması, Venizelos karşıtı bir milliyetçiyle anlaşmasından
bin kat daha kolaydı .
Yorgos Theotokas, Argo ( 1 936)

Konstantinos ile Venizelos arasındaki ilişkilerde ayrılık olması İtilaf


Güçleriyle kraliyet yanlısı hükümet arasında tırmanan uyuşmazlıkla
birlikte gelişiyordu. Sırbistan ordusunun Arnavutluk üzerinden geri
94 • Yunanistan 'ın Kısa Tarihi

Resim 29 1915'te ya pılan iki seçimden biri n i görü ntüleyen bir fotoğraf. Kentin büyük Ya­
hudi cemaatinin bir üyesi Sela nik'teki Aya Sofya kil isesinde kurulan bir merkezde oyun u
kullanırken görü lüyor. Oradaki izleyicilerden bazı larının fes giymelerinin nedeni, kentin
hepi topu üç yı l önce, biri nci Ba lkan Sovoşı sırası nda Yu nan devleti sınırlarına katılmış
olmasıdır. Görü n ü rde hiçbir kad ın yok; kadınlar oy ku llanma hakları n ı 1952 yılında elde
ettiler. Uygu lanan oylama yöntemi 1864-1920 yılları arasında yürürlükteydi . Oy kullanan
kişi elini borudan içeri soku p oy pusulası nı sandığın ya evet (beyaz) ya da hayır (siyah)
!Rusun 111!$ası, 'Büyük Ülkü' ve !Rusal Bölünme 1 83 1 - 1 922 • 95

çekilmesine güvenli bir yol hazırlamak amacıyla, İtilaf Devletleri Ocak


1 9 1 6'da Korfu adasını kuşattıklarında da tarafsızlık tutumunu değiş­
tirmeyen bir ülkede, Ekim 1 9 1 5'te Selanik cephesini kuran İngiliz ve
Fransız ordulanydı. Atina hükümeti Sırpların cephelerini değiştirmek
için Korfu'dan geçip Selanik'e gitmelerine izin vermeyince ve Yuna­
nistan stratejik açıdan önem taşıyan Makedonya'daki Fort Rupel'i hiç
direnmeden Bulgarlara bırakınca, sürtüşmenin boyutları arttı.
Ağustos ayında İtilaf Güçleri yanlısı Etniki Amina, yani Ulusal
Savunma örgütünü arkasına alan Venizelos yandaşı ordu, krallık
yanlısı hükümete karşı darbe girişimini başlattı . Birkaç hafta geçince
Venizelos doğum yeri olan Girit'e gitti ve arkasından, yeni bağımsızlı­
ğa kavuşmuş adalarda attığı zafer turundan sonra Selanik'in yolunu
tutu . 'Yeni' Yunanistan'ın başlıca kenti olan Selanik de tıpkı Türkler­
den yeni kurtarılmış diğer bölgelerde olduğu gibi, Venizelos'un dava­
sına yürekten bağlıydı. Bu aşamada Venizelos ordusuyla beraber, bir
de yerel hükümetini kurarak ilişkilerdeki ayrılığı dönüşü olmayan bir
yola soktu. İtilaf Güçleri bu atılımı destekledilerse de , iç savaşı kışkır­
tır korkusuyla Selanik hükümetini başlangıçta resmen tanımadılar.
Bu arada, Atina'daki krallık hükümetine yöneltilen baskılar artıyor­
du. İngiliz ve Fransız orduları krallık hükümetinin denetimindeki
bölgeleri tarafsız kalmaya zorlamak, savaş için gerekli araç gereçleri
sağlamak ve kuzeye giden demiryolunun kontrolünü güvence altına
almak amacıyla 1 9 1 6 aralık ayında Pire ve Atina'ya çıkarma yaptılar.
Silahlar patladı ve müttefikler utanç içinde geri çekilmek zorunda
kaldı . Bunun arkasından, 'Eski' Yunanistan'da, güney Rumeli'de ve
Mora yarımadasında krala bağlılıklarını sürdüren Venizelos yanlıları
oldukları bilinen kişilerin kapsamlı tasfiyesi geldi.

böl ümüne atardı. Venizelos'un kimi taşkın yandaşları bağlılıklarını oy sa ndıklarına a ltın
pusulalarla gelerek gösteriyordu (bu pusulaları kullanıp kullanmadıkları ta rtışılır). Seç­
men oyu nu her birinin ayrı bir sandığı bulunan bütün adaylardan ya na ya da onlara ka rşı
ku llanabiliyord u. Her seçim bölgesine ta nınan sandalye sayısına göre başarılı adaylar
en çok 'evet' oyu nu alanlar ol uyordu . Adayların temsilcileri sandık dizileri n i n a rkasında
duru rlardı. Görevleri seçmeni kendi adaylarını desteklemeye çağırmak ve oy pusulasının
ha ngi böl üme atı ldığını kestirmeye ça lışmaktı. Bu çok da zor bir iş değildi, öyle ki oy
pusulası nın gizl iliği bir bakıma sözde kalıyordu; özellikle de tüm seçmenlerin seçim tem­
silcilerince tanındığı kırsal bölgelerde durum böyleydi. 1922 yılından sonra önde gelen
oy toplam ı uygulaması bırakılıp hangi siyasi teşkilattan gel irse gelsi n, h ü k ü m etler kendi
çıkarlarını gözetmeye çalışırken seçim sistemi de şaşırtıcı bir hızla değişti ril d i .
96 • Yunanistan'ın Kısa Tarihi

51R615TAN
1

·u.
ARNAVUTLUK P-·-·..._ .

1 00 t.

so 1 0 0 •il
Yunan Krallı4ı haki miyetindeki topraklar "
lBJ Haılran 1 9 1 7
- Vonizelos'a �ajlı topra k l a r, Eylü l 1 9 1 6
Ven lzelosçular veya itilaf
c::J devletlerin d e n alınan topra k l a r
Eyl D I 1 9 1 6·Hızlm 1 9 1 ?
- 6ulgarlar v e A l m a n l a r tarafı ndan
ltgal edilen to raklar

Harita 5 Ul usal Bölünme: 1916/ 17 'de "Eski' ve 'Yeni' Yunan istan.

Krallık yanlılarını küçük düşürme uğruna aşırıya giden mütte­


fikler, Venizelos'un yerel hükümetini tanımakla, krallık hükümetin­
den tazminat talebinde bulunmakla ve kralcıların kontrolündeki böl­
gelerde uyguladıkları ve büyük sıkıntılara yol açan ablukayla öçlerini
acımasız bir biçimde almış oldular. Yunanistan'ın egemenlik hakla-
Ulusun inşası, 'Büyük Olkıl' ve Ulusal Bölünme 1 83 1 - 1 922 • 97

nna yapılan saldırılardaki gözle görülür artış, anayasaya dayanarak


göreve gelen Kral Konstantinos'un ettiği yemine uymadığı gerekçe
gösterilerek ülkeyi terk etmesi talebiyle Haziran l 9 l 7 'de doruğuna
çıktı. Konstantinos , bu isteğe uydu ve resmen tahtı bıraktığını açık­
lamaksızın ülkeden ayrıldı; yerine büyük oğlu Yeorgios değil de ikinci
oğlu Aleksandros geçti. Venizelos artık kuramsal açıdan birleşmiş
ancak gerçekte henüz bütünlüğünü sağlayamamış Yunanistan'ın
başbakanıydı. İlk yaptığı işlerden biri ezici çoğunluğun desteğini aldı­
ğı Haziran 1 9 1 5 parlamentosunu toplayarak aynı yılın Aralık ayında
seçilen meclisin hileli olduğunu açıklamaktı. Olü bir meclisin üstüne
doğmasından ötürü 'Ôlü Ruhlar', yani 'Lazarus Meclisi' adı verilen
meclis üyeleri beklendiği üzere Venizelos 'u tam bir güven oyuyla
ödüllendirdiler.
Tahttan indirilen kralın önde gelen yandaşları 'Germanofil' [Al­
manperver] oldukları suçlamasıyla sürgüne gönderildiler. Yargıçlar,
memurlar ve öğretmenler toptan görevden alındı. En çok göze çarpan
tasfiye, ordu içinde gerçekleşti; emsal olması açısından iktidar uğ­
runa birbirleriyle savaşan rakip gruplara uygulanan iki yanlı tasfiye
cezası duruma göre, ya Venizelos ya da kral yanlılarının ordudan atıl­
masıyla sonuçlandı. İtilaf Güçleri'nin davasına bağlılığının bir belir­
tisi olarak Venizelos tarafından Makedonya cephesine dokuz tümen
gönderilmişti; bu askerler Eylül 1 9 1 8 'de başlatılan başarılı saldırıya
katıldılar. Böylece batı cephesinde 1 1 Kasım'da ateşkesle sonuçla­
nacak olan zaferin önü açıldı . Venizelos aynı zamanda 1 9 1 7 yılın­
da Rusya'yı savaş dışı bırakarak Doğu Hıristiyan dünyası üzerinde
hegemonya kurmada Yunanistan'ın tek rakibini kendiliğinden saf­
dışı bırakan Bolşevik devrimini ezmek için yapılan başarısız girişime
katkıda bulunmak için oraya da iki tümen gönderdi. Bu birliklerin
gönderilmelerinin diğer bir nedeni de güney Rusya'da ve Pontus böl­
gesinde 600 .000 dolaylarında Yunanın bulunmasıydı.
1 9 1 9 Paris Barış Konferansı'nda ülkesini temsil eden delege ku­
rulunun başında olan Venizelos, İtilaf Güçleri'nin davasına gösterdiği
sıkı bağlılığın karşılığını almaya çalışıyordu. Öncelikli amacı Atina'dan
daha kalabalık Yunan nüfusa sahip İzmir ve onun iç kesimlerini ele
geçirmekti. Buralar aşağı yukarı Osmarılı vilayeti Aydın 'ı içine alan ve
istatistikler çoğunluğun Rumlarda mı yoksa Türklerde mi olduğuna
karar veremiyorsa da, uzun zamandır Yunan milliyetçilerinin hedefi
durumuna gelmiş bölgelerdi. Yunanistan, aynca Osmanlı başkenti
İstanbul dolaylarına kadar uzanan batı ve doğu Trakya'nın tümünün
uluslararası denetiminin (Milletler Cemiyeti ya da Amerikan mandası
98 • Yunanistan'ın Kısa Tarihi

Resim 30 1921 yılında bölgedeki Yu nan va rlığı tüm üyle sona ermeden kısa bir süre önce
Anadol u'nun iç kısı mlarında yer alan Uşa k'ta Rum Kız Oku l u , Partenagogeion. Oku l u n
amacı Anadolu'nun 'kurtarı lmamış' Yu nanlarını özgü r h a l e getirmekti; ancak Yu nanistan
1919-1922 arasında sonu kötü bitecek Anadolu engeline ta kıldı. Osmanlı başkenti nin
dışında başlıca üç Yu nan yerleşimi vardı: Marmara ve Ege'nin kıyı bölgeleri; bazı kesim le­
rinde Yuna nca kon uşulmakla birlikte çoğunl uğun Türkçe konuştuğu Kapadokya ; üçüncü
olarak da 1922'ye gel i ndiğinde halkının konuştuğu Yu na nca nın anadi lden kopma yo­
lunda old uğu Karadeniz' i n güneydoğu kıyılarındaki Pontus. 1915'in ilk ayla rında İti laf
Güçleri. Makedonya'daki topra kları Butgaristan·a bırakması karşı l ığında Yunanistan·a
Anadotu'da önem li, fakat tam adını koymadıkları topra k ayrıcalıkları önerdiler. Dönemin
başba kan ı Venizetos, Balkan savaşları sırasında yaklaşık iki kat büyüyen Yu nanista n
topraklarını yeniden iki katına çıka rtma düşüncesiyle sevinçten çılgına dönm üştü . Kral
Konsta ntinos ve danışmanları, aşıl ması güç coğrafi ve askeri engeller konusunda daha
kötümserdiler. Venizetos 1917 'de bir kez daha başbakan olunca Yunanistan\ iktidara
gelmesini sağlayan İngiliz ve Fransızlarla işbirl iği yapmakta gecikmedi. 1919 yı lında sava­
şın galip tarafı otan müttefikler, İtalyanların bölgeye yönel ik planlarından korkarak Yunan­
ların İzmir ve dolaylarını işgal etmelerine göz yu mdu. Ağustos 1920'de imzalanan Sevres
Antlaşması bu kuşatmaya resmiyet kazandırd ı ve Ven izetos yandaşları başları dik olara k
iki kıta v e beş denize yayı lan Yu nanistan'ın doğd uğu ndan söz eder oldular. Ne va r ki
Anadolu serüven ini eleştirenler haklı çıkacak ve bu kampanyanın sonu korkunç olacaktı.
Ulusun inı;ası, 'Büyük Ülkü' ve Ulusal Bôlünme 1 83 1 - 1 922 • 99

altında) kendisine verilmesinden yanaydı. Eğer bu isteklere ulaşı­


labilseydi, Venizelos 1 9 1 5 Londra Antlaşması'yla İtalyan egemenliği
altına geçişi tanınan Oniki Ada ve 1 9 1 3 'te Arnavutluk topraklarına
bağlanan Kuzey Epir üzerinde ileri sürdüğü haklarda esnek davran­
maya hazırdı.
Ne var ki , herhangi bir anlaşmaya varılmadan önce İtalyan as­
kerleri Anadolu'nun güneybatısındaki Antalya'ya çıkarma yaparak İz­
mir dolaylarına doğru ilerlemeye başladı. Bu yalnızca Yunanistan'da
değil, İngiltere, Fransa ve ABD'deki hükümetleri de ayağa kaldırdı.
Müttefikler aralarında genel olarak Osmanlı İmparatorluğu'nun nasıl
tasfiye edileceği ya da özellikle Anadolu'nun geleceği konularında açık
bir anlaşmaya varmadan önce, İngiltere, Fransa ve Amerika, Yunan
ordularının lzmir'e çıkmasına karar verdi. 1 5 Mayıs 1 9 1 5 'te kalabalık
bir Yunan ordusu, müttefiklerin savaş gemilerinin korumasında kenti
kuşattı. Görünürdeki amaç, yerel Yunan halkının Türklerin misille­
melerinden korunmasıydı. Olacaklar önceden sezilmiş gibiydi; Yunan
mezalimi bu çıkarmaya damgasını vurdu, 350 Türk, Yunan askerleri­
ne karşı savaşırken öldürüldü ya da yaralandı. Yunan suçlular acıma­
sızca cezalandırılmış ve birkaç gün içinde Yunanlar ile Türklere eşit
davranılması gerektiğine içtenlikle inanan, katı bir disiplin yanlısı üst
düzey Yunan yetkilisi Aristeides Stergiadis kente gelmişse de, olanlar
olmuştu . İzmir çıkarması İstanbul'daki Türk hükümetinin otoritesini
hiçe sayan Mustafa Kemal'in önderliğinde yeniden toparlanan Türk
milliyetçiliğinin itici gücü olma işlevini gördü. Çok geçmeden düşman
Yunan ve Türk orduları arasında düzensiz bir savaş patlak verdi.
Ağustos 1 920'de İzmir'e yapılan çıkarmadan yaklaşık bir yıl geç­
tikten sonra Osmanlı İmparatorluğu'yla barış anlaşması koşullarını
içeren Sevres Antlaşması imzalandı. Yunanlar açısından antlaşma­
nın en önemli maddesi İzmir bölgesinin beş yıl daha kendi yönetim­
leri altında kalacağıydı. Türklerin egemenlik haklan saklı kalacak,
ancak beş yıl geçtikten sonra eğer kurulacak olan yerel meclis uy­
gun görürse bölge resmen Yunanistan topraklarına katılacaktı; her
ne olursa olsun Milletler Cemiyeti halk oylamasının yapılmasına
gerek duyabilirdi. Venizelos, gerekli çoğunluğun Anadolu'nun diğer
bölgelerinden yapılacak iç göçler yardımıyla, aynca Anadolu Rum­
larının Türk komşularına kıyasla daha çok çoğalmaya özendirilmesi
sayesinde elde edilebileceğinden kuşku duymuyordu. Bu antlaşma
Yunanistan'da büyük bir coşkuyla karşılanmıştı. Venizelos yandaş­
ları onun 'iki kıtaya ve beş denize' yayılan bir Yunanistan yarattı­
ğını heyecanla anlatıyorlardı. İki kıta Avrupa ve Asya, beş deniz de
l 00 • Yunanistan'ın Kısa Tarihi

Resim 31 Türklerin 'Gavur İzmir' adını verdikleri kentin Yu nan, Ermeni ve Frenk (Avrupalı)
semtlerinin büyük kısm ını yerle bir eden ya ngı ndan son ra 3 Eyl ül 1922 ta rihinde kıyıya
doluşan sığın macılar görül üyor. Ya ngı nda yalnızca Türk ve Ya hudi semtleri ayakta kaldı.
Yangı n , Anado.lu 'yu kuşatan Yu nan ordularının korkunç bir biçimde yenilgiye uğratı lması­
nın ard ı ndan kenti yeniden ellerine geçiren Türkler tarafı ndan başlatılmıştı. Yu nan asker­
leri nin çeki lmesinin ertesinde kentin Türklerce kuşatı lması önceleri göreli düzen içinde
yü rütü ldü. Ancak Türk askerleri önce Ermenilere karşı olmak üzere öç alma çabalarına
girişince dirlik ve d üzen bozuldu. Bundan sonra ortaya çıkan 30.000 kadar H ı ristiya n ı n
yok edildiği k a n gölünde, Ekümenik Patrik V . G rigorios'un öldürül mesinden tam bir yüzyı l
sonra, Smyrna Başpiskoposu H ı risostomos, bir şehidin ölümü için toplanan Türk ayak­
takımının ellerine verildikten sonra kazığa çakıldı. Yu karıdaki fotoğraf çekildikten bi rkaç
dakika son ra solda görünen aşırı yüklü tekne alabora oldu. Fotoğrafın en a ltında, önde
Amerikan bayrağını dalgalandıra n fil i ka büyük bir olasılıkla USS Simpson savaş gemi­
sinden indirilm iştir. Olaya tanık olan kimseler, paniğe kapılmış sığın macıların alevlerden
kaçmak için suya atladıklarını ve korkunç çığlıklarının kilometrelerce öteden duyu labil­
diğini anlatmışlardır. Anadolu'daki 2500 yıllık Yunan varl ığı böylesine tüyler ürpertici bir
biçimde birdenbire son buldu; Mega l i İdea ya da Büyük Ülkü denilen bel i rsiz görüş de
İzmir'in küllerinde yok olup gitti.
Ulusun İnşası, 'Büyük Ülkü' ve lRusal Bı'Jlrinme 1 83 1 - 1 922 • 1 O 1

Akdeniz, Ege, ton, Marmara denizleri ve Karadeniz'di. Fakat Türkler


Sevres Antlaşması'nı hiçbir zaman uygulamayacak ve Anadolu üze­
rine kurulan bütün büyük yayılmacı oyunlar Yunanistan'ın zararına
pek yakında yok olup gidecekti.
Antlaşmanın imzalanmasından iki ay sonra Kral Aleksandros
evcil bir maymunun kendisini ısırması sonucunda kan zehirlenme­
sinden öldü . Onun ölümü anayasal tartışmayı ve onunla birlikte
Ulusal Bölünme tutkularını yeniden körükleyerek ertesi ay yapılacak
seçimleri Venizelos ve Aleksandros'un babası, sürgündeki Kral Kons­
tantinos arasında bir çekişmeye dönüştürdü. Bu seçimlerde, 'Büyük
Yunanistan'ın başarılı mimarı olan ya da öyle görülen Venizelos açık
bir farkla yenildi; öyle ki süreç içinde kendi sandalyesinden bile oldu.
Çoğu Kral Konstantinos'u destekleyen Venizelos karşıtları 370 san­
dalyenin 246'sını ele geçirdi. Yenilgi bütün gözlemcilerde şaşkınlık
uyandırmıştı; fakat bu sonuç ülkedeki savaş bıkkınlığının (ne de olsa
sekiz yıldır savaş hali yaşanıyordu) yanı sıra İngiltere ile Fransa'nın
içişlerine burunlarını fazla sokmalarına; aynca Venizelos'un 1 9 1 7 ve
ı 920 arasındaki ikinci iktidarı sırasında bazı yandaşlarının hınçla
dolu, başına buyruk tutumlarına duyulan öfke ve aşağılanmışlık
duygularının yansımasıydı. Seçim kampanyası sırasında krallık yan­
lıları 'küçük fakat saygın bir Yunanistan'ın öncüleri olarak savaşın
uzamasını kınamışlardı. Ne var ki iktidara geldikten sonra Anado­
lu'daki savaş kampanyasını sürdürmeyi tasarladıkları ortaya çıktı .
İngiltere, Fransa ve İtalya, kralın geri dönmesine tepki gösterdi;
fakat hileli olduğu herkesçe bilinen bir halk oylamasında monarşi­
nin sürmesinden yana çıkan oyların sayısı 999 .960 iken karşıt oylar
yalnızca 1 0 .383'tü . Krallık yanlıları iktidara döner dönmez Venizelos
yandaşlarından öçlerini aldılar; böylece karşıt görüşlüleri kurban
eden kısır döngü bir kez daha hortladı. Siyasetçilerce Anadolu 'daki
orduların temel yapısında yapılması düşünülen değişikliklerin hiçbi­
ri onların savaş yeteneklerini geliştirmedi. İtalya ve Fransa krallığın
yeniden kurulmasını, Mustafa Kemal ile barış yapıp Anadolu'nun
bazı kısımlarında ileri sürdükleri haklardan vazgeçmek için gerekçe
gösterdiler. Nisan 1 92 1 'de bütün müttefikler kesinkes tarafsız olduk­
larını duyursalar da Türk milliyetçilerine silah satmaktan ne İtalyan­
lar ne de Fransızlar rahatsızdı. İngiltere başbakanı Lloyd George'un
Helen yanlısı sözleri her ne kadar Yunanları boş yere yüreklendirse
de Yunanlar ondan ne silah ne de borç para alabildiler.
Mart 1 92 1 'de başlatılan büyük saldın Sakarya ırmağında dur­
mak zorunda kalmış, Mustafa Kemal'le bağlı güçlerin kalesi olan
1 02 • Yunanistan 'ın Kısa Tarihi

Ka ra d e n i z

:===1=qo===;�z9o kn
100 mll

- - - Yunan Sınırı
Ai!ustos 1 920-Haılran 1 921
A k d e n i z - • - Yunanların ele geçirdikleri hat
Eylil 1 921·A/justo5 1 922
- Yunanların ulaşablldilderl en uç sınır
Aljustos-Eylil 1 921

Harita 6 Anadolu'daki Yu nan istan, 1919-22. Kaynak: M ichael Llewel lyn Smith, lonian vi­
sion ( 1973).

Ankara'ya yakın ulaşım yolları tehdit altında bırakılmıştı. Bu aşa­


madan itibaren Yunanların askeri ve siyasi durumları giderek kö­
tüleşecekti. Mart ı 922'de Yunanlar, ordularının geri çekilmesine ve
Anadolu 'da yaşayan Yunan topluluklarının Milletler Cerniyeti'ne bağ­
lı koruyucu bir örgütün denetim ve yönetimine bırakılmasına dayalı
İngilizlerin önerisini kabul etmeye istekli olduklarını açıkladılar. An­
cak askeri durumun kendilerinden yana döndüğünün büsbütün far­
kında olan Türkler askeri bir hesaplaşma istiyorlardı. Savaşın sonu
hızlı ve tüyler ürpertici oldu. Mustafa Kemal 26 Ağustos'ta hızla bir
bozguna dönüşecek yoğun bir saldırıya geçti. Yunan orduları darına-
ınusun İnşası, 'Büyük Ülkü' ve ınusal Bölünme 1 83 1 - 1 922 • 1 03

dağınık bir halde kıyıya çekilerek 8 Eylül'de İzmir'i boşalttı . Kentin


Türklerin eline geçmesinin ardından 30.000 kadar Yunan ve Ermeni
kökenli Hıristiyan katledildi. Çıkan büyük yangında yalnızca Türk ve
Yahudilerin yaşadıklan semtler ayakta kaldı. Paniğe kapılan sığın­
macılar komşu Yunan adalarına kaçmaya çalışırlarken meydana ge­
len felakette kentin Müslüman olmayan kalabalık nüfusu yüzünden
Türklerin 'Gavur İzmir' adını verdikleri Smyrna yerle bir edildi.
FELAKET, İŞGAL VE SONUÇLARI
4 1923-1949

Anadolu'daki Yunan ordularının Mustafa Kemal önderliğindeki Türk


milliyetçilerince ağır bir bozguna uğratılması Megali ldea'nın çöküşü­
nü ve Yunanistan'ın Yakındoğu'da 'uygarlığı. yayma' düşünün sona
erdiğini simgelemekteydi. Aralarında paniğe kapılmış ve umudunu
yitirmiş on binlerce sığınmacının da bulunduğu ruhsal çöküntüye
uğramış Yunan askerlerinden geride kalanlar Ege adalarına ve ana­
karaya doğru akın ederlerken, Yunanistan'da bir öbek Venizelos yan­
lısı subay iktidarı ele geçirdi. Onderleri 1 950 1ere dek siyasal sahne­
de önemli bir görev üstlenecek olan Albay Nikolaos Plastiras'tı. Kral
Konstantinos , kısa yoldan yerini Kral il. Yeorgios adıyla tahta geçen
büyük oğluna bıraktı. Yeni bir sivil hükümet kuruldu, fakat gerçek
iktidarın devrimci komitenin elinde olduğuna kuşku yoktu . Öyle ki
iki savaş arası dönem boyunca ordu ülkenin siyasal yaşamına dam­
gasını vuracaktı.
Yenilginin getirdiği acı ve yarattığı. kargaşa Yunanistan'ın en çok
gereksindiği sırada geleneksel dostlarınca yalnız bırakıldığı. duygu­
suyla birleşti. Belki de yurtiçinde günah keçileri bulmak kaçınılmaz­
dı. içlerinde Anadolu'daki ordu komutanı General Hacıanestis'in de
bulunduğu sekiz politikacı ve asker yurda büyük hainlik ettikleri
gerekçesiyle askeri mahkemede yargılandılar, oysa isteyerek ihanet
etmedikleri apaçık ortadaydı. Bu hukuk düzmecesi, suçlananlardan
altısının idam mangası tarafından kurşuna dizilmesiyle sonuçlandı.
Bunların arasında akli dengesizlik belirtileri gösteren Hacıanestis
ile ağır tifüs hastası olduğundan idam cezasının infazı için yardım
edilmesi gereken eski başbakan Dimitrios Gunaris de bulunuyordu.
'Altılar Davası', Venizelos yandaşlarıyla karşıtları arasında çoktan
yakılmış nefret ateşini körükleyerek iç savaş döneminin siyasal orta­
mını daha da gerginleştirecekti.
Bir süre için devrimci komite hala düzenli ordulannın yer aldığı
Felaket, İşgal ve Sonuçlan 1 923- 1 949 • 1 05

Trakya cephesinde bir saldın başlatmayı tasarladı. Ne var ki barışın


ancak 1 9 1 9- 1 922 Türk-Yunan savaşını kendi bağımsızlık savaşı diye
gören yeni Türk cumhuriyetiyle karşılıklı bir anlaşma yaparak sağla­
nabileceği çok geçmeden anlaşıldı. Lozan'da toplanan barış konferan­
sında Venizelos, Yunan davasını alışılageldik diplomatik inceliğiyle
dile getirdi. Ancak Sevres Antlaşmasıyla gelen toprak kazanımlarının
yok olup gitmesini engelleyemedi. Lozan Antlaşması'nın bir parçası
olan ahali mübadelesi, Yunan-Türk anlaşmazlığında yeni bir çözüm
sayılmazdı; Birinci Dünya Savaşı'nın hemen öncesinde Venizelos'un
kendisi böyle bir düzenleme önerisi getirmişti. Karşılıklı değişimin
dayanağı 'dil' ya da 'ulusal bilinç' değil, dindi. Bu da bazı tuhaf so­
nuçlar doğurdu; örneğin, Kuzey Asya'daki Ortodoks Hıristiyanların
çoğu Türkçe konuşurken, Yunanistan'daki, özellikle de Girit'teki
Müslümanlar Yunanca konuşurdu . Ortodoks dünyasının yüce pat­
rikliği olan Ekümenik Patriklik ile birlikte İstanbul'un , Çanakkale'nin
girişini de kontrol eden Gökçeada (İmroz) ve Bozcaada'da (Tenedos)
yaşayan Rumlar, Batı Trakya'da büyük çoğunluğu Türk olan Müslü­
manlar gibi bu değişimin dışında tutuldular.
insanların çekeceği acılar açısından korkunç sonuçlar doğura­
cak böylesi bir köklü çözümden başka gerçekçi seçenek yok gibiydi.
Son yıllarda yaşanan olaylar, vahşet ve öç alma döngüsü, Yunan­
larla Türklerin banş içinde bir arada yaşamaları olasılığını ortadan
kaldırmış görünüyordu. Anadolu'da yaşanan ve 'felaket' diye adlan­
dırılan olayların ve onun arkasından gelen mübadelenin sonucu ola­
rak 1 . 1 00.000 kadar Rum, krallık topraklanna taşındı . Bunun kar­
şılığında 380. 000 kadar Müslüman Türkiye'ye aktarıldı . Bunlara ek
olarak devrimci Rusya'dan ve Bulgaristan'dan gelen 1 00 . 000 Yunan
sığınmacı da vardı. Gelen sığınmacıların büyük çoğunluğunu , savaş,
kaçma ve sınırdışı edilme sonucu yerlerinden edilen dul ve yetim kal­
mış (yaklaşık 6 milyon nüfusun 2 5 . 000'ini kapsayan) kadınlarla ço­
cuklar oluşturuyordu. Sığınmacıların büyük bölümü yalnızca Türkçe
konuşuyordu. Yunanca konuşsalar bile bu ya krallıkta yaşayanlarca
pek az bilinen Karadeniz'in güney kıyılarındaki Pontus bölgesi şive­
siydi ya da okullarda öğretilen yapay kathare vusa (arı) Yunancaydı.
Doğma büyüme krallık topraklarında yaşamış olanlar yeni gelenlere,
(kendilerininkinden çok daha iyi olduğu görülen) yemeklerinde bolca
yoğurt kullanmalarından ötürü giaurtovaptizmenoi (yoğurtla vaftiz
edilmişler) diye onlarla alay ederek önyargılı yaklaşıyorlardı . Aynı şe­
kilde İzmir gibi büyük Osmanlı kentlerinden gelen Anadolu Yunanla­
n da palaioelladites, yani taşralı diye gördükleri 'Eski' Yunanistan'da
1 06 • Yunanistan 'ın Kısa Tarihi

Resim 32 General Yeorgios Hacıa nestis Kasım 1922'de görülen Altılar Davasında askeri
mahkeme önünde ifade verirken görü lüyor. Diğer sa nıklar fotoğraf maki nesine sırtları
dönük olarak ön sırada oturuyorlar. Eyl ü l 1922'de yaşa nan bu felaket, askeri da rbe ta­
rafı ndan kışkırtı lm ıştı. Kral 1. Konstantinos sürgüne gönderi ldi, yerine kısa bir süre için
büyük oğlu il. Yeorgios geçti. Ku rulan devri m komitesi, Anadol u 'daki orduların son kom u­
ta nı General Hacıanestis'i, aralarında başbakanlık yapmış iki kişinin: Dim itrios Gunaris
ve Petros Protopa padakis'in (sı rasıyla, ön sırada soldan dörd ü ncü ve birinci) de yer aldı­
ğı önde gelen yed i politikacı ve askerle birlikte hainlik suçlamasıyla askeri mahkemede
yargıladı. Bu yersiz bir suçlamaydı; suçları ne olursa olsun bu kişiler kendi istekleriyle
hainlik ya pmamışlardı. Askeri mahkemeye General Othonaios başkanlık ed iyord u ; o ve
yanındaki su bayla rı bu göreve atayan devrimci komitenin kendisi olduğundan, alınan ka­
ra r başlı başına bir yargı maska ra lığı olsa da doğru luğu ndan kimsen in kuşkusu yoktu.
28 Kasım gü n ü sabah 6:30'da General Othonaios sekiz sanıkta n altısı nın idam cezası­
na çarptırıldığını duyurd u . Saat 10:30'da bu karar yerine geti rilm işti . Dava nın ortası nda
yakalandığı tifüs yüzünden hasta d üşen Gunaris idam sehpasına zorl ukla a ncak ya nın­
dakilerin yardımıyla ilerleyebi l i rken, Hacıanestis de bir süre için akli dengesini yitirmişe
benziyord u . Halk arası nda, onun bacaklarının ca mdan yapıldığına, eğer ayağa ka lkarsa
her i kisi nin de şangı rdayarak kırılacağı na inandığı söylentileri dolaştı . Ayrı görülen bir
davada bir dönem İkinci Ord u komutanl ığı yapan Prens Andrew (Edinburgh Dükü'nün
babası) yine anlaşılmadık koşullar altında boyun eğmeme suçundan yargılandı. Sürgü n
cezasına çarptırıldı ve askeri rütbesi geri alındı. Altı lar Davası iç savaştan sonraki siyaset
dünyasına gölge düşürecek ve Ven izeıosçular ile kralcılar arasındaki kanlı bıçaklı ilişkileri
bir anlamda kan davasına dönüştürecekti.
Felaket, İşgal ve Sonuçlan 1 923- 1 94 9 • 1 07

yaşayan halka tepeden bakıyorlardı.


Yunanistan'ın Balkan savaşlarında kazandığı yeni topraklarla
bütünleşmesinin yol açtığı gerginlikler Ulusal Bölünme'nin büyü­
mesine · sebep olan önemli etmenlerdi. Kamenes patrides, yitirilen
anavatan özlemiyle dolu sığınmacıların kitlesel göçüyle gerginlikler
daha da kızışmıştı; öte yandan, bu kişilerin toplumla bütünleşmeleri
onlarca yıl alacaktı . Yeniden yerleşimleriyle ortaya çıkan dev boyut­
taki sorunlar, bir Amerikalının başkanlığını yürüttüğü ve uluslara­
rası piyasalardan (pek de iyi olmayan koşullarla) borç alan Sığınmacı
Yerleştirme Komisyonu tarafından büyük bir ustalıkla ele alınıyor­
du. Aynaroz (Athos) dağındaki manastırların mallan da içinde olmak
üzere diğer büyük taşınmazlar ek gelir kaynaklan yaratmak üzere
parçalara bölündü. öte yandan, sığınmacıların çoğu işgücü pazarını
doldurmuşlardı, kendine özgü kimliklerini ve köktenci siyasal değer­
lerini İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra daha uzun süre korudukları
büyük kentlerin köhne sığınmacı varoşlarında iki yakayı bir araya
getirmekte zorlanarak yoksulluk içinde yaşamak zorundaydılar. Bazı
sığınmacılar yanlarında bir miktar para ya da en azından girişimci
ruhlarını getirebilmişlerdi; böylece ekonomiye yeni bir dinamizm ka­
zandırdılar. Yorgos Theotokas, Yorgos Seferis gibi yazar ve şairlerle ,
Fotis Kontoğlu gibi ressamların gelişi ülkenin kültür yaşamına belir­
gin bir katkısı oldu .
Sığınmacıların böyle akın akın gelmeleri ve öncelikle 'Yeni' Yunanis­
tan'ın en son kazanılan topraklarına yerleşmeleri ülkenin etnik denge­
sini büyük ölçüde değiştirdi. Balkan savaşlarının hemen sonrasında
Yunan Makedonya'sında azınlıkta olan Yunanların sayısı artık açık
ara çoğunluktaydı. 1 928 nüfus sayımı Makedonya'da yaşayanların
neredeyse yarısının mülteci kökenli olduğunu gösterdi. Birinci Dünya
Savaşı'nın sonunda Yunanlar Müslümanların çoğunlukta olduğu Batı
Trakya nüfusunun yüzde 20'sinden daha azını oluşturuyorlardı. Nüfus
mübadelesinin ardından bu oran yüzde 60'a çıktı.
Böylece etnik açıdan Yunanistan, çoğu Türk kökenli az sayıda­
ki Müslüman, Yahudi, Makedon Slav, Ulah ve Arnavut azınlıklara
ilişkin sorunlar sürse bile Balkanlar'ın en homojen toplumlarından
biri oldu. Dahası, Yakındoğu'daki Yunan topluluklarının neredey­
se tümü Yunan devletinin sınırlan içinde toplanmıştı. Sayılan ayn
ayn 1 00.000'e varan ve haklan kağıt üzerindeki antlaşmalarla ko­
runan Türkiye ile Arnavutluk'taki küçük azınlıklardan başka, dev­
letin sınırlan dışındaki önemli Yunan nüfusu oluşturanlar, 1 9 1 2 'de
başlayıp 1 947'ye dek İtalyanların 'geçici' kuşatması altındaki Oniki
1 08 • Yunanistan 'ın Kısa Tarihi

Resim 33 Yorgos Theotokas (İ ngil izce çevirisi 1951'de Londra'da basılan) Argo adlı ro­
manı nda dile getirdiği gibi Yu nanistan'ın bir ya rısı Elefterios Ven izelos'u önder, kurtarıcı
ve ü l kelerinin si mgesi olarak görürken; diğer yarısı onun şeytan olduğunu düşün üyordu.
Fotoğrafta görülen propaganda amaçlı basılmış bu iki kartpostal böyle bir Maniheist gö­
rüşü yansıtır. Bunlardan birincisi, Birinci Dünya Savaşı sırası nda baş gösteren Ulusa l Bö-
Felaket, İşgal ve Sonuçlan 1 923- 1 949 • 1 09

Ada'da yaşayan yaklaşık 1 1 0.000 kişi ve Kıbns'ta nüfusun yaklaşık


yüzde 80'ini oluşturan, 1 9201erde toplam 3 1 0.000'e varan topluluk­
tu . 1 878'deki Berlin Kongresi sırasında İngiliz yönetimi altına girmiş
olan Kıbrıs, Osmanlı İmparatorluğu 1 9 1 4 yılında İttifak Güçleri'nin
yanında Birinci Dünya Savaşı'na girince, İngiliz topraklan kapsamı­
na alınmıştı, l 925'te de krallık kolonisine bağlandı.
Yerli nüfusun tutucu öğelerinin belirgin itirazları bir yana mülte­
ciler yeterince kalabalıktı ve iki savaş arası dönemdeki siyasi hayatta
söz sahibi olacak kadar birbirleriyle bütünlük içindeydiler. Malına
mülküne el konanlardan bazıları, yeni ( 1 9 1 8 'de) kurulan, önderlerin­
den birkaçı Anadolu kökenli olan Yunanistan Komünist Partisi'nin
(KKE) devrimci öğretilerine yöneldiler. Fakat Komintern'in ( 1 924- 1 93 5
yıllan arasında) Yunan devletinin, kuzey Yunanistan'dan büyük bir
toprak parçasının kopması anlamına gelen bağımsız bir Makedonya
devleti kurulması görüşünü desteklemesi yolundaki ısrarı, ülkedeki
yoksulluğa rağmen komünizmin çekiciliğini önemli ölçüde yitirmesine
sebep oldu. Hayatları daha yeni altüst olmuş mülteciler arasından
bazılarıysa bu deneyimi tekrar yaşamakta bir sakınca görmüyordu.

l ü n me döneminden ka lmadır. On dokuzuncu yüzyı lda gözde olan frenolojik' büstlerden


birinin resmed ildiği ' BÜYÜK BEYİ N ' adındaki bu kartposta l , düşmanları nca Venizelos'a
atfedilen aşağı layıcı özell iklere değinmekted ir; sıralayacak olursak b u n lar YALANCILIK,
ÇAPU LCULUK, VATAN HAİ NLİGİ, MARTAVALCI LIK, KURNAZLI K, ENTR İ KACILIK, ONU RSUZ­
LUK, KOM İTACILIK, BUDALALIK, KOR KAKLIK, DİK BAŞLI LIK, KENDİNİ ÜSTÜN GÖRME,
KÜSTAHLI K'tır. İkinci kartpostal kağıt üzerinde de olsa şaşkınlık uya n d ıran d iplomatik
bir başa rıyı temsil eden Sevres Antlaşması ya pıldıkta n bi rkaç ay sonra. Kası m 1920'deki
seçimlerde Venizelos'un beklenmed i k yeni lgisinin a rdından basılm ıştır. BÜYÜ K ÖNDE­
R İ M İZE karşı oy kullanmış olanları azarlamanın bir göstergesi olarak basılan bu kart­
tan binlercesi, kendisini kurtarıcıları d iye gören İzmirli Rumların büyük çoğu n l uğunca
Venizelos'un vaftiz gü nü yıldönümünde kendisine gönderildi. Kartı basa n kişi cephedeki
askerler arasında çekişmeye yol açtığı gerekçesiyle tutuklandı. Üstteki yazıda İsa'nın çar­
m ı hta söylediği sözler yer almaktadır: " Baba, onları bağışla, çünkü onlar ne yaptıklarını
bilm iyorlar. · İsa'nın resminin altındaki yazıda şunu okumaktayız: " İsa İ l a h i Babamızın Ka­
tına Yü kseliyor·, Venizelos'un resm inin altyazısıysa , " Ben de Dünyevi Babam ızın Katına.•
Bu kart güçlü siyasi kişili klerin geçmişten gü nüm üze dek insanlarda neredeyse di nsel d i­
yebileceğimiz bir coşku uyandırdığının ka nıtıdır. Atina'daki Liberal Kul ü p ' e bağlı m üzede,
Venizeıos'un anısına saygıyla 1933'teki suikast girişim inden kurtularak içinden sağ çık­
tığı kurşun del ikli a raba, Kasım 1920 seçim lerinde kendisine bağlılıklarını sürd ü renlerce
atı lan altın sphairidia. oy pusulaları vP. yarısı içilmiş purosu bile özenle sakla nmaktadır.

* Frenoloji: insan davranışlarını. doğuştan yetenekleri, bunların beyin kabuğundaki yerleri açısından
ele alarak inceleyen bilim -çev. notu.
1 1 0 • Yunanistan'ın Kısa Tarihi

Yer i n ü f u s u n o ra n ı
( 1 ooo'd e)
o 0-25
- 25-50
ımı 5 0 - 1 00
- 1 00 - 2 0 0
- 2 00 - 4 0 0
• 400 ü z e r i

Harita 7 Dü nya savaşları arası dönemde mü ltecilerin dağılımı.

Sığınmacıların ezici çoğunluğu, 'Büyük Yunanistan'ın karizma­


tik yaratıcısı ve kurtarıcıları Elefterios Venizelos'a gönülden bağlıydı .
Onun kaybedilen topraklan geri almaya yönelik fikirleri artık geçerli­
ğini tamamen yitirmişti; bunun sebebi ise yurtiçindekilerin dönekliği
ve dış güçlerin oyunu olarak açıklanıyordu. Venizelos'a gösterilen
Felaket, İşgal ue Sonuçlan 1 923- 1 949 • 111

bağlılık, mültecilerin Türkiye'den ayrılırken geride bıraktıkları yüklü


miktardaki taşınmaz üzerindeki haklarının Türk hükümetince ta­
nınması koşuluyla 1 930 yılında Atatürk ile barış sağlanana kadar
sürdü_ 1 924 referandumunda mültecilerin büyük çoğunluğu monar­
şinin kaldırılması yönünde oy kullanmıştı; cumhuriyetten yana olan­
ların oranı yüzde 70 'ti (32 5 . 3 2 2 'ye karşı 758.452) . Eylül 1 9 2 2 'de Kral
Konstantinos tahtı bıraktığından beri Kral I I . Yeorgios hemen hiç
saygı görmemiş ve Aralık 1 923'te Yunanistan'dan ayrılmak zorunda
kalmıştı . Onun gidişinin ardından Plastiras ve devrimci komitesine
yönelik başarısız bir karşı darbe girişiminden sonra seçimler yapıldı.
1 923 seçimlerinin amacı anayasayı tetkik edecek yetkili bir ku­
rulu seçmekti. Venizelos karşıtları seçimleri boykot ettiğinden, kurul
çoğunlukla Venizelos yandaşlarından oluşuyordu. Siyasal yelpazede
bunlar arasında muhafazakarlardan tutun da ılımlı sosyalistlere ka­
dar pek çok kesimden kişi yer alıyordu. Her ne kadar 1924 yılında
monarşi kaldırıldıysa ve Balkan savaşları kahramanı Amiral Kun­
duryotis devlet başkanı olduysa da, çift meclis sisteminin işlediği bir
anayasal cumhuriyet 1927 yılına dek kurumlaşmadı. Bunun nede­
ni, ülkenin içinden geçtiği ara dönemde General Pangalos 'un başını
çektiği anlamsız bir askeri diktatörlükle 'yönetilmesiydi. Diktatör,
Milletler Cemiyeti tarafından savaş tazminatı ödemek zorunda bıra­
kıldığı Türkiye'ye savaş tehdidinde bulunarak ordularını Bulgaristan
topraklarına yolladı. l 926'da Pangalos'un askeri bir darbeyle indiril­
mesinin ardından, nispi temsil sistemindeki ilk seçimler yapıldı. Yeni
seçilen mecliste 'ekümenik' bir hükümet kuruldu, böyle denmesinin
nedeni de üyelerinin gerek Venizelos yandaşları gerekse onun karşıt­
ları arasından seçilmesiydi.
Venizelos l 928'de başbakan olunca, yapılacak yeni seçimleri
salt çoğunluk sistemine dayandırdı, böylece günümüze kadar sü­
regelen, işbaşındaki hükümetlerin seçim sistemini kendi çıkarla­
rı doğrultusunda kullanma isteğine pek az karşı koyabildikleri bir
uygulama başlatılmış oldu. Venizelos 'un 'seçim mühendisliği' (baş­
kanlığını yaptığı Liberal Parti'nin aldığı yüzde 47 oy oranı, meclisteki
sandalye sayısının yüzde 7 1 'i anlamına geliyordu) önceden müttefi­
ki olan bazı güçlü kişileri kendisinden soğuttu. Bunlardan biri olan
General Kondilis'in partiden ayrılıp Venizelos'a muhalif olanların
arasına katılması zaman içinde Venizelos yandaşları açısından so­
mut sorunlar doğuracaktı. ônceki iki yönetimi ( 1 9 1 0- 1 5 ve 1 9 1 7-20)
sırasında iş çevrelerinin ve yeni doğan işçi sınıfının desteğini almış
olan Venizelos 'un, siyasal ve ekonomik ilerleme için yeterince gücü
1 1 2 • Yunanistan 'ın Kısa Tarihi

Resim 34 Elefterios Venizelos ( 1864-1936) yirminci yüzyı ldaki siyasi hayatın ilk otuz yı lına
damgasını vurmuştur. Doğum yeri Girit'te, siyasette kendini eğittikten sonra 1909'daki
askeri darbe tarafından ulusa l siyaset sahnesine çıka rtılarak 1910-1915 yılları arası nda
başbakanlık yapmıştır. U l uslararası düzeyde adını ilk kez 1912-1913 Balkan savaşların-
Felaket, İşgal ve Sonuçlan 1 923- 1 94 9 • 1 13

vardı. Fakat artık bu koşullar ortadan kalkmıştı. 64 yaşına gelen


Venizelos'un giderek artan muhafazakarlığı 1 929'daki idionym (kendi
hazırladığı özel) yasaya yansıdı. Seçimlerde o tarihe dek aldığı en bü­
yük oy oranı yüzde 4 olan komünistleri hedef alıp var olan toplumsal
düzeni göz ardı eden yasa, sonradan gelen hükümetlerin rakiplerini
etkisiz kılmak için sarıldıkları bir silaha dönüştü .
Bir devlet adamı olarak Venizelos becerilerini komşu ülkelerle
daha iyi ilişkiler kurmaya adadı. İtalya ve yeni kurulan Yugoslavya 'yla
dostluk antlaşmaları imzalandı. Yaşanan 'felaket' sonrasında İtal­
ya, Oniki Ada'yı Yunanistan'a bırakacağı yönünde verdiği sözden
dönerek Yunanistan'ın içinde bulunduğu güç durumdan yararlan­
mış ve 1 923 yılında Korfu'yu kısa süreli olarak kuşatmıştı. Bulga­
ristan ve Arnavutluk'la ilişkiler de benzer biçimde iyileşme gösterdi.
Venizelos'un ilgi odağı Balkanlar'ın anti-revizyonist devletlerini (Yu­
nanistan, Yugoslavya, Romanya ve Türkiye) var olan sınırların karşı­
lıklı korunacağı güvencesiyle bir araya getiren 1 934 Balkan Paktı için
yürütülen pazarlıkları hazırlamaktı. Kuşkusuz Venizelos'un bu dö­
nemde dış politikada elde ettiği en büyük başarısı Türkiye ile barışın
sağlanmasıydı. Bu ancak 1 930 Ankara Sözleşmesi ile Yunanistan'a
büyük ayncalıklar tanınması karşılığında gerçekleşti . Venizelos
aynı yıl Türkiye'ye resmi bir gezide bulundu ve Fener'deki Eküme­
nik Patrikhaneye konuk olan ilk Yunan başbakanı oldu . Daha iyi
ilişkiler kurma tutkusunu , sonuç alamasa da, Türk cumhurbaşkanı

da Yunan istan'ın başarılarının mimarı olarak duyu rm uştu. Birinci Dü nya Savaşı sırasın­
da Kral 1. Konsta ntinos ile düştüğü görüş ayrıl ığı ül keyi hızla iki düşman ka mpa ayıran
Ulusal Bölünme·ye yol açmıştır. 1917-1920 yılları arasında bir kez daha başbakan olan
Venizelos, Pa ris Barış Konferansı'nda ü l kesini öyle ateşli savundu ki, bir İngiliz diplomatı
onu ve Leni n ' i Avrupa'nın en önemli iki politikacısı diye övdü. 1928-1932 arası yıllarda
yeniden başbakanlık görevine getirildikten sonra 1935'te yandaşla rının giriştiği darbenin
ardından sürgüne gitmek zorunda bırakıldı. Bu fotoğrafta yaşlılık döneminde torun uyla
birlikte görülmekte. Yunan politikasındaki ba badan oğu la geçen güçl ü geleneğe uyan
Ven izelos'un oğulları ve toru nları da politikaya atıldı. Bugüne dek ününü sürdüren siya­
set d ünyası nın diğer hanedanları Rallis ve Papandreu aileleridir. 1980-1981 arasında
Yeni Demokrasi 'nin başında başbakanlık yapa n Yeorgios Rallis' in hem ba ba tarafından
(Dimitrios Rallis) hem de ana tarafı ndan (Yorgos Theotokas) dedeleri başbakanlık kol­
tuğuna oturmuşlardı. Yeorgios Papandreu 1944'te ve 1963-64 yıllarında başbakandı.
Oğlu Andrcııs babasının i kinci hükümetinde bakan olmuş, 1981 ve 1989 yı l ları a rasında
başbakanlık yaptığı dönemde bu kez o, dedesi nin eski seçmenlerini temsil eden bir mil­
letvekili olarak kendi oğluna eğitim bakanlığın ı vermişti. Yunanistan'da yaşamın pek çok
yönü nde olduğu gibi siyasette de aile ilişkileri oldukça önemlidir.
1 1 4 • Yunanistan 'ın Kısa Tarihi

Resim 35 Anna Marcellas (Pire doğumlu) ile Nikolas Muskondis'in (Aya Marina, Girit doğum­
lu) 1921'de Salt Lake City'nin 'Yunan Kasabasındaki Paradise kafedeki evlilik törenlerin­
den bir kesit. Geçen yüzyılın başlarında Utah'ın en ka labalık Yu nan topluluğu büyük oranda
madenlerde ve demiryolu yapımında çalışmaktaydı . Eğer hiçbir kilisede yer yoksa evl ilik ve
vaftiz törenleri evlerde ya da restoranlarda yapılırdı. Kseniteia, yani gurbette yaşamak uzun
yıllardır Yu nan halkının tari hsel deneyiminin temel bir parçası olmuş ve göç olayı anavatan­
daki kötü ekonomik koşullara karşı geleneksel güvence işlevi görmüştür. Nereye yerleşirler­
se yerleşsinler Yu nanlar kiliselerini, okullarını, kahvehanelerini ve geldikleri yeri hatırlatan
derneklerini kurarak kendi kimliklerini koruyabilmişlerdir. Çoğunlukla eski ülkeleriyle yakın
ilişki içindedirler, ayrıca yurtdışında yaşayan Yunanlar için devlet bakanlıklarının kurulmuş
olması, mümkün mertebe onların desteğine başvurmak üzere Yu nan devletinin den izaşırı
ülkelerdeki Yunanlara gösterdiği ilginin kanıtıdır. On sekizinci yüzyılda orta Avrupa'da, gü­
ney Rusya'da, İtalya, Hollanda, Fransa, Mısır ve hatta Hindistan'da, kısa bir süre için de
olsa Florida'daki New Smyrna'da Yunan toplulukları oluştu. On dokuzuncu yüzyılda, başta
Londra, Manchester ve Liverpool olmak üzere, i ngiltere'de varlıklı Yunan toplulukları kurul­
du. 1890'1ardan sonra öncelikle Mora yarımadasından başlayan büyük ölçekli göçün yön ü
Amerika Birleşik Devletıeri'neydi. 1 5 i l a 4 0 yaş grubundaki bütün Yunan erkeklerin yaklaşı k
dörtte birinin 1900 ve 1915 yılları arasında mal varlıklarını Amerika'da edindikleri varsa­
yılmaktad ı r; bunların çoğu ülkelerine geri dönmeyi düşünmekteydi. 1920'1er, 1930'1ar ve
1940'1arda bu göçmen akışı ABD yasalarıyla sıkı bir biçimde kısıtlanmıştı; fakat 1980'1ere
gelindiğinde ABD' deki göçmen sayısı (Yunan devleti dışından gelen diğer Yunan kökenliler
dışında) yarım milyonu geçmişti. Yunanlar Amerika'da sürekli yükselişte olan bir göçmen
Felaket, işgal ve Sonuçlan 1 923- 1 94 9 • 1 15

Atatürk'ü Nobel banş ödülüne aday göstermeye dek götürecekti.


Dış politikadaki bu umut verici başanlar, 1 929 yılındaki Büyük
Buhranla dünya ekonomisindeki korkunç düşüşün yaşandığı esnada
gerçekleşiyordu . Her ne kadar Yunanistan bundan, bazı komşuları
gibi ağır bir biçimde etkilenmediyse de, tütün, zeytinyağı, kuru üzüm
türünden 1üks ' tanın ürünleri ihracatı, gemicilik ve göçmenlerin gön­
derdikleri dövizlerin belkemiğini oluşturduğu Yunan ekonomisinin
de yara alabileceği görüldü . Tıpkı 1 893'te olduğu gibi 1 933 yılında
da büyük miktarlara varan dış borçlarının faiz ödemelerini yerine
getiremeyecek duruma geldi. Venizelos bu denli büyük boyuttaki bir
ekonomik sorunla başa çıkacak bir yapıda olmadığı gibi deneyimden
de yoksundu.
1 928 yılında iç savaş döneminde görülmedik bir başarıyla seçile­
rek işbaşına gelen Venizelos hükümeti dört yıllık parlamenter dönem
boyunca görevde kaldı. Ne var ki 1 932 seçimleri siyasal istikrarsızlık
ve dört yıl sonra düpedüz diktatörlüğe dönüşmek üzere büyüyen ku­
tuplaşma döneminde yapılacaktı. 1928'dekine kıyasla bu kez Liberal
Parti kötü bir düşüş yaşadı ve Venizelos, Halk Partisi'nin yönetimi
üzerindeki söz hakkının çok azını koruyabildi. Nispi temsil sistemi­
ne dönüş meclisin tıkanmasıyla sonuçlanmıştı . ôte yandan ertesi
yıl, 1 933 'te salt çoğunluk sistemi temel alınarak yapılan seçimlerde
Panayis Çaldaris'in başında bulunduğu Halk Partisi ile seçim ittifakı
yaptığı diğer partiler Venizelos yandaşlarına karşı kolay bir üstünlük
elde ettiler.
1 922 askeri darbesinin başlıca kahramanı olan Albay Plastiras
gibi inatçı Venizelos yandaşları için bütün bunlara katlanmak güçtü.
O artık lideri Venizelos'un seçmen sandığında elde edemediğinin üste­
sinden baskıyla gelmeye çalışıyordu. 5 / 6 Mart 1 933 tarihindeki darbe
girişimi korkunç bir fiyaskoyla sonuçlandı, Plastiras sürgün edilmeye
zorlandıysa da, onun siyaset sahnesindeki görevi henüz bitmiş değil­
di. Mart 1 933 darbesiyle, 1 926 yılında Pangalos diktatörlüğünün ala­
şağı edilmesini izleyen göreli istikrar dönemi apansız sona erdi. Ulusal

topluluğu oluşturmaktadır ve ikinci kuşak bir Yunan göçmeni olan Massachusetts Valisi
Michael Dukakis 1988'de başkanlık seçimlerinde Demokrat Parti'den adaylığa dek yük­
sel miştir. İkinci Dünya Savaşından son raki dönemde Avustralya ve Kanada'ya doğru yeni
göç dalgaları başladı. 1951 ve 1981 yılları arasında nüfusun neredeyse yüzde 12'sinden
çoğu göç etti. Büyük yığınlar da Almanya'da Gastarbeiter, misafir işçi olarak iş arıyorlardı.
Daha uzaklara göç etmiş olanların tersine, bunların çoğu biraz para biriktirir biriktirmez
kendilerine küçük birer iş kurmak üzere Yunanistan'a döndü.
116 • Yunanistan'ın Kısa Tarihi

Resim 36 Fotoğrafta görülen kişi, yirminci yüzyı lın en çok tanınan ve yapıtları başka dil­
lere en çok çevrilen Yu nan şa iri Konstantin Kavafis'dir ( 1883-1933). Bu fotoğrafta onu
İskenderiye'de. Lepsius sokağındaki dairesinde görmekteyiz. Babası Mısır'ın zengin tüc­
carları ndandı; onun ölümüyle birl i kte aile büyük sıkıntılar geçi rdi. Dul anne çocukları nı
i ngiltere'ye götürdü, genç Konstantin de İ ngilizceyi anadili gibi konuşmaya başladı. 1885
yılında 22 yaşındayken İskenderiye'ye yerleşmeden önce ista n bu l 'da üç yılını geçirdi.
Felaket, İşgal ve Sonuçlan 1 923- 1 94 9 • 1 1 7

Bölünmeye sebep olabilecek tutkular eskisi gibi yeniden alevlendi.


Venizelos'un herhangi bir suikast planının içine karışıp karışmadığı
bilinmese de, karşıtları ihtimallerin en kötüsünden kuşkulandılar.
Haziran 1933'te Venizelos'un kurşunun deldiği şasisi hfila saklanan
otomobiline ateş açıldığında kurtulması mucizeydi. Korumalarından
biri ölürken büyük mal varlığı olan ikinci eşi Elena Skylitsi yaralan­
mıştı. Siyasal yaşamı boyunca kendisine yönelik on bir suikast girişi­
minden biri olan bu olayda hükümetin parmağı olduğundan kuşku­
lanma sırası şimdi Venizelos yandaşlarındaydı.
Halk Partisi'nin başbakanı Çaldaris, daha önceden cumhuriyet
anayasasını kabul ettiğini bildirmişti. Ne var ki krallığın yeniden ku­
rulması yolunda baskılar tırmanışa geçti. Silahlı güçlerden cumhu­
riyetçilerin tasfiye edilmesi projesiyle korkuya kapılan bir öbek Ve­
nizelos yandaşı subay, bu kez Venizelos'un işbirliğiyle Mart 1 935'te
başka bir darbe girişiminde bulundu. 1 933 darbesinden çok daha
geniş tabanlı olsa da, bu da başarısızlıkla sonuçlandı. Venizelos sür­
güne, Plastiras'ın yanına Fransa'ya gönderildi. Yüzlercesi aşağılayıcı
koşullarda ordudan atılırken, başkaldıran subaylardan ikisi idam
edildi. Venizelos yandaşı olduğu bilinen siviller de kamu hizmeti gö­
revlerinden alındılar_
Venizelos karşıtlarının bundan böyle anayasal düzenlemele­
re gösterecekleri saygı muhalifierinkinden daha çok olmayacaktı .
Venizelos'un denetiminde olmayı sürdüren senato silah zoruyla ka­
patıldı ve sıkıyönetimin varlığını sürdüğü ülkede Haziran 1 935'te se­
çimler yapıldı. Venizelos yandaşlarının protesto ederek seçimlerden
çekilmesi Halk Partisi'nin kaçınılmaz zaferiyle sonuçlandı: Oyların
yüzde 65'inin elde edilmesi meclisteki sandalye sayısının yüzde 96'sı
demekti . Komünistler, iç savaş döneminde almış oldukları en yük­
sek oy oranına (yaklaşık yüzde 1 0) ulaşmış da olsalar, yürürlükte­
ki çoğunluk sistemi onlara bir tek sandalye bile kazandırmamıştı.
Venizelos'un eski subaylarından teğmen Kondilis'in başını çektiği
aşın kralcılar artık anayasal uygulamaları dile getirmekten bile yana

Yaşantısını Sulama Da i resi 'nde bir bürokrat olarak kazandı; fakat en ince ayrıntı larına
kadar üzerinde tek tek çalıştığı şii rleri onun hayatı oldu. Esin kaynağının çoğu n u çöküşe
geçen Helen d ürıycıı;ı , ııcıgcınizrn ve H ı ristiyanlık arasındaki çelişki ol uşturd u . Yeğeni ken­
disine neden Lepsius'tan uzaklaşmadığını sord uğunda, yaşa mak için hayatın üç merkezi
- kerhane, bağışlanma için kilise ve ölüme yatı lan hastane- a rasında olmak için, daha iyi
bir yer düşünemediği yanıtını verdi .
1 1 8 • Yunanistan 'ın Kısa Tarihi

Resim 37 1 Mart 1935 tarihi ndeki başa rısız darbeye karıştı kları için mahkemeye çıka rı­
lan Venizelos ya ndaşı kara kuwetleri su bayla rı. Bu, 1930'1arda kahraman ları Elefterios
Venizelos'un seçmen sa ndıklarında, başarısızlığa uğramasını kabul edemeyen su baylar
tarafı ndan girişilen (biri ncisi Mart 1933'te başlatı lan) ikinci darbeydi . 1935 da rbesine
doğrudan katkısı bulunan Ven izelos, Fra nsa'ya sürgüne gönderi ldi; orada kendisini des­
tekleyenlerin en güçl üsü. 1922 darbesi nin elebaşı olan ve son uçsuz ka lmış 1933 da rbe­
sinin d üzenleyicisi Al bay Nikolaos Plastiras'la bir araya geldi. 1935 da rbesinde yalnızca
bir avuç insan ölmüş olsa da, bu işe kalkışanlardan (içlerinde Venizelos ve Plastiras' ı n da
yer aldığı) altı kişi idam cezasına çarptırıldı; diğerleri yu rtdışına kaçtı klarından yalnızca
ikisi nin cezası yerine getirildi. Bini aşkın kişi suç ortaklığı etmekten yargılandı; suçlu görü­
len bi rkaç su bayın rütbeleri indirildi. Kara , deniz ve hava kuwetıeri subaylarından 1500'ü
açığa alındı. Darbe yaln ızca başarısız olmakla kalmadı, ayn ı za manda onun arkasında
olanların geri gelmesinden en çok korktukları monarşinin, Kasım 1935'te ya pılan hileli
halk oylamasının ard ından yeniden kurulmasını hızlandırdı. Askeri müdahaleler siyasi ya­
şamın kaçı nılmaz bir parçasıyd ı. 1843 yılında ord u Kral Otto'yu anayasayı beni msemeye
zorladı; 1909'daki Goudi darbesinden sonra yaratı lan ortam Venizelos'u iktidara getirdi;
1967 ile 1974 a rası dönemde Yu nanistan 'daki kötü yöneti me damgası nı vurd u . İ ltimas
batağına batmış ve politikacılarla yakın ilişkileri olan su baylar, bir dizi darbe veya da rbe
girişi minin ve muhtıranın yer ald ığı iç savaş dönemindeki siyasi yaşamda söz hakkına
sa hip olanlardı.
Felaket, İşgal ue Sonuçlan 1 923- 1 949 • 1 1 9

değildiler. Ekim ayında üst düzey subaylardan oluşan bir topluluk


başbakan Çaldiris'ten, ya yeniden monarşiyi getirmesini ya da görevi
bırakmasını istedi. O İkincisini seçti ve yerine geçen Kondilis cumhu­
riyetin kaldınldığını duyurdu. Bunun arkasından kısa sürede yapılan
gülünç halk oylamasında oylar (32.454 oya karşı 1 .49 1 .992 oy) mo­
narşinin yeniden kurulmasından yana çıktı.
On iki yılı aşkın bir süreyi sürgünde olduğu lngiltere'de geçi­
ren Kral il. Yeorgios isteğe uyarak ikinci kez tahta çıktı. Banştan
yana görünerek Atina Üniversitesi'nden bir hukuk profesörünü , nis­
pi temsil sistemi altında yeni seçimleri gerçekleştirmekle yükümlü
geçici hükümetin başına atadı. 1 932 yılında olduğu gibi bu seçimler
de başlıca iki siyasal kamp arasında tıkanıklığa yol açtı. 300 sandal­
yesi olan mecliste Halk Partisi 'yle onun krallık yanlısı müttefiklerinin
1 43 , Liberal Parti ve müttefiklerinin 1 4 1 sandalyesi bulunuyordu . Bu
durum aldıklan yüzde 6 oy oranıyla iktidar dengesini oluşturan ko­
münistlere mecliste geri kalan on beş sandalyenin denetimini vererek
bundan böyle siyasal yelpazede önemli bir güç olmalannı sağladı.
Ônde gelen her iki partinin başkanı (Halk Partisi'nden) Çalda­
ris ve (Liberal Parti'den) Sofulis , partilerindeki inatçı muhafazakar
üyeler tarafından özgürce hareket etmeleri kısıtlansa da kördüğümü
çözecek bir yol bulmak için kollan sıvadılar. Liberallerin, 1 93 5 dar­
besinin getirdiği olumsuz koşullarda ordudan atılan Venizelos yan­
daşı subaylara eski görevlerinin geri verilmesi konusunda diretmeleri
işbirliğini zora sokan en büyük engeldi. Aynı anda her iki taraf da
komünistlerin desteğini kazanmak için gizli pazarlıklar yürütmek­
teydi. Gizli kapaklı işlerin uzun süre hasıraltı edilemediği bir ülkede,
haberler kamuoyuna sızınca cumhuriyetçi öğelerin tümüyle safdışı
bırakıldığı orduda huzursuzluk baş gösterdi. Savaş işleri geçici ba­
kanı General Papagos ordunun kaygılannı Krala aktannca görevden
alındı ve yerine aşın sağcı Özgür Düşünenler Partisi'nin başkanı Ge­
neral loannis Metaksas getirildi, oysa seçim desteği sağlamak bakı­
mından bu komünistlerden çok daha aykın bir seçimdi. Başbakan
Nisan ayında ölünce, siyasal tıkanıklığa çözüm getirmeyi askıya alan
Kral bu göreve Metaksas'ı atadı.
Bunalım ortamı yayılan işçi huzursuzluklanyla daha da kızıştı.
Dünyadaki ekonomik bunalımın sonucu olarak, başlıca ihraç ürünü
tütün pazan ağır darbe almış ve tütün işçilerinin Selanik'teki göste­
rileri on iki grevcinin polis tarafından kurşunlanmasıyla sonuçlan­
mıştı. 'Siyaset dünyasına' duyduğu kini hiç gizlemeyen Metaksas ,
politikacılann aralanndaki farklılıklan oluşturmakta gösterdikleri
1 20 • Yunanistan 'ın Kısa Tarihi

Resim 38 1936-1941 yılları arasında Yunanistan'ın ufa k tefek diktatörü General ioannis
Metaksas, kendisini faşist selam ıyla karşılayan bazı işçi komandoları ve bir papazla birlik­
te görül üyor. Arkasında duran uzun boylu kişi Atina val isi Kostas Kotzias'tır. Metaksas· ı n
·4 Ağustos 1936 Rejimi' diye saygın b i r a d l a an mayı yeğlediği diktatörlüğü bir d i z i d ı ş
kaynaklı faşizm belirtileri gösterdi . Hitler' in Üçüncü Reich' ı na özenerek 'Üçüncü Helen
Uygarlığı' anlayışını yaydı. Bun lardan birincisi Antik Yunan. iki ncisi ortaçağ Bizans im­
paratorluğu, üçüncüsü de kendi kurduğu rejimin değerlerini hem kutsal laştıran hem de
sonsuzlaştı ran . birbirine ters d üşen değerlerin bir bileşimiyd i. Üstelik o kendini Protos
Agrotis ( ' Baş Köylü ' ) ve Protos Ergatis ('Baş İşçi') d iye göstermeyi seçti. Ne var ki H itler
ve Mussolini'nin kom ü n izme. liberalizme ve parla mentarizme duydukları kini paylaşsa
da, onun yöneti minde gerçek faşizmin dinamizmi ve radikall iği yer almadı; ırkçılıktan
da uzak ka ldı. Metaksas'ın i ktidarın ı kurumsallaştı rmasına aracılık eden Ulusal Gençlik
örgütü 'nün (UGÖ) herhangi halk desteğine dayanmayan. H itler Gençlik Örgütü'ne öze­
nerek kurulmuş bir yapısı vardı. Metaksas, bir dereceye kadar faşist diktatörlerin kendi
ülkelerinde gerçekleştirdikleri uygulamaları taklit etse de Kral i l . Yeorgios'un savunduğu
İngiliz bağlantısı nı hiçbir za man sorgulamadı; derken Ekim 1940'ta Mussolini'nin ka­
badayı lığına karşı durması halkın gözüne girmesini sağladı. Temelde zorbalık yanlısı ve
vesayetçi bir kişi olan Metaksas otuz yıl kadar sonra, tıpkı 'Albaylar' gibi, yoldaşları n ı n
taşkınlık ölçülerine va rdığını düşündüğü kişiliklerini 'disiplin altına a l m a ' çabasına girdi.
Felaket, İşgal ve Sonuçlan 1 923- 1 949 • 121

beceriksizliklerden ve de Kralı 'güçlü ' bir hükümet kurulması yö­


nündeki önerisini kabul etmeye hazırlamak için büyüyen işçi soru­
nundan yararlanmasını bildi. Liberaller ve Halk Partisi arasında son
dakikada yapılan anlaşmayı geri çeviren kral, Metaksas 'ın 4 Ağustos
1 946 tarihinde komünistlerin çağrısı üzerine düzenlenen ertesi gün
yapılacak bir günlük genel grevi engelleme gerekçesiyle anayasanın
grevi uygun gören maddelerini askıya alma düşüncesine sıcak ba­
kıyordu . Metaksas bunu pek inandırıcı bulmasa da iktidara giden
yolun açılması olarak yorumlad ı .
Metaksas'ın kendi diktatörlüğünü biçimlendirmek için kullandı­
ğı '4 Ağustos 1 936 Rejimi 'nin kurulması, 1 930'ların sonlarında kuru­
lu parlamenter düzenlerin ekonomik bunalımın getirdiği sıkıntılara
çözüm bulmadaki beceriksizlikleri yüzünden Balkanlar'daki genel
monarşi eğilimlerinden birini oluşturdu. Eleştirenleri Metaksas'ın
diktatörlüğüne faşist suçlaması getirseler de, onun baskıcı yöneti­
mi Alman nazizminin ve İtalyan faşizminin dinamizminden tümüyle
yoksundu. Onunki daha otoriter, geri kafalı ve vesayetçi bir dikta­
törlük olup Salazar'ın Portekiz'deki devletiyle en küçük bir benzerlik
taşımayan , faşist söylem ve biçemle cilalanmıştı. Aşın muhafazakar
biri için pek görülmedik biçimde kültürlü bir adam olan Metaksas ,
Yunancanın halk arasında kullanılan biçimini, yani konuşma dilini
savunuyordu. Halk diline ilk geçerli dilbilgisi kurallarını getirmesinin
nedeni , Yunanların azıya aldıklarını düşündüğü bireyselliklerine gem
vuracağına inanmasıydı. Kendisinden önceki ve sonraki Yunan dikta­
törlerine benzer bir tutumda Metaksas da yasa tanımayan yurttaşla­
nna 'disiplin' aşılama arzusuna kapıldı. Hitler'in Üçüncü Reich 'ından
ve onun alışıldık denge yoksunluğundan esinlenerek 'Üçüncü Helen
Uygarlığı' savını ortaya attı. Onun gösterdiği yol , bir anlamda, antik
Yunanistan'ın, özellikle de Sparta'nın pagan değerleriyle ortaçağın
Bizans İmparatorluğu'ndaki Hıristiyan değerlerinin bir potada eritil­
mesiydi. Halkçı ve anti-plütokratik söylemiyle, kendisini 'Baş Köylü',
'Baş işçi', 'Önder' ve 'Milletin Babası' diye nitelendirmesi içtenlikten
yoksun olmasa bile uygulamalarıyla pek uyuşmuyordu . Ölümünden
sonra ülkülerini topluma aşılamayı sürdürmek üzere gençleri, kur­
muş olduğu Ulusal Gençlik Örgütü'ne katılmaya zorluyor, özellikle
aşın sola karşı kin besleyerek tüm öfkesini 'siyaset dünyasının' bü­
tün unsurlarından çıkarıyordu .

iştahımız, tutkulanmız ve kendine aşın güvenen bencilliğimiz ulusal


çıkarlardan sonra gelmelidir. ( . . . ) işte o zaman gerçekten özgür bir
1 22 • Yunanistan 'ın Kısa Tarihi

halk olabiliriz. Yoksa sahte özgürlük kılıfı altında, anarşi ve disiplin-


" ·

sizliğin kölesi oluruz.


General l oanrıis Metaksas { 1 939)

Rejimi meşruluktan ya da herhangi bir halk tabanından yoksun


kalsa da, Metaksas, kamu düzeninden sorumlu , korku uyandıran
bakanı Konstantinos Maniadakis ile birlikte var olan muhalefeti etki­
siz kılmada pek zorluk çekmedi. Disiplinleri ve yeraltı etkinliklerinde
deneyimleriyle komünistlerin oluşturduğu tehdit, burjuva politikacı­
larının ve onların ardılları olan örgütlerinkinden daha büyüktü . Fa­
kat aşın solun partizanlığı köklü bir geçmişe dayanıyordu ve Mania­
dakis ustalıkla sızdığı komünistlerin yeraltı örgütlerine anlaşmazlık
tohumlan saçabilmeyi başardı. Çevrilen başarılı dolapların amacı,
içinde komünistlerin yalnızca kendi siyasi ideolojileriyle değil eski
yoldaşlarıyla da, gerekirse zorla, ilişkilerini kestiklerini duyurdukları
'pişmanlık bildirisi' çıkarmaktı . Yirminci yüzyılın totaliter ölçütlerine
göre Metaksas'ın otoriter yöntemleri pek de çirkef sayılmazdı; aynca
o muhaliflerini fiziksel olarak ortadan kaldırmıyordu. Yine de etkili
bir polis ağının yardımıyla, etkin muhalefet girişimlerini etkisiz kıl­
maya yarayan bir korku ortamı yaratmayı becerebilmişti.
Metaksas dış görünüşte faşizme benzeyen bir rejim kurabilseydi
bile, ne o ne de -ondan daha az olsa da- Kral dış politikadaki ge­
leneksel eğilimden ayrılarak İngilizlerden uzaklaşmaya istekliydi.
Güneydoğu Avrupa'nın diğer yerlerindeki modaya uyarak ekonomiyi
saran Alman etkisi, l 930'lann ikinci yansında hızla gelişti, fakat bu­
nun Yunanistan'daki siyasal konjonktüre etkisi aynı hızda olmadı.
Metaksas ise, 1 938'de lngiltere'ye resmi bir işbirliği antlaşması imza­
lamayı önerdi, ancak yeni bağlantılardan çekinen İngiltere buna kar­
şılık vermedi. ôte yandan, Nisan 1 939'da İtalyanların Arnavutluk'a
saldırmalarının hemen arkasından İngiltere ile Fransa, saldırıya karşı
direnmeyi seçmek koşuluyla Yunanistan'a (ve Romanya'ya) toprak
bütünlüğü güvencesi önerdi.
Eylül 1939'da İkinci Dünya Savaşı patlak verdiğinde, Metaksas,
lngiltere'ye karşı tarafsızlığını titizlikle sürdürürken, aynı zamanda
Yunanistan'ı çarpışmalardan uzak tutabilmeyi umut ediyordu. Oysa
Mussolini anlaşma ortağı Hitler'e, kendisinin de görkemli zaferler ka­
zanabileceğini göstermek için yanıp tutuşuyordu; bu iş için kolay bir
hedef olarak gördüğü Yunanistan'ı seçmişti . Ağu stos 1 940'ta İtalyan­
ların bir denizaltısı Elli kruvazörünü torpilledi ve çok sayıda kişinin
yaşamını yitirmesine neden oldu. İki ay sonra, 28 Ekim 1 940 günü-
Felaket, İşgal ve Sonuçlan 1 92.1- 1 94 9 • 1 23

nün erken saatlerinde Atina'daki İtalyan elçisi, Metaksas 'a, anında


geri çevrilen aşağılayıcı bir ültimatom verdi. Birkaç saat içinde İtal­
yan orduları Yunan-Arnavutluk sınırını geçti ve Yunanistan savaşa
girmiş oldu. İtalyan tehditine karşı gelmek için Metaksas milliyetçilik
ruhunu yakalamıştı, bunu büyük bir milli heyecan dalgasıyla pekiş­
tirdi; çok geçmeden Yunan orduları karşı saldırıya geçti. Birkaç gün
sonra saldırganlar Arnavut topraklarına geri püskürtülmüştü; çün­
kü bu sadece anavatanı savunma kampanyası değildi. Aynı zamanda
Arnavutluk'un güney kesimlerinde bazı Yunan yerleşim bölgelerinin
bulunduğu, aynca kısa süre de olsa Yunan denetimine geçen , Yu­
nanların gözünde Yunanistan 'ın bir parçası olan kuzey Epir'in içinde
yer aldığı geniş toprakların 'kurtuluşu' hedefleniyordu. Yunanca ad­
larını kullanacak olursak Koıytsa, Aghioi, Saranda ve Argirokastro
kısa sürede ele geçirildiler, Valona da askeri hareketleri güçleştiren
karakış bastırmadan önde denetim altına girmişe benziyordu.
Savaşın bu evresinde Yunanistan 'dan başka herhangi bir müt­
tefiki bulunmayan İngiltere sınırlı hava desteği sağlıyordu . Fakat
Yunanistan'ı, Almanya aracılığıyla İtalya ile daha büyük bir savaşa
girmekten alıkoyma umutlan yok olmamış olan Metaksas, Hitler'i
kızdırır korkusuyla Churchill 'in asker gönderme önerisini geri çe­
virdi. Ocak 1 94 1 'de Metaksas ölünce yerine geçen Aleksandros
Koryzis'in böyle çekingenlikleri yoktu. Çoğunluğu Avustralyalı ve
Yeni Zelandalı erlerden oluşan İngiliz keşif gücü Yunanistan 'a yol­
landı . Ancak Yunanistan ve İngiltere'nin askeri yetkilileri arasındaki
yanlış anlaşılmalar yüzünden orduların Makedonya'nın batısında,
Alman işgalinin en muhtemel hedefi Aliakmon ırmağına yığınak yap­
maları epey gecikmişti. Sovyetler Birliği'nin işgalinden önce Balkan
kanadını bir an önce sağlamlaştırmaya bakan Hitler tarafından bu
saldın 6 Nisan 1 94 1 tarihinde Yugoslavya ve Bulgaristan üzerinden
ustalıkla başlatılmıştı.
Yunan ve İngiliz orduları çabucak yenildiler, yenilginin yarattığı
kargaşada başbakan intihar etti ve yerine Metaksas rejimine muha­
lefetiyle tanınmış bir banker olan Emanuil Çuderos geçti. 23 Nisan'da
Atina'nın düşüşünden üç gün önce General Çolakoğlu hükümetten
herhangi bir yetki almaksızın Almanlarla ateşkes pazarlığına otur­
du. ôte yandan İngiliz askerlerin çoğunluğu başarılı bir şekilde
bölgeyi boşalttı ve Kral il. Yeorgios hükümet üyeleri ve bazı Yunan
birlikleriyle b irl ikte Girit'i savunmak için orada bulunan kalabalık
fakat yeterli araç gereçten yoksun İngiliz ordularına katılmak üzere
bu adaya sığındılar. Amaç, Almanların akaryakıt aktarımı yapma-
l 24 • Yunanistan 'ın Kısa Tarihi
Felaket, İşgal ve Sonuçlan 1 923- 1 949 • 125

d a başlıca kaynaklan olan Romanya'daki petrol bölgelerine havadan


saldın başlatmak üzere Girit'te üslenmekti. Almanlar'ın şifreli telsiz
sinyallerinden amaçlarının öğrenilmesine karşın savunma güçleriyle
Almanların hava birlikleri arasında geçen şiddetli çarpışmaların ar­
dından Mayıs sonlarında ada düştü. Anayasal düzenin simgesi duru­
muna gelen kral ve hükümeti, silahlı güçlerden geriye kalan ne varsa
onları toparlayıp Ortadoğu'ya çekildiler. Öte yandan, Yunanistan'da
önceleri başında General Çolakoğlu'nun bulunduğu işbirlikçi bir hü­
kümet kuruldu.
Haziran 1 94 1 'in ilk günlerinde Yunanistan'ın tamamı Alman,
İtalyan ve Bulgarların üçlü işgali altındaydı. Atina ve Selanik'in yanı
sıra Girit ve tarafsız Türkiye ile hassas sının oluşturanlar da içinde
olmak üzere bazı Ege adalan Almanlar tarafından işgal edildi. Yunan­
ların geleneksel düşmanları olan Bulgarların, göçmenlerini yerleştirip
Yunan nüfusuna baskı uyguladıkları Batı Trakya ile Makedonya'nın
bazı kesimlerini işgal etmelerine izin verildi. İtalyanlara gelince onlar
da ülkenin geri kalan bölgelerini denetimleri altına aldılar. İtalyan
müttefiklerine karşı duydukları kini saklamayan Almanlar, daha
başlangıçta, ülkede sanayinin dayandığı tanın kaynaklarını talan et­
tikleri, aynca çevirdikleri iğrenç oyunla işgalin bedelini Yunanistan 'a

Resim 39 "Zafer, özgürlük, Panayia (Bakire Meryem) onunla olsun." Yeorgios Gunaro­
pulos'un, 1940-1941 Yunan-İtalyan Savaş'ından kalma ünlü bir propaganda posteri. Pos­
terde, 28 Ekim 1940 tarihinde, İtalya"nın Yunan topraklarındaki stratejik noktaları işgal
etmesine izin verilmesini öngören ültimatoma Metaksas"ın cesurca karşı gel mesinin ardın­
dan halkın kapıldığı neredeyse dinsel heyecan dalgasını vurgulamaktadır. Bu durumu doğu­
ran arka arkaya gerçekleştirilen bir dizi kışkırtma eylemiydi; aralarında en bilineni mucizevi
bir çabanın ürünü olan Meryem Ana i konasıyla tanınmış Tinos adası açıklarında demirleyen
Elli kruvazörünün, 15 Ağustos'taki Meryem Ana Yortusu törenlerinde torpillenmesiydi. İtal­
yanların ültimatomuna Yunan halkının karşı gel mesi her yı lın 28 Ekim gün ü Okhi, Hayır!
ulusal bayramı olarak kutlanmaktadır. İtalyanlar birkaç gü n içinde Yunanlarca kuzey Epir
diye adlandırılan kalabalık bir Yunan azınlığın barındığı Arnavutluk'un güney bölgesini kur­
tarmak için ordularını seferber ettiler. İtalyan Cal ut'a karşı Yunan Davud'un gösterisi dünya
çapında alkış topladı ve savaşın bu evresinde Avrupa'daki İttifak Devletleri'ne karşı dire­
nişe geçen yalnızca Yunanistan ile İngiltere'ydi. Aralık ayı başlarında güney Arnavutluk'un
başlıca üç kenti olan Korytsa, Argyrokastro ve Aya Saranda ele geçirilmiş ve işgal altın­
daki bölgeler Yunan devleti yönetimine alınmıştı. Ne var ki yetersiz haberleşme ve kötü
hava koşulları daha da ileriye gitme olanaklarını engelleyince Nisan 1941'de Almanya'nın
Yunanistan'ı aniden işgal i sırası nda Arnavutluk cephesindeki birlikler dağınık olarak geri
çekilmeye zorlandılar.
1 26 • Yunanfatan'ın Kısa Tarihi

(
BULGARiSTAN
! YUGOSLAVYA
!
1

İşgal edilen topraklar 1 94 1

ııım A l m a nya
amnnıı ita lya
o ıoo 200
ı::::: :J B u l g a r i sta n
6

Harita 8 1941'de Alman, İtalya n ve Bulgarlar tarafı ndan işgal edilen bölgeler.

