You are on page 1of 387

Christoper Priest

1970'1erde "romantik bilimkurgunun ustası" olarak


ün yaptı. .. Aralarında The Affirmation ( 1981) ve Kurd
Lasswitz Odülü sahibi . The Glamour'un (1984) da olduğu
sekiz roman yazdı . lngiltere de kendisi gibi yazar olan eşi
Leigh Kennedy'le ve ikiz çocukları Elizabeth ve Simon'la
yaşayan Priest'in Prestij adlı romanı, Christopher Nalan
tarafından filme alındı.
Laika Yayı n l arı - 7
I S B N: 9 75-8904-07-8
1 . Baskı Ara l ı k 2006
© Cristopher Priest
© Lai ka Yayı ncı l ı k 2 006
B u eserin tüm hakları
Akçal ı Tel if Hakları Aj ansı arac ı l ığı i le sat ı n a l ı n m ı ştır.
Tan ıtım amaç l ı k ı sa yaz ı l ar d ı ş ı nda
yayı ncı n ı n yaz ı l ı i z n i o l maksızı n a l ı ntı yap ı l amaz.

Çev i ri : Koray Özbudak


Sayfa Düzeni : Onur Gözüpek

Bu kitap, Lac ivert Matbaac ı l ı k tarafı ndan bası l m ı ştı r.

Laika Yayıncılık
Kitapçılık Müzik ve Oyun Dağ. Paz. Tic. Ltd. Şti.
Şengül Hamam Sok. Keskinler İş Mrk. No: 8 /208 Cağaloğlu / lsıanbul
www.laika.com.tr / laika@laika.com.tr
Tel/Faks: 0212 527 O'J '12
PRESTİj

CltRısTopltER
PRIEST
BİRİNCİ BÖLÜM
Andrew Westley
Prestij

H i kaye İ ngiltere'de, kuzeye doğru yol alan bir trende


başl ad ı ise de, kısa s ü re son ra a s l ı nda yüz y ı l dan daha
uzun zaman önce başlad ığı n ı a n l ayacakt ı m .

O z aman b un ların h iç bir i n i b i l m iyord u m : Mesai ba­


ş ı nda, d i n i b i r tarikatla i l gi l i b i r h aberi n peşi ndeyd i m . O
sabah babamdan ald ığ ım kal ı n z a rf kucağımda yatıyor­
du ve hala açı l mamıştı, ç ü nkü babam an latmak i ç i n tele­
fon ettiği nde a k l ı m başka yerde; yatak odas ı n ı n gürü l tüy­
l e çarpan kap ı s ı nda ve beni terk etmekte olan kız ·a rka­
daşımdayd ı . Zelda kompakt d i skleri m l e dolu b i r kutuyla
ya n ı mdan h ı z la geçerken 'Evet, baba, ' demişt i m . ' Posta­
layıver, b i r bakay ı m . '
Chronicle' ı n sabah baskıs ı n ı okuduktan v e yemek a ra­
bas ı ndan sandv içle hazı r kahve a l d ı kta n sonra, baba m ı n
yol ladığı zarfı açt ı m . Karton kapa k l ı i r i b i r kitap d ı şarı
kayd ı ; içi nde bir not ve i k i ye katlanm ış, ku l la n ı l m ı ş b i r
zarf vard ı .
Notta ' Sevgi l i Andy, i şte sana söz ettiğim kitap. G a l i ba
bana telefon eden kad ı n gönderd i . Nerede olduğu n u bi­
lip b i lmed i ğ i m i sord u . K ita b ı n i ç i nde geldiği zarfı da e k l i ­
yoru m . Posta damgası b i raz b u l an ı k a m a bel ki okuyabi­
l i rs i n . An nen ne zaman gel i p yatıya ka lacağ ı n ı soruyor.
Gelecek hafta sonuna ne ders i n ? Sevgi ler, Baban.' d iyor­
du.
Son u nda baba m ı n ettiği telefo n u n b i r kısm ı n ı hatı rla­
d ı m . Bana kita b ı n ge l d iği n i ve gö nderen kad ı n ı n bir nev i
uzaktan akraba o lması gerektiğ i n i, çünkü ai lem hakkı nda
konuştuğu n u söy led i . Daha d i kkat l i d i n lemel iyd i m .

7
Christopher Priest

G erç i kitap buradayd ı işte. Ad ı Sihrin Gizli Usulleri


i d i ve yazarı Alfred Borden 'dr . Görü n ü şe bakı l ı rsa b u ; is­
kamb i l h i leleri, e l çabukl uğu, ipek eşarplarla yap ı lan i l ­
l üzyon lar vesa i re öğreten kitaplardan biriyd i . İ l k bakı şta
i lg i m i çeken şey, yen i bası l m ı ş b i r kitap o l masına rağ­
men, metn i n çok daha eski b i r bas ı m ı n kopyası g i b i gö­
rü nmesiyd i : ti pografi, i l l ü strasyon l ar, bö l ü m baş l ı kları ve
emek harca n m ı ş yaz ı tarz ı akla bu n u getiriyordu .
Böyle b i r kitapla neden i l gi lenmem gerekti ğ i n i an laya­
m ı yo rd u m . Sadece yaz a r ı n a d ı tan ı d ı kt ı ; Bo rden . . .
Borden, doğduğumda sah i p olduğum i s i m d i ama sonra
evlat l ı k veri l m iştim ve ben i evlat edi nen a i le n i n ad ı n ı
a l m ı şt ı m . Ş i m d i ad ı m yan i tam v e yasal adım, Andrew
Westley. Evlat ed i n i l d iğ i m i hep b i l meme rağmen D u ncan
ve J i l l ian Westley' i an nem ve babam olara k görerek, ebe­
veyn ol arak severek ve oğu l ları g ibi davranarak büyü­
düm. Tüm b u n lar hala geçerl i . Doğal anne babam hak­
kında h i ç b i r şey h i ssetm iyoru m . K i m o l d u k ları n ı ya da
ben i neden evlatl ı k verd ikler i n i merak etm iyoru m . Artık
yetişkin olduğum i ç i n onların i z i n i bulmak gibi bir iste­
ğ i m de yok. T ü m b u n l ar uzak geçmişi mde kal d ı ve bana
her zaman yersiz gel d i .
Ya l n ız, geç m i ş i m l e i l g i l i b i r şey var ki saplantı n ı n s ı n ı ­
rında gez i n iyor.
Em i n i m ya d a daha doğru bir dey i m l e neredeyse emi­
nim ki ikiz bebeklerden b i ri ol arak dü nyaya gel d i m ve
evl atl ı k ver i l m e s ı rası nda erkek kardeşi m l e ayrı l d ı k . Bu­
n u n neden yap ı ldığı ya da kardeş i m i n şu an nerede olabi­
l eceği hakkında hiçbir fi krim yok ama hep, o n u n da be­
n im l e ayn ı zamanda evlatl ı k ol arak veri l d i ğ i n i varsayd ı m .
O n u n varl ığı, ben ergen l iğe gi rerken kafamda yer etmeye
başlad ı . B i r kitapta, b i r macera roma n ı nda şans eseri rast­
ladığım b i r böl ü m, b i rçok i k i z i n a n l a ş ı l maz, psiş i k o larak
tan ı m lanab i l ecek b i r bağa sa h i p old u kları n ı a n l atıyord u .

8
Prestij

Ara l arında yüzl erce k i lometre ol sa ya da farkl ı ü l kelerde


yaşasal a r b i l e böyle i kiz ler; acı, şaşkı n l ı k, mutl u l u k, bu­
n a l ı m gibi h isleri b i rb i rlerine göndererek paylaşıyorlard ı .
B u n u okuduğum a n , h ayattaki b i rçok şey in a n iden açı k l ı­
ğa kavuştuğu o a n l ardan b i riyd i .
Ken d i m i b i l d i m b i l e l i , başka b i ri n i n h ayat ı m ı paylaştı­
ğı d uygusunu h i ssett i m . Çocu kken bu n u önemsemed i m
v e herkes i n ayn ı h i s lere sah ip olduğunu varsayd ı m . B ü ­
yüdü kçe v e arkadaş l a rı m ı n h i ç b i ri n i n a y n ı şeyi yaşama­
d ığı n ı fark etti kçe, bu b i r g izem h a l i ne geld i . Bu yüzden
-her şeyi aç ı kl adığı i ç i n - kitabı okumak büyük b i r rahat­
lama sağladı . B i r yerlerde i k i z i m vard ı .
Uyum h issi bazı bak ı m l ardan bel i rs i z ; b i r koru nma,
hatta kol lanma h issi ... ama başka bak ı m l a rdan çok bel i r­
g i n . Genel d uygu sabit b i r a rka pl an ken, daha doğrudan
'mesaj l a r' ara s ı ra gel iyor. Ası l i l etiş i m değişmez b i r şek i l ­
d e -sözsüz de olsa- ş iddetl i v e kes i n b i r h is le o l u yor.
Örneğ i n b i r ya da iki kez sarhoşken, kardeş i m i n d üştü­
ğü dehşetin, bana zarar gelebi leceği korkus u n u n iç i mde
büyüdüğün ü h issett i m . Bu olaylardan b i ri nde, gece geç
vakit eğlenceden ç ı km ı ş ve a rabayı ken d i m ku l l anacak­
ken , bana u l aşan end işe patlaması öyl e ş iddetl iyd i k i
ayı l maya başlad ı ğ ı m ı h i ssett i m ! O zaman yan ı mda o l a n
arkadaşlarıma b u n u a n l atmaya çal ı ştım a m a g ü l ü p geç­
ti ler. Y i ne de o gece eve a n l aş ı l maz bir şeki lde ay ı l m ı ş
ola rak gitt i m . B u , a n lamadan ku l landığımız psişik b i r me­
kan i zma olma l ı . İ ki z ler a ra s ı nda yaygı n ve pek çok kez
belgelenmiş b i r şey o l sa da b i l d iğim kadarıyla ki mse
bunu tatm i n ed ici bir şeki lde açı kl ayamad ı .
B u n u n l a beraber ben i m d u ru m u mda faz ladan b i r
gizem daha var.
Ka rdeş i m i n i z i n i asla bula mam ı ş olmam bir yana,
resmi kay ıtlara bakı l acak o l u rsa bırak ı n bir i k i z i , h i ç b i r
şeki lde kardeş i m o l m a m ı ş. Evlat ed i n i l d iği mde sadece üç

9
Christopher Priest

yaşı mda olsam da önceki hayat ı m l a i lg i l i böl ü k pörçük


a n ı larım var ve b i r kardeşi m olduğunu h i ç hatı rlamıyo­
ru m . Anriem ve babam da bu kon ud a h içbir şey b i l mi­
yorlard ı ; ben i evl at ed in di klerinde kardeş i m olduğunu
gösteren h içbir şey ol m ad ı ğ ı n ı söyled i ler.
B i r evlatl ık olarak bel l i yasal haklara sahip o l u rsunuz.
B u n l a r ı n içi nde en önem l isi, doğal a i len izden korunma­
n ı z k i ; s i z i n le herhangi b i r yasa l yo l d a n temasa
geçemez ler. Bir başka hak da yetişki n olduğu n u zda, ev l at
ed i n m i n i z i n a rd ı nd a k i baz ı koşu l l a r ı sa rab i l me n i z .
Örneğ i n doğal ebeveyn leri n i z i n ad l a r ı n ı v e ev l atl ı k
veri l men i n gerçekleştiği mahkemen i n adres i n i öğrenebi­
l i r ve böylece i l gi l i kayıtları i nceleyeb i l i rs i n i z .
On sekizinci doğum g ü n ü m ü n hemen ard ı ndan b u
ad ı m ları i z led i m ; geçm i ş i m le i l g i l i m ü mkün olan h e r şeyi
b u l m a k i ç i n can atıyord u m . Evlat ed i nd i rme bürosu ben i
evrakların muhafaza ed i l d iği E a l i n g İ l çe Mahkemes i ' ne
gönderd i ve burada, ben i babam ı n evlatl ı k verd i ğ i n i ve
ad ı n ı n Cl ive Alexander Borden olduğunu öğrend i m .
Annem i n a d ı D i a n a R uth Borden ( k ı z l ı k soya dı E l l i ngton)'
mış ama ben doğdu ktan k ı sa bir s ü re son ra ölmüş. Evl at-
1 ı k veri l memin ard ı nda a n n em i n ö l ü m ü var sanıyord u m
ama as l ı nda o öldü kten son ra evl atl ı k ver i l meme kadar
geçen zaman i k i yı lda n fazlaydı v e bu süre zarfı nda bana
babam bakmı şt ı . Bana kon u l a n i l k ad N icholas J u l ius
Borden 'd ı . Evlatl ı k y a d a değil, başka b i r çocuktan söz
ed i l m iyord u .
Daha son ra Londra'daki St. Catheri ne's H ou se'da do­
ğum kayıtla r ı n ı inceled i m ama on l a r da Borden ler' i n tek
çocuğu olduğumu doğru l ad ı l a r. Y i ne de i k i z i m le ku rdu­
ğum psişik bağlantı tüm bu olaylar s ı rasında sürdü ve
son rasında devam ett i .

10
Prestij

K itap Dover Yay ı n l arı tarafı ndan A BD ' de bası l m ı ştı ve


ş ı k görü n ü m l ü, iyi haz ı rlanm ış, karton kapaklı b i r basım­
d ı ._ Kapak resm i , smoki n l i bir sahne s i h i rbaz ı n ı n e l leri n i
anlam l ı b i r şeki lde uzatıp işaret ettiği ahşap b i r kabi n i n
i ç i nden ç ı kan genç b i r h a n ı m ı beti m l iyordu . K ı z ı n yüzün­
d e büyüleyici bir gü l ü mseme ve üzerinde o dönem i ç i n
mu htemelen a ç ı k saçı k o larak görü len b i r elbise vard ı .
Yaza rı n ad ı n ı n altı nda "Tas n if ve İzah: Lord Colderda­
le." yaz ıyord u . Kapağ ı n e n a ltı nda, kal ı n beyaz harflerle
kita b ı n sloganı vard ı : "Meş h u r Yem i n le Koru nan S ı rlar
Kita b ı " .
Arka kapaktaki u z u n v e tanıtım yazısı, d a h a ayrı n­
t ı l ıyd ı:
1 905 yı l ı nda Goodw in & And rewson tarafı ndan ol­
d u kça s ı n ı r l ı say ıda bas ı l a n bu kitap, sadece içeriği hak­
kında g iz l i l i k yem i n i eden profesyonel s i h i rbaz lara satı l­
m ı ştır. S ı radan okurları n , şu a n çok nad i r b u l u nabilen i l k
basıma u laşması neredeyse olanaksızdır.
İlk kez halka su n u l a n bu yen i bas ım asl ı n ı n tı patıp ay­
n ı s ı d ı r ve orij i nal ç i z i m lerle b i rl i kte, kendisi de ü n l ü b i r
amatör s i h i rbaz olan, B ritanya ' n ı n Colderdale Kontu tara­
fı ndan haz ı rlanan notları ve ek metn i içermekted ir.
Yazar, efsanevi YENİ Y E R DEGİŞTİREN ADAM' ı n mucidi
Alfred Borden'd ır. Sahne adı ' Le Professeu r de la Magie'
olan Borden, bu yüzyı l ı n i l k on yı l ı nda önde gelen b i r
sah n e i l l ü zyon i stiyd i . Genç l i k y ı l ları nda J o h n H e n ry
Anderson tarafı ndan teşvi k ed ile n ve Nev i l Maskelyne' i n
h i mayesi altına giren Borde n ; Houd i n i , David Devant,
Chung L i ng Soo ve Buatier de Kolta ' ın çağdaş ıyd ı .
Londra'da yaşıyordu ama s ı k s ı k B i rleşik Devletler ve

11
Christopher Priest

Avru pa tu rnelerine ç ı kıyord u . Bu kitap kel imen in ta m


anlamıyla b i r kul lanma k ı l avuzu olmamakla b i r l i kte, s i h i r
yöntemleri h ususundaki engin a n layışı i le hem s ı radan
i nsan l ara hem de profesyonel lere, dü nyaya gel m iş en
büyük s i h i rbaz lardan b i ri n i n z i h n i ne g i rme fırsatı veriyor.

Ata l a rı md an b i r i n i n s i h i rbaz o l d u ğ u n u keşfetm iş


olmama karş ı n kon� ya özel b i r i lg i duymamam gü l ü nçtü .
Çoğu hokkabazl ı k n u maras ı n ı , özel l i kle kart nu marala­
rı n ı s ı k ı c ı b u l u ru m . Bazen televizyonda izled i ğ i n i z i l lüz­
yon l a r etki l eyici o luyor; ama ya n ı lsamal arı n gerçekte
nas ı l elde ed i ld i ğ i n i h i ç merak etmed i m . B i r keresinde
b i r i n i n , s i h r i n sorun u n u n , s i h i rbaz ne kadar korursa, s ı r­
r ı n o kadar bayağı ç ı kması old uğu n u , söyled i ğ i n i a n ı m­
sıyoru m .
Alfred Borden' ı n kitab ı i skam b i l n u maralarına gen i ş
b i r böl ü m ayırm ıştı, b i r başka böl ü m de s igara v e boz u k
paralarla yap ı lan n umaraları an lat ı yord u . Her b i rine aç ı k­
layıcı ç i z i m ve d i rektifler eşl i k ediyord u . Kita b ı n son l arı­
na doğru, giz l i böl meleri olan kab i n ler, sa hte taba n l ı
kutu lar, perde arkası n a gizlenmiş _ c i hazlarla havaya ka l­
d ı rı la n masa lar ve başka aparatları içeren sah ne i l l üz­
yon l arı i le i l gi l i bir böl ü m vard ı . Bu sayfaları n bazı larına
göz attı m .
Kitabı n i l k yarıs ı res i m lendir i l mem işti a m a yazarın
yaşam ına ve s i h re genel bir bak ı ş ı içeriyord u . Şu sözlerle
başl ı yord u :

.
' 1 901 Senesi'nd e yaz ıyoru m .
' İ s m im, hakiki i s m i m Alfred Borden. H ayat h i kayem,
ömrü m ü saklayarak geç i rdiğ im s ı rları n h i kayes i . B u sı rlar,
bu an latıda i l k ve son defa nakled i l i yor; mevcut tek
n üsha, b u.
' 1 856 senesi n i n M a y ı s ayı n ı n sek izi nde, Hastings

12
Prestij

i s i m l i sah i l kasabası nda doğd u m . Sağ l ı k l ı ve d i nç b i r


çocuktu m . Babam o i l çen i n esnafı ndandı, tekerlek v e fıç ı
ustasıyd ı . Evimiz . . .
'

Kita b ı n yaza r ı n ı n, a n ı la rı n ı yazmaya başlad ığı a n ı


haya l ettim. Nedend i r bi lmem, o n u gözümde uzun boy­
lu, siyah saç l ı, ası k suratl ı ve saka l l ı biri ol arak can l an­
d ı rd ı m ; hafif kambur d u ru yor, gözü nde küçük oku ma
gözl ü kleri i le d i rseği n i n d i bi ndeki tek b i r lamba n ı n
yarattığı ı ş ı k havuz unda ça l ı ş ıyord u . E v i n d iğer sa k i n le­
ri n i n saygı l ı b i r sessiz l i k i ç i nde olduğunu, efendi leri yaz ı
yazarken onu ra hat b ı ra ktıkları n ı h ayal etti m . Gerçeği n
fark l ı olduğuna şüphe yok a m a ata l arım ı z ı n, gözümüz­
deki ka l ı plaşmış i mges i n i s i l mek zor.
Alfred Borden' ı n ben i m le olan akraba l ı k bağ ı n ı merak
etti m . Eğer doğrudan b i r bağ var i d iyse, bir başka deyişle
kuzen ya d a amca değ i l i d i yse ben i m büyük veya büyük­
büyük-büyük babamd ı . 1 856'da doğduysa, bu kitabı yaz­
dığı s ı rada k ı rkl ı yaşları n ı n orta l arında olmal ıyd ı ; bu yüz­
den baba m ı n babası değ i l , daha eski kuşaktan biri olması
mu htemeld i . G i riş yaz ısı, ana meti n l e ayn ı tarzda yaz ı l­
m ıştı ; kita b ı n nasıl ortaya ç ı ktığına d a i r u z u n açıklamalar
i çeriyord u . Kitap, Borden' ı n yay ı n lamaya n i yetl i ol madığı
özel not defterinden hareketle haz ı rl a n m ı şa benziyord u .
Col derdale, a n l at ım ı kayda değer şek ild e gen işletip
netleşt i r m i ş ve b i rçok n u m a ra n ı n tari f i n i eklem i şt i .
Borden'le i l gi l i daha fazla bi lgi yoktu ama herhalde
kita b ı n tamam ı n ı okursam b i r şeyl er b u l ab i l i rd i m .
K itab ı n nas ı l o l u p da bana kardeş i m hakkı nda bir şey­
ler söyl eyeceği n i a n l ayamamıştım. Kardeşim , doğal a i l e­
me d a i r i l gi duyduğum tek konu olara k kalm ıştı .
O a nda, cep te lefon u m çalmaya başlad ı . Trendeki d i ­
ğer yol cu ların böyle şey lerden nas ı l rahatsız old ukları n ı
b i l d i ğ i mden hemen yanıt verd i m . Araya n, ed itörüm Len

13
Christopher Priest

Wickha m' ı n sekreteri Sonja'yd ı . Trende o l d uğumdan


emin· o lmak için Len ' i n a rattığı ndan şü phelend i m .
"Andy, arabayl a i l g i l i b i r değişi k l i k oldu," ded i . "Eric
Lambert frenleri tam i r etti rmek iç in kı zağa çekt i rd i , yani
garajda."
Bana adresi verd i . S heffield 'da b i r araban ı n var o l ması
ve çok yol yapmış Ford ' l a r ı n sık sık arızalanması, kend i
arabam ı a l mama engel o l m uştu . E l a ltında ş i rket arabası
varken Len masrafları kab u l etmezdi .
"Amca başka b i r şey söyled i m i ?" ded i m .
" N e g i b i ?"
" B u haberi kovala maya devam edecek m i y i m ?"
" Evet."
"Ajanslardan başka b i r şey gel d i m i ?"
" K a l iforn iya'daki eyalet hapishanesinden faksl a teyit
a l d ı k . Frank l i n hala mahkum."
" Peki ."
Kapattık. H a z ı r telefon e l i mdeyken a i l em i n n u maras ı­
n ı tuşl ad ı m ve babam l a konuştu m . Sheffield'a doğru gitti­
ğ i m i , orada n Peak D i stri ct'e a rabayla geleceği m i ve onlar
i ç i n sakı ncası yoksa (el bette k i yoktu) gece gel ip kalabi­
leceği m i söyled i m . Babam ı n sesi mem n u n ge l iyord u .
J i l l ia n ' l a birl i kte h a l a W i l m slow, Ches h i re'da yaşıyorlard ı
ve art ı k Londra'da çal ıştığı mdan, on l a rı görmek i ç i n gidiş
gel i şlerim seyrelm işt i .
Kitabı a l d ı ğ ı m ı söyled i m .
"Sana neden gönderi l d iği kon usunda b i r fi kri n var
m ı ?" ded i .
" E n ufak b i r fi krim b i l e yok."
"Okuyacak m ı sı n ?"
"Bana göre b i r şey deği l . Şöyle b i r göz gezd i rd i m . Bel­
ki sonra b i r daha bakarı m . "
"Andy, farkettim ki Borden diye b i r i yaz m ı ş . "
" Evet. Kad ı n b u k o n u d a b i r şey söyledi m i ?"

14
Prestij

" H ayı r. Sanmıyoru m . "


Kapatt ı ktan son ra kitabı çantama koydu m v e tren i n
camı ndan geç i p giden taşrayı izled im . Gökyüzü griyd i .
Araştırmak i ç i n gönderi ldiğ im o l aya yoğun laşmal ıyd ı m .
Chronicle i ç i n çal ı şıyordu m , daha aç ı k olmak gereki rse
genel kon u l a r yazarıyd ı m . Bu ü nvan, gerçekte ol d uğun­
dan çok daha büyük görünüyord u . İ ş i n asl ı , babam b i r
gazeteciyd i ve eskiden Chronicle' ı n kardeş gazetesi olan
Manchester Evening Post' ta çal ı şm ı şt ı . Her ne kadar iş i
a l mam onun i ç i n gur u r kaynağı ol du ysa da ben i m için
i p leri çektiği nden şüphelend i m h e p. Çok iyi b i r gazeteci
değ i l im, katı l d ı ğ ı m eğitim progra m ı nd a da çok başarı l ı
olmad ı m . Uzun vadedeki dertlerimden biri de, e n büyük
İ ng i l iz gazetesi n deki, prestij l i ol ara k gördüğü iş i neden
b ı raktı ğ ımı b i r gün babama açıklayacak olmamdır.
O zamana kadar, i stemeye istemeye devam ed iyoru m .
İ ncelemek üzere yol a ç ı ktığı m o l ay ı n bana ver i l mes i,
k ısmen bi rkaç ay önce üzerinde çal ıştığım, b i r grup U FO
heveslisi hakkı ndaki başka b i r h aberin sonucuyd u . O
zamandan beri Len Wickham, yan i baş ı mdaki editör;
cad ı mec l isl eri , levitasyon, kend i l iği nden yanma, eki n
tar l a l arı ndaki şeki l ler ve bu g ibi garip konu larla i l gi l i
haberlere ben i gönderd i . Fark ettim k i çoğu n l u k la, tam
anlamıyla araşt ı rd ığı n ı z zaman söylenecek çok fazla b ir
şey o l madığı ortaya ç ı kıyord u ; zaten yazd ığım haberlerin
çok azı bas ı l ı yo rd u . B u na rağmen, Wickham bu o l ayları
i ncel emem için ben i göndermeye devam etti
Bu kez fark l ı b i r nokta vard ı . Wickham - biraz da eğ le­
nerek- tari kattan b i ri n i n te lefo n l a Chronicle' ın o l ayı ha­
ber yap ı p yapm ayacağ ı n ı sormuş, eğer yapacaksak b izzat
ben i istem işt i . Daha önceki h aberlerimden baz ı ları n ı gör­
müşler; kararı nda b i r aç ı k söz l ü şü pheci l i ğe sahip oldu­
ğu mu ve yaz ı l acak b i r haberde bana güvenebi l ecekleri­
n i düşünm üşler. B u n a rağmen -veya bel k i de bu yüzden-

15
Christopher Priest

bu o l ay da fiyasko ç ı kacak gibi görü nüyord u .


Mes i h İsa ' n ı n Vecd K i l i sesi ad ı nda Kal iforn iya köken l i
b i r d i n i mezhebin cemaati , Derbys h i re'da b i r köyde
büyük b i r taşra evine yerleş m i şti . Kad ı n üyelerden biri
b i rkaç g ün önce doğal nedenlerden ötü rü ölm üştü . Bakı­
cısı ve kızı yan ı ndayd ı . Kad ı n fel ç l i b i r halde, ö l ü m döşe­
ği nde yatarken odaya b i r adam girmişti . Adam yatağı n
yan ı nda d u rmuş ve e l l eriyle saki n leşt i ric i hareketler yap­
m ı şt ı . Kad ı n kısa süre sonra öl müş, adam da d iğer i k isiyle
konuşmadan hemen odadan ç ı km ıştı . Daha sonra onu
gören olmam ı ştı . Kad ı n ı n k ı z ı ve orada b u l u nduğu s ı rada
odaya g i ren iki tari kat ü yesi, adam ı n ta ri kat ı n kurucusu
olduğun görmüşlerd i . Ada m ı n adı Peder P•trick F rank­
l i n 'd i ve tari kat, o n u n i k i yerde b i rden bul u n a b i l d iği
iddiaları neden i i le kuru l m u ştu .
O l ay, i k i nedenden ötürü h aber değeri taşıyord u .
F ra n k l i n ' i n i k i yerde b i rden b u l u nmasına ta rikat üyesi
ol mayan b i ri leri (bu n l a rdan biri yerel ü ne sahip, meslek
sahibi b i r kad ı nd ı ) tarafı ndan i l k kez tan ı k o l u n uyord u .
D iğer neden ise, söz kon usu g ü n , Frankl i n' i n nerede
olduğu n u n kes i n olara k saptanab i l mesiyd i : Kal iforniya
Eyalet H ap ishanesi'nde mahkum old uğu b i l i n iyord u ve
Sonja tel efon d a F r a n k l i n ' i n h a l a orada o l d u ğ u n u
doğru lam ıştı.

Top l u l u k, Cald low köy ü n ü n Peak kazas ı n ı n eteklerine


yerleşm işt i . Köy bir zaman lar madenci l i k merkeziyken
ş i m d i g ü n ü b i r l i k turistlere bel bağ l a m ı şt ı . Köyün meyda­
n ı nda Ulusal Vak ı f'a ait bir d ü kkan, atla gezi ku l ü bü,
bi rkaç hed iye l i k eşya d ü kk a n ı ve b i r otel vard ı . Vad iden
geçerken serin bir yağmur yağıyor, iki yandaki kaya l ı k

16
Prestij

tepel eri perdel iyord u .


B i r fincan çay içmek i ç i n köyde d u rdu m . Ora n ı n yerl i­
leriyle Vecd K i l i sesi hakkında kon uşabi l i ri m d i ye d üşü­
n üyord u m ama kafede benden başka ki mse yoktu ve
tezgah ı n arkas ı ndaki kad ı n her g ü n a rabayl a Chester­
field' dan geldiği n i söyled i .
Orada otu rup, yola devam etmeden önce b i r şeyler
yeme fı rsatı b u l u p bul amayacağı m ı merak ed iyord u m ki
kardeş i m beklenmed i k bir şeki lde ben im le bağlant ı kur­
d u . Bu d uygu o kadar bel i rg i n ve a c i l d i ki b i r a n odada
biri n i n bana seslend iğ i n i san ı p şaşk ı n l ık la kafa m ı çevi r­
d i m . Gözlerim i kapad ı m , kafa m ı eğd i m ve daha fazl as ı n ı
duymaya çal ı şt ı m .
Tek b i r söz yoktu. Açık seç i k h iç b i r şey . . . Cevap vere­
b i l eceği m, yazab i leceğ i m ya da söze dökebileceğim
h i ç b i r şey yoktu. Ama bu ; beklentiyi, mutl u l uğu, heyeca­
n ı , mem n u n iyeti ve cesareti da h a da a rtt ı rd ı .
Yanıt vermeye çal ışt ı m ; b u n u n neden i ne? Neden
sev i nçle karş ı l a n ı yoru m ? Beni ne yapmaya yöneltiyo r­
s u n ? Bu d i n i cemaatle i l gi l i b i r şey m i ?
B u deneyim leri n asla d i ya l oğa dön üşmed i ğ i n i , sord u­
ğum soru l a r ı n herhangi b i r ya n ı t a lmayacağ ı n ı b i l erek
bekled i m . Ama başka b i r s i nyal yol layacağ ı n ı u m uyor­
d u m . Ben i m le k u rduğu bağlantı n ı n, o n u n l a i leti ş i m
kurmam ı sağlama yol u olabi leceğ i n i düşünerek z i h n im l e
·•.

ona u l aşmaya çal ıştı m ; ama bu a n l amda o n u n i z i n i b i l e


hissedem i yord u m .
Yüzü mdeki ifade, karman çorman h i slerimi aç ığa vur­
muş o l m a l ıyd ı ; tezgah ı n a rkas ı ndaki kad ı n bana merak
içi nde bakıyord u . Çay ı m ı n geri kala n ı n ı b i r d i k i şte içti m,
fi nca n ı ve tabağı tezga ha götürdüm, kibarca gül ü msed i m
ve arabaya koşturd u m . Otu rd u ktan ve kapıyı çarparak
kapattı ktan sonra, kardeşi mden i k i nc i mesaj gel d i . İ l kiyle
ayn ıyd ı , b i r an önce gel i p ya n ı nda olmamı istiyord u .

17
Ch ristopher Priest

Kel i melere dökmek hala o l anaksızd ı .

Vecd K i l ises i'ne anayoldan ç ı ka n ve sonunda dökme


dem i rden, çift kan atl ı b i r kapı ve bekçi k u lü besi o l an d i k
b i r yo l l a g i ri l iyord u . Yan tarafta yine kapa l ı o l a n ve
üzerinde ' özel' yazan b i r kapı vard ı . İ k i g i riş araları nda
faz l adan bir boş l u k ol u ştu rmuştu ; ben de a raba mı oraya
park ed i p bekçi ku l ü bes i ne doğru yürüd ü m . Ahşap
saçağın altı nda, d uvara modern bir zil takı l m ı ştı ve z i l i n
altında l azer yazıcıyla ç ı ktı a l ı n m ış b i r not vard ı :

MESİH İSA'NIN VECD KİLİSESİ SİZE HOŞGELDİNİZ DİYOR


RANDEVUSUZ ZİYARETÇİ KABUL EDİLMEZ
RANDEVU İÇİN CALDLOW 393960'1 ARAYIN
SATICILAR VE BAŞKALAR! ZİLE İKİ KERE BASIN
İSA SİZİ SEVİYOR

Z i l e i k i kez basmam duyulabi l i r b i r etki yaratmad ı .


Yarı kapa l ı b i r kapta b i rkaç broşü r, o n l a r ı n altında d a
duvara s ı m s ı k ı vidalanm ı ş, tepesi nde bozu k para del iği
olan, k i l i t l i , metal b i r kutu vard ı . B roşürl erden b i ri n i al­
dım, kutuya el l i pen i attım sonra da a rabaya geri g itt im ve
s ı rtı m ı dayayı p broşürü okud u m . Ön sayfada ta rikat ı n
tarihçesi v e Peder F rankl i n ' i n b i r fotoğrafı vard ı . Kalan üç
sayfada İ nci l'den seç i l m i ş ayetler b u l u n u yordu
Kapıya yen iden baktığ ı mda uzaktan kumandayla ses­
sizce açı l d ı kları n ı görd ü m . Arabaya b i n i p meyi l l i ve ça­
k ı l l ı yolda gitmeye başlad ı m . Tepeye ç ı kt ı kça yol kıvrı l d ı ;
b i r kenarda alçak b i r tümseği n üzerinde b i r ç i men l i k
vard ı . Ara l ı k l ı olarak d i k i l m i ş s ü s ağaçl arı v e çal ı l ı klar,
sisl i yağmurun o l u şturd uğu perde n i n a rd ı nda eği l iyor-

18
Prestij

!ard ı . Aşağı tarafta koyu yapra k l ı açelya kümeleri vard ı .


Uzaklaşı rken d i kiz aynas ı ndan kap ı la rı n kapand ığı n ı fark
ett i m . Ana ev kısa süre son ra görüş a l a n ı n a gird i: dört ya
da beş katl ı , siyah taştan b i r d a m ı ve koyu kahverengi
tuğladan yapı l ma, yekpare görü n ü m l ü d uvarları o lan;
devasa ve itici b ir b i nayd ı . Pencereler uzun ve dard ı ;
yağm u r lu goğü yansıtıyorlard ı . Mekan bende soğuk, ka­
ramsar d uygu uyand ı rd ı ; y ine de arabayı, yo l u n park yeri
olarak düzen lenmiş k ı s m ı n a doğru sürerken, acele etme­
mi i steyen kardeş i m i n varl ığı n ı b i r kez daha h i ssett i m .
Gördüğüm ZİYARETÇİLER B U TARAFTAN işareti n i izleyerek
çakı l l ı b i r patikadan evi n a n a d uvarı na geld i m . Ka l ı n
sarmaşı k la rd a n d am l ayan s u l ardan kaçı na rak kapıyı
iterek açtı m . Eski ahşap ve toz koku s u n u n s i nd i ği, bana
gittiğim oku ldaki aşağı koridoru a n ı msatan dar bir kori­
dora ç ı kt ı m . B u b i n a da aynı kurumsal h i sse sah i pti ama
oku l u m u n aksine sessizl iğe gömü l m üştü .
Danışma yazan b i r kapı görd ü m ve çal d ı m . Yanıt
gel meyi nce kafam ı kapıdan içeri soktum ama oda boştu.
Eski görü n ü m l ü i k i metal m asadan birinin üzerine bir
b i lgisayar kond u ru l mu ştu .
Ayak sesleri duyduğumda koridora dönd ü m . B i rkaç
san iye sonra merd iven lerin başı nda zayıf, orta yaş l ı b i r
kad ı n bel i rd i . B i rkaç zarfl ı dosya taş ıyord u . Ayakları h a l ı ­
sız, ahşap zem i nde gürültü ç ı karıyord u . B e n i gördüğü nde
sorgu lar gibi bakt ı .
" Bayan H o l l oway' i arıyoru m," ded i m . " S i z m i s i n i z ?"
" Evet, ben i m . Nası l yard ı m edeb i l irim?"
Bekled iğim Amerikan a ksa n ı ndan eser yoktu .
"Ad ı m Andrew Westley, Chronicle' dan gel iyorum . "
Bası n kart ı m ı gösterd i m ama l ü fteder gibi bakt ı . "Peder
F ran k l i n hakkı nda b i rkaç soru sorabi l i r m iy im ? "
" Peder F ra n k l i n şu an Kal iforn iya'da."
"Ben i m de inancım o yö nde ama geçen haftaki olay . . . "

19
Christopher Priest

" H a n g i s i n i kasted iyors u n uz ?" ded i Mrs H o l l oway.


"Anladığım kadarıyla Peder Frankl i n b u rad a görü l­
müş."
Yavaşça kafası nı sa l l ad ı . S ı rtı ofise aç ı l a n kapıya dö­
n ü k d u ruyord u .
" H er h a l de b i r şeyleri ya n l ı ş a n l a m ı şsı n ı z , B a y
Westley."
" Peder F ra n k l i n b u radayken o n u görd ü n üz m ü "
ded i m .
" N e görd üm, n e d e buradayd ı . " Yol u m u tı kamaya
başl a m ıştı; bu, bekled iğim en son şeyd i . " Basın B ü ro­
m u z l a temas ku rd u n u z m u ?"
" B u rada m ı ?"
" Londra'da b i r büromuz var. Tüm bas ı n görü şmeleri
onlar a rac ı l ığıyla ayarl a n ı r."
" B u raya gelmem söylen d i . "
" B a s ı n B ü romuzdan m ı ?"
" Hayı r. . . Anlad ığım kadarıyla Peder F ra n k l i n görün­
d ü kten son ra Chronicle' a istek gel m i ş . Bunu i n kar m ı
ed iyors u n u z ?"
" İ stek gönder i l i p gönder i l med i ğ i n i m i kastediyo rsu­
nuz? B u radan ki mse gazetenizle temasa geçmed i . Peder
Frankl i n ' i n görü nmes i n i i n kar mı ed iyoru m d i ye soru­
yorsan ız, cevab ı m evet."
B i rb i r i m ize baktık . Ona olan kızgı n l ığ ı m l a kendime
s i n i rlen mem arası nda kalakalm ıştı m . Ne zaman pü rüz
ç ı ksa, deneyimsizl iğinı i ve isteks iz l iğ im i suçl uyo rd u m .
Gazetedeki d i ğer m u habi rler Bayan H o l l oway gib i leriyle
nas ı l baş edecekleri n i hep b i l iyor g ib iyd i ler.
"Yetki l i b i riyle görüşeb i li r m i yi m ?" ded i m .
" İdari işleri n başında ben va rı m . D i ğer herkes öğre­
timle ilgi l i ."
Pes etmek üzereyd i m ama "Ad ı m s i ze b i r şey ifade
ed iyor mu ?" dedi m .

20
Prestij

" Etmel i m i ?"


" B i ri öze l l i kle ben i m gel memi i stem iş . "
"Öyle b i r i stek Bası_ n B ü rosundan gel i rd i , b u radan
deği l . "
"Bekley i n , " ded i m .
Arabaya dönüp önceki g ü n Wickham ' ı n verd iği not­
ları a l d ı m . Bayan H o l l oway, döndüğümde h a l a merd i­
ven leri n altı nda d u ruyordu ama dosya l a rı n ı bir yere bı­
rakm ı ştı .Wickham'a gönderi len sayfayı ç ı karırken yan ı n­
da d u rd u m . B i r faks mesaj ı yd ı . "Chronicle Genel Kon u lar
Editörü B ay L. Wickham ' ı n d i kkatine. İsted iği n iz gere k l i
detaylar aşağıda yaz ı l ı d ı r: Mes i h İsa' n ı n Vecd K i l isesi,
Cald low, Derbysh i re. Caldlow köyü n ü n ya rım m il d ı ş ı n­
da, kuzeye doğru, A62 3 üzerinde. Ana kapıda ya da ara­
z i de park ed i l ir. İdareci Bayan H o l l oway, mu habi r i n i z
Bay Andrew Westley'e b i l g i verecekti r. K . Angier."
Bayan H o l l oway " B u n u n b i z i m le i lgisi yok," ded i .
" Ü zgü n ü m . "
" K . Angier ki m ?" ded i m . " Bay? Baya n ?"
" Bayan Angier, bu b i n a n ı n doğu tarafı ndaki özel
kanatta otu rur ve ki l iseyle bağlantısı yoktur. Teşekkür
eder i m . "
E l i n i d i rseğ i me koymuştu v e ben i kibarca kapıya doğ­
ru götü rüyord u . Ça k ı l l ı patikadan deva m ed i nce özel
kanada g i r i ş i n old uğu kapıya varacağ ı m ı söyled i .
"Ya n l ı ş a n lamadan dolayı özür d i ler im . Nas ı l olduğu­
n u b i l m iyorum" ded i m .
" K i l i seyle i l gi l i bi lgi istiyorsa n ız, Bası n B ü romuzla
kon uşursa n ı z çok sev i n i r i m . O n l arın işi bu ."
"Evet, pek i . " Yağm u r önceki nden da h a şiddet l i yağı­
yordu , yan ı ma pardösü a l ma m ı ştı m . " B i r şey daha sora­
bi l i r m i y i m ? Şu anda herkes d ı şarıda m ı ?" ded i m . " H ay ır,
mevc u dumuz tam. Bu hafta eğitimde iki yüzden faz l a kişi
var."

21
Ch ristopher Priest

" Bomboş gibi bir hava va r."


"Vecde sessizl ikle eren bir grubuz. G ü ndüz saatleri n­
de kon uşmaya izni olan tek kişi ben i m . İyi gün ler d i le­
rim."
B i n aya geri dönd ü .

İ ncelemem i ç i n gönderi l d i ğ i m h aber i n geçersiz oldu­


ğu açıkl ı k kazandığı ndan ofis i geri a ramaya karar verd i m .
Damlatan sarmaşı ğ ı n a ltında durup vad iye yağan s ı k yağ­
m u ru i zlerken, içimde kötü b i r h i sle Len Wickham' ı n
d i rekt h att ı n ı arad ı m . B i raz gec i kmeden sonra yan ı t verd i .
O l a n l a r ı a n l attım .
" Haberi verenle görüştün m ü ?" ded i . "Angier d i ye
biri."
" Ş u an meka n ı n d ı ş ı nday ı m , " ded i m ve burada olan­
ları an l ad ığ ım kadarıyla an l att ı m . " Bence haber falan yok.
Bence komşu lar arası n da a n laşmaz l ı k var. B i l i rs i n iz, şun­
dan bu ndan ş i kayet ederler." Konuşurken ama sesten de­
ğ i l , d i ye d üşündü m .
U zlfn b i r sessiz l i k o l d u .
Son ra L e n Wickham, " Komşuyl a görüş v e bir şey varsa
ben i geri ara. Yoksa, bu a kşam Londra'ya dön" ded i .
" B ugün Cuma," ded i m . " B u gece a i lemi z i yaret ede­
rim dem işti m ."
Wickham telefonu kapatarak yan ıt verd i .

Kanad ı n ana kapı s ı nda ben i karş ı l ayan orta yaş ı n ı n


son l arında kad ına " Bayan Angier" diye h itap ettim ama o

22
Prestij

sadece ad ı m ı a l d ı , bas ı n kart ı m ı d i kkatle i nceled i son ra


da ben i yan od alardan b i r i ne a l ı p, beklemem i söyledi .
H i nt i ş i h a l ı larla, antika sanda l yelerle ve c i l a l ı b i r masay­
la sade ama çekici b i r şeki lde döşe n m i ş olan oda n ı n aza­
meti , yolcu l uğun kırış k ı rış ve yağmu ru n s ı r ı l s ı k l a m ettiği
kıyafet i m i n içi nde kendi m i pej m ü rde h issetmeme yol
açt ı . Kad ı n beş dakika sonra geri döndü.
" Leyd i Katherine s i z i ş i m d i görecek," ded i .
Kad ı n ben i üst kata, vadi zem i n i n i n karş ı sı nda o a n
bel l i bel i rsiz görü nen kaya l ı k b i r bayıra bakan gen i ş ve
güzel b i r oturma oda s ın a ç ı ka rd ı .
Genç b i r kad ı n kütükleri n a l ev v e duman ç ı kard ı ğı b i r
şöm i ne n i n yan ı başında d u ru yord u . O n a doğru g i ttiğim­
de merhabalaşmak için el i n i uzatt ı . Soyl u l ar s ı n ı fı n ı n b i r
üyes i n i z iyaret ettiği m i öğrenmek ben i h az ı r l ı ks ı z yakala­
m ıştı ama kad ı n ı n tavrı sam i m i yd i . F i z i ksel görü n ü m ü n­
deki b i rkaç özel l i k ben i etk i lemişt i . U z u n boylu, s iyah
saç l ıyd ı ve güçlü çenel i gen i ş bir yüzü vard ı . Saçı, yüzü­
nün keski n hatları n ı yumu şataca k şek i lde taranm ı şt ı .
Göz leri büyüktü . Yüzü nde s i n i rl i b i r d i kkat va rd ı , sanki
söyleyebi leceği m ya da dü ş ü nebi leceğim şeyler onu en­
d i şelend i r iyord u .
B e n i resm i b i r şeki lde karş ı ladı ama d iğer kad ı n odayı
terk eder etmez tavrı değ i şt i . Kend i s i n i Katherine değ i l
Kate Angier olarak tan ıttı v e kend i s i n i n d e çok nad i r
olara k ku l l andığı ü nvan ı boş vermemi söyled i . Ben i m
Andrew Westley o l u p ol mad ı ğ ı m ı sord u . Olduğumu
söyled i m .
" Herhalde evi n ana bö l ü m ü ne gitt i n i z ?"
"Vecd K i l isesi m i ? Anca kapıdan içeri g i reb i l d i m . "
" Ben im hatam. On lara geleb i l eceğ i n i z i söy led i m a m a
Bayan H o l l oway b u n d a n ç o k hoşnut ka l mad ı . "
"Gazeteye mesajı yol l ayan sizd i n i z herha lde?"
"S i z i n le görüşmek isted i m . "

23
C hristopher Priest

" İşte gel d i m . Ben i nereden tan ıyors u n u z sa h i ?"


"Söylemeyi düşü n üyoru m . Ama henüz öğle yemeği
yemed i m . Ya siz? "
D a h a önce köyde d u rduğumu ama kahvaltıdan beri
b i r şey yemedi ğ i m i söyled i m . O n u aşağı, zem i n kata
kadar i zled i m . B ana kapıyı açan ve Leyd i Katheri ne' i n
Bayan Maki n d iye ses l endiği kad ı n soğu k e t ve pey n i rden
ol uşan sade bir yemek haz ı rl ı yord u . Otu ru rken, Kate
Ang ier'a boş b i r h i kaye i ç i n neden ben i Londra'dan
buralara kadar getird iği n i sord u m .
" Bence boş b i r h i kaye deği l, " ded i .
" B u akşam b i r haber yazmam gerekiyor."
"Şey, bu b i raz zor olabi l i r. Et yer m i s i n i z ? Bay
Westley?"
Soğuk et tabağ ı n ı bana uzattı . Yemek boyunca yaptığı­
m ı z ki bar soh bette bana gazete, kariyerim, nerede otu r­
duğum g i b i kon u la rı sord u . Ü n va n ı n ı n h a la fark ı ndayd ı m
ve bu n u n ağırl ığı n ı h issediyordum ama konu ştu kça ra­
hatlad ı m . Bel i rsiz, neredeyse ü rkek b i r tavrı vard ı ve ben
kon uşu rken göz leri n i s ı k s ı k benden kaç ı rı p son ra tekrar
üzerime d i kiyord u . B u n u n , göründüğü n ü n aksine söyle­
d i klerim l e i lgi lenmediği nden değ i l , davra n ı ş şek l i nden
i leri geld iği n i varsaydı m . Masadaki b i r şeyi a l mak i ç i n
her uzan ı ş ı nda e l lerin i n titrediği n i fark ett i m . Son u nda
kend i si hakkı nda soru l a r sormaya h az ı r h i ssettiğimde,
içi nde b u l u nduğumuz ev in üç yüz yı ldan faz l a b i r süred i r
ai lesine ait olduğunu söyled i . Vad ideki toprakların büyük
böl ü mü m a l i kaneye a itti ve çiftl i klerin bi rkaçı ki raya
veri l m i şti . Babası b i r d ü ktü ama yurtd ı ş ı nda yaşıyord u .
An nesi ölm üştü ve tek yak ı n a krabası ola n ablası evlen­
m iş, eşi ve çocuklarıyla Bristol'de otu ruyord u .
İ k i n c i D ü nya Savaş ı ' n ı n başlangıcına d e k evde a i l e ve
h izmetkarlar yaşa m ı ştı . Son ra Savunma Baka n l ığı b i n a n ı n
büyük böl ü müne el koymuş v e Kra l iyet Ordusu N a k i l

24
Prestij

Komuta n l ığı i ç i n bö lgesel kararga h o l arak k u l l a n ı l m ıştı .


Bu noktada ai le, evi n en sevd i kleri böl ü m ü ne, doğu ka­
nad ı na taş ı n m ı şt ı . Kra l i yet Ordu s u savaşta n son ra orayı
b ı raktığında ev Derbys h i re İl Mec l is i tarafı ndan a l ı n arak
ofis yap ı l m ı ş ve -Kate' in dey i m iyle- ş i m d i k i kirac ı lar
1 980'de gel m işt i . Kate, duydu kları ndan dolayı ebeveyn­
leri n i n başlangıçta Amerikal ı b i r d i n i mezheb i n gel işin­
den endişe d uydukları n ı ama şu a n a kadar a i l en i n paraya
i htiyaç d uyduğu n u ve sonucun iy i o ld uğunu söyled i . K i l i ­
se öğreti leri n i sessizce yü rütüyord u , üyeleri k i bar v e hoş
i nsan la rd ı , hem bugün lerde ne o ne de köy l ü ler onların
ne yaptı klarıyla i lgi len iyordu
Konuşman ı n bu noktas ı nd a yemeğ i m i z bitm i şti ve
Bayan Makin bize kahve getirmişt i . "An ladığım kadarıyla
ben i b urcı.ya geti ren, iki yerde b i rden b u l u nan rah i ple
i l g i l i h i kaye ya land ı ?"
" Hem evet hem hayır. Tari kat, öğreti leri n i l iderleri n i n
söz leri ne dayand ı rd ı ğ ı n ı g i z lem iyor. Peder F ra n kl i n
damga l ı b i ri, i k i yerde b i rden b u l u nduğu d a iddia ed i l iyor
ama bu hiçb ir zaman bağımsız tan ı kl a rca görü l memiş, en
azından kontro l l ü koş u l l arda deği l . "
" Peki b u doğru m u ?"
" E m i n değ i l i m . B u kez orada köyden b i r doktor da
vard ı ve nedense b i r tabloid gazetesi ne b i r şeyler a n l at­
m ı ş; gazete de h i kayeyi basitleştirip yayı n l a d ı . Geçen g ün
köydeyken duyd u m . Nası l doğru olabi l i r k i ; l iderleri
Amerika'da hapiste, değ i l m i ?"
"Ama o lay gerçekten olduysa, hapiste ol ması işi daha
da i l ginç hale geti riyor."
" Bence sa htekarl ı k i ht i m a l i n i d a h a da artt ı rıyor.
Doktor E l l is ad a m ı n neye benzed iği n i nereden b i lecek?
Sadece k i l ise üyelerinden b i ri n i n sözü ne bakı l ı yor."
"Gerçek bir h i kaye dem işti n i z ."
"S i z i n le görüşmek isted iği m i söyled i m . Hem ada m ı n

25
Christopher Priest

iki yerde b i rden b u l u nması, i n a n ı l acak şey m i ? .. "


İ nsanların, d iğerleri n i n eğlencel i b u l acakları n ı düşün­
d ü kleri b i r şey söyled i kleri zaman g ü l dükl eri g i b i g ü l d ü .
Neden söz ettiği hakkı nda en ufa k fi krim yoktu." G azete­
ye telefon edemez m i yd i n i z ?" ded i m . "Ya da ba n a mek­
tup yazsayd ı n ı z ?"
"Evet yapab i l i rd i m . . . ama sand ığım kişi o l d uğunuzdan
em i n deği l d i m . Önce s i z i n l e tan ı şmak i sted i m ."
" İ k i yerde b i rden b u l u nan b i r yobazı n ben i m le ne
i l g i s i olduğu n u düşündü n üz, a n l a m ıyorum . "
"Sadece rastlantı . A n la rs ı n ız ya, i l l üzyon la i l gi l i ş üp-
heler fa l a n . " Tekrar, göz lerinde beklentiyle bana bakt ı .
" K i m olduğumu san ı yordu n uz ?"
"Cl i ve Borde n ' ı n oğlu. Bu doğru, değ i l m i ?"
Bakışları n ı bakışlarımda tutmaya çal ı ştı a m a göz l eri n i ,
karşı koyamayarak tekrar kaçı rd ı . Başka h i ç b i r neden
yokken ü rkek, kaçamak tavrı a ra m ı zda geri l i m yaratm ıştı .
Yemekten kal a n l a r aram ı zdaki masada du ruyord u .
"Cl i ve Borden ad ı nda b i ri bi yoloj i k babamd ı , " ded i m .
"Ama üç yaş ındayken evlatl ı k veri l d i m ."
"Tamam işte. Yan ı l ma m ı ş ı m . B u ndan yı l lar önce b i r
kez karş ı laşt ı k . İ k i m iz d e çocuktuk. O zaman ad ı n
N icky'd i . "
" H atırlam ıyoru m," ded i m . "Daha bebekti m herhalde.
Nerede oldu bu karşı laşma?"
" B u rada, bu evde. Gerçekten hat ı rl a m ı yor musunuz?"
"Hem de h i ç . "
" O yaş l a rdan kalan başka a n ı n ız v a r m ı ?" diye sord u .
" Böl ü k pörç ü k . A m a h i çbi ri burasıyla i l gi l i deği l . B u ra-
sı bir çocuğu n üzeri nde i z bı rakacak türden b i r yer, değ i l
m i ?"
" Pe ka l a . B u n u i l k siz söylem iyorsu nuz. K ı z kardeş i m . . .
b u evden nefret ed iyordu ve taşı nmak i ç i n can atard ı . "
Arkası n a, b i r tezga h ı n üzerinde d u ra n z i le uzandı ve onu

26
Prestij

iki kez çald ı . "Yemekten son ra genel l i kle bir şey içerim .
Bana katı l ı r m ı s ı n ı z ?"
" Evet, teşekkür ederim . "
A z sonra Bayan M a k i n bel i rd i v e Leyd i Katherine aya­
ğa kalktı.
" Bay Westley ve ben bu öğleden son rası n ı m i safi r
odası nda geçireceğiz, Bayan Makin."
Geniş merd iven lerden ç ı ka rken ondan kaçma, bu
evden uzaklaşma d ü rtüsüne kapı l d ı m . H akkımda benden
daha fazlas.ı n ı b i l i yordu ama bu b i l g i , hayat ı m ı n i lg i
d uymad ığı m b i r böl ü m ü ne a itti . Bu g ü n , istesem de iste­
mesem de yen iden b i r Borden olacakt ı m besbel l i. Önce
onun yazdığı kitap, ş i m d i de bu. H epsi b i rb i ri ne bağl ıyd ı
ama Kate' i n merakı n ı h issed iyordu m , kend i m i n k i n i değil.
Bana sırtını dönen b i r adamı, b i r a i leyi neden merak
etme l iyd i m ki ?
Ben i , o n u n l a i l k karş ı l aştığım odaya götürdü ve kapıyı
kararl ı bir tav ı r l a kapad ı . Sanki kaçmak isted iğimi h isset­
m i şt i ve ben i e l i nden gel d iği kadar uzun süre tutmaya
çal ı şı yord u . Ü zeri nde b i rkaç ş işe, bardak ve b i r kova
buzun olduğu gümüş b i r tepsi, bi rkaç rahat koltuk ve
uzun bir kanepe n i n arası na kon u l m u ş alçak bir sehpa n ı n
üzerinde d uruyord u . Bardakl ardan bi rinde mu htemelen
Bayan Ma k i n ' i n h az ı rladığı, bol m i ktarda içki vard ı . Kate
el iyle otu rma m ı işaret ett i, son ra sordu, " N e içersi n i z ?"
As l ı nda b ir bardak b i ra isterd i m ama tepside sadece
sert içki ler vard ı . " Siz ne içerseniz ondan a l ı rı m , " ded i m .
"Viski Sod a . S i z d e i ster m i s i n i z ?"
İ sted iği m i söy led i m ve içkiyi haz ı rlarken onu izled i m .
Kanepeye otu rd uğunda bacakları n ı altına a l d ı ve barda­
ğın yarısı nı b i r d i kişte i çt i .
" N e kadar kalabi l i rs i n i z ?" ded i .
" Belki sadece b u n u bitirene kadar."
"Siz i n le konuşmak i sted iğim bir sürü şey var. Size

27
Christopher Priest

sorma k isted iğim de . . . "


"Neden?"
"Biz çocukken olan şey yüzünden ."
"Size pek b i r yard ı m ı m ı n doku nacağı n ı sanmam," de­
d i m . Art ı k gözü faz l a seğ i rm i yord u ; tarafs ı z b i r göz l e bak­
tığımda yak l aş ı k ben yaşlarda, ç i rk i n l i kten uzak b ir kad ı n
olduğunu giderek fark etmeye başl am ı ştı m . İçmeyi sevd i­
ği v e etki lerine a l ış ı k ol du ğ u bel l iyd i . Sadece bu b i l e b ir
ortak nokta m ı z old uğ u n u h issetti rd i ba n a ; çoğu hafta
son u n u arkadaşları m l a içerek geç i rird i m . Göz leri ben i
end işelendi rmeye devam ed iyordu gerçi, sürekl i bana
bakıyor, son ra gözleri n i kaç ı rıyor, son ra yen iden ban a
bakıyor; arkamda b i r i ol duğu v e odan ı n göremed iğim
yerlerinde dolaştığı h issine ka p ı l mama yol açıyord u .
"Tek kel imel i k b i r ya n ı t zamandan tasarruf etmem i z i
sağlard ı , " ded i .
"Tamam."
" İ k i z kardeş i n iz var m ı ? Ya da s i z çok küçü kken ölen
b i r i k i z i n i z var m ı ydı ?"
Sars ı l m ı ş bir tepki vermekten kend i m i alamad ı m .
Daha faz la dökmemek i ç i n bardağı m ı sehpaya koydu m
v e bacaklarıma dökülen içkiyi s i l d i m .
" B u n u neden soruyorsu n u z ?" ded i m .
"Var m ı ? Var m ı yd ı ?"
" B i l m iyo ru m . Va rdı d iye düşün ü yorum ama onu b u l ­
m a y ı başaramad ı m . Yani . . . e m in değ i l i m . "
"G a l i ba bek l ed i ğ i m yanıtı verd i n iz , " ded i . "Ama
umduğum ya n ıtı deği l ."

" Eğer bu Borden ai lesiyle i l g i l i bir şeyse, o n l a r hak­


k ı nda hiç bir şey b i l med iğimi söyleyeb i l i r i m . B u n u n

28
Prestij

farkı nda m ı s ı n ı z ?" ded i m .


"Evet, ama siz b i r Borden's ı n ı z ."
"Öyleyd i m ama bu ba na b i r şey ifade etm i yor." B i r
anda b u genç kad ı n ı n ara l ı ks ı z devam eden kuşaklarla üç
yüz yıl önces i ne giden a i lesine göz att ı m ; isim ayn ı , ev
ayn ı , her şey ayn ı . Ben i m a i le köken i m ise üç yaş ı na uza­
n ıyord u . "Evlat l ı k o l ma n ı n ne demek ol duğunu a n l ayab i­
leceği n i z i sanm ı yoru m . K ü ç ü c ü k bir çocukt um, b ir
bebekti m ve babam ben i hayat ı nd a n ç ı karıp att ı . H aya­
t ı m ı n geri kalan ı n ı buna üzü lerek geçi rseyd im, başka b i r
şey yapmaya zaman bu lamazd ı m . B u konuyu u z u n
z a m a n önce kapattım çünkü öyle yapmam gerekiyord u .
Art ı k yen i b i r a i lem var."
" Ka rdeş i n i z hala bir Borden ama."
Kardeş i mden her söz ettiğinde b i r s uç l u l uk, end işe ve
merak sanc ı sı n ı n sapland ığı n ı h i ssett i m . Sanki kardeş i m i ,
savu nmamı geçmek i ç i n ku l la n ı yord u . Kardeş i m i n varl ı­
ğı, hayat ı m boyunca g iz l i g iz l i em i n olduğum bir şeyd i ;
tamamen kendime sakladığım b i r parça md ı . Ama şimdi,
bu yaba ncı sanki onu tanıyorm u ş g ibi konu şuyord u .
" Neden o n u n l a i lg i len iyorsu n u z ?" ded i m .
" Be n i i l k duyduğunuzda, ad ı m ı gördüğünüzde, size
bir şey ifade etti m i ?"
" H a y ı r."
" R u pert Angier' ı d uyd u n u z mu h i ç ?"
" H ayır ."
" Peki ya i l l üzyo n i st M u h teşem Danton' u ?"
" Hayır. Eski a i lem i n i l gi du yduğum tek ya nı , o nl ar
sayesi nde b i r gün ikiz kardeş i m i n iz in i bulabilecek olma
olası l ığ ı . "
Konuşu rken viskisi nden s ı k ara l ı klarla yudumlar a l ı ­
yord u , bardak boştu a rt ı k. B i r i ç k i d a h a hazırlamak ve
bardağıma b i raz daha doldurmak iç in öne eği l d i . Daha
sonra a raba kul lanacağ ı m ı b i l d iği mden, tamamen doldu-

29
Ch ristopher Priest

ramadan bardağ ı m ı geri çekt i m .


"Bence kardeş i n i z i n kaderi, y ü z y ı l önce ola n b i r şeyl e
bağlantı l ı . Ata larımdan b i ri, R u pert Angier' d ı . Onu hiç
d uymad ığı n ı z ı söyled i n iz ; d uyman ı z i ç i n neden de yok
gerçi ama o, geçen yüzyı l ı n son u nda yaşa m ı ş b i r sahne
s i h i rbaz ıyd ı . Muhteşem Danton ad ıyla ça l ı ş ı yord u . O
g ü n lerde tüm s i h i rbazl a r gösteri ş l i sa hne adları k u l l a n ı r­
lard ı . O, b i r d i z i vah ş i sa l d ı rı n ı n ku rban ıyd ı . Saldı rıyı
yapan kişi, yine bir i l l üzyo n i st olan Alfred Borden d iye
bi riyd i ; s i z i n büyük-büyük baba n ı zd ı . B u kon uda hiçb ir
şey b i l m iyor musunuz?"
"Sadece kitabı b i l iyorum . G a l iba siz gönderm işs i n iz . "
Başıyla onaylad ı . "Ara l a rı nda b i r m ücadel e vard ı ve
bu y ı l l a rca sürd ü . Genel l ikle b i rb i rler i n i n sahne gösteri­
lerine müdahale ederek, s ü rekl i birbirleri ne sa l d ı rıyor­
l a rd ı . Bu kavga n ı n öyküsü Borden' ı n kitab ı nda var. E n
azı ndan kend i tarafı ndan a n l atı l a n kısm ı . Daha okuma­
d ı n ı z m ı?"
"Bu sabah postayla gel d i . Pek de fı rsat ı m . . . "

"Olanları öğrenmek i lg i n i z i çeker d i ye düşünm üş­


tüm."
Tekrar d ü ş ü n meye baş l a m ı şt ı m ; neden Borden' l ar
konusuna devam edey i m ki? Çok u z a k geçm i şte ka l d ı l ar,
o n l a r hakkında çok az şey b i l iyoru m . Kend i s i n i n i l gi d uy­
duğu b i r şeyden söz ed iyordu , ben i m değ i l . Ona karşı
naz i k o l mam, onu d i n lemem gerektiği n i h i ssetti m ama
iç i mde yatan d i renci; redded i l en bir çocuğun kurduğu,
b i l i nçaltındaki savun m a meka n iz m as ı n ı asla bi lemezd i .
Yen i a i leme uyum sağlamak i ç i n eskiye d a i r bi ldiğim her
şeyi atmam gerekm i şt i . Onu bu na i n a nd ı rmak i ç i n kaç
kere söylemem gerekiyordu?
Bana bir şey göstermek isted iği n i söyl eyerek kadeh i n i
sehpaya koydu v e otu rduğum yeri n tam arka s ı ndaki d u ­
vara daya n m ı ş b i r masaya gitt i . Alt çekmecelerden birine

30
Prestij

u laşmak için eği l d iğinde e lbisesi boyu n k ı s m ı ndan sarktı


ve gözüme b i r şey çarptı : i n ce, beyaz b i r askı, i pek b i r
sutyen i n b i r bö l ü mü v e iç i nde yuva l a n m ı ş göğsü n ü s t
kıvrı m ı . Çekmeceye u l aşmak i ç i n ko l u n u uzata b i l eceği
şeki lde döndü ve be l i n i n nari' n kıvrı m ı n ı , e l b ises i n i n in ce
kumaşı n ı n a ltı ndan bel l i olan sutyen askı l a r ı n ı , son ra da
yüzü ne d üşen saçları n ı görd ü m . Beni, hakkında h i çbi r
şey b i l med iğim b i r şeye b u l aştı rmaya ça l ı şıyord u ; bense
kaba b i r şeki lde onu süzüyor, o n u n l a sevişmen i n neye
benzeyeceği n i d ü ş ü n üyord u m . Saygı değer b i r hanım­
efend iyle seks yapmak; ofisteki m u h ab i rlerin yapacağı
tü rden, ya rı-ko m i k bir şakayd ı bu . Ken di h ayatı m, iyi
kötü, geçm i şteki s i h i rbaz l a r hakkı ndaki t ü m bu şeyl erden
daha i lg i nç ve soru n l uyd u . Bana Londra'da k i m i n le otu r­
duğumu değ i l , Londra' n ı n neresinde oturduğumu sord u;
bu yüzden ona Zelda'dan s öz etmed i m . Kırp ı l m ı ş saçl arı,
burnundaki h ızma, perç i n l i botları v e rüya gib i enfes
vücuduyla i n sa n ı del iye döndüren Ze lda; üç gece önce
bana aç ı k bir i l işki i sted i ğ i n i söyl eyi p gece n i n on b i r
buçuğunda b i r s ü rü kitabı m l a a l bü m ü m ü a l ı p ben i terk
eden Ze lda. Bu saygıdeğer h a n ı mefend iye Zelda'dan söz
etmek isted i m ; ne d i yeceğiyle i l g i lendiği mden değ i l ,
Zelda ben i m i ç i n gerçek ol duğundan. Sizce Zelda'yı
nasıl geri a l a b i l i r i m ? Ya da, babamı reddediyor d u ru m u ­
na düşmeden gazetedeki iş i mden n as ı l sıyrı l ab i l irim? Y a
d a , Zelda ben i m ya n ı mdan taş ı n ı rsa nerede otu racağ ı m ;
çünkü ·orası Zelda' n ı n a i l es i n i n da iresi ? İşim o l mazsa
nas ı l yaşayacağı m ? Ve kardeşi m gerçekse, nerede ve onu
nası l bu lacağ ı m ?
Bu soru lardan herhangi b i r i adları n ı h i ç d uymad ı ğı m
büyük-büyük baba l a r a rası ndaki kavgadan daha ço k i lgi­
m i çekiyord u . Gerç i on lardan biri b i r kitap yaz m ı şt ı . Bel­
ki b u n u d i n lemek i lg in ç o l u rd u .
Kate sesi çekmece n i n i ç i ne u l aşma çaba l a rı ndan

31
Christopher Priest

boğuk, " B u n lar ı ne zamand ı r ç ı karm a m ı ştım," ded i . B i r­


kaç fotoğraf a l b ü m ü ç ı ka rm ı ştı . O derin çekmecen i n
arka l arına u za n ı rken, albüm leri yere yığmıştı . " İ şte bura­
dayız.".
E l i nde eski ve solmuş görü nen, fa rk l ı boylarda kağıt­
l arda n o l uşan düzensiz bir yığı n vard ı . Kağıtları kanepe­
n i n üzerine serd i ve on ları karı ştı rmadan önce kadehi n i
a ld ı ." Büyük-büyük babam saplantı derecesi nde düze n l i
b i r adam m ış," ded i . " H er şeyi saklamakla kalmamış;
üzerleri n i eti ketlem iş, l isteler h az ı rlamış, bel l i şeyleri tut­
mak i ç in özel dolaplar yapt ı rm ış. Ben büyü rken annem
babam " B üyükbaba n ı n eşya ları" derlerd i. H iç dokun­
mazd ı k, bakmamıza b i l e izin yoktu . Ama Rosal ie'yle ben
bazı eşyalar ı n ı araştırmadan edemezd i k. Rosa l ie evlen­
d i ği nde ve ben burada yal n ı z ka l d ı ğ ı mda, hepsi n i elden
geçi r i p d üzen � koydu m. Bazı aparatları ve kostüm l eri
satmayı başard ım, güzel de para a l d ı m . Bu tiyatro i l an­
ları n ı eskiden onun çal ı ştığı odada b u l d u m . "
Konuşurken sürekl i i la n lara bakıyord u . B a n a dağ ı l mak
üzere olan, sararm ı ş b i r kağı t uzatt ı . Sayı s ı z kez katl a n ı p
aç ı l m ıştı; kat yerleri y ı pran m ı ş v e ayrı l m a k üzereyd i . İ lan,
Stoke Newington, Evering Yol u ' ndaki E mpress Tiyatro­
su'na a itti . Gösteri yapa n la r ı n l istes i n i n üzeri nde, 1 4
N i san' dan 2 1 N isan' a kadar öğleden son ra ları ve akşam­
l arı yap ı l acak, s ı n ı rl ı sayıda gösteri ler duyurul uyordu
(" Daha faz lası i ç i n gazete i la n l arına bak ı n ız"). i l a n ı n en
üstünde, Den n i s O'Canaghan d i ye İ rl anda l ı bir tenoru n
adı yaz ı l m ıştı ( " Kal b i n iz i İ rl anda' n ı n Şevkiyle Doldu­
run"). D iğer gösteri ler a ras ı nda McKee K ı z Kardeşler
("Güze l ler G ü ze l i Üç Şantöz"), Sammy Renaldo ("G ı d ı k­
land ı n ı z m ı Majesteleri ?"), Robert ve Roberta Franks
(" Fevka lade Ezber Kab i l iyeti") vard ı . Kate bana doğru
eği l i p işa ret parmağıyla i l a n ı n ortal ar ı ndaki Mu hteşem
Danton'u gösterd i ("Dünya n ı n En Mu hteşem İ l l üzyo-

32
Prestij

n i sti")
"Bu, gerçekten mu h teşem o l madan önceym iş," ded i .
" Hayatı n ı n büyük böl ü m ü n ü el i da rda geç i rm i ş ve öl me­
den sadece b i rkaç y ı l önce meş h ur ol ml:JŞ. Bu i la n 1 88 1
yı l ı na, işleri n i n iyi gitmeye başl ad ı ğ ı i l k gün lere a it."
" B u n lar ne demek?" d i ye sord u m , i l a n ı n kenarına
m ü rekkepl i kalem le düzgün şekilde yaz ı l m ı ş n u maraları
göstererek. İ l a n ı n arkası na da h a faz l a n u mara yaz ı l m ı şt ı .
" B u , M u hteşem Danto n ' u n S a p l a nt ı l ı Dosya l a m a
Sistem i , " ded i . Kanepeden uzaklaştı v e resmiyetten uzak
bir tav ı rl a koltuğu m u n yanı nda, ha l ı n ı n üzerine diz çök­
tü. E l i mdeki i lana bakabi l mek i ç i n bana doğru eği lerek,
"tümüyle çözemed i m ama i l k numa ra iş i gösteriyor.
Buralarda ç ı ktığı her gösteriyi yazd ığı b i r defter olacak.
Onun a ltında kaç gösteriye ç ı ktığı, kaç ı n ı n m ati ne ve
kaç ı n ı n s u a re old uğ u yaz ı yor. L i stedeki geri ka l a n
n u maral ar, yaptığı numara l a r ın l i stesi ve y ine çal ı şma
odası nda yapabi l d iği tüm n u ma ra la r ı n tarifleri n i içeren
b i r düz i ne c ivarı nda defteri varm ı ş . Defterleri n b i r i k i
tanesi hala bende; Stoke New i ngton'da yaptığı n u ma-.
raların baz ı lar ına bakab i l i rs i n iz . Ama işler görü ndüğü
kada r basit değ i l çünkü n u mara l a r ı n çoğu, birbiri n i n
çeşitlemes i ; o n l a rda da referanslar var. Şuradaki n uma­
raya bak ı n , "1 Og" . Bence bu ald ığı ücretm i ş : on g i ne.
" İyi para m ı y m ı ş ?"
" B i r gecede kazandığı para buysa m ü kemmel m i ş .
A m a büyük olası l ı kla b i r hafta l ı kt ı r, y a n i ortal ama. O ka­
dar büyük b i r tiyatro olduğunu sanmam."
Ben d i ğer i l a n l ardan o l u şan y ı ğı n ı a l ı rken, her b i ri nde
benzer n u mara l ar yaz ı l ı olduğu n u söyled i .
" B ütün a l et edevatı n ı da €ti ketlem iş," ded i . " İ nsan içi­
ne çıkıp geç i m i n i sağlayacak zama n ı nereden bulduğu n u
merak ediyorum bazen ! Bod rumu tem izlerken rastla­
d ı ğ ı m tüm ci hazları n ayırt ed ici b i r numarası vard ı ve her

33
Ch ristopher Priest

biri koca bir fi hristte yer a l m ı ştı ; hepsi de başka kitap lara
gönderme yapan notlar taşıyord u . "
" B e l k i bu işlere bakan başka biri vard ı ."
" H ayı r, heps i n i n el yaz ı s ı ayn ı . "
" N e zaman ö l d ü ?" ded i m .
" G a r i p a m a b u k o n u şa i be l i asl ı nd a . G azetel er
1 903 'te öld üğü nü yazı yor; The Times'da ö l ü m ilanı da
ç ı km ı ş ama köyde, ertesi yı l h a la sağ olduğunu a n latan
i n san l a r var. Bana garip gelen şu ki gazete kupü rler i n i
tuttuğu defterde ö l ü m i l an ı na rastlad ı m ; d i ğer h e r şey g ib i
etiketlen m i ş ve l i stelenmişt i . "
" B u n u n nası l olduğunu açı klayab i l iyor m u su n u z ?"
" H ay ı r. Alfred Borden kitab ı nda bundan söz ed iyor.
O rada öğren d i m, son ra d a aralarında ne olduğu n u b u l ­
m aya ça l ı şt ı m . "
" E l i n izde başka eşyaları da v a r m ı ?"
Kate defterlere uzan ı rken ben de daha önce h iç dene­
med iğ i m ve hoşuma gittiği n i keşfettiğim Amerikan viski­
si nden b i r kadeh daha doldurd u m . Kate' i n yerde, bacak­
l a rı m ı n d i bi nde ol ması, konuşurken bana bakmak i ç i n
baş ı n ı yukarı kal d ı rması, b a n a doğru eği lerek e l bi ses i n i n
içine doğru küçük bak ı ş l a ra i z i n vermesi ve m u htemelen
b u n u n fark ı nda ol ması da hoşuma gitm i şti . Orada olmak,
ne o l u p b ittiği n i tam olarak a n l ayamama k, s i h i rbazlardan
ve çoc u k l u ktaki b u l u şm a l ardan söz etmek, o l m am
gerektiği halde işte ol mama k, p l a n l adığı m g ib i a i lemi
görmek için yol a ç ı kmamak b i raz kafa karıştı rıcıyd ı .
Z i h n i m i n kardeş i m le meşgu l kısmı nda, daha önce
ondan gel d iği n i b i ld iğ im h i ç b i r şeye benzemeyen b i r
memn un iyet h i ssett i m . Beni kal maya zorluyord u .
D ı şarıda soğuk öğleden sonra göğü kararıyord u ve
Pen n i ne yağmuru yağmayı sürdürüyord u . Pencereden
i natla soğuk h ava gel i yord u . Kate ateşe b i r od u n daha
attı .

34
İKİNCİ BÖLÜM
Alfred Borden
Prestij

1 90 1 senesi nde yazı yoru m .


İ s m i m , h a k i k i i s m i m , Alfred Borden . H ayat h i kayem,
ömrümü beraber geç i rdiğ im s ı rl a r ı n h i kayesi . Bu sı rlar,
bu an l atıda i l k ve son defa nakled i l iyor; mevcut tek
n ü sha, b u .
1 8 5 6 senes i n i n May ı s ayı n ı n sek iz i nde, H astings isim­
li sah i l kasabasınd a doğd u m . Sağl ı k l ı ve kuvvet l i b i r ço­
cuktum . Babam o i l çen i n esnafı nda n dı , tekerlek ve fıçı
ustasıyd ı . Manor Yol u 1 05 n u ma radaki evi m iz, H astings'
in i ç i nde kalan b i rkaç tepeden b i ri n i n kenarı n a yapı l m ı ş
uzun, kıvrı lan b i r sekideyd i . E v i n a rkas ı nda, yaz ayların­
da koyu n l arın ve sığırları n otl a d ı ğ ı dik ve gözden ı ra k bir
vadi vard ı ; önü nde ise den iz le a ra m ı zda d u ran, üzerinde
bir s ü rü evi n s ı ra land ığı tepe yü ksel iyord u . Baba m mesle­
ğ i n i bu evl erden ve ç iftliklerle, dü kkanlardan a l m ı ştı .
Evi m iz, yo ldaki d iğer evl erden daha büyük v e daha
yü ksekti çünkü araz iye ve a rkadaki ku l ü belere aç ı l an ge­
ç i d i n üzeri ne kuru l mu ştu . Odam ev i n sokağa bakan tara­
fı nda, tam geç i d i n üzeri ndeyd i . Aç ı k havayl a aramda
sadece ahşap döşeme ve i nce bağdadi ka plama o lduğun­
dan, oda sene n i n her g ü n ü gürü ltü lüydü ve kış ayl arında
şiddetl i b i r soğuğa sah i pt i . Bu odada yavaş yavaş büyü­
yüp bugün old uğum adam h a l i ne geld i m . Bu adam; Le
Professeur de l a Magie, yani ben, bir i l l üzyon üstad ıyı m .

Ne kadar erken ol sa da d u ra klama vaktid i r; çünkü bu

37
C hristopher Priest

an latı, otobiyografi yazarları n ı n her zamanki al ışka n l ı k­


l a r ı n a uygun şeki lde, hayatım hakkında deği l ; daha önce
ded iğim gib i, hayat ı mdaki sırlar hakkında. G i z l i l i k, iş i­
m i n ayrı l m az b i r parças ı . Önce bu hikayen i n yaz ı l ış yön­
tem i n i değerlend irip tarif edey i m . S ı rları m ı a n l atmak gibi
b i r hareket pekal a kendime i h anet ol a ra k yoru m l anab il ir,
gel gele l i m ben b ir i l l üzyon ist im ve görmen i z i isted iğim
şeyi gösterebi l i ri m . İ ş i n iç i nde b i r şaşırtmaca o l duğu
m u hakkak.
B u sebepled i r ki yakından i lg i l i bu iki konuyu en
baştan izah etmek ad i l o l acakt ı r. . . G i z l i l i k ve gizl i l i kten
zevk a l m a .
İ şte b i r örnek.
Mes leği m i n tatbiki s ı rasında neredeyse i stisnasız b i r
a n gel i r ki el h ü nerleri n i gösteren kişi d u raklar görü n ü r.
Sahne n i n ön ündeki ramp ı ş ı klarına doğru i lerler ve o n l a­
rın ayd ı n l ığı nda doğrudan iz leyiciyle yüzleşir. Şöy le der,
ya da gösterisi sessizse şöyle der görü n ü r, "�l lerime
bak ı n . O n l a rda sakl ı bir şey yok." Son ra e l l eri n i görmeleri
i ç i n sey i rc i lere uzatır, avuçla rı n ı aç ı p gösterir, aralarında
gizl ice tuttuğu b i r şey ol mad ığı n ı ispat etmek için par­
makları n ı ara lar. B u şeki lde tuttuğu elleri n i döndürerek
arka l a r ı n ı izleyiciye gösterir ve e l l eri n i n haki katen de
mümkün olabi leceği kadar boş old uğu fi kri n i pek işt irm iş
o l u r. Meseleyi şüp he k ı rı ntı ları ndan a rı n d ı rmak için s i h i r­
baz m u htemelen hafifçe ceket i n i n yen leriyle oynayacak,
o n l arı �ir iki santim s ıvayarak bi lekleri n i ortaya ç ı kara­
cak, orada da h i ç b i r şey saklamad ığı n ı gösterecektir. Son­
ra n u maras ı n ı yapar ve bu esnada, e l l eri n i n boş olduğuna
d a i r çü rütü lemez del i l leri sunduktan san i yeler sonra el i n­
den b i r şey çıkar ır : b i r yel paze, can l ı b i r güverc i n veya
tavşan, b i r demet kağıttan çiçek, hatta bazen ya nan b i r
fiti l . B u b i r çe l işkid i r, i m kansız b i r şe"yd i r ! Sey i rciler bu
muamma karşısı nda şaşk ı n a döner ve a l kı ş l a r yan k ı l a n ı r .

38
Prestij

Tüm b u n l a r nası l olabi l i r?


S i h i rbaz ve sey i rc i , Raz ı S i h i rbaz l ı k A n l a şması ad ı n ı
verd iğim b i r a n l aşmaya varm ışlar� ı r . B u n u b u şekild e
d i l e geti rmez ler ve sey i rc i ler böy le b i r a n l aşma n ı n va rlı ­
ğ ı n ı n z o r b e la farkı ndad ı r ama o l a n budur.
Gösteriyi yapan kişi büyücü değ i l d i r el bette; büyücü
rol ü n ü oynayan ve iz leyi c i n i n, karanl ı k güç lerle temasta
olduğuna -kısa b i r süre i ç i n b i l e ol sa- i n a n m as ı n ı d i leyen
birid i r. Bu esnada iz leyici, gördü klerin i n gerçek büyücü­
lük olmad ı ğ ı n ı b i l ir ama bu bi lgiyi göz ard ı ederek göste­
riyi yapa n ı n d i l eğine raz ı gel ir. Gösteriy i yapan kişi i l l üz­
yon u koru ma kon usunda ne kada r becerikl iyse, üzerine
kond u r u l a n b u ya l a n c ı bü yü c ü l ü k yafta s ı o kad a r
gerçekçi o l u r.
Görü n e n i n aksi ne boş olamayacaklarinı aç ığa ç ı kar­
madan önce el lerin boş olduğunu göstermek, a n l aşman ı n
b i r pa rçası d ı r. Örneğin, a l ı ş ı l m ı ş sosya l i l işkilerde, kişi
el leri n i n boş olduğu n u gösterme i htiyac ı n ı ne s ı k l ı kta du­
yar? Ve şunu d üşü n ü n : s i h i rbaz ilk başta bun u yapman ı n
imkansız olduğu n u izleyiciye i m a etmeden ç içeklerle do­
lu b i r vazo o rtaya ç ı karsayd ı , bu b i r n u ma ra g ib i görün
müydü? K i m se a l kışla r m ıyd ı?
Bu, ben i m k u l l a n d ı ğ ı m yöntemi gösteriyor.
Yazd ı ğ ı m bu kel i melerle Razı G e l me A n l aşmas ı ' n ı be­
l i rleyeyi m ki i n s a n l a r okuyacakları şeyleri n gerçek değ i l ,
görü n ü şte büyü c ü l ü k olduğunu idra k ets i n ler
İ l k evvel , bir a n l amda size el lerimi göstereyi m ; avuç­
larım d ı şarıda, parmaklarım açık. Ve şöyle d iyeyim (ve
bunu a kl ı n ızda tutu n ) : " B u defterde hayat ı m ı ve çal ı şma­
ları m ı anlatan her bir sözc ü k doğru d u r, d ü rü st l ü kle yaz ı l ­
m ıştı r v e en i nce ayr ı nt ı s ı n a kada r gerçektir."
Şimdi arka l a rı n ı görebi lesi n i z diye e l lerimi çevi riyo­
ru m ve size d i yorum ki : " B u rada yaz ı l a n l a r ı n çoğu, taraf­
sız kay ıtlarla çel işeb i l i r . Kariyerim gazete arşivlerinde

39
Christopher Priest

i z lenm iştir ve ismim biyografi k referans kitapları nda


mevcuttu r."
Son o larak ceket i m i n kol l a r ı n ı s ı y ır ıp bi leklerim i orta­
ya ç ı karıyor ve size şöyle d i yoru m : " H em zaten, sadece
benden, bel k i birinci derece akrabalarımdan ve asla kar­
ş ı l aşmayacağı m gelecek nes l i n mensuplarından başka
k imse okumayacakken, o l ayları yan l ı ş a n l atmak ba na ne
kazand ır ır ki ?
Gerçekten, ne kazand ı r ı r ?
Ama el leri m i n boş olduğu n u gösterdiğim i ç i n artık
sadece b i r i l l üzyo n u n gelmes i n i beklemeyeceksi n i z ; ona
ortak l ı k da edeceksi n i z !
H ayatım dediğ im aldatmacaya tek b i r ya lan b i l e
yazmadan çoktan başlad ı m . Y a l a n bu sözcü kleri n, hatta
daha i l k kel imelerin iç inde sakl ı . Bu yalan, bu ndan sonra
a n l at ı l acak o lan her şey in dokusunda var ama h i ç b i r
yerde görü n meyecek.
Doğru l u ktan, tara fs ı z kay ı t l a rd a n ve n i yetl erden
bahsederek s i z i yan l ı ş yön lend i rd i m . E l leri m i n boş oldu­
ğunu gösteri rken önem l i b i l g i l er verd i m ve şu anda o b i l ­
g i leri yan l ı ş yerde a rıyors u n u z
Tüm sahne s i h i rbazları n ı n gayet iyi b i l d iği g ibi baz ı l a rı
buna çok şaşı racak, baz ı ları a ldatı lmaktan d uyd u k l arı
mem n u n iyets i z l iği ifade edecek, baz ı l arı s ı rrı çözd ü kle­
ri n i iddia edecek ve baz ı l arı, yan i mutlu çoğu n l u k, i l l üz­
yon u n gerçek olduğunu kabu l ederek s i h r i n zevk i n i ç ı ka­
racak ve eğlenecek.
Ama sı rra takı l ı p kalan ve kafa yoru p çöz üme bir ad ı m
b i le yakl aşamayan b i r y a da i k i k i ş i daima olacak.

H ayat h i kayeme devam etmeden önce, ku l l a n d ı ğ ı m

40
Prestij

yöntemi a n l atan bir anektod daha.


Ben daha gençken, konser salonları nda U zakdoğu
Büyüsü gösteri leri modayd ı . _B u gösteri lerin çoğu ma kyaj
ve k ı yafetle Ç i n l i lere benzet i l m i ş Avru pa l ı ya da Ame­
rika l ı i l l üzyon istler tarafından yapı l ı yordu ama gösteri
yapmak için Avrupa'ya gelen bir i k i Ç i n l i s i h i rbaz vard ı .
B u n lardan b iri , m uhtemelen e n büyüğü, C h i L i n q u a ad l ı ,
Şanghay'dan gelen ve sahnede C h i ng L i ng Foo ismiyle
tan ı n a n b i r adamd ı .
Ching' i n gösterisi n i sadece bir kere, Leicester Mey­
dan ı ' ndaki Ade l p h i Tiyatrosu ' nda b i rkaç y ı l önce i z le­
d i m. Gösteriden sonra ku l is kap ı s ı na gid i p kartviz iti m i
gönderd i m v e C h i n g nezaket göstererek ben i bek letme­
den soyunma odası n a d avet ett i . Gösterisi nden söz etm i­
yordu ; ama gözlerim yan ı ndaki sehpa n ı n üzerinde du­
ran, sah nede ku l landığı en ü n l ü eşyaya takı ld ı : gösterisi­
nin muhteşem fi na l i nde yoktan var ettiği; büyük, cam b i r
akvaryum. Ben i, akvaryumu in celemeye davet ett i . Ak­
varyum her yönüyle s ı radand ı. Ağz ı n a kada r suyla doluy­
du; içi nde en az b ir d ü z i n e süs balığı vard ı ve hepsi
can l ı yd ı . Kaldı rmaya ç a l ıştım çünkü yoktan var ed i l me­
s i n i n s ı rrı n ı b i l iyord u m ama ağı rlığı karş ı sı nda hayrete
düştü m .
C h i n g çabalad ığ ım ı gördü a m a h i ç b i r şey söylemed i .
Bariz b i r şek i l de, s ı rrı n ı b i l i p b i l med iği mden em i n değ i l d i
ve onu aç ığa ç ı karacak b i r şey söylemek istem iyord u; b i r
meslektaş ı n a b i l e . S ı rrı bilmediğimi nas ı l bel l i edeceğ i m i
b i l med iği mden ben de sessiz l i ğ im i korudum . Onun ya­
n ı nda kald ığ ım on beş dakika boyunca otu rur vaz i yette,
ona yaptığım i l tifat l a r ı ki barca kab u l ett i . Odaya girdi­
ği mde sahne kı yafetler i n i değiştirm i şti . Siya h b i r pantolon
ve çizgi l i mavi b ir göm lek giymişti ama makyaj ı d u ru­
yord u . G i tmek i ç i n ayağa kal ktığı mda, ayn a n ı n yan ı ndaki
sa nda lyes i nden kal ktı ve kapıya kada r bana eşl i k ett i . Ka-

41
Christopher Priest

fas ı eği kti, ko l l arı i k i yana düşm üştü ve baca klarında


büyük bir ağrı varm ı ş g i b i , güçl ükle yü rüyord u .
Ş i m d i , y ı l lar geçtiği ve C h i ng öl düğü i ç i n, korumak
i ç i n gösterd iği öze n i n ne derece bir saplantıya vard ı ğ ı n ı
o gece görme ayrıca l ığına eriştiğim s ı rrı aç ı k l ayab i l i ­
rim .Meş h u r ba l ı k akvaryum u , a n i ve gizem l i ortaya ç ı k ı şa
haz ı r b i r şeki lde, tüm göster i boyu nca ya n ı ndayd ı . Va rl ığı
i z l ey i c i den beceriyle sakla n m ışt ı . Ching akvaryumu dö­
kümlü cübbesinin altmda taşıyordu. D i z l eri n i n arasına
s ı k ı şt ı rıyor ve f i n a l de k i o l a y ya_ratan ve görü n ü şte
muci zevi ortaya ç ı k ı ş i ç i n h az ı r tutuyord u . B i r an mantı k l ı
d ü ş ü n mek bi le gizemi çözmeye yeterd i ama izley i c i ler
a rası ndan kimse h i leyi tah m i n b i le edemezd i .
Ama mantık büyü l ü b i r şek i lde kendiyle çel i ş iyord u !
Ağı r akvaryu m u n saklanması n ı n mümkün old uğu tek yer
cü bben i n altıydı ama bu mantıken i m kansızd ı . C h i ng
l i ng Foo' n u n fiz i ksel ol arak zayıf olduğu, gösterisi bo­
yu n ca güçl ükle hareket ettiği ba rizd i . Gösteri n i n sonu nda
selam vermek i ç i n eği ld i ğ i nde asista n ı ndan destek a l ı yor
ve sah neden refakatçiyle, a ksayarak ç ı k ı yord u .
Gerçek tamamen fark l ı yd ı . C h i ng fizi ksel açıdan çok
güçlü, sağl ı k l ı bi riyd i ve akvaryumu taşıyacak kadar kuv­
vetl i yd i . Her ne o l u rsa ol s u n , a kvaryumu n boyu ve şekl i ,
y ü rü rken ördek g i b i topa l l amas ı n a neden ol uyord u . B u ,
yü rüyüşü d i kkat çektiği nden teh di t o l u ştu ruyord u; b u
yüzden s ı rrı koru mak i ç i n hayatı boyu nca topa l lad ı . S ı rrı­
n ı n aç ığa ç ı kacağı korkusu i le evde ya da sokakta, gece
ya da gündüz, asla norm a l yürümed i . B üyücü rol ü ne
soyu nan k i ş i n i n tab iatı böyled i r .
İz l ey i c i ler, s i h i rbaz ı n i l l üzyon l a rı n ı yı l l a rca ç a l ışaca­
ğ ı n ı ve her gösteriyi özen le prova edeceği n i bi l i rler; ama
s i h i rbaz ı n a ldatma i steğ i n i n vard ı ğ ı nokta n ı n, tab i at
kan u n l a r ı n a karşı gel i r görü n me n i n, nası l hayat ı n ı n her
an ı n ı etk i l eyen bir saplantıya dönüştüğü n ü n pek az kişi

42
Prestij

farkı ndadır.
C h i ng Ling Foo bu saplantı l ı aldatmacaya sah i pti . B u
anekdotu okuduğu nuza göre, h a k l ı olarak ben i m d e böy­
le b i r a l d atmacam olduğu n u farz edeb i l i rs i n iz . A l datma­
cam hayatı m ı yönetiyor, verd iğim her kararı etk i l iyor, her
hareket i m i yön lendi riyor. Ş i m d i b i l e, a n ı l a r ım ı yazmaya
başla rken, neyi yazı p ne yazamayacağ ı m ı denet l i yor.
Yöntemi m i e l l eri boş göstermeye benzett i m ama asl ı nda
anlatılan her şey, sağl ı k l ı b i r i n i n topa l lamasına benz i yor.

İ şyeri para kazand ı rdı ğ ı i ç i n a i lem i n maddi gücü ben i


Doğu Bourne Caddesi ' nde, B ayan Pel ham ' ı n iş lettiği,
o rtaçağda n kalma çarşı duvarı y ı k ı nt ı ları n ı n yan ı nd a ve
l i mana ya k ı n bir oku l o l a n Pelh a m Skolast i k Akade­
m i si ' n e göndermeye yetti . Orada, sah i l i ve tüm l i man
çevresine s i n m iş, gitmek b i l mez ç ü r ü m ü ş ba l ı k kokusu ve
martı l a rın sürekl i ama a n l am l ı ç ı ğ l ı kları arası nda okuma,
yazm a ve aritmetiğin yan ı nda az mi ktarda Tarih, Coğraf­
ya ve korkunç F ransız D i l i ' n i öğrend i m . Tüm bunlar i leri­
ki hayatımda bana fayd a l ı o l d u l ar ama Fransızca öğren­
mek i ç i n gi riştiğim mücadele boşa ç ı kmasına rağmen ne
gaript i r ki sah nedeki k i ş i l iğim b i r F ransız Profesör'd ü .
Okula giderken ve dönerken yolum, evi m i z i n e n
yak ı n ı nd a k i West H i Wden geç iyord u . Yo l u n çoğu ,
H asti ngs' i n boş araz i l e r i n i kapla m ı ş koku l u ı lg ı n otl a rı n ı n
a rası ndaki d i k ve d a r patikalardan geçi yord u . H astings o
zamanlar b i r ge l i şme dönemi içi ndeyd i ; yaz ı n gelen ziya­
retçi leri ağırlamak i ç i n sayısız ev ve otel ler i nşa ed i l iyor­
d u . B u n l a r ı n pek azı n ı görd üm çünkü okul şeh rin eski
kısmı ndayd ı . Tati l yöresi ise eskiden kaya l ı k olan ve ben
çocukken b i r gün daha uzun b i r sa h i l gez i s i ne i m kan

43
Christopher Priest

sağlamak için büyü leyici bir şeki l de havaya uçuru lan


Wh ite Rock'tayd ı . Tüm bu n l ara rağmen, H asti ngs' i n eski
mi eski merkez i nde hayat yüz lerce y ı l d ı r ol duğu g ib i
devam ed iyord u . Babam h a k k ı n da iyi v e kötü pek çok
şey a n l ata b i l ir im ama ken di h i kayeme yoğun laşmak
ad ı na sadece en iyileri n i a n l atmakla yeti neceği m . Onu
severd i m ; sayesi nde şöh ret ve servet kazandığım kab i n
yap ı m tekn i k leri n i n çoğunu onda n öğren d i m . Baba m ı n
çok ç a l ı şan, d ü rüst, a k l ı baş ı nda, zeki ve kendine göre
cömert o l d uğ u n u söyleyeb i l i r i m . Ça l ı ş a n l a r ı n a karşı
ad i l d i . Tanrıdan korkan ve k i l i seye giden b i ri o lmad ığı
için a i les i n i , h i ç b i r hareketi ya da harekets i z l iği i le
başka ları na zarar vermeyeceği, yumuşak h u y lu b i r l a i k l i k
içi nde yetiştirm i şti . Muhteşem b i r kab i n i m a l atç ısıyd ı ve
iyi b i r tekerlek ustasıyd ı . E n i nde son u nda a n l ad ı m ki
a i l e m i z i n katlanmak zoru nda kald ı ğ ı duygusal patl amalar
ne o l u rsa olsun, öfkesi ne ol du k ları ndan asla em i n
o lamad ığ ım iç s ü rtüşmelerden kaynaklan ı yord u . E n kötü
a n l a rı n ı n h i ç b i r zaman hedefi ol mad ıysam da babamdan
b i raz korkarak ama onu çok severek büyüd ü m .
Annem i n a d ı Betsy May Borden ' dı (kız l ı k soyadı Ro­
bertson'dı), babam ı n adı da Joseph Andrew Borden'd ı .
K ı z l ı erkekl i yed i kardeş i m vard ı ama bebek ö l ü m leri
yüzü nden sadece beş i n i ta n ı m ıştı m . Ne en büyük �e de
en küçük çocu ktu m . Annem i n de babam ı n da en sevd iği
çocukları deği l di m . Ka rdeşleri m i n -hepsiyle ol masa da­
çoğuyla uyum i ç i nde büyüdü m .
On i k i yaşımdayken 0 k u l d a n a l ı n ı p baba m ı n işyeri nde
tekerlek ustasına ç ı ra k ol a ra k veri l d i m . Hem büyüklerle
d i ğer çocuklarla olduğundan daha faz la zaman geç i r­
mem hem de kend i geleceğ i m i n göz ümde netleşmeye
başlaması açı s ı ndan, bu rada yetişkin hayatım baş l ad ı . İ k i
etken çok önem l iyd i .
İ l k i , bas itçe, odu n u n işlenmes iyd i . Görüntüsü ve

44
Prestij

kokusuyla büyüm üştüm ; ik is in e de aşi nayd ı m . Odunu


elinize al manın, yarman ı n ya d a testereyle kesmen i n
nas ı l b i r his olduğu konusunda e n ufak fi krim yoktu.
Od u n u b i r amaç doğru ltusu nda i l k e l i me aldığım andan
itibaren ona saygı duymaya baş l ad ı m ve onunla neler
yapılabi leceğ i n i n farkı n a vard ı m . · Doğru şeki lde bekle­
tild iği nde ve doğa l dokusundan yararlan ı l acak şeki lde
yontu lduğu nda, odu n güzel , güçlü, h afif ve esnek o lur.
Hemen hemen he r şekilde kes i lebi l i r; hemen hemen her
malzemeye işleneb i l i r ve yap ı şt ırı labi l i r. Odu n u boyaya­
b i l i rs i n iz, vern i k leyebi l i rs i n iz, ağartabi l i rs i n iz, eği p bü ke­
bi l i rs i n i z . Ayn ı anda hem s ı ra d ı ş ı hem de s ı radan d ı r. B u
yüzden od u ndan yap ı l ma b i r şey somut b i r norma l l i k
h i ssi veri r v e zor fark ed i l ir.
K ı sacası , i l l üzyo n i st için ideal malzemed ir.
Atölyede, mal sa h i b i n i n oğl u olara k i mtiyazl ı muame­
le görmed i m . İşi öğren mem i ç i n , i l k gü n ü mde atölyedeki
en zor işe veri l d i m . . . B i r başka ç ı rakla b i r l i kte bıçkı hen­
deği nde çal ı şmaya koyulduk. B u rada geç i rd i ğ i m i z on i k i
saat ( h e r gün sabah a l t ı d a baş layıp a kşam sekizde bitiri­
yord u k ; sadece üç kısa yemek paydosumuz vardı ) vücu­
dumu, a k l ı m a gelen h i ç b i r işin yapamayacağı kadar
sertleşti rd i ve bana ağır kütük yığı n larından korkmayı ve
o n l a ra saygı d uymayı öğrett i . B i rkaç ay devam eden bu
baş l angıçtan sonra, tekerlek çemberleri ve kasnakları i ç i n
odu n u kesme, iş leme v e yumuşatma g ibi, bedensel açı­
dan daha az yorucu ama daha i nce işlere yöneld i m .
B u rada babam i ç i n çalışan tekerlek u sta l arı v e diğer
kişi lerle devam l ı temas hal i nde b u l u nm aya ve ben i m g ib i
ç ı rakları daha az görmeye başlad ı m .
Oku l u terk etti kten ya klaşık b i r y ı l sonra b i r sabah,
atölye n i n b i rkaç y ı l önce b i r fırtı nada hasar gören duva­
r ı n ı n , ne zamand ır gereken tam i r i n i ve boya nması n ı
h a l letmek i ç i n Robert Noonan ad l ı bir söz leşmel i işçi

45
Christopher Priest

geld i . Noonan'la b i rl i kte, gelecekteki hayatı m ı n yön ü n ü


bel i rleyen i k i nci büyük etki d e gel m i ş o l d u .
İşlerimle meşgul o l a n ben, onu z o r be l a fark ede­
b i l d i m . Ama öğle yemeği molası verdiğ im i zde, Noonan
gel i p yemek yed iğimiz tahta masaya, yan ı m ıza otu rd u .
B i r deste iskamb i l kağıdı ç ı ka rd ı v e i ç i m izden "kızı b u l :
m a k " i steyen o l u p olmad ı ğ ı n ı sord u . Yaşl ı la rdan baz ı l arı
ona laf att ı l ar ve d i ğerleri n i i kaz etmeye ça l ı şt ı l a r ama b i r­
kaç ı m ı z kal ı p izled i k . Ufak m i ktarda para el değişti rmeye
başlad ı ; ben i mse b ı rakın faz layı, h a rcayacak beş param
b i le yoktu . Ama işçilerin b i r iki tanesi bi rkaç kuruşu riske
atma k istiyord u .
Noonan ' ı n kartları yumuşa k, doğal b i r şeki lde yönet­
mesi ben i büyü lem işt i . Çok h ı z l ı yd ı ! Çok beceri k l iyd i !
Yumuşak b i r sesle ve i kna ed ic i b i r şek ilde konuşuyord u ;
yüzleri n i gösterd iği üç iska m b i l kart ı n ı çabuk ve a k ı c ı bir
hareketle ö n ü ndeki küçük kutun u n üzerine koyuyor, du­
rup hangi s i n i n kız o lduğunu b u l m a m ı z için b ize meydan
okumadan önce u z u n parmaklarıyla h a reket etti riyord u .
İşçileri n gözleri ben im k i lerden d a h a yavaş işl iyord u ;
kağı d ı benden d a h a az v e d a h a seyrek fark etti ler (yine
de, doğrudan çok yan l ı ş tah m i n etti m).
Sonradan, Noonan'a "Nasıl yapıyors u n ? Bana da gös­
teri r m i s i n , " ded i m .
İ l k önce boş i ş lerle uğraşmaktan bahsed ip ben i baş ı n ­
d a n savmaya çal ıştı a m a ben ısrar ett i m . " N a s ı l yaptığı n ı
b i l mek istiyorum," d i ye bağırd ı m . " K ı z ü ç kart ı n ortasın­
da o l uyor ama kartları sadece i k i kere oynatıyors un ve
d ü şü nd üğü m yerde ol muyor! S ı rrı ne?"
Bir öğle yemeği nde, d iğer işç i l eri söğü şlemeye çal ı ş­
mak yerine ben i b i r köşeye çeki p üç kağ ı dı, e l i n göz ü
aldatacağı şek i lde nas ı l yöneteceği m i gösterd i . K ı z ve
başka b i r kart sol e l i n baş ve işa ret pa rmakları arası nda
üst üste hafifçe tutu l uyord u ; üçüncü kart sağ elde tutu l u -

46
Prestij

yord u . Kartları yere koyarken e l leri n i çapraz hareket etti­


riyor, parmakl arı n ı yüzeye doku ndu ruyor ve b i r an d u ra­
layarak K ı z ' ı n i l k önce kon u lduğunu ima ed iyord u . As l ı n­
d a , neredeyse istisnasız b i r şekilde d iğer kart lardan b i ri
sessizce kayd ı rı l arak Kız'dan önce kon u l uyord u : Gerçek
adı Üç Kağıt Mon.te olan, klas i k b i r n u mara .
B u n u n ard ı ndaki fikri a n l ad ı ğı mda, Noonan b i rkaç
farkl ı tek n i k daha gösterd i . Kart ı n avuçta nası l saklana­
cağı n ı ; desten in, düzeni boz u l mayacak şeki lde nas ı l
karışt ı rı l ı r g i b i yap dacağı n ı ; seç i l m i ş b i r kart ı n e n alta ya
da en üste gelecek şeki lde nas ı l kesi leceği n i ; b i ri n i n
yel paze şekl i nde açı l m ı ş b i r desteden bel l i b i r kartı
seçmesi n i n nas ı l sağlanacağ ı n ı öğrett i . Tüm bu n l arı gel i­
şigüzel b i r şeki lde geçti ; göstermekten ç ok gösteriş yap ı ­
yord u . Ken d i nden geç m i ş b i r şeki lde, h e r şeyi d ikkatle
a l d ı ğ ı m ı muhtemelen fark etm iyord u . Göstermeyi bitir­
d iği n de, K ı z ' l a sahte dağıtma tekn i ğ i n i dened i m ama
kartl a r etrafa saç ı l d ı . Bir daha dened i m . Son ra b i r daha.
Tekrar tekrar, Noonan i l g i s i n i kaybed ip uzaklaştı ktan
sonra b i le. İ l k günün son u nda, odamda tek baş ıma Ü ç
Kağıt Monte' n i n ustası olm u ştum v e b i r a n görd üğüm
öteki tekn i k leri ça l ı şmaya baş lam ı şt ı m .
B i r g ü n , boya işi tama m l andığı nda Noonan iş yerin­
den ve h ayatı mdan ç ı kt ı . Onu b i r daha görmed i m . Arka­
s ı nda etki a l tı nda kal maya m üsait, d ü rtü esiri b fr ergen
bırakt ı . Kütüphaneden ödü n ç a l d ı ğ ı m b i r kitaptan ad ı n ı n
Gözbağc ı l ı k old uğu n u öğrendiğ im b u sanat ı n ustası ola­
na kadar d i n lenmemeye n iyetl iyd i m .
Gözbağc ı l ı k, el çabukl uğu, s i h i rbazl ı k, hayatı m ı n
bask ı n merakı o l d u .