ödettikleri katı bir işgal yönetimi kurdular. Bu politikaların ilk so­


nucu 1 94 1 / 1 942 kışında, 1 00.000 kadar kişiyi canından ettiği ileri
sürülen korkunç kıtlıktı.
Halkın çoğu , gıda sıkıntısı, yüksek enflasyon, karaborsayla bo­
ğuşarak ayakta kalma savaşı veriyordu. Yine de çok geçmeden yenilgi
ve başa çıkılmaz yokluğun direnme isteğini şu kadarcık bile körelt­
mediği görüldü. 3 1 Mayıs 1 9 4 1 günü Atina'daki Akropolis'te asılı du­
ran Nazilerin gamalı haçı yerinden sökülüp atıldı. Haziran 1 94 1 'de
Sovyetler Birliği'nin Nazilerce işgal edilmesinin hemen ertesinde ko­
münist parti süregelen savaşı 'emperyalist' olarak değerlendirmeyi
bırakarak komünizme yürekten bağlı komünistleri Sovyet toprakla-
Felaket, işgal ve Sonuçlan 1 923- 1 94 9 • 1 27

nnın savunulmasına katkıda bulunmak üzere ellerinden geleni yap­


maya çağırınca birbirlerinden bağımsız gelişen direniş eylemleri bir­
leşecekti. Sovyetlere destek vermenin en iyi yolu Yunanistan içindeki
faşist işgale karşı direnmek olabilirdi.
Komünistler bu hedefe doğru Eylül 1 94 1 'de Ulusal Kurtuluş
Cephesi'ni (EAM) kurmak için kollan sıvadılar. Bu örgütün başlıca
iki amacı vardı: direnişin örgütlenmesi ve ülkenin er geç gerçekleşe­
cek kurtuluşundan sonra hükümeti kuracak bağımsız bir seçenek
oluşturulması. Eski siyasal partilerin önderleri komünistlerin işbirli­
ği çağrısını geri çevirip direniş mücadelesinden uzak kalsalar da irili
ufaklı siyasal açıdan pek önem taşımayan köylü topluluklarla sosya­
listler EAM'ın kuruluşunda yer aldılar. Bu örgüt, kitle destekli dire­
niş hareketinin siyasal kanadı olarak oluşturulurken onun askeri
kolu da (Yunanca kısaltması ELAS'ın Yunanların Yunanistan'a
verdikleri adı çağrıştıran) Halkın Ulusal Kurtuluş Ordusu kuruldu .
EAM aynı zamanda işgalde yaralananlara yardım sağlayan Ulusal
Dayanışma ve baş harfleri EPON olan gençlik hareketi gibi örgütlerin
de arkasındaydı .
Metaksas diktası sırasında oluşan siyasal boşluk geleneksel 'si­
yaset dünyasının ' önderlik etmedeki beceriksiz ve isteksiz tutumuyla
işgal altında da sürdü. Bütün deneyimi burjuva partilerinde hiç gö­
rülmeyen yeraltı faaliyetlerine dayalı ve iki savaş arası dönemin tek
marjinal gücü olan komünistler bu boşluğu doldurmakta gecikmedi.
Örneklerle, disiplin ve propaganda aracılığıyla vaat ettikleri daha iyi
ve daha adil gelecek, politikacıların sunduklarının çok ötesindeydi;
işgal acısı altında onların eski düşmanlıklarının yersiz olduğu görü­
lüyordu. Kırsal kesimde vesayetçiliğin sürdüğü bir toplumun genç­
leriyle kadınlarının gözünde onlara özgürlük umudu veren EAM'ın
özel bir yeri vardı. EAM ve ELAS'ın yönetimleri parti başkanlığını sıkı
denetimi altına aldıysa da, üyelerin büyük çoğunluğu komünistler­
den oluşmuyordu. Zaten komünist olmayan bir dizi direniş örgütü
daha ortaya çıkmıştı; aralarında en önemlisi Yunanistan'ın kuzeyba­
tısında örgütlenen Ulusal Cumhuriyetçi Yunan Cephesiydi (EDES) .
İtilaf devletlerinin işgaline direniş gösterme kararlılığından başka
bu grupların ortak yanı, Metaksas diktasının acımasızlıklarından ve
onun arkasından gelen işgalin yarattığı korkunç ortamdan sorumlu
tuttukları sürgündeki Kral Yeorgios'a duydukları yoğun antipatiydi.
Başlangıçta Londra'da ve Mart 1 943'ten sonra Kahire'de üslenen
Kral ve sürgün hükümeti, işgal altındaki Yunanistan ile pek ilgilen­
mediği gibi genel olarak sabotaj ve direniş eylemlerinin suçsuz sivil-
1 28 • Yunanistan 'ın Kısa Tarihi

Resim 40 (a) Kıtl ığı n baş gösterdiği 1941-1942 kışı nda, Pire' de bir aşevinde Dimitris Kha­
risiadis tarafından görüntülenen yaşlı bir adam. İşgalin a rkasından çoğu yerde zorla gıda
maddesi toplama işine gi rişil mişti. Buğdayı yu rtdışından alan bir ülkede bunun doğu rdu­
ğu sonuçlar korku nçtu . Alman kaynaklarına göre, Aralık 1941'de Atina'da kıtl ıkta n ölen­
lerin sayısı günde 300 kişi kadardı; 1939'da 179 kilo olan kişi başı yıllık ekmek tüketi m i
1942'de 4 0 kiloya düştü. Kentte yaşayanların durumu öylesine içler acısıydı ki İngiliz
hükü meti başlangıçta biraz du raksadıysa da ablukayı ka ldırdı ve Kızıl Haç'ın getirttiği
yiyeceklerin dağıtı lması birinci kış işgalinde yaşa nan kıtlığın daha büyük boyutlarda yi ne­
lenmesin i önlemiş oldu. Halkın çoğu için yaşa m ağır koşullar altında geçiyor, astronomik
oranlara varan enflasyon gün l ü k yaşam kavgasını daha da zorlaştırıyordu . İtalyan saldı rısı
sırasında 10 drahmi olan bir okka (yaklaşık 1,5 kg) ekmek, 1944 yılı Ekim ayında Alman­
ların geri çekilmesi sırasında 34.000.000 d ra h miye ulaşmıştı . Peynirin fiyatı okka başına
60 d ra h miyken aynı dönem içinde 1.160.000.000'a çıkmıştı. Enflasyonun böyle yü ksek
boyutlarda seyretmesi işgal sonunda para birimi olarak İ ngiliz altınının yürürlüğe girme­
sine neden oldu. Karaborsa iyice gel işti . Parası olanların karınlarını nelerle doyurdukları
To Agrotikon adlı bir Atina bakkal dükkanını görüntüleyen Life dergisi fotoğrafçısı Dmitri
Kessel'in 1944 yılı Kasım ayında çektiği fotoğrafla (b) çarpıcı biçimde gözler önüne se­
rilmektedir. O sıralar Almanlar daha yeni geri çekilmişlerd i ve yiyecek sıkıntısı sürüyordu.
Deposu ürünlerle tıka basa dolu bu dükkanda Amerikan, İ ngiliz, Fransız ve Alman gıda
ürünleri satışa sunuluyordu. Birçok gözlemci, bol parası olanların sahip oldukları l ü ks ile
geniş halk yığınlarının yoksullukları arasındaki çelişkiye dikkat çekti.
Felaket, İşgal ue Sonuçlan 1 923- 1 949 • 1 29

lere uygulanan sert misillemelerle haklı gösterilemeyeceği görüşünü


savunuyordu. Almanlar, öldürülen her askere karşılık elli Yunanın
vurulması gerektiği hükmünü vermişlerdi; diğer yandan direniş ey­
lemlerini caydırmak için köyleri yakıp yıkmayı sürdürüyorlardı . işgal
altındaki Avrupa'nın diğer bölgelerinde olduğu gibi Naziler burada da
Yahudi nüfusu yok etmeye çalışıyordu. 1 943 başlarında Selanik'in
nüfusunun beşte birine yakın bir bölümünü oluşturan 50.000 kadar
Sefardinin tamamı yalnızca birkaç hafta içinde Auschwitz'e gönde­
rilmişti. Sağ kurtulanlaların sayısı bir elin parmaklarını geçmezdi.
Zamanında Malkah Israel, "lsrail Kraliçesi" diye ün salmış bir top­
lumdan geriye bir şey kalmamıştı.
1 30 • Yunanistan'ın Kısa Tarihi

Resim 41 1944'te, Kostas Kuvaras'ın fotoğrafı n ı çektiği üç andartisse, yani çeteci kad ın.
Eğitim ini Amerika'da görmüş olan Kuvaras, i ngiltere'deki özel Harekat Başkanlığı'nın
(SOE) ABD'deki dengi olan Stratej ik Hizmetler Bürosu (OSS) tarafı ndan U l usal Kurtu luş
Cephesi EAM'ın önderleriyle ilişki kurmak üzere Yu nan istan'a gönderilm işti . Ortada du­
ran kadın (kod adı Thyella, Fırtına olan) Melpomene Pa pahel iu'dur. Daha sonra aynı yı lın
Aralık ayında ELAS ile İngilizler arasındaki çarpışmalarda ölm üştür. EAM , 1941'in Eyl ü l
ayı nda komün ist bir temele daya narak kuru l m uş v e işgal altındaki Yu nan istan'ın en bü­
yük direniş hareketlerinden biri olma yolunda hızla büyümüştü r. 1944 yılında ona bağl ı l ı k
gösterenlerin sayısının 500.000 ile 2 m ilyon arasında değiştiği v a r sayılmaktadır. EAM ' ı n
bir d i z i ya n kolları da vardı. Bunlardan en önemlisi, 1944 E k i m ayında Almanların geri çe­
kilmesi sı rasında 60.000 kadar savaşçısı bulunan onun askeri kolu ELAS'tı (Halkın Ulu­
sal Kurtuluş Ordusu). işgal altındaki Yunanistan oyu nundaki diğer başkahramanlar gibi
EAM 'ın da gözü savaş sonrası iktidardaydı. Yurtiçindeki düşmanlarına acımasız davranan
EAM/ELAS'ın arkasında aynı zamanda küçü msenmeyecek bir halk desteği de vard ı . Bu
desteği, eski politi k düzenin üstesinden gelemediği daha iyi bir gelecek umudu yaymayı
başararak kaza ndı. Dağlarda yaşayan insanların eğitim düzeyleri ni yükseltmek; köyl ü le­
re biraz olsun siyasi sorumluluk aşılamak; özellikle de kadınların toplumdaki yerin i yük­
seltmek için çok uğraş verdi. Nisan 1944'te Yu nanistan'ın belli başlı dağlık bölgelerinde
U l usal Konsey üyelerini seçmek için düzenlenen ve kadınların ilk kez oy kullandıkları se­
çim ler EAM denetim inde gerçekleşti.
Felaket, İşgal ve Sonuçlan 1 923- 1 949 • 1 3 1

Aralarında hem komünist olanların hem de olmayanların yer al­


dığı silahlı çeteler 1 942'nin ilkbahar ve yaz aylan gelince çözümü dağ­
lara çıkmakta buldu ve Kasım ayında Selanik-Atina demiıyolunun
bulunduğu Gorgopotamos viyadüğünü havaya uçurarak askeri dire­
nişte ne derece iyi olduklarını gösterdiler. İşgal altındaki Avrupa'nın
direnişinde elde edilen en çarpıcı başarılardan biri olan bu eylemi
başarıyla gerçekleştirenler İngiliz Özel Harekat Başkanlığı tarafından
Yunanistan'a paraşütle indirilen sabotajcılarla, ELAS ve EDES'ten se­
çilmiş gerillalardı. Bunun arkasından İngilizlerin direniş eylemlerini
eşgüdümleme girişimleri, işgal altındaki Yunanistan'da pek az heye­
can uyandıran kralın kurtuluştan sonra vatana dönüşünü destekle­
me yönündeki resnü politika engeline takılacaktı. lngiltere başbakanı
Winston Churchill kendini Kral Yeorgios'un davasına adamış, Avru­
pa'daki tek fiili müttefikinin Yunanistan olduğu 1 940- 1 94 1 'in karakı­
şında Kralı sağlam bir dost olarak görüyordu. Avrupa'nın işgale uğ­
ramış diğer bölgelerinde olduğu gibi komünistlerle komünist olmayan
gruplar arasında neredeyse ta başından beri var olan sürtüşmenin
nedeni, direniş oyununun kahramanlarının çoğunun uzun vadeli si­
yasal amaçlan olmasıydı. EAM'ın arkasına gerçek bir halk desteğini
almış da olsa, direniş eylemlerini tekeline almaya kalkışmasına karşı
çıkanları etkisiz kılmada teröre başvurmaktan geri durmuyordu. Di­
ğerlerinden farklı üstünlüğü Temmuz 1 943'te 'Milli Milis' mutabaka­
tıyla tanındı. Bu da, EAM / ELAS adaylarının , komünist olmayan dire­
nişçilere ve İngiliz askeri görevlilerine karşı önemli sayısal üstünlük
elde ettikleri bir genel merkezin oluşturulmasıyla sonuçlandı.
Çeşitli direniş gruplarıyla İngiliz akıl hocaları arasında (entipüf­
ten) işbirliği girişimleri Ağustos 1 943'te Kahire'ye giden milis dele­
gasyonunun başansızlığa uğramasıyla epey tehlikeye girecekti . Milis
üyelerinin son anda kurulan derme çatma bir pistten kalkış yap­
ması dağlık Yunanistan'ın geniş alanlarının o sıralarda direnişçilerin
kontrolünde olduğu gerçeğinin kanıtıydı. Gerillalarla İngiliz askeri ve
siyasi yetkililer, Kral ve sürgün hükümeti arasında hiçbir fikirbirliği
yoktu. Gerilla delegasyonunun iki temel isteği vardı: Yunanistan'da
artık kontrolleri altına girmiş geniş bir bölgede sürgün hükümetinin
bazı kilit bakanlıkların (içişleri ve adalet dahil) yetkilerinin kendile­
rine devredilmesi ve halk oylamasıyla seçilene kadar Kralın ülkeye
dönmemesi. Her iki istek de geri çevrildi ve halkın sesine kulak ver­
meksizin monarşinin yeniden kurulması çalışmalarının İngiliz politi­
kasının ürünü olduğuna inanan delegasyon hızla dağlara geri döndü.
Kahire fiyaskosundan hemen sonra, ELAS işgal güçleriyle işbir-
1 32 • Yunanistan 'ın Kısa Tarihi

Resim 42 Selanik'in Baron H i rsch hastanesi kapsamında geçici olarak kurulan Ya hudi ma­
hallesinde Şu bat 1943 sonlarında çekilmiş dört Yu nan Yahudisi gencin (soldan sağa doğ­
ru ayakta duranlar Alberto/Avraam Nahmias, David Sion, lsaac Algava; diz çökmüş olanın
adıysa bilinmemektedi r) fotoğrafı. Yahudiler yaln ızca Davud yıldızını taşımak zoru nda bı­
rakılmayıp aynı za manda onları yapmakla da yüküml üyd ü ler. Bu fotoğraf çekildikten kısa
bir süre sonra bu dört genç, kentte bir zamanlar büyüyü p gelişen Yahudi topluluğun u n
toplam sayısının ya klaşık beşte birini ol uşturan 46.000 kişiyle birlikte Auschwitz'e gönde­
rildi. Bunların hemen hepsi yok edildi. Fotoğraftaki dört kişiden yalnızca David Sion sağ
Felaket, işgal ue Sonuçlan 1 923- 1 949 • 1 33

liği yaptığı gerekçesiyle Ekim 1 943'te EDES'e saldınnca direnişçiler


arasındaki gerginlikler donığa çıktı. Komünistler, tıpkı Yugoslavya
ve Arnavutluk'taki gibi, kurtuluştan sonra ülkedeki tek örgütlü, si­
lahlı güç olmayı garanti altına almaya çalışıyorlardı; böylece iktidara
giden yolun denetimini ele geçirmeye kesin gözüyle bakabileceklerdi.
1 943 / 1 944 kışındaki karşılıklı yok etme savaşında İngilizler ELAS'a
giden desteğin önünü keserek EDES'in düşüşünü engellemeye çalış­
tılar. Fakat bunda yeterince etkili olamadılar, çünkü Eylül 1 943 'teki
ateşkesin ve bunun sonucunda binlerce İtalyan askerinin teslim
olmasının ardından Yunanistan'daki İtalyan ordularının çoğunun
silahlarına ELAS el koymuştu. Direnişçilerin kendi aralarında sa­
vaşmalarına haliyle sevinen Alman işgal güçleri, işbirlikçileriyle ko­
münizme karşı duydukları korkunun, Nazilere besledikleri öfkeden
daha ağır bastığı kimseleri yerleştirdikleri kukla hükümetin yetkisi
altında silahlı 'Güvenlik Tabyaları' kurdular. Direnişçi gnıplar ara­
sında güçlükle kotarılan bir ateşkes anlaşması ancak Şubat 1 944'te,
EDES'in Epir'deki karargahından çıkmaması koşuluyla yapılabildi.
EAM , siyasal amaçlarından caymak bir yana çok geçmeden
bağımsız 'Dağlık' Yunanistan'da hükümet işlevini yerine getirecek
Siyasal Ulusal Kurtuluş Komitesi'ni kurduğunu açıkladı. Siyasal
Komite'nin kunıluşu kuşatma altındaki etkisiz sürgün hükümetine
düpedüz kafa tutmak demekti ve Mısır'da üslenmiş Yunan silahlı
güçleri içinde bulunan EAM yandaşları arasında ayaklanmayı kış­
kırttı . Ayaklanmacı subaylar Siyasal Komiteye bağlı bir ulusal birlik
hükümeti kunılmasını istiyorlardı. İngiliz birliklerince zorla bastırı­
lan ayaklanmalar, Churchill'in Yunanistan'da savaş sonrası bir ko-

kaldı. İtilaf Devletlerinin işgali sırasında toplam 67.000 Yunan Ya hudisi yaşamını yitirdi;
bu, ülkedeki bütün Yahudi nüfusunun yüzde 87'si demekti . Kimi Yahudiler Türkiye'ye
kaçabildi, kimileri de dağlardaki çetelere katıldı. Diğerleri de Atina'nın Ortodoks aileleri
tarafından koru ndu, ayrıca kentin başpiskoposu Damaski nos ile polis şefi Angelos Evert,
Yu nan Yah udi liğini içler acısı durumdan çıkarmak için cesurca ellerinden geleni yaptılar.
Selanik 1912 yılında Yu nan Krall ığı na katıld ığında kentin nüfusu nun neredeyse yarısın­
dan çoğu Yahudiyd i. N üfusun ya klaşık üçte biri Yunanlardan, geri kalanıysa Bulgar, Türk
ve diğerlerinden oluşuyordu. Buradaki Sefardiler 1492 yılında İspanya'dan sürüldüklerin­
de Osmanlı İmparatorluğu 'nun sığınma hakkı tanıdığı Yahudilerin torunlarıyd ı. Kentteki
otuzu aşkın sinagoga gider ve İbranice yazıya geçirdikleri on beşinci yülyı l İspanyolcası
olan Ladino, yani Yahudi İspanyolcası konuşurlardı. Yu nan istan'ın diğer bölgelerindeyse
kökleri anti kçağa dek uzanan 'Roman iot' Yahudileri küçük topl uluklar halinde yaşarlardı.
1 34 • Yunanistan'ın Kısa Tarihi

münist yönetimin işbaşına gelmesine yönelik endişesini daha da ar­


tırmıştı. su endiş e küçük ve komü nist olmayan bir direniş grubunun
başındaki Albay Psaros'un ELAS çetesinden (olasılıkla başına buy­
ruk) biri tarafından öldürülmesi ve Kızıl Ordu'nun Balkanlar'a inmek
üzere hazır ola geçmesiyle daha da arttı. Yeni gelişmeler, Churchill'in
Sovyet lideri Stalin ile bir tür anlaşma yapmayı düşünmesine neden
oldu; böylece Rusya'nın Romanya üzerinde hegemonyasının kabul
edilmesi karşılığında savaştan sonra İngiltere'nin Yunanistan üze­
rindeki egemenliği kesinleşmiş olacaktı. Bu düzenlemenin temeli
Mayıs 1 944'te atıldı ve Amerikalıların haklan saklı kalmak koşuluy­
la, aynı yılın Ekim ayında Churchill ile Stalin arasında Moskova'da
yapılan ünlü 'yüzdeler' anlaşmasıyla pekiştirildi. Yunan oyununun
kahramanları böylesi bir üst düzey pazarlıktan elbette habersizdi.
Tarihinde sık sık görüldüğü üzere, Yunanistan 'daki olayların akışı
ülkenin tabanındaki gelişmelerden çok büyük güçlerin çıkarlarına
göre belirlenmek zorundaydı.

Balkanlar'daki işlerimizi yoluna koyalım, diyorum. Sizin ordular Ro­


manya ve Bulgaristan'da . . . Küçük hesaplarla birbirimizin yoluna çık­
.
mayalım. İ ngiltere ve Rusya açısından düşünürsek siz, Romanya üze­
rinde yüzde doksan egemenlik kurarsınız, biz de Yunanistan'ın yüzde
doksanını alırız, Yugoslavya'yı da yan yarıya paylaşırız. Ne dersiniz?
Churchill 'den Stalin 'e , Moskova, Ekim 1 944

Ordudaki ayaklanmanın doğrudan sonuçlarından biri de Yunanistan'-


dan kaçalı çok olmayan bir politikacının, Yeorgios Papandreu'nun
sürgün hükümetine başbakan olarak atanmasıydı. İngilizlere göre
onun en büyük erdemi , militanlık boyutlarında komünizm karşıtlı­
ğıyla birleşen Venizelosçu geçmişiydi. İngiliz kalkanına sığınan Pa­
pandreu bütün direnişçi ve siyasi güçlerin temsilcilerinin katıldığı
Lübnan'daki konferansta ulusal birlik hükümeti kurmak için kollan
sıvadı. Bu konferansta komünistler gerçek askeri ve siyasi güçleri­
ne uygun oranda temsil edilmediler; aynca ordudaki ayaklanmaları
savunmak zorunda kalan delegeleri, EAM adaylarının yeni hükü­
mette beş önemsiz bakanlığı kabul etmeleri için köşeye sıkıştırıldı­
lar. Oysa hükümete katılmanın bedeli olarak kilit bakanlıkları ve
Papandreu'nun kellesini isteyen dağlardaki komünist önderler ken­
dilerine verilen bu bakanlıkları reddettiler.
Ağustos ayında EAM yönetimi geri adım atıp Lübnan anlaşması­
nın varlığını kabul etmeye yanaşınca tıkanıklık birdenbire çözülmüş
oldu. Sovyet askeri kurulunun beklenmedik bir biçimde dağlarda
Felaket, İşgal ue Sonuçlan 1 923- 1 949 • 1 35

mevzilenişini izleyen birkaç gün içinde gerçekleşen bu apansız ka­


rar değişimi, Stalin'in Churchill ile yaptığı anlaşmanın gereği olarak
kurulun uzlaşmaz tutumlarını yumuşatma konusunda komünist­
lere öğüt verdiğini düşünmek, kesin kanıt bulunmamakla birlikte
akla uygundur. Böyle olsun ya da olmasın, EAM komünist yönetimi
açısından Papandreu hükümetinde yedek bir konuma gelmeyi ka­
bul etmek ve askeri güçlerinin EDES'in küçük birimlerinin yanında
İngilizlerin komutasına girmelerine rıza göstermek, dönemin önde
gelen yetkililerinin de ileri sürdüğü gibi, Almanların Ekim 1 944'te
Yunanistan'dan çekilmelerinden sonra çıkacak kargaşada iktidarı ele
geçirme fırsatını ellerinin tersiyle itmeleri anlamına geliyordu.
Kentin kurtuluşundan sonra Papandreu hükümeti Konstantino­
polis'in Türklerin eline geçtiği ve Yunan dünyasında uğursuz sayı­
lan salı gününe denk gelmemesi için Atina 'ya dönüşünü yirmi dört
saat sonrasına, 1 8 Ekim'e ertelemişti. Komünist bir darbe yapılacağı
korkusu yüzünden geri gelişini güvence altına almak üzere İngiliz
askerlerinden kurulu bir birlik kendisine eşlik etti. Komünist bakan­
ların hükümete girmesiyle, Papandreu bakanlar kurulunu gerçek
bir ulusal birlik hükümeti diye sunma şansını yakalayabilmişti. Ne
var ki yığınla sorun çözüm bekliyordu. Direnişçiler arasında süren
iç savaş, korku ve endişe ortamı yaratmış, işgal yıllarında ekonomi
büyük zarara uğramış, ülkedeki yollar bozulmuş , dolayısıyla yardım
kaynaklarının dağıtımı önemli ölçüde engellenmiş, ticaret filosu ne­
redeyse tümüyle yok edilmiş , parası olanlar hariç halk umutsuz bir
gıda kıtlığının kucağına düşmüş, yetersiz beslenmeyle geçen yıllardan
sonra başta verem olmak üzere salgın hastalıklar almış başını gitmiş,
işgal döneminde astronomik oranlara çıkmış olan enflasyon yeniden
kontrolden çıkmıştı (değeri olan tek para İngiliz altınıydı) .
Kurtuluşun yarattığı coşku sönmeye başladıkça pratik problem­
ler politik olanlarla birleşti. Düşmanla işbirliği edenlerin cezalandırıl­
ması çağnlanna Papandreu (daha doğru bir deyimle onun İngiliz akıl
hocaları) pek kulak asmıyordu. Fakat diğerlerini gölgede bırakan bir
sorun vardı. Gerilla birliğinin dağıtılması ve yerine düzenli bir ulusal
ordunun getirilmesi gerekliydi. Aralarında kadınların da olduğu ve
sayılan 60. 000'i bulan ve tek büyük silahlı oluşum ELAS güçlerinin
İngiliz komutası altında oldukları varsayılsa da onların varlığı Pa­
pandreu hükümetinin otoritesine karşı potansiyel tehdit oluşturu­
yordu. Baş ağnsı bu sorun konusunda anlaşma sağlanmış gibi gö­
rünse de, sol biraz da haklı olarak Papandreu'yu döneklikle suçlayıp
orduyu dağıtmayı reddetti. Büyüyen krizle EAM adayları Aralık ayı-
1 36 • Yunanistan'ın Kısa Tarihi

Resim 43 U l usa l Ku rtu luş Siyasal Komitesi 'nin (PEEA) üyeleriyle birlikte ateşli bir EAM des­
tekleyicisi olan Kozan metropol iti ioakeim görü lmektedir. PEEA Mart 1944'te EAM/ELAS
çetecileri nin kontrolündeki Yu nanistan'ın dağlık bölgelerini yönetmek üzere kurulm uştu.
Fotoğrafta soldan sağa doğru; Köylü Pa rtisi sekreteri Kostas Gavriilldis (tarım); sol l i beral
Stamatis Haci beis (u lusal ekono m i); sol liberal ve Atina Ün iversitesi ekonomi profesörü
Angelos Angelopulos (ekonomik ilişkiler); General Manolis Mandakas (ordu); kom ü nist
partisi geçici sekreteri Yeo.rgios Siantos (içişleri); Atina Üniversitesi tıp profesörü Petros
Kokkalis (sosyal yardım); Atina Ün iversitesi anayasa hukuku profesörü ve komite başka nı
Aleksandros Svoıos (dışişleri, eğitim ve din, halkı aydınlatma); başkan yardımcısı Albay
Evripidis Bakirtzis (levazı m); Halkçı Demokrasi Birlik sekreteri İ l ias Çirimokos (adalet);
solcu liberal Nikolaos Askutsis ( u laşı m). PEEA üyeleri a rasından yaln ızca Siantos'un ko­
münist partisi üyesi olduğu açıktı. Ne var ki Kokkalis ve Mantakas ve belki de Bakirtzis
('Kızıl Albay' ) kom ü nistlerin egemen olduğu ve komite üzerinde etkili bir deneti m uygu­
layan EAM'ın gizli üyesiydi ler. PEEA. Mayıs 1944'te Evrytania'daki Koryschades köyünde
toplanan U lusal Konsey üyelerini saptamak üzere seçimlere gitti. Sürgündeki hüküme­
te karşı kendisini hükümet olarak resmen önermediyse de, onun varlığı bile hükümetin
yetkisine kafa tutmak demekti. PEEA'nın u l usa l birl iğe ve daha kapsamlı bir işbi rliğine
daya nan bir hükümet kurulması çağrısı Ortodoğu 'daki Yu nan orduları arasında EAM ve
PEEA'yı sıcak karşı layan öğelerin başkaldırıya geçmelerini hızlandırdı.
Felaket, İşgal ue Sonuçlan 1 923- 1 949 • 1 37

nın başında bakanlar kurulundan ayrıldılar_ Üç gün sonra 3 Aralık'ta


EAM Atina'nın göbeğinde sonu genel greve varacak bir kitle gösterisi
düzenledi. Disiplinden uzak polis güçleri kentin ortasındaki Anaya­
sa Alanı 'nda göstericilere ateş açtı ve on beş kadar kişinin ölümüne
neden oldu.
Bunun üstüne ELAS birimleri karakollara saldırmaya başlamış
ve bir kaç gün içinde Atina'da bulunan lngiliz güçleriyle ELAS birim­
leri arasında şiddetli sokak çarpışmaları baş göstermişti_ Fakat ELAS
güçlerinin büyük bölümünü başkentin dışına göndermiyor; aynca
Papandreu hükümetini yerinden etme konusunda gösterdiği istekli­
liği iktidara büsbütün el koyma konusunda göstermiyordu. Kendi­
ni Yunan krizine adamış olan Churchill, Noel günü dışişleri bakanı
Anthony Eden ile birlikte Atina'ya geldi. Müdahalesi pek az sonuç
vermişti, yine de anayasanın oylanacağı yaklaşan halk oylaması için
bir naipler kurulu oluşturulması gerektiği konusunda uyarısını yap­
mıştı. Biraz uğraştan sonra henüz Yunanistan'a dönmemiş olan Kral
Yeorgios'u geri çekilmeye ve naip olarak Başpiskopos Damaskinos'un
atanmasına ikna etti. Papandreu 'nun yerine başbakanlık görevine eski
Venizelos yandaşlarından General Plastiras getirildi. Atina Savaşı'nda
lngiliz orduları üstünlüğü ancak ltalya'dan gelen destek sayesinde ve
güçlükle yavaş yavaş ele geçirdi. Ocak 1945 ortalarında ilan edilen
ateşkesin ardından Şubat ortalarında komünist başkaldınyla ortaya
çıkan bunalıma siyasal çözüm arayan Varkiza Anlaşması yapıldı.
ELAS silahsızlanma sözü vermiş , karşılığında 'siyasi' suçlular
diye nitelenenler için af sözü almıştı. Aynı zamanda seçimlerden
sonra monarşi konusunda bir halk oylaması yapılması gerekliliği
üzerinde anlaşmaya varılmıştı, fakat aralık ayında patlak veren çar­
pışmaların körüklediği ateşi söndürmenin pek de öyle kolay olmadığı
anlaşılıyordu. ELAS'ın rehin aldığı bazı kişileri öldürmesine öfkelenen
ve solcuların işgal sırasında siyasi muhaliflerine uyguladıkları terörü
unutmayan aşın sağcılar, artık aynın yapmaksızın onlardan acıma­
sızca öç almaya bakıyorlardı_ Birbiri ardına gelen güçsüz hükümetler
kutuplaşmayı ya denetim altına almaya isteksiz davranıyorlardı ya
da bunun üstesinden gelemiyorlardı. 1 945 sonlarına doğru, lngiliz­
lerin baskısıyla Liberal Parti'nin seksenlik başkanı ve Venizelos 'un
siyasal varisi Themistoklis Sofulis yönetiminde daha tutarlı görünen
bir hükümet kuruldu_
Sofulis, 1 Y3b'dan beri ilk kez yapılacak seçimlerin tarihinin 3 1
Mart 1 946 olarak açıkladı. Ardından bir de halk oylaması yapılacaktı,
böylece Varkiza'da varılan anlaşmanın sıralaması tersine çevrilmiş
1 38 • Yunanistan'ın Kısa Tarihi

Resim 44 İki ay önce Almanlar geri çekili nce Yu nan istan'a dönen Yeorgios Papa ndreu
hükü meti ni destekleyen İngiliz birli kleriyle komün istlerin deneti mindeki direniş ordusu
ELAS birim leri arasındaki Dekemvriana, yoğun çarpışmalar sırasında 26 Aralık 1944 tari­
hinde Ati na'da, Atina Başpiskoposu Damaskinos'la birlikte görü ntülenen Wi nston Churc­
hill. İngiliz başba kanının bu hara retl i günlerin ortasında Yu nan başkentinde boy göster­
mesi , savaşın son u na yaklaşı lırken onun Yu nan istan 'daki siyasi gelişmelere olan i lgisin i n
v e komün istlerin yöneti me el koymalarına engel olmada a rta n kararlılığı nın kanıtıdır. B u
gerçek, Roma nya v e Bulgaristan'ın R u s egemenliği ne veri lmesine karşılık Yu nan ista n ' ı n
İngiliz egemenl iğine girmesi doğrultusunda d a h a önceden Sovyet başka nı Joseph Sta lin
ile varı lan, Ekim 1944'te Moskova 'da imzalanan ünlü 'yüzdelik' anlaşmasına da yansı­
m ıştı. Churchill, kurmay su bayların karşı çıkışlarına kulak asmaksızın , batı cephesindeki
savaşın iyice kızıştığı Noel arifesinde dışişleri bakanı Anthony Eden'le birlikte teh l i keli
Yunanistan topraklarına varmıştı. Arabulucu l u ktaki başarılarıyla ün salmış olan Churchill
anlaşmazl ığa düşmüş tarafların yaptığı saatler süren toplantılara karşın onların herhangi
bir uzlaşmaya varmalarını sağlayamadı. öte yandan Church ill Londra'ya , Yu nan istan'da
ya pılacak halk oylaması öncesinde Kral il. Yeorgios'un geri gelmesine karşı olanların d uy­
gu larının epey güçlü olduğunu iyice anlamış olarak döndü. Aynı za manda şimdiye kadar
'ortaçağ kal ı ntısı ölümcül papaz' diye dışlamış old uğu Yu nanistan'daki Ortodoks Kil ise­
sinin en kıdemli papazı Başpiskopos Damaskinos'a da hayra n ka lmıştı. Artık Churchill o
güne dek davasını yürekten desteklediği Kral Yeorgios·u anayasal sorunu çözüme u laştı­
racak askıya alın mış anlaşmayı sağlama yetkisini Başpiskopos'a vermesi için kandırma­
ya çalışacaktı. Churchill'in olaya el atmasından iki hafta sonra 11 Oca k 1945 ta rihinde
ELAS ve İ ngilizler arasında ateşkes yapıldı.
Felaket, İşgal ve Sonuçlan 1 923- 1 949 • 1 39

oluyordu. Aşın sol süregelen kargaşa ortamında yapılacak seçimlerin


adil olamayacağını ileri sürerek buna karşı çıktı. Savaş dönemini bir
Alman toplama kampında geçirmiş olan Nikos Zakhariadis'in bir kez
daha başlarına geçtiği komünistler, kısa bir kararsızlık geçirdikten
sonra hükümetten çekilmeye karar verdiler. Sofulis'in kabinesinden
bazı üyeler de görevlerinden ayrıldı. Oysa savaş yorgunu ve artık
yükü ağır gelen Yunanistan'daki yükümlülüklerinden bir an önce
kurtulmaya bakan İngiltere, dayanması için Sofulis'e yoğun baskı
yapıyordu. İngiliz, Amerikan ve Fransız üyelerden oluşan (Sovyetler
Birliği'nin katılmaya yanaşmadığı) müttefikler kurulunun gözetimi
altında seçimler yapıldı. Solun çekilmesi merkezin karışıklığı ve kır­
sal bölgeler başta olmak üzere ülkede süren kargaşa Halk Partisi'nin
başını çektiği sağ koalisyonun ezici zaferiyle (oyların yüzde SS'i) so­
nuçlandı. Yabancı gözlemciler seçimlerin 'genelde' özgür ve adil geçti­
ğini, kayıtlı seçmenlerin yalnızca yüzde 9 'unun katılmadığını belirtti­
ler. Bu rakamın çok düşük olduğu açıktı; aşın solu destekleyenlerin
gerçek oranı ancak seçimlere katılmasıyla kesin olarak ölçülebilirdi.
Komünist parti yönetimi sonradan seçimlere katılmama kararının
yanlış olduğunu kabul edecekti.

Yunanistan , Avrupa'da galip gelenler arasında işgalciyle işbirliği ya­


pan faşistlerin, kuklaların ve vatan hainlerinin bir kez daha demok­
rasiyi boğazladıkları tek ülkedir. Direniş hareketi genel bir terörist
baskı altındadır. Yüzlercesi öldürülmü ş ve öldürülmektedir. On bin­
lercesi hapistedir. Yüz binlercesi baskı görmekted ir.
Yunanistan Komünist Partisi Merkez Kurulu ( 1 945)

Halk Partisi tarafından kurulan Dino Çaldaris başkanlığındaki yeni


hükümet, daha önceleri Mart 1 948'de yapılması planlanan anayasay­
la ilgili halk oylamasının tarihini ı 946'nın Eylül ayına aldı . Mart se­
çimleri gibi bu da olağanüstü koşullar altında ve modası geçmiş kayıt
sistemine dayandırılarak yapıldı; ama yine de katılım ondan daha
yüksekti. Oyların yüzde 68'i Kralın geri gelmesinden yana çıkmıştı ,
her ne kadar kuşkulu olsa da bu sonuç eski cumhuriyet yanlıları­
nın Kralın geri dönmesinin komünist bir rejim kurulma olasılığından
daha kötü görmediklerinin bir yansıması gibiydi. Ilımlı cumhuriyetçi­
ler sol ve sağın aşın uçları arasında umutsuzca sıkışmış olduklarını
gördüler; işgal karabasanından barışçı bir biçimde kurtulmanın son
şansı olması bakımından Mart ı 946 seçimleri önemli bir dönüm nok­
tasıydı. Kin dolu sağcı hükümet çoktan kutuplaşmış siyasal ortamı
daha da kızıştırdı. Daha seçimlerden önce sağcıların baskıları yü-
1 40 • Yunanistan'ın Kısa Tarihi

Resim 45 Kral Pavlos ve Kraliçe Friederike' nin 1946-1949 arasındaki iç savaş yı llarında
mahkümlar adası Ma kronisos'a yaptı kları bir gezi sırasında 'yola gelm iş' eski kom ü n ist­
lerce omuzlarda taşındığını gösteren bir propaganda fotoğrafı . Kral Pavlos'un 1947 'de
ölen erkek kardeşi Kral il. Yeorgios' un yerine tahta geçtiği o günlerde, tohumları savaş
dönemindeki direniş sırasında uygu lanan politikalarla atı lan iç savaş da tüm üyle d u r­
m uştu . Kom ün ist Demokrati k Ordu ya ndaşlarının acı masız davranışları yüzünden kötü
ün sal m ış Makron isos adasında, komünistlerin yalnızca kendi inançlarından cayd ı klarını
bildirmekle kal mayıp ııyn ı zamanda da eski yoldaşlarını ele verdikleri 'pişmanlık bildir­
geleri' çıkartmaları için yoğun çaba lar gösterilmekteyd i. İ ngiliz devletinin bir gözlemcisi,
al ışılageldik hafifletilmiş bir anlatımla, kamplarda karşılaştığı koşulların İngiliz ve Ame­
rikal ıların insanlık ve adalet an layışına ters düştüğü nü dile getirm işti. Demokratik Ordu
kendi adına halkı zorla askere almakla uğraşıyor ve muhaliflerine karşı davranışları d i­
ğerlerinden daha acımasız olmuyordu. Demokratik Ordu Yu nanistan'ın kuzeydeki komü­
nist komşu ları olan Yugoslavya, Arnavutl u k ve Bulga ristan 'dan gelen sınırlı yard ı mlara
güvenebilirdi; fakat Stalin bu durumun, eli ndeki ulusal ordudan göreceği lojistik destek
ya rdımıyla eninde sonunda üstün gelecek ABD ile sıcak savaşı kışkırtmak istemiyord u .
Kaçınılmaz olarak hunharca geçen iç savaş, savaş sonrası yeniden toparlanma süreci ni
geciktirmek d ışında toplu mda onarılması bir ya da birkaç kuşak sürecek bölünmelere
yol açtı. İç savaş sonrasında ord u soyut bir komünizm karşıtlığıyla özdeşleşir oldu ve
monarşıyle kurmuş old uğu yakın ilişki ta 1967 yılında askeri dikta yönetime el koyanil
dek sürdü. Savaş sonrası dönemde doğuştan Alman olan inatçı Kral içe Frederike 1955
ve 1963 yılları a rasında Konstantinos Kara manlis'in ilk başbakanlığı sırasında onunla
ilişkilerini sık sık gergin bir havaya sokarak aykırı bir kişi olduğunu gösterdi.
Felaket, İşgal ve Sonuçlan 1 923- 1 949 • 141

zünden eski El.AS partizanları yeniden dağlara yöneldi . Bir yandan


bu süreç hız kazanırken, diğer yandan da komünist yönetim içinde
anayasal yoldan iktidar mücadelesi vermek mi, yoksa askeri yollara
başvurmak mı gerektiği tartışmaları sürmekteydi.
Ülke düpedüz iç savaşa sürüklenirken Çaldaris hükümeti, Ağus­
tos 1 946'da komünist gerillaların Yugoslavya ve Bulgaristan'dan ge­
tirildikleri iddiasını ortaya attı. Komünist partinin yasadışı bir örgüt
olarak ilan edilmesi Aralık 1 947'ye dek gerçekleşmediyse de, Ekim
ayında komünistler, eski El.AS yöneticilerinden Markos (Vafi.yadis)
yönetiminde bir Demokratik Ordu kurduklarını duyurdular. Koşul­
lar, hızla kötüleşirken, İngiliz hükümeti o zamana dek sürdürdüğü,
ülkenin içişlerine karışma politikasını kesinkes bıraktı. Şimdi 'uzak­
tan kumanda' görevi, geçmişte İngiltere'nin Yunan bağlantısını sert­
çe eleştiren Amerika Birleşik Devletleri'ne geçmişti. Başkan Truman
Mart 1 94 7 'de Amerikan Kongresi 'ne iç çekişmelerden zarar gören 'öz­
gür halklar' için destek sağlama programı olan Truman Doktrini'nin
bir parçası olarak Yunanistan'a büyük tutarlara varan ivedi yardım
göndermeyi kabul ettirdi.
Amerikan yardımının etkisini göstermesi biraz zaman aldı, bu
arada gerilla taktiklerini başarıyla uygulayan Demokratik Ordu , dü­
zenli ordu karşısında küçümsenmeyecek başanlar elde etti. Fakat
Markos , Arnavutluk sının yakınında, 1 94 7 yılı sonlarında kurulduğu
açıklanan Demokratik Taşra Hükümeti'nin başkenti olacak Konitsa
kasabasının güvenliğini sağlama girişiminde başarısızlığa uğradı. De­
mokratik Ordu, komşu Yugoslavya, Bulgaristan ve Arnavutluk'taki
komünist yönetimlerden büyük ölçüde lojistik ve diğer hususlarda
destek görüyordu. Ne var ki, önemli güce sahip ve sıklıkla yardıma
çağrılan Amerikalıların dış ülkelere gönderdikleri ekonomik ve askeri
yardımın ölçeklerine hiç mi hiç benzemiyordu. Askeri durum giderek
tersine döndü. Bunda hükümet güçlerinin havadan aldıkları deste­
ğin büyük payı vardı. Komünist Parti başkanı Zahariyadis, Markos'a
karşı çıkarak gerilla savaş yöntemlerini bırakıp düzenli ordu gibi
savaşmakta diretince, Demokratik Ordu üstünlüğünü büyük çapta
yitirmiş oldu. Markos görevden alınmış ve komutan olarak yerine Za­
hariyadis geçmişti.
Artan hükümet baskısı altında kalan Demokratik Parti deneti­
mindeki bölgelerde erkekler kadar kadınlar da askerlik yapmak zo­
rundaydı. Çocuklar savaş alanından çıkartılıp doğu bloku ülkelerine
götürüldüler; çünkü bu komünistlere göre onların koruma altına
alınması için gerekliydi; anti-komünistlerse bunu zamane yeniçe-
142 • Yunanistan 'ın Kısa Tarihi

Resim 46 1949'da Paskalya gü nü General James van Fleet ile Genera l Aleksa ndros Pa­
pagos yu m u rta tokuşturu rken görü lüyor. Dwight Eisenhower' ın, kesinlikle zeki olmasa da
'dü rüst ve güçlü bir kişi' d iye ta nım ladığı van Fleet, Ocak 1943'te, iç savaş sırası nda ulu­
sal orduya verilecek askeri desteği düzenlemekle yükü m l ü ABD Ortak Askeri Danışma n l ı k
v e Pla nlama Grubu 'nun başına geti ri ldi. Mart 1947 'de Tru man Doktri ni ortaya atıldıkta n
sonra ül keye çok sayıda Amerikan askeri ve ekonomik ya rd ı m ı yağd ı. Her ne kadar Ame­
rikalılar savaşta doğrudan bir görev üstlenmeseler de bu yardım askeri danışma nlarla
ve Yu na n-Amerikan orta k genel kurmayı nın kurul masıyla desteklendi . Daha iyi donan ı m ,
ileri düzeyde eğiti m , üstü n savaş stratejileri v e hava üstün l üğünün sağla nmasıyla olayla­
rın kötü gidişatı tersine çevrildi. Arnavutl uk'a karşı 1940'ta girişilen savaşın kahramanı
General (sonradan Mareşa l) Papagos başkomutanl ığa getirilince ulusal ordunun morali
daha da arttı. Diğer bazı mavazzaf subaylar gi bi Papagos'un da siyasete bulaştığı yolu nda
bilgiler vardı. Kra l il. Yeorgios'u n yeniden tahta geçmesine giden yolu hazırlayara k Ekim
1935'te verdi kleri muhtırayla başbaka n Panayis Çaldaris'i hükü metten çekilmeye zorla­
yan yü ksek rütbeli üç subaydan bi riydi. iç savaş biter bitmez örnek aldığı de Ga ulle'ün
izinden giderek kendi partisini kurdu. Amerikalıların gözüne girerek 1952'den 1955'teki
ölümüne dek başbakanlık görevini sürdürdü.
Felaket, İşgal ııe Sonuçlan 1 923- 1 949 • 1 43

rilerinin beyinlerinin yıkanması olarak nitelendirdiler. ı 949 yılında


Demokratik Ordu üyelerinin yüzde 40'ı Makedon Slavlarından olu­
şuyordu; bir kez daha bu , gerçek komünist partiyi Makedonyalıların
kendi kaderlerini tayin hakkını kullanmalarını savunmaya götürdü.
İç savaş döneminde halkın desteklemediği bu politikaya geri dön­
mekle, komünistler bir kez daha yakın bir geçmişte güçlükle· kazanıl­
mış toprakları geleneksel düşmanlarına bırakmaya hazır olma suçla­
masıyla karşı karşıya kaldı.
Uluslararası konjonktür de Yunan komünistler aleyhine de­
ğişmekteydi. Dünya komünizminin anavatanına her zamankinden
daha çok bağlı olan Yunanlar 1 948'de Yugoslavya'nın Kominform 'dan
atılmasından yana Moskova'ya destek verdiler. Bunun sonucunda,
Sovyetler Birliği ve müttefiklerinden gelen tehditlerle boğuşan Yugos­
lavlar Demokratik Ordu'ya yaptıkları yardımı kestiler ve en sonunda
1 949 'da gerillalarla aralarındaki sının kapattılar. Stalin, bölünmeden
önce bile Akdeniz'in İngiltere ve Amerika'nın egemenliğinde olmasın­
dan ötürü, Yunanistan'daki komünist davaya yitirilmiş gözüyle ba­
kıyordu. Demokratik Ordu'nun başarısı hoşuna giderdi; ama bunu
kesinleştirmek için ABD ile karşı karşıya gelmeyi göze almayacaktı .
Belki de bunun nedeni Sovyetler Birliği'nin henüz nükleer güce sahip
olmamasıydı. Yugoslavların 'arkadan vurması' Demokratik Ordu'nun
yenilgisi için geçerli bir mazeretti; fakat asıl belirleyici etmen yoğun
Amerikan askeri (silah ve eğitim) yardımıydı . Böylece, Arnavut­
luk savaşı sırasındaki ordu komutanı General (sonradan Mareşal)
Papagos 'un Ocak 1 949 'da yeniden başkomutan olmasını sevinçle
karşılayan düzenli ordu üstün bir savaş gücüne dönüştü . 1 949 yaz
sonlarında Grammos ve Vitsi'nin engebeli bölgelerinde gerçekleşen
meydan savaşında yenik düşen Demokratik Ordu'dan sağ kalanlar
Arnavutluk sınırını geçmek zorunda bırakıldılar. Komünist yönetim
Ekim ayında savaşa geçici olarak ara verildiğini açıkladı. Demokratik
Ordu'dan geriye kalan harap olmuş, yenilmiş unsurlar doğu Avrupa
ve Rusya'da geçen soğuk sürgün günlerinde birkaç yıl daha savaş
düzenini koruduysa da gerçekte iç savaş sona ermişti.
İÇ SAVAŞIN ARDINDAN
5 1950-1974

l 940'lı yıllar Yunanistan'ın bağımsızlık tarihinin en karanlık yılla­


ndır. 1 940 / 194 1 kışında İtalyan ve Alman saldırısı altında olduğu
dönemlerde ayakta kalmakta gösterdiği haşan ve direnişçilerin Al­
man, İtalyan ve Bulgarların barbarca işgallerine karşı sergiledikleri
gerek bireysel gerekse toplu kahramanlıklar sıkıntıları görülmedik
boyutlara vardırmıştı. Bunlara bir de bastıran karakışla misilleme­
ler, önüne geçilemeyen maddi yıkımla birlikte Yunan Yahudilerine
yapılan kıyım eklenince, 1 946 ve 1 949 arası dönem kanlı çatışmalar
sonucunda düpedüz bir iç savaş halini alacaktı. 1 820'lerdeki bağım­
sızlık savaşı ve Birinci Dünya Savaşı dönemindeki Ulusal Bölünme,
toplumda derin çatlaklara sebep olmuştu . Fakat toplumun parça­
lanmışlığına işaret eden bu durum 1 940'lı yılların sonlarına dek iş­
galin acısını sürdürecek kanlı iç savaşın vahşetiyle mukayese bile
edilemezdi. Dahası her iki tarafın gerçekleştirdiği acımasız eylemlere
Yunanı Yunana kırdıran korkunç bir boyut da eklendi. Eski kavga
Venizelos yandaşlarıyla Venizelos karşıtları, daha geniş kapsamlı
söylemek gerekirse, cumhuriyeti destekleyenlerle monarşiden yana
olanlar arasındaydı; fakat bu daha temel bir bölünmeydi, bu defaki
komünistlerle komünist karşıtları arasındaki çekişmeydi.
1 940'lann ikinci yansında zayıf devletin son derece sınırlı kay­
naklan, diğer Avrupa ülkelerinin tersine, savaş ve işgal yıllarının ya­
ralarını sarmaya değil, daha çok 'içerideki düşmanı' durdurmak için
kullanıldı. 1 949 yılında hükümetin askeri ve kolluk güçlerinin sayısı
yaklaşık çeyrek milyonu bulmuştu. Batı Avrupa'da ekonomik gelişme
için kullanılan Amerikan yardımının çoğu askeri alana kaydınlırdı.
Burjuva düzeni zaman zaman ciddi tehditler altında kalsa da devam
etmeliydi. Ancak hükümetin siyasi ve askeri geleceğinin dış desteğe
bağımlı olması Yunanistan'ı Amerika Birleşik Devletleri'nin kuklası
haline getirmişti. Amerikalıların onayı olmaksızın alınabilen büyük
askeri, iktisadi veya siyasi kararların sayısı birkaç taneyi geçmezdi,
iç Sa vaşın Ardından 1 9.50- 1 974 • 1 45

İngiliz hegemonyasının doruğunda olduğu dönemde bile seyrek baş­


vurulan böylesi bir uygulama dış güçlerin ne derece etkin olduğunu
gözler önüne seriyordu.
Komünist ayaklanmanın ya da sağcıların deyimiyle 'haydut sa­
vaşının' uğradığı ağır yenilgi, Balkan ülkeleri arasında Yunanistan'ın
komünist yönetimin eline geçmeden ikinci Dünya Savaşı'nın sancılı
ve çalkantılı döneminden sıyrılmayı başaran tek ülke olmasını sağla­
mıştı. Ancak iç savaş sonrasında Yunanistan demokrasi modelinden
çok uzaktı. Birinci Dünya Savaşı yıllarındaki Ulusal Bölünme'nin
körüklediği saplantıların ülkenin iki savaş arası politikasının bütün
gidişatını nasıl alt üst ettiyse, iç savaşın getirdiği tatsızlıklar da bel­
ki kaçınılmaz olarak 1 9 SO 'li ve 1 9 60'lı yılların siyaset bilimine gölge
düşürecekti.
Çok geçmeden görüldü ki iç savaş sonrası kurulan hükümetlerin
başlıca hedefi toplumu yenilemede ya da yeniden kurmada cidden
çaba sarfetmek yerine, gerek yurtiçi gerekse uluslararası alanlar­
da komünizmi önlenmekti. Buna rağmen iç savaş sonrası dönem­
de daha ılımlı önerilerin yaygınlaşacağı doğrultusunda umut veren
belirtiler yok değildi. Şubat 1 9SO'de, 1 94 7 'den beri yürürlükte olan
sıkıyönetim kaldırıldı ve ertesi ay yapılan seçimlerde 1936 ve 1 946'da
uygulanmış olan nispi temsil sistemi uygulandı.
1 950 seçimlerinde yarışan partiler çoktu. 1 946'nın galibi Çaldaris'­
in sağcı Halk Partisi seçimlerden kıl payı en büyük tek parti olarak
çıktı. Fakat her biri Venizelosçuluğun kalesi olduğunu ileri süren üç
merkez partinin elde ettiği toplam sandalye sayısı 250'yi geçmişti. Bu
partiler Elefterios Venizelos 'un oğlu ve siyasal varisi olacak Sofoklis
Venizelos 'un başında bulunduğu Liberaller; 1 922 ve 1 933'teki Venize­
los yanlısı darbelerin deneyimli politikacısı ve Aralık 1 944'teki ayak­
lanma ortamının kısa süreli başbakanı General Nikolaos Plastiras'ın
yönetimindeki Ulusal ilerici Merkez Birliği; bir de adını başkanından
alan Yeorgios Papandreu Partisi'ydi. Bu politikacıların hiçbirinin aşın
sola iyi gözle baktığı söylenemezdi. Ne var ki çoğunluk seçmenin bir
ölçüye kadar barışı tesis etmeye söz veren ve Halk Partisi'nin sert
intikamcı politikasına karşı çıkan partilere oy vermiş olmaları umut
vericiydi.
iç savaş sonrası dönemin merkez ve merkez sağ koalisyonların­
dan oluşan ilk hükümetleri iç savaşta yenilen tarafa gösterdikleri
hoşgörü ölçülerine göre diğerlerinden ayrılırlardı ve kısa ömürlü olur­
lardı. Eylül 1 9 5 ı 'de yapılan bir sonraki seçimlerde iki yeni oluşum
birbirleriyle yarıştı. Bunlardan birincisi Yunan Dirilişi'nin başında
1 46 • Yunanistan 'ın Kısa Tarihi

iç savaşın. iledd evrelerinde başkomutanlık yapmış Mareşal Papagos


bulunuyordu. Kral Pavlos ile bugün de açıklığa kavuşmamış nedenler
yüzünden anlaşmazlığa düşmesi üzerine Papagos sınırsız yetki sahi­
bi olduğu ordudan aynlmıştı. İkinCi oluşumsa, öncelikle yasaklanmış
komünist partisinin bir cephesi olan Birleşik Demokratik Sol'du . Yu­
nan Dirilişi sağ kanatta Halk Partisi'ni yerinden etti ve diğer bütün
partiler arasında en yüksek oyu aldı. Ayn sayılan ordu sandıkların­
dan Papagos'a çıkan oyların açık farkla ülke genelindeki oy oranın­
dan yüksek olması önemliydi. Seçimlerden yine de yeterli çoğunluk
çıkmamıştı, başka bir merkez koalisyonu kuruldu. Bundan hiç mem­
nun kalmayan Amerikan büyükelçisi nispi seçim sisteminin yerine
çoğunluk sistemi getirilmemesi durumunda (Yunanistan'ın son beş
yıl içinde almış olduğu bir milyar doları bulan) ABD yardımından
kesinti yapılacağını kamuoyu önünde açıkladı. Böyle bir adımın Kore
Savaşı'nın patlak vermesiyle artan uluslararası gerginlik ortamında
Amerikalıların gözünde siyasi istikrarın en iyi savunucusu ve sola
karşı sağlam bir kale olan Papagos'a yarayacağı açıktı. Çoğu politika­
cı bu denli aşın bir müdahaleyi kınadıysa da Kasım ı 952 seçimlerine
kadar gereken değişiklikler zamanında yapıldı.
Bu seçimler Yunan Dirilişi'nin büyük zaferiyle sonuçlandı. Ço­
ğunluk sisteminin meclisteki anlamı yüzde 49 1uk halk oyuyla san­
dalye sayısının yüzde 82 'sinin kazanılmasıydı . Artık 1 963'e dek süre­
cek olan sağcı iktidar dönemi başlıyordu. Yeni anayasa temel siyasal
özgürlükleri güvence altına aldı, ancak bunların uygulamaya kon­
ması iç savaş sırasında çıkarılan olağanüstü hal yasalarıyla sık sık
engelleniyordu. Örneğin , var olan toplumsal düzene karşı çıkanlara
ağır cezalar öngören 1 947'den kalma 509. Madde yürürlükten kaldı­
rılmamıştı; fakat ellerinde pek çok kişiyle ilgili gerçek ya da uydurma
yığınla dosya bulunduran güvenlik güçleri, sol sempatizan oldukla­
rından kuşku duydukları kimseleri yakın takibe almayı sürdürüyor­
du. Siyasal hegamonyanın anahtarı konumundaki kamu kuruluş­
larında iş arayanların, pasaport ve hatta sürücü belgesi alacakların
bile sabıka kaydı getirmeleri zorunluydu. Bu kurallar ne kadar katı
olsa da Yunanistan'ın kuzey komşularında 'sınıf düşmanlarına' gös­
terilen muameleyle karşılaştırıldığında hafif kalırdı. İç savaştan bu
yana askıya alınan idam cezalarının çoğu Nisan 1 952'de kaldırıldı,
siyasal suçluların çoğunluğu ya salıverildi ya da cezalan indirildi.
Papagos hükümetinin gündeminde siyasal barışa pek yer veril­
mediyse de, ekonomik yapılanma konusunda ilerleme kaydedilmiş­
ti. Savaş sonrası dönemin başlarında tasarlanan ülke ekonomisini
İç Savaşın Ardından 1 950- 1 9 74 • 1 47

tarımdan endüstriye kaydırma yönünde atılan adımlar böyle bir


yeniden yapılanmada devlet başı çektiğinden tümüyle bir yana bı­
rakıldı . Ancak işgal dönemi ve bağımsızlık sonrası yılların dengesiz
enflasyonuyla epeyce değer yitirmiş paranın güvenilirliğini yeniden
yükseltme yönünde kayda değer çabalar sarfedildi. 1 953 'teki deva­
lüasyon, sıkı para politikası ve aşın devlet denetiminin biraz olsun
gevşetilmesiyle birleşince özel girişimciliğin patlamasına yol açmış ve
yirmi yıl sürecek çarpıcı bir parasal istikrar ve ekonomik büyüme
dönemi başlamıştı. Bu drahmiye duyulan güveni artırdı; fakat arsa
ve konutlara İngiliz altınıyla değer biçilmesi ı 9501i yılların sonlarına
dek sürecekti.
Atina, Selanik ve pek çok taşra yerleşim bölgesinde kimi zaman
ülkeye dev bir şantiye görünümü verecek kadar çirkin betonarme
yapılar yükselirken, tuğla ve ondan daha çok rağbet gören çimento
dışındaki alanlara yatırım yapmada isteksizlik sürüyordu. Dünyanın
en büyük çimento fabrikalarından birinin Volos'ta kurulması rast­
lantı değildi. 1 9 6 1 ile 1 980 yıllan arasında yapılan yatırımların yüzde
65'i inşaat alanındaydı; bunların çoğu hızla büyüyen kent nüfusu­
nun konut açığını kapatmaya yönelikti. İç savaş sırasında nüfusun
neredeyse yüzde l O 'unu oluşturan 700. 000 kişinin evlerinden çıkma­
ya zorlanması savaş sonrası dönemin en belirgin özelliği olan kırsal
kesimden kentlere göçün başlangıcıydı. 1 9 5 1 ile 197 1 yıllan arasında
kent ve kırsal nüfus oranlan, tersine dönerek sırasıyla yüzde 38 ve 48
iken yüzde 53 ve 35 oldu . Geride kalanlar yan kentli diye sınıftandı­
nlıyordu. 1 96 1 ile 1 9 7 1 yıllan arasında Büyük Atina'nın nüfusu yüz­
de 37, ondan sonraki on yıl içinde yüzde 19 daha arttı. Çok yüksek
askeri harcamalar üretim yatırımlarını yavaşlatıyordu. Kayda değer
birkaçı dışında var olan sanayi yatırımlan gıda, içecek, tekstil ve tü­
tün gibi düşük teknolojili sektörlerde yoğunlaşmış aile kökenli küçük
girişimlerdi. Oysa hizmet sektörü hızla büyüyordu.
Ekonomi hala ABD yardımına, ödemeler dengesinin eskiden beri
dayanağı olan göçmenlerin gönderdikleri paralara ve gemicilikten elde
edilen gelirlere bağımlıydı. Yurtdışında yaşamanın çekiciliği savaş
sonrası dönemin büyük bölümünde de sürdü, 1 9 5 1 ile 1 980 yıllan
arasında nüfusun yüzde 1 2 'sine yakını göç etti. 1 9601ann ortalarında
ABD kotaları kaldırılana dek bu göçün yönü daha çok Avustralya'ya
( 1 970 1ere gelindiğinde dünyanın diğer bütün kentleri arasında Mel­
boume en kalabalık Yunan nüfusuna sahipti) , Kanada'ya ve 1 950'1e­
rin sonlarından sonra da Yunan Gastarbeiter, yani 'misafir işçilerin'
(Türklerle birlikte) yerli nüfusun istemediği ağır işlerin çoğunu üst-
1 48 • Yunanistan 'ın Kısa Tarihi

lendikler:i, Alrµ�y'!l'ya doğruydu. J3u 'misafir işçilerin' önemli bir bö­


lümü hizmet sektöründe küçük ölçekli kendi işyerlerini açmak üzere
sonunda vatanlarına döndüler. Savaş sonrasında Yunan armatörle­
rini tüm serveti savaşın bitiminde Amerikan donanması gemilerinin
el çabukluğu marifetiyle satın alınmasına dayanıyordu; aynca he­
men hepsi daha karlı olduğundan yabancı bandıralar taşısalar da,
1 950'li ve 60'lı yıllarda yapılan dev tankerlerin büyük bölümü Yunan­
lara aitti. Bu 'Yunan' ticaret filosu ileride dünyanın en büyüğü olarak
ortaya çıkacaktı. Savaştan önce turizm, ekonominin önemsenmeyen
bir koluydu. Batı Avrupa'da yaşam standartlarının hızla yükselmesi,
toplu hava taşımacılığının ve bir bakıma iç savaşın sonucuna bağ­
lı olarak yurtiçi ulaşımının gelişmesi 1 950'lerin sonlarında turizmi
'ayağa kaldırdı', bu gelişme ülkenin gelenek ve görenekleri kadar öde­
meler dengesi üzerinde de büyük iz bırakacaktı. Savaş ve iç savaş
yüzünden ekonomide açılan yaralar zamanla kapandı, ekonominin
meyveleri eşit biçimde dağıtılmasa bile, 1 950'li ve 60'lı yıllar boyunca
yaşam standartları düzenli olarak yükseldi. Kişi başına düşen gelir
1 955 ile 1 963 arasında neredeyse iki katına çıkarken fiyatlar yalnızca
yüzde 1 7 oranında artmıştı.
İç savaş boyunca Yunanistan, Soğuk Savaş'a sahne olan ki­
lit bölgeydi. Kuzeydeki üç komşusu Arnavutluk, Yugoslavya ve
Bulgaristan'ın komünist yönetim altına girmiş olması ülkenin Batı sa­
vunma sisteminde görevlendirilmesini kaçınılmaz kılıyordu. 1 952 yı­
lında Yunanistan ile Türkiye, NATO ittifakına kabul edildiler; oysa ikisi
de 'Kuzey Atlan tik' ülkesi değildi. 1 940'lann sonlarında ortak dış tehdit
algısı iki ülke arasında iyi ilişkiler kurulmasını sağladı. 1 948 yılında
Moskova'dan koptuktan sonra tek başına kalan Yugoslavya da 1 953'te
bu resmi ittifaka katıldı. Olmayacak bir uzlaşma olan Balkan Paktı çok
geçmeden, Yugoslavya ve Rusya arasındaki ilişkiler yeniden düzelip de
Eylül 1955'te İstanbul'daki Rum azınlığa yönelik şiddet içeren yağma­
lama olaylarının ardından Yunanistan ile Türkiye arasındaki ilişkiler
krize girince, dağıldı.
NATO'nun güneydoğu kanadının bekçisi iki müttefikin kısa sü­
ren balayının apansız sona ermesini hızlandıran etmen, Yunan dev­
letinin sınırlan dışında Yunan nüfusa sahip son önemli bölge olan
Kıbns'ta tırmanan krizdi. Adanın 1 878 yılında (İngiltere'ye resmen
bağlanışı 1 9 1 4 ; krallık sömürgesi olması 1 925) İngiliz yönetimine
geçmesinden bu yana nüfusun yüzde 80'ini oluşturan Yunan toplu­
mu enosis, yani Yunan topraklarına bağlanma konusunda oldukça
ısrarlıydı ve bunu dile getirmekten çekinmiyordu. Yunanistan'ın dı-
İç Savaşın Ardından 1 950- 1 9 74 • 1 49

şarıdaki hamisi İngiltere olduğu sürece, Atina'da kurulan art arda


hükümetler bu birleşmeci istekleri pek desteklememişlerdi. Artık
İngiltere'nin yerini Kıbrıslıların sömürge baskısından kurtulmaları
konusundaki isteklerine sıcak bakan Amerikalılar aldığına ve İngil­
tere kendi imparatorluğunu küçültmekle uğraştığına göre engeller
azalmıştı; Başbakan Papagos Kıbrıslı Rumların isteklerine bir miktar
destek vermeye hazırdı.
Gelgelelim İngiltere'nin ada üzerindeki karlı egemenliğini sürdür­
me kararlılığı ortaya çıkınca işgal sırasında ve sonrasında belalı bir
anti-komünist örgütün başındaki ('Chi' diye bilinen) General Yeorgios
Grivas isimli Kıbrıs doğumlu bir Yunan subayı, Nisan l 955'te siyasi
iktidar tarafından desteklenen sivil itaatsizlik kampanyası başlattı.
Bu kampanyayı yürüten kendi komutası altındaki Ulusal Kıbrıs Sa­
vaşçıları Ôrgütü'ydü (EOKA) ve Kıbrıs Başpiskoposu lll. Makaryos da
onlarla örtülü suç ortaklığı yapıyordu. Kıbrıslı Yunanların isteklerini
dengelemek üzere İngiliz hükümeti anlaşmazlıktan çıkar sağlaması
için Türkiye'yi yüreklendirdi. Böylece lstanbul'daki Rum topluluğu­
nun trajik sonunu hızlandıran Eylül 1 955'teki ayaklanmaların temeli
atılmış oldu. Yunanların enosis çağrılarına Türkler taksim (paylaşım)
istekleriyle karşılık vermede pek de gecikmeyeceklerdi .
Türk-Yunan ilişkilerinde artan bunalımın tam da doruğa ulaştığı
dönemde hastalanan Papagos öldü . Kral Pavlos daha çok şans tanı­
nan rakiplerine nispet onun koltuğunu Konstantinos Karamanlis 'e
verdi. Atina'nın siyasal elitlerinin büyülü dünyasından gelmese de
Karamanlis kamu işlerinde tuttuğunu koparan bir bakan olarak adı­
nı duyurmuştu . Bu dobra Makedonyalı gelecek otuz beş yıl boyun­
ca görev başında olsun ya da olmasın siyasette baskın bir karakter
olacaktı. Yunan Dirilişi hareketini Ulusal Radikal Birlik olarak yeni­
den kuran Karamanlis, Şubat l 956'da kadınlara ilk kez oy kullanma
hakkının tanındığı seçimlere gitti. Tam bir Bizans entrikası olan yeni
seçim yasası Karamanlis'in partisinin yararına istenen sonucu getir­
di. Ulusal Radikal Birlik'in halktan aldığı oylar ana muhalefete kıyas­
la çok daha az olsa da mecliste yeterli çoğunluğu eline geçirmesini
sağlamıştı. Hangi siyasi görüşten olursa olsun, iktidardaki partilerin
seçim yasasına kendi çıkarlarına göre çekinmeden değişiklik getirme
uygulaması Mayıs ı 958'de iktidardaki Ulusal Radikal Birlik partisin­
de yaşanan kısa süreli bölünme döneminin ardından iki yıl sonraki
seçimlerde daha da belirgin bir hal aldı. Bu kez halk oylarındaki payı
önemli oranda düşmesine rağmen Karamanlis'in parlamentodaki ço­
ğunluğu artacaktı .
1 50 • Yunanistan'ın Kısa Tarihi

Resim 47 'Dostluk Tatbikatı' Yu nan istan'ın bağımsız tarihinin çoğu döneminde Türk-Yu nan
i lişkilerindeki h uzursuzluk NATO propagandası için 1953'te Batı Trakya 'daki askeri ma-
iç Sauaşın Ardından 1 950- 1 974 • 151

Bununla birlikte sağ kanat, özellikle de merkez sağ, aslında ya­


sadışı ve sürgündeki Komünist Parti'nin temsilcisi olan Birleşik De­
mokratik Sol'un 1 958 seçimlerinden neredeyse halkın dörtte biri ora­
nında oyla ana muhalefet partisi olarak çıkmasıyla epey bir şaşkınlık
geçirdi. Aşın sola destek veren bu olağandışı durum bir tek merkez
sağdaki karışıklıkla açıklanabilirdi. Çünkü Birleşik Demokratik Sol,
Kıbrıs davasında NATO müttefiklerinin Yunan tarafını desteklemeyi
bırakmasından doğan kızgınlık ortamından ustalıkla yararlanmayı
bilmişti. Fakat bu sonuç hem Karamanlis hem de ABD yönetiminin
kamuoyunda tarafsızlıktan yana duyarlılığın gözle görülür artışından
kaygılanmasından dolayı Kıbrıs üzerindeki tıkanıklığın giderilmesi­
ne yaradı. Dahası, l 956'daki korkunç Süveyş serüveninin yarattığı
olumsuz koşullarda İngiltere, doğu Akdeniz'deki stratejik çıkarlarını
adada kendi egemenliği altındaki üslerle koruyabileceğini geç de olsa
fark etmişti. Uzlaşmaya varmak üzere gerçek bir adım atılması ola­
sılığı, aynı yılın, 1 958'in güz aylarında o zaman Atina'da sürgünde
bulunan Başpiskopos Makaryos'un enosis dışında bir seçenek olarak
adanın bağımsızlığını düşünebileceğini duyurmasıyla ortaya çıktı .
Adanın Yunanistan topraklarıyla birleşmemesi koşuluyla karga-

nevralar sırasında çekilen bu fotoğrafa (a) da ya nsır. Fotoğrafta Türk (sağ yanda İ ngiliz
tipi ün iforma giyen ler) ve Yu nan (solda Amerikan tipi ün iforma giyenler) m üfrezeleri nin
kameralar önündeki dostl uk gösterileri biraz zoraki gi bid ir. O günlerde NATO'ya yeni ka bul
edilen iki ülke arasındaki ilişkiler İ kinci Dü nya Savaşı son rasındaki en iyi dönem leri n i ya­
şıyordu. 1930'1arda Türk-Yu nan i l işkilerindeki buzlar Ven izelos'un usta d iplomasisi etki­
siyle yum uşamaya başlamıştı; yine de istanbu l'daki Rum azınlık İki nci Dünya Savaşı sıra­
sında kendi lerine uygulanan adaletsiz vergi lendirmenin ağı r yükü a ltında ezildiler. Sovyet
teh l i kesine karşı her iki ülkenin de ortak bakış açıları ol ması 1940'1arın sonlarında ve
1950'1erin başlarında onları birbirlerine ya klaştırdı. Ancak bu fotoğrafın çekil mesinden
iki yıl sonra İstanbul'daki Rum azı nl ığa karşı Türk hükü meti nin kışkırttığı yağma olayları
i l işkileri onarılmayacak ölçüde bozd u. Birkaç kişi öldürüldü; mala mülke verilen zarar dev
boyutlardayd ı. 4000 işyeri, 100 otel ve lokanta ile 70 kilise yıkılıp yerle bir edildi. Diğer
fotoğrafta (b) Ekümen i k Patrik Ath inagoras, Panayia Beligradi kil isesinin yıkıntıları arasın­
da başı açık dolaşı rken görül üyor. Meydana gelen yağma olayları, 1990' 1arın başlarında
Tü rkiye'deki Yu nan azınlığın büsbütün tükenmesine varacak olan göç sürecini başlattı .
Buna ka rşılık Yu nanistan'daki Türk azınlığın sayısı 120.000'lere va rdı. 1955 ayaklan­
malarını kışkı rtan Kıbrıs'taki Kıbrıslı Rumların anakarayla birleşme istekleriydi. 1955'ten
bugüne var olan Kıbrıs sorunu, Türk-Yu nan savaşının neredeyse eşiği nden dönüldüğü
1974 Temmuz ayında Türklerin kuzey Kılırıs'ıı çıkarma ya pmalarıyla daha da a lt düzeye
inen iki ülke arası ndaki bozuk il işkilerde kalıcı bir 'çürük elma' özelliğini sürd ü rmekted i r.
O zamandan bu ya na adanın kuzeyindeki Türk işgali ve iki ü l ke arasındaki çeşitl i anlaş­
mazlıklar neredeyse sürekli gerginlik kaynağı olagelmiştir.
1 52 • Yunanistan�n Kısa Tarihi