Son raki üç yı l , hayatımda b u n l a ra paralel gel i şmelere

47
Christopher Priest

tan ı k o l d u . İ l k o larak, h ı z l a erkekl iğe doğru giden b i r


ergend i m . İ kinci ol arak, babam a h ş a p işç i l iğ i nde hatırı
sayı l ı r bir kab i l iyete sah i p olduğumu ve tekerlek yapı­
m ı nda gereken n ispeten kaba özel l i klere sah i p o lmadığı­
m ı çabucak fark etm işt i . Son olarak, el lerimle s i h i r yap­
mayı öğren iyord u m .
H ayatımdaki bu üç böl ü m, b i r i p i n l ifleri g ibi b i rb i rle­
r i n i n çevresine örü l müşlerd i . Babam da ben de geç i n mek
zorundayd ık; o yüzden iş yeri n de yaptığım i ş i n çoğu nu
mesleğ i n ana kısmı o l a n vari l ler, di n g i l ler v e tekerlekler
o l u ştu ruyord u . Ama m ü sa it olduğunda, babam ya da
u sta l arından b i ri bana kabi n yap ı m ı n ı n i ncel i kleri n i öğre­
tiyord u . Babam ba na bu meslekte b i r gelecek p l a n l a m ı şt ı .
D ü ş ü n d ü ğü kada r yetenek l i o l d u ğ u m u kan ı tl a rsam,
ç ı ra k l ı ğ ı m a son verip bana b i r mobi lyacı d ü kkanı açacak
ve i sted iğim gibi gel i şti rmeme i z i n verecekti . Son u nda
atölyeden emek l i olduğunda bana katı lacakt ı . B u nokta­
da, h ayatı ndaki h uz u rsuz l u k la rdan bazı l arı göz lerim i n
önüne seri l d i . Marangoz l u k becerim, ken di gençl iği nde
sah i p o lduğu h ı rsları n hatıra ları n ı canland ı rm ı ştı .
B u a rada, gerçek ol ara k gördüğüm d iğer becerim h ı z la
gel i şiyord u . B u labi ld iğim tüm müsa it vakti, s i h i rbaz l ı k
sanatı n ı n al ıştı rma ları n a ada m ı şt ı m . Özel l i kle de, b i l i nen
tüm iskamb il kağıd ı n u maraları n ı öğrenmeye ve o nl ara
hakim ol maya çal ı şıyord u m . En karmaşı k senfon i n i n te­
mel i n de tek b i r nota ol ması gibi, s i h r i n teme l i nde de el
çabu kluğu n u n olduğu görüşündeyd i m . Konu üzerine
kaynak b ulmak zordu ama s i h i r üzerine kitaplar mevcut
ve gayretli b i r araşt ı rma sonucu b u l u nabi l i r. Her gece,
çatıdaki soğuk odamda, b i r boy aynası n ı n ö n ü nde d u rup
avucuma kart saklama, kart zorla ma, karma, yayma,
dağıtma ve yel paze şekl i nde açma; kesmen i n ve keser
g i bi yapman ı n değ i ş ik yol l a rı n ı keşfetme a l ıştırmal arı
yapt ı m . İz leyic i l erin g ü n l ü k hayattaki tecrübeleri saye-

48
Prestij

si nde h i sleri n i şaşı rtmaya dayanan yan l ı ş yön lendirme


sanat ı n ı öğrendim . . . . Çökemeyecek kadar sert görünen
kuş kafesi, kol yen ine saklanmayacak kada r büyük görü­
nen top, asla eği l i p bükül meyecek kada r sağlam çel i kten
yapı lma kı l ıç . . . Çabucak gözbağc ı l ığı n u mara l arından
ol uşan b i r repertuar o l u ştu rd u m ve her b i ri n i doğru
yapana kadar ken d i m i verd im, son ra u stalaşana kada r
kend i nıi yen iden verdi m , son ra da m ü kemmel yaptığım­
dan em i n olana kadar b i r kez daha ken d i m i verd i m . A l ış­
t ı rma yapmayı h i ç kesmedi m .
E l leri m i n gücü v e çev i k l iği, a n ahtard ı .
Ş i m d i , kısa b i r süre yazmaya ara veri p el lerime bakı­
yoru m . O n ları önümde tutmak i ç i n kalem i m i b ı ra kıyo­
ru m . l ş ı ğ ı n altında o n l arı b i lekten çev i riyor ve her g ün
görd üğü mden fark l ı bir gözle, b i r yaba nc ı n ı n gözüyle
görmeye ç a l ı ş ı yorum . Sekiz uzun i n ce parmağı, iki g üçlü
başparmağı, bel l i b i r u z u n l u kta kes i lm i ş tı rnakları o lan
el ler; ne b ir sanatç ı n ı n, ne b i r i şç i n i n, ne de b i r cerra h ı n ;
s i h i rbaza dönüşmüş b i r m arangozu n el ler i . Onları çev i ri p
avuçlarıma baktığımda solgun, neredeyse şeffaf b i r ten
görüyorum; parmak eklem l erin i n aralarında nas ı r tutmuş,
koyu ren k bö lgeler var. Başparmakların u ç ları yuvarlak;
kasla rı m ı gerd i ğimde avuçlarımda sert ç ı k ı nt ı l a r o l u şu­
yor. Ş i m d i el leri m i çevi riyorum v e tekrar üzerinde sarı
tüyler olan narin ten i görüyoru m . Kad ı n l a r el lerime
merakla yaklaşıyor ve bir iki tanesi on ları sevd iği n i söy lü­
yor.
Her gün, şu o lgu n l u k çağımda bi le, el lerim l e a l ı şt ı r­
malar yap ıyoru m . Lastik b i r ten is topu n u parça l ayacak
kadar güç l ü l er. Parmakl a rı m l a dem i r ç iv il eri bükeb i l i r i m ;
avuç i ç i m l e sert ahşaba vurursam, ahşap yarı l ı r. Ancak
aynı el; d iğer parmak l a r edevat ku l l a n ı rken, karatahtaya
yaz ı yazarken ya da i zl eyici lerin a rası ndan gelen bir gö­
n ü l l ü n ü n kol u n u tutarken b i r metel iği orta ve yüzük par-

49
Ch ristopher Priest

makları aras ı nd a dengede tutabi l i r ve çev i k b i r hareketle


kayd ı r ı p s i h i rl i bir şeki lde ortaya ç ı k m ı ş gibi görü nmes i n i
sağlayabi l i r. S o l e l imde, gen ç l iğimde el leri m i n gerçek
değeri n i a n l ad ığ ım b i r zamandan hatıra, küçük b i r yara
i z i var. B i r deste kağıtla, bozu k parayla, i nce i pek b i r
eşar p l a y a d a yavaş yavaş b i rikti rd iğ i m s i h i rbaz l ı k
gereçleriyle a l ıştırma yaptığı m her sefer, i nsan el i denen
n a r i n en strü m a n ı n ne kadar .güzel, güçlü ve duyarl ı oldu­
ğunun farkı n a varıyord u m . Ama marangozl u k el lerime
sert davranm ıştı; bu, b i r sabah atöl yede keşfettiğim nahoş
b i r gerçekti . B i r tekerlek çemberi ne şeki l veri rken b i r
an l ı k d i kkat dağı lması son u c u keskiyle yapı lan özensiz
bir h a reketle sol e l i mde derin bir kes i k açt ı m . Orada
i nanmaz b i r ha lde d u rduğumu hatırl ıyoru m; parmaklarım
b i re r pençe gibi ger i l m i şt i . Koyu k ı rm ı z ı kan yarı kta b i ri­
k i p bi leği mden ve kol u mdan aşağı ak ıyord u . O gün b i r­
l i kte çarıştığım daha eski işçi ler böyle yara l a r l a baş
etmeye a l ışm ışl ard ı ve ne yapmaları gerektiği n i b i l iyor­
l a rd ı ; çabucak b i r tu rn i ke u ygu l a d ı l a r ve hastaneye g it­
mek i ç i n b i r araba hazırladı la r. Ondan sonraki i k i hafta
boyu nca e l i m sargı l ı dolaştı m . Mesel e ne kan, ne acı, ne
de rahats ı z l ı kt ı ; mesele kes i ğ i n ken di iyi leşse b i le e l i m i n
n i ha i , y ı k ı c ı b i r şekilde yara l a n m ı ş olduğu nu, b i r daha
h a reket edemeyeceği n i öğrenme korkus�yd u . Son u nda
kal ıc ı b i r hasarın ol madığı a n l aş ı l d ı . E l i m i n cansız o lduğu
ve ku l l an ı rken garip bir his verd iği cesaret kırıcı b i r
dönemden sonra tendo n l a r ve kaslar son u nda rahatlad ı ,
kes i k iyi leşip düzgü n ce b i rleşti v e i k i a y iç i nde normale
dönd ü m .
B u n u b i r i kaz olarak a l d ı m . Gözbağc ı l ığım o zamanlar
sadece b i r uğraştı . Ki mse i ç i n, -Robert Noonan' ı n yaptığı
g i bi - birl i kte ç a l ı ştığı m adam la r i ç i n b i l e gösteri yapma­
m ıştı m . Yaptığım s i h i r, boy aynas ı n ı n önü nde panto m i m
ol arak yapı lan bir a l ıştı rmayd ı . A m a çok şey isteyen b i r

50
Prestij

uğraş, bir tutku, h atta, evet, b i r saplantı n ı n başlangıcıyd ı .


B i r yara l anman ı n b un u teh l i keye atmasına i z i n veremez­
dim!
Böylece b u yara l ı e l , h ayat ı m d a k i öncel iği a n l amamı
sağlayarak b ir başka dönüm noktası teşkil ett i . Kaza ol­
madan önce caz i p bir eğlenceye sah i p, acemi bir teker­
lekçiyd i m ; ancak kaza sonrası , h i ç b i r şeyi n ö n ü nde d u r­
ması na i z i n vermeyecek genç bir s i h i rbaz o l u p ç ı kt ı m .
Ne kadar önemsi z görün ü rse görünsü n l er, b i r kart ı avuç
i ç i ne saklamak, keçe kapl ı b i r torbaya gizlenmiş b i l ardo
topunu beceriyle a l m a k ya da önceden h az ı rlanm ı ş b i r
portakal ı n i ç i n e i zleyiciden öd ü n ç a l ı n m ı ş beş pou nd ' l uk
b i r ban knotu gizl i ce sokmak, b i r tah s i ldarın a rabası i ç i n
tekerlek yaparken e l i m i yara lamaktan da h a öneml iyd i .

B u ndan bana h i ç bahsetmedi m ! Bu da ne? Ne kadarı


a n l atı l d ı ? B i lene kad a r da h a faz l ası n ı yazmama l ı y ı m !

Ya n i , ş i m d i kon u ştuğu muza göre, devam etmem


konusunda a n l aşmaya var ı l d ı m ı ? Bu an layış doğrul­
tusunda, uygu n gördüğümü yazab i l i r, uygu n gördüğümü
ekleyeb i l i ri m . Hemfi k i r o l m ayacağı m h iç bir şey tasarla­
mad ı m , sadece ben okumadan önce daha faz l as ı n ı yaz­
mayı p l a n l ad ı m . Eğer beni a ldattığ ı m ı düşünd üysem öz ü r
d i l erim, kötü n iyetim yoktu .

51
Christopher Priest

B u n u defal a rca okudum & gal i ba nereye varmak


i sted i ğ i m i a n l ı yoru m . Sadece şaşkı n l ı k, verdiğ im tepkiye
sebep o l d u . Ş i m d i sal i m kafayl a , şu ana kadar yaz ı l an ları
kab u l ed i l i r b u l uyorum .
A m a ç o k şey eks i k ! Bence ş i m d i John Henry Ander­
son ' l a ta nışmamı yazm a l ı y ı m ç ü n kü onun vasıtasıyla
Maske lynelerle ta n ıştı m . Doğrudan bu konuya geçme­
mem i ç i n özel b i r sebep yoktu r herha lde?
B u n u ya şimdi yapmal ı yım ya d a b u l mam için b i r not
b ı ra km a l ı y ı m . Benimle daha sık fi k i r teatisinde b u l u n­
mal ı yı m !
H iç b i r şeki l de ş u n l arı d ı şarıda b ı rakmam a l ı y ı m :
1 . Angier' ı n ne yaptı ğı n ı keşfetmem & bu konuda n e
yaptı ğ ı m ?
2 . Ol ive Wenscombe (be n im hatam deği l , N B) .
3 . Peki y a Sara h ? Çocu klar?
Antlaşma oraya b i le gidiyor, değ i l m i ? -Bunu böyl e
yoru m l u yoru m . Öyleyse, y a b i r sürü şeyi hariç tutm a l ı ya
da çok daha fazl ası n ı d ah i l etmel iyim.
Ne kadar çok şey yazd ı ğ ı m ı keşfet m iş o l mak ben i
şaşı rttı .

1 8 72 y ı l ı nda, ben on a ltı yaşındayken, John Henry


And�rson, Gezg i n S i h i rbazl ı k Gösteri s i ' n i Hasti ngs'e
get i rd i ve Queens Yol u ' ndaki G a iety Ti yatrosu'nda b i r
hafta ka l d ı . Salon u n param yettiği nce en önü nden
koltu klar al arak her gece gösteriye g i tt i m . Anderson' ı n
tek b i r gösterisi n i b i l e kaç ı rmak uygu nsuz kaçard ı .

52
Prestij

Sadece gez i c i bir gösterisi olan, o zaman ı n en önde gelen


sahne i l l üzyonisti ve sayıs ı z şaşı rtıcı yen i n u mara n ı n
mucidi ol makla kalmamış; genç s i h i rbazl a rı teşvik etmek
ve o n l a ra yard ı m e l i n i uzatmak kon u sunda ün sa l m ı şt ı .
Bay Anderson h e r gece, s i h i r d ü nyasında MODERN KABİN
İLLÜZYONU ol arak b i l i nen bel l i b i r n u m a ra serg i lerd i . Bu
,
numarada sah neye i z leyici leri n1 arası ndan küçük b i r
gön ü l l ü heyeti çağ ı r ı rd ı . Bu adaml a r (daima adamlardan
seç i l i rlerd i ) ki msen i n yerdeki b i r kapaktan g i remeyeceği
kada r yü ksekte, tekerlekler üzerine b i n d i r i l m iş, ahşaptan
yap ı l m a uzun b i r kabi n i çekerek sahneye ç ı karırlard ı .
Heyet üyeleri, boş o l d uğ u n a kanaat geti rene kada r
kab i nj n i ç i n i d ı ş ı n ı i ncelemeye, i zley ic i lerin her yan ı n ı
görmeleri .J ç i n kab i n i çevi rmeye, h atta araları ndan b i r i n i
içeri sokup başka kimsen i n saklanm ı ş olamayacağ ı n ı
ispatlamaya d avet ed i l irlerd i . Sonra kapıyı k i l itleyip asma
k i l i tlerle iyice güçlen d i rmeye yard ı m ederlerd i . Heyet
sah nede kal ı rken Bay Anderson i zley ic i ler iç in kab i n i b i r
kez d a h a çev i r i r v e sımsıkı k i l i tlendiği kon usunda tatmi n
olmaları n ı sağ lard ı ; sonra d a h ı z l ı hareketlerle asma
k i l itleri söker, kapıyı h ı ş ı m l a açar ve d ı şarı kat kat kıyafeti
ve büyük şapkasıyla gen ç ve güzel b i r asistan ç ı karı rd ı .
Bay Anderson her gece gön ü l l ü çağırd ığında hevesle
ayağa kalkıp seç i l meyi bekled i m . Her gece ben i es geçti .
Seçil meyi o kadar istiyordu m ki ! Sahne ı ş ı kları n ı n al t ı n­
d a , iz l eyicin i n önü nde olman ı n neye benzed iği n i öğren­
mek istiyord u m . İ l l üzyo n u serg i lerken Bay Ander�on'a
yak ı n olmak istiyord u m . Ve i nşa ettiği kabine yakından
bakabi l mek i ç i n resmen can atıyord u m . Modern Kabi n ' i n
s ı rrı n ı b i l iyord u m tabi i . . . ç ü nkü o zamanki tüm i l l ü zyon
n u mara l a rı n ı n çal ı şma pren s ipler i n i öğrenm i ş ya da
kendi ken d i me çözm üştüm ama z i rvedeki bir s i h i rbaz ı n
kabin i n i yakı ndan görmek, o n u i ncelemek için al t ı n b i r
f ı rsattı . B u i l l üzyo n u n s ı rr ı , k a bi nin yap ı m ı ndayd ı .

53
Christopher Priest

H eyhat, böyle b i r fı rsat doğmad ı .


K ı sa sez o n u n son gösteri s i n den sonra cesa ret ı m ı
toplayıp k u l i s kapısın a gitt i m ; Bay Anderso n ' ı tiyatrodan
ç ı karken yp.ka l amak istiyord u m . Orada d u ra l ı bir dakika­
dan fazla b i r s ü re geçmemişti ki kapıcı ufak bö l mesi nden
ç ı ktı ve bana doğru yürü d ü . Kafası yana eği l m i şti, merak­
la bana bak ıyord u.
"Afeders i n iz, efendim," ded i . "Ama Ba y Anderson
b u raya gel i rsen i z sizi soyunma odası nda ona katı l m a n ı z
i ç i n davet etmem konusu nda ta l i mat verd i . "
Söylemeye gerek var m ı , akl ı m baş ı mdan gitm işti !
" Ben i kastettiğine em i n m i s i n iz ?" d i ye sord u m .
"Evet, efend i m . Kes i n l ikle em i n i m ."
H a l a kafası ka rışmış ama z iyadesiyle mem n u n ve
heyecan l ı b i r halde kapıc ı n ı n ta l i m atları n ı i z leyerek dar
koridor ve merd i venlerden geçti m ve y ı l d ı z ı n soyu nma
odas ı n ı buldum. İçeride . . .
İ çeride, Bay Anderso n ' l a k ı sa, heyecan verici b i r gö­
rüşme yaşan d ı . Ayrıntı l a rı burada verme fi kri ben i iğren­
diriyor; kı smen çok zaman önce o l u p bittiği ve pek çok
şeyi u n uttuğum için, kı smen de toy l u ktan i leri ge len coş­
ku n u n yarattığı uta n c ı u n uttu racak kadar u z u n zaman
geçmed iği için. Ön koltu k lardan gösteris i n i iz leyerek ge­
ç i rdi ğ i m b i r hafta ben i o n u n hariku l ade b i r sanatç ı , ko­
n uşma ve sunumda yetenek l i ve i l l üzyon l arın tatbiki nde
kusu rsuz olduğuna i k n a etm işti . O n u n l a karş ı laştığımda
neredeyse nutkum tutu l m u ştu ama ağz ı m ı açtığı mda b i r
övgü v e heyecan sel i n i n a kt ı ğ ı n ı görd ü m .
T ü m b unlara rağmen, i k i i l g in ç konu kon u ş u l d u .
İ l ki, neden ben i i zleyi c i l er in aras ı ndan seçmed iğiyd i .
Aç ı l ış gösteri s i nde ayağa i l k fırl ayan kişi ol duğum i ç i n
neredeyse beni seçeceğ i n i a m a b i r şey i n fi kri n i değiş­
t i rmes i ne sebep olduğu n u an latt ı . Sonra, d iğer gösteri ler­
de de görd üğünde ben i m b i r meslektaş olduğumu a n l ad ı -

54
Prestij

ğ ı n ı (böyle bir tan ı m lama karş ı s ı nda kalbim öy le b i r


neşeyle ça rptı ki) ve ben i gösteriye katma konusunda
temki n l i davrand ı ğ ı n ı söyled i . Art n iyeti m olup o l ma­
d ığı n ı b i l mesi n i n h i ç b i r yo l u yoktu. Pek çok s i h i rbaz,
özel l i kle de yü ksel işteki gençler, daha otu rm u ş meslek­
taşl a rı ndan fi kir çal maya teşebbüs edeb i l iyorlard ı . Böyle­
ce Bay Anderson' ı n i htiyat ı n ı n nedeni n i a n l a d ı m . B u n a
rağmen, bana gösterdiği güvens iz l i k i ç i n benden öz ü r
d i l ed i .
İ k i nci konu i l k i n i n a rd ı ndan gel d i ; kariyerim i n baş ın­
da o l duğ umu fark etm i şti . . Bu düşü nceyle Lond ra'daki St.
.
George's H a l l ' a s u n u l ma k üzere kısa bi r takd i m mektubu
yaz m ı ştı . Orada bizzat Bay Nev i l Maskelyne'le tan ışa­
cakt ı m .
Bu noktada heyecan baskı n ç ı ktı v e toyluğun verd iği
coşku, h at ı rlaması acı veren bir h a l a ld ı .
Bay Anderson' la heyecan veric i karş ı laşmamdan altı
ay kadar son ra Londra'da Bay Maskelyne'e gitt i m . Profes­
yonel s i h i rbaz l ı k kariyerim · gerçek a n l amda bundan
sonra başl a d ı . Bay A nderso n ' l a ve o n u n vas ı tas ıyla Bay
Maskelyne'le tan ışmam en yal ı n h a l iyle böyl e old u . Tüm
b u n l arı ya da h ü neri m i m ü kemmel leştiri rken ve başarı l ı
b i r sahne gösterisi h az ı rla rken takip ettiğim ad ı m l arı n -bu
h i kayen i n ana kon us u nda yeri ol mad ı kça- tek tek üzerin­
de d u rmaya niyetl i deği l i m . Sa natı m ı serg il eyerek öğren­
d i ğim ve tasarlad ığım kadar iyi serg i l eyemed iğim uzun
b i r dönem var. Ömrü m ü n bu kısmı ben i faz l a i l gi len­
d i rm iyor.
Bay Anderso n ' l a karş ı l aşmamda kon uyla i l gi l i b i r
nokta var. Antlaşma'm ş i m d i k i h a l i n i al madan önce o n ­
dan v e B a y Maskelyne'den başka önem l i s i h i rbaz l a karşı­
laşmam ı ştı m ; bu yüzden gösteri m i n s ı rrı n ı bil e n meslek­
taşlarım sadece o n l a rd ı . Bay An derson, üzü lerek söylü­
yo rum, art ı k aramızda deği l . Ama Maskelyne Ailesi, özel-

55
Christopher Priest

l i kle Bay N ev i l Maskelyne s i h i r camiası nda h a l a faal .


O n l a r ı n sessiz kalacağına güvenebileceğ i m i b i l i yoru m ;
haki katen, güveneb i l ir im . S ı rlarım ı n bazen teh l i keye d üş­
mesi, Bay Maskelyne' i soru m l u tutacağ ı m b i r şey deği l .
H ay ı r, asl ı nda, suçl uyu gayet iyi tan ı yoru m .
Ş i m d i , sözü m kesi l meden önce n i yetlendiğim g i b i , b u
h i kayen i n a n a konusuna döneceğ i m .

10

B i rkaç y ı l önce, b i r s i h i rbaz ı n (ga l i ba Bay David


Devant'tı) şöyle dediği rivayet ed i l d i : " S i h i rbazlar s ı rları n ı
büyük ve öneml i oldukları i ç i n değ i l , çok küçük v e yavan
o l du kları i ç i n koru rlar. Sah nede yarat ı l an hariku l ade etki­
ler gene l l i k l e öyle saçma bir s ı rr ı n eseri d i r ki s i h i rbaz
n as ı l yap ı l d ı ğ ı n ı açıklamaktan uta n ı r."
İ şte, özetle, sahne s i h i rbaz ı n ı n paradoksu.
S ı rrı açı k l a n ı rsa n u mara n ı n "tad ı n ı n kaçacağ ı" gerçeği
pek çok kişi tarafından; sadece s i h i rbaz la r değ i l , eğlen­
d i rd i kleri seyi rci ler tarafı ndan d a a n l aş ı l ı r. Çoğu kişi gös­
teri n i n yarattığı gizem h issi nden zevk a l ı r ve tan ı k olduğu
şeyi ne kadar merak ederse ets i n , bu h issi bozm a k
i stemez.
S i h i rbaz doğal olara k h ayat ı n ı kazandığı s ı rl a rı n ı koru­
mak i ster ve bu da pek çok kişi tarafı ndan kabul görü r.
Ancak s i h i rbaz, kendi g iz l i l iğ i n i n kurban ı ol u r. B i r n uma­
ra ne kadar uzun zaman repertuarı n ı n bir parças ı olarak
kal ı rsa ve ne kadar başarıyla serg i lerse -ki b u n u n ö lçüs ü
a ldattığı i nsan sayıs ı d ı r- s ı rrı n ı korumak o kadar önem l i
o l u r.
Etki büyür. B i r sürü sey i rc i tarafı ndan i z lenir; başka
s i h i rbazlar kopyal a r ya da uyarla r; s i h i rbaz ı n kend i s i ,
gel i şmesine i z i n ver i r v e böylece s u n u m u y ı l lar i ç i nde

56
Prestij

değişir; böylece nu mara daha karmaşı k ya da açı klaması


i m kansız görü nür. Tüm bunlar o l u rken sır koru n u r ama
küçük ve yavan kal ı r. Etki büyüdükçe, s ı rr ı n önems i z l iği
si h i rbaz ı n itibarı n ı daha da tehdit eder hale ge l i r. G i z l i l i k
sap lantı o l u r.
Gelel i m gerçek konuya.
Ömrü m ü , s ı rrı m ı topa l l ıyor görü nerek koru makla
geç i rd i m (Ch i ng L i ng Foo'yu im a ed iyoru m tab i i ; mecazi
konuşuyoru m ) . Sah nede gösteri yapman ı n altın caz i be­
s i n i kaybettiği b i r yaşa ve sam i m i o l ma k gereki rse, serve­
te erişti m . Bu sebeple, pek az kiş i n i n b i l d iği, daha da
azı n ı n u m u rsad ığı b i r s ı rrı korumak için ömrü m ü n kala­
n ı n ı mecaz i a n lamda topal l ayarak m ı geç i rme l i y i m ? Ben­
ce hayı r; ben de n i hayet hayat boyu s ü rd ü rdüğüm b i r
a l ı şka n l ı ğ ı değiştirip YENİ YER DEGİŞTİREN ADAM hakkında
yazmaya karar verd i m . Bu , ben i şöh rete kavuşturan ve
pek çok kişi tarafından u l u s la rası sa hnelerde serg i lenmiş
en b ü y ü k s i h i rb az l ı k gösteri s i o l a ra k kab u l ed i l e n
i l l üzyonu n adı .
Yazmak isted iğim, önce l ik le : Sey i rc i leri n gördüğü
şey i n kısa bir tarifi .
Son ra, i k i n c i o l arak : Ard ı ndaki s ı rrı n iza h ı !
B u yaz ı l a n l arı n amacı b u . Şimdi, a n laşmaya var ı l d ı ğ ı
gibi, kalem i m i b ı rakıyoru m .

11

Üç haftad ı r b u kitabı yazmaktan kaç ı n d ı m . Sebebi n i


söylememe gerek yok; sebeb i n i n bana söylen mesi ne
gerek yok. YENİ YER DEGİŞTİREN ADAM' l n sı rrı n ı açı klamak
sadece bana d üşmez & buna b i r son vermel i . Nas ı l b i r
del i l i k b ul aştı bana ?
Bu s ı r yı l l arca bana gayet iyi h izmet etti & gözetle-

57
Christopher Priest

yerek ya p ı l a n sayısız saldı rıya d i rend i . H ayat ı m ı n büyük


kısm ı n ı onu koruyarak geç i rd i m . Bu b i l e Antlaşma i ç i n
yeterl i sebep değ i l m i ?
Ama ş i m d i, böyle s ı rlar önemsi z m i ş g i b i b u n l arı yaz ı­
yoru m . Önemsi z ! Hayat ı m ı önemsiz b i r s ı rra m ı adad ı m ?
Sess iz geçen ü ç haftam ı n i l k i ki s i , h ayat ı m boyunca
yaptığım i ş üzerine bu can sıkıcı düşü ncelerle s u g i b i
a k ı p g i tt i .
B u . kitap, gün l ü k, h i kaye -nas ı l ad l a n d ı rm a l ıyı m ?­
daha önce de bel i rtti ğ i m g i bi , Antlaşma ' m ı n b i r ü r ü n ü .
B u n u en i ne boyuna d üşündüm m ü ?
Antlaşma uyarı nca, b i r beya nda b u l u nduğu mda,
d üşü ncesizce ya da zayıf b i r anda sarfed i l m iş b i le
olsa, kel i meleri ken d i m söyl e m i ş i m g i b i soru m l u l uğu
d a i m a üstlen i r i m . T ı pkı rol l er değişt i ğ i nde ben i m yapaca­
ğım g i b i ; en azından hep öyle farz ett i m . Bu amaç, hare­
ket ve söz birliği, Antlaşma i ç i n hayati önem taş ıyor.
Bu sebepled i r ki geri dönmem & s ı rrı m ı açıklamaya
söz verd iğim yukarıdaki sat ırları s i l mem i ç i n ısrar ed iyo­
rum (Aynı sebepten ötü rü şu an yazd ığı m satı rları daha
sonra s i lemem).
Mamafi h s ı rr ı m açığa vuru l mamalı & bu bir daha asla
d ü ş ü n ü l memel i . Bir s ü re daha topa l l a m a l ı y ı m .
R u pert Ang ier' ı n h a l a yaşad ığı. gerçeğ i n i gözard ı
ed iyoru m ! Bazen o n u akl ı mdan uzaklaştı rı yoru m, onun
& yapt ıkları n ı n üzerine i steyerek u n utka n l ı k perdesi
çek i yorum ama o sefi l herif nefes a l maya devam ed iyor.
O hayatta oldukça, s ı rrım teh l i kede.
Ken d i YENİ YER DEGİŞTİREN ADAM vers i yon u n u h a l a
serg i l ed i ğ i n i & gösteride sahne ışı kları n ı n arasınd a izle­
y i c i n i n görmek üzere old uğu şeye d a i r "sık s ı k kopya­
land ığı ama asla d?ha i y is i n i n yapı l amad ığı" şek l i ndeki o
nahoş yorumu yaptığ ı n ı duyuyoru m . Bu h aberler i ç i m i
sız latıyor & cam iadaki lerin a n l attı kları can ı m ı d a h a d a

58
Prestij

s ı k ı yor. Angier yen i b i r naklolma yöntemi b u l m u ş &


ded i klerine göre gösteri güzel görü n üyormu ş . E n büyük
kusuru ise, etki n i n yavaş o l masıymış. Ne derse desin,
numarayı hala ben i m kadar ç a bu k yapam ıyor! Ben im
gerçek o lduğumu b i l mek onu nas ı l yakıyord u r !
Antlaşma'ya sadı k ka l ı nmal ı ! Aç ı klama yok !

12

Angier h ikayeye dah i l olduğu n a göre bana çı kard ığı


i l k meseleyi a n l atacak ve m ü cadelem i z i n nası l başladı­
ğ ı n ı ayrı ntı l arıyla aktaracağı m . K ı sa s ü re sonra kavgayı
ben i m başlatt ı ğ ı m bel l i ola c a k ve bu soru m l u l uğu
reddetmiyoru m .
B u n u n l a beraber, en yüce prensipler ol arak kabul
ettiğim şeylere bağ l ı kal makla yol umdan sapm ıştı m ve
yaptığı m ı n fa rkına varı n ca d u ru m u telafi etmeye çal ıştı m .
H e r şey şöyle başl ad ı :
P rofesyonel s i h i rbaz l ığ ı n s ı n ı rı n d a k i b i rkaç k i ş i ,
gözbağc ı l ığı saf v e varl ı k l ı ki mseleri kand ı rman ı n kolay
bir yol u olarak görürler. B i l d i k s i h i rbaz larla aynı c i haz ve
aparatları k u l l a n ı rlar ama yarattıkları etki ler "gerçekm iş"
gibi davra n ı rl ar.
B u n u n, sahne s i h i rbaz ı n ı n büyücü rol ü yapmasından
b i r parçac ı k farkl ı olduğu görü l eb i l ir. Bu b i r parçacı k
fark, can a l ı c ıd ı r.
Örneğin, bazen gösterimi BİRLEŞEN ÇİN HALKALAR! ad ı
veri len b i r i l l üzyo n l a açarı m . Ayd ı n latı l m ı ş bir sahne n i n
ortas ı nda d u r u p h a l ka l ar ı öy lesine tutarak başları m .
H a l ka larla n e yapacağ ı mdan bahsetmem. Seyi rci parlak
madenden yapı l m ı ş on tane büyük ve ayrı h a l ka görür (ya
da gördüğünü sa n ı r veya gördü ğünü sanması i ç i n ken d i ­
s i ne i z i n veri r) . Seyi rc i l erden bi rkaç gön ü l l ü n ü n h a l ka l arı

59
C h ristopher Priest

el lerine a l m a larına ve muayene etmelerine i z i n veri ri m .


B u gön ü l l ü ler oradaki herkes ad ı n a h a l ka l ar ı n yekpare,
eklemsiz ve a ra l ı ks ı z olduğunu görürler. Son ra ben
h a l ka l arı geri a l ı rı m ve herkesi n şaş k ı n bakışları aras ı nda
b i r anda heps i n i bi rleşti rerek z i n c i r ha l i ne ge,ti rir ve gö­
rü l mesi i ç i n yukarı kal d ı rı rı m . B i r gön ü l l ü n ü n e l i n i n
dokunduğu noktada h a l ka ları bi rl eşti r ir v e ayırırım. Bazı
h a l ka ları b i r l eşti rerek şek i l ler ve figürler elde eder, son ra
d a çabucak ayırıp b i r kol u mdan ya da boynumdan
geç i ri r i m . N u maran ı n son u nda, bir kez daha birbiri nden
ayrı on tane yekpare h a l ka tuttuğum görül ü r (ya da
görü l d üğü san ı l ı r, vesai re) .
B u nas ı l yap ı l makta ? Gerçek cevap, böyl e b i r n uma­
ran ı n ancak yı l lar s ü ren a l ıştı rma l a rdan son ra yapı labi le­
ceğ i . E l bette ki b i r s ı rrı var ve BİRLEŞEN ÇİN HALKALAR! h a l a
yaygı n o larak sergi lenen b i r gösteri ol duğundan, b u s ı rrı
öyles i n e açı k l ayamam. Bu h i l e, bu i l l üzyon mucizevi
görünen s ı rrıyla değ i l ; beceri, gösteriş ve sergi lenişi ndeki
şovme n l i kl e değerlend i r i l ir.
Şimdi de b i r başka s i h i rbazı a l a l ı m . Ayn ı i l l üzyonu
sergi lemekte, aynı s ı rrı kul l a n m akta ama h a l ka l arı büyü­
c ü l ü k marifetiyle b i rleşt ir ip ayırd ı ğ ı n ı yü ksek ses le iddia
etmekte. Gösterisi fark l ı değerlend i r i l mez m i ? Beceri k l i
yerine gizem l i v e kudretl i görü n ü r . Basit b i r gösteri sanat­
ç ı s ı deği l , tabiat ka n u n la r ı n a karşı gelen b i r mucize yara­
tıcısı o l u r.
Eğer ben ya da b i r başka profesyonel s i h i rbaz orada
olsak, seyi rciye şöyle deriz : " B u sadece bir numara !
H a l ka l a r görü ndü kleri g ibi deği l . Gördüğünüzü sandığı­
nız şeyi görmed i n i z . "
Buna karş ı l ı k mucize yaratıc ı s ı (sahte b i r şeki lde) şöy le
cevap verir: "Seyirciye b i raz önce gösterd iğim şey, doğa­
üstü b i r şeyd i r. B u n u n sadece b i r hokkabaz l ı k nu marası
olduğu n u iddia ed iyorsan ı z, nası l yapı ldığı n ı açı k l ay ı n

60
Prestij

rica ederi m . "


Ve b u rada cevap veremem . Mesleki on u r e l i m i ko l u­
mu bağladığı i ç i n , b i r numara n ı n çal ı şma prensi b i n i açı k­
l ayamam.
Böyl ece mucize, mucize olara k kal ı r.
Gösteri yapmaya i l k baş l a d ı ğ ı m s ı ra l a rd a ru h a n i
etk i lere, veya " i spritizma"ya rağbet vard ı . Bu bel irti ler­
den baz ı l arı aç ı k şeki lde tiyatro sah nesinde; baz ı ları stüd­
yol a rda veya müstaki l ev lerde serg il e n iyord u . H eps i n i n
öze l l i kleri ortaktı . Yak ı n l a rı n ı kaybedenlere y a da yaş l ı­
l ara, ö l ümden sonra hayat olduğu n a d a i r umut verme
idd iası ndayd ı l ar. Bu rahatlaman ı n peş i nde, büyük m i k­
tarda para el değiştiriyord u .
Profesyonel s i h i rbaz ı n bakış aç ı s ı ndan, ispritizman ı n
i k i m ü h i m özel l iği var. İ l ki, standart s i h i rbaz l ı k tekn i k leri
ku l l an ı l ı r. İ k i ncisi, fai l ler istisnasız şek i l de etk i leri n doğa­
ü stü kaynaklardan gel d iği n i iddia ederler. B i r başka
deyiş le, muc izevi "gü ç l er" konusu nda ya lan iddial ard a
b u l u nu rlar.
Beni de öfkelen d i ren buyd u . İ s m i ne l ay ı k herhangi b i r
sahne i l l üzyon isti bu n u maraları yarata bil eceği i ç i n o n l a­
ra öteki hayat ı n varl ı ğ ı n ı , ru h l a r ı n dol aştı ğ ı n ı , ö l ü lerin ko­
n uştuğu nu vesai re " ispatlayan" normal ötesi fenomen adı
ver i l mesi en hafif tabirle sinir bozucuyd u . Ancak bunun
b i r ya l a n olduğunu kan ıtlamak güçtü .
1 874'te John Henry Anderso n ' ı n hocal ığı ve Nev i l
Maskelyne' i n h i mayesi a l t ı nda Londra'ya geld i m . Baş­
kentin dört b i r yan ı nda b u l u nan tiyatrolarda ve konser
salonları nda iş b ul maya çal ı ştı m . O g ü n l erde sahne s i h i r­
baz l ı ğ ı n a talep vard ı ama Londra zeki s i h i rbazl a r l a
dol uydu v e o çevreye gi rmek ko l ay deği l d i . B u l a b i ld iğim
işi yaparak o d ü nyada a lça kgönü l l ü b i r yer ed i nmeye
muvaffak o l d u m ; s i h r i m beğen i l iyor olsa da şöhrete
u l aşmam yavaş old u . YENİ YER DEGİŞTİREN ADAM hayata

61
Christopher Priest

geçmekten çok uzak ol sa da o büyük i l l üzyo n u daha


baba m ı n H asti ngs'deki atölyesi nde çekiç ley ip yontarken
'
tasarlamaya başlamıştı m .
O zamanl a r ruhçu s i h i rbaz lar gazetelere ve ayl ı k
neşriyata verd i kleri i l an larla h i zmetleri n i � uyuru rlard ı .
Baz ı la rı n ı n yaptı kları epey tartışma yaratm ı şt ı . İ spritizma
h a l ka sahnede görebi l eceklerinden daha heyecan verici,
güç l ü ve etkili ol arak s u n u l u yord u . Eğer biri genç b ir
kad ı n ı transa sokmayı v e havada d u rd u rmayı başaracak
kadar yetenekl i yse, d iye tartış ı l ı yordu , neden bu beceriyi
daha ku l la n ı ş l ı bir a l a n a yön lend i r i p ö l ü lerle konuş­
mas ı nd ı ? H aki katen, neden ?

13

R u pert Angier' ı n ism i ne aşi nayd ı m . K uzey Londra'da­


ki bir adresten, s i h i rbaz l a ra özel iki üç derg i n i n mektup
sayfa l arına, fi k i rleri n i be l i rten u z u n yaz ı lar yaz m ı şt ı .
Amacı , ketum tarz ları v e n az i k gel enekleri i le 'eski devrin
yorg u n fos i l l er i ' o l a ra k tan ı m l a d ı ğ ı eski s i h i rbaz l a r
"müesses i n i " aşağı l amakt ı . B e n b u geleneklere bağ l ı
çal ı ş ıyor id iysem de Angier' ı n yarattığı çeşitl i m ü naka­
şalara d a h i l olmad ı m ; ama tan ıdığım bazı s i h i rbazlar
kışkı rtma l ara kap ı l d ı l ar.
Tipik bir örnek vermek gereki rse, Angier' ı n teori lerin­
den birine göre, s i h i rbaz iddia ettiği kadar beceri k l iyse,
"çepeç evre" s i h i r yapmaya h a z ı r olab i l me l iyd i . B u n u n
a n l a m ı , s i h irbaz ı n h e r yandan sey irc i ler tarafı ndan kuşa­
tı l m ış ol masıyd ı : Böylece arka plana, seyirciyi d ı ş l ayan
sahne kemerine bağl ı ol mayan i l l üzyon l a r yaratmak
zorunda ka l ı rd ı . Seç k i n mes l ektaşl arımdan b i ri cevap
yaza rak, s i h i rbaz ne kadar iyi hazırlan ı rsa haz ı rlansı n
seyirci leri n b i r kısm ı n ı n n u ma ra n ı n iş leyi ş i n i göreceği n i

62
Prestij

kibarca bel i rtti . Angier' ı n cevabı, karş ı s ı ndakiyle alay


etmek o l d u . Önce l i kle, i l l üzyo n u n her açıdan görü lebil­
mes i n i n sihrin etkis i n i a rtt ı racağ ı n ı söyled i . İkinci olarak,
böyle bir şey m ü m k ü n o l m az ve sey i rc i lerin küçük bir
kısm ı n ı n sı rrı görmesi ger�kiyor i d i yse, önemi yoktu! Beş
yüz kişi n i n ağzı aç ı k kalacaksa, diyordu , beş kiş i n i n s ı rrı
görmesi m ü h i m değ i ld i .
Böyle teori ler, profesyonellerin çoğu n l uğu tarafı ndan
neredeyse kafirl ikle bir tutu l u r; -Angier' ı n im a ettiği gibi­
s ı rlarına ta bu gözüyle baktı klarından değ i l , Ang ier' ı n
si h re bakışı n ı n rad i ka l v e bu kadar u z u n s ü red i r üzerine
titrenen gelenekleri h iç sayar olduğundan.
Rupert Angier böylece pl a n ladığı g ibi o l masa da ün
sal maya baş l a m ı ştı . Angier' ı n nad i ren de ol sa halk önün­
de gösteri yapması karş ı s ı nd a d ü şt ü k leri yapma c ı k
şaşkı n l ığa s ı k s ı k şahit olduğum meslektaşları, o n u n dahi­
yane ve yaratıc ı l ığı şüphe götü rmeyen s i h i rbaz l ı ğ ı n ı
takd i r etme o l gu n l uğunu gösterem iyorl ard ı .
Ded iğim g i b i , ben d a h i l olmad ı m ; ben i i lg i lend i rm i ­
yord u . Y i ne de, kader k ı sa s ü re son ra d u ru m a müdahale
ett i .
Londra'da yaşayan h a l aları mdan b i ri d u l kalmış v e o
üzü ntüyle b i r ruhçuya g itmek istem işt i . Evinde b ir seans
düzen lem işt i . B u n u annem i n d üzen l i olara k yazdığı mek­
tupların biri nden öğren m i şti m . Annem bu n u a i l e içi ded i­
kod u o larak a n l atmıştı ama mesleki mera k ı m bir anda
ayakland ı . Derh a l h a l a m l a temas kurdum, rah metl i eşi
için taziyeleri m i sundum ve h u z u ru aray ı ş ı nda ona yar­
d ı m etmeye gön ü l l ü o l d u m .
O g ün geld iği nde neyse ki h a l a m ben i önceden
yemeğe davet etm işt i ; ruhçu bekled iğim izden en az b i r
saat önce ge l d i . B u e v a h a l i s i n i te laşa sürükled i . Bence
bu onun yöntemiyd i . Böylece sea n s ı n yap ı l acağı odada
önceden haz ı r l ı k yapa b i l iyord u . O ve bir kad ı n bir erkek

63
Christopher Priest

i k i asista n ı , siyah perdel erle odayı karartt ı l a r, isten meyen


mob i lyaları kenara çekerken kend i get ird i k leri n i yerleş­
ti rd i l er, h a l ıyı kald ı rd ı l a r ve a l ı ş ı l m ı ş sahne s i h i rbaz l ığ ı n ı n
serg i l eyeceklerine i kna olm a m ı sağlayan, ahşap b i r kab i n
geti rd i ler. B u haz ı rl ı klar yapı l ı rken ses ç ı ka rmadan ama
d i kkatle izleyerek geride kal d ı m . Ruhçu n u n i lg i s i n i bir
anda çekmek istem iyord u m çünkü ben i tan ıyabi l i rd i . B i r
önceki h afta sergi lediğ im sahne gösterisi, gazetelerde b i r
i k i i y i eleşti r i a l m ışt ı .
Ruhçu ben yaşla rda, i nce yapı l ı , siyah saç l ı , d ar
a l ı n l ı yd ı . Ted b ir l i b i r görü ntüsü vard ı ; s a n k i avı na sa l d ı r­
mak üzere o l a n b i r hayva nd ı . E l leriyle çabuk ve kes i n
hareketler yapıyord u ; u z u n s ü red i r a l ı ştı rma yapan b i r
s i h i rbaza dela let. O n u n l a ç a l ışan genç kad ı n ı n i nce,
çevi k b i r beden i (fiziği sebebiyle i l l üzyon l arda yer a l d ı ­
ğ ı n ı farz etm i ştim, yan ı l m ışım) v e güçl ü , çekici b i r yüzü
vard ı . Koyu ve müteva z ı bir kıyafet giym işti, nad i ren
konuşuyord u . Reşit o l a l ı çok o l madığı bel l i olan iri yarı
bir del i kan l ı o l a n d iğer asista n ı n sa l k ı m saçak saçları ve
nemrut b i r ifadesi vard ı . Ağı r mobi l ya ları taşı rken söyl e­
n i p durdu.
H a l a m ı n d iğer m isafi rleri vard ığında (sek iz dokuz ar­
kadaş ı n ı daha çağ ı rm ı şt ı ; m u htemelen ücreti hafifletmeye
ça l ı şı yord u) ruhçu haz ı rl ı kları n ı tamamlam ı ş, asista n l a­
rıyla b i r l i kte odada otu rmuş sabırla vaktin gel mes i n i
bek l i yord u . Bu sebeple c i hazl arı n ı i ncel eme fı rsatı b ul a­
mad ı m .
Kasıtl ı ve atmosfer yaratma amaç l ı d u raklamalarla
beraber b i r saatten fazl a s ü ren ve üç i l l üzyona bö l ü nen
had ise; kaygı, heyecan ve tes i r a ltında kalma h a l leri
yaratmak için öze nle haz ı r l a n m ı şt ı .
Ruhçu i l k evvel d ra mati k b i r vücuda ge l me i çeren b i r
masa oynatma i l l üzyonu serg i l ed i . Masa kendi etrafı nda
dön meye başladı, so n ra korkutucu biçimde şaha kal ka-

64
Prestij

rak ü stü ndek i lerin çoğ u n u n yere dökül mesi ne sebep


o l du . B u ndan sonra katı l a n l a r heyecanla titriyorl ard ı ve
peşi nden gelecek her şeye h az ı r haldeyd i ler. Peş i nden,
ruhçu kad ı n yardakç ı s ı n ı n yard ı m ıyla görü n üşte trans
hal i ne geçt i . Asistan ları medy u m u n göz leri n i, ağz ı n ı ,
el ler i n i ve ayakları n ı bağl ayı p kab i ne yerleşt i rd i ler. K ısa
süre son ra, gürü ltü l ü , ü rkütücü ve izah ed i l emez norm a l
ötesi etki b a ş gösterd i : tu h af ı ş ı klar ya n ı p sönmeye
başladı, trompet, z i l ve kastanyet sesleri duyuldu, kabi n i n
merkez i nden tüyler ü rperten , gizem l i bir ı ş ı kl a ayd ı n­
lanan "ektoplaz m i k m adde" ken di başı na ç ı k ı p havada
sü z ü l d ü . Kabi nden ç ı ka r ı l ı p bağları çöz ü l en ( ka b i n
açı ldığı nda, gird i ğ i nde olduğu g i b i s ı k ı s ı k ı bağl ıydı) ve
mucizevi b i r şeki lde trans h a l i nden ç ı km ı ş o l a n ru hçu a s ı l
i ş e koyu l d u . R u h l a r d ü n ya s ı n a "geç i ş i n " teh l i ke leri
hakkı nda kısa ama ren k l i b i r konuşmadan ve giri len
teh l i ken i n sonuca değeceğ i n i ima etti kten sonra, tekrar
trans h a l i ne geçti ve öte tarafla temas kurd u . Fazla süre
geçmeden, odada topla n a n i ns a n ları n merh um ya kı n­
ları n ı n ruh ları n ı tespit etmeye v e bir gruptan d iğerine
rahatl atıcı mesaj lar i l etmeye başlad ı .

14

Genç ruhçu b unu n a s ı l başarm ıştı ?


Önceden ded iğim g i b i , meslek ah lakı bana m a n i
ol uyor. O z a m a n yapamayacağı m g ibi, şimdi de d üpe­
düz s i h i rbaz l ı k hi leleri nden başka b i r şey ol mayan s ı rla­
rın ancak yüzeysel hatları n ı a n l atab i l irim.
Oynayan masa asl ı nda b i r s i h i rbaz l ı k numarası bile
değ i l (ama bu vakada olduğu g ibi, öyle s u n u labi l i r) . B u
çok az b i l i nen b i r fiz i k o l ayı d ı r . On veya b i r düzine kiş i
yuvarlak b i r tahta m a s a etrafı na top l a n ı p avuçları n ı

65
Christopher Priest

bastırırlarsa ve kend i lerine masa n ı n dönmeye başl ayaca­


ğı söylen i rse, bunun gerçekleşmesi en fazl a bir i k i dakika
a l ı r ! H a reket b ir defa h i ssed i l d i m i , masa neredeyse
istisnasız b i r şekilde bir yana doğru eği l i r. H ü nerl i b i r
şekilde yerleştiri len bir masa, masa n ı n denges i n i çarp ı c ı
b i r şeki lde bozacak, şa h l anmasına v e yere d üşmesi n e
sebep o l u r. Şans ı n da yard ı m ıyla, beraberi nde b i rkaç
m i safi ri de götürecek, şaşk ı n l ı k ve heyecan yaratacak
ama fiz i ksel hasara yol açmayacaktı r .
. H a l a m d a k u l l a n ı l a n m asa n ı n , r u h ç u n u n ken d i
eşyaları ndan b i ri olduğunu v u rgulamam gereks i z . İ m a l
ed i l i rken, d ö rt tahta ayağ ı n ı n, merkezdeki s ü t u n a b ir
a y a k g i recek şeki l de bağlanması sağlanm ış.
K a b i ndeki t u h af o l a y l a r h a k k ı n d a a n c a k ş u n l a r
söyle � ebi l i r: Beceri k l i b i r s i h i rbaz, karşı kon u lamaz g i b i
görü nen bağlardan kol ayca k u rtu l a b i l ir; h e l e h e l e i pler
iki asistan ı tarafı ndan bağlanm ışsa. Kabi ne g i rd i kten
sonra, d i ğer normal ü stü etk i l eri yaratmak i ç i n serbest
ka l m a k b irkaç saniye s ü rer.
Toplantı n ı n ana amac ı n ı teşki l eden "psişik" temaslara
gel i n ce, b u rada d a standart her i y i s i h i rb az ı n
ku l l anabi leceği zorl ama ve i kame tek n i kleri devreye
girer.

15

H a l a m ı n evine şahsi merakı m ı gidermek i ç i n g itm iş


ama o n u n yerine -so n u n da pişma n l ı k v e utanç d u yaca­
ğım- h a k l ı bir h iddete kap ı l m ıştı m . Standart sahne i l l üz­
yon l arı, tesi re ve i nc i n meye aç ı k i n sanları dolandırma
i şi ne a let ed i l iyord u . Sevg i l i kocası ndan rahatlatıcı sözler
i şittiği ne i nanan hala m , öyle bir üzü ntüye boğuldu ki
derhal od ası na çek i l d i . D iğer m i safi rlerin birkaç ı d a d uy-

66
Prestij

d u k l a rı ndan aynı derecede etki lenmişlerd i . Ama ben,


sadece ben, tüm b u n l a r ı n bir da l avere olduğu n u b i l i­
yord u m .
Başka kimseye zarar vermeden ruhç u n u n b i r şarlatan
olduğunu meydana ç ı karmam gerektiğine ve bu nu yapa­
bi leceğime d a i r b i r coşku h i ssett i m . Onun l a o an orada
yü z l eşmeye can atıyord u m ama i l l ü zyon ları n ı serg i lerken
sah i p old uğu ken d i ne güven ben i b i raz korkutmuştu . O
ve bayan a s i stan ı edevatı topl arken, d ağı n ı k saç l ı
del i kan l ı yla konuştum ve ru h ç u n u n kartviz iti n i a l d ı m
Mesleki hayat ı m boyu nca yakamdan dü şmeyecek
adam ı n i s m i n i ve tarz ı n ı böyle öğren d i m :

Ru pert Angier
Du rugörü, Medyu m l u k, Ruh Çağı rma
S ı r l a r ı n ı z E m n i yette
45 �dmiston V i l l as, Londra N

Gençt i m , tecrü bes i z d i m , y ü ce p re n s i pl er o l a ra k


gördüğüm şeylerin peşi nden koşuyordum ve t ü m b un lar,
maalesef b u l u nduğum konu m u n çel işkisine karşı gözle­
rimi kör etm işti . Bay Angier' ı yaka l a maya, foyası n ı mey­
dana ç ı karmaya n i yet l i yd i m . K ı sa süre sonra, buraya yaz­
maya gerek duymad ı ğ ı m yöntem lerl e, sonraki sea ns ı n ı n
nerede o l acağ ı n ı öğrend i m .
B i r kez daha Londra ba n l iyösünde müsta k i l b i r evde
top l a n ı lacakt ı . Bu kez -annen i n a n i ölü müyle sarsı lan­
ai leyle bağlantım yapma c ı kt ı . Bir g ü n önce eve gel i p
ken d i m i Angier' ı n yard ı mc ı s ı olarak tan ıtm ış ve varl ığı m ı
bi zzat "medyu m u n " şart koştuğun u söy lem işt i m . Yüz le­
ri nden bel l i o lan kederleri içi nde, ses etmed i ler b i le.
E rtes i gün randevudan çok önce ev i n b u l u nduğu
sokakta ol m aya özen gösterd i m ; böylece Angier' ı n h a l a­
m ı n evine erken gel mes i n i n b i r kaza değ i l , aks i ne, haz ı r-

67
Christopher Priest

l ı kl a r ı n bir gerekl i bir parçası olduğunu teyit etmek isti­


yord u m . O ve asistanları ıvır z ıvırları n ı bir arabadan ind i­
rip eve taşı rken gizl ice onl arı i z led i m . Son u nda b i r saat
sonra, önceden tespit ed i len saate yak ı n b i r vakitte eve
gel di ğ i mde, oda haz ı rl a n m ı ş ve yarı kara n l ı k h a l deyd i
Seans, öncekinde old uğu g ibi, masa oynatma n u mara­
s ı y l a başlad ı . Şansıma, başlamaya hazırlanan Angier'a
çok yak ı n d u ruyord u m .
" S i z i ta n ı yor muyum, bay ı m ?" ded i yavaşça v e suçlar
b i r tonda.
"Alttan a l maya çal ışarak, "Sanm ıyoru m," d i ye cevap
verd i m .
" B u top lantı lar siz i n i ç i n a l ışkan l ı k ga l i ba ? "
" S i z i n i ç i n olduğundan daha faz l a değ i l , efendim,"
ded i m o l a b i l d iği nce kısa keserek.
S i n i r l i b i r ba k ı ş l a cevap verd i a m a herkes o n u
bekl iyord u v e başlamaktan başka seçeneği yoktu. G a l i ba
o anda o n u n foyası n ı meydana ç ı karmak i ç i n geld iğ i m i
a n l a m ıştı a m a hakk ı n ı vermek gerek; gösteri s i n i d a h a
önceki kadar başarı l ı serg il ed i .
Zama n ı m vard ı . Masan ı n s ı rrı n ı a ç ı ğa ç ı karmak
a n l amsız o l u rd u . Ama kab i n i n iç i nden maddeleşti rmele­
re başl adığı nda, koş u p kab i n kap ı s ı n ı açmak i ç i n can
att ı m . H i ç şü phe yok ki içeride elleri n i n o n u bağlaması
gereken iplerden kurtu lduğunu ve trompet i n d udakların­
da, kastanyetlerin parmaklarında o l d uğunu görü rd ü k .
Ama e l i m i oynamad ı m . Duygusa l geri l i m i n en yü ksek
raddede olduğu, sözü mona ruh mesaj la rı n ı n gönderi ld iği
anı beklemeye karar verd i m . Angier b u n u , top h a l i ne
get i rd i ğ i küçük kağıt pa rçalarıyla yapıyord u . Ai leler daha
önceden isim ler, nesneler, a i l e sırlar vesa i reyi bu parça­
l ara yaz ı yor ve Angier bu küçük top l arı a l n ı n a götü rerek
"ruh" mesaj ları n ı okuyormuş g ibi yapıyord u
D a h a yen i baş l a m ı şt ım ki fı rsatı değer l end i rd i m .

68
Prestij

·Masad a n u z a k l aş ı p e l e l e tutuşarak meyd a na gelen


söz ü mona psişik a l a n ı bozdum ve en yak ı ndaki pence­
reden perdeyi i n d i rd i m . G ü n ışığı içeri doldu.
Angier "Ne oluyor. . ?" ded i .
" Bayan l a r baylar! " d i ye hayk ı rd ı m . "Bu adam b i r
sahtekar ! "
"Oturun, bayı m ! " Erkek asista n üzerime yü rüyord u .
"Size gözbağc ı l ı k yapıyor ! " ded i m . "Masa n ı n altı nda
sakladığı e l i ne bak ı n ! Size i l ettiği mesaj l a r ı n s ı rrı orad a ! "
Del i kan l ı omuzları m ı tutarken Angier' ı n suç l u b i r
tavı rla v e çabucak hareket ederek e l i nde tuttuğu kağıt
parçası n ı saklad ı ğı n ı görd ü m . A i le n i n babası, yüzü öfke
ve kederle çarpı l m ı ş b i r halde bana bağı rmaya baş l ad ı .
Önce çocuklardan b ir i, son ra d iğerleri ağlamaya başla­
d ı lar.
Ben kurtu lmaya çal ı ş ı rken en büyük oğu l l arı s ızla�
nara k, "An nem nerede? B u radayd ı ! B u radayd ı ! " ded i .
" B u adam b i r şa rlatan, b i r ya l a n c ı v e düzenbaz ! " d i ye
bağ ı rd ı m .
B u esnada neredeyse kapıya gel m işti m; geri geri
kapıya doğru iti l iyord u m . Genç kad ı n asista n ı n güneşliği
yen iden kapatmak iç in pencereye yöneld iği n i görd ü m .
İ n a n ı l maz d i rsek darbeleriyle geç ic i ol arak bana sald ı ra n
asistandan k u rtuldum v e odan ı n öteki ucundaki kad ı n ı n
üzerine atı l d ı m . Omuzlarından tutup sertçe b i r kena ra
fı rlatt ı m . Yere yuvarl a n d ı .
" Ö l ü lerle kon uşamaz ! " d i ye hayk ı rd ı m . "An neniz
burada değ i l d i zaten ! "
Odada kıyamet kopuyord u .
"Tut onu ! " Angier' ı n sesi patı rtı n ı n üzeri' ne ç ı kmı ştı .
Erkek a s i stan ben i i k i n c i kez yaka l a y ı p d ö n d ü rd ü .
Odan ı n i ç i n i görüyordu m . Genç kad ı n h a l a d üştüğü
yerdeyd i ve bana bakıyord u ; yüzü dü şma n l ı kl a çarp ı l ­
m ıştı . Angier masa n ı n yan ı nda ayakta du ruyordu ve saki n

69
Christopher Priest

görü n ü yord u . Doğrudan bana bakıyordu


" S i z i tan ıyorum, beyefend i, " ded i . "Al l a h ı n belası
i sm i n i z i b i le b i l i yoru m . Şu andan itiba ren kariyer i n i z i
d i kkatle ta kip edeceğ im ." As i sta n ı n a dönd ü : " Ç ıkar o n u
b u rada n ! "
Saniyeler son ra, sere serpe sokağa uza n m ı şt ı m . G u ru­
rumu mümkün mertebe toplayarak ve yol da n geçenlerin
şaş k ı n bakı şları n ı kaale a l mayarak giys i leri m i d ü zeltti m
ve çabucak uzaklaşt ı m . .
Sonraki b i rkaç gün boyu nca, davam ı n hakl ı l ığıyla
avu n d u m . A i le doland ı rı l ı yord u . S i h i rbaz l ı k yetenekleri
kötü emel lere a let ed i l i yord u . Sonra, kaç ı n ı l maz ol arak,
şü phe i ç i m i kemi rmeye başlad ı .
Angier' ı n müşteri leri n i n, n e yol l a o l u rsa olsun, seansta
elde etti kleri rahat l ı k h a k ik i görü nüyord u . B i rkaç daki ka­
l ı ğına da olsa kaybetti kleri a n nelerin i n , öte taraftan ken­
d i l eri ne tese l l i mesaj la rı gönderd iği ne i na n a n o çoc u k­
l a rı n yüzlerin i hatı rlad ı m . Yüz lerindeki masum ifadeyi,
tebessümler i n i , b i rb i rlerine mutlu mutlu bakma ları n ı
görmüştü m .
B i r s i h i rbaz ı n m ü z i kholdeki sey i rc i le re verd iği hoş
şaşk ı n l ı k h i ss i nden çok mu farkl ıydı b u ? H aki katen, aksi­
ne, daha faz lası değ i l m i yd i ? B u n u n karş ı l ığı nda ödeme
beklemek, b i r m ü z i khol gösterisi karş ı l ığı para istemekten
daha mı ayıptı ?
Vicd a n ı m ı n göm ü l d üğü s uç l u l u k h i ss i n i n deri n l i kleri,
harekete geçmemi gerekti rene kadar pişman l ı kl a dolu b i r
ay geç i rd i m . Angier'a b i r p u s u l a yaz ı p ben i affetmes i n i
i sted i m ve kayıtız şartsız ö z ü r d i led i m .
Cevabı derhal gel d i . Mektub u m u parça la ra ayırıp geri
gönderm işti . Kend i yaz d ı ğ ı pu su lada a lay edercesi ne
meydan okuyor, sah i p oldu ğ u m daha üstün s i h i rl e kağı d ı
eski ha l i ne get i rmem i söyl ü yord u .
İ k i gece sonra, Lew i s h a m E m p i re'da gösteri yaparken

70
Prestij

bal konun en ön s ı rasında ayağa kalktı ve herkesin d uya­


bi leceği şeki lde "Asista n ı , kab i n i n sol tarafı ndaki per­
den i n a rd ı nda saklan ıyor! " d iye bağ ı rd ı .
Tab i i k i doğruyd u . Perdeyi i n d i ri p gösteriyi i ptal et­
mekten başka tek seçeneğ im n u marayı sürdü rmek, asista­
n ı m ı mümkün mertebe teatral b i r havayla ortaya ç ı kar­
mak ve c ı l ı z a l k ışlar karş ı s ı nda yitip gitmekt i . B a l ko n u n
ö n s ı ras ı n ı n ortası ndaki b o ş koltu k, eks i k b i r d i ş g ib i göze
batıyordu .
Senelerce süren husumet böyle başladı .
Kavgayı başlatmamı toylüğa ve tecrübesi z l iğe, yan l ı ş
yön lend i r i l m i ş meslek aşkı na, d ü nya h a l i nden haberd a r
ol mamaya veriyorum . Angier suçun b i r kısm ı n ı üstlen­
mel i . Her ne kadar çabuk ol mad ıysam da içte n l i kle özü r
d i lemiştim ama o kötü n i yetle reddett i . Ama o zaman la r
Angier d e gençt i . Geriye dönüp o gün leri düşü n mek zor.
Aramızdaki h usu met çok u z u n s ü rd ü ve çok fark l ı şeki l­
lere b ü r ünd ü
İ l k başta he m doğru h e m yan l ı ş yaptıysam, Angier d e
husumeti can l ı tuttuğu iç in suçludur. Kimbi l i r k aç defa,
her şeyden b ı k ı p h ayat ı m a ve mesleğime devam etı:ıı eye
çal ıştım ve yen i b i r sal d ı rıyla karş ı karş ı ya ka l d ı m . Angier
sı k sık s i h i rbaz l ı k teç h iz at ı m ı sabote edecek bir yol b u l u­
yord u . Böylece sahnede teşebbüs ettiğim b i r oyu n alttan
alta ters gid iyord u . B i r gece kırmızı şaraba çevi rmek
isted iğim su, su olarak kald ı ; başka bir sefer opera şapka­
s ı ndan i pe d iz i l i bayraklar çekerken sadece ip ç ı kt ı ; başka
bir gösteride havaya yükselmesi gereken baya n asistan
kımı ldamadan, ölü gibi yatakta kal ı verd i . B i r d iğer had i -­
sede tiyatro n u n ö n ü nde gösteri m i duyura n afi şler "kul­
land ığı k ı l ıç sahte", "seçeceğ i n iz kart Maça K ızı " , "ayna
oyu n u nd a sol e l i ne bakı n " vesa ire gibi cüml elerle tah rif
ed i l d i . Sey i rc i ler içeri g i rerken tüm bu yaz ı la r gayet iyi
oku n uyord u . Herhalde bu sa l d ı rı lar eşek şakas·ı olarak

71
Christopher Priest

görmezden ge l i nebi l i rd i ama Angier' ı n de gayet iyi b i l ­


d iği g i b i , s i h i rbaz l ı k itiba rı m ı zedeleyeb i l i rl erd i de.
Bu n l a r ı n ard ı nda on u n olduğunu nereden b i l iyord u m?
Eh, baz ı l arı nda kend isi n i n yaptığı n ı a lenen bel l i ett i . Eğer
n u mara l arımdan b i ri sabote ed i l m işse, işler ters g itmeye
başlar başlamaz ayağa fı rlayıp beri i s ı k ıştı rmak i ç i n
od ito ryumda o l u yord u . A m a d a h a önem l isi, bu saldırıla­
r ı n fa i l i n i n s i h re yaklaş ı m ı n ı n t ı pa tıp Angier' ı n k i ne ben­
zemesi yd i . B i l hassa s i h i rbaz ı n s ı rrıyla; "püf noktası"
ded i ğ i m iz şeyle i lg i l e n i yord u . Eğer n u mara s i h i rbaz ı n
m asası n ı n arkas ı nda g iz l i b i r rafa daya n ıyorsa, n e şeki lde
k u l l a n ı ld ığ ı deği l, sadece rafı n kend i s i Angier' ı n i lg i
odağı ol uyord u . Ara m ı zdaki sürtüşmeye ne sebep o l u rsa
olsun, çekişmem i z i n merkezi nde Angier' ı n s i h i rbazl ı k
tek n i klerine temelde hata l ı v e s ı n ı r l ı ba kışı vard ı . S i h r i n
muci zesi tekni k s ı rrında değ i l , tatb i k i ndeki becerided i r
B u sebeple YENİ YER DEGİŞTİREN ADAM, h a l k i ç i nde h i ç
sal d ı rmadığı i l l üzyon ları mdah b i riyd i . O n u n a nlayı ş ı n ı n
ötesi ndeyd i . Nas ı l yap ı l d ı ğ ı n ı a n laya m ı yordu ; kı smen
s ı rrı n ı sakladığım i ç i n ; ama en çok, onu sergi l eme tarzım­
dan ötü rü.

16

İ l l ü zyon ü ç aşa madan ol uşur.


Yapıl maya teşebb ü s ed i len şey i n sezd iri ldiği, ima ed i l ­
d i ğ i y a da açıklandığı i l k �ademe, tertibat_ ad ı n ı a l ı r. B u
aşamada teç h i zat görü n ü r. Bazen sey i rc i lerin a rası ndan
seç i len gön ü l l ü ler h a z ı r l ığa işti rak ederler. N u mara haz ı r­
lan ı rken, s i h i rbaz yan l ı ş yöA lend i rme -ad ı na m ü m k ü n
olan her şeyi yapar
Gösteri , s i h i rbaz ı n Ömrü boyu n ca yaptığı a l ıştı rma l a­
r ı n ve gösteri sanatç ı s ı o l a rak sa h i p olduğu doğal kab i l i-

72
Prestij

yeti n bir araya geld iğ i ve s i h r i n serg i l endiği k ı s ı md ı r.


Üçü ncü kademe bazen etki ya da prestij a d ı n ı a l ı r ve
sihrin ürü n ü n ü teş k i l eder. Eğer şapkadan tavşan ç ı karıl­
m ı şsa, nu mara sergi lenmeden önce görün ü şte var ol ma­
yan tavşan, o numaran ı n prestij i d i r deneb i l ir. ·
YENİ YER DEGİŞTİREN ADAM, seyi rc i leri n , eleşti rmen lerin ve
mes l ektaş l a rı m ı n merak ı n ı tertibat ve gösteri i l e
cezbetmesi ; gösteriyi yapan kişi, yan i ben i m iç inse presti­
j i n m ü h i m ol ması açısı ndan i l l üzyonlar arası nda al _ı ş ı l ma­
d ı k b i r yere sa h i p .
İ l l üzyo n l a r ı n kendi aralarında ayrı ldığı fark l ı katego­
riler veya tipler -z i h i n sel i l l üzyonun teşki l ettiği özel a l a n ı
saymazsak- sadece altı taned i r. Gel m i ş geçmiş tüm
numaralar, aşağıdaki kategor il erden b i rine veya daha
fazlasına dah i l ol u r.

1 . Meydana Getirme: B i r i n i n veya b i r şey i n s i h i r l i bir


şeki lde yoktan var edi l mesi,
2. Kaybolma: B i r i n i n veya bir şey in s i h i r l i bir şeki lde
yokl uğa karışması,
3. Dönüşüm: Bir şey i n görü n ü şte başka bir şeye dö-
nüşmesi, .
4. Nakil: İki veya daha fazl a nesnen i n görü nüşte yer
değişti rmesi,
5. Tabiat Kanunlarına Karşı Gelme: Örneğin, görü­
nüşte yerçeki m i n i yen me, katı bir nesne n i n bir d i ğeri n i n
içi nden geçmes i, b u l u nd u ra mayacak kadar küçük görü­
nen b i r kaynaktan çok sayıda nesne veya kişi ç ı kması ve
6 . Gizli İtki Gücü: Nesneleri n görü n ü şte kendi i rade­
leriyle hareket etmeleri; örneğ i n seçi l en b i r iskambi l kağı­
d ı n ı n g i ze m l i bir şek i l de h a reket ederek desteden
sıyrı l m as ı .

YENİ YER DEGİŞTİREN ADAM ' ı n tam a n l amıyla s ı rada n l ı ktan

73
Christopher Priest

uzak o l d uğu n u tekrarlayay ı m . Çünkü yukarıdaki katego­


rilerin en az dörd ünü ku l l anm akta . Çoğu sahne i l l üz­
yon u sadece bir veya iki �anes i ne daya n ı r. Bir keresi nde,
Avru pa'da bu kategorilerin beş in i k u l l anan karmaş ı k b ir
oyu n i z lem i şti m .
Son o l a ra k; s i h i rbaz l ı k tekn ikleri.
S i h i rbaz l a r ı n kul landığı bu yöntem ler, d iğer u nsurlar
kad a r kolay s ı n ıfland ı rı lamaz çünkü tek n i k söz konusu
olduğu nda, iyi b i r s i h i rbaz hiçbir şeyi küçük görmez .
S i h i rbaz l ı k tekniği, b i r nesneyi sey irc i lerin göremeyeceği
şeki lde başka b i r nesnen i n a rkas ı na koymak kadar basit
o l a b i l eceği gibi, tiyatro n u n önceden h az ı rlanmas ı n ı ve
yard ı m c ı l arla yardakçı la rdan ol uşan b i r ekiple d a n ı ş ı k l ı
dövüş gerekti recek kadar ka rmaş ı k da olabi l i r. S i h i rbaz
geleneksel tekn i k yel pazes i nden seç i m yapabi l i r. B i r ya
d a da h a fazl a kartın seç i l meye zorla n acağı şeki lde " h i l e­
l i " oyu n kağıtları; gösteri i ç i n gereken pek çok h i len i n
fark ed i lmeden yap ı l ma s ı n sağlayan, arka pl a ndaki göz
a l ı c ı perde; sey i rci lerin doğru düzgün göremed iği, s iyaha
boya n m ış masa ya da tezgah ; manken l er, dub l örler,
yardakç ı l ar, i kame ve paravan la r . Yaratıcı bir s i h i rbaz,
yen i l i kl ere açı k o l m a l ı . O rtaya ç ı kan her c i haz, oyu ncak
veya i cat şu düşü nceyi harekete geçi rme l i d i r : " B u n u
ku l l an arak yen i b ir n u ma ra yapabi l i r m i yi m ?" Böylece,
yakı n geçmişte p iston l u motor, telefon, elektri k ve Dr.
Warb l e' ı n , a k ı l l arda k a l a n b i r etki b ı ra ka n d u m a n
bombası oyu ncağı g i b i şeyleri k u l lanan yen i n u mara l a r
görd ü k . S i h i r, s i h i rbazlar i ç i n b i r muamma deği l d i r.
Sey i rc i leri afa l l atan şey, d i ğer profesyonel ler için basit b i r
tek n i k b i l meced i r. Y e n i v e yaratıcı b i r i l l üzyon o rtaya
ç ı ktı ysa, öteki s i h i rbazla r tarafından kopyalanması a n
meseles id i r. İster giz l i b i r bö l me, ister beceriyle yerleşti­
r i l m i ş b i r ayna ya da seyi rc i lerin a ras ı na karışmış "gö n ü l ­
l ü " b i r yardımcı, isterse sey i rc i lerin d i kkat i n i dağİtmaya

74
Prestij

dayal ı basit b i r şey olsun, tüm i l l üzyon n u mara ları açıkla­


nabi l i r ..
Şimdi hiçbir şey saklamad ığ ım ı görmen iz i ç i n par­
makları m ı aral ayarak elleri m i s ize uzatıyorum ve d iyo­
rum ki : YENİ YER DEGİŞTİREN ADAM' � da d iğer tü m i l l üzyo n l ar
gibi açı klamak mümkü n . Ama e m n iyetle koru n m u ş basit
b i r s ı rr ı n , y ı l lar boyu s ü ren a l ı şt ı rmal ar ı n , sey i ri n i n
d i kkati n i başka tarafa çekme n i n ve gel eneksel s i h i rbaz l ı k
tekn i kleri n i n birleş i m i sayes i nde b u n u mara, gösteri m i n
ve kariyeri m i n m i henk taş ı old u . S ı rrına ermek i ç i n
Angier' ı n t ü m çabal a rı na, yakında nakledeceği m g i b i ,
karşı koyd u .

17

Sarah ve çocuklarl a b i r l i kte gü ney sah i l i boyu nca kısa


bir tat i l e ç ı ktım & defteri yan ı ma a l d ı m .
Orada en son b u l u nd uğumdan beri seneler geçtiği
için önce H astings'e gitt i k ama fazl a kalmad ı k. M u h i t i n
içine g i rd iği çöküş, korkarı m ki geri dönüşü ol m ayan b i r
dönem. Baba m ı n ö l ü m ü nde satı lan atöl yes i, yen iden
satı l m ı ş . Art ı k bir fı r ı n . Evin arkası ndaki vad ide bir s ü rü ev
i nşa ed i l m i ş ve yakında Ashford'a g iden bir dem i ryo l u
geçecek
H asti ngs'den sonra Bex h i l l'e g i ttik. Sonra da East­
bou rne' a . Sonra B righton ' a . Sonra Bognor'a.
Defterdeki ilk yoru m u m , ben i m Angi er' ı küç ü k düşür­
meye ça l ı ştığım ve karş ı l ı ğ ı nda küçük dü şen i n ben oldu­
ğumd u . Netice itibarıyla çok önem l i ol mayan bu ayrı ntı
d ı ş ı nda, bence a n l attı k l a r ı m her ayrı ntısıyla gerçeği
yansıtıyor.
Sır hakkında çok faz l a yorum yapıyorum & böylece
faz l a kıymet veriyoru m . Çoğu s i h i rbaz l ı k s ı rrı n ı n asl ı nda

75
Christopher Priest

ne kada r yava n olduğu n u vu rgu ladı ktan sonra bu, bana


çok garip ge l i yor.
S ı rrı m ı n önemsiz olduğunu dü ş ü n m üyoru m . Yazd ı k la­
rıma rağmen, görü nüşe bakı l ı rsa Angier' ı n yaptığı g i b i
kolayca. ta h m i n ed i lebi l i r. Başkal a r ı da m u htemelen
tah m i n etm iştir.
B u h i kayeyi okuyan herhangi biri, mu htemelen ken d i
baş ı n a s ı rrı çözecekti r.
Tah m i n ed i lemeyen şey, bu s ı rr ı n h ayatıma yaptığı
etki. Ona cevabı vermezsem Angi er' ı n tüm gizi asla
çözemeyecek olmas ı n ı n sebebi b u . H ayat ı m ı , sı rrı koru­
mak üzerine şeki l lend i receğ i m i h iç d ü ş ü n mez. M ü h i m
o l a n da b u .
N a sı l yaz ı ld ı ğ ı n ı denetlemeye devam edeb i ld iğ i m
m ü ddetçe, i l l üzyon u n seyi rc i l ere n a s ı l görü ndüğü n ü
a n latmaya geçeb i l i r i m .

18

YENİ YER DEGİŞTİREN ADAM, görü nüşü y ı l lar i ç i nde değim iş


ama yöntem i hep ayn ı kal m ı ş ol a n b i r i l l üzyo n .
Gösteride deva m l ı ol a ra k i k i kab i n , i k i kutu, i k i masa
veya iki sıra vard ı r. B i r tanesi sah nen i n alt k ı s m ı n a yer­
l eşti ri l i r; d iğeri sahnen i n ü st k ı s m ı ndad ı r. Tam yerl eri çok
önem l i deği l d i r; sah nen i n büyü k l üğüne ve şekl i n e göre
b i r tiyatrodan d iğerine değiş i k l i k gösterebi l ir. Yerleşti­
r i l meleri ndeki tek önem l i h u s us, iki parça n ı n da b irb irle­
ri nden açıkça ve mesafe l i o l a rak ayrı l m ı ş o l m a l a rı d ı r.
Ci haz baştan sona kadar a yd ı n la t ı l ı r ve ta m a m e n
izleyi c i n i n görüş a l a n ı ndadır.
N u m aran ı n kapa l ı kabin leri k u l landığım, en eski ve en
sade versiyon u n u a n l atacağ ı m . O zaman l a r bu i l l üzyo na
YER DEGİŞTİREN ADAM d i y ord u m .
Ş i m d i olduğu gib i o zaman da gösterim bu i l l üzyo n l a

76
Prestij

sona eriyord u ; o zamandan beri sadece ayrıntı l a r değişti.


O sebeple bu eski vers iyonu şu anki gösterimdeym iş g ib i
anlatacağım.
İ k i kab i n de dekorc u l a r, yard ı mc ı la r veya baz ı du­
ru m l a rd a seyirc i lerin a rası ndan gelen gön ü l l ü ler tara­
fından sa h neye get i ri l i r ve ikisi n i n de boş ol duğu göste­
ri l i r. Gön ü l lü ler kab i n l ere g i rmekte, sadece kapı ları değ i l
menteşe l i arka d uvarl arı da açmakta v e a l tta ki tekerlekl i
a lana bakmakta serbesttirler.
Kabin ler itilerek yerlerine götü rü l ü r ve kapatı l ı r.
İ k i yerde b i rden b u l u nma isteğiyle i l gi l i ( F ransız aksa­
n ıyla yaptığım) kısa ve n ü ktel i b i r giriş konuşması ndan
son ra i k i kabi nden yak ı nda o l a n ı na, i l kine g ider ve kapı­
yı açarım . . .
Tab i i k i h a l a boştu r. Edevat masamdan büyük, parlak
renk l i bir şi şme top a l ı r ı m ve nas ı l gayretle hareket etti­
ğini göstermek i ç i n b i r i k i kez z ı p l at ı rı m . İlk kabine g i rer­
ken o an i ç i n kapıyı aç ı k b ı ra k ı r ı m .
Topu iki nci kab i ne doğru z ı pl atı rım.
İçeriden, ilk kab i n i n kap ı s ı n ı çarparak kapatırım.
İçeriden, i k i nci kab i n i n kapısı n ı hızla açar ve d ı şarı
ç ı ka r ı m . Üzerime doğru z ı pl ayarak gelen topu tutarı m .
Top el lerime gel i rken, i l k kabin çöker; kapı s ı v e üç
duvarı, boş old uğ unu göstermek iç in çarpı c ı b i r şeki lde
katlana rak kapa n ı r.
Topu tutarak ramp ışı klarına doğru yürür ve a l kışları
kab u l eder i m .

19

Asr ı n son y ı l l a r ı n a kadar hayat ı m ı n ve kariyeri m i n


nas ı l gel i ştiği n i kısaca tekrarlayay ı m .
On sekiz yaş ı m a geldiğ imde evden ayrı l d ı m v e m ü z i k-

77
Christopher Priest

hol lerde s i h i rbaz ol arak çal ışmaya başlad ı m . Mamafi h iş


b u l mak -Bay Maskelyne' i n ya rd ı m ıy la b i le- zord u ve
b i rkaç sene boyu nca ne şöh ret, ne servet, ne de afi şlerde
b i r yer ed inebi l d i m . Sah nede yaptığı m işlerin çoğu, başka
s i h i rbaz l ara gösteri lerinde asista n l ı k yapmaktı ama u z u n
b i r m ü ddet kab i n ler v e b a ş k a s i h i rbaz l ı k gereç leri
tasarlayarak kira masrafı n ı karş ı lad ı m . Baba m ı n kabin
i malatı kon usunda verd iği eğit i m i ş i me yara m ı şt ı . Sahne
i l l üzyo n l arı hu susunda güveni l i r b i r mucit ve ingenieur
o l a ra k ü n saldım
1 8 79'da a n nem öldü, b i r sene sonra o n u babam takip
ett i .
1 880'1erin sonu nda, otu z l u yaşla rı m ı n başındayken,
kend i gösterimi haz ır lad ı m ve sah ne adı o l arak Le
Professeur de Magie'yi a l d ı m . YER DEGİŞTİREN ADAM1 1 i l k
hal leriyle d üzen l i ol arak serg i led i m .
İ l l ü z yo n u n i ş leyi ş i nde h i ç mese l e ç ı km a m as ı n a
rağmen, u z u n müddet sahne efektleri hususund a mem­
n u n i yetsiz l i k yaşad ı m . Kapa l ı kab i n ler, sey i rc i leri n teh­
l i ke ve i m kansız l ı k beklent i leri n i a rtt ı rm akta yeters i z ka l ı ­
yordu sa n k i . Sahne s i h i rbaz l ığ ı nda böyle kab i n ler basma­
kalı ptı r. G i t gide i l l üzyonu süsl emeye baş l ad ı m ; önce
içine zar zor sığacağı m kutu l a r, son ra kapa n ı r kanatları
olan kat l a n ı r masa lar ve son olarak, "aç ı k" s i h i rbaz l ı ğa
yöne l i k, s i h i rbaz l ı k çevrelerinde takd i r topl ayan ces u r b i r
ham leyle, t üm sey i rc i lerin naki l a n ı na kada r vücud u m u
görebi lecekleri düz s ı ra l a r k u l l an d ı m .
1 89 2 'de ise arad ığım fikri b u l d u m . B u , dolayl ı yoldan
gerçekleşti ve ektiği toh u m u n yeşermesi u z u n s ü rd ü .
N i kola Tes la adı nda b i r B a l kan m u c i t, Ş u bat ayında
Londra'ya ge l i p e lektrik a l a n ı nda öncülüğünü yaptığı
yeni etki leri tan ı tt ı . H ı rvat ya da S ı rp köken l i ve söylene­
ne göre ya bancı olduğuna im kan tanımayan b i r aksana
sahip b i ri o lan Tes l a, b i l i m camiasına uzm an l ı k a l a n ı y l a

78
Prestij

ilgi l i konferanslar verecekti . Londra'da s ı k s ı k gerçekle­


şen böyl e o l aylara norma lde d i kkat b i l e etmezd i m .
Ya l n ı z bu sefer, B a y Tesla' n ı n _AB D'de o l ay yaratan bir
şa hsiyet olduğu ve elektriğin tabiatı ve tatbi k i h ususunda
b i l imsel tartışmalar yarattığı bi l i n iyordu ve bu sebeple
gazeteler ona gen i ş yer ayı rd ı . F i krim i bu haberlerden
yola ç ı karak meydan a get i rd i m .
Kı smen YER DEGİŞTİREN ADAM' ı n etk i s i n i vurg u l amak, kıs­
men de işley i ş i n i maskelemek için görkem l i b ir sah ne
efekti ne i htiyaç d uyu yord u m . G azete h aberleri nden, Bay
Tesla' n ı n zarars ı z patlamalar ve kıvı l c ı m lar meydana
getiren ve yan ı klara sebep ol mayan yüksek vol taj lar ü re­
teb i l d i ğ i n i öğren d i m .
Bay Tesla, B i rleş i k Devletl er'e döndü kten son ra, yarat­
tığı tesi r arkası nda kal d ı . K ı sa süre son ra, Lond ra ve başka
şeh i rler mad d i gücü olan lara az m i ktard a e lektrik tedarik
etmeye başlad ı . Devrim yaratan yapısı sayesi nde elektri k,
s ı k s ı k haberlere kon u ol uyord u ; şu işte k u l l a n ı ld ı , bu
meseleyi çözdti v� i re . . . Bir müddet sonra, Angier' ı n YER
DEGİŞTİREN ADAM' ı n b i r ta k l i d i n i h az ı r l a d ığı n ı d u yd u­
ğumda, i l l üzyon u b i r kez daha gel işti rmem gerektiğ i n i
düşünmeye başladı m . Faz l a zorl u k çekmeden fark ı n a
vard ı m ki i htiyaç d uyd uğum şeyleri elektrikle karş ı laya­
b i l i rd i m ; Londra'daki b i l i msel kon u l arda satış yapan
yer l e r i n gözden uzak stok l a rı n ı n peş i ne d ü ştü m .
l ngenieur' u m Tommy E l bourne'u n yard ı m ıyla, son u nda
YENİ YER DEGİŞTİREN ADAM için sahne teç h izatı i n şa etmeyi
başard ı m . Son raki y ı l larda eklemelere ve gel işti rmelere
devam edecekti m a m a 1 8 9 6' da ye n i efekt s a h ne
gösterime tamamen dah i l olmuş; takd i r, şı n gırdayan para
k,ısaları ve s ı r r ı m ı çözmek iç in i leri sürülen teori l erden
o l uşan b i r gürü l tü yaratm ıştı . H az ı rladığım i l l üzyon,
l ' lektriğin yarattığı kör ed ici bir parı ltıyla iş l iyord u .

79
Christopher Priest

20

B i ra z geriye döneceğ im . 1 89 1 E k i m i' nde, Aldgate'te


Selamet Ordusu'na a it b i r m i safi rhanede düzen l enen
hayır gösterisine katı ldığımda tan ı ştığı m Sarah H ender­
son ' l a evlend i m . Gön ü l l ü hayı rseverlerden biriydi ve
gösteriye ara veri ld iği nde çay içerken sam i m i b i r şek i lde
yan ı mda otu rd u . Kart oyu n la r ı m onu eğlend i rm i şti ; bana
tak ı l ı rcas ı n a meyda n okuyarak ya l n ı z ken ken d i s i ne
b i rkaç tane daha yapmamı isted i . Genç ve güzel old uğu
i ç i n ded iği n i yaptı m ve göz leri ndeki şaşkı n l ı ktan büyü k
zevk a l d ı m .
Mamafi h, bu o n a s i h i rbaz l ı k yaptığım i l k sefer olmakla
b i rl i kte, son seferd i de. G özbağc ı l ı k beceri m i n, b i rb i ri­
m ize karşı besled iğ i m i z h i sl erle i lg is i kalmad ı . Tan ı ş­
tı ktan kısa s ü re sonra b i rl i kte yürüyü şe ç ı ka n arkadaşl a r
olduk; b i rb ir im ize aşı k olduğumuzu itiraf etmem iz d e
uzun sü rmedi . Sara h ' ı n tiyatro veya m ü z i khol geçmişi
yoktu ; asl ı nda soy l u b i r genç kad ı n d ı . Babas ı n ı n onu
m i ras ı n dan mahrum b ı ra k m a k l a teh d i t etmesi ne ve
son u nda b unu yap m as ı na rağmen bana sad ı k kal ması,
bana olan sevgi s i n i n del i l id i r. Evlen d i kten sonra Lond­
ra' n ı n Baywater m u h iti nc;Je oda k ira l ad ı k ama başarı n ı n
tebessü münü görmem i ç i n fazl a beklememize gerek
kalmad ı . 1 89 3'te St. Johns Wood'da hala oturd uğumuz
evi a l d ı k . Aynı sene i kizlerimiz, G raham ve Helena
doğd u .
Mes leki h ayat ı m ı a i l emden u z a k t u tt u m h e p .
An lattığım dönem boyu n ca, mesleki a l ıştı rma l a r ı m ı E l g i n
Caddes i ' ndeki b ü ro ve atö l yemde yaptı m ; turne
gösteri lerinde yurtd rşı n a veya İn g i ltere' n i n uzak kes im­
lerine gittiği mde Sara h ' ı ya n ı mda götü rmed i m . Londra'da

80
Prestij

ça l ı şı rken veya gösteriler a ras ı nda, sess iz l i k ve huzur


içi nde evde, onunla otu rd u m .
H u z u r l u a i le hayatı m ı v u rgu lama m ı n sebebi , kısa süre
sonra vuku bulan hadised i r.
Devam edey i m m i ?

21

Bence �tmel iy i m ; evet. Gal i ba b u rada neyi kast­


ettiğ i m i b i l iyoru m .

22

Tiyatro dergi lerine yen i b i r asistan i la n ı vermışt ım


ç ü n k ü o zamanki genç asista n ı m , Georg i n a H a rris evlen­
meyi d üşün üyord u . Kad roya yeni b i ri n i n katı lması n ı n
yaratacağı kargaşa -hele sahne asista n ı kadar önem l i
biriyse- ben i hep korkutmuştur. Ol ive Wenscombe bana
yaz ı p m ü l a kat talep ettiği nde, i l k anda uygu n gel med i ve
mektubu b i r müddet cevapsız kal d ı .
Mektubunda y i rm i a l t ı yaş ı nda olduğunu yaz ıyord u;
b u , terc i h ett i ğ i mden b i raz daha yaşl ı yd ı . Mektu bun
deva m ı nda kend i s i n i n eğitim l i b i r danseuse olduğunu ve
si h i rbaz asista n l ığına geçtiği n i söyl üyordu . Çoğu i l l üz­
yon i st, z i nde ve esnek vücutları sebebiyle dansç ı ları i.şe
a l ı r ama ben, sadece tek l if ed i l d iği i ç i n geçmişte iş i kabul
edenler yerine bel l i s i h i rbaz l ı k tecrübesi olan genç
kad ı n l a r ı terc i h etm i ş i m d i r llep. B u n u n l a beraber, O l ive
Wenscombe' u n mektubu, iyi b i r asistan b u l m an ı n zor
o l d u ğ u b i r v a k i tte ge l d i ve ben so n u nd a o n u n l a
görüşmeyi kabul ett i m
S i h i rbaz asistanı ol mak herkesi n h arc ı değ i l d i r. Genç
bir kad ı n bel l i fiz i ksel özel l i k lere sa h i p olmal ı d ı r. E l bette
ki genç o l m a l ı d ı r; eğer doğal b i r .güzel l iği yoksa makyaj l a

81
Christopher Priest

güzel görü necek, hoş yüz hatl a r ı na sah i p olma l ı d ı r. Bun­


l ara i l aveten i nce, kıvra k ve güç l ü b i r vücudu o l m a l ı d ı r.
Dar a l a n l arda -çoğu zaman bi rkaç daki ka- ayakta d u r­
m aya, çömel meye, d i z çökmeye veya yatmaya razı gel­
mel i ve ç ı ktığında tamamen ra hat, hapsolduğu zaman ı n
i zleri n i taş ı m ayan b i r görünüm serg i leme l i d i r. H epsi nden
önem l isi, işveren i n i n i l l üzyo n ları gerçekleşti rmek ad ı n a
b u l u nduğu a l ı ş ı l mad ı k taleplere ve i l eri sürdüğü tuh af
şartlara katlanmaya razı gelmel i d i r.
O l i ve Wenscombe' l a m ü l a kat, hep o lduğu gib i, E l g i n
Caddes i ' ndeki atöl yemde yap ı l d ı . Orada, aç ı k kab i n ler,
ayna l ı küpler ve perde l i girint i lerle, mesleğ i m i n pek çok
s ı rrı göz önü nde d u ruyord u . Her ne kadar çal ışanlarım­
dan ki mseye - i ş i n kendi lerine d üşen kısmı nda b i lgi çok
önem l i değ i l se- b i r n u maran ı n tam ol arak nas ı l yap ı l ­
d ığ ı m ı a s l a göstermed iysem de tüm numara l ar ı n mantı kl ı
b i r i za h ı o ld uğunu ve ne yaptığ ı m ı bi l d i ğ i m i anlamaları n ı
i stiyord u m . Bazı sahne i l l üzyon l arı v e ben i m serg i l ed i k­
lerimden b i rkaçı b ıçaklar, kı l ı ç lar, h atta ateşl i s i l a h l a r
ku l l a n ı larak yapı l ı yord u v e koltu klardan teh l i ke l i g i b i
görü n ü yord u . B i l hassa YENİ YER DEGİŞTİREN ADAM, elektrik
patlamaları ve karbon bu l utlarıyla, her gösteride en
öndeki aiti s ı ra n ı n ödü n ü patlatıyord u ! Ama ben i m i ç i n
çal ışan ki msen i n kendi n i teh l i kede h i ssetmesi n i iste­
mezd i m .
S ı rrı n ı titiz l i kle ko ruduğum tek i l l üzyon, YENİ YER DEGiŞ­
riREN ADAM'd ı ve onu, i l l ü zyon başlamadan b i r an önces i ­
ne kadar sah neyi paylaştığım kad ı ndan b i le sakl ı yord u m .
Bu yazd ı klarımdan, tamamen yal n ı z çal ışmad ı ğ ı m
aç ı kça a n l aş ı l m ış o l m a l ı . H iç b i r modern i l l üzyo n i st
ya l n ı z ç a l ı şm a z . Sa h n e a s is ta n l a r ı m a i l aveten, yeri
dolduru lamaz ingenieur' üm Thomas E l bou rne ve c i h az­
l a r ı n imalatında ve bak ı m ı nda ona yard ı m eden i k i
zanaatkar vard ı . Thomas neredeyse en baş ı ndan beri

82
Prestij

ben i m l e ç a l ı ş ıyord u . Ben i m i ç i n ça l ı ş madan önce,


Egyptian H a l l 'da, Maskelyne' i n yan ı ndaydı
(Thomas E l bourne en s ı k ı koru nan s ı rr ı m ı bi l iyord u ;
b i l mek zorundayd ı . Ama ona güven iyord u m ; güvenmek
zorundayd ı m . B u n u , ona o l a n i n anc ı m ı n safl ı ğı n ı i fade
edebi l mek i ç i n mümkün ol duğunca sade b i r şeki lde söy­
lüyoru m . Thomas ömrü boyu nca s i h i rbaz larla ça l ı ş mı ştı
ve h içbi r şey onu şaşı rtamazd ı . Bugün s i h i r hakkında
bildiğim şeylerin büyük çoğu n l uğu n u -şu ya da bu şeki l­
de- ondan öğren d i m . Y i ne de onunla çal ı ştığım yı l lar
boyunca (bi rkaç y ı l önce emek l i oldu) başka b i r s i h i r­
baz ı n s ı rrı n ı ne bana ne de başkası na, b i r kere b i l e aç ı k
etmed i . Ona olan güven i m i sorgu l amak, a k l i dengemi
sorgulamak o l u r. Thomas Tottenham l ı bir Löndra l ı'yd ı ;
ev l i ve çocuksuz biriyd i . Benden epey yaşl ı yd ı a m a kaç
yaş büyük olduğu n u h iç öğrenmed i m . (Ol i ve Wens­
combe ben i m l e ça l ı şm aya ba ş l ad ı ğ ı nd a , Thomas
herhalde altm ı ş l ı yaşlar ı n ı n orta l arında ya da son ların­
dayd ı .)
O l i ve Wenscombe neredeyse gel i r gel mez onu i şe
a lmaya karar verd i m . Ne u z u n ne de yapı l ı yd ı ama çeki c i
ve i nce b i r vücuda sah i pt i . Yürü rken veya dururken başı­
n ı dik tutuyord u ; yüz hatları bel i rg i n ve güzeld i . Ameri­
ka'da doğmu ştu ; Doğu Yakası ol arak tarif ettiği bir aksa n ı
vard ı . B i rkaç y ı l d ı r Londra'da yaşıyor v e ça l ı şıyord u . O n u
mümkün olduğu kadar gayrı resm i b i r şek i l de Thomas
E l bou rne' l a ve Georg i n a H arris' le tan ı şt ı rd ı m, son ra da
yan ı nda geti rd iği referansl arı görmek i sted i m . B i r i n i n i ş
başvu ru s u n u değerlend i r i rken ge nel 1 i k l e referan 1 ara
büyü k önem veririm çünkü ça l ışmaları n ı b i l d i ğ i m b i r
s i h i rbaz ı n tavsiyesi , adayı n i ş i a l m as ı n ı neredeyse garanti
eder. Ol ive böyle iki referans get i rm i şti ; bir tanesi Sussex
ve H a m ps h i re'deki tati l yöre l e r i nde ça l ı şa n , ad ı n ı
b i l med iğ im b i r i nden gel iyord u ; ancak di ğeri yaşayan en

83
Ch ristopher Priest

b ü y ü k s i h i rbazlardan b i r i nden, Joseph B u atier de


Kolta'dand ı . Kabul etmeliyim ki etk ilen m i şt i m. Kolta ' n ı n
mektu b u n u sessi zce Thomas E l bou rne' a uzatt ı m ve
yüzü ndeki ifadeyi izled i m .
"Monsieur d e Kol ta'yla n e kadar ça l ı şt ı n ı z ?" , d iye
sord u m .
"Sadece beş ay," ded i . "Avrupa'da b i r tu rne i ç i n işe
a l ı n m ıştı m ve turne biti m i nde ben i b ı raktı ."
"An l ıyoru m . "
B u ndan sonra, onu .i şe a l mak form a l i teden i baretti
ama yine de onu her zamanki testlere tabi tutmam gerek­
tiğin i h issetti m . Gerorgina b u n u n i ç i n gel m işti; h içb ir
asistan adayı n ı, O l ive Wenscom be kadar tecrübel i de
o l sa, beceri leri n i göstermek iç in refakatçi ol madan teh l i­
keye atmak doğru olmazd ı .
"Ya n ı n ı zd a prova kostü mü geti rd i n iz m i ?" ded i m .
" Evet efendi m , get i rd i m ."
"O ha lde rica etsem . . . "
B i rkaç dakika sonra, O l ive Wen scombe vücud u n u
saran b i r kıyafet giymiş b i r h a l de Thomas E l bourne tara­
fından kabi n leri m izden b i rkaç ı n a götü rüldü ve b i r tane­
s i n i n içine yerleşmesi söylen d i . Boş görü nen b i r kabin­
den ca n l ı , sağl ıkl ı bir genç kad ı n ı n ç ı kması, s i h i rbaz l ığ ı n
geleneksel oyu n l a r ı ndan b i r i d i r . Etkiyi gerçekleşti rmek
i ç i n , asi stan giz l i b i r bö l men i n i ç i ne yerleşmel i d i r; bu
bölme ne kadar küçük o l u rsa, i l l üzyo n u n yarattığı şaş­
kı n l ı k o kadar büyük olur. D i kkatle seç i l m i ş, kat kat ve
kumaşa d i k i l m i ş ı ş ı ltı l ı kurdeleleri o l a n ; sahne ı ş ı ğ ı n ı top­
layıp ya nsıtacak can l ı ren klere sah i p b i r kostüm, muam­
mayı güçlend ir ir.Ol ive' i n giz l i bölme ve panel lere a l ı ş ı k
old uğu aşikard ı . Thomas o n u önce Tahtı revan'a götü rdü
(o zaman b i l e nadiren kul lan ıyord u k ç ü n k ü n u mara çok
b i l i n i r o l m uştu) ve O l ive gizl i böl men i n yeri n i hemen
b u l u p doğru şeki lde i ç i ne g i rd i .

84
Prestij

Thomas' la ben i m ondan bir sonraki isteğimiz GÖSTERİŞ


oü NYASI ol arak b i l i nen, genç b i r kad ı n ı n görü nüşte b i r
aynadan geçtiği i l l üzyonu denemesi o l d u . Bu , sergi le­
mesi zor b i r i l l üzyon olmamakla b i r l i kte, k ı z ı n çevik ve
hareketlerinde çabuk olmas ı n ı gerekt iri r. Her ne kad ar
Ol ive daha önce bu n u m arada yer a l m ad ı ğ ı n ı söyl ediyse
de i şleyişi gösterd i kten sonra, h atı rı sayı l ı r b i r h ı z l a geçe­
b i l d i ğ i n i i spatladı
Geriye sadece cüsses i n i denemek ka l m ı şt ı ; gerç i o
anda, çok büyük gel i rse Thomas' l a beraber c i hazların
baz ı l ar ı n ı yen iden yapabi l i riz d i ye düşün meye başlamış­
tık. Endişelenmemize gerek kalmamışt ı . Thomas Ol ive' i ,
BAŞI KESİLEN PRENSES ad l ı (çoğu asistan ı n d i l ine düşecek
kada r zorlu ve b i rkaç dakika boyunca rahats ı z şeki lde
hareketsi z d u rmayı gerekti ren) i l l üzyonda k u l l a n ı l an
kabi ne yerleşti rd i ama kız sorun yaşamadan girip ç ı ktı ve
gerektiği kadar içeride kalmaktan s ı k ı ntı duymayacağ ı n ı
söyledi
Söz ü n özü, Ol ive Wenscombe bütün b i l d i k testler
son u nda gayet uygun olduğu n u ispatlad ı ve bu sı nav
neticeye u laştığı a l ı ş ı l m ı ş ücretle i şe a l ı n d ı . B i r hafta için­
d e repertuvarımdaki i l l üzyon la rda yer a l ması için o nu
eğittim. B u esnada, Georg i n a a ş ı ğ ı y la evlenmek i ç i n gitti
ve Ol ive tam zaman l ı asista n ı m o l arak onun yerini a l d ı .

23

Yazıya dökü nce ne kadar tem iz, ne kadar sa k i n & pro­


fesyonel görü n ü yor! O l i ve' i n " res m i " vers i yo n u n u
yazd ığıma göre, Antlaşma ' m ı z uyarı nca s i l i nemez ger­
çeği; bana en çok şey ifade eden k i ş i lerden ş i m d i ye dek
sakladığım hakikati ekleyey i m . Ol ive ben i neredeyse
aptal yerine koydu & hadisen i n gerçek h a l i yaz ı l ma l ı .

85
Christopher Priest

G eorgina m ü lakat s ı rasında orada deği l d i . · sen de


yoktu m . Tom my E l bourne oradaydı ama her zamanki
gibi göz önü nden çek i l m işti . Ol ive & ben atöl yemde
yapaya l n ızdık
O l i ve'e kostümü sord u m & bana geti rmed i ğ i n i söy­
led i . B u n u söylerken göz leri m i n iç ine baktı & ben bu n u n
ne a n l a m a gel d i ğ i n i & O/ive' i n bu n u n l a n e kastettiği n i
d ü ş ü n ü rken u z u n b i r sess i z l i k old u . İş i ç i n başvura n h i ç­
b i r genç kad ı n, ölçü l ü p b i ç i l meden veya b i r şeki lde
denemeye tabi tutu l madan işe a l ı n mazd ı . Adaylar prova
kostüm ü getiri rlerd i .
E h , görü n üşe bakı l ı rsa O l ive kıyafet get irmem i şt i . Son­
ra ded i ki " Kostü me gerek yok, tatl ı m . "
" B u rada kıyafet verebi lecek b i r yardımcı yok, haya­
tım," ded i m .
" B u n a katlanab i l eceğ i n i tahm i n ed iyorum ! " ded i .
Çabucak e lb ises i n i ç ı ka rd ı & altına g iyd i kleri, kadı n­
l arı n soyu nma odas ı n a mahs u stu ; açık saç ı k, uyg u nsuz
ve kazalara müsa it çamaşırlarla kal m ı şt ı . Onu TAHTIREVAN'
a götürd ü m ; ne olduğu n u & nereye saklanacağ ı n ı b i l d iği
bel l iyd i ama yine de içeri g i rmesi için yard ı m etmemi
i sted i . Bunun i Ç i n yarı çıplak vücud u n u çok yakı n ımda
tutmam gerekiyordu ! Ayn ısı ona GÖSTERİŞ DÜNYAsı n ı n '

i ş l eyi ş i n i a n l atı rken o l d u . kapandan geçerken ayağı


tak ı l m ı ş gibi yaptı & kol larıma düştü. M ü l akat ı n geri
kalanı, atölyen in a rka tarafı ndaki kanepede gerçekleşt i .
Tommy E l bou rne i k i m ize de fark etti rmeden, sessi zce
ç ı k ı p .gitti ; son rası nda orada değ i l d i .
Kalan k ı s ı m esasen doğru . O n u işe a l d ı m & o , var l ı ­
ğına gerek d uyduğum t ü m i l l üzyonları öğrend i

24

Gösterim daima BİRLEŞEN ÇİN HALKALARı ' y l a açı l ı r. Tatb i-

86
Prestij

ki zevk l i bir oyu n d u r ve sey i rc i ler daha önce görmüş


olsalar bile izlemeye bayı l ı rl ar. H a l ka l a r sahne ışığı nda
parı ldar, b i rb i rlerine değerken metal lere özgü b i r sesle
ç ı n l ar; S i h i rbaz ı n el leri n i n ve kol ları n ı n ritm i k hare­
ketleri, halka l arı n zarifçe birleşip ayrı l ması seyirc i leri
sanki ipnotize eder. G österiyi yapan k i ş i n i n i k i ad ı m
ötesi nde olmad ı kça ve h a l ka ları e l i nden kapmad ı kça,
oyu n u n h i les i n i görmek neredeyse i m kan s ı zd ı r. Daima
etki lemeyi, daima o çarp ı c ı muamma ve muc ize h iss i n i
yaratmayı başarır.
B u n u başard ı ktan son ra, sahnen i n a rka kı s mı nda
duran MODERN KABiN'e geçeri m . Ramp ı ş ı kl a r ı ndan bir iki
metre uzakta kab i n i döndürerek iki tarafı n ı ve arkas ı n ı
gösteri rim. Arkası na geçtiğim i n görü l d üğü nden e m i n olu­
rum; böylece sey i rci ler sahne zem i n iyle kabi n i n taban ı
aras ı ndaki boş l u ktan ayakları m ı görebi l i rler. Kab i n i n ar­
kas ı nda ki mse olmad ığ ı n ı görm ü şler ve a l t ı nda kimsen i n
saklan mayacağı h u s.u sunda i kna ol muşlard ı r. Kapıyı açı p
içeriyi gösterd iği mde v e i ç i ne girip a rka d uvarı pane l i
yerinde tutan manda l ı açtığı mda, seyirc i ler kab i n i n için­
den arkası n ı görebi l i rl er. Ben i m de kabi n i n iç i nden arka
tarafa geçtiğim i ve arka duvarı tekrar ka pattığı m ı görü rler.
Kapı açık ka l ı r; ben görü n üşte arka ta rafta meşgu l ken,
seyirci ler kab i n i n i ç i ne daha d i kkat l i fırsatı b ul u rlar.
Görü lecek h i ç b i r şey yoktu r, kabi n bomboşt u r; bomboş
olma l ı d ı r. Son ra çabuca k, ön kapıyı çarparak kapat ı rı m,
tekerleri üzerinde döndürü rü m ve kapıyı açar ı m . İçeride,
can l ı , güzel, gösterişl i b i r kıyafet içi nde, g ü l ümseyen ve
el sal l ayan, dar kab i n i doldura n genç bir kad ı n vard ı r.
Dışarı ç ı kar, ş iddet l i a l kışlar eş l iği nde selam veri r ve
sahneyi terk eder.
Thomas E l bou rne, iterek sa h ne kenarına götü rd üğüm
kab i n i sessizce a l ı r.
Sonraki n u maraya geç i l ir. Bu daha az görkem l id i r ama

87
Christopher Priest

seyi rc i lerin a rasından iki ya da üç kişi n i n d a h i l o l mas ı n ı


gerekt i rir. T ü m s i h i rbaz l ı k gösteri leri, b i r deste kağıd ı n
k u l l a n ı ld ığ ı b i rkaç dakika içeri r. S i h i rbaz e l çabukl uğu
hususu ndaki beceris i n i gösterir; a ks i halde meslekdaşları
tarafı ndan, bütün işi yapan maki neleri ça l ı ştıran b i r ope­
ratör o l arak görü l me teh l i kesi n i göze a l m a l ı d ı r. Ramp
ı ş ı k l a r ı n a doğru yürürken, perde arkamdan kapan ı r.
B u n u n sebebi iskambi l h i leleri i ç i n kısmen kapa l ı , sam i­
m i b i r h ava yaratmakt ı r ama a n a sebep, Thomas'ı n per­
den i n a rkasınd a YENİ TER DEGİŞTİREN ADAM ' ı hazı rlamas ı na
i mkan tan ı ma ktır.
Kart oyun ları b ittiğin de, sessiz konsantrasyon h iss i n i
dağıtmam gereki r; o yüzden hemen b i r d i z i renk l i yoktan
var etme n u m a ras ı n a geçe r i m . Bayra k l a r, ku rdeleri
yel pazeler, balon lar ve i pek eşarplar dur d u ra k b i l meden
el leri mden, kol l arımdan ve ceplerimden ç ı ka rak her ya­
n ı m d a cafcafl ı ve karmaşı k b i r manza ra teş k i l eder.
Bayan as ista n ı m sahneye, a rkama gel i r; görü n ü rde o rtaya
ç ı ka n l arı top l amaktad ı r ama asl ı nda s ı kıştı rı l m ış mal ze­
meleri ortaya çıkarmam i ç i n vermeye devam eder. So­
n u nda, parlak ren k l i kağıtlar ve kumaşlar bi leklerime
kadar gel ir. A l kışları kabul ederim
Sey i rci ler alkışlamaya devam ederken perde açı l ı r ve
loşl u kta YER DEGİŞTİREN ADAM i ç i n ku l l an d ı ğ ı m aparat görü­
nür. Asista n l arım çabucak sah neye gel i p ren k l i kumaşları
toplarlar.
Ra mp ışı klarına dönerim, Fransız aksa n l ı , kusurlu
İ ngil izcem le seyi rc i l ere h itap ederi m . Serg i l emek üzere
olduğu m gösteri n i n , ancak elektriğ i n keşfi nden son ra
mümkün hale geld iği n i izah ederim . Gösteri, gücünü yer­
yüzün ü n deri n l i klerinden a l maktad ı r . İ ş i n iç i nde ben i m
b i le tam an lam ıyla idra k edemed iğim, hayal ed i leme­
yecek güçler vard ı r . G erçek bi r muc izeye; ata l arı m ı n
idam sehpas ı ndan kaç ı n mak i ç i n z a r atmaları gibi, ö l ü m

88
Prestij

ka l ı m teh l i kesi taşıyan bir hadiseye şahitl i k etmek üzere


oldukları n ı a n l at ı r ı m .
B e n konuşu rken sahne ı ş ı k l a r ı ayd ı n l a n ı r ve c i l a l a n m ı ş
meta l destekleri, a l tı n tel sarmal ları n ı , parı ldayan cam
küreleri gösterir. C i h az baş l ı baş ı n a bir güze l l i k abides i ;
ancak bu, elektri k akı m ı n ı n sah i p ol duğu ö l ü m c ü l gücü
şimdiye kadar herkesi n du yması sayesi nde, teh l ike l i bir
güzel l i k. G azeteler, pek çok şeh i rde mevcut olan bu yen i
gücün sebep olduğu ö l ü m v a yanı klarla i l gi l i haberleri
herkese duyurmakta.
YENİ YER DEGİŞTİREN ADAM' ı n c i h a z ı , seyi rc i l ere b u
korku nç haberleri hatırlatacak şek ilde tasarl and ı . C ihaz ı n
üzeri ndeki akkor elektrik l a m ba l arı n ı n baz ı ları, ben
konuşu rken yan maya başlar. B i r tarafta, içi nde elektriğ i n
heyecan verici b i r şeki lde c ı z ı rday ı p çatı rdadığı büyük,
cam bir küre vard ır. Sey irc i n i n göreb i l d iği kadarıyla
cihaz ı n ana kısmı, sahne zem i n i nden b i r metre yü ksek­
l i kte d u ran, ahşap b i r s ı rad ı r. Sey i rc i ler s ı ra n ı n arkası n ı ,
etrafı n ı , altı n ı görebi l i rler. B i r uçta, elektri kle ayd ı n l atı l a n
cam bölmen i n · yanında; aç ı k u ç l arı teh l i ke arzeden,
sarkm ı ş tel l erle yü kseğe tuttu ru l m u ş küçük bir pl atform
vard ı r. P latform u n üzeri nde, a kkor l amba l a r ı n b i rço­
ğunun yerl eşt i ri l d iği b i r kubbe b u l u n maktadı r. D iğer
uçta, parlayan daha küçük lambaların da iresel şeki lde
d i z i ld iği, meta l bir kon i vard ı r . Bu, çeş i tl i yön lere
dönmes i n i sağlayan bir c i h az ı n üzerine yerleşt i r i l m iştir.
Ana kısm ı n her yanı nda, ç ı p l a k uç l a r ı n durduğu küç ü k
çukurlar v e raflar vard ı r. T ü m c i h az, içi nde mu azzam b ir
enerji sakl ıym ı şça s ı n a , g ü rü l t ü l ü b i r uğu ltu ç ı ka r ı r .
Seyirc i l ere, iç leri nden baz ı la rı n ı c i h azı i ncelemek üzere
sahneye çağı racağ ı m ı a m a teh l i ken i n çok b ü y ü k
olduğu n u a n l at ı r ı m . D a h a önce meydana gel m i ş kazal arı
ima eder im. Onun ye ri ne, makinen i n içi nde b u l u n an
gücü göstermek i ç i n bir iki basit şey yapacağ ı m ı

89
Christopher Priest

söylerim. İ k i çıp lak tel a ra s ı n a b i raz magnezyu m tozu


dökeri m ve o rtaya ç ı kan parlak ı ş ı k, sahneye en yak ı n
otu ran sey i rc i leri b i r a n l ığ ı n a kör eder! Ç ı ka n duman
yükse l i rken b ir kağı t parças ı a l ı p c i haz ı n yarı sak l ı
k ı s m ı n a b ı rakır ım; kağıt b i r anda alev a l ı r ve o n u n d a
d u m a n ı d ra m atik b i r şeki lde y ü kse l i r. Uğu ltu artar. C i haz
sanki ca n l ıd ı r; içi ndeki korkutucu enerj iy i zor bela
zaptedebi l iyordur.
Bayan asistan ı m sahnen i n sol u ndan tekerlekl i bir
kab i n le g i rer. Kabi n ağır ahşaptan yap ı l m ı şt ı r ama teker­
ler üzerinde olduğundan, her yandan görü leb i l mesi i ç i n
döndü reb i l i r. Sonra ön v e y a n k ı s ı m l arı i n d irip boş kabi­
n i n boş olduğunu gösterir.
Sey i rc i l ere hüzü n l ü bir bak ı ş fı rlatı rı m, sonra d a kıza
işaret eder i m . Asista n ı m bana koyu kahverengi renk l i,
deriden yap ı l m ışa benzeyen bir ç ift eld iven get i ri r. Bun­
ları e l i me geçi r i rken, asista n ı m ben i c i haz ı n arkası n a
götürür. Sey i rci ler vücud u m u n büyü k k ı sm ı n ı h a l a göre­
b i l i rler ve giz l i ayn a l a r veya paravan lar o l madığına ikna
o lurlar. Eld iven l i e l leri m i platform yüzey i ne doğru indi­
ri rken, geri l i m artar ve parla k bir elektri k boşal ması daha
o l u r. Şok geçi rm i ş gibi, geri çeki l i ri m .
K ı z , biraz si nerek, c i hazdan uzaklaşır. A n l attı k l arıma
ara veri p, kend i emn iyeti için sa hneden ç ı kmas ı n ı söyle­
rim Başlangıçta d i re n i r, sonra da mem n u n i yetle sahne
kenarına doğru koşar.
Kumanda kon isine uza n ı p ka l ı n eld iven l i el leri mle tu­
tarak, ucu kab i n i gösterene dek d i kkatle h a reket ettiririm
i l l ü zyon n ihayete ermek ü zeredir. Orkestra böl ü m ün­
den davul sesi gel i r. İ k i e l i m i de bir kez da h a p l atforma
koya rı m ; ka l a n l a m b a l a r ı n hepsi s i h i r l i b i r şeki lde
yanarl ar. Sinsi uğu ldama kuvvetlen ir. Ö n ce pl atforma
otu ru p bacakları m ı uzatı rım, son ra da korku nç elektrik
güc ü n ü n del i l leriyle kuşat ı l m ı ş halde, tümüyle uz a n ı r ı m .

90
Prestij

Ko l l a r ı m ı kald ı rı p eld iven lerin önce b i ri n i , son ra d i ğe­


rini ç ı ka r ı r ı m . Kol larımı i n d i r i rken el ler im i pl atform sevi­
yes i n i n altına sarkıtırı m . Sey i rc i lerin göreb i l d iği e l i m u­
mursamaz bir şeki l de, b i rkaç san iye önce bir kağıt parça­
s ı n ı n a l ev aldığı kısma i ner. Parla k, kör ed ici b i r ı ş ı k pat­
laması o l u r ve c i h a z ı n tüm lambaları ka ra n l ığa göm ü l ü r.
Ayn ı anda . . . p l atform u n üzeri nden kaybo l u ru m .
Kabi n h ız l a aç ı l ı r; içeride çömel m i ş olduğum görü l ür.
Yavaşça d ı şarı yuvarla n ı p zem i ne yığı l ı rım. Sahne
ışı kları üzerime yağar. G iderek kend i me gel i r i m . Ayağa
ka l ka r ı m . Işıkla r ı n parlaklığı karş ı s ı nda göz lerimi kı rpa­
rım. Seyi rci lere bakar ım . Nerede o lduğumu vurgular­
cası n a yukarıdaki platforma doğru, nereye vard ı ğ ı m ı
ifade edercesi n e t a m arkamdaki kab i ne doğru döneri m .
Sel a m veriri m .
Sey i rci ler değişime uğrad ı ğ ı m ı görmüşlerd ir. Göz le­
r i n i n önü nde, e lektriği n gücüyle sah nen i n b i r yeri nden
başka bir yerine fırlatı l m ı şımdır. Beş metre mesafeye. On
metre, y i rm i metre, sah nen i n büyükl üğü ne kadarına i z i n
veriyorsa .
B i r anda nakled i len b i r in sa n . B i r mucize, i m ka nsız b i r
durum, b i r i l l ü zyon.Asista n ı m sahneye döner. E l i n i tutar­
ken g ü l ü m ser, salon a l kı ştan y ı kı l ı rken selam veri r i m .
Perde ön ümden kapa n ı r.

25

Bundan daha faz l as ı n ı an latmazsam, bu kadarı kab u l


ed i l eb i l ir. B i r d a h a müdahale etmeyeceğ i m . Son u na
kadar yazmaya devam edeb i l i ri m .

26

St. Johns Wood'daki ev i m i n b i rkaç m i l k uzeyi nde

91
Ch ristopher Priest

b u l u �a n Hornsey'deki da i remde sürdü ğüm hayat ı n pek


çok eksiği vard ı . Dairey i ben seçm işti m ; sessiz b i r kenar
m a h a l l edeki bir apartman ı n on d a i resinden b i r i yd i .
S ı rada n l ığı, isted iğim mahrem iyeti sağlayacağa benz iyor­
d u . Sade, asrı n ortaları nda i nşa ed i l m i ş b i r binan ı n i k i nc i
katı n ı n arka tarafı nda, köşelerden b i r i ndeydi . Pencereleri
b i n ayı kuşatan bahçeye bakıyord u ; d a i reye tek gi riş,
merd ivenl ere açı lan bir kapıdand ı .
D a i reyi tuttuktan son ra, b u seç i m i mden pişman l ı k
d uymaya baş l ad ı m . D iğer k i rac ı l arın çoğu, kıt kanaat
geç i nen a lt-orta s ı n ı fa men s u p a i lelerd i ; otu rduğum
kattak i d iğer d airelerin hepsi nde çocuklar vard ı ve ev
i ş l e r i n i görmek i ç i n g i d i p ge l e n l er çok o l uyord u .
Öze l l i k l e b u b üyü k l ü kte b i r d a i rede tek b a ş ı m a
kal m am ı n komşu ları m ı n merakı n ı u ya n d ı rd ığı aş ikard ı .
Sohbetlere dah i l olmak i stemed i ğ i m i faz l as ı y la bel l i
ettiysem de, baz ı ları ndan kaç ış yoktu . K ısa s ü re son ra,
hakkı mda ü retti kleri teori lere maruz kal d ı ğı m ı h issett i m .
Başka b i r ad rese taş ı nmam gerektiğ i n i b i l iyord u m ama
daireyi ilk tuttuğu mda, gösteri ler a ras ı nda s ü rekl i ka la­
b i leceği m bir yere i hti yacı m vard ı ; hem taşı nacağ ı m
başka b i r yer d e de merak uyandı rmayacağ ı m ı n garantisi
yoktu . Kibar b i r ken d i h a l i ndel i k ta k ı nmaya ve sessizce
gidip gel meye karar verd i m . N e komş u l a rı m l a fazl a i ç l i
d ı ş l ı o l acak, n e d e faz la giz l i kapa k l ı hareket edecekti m .
Son u n d a g a l iba o n l a ra s ı k ı c ı gel m eye b aş lad ı m .
İ ngi l iz leri n ekzantr ik tiplere karş ı geleneksel b i r hoşgö­
rüsü vard ı r. Gece geç vakit ge l mem; h iz metç i l er o l ma­
dan, ya l n ı z yaşamam, geç i m i m i nas ı l sağlad ı ğ ı m ı n be l l i
olmaması en i nde sonu nda zara rs ı z ve tan ı d ı k ge lmeye
başlad ı .
Hepsi b ir yana, i l k taş ı nd ı ğ ı mda apartman hayat ı n ı
u z u n süre kab u l ed i l mez b u l d u m . D a i reyi mobi lyasız
k i ra l a m ı ş t ı m ve ge l i ri m i n b ü y ü k k ı s m ı n ı Stj o h n s

92
Prestij

Wood'daki a i l e ev ine a k ı ttığım ı ç ı n başlangıçta sadece


ucuz .ve rahatsız mobi lyalar alabi l d i m . Sobayla ı s ı n ı­
yord u m ; odu n u aşağıdaki avludan taş ı mak gerektiriyordu
ve çok yak ı n çevresi n i aşırı derecede ısıtı rken d a i ren i n
geri kal a n ı na faydası dokunmuyord u . H a l ı vesa i re yoktu.
Daire ben i m i ç i n sığı nak vaz ifesi gördüğü nden, orayı
rahat ve bazen u z u n süre l i ol a rak sessiz yaşamaya uygu n
bir yer h a l i ne geti rmel iyd i m .
İ sted iğim ufak tefek şeyleri a l a rak azar azar g iderd iğim
fiz i ksel rahatsız l ı klar b i r tarafa, e n kötüsü yal n ı z l ı k ve
a i lemden uzaklaştı r ı l m ı ş o l ma h i ssiyd i . Ne o zaman, ne
de şimdi buna b i r çare b u l u n m ad ı . İ l k başta, ayrı l d ı ğ ı m
k i ş i sadece Sarah'ken, buna katlanabi l iyord u m . Ama
ikizlere gebeyken geç i rdiği sanc ı l ı dönemde onun i ç i n
end i şelenerek a c ı çekiyord u m . G raham ve Helena doğ­
duktan ; b i l hassa biri hastal a n d ı ktan son ra d u ru m daha da
zorlaştı . Ai leme iyi ve bak ı l d ı ğ ı n ı , sevgi görd ü kler i n i ,
h izmetkarları m ı z ı n sad ı k v e güven i l i r oldukları n ı v e en
kötü hasta l ığa karşı b i l e mümkün olan en iy i tedaviyi
sat ı n a l ab i lecek m a d d i g ü ce sah i p o l d u ğ u m u z u
b i l i yo rd u m . B ö y l e d ü ş ü nceler tese l l i v e rahatl a m a
sağlad ıysa da b u n l a r ı n h i ç b i r i yetm iyordu
YER DEGİŞTİREN ADAM 1 1 ve onun modern devam nu­
maras ı n ı tasarlad ığım y ı l la r, hatta tüm s i h i rbaz l ı k kariye­
rim boyu nca, b i r a i le sa h i bi olm a n ı n bir gün i n sa n ı n
mesleğ i n i teh l i keye atabi leceği aklıma gel mem işt i .
B i rçok defa s ı rf sevg i l i karıma karşı çluyduğum a ş k ve
vaz ife h isleri nden ve çocuklarıma beslediğim yoğun
sevgiden dolayı sahneleri terk etmeyi, b i r daha hiç
i l l üzyon yapmamayı , s i h i r gösteri leri n i tamam ıyla b ı rak­
maya teşebbüs ett i m .
Hornsey'deki d a i rede geçen o u z u n gün ler v e bazen
tiyatro sezon u nda göste � i me yer kal mad ığı nda geçen
hafta l a r boyu nca faz lasıyla dü ş ü necek zama n ı m o l d u.

93
Christopher Priest

Önem l i nokta şu ki, el bette ki, b ı rakmad ı m .


Zorlu geçen i l k yı l larda devam etti m . Şöhretim ve
gel i r i m artarken devam ett im . Ve ş i m d i , meşhur i l lüzyo­
n u mdan kalan tek şey, etrafı ndaki s ı r perdesiyken, deva m
ed iyoru m.
Mamafi h, işler son dönemde daha da kolaylaşm ışt ı .
O l i v e Wescombe' ı n yan ı mda ça l ı ştığı i l k i k i hafta boyun­
ca E uston İ stasyonu'nun ya k ı n ı nda bir otelde kal d ığı n ı
keşfetti m . Ş ü p he l i b i r ad rest i . Sebeb i n i açı k l a rken,
H a m psh i re s i h i rbaz ı n ı n ken d i s i ne lojman sağlad ı ğ ı n ı
ama ayrı ld ığ ında oradan d a ç ı kmak zoru nda kald ı ğ ı n ı
söyledi. O s ı ralar, Ol ive' le ben atölyem i n a rka tarafı ndaki
kanepeyi d üzen l i o la ra k ku l l an ıyord u k ve ben i m de ona
kal ı c ı bir loj man tek l if edebi leceğ i m i fark etmem uzun
sü rmed i .
Antlaşma, b u gib i kararları denetl iyordu ama b u sefer
form a l i teden ibarett i . B i rkaç gü n sonra, O l ive H orn­
sey'deki d a i reme taş ı nd ı . O zamandan son ra da orada
kal d ı . Her şeyi değişti recek olan ifşaatı, b i rkaç h afta son ra
geld i .

27

1 898' i n son ları na doğru, b i r ti yatro gösteris i n i n i pta l i ,


YENİ YER DEGİŞTİREN ADAM' ı n sergi lendiği gösteriler a ras ı nda
b i r haftadan fazla zaman ol uşması demekti . H ornsey'
deki d a i rede vakit geç i riyor, atölyeye b i r kere uğrasam da
hafta n ı n büyük böl ü m ü nde Ol ive'le mutlu ve fi z i ksel
ol arak ta hr ik edici b i r hayat sürüyord u m . Da i reyi dekore
etmeye baş l a d ı k ve Batı Yaka s ı ' nd a k i l l ly r ia Tiyat­
rosu'nda sergi lediği m i z bir d i z i başa rı l ı gösteriden e l de
ettiğimiz gel i r i n bir k ı s m ı y l a b i rkaç çekici mobi lya a l d ı k .
G ü neş l i gün lerden önceki gece son ra ermek üzerey-

94
Prestij

di . . . Brighton 'daki H i ppod rome'da sahneye ç ı kacakt ı m .


Ol ive bana b i r sürpriz yapt ı . Gecen i n geç vaktiyd i b i rbi­
rim ize sarı l m ı ş, uykuya dal mak üzereyd i k .
"Ba k, tatl ım," ded i . " Düşündüm de, yen i b i r as i stan
.ıramaya başlasan iyi o l u r bel k i . "
Y ı l d ı rı m çarp mışa dönmüştüm; i l k a n d a ne cevap ve­
receğ i mi b i lemed i m . O a n a kada r, meslek hayatım bo­
yunca arad ığım d üzene kavuşmuş olduğumu düşünü­
yordu m . Ai lem vard ı , metresi m vard ı . Evimde karım la
y.ışıyor, sonra d aireme, sevgi l i me koşuyord u m . Çocuk­
larıma tapıyordum; karıma hayrand ı m ; metresi me aşık­
l ı m. H ayat ı m farkl ı iki parçaya bö l ü n müştü; b i rb i rleri n­
den ayrı tutuyordum; ik i taraf da b i rbi r i n i n varl ı ğından
�üphelen m i yord u . Ü stel i k, aşığım güzel ve büyü leyici
... ahne asista n ı m ol a rak ça l ı şıyord u . İ ş i nde hari kulade
olmakla kalmıyord u ; ban a katı ldığı zamandan beri güzel
gür ü n üşüyle daha fazl a seyirci top lamama yard ı mcı
olduğu şüphe götürmezd i . Moda tab i rle pastayı bulmuş
ve i şta h l a yiyord u m . Şimdi, bu sözleriyle O l i ve her şey i n
denges i n i bozuyordu . Kedere boğul muştum.
Tep k i m i gören Ol ive, " İ ç i mde kalan b i r sürü şey var.
�u anda düşündüğün o kadar da kötü bir şey deği l," ded i .
"Daha n e kadar kötü olabi l i r, hayal b i l e edemi­
yoru m . "
" E h , söyleyecekleri m i n yarıs ı n ı du ysan, akl ı na gelen­
den daha kötü olduğunu görü rsün ama heps i n i duyacak
kadar kal ı rsan bence son u nda iyi h isseders i n . "
O n a d i kkatle baktım v e baş ı ndan beri yapmam gerek­
l iği gibi, gergin ve heyecan l ı ol duğunu fark etti m . B i r şey­
ler döndüğü aşi kard ı .
Yağmu r g i b i yağan kel i meleri n meydana get i rd iği
l ı i kaye, i kaz ı n ı h a k l ı ç ı ka rd ı . Söylediği şey ben i dehşete
düşürd ü .
Ben i m le ça l ı şmayı b ı rakmayı i k i şeyden dolayı isted i-

95
Christopher Priest

ğ i n i söyleyerek başlad ı . İ l ki, y ı l lard ı r bu işte ol duğu ve a r­


t ı k deği ş i k l i k isted iğiyd i . Evde otu rmayı, sevg i l i m o lmayı,
ka riyeri m i o noktadan i.z lemeyi isted i ğ i n i söyled i . Ben
ondan isted iğim sürece ya da yen i b i ri n i bulana kadar
asistan ı m olarak çalışmaya devam edecekt i . Şimd iye ka­
dar duyduklarım iyiyd i . Ama, ded i, i k i nc i sebebi henüz
d u yma m ı şt ı m . İkinci sebep, mesleki s ı rları m ı b i l mek iste­
yen biri tarafı ndan yol l a n m ı ş ol masıyd ı . Bu adam . .
"Angier ! " Diye haykırd ı m . "Se n i cas u s l u k etmen i ç i n
R u pert Angier m i gönderd i ?"
B u n u hemen itiraf ett i ; öfkem i görün ce benden uzak­
l a ş ı p ağlamaya baş l ad ı . Önceki hafta la rda ona a n l attığım
her şey i ; gördüğü ya da kul l a nd ığı her c i hazı hatı rlamak,
kend i başına öğrenm i ş ya d a keşfet m iş olabi leceği s ı rları
ve d üşmanıma a n l atmış olabi leceği şey leri a n l amak i ç i n
kafa yoruyord u m .
B i r müddet onu d i n l eyemed i m ; saki n veya düzgün d ü­
şü nemed i m . Ayn ı sı rada ağl ıyor, kend isi n i d i n lemem i ç i n
bana ya lvarıyord u .
B u şek i lde bunaltıcı v e beyh ude i k i üç saat geçtikten
sonra, d uygusal bir uyuşu k lu k nokta s ın a eriştik. Bu kör­
d üğü m saba h ı n erken saatlerine kadar sürdü ve uyku iki­
mizin de üzerine çöktü . lşığı söndürü p birl i kte ,yatt ık. B u
korku nç ifşaat, al ışkan l ı kl a r ı m ı z ı henüz y ok etmemişt i . -
Kara n l ı kta gözlerim aç ı k yatarken b u n u n l a nası l başe­
deceği m i düşünmeye ç a l ı ş ıyord u m ama kafa m ı h a l a to­
par[aya m ı yordum. Sonra yan ı mda, sessizce ve ı srarla
"An l a m ıyor musu n ? H a l a Ru pert Angier' ı n casusu o l sam
sa n a söyler m i yd im h iç ? Evet, o n u n l ayd ı m a m a ondan
sıkıldım. Hem başka bir kad ı n l a oynaşıyord u ; bu da ben i
kızd ı rd ı . Akl ı n ı sana sal d ı rmakla boz m uştu . Değiş ikl iğe
i htiyacı m vard ı , o nedenle bu n u yapmayı ben önerd i m .
Ama sen i n l e ta n ı ştığı mda . . . şey, fa rklı şey ler h i ssetti m .
Sen Ru pert'tan o kadar fa rkl ı s ı n k i . Ara m ı zda geçen her

96
Prestij

�eyin gerçek olduğu n u b i l iyorsun, deği l m i ? Ru pert o n u n


için casusl u k ettiği m i san ıyor ama herhalde artı k benden
bir şey öğrenemeyeceğ i n i a n lam ı şt ı r. Asista n ı n o l may ı
b ı rakmak istiyorum çünkü sah nede sen i n le olduğum
sürece, Ru pert isted iği şeyi yapmamı bekleyecek. Her
şeyden uzaklaşmak, bu evde yaşamak, sen i n l e olmak isti­
yorum, Alfred . B i l iyor musun, gal i ba seni seviyoru m ... "
Ve gece boyunca, böyle devam ett i .
Sabah, yağmu r l u b i r tan vakti n i n moral bozucu gri l i ­
ği nde ona " N e yapacağıma karar verd i m . Angier'a b i r
mesaj götür. Ne d iyeceğ i n i söyleyeceğim, sen d e o n a i le­
t i p aradığı s ı rrın bu olduğu n u söyleyeceks i n . S ı rrı benden
çaldığına ve kova l ad ığı b i l g i n i n bu olduğuna onu inan­
d ı rmak i ç i n ne istersen söyle. Ondan sonra geri dönersen
ve bir daha Angier' l a a l a ka n ol mayacağına yem i n eder­
sen ve eğer, eğer, sana i n a n mam ı sağlayabi l i rsen, b i rl i kte
hayatımıza tek rar başları z ? Kabul ed iyor musu n ?"
"Hemen bugün yapacağım," d iye yem i n ett i . "Angier' ı
hayatımdan ebed iyen ç ı karmak i stiyoru m ! "
"Önce atölyeme gitme l i y i m . Angier'a n e söyleyece­
ğime karar vermem l az ı m ."
Başka açı kl ama yapmadan onu evde b ı ra kıp E l g i n
Caddesi ' ne giden otobüse b i n d i m . Ü st katta sessizce otu­
rup p i pomu içerken, asl ı nda her şeyi mahvetmek ü zere
olan aptal b i r a ş ı k o l u p o l mad ı ğ ı m ı merak ett i m .
Atölyeye vard ı ğ ı mda, mesele e n in e boyu na tartı ş ı l d ı .
C i dd iyet taşısa da b u , yı l la r iç i nde Antlaşma'n ı n yüzleş­
mek zorunda kald ığı krizlerden bi riyd i ve i r i l i ufa k l ı
sorun yaratacağı n ı sanmıyord u m . Kolay değ i l d i a m a neti­
cede Antl aşma her zamarıki kadar güç l ü ç ı k m ı ştı . Ger­
ı,:ekten de Antlaşma'ya du yduğum sürekli i n a n c ı n bir
i fadesi olarak ben d a ireye dönerken atölyede kalan ben
oldum.
Orada O l i ve'e, ken di el yaz ısıyla kağıda yaz ması ge-

97
Christopher Priest

reken leri d i kte ettird i m . Yazd ı ; gerg in di ama gerekl i gör­


d üğü şeyi yapmaya karar l ı yd ı . Mesaj , Angier' ı yan l ı ş yö­
ne göndermeyi hedefl iyord u ; o yüzden sadece i mkan
dah i l i nde değ i l , kendi başı n a a k l ı n a gel meyecek bir şey
de o l m al ıyd ı .
H ornsey'den mesaj l a b i rl i kte l4.25 'te ç ı ktı ve 2 3 .00'a
kad a r da i reye dönmedi .
" B i tti ! " d i ye bağı rd ı . "Ona verd iğim bi lgiyi a l d ı . B üyük
i htimal le onu b i r daha h iç görmeyeceği m ve kes i n l i kle,
ömrüm boyu nca, ona veya o n u n hakkında tek b i r
dostane kel i me sarfetmeyeceği m . "

28

O l i ve yokken geçen sekizbuçuk saatte neler olduğunu


ve yaz ı l m ış b i r mesaj ı verme n i n neden bu kadar uzun
sürdüğünü h iç sorgu lamad ı m . Yaptığı açı klama çok basit
olduğu i ç i n mu htemelen doğruyd u ; Londra'da topl u
taşı m a a ra ç l a rıyla seyahat etmek vakit · a l ı yord u ve
Angier' ı hemen b u lamayı p şeh r i n b i r başka yakasında bir
gösterisi o ld uğunu öğren i nce zaman uçup gitm işti işte.
Ama o uzun akşam boyu nca, i l k efend i s i ne i h anet eden
çift tarafl ı casusun b i r kere daha taraf değiştird iği ne ve
onu b i r d aha asla göremeyeceği me ya da düşman lehine
yen i bir görevle döneceğine d a i r karamsar kuru ntu l ara
kapı l d ı m .
Mamafi h, t ü m b u n l a r 1 89 8 ' i n sonunda o l d u v e ben bu
kel imeleri, 1 90 1 senes i n i n u n utu l maz Ocak ayında yaz ı­
yorum . (Dış d ü nyad aki had iseler k u l akl arımda ç ı n l ı yor.
Ben b u kel i meleri ka l eme a l m adan b i r g ü n önce,
Majesteleri Kral içe n i h ayet sonsuz uykusuna uğurlandı
ve ü l ke, son u nda b i r yas dönemi nden ç ı k ı yor.) O l ive
bana döne l i i k i seneden faz l a oldu . Söz ü n e ve isteklerime

98
Prestij

... adık bir şeki lde, ben i m le kal d ı . Kariyeri m sorunsuz


şeki lde devam ed iyor, i l l üzyon d ü nyas ı ndaki yerim
sars ı l maz, a i lem büyüyor, servetim emniyette. B i r kez
daha i k i huzurlu yuva idare ed iyoru m . R u pert Angier,
Ol ive ona yan l ı ş b i lgiyi i l ettiği nden beri bana i l işmed i .
Her şey saki n ; debdebeyle geçen senelerden sonra n i ha­
yet hayat ı m ı d üzene otu rttu m .

29

1 903 senesi nde, istemeye istemeye, tekrar yaz ıyoru m .


Defterimi ebed iyen kapatmayı tasarl ı yord u m ama olaylar
bana kumpas kurd u .
Rupert Angier an iden ö l d ü . K ı rk altı yaşı nd ayd ı, ben­
den sadece b i r yaş küçüktü . The Times' daki habere göre
ö l ü m ü , Suffo l k'ta b i r ti yatrod a serg i l ed i ğ i s a h ne
i l l üzyonunda aldığı yara l arı ta kip eden kompl i kasyon­
lardan kaynakl a n m ı ş.
Haberi araştırd ı m ; Morning Post' ta daha k ı sa b i r ha­
ber ç ı kt ı ; onun hakkı nda bu l a bildiğ im tü m bi lgi buydu
ama çok azı ben i m i ç i n yen iyd i .
Zaten hasta olduğundan şüphelen iyord u m . O n u ka n l ı
can l ı son görd üğümde, zayıf görü nüyordu ve o n u güçten
düşüren, m ü z m i n b i r hasta l ığ ı n pençesi nde olduğunu
tah m i n etm işt i m .
Ben şu a n yazarken ön ümde d u ran ö l ü m i la n l a rı n ı
özetleyeb i l i r i m . 1 857'de Derbysh i re'da doğm uş ama
genç yaşta Londra'ya taş ı nm ı ş . Orada uzun yı l l ar i l l üz­
yon i st ve gözbağcı o la rak ça l ı şa rak hat ı rı sayı l ı r başarı
elde etm iş. G österi leri n i Bri tanya Ada l a rı ve Avru pa'ya
taş ı m ı ş ; Yen i D ü nya'da sonuncusu bu senen in baş ı nda
olmak üzere üç kez tu rneye ç ı k m ı ş . İ mza attığı b i rkaç
d i kkat çeken sahne i l l üzyonu, b i l h assa -asista n ı , seyi r-

99
Christopher Priest

c i lerin goz u önü nde m ü h ü rlenm i ş görü nen b i r kaptan


ç ı ka rdı ğ ı- G ÜNEŞLİ SABAH ad ı veri len n u marası b i r hay l i
tak l it ed i l m iş. Ö l ümcül kaza s ı rasında, son zamanlarda
hazı rladığı ve başarı kazanan ŞİMŞEK GİBİ ad l ı gösteriyi
serg i l iyormuş. Bir gözbağc ı l ı k ustası olan Ang ier, küçük
ya da özel top l a ntı larda rağbet gören bir i s i m m i ş . Evli, b i r
oğu l v e i k i kız babasıym ı ş . Son ana kadar a i lesiyle b i rl i kte
Londra' n ı n H ighgate bölgesi n de yaşa m ı ş . Ö l ü m ü ne
sebep o l a n kazaya kadar düzen l i olara k gösteri yapm ı ş .

30

Angier' ı n öldüğünü yazmak bana zevk verm iyor. B u,


i k i seneden faz l a b i r zamand ı r t ı rmanan o layl arın traj i k
neticesi o l d u . Söylemekten pişm an l ı k du yu yorum; ara­
m ızda var olan hoşnutsuzl uğu yen i leme teh l i kesi doğur­
duğu i ç i n bu o l ay l a r ı n h i ç b i r i n i yazmaya tenez z ü l
etmed i m .
G ü n l ü ğümün önceki böl ü m leri nde bel i rtti ğim g ib i,
hayatı mda memnu n i yet veric i b i r denge v e kararl ı l ığa
kavuş m u ştum ve o s ı ra e l i mde olandan daha faz l as ı nda
gözü m yokt u . Angier bana karşı sa l d ı rı veya öç a l m a
teşe b b ü s ü n d e b u l u n u rsa, o m u z s i l k i p geçeceğ i m e
i çten l i kle i n a n ı yo rd u m . Haki katen, O l ive' i n notunda
yaz ı l ı s ahte i pu ç l a r ı n ı n, a ra m ı zd a k i her şeyi sona
erd i rd i ğine i n a n m a k i ç i n her t ü r l ü sebe bim vard ı .
Angier' ı yoldan sapt ı rm ak, var ol mayan b i r s ı rrı aramaya
göndermek i ç i n yaz ı l m ı şt ı . İki seneden faz l a b i r zaman
gözüm ü n önü nden yok olması, oyu n u m u n işe yarad ı ğ ı n ı
gösteriyord u . H a l böyl eyken, bu a n l at ı n ı n i l k kı sm ı n ı
tama m l ad ı ktan kısa b i r m ü ddet s on ra b i r derg i d e,
F i n sbu ry Park Empire'da yapı l a n gösteri n i n haberine rast­
l ad ı m . Sah neye çıka n l a rd a n biri Ru pert Angier' d ı ve afi-

100
Prestij

�in en altları ndayd ı . İsm i n i n öylesine geçtiği haberde,


"kab i l iyeti nden b ir şey kaybetmem iş ol duğunu görmek
güze l " şek l i nde b i r yorum v a rd ı . Sadece bu b i l e,
Angier' ı n kariyerin i n d u raklama dönem i nden geçtiğine
işare ed iyord u .
İ k i y a da üç a y sonra, h e r şey değişt i . S i h i rbaz l ı k dergi­
leri nden biri onunla yapı l m ı ş b i r m ü la kat yayı n l ad ı ; bir
fotoğrafı b i l e vard ı . G ü n l ü k gazetelerden biri, b i r maka­
lede " s i h i rbaz l ı k sanatı n ı n ca n l a n ı ş ı " n ı konu etti ve sayı­
'iız s i h i rbaz l ı k gösterisi n i n yen iden afişlerin ü st s ı ra l a­
rı nda yer ald ığı n ı yaz d ı . B i rkaç kişiyle b i r l i kte Ru pert
l\ngi er' ı n ismi de geçiyordu
Daha sonra, böyle şeylerin h az ı rl anması nda meydana
gelen mutlak gec i kmelerden ötürü, abone l i k usulü i le
dağıt ı l a n s i h i rbaz l ı k dergi leri nden b i ri, Angier hakkında
.ıyrı ntı l ı bir makale yayı n l ad ı . Makale, Angier' ı n o anki
gösteri s i n i açı k sihir sanatında m u zaffer b i r yen i l i k ol arak
tarif ed iyord u . ŞİMŞEK GİBİ adı verilen yen i i_l l üzyon u ndan
v e ald ığı olumlu eleşti ri lerden özel ol arak bahsed iyord u .

Tek n i k d e ha husus u nda ç ıtayı yü kselttiği nden ; Bay


l\ngier' ı n kend isi işleyi ş i n i n s ı rrı n ı açı klamayı seçmed iği
takdi rde, başka bir i l l üzyo n i stin aynı etkiyi, en azından
ya k ı n gelecekte yaratma i ht i m a l i n i n çok zayıf
olduğundan dem vu ruyordu . Ayn ı makale, ŞİMŞEK GİBİ1 n i n,
n a k l etme i l l üzyon l a r ı s a h a s ı nd a "önceki çabal ara"
n azaran m ü h i m bir gel i şme olduğunu söylü yordu ve
'iadece YENİ YER DEGİŞTİREN ADAM'a değ i l bana da küçük b i r
gönderme vard ı
T ü m sam i m iyet i m l e söy l ü yorum, böy les ine b i r
densizl iği görmezden gelmeyi dened i m ama bası ndaki
hu sözler, onu ta k i p edecek olan bir çoğu n u n i l kiyd i .
R. upert Angier' ı n , mes l eğ i n i n z i rves i nde old uğu na şüphe
yoktu .
Tabiatıyla, bu konuda b i r şey yap[l\am gerektiğ i n i h is-

101
Christopher Priest

setti m . Son b i rkaç ayd ı r ça l ı şmaları m ı n büyük bö l ü m ü n ü


küçük ku lüp le r v e taşra ti yatroları n ı n yoğu n l u kta olduğu
tu rneler teşki l ed iyord u . Eski gün lerime dönmek için
seçkin bir Londra tiyatrosu nda beceri leri m i göstereceği m
b i r sezona i htiyac ı m vard ı . O gü n l erde sahne i l l üzyon­
larına i l gi büyük olduğundan, menajerim, büyük bir gös­
teri olacağ ı n a d a i r umut veren b i r şey ayarlamakta güç l ü k
çekmed i . Mekan, Strand'daki Lyric Tiyatrosu'ydu ve
ism i m , 1 902 Eyl ü l ü ' nde b i r hafta boyu nca sergi lenmesi
p l a n l a nan bir va ryete gösteri s i n i n en ü stü ndeyd i .
Aç ı l ışı yarısı boş b i r sa lona yapt ı k; ertesi gün hakkı­
m ızda ç ı ka n haberler yok denecek kadar azd ı . Sadece üç
gazete i s m i m i yazm ıştı v e e n olu m l u yoru m ben i "yaratı­
c ı l ığı ndan z iyade nosta l j i k değeri i ç i n görü l mesi gereken
b i r s i h i rbaz l ı k a n layışı n ı n tem s i l c i s i " o l arak a n ı yord u .
Sonra k i i k i gece salon neredeyse boştu v e gösteri, hafta
o rtası nda i ptal ed i l d i .

31

Angier' ı n yen i i l l üzyo n u n u göz leri m l e görmeye karar


verd i m . E k i m son u nda H ackney E m p i re'da iki hafta l ı k
göster i ye b a ş l ayacağ ı n ı d u y d u ğ u m d a sess i zce b i let
a l d ı m . E m p i re uzun koridorları ve gösteri s ı rasında
kara n l ı kta kalan od itoryumuyla deri n , dar b i r tiyatro; yani
amaç l a r ı m a kes i n l ik le u ygu n d u . Sahne ko l tuğu mdan
gayet iyi görünüyordu ama Angier' ı n ben i fark edebi­
leceği kadar yakı nda değ i l d i m
Gösterisi n i n , b i l d i k s i h i rbaz l ı k repertuvarı ndan i l l üz­
yon lar sergi lediği ana kısmı n ı ses çı karmadan izled i m .
Ta rzı iyiydi, söz leri eğlencel iyd i , asista n ı güzeld i ve şov­
men l i ğ i vasat ı n üzeri ndeyd i . İyi d i k i l m i ş b i r akşam kıya­
feti gi ym işti ve saçları zarif b i r şeki l de briyanti n l e parla-

102
Prestij

t ı l m ı şt ı . Gösteri n i n bu kısmı nda, yüzüne tesi r eden hasta­


l ı ğ ı n ı ve içi nde b u l u nduğu kötü h a l i ima eden ipuçları n ı
göz lemled i m . Baston yutmuş g i b i hareket ed iyordu ve b i r
kaç defa sol kol u n u , sanki diğeri nden daha zayıfmış g ib i
korum aya ald ı. N ih ayet, aralarında seyirc i lerden biri n i n
yazdığı mesaj ı n m ü h ü rl ü b i r zarfı n içi nde bel i rmes i n i n de
olduğu, eğlence l i olduğu n u kabu l ettiğim n u mara l ardan
son ra Angier kapa n ı ş i l l üz yo n u n a geçt i . C i d d i b i r
kon uşmaya başlad ı ; çabucak b i r deftere not a ld ım. İşte
söyled i ki eri :

Bayanlar ve Baylar! Yeni yüzytl hızla ilerlerken hepi­


miz çevremizde bilimin mucizelerini görüyoruz. Bu
mucizeler neredeyse günbegün çoğalıyor. Burada bulu­
nanların çok azının görmeye ömrünün yeteceği yeni
asrın sonunda, daha nasıl harikalar ortaya çıkacak kimbi­
lir? İnsanlar uçabilir, insanlar okyanusların ötesiyle konu­
şabilir, insanlar gökkubbede seyahat edebilir. Yine de
hiçbir mucize, harikaların en büyüğüyle boy ölçüşe­
mez. . . insan zihni ve insan bedeni!
Bu gece, bayanlar ve baylar, bilimin ve insan zihninin
mucizelerini bir araya getiren bir hüner sergileyeceğim.
Dünya üzerinde başka hiçbir sahne sanatçısı, kendi
gözlerinizle tanık olacağınız şeyi gerçekleştiremez!

B u n u n l a b i r l i kte, sağlam kol u n u teatra l b i r edayla kal­


d ı rd ı ve perdeler açı l d ı . Orada, sahne ı ş ı kları a l tı nda, gör­
mek i ç i n gel d i ğ i m c i haz du ruyord u .
Bekled iği mden çok d a h a büyüktü . S i h i rbazl a r genel­
l i kle s ı k ı ş ı k i nşa ed i l m i ş c i hazlarla ça l ı şmayı ve böylece
ça l ı şma pren s i p leri n i n ard ı ndaki muammayı arttı rmayı
terc i h ederler. Angier' ı n teç h izatı resmen sah neyi doldu­
ruyordu .
Sah nen i n o rtası na yerleşti r i l m i ş ü ç metal bacak, tepe

103
Christopher Priest

noktası nda b i r leşerek e l l i santim çapındaki, parlak metal­


d e n yapı l ma b i r kü reyi destekl iyord u . Tri pod u n tepe nok­
tas ı n ı n a ltında b i r adam ı n ayakta d u rabi leceği kadar b i r
yer a n c a vard ı . Tepe noktası n ı n hemen ü stü nde, küre n i n
a l t ı nda; eklem yeri ne sı kıca tuttu rul muş, ahşap v e metal­
den yap ı l m a s i l i nd ir ik bir tert i bat vard ı . Bu s i l i nd i r u z u n
a ra l ıklarla yerleşti ri l m i ş a h ş a p ç ıta l a rdan meydana gel i­
yord u ve i n ce tel lerle yüzlerce defa sarı l m ı ştı . Otu rd u­
ğ u m yerden, s i l i n d i r i n en az b i rbuçuk metre yü ksekl iğe
ve b i r o kadar çapa sahip olduğu sonucuna vard ı m . Ya­
vaşça dönüyor, sahne ı ş ı k l a r ı n ı topl ay ı p gözü m üze yansı­
tıyord u . Işık parçacıkları, · salonun d uvarlarında hareket
ed iyo rd u .
Tert i batın etrafı nda, ü ç metre kadar uzak l ı kta y i ne b i r
sü rü tel le sarı l m ı ş seki z metal çubuktan o l uşan i k i n c i b i r
çember vard ı . B u n l a r sahne yüzeyi nde d u ruyord u ve
tripod l a o rtak merkeze sah i pt i . Çubuklar gen iş ve eşit
a ra l ı klarla yerleştiri l m işt i . Sey i rc i ler, c i ha z ı n a na k ı sm ı n ı
açıkça görebi l iyorlard ı .
B u ben i tamamen hazı r l ı ks ı z yaka l a m ı şt ı ; Ben i m
k u l l a n d ı ğ ı m l a benzer ebatlarda, b i r nevi s i h i r l i kab i n
bek l i yord u m . Angier' ı n c i hazı o kadar devasa boyutlar­
d ayd ı k i sah nede i k i n c i b i r giz lenme kab i n i ne yer b ı rak­
m ıyord u .
Kafa m ı s i h i rbazl ı ğa yormaya başl ad ı m ; i l l üzyo n u n ne
o labi l eceğ i n i , benimki nden nası l ayrı l a bi l eceğ i n i ve s ı rrın
nerede olduğunu kest irmeye çal ış ıyord u m . İ l k i ntiba . . .
büyü k l üğü n ü n yarattığı şaşk ı n l ı k . İ k i n c i intiba . . . C i h a z ı n
i n a n ı l maz derecedeki bayağı görü ntü s ü . _Tepe noktası n ı n
üzeri ndeki dönen s i l i n d i r harici nde parlak ren kler, d i kkat
d ağıtan ı ş ı k l a r veya kasten karart ı l an bölgeler yoktu .
Tertibatı n büyük böl ü m ü ver n iks i z ahşaptan veya parla­
t ı l mamış metalden yapı l m ışa benz iyord u . Çeş i t l i yön l e re
sarkan kord onlar ve tel l er vard ı . Ü çü nc ü i n tiba . . . ne ola-

104
Prestij

c:Jğ ı n a da i r i pucu yok. C i h a z ı n neye benzemes i n i n isten­


diğine d a i r fi krim yoktu. S i h i rbaz l ı k c i hazları sey i rc i n i n
d i kkati n i dağıtmak i ç i n genel l i k l e s ı radan görü n ü m ler
arzeder. Alelade bir masa me�ela, ya da b i rkaç basamak,
bir sand ık; ama Ang ier' ı n teç h izatı n ı n tan ı d ı k h i ç b i r yanı
yoktu.
Angier nu maras ı n ı serg i lemeye baş l ad ı .
Sahnede ayna yok g i b i görü n üyord u . C i h a z ı n bütü n
kısım l a rı doğrudan görü le bil iyord u ; Angier haz ı r l ı kları na
devam ederken sah nede geziyor, tüm a ra l ı kl a rdan geçi­
yor, çubukları n arkası n a g idiyord u ; daima hareket hal i n­
de, d a i m a göz önündeyd i .
H a reket ederken, b i l hassa b i r c i h az ı n a rkası na geçti­
ğinde s i h i rbazı n vücudunda yak ı ndan izlenmesi gereken
yer olan bacakları n ı iz led i m (anlaşı lmaz b i r hareket, b i r
aynaya veya başka b i r c i haza delalet eder) a m a Angier' ı n
yürüyüşü rahat v e normal d i . K u l lanabi leceği giz l i kapı
yok gibiyd i . Yekpare b i r l astik tabakayl a kapl a n m ı ş o l a n
sahnen i n altı ndaki a ra z e m i n e u l aşmak zord u .
H epsinden d aha tuhafı, i l l üzyonu n görü nen b i r izahı
yoktu . S i h i rbaz l ı k gereçleri genel l i kle sey i rc iy i beklenti
içine sokmaya veya bu beklentiyi yan l ı ş yöne sevk
etmeye yarar. B i r insa n ı n s ı ğam ayacağı kadar küçük b i r
kutu ( k i s ığabi ldiği o rtaya ç ı kar), del i n mesi i mkansız
görü nen çel i k levha veya içi nden kaçma n ı n mümkün
o l madığı ki l it l i sand ı k gibi şeylerd ir. Her h a l ü karda,
i l l üzyo n i st sey i rc i l e r i n ö n l eri nde görd ü k l e r i şeyl ere
dayanarak yaptı kları varsayı m l arı boşa ç ı karı r. Angier' ı n
teçh i zatı şimd iye dek görü l müş hiçbir şeye benzem i­
yordu v e s ı rf görün üşü nden ne amaçl a i nşa ed i l d iği n i
an laman ı n yol u yoktu .
Bu esnada, Angier b i l i m i n ve hayatın mucizeleri nden
bahsederek sahnede dol aşmaya devam ed iyord u .
Sah nen i n ortasına gel d i ve seyirc i l ere dönd ü .

105
Christopher Priest

"Saygıd eğer beyefend i l er ve h a n ımefend i l er, aran ız­


dan b i ri n i, bir gön ü l l ü rica ed iyoru m . O l a b i l ecekler sizi
korkutm as ı n . S ize sadece basit bir doğru l a m a i ç i n
i htiyac ı m var."
Ramp ı ş ı k l a r ı n ı n ayd ı n l ığı nda d u ru p, ö n s ı rada
otu ra n l ara doğru d avetkar b i r edayl a eği l d i . İ leri atı l ı p gö­
n ü l l ü o l m a k ve makineye yak ı ndan bakmak i ç i n h i sset­
tiği m a n i ve çı lgı nca d ü rtüyü bast ı rmak zoru nda ka l d ı m ;
gön ü l l ü o l sayd ı m Ang ier' ı n ben i an ı nda tan ıyacağ ı n ı ve
mu htemelen gösteris i n i erken bitireceğ i n i b i l iyord u m .
A l ı ş ı l m ı ş end işe l i tereddütten son ra b i r a d a m ayağa
kal ktı ve yan rampadan sahneye ç ı kt ı . O b u n u yaparken,
Angier' ı n asista n l a r ı ndan biri üzerinde çeşitl i nesne lerin
o l duğu bir tepsi taş ıd ı ğ ı halde sah neye gel d i . Bu nesne­
lerin ne işe yaradığı k ı sa süre son ra bel l i o l d u ; her biri işa­
retl emek veya ayı rt etmek için ku l la n ı l ab i l iyord u ; İki üç
adet değ işik ren kte m ü rekkep hokkası, bir kase un, tebe­
ş i r, köm ü r. Angier gönü l l üyü b i ri n i seçmeye davet ett i .
Adam u n kases i n i seçi nce, Ang ier s ı rt ı n ı dönerek ceketin­
den aşağı unu boşa l tm as ı n ı isted i . Adam bu nu yaptı­
ğı nda, sahne ışı kları nda görkem l i bir şeki lde süzülen b i r
u n b u l utu ol uştu .
Angier tekrar seyirc i lere döndü ve gönü l l üden, mürek­
keplerden b i ri ni seçmes i n i rica ett i . Adam k ı rm ı z ı y ı seçti .
Angier u n l u e l l eri n i u z attı v e k ı rm ı z ı m ü rekkebi
döktü rd ü . İyice işaretlenmiş olan Angier, adamdan ko l ­
tuğu na dönmes i n i rica ett i . Sahne ı ş ı kları , tek b i r spottan
parlak b i r ı ş ı k huzmesi gelecek şek i l de kara rd ı .
Doğaüstü bir çatırdama duyu l d u ; sanki hava yarı l ı­
yord u . Şaş k ı n l ı kla, mavi-beyaz b i r elektrik arkı n ı n parla­
yan kü reden çıkıp uzakl aştığ ı n ı görd ü m . Ark korkunç b i r
h ı z v e keyfi yetle hareket ed iyor, d ı ş ç u b u k l a r ı n çevre­
lediği ve Angier' ı n girdiği a l anda dolaşıyord u . Çatı rdayan
ve çıtırdayan yı l d ı rıma a c ı masız b i r h ayat bahşed i l m işti

106
Prestij

-..ı n k i . E l ektrik arkı b i r anda i kiye, sonra üçe katl a n d ı . Et­


r.ı fta başka yı l d ı rı m la r meydana geld i ; san k i kapa l ı alan­
d a b i r şey arıyorlard ı . Bir ta nesi kaç ı n ı lmaz b i r şeki lde
Angier' ı b uld u ve bir a nda etrafı n ı sard ı ; sanki sadece
vücudu n u n etrafı n ı değ i l , i ç i n i de ayd ı n lattı . Angier
-;ağlam kol u n u kald ı r ı p döndü ve y ı l a n gibi dolaşıp tısla­
yan elektr i k akı m ı n ı n kend i n i sarması n a memnu n i yetle
i z i n verd i .
Daha faz l a y ı l d ı r ı m meydana gel d i ve Angier' ı n çev­
resi nde kötü n i yetle dolaşt ı . Ang ier'se bunları, d i ğerleri ne
yaptığı g i b i görmezden geld i . Her b i r i s ı rayla ona sal­
d ı rd ı ; b i ri kalkmış bir k ı rbaç g i bi geri çek i l i rken başka b i r
tanesi , hatta i ki tanesi parl ayarak o n a doğru i n i yor ve
yakıcı ateş iyle onu kamç ı l ıyord u .
Bu a k ı m ı n kokusu , k ı sa süre son ra sey i rc i leri ra hatsız
etmeye baş l ad ı . Ben de d i ğerleriyle b i r l i kte sol u d u m ; i hti­
va ettiği şeyleri d üşün ü nce baş ı m dön üyord u . Doğaüstü,
atomsal b i r yapıya sah i pt i ; sanki şimdiye kada r i nsa noğ­
l u n a yasakl a n m ı ş ve artık serbest kalmış, b i r gücün, dene­
ti mden ç ı km ı ş saf enerj i n i n kokusu yay ı l ıyord u .
Angi er, etrafı nda d a h a fazl a a r k dolaşı rken, cehen ne­
m i n o rtas ı n d a k i tri poda, doğru dan kaynağ ı n a l t ı n a
i lerled i . Oraya varınca emniyette g i bi görü n dü . İ k i bük­
l ü m o l u p ken d i leri ne dönmeye m u kted i r veya i stekl i
görü nmeyen parlak ı ş ı k arkları ondan uzaklaştı lar ve gü­
rü ltüyle dış çubuklara çarptı lar. Saniyeler i ç i nde, çubuk­
l arın her biri nde ken d i s i n e u laşan, huzursuzca c ı z ı rdayıp
tısl ayan ama yerinde kalan b i rer ark ol uştu . Böyl ece bu
seki z göz a l ı c ı ark, Angier' ı n tek baş ına d u rduğu a l a n ı n
üzerinde b i r nevi ku bbe meydana geti rd i . Spot ı ş ığı a n i ­
den söndü ve d iğer tüm sahne ı ş ı k ları kısı ld ı . Angier' ı ay­
d ı n latan tek şey, akkor h a l i ndeki elektrik arkıyd ı . Hare­
ketsiz du ruyord u ; sağlam kolu havadayd ı ; elektri k yayı l ı r­
ken kafas ı metal s i l i nd i r i n sadece bi rkaç santim altı nd<ıy-

107
Christopher Priest

d ı . B i r şey söylüyor, seyi rc i lere b i r şey a n l atıyordu ama


üzeri nde havayı yakan gürü l tüden dolayı ne ded i ğ i n i
d u yamad ı m .
K o l l a r ı n ı i n d i rd i ve iki üç sa n iye, meydana get irdiği
m ü th i ş manzarayı kabu l ederces i ne sess i z d u rd u .
Sonra yok oldu .
B i r an Angier oradayd ı ; b i r a n son ra, yoktu . C i hazı
y ı rtı n ı rcasına b i r ses ç ı kard ı ve titremeye başladı ama
Angier' ı n gid işiyle parlak enerj i parça ları b i r anda kay­
bold u . Kol l ar küçük hava i fişekler g ibi c ı z ı rdayıp patladı
ve sön d ü . Sahne kara n l ığa gömü ldü .Ayaktayd ı m ; farkın­
da ol madan b i r süre önce ayağa kalkmışt ı m . Salonun geri
kalanı da ben i m l e b i r l i kte dehşet i ç i nde ayaktayd ı . Adam
gözleri m i z i n önü nde, iz b ı rakmadan kaybol m u ştu .
Arkamdaki koridorda bir hengame iş itt i m ve herkesle
b i r l i kte ne olduğunu görmek i ç i n o tarafa dönd ü m . Aç ı k
seçi k görem iyordum, çok kalaba l ı ktı, kara n l ı k salonda b i r
hareket vard ı ! Neyse ki salonun ış ı k l a rı yandı v e spot
ı ş ı klarından b i ri locadan çevri lerek o l a n bitene ı ş ı k tuttu .
Angier oradayd ı !
Tiyatro çal ı şa n l arı koridorda ona doğru koşuyorlar,
seyi rc i lerden baz ı l arı on a u l aşmaya ça l ı ş ı yorlard ı ama o
ayağa kalkm ış, herkesi ken d i s i nden · uzaklaştırı yord u .
Sah neye geri dön mek üzere koridorda yü rüyord u .
Şaşkı n l ığ ı m ı atl atmaya ç a l ı şt ı m v e çabucak hesapla­
m a l a r yapt ı m . Sah neden kayboluşuyla koridorda bel i r­
mesi arasınd a b i r iki san i yeden faz l a vakit geç m i ş ola­
mazd ı . Sah neden koridora bakarak aradaki mesafeyi
a n la maya ça l ı ştı m . Koltuğum, sah nen i n ö n ü nden en az
y i rm i metre u z a k l ı ktayd ı ve A n g ie r ko r i doru n e n
sonu nda, seyi rci ç ı kışları n a yakı n b i r yerde be l i rm i şti .
B en i m çok arkamdayd ı ; en a z ı ndan on üç metre d aha.
Karan l ı k hareketini m askelerken, otuz metreyi bir
san i yede koşmuş ol abi l i r m i yd i ?

108
Prestij

Bu, ş i m d i old uğu g ibi, o zaman da cevabı n ı b ild iğim


b i r soruyd u . S i h i rbaz l ı k tekn i kleri n i ku l l an madan böy le
b i r şey yapamayacağı aşikard ı .
Ama hangi tekn ikler?
Koridordan sah neye i lerlerken k ı sa bir süre ben i m le
aynı sevi yeye geldiğinde, devam etmeden önce basa­
makların biri nde ayağı tak ı l d ı . Beni görmed iğine emin­
d i m çünkü sey i rci lere d i kkat etmediği bel l iyd i . Tavı rları
kendi acısıyla meşgu l birine a i tti; yüzü nde eziyet çeken
bir ifade vard ı ; tüm vücudu acı içi ndeymi ş g i b i hareket
ed iyord u . Sarhoş, sakat veya hayattan bez m i ş biri g ib i
sa l l a n ı yord u . Koruduğu s ol kol u n u n c a n s ız b i r halde
yan ı na sarktığ ı n ı görd ü m ; işaretlenen e l i undan griye
dönm ü ş, kırmızı mü rekkep koyu b i r lekeye dönüşm üştü .
Ceket i n i n arkası nda u n i z l eri hala bel i rg in di ve daha
bi rkaç san iye önce, otuz küsür metre ötede torbayı s ı rt ı n a
döken gön ü l l ü n ü n yarattığı gel iş igüzel şekl i taşıyord u .
H ep i m i z a l k ı ş l ı yord u k; sey i rc i lerin çoğu takd i rleri n i
tezah ü rat ve ı s l ı kl a r l a ifade ed iyord u . Angier sah neye
yaklaşı rken i k i nci b i r spot l ambası üzerine döndü ve ram­
padan sah neye ç ı kmas ı n ı iz led i . B itki n halde sah nen i n
ortasına gel d i kten son ra n i hayet kendine gel me bel i rt i leri
göstermeye baş l ad ı . Sahne ı ş ı kları n ı n ayd ı n l ığı nda, b i r
kez d a h a a l k ı ş l arı kabu l etti, sey i rc i l ere selam verd i,
teşekkü rleri n i sundu, öpücü k yol l ad ı ; muzaffer br tav ı rl a
gül ümsed i . Herkesle birl i kte ben de gördüğüm şey karş ı ­
s ı nd a hayrete düşmüş, ayakta du ruyordu m
Arkası nda, perdeler fark ed i l mez bir şeki lde kapana­
rak c i hazı saklad ı .

32

N u mara n ı n nas ı l yap ı l d ığı n ı b i l m iyord u m ! Kend i

109
Ch ristopher Priest

göz lerimle görmüştüm ; iş baş ı ndaki bir s i h i rbaz ı n nas ı l


i z l e n eceği n i bi lerek iz lemiş, seyi rc i n i n d i kkati n i gelenek­
sel o l a rak dağıttığı her yere bakm ışt ı m i H ackney Empi­
re' d a n öfkeden köpü rerek ç ı kt ı m . E n iyi i l l üzyon u m u n
kopya l a n m ı ş olmasına kızmışt ı m ; d a h a iyi hale getiri l me­
s i n e daha çok kızm ıştı m . En kötüs ü de nas ı l ya p ı l d ı ğ ı n ı
çöz e m i yo r o l mamd ı .
Tek b i r adamdı . Tek b i r yerdeyd i . B i r başka yerde orta­
ya ç ı kt ı . B i r d u blörü veya yardakçısı ol amazd ı ; aynı
şeki l de, bir yerden d iğerine o kada r çabuk g idemezd i .
K ı skançl ı k daha d a öfkelen meme sebep o l d u . ŞİMŞEK
GİBİ, YENİ YER DEGİŞTİREN ADAM ' ı n Angier'a a it kof i s i m l i ,
A l l a h ı n be lası gelişmiş versiyo n u . H i ç şüphe yok ki küçük
görü len ve gene l l i kle yan l ı ş a n l aş ı.l_ a n sanat ı m ı z a yen i bir
standart geti ren önem l i b i r i l l üzyond u . B u n u n · i ç i n ona
karşı başka ne h i ssedersem h i ssedey i m , onu takd i r
etmel i yd i m . San ı yoru m seyi rc i lerin· büyük bö l ü müyle
birl i kte ben de i l l üzyo n u görmü ş ol m a n ı n bir ayrıcal ı k
olduğu n u h issetti m . Tiyatro n u n önü nden uzaklaşı rken
ku l is kap ı s ı -na g i den dar sokaktan geçt im ve b i r an keşke
Angier' ı n soyu nma odas ı na kart ı m ı göndermem ve onu
z iyaret ed i p b izzat tebr ik etmem m ü m k ü n o l saydı ded i m .
B u içgüd ü l eri bast ırd ı m . B u nca y ı l l ı k az ı l ı rekabetten
sonra, c i l a l ı b i r i l l üzyon gösterisi yüzünden ken d i m i
o n u n ka rş ı s ı nda küçük d ü ş ü recek değ i l d i m .
O s ı ra l a r kal d ığım H ornsey'deki daireme dönd ü m ve
O l i ve' i n yan ı n d a h u z u rs u z c a k ı p ı rd a n ı p d u rd u ğ u m
uykusuz b i r gece geçi rd i m .
Ertesi g ü n otu rup ken d i n u maram i ç i n z o r ve prati k b i r
şeyler d ü ş ü n meye baş l ad ı m ; ne yapabi l eceğ imi görmek
i stiyord u m.
B i r kez daha itiraf ed iyoru m : N a s ı l yaptığı n ı b i l m iyo­
rum . Gösteriyi i z led iğimde s ı rrı çözemed i m ; sonrası nda,
hangi si h i r pre n s i b i n i uygu l a rsam uygulayay ı m, çöz ü m ü

110
Prestij

bulamad ı m .
Muamma n ı n ortası nda a lt ı temel i l l üzyon s ı n ıfı n ı n ü ç
ya da dört tanesi vard ı : Kend i n i yok etmişti, sonra başka
b i r yerde meydana çıkarmıştı. B i r şek i lde i çi nde b i r
dönüşüm u nsuru bar ı nd ı rıyordu v e h e r şey, görü nüşte
tabiat kanunlart[Ja karşı gelerek yapı l m ı ştı .
Sah nede kaybo l ma, dü zen l emesi n i speten ko lay b i r
oyu n d u r; aynaları n veya yar ı m aynaların yerleşt i ri l mes i ,
ı şı kland ı rma, s i h i rbaz ı n " kara sanat ı n ı n" veya perdeleri n
ku l l a n ı l ması, d i kkat dağıtma, g i z l i kapı l a r vesai re . . . Başka
b i r yerde meydana gelme, gene l l i kl e bah i s konusu
nesnen i n veya bir benzeri n i n ; eğer bir kişi yse, i nand ı rı cı
b i r d u blörün önceden yerleşt i r i l mesiyle başarı l ı r. B u i ki
etkiyi b i r arada k u l l anmak ü ç ü n c ü b i r etki yaratı r ve
sey i rc i ler şaşkı n l ı k i ç i nde, tabiat kan u n l a rı n ı n h i çe
sayı l d ı ğ ı n a i n a n ı r.
O gece Hackney'de bu kan u n ların gerçekten h içe
sayı l d ı ğ ı n ı h i ssett i m .
Muammayı a l ı ş ı l m ı ş s i h i rbaz l ı k prensipleriyle çözme­
ye yönel i k tüm teşebbüslerim başarıs ız l ığa uğrad ı ; ne
kada r çok d üşünüp çal ı ştıysam da beni mem n u n eden b i r
neticeye u laşamad ı m .
B u muhteşem i l l üzyo n u n temel i nde s i n i r bozucu
basitl i kte bir s ı r olduğunu düşünmek sürekl i d i kkati m i
dağıtıyord u . S i h r i n a n a kura l ı daima geçerl i d i r: Gördü­
ğünüz şey h içb ir zaman gerçekten yapt!an şey değ i l d i r.
B u s ı r benden kaçmaya devam ett i . Sadece i k i küçük
tese H i m vard ı .
İ l k i , kend i etki s i n e kadar başarı l ı o l u rsa olsun, s ı rrım
h a l a Angier'da n uzaktayd ı . İ l l üzyonu ben i m yöntemi m le
yapmam ıştı ; haki katen yapması mümkün değ i ld i .
İ k i nc i s i h ı z l a i l g i l iyd i . Sı rrı n e o l u rsa olsun, Angi er' ı n
gösterisi ha la ben i m k i kadar çabuk gerçekleşm iyord u .
Ben i m vücudum b i r kabi nden di ğerine a n ı nda naklolu-

111
Christopher Priest

yord u . Tekrarl ıyorum, bundan kast ı m çabuk meydana


gel mesi değ i l ; i l l üzyon anında gerçekl eş iyord u . Herhangi
bir bekleme yoktu . Angier' ı n etki s i çok daha yavaşt ı .
İ l l ü z yo.na ş a h i t olduğum a kşamda b i r i k i saniye l i k zaman
geç m iŞti, bu da onun benden b i r i k i saniye daha yavaş
o l d u ğu a n l a m ı na gel iyord u .
Çöz üme başka b i r açıdan yaklaşmak a d ı n a , süre ve
mesafe leri karş ı l aştı rmayı dened i m . O gece, ne ol acağı n ı
b i l mediğim ve b i l imsel ölçüm yapmam m ü m k ü n o l ma­
d ığı ndan, tüm ta h m i n lerim kişisel d i .
B u , i l l üzyo n u n yöntem lerinden b i rid ir; gösteri sanat­
ç ı s ı , sey i rc i leri haz ı rl ı ks ı z yakal ayarak şaşı rtmaca u n s u ru­
n u i z leri n i kapamak için k u l l anabi l ir. Bir n u ma rayı gören
ve ne kad ar h ı z l ı yapı l d ığı soru lan çoğu kişi, tutarl ı b i r
cevap veremeyecekti r . B i rçok n u m ara, i l l üzyo n i st i n ,
yaptığı şeye hazırl ı ks ı z yakal anan sey i rc i n i n yem i n ede­
rek bunun i m kansız olduğunu, çünkü yeterli vakit olma­
dığını söyleyecek kada r çabuk yapması prensibine daya­
n ı r.
Bu b ilgi ışığı nda, görd üğüm şeyleri iti nayla tekrar
d üşündü m ; i l l üzyo n u z i h n i mde yen i den can l and ı rd ı m ve
Ang ier' ı n görü n üşte kaybol masıyla başka b i r yerde vücut
b u l ması arası nda gerçekten ne kada r vak it geçtiğ i n i ö l ç­
meye ça l ı ştı m . Son u nda, i l k hesa b ı m olan b i r i k i saniye­
den daha az vakit geçmed iği, hatta bel k i beş san iye b i le
s ü rmüş o l a b i l eceği sonu c u n a vard ı m . Beklenmed i k zifiri
kara n l ı kta geçen beş saniye iç i nde, kab i l iyet l i b i r s i h i rbaz
neler yapmazdı ki !
Bu kısa zaman ara l ığı m u a m maya da ir bariz b i r ipu­
cuydu ama Angier' ı n neredeyse koltuk la r ı n a rkas ı na koş­
ması i ç in yeterl i görün m ü yordu h a l a .
Olaydan i k i hafta sonra, gösteri öncesi öl çü almak
i sted iğimi söyleyip idarec iy l e a n l aşarak H ackney Empi­
re' a g i ttim. B u , s i h i rbaz l ı k gösteri leri nde adet ha l i ne gel -

112
Prestij

miş bir olaydır; i l l üzyon i st genel l i kle gösteri s i n i tiyatro­


nun fiz i ksel s ı n ı rlamalarına göre uyarlar. B u sayede,
talebim norma l karş ı landı idarec i n i n yard ı m cıs ı ben i
kibarca karş ı l ayıp araştı rmama refakat ett i .
Oturd uğum koltuğu b u l d u m v e sahneye uzak l ı ğ ı n ı n
on a l t ı metreden b i raz faz l a o lduğunu görd ü m . Angier' ı n
koridorda vücuda geld i ğ i noktayı kes i n ol a rak tespit
etmek daha zord u; el imdeki tek şey olaydan hafızamda
ka l a n l a rd ı . Otu rd u ğ u m koltu ğ u n ya n ı n d a d i k i l d i m .
Angier'ı görmek i ç i n kafa m ı çevi rd iğim açıyı hatı rlayıp
koltuk, sahne ve Angier a ras ı nda b i r ü çgen ç i zmeye ve
böylece yeri n i tespit etmeye çal ıştı m . Son u nda yapa­
bildiğim en iyi şey, onu basamakl ı koridorun kapladığı
uzun mesafede bir yere yerleştirmek oldu ; sah neye en
yak ı n nokta y i rm i beş metreden fazlayd ı ; en uzak mesafe
otuz beş metreyi epey geçiyord u .
B i r m üddet sahnen i n ortası nda, tripod u n tepe nokta­
s ı n ı n olduğu yerde d u rd u m ve orta koridora baktım; ben
o l sa m ka laba l ı k b i r salonda, kara n l ı kta, beş saniyen i n
altında b i r yerden başka b i r yere g itmeyi nas ı l başarırd ı m
d iye düşünd ü m .

33

Meseleyi Tony E l bou rne' la tartışmak i ç i n emekl i l i ğ i n i


geç i rd iği Woki ng'e gitt i m . O n a i l l ü�yonu tarif ett i kten
sonra, aç ı klama n ı n ona göre ne olduğu n u sord u m .
Epeyce düşl.jndükten v e ben i soru yağmuruna tuttu k­
tan son ra " Kend i m görmel iyim; efendi m , " ded i .
Fark l ı b i r yaklaşım dened i m . Ona bu n.u n ben i m de
tasarlamak isteyebi leceği m bir i l l üzyon o l d uğu n u söy­
led i m . O n u n l a geç m işte s ı k s ı k böyle ça l ış m ı ştık; elde
etmek isted iğim etkiyi tarif ederd im ve tabiri caizse, her

113
Christopher Priest

şeyi tersten tasa rlard ı k .


" A ma bu s i z i n i ç i n mesele değ i l , haksız m ı y ı m , Bay
Bord e n ? "
" E vet ama ben farkl ıyı m ! Bu n u başka bir i l l üzyo n i st
i ç i n nası l tasarlard ı n ?"
" B i l m iyoru m , " ded i . " E n iy i yöntem b i r d u b lör,
önceden seyi rci lerin a rası n a yerleştiri l m iş b i ri n i kul lan­
mak o l u rd u, ama d iyorsunuz k i . .. "
"Angier öyle yapmad ı . Ya l n ızd ı . "
" O vakit a k l ı ma başka b i r şey ge l m iyor, efend i m . "

34

Yen i p l a n l ar yapt ı m . M u a m mayı çözene kadar


Angier' ı n gelecek sezondaki gösteri l erine kat ı l acak, gere­
kirse her gece gösteris i n i izleyecekt i m . Tommy E l bourne
ben i m l e o l acakt ı . Yapa b i l d iğim sü rece gururumu çiğnet­
meyecekti m ; şüphelen mes i ne fı rsat b ı ra kmadan s ı rrı n ı
öğrenebi l i rsem, netice ideal ol u rd u . Ama eğer sezon so­
n u nda hayata geç i ri l eb i l i r b i r teori ü retemezsek, rekabeti
ve kıskançl ığı geç m i şte b ı rakıp ona doğrud a n yaklaşacak
ve bir ipucu vermesi i ç i n gereki rse ya l va racakt ı m . Bu
m u amma ben i b u derece del i rtmişt i .
Utanmadan yazı yorum . Muamma, s i h i rbazlar aras ı n ­
da geçer akçed ir . N u m a ra n ı n nası l işled i ğ i n i öğrenmeyi
mesleki vazifem ol arak görüyord u m . B u n u n i ç i n kend i m i
küçük düşü rmem, Angier' ı n daha üstün b i r s i h irbaz
o l duğu nu kabu l etmem gerekiyor idiyse, vars ı n öyl e
o lsundu.
Mamafi h, b u n lar ı n h i ç b i ri o l m ad ı . U z u n bir Noel
a rasından son ra, Ocak sonu nda Angier A B D'ye tu rneye
g itti ve ben i öfkeden kud u ru r h a l de b ı rakt ı .
Nisa n' da dön d ü kten bir hafta sonra ( The Times 'da

114
Prestij

duyuruldu) evine gitt im ; o n u n l a barı şmaya kararl ıyd ı m


ama evde yoktu. E v i , H i ghgate F ields'a yak ı n b i r tepede
büyük ama mütevazı b i r bi nayd ı ve kapa l ı yd ı . Komşu­
larıyla konuştum ama tekrar tekrar orada k i m lerin otu rd u­
ğu n u b i l med i k l eri ceva b ı n ı a l d ı m .Angier da ben i m gibi
hayat ı n ı dış d ü nyadan sak l ı tutm uştu
Menajeri Hesketh U nw i n ' le temas kurd u m ama geri
çevri l d i m . U nwi n'e, Angi er' ı n aci len ben imle temas kur­
ması i ç i n yalvaran b i r mesaj b ı raktı m . Menajeri, mesaj ı
Angier'a b izzat i l eteceğine söz verd iyse de h iç cevap
gel med i .
Doğrudan, Angier'a şahsen yaz ı p tü m rekabeti, tüm
husu meti n i hayete erd i rmeyi tek l if ed i p barışmamız i ç i n
i sted iği özrü veya taz m i n atı yerine geti rmeyi kabul
edeceğ i m i söyled i m
Cevap vermed i ; en sonu nda mantığın ötesi nde b i r
noktaya geti r i l d i ğ i m i h i ssett i m . Sess i z kal ı ş ı n a karşı
verdi ğ i m tepki, korkarım ki ş u u rsuzcayd ı .

35

May ı s ı n üçüncü haftası nda Londra'dan trene b i n i p


Suffol k'ta b i r sah i l kasabası v e ba l ı kç ı l i m anı o l a n
Lowestoft'a gitti m . Orada, Angier b i r hafta boyu nca
gösteri yapacakt ı . G itmem i n a rd ı nda bir tek n iyet vard ı ;
sah ne arka s ı n a s ı z ı p s ı rrı ken d i m keşfedecekti m . Nor­
malde, ti yatro n u n ku l i s bölges i ne geç iş, s ı rf bu iş için
tutu l muş tiyatro görev l i leri nce denetle n i r a ma tiyatro
hayatı na veya bel l i b i r b i n aya aşi naysa n ı z içeri girmen i n
başka yol l arı olduğu n u b i l i rs i n i z . Angier' ı n gösteri yaptığı
Pavi l ion, sa h i lde i n şa ed i l m i ş, muazzam ve donan ı m l ı b i r
tiyatroydu . Geçm işte ben d e orada gösteri yapm ıştı m .
Zorl uk çekeceğ i m i sanm ıyord u m .

115
Christopher Priest

Geri çevr i l d i m . K u l i s kapı s ı ndan ü m it yoktu; el yaz ı ­


sı y l a yaz ı l ı p d ışarı a s ı l m ış, d i kkat çeken b i r notta, kapı
göre v l i s i n i n böl mes i ne u l aşmak için b i le önceden i z i n
a l ı nm a sı gerektiği yazıyord u . D i kkati üzerime çekmek
i stemediği mden, ı srar etmeden geri çeki l d i m .
- Dekor bö l ü münde benzer zorl u k l a r l a karş ı laştı m .
Nası l yapacağı n ız ı b i l i rsen iz içeri g irmen i n başka yol ları
vard ı ama Angier' ı n çok faz l a ted bir a l d ığı n ı a n l amam
uzun sürmed i .
A rka ta rafta dekor çerçevesi hazı rlayan genç b i r
mara ngoza rastlad ı m . O n a kartviziti m i gösterd i m ; ben i
yeteri n ce dostane b i r tav ı rl a sel a m l ad ı . K ısa b i r hoş
beşten sonra; "Gösteriyi sahne arkasından seyretmeye
itiraz etmem," ded i m .
"Kimin olur ki!"
"Sence ben i b i r akşam içeri a l ab i l i r m i s i n ?"
" H iç ü m itlenmeyin , efend i m . Zaten a n lamı da yok. B u
hafta n ı n a n a gösteri s i n i yapacak o l a n adam sahne gereç­
l eri n i k i l itled i . H i ç b i r şey göremez s i n i z ."
" B u duruma a l ı nd ı n m ı pek i ?"
" Pek a l ı n mad ım, zaten bana yüklü bir bah . . . "
Tekrar geri çek i l d i m . Sahne gereç lerin k i l i tl emek,
s ı rları n ı n dekorc u l a r ve sahne arkası çal ışanları tarafı n­
dan keşfed i l eceğ i nden end i şelenen çok az sayıda s i h i rba­
z ı n kullandığı, aşı rıya kaçan b i r ted b i rd i r. Gene l l i kle hoş
karş ı lanan bir h a m l e değ i l d i r ve bahşiş kon us u nda
cömert davra n mazsa n ı z , sanatç ı n ı n gösteri . s ı rası nda b i r­
l i kte ça l ı ştığı k i ş i ler, işb i r l iği yapma konusu nda hatırı sa­
y ı l ı r derecede isteksiz davra n ı r. Angier' ı n bu den l i s ı k ı n­
t ı ya girmesi, s ı rrı n ı özen l e koruduğunu gösteriyord u .
Ti yatroya g i rme n i n sadece üç yol u kal m ı şt ı ; ü ç ü de
z a hmetl iyd i .
İ l ki b inan ı n ö n ü nden g i r ip arka tarafa giden kapı­
l a rd a n b i r i n i k u l l a n m a kt ı . (Pav i l i o n ' u n fuayes i n den

116
Prestij

od itoryuma giden kapı l a r ki l it l iydi ve görev l i l eri n gözü


ziyaretç i lerin üzeri ndeyd i . )
İkincisi sahne arkas ı nda geç ic i b i r iş bu l makt ı . (0
hafta ki mse ara n m ı yord u .) Başka seçenek ka lmadığına
göre, gi şeye gidip Angier' ı n yer olan tüm gösterileri ne
bi let a l d ı m . (Angier' ı n çoğu gösteris ine bi let ka l mad ı ğ ı n ı ,
rezervasyon i pta l i umuduy l a i s i m yazd ı ra n l a r ın l i stele­
ri n i n sayfalar doldurd uğunu ve · sadece en paha l ı koltuk­
ların kald ığı n ı görmek ayrıca s ı kı ntı vericiyd i .)

36

� ngier' ı n katı ld ığ ı m i k i nc i gösteris i nde ko l tuğu m, en


ön s·iraç!_ayd ı . Angier sah neye ç ı kt ı ktan son ra b i r a n b ana
baktı ama ustaca k ı l ı k değişt irm i ştim v e ben i tan ı madığı­
na e m i nd i m . Tecrübeleri mden, bazen sey i rc i lerin arasın­
dan k i mleri n gönüJ l ü n o l acağ ı n ı önceden sez i l eb i l d iğ i n i
b i l i yorum; e n öndeki i k i üç s ı rada öyles i n e b i r bakı ş
atmak çoğu s i h i rbaz ı n yaptığı b i r şey.
Angier iskamb i l kağıdı oyu n larına başl adığı nda ve
gön ü l l ü çağ ı rdığı nda, tereddüt gösterisiyle ayağa kalkt ım
v e el bette ki sahneye çağı r ı l d ı m . Angier'a yaklaşır yaklaş­
maz ne kadar endişel i olduğunu fark ett i m ; kartların
seç i ldiği ve sakl andığı eğlence l i oyu n l a r s ı rası nda bana
bakmad ı b i le. Mümkün olduğunca doğa l davrand ı m
çünkü bu gösteriyi mahvetmek g i b i b i r isteğ im yoktu.
Oyun tamam l a nd ı ğ ı nda, baya n a s i sta n ı çabucak
arkamda bitti, ki bar ama s ı k ı b i r şeki lde kol u mdan tu ttu
ve ben i sa hnen i n ya n tarafı na doğru götürd ü . Daha önce­
ki b i r gösteride, gön ü l l ü rampadan tek baş ı n a i nerken
asistan b i r sonraki n u m a rada yard ı m etmek iç i n hemen
sah neye dönmüştü .
B u n u b i lerek fırsatı yaka l ad ı m . Alkış sesleri a l tı nda,

117
C h ristopher Priest

tebd i l - i k ı yafeti m i n bir parças ı olara k k u l l a n d ı ğ ı m taşra l ı


aksa n ı y la, "Tamamd ı r, güze l i m . Koltuğumu bu l ab i l i rim,"
ded i m .
M i n netle g ü l ü msed i ve Angier'a doğru döndü. A l k ı şlar
d i n e rken Angier edevat tablası n ı ç ı karıyord u . O da
asistan da ba na bakm ıyord u . Seyirc i lerin gözü Ang ier' ı n
üze r i n deyd i .
G eri a d ı m att ı m ve k u l ise dald ı m . Ağı r bezden perdeki
dar b i r kanadı iterek geçti m .
A n ı nda, b i r sahne işçisi yo l u m u kesti .
"Afedersi n iz efend im," ded i yü ksek sesle. "Sahne
arkas ı na giriş yasak."
Angier b i zden sadece b i rkaç metre u zakta yen i
oyu n u n a başlamak üzereyd i . Ada m l a ağız dalaşına g i re­
cek o l sam Angier kes i n l i kle b i z i duyar ve b i r şeyler dön­
düğünü a n l a rd ı . Bir anda gelen i l ha m l a taktığı m şapka ve
peruğu ç ı ka rd ı m .
" B u tem s i l i n b i r parças ı, A l l a h ı n belası sal a k ! " ded i m
aceleyle, a m a normal sesi m i k u l l a narak. "Çe k i l yol u m­
dan ! "
Sahne i ş ç i s i telaş l a n m ı ş görü n d ü a m a b i r öz ü r
m ı rı l dan ı p geri çeki l d i . Yan ı ndan geçt i m . E n i y i ipuçları n ı
nerede araşt ı racağ ı m ı plan lamak çok zama n ı m ı a l m ışt ı .
Sahne gereç leri k i l itl i olduğuna göre, arad ı ğ ı m ı ara katta
b u l acaktı m . K ısa b i r koridordan geçtikten son ra sahne
a l tı ndaki bö l geye i nen basamaklara u l aşt ı m .
Ara kat, tiyatronun başta gelen tek n i k a l a n l arından
b i ridir; burada b i rkaç tuzak ve köprü mekan izmasıyla
b i rl i kte dekor k ayd ı rmaya ya rayan terti batı çal ı şt ıra n
v i nç ler vard ı . B i rkaç büyü k çerçeve, mu htemelen gel e­
cek bir temsi ide k u l lan ı l m a k üzere b i r yere istiflen m i şti .
H ız l a çeşi tl i m a k i neleri n arasından geçt i m . Eğer gösteri
s a h ne ve dekor değişi m i gerekti ren büyük b i r ti yatro
prod üksiyonu o l sayd ı , a ra kat m a k i neleri ça l ıştıran tek-

118
Prestij

n i syen lerle dolu o l u rd u . S i h i rbaz l ı k gösterisi büyü k oran­


da i l l üzyon istin getirdiği edevata dayandığı ndan tek n i k
i htiyaçlar ayd ı n l atma v e perdeyl e s ı n ı rl ıyd ı . B u ran ı n terk
ed i l m i ş o l d uğu n u görmek ben i rahat l atm ı ş a m a
şaş ı rtmam ı şt ı .
Ara katırı arka taraflarında arad ı ğ ı m şeyi bu l d u m ; i l k
önce neredeyse o olduğunu a n l amayacakt ı m . İki büyük
ve sağlam yapı l ı sand ı ğa rastlad ı m ; üzerlerinde bir sürü
kald ı rma ve tutma ku l bu vardı ve şöyle damga l a n m ı ş l a r­
d ı : Özeldir - Muhteşem Danton . Onların yan ı nda, bana
aşina gel meyen ağı r bir voltaj regü latörü vard ı . Ken d i
gösterimde elektri kl i s ı rayı çal ı ştırmak i ç i n b u n a benzer
bir c ihaz ku l la n ıyord u m ; fazl a karmaşı k ol mayan küçük
bir şeyd i . Ama Angier' ı n c i hazı saf güç d i ye bağırıyord u .
Ona yaklaşı rken, hatırı sayı l ı r m i ktarda ı s ı yayd ığı n ı fark
ett i m ; der i n lerden b i r yerden k ıs ık, güçlü b i r uğu ldama
gel i yo rd u .
N a s ı l işled iğ i n i a n l amaya ça l ı şarak reg ü l atöre doğru
eği l d i m . Yukarıda, Angier' ı n sah nedeki ayak sesleri n i ve
sey i rc i ye h itap ederken yü kselen ses i n i duya b i l iyord u m .
İ leri geri yürüyüp b i l i m i n m u c i leri nden bahsederken
haya l edeb i l iyord u m o n u .
B i r anda, regü l atör gürü l tü l ü b i r çarpma ses i ç ı kard ı .
Telaş i ç i nde, üst pane l i ndeki ı zgaradan i nce ama zeh i rl i
mavi b i r duman ç ı ka rd ı ğ ı n ı görd ü m . Uğu l dama artt ı .
Önce geri sıçrad ı m a m a g iderek artan te laş ı m tekrar i leri
gitmeme neden old u
Angier' ı n ezberden okuduğu t i rad ı na kafa m ı n b i r i ki
metre üstünde devam ettiği n i duyabi l i yord u m ; burada
o l u p b i tenden haberdar ol mad ığı bel l i yd i .
C i h a z ı n içi nden çarpma sesi tekrar gel d i . B u kez ona,
sanki metal testereyle kes i l i yormuş gibi, çok sinsi b i r
g ı c ı rdama eşl i k ed iyord u . D u m a n çok daha h ı z l ı çı kmaya
baş l a m ı ştı ; c i h a z ı n d iğer tarafı na geçt i m ve bi rkaç ka l ı n

119
C hristopher Priest

meta l sarmal ı n kor h a l inde parlad ığı n ı görd ü m .