şanın çözümüne giden yol artık açıktı. Hiç zaman geçirilmeksizin bu


doğrultudaki anlaşmanın temelleri Karamanlis ile onun Türk mevki­
daşı Adnan Menderes arasında 1 959 yılı başlarında Zürih'te yapılan
bir toplantıda atıldı. Daha sonra Londra'da yapılan bir toplantıda
İngiltere, Yunanistan ve Türkiye hükümetleri anlaşma taslağını bir
oldubittiye getirerek adadaki Yunan ve lürk toplumlarının önderleri
Başpiskopos Makaryos ve Fazıl Küçük'e sundular. İmza töreni sıra­
sında Makaryos 'un pek istekli olmadığı gözden kaçmıyordu, Grivas
da uğruna büyük beceri ve direnç göstererek savaştığı kutsal enosis
davasında aldatıldığı için besbelli hoşnutsuzdu. Bu anlaşma Kıbns'ın
İngiliz Milletler Topluluğu'na dahil bağımsız bir cumhuriyet olması­
nı sağlayacak ve İngiltere'nin iki üs alanı üzerindeki egemenliği da­
imi olarak korunacaktı. Yunanistan ve lürkiye adaya küçük askeri
birlikler yerleştirmeye hak kazanırken, İngiltere'nin yanında anlaş­
manın ortak garantörü oldular. Makaryos'un uyarısı haklı çıkmıştı;
çünkü yeni devletin anayasası hantal ve temelde işlemez bir yapıya
sahipti. Bu anayasa meclisteki sandalye sayısının ve devlet hizmet­
lerinin yüzde 30'unun (polis örgütünde oran yüzde 40) , toplam nü­
fusun yüzde 1 8 'ini oluşturan Türk azınlığın eline geçmesini sağladı.
NATO ve Amerikalıların çıkarları uğruna Helenizm davasına
ihanet ettiği için Karamanlis muhalefet tarafından topa tutuldu. ôte
yandan bu uzlaşma onun iktidarda olduğu ilk dört yıl içinde büyük
ölçüde Kıbrıs sorununda yoğunlaşmış dikkatini başka yöne çevir­
me olanağı verdi. 1 9 6 1 yılında Avrupa Ekonomik Topluluğu ile tü­
rünün ilk örneği olan bir ortaklık anlaşması pazarlığının üstesinden
gelmeyi başardı. Böylece 1 984 yılında tam üyelik olasılığı doğmuş
oluyordu. Anlaşmanın koşullan gümrük ve tarife vergilerine aşama­
lı indirim getirmiş ve o güne dek gümrük duvarı arkasına sığınmış
olan çelimsiz sanayilere çok gereksindikleri rekabet yolunu açmıştı.
ôte yandan, Karamanlis'in attığı adımların ekonomik olduğu kadar
siyasi hedefleri olduğu da açıkça görülmektedir: Yunanistan'ın Batılı
müttefiklerinin yanında yerini sağlamlaştırma aracı olarak algılanan
bu birlik, ülkenin o güne dek karanlıkta kalan Avrupalı kimliğini bir
anlamda meşrulaştırıyordu.
O tarihe kadar Karamanlis'in siyasal sahnedeki egemenliğine
karşı kayda değer bir rakip çıkmamıştı . Ne var ki, olağan dört yıllık
dönemden önce seçimlerin Ekim 1 9 6 1 'de yapılması çağrısında bu­
lunması şansını tersine çevirdi. 1 958 seçimleri ertesinde duydukları
hoşnutsuzluğu göstermek bakımından merkez partiler, aşın sola ve­
rilen desteğin artışından en az Karamanlis kadar rahatsız olan dene-
İç Sa vaşın Ardından 1 9.50- 1 9 74 • 1 53

yimli liberal politikacı Yeorgios Papandreu'nun önderliğinde Merkez


Birliği'ni oluşturmak üzere bir araya geldiler.
ôte yandan Karamanlis'e kin besleyen muhalif sağcılardan tutun
da eski aşın solcuları bile içine alan merkezdeki yeni ittifak, barındır­
dığı merkezden kopma eğilimleri yüzünden sonunda parçalanacaktı.
Birleşik Demokratik Sol 'u küçültüp üçüncü sıraya indirmekle 1 96 1
seçimlerinde Papandreu başlıca hedeflerinden birini yakalamayı ba­
şarmıştı ; fakat ı 958 sonuçlarıyla karşılaştınldığında oylarını büyük
ölçüde artıran Karamanli s 'e karşı aynı başarıyı gösteremedi . Seçim
sonuçlarının açıklanmasının ardından hem Merkez Birliği hem de
Birleşik Demokratik Sol ordunun, jandarmanın, kırsal güvenlik güç­
leri ve diğer 'karanlık güçlerin' baskısıyla oluşan bu sonuçların hileli
olduğu yolunda suç duyurusunda bulundu. 1 958 ve 1 96 1 seçimleri
oy oranlan arasında halkın siyasal partileri destekleme alışkanlıkla­
nnda iniş çıkışlarla açıklanamayacak bazı olağandışı dalgalanmalar
olduğu apaçıktı.
Muhalefet partileri sağın iktidarda kalmasını sağlamak adına
ordunun iç güvenlik tehditine karşı hazırlanmış Perikles kod adlı
bir NATO planını devreye soktuğunu ileri sürdüler. Bu sav { 1 967 ve
1 973 yıllan arasında Yunanistan'ın diktatörü olan General Yeorgios
Papadopulos sonradan ordunun bu işe karıştığını kabul ettiyse de)
hiçbir zaman kanıtlanmadı; aynca Karamanlis 'in bu işte üstlendiği ,
Papandreu tarafından 'seçim komplosu' diye nitelenen kişisel sorum­
luluk da kesinlik kazanmadı. iyi bir hatip olan muhalefet lideri se­
çim sonuçlarının geçersiz sayılması için "boyun eğmeyen mücadele"
diye tanımladığı bir kampanya başlattı. Böylece yeni kurmuş olduğu
Merkez Birliği'nin bütünleşmesine yardım eden uyanış çığlığı yük­
seltilmiş oldu. Bu aynı zamanda kentlere yönelen ve ülkenin artan
refahının dışında bırakıldıklarını düşünen, çocuklarına daha geniş
eğitim fırsatı verilmesini isteyen ve iç savaş döneminden kalmış baskı
yasalarının gerekli olduğuna artık inanmayan yeni göçmen kuşakla­
rının desteğini kazanmaya yaradı (Büyük Atina'nın nüfusu 1 95 1 ile
1 9 6 1 arasında yüzde 35 artmıştı) .
Karamanlis hükümetinin yoldan çıktığı yönünde gelişen anla­
yış Birleşik Demokratik Sol'un ikinci başkanı Grigorios Lambrakis'in
Selanik'te bir banş yürüyüşü sırasında Mayıs 1 963'te öldürülmesiyle
iyice yaygınlaşmıştı. Cinayeti işleyen kişinin aşın sağın sinsi yeraltı
dünyasından gelen 'devlet üstü' diye bilinen kimselerin yüksek dü­
zeyde jandarma subaylarıyla bağlantıları olduğu daha sonra ortaya
çıkacaktı. Karamanlis'i yoktan var eden, onu 1 9 5 5 'te Papagos 'tan son-
1 54 • Yunanistan 'ın Kısa Tarihi

Resim 48 Kıbrıs Başpiskoposu Makaryos'un Rodos'ta General Yeorgios G rivas ve Nikos


Sa mpson (ortadaki) ile 1959 yılında Rodos'ta bir araya geldikleri gün çekilen bir fotoğraf;
bu buluşmadan kısa bir süre sonra İngiltere, Yu nan istan ve Türkiye arasında 1960'da
Kı brıs'a bağı msızlık tan ı nacağı yolunda an laşmaya varıl m ıştı. Yu karıdaki üçlü, özel likle de
Grivas açısından bu gel işme düş kırıklığıyd ı. Yu nan ordusunda hizmet vermiş biri olarak
Grivas. Ya kındoğu 'da önemli sayıda Yu nan nüfusu barındı rmasına karşın ul usal sınırların
d ışında kal mış son bölge olan Kıbrıs'ı Yunan devleti topraklarına katıp 1878 yılından beri
süregelen İngi l iz sömü rge yöneti mine son vermek üzere başlayan terör kampanyası nı ve
1955'teki iç aya klan mayı yönetmişti. Kı brıs'ın Yunanistan ile Türkiye arasında bölüşül­
mesinin tek seçenek olduğu bağı msızlığı Maka ryos istemeyerek kabul etti; Türkiye'nin
adaya olan i lgisi oradaki nüfusun yüzde 18' i n i Türklerin ol uşturduğu gerçeği nden kay­
naklanıyordu . Ortodoks geleneklerinde sı kça görüld üğü üzere Makaryos siyasi yetkeyi
dini liderlikle birleştirip yeni Kıbrıs Cumhu riyeti 'nin cumhurbaşka nı oldu. Bu anlaşmadan
hiçbir zaman hoşnut kal mayan Grivas, 1974 yılı nda öldüğü güne dek anlaşmayı bozmaya
ça lıştı . Yukarıdaki fotoğraf çekildiği sıralarda İngiliz yetkililerce hapisten yen i salıverilmiş
olan Nikos Sa m pson, Grivas'ın başında bulunduğu EOKA' nın (Ulusa l Kıbrıs Savaşçıları
Örgütü ) en acımasız ve etkili üyelerinden biriyd i . Cumhurbaşka nı Makaryos 1974 yılı nda
Atina'daki askeri rejimin gi riştiği bir darbeyle devrildiği za man yerine Sampson geçiril­
di. Görevde hepi topu bir hafta kadar ka ldı, öte yandan Yu nan istan ile birleşmeyi körü
körüne savunan an layışın devlet başkanlığı düzeyine dek ulaşması 20 Temmuz 1974
tarihinde, l'ldanın yüzde 40'nın işgal edilmesiyle sonuçlanan Türk saldırısını başlatan et­
menlerden biri oldu.
iç Savaşın Ardından 1 950- 1 974 • 1 55

ra iktidara getiren Kral Pavlos idi. İşin tuhafı, şimdi aynı Karamanlis
sarayla, özellikle Alman kökenli Kraliçe Friederike ile de anlaşmaz­
lık içindeydi. Karamanlis silahlı kuvvetlerle saray arasında kurulan
özel ilişkiye içerlemişti, sarayın aşırılıkları onun hoşgörüsüz taşralı
karakterine ters düşüyordu. Giderek gerginleşen ilişkilerin kopma­
sına yol açacak bardağı taşıran son damla, kralla kraliçenin 1 963
yazında başbakanın öğüdüne kulak asmayıp tutuklu komünistlerin
salıverilmesini isteyen göstericilerin sert protestolarıyla karşılaşmayı
gö1..e alarak Londra'ya yapacakları resmi gezilerini ertelemeye yanaş­
mamaları oldu. Ayrıca otoriter bir eğilim taşıyan Karamanlis , meclisi
başbakandan daha yetkili kıldığını düşündüğü anayasadan da hoş­
nut değildi.
Karamanlis sinirlenerek istifa edecek ve ancak 1 9 6 1 yılında uy­
gunsuzlukların yeniden yaşanmasını önlemekle yükümlü geçici bir
hükümetin denetiminde yapılacak Kasım 1 963 seçimlerine katılmak
üzere geri dönecekti. Bir yandan siyasal arenanın sözü geçen başlıca
iki kurumu , saray ve ABD büyükelçiliği l 958'deki gibi aşın solun
yeniden dirilmesi olasılığına karşı en iyi savunma olarak ılımlı re­
formlardan yana bir merkez hükümetinden yana tutum sergilerken ,
Y eorgios Papandreu kendine güvenini yitirmiş sağ kanadın güçsüz
yanlarından ustaca yararlanmayı bildi. Papandreu az bir farkla üstün
gelerek Karamanlis'i yenip sağı kıyasıya eleştirenlerin, sağın iktidarı
asla bırakmayacağı yolunda ileri sürdükleri savlan yalancı çıkart­
tı. Düş kırıklığına uğrayan Karamanlis ülkeden ayrılarak Fransa'ya
gitti; bu sürgün on bir yıl sürecek, ülkesine en ağır koşullar altında
dönecekti .
Ote yandan yeni seçilen meclisteki güç dengesinin Birleşik De­
mokratik Sol 'dan yana olmasını Papandreu gibi sağa karşı olduğu
kadar aşın sola da kuşkuyla bakan bir politikacının kabul etmesi
mümkün değildi. Nitekim Papandreu üç ay sonra Şubat l 964'te isti­
fa ederek yeni seçimlerin yapılmasını zorunlu hale getirdi. Oynadığı
kumar işe yaramış, başını çektiği Merkez Birliği seçim sandıklarında
yüzde 53 oyla ödüllendirilmişti; savaş sonrası dönemde yalnızca bir
kez ( 1 97 4 yılının olağandışı koşullarında kıl payı farkla) aşılabilen bu
oran tartışmasız parlamenter çoğunluğu sağlıyordu.
Ne var ki Merkez Birliği tarafından yaratılan büyük (ve belki de
gerçekçi olmayan) istekler gerçekleşmeyecek ve Papandreu görevde
yalnızca on sekiz ay kalabilecekti. Kıbrıs konusunda büyük boyutla­
ra varan yeni bunalım onun başbakanlığına gölge düşürdü ve ülke­
nin tarihinde sıkça yaşandığı üzere iç politikanın önceliği yerini dış
1 56 • Yunanistan 'ın Kısa Tarihi

Resim 49 " Pe m be Fon Önünde Bahriyeli" ( 1955); ressa m, sahne dekoratörü ve kita p re­
simleyicisi Yannis Ça ruhis ( 1910-90) tarafından yapılmıştır. Fotis Kontoğlu'nun bir öğren­
cisi olarak onun bu çalışması da Yunan geleneklerine duyulan bağlılığı yansıtma ktadır.
İç Sauaşın Ardından 1 950- 1 974 • 1 57

politikadaki sorunlara bıraktığı için seçimlerde verdiği sözleri yeri­


ne getirmesi büyük ölçüde güçleşti. İktidara gelir gelmez imzaladığı
1 960 Kıbrıs Antlaşmasıyla sağlanan iktidar bölüşümüne dair kar­
maşık düzenleme, er ya da geç bozulmaya mahkümdu; nitekim öyle
de oldu. Kasım 1 963 'te Ortodoks geleneğine sıkı sıkıya bağlı Cum­
hurbaşkanı Makaıyos siyasi kimliğini cemaatinin ruhani liderliğiyle
birleştirip Türk azınlığa tanınan yetkilerin azaltılmasını istedi. Onun
getirdiği önerilere Kıbrıs Türk azınlığı adına sert ve ağır bir biçimde
karşı çıkan Türk hükümetiydi . Aralık sonlarında iki toplum arasında
korkunç bir savaş patlak verdi ve Türklerin adaya doğrudan müda­
halede bulunması tehdidi büyüdü. Bu , 1 964 yazında ancak Ameri­
kan başkanı Lyndon Johnson'ın sert çıkışlarıyla engellendi.

Sizin Parlamentonuz ve sizin Anayasanız. Amerika bir fildir, Kıbrıs ile


Yunanistan ise birer pire . Eğer bu iki pire fili kaşındırmayı sürdürür­
se, filin hortumu her ikisine birden çarpıp ezebilir.
Başkan Lyndon Johnson'dan Yunanistan'ın
Washington Büyükelçisine ( 1 964)

O zamandan bu yana adada varlığını sürdüren Birleşmiş Milletler


barış gücü denetiminde kaygılı bir barış ortamı sağlandı ve bundan
böyle adaya yayılmış bulunan önemli orandaki Türk nüfusu Kıbrıs­
lı Rumların çıkartıldığı yerleşim bölgelerine toplandı. Adadaki Türk
bölgelerinin kendi yönetimlerini elde etmeleri, Türkiye'nin denetimin­
de üsler kurulması ve iyi niyet belirtisi olarak küçük Yunan adası
Meis 'in (Kastellorizo) Türkiye'ye bırakılması karşılığında Kıbrıs'ın Yu­
nanistan ile birleşmesini öngören 'çifte' enosis çözümünü geri çevir­
mek Papandreu'nun ABD yönetimiyle arasını epey açtı.
Bu gelişmeler Papandreu'nun kısa dönemli başbakanlığına gölge
düşürecek, o yine de reform programını başlatmaktan geri kalma­
yacaktı. İç savaş sırasındaki etkinliklerinden ötürü hapiste olanla­
rın tümü değilse de bazıları salıverildi; aynca doğu bloku ülkeleriyle
dondurulmuş ilişkiler biraz olsun yumuşadı. Önemli eğitim reform­
ları yürürlüğe kondu, eğer bunları uygulamaya zaman kalsaydı, eski
çağlardan kalma okul sistemini yenileştirmede epey yol alınacak ve
katharevusa yerine halkın konuşma diline önem verilecekti. İkti­
sat politikasının aynntılannı hiçbir zaman öğrenememiş biri olarak
Papandreu bu konuda ekonomi öğrenimi yaptığı Amerika Birleşik
Devletleri'nde uzun yıllar geçirdikten sonra yeni geri dönmüş oğlu
Andreas'ın görüşlerine güveniyordu. Bir gün parti başkanı olabilme
umutlarına karşı onu rakip olarak gören Merkez Birliği'nin birkaç
1 58 • Yunanistan'ın Kısa Tarihi

yürekli üye,s irıin . aleni garezleri�e rağmen babasının hükümetinde


bakan olmuştu . Bu parti üyelerinden biri Konstantinos Mitsotakis 'ti .
Onunla genç Papandreu arasındaki düşmanlık Mitsotakis'in yirmi yıl
sonra 1 984'te, Andreas Papandreu'nun sekiz yıllık başbakanlığına gi­
den yolun yarısında muhafazakar Yeni Demokrasi Partisi'nin başına
geçmesiyle su yüzüne çıkacaktı.
Papandreu 'nun ekonomide uyguladığı ılımlı enflasyonist politika
ülkenin ekonomik ve mali oligarşisini ayağa kaldırdı; bunun nedeni
( 1 962 yılında tüketici fiyatlarının gerçekten de düşüşe geçtiği) birinci
Karamanlis döneminde tutturulan çarpıcı fiyat istikrarının tehlike­
ye düşmesiydi. Daha da kötüsü, kendilerini iç ve dış mihraklardan
gelecek olan komünist tehlike altındaki ulusal değerlerin bekçisi ola­
rak görecek şekilde eğitilen ordu üyelerinin Papandreu hükümetini
ülkeyi solun etkisine açık bırakarak tehdit altına sokan bir Troya
atı olarak gördüklerinin ortaya çıkmasıydı. Ordudaki aşın sağcıların
yersiz kaygılarının sebebi, daha sonraki eylemlerine göre ılımlı kalan,
fakat babasınınkilere kıyasla daha radikal görüşleri olan Andreas
Papandreu 'ydu . Genç Papandreu'nun ordu içinde Aspida (Kalkan)
diye bilinen aşın sağcı IDEA'ya (Yunan Subayları Gizli Örgütü) kar­
şı kurulan ve İkinci Dünya Savaşı sırasında Ortadoğu'daki Yunan
orduları arasında örgütlenen solcu gizli komitacıların önderi olduğu
savlan aşın sağın kuşkularını daha da körükledi.
Baba Papandreu'nun silahlı güçler üzerinde tam bir siyasi de­
netim kurmaya çalışmaktan başka seçeneği kalmamış gibiydi ama
buna da kendi savunma bakanı karşı çıkıyordu. Bu bakan yalnızca
ordunun komuta zincirinde önerilen değişiklikleri engellemekle kal­
mayıp Merkez Birliği'nden ihraç edilmesine karşın Papandreu'nun is­
tifa çağrısına da karşı geldi. Başbakan Temmuz 1 965'te başbakanlık
görevine ek olarak savunma bakanlığını da üstlenmek üzere kralın
onayına başvurunca bunalım doruğa çıktı. Tahtta Mart 1 964'ten iti­
baren Kral il. Konstantinos vardı, önceki yıl yirmi dört yaşında baba­
sı Kral Pavlos'un yerine geçmişti.
Şimdi de siyasal deneyimi olmayan genç kral ve danışmanla­
rıyla siyasi geçmişi Birinci Dünya Savaşı yıllarına uzanan yetmişlik
başbakan arasında çekişme yaşanıyordu. Papandreu'nun savunma
bakanlığı yetkilerini üzerine alma isteği, başbakanın kendi oğlu hak­
kında Aspida suikastında üstlendiği düşünülen rolden dolayı soruş­
turma açılmışken uygun düşmeyeceği gerekçesiyle kral tarafından
geri çevrildi. Kamuoyuna açık yürütülen sert yazışmaların ertesinde
Papandreu onaylanmayacağı beklentisiyle istifasını istedi. Fakat kral
İç Savaşın Ardından 1 950- 1 974 • 1 59

onun kurusıkı atmasına aldanmayıp Merkez Birliği'ni dağıtma girişi­


miyle bir strateji uygulamaya soyunmuştu. Bütün burjuva partileri
gibi merkeziyetçi, köktenci ve muhafaza.kar öğelerden oluşan bu ger­
gin koalisyon sağlam temellerden yoksundu. Temmuz 1 965'teki olay­
lan , Karamanlis'in 1 9 6 1 'deki seçim komplosuyla eşdeğer bir 'kraliyet
komplosu' olarak nitelendiren Papandreu'nun destekleyicilerinin yo­
ğun gösterilerine karşı epey çaba harcadıktan sonra kral amacına
ulaştı.
Kral Konstantinos kendi anayasal haklan çerçevesinde davra­
nıyor olabilirdi, ne var ki stratej isinin siyasal açıdan anlamlı olup
olmadığı tartışılırdı. Muhafazakar Ulusal Radikal Birlik'in desteği bile
mecliste kıl payı çoğunluğu sağlamaya yeterken, partiye bağlı kalan­
ların kabaca 'dönekler' diye aşağılandığı Merkez Birliği'nden kaçanla­
nn oluşturdukları hükümet meşruiyetten uzaktı. Muhalefette olanın
iktidardakine hep yaptığı gibi Papandreu'nun sürekli topa tuttuğu
'dönek' Stefanopulos hükümetinin yerinde saymaktan başka pek bir
şey yapamadığı ortadaydı. Bunun da ötesinde sürüp giden siyasal
kargaşa ve belirsizlik meclis dışındaki sağ kanadın beslediği korkula­
n artırmaya ve genelde halkın politikacılardan duyduğu hoşnutsuz­
luğun tehlikeli boyutlara varmasına yaramıştı.
Papandreu iç savaş dönemine dek uzanan siyasal bunalımdan
tek çıkış yolunun yeni seçimler olduğunda ısrar ediyordu. En sonun­
da, Karamanlis'in yerine Ulusal Radikal Birlik partisinin başına geçen
Panayiotis Kanellopulos ile Papandreu arasında vanlan anlaşmanın
ardından seçimlerin, siyasal olmayan 'geçici' bir hükümetin deneti­
minde Mayıs 1 967'de yapılması kararlaştırıldı. Ote yandan, Aspida
olayına karışmış olduğu için Andreas Papandreu'nun parlamenter
dokunulmazlığının kaldınlması yönündeki istekler kampanyaya göl­
ge düşürmüştü. Bu konu üzerinde yapılan tartışmalar 'geçici' hükü­
metin düşmesine yol açtı ve kral beklenmedik biçimde Kanellopulos 'u
seçimleri denetlemekle görevlendirdi. Ancak birkaç gün içinde, 2 1
Nisan 'da eski darbecilere göre daha düşük rütbeli subaylardan olu­
şan bir grup, seçim sandığından çıkacak Merkez Birliği'nin neredeyse
kesin olan üstünlüğünü güvence altına almak amacıyla başanlı bir
darbe gerçekleştirdi.
Savaş sonrası siyasal arenada açıktan açığa yapılan ilk askeri
müdahaleye karşı esaslı hiçbir direniş gösterilmedi. Hem kral, hem
sağcısından solcusuna kadar bütün politikacılar hem de silahlı kuv­
vetler içindeki yüksek rütbeli subaylar buna hazırlıksız yakalanmış­
tı. işçi sendikalarının paramparça olmuş yapısı ve siyasal partilerin
1 60 • Yunanistan'ın KL�a Tarihi

herhangi J;ı� teıp.eJden yoksun c;>luşu, on sekiz aydır süren bunalımın


üstesinden gelmede 'siyaset dünyasının' gözle görülür başarısızlığı
birleşince, ordunun iktidarı ele geçirebileceği ortamın hazırlanması­
na katkıda bulunmuşlardı. Başbakan Kanellopulos\ın isteklerini göz
ardı eden kral, darbeyi düzenleyen Yeorgios Papadopulos ve Nikolaos
Makarezos adlı iki albay ile Stylianos Pattakos adlı bir tuğgeneralden
oluşan üçlünün amaçlarına hizmet eden belirsiz sivil hükümeti iste­
meyerek de olsa tanıdı.
Eylemlerini gülünç bir biçimde '2 1 Nisan 1 967 Devrimi ' diye ta­
nımlayarak yücelten askeri cunta böylece bütün askeri diktatörle­
rin eskiden beri başvurduğu geleneksel yöntemle, tıpkı 1 936 yılında
komünistlerin her an iktidarı ele geçirme olasılığını önlemek üzere
General Metaksas'ı örnek alarak kendilerini haklı çıkarma yolunu
seçmişlerdi. Oysa komünistlerin böyle dolaplar çevirdiklerine dair
hiçbir kanıt yoktu. Hatta burjuva partileri gibi solun da darbeye ha­
zırlıksız yakalandığı ortadaydı. Üstüne üstlük bu hazırlıksızlık, ertesi
yıl { 1 968) Komünist Parti'nin sürgündeki yönetiminin parçalanıp iki­
ye bölünmesini hızlandıran etmenlerden biri oldu; bir taraf Sovyetler
Birliği'ne değişmez bağlılığını sürdürürken , diğeri (Yunanistan Yerel
Komünist Partisi) genel olarak 'Avrupa komünizmine' yönelecekti.
Askeri yönetimin bazı üyeleri, 'Hıristiyan-Helen ' uygarlığının ge­
leneksel değerlerini, savaş sonrası dönemde hızla gelişen sosyal ve
ekonomik değişim sürecinin yarattığı Batılı ve seküler etkilenmeler­
den koruma görevini önemsiyorlardı kuşkusuz. Cuntanın yaptığı ide­
olojik propaganda, açıkça kabul edilmese bile Metaksas yönetiminin
zorba ve vesayetçi yapısının izlerini taşımaktaydı. ôte yandan Albay­
lar Cuntasını yönlendiren temel dürtünün pek de öyle yüce olmadığı
çok geçmeden anlaşılacaktı. Andreas Papandreu'nun daha etkili ol­
masının beklendiği bir Merkez Birliği hükümetinin iktidara yeniden
gelmesi olasılığından gözleri korkan darbe destekçisi ordunun aşın
sağcı öğeleri tasfiye edilme kaygısına düştüler. Pek çoğu taşralı, köy­
lü ya da orta tabakadan geldiğinden, kendileri taşra kasabalarındaki
karargahların yalnızlığında ülkenin sınırlarını ulusun düşmanların­
dan, komünistlerden ve Slavlardan korurken, Atina'daki kentli refah
ortamında siyasal dolaplar çevirmekten başka bir şey yapmadıklarını
düşündükleri geleneksel siyasal elitlerin sürdükleri ayrıcalıklı hayat
standartına öfke duyuyorlardı.

Yunanistan'ın genç insanları ( . . . ) Yunanistan'ı bağrınıza bastınız


ve amentüm1z Leonidas'ın, "Gel ve onları yakala"sından Konstan -
lç Savaşın A rdından 1 950- 1 9 74 • 1 6 1

tinos Palaiologos'un "Size şehri vermeyeceğim" dediği zamandan


Metaksas'ın "Hayır"ına ve sonunda 2 1 Nisan 1 967'nin "Dur yoksa
vururum"una kadar fedakarlık olmuştur. Bugünkü tören atalarımı­
zın geleneklerinin pınarında yeniden vaftiz olmadır; Yunanlann güne­
şin altındaki en şanlı ve en iyi ırktan geldiklerine olan ulusal inancı­
mızın ifadesidir.
Tuğgeneral Stylianos Pattakos ( 1 968)

Bu kimseler küçük gördükleri eski politikacılar arasından kendilerine


tek bir gerçek siyasal müttefik bile bulamayacaklardı . Öyle ki gele­
neksel sağcılar da en az merkezdeki ve soldaki politikacılar kadar bu
nefrete katıldılar. İktidarın korunması uğruna en son yaşananların
aksine, Albaylar devlet dairelerine kendi gözde siyasi kullarını yerleş­
tirir yerleştirmez parataxis ya da herhangi bir siyasal aile adına olay­
lara karışmayıp politik arenadan çekildiler. Daha önce Metaksas'ın
yaptığı gibi yelpazenin sağından soluna doğru 'siyaset dünyası ' içinde
komünist olan ya da öyle varsayılan kimselere bilhassa düşmanlık
besleyerek öçlerini alıyorlardı . Haklarında sol sempatizan olduklarını
gösteren binlerce dosyayla birlikte pek çok insan yurtiçinde sürgü­
ne gönderildi, sayısız politikacı ve karşı çıkan kimseler tutuklandı,
sürgüne yollandı ya da ev hapsinde tutuldu. Amerikan hükümetinin
yoğun baskıları karşısında Andreas Papandreu cezaevinden salıveril­
di ve ülkeden ayrılmasına izin verildi. Yeorgios Papandreu, yaşamının
büyük kısmını Kasım 1 968'deki ölümüne dek ev hapsinde geçirdi.
Cenaze törenine kentin toplam nüfusunun beşte biri demek olan ya­
rım milyon Atinalının katılması, üstü kapalı da olsa yönetimin halkın
gözünde itibarını kaybettiğinin kitlesel bir ifadesiydi .
Aralık l 967'de kralın ön ayak olduğu amatör bir karşı darbe giri­
şiminin başarısızlığa uğramasının ardından iktidardaki Albay üçlüsü
siviller arasındaki kukla adamları aracılığıyla yönetimi ele geçirmeye
yönelik tüm oyunlardan sıyrılmayı başardı. Sürgüne kaçan kralın
yerine geçmek üzere bir naipler kurulu oluşturuldu. Başbakan olan
Albay Papadopulos artık rejimin en güçlü şahsiyeti haline gelmişti.
Kurnaz bir politikacı oluşu giderek daha da çok güçlenmesini sağ­
ladı; başbakanlığına ek olarak dışişleri, savunma, eğitim ve hükü­
met politikası bakanlıklarının sorumluluklarını da üstüne alarak en
sonunda bu görevlerin tümünü naipler kuruluna bağladı. 1 968'de
askeriyenin iktidardaki gücünü yasallaştırmak, orduyu ülke yöneti­
minde sürekli söz sahibi kılmak amacıyla oldukça otoriter bir ana­
yasa oluşturuldu ve bu anayasa hileli bir halk oylamasının ardından
yürürlüğe kondu .
162 • Yunanistan 'ın Kısa Tarihi

Albaylar yön�timinin halktan herhangi bir destek görme kabili­


yetinden yoksun olduğu çok geçmeden ortaya çıkmıştı . Kendi anti­
demokratik anayasasının kısıtlayıcı parametreleri · dahilinde bile se­
çimlere gitmeye yanaşmaması bunu doğruluyordu. Ortaya çıkan az
sayıdaki küçük çaplı direniş hareketlerine ve 1 968'de Papadopulos'u
öldürme girişiminde bulunulmuş olmasına karşın örgütlü bir muha­
lefetin varlığından söz edilemezdi. Yönetime karşı gelenlerin çoğu acı­
masız ve etkili güvenlik örgütünün engelleyici sert tutumlarıyla karşı
karşıya kalıyorlardı. ôte yandan yurtiçinde ve yurtdışında bulunan
yatırımcılara fazlaca borçlanma yoluna giden ve onlara bol keseden
teşvikler dağıtan bir politika izleyen rejim, 1 9501erin sonu ve 1 9601a­
rın başlarında demokratik hükümetler döneminde geliştirilmiş eko­
nomik büyüme hızını, en azından 1 973 yılı dünya petrol bunalımına
kadar yakalayabilmişti. Bu da toplu başkaldırının oluşumunu önledi.
Rejimin acımasız ve çoğu zaman saçma uygulamaları yurtdı­
şında nefretle kınanıyordu; fakat Yunanistan'ın NATO'daki ortakları
söylemlerini somut bir eylemle pekiştirebilecekleri yerde genelde bu
konuda isteksizdiler. Bu yetmezmiş gibi, çoğu Yunanın diktatörlü­
ğün yerleşmesinde payı olduğunu (bu konuda sağlam hiçbir kanıt
bulunmasa da) düşündüğü Amerikan yönetimi, doğu Akdeniz'in ça­
buk alevlenen ortamında uysal bir denge kalesi diye gördüğü bu re­
jime yardım ve destek vermeye hazırdı. Yedi yıl boyunca uluslararası
görüşmelerin dışında bırakılmış ülkeye giden ilk yabancı üst düzey
yetkililerinden biri göçmen bir Yunan babanın oğlu olarak (Anagosto­
pulos soyadıyla) dünyaya gelen ABD başkan yardımcısı Spiro Agnew
oldu . Cunta kendi hesabına, hamisi ABD 'yi kızdırmamak ve özellik­
le de iktidarı ele geçirmesinin hemen ardından, 1 967 sonbaharında
Kıbrıs konusunda Türkiye ile yapılan ve iyi sonlanmayan mücade­
leden sonra NATO ile ilgili yükümlülükleri harfi.yen yerine getirmek
için özen gösteriyordu. Askeri yönetim ile Cumhurbaşkanı Makaıyos
arasında ilişkilerin bozulmasının başlangıcı olan bu kriz Temmuz
1 974'te Türkiye'nin Kıbrıs çıkarmasında içinden çıkılmaz boyuta va­
racaktı.
1 973 yılında baskıcı ama istikrarlı görünen yönetim yapısında
önemli çatlaklar görünmeye başladı. Aynı yıl son yirmi yılda çok kü­
çük seyreden enflasyon oranının iki basamaklı rakamlara ulaşması
bir tesadüf değildi. Düzene karşı gelmede öğrenciler başı çekiyorlar­
dı; Mart ayında Atina Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni işgal ettiler.
Mayısta deniz subaylarının sonuçsuz kalan başkaldınsı subaylar
arasında sık sık yinelenen tasfiyelere karşın silahlı güçler içinde
İç Savaşın Ardından 1 950- 1 9 74 • 1 63

düzen karşıtı küçük grupların varlığına işaret ediyordu. Papado­


pulos hiç zaman kaybetmeksizin , Roma'da sürgünde yaşayan Kral
Konstantinos'un donanmadaki başkaldında parmağı olduğu suçla­
masıyla onun tahttan indirildiğini ve 'başkanlık sistemine dayalı par­
lamenter cumhuriyetin' kurulduğunu ilan etti. Bunun ardından tek
başına aday olduğu gülünç referandumda, Papadopulos sekiz yıllık
dönem için cumhurbaşkanı seçildi. Daha sonra önemsiz bir politi­
kacı olan Spyros Markezinis'ten, 'güdümlü' bir demokrasiye geçişe
giden yolun ilk aşaması olan seçimleri yönetmesini istedi.
Seçimler gerçekleşemeden Kasım 1 967'de Atina Politeknik'in
işgaline varan geniş çaplı öğrenci eylemleriyle ortalık karıştı. Ordu
işgali acımasızca bastırmış ve pek çok kişinin yaşamını yitirmesine
neden olan olaylar Papadopulos ile kukla başbakanının hem de ba­
şını Tuğgeneral Dimitrios Yuannides'in çektiği cuntanın daha sert
üyelerinin girişimi sonucunda devrilmesine dek varmıştı . Cumhur­
başkanlığı görevine Korgeneral Fedon Gizikis getirildi. Kasım 1 973'te
cunta yönetiminin el değiştirmesi Türkiye ile ilişkilerin iyiden iyiye ve
bir o kadar da apansız bozulduğu bir döneme denk gelmişti. İlişkile­
rin bozulmasının nedeni, Yunanistan'ın kendi karasularına ait oldu­
ğunu iddia ettiği Ege Denizi'nin söz konusu bölümlerinde Türklerin
petrol arama hakkı iddia etmeleriydi. Ege Denizi'ni Türklere çekici
kılansa, Yunan adası Taşoz'da işlenebilir miktarda petrol bulunmuş
olmasıydı.
Ege'deki anlaşmazlık sürerken Yuannides yönetimi Helenizmin
'ulusal merkezinin' Atina olduğunu kabul etmeye yanaşmayan Cum­
hurbaşkanı Makaryos'u mecbur bırakmak amacıyla Kıbns'a ilişkin
giderek artan tehditkar bir söylem tutturdu. Makaıyos, Temmuz 1 974
başlarında Yunanistan'dan gelen hemen bütün subayların Kıbns
Ulusal Muhafızları'ndan ayrılması talebiyle Kıbns devletini yıkmaya
çalıştığı için cuntayı ağır sözlerle kınayınca, Tuğgeneral Yuannides'in
hiç düşünmeden verdiği karşılık cumhurbaşkanına karşı darbe giri­
şimi başlatarak onu adadan kaçmak zorunda bırakmak oldu. Görün­
düğü kadarıyla Yuannides görkemli bir ulusal zaferle, adını koymak
gerekirse Kıbns'ı Yunanistan topraklarıyla birleştirerek kendi yöne­
timine halktan umutsuzca destek arıyordu. Cunta 1 960 anayasal
uzlaşmasının maddelerinde yer verilmeyen enosis'i gerçekleştirecek
diye korkan Türkiye 20 Temmuz'da adanın kuzey kesimini işgal etti.
Gerek Yunanistan gerekse Türkiye'de seferberlik ilan edilmiş, iki
ülke bir süre açık bir savaş olasılığıyla karşı karşıya kalmıştı. Ne var
ki Yunanistan'daki seferberliğin sallantıda olduğu görülüyordu; ordu
1 64 • Yunanistan'ın Kısa Tarihi

Resim 50 1973 yılı Kasım ayı nda Atina Politeknik'teki öğrenci işgali. Parmaklıklara ası­
lı Yunan bayrağı n ı n hemen ya nında 'Cu ntaya Hayır' yazılıdır. Bu duvar yazısı faşizm in
devrilmesi ve Amerika Bi rleşik Devletleri'nin Nazilerle bir tutul ması gerektiği fikrini sa­
vunmaya çağırmaktadır. Öğrenci olayları N isa n 1967 'deki Albaylar da rbesinden son ra
kurulan askeri cuntaya karşı büyüyen muhalefetin ilk belirtileriydi. Her şey Mart 1973'te
Atina Üniversitesi Hukuk Fa kü ltesi 'nin işgaliyle başladı. Bunu Mayıs ayı nda denizcilerin
başarısız ayaklan ması izledi. Tüm bunlar cuntanın başındaki Albay Papadopulos' u 1968
anayasasının zorba hükümleri altında 'güd ü m l ü ' bir demokrasiye geçmeye yöneltti. Ne
var ki Atina ve Patras'taki diğer üniversitelerde ve Kasım ayında Atina Politeknik'te baş
gösteren başka öğrenci işgalleri bu planları bozacaktı. Korsan bir radyo, cuntanın dev­
rilmesi uğru na işçilerle öğrenciler a rasında işbirliği çağrılarına başladığı zaman halkın
öğrencileri desteklediği belli olunca askerler epey kaygılandı. 16 Kasım ' ı 17'ye bağlayan
gece askeri birlikler ile polis güçleri tankların öncülüğünde' işgale son verdiler. Kaç kişi-
iç Savaşın Ardından 1 950- 1 9 74 • 1 65

komutanları Yuannides'in Türkiye'ye saldın emrini yerine getirmedi.


Yurtiçinde ne destek gören ne de meşru olan, üstelik uluslararası
kamuoyunda tek bir dostu bile bulunmayan Yuannides yönetimi
giderek çözüldü. Öldürücü darbe de ordu içindeki etkili unsurların
sivil hükümet düzenine geri dönüş talebiyle geldi. Askeri önderler ve
eski siyasi kuruluşların üst düzey yetkilileri bir toplantı düzenleyerek
diktatörlüğün dağıtılmasına ve demokratik hükümetin geri dönüşü­
ne nezaret etmesi için Konstantinos Karamanlis'i göreve çağırdılar.
Karamanlis sürgünde bulunduğu Fransa'dan on bir yıl sonra ilk kez
Yunanistan'a adeta oyuna sokulan bir tanrı gibi döndü ve coşkulu
kutlamalar arasında 24 Temmuz 1 974 günü sabaha karşı dörtte baş­
bakanlık andını içti.

nin canından olduğu kesin olarak saptanamadı; fakat en az otuz ölü, pek çok ya ra l ı ve on­
dan daha çok tutuklanma olayı old uğu görüldü. Öğrenciler ezici bir güçle bastı rılsalar da,
onların eylemleri Papadopulos'un tepetaklak edi lmesi sürecini hızlandırdı. Bu uzunca bir
süredi r kin duyulan askeri polis gücü nün komutanı ve daha geniş kapsa m l ı li bera lleşme
yön ünde atı lamayan adımları bir türlü onaylamayan Tuğgenera l Yuannides' i n önderl iğin­
deki aşırılık yanlılarının tasarıları arasında yer almaktaydı. Papadopulos'u n devri lmesin­
den sonra i ktidar yetkileri, fesatçı Yuann ides' in eline geçecek onun Kıbrıs Başpiskoposu
Maka ryos'a karşı Temmuz 1974'te girişeceği darbe dikta nın çöküşüne neden olacaktı.
DEMO.KRASİNİN GÜÇLENMESİ VE
6 HALKÇILIK YILLARI 1974-1990

Temmuz 1 974'te Karamanlis tüm siyasal becerilerinin sınanacağı


bir krizin içine savruldu. Ordunun akılsız şovenizmi Türkleri Kıbrıs'ı
işgal etmeye kışkırtmış, Yunanistan ile Türkiye'yi savaşın eşiğine
getirmiş ve sivil otoritenin umulmadık biçimde çöküşünü hızlan­
dırmıştı. Ancak yedi yılı aşkın bir süre boyunca etkili bir kısıtlama
ve başkaldınyla karşılaşmayan askeri iktidarın elindeki kaynaklar
düşünüldüğünde başbakanın kontrolü altındaki güçler çok sınırlıy­
dı. Bunların aralarında politikacılara tiksintiden başka bir şey duy­
madıklarını açıkça dile getirerek önlerini açmada isteksiz davranan
önemli kimseler bulunuyordu. Fakat cuntanın düpedüz iflas etmiş ve
belirgin biçimde halkın gözünden düşmüş olması , Karamanlis'e gide­
rek artan desteğin kendi gücüyle birleşmesiyle beraber askeri yöne­
timden çoğulcu demokrasiye yapılacak yumuşak geçiş güven altına
alınacaktı. Bundan sonraki yedi yıl boyunca siyasal sistem şimdiye
dek olduğundan çok daha etkili işleyecekti . Karamanlis 'in bir ipin
üstünde dans ettiği gerçeğinin göstergesi, dönüşünü izleyen haftalar
boyunca geceleri, bir savaş gemisinin gözetiminde kendi yatında ge­
çirmesiydi.
Her şeyden çok önceliği Türkiye ile savaş olasılığını ortadan
kaldırmaya verdi; iki ülkenin silahlı kuvvetleri arasındaki eşitsizlik
ve askeri diktatörlüğün ilk saatlerinde Tuğgeneral Yuannides'in em­
riyle başlayan seferberlikteki karmaşa göz önüne alındığında hiç de
gerçekçi bir seçenek değildi. Ağustos ortalarında Cenevre'deki barış
görüşmelerinin çıkmaza girmesinin ardından çıkarma harekatı Türk
ordusunun kuzey Kıbrıs 'ta ilk ayak bastığı sahilden adaya doğru
yayıldı. Batıda Güzelyurt'tan (Morfu) doğuda Magosa'ya (Famagus­
ta) kadar uzanan Attila Hattının sınır olarak çizildiği adanın yüzde
40'ını kaplayan bir işgal bölgesi kurdu. Buna rağmen Karamanlis
bunalıma askeri bir çözüm getirmekten yana olmadığını açıkça ifade
Demokrasinin Güçlenmesi ue Halkçılık Yıllan 1 9 74 - 1 990 • 1 67

ediyordu. Zaten kağıt üstündeki müttefiklerinden fazla destek bek­


leyemezdi. Amerika Birleşik Devletleri hakkında, açılacağı söylenen
davalardan dolayı Nixon'ın başkanlıktan çekilmesinin yankılarıyla
sarsılıyordu; aynca doğu Akdeniz'in 'Castro'su' dediği Cumhurbaş­
kanı Makaryos'u gözden çıkarmaya hazır dışişleri bakanı Dr. Henry
Kissinger da krize müdahale etmede elini çabuk tutmuyordu. Uy­
guladığı sömürgeci politikalarla Kıbns sorununu kendi yaratan ve
Yunanistan ile Türkiye'nin yanında 1 960 anayasal uzlaşmasının ga­
rantörü olan İngiltere bu içinden çıkılmaz sorundan elini tümüyle
çekmişti.
Kıbns'taysa, işgalin açtığı yaralar, 1 85 . 000 kadar Yunan sığın­
macının adanın güneyine kaçması , ABD 'nin Türkiye'ye 'meylettiği'
yorumlanyla birleşince ABD büyükelçisinin öldürülmesine varan şid­
detli gösterileri kışkırtmıştı . Birbiri ardına ABD yönetimlerinin askeri
rejime karşı takındıkları yumuşak tavra ve Türkiye'nin yaptırımlarla
sınırlandırılmamasına tepki olarak Yunanistan'da ortaya çıkan Ame­
rika karşıtı dalgalanmalara Karamanlis uyum sağlamakta gecikme­
yecek, ABD üslerinin geleceğini masaya yatırarak Yunanistan'ı NATO
ittikafının askeri kanadından çekecekti.
Darbe öncesi yılların kutuplaşmış siyasal ortamı düşünüldü­
ğünde oldukça önemli bir gelişme olarak politikacılar yedi yıllık dik­
tatörlük döneminde cuntaya karşı birleşik cephe oluşturmuşlardı.
Tıpkı savaş öncesinde Metaksas diktası altında olduğu gibi baskıdan
en çok çeken yine komünistlerdi. Cuntaya direnme ve eziyet çekmede
yaşanan ortak deneyimler iç savaştan kalma düşmanlıkların önüne­
geçmişti. Karamanlis'in Komünist Parti'yi yasallaştırmak için hare­
kete geçmesi bu geniş hoşgörü ortamının bir yansımasıydı. Komü­
nist Parti 1 94 7 yılında yasaklanmış ve l 949 'da iç savaş sona erdikten
sonra Birleşik Demokratik Sol kalkanına sığınmış olarak Yunanis­
tan'daki kuşkulu varlığını yeraltında sürdürmüş , aynca doğu Avru­
pa ülkeleri ve Sovyetler Birliği'nde ağır sürgün koşullarında yaşayan
binlerce siyasi sığınmacı kendi içinde karşıt gruplara bölünmüş olsa
da varlığını korumuştu. Varşova Paktı üyelerinin 1 968 Çekoslovakya
işgalinin ertesinde partideki eski tüfek Stalincilerle reform yanlıları
arasındaki çekişme kesin bir bölünmeyle sonuçlanmıştı. Genel ola­
rak 'Avrupa komünizmi' politikalarını benimseyecek olan muhalefet
kanadındaki reform yanlıları Yerel Komünist Parti adını verdikleri
çatı altında birleştiler, bu ad partinin sürgündeki yönetiminin anava­
tanda değişen siyasal ve toplumsal gerçekliklerden kopmuş olduğu
görüşünü yansıtıyordu. Buna karşın, özgün komünist parti siyasal
1 68 • Yunanistan 'ın Kısa Tarihi

yelpazenin aşın sol kanadındaki kalabalık kitlelere olan bağlılığını


sürdürmekteydi. ·

Darbe öncesi dönemde komünistlere diş gösteren Karamanlis 'in


şimdi siyasi sistem içinde aşın solla işbirliği yapmaya çalışması tuhaf
kaçıyordu. Fakat onun komünistlere yasallık kazandırmak istemesi
seçmenlerin genel eğiliminin sola kaydığının göstergesiydi. Dikta al­
tında yaşamak ve Kıbns felaketinde edinilen deneyimler, kitlelerin
1 950'ler ve 60'lardaki komünizm karşıtı, Amerikan ve NATO yanlısı
söylemlere olan güvenini sarsmıştı . Cuntanın birikmiş pisliklerini
Herkül'e yaraşır ustalıkla çarçabuk temizlemede halktan aldığı ge­
niş destek su götürmese de Karamanlis çok geçmeden o güne değin
ordunun bir kesiminin nezaketi ve lütfu sayesinde sürdürdüğü ik­
tidannı seçime giderek meşrulaştırma istediğini açıkça göstermeye
başladı.
Seçimler Kasım 1 974 ortasında, dikta yönetiminin düşüşünden
tam dört ay sonra yapıldı. Aşın sağcılardan tutun da komünistlere
kadar siyasal yelpazenin tamamındaki partiler savaş sonrası dönem­
de ilk kez yanşıyorlardı. Karamanlis'in (özünde darbe öncesi Ulusal
Radikal Birlik Partisi'nin yeniden yapılanmış hali olan) Yeni Demok­
rasi Partisi'nin oylan silip süpüreceğinden kimsenin kuşkusu yoktu.
Ôyle de oldu, hatta beklenmedik biçimde oylann yüzde 54ünü aldı.
300 sandalyeli mecliste bunun anlamı 2 1 9 'la yeterli çoğunluğu ele ge­
çirmekti. Seçmen 'ya Karamanlis ya tanklar' sloganından etkilenmiş ,
yönetim çarkının başını açıkça güvenilir ellere teslim etmek üzere oy
kullanmıştı . Daha da şaşırtıcı olan, eski tutumunu değiştirmeden
yanşan darbe öncesi dönemden kalma tek parti Merkez Birliği'nin
çökmesiydi. 1 967 darbesinden önce son yapılan 1 964 seçimlerinde
aldığı yüzde 53 oranındaki oylar yüzde 2 1 'lere geriledi.
ileride olacaklann habercisi Andreas Papandreu'nun siyasal
sahneye çıkardığı ne Yeni Demokrasi ne de Merkez Birliği partile­
rine benzeyen yeni siyasal oluşum Panhelenik Sosyalist Hareket'ti
(PASOK) . PASOK'un çekirdek kadrosu Papandreu'nun yurtdışından
yönlendirdiği cunta karşıtı etkisiz bir direniş örgütü Panhelenik Kur­
tuluş Hareketi (PAK) ile merkez solda bir başka direnişçi grup ve pek
yakında Papandreu'nun otoriter başkanlığına karşı ayaklanacak
Demokratik Savunma'nın üyelerinden oluşuyordu. PASOK'un 1 974
seçimlerinde elde ettiği oy oranı (yüzde 1 4) , Papandreu'nun yeni par­
tisinin temelini dayandıracağı önceden kurulu bir örgütü olmadığı
göz önüne alındığında önemli bir başanydı. Seçmenlerin büyük bö­
lümünün onun milliyetçilikle bezediği sosyalist söyleminin ve 'Ulusal
Demokrasinin Güçlenmesi ve Halkçılık Yıllan 1 974 - 1 990 • 1 69

Bağımsızlık, Hallan Egemenliği Sosyal Özgürlük ve Demokratik Yapı­


lanma' sloganının büyüsüne kapıldığı açıktı.
Seçimlerden bir ay sonra monarşinin geleceği bir referandumla
oylandı . Kral Konstantinos cuntanın düşüşünün ardından akılsızca
davranarak Yunanistan'a dönmemişti. İngiltere'de kalarak davasını
televizyon programlan aracılığıyla duyurabiliyordu . Merkez ve sol
partiler onun dönüşüne karşı etkin bir kampanya yürüttüler; ancak
Karamanlis iyi hesaplanmış tarafsız tutumunu korudu. Eğer geniş
otoritesini monarşinin yeniden kurulması yönünde kullanmış olsay­
dı, oyların kraldan yana çıkması olasılığı söz konusu olabilirdi. Oysa
Karamanlis'in 1 960'lann başında sarayla sürtüşmesinin açtığı yara­
,
lar henüz kapanmamıştı. Çoğunluğunu krallık geleneklerine bağlı
Mora yarımadası halkının oluşturduğu seçmenlerin yalnızca yüzde
30'unun oylan monarşiden yanaydı.
Yirminci yüzyılın akışı içinde cumhuriyete karşı monarşi konu­
sunda yapılan altı oylamadan en adil olanı kesinlikle bu referandum­
du ve yüzde 30'a karşı yüzde 70 cumhuriyetten yana oy dağılımı,
kabul edilebilir koşullarda gerçekleştirilen tek halk oylaması olan
1 924 yılındaki referandumun sonuçlarının neredeyse aynısıydı. Şu­
bat 1 98 1 'de Tatoi'deki aile mezarlığında devrik kralın annesi için ya­
pılan cenaze törenine katılmak üzere birkaç saatliğine Yunanistan'a
girmesine izin verilmesi; Yeni Demokrasi Partisi'nin başkanı Kons­
tantinos Mitsotakis'in kamuoyu önünde 1 974 halk oylamasının adil­
liğini (konuşmasında bunu İngilizce karşılığı 'fairness' sözcüğüyle
dile getirmişti) sorgulaması; aynca Konstantinos'un 1 989'da siyasal
kördüğüm yaşanırken halkın istemesi durumunda ülkeye geri gel­
meye hazır olduğunu açıklaması dışında monarşi sorunu 1 974'ten
beri gündem dışıydı.
Beş ay gibi epey kısa bir sürede Karamanlis adil seçimler ara­
cılığıyla yalnızca yetkisini yasallaştırmakla kalmadı, aynı zamanda
referandum sayesinde monarşi tartışmasını sonsuza dek çözüme ka­
vuşturmuş görünüyordu. Koruyucu Devletler tarafından bağımsızlı­
ğın bedeli olarak ortaya sürüldüğünden bu yana monarşi sürtüşme
konusu olmuştu . Birinci Dünya Savaşı'ndaki Ulusal Bölünme'den
sonraki otuz yıllık dönem boyunca sürekli olarak siyasi istikrarsızlık
kaynağıydı. Artık Karamanlis 1 975'te yürürlüğe koyacağı yeni ana­
yasa için arkasına aldığı geniş parlamenter çoğunluktan yararlana­
bilirdi. Bu anayasa yasama ile yürütme arasındaki dengede ağırlı­
ğın ikincisinin üzerinde olması gerektiği konusunda Karamanlis'in
kendi görüşlerini içermekteydi. Oysa yeni anayasanın cumhurbaş-
1 70 • Yunanistan 'ın Kısa Tarihi

kanına t&nıd.ığı gep.iş yetkilere ne . ilk seçilen felsefe öğrenimi görmüş


muhafazakar bir politikacı olan cumhurbaşkanı Konstantinos Çat­
sos ( 1 975-80) ne de 1 980 yılında beklendiği üzere cumhurbaşkanlığı
uğruna başbakanlığı bırakan Karamanlis başvuracaktı.
1 974 yazındaki metapolitefsi, yani dikta rejiminden demokra­
siye geçiş döneminden sonraki ilk aylarda Karamanlis atması gere­
ken adımları iyi hesaplamalıydı. Bir yandan, özellikle diktatörlüğe
karşı direnişleriyle onun dengesinin sarsılmasına katkıda bulunan
öğrencilerin direttiği zorbaların ağır biçimde cezalandırılması ve apo­
huntopoiisi, yani 'cuntasızlaştırma' yoluyla devlet örgütünde askeri
cuntanın işbaşına getirmiş olduğu kimselerin ve işbirlikçilerin saf­
dışı edilmesine yönelik taleplere karşılık veriyor görünmeliydi. Diğer
yandan, eğer gelişigüzel öç alma yoluna gidilirse, silahlı güçler için­
de varlıklarını sürdürmekte olan cunta yandaşlarının buna karşılık
vermeleri söz konusu olabilirdi. Bunların gerçek bir tehlike unsuru
oluşturduğu, o zamanlar malum sebeplerden dolayı üzeri örtülen Şu­
bat 1975'te ortaya çıkarılan bir komplonun gerçek boyutundan bel­
liydi. Komplonun hedefi hem Karamanlis'i hem de Makaryos'u (Aralık
1 974'te Kıbns 'ın cumhurbaşkanlığı görevi kendisine iade edilmişti)
devirmekti. Bu tehdidi akıldan çıkarmayan Karamanlis silahlı güçle­
re yeniden sağlam kişilerin alınmasını güvence altına almak için kilit
görev olan savunma bakanlığına, tam bir muhafazakar ve komünizm
karşıtı olan Evangelos Averof'u getirdi.
1 975'te televizyonlardan yayınlandığı için kamuoyu üzerindeki
etkisi büyük olan bir dizi duruşmada, diktatörlüğün kurulmasında
başlıca sorumluluk taşıyan kişiler kötü davranışlarından ve kendi­
lerine karşı gelenlere yaptıkları işkencelerden, aynca Kasım 1 973'te
Atina'daki öğrenci işgalini acımasız yöntemlerle bastırmaktan yargı­
landılar. Suçlu bulunanlar ağır hapis cezasına çarptırıldılar. Bunla­
rın arasında korku uyandıran askeri polis örgütünün eski başkanı,
Politeknik'teki öldürme olaylarına karıştığı için yedi kez ömür boyu
hapis cezası alan Tuğgeneral Yuannides de vardı. Darbenin arkasın­
daki asıl üçlü Albay Papadopulos ve Makarezos ile Tuğgeneral Pat­
takos ölüm cezasına çarptırıldı. Hükümetin bu ölüm cezalarını tez
elden ömür boyu hapse dönüştürmesi, 1 922 Anadolu felaketinin ar­
dından politikacıların ve komutanların asılması sırasında yaşanmış
ve sonuçta iki dünya savaşı arası dönemin politik hayatını zehirlemiş
olayların tekerrürü tehlikesine karşı Karamanlis'in hazırlıklı olduğu­
nu gösteriyordu. Ônde gelen darbecilerin on altı yıl sonra ( 1 99 1 ) bile
hapiste tutulmaları verilen cezaların demokratik kurumlan yıkmayı
Demokrasinin Güçlenmesi ue Halkçılık Yıllan 1 974-1 990 • 171

düşünen diğer kişilere iyi bir ders olmasını amaçlıyordu . Cuntanın


uslanmaz işbirlikçilerine görevden el çektirildi ve öğrencilerden gelen
baskılar sonucunda yürütülen bütün tasfiye işlemleri özellikle üni­
versitelerde duyuruldu .
Demokratikleşme sürecinin yaşandığı dönemin perde arkasın­
da Türkiye ile süren gerginlik yer almaktaydı. 1 974 yazında ansızın
patlak veren kriz savuşturulmuş olsa da temelde düşmanlık sürmek­
teydi. 1 973 yılında Türkiye ile Yunanistan'ın Ege Denizi'ndeki kıta
sahanlıklannın belirlenmesi sırasında (ve burada bulunabilecek pet­
rolle ilgili hakların kimin elinde olacağı konusunda) alevlenen asıl
tartışmaya bir de 1 974 krizinin yol açtığı çapraşık sorunlar eklen­
di. Türkiye'nin Kıbrıs'ı işgal etmesinin ertesinde Yunanistan , Ege'de
Türk kıyılarına yalnızca birkaç deniz mili uzaklıktaki adalarına asker
ve silah yığdı. Türkiye bunun ı 923 Lozan Konferansı kararlarına ve
silahsızlanma koşuluyla adalardaki Yunan egemenliğinin resmen
tanındığı ı 946 Paris Antlaşması'na aykırı buluyordu. Ne pahasına
olursa olsun hiçbir egemen devletin kendini savunma hakkından
vazgeçemeyeceğini belirten Yunanistan bunu, geçerliliği süren ı 936
Montrö Sözleşmesi'ne dayandırıyordu.
Başka anlaşmazlılar da vardı: Türkiye'nin mevcut statükoya
meydan okumasından doğan Ege'deki hava trafiğinin denetimi soru­
nu şimdiye dek uygulamaya konmamıştı, konması da beklenmiyordu
ama Türkiye'nin Ege'yi bir Yunan denizine dönüştüreceğini, dolayı­
sıyla casus belli olarak gördüğü Yunanistan'ın kendi karasularını 6
milden 1 2 mile çıkarmaya hakkı olduğu teorisi ; aynca her iki ülkenin
birbirlerinin azınlıklarına muamalesi. Karamanlis her ne kadar ikili
ilişkilerde Kıbrıs'ın kesinlikle sorun oluşturmadığında ısrar etse de
kuzey Kıbrıs'taki Türk işgali iki NATO müttefiki arasındaki ilişkileri
iyice zora sokmuştu . Türklerin saldırmasından korkan Yunanların
konuyu abarttıklarını düşünen sabırsız yabancılar, geçmişin ağırlığı­
nın ve geçmişte yapılmış gerçek ya da uydurma hataların hatırasının
karşılıklı hassas bakış açılarını etkilediğini göz önüne almıyorlardı.
Ote yandan süper güçler arasında detente yaşanması (gerginliğin
yumuşaması) Yunanistan ile Türkiye'nin komünist komşularına yö­
nelik korkulan azaltırken , 1 940 1ann sonlarıyla ı 9501erin başlarında
iki ülke arasında iyi ilişkiler kurulması yönünde yapılan etkili baskı,
adlı adınca, birbirlerini kollamazlarsa tek başlarına kalacakları kor­
kusu ortadan kalkmıştı.
Türk-Yunan ilişkilerinde yavaş yavaş kaynayan sorunların kay­
nağının her an su yüzüne çıkmasının beklendiği 1 976 yazında, Türk
1 72 • Yunanistan'ın Kısa Tarihi

TÜRKiYE

c:::=J Yunan karasuları (6 deniz mili) o 1 00 km

- Türk karasu lan (6 deniz mili} 6 5o ıÔO mH


C=:J Açık deniz - - - - Ege·Akdeniz sının
Atina·İstanbul hava sahası sının
··· · • · · · · ··

--- Türkiye'nin ka bul ett�i Ege hava sahası, 1 974-80

Harita 9 Ege Soru nu. Kaynak: And rew Wilson , Aegean dlspute ( 1979).

hükümeti Sismik I adlı bir araştırma gemisini anlaşmazlık konusu


sularda sondaj yapmak üzere yola çıkarnuştı. PASOK'un başkanı
Andreas Papandreu Sismik I'in batırılması çağrısında bulundu; böyle
bir eylem hiç kuşkusuz savaşa yol açardı. Karamanlis ise BirlP.şmiş
Milletler Güvenlik Konseyi'ne ve Lahey Adalet Divanı'na başvurmayı
yeğledi. Ancak her iki kurum da soruna yapıcı bir çözüm getiremedi.
Demokrasinin Güçlenmesi ve Halkçılık Yıllan 1 974- 1 990 • 1 73

Ege anlaşmazlığını özel kılan, denizin altında petrol bulma umu­


duydu; çünkü her iki ülkenin de işlenebilir enerji kaynakları kısıt­
lıydı, üstelik her ikisi de l 9701erin başındaki enerji bunalımında
ağır yara almıştı. Taşoz adası açıklarında ticari değeri olan petrol
bulunmuştu; ne ki bu bölgedeki petrol üretimi en verimli dönemin­
de bile Yunanistan'ın toplam tüketiminin yüzde S 'ini geçmedi. Ege
Denizi'nin umut edilen petrol kaynaklarını sağlayıp sağlamayacağı
henüz bilinmemektedir. Türkleri tehdit unsuru olarak görmek Yu­
nanlara ciddi ekonomik yük getirmişti; bir yandan subaylara gerçek
bir görev duygusu aşılayıp siyasal etkinliklerden uzak kalmalarına
yarasa bile silahlı kuvvetlere bütçe giderlerinin beşte birini harcama­
yı gerektiriyordu. Silahlanmaya ayrılan büyük harcamalar, eğitim ve
sağlık konuları gibi ivedilikle yapılması gereken altyapı reformlarının
önceliği yitirdiği anlamına geliyordu . Cunta yönetiminin ekonomik
mirası da hiç iç açıcı değildi. Darbe öncesi ivme dikta yönetiminin
ilk yıllarında sürmüş, fakat bu ancak aşın borçlanma ve yaban­
cı yatırımcılara gösterilen abartılı cömertlik sayesinde sağlanmıştı .
l 9401arın baş belası, 1 950 ve 1 9601arda uygulanan sağduyulu para
politikalarıyla güçlükle önü kesilebilen enflasyon, cuntanın son yıl­
larına gelindiğinde bir kez daha büyük sorundu. Görünürde serbest
girişimci düzene bağlı bir hükümet olan Yeni Demokrasi, bankalar ve
diğer kuruluşları devlet çatısı altına almakla doğrudan ya da dolay­
lı olarak zaten kalabalık olan devlet memurlarının sayısını artırmış
oluyordu .
Ne var ki diğer konulara kıyasla, Karamanlis enerjisinin yalnızca
bir kısmını iç politikaya ayırabilecekti; bu durumun sağın ilerideki
kaderi üzerinde ciddi etkileri olacaktı. Altı yıllık başbakanlık dönemi
boyunca ilgisi dış politika konularında yoğunlaşacaktı. Onun önce­
lik verdiği başlıca konu Yunanistan'ın Avrupa Topluluğu'na kabul
edilme sürecini hızlandırmaktı. 1 96 1 'deki üyelik anlaşması tam üye­
liğin 1 984 yılında yürürlüğe girmesi olasılığını doğurmuştu. Fakat
topluluğa üyeliğin Yunanistan'ın geleneksel destekçisi ABD ile bo­
zulan ilişkilerin yerini doldurabileceğini, yeni kurulan demokratik
kurumları güvence altına alacağını, aynca Türkiye'nin tehditlerine
karşı koruyucu olacağını düşünen Karamanlis bu süreci çabuklaş­
tırmaya kararlıydı . İleride üyeliğin sağlayacağı ekonomik yararların
önemi fark edilecekse de bunun üzerinde o zaman pek durulmaması
dikkat çekiciydi. Çoğu Yunanın Avrupa'ya sempatisinin altında ya­
tan topluluğa üyeliğin bir şekilde ülkenin belirsiz Avrupalı kimliğini
meşru kılacağıydı: sanki Yunanistan da aynı kültürel kimliğin bir
1 74 • Yunanistan 'ın Kısa Tarihi

parçası değilmiş gil;ıi Yunarı halkı alışkarılıkla Avrupa'ya seyahatten


söz ederdi.
Brüksel'deki Avrupa Komisyonu ülke ekonomisinin (aynca şişi­
rilmiş ve harıtal bürokrasinin) Ortak Pazar'ın ağır rekabet koşulları­
na dayanmaya hazır olduğu konusunda bazı kuşkulan vardı. Oysa
Karamanlis dikta yönetimi sırasında Avrupa'nın umursamazlığın­
dan ötürü suçluluk duymasından ustaca yararlanmasını bilecek ve
mevcut üyeler çok geçmeden Avrupa uygarlığının ışık kaynağı diye
yüceltmekten hoşlandıkları ülkenin topluluğa giriş yolunu açmanın
peşine düşeceklerdi. Mayıs l 979'da topluluğa tam üyeliğin 1 Ocak
1 98 1 tarihinde yürürlüğe girmesini öngören arılaşmanın Atina'daki
Zappeion binasında imzalanmasıyla Karamanlis inatçılığının seme­
resini almış oluyordu. Öte yarıdan, bir sonraki ay anlaşmanın onay­
lanması mecliste tartışılırken gerek PASOK gerekse komünist parti
görüşmeleri boykot ettiler.
Karamanlis dönemine damgasını vuran dış politika uygulama­
larının bir diğer yönü de, Albayların başlatmış olduğu politikaların
devamı niteliğinde, kendisinin de çokça gezip gördüğü bir coğrafya
olan Balkan 'açılımı' idi. Yunanistan'ın komünist komşularıyla iliş­
kileri 1 960'lann başında yumuşama belirtileri göstermiş olsa da iç
savaşın ertesindeki gergin ortamda genellikle ve kaçınılmaz olarak
kötüye gidiyordu, bir tek Yugoslavya bu gelişmenin dışındaydı; iki
ülke arasında 1 950 'lerin ortalarında kısa süreli bir işbirliği anlaş­
ması imzalanmıştı . Böyle girişimlerin bir amacı da Ege ve Kıbns'la
ilgili güttüğü davaya destek arayışıydı besbelli . İkili ilişkilerde göze
görünür bir iyileşme yaşanırken l 976'da Karamanlis'in öncülüğüyle
Atina'da toplanarı Balkan zirvesinden pek somut bir sonuç çıkmadı.
Ülkenin bağımsızlıktan sonraki tarihine damgasını vurmuş olan
dış politika konularının iç sorunlardan önce gelmesi seçimlerin arıa­
yasanın öngördüğü tarihten bir yıl önce, l 977'de yapılması kararına
da yansıdı. Seçim sonuçlan bir ölçüde Karamanlis'in ülkedeki siyasal
dengeyi yeniden kurmada kendi elde ettiği başarının kurbarıı olduğu­
nu gözler önüne serecekti. 1 974 yılında seçmenler arasında demok­
rasiyle dikta rejimi arasında durarı tek kişinin o olduğuna yönelik
bir kanı yaygınken, 1 977'de seçmenlerin oylarını kısıtlayacak böyle
bir etmen yoktu. Yeni Demokrasi'nin oy oranı 1 2 puan düşerek yüz­
de 54 'ten 42 'ye geriledi. Yürürlükteki 'destekli' nispi temsil sistemine
göre bu oran partinin mecliste yeterli çoğunluğu (300 sandalyeden
ı 72 'sini) kolayca elde etmesine yetiyordu. Fakat aynı sonuç parti­
nin iktidarda kalma çabalarında Karamanlis 'in kendi karizmasına
Demokrasinin Güçlenmesi ue Halkçılık Yıllan 1 974- 1 990 • 1 75

ve otoritesine sonsuza kadar güvenemeyeceği yolunda açık bir uyan


niteliği taşıyordu .
1 977 seçimlerinin sürprizi Papandreu'nun partisi PASOK'un
1 974'te yüzde 14 olan oy oranım neredeyse ikiye katlayarak yüzde
2 5 'e çıkarması oldu ; bu savruluş büyük ölçüde Merkez Demokratik
Birliği ( 1 97 4 'ün Merkez Birliği) kurban edilmesiyle sağlanmıştı . Hem
bu husus hem de iki partinin de iç disiplinden yoksun olması Yeni
Demokrasi Partisi'ni ve PASOK'u hızla birbirleriyle çekişen kamplara
böldü . Parlamentoda altmış sandalyesi bulunan PASOK artık resmen
muhalefetteydi. Yeni Demokrasi'nin düşüşünün bir nedeni, kralcı­
lar ile tutuklu önderlerine af talep eden dikta yanlılarından oluşan
1 974'te onu desteklemiş karışık gruplardan bazılarının olanak dışı
görünse de Karamanlis 'i aşın sosyalist görerek aşın sağcı Milliyetçi
Cephe'ye kaymalanydı . Bu cephenin ortaya çıkışı demokratik ile oto­
riter sağcılar arasında 1 950 ve 60'larda iyiden iyiye bulanmış sınırlan
belirsizliğe yer bırakmasızın kesin olarak çizmede Karamanlis'in har­
cadığı üstün çabaların başarısını doğruluyordu. Aşın solda komü­
nistler oyların yüzde 9 'unu alırken, artık kimi küçük sol örgütlerle
işbirliği yapan 'Yerel' komünistler yüzde 3 oy elde etmişlerdi.
Kuruluşu 1 974 kadar yakın bir geçmişe dayanan PASOK'un elde
ettiği sonuç etkileyiciydi. Belli ki milliyetçiliği, özellikle de Türkiye'ye
karşı ödünsüz politikayı savunmak, artık radikal 'Üçüncü Dünya'
liberallerinin başlangıçtaki sloganları kırpılmış sosyalist söylemle
birleşince, seçmenlerin azımsanmayacak bir bölümünden karşılık
görmüştü . Belki de söylemden daha önemlisi örgütlenmeydi . Aşı­
n sol dışında ülke çapında örgütlü bir yapılanmayı gerçekleştiren
ilk parti , demokratik olduğu pek söylenemese bile PASOK'tu . Onun
bu görkemli çıkışı, sağ kanadın savaş sonrasında elinden kaçırdığı
iktidarı yeniden ele geçirmek için başarılı muhalefet yapan PASOK
örneğine bakarak Yeni Demokrasi'yi çağdaşlaştırması, örgütlemesi
ve ideolojik çekiciliğe ayak uydurması gerektiğini göstermek bakı­
mından yararlı oldu.

Yunanistan Batınındır.
Konstantinos Karamanlis

Yunanistan Yunanlanndır.
Andreas Papandreu

Karamanlis bunu başaramadı. Her ne kadar 1 950'ler ve 60'larda parti­


sinin imajını lekeleyen baskıcı öğeleri örgütten uzaklaştırmayı ve Yeni
Demokrasi'nin vermiş olduğu sözü tutarak gerçekten çoğulcu saydam
1 76 • Yunanistan'ın Kısa Tarihi

bir siyasal . düzene geçmeyi başardıysa da sağlam bir ideolojik taban


oluşturma çabalan yetersiz kalmıştı. Yeni Demokrasi'nin 1 979'daki
ilk parti kongresinde (PASOK'un ilk genel kongresi 1 984 yılındaydı)
'radikal liberalizm' politikasını benimsemesi Karamanlis destekçileri­
nin büsbütün aklını kanştırdı. ôte yandan Yeni Demokrasi'nin meclis
grubu bir burjuva partisine göre epey gözüpek adım atarak onun ye­
rini alacak kişiyi seçmek üzere hazırlık yapıyordu . Dış ilişkiler, özel­
likle de AT'ye girme hususunda yapılan son pazarlıklar Karamanlis'in
zamanının çoğunu almaktaydı. 1 978 yılında Türkiye başbakanı Bü­
lent Ecevit ile yapılan sonuçsuz zirve, ikili ilişkilere bir ölçüde ilerleme
sağladıysa bile iki ülkeyi birbirinden ayıran köklü uzlaşmazlıklara
herhangi bir çözüm getirmekten uzak kalmıştı.
Başlıca hedefi olan AT'ye üyelik konusunu kesinleştiren Ka­
ramanlis pek çoklannın beklediği gibi Konstantinos Çatsos'un beş
yıllık döneminin sona ermesinin ardından Mayıs 1 980'de meclisten
anayasanın belirlediği asgari sayısal desteğin { 1 80 oy) yalnızca üç faz­
lasını alarak cumhurbaşkanlığı görevine yükseldi. Yeni Demokrasi'de
boşalan başkan koltuğu için yapılan başa baş yarışta baba ve anne
tarafından dedeleri liderlik koltuğuna oturmuş bulunan sürpriz aday
Yeorgios Rallis, kendisinden daha muhafazakar rakibi Evangelos
Averora az bir farkla üstün geldi. Rallis'in Ekim 1 98 1 'de yapılacak
bir sonraki seçimlere kadar Karamanlis'in görevde kalması gerektiği
yolundaki değerlendirmesinin hiç de yanlış olmadığı anlaşıldı; çünkü
kendisinin dürüst ancak sönük başkanlığında, Karamanlis'in kariz­
masından yoksun kalan Yeni Demokrasi, onun değiştirmek için epey
uğraş verdiği hizipçilik ve adam kayırma günlerine geri dönmüştü.
Böylece Papandreu'nun yürüttüğü sert muhalefeti savmada partinin
gücü azaldı. Karamanlis'in cumhurbaşkanı oluşu PASOK'un daha
önemli bir konuda daha epey işine yarayacaktı. Cumhurbaşkanlığı
koltuğunda artık kusursuz bir muhafazakar geçmişten gelen ve 1 975
anayasası gereği geniş yetkilere sahip sağlam ve karizmatik birinin
oturması Papandreu'nun mill iyetçilik, popülist demagoji ve sosyalist
söylemi ile radikal bir PASOK hükümetinin yönetiminde olayların
denetimden çıkacağı korkusu arasında sıkışan kararsız seçmenleri
çekmenin güvencesiydi.
Papandreu siyasal yelpazenin ortasında yer alan geniş seçmen
kitlesi içinden Yeni Demokrasi'den PASOK'a geçme eğilimini taşıya­
bilecek olanlann güvenini kazanması gerektiğini çok iyi biliyordu.
Eğer PASOK'un izlediği politikalarda 1 977 seçimlerinden önce her­
hangi bir yenilenme olmuşsa, 1 977 ve 1 9 8 1 arası dönemde bu daha
Demokrasinin Güçlenmesi ve Halkçılık Yıllan 1 974- 1 990 • 1 77

da su yüzüne çıkacaktı. Papandreu'nun üstünden yakasız kazağını


çıkartıp kendisine daha saygın bir görünüm veren gömlek ve kravat
kuşandığı dönemi onu eleştirenler 'kravat çağı ' diye adlandırdılar.
PASOK'un daha önceleri vurgulanan sınıf tabanlı Marksist bir parti
olduğu söylemi sessizce terk edildi; üstelik önceleri önemsenen sos­
yalist kimlik de bir yana bırakılmıştı; ekonomik açıdan üretken nüfu­
sun yüzde 60'ının kendi işinde çalıştığı ve sadece yüzde 40 kadarının
ücretli ve maaşlı olduğu bir toplumda riskten kaçınmanın akılcı yolu
buydu_ Böylece Papandreu, bir evi , bir dükkanı ve bir arabası olan
'sıradan' Yunana ve belki daha önemlisi bu düzeye erişmek isteyen­
lere, PASOK'un seçimlerden üstün çıkması durumunda sahip olduk­
larının ellerinden alınması gibi bir tehlike olmadığının güvencesini
vermiş oluyordu. 'İmtiyazsız' kesimin çıkarlarını 'imtiyazlılara' karşı
koruduğunu ileri sürerek mali ve iktisadi oligarşiyi oluşturan 'imti­
yaz' sahiplerini yabancıların çıkarları uğruna her zaman ülkelerini
satmaya hazır bir avuç insan olarak tanımladı.
PASOK'un zaferinin dış politikada da herhangi büyük bir deği­
şikliğe yol açmayacağına dair benzer güvenceler verildi. Artık AT'nin
kapitalistler kulübü, Yunanistan gibi kapitalizmin çemberinde kal­
mış ülkelerden çıkar sağlamaya çalışan çokulusluların cephesi diye
aşağılandığı günler geride kalmıştı. Şimdi sıra Avrupa Topluluğu'na
üyelik için halk oylaması yapılmasını istemeye gelmişti. Oysa bu hiç
de gerçekçi bir istek değildi; çünkü referanduma gitme yetkisi bir tek
cumhurbaşkanlığının elindeydi. Üstelik Ortak Pazar'a girişi kesin­
leştirmek için kendi kişisel saygınlığını ortaya koyan Karamanlis'in
oyların Avrupa'dan yana çıkmaması olasılığını göz önünde tutarak
böyle bir karar verme olasılığı düşüktü. Tıpkı AT konusundaki yak­
laşımlar gibi NATO ittifakından derhal çekilme çağrılan da bir yana
bırakılmıştı. NATO'dan çekilme konusu artık stratejik bir hedef,
uluslararası güç dağılımının bir parçası olarak gündeme geliyordu .
ABD üslerinin geleceği de derhal kapatılmak üzere değil pazarlık ara­
cı olarak öne sürülüyordu. Merkezdeki çekimserlere verilen bir diğer
güvence de darbe sonrası dönemde geleneksel merkeziyetçiliği savu­
nan Yeorgios Mavros'un PASOK'a katılmasıyla sağlandı.
Papandreu böyle meselelerde hareket özgürlüğünü sürdürmeye
özen gösterdiyse de teorik olarak egemen bir devlet olarak ülke tarihi­
ne damgasını vurmuş bağımlılık döngüsünü kırma kararlılığıyla bir­
likte köklü bir toplumsal değişim projesine sarılmaktan da geri kal­
madı. En ince ayrıntısına kadar hazırlanmış 'Halkla Sözleşme' adını
verdiği programında nesnel tarih eğitiminden tutun da yılın büyük
1 78 • Yunanistan 'ın Kısa Tarihi

kısmında Atina'run .üzerini örtmüş .nefos, yani kirli hava tabakasının


kaldırılacağına dair verilen sözler yer almaktaydı. PASOK slogan ola­
rak her şeyi kapsayan Allagi sözcüğünü kullanıyordu. Yunan siyasal
bağlamında bilinmedik bir söz değil di, ancak savaş sonrasında sağın
iktidar olduğu düşünülürse, 'Değişim' özellikle genç seçmenlerin öz­
lemini çektikleri bir konuydu .
Değerli ancak karizmadan yoksun Rallis'in başkanlığında yor­
gun bir görünüm sergileyen Yeni Demokrasi, PASOK'un muhalefeti­
ne karşılık vermede yetersiz kalıyordu. Eğer iktidarda kalma şansını
yakalamak istiyorsa onun da merkezin çekimser seçmenlerini ken­
disine çekmesi gerekiyordu. Aynı zamanda, 1 977 yılında Milliyetçi
Cephe'ye kaymış bulunan memnuniyetsiz aşın sağcıları yeniden ka­
zanmaya çalışmak zorundaydı . Bunun zor bir denge oyunu olduğu
görülecekti. Muazzam kaynakların harcandığı kampanya döneminde
ülkenin seçim tarihinde bugüne dek en yüksek miktarda para akı­
tılacaktı. Kendisini destekleyen gazetelerin satışının Yeni Demokrasi
yanlısı gazetelerin tirajına göre iki katına çıkması PASOK'a büyük
bir üstünlük sağladı. Seçim günü yaklaştıkça basında yer alan yazı­
lar iyice kutuplaşmıştı, Andreas Papandreu'nun paskalyadan önceki
pazar günü Patras'a gelişini, İsa'nın Kudüs'e gelişiyle karşılaştırmak
gibi garip dinsel imgelere bile başvuranlar oluyordu. Ekim 1 98 1 'de
seçimler yapıldığında, PASOK yanlısı bir başka gazetenin deyimiy­
le, 'Kutsal Gün' gelip çattığında, PASOK oylarını bir kez daha ikiye
katlayarak ( 1 974'te yüzde 1 4 iken) 1 977'de yüzde 25 olan oy oranını
yüzde 48'e çıkardığı şaşırtıcı bir başarı elde etmişti; bu da meclisteki
300 sandalyeden 1 72 'sine sahip olması demekti . Buna karşılık Yeni
Demokrasi'nin oyları yüzde 42 'den 36'ya gerilemiş, komünistlerin
yüzde 1 1 oranı hemen hemen aynı kalmıştı.
İlk kurulduğu yıllarda PASOK'u kırsal protestonun sesi olarak
görme eğilimi yaygınken, 1 98 1 'de partinin aldığı oyların dağılımı kent­
sel ile kırsal bölgeler ve de erkekler ile kadınlar arasında eşitti. Ku­
rulduğu 1 97 4 'ten sonra kısa yoldan iktidara gelişi, hızlı ekonomik ve
siyasal değişimlerin yaşandığı bir dönemde Andreas Papandreu'nun
politik karizmasının, umutlan canlandırma ve belki daha da önemlisi
geniş bir seçmen topluluğunun, özellikle de genç yaşlardaki insanla­
rın hayalgücüyle önyargılarını bir potada eritmede becerisini kanıt­
lıyordu. Savaş sonrasında kentlere göç etmiş ve yüksek enflasyon ve
bozulan çevre koşullarında yetersiz eğitim, bakım ve sağlık hizmet­
leriyle iki yakasını bir araya getirmek için zorlu bir savaş veren yüz­
binlerin içinde yaşadıkları duruma hitap ediyordu. Popülist söyleme
Demokrasinin Güçlenmesi ue Halkçılık Yıllan 1 974-1 990 • 1 79

başvurarak böyle sorunların sorumluluğunu iç ve dış mihraklı kötü


oyunlara bağlıyordu. Sınıf ayrımının ötesine geçen bu meydan oku­
ma ve çağrılara, artık karizmatik Karamanlis'in liderliğinden yoksun
sağcı politikacılar karşılık vermekte yetersiz kalıyordu. Yeni Demok­
rasi bundan öteye gidemezdi, zaten sağın iktidarı sırasında yaşam
standartlarının iyice yükseldiği doğruysa bile refah dağılımı eşit de­
ğildi. Ülkenin artan refahından paylarına düşeni alamadıklarını ve
tüketim toplumunun dışına itildiklerini düşünen insanlar PASOK'un
doğal seçmenleri arasına girdiler.
İktidarın sağdan merkez sola pürüzsüz geçişi siyasal sistemin
giderek olgunlaştığının ve darbe sonrasında sağ kesimin kendisini
çoğulcu demokrasiye adadığının göstergesiydi ya da öyle görünüyor­
du . Denilebilir ki siyasal sistem, 1 9 60 'ların ortalarında tayin edilen
ve 1 967 askeri darbesiyle kösteklenen yola 1 98 1 'de geri döndü. Öyle
olsun ya da olmasın, Papandreu'dan beklentilerin yükseldiği su gö­
türmezdi. Papandreu bunları azaltma çabasıyla, önceki Yeni Demok­
rasi hükümetinin savurgan ekonomi politikaları ve çürük ekonomik
temel yüzünden hareket özgürlüğünün sınırladığından yakınırken
-tamamen haksız sayılmazdı- iddialı programını yürütmek için arka
arkaya iki kez dörder yıllık dönem görevde kalması gerektiğinden söz
ediyordu.
Yine de çoğu hiçbir ekonomik harcama gerektirmeyen ve yine
çoğu epey geç kalmış bir dizi yenilik getirerek zaman yitirmeksizin
hükümet tarzında değişiklik yapılacağı muştusunu verebilmişti. İzle­
diği 'ulusal uzlaşma' politikası İtilaf Devletleri'nin İkinci Dünya Sava­
şı sırasındaki işgaline direnişin resmen tanınmasını; iç savaş sonra­
sında doğu bloku ülkelerine kaçmış komünistlerin ülkeye dönüşüne
izin verilmesini (ancak iznin yalnızca Yunan kökenliler için geçerli
olması, iç savaşın sonlarında Demokratik Ordu'nun çoğunluğuna ya­
kın bir bölümünü oluşturan çok sayıda Makedonyalı Slavı dışlamak
demekti) ve iç savaşta komünistlere karşı üstünlük kazanan ulusal
ordu için düzenlenen anma törenlerine· son verilmesini kapsıyordu.
Tek aksanlı yazı sistemi monotoniko benimsenerek yazı dilindeki
kullanılan aksanlar basite indirgendi. Anlaşmalı boşanma konusun­
da olduğu gibi kilisenin sertçe karşı geldiği resmi nikah uygulama­
sı başlatıldı. Zina, suç sayılan fıiler arasından çıkartıldı ve drahoma
uygulamasına, en azından kağıt üzerinde son verildi. Her ne kadar
meclis grubundaki kadın temsilcilerin sayısı Yeni Demokrasi Parti­
si'ndekilerin altında kalsa da PASOK aile hukukunu değiştirme ve ka­
dınların konumunu iyileştirmede ilerleme kaydetti. Alman modeline
1 80 • Yunanistan'ın Kısa Tarihi

BULGARİSTAN
YUGOSLAVYA

iiil

.. .. C{/
.'il\

l
.. . ...
.
. ·· : .. . · .