Etrafı mda ara kata has b i r karmaşa vard ı . Ton l arca
kuru ta hta, yağ lı bez ler, k ilometrelerce ha lat, sayı s ı z kağıt
artığı, yağ l ı boyayla hazırlan m ı ş devasa manzara deko­
ları . .. Mekan b ir ki brit kutusuydu ve merkezde alev
a l m a k ü zereym iş g i b i görünen b i r şey du ruyord u . Kor­
kunç b i r kararsızl ı k iç i nde orada d u rd u m ; Ang ier' l a asis­
tanl a rı aşağıda olanl a rdan haberdar m ıyd ı ?
Reg ü l atör daha fazl a ses ç ı ka rd ı ve ı zgara b i r kez daha
duman püskürttü . Duman c iğerlerime dol uyord u ; boğul­
mak üzereyd i m . Can havl iyle etrafta yangı n söndürücü
a ra maya başl ad ı m .
O esnada reg ü l atörün gücünü a rka duvara sabitlenmiş
b i r bağ lantı kutusundan gelen izale ed i l m i ş kal ı n bir
kablodan a l d ığı n ı görd ü m . Kutuya doğru koştum . Üzerin­
de aci l d u ru m l ar için bir açma kapama şalteri vard ı ; h iç
d üşü nmeden tutup i n d i rd i m .
Regü l atörü n cehen n e m i faa l·i yeti a n ı n d a kes i l d i .
Sadece mavi ren k l i yak ı c ı du m a n ı zgarada n püskü rmeye
devam etti ama o da an be an azal ıyord u .
Yukarıdan a ğ ı r b i r şey i n dü şmes i ne benzer b i r ses
gel d i ve onu sessiz l i k iz led i . Üzerimdeki sahne zem i n i n e
su ç l u l uk d uygusu içi nde ba karken b i r ya da i k i san iye
geçti .
Etrafta koşuşan ayak ses leri n i ve Angier' ı n öfkel i ses i n i
d uyd um. Sey i rci leri d e d u ya b i l iyord u m ; d a h a an l aş ı l maz
b i r sesti; ne tez a h ü rat ne de a l kış vard ı . Koşuştu rma l a r ı n
v e bağıran ses leri n yarattığı cümbüş giderek yükse l i yor­
d u . Yaptığı m şey her neyse, Angier' ı n i l l üzyo n u n u berbat
etm i şti.
Bu tiyatroya bir m uammayı çözmeye ge l m iştim, gös­
teriyi balta l amaya deği l . Ama i l k i n i beceremem i ş ve i k i n­
c i s i nde istemeyerek başa rı l ı o l m u ştu m . Vard ı ğ ı m tek neti­
ce, ben imkinden d ah a güç l ü b i r vo l taj regü l atörü kul l an-

120
Prestij

dığı ve bu n u n da yangın teh l i kesi a rzettiğiyd i .


Olduğum yerde kalacak o l u rsam yakal a nacağ ı m ı fark
ett i m ; o yüzden h ı z l a soğuyan regülatörden uzaklaşıp
gel di ğ i m yoldan geri döndüm. C iğerleri m sol uduğum du­
mandan dolayı ağrımaya baş l a m ı ştı ve başım dönüyord u .
Yukarıda, sah nede v e genel ku l i s a l a n ı nda i nsanları n gü­
rü ltüyle oradan oraya koşturd u kla rı n ı duyab i l iyord u m ;
b u , i şi me yarayabi l i rd i . B i r i n i n çığl ı k attığı n ı duyd u m .
Kargaşa i ç i nde kaçab i l i rd i m .
Basamaklardan i k i şer i k i şer ç ı karken v e n e o l u rsa
olsun d u rmamaya n i yetl iyken, i n a n ı l maz b i r manzara
görd ü m !
Duman, b i raz önce yaptığım şey i n verd iği heyeca n
veya yakalanma korkusu z i h n i m i b u l a n d ı rm ı ştı . Sağl ı kl ı
düşü nem iyord u m . Angier basamakl a r ı n tepesi nde ben i
bekl iyord u . Kol ları n ı öfkeyle kald ı rm ıştı . Ama bana, b i r
hayalet şekl ine bürünmüş g i b i geld i ! Arkası ndaki ı ş ı klara
baktım; b i r şekilde i ç i nden geç iyorlard ı . A n ı nda, b i rkaç
düşü nce kafamda şi m şek gib çaktı . . . O h i leyi yapmak
i ç i n giyd iği özel b i r kı yafet o l ma l ı ! Yeni b i r kumaş! Şeffaf
olan, onu görü nmez k ı l a n b i r şey ! Sırrı bu m u ?
A m a a y n ı anda, h ı z ı m ı a l amayıp ona çarptım ve
b i r l i kte yere · yuvarland ı k . Beni yakalamaya ça l ıştı ama
üzerine her ne s ü rdü yse ben i sıkı tutması n ı engelled i .
Ken d i m i kurtarıp ondan uzaklaşmayı başard ı m .
" Borde n ! " Sesi öfkeden boğuk ç ı kıyordu ; korkunç b i r
fısı ltıydı adeta. " D u r ! " "Kazayla oldu ! " d i ye bağ ı rd ı m .
"Uzak d u r benden ! "
Ayağa ka l kı p ondan kaçtı m . Onun zeminde yatar
halde bıraktı m . K ısa koridor boyu nca koştum; aya kkabı­
ları m ı n sesi parlatı l m ı ş ç ı pl a k tuğlaları n üzerinde yankı­
l a n ı rken b i r köşeyi döndüm, bi rkaç basama kta n aşağı
i n d i m, b i r başka koridordan geçtim, sonra da ka p ı cı n ı n
böl mesine u l aştı m . Koşarak geçerken · şaşkı n l ı k l a baktı

121
Christopher Priest

ama k a rş ı ma çı kmaya veya ben i d u rdu rmaya fı rsat bula­


mad ı .
B i rkaç san iye sonra k u l i s kapısı n ı n d ı ş ı ndayd ı m ; sa h i le
giden l oş sokak boyunca koştu m .
Orad a denize bakı p ö n e eği lerek, el lerim d i z lerimde
bir an d u rd u m . Ciğerlerimde kalan d u m a n ı tem iz lemeye
ç a l ı şarak b i rkaç kez acı i ç i nde öksü rd ü m . Yaz başı na has,
güzel b i r akşa m d ı . G ü neş daha yen i batm ı ştı ve sa h i l yol u
renk l i ı ş ı k larla bezenm işti. S u l a r kabarm ı ştı ve dalgalar
hafifçe d algakırana çarp ı yord u
Sey i rc i l er, Pav i l ion T i yatrosu'ndan ç ı k ı yorlar ve kasa­
baya dağ ı l ıyorlard ı . Çoğu n l uğun yüzü nde, mu htemelen
gösteri n i n a n iden kes i l mesi n i n yarattığı şaşkı n bir ifade
vard ı . kalaba l ı kl a birl i kte sah i l yol u nda yürüd ü m ; ana
caddeye vard ığ ı md a tren garı na yöne l d i m .
Gece ya rısı ndan epey son ra, Londra'daki evi me dön­
m üştü m . Çocuklarım oda larında uyuyorla rd ı , Sarah sıca­
c ı k yanımda yatıyordu ve ben o gece ne elde ettiğimi
d ü şü nerek kara n l ı kta uza n m ı ştı m .

37

Yed i hafta son ra, Ru pert Angier ö l d ü .


Suçlu l u k duygu s u n u n ben i y i y i p bitird i ğ i n i söylemek
-hele hele vefat ı n ı d uyuran gazetelerin ikisi de gösteri
esnasında ald ığı " ya ra lard a n " söz etm işken- hafif kal ı r.
Kazan ı n Lowestoft'ta olduğum tarihte vuku bu lduğu n u
söylemedi ler a m a ben öyl e o ld uğu n u b i l iyord u m .
Angier' ı n Pav i l io n'da ka l a n gösteri leri n i i pta l ettiği n i
d u ymuştum; b i ld iğ i m kad arıyla başka b i r yerde d e sey irci
ö n ü ne çıkmam ı ştı . N eden i n i a n layamamıştı m .
Ş i m d i , o gece ö l üm c ü l yara l ar a l d ığı duyu l m uştu. An­
l ayamad ı ğ ı m şey, kazara yapt ı ğ ı m m ü daheleden b i r daki-

122
Prestij

ka sonra Angier'a rast l a m ı ş o l m a m d ı . O an b ı ra k ı n ö l ü m ­


cül olan ı n ı, en ufak b i r yara a l m ı ş gibi görü n m üyord u .
Tam tersi ne, kuvveti yeri nde ve ben i m le yüzleşmeye
kararl ı görünüyord u . B i r an zem i nde boğuştuktan sonra
ondan uzaklaşmayı başa r m ı ştı m . O n u n l a i l gi l i tek s ı radışı
şey, üzerine ya da kostüm ü n e s ü rdüğü, i l l üzyonu için
gereken veya yok o l m a s ı n a yard ı mc ı ola c ak yağ l ı
m addeyd i . B u gerçek b i r b u l m acayd ı çünkü d u m an ı n
yarattığı serse m l i k geçtikten son ra, o san iyelerin h at ı rası
ayn ı kal m ışt ı . Bir a n l ı ğ ı n a onun "arkası n ı " görmüştüm ;
sanki baz ı yerleri tamamen veya vücud u n u n tam a m ı
kısmen şeffaftı .
M u a m m a n ı n b i r başka küçük noktası d a boğuş m a m ı z
esnas ı nda m adden i n üzerime b u l a ş m a m ı ş ol masıyd ı . E l ­
leriyle b i leklerim i tutmuştu; kayga n l ığı h i ssetm iştim ama
i z kal m a m ı ştı . Londra'ya dönerken ko l u m u ışığa tutu p
"arkas ı n ı " görüp göremed iğime baktığı m ı hatı r l ı yoru m !
Suçl u l u k ve pişma n l ı k h issi n i n, haberlere böyl e tepki
vermeme neden olduğundan da şü helenm i yor değ i l d i m .
Asl ı nda, h ad i sen i n köt ü l üğü karş ı s ı nda, kend i m i affetti r­
meden rahat edemeyeceğ i m i h i ssett i m .
Maalesef, ö l ü m haberi Angier' ı n ö l ü m ü nden b i rkaç
gün sonra yayı n l anm ıştı ve cenaze z aten ka l d ı r ı l m ıştı . Bu
olay, a i lesi ve dostl arıyla gec i k m i ş barışma teşebbüsüne
başlamak için idea l d i . Bir çelenk, sade b i r taziye mek­
tubu yol u m u açard ı . Ama böyle o l m ayacakt ı .
Epeyce düşündükten so nra Angier' ı n d u l eş ine doğru­
dan ya klaşmaya karar verd i m ve ona içten bir mektup
·

yazd ı m .
Mektu pta k i m olduğu m u , ve gençl iği mde -şimdi son­
suz bir pişma n l ı k içi nde olsam da- kocas ıyla a n l aşmaz­
l ı ğa d ü ştüğü m ü a n l attı m . Vakitsiz ö l ü m ü n ü n b e n i
deri nden sars ı p üzdüğü n ü ; b u kaybı n tüm s i h i rbaz l ı k
camiası nda h i ssed i l eceği n i yazd ı m . Gösteri sanatçı s ı ve

123
Christopher Priest

m uhteşem i l l üzyon l a r ı n ingenieur ü olarak kab i l i yetl e­


rine övgü düzdüm. Son ra mektu bu yaz m a m ı n ana sebebi
olan a m a d u l u n bir yan düşü nce olara k görmes i n i umdu­
ğu m konuya geçti m . Bir s i h i rbaz öld üğünde, art ı k a i lesi­
nin i ş i ne yaramayacakları ndan, a rd ı nda ka l a n parça ve
c i ha z l a r ı meslektaşları n ı n sat ı n a l mak için tek l i fte b u l u n­
m as ı n ı n s i h i r camiası nda gelenek olduğunu yazd ı m .
Sağl ığında Rupert' le aramdaki u z u n ve sanc ı l ı i l işk i n i n
ışığı nda, e l i mdeki hatı rı say ı l ı r i m ka n larla böyle b i r tekl if­
te bu l un mayı b i r vazife ve zevk addettiğimi de ekled i m .
Mektubu gönderd i kten son ra, d u l u n işbirl iği yapaca­
ğına güvenmed iği mden, cam iadaki bağlantı l a r ı m a haber
yol lad ı m . B u yaklaşı m ı d a ölçüp bi çmem gerekiyord u
ç ü n kü kaç . meslektaşı m ı n d a h a Angier' ı n teçh izatı n ı n
peşi nde o lduğu n u b i l m iyord u m . B i r çoğu n u n i l gi lendiği­
n i varsayıyord u m ; şaş ı rt ı c ı gösteriyi i zleyen tek profesyo­
nel s i h i rbaz ben değ i l d i m herh a l de. Bu sebeple Angier' ı n
m a l l a rından b i r i pazara ç ı karsa i l g i l eneceğ i m i duyurd u m .
Angier' ı n eşi ne yazd ı ktan i k i' hafta sonra b i r cevap
a l d ı m ; Chancery Lane'deki b i r h u ku k fi rmas ı ndan gel i­
yord u . Mektupta yaz ı l an ları b u raya aynen aktarıyoru m :

Saygıdeğer Beyefend i ,
Merhum Bay Rupert David Angier'm Mülkü Hakkında
. Müvekk i l i m ize yo l l ad ı ğ ı n ı z mektup netices i n de,
merhum Ru pert David Ang ier' ı n esas menk u l ve hakla­
rı n ı n devri h ususunda gere k l i tü m ayarlamaların yapı l m ı ş
o l d uğunu ve gidecekl eri yer veya h a k sah i plerine d a i r
başka soru sorm a n ı za gerek ol mad ığı n ı b i l d i rmeyi vaz ife
a ddederiz.
Merhum m ü vekki l i m iz i n m a l i ka n es i n d e n , çeşi t l i
küçük mülkün halka aç ı k devri h u s u s u nda ta l i mat bek le­
m e kteyiz. B u n u n i ç i n ya p ı l ac a k a ç ı k a rtt ı rma n ı n ta r i h i ve
yeri gazetel erde d uyu ru l ac a ktır.

124
Prestij

Sad ı k h izmetkarl a r ın ı z , Kendal, Kendal & Owen


( H u kuk Müşavi rleri & Yem i n l i Avukat l a r)

38

Ramp ışı kları na doğru i lerl iyoru m v e on l a r ın ayd ı n­


l ığında doğrudan size bakıyoru m .
D iyorum k i , " E l leri me bak ı n . İç lerinde h içbir şey sak l ı
deği l ."
E l leri m i ka ldı rıyorum, avuçla r ı m ı görmen i z i ç i n s ize
çev i riyorum, ara ları nda b i r şey tutmad ı ğ ı m ı ispatlarca­
s ı n a parmakları m ı açıyorum . Şimdi son n u mara m ı serg i l i ­
yor ve boş olduğu n u b i l d i ğ i n i z el lerden, sol m u ş kağıttan
b i r demet çiçek ç ı karı yorum .

39

B u g ü n 1 Eyl ü l 1 903 v e ben tüm sam i m iyeti m l e meslek


h ayatı m ı n, Angier'm ö l ü m üyle sona erd i ğ i n i söylüyoru m .
Hatırı sayı l ı r b i r servete sah i p ol makla b i r l i kte evl i ve ço­
c u k l u biriyd i m ; sürdürmem gereken hayat paha l ı ve kar­
maşıkt ı . Soru m l u l uk lar ımdan kaçamazd ım; o neden le
teklif ge ldiği m üddetçe gösteri yapmaya devam ett i m . Bu
sayede tam a n l am ı y l a emek l i olmad ı m ama i l k senele­
ri mde ben i ha rekete geçi ren h ı rs, şaşırtma veya afa l latma
i steği, i m kan s ı z ı hayal etmei zevki; hepsi uçup gitmişt i .
S i h i rbaz l ı k yapacak tek n i k bece riye h a l a sah ip t im,
el leri m hala çevi kti v e Angier' ı n ö l ü m üyle bir kez daha
YENİ YER DEGİŞTİREN ADAM ' ı serg i leyen tek kişi o l m uştum.
Üzeri me, Antlaşma' n ı n tam ol a rak tarif etmeme m a n i
olduğu, büyük b i r ya l n ı z l ı k çökmüştü . Sadece, burnu mda
tüten ama göremeyeceği m tek dostum u n ben olduğu n u

125
Chri stopher Priest

söy leyeb i l i ri m .
B u h u susa mümkün mertebe hassas yaklaşıyoru m .
H ayatım, a s l a i z a h edemeyeceği m s ı r l a r v e çel işki lerle
dol u .
Sara h ki m i n le ev lend i ? Ben i m l e m i , ben i m le m i ? İ k i
çoc u ğ u m a tap ıyoru m . Ama o n l a r gerçekten sadece
ben i m mi . . . yoksa asl ı nda ben i m m i ? İçgüd ü l erimden
başka neyle b i leceğ i m ? Söz aç ı l m ışken, Ol ive hangi bana
aşık o l d u ve k i m i n l e Hornsey'deki d a i reye taş ı nd ı ?
Onu n l a i l k sevişen ben değ i l d i m ; da i reye davet eden
de . . . buna rağmen, ondan fayd a l a n d ı m ; ben i m de ayn ı ­
s ı n ı yaptığı m ı b i l i yord u m .
H angi b e n Angier' ı n foyası n ı meydana ç ı karmaya
çal ı ştı ? Hangi ben YENİ YER DEGİŞTİREN ADAM' ı i l k d ü ş ü n d ü ?
İ l k yer değiştiren h a n g i bend i ?
Kend ime b i l e sayı klama g i b i gelse de b u söz lerin her
b i r i aç ı k ve tutarl ı . Bu, varl ığı m ı n ana çel işk i s i .
Dün Londra'n ı n güneybatı k ı sm ı nda, Bal ham'daki b i r
tiyatroda gösterim vard ı . Matineye ç ı ktı ktan sonra, akşam
seansına kadar iki saat bek l emem gerekiyord u . Böyle
zamanlarda sık s ı k yaptığı m g i b i soyun m a odama g i ttim,
perdeleri çeki p ı ş ı k l arı azaltt ı m , kapıyı k i l itled i m ve
kanepede uykuya d a l d ı m .
U yand ığ ımda . . .
Gerçekten uyand ı m m ı ? B i r h a l ü s i nasyon muyd u ?
R ü ya mıyd ı ?
U yan d ı ğ ı md a R u pe rt A n g i er' ı n h a y a l ete benzer
s i l üeti ni soyu nma odamda b u l d u m ; iki el iyle uzun b i r
b ı çak tutuyordu . K ı m ı ldayamadan, b ağı ramadan üzeri me
atladı; kanepen i n kenarı n a i n i p çabucak ü stüme ç ı k ı p
bacakları n ı ayı rarak karn ı ma ve göğs ü me otu rd u . B ı çağı
k a l d ı rdı ve ucunu ka l b i m i n üzeri nde tuttu.
"Ölmeye haz ı r ol, Borden ! " ded i kulak t ı rma l ayan
sesi yle.

126
Prestij

Bu cehen nemi manzarada, bana san k i hiç ağı rlığı


yokmuş; onu kolayca ü stümden ata b i l i rmişim gib i gel d i .
Ama korku ben i zayıf dü ş ü rm ü ştü . E l leri mi ka l d ı r ı p kol l a­
r ı n ı tutt u m ; bıçağı saplayıp ben i öldü rmes i ne m a ni o l ma­
ya ça l ı şıyord u m . Şaşk ı n l ı kla, h a la üzeri nde olan yağ l ı
madden i n o n u s ı k ı tutm a m ı enge l l ed i ğ i n i fa rk ett i m . Ne
kada r zorlarsam, parmaklarım iğrenç ten i nden o kadar
çabuk kayıyord u . Mezarlara has, kötü bir kokuya sa h i pt i .
Dehşet i ç i nde i n led i m ; sivri u ç l u bıçağ ı n a c ı vererek
göğsüme sapland ı ğ ı n ı h i ssed iyord u m .
"Söyle bana, Borden ! Hangisis i n ? Hangisi ?"
O kadar korkmuştum, öyle dehşete düşmüştüm ki zar
zor nefes a l ıyord u m . B ı ça k her an kabu rgalarımdan geç i p
k a l b i m i deleb i l i rd i .
"Söyl ersen canı n ı bağış l a rı m ! " B ıçağı n sebep olduğu
baskı a rttı .
" B i l m iyorum, Angier! Art ı k kend i m bil e b i l m iyoru m ! "
Ve nası l olduysa, başl adığı kadar a n i b i r şek i lde, bitt i .
Yüzü ben i m k i nden bi rkaç santim uzaktayd ı ; öfkeyl e
h ı rl ad ığ ı n ı görüyord u m . Yak ı c ı nefesi üzerime aktı . B ıçak
ten i m i yı rtmaya başl ad ı ! Korku ben i cesarete sevketti .
Kend i mden uza k l a şt ı rm a k i ç i n yüz ü n e b i r y u m r u k
sa l l ad ı m ; i k i , üç . . . Kal b i m i n üzeri ndeki ölümcül baskı
yum u şad ı . Avantaj l ı du ruma geçtiği m i h i ssed ip iki yum­
ruğum u b i rleştirip vücuduna doğru savurd u m . Bağı rarak
geriye kayk ı l d ı . B ı çak ka l kt ı . H a l a üstümdeyd i , ben de
tekrar vurdum, son ra da onu atmak için yana dö ndüm.
Neyse k i yere yığ ı l d ı ; dü şerken e l i ndeki bıçağı da bıraktı .
Ö l ü m c ü l bıçak duvara çarptı ve yere düşerken, haya l et
yerde yuvarland ı .
Çabucak ayağa k a l kt ı ; s a k i n leşmiş ve d i k k at l i
görü nüyord u ; tekrar sa l d ı racak olmam i htima l i ne karşı
ben i göz l üyord u . Kanepede oturur halde savu nm aya
geçti m . Angier n i hai dehşeti n haya let i; hayattaki en

127
Christopher Priest

büy ü k d üşma n ı m ı n ölü mdeki suretiyd i . Lamba ı ş ı ğ ı n ı n


yarı şeffaf vücudundan geçtiği n i ·görebi l iyord u m .
" Ra hat b ı rak ben i , " ses i m çatl ıyord u . " Ö l d ü n sen !
Ben i m le hesab ın ka l m ad ı ! "
"Bence de, Borden . Sen i öldü rmek i nt ika m o l maz.
Asl a o l m a m a l ı yd ı . As l a ! "
Rupert Angier' ı n haya leti a rkası n ı döndü, k i l it l i kapıya
gitti ve tüm vücuduyla iç i nden geçt i . İğrenç leş koku­
s u n u n i natçı artığı d ı şı nda, ondan geriye b i r şey kalmad ı .
B u hadise üzeri ne korkudan donaka l d ı m ; gösteri için
çağ ı rd ı kl a rı nda hala k ı p ı rdamadan oturuyord u m . B i rkaç
dakika son ra kostümcüm odaya gel d i ve içeri g i rmeye
çal ışt ı ; ısrarla kapıya vurması, son u nd a koltuktan kal kma­
m ı sağladı .
Angier' ı n b ı çağı n ı yerde b u l d u m . Ş i m d i yan ı mda.
G erçekm iş.
H içbir a n l a m ifade etm i yor. Nefes a l m ak, k ı m ı ldamak
acı veriyor; b ıçağ ı n ucu n u hala ka l b i mde h i ssed i yo ru m .
H ornsey'deki d airemdey i m v e n e yapacağ ı m ı y a da k i m
o l d uğumu b i l m iyoru m .
B u raya yazd ı ğ ı m her kel ime doğru; her biri, hayat ı m ı n
gerçekler i n i a n l atıyor. E l lerim boş v e d ü rü st b i r ifadeyle
s i ze bakıyoru m . Ömrüm böyle geçt i ; yine de h i çbir şey
aç ı ğa kavuşmuş deği l .
Sona ya l n ız gideceğ im .

128
Ü Ç ÜNCÜ BÖLÜM
Kate Angier
Prestij

O s ı rada sadece beş yaş ı ndayd ı m ama o l ay ı n


gerçekten old uğu kon usunda h i ç şüphem yok. H afızan ı n
i nsana oyu n oynayabi l eceğ i n i b i l i yorum; özel l i kle de ge­
ce vakti, korkmuş b i r çocuğa. İ nsanların a n ı l a r ı olduğunu
d ü ş ü n d ü k l e r i , o l m a l a r ı n ı i sted i kl e ri veya sonradan
ken di lerine an latı ld ığı şeki l de birl eşti rerek a n ı msad ı kl a­
r ı n ı da b i l iyoru m . B u n l a r ı n hepsi ol du . Gerçeği b i r araya
geti rmem y ı l lar ald ı .
Acımasız, ş i ddet d o l u , aç ı k lanamayan v e b ü y ü k
o l ası l ı kla yasad ışı b i r şeyd i . Olaya karışan i nsanları n
hayatı n ı mahvett i . Ben i m hayat ı m ı da . . .
Ş i m d i olayı, gerçekleştiği n i gördüğüm h a l iyle ama b i r
yetişki n gözüyle a n l atabi l i r i m .

Babam Lord Colderda le, bu adı taşıyan on al t ı ncı


kişiyd i . Soyad ı m ı z Angier; babama veri len i s i m Victor
Edm u n d . Babam, Ru pert Ang ier' ı n tek oğl u Edward ' ı n
oğl u yd u . Ru pert Angier, yan i Muhteşem Danton ben i m
büyük-büyü k babamdı v e 1 4 . Colderdale Dükü'yd ü .
An nem i n a d ı Jenn ifer' d ı ; gerçi babam evde ona Jenny
d iye seslen i rd i . Babam D ışişleri Baka n l ığı ' nda ça l ı ş ı rken
tan ı şm ı şlar. Babam İki n c i D ü nya Savaşı boyunca orada
çal ı şm ı ş. D i plomat deği l miş ; sağl ı k soru n l a rı nedeniyle
orduya g i remem iş ve sivil b i r görev için gön ü l l ü olmuş.
Ü n ivers i tede A l m a n Edebiyatı o k u m u ş . 1 9 3 0 ' 1 a rd a
Leipz ig'de b u l u n m u ş ve böylece savaş zaman ı İ n g i l i z
H ü k ü meti ' n i n i ş i ne yarayaca k b i r beceriye sa h i p ol m u ş .

131
Ch ristopher Priest

Bu beceri sayesinde, Alman Baş Kumanda n l ığı'n ı n yo l l a­


d ığ ı m esaj ları tercüme etm iş . Annemle 1 946'da, Ber­
l i n'den Londra'ya doğru giden b i r trende ta n ışmışlar.
An nem Alman başkenti nde işgalc i güçlerle beraber çalı­
şan bir hemşi reymiş ve görevi bittiği iç in İ n g i l tere'ye
dönüyormuş.
.
1 94 7'de evlenmiş ler. Ayn ı s ı ralarda, babam Dış işler i
Baka n l ığı'ndaki görev i nden azled i l m i ş . Caldlow'a yerleş­
m i ş l er ve burada abla m, sonra da ben doğmuşuz . B i z
dü nyaya gelmeden önceki yı l l ar hakkı nda veya an nem l e
babam ı n ço cuk yapmak i ç i n neden bu kada r bekled iği
kon usunda fazl a bir şey b i l m iyoru m . Sık s ı k yolcul uğa
ç ı karlard ı . Bence b u n u n neden i fark l ı yerler görmekten
çok, monotonl u ktan kaç ı nmak i stemeleriyd i . Evl i l i kleri
h iç b i r zaman gü l l ü k g ü l ista n l ı k o l m ad ı . Annem i n ,
1 950'1erin sonu nd a kısa b i r süre evi terk ettiği n i b i l i ­
yorum; y ı l l a r son ra Caro l i ne teyzemle a ra l arında kon u­
şurlarken d uym u ştum . Ablam Rosa l ie 1 962 'de doğdu,
ben d e 1 9 65'te o n u iz led i m . Ba ba m o zaman e l l i s i ne
yaklaşmıştı ; a n nem de otu z l a rı n ı n .sonl arı ndayd ı .
Çoğu i nsan gib i ben d e h ayat ı m ı n i l k y ı l la rı hakkında
faz l a bir şey h atı rlamıyoru m . Evi n hep soğu k olduğunu
a n ı msıyorum . An nem yatağı ma kaç batta n i ye örterse ört­
sü n , sıcak su torbam ne k ada r sıcak o l u rsa o l s u n , i l i kleri­
me kadar ü ş ü rd ü m . Büyük o l ası l ı kl a sadece bir kış mevs i­
m i n i veya k ı ş ı n bir ayı n ı , bel k i de bir haftası n ı h atı rl ıyo­
rum ve şimdi b i l e bu, bana hep böyle o l m u ş gibi gel i yor.
K ı ş ı n evi doğru düzgün ı sıtmak o l a naks ı z ; vad i Ekim'den
N isan son u na kad ar rüzgarl ı ol uyor. Yı lda ü ç ay kar a lt ı n­
da kalıyoru z . Araz i n i n ağa ç l a r ı ndan büyük m i ktarda ya­
kacak od u n top l a rd ı k ; h a l a da to p l u yoruz ama od un, kö­
m ü r veya e lektrik gibi ver i m l i b i r yakacak deği l . Evin en
küçük kanad ı nda otu ru rd u k . O yüzden çocukl uğumda,
ev i n ne kadar büyük olduğu konusunda fikrim yokt u .

132
Prestij

Sekiz yaşı ndayken Congleton yak ı n la r ı nda bu l u nan


yatı l ı b i r k ı z oku l una gönderi l d i m ama o zamana kadarki
hayatı m ı n büyük böl ü m ü n ü evde annemle geç i rd i m .
Dört yaşındayken ben i Caldlow köyü ndeki ana oku l una,
sonra da Şapele giden yol üzeri ndeki b i r sonraki köy olan
Baldon'daki i l koku la gönderd i . Okula, baba m ı n Bay
Sti m pson' ı n d i kkatle sürdüğü siyah Standart' l a g id ip
gel iyord u m . B ay Stimpson' ı n karı sı, e v işlerine bakan tek
kişiyd i . İ k i nci Dü nya Savaşı'ndan önce ev h izmetçi lerle
doluymuş ama savaş s ı rasında bu değişmiş. Evin b i r
böl ümü 1 939'dan 1 940'a kadar Manchester, Sheffield ve
Leeds'ten uzaklaşan l arı barı n d ı rm ı ş ; b i r böl ü m ü de okul
olarak ku l l a n ı l m ış. 1 94 1 'de Kra l i yet Ord usu tarafı ndan el
kon u l d uğundan beri a i le· evi n ana bö l ü m ü nde otur­
mamış. Şu an yaşad ığım böl ü m , çocu kluğumu geç i rd i­
ğim kan at.

Zi yaret i ç i n haz ı r l i k yapı l d ı ysa b i le Rosal ie'yle bana


söylenmem işt i . Araba a n a kapıya geldi ği nde ve Stimpson
içeri a l mak i ç i n aşağı i n d i ğ i nde haberdar olduk. O
gü n �erde Derbys h i re İ l Mec l isi evi ku l l a n ıyord u ; kapı l a r ı n
hafta son l arı k i l it l i kalrnas ı n ı istiyorlard ı .
Eve g i ren araba b i r M i n i 'yd i . Boyası parlakl ığı n ı
kaybet m i ş, ö n tamponu çarp ı l m ı ş v e pencere l e r i n
kenarları paslanm ıştı . Eve gelmesine a l ı ş k ı n olduğumuz
cinsten b i r araba deği l d i . D i ğer aile dostlarımız, ni speten
zor g ü n ler geç i ri rken bi l e, genel l i kle varl ı k l ı veya önem l i
i nsanlard ı .
M i n i 'yi s ü ren adam a rka koltuğa uzandı ve uyku
sersem i k ü ç ü k b i r çocu k ç ı ka rd ı . Çocuğu o mzuna
yaslad ı . Sti m pson on ları ki barca eve soktu. Rosa l i e'yle
beraber Stimpso n ' u n M i n i 'ye dönüp bav u l ları i n d i rmes i n i

133
Christopher Priest

izled i k . Aşağı ya i n i p z iyaretç il eri karşı lamamız söylen­


mişti . Herkes oturma odası ndayd ı . Annem de babam da
önem l i bir o l aya uygun şeki lde g i y i n m i ş l erd i ama
mi safi rler daha gü n l ü k giysi ler içi ndeyd i l er.
A l ı ş k ı n old uğumuz gibi, resmi ola rak tan ı ştı r ı ld ı k;
ai lem görgü kural larına özen gösteriyordu ve Rosa l ie'yle
ben i b u konuda çok iyi eğitm iş lerd i . Ada m ı n ad ı Bay
C l i ve B orden' d ı ve çocuğun yan i oğl u n u n ad ı N i cho las,
k ı saca N icky'd i . N icky i k i yaş ı ndayd ı ; benden üç,
a b l a m d an beş yaş küçüktü. Orta l ı kta b i r Bayan Borden
yoktu ama neden i bize söylen mem işti.
Araşt ı rmalarım son ucu bu aile hakkında bi rkaç şey
daha öğrend i m . Ö rneğ i n , Cl ive Borde n ' ı n eşi, bebeği n
doğu mu ndan kısa b i r süre sonra ölmüş. Kad ı n ı n kız l ı k adı
D i a n a R u t h E l l i ngto n ' m ı ş ve H e rtfords h i re H at­
fi e l d ' l ı ym ı ş . N ic h o l as tek oğluyd u . C l ive Borden ' ı n
babası G raham, s i h i rbaz A l fred Borden ' ı n oğl u ymuş. B i r
başka deyişle C l i ve Borden, Ru pert Angier' ı n e n büyük
raki b i n i n toru n u , a kra n ı m N icky de toru n u n u n oğl u yd u .
Rosa l ie'yle b u n l a rı n h i ç b i r i n i b i l m iyord u k ta b i i . . .
B i rkaç dakika son ra a nnem küçük N icky' i od amıza götü ­
rüp oyuncakları m ı z ı göstermemizi söy led i . Yetişt i ri l me
tarz ı m ıza uygun şek i l de, uysa lca itaat ett ik . Bayan Sti m p­
son b ize göz k u l ak olacaktı . Üç yetişk i n i n arası nda
geçenleri ancak tahmin edeb i l ir im çünkü bütün gün
s ü rd ü . C l ive Borden ve oğlu öğle yemeği nden kı sa b i r
s ü re sonra gel m işlerd i . Ü ç çocuk gü neş batana kadar
b i rl ikte oynadı k. Bayan Sti m pson b i z i oya l ad ı ; beraber
oynarken b i z i rahat bırakıyor, s ı k ı l ma bel i rt i l eri göster­
d i ğim izde b i ze masal okuyor veya yeni oyu n l a r öğreti­
yord u . B iz i tuvalete götürdü, yiyecek i çecek get ird i .
Rosa l ie'yle ben pa h a l ı oyu ncaklar arasında büyüdük;
çocuk akl ı m ı z l a bile N i cky' n i n böyle şeylere a l ı ş k ı n
o l mad ı ğ ı n ı a n lam ı şt ı k. Ş i m d i yetişki n akl ı m l a d ü ş ü n ü -

134
Prestij

yoru m da kız oyuncakları iki yaş ı ndaki bir erkek çocuk


i ç i n çok çekici deği l d i r herhalde. Y i ne de uzun öğleden
son rası n ı beraber geç i rd i k ve hatırladığım kadarıyla
kavga etmed i k
A l t katta ne kon uşuyorla rd ı ?
B u b u l uşma, ata l a r ı m ı z a ra s ı ndaki kavgayı tel afi
etmek i ç i n a i l e l e ri m i z i n a rada s ı rada b u l u nd u ğ u
girişimlerden biri o larak baş l a m ı ş o l sa gerek. Geçm iş i
neden b ir t ür lü geri � e b ı ra ka m ad ı kl a r ı n ı , b ı raka­
mad ı ğ ı m ı z ı b i l m i yorum ama dönüp dolaşıp konuyu
ku rcalamak iki tarafı n da psiko loj i s i n i n der i n l i klerine
işlem i şe benz iyor. İki sahne s i h i rbaz ı n ı n sürekl i g ı rtlak
g ı rtl ağa ol mas ı nda ha la bu kadar önem l i o l a n ne? İ k i yaş l ı
ada m ı n i ç i ne dert o l m u ş i nat, nefret y a da kıskançl ı k n e
o l u rsa o l s u n , ken d i i şlerine bakan uzak toru n l arı n ı
i l gi l end i rmezdi herhalde? Eh, mantık böyle söyl üyor
olab i l i r ama kan ı nda var o l a n tutkuda mantık yoktur.
Cl ive Borden söz konusuyken, büyü kbabası n ı n başı n a
ne gel miş o l u rsa o l s u n , mantıks ı z l ı k onun b i r parçası g ib i
görü n üyor. H ayat ı n ı a raşt ı rmak zor o l d u ama batı
Londra'da yaşad ığı n ı b i l i yoru m . Vasat bir çoc u k l u k
geç i rmiş; spora karşı ortalama b i r yeteneği varm ış. Oku l­
dan ayrı l d ı ktan son ra Loughborough Ü n iversitesi ' ne git­
miş ama i l k yı l ı n son u nda b ı rakmış. Sonraki on yı l
genel l i kle evsi z barks ı z m ı ş ; a rkadaşları n ı n ve akraba­
ları n ı n evlerinde yatı p kalkm ış. B i rkaç kere sarhoş l u ktan
ve başıbozuk davra n m a ktan tutuk l a n m ı ş a m a nas ı l
ol muşsa sabı ka giymemeyi başarm ış. Oyu ncu olduğunu
söylüyormuş; geç i m i n i , b u l a b i l d iği figüran l ı k iş leriyle
düzensiz olarak si nema endüstrisi nden sağl ıyor ve ara
dönem lerde i ş s i z l i k ta z m i n at ı y l a ida re ed iyo r m u ş .
Hayatında fiz i ksel v e du ygu sal açıdan dengede old uğu
tek ve kısa dönem, D ia n a E l l i ngton'la tan ı ş ı p evlendiği
zamanm ı ş . B i rl i kte Tw ickenham, Middlesex'e yerleş-

135
Christopher Priest

riı i şler a m a evl i l i k acı k l ı bir şeki lde k ı sa sürmüş. D iana


ö l d ü kten son ra C l i ve Borden k i rada oturd u k l arı d airede
ka l m ı ş ve bebeğe bakmasına yard ı m etmesi i ç i n c ivarda
oturan evl i kız kardeş i n i i kna etm iş. F i l m lerde çal ışmaya
devam etm iş. Sosyal açıdan y i ne zor d u ruma d üşse de
bebeğe yetecek kada r para kazan ı yorm u ş . A i l e m i
z i y a rete geldiği nde i ç i nde b u l u nduğu genel d u r u m
buyd u .
B i z i z i yaret inden son ra Twickenham'daki d a i reden
ç ı k m ı ş ve Londra' n ı n merkezi ne geri dönmüş. 1 9 7 1
.
k ı ş ı nda y u rtd ı şı n a ç ı k m ı ş . Önce AB D'ye, sonra d a ya
Kanad a'ya ya da Avustralya'ya gitmiş. K ı z kardeşine göre
ad ı n ı değiştirip geçmişle i l gi l i tüm bağ la rı n ı koparmış. Ne
kada r araşt ı rd ı ysam da h a l a sağ o l u p o l m ad ı ğ ı n ı b i le
öğrenemedi m .

Ama artık Cl ive Borden ' ı n Caldlow'daki evi z i ya ret


ettiği o gü ne ve akşama dönüp b i z çocuklar üst katta
oynarken o l a n la rı toparlamaya ç a l ışayı m .
B abam m u h teşem b i r m is afi rperverl i k göste r i s i
s u n m u ş; içki i kram ed i p ve o l a y ı kutlamak i ç i n nadide b i r
şarap açmıştı r. Akşam yemeği bol çeşitl id ir. Babam Bay
Borden'a içten l i kle yolcu l u ğ u n u n nasıl geçtiği n i , güncel
bir olayla i l g i l i fi k r i n i ya d a h a l i n i hatı r ı n ı sorm uştur.
Sonucunu tah m i n ya da kontrol edemed iği sosyal b i r
i l i şkide baba m ı n tavrı, istisnasız buyd u . Bu , b i r İ ng i l iz
beyefendisi n i n kab u l ed i lebi l i r d ı ş görü n ü şüyd ü ; s i n s i a rt
n iyetlerden uzak ama duruma h iç uym ayan b i r b l öftü .
B u n u n , sağl amaya ça l ıştı k l a rı barışı daha da zora sok­
tuğu n u tah m i n edeb i l iyorum
Bu sırada, a n nem daha s i l i k bir rol oyn a m ı ştır. İ k i
a d a m aras ı n d a k i geri l i m i ç o k d a h a iy i h i ssetmekle

136
Prestij

beraber, bu konuda n is peten b i r yaba ncı old uğu i ç i n


sessiz kalmışt ı r. Herha l de -en a z ı n d a n i l k bir kaç saat­
çok kon u ş mam ı ş a m a heps i n i i l g i lend i re n konuya
oda k l a n m a i h t i ya c ı n ı n farkı nd a o l m u ştu r . Fark
etti rmeden, soh beti o yöne çekmeye ça l ı şmıştır sürek l i .
C l i ve Borden'dan söz etmek ben i m i ç i n daha zor.
Onu çok az ta n ı yord u m ama büyük ol ası l ı kl a bir araya
gel meyi öneren oyd u . Ne a n nem i n ne de baba m ı n böyle
b i r şey yapacağına e m in deği l i m . Yak ı n geçm işte karş ı l ı k­
l ı yaz ı la n mektu plar bu davete yol açm ı ş o l ma l ı . A rt ı k
Borden' ı n o s ı radak i m a l i d u ru mu ndan haberim var.
Bel ki de barışman ı n son ucu nda ken di payına bir şeyler
d üşeceğ i n i u m uyord u . Ya d a en son u nda, Alfred Bor­
den ' ı n davra n ışları n ı açı kl ayacak veya affettirecek b ir
a i l e hatıratı b u l muştu bel ki (Borden' ı n kitabı o s ı rada
vard ı el bette ama s i h i r dü nyas ı ndan ol mayan çok az
i n san b u n d a n h aberd a rd ı ) . D i ğer yandan, R u pert
Angier' ı n g ü n l üğü n ü n varl ığı n ı öğrenmiş de olabi l i r.
Rupert' ı n tari h ler ve detayl a ra gösterd iği saplantı l ı özene
bakı l ı rsa kes i n l i kle bir gü n l ü k tutmuştur ama ya sakl a m ı ş
ya da öl meden önce yok etm iştir.
K i m i n fikri o l u rsa o l s u n , b u l u ş m a n ı n a rd ı nd a
düşma n l ığı bitirmeye yönel i k b i r g i r i ş i m i n olduğuna
em i n i m . O zaman gördüğüm ve ş i md i a n ı msad ığım şey
yeteri n ce içtendi, en azından baş l a ngıçta . . . Sonuçta bu
yüz yüze b i r görüşmeyd i ; önceki nes l i n becerebi l d i ğin­
den çok daha faz l as ı yd ı .
N e o l u rsa olsun, bu l uşman ı n neden i eski dü şma n l ı kt ı .
Başka h i ç b i r neden a i l e l erim i z i b u kad ar sıkı b ir şekilde
b i r araya geti rmem iş, bu kadar kaç ı n ı l maz b i r şeki lde
ayırmam ı şt ı . Babam ı n yum uşaklığı ve Borden' ı n s i n i rl i l iği
en i nde son u nda tükenecekt i . B i r tanesi dayanamayıp, ee,
olan biten hakkı nda yen i b i r haber var m ı , diye soracakt ı .
Geçmişi d üşünd üğümde, bu açmaz ı n apta l l ığı gözüme

137
Christopher Priest

çarp ı yo r . Zamanı nda büyük-büyü kbaba ları m ı z ı n el i n i


ko l u n u bağl ayan mes l ek s ı rr ı kon u s u n u n i z i b i l e
ka l m a m a l ıyd ı . O n la rdan sonra i k i a i leden d e ki mse
s i h i rbaz o lmad ı ya da s i h i rbazl ığa i lgi d uymad ı . Kon uya
en ufak b i r i lgisi olan tek kişi ben i m ; o da s ı rf olan ları
araştı rd ı ğ ı m i ç i n . Sahne s i h i rbaz l ığı hakkı nda kitaplar ve
b i rkaç büyük s i h i rbaz ı n hayat h i kayes i n i okudum. Çoğu
modern k itaplard ı . Okuduğu m en eski kitap Al fred Bor­
den ' ı n ki yd i . S i h i rbaz l ı k sa n at ı n ı n , geçen y ü zy ı l ı n
son u n d a n beri çok gel i ştiği n i ve o zama n l a r rağbet gören
n u ma ra l a r ı n modas ı n ı n çokta n geçti ğ i n i , yerleri n i
modern i l l üzyon ların a l d ığ ı n ı b i l iyorum . Örneğ i n büyük­
büyük baba l ar ı m ı z ı n zamanı nda ki msen in , bir kad ı n ı n
ikiye böl ü nd üğü gösteriden haberi yoktu. B u tan ı d ı k
i l l ü zyon, D a n to n ' l a P rofesse u r' u n çoktan ö l d ü k leri
1 920' lere kadar icat ed i l me m işt i . S i h ri n doğası gereği,
i l l üzyonistler n u m ara l arı n ı n iş lemes i n i sağlayacak daha
şaş ı rtıcı yol l a r bulmak zorundalar. Le Professeur' u n sihri
bugün eski moda, yavaş ve hepsi nden önem l i si , eğlence
ve g izemden yoksun ge l iyor. O n u üne ve servete
kavuşturan n u mara a rt ı k m ü zel i k; kend i n e saygısı o l a n
h e r rakip i l l üzyo n i st, bu numarayı soru n yaşamadan
serg i l eyeb i l i r ve daha şaşı rtıcı hale geti rebi l i rd i .
B u na rağmen, d üşman l ı k neredeyse b i r asır sürd ü .
C l i ve Borden ' ı n z iyarete gel d iği g ü n b i z çocukları
son u nda oyu n odası ndan a l ı p büyüklerle beraber yemek
i ç i n yemek odas ı na geti rd i ler. N icky' i sevm işt i k ; üçümüz
masan ı n b i r ya n ı nda beraber otu rduğumuz i ç i n çok
mutl uyduk. Yemeği çok net a n ı msıyorum ama s ı rf N icky
b i z i m yan ı m ı z d a o l d uğu i ç i n . A b l a m l a ben, b i z i
eğlend irmek i ç i n öyle davra n d ı ğı n ı dü ş ü n üyord u k ; ama
daha önce hiç k u r u l u bir m asaya otu rmad ı ğ ı n ı ve
başka l arı n ı n ona servis yapmad ı ğ ı n ı şimdi a n l ıyoru m .
N a s ı l davra n ı lacağ ı n ı b i l m i yord u . Babası bazen onu

138
Prestij

düzeltmeye ya da sustu rmaya ça l ı şarak sert kon uşuyord u


a m a Rosa l ie'yle ben, deva m etmesi i ç i n k ü ç ü k çocuğu
yüreklendi riyorduk. Anne baba m ı z bize bir şey söyleme­
d i l er; zaten bize hemen hemen h i ç b i r şey söyl emez­
lerd i . Ebeveyn d i s i p l i n i annemle baba m ı n taraftar olduğu
b i r şey deği l d i ; hem b i z i b i r yaba nc ı n ı n ö n ü nde
azarlamayı d ü ş ü n mezlerd i bile.
Yaramaz l ı k yaparak büyüklerin a ras ı ndaki geri l i me
b i l meden katkıda b u l u n muştuk. C l ive Borden' ı n yü kselen
sesi gözdağı veren, rahatsı z ed ic i b i r h a l a l m ı ştı; hoşuma
g itmemişti bu. Annemle babam ona karş ı l ı k veriyorlard ı ;
yapma c ı k nezaket b i r yana b ı ra k ı l m ı ştı . Tartı şmaya
başlad ı l a r. Babam, gene l l i kle lokantada servis yavaş
olduğunda ku l l a n ı rken duyduğum sesiyle konuşuyord u .
Yemeği n sonunda babam yarı sarhoş, yarı öfke l i yd i ;
annem solgun ve sessizdi ve C l ive Borden (herhalde o d a
sa rhoştu) susmaks ı z ı n, baş ın a gelen ta l i h s i z l iklerden söz
ed iyord u . Bayan Sti m pson üçümüzü de yandaki oturma
oda sı n a götürd ü
N i cky, nedend i r b i l i nmez, ağlamaya baş l ad ı . Eve
g i tmek i sted i ğ i n i söyled i ; Rosa l ie'yle b i r l i kte o n u
saki n l eşti rmeye çal ışı nca bizi tekmeley ip yumruklamaya
başl ad ı . Babamı daha önce de bu halde görm üştük.
" Ko rkuyo ru m," ded i m Rosa l i e'ye.
" Ben de," ded i .
İ k i odayı birleşti ren ç ift kanat l ı kapıyı d i n lemeye
başladık. Y � kselen sesl er, sonra da uzun sess izl ikler
duyd u k . Babam ayakkabı ları n ı c i l a l ı parke zem i ne çarpa
çarpa, sabı rsızca odada dolaşıyord u .

Evde biz çocukl arı n gi rmes i ne izin ver i l meyen b i r

139
Christopher Priest

böl ü m vard ı . Oraya, a rka merd iven leri n altındaki duvarı n


ü ç k öşe l i bö l ü m ü n d e k i , kahverengiye boya n m ış ,
sev i m s i z b i r kapıdan giri l i yord u . O k a pı h er zaman
k i l i t l i yd i ; Cl ive Borden' ı n z iyaretine kadar a i leden ya da
h izmetkarlardan ki msen i n girip ç ı ktığı n ı görmem iştim.
Rosa l ie bana, kapı n ı n a rkası nda l anet l i b i r yer oldu­
ğunu söylemişti. Uyd u rduğu korku nç i mgeleri n baz ı l a r ı n ı
tarif etm i ş, baz ı ları n ı da ken d i m haya l edey i m d iye
bel i rs i z b ı rakmıştı . Aşağıda sakat b ı rak ı l ı p h apsed i l m i ş
ku rba n l a rd an; huzur a rayan kay ı p ruhl arda n ; kapıdan
b i rkaç santim u za kta, ko l l a r ı m ı zd a n ve ayak
b i lekler imizden yakalamak için karan l ı kta bek leyen el ve
pençel erden ; kaçma g i r i ş i m l e ri n i n t ı k ı rt ı ve h ı ş ı r­
t ı l arı ndan·; yukarıda, g ü n ışığı nda yaşayan b i z lerden
a l ı nacak kork unç in t ika m ı n fıs ı ltı l ı p l a n la rınd an söz
etm i şt i . Rosa l ie üç yaş avantaja sah i pti ve ben i nas ı l
korkutacağ ı n ı b i l iyordu .
Çocu kken sürekl i korkard ı m . Evi m iz, ü rkek k i mselere
göre deği l d i . K ı ş ı n , d u rağan gecelerde, ç ı p l a k duvarl a r ı n
etrafı n a bir sessiz l i k çökmesi ne neden ol uyor. Küçük,
a ç ı k l anamayan ses ler duyars ı n ı z ; sakland ı k ları yerde
donmuş olan hayva n l ar ve kuşlar, . ·ı s ı n mak i ç i n a n iden
h a reket ederler; ağaçla r ve yapraksız ça l ı la r rüzgarda
b i rb i rl erine s ü rtü n ü r; vad i n i n öbür ucu ndan gelen ses ler,
h u n i şekl indeki vad i zem i n i nde değişi p yükse l i r; köydeki
i n sa n l a r araz i m i z i n ya n ı n d a n geçen yol boyu n c a
yü rü rler. Başka zamanlarda, kuzeyden gelen rüzgar,
k ı rl ardan geçti kten sonra g ü rü l t ü y l e vad i z em i n i ne
yayı l m ış kaya lar ve otlaklar yüzü nden u l uyarak eser; evi n
_
çatısı nda ve duvarları ndaki s ü s l ü ahşaptan fısı ldayarak
geçer. Ev tümüyle esk i ; başka yaşam l a rı n a n ı l a rı n ı ,
ö l ü m lerin yaraları n ı taş ıyor. B u rası hayal perest b i r çocu­
ğa göre deği 1 .
İ çeride, kasvetl i koridorl a r ve merdivenler, sakl ı kemer

140
Prestij

ve oyuklar, kara n l ı k duvar süsleri ve eski mi esk i , don uk


portreler ... b u n l a r ı n hepsi, b u n a l t ı c ı bir teh d i t h i ss i
yaratıyord u . Oturd uğumuz oda l a r iyi ayd ı n l atı l m ış ve
modern mob i l ya larla donatı l m ıştı ama hemen evi n kalan
kısmı ölmüş ataları, eski trajed i leri, sess iz akşa m lara ait,
som u rtkan b i rer andaçtı . Bu meşum geçm işe· ait, bana
z a ra r vere b i l ecek herhangi b i r şey i n d i kkat i m i
d ağıtmas ı n ı ön lemek i ç i n göz leri m i dosdoğru karş ıya
d i k i p ev i n baz ı yerleri nden ç a bu k ç a bu k geçmeyi
öğrend i m . Ka hverengi kap ı n ı n o l d uğu, arka merd i­
ven lerin yan ı ndaki koridor, evi n böyle b i r böl ü müyd ü .
Bazen i stemed e n , kap ı n ı n a rka taraft a n zorl a n ı ­
yor- m u şças ı n a menteşeleri nden h afifçe oynad ı ğ ı n ı
görü rdü m . B üyük olası l ı k l a cereyan yüzünden ol uyord u ;
a m a kap ı n ı n oynad ı ğ ı n ı görü rsem a rkası n da sess iz ve
büyük b i r varl ı ğ ı n olduğunu, yavaşça sonunda açı l ıp
açı l madığına baktığı n ı hayal ederd i m .
Çocu k l uğum boyu nca, C l i ve Borden z iyarete geldiği
g ü n ü n önces i nde de son rası nda da kap ı n ı n önü nden
geçerken koridoru n karşı t arafı n d a n y ü r ü d ü m ve
yan l ı ş l ı k l a o l a n l ar d ı ş ı nd a kapıya hiç bakmad ı m . Arkasın­
daki hareketi d i n lemek i ç i n d u rmad ı m . Hep hızla geçtim,
hayatımda yokmu ş gibi davranmaya ça l ı ştı m .
B ü y ü k l e r ya n d a k i yemek oda s ı n d a , sözc ü k l er i n i
seçemed i ğ i m i z sü rtüşmelerine devam ederken üçümüz;
ya n i Rosa l ie, ben ve Borden' ı n oğl u N icky, oturma
odası nda bekl iyord u k . İki oda da kahverengi kap ı n ı n
b u l unduğu koridora aç ı l ıyordu
Sesler yine yükseld i . B i ri aradaki kap ı n ı n yan ı ndan
geçti . Anne min üzgün gelen sesi n i duyd u m .
Sonra Sti m pson h ı z l ı adımlarla otu rma odas ı n ı geçti
ve yemek odas ı na aç ı l a n ka pıdan içeri gird i . Hemen açıp
kapa m ı şt ı ama i çerideki büyükleri görm üşt ük; h a l a
masadaki yerleri ndeyd i l er a m a ayaktayd ı l ar. Annemi n

141
Christopher Priest

yü z ü n ü b i r an görd ü m ; keder ve öfkeyle çarpı l m ı şt ı . Kapı


o kada r çabuk kapanm ıştı ki Sti m pson' ı n peşi nden odaya
girem em iştik; kapıyı itmem izi önlemek i ç i n arkas ı nda
d u rm u ş o l m a l ı yd ı .
B a ba m ı n konuştuğunu, e m i r verdiği n i duyd u k . B u ses
ton u n u n ard ı ndan mutlaka soru n ç ı ka rd ı . Cl ive Borden
b i r şeyler söyled i . B a bam k ız g ı n ve her kel i m es i n i
duya b i l eceğ i m i z kadar yü ksek b i r sesle yan ı t verd i .
"Göreceksi n iz, Bay Borden ! " ded i ; sesi öfkeden b i r
a n l ığ ı n a tizleşt i . " Şim di göreceks i n iz ! Hem d e nası l ! "
Koridora ç ı ka n yemek odası kapıs ı n ı n aç ı ld ı ğ ı n ı
duyd u k . Borden b i r şeyler d a h a söyled i ; ded ik leri h a l a
a n l a şı l m ıyord u .
Sonra Rosal ie ku l a ğ ım a fı s ı ldad ı : " B a bam ga l i ba
kahverengi kapıyı açacak ! " İ k i m i z de nefesi m i z i tuttuk;
panikle Rosal ie'ye sarı l d ı m . Korkum u z bu l a ş ı c ıyd ı , N icky
ağlamaya başlad ı . Büyükleri n ne yaptı ğ ı n ı duymayayı m
d i ye ben de m iyavlar g ibi ağlamaya başlad ı m .
Rosa l ie bana tısladı, "Şşş! "
" Kapıyı açması n l a r ! " d i ye bağ ı rd ı m .
Sonra, Cl ive Borden a n i den koridordan oturma odası­
n a daldı ve üçümüzü s i n m i ş halde b u l d u . Kopard ı ğ ı m ız
küçük kıyamet ona nas ı l görü n dü bi lem iyorum ama
kap ı n ı n simgeled iği dehşet on a da bu laşmış gibiyd i san k i .
B i ze doğru gel i p tek d i z i n i n ü stü ne çöktü ve N icky' i
kucağına a l d ı .
Çocuğa b i r şeyler m ı r ı l da n d ı ğı n ı du yd u m a m a sesi
rahatlatıcı değ i l d i . D i kkat i m i veremeyecek kad ar kork­
m u ştum. Herhangi b i r şey söylemiş o l a b i l i rd i . A rkası nda,
koridorun karşısı nda, merd i ven i n a l t ı nda, kahverengi
kap ı n ı n olması gereken yerdeki dörtgen açı k l ığı görd ü m .
Arkasındaki a landa ı ş ı k vard ı ; aşağı i nen iki basamağı
göreb i l iyord u m . Y a r ı m d ö n ü şten son ra basa m a k l a r
devam ediyord u .

142
Prestij

Odadan ç ı karı la n N i cky' i iz led i m . Kol la r ı n ı babas ı n ı n


boynuna dol amış, arkaya bakıyord u . Babası korumak
is ter b içi mde bir e l i n i çocuğun kafası n a koyd u ve
eği lerek kapı eşiği nden geç i p basamaklardan i nd i .

Rosa l ie'yle i k i m iz korku lar aras ı nda seç i m yapmak


zoru n d a ka l m ı şt ı k. B i ri oturma od as ı n ı n ta n ı d ı k
orta m ı nda yal n ı z kal mak, d iğeri büyükleri takip ed ip
basa m aklardan i n mekt i . Kol l a r ı m ı bacağ ı n a d o l a y ı p
a b l a m a tutundum. Bayan Sti m pson orta la rda yoktu.
"On larla gidecek m i s i n ?" dedi Rosa l ie.
" H ayır! Sen git! Bakıp n'apt ı kları n ı a n l atırs ı n bana ! "
"Ben oyu n odası n a ç ı kacağım," ded i .
" Ben i b ırakm a ! " d iye ağlad ı m . "Ya l n ı z kalmak istem i-
yorum . G itme ! "
"Benimle gelebi l i rs i n . "
"Olmaz. N icky'e ne yapacakla r?"
Ama Rosa l ie el i n i omuzuma sertçe vurup ben i iterek
kend i s i n i ku rtarıyord u . Yüzü bembeyaz ol muştu, göz leri
yarı kapa l ıyd ı . Titriyord u .
"Ca n ı n nası l isterse ! " ded i . O n u tutmaya ça l ı şt ı ysam
da benden kaç ı p odadan koşarak ç ı kt ı . Kasvetl i koridor
boyunca koştu, açık kapıyı n ı n önü nden geçti , son ra
'
merd iven i n d ib i ndeki ta ş zem i nde dönüp koşa,rak üst
kata ç ı ktı . O z a m a n ben i m korku m u aşağı l a d ı ğ ı n ı
sanıyord u m ama şimdi dü ş ü n ü nce, gal i ba benden daha
çok korkuyordu d i yoru m .
Neden i n e o l u rsa o l s u n , yapaya l n ı z kalm ıştım ama
Rosa l ie ben i zorl adığı için karar vermek ko l ay l aşm ıştı .
Üzerime b i r süku net çöktü ve hayal gücümü felç ett i . B u
kork u n u n b i r başka şekl iyd i ya l n ı zca ama h a reket

143
Ch ristopher Priest

edeb i l me mi sağlad ı . Olduğum yerde ya l n ız kalamayaca­


ğ ı m ı ve Rosal ie'n i n peşinden o kadar uza ktaki merd iven i
ç ı kacak gücüm olmad ı ğ ın ı b i l iyord u m . G idecek tek bir
yer v a rd ı . K ısac ı k yol u geç ip kahverengi kapıya gel d i m ve
basa m a k lardan aşağı bakt ı m .
Tavanda aşağıyı ayd ı n l ata n i k i ampu l vard ı ama
aşağ ı d a basamaklara yayı l a n ç ok daha parlak b i r ı ş ı k ve
yana a ç ı l a n b i r kapı vard ı . Merd iven ç ı pl ak, s ı radan ve
şaş ı rt ı c ı derecede tem iz görü n ü yord u ; doğaüstü ya da
başka tü rde b i r teh l i ke bel irtis i yoktu . Aşağıdan yükselen
sesleri d uyab i l iyord u m .
B a s a m ak l a rd a n ses s izce i n d i m, fark ed i l mek
i stem i yord u m . Ama aşağıya u l a ş ı p a n a ma hzene bakı nca
saklanmama gerek o l madığın a n l a d ı m . · Büyükler kend i
i şleriyle meşgu ld ü ler.
Olan b iten i n çoğu n u a n l ayacak kadar büyüktüm ama
yetiş k i n l e r i n ne d ed i ğ i n i a n l ayacak kadar deği l . . .
Basamakları n son u na vard ığımda babam ve C l i ve Borden
tekrar tartı şmaya başlam ı ş l a rd ı ; bu kez kon uşma n ı n
çoğunu Borden yapıyord u . An nem ve uşak Stim pson
kenarda d u ruyord u . N icky kucaktaydı, baş ı n ı babas ı n ı n
göğsüne yasl am ı şt ı . Mahzen i n büyükl üğü, gen i ş l iği ve
tem i z l iği ben i tamamen haz ı rl ı ks ı z yaka l a m ı ştı . Evi m i z i n
bu bölüm ü n ü n altı nda bu kadar büyük b i r a l a n olduğu
akl ı ma gelmezd i . Çocuk gözüyle m ahzen ba na yü ksek
tava n l ı , göz a1a b i l d iğine uzanan beyaz d uvarlara sahip
bir yer g i b i gö r ü n m ü şt ü . (Çoğu yeti ş k i n kafa l arı n ı
eğmeden d o l a şa b i l se d e m a h ze n tavan ı ü st kattaki
odalardan daha alçak ve tab i i ki mahzen i n büyükl üğü
evi n kapladığı alandan daha faz l a değ i l d i ) .
Mahzen i n b ü y ü k böl ü m ü depo n i yetiyl e ku l l an ı l ı­
yord u : Savaş s ı rası nda i n d i ri l en m ob i l ya n ı n çoğu hala
o rada duruyord u ; toz lanmas ı n d i ye üzerleri ne beyaz ö rtü
ser i l mişti . Çerçevel i tabl ola r d uvar d i b i nde s ı ralanm ış,

144
Prestij

yüzleri görü nmes i n diye duva ra dönük konmuşlard ı . Ba­


sa maklara yak ı n d u ran, tuğla bir d uvarla böl ünmüş b i r
a l a n şarap mahzeni hal i ne geti ri l m işt i . A n a mahzen i n
öteki ucunda, b u l u nduğum yerden i y i görü lemeyen,
düzen l i olarak yerleşti r i l m i ş sand ı k la rdan o l u şa n b i r
başka yığı n vard ı . Mahzen i n genel ol arak verd iği izlenim
ferah, ser in ve tem iz ol duğuyd u . K u l l a n ı mda olan ama
aynı zamanda derl i top l u tutu l a n bir yerd i . B u n u n l a
b i r l i kte, o zamar. b u n l a r ı n h içbiri bende iz b ı rakmad ı .
Ş i m d i ye kadar tarif ettiğim her şey, b i l d ik leri m ışığı nda
a n l attı ğ ı m, değişikl iğe uğra m ış a n ı lar.
O g ün, basamakların d ib i ne u laştığımda d i kkat i m i
çeken şey, mahzen i n ortas ı nda d u ran c i hazd ı .
Sağl a m tahtadan yap ı l ma sekiz i nce d i reği görü nce i l k
akl ı m a gelen, b unun boş kafese benzer b i r şey oldu­
ğuyd u . Sonra zemi ndeki b i r çukurun üzeri ne kuru l m u ş
o l duğunu görd ü m . G i rmek i ç i n aşağı i n mek gerekiyord u,
yan i a s l ı nda görü ndüğü nden d a h a büyüktü. Babam
çemberin orta s ı n a g i rm işti ; yal n ızca belden yukarısı
görün üyord u . Baş ı n ı n üzerinde b i r elektrik düzeneği ve
şek l i n i net olarak göremed iğim; merkez eksen etrafı nda
dönen, mahzen ı ş ı kları altında parlayan ve yan ı p sönen
bir şey vard ı . Babam çok çal ı ş ıyord u . Görüş a l a n ı m ı n
d i ş ı nda b i r kontrol düzeneği olduğu be l l iyd i ; babam
eği l m i ş ko l u n u i n d i r i p kaldı rarak bir şeyi hareket ettiri­
yord u .
An nem, Sti m pson' ı n yan ı nda d u rmuş, d i kkatle olan­
ları i z l i yord u . İkisi de sessizd i .
C l i ve Borden tahta ç ıta lardan b i rine yak ı n durmuş,
baba m ı n ça l ı şmas ı n ı i z l i yordtı . Oğl u N icky kucağından
ka l d ı rd ığ ı kafası n ı çev i rm i ş aşağı ba kıyord u . Borden b i r
şey daha söyled i v e babam kol u n u ha reket ett i rmeye
devam ederek yü ksek ses l e ya n ıt verd i . B a ba m ı n
Rosal ie'yle ben çok k ı zd ı rd ı ğ ı m ızda, ne kadar gü l ü nç

145
C h ristopher Priest

o l u rs a olsun b i r şey kanıtlaması gerektiği n i h i ssettiğine


benzer, teh l i ke l i b i r ruh h a l i içi nde olduğu n u b i l i yord u m .
B o rden ' ı n o n u , bel k i d e bilerek, b u yönde k ı ş kı rttığı n ı
farkett i m . İ lerled i m ; büyüklere değ i l , N icky'e doğru .
Küçü k çocuk asla a n l ayamayacağı b i r olayı n iç i ndeyd i .
İçimden b i r ses ona doğru koşu p e l i n i tutm a m ı ve bel k i
de o n u , b ü y ü k l e r i n oynad ığı bu teh l i ke l i oyundan
uzaklaştırmamı söy l ü yord u .
Top l u l u k l a a ram da k i u z a k l ığ ı fark ed i l meden
yarı l amıştım ki babam bağ ı rd ı : " Herkes geri çeki ls i n ! "
Neler ol acağ ı n ı büyük olas ı l ı k l a bi len a nnem ve
Sti m pson, hemen bi rkaç ad ı m geri çeki l d i l er. An nem
kend isine göre yü ksek sesl e bir şey söyledi ama sözleri
m a k i neden yü kselen g ü rü ltüde kaybo l d u . C i haz
h u z u rsuz ve teh l i ke l i b i r şeki lde u ğ u l da y ı p v ız ı l dad ı .
Cl ive Borden k ı m ı ldamamıştı, çukurun kenarından sade­
ce yarı m metre uzaktayd ı . H a l a ki mse ben i fark etme­
m işti .
Cihaz ı n tepesi nden b i r anda b i r d i z i gürültü l ü vurma
sesi ç ı ktı . Her sesle bir l i kte uzun, y ı l a n gibi kıvrı l an,
beyaz b i rer elektri k a r k ı görü n d ü . Her biri, av ı n ı yaka la­
mak isteyen bir derin den iz canavarı n ı n ko l l arı gibi uzan­
d ı lar. Ses çok yüksekti; her parl amaya, çı plak enerj iden
ol u şan her bir doku ngaca k u l akları rahats ı z eden b i r
tıslama eşl i k ed iyo rd u . Babam kafas ı n ı ka l d ı rı p Borden'a
baktı ; yüzü nde tan ı d ı k bir zafer ifades i görüyord u m .
"Şimdi b i l iyorsu n u z ! " d i ye bağ ı rd ı .
" Kapat ş u n u, Victor ! " d i ye bağ ı rd ı annem.
"Ama Bay Borden ı sra r etti ! Ee, işte burada, Bay
Borden ! lsra r ı n ıza değd i m i bari ?"
Borden donakal m ıştı, el ektri k arkı na çok yak ı n d u ru­
yordu. Oğl u n u kucağında tutuyord u . N icky' n i n yüz ü n ­
deki ifadeyi görüyor ve ben i m kadar korktuğu n u b i l iyo r­
d u rn . Borden " B u h içb i r şeyi kan ıtlamaz ! " d i ye bağ ı rd ı .

146
Prestij

Baba m ı n ya n ı t ı , d ü zeneğ i n i ç i ndeki s ü tu n l a rd a n


b i rine monte ed i l m i ş büyük meta l b i r ko l u i nd i rmek o l d u.
Zik z a k çizen enerj i huzmeler i n i n boyu i k i katına ç ı kt ı ;
kafesin ahşap parmakl ı kl a rı n ı n çevresinde d a h a kıvrak
b i r şek i lde hareket etmeye başlad ı lar. Ses sağ ı r ed ici b i r
düzeydeyd i .
Babam " İçeri gir, Borden," d i ye bağ ı rd ı ." İ çeri g i r de
kend i n gör! "
Babam ı n çukurdan ç ı k ı p mahzen in a n a zem i n i ne, i k i
ahşap çubuğun arası n a gelmes i n i şaşkı n l ı kla izled i m . B i r
a nda, b i rkaç e l ektr i k a r k ı parl ad ı v e korku nç b i r
tıslamayla babamın etrafında dolaşmaya baş l ad ı . Babam
bir an arklar tarafı ndan çevrelend i ; ateşi n iç i nde kay­
bol d u . Elektri kle bütü n leşm i şti san k i ; iç inden ı ş ı k s ı zan,
tüyler ü rpertici b i r teh l i ke n i n vücut bu l m uş hal iyd i sanki.
Sonra b i r ad ı m daha attı ve d ı şarı ç ı kt ı .
" Korkmad ı n ya, Borden ?" d i ye bağırdı sertçe.
Babam ı n saçla r ı n ı n kafa derisi nden d i k i l d iği n i ve
kol ları ndaki k ı l ların yen l eri nden d i md i k ç ı ktığı n ı görecek
kadar yak ı n d ı m . G i ysi leri vücudundan garip b i r şeki lde
sarkıyord u ; sanki balon gibi şişmi şlerd i . C i ld i , b i rkaç
san iye elektriğe maruz kaldığı i ç i n , korkmuş göz lerime
masmavi par l ı yorm uş g ibi gel iyord u .
"Al l ah kahrets i n sen i , kahrets i n ! " diye bağırd ı Borden .
Babama döndü ve korkudan ödü patlamış çocuğu ona
verd i . N icky babasına tutun maya çal ı ştı ama Borden onu
i tti . Babam istemeye istemeye çocuğu a ldı ve tuhaf b i r
şeki lde tuttu. N i cky korkuyla bağırıyordu ve serbest kal­
mak i ç i n debeleniyord u .
Babam, Borden'a "Atla hemen ! " diye bağ ı rd ı . " B i rkaç
san iye son ra bitece k ! "
Borden i leri doğru b i r ad ı m attı ve elektrik alan ı n ı n
kenarına geld i . Babam ya n ı ndayd ı ; N i cky ç ı ğ l ı klar atarak
kol larıyla babas ı na doğru uzan ıyord u . K ı v r ı l a n mavi

147
Christopher Priest

arkta n y ı l a n l a r Borden' ı n b i r parmak önünde del ice hare­


ket e d iyorl a rd ı . Saç l a r ı k i rp i d i ken i g i b i d i k i l m işt i ;
y u m r u k l a rı n ı açıp kapad ı ğ ı n ı göreb i l iyord u m . Kafası b i r
a n l ı ğ ı n a öne doğru eği l d i . Tam bu C1nda d a l lardan b i ri
onu b u l d u ve boyn undan aşağı, omuzları nda ve s ı rtı ndan
geç i p ayakkab ı l a rı n ı n a ra s ı nd a k i z em i ne g ü r ü ltüyle
çarpt ı .
Borden dehşet i ç i nde geriye s ıçrad ı . O n a ac ı d ı m .
"Yapama m ! " ded i nefesi kes i l m i ş b i r halde. " Ka pat ş u
kahro l a s ı şeyi ! "
" İ sted i ğ i n b u değ i l m iyd i ?"
Babam de l i rm işti . İ leri doğru b i r ad ı m attı ve Cl ive
Borden'dan uzaklaşıp elektrikten yapı l ma ö l ü m c ü l bari­
yere ya klaşt ı . Yarım d ü z i ne uzantı a n ı nda onun ve çocu­
ğun çevresi n i sar ıp i k i s i n i de y a k ı c ı parlak l ı kl a doldurd u .
Kafası ndaki tüm saç l ar d i md i k ol muştu; h i ç görmediğim
kadar korkunç b i r h a l deyd i .
N icky' i çukura att ı .
Babam geriye doğru b i r ad ı m atarak ö l ümcül bari­
yerden uzaklaşt ı .
N icky kol l a r ı n ı · v e baca k l a rı n ı havada del i g i b i
ç ı rparak d üşerken, u m utsuz b i r ç ığ l ı k daha attı . Saf deh­
şet i n , ya l n ı z l ığın ve terk ed i l me korkusun u n kes i ntisiz
patlamasıyd ı bu çığl ı k.
Yere çarpmadan önce dhazda b i r ı ş ı k patla mas ı. o l d u .
Y u karıdaki tel l erden alevler s ı çrad ı v e şiddet l i b i r çarpma
yan k ı land ı . Ahşap payanda l a r içten gelen bası n ç l a d ışarı
doğru bel verir g i b i o l d u l ar; ı ş ı ktan uzantılar ken d i
i ç lerine çek i l i rken, çel iği n çel iğe s ü rtünd üğünde ç ı ka n
sese benzer b i r gac ı rtıyla o n l a r d a ayn ı s ı n ı yaptı l ar.
Korkunç b i r şek i lde, sona erd i . Ka l ı n, mavi d uman
yoğun bir şeki lde havada a s ı l ı yd ı , ma hzen i n tava n ı ndan
cansız b ir şeki lde d ı şarı yayı l ı yord u . Ci haz son unda
su smuştu, h i ç b i r şey yap m ı yord u . N icky ya pı n ı n alt ı n-

148
Prestij

daki sert zemi nde hareketsiz yatıyord u .


Uzakta b i r yerde, o korkunç çığl ığın h a la yan k ı lan­
d ığı n ı duyuyordum san k i .

Gözleri m göza l ı c ı e l ektrik patl a m a la rı yüzü nden


kamaşm ı şt ı ; kulaklarım sesten dolayı uğu lduyord u ; akl ı m
tan ı k o l d uğum şeyin yarattığı sarsı ntıyla hezeyan içi nde
koşturup d u ruyord u .
Duman içi ndeki çukurun görü n üşü ne kap ı l m ı ş b i r
_
halde i lerled i m . Ş i m d i hareketsi z ve görü n ü şte uyku
h a l i nde olmasına rağmen teh l i keyle dol uyd u ; y ine de
açıklana maz bir şeki lde ona çek i l d i ğ i m i h i ssed iyord u m .
A z sonra kenarda, a n n e m i n ya n ı nd a d u rd u m . E l i m
havaya kalktı v e daha önce s ı k s ı k old uğu gibi, annemin
parmakları n ı sard ı . O da t iksi nti ve i nanmaz l ı k i ç i nde
aşağı bakıyord u .
N icky ö l m ü ştü . Yüzü çığl ı k atarkenki hal iyle kaskatı
kes i l m i ş t i ; kol l a r ı ve baca k l arı çarp ı l m ı ş t ı , babam
tarafı n d a n 'ç u k u ra atı l ı rken ç ı rp ı n ı ş ı n ı n c a n s ı z b i r
fotoğrafıyd ı san k i . S ı rtüstü dü şmüştü . Saçı elektri k a l a n ı n ­
d a n geçerken karman çorm an ol muş, taş laşmış yüz ü n ü n
etrafı nda d i k i l m işti .
Cl ive Borden tüyler ü rperten; ıstırap, öfke ve ü m itsiz­
l i k dolu bir feryat kopard ı ve çukura atlad ı . Kendisi ni yere
attı, ko l l arı n ı oğ l u n u n cesed ine doladı, ko l l arı n ı ve
bacak l a r ı n ı n a z i kçe norm a l d u ru m l a r ı n a geti rmeye
çal ıştı, b i r el i n i baş ı n ı n a l t ı n a koydu , yanağ ı n ı yüzüne
bastı rd ı . Bütün b un ları yaparken iç i nden kopup gelen
derin h ı çkırı klarla sars ı l ı yord u .
Ve annem, orada olduğumun farkına yen i varm ış g ib i,
an iden b ana sar ı l d ı , yüzümü eteğ ine bast ı rd ı , sonra d a

149
Christopher Priest

ben i kucağına a l d ı . Çabucak mahzenden ç ıkıp ben i


fel a ketten uzaklaştırd ı .
O m u z u n u n üzeri nden arkaya ba k ı yord u m ; h ı z l a
merd i ven lerden çı karken son gördüğüm şey babam oldu .
Çuku rd a n aşağı bakıyord u ; yüzü nde, y i rm i yı ldan faz l a
b i r s ü re sonra b ile iğrenerek a n ı msadığım, kaba bir
tatm i n ifadesi vard ı .
Babam n e olacağı n ı b i l iyordu , o l m a s ı n a i z i n verm işti,
o l ma sı na yol a çmıştı . Du ruşundaki ve ifadesi ndeki her
şey 'Hak!t olduğumu kanıtladım' d iyordu .
H i z metk a r Sti m pson' ı n yere ç öm e l m i ş, el l e r i y l e
dengesi n i b uld uğu n u d a fark ett i m . Kafa s ı ö n e eği l m işti . . .

Hemen sonra olan lada i l g i l i a n ı l a rı u n uttum ya da


bast ı rd ı m . Ya l n ızca ertesi yıl okulda o ld uğumu, sonra
okul değişt i rd iğ i m i , yen i arkadaşl ar ed i nd iğ i m i , g iderek
çocu kluktan ç ı ktığ ı m ı a n ı m s ı yoru m . Çevremde her şey
çok norma l d i ; sanki tan ı k olduğum iğrenç sah neyi utanç
i ç i nde tel afi etmeye çal ış ı yorlard ı .
B abam ı n b i z i terk ettiği zamanı da a n ı msam ıyoru m .
Hangi tari hte olduğu n u b i l iyoru m ç ü n k ü a n nem i n son
yı l ları nda tuttuğu g ü n l ü kte oku d u m . G ü n l ük sayes i nde
ayrı l ı kla i l gi l i duygu ları n ı ve bazı koşu l l arı da b i l iyoru m .
Kend i payı m a , küçükl üğümde s i n i r boz ucu v e sağı sol u
bel i rsiz, neyse ki i k i kız ı n ı n hayat ı n d a n çıkmak üzere
o l a n b i ri olduğunu a n ı ms ı yoru m . Ondan sonraki yaşa m ı
d a anımsıyo r u m ; yok l u ğ u n a d a i r g ü ç l ü b i r d uygu,
Rosa l ie'yle b i r l i kte tad ı n ı ç ı ka rd ı ğ ı m ı z ve o zamandan
beri devanı eden bir d i ngi n l i k .
Başlangı çta gitt i ğ i ne ç o k sevi n m işti m . Büyüdükçe,
ş i md i olduğu g i b i on u özlemeye başl ad ı m . H a l a sağ

150
Prestij

olma l ı , aksi halde duyard ı k. Mal varl ı ğ ı m ı z ı yönetmek


zor ve bu hala babam ı n soru m l u l uğunda. Derby'de
baba m la bağlantıda olan arac ı l arı n yönettiği b i r a i le fon u
var. Ev, arazi ve ü nvan h a l a o n u n ad ı n a . . . Verg i lend i rme
gibi doğrudan değişi k l i klerin çoğu n u fon karş ı l ıyor ve
yi ne de ba na ve Rosal ie'ye para kal ıyor.
O n u n l a son kez beş yı l kada r önce, G ü ney Afrika'dan
mektup yazd ı ğ ı nda doğrudan bağl a n t ı kurd u k .
Geç i yordum, d iyordu a m a nereden nereye gittiği nden
söz etm iyord u .; Ş i m d i yetm iş yaşları nda, büyük olası l ı kl a
d iğer İ ngi l iz sürgün leriyle b i rl i kted ir v e geç m i ş i nden söz
etm i yord ur. Zararsız, b i raz p i m p i r i k l i , ayrı ntı ları hatı rla­
mayan, yaş l ı bir d ı şişleri görev l i s i . Onu u n uta mıyoru m .
Ne kadar zaman geçerse geçsi n , o n u , küçük b i r çocuğu,
öldüreceğ i n i b i le bile bir maki neye ata n , 'haşin yüz l ü
a dam' olarak a n ı msayacağım.
_

Cl ive Borden aynı gece evden ayrı ld ı . N i cky ' n i n


cesed ine n e o lduğunu h i ç b i l m i yorum ama Borden ' ı n
o n u yan ı nda götü rd üğü n ü varsayd ı m hep.
Çok küçük olduğumdan, a i lem i n otoritesi n i olduğu
gibi kabu l ett i m ve pol is i n , çocuğun ö l ü müyle i l g i lenme­
yeceğ i n i söyled i klerinde o n l ara i n a n d ı m . Bu olayda hakl ı
ç ı k m ı ş görünüyorlard ı .
Y ı l l a r sonra, b u n u n n e kadar yan l ı ş o l d u ğ u n u
a n l ayacak yaşa ge l d i ğ i mde, a n neme ne o l d u ğ u n u
sormayı dened i m . B u, babam evden ayrı l d ı ktan sonra ve
annem öl meden i k i y ı l önce old u .
Geçm i ş i n gizem l eri n i açığa ç ı karman ı n , karan l ı ğın b i r
k ı sm ı n ı geride b ı ra k m a n ı n z a m a n ı n ı n ge l d i ği n i
h i ssetmişt i m . B u n u ayrıca büyüdüğüme d a i r b i r işaret

151
C h ristopher Priest

o larak görüyordu m . A n nem i n bana karşı d ü rü st o l m as ı n ı


v e b a n a b i r yetişkin g i b i davranmas ı n ı istiyord u m . O
h afta n ı n b aşı nda babamdan b i r mektup a l d ı ğı n ı
b i l i yord u m ; b u d a konuyu açmam iç in fı rsat yaratt ı .
O gece ha kkı nda konuşmak isted iği m i bel l i ederek
" Po l i s neden gel i p soru lar sormadı ?" d iye sord u m .
" B u ndan h i ç söz etmeyiz, Katherine, " ded i .
" Ya n i sen söz etmez s i n , " ded i m . "Babam neden evi
terk ett i ?"
" B u n u o na sorman l az ı m . "
"Soramayacağ ı m ı b i l iyors u n , " ded i m . " B i len tek k i ş i
sensi n . O gece yan l ı ş b i r şey yaptı a m a neden i nden, h atta
n as ı l ı ndan b i le e m i n değ i l i m . Po l is onu a rıyor m u ?"
" Po l i s b i z i m hayatı m ı z a karışmaz."
"Nedenmiş?" ded i m . " B a bam o çocuğu ö l d ü rmed i
m i ? C i nayet değ i l m iyd i o ?"
" H epsi o zaman h a l l ed i l d i . Saklayacak, s u ç l u l u k
d uyacak b i r şey yok. O gece olan la rı n bedel i n i öded i k .
En çok acıyı B a y Borden çekti el bette a m a bak b i z i m
h ayatımız d a ne hale ge l d i . B i l mek isted i ğ i n h i çb ir şey
söyleyemem sana. Ne o lduğu n u ken d i n görd ü n . "
"Böyle sona erd iğine i na n m ıyorum," ded i m .
" Katheri ne, b u soru ları sormaman gerektiğ i n i b i l iyor
o l mal ısın. Sen de oradayd ı n . Sen de b i z i m kadar suçl u ­
sun."
"Sadece beş yaş ı ndayd ı m ! " ded i m . " N a s ı l s u ç l u olabi­
l i rim ki ?"
" Eğer i ç i nde herhangi b i r ş ü phe varsa, po l i se ken d i n
g i di p kan ıtl ayabi l i rs i n . "
Soğuk ve sars ı l maz tavr ı karş ı s ı nda cesareti m k ı r ı l d ı .
Bay v e Bayan Stimpson o g ü n lerde h a l a b i z i m i ç i n çal ış ı ­
yorlard ı . Sonrad an ayn ı soru la rı Sti m pson ' a sord u m .
K i bar, kararl ı ve k ı sa b i r şeki lde o l u p biten lerle i l gi l i b i r
şey b i ldiği n i i n kar ett i .

152
Prestij

10

Annem öldüğünde on sek iz yaşı ndayd ı m . Rosa l ie'yle


birl i kte ö l ü m haberi n i n , babamı z ı n son u nda sürgü nden
dönmesi n i sağ laması n ı bekl i yord u k ama öyle olmad ı .
Evde kald ı k; evi n bize a i t olduğu fikri yavaş yavaş
kafamıza yerleşt i . Farkl ı tepki verd i k . Rosa l ie g iderek ev­
den uzaklaştı ve sonunda taş ı n d ı . Ben kapana kısı l maya
başl ad ı m , h a l a b u raday ı m . Beni burada tutan şey in
büyü k böl ü m ü , mahzende ola n larla i l g i l i , üzeri mden
atamad ığım suç l u l u k d uygus u . Her şey i n merkezi nde ö
olay vard ı ; ben de son u nda kendi m i tem ize ç ı karmak için
b i r şeyler yapmam gerektiği n i fark ettim.
Son u nd a mahzene i nmek ve gördükleri mden bir şey
kal ıp kal mad ığına bakmak i ç i n cesareti m i topladım . .
B u n u b i r yaz günü, S heffield'dan a rkadaşlarım geld i­
ğ i n d e v e e v fock-m üziğiyle, genç i nsanların kon uşmaları
ve ka hkalarıyla dol uyken yapmaya karar verd i m . Pl a n ı m­
dan kimseye söz etmed i m ve bahçedelı:i bir soh bet s ı ra­
s ı nda eve süz ü l d ü m . Üç kadeh şarap içm iştim
Kap ı n ı n ki l id i , Borden' ı n z iyareti nden k ı sa süre sonra
değiştiri l m işt i ; an nem öld üğü nde, içeri h i ç g i rmediğim
halde b i r kez d aha değiştirmişti m . Bay Sti mpson ve eşi
çoktan gitm iş lerd i ama onlar ve o n l ardan sonra gelen
h i zmetkarlar mahzen i depo n iyeti ne kul lan ıyorlard ı . Ben
basa m a kl a r ı n tepe s i n e b i l e gidemeyecek kadar
korkuyord um he p . A m a o gün h i ç b i r şey in ben i d u rd u r­
ması na i z i n vermeyecekti m . B i r süred i r kend i m i z i h i nsel
ol arak haz ı rl ı yord u m . Geçti kten son ra kapıyı içeriden
k i l itled im (yaptı ğ ı m değ i ş i k l i klerden b i ri de buydu), ışığı
açtım ve mahzene i n d i m .
Hemeı:ı N i cky Borden'ı öldüren c i hazı görmek i ç i n

153
Christopher Priest

etrafa baktım ama bekled iğim gibi, a rt ık orada deği l d i .


B u n u n l a b i r l i kte, d ai resel çukur h a l a mahzen zem i n i n i n
ortası nd a du ruyord u ; g idip inceled i m . S ı va, zem i n i n geri
ka l a n ı ndan daha sonra yap ı l m ışa benz iyord u . B i r amaç
içi n kaz ı l d ığı bel l i yd i ; B i rkaç çel i k çubuk düzen l i ara­
l ı kl a r l a betona sapl a n m ı şt ı , herhalde c i h az ı n ahşap
çubukları i ç i n destek görevi görüyorlard ı . Tava nda, tam
çukurun üzerinde, büyük b i r e lektrik kutusu vard ı . Kal ı n
b i r k a b l o, mahzen i n b i r yan ı n da d u ra n b i r vol taj
regü latörü ne gidiyordu ama kutu n u n kendisi p i s ve
pasl ıyd ı . Tavanda kutudan ç ı kan sayısız yan ı k i z i n i fark
ettim . B i ri b i r kat beyaz boya s ü rmüş olma s ın a rağmen
iz ler aç ı k seç i k görü n ü yord u .
T ü m b u n ları n d ı ş ı nda, c i ha z ı n orada b u l u nduğuna
dair tek b i r işaret bile yoktu .
C i h a z ı n kend i s i n i , bi rkaç dakika sonra, b i r duvara
d üzgünce s ı ra l a n m ı ş sandıkları, kasal a rı ve ne o lduğu
bel l i o lmayan büyük nesneleri a raştı rmaya g ittiği mde
b u l d u m . K ı sa süre sonra b u ras ı n ı n büyük-büyükbabam ı n
s i h i rbaz l ı k öteberis i n i n, b ü y ü k o l as ı l ı k l a ö l ü m ü nden
sonra depo l andığı yer old uğu n u a n l ad ı m . Ö n l erde d ura n
a m a fark ed i l meyecek şekilde konu l muş, sağlam yapı l ı
i k i tahta kasa vard ı . H er biri o kadar ağırd ı k i tek başı ma
mahzenden ç ı karmak bir y a n a , kal d ı ramad ı m b i le. B i r
tanes i n i n üzeri ne siyah damgayla bası l m ı ş a m a zaman l a
sol m u ş güzergah ad l arı vard ı : " Denver, Chicago, Baston,
L i verpool ( İ ng i l tere)" . Sand ı ğ ı n kenarına g ü m rü k beya n­
n amesi z ı mba l a n m ı ştı . O kadar yı pranm ı ştı ki doku n u r
doku nmaz e l i mde ka ld ı . l ş ı ğa tuttuğumda b i ri n i n i nce el
yaz ısıyla , "Mu htev iyatı - B i l i msel Edevat" yazd ığı n ı oku­
yabi l d i m . Vinçle kald ı r ı l ma l arı n ı kolay l aştı rmak için iki
kasa n ı n da dört tarafı na meta l h a l ka l a r eklen m i şti ve her
yanı nda ku l p lar vard ı .
Yakı n olan ı n ı açmaya çal ıştı m ; kapağı zorlayarak

154
Prestij

açmak için kenarı n ı beceriks izce kurcal ıyord ı m ki üst


taraf hafiçe y u kar ı d ö n d ü ve b i r şeki lde içeri den
denge l e nd i . O gece görd ü ğ ü m elektri k l i c i h a z ı n
parça l a r ı n ı bulduğumu hemen a n l ad ı m ; sök ü ldüğü i ç i n
t ü m o tehd itkar havası kaybo l mu ştu .
Kapağ ı n i ç i ne çok eski o l masına rağmen kıvrı l ı p
sararmamış bi rkaç büyük tabaka fişek kağıdı ve oku n a k l ı
a m a küçük v e titiz b i r el yaz ı s ıyla yaz ı l m ı ş ta l i matlar
eklenm işt i . İ l k b i rkaçı n ı okud u m :

1 . Yerel toprak hatt ı n ı saptayı n , kontrol ve test ed i n .


Yetersi zse, deva m etmey i n . Toprak hattı n ı n k u ru l u m u ,
kontro l ü v e test i n i n detayları i ç i n aşağıda (2 7)ye bakı n .
Kablo renkler i n i d a i m a test ed i n ; ekteki şemaya ba k ı n .
2 . (AB D veya B ü y ü k Britanya'da ku l l a n ı l m ıyorsa)
Yerel elektri k ağı n ı saptayın, kontrol ve test ed i n . Akı m ı n
yapı s ı n ı , voltaj ı n ı v e döngüsü n ü bel i rlemek i ç i n 4 . 5 . 1
n umara l ı cepteki a l eti ku l la n ı n . Ana dönüşüm b i r i m i i ç i n
aşağıda ( 1 S ) e bakı n .
3 . C i hazı ku rarken yerel e lektri k ağı n ı n güven i l irl iği n i
test ed i n . ± 2 5 V s a p m a varsa c i hazı ç a l ışt ı rmaya
yel tenmeyin
4 . Parça ları tut.a rken daima 3 . 1 9 . 1 'deki koruyucu
eld ivenleri k u l l a n ı n (yedekler 3 . 1 9 . 2 'de).

Böyle devam eden, çoğu tekn i k teri m lerden o l uşan


yorucu bir kuru l u m ta l i matları l i stesiydi (bir kopyası n ı
ç ı karıp evde sakl a d ı m ) . B ütün l i ste, " F . K .A" başharfleriyle
i mzalanm ıştı .
İ k i nci kasa n ı n kapağ ı n ı n iç tarafı nda c ih a z ın güvenle
sök ü l m es i n i ve pa rç a l a r ı n ı n sa n d ı k l a rda doğru
yerleşt i r i l mesi n i a n l atan benzer bir ta l i mat l istesi vard ı .
O an büyük büyü kbabam ı n asl ında kim olabi leceğ i n i
a n l a maya ba ş l ad ı m . B u n d a n kas t ı nı n e yapt ı ğ ı , n e

155
C h ristopher Priest

yap m a ya gücü nün yettiği, ne elde ettiğidir. O zamana


kada r atal a rımdan bi riyd i ya l n ızca, evde eşya ları olan
büyü kbabayd ı . Onun k iş il iğine ilk bak ı ş ı md ı bu. B u san­
d ı kl a r, k ı l ı k ı rk yaran ta l i matl arıyla o n u ndu ve .ta l imatlar
onun ta rafı ndan ya da daha a k l a yakın b i r olası l ı k l a, onun
i ç i n yaz ı l m ıştı. Orada uzun süre d u rd u m ve asista n larıyla
b i rl i kte c i hazı kurmas ı n ı , ilk gösteriye yetişmek için
zamana karşı yarışmas ı n ı hayal ett im . H akkı nda hala
neredeyse h içbir şey b i l m iyordum ama sonunda ne
yaptığ ı n a ve az da o l sa nasıl yaptığına da ir b i r ipucu elde
etmi şti m.
O y ı l ı n sonra k i g ü n leri nde g e r i ka l a n eşya l a rı n ı
düzenled i m . B u d a n as ı l biri olduğu kon usu nda ba na fikir
verd i . Çal ı şma odası d üzgün ce dosya l a n m ı ş evra k l a
d o lu ydu; yaz ışmalar, fatu ral a r, dergi ler, a n l aşma form­
l arı, yol cu l u k belgeleri, gösteri bi letleri, tiyatro program­
l a r ı . Hayatı n ı n büyük bö l ü m ü orada dosya l a n m ı şt ı ;
mahzende daha fazlası, gösterilerinde ku l l and ığı öteberi
ve kostüm ler vard ı . Kostü m lerin çoğu eskiyip l i me l i me
o l muştu; o n l arı att ı m . Ama kabi n i l l üzyon l arı ç a l ı ş ı r ya da
onarı l ı r ha ldeyd i . Paraya i ht iyac ı m olduğu için en iyi
örnekleri koleksiyonc u l a ra satt ı m . R u pert Ang ier' ı n
s i h i rbaz l ı k kitapları koleks i yon u n u d a elden ç ı kard ı m .
Satın almaya gelen lerden, bu m a l zemelerin çoğu n u n
sadece parasal açıdan değerl i olduğu n u öğrend i m . Çok
azı modern s i h i rbaz ların i l g i s i n i çekecek mesleki öneme
sah i pti . M u hteşem Danto n ' u n serg i l ed i ği gösteri leri n
büyük böl ü m ü s ı radan n u mara la rd ı ve u z m a n ları ya da
koleksiyoncuları şaşırtaca k bir yan l arı yoktu. E l ektri k l i
c i h a z ı satmad ı m ; h � l a m a hzende, sand ı kl a r ı n i ç i nde
d u ruyor.
Planlamad ığım kim i nedenlerden, mahzene i n mek
çocukça korku ları m ı geride b ı rakmamı sağlad ı . Be l ki
b u n u n nedeni geçen y ı l l arda büyü müş ol mam ya da

156
Prestij

a i le m i n yok l uğunda evi çek i p çevi ren kişi h a l i ne gel mem


gibi basi ! bir şeydi . N edeni ne o l u rsa olsun, kahvereng
kapıdan d ı şarı ç ı kt ı ğ ı mda, o zamana kadar peş i m i
b ı ra km ayan ve istenmeyen b i r şeyden ku rtu l m uştum

11

Ama bu yeterl i deği l d i . Küçücük b i r çocuğun, hem de


ken di babam tarafı ndan ö l d ü rü l d üğü gerçeğ i n i h içb iqey
hakl ı ç ı ka ramazd ı .
B u s ı r hayatıma . sızmşt ı . Yaptığım her şeyi etk i l iyor,
ben i d uygusal a ç ı d a n s ı n ı rl ayı p sosya l a ç ıdan fel ç
ed i yord u . B urada yapaya l n ı zı m . N ad i ren arkadaş ed i n i­
yorum, sevg i l i istem iyorum, kariyerle i l gi lenm iyoru m .
Rosal ie taş ı n ı p evlendiği nden beri, ai lem g i b i , b i r kurban
o larak b u rada ya l n ı z yaşad ı m .
Düşman l ığ ı n a i leme geçmişte getird iği ç ı lg ı n l ı ktan
uzaklaşmak isted i m ama büyüdükçe, tek ç ı k ı ş yol u n u n
o n u n l a yüz leşmek olduğuna i n a n d ı m . N i cky Borden' ı n
nas ı l v e neden öldüğünü a n lamadan hayatıma deva m
edemem.
Ö l ü m ü ben i rahat b ı rakmıyor. Çocukla ve o gece
o l a n larla i l gi l i daha fazl a şey çğreneb i l i rsem saplant ı m
sona erer. A i l em i n geç m i ş i n i öğreni rken, kaç ı n ı l maz ola­
rak Borden lar' ı n k i n i de öğrend i m . Sen i n i z i n i sürd ü m
Andrew, çünkü sen i n le ben i m t ü m olayı n a nahtarı oldu­
ğumuzu düşün üyoru m . Sen hayatta kalan tek Borden's ın,
ben de hemen hemen yaşayan son Angier ı m .
Ne kad ar mantığa aykı rı ol sa da N i cky Borden' ı n sen
o l d u ğunu b i l iyorum, Andrew; nas ı l old uysa o o l ayda n
sağ kurtu l d u n .