"· .

,,

ı.11< '
.. f'f./

.... .. .... . ...


.

A k d e n z

Harita 10 Seçmen ve yönetim bölgeleri. Kaynak: Howard Penniman, Greece at the polls ( 1981)
Demokrasinin Güçlenmesi ve Halkçılık Yıllan 1 974- 1 990 • 18 1

:-···. . . . . r:;:· \ ....


.. .._

ela �i
l.,: Ş(şehır) ) k
......
'. ®�'
';
� ' :..:

,'

n
(l>)

1 9 Elia Seçim bölgesine ait


ad ve numara
farlamentoda her bölgeye ait
uye sayısı

o 100km
J
1domi1
1 82 • Yunanistan 'ın Kısa Tarihi

Resim 51 Andreas Papandreu'nun başbakanlık görevine geçişi sırasında kendisine Cum­


hurbaşka nı Konsta ntinos Karamanlis'in önü nde Atina Başpiskoposu Serafi m tarafı ndan
ant içirilmesini görü ntü leyen 1981 yılı Ekim ayı nda çekilen fotoğraf. Siyasal sahne bu iki
büyü leyici önderin çevresinde dönmekteydi; Harilaos Triku pis ile Theodoros Diliyiannis'in
on dokuzuncu yüzyıl son larında gerçekleştirdikleri ni, Ka ramanlis ile Papandreu yirminci
yüzyıl ı n ikinci yarısında başararak siyasa l orta ma egemen oldu lar. Mu hafazakar kanat­
tan olan Karamanlis 1955-63 ve 1974-80 dönemlerinde başbakanlık, 1980-85 döne­
minde cumhurbaşka nlığı ya ptı, derken bir dönem a radan sonra 1990 yılında beş yıllık
cumhurbaşka n l ığı görevine yeniden seçildi. Halkçı bir sosyalist olan Papandreu 1981
ile 1989 yı l ları arasında başbakandı. Karamanlis'in siyasa l becerilerinin en zorlu sınavı
1974'te, Yunan istan'ın 1967 ve 1974 yılları a rası Clönemde kötü yönetilmesine neden
olan askeri d i ktanın bı raktığı kayıtları yok etmekle suçlandığı zama ndı. Onun başarısını
ölçmenin en iyi yol u 1981 yılında ü l ke tarihinde hak ederek iş başına gelen ilk sosyalist
hükü mete i ktidarı barışçıl yollardan teslim etmesiyd i. Bu hükümetin başında Papand-
Demokrasinin Güçlenmesi ve Halkçılık Yıllan 1 974- 1 990 • 1 83

göre yapılanmış üniversitelerde tek söz sahibi profesörlük kadrosu­


na karşı daha kıdemsiz öğretim görevlileri ile öğrencilerin söz hakları
artınlarak demokratikleştirmeye yönelik yeni uygulamalar getirildi.
Uygulamada bunlar zaten arapsaçına dönmüş olması durumu daha
da karıştırdı ve siyasallaşmanın artmasına sebep oldu. Taşrada kül­
türel yaşamı canlandırmak için çaba gösterildi. Tüm bunlarla birlikte
yönetimde merkeziyetçilikten uzaklaşılması ve ülkenin Atina'dan yö­
netilmesi zorunluluğunun kaldınlması yolunda adımlar atıldı. Ne var
ki bu gelişmeler fazla başarıya ulaşamadı; çünkü yerel yönetim birim­
leri kendilerine gelir sağlayacak kaynaklardan yoksundu. Ôte yandan
başkenti gitgide saran hava kirliliği ( nefos ya da kirli hava söz verildiği
gibi sağ iktidarla birlikte yok olmamıştı) ve genelde yaşam kalitesinde­
ki düşüş taşradan büyük kentlere akan amansız göç yönünü, az ama
fark edilecek kadar tersine dönme eğilimi göstermesini sağladı. Tıp
alanında çalışanların kesinkes karşı çıkmalarına rağmen ulusal sağ­
lık hizmetleri başlatıldı. Kırsal alanlarda klinikler, hastaneler (ve kül­
tür merkezleri) kurulması iktidarda olduğu sekiz yıl boyunca partinin
aldığı desteğin kentlere kıyasla kırsal alanlarda daha da artmasına
yaradı. Yunanistan'da kişi başına düşen doktor sayısının bütün diğer
AT devletlerinden daha fazla olmasına karşılık gücü yetenler (bunla­
rın arasında kalp sağlığıyla ilgili sorunlar yaşayan başbakan da vardı)
sağlık kontrolü için yurtdışına gitmeye bakıyorlardı.
Bu önlemlerin çoğunun maliyeti düşük olsa bile PASOK'un he­
deflerinden biri olan çağdaş sosyal devlet yaratma umudu, ekonomi­
yi daha somut bir temele oturtmaktan , özelikle de üretimi artırmak­
tan geçiyordu. PASOK iktidara gelir gelmez önceki sağ iktidarlardan
devralınan şişkin kadrolu devlet sektöründe maaş artışına gitti. Yıl­
lardır 'çift haneli' seyreden enflasyon altında ezilen bir ülkede par­
tinin vermiş olduğu en cazip sözlerden biri olan ücret ve maaşların
enflasyon artışına bağlanma ihtimali çok geçmeden yerini sıkı ücret

reu vardı. 1989 seçimlerinden yenik çıktığı nda Papandreu 70, 1990 yı lında Karamanlis
yeniden cumhurbaşkanlığına seçildiğinde 83 yaşındaydı. İ leri yaş Yu nan istan'da siyasi
tutku nun önünü hiçbir zaman kesmed i. Themistoklis Sofu lis başbakanlık görevini yürü­
tü rken 1948 yılında yaşama gözleri ni yumd uğu nda 88 yaşındaydı; 1989 yılı ndaki ikinci
seçim lerden çıkan partiler arası hükümeti n başba kanı Ksenofon Zolotas'ırı yaşı ise 85'tl.
Bu hükü metin içindeki üç büyük partinin başkanlığını yürütenlerin hepsi; m uhafaza kar
Yeni Demokrasi'den Konstantinos Mitsota kis, sosyal ist PASOK'tan Andreas Papandreu
ve kom ü nist İttifaktan Harilaos Florakis yetmişli yaşlarını sürmekteyd iler.
1 84 • Yunanistan 'ın Kısa Tarihi

kısıtlamaşına. b�r�ış , kamu çalı,şanlarının haklarında sınırlandır­


maya gidilmişti .
PASOK muhalefetteyken ülkedeki ekonomik yaşamın kilit sek­
törlerinde 'kamulaştırma' ve kendi kendini yönetmeye dayalı, merke­
ziyetçi yönetim anlayışından uzaklaşan bir sosyalizm sözü vermişti.
Kamulaştırmayı salt devletleştirmeden ayıran husus (sağ iktidar dö­
neminde bile ekonominin küçümsenmeyecek bir kısmı doğrudan ya
da dolaylı devletin denetimine girmişse de) , işçilerin yönetime daha
çok katılımını öngörmesiydi. Aslında ne olduğu belirsiz bu kavram
uygulamada daha da kaypaktı. Kamulaştırılmak için önerilen varlık­
ların çoğunun kamu bankalarına dağlar kadar borcu olan 'sorunlu'
şirketler arasından seçilmesi söz konusuydu . Bırakın üretim artı­
şına bir miktar yarar sağlamasını, kamulaştırma kadroların şişiril­
mesi yoluyla adam kayırmacılığa ortam hazırlamaktan başka bir işe
yaramadı.
PASOK'un yaşama geçirdiği değişikliklerin somut olmak yerine
yüzeysel düzeyde kalması dış politika için de geçerliydi. Geleneksel
dış politikada hiçbir değişiklik yapılmadı. PASOK'un muhalefettey­
ken dilinden düşürmediği NATO ittifakından ve AT'den çekilme,
Amerikan üslerinin kapatılması söylemleri yapılanlarla çelişiyordu.
Papandreu'nun iktidara gelir gelmez, Türkiye sınırının NATO güven­
cesi altına alınması yönündeki başvurusu karşılık görmemiş, ses­
sizce unutulmuştu. Ege'deki hava sahasının Türkiye tarafından üst
üste ihlal edilmesini ve 1 923 Lozan Konferansı gereği Limni adası­
nın silahsızlandırılması yolunda Türkiye'nin başvurusunu protesto
etmek amacıyla Yunanistan doğu Akdeniz'de yapılan bir dizi NATO
tatbikatına katılmayı reddetti. Gelgelelim ittifaktan tümüyle çekilme
asla gündeme gelmeyecekti.
Avrupa Topluluğu 'na giriş koşullarını yeniden pazarlık masasına
yatırıp bazı kazançlar elde eden Yunanistan üyelik konusunun halk
oylamasına sunulması isteği de usulca terk edildi. Zaten Papandreu
1 984 PASOK kongresinde Topluluk'tan çekilmenin ekonomiye zarar
verebileceğini açıkça dile getirmişti. Yıllar geçtikçe giderek daha da
iyi anlaşıldı ki Yunanistan AT'nin tarım sektörüne yaptığı para yar­
dımlarından önemli ölçüde yararlanıyordu; gözlemciler de PASOK'un
1 985 ve 1 989 seçimlerinde kırsal kesimde göreceli daha çok güçlen­
mesini bu tür sübvansiyonlara bağlıyorlardı. I 950'lerde bir dizi ikili
anlaşmaya dayanılarak kurulmuş olan ABD üsleri PASOK dönemin­
de de ayakta kaldı. Hatta 1 983 yılında, dört üssün 1 988'e dek beş yıl
boyunca faaliyetlerini sürdürmelerini onaylayan bir anlaşmaya bile
Demokrasinin Güçlenmesi ve Halkçılık Yıllan 1 974-1 990 • 1 85

varıldı. İmzalandığı sıralarda bu anlaşmanın 1 988'de sona erip erme­


yeceği yönünde ya da taraflardan birinin isteğine göre 'feshedilebi­
lir' olup olmadığı konusu belirsiz kalmıştı. 1 988'de dönemin sonuna
yaklaşılırken anlaşmanın yenilenmesi için uzun ve dolambaçlı pa­
zarlıklar yapılmaktaydı. Daha sonra varılan sonuçta, Yunanistan'da
bulunan Amerikan askeri varlığı önemli ölçüde azaltıldı.
PASOK muhalefetteyken sürekli yinelediği dış ilişkilere köklü
bir değişiklik getireceği yollu sözleri yerine getirmezken ülkenin dış
politikasının yürütülme tarzında belirgin bir değişiklik görülüyordu.
'Ulusal onuru' koruyacağı yolunda verdiği sözü tutmada, partideki
öncü muhafazakar kanadın yumuşak tavrının aksine PASOK hükü­
meti pek çok konuda NATO ve AT'deki ortaklarına ayak uydurmuyor­
du. Balkanlar'ın nükleer silahlardan arınmış bir bölge olmasını savu­
nan Papandreu silahsızlanma görüşmelerine zaman tanımak üzere
NATO'nun Avrupa'ya kruvazör ve Pershing füzeleri yerleştirilme ta­
sarılarını ertelemesinde diretiyordu. Yunanistan başka bakımlardan
da Avrupa Topluluğu'na ters düşüyordu. Papandreu'nun sıkıyönetim
uygulanan Polonya'da askeri rejime karşı getirilen yaptırımlara ka­
tılmayı kabul etmemesine bir de askeri diktanın başındaki General
Jaruzelski 'ye dostça yaklaşımlarda bulunması eklendi. 1 984'te bu
ülkeye devlet düzeyinde yaptığı geziyle Polonya'yı içine düştüğü yal­
nızlıktan kurtaran ilk Batılı devlet adamı oldu.
Avrupalı ortaklarıyla ters düşmenin en çarpıcı örneği, ı 983'ün
ikinci yansında Yunanistan'ın AT'ye başkanlık ettiği dönemde yaşan­
dı. Kore Havayolları'na ait Boeing 747 uçağı Sovyetler Birliği tarafın­
dan düşürüldüğünde dışişleri bakanı Yannis Haralambopulos tep­
kileri yatıştırmayı başarmıştı. 1 984 parti kongresinde Şilili Salvador
Allende'nin dul eşi Hortensia Allende'nin ve Nikaragualı Sandinista
gerillalarının boy göstermesi PASOK'un dünyanın diğer bölgelerinde­
ki radikalleri desteklediğini simgelemekteydi. Papandreu da 1 982'de
İsrail'in Lübnan'ı işgal etmesini kınayan ve Yaser Arafat ile Filistin
Kurtuluş Ordusu'nu destekleyen sözlerinde gözünü budaktan sakın­
mıyordu. PASOK hükümetinin Atina'daki Arap terörist gruplarının
etkinliklerine göz yummaya hazır olduğu yolundaki savlar ve Ameri­
kalı diplomatlarla ileri gelen Yunan işadamlarının ve politikacılarının
öldürülmesi de içinde olmak üzere pek çok eyleme imzasını atan,
kendi evindeki terörist 17 Kasım örgütünü etkisiz kılmayı başarama­
ması ABD ile ilişkileri daha da zora soktu.
Türkiye ile kötü giden ilişkiler dışişlerinde ağırlığını sürdür­
mekte, tıpkı 1 974 yılında cuntanın düşüşünden sonraki yedi yıllık
1 86 • Yunanistan'ın Kısa Tarihi

muhafazakB.ı: �ktic;lar döneminde . olduğu gibi PASOK yönetiminde


de savunma politikalan belirleyiciliğini sürdürmekteydi. Papandreu
muhalefette olduğu sıralarda kendinden önceki sağ hükümetin üye­
lerini şiddetle eleştirmiş, onlan ülkenin Ege'deki egemenlik hakla­
rını pazarlık masasında bırakmaya istekli davranmakla suçlamıştı.
Türkiye ile yapılan görüşmelerin aslında gereksiz olduğunu, çünkü
ortada görüşülecek bir şey olmadığını ileri sürmüştü. Bunun yanı
sıra, 1 98 1 yılında seçimlere giderken dış politikadaki birçok soru­
na yaklaşımını ılımlılaştıran PASOK'un, Türkiye konusunda uz­
laşmaz tutumunu sürdürmesi dikkate değerdi. Bu daha önceden,
Papandreu'nun 1976'da Türk araştırma gemisi Sismik /'in batırılması
çağrısında bulunmasıyla kendini göstermişti. 1 982 yılında adaya ilk
kez ayak basan işbaşındaki Yunan başbakanı sıfatıyla Kıbrıs'a gi­
derek Türkiye ile karşı karşıya gelmeye öncelik verdiğini belli etmiş
oldu . Kasım 1 983'te Kıbrıs Türk toplumu tek yanlı olarak bağımsız
'Kıbrıs Türk Federe Cumhuriyeti'ni ilan edince, Türk ile Yunan dev­
letleri arasındaki olumsuz ilişkiler iyice altüst oldu. Yeni kurulan bu
devleti resmen tanıyan tek ülke Türkiye'ydi .
Dört ay sonra, Mart 1 984'te tatbikattaki Türk savaş gemilerinin
Yunan karasulannda seyreden bir Yunan muhribine yaylım ateşi
açtıklan savının ortaya atılması yepyeni bir bunalıma yol açtı. Yu­
nanistan silahlı kuvvetleri harekete geçmiş, görüşlerine başvurmak
üzere Ankara'daki büyükelçi geri çağrılmıştı. Bu kriz atlatılmıştı ama
onun altındaki asıl meselenin ciddiyeti 1 984 sonlannda ülkenin top­
rak bütünlüğüne yönelik başlıca tehlikenin Varşova Paktı'ndan de­
ğil Yunanistan'ın NATO müttefiki Türkiye'den geleceği düşüncesine
dayalı yeni savunma ilkesinin resmen duyurulmasıyla vurgulanmış
oluyordu.
Aralık 1 986'da Meriç (Evros) ırmağındaki Yunan ve Türk sınır
muhafızlan arasında çıkan çatışma ikisi Türk, biri Yunan üç erin
ölümüyle sonuçlandı. Üç ay sonra Mart 1 987'de iki ülke arasındaki
ilişkiler 1 976 Sismik I sorunundan bu yana ilk kez yeniden en gergin
dönemine girecekti. Kısa bir süre de olsa savaş çanlan çaldı. 1 976 yı­
lında olduğu gibi 1 987'de de ansızın alevlenen öfke Türklerin Ege'deki
tartışmalı sularda petrol arama çabalanndan kaynaklanıyordu. Her
iki ülkenin de silahlı kuvvetleri alarma geçirilmiş, ayrıca Papand­
reu ülkenin egemenlik haklarını korumak uğruna gereken her tür­
lü önlemin alınacağını açıklamıştı. Krizin sorumluluğunu NATO'ya,
özellikle de Amerika Birleşik Devletleri'ne yükleyen Papandreu, Nea
Makri'deki Amerikan üssünün haberleşme olanaklarının kesintiye
Demokrnsinin Güçlenmesi ve Hal�lık Yıllan 1 974- 1 990 • 1 87

uğratılmasını istemekle ve gelişmeleri Bulgarların komünist devlet


başkanı Todor Jivkov'la birlikte değerlendirmek üzere dışişleri baka­
nını Sofya'ya göndermekle beklenmedik bir adım attı. Önceden ta­
sarlanmış küçük düşürücü bir tutumla Atina'daki NATO ülkelerinin
büyükelçilerine Varşova Paktı devletlerinin büyükelçilerinden son­
ra bilgi verilmişti. Olası bir çatışma, ancak Türk başbakanı Turgut
Özal'ın araştırma gemisinin yalnızca Türk karasularında incelemeler
yapacağını açıklaması ve Yunanistan'ın da tartışmalı sularda sondaj
yapmaktan uzak duracağına söz vermesiyle önlenmiş olacaktı.
Mart ı 987 krizi Ege sorunundaki hassasiyeti, tarihin ve bugü­
nün gerçekliklerinde yatan farklılıkların kolay başa çıkılır türden ol­
madığını bir kez daha gözler önüne sermişti. Henüz bir yıl geçmeden
iki ülke arasındaki ilişkilerde tarihi bir dönüm noktası olarak o gün­
lerde sevinçle karşılanan bir gelişme yaşandı. PASOK'un karakteris­
tik olarak 'savaşmazlık anlaşması' diye adlandırdığı Ocak 1 988'deki
Davos anlaşmasının ardından Papandreu ile Özal lsviçre'de bir araya
geldiler. İkili ilişkilerin daha da iyileşmesine katkıda bulunur düşün­
cesiyle iki devlet adamı Atina ile Ankara arasında 'direkt telefon ' hattı
kurulmasına, yılda en az bir kez bir araya gelmeye ve birbirlerinin
ülkelerini ziyaret etmeye karar verdiler. Turizm ve kültür alanlarında
alışveriş başta olmak üzere her düzeyde yoğun ilişkiler kurulması
çağrısında bulundular. Siyasal ve ekonomik alanlarda daha yakın
ilişkiler oluşturulması için ortak kurullar kuruldu .
Davos uzlaşmasından sonraki ilk aylarda küçümsenmeyecek bir
ilerleme kaydedildiği görülüyordu. Türk hükümeti Yunan yurttaşla­
rının Türkiye'deki mal ve mülk haklarını kısıtlayan 1 964 kararna­
mesini kaldırırken Yunanistan buna, Ankara ile Avrupa Topluluğu
arasında ı 980 askeri darbesiyle dondurulmuş bulunan ı 964 üyelik
anlaşmasının yeniden işletilmesini engelleyici tutumunu değiştirerek
karşılık verdi. Yunan yurttaşları için vize zorunluluğunun kaldırılma­
sı Türkiye'ye turist olarak giden Yunanların sayısında büyük artışlar
doğurdu. Yunan ve Türk dışişleri bakanlarının karşılıklı ziyaretleri­
nin ardından otuz altı yıl sonra Atina'ya ilk giden Türk başbakanı
Özal oldu.
Ne var ki eski gerginliklerin yeniden su yüzüne çıkması çok uzun
sürmeyecekti. Yunanistan hava sahasının Türklerce ihlalini kınamaya
devam ediyor, 1 988 sonlarına gelindiğinde övünç kaynağı 'Davos ru­
hunun ' gevşediği yolunda apaçık emareler görülüyordu. Kasım ayın­
da Türkiye iki ülke arasında çözüme ulaşmamış tek sorunun Ege'deki
kıta sahanlıklarının belirlenmesi olduğunu iddia eden Yunanistan'a
1 88 • Yunanistan \n Kısa Tarihi

karşı, Yunan .hava. sahasının sınırlarının, Ege adalarının silahlandı­


nlmasının ve Batı Trakya'daki Türk azınlığın durumunun da tartış­
malı olduğunu savundu. 1 989 yılının ilk seçim kampanyası sırasında
Yunanistan, Türk azınlık içindeki bazı adayların kampanyasına açık­
tan destek verdiği için Türk hükümetini suçlayınca ilişkiler daha da
gerginleşti. İki Türk kökenli bağımsız miletvekilinin seçilmesi o güne
dek Türk azınlık içinden çıkan adayların kampanyalarını kurulu par­
tilerin çatısı altında sürdürdükleri önceki uygulamaya ters düşmek­
teydi. 1 989'da ortaya çıkan siyasal tıkanıklık Türk-Yunan ilişkilerinde
yapılacak diğer girişimlerin önünde engeldi.
198 1 seçimlerinden sonra muhafazakar muhalefet zaman ge­
çirmeksizin PASOK'un verdiği sözlerle gerçekleştirdikleri arasında­
ki uçuruma dikkatleri çekerek PASOK tarafından 'tarihle randevu'
adı verilen buluşmayı gerçeklerle randevu olarak değiştirdi. 1 984'te
Avrupa parlamentosuna üyelik seçimlerinin yarattığı ortamı fırsat
bilen muhalefet, yalnızca Avrupalı olmakla ilgili sorunlar için değil
'bütün program' için savaşmak gerektiğini dile getiriyordu. Ne var ki
PASOK'un 1 98 1 ulusal seçimlerine göre oy oranı yüzde 7 düşerken
muhalefetin oyları aynı oranda arttıysa da, sonuçlar PASOK'u ikinci
parti konumuna geriletmeyi amaçlayan Yeni Demokrasi'nin umutla­
nnı boşa çıkarmıştı. Yeni Demokrasi'nin 1 984'te PASOK'a destekte
gedik açma başarısızlığı, 1 98 1 yılında yenilgiye uğramasından sonra
Yeorgios Rallis'in istifasından bu yana partinin başkanlığını yürüten
75 yaşındaki Evangelos Averof'un görevinden aynlmasına yol açtı .
Onun geleneksel muhafazakarlığının Papandreu'nun karizmasıyla
boy ölçüşemediği kanıtlanmıştı .
1 984'de Avrupa parlamentosu seçimleri kutuplaşmış siyasal
bir ortamda gerçekleşirken, sonradan Yeni Demokrasi'nin başka­
nı olarak Averof'un yerine Konstantinos Mitsotakis'in seçilmesiyle
hava daha da ısınacaktı. Siyasal geçmişi merkeze dayanan Mitso­
takis, baba Papandreu'nun Merkez Birliği hükümetinin gelecekteki
başkanlığı uğruna yürütülen çekişmede oğul Papandreu'nun başlı­
ca rakibi olmuş, aynca Temmuz l 965'teki büyük siyasal bunalımda
hükümetin düşmesine yol açan sözde 'aforoz edilmişler' arasında
sivrilmişti. Yunanistan'da siyasal bellek çabuk unutmaz; Mitsotakis,
Yeni Demokrasi'nin başkanlığına soyununca Papandreu onu, baba­
sına ihanet ettiğini ve gerek yedi yıl süren askeri cuntanın gerekse
Kıbns işgalinin sorumlusu olduğunu söyleyerek düpedüz kalleşlikle
suçladı. İki adamın birbirlerinden hoşlanmaması l 989'da tıkanıklığa
yol açan iki seçimin ardından yaşanan siyasal durgunlukta önemli
Demokrasinin Güçlenmesi ve Halkçılık Yıllan 1 9 74-1 990 • 1 89

sonuçlar doğuracaktı.
1 985'te yapılacak ulusal seçim kampanyası 1 984 Avrupa parla­
mentosu seçimleriyle birlikte başlamıştı. PASOK 1 98 1 seçim bildir­
gesinde en çok aşın solun uzun süredir hedeflediği ve en çok onun
işine yarayan bir adım atarak nispi temsil sistemine geçileceği sözü
vermişti. Ne var ki o da kendinden önceki sağ iktidarlar gibi seçim ya­
sasını kendi çıkarı doğnıltusunda yönlendirmenin cazibesine kapıldı.
Böylece az farkla da olsa oyların çoğunu elde eden parti parlamentoda
üstünlüğü ele geçirmiş olacaktı. Yeni Demokrasi'den destek görme­
leri şaşırtıcı değildi elbet, fakat komünistler iki büyük parti arasında
kotarılan pazarlık diye gördükleri bu çark edişi yüksek sesle kına­
mıştı. ôte yandan seçimlerden önce ülke büyük bir anayasal krizle
sarsılacaktı. Bunun nedeni Karamanlis'in beş yıllık cumhurbaşkan­
lığı döneminin Mart 1 985'te sona ermesiydi. Genel kanı, yetmiş sekiz
yaşında olmasına karşın Karamanlis'in ikinci beş yıllık dönem için de
adaylığını koyacağı yönündeydi. Yeni Demokrasi'nin desteğine kesin
gözüyle bakılabilirdi; üstelik Papandreu da pek çok kez Karamanlis'in
cumhurbaşkanlığını yürütme biçimini övüp onun görevde kalmaya
devam etmesinden mutluluk duyacağını dile getirdi.
Beklendiği üzere Yeni Demokrasi Mart başlarında Karamanlis'in
adaylığını desteklediğini duyurdu . PASOK'un da buna uyacağı düşü­
nülürken partiyi yürekten destekleyenlerin şaşkın bakışları önünde
Papandreu, PASOK'un adayının Karamanlis değil Hıristos Sartze­
takis olacağını açıkladı. Karamanlis'ten yirmi yaş daha genç olan
Sartzetakis'i kamuoyu 1 9 60 'ların başlarında Anayasa Mahkeme­
si üyesi sıfatıyla 1963 yılında öldürülen solcu milletvekili Grigorios
Lambrakis'in katillerine cezalarını veren genç sulh yargıcı olarak
tanımıştı. Papandreu cumhurbaşkanının yetkilerini kısıtlamak için
1 975 anayasasında değişiklikler yapmayı düşündüğünü açıklayınca
siyasal gerginlik daha da arttı. Papandreu bu yetkilerin Karamanlis
ya da selefi Konstantinos Çatsos tarafından o güne dek kullanılma­
masının bundan sonra siyasal çıkarlarını kollayan bir cumhurbaşka­
nının bunu parlamentonun iradesine karşı gelmekte kullanmayacağı
anlamına gelmediğini söylüyordu.
Papandreu'nun neden Karamanlis'in yeniden seçilme şansını
engelleyici girişimlerde bulunduğu pek açık değildi; yine de bu giri­
şimlerin parti tabanının desteğini aldığı görülürken , onun 1 975 ana­
yasasının totaliter olarak eleştirdiği dönemi anımsatmaktaydı . Tüm
bunlar hiç kuşkusuz PASOK'un kurulu düzene aykın köktenci bir
parti olduğu yolundaki savları pekiştiriyordu. Olayların beklenmedik
1 90 • Yunanistan'ın Kısa Tarihi

Resim 52 1797 'de Yu nan bağı msızl ık ha reketinin ilk şehidi Rigas Velesti nlis yeniden ayağa
kalkan Yu nan i m pa ratorl uğu için hazırladığı anayasada "Dünyanın öbür ucunda otursa
bile ( . . . ) modern ya da antik Yunanca konuşan herkesin Yunan ve yurttaşı" old uğu nu
açıkladı. 200 yıl içinde 300.000'i aşkın bir Yunan n üfusu nun Avustralya 'da bir araya
geleceği ni o günden bilemezdi. 1980' 1ere gelindiğinde Mel bou rne dünyadaki Yunan nü·
fusu nun en büyük merkezlerinden biri olm uştu. Yu ka rıdaki fotoğrafta, İşçi Partisi "nden
deneyim l i herha ngi bir politikacı gibi azınlıktaki toplu l uklarla iyi ilişkiler kurmaya bakan
Avustralya başbaka nı Bob Hawke 1988 yıl ı nda Melbourne dolaylarındaki Coburg'de dü­
zenlenen Yunan festiva line katı lırken görülüyor. Sağında Melbourne Piskoposu Ezekiel ve
Demokrasinin Güçlenmesi ve Halkçılık Yıllan 1 974- 1 990 • 191

şekilde yön değişmesinden incinen Karamanlis , cumhurbaşkanlığı


döneminin sona ermesine birkaç gün kala istifa etti. Artık PASOK
kendi adayının kazanmasını güvence altına almak için mücadele ve­
recekti. PASOK'un parlamentoda 1 975 anayasasının gerekli gördüğü
asgari 1 80 sandalyeden biraz daha azı olduğuna göre bu sonuç hiç
de çantada keklik değildi. Bununla birlikte eski ve kararlı siyasal
düşmanlarını hoş karşılamak için pek az sebebi olan on üç komünist
milletvekilinin desteğine kesin gözüyle bakılabilirdi.
Sartzetakis'in seçilmesi ancak üçüncü tur oylama sonunda ana­
yasal çoğunluğun en alt sının olan 1 80 oyla gerçekleşti. Çoğunluk
oyu, Karamanlis 'in istifasından sonra geçici olarak cumhurbaşkanlı­
ğı görevini yürüten (PASOK'un desteklediği) meclis başkanından gel­
mişti. Yeni Demokrasi onun oyunun geçersiz sayılması gerektiği ve
PASOK milletvekillerine fire vermeden oy kullanmaları yönünde bas­
kı yapıldığı ısrarıyla Sartzetakis'in cumhurbaşkanlığı yemin törenini
boykot etti. Artık PASOK'un önü açıktı, başbakana cumhurbaşka­
nından daha geniş yetkiler tanıyan ve bir sonraki mecliste yürürlüğe
girecek anayasa değişikliklerini gündeme getirebilirdi.
Böyle bir anayasa bunalımının perde arkası göz önüne alındı­
ğında ı 985 seçimlerinin epey gergin bir ortamda gerçekleşmesi hiç
de şaşırtıcı değildi. PASOK'un emektar bakanlarından birinin, yaygın
bir deyimi kullanarak seçimler için "portakallar ile domatesler ara­
sında" değil "iki dünya arasındaki hesaplaşmadır" sözleri taşı tam
gediğine oturtmaktı . Papandreu, bu iki dünyadan birinin güneş ışığı
(PASOK'un amblemi epey gizemli bir yeşil güneştir) diğerinin de ka­
ranlığın ve köleliğin güçleri (Yeni Demokrasi) olduğunu açıklamıştı.
Çizdiği tabloda ülkedeki ilerici güçlerden öcünü almak için yoldan
çıkmış sağcıların 1 950'lerde uyguladıkları baskıcı önlemleri geri ge­
tirmek üzere ahlaksızca çevirdikleri dolapları gözler önüne serdi;
öyle çirkin bir manzara çizmişti ki komünistler bile 1 980'lerde sağın

onun sol unda da PASOK'un kuzey Yu nanistan'dan sorumlu bakanı Stelios Papathemelis,
yanında kendisinden önce bu görevi yü rütmüş olan Yeni Demokrasi üyesi N i kolaos Mar­
tis d u rmaktadır. Her iki tarafın temsilcisi olarak onların Avustralya'da bulunmaları, savaş
son rasındaki pek çok göçmen in Yunan Makedonyası topraklarından geldiği gerçeği ni
gözler önüne sermekle kalmayıp ayn ı zamanda kuzey Yu nanistan'ın çoğu bölgesinin Slav
'Cge Ma kedonyası' olduğunu ileri sü ren Avustralya 'daki Mcıkedon Slavların sürd ü rd ükleri
etkinliklere duyd u kları i lgiyi göstermektedir. Yunan toplulukları hangi denizaşırı ü l kede
olursa olsunlar gittikleri yerlere ya ln ızca kendi yurtiçi politik farklılıklarını değil anavatan­
daki u l usal çekişmelerini de birlikte götürmektedi rler.
1 92 • Yunanistan 'ın Kısa Tarihi

1 950'lerdekinden çok fark4 bir kimliğe bürünmüş olması gerekçesiy­


le protesto etmek üzere harekete geçmişti. Mitsotakis de en az onun
kadar felaket tellallığı yaparak seçimlerin, çoğulcu siyasal kurumla­
nn korunması ve otoriter tek partili devlet yapısına doğru amansız
sürüklenişin önlenmesi bakımından son şans olduğunu savunuyor­
du . Onun 'neoliberal' ekonomi politikalarından ve kamu sektörünü
küçültmekten yana olması doğrudan ya da dolaylı olarak devletin
büyük bir işveren işlevi gördüğü bir ülkede sınırlı yandaş bulmuştu.
Haziran 1 985'te aldığı yüzde 46 oy oranıyla PASOK 1 98 1 yılında
elde ettiğinden yalnızca küçük bir oran (yüzde 2) yitirmiş oluyordu;
iktidarda olmanın verdiği kaçınılmaz yıpranma göz önünde bulundu­
rulduğunda azımsanacak bir başarı değildi. Yeni Demokrasi oylarını
yüzde 5 oranında artırarak yüzde 4 1 'e ulaşabildi. Ekonominin sağlık­
sız olması kampanyada pek göz önüne alınmamıştı; fakat seçimlerin
ardından PASOK kemer sıkma politikasını devreye sokmak zorunda
kaldı. İthalatı azaltıp kamu harcamalarını kısma ve hükümetin gelir­
lerini artırma yoluyla ülkenin çok büyük dış ve iç borçlarını azaltmayı
hedefliyordu. Avrupa Topluluğu'nun acil ihtiyaçlar için verdiği borç­
lardan alınan büyük miktarda paralarla desteklenen bu önlemler,
kamu sektörü çalışanlarının toplu olarak greve gitmesine yol açtı ve
büyüyen huzursuzluğun Ekim 1 986 yerel seçimlerine yansıması mu­
halefetin önemli ölçüde kazançlı çıkması şeklinde görüldü . Böylece
üç büyük şehir Atina, Selanik ve Pire'de Yeni Demokrasi Partisi'nin
adayları belediye başkanı seçildiler.
Sürekli gerileyen ekonominin perde arkasında PASOK hüküme­
ti ikinci iktidar döneminin ilk yıllarındaki yenilikçi dürtüden yok­
sun kaldığı gibi, Papandreu'nun sıkı denetimi altındaki partide iç
çekişmeler yaşandığı yolunda bazı belirtiler vardı. Her şeye karşın
Mitsotakis'in başkanlığındaki Yeni Demokrasi inandıncı bir seçenek
sunmada yetersiz kalırken sayısal açıdan pek önem taşımayan (Yerel
Komünist Parti dışında) aşın solun iç savaş sırasında ve sonrasında
sınırlı kaldığı siyasal varoşların dışına çıkabilmeyi başarmak üzere
olduğu sezilmekteydi. Ocak 1 988 Davas anlaşmasıyla Türk-Yunan
ilişkilerinde düzelme umutları doğunca ve buna dayanarak Papand­
reu daha önce alışılmışın dışında kesintisiz bir şekilde üç dönem de
iktidar olmak için kolları sıvadı.
Oysa 1 988 yazında Papandreu'nun ve dolayısıyla PASOK\m yaz­
gısında korkunç bir değişiklik oldu. Ağustos ayında bozulan sağlığını
iyileştirmek için apar topar Londra'ya giderek orada iki ay hastanede
kaldı. Londra'daki hasta yatağı bakanlar düzeyinde sürekli ziyaretçi
Demokrasinin Güçlenmesi ve Halkçılık Yıllan 1 9 74 - 1 990 • 193

akınına uğruyordu; öte yandan Papandreu'nun yetkilerini resmi ola­


rak bir bakana devretmemesi muhalefet tarafından 'faks hükümeti'
diye alay konusu edilmesine, aynca iktidar boşluğunun doğmasına
yol açmıştı. Sağlık durumunun bozulması karışıklığı artırırken , Ha­
refi.eld · Hastanesi'nden yapılan açıklamada, 69 yaşındaki başbakanın
son zamanlarda çevresindeki etkili kişilerden biri olmuş Olympic Ha­
vayollan hosteslerinden 34 yaşındaki biriyle evlenmek üzere , görece
siyasal saygınlığı olan otuz yedi yıllık Amerikalı eşi Margaret'tan bo­
şanmak istediği duyulunca kafalar daha da karıştı. Papandreu'nun
kamuoyu önünde Dimitra Liani'yle birlikte boy göstermesi basına sık
sık konu oluyor, aile üyeleriyle karşılıklı atışmalara yol açıyordu.
Papandreu başarılı bir ameliyattan sonra Yunanistan'a döndü.
Bunun zafer dönüşü olması düşünülürken, ülkenin tarihinde eşi gö­
rülmedik derecede güçlü, siyasal boyutlara varan mali bir skandalın
patlak vermesi her şeye gölge düşürdü. Bu skandalın odak noktası,
hangi yollarla olduğu belirsiz dev bir bankacılık ve basın imparator­
luğu kurmuş olan Yunan kökenli Amerikalı Yeorgios Koskotas'ın faa­
liyetleriydi. Papandreu'nun dönüşünden kısa bir süre sonra, 24 saat
polis gözetimi altında tutulan, hakkında zimmetine para geçirme,
yasadışı para transferleri ve sahtekarlık iddialan bulunan Kosko­
tas , Amerika Birleşik Devletleri'ne kaçmıştı. Sahibi bulunduğu Girit
Bankası'nda en az 1 32 .000.000 dolar karşılığı parası olduğu ortaya
çıkarılmıştı. Bu ve başka skandallarla bağlantılı itiraflar ve ortaya
atılan iddialar susturulamayan basının ağzına sakız oldu.
Devlet kuruluşlarının nakit kaynaklarını kağıt üzerinde düşük
faiz oranlarıyla Girit Bankası'na yatırmaya özendirildiği, düşük oran­
larla piyasada geçerli olan faiz oranlan arasındaki farka el konul­
duğu ileri sürülmekteydi. PASOK görevlilerinin dolandırıcılık soruş­
turmalarını engelledikleri ve bunlardan birinin peçete kutusu içine
konmuş 5 . 000 drahmi karşılığı satın alındığı yolundaki savlar orta­
lıkta dolaşıyordu. Sözde 'yüzyılın satın alma olayında' (altmış adet
Fransız Mirage ile kırk adet Amerikan F- 1 6 savaş uçağının Yunan
hava filosuna katılması) dağıtılan gayri resmi komisyonlardan; devlet
tekelindeki silah sanayinin ihalelerinde yapıldığı öne sürülen yolsuz­
luklardan; aynca AT'yle ilgili dalaverelerden söz edilmekteydi. Aynı
zamanda, başbakan tarafından siyasal düşmanlarının ve içlerinde
Bayan Liani'nin de bulunduğu dostlarının telefonlarının dinlenmesi­
ne onay verildiği konuşuluyordu.
Her geçen gün skandal niteliğinde yeni savlar ortaya atılırken,
kimi bakanlar görevden uzaklaştırıldı, kimileri istifa etti, kimileri de
1 94 • Yunanistan 'ın Kısa Tarihi

yer değiştirdi.. P!3.ı1ipe bozulan morali yükseltmek amacıyla Papandreu


karşılaştığı sorunların kaynağının kimliği belirsiz 'istikrarı bozmak
isteyen dış mihraklar' olduğunu ileri . sürdü. Ülkeye iade edilmemek
için didinen Koskotas, Time dergisine verdiği iyi bir reklamla duyu­
rulan röportajında Papandreu'nun da skandalların içinde doğrudan
yer aldığını dile getirdiği zaman, kendisini savunmak üzere aynı suç­
lamayı yineleyecekti. Muhalefet partileri bu çıkmazdan kurtulmanın
tek yolu olarak hemen seçimlere gitme konusunda oybirliğiyle karar
aldılar. Gelgelelim, biri Aralık 1 988, diğeri Mart 1 989'da olmak üzere
meclisteki iki güven oylamasından kolayca sıyrılan Papandreu, ikinci
dört yıllık görev süresinin sonuna dek fırtınayı savuşturmayı başa­
racaktı. PASOK'un oy oranının düşeceğini anlayan Papandreu'nun
hükümetteyken çıkardığı son yasalardan biri de, Yeni Demokrasi'nin
oylarında önemli bir artış sağlamadan çoğunluğu elde etmesini ola­
naksız kılmak üzere tasarlanmış daha yalın bir nispi seçim sistemini
yürürlüğe koymak oldu .
Eskiden bu yana uygulanan bu dalavere istenen etkiyi gös­
terdi, Haziran 1 989 seçimlerinde oyların yüzde 44'ünü alan Yeni
Demokrasi'nin kazandığı 1 44 sandalye meclis çoğunluğunu sağ­
lamak için gerekli sayıdan yedi eksik kaldı ( 1 985'te PASOK yüzde
46 oy oranıyla 1 1 sandalye fazlasıyla yeterli çoğunluğa ulaşmıştı) .
Başbakanın kişisel ve sağlık sorunlarının yanı sıra skandalların da
artmasına rağmen PASOK'un oy oranı yüzde 39'u buldu . Koşullar göz
önüne alındığında bu sonuç etkileyiciydi ve meclise 1 2 5 sandalye ola­
rak yansıdı. Demek ki komünist partiyle Yunan Solu'nun (daha önce
Yerel Komünist Parti) kurduğu 'Solcu ve İlerici ittifak' aldığı yüzde
1 3 oy ve 28 sandalyeyle güçler dengesini sağlıyordu. On gün süren
yoğun pazarlıklardan sonra Cumhurbaşkanı Sartzetakis hükümeti
kurma yetkisini sırayla üç parti başkanına verirken, en büyük tek
partinin başındaki Mitsotakis'ten başlamıştı.
Olağan koşullar altında sağa karşı PASOK/ Sol İttifak koalisyonu
akılcı bir çözüm olabilirdi. Ne var ki koşullar olağan olmaktan çok
uzaktı. Mitsotakis geçerli çoğunluğu sağlamayı başaramayınca yetki
Papandreu'ya geçti. Komünistlere birkaç bakanlık vermeye istekli olsa
da onların öne sürdüğü başlıca koşul olan başbakanlık görevini baş­
kasına bırakmaya hazır değildi. Öyle olunca sıra Sol İttifak'ın başın­
daki, savaş döneminde ve sonrasında kopan iç savaşta direniş ordu­
sunda çarpışmış (Mitsotakis gibi) eski tüfek komünistlerden biri olan
ve on sekiz yılını sürgünde geçiren 75 yaşındaki Harilaos Florakis'e
geldi. O da başaramayınca görev cumhurbaşkanına iade edildi.
Demokrasinin Güçlenmesi ve Halkçıhk Yıllan 1 974 - 1 990 • 1 95

Yeniden seçimlere gidilmesi bekleniyordu; ancak skandallara


karışmış olmakla suçlanan PASOK kadrolarına karşı dava açılması
olasılığı yoktu. Derken son dakikada Mitsotakis ile Florakis arasında
birkaç komünist bakanın yer aldığı, belli başlı üyeleri Yeni Demok­
rasi politikacıları arasından seçilen geçici bir hükümet kurulması
yönünde anlaşmaya varıldı. 1 943'te Kahire'de direnişçi delegeleri
çağrıştıran bir taleple komünistler artık içişleri ve adalet gibi kilit
bakanlıkları ellerine almışlardı. Parti başkanlığı görevinde kalan Mit­
sotakis askeri diktaya muhalefetiyle epey saygınlık kazanmış Yeni
Demokrasi'nin milletvekillerinden ve eski deniz subaylarından olan
Zannis Zanetakis'in başbakan olmasını destekledi. Yeni koalisyo­
nun tek hedefi katharsis, yani PASOK hükümetinin son yıllarında
skandallara bulaşmış olanları adalete teslim etmek ve ardından yeni
seçimlere gitmekti. İki parti arasında pek çok konu üzerinde büyük
anlaşmazlıklar olduğu düşünüldüğünde, herhangi bir uzun dönemli
işbirliği söz konusu olamazdı. Oysa kısa dönemli koalisyon umul­
madık şekilde iyi gidiyordu; aynca komünistlerin muhafazakarların
yanı başında hükümete doğrudan katılmasının kırk yıl önce iç savaş
sırasında açılan yaraların sarıldığına işaret ettiği içtenlikle söylene­
bilirdi. Güvenlik güçlerinin ellerindeki kabarık dosyaların en azın­
dan bir kısmının yakılması kimi tarihçileri düş kırıklığına uğratıken
uzlaşma sürecinin daha da hızlanmasını sağlamıştı. Diğer yandan
uzlaşmaya açık olan tarafın yaşlı kuşak olduğunun görülmesi önemli
bir gelişmeydi. Örneğin, komünist gençlik hareketi içindeki bazı ke­
simler kin duydukları sağ kanatla herhangi bir anlaşmaya varmanın
kendilerini onlara satmak olduğunu düşündüklerinden buna yanaş­
mamakta inatla ısrar ediyorlardı. Güçlükle benimsedikleri glasnost
ve perestroika öğretileriyle barışık olmak koyu komünistlere ağır gel­
mekteydi. Tarihin garip bir cilvesi olarak Yunanistan'da komünistler
ilk kez hükümete girerken, siyasal öğreti olarak komünizm doğu Av­
rupa genelinde topluca reddediliyordu.
'Arınma' süreci skandalları soruşturmak üzere meclis komis­
yonlarının oluşturulmasıyla iyice yoluna girince bir sonraki seçim­
lerin 5 Kasım 1 989 tarihinde yapılması kararlaştırıldı. Beş ay içinde
ikinci kez başlayan lcampanya solcu olarak tanınmış besteci Mikis
Theodorakis'in Yeni Demokrasi'ye katılmasının yarattığı bir anlık he­
yecan dalgası dışında sönük geçti. Hükümet seçim yasasına dokun­
mamaya ant içtiğinden seçimler Haziran ayındaki gibi aynı nispi tem­
sil sistemine göre yapıldı. Yine kesin bir sonuç elde edilemedi. Yeni
Demokrasi'nin sınırlı sayıdaki oy artışı (yüzde 44'ten yüzde 46'ya)
1 96 • Yunanistan 'ın Kısa Tarihi

kendisine 1 48 sandalye sağlamış , meclisteki çoğunluk için gerekli


sandalye s ayı's ıiıdı:in üç eksik olan bu sonuç hayal kınklığı yaratmış­
tı. Seçimin asıl şaşırtıcı sonucu, yönetim kadrolanna dek yayıldığı
ileri sürülen yolsuzluk suçlamalarına karşın PASOK'un oy oranım
yüzde 39'dan yüzde 4 1 'e yükseltmeyi başarmasıydı; eğer övülmesi
gereken bir şey varsa, bu Andreas Papandreu'nun sadık seçmenler
kazanmada en az insanlan kendinden nefret ettirmede olduğu kadar
başarılı olmasıydı. PASOK'un sandalye sayısı 1 2 5 'ten 1 28 'e çıktı. Bu­
nun tersine, Sol İttifak'ın oy oranı yüzde 1 3 'ten 1 1 'e, sandalye sayısı
28'den 2 1 'e düştü. Göründüğü kadanyla Yeni Demokrasi PASOK'tan
kendine çekebildiği oylardan daha çoğunu, Haziran seçimlerinin ar­
dından partilerinin geçici de olsa sağ bir iktidarda yer almasından
hoşnut olmayan destekçilerinin Sol İttüak dışına kayan oylanndan
karşılayabilmişti. Aynca seçimleri kazanan üç de bağımsız aday var­
dı: biri PASOK'la aynı eksende, biri Yeşilci ve biri de Türk azınlığa
mensuptu.
Çoğunluğu elde edemese bile Yeni Demokrasi başkanı Mitsota­
kis aldığı oyların Batı Avrupa'da iktidardayken seçimlere giden bütün
diğer hükümetlerden daha yüksek bir oranda olduğunu ve eğer 1 985
yılındaki seçim yasası yürürlükte olsaydı, o zaman partisinin açık
ara yeterli çoğunluk elde edeceğini belirtmekte gecikmedi. Papandreu
da kendi adına PASOK'un Avrupa'daki herhangi bir sosyalist parti­
den daha büyük bir oranda oy aldığım, aynca PASOK ve Sol İttifak'a
verilen ortak desteğin ülkedeki 'ilerici' güçlerin çoğunlukta oluşunun
bir göstergesi olduğunu öne sürdü. Cumhurbaşkanı Sartzetakis bir
kez daha meclis çoğunluğunu alabilecek yeni bir koalisyon kurulup
kurulamayacağı konusunda parti başkanlannın görüşlerine başvur­
du; aksi takdirde yeniden seçime gidilmesi gerekecekti.
Her partiye sırayla, hükümet kurmak için inceleme yetkisi veril­
di, fakat girift pazarlıklardan sonra hiçbiri koalisyon kurmayı başa­
ramadı. Altı aydan daha uzun bir zaman diliminde üçüncü bir seçim
yapılması kaçınılmaz hale geldi. Hoş olmayan bir durumla karşı kar­
şıya kalınması son dakikada, siyaset dünyası dışından, Yunanistan
Merkez Bankası eski genel müdürü Ksenofon Zolotas'ın başkanlığı
altında bütün partilerin katılacağı bir hükümet kurulması için bir
anlaşmaya vanlmasıyla önlendi . Zolotas'ın 85 yaşında olması ve di­
ğer üç parti başkanının da yetmişini aşmış olmalan Yunanistan'da
siyaset basamaklannı tırmanmada yaşın engel teşkil etmediğini bir
kez daha gözler önüne sermişti. 'Ulusal zorunluluk' gereği kurulan
bu 'ekümenik' hükümet eğer beş yıllı k görev süresini Mart 1 990'da
Demokrasinin Güçlenmesi ve Halkçılık Yıllan 1 9 74- 1 990 • 197

dolduracak Cumhurbaşkanı Sartzetakis'in yerine geçecek kişi konu­


sunda ortak bir görüş oluşturamazsa bile Nisan 1 990'da yapılmasına
kesin gözüyle bakılan yeni seçimlere dek görevde kalacağına ortakla­
şa karar verildi. Yeni Demokrasi partisine sekiz, PASOK'a yedi ve Sol
İttifak'a da üç bakanlık düşmüştü . Dışişleri, savunma ve milli eko­
nomi bakanlıkları gibi kilit görevler ortaklaşa yürütülecekti, aynca
üç parti başkanı, Mitsotakis, Papandreu ve Florakis'in düzenli olarak
bir araya gelip hükümetin gidişatını gözden geçirmeleri hususunda
anlaşmaya varıldı.
Bir yıl içinde üçüncüsü yapılan seçimler, yine aynı seçim yasası­
na göre Nisan 1 990'da gerçekleştirildi. Yeni Demokrasi az bir artışla
yüzde 47'ye çıkan oy oranıyla 1 50 sandalye kazandı; meclisteki top­
lam sandalye sayısının tam yarısıydı bu. PASOK'un payı biraz düş­
tüyse de yüzde 39 'luk oy oranı ( 1 23 sandalye) hiç fena sayılmazdı.
Sekiz yılı aşkın bir süredir PASOK'un iltimas yollarını ustaca kullan­
ması, kendisine seçmenlerin yüzde 40'ını oluşturan önemli ve sadık
yandaş güruhu kazandırdı. Sol İttifak'ın oyları bir miktar azalarak
yüzde l O'a gerilemişti ( 1 9 sandalye) . Muhafa?.akar bir hizip partisi
olan Demokratik Yenilik'e giden son sandalye Yeni Demokrasi'nin
mecliste tek oyla çoğunluğu sağlamasına yetti. Seçimlerden bir ay
sonra Konstantinos Karamanlis ikinci kez beş yıllığına cumhurbaş­
kanı seçildi. Bunun anlamı PASOK çağının şimdilik kapanmasıydı.
1 989- 1 990 yıllarında arka arkaya üç kampanya sırasında Mitsotakis,
ülkenin korkunç ekonomik koşullarla karşı karşıya olduğunu, ken­
di savunduğu neo-liberal politikaların kamu sektöründeki dev bütçe
açıklarını denetim altına almada ve ağır dış borç yükünü hafifletmede
işin kolayına kaçtığını hiçbir zaman saklamamıştı. Mitsotakis kemer
sıkma politikasını ve ekonomiyi yeniden canlandırma önerisini içeren
programını her an dağılabilir çoğunluğun desteğini alarak meclisten
geçirmeyi başarmakta epey zorlanacaktı.
BALKAN BUNALIMI VE
7 SİYASAL MODERNLEŞME:
1990'LARDA YUNANİSTAN

Birinci PASOK döneminin sona erdiği 1 989'un ağır koşullar eski cum­
hurbaşkanı Konstantinos Karamanlis'e kendine özgü açık sözlülü­
ğüyle bazen sanki 'devasa bir tımarhane' hayatı sürdüğü duygusuna
kapıldığını söyletmişti. Yunanistan devam eden bunalım ve bir yıldan
kısa bir süre içinde yapılan üç seçim nedeniyle dikkatini, ikinci Dün­
ya Savaşı'nın sonundan itibaren komünist rejimle yönetilen kuzey
komşuları Arnavutluk, Yugoslavya ve Bulgaıistan'ın aynı anda geçir­
diği önemli değişikliklerden uzak tutuyordu. Balkanlar'da komünist
dönemin son bulmasının Yunanistan üzerinde büyük sonuçlar do­
ğurması kaçınılmazdı, ne var ki peş peşe kurulan hükümetler bunun
önemini geç idrak etmiş , dolayısıyla yarımadada siyasal açıdan istik­
rarlı ve görece refaha kavuşmuş tek ülke olan Yunanistan bölgede
nüfuzunu olumlu yönde kullanma fırsatını büyük ölçüde kaçırmıştı.
Arnavutluk rejiminin o güne dek sürdüğü katı Stalinci politi­
kalarında görülen kademeli yumuşama dikkatleri, Yunan devletinin
sınırları dışında kalmış coğrafi açıdan en yakın ancak son zamanlara
dek yalnız bırakılmış Yunan yerleşimine yöneltmişti. Yunan yetkilile­
rin ileri sürdüklerine göre sayıları 300. 000'i aşan (resmi Arnavutluk
kayıtlarına göre 60. 000) bu azınlık Arnavutluk-Yunanistan sınırında­
ki 'kuzey Epir' bölgesinde toplu olarak yaşamaktaydı. 1 99 1 başların­
da binlerce etnik Yunanın ansızın yurtlarından ayrılması Arnavut­
ların yaşadıkları yeri terk etsinler diye azınlıklara baskı uyguladığı
yolunda kaygılar doğurmuştu; öte yandan Yunan hükümeti gelecek
güzel günler beklentisiyle bu insanlara Arnavutluk'ta kalmalarını sa­
lık veriyordu . Bütün Arnavutlar gibi Yunan azınlık toplumu da ko­
münist rejim sırasında ağır baskılar görmüştü; sınırın iki yanındaki
ailelerin birbirlerini ziyaret etmesi düşünülemezdi bile. Her ne kadar
Balkan Bunalımı ue Siyasal Modernleşme: 1 990'larda Yunanistan • 1 99

temel dil, eğitim ve kültürel haklar kabul edilse de azınlık toplumu


dağıtma çabaları, üyelerine kökeni 111irce' isimler almaları baskısı söz
konusuydu. Ortodoks Hıristiyan Arnavutlara, tıpkı Müslüman ve Ka­
tolik yurttaşlara yapıldığı gibi her türlü dinsel faaliyet yasaklanmıştı.
1 990 Noel'inde Yunan azınlığa 1 967 yılından beri ilk kez dinsel tören­
lere katılma izni verilmesi umut verici bir gelişmeydi.
1 990'larda etnik kökeni Yunan olmayan çok sayıda Arnavut ya­
sadışı yollardan sının geçerek doğu Avrupa'nın diğer ülkelerinden
gelen göçmenler gibi düşük ücretli ve sigortasız işler buldular. Arna­
vutlar belli aralıklarla yakalanır ve gerisin geri sınırın öbür tarafına
gönderilirdi. '90'ların ortasına gelindiğinde Yunanistan'da çalışan
yabancıların sayısı yarım milyona ulaşmıştı, çoğunun çalışma izni
yoktu. Kamuoyu bu insanları toplumda suç oranının artışından so­
rumlu tutuyordu .
Arnavut Yunanları savaş sonrası dönemin en azından ilk ayla­
rında sıkı güvenlik önlemleri altındaki sının geçmek için tehlikeyi
göze almışlardı. Bu insanların tarihsel olarak { 1 920'lerin başların­
daki büyük akını saymazsak) göç alan değil de göç veren bir ülke
olan Yunanistan'a akın ederek Yunan kökenli etnik sığınmacılara
katılması olağandışı bir gelişmeydi. Gelenler arasında eski Sovyet­
ler Birliği'nde o güne dek kendilerini gizlemiş Yunan azınlıklardan
olanlar da vardı. 1 989'da Sovyetler'de yapılan son nüfus sayımına
göre 356.000 olan rakam muhtemelen gerçek sayıyı yansıtmıyordu.
Çoğu Pontus 'tan gelen Rumların torunlarıydı. On dokuzuncu yüzyıl­
da ve yirminci yüzyılın başlarında Rus ve Osmanlı imparatorlukları
arasında yaşanan savaşların ardından kendilerine daha çok kucak
açan Kafkasya'ya ve Karadeniz'in kuzey kıyılarına göç ederek yine
kendileri gibi Ortodoks olan Ruslar'ın yönetimine girmişlerdi.
Sovyet yönetiminin ilk yıllarında Yunanlara önemli ölçüde kültürel
özerklik tanınmıştı, dahası Yunanistan'da neredeyse hiç bilinmeyen
Pontus Rumcasıyla hazırladıkları kendi yayınlarını çıkarabiliyorlardı.
Fakat Stalin tarafından 'hain' ulusal azınlıklardan biri olarak damga­
lanacak kadar talihsizdiler. Entelektüel liderleri görevden alınmış ve
çoğu Orta Asya cumhuriyetlerinin konuksever olmayan topraklarına
sürülmüştü. 1 949'da Yunanistan'da iç savaşın sona ermesiyle birlik­
te, bu defa Demir Perde ülkelerinden kaçan komünist sığınmacıların
oluşturduğu yine kalabalık bir Yunan grup Ôzbekistan'da Taşkent'e
yerleşti. Bu yeni dalga siyasal sürgünler hem kendileri hem de ço­
cukları için başka diaspora topluluklarda Yunanlılık duygusunu ya­
şatmada önemli bir rol üstlenen Kilise'ye dayanma şansı olmaksızın
200 • Yunanistan'ın Kısa Tarihi

Resim 53 ' İthaka yollarında': Norveçli sırt çantalı bir tu rist adaya giden feribotu bekliyor.
1950'1erin ortalarına kadar ü lkeye aşina olan bir yazar " Eğer Yu nanistan o kadar uzak
olmasaydı. İngiliz turistler kendilerine daha mükemmel bir yer bulamazlardı" demekten
kendi n i alıkoyamazdı. O tarihlerde Yunan istan u laşılması zor ve pahalı bir yerdi. Fakat bir­
kaç yıl geçmeden Batı Avrupa'daki yaşam standartlarının hızla yükselmesi, havayoluyla
seyahatin ucuzlamasıyla bi rleşince Avrupalılar için Yunanistan gözde tatil mekanlarından
Balkan Bunahmı ue Siyasal Modernleşme: 1 990'larda Yunanisıan • 20 1

başarıyla üstesinden geldikleri etnik kimliklerini koruma sorunuyla


karşı karşıyaydılar.
Stalin'in ölümü ardından komünist sığınmacıların aksine sür­
gün edilenler Gürcistan, Abhazya ve başka yerlerdeki asıl evlerine
geri dönebilmişlerdi, çoğu el konulmuş mülklerini geri alamadı.
Sovyetler Birliği'ndeki etnik Yunanlar Mihail Gorbaçov'un glasnost
politikasının en önemli sonuçlarından biri olan etnik farkındalığın
artışına bağlı olarak bilinmezlikten kurtuluyorlardı. 1 990'ların başın­
da Moskova belediye başkanı Gavriil Popov da eski Sovyet Yunanla­
rından biriydi. Yunan kültürü ve eğitimi adeta yeniden canlanmış,
hatta Rusya'nın güneyinde özerk bir Yunan bölgesi kurulmasına
yönelik çarpıcı ama gerçekçi olmayan tartışmalar başlamıştı. Sovyet
lmparatorluğu'nun çöküşünün ardından yaşanan kargaşa ortamın­
da Yunanlar küçücük bir azınlıktı, çevrelerini sarmış daha büyük
etnik toplulukların yeni hak arayışlarını kendileri için tehdit unsuru
olarak görenler çoktu. Ekonomik durumlarını iyileştirme arzusuyla
birleşen bu korkular kalabalıklar halinde göç yolunu tutmalarına yol
açtı . Bu göçmenlerin hepsi anadilini koruyabilmiş değildi (örneğin,
Gürcistan'da Çalka (Parmaksız) Rumları aykırı bir şekilde Türkçe ko­
nuşuyordu) . Gürcistan 1 992 yazında Abhazya'yı işgal ettiği zaman
bölgedeki Yunan nüfus kendini savaşın içinde bulmuş ve Yunan
devletinin düzenlediği 'Altın Post Harekatı' ile Abhazya'nın başkenti
Sohum'dan (Sukhumi) tahliye edilmişlerdi. Eski Sovyet Yunanların
çoğu Yunanistan'a vardıklarında ne kadar hoşnut kalmasalar da Ati­
na ile Selanik'in parlak ışıklarından uzakta Türkiye sınırına yakın

biri ol uverdi. Kırk yıl içinde tu rist sayısı neredeyse elliye katlandı. 1958'de gelenlerin sa­
yısı çeyrek milyonu n biraz üstünde kal m ıştı . 1998'e gelind iğinde bu raka m 11 m ilyona
ya kındı, kabaca söylemek gerekirse ü l kede yaşayan kişi başına bir yabancı ziyaretçi dü­
şüyordu. Daha önce gelenler öncelikle Yu nanistan'ın arkeolojik m i rasına ilgi gösterirken
yirminci yüzyı lın i kinci ya rısı ndaki ziyaretçilerin çoğu daha çok güneş ve den ize merak­
lıydı . 1990"1arın ortasında turizm endüstrisi iş gücü nün yaklaşık yüzde 10" u n u isti hdam
ederken ü l keye 4 mi lya r ABD doları döviz girişi sağlıyordu. Bununla birlikte ziyaretçilerin
çoğu ucuz paket turlarla geliyor, kişi başı harca maları enflasyon oranına denk düşmüyor­
du. Son zamanlarda hükümetler refah düzeyi daha yü ksek ziyaretçi leri çekme umuduy­
la tesisleri iyileştirmeyi hedeflediler. Büyük tu rist akını ülkenin a rtan zengi nliğine büyük
katkı sağlıyordu , ama bunun olu msuz ya nları da yok değildir. Kortu ve Rodos adaları gibi
en gözde tu ristik tatil yerlerinde imar mevzuatı nı çiğneyen koca man özel konutlar şöyle
dursun, haya l gücünden yoksun inşa edi l m iş oteller kıyı şeridinin dokusu n u bozm uştur.
Yu nanistan'ın doğal güzelliği aynı zamanda hiç eksik olmayan atı kların ve her yıl hektar­
larca orman arazisini yakıp kül eden yangınların da tehdidi altındadır.
202 • Yunanistan 'ın Kısa Tarihi

hassas v� üc�a Ba�ı Trakya'ya yerleştirildiler.


.
Arnavut ve eski Sovyet Yunanlarının hakkı nda olsa olsa yarım
yamalak bilgi sahibi olabildikleri 'anavatanlan' Yunanistan'a geri
gönderilmeleri Yunanistan'ın kendi azınlıklarına yönelik hassasiyeti­
nin yeniden gündemde olduğu bir döneme denk gelir. Balkan ölçütle­
rine göre Yunanistan 'daki azınlıklar göz ardı edilebilecek boyutlarda­
dır; ne de olsa Yunan kökenli olmayan etnik grupları 'Helenleştirme '
adına güçlü bir araç olan eğitim sistemi sayesinde Yunan devletinin
kademeli gelişimi boyunca bunu içselleştirmişlerdir. Her ne kadar
baskı altında yaşamış olsalar da dini (ama kesinlikle etnik olmayan)
azınlıkların önemli bir grubunu Eski Takvimciler (Kalendaristler)
oluşturmaktadır. Kendilerini 'Gerçek Ortodoks Hıristiyan' olarak gö­
ren bu insanlar devletin ve Yunan Kilisesi'nin 1 923-24 yılında kabul
ettiği Gregoryen takvimi reddetmişlerdi. Manastırlar dahil kendile­
rine özgü paralel bir hiyerarşiye sahip grubun oranı nüfusun yüzde
beşine yakındır. Ağırlıklı olarak Ege adalarından Siros ve Tinos'ta
yaşayan küçük bir Katolik azınlık ile büyük ölçüde on dokuzuncu
yüzyılda Amerikan misyonerlerinin etkisinde kalarak Anadolu'da din
değiştirenlerin torunlarından oluşan çok az sayıda Protestan topluluk
bulunur. Yunanistan'ın bir zamanlar hatırı sayılı Yahudi cemaatinin
ezici çoğunluğu Nazilerce yok edilmiş olmakla birlikte Atina, Selanik
ve birkaç taşra kasabasında küçük topluluklar halinde yaşarlar.
Yunanistan'da resmen tanınan tek azınlık Batı Trakya'nın 'Müs­
lüman' azınlık grubudur. Lozan Antlaşması'nda kullanılan termino­
lojiye dayanarak yetkililer bu topluluğu Türk değil Müslüman azınlık
diye adlandırmakta ısrar ederler. Oysa 1 9901arda bu grubun üyele­
rinin çoğunun kendilerini etnik Türkler olarak gördükleri açıktır. Yu­
nanistan'daki Müslümanların sayısı (Oniki Ada'daki bir avuç cemaat
dahil) 1 2 0 . 000 'leri bulmaktadır. Buna karşılık Türkiye'de İstanbul ile
Çanakkale Boğazı'nın girişinde karşılıklı konuşlanmış Gökçeada ve
Bozcaada'daki Yunan azınlık neredeyse yok olma aşamasına gele­
cek kadar azalmıştır. 1 950'lerde sayılan 1 00.000'i aşan Türkiye'deki
etnik Yunanlar 1 990'lann başında 3 .000'e, 2000'lere yaklaşırken de
2. 000'e kadar inmişti. Türkiye devletinin dünyadaki tüm Ortodoks
Hıristiyanlann ruhani lideri olan Ekümenik Patriğin mutlaka Türk
vatandaşı olması yönündeki ısrarı düşünülünce, bu kadar küçük
bir cemaatin Ekümenik Patrikliği sürdürebilmesi zor görünmektedir.
Türkiye'deki Yunan azınlıkla ilgili özel bir şikayet de 'lürk yetkilile­
rin 197 1 'de kapattıkları Heybeliada ruhban okulunun açılmasına
izin vermemeleridir. Kökenleri altıncı yüzyıla kadar giden Ekümenik
Balkan Bunalımı ve Siyasal Modernleşme: I 9901arda Yunanistan • 203

Patrikliğin ayakta kalması, dahası küçücük kalan Yunan cemaatinin


tamamı için yegane umut Türkiye'nin uzakta görünen AB üyeliği ola­
bilirdi; çünkü o zaman azınlık haklarına ilişkin AB normlarına riayet
etmek zorunda kalacaktı.
Kendi dini liderlerini seçme ve mülk edinme haklarıyla kendileri­
ne Türk demelerine izin verilmesi konularında Yunanistan'daki Müs­
lümanlara da ayrımcılık yapıldığı yönünde şikayetler vardı . 1 99 1 'de
ABD Dışişleri Bakanlığı raporunda ülkedeki Müslümanların ekono­
mik ve sosyal ayrımcılığa maruz bırakıldığını iddia ettiği zaman Yuna­
nistan sert tepki göstermişti. 1 990'ların başında kurulan Mitsotakis
hükümeti yine de azınlığın refahını artırmak için önlemler aldı . Genel
olarak Yunanistan ve Türkiye'nin birbirlerindeki azınlıklara yönelik
muamelesi büyük ölçüde iki ülke arasındaki resmi ilişkilere bağlıdır.
Aynı Dışişleri Bakanlığının bir başka raporunda Yunanistan'da­
ki küçük Slav Makedon azınlığın varlığının kabul edildiği anlaşılınca
kıyamet kopmuştu. Yunanistan'ın kuzeyinde Slavca konuşan toplu­
lukların yaşadığı doğru olmakla birlikte bunların sayılarını belirlemek
hiç kolay değildir. Örneğin, genç kuşakların çoğu ana babalarının
kullandığı Slavca deyimleri sadece kulaktan dolma bilirler. Slavca
konuşanlardan pek azı kendilerini, 1 99 1 'de bağımsızlığını ilan ede­
rek Makedonya Cumhuriyeti adını alana kadar eski Yugoslav Federal
Makedonya Cumhuriyeti diye bilinen ülkenin insanlarıyla özdeşleş­
tirirdi. Yugoslavya'nın parçalanmasıyla 'Ege Makedonyası' denilen
bölgede, yani kuzey Yunanistan'da Slavca konuşan insanlara kötü
davranıldığı yolundaki yakınmalarla sınırlann açılması taleplerini
içeren Makedonya ile 'manevi birleşme' adını koyduklan yeni devle­
tin başkenti Üsküp 'ten yayılan propaganda daha da yoğunlaşmıştı .
Makedonyalı Philippos'un mezannda bulunan on altı uçlu Vergina
Yıldızı'nın yeni kurulan cumhuriyetin milli sembolü olarak kullanıl­
masına karşı çıkan Yunanistan, aynı zamanda Makedon anayasa­
sında Yunanistan'ın toprak bütünlüğünü tehdit eden maddelerin yer
aldığından şikayet ediyordu . Asıl itiraz konusuysa yeni devletin adı­
nın 'Makedonya' olmasıydı. Yunan görüşüne göre bu ismin yalnızca
kendi kuzeyindeki Makedonya eyaleti için kullanılması meşruydu,
Mitsotakis hükümetinin dışişleri bakanı Antonis Samaras üstüne
basa basa Yunanistan'ın kendine Makedonya diyen bir devleti asla
tanımayacağını tekrarlıyordu . Muhalefetteki Andreas Papandreu ise
Makedonya'daki siyasal liderlerle görüşmenin bile bu devleti tanımak
anlamına geleceğini ileri sürüyordu. Makedonya'nın boykot edilmesi
için geniş çaplı protesto gösterileri yapılırken Yunan Makedonyasın-
204 • Yunanistan �n Kısa Tarihi

dan gelme, kimi Slavca konuşan çok sayıda göçmenin yanı sıra 'Eski
Yugoslav Federal Makedonya Cumhuriyeti'nden (EYFMC) gelen daha
az sayıdaki topluluğun yaşadığı Avustralya ve Kanada'da yürütülen
tartışmalar çok daha şiddetliydi. Tartışmaların kaynağı yeni bağımsız
devletin Birleşmiş Milletler'e geçici olarak bu isimle kabul edilmesiy­
le çözüm bekleyen anlaşmazlıktı. Bulgaristan ve Türkiye'nin de yeni
devleti hevesle tanıması kaygılan daha da artırmıştı. Yunanistan'ın
kuzey sınırlarında batıda Arnavutluk'tan doğuda Türkiye'ye kadar
uzanan bir 1slam yayı' çizileceği korkulan dile getirilmeye başlandı;
çünkü Arnavutların büyük çoğunluğu Müslümandı, Makedonya'da
önemli sayıda Müslüman Arnavut azınlık yaşarken, Bulgaristan'da
da geniş bir Türk azınlık vardı.
Yunanistan'ın AB'deki ortakları ciddi azınlık sorunlarıyla boğu­
şan EYMC gibi küçük, yoksul ve denize kıyısı olmayan mini devletin
Yunanistan gibi istikrarlı siyasal sisteme, görece güçlü ekonomiye,
donanımlı orduya sahip, gerek NATO gerekse AB üyesi olan bir ülkeye
nasıl tehdit olarak algılanabileceğini anlamakta güçlük çekiyorlardı.
Yunan hükümeti propagandasını, coğrafi bölge olarak Makedonya'nın
'4.000 yıldır Yunan' kimliği taşıdığını gösterme ve Slav Makedon mil­
liyetçilerin biraz da boş iddialarına karşı bölgenin Makedonyalı Phi­
lippos ile Büyük lskender'in zaferlerinin simgesi olduğu konusunda
Yunanistan'ın daha önceki kendi hak iddialarının haklılığını kanıtla­
ma eksenine oturtmuştu. Sonuçta konuya ilişkin çoğu Yunanın ka­
pıldığı korkuların kaynağının henüz hafızalarda canlılığını koruyan
olaylar değil de uzak geçmişte yaşananlar olmasını, Yunanistan dı­
şında anlayan pek yoktu. 1 920'1i yıllarda Anadolu ve başka yerlerden
çok sayıda sığınmacı Yunan Makedonyasına yerleştirilmişti. 1 990'1ar­
da Yunanistan'ın kuzeyinde yaşayanların çoğunun ana babalarının,
büyükanneleriyle büyükbabalannın ya da büyük büyükbabalanyla
büyük büyükannelerinin hayatları bu süreçte altüst olmuştu. Dolayı­
sıyla Yunanistan'ın toprak bütünlüğüne karşı ortaya atılacak herhan­
gi bir öneriye fena halde hassasiyet gösteriyorlardı.
Dahası, ikinci Dünya Savaşı sırasında Batı Trakya ve Yunan
Makedonyasının bir bölümü acımasız Bulgar işgaline uğramıştı. Yu­
nanlar katledilmiş , 'etnik temizlik' ile bölge onlardan arındırılmış ve
yerlerine Bulgarlar getirilmişti. Üstelik 1 949 kadar yakın bir tarihte
Yunanistan Komünist Partisi iç savaşın giderek artan baskısı ve ku­
zey Yunanistan'da sayılan o güne dek Demokratik Ordu'nun savaş
gücünün neredeyse yansını oluşturan Slavca konuşanların desteği­
ne giderek daha çok ihtiyaç duyulması nedeniyle Slav Makedonların
Balkan Bunalımı ue Siyasal Modernleşme: 1 9901arda Yunanistan • 205

kendi kaderlerini tayin hakkını savunma çağrısında bulunmuştu .