157
Christop her Priest

12

Yağmu r akşam vakti kara dönüştü ; Andrew Westley' le


Kate A ng ier akşam yemeği nden sonra oturu rlarken hala
yağıyord u . Kate' i n a n l attığı öykü i l k başta onda tepki
u ya n d ı rmad ı ; sessi zce boş kahve fi nca n ı n a bakıyor,
tabaktak i kaşığa parmağıyla vu ruyord u . Sonra b i raz
aç ı l ması gerektiği n i söyled i . Pencereye gid i p bahçeye
baktı ve e l leri n i enses i ne koy u p ba ş ı n ı sağa sol a
döndürd ü . D ı şarısı z ifi ri kara n l ı kt ı , Kate pencereden
h i ç b i r şey göremeyeceğ i n i b i l iyord u . An ayol evi n arka
tarafı nda ve daha aşağıdayd ı ; evi n bu yan ı nda sadece
çimen l i k, koru l u k, tepe ve hepsi nden son ra Curbar
S ı rtı ' n ı n ya l ç ı n kaya l ı kları vard ı . B i r süre poz isyonunu
değiştirmed i ; Kate gözleri n i göremeyi nce ya kapattığı n ı
ya da boş boş ka ra n l ığa baktığı n ı dü ş ü n dü .
So n u n d a , A n d rew " B i l d i k l e ri m i a n l atay ı m . Tarif
ettiğin yaş l a rda i k i z kardeşi m l e bağ lantı m ı kaybett i m .
B a n a anlattı kları n b u n u aç ı k l ayab i l i r bel k i . A m a doğum
kayd ı yoktu ; o nedenle var o ldu ğunu kanıtl ayam ıyoru m .
A m a gerçek olduğunu b i l iyoru m . İ ki z lerin nası l b i r uyum
içi nde old u k ları n ı d uyd u n m u h iç ? B u n u n i ç i n em i n i m
i şte. B i ldiğim b i r başka şey d e o n u n bu evle b i r bağlantısı
o l duğu . Bugün geld iğimden beri o n u n burada olduğu n u
h i ssediyoru m . Nası l ı n ı b i l m iyoru m, a ç ı klayamam."
" Kayıtlara ben de baktı m , " ded i Kate. "İkizin yok. "
" B i ri leri resmi kayıtlarla oyna m ı ş olabi l i r m i ? Mümkün
..
?"
mu .
" B unu ben de merak ed iyoru m . Çocuk ö l d ü ru ld üyse,
bu kayı tları değişti rmek i ç i n yeterl i b i r neden değil m i ?"
" Belki de. Kes i n olarak söyleyeb i l eceğim tek şey, bu
konuda bir şey hatı rlamad ı ğ ı m . Her şey kara n l ı k. Baba-

158
Prestij

m ı , C l ive Borden' ı bile a n ı msa m ı yorum . O çocuk kes in­


l i kle ben o lamam; ben oldu ğ u m u düşünmek b i l e saçma.
Başka biri olma l ı . "
"Ama o sen i n baband ı . . . ve N i cky tek oğl u yd u . "
Pencereden döndü ve büyük masada, Kate' i n karşısın­
daki sanda lyes ine oturd u . "Bak ya l n ı zca iki üç o l ası l ı k
var," ded i . "Çocu k bendim, öldü rü ld ü m v e şimdi yeni­
d e n hayattayı m . Neresi nden bakarsan ba k b i r anl am
ifade etm iyor. Y a da öl e n çocuk i k i z kardeşimdi v e o nu
ö l d ü ren kişi, b i r i htimal baba n , son radan resmi kayıtların
değişt i r i l mesi n i sağlad ı . Açıkçası buna da i n a n m ı yoru m .
Ya pa ya n l ı ş hatı rl ı yors u n ; çoc u k sağ kal d ı ; ben ola b i l i ri m
de o l mayabi l ir im d e . Ya da . . . h e r şeyi hayal etm iş olabi­
l i rs i n . "
" H ayır. H ayal etmed i m . Ne görd üğümü b i l iyoru m .
H e m zaten an nem d e o l ayı kabul ett i . " Borden kitab ı n ı n
kend isine a i t kopyası n ı a l d ı ve b i r kağıtla işaretlem i ş
old uğu sayfayı açtı . " B i r başka açıklama d a h a v a r a m a b u
da d iğerleri kadar mantık d ı ş ı . O gece öldürü l med iysen,
bu b i r nu mara olab i l i r. O gece k u l l a n ı ld ığ ı n ı gördüğüm
şey, sahne i l l üzyonu için i nşa edi l m i ş bir c i h azd ı . "
Kitabı çevirip ona doğru tuttu ama adam eliyle itt i .
" H epsi çok saçma," ded i .
"Ama görd ü m . "
" Bence yan l ı ş görd ü n y a da başka b i ri n i n başı na
gel d i . " Tekrar açık perdel i pencereye, sonra da d i kkati
dağı l m ı ş b i r halde saati ne bakt ı . "Cep telefo n u m u
ku l la n m a m ı n sakı ncası v a r m ı ? Ai leme geç kalacağ ı m ı
söylemel i y i m . B i r de Londra'daki d a i reme telefon etmek
isti yoru m . "
" Bence bu gece bu rada kal ma l ı s ı n ." Andrew b i r an
g ü l ü mseyi nce, Kate bu n u yan l ı ş bir şekilde söyled iği n i
anlad ı . Ada m ı n zarars ız kaba l ı ğ ı n ı çekici bu l muştu ama
görü n ü şe bakı l ı rsa seksten vazgeçmeyen erkeklerdendi o

159
Christopher Priest

d a . " Y a n i Bayan Maki n se n i n i ç i n m i safi r odas ı n ı


haz ı rl a r. "
"Öyle gerekiyorsa . . . "
Kate akşam yemeğ i ne ge l meden önceki o a n ı
hatı rlad ı . Y a viski i kram ı nda aşı rıya kaçm ı ş ya da a i leler
arası ndaki u z l aşmaz farklardan çok fazl a söz etmişt i .
Bel ki de i k i s i n i n birleş i m iyd i . O a n a kadar adamın ona
bütü n öğleden sonra ara ara aç ı kça ve a rs ı zca bakması
hoşun a gitmişti ama b i rbuçuk saat önce, yemeğe gelmek
ü zerey ken, A n d rew a i l e l er a ra s ı n d a b i r barışmayı
denemek i sted iği n i söylem işti . Sadece i k i s i , son kuşak.
B i r yandan guru ru okşanm ı ştı ama i k i s i n i n akl ı ndaki şey
aynı deği l d i . Ada m ı b i l diği en nazik biçi mde savuştu­
racakt ı .
" Karda içki l i halde a raba s ü rebi lecek m i s i n ?"
" Evet."
Ama sandalyeden k ı m ı ldamad ı . Kate Borden kitabı n ı
ara larına koyd u , aç ı k sayfa l a r aşağıda kal m ı şt ı .
" Benden n e i stiyorsun, Kate?" ded i Andrew.
"Art ı k b i l m iyoru m . Belki h i ç b i l medi m . G a l i ba C l ive
Borden babamı görmeye gel d i ğ i nde olan buyd u . İkisi de
bir şey denemeleri gerektiği n i h issetti, ad ı m ları izled i ler
ama eski farkl a r h a l a önem l iyd i . "
" Beni i l g i lend i ren tek b i r şey var. İ k i z kardeşi m hala
b u rada bir yerde. B u evde. Öğleden sonra bana büyük­
baba n ı n eşya ları n ı gösterd iği nden beri o n u n varl ığı n ı
h i ssediyoru m . B ana gitmememi, gel i p o n u b ulmamı
söyl üyor. Varl ığı n ı iç imde h iç bu kada r güçlü h i sset­
mem işti m. Ne söylersen söyl e, doğum kayıtları ne göste­
ri rse göstersi n , bence 1 9 70'te buraya ge len kardeş i md i ;
b i r şek i lde h a l a b u rada."
"Var olmad ığı gerçeğine rağmen ... "

" Evet, buna rağmen. Aynı zamanda, i k i m i z de o �ece


garip bir şey olduğu n u b i l iyoruz. Veya en a z ı ndan sen

160
Prestij

b i l iyors u n . "
Buna y a n ı t vermed i , b i r çı kmazda olduğunu h i ssed i­
yord u . Hep b i l d iği ç ı kmazd ı ; daha son ra hayatta old uğu­
n u öğrendiği, küçük bir çocuğun ö l ü m ü . Çocuğun şimdi­
ki hal iyle karş ı l aşmak hiçbir şeyi değişti rmem işt i . B u oy­
du, o o l mamıştı .
Kend i s i ne b iraz daha konyak doldurd u . Andrew, " B u­
rada telefon edebi l eceği m bir yer v a r m ı ?" ded i .
" B u rada ka l . K ı ş ı n evi n en s ı cak yeri buras ı . Ben bir
şeyi kontrol edeceğim."
Odadan ç ı karken ada m ı n cep telefo n u n u n tuşlarına
bastığı n ı d uyd u . Ana koridordan geç i p ön kapıdan d ı şarı
baktı . Kar beş altı santi m l i k bir örtü o l u şturmuştu . Kapa l ı
giriş yol u nda az birikird i ; a m a vad i n i n aşağısı nda, ana­
yolda karın çitleri ve yo l kenarı ndaki bankları örttüğün ü
b i l iyord u . Genel l i kle duyulan trafik sesinden eser yokt u .
E v i n a rkası n a d o l a n d ı v e o d u n depos u n u n k a r l a
örtül m eye başlad ı ğ ı n ı görd ü . Bayan M a k i n mutfaktayd ı ;
onunla kon uşup m isafi r odas ı n ı h az ı rl amas ı n ı istedi
Bayan M a k i n sofrayı toplad ı ktan sonra, Kate ve
And rew yemek odası nda ka l d ı l ar. Yanan şöm i nen i n
karşı l ı k l ı i k i tarafı na otu rup g ü n l ü k şeylerden konuştu lar:
Andrew' ün b i rl i kte yaşadığı k ı z la soru n ları, Kate' i n i nşaat
için a raz i s i n i n b ir böl ü m ü n ü i steyen maha l l i yönetimle
dertleri . Ama Kate yorgundu ve buna iştah ı yoktu . Saat on
birde sabah devam etmeyi önerd i .
M i safi r od as ı n ı ve ku l l anacağı ba nyoyu gösterd i .
İ k i n c i b i r tek l i fle karş ı l aşmayınca şaş ı rd ı . Adanı
mi safi rperverl iği i ç i n kad ı n a teşekkür etti , iyi geceler
d i led i , o kadar.
Kate büyü k-büyü kbabas ı n ı n baz ı kağ ıt l arı n ı b ı raktığı
yemek odas ı na dönd ü . Düzgü nce istiflen m i şlerd i ; her ye­
re kağıt saç ı l ması n ı önlemek kal ı tsal bir a l ı şka n l ı ktı her­
h <ı lde. B i r yan ı düzensiz, u m u rsamaz, serbest olmak isti-

161
Christopher Priest

yordu ama doğası buna i z i n vermiyord u .


Ateşe en yak ı n sandalyeye otu rdu v e bacakları na
vuran ısıyı h i ssett i . Ateşe bir kütü k daha att ı . Andrew
yatağa g i d i nce uykusu kaçar g ibi olm l!ştu . Onu yoran
adam değ i l , o n u n l a konuşmak ve çoc u k l u ktan kalma
a n ı la r ı b u l u p ç ı karmak ol muştu . Onlardan söz etmek bir
bak ı m a arınmayd ı ; içeride kalan zehri n atı l masıyd ı . Art ı k
kend i s i n i daha i y i h issed iyord u .
Ateş i n yan ı na otu rmuş geç m i şteki olay ı d üş ünerek
çeyrek yüzyı l d ı r yaptığı g ibi ne an lama geld iği n i a n la­
maya ça l ı şıyord u . B u ol ay, içi nde, derin lerde b i r yere
h a l a korku sal ıyordu . Andrew' u n kardeşi m ded iği çoc u k
h e r şeyi n merkezi nde, geç m i ş i n reh i n iyd i . Bayan Makin
tam o · anda gel d i . Kate'e yatmadan önce kafeinsiz bir
kahve yapı p yapamayacağı n ı sord u . Kah veyi i çerken
Radyo 4'te gece yarısı h aberleri n i d i n led i ; saha sonra
BBC Dünya Serv i s i baş l ad ı . Uyan ı k. ka l maya devam ett i .
Andrew' u n yattığı m i safi r odası hemen ü st kattayd ı ; eski
yatakta dönüp d u rduğunu d uyab i l iyord u . O odan ı n ne
kada r soğu k o ld uğunu b i l i yord u . Orası çocukken kend i
odasıyd ı .

162
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Rupert Angier
Prestij

HAYAT H İ KAYEM 2 1 Eyl ü l 1 8 66


Geçm işim, ben im ad ı m ROBBIE (Rupert) DAVID ANGIER ve
ben bugün 9 yaş ı ndayım. Yaşl ı olana kadar her gün bu
deftere yazıcam.
Ata larım, b i r sürü ama önce An nem le Babam. B i r tane
abim va r: HENRY RICHARD ANGUS ST JOHN ANGIER, o 1 5
yaş ı nda oku l a gid iyor ve o son s ı n ıfta.
C a l d l ow Derbysh i re'da Cad l ow Ma l i ka nes i n de
oturuyorum . B u hafta boaz ı m ağrı m ı ştı .
H iz metkarlar, b i r tane dad ı m var ve G rierson ve öğle­
den sonra yerine başka h iz metçi gelen bir h izmetçi var
ama ad ı n ı b i l miyoru m .
B u n u yaz ı nca babama göstericem. Son . İ mza R u pert
David Angier.

HAYAT H İ KAYEM 2 2 Ey l ü l 1 866


Bugün doktor gene ben i görmeye gel d i , iyiyi m . Abim
Henry'den bana bugün mektup gel d i bundan sonra ona
Efend i m deme l i y i m d iyor ç ü n kü kıdem l i öğrenci o l d u .
Babam Kamara'da oturmak i ç i n Londra'ya gitt i . O geri
gelene kadar evi n başı ben i m ded i . Yan i Henry ba na
Efendi rıı deme l i ama burada yok.
Mektup yaz ı p b un u Henry'e söyled i m .
Yü rüyüşe ç ı ktım, Dad ı m l a konuştu m , Grierson bana
kitap oku rken uyudu her zamanki g i b i .
Eğer devam edersem bunu Babama göstermeme gerek
yok artı k. ·

2 3 Eyl ü l 1 8 66
Boazı m daha i y i . Grierson' l a ben i arabayla gezd i r­
d i .Çok bi şey söylemedi ama Henry o ev i n hakimi o l u nca

165
Ch ristopher Priest

o n u n gideceğ i n i söylem iş. Henry evi n hak i m i o l u nca


Grierson gidecek yan i . Grierson her şeye karar veri l d i ğ i n i
söy l ed i ama u m a r ı m yı l larca olmaz.
A n ne m i n gel ip ben i görmesi n i bek l iyoru m bu akşam
gec i kt i .

2 2 Ara l ı k 1 8 67
Dün akşam ben i m için davet veri l d i ve köyden
k ı z l a r l a erkekler geld i, Noel o lduğu i ç i n gel melerine i z i n
veri l d i . H e n ry de b u rad ayd ı a m a ö b ü r çoc u k l a r
.
yüzünden davete gel med i . Çok güzel şeyler ka ç ı rd ı
çünkü davette b i r tane hokkabaz vard ı !
B u adam ı n adı Bay A . Presto'yd u , gördüğüm e n harika
n u maraları yaptı . H i ç yoktan bayra k lar, fl amalar ve
şemsiyeler var etti, bir sürü ba lon ve ku rdele de ç ı kard ı .
Son ra iskamb i l kağıtlarıyla numaralar yaptı, seçtiği m i z
kağ ı t l a r ı tah m i n ett i . Ç o k z e k i birisi . B i r çocuğu n
b u r n u n d a n b i l a rdo topl a r ı ç ı ka rd ı , k ü ç ü k b i r k ı z ı n
kulağın ıdan b i r sürü para dökü l d ü . İ k i ye · kes i p sonra
yen iden birleşti rdiği bir i p parçası vard ı ve sonu nda
küçük cam bir kutudan beyaz b i r kuş ç ı ka rd ı , başlama­
dan önce kutu n u n boş o lduğu n u görmü ştü k !
B u n u m a ra l a r ı n nas ı l yap ı l d ı ğ ı n ı a n l atması i ç i n
yalvard ı m da yalvard ı m a m a Bay Presto a n l atmad ı . Öbür
çocu klar gitt i kten sonra b i le, söyled iğim h içbir şey fikri n i
değişti rmed i .
Bu sabah akl ı m a b i r fi k i r gel d i G rierso n ' u Sheffield'a
gönderip b u l a b i ld iği büt ü n s i h i r numara l a rı n ı a l d ı rd ı m ve
bu konuda kitap var m ı d iye bakt ı rd ı m . G r ierson bütün
gün yoktu ama son u nda isted i kleri m i n çoğuy l a geri gel d i .
İ ç i nde k u ş sakl amak i ç i n özel c a m kutusu da var
(kutunun özel zem i n i, bu akl ı ma gel m e m i şti) Öbür
n u maralar b i raz d aha zor ç ü n kü a l ıştı rma yapmam l az ı m .
Ama birisi n i n seçtiği kağ ı d ı tah m i n ettiğ im b i r numara

166
Prestij

öğrend i m ve G rierson'a b i rkaç kere yapt ı m .

1 7 Ş u bat 1 8 7 1
Bugün aylar sonra i l k kez Baba m ı ya l n ız yakalamayı
başard ı m ve vaziyetin, aşağı yukarı Henry' n i n tarif ettiği
gibi o l duğunu öğren d i m . Böyle b i r h a lde e l i nden gel en i n
e n i y i s i n i yapmaktan başka çare yok g ibi görü nüyor.
H en ry'yi mem n u n iyetle öldüreb i l i r i m .

3 1 Mart 1 8 73
Bugün so n i k i senede yazd ı k l a r ı m ı y ırtıp yok ett i m .
Okuldan döner dönmez i l k yaptığım şey bu o l d u .

1 N i sa n 1 8 73
Oku ldan eve döndü m . Art ı k bu defteri yazmaya
yetecek mahremiyetim var. Babam, 1 2 . Colderdale Dükü,
ü ç g ü n önce, 29 Mart 1 8 73 'te vefat ett i . Ağabeyi m Henry
onun ünva n ı n ı , topra kları n ı ve m ü l kü n ü a l d ı . Ben im,
an nem i n ve d iğer ev ahal i s i n i n ist i kba l i , ister kuvvet l i
i ster aciz olsu nlar, bel l i deği l . Mal i kanen i n isti kba l i b i l e
emniyette değ i l ; Henry geçm işte sert değiş i k l i k lerden
bahsetm işti . El i m i zden gelen tek şey beklemek. B u
esnada ev cenaze haz ı rl ı kları i le meşgu l .
Babam ya rın mozolede göm ü lecek.
B u sa bah, isti kba le daha b i r ü m itle bakıyoru m . Bu
sabah odamda, sih irbaz l ı k a l ı şt ı rma larımı yapıyord u m .
B u sahada kaydett i ğ i m i l erl eme, bu gü n l ü ğ ü n
sayfa l arı nda yapt ı ğ ı m tem i z l i ğ i n k u rbanları ndan b i ri
o l du ; çünkü en baştan beri el çabukluğunda u sta olmak
i ç i n laz ı m o l a n l a rı her şeyi en i nce ayrı ntısı na kadar
kaydet m i ş t i m . . . a m a d i ğer şey l eri ç ı karmaya kara r
veri nce o n l a r da gitt i . G österi yapacak kıvama geldiğime,
her ne kadar b unu denemeye tabi tutmadıysam da yen i
n u maraları s ı k s ı k okuldaki arkadaşlarım üzeri nde tatbi k

167
Christopher Priest

ett i m . S i h re i lgi leri yokm uş gibi davran ıyorlar, hatta


baz ı l a r ı s ı r l a r ı m ı b i l d i k l e r i n i i d d i a ed iyor a m a b i r
i ki s i n de, yüzleri nde gerçek b i r şaşk ı n l ığa tan ı k olmak
ben i çok mem n u n ett i .
Acele etmeye gerek yok. Okuduğum bütü n s i h i rbaz l ı k
kitap l a rı, yen i · başlaya n l a ra acele etmemeleri n i , onun
yerine göster i n i n beceri kad ar şaşı rtmaca da i htiva etmesi
i ç i n h a kk ı n ı vererek hazırlanma ları n ı sa l ı k veriyor. K i m
o l d u ğ u n u z u b i l memeleri, ne olduğu n u z a y a d a n e
yapacağı n ıza d a i r m u a mmaya katkıda b u l u n u r.
Kitaplar böyle d i yor.
Keşke, b u en hüzü n l ü haftamda tek d i leği m , s i h ri m i
k u l l a n ı p Babam ı geri getirebi l seyd i m . Benc i l ce b i r d i l ek;
ç ü n kü bu, kend i hayat ı m ı da üç gün önceki h al i ne geri
dönd ü rürd ü . A m a aynı zamanda sevgiyle dol u b i r d i lek.
B a ba m ı sev iyord u m ve onu ş i m d i d e n öz l ed i m ;
yokluğunun acı s ı n ı çekiyoru m . K ı rk dokuz yaş ı ndayd ı .
Bence bu, kalp hasta l ı ğ ı n a yen i k dü şmek i ç i n çok genç
b i r yaş.

2 N isan 1 8 73
Cenaze ka l d ı rı l d ı ve babam sonsuz u y k u s u n a
uğurl and ı . K i l i sedeki törenden sonra naaşı, Doğu R ise ' ı n
a ltında yer a l a n a i l e kabrista n ı na götü rü l d ü . Cenazeye
katı l a n lar m ozolen i n g i r i ş i ne kadar tek s ı ra l a n d ı l a r ve
Henry'le ben, cenazeci ve adam l arı i l e tabutu yeralt ı na
taş ı d ı k.
Sonra o l a n l ara h az ı rl ı ks ı z yaka l a n m ı şt ı m . Mozole
tepe n i n içine uzanan devasa bir doğal mağarayd ı . A i l e
kabrista n ı o larak ku l la n ı l m ak üzere gen işleti l m i şt i . Zifiri
k a ra n l ı kt ı , ayağı m ı z ı n a l tı n d a k i zem i n engebe l i ve
taş l ı yd ı , h avada pis bir koku vard ı , bi rkaç fare görd ük.
Geçiş yo l u na taşm ı ş sayıs ı z ç ı k ı ntı ve raflar, kara n l ı kta acı
veren çarpışmal ara sebep o l u yord u . H ep i m i z b i rer fener

168
Prestij

taşıyorduk ama basamakları n son u na varıp gü n ı şığı ndan


mahrum kald ı ğ ı m ı zda fenerler işe ya ramad ı . Bu şart l ar
a l t ı n d a tabutu ta ş ı m a k a z a m i derecede zord u .
Cenazec i ler tüm b un l a r ı meslek erbabına yak ı ş ı r b i r
rahatl ı kla karşı l ad ı lar ise de bu, ağ<1beyimle ben i m için
k ı sa a ma önem l i b i r sı navd ı . Müsait b i r ç ı k ı ntı b ul up
tabutu yerleşti rd i kten sonra, ba ş cenazeci ezberden
b i rkaç söz okudu ve gec i kmeden yeryüzüne ç ı ktık.
B i rkaç dakika önce terk ettiği m iz gü neşl i bahar saba h ı na
kavuştu k; etraf nerg islerle dol uydu ve ağaçlar gonca
verm i şti ama m isafi r olduğum kara n l ı k tünel i n gölgesi
bütün güne vurd u . Mozole n i n sert ahşaptan kapısı
kapandığında titred i m ; O eski, kırık tabutl arı n, toz u n ,
koku n u n , meka n d a k i c a n s ı z bu h ra n ı n h a t ı ras ı n ı
kafamdan atam ıyord u m .

Akşam
B i r saat kadar önce tören yapı l d ı . Bu kel i meyi tam da
i sted iğim manada k u l l a n ıyoru m ; bütün gün beklenen
tören . Baba m ı n defned i l mesi b u n u n iç in , vasiyet i n i n
okunm ası i ç i n b i r haz ı r l ı ktı sadece.
Hep i m i z orada, a n a merd i ven i n a l tı nd a k i holde
toplanm ışt ı k . Baba m ı n avu katı Sör Geoffrey F usel-Hunt
bizi sess izl iğe davet etti ve ti tremeyen, ne yaptığı n ı b i len
el l eriyle kahrolası belgeyi i htiva eden kahverengi zarfı
açıp katla n m ı ş parşömenleri ç ı kard ı . D iğerlerine bakt ı m .
Babam ı n erkek v e kız kardeşl eri oradayd ı ; yan l a rı nda
eşleri n i ve -baz ı ları- çoc u k ları n ı da get irm i şlerd i . Araz iyi
yöneten, av sahas ı n ı bekleyen, k ırl ı k bölgeleri dol aşa n,
çiftl ikleri ve d alyanları koruyan kişi ler k ü ç ü k b i r topl u l u k
hal i nde b i r kenarda d u ruyorlard ı . Onların yan ı nda, yine
top l u l u k h a l i n de, göz leri u m utla parl ayan k ira ödeyen
çiftç i ler vard ı . Doğrudan Sör Geoffrey' i n masas ı n ı n karşı ­
s ı nda duran yarı çember ol uşturmuş top l u l uğun ortası nda

169
Christopher Priest

ben ve A n nem vard ı k ; h i zmetkarlar arka m ı zdayd ı . Hepi­


m i z i n ö n ü nde, kol ları n ı göğsü ne kavuşturmuş h a l de
ayakta d u ran Hen ry, o a n ı n merkez i ve olayın bas kı n
öğesi o l m uştu
Şaş ı rt ı c ı b i r şey olmad ı . Henry' n i n ana m i rası baba m ı n
vas i yet i n i n konusu deği l d i el bette; soydan gelen m ü l k de
öyle. Ama dağıt ı l ması gereken m a l lar; h i sseler; nakit,
tah v i l , d eğerl i eşyal a r ve en önem l is i, m ü lk iyet haklaı
vard ı .
An neme ömrü n ü n geri kalan ı nda mal i kane n i n ana
kan atları ndan b i ri nde ya da girişin ya n ı ndaki çeyi z evi n i n
tam a m ı nd a oturma a ra s ı n d a seç i m h a k k ı veri l d i .
Eğiti m i m i t a m a m l ayana kada r ş u a n i şga l ett i ğ i m
oda l a rda kalmama i z i n ver i l m işt i ; ondan sonra kaderim
Henry' n i n e l i ndeydi . Şahsi h i zmetkarları m ı z ı n kaderleri
b i z i m k i l erle bağ l a n t ı l ı yd ı ; ev a h a l i s i n i n geri k a l a n ı
H en ry' n i n uygu n gö rdüğü şeki lde kalacak ya da g i decekti
H ayatı m ız alt üst o l ma k üzereyd i .
B i rkaç nakit m i rası h a k sah i plerine gitti a m a serveti n
büyük bö l ü m ü art ı k Henry' n i nd i . B u i l an ed i ld i ğ i nde
k ı m ı ld�mad ı , en ufak b i r bel i rti göstermedi . Annemi
öptü m , a raz i y i i d a re ede n l erden ve ç i ftç i l erden
b i rkaç ı n ı n el i n i s ı ktım .
Yar ı n hayatımı nası l yaşayacağ ı m a karar vermeye
çal ı şacağı m ; bu kararı Henry'e bı rakmama l ı y ı m .

3 N isan 1 8 73
N e yapacağ ı m ? . Okula dön meme b i r" haftada n fazl a
zaman var. B u son sömestre . . .

3 N isan 1 8 74
Bir sene l i k aradan sonra bu g ü n l üğe dönmek münas ip
gel i yor. Ca l d l ow Mal i kanes i ' nde kal ıyoru m ; kısmen yirmi
b i r yaş ına basana kadar kan u n i vasim Henry' n i n gözeti-

170
Prestij

m i nde old uğu için; fakat asl ı nda a n nem öyle isted iği i ç i n .
Bana G rierson göz k u l a k ol uyor. Henry Londra'ya
yerleşti ; h a berl ere göre orada her g u n Kamara'ya
gid iyorm uş. Annem i n s ı h h ati i y i . H er sabah çeyiz evine
gid i yoru m ve reşit olduğumda neler yapa b i l eceğ i m i
konuşuyoruz
Baba m ı n vefatı ndan sonra gözbağc ı l ı k a l ı şt ı rmaları m ı
i h m a l etm iştim a m a dokuz ay önce tekrar baş l ad ı m . O
zamandan beri yoğun bir şeki lde ça l ı ş ı yoru m ve sahne
s i h i rbaz l ı ğı gösteri leri n i seyretmek için h iç b i r fı rsatı
kaç ı rm ı yo ru m . Bu a m aç l a S heffield ya da
Manchester'daki müzi khol leri dolaşıyoru m ; standartlar
farkl ı l ı k gösteriyor olsa da i l g i m i uyandı rmaya yetecek
c i n ste oyu n lara rastl ıyoru m . İ l lüzyonların çoğu n a zaten
aşinayım ama her gösteride en az bir kere heyecan veren
ya da şaş ı rtan bir şeye rastl ıyoru m . O andan iti baren s ı r
avı n a ç ı kıyoru m . İsted iğ im şeyi, G rierson'la b i r l i kte s ı k
s ı k gittiği m i z çeşitl i s i h i r taci rl eri ve tedari kçi lerinden,
ı srar ederek en i nde son u nda a l ı yoru m .
G rierson, aza l m ı ş ev a h a l i s i n i n iç inde s ih re o l a n i lg i m i
ve h ı rs ı m ı b i len tek k i ş i . An nem ben i m ne ol acağım
hakkında karamsar söz ler sarfederken, on a p l a n ı m ı
a n l atmaya cüret edem iyorum . Fakat Derbysh ire'da sü r­
düğüm bu yarım yamala k h ayatı bıra k ı p gittiğimde b i r
meslek sah i b i o l acağı m a d a i r güven i m tam . Abone oldu­
ğum s i h i rbaz l ı k dergi leri, revaçta bir i l l üzyonistin tek b ir
gösteri i ç i n ald ığ ı mu azzam ücretleri yaz ıyor; parl ak b i r
sahne kariyeri i l e gelen top l u msa l beğen iden bahset­
miyoru m b i le. Ş i md i den bir rol ü m var. Asa let ünvan ı n a
sah i p b iri n i n tal i hsiz, vel i si nden ald ığı harçl ı ğa mahkum
ed i l m i ş küçük kardeşiyim ve Derbys h ire' ı n yağmu r l u
tepeleri nde, cesaret k ı rı c ı hayatı mı geçiriyoru m .
Asl ı nda sahne ken arında bekliyorum ç ü n kü yaş ı m
gel d i ğ i nde gerçek hayatım başl ayaca k !

171
C h ristopher Priest

!dmiston Konakları, Kuzey L ondra 3 l Ara l ı k 1 8 76


N i hayet kutu l a rı m l a sand ı kl a r ı m ı depodan al mayı
başard ı m . Eski eşya l a r ı m ı karışt ı ra ra k ve a rt ı k
i stemed i k l eri m l e tekrar bu l d u ğ u m a sevi n d i k l eri m i
ayırarak kasvetl i b i r N oel geçi rd i m . Bu · gü n l ük, i k i nc i
gruba d a h i l o l a n l a rd a n . Son b i rkaç dak i kad ı r eski
yazd ı kl a r ı m ı okuyord u m .
D a h a ö n ce s i h i rbaz l ı k ka riye r i m i n ayrı nt ı l a rı n ı
yazmaya karar verd i ğ i m i hat ı rl ıyoru m . Ş i m d i b u n u
yazarken akl ı mda ayn ı düşü nce var. Gerçi çok faz l a
boşl u k var . Henry'le mü nakaşa l arı m ı z ı a n l attığım bütü n
sayfa l arı y ı rttı m; o n l arla birl i kte kaydettiğim i l erleme i l e
i l gi l i yazd ıklar ım da gitt i . O g ü n lerde öğrendiğim ve
çal ı ştığım o kadar n u maray ı , zorlamay ı ve hareketi
h atı rlayıp özetleme zahmetine g i remem.
Ayrıca, i ki buçuktan fazl a zaman önceki son yazı mda,
keder l i bir uyuşu k l u k iç inde y irm i bir yaş ı n a gelmeyi ve
Henry' n i n ben i evden atmas ı n ı bekled iğ im i yaz m ı ş ı m .
Asl ı nda, o kadar beklemed i m v e işleri ked i m e l e al d ı m .
İ şte ben ; o n dokuz yaşı nda, Lon d ra ba n l iyösü n ü n
i t i ba r l ı b i r m u h iti ndeki k i ra l ı k od a l a r ı n d a otu ran,
geçm i şi nden kurtu lm u ş ve en az i k i yıl boyu nca (çünkü
Henry nerede oturduğuma bakmadan harç l ı ğ ı m ı vermek
zoru nda) maddi dertlerden uzak b i r i . H a l k i ç i nde bir kere
s i h i r gösterisi yaptım bile ama para a l mad ı m (bu utanç
verici hadiseden ne kadar az bahsedersem o kadar iyi
o l u r) .
Sade vatandaş Bay R u pert Angier o l d u m ve öyle
k a l a c ağ ı m . B u ye n i hayat ı m da h i ç k i m se, doğum
hakk ı m l a i l g i l i gerçeği bil meyecek.
Yarı n, yeni yı l ı n i l k gü n ü nde, s i h irl e i l g i l i arz u l a r ı m ı
özetleyecek v e mu htemelen n i yetleri m i yazacağı m .

172
Prestij

1 Ocak 1 8 77
New York'tan gelmes i n i h a fta l a rd ı r bek l ed i ğ i m
kita pl a r sabah postasıyla gel d i . F i k i r ed i n mek i ç i n o nları
karıştı rd ı m .
G österi yapmayı sev iyoru m . Sah neyi ku l l a n m a ,
gösteri s u n m a veya sey irc i leri n ü ktedan y a da g ü l ü nç
sözlerle eğlendi rme sanatı n ı öğren iyoru m . . . kahkaha,
şaşk ı n l ı k ç ı ğ l ı kları ve a l kış tufa n ı haya l l erim i süsl üyor.
Sadece · k u s u rsuz bir s u n u m l a mes l eğ i m i n z i rvesi ne
t ı rmanab i l eceğ i m i b i l iyoru m .
Tek zayıfl ığım, bana aç ı klanmadan b i r i l l üzyonu n
işleyi ş i n i a n laya m ı yor olmam. B i r n u marayı i l k görd ü­
ğümde, ben de herhangi bir seyi rc i kadar afa l l ıyoru m .
S i h i r konusu nda k ı t b i r haya l gücüne sah i b i m v e istenen
etkiyi yaratmak i ç i n b i l i nen genel kan u nları ku l l anmakta
güç l ü k çekiyoru m. Üstün b i r performans görd üğümde,
gösterilen k ı s ı m göz leri m i kamaştı rıyor, saklanan ise
kafa m ı karıştı rıyor
B i r keres i nde, M a n chester S i rk i 'nde b i r s a h n e
gösterisi nde, s i h i rbaz herkese camdan bir s ü ra h i gösterd i .
Arkası nda yüz hatl arı n ı göre l i m d iye suratı n a tu ttu; zarif
ç ı n l a m a s ı n ı d u yup s i metr i k ve k u s u rs u z o l d .u ğu n u
an layal ı m d i ye meta l b i r çubukla hafifçe vurd u ; son
ola ra k, boş olduğunu göre l i m diye b i r a n l ığı na ters tuttu .
Sonra, üzerinde metal b i r güğü m ü n olduğu masaya
döndü . G üğü mden cam süra h i ye çeyrek l itre su boşa lttı .
Sonra, başka b i r şey yapmadan sa h ne n i n b i r yan ı nda
duran şarap kadehleri n i aldı ve her b i r i n i k ı rm ı z ı şarap l a
doldurd u !
Demek isted iğim, katlanmış gazeteye s u döküp, sonra
gazeteden ba rdağa süt doldurman ı z ı sağlayan ci haza
sahiptim (gazete kupku ru ka l ıyord u ) . Çal ı şma prens ibi
aynıydı ama sunum fark l ı yd ı ve ben, i k i nc i s i ne ağz ı m
aç ı k bakarken i l k i n i u n utmuştu m .

173
Christopher Priest

Ayl ı k harç l ı ğ ı m ı n büyük böl ü m ü n ü , sürekl i gen iş l eyen


repertuvarıma b i r n u mara daha eklememi sağlayan s ı rrı
ya da c i hazı satın aldığım s i h i r d ü kkan larına harcıyoru m .
Parayl a a lamad ı ğ ı n ı z zaman s ı rla rı çözmek z i yadesiyle
güç! Çözsem b i le, bu her zaman çare o l m u yor çünkü
rekabet şiddetleni rken i l l üzyonistler de kend i n u ma­
raları n ı icat etmek zorunda ka l ıyor. Böyle i l lüzyo nları n
serg i lendiğ i n i görmek ben i m i ç i n h e m z or b i r s ı nav hem
de i şkence.
B u rada s i h i rbaz l ı k mesleği camias ı n ı yen i gelenlere
kapatıyor. B i r gün o cam i aya ben de katı l acak ve yen i
gelenleri d ı şl amaya çal ışacağım a m a ş i md i l i k, d a h a eski
s i h i rbaz l a r ı n s ı rları n ı n üzerine titremeleri n i can s ı k ı c ı
b u l u yoru m . B ugün sadece abonelere d ağıtılan, ayl ı k
G öz bağc ı l a r ı n Top la n t ı s ı derg i s i ne yol l a n m a k üzere
kaleme a l d ığım mektupta, g iz l i l i k hususundaki bu yaygı n
ve saçma saplantı i le i lg i l i d üşü nceleri m i ifade ettim

3 Ş u bat 1 8 77
H afta içi he r gün, s a ba h 9 .00'dan öğ l e vaktine kadar,
s i h i rbaz l ı k ve yen i gösteri l er konusunda uzmanlaşmış
olan dört büyük t iyatro acentası a ra s ı nd a mekik
dokuyoru m . Her b i ri n i n k a p ı s ı n ı n ö n ü nde kend i m i
kaçı n ı lmaz red ceva b ı n a haz ı r l ı yor ve takı n a bil d iğim en
cesur ifadeyle içeri gi riyorum . D a n ı şmadaki görev l i ye
varl ığımı bel l i ed iyor, ki barca bana u ygu n b i r iş o l u p
ol madığı n ı soruyoru m .
Ş i md iye k a d a r ceva p hep o l u m s u z o l d u . B u
görev l i leri n ru h h a l i çeş it çeşit a m a bana kabaca hayı r
derken k iba rl ı k etm iş o l u yorlar
Mütemad iyen ben i m g i b i lerle uğraştıkları n ı b i l iyoru m ;
b i r a l ay işsiz gösteri sanatç ı s ı , h e r g ü n ben i m le a y n ı yo l u
tep iyor. Tabiatıyla m ü racaat etmeye giderken başka l a r ı n a
rastl ıyorum v e yine tabiatıyla, bi rkaç arkadaş ed i n d i m .

174
Prestij

Çoğundan fa rkl ı ol arak cebi mden bir iki kuruş eks i k


ol muyor (en azı ndan harç l ığım devam ettiği müddetçe
o l mayacak) ve öğle yemeği iç in H o l born ya da Soho'daki
h a n l a rdan birine g i ttiği m i zde o n l ara içki ı smarlaya­
b i l iyoru m . B u sebe p le revaçtayı m ; başka bir sebebe bağ­
layıp kend i m i ka ndı rm ı yoru m . Yaren l i kten mem n u n u m,
hem merhaba laştığ ı m bu in sa n l ardan biri vasıtasıyla ba­
na i ş bu l acak veya tek l i f edecek b i riyle tan ı şa b i l eceğime
dair küçük b ir u m ut besl iyorum.
Kafi m i ktarda hoş bir h ayat bu; hem öğleden sonra ları
ve a kşa m ları al ışt ı rma yapmak i ç i n bol bol vaktim o l u yor.
Mektup yazmaya da vaktim var. S i h i r kon usunda
ı srarcı ve tabu l ar ı y ı kan bir yazar oldu m . Gördüğüm tüm
si h i rbaz l ı k dergi leri n i n her say ıs ı n a yaz ı yorum ve d aima
sivri, kışkı rtıc ı , kavgacı o l m aya çal ış ıyoru m . K ı smen
s i h i rbaz l ığ ı n bayağı dü nyas ı nda d ü zelti l mesi gereken çok
şey old uğu i nancıyla, fakat ayn ı zamanda hatırlarda
kal acak b i r şeki l de yaymazsam ism i m i n tan ı nmayacağı
düşü nces iyle hareket ed iyoru m .
B a z ı mektupları kendi ad ı m l a, bazı ları n ı profesyonel
kariyerim için seçtiğim isimle i mza l ı yoru m : Da nton. İki
isim ku l l anmak, söyled i kleri mde esnek olmamı sağlı yor.
Daha i l k gün ler; mektu pları m ı n çok azı bas ı l d ı . Mek­
tuplarım oku nmaya başlayınca ad ı m pek çok insa n ı n
d i l i nde olacak.

1 6 N i san 1 8 7 7
M a l i ö l ü m ü m i la n ed i ld i , resmiyet kazand ı ! Henry
müşavirleri vasıtas ıyla, yirmi b i ri nc i yaşgün ümde harç­
l ığ ı m ı n kes i leceği n i b i l d i rd i . Cald low Mal i kanes i ' nde
ka lma hakkı m sak l ı ; fakat sadece bana ayrı lan oda larda.
E n son unda dile get ird i ğ i ne sevi n d i m . Bel i rs i z l i k
yakamı b ı rakt ı . Seneye Eyl ü l 'e kadar vaktim var. İş b ul a­
mad ığım, bu yüzden tan ı n madığım, bu yüzden seyirci

175
Christopher Priest

topl ay,:ımadığım, bu yüzden iş b u l amad ığım bu haşin


devrid a i m i bozmak için on yed i ay.
T i y atro acenta l a rı n da a ra n m aya devam etti m .
Yarı n d a n i t i ba ren da h a b ü y ü k b i r az i m l e i şe
koyu l ma l ıyım.

1 3 H az i ra n 1 8 77
Yaz havası ndayız a m a ben im i ç i n bahar gec i kmel i
geld i ! N i h ayet b i r iş tek l i fi a l d ı m !
Çok büyük b i r şey deği l, Londra'daki b i r otelde, küçük
i şada m l a rı n ı n katı l d ığı b i r toplantıda iska m bil nu mara­
l a rı serg i l eyeceğ im; ücret sadece yarım g i ne ama bu
ben i m hayatı mdaki en m ü h i m gü n !
O n ş i l i n ve a ltı pen i ! B i r hafta l ı k k irada n fazl a ! B i r
servet!

1 9 H a z i ra n 1 8 7 7
İ n celed iğ im kitaplardan b i r i , G u pta H i lel a d ı nda
H i n d u bir s i h i rbaz ta rafı n d a n yaz ı l m ı ş . B u k i ta pta
numarası ters giden i l l üzyo n i ste tavsiyelerde b u l u nu­
l uyor. H i l e l ' i n a n lattığı bi rkaç kaçı ş va_r; çoğu sey i rc i n i n
d i kkat i n i d ağ ıtma yönte m l e r i n e dayan ıyor. Ayrıca
kaderc i l ikle i l gi l i nasi hatleri de var. S i h i rbaz l ı k, hazır
o l u n ması ve metanetle karş ı l a n ması gereken hayal
k ı r ı k l ı kları ve başarısız l ı k l arla dol u bir meslek.
Ben de metanetle Danto n ' u n profesyonel s i h i rbaz l ı k
kariyeri n i n başlangı c ı n ı bu raya naklediyoru m . Teşebbüs
ettiğim i l k n u m a ra n ı n (basit bir kart değişti rme) ters
gittiğini, ben i saf dehşeti n pençes ine attığı n ı ve gösteri n i n
geri kal anı n ı mahvetti ğ i n i söyleyeyi m yeter.
Ücreti n yarısı n ı , beş ş i l i n ve üç pen i a ld ı m ; organi­
zatör tekrar denemeden ön c e daha çok a l ıştı rma yapma­
mı nas ihat etti . Bay H i le! de ayn ı n ı öğütl üyor.

176
Prestij

2 0 H a z ira n 1 87 7
Ü m i tsi z l i k içi nde, s i h i rbaz l ı k kariyerim i bı rakmaya
karar verd i m .

1 4 Temmuz 1 8 77
An nemi z i yaret etmek i ç i n Derbysh i re'd aydı m ; oraya
gitmeden önce peş i m i b ı rakmayan kasvetten daha karan­
l ı k b i r ru h h a l i içi nde geri dönd ü m . Ayrıca gelecek aydan
itibaren ki raya haftada on ş i l i n zam gel eceğ i n i öğrend i m .
Kend i ayakları m ı n üzeri nde d u rmak i ç i n h a l a b i r
seneden faz l a vaktim var.

1 O Ekim 1 877
Aşık o l d u m ! Ad ı Drus i l la MacAvoy.

1 5 Ekim 1 877
Ne kad ar aceleciym i ş i m ! The MacAvoy denen kad ı n
bana göre değ i l m iş. Kend i m i öldürmeyi pla n l ıyoru m ; ka­
lan sayfa lar boşsa, bu gü n l üğü b u l a n kişi başarıya u l aş­
tığımı a n l ayacak.

2 2 Ara l ı k 1 8 7 7
H ayat ı m ı n kad ı n ı n ı b u l d u m n i hayet! H iç bu kadar
mutlu o l m a m ı ştı m ! Ad ı J u l ia Fense l l , benden sadece i k i
a y küçük, saçları parlak k ı z ı l kahverengi v e yüz ü ne dökü­
l üyo r. Mavi göz leri; uzun, düzg ü n bir burnu, küçük
gamze l i bir çenesi, her da im tebessüme haz ı r gibi d u ran
bir ağz ı , ben i aşk ve tutkudan del iye döndüren, i ncec i k
ayak b i l ekleri va r ! Kes i n l i kl e şimd iye kadar görd üğüm en
güzel kad ı n . Beni en az ben i m onu sevd iğim kadar
sevd i ğ i n i söyl üyor.
Ta l i h i n bana güldüğüne i n anmak i m kansız. Beni tüm
tasa l a r ı md an; korku l a rı m da n ; öfke, ü m itsi z l i k ve h ı rsla­
r ı mdan uzakl aştırıyor. H ayat ı m ı bütü n ü yle doldu ruyor.

177
C h ristopher Priest

Tal i h i m kötüye gidecek di ye ondan bahsetmekten b i l e


korku yoru m neredeyse !

3 1 Ara l ı k 1 8 7 7
J u l i a'dan y a d a genel hayatı mdan bahsederken hala
titriyoru m . Yıl sona eriyor; bu gece, 1 1 .OO'da J u l ia'ya
kat ı l acağ ı m ve yen i y ı l başlarken birl i kte olacağız.
7 877'de Toplam Gelir: S ş 3 p .

3 Ocak 1 8 78
J u l ia'yla geçen ayı n o rtas ı ndan beri görü şüyoru z .
Ben i m en sevg i l i , en yakı n a rkadaşım o l d u . Ondan
mümkün mertebe tarafs ı z bir şeki lde bahsetme l i y i m ; onu
tan ı mak ta l i h i m i değiştird i .
Öncel i k l e, b i rkaç a y önce Langham Caddesi' ndeki
otelde yaptığım korku nç gösteriden ·sonra başka bir iş
a l madığı m ı söyleyeyim . Kend ime güven i m aza l m ıştı; b i r
iki g ü n boyun c a acenta bü rolarına g itmek i ç i n yapmac ı k
b i r iyi mserl i k b i le gösteremed i m . Bu kasvet l i gez in­
ti lerimden b iri esnası n da J u l ia'yla tan ı şt ı m . O çevredeki
herkes g i b i , o n u da ö n ceden görm ü şt ü m a m a saf
güze l l iğiyle bana bakmaz d i yord u m . N i h ayet G reat
Port l a n d Street ' d a k i acenta l a rd a n b i ri n i n bekleme
salon unda birbirimizle konuştuk. Soğu k, çıplak tahta l ı ,
mat boya l ı , sert otu rakl ı b i r yerd i . O n u n l a yal n ı z kal ı nca
görmezden gelemed i m ve cesaret i m i top layıp o n u n l a
konuştu m . B i r oyuncu olduğu n u söyled i ; ben de i l l üz­
yon i st olduğumu . . . son g ü n lerde a l d ığı iş l erden, onun
tarifi n i n de ben imki kada r nazari olduğunu a n l ad ı m .
Benzer h i l ekarl ı ğ ı m ı z ı eğlencel i b u l d u k v e arkadaş
olduk. J u l ia, G rierson 'dan so n ra, n u m a ra la rı m ı özel
olarak sergi led iğ i m ilk kişi old u . Ne kad ar beceri ksizce
ya da kötü serg i l ersem serg i l eyey i m her yaptı ğ ı m ı a l kı ş­
l ayan G ri erson'dan fark l ı ol a rak, J u l i a aşağı yukarı ayn ı

178
Prestij

derecede e leşti riyor ve takd i r ed iyord u . Beni teşvik ed i­


yor ama beceremed iğimi görü rse yerin d i b i ne geç i ri­
yordu . Başkası olsa buna a l ı n ı rd ı m ama en acımasız
eleştirilerin bile peşi nden sevgi ve destek söz leri veya
yapı c ı tavs iyeler gel i yord u .
İ l k öğrend i klerim, pa ra larla yapı lan basit el çabukl uğu
numara l arıyd ı . O nları iskambi l n u maraları izled i . Sonra
mend i l , şapka, b i l a rdo topu n u maraları . . . İ l gisi ben i
mahmuzlad ı . Yavaş yavaş tüm repertuvarı m ı , daha tam
o larak h a k i m iyet kazan m ad ı ğ ı m i l l üzyo n l a r ı b i l e
serg i l ed i m .
Bazen o da ben i m i ç i n gösteri yapıyord u ; büyük şai r­
lerden m ı sra l a r, büyük oyun yazarları ndan rep l i kler;
ben i m i ç i n yen i olan eserler. .. Bu kadar çok şeyi ezbe­
rinde tutması ben i çok etki lem işti ama kolayca öğren i len
tekn i klerden bahsett i . J u l ia böyleyd i işte . . . yarı sanatç ı ,
yarı zan aatkar. Sanat v e tekn i k .
K ı sa s ü re son ra J u l i a akl ı mdaki konudan, s u n u m
sanat ı nd a n bahsetmeye başl ad ı . İ l işkimiz derin l eşiyord u .
Noel tat i l i nde, L on dra ' n ı n ge ri k a l a n ı k u t l a m a
yaparken k i ra l ı k evi mde, J u l ia'yla iffetl i b i r biçi mde
başbaşayd ı k. B i rb ir im ize seçtiği m i z meslekleri öğrett ik.
Saba h l ar ı b ana gel i p gü n ı şığı n ı n vurduğu k ı s a saatler
boyu nca yan ı mda kal d ı ; gü neş battı ktan k ı sa b i r süre
son ra onu K i l burn'deki evine b ı ra kt ı m . Akşamları ve
geceleri ya l n ı z geç i r i p onu, bana verd iği heyecanı ve
sah ne sanatıyla i l gi l i bana öğrettiği şeyleri düşündüm
J u l i a giderek, açıklanamaz b i r şeki lde, ga l i ba hep
sah i p olduğum kab i l iyeti ortaya ç ı karıyor.

1 2 Ocak 1 8 78
" B i z de aramızda daha önce ki msen i n sergi lemed iği
bir numara d ü zen lesek ya ?"
Yukarıdaki satırl arı yazd ı ktan bir gün . sonra, J u l i a

179
Ch ristc;ıpher Priest

b u n l a rı söyled i .
N e sade sözler! Üm its i z l i k ve buhran devrida i m i ne
s ı k ı ş m ı ş hayatımda ne büyük değişikl i k ; b i r z i h i nbaz l ı k
göster i s i h az ı rl ıyoru z ! J u l i a bana hafıza tekn i kl eri n i
göster i yor. H afıza yard ı mcı l a r ı n ı k u l l a n m a n ı n i l m i n i
öğre n i yoru m .
J u l i a ' n ı n hafı zası bana hep ol ağa n ü stü görü nmüştür.
Onu i l k ta n ıd ı ğ ı mda ve zar zor öğrend iğim iska m b i l
n u m a ra l a r ı m ı gösterd iği mde ba n a meyd a n ok u d u .
Ak l ı ma gelen i k i basamakl ı sayı l arı isted iğim sı rayl a
söylememi v e göremeyeceği b i r yere yazmamı isted i . Not
defteri m i n bir sayfası n ı doldurduğu mda sayı la rı saki nce,
d u raklamadan veya hata yapmadan s ı ra lad ı . .. ben ağzı m
açı k bakarken b i r kere daha s ı ra l ad ı . . . hem d e tersten !
Bunun s i h i rbaz l ı k o l d uğu n u , d a h a ö nceden
ezberled iği sayı ları bir şeki lde bana tel ki n ettiğini ya da
sak l ı tuttu ğ u m u s a n d ı ğ ı m not l a ra u l a şacak bir yol
bu lduğunu farzetm işt i m . İ k i s i n i n de doğru ol mad ı ğ ı n a
ben i tem i n etti . B u b i r n u mara deği l d i ; h i le h u rd a yoktu .
B i r sih i rbazı n iz lediği yönte m i n tam tersi ne, gösteri n i n
s ı rrı görü nd üğü gi biyd i . . . sayı l arı ezberl iyord u !
Artık bana h afıza yard ı m l a rı n ı n s ı rrı n ı açt ı . O n u n
kadar u sta deği l i m a m a ş i m d iden, b ir z a m an l a r
gerçekl iğ i n d e n ş ü p h e ett i ğ i m hafıza h ü nerl e ri n i
serg i leyebi l iyoru m .

2 6 Ocak 1 8 78
Art ı k h az ı rı z ! Sah nede otu rd u ğ u m u haya l ed i n,
göz lerim bağl ı . Seyirc i ler a rası n da n ç ı kan gön ü l l ü l er göz
bağ ı n ı m u ayene etm işler ve d ı şarıyı göremed iği mden
em i n ler. J u l i a sey i rc i lerin a ras ı nda dolaşarak şahsi eşya­
ları n ı al ıyor ve ben i m d ı ş ı mda herkes i n görebi leceği
şeki ide tutuyor.
" Ne tutuyoru m ?" d iye hayk ı rıyor.

180
Prestij

" B i r beyefend i n i n cüzda n ı , " d i ye cevapl ıyoru m .


Seyirci lerin nefesi kes i l iyor.
"Şimdi a l d ı ğ ı m şey . . . ?" d i yor J u l i a .
"Altın b i r n i kah yüzüğü ."
"Ve sah ibi . . . ?"
" B i r hanımefend i, " d iye i la n ed iyoru m .
(Şayet, " Sah i b i kim . . ?" d eseyd i , ceva b ı m a y n ı
.

kes i n l i kle " B i r beyefend i ."olacakt ı )


" Y a bu tuttuğu m ?"
" B i r beyefend i n i n saati."
Sürüp gid iyor. Önceden h a z ır la n m ı ş soru ve cevap­
l ardan ol uşan, h az ı rl ı ksız seyi rc iye kafi mi ktarda ken d i ne
güvenle s u n u lduğunda sah nedeki i k i l i arası nda z i h i nsel
bağlantıyı ima edecek bir gösteri .
Prensib i kol ay ama öğrenmesi zor. H afıza yard ı m­
cı larına h a l a yabancıyım; s i h r i n h e r dal ı nda ol duğu gibi,
kusursuzl uğa giden yol a l ı ştı rmadan geçer.
A l ı şt ı rmalara devam ederken, en zor kısmı düşün­
memeyi başarıyoruz . . . . iş an laşması yapmak.

1 Şu bat 1 8 78
Yarın akşam başl ıyoru z ! B i r ti yatro veya mü zi kholde
yer bulmak i ç i n iki hafta h a rcad ı k ama bugün, Hamstead
Heath'de kederl i b i r ha lde, J u l ia d i zgin leri ele a l mamız
gerektiğ i n i söyled i .
Şimdi geceyarısı; ö n tetki kl e geçen b i r akşamdan
sonra ye n i dö n d ü m . J u l i a ' y l a b i r l i kte yuruyuş
mesafesindeki altı meyhaneyi z i ya ret ett i k v e en uygun
görünen i n i seçtik. K i l bu rn Yol u ' nda, M i l l Lane' in köşe­
si ndeki bu yerin ad ı, Kuzu ve Çocuk. Bar kısmı gen iş, iyi
ayd ı n l atı lmış ve bir ucu nda küçük bir pl atform (üzeri nde,
orada olduğumuz s ı rada Çal mayan b i r pi yano va r) olan
bir oda. Masa l a r, J u l i a ' n ı n sey i rc i l e rle konuşu rken
ara l a rında dol aşabi l eceği kadar mesafel i . Mekan sa h i b i -

181
Christopher Priest

n i n veya ça l ı şanların n iyetimizi anlamas ı n ı istemed i k .


J u l ia ev ine dönd ü, a z sonra yatacağı m . Yarı n bütün
gün p rova yapacağız, sonra da gece n i n içine atı l acağız !

3 Ş u bat 1 8 78
J u l ia'yla Kuzu ve Çocuk'taki gösteri m izi beğenen
kal a ba l ı ğ ı n attığı boz uk paraları sayd ığım ızda f2 4 ş 9p
ç ı kt ı . Daha fazlayd ı ama ga l i ba b i razı ç a l ı n d ı , b i razı da
mekan sah i b i n i n sabrı n ı n taşmasıyla d ı şarı atı l m a m ı z
esnası nd a kaybo ld u.
Am a b aşarısız o l mad ı k ! N as ı l hazı rla nacağ ı m ı za,
kend i m i z i tan ıtacağ ı m ı za, di kkat çekeceğ i m i ze, ve hatta,
mekan sa h i b i n i n gözü ne nas ı l gi receği m ize d a i r b ir s ürü
önem l i ders ç ı kard ı k .
B u gece K i l bu rn'den hatırı sayı l ı r mesafede o l a n
lsl i ngton'daki Den izc i n i n Kol l arı'na g ideceğiz. Cumartesi
gecesi yaşad ı ğ ı m ı z tecrübeye dayanarak gösteri m i zde
değ i ş i k l i kler yapt ı k bi le.

4 Şu bat 1 8 78
İ kim ize birden sadece 1 S ş 9p kal ıyor ama maddi
kazançta k i eksiği m i z i , ed i n d i ğ i m iz tec rübey l e
kapatıyoruz.

2 8 Ş u bat 1 8 7 8
A y b i te rken J u l i a ' y l a z i h i n baz l ı k göste r i m izden
e l i m ize topla r:ı f l 1 1 8s 3d geçtiği n i , çaba l a rı m ı z ı n bizi
yord uğu n u , başa r ı m ı z ı n g u r u rl a n d ı rd ı ğ ı n ı , yaptı ğ ı m ı z
h a ta l arın gel ece kte n a s ı l d avra n m a m ız gerekt i ğ i n i
öğrettiği n i ve şimd iden (kes i n başarı a l ameti ! ) rakip b i r
i k i l i n i n g ü ney Lo n d r a ' d a k i m ey h a n e l erde gösteri
yaptığı nı yazab i l i rim.
Ü stel i k , ge lecek ay ı n ü ç ü n d e Ponders E n d ' d e k i
H asker's Müzi kho l ü ' nde normal b i r s i h i rbaz l ı k gösterisi

182
Prestij

serg i l eyeceği m . Danton, afişte yed i n c i s ı rada, şarkı


söyleyen ü ç l üden sonra gel i yor. B u büyük o l aya
haz ı rl a nmak için J u l ia'yla z i h i n baz gösterim izi askıya
a l d ı k. Londra'n ı n içki alem lerinde gösterim iz i satmaya
çal ı şm a n ı n bel i rsiz heyec a n ı ndan sonra bu daha ciddi
gibi gel se de bu, gerçek b i r tiyatroda, gerçek b i r iş;
y ı l l ard ı r b u n u n i ç i n çal ı şt ı m .

4 Mart 1 8 7 8
B a y H asker'dan a l ı n a n : f3 3 ş O p . Ben i N i san'da y i ne
tutmak isted iği n i söyled i . B i l hassa ren k l i kurdelelerle
yaptığım n u mara çok beğe n i l d i .

1 2 Temm u z 1 8 78
Bir ayrı l ı k. Karı m (bir süred i r günlük tutmuyord u m
a m a J u l i a'yla 1 1 Mayıs'ta evlendik. Ş i m d i l d m i ston
Konakları'ndaki ev imde mein n u n mesut yaşıyoruz) b i r
kez d a h a d a l değ i şt i rmem i z gerekt iğ i n i h i ssed iyor.
On u n l a hemfikir im. Z i h i n baz l ı k gösteri m iz, her ne kadar
ilk kez görenler için etki ley ic i de olsa, tekrardan ibaret ve
yoru c u . Sey i rc i l e r i n h a l ve h a reketleri n i ön ceden
kesti rmek m ü m kü n deği l . Gösteri n i n büyük böl ü m ü nde
gözlerim bağ l ı olduğu için J u l i a uzun süre sarhoş ve kaba
b i r kalaba l ı ğ ı n orta s ı nda yal n ı z kal ı yor; üste l i k, b i r
keresi nde gözüm bağ l ı sandalyede otururken cüzdan ı m
çal ı nd ı .
Düze n l i olarak para kaza n ı yor olmamıza rağmen,
i k i m iz de deği ş i k l i k zaman ı n ı n ge ldiğini düşün üyoruz .
Geç i m i m i' henüz sah neden sağlayamıyorum ve i k i ay
kadar sonra ay l ı k harç l ı kları m ı n son u na geleceğim.
Ti yatro rezervasyo n l a rı s on gün lerde ge l işme gösterd i
as l ı nda. Şu a n l a Noel arasında a lt ı gösterim var. Hazırl ı k
olsun d iye ve henüz borcum harc ı m yokken bi rkaç bü­
yük ölçek l i i l l üzyona yat ı r ı m yapıyordum. Geçen ay

183
Christopher Priest

kurd u ğ u m atö lyem, kısa sü rede yen i ve heyecan verici


bir gösteri :ı azı rlayabi leceği m s i h i rbaz l ı k c i hazlarıyla tıka
basa dol u .
T i ya tro rezervasyon larıyla i l gi l i a s ı l s ı k ı nt ı , i y i para
ödemelerine rağmen deva m l ı iş tem i natı ol mamas ı .
Aşağı tükü rsen saka l, yukarı tükürsen bıyık. Gösteri mi
yap ı yorum, a l kı ş ı topl uyorum, ücret i m i a l ıyoru m ama
b u n l a r ı n h i ç b i r i bir gösteriyi daha garanti lem iyor.
Bası nda ç ı kan tenkitler bile küçük ve gönü l süz. Mesela,
C l apham E m p i re'daki b i r gösteriden sonra, Even ing
Star'daki yoruma göre, " . . . v e Soubrette'den son ra ç ı ka n
Dartford ad l ı hokkabaz . . . . " Z i rveye giden yol u böylesine
cesaret verici çakı l larla i n şa edeceği m güya !
G ü n l ü k gazetelerden b i r i n i karıştırı rken yen i b i r
başlangıç i ç i n akl ı ma (daha doğrusu J u l i a ' n ı n a k l ı na) b i r
fi k i r gel d i . Gazetede, ö l ü mden son ra hayat ı n veya b i r
çeşi d i n i n devam ettiğine d a i r son g ü n lerde o rtaya çıkan
del i l lerden bahsed i l iyordu . Bel l i başl ı ü stat medyu m l a r
yen i ölmüş i nsanlarla tem asa geçi p kederl i a i lelerine
a h i retten mesaj getireb i l i yorlard ı . H aber i n b i r kı sm ı n ı
J u l ia'ya okud u m . B i r an bana bakt ı; z i h n i n i n çal ıştığı n ı
görebil iyord u m .
" B una i na n m ı yorsun, deği l m i ?" ded i son u nda . .
" C i dd iye a l ı yo r u m " d i ye tey i t ett i m . " N eti cede,
temasa geçen i nsan sayı s ı g ü n begü n a rtıyor. Del i l leri
d i kkate a l ı yoru m . İ n s a n l a r ı n ded i k l eri n i görmezden
gel meme l i s i n .''
" Rupert, ciddi ol amazs ı n ! "d iye haykırd ı .
B udalaca deva m ett im , "Ama b u sea nslar en üst
mertebede akadem i k vasıflara s a h i p b i l i m adamları
tarafı ndan araştırı l ı yor."
" Dediklerini doğru nı u a n l ıyoru m ? Mesleği al datmaca
o l a n sen nıi söyl üyorsun b u n l arı ! " Bu noktada savu nduğu
görüşü a n l a maya başl a m ı ştı m ama gazetede r u h l a r

184
Prestij

dü nyası n ı n varl ığı n ı teyit ettiği n i okuduğum (mesela) Sör


Angus J o h n s ' u n ş a h i t l i ğ i n i u n uta m ı yord u m . Sevg i l i
J u l i a'm " Hep ders i n ki," d i ye devam etti, "aldatı l ması en
kolay i nsanlar en eğitim l i olan lard ı r. Zekaları, s i h i rbaz l ı k
sırları n ı n sadel iği n i görmelerine engel o l u r ! "
Son u nda an lam ı şt ı m .
"Ya n i d iyorsu n ki bu seanslar . . . s ı radan i l l üzyo nl ar
m ı ?"
" Başka ne olacak ki ?" ded i zaferle. "Bu yen i b i r iş
kolu, sevg i l i m . B i z de b i r parçası olmal ıyız."
Ve ga l i ba böylece, ru h ç u l u k d ü n ya s ı n a g i rd i k .
Na k lett i ğ i m b u kon u ş ma n ı n ben i aptal d u ru m u n a
düşürdüğü n ü , J u l ia ' n ı n ded i kleri n i çok yavaş kavrad ı ğ ı m ı
b i l i yorum ama bu kon u şma, sonu ge l mez zaafı m ı
resmed iyor. Sı rrı göz ü me soku l m ad a n s i h r i a n lamakta
daima zorl u k çekt i m .

1 5 Temmuz 1 8 78
Geçen senen i n son u nd a s i h i rbaz l ı k derg i l e r i n e
yazd ığım mektu pları n i k i tanesi bu hafta neşred i l d i .
Onl arı görü nce kafam b i raz karıştı ! O zamandan beri
hayatımda çok şey değişt i . Mektuplardan birini, Drus i l l a
MacAvoy' l a i l g i l i gerçeği keşfetti kten b i r g ü n son ra
kaleme al mıştı m . Şim d i okuyu nca o kasvet l i Ara l ı k g ünü
soğuk odamda masaya otu rmuş, h ı nc ı m ı , dergiye yaz ı p
s i h i rbaz l ı k s ı r l a rı n ı n sakl a n ı p koru nacağı b i r banka
kurmak i sted i ği n i söyleyen bedbaht b i r s i h i rbazda n
çıkarıyordu m . B u n u n yarı şaka tekliflerden biri olduğu n u
şi m d i a n l ıyoru m . A m a s ı kıcı b i r cidd iyetle dolu mektu­
bum, bu tekl ifi yüzünden zava l l ı adamı yerin d i b i ne
batı rıyor işte.
Hele d i ğer mektu p, bir o kadar utanç veri c i ; onu
yaz a rken i ç i n de b u l u n m u ş o l a b i l eceğ i m hafiflet i c i
şartl a rdan b i r tanesi b i le akl ı ma gel m i yor.

185
Christopher Priest

T ü m b u n lar, sevgi l i J u l i a'ya rastlamadan önce i ç i nde


olduğu m d uygusal acı ha l i n i hatı rlattı .

3 1 Ağu stsos 1 8 78
Top l a m dört sean sa katı l d ı k, nas ı l yapı l dı ğı n ı iyi
b i l iyoruz. N u maralar genel l i kle düşük standartta. Bel ki
de a l ı c i l ar o kadar büyü k b i r ü z ü ntü h a l i ndeler ki
neredeyse her şeyi kabul ed iyorlard ı r . Haki katen, bu
tal i h s i z o laylardan b i ri nde efektler i nand ı rıc ı l ı ktan o
kada r uzaktı ki kend i rızasıyla safd i l l i k, m ü m kü n olan tek
açı k la mayd ı . .
J u l i a'yla b i rl i kte bunu nas ı l yapacağ ı m ı z ı tartışara k
epey va kit geçi rd i k v e çaba l a rı m ı z ı yü ksek standartlarda
serg i lenen profesyonel s i h i rbaz l ı k o l a ra k dü ş ü n men i n en
iyisi olduğuna karar verd ik. R u h çu l u k a l a n ı nda ci rit atan
b i r sürü şarlatandan b i ri olm aya n i yeti m yok.
B u çaba l a r ben i m i ç i n b i r son u ifade ed iyor; bu yol l a
bel k i t i yatroda b i r ka r iye r e l d e edene kadar ben i
geç i nd i recek kadar para kazanab i l i r, be lki de b i r i kt irebi­
l i rim.
B i r seansta k u l l a n ı l a n i l l üzyon la r yapı itibarıyla basit­
tir. Ama doğaüstü görü n meleri i ç i n o n ları b i raz daha
ayrıntı land ı rman ı n yol l a rı n ı b u l d u k . Z i h i n baz gösteri miz­
de olduğu g i b i , yaşayara k öğreneceğiz. Londra gazetele­
ri nden birine i l k i l a n ı m ı z ı verd i k bi le. Başlangıçta müte­
vaz ı ücretler a lacağ ı z ; kı smen öğren i rken bu n u yapmaya
gücümüz yeteceği i ç i n, k ı s men de m ü m kü n mertebe çok
iş a l abi lmek i ç i n . Son h a rç l ığ ı m ı a l d ı m ve harcıyoru m .
Hoşuma gitsin y a da gitmes i n , bundan üç hafta sonra
tama-men kendi aya k l a r ı m üzeri nde d u racağ ı m .

9 Eyl ü l 1 878
İ l a n ım ıza on dört k i ş i m ü racaat ett i ! H iz metleri m i z
i ç i n seans başına i k i g i n e isted iğim ize ve i l an i ç i n 3 ş 6p

186
Prestij

verd iği�e göre, şi mdiden karday ı z !


Ben bunu yazarken, J u l i a cevap mektupları haz ı rla­
yarak randevuları ayarlamaya çal ı ş ıyor.
Bütün sabah JACOBY oüGüMü olarak b i l i nen tekn iği
çal ı ştı m . Bu, s ı radan b i r i p l e sanda l yeye bağ l a na n
s i h i rbaz ı n i pten kurtu l masına i z i n veren bir bağlama
tekn iği . İ l l üzyo n i stin asista n ı n (ben i m d u ru m u mda J u l ia'
n ı n) asgari m üdahalesiyle, gön ü l l ü ler ipi bag l ayab i l i r
hatta düğüm leyeb i l i r a m a y i ne d e kaçışa engel o l amaz.
Kabi ne g i ren s i h i rbaz içeride sözde m uc izeleri yaratacak
kadar serbest kal m a n ı n ötes i nde, bağlandığı hale geri
dönüp sonrası nd a onu bağlayan gön ü l l ü ler tarafı ndan
serbest bı rakı l ab i l i r.
Bu sabah kol lar ımdan b i r i n i i k i kere kurtaramad ı m .
H içbir şey şansa b ı rakı l mamal ı ; g ü n ü n geri kal a n ı n ı ve
akşa m ı da a l ı ştı rmaya ayı racağ ı m .

2 0 Eyl ü l 1 8 7 8
İ ki g i ne kazand ı k. Mü şterim iz m i n nettarl ı kla ağ l ı yordu
resmen; ve tevazu içi nde söyl üyorum, öl ü l erle temasa
geç i l d i .
B u n u n l a beraber, y i r m i birin c i doğum günüme, yen i
yeti şkin hayat ı m ı n başladığı güne denk gelen yarın,
Deptford'da b i r sean s haz ı rlamal ı y ı z . Yapı l acak çok
haz ı rl ı k var !
D ü n yaptığı m ı z i l k hata, d a k i k ol makt ı . Müşterim i z ve
dostl a rı b i z i bekliyorlardı; eve g i r i p teç h izatları m ı z ı
yerleşti rmeye çal ı ş ı rken b i z i iz l iyorla rd ı . B u n u n b i r daha
o l masına izin vermeme l i y i z
F i z i ksel yard ım a i htiyac ı m ı z var. D ü n bizi adrese
götü rmesi i ç i n b i r y ü k arabası tuttu k a m a arabacı
eşya l a r ı m ı z ı eve taşımamıza yard ı m etmek istemed i (ya n i
o n c a a ğ ı r v e büyük şeyi J u l i a ' y l a beraber taş ı m a k
zoru nda k a l d ı k ) . Müşteri n i n evi nden ç ı ktığımızda b i r d e

187
Christopher Priest

bakt ı k ki kahrolası a ra bacı tembi h lediği m i z g i b i bekle­


mem i ş ; J u l ia araba b u l maya gittiği nde edevatl a evi n
önü nde bekled i m mecburen.
Ve ya ratacağ ı m ı z etk i ler iç in bir daha asla evdeki
mob i l yaya güvenmemel iyiz. Bugün şansl ıyd ı k; kul lana­
b i leceği m i z b i r masa vardı ama b i r dahaki sefer bu kadar
şansl ı o l mayabi l i ri z !
B u gel i şt i rmelerin çoğu ayarlandı bil e . Bugün b i r at ve
a raba a l d ı m ! ( B i r a h ı r k i ra l ayana kada r at, atöl yem i n
a rkası ndaki küçük avluda d u racak.) Arabayı k u l l a n ması
ve eşya ları taş ı m a m ıza yard ı m etmesi için b i r de ad am
tuttum . Bay Appl eby u z u n vadede uygu n o lm ayabi l i r
(ben i m yaş ı ma daha yak ı n, fiz i ksel açıdan güçlü b i r i n i
b u l mayı ü m it ed iyord u m) ama şimd i l i k, b i z i ortada
b ı rakan arabacı o l acak o hödükten son ra i l aç g i b i gel d i
Masrafl a rı m ı z a rtıyoL Z i h i n baz gösterisi i ç i n sadece
i ki kuvvet l i h afıza ve b i r gözbağı yetiyordu ; ru hçu o l m ak
i ç i n potansiye l ge l i ri m iz i aşma i hti m a l i o l a n yatı r ı m l a r
yapmamız gerekiyor. D ü n gece yatakta uzun u z u n b unu
düşünüp daha ne kadar masraf ç ı kacağı n ı merak etti m .
B i r so n ra k i i ş i m i z i ç i n De ptfo rd ' a g itmel i y i z !
Deptford, Londra ' n ı n n ispeten uzak bölgelerinden, Doğu
Yakası'nın ilerisi nde ol duğu g ibi b i r de neh rin karşı
tarafı nda. Oraya vaktinde varmak i ç i n tan vakti nde yol a
koyu l m alıyız. J u l i a'yla, sadece mantı k l ı b i r mesafede
otu ran l arı n işleri n i kabul etme hususunda a n l aştı k ; aksi
halde iş çok zorlaşıyor, çok vakit a l ıyor ve çok az para
geti riyor.

2 Kas ı m 1 8 78
J u l i a ham i le ! Bebeği ö n ü m üzdeki H a z i ran'da bek l i ­
yoru z . Bu n u n heyecan ı y l a bi rkaç ra ndevu mu zu ipta l
ett i k ; yarı n J u l i a' n ı n a n n e s i n e h a be r vermek i ç i n
Southampton'a gideceğiz .

188
Prestij

1 5 Kası m ı 8 7 8
D ü n ve evvel ki gün seansa boğu lduk; mesele çı kmad ı ,
müşteri lerim iz mem n u n ka l d ı . Y i ne de, yorg u n l uğun J u l i a
üzerindeki etkisi kon usu nda end işelerim var. Hemen
ben i m l e çal ı şacak bir asistan b u l m a l ı y ı m .
B a y Appleby, tah m i n etti ğ i m i z g i b i , b i rkaç g ü n
çal ı şt ı ktan son ra ayrı l d ı . Yerine Ernest N ugent ad ı nda,
geçen seneye kadar Majesteleri ' n i n Ordu su ' nda gön ü l l ü
askerl i k yapan, yirm i l i yaşları n ı n son u nda güç l ü kuvvet l i
b i r i n i a l d ı m . B i raz yo ntu l m a m ı ş a m a a pta l deği l ;
çal ışkan l ığ ı n ı ve sadakat i n i gösterd i . İ k i gün önceki
(South a m pto n ' d a n dön ü şü m ü zden beri i l k) sea nsta,
merh u m u n akrabası olduğu n u sa n d ı ğ ı m i n sa n la rdan
biri n i n asl ı nda gazeteci olduğunu keşfett i m . Adam ben i m
b i r şarlatan olduğumu açığa ç ı karmakla görevl end i r i l m iş .
Amac ı n ı a n l a r a n l a maz, N ugent' l e b i r l i kte ada m ı
çabucak -ama kibarca- evden ç ı ka rd ı k.
Böylece ted b i r l i o l m a m gereken b i r husus daha ortaya
ç ı ktı : Kuşkucul ara karşı i htiyat l ı davranmal ı y m.
Gerçekten d e foyası n ı meydana ç ı karmaya ça l ı ştıkl arı
tü rden bir şarl ata n ı m . Söyled iğ im kişi deği l i m a m a
kand ı rm acal a r ı m zarars ı z ve, şahsi kayıpları n üzüntü­
sünü hafiflet iyor. Hem zaten el değiştiren para çok cüzi
bir m i ktar ve ş i m d iye kadar hiçbir m üşteri h iz metlerim i n
kifayetsiz kal d ı ğ ı ndan ş i kayet etmed i .
Ayı n geri ka lan ı randevularla dolu ama Noel'den önce
sakin b i r dönem var. Bu olayların, uzun uzun hesap l a­
m � l a r değ i l a n i ve acı b i r karar sonucu meydana geld i ğ i n i
öğren d i k . O sebeple i l an veriyoruz; vermeye d e deva m
edeceğiz.

20 Kas ı m 1 8 78
Bugün J u l ia'yla beraber, asistan ı m olarak J u l ia ' n ı n

189
C h ristopher Priest

yeri n i a l mayı ü m i t eden beş genç kad ı n l a m ü la kat yapt ı k .


H iç b i r i uygun deği l d i .
J u l ia ' n ı n m idesi i k i haftad ı r mütemadiyen b u l a n ı yo r
ama a r t ık i y i l eşmeye başlad ığı n ı söy l ü yor. H ayat ı m ıza b ir
bebeği n dah i l olacağı n ı düşün mek, gün l eri m i z i ayd ı n­
l atıyor.

23 Kas ı m 1 8 78
Son derece nahoş b i r had ise meydana gel d i ; o kadar
öfke l i y i m ki o layı soğukkan l ı l ı k l a kaydedebi leceğime
em i n o lm ak için şu saate kadar (gece 1 1 . 2 5 , J u l i a n i hayet
uyudu) bekled i m .
Angel, l s l i ngton yakı n l arında b i r adrese gitmişt ik.
Mü şter i m iz, eşi n i yen i kaybetm iş, gençten b i r adamd ı .
B i r tanesi daha bebek sayı l a n ü ç çocuğuyla b i r başı n a
ka l m ı ştı . Ad ı n ı B a y L . . ol a ra k z i kredeceğ im bu beyefen­
. .

di, bir başkas ı n ı n tavsiyesi üzerine gelen i l k m ü şteri­


m izd i . B u sebepten, randevuya b i l hassa itinayla yak laş­
m ı ştı k . Eğer r u h ç u o l a ra k refa h a e receksek, b u n u
memnun m ü şteri lerin m i n net dolu tavsiyeleri v e git gide
a rtan ücretler sayesi nde başaracakt ı k.
Başlamak ü zereyc:Ji k k i b i r i daha gel d i . Ondan hemen
şü phe lend i m ; b u n· u iş i şten geçti kten sonra söyle­
m iyoru m . Ai leden k i m se onu tan ı m ı yor gibiyd i ; gel i ş i
odada bir end işe havası est i rd i . G österi leri m i n başı nda
böyle izlen i m lere karşı d u yarl ı hale gel m i şti m .
Özel ş i fre m i z l e J u l i a ' ya , odada b i r gazetec i
olduğunda n şüphelend iği m i işaret ett i m ve yüzü ndeki
ifadeden onun d a aynı neticeye vard ı ğ ı n ı a n l ad ı m .
Perdelen m i ş pencere l e rden b i r i n i n ö n ü nde d u ra n
N u gent, J u l i a ' y l a a ra m ı zd a k i ş i fre l i ya b a n c ı y d ı N e
yapacağıma hemen kara r vermel iyd i m . Sea ns başla­
madan adam ı n ç ı karı l m a s ı n i istersem , na hoş bir pat ı rtıya
sebebiyet vereb i l i rd i m . Öte ya ndan h içbir şey yapmaz-

190
Prestij

sam gösteri m i n sonu n da şarl atan ol a rak afişe ed i l i rd i m ;


ben ücreti mden, m ü şterim de arad ığı tese l l iden o l u rd u .
H a l a n e yapacağ ı m ı düşün üyordum ki adamı daha
önce gördüğümü fark ett im . Daha önceki seanslardan
b i ri nde de vard ı . Onu hatı r l ı yoru m çünkü ça l ı şmam
s ı ra s ı n d a bana ba k ı ş ı i n a n ı l m a z derecede rahats ı z
ed iciyd i . Varlığı b i r tesadüften m i ibaretti ? Öyl eyse, b u
kadar kısa aral ı klarla i k i yak ı n ı n ı kaybetmes i n i n ; daha d a
m ü h i m i , o n u n b u l u nduğu b i r seansa i k i nc i kere çağırıl­
mamın i htima l i neyd i ?
Şüphelend iğim g i b i , b u bir rastlantı deği lse, n iyeti
neyd i ? Bana karşı b i r hamle yapacağ ı n ı farzed iyord u m
a m a d a h a önce de e l i ne fı rsat geçtiği · halde değerlendi r­
mem i şt i . Neden ?
Düşü ncelerim o a n ı n s ı k ı ntısıyla böyle uçup gitt i .
Merh u m l a irti bata geçmek i ç i n haz ı rl ı k yaparken bürün­
düğüm süku net k isves i n i korumak için kafa m ı zor bela
toparlaya b i l iyord u m . Ama i ht ima l leri değerlend i r i nce
seansa devam etme fikri ağır bastı ve öyle yapt ı m . B u n u
yazarken, yan l ı ş karar verd i ğ i m i a n l ıyoru m .
B i r kere, parmağ ı n ı b i l e k ı p ı rdatmadan neredeyse
gösteri m i mahved iyord u . O kadar s i n i rl i yd i m ki önüm­
deki i şe zor be l a yoğu n la ş ı yordu m ; J u l i a ve evdeki adam­
lardan biri ben i J acoby Düğümü'yle bağlad ı klarında
e l l eri mden b iri n i n isted iği mden daha sıkı bağlanmas ı n a
i z i n verd i m . Ka b i n i n i ç i nde -ta n r ıya ş ü k ü r ses s i z
rak i b i m i n uğursuz bak ı ş l a r ı ndan_ uzakta- el lerimi ku rtar­
mak i ç in epey debelend i m .
Kabin i l l üzyonu tamam l a n d ı ğı nda, d ü şman ı m
harekete geçt i . Masada n ka l kt ı , zava l l ı N ugent' i kenara
itti ve penceredeki gü neşl ikl erden b i r i n i kald ı rd ı . Onu
tak i p eden bağırış çağı rı ş, müşteri mle çocuklar ı n ı yoğu n
b i r üzü ntüye sevketti . N ugent adamla boğuşuyord u ; J u l i a
Bay L . . ' n i n çocu kları n ı avutmaya ça l ı şıyordu ki felaket
. .

191
Christopher Priest

kap ı y ı çaldı .Adam, del i rm i ş vaz iyette, J u l ia'yı omuzların­


dan tu ttu, geri çekti ve savu rup yere fı rlatt ı ! J u l i a hal ıs ı z
zem i ne şiddetle çarparken, ben, akl ı m baş ı mdan g it miş
b i r ha l de, gösteriyi serg i l ediğim masadan kal k ı p ona u l aş­
maya çal ı ştı m . Sa l d ı rgan a ra m ı zda du ruyord u .
N u gent adam ı tekrar, bu kez a rkada n yaka l a d ı ;
kol l a r ı n ı arkaya kıvırm ıştı . " B u n u n e yapay ı m , efend i m ?"
d iye bağ ı rd ı yiğitçe.
"Sokağa at ! " d iye bağ ı rd ı m . "H a y ı r, bekle!
Pencereden gelen ı ş ı k doğrudan yüzü ne vu ruyord u .
Arkası nda, görmeyi e n çok isted iğim ma nzaraya şah i t
o l d u m ; b i r i c i k J u l i a tekrar ayağa kalkıyord u . Yara l a nma­
d ığı n ı işaret etti hemen; ben de d i kkat i m i tekrar adama
verd i m .
" K i m s i n i z , bay ı m , " d iye sorgu l ad ı m . " Ben i m işime
neden karışıyorsu n uz ?"
" H ayd ud u_na ben i b ı rakmas ı n ı söy l e ! " d i ye h ı rı ldad ı .
"G ideceğ i m . "
" Ben karar verd i ğ i m z a m a n giders i n iz ! " ded i m . B i r
ad ı m daha yaklaşt ı m ; o n u tan ı m ı ştı m . "Sen Borden'sı n ,
değ i l m i ? Borde n ! "
" Doğru değ i l bu ! "
"Alfred Borden, hakikaten ! Ça l ı şmaları n ı seyretti m !
B u rada n e i ş i n va r?"
"B ırak ben i ! "
"Ben i m l e n e i ş i n var, Borden ?"
Cevap vermed i, onun yerine N u gent'ten kurtu l mak
i ç i n debelen ip d u rd u .
" Kurtul onda n ! " d iye em retti m . "Ait ol duğu yere,
l ağıma at ! "
N ugent a lçak herifi takd i re şayan b i r çabu k l u kla
odadan ç ı kard ı ve b i rkaç sa n i ye son ra ya l n ı z dönd ü .
B u esnada J u l i a ' y ı ko l l a r ı m a a l m ı ş, s ı k ı s ı k ı
sa r ı l ıyord u m . Sertçe yere fı rlatı l m a s ı na rağmen ona b i r

192
Prestij

zarar gel med iğine kend i m i i n a n d ı rmaya ça l ı ş ı yord u m .


K u l a ğ ı n a "sana y a da bebeği i n c itti yse . . . " d i ye
fı sı ldad ı m .
" B i r şey o l madı" d iye cevap verd i . " K i m d i o ?"
"Son ra, sevg i l i m," ded i m yavaşça ; mahvo l m u ş b i r
seansın ortası nda v e kızgın, aşağı l a n m ı ş b i r müşteri n i n,
perişan haldeki çocukları n ı n , sars ı l m ı ş vaz iyetteki eş
dostun önü nde olduğumuzun gayet farkı ndayd ı m .
Tü m ağı rbaş l ı l ığ ı m ı ve guru ru mu top layıp, " Deva m
edemeyecek ol mam ı a n layışla karşı larsı n ı z herhalde?"
ded i m .
R ı z a gösterd i l er.
Çoc u k l a r u z a k l aştı r ı l d ı l a r ve Bay L. . . ' y l e özel
konuştu k. A n l ayı ş l ı , sevecen b i riyd i ; her şeyi ol duğu gibi
b ı ra k ı p b i r i k i gün i ç i nde tekrar b u l u şa ra k vaz iyeti
değerlend i rmeyi tekl i f etti . M i n n etle k a b u l etti m ;
Nugent'le beraber edevatı m ı z ı a rabaya taş ı d ı ktan sonra
eve doğru yola ç ı kt ı k. N u gent a rabayı sü rerken, arkada
J u l i a ' y l a ü z g ü n ve d ü ş ü nc e l i b i r h a l de b i rb i rim ize
sarı l d ı k .
Alacakara n l ı ğa doğru g i derken ş ü p h e l e ri m i d i l e
geti rd i m .
"O A l fred B orde n ' d ı , " d i ye a ç ı k l ad ı m . " o n u n
hakkı nda, daha yeni yen i ta n ı nan bir s i h i rbaz oldu­
ğundan başka çok az şey b i l i yoru m . Müdahale ettiği nden
beri o n u n a s ı l ta n ıd ı ğ ı m ı hatırlamaya çal ı ş ı yord u m .
Herh a l d e s a h n ede gör m ü ş o l acağ ı m . Ama b i z i m
c a m i a d a b ü y ü k b i r i s i m say ı l ma z . B e l k i de o n u
gördüğü mde b i r başkası n ı n yard ı mc ı s ı yd ı ."
J u l i a ' d a n çok kend i ken d i m e kon u şuyord u m .
Sal d ı rga n ı a n lamaya ça l ı ş ıyord u m . Bana yaptığı saldı rıyı
sadece mesleki kı skanç l ı kla izah edeb i l i rd i m . Başka nası l
b i r sebep o l a b i l i rd i k i ? B i rb i r i m ize yaba n c ı yd ı k ;
h a f ı z a m d a b ü y ü k b i r boş l u k meyd a n a gel med iyse

193
Ch ristopher Priest

yol l a rı m ı z daha önce hiç kesişmem işt i . B u n a rağmen,


i nt i k a m peş i n de o l a n b i ri ne yakışacak şe k i lde
davran ıyord u .
J u l i a s i s l i akşam havas ı nda ya n ı ma büz ü l m ü ştü .
Defa l a rca sağl ığı n ı sordum, dü şüşten zara r görmed iğine
i kn a o l m aya çal ı şıyordu m ama sadece b i r an önce eve
dönmek i sted iğ i n i söyl ed i .
K ı sa s ü re son ra ldm iston'dayd ı k; o n u hemen yatı rd ı m .
Yorg u n v e zor l a n m ı ş görü n ü yordu a m a sadece
d i n len meye i htiyacı olduğu n u söylemeye devam ett i .
Uyuyana kadar yan ı nda kald ı m . A lelacele haz ı rl a n m ı ş
b i r kase çorbadan v e kafa m ı toparlamak iç i n civardaki
d ü k ka n l a ra yaptığım çabuk b i r yürüyüşten sonra bugün
o l a n l arı yazmak için eve dönd ü m .
J u l i a'ya bakmak i ç i n i ki kere a ra verd i m . M ı ş ı l m ı ş ı l
u yuyor.

24 Kas ı m 1 8 7 8
H ayat ı m ı n en kötü g ü n ü . .

2 7 Kasım 1 8 7 8
J u l i a hastaneden eve d ö n d ü . B i r kez d a h a uykuya
dald ı ; bir kez daha, ben i geçic i ol a ra k oyalayan ve
rahatlam a m ı sağ layan bu g ü n l üğe yaz ı yorum .
J u l ia, 24'ü n ü n erken saatlerinde k ı sa b i r s ü re uyand ı .
Kanaması vard ı ve acı i ç i nde kıvra n ıyord u . Ac ı sanki
vücudu ndan dalgalar ha l i nde geç iyor, azap iç i nde ç ığ l ı k
çığl ığa kıvranm as ı n a sebep ol u yor, b i r a n l ı ğ ı n a d i n d i kten
son ra tekrar başl ı yord u . Derh a l giyind i m , b i r komşumuzu
uyand ı rd ı m ve yatağından kal k ı p ben yard ı m ararken
J u l ia'nın yanı nda kalması i ç i n yalvard ı m . Ses ç ı karm adan
kabul ett i . Şans, eğer doğru tabir buysa, bir anl ığına
ben imleyd i . B i r k i ra l ı k faytona rastlad ı m ; bütün gece
ça l ı ştıktan son ra eve dön üyordu herha l de. Yard ı m etmesi

194
Prestij

ı ç ı n d i l döktü m . Yard ı m etti . J u l i a b i r saat i ç i nde


Pad d i ngto n ' d a k i St. Mary's H a sta nes i ' ne yet i şti ve
cerra h lar gereken her şeyi yaptı l a r. Bebeğ im iz i kaybet­
tik; neredeyse J u l i a'yı da kaybed iyord u m .
G ü n ü n geri kal a n ı nda ve i ki g ü n daha hastanede
ka l d ı ktan son ra, bu sabah onu a l m a m a i z i n verd i ler.
H ayatım a beklenmed i k bir şek i lde g i ren ve asla
u n utmayacağım tek b i r i s i m var. Alfred Borden .

3 Ara l ı k 1 8 78
J u l i a h a l a zayıf ama önü m ü zdeki haftadan iti baren
bana yard ı m etmeyi u mduğunu söy l ü yor. Daha söyle­
med i m ama onu b ir daha asla teh l i keye atmamaya karar
verd i m . B i r kere daha bayan asistan iç in i l an verd i m . Bu
.
esnada, b u akşam bir sahne gösterim var. Yard ı m gerek­
ti rmeyen oyu n lardan ol uşan b i r gösteri hazı rlamak için
repertuvarı m ı tepeden t ı rnağa gözden geç i rd i m .

1 1 Ara l ı k 1 8 78
Bugün Borden' ı n ism i ne rastlad ı m . i landa, Brentford '
d a k i b i r va ryete gösterisi nde m i safi r s i h i rbaz ol ara k
ç ı kacağı yaz ı yor. K ı sa b i r süre önce menajerim ol arak
atad ı ğ ı m Hesketh U n w i n vasıtas ı y l a soruştu rd u m .
Memn u n iyetle öğrend i m ki Borden an iden hasta lanan b ir
başka i l l üzyonist i n yeri n i a l m ı ş ; bu sebeple, s i h i rbaz l ı k
gösterisi programda i ki n c i s ı radan kayd ı rı l arak, antrakt
sonrası i l k gösteriye konu l muş; yani tüm s i h i rbazl arı n
mezar ı n a ! B u n u J u l i a'ya gösterd i m .

3 1 Ara l ı k 1 8 78
1 878'te s i h i rbaz l ı ktan elde ettiği miz toplam gel i r :
f 3 2 6 1 9ş 3 p . B u n dan masrafl a r ; ya n i Appleby ve
Nugent' i n tutu lm a sı, atın sat ı n a l ı nması ve bak ı m ı , kos­
tüm ve alet edevatı n sat ı n a l ı n mas ı düşü lecek .

195
Christopher Priest

1 2 0cak 1 8 79
Y ı l başından beri ve yen i asista n ı m Letitia Sw i nto n ' l a
i l k sea n s ı m . Letitia d a h a önce Alexandria'da korodaym ı ş
v e s i h i rbaz l ı k mes l e ğ i y l e i l g i l i ç o k şey öğren mes i
gereki yor a m a ondan umutl uyu m . Sea n s ı n sonunda
Nugent'ten ben i hemen l d m i ston'a yetişti rmes i n i rica
ett i m . Orada J u l ia'yla b i r l i kte o l d u m ve g ü n ü n nasıl
geçtiğin i a n l attı m . Orada ben i bir mektup bek l i yord u .
Bay L . . . evde seans d üzen l en mesi ne a rtık i htiyaç d uyma­
d ığı n ı söy l üyor, o l an ları uzun u z u n düşündükten sonra
a n l aştı ğı m ız g i b i ü c reti m i ödemeye karar verd i ğ i n i
bel i rtiyord u . Para zarftayd ı .

1 3 Oca k 1 8 79
Bugün J u l i a kend i s i n i yatak oda s ı n a k i l itled i . Kapıya
vurmaları m ı ve d i l dökmelerim i kaale a l madı ve çay ve
b i raz ekmek get i ren h i zmetç i n i n içeri g i rmes i ne i z i n
verd i sadece. B ugün gösterim yoktu v e atölyeye gitmeyi
p l a n l ıyord u m ama J u l i a ' n ı n tuhaf ruh ha l i ne bakı nca
evde kalmam gerektiği n i h i ssett i m . J u l ia a kşam 8 .00'den
son ra d ışarı ç ı ktı ve ne yaptığı veya neden yaptığı
hakkı nda tek kel ime etmed i . Tüm b u n l a r kafa mı karış­
tırd ı . Artık acı d uymad ı ğı n ı söy l ü yor ama o l a n lar hakkı n­
da daha faz l a konuşmayı redded iyor.

1 5 Ocak 1 8 79
Nugent, Letitia Swinton ve ben bu öğleden sonra b i r
sean s düzenled i k . Ben i m i ç i n a rt ı k rut i n b i r olay hal i ne
gel d i ; yen i l i k ve �;:ıdece s i h i r kon u s u n a yen i b i r asista n l a
çal ı şmak, meydana gelen acı kayb ı n ayrıntı l arı ve sea n s ı n
gerçekleştiği od a n ı n dü zen i deği ş i kl i k gösteriyor. Son
i ki s i ben i m i ç i n mesele teşki l etm iyor; Letitia da çabuk
öğren i yor.

196
Prestij

Seanstan sonra Nugent'e ben i Batı Yakası'na götürme­


s i n i söyled i m . H igh Holborn'daki Empress Tiyatrosu 'na
yürüd üm, b i l et ald ım ve arka s ı radaki koltu kl a rın tenha
b i r yerine otu rd u m .
Bord en' ı n göste r i s i progra m ı n i l k ya rı s ı ndayd ı ;
yaptı k ları n ı d i kkatle seyretti m . Değ i ş i k türde yed i numara
sergi l ed i ; üç tanes i n i n i za h ı ndan haberim yoktu. (Yarına
kada r elde edeceğ i m ! ) Maku l b i r gösteri sanatç ı s ı ; nu ma­
raları n ı zorlanmadan sergi led i . Ama nedense sey irc i lere,
i n a nd ı rıcı l ı ktan uzak bir F ransız a ksa n ı y l a h itap ed i yor.
Sahtekar d i ye laf atmamak i ç i n ke � d i m i zor tuttum !
Y i ne de, beklemel i y i m . İ ntika m ı m ı n acı o l m as ı n ı
istiyoru m .
Döndüğümde J u l ia ben i mle konuşmad ı . Ne yaptığı m ı
a n l attığımda bi le � ana soğuk davrand ı .
Ah, J u l i a ! O gü nden önce böyle deği l d i n !

1 9 Ocak 1 ·3 79
İ k i miz de h i ç tan ı m ad ı ğ ı m ı z çocuğumuzun yas ı n ı
tutuyoruz. J u l i a ' n ı n kederi o kadar derin, o kadar içe
dönük ki bazen o n u n l a aynı odada olduğumun b i le farkı­
na varm ıyor. Perişan haldeyi m am_a çal ışmak ben i oya l ı ­
yor. Ara m ı zdaki tek fark b u .
Geçen hafta yoğun b i r şeki l de çal ışarak kend i m i
s i h r i m i m ü kemmel leşti rmeye, böylece isted iğim meslekte
tutunma çabalarına verd i m . Şöyle ki :
Atölyemi düzen led i m, b i r sürü i şe yaramaz şeyi attı m,
bi rkaç i l l üzyonu ta m i r ed i p boyad ı m ve meka n ı , doğru
düzgün haz ı rl a n ı p prova ya pabi leceğ im b i r i şyerine
döndürd ü m
Hesketh U nw i n ' i n b ü rosu ve başka s i h i rbaz l ı k
bağlantıları vas ı tasıyla ben i m le çal ışae<ı k b i r i ngen ieu r
a ra maya başlad ı m . B i r u z ma n ı n yard ı m ı na i h t i yaç
d uyuyoru m ; buna şüphe yok.

197
Christopher Priest

K es i n l i k l e r i ayet edeceği m b i r a l ı şt ı rma cetvel i


haz ı rl a d ı m : Saba h l arı i k i saat, öğleden sonra ları i ki saat,
-J u l i a ' y la i lg i lenmekten zaman kal ı rsa- akşam l arı bir saat.
Tek mola, gerçekten çal ı şı rken verd iğim . . .
Kend i me ve Letiti a'ya, gösteriye profesyonel b i r hava
verecek yen i kostüm ler ısmarlad ı m .
S o n o l a rak, ken d i kend i me maddi o la rak i mkan
b u l d uğum anda seansları b ı rakmaya söz verd i m . B u
esnada, zaman yettiği nce ç ok sea ns al ı yoru m ; ş u and a
geç i m i m i sağlaman ı n t e k yol u o n l a r . M a li sorum­
l u l u k l a r ı m m u azzam . Evi n , atöl yen i n ve a h ı rı n k i ras ı ;
N u gent'le Letitia' n ı n ve müstakbel i ngen ieur' u m u n maaş­
l arı . . . evi çeki p çevi rmek, J u l ia'yı ve kend i m i besl emek
de cabas ı . .
B u n l a r ı n heps i n i yasa bürü n m ü ş safd i l ler karşı l aya­
cak!
(Gerç i bu gece bir t iyatro gösterisi daha var.)

3 1 Ara l ı k 1 879
1 879'da sihirbazlıktan gelen: f63 7 1 2ş 6p.
Masrafla r d üşü lecek.
3 1 Ar� _l ı k 1 880
7 880'de sihirbazlıktan gelen: f 1 . 1 42 7ş 9p.
Masraflar d ü ş ü l ecek.

3 1 Ara l ı k 1 88 1
1 88 7 'de sihirbazlıktan gelen: f4 . 7 7 7 1 0ş Op.
Masrafla r d ü ş ü l ecek.
1 88 1 , kaza nd ı kları m ı bu raya kaydettiğim son sene. B u
on i k i ay l ı k dönem, ş i m d i ye kada r oda l arı n ı k i ral adığı m ı z
evi almaya yetecek kadar başarı l ı geçti . Art ı k tü m b i na
b i z i m ; ayrıca evle i lgi lenen üç k i ş i var. Genç l iği mde
bana m usa l l at o lan h u z u rs uz l u k , doğrudan ça l ı şma
enerj isi ne yönle nd i r i l d i ; B ritanya ' n ı n en çok rağbet gören

198
Prestij

sa h ne i l l üzyo n i sti olduğumu söyleyebi l l r i m . Önümüz­


deki sene için gösteri tarih ve programlarım şimd iden
dol du .

2 Ş ubat 1 891
On sene önce, gü n l üğümü b i r daha hiç açmamak
n i yeti y l e b i r ken a ra koy m u ş t u m ama bu akşam
Liverpool'daki Sefton Varyete T iyatrosLi'nda vuku b u l a n
aşağ ı l a y ı c ı had i seyi kaydetmezsem o l maz ( B u n u ,
Londra'ya dönerken en train yazı yoru m). G ü n l üğüme
son yazdığımdan beri çok uzun zaman geçti. Defteri m
yan ı md a o lmadığı i ç i n b u gecel i k b u kağıt parçalarıyla
idare edeceğim . .
Gösteri m i n i k i nci böl ü m ü ndeyd i m , fi nale yaklaşı­
yord u m . Gösterim i n ş u a n k i fin a l i, SUALTI KAÇışı ad ı nd a,
bedensel kuvveti, b i r m i ktar kontro l l ü riz i koyu ve bi raz
,da s i h i rbaz l ığı birleşti ren b i r oyu n . . .
İ l l ü zyona b i r metal sandalyeye bağ l ı ol a rak baş l ı­
yorum . B u n u yapmak i ç i n sah neye a l tı gön ü l l üden olu­
şan b i r heyet çağırıyorum ; sey i rc i lerin a rası ndan gelen
gerçek k i ş i l er, yardakçı deği l . Ama E rnest N ugent ve
i ngen ieur' ü m Harry Cutter vaz iyeti göz a ltında tutuyor­
lar.
Sahnedeki heyeti n u kte l i bir soh bete dah i l ed iyoru m ;
kısmen o n l arı rahatlatmak, kısmen de E l len Tremayne (şu
anki asista n ı m, buraya yazmaya l ı uzun zaman olmuş)
JACOBY oüGüMü ' ne baş l a rken sey i rc i l e r i n d i kkati n i
dağıtmak i ç i n .
B u gece, sanda lyeye oturuyord u m ki heyettekilerden
b i r i n i n Alfred Borden olduğunu fark ettim ! Altıncı adam
oyd u ! ( H a rry Cutter' l a aramızda, sah nedeki gön ü l l ü leri
tespit ed i p yerleştirmek için kul landığımız şifreler var.
Altı ncı adam bu haz ı r l ı k aşamas ı nda benden en uzağa
yerleştiri l i r ve i p i n b i r u c u n u tutmakla görevlend i ri l i r.) B u

199
C h ristopher Priest

gece A l t ı n c ı adam Borden'dı ; sadece bir i k i metre uza­


ğ ı m d a yd ı ! Sey i rci leri n hepsi bizi i z l i yord u ! Oyu n başla­
m ı ştı !
Bo rden ro l ü n ü çok iyi oynad ı ; sah nedeki küçük
ro l ü nden u ta n ı yorm u ş ta k l i d i yaparak sarsakça hareket
ed iyord u . Sey i rci lerin h içbiri, onun da en az ben i m kadar
sa hne tozu yutmuş b i ri olduğunu tahm i n edemez d i .
Cutter, k i m o l d u ğ u n u a n layamam ış olacak ki Borden'a
yer i n i gösterd i . E l len Tremayne bu esnada el leri m i
b i rb i r i ne, b i l ekleri m i d e sanda l yeye bağ l ı yo rd u . B u
noktada h az ı r l ı k l a rı m ters g itti ; d i kkati m Bo rden ' ı n
ü zeri ndeyd i . Başka i k i gön ü l l üye i p i n uçl arı n ı verip ben i
sa n d a l yeye m ü m k ü n mertebe s ı k ı bağl a m a l a r ı n ı
söyl ed i k leri nde, çok geçti . Seyirc i lerin gözü ö nü nde,
s ı m s ı k ı bağla n m ışt ı m .
Davu l sesi eş l iği nde, v i nçle h avaya kald ı rı l ı p camdan
su tankı n ı n üzerine get i r i l d i m . Z i n c i r i n ucu nda sal l a n ı p
dönerken, çaresiz b i r işkence kurba n ı g i b i yd i m . Asl ı nda,
bu gece öyleyd i m ; normal bir gösteride şimd iye kadar
b i lekleri m i kurtarmış ve el leri m i , her an çözebi l eceğim
b i r konuma getirmiş o l u rd u m (zincirin ucu nda dönmem,
kend imi k u rtarı rken yapt ı ğ ı m çabuk e l h a reketleri n i
giz l i yord u). B u gece, sa ndalyeye sımsıkı bağ l ı ha ldeki
el lerimden gelen tek şey, soğuk, sabırl ı suya dehşet dolu
göz lerle bakmakt ı . San iyeler son ra, plana u ygu n şeki lde,
suyu taş ı ra rak i ç i ne gird i m . Su boyu mu geçtiği nde, i ç i nde
b u l u nd uğ um m ü ş k ü l d u ru m u C utter' a m i m i kl erl e
a n latmaya çal ıştı m ama o tan k ı gi z leyen perdeyi ind i r­
mekle meşg u ld ü .
Yarı karan l ı kta, s a n d a l yeye bağ l ı ve soğuk suya
göm ü l ü bir h a l de, boğ u l maya baş l ad ı m . . . Suyun ipi
a z ı c ı k gevşetmesi tek u m u d u m d u (gö n ü l l ü ler i k i nci
düğümleri ço k s ı kı atarlarsa d i ye a l d ığım ted b i rleri n b i r
parçası) ama faz ladan h a reket edeb i l me n i n ben i b u gece

200
Prestij

kurtarmaya yetmeyeceğ i n i b i l iyord u m .