Böyle bir açıklama, 1 9401arın sonunda Yugoslavya başkanı General
Tito'nun bayılacağı türden bir plan doğrultusunda, 1 9 1 3 yılında Yu­
nanistan, Sırbistan ve Bulgaristan arasında paylaştırılan topraklan
birleştirecek çok daha geniş bir Makedonya'nın yaratılması anlamına
geliyordu. Eğer 'Büyük Makedonya' kurulmuş olsaydı, Balkan sa­
vaşları sırasında Yunanistan'ın daha yeni ve canla başla elde ettiği
toprak kazanımlarından çok çabuk fedakarlık etmesi gerekecekti.
İkinci dönem cumhurbaşkanlığı 1 99 5 'te son bulan Konstantinos Ka­
ramanlis bölgenin hala Osmanlı İmparatorluğu'na ait olduğu 1 907
yılında Makedonya'da doğmuştu. Onun (uzun olduğu muhakkak)
ömrü boyunca bu topraklar 1 9 1 2 - 1 3 kanlı Balkan savaşlarıyla; İkin­
ci Dünya Savaşı'nda işgalin vahşetiyle; takip eden iç savaşta her
iki tarafın verdiği ağır kayıplarla sarsılmıştı. Makedonya sorununa
ilişkin Yunanları hassas kılan da bölgenin eski çağlardaki geçmişi
üzerinden yürüyen gizli anlaşmazlıklardan ziyade yakın tarihte ya­
şanmış dehşet verici olaylardı. Beklendiği üzere uluslararası düzeyde
Yunanistan'ın sorunu ele alma beceriksizliğinin yanı sıra pahalı ama
yanlış yönlendirilmiş propaganda kampanyası uluslararası çevreler­
de itimat ve itibarını yitirmesine yol açmıştı .
Makedonya uyuşmazlığı Yugoslav Federasyonu'nun dağılması­
nın ardından giderek daha çok kan dökülen Bosna'daki çatışmala­
rın gölgesinde sahneleniyordu . Yunan halkı ülkenin en eski dostu
ve iki dünya savaşında da müttefiki, hiç savaşmadığı (bir zamanlar
sınır komşusu olan) yakınındaki Sırbistan'ı büyük ölçüde anlayışla
karşılıyordu. Yunanistan başka bir devletle ilk ittifakını 1 867 yılında
Sırbistan ıa kurmuştu. Tıpkı Yunanlar çoğu gibi Ortodoks bir halk
olan Sırplar kendilerini 'kardeşsiz' toplum olarak görürlerdi. Ôyle ki
Ekümenik Patrik Bartholomeos Belgrad'ı ziyareti sırasında eski Yu­
goslavya'daki çarpışmalarda Sırpları desteklemek üzere birleşmenin
bütün Ortodoks Hıristiyanlann görevi olduğunu söylemişti. Bazı göz­
lemciler daha da ileri giderek Yunanistan, Sırbistan, Bulgaristan ve
Romanya'yı bir araya getirecek bir 'Ortodoks ekseni' kurulmasından
söz ediyorlardı. Ancak Sırplara verilen Yunan desteği söylem düze­
yinde kalmıştı; hangi parti iktidarda olursa olsun hükümet politika­
ları Sırplara pratikte yardım konusunda çok sınırlı kalıyordu .
1 990- 1 993 tarihlerinde işbaşındaki Mitsotakis hükümetinin Pa­
pandreu yıllarından kalma savurganlık mirasıyla baş etme mücade­
lesi verdiği döneme Balkan bunalımı damgasını vurmuştu. Kamusal
hizmetlerin fiyatlarından başka petrol ve alkollü içkilerden alınan
206 • Yunanistan'ın Kısa Tarihi

Resim 54 " Mermerlerim izi geri verin". Prens Cha rıes ile Yunanistan kültür bakanı Kasım
1998'de Atina"daki Akropolis'teler. Yu nan istan"ın antik dönemden kalan ihtişamından
geriye ka lan en ünlü eseri ziyaret etmek ül keye gelen her resmi konuğun gezi planı nda
ilk sıralarda yer alsa da bu özel ziyaretin ya nkısı da özeldi. Çünkü Yu nan istan uzun sü­
red i r on dokuzuncu yüzyı lın başında Ba bıali' deki İngiliz sefir yedinci Elgin Dükü Thomas
Bruce'un Partenon'dan alıp götü rd üğü, sonra da British Museum'da sergi lenen mermer­
lerin iadesi ni ısra rla ta lep ediyordu. Byron "Childe Harold" şiirinde Elgin'in faaliyetlerini
" kanayan topraklardan zava llı son yağma" sözleriyle kınamıştı. 'Elgin' mermerlerinin ia­
desi nin yeniden gündeme gelmesi, Cha rles'ın ziyaretinden çok önce müzenin himayesine
alındıkta n son ra aşırı temizlenme işlemi yüzünden zarar gördüğü iddialarının yenilenme­
siyle başlam ıştı. Kültür bakanı Evangelos Venizelos (solda) prensi n ziyaretiyle mermerle­
rin iadesine doğru sembolik ilk adımın atılacağı umudunu dile getirirken, Atina belediye
başka nı Dimitris Avramapulos prensi Atina'nın fa hri hemşerisi ilan ederek kral olduğu
gün soru nu çözmesi ni Cha rıes'ta n rica edecekti. Karakteristik olarak ABD Başkanı Bili
Cli nton bir yıl son ra 1999'da başka açılardan fırtı nalı geçen ziyareti sırası nda Akropolis'e
çıktığı nda mermerlerin iade edil mesi çağrısında bulunarak ev sa hiplerini sevindirm işti .
Galler Prensi'nin ziyareti sabık Yu nan kralıyla yakın akra balık ilişkisi o l a n İngiliz kraliyet
ailesinin bir üyesi tarafından Yu nan istan'a yapılan nadir resmi gezilerden biriydi. Edin­
burgh Dükü Prens Philip önceki Kra l il. Konsta ntinos'u n büyük a mcası Yu nanistan Prensi
And rew' un oğl udur. Prens Charles 1981'de Lady Diana Spencer ile evlen irken , davetli­
ler a rasında 1967 'den beri sürgünde olan Konstantinos·un " Helenlerin Kralı" unvanıyla
bulunmasın ı gerekçe göstererek Yunanistan cumhurbaşka n ı Konsta ntinos Karamanlis
daveti reddetm işti.
Balkan Bunalımı ve Siyasal Modernleşme: 1 9907arda Yunanistan • 207

vergiler ile katma değer vergisi de artmıştı. Böyle önlemlerin halk­


ta hoşnutsuzluk yaratması kaçınılmazdı; aynı şekilde Mitsotakis'in
borç batağına gömülmüş ve personel fazlası çok yüksek olan 'sorun­
lu' şirketleri özelleştirme önerileri de iyi karşılanmadı. Muhaliflerinin
önerdiği "Balkan usulü Thatcherizm" adı verilen tasarru f tedbirleri
Mitsotakis karşıtları tarafından topa tutuluyordu; hatta muhafazakar
cumhurbaşkanı Konstantinos Karamanlis bile kemer sıkma politika­
sı yükünün eşit dağıtılmamasına itiraz etmek zorunda bırakılmıştı .
Aynca Argolis koyuyla Saronikos körfezindeki adacıkların yüzde otuz
beşinin satılmasına yönelik yarım yamalak tasarlanmış öneriyi Mit­
sotakis gündeme getirdiği zaman bizzat kendi partisinden yükselen
muhalefet ve adacıklardan birini satın almak isteyen bir Türk mul­
timilyonerinin çıkarlarını gözettiği söylentileri karşısında geri adım
atmak zorunda kalmıştı.
Mart 1 99 1 'de Girit Bankası skandalı nedeniyle açılan davaların
ilki görülmeye başlandı. Aralarında (mahkemeye gelmeyi reddeden)
Andreas Papandreu'nun da bulunduğu PASOK'un beş eski bakanı
hakkında soruşturma açılmıştı. Başlıca sanık adalet bakanı ve baş­
bakan yardımcısı olarak Papandreu'nun en yakın mesai arkadaşla­
rından Agamemnon Kutsoyiorgas'tı. Yeorgios Koskotas'ı korumak için
yasa çıkarma karşılığında 1 . 300.000 ABD doları rüşvet almakla suç­
lanıyordu; ama dava sırasında kalp krizi geçirerek öldü . Sonunda Pa­
pandreu beraat etti. Kabinenin iki eski bakanı 1 980 'lerin sonlarında
patlak veren skandallara karıştıkları gerekçesiyle hapis cezası aldılar.
Temmuz 1 99 2 'de başlıca iki parti arasında ender görülen bir itti­
fakla Avrupa birliğine giden yolda dönüm noktası olan 'büyük ' adım
atılmış, Maastricht Antlaşması'na taraf olma kararı Yunanistan par­
lamentosunda ezici bir çoğunlukla (300 milletvekilinden 286 'sının
oyunu alarak) onaylanmıştı. Yunanistan'ın bundan beş yıllık dönem
boyunca fazladan iki milyon ECU (Avrupa para birimi) daha yarar
sağlaması bekleniyordu. Ama daha önemlisi Yunanistan'ın eşzaman­
lı olarak Batı Avrupa Birliği'ne tam üyeliğe kabulüydü. iki büyük si­
yasal parti de Maastricht antlaşmasında yer verilen ilkelere sanlsalar
da onlardan biri olan Avrupa para birliğine katılma olasılığı o tarihte
uzak görünüyordu; çünkü Topluluğun en yoksul üyesi olmasının
yanı sıra ortaklar arasında enflasyon oranı, bütçe açığı ve faiz oran­
ları en yüksek ülke Yunanistan'dı.
Mitsotakis parlamentodaki sallantıda kalan çoğunluğunu tak­
viye etme çabasıyla kabinesinde Yeni Demokrasi milletvekillerine
üçte bir oranında yer vermişti. Ancak bu parti içindeki muhalefetin
208 • Yunanistan 'ın Kısa Tarihi

sesini kısmaya .yetmedi. ômeğin, Ekim 1 99 1 'de Mitsotakis'in olası


rakibi Miltiades Evert başbakan yardımcılığı görevinden ayrılmaya
zorlanmıştı. Parti içinde çok daha ciddi bir krize yol açan nedense
genç dışişleri bakanı Antonis Sami:ıras'ın Makedonya'nın tanınması
konusunda uzlaşmaz bir tutum sergilemekte ısrar ettiği gerekçesiyle
1 992 yılında Mitsotakis tarafından görevden alınması oldu . Haziran
1 993'te Samaras kendi partisi Siyasal Atılım'ı kurdu. Üç milletvekilini
Yeni Demokrasi'den ayrılıp kendine katılmaya ikna etmeyi başardı­
ğında Mitsotakis hükümetinin çoğunluğu kaybolunca 'dönek' suçla­
malarına maruz kaldı.
Seçimlerin olağan takviminden on beş ay kadar erkene alınma­
sına karar verildi. Bunun ardından çamur atma kampanyası yürür­
lüğe kondu. Artık yetmişli yaşlarını sürmesine rağmen Mitsotakis
dolaylı da olsa Papandreu'nun gözle görülür zayıfuğına karşı kendi
üstün kuvvetini koz olarak ortaya sürmüş, başka konuların arasında
PASOK'un geri dönüşünün Yunanistan için Balkan sorununa daha
çok bulaşma olasılığını artıracağını ima etmeye başlamıştı. Aynı za­
manda Papandreu'nun geçmişteki radikalizmine yönelik korkulan da
kullanıyordu. Papandreu ise Mitsotakis hükümetinin getirdiği tasar­
ruf tedbirlerini, en çok da özelleştirme programını acımasızca eleştir­
mekteydi. Aynca Makedonya meselesinde Mitsotakis'i zayıf kalmakla
suçluyordu. Kendisiyse her şeye rağmen 1 970'lerde ve 1 980'lerin baş­
larındaki radikal tutumlarından uzak dururken, artık PASOK'u Avru­
pa modelinde sosyal demokrat bir parti haline getirmeyi hedefliyordu.
PASOK'un zaferinin büyüklüğü pek çok gözlemciyi şaşırtırken,
kampanya, önceki seçimde yanşan adayların neşesinden yoksundu.
Papandreu 1 98 1 'deki büyük zaferinde elde ettiğinden biraz daha az
oy alarak 1 993 seçimlerinde yeniden iktidara geldi. Dahası PASOK,
aldığı yüzde 47 oy her ne kadar 1 990'da Yeni Demokrasi'nin aldığı
oy oranıyla bire bir aynı olsa da 20 sandalye fazlasıyla (toplam 1 70)
sağlıklı işleyecek bir çoğunluğa erişmişti; oysa Mitsotakis hükümeti
parlamentodaki milletvekili sayısının tam yansı olan 1 50 sandalyeyle
her an parti değiştirme tehdidiyle karşı karşıya kalmıştı. Mitsotakis'in
1 990'da seçim yasasını yeniden düzenlemesi kendi partisinin ayağı­
na dolanmış , aldığı yüzde 39 oyla yeni parlamentoya 1 1 1 sandalyeyle
girmişti. Samaras'ın Siyasal Atılım partisi yüzde beş oy oranıyla 1 0
sandalye elde ederken, Yunanistan Komünist Partisi'ni yine yüzde
beş oyla ama 9 sandalyeyle dördüncü sıraya indirmiş oluyordu. Ko­
münistler artık 1 99 1 'de Harilaos Florakis'ten sonra ülkede ilk kadın
parti başkanı olarak genel sekreterliğe gelen kırklı yaşlarına yeni gir-
Balkan Bunalımı ve Siyasal Modernleşme: 1 9901arda Yunanistan • 209

miş Aleka Papariga'nın liderliğindeydiler. Seçim yenilgisinin ardından


Yeni Demokrasi'de Mitsotakis liderlikten alınmış, yerine onu sürekli
eleştiren, Atina belediye başkanlığı sırasında sergilediği çalışkanlığıy­
la 'buldozer' lakabına layık görülen popülist siyaset adamı Miltiades
Evert gelmişti. Yeni PASOK hükümetinde Papandreu'nun oğlu Yorgo
denizaşın ilişkilerin başına getirilirken, Papandreu'nun üçüncü eşi
Dimitra Liani'nin giderek artan nüfuzu başbakanlık özel kalemine
atanmasıyla kendini iyice göstermişti . Bu göreviyle çalışmalannı sür­
dürme becerisi gitgide tartışmalı bir hal alan başbakanın görüşmele­
rini kontrol altında tutuyordu .
Papandreu'nun iktidara geri dönmesi Yunanistan'ın AB ortaklan
arasında telaş uyandırmıştı . 1 994 yılının ilk yansında AB başkan­
lığını Yunanistan'ın üstlenecek olmasından doğan kaygılarla yeni
Makedonya devletiyle diplomatik ilişkilerin başlatılması için hemen
harekete geçtiler. Çok geçmeden onlan Birleşik Devletler izledi. Atılan
bu adımlann yol açtığı öfke patlamasıyla Selanik'teki ABD başkonso­
losluğu önünde büyük bir kitle gösterisi düzenlendi. Papandreu'nun
Şubat 1 994'te ilaç ve gıda girişi dışında Makedonya'yı ablukaya aldığı­
nı ilan etmesi ortamı daha da kızıştıracaktı. AB Komisyonu ambargo­
nun topluluğun hukukuna aykın olduğu gerekçesiyle Avrupa Adalet
Divanı'na şikayette bulundu. Ocak 1 9 9 5 'te dışişleri bakanı Karolos
Papulias'ın çok sayıda Yunan Yahudisinin can verdiği Auschwitz
toplama kampındaki tutsaklann kurtanlmasının ellinci yıldönümü
törenlerine katılmaması Makedonya keşmekeşinin geldiği belki de en
kötü nokta oldu . Bunun gerekçesi kampta ölüme yollanan yurttaş­
lann ülkelerine ait bayraklann arasında Makedonya bayrağının da
dalgalanmasıydı.
Aynı şekilde Arnavutluk'la olan ilişkilerde sıkıntı devam ediyor­
du ; Şubat 1 994 'te Yunanca konuşan bir çetenin sınıra yakın bir yer­
lerde Arnavut askerlerden oluşan bir gruba saldırıp ikisini öldürme­
siyle komünizm sonrası dönemde ilişkiler kopma noktasına gelmişti.
Bu olay üzerine Arnavutlar işin içinde Yunan hükümetinin parmağı
olduğu yönünde sonradan geri çekecekleri iddialarda bulunmuşlardı.
Artık iki ülke arasındaki ilişkileri cidden sarsan bu durumla birlikte
Atina'nın güney Arnavutluk'taki Yunan azınlığa aynmcılık yapıldığı
ve Ortodoks Hıristiyanlann din özgürlüğüne kısıtlamalar getirildiği
şikayetleri devam ediyordu. Sürdürülen söz düellosu Mayıs ayında
Arnavut otoritelerinin Omonoia adlı Yunan Azınlıklar Birliği'nin altı
üyesini tutuklamasıyla doruğuna çıkacaktı. Çıkanldıklan mahkeme­
de bunlardan beşi 'Kuzey Epir' bölgesinin Yunanistan'a bağlanması-
2 1 O • Yunanistan 'ın Kısa Tarihi

nı destekl.eyiqi cas1:Jsluk yapmak v� ruhsatsız silah taşımak suçların­


dan altı ile sekiz yıl arasında hapis cezalarına çarptırıldılar. Davayı
izleyen çok sayıda Yunan gazeteci mahkemeden çıkarılmıştı . Misille­
me olarak Yunanistan binlerce yasadışı Arnavut göçmeni apartopar
sınır dışı etti . Bunun üzerine Arnavutluk da kendi diplomatlarına
Yunanistan'da rahat verilmediği iddialarını ortaya attı.
Ne var ki 1 995 yılında kısmen ABD'den gelen baskıların sonu­
cunda Yunanistan Makedonya ve Arnavutluk'la olan ilişkilerinde
önemli ölçüde iyileşme kaydedecekti. Avrupa Adalet Divanı genel
sözcüsünün Yunanistan'ın Makedonya'ya uyguladığı ambargoya iliş­
kin açılan davanın mahkeme yetkisinde olmadığı yönündeki tavsiye­
si Yunanistan'ı cesaretlendirmişti. Aynı yılın sonbaharında Atina ile
Üsküp arasında uzun zamandır süren anlaşmazlıkta gözle görülür
adımlar atılıyordu . Uzun süren pazarlıkların ve iki ülkenin dışişle­
ri bakanlarının New York'ta görüşmelerinin sonucunda imzalanan
'geçici anlaşma' gereğince Makedonya ulusal amblem olarak Vergina
Yıldızı'nı kullanmaktan vazgeçti; aynca anayasasında Yunanistan'ın
toprak bütünlüğünü tehdit edecek maddelerin yer almayacağına söz
verdi. isim konusunda herhangi bir karara varılmadıysa da Yunanis­
tan ablukayı kaldırmayı kabul etti .
Arnavutluk ile olan ilişkilerde de epey mesafe kat edilmişti. 1 995
başlarında hapse atılan Omonoia üyelerinin serbest bırakılmasının
ardından Yunan dışişleri bakanı Tiran'ı ziyaret etti ve oradaki Yu­
nan azınlığın gördüğü muameleyle Yunanistan'da kaçak çalışan on
binlerce Arnavut işçinin durumları gibi meselelerin çözümünü ele
alacak ortak komitelerin oluşturulması konusunda anlaşmaya va­
rıldı. Ancak çözümsüz sorunların devam ettiği, Eylül 1 995 başların­
da Yunanistan'ı ziyareti sırasında Arnavutluk'ta birkaç özel Yunan
okulu kurulmasına yönelik kendisine yapılan talebi Arnavut dışişleri
bakanının reddetmesinden belliydi.
Eğer Makedonya ve Arnavutluk'la ilişkiler iyileşirken Türkiye'yle
ilişkiler giderek daha sıkıntılı bir hale giriyordu. 1 988 Davos anlaş­
masının sonucunda sular durulur gibi görünürken bunun Yunan­
Türk ilişkileri tarihinde yaşanan yalancı baharlardan biri olduğu
kanıtlanacaktı. Yunanistan'ın iddia ettiği altı millik hava sahası Tür­
kiye tarafından sürekli ihlal ediliyordu: 1 99 1 yılında 240 izinsiz geçiş
kaydedilmişken, 1 99 5 'te bu sayı 700'e çıkmıştı. Kasım 1 994 ortala­
rında Yunanistan'ın da imza koyduğu 1 982 tarihli Birleşmiş Milletler
Deniz Hukuku Sözleşmesi yürürlüğe girdiğinde ilişkiler iyice endişe
verici bir duruma geldi. Bu da Yunanistan'ın kendi karasularını altı
Balkan Bunalımı ve Siyasal Modernleşme: l 990'larda Yunanistan • 2 1 1

milden on iki mile çıkarması, dolayısıyla Yunan adalarının sayısı


dikkate alındığında Ege'nin büyük bölümünün Yunan kontrolüne
girmesi konusunda Türklerin korkularını artırmıştı. Türkiye'nin gö­
zünde bunun anlamı Ege'nin tam bir Yunan gölü haline gelmesiydi;
Türk parlamentosu böyle bir genişlemenin casus belli sayılacağının
ve gereğinin yapılacağını açıkça dile getirdi. Yunan yetkililer de ken­
di paylarına gelecekte karasulannın on iki mile çıkarılması hakkını
saklı tuttuklarını açıkladılar.
Aralık 1 994 'te Avrupa Birliği ile Türkiye arasında gümrük birliği
anlaşması yapılması önerilerine Yunanistan'ın sonradan geri çekti­
ği vetosuyla karşılık vermesi Atina ile Ankara arasındaki ilişkilerin
daha da zora girmesine neden olacaktı. Yunan parlamentosu tarafın­
dan, 19 Mayıs tarihinin, Birinci Dünya Savaşı sırasında ve sonrasın­
da on binlerce Pontuslu Rumun uğradığı soykırım olarak gördükleri
olayı anma günü olarak ilan edilmesiyle durum iyice sarpa saracaktı.
Temmuz 1 994'te bir Türk diplomat yirmi yılı aşkın bir süredir fü­
tursuzca suikastlara ve terörist saldırılara adı karışmış aşın solcu
'karanlık ve kaypak' ı 7 Kasım terör örgütünce Atina'da öldürülmüş­
tü . Şubat 1 995'te iki Yunan Mirage Fl savaş uçağı dört adet Türk
F l 6 savaş uçağının yolunu kesmiş, Yunanistan bunun gerekçesini
hava sahası ihlali olarak açıklamıştı. Ardından Türk uçaklarından
biri Rodos açıklarında düşmüş , ama pilot fırlatma koltuğu sayesinde
sağ kalmıştı. Aynı yılın Mayıs ayında Türk hükümetinin devlet ba­
kanlarından birinin Batı Trakya'ya sözümona özel ziyareti bazı olay­
lara yol açtı. Gezisi sırasında bakan Yunanistan 'daki etnik Türklere
ayrımcılık yapıldığını ileri sürmüş ve azınlığı Türk yerine Müslüman
olarak tanımlayan 1 923 Lozan Antlaşması'nın güncelliğini yitirdiğini
dile getirmişti. Papandreu bakanın sözlerinin kabul edilemez oldu­
ğunu belirtirmiş , aynca bakanın arabası Yunan, Kıbrıslı, Ermeni ve
Kürt göstericilerce taşlanmıştı .
Papandreu her ne kadar Mitsotakis 'in kemer sıkma politikasını
acımasızca eleştirmiş olsa da üçüncü kez başbakan olduğu dönemde
Avrupa para birliğine zemin hazırlamak için büyük miktarlara varan
dış borcunu kısmak üzere kendisi de benzer politikalara onay ver­
mişti. Esasen Mitsotakis tarafından başlatılan sürecin devamı olan
bu önlemlerin biraz etkisi oluyordu. Örneğin, 1 995 başlarında yirmi
yıldan sonra ilk kez yıllık enflasyon yüzde onun altına düşmüştü .
Aynı yıl Yunanistan'ı Avrupalı ortaklarıyla aynı seviyeye çıkarmak
için kambiyo denetimi düzenlemeleri kaldırıldı. PASOK hükümeti
Kasım 1 994'te ulusal telekomünikasyon kuruluşu OTE'nin yüzde
2 12 • Yunanistan 'ın Kısa Tarihi

25'ini özelleştirmekten söz ettiği zaman sendikal hareketin yanında


.
iktidar partlsiİıin sol kanıı.dından bir grup milletvekilinin itirazlarıyla
karşılaşacaktı. Çiftçileri vergi sistemine dahil edecek önlemler kırsal
kesimin sert tepkisine yol açmış, Kamu Düzeni bakanı Stelios Papat­
hemelis ülkenin kuzeyiyle güneyi arasında yaklaşık on gün boyunca
kara ve demir yollarına barikat kurarak ulaşımı engelleyen çiftçilere
zor kullanılmasını protesto edip görevinden çekilmişti. Partinin sol
kanadında hoşnutsuzluğun boyutları öyle büyüktü ki önde gelen
halkçı siyasetçilerden Dimitris Çovolas PASOK'tan ayrılarak partinin
ilk kurulduğu yıllardaki radikal sosyalist hedeflere sarıldığı iddia edi­
len Demokratik Sosyalist Hareket'i kurdu.
Elbette Papandreu'nun önceki hükümetlerinde dillendirdiği (an­
cak pratiğe pek yansımayan) radikal söylemden hiçbir eser yoktu.
Sağlığı pek yerinde olmadığından günde sadece birkaç saat çalışabil­
mekteydi. Güç, giderek Dimitra Liani ve küçük bir çıkar çevresinin
eline geçmekteydi. PASOK içinde başbakanın kendisine bir halef gös­
terememesinden ve eşinin, günden güne arttığı açıkça görülen siyasi
ihtirasından kaynaklanan bir iç huzursuzluk baş göstermeye başla­
mıştı. Papandreu tarafından Atina'nın kuzeyinde şık bir banliyö olan
Ekali'de yaptırılan 'Pembe Saray' adıyla anılacak lüks villa kuşkulara
yol açtı. Başbakanın, villa inşaatında harcamaların kabine üyelerin­
den aldığı faizsiz borçla karşılandığını açıklaması, söylentileri ayyu­
ka çıkarmaktan başka bir işe yaramayacaktı. 1994 sonunda siyasal
ortam daha da bulanıklaşmıştı: Kostokas skandallarıyla bağlantısı
olduğu gerekçesiyle Papandreu hakkında iddianame hazırlanmasına
misilleme olarak Mitsotakis kamuya ait dev bir çimento fabrikasının
bir İtalyan şirketine satışında rüşvet almakla suçlanıyordu. Buna ek
olarak Mitsotakis'e siyasal rakiplerinin telefonlarının dinlenmesine
izin verdiği, aynca tarihi eserleri kaçak yollardan ele geçirdiği suçla­
maları da yöneltildi. Daha sonra hakkında açılan davalar düşecekti.
88 yaşındaki Konstanstinos Karamanlis beş yıllık süresinin dol­
masına kısa bir süre kala, Mart 1995'te görevi bırakınca Yunanistan'ın
yeni bir cumhurbaşkanı oldu. Kostis Stefanopulos karizmadan yok­
sun fakat saygıdeğer bir avukattı. Daha önce Yeni Demokrasi parti­
sinde milletvekili olan Stefanopulos bakanlık yapmış, 1985'te parti­
den ayrılanlarla Demokratik Yenilenme adıyla sağcı küçük bir parti
kurmuş biriydi. Antonis Samaras'ın yine küçük bir sağcı 'Siyasal
Atılım' partisi tarafından cumhurbaşkanlığına aday gösterilmiş, hem
ondan hem de daha kritik bir rol oynayan PASOK'tan aldığı destekle
üçüncü turda parlamentodaki toplam 300 oydan, anayasanın ön-
Balkan Bunalımı ue Siyasal Modernleşme: 1 990'larda Yunanistan • 2 1 3

gördüğü sayıdan bir fazlasını, yani 1 8 1 'ini alarak seçimi kazanmış­


tı. Yeni Demokrasi'nin adayı ise parlamento eski sözcüsü Atanasios
Çaldaris'ti.
1 995 yazında Papandreu'nun devlet işlerinin denetimini elinden
kaçırdığı açıkça görülünce iktidardaki PASOK içinden yükselen hu­
zursuz sesler artmıştı. Eylül ayında PASOK'un gelecekteki başkanlı­
ğı için önde yanşan 'modernleşme yanlısı' Kostas Simitis istifa edip
başbakanı görevden çekilmeye çağıranların arasına katıldı. Bu aşa­
mada Papandreu'nun gözle görülür derecede sağlığı bozulduğu için
günde iki saatten fazla çalışamadığı bildirilmişti. Aynı ay Liani'nin
kocasıyla birlikte katılmaya bayıldığı dini ziyaretlerinden biri olan
Vahiy Kitabı'nın Patmoslu Aziz Yuhanna tarafından kaleme alınma­
sının Patmos adasında düzenlenen 1 900üncü yıldönümü törenlerini
yanda bırakmak zorunda kaldı. Papandreu 'yla ilişkisinden önce bu
hac sırasında çekilmiş Liani'nin popüler basında tekrar tekrar yer
verilen açık saçık fotoğrafların hükümetin saygınlığını artırdığı pek
söylenemezdi.
Kasım 1 995'te Papandreu zatürreden hastaneye kaldırılmış, buna
bir de böbrek yetmezliği eklenmişti. Yaşam destek ünitesine bağlıydı,
solunum cihazının yardımı olmadan uzun süre nefes alamıyordu .
Basın mensupları yirmi dört saat hastanede nöbet tutuyor, dakika­
sı dakikasına sağlık durumunu bildiriyorlardı. Tedavisi için çağrılan
tanınmış yabancı uzmanlara danışılırken yakın aile üyeleri dışında
kimse odasına alınmıyordu. Dimitra Liani kocasının iyileşmesi için
çabalarken kutsal yağ, mucizevi ikonalar ve astrologlardan da medet
umduğu söylenmekteydi. Hastane önünde bekleşen fanatik yandaş­
lar organ nakli için kendi organlarını bağışlamayı bile önerdiler.
Ülkedeki hükümet neredeyse felç geçirirken günlük işleri içiş­
leri, kamu düzeni ve yerel yönetimler bakanı, PASOK'un popülist
kanadının önde gelen figürlerinden Akis Çuhacopulos geçici olarak
üstlenmişti. Başbakanın istifa etmeye hazır olduğuna dair herhangi
bir işaret vermediği gibi halefi olarak kimi görmek istediğini söyle­
memekte de ısrarlıydı. Papandreu'nun ipleri tekrar eline alabilecek
kadar iyileşmemesi olasılığı giderek arttığı görülürken onun yerine
kimin geleceğine dair hararetli tahminler yapılması bu belirsizlik
ortamında kaçınılmazdı. Muhalefet halef sorununun ele alınmasını
talep ediyordu; PASOK'ta da bu yönde çağrılar vardı; Papandreu'nun
kendi oğlu, eğitim bakanı Yorgo 'ülkenin iyiliği için ' babasının çekil­
mesi gerektiğini söyledi. Nihayet Ocak 1 996 ortalarında ölüm döşe­
ğinde bile iktidarı elinden bırakmadığı yedi haftadan sonra Papand-
2 1 4 • Yunanistan'ın Kısa Tarihi

reu başb akap�� çekilmesi hususunda ikna edildi; fakat parti


başkanlığını bırakmamıştı. Daha önce istifa etmeye yanaşmaması ve
hastaneye yatışının yarattığı tatsız medya soytanlığl olağanüstü siya­
sal kariyerin itibarsız ve hazin sortu demekti. Papandreu altı ay sonra
yetmiş yedi yaşında öldü .
1 995 'te Karamanlis 'in cumhurbaşkanlığının sona ermesi ( 1 998 'de
doksan bir yaşında öldü) ve 1 996'da Papandreu'nun istifasıyla birlik­
te Yunanların geleneksel olarak ihtiyar iktidar sınıfından pek hoş­
lanmadıklarından eskiden beri 'dinozorlar' çağı diye adlandırdıkları
dönemin sonuna gelinmişti. Tıpkı on dokuzuncu yüzyılın üçüncü
çeyreğinde siyasete damgasını vuran çetin ceviz Harilaos Trikupis ile
Theodoros Diliyiannis'in yaptığı gibi Karamanlis ve Papandreu kendi
aralarında yirminci yüzyılın ikinci yansında siyaset üzerinde ege­
menliklerini kurmuşlardı. Kişisel karizmalarıyla özdeşleştikleri parti­
lerinin başarısına büyük katkı sağlamışlardı. Örneğin, kimi gözlem­
ciler kurucusu Andreas Papandreu'nun ölümünden sonra PASOK\ın
uzun ömürlü olacağından kuşku duydukları ifade etmişlerdi. Kara­
manlis / Papandreu döneminin sonu aynı zamanda Yunanistan açı­
sından ağır sonuçlan olan İkinci Dünya Savaşı sırasında büyüme
yıllarını yaşayanlann da sonu demekti. Fransa ya da Yugoslavya gibi
diğer Avrupa ülkelerinde savaş zamanında direnişe katılmak savaş
sonrasındaki siyasal yükselişin anahtarı olurken, aynısı Yunanis­
tan için geçerli değildi . Artık öne çıkan yeni kuşak, işgal sırasında
henüz doğmamıştı . Üstelik siyasal deneyimlerini metapolitefsi, diğer
bir deyişle l 974'te Albaylar Cuntasının çöküşünde etkili olan siya­
sal değişiklikler döneminde edinmişlerdi. 1 997'de MiJ.tiades Evert'in
yerine Yeni Demokrasi'nin liderliğine seçilen Kostas Karamanlis için
özellikle böyleydi. Kırk bir yaşında Yunanistan 'ın önde gelen siyasal
partisinin başına geçmiş en genç liderdi. Yeni Demokrasi'nin kuru­
cusu Konstanstinos Karamanlis'in yeğeni olması aile bağlarının öne
çıktığı geleneksel siyasi alışkanlıklardan kesinlikle vazgeçilmediğini
göstermekteydi.
PASOK ruhu, dolayısıyla daha uzun yıllar varlığını sürdürmesi
umutlan uğruna verilen mücadele Papandreu'nun istifasından önce
her ne kadar üstü kapalı da olsa çoktandır yol alıyordu. Şimdi ale­
nen ilerlemeye başlamış, 'modernleşme yanlısı' Simitis başbakanlık
yarışında PASOK\ın gelenekçi kanadından üç adayla baş etmesini
bilmişti. Yunan siyasetinin ölçütleri dikkate alındığında altmış ya­
şındaki Simitis görece genç sayılırdı. Yan-babadan oğula aktarılan
geleneksel siyasetçi sınıfı politikos lcosmos 'tan gelmediği gibi ailesini
Balkan Bunalımı ve Siyasal Modernleşme: 1 990'larda Yunanistan • 2 1 5

siyasetten uzak tutuyordu. Papandreu'nun 'pembe saray' devriyle


karşılaştınldığında mütevazı bir yaşam tarzı vardı. Gelgelelim onda
Papandreu'nun kişisel karizmasından eser yoktu. Selefinin kışkırtıcı
konuşma üslubu yerine, geldiği akademik, teknokrat dünyanın sıkıcı
monologlannı tercih ederdi. Basınla ilişkilerinde rahat olmadığı göz­
den kaçmazdı.
Simitis, hükümetin dizginlerini henüz ele geçirmişti ki 1 974'te
Kıbns'ın kuzeyinin Türklerce işgalinden beri Türk-Yunan ilişkilerinin
en ciddi kriziyle liderliği ciddi bir sınavla karşı karşıya kaldı. İki ülke­
yi savaşın eşiğine getiren gelişmeler Aralık 1 995 sonunda Kalymnos
adası ve Türkiye arasında yer alan İmia, Türkçe adıyla Kardak de­
nilen kayalık adacığa bir Türk gemisinin karaya oturmasıyla ya­
şanmaya başlamıştı. Türk gemisi önceleri, Kardak'ın bir Türk adası
olduğu iddiasıyla Yunan kurtarma gemilerinin yardımını reddetmiş ,
bunun üzerine Kalymnos belediye başkanı aralannda bir din ada­
mının da bulunduğu bir kafileyi Yunan bayrağı dikmek üzere adaya
göndermişti. Karşılık olarak sıkı milliyetçi bir Türk gazetesi de Yunan
bayrağını söküp yerine Türk bayrağı dikmek üzere bir fotoğrafçı ve
birkaç gazeteciyi helikopterle adaya yollayacaktı. Her iki ülkede ba­
sın kamuoyunu tahrik ederken, başlangıçta gülünç denilebilecek bir
durum giderek ciddi bir krize dönüştü . Yunan komandolan tartış­
malı adacıklara çıkarak Türk bayraklannı Yunan bayraklanyla de­
ğiştirirlerken, Türk komandolan da yakındaki bir kayalığa çıkartma
yaptılar. Ocak 1 996 sonunda her iki ülkenin çarpışmaya hazır savaş
gemilerinin adacıklan gözdağı vererek çevrelemeleriyle işler iyice sar­
pa sarmıştı. Silahlı çatışma olasılığı hiç de uzak görünmüyordu.
Gerilim ancak ABD Başkanı Clinton 'ın doğrudan müdahalesiyle
yatışacaktı. Taraftan kayalıklardan çekilmeye ikna etmede Amerika­
lılann baskısı etkili olmuştu. Böyle geri çekilme Yunanistan'da ulusal
aşağılanma diye algılanırken , bakanlar kurulunu henüz oluşturma­
mış olan Simitis sert eleştiri yağmuruna tutulmuştu . Genelkurmay
başkanı Amiral Hıristos Lymberis görevden alındı. Çok sayıda Yu­
nanın ABD'de akrabalan olmasına rağmen zaten hiçbir zaman ta­
mamen kaybolmamış olan Amerika karşıtlığı Yunanistan'da yeniden
hortlamış, bu kez özellikle, kriz sırasında Türkiye'den yana tavır
aldığı düşülen ABD Dışişleri Bakanı Yardımcısı Richard Holbrooke
üstünde yoğunlaşmıştı. Şubat başında Holbrooke'un ülkeyi ziyare­
ti Simitis tarafından reddedildi. Kriz sırasında onlara yeterli desteği
sağlamadıklanna inandıklan Avrupalı ortaklan da Yunanlann öfke­
sinden nasibini almıştı. Yunanistan daha sonra tartışmalı kayalıklar
2 1 6 • Yunanistan 'ın Kısa Tarihi

üzerinde egeqıe.nl� qakkı iddialaqnın geçerliliğini Avrupalılara ikna


etmek için üstün ve göründüğü kadarıyla etkili bir çaba içine gire­
cekti.
Kardak sorununun asıl kötü yanı bu krizle birlikte kıta sahan­
lığının, karasuları veya hava sahasının belirlenmesi, hava trafiğinin
kontrolü ya da adaların silahlandınlması gibi problemler yerine Ege
anlaşmazlığı ortaya çıktığından beri ilk kez toprak parçası üzerinde
hak iddialarıyla karşı karşıya kalınmasıydı. Buna bir de Girit'in gü­
neyindeki Gavdos adası üzerinde Yunan egemenliğinin Türkler tara­
fından tartışmaya açılması ve Ege'de egemenlik haklan kesin olarak
belirlenmemiş 'gri alanlar' kaldığı yollu Ankara'dan yorumlar gelmesi
eklenince gerilim daha da tırmanmıştı. Mayıs 1 997'te Türkiye Cum­
hurbaşkanı Süleyman Demirel'in bir televizyon programı sırasında
Ege'de en az 1 30 adanın egemenliğinin belirsiz olduğunu söyleme­
si Yunanistan'ın iyice canını sıktı. Türkiye'nin Ege'de uzun süredir
sürmekte olan statükoya meydan okumaya hazırlandığını düşünmek
için Yunanistan'ın sağlam gerekçeleri vardı.
Kardak krizinde verilen tek zayiat 1 996'da Amerika'nın epeydir
süren Kıbrıs sorununun çözümüne öncelik verme kararından geri
adım atması oldu . AB'nin adada 1 974'ten beri süren bölünmüşlüğün
çözümünden önce Kıbns'ın üyelik müzakerelerini başlatma karan
ortalığı daha da karıştırdı. Buna cevaben Türkiye ve 'Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyeti' hükümetleri eğer siyasal bir uzlaşma yapılmadan
Kıbrıs Cumhuriyeti AB 'ye girecek olursa, o zaman Türk işgali altında­
ki Kuzey Kıbns 'ın resmen Türkiye'ye ilhakının söz konusu olacağını,
dolayısıyla adanın yeniden birleşmesi umutlarının suya düşeceğini
açıkça dile getiriyorlardı . 1 996 yazında BM gözetimindeki ateşkes
hattında çıkan birkaç olayda beş kişinin (dördü Kıbrıslı Yunan , biri
Kıbrıslı Türk) can vermesi harareti iyice yükseltmişti. Bilhassa 1 974
Türk işgalinin yıldönümündeki protesto gösterilerinde Kıbrıslı Yunan
iki kuzenin acımasızca katledilmesinin televizyondan yayınlanması­
nın ardından Yunanistan ile Türkiye arasında karşılıklı tehditlerle
geçen bir dönem yaşanacaktı. 1 996'nın sonlarına doğru Kıbrıs hükü­
meti Rus yapımı yerden havaya S-300 füzeleri alacağını duyurunca
Türk hükümeti kendi topraklarını vurabileceği gerekçesiyle kurulur
kurulmaz füze mevzilerini yok edeceği tehdidini savurdu . Gerilimin
bu denli artmasının ve düpedüz tehditler savrulmasının sonuçlan
Yunanistan açısından çok ciddiydi. Ne de olsa 1 993'te Papandreu ile
Kıbrıs Cumhurbaşkanı Klerides'in üstünde anlaştığı 'ortak savunma
doktrini' gereğince Yunanistan herhangi bir çatışma halinde Kıbns'ın
Balkan Bunalımı ue Siyasal Modernleşme: 1 990'1arda Yunanistan • 2 17

yardımına koşacaktı. Dışişleri bakanı yardımcısı Hıristos Rozakis ge­


rilimi azaltmak amacıyla Ege üzerinde Yunan ve Türkler askeri uçuş­
ların geçici olarak durdurulmasını önerince kopan yaygarada istifa
etmek zorunda kaldı.
Kardak krizi ve Kıbrıs'ın durumuyla ilgili gerilimin ardında ya­
tan asıl neden Yunanistan 'ın Kasım 1 996'da silahlı kuvvetlerinin
modernizasyonu için maliyeti 4 trilyon drahmi ( 1 6 milyar 8 yüz bin
dolar) olan on yıllık projeye başlanacağını ilan etmesiydi. Bu muaz­
zam miktar yeni savaş gemilerinin, denizaltıların, savaş uçaklarıyla
helikopterlerin ve hava savunma sistemlerinin alınmasına harcana­
caktı. Yıllık yüzde 4 , 6 GSMH ile NATO içinde en yüksek savunma
bütçesine sahip ülke Yunanistan'dı . NATO'daki müttefikleri zaman
zaman Yunanistan ve Türkiye arasında yaşanan silahlanma yarı­
şından duydukları endişeyi dile getirirlerdi. Fakat bu onları dur­
durmadığı. gibi , bilhassa ABD hükümetini hem Yunanistan'ı hem
de Türkiye'yi son askeri teknoloji satın almaya teşvik etmekten geri
bırakmıyordu; eğer bu silahlar konuşlanacaksa üçüncü bir ülkeye
karşı değil iki NATO müttefikinin birbirlerine karşı kullanmaları çok
daha yüksek bir olasılıktı.
Haziran 1 996'da büyük bir cenaze töreniyle toprağa verilen
Papandreu'nun ölümü üzerine PASOK liderliği için seçim yapılma­
sı gereği doğmuştu; çünkü Papandreu başbakanlığı. bırakmış olsa
da Simitis'in belli etmekten kaçınmadığı. hoşnutsuzluğuna rağmen
partinin başkanlığını elinde tutmuştu . Eğer partinin başına getiril­
mezse , başbakanlıktan istifa edeceğini açıkça dile getiren Simitis ay
sonunda yapılan parti kongresinde başkan seçildi. PASOK'un yaşlı
popülist kanadının öncüsü ve Papandreu 'ya bilhassa yakın olan Akis
Çuhacopulos ile başa baş geçen yarışın sonunda onu geride bırakan
Simitis genel seçime giderek otoritesini pekiştirmek istiyordu.
Alışılmadık ölçüde sönük geçen kampanya boyunca Simitis tek­
n� krat kimliğini öne çıkararak popülizmden ve selefinin demagojik
üslubundan uzak durdu. Dış politikada ılımlı bir çizgi benimserken,
eğer ekonomi Maastricht kriterleriyle aynı seviyeye getirilecekse ken­
dilerini zor kararların beklediği gerçeğini saklamaya çalışmıyordu.
Yeni Demokrasi lideri Evert kendi payına 1 9 90 ile 1 993 arasında
Mitsotakis'in benimsediği 'neo-liberal' politikalardan uzaklaşırken
Simitis'in aklı başında liderliğinde PASOK'un sarıldığı. vergi ve sosyal
yardım reformlarının Yeni Demokrasi tarafından rafa kaldırılacağı.na
söz veriyordu. Aynca Kardak krizi sırasında daha sert bir tutum izle­
mediği için başbakanı eleştirmekten geri kalmıyordu. Yunanistan'da
2 1 8 • Yunanistan'ın Kısa Tarihi

Resim 55 a ve b İkisi de NATO ittifa kına üye olmalarına rağmen Yu nan istan ile Türkiye a ra­
sındaki ilişkiler sıkıntıl ıydı. Ocak 1996'da Türkiye sah i lleri n i n bi rkaç mil açığında kayalık
bir adacık otan İmia/Ka rda k'ın egemenlik hakları konusunda çıkan ta rtışma yüzü nden
iki ülke savaşın eşiği ne geldi. En yakındaki ada Katymnos' un belediye başkan ı aralarında
papazın da yer ald ığı bir gru bu Yu nan bayrağı nı d i kmek üzere adacığa göndermiş, Türk
gazetelerinden biri de Yu nan bayrağını indirip yerine Türk bayrağı dikmeleri için m uha­
birlerini helikopterle aynı yere indirmişti (fotoğraf a). Kam uoyu nda öfke tırmanırken her
iki ülke de bu adacığa savaş gem ileri ve komandolar gönderiyordu; bu aşırı end işe verici
çatışma orta m ı ndan anca k ABD başkanı Biti Cti nton'ın kişisel çabala rıyla çıkılabilecek­
ti. Türk hükümeti Ege'de egemenlik hakları belirsiz' 'gri alanlar' olduğunda diretiyordu .
Derken 1999'da iki ülke a rasındaki il işkilerde m uazza m bir iyileşme yaşandı. İ kisi de
depremle sarsılınca iki ülkedeki kamuoyu birbiri n i n sorunla rına cevabı tez ve sam i m iydi.
' Deprem d iplomasisi' adıyla bilinen bu gelişme dostça d uyguların ifadesine olanak verir­
ken iki ülkeyi ayı ra n önemli sorunlara çözü m bulunmasında fazla yol kat edilmesi ni sağ­
lamasa bite birçok atanda işbirliğini artırmıştı. Ama hiç olmazsa bölgenin ta rihine ilişkin
bi rbirlerinin görüşlerin i ve bakış açılarını anlamada ciddi çabalar harcanıyordu. İkinci (b)
fotoğrafta bir Türk öğretmen öğrencilerine İstanbul'da 1955 yılında yaşanmış 6-7 Eyl ü l
Olayları (Yuna nca Septemvriana) olarak b i l i n e n Yu nan karşıtı olayları anlatıyor. Öğretme­
nin açıkladığı afiş İstanbul Beyoğlu (Pera) belediyesinin 130'uncu kurutuş yıtdönümü
Balkan Bunalımı ve Siyasal Modernleşme: 1 9901arda Yunanistan • 2 1 9

sergisinde yer almıştı. Afişte yağmacıların şiddetine son vermek için istiklal Gaddesi'ne
(eski adıyla Grande Ruc de Pera) gönderilen bir ta nk görülüyor. Bu serginin düzeıılı:m<Jiği
2000 yılı sonunda istanbul 'da bir zamanlar Beyoğl u'nda (Pera) yoğun laşa n ve 1955'te
hala kayda değer rakamlara u laşan Yu nan topluluğu yok olmanın eşiğine gelecek kadar
küçülm üştü.
220 • Yunanistan 'ın Kısa Tarihi

yaşanan bir seçim - döneminde seçmenlerden oy istemenin başlıca


aracı olarak televizyonlardaki tartışma programlan ilk kez kitle gös­
terilerinin önüne geçmişti.
Eylül 1 996'da yapılan seçimd e kimilerinin Simitis liderliğindeki
partiye verdiği adla 'Yeni PASOK' toplam 300 sandalyeden 1 62 'sini
aldı. Bu da Simitis'e elverişli bir çoğunluk sağlayıp , hem parti hem de
ülke içinde yerini pekiştirirken, aldığı toplam yüzde 4 1 oy ı 977'den
bu yana partinin kazandığı en düşük orandı. Yeni Demokrasi yüz­
de 38 oy oranıyla 1 08 sandalyeye sahipti. Eğer ortada şaşırtan bir
sonuç varsa, bu da solcu partilerin kendi aralarında yüzde 1 5 oy
alarak 30 sandalye kazanıp görece başarı sağlamalarıydı. Sağcı Si­
yasal Atılım partisinin başarısızlığı sonucunda parlamentoda temsil
hakkını kaybetmesi 1 990'lann başında Makedonya sorunuyla yükse­
len duyguların 90'lann ikinci yansında söndüğünü yansıtmaktaydı.
Papandreu'nun ölümünden sonra 'Yeni PASOK' siyasal karizmadan
yoksun kalırken , 'eski' siyasetin bir başka temel unsuru olan adam
kayırmacılığın yıldızı parlamaya devam ediyordu. Dahası, modern­
leşmeye önem verdiğini ısrarla söylemesine rağmen Simitis Olympic
Havayollan gibi kamu kuruluşlarında çok güçlü olan sendikalarla
takışmakta ya da Bizans çetrefilliğinin ürünü emeklilik sisteminde
yenilik yapmakta kararsız davranıyordu.
Papandreu'nun yerine başbakanlık koltuğuna otururken Simitis
hükümetin ekonomi politikalarının başlıca hedefinin Avrupalı ortak­
larının çoğunun öngördüğü tarihten iki yıl sonrasına, 200 1 'e gelin­
diğinde Yunanistan'ın tek Avrupa para birimine geçişini sağlamak
olduğunu açıkça ifade etmişti. Fazla iddialı bir amaç olmakla birlikte
seçimin ardından seçmenlerden aldığı az bir farkla da olsa oy sayesin­
de böyle politikaların gerektirdiği sıkı önlemlerin desteklendiğinden
söz edebilecek durumdaydı. Ancak 1 996 sonunda direnişle karşılaş­
ması ve ciddi kargaşa ortamının oluşması kaçınılmazdı. Protestocu
çiftçiler üç haftayı aşkın bir süreyle kara ve demir yollarını kapatarak
ülkenin kuzeyiyle güneyi arasında ulaşıma engel oldu. Polis memur­
ları ve diplomatlar dahil kamu görevlileri de mücadeleye katılacak­
lardı; ikinci grubun şikayeti yurtdışı görevlerinde konuk ağırlama
harcırahlarının yetersizliğiydi. Ekonomiye 1 00 milyon dolar yük bin­
direceği tahminlerine rağmen Simitis hükümeti grevcilerin talepleri­
ne boyun eğmeye yanaşmamış , grevlere Noel'den kısa bir süre önce
son verilmişti. Öte yandan kamu hizmetlilerinin grevleri ve protesto
gösterileri 'yeni PASOK' iktidarının bir özelliği olmaya devam ediyor­
du . Hoşnutsuzlar arasında öğretmenlerle öğrencileri, polis memurla-
Balkan Bunalımı ve Siyasal Modernleşme: 1 990'1arda Yunanistan • 22 1

n ve hepsinden önemlisi, vergi kapsamına alınmaları için harcanan


çabalara şiddetle karşı çıkan çiftçiler de vardı. Başta doktorlarla avu­
katlar olmak üzere vergi sistemine uygun bir katkıda bulunmalarını
sağlamak için değişken sonuçlarıyla birlikte sıkı önlemler orta sınıf
meslek erbabına da uygulanacaktı. Vergi yükümlülüklerinin o güne
kadar isteğe bağlı olma eğilimi gösterdiği bir toplumda vergi 'Rambo­
lannın' kaba kuvvetiyle ilgili şikayetler yükseliyordu.
Olympic Havayollan, lyonya ve Halk Bankası gibi kamu işletme­
lerini daha rekabetçi kılmak veya kısmen ya da tamamen özelleştir­
me çabalan, iş güvenliği kaygısı taşıyan köklü sendikalann sert dire­
nişiyle karşılaşmıştı. İyonya ve Halk Bankası çalışanlannın uzatmalı
grevi banka müdürüne uygulanan fiziksel şiddetle sonuçlanmıştı.
Olympic Havayollan'nda sık sık tekrarlanan iş yavaşlatma eylemleri
o güne dek Olympic Havayollan'nın keyfini sürdüğü tekel koşullarına
meydan okuma şansını artık elde eden küçük, atılgan, özel havayo­
lu şirketlerinin ekmeğine yağ sürüyordu. Velileri özel okullar a ya da
okul saatlerinden sonra hıncahınç dolan sürüsüne bereket dersha­
neye (frontistiria) yönelmek zorunda bırakan yetersiz eğitim sistemin­
de reform yapma girişimlerine, öğrenciler uzun süreli oturma eylem­
leriyle tepki gösteriyorlardı. Yeterli ödenekten yoksun, aşın kalabalık
üniversitelere girme yarışı denince akla daha kaliteli eğitim için ve­
lilerin daha çok para harcaması geldiği için -ki iş bulmak için bu
gerekli görülüyordu- Yunan öğrencilerin çoğu öğrenimlerini yurtdı­
şında sürdürmeye yönelmişti. Örneğin, 1 990 1ann sonunda yalnızca
lngiltere'de 30.000 kadar Yunan öğrenci vardı. Yurtdışında öğrenime
başvurmanın maliyeti ödemeler dengesini ciddi ölçüde sarsıyordu.
Simitis hükümetinin dayattığı kemer sıkma önlemleri sadece ülke ge­
nelinde değil parti içinde de muhalefetle karşılaşmıştı. 1 998'de on bir
PASOK milletvekili tarafından açıkça eleştirilince Simitis parlamento­
da güven oylamasına gitmiş, kendisine destek vermeye yanaşmayan­
lan partiden ihraç edeceğini söyleyerek istediğini almıştı. Hükümetin
önlemlerine duyulan hoşnutsuzluk, Ekim 1 998'deki yerel seçimlerde
muhalefetteki Yeni Demokrasi partisinin artan oylanndan belliydi.
1 9901arda yeni bir gelişme de art arda hükümetlerin ülkedeki
'ulusal meseleleri' (ethnika zitimata) tanıtma çabasıyla Yunan dias­
porasını harekete geçirmek üzere kollan sıvamasıydı. Başta, uzun
zaman önce yerleşilen ABD olmak üzere yakın tarihlerde Avustralya
ve Kanada'daki Yunan topluluklannda Yunan kökenlilerin çoğu yeni
ülkelerinde gerek ekonomik gerek siyasi açıdan yetkili ve etkili mev­
kilere gelmişlerdi. O kadar ki, gözlemciler Yunan göçmenlerin doğru
222 • Yunanistan'ın Kısa Tarihi

bağlantılar kun:nap..ın can alı cı öneme sahip olduğu anavatanların­


da görmezlikten gelinen ustalıklarını, çok çalışma becerilerini ve
girişimciliklerini sergilemenin bir yolunu diasporada bulduklarına
sık sık dikkat çekiyorlardı. Yunari onurunun kaynağı (her ne kadar
başarıya ulaşamamışsa da) Massachusetts'in başarılı valisi ikinci
kuşaktan Yunan-Amerikalı Michael Dukakis'in 1 988'de Demokratik
Parti'den ABD başkanlığı için yarışa katılması kadar Clinton yöneti­
minin ilk yıllarında başkanın kilit görevdeki danışmanlarından biri
olan Yeorgios Stefanopulos'un Ortodoks bir papazın Yunan-Ameri­
kalı oğlu olmasıydı. Yunan kökenden gelenlerin Yunanistan sınırları
dışındaki başarılarına yatırım yapma çabaları , dışişleri bakanlığı
bünyesinde 'Denizaşırı Helenizm' işlerinden sorumlu bir yardımcı
bakanın görevlendirilmesine ve Dünya Helenler Konseyi'nin kurul­
masına kadar vardı.
Yaklaşık 1 4 1 ülkeye dağılmış diaspora Yunanlarının sayısı 7 mil­
yon olarak tahmin edilmekle birlikte, bu rakamın nasıl hesaplandığı
ya da etnik Yunan kökeni konusunda hangi ölçütlerin temel alındığı
belirsizken, anavatandakilerin nüfusu 1 99 1 sayımına göre 10 mil­
yon 2 50 bin olarak hesaplanmıştı. Dünya Helenler Konseyi'nin birin­
ci konferansında kültür bakanı Evangelos Venizelos, her ne kadar
küçük bir ülke olsa da Yunanistan'ın 'kültürel süper güç' olmanın
bütün özelliklerine sahip olduğunu ilan edecekti. Konferansa katı­
lanların tamamı Dünya Konseyi'nin kurulmasıyla birlikte siyasetin
içine dahil olmaktan hoşnut değildi. Buna rağmen eski Sovyetler
Birliği'nde yaşayan yoksul Yunan topluluklar için yardım toplamayı,
hem diaspora ile anavatan arasında hem de kendi aralarında iletişi­
mi kolaylaştırmayı başardılar. Havayollarıyla ucuz seyahat edebilme
olanakları sayesinde bu çabalar daha kolay sonuç verirken, refah
düzeyi atalarını xeniteia yollarına döken, yani yabancı topraklarda
yaşamaya iten, yoksulluğu epey gerilerde bırakmış bazı Yunan kö­
kenli kimseler diasporadan Yunanistan'a göçtüler.
1 997'de Türkiye'yle ilişkilerde iyileşmenin habercisi yalancı ba­
har dönemlerinden biri belirmişti; Türk genelkurmay başkanı bir
sürpriz yaparak Ankara'daki Yunan büyükelçiliğinde 25 Mart ulusal
anma günü resepsiyonuna katıldı. Bu ziyaretin iyi niyet göstergesi
olduğu açıktı, ama belki de aynı zamanda, Türkiye'de ordunun gücü
göz önüne alındığında, silahlı kuvvetlerin Türk siyaset adamlarına
Yunanistan 'la çatışmaya, demagoji yapan politikacılar ve sansasyon
peşinde koşan gazeteciler kadar hevesli olmadığı, savaşın patlak
vermesi halinde bunun sonuçlarının korkunç olacağının farkında
Balkan Bu na lımı ve Siyasal Modernleşme: 1 990'/arda Yunanistan • 223

olduğu mesajıydı. Bir ay sonra iki ülke de Ege sorununa çözüm öne­
rilerini tartışacak 'akil insanlar' heyeti kurmayı kabul edeceklerdi.
Bunun arkasından NATO'nun Madrid 'de yapılan zirve toplantısında
ABD 'den gelen baskıların etkisiyle 'görüşleri uzlaştırma' anlaşması­
na imzalarını attılar. Bununla iki ülke Ege'de birbirlerinin egemenlik
haklarına saygı gösterecek, özellikle Kardak krizi hala hafızalarda
tazeyken, anlaşmazlıklarını gidermek için silahlı kuvvetleri devreye
sokmaktan vazgeçecekti. Karşılıklı ciddi taahhütler verilerek 'barış,
güvenlik ve iyi komşuluk ilişkilerinin geliştirilmesinin devamı' konu­
sunda varılan anlaşma Yunan hükümetinin Madrid anlaşmasının
geçersiz olduğunu ilan etmesiyle üç ay bile sürmeyecekti. Ardından,
Yunanistan-Kıbrıs ortak savunma politikası kapsamında Yunan si­
lahlı kuvvetlerinin Kıbrıs'ta harekata katılmasıyla çok ciddi olaylar
yaşandı. Yunanistan adaya gidip gelen savunma bakanının bindiği
uçağın yolunun Türk savaş uçakları tarafından kesildiğini, üstelik
mevcut anlaşmaların tersine silahlı olduğunu ileri sürüyordu. Tür­
kiye de Yunan savaş gemisinin Türk denizaltısını sıkıştırmaya çalış­
tığını iddia ediyor, aynca Yunanistan'ın ayrılıkçı Kürtleri destekledi­
ğinden yakınıyordu. Lüksemburg'da toplanan AB ülkeleri liderlerinin
henüz adada herhangi bir siyasal uzlaşmaya varılmamasına rağmen
bir yandan Kıbrıs'la katılım müzakerelerini kararlılıkla sürdürürken,
bir sonraki AB genişleme toplantısında Türkiye'nin adaylığının kabul
edilmemesi yönünde karar alması ilişkileri hiç de olumlu etkilemeye­
cekti. Simitis'in daha sonra yaptığı açıklamada, başta insan hakları
olmak üzere AB kurallarını yerine getirmesi koşuluyla Yunanistan'ın
Türkiye'yi AB üyeliğinden dışlamak gibi bir niyetinin olmadığını be­
lirtmesi Türkiye'nin incinen duygularını onarmaktan uzaktı.
Yunanistan 1 998 yazında dört F 1 6 savaş uçağıyla iki C 1 30 nak­
liye uçağını Kıbrıs 'taki Paphos hava üssüne gönderince Türk-Yunan
ilişkilerinde gerilim iyice tırmandı. Andreas Papandreu'nun adı geçen
üsse herhangi bir saldın yapılması durumunda Yunanistan derhal
misilleme yapacağını daha önceden duyurmuştu. Türkiye buna ada­
nın kuzeyinde, Magosa (Famagusta) yakınlarındaki Geçitkale hava
üssüne altı F 1 6 göndererek karşılık verdi. Durum öyle ciddi bir hal
almıştı ki ABD hükümeti uçak gemilerinden birini adanın açıklarında
konuşlandırdı. Yunanistan ile Türkiye arasındaki bu tehlikeli 'aynen
karşılık verme' oyunu sürerken arka planda Kıbrıs hükümetinin Rus
yapımı S-300 füzelerinin adaya konuşlandırılması yönünde niyet be­
yanına karşılık Türk hükümetinin bunları gerekirse güç kullanarak
yok edeceği tehditleri yer alıyordu . Türk hükümeti adanın silahsız-
224 • Yunanistan \n Kısa Tarihi

landırıhnaşıqa i�işkin Yunan ta.rafının yaptığı öneriye sıcak bakmı­


yordu. Simitis ve Kıbrıs cumhurbaşkanı Glaflcos Klerides arasında
geçen çekişmeli görüşmelerden sonra Kıbrıs hükümeti Atina'nın öne­
risiyle füzelerin Türkiye topraklarının menzili dışında kalan Girit'te
konuşlandırılmasını kabul etti. Yine de Türk hükümeti bu karara
kesin bir dille karşı çıkacaktı.
1 999 yılının başlarında Yunanistan ile Türkiye bir kez daha krize
sürüklendiler. Bu defaki sorunun kaynağı birbiri ardına Türk hükü­
metlerinin başına bela olan Kürdistan işçi Partisi'nin (PKK) lideri Ab­
dullah Öcalan'ın gizlice Yunanistan'a kaçırılmasıydı. Türkiye'nin bas­
kısı sonucunda Öcalan sığındığı Suriye'den kovularak önce uçakla
Moskova'ya, oradan da sığınma hakkı talebiyle İtalya'ya gönderilmiş­
ti. Kürt mücadelesine sempatiyle bakmasına rağmen Yunanistan'da
hükümet Türkiye'yle ikili sorunlar listesine bir de Kürt meselesini
eklemek istemediği için Öcalan'ın sığınma talebini kabul etmeye ha­
zır olmadığını açıkça belirtmişti. Yine de PKK lideri emekli bir subay
eşliğinde özel bir uçakla gizlice Yunanistan'a getirilmiş, Atina havaa­
lanındaki gevşek güvenlik sayesinde ülkeye girmişti. Kıbrıs pasaportu
verilerek ülkeden ayrılmak zorunda bırakılan Öcalan, sonunda daimi
sığınmacı statüsüyle Seychelle adalarının yolunu tutmadan önce Nai­
robi'deki Yunan büyükelçiliğinde barınacaktı. Operasyondan sorumlu
Yunan güvenlik görevlilerinin beceriksizliği. nedeniyle onun Nairobi'de
olduğu Kenyalı yetkililerin kulağına gitmişti. Öcalan, Amsterdam'a
giden uçağa bindirileceği. söylenerek büyükelçilikten çıkarıldığında,
Türk istihbarat ajanları tarafından kaçırılıp lstanbul'a götürüldü ve
göstermelik bir şekilde yargılandı. Onun tutuklanması diasporada­
ki Kürtlerin geniş çaplı protestolarına neden olmuştu; öfkelerini Yu­
nan diplomatik temsilciliklerinden çıkarmışlar, Londra'daki Yunan
büyükelçiliği de aralarında olmak üzere yirmiden fazlasını işgal et­
mişlerdi. Ankara hükümeti Atina'yı hem Öcalan'ı beslemekle hem de
Yunanistan'da askeri eğitim yapmalarına izin vererek PKK militan­
larını desteklemekle suçluyordu. Öcalan fiyaskosunu yaygın olarak
Yunanistan'ı fena halde küçük düşüren bir durum olarak algılanır­
ken aynı zamanda Simitis hükümetinin gelişmeleri ne kadar denetim
altına tutabildiği sorgulanmaya başlamıştı. Üç bakan (içişleri, kamu
düzeni ve dışişleri) istifaya zorlandı. Bunlardan sonuncusu Theodoros
Pangalos Türklerin politikalarını acımasızca eleştiren biriydi.
Öcalan olayından kısa bir süre geçmişti ki Yunanistan bu defa
Devlet Başkanı Slobodan Miloşeviç tarafından Kosovalı Arnavutlara
çektirdiği eziyetlere misilleme olarak NATO'nun Sırbistan'a düzenle-
Balkan Bunalımı ve Siyasal Modernleşme: 1 990'larda Yunanistan • 2 2 5

diği hava bombardımanına katılmak zorunda kaldı . Yunanistan'da


yapılan kamuoyu yoklamaları hava harekatına karşı olanların NATO
ittifakına üye ülkeler arasında en yüksek seviyede olduğunu göste­
riyordu. Bazı yoklamalar sonucunda savaşa karşı olanların oranı
neredeyse yüzde yüz çıkıyordu. Kosova'da mevzilenmek üzere Yu­
nanistan üzerinden Makedonya'ya doğıu yola çıkan NATO birlikleri
protesto gösterileri ve ufak çaplı sataşmalarla karşılaşıyordu. Si­
mitis hükümetiyse bir yandan gelişmelerden duyduğu rahatsızlığı
belli edip Yunanistan'ın çatışmalarda rol almaması için canla başla
çalışırken, diğer yandan NATO ortaklarıyla dayanışma içinde oldu­
ğunu sergileyerek açıkça mızıkçılık yapmaktan kaçınıyordu . Halkın
Kosova savaşına, en çok da Sırbistan'daki sivil hedeflerin bomba­
lanmasına karşı çıkması, kısmen Sırplarla dayanışma duygularının,
kısmen de hiçbir zaman tamamen bırakmadıkları Amerikan karşıt­
lığının sonucuydu.
Bu anti-Amerikancı tutum o denli su yüzüne çıkmıştı ki Başkan
Clinton Kasım ı 999 'da üç gün planlanan Atina ziyaretini güvenlik
gerekçesiyle yirmi dört saatle sınırlandırmak zorunda kaldı. Şiddet­
li gösterilerle protesto edilen ziyarete olağanüstü güvenlik önlemleri
damgasını vurdu. Kamuoyu yoklamalarına göre Yunanların yüzde
60'ının karşı çıktığı bu ziyaret her ne kadar geniş protestolara yol
açmış olsa da büyük bir olay yaşanmadan atlatıldı . Yunanların has­
sasiyetini yatıştırmak amacıyla Clinton çaba göstererek ı 967 ile 1 974
yıllan arasında Yunanistan'ı kötü yöneten cuntaya ABD 'nin verdiği
destekten ötürü kamuoyu önünde özür dilemiş, Akropolis'i ziyareti
sırasında da 'Elgin' mermerlerinin British Museum'dan geri alınması
yönündeki isteklerini haklı bulduğunu söylemişti .
Öcalan olayının hemen ardından Yunanistan ile Türkiye arasın­
daki ilişkiler iyice gergindi. Fakat çok geçmeden yeni dışişleri bakanı
Yorgo Papandreu'nun selefi Pangalos'un çatışmacı üslubunu sürdür­
meyeceği anlaşıldı. Türkiye'yi insanlık onurunu ve insan haklarını
ayaklar altına alan bir ülke olarak tanımlayan Pangolos'un tersine
Papandreu, ülkesindeki Müslüman azınlıklar kendilerine -resmen
adlandınldıklan gibi- Müslüman değil de Türk demeyi tercih ediyor­
larsa buna bir itirazı olmayacağını belirttiğinde, başta kendi partisi
olmak üzere ağır eleştirilerle karşılanmıştı. Kosova krizi sırasında sı­
ğınmacıların idaresinde iki ülke arasında iyi bir işbirliği kurulmuştu.
Aslında Kosova savaşı iki ülkenin yakınlaşmasına yardım etmişti;
çünkü ikisinin de Balkan meselelerinde belirgin ve doğıudan çıkar­
ları olmasına rağmen NATO'daki karar mekanizmalarının dışında
226 • Yunanistan 'ın Kısa Tarihi

tutuldukları.n� dQ.ş-0.nüyorlardı.
En azından söylem düzeyinde Yunanistan ile Türkiye arasın­
daki havanın büyük ölçüde yumuşamasını hızlandırıcı asıl olay
Türkiye'nin kuzeybatısında 1 7 Ağustos ı 999 günü gerçekleşen ve
binlerce kişinin ölümüyle sonuçlanan, Richter ölçeğiyle 7,4 büyük­
lüğündeki yıkıcı depremdi. Yunanların felakete uğrayan komşuları­
na toplu merhameti birdenbire kabarmış ve bu, çok geçmeden afet
bölgelerinde mahsur kalmış insanları kurtarmak çabalarına dönüş­
müştü. Öyle hızlı harekete geçilmişti ki afetin yaşandığı günün akşa­
mında sağ kurtulanları arama çalışmasına yardım edenler arasında
Yunan kurtarma ekipleri de yer alıyordu. Türk siyasetçileri, basın
kuruluşları, hatta kamuoyu üyeleri minnettarlıklarını dile getirmede
geç kalmadılar. 7 Eylül'de bu kez Yunanistan, merkez üssü Atina'nın
biraz kuzeyinde kalan Richter ölçeğiyle 5,9 büyüklüğünde bir dep­
remle sarsılacaktı. Türkiye'deki deprem kadar büyük olmamakla bir­
likte ciddi sayılırdı. Geride 1 43 ölü, 1 00 . 000 evsiz bırakmış, ruhsatsız
inşa edilen fabrikalar dahil 22 kadar bina tamamen yıkılmıştı. Hasar­
lı 1 00 . 000 binada yapılan ön incelemelere göre bunların yüzde 60'ının
oturulabilir olduğu , yüzde 32 'sinin tamirat görmesi, geri kalan yüzde
8 'inin de yıkılması gerektiği ortaya çıkmıştı.
Ne olursa olsun Türk kurtarma ekipleri derhal Atina'daki dep­
reme yardım eli uzattılar. Böylece 'deprem diplomasisi' adıyla anı­
lacak gelişmeler yaşanmaya başladı. Yorgo Papandreu demecinde
Yunanistan'ın Türkiye'yi Avrupa'ya götürecek 1okomotif olmasını
istediğini belirtirken, birlikte uyumlu çalıştığı Türkiye'deki mevkidaşı
İsmail Cem ise Ege'nin her iki yakasında 'sevgi ve beklenti patlaması'
olduğundan söz ediyordu. Ocak 2000'de Papandreu kırk sekiz yıldan
beri Türkiye'ye giden ilk Yunan dışişleri bakanı olarak resmi ziya­
ret gerçekleştirdi; Yunanların 1 922 yılında Anadolu'dan sürülmesini
sorumlusu Mustafa Kemal Atatürk'ün Ankara'da bulunan anıtkab­
rine çelenk koydu. Ertesi ay İsmail Cem, geride bıraktıkları altı ay
içinde iki ülke arasında son kırk yıldır olmadığı kadar iyi ilişkiler
geliştirildiğini belirtecekti. Elbette turizm ile teknolojik ve ekonomik
kalkınma gibi tartışmasız konularda işbirliğini geliştirecek girişimler­
de bulunulurken, Aralık l 999 'da Helsinki'de yapılan AB zirvesinde
Birliğe girişine ilişkin Türkiye'ye aday statüsünün verilmesi kararı
Yunanistan'da sıcak karşılanmıştı. Öte yandan iki ülke arasında ke­
mikleşmiş anlaşmazlık konusu veya birçok ikili fa.rklılıklardan biri
olan Kıbrıs sorununun çözümünde kayda değer bir ilerleme yönün­
de pek az gösterge vardı. Örneğin, Türk yetkililerin Kasım 1 999'da
Balkan Bunalımı ve Siyasal Modernleşme: I 9901arda Yunanistan • 227

Yunanistan'ın ziyaretinden hemen önce Başkan Clinton'ın Türkiye


gezisi sırasında Heybeliada Ruhban Okulu'nun yeniden açılmasına
izin verecekleri enikonu beklenmişti. Ancak bu mütevazı rica bile ye­
rine getirilmedi. Üstelik iki ülke arasındaki köstekleyici silahlanma
yarışının yavaşladığına dair pek az işaret vardı.
Yurtiçine gelince Nisan 2000'de seçimler yapılmıştı. Politik an­
lamda başlıca iki partiyi birbirinden ayıran fazla bir fark yoktu; çün­
kü her ikisi de Yunanistan'ın Avrupa para birliğine geçişinden ya­
naydı ve bunu yapmanın en iyi yolu konusunda genel bir mutabakat
içindeydiler. iki parti de siyasal yelpazede hayati önem taşıyan ortak
bir noktada buluşmaya bakıyordu . Dolayısıyla seçim , hangi parti­
nin böyle bir politikayı uygulamaya yetecek donanıma sahip olduğu
algısına bağlıydı . Kamuoyu yoklamalarından seçimlere dair bir so­
nuç çıkarmak mümkün olmamıştı; fakat ülkenin tarihinde birbiri­
ne en yakın oy oranlan elde edilen seçimlerden biriydi. Kesin sonuç
bir süre sürüncemede kalırken Yeni Demokrasi'yi destekleyenlerden
bazıları ilk sonuçlan partilerinin zaferi olarak yorumlamakta aceleci
davranmışlardı. Gelgelelim, PASOK'un ülke genelinde aldığı oy ora­
nı Yeni Demokrasi'den yüzde 1 (yaklaşık (70.000 oy) fazlaydı . Seçim
sistemine göre bunun anlamı PASOK'un parlamentoda 1 58 sandal­
ye kazanırken, Yeni Demokrasi'nin 1 25 sandalyede kalmasıydı. KKE
yüzde 5 oyla 1 1 sandalye, radikallerle eski komünistleri temsil eden
Sol Koalisyon yüzde 3 oranında oy alarak 6 sandalye kazandı. Seç­
men kıl payı farkla da olsa 'muhasip' lakaplı Simitis'in sıkıcı yetenek­
lerini, hiç hükümet deneyimi yaşamamış Karamanlis'in ne olduğunu
bilmediği becerilerine tercih etmişti. Öcalan olayının ardından hü­
kümetten ihraç edilen Theodoros Pangalos kabineye kültür bakanı
olarak geri döndü ve ilk iş olarak önceliğinin 'Elgin' mermerlerinin
ülkeye iadesini sağlamak olduğunu açıkladı. Parthenon mermerleri­
nin Yunanistan'a geri gelişi birinci Papandreu hükümetinde kültür
bakanlığı yapan Melina Merkuri'nin kişisel mücadele konusuydu.
Seçimden kısa bir süre sonra ABD Dışişleri Bakanlığı'nın kaleme
aldığı 1 999 yılında yapılan Amerikan karşıtı terör saldırılarında ülke­
yi Kolombiya'dan sonra ikinci sırada gösteren ve ABD'nin diplomatla­
rının güvenliğini ilgilendiren harcamaların dünyanın bütün başkent­
leri arasında Atina'nın başı çektiğini belirten rapora Yunanistan'ın
tepkisi sert olacaktı. Bir ay sonra Avrupa'da varlığını sürdüren son
Marksist-Leninist terörist örgütlerden biri olan ' 1 7 Kasım' yirmi ikin­
ci kurban olarak kendine İngiliz askeri ataşesini seçti. Ôrgüt bu ey­
lemin İngiliz hükümetinin Kosova savaşında önemli rol oynamasına
228 • Yunanistan 'ın Kısa Tarihi

misilleme olduğunu duyurmuştu . Böyle suikastların cezasız kalınası


· ·
yetkilil�rin 2004 yılında Atina'da düzenlenecek olan Olimpiyat oyun­
larında güvenliği sağlayıp sağlayamayacakları sorusunu gündeme
getirecekti.
Simitis hükümetinin politik, ekonomik ve sosyal modernleşmeye
bağlılığından kuşku duyulmuyordu. Ne var ki karşısındaki engeller
2000 yazında bütün yurttaşlar için zorunlu olan kimlik belgelerinde
din hanesi yer almalı mı, almamalı mı sorusu karşısında kabaran
öfke ve patlak veren kitle gösterileriyle çarpıcı bir şekilde kendini gös­
termişti. Uygulama, nüfusun yüzde 95 kadarının (en azından kağıt
üstünde) Ortodoks olduğu bir ülkede Ortodoks olmayanlara yönelik
ayrımcılık anlamına geliyordu. Hükümet tarafından Yunanistan'daki
uygulamanın artık din hanesine yer vermeyen Avrupalı ortaklarıy­
la aynı çizgiye getirilmesinin planlandığı açıklanınca, aşın milliyetçi
Atina Başpiskoposu Hıristodulos "biz ilhamımızı Batıdan değil, Do­
ğudan alırız" diyerek Yunan kimliğinin temellerine bir saldın olduğu
gerekçesiyle bu plana itiraz etti. Milliyetçiliğin yeniden su yüzüne
çıkışındaki bir etmen de yasadışı göçmen sayısındaki artışın devam
etmesiydi. 2000 yılına gelindiğinde 1 0 milyon 250 bin nüfuslu ülkede
çoğu kaçak 700 bin göçmen bulunduğu tahmin edilmekteydi.
Yunanistan üçüncü binyıla girerken, 1 974 Albaylar Cuntasının
devrilmesinden yirmi beş yıl (dokuz genel seçim) sonra ülkedeki de­
mokratik kurumlar artık yerini iyice sağlamlaştırmıştı . Baskıcı askeri
diktatörlükten özünde çoğulcu demokrasiye zorlu geçiş süreci, her
ne kadar Kıbrıs adanın bölünmesine neden olan cuntanın hataları­
nın yüksek bedelini ödemeye devam etse de fevkalade derli toplu (ve
kansız) atlatılmıştı. Geriye dönüp bakıldığında İkinci Dünya Savaşı
sonrası dönemde komünist olmayan Avrupa'da kurulmuş tek dikta­
törlük olarak Albaylar rejimi, ordunun siyasal hayatın hakemliğine
soyunduğu iki savaş arası döneme bir gerileyişti ve fena halde çağdı­
şı görünüyordu. Metapolitefsi, 1 974'ün siyasal değişiminin ardından
1 967 ile 1 974 arasında Yunanistan'ı kasıp kavuran türden bir askeri
diktatörlüğün hayaleti tamamen defedilmiş gibidir. 1 967 darbesinin
başmimarı Albay Papadopulos Haziran 1 999 'da öldüğünde ülkenin
demokratik kurumlarının devrilmesinde rol oynaması nedeniyle çey­
rek yüzyılı hapiste geçirmişti ; bu, askeri bir gaspçının gayri resmi yol­
larla alaşağı ettiği sivil politikacıların ellerinde haddini bilmezliğinden
ötürü ağır bir bedel ödediği nadir örneklerden birisiydi. Daha önce
yasadışı kabul edilen Yunanistan Komünist Partisi'nin 1 974 sonra­
sında siyasal sürece dahil olması gibi, 1 989'daki kısa süreli Yeni De-
Balkan Bunalımı ve Siyasal Modernleşme: 1 9901arda Yunanistan • 229

mokrasi/ KKE koalisyonunun kurulması da 1 946-49 iç savaşının acı


hatırasının giderilmesine güçlü katkıda bulunmuştu. Aynı zamanda
sağ kanadın kendini otoriter, anti-demokratik unsurlardan arındır­
mayı başardığı, hatta dikta döneminin gaddar yılları esnasında de­
mokratik değerlere bağlılığını bol bol kanıtladığı açıktı. Savaş sonrası
dönemin siyasetine egemen olan sağın, iktidarı Ekim 1 98 1 'de, her
ne kadar nevi şahsına münhasır bir sosyalizmden söz ediyorsa da,
kendini sosyalist olarak şekillendirmiş radikal bir hükümete barışçıl
bir tutumla devretmesi siyasal sistemin yeni bir olgunluğa eriştiğinin
göstergesiydi. O tarihte 19 8 1 yılı annus mirabilis, yani mucizeler yılı
olarak görülüyordu; çünkü birkaç ay gibi kısa bir sürede Yunanistan
hem Avrupa Birliği'nin onuncu üyesi olmuş hem de tarihinde ilk kez
'sosyalist' bir hükümetten yana oy vermişti. Ne var ki ağırlıklı olarak
hizmet sektörüne bağlı, nüfusun yüksek bir oranının kendi hesabına
çalıştığı, hesaplara göre bütün ekonomik faaliyetlerin belki de yüzde
40 kadarına denk 'kara para' dönen bir ekonomide sosyalizmin kolay
kolay akla gelmeyeceği anlaşılacaktı.
Avrupa Topluluğu'nun kısmen yedi yıllık diktatörlüğü görmez­
likten gelen tavrından dolayı kapıldığı ortak suçluluk duygusunun
bir sonucu olan hızlandınlmış üyeliğe yönelik başarılı kampanyası
ülkenin o güne dek Avrupalı olarak biraz da belirsiz kimliğini, hatta
coğrafyanın , dahası tarihin mantığına ters düşse bile Batı Avrupalı­
lığını onaylama gibi görülebilir. Yunanistan kuşkusuz bu kazanımla
Topluluğa üyeliğin batın sayılır ekonomik yararlarını görmeyi umut
ederken, başvurusunun ardındaki itici gücün siyasal, hatta psikolo­
j ik olduğu açıktır. Yunanlar sanki ülkeleri onun bir parçası değilmiş
gibi hfila Avrupa'ya gitmekten söz etseler de Avrupalı niteliklerini
inkar etmeleri artık güçtür.
2000 yılında Yunanistan ile Türkiye arasında 1 999'un ikinci ya­
nsında suların epey durulmasının o güne dek iki ülke arasındaki so­
runlu ilişkilerde kalıcı bir iyileşmeye dönüşüp dönüşmeyeceği henüz
bilinmiyor. Yunanistan'ın gerek yurtiçinde gerekse yurtdışında karşı
karşıya olduğu problemler ne kadar ciddi olsa da ortak bir Bizans
ve Osmanlı geçmişini, aynca Ortodoks Hıristiyanhğı paylaştığı kuzey
komşularının başındaki sorunlarla karşılaştırıldığında devede kulak
kalırdı . Yunanistan dökülen kanın, geç kalmış ekonomik kalkınma­
nın ve 1 9401ardaki çalkantının acılarını ağır bedellerle ödemişti. Oysa
1 9901ara gelindiğinde Halkan komşularının aksine sivil toplumu sil
baştan yeniden yaratma ve ekonomiyi temelden inşa etme sıkıntıları
atlatmıştı. Dahası, Avrupa Birliği'ne üye olmasının gerek ekonomik
230 • Yunanistan 'ın Kısa Tarihi

Resim 56 Ortodoks Kil isesi Kalkışması. 2000 yazında bütün yurttaşların kimlik belgele­
rinden zoru n l u olarak din ha nesi nin kaldırılmasın ı Ati na'da protesto eden göstericilerin
ellerinde Yu nan bayraklarıyla Bizans İmparatorl uğu 'nun çift başlı kartal flaması var. Bal­
kan komşularıyla karşılaştırıldığında kağıt üstü nde de olsa yüzde 95'i Ortodoks ina nca
bağl ı nüfusa karşı Yu nan islcırı 'daki azınlıklar çok sınırlıdır. [n geniş ve resmen ta nınan
azı nlık topl u m u Batı Trakya 'da yerleşik Türkler, Pomaklar (Slavca konuşan Müslüman lar)
ve Çi ngenelerden ol uşan Müslümanlardır. Ayrıca küçük Yahudi, Katolik, Protestan ve Er­
meni topluluklarıyla az sayıda Arnavutça, Slavca ve Ulahça konuşan topluluklar b u l u n u r.
Balkan Bunalımı ve Siyasal Modernleşme: I 990'larda Yunanistan • 2 3 1

gerek politik açıdan her zamankinden daha değerli bir nitelik oldu­
ğu kanıtlanmıştı. 1 949 'daki iç savaştan beri ülkenin maddi ilerleyişi
gerçekten inanılmaz boyutlardaydı. Yunan halkının yaşam standart­
ları son yarım yüzyıldır tahmin edilmeyecek ölçüde iyileşmişti. Yeni
binyılın eşiğinde Yunanistan'ın kurumsal ve siyasal altyapısının da
uyum sağlama ve modernleşmede aynı beceriyi gösterip göstermeye­
ceği ileride görülecektir.

1990'1arda Yunanistan'ın küçük azınlık toplulukları siyasal sorun haline geldi. 2000 yılın­
da hükü met Yunanistan'daki pratiği Avru pal ı ortaklarıyla aynı çizgiye getirmek üzere kim­
lik belgelerinden başka bilgilerin yanı sıra din hanesini de ka ldı rmayı önerdiği nde, Atina
ve bütün Yu nanistan Başpiskoposu H ıristod ulos ile Ruhbanlar Meclisi tarafından Sela nik
ve Atina'da protesto amaçlı kitle gösterileri d üzenlendi. Protestocu lar bu yönetmeliğin ,
başpiskoposa göre ağırlıklı olarak Doğu n u n şekillendirdiği Yu nan kimliğini hançerlediğini,
Batın ı n ise geleneksel Yunan değerlerini baltala mayı hedeflediğini iddia ediyorlardı. Baş­
piskopos, Avrupa Birliği ' rıin azınlık haklarını öne çıka rmasına, Avrupa'yı ' H ı ristiyansızlaş­
tırma' çabası olarak gördüğü için karşı çıkıyordu. Seleflerinin tersine Hıristodulos siyasal
kon ularda öne çıkmış biriydi, mill iyetçi dava ları hararetle savunması Yu nanistan'ın Batılı,
Avru pa lı niteliklerini sergilemeye can atan Kostas Simitis hükü metinin utanç kaynağıydı .
YENİ . BİNYILDA YUNANİSTAN:
8 BOLLUKTAN DARLIGA

Yunanistan zengin ama Yunanlar yoksul .


Andreas Papandreu

ı 990'lı yıllarda Avrupa Birliği içinde Yunanistan en hızlı büyüme ora­


nına sahip ülkelerden biriydi ve 200 1 yılında avro bölgesine kabul
edilerek drahmi para biriminin yerini 2002 'de avronun almasıyla bir­
likte Birliğe tam yetkili üye statüsü mühürlenmiş oluyordu. Ancak
çok geçmeden AB kuralları gereği kabul edilebilir bütçe açığının aşıl­
dığı anlaşıldı. Yeni para biriminin benimsenmesinin enfl.asyona etki­
lerine ilişkin şikayetler duyulmaya başladı; zarar görmüş yurttaşlar
protesto için başansız kalan tüketici boykotları düzenliyorlardı .
Yeni binyılın başlarında yükselişe geçmiş bir ülkede başka
göstergeler de vardı . Yaklaşık otuz yıl sonra 1 7 Kasım terör örgü­
tü kabusuna son verildi. Ôrgüt bunca yıldır ABD askeri personeli
ve casuslarına, Türk ve İngiliz diplomatlara, Yunan politikacılarla
polis memurlarına, gazetelerin yazı işleri müdürlerine, aynca örgü­
tün 1ümpen büyük burjuvazi' diye yaftaladığı kişilere, armatörlere,
sanayicilere yönelik cezasız kalmış suikastlar (toplam yirmi üç) ger­
çekleştirmişti. 1 7 Kasım örgütünün ilk kurbanı İngiliz askeri ataşesi
Tuğgeneral Stephen Saunders Haziran 2000'de aracında giderken
Atina'nın adı çıkmış trafiğine takılınca vurulmuştu. Onun ölümü, so­
rumlulann izini sürmek için İngiliz polisini Yunan yetkililere yardım
etmeye yöneltti. Ne var ki iki yıl sonra örgütün dağılmasına varacak
çözülmenin sebebi polis istihbaratı değil, grubun üyelerinden birinin
acemice yaptığı bir hata oldu. Haziran 2002 'de Pire limanına yer­
leştirmeye çalıştığı patlayıcı düzeneğin vakitsiz patlaması nedeniyle
Savvas Ksiros ağır yaralanmıştı. Kısa zamanda iki hücre eviyle pek
çok silah ele geçirildi. Ksiros'un iki kardeşinin aslında aile şirketi (ve
Yeni Binyılda Yunanistan: Bolluktan Darlığa • 233

para kazanma yolu) olduğu anlaşılan bir işletmenin içinde yer aldık­
ları ortaya çıktı. Ksiros görülmedik bir biçimde bombacılık ile ikona
ressamlığı işini birleştirmişti; fakat örgütün başlıca para kaynağının
banka soymak olduğu açıktı. Cinayetlerin çoğundan sorumlu sözün
ona ancılık yapan suikastçı Dimitris Kufonidas birkaç haftalık firarın
ardından polise teslim oldu . Örgütün lideri ve abartılı, j argon yüklü
manifestolarının yazarının Türkiye'ye kaçmak üzereyken Ege'nin en
doğusundaki Lipsi adasında yakalanan Sorbonne'da okumuş Alek­
sandros Giodopulos olduğu anlaşıldı. Aralık 2003 'te Yunanistan'da
görülmüş en uzun davada grubun on beş üyesi suçlu bulundu. Gi­
odopulos beklenmedik ölçüde ağır bir cezaya çarptırılarak yirmi bir,
Kufonidas ise on beş kez müebbet hapse mahküm oldu.
Bunu izleyen günlerde belli belirsiz küçük sol grupların saldırı­
lan görülmekle birlikte 1 7 Kasım örgütü tarafından yapılanların ya­
nında ufak çaplı kalıyorlardı. Bunlardan biri olan Devrimci Mücadele
Ocak 2007'de ABD büyükelçiliğine roket güdümlü bomba atmıştı.
200 ı 'de Dünya Ticaret Merkezi'ne yapılan 1 ı Eylül saldırısının ar­
dından Başkan Georges W. Bush'un 'teröre karşı savaş' çağrısı pek
hoş karşılanmamış, hemen ardından Irak'ın işgal edilmesi muazzam
protesto gösterilerine yol açmıştı. ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza
Rice'ın Nisan 2006'daki ziyareti de aynı şekilde kitlesel protestoları
körükledi. Ülkenin altyapısında modernleşmenin en önemli adımı
halen kullanılan ve tek avantajı Atina kent merkezine yakın mesafe­
si olan Hellinikon havaalanının yerine yapılan modern havaalanının
200 1 'de açılmasıydı. Refahı turizm gelirlerine sıkı sıkıya bağlı bir ül­
kede Hellinikon 'un yetersizliği uzun zamandır kanıtlanmışken yeni
açılan Elefterios Venizelos havalimanı her ne kadar şehir merkezine
uzak olsa da yol bağlantıları ve toplu ulaşım olanakları elverişlidir.
2004 yılında inşaatı 1 99 1 'de başlayan ve 2000'de hizmete açılan Ati­
na metrosu hattı yeni havaalanına kadar uzatıldı. Hala yayılmaya
devam eden bu mükemmel sistem şehrin kronik ulaşım (ve kirlilik)
sorunlarının giderilmesine gözle görülür bir katkı sağlamaktadır. Bir­
çok metro istasyonunda inşaat sırasındaki kazılarda çıkarılan antik
eserler çarpıcı bir şekilde sergilenmektedir.
İyileşen ulaştırma koşullan 2004 Olimpiyat Oyunlan'na ev sa­
hipliğini garantilemeye yardım etti. 1 896'da Atina'da yapılan ilk
modern olimpiyatların yüzüncü yıldönümünde gerçekleşecek 1 996
Olimpiyatları için Yunanistan kelimenin her anlamıyla amatörce ve
Olimpiyat hareketinin artık dönüştüğü aşın ticari aygıttan hayli uzak
karmaşık ve başarısız bir başvuruda bulunmuştu. Cuntanın devril-
234 • Yunanistan 'ın Kısa Tarihi

Resim 57 Başpiskopos H ıristodu los ile Papa il John Pau l Ati na'da, Havari Pavlus'un vaaz
verdiği söylenen Areopagos'ta havarinin ikonası nın yanı nda. Papa il. John Pa ul'un olağa­
nüstü güvenlik önlem leri altında Mayıs 2001'de gerçekleşen Yu nan istan ziyareti, 1054
yı lı nda Roma Katolik ve Doğu Ortodoks Kiliseıeri'nin ayrı l masına işaret eden ' Büyük Skiz­
ma' üzerinden neredeyse 1000 yıl geçtikten sonra ya pıl ması ba kımından sembolik açı­
dan büyük önem taşıyordu . Atina Başpiskoposu H ıristod ulos öğrenimini Katolik Ma rist
Rahipler okulunda görmüş ol masına rağmen, belki de bu nedenle Ortodoksluğun ateşli
bir savun ucusuydu. Pa panın huzurunda Katolik Kil isesi "nin Ortodokslara karşı işlediği
on üç gü na h ı okudu. En önemlisi 1204 yılı nda Kutsal Topraklar'ı hedefleyen Dördüncü
Haçlı Seferi'nin Konstantinopolis"i yağmalamaya yönelmesiydi. Buna cevaben Katolikler
tarafı ndan Ortodoks kardeşlerine karşı işlenmiş suçlar ve kusurlar için Papa af diledi.
Doğu Kiliseıeri'nin ayinleriyle diğer ibadetlerini yerine getiren ama Vatika n'a tam bir gö­
nül bağı olan U n iatların statüsü Papalık ve Ortodoks Kiliseleri arasında uzun zamandır
sürtüşme konusud u r. O rtodoksluğun yılmaz savun ucusu Başpiskopos Hı ristod ulos, şeh­
rin giderek a rtan ve ekseriyetle Afganistan, Pakista n, Bangladeş, Mısır ve Batı Afrika'dan
gel m iş (ama hepsi yasal olmayan) göçmenlerden oluşa n Müslüman nüfusu için Atina'da
bir cami inşa edilmesi önerilerine şiddetli karşı çıkıyord u. Ancak 2011'de Hıristodulos'un
halefi Atina başpiskoposu i l . Yeroni mos' un döneminde parlamento, camisi ol mayan tek
AB başkentinde yapı laca k inşaat için fon ayrılmasını oy kararıyla kabul etti.
Yeni Binyılda Yunanistan: Bolluktan Darlığa • 235

mesinin ardından l 970'lerdeki başbakan Konstantinos Karamanlis


modern Olimpiyatların antik Olimpiya yakınlarında daimi bir yuvası
olmasını önerdi, ancak bu fikre sıcak bakılmadı. Gözlemcilerin çoğu
Yunanistan gibi küçük bir ülkenin modern oyunların karakteristiği
olan ulusal onuru görkemli, pahalı bir biçimde sergileme rekabeti
içinde geçen oyunlar düzenleyebileceğine şüpheyle bakıyorlardı. Yeni
tesislerin zamanında tamamlanacağına ilişkin kuşkular dile ge­
tiriliyordu. Yetişmesine yetişecekti ama çok pahalıya mal olacaktı.
Kapsamlı güvenlik önlemleri o güne dek oyunlann maliyetini epey
artırmıştı, sadece yanşan bir atlet için yapılacak güvenlik harcama­
sı 90.000 sterlini buluyordu. Toplamda Atina oyunlarının maliyeti 9
milyar avroyu buldu, buysa aynlan bütçenin neredeyse iki katıydı.
Dünya çapında 4 milyar kadar seyirci çeşitli zamanlarda yarışları te­
levizyondan izlemek üzere ekran başına geçti; bu rakam daha önceki
Olimpiyat oyunlannda görülenin çok üstündeydi. Çağlar boyu Yunan
tarihine odaklanan göz alıcı kapanış töreni bilhassa geniş kitlelerin
dikkatini çekmişti . Bütüne bakıldığında 2004 Olimpiyatları ülkenin
olumlu bir imaj edinmesi konusunda büyük bir başarı sağladı; fakat
nihayetinde 2000'1erin sonlarına doğru Yunanistan'ın boyunu aşan
borcunu iyice artırmış olan atıl ve hızla çürüyen tesisleri miras bı­
rakmıştı.
Önceki yüzyılın son yansında ekseriyetle zayıf olan Türkiye ile
ilişkilerde ortamın önemli ölçüde iyileşmesi sağlandı. Mayıs 2004'te
Recep Tayyip Erdoğan on altı yıldır Yunanistan'ı ziyaret eden ilk Türk
başbakan oldu . Bu kısmen Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üyeliğinin
Yunanistan tarafından şiddetle desteklenmesinin bir sonucuydu.
Ancak iki ülke arasındaki uzlaşmanın özde değil de daha çok sözde
yürümeye devam ettiği anlaşıldı. Yunan ve Türk savaş uçaklarının
tehlikeli manevraları doğu Ege semalarında sürüyordu. 2006'da bun­
lardan birinin havada çarpışması sonucunda bir Yunan pilot hayatı­
nı kaybetmişti.
2004 yılında Kıbnslı Rumlar adanın yıllardır süren bölünmüş­
lüğüne son vermek üzere Birleşmiş Milletler'in hazırladığı planı
kararlılıkla reddedince Yunan dış politikası tökezledi. Türk-Yunan
ilişkilerini daha sağlam bir temele dayandırması umut edilen bir
gelişme oldu; Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne girişinin önünü açmaya
yardım edecek bir politikanın parçası olarak Atina planı destekledi.
Sonuncusu 9000 sayfayı bulan beş seçenek halinde epey karmaşık
bir plan, bilinen adıyla, Arınan Planı hazırlandı. Bununla ortak ama
bölünmüş devletin biri Yunan denetiminde, diğeri Türk denetiminde
236 • Yunanistan'ın Kısa Tarihi

olmak üzere iki federal egemen devlete dönüşmesi sağlanıyordu. Or­


tak devlet dış ilişkiler, yurttaşlık, göçmenlik ve merkez bankasının
işleyişi gibi konulan belirleyecekti. Diğer meseleler· iki egemen devle­
tin sorumluluk alanındaydı. Devletin Türk tarafında yaşama hakkı
tanınacak Kıbrıslı Rumların sayısına da, Rum tarafındaki Türklerin
sayısına da sınırlama geliyordu. Kuzeyden sığınmacı olarak gelmiş
1 8 5 . 000 Kıbrıslı Rumun yaklaşık 85.000'ine geri dönme hakkı verile­
cekti. Yunan ve Türk askeri birlikleri adada kalmaya devam edecek,
adanın herhangi bir yerinde müdahale hakkına sahip olsalar da sa­
yılan azaltılacaktı . Planın Kıbrıslı Rumlar tarafından reddedilmesin­
de başlıca etmen Türk ordusunun ada genelinde sahip olacağı mü­
dahale hakkıydı. Kıbrıslı yerel Rum ve Türk kuvvetleri dağıtılacaktı.
Aynı zamanda iki egemen devletin topraklarında da ayarlama­
lar yapılması söz konusuydu. 197 4 'te Türk işgalinden beri Birleşmiş
Milletler'in tampon bölgesi ve İngiliz egemenliğindeki askeri üs ala­
nının kapladığı yüzde 3 'ün dışında adanın neredeyse yüzde altmışı
Rumların, yüzde 37'si Türklerin denetimi altındaydı. Annan Planıyla
birlikte Kıbrıslı Rumların varlığı adanın yaklaşık yüzde 70'ine yayıla­
cak, Kıbrıslı Türklerin varlığıysa yüzde 28'e inecekti. Kıbrıs'ın bağım­
sızlığını getiren 1 960 çözüm anlaşmasında daimi olarak İngiltere'ye
devredilmiş iki üs Akrotiri ve Dhelelia'nın (Ağrotur ve Dikelya) sta­
tüsü değişmeyecek, bununla birlikte üs alanının yaklaşık yarısının
Kıbrıs Cumhuriyeti'ne bırakılması için öneride bulunulacaktı. Nisan
2004'te planın son hali referanduma sunuldu. Her iki toplumda da
katılım çok yüksekti. Kıbrıslı Rumların yüzde 75'i planı reddederken
Kıbrıs Türk toplumunun yüzde 65'i kabul etmişti ; bunların arasında
anavatan Türkiye'den adaya yerleşmiş çok sayıda insan vardı.
Ertesi ay Mayıs 2004'te daha önce üzerinde anlaşıldığı gibi ulus­
lararası düzeyde resmen tanınan Kıbrıs Cumhuriyeti, orta ve doğu
Avrupa'dan sekizer devletin yanı sıra Malta'yla birlikte Avrupa Birliği
üyeliğine kabul edildi; fakat Türklerin denetimindeki adanın kuzeyi
için bu söz konusu değildi. 2003 yılında yaşanan olumlu bir gelişme
Kıbrıs Türk yönetimi tarafından adanın kuzeyiyle güneyi arasındaki
seyahat kısıtlamasının kısmen kaldırılmasıydı. Her iki toplumun üye­
leri (aynca Kıbrıslı olmayanlar) o tarihe dek büyük ölçüde aşılamaz
tampon bölgeyi artık geçerek eski evlerini, dini mekanları ve başka
yerleri ziyaret edebileceklerdi (yalnız 1 974'ten beri boş bırakılan ıssız
Maraş kasabası bunun dışında tutuldu) . Ancak BM denetimindeki
'Yeşil Hat' ötesine geçen herkesin kimlik belgelerini göstermesi gere­
kiyordu.
Yeni Binyılda Yunanistan: Bolluktan Darlığa • 237

Kasım 2005'te ABD yönetirp.i Yunanistan'ın kuzey komşusu­


nun, Yunanlarca savunulan Eski Yugoslav Makedonya Cumhuriyeti
(EYMC) adıyla değil de Makedonya Cumhuriyeti olarak tanıması so­
nucunda Yunan dış politikasında işler tersine döndü. Yeni kurulan
devlet ı 993 yılında bu adıyla Birleşmiş Milletler'e üye olmuştu. 'Ma­
kedonya' ismini Yunanların çoğu Yunan Makedonyası üzerinde dö­
nen bölgesel oyunlar olarak algılıyordu. Başkan Bush 'un 'teröre karşı
savaş' çağrısına Makedonya'nın katılmasına karşılık ABD'nin kararı
bir ödül olabilirdi. Makedon katılımı ufak çaplıydı, ancak Yunanis­
tan'ınki ondan da küçük oldu : Makedonya'nın tersine Yunanistan ne
Irak ne Afganistan'a cephede savaşacak askeri birlikle yolladı. Yuna­
nistan, [Makedon] devletinin tanınmasının 'pek çok yönden olumsuz
sonuçlar' doğuracağı konusunda uyarıda bulunmuştu; ancak Ma­
kedonya adı üzerinden yürüyen mücadeleyi kaybettiği açıkça görü­
lüyordu; yine de 2008'de Makedonya'nın NATO ittifakına girmesini
veto etmeyi başardı. isim üzerinde kilitlenen tartışmalara rağmen
Makedonya'daki başlıca yatırımcılar tıpkı bölgenin eski komünist
devletleri Bulgaristan, Sırbistan ve Romanya'da olduğu gibi Yunan
firmalarıydı. Yunanistan'ın anlaşmazlıklar yaşadığı bölgedeki tek
ülke Makedonya değildi: 2008'de Kosova'nın bağımsızlık bildirgesini
tanımayan beş AB devletinden biri de Yunanistan'dı.
2004 başlarında o sıralarda altmış yedi yaşında olan Kostas Smi­
tis , kedi ifadesiyle daha genç kuşakların önünü açmak için PASOK
başkanlığından istifa etti, oysa ileri yaş Yunanistan'da yüksek mev­
kilerde bulunmanın önünde asla engel olmamıştı. Smitis popülistlere
karşı PASOK'un modern kanadını temsil ediyordu, fakat reformun
karşısında duran çıkar gruplarıyla mücadelede başarısı sınırlı öl­
çülerde kalmıştı. Bu gruplar arasında çiftçilerden taksi şoförlerine,
doktorlardan avukatlara kadar geniş bir kesim vardı. Tek aday Yor­
go Papandreu PASOK'un yeni lideri olarak seçildi. Başbakan oğlu
ve torunu olan Papandreu 2009 'dan sonra yaşanan mali ve siyasi
kriz sırasında ağır eleştirilere maruz kalan elit siyasi bir çevreden
geliyordu.
Mart 2004 seçimleri son yirmi üç yılın yirmi yılını iktidarda geçi­
ren PASOK'un 1 974'te Albaylar Cuntasının devrilmesinden sonra ku­
ruluşundan bu yana siyasal sahnedeki uzun soluklu egemenliğinin
sonuna geldiğine işaret ediyordu. Halkın oylarının yüzde 4 5 'ini alan
Kostas Karamanlis'in başında olduğu Yeni Demokrasi (YD) partisi
300 sandalyeden 1 65 'ini kazanmıştı . Yüzde 4 1 oy oranıyla PASOK
1 1 7 sandalyede kalmıştı. Karamanlis bunun ardından Mart 2005'te
238 • Yunanistan 'ın Kısa Tarihi

Resim 58 'Baba, oğul ve torun adına.' Yeorgios, Andreas ve Yorgo Papandreu 'nun fotoğraf­
ları (soldan sağa). Yunanistan ayrımcı ol mayan ve babadan kalma unvanların az görü ldü­
ğü bir toplumdur. Buna rağmen önemli ölçüde yarı-verasete dayalı siyasa l bir kastın yöne­
timindedir. Önde gelen siyasetçilerden Konstantinos Mitsotakis 1965 ta rihli bir gazetede
yayım lanan röportaj ında, 'liderlik ne bahşedilir ne de miras kalır' dem işti. Oysa babasıyla
amcası parlamento üyesiyd iler, kendi de Elefterios Venizelos'un akrabasıydı. Elli yılı aşkın
bir süredir parlamentoda yer alan Mitsota kis bi rkaç kabinede bakanlık yapmış, ayrıca
1990 ve 1993 arasında başbakanlık görevini yürütm üştü . Kızı Dora Bakoya nni ise 2006-
2009 yıllarında Yu nanistan'da bir kadının o güne dek çıktığı en yü ksek makama gelerek
Kostas Karamanlis hükü meti nde dışişleri bakanı olm uştu. Bundan önce de 2002-2006
arasında Atina'nın ilk kadı n belediye başkanıydı . Erkek kardeşi Kyriakos da parlamento
üyesidir. Bu verasetçi eğilimin başlıca örneği Yorgo Papa ndreu'dur. 2009 yılı nda başba­
kan oldu, daha önce babası And reas ( 1981-9, .1993-6) da ayn ı görevi yü rütürken ken­
di de bakandı, ayn ı şekilde dedesi Yeorgios' u n ( 1944-5, 1963-5) başbakanlık yaptığı
ka binelerden son u ncusunda Andreas Papandreu da bakan olmuştu. 1981'de Andreas
Papandreu selefi, Yeni Demokrasi hükü meti başbakan ı Yeorgios Ra llis'ten görevi dev­
ra ldı. Rallis'in hem büyükbabası (Dim itrios Rallis) hem dedesi (Yorgos Theotokas) baş­
bakanlık ya pmışlardı. Yorgo Papandreu 2009 yılı nda başbakan olunca bu görevi, 50' 1i,
60' 1 ı ve 70'1i yıllarda başbaka n, 80'1er ve 90' 1arda da cumhurbaşka nı olan Konsta ntinos
Ka ramanlis'in yeğeni Kostas Karamanl is'ten devra l m ıştı.
Yeni Binyılda Yunanistan: Bolluktan Darlığa • 239

ikinci dönem görev süresi dolacak olan Kostis Stefanopulos'un yerine


cumhurbaşkanlığı için PASOK'un önde gelen siyasetçilerinden Ka­
rolos Papulias'ı önerdi. Böylece anayasanın öngördüğü parlamento
çoğunluğunun beşte üçünü alması kesinleşmiş oluyordu. PASOK'un
2004 yenilgisinin sebeplerinden biri artan yolsuzluğun boyutlarından
endişe duyulmasıydı. Ancak yolsuzluk yeni hükümet döneminde de
devam ediyordu. Yüksek yargı organlarında görev yapan yargıçların
rüşvet aldıkları ortaya çıkarken gümrük memurlarını ufak rüşvetler
almaya özendirdiği anlaşılan bir bakan istifaya zorlanmıştı . 2000'le­
rin sonlarında Yunanistan artık Uluslararası Şeffaftık Örgütü tara­
fından AB'nin en kokuşmuş devleti olarak derecelendiriliyordu . Yeni
Demokrasi hükümetinin gerekli reformları başlatma çabaları yeterli
başarıya ulaşamıyordu; bunun bir nedeni bakanların hükümette
görev alma konusundaki deneyimlerinin çok az olmasıydı. 2007 yı­
lında yükseköğrenimdeki reformlara karşı protestolar nedeniyle özel
üniversitelerin kurulmasına izin veren anayasa değişikliği teklifinden
vazgeçmek zorunda kalan hükümet, karmaşık sosyal güvenlik siste­
mine değişiklik getirmeyi başaramıyordu. Aynı yıl endişe duyulacak
nedenlerden biri de hava durumuydu. 46°C ölçülen sıcaklık ı 00 yılı
aşkın bir süredir en yüksek değerine çıkarak sıcak çarpması sonu­
cunda ölümlere yol açmıştı.
2007 seçimlerinde YD'nin payına düşen oy oranı yüzde 45'ten
42'ye, sandalye sayısı 1 65'ten 1 52 'ye düştü . PASOK'un oylarıysa yüz­
de 4 1 'den yüzde 38'e, parlamentodaki sandalye sayısı ı ı 7 'den 102'ye
inmişti. Soldaki partilerin oy oranında küçük artışlar söz konusuydu .
Laikos Orthodoxos Synagermos (Halkçı Ortodoks İttifakı) siyasal yel­
pazeye yeni katılmıştı. Kurucusu YD'den ayrılan Yorgos Karacaferis'ti.
Partinin 'halk' anlamına gelen kısaltması LAOS sağ kanada pek yakı­
şan bir isimdi. Aldığı yüzde 4 oy oranıyla 1 O sandalyeye sahip oldu.
Yolsuzluğun sürdüğü yüksek makamlardaki müthiş suiistimal
söylentilerinin çözümsüz kalmasından belliydi. Sözcüğün her iki an­
lamıyla bu tam bir 'Bizans' işiydi. Kökenleri Bizans döneminde Kutsal
Dağ (Aynaroz) manastır devletine kadar uzanıyordu; sözcüğün bugün­
kü İngilizce kullanımı entrikalar masalını ifade eder. İfşaatlar pek çok
Yunanı şaşkınlıktan dehşete düşürmüştü. Skandal para konusunda
cin fikirli, jet sosyetik keşişlerin yüksek mevkilerde bulunan ve Kut­
sal Dağ'ın ortaçağ ortamında yüksek teknolojik haberleşme olanak­
larına sahip dostlarıyla birlikte yürüttükleri esrarengiz ama yüksek
karlı arazi anlaşmalarıyla ilgiliydi. Kötü kokular ülkenin en varlıklı
manastırlarından biri olan, yakın zamanda hem Prens Charles'ı hem
240 • Yunanistan 'ın Kısa Tarihi

Resim 59 Ağustos 2008'de Atina yakınlarındaki Attika bölgesinin Pikerm i kasabasında


yangın. Ağaçların a rdında bir söndürme uçağı görülüyor. 2007 yı lında fazlasıyla hasar
verici orman yangınlarında a ltmış yedi kişi ölmüş, yüzlerce dönüm orman yok olm uştu.
Yunanistan'da gel işen yeşil hareket çevrenin bu ya ngın felaketinden tamamen nasıl kur­
tarılacağını araştırıyordu. Sıcak dalgalarıyla birlikte gelişen ve hemen her yaz tekrarlanan
orman yangınlarının ü lkeyi giderek çöle çevireceğinden korkulmaktaydı . Bu, ekonomi k
açıdan ayakta kalmak i ç i n turizme fazlasıyla bağı m l ı bir ülkede vahim sonuçlar doğura­
bilirdi. Hükümetin çevre felaketlerine tepkide yetersiz kalması kadar kaçak ev i nşaatları
için arsa yaratmak a macıyla kasten çıkarılan yangınları engelleme konusundaki başarı­
sızlığı da sert eleştirilere nedP.n oluyordu. 2009 krizinin a rdından kaçak ağaç kesenler
ka lorifer yakıtın ı n maliyetindeki büyük a rtışlardan faydalanara k yıllardır yaz yangın ların­
da çoktan kül olmuş ormanlarda balta sallamaya başlamışlardı. Kalorifer yakıtının yerini
odu n alırken hava kirliliği ü l kenin bell i başlı şeh i rlerinde sorun oluyordu.
Yeni Binyılda Yunanistan: Bolluktan Darlığa • 24 1

de Vladimir Putin'i konuk etmiş Vatopaidi'den çıkıyordu.


Yarımadanın dışında sahip oldukları geniş araziler Aynaroz ma­
nastırlarının elinden alınmış olsa da on dördüncü yüzyılda Bizans
imparatoru John V. Paleologos tarafından manastıra bahşedilmiş
unvanı çağrıştıran Vatopaidi keşişleri Yunanistan'ın kuzeyinde bir
gölle çevresindeki arazi üzerinde hak iddia ediyordu. Buna karşılık
her nasılsa yüz milyonlarca avro değerindeki yetmiş üç adet kamu
arazisi verilmişti. 2008'de skandal patlak verince iki bakan istifaya
zorlandı. Afallatan ifşaatların yanı sıra Alman firması Siemens'in rüş­
vet verdiği (sonradan kanıtlanan) iddialan karşısında kamuoyunu
saran öfke 2009 yılında Yeni Demokrasi hükümetinin devrilmesinin
nedenlerinden biriydi.
Aynı yıl Atina'daki Akropolis'ten gelen antik eserlerin sergilen­
diği göz alıcı yeni bir müze açıldı. Dikkatleri en çok üçüncü kattaki
eşsiz Parthenon manzaralı galeri çekiyordu. Müzede tapınaktan çı­
karılmış iyi durumdaki metoplar, oymalı mermer panellerin yanı sıra
British Museum'da bulunan 'Elgin' mermerlerinin eksik parçalarının
alçı kopyaları sergileniyordu. Verilen mesaj açıktı: Yunanların çoğu
on dokuzuncu yüzyılın başlarında Elgin Dükü tarafindan Londra 'ya
götürülen metoplann Atina'ya geri getirilmesini istiyordu. Ancak iade
edilmelerine yönelik taleplere hiçbir karşılık alamamışlardı.
Aralık 2008'de on beş yaşında bir öğrencinin polis tarafından vu­
rulmasının ardından Atina ayaktaydı ve kasten çıkarılan yangınlarla
kasıp kavruluyordu . Olayın kalabalığın bir polis aracına taş atarak
saldırmasından sonra yaşandığına yönelik polis kaynaklı iddia asıl­
sız çıkmıştı. Dünyadaki mali krizin Yunanistan'ı da etkileyeceğinin
ilk işaretleriydi bunlar. iki yıl erkene alınarak Ekim 2009 'da yapılan
seçimler YD'nin ağır yenilgisiyle sonuçlandı. Parti 6 1 sandalyesini,
oylarının yüzde 33 'ünü kaybetmişti; 2004 seçimlerinde aldığı oyların
yaklaşık 10 puan altında kalınca sandalye sayısı 9 1 oldu. Yüzde 44
oy alan PASOK sandalye sayısını 58 artırarak 1 60'a çıktı. Komünist
Parti yüzde 8'1e bir eksik, yani 2 1 sandalye kazandı. LAOS önemli
bir hamle yaparak yüzde 6 oyla 1 5 sandalye, aralarında eski komü­
nistlerle Maoculann, feministlerle çevrecilerin de bulunduğu on iki
radikal sol gruptan oluşan Radikal Sol Koalisyon (SYRIZA) yüzde 5 oy
alarak 1 3 sandalye elde etti. Albaylar diktatörlüğünün çöktüğü 1 974
yılından beri YD 'nin aldığı en kötü sonuçtu bu; Kostas Karamanlis'in
partinin liderliğini bırakmaktan başka pek bir seçeneği yoktu. Yerine
gelen lider Antonis Samaras, ı 990 ile 1 993 arasında dışişleri bakan­
lığını yürütmüş ama Yunanistan'ın Makedonya davasında yeterince
242 • Yunanistan \n Kısa Tarihi

güçlü dayraı:ıaµıapıl:!-sından hükümeti sorumlu tutarak protesto için


istifa etmiş biriydi. Daha sonra YD'den ayrılarak kendi partisini ku­
runca Mitsotakis hükümeti parlamentodaki çoğunluğunu yitirmiş,
ardından tekrar Yeni Demokrasi'ye katılmıştı.
Seçim kampanyası sırasında Yorgo Papandreu fazla insanın
istihdam edildiği kamu sektöründe ücret artışları dahil ekonomiyi
canlandıracak önlemler için söz verdi. Fakat neredeyse hemen ar­
kasından Yunanistan'ın feci sonuçlara gebe mali bir krizle karşı
karşıya olduğu anlaşıldı. Avro bölgesine üye olmak yüklü miktarda
borçlanmaya varabilecek etmenler arasında sayılan ucuz kredi bul­
manın kapılarını açmıştı . 2008'de Yunanistan küresel mali kriz gir­
dabına yakalandığında bu kendini hemen belli etmişti. Üstelik avro
bölgesine üye olmak Yunan parasının değerini düşürerek krize tepki
gösterememesi anlamına geliyordu. 1ç devalüasyon' ve sıkı tasarruf
önlemlerinden başka çare yok gibiydi. Borç tutarı gayrisafi yurtiçi
hasılanın yüzde 1 1 2 'sine çıkan ülke iyiden iyiye ekonomik daralmaya
giderken dışarıdan gelecek para olmaksızın ülkenin borçlarını öde­
mekten aciz duruma düşeceği açıkça görülüyordu.
Ülkenin tarihinde daha önce de borçların gecikmesi söz konusu
olmuştu. Örneğin, 1 893 yılında başbakan Harilaos Trikupis'in ulusal
iflas ilanının ardından 1 897'de Türkiye ile yapılan otuz gün sava­
şında alınan ağır darbenin sonucunda kurulan Uluslararası Finans
Komisyonu ta İkinci Dünya Savaşı'na kadar belli başlı hükümetlerin
yabancı tahvil sahiplerine yapılacak ödemeleri gözetim altına almıştı.
Dolayısıyla 2009 sonrasında ekonomik gelişmelerin dışarıdan denet­
lenmesi daha önce de yaşanmıştı. 1 932 yılında patlak veren bir baş­
ka kriz Yunanistan'ın borçları üzerinden borç yönetimi giderleri ve
amortisman ödemelerinin askıya alınmasını zorunlu kılmıştı.
Yunanistan'ın gayrisafi milli hasılası her ne kadar avro bölgesi­
nin tamamından yüzde 2 daha yüksek olsa da ülkenin ekonomik ve
mali sorunları 2009'dan sonra AB'nin ilgi odağındaydı. Avro bölgesi
politikacıları ülkenin sorunlarıyla nasıl başa çıkacakları konusunda
telaşa kapılırken ülkedeki borç krizinin dünya ekonomisine daha ge­
niş çaplı olumsuz etkileri olabileceği anlaşıldı. Yunanistan'ın içinde
bulunduğu ekonomik durum kötüleşmeye devam ediyordu. Banka­
lardan milyarlarca avro çekilmeye başladı . 20 1 0 yılında devlet gelirle­
ri 50 milyon avro kadarken giderler 75 milyarı buluyordu.
Bu durum verimsiz, kaynakları yetersiz, bazen kokuşmuş ve aynı
zamanda çözümsüz kalmış vergi davalarının dağ gibi birikmesine yol
açan bir vergilendirme sisteminin eksikliklerini öne çıkardı. Bireysel
Yeni Binyılda Yunanistan: Bolluktan Darlıga • 243

vergilerden toplanan gelirin oranı avro bölgesi ülkelerinin çoğunun


büyük ölçüde altındaydı. lşgücünün ağırlıklı kesimini oluşturan
serbest meslek sahiplerinin hatırı sayılır bir bölümü vergi ödemeyi
isteğe bağlı bir mesele diye görürken, bazı vergi müfettişleri rüşvet
karşılığında vergi kaçıranları görmezlikten geliyordu. Doktorların en
fazla üçte biri 1 2 . 000 avronun üstünde gelir beyanında bulunuyordu,
zaten hastaların doktorlara ödedikleri rüşvet mutlaka vergi sistemi­
nin dışında kalmalıydı. Tahminler yetersiz vergi ödemelerinin yılda
30 milyon avroya vardığı yönündeydi. Vergi kaçıran ünlülerle zengin­
lerin adını gazetelere verip afişe etmek insanların kendi paylarına dü­
şeni adilce ödemelerini sağlamak için yeni kullanılmaya başlayan bir
silahtı . Dikkatler, basın-yayın reklamlarına konan (üstüne eklenecek
KDV ile) yüzde 2 1 , 5 gibi bir oranda devlet yerine gazetecilerle yayın­
cıların emeklilik ve sağlık fonuna ödenmiş anormalliklere çevrilmişti.
Avukatlık ve mühendislik gibi diğer gözde mesleklerde de çatlaklar
görülüyordu.
AB yardım elini uzatma konusunda tereddütler yaşıyordu. Bu­
nun bir nedeni, Yunanları tembel, hayatta dolgun bir ikramiyeyle
erken emekli olmaktan başka bir amacı olmayan insanlar olarak
tanıtan bulvar gazetelerinin yayımlandığı, on yedi üyeli avro bölge­
sinin veznedarı Almanya'nın mali yardım yapma isteksizliğiydi. Bu
durum savaş zamanında Alman işgaliyle gelen yıkımın anılarını hort­
latmıştı; Alman bayrakları yakılıyor, Alman şansölye Angela Merkel 'i
Nazi olarak hicveden karikatürler çiziliyordu. Aynca İkinci Dünya
Savaşı'ndan kalma, bir tahmine göre 1 62 milyar avroyu bulan tazmi­
nat ödemelerinin devamının yapılmasını talep edenler vardı.
Kredi kuruluşlarının devlet tahvillerini çürük diye değerlendir­
mesiyle ülkenin mali durumu daha da kötüye gitmeye devam ederken
Almanya ile AB sonunda Uluslararası Para Fonu ile işbirliği içinde
Yunanistan'ı mali darboğazdan kurtarma fikrine yanaştı. 20 1 0 'daki
ilk kurtarma paketinin miktarı 1 1 0 milyon avroydu. Yanında bir de
ekonomiyi rekabetçi hale getirmeye yönelik 200 önlemin en ince ay­
rıntısıyla ve yerine getirilme tarihleriyle birlikte eşi görülmemiş bir
mutabakat muhtırası gelmişti. Muhtıraya bağlı kalmak 'troyka' diye
bilinen AB, Uluslararası Para Fonu ve Avrupa Merkez Bankası üçlü­
sünün yapacağı yardımın koşuluydu. Şart koşulan önlemleri yerinde
denetlemek için kurulan teknik yardım görev gücünün ilk üyeleri
20 1 2 baharında Atina'da çalışmaya başladılar. Geride kalan otuz
yıl boyunca reform girişimleri ya sendikalar ya da aralarında med­
ya patronlarıyla iş dünyasındaki müttefiklerinin de bulunduğu diğer
244 • Yunanistan 'ın Kısa Tarihi

Resim 60 'Yunanistan satılık değil.' 2009'da, savaş sonrası dönemin en şiddetli ekonomik
ve mali krizinin patlak vermesinin ardından troykanın dayattığı sıkı tasarruf önlemlerine
karşı gösteri yü rüyüşleri ve grevler sık görünüyordu. Bu fotoğraf 2012'de Atina'daki par­
lamento binasın ı n önünde GSEE (Yunan İşçileri Genel Konfederasyonu, 1918 yılında özel
ve kamu sektörü işçileri için kurulan 450.000 üyeli bir çatı sendika kuruluşudur) ile onun
kamu sektöründeki karşıl ığı 300.000 üyeye sahip ADEDY (Kamu Ça lışanları Sendikası)
tarafı ndan düzenlenen ortak protesto eylem inde çekilm iştir. ı El/ada den poteitai (Yuna­
nistan satı lık değildir) sloganı ülkenin bütçe açığını azaltmak için, kraliyet ailesi ne a it
Tatoi arazisi dahil, devletin taşınmazlarının ya klaşık 50 mi lyar avroya satıl masında ısrarlı
troykanın talebine gönderme yapıyordu. Atina 'ya giriş kapısı Pire'deki liman işletmeleri
Çinli yatırımcılara satılmaktaydı. Katar Emiri de 2013'te ion denizinde birkaç küçük ada
satı n almıştı. Yine 2013'te Londra'daki Yunan başkonsolosunun evi 23 m ilyon sterl in
karşıl ığında satıldı. Ancak bu satışların karşısına çıkan bürokratik engeller uygulamanın
başarıya ulaşmasın ı n kolay olmadığını kanıtlar nitelikteydi. Böyle taşınmazların satışın­
daki başlıca zorluk tapu kaydı olmamasından ileri geliyord u . Mora yarımadasının kuzey­
batısında yabancı yatırımcılara satılan devletin m ü l kiyetindeki sahil kordonunun 7000
kaçak konutla dolduğu ortaya çıkmıştı . Tasarruf önlemlerine karşı yapılan protesto yü­
rüyüşlerinin çoğu n u n gürültül ü geçmesine rağmen düzen içinde gerçekleşiyordu; ancak
bazıları anarşistlerin taş ve Molotof kokteyli attığı şiddet eylem lerine dönüşerek polisin
de şiddetle karşılık vermesini kışkırtıyordu. Atina'nın merkezi binaları dolduran siyasal
d uvar yazılarıyla büyük ölçüde çirkin bir görüntü sergil iyordu.
Yeni Binyılda Yunanistan: Bolluktan Darlığa • 245

çıkar grupları tarafından baltalanmıştı . Muhtıranın zorunlu kıldığı


önlemler uygulanırsa, Yunanistan'ın iflasın eşiğinde, kayırmacı, aşın
bürokratik, kötü yönetilen ve bazen kokuşmuş bir devlet olmaktan
çıkacağı umut ediliyordu.
Önlemler daha önce bizzat PASOK tarafından açıklanmış istikrar
ve büyüme programının üstüne inşa edilmişti. Katma değer vergisi
oranı yüzde 1 9 'dan 23'e, gelir vergisi ya da KDV'ye kıyasla kaçırma­
sı daha zor olan ek emlak vergileri getirilmiş , aynca alkol, tütün,
akaryakıt ve lüks tüketim vergileri artırılmıştı. Kamu çalışanlarının
maaşlarında büyük indirimlere, emeklilik ikramiyelerinde kesintilere
gidilmesi ve emeklilik yaşının (aralarında kuaförlüğün de yer aldığı
'yıpratıcı' diye görülen mesleklerde emekli olma yaşı bilhassa düşük­
tü) yükseltilmesinin yanı sıra kamu sektöründe istihdam edilenlerin
sayısında azalma ve iş güvencesi talep ediliyordu. Rekabet gücünü
artırıcı önlemlere yurtiçi taşımacılık sektörünün kısıtlamalardan
kurtarılması, özel girişimcilerin önündeki engellerin kaldırılması ve
meslektekilere tanınan ayrıcalıkların kesilmesi de dahildi. Bir başka
önemli yenilikse resmi rakamlar üzerinde oynanma olasılığını aza in­
dirgemek üzere bağımsız bir istatistik hizmetinin kurulmasıydı.
Eşi benzeri görülmedik kemer sıkma programının dayatılması iç
savaştan beri ilk kez evsizlerin ve dilencilerin artmasına yol açtı. i f­
las eden şirketler yaygınlaşıyordu. Bazılarında ücretler ödenmemişti.
Gıda bankaları, aşevleri ve kimi bölgelerde yiyecek takası için yerler
ortaya çıkmaya başladı . Hastanelerde, eczanelerde hayati önem ta­
şıyan ilaçlar tükenmişti; yabancı ilaç firmaları paralarını alamaya­
cakları korkusundan ilaç temin etmeye isteksizdiler. Ulusal sağlık
hizmeti büyük baskı altına girmişti. Ödemeler dengesinin en önemli
kolu olan turizm gelirleri inişteydi, yine de 20 1 2 yılında Yunanistan'a
gelecek olan Rus turistlerin sayısı bir milyon olarak hesaplanıyordu.
Bu sayı Alman turistlerin sayısındaki düşüşü doldurmaya yardım
edecekti, ne de olsa Almanya ile Yunanistan arasındaki kriz sırasın­
da taraftar arasında bir gerginlik ortaya çıkmıştı.
Mayıs 2 0 1 0 'da ilk kurtarma paketinin şartlan parlamentoda 300
oydan 1 72 'sini alarak kabul edildi, YD ve sol partiler ret oyu ver­
mişlerdi. Aynı yıl ve izleyen yıllar boyunca bazısı genel olmak üzere
grevlerle protesto yürüyüşlerinin ardı arkası kesilmedi. Bazılarında
'anarşistler' (polise öfke duyan işsiz gençlerin oluşturduğu gruplar) ile
şiddete şiddetle cevap vermekte tereddüt etmeyen çevik kuvvet timle­
riyle karşı karşıya gelse de bunlar ses getiren ama genel olarak barış­
çıl eylemlerdi. Yunanistan dışındaki ülkelerde televizyon ekranlarına
246 • Yunanistan 'ın Kısa Tarihi

Resim 61 "Aracıları aradan çıkarı n . · Yu nan istan·ın ekonomik durumu 2009'dan sonra
kötüye giderken gıda bcırıkaları olağan laşmış, ta kas ticareti başlam ıştı; bazı toplul uklar
kendi para birimlerini icat etm işlerdi. 2012'de çekilen bu fotoğrafta görüntülendiği gi bi
çiftçiler kendi ürünlerini, burada patateslerini tüketiciye doğrudan satarak aracıları devre
dışı bırakmaya çalışıyorlardı.
Yeni Binyılda Yunanistan: Bolluktan Darlığa • 247

yansıyanlar barışçıl yürüyüşlerden çok böyle çarpışmalardı. Yine


Mayıs 2 0 1 0 'da Marfin Bank'ı bir şubesine atılan yangın bombası biri
hamile olan üç banka çalışanının canını aldı. Krizin bir başka kurba­
nı da yaşlı emekli bir eczacıydı; 20 1 1 yazında Atina'nın göbeğindeki
Anayasa Meydanı'na kamp kurmuş 'öfkeli' gruba (aganaktismenoi) o
da katılmıştı. Ertesi yılın Nisan ayında parlamento binasının yanında
kendini vurdu, bıraktığı notta yiyecek için çöp varillerini eşeleyerek
küçük düşmek istemediği yazılıydı. İntihar ettiği yer, göz açıp kapa­
yıncaya kadar kendiliğinden bir anıta dönüştü. O güne dek Avrupa
genelinde en düşük seviyede kalan intihar oranları yükseliyordu.
Atina'da görülen en hazin manzaralardan biri muhtaç durumdaki
Yunanlarla göçmen işçilerin çöplerde yiyecek aramasıydı.
20 1 0'da ilk kurtarma paketinin yeterli gelmesini mümkün gör­
meyen gözlemciler haklı çıkmıştı. 20 1 1 yılının büyük bölümünde Yu­
nanistan siyasal ve ekonomik çalkantı içindeyken devlet borcu acı­
masızca katlanıyordu. Dışarıdaki gözlemcilerin çoğu Yunanistan'ın
böyle dağ gibi bir borcu biriktirmeyi nasıl başardığına şaşıyordu.
Buna katkıda bulunduğu belli bir etmen savunmaya yapılan aşın
harcamaydı. Bir diğeri de 1 990'ların sonuna doğru 300ün çok üstü­
ne çıkmış sosyal sigorta fonlarına devlet bütçesinden aynlan payın
maliyetiydi. Yunanistan ekonomik daralmanın dördüncü yılına girer­
ken genel işsizlik oranı yüzde 2 1 'e çıkmış , yirmi beş yaşın altıdakiler
arasındaki işsizlikse yüzde 50'yi aşmıştı. 20 1 2 'de bu rakamlar daha
da yükselmişti.
Troyka diğer meselelerin arasında bir de asgari ücrette yüzde
22 kesintiye gidilmesini ve kamu sektöründe 1 50 . 000 kişinin işten
çıkarılmasını talep ediyordu. Kısıntı yapılmasına yönelik acımasız
programı uygulamaktan sorumlu politikacılar giderek hedef tahta­
sı haline gelmişti. İtalya'nın tehditlerine Yunanistan'ın direndiği 28
Ekim 1 940 Ohi Günü'nün yıldönümünü kutlama törenleri 2 0 1 1 yılın­
da cumhurbaşkanının ihanetle suçlanmasından sonra Selanik'teki
büyük yürüyüşün iptal edilmesiyle aksayacaktı. Siyasi elitler eleştiri
oklarını üzerlerine çekse de yolsuzluk suçlamalarına maruz kalanlar­
dan pek azı yargı önüne çıkarıldı; hüküm giyenlerin sayısıysa daha
da azdı. Rüşvetçi siyasetçiler davaların zamanaşımına uğramasının
ve milletvekili dokunulmazlığının arkasına gizlenmekte becerikli ol­
duklarını kanıtladılar. Ne var ki Mart 20 1 3 'te PASOK'un önde gelen
politikacılarından, 1 990'larda başbakanlık koltuğuna oturmasına az
kalmış Akis Çuhacopulos yolsuzluktan sekiz yıl hapis cezası aldı­
ğı gibi aleyhinde başka davalar de açıldı. Bundan birkaç gün önce
248 • Yunanistan 'ın Kısa Tarihi

Resim 62 2006'da Selan ik'te Yu nanistan'ın Ekim 1940'da italya'nın küçük düşürü­
cü ültimatomunu reddetmesinin anıldığı Ohi (Hayır) Günü törenine hazırlanan tanklar.
1980'1erin başlarında Yunanistan'ın savu nma giderleri diğer avro bölgesi ülkelerindeki
ortalamanın yaklaşık iki katıydı. Hesaplamalara göre eğer harcamalarını AB orta kları­
nın ortalamasına çekecek olursa, Yunanistan bundan 150 milya r avro tasarruf sağlardı ;
bu rakam troyka nın 2012'deki ikinci kurtarma paketinden alınan rakamın üstündeyd i.
2002 ile 2006 yılları arasında 11 milyon nüfuslu küçük bir ülke olan Yu nan istan dünyada
dördüncü büyük silah ithalatçısıyd ı. Bu ileri teknolojik silahların akla gelen tek kullanım
alanı NATO müttefiki komşusu Türkiye ile savaş hali olabilirdi. Yunan silahlı kuwetleri nin
silah ve cephane envanteri ülkenin boyutuyla kıyaslandığında muazzamdır; bunlara Al­
man Panzerleri , Fransız Mirage ve Amerikan F-16 savaş uçakları, 11 denizaltıyla Exocet
füzeleriyle silahla nmış 14 firkateyn de dahildi. Politikacılarla daha başkalarının karıştığı
yolsuzluk iddiaları bu çok pahalı silah alımlarıyla bağlantıl ıydı . Mali krizin başlaması ndan
sonra Yunan istan ile avro bölgesi ortakları arasında genellikle çekişmeli geçen görüş­
melerde daha sert kemer sıkma önlem leri talep eden Almanya ve Fransa aynı za manda
Yu nan istan'ın mevcut silah anlaşmalarına bağlı kalmasında ısrarcıydılar.
Yeni Binyılda Yunanistan: Bolluktan Darlığa • 249

Selanik'in Yeni Demokrasi partisinden eski belediye başkanı Vasilis


Papageorgopulos iki yardımcısıyla birlikte 1 8 milyon avroyu zimmete
geçirme suçundan ömür boyu hapis cezasına çarptınlmışlardı.
Haziran 2 0 1 1 'de Papandreu yeni kemer sıkma programını çok
az oy farkıyla parlamentodan geçirdi: orta vadeli kısıntı programı.
Toplanan vergilerin yetersiz kaldığı anlaşılınca kaçakları önlemek
amacıyla bir defaya mahsus emlak vergisi alınmaya başlandı; bun­
dan kaçmaya yeltenenleri önlemek için bu tutar elektrik faturalarına
ekleniyordu. Gelgelelim ek önlemlere rağmen Avrupalı politikacılarla
bankacılar Yunanistan'ın ödeme güçlüğüne düşme ve yeniden eski
para birimi drahmiye dönme olasılığını açıkça dile getirmeye baş­
lamışlardı. Dahası PASOK hükümeti troykanın taleplerini yeniden
müzakere etmeyi düşünüyordu; derken Ekim sonunda Papandreu
kabine üyelerine danışmaksızın ikinci kurtarma paketinin ( 1 30 mil­
yar avro) koşullarını referanduma götüreceğini duyurdu. Buysa bir
siyasal krize daha yol açmış ve kamuoyu yoklamalarında sert bir dü­
şüş gösteren Papandreu'yu öneriyi geri çekmesi için AB baskısıyla
karşı karşıya bırakmıştı. Çok geçmeden başbakanlıktan istifa etti.
Günlerce süren yoğun pazarlıkların ardından koalisyon hükümeti
kuruldu. PASOK ve YD 'nin yanında koalisyonda ilk kez hükümet
üyesi olan popülist LAOS kısa bir süre sonra kabineden çekildi.
Seçilmemiş başbakan Lukas Papadimos ekonomi dalında öğretim
üyesiydi; Yunanistan Merkez Bankası'nın başkanlığını ve Avrupa
Merkez Bankası'nın başkan yardımcılığını yürütmüştü. Papadimos
ikinci paket için troykayla pazarlığa oturma ve ülkeyi yeni seçimlere
hazırlama görevini üstlendi.
Mart 20 1 2 'de yüklü bir kredi ödeme günü yaklaşırken ikinci kur­
tarma paketine ilişkin yoğun, kimi zaman çetin pazarlıklar sürüyor­
du. Kurtarma paketi, borçları, 2020 yılına dek gayrisafi milli hasıla­
nın yüzde 1 20'sine indirmeyi hedeflemekteydi. Sonunda anlaşmaya
varılarak bankalarla özel sektör tahvil sahiplerinin isteksiz de olsa
rızasıyla devlet tahvillerinin değerine yüzde 53 , 5 'tıraş', yani kesinti
yapıldı. Bu durumda ülkenin borçlarından ı 07 milyar avro silinmiş
oluyordu. Yunan bankaları 2008'de dünya mali sisteminin neredeyse
çöküşe itmiş yabancı bankaların riskli mali uygulamalarına teslim
olmamışlardı ama devlet tahvillerinin hatırı sayılır alıcısıydılar. İkinci
kurtarma paketinde yer alan maddelerden gördükleri zarar kendini
Nisan 20 1 2 'de, ülkenin en büyük iki bankasının birleşik kaybının 9 , 3
milyar avro olduğu ortaya çıktığı zaman gözler önüne serildi. 20 1 2 yı­
lında borç hastalığının etkisi Yunanistan'dan Kıbns'a da bulaşmıştı;
250 • Yunanistan'ın Kısa Tarihi

oradaki ban,k;şlar. da Yunan devlet tahvillerine yüklü yatının yapmış­


lardı. Sonuç olarak Kıbrıs bankaları da yardım için troykanın kapı­
sını çalmak zorunda kaldı . Bu ancak Nisan 20 1 3 'te, böyle bir yar­
dımın kurtarmadan çok icranın· durdurulması şeklini aldığı zaman
görüldü. Başlangıçta Kıbrıs bankalarında hisseleri olan herkesin ta­
sarruflarında önemli kayıplara uğrayacağı bekleniyordu. Daha sonra
bu durum 1 00 . 000 avroyu aşan hisselerin daha çok 'tıraş' edilmesi
olarak değiştirildi. Aynı zamanda Kıbrıs Laiki Bank (Halk Bankası)
tasfiye edildi.
2009 seçimlerinde PASOK ile Yeni Demokrasi kendi aralarında
halkın oylarının yüzde 77 'sini garantilemişlerdi. Ancak Mayıs 20 1 2
seçimlerine giden yolda son otuz beş yılın siyasal sahnesinde kur­
dukları egemenliğin tehdit altında olduğu belli oldu. Parti disiplininin
ihlali kamuoyu yoklamalarına göre oy desteğinin hızla iniş kaydetme­
sinin yanı sıra iktidar partilerinden çok sayıda kişinin ayrılmasına ve
ihraç edilmesine yol açmıştı. Seçimlerde yanşan otuz iki parti arasın­
dan (kendilerine Tirranoktoni - Tiran Katilleri diyen bir parti seçim­
lere alınmadı) on kadarın yeni parlamentoda temsil edilebileceği bek­
leniyordu. Eğer bu sayı yedi olursa, 2009 'daki parlamentoya iki parti
eklenmiş olacaktı. PASOK ile YD 'nin aldığı sonuçlar anketlerin epey
altında kaldı. YD aldığı yüzde 19 oy oranıyla (58 artı 50 sandalyeyle)
birinci parti çıkmıştı ama bu 2009 'da aldığı oyun yüzde 33 altınday­
dı. PASOK'un düşüşü daha da belirgindi: oylan yüzde 44'den 1 3 'e
düşmüştü (4 1 sandalye sayısıyla 2009 seçimlerindeki rakamın dörtte
birini zor yakaladı) . Partiyi üçüncülüğe indiren Radikal Sol Koalisyon
SYRIZA'nın yüzde 1 7 oy alarak 52 sandalye kazanmasıydı. Başında
38 yaşında enerjik ve ekranlara yakışan Aleksis Çipras'ın bulunduğu
SYRIZA avro bölgesinde kalma çabalarını da sürdürürken kurtarma
paketini düpedüz reddediyordu. Ütopyacı politikalarının arasında
eski kamu kuruluşlarının büyük çapta yeniden devletleştirilmesi,
zenginlerden daha yüksek vergi alınması, yasadışı göçmenlerin işsiz­
lik yardımlarından faydalanması, kamu sektöründe çalışan kimsenin
işten çıkarılmaması ve emeklilik tazminatının son maaşın tamamı
üzerinden hesaplanması da vardı. Dördüncü parti başında YD'den
ayrılan eski bir bakanın bulunduğu kemer sıkma politikasına karşı
sağcı bir parti olan Bağımsız Yunanlar yüzde 1 1 oy (33 sandalye)
kazanmıştı. Beşinci sırada yüzde 8 (26 sandalye) ile Komünist Parti
vardı, yalnızca avro bölgesinden değil Avrupa Birliği'nden de ayrılma
fikrini savunması oylarını çok az artırmıştı.
Yüzde 7 oy (2 1 sandalye) ile altıncı sırada yer alan Chrysi Avgi
Yeni Binyılda Yunanistan: Bolluktan Darlığa • 2 5 1

(Altın Şafak) 2009 'da aldığı yüzde 0,29 oranı 25'e katlamış oluyordu.
Düşmanlık derecesinde, çoğu zaman şiddetle sola karşı ve göçmen
karşıtı olan parti kaçak göçmenleri caydırmak için Yunanistan'ın
Türkiye ile olan kara sınırına mayın döşenmesini savunmaktadır. Se­
çimlerden hemen sonra bir televizyon kanalında siyasal bir tartışma
programı sırasında sözcüsünün komünist kadın vekile tokat atması
kamuoyunda fazlasıyla olumsuz tepki görmüştü. Partinin Avrupa'nın
diğer ülkelerindeki neo-Nazi gruplarla bağlantıları vardır. Tıpkı il.
Dünya Savaşı öncesinin yan-faşist diktatörü General Metaksas 'ın da
partisi için aynısını seçtiği ambleminde antik Yunan'ın labirenti" yer
almaktadır. Yüzde 6 oy ( 1 9 sandalye) ile yedinci sıradaki Dimokratiki
Aristera (Demokratik Sol) ise Avrupa'nın sosyal demokrasi değerleri­
ni kabul eden solcu bir partidir. Sağcı halkçı parti LAOS'un yüzde 3
seçim barajını aşmayı başaramamasıysa sürpriz oldu.
Seçimlerde oy kullanmak sözde zorunlu olsa da toplam katılım
Yunanistan ölçütlerinde düşüktü; yüzde 65, 2009 seçimlerindeki
yüzde 7 1 katılımın gerisinde kaldı. Yürürlükteki seçim yasasına göre
en yüksek oy oranını alan parti ek olarak beş sandalyeyle ödüllendi­
rilir. Böylece YD her ne kadar SYRIZA'nın oylarından ancak yüzde 2
daha fazla oy toplamış olsa da parlamentoda ondan iki kat daha fazla
sandalyeye sahip oldu. tık üçe giren partilerin liderleri Antonis Sama­
ras , Aleksis Çipras ve PASOK'ta Yorgo Papandreu'nun halefi Evange­
los Venizelos 'a, sırasıyla, Cumhurbaşkanı Papulias tarafından hü­
kümet kurma görevi verildi. Beklendiği üzere hepsi başarısız olunca
1 7 Haziran'da daha istikrarlı bir hükümet çıkaracağı umuduyla yeni
seçimlerin yapılması için çağrıda bulunuldu. Bu arada devam eden
siyasal belirsizlik Atina borsasında ciddi düşüşler doğururken, Al­
man politikacılar Yunanistan'ın avro bölgesinden ayrılmak zorunda
kalacağını artık açıkça dile getirmeye başlamışlardı.
Mayıs seçimlerinden bir hükümet çıkmaması dünyanın pek çok
yerinde dikkatleri, ülkenin savaş sonrası tarihinde kritik önem taşı­
dığı düşünülen ı 7 Haziran seçimlerinin olası sonucuna yöneltmişti.
Troykanın dayattığı ağır şartlan kabüle tümüyle karşı olan muhalifle­
rin gözü, toptan reddetme politikası güderken avro bölgesinde kalma
ısrarını da sürdüren SYRIZA'daydı. Gergin geçen seçim kampanyası
boyunca Angela Merkel troykanın taleplerinde yumuşama olmayaca­
ğında diretiyordu. Troykanın bir diğer temsilcisi, Uluslararası Para
Fonu'nun başkanı Christine La.garde kamuoyu önünde Yunanları

• Labyrintos sözcüğü çift tarafu balta anlamına gelen labrys kökı1nden gelmektedir.
252 • Yunanistan'ın Kısa Tarihi

vergi öd�meye. ist.eksiz bir toplu� olarak eleştirmesi düşüncesizce


yapılmış bir müdahaleydi. Kendi aldığı çok dolgun maaşın vergiden
muaf olduğunun ortaya çıkması üzerine sözlerinin gcıçerliliğine gölge
düşmüş oluyordu.
Bir ara SYRIZA'mn seçimden birinci parti olarak çıkacağı gibi
bir hava esiyordu. Sonunda, katılımın yüzde 62'de kaldığı seçimin
galibi az bir farkla geleneksel partilerden biri, Yeni Demokrasi'ydi,
üstelik rakibi PASOK ile birlikte ülkedeki krizin baş sorumlusu olma­
sına rağmen. YD'nin oy oranı Mayıs'ta yüzde 1 9 'ken Haziranda yüzde
30'a yükseldi. O oyların en azından bir kısmı başta Almanya olmak
üzere ülkenin avro bölgesindeki ortaklarınca yapılan, Yunanistan
açısından Avrupa Birliği'nde geleceğini güvence altına alması için tek
şansın bu partide olduğu yollu uyarılarının önemsendiğine işaret edi­
yordu. SYRIZA'nın oylan da hatın sayılır ölçüde artmış , yüzde ı 9 'dan
27'ye çıkmıştı. YD 'nin aldığı oy oranı SYRIZA'dan sadece yüzde 2 , 8
daha yukarıdaydı, gelgelelim seçim sisteminin kendine özgü yapısı
nedeniyle kazandığı 1 29 sandalyeye karşılık SYRIZA 7 1 sandalyede
kaldı. PASOK'un oylan yine yüzde 1 2 azalmıştı (33 sandalye) . Oyların
yüzde 8 'ini toplayan Bağımsız Yunanlar 20 sandalye kazanırken, oy
oram az bir miktar düşen Chrysi Avgi'nin sandalye sayısı onun 2
eksiğiydi. Demokratik Sol yüzde 6 oyla 1 7 sandalye, Komünist Parti
yüzde S'le 1 2 sandalye aldı. Çok geçmeden işleri yürütecek çoğunlu­
ğa sahip bir koalisyon hükümeti kurma süreci başlamıştı.
Birkaç gün içinde Yeni Demokrasi, PASOK ve Demokratik Sol
parlamentoda net bir çoğunlukla ortaya çıktılar. Ne var ki PASOK ile
Demokratik Sol troykanın getirdiği şartlan yumuşatma çabalarının
başarısız kalması durumunda hakarete uğrayacakları korkusuyla
kabinede yer almaktan kaçınmışlardı. Yeni hükümet, hedeflerinden
birinin de mali açığı önemli oranda kapatmak için süreyi iki yıl daha
uzatmak olduğunu hemen ilan etti. Ekim ayında geniş çaplı protes­
tolarla karşılanan Angela Merkel ülkeyi ziyareti sırasında troykanın
dayattığı sert önlemlere bağlı kalınmasında hala ısrarlıydı.
Kasım ayında başbakan Antonis Samaras, başlangıçta Yorgo
Papandreu'nun tasarruf önlemlerine karşı gelmişken, kaderin bir
cilvesi olsa gerek, 1 3 , 5 milyar avroya varan ek kısıntı paketi için
parlamentoda çoğunluğun desteğini sağlamayı başardı. Bu program
emeklilik tazminatıyla kamu sektörü ücretlerinde azalmayı, emekli­
lik yaşının 65 'ten 67'ye çıkarılmasını da kapsıyordu. Ek önlemlerin
amacı troykadan bir kurtarma paketi daha almayı garantilemekti.
Günü yaklaşıyordu, ancak Şansölye Merkel'in Alman parlamento-
Yeni Binyılda Yunanistan: Bolluktan Darlığa • 253

sunun desteğini almakta epey zorlandığı görülmekteydi. Görüşme­


ler maratonunun ardından troyka Yunanistan'ın hedeflediği şekliyle
2020 yılına kadar ülkenin borçlarını gayrisafi milli hasılanın yüzde
1 2 1 'ine indirme önerisini kabul ederken başka konularda da tavizler
vermişti.
İsviçre bankalarında hesabı olan 2000 kadar Yunan yurttaşının,
ayrıntısı bir bellek çubuğuna aktarılarak Fransız hükümeti tarafin­
dan teslim edilen vergi kayıtlarının incelenmesinde manasız gecikme­
ler yaşandığının ortaya çıkması öfke ve alay konusu olmuştu . Aralık
20 1 2 'de parlamentoya vergi sisteminde reforma gidilmesine ve özel­
likle serbest çalışanların da adil vergi vermesine ilişkin bir önerge
sunuldu. Bu, beklendiği gibi tepkilere yol açmıştı. 20 1 3 yılının baş­
larında iktidardaki Yeni Demokrasi partisinin bürosunda duyulan
silah sesleri ve bir alışveriş merkezide patlayan bomba rahatsız edici
gelişmelerdi.
Koalisyon üyeleri içindeki sürtüşmelere rağmen Samaras troy­
kanın taleplerinin çoğunu yerine getirmişti. Ortadaki sorunlar ba­
lon gibi şişmiş kamu sektörünün küçülmesine ilişkin olduğu çarpıcı
biçimde kendini belli ediyordu; ancak Haziran 20 1 3 'te resmi yayın
kuruluşu ERT'nin yıllardır gereğinden fazla kadroya maaş ödediği
gerekçesine dayandırılarak ansızın kapatılması ciddi bir siyasal kriz
doğurdu. Demokratik Sol koalisyon hükümetinden çekilince Sama­
ras kabinesinin parlamentodaki çoğunluğu tehlikeli sınıra inmişti.
Sonunda ya Yunan halkına dayatılan fedakarlıkların (sosyal düze­
ni ciddi boyutta tehdit eden kemer sıkma programı) SYRIZA dahil
neredeyse bütün partilerin arzuladığı gibi ülkenin avro bölgesi üye­
liğinin devam etmesini sağlamaya yeterli gelip gelmeyeceği ileride gö­
rülecek. Ôte yandan Mart 20 1 3 'te maliye bakanı Yannis Sturnaras
Yunanistan'ın büyük ölçüde 'düzlüğe çıktığı' şeklinde görüş bildi­
rirken, ülkenin avro bölgesi ortaklarının önceden verilen kaçamak
sözlerden sonra ülkenin para biriminin avro olarak kalmasına karar
verdikleri görülüyordu. Fakat 20 1 3 sonuna kadar GSMH'nın yüzde
1 85 'ine ulaşacağı beklenen ülkenin dağ gibi yükselen borç yükünün
kaldırılamaz olma ihtimali hfili'i. geçerliydi; bu durumda Yunanistan
drahmiye dönmek zorunda kalabilir, bu da hesaplanamayan sonuç­
lar doğuracak bir adım olurdu.
Kuşkuya yer bırakmayan gerçekse Yunanistan'ın yeni binyılın
başındaki refah günlerine dönmesinin uzun zaman alacağıydı. 2000
yılında Yunanistan'daki manzarayı gözleyen birkaç kişi on yıldan kısa
bir sürede ülkenin kendini darboğazda bulacağını öngörmüş olabilir-
254 • Yunanistan'ın Kısa Tarihi

di. Dönemin g()zle�c:ilerinden birinin, çok yoksullara karşı yoksulla­


rın savaşı diye tanımladığı iç savaş sona erdikten sonra geçen altmış
yıldan beri Yunanistan yoksullaşmış, savaş mağduru, gerileyen ve
varlığını sürdürmek için ABD'den gelen Marshall yardımına fazlasıy­
la bağımlı bir ülke durumundan çıkarak dünyanın en gelişmiş yirmi
sekiz ülkesinden birine dönüşmüştü . 2005'te Atina Olimpiyatları za­
ferinden bir yıl sonra dışişleri bakanı Yunanistan'ın artık yaklaşık
elli ülkede yoksulluk ve sefaletle mücadeleye katkıda bulunabilecek
durumda 'küresel insani yardım gücüne sahip' bir devlet olduğunu
duyuruyordu . Derken beş yıl içinde Yunanistan kendini, bırakın
yoksulluğa karşı mücadelede küresel bir güç olmayı, bir Olimpiyat
takımını sahaya sürmeyi bile zar zor başaracağı kemer sıkmayı ge­
rektiren koşullarla karşı karşıya buluverdi.
Yirminci yüzyılın son 1 5-20 yılına kadar Yunanistan geleneksel
olarak dünya çapında bir Yunan diasporasının doğmasına yol aça­
cak ölçüde işgücü ihraç etmiş bir ülkeydi. Oysa l 980'1erden itibaren
göçmen ülkesine dönüşüyordu. Diasporanın kimi üyeleri yeniden
Yunanistan'a yerleşmiş, aynca eski Sovyetler Birliği'nden Yunan
kökenli çok sayıda göçmen gelmişti. Bunlara bir de Arnavutluk'tan
(aralarında Yunan azınlıklar da vardı) , Polonya'dan, Romanya ve
Bulgaristan'dan, Ukrayna, Rusya ile Gürcistan'dan gelenler ve çoğu
Türkiye ile ortak geçirgen kara ve deniz sınırlarından yasadışı yol­
larla ülkeye giren ekonomik nedenlerle göçmüş Ortadoğulular, Gü­
ney Asyalılar ve Afrikalılar ekleniyordu . Yeni gelenler nüfusun yüzde
l O 'una yakındı. 20 1 3 'e gelindiğindeyse, en başta doğdukları toprak­
larda kendi geleceklerini artık göremeyen ülkedeki genç nüfusun iyi
öğrenim görmüş kesimi içinde olmak üzere dış göç tekrar Yunanların
gündemine girmişti.
Ülkenin başındaki sıkıntılara çözüm bulmak için durmaksızın
çare üretiliyordu, ne var ki turizme bu denli bağımlı (gayrisafi milli
hasılanın yüzde 1 8 'i) ve ihracatı görece düşük bir ekonomiye sahip
Yunanistan'da bunun üstesinden nasıl gelineceğini görmek hiç kolay
değildi. Mamul ürünlerin ihracatı avro bölgesindeki ortalamanın çok
altında, safi milli hasılanın yalnızca yüzde l O'una karşılık geliyor­
du . Yunanistan tanın ürünleri ihracatçısı ve yüksek kalite zeytinyağı
üreticisi olmasına rağmen bunun sadece küçük bir bölümü doğru­
dan ihraç edilirdi; çoğu topluca İtalya 'ya sevk edilerek İtalyan yağı
olarak şişelenirdi.
Düşük üretime ek olarak adam kayırmacılık, yandaşçılık, akra­
bacılık ve aleni rüşvetçilik toplumda kemikleşmişti; bunlarla hemen
Yeni Binyılda Yunanistan: Bolluktan Darlığa • 255

başa çıkılamazdı. Yine de ülkenin modern tarihinde dehşet verici fe­


laketler arasında başarıyla alt edilmiş örnekler olması umut vericiydi.
Anadolu faciası ve onun arkasından ı 9201erde yüzbinlerce çaresiz
sığınmacının kitleler halinde akını böyle felaketlerdendi. Bir başkası
da İkinci Dünya Savaşı sırasında yaşanan Alman, İtalyan ve Bulgar
işgaliyle onu izleyen iç savaştı. Gelgelelim Yunanistan böyle felç edici
krizleri zamanla atlatmasını bilmişti. 2009 yılında ülkeyi kasıp kavu­
ran ekonomik, mali ve siyasi krizler, devamında ekonomik daralmay­
la geçen yıllar belli ki uzun, zahmetli ve sancılı geçecekti. Ancak geç­
mişin örneklerine bakıldığında bunlar da atlatılacak cinsten, belki
de Yunanistan'ın Osmanlı İmparatorluğu'ndan bağımsızlığını almak
için başlattığı, on yıl gibi bir süre içinde ve kendinden çok daha üs­
tün imkanlara sahip bir orduya karşı uzun bir mücadele yürüttüğü
savaşın 202 1 yılındaki 200'ncü yıldönümüne kadar alt edilebilir.
B i YO G R A F İ L E R

HELENLERİN KRALI 1. KONSTANTİNOS (1868-1922)

Yunanistan Kralı 1 9 1 3- 1 7; 1920-22. Kral 1. Yeorgios (bkz ilgili kısım) ile Kra­
liçe Olga'nın en büyük oğlu. Atina ve Almanya'da askerlik eğitimi gördü. Ka­
iser il. Wilhelm'in kızkardeşi Sofia ile evlendi. 1 897 Türk-Yunan savaşında
Teselya'daki Yunan ordularına komuta etti . Yenilginin suçu ona yüklendi.
1 900'de orduda yüksek rütbeli bir göreve atanması onun 1 909 yılındaki Go­
udi askeri darbesinden sonra istifa etmek zorunda kalmasına neden oldu .
1 9 1 1 'de başbakan Elefterios Venizelos tarafından başkomutanlığa getirildi,
1 9 1 2- 1 3 Balkan savaşları sırasında Yunan ordulannın onun komutası altın­
da olması, 1 9 1 3 'te babası 1. Yeorgios'un ölümü üzerine tahta çıktığında halk­
tan azımsanmayacak bir destek görmesini sağladı. Birinci Dünya Savaşı'nın
patlak vermesi üzerine Yunanistan'ın hangi tarafta yer alacağı konusunda
Venizelos'la görüş aynlığına düştü; Venizelos İtilaf Devletlerinden, Kons­
tantinos ise tarafsızlıktan yanaydı . Bu anlaşmazlıklar 'Ulusal Bölünme'ye
ve 1 9 1 6'da Venizelos'un Selarıik'te bölgesel bir hükümet kurmasına neden
oldu; lngiltere ve Fransa'nın baskıları sonucunda Konstantinos, Haziran
1 9 1 7 'de ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Görevden resmen aynlmadı ve kü­
çük oğlu Aleksandros yerini aldı. Aleksandros'un Ekim l 920'deki ölümün­
den ve Venizelos'un Kasım seçimlerindeki sürpriz yenilgisinden sonra, hileli
bir oylamanın hemen ertesinde Aralık l 920'de tahtına geri döndü. 1 9 2 2 'de
Yunan ordularının Anadolu'da yenilgiye uğramasından sonra Albay Nikolaos
Plastiras tarafından tahttan indirildi. Yerine büyük oğlu il. Yeorgios geçti.
Konstantinos üç yıl sonra Palermo'da sürgünde öldü.

DILIYIANNİS, THEODOROS (1826-1905)

On dokuzuncu yüzyıl sonlarının önde gelen politikacılarındandı. Kimse­


siz olan Diliyiannis, Atina Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ndeki öğrenimini
bitirmek için yoğun bir uğraş verdi. 1 864 Anayasası taslağını hazırlayan
1 862-64 Ulusal Konseyinde Gortiniya'dan meclise giren ilk milletvekiliydi.
Berlin Kongresi'nde ( 1 878) Yunan delegelerinin başkanıydı. Halkçı ve dema­
gog, aynca rüşvet hususunda usta biri olarak Batı hayranı rakibi Harilaos
Trikupis'e göre (bkz. ilgili kısım) halkla daha iyi uyum sağladı. On dokuzun­
cu yüzyılın son yirmi yılının çoğunda iktidarı, takdire şayan bir dürüstlükle
kendisinden "Onun desteklediği her şeye karşıyım," diye söz ettiği Trikupis
ile dönüşümlü olarak paylaştı . 1 885-87; 1 890-92 ; 1 895-97; 1 902<�; 1 904-5
dönemlerinde başbakanlık yaptı. 1 885 yılındaki doğu Rumeli bunalımı sıra­
sında Diliyiannis, milliyetçi heveslere karşılık vermek üzere, ekonomide ağır
yaralar açan ve 1 886'da Büyük Devletler'in ambargosuna yol açan, sonradan
2 58 • Biyografiler

istifasıyla sonuçlanacak bedeli ağır bir genel seferberlik çağrısında bulundu.


Ocak l 897'de Büyük Ada'nın krallıkla enosis (birleşme) isteklerine destek
vermek için Girit'e bir askeri birlik gönden:liği zaman halkın nabzını bir kez
daha yakalayacaktı . Bu kez Yunanistan ile Osmanlı imparatorluğu arasında
bir savaşın patlak vermesine Büyük Devletler engel olamayacaklar ve 'Otuz
Gün Savaşı' (Nisan/ Mayıs 1 897) , Yunanistan'ın küçük düşürücü yenilgisi ve
Diliyiannis'in istifasıyla sonuçlanacaktı. Diliyiannis gözde bir politikacı ola­
rak kaldı ve partisi 1 902 ve ı 905 seçimlerini kazandı. 1 905 yılında mecliste
geçirdiği kırk yılın ardından kumarhanelere karşı çıkmasına öfkelenen bir
kumarbaz tarafından öldürüldü.