C a n havl i y l e i p l e re a s ı l d ı m , c i ğe rleri mde, d ı ş .:ı r ı
çı kmak v e ölümcül s u y u n i çeri dolup ben i a l mas ı n ı
sağlamak i steğiyle yan ı p tutuşan hava n ı n yaptığı baskıyı
h i ssedebi l iyord u m . . .
Ama işte b u n u yaz ıyoru m . Bel l i k i kaç t ı m .
Ne ac ı d ı r ki hayatta o l u p bu n u yazmamı sağlayan şey,
yine Borden ' ı n m üdahalesi old u . E l i n i erken oynad ı ,
felaketi m le eğlenme i steğ i ne engel ol a mad ı .
Sahnen i n, perde yüzü nden göremed iğim kı sm ı nda
aşağı yukarı ş u n l a r vuku b u l m u ş o l m a l ı .
Normal b i r gösteride sahnede görü nen tek şey, tankı
saran perde n i n etrafı nda · d u ran a lt ı ki ş i l i k heyett i r. Ne
yaptığ ı m ı sey i rc i l erden daha faz la göremezler. Orkestra
can l ı b i r çeşit leme çalar; kısmen zaman doldurmJk,
kı smen de kaçarken çı kmas ı na engel o l amadığım sesleri
bastı rmak i ç i n . Zaman l a, heyet de sey i rc i ler de ne kada r
vakit geçtiği hu susu nda end işe d uymaya başlarlar.
Orkestran ı n d a d i kkati dağı l ı r ve m ü z i k tavsar. F i nale
yakışmayan b i r sess iz l i k çöker. H arry Cutter ve E l len
Tremayne, d u ru m a c i l m i ş g i b i heyec a n l a sah neye
koşarlar; sey i rc i ler end işey l e m ı rı l da n ı r. Heyeti n de
yard ı m ı yla, Cutter' la E l len perdeyi çekerler ve . . .
. . . Sa ndalye hala sudad ı r ! İ pler hala bağl ı d ı r ! Ama ben
orada o l mam !
Sey i rc i lerden hayret dol u n i da l a r yükse l i rken teatral
b i r şeki l de ortaya ç ı ka r ı m . Gene l l i kle sah ne kanad ı ndan ;
ama vakti m varsa od i toryum u n ortası nda bel i rmeyi terc i h
ederi m . Sah neye koşarım, selam veri r i m v e herkesi n
kıyafetleri m i n ve saç ı m ı n ku pkuru old uğun fark ettiğine
em i n o l u rum . . .
B u gece Borden oradayd ı ve her şeyi mahvetti ve
-mu htemelen yan l ı ş l ı k l a- ben i ıslak b i r ölümden kurtard ı .
İ l l üzyonun bitmesine -tan rıya şükü r- daha çok va rken ve

201
Christopher Priest

orkestra h a l a ç a l ı yorken sah nedeki yeri n i terk etti, tanka


doğru yürüdü ve perdeyi açtı ! Farkına vard ığım i l k şey,
üzeri mde patlayan pa r l a k b i r ı ş ı k h u z mesi o l d u .
C iğerleri md e k a l a n s o n hava b a l o n c u k l a r h a l i nde
göz ü m ü n ö n ü nden geçerken, a n i bir u m utla yukarı doğru
bakt ı m . Duaları m ı n kabu l olduğu n u ; Cutter' ı n hayat ı m ı
kurta rmak i ç i n gösteriyi yarıda kestiği n i h i ssett i m . O
u m ut dolu b i r san iye iç i nde başka h içbir şeyi n önemi
kalmamışt ı . Onun yeri ne gördüğüm, en azı l ı düşma­
n ı m ı n, dalgalanan suda çarp ı l m ış, a l aycı çehresiyd i ! Öne
doğru eği l i p muzaffer bir edayl a yüzünü tan ka dayad ı .
B i l i nc i m i kaybettiğimi h issettim, ö l ü m ü n eşiğinde oldu­
ğuma i na n ı yord u m .
Sonrası boş l u k . -Ke n d i me gel d i ği mde l o ş ı ş ı kta,
dondurucu soğukta, sert bir a h ap zemi nde yattığı m ı ve
tepemde bana baka n yüz leri fark ett i m . M ü z i k çok
yak ı ndan gel iyor s ü rek l i s u boşal a n ku lakları m ı sağı r
ed iyord u . Zem i n i n ritme u ygu n o la rak aşağı yukarı
h a re ket ettt i ği n i h i ssed i yord u m . Kan atta, s a h nen i n
yan ı ndaki i p yuvaları ndan biri nde yerdeyd i m . Kafamı
ka ld ı rd ı ğ ı mda bi rkaç ad ı m ötede, b u l a n ı k v e sürek l i
hareket eder haldeki sah neyi görd ü m . Koro sahneye
ç ı k m ı şt ı ; b i r korist orkestra çukurundan gel en yak ı ş ı ks ı z
melod i ye eşl i k ed i yord u . Rahat l a m ı ş b i r halde i n ledim,
göz leri m i kapad ı m ve kafa m ı n yere düşmesi ne i z i n
verd i m . Cutter ben i s ü rük l eyerek emn iyete u l aşt ı rm ış,
tekrar nefes almam ı sağ l a m ı ş ve aşağı layıcı manzaraya
son verm işt i .
Ben i fuayeye ta ş ı m a l a rı nd a n kısa bif s ü re sonra
keri d i r:n e gel meye b a ş l ad ı m . Y a r ı m saat boyu nca,
hayatı m da h i ç olmad ı ğ ı m kadar berbat "durumda olduğu­
mu h i ssett i m . Genelde g ü ç l ü y ü m d ü r, c i ğerleri mdeki
sudan etki lenmeden nefes a l abi ldiğim an, çabucak iy il eş­
meye başl ad ı m . Akşa m ı n maku l b i r saatiyd i ; gösteri sona

202
Prestij

ermeden sah neye dönü p i l l üzyonuma yen iden teşebbüs


etmek i ç i n vaktim olduğuna yü rekten inan ıyord u m (şu a n
yazarken h a l a inan ıyoru m). İ z i n vermed i ler.
O n un yerine, mahvo l m u ş gösteri sonrası h az i n b ir
vazi yet tah l i l i i ç i n E l len, Cutter ve N ugent'le soyu nma
odamda bir araya gel d i m . Bir daha hayat ım ı teh l i keye
atmamak adına, kaçış yöntem i n i gel i şt i rmek i ç i n i k i gün
sonra Londra'daki atölyemde top l anmayı kararl aştı rd ı k.
N i hayet üç destekçi m z i h i nsel ve bedensel açıdan iyi
olduğuma em i n b ir h a l de ben i istasyona götürd ü ler ve
beraber kal mayı planladığı m ı z otel e döndü ler. Ken d i
ad ı ma, b i r a n önce Londra'ya d ö n ü p J u l ia'yı v e çocukları
görmek i stiyoru m . Kesi n ö l ü me bu kadar yak ı n h issettiren
bu o l ay, onlarla b i r l i kte olmak i ç i n can atmama yol açtı .
Tren Eu ston İstasyonu'na şafaktan önce varmayacak ama
bu, o n ları d i ğer i htimalden daha önce görmeme i mkan
sağl ıyor.
Ne kom i ktir ki bu g ü n l üğü tutmakta başarısız o lmamın
sebebi, ş i m d i dön mek i ç i n sabı rsızlandığım, hakkı nda
c i ltler dolusu veya yazabi leceği m veya (yaptığım gibi)
hiçbir şey yazmayacağı m huzurlu · ev hayat ı m . Son on
yı l ı n büyük bö l ü m ü nde sadece mesleği mde başarı l ı
değ i l , evde emsalsiz bir mutl u l uğa sahip oldlJm
1 884' ü n başı nda, J u l i a tekrar hamile kaldı ve vakti
gel i nce oğl umuz Edward ' ı dü nyaya getird i . İ ki sene sonra
i l k k ı z ı m Lyd ia doğd u ve geçen sene zorl ukla doğan ama
bi ze neşe kaynağı olan b i r i c i k yavrumuz F l orence doğd u .
Bu manzara karşısı nda, Borden' l a düşma n l ığımız
ehemm iyet i n i yitird i . Evet, seneler boyu nca b i rb iri m ize
oyu n l a r oynad ı k . Evet, bu oyu n l arı n arkasındaki niyet
çokl u k la kötüyd ü . Evet, ben de onun kadar kindar dav­
randım ve b u n u n l a zerre kadar övü nmüyoru m . Bu ist_is­
marl a r ı n h i ç b i ri n i n g ü n l üğü yen iden açmaya değer
görün memesi tesadüf deği l .

203
Christopher Priest

B u geceye kadar, Borden' l a birbi r i m i z i n hayat ı n a


kastetmem i şti k .
Sene ler önce, Borden i l k çocuğu m u n dü şmes i nden
b i zzat mesu l d ü . O zaman i nti kam içgüdüsüyle dolduy­
sam d a aylar geçtikçe öfkem yavaş yavaş söndü ve onu
utand ı rma ya da en az ku l l andığı anda yaptığı i l l üz­
yon l a r ı karıştı rma ama c ı güden m i s i l l emelerle yet i n d i m .
O i se, bi rkaç beklenmed i k i n t i kam hamlesi nde bu l u n­
du a m a h i çb i ri n i n, ben i m ona yaptıklarım kadar zekice
olmad ı ğ ı n ı söyleyeb i l i ri m .
B u gece o l a n l a r düşman l ı ğ ım ız ı yen i b i r seviyeye
ç ı ka rd ı . Beni öldü rmeye çal ıştı ; bu gayet bariz . O b i r
s i h i rbaz ; i p i n , h ı z l ı ve emn iyet l i b i r şeki l de çöz ü l mesi
i ç i n nası l bağlan ması gerekt iğ i n i b i l i yor.
Ş i md i yine i nti kam istiyoru m . Zama n ı n çabucak geç i p
h i sleri m i yu m u şatması n ı ; bana akl ı sel i m v e süku net
get i rmes i n i ; bu geceki h i sl e r i m l e h a reket etmemeyi
d i l iyorum !

4 Şu bat 1 89 2
D ü n gece o lağa n ü stü b i r şey görd ü m . Londra'yı
z i ya ret eden N i ko l a Tes l a d i ye bir b i l i m ada m ı n ı n i leri
sü rdüğü abartı l ı id d i a l a r geçen hafta tüm şehri meşg u l
ett i . Gerçek muci zelerden bahsed i l i yor; b i rkaç gazete,
d ü nyam ı z ı n geleceğ i n i n Tesl a ' n ı n e l l erinde olduğu n u
h aber verd i . Verd iği m ü l a katlar ve ç a l ışmaları hakkı nda
yazı l an makale ler, neden öy le o l ması gerektiği n i aç ı k­
lam ıyor. Herkes, Tesla' n ı n çal ışmaları n ı n ehemmiyeti,
görmeden id rak ed i l mez d i yor.
Meraka kap ı l m ış bi r h a lde, yüzlerce kişiyle beraber
ben de bu büyük adamı iş başında görmek i ç i n E lektrik
Mühend i sleri E n stitü sü ' n ü n kap ı s ı n a dayand ı m .
Şahit olduğum şey, elektriğ i n yapab i leceklerine d a i r
heyecan l ı , end i şe verici v e çoğu n l u k l a a n l aş ı l maz b i r

204
Prestij

gösteri yd i . Bay Tesla (ki kendisi Amerikan İ ngi l izce' s i n i


mükemmel konuşuyor, Avru pal ı kökenine dair en ufak
b i r ipucu verm iyor) mucit Thomas Ed ison ' u n ortağı . E lek­
tri ğ i n ayd ı n l atmada k u l l a n ı l m a s ı , modern görüş l ü
Londra l ı lar için yayg ın b i r şey ama Tesl a b i r çok başka
sahada da ku l l a n ı ld ı ğ ı n ı gösterd i . Bu sansasyonel deney­
leri eleşti rmeden, etki lenmiş ve büyülen m i ş b i r halde
seyretti m . Efektlerin çoğu , ben i m gibi s ı radan b i ri i ç i n
i n a n ı l mazken, b i r çoğu da büyük b i rer mu ammayd ı .
Tes l a ko n u ştuğu nda, b i r v a i z i a n d ı rıyord u . B e n i
kıv ı l c ı m lar saçan, c ı z ı rdayan y ı l d ı rım patlamalarından
z iyade, ş i m d i ye kada r b i l d i ğ i m her şey i n ötesinde
heyecan l a nd ı ran, uzak görüş l ü sözl eri o l d u . Hakikaten,
Tesl a gelecek asrın bize ne geti receği nden bahseden b i r
kah i n . D ü nyan ı n h e r yeri ndeki elektrik ü reti m istasyon­
l arından müteşekki l b i r şebeke, güçl ü ye olduğu kad ar
fak i re de veri len enerj i , madde ve enerj i n i n dünya n ı n b i r
tarafından başka b i r tarafı na b i r anda nakled i l mesi ;
bu n l a rdan bahsederken hava n ı n titred i ğ i n i h i ssed iyord u k
adeta !
Bay Tes l a' n ı n kon u şması sayes i n de m ü h i m b i r
gerçeğ i n farkına vard ı m . Gösterisi (gösteriden aşağı kal ı r
yan ı yoktu) i y i b i r i l l üzyo n i st i n k i ne çok benz iyord u ;
sey i rc i l e r i n etk i n i n t ad ı n ı ç ı karm a l arı i ç i n yöntem i
a n l a ması gerekmiyord u . K ısacas ı, Bay Tes l a b i r sürü
b i l i m se l teo r i a n l att ı . K a l a ba l ı ğ ı n i ç i nde en temel
kavra m l a rdan faz l ası n ı a n l ayan ların _ sayısı çok faz l a
olmamakla beraber, hep i m iz geleceğe caz ip b i r bakış
att ı k . Tes la' n ı n verd iği ad rese yaz ı p açıklama l ı notların­
dan b i rer nüsha isted i m .

1 4 N i san 1 8 9 2
B u yaz ı n i k i n c i ya rısı nda ç rkacağım Avru pa tu rnesi ne
haz ı rl a nmakla meşgu l dü m ve başka b i r şey yapmak i ç i n

205
Christopher Priest

çok az vakit bulabi l d i m . Y u karıdaki, Şu battan kalma


maddeyi ta mamlamak adı na, Bay Tes l a' n ı n notl arı n ı n
son u n da geld i ğ i n i ama h içbir şey an l a mad ı ğ ı m ı söyle­
yey i m .

Paris'te 1 5 Eyl ü l 1 892


Ben i he r yerde selam l ad ı lar: Viyana'da, Roma'da,
Paris'te, İ sta n b u l 'da, Mars i lya'da, Madrid' de, Monte
Carlo'da . . . ama b u n l a r ı n hepsi geride ka l d ı .. Sevg i l i
J u l ia'm, Edward, Lyd i a ve el bette ki küçü k F l o rence' i m
gözü mde tütüyor. İ k i a y önce hafta son u n u burada, Paris'
te beraber geçi rd iğ i m i zden beri, k ıymetl i a i l e m i n haber­
leri n i sadece mektupl arla a l ı yoru m . B u ndan iki gün
son ra, gem i vaktinde yol a ç ı kar ve tren ler rötar yapmaz­
sa, evde o l u p n i h ayet d i n leneceğ i m .
Hepi m i z yoru l d u k; Avru p a ' d a k i s a h n e hayat ı n ı n
şartlarından z iyade bitmek b i l mez yo lcu l u kl ardan ve
hotel lerde kalmaktan . . . Ama son tah l i lde şöh ret ve başarı
kazand ık. Temmuz ortası nd a evde o l m ayı p l a n l a m ıştık
ama o kadar rağbet görd ü k k i bir d ü z i ne ti yatro, onları
yen i den z iyaret ed i p s i h r i m i z l e kutsa m a m ı z i ç i n
kapı m ıza dayand ı . Gösteri l en i l gi n i n v e i l ave gösteriler
i ç i n talep edebi l eceğ i m i z ü c ret i n büyü k l ü ğ ü n ü fark
ettiği mizde, seve seve kabul ett ik . Tüm masrafl ar ve
yard ı mcılarıma söz verd iğim i kram iyeleri hesapl amadan
gel i r i m i n m i ktarı n ı kaydetmek a k ı l l ı ca o l maz ama
hayatı mda ilk defa, zen g in bir adam olduğumu h i sse­
d i yorum d i yeb i l i ri m .

Londra 'da 2 1 Eyl ü l 1 892


Tu rnen i n başarısı n ı n tad ı n ı ç ı karmayı bek l iyord um
ama ben yokken Borden' ı n da bol bol i l gi topl ad ı ğ ı n ı gö­
rüyorum. Y ı l lard ı r serg il ed iği i l l üzyon l a rdan biri n i hayet
hal k ı n di kkat i n i çekti ga l i ba; korku nç b i r rağbet görüyor.

206
Prestij

- G österis i n i defa l arc;a seyretm i Ş o l m ama rağmen,


s ı rad ı ş ı bir şey yaptı ğ ı n ı hatı rla m ıyo rum. Bu, çeşitl i
sebep lerle gösteri n i n . son u ri u .· ·n a di re n beklememden
kaynak l a n ı yor olab i l i r !
Ben i m le b i rl ikte Avrupa'da ol duğundan, Cutter da bu
a l kı ş a l a n oyun hakkı nda çok az şey b i l iyor. İ l gis i z d i ye
kaa le a l mayacaktı m, ta ki ben i bekleyen baz ı mektupları
okuya n a dek. Dom i n i c B rawto n , s i h i rbaz l ı k oyu n u
avc ı l a rı mdan b i ri, b i r pusu la yol l a m ı ş .

Sahneleyen: Alfred Borden ( le Professe u r de l a


Magie). İllüzyon: YENİ YER DEGişriREN ADAM. Etki: Dah iyane,
kaç ı r ı l m a m a l ı . Uyarlanabilirlik: Zor a m a Borden
becerd iğine göre, sen de becerirs i n herhalde.

Pusu l ay ı J u l ia' ya gösterd i m .


D a h a sonra J u l ia'ya başka b i r mektup gösterd i m .
S i h i rbazl ı k gösteri mi Yen i D ü nya'ya götürmek i ç i n davet
a l d ı m ! Kabul edersem, Şu bat'ta turneye başlayacak ve b i r
hafta Ş i kago'da ka l acağız ! Son ra da en büyük Ameri ka n
şeh i r leri n i n b i r d ü z i nesi n e uğrayacağı z !
B u n u n düşü ncesi b i l e ben i h e m heyecan l and ı rıyor
hem de yoruyor.
J u l i a bana " Borden ' ı u n ut. G österi n i AB D'ye götürme­
l i sin," ded i .
Bence d e öyle yapmal ı y ı m .

1 4 E k i m 1 89 2
Borde n ' i n yen i i l l üzyonunu gördüm; iyi . Faz l a iyi . . .
Basit o l ması o n u daha d a i y i k ı l ı yor. B u n u söylemek ben i
kızdı rıyor ama hakkı n ı vermek l a z ı m .
T ü m s i h i rbaz lar ın a ş i n a old uğu türden, ahşap b i r
kabi n i sah neye getirerek başl ıyor. Kabi n bir adam ı n y a da
kad ı n ı n sığabi leceği kadar büyük, üç kal ı n duvarı (arka

207
C h ristopher Priest

ve i k i yan) ve önde, içeriyi gösterecek kad ar aç ı l an b i r


kap ı s ı var. Ü zerinde d u rdu ğu tekerlekler, kab i n i , sey i r­
c i l ere fark etti rmeden a lttan g i riş ç ı k ı ş ı n i m kansız oldu­
ğunu gösterecek kadar yü ksekte tutuyor.
K a b i n i n boş o l d uğun gösteren b i l d i k h a reketler
tama m l and ı ktan sonra, Borden kabi n i n kap ı s ı n ı kapat ı p
a leti s a h nen i n sol u n a götü rüyor.
Sonra ramp ı ş ı k l a r ı n d a d u ra rak, i n a n d ı r ıc ı l ı kt an
hari k u l ade uzak F ransız aksa n ı y l a , yapmak üzere olduğu
şey i n a rzettiği büyük teh l ikelerden bahsed iyor.
Arkası nda, görü l meye değer güzel l i kte bir genç kad ı n
sahneye i l ki n i n t ı pa t ı p ayn ı i k i nc i b i r kabin get i riyor.
Kapıyı açıyor ki sey i rc i ler boş olduğunu görs ü n. Borden
siyah peleri n i n i savurarak dönüyor ve cesurca kabine
giriyor.
Davu l , tam zamanı nda çal maya başl ıyor.
Sonra o l a n l a r bir a n sü rüyor. Haki katen de yazmak,
serg i l e n i rken görmekten daha çok vakit a l ı yor.
Davu l u n sesi yükse l i rken, Borden s i l i n d i r şapkası n ı
ç ı karıyor, ka b i n i n içine doğru geri l i yor ve şapkası n ı
havaya fırlat ıyor. As ista n ı kab i n i n ka p ı s ı n ı kapatıyor.
Aynı anda, İ l k gördüğümüz kab i n i n kapısı a ç ı l ıyor ve
Borden, i m kansız b i r şeki lde orada n ç ı kıyor! Saniyeler
önce gird iğ i ka b i n çökü yor ve sa hne zem i n i ne boş b i r
halde yığı l ıyor. Borden havaya bak ı yor, ken d i s i ne doğru
gelen s i l i n d i r şapkayı görüyor, yaka l ı yor, kafasına koyu­
yor ve vura rak yerleşti riyor. Son ra tat l ı bir tebessü m le
ramp ışıkları n ı n ö n ü ne gel i p selam veriyor!
Salon a l kıştan i n led i ; ben b i l e hoşl a n d ı ğ ı m ı kab u l
etmel iyi m.
Na s ıl yaptığ ı n ı a n l ad ı ysam ne olay ı m !

1 6 E k i m 1 89 2
Dün gece Cutter' ı , Bo rden ' ı n gösteri yapt ı ğ ı Watford

208
Prestij

Regal'e götürd ü m . İ ki kabi n l e yaptığı i l l üzyon gösteri n i n


parçası değ i l d i .
Lond ra'ya dönerken katettiğimiz uzun yol boyu nca,
ne gördüğümü Cutter'a tekrar a n l attı m . İki gün önce
an l attığımda verd iği h ü k mü değişti rmed i . Borden' ı n
d u b lör kul landığı n ı söyled i . Y i rm i y ı l önce iz ledi ğ i, seçi m
yapan b i r kad ı n l a i l gi l i benzer b i r gösteriden bahsett i .
E m i n deği l i m . Bana d u bl ör g i b i görünmed i . Kabin­
lerden b i rine g i ren ve d iğeri nden ç ı kan adam aynı kişiy­
d i . Oradayd ım ve gördü ğüm şey buyd u .

2 5 Ek i m l 892
Ken di işlerim yüzü nden Borden' ı her akşam seyret­
mem i m ka nsız ama gösteri s i ne Cutter' l a beraber bu hafta
iki kere gittik. İ k i kabi n l i i l l üzyonu h a l a tekrarlamad ı .
Cutter kend i gözüyle görmeden fi k i r beyan etmeyi redde­
d i yor ama hem o n u n zaman ı n ı hem de kend i m i n k i n i
harcad ı ğ ı m ı söyl üyor. Bu mesele a ra m ızda sürtüşme
yaratmaya başl a d ı .

1 3 Kas ı m 1 89 2
. Sonunda Borde n ' ı n iki kabi n l i i l l üzyonunu te krar iz le­
yebi l d i m ; bu sefer Cutter da ben i m leyd i . Levisham World
Ti yatrosu' nda, d iğer gösteri leri yal ı n olan b i r varyete
progra m ı nda vuku b u l d u .
Borden iki ka bi nden i l k i n i get i ri r ve boş old uğunu
gösteri rken, beklentiden kaynaklanan bir heyecan h isset­
ti m . Cutter ya n ı md a opera göz l ü kleri n i b i r iş adamı
edasıyla ka l d ı rmı ştı . ( Nereye baktı ğ ı n ı görmeye çal ıştı m
ve s i h i rbaz ı izlemiyor o l ması i lgimi çekt i . Göz l ükleri n i n
çabuk ha reketleriyle sa h n e n i n geri kalan ı n ı incel iyor
gibiyd i ; kan atl ar, asına kat, a rka perde . . . Bu n u d ü şünme­
d iğ i m i ç i n kend i me l anet ett im ve bıraktı m devam ets i n . )
Borden ' ı izl emeye devam etti m . Görd üğüm kadarıyla

209
Ch ristopher Priest

n u m a ra b i re bir daha önce gördüğüm g i b i i lerl iyord u ;


F ra n s ı z aksa n ıyla yaptığı, teh l i ke hakkındaki kon uşma
b i le kel i mesi kel i mes i ne ayn ıyd ı . İ k i n c i kabine g ittiği nde,
önceki gösteriden b i r iki ufak noktada sap ı ld ığı nı fark
ett i m . Bu sapmalardan daha önemsi z o l a n ı , i l k kabi n i
sah ne n i n a rkası n a daha yakı n ve n i speten karan l ı kta
kalacak şek i lde yerleştirmes iyd i . (Tekrar C u tter'a b i r
bakı ş fı rl attı m v e s i h i rbaza d i kkat etmed iği n i , göz l ü kleri n i
sahne a rkası ndaki kabine sabitled iği n i görd ü m .)
D i ğer değişi k l i k i lg i m i çekti, daha doğrusu hoşuma
gitti . Borden s i l i nd i r şapkas ı n ı ç ı karıp havaya fı rl attığında
öne doğru eği l m i ştim, bir sonraki şaşırtıcı adı m ı görmeye
haz ı rd ı m . O n u n yeri ne, Şapka asma kata gitti ve geri
dönmed i ! (Bel l i ki orada şapkayı yaka l amak i ç i n ba hşiş
almış bir set i şç i s i vard ı . ) Borden yüzü nde i n a nmaz b i r
tebessü m l e sey i rciye döndü v e kahkahay l a karş ı l a nd ı .
Kahka ha hala ç ı n larken, sol e l i n i saki nce uzattı . . . v e as­
m a kattan süzü lerek i nen s i l i n d i r şapkayı doğal ve
zorlama o l m a y a n b i r h a re ketle yaka l a d ı . Sah neyi
ku l lanma n ı n kusursuz bir örneğiyd i bu; ikinci kah kahayı
da hak ett i .
Sonra, kahka h a n ı n d i nmes i n i beklemeden, şaşırtıcı b i r
hızla:
Şapka y i ne havaland ı ! Kabi n kapı s ı kapan d ı ! Sah nen i n
a rka tarafı ndaki kabin kapısı açı l d ı ! Borden d ı şarı sıçrad ı,
şapkasızd ı ! İ k i nc i kabi n çöktü ! Borden sah nede sekerek
i l erled i , şapkayı ya kal ad ı , kafası n a geç i rd i !
Gü l ü msed i, selam . verd i , e l sa l l ad ı , z i yadesiyle hak
ettiği alkışı kab u l etti . Cutter' l a ben de a l kışa kat ı l d ı k.
· Kuzey Londra'ya dönerken a rabada C utter'a, " Ee, ne
d i yorsun buna ! " d iye sord u m .
"Hariku lade, B a y Angier!" ded i . "Fevka lade!" Tama­
men yen i b i r i l l ü zyon görme fı rsatı her zaman ele geç mi­
yor."

210
Prestij

B u övgüden çok mem n u n kalmad ı ğ ı m ı söyleme l iy i m .


"Nası l yaptığı n ı b i l iyor musu n ?" d iye ısra r ett i m .
" Evet efend im, b i l iyoru m," d i ye cevaplad ı . " Bence s i z
d e b i l iyorsu n u z . "
"Ağzı m aç ı k kald ı . N a s ıl o l u r da iki yerde b i rden
olabi l i r? B u n u n nasıl m ü mkün ol acağına akl ı m erm iyo r!"
" Bazen ben i şaş ı rt ıyors u n u z, Ba y Angier," ded i Cutter
acı ac ı . " B u b i r mantık bu l macası ; sadece mantı ğ ı m ı z ı
ça l ı şt ı rarak çözeb i l iriz. Ö n ü m ü zde ne görd ü k?"
" B i r anda ken d i s i n i sahnen i n bir yan ı ndan d iğerine
nakleden b i ri n i . "
" B u gördüğümüzü sand ığı m ı z , görmem i z istenen şey.
·

Gerçek neyd i ?"


" Du b lö r ku l l and ı ğ ı n ı m ı söy lü yors u n h a l a ?" d iye
sord u m .
" B aşka nas ı l yap ı l ab i l i r k i ?"
"Ama ben i m gördüğümü sen de görd ü n . Dublör
değ i ld i ! Öncesi nde de sonrasında da açık seç i k gördük.
Ayn ı adamd ı ! T ıpa t ı p ayn ı !
Cutter bana göz k ı rptı, son ra d a kafası n ı çev i r i p o a n
geçmekte olduğumuz Waterloo geç i ş i n i n l o ş evlerine
baktı .
"Ee?" d i ye üsteled i m . "Ne d i yors u n ?"
" D i yeceğimi ded im, Bay Angier."
"Sana açıkl � namaya n ı açıkl aman i ç i n maaş ödüyo­
ru m, Cutter. Bu kon uyu hafife a l m a ! Bu, mesleki ehem­
m iyet arzeden b i r mese l e ! "
T a m o anda ciddi o lduğumu a n l ad ı , b i r sa n i ye önce
deği l ; Borden' i n göster is i n i n uyand ı rdığı, doru k noktası n­
daki h ayra n l ık, s i n i rl i l i k ve öfkeye dönüşüyord u . "Efen­
d i m , " ded i saki nce. "Tek yumurta i ki z l eri n i duymuşsu­
nuzdur. İ şte ceva b ı n ı z ! "
"Hayı r ! " d i ye bağ ı rd ı m .
" Başka nas ı l yap ı l a b i l i r ?"

211
Christopher Priest

"Ama i l k kab in boştu . . . "


"Öyle görü ndü," dedi Cutter.
"Ve i k i nc i kabin, terk ettiği anda çöktü . . . "
" B e n de çok etki l eyici olduğunu düşündüm."
N e demeye ça l ı ştığı n ı b i l iyord u m ; b u n l a r, b i r i n i
saklayan sahne edevatı n ı boş gösteren, standart sahne
efekt l eriyd i . Ben de i l l üzyon ları m ı n b i rkaç ı nda benzer
a ldatmaca l arı ku l lan ıyord u m . Her zamanki derd i mden
mustari pti m ; başka b i ri n i n i l l üzyo n u n u seyirc i koltu­
ğundan i z l ed iğ imde, herkes g ibi ben de şaşı rıyord u m .
Ama tek y u m u rta ikiz l eri ! B u n u düşünmemişti m !
Cutter bana kafa yoracak çok şey verm işti ; onu evine
b ı raktı ktan ve bu raya döndü kten son ra dü ş ü nd ü m . Şimdi
bu a kşam o l a n l a rı yazarken, gal iba onunla hemfi k i r i m .
Muamma çözü ldü . .
Kahrolası Borden ! B i r değ i l i k i k i ş i y m i ş ! Gözü ç ı ks ı n !

1 4 Kas ı m 1 892
J u l ia'ya Cutter' ı n ded i kleri nden bahsett i m ; neşeyle
gü lerek ben i şaşı rttı . .
"Mu hteşem ! " d iye hayk ı rd ı . " B u n u düşünmemişt ik,
değ i l m i ?
" O halde sen de m ü m k ü n diyorsu n ?"
"Sadece m ü m k ü n ol sa neyse, sevg i l i m . . . bu, gördüğün
şey i n aç ı k bir sahnede serg i lenmes i n i n tek yo l u . "
" H akl ı s ı n ga l i ba . "
Mantıksız gel i yor a m a J u l ia'ya kızg ı n ı m . İ l l ü zyon u
serg i l en i rken görmed i .

3 0 Kas ı m 1 89 2
D ü n Borden üzerine a z a m i derecede i l g i nç bi lgi ler ve
i na n ı l maz gerçekler elde ett i m .
Bu hafta g ü n l üğe h i ç b i r şey yazamad ı ğ ı m ı çünkü
Londra S i r k i ' nde afişin en ü stünde yer a l arak sah neye

212
. Prestij

ç ı kacağ ı m ı ekleme l i y i m . Bu sadece -bir matine hariç- her


gösteride dolu olan salon l a · deği l, sey i rci lerin tepkisiyle
de sonuçlanan, muazzam bir onur. Bir başka netice de
gazetec i lerin gösterd iği i l g i . Dün ben i m l e m ü la kat yap­
·
mak üzere Even i n g Sta r'da n genç bir m u h a bi r gel d i . Ad ı
Bay Arthur Koen ig' d i ve b i r m u h a bi r ol duğu kadar
m u h b i r olduğu n u da i spatlad ı !
Soru cevap sea nsı s ı rası nda başka s i h i rbaz lar hakkın­
da bel i rtmek isted iğ im fiki rleri m i n olup olmadığı n ı sord u .
Derha l e n i y i meslektaşl a r ı m hakkında takd i r do l u söz ler
sarfett i m .
Son u nda d u rduğumda gazeteci "Le Professeu r'den
bahsetmed i n iz," ded i . "Onun ça l ı şma ları hakkında fi kri­
niz yok m u ?"
"Maalesef h i ç b i r gösteris i nde bu l u n mad ı m ," d i ye
i ti raz ett i m .
" O halde g i d i p i z l emel i s i n i z ! " d i ye hayk ı rd ı Bay
Koenig. " Londra ' n ı n en iyi gösteris i ! "
"Sa h i m i ?"
M u hab ir, "gösteris i n i defalarca izled i m, " d i ye deva m
ett i . " B i r n u marası var, çok yoru ld uğu i ç i n her gece yapa­
mad ı ğ ı n ı söyl üyor ama o n u marası . . . "
" Du yd um," ded i m küçü msed i ğ i m i bel l i ederek. " İ ki
kab i n le i l g i l i b i r şey. "
"Tastamam öyle, Ba y Danto n ! B i r a n da kaybo l u p tek­
rar bel i riyor! K i mse nası l yaptığı n ı b i l m i yor."
"Mes lektaşları d ı ş ı nda k i mse, el bette," d i ye düzeltt i m .
"Standart s i h i rbaz l ı k yöntemler i ku l l an ıyor."
"O halde nası l yaptığı n ı b i l i yorsunuz?"
"Ta b i i ki b i l iyorum," ded i m . "Ama bu yöntemi paylaş­
mamı beklemeyeceksi n i z tab iatıyla . . . "

Paramparça olduğumu iti raf ed iyoru m . İk i haftad ı r


Cutter' ı n i kiz ler teorisi üzeri nde kafa patlatı yordu nı .
Haklı olduğuna ikna ol muştum . S ı rrı ifşa etme fırscı t ı

213
Christopher Priest

ayağ ı m a gel m i şti . Hevesl i bir d i n l eyicim vard ı ; şehri m i ­


z i n büyük gazeteleri nden bir i nde çal ı şan, s i h i r gösteri­
s i n i n gizemiyle merakı uya n m ı ş bir gazetec i . Norma lde
bastı rd ı ğ ım, bir daha asla boyun eğmemem gereken b i r
zaaf olduğu n u kend i me y i rm i kere söyled iğim i nt i kam
açl ı ğ ı n ı h i ssett i m . Koen ig' i n Borden' l e a ra m ı zdaki a n l aş­
maz l ı ktan h aberi yoktu tabi . . .
Akl ı se l i m b i r kez daha ga l i p geld i . H içbir s i h i rbaz, b ir
d i ğer i n i n s ı rrı n ı ele vermez .
U z u n u z u n d üşünd ükten son ra, " B u n u n i ç i n çeşitl i
yol lar ve u s ü l ler var. B i r i l l üzyon görü ndüğü g ibi değ i l d i r.
B üyük m i ktarda a l ı ştı rma ve prova . . . "
B u rada genç muhabir koltuğu ndan s ı çrad ı resmen .
" İ k iz d u b lör ku l landığına i nan ıyorsun u z ! Londra'daki
tüm s i h i rbazlar ayn ı şeyi dü ş ü n üyor! İ l k gördüğü mde ben
de öyle san m ı şt ı m . "
" Evet, ku l l andığı yöntem bu . " Ne kada r doğrudan
yaklaştığı n ı görmek ben i ra hatlatm ı şt ı .
" O h a lde, efend im, " d i ye hayk ı rd ı genç ada m . "Siz de
d iğerleri gib i yan ı l ıyorsunuz, efen d i m ! D u blör yok! Bu
yüzden bu kadar şaş ı rtıcı ! "
" İ k i z kard eşi var," ded i m . "Başka izahı olamaz."
" B u doğru deği l . Alfred Borden ' ı n ne i k i z i ne de yerine
'
geçece k b i r d ub lörü var. Özel hayat ı n ı bizzat araştı rd ı m
ve gerçeği b i l iyoru m . Sah nede yan ı nda görü nen bayan
asista n ı ve beraber c i h az l a r ı n ı yaptığı tek n i k görevl i
d ış ı nda ya l n ı z ça l ışıyor. B u hususta s i z i n meslekteki d iğer
i s i m lerden çok fark l ı değ i l . S i z de . . . "
" B i r i ngen i eur' ü m var, " d i ye onaylad ı m . "Ama daha
faz l ası n ı a n l at ı n . Çok i l g i m i çekti n i z . Bu b i l gi n i n doğru l u ­
ğu ndan e m i n m i s i n i z ?"
"Em i n i m ."
" İ spatlayab i l i r m i s i n iz ?"
" B i l d i ğ i n i z g i b i , efe n d i m , " d i ye ceva p l ad ı , "var

214
Prestij_

o l mayan b ir şeyi ispatlamak hay l i zor. Tek söyleyebile­


ceğim, son bi rkaç haftad ı r a raştı rmaya gazetec i l i k us ul­
l er i n i getird iğim ve varsayd ı ğ ı n ı z şeyi teyit edecek b ir
del i l zerresi b i l e bu lamad ığ ımd ı r. "
B u noktada i nce bir kağıt demeti ç ı kard ı v e bana
gösterd i . Bay Borden hakk ı nda, oldukça i l ginç bulduğum
b i l g i ler içeriyord u ; onları bana vermesi için muhabire
ya l vard ı m .
B u n u , i k i meslek arasında b i r m ü nakaşa izled i . O , b i r
gazetec i o larak a raşt ı rm a l a rı n ı n sonuçları n ı ü ç ü n c ü
şah ıslara tes l i m edemeyeceği n i söyl üyord u . B e n d e buna,
Borden hakkı ndaki kes i n ve n i hai doğruya u laşsa b i l e,
adam sağken b unu asla yay ı n layamayacağı n ı bel i rterek
karş ı l ı k verd i m
D iğer ya ndan, ded i m , eğer ben kendi araştırma larıma
başlayacak o l u rsam, gelecekte onu o l ağanüstü b i r h i ka­
yeye yön lend ireb i l i rd i m .
Sözü n kısası, Koenig e l yazı s ı notlarından a l ı nt ı l ar
yapmama i z i n verd i ; bana d i kte ettirdiği b i l g i l eri oracı kta
kara l ad ı m . Vard ı ğı sonuçlar bana pek bir şey ifade
etmed i ; d ü rü st olmak gerekirse fazl a da i lg i lenmed i m .
Son u nda ona beş İ ng i l i z l i rası verd i m .
B itirdiği mde, Bay Koenig bana, " B u ndan n e öğren­
meyi u m uyorsunuz, efen d i m ?" d i ye sord u .
"S i h i rbaz l ı k sanatı nda ken d i m i gel i şti rmek istiyorum
sadece," d i ye bel i rtti m . .
"Anl ıyorum . " G itmek i ç i n ayağa ka l ktı, şapkasıyla
basto n u n u e l i ne a l d ı . " Peki böyle gel i ştiği n i zde, s izce Le
Professeur' ü n i l l üzyon u n u sergi leyebi lecek m i s i n iz ?"
Onu kapıya geç i r i rken " S i z i tem i n ederim, Bay
Koenig," ded i m soğuk bir a l ayc ı l ı k l a "sizi tem i n ederim
ki gereki rse bu ucuz numarayı a l ı p hemen bu gece
kendime mal edeb i l i rim ! "
So nra gitt i .

215
Ch ristopher Priest

B u g ü n i ş i m yoktu, ben de bu karş ı l aşman ı n kayd ı n ı


tutu p Koen ig' i n son hakaretine kadar heps i, d üşünce­
lerimde yer ett i . Borden' ı n i l l üzyon u n u n s ı rrı n ı öğrenmek
ben i m i ç i n çok önem l i . Onu kendi n u marasıyla göl gede
b ı rakmaktan, sah nede geçmekten, her yönden geçmek­
ten d a ha acı b i r i ntikam d üşü nem iyoru m .
V e B a y Koenig sayesi nde, B a y Borden'le i l g i l i sah i p
o ld uğum gerçekler muazzam bir değer taşıyacak. Ya l n ı z
önce, o n l a r ı kontrol etmel iy i m .

9 Ara l ı k 1 89 2
Ş i m d iye kadar Borden ' l a i l g i l i h iç b i r şey yapmad ı m .
Amerika tu rnesi kes i n l eşt i ; Cutter' l a b i rl i kte yoğu n b i r
haz ı r l ı k içeris i ndeyiz. İ ki aydan d a h a faz l a b i r süre
seyah at edeceğ i m . J u l ia ve çoc u k l a rdan bu kad ar ayrı
kalma fi kri n i akl ım a l m ı yor neredeyse.
Hal böyl eyken, tu rneden vazgeçeme m . Cömert
ücretleri b i r kenara b ı raksak bi le, s i h i r sanat ı n ı n en büyük
i s i m l eri n i n ad ı m ları n ı tak i p etmesi i ç i n davet ed i len en
genç B ritanya l ı veya Avrupa l ı si h i rbaz ı m m u htemelen.
Yen i D ü nya şu an gösteri yapa n en iyi s i h i rbaz lardan
baz ı l a rı n ı n mem leketi ve meka n ı ; bu turneye ç ı kmak i ç i n
davet ed i l mek, muhteşem b i r i ltifat.
Ü ste l i k Borden şimd iye kadar A B D'ye g itmed i !

1 O Ara l ı k 1 89 2
Evde sessiz b ir Noel geçi rmeyi bekl iyord u m . S i h i rsiz,
provasız, seyahats iz . . . Kend i m i a i l eme adamak ve her
şeyi b i r kenara b ı rakmak istiyord u m . Ama b i r i pta l
sonrası Eastbourne'da ik i hafta l ı k kalacağım, karl ı ve
redded i lemez bir tekl i fle karş ı l aştı m . Öyle b i r tekl if ki
tüm ev ah a l i s i n i yan ı mda götü reb i l i r i m . Ai lem Noel i,
G rand Ote l'cle den iz manzarasıyla geç i recek !

216
Prestij

1 1 Ara l ı k 1 89 2
G üzel bir keş if. Bugün atlasa bakarken Eastbou rne'un
Hastings'den sadece b i rkaç m i l mesafede olduğunu fark
ett i m ; i k i şeh i r dem i ryoluyla b i rbirine bağl ı . Herhalde
Hasti ngs'de bir i k i gün geç i r i r i m . Ziya ret etmeye değer
b i r yer d iyorlar.

1 7 Ocak 1 89 3
H ayat ı m b i r a n d a göz ü mden bü yüyen yo l l a
göl gelend i . İ ki gün iç i nde Southamton'a g i d i p New
York'a doğru yol a ç ı kacağı m . Oradan Boston'a ve
ötesi ne, Amerika toprakları n ı n kalbine gideceğ i m . Eşya
toplayıp haz ı rlanmak, i htiyacı m olan edevatı n sökülmesi,
sand ı k l ara ko n u l ması ve önden yol l anmas ı tam b i r
kabusa dönd ü . H içbir şeyi şansa b ı rakamam ; teçh izat ım
olm adan sa hne gösterisi de ol m a z . Pek ç ok şey bu
kıtalara rası maceraya bağl ı !
Ama şimdi z i h i nsel ol arak ken d i m i hazırlayıp evde
d i n len mek i ç i n önümde b i r iki gün var. Bugün J u l ia'yı ve
çocukları Londra Hayvanat Bahçesi'ne göt ü rd ü m . U z u n
süre o n lardan u z a k o l acağım, şimd iden eks i k l i kler i n i
h i ssed i yoru m . Çocuklar uyuyor, J u l i a odası nda kitap
okuyor; b u k a ra n l ı k Ocak akşam ı n ı n s ü k u neti nde,
çal ı şma odamda, i ş i n i bi len Bay Koenig sayesinde n i h a­
yet Bay Alfred Bord e n ' l a i l g i l i soruşt u rm a l a rı m ı n
meyva ları n ı b u deftere kaydedeb i l i r i m .
Aşağıdaki gerçekleri bizzat kontrol ett i m .
8 Mayıs 1 8 56 'da, Bohemia Yolu, Hasti ngs'deki Royal
Sussex Hastanesi' nde doğmuş. Doğu mundan üç g ün
sonra an nesi Betsy Mary Borden'la b i rl i kte, Manor Yo l u,
1 05 numaradaki ev leri ne dönmüşler. Babası marangoz­
muş. Çocuğun tam adı F rede rick Andrew Borden ' m ı ş ve
doğu mhane kayıtlarına göre tek bebekm i ş . Frederick

217
Ch ristopher Priest

Andrew B orden ikiz bebeklerden b i r i ol a rak doğmamış.


Bugün de öyle olamaz.
Sonra F rederick Borden' ı n ken d i s i ne yak ı n yaşta ve
y i n r kend i s i ne çok benzeyen b i r kardeşi o l u p olmadığına
bakt ı m . F rederick altı ncı çocukmuş. Ü ç ablası ve i ki
ağabeyi varm ı ş ama ağabeyleri nden b i r i ondan seki z yaş
büyü k m üş; d i ğeri i k i haftal ı kken ölm ü ş .
Hast i n gs & Bex h i l l Annou ncer' ı n dosya l a r ı n ı tarayarak
F reder ick' i n -gazeteye göre oku l d a ö d ü l kaza n a n ­
ağabeyi J u l i us' un tarifi n i e l d e ett i m . On beş yaşı ndayken
j u l i u s' u n sa r ışın olduğu söy len iyor. F rederick Borden
si yah saç l ı ama j u l i us'un saç ı n ı boyam ı ş ol ması mümkü n .
B u i p u c u h iç b i r yere varmad ı ; Sonradan, J u.l i u s ' u n
1 8 70'te, F rederick on dört yaş ı n dayken tüberk i l ozdan
öldüğünü öğrendi m .
Daha küçük b i r kardeşi daha varm ış . A l bert Joseph
Borden , a i le n i n yed i nc i çocuğu, 1 8 Mayıs 1 8 58'de
doğmuş (Al bert + F rederick = A l fred m i ? F rederick i l k
nom d e theatre' ı n ı böyle m i seçti ?)
Yaşı F rederi c k ' i n k i ne · ma k u l m i ktarda ya k ı n b i r
kardeşi n va rl ığı, d u blör i ht i m a l i n i b i r kez daha mümkün
k ı l ıyord u . Al bert' ı n doğum kayıtla rı n ı i nceled i m ama
o n u n hakkı nda daha faz l as ı n ı öğrenmem zor görü nü­
yord u . Hal böyleyken, m ü teşebbis Bay Köen i g, Charles
S i m p k i ns ad ı nda b i r fotoğraf portre sanatç ı s ı n ı n Hasti ngs
Ana Caddesi ' ndeki stüdyos u n u z i yaret etmemi tavs iye
etti .
Bay S i mpkins ben i sam i m i yetle karşı la dı ve fotoğraf
levhalarını mem n u n iyetle gösterd i . B u n l a rdan b i ri , Bay
Koenig' i n ima ettiği g i b i , F rederick Borden' l a küçük
kardeş i n i n · stüdyoda çeki l m iş b i rer portresiyd i . 1 8 74
senes i nde, F red e r i ck on s e k i z , kardeşi on a l t ı
yaşı ndayken çek i l m işti .
İ k i s i görü nüş ol arak b i rbi rlerine h i ç benzemiyord u .

218
Prestij

Frederick uzun boyl uydu , "asi l " tab i r ed i len yüz hatları
ve ken d i n i beğenmiş · bir d u ruşu vard ı (tüm bu n l arı ben de
sı k s ı k göz lemlem işti m) . Al bert daha s ı radand ı . Sark ı k
çenel i b i r ifadesi vard ı ; y ü z hatl a rı tom bu l , yanakları
yuvarlaktı, saçı ağabey i n ki n i nden daha dalga l ı yd ı ve .
d a h a a ç ı k ren kl iyd i ; resi mden a n l a ş ı l d ığ ı kada r ı y l a
ağabeyi nden seki z - on sa ntim kada r kısayd ı . Bu portre,
Koen ig' i n h a k l ı o l d u ğ u n a ben i i k n a ett i . F rederick
Borden ' i n d u b l ö r o l a ra k k u l l a n a b i l eceği yakı n b i r
akrabası yok.
Londra sokakları n ı dol aşıp, m akyaj yard ı m ı y l a da o l sa
yerine geçecek kadar ona benzeyen b i ri n i a raması da
i hti m a l dah i l i nde. Ama Cutter ne derse des i n , Borden' ı n
gösteris i n i b izzat izledim. Çoğu i l l ü zyon istin du bl örü çok
kısa b i r a n görün ü r ya da t ı pa tıp ayn ı kostüm ler giyerek
sey i rc i lerin a l g ı s ı n ı şaş ı rt ı r l a r; böylece göründüğü b i rkaç
saniyede d ub l ör, i l l üzyo n i st san ı l ı r.
Borden, dönüşü mden sonra aç ı k seç i k görü n üyor.
Ramp ı şı klarına i lerl iyor, se lam veriyor, gü l ü msü yor, ba­
yan asista n ı n ı n el i n i tutuyor, yine gü l ümsüyor, sa h nede
dolaşıyor. İ kinci kabi nden ç ıkan ada m ı n i l k kabi ne g i ren
kişi old uğuna şüphe yok.
Yen i D ünya'ya yapacağım yol c u l uğa böyle rahatsız
ed i c i b i r süku net içi nde haz ı rl anmama l ıy ı m .
Borden' ı n o kahrolası i l l üzyonu nası l yaptığı n ı h a l a
b i l m iyoru m ama en az ı ndan ya l n ı z olduğu n u b i l iyorum .
H ı z l a s i h r i n merkezi hal i ne gelen b i r yere gidiyorum .
İ ki a y içi nde Amerika B i rleş i k Dev letleri 'ndeki e n iyi
i l l üzyon istlerden baz ı l arıyla tanı şacak, bel k i de b i rl i kte
çal ışacağ ı m . B i r çoğu nası l yapı l d ı ğ ı n ı çözecektir. Ameri­
ka'ya şöh ret i m i arttı rmak ve küçük bir servet topl amak
i ç i n gid iyoru m ama artık faz l adan bir görevim daha var.
Yem i n eder i m , i k i ay sonra döndüğümde Bord en' ı n
s ı rrı n ı d a beraberi mde geti receğim . Yine yem i n ederi m ,

219
Christopher Priest

dönd ü kten b i r ay sonra Londra sahneleri nde aynı numa­


ran ı n çok d a h a üstün bi r hal i n i serg i l eyeceğ i m .

55 5aturnia 2 1 Ocak 1 893


South a m pton 'dan ç ı ka l ı b i r gün oldu. Manş Den i z i ' n­
de kötü b i r g ü n ü geride b ı ra kt ı k ve Cherbourg'da b i r gün
kald ı k . Amerika'ya giderek ya klaş ıyoruz. Gemi mu hte­
şem b i r vasıta; köm ü rle ç a l ı ş ıyor, üç kat l ı , Avrupa ve
Amer i ka' n ı n en seç k i n i s i m leri n i ağırlayacak ve eğlend i­
recek her şeye sa h ip . Kamaram ikinci güvertede; Chices­
terl i b i r m i marla paylaşıyoru m . İyi n iyetl i ve ü stü kapa l ı
soru l a r ı n a rağmen ona mes leği mden bahsetmed i m . Acı
i ç i ndey i m . . . a i lemden ayrı kal m a n ı n a c ı s ı .
Yağm u r l u rıhtımda bana . el sal la rken k i görü ntüleri
göz ü m ü n ön ünden gitm iyor. Böyle a n la rda, mesleğim
sayesi nde hakim görü ndüğüm s i h irl i gerçekl iği m u m l a
arıyoru m . A h ! Keşke değneği m i sa l layıp b i rkaç kel i me
gevelesem ve onları yan ı ma get i rebi l sem!

f-lala 55 5aturnia 24 Ocak 1 89 3


M a l de mer'den m u starib i m a m a d ü n gece kamara n ı n
her yerine tiksinti verici b i r şeki lde kusan Chicesterl i
dostu m kadar kötü halde değil i m . Zava l l ı adamcağız
mahcubiyetten ve özür d i l emekten bitap düştü ama olan
oldu b i r kere. Kısmen de b u nahoş tecrü be yüzü nden iki
gündür yemek yem iyoru m .

2 7 Ocak 1 89 3
B u n u yazarke11, New York şehri ufu kta aç ı k seç i k
görü n ü yor. Cutter' l a karaya ç ıkmadan önce her şeyi
ayarlamak için ya r ı m saat sonra b u l uşmak üzere söz leş­
tik. G ü n l ü k yazmaya zaman yok a rtı k !
Macera başl ıyo r !

220
Prestij

1 3 Eyl ü l 1 89 3
H ayat ı m ı kaydetmek ü zere bu gü n l ü ğ ü son
açtığımdan beri neredeyse sekiz ay g�çtiği n i görmek ben i
şaşı rtmad ı . Daha önce çeşitl i defa l a r olduğu gibi, şimdi
de bu gün l üğü tamamen yok etme isteği içi ndeyim.
Böyle b i r hareket yaptı kları m ı n b i r özeti o l u rd u ; çünkü
buraya son yazd ığımdan beri hayatıma a it ne varsa yok
ettim, ka l d ı rd ı m veya terk ett i m .
Fakat küçüc ü k bir parça ka l d ı . G ü n l ü k yazmaya
başlamam ı n ard ı nda, nası l o l u rsa ol s u n hayat ı m ı yazma­
ya yönel i k, çocuksu b i r heves vard ı . Otuz a ltı yaş ı nda­
y ı m . O zaman l ar ne olacağı m ı d üş ü ndüğümü artık hatı r­
lamıyoru m ama b unu kes i n l ik le hayal etmed iğimi b i l iyo­
ru m .
J u l ia'yla çocuklar gitti . Cutter gitti . Servet imin çoğu
gitt i . Kariyerim, kayıts ız l ı k yüzü nden so l u p g i tt i .
H e r şey i m i kaybett i m .
A m a O l ivia Svenson'u kazan d ı m .
B urada O l ivia'dan ç o k az bahsedeceğ im; önceki
sayfa l a ra ba k ı p J u l i a'ya o l a n aşkı m ı nası l b i r heves le
an lattığımı görü nce utançla büzü l üyoru m . Gönül mese­
lelerinde d u ygu lar ım a güven meyecek kadar görd ü m
geçi rd i m .
B u sene n i n başlarında Amerika tu rnesi esnas ı nda,
Ol ivia'ya rastlayıp aşı k olduktan son ra o n u n la beraber
o l a b i l m ek i ç i n J u l i a ' y ı terk ett i ği m i söylemek kafi
gelecekt i r. Ol ivia'yla Baston, Massachusetts'te onuruma
veri len b i r davette tan ı şt ı m . Bana geçmişte pek çok
kad ı n ı n yakl aştığı şeki lde yakl aştı ve hayra n l ı ğ ı n ı ifade
etti (bunu k i b i r l e söylem iyoru m ) . Belki a i l emden uzakta
ve ya l n ı z o l d uğumdan, a ç ı kça n iyet i n i bel i rtmesine
d i renemed i m . O s ı rada dansçı olarak ça l ı şan Ol ivia,
eki bime kat ı l d ı . Boston'dan ayrı ldı ğ ı m ızda b i z i m l e ka l d ı

221
Christopher Priest

ve b i rl i kte seyahat etmeye başlad ı k . Dahası, b i r i k i hafta


içi nde sahne asistan ı m ol arak ça l ışmaya baş l ad ı ve
ben i m le Londra'ya döndü . Cutter bu ndan hoşlanmad ı ;
turne n i n son u n a kada r ka ldıysa d a Londra'ya döner
dönmez yol l a r ı m ı z ı ayı rd ı k .
Kaç ı n ı l maz olarak, J u l ia'yla da ayrı l d ı k. Bazen, ş i m d i
b i l e geceleri uya n ı p yaptığım del ice fedakarl ığa şaşı­
yoru m . Bir zamanlar J u l i a ben i m için her şeyd i ; şu an
içi nde b u l u nduğum d ü nyayı i nşa etmemde bana yard ı m
etti . Çoc u k l a r ı m ; masum, ç a res i z ü ç yavrum a y n ı
fedakarl ı ğ ı n kurbanı o l d u l ar. Del i l iği m i n, a ş k ı n yarattığı
b i r del i l i k olduğu n u söyleyebi l i ri m sadece; O l ivia'ya
karşı h i ssettiğim tutkudan · başka b i r şeyi göz ü m gör­
müyor.
Söy l e n e n l e r i , yap ı l a n l a r ı ve kat l a n ı l a n l arı -bu
gü n l üğ ü n m a h remiyetin de bi le- yazmaya cesareti m yok.
Çoğun l u kl a söyleyen ve yapan benken, katlanan J u l ia
o l d u . Ş i m d i J u l i a'ya ken d i ne a it b i r evde nafaka veri ­
yorum ; orada görün üşte d u l hayatı s ü rüyor. Çocuklar
onda kald ı, madd i meseleleri h a l led i l iyor; isterse ben i
asla görmeyeb i l i r. Sah iden de evi nde görü n ü rsem yal a n
o rtaya ç ı ka r; o yüzden ö l ü b i r adamı oynuyorum . Çocu k­
l a r ı m l a ken d i evleri nde b i r daha h i ç b u l uşamayacağım,
b u n u n i ç i n arada s ı rada ç ı ktığı m ı z gezi nti leri beklemek
zoru nday ı m . Tabiatıyla, bu ha l i n tek suçl usu ben i m .
J u l ia'yla böyle gez i nti l erde kısa b i r s ü re b u l u şuyoru z ;
o n u n iyi h u y l u tab iatı yüreğ i m i yak ı yor. A m a geri dönüş
yok. Kend i m ekti m, ken d i m biç iyoru m . Akl ı m ı kaybet­
tiğim, a i l emden uz aklaştı rdığı mda, mutluyum . Leh i me
h ü k ü m veri lmes i n i beklemiyorum. Karıma büyük b i r
hciksı z l ı k yaptığı mı b i l iyorum.
Etrafı mdaki insa n l a ra zarar vermemeye ça l ı ştım hep.
Borden' la uğraşı rken bile ona acı verecek veya teh l i ke
a rzedecek şeylerden uzak d u rd u m , i nt i ka m ı m ı o n u

222
Prestij

korkutarak ya da utand ı ra ra k a l mayı terc i h ett i m . Ama


bana en çok şeyi ifade eden dört kişiye en büyük zararı
verd i ğ i m i b i l i yoru m . Pa l avracı damgası yeme teh l i kesi
karşısı nda, bir daha asla böyle bir şey yapmayacağı m ı
iddia edeb i l i rim sadece.

1 4 Eyl ü l 1 89 3
Kariyerim yen iden isti kra r l ı b i r h a l al ıyor. B i rl eş i k
Devletler'den dönüşümü tak i p eden haftal arda h üküm
süren kargaşada, U nw i n ' i n ayarladığı gösteri l eri n çoğunu
geri çev i rd i m . Tu rneden e l i mde epey b i r m i ktar paray l a
dönmüştüm ve b i r müddet çal ışmadan idare ederi m
d iyord u m .
B u n u , e n son u nda i ç i n e dü ştüğü m sefalet ve atalet
deliği nden ç ı kabi lecek ve sahneye dönebilecekmiş gibi
h issettiğim i bel i rtmek iç i n yaz ıyoru m . U nwi n'e bana
gösteri aya rlaması i ç i n ta l imat verd i m ; böylece kariyerim
devam edebi l i r.
B u kara r ı m ı kutlamak i ç i n Ol i v i a ' y l a b i r ti yatro
kostü mcüsü n ü n meka n ı n a g idip ona yen i b i r sah ne kıya­
feti a l d ı k.

1 Ara l ı k 1 893
Randevu defteri mde b i r yetimh anede �erg i leyeceğim
yarım saatl i k noel gösteri s i nden başka b i r şey yok. 1 894,
işten mahrum bir halde yaklaş ıyor. Eyl ü l son u ndan beri
kazand ı ğ ı m para sadece f 1 8 1 8s.
H esketh U nwin, bana karşı yürütü len bir ded ikodu
kampanyası ndan bahsett i . Gözard ı etmem i, Ameri ka
turnes i n de kaza n d ı ğ ı m başarı n ı n i y i bi l i nd i ğ i n i ve
kıskanç l ı k yarattığı n ı söyled i .
B u haber ben i rahatsız ett i . Bu iş in a rd ı nda Borden m ı
var?
Ol ivia'yla kıt kanaat geç i n mek için ruhçu l uğa dönüp

223
Christopher Priest

dönmemeyi kon uştuk ; ş i md i l i k b u n u son çare olarak


görüyoru m .
B u e s n a d a , g ü n l e r i m i a l ı şt ı r m a l a r ve prova l a r l a
geçi riyoru m . B i r s i h i rbaz n e kad ar a l ı şt ı rma yaparsa
yaps ı n kafi gel mez, çünkü geç i rd i ğ i her daki ka, perfor­
mansı n ı artt ı rı r. Ben de -genel l i kle b i r başıma, bazen de
Ol ivia'yla- atölyeme kapan ı p b ı kana kadar prova yapı­
yorum . E l çabukl uğu beceri m gel i ş iyor gerç i ; ama bazen,
karamsar a n l a rı mda, neden prova yapmakla uğraş ıyorum
ki d i yoru m .
E n a z ı nd a n yet i mler m u hteşem b i r gösteri
izleyecekler!

1 4 Ara l ı k 1 89 3
Ocak v e Şubat i ç i n gösteri ler ayarla nd ı . Çok büyük b i r
şey değ i l a m a mora l i m i z i dü zeltmeye yetti .

2 0 Ara l ı k 1 893
Ocak için birkaç rezervasyon d a h a ; b i r tanes i , m a l u m
b i r Professeur de la Magie' n i n vazgeçtiği b i r gösteri !
O n u n g i neleri n i a l mak ben i memn u n eder.

23 Ara l ı k 1 893
Mutlu b i r Noe l ! Akl ı ma o l d u kça h oş b i r fi k i r geld i ;
vazgeçmeden bu raya yazayı m ! ( B i r kere kağıda geçti m i ,
hareketlerim kes i n leşti demekt i r ! ) U nw i n , Streatham'daki
Pri ncess Royal T iyatrosu 'nda sahneye ç ı kacağım göste­
ri n i n m u kaveles i n i yol lad ı . Borden' ı n vazgeçtiği gösteri
buym u ş . Mukaveleye göz gez d i ri rken (son gün lerde
m u kaveleler o kad a r az gel i r o l d u ki her şeyi imza l a rı m ! )
sondaki şartlardan b i r i n e göz ü m takı ld ı . Yayg ı n o l arak
ku l l a n ı l a n bir hüküm barı nd ı ra n b u maddeye göre, bir
göster i n i n yerine bir başkası kon u ld uğunda; yen i gösteri,
yeri a l ı n a n l a ayn ı m ü kemmel l i k dereces i ne u laşma l ıyd ı .

224
Prestij

İ l k tepkim, a l aycı bir gü l üş, bir homurdanma o l d u .


Borden ' ı n standartlarına uyma fi kri hakikaten de kom i kt i .
Sonra yen iden düşündüm. Borde n ' ı n yer i n i a l acaksa m,
neden gösterisi n i n bir takl i d i n i yapmayay ı m ? K ı sacası ,
neden Borde n ' ı n i l l üzyo n u n u o n u n yer i ne serg i le­
meyey i m ?
Bu fi kre o kadar kap ı l d ı m ki bütün gün Londra'yı
dol a şı p d u blörüm olacak b i ri n i a rad ı m . Aramak için y ı l ı n
yan l ı ş zaman ı ndayız; norma lde Batı Yakas ı ' n ı n herhangi
b i r barında rastlayacağ ı n ı z işsiz oyu ncular şehrin her
yeri nde düzen lenen Noel gösteri leri nde ça l ış ı yor.
Hazırlanmak i ç i n ü ç h aftam var. Yar ı n kabi nleri
yapmaya başl ayacağ ı m !

4 Ocak 1 894
İki h aftam kaldı ve n i hayet ada m ı m ı b u l d u m ! Adı
Gera l d Wi l l iam Root; oyu ncu, hatip, monologçu . . . ve her
açıdan, iflah ol maz bir ayyaş ve kavgacı . B u n u n l a
beraber B a y Root paraya fena ha lde sıkışmış; sadece her
gösteriden son ra içeceği n"e d a i r bana yem i n ett i . Beni
mem n u n etmek i ç i n çok heves l i . Bu h a l i m le b i l e tek l i f
ett i ğ i m p ara ona göre o kad a r iy i ki ded i ğ i mden
ç ı kmayacağı n a i nan ıyoru m.
Ben i m l e aynı boyda ; genel yap ı s ı ve d u ru ş u
ben i m kiyle hemen hemen ayn ı . Benden b i raz daha
şi şman ama ya b i rkaç ki lo verecek ya da ben dolgu
ku l l a nacağ ı m . Mesele deği l . Rengi ben i m ki nden b i raz
daha .aç ı k ama bu da makyaj l a h a l led i lecek bir şey.
Beni m göz lerim genelde ela olarak tarif ed i l i rken onun
göz leri mavi ama bu fark da çok bel i rg in deği l ; hem yine
tiyatro ma kyaj ı y l a d i kkatleri başka yere çekmek
m ü m kü n . Bu ayrı n t ı l a r ı n h i ç b i r i m ü h i m değ i l .
Ben i mki nden daha gevşek, uzun ad ı nı İarla ve ayakları
hafifçe d ı şa dönük yürüyüşü daha ciddi b i r mesele teş k i l

225
Christopher Priest

ed iyor. O l i v i � b u n u h a l l edecek; a da m ı z a man ı nda


eğitebi l eceği ne i n a n ı yor. Her oyu ncu b i l i r ki b i r karakteri
yansıtman ı n yol u yüz hatları, aksan ve h a reketlerden
z iyade d u r u ş ve yürüyüşü nden geçer. Du blörüm sah nede
benden far k l ı yürürse ben i m le karıştı r ı l mayacaktı r. B u
kadar bas it.
Aldatmaca kon usunda hususi ol a rak bi lgi lend i r i len
Root, meseleyi a n l a d ı ğ ı n ı söyl ü yor. Bu tı u s u staki
end i şeleri m i profesyonel geç m i ş i n i s ı ra layarak gidermeye
ça l ı ş ıyor a m a h iç b i r i ne a l d ı rm ıyoru m . O gece ben
z a n ned i l s i n, parası n ı a l s ı n .
Provayla geçecek on dört g ü n ü m ü z var.

6 Ocak 1 894
Root ona prova ett ird i ğ i m hareketleri yapıyor ama
i l l üzyo n u n tad ı n ı ç ı karmad ığı n ı h i ssetmekten kend i m i
a l a m ı yoru m . Oyu n c u l a r b i r ro l oyna r ama sey i rc i ler
a ldatmacan ı n farkı ndad ı rla r; Prens H a m l et kisvesi ard ı n­
da sadece rep l i k leri okuyan b i ri olduğunu b i l i rler. Ben i m
sey i rc i m tiyatrodan, görd ü k leri karş ı s ı nda sarhoş b i r
halde ç ı kmal ı !

1 0 Ocak 1 894
Yarı n için Bay Root'a i z i n verd i m ki düşüney i m .
Uygun değ i l , hiç uygun deği l ! O l ivia da b u n u n b i r hata
o l d uğu fikri nde; Borde n ' ı n i l l ü z yo n u n u gösteriden
ç ı karma m ı söyl üyor.
Fakat Root bir fac i a .

1 2 Oca k 1 894
Root bir harika ! İ k i m i z i n de d ü ş ü necek zamana
i htiyac ı varmış demek. G ü n ü a rkadaşlarıyla geç i rd iği n i
söyled i ama yayd ığı koku, vakti n i ş i şey le geç i rd iği şüphe­
si uyandırıyor.

226
Prestij

Ne önemi var! H a reketleri doğru, zamanl aması nere­


deyse tam; b i rbiri n i n ayn ı kı yafetleri m i zi giydiğ i m izde,
ki mse bizi ayı rt edemeyecek.
Yarı n, Root ve Ol ivia'yla Streatham'a gideceğiz.
Orada sah neyi muayene ed i p s on haz ı rl ı kl arı yapacağı z .

1 8 Ocak 1 894
Root' la beraber b ı kana kadar prova yaptığı m ı z halde,
yarınki gösteri için tarifi i m kans ı z b i r endişe içi ndey i m .
Kusursu z l uğun şöyle b i r sakıncası v a r : yarın Borden' ı n
i l l üzyo n u n u sergi ler v e d a h a iy is i n i yaparsam -ki
yapacağım- haber b i rkaç gün içi nde k u lağ ı n a gider.
Vakit geceya r ı s ı n a yaklaşı rken Ol ivia yatakta, ev
sess i z l iğe göm ü l m ü ş h a l de ve d ü ş ü nceler kafama
üşüşüyor;- henüz yüzl eşmed iğim korkunç b i r gerçekten
haberdarım. Borden i l l üzyo n u h angi yöntemle yaptığı m ı
derhal a n l ayacak; a m a ben o n u n k i n i h a l a b i l m iyorum.

2 0 Ocak 1 8 94
B u bir zafer! Alkış k ir iş lerde yan k ı l a nd ı ! B ugün,
Morning Post' u n son baskı s ı ben i "mu htemelen Britan­
ya' n ı n yaşayan en büyük i l l üzyon isti" ol a rak ta nı t ıyor.
Burada o l masa ş i kayet etmeyeceğim i k i kel i me var ama
Bay Borden' ı n rahat ı n ı bozmaya yeter. Bu çok tatl ı . Ama
ayn ı zamanda gözden ka ç ı rd ı ğ ı m , acı b i r yan ı va r. Nas ı l
oldu da bu n u düşünmed i m ? İ l l üzyon u n biti m i nde, göste­
r i m i n so nu nda, kab i n i m i n ustaca çöken duvarları n ı n
iç i nde aşağ ı l ı k b i r şeki l de s ı k ı şmaya mecbur ka l ı yoru m .
A l k ı ş l a r sa lonu dolduru rken, spot ı ş ı ğ ı n a ayyaş Root ç ı k ı ­
yor. Övg ü l eri ka b u l eden, Ol ivi a ' n ı n e l i n i tutan, el salla­
yıp öpücük yo l l ayan, orkestra şefi n i tan ı tan, locada ki
aristokratları sel a m l ayan, şapka s ı n ı ç ı karan ve tekrar
tekrar se lam veren o o l uyor . . .
Bense kaçmak i ç i n perden i n i n mes i n i bekl i yoru m .

227
Christopher Priest

B u n u n değ işmesi laz ı m . Beklenmed i k kabi nden ben


ç ı k ma l ıy ı m ; i l l üzyon başlamadan önce Root' l a yer değiş­
ti rmel iyiz. B i r yol u n u düşünmel iyim.

21 Ocak 1 894
Dün Post' ta ç ı kan haber etkisi n i gösterd i ; menajerim
daha şimd iden üçü kes in olmak üzere b i rkaç rezervasyon
i steği a l d ı b i le. Hepsi nde de muc izevi göz boyama talep
ed i l iyor.
Root' u ufa k bir i kram iyeyle öd ü l lend i rd i m .

3 0 H az i ra n 1 89 5
İ k i yı l önceki olaylar s i l i n i p giden b i r kabus art ı k . B i r
buçuk sene son ra bu g ü n l üğe dönmem i n sebebi, b i r kez
daha dengeyi bu lduğumu yazmak. · Ol ivia'yla gü l g ib i
geç i n i p gid iyoruz; J u l i a g ibi teşvik ed ici ol amasa da
sessiz desteği, üzerine hayat ı m ı ve kariyeri m i i nşa ettiğim
b i r d uvar oldu.
B i r önceki kon uşmam ı z kar etmed iği iç in , Root'la bir
kez daha kon uşmaya n i yetl i y i m . Sergi led iği m ükemmel
performansa rağmen ba na mesele yaratıyor; bu g ünl üğe
dönmem i n bir başka sebebi de son u nda o n u n l a i k i
kel i me konu şacak olduğu m u yazmak.

7 Tem m u z 1 89 5
S i h i r d ü nyasında m ü h i m b i r kura l vard ı r (yoksa d a ben
b i r tane yaratayı m ) : asista n l a rı n ız l a z ıtlaşmay ı n . Çünkü
sı r l a rı n ı z ı n çoğu n u b i l i rler ve bu sayede üzerin izde bel l i
bir güç elde ederl er.
Root'u kovarsam onu n i n safı n a ka l ı r ı m .
Yarattığı soru n k ı smen a l kol bağı m l ı l ı ğı ndan, kısmen
de hadd i n i bilmez l i ği nden i l eri gel iyor.
Gösteriye sık sık sarhoş ç ı kıyor, bu gerçeğe itiraz
e t m i yor. Başedebi leceği ıı i i d d i a ed iyor. Mesele şu ki b i r

228
Prestij

ayyaşı n hal ve hareketlerine hakim o l man ı n yo l u yok; b i r


akşam rol yapamayacak kada r sarhoş olmas ı ndan korku­
yorum . B i r s i h i rbaz gösteri s i n i n h i ç b i r yan ı n ı şansa b ı rak­
mamal ı ama ben, o n u n l a her yer değiştirdiğimde kumar
oyn u yorum. Hadd i n i b i l mez l i ği ayrı bir husus. Onsuz b i r
şey yapamayacağı ma i n a n m ı ş . Ne zaman etrafı mda olsa;
ister provada, i ster tiyatro ku l isleri nde, hatta ken d i
atölyemde oyu ncu l u k yaptığı yı l ların tecrübesiyle müte­
mad i yen ettiği nasi hatlere katlanmak zoru nda kal ıyoru m .
D ü n gece u z u n süred i r p l a n l adığı m ı z "kon uşmayı"
yaptık; gerç i konuşman ı n çoğu n u o yaptı . Söyled i k leri n i n
büyü k böl ü m ü kötü ve tehd itkardı . Duymakta n e n çok
korktuğu m kel i meleri, s ı rları m ı i fşa ed i p kariyeri m i
mahvedeceğ i n i söyled i .
Daha d a kötüsü var. N a s ı l ol muşsa She i l a Macpher­
son ' l a i l iş k i m i öğrenm i ş ; çok iyi gizled i ğ i m i sanıyord u m .
Şantaja maruz ka l ı yoru m . O n a mu�tac ı m ve b u n u n
fark ı nda. Üzerimde tahakküm kurdu v e ben de b unun
farkı ndayı m .
Ücreti n e zam yapmayı tekl if etmeye mecbur b ı rakıl­
d ı m . H emen kabul etti tab i i .

1 9 Ağustos 1 89 5
B u akşam atölyeden erken döndüm ç ü n k ü evde
b ı ra ktığım b i r şey vardı (ne ol duğunu u n uttum). Önce
Ol i v i a 'ya seslend i m . O n u otu rma od asında Root' l a
b u l u nca, e n hafif ta bi rle şaşırd ı m .
l d m i ston Konakları 45 n u maradaki evi m i a l d ı ktan
sonra, onu i ki ayrı d a i re h a l i nde b ı raktı ğ ı m ı bel i rt­
mel i y i m . Evl i l iğ i m iz boyunca J u l ia'yla i k i s i n i n arası nda
serbestçe g i d i p geld i k ama Ol ivia'yla baştan beri ayn ı
çatı altı nda ayrı ayrı yaşad ı k . Bu kısmen yerleş i k düzeni
koru mak ama daha z i yade orta k l ı ğ ı m ı z ı i l i ş k i m izden ayrı
tutmak içind i . Ayrı evlerde yaşamam ı za rağmen Ol ivia'

229
Christopher Priest

yla can ı m ı z ı n isted iği zaman tekl ifsizce birbiri m ize g i d i p


gel d i k.
Merd i ven leri ç ı karken kahkahalar işitti m . Doğrudan
otu rma odas ı n a ç ı ka n kap ı y ı açt ı ğ ı md a , O l i v i a ' y l a
Root' u n neşeyle g ü l d ü k leri n i görd ü m . Orada d u rduğumu
gorun ce sesleri hemen kes i l d i . Ol ivia kızgın görü nü­
yordu . Root ayağa kal kmaya yeltendi ama sendeley i p
tekrar otu rd u . Masan ı n bir yan ı nda yarısı dolu, yan ı nda
da tamamı boş b ir c i n ş işesi görünce öfkelend i m . Ol ivia'
n ı n da Root'u n da e l lerinde dolu b i rer kadeh va rd ı .
" N e demek ol uyor b u ? " d i ye sord u m .
"Siz i görmeye gel m i şt im, B a y Angier," d i ye cevapladı
Root.
'.' B u akşam atölyemde prova yapacağ ım ı b i l iyord un, "
d i ye karş ı l ı k verd i m . " Neden oraya gel med i n ?"
"Tat l ı m, Gerry bir içki içmek i ç i n kal m ıştı," ded i
O l ivia .
"O halde gidebi l i r ! "
Kapıyı açıp g i tmesi gerekti ğ i n i ima ett i m ;
sarhoş l uğ una rağmen çabucak a m a yine sarhoş l uğu
yüzün den sa l lana sa l lana gitt i . Yanı mdan geçerken c i n
kokan nefesi b i r a n etrafı m ı sard ı .
Ol ivia'yla gerg i n b i r mü nakaşa yaşadık; burada ayrı n­
tıları n ı sıra lamayacağ ı m . Öylece b ı raktık; bu satırları
yazmak i ç i n odama çeki l d i m . B u rada tarif etmed iğim
h i sler i çeri s i ndey i m .

24 Ağu stos 1 89 5
B u g ü n Borden ' ı n Avrupa v e Akden i z ' i n doğu su nda
tu rneye ç ı kacağı n ı , sene son u na kadar İ n g i l tere'de ol ma­
yacağ ı n ı öğrend i m . Ne tuhaftı r ki iki kab i n l i i l l üzyon u n u
sergi lemeyecekm i ş .
H �eri b u g ü n Hesketh U nw i n'den a l d ı m . Paris'e var­
d ı ğ ı nda Borden ' ı n F ransızcası n ı n i y i l eşeceğ i n i ü mit ettiği-

230
Prestij

mi söyleyerek latife etti m .

2 5 Ağu stos 1 895


İ d ra k etmek y i rm i dört saat ı m ı a l d ı ama Borden ' ı n
bana i y i l iği doku ndu. Borden ü l ke d ı ş ı ndayken a rtık ka­
b i n i l l üzyonunu serg i l ememe gerek kal m adığı n ı fark
ettim ve oya l anmadan Root'u sepetled i m .
Borden yu rtd ışı turnes i nden döndüğü nde y a Bay
Root'u n yerine başka b i ris i n i bu lacağım ya da i l l üzyonu
a rtık serg i lemeyeceğ im .

1 4 Kas ı m 1 89 5
B u gece Charing Cross Yolu'ndaki Phoen i x Tiyat­
rosu'nda O l ivia'yla son kez birl i kte sah neye ç ı ktı k .
Gösteriden sonra, eve e l e l e döndük. B a y Root g ittiği nden
beri daha huzurluyuz. (Bayan Macpherson ' u gitgide
daha a z görüyorum)
Ö n ü m ü zdeki hafta, Read i n g'deki Roya l County
T iyatro s u ' n d a k ı s a b i r sezon u n a ç ı l ı ş ı n ı yapa rken
asista n ı m o l acak genç h a n ı m ı iki haftad ı r eğitiyo rum . Adı
Gertrude; esnek ve güzel bir vücuda, bir porselen bebe­
ğin güze l l iğine ve z i h i n sel kabi ! iyeti ne sahip ve d i ğer
yen i ç a l ı şa n ı m ı n, Ada m W i l so n ad l ı m a ra ngoz ve
tekni syen i m i n n i şa n l ı s ı . İ ki s i ne de iyi para ödüyorum ve
ş i md i l i k i k i s i n i n de gösterime katkı ları ndan mem n u n u m .
Adam' ı n fiz i ksel açıdan neredeyse ben i m i k i z i m oldu­
ğunu bel i rtmeden geçemeyeceği m . Bu konuyu henüz
ona açmad ı m ama Root'un yer i n i al ması n ı düşünm üyor
deği l i m .

1 2 Ş u bat 1 896
Bu gece, kan ı donmak tab i r i n i n a n l am ı n ı öğren d i m .
Gösteri m i n i l k yarı s ı nda b i l d i k iska m b i l n u m a ­
ra l arı mdan b i r i n i yapıyord u m . Bu numarada, seyirci-

231
Christopher Priest

lerden b i r ine b i r kağı t seçmesi n i ve herkesin gözü önün­


de üzeri ne ad ı n ı yazmas ı n ı söylüyoru m . Bunu yapı nca
kartı ondan a l ı p göz leri n i n ön ü nde y ı rtıyor, parça ları bir
kenara atıyorum. San iyeler sonra, metal b i r kafeste d u ra n
can l ı b i r kanaryayı gösteriyorum. Gönü l l ü kafesi benden
a l ı r a l m a z kafes çöküyor (kuş kaybol uyor) ve sey i rc i n i n
e l i nde, kafesten ka l a n l ar arası nda tek bir iska m b i l kağıdı
duru yor. Kağ ı d ı ç ı kardı ğ ı nda, üzeri ne ismini yazd ığı kağıt
olduğu n u görüyor. N u mara bitiyor, gön ü l l ü koltuğu na
dönüyor.
Bu gece, n u m a ra n ı n son u nda, a l k ı ş beklentisiyle seyi r­
c i lere dönerken, adam ı n " B u ben i m kart ı m değ i l yah u ! "
ded iğ i n i d uydum.
Ona dönd ü m . Aptal herif b i r e l i nde kafesten kalan ları,
d iğeri nde i se iskam b i l kağı d ı n ı tutuyor ve okumaya
çal ı şıyord u .
Teatral b i r ed ayla " O n u a l ay ı m , efend i m ! " d iye
gürled i m ; kartı zorlamamda b i r ters l i k olduğunu h isset­
m işti m . Böyle durumlar i ç i n el a lt ı nda b u l u ndurduğum
ren k l i şeri t l eri ortaya ç ı ka r ı p hatayı örtbas etmeye
hazı rland ı m .
Kart ı e l i nden kapmaya ç a l ı şt ı m ama felaketler üst üste
gel i yo rd u .
Benden uzağa kaç ı p m u zaffer b i r sesl e bağ ı rd ı :
"Bakın, üstünde başka b i ş i yaz ı yo ! "
Adam seyi rc iye oynuyord u , s i h i rbazı ken di oyu n u nda
yen m i ş o l m a n ı n tad ı n ı ç ı karıyord u . Vaziyeti ku rtarmak
için kartı e l i nden zorla a l d ı m, ada m ı n ü zeri ne ren k l i
şeritler yağd ı rd ı m , orkestra şefi ne işaret verd i m v e s i n i r
bozucu ada m ı al kı şlarla yerine uğurlamaları i ç i n seyi r­
c i l ere el sa l lad ı m .
Y ü kselen m ü z i ğ i n v e m i s k i n a l k ı ş l a rı n aras ı nda,
kaskatı durup kağı tta yaza n ı okud u m .
"Sheila Macpherson '/a beraber gittiğin adresi bili-
232
Prestij

yorum . . . Abrakadabra! -Alfred Borden. "


Kağ ı t s i nek ü ç l üsüydü, gön ü l l ü n ü n seç mes i i ç i n
zorlad ığım kağıt. . .
Gösteriyi tamam lamayı · nas ı l başard ığ ı m ı b i l m iyorum
ama b i r şek i lde yapmış olma l ıy ı m .

1 8 Şu bat 1 89 6
D ü n gece Borden' ı n gösteri yaptığı, Cambridge'deki
Empi re T iyatrosu'na tek baş ı ma gitt i m . S ı radan b i r kab i n
i l l üzyon u öncesi t i rad ı n ı atarken od i toryu md aki
koltuğumdan � a l k ı p onu ele verd i m . M ü m k ü n mertebe
yü ksek ses le bağı rarak asi stan ı n zaten kabi nde gizlenmiş
olduğunu söyled i m . Ti yatroyu derhal terk ett i m . Sadece
odi toryumdan ç ı ka rken a rkaya baktığımda, perdeleri n
vakti nden önce kapandığı n ı görüp mutlu old u m .
Sonra, beklenmedi k bi ç i mde, yaptığı m ı n b i r bedel i
olduğunu a n l ad ı m . Londra'ya dönerken yaptığım uzun,
soğuk ve ya l n ız tren yol c u l uğunda v i cda n ı m ben i rahat
b ı rakmad ı . O karan l ı k gecede hareketleri m i düşü necek
bol vakti m old u . Yaptığım şeyden çok pişman oldum.
Si hri n i bu kadar kolayl ı k l a mahvetmem ben i iğren d i rd i .
S i h i r b i r yan ı lsamad ı r, kalabal ığ ı n yararı ve eğlencesi i ç i n
gerçeği n b i r sürel iğine askıya a l ı nmas ı d ı r. Bu yan ı l samayı
yok etme hakk ı n ı bana (ve s ı rası gel i nce ona) kim veri­
yord u ?
U z u n zaman önce, J u l i a i l k bebeğ i m i z i kaybetti kten
sonra, Borden bana yaz ı p yaptığından dolayı özü r d i led i .
Apta l l ı k, a h hem d e nas ı l b i r apta l l ı k ed i p onu geri çevi r­
d i m . Ş i m d i ara m ı zdaki düşmanl ığa son vermek i ç i n
tutku l u b i r istek duyduğum b i r zaman gel d i . İk i yetişkin
adam k i msen i n b i l med iği, kend i leri n i n bi le zor bela
a n l adı ğı bir hesabı kapatmak i ç i n daha ne kadar h a l k
i ç i nde b i rb i r i n i hedef a lacak? Evet, b i r z a m a n l a r J u l i a o
soytarı n ı n müdahalesiyle zara r görmüştü ve davamda

233
C h ristopher Priest

hakl ıyd ı m ama köprü n ü n a ltı ndan çok s u l a r akt ı .


L i verpool İstasyonu'na dek süren b u soğuk seyahat
boyunca bu ateşkesi n nası l tesis ed i leceğ i n i düşünd ü m .
Ş i m d i , y i rmi dört saat sonra, h a l a düşünüyoru m . Cesare­
ti m i top layıp ona yazacağı m , sona ermes i n i isteyeceğim
v e görmek isted iği nesapları h a l l etmek i ç i n b ul uşmayı
tekl if edeceğ im.

2 0 Şu bat 1 89 6
B ugün, Ol ivia mektupları açtı ktan son ra bana gel d i ve
" Demek Gerry Root'u n bana söyled i k leri doğruymu ş ! "
ded i .
N e demek isted iğtni sord u m .
" H a l a S h e i l a Macpherso n ' l a görüşüyorsun, deği l m i ?"
Sonra, bana a l d ı ğ ı mekt u b u gösterd i . Mektub u n
zarfı ndaki . ad reste " l d m i ston Konakları B45 sak i n i ne"
yaz ı yord u . Borden'dan gel m i şt i !

2 7 Ş u bat 1 89 6
Ken d i m l e, Ol ivia'yla, h atta Borden' l a b i l e barışt ı m !
Sadece Ol ivia'ya Bayan Macpherson'u b i r dah.a gör­
meyeceğime (görmeyeceğim de) ve ona ola n sevg i m i n
ö l ümsüz old uğuna d a i r yem i n ettiğimi söyleyeyim.
Ne kadar kışkırt ı rsa k ı ş k ı rtsı n, Alfred Borden'la b i r
d a h a dalaşmamaya da karar verd i m . Cambridge'deki
kötü ç ı k ı şı mdan sonra h a l k önünde karş ı l ı k vermes i n i
bekl i yoru m a m a kaale a l m ayacağ ı m .

5 Mart 1 89 6
Borden beklediğimden d a h a ç.ıı b u k beni küçük düşür­
meye ç a l ı ştı ve bunda da başarı l ı o l d u . Çok b i l i nen ama
r_evaçta bir i l l üzyon olan TRILBY ' i serg i l i yordum (Asista n ı n
i k i sandalyen in sırtları üzerinde dengede du ran b i r tahta
üzeri ne yatt ı ğ ı , sandal.yeler çek i l i nce boş l u kta d u ruyor

234
Prestij

göründ üğü i l l üzyo n ) . Borden n a s ı l yapm ı şsa ku l i se


sa klanmayı başarm ı ş . Gertrude'u n tahtas ı n ı n a ltmdan
i k i nc i sanda lyeyi çekerken, a rka dekor ka l k ı p meka n iz­
mayı ça l ı şt ı ran, Adam W i l son ' ı ortaya ç ı kard ı .
Perdeleri i nd i rd i m ve gösteriyi yarıda kesti m .
Karş ı l ı k vermeyeceğ i m .

3 1 Mart 1 896
Bir Borden had i sesi daha. Sonuncusundan beri çok az
zaman geçm işti !

1 7 May ı s 1 89 6
B i r Borden had i sesi daha.
Kafam karışt ı . O nu n da aynı a kşam gösterisi olduğunu
b i l i yord u m ama nasıl yaptıysa Londra'n ı n öbür ucuna,
G reat Westem Ote l i ' ne gel i p gösteri m i sabote etmeyi
başard ı .
Y i ne d e karş ı l ı k vermeyeceği m .

1 6 Temm u z 1 896
Onu kaale almad ığ ı m ı göstermek adına a rt ı k Borden
had i seler i n i yazmayacağım (evet, bu akşam da b i r tane
oldu ama karş ı l ı k vermeyi pl a n la m ıyorum).

4 Ağu stos 1 896


Dün gece gösterimde n is peten yen i bir i l l üzyon sergi­
l i yo rd u m . Sey i rc i l e r i n söyled iği mesaj l a r ı sah nede
tebeş i rle bir kara tahtaya yaz ıyorum. Bel l i sayıda mesaj
yazı nca a n i den tahtayı çevi riyorum ve . . . mucizevi b i r
şeki lde ayn ı mesaj l a r ı n arkada da yaz ı l ı o l d u ğ u n u
gösteriyorum !
B u gece tahtayı çev i rd iğimde önceden haz ı rl adığım
mesaj l a r ın s i l i nm i ş old uğu n u görd ü m . O n u n yerine ş u
mesaj vard ı :

235
Christopher Priest

GÖRÜYORUM Kİ BIRAKMIŞSIN
YER DEGİŞTİREN ADAM' I DENEMEYİ
BU, SIRRA HALA EREMEDİN Mİ DEMEK?
GEL DE BİR ÜSTADI SEYRET!
Y i ne de karşı l ı k vermeyeceği m . Ol ivia, mecbu ren
a ra m ızdaki d üşman l ı k la i l gi l i tüm gerçekleri b i l iyor. O da
vere b i l eceğ im en iy i ceva b ı n, vakur b i r görmezden
gel me old uğunda hemfi k i r.

3 Ş u bat 1 89 7
B i r Borden h ad i sesi daha. Bu gün l üğü s ı rf b u n u d uyur­
mak i ç i n açmak ne kadar yoru c u !
G itgide daha cüretkar ol uyor. Adam' l a h e r gösteriden
önce ve son ra c i hazları d i kkatle kontrol ediyoruz ve
ku l isi tarıyoruz ama Borden sahne n i n a ltı ndaki ara kata
s ı zmayı başarmı ş . .
KAYBOLAN KADIN adıyla b i l i nen b i r numara serg i l iyor­
d u m . B u, hem yapması hem de i zlemesi hoş b i r i l l üzyo n ;
terti batı o l d u kça sade. As i sta n ı m sahnen i n o rtasında
d u ran s ı rada n b i r tahta sandalyeye otu ruyor ben de üzeri­
ne büyük keten bir örtü atıyoru m . Örtüyü, kızı tamamen
kapataca k şek i lde d üzeltiyoru m . Örtü n ü n a lt ı ndan, k ı z ı n
sandalyede otu ran s i l üeti h a l a görü n ü yor. B i l hassa kafası
ve omuzları ko layca seçi l iyor. An iden, örtüyü h ı z l ı b i r
hareketle çekiyoru m . . . v e sandalye boş! Sah nede sadece
sandalye, örtü ve ben ka l ı yoruz.
B u gece, örtüyü çektiği mde, Getrude'un yüzü nde şaş­
kı n l ı k ve dehşetle hata sandalyede otu rduğu n u , hayretle
fark ett i m . Ağz ı m b i r karış a ç ık, kalaka l d ı m .
Son ra, vaziyet d a h a d a kötüye g i tt i . Sahnedeki tuzak
kapı l arından biri h ı z l a a ç ı l d ı ve aşağıdan bir adam yük­
seld i . İ pek şapkası , eşarbı ve peleri n iyle akşam k ı yafeti ne
bürünm üştü . Şeytan i b i r soğukka n l ı l ı k l a, Borden (adam

236
Prestij

oyd u çünkü) seyirc i lere şapkasıyla selam verd i ve arka­


s ı nd a sigara duman ı bı rakarak kan atl a ra doğru yü rüd ü .
En sonunda o nunla yüzleşmeye karar vermiş b i r halde
arkas ı nd a n koşaca ktı m k i kafa m ı n ü stünden gelen
muazzam b i r ışık patlaması d i kkat i m i çekti !
Asma kattan elektrikl i b i r tabela i n iyord u ! E l ektri k l i b i r
c i hazda ayd ı n l at ı l m ı ş p a r l a k m a v i h a rflerle şöyle
d i yord u :
L E PROFESSEUR D E LA MAGIE
GELECEK HAFTA BOYUNCA BU TİYATRODA!

Zeh i r l i b i r sarı l ı k sah neyi ayd ı n latt ı . Kanatta d u ra n


sahne a m i rine işaret ett i m ; son u nda perde i n i p üm itsiz­
l iğimi, aşağı lanmamı, öfkemi gizled i .
Eve v a r ı p o l a n l a r ı a n l attı ğ ı m d a O l i v i a , " İ n t i kam
a l m a l ı s ı n , Robbie. İyi b i r in t ika m a l m a l ıs ı n ! "
Son u nd a o n u n l a hemfi k i r i m .

1 8 N i san 1 89 7
Bu gece, h a l k önü nde i l k defa Adam'la yer değişti rme
i l l üzyon u nu yapt ı k . B i r h aftadan beri çal ı ş ıyord uk ve tek­
n i k açıdan gösteri kusursuzd u .
B u n a rağmen a l k ı ş, heyecandan z iyade nezaketten
kaynaklanıyord u .

1 3 Mayıs 1 897
Saatler süren ça l ı şma v e provadan sonra, Adam' l a
kab i n değişti rme oyu n u n u d a h a i y i s i n i n ya p ı l a ma­
yacağ ı n ı b i l d i ğ im b i r noktaya get ird i k . On sek iz ayd ı r
yan ı mda çal ışan Adam, hareketler im i ve m i m i kleri mi
inan ı l maz b i r doğru l u k l a tak l it ed iyor. Bi rbiri n i n aynı
k ıyafetler, b i raz makyaj ve -çok paha l ı - bir peru kla en
i nce ayrıntı s ı na kadar i k i z i m ol uyor.
Y i ne de her sergi led iğim izde, gösteriyi y ı k ı c ı olduğuna

237
Christopher Priest

i nandığı m ı z b i r son l a noktal ı yoruz ama sey i rc i leri miz,


kayıts ı z a l k ı ş l arıyla, etk i l enmed i kleri n i beyan ed iyorlar.
İ l l üz yo n u daha da i y i hale geti rmek i ç i n ne yapm a l ı
b i l m i yo ru m . İ k i sene önce bu n u gösterime i l ave edece­
ğ i m i i m a etsem, ücreti m ikiye katlan ı rd ı . Bugü n lerde,
neredeyse önemsiz b i r şey. Kara kara düşün üyoru m .

1 Ocak 1 89 7
B i r s ü red i r Borden' ı n yer değ i şt i rme i l l ü zyo n u n u
"gel i şt i rd iğ i n i " işitiyordum a m a başka b i r şey d uyma­
d ı ğ ı m i ç i n d i kkat etmed i m . N u m aras ı n ı göre l i seneler
o l m uştu ; dün a kşam Adam W i l sön'u da ya n ı ma a l ı p Bor­
den ' ı n son b i r haftad ı r gösteri yaptığı Nott i ngham'daki b i r
tiyatroya gitt i m . B u gece Sheffield'de b i r gösterim var
ama Londra'dan bir gün erken ayrı l d ı m k i yol üstündeki
Borden' ı z i yaret edeb i ley i m .
Ak saçlar, yanak dolgusu, buruşuk giysi ler v e l ü zum­
suz bir göz l ükle k ı l ı k değiştirip, en önden i k i s ı ra arkada
b i r koltuğa oturd u m . O tüm numara ları n ı yaparken
Borden'dan sadece bi rkaç ad ı m uzaktayd ı m .
H e r şey b i r anda izaha kavuştu ! Borden i l l üzyo n u n u
b ü y ü k m i ktarda gel i ştirmiş. Art ı k kendi s i n i kab i n l ere
saklam ıyor. H avaya atı l a n nesne saçma l ı kları a rt ı k yok.
(bu haftaya kadar buna ç a l ı ş ıyord u m ) . Dublör k u l l a n ­
m ı yor.
E m i n olarak söylüyoru m : Borden dublör kullanmıyor.
D u b l örlerle i l gi l i her şeyi b i l iyoru m . Gökyüzü nde b i r
b u l utu fark ett i ğ i m kol ay l ı kta d u b lörü d e fark eder i m .
Borden' ı n ya l n ı z çal ıştığı na e m i n i m .
Göster i n i n i l k böl ü m ü yarı i n i k b i r perde ö n ü nde
yapı l d ı . Sahnen i n tamam ı n ı a ncak n i ha i i l l üzyona ge l i n­
c e görebi ldik. B u noktada, yarı i n i k perde ka l d ı r ı l d ı ve
sey i rc i ler içinde kaynaya n k i myasa l la r bu l u nan b i r d i z i
kavanoz, sarmal kabl o l a rl a çevrelen m i ş kabi n ler, cam

238
Prestij

tüp ve boru l a r, hepsi nden öte parlayan elektrik kabloları


görd ü l er. B u, şeyta ni b i r b i l i m adam ı n ı n laboratuvarıyd ı
adeta.
U ta nç verici F ra n s ı z a kadem i syen k i m i iği ndeki
Borden, teçh izatın etrafı nda gez i n i p elektri kle ça l ışma n ı n
teh l i keleri hakkında konu ştu . Bel l i zaman larda ka bloları
birbirine ya da gazla dolu bir kaba değd i rdi ve endişe ve­
rici b i r ı ş ı k parlaması veya gürültü l ü b i r patlama yarattı .
Etrafında kıvı l c ı m l a r ç ı ktı ve mavi b i r duman baş ı n ı n
üzeri nde, havada ası l ı d u rmaya baş l ad ı .
Gösterisine haz ı r olduğu nda, orkestra çukurundaki
davu lcuya çalmas ı n ı işaret ett i . İ k i ağ ı r kabloyu tuttu,
teatral b i r şeki lde bir a raya get i rd i ve bir elektrik bağlan­
tısı yarattı .Takip eden parlak ı ş ı kta, değişim gerçekl eşti .
Borden gözümüzün önünde d u rduğu yerden kaybol d u
(iki ka l ı n kablo y ı l a n g ibi kıvrı larak v e teh l i ke l i k ı v ı l c ı m l a r
saçarak sahne zem i n i ne dü ştü) v e an ı nda sa hnen i n öbür
tarafı nda, olduğu yerden en az yed i metre uzakta be l i rd i !
Normal yol lardan o kadar mesafeyi katetmiş o l ması
i m k a n s ı z . Değ i ş i m çok ç a b u kt u , faz l a k u s u rs u z d u .
Ortaya ç ı ktığında el leri hala o anda sah nede zi gzag ç izen
kabloları tutuyormuş gibi bü k ü l ü yd ü .
Borden a l kış tufa n ı a rası nda ön ta rafa gel i p selam
verd i . Arkasında, hala fokurdayıp tüten b i l i msel ci haz,
Borden ' ı münasebetsizce göl gede b ı rakan ö l ü mc ü l b i r
arkaplan teşk i l ediyord u .
Salon a l k ı ştan i n l emeye devam ederken, Borden b i r
şey çı karacakm ı ş gibi göğüs cebine uzand ı . Mütevaz ı b i r
tebessü m le, seyirc i l erden onu s o n b i r s i h i rbaz l ı k numa­
rası için teşvik etme leri n i rica etti . Buna itaat eden a l k ı ş
sesi yükse l d i v e tebessü mü kocaman b i r gül üşe dönüşen
Borden e l i n i ceb ine atıp . . . parlak pembe renkl i , kağıttan
bir gül ç ı ka rd ı .
B u g ü l , daha önceki b i r n u maraya göndermeyd i . O

239
Christopher Priest

n u m a rada b i r kad ı n ı n kocaman b i r demetten b ir çi çek


seçmes i n i i stemiş, sonra da ç içeği yok etm işt i . G ü l ü n
yen i den ortaya ç ı ktığı n ı görmek sey i rc i l e r i resmen
büyüled i . Küçük çiçeği havaya tuttu . . . bu kesi n l ikle
kad ı n ı n seçtiği ç içekti . Kafi mi ktarda gösterd i kten sonra
ç içeği pa rmakları nda çev i rd i ve b i r k ı s m ı n ı n , san k i
cehen nemi b i r g ü ç l e yanara k kararm ı ş o l d u ğ u n u
gösterd i ! Arkası ndaki c i haza bel i rg i n b i r bakış atan
Borden b i r kez daha selam verdi, son ra da sah neden
ayrı l d ı . A l k ı ş devam ett i ; ben i m el lerim de herkes i n k i
kadar g ü rü ltüyle a l kı ş l ıyord u . Bu kab i l iyet l i , beceri ve
profesyonel l i k ba hşed i l m iş meslektaş ı m , bana neden
böyle a lçakça b i r d üşma n l ı k bes l iyor?