1. YEORGİOS (1845-1913)

1 863- 1 9 1 3 arası Yunanistan Kralı. Schleswig-Holstein-Sonderburg-Glücks­


burg hanedanından Danimarka Kralı IX. Christian'ın ikinci oğlu. Wittels­
bachlı Otto'nun yerine tahta geçti. 1 862'de Otto'nun devrilmesinin ardından
onun yerine geçecek birinin bulunması gerekiyordu, oysa Otto'nun başına
gelenler düşünülürse bu hiç de kolay değildi. Yunanistan'daki en gözde aday
Kraliçe Victoria'nın ikinci oğlu Prens Alfred'di . Resmi olmayan bir halk oy­
lamasında 244 .202 oya karşı 230. 0 1 6 oy ondan yana çıktı. (Geleceğin kralı
1. Yeorgios'a gelince, o yalnızca altı oy aldı.) Ôte yandan Alfred'in adaylığı,
Koruyucu Devletler'den birinin hanedan üyelerinden olduğu için geri çev­
rildi. Yoğun uğraşlardan sonra Koruyucu Devletler Kral Yeorgios'un "Helen­
lerin Kralı 1. Yeorgios" olarak tahta geçmesini kabul ettiler. (Otto yalnızca
Yunanistan'ın kralı olmuştu . ) 1 867 yılında Çar i l . Aleksandr'ın yeğeni Olga
Konstantinovna ile evlenerek ondan yedi çocuğu oldu. Sık sık gezilere çıkan
biri olarak Yunanistan'ın diplomatik hedeflerini genişletmek bakımından
Avrupa'daki hanedanlarla olan yakın ilişkilerinden yararlanmaya çalıştı. Sü­
regelen siyasi istikrarsızlığın sorumluluğunu Yeorgios'un azınlık hükümet­
leri kurma uygulamasına yükleyen Harilaos Trikupis ile baş gösteren görüş
ayrılığının ardından , Yeorgios 1 875'te dedilomeni ilkesini kabul etti. Bundan
böyle hükümet kurma görevini yalnızca mecliste çoğunluğun 'açık' desteğini
alan politikacılara verecekti. Bu politik yaşama daha çok istikrar getirmede
beklenen sonucu verdi. Yeorgios, 1 867 yılında Türkiye ile yapılan savaşta
Yunanistan'ın yenik düşmesi üzerine ortaya çıkan hanedanlık karşıtı hisleri
dindirmesini bilmiş, aynca 1 909 Ooudi darbesi sırasında krallık prenslerinin
ordudaki komutanlık görevlerinden çekilmeleri yolunda öne sürülen istekle­
re hassasiyetle karşılık vermişti. Mart 1 9 1 3 'te, Yunan devletine daha yeni ka­
tılmış bulunan Selanik'e yaptığı gezi sırasında akli dengesi yerinde olmayan
bir adam tarafından öldürüldü. (ayrıntılı bilgi bkz. Walter Christmas, King
Georgios of Greece, Londra, 1 9 1 4 . )
Biyografiler • 2 59

11. YEORGİOS (1890-1947)

Kral Konstantinos ile Kraliçe Sofia'nın en büyük oğlu olan Yeorgios, 1 92 2 'deki
Albay Plastiras darbesinin ertesinde babasının tahtı bırakmasından sonra
aynı yılın Eylül ayında tahta çıktı. Aralık 1923'te �zinli' olarak Yunanistan'dan
aynlmadan önce monarşinin kaldınlması ve ilk Yunan Cumhuriyeti'nin ku­
rulmasından (25 Mart 1 924) üç ay önce tahtın durumu belirsizdi; aynca yetki­
leri sınırlanmıştı. Sürgün yaşamının bir bölümünü 1 92 1 'de evlendiği Roman­
ya Prensesi Elisabeth'in vatanında geçirdi. Çocuksuz bu evlilik çok geçmeden
bozuldu ve 1 93 1 'deki boşanmanın ardından Yeorgios sürekli ilişkiye girdiği
bir lngiliz kadınla Londra'ya yerleşti. Kasım l 935'te (yüzde 2 'ye karşılık yüzde
98 monarşiden yana oy kullanılan) hileli halk oylamasının ardından 'Ulusal
Bölünme ' ile doğan kutuplaşmalara karşı elinden geleni yapabilme düşünce­
siyle Yunanistan'a döndü. Ancak daha bir yıl dolmadan General Metaksas'ın
"4 Ağustos 1 936 Rejimi" adını verdiği diktatörlüğü onaylamak zorunda kala­
caktı. Metaksas'ın Ocak 1 94 l 'deki ölümünün ardından diktatörlük uygula­
malannı ortadan kaldırma fırsatını kaçınnca kral iyice gözden düşmüş, halk
rejime olan öfkesini ondan çıkarmıştı. Mayıs 1 94 1 'de Girit adasının düşmesi
üzerine hükümetiyle birlikte sürgün olarak önce Londra'ya, Mart 1 943 'ten
sonra da Kahire'ye gitti. lngiliz hükümeti Yeorgios'u anayasanın meşru ve
daimi nişanesi olarak görmekteydi; aynca 1 940-4 1 kışında inatla direnmesi
nedeniyle Winston Churchill ona yardım etme yükümlülüğünü hissediyor­
du . Ôte yandan işgal altındaki Yunanistan'da cumhuriyetçi talepler tabanda
giderek yayılmaktaydı ve Ekim 1 944'te ülkenin kurtuluşundan sonra Yeor­
gios ülkesine dönmemeye ve ülkenin idari yapısıyla ilgili askıya alınmış halk
oylamasını kendisi adına yönetmek için Başpiskopos Damaskinos'u vekil
olarak atamaya güçlükle ikna edildi . Bu halk oylaması Eylül 1 946 ayında
olağandışı koşullarda gerçekleşmiş, sonuçta yüzde 68 kralın geri dönmesi
yönünde oy kullanmıştı. Döndükten altı ay sonra Nisan 1947'de Yeorgios
öldü ve yerine kardeşi Pavlos geçti.

V. GRİGORİOS (1746-1821)

Konstantinopolis Patriği ( 1 797-98 ; 1 806-8; 1 8 1 8-2 1 ) ve 'milli şehit'. Mora


yarımadasının Dimitsana kentinde doğdu, Atina'da ve büyük olasılıkla Pat­
mos'taki Aziz Yuhanna Manastın'nda öğrenim gördü. 1 785'te Smyrna metro­
politi oldu , Aziz Yuhanna Krisostomos'un bazı çalışmalarını çağdaş Yunan­
caya çevirerek eğitim konusuyla özel olarak ilgilendi. Patriklik yaptığı üç ayn
dönem sırasında Aydınlanma düşüncesinin kararlı bir eleştirmeni olduğunu
kanıtladı. 1 8 1 9 'da Konstantinopolis'teki Ortodoks Kilisesi Ruhani Meclisi ile
birlikte yayınladığı 'kutsal' genelgede, Yunan gençlerinin dilleri kaba, dini
bilgileri yetersiz, ahlakları bozuk olunca fen ve matematik bilgilerinin onlara
bir yarar sağlamayacağım öne sürdü. Batılı görüşlerin ve Fransız Devrimi'nin
etkisine karşı koyabilmek amacıyla Osmanlı yetkililerinin saflarında yer aldı
260 • Biyografiler

ve cemaatine Osmanlı yönetimine bQyun eğme çağrısında bulundu. Orto­


doks inancını Batılı düşüncelerin salgın hastalığından korumak için tasar­
lanmış dini kitapların basılmasında Patrikhane yayınlarına büyük ölçüde
destek verdi. 1 82 1 'de Tuna eyaletlerinde Yunan bağımsızlık savaşı patlak
verince, Grigorios ile Ruhani Meclis tarafından Aleksandros lpsilandis ve
Mikhail Sutsos'u ve onların yandaşlarını aforoz ettiklerini duyuran genelge­
ler yayınlandı. Bunlar Konstantinopolis'teki Rumların kılıçtan geçirilmesini
önlemede çok yararlı oldu; fakat Grigorios'un kendisini 10 Nisan 192 1 günü
Patrikhane giri şine asılmaktan kurtaramadı. Osmanlılara göre o, Ortodoks
cemaatinin sultana bağlılığını sağlama görevini yerine getirememişti, oysa
Ortodoks Kilisesi 'nin sahip olduğu önemli dini özgürlük karşılığında bir
patrikten beklenen bunu başarmasıydı. Cenazesi Haliç 'ten alınıp Haziran
1 92 l 'de gömülmek üzere Odessa'ya götürüldü. 1 92 l 'de idam edilişinin yü­
züncü yıldönümünde kendisine azizlik unvanı verildi.

KAPODİSTRİAS, KONT İOANNİS (1776-1831)

Yunanistan'ın ilk cumhurbaşkanı ( 1 828-3 1 ) . Korlu adasında doğdu.


Padova'da tıp öğrenimi gördü. 1 800 ve 1 807 yıllan arasında lon adalarının
Rus yönetimi altına girdiği dönemde Yedi Ada Cumhuriyeti Devlet Bakan­
lığı görevine geldi. Bunun sonucunda da Rus diplomatik hizmetine katıldı.
Viyana Kongresi sırasında Rus delege kurulunun üyeleri arasında yer aldı.
1 8 1 6 yılında, 39 yaşındayken Kont Nesselrode ile birlikte Çar I . Aleksandr'a
bağlı ortak dışişleri bakanı olarak Yakındoğu'yla ilişkilerden sorumlu bakan
oldu. 1 8 1 7 'de kendisine, Yunan ayaklanmasını kışkırtma hazırlıklarını yü­
rütmek üzere 1 8 1 4 yılında Odessa'da kurulmuş bulunan Filiki Eteriya'nın
başına geçmesi doğrultusundaki önerilerden ilki (ikincisi 1 820'de) yapıldı.
Komite üyelerinin tasarladıklannı çılgınca bulan Kapodistrias, er geç çıkacak
olan Türk-Rus savaşından sonraki koşullarda kendilerine bir tür özerklik
tanınacağı umuduyla yurttaşlanna uygun zamanı beklemelerini öğütledi.
Bağımsızlık uğruna girişilen mücadeleye başladıktan sonra 1 822'de Çar'ın
hizmetinden aynldı ve gittiği Cenevre'de Yunan davasının başansı için elin­
den geleni yaptı. Edinmiş olduğu diplomatik deneyimlerin yanı sıra kurtuluş
mücadelesinin karmaşık politikalanndan uzak durması, Yunanistan'ın ilk
cumhurbaşkanı ( kyuemitis) olarak ilk önce onun düşünülmesini sağlamış ,
Ocak 1 828'de b u görevi üstlendiği sırada Yunanistan'ın n e bağımsız varlığı
resmen tanınmış ne de sınırlan çizilmişti. Bütün gücünü ve diplomatik bi­
rikimini en uygun sınırların oluşturulmasına ve yıllardır süren acı savaşlar­
la yorgun düşmüş topraklarda yeni bir devletin altyapısını kurmaya adadı.
Vt!sayetten yana olması köylülerin gözüne girmesine yaradıysa da, Troizen
demokratik kurulunu kaldınp yerine doğrudan kendisine bağlı küçük bir
kurul olan Panhellenion adındaki ulusal meclisi getirmesi bağımsızlık mü­
cadelesinin önderlerini kızdırdı. Çok geçmeden, bağımsızlık öncesi dönemde
Biyografiler • 2 6 1

yararlanmış oldukları yetkileri yeniden kazanmayı umut eden Yunan toplu­


munun geleneksel seçkinleri kendisine karşı çıkmaya başladı; aynca otoriter
yönetimine karşı baş gösteren ayaklanmalar giderek arttı. Ekim 1 83 1 'de ki­
liseye girmek üzereyken karşı geldiği güçlü kişilerden biri olan Mainalı Pet­
robey Mavromikhalis'in erkek kardeşi ve oğlu tarafından öldürüldü. (Daha
fazla bilgi için bkz. C. M. Woodhouse, Capodistria: the founder of Greek inde­
pendence, Oxford, 1 973.)

KARAMANLİS, KONSTANTİNOS (1907-1998 )

Başbakan olduğu ( 1 955-63; 1 974-80) ve cumhurbaşkanlığı yaptığı ( 1 980-85 ;


1 990) dönemlerinde, Andreas Papandreu ile birlikte Yunanistan'ın siyasi ha­
yatına damgasını vurdu. Makedonya'nın Osmanlı toprağı olduğu sıralarda
Küpköy'de okul müdürlüğünden ayrılıp tütün ticaretine atılan bir babanın
oğlu olarak dünyaya geldi. Yunan politikacıların çoğunun tersine ailesin­
den hiçkimse siyaset dünyasından değildi; ama eşi önde gelen muhafazakar
politikacılardan Panayiotis Kanellopulos'un yeğeniydi. Politikaya ilk kez,
(muhafazakar) Halk Partisi'nden milletvekili olarak 1 935-36 yılında girdi;
fakat politik yaşamı Metaksas diktatörlüğü ve savaş dönemindeki işgal yü­
zünden bir süre için kesintiye uğradı . Mart 1 946'da yapılan seçimlere yine
Halk Partisi'nden katılarak tekrar siyasete atıldı. Kendisine önemsiz bir ba­
kanlık görevi verildi, onun otokratik ve halkla ilişkilerin önemini bilen, aynı
zamanda etkili bir kişi olarak sahneye çıkışı 1952-55 yıllan arasında Mareşal
Papagos'un Yunan Dirilişi hükümetinin halkla ilişkiler bakanlığını yürüt­
tüğü yıllarda olacaktı. 1955'te Papagos'un ölümü üzerine Kral Pavlos tara­
fından 'sürpriz at' misali halef olarak onun yerine getirildi. Yunan Dirilişi'ni
Ulusal Radikal Parti adı altında yeni baştan yapılandırdı. l 955'ten l 963'e dek
sekiz yıl başbakanlıkta kalarak kırdığı rekoru bir tek Andreas Papandreu
( 1 98 1 -89) yineleyecekti. Sarayın başlangıçta kendisine gösterdiği destek
sonradan, özellikle dikbaşlı Kraliçe Friederike ile olan ilişkileri göz önünde
bulundurulduğunda, düşmanlığa dönüşecekti. Sarayla düştüğü görüş ayn­
lıkları ve genel olarak politikada yaşanılan hayal kınklıklan, 1 963 seçimle­
rindeki yenilgisinin ardından onu, on bir yıl süreyle kendi isteğiyle sürgün
olarak gittiği Fransa'da yaşamaya zorladı. Paris'te Albaylar Cuntası ( 1 967-74)
için duyduğu hoşnutsuzluğu saklamadıysa da diktanın düşürülmesini hız­
landıracak girişimlerden uzak durdu. Temmuz 1 974'te Kıbns yenilgisinden
sonra dikta darmadağın olunca ortalığı toparlamak üzere Karamanlis göreve
geri çağnldı. Üstün bir başarıyla kan dökülmeksizin sivil düzene dönülme­
sini ve cunta elebaşılarının cezalandırılmasını sağladı. Darbe öncesi döne­
me kıyasla çok daha liberal politikalardan yana olduğu göze çarpan Kara­
manlis 1 947'den itibaren yasadışı sayılan komünist partiyi yasallaştırdı ve
Yunanistan'ı NATO'nun askeri kanadından çekerek yaygınlaşan Amerika ve
NATO karşıtlarını tatmin etti. AT'ye üyeliğin hızlandınlması yoluyla ABD'nin
262 • Biyografiler

gelenekselleşınUJ . aynmcılığına karşı başka bir seçenek arayışına girdi. Artık


Yeni Demokrasi yaftası altında toplanmış sağ kesimin modernleştirilmesi
çabalarında ve Andreas Papandreu'nun (bkz. ilgili kısım) .partisi PASOK'un
cazip söylemine muhalefet etmede gösterdiği başarı daha azdı . Yunanistan'ın
AT'ye kabul edilmesini sağlamış biri olarak cumhurbaşkanlığı koltuğuna
oturma planını başarıyla gerçekleştirdi. Bu görevi sırasında Yunanistan'da
ilk kez yaşanan bir olaya, sağın iktidarı sola teslim etmesine tanık oldu .
Mart 1 985'te beş yıllık görev süresi neredeyse dolmak üzereyken, dünya ka­
muoyunun beklentisinin tersine, ikinci beş yıllık dönem için aday gösteril­
meyeceği belli olunca dönem sonunu beklemeden cumhurbaşkanlığından
çekildi. 1 990'da yeniden cumhurbaşkanı seçildiğinde 83 yaşındaydı. Görev
süresi Mart 1 995'te sona erdi. 1 998'de öldüğünde 9 1 yaşındaydı. (Ayrıntılı
bilgi için bkz. C. M. Woodhouse, Karamanlis: restorer of Greek democracy,
Oxford , 1 982.)

KOLmlS, İOANNİS (1774-1847)

Bağımsız devletin ilk yıllannda etkili bir politikacı. Ulah kökenli olup
Yunanistan'ın kuzeybatısındaki Pindos dağlarındaki Syrrakos'ta doğdu.
Pisa'da tıp öğrenimi gördü. 1 82 1 'den önceki yıllarda Yunanların yaşadığı
geniş toprakları denetimi altında tutan Müslüman bir Arnavut olan Yan­
ya valisi Tepedelenli Ali Paşa'nın oğlu Muhtar Paşa'nın özel doktorluğunu
yaptı. 1 8 1 9 'da Filiki Eteriya'ya katıldı. Bağımsızlık savaşında siyasal ve
askeri ilişkilerde önemli görevler üstlendi. Bavyeralı naipler kurulunun hü­
kümetinde görev alan Kolettis, Paris'e büyükelçi olarak atanmakla siyaset­
ten uzaklaştırılmış oldu ; orada fustanella (fistan) giymekte direterek karı­
şıklığa sebep oldu; bu davranışını yaşantısının sonuna dek sürdürecekti.
Fransa'da politikacı François-Pierre Guizot ile iyi ilişkiler kurdu ve Fransız­
ların Yunanistan'a ilgi duymalarının arkasında o vardı. 3 Eylül 1 843 darbe­
sinin ardından Yunanistan'a döndü ve Kral Otto'ya verilen anayasa taslağını
hazırlama görevi için toplanan anayasa komisyonunun çalışmalarında etkin
bir görev aldı. Epir bölgesinden gelme biri olarak bağımsız devlet bilincini ilk
oluşturan bölgelerin yerlileri olan otokton'lann topa tuttukları Yunan sınır­
larının dışından gelenlerin, yani heterokton'ların davasını savundu. Onların
da diğerleriyle eşit haklara sahip olma isteklerini savunurken Megali İdea,
yani 'Büyük Olkü'nün klasik tanımını ortaya attı. 1 844 ve 1 847 arasında
başbakan olduğu yıllard a, iktidarı bir daha elden bırakmamak amacıyla
1 844 Anayasası'nın liberal hükümlerini anlamsız kılacak biçimde Kral Otto
ile işbirliği içinde eşkıyalığın, çıkar paylaşımının, rüşvet dağıtımının, seçim­
lerde çevrilen dolapların kol gezdiği bir 'parlamenter diktatörlük' kurdu. Ôte
yandan Türklere karşı izlediği politikalar nedeniyle halk onu destekledi.
Biyografiler • 263

KOLOKOTRONİS, THEODOROS (1770-1843)

Bağımsızlık savaşının seçkin askeri önderlerindendi. Bağımsızlıktan önce­


ki dönemde çeşitli işler yaptı: kleft (savaşçı haydutlar) , annatolos (Osmanlı
ordusunun yedek hizmetindeki Hıristiyan) ve kapos (Moralı Yunan seçkin­
lerin silahlı koruması) . Koyun hırsızlığından kazandığı paralar ve varlıklı bir
Moralı adamın kızıyla evlenmesi onu mal mülk sahibi yaptı. Osmanlıların
1 805- 1 806 yıllarında kleft'lerin peşine düşmesi üzerine Zakinthos (Zante)
adasına kaçmak zorunda kaldı ve pek çoğu gibi o da kışı geçirmek ve Osman­
lı yargısından sıyrılmak amacıyla Mora yarımadası üzerinden !on adalarına
geçti. Zakinthos'un lngilizlerce işgal edilmesinin ardından York Dükü'nün
Yunan piyade taburunda askeri deneyim kazanarak 1 8 1 0 yılında binbaşılığa
yükseldi. Bu taburun başında, 1 827'de Yunan ordularının başkomutanlığına
getirilen gönüllü bir Yunan dostu Richard Church vardı. Moralı piskopos­
larla 'Denizci Adalar'ın ileri gelenleri ve Fenerli politikacıların önderliğindeki
'sivil' ya da 'aristokrat' partiye sık sık karşı koyan, bazen de onunla çelişen
'askeri' ya da 'demokratik' partinin önderlerinden biri olarak ortaya çıktığın­
da, Kolokotronis'in düzensiz savaş konusundaki deneyimi ve kilise eğitimi
görmüş olması bağımsızlık savaşında kendisine iyi bir yer edinmesine yara­
dı. Bağımsızlık savaşıyla birlikte gelen iç hesaplaşmalar sırasında Kolokotro­
nis hapse atıldı ve her an öldürülme tehlikesiyle burun buruna kaldı. Cum­
hurbaşkanı Kapodistrias'ı desteklemesi Kral Otto'nun denetimindeki naipler
meclisiyle görüş ayrılığına düşmesine ve ölüm cezasına çarptırılmasına yol
açtı, fakat cezası ertelendi; en sonunda generalliğe yükseltildi. Yaşlılık yılla­
rında, başından geçen epey ilginç olayları Yeorgios Tertsetis'e aktarırken şu
sözleri söyledi: 'Fransız Devrimi ve Napoleon'un yaptıkları dünyanın gözlerini
açtı. Daha önceden uluslar hiçbir şey bilmezlerdi ve halk, kralların yeryü­
zündeki tanrılar olduklarına ve ne yaparlarsa yapsınlar onları alkışlamakla
yükümlü olduklarına inanırd ı . ' (Daha çok ayrıntı için bkz. E. M. Edmonds,
Kolokotronis: the klepht and the warrior. . Londra, 1 892.)
.

KORAİS, ADAMANTİOS (1748-1833)

Bağımsızlık öncesi aydınlar uyanışının önde gelen kişilerindendi. lzmir'de


Sakız (Khios) adalı bir tüccarın oğlu olarak dünyaya gelen Korais, Sakız ada­
sına gidip gitmediği kesin olarak bilinmese de bu adaya karşı beslediği yoğun
bağlılık duygusuyla tanınmaktadır. lzmir'de yaşayan Hollandalı Protestan
papaz Bernhard Keun ona Latince öğretti ve Batının zengin klasik bilimler
dünyasını tanıttı. 1 7 7 1 ve 1 778 yılları arasında Amsterdam'da mutsuz bir
tüccar olarak yaşarken edindiği özgürce yaşam deneyimi azgın canavarlarla
bir tuttuğu Türklere karşı duyduğu kini daha da körükledi. 1 782 ve 1 786
yılları arasında Montpellier Oniversitesi'nde tıp eğitimi gördüyse de başlıca
ilgi alanı .klasik felsefeydi ve çok geçmeden dönemin önde gelen klasik bi­
limcileri arasında yerini aldı. l 788'den 1 833'e dek Paris'te kalarak Fransız
264 • Biyografiler

Devrimi'nin fırtınalı olaylarına, devrime ve Napoleon savaşlarına bizzat tanık


oldu. Her zariıan 'orta yolu' savunan bir kimse olarak ayaktakımının egemen­
lik gösterileri onu yılgınhğa düşürdü ve Napoleon'u 'despotların en despotu'
diye görmeye başladı. Ruhsuz ve hastalık hastası bir bekar olarak Paris'te
uğraş verdiği konular, klasik dönemi canlandırmak ve ülkesindeki yurttaşla­
rının eğitim düzeylerini yükseltmek, aynca onlara uygar Avrupa'nın hayran­
lık duyduğu görkemli geçmişlerini duyumsamalarını sağlamaktı. Bu amaç
doğrultusunda, özellikle Yunan okurlara yönelik eski Yunan yazarlarının
yapıtlarından oluşan önsözlerle bezenmiş bir 'Helen Kütüphanesi' yayınla­
ma düşüncesine kapıldı. Yeniden kurulan Yunanistan'ın konuşacağı uygun
dilin belirlenmesinde yeniyetme aydınlar sınıfının sürdürdüğü tartışmalara
ateşli bir biçimde katılan Korais, ölçü olarak konuşma dilinin (ya da 'demo­
tik' - halk dili) temel alınması, ancak bu dilin yabancı sözcüklerden ve yapı­
lardan 'arındırılması' gerektiğini savunan orta yoldan yanaydı. Yunanistan'ın
ortaçağını, Bizans geçmişini tiksinerek reddeden Korais, her ne kadar batıl
inanç ile inançsızlığın arasındaki ateşte kalmamaya özen gösterdiyse de din
adamlarının bilgisizliğini ve onların Osmanlı yetkililerine boyun eğmelerini
şiddetle kınardı. Yunanların istenen eğitim düzeyine henüz erişmediklerini
gerekçe göstererek bağımsızlık savaşının patlak vermesini zamanından önce
gelişen bir hareket olarak gördü. Bununla birlikte yurttaşlarını, Osmanlı
derebeylerinin yerine Yunan zorbalarını getirmemeye özen göstermeleri ko­
nusunda daha çok yazı kaleme aldı. Aynı düşünceyle, bir zorba olduğuna
inandığı ilk Yunan cumhurbaşkanı loannis Kapodistrias'ı (bkz. ilgili kısım)
eleştirmekle kalmayıp ısrarla onun devrilmesi yönünde çağrılarda bulundu.
(ayrıntılı bilgi için bkz. Richard Clogg'un yayına hazırlayıp çevirdiği Korais'in
otobiyografisi, The mouement for Greek independence 1 770- 1 82 1 : a collection
of documents, Londra, 1 976.)

111. MAKARYOS (1913·77)

Kıbrıs başpiskoposu 1 9 50- 1 977; Kıbrıs cumhurbaşkanı 1 950- 1 977. 1 9 1 3


yılında Paphos\ın Panaghia kasabasında Mikhail Muskos olarak doğan
Makaryos genç yaşta Kykkos manastırına keşiş oldu . Atina ve Boston üni­
versitelerinde ilahiyat eğitimi gördükten sonra 1 948'de Kitium (Larnaka]
metropoliti seçildi. Görevi sırasında, 1 950 yılında Kıbrıslı Rumlar arasında
düzenlediği halk oylamasında Kıbrıs'ın Yunanistan topraklarıyla birleşme­
sinden (enosis) yana oylar çoğunluktaydı. Kısa bir süre sonra Osmanlı dö­
nemindeki geleneklerden kalma ruhani önderlik ile cismani önderliğin bir
arada yürütüldüğü Kıbrıs başpiskoposluğuna seçilerek adadaki nüfusun
yüzde RO'ini bulan Kıbrıslı Yunanların yöneticisi oldu. Kendini enosis davası­
na adamış biri olarak Kıbrıs sorununu Birleşmiş Milletler'e götürmeleri için
bu konuda pek de istekli olmayan Yunan hükümetine baskı yaptı. Birleşmiş
Milletler'e yapılan başvurudan olumlu sonuç alınamayınca Makaryos, yeraltı
Biyografiler • 265

örgütlerinden EOKA'nın başındaki General Yeorgios Grivas'a İ ngiliz yöneti­


mine karşı Nisan 1 955'te silahlı ayaklanmayı başlatma görevini verdi. Mart
1 956'da adadaki İ ngiliz yetkililer onu Seyşel adalarına sürgüne gönderdi. Ni­
san 1 957'de serbest kaldığında Atina'ya yerleşerek enosis mücadelesini bu­
radan yönlendirdi. Ulusların kendi yazgılarını belirleme hakkıyla bağdaşma­
yan çeşitli anayasa önerileri geri çevrildikten sonra 1 958 yılında bir gazeteyle
yaptığı görüşmede adanın özerkliğinin tanınmasını kabul edeceğini ve enosis
konusunda diretmeyeceğini belirtti. Böylesi bir tutum değişikliği Yunanistan
ve Türkiye'nin de onay vermesinin ardından l ngiliz hükümeti tarafından da
kabul gören, ancak adadaki Rum ve Türk toplumlarının bu konudaki görüş­
lerine başvurulmaksızın, 1 960 yılında iki toplumun kendi egemenlik hakla­
rını sonsuza dek korumaları koşuluyla, Kıbns'ın bağımsızlığını tanıyan 1 959
Zürih ve Londra anlaşmalarının yolunu açmıştı . Kasım 1 963'te Makaryos'un
yeni devletin temelde işlerliği olmayan anayasasında değişiklikler yapılması
isteğinde bulunması iki toplumu savaşa götürecekti; Türkiye'nin de bu sa­
vaşa katılması son anda önlendi. Nihayetinde Birleşmiş Milletler barış gücü
giderek daha da gerginleşen ortamda barışı güçlükle sağlayabildi. Makaryos
on yedi yıllık cumhurbaşkanlığı süresince, General Grivas'ın önderliğinde
EOKA-B çatısı altında toplananların uğruna savaşı elden bırakmadıkları
enosis ile adanın Yunanistan ve Türkiye arasında bölüşümünü öngören iki
yol arasında çark etmede diplomatik becerilerini sergiledi. Bu yıllarda halk
arasında belirgin bir Kıbrıslı kimliği anlayışı oluşmuştu. Makaryos 1 967'de
Yunanistan'da iktidarı ele geçiren askeri diktatörlüğe karşı olduğunu hiçbir
zaman gizlemedi; Atina yönetimi de onun devrilmesi için gösterilen çabaların

arkasında yer aldı. Bu çabalar Temmuz 1 974'te doruğa ulaşarak Türk top­
lumuna büyük korku salan EOKA'nın önde gelenlerinden Nikos Sampson'ın
kısa ömürlü cumhurbaşkanı olarak Makaryos'un yerini almasıyla sonuçlan­
dı. Bu darbe adanın yaklaşık yüzde 40'ının Türklerce işgaline yol açtı . Ma­
karyos darbeden sağ kurtulmuştu; Aralık 1974'te Kıbns'a cumhurbaşkanı
olarak geri geldi. Ne var ki 1 977 yılında öldüğünde bütünlüğünü yitirmiş
adanın sorunlarına henüz herhangi bir çözüm getirilmiş değildi. (Daha ay­
rıntılı bilgi için: Stanley Mayes, Makarios: a biography, Londra, 1 98 1 . )

METAKSAS, IOANNIS (1871-1941)

1 936- 1 94 1 yıllarında Yunanistan'ın diktatörü. Ôğrenimini Berlin'de, Prus­


ya Askeri Akademisi'nde yaptı. Yaşamı boyunca, ülkesinin yurttaşları ara­
sında gördüğü kural tanımaz bireyciliğe ters düşen Alınan disiplinine ve
katı görüşlülüğüne hayran kaldı. Başbakan Venizelos'un (bkz. ilgili kısım)
Yunan ordulanru Gelibolu'ya sürme kampanyasına karşı çıkarak 1 9 1 5 yı­
lında genelkurmay başkanlığı görevinden çekildi. 1 920'de ordudan ayrıldı.
Yunanistan'ın askeri gerekçelerle Anadolu'daki arapsaçına dönmüş işlere
bulaşmasına kesinlikle karşı çıktı. İç savaş döneminde aşın sağın önem-
266 • Biyografiler

siz siyasetçilerinden biriydi. Kral il: Yeorgios Mart 1 936'da kendisini 'geçi­
ci' Konstantinos Demercis hükümetinin savaş bakanı, Demercis'in ölümü
üzerine de başbakan olarak atadı. Farklı görüşleri bir araya getirmek ve 4
Ağustos 1 936 tarihinde Kral Yeorgio s'un desteklediği bir diktatörlük idaresi
kurmak üzere mecliste Venizelos yandaşlan ve karşıtlan diye ayrılan başlı­
ca iki cephenin beceriksizliğinden faydalandı. Ülkenin komünist bir darbe
tehditi altında olduğunu ileri sürerek düzmece gerekçelerle anayasanın kilit
maddelerini yürürlükten kaldırdı. Eline geçirdiği diktatörlük yetkileri ona
büyük tiksinti duyduğu 'siyaset dünyasını' ezme olanağı tanıyordu. Duy­
duğu nefrette komünistlere beslediği düşmanlığın özel bir yeri vardı. Onun
faşizmi andıran yönetimi pek çok yönden çağdaşı faşist düzenlerin izinden
gitti; fakat otoriter vesayetçilik bakımından 1 930'larda Balkanlar'da kurulan
diğer 'krallık' diktatörlükleriyle daha fazla ortak yanı vardı. Antikçağın pagan
değerleriyle ortaçağın Hıristiyan anlayışını kaynaştırma girişimiyle 'Üçüncü
Helen Uygarlığı' kavramını ortaya attı. Ölümünden sonra onun düşüncele­
rinin savunucusu olacağı varsayılan Ulusal Gençlik Ôrgütü'ne (EON) büyük
önem verdi. Faşist yönetim biçimlerini taklit etmesine karşın dış politika ko­
nulannda Yunanistan'ın lngiitere'ye gösterdiği geleneksel hoşgörüyü elden
bırakmadı. Eylül 1 939'da ikinci Dünya Savaşı'nın patlak vermesi üzerine
iyi niyetli bir yaklaşımla Büyük Britanya'dan yana tarafsız kalınması için
uğraştı. 28 Ekim 1 940 tarihinde İtalyanların kendisine gönderdikleri küçük
düşürücü ültimatomu gözüpek ve onurlu bir tutumla geri çevirmesi halkın
gözüne girmesini sağladı. Ülkenin savunması için verdiği uğraş, ltalyan sal­
dınsı karşısında Yunan direnişinin başanlı olması ve ltalyan işgali altındaki
Arnavutluk'a karşı saldınya geçilmesi biçiminde kendini gösterdi. Alman iş­
galinden iki ay önce Ocak 1 94 1 'de öldü .

WITTELSBACH'LI OTTO (1851-1867)

1 832- 1 862 arasında Yunanistan Kralı. 1 8 1 5'te Salzburg'da Bavyera Kralı 1.


Ludwig'in ikinci oğlu olarak dünyaya geldi. O n yedi yaşında Koruyucu Dev­
letler (lngiitere, Fransa ve Rusya) tarafından kral seçildi. Ocak 1 833'te 4 . 000
Bavyeralı askerin refakatinde lngiliz bandıralı bir fırkateynle Yunanistan'a
geldi. Daha yaşı tutmadığından yeni krallığın yönetimi 1 833 ve 1 835 arasında
Bavyeralılardan oluşan bir naipler kurulunca yönetildi. 1 835 ile 1 843 arası
dönemde Otta ülkeyi mutlak monarşiyle yönetti. 3 Eylül 1 843 tarihinde ya­
pılan kansız darbenin ardından hazırlanan anayasayı kabul etmek zorunda
bırakıldı. ôte yandan 1 844 Anayasası'nın liberal hükümleri loannis Kolettis
(bkz. ilgili kısım) tarafından çarpıtılacak ve kralla ikisi bir olup ülkeyi par­
lamenter bir diktatörlükle yöneteceklerdi. Otto'nun Megali ldea'yı coşkuyla
benimsemesi halkın gözünde değer kazanmasını sağladı. 1 850'deki Don Pa­
cifico olayı ve 1 854 ile 1 857 arasında Pire'nin İngiltere ve Fransa tarafından
işgali sırasında görüldüğü gibi bu Büyük Devletler'in Yunanistan'ın içişle-
Biyografiler • 267

rine daha çok kanşmalanna yol açmıştı. Yeni yetişen politikacı kuşağının
isteklerine ayak uyduramaması; din değiştirip Ortodoksluğu kabul etmemesi
ve kendinden sonra tahta geçecek bir veliahtı olmaması; aynca 1 859- 1 860
yıllarında Garibaldi ve ltaiyan milliyetçilerine karşı halkın desteklemediği
Avusturya'nın yanında yer alması gelişmekte olan hanedan karşıtlığının bü­
yümesine yol açtı. Eylül 1 86 1 'de başgösteren öğrenci ayaklanmasını 1 836'da
evlendiği Kraliçe Oldenburglu Amalia'ya yönelik suikast girişimi izledi. Ayak­
lanmaların 1 862 'de iyice yayılması onu tahtından indirdi; sonradan yurttaşı
olduğu ülkeden , tıpkı geldiği gibi lngilizlere ait bir savaş gemisiyle ayrılacak­
tı. Bamberg'de sürgün yaşarken geleneksel Yunan giysisi fustanella (fistan)
giyerek Yunanistan'a bağlılığını gösterdi. (Ayrıntılı bilgi bkz. Leonard Bower
ve Gordon Bolitho, Otho l, king of Greece: a biography, Londra, 1 939.)

PAPADİAMANTIS, ALEKSANDROS (1851-1911)

Ôykü yazan. Skiathos 'ta yoksul bir papazın oğlu olarak dünyaya gelen Pa­
padiamantis kısa süre Atina Üniversitesi'nde okudu. Bunun sonucunda bir
çevirmen, bol ürünler veren öykücü ve romancı olarak gösterişsiz bir yaşam
sürdü (yapıtlarından bir teki bile hayattayken kitap olarak basılmamıştı) .
Gençlik yıllarındaki keşiş olma düşünü bırakıp bir kosmokalogeros, yani
'dünya keşişi' oldu . Hiç evlenmedi; nostaljik duygularla kaleme aldığı yazı­
larda Ortodoks Kilisesi geleneklerini yaydı; bir zahit gibi yaşadı. Dini bakım­
dan tutucu olduğu kadar dil bakımından da tutucuydu; zira on dokuzuncu
yüzyılın sonlarına doğru edebiyat dünyasında giderek yaygınlaşan halk dili
ya da konuşma diline karşı çıkarak yazılarında an dil, yani kathareuusa kul­
lanırdı . Öyküleriyle romanları tarihsel ya da etnografik konulara odaklanır.
En iyi bilinen çalışması olan l phonissa (Kadın Katil) 1 903 yılında yayımlandı.
(Ayrıntılı bilgi bkz. The Murderess, lng. çev. Peter Devi, Londra, 1 983 ve Tales
from a Greek lsland, İng. çev. Elizabeth Constantinides, Baltimore 1 987.)

PAPAGOS, ALEKSANDROS (1883-1955)

Asker ve politikacı. Belçika'da aldığı askeri eğitimin ardından 1 9 1 2 - 1 9 1 3 Bal­


kan savaşlarında görev aldı. Venizelos karşıtı olması yüzünden 1 9 1 7 'de or­
dudan atılıp sürgün edildi. Kral Konstantinos\m geri gelişinden sonra 1 920
yılında eski görevine yeniden getirildi. Anadolu cephesine katıldı ve 1923 yı­
lında yine ordudan atıldı. 1 926'da bir kez daha orduya döndü. Başbakan Pa­
nayis Çaldaris'i Ekim 1 935'te iktidarı bırakmaya zorlayan üç yüksek rütbeli
subaydan biriydi. Savaş bakanlığına getirildi ve bunun arkasından General
loarınis Metaksas'ın (bkz. ilgili kısım) dikta yönetimi sırasında genelkurmay
başkanlığına atandı. 1940-1941 yıllarındaki ltaiyan ve Alman saldırılarında
ordunun başkomutanıydı. 1 943 ve 1 945 yıllan arasını Alman toplama kamp­
larında geçirdi. iç savaşın son günlerine doğru Ocak 1 949'da bir kez daha
268 • Biyografiler

ordunun başkomutanlığına atandığında bu kez yetkileri daha genişti. 1 949


yazında komünist Demokratik Ordu'nun yenilgiye uğratılması üzerine ma­
reşallik unvanını alan tek Yunan subayı oldu. Mayıs 1 95 l 'de anlaşmazlıklar
yüzünden ordudan aynldıktan sonra aynı yılın Ağustos ayında, General de
Gaulleün Rassemblement du peuple français örgütünü örnek alarak Yu­
nan Dirilişi adıyla kendi partisini kurdu. Bu parti sağcı Halk Partisi'nden

yana olanların desteğini aldı. Amerikalıların baskısıyla çoğunluk sisteminin


uygulandığı 1 952 seçimlerinde Yunan Dirilişi'nin almış olduğu yüzde 49 oy
uranı ona 300 sandalyeli meclisin 24 7'sini kazandırdı. Papagos'un başbakan­
lık yaptığı yıllarda ( 1 952- 1 955) geç kalınmış da olsa savaş sonrası yaraların
sarılması süreci başlamıştı.

PAPANDREU, ANDREAS (1919-1996)

Yirminci yüzyılın sonlarına doğru Konstantinos Karamanlis (bkz. ilgili kısım)


ile birlikte siyasal yaşama egemen olan politikacı. 1 98 1 - 1 989 arasında baş­
bakandı. 1 9 1 9 yılında politikacı Yeorgios Papandreu'nun (bkz. ilgili kısım) ilk
evliliğinden doğan oğlu olarak Sakız adasında dünyaya geldi. l 938'de, öğren­
ciyken Troçkist etkinliklere katıldığı iddiasıyla tutuklandıktan sonra Amerika
Birleşik Devletleri'ne gitmek üzere Yunanistan'dan aynldı. ABD vatandaşlığı­
na geçti ve ekonomi alanında öğretim görevlisi olarak başarılı bir meslek ya­
şamı oldu; en son görev yaptığı yer Berkeley'deki California Üniversitesi'ydi.
Başbakan Konstantinos Karamanlis'in çağnsı üzerine Yunanistan'a döndü;
1 96 l 'de Ekonomik Araştırma ve Planlama Enstitüsü'nün başına getirildi.
Parlamentoya ilk kez 1 964 yılında, babasının doğduğu yer olan Akhaia (Aba­
ya) milletvekili olarak girdi ve babasının Merkez Birliği hükümetinde bakan
oldu. 1 967'de Albaylar Cuntası döneminde hapse atıldı; ABD'nin yoğun
baskıları sonucu ülkeden aynlmasına izin verildi. Sürgünde olduğu yıllar­
da Panhelenik Kurtuluş Hareketi'ni (PAK) kurarak Yunanistan'da izlediği
yollardan çok daha köktenci tutumlar benimsedi; dikta yönetimine karşı
ayaklanma çağrısında bulundu ve ABD, NATO ve AT'nin cuntaya karşı izle­
dikleri politikaları sert bir şekilde eleştirdi. 1 97 4 'te cuntanın çökmesi üzerine
Yunanistan'a dönüp Panhelenik Sosyalist Hareket'i (PASOK) kurarak ABD'ye
bağımlı olmaya artık bir son verilmesi ve ülkeyi ilgilendiren konularda radikal
yenilikler yapılması çağrılarına başladı. PASOK içinde demokratik yapılan­
malara gidileceği yolunda verilen sözlere karşın Yunan siyasal geleneklerine
bağlı kalarak parti üzerinde tartışılmaz otoritesini kurdu ve karşı çıkanlar­
dan derhal hesap vermeleri istendi. 'Kısa yoldan iktidara yürüyüşü', bundan
önce yapılan seçimlerde almış olduğu oylan iki katına çıkartarak ( 1 974 'te
yüzde 1 4 ; 1977'de yii?.de 25; 1 98 1 'de yüzde 48) 1 98 1 yılındaki seçimlerde
ülkenin tarihindeki ilk 'sosyalist' (daha doğru bir deyimle halkçı) hüküme­
tin iş başına gelmesiyle sonuçlandı. Hükümetteki değişiklikler özde değildi,
daha çok sözde kalıyordu; aynca yöneltilen ağır eleştirilere karşın ABD üsleri
Biyografiler • 269

yerlerinden oynatılmamış, üstelik Yunanistan ne NATO ne de AT üyeliğinden


çekilmişti. 1985'te halkın oylarının yüzde 46'sıyla Papandreu hükümeti ikin­
ci iktidar dönemini de sağlamlaştırdı. Tırmanan ekonomik sorunlarla birlikte
sonradan başında olduğu hükümetin en yüksek kademelerini de kapsayan
ve eski havayolu hosteslerinden biriyle ilişkisinin kamuoyunda duyulmasıy­
la patlak veren büyük skandallar, ikinci dönemine gölge düşürdü. Sorunlar
yumağına dolanmasına karşın Papandreu 1 989'da yapılan ilk seçimden halk
oylarının yüzde 39 'unu alma, aynı yılın ikinci seçiminde bu oranı yüzde 4 1 'e
yükseltme başarısını gösterebildi. Aynı dönem içinde Nisan 1 990'da yapılan
üçüncü seçimde PASOK'un oy oranının yüzde 39'a gerilemesi muhalefetteki
Yeni Demokrasi Partisi'nin az bir farkla da olsa meclisteki çoğunluğu ya­
kalamasına olanak verdi. Papandreu'nun iktidardan düşmesinin ardından
meclisteki araştırma kurulu tarafından görevi kötüye kullanma ve telefonları
dinletme suçlamalarından ötürü sorgulanması gerektiğine karar verildi. Pa­
pandreu bunlardan aklanacaktı. 1 993'te oylann yüzde 47'sini alarak yeniden
iktidara geldi. Ancak üçüncü döneminde peşini bırakmayan hastalığı yü­
zünden Ocak 1 996'da başbakanlıktan istifa etti. Birkaç ay sonra da hayatını
kaybetti. (Daha aynntılı bilgi için bkz. Andreas Papandreu , Democrasy at
gunpoint: the Greekfront, Londra, 1 97 1 ; Michalis Spurdalakis, The Rise ofthe
Greek Socialist Party, Londra, 1 988.)

PAPANDREU, YEORGIOS (1888-1968)

1 944- 1 945 ve 1 963- 1 965 yıllannda başbakan . Akhaia'nın (Ahaya) Kaletzi kö­
yünde doğan Papandreu, Atina Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdikten
sonra Almanya'da doktorasını yaptı. Liberal politikacı Elefterios Venizelos'un
(bkz. ilgili kısım) hizmetine girerek 1 9 1 7 ile 1 920 arasında Yunanistan top­
raklarına yeni katılan Ege adalarına vali atandı. 1 923'te Midilli'den milletve­
kili seçilerek meclise girdi. 1 930- 1 932 arasında Venizelos hükümetinin eği­
tim bakanı sıfatıyla büyük bir okul yaptırma projesi başlattı. 1 930'larda kimi
Venizelos yandaşlarının parlamento dışı yöntemleri benimsemesinden rahat­
sız olarak Demokratik Sosyalist Parti adıyla kendi küçük partisini kurdu.
Metaksas'ın diktatörlüğü döneminde sürgüne gönderildi, itilaf Devletleri'nin
işgali sırasında kısa bir süre için hapse atıldı. 1 944 'te Ortadoğu'ya kaçarak
Ekim ayında ülkenin işgalden kurtulması üzerine Yunanistan'a dönen ulu­
sal birlik hükümetinin başbakanlığını üstlendi. İnatçı bir komünizm karşıtı
olan Papandreu'nun hükümeti Aralık 1 944'te komünistlerin başlattığı ayak­
lanmanın hedefi oldu. lngiitere'nin müdahalesi hükümetin görevde kalması­
nı güvence altına aldıysa da başbakan olarak Papandreu'nun yerine Gene­
ral Nikolaos Plastiras (bkz ilgili kısım) geçti. 1 950 yılında kendi adını verdiği
Yeorgios Papandreu Partisi'ni kurdu ve 1 950- 1 95 1 'deki kısa süreli merkez
hükümetlerinde görev aldı. 1 952 seçiminde Mareşal Papagos'un partisinden
aday olduktan sonra oradan aynlarak bağımsız milletvekili oldu. 1 950'le-
270 • Biyografiler

rin son dönemlerinde Liberal Parti'nin ortak başkanlığını yürüttükten sonra


1 9 6 1 yılında merkezdeki partileri Merkez Birliği altında yeniden bir araya
getirdi. Aynı yıl yapılan seçimlerde sağın zaferinin yasal yollardan olduğuna
karşı çıkarak sonuçlan tersine çevinhek uğruna 'amansız bir mücadele' için
kollan sıvadı. Siyasal söylev ustası olan ve iktidarda olmak yerine muha­
lefet koltuğunda daha rahat eden Papandreu, sağın kendine olan güvenini
yitirmesine epey katkıda bulundu. Onun bu dirençli çalışması, semeresini
Kasım 1 963'te Konstantinos Karamanlis'in Ulusal Radikal Birlik Partisi'nin
az bir farkla da olsa yenilmesiyle alındı. Bunun ardından Papandreu, Şubat
1 964 'te oyların yüzde 53ünü alarak (savaş sonrası dönem için) alışılmışın
dışında bir zafere ulaştı. Başında bulunduğu Merkez Birliği hükümeti bazı
önemli reformlara imzasını attı. Bunların en çarpıcıları Papandreu'nun her
zaman özel ilgi gösterdiği eğitim alanındaydı. Fakat Kıbns'taki çekişmeler bu
başarılara gölge düşürecek ve Papandreu ile genç Kral il. Konstantinos ara­
sında savunma bakanlığının kime bağlı olması gerektiği konusundaki görüş
ayrılığının ardından Temmuz 1 965'te hükümet düşecekti. Bunu izleyen siya­
sal istikrarsızlık dönemi boyunca Papandreu durmadan yeni seçimlerin ya­
pılması çağrısında bulundu. En sonunda seçimlerin Mayıs 1 967'de yapılması
kararlaştınldı; Papandreu'nun kazanacağına kesin gözüyle bakılmaktaydı.
Derken 2 1 Nisan 1 967'de askeri darbe geldi ve Papandreu Kasım 1 968'e ka­
dar kalan yaşamının çoğunu ev hapsinde geçirdi. Atina nüfusunun beşte
birinin katıldığı cenaze töreni diktaya karşı halk direnişinin ilk ifadesiydi.

PAPANİKOLAU, YEORGİOS (1883-1962)

Tıp araştırmacısı ve rahim yolu kanserinin önceden teşhis edilmesinde


başvurulan 'Pap smear' testini bulan kişi. 1 883'te Euboea (Eğriboz) ada­
sının Kymi sahil kasabasında doğdu, Atina'daki tıp öğreniminin ardından
Almanya'da doktora yaptı. Oradan ABD'ye gidip Comell Oniversitesi'nde elli
yıllık başarılı bir meslek hayatı sürdürdü. 1 9201i yıllarda dünya çapında
yüzbinlerce kadının hayatını kurtardığına inanılan smear testini geliştirdi.
Elefherios Venizelos\ın (bkz. ilgili kısım) kendisini Yunanistan'a geri getirme
çabalarını karşılıksız bıraktı ve 1 928 yılında ABD vatandaşı oldu . Pek çok
bilimsel yayma imzasını attı; tıp alanında Nobel Ôdülü için aday gösterildi,
ancak ödülü alamadı. 1 932 yılında Atina Akademisi'nin ilk onur üyesi oldu .
[Ayrıntılı bilgi için: D. E. Carmichael, The Pap smear: life ofG. N. Papanicolau,
Springfield, Illinois, 1 973)

PLASTIRAS, NIKOLAOS (1883-1953)

Asker ve politikacı. 1 909 Goudi askeri darbesine katıldı. Kendisine 'Kara Şö­
valye' lakabını kazandıran Balkan savaşlarında üstün hizmet verdikten son­
ra 1 9 1 6 yılında Venizelos yanlısı 'Ulusal Savunma' hareketine katıldı. Make-
Biyografiler • 27 1

donya cephesinde çarpıştı ve Bolşeviklere karşı savaşmak üzere Ukrayna'ya


giden Yunan ordusunda yer aldı. Anadolu'daki savaş sırasında askeri alanda
edindiği saygın ününe bir yenisini ekledi. 1 922 yenilgisinin yarattığı kargaşa
ortamında hükümeti ve Kral 1. Konstantinos'u deviren askeri darbenin ar­
kasında da o vardı. 1 923'te kral yanlılarının giriştiği karşı darbe girişiminin
başarısızlığa uğramasında büyük etkisi oldu. Kahramanı Venizelos'un (bkz.
ilgili kısım) seçim sandıklarında yenilmesine tepki olarak Mart 1 933 'teki
darbe girişimini yönetti. Yurtdışına kaçmak zorunda kaldı; orada 1 936- 1 94 1
yıllarına damgasını vuran Metaksas (bkz. ilgili kısım) diktatörlüğüne karşı
ödün vermeden çalıştı. İşgal sırasında komünist olmayan direniş hareketi
EDES'in (Cumhuriyetçi Ulusal Yunan Cephesi) sözde başkanıydı; fakat ül­
kesine dönmeyip Fransa'da kaldı. lngiltere'nin baskısının sonucunda Aralık
1 944'teki komünist ayaklanmanın bastınlmasından hemen sonra 1 945'in
ilk aylarında başbakanlığa getirildi. Solcular onu kendisinden önce gelen
Yeorgios Papandreu'ya (bkz. ilgili kısım) kıyasla daha kabul edilir biri ola­
rak gördüler; ne var ki savaşın başlangıcında yazmış olduğu yenilgi yanlısı
mektubun yayımlanması üzerine görevinden çekilmek zorunda bırakıldı. İç
savaşın bitmesiyle birlikte yenik düşen komünistlere ölçülü bir ılımlılık gös­
terilmesinden yana olan Ulusal İlerici Merkez Birliği'nin önderi olarak siyasal
yaşama yeniden döndü . 1 9 50- 1 952'deki merkez koalisyon hükümetlerinin
başına getirildi; fakat Kasım 1 9 5 2 'de yapılan seçimlerde yeniden milletvekili
olamadı, kısa bir süre sonra da öldü.

THEOTOKAS, YORGOS (1905-86)

Romancı , denemeci ve eleştirmen. 'Otuzlular Kuşağının' önde gelen üyele­


rinden biriydi. Sakız (Khios) adalı bir ailenin oğlu olarak doğup l stanbul'da
büyüdü, 1 922'de Anadolu felaketinin ertesinde kentten ayrıldı. Büyüdüğü
kenti ancak ölümünden birkaç yıl önce 1 962'de görebildi. Osmanlı başken­
tinde Yunan varlığı özlemini dile getiren en tanınmış romanı A rgo, iç savaş
döneminde Yunan halkının inişli çıkışlı deneyimlerini anlatan bir günlüktür;
Leonis tstanbul'da bir Rum olmanın ne demek olduğunu anlatan bir roman­
dır; aynca Euripides Pendozalis ue diğer Hikayeler de sayılabilir. Atina, Paris
ve Londra'da öğrenim görmüş, Avrupa kültürü üzerine geniş bir bilgi edin­
mişti. tlerici bir aydın olan Theotokas sorunlu tarihi nedeniyle yaşadığımız
yüzyılda yapıtlarının yeniden gözde olduğu Yunanistan'daki siyasal yaşamın
aşınlıklanna karşı çıkıyordu. Romancılığının yanı sıra oyun yazarlığı da var­
dı, Ulusal Tiyatro'da oyun yönetmenliği yaptı. (Ayrıntılı bilgi için bkz. A rgo,
Londra 1 9 5 1 ile Leonis, Minneapolis 1 985 ve Thomas Doulis, Georgios Th.eo­
tokas, Boston, 1 975.)
272 • Biyografiler

TRİKUPİS, HARILAOS (1832-98)

Yedi kez ( 1 875; 1 878; 1 880; 1 882-85; 1 886-90; 1 892; 1 893-95) başbakan
olan Trikupis on dokuzuncu yüzyılın en yenilikçi politikacısıydı. 1 832'de
Nafplion'da, bağımsızlık savaşını aktaran tarihçi ve Yunanistan'ın Londra
sefiri Spiridon Trikupis'in oğlu olarak dünyaya geldi . Babasının başında bu­
lunduğu büyükelçilikte çalıştı; onun insanlardan uzak duran bir kişiliği ol­
masında lngiitere'de geçirdiği on dört yılın etkisi olduğu düşünülürdü. 1 864
Anayasası'nı hazırlayan kurulda Londra'daki kalabalık Yunan topluluğunu
temsil etti. Mesolonghi'den milletvekili olarak resmen politikaya atıldı ve çok
geçmeden Aleksandros Kumunduros'un kurduğu üçüncü hükümette dışiş­
leri bakanı oldu. Bu yetkisine dayanarak Yunanistan'ın Balkan komşuların­
dan biriyle imzaladığı ilk anlaşma olan ve uzun yıllar sürecek Yunan-Sırp­
Yugoslav işbirliğine ilk adımın atıldığı 1 867 ittifak anlaşması görüşmelerinde
Sırp Prensi Mikhail ile pazarlık masasına oturdu. Fakat Trikupis'in elde ettiği
başlıca başarılar ülke içindeki sorunlarla sınırlı kalacaktı. Temmuz 1 874'te
Kairoi gazetesinde yayımlanan "Suçlu Kim" adlı imzasız bir makalede Triku­
pis, genç politikacıların öfkelerine değindi ve art arda politik bunalımların so­
rumluluğunu, azınlık hükümetlerinin iktidara gelmesine neden olan Kral 1.
Yeorgios'a (bkz ilgili kısım} yükledi. Bunun üzerine kopan yaygarada kısa bir
süre için hapse atıldı. ôte yandan kral onun hükümet kurma yetkisinin an­
cak mecliste çoğunluğun "açık" desteğini almış olanlara tanınması gerektiği
yolundaki isteğini kabul etti . Ne var ki Trikupis'in mecliste açık bir çoğunluk
elde etmesi ve çağdaşlaşma programını uygulamaya koyabilmesi ta 1 882 yı­
lına dek söz konusu olmayacaktı. İzlediği ekonomi politikalan Yunanistan'ın
uluslararası pazarlarda güvenirlik kazanmasını sağladı; yabancılardan ve
yurtdışında yaşayan Yunanlardan yatırımlara kaynak bulmaya çalıştı; de­
miryolu yapımına hız verdi; Kopais gölünün tarımsal amaçlı kullanım için
kurutulması projesini başlattı ve 1 893 yılında Korint kanalını açtı. Devlet
işlerinde dalavereciliğin etkisini azaltma çabalarıyla seçmen bölgelerinin sa­
yısını azalttı ve hantal devlet bürokrasisinin bağımlı olduğu siyasal kayırma­
cılığı kaldırmaya çalıştı. Aynı zamanda devletin silahlı güçlerini yenilemeye
ve ülkede kol gezen eşkıyalığın önünü kesmeye önem verdi. Ne var ki, 1 882-
1 895 döneminde kendisiyle dönüşümlü olarak iktidara gelen büyük rakibi,
halkçı Theodoros Diliyiannis (bkz. ilgili kısım} onun uyguladığı politikaları
önemsemedi . 1 893 yılında Trikupis dış borçların geri ödemesini aksatmak
zorunda kalınca bunun arkasından gelen sert önlemler 1 895'te yenilmesine
yol açtı. Trikupis'in çağdaşlaşma çabalarının başarısı ancak sınırlı bir düzey­
de kaldı, derken 1 896 yılında kendi isteğiyle sürgüne gittiği Cannes'da öldü.

VELESTİNLİS (FEREOS), RİGAS (1757-98)

Yunan bağımsızlık savaşının ilk şehidi. Teselya'nın Velestino kasabasında


doğdu. Helen kökenli bir Ulahtı ; belirsiz koşullar altında göç etmeye zorlandı.
Biyografiler • 273

Halk arasında yayılan söylentiye göre bunun nedeninin bir Türkü öldürmüş
olmasıydı. Babıiili'de dragoman olan Aleksandros İpsilandis'in katipliğini
yaptıktan sonra Eftak'taki Fenerli hospodar'lann hizmetine girdi. 1 796 yılın­
da Viyana'ya yaptığı ikinci gezi sırasında gizli bir devrimci örgüt kurduğu ileri
sürülmüştür. Kesin olarak bilinmese de kaleme aldığı devrimci bildiriler bu
tarihlere denk düşmektedir: İnsan Haklan Bildirgesi, Thourios (savaş ilanı) ;
en önemlisi, Rumeli, Küçük Asya, Ege Adalan, Eflak-Bağdan Halklannın Yeni
Siyasi Oluşumu. Doğrudan 1 793 ve 1 795 Fransız devrimi anayasalarından
etkilendiği bu belgelerden sonuncusu Osmanlı İmparatorluğu'nun yerini ala­
cağını umduğu devletin taslağını oluşturmaktaydı. Onun temel olarak öngör­
düğü, monarşinin yerini Fransız modeline dayalı cumhuriyet kurumlarının
aldığı Bizans lmparatorluğu'nun bir anlamda yeniden kurulmasıydı. Rigas
her ne kadar, Türkler de içinde olmak üzere, din ve dil aynını gözetmeksizin
İmparatorluk topraklarında yaşayan herkes için eşitliği savunduysa da resmi
dili Yunanca olacak yeni devlette Yunanların ayncalıklı konuma geçecekle­
ri apaçıktı. Fransızların l 797'de devrimci 'kurtuluş' uğruna giriştikleri lon
adalan işgalinin giderek Osmanlı İmparatorluğu egemenliği altında yaşayan
halkları kurtarma amacına yöneleceğini düşünerek devrim ateşini yaymak
üzere Balkanlar'da geziye çıkmayı tasarladığında Rigas'ın elinde Viyana'da
gizlice basılan devrimci kitapçıklardan 3 . 000 adet bulunmaktaydı. Aralık
1 797'de Trieste'ye varışının üzerinden kısa bir süre geçmişti ki yurttaşı bir
Yunan kendisini Avusturyalı yetkililere yakalattı; onlar da Rigas ve Osmanlı
yurttaşı olan yanındaki arkadaşlarını Belgrad kalesindeki Türklere teslim et­
tiler. Haziran 1 798'de burada boğdurulduktan sonra cesetleri Sava ırmağına
atıldı. Rigas'ın Balkanlar'a devrimci ruhu aşılama çabalan pek sonuca ulaş­
madıysa da, şehit düşmesi gelecek kuşaklarda Yunan milliyetçilerinin güç
simgesi haline gelecekti. (Ayrıntılı bilgi için bkz. C. M. Woodhouse, Rhigas
Velestinlis: the proto-martyr of the Greek revolution, Limnis, 1 998.)

VELUHİOTİS, ARiS (THANASIS KLARAS) (1905-45)

ikinci Dünya Savaşı sırasında işgal altındaki Yunanistan'da komünistlerin


denetimindeki direniş ordusu ELAS'ın siyasi-askeri önderiydi ( kapetanios) .
1 905 yılında Lamia'da Thanasis Klaras adıyla doğdu, ziraat teknisyenliği
eğitimi gördü. On dokuz yaşında Komünist Parti'ye (KKE) katıldı. Metaksas
diktatörlüğü döneminde yakalanınca serbest bırakılmak için komünist gö­
rüşlerini kamuoyu önünde reddettiği bir bildirgeye imza attı. Bunun üzerine
parti yönetimi ona ve benzer bildirgeleri.imzalayan yoldaşlara kuşkuyla bak­
maya başladı. 1 940/ 4 1 kışında Arnavutluk cephesinde çarpıştıktan sonra
1 94 2 'nin başlarında Ulusal Kurtuluş Cephesi'nin (EAM) askeri kolu ELAS'ın
ilk çetesini kurdu. Aris Veluhiotis kod adını aldı (birincisi savaş tanrısının;
ikincisi Veluhi dağının adı) . ELAS 'ın lideriyken Avrupa'da zamanın en meş­
hur direniş olaylarından birinde Napoleon Zervas'ın EDES'inden bir grup
27 4 • Biyografiler

ve birkaç lngi� sab<?tajcıyla beraber Gorgopodamos demiryolu viyadüğü­


nü 2 5 / 2 6 Kasım 1 942'de havaya uçurdu. Bir süre sonra da önceleri KKE
genel sekreteri, sonra Rigas'ın komiseri olan Yeorgios Siıuıtos ve kuman­
dan General Stefanos Sarafis ile ELAS'ın kapetanios 'u oldu . Sert ve katı bir
disiplin yanlısı olarak nam salarak korku uyandıran (karşıtları tarafından
sadist diye karaladıkları) Aris, direniş hareketinin en etkileyici şahsiyetiydi.
1 944 baharında Almanların silahlandırdığı ve kukla Yunan hükümetinin de­
netimi altındaki komünist karşıtı taburların özellikle güçlü oldukları Mora
yarımadasına gönderildi. 1 944 sonbaharına doğru kurtuluşa yaklaşılırken
işbirlikçi güçlere karşı kanlı misilleme eylemlerine girişti. KKE yönetimiyle
uyumsuzluğu giderek artan Veluhiotis, Aralık 1 944 komünist ayaklanması­
na son noktasını koyan Şubat 1 945 Varkiza anlaşmasını lngiltere'ye karşı ve­
rilmiş gereksiz bir ödün olarak değerlendirdi. Eğer komünistlerin iktidarı ele
geçirmeleri söz konusu olacaksa KKE yönetimindeki bölünmüşlüğü kınayan
biri olarak bunun hesaplaşma ve silahlı mücadele yoluyla yürütülmesinin
kaçınılmaz olduğuna inanıyordu. Parti politikasını değiştirip iktidar yarışına
anayasal yollardan katılma yanlısı olduğu sıralarda, Veluhiotis ve onu des­
tekleyen küçük bir topluluk silahlı mücadeleyi sürdürmek için dağlara çıktı.
18 Haziran 1945 tarihinde Ulusal Muhafız Güçleri tarafından Mesunda köyü
yakınlarında köşeye sıkıştırılan Veluhiotis'in ölümüne intihar süsü verildi.
Onun ve yandaşlarının kesik başlan sonradan Larisa'da halka teşhir edildi.
Ölümünden bir gün önce KKE politbürosu onu kamuoyu önünde ikinci kez
partiye ihanet etmekle suçlamıştı.

VENİZELOS, ELEFTERİOS (1864-1936)

Yirminci yüzyılın ilk yansında önde gelen bir devlet adamı. On iki yıl baş­
bakanlık yaptı. Girit'te doğdu. Pek çok Yunan politikacı gibi hukuk okudu.
Politikaya ilgi duyması henüz Osmanlı lmparatorluğu'nun bir parçası olan
doğduğu adada yaşadığı sıralarda başladı. 1 897 Girit ayaklanmasında adanın
krallıkla birleşmesinden (enosis) yana etkin görev üstlendi. 1 897 Türk-Yunan
savaşının bir sonucu olarak Girit'e özerklik tanınınca anayasa taslağının ha­
zırlanmasına yardım etti; ada meclisinin üyesi oldu . Enosis davasını yüceltme­
de faaliyet göstermesi Yüksek Komiser Prens Yeorgios'u kızdırmıştı . 1 909 Go­
udi darbesinin ardından Askeri Cunta kendisini başbakanlığa uygun görünce
Ekim 1 9 1 O'da işbaşına geçti. Ondan sonraki iki yıl sıkı bir anayasayla askeri
ve siyasi reform programı izledi. Yunanistan'ı Balkan komşularıyla (Sırbistan,
Bulgaristan ve Karadağ) ittifaka soktu. Balkan savaşlarında Yunanların elde
ettiği başarılardan sonra Yunanistan'ın topraklarını muazzam genişlemişti.
Birinci Dünya Savaşı öncesinde itilaf Devletleri'ni (İngiltere, Fransa ve Rusya)
yürekten desteklemesi tarafsızlıktan yana olan Kral 1. Konstantinos (lıkz. ilgili
kısım) ile görüş ayrılığına düşmesine neden oldu. Dış politika konularında
tekrar ortaya çıkan anlaşmazlıklar karşısında 1 9 1 5 yılında bir kez daha hü-
Biyografiler • 275

kümetten çekilmek zorunda kaldı . Eylül ayında Selanik'te Venizelos'un rakip


bir taşra hükümeti kurmasıyla birlikte 'Ulusal Bölünme' 1 9 1 6 yılında dönüşü
olmayan bir yola girdi. 1 9 1 7'de İngiltere ve Fransa'dan gelen baskıların so­
nucunda Kral 1. Konstantinos ülkesinden ayrıldı ve Venizelos birleştirilmiş
ancak 'birleşmemiş' Yunanistan'ın başbakanlığına geçti. Yunanistan'ı İtilaf
Devletleri'nin yanında savaşa soktu ve Paris Barış Konferansı'nda ülkesini
temsil etti . Mayıs 1 9 1 9 'da İzmir ve iç kesimlerinin işgal edilmesine müttefik­
lerin oybirliğiyle destek vermelerini sağladı. işgal Ağustos 1 920'de imzalanan
Sevres Antlaşması'nda onay görmüştü. Kısa süreli de olsa 1ki Anakaraya ve
Beş Denize yayılan Yunanistan' projesinin miman Venizelos Kasım 1 920 se­
çimlerinde küçük düşürücü bir yenilgiye uğradı ; arkasından kendi isteğiyle
sürgüne gitti. 1 922 Anadolu yenilgisinden sonra ülkesinin temsilcisi olarak;
katıldığı Lozan Konferansı'nda Megali ldea'dan geriye kalan yıkık dökük ne
varsa onu kurtarmaya çalıştı. 1 928'de siyasete döndü; ne var ki uluslararası
ekonomik bunalım süreci içinde onun kurduğu hükümet de sarsıldı ve 1 933
yılında iktidardan düştü. Aynı yılın Mart ayında başarısız bir Venizelos yanlısı
darbenin ardından kendisine karşı düzenlenen sayısız suikast girişiminden
biri daha meydana geldi. Mart 1 935'te kendisinin de katıldığı bir başka darbe
girişiminden sonra Fransa'ya kaçmak zorunda kaldı; ertesi yıl da orada öldü.
Ölümünden kısa bir süre önce destekçilerine Yunanistan'a yeni dönmüş
bulunan Kral il. Yeorgios (bkz. ilgili kısım) ile işbirliği yapmaları çağrısında
bulunmuştu. [Ayrıntılı bilgi için bkz. Doros Alastos, Venizelos: patriot, states­
man, reuolutionary, Londra 1 942.)

ZAHARIYADİS, NİKOS (1903-73)

1 935- 1 956 arası dönemde Yunanistan Komünist Partisi (KKE) genel sekreteri
( 1 935- 1 945 arasında hapis) . 1 903 'te Edirne'de, Osmanlı tütün rejisi isçilerin­
den birinin oğlu olarak doğdu. Bolşevik devriminden etkilendiği Karadeniz'de
denizcilik yaptı. Moskova'da Doğu Halkları Komünist Oniversitesi'nde (KUTV)
öğrenim gördü.
1 923 yılında yeni büyüyen KKE'nin gençlik kanadını örgütlemesi
için Yunanistan'a gönderildi. Hapse atıldı ve bunun arkasından Sovyetler
Birliği'ne kaçtı. İleri ölçüde hizipleşmiş partide düzeni sağlaması için Komin­
tern tarafından 193 1 'de yeniden Yunanistan'a yollandı ve 1 935 'te partinin
genel sekreterliğine geçildi. Metaksas diktatörlüğü döneminde hapse atıldı.
Cezaevinden kaleme aldığı bildiride, Yunanlara Ekim 1 940'taki ltaiyan iş­
galine direnişte Metaksas'ı desteklemelerini öğütledi. Bundan sonraki iki
mektubunda lngiltere ile Almanya arasındaki savaşı 'emperyalist' diye ka­
raladıysa da kamuoyunda yankı uyandıran ilk yazdıkları olmuştu. Alman
saldırısından sonra Dachau toplruna kampına gönderildi. Onun yokluğunda
KKE genel sekreterlik görevi Yeorgios Siantos tarafından yürütüldü. 1 945
yılında Yunanistan'a geri gelerek iç savaşa geçiş döneminde parti yönetimin-
276 • Biyografiler

deki görevine yeniı;len .geçti. Kasım 1 94�'de büyük rakibi Markos Vafiyadis'i
safdışı bırakıp komünist Demokratik Ordu'nun komutasına geçti. 1 949'da
komünist güçlerin yenilgisinin ardından . . Zahariyadis, Şiantos'u 'İngiliz
ajanı' olmakla suçladı. Demokratik Oırdu'dan geriye kalan ne varsa Doğu
Avrupa'da ve Sovyetler Birliği'nde savaşa hazır halde bulundurulması husu­
sunda diretmesi, aynca muhaliflerine karşı takındığı acımasız tutum 1955
yılında Taşkent'te önemli bir ayaklanmaya yol açtı. Nikita Kruçev'in Stalin­
cilikten uzaklaşma çağrılarına karşılık olarak diğer komünist partilerin de
desteğiyle 1 956 yılında Zahariyadis'in genel sekreterlik görevine son verildi.
1 957'de partiden uzaklaştırılıp Sibirya'ya sürüldü; 1 973 yılında orada öldü .

ZERVAS, NAPOLEON (1891-1957)

Asker ve politikacı. Balkan savaşlarında görev aldıktan sonra 1 9 1 6 yılında Ve­


nizelos yanlısı 'Ulusal Savunma' birliklerine katılarak Makedonya cephesinde
çarpıştı. 1 920'de Venizelos'un seçim yenilgisinin ardından lstanbul'da kuru­
lan Venizelos yanlısı kurulda etkin görev aldı. 1 922 darbesinden sonra orduya
döndü. Pangalos diktatörlüğü yıllarında ( 1 925- 1 926) Atina'da garnizon ko­
mutanlığına getirildi; ancak 1926'da eski hamisine sırt çevirerek Pangalos'un
devrilmesiyle sonuçlanan darbeye katıldı; sonra da Cumhuriyetçi Muhafızla­
rın komutanlığına atandı. Muhafızların dağıtılmasına karşı direnmesi kanlı
olaylara yol açtı ve başkaldırma suçuyla ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı.
ı 928'de Venizelos tarafından bağışlandı. 1 94 1 yılında Cumhuriyetçi Ulusal

Yunan Cephesi (EDES) adlı direniş örgütünü kurdu. Sürgündeki General Ni­
kolaos Plastiras'ın (bkz. ilgili kısım) sözde başkanlığındaki bu örgüt, adından
da anlaşılacağı üzere (kiiğıt üzerinde sosyalist) Venizelos yanlısı olsa da Zeıvas
sonradan lngiltere'nin isteğine boyun eğerek sürgündeki Kral il. Yeorgios'un
(bkz. ilgili kısım) ülkeye dönüşünü desteklediğini açıklayacaktı. Zeıvas'ın ko­
mutasındaki EDES birlikleri 2 5 / 26 Kasım 1 942 gecesi Gorgopodamos viyadü­
ğünün yıkımında önemli bir görev üstlendiler. Ekim 1 943'te Zeıvas'ın doğum
yeri Epir'deki askeri üslerinde, EAM / ELAS güçlerinin saldırısına uğrayan
Zeıvas ve EDES ancak lngilizlerin yardımıyla sağ kalabildi. Aralık 1 944'te ko­
münist ayaklanma sırasında ELAS'ın saldırısına uğrayan EDES darmadağın
oldu. 1 945 yılında Zeıvas generalliğe atandığı ordudan aynlarak kendi sağcı
partisi, Ulusal Parti'yi kurdu. Yanya'dan milletvekili seçilerek 1 947 yılında
kısa bir süre için kamu düzeni bakanlığını yürüttü; bu görevi sırasında ko­
münistlere karşı sergilediği acımasız tutumla dikkat çekti. 1 950'de Liberal
Parti 'ye katılarak 1950- 1 9 5 1 arasında kamu işleri bakanlığı yaptı.
YUNANlsrAN1N KRALiYET AİLELERİ
Wlttelsb.dı (Bavyera) Ailesi

OUo (Dovyera Kr.d L l.udwtg'in lklnd oğlu) = Old<nburgtu Amelya


(18l<Hi7dcralhkyapbğo yillar 1833-62) (1818·75)

Yoorgios [Gooogios JJ (Wılliam' Danimorica Kralı IX. Oıristian'ın ikinci oJllu) • Rusy.ob Olp (1851-1926J
[11145-1913, knıllık y.ap<>iı yıllar 1863·1913) 1
1 1 1 1 1 1 1
1. Konstantinos Yeorgios Aleksandros Nilcnlas Maria Andrew = Battenbergli Alice Christopbe<
(1868-1922' lcralbkyap. y>lla• 1913-17; 192C).2) (1869-1957) (1870-92) ( 1872-1938) (1876-1940) (1882-1944) (1885-1969) (18811-1940)
= Pnı5yalı Sophia (Grid Yülaek Komiseri
(1870-1932) 18911-1906) 4 Joı Ç')CUlc EcfinburgDükil Phlllp
(1921· 1

1
= � Eliudıedı u

(1926- )
1 1 1 1 1
il Yeoqıjos Aleksandros Helen Pavlos lrene Kallıerine
1891l-l947' kndbk yapCJjı }'111ar 1922-3; 1935-47; (lO'lJ.1920; knıllık yaptığıyıllaı' (1896-1982) (1901-64, knıllıky.op.yılla< 1947-64 (1904-74) (191J. )
Yunanistan doşında 1941-7; naiplik 1945-6) 1917·20) = Romanya Krab a 8nınswk:kli FriederiU

= Romanyalı EIHabeth =Aspasya Manos CarolU (1917-81)


(1894-195& 1935'"' boşandı) (1896-1972) (1893-1953)

Sopbla U. Konstantinos 1.rene


(1938· ) (194CI- ; krallık yapoğo y>lla< l947·73; naiplik 1967-73) (1942· )
=ispanya Krab fuan Carlos = Danimarkalı Anne Marie
(1938· ) (1946- )

Aleks:ia ravtos Nlkolas Tlıeodora Philip


(1965· ) (1 967- ) (1969· ) (1983- ) ( 1986· )
CUMHURBAŞKANLARI

1828-31 loarinis Kapadistrias


1924-26 Amiral Pavlos Kunduryotis
1 926- [General Theodoros Pangalos)
1926-29 Amiral Pavlos Kunduryotis
1929-35 Aleksandros Zaimis
1973 )Albay Yeorgios Papadopulos)
1973-34 )General Fedon Gizikis)
1974-75 Mihail Stasinopulos
1975-80 Konstantinos Çaços
1980-85 Konstantinos Karamanlis
1 985-90 Hıristos Sartzetakis
1990-95 Konstantinos Karamanlis
1995-2005 Kosdis Stefanopulos
2005- Karolos Papulyas

(Köşeli parantez içindekiler zorla başa geçmiş olanlardır) .


TABLOLAR

TABLO 1 YUNANİSTAN'IN NÜFUSU

1 838 752.007
1 856 1 . 062.627
1 870 1 .457. 894
1 896 2 . 63 1 .952
1 907 2 . 63 1 .952
1 920 5 . 53 1 .474
1 92 8 6. 204 . 684
1 940 7 . 344. 860
1951 7.632 .801
1961 8 . 388.553
1 97 1 8. 768 . 64 1
1 98 1 9 . 740.4 1 7
1 99 1 1 0 . 2 59 .899
200 1 1 0 .964 . 020
201 1 1 0 . 8 1 5 . 197
Not: On dokuzuncu yüzyılın rakamlan yaklaşık olarak
verilmektedir.

TABLO 2 NÜFUS DA�ILIMI

Kentl i % Yan Kentli % Kırsal % Toplam

1940 2.411.647 33 1 .086.079 15 3.847.134 52 7.344.860


1951 2.879.994 38 1. 1 30 . 18 8 15 3.622.619 47 7.632.801
1961 3.628.105 43 1.085.856 13 3.674.592 44 8.388.553
1971 4.667.489 53 1.019. 42 1 12 3.081.731 35 8.768.641
1981 5.659.528 58 1 . 125.547 12 2.995.342 30 9.740.417
1991 6.036.659 59 1 . 3 12.774 13 2 . 9 1 0. 466 28 10.259.899
TABLO 3 İ KİNCİ DÜNYA SAVAŞl'NDAN GÜNÜMÜZE NÜFUS HAREKETLERİ

1961 1 971 % değişim 1981 % değişim 1 991 % değişim

Büyük Atina 1. 852.709 2.540.24 1 +37, 1 3.027.331 +19 3.072.921 +!


Orta Yunanistan ve Euboea 970.949 992.077 + 2,2 1 .099.84 1 +il 1.240.945 +16
Mora 1 .096.390 986,912 -10,0 1 .0 1 2.528 +3 1.046.935 +7
!on adalan 2 1 2.573 184.443 -13,2 182.651 -1 1 93.734 +6
Epir 352.604 3 1 0.334 -12,0 324.54 1 +5 339. 728 +5
Teselya 689.927 659.9 1 3 -4,4 695.654 +5 734.848 +4
Makedonya 1 .896. 112 1. 890.684 -0,3 2. 1 21.953 +12 2.236.089 +5
Trakya 356.555 329.582 -7,6 345.220 +5 338.065 -2
Ege adalan 477.476 417.813 - 1 2,5 428.533 +3 456.712 +7
Girit 483 .258 456.642 -5,5 502.165 +10 540.054 +8
Ülke toplamı 8.388.553 8.768 .64 1 +4,5 9.740.417 +11 10. 259. 899 +5
TABLO 4 BAŞLICA ON KENTTE NÜFUS ARTIŞI

1 95 1 1961 1 97 1 1 98 1 1991

Atina 1 .378. 586 1 .852.709 2.540.24 1 3.027.33 1 3.072.92 1


Selanik 302 . 1 24 380.654 557.360 706. 1 80 749.048
Patras 86.267 1 03.94 1 1 20.847 1 54.596 1 70.452
lrakliyon 54.758 69.983 84. 7 1 0 1 1 0.958 1 26.907
Volos 73. 8 1 7 80.846 88.096 1 07.407 1 1 6.03 1
Larissa 4 1 .0 1 6 55.39 1 72.336 1 02.048 1 1 3.090
Kardiya 37. 1 02 49.058 53.026 6 1 .976 72 .092
Kavala 42. 1 02 44. 5 1 7 46.234 56.375 56.57 1
Agriniyon 26.582 33.28 1 4 1 . 794 45.087 52.896
Serez 37.207 4 1 . 1 33 4 1 .09 1 45.2 1 3 49.380

TABLO SA DiN1

Toplam mifus 7 . 632.80 1 %


Ortodoks 7.472. 559 97,9
Katolik 28.430 0,4
Protestan ve diğer Hıristiyanlar 1 2 .677 0,2
Mlishiman 1 1 2.665 1 ,4
Yahud i 6.325 0, 1
Hiçbiri 121

TABLO 5 B ANADİLLERİ1

Toplam nılfus 7.632.80 1 %


Yunanca 7.297.878 95.6
Tlirkçe2 1 79.895 2.4
Slavca 4 1 .0 1 7 0.5
Ulahca3 39.855 0.5
Arnavutça 22.736 0.3
Diğer 5 1 .420 0.7

Notlar: ı ı ı Verilen rakamlar, din ve konuşulan anadillerin ayrıntılı e n son bilgilerinin alındığı
1 9 5 1 nilfUe sayımına dayanmaktadır.
121 Anadilinin Tilrl<çe olduğunu bildirenlerin sayısı Milslilman olduğunu bildirenlerin iki
katına yalandır. Bu belirgin tutarsızlık 1920'1erde gelen aığınmacılann pek çolunun
anadili olarak Tılrl<çe konuşmalanyla açıklanabilir.
•� Bir tilr Rumence (Eftak Rumencesi)
TABLO 6 SEÇİM SONUÇLAR! 1952-90

oy oranı (%) sandalye (300) Başbakan

1 952
Yunan Dirilişi (sağ) 49 247 Mareşal Aleksandros Papagos
Partiler Birliği (merkez koalisyonu) 34 51
Birleşik Demokratik Sol (aşın sol 10 o
1 956
Ulusal Radikal Birlik (sağ) 47 1 65 Konstantinos Karamanlis
Demokratik Birlik (merkez/aşın sol koalisyon) 48 132
1 958
Ulusal Radikal Birlik (sağ) 41 171 Konstantinos Karamanlis·
Birleşik Demokratik Sol (aşın sol) 24 79
Liberal Parti (merkez) 21 36
1 96 1
Ulusal Radikal Birlik (sağ) 51 1 76 Konstantinos Karamanlis
Merkez Birliği (merkez) 34 1 00
Birleşik Demokratik Sol (aşın sol) 15 24
1 963
Merkez Birliği (merkez) 42 1 38 YeorgiosPapandreu
Ulusal Radikal Birlik (sağ) 39 1 32
Birleşik Demokratik Sol (aşın sol) 14 28
TABLO 6 SEÇİM SONUÇLAR! 1952-90

oy oranı (%) sandalye (300) Başbakan


1 964
Merkez Birliği (merkez) 53 171 YeorgiosPapandreu
Ulusal Radikal Birlik (sağ) 35 1 07
Birleşik Demokratik Sol (aşın sol) 12 22
( 1 967-74 Askeri diktatörlük)
1 9 74
Yeni Demokrasi (sağ) 54 220 Konstantinos Karamanlis
Merkez Birliği (merkez) 20 60
Panhelenik Sosyalist Hareket (merkez/ sol) 14 12
Birleşik Sol (aşın sol) 10 8
1 977
Yeni Demokrasi (sağ) 42 171 Konstantinos Karamanlis
Parıhelenik Sosyalist Hareket (merkez/ sol) 25 93
Demokratik Merkez Birliği (merkez) 12 16
Yunanistan Komünist Partisi 9 11
Ulusal Cephe (aşın sağ) 7 5
İlerici ve Solcu Güçlerin İttifakı (aşın sol) 3 2
1 98 1
Panhelenik Sosyalist Hareket (merkez/ sol) 48 1 72 AndreasPapandreu
Yeni Demokrasi (sağ) 36 1 15
TABLO 6 SEÇİM SONUÇLAR! 1952-90

oy oranı (%) sandalye (300) Başbakan


Yunanistan Komünist Partisi 11 13
1 985
Panhelenik Sosyalist Hareket (merkez/ sol) 46 161 AndreasPapandreu
Yeni Demokrasi (sağ) 41 1 26
Yunanistan Komünist Partisi 10 12
Yunanistan Komünist Partisi (Yerel) 2
1 989
Haziran seçimleri
Zannis Zannetakis muhafa.zakıir/
Yeni Demokrasi (sağ) 44 1 44
komünist koalisyon)
Panhelenik Sosyalist Hareket (merkez/sol) 39 1 25
ilerici ve Solcu Güçlerin İttifakı (aşın sol) 13 28
Kasım seçimleri
Ksenofon Zolotas (bütün partiler
Yeni Demokrasi (sağ) 46 1 48
'ekümenik' hükümeti)
Panhelenik Sosyalist Hareket (merkez/ sol) 41 1 28
ilerici ve Solcu Güçlerin İttifakı (aşın sol) 11 21
1 990
Yeni Demokrasi (sağ) 47 1 50 Konstantinos Mitsotakis
Panhelenik Sosyalist Hareket (merkez/ sol) 39 123
ilerici ve Solcu Güçlerin ittifakı (aşın sol) 10 19
TABLO 6 SEÇİM SONUÇLAR! 1952-90

oy oranı (%) sandalye (300) Başbakan


Alternatif Çevreciler 0,8
Demokratik Yenilenme (sağ) 0,6
Bağımsız Müslüman (Rodopi) 0,5
Bağımsız Müslüman (Zanti) 0,3
Bağımsızlar 4
1 993
Panhelenik Sosyalist Hareket (merkez/ sol) 47 1 70 Andreas Papandreu
Yeni Demokrasi (sağ) 39 111
Siyasal Atılım Partisi (sağ) 5 10
Yunanistan Komünist Partisi 5 9
1 996
Panhelenik Sosyalist Hareket (merkez/ sol) 41 1 62 Kostas Simitis
Yeni Demokrasi (sağ) 38 1 08
Yunanistan Komünist Partisi 6 11
Sol ittifakı (aşın sol) 5 10
Sosyal Demokratik Hareket 4 9
2000
Parıhelenik Sosyalist Hareket (merkez/ sol) 44 1 58 Kostas Karamanlis
Yeni Demokrasi (sağ) 43 125
Yunanistan Komünist Partisi 5 11
TABLO 6 SEÇİM SONUÇLAR! 1952-90

oy oranı (%) sandalye (300) Başbakan


Sol İttifakı 3 6
2004
Yeni Demokrasi (sağ) 45 1 65 Kostas Karamanlis
Panhelenik Sosyalist Hareket (merkez/ sol) 41 1 17
Yunanistan Komünist Partisi 6 12
Radikal Sol Koalisyon 3 6
2007
Yeni Demokrasi (sağ) 42 1 52 Kostas Karamanlis
Panhelenik Sosyalist Hareket (merkez/ sol) 38 1 02
Yunanistan Komünist Partisi 8 22
Radikal Sol Koalisyon 5 14
Halkçı Ortodoks Birliği (sağ) 4 10
2009
Panhelenik Sosyalist Hareket (merkez/ sol) 44 1 60 Yeorgios Papandreu
Yeni Demokrasi (sağ) 33 91
Yunanistan Komünist Partisi 8 21
Halkçı Ortodoks Birliği (sağ) 6 15
Radikal Sol Koalisyon 5 13
TABLO 6 SEÇİM SONUÇLAR! 1952-90

oy oranı (%) sandalye (300) Başbakan


201 2
Mayıs seçimleri
Yeni Demokrasi (sağ) 19 1 08 Antonis Samaras
Radikal Sol Koalisyon 17 52
Panhelenik Sosyalist Hareket (merkez/ sol) 13 41
Bağımsız Yunanlar (sağ) 11 33
Yunanistan Komünist Partisi 8 26
Altın Şafak (aşın sağ) 7 21
Demokratik Sol 6 19
Haziran seçimleri
Yeni Demokrasi (sağ) 30 1 29 Antonis Samaras
Radikal Sol Koalisyon 27 71
Panhelenik Sosyalist Hareket (merkez/ sol) 12 33
Bağımsız Yunanlar (sağ) 8 20
Altın Şafak (aşın sağ) 7 18
Demokratik Sol 6 17
Yunanistan Komünist Partisi 5 12
TABLO 7 SİYASİ AiLE

Sol Merkez Sal .

Ulıonıl Pıoti Hollııp Pıoti


(1910) (1920)

--
- .....
(1950) V- 1111-,ı
(l'JSI)

--­
- llhtlil (1956)
(1961)

-Sııoydot
-
(1974)

!Glal ft ilerici ltdlü


(19119)

...... ... ıı.-,..,


(ZOCM)
ÖNEMLİ TARİHLER

1 453 29 Mayıs: Konstantinopolis'in Osmanlıların eline geçişi.


1461 Trabzon'daki küçük imparatorluğun ele geçirilişi: Bizans egemenli­
ğinde kalan son toprak parçasının Osmanlı Türklerine geçişi .
1 57 1 Venedik sömürgesi Kıbns'ın Osmanlıların eline geçişi .
1 669 Venedik sömürgesi Girit'in yirmi yıl .süren kuşatmadan sonra Os­
manlılara yenilmesi.
1 709 Nikolaos Mavrokordatos'un ilk Fenerli voyvoda/ hospodar olarak
Boğdan'a vali olması.
1 748 Ulusal uyanışın öncü aydınlarından Adamantios Korais lzmir'de
doğdu.
1 774 Küçük Kaynarca Antlaşması'yla 1 768-74 Türk-Rus savaşı sona
erdi. Rusya, Osmanlı lmparatorluğu'nda yaşayan Ortodoks Hıris­
tiyanlann koruyucusu olduğu iddiasını ortaya attı.
1 783 Türk-Rus ticari konvansiyonu Yunan gemilerinin Karadeniz'de
Rus bayrağı altında ticari yük taşımalarına izin verdi.
1 797 Campo Formio antlaşmasıyla !on adalarının denetimi Fransız dev­
rimcilerine bırakıldı.
1 798 Rigas Velestinlis (Fereos) , Osmanlılara karşı silahlı ayaklanma­
yı kışkırtma girişimlerinin başarısızlığa uğramasından sonra
Belgrad'da öldürüldü.
1 806 Yunan ulusal hareketinin en önemli polemik metinlerinden olan
Elliniki Nomarhia (Helen illeri) yayımlandı.
1814 Bağımsızlık savaşının temelini atan Filiki Eteriya (Dostluk Derneği)
Emanuil Ksantos, Nikolaos Skufas ve Atanasios Çakalof tarafın­
dan Odessa'da kuruldu.
1815 lngiltere'nin himayesinde Yedi Ada Cumhuriyeti kuruldu.
1 82 1 Şubat: General Aleksandros lpsilandis komutasındaki Yunan or­
dusu Boğdan'a saldırdı.
Mart (geleneksel 25 Mart günü): Mora'da silahlı ayaklanma.
Nisan: Ekümenik Patrik V. Grigorios lstanbul'da asıldı.
1 822 Bağımsız Yunanistan'ın ilk anayasasının ilan edilmesi.
1 823 lngiliz dışişleri bakanı George Canning Yunan ayaklanmacıları sa­
vaşçılar olarak kabul etti.
1 825 isyancı Yunanistan'ın lngiliz egemenliğine girmesini öngören Tesli­
miyet Anlaşması Canning tarafından geri çevrildi.
1 827 Nisan/Mayıs: Troizen kurulu, Kont Yannis Kapodistrias'ı Yunanis­
tan'ın cumhurbaşkanı seçti ve bağımsızlık döneminin üçüncü ana­
yasasını yürürlüğe koydu.
Temmuz: Londra Antlaşması'yla İngiltere, Rusya ve Fransa tara-
290 • Önemli Tarihler

fın4an Y� nan özerkliğini güvence altına alacak 'barış müdahalesi'


başlatıldı.
Ekim: İngiltere, Rusya ve Fransız filoları Navaı;in'de Türk-Mısır do­
nanmasını yerle bir etti.
1831 Cumhurbaşkanı Kapodistrias öldürüldü.
1 832 Londra Konvansiyonu'nda Bavyera Kralı 1 . Ludwig'in 17 yaşındaki
oğlu Otto'nun Yunanistan'a veraseten hükümdar olması ve 'mo­
narşik ve bağımsız' Yunan devletinin lngiltere, Rusya ve Fransa'nın
garantisi altına girmesi karara bağlandı.
1 833 Kral Otta Yunanistan'ın taşradaki başkenti Nafplion'a geldi.
1 834 Atina başkent olarak Nafplion'un yerine geçti.
1 835 Bavyeralı naipler kurulunun görevi sona erdi.
1 843 Ordunun desteklediği darbe Kral Otto'yu bir anayasa benimseme­
ye zorladı.
1 844 Anayasa yürürlüğe girdi.
1 854-7 Kırım savaşı sırasında Yunanistan'ın tarafsız kalmasını sağlamak
amacıyla Atina'nın Pire limanı lngiltere-Fransa tarafından işgal
edildi.
1 862 Ordunun desteklediği silahlı ayaklanmayla Kral Otta tahttan in­
meye zorlandı.
1 863 Danimarkalı Holstein-Sonderburg-Glücksburg hanedanından Prens
Christian William Ferdinand Adolphus George, Helenlerin Kralı 1. Ye­
orgios adıyla tahta çıktı.
1 864 Mart : lngiltere !on adalarını Yunanistan'a bıraktı.
Ekim: Yeni anayasa yürürlüğe girdi.
1 866 Girit'te silahlı ayaklanma başladı.
1 875 Kral Yeorgios, hükümet kurmak için yalnızca parlamentodaki ço­
ğunluğun 'açık' destek verdiğini resmen ilan ettiği parti başkanını
göreve çağırma anlamına gelen dedilomeni ilkesini kabul etti.
1 878 Büyük Devletler kendi sınırlarını Yunanistan'ın çıkarından yana dü­
zenlemesi için Osmanlı Devleti'ni Berlin Kongresi'ne 'davet' ettiler.
1881 Osmanlı imparatorluğu Epir'in Tesela ve Arta bölgelerini Yunanis­
tan'a bıraktı.
1 885/6 Sırplar ile Bulgarlar arasındaki düşmanlıklardan yararlanmak
üzere Theodoros Diliyiannis'in silahlı güçleri harekete geçirmesi
Büyük Devletlerin Yunanistan'ı denizden ablukaya almalarına yol
açtı.
1 893 Yunanistan dış borçlarını ödeyemez duruma geldi.
1 897 Girit'teki silahlı ayaklanmadan doğan otuz günlük Türk-Yunan
savaşı Yunanistan'ın yenilgisiyle sonuçlandı. Devletin gelirlerinin
dağılımını denetlemek üzere Uluslararası Mali Komisyon kuruldu.
1 909 Atina dolaylarındaki Goudi'de yapılan askeri darbe hükümetin
devrilmesine neden oldu.
ôrıemli Tarihler • 29 1

1910 Liberal Parti kurucusu Elefterios Venizelos başbakan oldu .


l9l 1 Yeniden gözden geçirilen anayasa yürürlüğe girdi.
1912 Ekim: Birinci Balkan Savaşı patlak verdi. Yunanistan, Sırbistan,
Bulgaristan ve Karadağ Osmanlı l mparatorluğu'na karşı birleşti.
Kasım : Yunanistan'ın ikinci büyük kenti olan Selanik ele geçirildi.
19 1 3 Mart: Kral 1 . Yeorgios Selanik'te akli dengesi bozuk bir kişi tarafın­
dan öldürüldü. Kral 1. Konstantinos tahta geçti.
Haziran/Temmuz: i kinci Balkan Savaşı. Yunanistan ile Sırbistan
Bulgar saldırısını geri püskürttü ve (Ağustos) Bükreş Antlaşması 'yla
Makedonya'nın büyük bölümünü aralannda paylaştılar.
1914 Kasım: Kıbns Büyük Britanya'ya bağlandı.
1915 Mart: Birinci Dünya Savaşı'na girip girmeme konusunda Kral 1 .
Konstantinos ile görüş aynlığına düşen Venizelos başbakanlıktan
çekildi.
Haziran: Seçim yapıldı; Venizelos 3 1 7 sandalyeli mecliste l 84 san­
dalye kazandı.
Ağustos: Venizelos tekrar iktidara geldi.
Ekim: Venizelos ikinci kez görevden çekilmek zorunda kaldı.
Aralık: Yeniden seçim yapıldı; Venizelos yandaşlan bu seçime ka­
tılmadılar.
1917 Haziran: Kral 1 . Konstantinos tahtı bırakmaksızın Yunanistan'dan
aynldı. Yerine ikinci oğlu Aleksandros geçti. Haziran l 9 1 5 'te seçilen
parlamento üyeleri 'Lazarus Kabinesi' adıyla göreve çağrıldı.
1919 Mayıs: Yunan ordulannın l zmir'e çıkışı.
1 920 Ağustos: Sevres Antlaşması 'iki kıtaya ve beş denize' yayılan bir
Yunanistan doğurdu.
Ekim: Kral Aleksandros maymun ısırması sonucu öldü.
Kasım: Venizelos karşıtlannın 370 sandalyeden 260'ını aldıklan
seçimler yapıldı. Venizelos Yunanistan'ı terk etti.
Aralık: Hileli bir halk oylaması sonucunda Kral 1. Konstantinos
Yunanistan'a döndü .
192 1 Ağustos: Yunanların, Türk milliyetçilerinin kalesi Ankara'ya doğru
ilerlemeleri Sakarya ırmağında gerçekleşen çatışmayla durduruldu.
1 92 2 Ağustos/ Eylül: Yunan ordulan Anadolu'yu terk etmek zorunda
kaldı. l zmir'de büyük bir yangın çıktı.
Eylül: Albay Nikolaos Plastiras darbe girişiminde bulundu. Kral 1 .
Konstantinos sürgüne yollandı, yerine büyük oğlu Kral i l . Yeorgios
geçti.
Kasım: Yurtlanna ihanet ettikleri gerekçesiyle 'Altılılar' idam edildi.
1 923 Ocak: Yunanistan ile Türkiye arasında, nüfus mübadelesini öngö­
ren bir anlaşma imzalandı.
Temmuz: Lozan Antlaşması, Yunanistan'ın Sevres Antlaşmasıyla
elde ettiği kazanımlannı tersine çevirdi.
292 • önemli Tarihler

Arahk;:. Kr� il. Yeorgios 'beliı:siz bir süre' için Yunanistan'dan aynldı.
l 924 Mart: Cumhuriyet ilan edildi.
Nisan: Yapılan halk oylamasının sonucu cumhuriyetin ilanından
yana çıktı.
l 925 Mart: Kıbns, İngiliz kraliyet sömürgesi oldu.
Haziran: General Theodoros Pangalos dikta yönetimi kurdu.
l 926 Ağustos: Pangalos diktası devrildi.
Kasım: Nispi temsil sisteminin benimsenmesi ve 'ekümenik' (parti­
ler arası) hükümetin kurulması.
1 927 Haziran: Cumhuriyet anayasasının ilanı.
ı 928 Temmuz: Son Venizelos hükümeti göreve başladı.
ı 930 Haziran: Ankara Sözleşmesi 'yle Türkiye ile yürütülecek banş süre­
ci törenle başladı.
ı 933 Mart: Albay Nikolaos Plastiras başansız bir Venizelos yanlısı darbe
girişiminde bulundu.
Haziran: Venizelos'a suikast girişimi.
1 935 Mart: Venizelos yanlısı darbe girişimi; Venizelos'un Yunanistan'dan
aynlması.
Ekim: Aniden çıkan bir ayaklanma sonucunda Çaldaris hükümeti
çökü.
Kasım: Hileli bir halk oylaması sonucu Kral il. Yeorgios Yunanistan'a
döndü.
1 936 Ocak: Komünistlerin güç dengesini ellerine geçirdiği seçimler so­
nucunda parlamenter sistemde tıkanıklık başladı.
Mart: Venizelos sürgünde yaşadığı Fransa'da öldü.
Ağustos: 4 Ağustos 1 936 tarihinde General Metaksas kendi dikta
rejimini kurdu.
1 940 Ekim: Yunanistan'ın ltalyan işgaline uğramasının ardından Yu­
nanlar Arnavutluk'a karşı saldın başlattı.
l 94 1 Nisan: Yunanistan'da Alman işgali.
Eylül: Ulusal Kurtuluş Cephesi (EAM) kuruldu.
1 942 Kasım: Yunan direniş güçleriyle lngiliz sabotajcılar Gorgopodamos
viyadüğünü havaya uçurdular.
1 943 Eylül: Direnişçiler arasında iç savaşın başlangıcı.
1 944 Nisan: Ortadoğu 'daki Yunan silahlı güçleri arasında isyan.
Ekim: Yunanistan'ın kurtuluşu. Churchill ile Stalin arasındaki
Moskova 'yüzde' anlaşması gereği Yunanistan İngiltere'nin nüfuz
alanına girdi.
Aralık: Polisin Atina'daki göstericilere ateş açması komünist ayak­
lanmayı hızlandırdı. Churchill'in Atina'ya yaptığı başansızlıkla
sonuçlanan banş çıkarmasının sonucunda Atina Başpiskoposu
Damaskinos vekaleten kral oldu .
1 945 Şubat: Varkiza anlaşmasıyla komünist ayaklanma son buldu.
ônemu Tarihler • 293

1 946 Mart: Savaş sonrası ilk seçimler kralcılardan yana sonuçlandı.


EylUI: Halk oylamasında çıkan oylar kralın yeniden başa geçmesi
yönündedir. Kral il. Yeorgios Yunanistan'a döndü.
Ekim: Yunanistan (komünist) Demokratik Ordusu kuruldu. lç sa­
vaşın başlangıcı.
1 94 7 Mart: llan edilen Truman Doktrini ulusal hükümete ABD'nin yoğun
askeri ve ekonomik yardım göndermesini sağladı.
Nisan: Kardeşi il. Yeorgios'un ölümü üzerine Kral Pavlos tahta çıktı.
1 949 Ağustos: Grammos ve Vitsi çarpışmalarında yenik düşen Demok­
ratik Ordu'dan geriye kalanlar Amavutluk'a kaçtı.
Ekim: Yunanistan Komünist Partisi düşmanlıkların 'geçici olarak
bırakıldığını' duyurarak iç savaşı resmen sona erdirdi.
1 952 Ocak: Yeni anayasanın kabul edilmesi.
Kasım: Mareşal Papagos'un başında bulunduğu Yunan Dirilişi'nin
seçim zaferi.
1 955 Nisan: Kıbns'ın Yunanistan ile birleşmesi (en.osis) uğruna EOKA'nın
silahlı mücadeleyi başlatması .
1 958 Mayıs: Aşın solcu Birleşik Demokratik Sol, yüzde 24 oy oranıyla
resmen muhalefet koltuğuna oturur.
1 960 Ağustos: lngiliz Milletler Topluluğu içinde Kıbns bağımsız bir cum­
huriyet oldu.
1 96 1 Ekim: Yeorgios Papandreu, Konstantinos Karamanlis'in seçim za­
ferini baltalamak üzere 'ısrarlı çabalarına' girişi.
1 963 Kasım: Papandreu'nun Merkez Birliği, seçimlerde zor bir haşan
elde etti.
Aralık: Kıbns 'taki 1 960 anayasal düzenlemesinin çöküşü.
1 964 Şubat: Merkez Birliği kararlı parlamenter çoğunluğun desteğini al­
mayı güvence altına aldı.
Mart: Kral Pavlos'un ölümü. Kral il. Konstantinos'un tahta geçişi.
1 965 Temmuz: Kral Konstantinos ile anayasa konusundaki görüş aynlı­
ğı başbakan Papandreu'nun görevden çekilmesine neden oldu.
Eylül: 'Aforoz edilmiş' Merkez Birliği hükümeti muhafazakar Ulu­
sal Radikal Birlik desteğiyle kuruldu.
1 967 Nisan: Askeri darbe Mayıs'ta yapılacak seçimleri engelledi.
Aralık: Kral Konstantinos başarısız bir karşı darbe girişiminin ar­
dından sürgüne gitti. Ülkeyi yönetecek bir kurul oluşturuldu.
1 968 Eylül: Otoriter anayasa sıkıyönetim altında yapılan halk oylama­
sından geçti.
1 973 Mart: Atina Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencileri okulu işgal
etti.
Mayıs: Denizcilerin başarısız ayaklanması.
Haziran: 'Başkanlık sistemine dayalı parlamenter cumhuriyet' ilan
edildi.
294 • önemli Tarihler

'femı;nı,ız: �ıkıyönetim d�ninde yapılan halk oylamasında tek


aday Albay Yeorgios Papadopulos'un devlet başkanı seçilmesi.
Kasım: Atina'daki öğrenci işgajinin ordu tarıüından bastınlma­
sı. Papadopulos'un yerine devlet başkanlığına General Fedan
Gizikis'in getirilmesi.
1 974 Temmuz: Başpiskopos Makaryos Atina'daki askeri cuntanın des­
teklediği bir darbeyle Kıbns cumhurbaşkanlığı görevinden indiri­
lir. Kuzey Kıbns'ın Türklerce istilası ve işgali. Askeri rejim çöktü,
yerine Konstantinos Karamanlis'in başında olduğu sivil hükümet
iktidara geldi.
Kasım: Karamanlis'in partisi Yeni Demokrasi parlamentodaki 300
sandalyeden 220'sini aldı.
Aralık: Halk oylaması sonucunda monarşinin kaldınlmasından
yana olan oylar yüzde 70'e ulaştı.
1 975 Haziran: Cumhurbaşkanının yetkilerini artıran yeni anayasa yü­
rürlüğe girer.
1 977 Kasım: Andreas Papandreu'nun Panhelenik Sosyalist Hareketi
(PASOK) ana muhalefet partisi oldu.
1 980 Mayıs: Karamanlis cumhurbaşkanı seçildi.
1981 Ocak: Yunanistan onuncu üye olarak Avrupa Topluluğu'na girdi.
Ekim: Papandreu'nun partisi PASOK Yunanistan'ın ilk 'sosyalist'
hükümetini kurdu.
1 985: Mart: Anayasa bunalımı Karamanlis'in cumhurbaşkanlığı görevin­
den çekilmesine neden oldu ve yerine Hıristos Sartzetakis seçildi .
Haziran: PASOK ikinci seçim döneminde yeniden seçildi .
1 987 Mart: Ege sorunu Yunanistan ile Türkiye'yi silahlı bir çatışmanın
eşiğine getirdi.
1 988 Ocak: Davas anlaşması Türk-Yunan uzlaşmasının olabileceği umut­
larını doğurdu.
1 989 Haziran: Hiçbir partinin tek başına çoğunluğu sağlayamadığı se­
çimler geçici muhafazakar/ komünist koalisyonuna yol açtı.
Kasım: Seçimden kesin sonuç alınmayınca bütün partilerin katıl­
dıkları 'evrensel' hükümet kuruldu.
1 990 Nisan: Konstantinos Mitsotakis"ın partisi Yeni Demokrasi parlamen­
todaki 300 sandalyeden 1 50'sini kazandı ve hükümeti kurdu.
Mayıs: Konstantinos Karamanlis cumhurbaşkanı seçildi.
1 993 Ekim : Papandreu'nun PASOK Partisi yeniden iktidara geldi.
1 996 Ocak: Papandreu Başbakanlık görevinden aynldı, Kostas Simitis
göreve geldi.
Kardak kayalıkları hususunda hak iddia eden Yunanistan ile Tür­
kiye savaşın eşiğine geldi.
1 999 Ağustos/Eylül: Türkiye ve Yunanistan'daki depremler iki ülke ara­
sındaki buzların erimesine vesile oldu.
Önemli Tarihler • 29 5

2000 Nisan: Kostas Simitis PASOK hükümetinin başında iktidara geri


geldi.
2002 Nisan: 17 Kasım terör örgütünün dağılması .
2004 Mart: Kostas Karamanlis'in başkanlığında Yeni Demokrasi seçim­
leri kazandı.
Ağustos: Olimpiyat Oyunları Atina'da yapıldı.
2007 Eylül: Yeni Demokrasi sınırlı çoğunlukla iktidara geri geldi.
2009 Ekim: Yeorgios Papandreu başkanlığında PASOK seçimi kazandı.
20 1 0 Mayıs: 'froyka' (Avrupa Birliği, Avrupa Merkez Bankası v e Ulus­
lararası Para Fonu) 1 00 milyar avroluk kurtarma paketi üzerinde
anlaştı.
20 1 1 Ekim: 'froyka' şartlı olarak 1 30 milyar avroluk bir kurtarma pake­
tini daha kabul etti .
Kasım: Yeorgios Papandreu başbakanlık koltuğunu teknokrat Lu­
kas Papademos'a devretti.
20 1 2 Mayıs: Seçimler sonuçsuz kaldı. Hiçbir p arti yeterli çoğunluğa ula­
şamadı.
Haziran: Antonis Samaras'ın başkanlığında kemer sıkma önlem­
lerini savunan Yeni Demokrasi, yeni seçimlerden en büyük parti
olarak çıktı. Üç partili koalisyon kuruldu.
DAHA FAZLA BİLGİ EDİNMEK İÇİN OKUMA LİSTESİ

Bu listede yalnızca İngilizce kaynaklar yer almaktadır, çoğu ayrıntılı yaşa­


möyküleri de içerir.

KAYNAKÇA

Maıy Jo Clogg ve Richard Clogg, Greece, World Bibliographical Series, cilt


xvii (Oxford/ Santa Barbara: Clio Press, 1 980)
Thanos Veremis ve Mark Dragoumis, Greece, World Bibliographical Series,
cilt xvii (Oxford/ Santa Barbara: Clio Press, 1 998, gözden geçirilmiş ve
değiştirilmiş baskı. )
Paschalis M . Kitromilides v e Marios Evriviades, Cyprus, World Bibliographi­
cal Series, cilt xxviii (Oxford / Santa Barbara: Clio Press, 1 982; gözden
geçirilmiş ve değiştirilmiş baskı . )

GENEL

Greece, 3 cilt, (Londra: Admiralty, Naval lntelligence Division, 1 944-5) ,


Geographical Handbook Series.
Dodecanese, (Londra: Admiralty, Naval Intelligence Division, 1 944-5),
Geographical Handbook Series.
John Campbell ve Philip Sherrad, Modem Greece (Londra: Emest Benn,
1 968)
Richard Clogg, A short story of modem Greece, 2nci baskı (Cambridge:
Cambridge University Press, 1 986)
Douglas Dakin, The unification of Greece 1 770- 1 923 (Londra: Emest Benn,
1 972)
Yorgos, A. Kourvetaris ve Betty A. Dobratz, A profile of modem Greece in
search of identity (Oxford: Clarendon Press, 1 987)
Thomas Gallant, Modem Greece (Londra: Amold, 200 1 )
John Koliopoulos v e Thanos Veremis, Modem Greece: a history since 1 82 1
(Chichester: Wiley-Blackwell, 2009)
Nicholas Doumanis, a history of Greece (Basingtoke: Palgrave Macmillan,
20 1 0)
Timothy Boatswain ve Colin Nicolson, A traveller's history of Greece (Londra:
The bookHaus, 20 1 1 )
Yannis Hamilakis, The nation and its ruins: antiquity, archaeology, and
national imagination in Greece (Oxford: Oxford University Press, 2007)
William Miller, Greek life in tow n and ooun.try ( Lo nd ra : Georgios Newnes,
1 905)
C . M. Woodhouse, Modem Greece. A short history (Londra: Faber and Faber,
1 999)
Okuma Listesi • 297

OSMANLI YÖNETİMi VE BAÔIMSIZLIK MÜCADELESİ

Apostolos E. Vacalopoulos, The Greek nation, 1 453- 1 669: th.e cultural and
economic background of modem Greek society (New Brunswick:
Rutgers University Press, 1 976)
O . A. Zakythios, The making of modem Greece: from Byzantium to
independence (Oxford: Basil Blackwell, 1 976)
Steven Runciman, The Great Church in captivity: a study of th.e Patriarchate
ofConstantinople from th.e eve ofth.e Turkish conquest to th.e Greek war
of independence (Cambridge: Cambridge University Press, 1 968)
Richard Clogg, ed. ve çev. The movementfor Greek independence 1 770- 1 82 1 :
a collection of documents (Londra: Macmillan, 1 976)
G . P. Henderson, The revival of Greek thought 1 620- 1 830 (Edinburgh:
Scottish Academic Press, 1 97 1 )
Constanze Guthenke, Placing modem Greece: t h.e Dynamics of romantic
Hellenism 1 770-1 840 (Oxford: Oxford University Press, 2008)
Pachalis M. Kitromilides, The Enlightenment as social criticism: Iosipos
Moisiodax, and Greek culture in the eighteenth century (Princeton:
Princeton University, 1 992)
David Brewer, Greece, the hidden centuries: Turkish nıle from the fail of
Constantinople to Greek independence (Londra: I . B. Tauris, 20 1 2)
Helen Angelomatis-Tsougarakis, The eve ofthe Greek revival. British traveUer's
perceptions ofearly nineteenth-amtury Greece (Londra: Routledge, 1 990)
Douglas Dakin, The Greek stnıggle for independence, 1 82 1 - 1 833 (Londra:
Batsford, 1 973)
C. M. Woodhouse, The Greek war of independence: its historical setting
(Londra: Hutchinson, 1 952)
C . W. Crawley, The question of Greek independence: a study of British policy
in the Near East, 1 82 1 - 1 833, (Cambridge: Cambridge University of
Press, 1 930)
E. M. Edmonds, çev. , Kolokotrones: th.e klepht and the warrior: sixty years
ofperil and daring: an autobiography (Londra: T. Fisher Unwin, 1 893)
H . A. Lldderdale, çev . , That Greece might stili be free: the philhellens in the
war of independence (Londra: Oxford University Press, 1 972)
C . M. Woodhouse, The battle of Navarino (Londra: Hodder and Stoughton,
1 965)
C . M . Woodhouse, Capodistria: the founder of Greek independence (Londra:
Oxford University Press, 1 973)

BAÔIMSIZ YUNANİSTAN 1 830- 1 923

Leonard Bower ve Gordon Bolitho, Otho !, king of Greece: a biography


(Londrll: Sclwyn and Blount, 1 939)
John Anthony Petropulos, Politics and statecraft in the kingdom of Greece,
1 833-43 (Princeton: Princeton University Press, 1 968)
298 • Okuma Listesi

Charles A. Frıµ:c;e, 1Jıe Orthod.ox Church and independent Greece, 1 82 1 -52


(Cambridge: Cambridge University Press, 1 969)
Marietta Economopoulos, Parties and politics . in Greece. 1 844- 75 (Athens:
1 984)
Robert Holland ve Diana Markides, The British and the Hellenes: struggles
for mastery in the Eastem Medite"anean 1 850- 1 960 (Oxford : Oxford
University Press, 2006)
Donna N . Dontas, Greece and the great Powers 1 863- 75 (Selanik: Institute
for Balkan Studies, 1 966)
Roderick Beaton ve David Ricks, ed . , The making of modem Greece:
nationalism, romanticism and the uses of the past( 1 797- 1 8 96)
(Aldershot: Ashgate, 2009)
Romilly Jenkins , The Dilesi murders (Londra: Longman, 1 96 1 )
John S . Koliopoulos, Brigands with a cause. Brigandage and i"edentism in
modem Greece 1 82 1 - 1 91 2 (Oxford: Clarendon Press, 1 987)
R. A. H . Bickford-Smith, Greece under King Georgios (Londra: Richard Bentley,
1 983)
Philip Carabott, ed, Greek society in the making, 1 863- 1 9 1 3: realities, symbols
and visions (Aldershot: Ashgate, 1 997)
Evangelos Kofos, Greece and the eastem crisis, 1 8 75-78 (Selanik: Institute
for Balkan Studies, 1 975)
Theodore Georgios Tatsios, The Megai Jdea and the Greek-Turkish war of
1 897: the impact of the Cretan problem on Greek i"edentism, 1 866-97
(New York: Columbia University Press, 1 984)
Charles K. Tuckemıan, The Greeks of today (New York: Putnam, 1 878)
John A. Levandis, The Greek foreign debt and the Great Powers 1 82 1 -98
(New York: Columbia University Press, 1 944)
Pınar Şenışık, The transformation of Ottoman Crete: revolts, politics and
identity in the late nineteenth century (Londra: 1 . B. Tauris, 20 l 1 )
Gerasimos Augustinos, Consciousness and history: nationalist crisis ofGreek
scoeity, 1 897- 1 9 1 4 (New York: Columbia University Press, 1 977)
Douglas Dakin, The Greek struggle in Macedonia 1 897- 1 9 1 3 (Selanik:
Institute for Balkan Studies, 1 966)
S. Victor Papacosma, The military in Greek politics: the 1 909 coup d 'etat
(Kent: Kent State University Press, 1 977)
Doros Alastos [Evdoros Joannides] , Venizelos: patriot, statesman,
revolutionary (Londra: Lund Humphries, 1 942)
Georgios B . Leon, Greece and the great powers, 1 9 1 4- 1 7 (Selanik: Institute
for Balkan Studies, 1 974)
Georgios B . Leon, The Greek socialist movement and the First World War: the
road to unity (New York: Columbia University Press, 1 976)
N . Petsalis-Diomidis, Greece at the Paris Peace Conference 1 91 9 (Selanik:
Institute for Balkan Studies, 1 978)
Gerasimos Augustinos, The Greek.-; nfAsia Minor: confession, community and
ethnicity in the nineteenth century (Kent, Ohio: Kent State University
Press, 1 992)
Nicholas Doumanis, Before the nation: Muslim-Christian coexistence and its
Okuma Listesi • 299

destruction in late Ottoman Anatolia (Oxford: Oxford University Press,


20 1 3)
Michael Llewellyn Smith , loanian vision: Greece in Asia Minor, 1 9 1 9-22
(Londra: Ailen Lane, 1 973, 1 998)
Arnold J . Tornbee, The westem question in Greece and Tıı rkey: a study in the
contact of ciuilisations (Londra: Constable, 1 922)
Marjorie Houseplan, Smyma 1 922: the destruction of a city (Londra: Faber
and Faber, 1 972)
Harry J . Psomiades, The eastem question, the last phase: a study in Greek­
Turkish diplomacy (Selanik: Institute for Balkan Studies, 1 968)

YUNANiSTAN 1 924-49

Georgios Mavrogordatos , Stillbom republic: social coalitions and party


strategies in Greece 1 922-36 (Berkeley: University of California Press,
1 983)
Dimitri Pentzopoulos, The Balkan Exchange of minorities and its impact upon
Greece (Lahey: Mouton, 1 962)
Bruce Clark, Twice a stranger: how mass expulsion forged modem Greece
and Turkey (Londra: Granta Books, 2006)
Charles B . Eddy, Greece and the Greek refugees (Londra: Georgios Ailen and
Unwin, 1 93 1 )
William Miller, Greece (Londra: Ernest Benn, 1 928)
Elliot Grinnell Mears, Greece today: the aftermath of the refugee impact
(Stanford: Stanford University Press, 1 929)
Elisabeth Kontogiorgi, Population Exchange in Greek Macedonia: the rural
settlement of refugees 1 922- 1 933 (Oxford : Clarendon Press, 2006)
Mark Mazower, Greece ane the inter-war economic crisis (Oxford : Clarendon
Press, 1 99 1 )
John S . Koliopoulos, Greece and the British connection 1 935-4 1 (Oxford:
Clarendon Press, 1 977)
Mario Cervi, The hollow legions: Mussolini's blunder in Greece 1 940- 1
(Londra: Chatto and Windus, 1 972)
Matthew Willingham, Perilous commitments: the battle for Greece and Crete
1 940-4 1 (Staplehurst, Kent: Spellmount, 2005)
Robin Higham, Diary of a disaster. British aid to Greece, 1 940- 1 (Lexington:
The University Press of Kentucky, 1 986)
Bickham Sweet-Escott, Greece: a political and economic survey 1 939-53
(Londra: Royal lnstitute of International Affairs, 1954)
C. M. Woodhouse, The struggle for Greece 1 94 1 -9 (Londra: Hart-Davis,
MacGibbon, 1 976)
Violetta Hionidou, Famie and death in occupied Greece, 1 94 1 - 1 944
(Cambridge: Cambridge University Press, 2006)
Mark Mazower, inside Hitler's Greece: the experience of occupation, 1 94 1 -44
(New Haven: Yale University Press, 1 993)
300 • Okuma Listesi

Sheila Lecoeur, Mussolini 's Greece island: fascism and th.e Italian occupation
of Syros in Wor(d War II (Londra: 1. B. Tauris, 2009)
John Hondros, Occupation and resistance. Th.e Greek ·agony 1 94 1 -4 (New
York: Pella, 1 983)
Anthony Rogers, Churchill's folly: Leros and th.e Aegean. Th.e last great defeat
of th.e Second World War (Londra: Cassell, 2003)
Richard Clogg, ed. , Bearing gifts to Greeks: humanitarian aid to Greece in th.e
1 940s (Basingstoke: Palgrave Macmillan / St Antony's College, 2008)
Alan Ogden, Sons of Odysseus: SOE h.eroes in Greece (Londra: Bene Factum
Publishing, 20 1 2)
John O. latrides, Reuolt in Ath.ens: th.e Greek communist 'second round ' 1 944-
5 (Princeton: Princeton University Press, 1 972)
Georgios Alexander, Th.e prelüde to th.e Truman doctrin. British policy in Greece
1 944-7 (Oxford: Clarendon Press, 1 982)
William Hardy McNeill , Th.e Greek dilemma: war and aftermath (Londra:
Gollancz, 1 94 7)
Heinz Richter, British intervention in Greece. From Varkiza to civil war,
February 1 945 to August 1 946 (Londra: Merlin Press, 1 986)
David Close, Th.e origins of th.e civil war (Londra: Longman, 1 995)
Peter J . Stavrakis, Moscow and Greek communism 1 944-9 (Ithaca: Cornell
University Press, 1 989)
Mark Mazower, ed. , After th.e war ouer: reconstructing th.e family, nation, and
th.e state in Greece, 1 943- 1 960 (Princeton: Princeton University Press,
2000)
Philip Carabott ve Thanasis D. Sfikas, Th.e Greek civil war: essays on a
conjlict of exceptionalism and silences (Aldershot: Ashgate, 2004)
Loring M. Danforth ve Riki van Boeschoten, Children of th.e Greek ciuil war:
refu.gees and th.e politics of memory (Chicago: University of Chicago
Press, 20 1 2)
Polymeris Voglis, Becoming a subject: political prisoners during th.e Greek civil
war (Oxford : Berghahn, 2002)
Howard Jones, 'A new kind ofwar': America 's global strategy and th.e Truman
Doctrine in Greece (Oxford: Oxford University Press, 1989)
John S . Koliopoulos, Plundered loyalties: Axis occupation and civil strife in
Greek West Macedonia, 1 94 1 - 1 949 (Londra: Hurst and Company,
1 999)
Lawrence S. Wittner, American intervention in Greece, 1 943-9 (New York:
Columbia University Press, 1 982)
John 1 . Iatrides ve Llnda Wrigley, ed. , Greece at th.e crossroads: th.e civil
war and its legacy (University Park, PA: Pennsylvania State University
Press, 1 995)
Okuma Listesi • 30 1

YUNANiSTAN 1 950'DEN BU YANA

William H . McNeill , The metamorphosis o/Greece since World War il (Chicago:


University of Chicago Press, 1 978)
David Close , Greece since 1 945: politics, economy and society (Harlow:
Pearson Education, 2002)
loannis Stefanidis, Stirring the Greek nation: political culture, irredentism and
anti-Americanism in post-war Greece, 1 945- 1 967 (Aldershot: Ashgate,
2007)
Evanthis Hatzivassilou, Greece and the Cold War: frontline state, 1 952- 1 96 7
(Londra: Routledge, 2006)
Speros Vryonis, Jr. , The mechanism of catastophe: the Turkish pogrom of
September 6- 7, 1 955, and the destnıction of the Greek community of
Jstanbul (New York: Greekworks .com, 2005)
Keith R. Legg, Politics in modem Greece (Stanford: Stanford Universtiy Press,
1 969)
Richard Clogg, Parties and elections in Greece: the search for legitimacy
(Londra: C. Hurs, 1 987)
Stan Draenos, Andreas Papandreu: the making of a Greek democrat and
political maverick (Londra: 1 . B. Tauris, 2 0 1 2 )
Alexandros Nafpliotis, Britain amd the Greek Colonels: accommodating the
Junta in the Cold War (Londra: 1. B. Tauris, 20 1 3)
James E. Mille r, The United States and the making of modem Greece. History
and power: 1 950- 1 974 (Chapel Hill, NC: The University of North
Carolina Press, 2009)
C. M. Woodhouse, The rise and fall of the Greek Colonels (Londra: Grafton,
1 985)
Christos Kassimeris, Greece and the American embrace: Greek foreign policy
towards Turkey, the US and the westem alliance (Londra: 1. B. Tauris,
2009)
Nicos Mouzelis, Modem Greece:facets ofunderdeuelopment (Londra: Macmillan ,
1 978)
Theodore A. Couloumbis, The United States, Greece and Turkey: the troubled
triangle (New York: Praeger, 1 983)
Michalis Spourdalakis, The rise ofthe Greek socialist party (Londra: Routledge,
1988)
Georgios Kassimeris, Europe's Zast red terrorists: the reuolutionary
organization 1 7 November (Londra: Hurst and Company, 200 1 )
Vicky Pryce, Greekenomics: the euro crisis and why politicians don 't get it
(Londra: Biteback Publishing, 20 1 2)

KIBRIS

H. D . Purcell, Cypnıs (Londra: Ernest Benn , 1 969)


Georgios Hill, A history o/ Cypnıs, cilt iv, The Ottoman province , the British
302 • Okuma Listesi

colony , 1 Ş7 1 -, 1 928 (Cambridge,: Cambridge University Press, 1 952)


Anastasia Yiangou, Cypru.s in World War il: politics and conjlict in the eastem
Meditemınean (Londra: 1. B. Tauris, 20 1 0)
Stephen Xydis, Cypru.s: conjlict and co'nciliation 1 954:8 (Columbus: Ohio
State University, 1 967)
Stephen Xydis, The Cypru.s: reluctant republic (Lahey: Mouton, 1 973)
Nancy Crawshaw, The Cypru.s revolt: an account ofthe stru.ggle for union with
Greece (Londra: Georgios Ailen and Unwin, 1 978)
Robert Holland, Britain and the revolt in Cypru.s 1 954- 1 959 (Oxford: Clarendon
Press, l 998)
Stanley Kyriakides, Cypru.s: constitutionalism and crisis gouemment
(Philadelphia: University of Pennsylvania Press, 1 968)
Kyriacos C. Markides, The rise and fall of the Cypru.s republic (New Haven:
Yale University Press, 1 977)
Rebecca Byrant, Imagining the modem: the cultures of nationalism in Cypru.s
(Londra: 1. B. Tauris, 2004)

YURTDIŞI YUNANİSTAN

Richard Clogg, ed . , The Greek diaspora in the twentieth century (Basingstoke:


Macmillan, 1 999)
Theodore Saloutos, The Greeks in the United States (Cambridge: Harvard
University Press, l 964)
Charles C. Moskos, Greek Americans: stru.ggle and success (New Brunswick:
Transaction Publishers, 1 989)
Anastasios M. Tamis, The immigration and settlement of Macedonian Greeks
in Australia (Melbourne: La Trobe University Press, l 964)
Peter D. Chimbos, ed. , The Canadian Odyssey: the Greek e;cperience in
Canada (Toronto: McClelland and Stewart, l 980}
Dimitris Tziovas, ed. , Greek diaspora and migration since 1 700: society
politics and culture (Aldershot: Ashgate, 2009)

DiN

K. E. Fleming, Greece: a Jewish history (Princeton : Princeton University


Press, 2008)
Bea Lewkowicz, The Jewish community of Salonika: history, memory, identity
(Londra: Vallentine Mitchell, 2006}
Richard Clogg, ed . , Minorities in Greece: aspects of a plural society (Londra:
Hurst and Company, 2002)
Victoı· Roudometof ve Vasilios N . Makrides, ed . , Orthodox Christianity in.
2 1 st century Greece: the role of religion in culture, ethnicity, and politics
(Aldershot: Ashgate, 20 1 0) .
Dizin

6-7 Eylül Olaylan 2 1 8 Arnavutluk 89, 93, 99, 1 07 , 1 1 3,


1 7 Kasım terör örgütü 1 85 , 2 1 1 , 1 2 2 , 1 25, 133, 1 40 , 1 4 1 , 1 4 2 ,
227, 232, 233 1 4 3 , 1 4 8 , 1 98, 204 , 2 0 9 , 2 1 0 ,
254, 266, 273
Agnew, Spiro 1 62 Askutsis, Nikolaos 1 3 6
Agrafa köyleri 28 Aspida (Kalkan) ve Andreas
ahali mübadelesi ( 1 923 ) 63, 105 Papandreu 1 58, 1 59
Albaylar Cuntası 1 60, 2 1 4, 228, Atatürk, Mustafa Kemal 1 02 , 1 04 ,
237, 26 1 , 268 1 1 1 , 1 1 5, 2 2 6
Aleksandr 1 (Çar) 43, 54 Athinagoras, Ekumenik Patrik 1 5 1
Aleksandros, Kral (Konstantinos ! 'in Atina 1 6 , 26, 39, 47, 57, 59, 60, 65,
küçük oğlu) 97, 1 0 1 , 257 66, 67 , 68, 73, 74, 76, 80, 8 1 ,
Alfred, Prens 67, 258 82, 84, 88, 95, 97, 1 09, 1 1 9 ,
Algava, Isaac 1 32 1 20, 1 23, 1 2 5 , 1 26, 1 28, 1 3 1 ,
Allende, Salvador ve Hortensia 1 85 1 33, 1 35, 1 36, 1 37 , 1 38, 1 47 ,
Altılar Davası 1 04, 1 06 1 49, 1 5 1 , 1 53, 1 54, 1 60, 1 63 ,
Altılılann Davası 1 06 1 64, 1 70, 1 74, 1 78, 1 82 , 1 83,
Altın Post Harekatı 20 1 1 85, 1 87, 1 92 , 20 1 , 202, 206,
Altın Şafak (Chrysi Avgi) 250 209, 2 1 0, 2 1 1 , 2 1 2 , 224, 225,
Amalia, Oldenburglu, (Kral 226, 227, 228, 230, 23 1 , 232,
Otho'nun kansı) 6 1 , 66, 67, 233, 234, 235, 238, 240, 24 1 ,
267 243, 244, 247, 2 5 1 , 257, 259,
Amerika karşıtlığı 264 , 265, 267, 269, 270, 27 1 ,
ve Kardak 2 1 5, 2 1 6, 2 1 8 276
ve Kıbrıs 1 67 Attila Hattı 1 66
ve terör saldırılan 227 Averof, Evangelos 1 70, 1 76, 1 88
Amerikan karşıtlığı 2 1 5, 225, 227 Avramapulos, Dimitris 206
Amerikan üsleri 1 84, 1 86 Avrupa Birliği 207, 2 1 1 , 229, 23 1 ,
Amerikan yardımı 1 44 232, 235, 236, 250, 252
Andrew, Prens (1. Yeorgios'un oğlu) Avrupa Ekonomik Topluluğu 1 52
1 06, 206 Avrupa Topluluğu 1 73 , 1 77
Angelopulos, Angelos 1 36 Avustralya
Ankara Sözleşmesi ( 1 930 ) 1 1 3 -yadaki Makedonlar 1 9 1
Annan Planı 235, 236 -ya Yunan göçü 1 8 , 1 1 5, 1 47 , 1 90,
Anthimos, Kudüs Patriği 27 204
Arafat, Yaser 1 8 5 Ayastefanos Antlaşması ( 1 878 ) 78
Aris (Athanasios Klaras) 273
Aristoteles ve Physiognomonica 42 Bakirtzis, Evripidis 1 3 6
arkhaiolatreia (antikçağa tapınma) Bakoyanni, Dora ve Kyriakos 238
39 Balkan Paktı ( 1 934 ) 1 1 3
304 . Dizin

Balkan Paktı ( 1 953 ) 1 48


Bartholo rİıeos, Ekuİnenik Patrik Çakalof, Atanasios {Athanasios
205 Tsakaloft) 43, 44
Benakis, Emanuil 85 Çİlldaris, Atanasios {Athanasios
Benjamin, Lesvoslu 45 Tsaldaris} 2 1 3
Berlin Kongresi ( 1 878 ) 75, 78, 1 09, Çaldaris, Dino {Dino Tsaldaris} 1 39
257 Çaldaris, Panayis {Panayis
Bilge Leo ( İ mparator) 3 1 , 32, 33 Tsaldaris} 1 1 5, 1 1 7, 1 1 9, 142,
Birinci Dünya Savaşı 1 9 , 75, 85, 88, 145, 267
89, 90, 9 1 , 105, 107, 1 08, 1 09 , Çalka (Tsalka} (Parmaksız) Rumları
1 1 3 , 1 4 4 , 145, 1 58, 1 69, 2 1 1 , 20 1
257 , 274 Çaruhis, Yannis (Tsarouchis Yannis}
Birleşik Demokratik Sol (EDA) 1 46, 1 56
1 5 1 , 1 53 , 1 55, 1 67 Çatsos, Konstantinos {Konstantinos
Bizans imparatorluğu 1 6 , 2 1 , 4 1 , Tsatsos) 1 70, 1 76, 1 89
68, 1 20 , 1 2 1 , 230, 273 Çipras, Aleksis {Alexis Tsipras) 250,
Bağdan (Moldavya) 35, 36, 37, 45, 251
46 Çirimokos, llias 1 36
Bosna krizi 205 Çolakoğlu, General (Tsolakouglou}
Bulgar Eksarhlığı 75, 80 123, 125
Bulgaristan 1 8 , 57, 73, 75, 78, 83, Çontos, Yeorgios {Georgios Tsontos}
87, 88, 89, 9 1 , 92, 93, 98, 1 05, (Kapetan Vardas) 80
l 1 1 , 1 1 3 , 1 23, 1 34, 1 38, 1 40, Çovolas, Dimitris {Tsovolas Dimitris}
14 1 , 1 48, 1 98, 204, 205, 237, 2 12
254, 274 Çuderos, Emanuil {Emmanouil
Bush, Başkan George W. 233, 237 Tsouderos} 1 23
Bükreş Antlaşması ( 1 9 1 3 ) 89 Çuhacopulos, Akis {Akis
Büyük Buhran ( 1 929) 1 1 5 Tsokhatzopoulos} 2 1 3 , 2 1 7 ,
Büyük İ skender 204 247
Büyük Ülkü (Megali İ dea) 1 6 , 56,
57, 59, 63, 65, 68, 77, 79, 8 1 , Damaskinos, Başpiskopos 1 33 ,
89, 93, 1 00 , 1 04, 262, 266, 1 37 , 1 38 , 259
275 Daumier, Alphonse 72
Byron, Lord 47, 48, 206 Davos anlaşması ( 1 988 ) 192, 2 1 0
Delta, Penelope 85
Canning, George 5 1 , 52 Demercis, Konstantinos
Castlereagh, Vikont 1 5 {Konstantinos Demertzis) 266
Cem, lsmail 226 Demirel, Süleyman 2 1 6
Charles, Galler Prensi 206, 239 Demokratik Ordu 1 40, 1 4 1 , 143,
Churchill, Winston 1 2 3 , 1 3 1 , 1 33 , 1 79 , 204, 268 , 276
1 3 5 , 1 37 , 1 38 , 259 Demokratik Savunma 1 68
Church, Richard 263 Demokratik Sol (Dimokratiki
Clinton, Başkan Bili 206, 2 1 5, 2 1 8 , Aristera) 2 5 1
225, 227 Demokratik Sosyalist Parti 269
Codrington, Amiral Sir Edward 52 Dervenakia Muharebesi ( 1 822 ) 50
Dizin • 305

devşirme (paidomazoma) 27 örgütü 95


Diliyiannis, Theodoros 69, 7 1 , 75, Etniki Eteriya {Ethniki Hetaireia}
78, 182, 2 1 4 , 257, 258, 272 (Ulusal Demek) 75, 80
Dionysios IV. Muselimis 25 Etnikos Dikhasmos (Ulusal
Don Pacifico olayı 266 Bölünme) 90
Dostluk Derneği bkz. Filiki Eteria Evert, Angelos 1 33
37 Evert, Miltiades 208, 209 , 2 1 4, 2 1 7
Dragatsani Savaşı ( 1 82 1 ) 4 7 Evgenidis, Stefanos 88
Dramalı Mahmud Paşa 50 EYFMC (Eski Yugoslav Federal
Drosios, Yeorgios 84 Makedonya Cumhuriyeti)
Dukakis, Michael 1 8 , 1 1 5, 222 203, 204
Dünya Helenler Konseyi 222 EYMC (Eski Yugoslav Makedonya
Cumhuriyeti) 237
EAM (Ulusal Kurtuluş Cephesi) Ezekiel, Melboume Piskoposu 190
1 27 , 1 33, 1 35, 273
Ecevit, Bülent 1 76 Fallmerayer, J . P. 1 6
Eden, Anthony 1 37 , 1 38 Fenerliler 3 3 , 35
EDES (Ulusal Cumhuriyetçi Yunan Filiki Eteriya {Philiki Hetaireia}
Cephesi) 1 2 7 , 1 3 1 , 1 33 , 1 3 5 , (Dostluk Derneği) 37, 43, 44 ,
276 45, 54, 260, 262
Eflak 35, 37, 273 Flanginis, Thomas 30
Ege adalan ve Türk-Yunan gerilimi Fleet, General James van 1 42
28, 57, 188 Florakis, Harilaos {Kharilaos} 1 83,
Eisenhower, General Dwight 142 194, 197, 208
Ekümenik Patriklik 58, 75, 1 05 , 1 1 3 Friederike, Kraliçe (Kral Pavlos'un
ELAS (Halkın Ulusal Kurtuluş kansı) 140, 1 55 , 26 1
Ordusu) 1 27 , 1 3 1 , 1 34 , 1 35,
137, 1 38 , 273 Gavdos 2 1 6
Elgin mermerleri 227, 24 1 Gavriilidis, Kostas 1 36
El Greco (Domenikos Gennadius , loannis 78
Theotokopulos) 30 Giodopulos, Aleksandros
Elisabeth, Romanya Prensesi 259 \Giotopoulos} 233
enosis (birleşme) 73, 1 52 , 1 57 , 1 63 , Girit 24, 28, 5 1 , 78, 89, 95, 1 0 5 ,
265 1 1 2 , 1 2 5 , 224
EOKA (Ulusal Kıbns Savaşçıları Girit Bankası skandalı 1 9 3 , 207
ôrgütü) 1 49, 1 54, 265 Gizikis, General Fedon {Phaidon
EON (Ulusal Gençlik Örgütü) 266 Gizikis) 1 63
Epir 19, 28, 33, 63, 75, 78, 87, 89, Gorbaçov, . Mihail 20 1
1 33 , 209 , 262, 276 Gorgopodamos viyadüğü 274, 276
EPON (Birleşik Panhelenik Gençlik Goudi darbesi 79, 8 1 , 1 1 8 , 257,
Örgütü) 1 2 7 258, 270, 274
Erdoğan, Recep Tayyip 235 Grey, Edward, Sir 9 1
ERT (Yunan Radyo ve Televizyonu) Grigorios V , Konstantinopolis Patriği
253 25, 46, 1 00, 259
Etniki Amina, Ulusal Savunma Grivas, Yeorgios {Georgios) 149,
306 • Dizin

1 52 , 1 54, 265 1 69 , 22 1 , 236, 257, 266, 269,


Guizot, FranÇoi s -Pierre 262 27 1 , 272 , 274, 275, 276
Gunaris, Dimitrios 1 04, 1 06 loakeim, Kozan metropoliti 1 36
Gunaropulos, Yeorgios 1 2 5 ! o n adaları 24, 3o, 4 1 , 67, 75, 78,
273
Hacıanestis, Yeorgios {Georgios lpsilandis, Aleksandros {Alexander
Hadzianestis) General 1 04, Ypsilantis} 37, 43, 45, 46, 47,
1 06 260, 273
Hacibeis, Stamatis 1 36 lstanbul 24, 33, 35, 46, 57, 59, 88,
Hacimihail, Theofilos 86 97, 99, 1 1 6, 1 48, 1 49, 1 5 1 ,
Halk Partisi (Laikon Komma) 1 1 5, 2 1 8 , 2 1 9 , 224, 27 1 , 276
1 1 7, 1 1 9 , 1 2 1 , 1 39, 1 45, 1 46, ltaıya 73, 76, 1 1 3 , 1 23 , 1 37
26 1 , 268 lthaka 30
Hanke, Hans 60 İzmir 40, 56, 57, 58, 86, 97, 98, 99,
Hansen, Theophilos ve Christian 84 1 00, 1 03 , 1 05 , 1 09 , 263, 275
Haralambopulos, Yannis 1 8 5
Hawke, Bob 1 90 Jaruzelski, General 1 85
Helenperverlik (filhelenizın) 47 Jivkov, Todor 1 87
Hess, Peter von 5 1 John, Avusturyalı Don 28
heterokton'lar 57, 262 John Paul il, Papa 234
Heybeliada Ruhban Okulu 227 Johnson, Başkan Lyndon 1 57
Hırisanthopulos, Fotakos 5 1 Jön Türkler 79, 83
Hırisostomos, Smyrna
Başpiskoposu 1 00 Kaftancıoğlu, Lysandros 84
Hıristodulos, Atina Başpiskoposu Kallergis, Dimitiros (General) 66
228, 23 1 , 234 Kanada
Hidra 37, 38 -ya Yunan göçü 1 1 5, 1 47, 204,
Hitler, Adolf 1 22 , 1 23 22 1
Holbrooke, Richard 2 1 5 Kanellopulos, Panayiotis 1 59, 1 60,
hospodar'J.ar (voyvoda) 35, 36, 37, 26 1
273 Kapadokya 42, 57, 98
Kapodistrias, Kont loannis 43, 53,
iDEA (Yunan Subayları Gizli 54, 55, 58, 260, 263, 264
Örgütü) 1 58 Karacaferis, Yorgos 239
Karadağ 83, 87, 274
lbrahim Paşa 5 1 Karakiulafis, Anastasios 42
ikinci Balkan Savaşı 89 Karamarılis, Konstantinos 19, 1 40 ,
lnebahtı Deniz Savaşı 28 1 49, 1 52 , 1 53 , 1 55 , 1 58, 1 59,
lngiiiz Milletler Topluluğu 1 52 1 65 , 1 66, 1 67 , 1 68 , 1 69, 1 70 ,
lngiitere 26, 37, 4 1 , 5 1 , 52, 53, 55, 1 7 1 , 1 72 , 1 7 3 , 1 74, 1 76, 1 8 2 ,
56, 63 , 65, 66, 67, 68, 72, 73, 1 83 , 1 89, 197, 1 98, 205, 206,
74, 75, 78, 9 1 , 93, 99, 1 0 1 , 207, 2 1 4, 235, 26 1 , 268, 270
1 1 4, 1 1 6, 1 1 9, 1 2 2 , 1 2 3 , 1 25, Karamanlis, Kostas 237, 238, 24 1
1 30 , 1 3 1 , 1 34, 1 39, 1 4 1 , 1 43 , Karatheodoris, Aleksandros (Paşa)
1 48, 1 49 , 1 5 1 , 1 52 , 1 54 , 1 67, 78, 89
Dizin • 307

Karavangelis, Kastorya Piskoposu Koskotas, Yeorgios 193, 194, 207


Yennanos 80 Kosova 225, 227, 237
Kardak (lmia) 2 1 5, 2 1 6, 223 Kostaki Musuros Paşa 88
Karlofça Banş Antlaşması ( 1 699 ) 33 Kotzias, Kostas 1 20
katharevusa (anndınlmış (dil)) 1 6 , Kozan 92
39, 59, 1 05, 1 57, 267 Kral Otto 263
Kavafis, Konstantin 1 1 6 Kruçev, Nikita 276
Kavalalı Mehmed Ali Paşa 5 1 ksanthon genos destanı 29
Kefalonya 30 Ksantos, Emanuil 44
Keun, Bemhard 263 kseniteia 1 8 , 1 1 4
Kıbns 24, 75, 9 1 , 1 54, 1 67, 1 7 1 , Ksiros, Savvas 232
26 1 , 270 Kufonidas, Dimitris 233
Kıbns Antlaşması ( 1 878 ) 75 Kumunduros, Aleksandros 272
Kıbns Antlaşması ( 1 960) 1 57 Kunduryotis, Pavlos, Amiral 1 1 1
Kının savaşı ( 1 853- 1 856) 63 , 68, 88 kurtarma programı ( 20 1 O) 243, 245,
Kızıl Elma 33 247
Kissinger, Henry 1 67 Kutsoyiorgas, Agamemnon 207
KKE {Kommunistiko Komma Kuvaras, Kostas 1 30
Elladas}) bkz. Yunanistan Kuzey Kıbns Türk Cumhuriyeti 2 1 6
Komünist Partisi 275 Küçük, Fazıl 1 52
kleft'ler 29, 49, 50, 5 1 , 263 Kythera 30
Klerides, Glafkos 2 1 6, 224
Kokkalis, Petros 136 Lagarde, Christine 2 5 1
Kolettis, loannis 56, 63, 266 Laiki Bank 250
Kolokotronis, Theodoros 49, 50 Lambrakis, Grigorios 1 53, 1 89
Kondilis, Yeorgios (General) 1 1 1 , Letke (Letkada) 30
1 1 7, 1 1 9 Levkas (Letke] 24
Konstantinopolis aynca bkz. Liani, Dimitra 1 93, 209 , 2 1 2 , 2 1 3
İstanbul 1 7, 2 1 , 26, 29, 32, Lloyd George, David 1 0 1
33 Londra Antlaşması 52, 87, 99
Konstantinos il, Kral 1 58, 1 69 , 206, Lozan Antlaşması 1 05, 202, 2 1 1
270 Lymberis, Amiral Hıristos 2 1 5
Konstantinos 1 , Kral (Helenlerin Lyons, Sir Edmund 65
Kralı) 8 1 , 90, 97, 98, 1 0 1 ,
1 04 , 1 06, 1 1 1 , 1 1 3, 257, 267, Maastricht Antlaşması 207
27 1 , 274 Mahmud il, Sultan 3 1 , 45, 5 1
Konstantinos Palaiologos XI 32, 33 Makarezos, Albay Nikolaos 1 60, 1 70
Konstantinovna, Olga 258 Makaryos III, Kıbns Başpiskoposu
Kontoğlu, Fotis 1 07 , 1 56 {Makarios} 1 49, 1 52 , 1 54,
Korais, Adamantios {Adamantis 1 57, 162, 1 63, 1 65 , 167, 1 70,
Korais} 1 6 , 1 7 , 40, 42, 263 264
Korlu (Kerkyra) 24, 30, 95 Makedonya 1 9 , 63, 75, 77, 79, 83,
Korint kanalı 76 87, 89, 95, 97, 203, 204 , 208,
Koronaios, Panos 68 209, 2 1 0, 220, 225
Koryzis, Aleksandros 123 Makedonya Devrimci Örgütü 80
308 • Dizin

Makriyannis, General Yannis 26, 49 Napoleon, Bonaparte 263, 264


.
Makroni sos i 4 0 · Napoleon Savaşlan 37
mali kriz 24 1 , 242, 248, 255 NATO 148, 1 50 , 1 5 1 , 1 52 , 1 53, 1 62 ,
,
Mandakas, General Mailolis 1 36 1 67 , 1 68, 1 7 1 , 1 77, 1 84, 1 85,
Maniadakis, Konstantinos 1 22 1 86, 1 87, 204, 2 1 7, 2 1 8, 223,
Margaret, Papandreu 1 93 224, 225, 237, 248, 26 1 , 268,
Markezinis, Spyros 1 63 269
Markos (Vafiadis) 1 4 1 Navarin Deniz Muharebesi ( 1 82 7)
Martis, Nikolaos 1 9 1 52, 54
Matthaios, Myra Metropoliti 29 Nixon, Başkan Richard 1 67
Mavromikhalis, Kyriakoulis 8 1 Notaras, Grandük Loukas 2 1
Mavromikhalis, Petrobey 2 6 1
Mavros, Yeorgios 1 77 Ohi (Hayır) Günü 247 , 248
Megali idea Bkz. Büyük Ülkü 262 Omonoia 209
Mehmed il (Fatih) 24, 25 Oniki Ada 1 9 , 87, 99, 1 07 , 1 1 3, 202
Meis (Kastellorizo) 1 57 ordu
Menderes, Adnan 1 52 2 1 Nisan 1 967 Devrimi 1 59, 1 60,
Merkel, Angela 243, 25 1 , 252 270
Merkez Demokratik Birliği ( 1 974 'ün -daki modernleştirme planı ( 1 996)
Merkez Birliği) 1 75 217
Merkuri, Melina {Melina Mercouri} -daki sağ kanat unsurlar 1 58
227 Ortak Pazar 1 77
mesa [temas! 1 8 Ortodoks yarılısı (filortodoks)
Metaksas, Albay loannis 9 2 , 1 1 9, komplo 6 1
1 20, 1 2 1 , 122, 1 23, 1 2 5, 1 27, Osmanlı imparatorluğu 1 7 , 2 7 , 28,
1 60, 1 6 1 , 1 67 , 259, 26 1 , 265, 30, 3 1 , 35, 36, 37, 38, 4 1 , 43,
267, 27 1 , 273, 275 53, 54, 56, 58, 59, 63, 68, 73,
metapolitefsi 1 70 75, 77, 78, 79, 87, 9 1 , 92, 99,
Mısır'a Yunan göçü 1 8 1 09 , 1 33, 205, 255, 258, 273
millet 24 Othonaios, General 1 06
millet-i Rum 24 otokton'lar 57, 262
Milletler Cemiyeti 1 02 Otto, Wittelsbachlı, Kral (1. Otho)
Miloşeviç, Slobodan 224 26, 5 1 , 55, 56, 58, 59, 60, 6 1 ,
Mitsotakis, Konstantinos 1 58, 1 69, 63, 65, 66, 73, 74 , 1 1 8, 262,
1 83, 1 88 , 1 9 2 , 1 94 , 1 95, 1 96, 266
197, 203, 205, 207, 208, 2 1 1 , Otuz Gün Savaşı 77
2 1 2 , 2 1 7 , 238, 242
monotoniko 1 79 Öcalan, Abdullah 224, 225
Muhtar Paşa 262 Özal, Turgut 187
Muruzis, Konstantinos 46 Özbekistan 1 99
Mussolini, Benito 1 20
PAK (Panhelenik Kurtuluş Hareketi)
Nafplion 54, 55, 56 1 68 , 268
Nahmias, Alberto/Avraam 1 32 Paksos 30
Naksos 24 Paliuritis, Grigorios 40
Dizin • 309

Palmerston, Lord 65 Philip, Edinburgh Dükü Prens 206


Pangalos, General l l l , l l 5 , 276 Philippos, M:akedonyalı 203
Pangalos, Theodoros 224, 225, 227 Plastiras, Nikolaos 1 04 , 1 l l , 1 1 7 ,
Panhellenion 53, 260 1 1 8, 137, 145, 257, 259, 269,
Papadiamantis , Aleksandros 267 276
Papadopulos, Albay Yeorgios 1 53 , Pontus Rumları 58, 199, 2 l l
1 60 , 162, 1 63 , 1 64 , 1 65, 1 70 , Popov, Gavriil 20 1
228 progonopleksi 1 6 , 39
Papageorgopulos, Vasilis 249 Protopapadakis, Petros 1 06
Papagos, General Aleksandros l l 9, Psara 37
1 4 2 , 143, 146, 1 49, 1 53 , 26 1 , Psaros, Albay Dimitrios 1 34
267, 269 Puşkin, A. S. 48
Papaheliu, Melpomene (Thyella) 1 30
Papandreou, Yorga {Giorgos} 209, Radikal Sol Koalisyon Bkz. SYRIZA
2 1 3 , 225, 226, 237, 238, 242 , 24 1
2 5 1 , 252 Radikal Sol Koalisyon (SYRIZA) 24 1
Papandreu, Andreas 1 58, 1 59 , 1 60 , Rallis, Dimitrios 8 1 , l l 3 , 238
1 6 1 , 1 68 , 1 7 2 , 1 77 , 1 78 , 1 8 2 , Rallis, Dimitros 7 1
1 83 , 186, 1 87 , 1 8 9 , 1 93 , 1 9 4 , Ralli s, Georgios 1 1 3 , 1 8 8 , 238
1 96, 197, 203, 207, 208, 2 1 1 , Rice, Condoleezza 233
2 1 3 , 2 1 4 , 2 1 6, 2 1 7 , 223, 238, Rigas 274
26 1 , 262 Rizos-Rangavis, Aleksandros 78
Papandreu, Yeorgios {Georgios} 1 1 3 , Rodos 24
1 34 , 1 3 5 , 1 37 , 1 38, 1 53 , 1 55, Roidis, Emanuil 69
1 57 , 1 58 , 1 59, 1 6 1 , 238, 268, Romanya 89
271 Rozakis, Hıristos 2 1 7
Papanikolau, Yeorgios {Georgios} ruhban karşıtlığı 27
270 rusfeti [rüşvet] 1 7
Papariga, Aleka 209 Rusya 1 8 , 26, 3 1 , 35, 38, 43, 5 1 , 52,
Paparrigopulos, Konstantinos 1 6 53, 54, 55, 56, 58, 63, 65, 66,
Papathemelis, Stelios 1 9 1 , 2 1 2 68, 73, 78, 9 1 , 97, 105, 1 1 4 ,
Papulias, Karolos 209, 239, 2 5 1 1 34 , 143, 1 48, 20 1 , 254, 266,
paroiki1er (koloniler) 35 274
PASOK (Panhelenik Sosyalist
Hareket) 1 68, 1 74, 1 75 , 1 76, Sakız (Khios) 24, 92
1 77 , 1 78 , 1 84 , 185, 1 86, 1 87 , Samaras, Antonis 203, 208, 2 1 2 ,
1 88, 1 89, 1 9 1 , 192, 194, 1 9 5 , 24 1 , 2 5 1 , 252 , 253
1 96, 198, 208, 209, 2 1 2 , 2 1 4, Sampson, Nikos 1 54, 265
2 1 7 , 252, 262, 268 Sarafis, General Stefanos 274
Pattakos, Tuğgeneral Stylianos 1 60, Sartzetakis, Hıristos {Christos} 1 89 ,
1 70 1 9 1 , 194, 1 9 6 , 197
Pavlos {Paulos}, Kral 1 40, 146, 149, Saunders, Tuğgeneral Stephen 232
1 55 , 1 58 , 259, 2 6 1 Sefardiler 89
PEEA (Ulusal Kurtuluş Siyasal Seferis, Yorgos 1 07
Komitesi) 136 Selanik 58, 79, 87, 89, 90, 92, 93,
3 1 0 • Dizin

94, 95, 1 1 9 , � 25, 1 29, 1 3 1 , Teriade (Efstratios Eleftheriadis) 87


1 32 , 1 33 , 147, 1 53 , 192, 20 1 , Tertsetis, Yeor-gios {Georgios} 263
202, 209, 23 1 , 247 , 248, 249, Teselya 78
257, 258, 275 Theodorakis, M iİri s 195
Serafim {Serapheim}, Atina Theotokas, Yorgos {Georgios} 93,
Başpiskoposu 1 82 1 07, 1 08, 1 1 3 , 238
Sevres Antlaşması 98, 99, 1 0 1 , 1 05, Thiersch, Friedrich 61
1 09, 275 Tito, Başkan 205
Sırbistan 73, 75, 83, 87, 89, 93, 274 Trabzon imparatorluğu 24
Siantos, Yeorgios 1 36, 274, 275 Trikupis, Harilaos 7 1 , 76, 78, 79,
Simitis, Kostas 2 1 3 , 2 1 4, 2 1 7, 220, 85, 1 8 2 , 2 1 4, 242, 257, 258,
22 1 , 223, 224, 227, 23 1 272
Sinas, Simon 84 Troizen Kongresi ( 1 827) 53, 54
Sismik I gemisi 1 72 , 1 86 troyka (Avrupa Birliği, Avrupa
Skolarios, Yeorgios Yennadios 25 Merkez Bankası ve
Skufas, Nikolaos 43, 44 Uluslararası Para Fonu) 243,
Skylitsi, Elena {Helena Schilizzi} 244, 247, 248, 249, 250, 25 1 ,
1 17 252
Skylosofos, Dionysios 28 Truman Doktrini 1 4 1 , 142
Smitis, Kostas 237 Tuckerman, Charles 16
Sofulis {Sophoulis}, Themistoklis Türkiye 1 9 , 58, 62, 63, 73, 77, 78,
1 1 9, 1 3 7 , 1 39, 1 83 80, 1 05, 107, 1 1 1 , 1 1 3 , 1 2 5 ,
Sol ittifak 1 94 , 196, 1 97 1 33 , 1 48, 1 49, 1 5 1 , 1 52 , 1 54,
Sovyetler Birliği 1 2 3 1 57 , 1 62 , 1 63 , 1 65, 1 66, 1 67 ,
Spetsai 3 7 1 7 1 , 1 73 , 1 75, 1 84, 1 85, 1 86,
Stalin, Joseph 1 34, 1 35, 1 38, 1 40, 1 87 , 20 1 , 202, 203, 204, 2 1 0,
20 1 2 1 1 , 2 1 5, 2 1 6, 2 1 7 , 2 1 8, 222,
Stamatelopulos, Nikitas (Nikitaras) 223, 224, 225, 226, 227, 229,
50 233, 235, 236, 242 , 248, 25 1 ,
Stanhope, Leicester 48 254, 258, 265
Stefanopulos {Stephanopoulos), Türkokrasi 17, 26, 30
Kostis 1 59, 2 1 2 , 239 Türk-Rus savaşı ( 1 768-74) 33
Stefanopulos, Yeorgios {Georgios Türk-Yunan Savaşı ( 1 897) 73
Stephanopoulos} 222 Türk-Yunan savaşı ( 1 9 1 9- 1 922) 1 05
Stergiadis, Aristeides 99
Stevenson, William 48 Ulusal Dayanışma 1 27
Sturnaras {Stournaras}, Yannis 253 Ulusal Parti 276
Sutsos {Soutsos}, Mikhail 36, 37, Ulusal Radikal Birlik 1 49 , 1 59 , 1 68 ,
46, 260 270
Svolos, Aleksandros 1 36
SYRIZA 250, 2 5 1 Vafiyadis, Markos 1 4 1 , 276
Varkiza Anlaşması ( 1 945) 1 37
Şeytanoğlu 2 8 Vatopaidi manastırı 2 4 1
Velestinlis (Fereos {Pheraiosl) , Rigas
Tepedelenli Al i Paşa 3 3 , 4 5 , 56, 262 26, 40, 4 1 , 43, 190, 272
Dizin • 3 1 1

Veluhiotis, Aris (Thanasis Klaras) Yeorgios Papandreu Partisi 1 45,


{Aris Velouchiotis) 273 269
Venedik 28, 30 Yeorgios, Prens, Girit Yüksek
Venizelos, Elefterios {Venizelos, Komiseri 77, 274
Eleutherios/ Eleftherios) 79, Yuannides, Tuğgeneral Dimitrios
8 1 , 83, 85, 89, 9 1 , 93, 95, 97, 1 63, 1 65, 1 66, 1 70
98, 1 0 1 , 1 04, 1 05, 1 06, 1 08, Yugoslavya 1 23, 1 4 1
1 09 , 1 1 0, 1 1 2 , 1 1 3 , 1 1 5, 1 1 7 , Yunan Dirilişi (partisi) 1 4 5 , 1 46,
1 1 8, 1 1 9 , 145, ı s ı , 238, 2 s 1 , 1 49 , 26 1 , 268
265, 267, 269, 275 Yunanistan Komünist Partisi (KKE)
Venizelos, Evangelos 206, 222, 2 5 1 1 09,- 1 39, 204, 208, 228, 273,
Venizelos, Sofoklis 145 275
Viyana Kongresi 4 1 , 260 Yunanistan-Sırbistan Antlaşması
Vladimiresku, Tudor 47 ( 1 9 1 3 ) 87
Vrizakis, Theodoris 48 Yunanistan Yerel Komünist Partisi
1 60, 1 67 , 1 92
Wellington Dükü 52 Yunan Krallığı 78
Wittelsbah'lı Otto Bkz. Otto (1 . Otho)
266 Zahariyadis {Zakhariyadis}, Nikos
1 4 1 , 275
Yanya 33, 87 Zakinthos (Zante) 30, 263
Yedi Ada Cumhuriyeti 260 Zanetakis, Zannis {Tzannis
Yeni Demokrasi Partisi 1 58, 1 68 , Tzannetakis) 1 95
1 69 , 1 75, 1 88, 192, 1 94, 1 96, Zanthos, Emmanouil 43
208, 237 Zarifi, Yeorgios 88
Yeorgios {Georgios} il, Kral 1 04 , Zervas, Napoleon 273, 276
1 06, 1 1 1 , 1 1 9, 1 20, 1 2 3 , 1 27 , Zikos, Mikhail 65
1 3 1 , 1 37 , 1 38, 1 40, 142, 259, Zografos, Hıristaki 88
266, 275, 276 Zografos, Panayiotis 26
Yeorgios 1 {Georgios) Kral 67, 7 1 , Zolotas, Ksenofon 1 83 , 196
90, 257, 258, 272 Zorbas, Albay Nikolaos 8 1

You might also like