5 Mart 1 898
Çok ç a l ış ıyordum, g ü n l üğe ay ı racak fazl a zaman ı m
yoktu . B i r kez daha, son yazd ığımdan bu ya na b i rkaç ay
geçti . B ugün (hafta son u ) gösterim yok; o yüzden kı sa b i r
şeyler yazabi l i r im.
Nott i ngham'daki o geceden son ra Adam' l a yer değiş­
ti rme i l l üzyo n u n u progra m ı m ız a a l mad ı ğ ı m ı z ı bel i r­
tey i m .
B u m u n i s tah ri k yokken bi le, sözümona yaşayan e n
büyük s i h i rbaz, ben gösteri yapa rken d üzen led iği i k i
sebepsiz saldırıyla ben i o n u rland ı rd ı . İ k i s i de gösteri m i
teh l i ke l i şeki lde sekteye uğratt ı . B i r tanes i n i şakaya vurup
geç i şt i rebi l d i m a m a d i ğeri b i rkaç da k i ka boy u n c a
taham m ü l edi lemez b i r fac iayd ı .
Netice itibarıyla kaa le a l mamayı b ı raktı m .
Art ı k görü nürde elde ed i l emeyecek i k i h ı rs ı m var. İ l k i
J u l ia v e çocuklarla barı şmak. Onu ebed iyen kaybettiğ i m i
b i l iyorum ama aramıza koyd uğu mesafeye ta ha mmü l
edem iyoru m . İ k i n c i si n i speten ufak b i r şey. Borden'la
kağıda dökü lmemiş ateşkesi m bittiğine göre, onu b i r kez

240
Prestij

d a h a geçmek için i l l ü z yo n u n u n s ı rr ı n ı keşfetmek


i stiyorum .

3 1 Tem m u z 1 898
O l ivia ' n ı n b i r fikri var!
B u fikri tarif etmeden önce, O l ivia'yla aramızdaki
ateşi n son aylarda gözle görü l ü r m i ktarda soğuduğun u
söyleme l i y i m . Aram ızda n e k i n n e kıskançl ı k var; kayıt­
sız l ı k, evi m i z i n üzeri nde devasa b i r tabut örtüsü g ib i ası l ı
d u ruyor. O kend i d a iresinde, ben ben i mkinde s ü ku netle
bir a rada yaşamaya devam ed iyoruz; zaman zaman karı
koca g i b i de davran ıyoruz ama son ta h l i lde birbirimizi
severm iş veya u m u rsarm ış g ibi davranm ıyoruz. Y i ne de
birbirim izden kopmuyoruz.
İ l k i pucu akşam yemeği nden sonra geld i . Ben i m dai­
remde, beraber yed i k ama yemeği n sonunda, bir ş i şe c i n
a l ı p aceleyle gitt i . O n u n tek başı n a içmes i ne a l ı ştığım
için ses ç ı ka rmad ı m .
Y a l n ı z b i rkaç dakika sonra h iz metçisi L ucy geld i ve
bi raz aşağı i n memi rica etti . Ol ivia'yı, üzeri nde iki üç ş işe
ve i k i kadeh o l a n yeş i l ç u ha l ı iskambi l masası nda otu ru r
bu l d u m . Karşısı ndaki boş sandalyeye otu rmamı işaret
etti; sonra da bana içki doldurd u . Tatlansın d iye c i ne
b i raz portakal şu rubu ekled i m .
" Robbie," ded i her zama.n ki dobra l ığıyla. "Seni terk
edeceği m . "
Cevaben b i r şeyler m ı rı ldand ı m . Böyle b i r gel işmeyi
aylard ı r bekl iyord u m ama -şu anda olduğu gibi- gerçek­
leşi rse n as ı l karş ı layacağı m ı b i l m iyord u m .
"Seni terk edeceğim", dedi yi ne, "sonra da geri
döneceğ i m . Nede n i n i b i l mek ister m i s i n ?"
İ sted iğ imi söyled i m .
"Çünkü ben i isted iği nden daha çok isted iğin b i r şey
var. Düşündüm ki onu sen i n iç in bu l u rsam bel ki tekrar

241
Christopher Priest

tümüyle ben i istemeni sağlama fı rsatı geçer e l i me."


Onu her zamanki kadar çok isted iğ im konusunda
tem i nat verd i m ama l afı ağz ı m a tıkt ı .
" N eler olduğunu b i l iyorum," diye bel i rtti . "Se n i n l e şu
Alfred Borden, geçinemeyen iki sevg i l i g i b i s i n i z . Haksız
m ı y ı m ?"
Kaçamak cevap vermeye ça l ı ştım ama gözlerindeki
kararl ı l ığı görünce hemen onaylad ı m .
" Ş u n a bak ! " ded i ve bu h aftaki Stage' i e l i nde sal l ad ı .
"Şu raya bak." Mecmuayı ikiye katlayıp bana uzatt ı . Ön
sayfadaki i la n l ardan b i ri n i da ire i ç i ne a l m ı ştı .
"Arkadaş ı n Borden , " ded i . "Ne d i yor, görd ü n m ü ?"
Tam mesaili iş için çekici, genç bayan sahne asistam
aranmaktadır. Sahne sanatlarına meyilli; güçlü ve zinde,
seyahat etmeye, sahnede ve sahne dışında çalışmaya
istekli olmalıdır. Hoş görünüm ve kalabalık seyirci
önün� eyecanlı ve zorlu oyunlara katılma isteği esastır.
Müracaat için uygun referanslarla birlikte lütfen . . .
İ l a n Alfred Borden' ı n prova odas ı n ı n adresiyle sona
eriyo rd u .
" B i rkaç haftad ı r asistan arıyor, doğru k i ş iyi b u l makta
zorl a n ı yor herhalde. Belki ben ona yard ı m edebi l i ri m . "
" Ya n i sen . . . "
"Şimd iye kadar çal ı ştığın en iyi asistan olduğumu
söylers i n hep."
"Ama sen . . . sen o n u n i ç i n m i çal ı şacaks ı n ?" Kederle
baş ı m ı sal l ad ı m . " B u n u bana nas ı l yapars ı n, Ol i v ia?"
"O n u marayı nası l yaptığ ı n ı öğrenmek i stem i yor
musu n ?" ded i .
Söyled i k leri kafama da n k ederken ona hayran l ı kl a
bakarak, ka rş ı sı nda sessizce otu rd u m . G üven i n i kaza­
n ı rsa, provada ve sah nede beraber ça l ış ı rsa, Borden ' ı n
s ı rrı ·çok geçmeden ben i m o l u r . .
K ı sa s ü re sonra ayrı ntı l a ra i n d i k .

242
Prestij

Borden' ı n onu tan ı yacağından end i şelen iyord u m ama


O l i v i a öyle d ü ş ü n m üyord u . "Sence ad ı m ı b i l d i ğ i n i
düşünsem b u fikri öne sü rer m i y i m ?" d i ye ağ ı r ağır
kon uştu . Bana, Borden' ı n mektubunda ona "Sakin" d i ye
h i tap ettiği n i hatı rl att ı . Referans tedari k etmek üstes i nden
gel i nemez b i r zorl u ktu; Ol ivia benden başka k imse i ç i n
çal ı şmamıştı a m a el yaz ı l a r ı n ı takl i t edebi l diğ im i söyled i .
B i r d e b u rada kabu l etmekte sakı nca görmed iğim
şüphelerim vard ı . Bende heyec a n ve r i c i d u ygu s a l
fı rtınalar yaratmış, ben i m le o l ma k i ç i n ken di hayatından
vazgeçmiş, beş y ı l d ı r ben i m le her şeyi paylaşm ış bu genç
ve güzel kad ı n ı n , ezel . i düşman ı m ı n tarafı na geçeceği
düşüncesi neredeyse kabu l ed i lemeyecek b i r şeyd i .
B u fikri tart ı ş ı p p l a n ı ol uştu rmaya başl a rken i k i saat,
bel ki de daha faz l a zaman geçti . C i n ş i şesi n i biti ri rken
O l i v i a " S ı rrı sen i n i ç i n ele geç i receğim, Robb ie. B u n u
yapmamı i stiyorsu n, değ i l m i ?" deyi p d u rd u . Ben de evet
ded i m ama onu kaybetmek istem iyord u m .
Borden ' ı n gaddarl ığı n ı n hayaleti üzeri m ize çöktü .
Ona kes i n da rbeyi vurman ı n şevkiyle O l i v i a' n ı n ben i m
olduğunu a n l a ması h a l i nde benden daha büyük b i r
i nti kam alacağı fikri arası nda ka l m ı ştı m . B u korku ları d i le
geti rd i m . Cevaben, "Sana geri döneceğ i m, Robbie,
Borden' ı n s ı rrı n ı da geti receğim," ded i . . . İ k i m iz de az
sonra sarhoş, neşe l i ve sevecen bir hale gel d i k. Da i reme
ancak bu sabah kahvaltıdan sonra dönebi l d i m . Ol ivia ş u
an ken d i d a i resi nde, Alfred Borden'a b i r m ü racaat
mektubu haz ı r l ı yor. Onun i ç i n bir iki referans mektubu
düzen l e me l i y i m . Posta a dresi o l a ra k h i z metç i s i n i n
adres i n i k u l lan ıyoruz ; kandı rmacayı daha d a i leri götür­
mek i ç i n Ol ivia, an nesi n i n kız l ı k soyad ı n ı a l ıyor.

7 Ağustos 1 898
Ol ivia ı ş ı ç ı n Borden'a başvura l ı bir hafta geçti ama

243
Christopher Priest

cevap gelmed i . Bazı yön lerden neredeyse m ü h i m değ i l


d i yeceğ i m ; O l i v i a bu fi kri i l eri s ü rd ü ğünden beri
b i rb i r i m ize karş ı , ç ı ktığım Amerika tu rnes i ndeki başdön­
d ü rücü g ü n ler kadar şefkat l i ve sevgi dolu davra n ı yoruz.
Ayl a rd ı r ol madığı kadar çekici görü nüyor ve cini tama­
men b ı raktı .

1 4 Ağu stos 1 898


Borden'dan cevap gel d i (en azından, T. E l bourne
adında bir yard ımcı onun ad ı n a cevap verd i) . Ge lecek
hafta n ı n baş ı nda b i r m ü l a kat tek l if ed iyor.
An iden tamamen karşı ç ı kmaya başlad ı m ; son gü n l er­
de Ol ivia'yla mutl u l uğumuzun yen i l end iği n i gördü kten
sonra, kend i çev i rd i ğ i m i z b i r dal avere i ç i n b i l e olsa,
Borden' ı n pençelerine d ü ştüğü n ü görmek istem i yoru m .
O l ivia h a l a devam etmek istiyor. O n a karşı ç ı kıyorum .
Nu mara n ı n ehemm iyets iz olduğunu söyl üyorum, d üş­
man l ı ğ ı n c idçJ iyetine burun kıvı rıyorum, her ·şeye g ü l ü p
geçmeye ç a l ışıyo ru m .
Maalesef geçmi şte dü ş ü nmesi i ç i n O l ivia'ya aylarca,
hatta yı l l a rca fı rsat verd i m ga l i ba.

1 8 Ağustos 1 89 8
Ol i v i a m ü lakata gitti v e dönd ü . İş i a l d ığı n ı söy lüyor.
O yokken, korku ve pişma n l ı k i ç i nde ez iyet çekt i m .
Yan ı mdan ayrıldığı anda Borde n ' ı n onu tuzağa düşürmek
i ç i n i l a n verd iği nden şüphelenmeye başlad ı m . Peşi nden
koşmamak için kend i m i zor tuttum . Atöl yeme gid i p ayna
a l ıştı rmasıyla oyalanmaya çal ı ştım ama son u nda eve
dönüp odamda vo lta att ı m ..
Ol ivia, i k i m i z i n de bek l ed i ği nden daha uzun ka l d ı ; ne
yapacağımı d üşün üyord u m ki sağ sa l i m geri dönd ü .
Neşe l i ve heyeca n l ıyd ı .
Evet, i ş i a l mış. Evet, Borden yazd ığım referansları oku-

244
Prestij

muş ve gerçek kab ul etm iş . Hayır, görü n ü rde benden


ş ü p h e l e n m e m i ş ve h a y ı r, a ra m ı zda b i r bağ l a nt ı
olduğundan kuşku lanmamış.
Atölyede gördüğü edevatı n b i r k ı s m ı ndan bahsetti
ama a n l attı kl arı hayal k ı r ı k l ığı yaratacak den l i s ı radand ı .
"Yer değişti rme i l l üzyonuyla i l g i l i b i r şey söyled i m i , "
d iye sord u m .
"Tek kel i me etmed i . A m a birkaç n u ma rayı ya l n ı z yap­
tığı n ı , onlar için sahne asista n ı gerekmed iğini söyled i . "
D a h a sonra, yorgun olduğunu söyley ip uyumak için
d a i resine gitt i . B ir kez daha ya l n ı z ı m . Anl amaya çal ış­
m a l ı y ı m ; şartlar ne o l u rsa olsun, seçmelere kat ı l mak yo­
rucu b i r iş.

1 9 Ağustos 1 898
Görü nüşe bak ı l ı rsa O l ivia, Borden için ça l ı şmaya
hemen başlamış. Şu sabah d a i res i n i n kapı s ı n ı çald ığımda
h i zmetç i , Ol ivia' n ı n erken kalktığı n ı ve öğleden son raya
kada r gel meyeceğ i n i söyled i .

2 0 Ağustos 1 898
Ol ivia dün akşam ü stü saat 5 .00'da gel d i . Doğrudan
d a i resi ne gittiyse de kap ı s ı n ı çaldığımda ben i içeri a l d ı .
Y i ne yorgun görünüyord u . H evesle haberleri sord um
ama Borden' ı n yer a lacağı i l l üzyon ları gösterd iği n i ; bü­
tün gün on ları prova ett i kleri n i söyled i .
Daha son ra bi r li kte a kşam yemeği yed i k a m a bariz b i r
şekilde yorgundu ve uyumak i ç i n erkenden d aires i ne
çek i l d i . B u sabah da erken saatte ayrı ld ı .

2 1 Ağustos 1 898
Bugün Pazar, Borden b i l e çal ı şm ı yor. Ol ivia bütün
gün ben i m le evde. Borden ' ı n atölyesi nde görd ükl eri ve
yaptı k ları hakkı nda ağz ı n ı bıça k açm ıyor; bu kafamı

245
C h ristopher Priest

karıştı rıyor. Mesleki a h lakın e l i n i kol u n u m u bağlad ı ğ ı n ı ,


s i h r i n i şley i ş i n i bana açıklamak istemed i ğ i n i mi sord u m
a m a itiraz ett i . B i rkaç san iye l iğ i ne, i k i hafta önceki r u h
h a l i ne büründ üğünü gördüm. G ü l d ü ve k i m e sad ı k o l ma­
sı gerektiği n i tab i i ki fark ettiğin i söyled i .
H er n e kadar i spatl aması zorsa d a ona güvene­
b i l eceğ i m i b i l iyorum . Konuyu orada kapatt ı m . Netice
itibarıyla, b i r l i kte Hampstead H eath'te yü rüyüşe ç ı ktığı­
m ı z masum, s ı radan b i r gün geç i rd i k .

2 7 Ağustos 1 89 8
B i r hafta d a h a geçti v e Ol ivia h a l a b i l g i vermed i . B u
kon uda ben i m le konuşmayı i stem iyor san k i .
Bu gece bana, Borden'ın önümüzdeki gösterileri için paso
verdi . "Büyük temsil" olarak tanıtı lan gösteri, iki hafta
boyu nca Leicester Meydanı Tiyatrosu'nda sergile-necek.
Ol ivia tüm gösterilerde onunla birlikte sah nede olacak.

3 Eyl ü l 1 89 8
O l ivia bütün akşam eve dönmed i . Kafam karıştı, telaş
i ç i ndey i m . Akl ıma kötü şeyler gel i yor.

4 Eyl ü l 1 89 8
Ol i v ia'ya bir p u s u l a yazı p b i r çocuk l a Borden'ın atö l ­
yesine yol l adım ama çoc u k meka n ı n kapa l ı olduğunu,
içeride ki mse ol mad ığı n ı söyled i .

6 Eyl ü l 1 898
G i z l i l iği bir yana b ı ra k ı p O l i v i a'yı aramaya ç ı ktı m .
Önce Borden'ın atölyesine gitt i m ; söylendiği g i b i boştu .
Sonra St Johns Wood'daki ev i ne gitt i m ve neyse ki orada
bi nayı cepheden görebi l eceğ i m b i r kahveh a ne keşfett i m .
Orada m ü mkün o l d uğu kadar u z u n süre otu rd u m ama
önem l i bir şey göremed i m . B u n u n l a beraber, Borden' ı n

246
Prestij

ken d i s i n i görd ü m ; karısı olduğunu tah m i İı ettiğim b i r


kad ı n l a d ı şarı ç ı k ı yord u . E v i n d ı ş ı nda bir a t arabası d u rd u
ve k ı sa b i r süre son ra Borden ' l a kad ı n meydana ç ı k ı p ara­
baya b i n d i ler. K ı sa süre son ra araba Batı Yakası'na doğru
yola ç ı ktı .
Evden uzaklaştığına e m i n olmak iç in tam on dakika
bekledi kten sonra, end işe l i b i r halde kapıya gid ip z i l i
ça l d ı m . B i r uşak kapıyı açt ı .
Doğrudan konuya g i rd i m . " Bayan O l i v i a Svenson
bu rada m ı ?"
Adam şaşı rmı ş görün üyord u .
"Gal i ba yan l ı ş gel d i n iz, efend im," ded i . " B u rada o
isi mde b i ri yok."
"Afedersi n iz," ded i m ; O l iv i a' n ı n annes i n i n kız l ı k
soyad ı n ı ku l l an d ı ğ ı n ı son anda hatı rlamıştım . "Bayan
Wen scom be' u sormak istem işt i m . B u rada m ı d ı r?"
Adam kibarca ama e m in b i r edayla tekrar baş ı n ı
sa l l ad ı .
" B u rada Bayan Wenscombe d iye b i ri yok, efend i m .
Bel ki A n a Cadde'deki postaneye sorsan ı z i y i ol ur."
" Evet, sah iden öy l e yapayım," d i ye ' cevap verd im ve
daha faz la d i kkat çekmemek i ç i n geri çek i l d i m .
Kahvehanedeki yeri me döndüm ve orada b i r saat
daha bek led i m ; son u nda Borden ' l a karısı eve dönd ü l er.

1 2 Eyl ü l 1 898
O l ivia'dan ses ç ı kmayı nca, bana verd iği pasoyl a
Leicester Meyd anı Tiyatrosu' na gittim ve gişeden Borden '
ı n gösterisine b i let a l d ı m . Kas ı t l ı olarak arka s ı ra l ardan b i r
ko ltuk seçti m ki sah neden fark ed i l meyeyim .
BİRLEŞEN ÇİN HALKALARı ' y l a b i l d i k açı l ı ş ı n ı yapa n Borden,
asista n ı n ı çabucak ve etkin bir şeki lde boş kabi nden
ç ı ka rd ı . Asistan el bette ki Ol ivia'md ı . Elektrik lambaları­
nın ı ş ığı nda parı ltı lar saçan, süslü ve şaşaa l ı bir el b ise

247
Ch ristopher Priest

giymişt i . Zarif ad ı m larla yürüyerek sah ne kanad ı na g itti


ve b i rkaç san iye sonra vüc u du n u saran b i r kostü m ü n
i ç i nde ortaya çı ktı . Görü nüşü n ü n müstehcenl iği, ş iddetl i
ve ü m its iz kayıp h issine rağmen nabz ı m ı h ı z l an d ı rd ı .
Borden gösterisin i elektri k l i yer değişti rme i l l ü zyonuy­
la b i ti rd i . İ l l üzyonu öyle b i r ren k lend i rm i şti ki bu, ben i
daha d a büyük b i r b u h rana itt i . Ol ivia sah neye dönüp
onunla beraber selam veri rken s ı k ı ntım tama m l and ı . Gü­
zel, m u tlu ve heyecan l ı görü n üyord u . S ı k ı n tı l ı göz l eri me,
Borden, O l ivia' n ı n e l i n i l ü z umsuz b i r şefkatle tutuyormuş
g i bi görü n d ü .
B u i şi neticeye vard ırmaya kararl ı b i r h alde od ito r­
yumdan h ı z l a ç ı k ı p ku l i s kap ı s ı na koştum . Diğer sanatçı­
l a r ı n geceye karışmal a rı n ı , kapı görev l i s i n i n kapıyı
k i l i t l e y i p ı ş ı k l a rı sön d ü rmes i n i bek l ed i ysem d e ne
Borden' ı n ne de O l i v i a' n ı n bi nadan ç ı ktığın ı görd ü m .

1 8 Ey l ü l 1 89 8
B ug ün, O l ivia' n ı n o l u r d a dr>ner d iye evde tuttuğum
h iz metç i s i , sabı k h a n ı m ı ndan a l d ığı b i r mektubu geti rd i .
Neler olduğu n a d a i r b i r i pucu b u lacağ ı m ı u marak,
merakla okudum ama sadece şöyle d i yord u :
Lucy. . .
Rica etsem tüm eşyalarımı paketleyip sandıklara
koyarak olabildiğince çabuk bir şekilde Strand
Tiyatrosu 'nun kulis kapıstna gönderir misin ?
L ütfen her şeyin üzerine bana ait olduğunu yaz, ben
oradan aldırtrtm.
Masraflari karşılamak için zarfa para koyuyorum;
üstünü de kendine a/Jrsın. Bir sonraki işverenin referans
isterse Bay Angier memnuniyetle yazacaktır.

Teşekkür ederi m &c


Ol ivia Svenson

248
Prestij

Zava l l ı kıza mektu bu yü ksek sesle o k u m a k ve


O l ivia' n ı n zarfa koyduğu beş pou n d l u k banknot l a ne
yapması gerektiği n i a n latmak zoru nda kald ı m .

4 Ara l ı k 1 89 8
Thames Nehri ' n i n kıyısı nda, Richmond'daki Plaza
Tiyatros u' nda b ir sezon boyu nca sürecek gösteri lerle
meşg u l ü m . Bu akşam, i l k ve i k i nc i gösteri ler arası nda
d i n len iyordum; Adam ve Gertrude' l a bir şeyler atıştı ra­
cakt ı k. B i ri kapıyı çal d ı .
Gelen Ol ivia'yd ı . N e yaptığımı düşünmeden onu
odaya aldım. G üzel ama yorgun görü n üyord u . B ütün gün
ben i bul maya çal ıştığı n ı söyled i .
" Robbie, arad ığ ın bi lgiyi a l d ı m, " ded i ve kapa l ı b i r
zarfı bana doğru sa l lad ı . "Sana bu n u geti riyoru m ama
sana dön meyeceğ im i a n l amal ı s ı n . Alfred ' l e arandaki
kavgayı derhal bitireceği ne dair bana söz verme l i s i n .
Verirsen ben d e zarfı veririm."
Bana göre kavga n ı n zaten sona erd i ğ i n i söy led i m .
" Neden bu s ı rrı istiyorsun peki ?"
" Neden i n i bal gibi b i l iyorsun," ded i m .
" Kavgayı devam etti rmek iç in ! "
Doğru b i r noktaya parmak bastığı n ı b i l i yord u m ama
"Merak ed iyoru m," ded i m .
G itmek i ç i n acele ed iyordu, Borden' ı n u z u n süre l i
yokluğundan şüpheleneceği n i söyl üyord u . Bu iş başlad ı­
ğı nda ben i m de ayn ı bek leyişe tahammül etmek zorun­
da kaldığımdan bahsetmed i m .
B a n a söyleye b i l ecekken neden kağ ı d a yazd ı ğ ı n ı
sord u m . Anlatması n ı n zor olduğu n u , çünkü çok karmaşı k
olduğu nu, içi nden ç ı kı l maz b i r şeki lde tasarland ı ğ ı n ı ve
b i l gi y i Borde n ' ı n not l a rı nd a n kopya lad ı ğı n ı söyled i .
N i hayet, zarfı bana verd i .
Zarfı tutarken, " B u m u amman ı n sonu m u sah iden ?"

249
Christopher Priest

d iye sord u m .
" G a l i ba öyle, evet."
Dön ü p kapıyı açt ı .
"Sana b i r şey daha sorabi l i r m iyim, Ol iv ia ?"
" Neym i ş o ?"
" Borden b i r kişi m i , i k i m i ?"
G ü l ü msed i ; yüzü nde, aşığı n ı düşünen b i r kad ı n ı n
del i rt i c i g ü l ü m semes i n i görd ü m . "Sadece b i r kişi, sen i
tem i n eder i m . "
Peş i nden koridora ç ıktı m ; tekn isyen ler i şitecek mesa-
fede ayl akl ı k ed iyorla rd ı .
" Ş i m d i mutlu musu n ?" d i ye sord u m .
" Evet. Sen i i n c i ttiysem ö z ü r d i lerim, Robbie."
Sarı l madan, hatta bir tebessü m ü veya dokunuşu ben-
den esi rgeyerek gitt i . Son b i rkaç haftad ır kend i m i ona
karşı güçlendirm i ştim; y i ne de o n u n l a böyle görüşmek
acı veriyord u .
Soyunma odasına döndüm, kapıyı kapatıp yas l a nd ı m .
Zarfı hemen açtı m . B i r kağı t vard ı ve O l ivia, üzerine tek
kel i me yazmı şt ı .
Tesla.

11/inois'de Bir Yer 3 Tem m u z 1 900


Ş i kago U n i o n Caddesi İ stasyo n u ' n d a n saat tam
9 .00'da ayrı l d ı k. Şeh i rleri n en ca n l ı ve heyecan veri c i s i n i
kuşatan sanayi a razisi nden geçtiği m iz yavaş b i r yolcu­
l u ktan sonra, bat ı n ı n z i ra i a l an ları boyu nca makul bir
h ızda i lerl iyoruz.
B i r i n ci s ı n ı f vagon da h a r i k u l ade b i r yatağı m ve
tümüyle bana ayrı l m ış b i r ko ltuğum var. Amerikan tren­
leri m u hteşem b i r şek i l de döşen m i ş ve seyahat etmesi
çok rahat vasıtalar. Sadece mutfak ol arak ayrı l m ı ş bir
vagonda hazırl a n a n yemekler bo l , besleyici ve çek i c i .
Amer i k a n dem i ryol l a r ı n d a b e ş haftad ı r seya h at

250
Prestij

ed i yoru m ; kend i m i nad i ren daha mutlu veya daha tok


h i ssetm işti m . Tartı lmaya cesaret edem iyoru m ! Mu hteşem
Amer i ka n topra k l a rı pencereden geç i p g id erken
Amerikan konforu na kuru l muş h a l dey i m .
Y o l arkadaşları m ı n hepsi Amerika l ı . Görünüşte ka rış ı k
b i r top l u l u k; b ana dostane v e aynı derecede merakla
yaklaşıyorl ar. Üçte b i ri n i n gezgin satıc ı lar olduğu n u tah­
min ed iyoru m ; bi rkaç tanesi de şöyle ya da böyle bir işle
uğraşıyor. B u n l ara i laveten, i k i profesyonel kumarbaz, b i r
k i l i se papaz ı , Ş i kago'daki kolej leri nden Denver'e dönen
dört genç adam, h a l i vakti yerinde bi rkaç ç iftç i ve toprak
sahibi ve ne olduğunu a n l a m ad ı ğ ı m bir iki kişi var.
Amerika n adetleri gereği tan ıştığı m ı z anda b i rb i rim ize i l k
adları m ız l a h itap ed iyoruz. Ru pert ism i n i n yerl i yers iz
soru lara sebep olduğu n u çoktan t.ğrend iğimden, B irleşik
Devletler'de daima Rob veya Robbie ol uyoru m .

4 Temmuz 1 900
Tren d ü n gece Galesburg, l l l i nois'de durd u . Bugün
Ameri kan Bağıms ı z l ı k G ü n ü ol d uğu için dem i ryo l u
ş i rketi, t ü m birinci s ı n ı f yolcu ları na, kompartımanları ­
m ızda kalmakla geceyi şeh rin en l ü ks ote l i nde geç i rmek
arası nda seç i m hakkı verd i . Son beş haftad ı r bir sürü
trende uyuduğumdan, seç i m i m i otelden yana ku l l and ı m .
Otele gitmeden önce şeh i rde kısa b i r t u r atmaya fı rsa­
tım o l d u . Güzel bir yer, büyük b i r tiyatrosu var. Bu hafta
bir piyes var ama duyduğuma göre varyete gösteri leri
("vaudev i l le") bol ve revaçtaym ış. S i h i rbaz l ı k gösteri leri
de sık sık yap ı l ıyormuş . Bir gün gösteri yapa rım ümid iyle
tiyatro n u n müd ürü ne kartvizitimi bı raktı m .
Tiyatro n u n , ote l i n v e G a l esburg sokaklar ı n ı n el ektrikle
ayd ı n l andığı n ı bel irtmel iyim. Otelde, birçok büyük Ame­
rikan kasabası n ı n ve şeh r i n i n e l ektr i k bağlattığı n ı
öğrend i m . Od a m d a ya l n ı z ke n , tava n ı n ortas ı n d a k i

251
C h ristopher Priest

elektrik ampu l ü n ü b izzat açıp kapamayı tecrübe ett i m .


Ş i m d i b i r yen i l i kken zamanla yayg ı n l a ş ı p yava n l aş ı r a m a
elektrik ışığı parlak, sabit ve can l ı . Ayd ı n l atmaya i l aveten
pek çok a l et i n satı l d ı ğ ı n ı görd ü m ; seri n leti c i yel pazeler,
e l bise ütüleri, oda ısıtıcı ları, hatta elektrikl i b i r saç fı rças ı !
Londra'ya döner dön mez evi me elektrik a k ı m ı bağlatmak
i ç i n m ü racaat edeceğ i m .

lowa 'yı Geçerken 5 Tem m u z 1 900


Yeknesak manzara boz u l u r ü m id i yle vago n u n pence­
relerinden u z u n uzun bakıyoru m ama d ü z ve gen i ş z i ra i
topraklar h e r yöne uzanıyor. U ç u k mavi göğ ü n parlakl ığı,
b i rkaç s a n i yeden faz l a bakı nca göz l e r i m i ağrıtıyor.
G ü neye doğru bir yerde bu l utlar top l a n m ı ş ; ne kadar yo l
a l ı rsak a l a l ı m yerleri veya şeki l l eri değişmiyor.
Trendeki yol a rkadaşlarımdan b i ri, Bay Bob Ta nn­
house d i ye b i r i , tesadüfe bak ı n k i gözüme çarpan tü rde
elektri kl i aletler satan b i r ş i rketi n başkan yard ı mcısıymış.
20. asra yaklaşı rken, elektriğ i n hayatı m ı za geti recek­
leri n i n haddi hud udu ol m ad ı ğ ı n ı söyl ü yor. İ nsanları n
d e n i z l e re e l ektri k l i gem i l e r l e aç ı l acağ ı n ı , el ektri k l i
yataklarda uyuyacağ ı n ı , havadan ağ ı r ve elektri kl e · ça l ı ­
ş a n maki nelerle uçacağ ı n ı , elektri k le pişiri len yemekler
yiyeceğ i n i . . . hatta h atta elektri k l i u sturalar ku l l an acağ ı n ı
söy l ü yor! Bob b i r hayal perest ve b i r satıc ı a m a ben i
umutla dolduruyor. Bence yen i yüzyıl yaklaş ı rken, b u
büyü leye i c i ü l kede h e r şey m ü m k ü n ; veya mümkün
kı l ınabi l i r. Beni bu topra k l a r ı n b i l i n meyen kalbine götü­
ren amac ı m, sırlara olan aç l ığ ı m ı giderecek.

Den ver, Colorado 7 Tem m uz 1 900


Tren yo l c u l u ğ u n u n n i me t l e r i n e rağmen, seya hat
etmemek kesi n l i kle tanrı n ı n bir l ütfu . Yola deva etmeden

252
Prestij

önce şeh i rde bir i k i gün ka l mayı p l a n l ıyoru m . Bu, s i h re


verd iğim en u z u n deva m l ı a ra; gösteri yok, a l ı ştı rma yok,
i ngen ie ur' l e toplantı yok, seçme veya prova yok.

Denver, Colorado 8 Tem m u z l 900


Denver'ı n doğusunda, Ş i kago'dan buraya gel i rken b ir
kısm ı n ı geçtiğim d ü z l ü k uzanıyor. Nebraska'yı ömrü m ü n
kal a n ı na b o l b o l yetecek kada r görd ü m ; donuk manza­
ras ı şu an b i le ben i bunaltıyor. D ü n bütü n gün gü ney­
doğudan sıcak, kuru ve k u m lu b i r rüzgar esti . Otel
çal ışanları, rüzgarı n Oklahoma g ibi çorak eya letlerden
geld iği n i söy l ü yor ama kaynağı ne o l u rsa olsun şeh i rde
yaptığım gez i n ti n i n sıcak ve n ahoş olacağı anlamına
gel i yor. B u yüzden kısa kes ip otele dönd ü m . Ancak bunu
yapmadan önce -ve toz toprak n i hayet tem iz lend iğinde­
Denver' ı n hemen batısı nda ne olduğun u görd ü m : Rocky
Dağlar ı ' n ı n büyük, yal ç ı n duvarı . Son ra, hava seri n led i­
ği nde, oda m ı n b a l k o n u n a ç ı k ı p g ü n eş i n b u baş
döndürücü tepeleri n ard ı nda batı ş ı n ı seyrett im. Rocky
Dağları ' n ı n d üşürd üğü devasa gölge, a lacakara n l ı ğ ı n
burada h e r yerdeki nden daha uzun sürmesine sebep o l u ­
yor herhalde.

Colorado Springs, Colorado 1 O Tem muz 1 900


B u şeh i r Denver' ı n yaklaşı k seksen k i lometre güneyin­
de ama at arabası y l a seyahat neredeyse bütü n gün
sü rüyor. Yol c u i nd i rip b i n d i rmek, at ve sürücü değiş­
ti rmek i ç i n sık s ı k d u rd u k . Rahatsızd ım, yol yorgun uy­
dum ve d i kkat çekiyord u m . Beni süzen çiftç i lerin yüz
ifadelerine ba karsak, kıyafetim muhtemelen gü l ünçtü .
Hal böyleyken, sağ sa l i m geld i m ve ken d i m i bu lduğum
bu yerden bir anda büyü lend i m . Denver kadar büyük
değ i l ama Amerika l ı l a r ı n küçük şeh i rlerine gösterd iği
sevgi ve özen i faz lasıyla gösteriyor.

253
Ch ristopher Priest

İ h tiyaçlarıma uygu n , mütevaz ı ama güzel b i r otel


b u l d u m . Oda m ı görür görmez sevd iğim i ç i n l ü z u m u
h a l i nde uzatmak üzere bir hafta l ı k ücreti peş i n öded i m .
Odam ı n penceresi nden, Colorado Springs ' i n ben i
bu raya geti ren ü ç öze l l iği nden i k i s i n i görd ü m .
G ü neş battı ktan son ra bütün şeh i r elektrikle ı ş ı l ı ş ı l
o l u yo r ; soka k l a rd a u z u n l a m ba l a r,ev le rd e a yd ı n l ı k
pencerel er; od amdan görü nen "şeh i r merkez i ndeki"
d ü kka n l ar ın, iş yerleri n i n ve lokanta la rı n çoğunda ı l ı k
gecede parlayan, göz a l ıc ı i la n tabelaları var.
O n l a r ı n ötesinde, kara gövdesi gece göğü ne yü kselen
ve şeh r i n yan ı nda d u ran meş h u r d ağ var: Neredeyse
5 .000 metre yü ksekl iği ndeki P ike Z i rves i .
Yarın, P i ke Zi rves i ' n i n a l t yamaç l a r ı n a i l k kez ç ı ka­
cağ ı m ve ben i buraya çeken üçü ncü öze ll iği a rayacağ ı m .

1 2 Tem m u z 1 900
D ü n akşam g ü n l üğüme yazamayacak kadar bitkin­
dim. Bugünü mecbu ren şeh i rde ve yal n ı z geç i receği m , o
sebeple olan biteni kaydedecek bol bol vakti m var . . .
Erken ka l ktım, kahva l t ı m ı otelde yaptım v e a rabam ı n
ben i bek led iği n i farzetti ğ i m şeh i r meyd a n ı na g i tt i m .
Arabayı Londra'dan ayrı l m adan önce mektup l a ayarla­
m ı ş tı m ; her ne kadar o zaman her şey teyi t ed i l d iyse de
ada m ı n orada ben i bekleyip beklemed iğini b i lemezd i m .
H ayretle gördüm ki bek l i yord u .
Sam i m i Amerikan terbiyesi gereği çabucak a rkadaş
o l du k . Ad ı Randa l l D. G i l pi n, doğma büyüme Co lorado'
l u . Ben ona Ra ndy d iyorum , o bana Robbie d i yor. K ı sa ve
t ı knaz; neşe l i çehres i n i n i etrafı n ı sara n gri b ı y ı k l arı var.
Gözleri mavi, yüzü gü neşten k ı p k ı rm ı z ı ve saç ı , b ı y ı kları
g i bi çel i k gri s i . Deri b i r şapka takıyor ve hayatı mda gör­
d üğüm en k i r l i pantolonları g iy iyor. Sol el i n i n b i r parma­
ğı eksik. Arabada otu rduğu yeri n a l tı nda bir tüfek taşıyor;

254
Prestij

ded iğine göre doluymuş.


K i bar ve dostane tav ı rl arına rağmen, Randy bana
mesafe l i davra n d ı . B u n u ancak A B D 'de geç i rd iğ i m
bunca z a m a n sayes i nde a n l ayabi l d i m . M u htemel
sebe bi n i a n l a m a m , P i ke Z i rves i ' ne ç ı k ı ş ı n büyük
böl ü m ü n ü a l d ı .
B i rkaç şey i n b i rleş i m i g i b i görü nüyor. Mektuplarım­
dan ben im, bu raya gelen çoğu kişi gibi bir madenci
olduğumu farzetm işti (bu sayede dağın çok zengi n altı n
damarl arına sa h i p olduğunu öğrend i m ) . Daha kon uşkan
hale gel i nce, ben i meydanda gördüğü nde, kıyafetlerim
ve genel tavrı mdan k i l i se üyesi olduğumu düşündüğünü
söyled i . Altı n ı a n l ı yordu, Tan rı ' n ı n görev l i lerinden b i ri n i
d e olayların b i r yer i ne otu rtabi l iyordu a m a i k i s i n i n
b i rleş i m i ne a k l ı erm i yord u . B u tuhaf B ri tanya l ı ' n ı n dağ­
daki, adı ç ı k m ı ş laboratuvara gitmek istemesi , esrarı daha
da arttı rıyord u .
Böylece R a n d y ba n a karşı tem k i n l i d avran maya
başla m ıştı . B u n u gidermek i ç i n yapa bi l eceğ i m pek b ir
şey yoktu; gerçek k i m l i ğ i m i ve n i yeti m i açı klamak ayn ı
derecede kafa karıştı r ı rd ı !
N i kola Tes l a 'n ı n laboratuvarına, büyük dağın doğu
tarafı boyu nca değişen mey i l leri t ı rmanarak g i d i l iyor.
Araziyi i l k b i rkaç ki lometre boyunca kapl ayan s ı k ağaçlar
kısa süre sonra yerl eri n i devasa köknarları barı n d ı ran
kaya l ı k toprağa b ı rakıyor. Doğu yönü uçsuz bucaksız
uzan ı yor ama bu bölgede arazi o kadar düz ve yeknesak
·
ki manzara teşki l edecek b i r şey yok.
B i r buçuk_ saat sonra dağ ı n kuzeydoğu tarafı nda,
ağaçsı z bir d ü z l üğe gel d i k. B i r s ü rü ağaç kütüğü, burada
yetişen ağaçları n daha yen i kes i l d i ğ i n i gösteriyord u .
Küçük d ü z l üğün ortası nda, gözümde can l a n d ı rd ığım
kadar büyük o l mamakla b i r l i kte, Tesla ' n ı n l a boratuvarı
vard ı . . .
255
C hristopher Priest

" B u rada i ş i n m i var, Robbie?" ded i Randy. " N ereye


gittiğine d i kkat et. B u rası bayağı teh l i ke liy m iş d i yorlar."
" B i l iyorum," d i ye karşı l ı k verd i m . K ısa bir süre kon uş­
tuk; Tesla' n ı n şeh re i nerken -varsa- yaptığı ayarlamalar­
dan haberdar değ i l d i m ve zorl u k çekmeden otele geri
dönmek istiyord u m . Randy bana kend i i ş leri olduğunu
ama öğleden sonra l a boratuvara dönüp ben i bekleye­
ceğ i n i söyled i .
Arabayı b i naya faz la yak l aştı rmad ı ğ ı n ı fark ett i m . Son
dört - beş yüz metreyi ken d i m yürümek zoru nda kald ı m .
Laboratuvar eği m l i çat ı l arı olan, boyan mam ı ş ahşap­
tan i nşa ed i l m i ş ve tasarım ı ndaki doğaçlama kararl arı
bel l i eden dört köşe l i bir yapıyd ı . Ana bina d i k i l d i kten
sonra çeşitl i küçük eklemeler yapı ldı ğı a n l a ş ı l ı yord u ;
çatı ların hepsi ayn ı sev iyede deği l d i v e b a z ı yerlerde
garip aç ı l arla b i rleşiyorl a rd ı . Büyük ahşap b i r v inç ana
çat ı n ı n üstüne yerleşti r i l m işti (ya da iç i nden geç iyord u ) .
D a h a küçük bir vinç yandaki eği m l i çat ı l ardan biri nde
d u ruyord u .
B i n a n ı n ortası nda, d i k d u ran v e g itti kçe s ivrilen metal
bir d i rek vard ı . Tepes i ndeki büyük metal kü re, d i reği n
sivri u c u n u n görü nmes i n i engel l i yord u . K ü re pa rlak
sabah güneşi nde par l ıyor, yamaç boyu nca esen meltem­
de i leri geri sal l anıyordu
Pati kan ı n iki yan ı nda, yere iş levi be l i rsiz tek nik aletler
yerleşti ri l m işt i . Taşl ı zem i ne b i r sürü metal d i rek göm ü l ­
m üştü ; çoğu yal ıt ı l m ı ş kablolarla b i rb i ri ne bağ l ı yd ı . Ana
b i naya ya k ı n bir yerde cam du va r l ı ahşap b i r böl ü m
vard ı . İçi nde çeşit l i ö l ç ü m kad ra n la rı v e kayı t c i hazları
görün üyord u .
An iden şi ddetli b i r çatı rt ı d uyd u m ve b i n a n ı n i ç i nden
parlak ve korku nç bir ı ş ı k d iz i s i gel d i : beyaz, mav i, mavi­
beyaz, pembe-beyaz ... d ü zensiz bir şek i l de ama h ı z la
tekrarland ı l ar. Bu ışık patlamaları o �adar şiddet l i yd i ki

256
Prestij

sadece görüş a l a n ı mdaki bir iki pencereyi ayd ı n l atmakla


kal mad ı , duvarl arıdaki küçük çatlak ve oyu kları da ortaya
ç ı ka rd ı .
O a n metanet i m i n bir an çöktüğünü iti raf etmel i y i m .
H atta a rkama ba kıp Randy' n i n e l sa l l asam görüp gelecek
kad a r yakı nda o l u p o l m a d ı ğ ı n ı a n l a maya ç a l ı şt ı m .
(Adamdan eser yoktu ! ) Zayıf düşmüş kal b i m , i k i ü ç ad ı m
sonra a n a kapı n ı n yan ı ndaki d uvara e l le yaz ı l m ı ş b i r
uyarıyla karşı laşı nca daha da zayıfl a d ı . Uyarı şöyleyd i :
BÜYÜK TEHLİKE
UZAK DURUN!
B u n u okurken içeriden gelen elektrik arkı baş ladığı
kada r ani bir şek i lde bitt i ; bu iyiye alamett i . Kapıya
yumruğu m l a vurd u m .
B i rkaç saniye l i k bekleyişten sonra, kapı y ı Tesla' n ı n
kendi si açtı . Yüzü nde, rahatsız ed i l m i ş meşg u l b i ri n i n
d a l g ı n ifadesi vard ı . B u i y i b i r başlangıç değ i l d i ama e l i m­
den gel en i n en iyisin i yapt ı m .
" Bay Tes l a ?" Ded i m . "Ad ı m R upert Angier. Mektup­
l a şma m ı z ı h at ı rl ı yor m u s u n u z , bi lem i yo ru m . S i z e
İ ng i l tere'den yazmışt ı m . "
" İ ngi ltere'den ki mseyi tan ı m ıyoru m ! " Arkama bakıyor,
beraberimde kaç İng i l i z get i rd iğ i m i merak ed iyord u
sanki. "Ad ı n ı z n e dem işt i n iz, beyefend i ?"
"Ad ı m Ru pert Angier. Londra'daki konfera n s ı n ıza
gel m i ştim, ça l ı şmal arı n ız l a . . . "
"Siz s i h i rbazs ı n ı z ! Bay Al ley' i n her şey i n i bildiği kişi
siz m i s i n i z ?"
" Ben s i h i rbaz ım , " d iye teyi t ettim ama i k i nc i sorudan
o a n h i ç b i r. şey a n l amad ı m .
"G i reb i l i rsi n i z ! "
İ l k a nda uya n d ı rd ığı b i rçok intiba, i l k karş ı l aşmamızda
geç i rd i ğ i m i z b i rkaç saat sori ra kuvvetlen d i . İ l k önce
yüzüne d i kkat ett i m . Zayıf, zeki ve yakışıkl ıyd ı ; Slav ı rk ı -

257
C h ristopher Priest

na has e lmac ı k kem i k leri ne sahipt i . İ nce b i r bıyığı vard ı ,


saçı ortadan ayrı l m ıştı . Genel görünüm i t i barıyla bakım­
sı zd ı , uzun saatler boyu ça l ışan ve b i tk i n l i k karş ı s ı nda
ça res i kal mayı nca uyu yan birine ben z i yord u .
Tes l a s ı rad ı ş ı b i r zekaya sa h i pti . Kendi m i ta n ı ttıktan
sonra sadece ne hakk ı nda yaz ıştığı m ı z ı değ i l , seki z y ı l
önce ondan notları n ı i sterken n e yazd ı ğ ı m ı d a hatı rlad ı .
Laboratuvarda ben i asi sta n ı Bay A l ley' l e tan ı şt ı rd ı . B u
i lg i n ç ad am labo ratuvar asista n ı ndan i ş a rkadaş ı na, ev
h i zmetl i s i nden d osta, Tes l a' n ı n h a yat ı nd a k i b i rçok
boşl uğu dolduruyor g i b i . Bay A l ley, beklenmed i k b i r
şeki lde çal ı şmalar ım ı hayran l ı kl a tak i p ett i ği n i söyledi .
1 89 3 ' te Kansas C i ty'de yaptığ ı m gösteride sey i rc i ler
arası n daym ı ş ; s i h i rbaz l ı ktan k ı sa ama b i l gi l i o lduğunu
gösteri r bir şeki lde bahsett i .
İ k i adam laboratuvard a ya l n ı z ç a l ı ş ı yorlar; onlara
sadece hayret uya n d ı ran a raştı rma teç h izatı eşl i k ed i yor.
Tec h i zata i nsani b i r vasıf yak ı ştı rıyorum ç ü nkü Tesla,
teç i h izat ı ndan düşü nceleri veya içgüdü leri varm ış gibi
bahsetmeyi al ışkan l ı k ed i n m iş . Dün Al ley'e " F ı rtı nayı
sezd i , " bir başka sefer de "yen iden başlamam ı z ı bek l i yor
ga l i ba," ded iğ i n i d uyd u m .
Tes l a yan ı mda rahat görünüyor; o n u n l a geç i rd i ğ i m
zam a n ı n kal a n ı nda, k a p ı d a karş ı l a şt ı ğ ı m k ı sa s ü re l i
düşma n l ı ktan eser yoktu . A l l ey' l e yemek molası verecek­
leri n i söyledi ve üçümüz A l ley' i n yan odadan getird i ğ i
sade ama besleyici yemekten yed i k . Tes l a bi zden ayrı
oturd u . Yemek yerken k ı l ı k ı rk ya rd ı ğ ı n ı fark ett i m ; her
l okmayı yakı ndan i ncelemeden ağz ı n a koymuyord u ve
yed iği kad a r ı n ı kena ra ayı rıyord u . Her lokmadan sonra
elleri n i ve ağz ı n ı küçük b i r bez l e s i l iyord u . Bize katı l ­
madan ön ce yemed iği yemeği b i n a n ı n d ı ş ı ndaki b i r çöp
kutusuna attı, son ra da çata l kaş ığı n ı i t i n ayla y ı kayıp
ku ru l ayarak çekmeceye k i l itled i . . .

258
Prestij

A l ley' le aram ı za katı l a n Tesla, elektriği n B ritanya'da


k u l l a n ı l ı ş ı h a k k ı n d a ben i sorguya çekti ; ne kad ar
yayg ı n laştı, İ ngi l i z hü kü meti enerj i ü ret i m i v e i leti m i i ç i n
uzun vadede neler plan l ı yor, h a n g i i l etim yöntemleri
öngörü l üyor, k u l l a n ı m a l an l arı . . . Neyse k i Tesla'yla
b u luşmayı plan lad ı ğ ı m için İ n g i l tere'den ayrı l madan
önce ders i me ça l ı şm ı ştı m da makul b i r bi lgi seviyesi nde
o n u n l a kon uşa b i l d i m ; buna mem n u n oldu . B i l hassa,
İ ngi l tere'de onun çok faz l ı s istem i n i n terc i h ed i ld i ğ i n i
duymak o n u sevind i rd i ; AB D'de d u r u m böyle deği l d i .
" Pek çok şeh i r h a l a Ed ison ' u n s iste m i n i yeğl iyor," d iye
homurdandı ve raki b i n i n yöntem leri n i n kusurlarıyla i l gi l i
tek n i k açıklamalara girişt i . B u cüm leleri geçmişte çok
kez, hem de benden daha b i l gi l i d i n ley ici lere tekrarlamış
old uğu n u h i ssett i m . Ş i kayetleri n i , i n sa n l a r ı n son u nda
a l ternatif a k ı m ı terci h edecekleri n i , ama şu anda para ve
fı rsat kaybetti kleri n i söyleyerek bitird i . Bu hususta ve
i şiyle i l gi l i başka kon u l a rda ciddi ve men eden bir tavı r
i ç i ndeyd i ; d iğer zaman l arda o n u neşe l i v e eğlencel i
bu ldum.
�on u dönüp dolaşıp bana, kariyerime, elektriğe olan
merakıma ve onu nerelerde kul lan mak isted iğime gel d i .
İ n g i l tere'den ayrı lmadan önce; Tesl a, i l l üzyon ları m ı n
ard ı ndaki s ı rları soracak o l u rsa ona i ltimas geçmeye ve
i lgi lendiği şeyleri açıkl amaya karar verm işti m . Bu bana
mant ı k l ı görü n d ü . Londra'daki konuşmas ı n ı izlerken,
onun meslektaş l a rıma benzed iği n i düşü n müştü m . Seyir­
c i leri şaşırtmakta n ve kafa l a rı n ı ka rıştı rm aktan zevk
a l ıyordu ama bir sih i rbaz ı n aks i ne sırları n ı açıklamaya
i stekl i , hatta hevesl iyd i .
Fakat kayıtsız davrand ı . Bu konudan bahsetmen i n
yara rı ol mayacağ ı n ı h i ssett i m . O n u n yeri ne, sohbet i m i z i
yön l en d i rmes i ne i z i n verd i m . B i r i k i s a a t boyu nca
Edison ' l a a n l ,ı şmaz l ığ ı n d a n , b ü rokrasiy le nıü cadeles i n-

259
Christopher Priest

den, b i l i msel gel işmelerden, en çok da başarı larından


bahsett i . Şu anki l a boratuva rı, son b i rkaç y ı l d ı r yaptığı
çal ışmalar sayesi nde kuru l m uştu . D ü nyan ı n suyla çal ı şan
ve bir şehre yetecek ilk elektrik jeneratörü n ü i n şa etmişti;
E n e rj i i stasyo n u N i agara 'dayd ı ; yara r l a n a n şeh i rse
B uffa l o'yd u . Tesla' n ı n N iagara'dan b i r servet kazandı ğ ı n ı
söylemek yan l ı ş o l maz. Ancak b i rden zen g in olan herkes
g i b i , e l i n de k i y l e ne kada r i d a re edeceği n i mera k
ed i yord u .
K o n u yu m ü m k ü n o l d u ğu kad a r k i barca paraya
get i rd i m ; i k i m i z i n de i lg i duyduğu çok az şeyden b i riyd i
ç ü n k ü . M a l i ayrıntı ları ben im g ibi b i r yabancıyla paylaş­
madı el bette. F akat kaynak bu lm an ı n şart old uğu bel l iyd i .
B i rkaç kere bugü nkü maddi destekç i s i J . Pierpo i nt
Morgan'da bahsett i .
Ziyaret i m i n sebebi hakkında h iç b i r şey konuşmad ı k
ama önü müzdeki gün lerde bu n u n i ç i n bol bol vakit
o l acak. Dün, b i r b i r i m i z i tan ı d ı k ve i lg i a l a n ları m ı z ı
öğren d i k .
Laboratuvar ın bask ı n özel l i kleri hakkı nda ç o k a z şey
söyl ed i m . Yemek s ı rası nda ve onu takip eden u z u n
konuşma boyu nca, Deneysel Bob i n ' i n i n a ğ ı r gölgesi
üzeri m ize v u rd u . As l ı nda, tüm l aboratuvar ı n Bobin
olduğunu söylemek m ü m k ü n ; etrafta kayıt ve ayar
c i ha z l arı harici nde çok az şey var.
Bobin m uazzam bir şey . Tesl a çapı n ı n on beş metre­
den faz la olduğunu söy l ü yor ki i n a n ı rı m . Laboratuvarın
iç kısmı iyi ayd ı n l atı l mad ığından o l sa gerek, Bob i n i n -en
az ı n dan kul l a n ımda değ i l ken- kasvet l i , gizem l i b i r
havası var. Merkez i bi r çek i rdeğin ( bina n ı n ortası ndan
geçtiği n i gördüğüm meta l d i reği n kaidesi) etrafında i n şa
ed i l m i ş o l a n Bobi n, metal ve ahşap desteklerin etrafı na,
ya k ı nd a n b akı nca daha d a a rtan b i r karmaş ı k l ı kta
sarı l m ı ş . Eğitimsiz göz lerim le, şek l i nden b i r şey a n l aya-

260
Prestij

m ad ı m . Kocam a n , tuhaf b i r kafese ben z i yo rd u .


Ü zeri ndeki ve etrafı ndaki her şey gel işigüzel yerleştiril­
m i ş gibiyd i . Mesela, Bobi n i n hemen yakı n ı nda laboratu­
vardaki tahta sandalyelerden b i rkaçı vard ı . Başka bir sürü
ı v ı r z ı v ı r da mevcuttu : kağıtlar, aletler, yemek artıkları,
h atta kirl i b i r mend i l . .. Tesla bana gösterd iği nde Bobin
karş ı s ı n d a şaşaka l d ı m ama h i ç b i r ya n ı n ı a n l a mam
mümkün değ i l d i . İdrak ettiğim tek şey, büyük m i ktarda
elektriği k u l l anabi ld iği veya dönüştüreb i l d iğiyd i . B u n u n
i ç i n gereken güç, dağa aşağıdan, Colorado Spri ngs'den
gel iyord u ; Tesl a b unu n karş ı l ığı nda şehrin jeneratörler i n i
b izzat kurmuştu .
" İsted iğim kadar elektriğim var! " ded i b i r a ra. "Büyük
o l as ı l ı k l a akşam göreceks i n iz . "
N e demek isted iği n i sord u m .
"Za man zaman şeh i r ışıkları n ı n b i r an i ç i n azald ı ğ ı n ı
fark edeceks i n i z . K i m i z a m a n bi rkaç saniye l iğine de olsa
tamamen söner. B u, burada iş başı nda olduğumuzun
kanıtı ! Gösterey i m . "
Derme çatma b i nadan d ışarı, engebe l i araziye ç ı ktık.
K ısa bir yürüyüşten sonra , yamaca gel d i k . Aşağıda,
Colorado Spri ngs yaz sıcağında ışıl ı ş ı l d ı .
" B i r gece gel i rsen iz gösteri r i m . B i r man ivelayı i n d i re­
rek tü m şehri kara n l ığa boğabi l i r im ."
Geri dönerken, " B ir gece mutlaka gel in , " ded i . "Gece,
dağların en iyi zaman ı d ı r. Fark ettiği n i ze kuşkum yok;
manzara çok büyük ama i l g i n ç l i kten uzak. B i r yanda,
kaya l ı k tepelerden başka bir şey yok; d iğer yanda, arazi
masa gibi d ü mdüz . Aşağıya ya da çevreye bakmak hata
o l � r. As ı l i lg i nç şey yukarı m ı z d a ! " Gökyüzü n ü işaret ett i .
"Böyle aç ı k b i r hava, böyle b i r ay ışığı görmem işti m h i ç .
Bura n ı n fı rtı nası g i b i b i r şey d e görmem işti m ! Burayı
seçmem i n nede n i , fı rtı nal arı n ı n sıkl ığı . Ş i mdi bir tane
gel i yor."

261
Christopher Priest

Etrafı ma baktım, uzakta toplanan bul utları veya fı rtı na


kopmadan önceki d a k i kada göğü kara rta n yağm u r
bu l utları n ı arad ı m ama gökyüzü her yönde masmavi
uzan ı yord u . Hava da kuru ve c a n l ıyd ı ; yağmur yağaca­
ğ ı n ı haber veren rutubetten eser yo ktu .
" F ı rtına bu akşam yed iden sonra ç ı kacak. Asl ı nda,
d a l ga a l macıma baka l ı m ; böylece kes i n saati sa ptaya­
b i l i ri z . "
Laboratuvara geri yürüdük. Randy G i lp i n ' i n arabas ıyla
gel d i ğ i n i ve epey uzakta d u rduğunu fark ett i m . Randy'le
b i rbirim ize el sa l l ad ı k
Tesl a daha önce d e d i kkat i m i çeken aletlerden b i r i n i
işaret ett i .
" B u, aşağı yukarı on ki l ometre kuzey i m izde,· Central
City civarı nda b i r fı rtı na ol duğunu söyl üyor. İ z l ey i n ! "
Ci haz ın, büyüteçl e görü lebilen b i r parçası n ı gösterdi
ve a ra ara parmağıyla vurd u . B i r süre baktıktan sonra,
göstermeye çal ı ştığı şeyi görd ü m ; Küçük bir elektrik
kıv ı l c ı m ı iki meta l çubuk a rasında köprü meydana
getiriyord u .
Tesla, " Her kıv ı lc ı m ç ı ktığı nda; b i r ş imşek çaktığ ı n ı
gösteriyor," d iye açıklad ı . K i m i zaman buradaki arkı not
ed iyoru m ; b i r saatten d a h a fazl a b i r zaman sonra,
uzaktan gelen gök gürültüsü n ü d uyuyoru m ."
Ada m ı n c i dd i yeti n i görmesem i n a n m ad ığı m ı
söyleyecektim. Dalga a l mac ı n ı n ya n ı ndaki başka b i r
alete doğru gitti ve orada n okuduğu i k i ü ç değeri not ett i .
Onu ta k i p ettim
" Evet, " ded i . " Bay Angier, bu akşam saat in ize ba kıp
ilk y ı l d ı rı m ı gördüğü nüz a n ı not etme nezaket ini gösterin
l ütfen. Hesabıma göre bu a kşam 7 . 1 5 ile 7 . 20 arası nda
o l ma l ı "
" Kesin a n ı tespit edeb i l iyor musunuz?" ded i m .
" Beş dakika ya n ı l ma pay ı y l a ."

262
Prestij

"Sırf bununla b i le b i r servet elde edebi l i rsi n i z ! " d i ye


bağ ı rd ı m .
İlgi lenmiş görü nmüyord u .
"As ı l konu b u deği l," ded i . "Ça l ışmalarım tümüyle
deneyse l ; fı rtı n a n ı n ne zaman kopacağ ı n ı , ondan en
veri m l i şeki lde nas ı l yararlanabi leceğ i m i z i öğrenmek i ç i n
b i l mek istiyorum" G i l p i n ' i n bek led iği noktaya doğru
bakt ı . "Arabanız dönmüş, Bay Angier. Beni tekrar görme­
ye gelmeyi düşün üyor musu n u z ?"
"Colorado Spri ngs'e gel mem i n tek b i r sebebi var,"
ded i m . "Size b i r iş tekl ifi nde b u l u nmak."
" Deneyim lerimden hareketle, en i y i tekl if tü rü d i yebi­
l i ri m, " dedi ciddi bir i fadeyle. "Siz yarından sonraki gün
bekl eyeceğim."
Bugün malzeme toplamak için tren garına g ideceğ i n i
söyled i . .
B u n u n üzeri ne ayrı l d ı m ve G i l p i n'le şehre dönd ü m .
Akşam saat t a m 7 . 1 9'da şeh i rden görü nen b i r ş i mşek
çaktığ ı n ı , ard ı ndan gök gürled iği n i bel i rtey i m . Sonra, gör­
düğüm en muazzam fı rtınal ardan b i ri patla k verd i . F ı rt ına
boyu nca b a l ko n d a d u ru p Tes l a ' n ı n l a boratuvarı n ı
görmek i ç i n P i ke Z i rves i 'ne baktım. Kara n l ı kt ı .

1 3 Temmuz 1 900
Bugün Tes l a bana Bobi n i n çal ı şmas ı n ı gösterd i .
Başlamadan önce end i şel i olup ol madığı m ı sordu ;
deği l i m ded i m . Sonra Tesla bana, u z u n bi r z i nc i rle
zem i n e bağlanmış dem i r bi r çubuk verd i . Duman veya
gaz la dolu cam b i r küre get i rip önümdeki masa n ı n
üzerine koyd u . Ta l i matları üzeri ne, sol e l i mde dem i r
ç u b uğu tutarken, sağ e l i m i n avu c u n u c a m küreye
koydu m . Aniden, küren i n i ç i nden parlak bi r ışık ç ı ktı ve
tüyleri m i n d i md i k o l d u ğu n u h i ssett i m . Te la ş la geri
çeki l d i m ; ışık derhal yok o l d u . Tesla' n ı n hoşnut gü lümse-

263
C h ristopher Priest

mes i n i görünce, e l i m i tekrar cama dayad ı m ve a k ı l ermez


ı ş ı ma b i r kez daha olu rken mümkü n mertebe sabit
tuttu m.
Bunu bi rkaç deney daha izled i ; baz ı l ar ı n ı Tes l a' n ı n
Londra'da bizzat yaptığı n ı görmüştü m . End işe d uygumu
aç ı k etmemeye kararl ı bir halde, her a let parçası ndan
ç ı kan elektr ik arkına tahamm ü l etti m . Tesla, Deneysel
Bob i n ' i n i n gücünü yirmi m i lyon volta ç ı karı rken etki
a l a n ı nd a oturmak isteyip istemediği m i sord u !
" E m n iyet l i m i ?" d i ye sord u m ; teh l i keye atı l maya
a l ı ş k ı n biri edasıyla çenem i b i raz d ı şarı ç ı karmıştı m .
" B u konuda kes i n güvence veriyorum, efend i m . Beni
görmeye b u neden le gel memiş m i yd i n i z ?"
"Asl ı nd a evet," d iye teyit ett i m .
Tesl a tahta sanda lyelerden birine otu rmam i ç i n işaret
etti . Bay A l l ey de sandalye lerden b i r i n i çekip yan ı ma
oturd u . E l i me b i r gazete tutuşturdu
" Ba ka l ı m bu fevkalade ı ş ı kta okuya b i l ecek m i s i n i z ! "
ded i v e Tesla'yla beraber k ı k ı rdad ı l ar.
O n l arla beraber gü l ü m süyord u m ki Tes l a metal b i r
kol u i nd i rd i ; kulakları sağ ı r eden bir sesl e a n i b i r elektri k
akışı başladı . Kafa m ı n üzeri ndeki sarmal kablolardan,
büyük ve ö l ü mc ü l b i r kri zante m i n yaprakları g ib i fışkı rd ı .
B u titreyen ve saç ı l a n y ı l d ı rı m lar önce sarm a l ı n üstünde
ve etrafı nda kıvrı l d ı , son ra da A l l ey' le bana doğru
i lerlemeye başlad ı ; bizi avlamak i ster gibiyd i . A l l ey
yan ı mda hareketsizd i ; ben de hareketsiz kalmak i ç i n
kend i m i s ı kt ı m . B i r a n d a , y ı l d ı rı m l ard an b i r i b a n a
doku ndu, s i l üeti mi çiziyormuş g ibi vücudumda aşağı
yukarı dolaşt ı . Tüylerim tekrar d i k i l d i ve ı ş ı k gözümü
yaktı ama onun d ı ş ı nda a c ı , ya nma, elektri k çarpması
yoktu.
A l l ey hala e l i mde t u ttu ğ u m gazeteyi gösterd i .
Önümde tutup baktığımda, elektri kten gelen parlak ı ş ığ ı n

264
Prestij

oku maya yeti p de a rttığı n ı fark etti m . Sayfayı önümde


tutarken iki kıvı lcım, yakmak isterm iş gibi sayfaya sıçrad ı .
Hayrete şayan ve mucizev i b i r şekilde, kağıt yanmad ı .
Deneyden sonra Tesla, b i rl i kte kısa bir yü rüyüşe daha
ç ı km a mızı tek l if ett i . Aç ı k havaya ç ı kar ç ı kmaz bana,
" Beyefend i, sizi kutlamama i z i n ver i n . Çok cesu rsunuz . "
ded i .
"Gerçek h isleri mi göstermemeye kararl ıyd ı m, " d iye
karş ı l ı k verd i m .
Tesl a laboratuvarı na gelen b i r çok z iyaretçiye ayn ı
gösteri leri tek l if ettiği n i ama pek az ı n ı n kend i leri n i
elektriğin haya l i hasarla rı n ı göze a lmaya haz ı r h i ssettiği n i
a n l attı .
" Be lki konferansları n ı za katı l m a m ış l a rd ı r, " ded i m .
" Kendi hayat ı n ı z ı teh l i keye atmayacağ ı n ı z ı b i l i yorum;
size bir iş tekl ifiyle Büyük B ritanya'dan onca yol gel m i ş
b i r i n i n k i n i d e. . . "
"Atmam sahiden," dedi Tes l a . " Belki de sessizce iş
konuşmam ı z ı n zama n ı d ı r. Akl ı n ızdaki şeyin detayların­
dan söz eder m i s i n i z ?"
"Tamamıyla em i n olduğum b i r şey değ il bu . . . " d i ye
başlad ı m ve d u rd u m . Kel i melere dökmeye çal ışıyord u m .
"Araştı rma larıma yat ır ı m m ı yapmak istiyors unuz?
" H ay ı r efendim, istem iyorum , " diyebi l dim . "Yat ı rı mc ı ­
larla yaşad ı ğ ı n ı z onca tecrübeden haberim var."
" H a k l ı s ı n ı z . " K i m i leri için b i rl ikte ça l ı şması güç birisi­
yim. Akl ı mdaki lerin pek azı b i r yatırı mcıya · kısa dönemde
kar sağl ayacak şeyler. Bu , geçmişte çalkantı l ı i l işki l ere
yol açtı ."
"Bugün de öyle olduğunu iddia edersem hadd i m i
aşm ı ş o l u r muyu m ? Geçen g ü n kon uştuğumuzda Bay
Morgan akl ı n ızdayd ı .
" Bay J . P. Morgan ş u s ı ralar ben i kayg ı l a n d ı rıyor."
"O halde sam i m i yetle söylememe izin veri n ki ben

265
Christopher Priest

varl ı k l ı b i riyim, Bay Tes l a . Size ya rd ı mc ı o l abi leceğ i m i


ü m it ed iyoru m . "
"Ama yat ı r ı m yaparak d eğ i l , d iyorsu n u z . "
"Sat ı n a l arak,"· d iye cevaplad ı m . "Bana e lektri k l i b i r
c i haz yapm a n ı z ı r i c a ed iyor�m ; fiyatta a n l a ş ı rsak seve
seve ödemeye haz ı r ı m ."
L a borat u va r ı n k u ru l d u ğ u , tem i z l e n m i ş d ü z l üğ ü n
etrafı n ı turl uyorduk; Tesla an iden d u rd u . Ön ü m üzdeki
dağ ı n eteğ i n i kaplayan ağaçl ara bakarak dü ş ünce l i b i r
tav ı r takı n d ı .
" H angi c i hazı i stiyors u n u z ?" ded i . "Si z i n d e gördüğü­
nüz gibi çal ı şmalarım teorikti r, deneyse l d i r. H içbiri satı­
l ı k değ i l ; şu an kul l andığım h i ç b i r şeye paha biçemem . "
" İ ng i ltere'den ayr ı l madan önce, " ded i m , " The Times'
da ç a l ı şm a l a rı n ız l a i l gi l i yen i b i r makale okumuştu m .
Makalede, teorik olarak elektriği n havada nakledi le­
b i l d iği n i keşfettiği n i z ve bu prens ibi yakı n gel ecekte
göstereceği n iz yaz ı yord u . " Kon u ş u rken Tesl a k ı zg ı n
bak ı şl arla beni i z l iyordu a m a b u kadar a n latt ı ktan son ra
devam etme l i yd i m . "Meslektaşları n ız ı n b i r çoğu b u n u n
i m k a n s ı z o l d u ğ u n u söy l ed i l er a m a ne yaptığı n ı z ı
b i l i yorsu n u z . B u doğru m u ?"
Son soruyu sorarken Tes l a' n ı n göz leri n i n içine bakt ım
v e yüz hatla rı n ı n tekrar değiştiği n i görd ü m . İfadesi ve
hareketleri ca n l ı l ı k kazan m ı şt ı . .
"Evet, bütü nü yle doğru ! " diye bağ ı rd ı ve b i r anda ç ı l ­
g ı nca ve -ben i m i ç i n - a n l aş ı l maz şeki lde n e pl a n l adığı n ı
a n l atmaya başlad ı .
B i r kere başladı m ı d u rd u rmak m ü m k ü n deği ld i !
G itmeye n i yetlend i ğimiz tarafa doğru y ü rü meye baş l ad ı ,
çabuk çabuk ve heyecan içi nde kon uşuyord u . Ona ayak
uyd u rmak i ç i n ad ı mları m ı h ı z l a nd ı rd ı m . Laboratuvarın
etrafı nda turl uyord u k ; büyük küre l i d i rek s ü rek l i gözüm­
ü z ü n önü ndeyd i . Tesla konuşu rken b i rkaç kere onu

266
Prestij

gösterd i . Özetle; çok u z u n zaman önce, çok faz l ı


elektr i k akı m ı n ı i l etmen i n e n etk i l i yo l u n u n yü ksek
geri l i me ç ı karmak ve geri l i me dayan ı k l ı kab lolardan
geçi rmek olduğu n u a n l adı ğı n ı söyled i . Şimdi çok daha
yü ksek bir ger i l i me ç ı karıldığında a k ı m ı n aşırı yü ksek
frekansta o l acağ ı n ı ve kabloya gerek kal mayacağ ı n ı
gösterei l eceğ i n i a n l attı . Akım yayı larak havaya gönderi l i r
ve elektri k oradan b i r d i z i dedektör ve a l ı c ı marifetiyle
yaka l a narak kul l a n ı labi l i r ded i .
"Olası l ı kları hayal ed i n , Bay Angier!" ded i Tesla.
" H avadan yayı l a n e l ektr i k sayes i nde i nsanoğl u n u n
b i l d iği ve a k l ı n a gelen t ü m ku l la n ı m a l a n l arı, yararlar ve
kolay l ı k l a r katlanaca k ! "
Tesla, nedend i r b i lmem, bana eski yol arkadaş ı m Bob
Tan n house'u and ı ran b i r tav ı rla i htimal leri s ıralamaya
başlad ı : I ş ı k, ı s ı , sıcak su banyoları, yiyecekler, evler,
eğlence a raçları, otomobi l ler . . . hepsi tarifs i z ve esrarl ı bir
şeki lde elektrikle çal ışacaktı
"Ça l ı ştı rmayı başard ı n ı z m ı ?" d i ye sord u m .
"Soru l u r m u ! Deneysel b i r boyutta, el bette a m a de­
neyler, zah met ederlerse d iğerleri tarafı ndan tekra rla­
nabi l i r ve kontrol ed i leb i l i r. Bu bir hayal değ i l ! B i rkaç yı l
i ç i nde Buffa lo'ya enerj i sunduğum g i bi tüm dünya n ı n
enerj i s i n i sağl ayacağ ı m ! "
B u aç ı klama d udakları ndan dökü l ü rken gen i ş a l a n ı i k i
kere turlad ı k . B i l i msel söylev i n i biti rmes i n i beklerken
ona ayak uydurd u m . Muhteşem zekasıyla, eni nde sonun­
da baştaki konuya döneceğ i n i b i l iyord u m .
N i hayet, dönd ü . " B u c i hazı benden al mak istiyorsu­
nuz, doğru mu a n l ı yoru m, Bay Angier?" d iye sord u .
" H a yır, efend i m,"diye cevaplad ı m . "Başka b i r ci haz
yapman ı z ı istiyorum . "
"An latt ı ğ ı m i ş t ü m vakt i m i al ıyor ! "
" B u n u takd i r ed iyoru m, Bay Tes la. Ben yen i b i r şeyin

267
Christopher Priest

peş i ndey i m . Bana şunu söyler m i s i n i z : elektri k enerj i si


i l eti leb i l i yorsa, madden i n de bir yerden başka bir yere
taşı n ması mümkün müdür?"
Ceva b ı n ı n kararl ı l ığı ben i şaşı rttı . " E nerj i ve madde,
aynı gücü n iki farkl ı h a l i nden başka b i r şey değ i l . B u n u n
b i l i n c i ndesi n i z herhalde?"
"Evet, efend im," ded i m .
" O halde yanıtı zaten b i l iyorsun u z . G erçi maddeyi
i l etmek k i m i n işine yarar b i lem iyoru m . "
"Ama bu iş i ç i n gereken c i hazı yapabi l i r m i si n i z ?"
" N e kadarl ı k b i r kütle taşı n acak? Ağı rl ı k ne? Ne boyda
b i r nesne?"
"Yüz k i l odan fazla değ i l , " ded i m . "Boya gel i nce . . . en
faz l a iki metre d i yel i m . "
Önem semez b i r tav ı rl a el i n i sa l lad ı . "Ba n a önerd iği n iz
ücret ned i r?"
"Ne kadar istiyorsunuz ?"
"Sekiz b i n dolara çok i htiyacı m var, Bay Angier."
Ka h ka h a y l a g ü l m ekten ken d i m i a l a m ad ı m .
Plan lad ığımdan daha fazl ayd ı ama y i ne d e gücü m ü n
s ı n ı rları içi ndeyd i . Tesl a korkmuş görün ü yordu , mu hte­
melen del i olduğumu düşün ü yord u . B i r i k i ad ı m geri
çeki l d i . . . a m a s a n i yeler son ra o rüzg a r l ı d ü z l ü kte
kucaklaştık, e l lerim i z i b i rbiri m i z i n omzuna vurduk; iki
i htiyaç karş ı laşmış, i k i i htiyaç karş ı l a n m ı şt ı .
Ayrı l ı rken ve e l s ı k ı ş ı rken, arka m ı zdaki d ağda b i r
yerlerde g ö k gürled i v e g ü m b ü rtüsü d a r geç itl erde
yan k ı l a narak etrafı m ı z ı doldurd u .

1 4 Tem m u z 1 9 00
Tesl a sa ndığı mdan daha s ı k ı pazarl ı k ed iyor. Ona se­
kiz değ il on b i n dolar ödeyeceğ i m ; k im ne derse des i n
küçük b i r servet. Herkes g ibi o da m ü h i m kon u l a r ı n
üzerine i stişareye yatıyor; b u sabah uyand ığı nda sekiz

268
Prestij

b i n doları n sadece ben gel meden önce düştüğü zor


durumu karşı layacağ ı n ı a n l a m ı ş . İsted iğim c i haz daha
fazl as ı na mal olacak. Üstel i k, para n ı n hatırı sayı l ı r bir
k ı sm ı n ı peş i nen ödememi i sted i . Nakit olara k üç bin
dol a r ı m var; üç b i n d o l a r ı da YC!n ı m da get i rd i ğ i m
ta hvi l lerden ç ı kara b i l i ri m a m a kalan ı n ı İ ng i l tere' den
göndermem l a z ı m .
Tes l a a n l aşmayı derha l kabu l ett i .
B u g ü n ondan n e i sted iğim h u susunda ben i daha
ayrı ntı l ı sorgu l a d ı . E l de etmeyi tasarlad ığım s i h i r etki s i n i
merak etm iyor; tatbi k i nde laz ı m o l a n l a r onu i l g i lend i ri­
yor. C i haz ı n büyüklüğü, k u l la n acağı gücün kaynağı,
o l ması gereken ağı rl ı k, gereken taş ı nabi l i r l i k m i ktarı . . .
O n u n a n a l i t i k zekası n a hayran l ı k duyduğumu fark
ett i m . Taş ı n a b i l i r l i k h i ç akl ı ma gel memişt i ama tu rneye
ç ı kan b i r s i h i rbaz içi n kritik b i r u nsur.
Ş i m d iden bir tas lak ç i z di ve gereken parçala rı a l maya
Denver'e g iderken, Colorado Spri ng'de oya l anmam i ç i n
ben i i k i g ü n l üğüne kovdu b i le�
Tes l a' n ı n fi kri me verdiği tepki n i hayet şimdiye dek
sadece şü phe d uyduğum bir kon uda ben i ikna ett i .
Borden, Tesl a'ya gel mem i ş !
E s k i d ü şma n ı m ı t a n ı maya baş l ıyoru m . O l i v i a
vası tas ı y l a be n i ya n l ı ş yön l e n d i rmeye ç a l ı şt ı .
İ l l üzyo n u nda k u l landığı gösterişl i efektler, s ı radan i nsan- .
ların elektriği düşü nmes i ne neden ol uyor ama asl ı nda
gösterişl i efektlerden başka bir şey değ i l ler. Ben i m
havanda s u döveceğ i m i sand ı ; oysa Tesla'yla b i rl i kte,
sakl ı enerj i n i n kalbine i n iyoruz.
Fakat Tesla çok yavaş ç a l ışıyor! Geçen zaman ben i
end i şelend i r i yor. Tesl a'ya i ş i verd i kten so n ra safça,
mekan i zmayı hazı rlaması bi rkaç saat a l ı r sanm ı ştı m .
Yüzü ndeki d a l g ı n i fadeden v e z a m a n zaman
m ı rı l d a nmasından, sonu gel meyecek b i r süreci başlatt ı -

269
Ch ristopher Priest

ğ ı m ı görüyorum . (Yeri gel m i şken, Bay A l l ey' i n , Tes l a' n ı n


bazen b i r mesele üstünde aylarca düşündüğünü söyle­
d iğ i n i de ekleyeyim).
E k i m ve Kası m'da İ ngi l tere'de kes i n leşm iş gösteri lerim
var; daha önce oraya varmal ı y ı m .
Tes l a dönene kadar boş geçecek iki g ü n ü m var; tren
ve gem i tarifeleri n i i n celeyerek geç i reb i l i r i m . A nlad ım ki
pek çok konuda muhteşem bir ü l ke olan Ameri ka, bu tarz
b i lgiler konusunda iyi deği l .

2 1 Tem m u z 1 9 00
Tes l a' n ı n çal ı şmal arı iyi g idiyor g i b i . Laboratuvarı n ı
günaşırı z iyaret etmeme i z i n var. Ci haza benzer b i r şeyler
gördüysem de henüz denemeden söz eden olmad ı .
B u g ü n o n u araştı rmas ı n ı n deneyler i y l e uğraşı rke n
b u l d u m . Onlara d a l m ı ş g itm işti ve ben i görü nce kı smen
ü rktü, kı smen şaşırd ı .

4 Ağustos 1 900
Pike Z i rves i üç gündür ben i kasvete ve kızgı n l ı ğa
boğan şiddet l i fı rt ı n al a ra sahne o l u yor. Tes l a' n ı n kendi
deneyleriyle meşgul olduğunu b i l iyoru m, ben i m kiyle
deği l . G ü n ler geç i p g idiyor. Bu ay sona ermeden Denver'
den trene b i n mel iyi m !

8 Ağu stos 1 900


Bu sabah l aboratuvara gittiği mde Tes l a c i h az ı m ı n
denemeye haz ı r olduğu n u söyled i . Büyük b i r heyeca n l a
görmek i ç i n haz ı rland ı m . G e l gör ki c i haz ça l ı � mayı
reddetti . Tes l a' n ı n kabl ol arla uğraşmas ı n ı üç saatten faz l a
b i r süre izled i kten sonra ote le dönd ü m .
F i rst Colorado Banka s ı ' ndan, b i r iki g ü n içi nde b i r
m i kta r daha para m ı n el i me geçeceğ i n i söyled i l er. Belki
bu Tes la'yı daha çok ça l ı şmaya sevkeder!

270
Prestij

1 2 Ağu stos 1 900


Bugün de sonuçsuz b i r gösteri . Hayal kı r ı k l ı ğ ı na
uğrad ı m . Tes la şaş ı rm ı ş görü n d ü ; hesapları n ı n yan l ı ş
olamayacağ ı n ı iddia ett i .
Başarısızl ı k kısa b i r an kayded i l d i . Prototi p c i h az,
Tes l a ' n ı n Bob i n i ' n i n, elektr ik tert i batı fark l ı , küçük bir
vers i yo n u . Çal ışma p re n s i b i hakkında uzun bir
kon uşmadan sonra (hiçbi r i n i a n lamad ı m ve kısa süre
son ra Tes l a ' n ı n kend i ken d i ne konuştuğu n u , b i r nevi ses l i
düşü ndüğü n ü fark ettim), Tesl a kend isi n i n veya Bay
Al l ey' i n parlak turuncu ren kte boyad ığı metal bir çubuk
ç ı kard ı . Çubuğu p l atforma, ters ko n i ye benzeyen
düzeneğ i n tam a l t ı n a koydu ; kon i n i n tepe noktası doğru­
dan ç u buğa bakıyord u .
B a y Al ley, Tesla' n ı n tal i m at ı üzerine as ı l Bob i ne yak ı n
d u ran b i r ko l u çektiği nde elektrik ark ı n ı n gürü l t ü l ü ama
art ı k tan ı d ı k patlaması meydana geld i . Turuncu çubuk bir
anda, tehd itkar b i r şeki lde kıvrı l ı p du ran mavi beyaz bir
ateşle kuşat ı l d ı (Sah nede serg i l emek isted iğim i l l üzyonu
düşünü nce, bu ma nzara ben i mem n u n etti). G ü rü ltü ve
parlakl ı k çabucak artt ı ; k ı sa s ü re son ra çubuğun eriyen
tanec i k l eri yere dam l ı yor g i b i görünse de son uçta
deği şmem i ş, zarar görmem i ş varl ı ğ ı bu görü ntüyü
yal a n l ı yord u .
B i rkaç saniye sonra Tesl a el leri n i teatral b i r tavırla
sa l lad ı . Bay Al ley kon trol kol u n u geri çekt i ; elektri k
a n ı nda bitt i . Ç u b u k h a l a yeri ndeyd i .
Tes l a kend i n i b u m uam maya kaptırd ı ve daha önce d e
old uğu g i b i , oradaki varl ı ğ ı m gözard ı ed i l d i . Bay Al l ey
bi rkaç gün laboratuvardan uzak du rma m ı tavsiye etti .
Fakat zaman h ı z l a tüken iyor. Acaba Bay Tesl a'ya bunu
iyice ifade edeb i l d i m m i ?

271
Christopher Priest

1 8 Ağustos 1 900
Bugün, başarı s ı z l ı kl a biten i k i nc i bir denemeden çok
Tes l a ' y l a yapt ı ğ ı m ı z m ü n akaşa y l a h at ı r l a nacak. B u
tart ı ş m a , m a k i nen i n ça l ı ş makta başa r ı s ı z o l m as ı n ı n
hemen ard ı ndan yaşand ı . İ ki m iz d e sesi m i z i yü kselttik;
ben hayal k ı rı k l ığı yüzü nden, Tes l a kızg ı n l ı ktan . . .
Turuncuya boya n m ı ş çubuk h a reket etmekte yine
başar ı sız o l unca, Tes l a alıp bana verd i . Çubuk b i rkaç
sa n i ye önce ı ş ığa boğu l m u ştu ; her yere kıvı l c ı m l a r
saç ı l ıyord u . Ç ubuğu çeki nerek a l d ı m, e l i m i yakmas ı n ı
bek l i yord u m . O n u n yeri ne, soğu ktu . Çok tuhaf; sadece
ısıtı l m a m ı ş g i b i seri n değ i l d i , gerçekten soğu ktu, sanki
buzla kap l a n m ı şt ı . Ç u buğu e l i mde tartt ı m .
" B i rkaç kez d a h a başarısız o l u rsak, Bay Angier,"ded i
Tes l a , dostane b i r sesle, "bu n u size a n ı ol a rak vermek
zoru nda kalacağ ı m . "
"Al ı rı m , " d iye cevaplad ı m . "Ama sat ı n a lmaya ge ldi­
ğim şeyi terci h ederi m . "
" Yeteri n ce z a m a n veri l i rse, D ü nya'yı yer i nden
oynatı r ı m . "
Çu buğu yere atarken, "Zaman, bol l uğunu yaşad ığım
b i r şey değ i l , " d iye karş ı l ı k verd i m . "Oynatmak isted iğim
d e ne D ü nya, ne de bu metal ç u bu k . "
Tesla, "O ha lde l ü tfen isted iğ i n i z nesneyi söy ler
m i s i n iz, " ded i ki nayeyle. "Ona yoğu n l aşay ı m ."
O an, b i rkaç gündür i ç i me attığı m baz ı h isleri m i d ı şa
vurma i htiyacı h i ssett im .
" Bay Tes l a , " ded i m . "Siz b i r meta l parçası k u l l a n ı rken
ses ç ı karmama m ı n nede n i , deney i n öyle gerektird i ğ i n i
düşünmemd i . B u karan l ı k daki kada, a n l a d ı ğ ı m kadarıyla,
başka b i r şey ku l lanman ı z ı n mümkün old uğu nu mu
söyl üyors u n u z ?"
"Mantık çerçevesi nde, evet. "

272
Prestij

"O ha lde neden i htiyaç duyduğum c i hazı yapm ıyo r­


sunuz ?"
" Ç ü n k ü beyefe nd i , i ht i yaç l a r ı n ı z ı tam o l arak
ta n ı m l amad ı n ı z ! "
" İ htiyaç l a r ı m ı n a rasında dem i r ç u buk göndermek
yok," ded i m öfkeyle. "Terti bat an l att ı ğ ı m ı dü şündüğüm
şek i lde çal ı şsa b i le ben i m i ş i me yaramaz. Yaşayan b i r
şeyi i letmek istiyorum ! B i r adam ı ! "
"Ya n i başarı s ı z l ı kl a rı m ı ç a res i z b i r dem i r ç u b u k
üzeri nde değ i l , b i r i n san üzeri nde m i gösterme m i
i st i yors u n u z ? B u teh l i kel i deney i ç i n k i m i aday
gösteriyo rsunuz?"
" Neden teh l i kel i olsun?" ded i m .
"Çü n kü t ü m b u deney riskl i ."
"C i hazı ben k u l la nacağı m . "
" Kendinizi m i ö n e sürüyorsunuz?" Tesla a layl ı alay l ı
g ü l d ü . " Efendim, s i z i n üzer i n i zde deney yapmadan önce
para n ı n geri kalan ı n ı rica edey i m . "
" G i tsem iyi olacak, " d i yerek k ı z m ı ş v e susturu l m ı ş b i r
ha lde uzaklaşt ı m . Tesla'yla A l l ey'i iterek d ı şarı ç ı ktı m .
Randy G i l p i n'den eser yokt u ; yürü meye başl ad ı m .
Gereki rse şehre kadar yürü meye kararl ı yd ı m .
"Bay Ang ier, efend i m ! " Tes l a l aboratuvarın kapısı nda
d u ruyord u . "Aceleyle istemed i ğ i m i z şey ler söyleme­
yel i m . Size doğru d üzgün a n l atmal ıyd ı m . Can l ı organi z­
maları taşımak isted i ğ i n i z i b i l seyd i m, ba n a bu kadar
zorl u k ç ı karmazd ı n ı z . Yoğ u n , orga n i k o l mayan
maddelerle uğraşmak daha zordur. Can l ı dokuyla aynı
soru n l a r yaşa n maz."
"Ne demek istiyorsunuz, Profesör?" d i ye sordum.
"Organizma i l etmek i stiyorsan ız, l ütfen ya rın gel i n .
Yapacağ ı m . "
Başı m l a o n a y l a y ı p , dağdan aşağı i nen pat i ka n ı n
yumuşak toprağı nda yo l u ma devam ett i m . Aşağı i nerken

273
Christopher Priest

G i l p i n'le karş ı laşmayı bekl i yord u m a m a gel mese de


i d m a n o l u rd u . Yol dağdan aşağı , b i rbiri n i n üstüne ç ı ka n
v e s ı k s ık uçuruma a ç ı l a n bi r d i z i kes k i n dönüş le, yı lan
g i bi kıvrı larak i n iyord u .
Y a r ı m ki lo m etre kad a r y ü r ü d ü kten sonra yo l u n
ken a rı ndaki ç i men lerde renk l i b i r parı ltı d i kkat i m i çekt i ;
durup baktı m . Turuncu renge boya n m ış, k ı sa b i r metal
ç u b u ktu, Tesla' n ı n k u l landığına t ı pa t ı p benz i yord u .
Tesla'yla bu olağanüstü karşı laşmam ı n b i r a n ı s ı olsun
d i ye a l d ı m, dağdan i n d i rd i m ve yan ı mda get i rd i m .

1 9 Ağustos 1 900
G i l p i n b u sabah ben i l a boratuvara b ı ra kt ı ğ ı n d a
Tesla'yı ü m i d i n i kaybetm i ş b i r halde b u l d u m
"G a l i ba s i z i h a y a l k ı r ı k l ı ğ ı n a uğratacağı m , " ded i
k a p ı y a ge l d i ğ i n d e . " D a h a · çok i ş v a r; Br it a nya'ya
dönüşü nüzün ne kadar ya klaştığ ı n ı n da farkındayı m . "
"Ne oldu ?" d i ye sord u m . D ü n aram ızda a levlenen
s ü rtüşmen i n geç m i şte ka ldığ ı n ı görmek sev i nd i rm i şt i
ben i .
"Ca n l ı organ i zmalarla daha basit olacağı n ı sanm ıştı m .
Yap ı l a r ı e le mentler i n k i nden çok d a h a sade. Can l ı
orga n izmalar çok küçük m i ktarlarda elektrik enerj i s i
barı nd ı rır . Tek yapmam gereken i n bu enerj i y i artt ı rmak
olduğu varsayı m ı ndan hareket etm i şt i m . Neden iş leme­
d i ğ i ne akl ı m erm i yor! Hesaplamalar t ı k ı r t ı k ı r i ş l iyor.
Gel i n de kanıtı göz ler i n i z le görü n . "
Laboratuvara g i rd i ğ i m i zde, Bay Al ley' i o n a kond u ra­
mad ı ğ ı nı b i r halde görd ü m ; kavgacı b i r tav ı r ta k ı n m ı ştı,
çenes i n i i l eri ç ı karm ı ş, öfkel i ve sav u n maya geç m i ş bir
havası vard ı . Yan ı ndaki s ı ra n ı n üzeri ndeki küçük tahta
kafeste, beyaz b ı y ı k l ı ve pati l i küçük b i r ked i vard ı ;
uyuyord u .
İ çeri g i rd i ğ i m a n d a göz leri n i ü zeri me d i kt i .

274
Prestij

" G ü nayd ı n , Bay Al ley," ded i m .


" B u n a alet o l mayacağ ı n ı z ı umarım, Bay Angier ! " d i ye
bağ ı rd ı . "Zarar görmeyeceği ne da i r söz alarak çocukları­
mın ked i s i n i getird i m . Bay Tes la dü n gece bana güvence
verd i ! Ş i m d i de zava l l ı yaratığı kes i n kes öldürecek b i r
deneyde ku l l anmak i stiyor! "
Tes la 'ya " Ku lağıma h o ş gel med i, " ded i m .
" Ben i m d e . S izce ben Tan rı' n ı n yarattığı daha güzel
varl ı klardan birine işkence edecek kada r i nsan l ı ktan
ç ı k m ı ş b i ri m i y i m ? Gel i n ve görü n . "
B e n i c i haza götü rdü ; b i r gecede yeniden yap ı l mıştı.
C ih aza b i r i k i ad ı m yak laşm ı ştım k i dehşet i ç i nde geri
çek i l d i m ! Parlak siyah kabu kları, uzun anten leriyle yarım
düz i ne kadar kocaman hamamböceği dört b i r yana
dağı l m ışt ı . Şimdiye dek gördüğüm en iğrenç yaratı klard ı .
"Ölü ler, Angier," ded i tepk i m i fark eden Tes l a .
" Evet, ö lü ler ! " dedi A l ley. "Soru n da b u ya ! Ked iyi d e
ayn ı riske atmam ı i stiyor."
Devasa ve iğrenç böceklere bakarken, hayata dön­
meleri ihtima l i ne karşı temk i n l iyd i m . Tes l a içleri nden
b i r i n i ç izmesi n i n burnuyla itip ters çeviri nce b i r kez daha
geri çeki l d i m
Tesla yavaşça "Görü n ü şe bakı l ı rsa böcekleri öldüren
b i r m a k i n e yapm ı ş ı m , " d i ye m ı r ı l dand ı . "On l a rd a
Tan rı ' n ı n. yaratı kları; heps i n i n ö l ü m ü ben i üzer. Bu c i hazı
can alsın d i ye tasarlamad ı m . "
"Ters giden ne," ded i m . "D ü n çok em i nd i n i z . "
" D ü n tekrar tekrar hesap[ad ı m . Al ley d e kontrol ett i .
B u , deneysel yol larla ç a l ışan tü m b i l i m adamları n ı n
kabusu : Teorik i le gerçek son uçlar aras ı ndaki aç ı kl ana­
maz ayrı l ı k . Şaşaka l d ı ğ ı m ı itiraf etme l iy i m . Böyle bir şey
h i ç baş ıma gel memişti . "
"Hesaplamaları görebi l i r miyim," ded i m .
" E l bette göreb i l i rsi n i z . Ama bi r matematikçi değ i l se-

275
Ch ristopher Priest

niz, s ize b i r şey ifade etmeyeceklerd i r."


Al ley' le beraber hesaplamaları n yapı ldığı b üy ük b i r
defter ç ı kard ı lar; b i rl i kte uzun u z u n i nceled i k . Tes l a bana
- a n l a ya b i l d i ğ i m kad a r ı y l a - a rd ı n d a k i p re n s i b i ve
hesapl anan son uçları gösterd i . A n l a m ı ş g ibi kafa sallayıp
d u rd u m . Sadece sonunda, iş l em l eri es geç ip d i kkat imi
son u ç l ara yoğu n laşt ı rı rken, bek len med i k b i r mantı k ı ş ı ğı
doğd u .
" B u mesafeyi m i bel i rl iyor dem işt i n i z ?" ded i m .
" B u b i r değişken . Deney gereks i n i m leri uyarı nca, yüz
metre l i k bir değer kul lan ıyord u m ama bu tarz bir uzak l ı k
teoride kal ı yor; si z i n d e görd üğü n üz g i b i i l etmeye
çal ı ştığı m h içbir şey herhangi b i r uzakl ı k katetm iyor."
" Peki ya bu değer?" ded i m parmağ ı m ı b i r başka satı ra
vurarak.
"Aç ı . Pusu l a nokta l a rı n ı k u l l a n ı yorum. Enerj i n i n mer­
kez i n i tepe noktası a la n üç yüz altmış dereceden b i r i n i
gösteriyor. Ded iğim g ibi, ş i md i l i k tümüyle teorik b i r
değer."
"Yüksekl ikle i lgi l i b i r değer i n i z var m ı ?" d iye sord u m .
" K u l l a n m ıyoru m . Ci haz tümüyle iş l ev görene kadar
laboratuva r ı n doğusundaki açık havayı hedefl iyoru m .
Başka b i r kütlen in kapladığı a l anda m addeleşmeye yol
açmamak i ç i n d i kkat ed i l me l i ! Olabi lecekleri düşünmeye
b i l e cesa ret edemem . "
Mu ntazaman yaz ı l m ı ş hesaplara dü şüncel i d ü şünce l i
bakt ı m . N a s ı l b i r işlemle gerçekleştiği n i b i l m iyorum ama
b i r anda i l ham gel d i ! Laboratuvardan koşarak ç ı kt ı m ve
kap ı n ı n doğusuna bakt ı m . Tes l a ' n ı n ded iği gibi, açık
hava vard ı ; o yönde dü z l üğün en dar yeri vard ı ve zem i n
o n metre civarı nda b i r düşüş o l u ştu ruyord u . Hemen
yak l a şı p aşağıya bakt ı m . Aşağ ıda, ağaçları n aras ı nd a
kıvrı l a n yol u görebi l iyord u m .
La boratuvara döndüğü mde derhal çantama uzandım

276
Prestij

ve d ü n akşam yol u n kenarında bu lduğum dem i r çubuğu


ç ı ka rd ı m . Tesla' n ı n el i ne tutu ştu rd u m .
" Deney nesnen iz ga l i ba ?" ded i m .
"Evet öy le."
Nerede ve ne zaman bu lduğumu a n l attı m . Çubuğun
i ki z i n'i n , ta l i hsiz hamamböceklerine yer aç ı l s ı n d i ye
kenarda yattığı ci haza koştu . İ k i çu buğu yan yana tuttu .
AUey' l e beraber, benzerl i k karş ıs ı nda hayrete dü şmüş b i r
�alde yan ı nda d u rd u k .Tes la nefesi kes i l m iş b i r ha lde, " B u
izl er, B a y Angier! " d i yerek metale kaz ı n m ış b i r çarpı
işaret i n i parmağıyla yokl ad ı . " H avada i lettiğim nesnen i n
gerçekl i ğ i n i kanıtlamak i ç i n b u işaretleri ben koyd u m .
Ama . . . "
" B i r kopyası n ı ç ı ka rm ı ş ! " ded i A l ley .
Tes la, " B u n u nerede b u l d u m dem i şti n i z ?" d i ye sord u .
İ k i adam ı d ı şarı ç ı karıp dağdan aşağıyı işaret ederek
a n l attı m . Tes la d üşü ncel i b i r sess iz l i k içerisi nde bakt ı .
Sonra, "Tam yer i n i görmel iy i m ! Göster i n ! " d i ye bağı r­
d ı . A l l ey'e dönerek "Açıölçer ve şerit metre geti r, çabu k ! "
ded i .
Kol u mdan tutup tam b u l d uğum yeri o n a göstermem i
i steyerek yoldan aşağı yü rümeye başlad ı . Onu götüre­
b i l eceğ imi sanıyord u m ama i lerled i kçe o kadar e m i n
ol mad ı ğımı a n l a d ı m . Devasa ağaçlar, parçal ı kaya lar,
orman zem i n i ndeki bitki ler; hepsi birbirine benziyord u .
Tes l a' n ı n ku lağı m ı n d i b i nde el kol hareketl eriyle b i r
şeyler a n l atması, konsantre olmamı neredeyse i m ka nsız
k ı l ıyord u .
Son u nda pati kada, ç i menlerin uzad ığı b i r yere geld i m
ve d u rd u m . Arkamızdan koşturan A l l ey bize yet işti ve
Tes l a' n ı n tal i matı üzerine açıölçeri kurd u . B i rkaç d i kkat l i
ö l ç ü m , Tes la' n ı n orayı reddetmes i ne yetti .
Yarı m saat kadar son ra, benzer b i r yerde hemfi k i r
o l du k . Laboratuva rın ç o k altı nda olsa d a tam doğusuna

277
Christopher Priest

denk düşüyord u . Dağ eteğ i n i n sarpl ı ğı n ı ve dem ir çubu­


ğun yere çarptı ktan sonra sekip y4varl anacağ ı n ı hesaba
kat ı nca, burada d u rması mantı kl ı gel d i . Tes la tatm i n
ol muşa benz iyord u . Laboratuvarına geri dönerken deri n
düşü n celer içi ndeyd i .
Ben d e d ü ş ü n ü yord u m . İ çeri g i re r g i rmez, " B i r
tavsi yede bu l u nabi l i r m i y i m ?"
Tes l a, "Size zaten teşekkü r borç l uyum, efend i m , " d i ye
ceva p l ad ı . " İ sted i ğ i n i z i söyleyi n ! "
" C i h a z ı aya rlaya b i l d iğ i n ize göre, deneyleri n i z i
doğu m uzdaki havaya n i şanlamak yeri ne, da h a kısa b i r
mesafeye yo l l asa n ı z ? Be lk i l oaboratuvar ı n karş ı s ı n a ,
b i n a n ı n çevresi ndeki a l a n a ?"
"Kes i n l ikle aynı şeki l de düşün üyoruz, Bay Angier!"
Yanı nda b u l u nduğum o kadar s ü re boyu nca Tesla'yı
h i ç bu kadar neşe l i görmem işt i m . Al ley' le hemen işe
koy u l d u lar. B i r kez daha faz l a l ı k h a l i n i a l d ı m ve l abora­
tuvarın arka tarafı nda sessizce otu rd u m . Laboratuvara
g i derken yan ı md a y i yecek götü rmeyi çoktan adet
ed i n m i şt i m (Tes l a ' y l a Al ley iş l eriyle meşgu l ken çok
d üzen siz yemek yiyorlar) . Otel ça l ı şa n l arı n ı n hazırladığı
sandöviç leri yed i m .
B u rada tarif edemeyeceği m kada r u z u n v e s ı k ı c ı b i r
zamandan sonra Tesl a sonu nda, " Bay Angier, bence artık
hazı rı z, " ded i .
Böyl ece, s i h i rbaz ı n kabi n i n i muayene etmesi i ç i n
sah neye çağ ı r ı l a n gönü l l ü g ibi, c i hazı i ncelemeye gittim
ve Tes l a'yla d ı şarı ç ı k ı p hedefled iği bölgede herhangi b i r
metal ç u b u k sakla n mad ı ğ ı n a em i n old u m .
Deney çubuğunu c i haza koyduğunda ve kolu i n d i rd i­
ğ i nde, mem n u n ed ici b i r patlama deney in başarıyla
tamamland ı ğ ı n ı müjdeled i . Üçümüz de d ı şarı koştuk.
Ç i menlerin üzeri nde turuncu renkte, ta n ı d ı k bir dem ir
ç u buk d u ruyord u .

278
Prestij

Laboratuvara dönüp "ori j i n a l " parçayı i nceled i k . Taş


g i bi soğu ktu ama boş l u kta yol a l ı rken ken dis i nden yapı­
l a n i k i zi n i n tıpa tıp ayn ısıyd ı .
"Yarın, beyefend i, " ded i Tesla, "yarın, saygı değer
asista n ı m ı n da katkısıyla, ked iyi b i r yerden başka b i r yere
taş ı d ı ğ ı m ı zda, tatm in olacağ ı n ı z ı söyl eyebi l i r m i y i z ?"
" Kes i n l i kle, Bay Tesla," ded i m h araretle. "Kes i n l i kle."

20 Ağu stos 1 900


Ve başard ı k . Ked i zarar görmeden yer değişt ird i !
Ya l n ı z küçü k b i rkaç pürüz vard ı ve Tes l a ç a l ı şmaya
koyu l d u . B i r kez daha ote l i me kova land ı m ; geçen zaman
bir kez daha tasalanmama neden o l u yor.
Tesl a yarın bir deneme daha yapacağ ın a d air söz
verd i ; bu sefer sorun ç ı kmayacağ ı n ı söy l ü yor. Ücret i n i n
kalan ı n ı a l m a k için heves l en i r g ibi b i r· ha l i var.

Caldlow Malikanesi, Derbyshire, 1 1 E k i m 1 900


Ö m rü m ü n bu söz l eri yazmaya yeteceği , a k l ı m a
gel mezd i . Ağabey i m i n kaza eseri ö l ü m ü nden ve vasiyet
b ı ra k m a m ı ş o l m a s ı n d a n d o l a y ı n i hayet baba m ı n
U nva n ı n a v e arazi lerine sahip oldu m .
Art ı k aile m a l i kanemizde otu racağım; i l l üzyon istl ik
kariyerimi b ı raktı m . Ç ü n lerim; araz i n i n idaresi, Henry'
n i n kaprisleri, ufak tefek suçları ve hata l ı mal i kararların­
dan meydana gelen sayısız soru n u çözmekle geç iyor.
İ mza,
Ru pert, 1 4 . Colderdale Kontu .

1 2 Kas ı m 1 900
Londra ' d a k i eski e v i m e yapt ı ğ ı m bi rkaç g ü n l ü k
z iyaretten yen i dönd ü m . N i yetim evi ve eski atölyem i
boşa ltıp iki mekanı da satmakt ı . C a l d low m ü l kü i fl a s ı n

279
Christopher Priest

eş iği nde; hem eve hem de arazideki b i n a l a r ı n baz ı l a r ı n a


gereken aci l tami ratta ku l l an ma k üzere para toplamak
i ç i n koştu ruyoru m . Doğal o l arak, sahne hayat ı m d a
top l ad ı ğ ı m tüm parayı Tesl a'ya harcadığım i ç i n kend ime
l a net ed i yoru m . H e n ry' n i n ö l ü m h a beri üzerine
İ ng i l tere'ye aceleyle dönerken, Colorado'dan ayrı l madan
önce yaptığım son şey, ücret i n geri kalan ı n ı vermek o l d u .
H aberi n h ayatımı nas ı l değişti receğ i n i dü ş ü nemem işti m .
l dm iston Konakları'na dönmek üzerimde beklen medi k
b i r etki yaratt ı . E v hatı ra l arla doluyd u . Heps i nden fazl a,
Londra'da geç i rd iğim il k g ü n leri hatırlad ı m . O zaman l a r
çocu k l u ktan yen i ç ı km ı ştı m ; m i rastan mahrum ed i l m iş,
yol yordam b i l meyen, eğiti m i eks i k ka l m ış, becerisi veya
mesleği o l m ayan biriyd i m . Her şeye rağmen d i ş i m le
t ı rnağı m l a kazı y ı p ken d i me b i r hayat ku rd u m ve n i hayet
mütevazı b i r servete ve epey b i r şöhrete kavu ştum . B i r
z a ma n l a r mes l eğ i m i n z i rves i ndeyd i m ; bel k i h a l a
öyl ey i m . Şöhret i m i n rehavetine kapı l mad ı m , gel i ri m i n
çoğ u n u yen i ve yaratıcı s i h i rbaz l ı k gereç l erine yat ı rd ı m
v e o n l ar ı k u l l a na ra k kariyerime ye n i b i r i vme
kazand ı rd ı m .
İ k i günd ü r böylesi hasret l i dü şü nceler içerisindey i m .
N i h ayet J u l i a'n ı n otu rd uğu ad rese b i r pusu l a yo l lad ı m .
Y ı l la r önce ayrı l m ı ş o l m a m ı z a rağmen, Londra'daki i l k
günlerimi h a l a o n u n l a b i r tutuyoru m . İ l k p l a n l a r ı m ı ve
haya l leri m i ona a ş ı k ol d uğum dönemden art ı k ayı rt
edem iyoru m .
J u l ia ben i çok şaşı rtarak, b i r o kadar da mem n u n
ederek ben i m le b u l uşmayı kab u l etti . İ k i g ü n önce kad ı n
arkadaşlarından biri n i n ev i nde o n u n l a ve çocu klarla b i r
öğleden son ra geç i rd i m .
Ailemi tekrar b i r a rada görmek du ygusa l açıdan çok
yorucuyd u . G ü n l ü k kon u l a rdan bahsetmek i ç i n önceden
yaptığım p l a n ları b i r yana b ı rakt ı m . Başlangıçta soğuk ve

280
Prestij

mesafe l i davra n a n J u l i a , bel l i ki aç ığa v u rd u ğum


duygu sal l ı ğ ı m d a n etki l e n d i ( E dward o n a l tı yaş ı na
gel m iş, o kadar yakı ş ı k l ı ki ! Lyd ia ve F lorence ne kadar
güzel, ne kadar zarif! B üt ü n gün gözümü ü stleri nden
ayıramad ım) ve çok geçmeden ben i m l e naz i k ama içten
b i r tavırla kon uştu
Sonra ona h aberleri verd i m . E v l iyken, birl i kte yaşıyor­
ken b i l e geçm i ş i m i ona açma m ı ştım; o yüzden söyled i k­
lerim ona üç katı sürpriz oldu. İ l kin, b i r zaman l ar h iç
duymad ığı ai lemi ve m i rası m ı terk ettiği m i söyled i m ;
ikinci olarak geri dönüşümü v e s o n ol arak d a sahne
kariyeri m i bı rakmaya karar verd iğ im i açı k l a d ı m .
Önceden tah m i n etmem gerektiği g ibi, J u l i a heps i n i
süku netle karş ı lad ı . (Sadece bundan son ra ken d i s i ne
Leyd i J u l i a d iye h itap edi l mesi gerektiği n i öğren i nce b ir
an sü kunet i n i kaybetti.) K ı sa b i r süre son ra, kariyeri m i
b ı rakmam ko nusu nda e m i n o l up olmad ığ ımı sord u .
Başka seçeneğim olmad ı ğ ı n ı söyled i m . Ayrı l m ı ş da olsak
s i h i rbaz l ı k kariyeri m i h ayra n l ı kl a tak i p ettiğ i n i ve bir
parçası olmadığı için üzü ldüğünü söyled i . Kon uşurken
karı m ı ve d aha da affed i l mezi b i r i c i k çoc u kl arı m ı ,
Amerika l ı kad ı n uğruna terk etm iş olman ı n pişma n l ığı n ı n
i ç i mde y ü kse l d iği n i d a h a doğru b i r ta b i r l e i ç i me
oturd uğu nu h i ssetti m .
Dün Londra'dan ayrı l madan önce J u l ia'yı i k i nci defa
görd ü m . Bu defa çocuk l a r yan ı nda deği l d i .
Ken d i m i onun merhameti ne b ı ra ktım v e o n a karşı
işled iğim bütün günahlar i ç i n af d i lend i m . Bana dönmesi
ve bir kez daha karım ol ması i ç i n ona d i l döktü m . Kabu l
ederse gücüm da h i l i nde her şey i vaat etti m .
H a y ı r ded i fakat uzun u z u n düşüneceğine söz verd i .
Daha iyisi n i h a k etmiyon.ı m .
O g ü n daha sonra Sheffield'e giden gece tren ine
b i nd i m . J u l ia'yla barışmaktan başka b i r şey düşü nmed i m .

281
C h ristopher Priest

1 4 Kas ı m 1 900
B u n u n l a beraber, bu çürüyüp giden evle karşı karşıya
gel i nce paradan başka bir şey düşünmemem l az ı m . .
Büyük m i ktarda parayı çarçur etti kten b u kad ar kısa
süre son ra para s ı k ı ntısına dü şmek gü l ü nç . Tes la'ya yaz ı p
ona öded iğim paran ı n tümünü i ade etmes i n i isted i m .
Colorado Spri ngs'den ayrı l a l ı neredeyse üç a y o l d u ama
ondan tek kel i me d uymad ı m . Durumu ne o l u rsa o l s un
ödeyecek; so n çı ktığ ı m tu rnede küçük b i r yasal konuda
bana yard ı m eden, New York'taki bir h u k u k fi rm asına da
yazd ı m . Gelecek ayın ilk gü n ü Tesla'ya karşı h u kuki
işlemleri başl atma l a r ı n ı isted im . Mektubumu a l d ı ktan
hemen son ra para m ı iade ederse köpekleri geri çekeri m
ama etmezse sonuçları na katla n ı r.

1 5 Kas ı m 1 900
Londra'ya dönmek üzereyi m .

1 7 Kas ı m 1 900
Derbysh i re'a döndü m . Trende seyahat etmek ben i çok
yord u . B u n u n la beraber, hayattan yoru lm ad ı m .
J u l i a gel ecekte beraber o l mamıza i m kan tan ı yan b ir
tek l if s u n d u . A l acağı m basit b i r karara bakıyor.
Bana geri döneceği n i , karı m ol a rak b i r kez daha
ben i m l e yaşayacağı n ı söyl üyor; ama sadece s i h i rbaz l ı k
kariyeri me devam edersem . . . Cald l ow'dak i m a l i kaneyi
b ı rakıp ldm iston'daki kon ağa dönmemi istiyor. Çocuklar
da, o da Derbysh i re' ı n b i l med ikleri b i r tarafı ndaki uzak
b i r yere taşı nmak istemiyorlar. Öne s ü rdüğü şartları o
kada r sade b i ç i mde ifade etti ki pazarl ı k pay ı m ı n ol ma­
d ığ ı n ı b i l iyoru m .
Tekl ifi n i n ben i m d e i y i l iğime o l d uğuna beni i kna
etmek için dört genel görüş sund u .

282
Prestij

İ l k olarak sahnen in ben i m kadar on u n da kan ı nda


olduğu n u , çocukları öncel i k l i vaz ifesi olarak görmekle
b i r l i kte gelecekte ki s a h n e gösteri lerime tamamen
kat ı l mak isted iği n i söyled i . ( H erhalde bu, ara m ıza b i r
O l ivia Svenson d a h a g i rmes i n d i ye, onsuz tu rneye
ç ı kmayacağ ı m demek ol uyor.)
B u sene n i n başında mesleğ i m i n z i rvesi nde olduğumu
ama şu anda Borden ol acak o sefi l i n şöhretimi e l i mden
almak üzere olduğu n u bel i rtti . Görü nüşe bakı l ı rsa, yer
değişti rme i l l üzyon u n u serg i l emeye devam ed iyo rmuş.
J u l i a b i r de para kazanmak i ç i n bi ldiğim tek yol u n
s i h i rbaz l ı k yapmak o l d uğ u n u ve on u n geç i m i n i sağlamak
kada r, geçen h aftaya kadar h aberdar ol mad ığı a i le
m ü l kü n ü de desteklemen i n vazifem olduğu n u hatı rlatt ı .
Son olarak, Londra'da ç a l ı ş ı rsam m i rası kaybetmeye­
ceğ i m i , evi n ve m ü l ke dah i l her şey in emekl i l i k vakti
gel i nce ben i bekl iyor ol acağı n ı söyled i . Tami rat g ib i ac i l
d u ru m lar, Londra'dan da rahat l ı k l a yü rütü leb i l i rmiş.
Ben de Derbysh i re'a dönd ü m ; güya bu radaki işlerle i l­
gi len mem, asl ı nda yal n ı z kal ı p düşünmem gerektiği i ç i n .
Caldlow Mal i kanes i ndeki soru m l u l u klarımdan kaça­
mam. K i racı ç iftç i ler, h i z metl i kad rosu , ai lem i n köy mec­
l i s i ne, ki l i seye vesai reye karşı görevleri var. Bu kon u l a r­
dan cidd iyetle bahsettiği m i görüyorum; demek ki bugüne
kadar şü phe u ya n d ı rmadan ka n ı mda dolaşıyorlarm ış.
Ama gayet mümkün görü ndüğü gibi iflas edersem,
b u n l a rdan hangisine ne yararı m o l u r?

1 9 Kasım 1 900
J u l ia'yla ve çocuklarla ol mayı gerçekten istiyoru m
ama b u , J u l i a ' n ı n ko ş u l l a r ı n ı kabu l etmek demek.
Londra'ya geri taş ı nmak mesele değil a m a sah neye
dönme f i k r i n e karşı i ç i m de çok büyü k b i r d i renç
h i ssed iyoru m .

283
C h ristopher Priest

Sahneden sadece bi rkaç haftadır uzağ ı m ; ne kadar


büyük bir yük hal i ne geldiğini fark etmem i ş i m . Colorado
Spri ngs'de Henry' n i n ö l ü m haber i n i n gel d iği a n ı hatı rl ı­
yoru m . Henry'i veya Paris'te aşağı layıcı ama mü nasip b ir
şek i l d e ö l mes i n i d ü ş ü n mem i şt i m . H i ssetti ğ i m şey
ken d i m le i l g i l iyd i ; b i r rahatl ama, içten b i r rahatlama.
İ l l üzyon sergi lemen i n yarattığı z i h i n sel gerg i n l i kten
ku rtu l a c a kt ı m n i h ayet. H er g ü n saatl e rce yapt ı ğ ı m
a l ıştırmalar, çok ş ü k ü r sona erecekt i . Kötü i l çe pansiyon­
l arında veya den i z kenarındaki l oj m a n larda tek gece l i k
konaklamalar son bu l acakt ı . Tren yol c u l u k ları b i tecekti .
Dekorları n ve kostümlerin ben i m le ayn ı yere ve aynı
zamanda gel mes i n i garanti lemek, gereçl eri m i en iyi
şeki l de ku l l a n m a k i ç i n t i yatro l a r ı n sahne a rkas ı n ı
denetlemek, ç a l ı şa n ları seçmek ve ücret ödemek ve
b u n u n gibi daha yüz tane ufak tefek şeye bitmek b i l mez
b i r şeki lde d i kkat etmekten k u rtu l acakt ı m . B u n ların hepsi
bir anda hayat ı mdan s i l i n i p g itm işt i .
Borde n ' ı d a d üş ü n mü ştüm . İşte, s i h i r dü nyas ı nda
saklanan, bana karşı düzen l ediği eşek şaka la rı n a devam
etmeye haz ı r, sarsı l maz rak i b i m .
Geri dönmezsem, h iç biri n i n yokl uğu n u h i ssetmem.
Küskü n l üğün i ç i mde nas ı l büyüdüğünü fark etmem işim�
Ama J u l i a ben i baştan ç ı karıyor.
Şaş ı rtıcı b i r etki ya rattığı mda sey irc iden yü kselen
mutlu kahkahalar, üzerime vuran parlak ı ş ı k, gü n l ü k
programda rastlad ığım d iğer sanatç ı l arı n yare n l iği, göste­
ri m i n son u nda duyduğum a l kı ş . Tab i i ki kaç ı n ı l maz o l a­
rak, şöhret, sokaktaki h ay ra n bak ı ş l a r, meslektaşları m ı n
sayg ı s ı , cem iyeti n e n ü st katman l ar ı n d a ta n ı n m a k . . .
B u n lar bana h içbi r şey i fade etmiyor d i yen yal ancıd ı r.
Ve para . Paraya nası l da m u htac ı m !
Mesele artı k neye karar vereceği m kon usu nda değ i l ,
gal i ba b unu yapmam gerektiği ne kend i m i ne kadar

284
Prestij

çabuk i kna edeceği mde.


· 2 0 Kas ı m 1 900
B i r kez daha trenle Londra'ya.

2 1 Kas ı m 1 900
l d m iston Konakları'ndayı m . N i kol a Tes l a' n ı n asistan ı
A l ley'den mektup gel m i ş . B u raya a ktarıyoru m :

Eylül 27, 1 900


Bay Angier, Efendim;
Duyduğunuzu sanmıyorum ama Nikola Tesla
Colorado'dan ayrıldı; çalışmalarını Doğu'ya, bir ihtimal
New York ya da New Jersey'e taşıyacağı söyleniyor.
Laboratuvarına alacaklı/an tarafından el konuldu; şimdi
satılmayı bekliyor. Bir aydan fazla tutan maaş alacağımla
müşkül durumda bırakıldım.
Bununla birlikte, Bay Tesla 'nın kimi konularda
sözünün eri olduğun bilmenizi isterim; buradaki
çalışmamız tamamlanmadan önce, ekipman1n1z
direktiflerinize uygun bir şekilde atölyenize gönderildi.
Cihazı doğru biçimde bir araya getirdiğinizde
(birleştirme talimatlarını kendim yazdım) çalışır durumda
olduğunu ve tam anlaştığımız teknik özelliklere uygun
biçimde işlediğini göreceksiniz. Cihaz kendi kendini
düzenler ve ayara ya da onanma gereksinim duymadan
yıllarca çalışabilir. Yalnızca temiz tutun, matlaşma/an
halinde elektrik temas noktalarını parlatın ve fiziksel
hasara uğrarsa mutlaka onarın (Bay Tesla, zamanla
değiştirilmesi gerekecek parçalar için bir set yedek
ekledi. Diğer tüm parçalar, örneğin ahşap çıtalar, normal
kaynaklardan sağlanabilir.)
Bu olağanüstü icatla nasıl illüzyonlar sergileyeceğinizi
öğrenmeyi elbette ki çok isterim çünkü sizin de bildiğiniz
gibi, en büyük hayranlarınızdan biriyim. Burada olup
285
Christopher Priest

göremediniz ama Karayakkabı ' nın (çocuklarımın kedisi


yani) cihaz tarafından birkaç ke-z sağ salim taşındığına ve
ailemize geri döndüğüne tanıklık edebilirim.
Sonuç olarak, efendim, bu cihazın yapımında küçük
de olsa rol oynamaktan ötürü onur duyduğumu söyleme­
me izin verin.
Sadık dostunuz, Fareham K. Al/ey, Dip. Müh.
Not: Size sergileme küstahlığında bulunduğum küçük
numaraları beğenecek ve şaşırmış gibi yapacak kadar
kibardınız. Bir açıklama yapt!masında ısrar ettiğiniz için,
beş oyun kağıdıyla ve kaybolan gümüş dolarlarla
yaptığım küçük illüzyonumun klasik avuca saklamanın
ve kart zorlamanın bir kombinasyonuyla elde edildiğini
bilmek belki hoşunuza gider. Bu numaraya verdiğiniz
tepki beni çok mutlu etti; isterseniz her hareketin detaylı
açıklamasını göndermekten mutluluk duyarım. F. K.A.

B u n u o kur okumaz atöl yeme koştum. Komşu l arıma


yakı n zamanda A B D'den büyük bir s a n d ı k gel i p
gel med i ğ i n i sord u m ama h aberleri b i l e yokt u .

2 2 K a s ı m 1 900
B u sabah J u l ia'ya A l l ey' i n mektubu n u gösterd im, ona
ABD'ye yaptığım son seyahatten bahsetmeyi u n utmuş­
tum. E l bette ki meraklandı ve açıklama yapmam gerekti .
" B ütün paran buna m ı gitti ?" ded i .
" Evet."
"Tesl a al acak l ı l arından kaçtı v e biz im e l i m izdeyse
sadece bu mektup mu var?" Al l ey' in güven i l i r olduğuna
dair onu tem i n ettim ve mektubu ben i m talebim ol madan
yazd ığı n ı hatı rl attı m . B i r m üddet bana doğru gel i rken
paketin yolda başı na ne gel m i ş o l abi l eceğ i n i , nerede
olabi l eceğ i n i ve nas ı l a l a b i l eceğ i m i z i konuştu k.
Son ra J u l ia, " B u i l l üzyo n u n nesi bu kada r özel ?" d iye

286
Prestij

sord u .
" İ l l üzyonun kendisi deği l , " d iye cevaplad ı m . " N a s ı l
elde ed i ld iğ i."
" Bay Borden' ı n b u n u n l a i l gisi v a r m ı ?"
"Bakıyorum Borden' ı u n utm a m ı şs ı n ."
"Sevg i l i m , aramız ı i l k bozan Alfred Borden'dı . Sene­
lerce düşündüm ve ters giden her şey in o n u n bana
sa l d ı rd ığı güne ç ı ktığ ı n ı görd ü m . " Gözleri dolmuştu,
kederle pa r l ı yord u; konuşması öfke l i ve ken d i ne acıma
h issi nden mahrumdu . " Bana z arar vermeseyd i, ilk çocu­
ğ u m u z u kaybetmezd i m v e son rası nda a ra m ı z aç ı l mazd ı .
H u z u rsuz l u k daha o zamandan baş l a m ı şt ı . Son ra doğan
d iğer sevg i l i çocu kların b i l e Borden' ı n o günkü acı masız­
l ı ğ ı n ı ve apta l l ığ ı n ı tel afi edemed i ; ara n ı zda devam eden
d üşman l ı k, h a l a öfke l i old uğu n u n del i l i ."
"Sana b u n u h i ç a n l atmad ı m , " ded i m . " N e reden
b i l iyors u n ?"
"Çü n kü aptal değ i l i m , R u pert, hem s i h i rbaz l ı k
mecmualarında arada s ı rada ç ı ka n yaz ı l arı d a görd ü m . "
" H a l a abone olduğunu b i l m i yordu m . "
" İ lgi a l a n l a r ı m arası nda h a l a i l k s ı radası n," ded i .
" B ana b u sa l d ı rı lardan neden bahsetmed i ğ i n i merak
ed iyorum sadece."
"Çünkü ben, ga l i ba, bu kavgal ardan dol ayı b i raz
uta n ı yoru m . "
" H ep o mu sa l d ı rd ı sah i ?"
" Kend i m i savun ma k zoru nda kald ı m , " ded i m .
Borden' ı n geçm işine d a i r yaptığım araştırmalardan ve
i l l üzyonunun işleyişi n i çözme çaba larımdan ba hsett i m .
Sonra Tes l a ' n ı n teç h i zatı i ç i n bes l ed i ğ i m ü m itleri
an latt ı m .
" Borden standard sahne h i lelerine başvuruyor," d iye
aç ı k l ad ı m . " Ka b i n l er, ı ş ı k ve ma kyaj ku l l a n ıyor ve
kend i s i n i sahnede naklederken bunu saklanarak yapıyor.

287
C hristopher Priest

B i r c i haza g i r i p d iğeri nden ç ı k.ı yor. Dah iyane bir şey ama
gereçleri muammayı gizlemekle ka l m ıyor, değeri n i de
d ü ş ü rüyor. Tes l a ' n ı n c i h az ı n ı n güzel l iğ i , n u ma ra n ı n
a ç ı kta yap ı l ma s ı n a imkan ta n ı ması v e maddeleşme
s ı rası nda h i ç b i r gereç k u l l a n ı l mamas ı ! Eğer p l a n l and ığı
gibi i şl erse ken d i m i i sted iğim b i r yere nakledeb i leceğim;
sah n ede boş b i r yere, kra l i yet l ocası na, bü y ü k d a i re n i n
ö n ü ne, hatta sa l o n u n ortas ı nd a k i b o ş b i r koltuğa !
Sey i rc i lerin üzerinde m u azzam b i r etki yaratacak herhan­
gi bir yere ."
" B i ra z fa raz i kon u şuyors u n , " ded i J u l i a . " H a l a
p l a n l a n ı yor mu ded i n ?"
"Al l ey' i n mektubunda yazd ığına göre, bana doğru
yola ç ı km ış. Henüz e l i m e u l aşmadı . "
J u l ia, Tesla'n ı n c i hazıyla i l gi l i heves i m i e n i y i a n l aya­
cak kişiyd i ; sonraki b i r saat bana su nduğu i ht i m a l l erde n
bah sett ik. J u l i a kon u n u n merkez i nde yer a la n içgüdüyü
çabucak tespit etti : B u i l l üzyonu h a l k ı n ön ü nde yaparsam
Borden' ı ebed iyen hü srana uğrat ı rd ı m !
J u l i a , ne yapmam gerekt i ğ i n e d a i r k a l a ı:ı ş ü p h e
k ı rıntı ları n ı da ebed iyen dağıtt ı . O kadar heyeca n l a n m ıştı
ki derhal kargoyu aramaya başlad ı k.
Ad rese varmamış bir sandığı a ramak i ç i n Londra'daki
sevk iyat acenta l a r ı n ı dolaşma n ı n hafta la r sü receğ i n i
söyl ed i m karamsar l ı kl a . Ama J u l ia, kördüğümü kesen o
b i l d i k tavrıyla şöyle ded i : "Sormaya postaneden başlasak
ya ?" Öyle yaptık. İki saat son ra, a d ı ma gelen iki devasa
sand ığı, Mount Pleasant Ayı klama B ü ros u ' n u n sahipsiz
posta böl ü m ü nde sağ sa l i m beklerken bu l du k .

1 5 Ara l ı k 1 9 00
Son üç hafta n ı n büyük böl ü m ü s i n i r harbiyle geçt i ;
atölyeme el ektrik bağlanması n ı bek l ed i m . Oyu ncağıyla
oynayam ayan küçük bir çocuk gibiyd i m . Tes l a ' n ı n ciha-

288
Prestij

z ı , Mount Pleasant'tan a l d ı ğ ı mdan beri atölyemde kuru l u


halde d u ruyor a m a elektri k a k ı m ı o l madan hiçbir işe
yaramıyor. Bay A l l ey' i n kolayca a n l aş ı l ı r ta l i matları n ı
bel k i b i n defa okudu m ! H a l böyleyken, giderek a rta n
hatı rlatm a l a r ı nı ve zorl a m a l a r ı nı netices i nde Londra
Elektri k F i rması n i h ayet gerekeni yapt ı .
O zamandan beri prova yap ı yoru m . Z i h i nsel ve
d uygusa l ol arak bu ol ağa n ü stü c i haz ı n i htiyaç l arına
yoğu n l aştı m . İ şte, öğrend i k leri m i n bel l i b i r sı raya konma­
mış hal iyle özet i .
Tamamen i ş l e r halde v e dah iyane bir şeki lde b i l i nen
tüm e l ekt r i k a k ı m ı çeş i t l e r i y l e ça l ı şmak üzere
tasarlanmış. B u, c i ha z l a Avrupa'ya, AB D'ye ve -Al ley' i n
tal i matları nda iddia ettiğine göre- U za k Doğu'ya tu rneye
ç ı kabi l i rim demek. Yal n ız, tiyatronun elektr ik bağlantısı
yoksa gösteriyi yapamam. Gelecekte, gösteri ta lepleri n i
kab u l etmeden önce başka şeylerle b i rl i kte bunu da
kontrol etmel iyim (bi rkaç şey daha var) .
Taşı nab i l i r l ik. Tes l a' n ı n e l i nden gelen i n en iyi s i n i
yaptığ ı n ı b i l iyorum a m a teç h izat fel aket derecede ağır.
Şu andan itibaren c i haz ı n sevk i n i n, sand ı ktan ç ı karı l­
mas ı n ı n ve kuru l ması n ı n p l a n la nması öncel ikl i . B u ,
gösteri leri mden b i r in e tren l e gayrı resmi b i r şek i l de
gitmek, en azı ndan Tes l a i l l üzyonu n u sergi l emek istiyor­
sam, geçmişte kaldı demek.
Tekn i k prova l ar. C i h a z ı n iki defa kurul ması gerekiyor.
İ l ki gösteri n i n o lduğu g ü n ü n saba h ı özel deneme i ç i n,
sonra da ana perde i n i kken ve başka b i r gösteri ya pı l ı yor­
ken , gösteri i ç i n yen iden . . . A l l ey takdi re şayan bir şeki l de
h ı z l a ve sessizce nas ı l yap ı lacağına dair tavs iyel erde
bul u n muş; ama y i ne de zor bir iş . Epey prova yapmak
gerekecek ve faz ladan asista n l a ra ihtiyaç duyacağı m .
Tiyatro l a r ı n p l a n ı . B e n i m y a da Adam W i l so n ' u n
d a i m a önceden tetkik etmem iz gerekecek . . .

289
Christopher Priest

Sah neyi k i l itlemek. Bu tatbiki çok basit b i r şey ama


çoğu ti yatroda, meslek s ı rları n ı öğrenme h a k ı n a sah i p
o l d u k latı'n ı d ü ş ü nen sahne a rkası ç a l ı şa n ları n ı n s ize
düşman o lmalar ına neden ol uyor. Yabanc ı l a r ı n sahnede
asl ı nda ne yaptığımJ görmeleri söz konusu b i le o l amaz.
Y i ne daha faz l a haz ı rl ı k yapmam gerekecek.
Gösteri sonrası c i ha z ın m ü h ürlenmesi ve sökü l mesi
de riz i ko l u işlem ler. Bu işlemle'r hal led i l meden ve mey­
dana gelecek soru n l ar çqz ü l meden gösteriye ç ı kmayı
kab u l edemem.
Bütün bu özel haz ı rl ı kla r ! Mamafi h , d i kkatl i p l a n lama
ve p rova, başarı l ı sahne s i h r i n i n özü n ü teş k i l eder.
H iç b i r i ne yabancı değ i l i m .
İ leri doğru küçük b i r ad ı m . T ü m sahne i l l üzyonları,
camiada m u citleri n i n verdiği isimle b i l i n i r. ü ç LÜTUF,
BOYNUNU VURMA, CASSADAGA PROPAGANDASI, şu s ı ra revaçta
olan i l l üzyo n l a rdan baz ı la�ı n a örnek. Borden, kıt haya l
gücüyle, n u m a ra n ı n i k i n c i sı n ıf h a l i ne YENİ YER DEGİŞTİREN
ADAM ad ı n ı koymuş (on u n yôntem leri n i u ygu la rken b i le
bu ismi asla kul l an madım). B i r süre d üşündükten sonra
Tes l a' n ı n icad ı n a ŞİMŞEK GİBİ ad ı n ı koymaya ve bu i s i m l e
tan ı nması n a karar verd i m . .
G ü n l üğü açm ış o l m a m ı fı rsat b i l erek geçen Pazartesi,
yan i 1 O Ara l ı k itibarıyla J u lia ve çocukları n , l d m i ston
Konakları'nda be n i m l e b i rl i kte oturmaya baş l ad ı k ları n ı
bel i rtey i m . Noel tati l i n i geçi rmeye gittiğim izde, Cal d l ow
Ma l i kanes i n i i l k defa görecekler. ·

Caldlow Malikanesi, . 2 9 A ra l ı k 1 900


İ k i nc i b i r şans ve r i l m i ş, m u t l u b i r adam ı m . Ne
a i lemden ayrı geç i rd i ğim Noel leri ne de bu m ut l u l uğu
tekrar kaybedeb i l eceğ i m i düşünmeye taha m m ü l ü m var.
Sürek l i gerçekleşmesi gereken şeye haz ı rl a n ıyoru m ;
her şey aksi halde olabi l ecek olan şeyleri savuşturmak

290
Prestij

i ç i n . Kasten üstü kapa l ı konuşuyoru m ; ŞİMŞEK GiBi'yi bir­


kaç kere prova ett i m ve nas ı l işled i ğ i n i öğrend i m . Sı rrı
konu su nda ted b i rl i o l ma l ıyım, burada bi le.
Çoc u k l a r uyuduğunda ve J u l i a teşv i k ett i ğ i nd e,
m ü l k ü n i şlerine yoğ u n l aştı m . Ağabey i m i n i h ma l karl ı ğ ı n ı
telafi etmeye karar l ı y ı m .

3 1 Ara l ı k 1 900
Ben bu sözcükleri yazarken on dokuzuncu yüzy ı l
sona eriyor. Bundan b i r saat sonra salona, J u l i a ve
çocukların yan ı na gideceğ im . Beraber yen i y ı l a ve yen i
yüzy ı l a gireceğ iz. B u gece, kehanetlerle v e kaç ı n ı l maz
h atı ra l a rl a ç ı n l ıyor.
G i z l i l i k üzerimde tekrar tahakküm kurduğu ndan, bu
a kşa m ı n erken saatlerinde H utton'la b i r l i kte yaptığı m ı z
şey i n gerekl i o l d u ğ u n u söylemel iy i m .
Yazmak üzere o lduğum şey, iç imde u yanan i l kel
korkul a r yüzünder;ı titreyen bir el tarafı ndan yaz ı l acak.
B u tecrübeyle i l g i l i ne yazab i l ir im d iye çok dü ş ündüm ve
tek yol u n, olan biten i doğrudan, hatta tüm ç ı plakl ığıyla
a n l atmak olduğuna karar verd i m .
B u a kşam, gü neş battı ktan v e çocuklar yeni yüzyı l ı
görmek i ç i n uya n ı k o l s u n l a r diye erkenden yatt ı ktan kısa
bir süre son ra, J u l ia'ya ne yapmak üzere olduğumu a n l at­
tım ve onu oturma odası nda bekler vaz iyette b ı raktı m .
H utto n ' u b u l d u m ; b i rl i kte evden ç ı k ı p Doğu Çayırı
boyu nca a i le kabrista n ı n a doğru yürüdük. Prestij malze­
meleri n i bazen bahçıvanların kul landığı el a rabası nda
taşıdık.
Bi ze yol göstermesi iç in H utton ' l a e l i m izde sadece
rüzgar fenerleri vard ı ; kara n l ı kta asma ki l it l i ka pıyı açmak
b i rkaç dakika m ı z ı a l d ı . Eski k i l it, ku l la n ı l maya ku l l a n ı l ­
maya paslanm ı şt ı .
Ahşap kapı savru l a rak açı l ı rke n, H u tto n huzursuz l u -

291
Christopher Priest

ğ u n u beya n ett i . Onu son derece iyi a n l ıyord u m .


" H utton," dedim, "Sonu na kadar gel men i beklemi­
yoru m . İstersen ben i burada bek le. Ya da eve dön; ben
yal n ı z devam ederi m . "
" Hayır, Lord um, " diye dü rüstçe cevaplad ı . " B u n u ben
kabu l etti m . Açıkçası oraya yal n ı z g i rmem; bence siz de
gi rmemel i s i n i z . Ama haya l gücü m ü zden başka b i r şey­
den korkmam ıza gerek yok.
Arabayı g i ri şte b ı rakıp içeri g i rd i k. Rüzgar fenerler i n i
b i r k o l boyu i leride tutuyord u k . İ lerideki k i rişler pek b i r
şey görmem ize i z i n vermiyordu ama büyük gölgeleri m i z
ya n ı m ı zd a k i d uva r l a ra v u ruyord u . Mozoley l e i l g i l i
a n ı l a r ı m s i l i kt i ; bu raya geldiğim tek seferde hala b i r
çocu ktu m . Kabaca yontu l m u ş dar basamaklar tepen i n
a l t ı n a g i d i yord u ; a l tta mağara b i raz da h a gen i ş l i yo rd u ve
i k i nci b i r kapı vard ı .
İ ç kapı k i l it l i değ i l d i a m a sert ve hareket ett i r i leme­
yecek kadar ağırd ı . Sürükleyerek açtık ve z i fi r i karan l ığa
d a ld ı k . Mağara n ı n önümü zde aç ı ld ı ğ ı n ı görmekten çok
h issed iyord u k . Fenerleri m i z kara n l ığı zor bela yarıyord u .
H avada yakıcı b i r koku vard ı ; o kada r kes ifti ki nere­
deyse ağz ı m ızda b i r tat b ı rakıyord u . Fener i m i i n d i ri p
b i raz d a h a ı ş ı k vermes i n i sağl a m a k ü m i d iy l e fi t i l i
aya rlad ı m . İçeri gi rmem i z l e serbest kalan b i r m i l yon toz
zerresi, etrafı m ı zda dön ü yord u . H u tton yan ı mda kon u ş­
t u ; sesi yeraltı od as ı n ı n boğucu akustiği nde kaybold u .
" Efend i m , prestij malzemeleri n i get i reyi m m i ?"
Feneri n ışığ ında yüz hatları n ı ancak seçebi l iyord u m .
" E vet, get i r . Yard ı ma i hti ya c ı n v a r m ı ?"
" B asamakl arı n d i b i nde beklerseniz, efen dim ."
Basamak ları çabucak tı rmand ı ; bu işi hemen h a l let-
mek i sted i ğ i be l l i yd i . Fener i n i n ı ş ı ğ ı u z a k l a ş ı rken
kend i m i daha bir ya l n ı z ; kara n l ığa ve ö l ü lere d a i r
çocukça korku la ra aç ı k h i ssett i m .

292
Prestij

B u rada törenle rafla ra ve ç ı k ı ntı lara yerleştiri l m i ş ;


tabutlarda y a da kefen lerde yatan; sadece kem i k leri y a d a
kem i k parça ları kalmış; l i me l i me o l m u ş kıyafetler v e toz
i ç i ndeki ata l a r ı m vard ı . Feneri etrafa tuttu ğu mda,
yakı n d aki ç ı k ı ntı l a r ı n üzerinde d u ran s i l üet l e r i n
baz ı ları n ı seçeb i l d i m . Mozolen i n aşağısı nda b i r yerde,
l ambamın ışığ ından uza kta, büyük b i r kem i rge n i n ses i n i
d u yd u m . Sağa i l erled i m , e l i m i uzatt ı m v e bel i m i n
h i zası ndaki taş b i r ç ı kı ntıyı h i ssed i p tuttu m. Doku n u nca
ele gelen, küçük, keski n nesnelerin ayırd ı na vard ı m .
Koku b i r anda şiddetlendi ve öğü rmeye baş l ad ı m . Geri
çek i l i rken, fenerim i n savru lan ışığı nda eski bir hayat ı n
korku n ç ka l ı ntı l a r ı n ı gö rd ü m . Geri k a l a n her şey
görü n mezd i ; y i n e de l ambam ı n k ı sa c ı k menz i l i n i n
d ı ş ı nda, önü mde yatan manzarayı hayal edeb i l i yord u m .
Lambayı yukarıda tutup orada ne old uğu n u görmek
i ç i n kendi m i zorlad ı m . Gerçeğ i n , haya l ettiğim şeyler
kad a r nahoş olmayacağı n ı b i l i yord u m . Çoktan ö l m ü ş
ata l a rı m ı n gel i ş i m le uyand ı k l arı n ı ; hareket etti kleri n i ;
korkunç b i r kafa n ı n veya kem i k l i b i r e l i n kalktığı n ı ;
varl ığı m ı n içleri nde uya nd ı rdı ğ ı ücra korku l arı, boğuk
sesleriyle a n l attı kları n ı h i ssett i m .
B u kaya l ı k raflardan biri nde, babam ı n tabutu vard ı .
Korku ları m l a paramparça o l m uştu m . H utton'un peş i n­
den açık h avaya çı kmak isted i m ; buna rağmen, mozo­
len i n deri n l i klerine i nmem gerektiği n i b i l i yord u m . İ k i s i n i
d e yapa m ı yord u m ; korku ben i olduğum yere m ı h lam ıştı .
Aç ı klama arayan ve b i l i msel yöntemleri kab u l eden
mant ı k l ı b i riyi m ; yine de H utton ' u n benden uzakta
olduğu b i rkaç daki ka i ç i nde mantıks ı z l ı ğ ı n ez iyetine
maruz ka l d ı m .
N i hayet H u tto n ' u n prestij malzemeler i n i n old uğu i l k
çuva l ı sürükleyerek basamaklardan indiği n i duyd u m .
Ken di baş ı na rahat rahat taşıyor olsa d a o n a mem n u n i -

293
Christopher Priest

yetle yard ı m ett i m . Çuva l ı kapıdan geç iri rken fenerimi


yere b ı raktı m ; H u tton kend i feneri n i e l a rabas ı n ı n
yan ı nda b ı raktığından neredeyse z i fi r i karan l ı kta çal ı şı­
yorduk.
Ona, " B u raya gel i p bana yard ı m ettiğin i ç i n çok
mem n u n u m , H utton, " ded i m .
"An l ayabi l iyorum, Lord u m . Ben de bu n u tek başıma
yapmaya cesaret edemezd i m . "
"O halde b i r a n önce bitirel i m ."
Bu kez el arabas ı n a b i rl i kte gitti k ve i k i nc i büyü k
çuva l ı i nd i rd ik.
Başlangıçta mezarı tümüyle keşfed ip prestij malzeme­
l eri n i koyacak en uygu n yeri bu l mayı p l a n l ı yord u m ama
böyle b i r şey yapmak için tü m isteğ i m i kaybetm işt im.
Fenerle r imiz karan l ığı yarmakta yetersiz kaldığı için
sadece yakı n mesafede a raştı rma yapabi l i rd i k. Kolayca
gözümde canlanan rafları ve ç ı k ı nt ı l arı daha faz l a araş­
t ı rma fikri ben i bunaltıyord u . Rafla r i k i yan ı mdayd ı l a r;
mağara o n l a r ı n ötes i nde a l ab i l d iğ i n e u z a n ıyord u ;
ö l ü ml e, ö l ü l erle, n i hai l i ğin kesif kokusuyla, farelere terk
ed i l m i ş hayatlarla doluyd u .
"Çuva l l a rı b u raya b ı rakacağ ı z , " ded i m . " Yerden
mümkün mertebe yü kseğe. Yarın g ü ndüz vakti · tekrar
geleceğ im. Daha iyi bir meşaleyle."
"Tamamen a n l a d ı m , efen d i m ."
B i rl i kte sol d uvara g i d i p b i r ç ı k ı ntı daha tespit ettik.
Kend i m i toparlayıp ü stünde e l i m i dolaştırd ı m . Bir şey yok
gibi görü nüyord u ; Hutto n ' u n da yard ı m ı yla i k i çuva l
prestij malzemesi n i ka l d ı rı p koyd u m . B u n u yaptı ktan
sonra başka b i r şey söylemeden çabucak yeryüzü ne
döndük ve d ı ş kapıyı kapad ı k . Ti tred i m .
Gece vakti bahçe n i n soğuğu nda H utton'la el s ı k ı ştık.
"Yard ım ettiğin iç in sağal, H utton," ded i m . "Aşağı­
s ı n ı n öyle o lduğu akl ı ma gel mezdi . "

294
Prestij

"Benim de, Lordum. Bu akşam benden isted iğiniz


başka b ir şey var m ı ?"
Düşündüm.
" Karı n l a beraber gece yarısı bana ve Leyd i Colder­
dale'e katı l ı r m ı s ı n ? Yen i yı l ı karş ı l amayı p l a n l ıyoruz."
"Sağo l u n , efendim. Bu ndan onur duyarız."
Keşif gez i m iz işte böyle sona erd i . H u tton el arabası n ı
bahçe k u l ü bes ine doğru göt ü rdü , ben d e Doğu Çayı rı'nı
geç i p ev i n etrafı ndan dol aşarak ö n kapıya gel d i m .
Olaylar hafızamda tazeyken yazmak i ç i n doğrudan bu
odaya geld i m .
Y a l n ı z , başlamadan ö n c e mec b u r i b i r gec i kme
meydana gel d i . Odaya g i rerken boy aynası nda kend i m i
gördü m ve d u rup bakt ı m .
Ç izmelerim v e b i lekleri m ka l ı n , beyaz b i r tozl a
kapla n m ı şt ı . Örümcek ağları omuzlarıma v e göğsüme
dolanmıştı . Saçım kafama yapışmıştı; buna sebep olan
kal ı n , gri toprak tabakası yüz ü me de bu l aşmıştı . Kan
çanağına dönmüş gözlerim, boş bir maskeye dönmüş
yüzü mden bakıyo rd u . B i rkaç sa n i ye boyu nca ken d i
görü ntüme saplan ı p kal d ı m . A il e mezarl ığına yaptığım
z iyaretle korkunç b ir şeki lde değişmiş, oran ı n saki n leri n­
den biri o l muştum sanki .
B u d ü ş ü nceyi k i rl i k ı yafet l eri m l e b i rl i kte att ı m ,
soyunma odamda ben i bek leyen dolu küvete g i rd i m ve
y ı ka n ı p pakland ı m .
Gece ya rısı yaklaşıyor. Seneyi -ve bu seferl i k asrı­
uğu rlayıp yen i s i n i karş ı l ayacağ ı m ı z sade ve tan ı d ı k tören
i ç i n a i l eme ve ev a h a l i s i ne katı l m a vaktidir.
Y i rm i nci yüzyı ld a çocuklarım büyüyüp serpil ecekler;
on dokuzcu yüzyı l ı n adamı olan ben, vakti gel i nce on ları
terk edeceğ i m . Ama gitmeden önce, i z b ı rakmaya
n i yet l i y i m .

295
Christopher Priest

1 Ocak 1 90 1
Mozoleye geri döndüm ve prestij malzemeleri n i daha
iyi b i r d u ruma getird i m . H u tto n ' l a beraber fare zeh iri
koydu k ; i leride, malzemeleri saklamak i ç i n çuva l bez i n ­
d e n d a h a sağlam b ir şey b u l ma l ıy ı m .

ldmiston Konaklan, 1 5 Ocak 1 90 1


H esketh U nw i n bana ü ç program ayarlad ığı n ı söyled i .
İ k i tanesi teyit ed i l miş ; üçüncüsüyse, Un w in ' i n standart
program tekl ifi nde cazi p b i r şeki l de tan ıtı l an ŞİMŞEK GİBİ1yi
eklemem i şart koşuyor. Kabu l etti m ; yan i ü ç ü ne de kes i n
gözüyle bakab i l ir iz. Toplam ü ç y ü z e l l i g i ne !
Tes l a' n ı n cihazı d ü n Derbys h i re'dan gel d i . Adam
W i l son'un yard ı mıyla hemen açıp kurd u m . Saatime göre
on beş dakikadan az sürd ü . Ti yatroda ise bu n u on dakika
i ç i nde yapabi l mel iyiz. Bay Al ley ' in tal i matları nda, Tesla'
y l a beraber taşı nabi l i rl i ğ i n i test ederlerken bütün her şeyi
kurmaları n ı n on i k i dakikadan daha kısa sürdüğü yazıyor.
Adam Wi lson i l l ü z yo n u n s ı rr ı n ı b i l i yor, b i l mek
zoru nda. Adam, beş yı ldan faz la b i r zamand ı r ben i m l e
çal ı ş ıyor. Ona güveniyoru m . Mümkün mertebe em i n
o l mak ad ı na, başarı l ı geçen her gösteriden sonra ad ı na
açı l acak b i r hesapta bi rikmek üzere on pou n d l u k g iz l i l i k
i kram iyesi tek l i f ett i m . Gertrude' l a ikinci çocukla r ı n ı
bekl i yorlar.
ŞİMŞEK GİBİ 1 n i n s a h n e s u n u m u ve başka b i rka ç
i l l üzyo n u m u n provası i ç i n daha çok ça l ı şmaya başlad ı m .
S o n gösteri mden beri b i rkaç a y geçtiği i ç i n b i raz
pasl anmışı m . Böyle tekd ü ze bir işe isteksiz yaklaştığı m ı
i t i raf ed iyorum a m a yerleşti kten sonra eğlenmeye
başlad ı m .

2 Ş u bat 1 90 1
B u gece F i nsbu ry Park E m p i re'da gösteri yaptım ama

296
Prestij

ŞİMŞEK GİB i 'yi eklemed i m . İşi havayı koklamak, seyırcı


önünde gösteri yapman ı n verd iği h issi tecrübe etmek i ç i n
kabul ettim.
KAYBOLAN PİYANO versiyon u m ç ok iyi gitt i ; uzun uzun
a l kışlandım ama gösteri m i n sonunda kızgın ve mutsuz­
dum.
Tesl a i l l üzyonu n u serg i lemek iç in yan ı p tutu şuyorum !

1 4 Ş u bat 1 90 1
D ü n şiMŞEK GiBi ' y i i k i kere prova ettim, yar ı n d a i k i kere
p rova ed eceğ i m . D a h a faz l as ı n ı yapmaya cesa ret
edem i yoru m . Cuma rtesi a kşa m ı Hol loway Yol u ' ndaki
Trocadero'da ve ertesi hafta en az bir kere daha gösteri m
var. Yeteri nce düzen l i serg i lersem fazl adan proval ara,
sahne d ışı hareketlere, d i kkat dağıtma ve konuşmalara
gerek kal maz d iye düşü n üyorum .
Tes l a ben i yan etk i ler konusu nda uyarm ıştı; gerçekten
çok büyük boyuttal ar. Ci hazı ku l l anmak çocuk oyuncağı
değ i l . İ çinden her geçtiği mde acı çekiyoru m .
İ l k o l a rak fi z i ksel a c ı v a r . V ü c u d u m ayrışıyo r,
dağı l ı yor. Her b i r zerrem b i r yana atı l ıyor, havayl a b i r
ol uyor. Saniyeden d a h a kı sa, ölçülemeyecek kadar kısa
bir zamanda, vücudum e lektri k dalga larına dönüşüyor.
Boş l u kta yol a l ıyor. Hedefl enen noktada yen iden bi rle­
şıyor.
Bam ! Parça l a nd ı m . Bam! Yeniden bi rleşti m !
Vücud u m u n her kısmı nda, her yönde patlayan şiddet l i
b i r şok b u . Avucun uza çel ik b i r çubukla vuruld uğu nu
düşü n ü n . Şimdi ayn ı yere değişik açı l ardan on, hatta
yirmi tanes i n i n b i rden vurduğunu haya l ed i n . Daha
faz lası parmakları n ıza, bi lekleri n i ze vuruyor. Yüz tanesi
e l i n iz i n tersi ne, pa rmakları n ı z ı n ucuna, tüm eklemleri­
n i ze i n iyor. Daha faz lası ten i n i z i n içi nde patl ıyor.
Şimdi acıyı tüm vücudunuzun i ç i ne ve dışına yay ı n .

297
Christopher Priest

Bam !
Sa n i yen i n m i lyonda biri kadarl ı k şiddet l i b i r acı !
Tekrar B a m !
İ şte böyle b i r h i s .
Y i ne d e , seç i l en noktaya vard ı ğ ı md a san iyen i n
m i lyonda b i ri kadar zaman önceki h a l i mden h i ç farkı m
yok. Kend i iç i mde b ir bütü nüm, ken di ken d i me t ı pa t ı p
benz i yorum a m a n i h ai acı n ı n şokunday ı m .
Cald low Mal ikanes i 'nde ne yaşayacağı m ı b i l meden
Tesl a c i haz ı n ı i l k kul landığı mda, öldüğüme inanarak
yere yığı l d ı m . Kal b i m i n, beyn i m i n böyle b i r acı patla­
m a s ı n d a n sağ ç ı km a s ı m ü m k ü n görü n m üyord u .
D üş ü nceleri m, d uygusal tepki lerim yoktu . Öldüğümü
h i ssett i m ve buna uygun davrand ı m .
Yere d üştüğü mde, deneme i ç i n orada ben i m le olan
J u l ia yan ı ma koştu . Ö l ü m sonrası dü n yayla i lg i l i ilk can l ı
hatıram, hayat bel i rtisi a ramak i ç i n göm leğ i m i n altına
uzanan e l l eriyd i . Sars ı ntı ve şaşk ı n l ı kla; onu yanı mda
b u l ma ktan, şefkati n i h i ssetmekten dolayı mutlu bir halde
gözleri.m i açtım. Çabucak kalkmaya, iyi olduğuma onu
i nand ı rmaya, sarı l maya ve öpmeye, b i r kez daha kendim
ol maya gücüm yetti .
H aki katen, b u şiddet l i tec rü beden sonra fizi ksel
i y i l eşme h ı z l ı gerçekleşiyor ama z i h i nsel etki leri tüyler
ü rpertici . . .
Derbys h i re'da i l k denemeyi yaptığı m ı z o gün, öğleden
sonra deneyi tekrarlamak iç in ken d i m i zorlad ı m ama
neti ce itibarıyla Noel zaman ı n ı n büyük böl ü m ü nde en
karan l ı k kasvet i n esiri o l d u m . İki defa ölm üştü m . Yaşayan
ö l ü l erden b i ri, lanet l i b i r ru h olm uştu m . Yaptığım şeyi
hat ı r l atan malzemelerden daha son ra kurtu lmal ıyd ı m .
Anlattığım g i b i , bu tüyler ürpertici görevi yerine geti recek
cesareti yen i yı ldan önce b u lamad ı m .
D ü n burada, Londra'da, elektri kle ayd ı nlanan atölye-

298
Prestij

m i n aşinal ığı nda, Tes l a teçh izatı kurul uyken iki prova
daha yapmam gerektiği n i h i ssett i m . Ben b i r gösteri
sanatçısı yım, b i r profesyonel i m . Yaptığım işe b i r k ı l ıf
u yd u rma l ı , onu süsleyip püsleme l i y i m . T i yatroda
kend i m i şi mşek gibi "İı akletme l i , varış a n ı nda i m kansı z ı
sergi lemiş b ir s i h i rbaz g ibi görü nme l i y i m .
Darbe yem iş gibi d i z leri m i n üzerine çökmek söz
konusu b i l e olamaz. San iyen i n m i lyonda biri kadarl ı k
ıst ı rab ı m ı bir bakışla b i l e aç ığa vurmak saçmal ı k o l u r.
Demem o ki çift katma n l ı bir aldatmaca yürütüyorum .
S i h i rbaz normalde " i m kansız" b i r etki yaratı r: B i r piyano
göz önü nden yok o l u r, b i l a rdo topu s i h i r l i b i r şeki lde
yoktan var o l u r, bir kız aynadan geçi ri l i r. Sey i rci ler
i mkansı z ı n mümkün kı l ı n madığı n ı n tabii ki farkı nda­
d ı rl ar.
B i l i msel yöntemiyle ŞİMŞEK GİBİ, haki katte şimd iye dek
i mkansız o l a n ı başarmakta . Sey irc i lerin gördüğü şey,
gerçekte olan ı n ta kendisi ! Ama bu n u n öğren i l mes i ne
i z i n veremem; çünkü bu sefer b i l im, s ih rin yeri n i a l d ı .
D i kkat l i davranarak, yarattığım mucizen i n daha az
m u c i zevi görü nmes i n i sağ l a m a l ı y ı m . E l ement i l e­
ticisi nden dağı l ma m ı ş ve tekrar toplanmamış gibi ç ı kma­
l ıy ı m . O yüzden acıyı karş ı l amayı ve haz.ı rl ı k l ı ol mayı,
iki büklüm ol madan tepki vermeyi, kol larım havada
sahnen i n önüne gel ip yüzümde etki leyici b i r tebessü mle
a l kı ş l arı kab ul etmeyi öğrenmeye çal ışıyord u m . Faz l a
değ i l , kafi mi ktarda kafa karıştırmak i ç i n .
Dün o l an l a rı yaz ı yo r u m çünkü dün gece eve
döndüğü mde olan ları kaydetmeyi düşü nemeyecek kadar
üm itsiz l i k içi ndeyd i m . Şimdi, öğleden sonra; aşağı yukarı
kend ime gel d i m sayı l ı r ama yarın iki prova daha var; fik­
ri b i l e ben i yoruyor ve bunaltıyor.

299
Christopher Priest

1 6 Ş u bat 1 90 1
B u gece Trocadero'daki gösteriyi dü ş ü ndü kçe tüyle­
rim d i ken d i ken ol uyor. Bütün sabah ti yatrodayd ı m .
Cihazı kurdum, test ettim, söktüm ve tekrar sa ndı kfarına
ka l d ı rd ı m . Ondan son ra, bekle n i l d iği gibi, sah neyi ve
gereç leri n i k i l itlememe ş i ddet l i karşı ç ı ka n işç i lerle
tartışma l ı , b ir pazarl ı k süreci baş l ad ı . Son u nda, elden ele
geçen b i r m i ktar para meseleyi çözdü ve isted iğim oldu
ama bu da, gösteriden elde edeceği m gel i rde büyü kçe b i r
ged i k açtı . Bu i l l üzyon u serg i l emek, ancak daha önce
a l d ı ğ ı m ücretlerden çok daha faz l as ı n ı talep etmekle
m ü m k ün olabi lecek. Bu geceki gösteri pek çok şeyi bel i r­
leyecek.
Ş i m d i H o l l oway Yol u ' n a dönmeden önce bir iki saat
boş va ktim var. B i r kısm ı n ı J u l i a ve çocu klarla geç i rmey i ,
kal a n ı nda da biraz kesti rmeyi düşünüyoru m . Fakat o
kada r gerg i n i m ki uyku i m kansız görünüyor.

1 7 Şubat 1 90 1
D ü n gece Trocadero'n u n sahnesinden büyük l ocaya
emniyet i ç i nde geçt i m . Teç h izat kusursuz çal ı ştı .
Ancak seyirc i ler a l kışlamad ı l a r çünkü ne olduğunu
görmed i l er! Neden sonra gelen alkış heyecandan z i yade
hoşn utl u k ifadesiyd i .
Numara i ç i n daha gü ç l ü b i r ge l işme safhası, daha
büyük teh l i ke h i ssi l a z ı m . Maddeleştiğim ana d i kkat
çekmek i ç i n vard ı ğım nokta spot ışığıyla ayd ı n latı l ma l ı .
Adam' l a b u ko n u d a kon u ştu m ; d a h i yane b i r fi k i rl e
c i hazdan çekeceği m b i r elektrik bağlantısıyla, ı ş ı ğ ı n
hareket i n i i şç i l ere b ı rakmadan, kend i m kuma nda etmemi
tek l if etti . S i h i r sürekl i gel iş iyor.
Sa l ı günü ayn ı tiyatroda tekrar gösteri m i z var.
En i y i s i n i sona saklad ı m . Darben i n şoku n u ta mamen
gizlemeyi başard ı m . Hem gösteriyi sey i rc i lerin aras ı ndan

300
Prestij

izleyen J u l ia, hem de ku l is perdesi ndeki oynar böl ü m


sayesi nde sa hne arkasında d u ran Adam, ortaya çı kışı m ı n
neredeyse kusursuz olduğunu söyl ed i ler. Sey i rc i lerin tü m
d i kkatleri n i vermemeleri bu noktaG:la i ş i me yarıyor;
meydana gelen tek kusuru sadece J u l ia'yla Adam gördü
( istemeden b i r ad ı m geri att ı m ) .
Kend i adı ma, ci hazla yaptığı m a l ı şt ı rmalar netices inde
korku nç şokun eskisi kadar korku nç gelmed i ğ i n i söyle­
yeb i l i r i m ; her seferinde b i raz daha iyiye gid iyor. B i r ay
içi nde etkiyi d ı şarıya bel l i etmeden karş ı l ayabi leceğim.
Y e r değiştird i kten sonra h i ssettiği m keder, il k teşeb­
büsleri m i nden son ra daha da aza ld ı .

Derbyshire' da, 2 3 Şubat 1 90 1


H afta son u nda ç ı kardığım derslerden sonra Sa l ı günkü
performansım çok daha iyi leşti ve The Stage 'de övgüyle
bahsed i l mesi n i sağlad ı ; daha iyi leh i me bir sonuç akl ıma
gel m iyor! D ü n trende J u l ia'yla birbirim ize yaz ıyı tekrar
tekrar okuyup kariyeri m üzeri nde yaratacağı mutlak
etkiyi kutlad ı k . Derbys h i re'daki geç ic i sürgün hal i m iz
n ede n i y l e gelecek h afta başı Londra'ya dön meden
neticeden haberdar ol mayacağız. Keyifle bekleyeb i l i r i m .
Çoc u k l a r ya n ı m ı zda, h a v a soğ u k v e g ü n eş l i , k ı r
ma·nzarası yumuşak renkleriyle biz i büyü l ü yor.
Kariyeri m i n z i rves i ne yak laştığımı h i ssed iyoru m .

Londra 'da, 2 Mart 1 90 1


Randevu defterimde emsa l i görü l memiş b i r halde,
gelecek dört ayl ı k dönemde yap ı l ması teyit ed i l m i ş otuz
beş gösteri var. B u n ların üçü kendi sahne ad ı m i ç i n
düzen l e n m i ş gösteri ler; bcı n lardan b i r i n i n a d ı Muhteşem
Oanton Eğlendiriyor; on yed i tiyatroda ismim en üstte
olacak; geri ka l a n gösteri ler iti ba r yeri ne bol para veriyor.

301
Christopher Priest

Bu seçenek bo l l uğu y l a kab u l etmeden önce ku l i s


bölges i n i n bazı tekn i k şart l a ra uymas ı n ı ve s a h n e
gereçleri n i k i l itleme isteğime rıza gösteri l mes i n i talep
etti m . Oditoryum u n ayrı ntı l ı bir pl a n ı n ı n bana veri l­
mes i n i ve elektr ik tes isat ı n ı n gücü v e güven i l i r l i ğ i
konu larında bi lgi lend i r i l meyi şart koştu m . İ k i seferinde,
tiyatro yönetici leri ben i sahnelerinde görmeye o kadar
hevesl i lerd i ki gösterimden önce e lektrik ku l l an maya
başlayacakları hususunda ben i tem i n etti ler.
Ü l keyi dolaşacağ ım . Brighton, Exeter, K idderm i nster,
Portsmouth, Ayr, Folkestone, Manc hester, S heffield,
Aberystwyth, York, ilk turnemde pek çok d iğer şeh irle ve
b i rkaç göster i m i n o l d uğu başkentle b i r l i kte ben i
karş ı layacak.
Seyahate rağmen (birinci s ı n ıf tren ler ve faytonlarl a
gideceği m v e parası benden ç ı kmayacak), program gayet
maku l ; küçük turne ekibim ü l keyi b i r baştan b i r başa
katederken, Caldlow Mal i kanesi'ne yapmam ı z gereken
z i ya retler i ç i n bol vakt im iz o l acak.
Menajeri m şimd iden yabancı tu�rıelerden, bel k i yak ı n
z a m a n d a bi r A B D seyahati nden d a h a bah setmeye
başlad ı . B u rada belH soru n l a ra neden olab i l i r ama h içbiri
z i rvedeki b i r s i h i rbaz ı n çözemeyeceği şeyler değ i l .
H e r şeyden gayet mem n u n um ; s ı n ı rs ı z b i r kend i ne
güven h i ssiyle yazdığım i ç i n af d i leri m .

Southampton' da, 1 O Tem m u z 1 90 1


Southampton'daki Duchess Ti yatrosu ' nda b i r hafta l ı k
progra m ı n tam ortası nday ı m . J u l ia dü n ben i z iyarete
gelerek isted iğim evrakları ve defterleri get ird i . Bu sayede
el i me geçen gü n l ü ğe yazmak i ç i n iyi b i r fı rsat.
ŞİMŞEK ciei'yi b i rkaç ayd ı r sürekl i ye n i leyip prova
ed iyoru m ; üç aşağı beş yukarı kusursuz hale gel d i .
Başlangıçta k i t ü m u m ut l a r ı m gerçek oldu . Çekti ğim

302
Prestij

fizi ksel ac ı lara görü n üşte herhangi b i r tepki vermeden


boşl u ktan geçebi l iyoru m. N a k il d üzgün, pürüzsüz ve
sey i rc i n i n gözü nden izahı i m kansız b i r şeki lde işl iyor
Başıma be la ol�n z i h i n se l yan etki ler de a rtık soru n
oluşturmuyor. B unal ı ma düşmüyorum; kend imden şüphe
duymuyoru m . Tam tersi ne, (bu s ı rrı kimseye açmıyornm
ve bu k i l it l i gü n l ü kten başka bir yere yaz m ı yorum),
vücudumun parçal anması neredeyse bağ ı m l ı�;ı olduğum
bir zevk hal i ne geldi . İ l k başta ölüm ve sonraki hayat
hayal leriyle cesaretim k ırı l m ı ştı ama nakil işlemi ben i m
i ç i n a rtık her gece tecrübe ettiği m b i r yen iden doğuş,
kend i n i yeni leme. İ l k günlerde a l ı ştırm a i ç i n n u marayı
pek çok kez yapmak zoru nda olmam ben i end işelend i ri­
yordu ama bir gösteriyi tamamlar tamam lamaz i k i ncisi
i ç i n yan ı p tutuşuyorum.
Üç hafta önce, gösteri l erim a ras ı ndaki geç ici bir
boş l u k dönemi nde, Tesla' n ı n cihaz ı n ı atölyeme kurup
işlemi gerçekleşt i rd i m . Yen i tek n ikler denemek ya da var
olan tekn i kleri mükemmel leşti rmek için deği l ; s ı rf verd iği
fiz i ksel zevk i ç i n .
Her gösteride meydana gelen prestij mal zemeleri nden
kurtu lmak hala soru n teş k il ed iyor ama bunca haftadan
sonra işi en az s ı k ı ntıyla hal ledebi leceğ i m i z bi rkaç
yöntem bulduk.
Yaptığım yen i l i klerin çoğu, gösteri tekn iğiyle i l gi l i . İ l k
başta, m u c izevi etki n i n sey i rc i l eri m i büyü l emeye
yeteceği n i sanma hatasına düştü m . S i h r i n en büyük
gerçe k leri nden b i ri n i i h m a l etm i şt i m : n u m a ra n ı n
mucizes i, sunuşla vurgu l anma l ıd ı r. Sey i rc i ler kol ay kolay
kanmaz; sih i rbazı n i l giyi uyand ı rması, mu hafaza etmesi
ve görü n ü rde i m ka nsızı başararak tüm beklent i l eri boşa
ç ı karması gerekir.
Tes l a' n ı n c i h az ı n ı -profesyonel i l l üzyonistler in çoğuna
a şi n a o l d u ğ u - s i h i rbaz l ı k efektl eri ve tekn i k l eriyle

303
Christopher Priest

süsleyerek ŞİMŞEK GiBi'yi merak uyand ı ran, tüyler ü rperten


ve n i hayet afa l l atan b i r halde s u n maya b�şlad ı m . Tüm
gösteri l erde ayn ı efektl eri kul lanmıyorum ve ken d i m i
yen i leyi p ra ki plerimi şaş ı rtmak ad ı n a kas ı t l ı değişikl i kler
yap ı yoru m . İşte seyirc i leri m i n d i kkati n i çekmek ve yan l ı ş
yön l e n d i rmek i ç i n iz lediğ im yol l ardan bazı ları :
K u l l a n ı l madan önce ve bazen kullanıldıktan sonra
i ncelenmesine i z i n veriyoru m ;
Arada s ı rada sah neye seyirc i lerin a rası n da n · şah itler
çağı rıyoru rıi ;
Sey i rc i lerden b i r i n i n verd iği v e ayı rt edebi leceği şahsi
b i r eşyayı naklol u rken ya n ı ma a l ı p n u mara n ı n bitimi nde
ortaya çı karıyorum;
U n, tebeşi r veya benzer b i r şeyl e işaretlen iyorum ki
seçtiğim yerde bel i rd iği mde ben i m , şü phe götürmez bir
şeki l de saniyeler önce sahnede d u ra n adam olduğum
a n i aşı l s ı n . . .
Ken d i m i tiyatro n u n değ i ş i k yerlerine yo l l uyoru m ;
kısmen b i n a n ı n p l a n ı na, kısmen d e yaratmak isted iğim
etki n i n büyükl üğüne göre seçi m yapıyoru m . Bir anda
orta veya arka koltuklara, vestiyere ya da l ocal ardan
b i rine g ideb i l i rim . . .
Kend i m i , sırf bu amaç i ç i n etrafa yerleşt i r i l m i ş sahne
gereçlerine yol l uyoru m . Mesel a bazen, gösteri boyunca
od itoryu m u n üzerinde sa l l anan büyük bir ağın i ç i ne
varıyoru m . B i r başka rağbet gören efekt de kend i m i ,
seyirc i lerin gözü ö n ü nde d u ran v e giz l i b i r kapaktan
g i rmemi engel lemek i ç i n gön ü l l ü ler tarafı ndan kuşat ı l m ış
m ü h ü rl ü b i r kutu ya da sa nd ığa yol l amam.
Ma mafi h bu serbestl i k beni pervasız kıldı. B i r akşam,
nereden akl ı ma estiyse kend i m i sah nedeki su dolu tanka
yo l l ad ı m . B u büyük bir hatayd ı . S i h i rbaz l ığ ı n en büyük
günah ı n ı işl emiştim; etkiyi prova etmemiş ve her şeyi
şansa b ı rakmıştı m . Olay ya ratan ve ş iddet l i bi r şeki lde

304
Prestij

suya varmam, seyirci leri n heyecan l a ayağa fırlamalarına


yol açtı ysa da neredeyse ö l ü m ü me sebep o l uyord u .
Ciğerlerim bir a n d a suyla d o l d u ; b i r iki san iye içi nde
ö l ü m ka l ı m m ü cadelesi ve rmeye baş l ad ı m . Adam
W i l so n ' u n h ı z l ı müdahalesiyle kurtu l a b i l d i m . Korku için­
de Borden ' ı n d a h a önceki sa l d ı r ı l a r ı ndan b i r i n i
hatı rlad ı m . Maddeleşmeyle i lgi l i b u nahoş dersten sonra,
yen i b i r etki deneyecek o l u rs�m en i ne boyuna prova
ed i yoru m.
Progra m ı m ı n büyük böl ü m ü geleneksel i l l üzyonlar­
dan o l uşuyor tab i i . Muazzam b i r repertuvarım var; ne
zaman yen i bir tiyatroda gösteri yapmaya başl asam,
p rogram ı m ı değişti r i yoru m . P rogram ı mda çeş i t l i l iğe
daima önem veriyorum ; KAPLAR VE TOPLAR ya da ESRARENGİZ
ŞARAP ŞİŞELERİ gib i b i l d i k el çabu k luğu oyu n larından b i riyle
baş l ı yoru m . Değişik türde b irkaç i skamb i l n umarası onu
takip ed iyor; sonra da görsel lezzet olsun d iye eşarp,
bayrak, kağıttan çiçek veya mend i l l erle yapılan numara­
l a rdan b i r i n i yapıyoru m . F i nale doğru masalar, kab i n ler
veya ayna l a r ı n ku l l a n ı l d ı ğ ı , genel l i k le sey i rc i le r i n
aras ı ndan gön ü l l ü lerin d a h i l olduğu iki üç oyun serg i l i ­
yoru m . Progra m ı m ı istisnasız b i r şeki l de ŞİMŞEK GİBİ1yle
kapatıyorum .

Derbyshire' da, 1 4 H a z i ran 1 902


H i ç bu kadar meşgul o l m a m ı şt ı m . 1 90 1 ' i n Ağustos­
Ekim ayları aras ınd a B ritanya turnesi ne çıktı m . Geçen
sene Kas ı m ' l a bu sene Şu bat a ras ı nda AB D'ye bir kez
daha gittim. Mayıs'a kadar Avrupa'yı dolaşt ı m . Şimdi de
İ ngi l i z tiyatroları nda uzatm a l ı b i r turneye ç ı kacağ·ı m ; bu
sefer d e n i z kenarı n d a k i tat i l yörelerine kuru l m u ş
tiyatrolara yoğu n l aşacağız.
Gelecekle i l gi l i planlar.
Uzun b i r süre d i n lenmek ve ai lemle va kit geç i rmek

305
C h ristopher _P riest

n i yetindey i m ! Eyl ü l ayı n ı n büyük böl ü m ü n ü ve Ekim' i n


i l l k yarı s ı n ı b u n u n i ç i n boş tuttu m.
A B D 'deyken N i ko l a Tes l a ' y ı b u l maya ça l ı ştı m .
Ci hazıyla i l gi l i bel l i soru larım ve performans ı n ı arttı racak
tavsiyelerim var. İ ş i me ne kadar yarad ığı n ı duymak
i steyeceği ne de em i n i m . Fakat Tes l a yer yarı l m ı ş da i ç i n e
g i r m i ş san k i . İflas ettiği v e a lacakl ı l arından sakl andığı
rivayet ed i l iyor.

Londra' da, 3 Eyl ü l 1 902


Önem l i bir açıklama!
D ü n akşa m ı n erken saatleri nde, l s l i ngton'daki Daly's
T iyatrosu ' nd a gösteri l er arası n d a d i n len i rken, ben i
görmek i steyen b i r i n i n sahne kapı s ı nda bekled i ğ i n i
söyled i l er. Kartv i z iti n i gö rü nce a d a m ı derh a l i çeri
a l ma l a r ı n ı söyled i m . Gelen Bay A rt h u r Koe n i g ' d i ,
Borden'la i l g i l i d üşü necek çok şey veren gazeteci . . . Bay
Koen ig' i n Evening Star' da Yard ımcı H aber Şefi olduğunu
öğrenmek ben i şaşı rtmad ı . Seneler bıyıklarına gri tüyler,
kemeri ne b i rkaç del i k eklem işti .
Sam i m i b i r şeki lde e l i m i s ı kt ı ve omuzlarıma vurd u .
"Göster i n i z i i z led i m , B a y D a n ton ! " ded i . Y ü rekten
tebri k l er i m i kab u l ed i n . En son u n d a e l eşti ri l e r b i r
müzi khol gösteris i n i n hakkı n ı veriyor. Hem şaş ı rd ı ğ ı m ı
hem eğlend iğ imi i t i raf etme l i y i m . "
" B u n u duyduğuma çok mem n u n o l d u m , " ded i m ve
Bay Koen ig'e viski i kram etmesi . i ç i n kostü mcüme işaret
etti m . İçkiyi dold u ru nca bizi yal n ı z b ı rakması n ı ve on beş
dak i ka sonra gel mes i n i isted i m .
"Sağl ı ğ ı n ıza, efend i m ! " ded i Koenig kadehi n i kaldı-
rarak. "Yoksa, Lord u m mu demel iyim?"
Şaşkı n l ı k l a baktı m .
" B u n u nereden b i l iyors u n u z yah u ?"
"Neden b i l meyecekmi şim ? Ağabey i n i z i n ö l üm haberi

306
Prestij

gazetelerde oldukça ç ı kt ı . "


" H aberleri okudum," d i ye cevaplad ı m . "Ama h iç b i ri
benden bahsetm iyordu."
" Bence bunun sebebi, F l eet Sokağ ı ' nda çok az kişi n i n
gerçek ad ı n ı z ı b i l iyor o l m as ı . Ancak gerçek b i r
hayra n ı n ız Henry Angier' l a bağlantı n ız ı kurab i l i r."
"Gözü n üzden h iç bi r şey kaç m ı yor, değ i l m i ?" ded i m
gön ü lsüz b i r takd i rle.
" B u tarz b i lgi ler kaçmaz, efend i m . Merak etmeyin,
sı rrı n ı z em i n el lerde. S ı r olduğunu farzed iyorum?"
"H ayatı m ı n iki yan ı n ı b i rb i ri nden ayrı tuttum hep. O
açıdan bu b i r s ı r ; eğer buna göre davra n ı rsanız memn u n
o l u ru m . "
"Söz üme güveneb i l i rs i n i z , Lordum . B a n a karşı d ü rüst
o l du ğu n u z i ç i n m ü teşekk i r i m . S ı rl a r ı n sermayen i z
olduğunun farkındayı m ; on ları bulmak veya meydana
ç ı karmak gibi bir n i yeti m yok."
"Geçen sefer böyle demiyordunuz," d i ye bel i rtti m .
"Son karş ı l aşmamızda . . . "
"Bay Borden, evet. İtiraf etme li y i m ki o b i r istisnayd ı .
Ketum l uğuyla sinirimi bozuyordu."
"Sizi a n l ı yoru m."
"Evet, efend im, b i l i yoru m . "
"Söyleyi n bana, Koen ig. Bugün gösterim i izled i n i z .
F i na l deki i l l üzyonum hakkı nda ne düşün üyorsu nuz?"
" Bay Borden' ı n sadece yonttuğu od unu a l ı p sanat
eseri h a l i ne geti rm i şs i n iz . "
Bu söz ler kul aklarıma müzik g i bi geld i . A m a y i n e de,
"Şaş ı rd ı ğı n ı z ı söyled i n iz ama s i n i ri n i z boz u l mad ı, deği l
m i ?" d i ye sormada n duramad ı m .
" Bozu l mad ı . S i z i n ya rattı ğ ı n ı z muamma h i ss i ne aşina­
y ı m . U sta b i r i l l üzyon isti iş baş ı nda izlerken, muc izen i n
nas ı l elde ed i ld iği n i merak eders i n iz ama izah ed i l i rse
büyük b i r hayal kı r ı k l ığına uğrayacağ ı n ı z ı da b i l i rs i n i z . "

307
Christopher Priest

B u n u söylerken gü l ümsed i, sonra mutlu b i r sess iz l i k


i ç i nde viskisi nden b i r yudum a ld ı .
"Sakı ncası yoksa, " ded i m son u nda, "ziya reti n iz i neye
borç l u old uğu mu öğrenebi l i r m iy i m ?"
" Rakibi n i z Bay Borden h u susunda öz ü r d i l emeye
gel d i m . H a k k ı nda i leri sürd üğüm bütün o karmaşı k
teori l er i n hata l ı , s i z i n kaba ve basit teori n i z i n i se doğru
o lduğunu itiraf etmel iyim."
"An layamad ım," ded i m .
"Önceki z iyareti mde, Bay Borden ' ı n emsa lsiz ve
ü stü n b i r s i h i r sergi led iğine da i r abartı l ı b i r teori i leri
s ü rd üğümü hatırlars ı n ız . "
" H at ı r l ı yo ru m , " ded i m . "Mantı ğı n ı z la ben i b u n a
i nand ı rd ı n ı z . S i z e m i n net. . . "
" La k in s i z i n d a h a sade b i r açı klaman ı z vard ı . Borden
b i r değ i l iki kişi, ded i n i z . İ k i z ler, ded i n iz . Gerektiğinde
b i rbi rleri n i n yer i n i alan tek yumurta ikiz leri ."
"Ama del i l ler . . . "
" H a k l ıydı n ız, efend i m ! Bay Borden' ı n gösteri s i sah i ­
den d e ikizlere dayan ı yor. A l fred Borden i k i is imden
türet i l m i ş : Al bert ve F rederick, tek kişi l i k gösteri yapan
ikiz kardeşler."
"Bu doğru deği l ! " ded i m .
"Ama b u sizin teorin i z . "
" H erhangi bir teori işte, "d iye aç ı k l a d ı m . "Çabucak
çü rüttü n ü z . E l i n izdeki del i l ler. .. "
"Çoğu nun tesadüfi olduğu ortaya ç ı kt ı ; geri kalanı da
d ü z meceym i ş . Genç b i r gazetec iyd i m, mesleğimde
usta l aşmam ı şt ı m . O zamandan beri gerçekleri teyit
etmeyi , bir kez daha teyit etmeyi, so nra b i r kez daha tey it
etmeyi öğren d i m . "
"Ama konuyu kend i m araşt ı rd ı m," ded i m . " Doğum
kayı t l a r ı n ı , g i ttiği oku ldaki s ic i l i n i i n celed im . . .
"

" U z u n zaman önce düzenlenm iş, Bay Angier." Soru

308
Prestij

sorarmış gibi baktı, bana doğru h i tap ettiği ne em i n o l mak


i st iyor gibiyd i . Başı m ı sal l ad ı m ; devam ett i . "Borden l a r
hayatları n ı b u i l l üzyon üzerine kurmuşlar. O n l ara gü ven
o l maz."
"Çok d i kkat l i i nceled i m , " d i ye ısrar ett i m . " B u is i mde
iki kardeş olduğunu b i l iyorum ama biri d iğeri nden iki yaş
küçü k ! "
"Ya n l ı ş hatı rlamıyorsam i k i s i d e Mayıs'ta doğmuş .
Doğum kayd ı n ı 8 Mayıs 1 856'dan 1 8th M a y ı s 1 858'e
değişti rmek fazla maharet istemez ."
" İ ki kardeşi n beraber çek i l m i ş b i r fotoğrafı vard ı ! "
"Evet, bul ması d a çok kolay! B i z i m g i b i l eri şaşırtmak
için b ı rak ı l m ı ş olsa gerek. N i tekim şaşı rd ı k ."
"Ama iki kardeş b i rbirine h iç benzemiyor. Res m i
ken d i m görd ü m ! "
" Ben d e görd ü m . Asl ı nda, büromda b i r kopyası var.
Yüz hatları n ı n arası ndaki fark i n a n ı l maz. Ama makyaj l a
ne kandı rmacalar yapı ldı ğı n ı herkesten i y i bi l i rs i n i z . "
H aberlerle y ı l d ı r ı m çarpm ı şa dönmüştüm. Doğru
düzgün düşü nemez bir halde yere bakt ı m .
" Ü z ücü ve s i n i r bozucu, değ i l m i ?" ded i Koen ig. "Siz
de böyle h i ssed iyor o l m a l ı s ı n ı z . İkimiz de eşek şakası
kurba n ıyız."
" B u ndan em i n m i s i n iz," d iye d i rett i m . "Kes i n l ikle
em i n m i s i n i z ?" Koe n i g yavaşça baş ı n ı sa l l ıyo rd u .
"Mesela, i k i kardeşi b i r a rada gördünüz mü ?"
" E m i n olmam ı n sebebi bu zaten . Sadece b i r kere, kı sa
b i r süre i ç i n b ul uştukları n ı görd ü m . "
"On l arı takip m i ed iyordu n u z ?"
" B i r tanes i n i takip ed iyordum," d iye düzeltt i . " B i r
Ağustos akşamı Bay Borden ' ı ev inden itiba ren takip
ett i m . Ya l n ı z başına Regents Parkı'na gitt i , görün üşe
ba k ı l ı rsa yürüyüşe ç ı km ı ş tı . Yüz metre kadar geri s i nden
gidiyord u m . Pa rkın merkez i civarına ge lrl i ğimizde karşı

309
Christopher Priest

taraftan b i r adam ona yaklaşt ı . Karşı karşıya ge l d ikleri nde


üç san i ye kadar durup konu ştu l ar. Son ra yü rümeye
devam etti ler. Ya l n ız, Borden küçük b i r deri çanta
taşıyord u . Konuştuğu adam az sonra yan ı mdan geçti ; t ı pa
t ı p Borden'a benzed i ğ i n i görd ü m . "
Düşü ncel i b i r ha lde Koen ig'e bakt ım .
" Nereden b i l i yors u n uz . .. ? " Bir hata i ht ima l i üzerinde
d i kkatle d üşün üyord u m . "Yürüyüp giden ada m ı n, çantayı
taş ı ya n ı n yan i , Borde n ' l a kon uşan adam olmad ığ ı n ı
nereden b i l iyorsu n u z ? Geldiği yöne geri dönmüş olabi l i r.
Öyleyse, Borden tekrar yan ı n ı zdan geçmiş ol amaz m ı ?"
"Ne görd üğümü b i l iyorum, Lord u m . Belki şaşırtmaca
amac ı y l a farkl ı kıyafetler giymişlerdi ama bu sayede
i k i s i n i birbiri nden ayırab i l d i m . B u l u ştu lar, b i rb i rleri n i n
yan ı ndan geçti ler, t ı pa t ı p ayn ı yd ı lar."
Z i h n i m tamamen bu konu üzerine yoğu n laşm ı şt ı . B i r
s i h i rbaz l ı k göst�risi düzen l emen i n yo l u yordamı üzeri ne
h ı z l a düşünmeye başla m ışt ı m . İk iz ol du kları doğruysa,
iki kardeş i n de her gösteride tiyatroda haz ı r b u l u nması
gereki rd i . K u l i s çal ışan l arı m utlaka s ı rrı öğre n i rd i o
z a m a n . Borde n ' ı n s a h n e gereç le r i n i k i l i tl emed i ğ i n i
b i l iyord u m ; hem gösteri boyunca sahne arkası nda ve
kanatlarda dolaşan bir sürü i n san var ve haddi nden fazl a
şeye şahit o l uyorlar. Yer değişti rme i l l üzyo n u n u d ublörle
yaptığım s ü re zarfı nda bu gerçeğ i n farkı ndayd ı m . Ama
Koenig'in söz ü ne bakı l ı rsa, Borden' ı n sı rrı uzun y ı l lar
gi z l i kalm ıştı . Borden' ı n gösterisi i k i z l ere dayanı yorsa,
s ı rrın y ı l l ar önce açığa ç ı kması gerekmez m i yd i ?
Öyle deği lse, açı klaması neyd i ? S ı r sadece gösteri
önces i nde ve so nrası nda koru n m u ş o l a b i l i rd i . Sözü mona
Borden - 1 c i h azlar ve gereçlerle tiyatroya gel i rd i ; Borden-
2 parça lardan b i r i ne sak l a n m ı ş ol u rd u . Borden-2 gösteri
s ı rası nda u staca ortaya ç ı kt ı ğ ı nda, Borden - 1 sa h nedeki
gereçlere saklan ı rd ı .

310
Prestij

Maku l görü nüyor; hepsi buysa kab u l edeb i l i ri m . Ama


yı l l a r boyu turnelere ç ı k ı p b i r mahalde n öteki ne gitmek
i ç i n u z u n tren yo l c u l u k l a r ı n a tahamm ü l etmek,
asista n ları işe al mak, loj man b u l mak vesai reyi düşünün­
ce acaba d i yoru m . Borden b i r ekiple ç a l ı ş ıyor olma l ı : bir
ingenieur e l bette, sahnede görev a l acak b i r ya da birden
fazl a asi stan, hamal la r ve işçi ler, b i r menajer. Hepsi bu
sı rra vak ıfsa, sessiz kal maktaki beceri leri n i takd i r etmek
gerek.
Diğer yandan, i nsan tabiatı na çok uygun b i r şeki lde
bu kişi lere güvenmiyorlarsa, Borden-1 ve Borden-2
saklanmak için etrafl ı bir düzen kurmuş olmal ıyd ı lar.
B u n u n ·da ötesi nde, tiyatro hayat ı n ı n gü n l ü k gerçekleri
söz konusuyd u . Mesela, m at i ne gösteris i n i n o lduğu
g ü n l e rde -ci h az l ar ı n i ç i nde s a k l a n a n - Borden-2
gösteri l e r i n a ras ı nda n e yap ı yord u ? Kardeşi d i ğer
sanatç ı larla b i rl i kte fu ayede d i n l e n i rken saklanmaya
devam mı ed iyord u ? G iz l ice soyunma odasına s ı z ı p bir
son raki gösteri n i n başlamas ı n ı m ı bekl iyord u ?
Fark ed i l meden tiyatrol ara nası l girip ç ı k ı yorlard ı ?
Sahne kapısı a m i rleri kı skanç gard i ya n lara benzerler;
bazı tiyatro l a r ı n kapıcı la rı o herkes i n k i m l i ğ i n i kontrol
etme i ş i n i o kadar ciddiye a l ı r ki meş h u r oyu ncuların b i l e
geç ka l ma y a da metresleri n i gizl ice tiyatroya sokmak
zorunda kalma ihti m a l i karşısı nda soğuk terler döktüğü
rivayet o l u n u r . B i n aya değişi k yol l ardan, b i l h assa dekor
böl ü münden veya ön kapıdan girmek m ü m kü n ama bu
b i l e sü rekl i gizl i l i k, haz ı rl ı k ve hatırı say ı l ı r b i r ra hatsız­
l ığa taham m ü l etmeyi gerekti riyor.
"Size kafa yoracak bir ş�y verd im ga l i ba," ded i Koenig
düşü nce z i nc i r i m i kırara k . Boş viski kade h i n i , yeni den
dolduru lmas ı n ı isterm iş gibi e l i nde tutuyord u ; bu kon uyu
düşünmek i ç i n zaman isted i ğ imden, kadeh i e l i nden
sertçe a l d ı m .

311
Christopher Priest

" B u sefer buldu kla rı n ızdan emin m i s i n i z ?" ded i m .


" Hem d e nası l, efend i m . Her kel i mes i nden h e m de."
"Geçen sefer kend i m kontrol etmem için bana bazı
i puçları verm işt i n i z . Benzer b i r şey tekl if ed iyor mu­
s u n u z ?"
" H ayı r . . . sadece sözü m ü i leri sürüyoru m . İ k i adamı
bizzat görd ü m ; ben i i lgi lend i rd iği kadarıyla başka del i le
gerek yok . "
"Sizi n i ç i n bel k i yok , " sohbet i n sona erd i ğ i n i bel i rt­
mek i ç i n ayağa kal ktım .
Koenig şapkası n ı ve paltosu n u a l d ı ve kapı ya doğru
gitt i . Ona kapıyı tuttum.
Becerebi l d iğ im kadar kayıts ı z b i r tav ırl a ona "Benim
i l l üzyo numu nasıl serg i led i ğ i m i merak etmiyor g i b i s i n iz,"
ded i m .
"S i h i r o l sa gerek, efend i m ."
"Ben i m i k i z i m olduğundan şüphelen m i yorsunuz o
ha lde?"
"Olmad ı ğ ı n ı b i l iyoru m . "
" Beni de soruştu rdu n uz demek," ded i m . " Peki y a
Borden ? O etkiyi nas ı l yarattığımı merak ed iyor m u ?"
Bay Koen ig abart ı l ı b i r şeki lde göz kı rptı .
"On u n ve kardeş i n i n meraktan köpürdü kleri n i b i l me­
n iz i n hoşlarına gitmeyeceği nden em i n i m, efen d i m . " E l i n i
uzattı v e tokalaştık. " B i r kez daha tebri kleri m i kabu l ed i n .
Haddim ol mayarak, sağl ı ğ ı n ı z ı n bu kada r i y i o l d uğunu
görmen i n ben i rahatlattığı n ı söylememe izin veri n . "
Cevap veremeden g itti a m a gal i ba ne demek i sted i ğ i n i
b i l i yoru m .

Londra'da, 7 Eyl ü l 1 902


Daly's deki kısa sezon tamaml and ı ; Londra'da işlerimi
toparlad ıktan sonra ipl e çektiğim b i r ayl ı k vakti Derby­
s h i re'da J u l i a ve çocuklarla beraber geç i receği m . Yarı n

312
Prestij

kuzeye yönel eceğ i m ; W i l son prestij malzemeleriyle i l gi l i


her zamanki ayarlamaları yapmak i ç i n önden gitti .
Bu sabah Tesla' n ı n c i h az ı n ı atölyemde em n i yete
a l d ı m, asistan l arıma ön ü m ü zdeki b i rkaç hafta n ı n ücret i n i
verd i m , t ü m fatu raları m ı öded i m , s o n b a h a r v e k ı ş
programları i ç i n U nw i n ' l e u z u n uzadıya konuştu m .
E k i m ' i n ortası ndan Mart veya N i san'a kada r progra m ı m
doldu b i le. B u gösteri lerden geleceğ i n i hesapladığım
. para, tüm masrafları düştü kten sonra b i le ben i gençl i k
haya l leri m i n d e ötesi nde b i r zengi n l iğe kavuşturacak.
Her h a l ü karda, gelecek sene son u nda bir daha çal ışma­
ma gerek kal mayacak.
B u da ben i Koenig' i n ayrı l m adan önce söyled i klerine
getiriyor.
B i rkaç ay önce, ŞİMŞEK GiBi ' n i n s u n u m u n u m ü kemmel­
leşti rmek için ç ı rpı n ı rken, i l l üzyona yen i ve beklen med i k
b i r şeyler koymayı dü şü n d ü m . B u n u akl ı ma get i ren, i l k
g ü n l erde ö l ü m ü yaşad ı ğ ı m d ü ş ü nces i yle kapı l d ı ğ ı m
karan l ı k h islerd i . İtinayla yerleşt i ri l m i ş ışıklar v e makyaj­
la, gösteri m i n son u nda, boş l u kta yol ald ı ktan sonra
öncekinden daha çökmüş görün üyord u m . Yaşadığım
tec r ü ben i n ağ ı rl ı ğ ı y l a bitkin d ü ş m ü şe ben z i yord u m .
Ö l ü m l e c i l veleşen ve b u n u n şaşmaz i z l eri n i taşıyan
b i riyd i m . B u efekt progra m ı m ı n değişmez bir parçası
h a l i ne gel d i . Gösteri m s ı ra s ı n d a ko l u m u bacağ ı m ı
sa kınarak, d i kkatle hareket ed iyoru m . S ı rt ı mda hafif b i r
tutu l m a varmış g i b i dönüyoru m . Kambur yürüyorum.
Sağ l ı ğı m ı n elverd i ği n i n en i y i s i n i yJpıyor, a l d ı rmaz
davran ıyoru m . ŞİMŞEK GiBi'yi sergi led i kten ve mucizevi b i r
şeki lde tek parça hal i nde vardı ğ ım görü ldü kten sonra,
ı ş ı kl a n d ı rman ı n i ş i n i yapmasına i z i n veriyoru m. Son
perde i nerken sey i rc i l e r i n çoğu na, b i r aya ğ ı m
çukurdaymış g i b i görü n ü yoru m .
Efekti n ken d i si n i n harici nde, kafamda uzun vade l i b i r

313
Christopher Priest

stratej i var. Kaba ta b i rle, kend i öl ü m ü m ü pl an l ı yoru m .


Ne de o l sa kon uya yaba ncı deği l i m . Y ı l la r boyunca J u l ia
d u l hayatı sü rerken ö l müş kocayı oynad ı m . Tes l a ' n ı n
şeytani c i h azı ndan o kadar geçtikten son ra, ken d i ö l ü m ü ­
mü tezgah lama fi kri kolay gel iyor . .
Seneye sahneden teme l l i çek i l mek istiyoru m . B itmek
b i l meyen turnelerde n , u z u n seya hatlerde n , t i yatro
l oj m a n l a r ı nda k o n a k l a m a l a rd a n , t i yatro a m i r l e r i y l e
g i ri len kavga l a rdan ku rtu l mak istiyoru m . Yaptığım i ş l e
i lgi l i her şeyi giz l i tutmaktan g ı n a gel d i ; hem, h e r an
Borden 'dan b i r sal d ı rı daha ge l i r d iye korkuyoru m .
Üste l i k, çoc u kl ar ı m büyü rken yan l a rı nda o l ma k
i stiyoru m . Edwa rd yak ı nda ü n ivers iteye gitmek i ç i n
evden ayrı lacak; kızları n evlenmesi de yak ı nd ı r.
Seneye bu vakitl er, ded iğim g i b i , m a l i açıdan özgür
o l acağı m; akı l l ı bir yatı rı m la Cald l ow m ü l kü a i lemi hayat
boyu geç i nd i rir. Dünya n ı n geri kalan ıysa Mu hteşem
Danton'un, Ru pert Angier' ı n hayat ı n ı n, 1 903 senes i n i n
b i r sonbahar günü, mesleği ndeki s ı k ı ntı l arın get ird iği
kanserle son b ul duğunu öğrenecek.
Bu esnada, 1 4 . Colderdale Kontu, hemen hemen aynı
zamanda sessiz sedasız b i r şek i l d e m i ras ı n ı n yönet i m i n i
ele a lacak.
İşte Koen ig' in sağl ığı m l a i l gi l i yoru m u n u n izah ı . O,
hakkı mda istemed iğim kadar çok şey bi len, zeki b i r i .
Borden ' ı n bir d eğ i l iki k i ş i olduğuna da ir teori s i n i çok
düşündüm. H a l a em in deği l i m .
Mesele fikrin müm kün o l maması değ il (ada m ı m Cut­
ter bu nu tek baş ı na a k ı l etm işti). Mesel e bu kandı rma­
cay l a yaşa m a n ı n getireceği bi tmek b i l mez zorl uklar.
B u n ların b i rkaç ı n ı Koen ig soyunma odamdayken düşün­
müştüm bile.
Peki ya günlük hayat? Mesleğinde ne kadar başarı l ı
o l u rsa olsu n , ki mse sürek l i ça l ışmaz . G ön ü l l ü gönü lsüz

314
Prestij

d i n len me dönemleri mutlaka o l u r. Programlar aras ı nda


mecburi geci kmeler meydana gel ir. Gösteri ler ve turneler
tam başl ayacakken iptal ed i l ir. Tati l ler, hasta l ı kl ar, a i l e
meseleleri . . .
Borden b i r değ i l i k i k i ş i yse v e b i r tanesi "tek"
görünecek d i ye öteki hep sakla n ı yorsa, nereye ve nas ı l
sakla n ı yor? Sakla n ı rken hayatı nda neler ol uyor? Kar­
deşiyle nası l temas ku ruyor? H i ç b u l u şuyorlar m ı , b u l uşu­
yorla rsa kimse n i n görmemesi n i nas ı l sağl ıyorlar?
Aldatmacadan başka ki m lerin haberi var ve Borden
s ı rrı n ı n em i n e l l erde olduğuna nasıl em i n olabi l iyor?
Başkaları ndan bahsetm işken, ya Borden ' ı n karı s ı ? Ya
çocu kları ?
Borden iki kişiyse, ikisi birden kad ına kocal ı k, çocu k­
l ara baba l ı k edemez . Acaba hangisi koca, hangisi baba ?
Borden' ı n ka rısı iyi b i r geçmişe sahip biri ve kesi n l i kle
aptal deği l . Gerçekte Borden hakkı nda ne b i l iyor?
Borden' ı n gerçek k i m l iği hakkı nda, karan l ı kta m ı
b ı rakı l m ı ş ?
Saklanma v e aldatmaca, evl i l i k müesses i ne, karı koca
yatağına b i le başarıyla s ı z m ı ş olabi l i r m i ? Kad ı n iki adam
arası ndaki farkı a n l am ı yor, h i ç b i r şeyden şüphe duymu­
yor olabi l i r m i ?
Peki ya a i l e geçm i ş i, özel şakalar ve kon u şmal ar, şahsi
hatıral ar, mahrem hu suslar? İki adam ı n işbirl i ğ i n i n, şahsi
konu .l a n bile b ir sahne i l l üzyonunu kuşatan tedbi rlere ve
gi z l i l iğe kurban edecek kadar i l eri gitmesi mümkün m ü ?
Ters ine i na n m a s ı da h a da g ü ç ; Borde n ' ı n karı s ı
gerçeği b i l iyor v e b u n a raz ı . Bu doğru olsa, kan d ı rmaca
seneler önce ters giderd i .
Kardeşl erden biri an laşman ı n küçük ortağı d u rumuna
düşerd i ; b i r tanesi (tekrar Borden-2 di yel i m) evl i l i k mera­
s i m i ne katılamazd ı . Bu sebeple kad ı n ona Borden - 1 'e
nazaran daha az koca göz üyle bakard ı ; kad ı n l ı k vaz ife-

315
Christopher Priest

!erine gel i nce ne o l u rdu peki ? Daha da ötesi , Borden-2


çoc u k l a rı n gerçek babası o l m a z dı ( a h l a k gereği
ev lenmeyen Borden-2 ' n i n çocu kları n babası o l madığı n ı
farz ed iyorum). Borden-2 çocu kların, o n l ardan fi z i ksel ve
duygusa l bakı mdan uzak amcaları o l u rd u . Zevce, anne,
onun a leyh i ne ayrı mc ı l ı k yapmaya engel olamazd ı .
Bu, isti krarsız l ı k l a dolu b i r d u ru m .
İ k i açıklama da o kadar i m kansız görünüyor ki b i r
üçüncüye i n a nmaya mecbu rum. Borden kardeşler kad ı na
gerçeği a n l atmad ı lar ve onu aldatmaya ça l ı şt ı l ar ama
kadı n a l d atmacayı önemsiz k ı l d ı . Bir başka deyişle, neler
olduğunu a n l ad ı (nas ı l a n l am az k i ?) ama ken d i ne göre
sebepler neden iyle bu � a ayak uydurmaya karar verd i .
Ken di soru ları n ı barınd ı rması n a rağmen b u teori akla
en uygun açıklama gibi gel iyor. Yine de tüm bu n l a ra
i nanmak zor.
S ı r l a r ı m ı korumak için çok i leri g idebi l i rim ama g iz l i l i­
ğin sap l a ntıya dönüşmes i ne i z i n vermem. Borden ve var
olduğunu d üşü ndüğümüz kardeşi, Koen ig' i n söyled iği
kadar saplant ı l ı o l ab i l i rler m i ?
B u konuda i k i ye böl ü nmüş haldeyi m !
Neti cede fark etm iyor. N u mara n u marad ı r; görenler
bir a ldatmaca serg i lendi ğ i n i n bil i nc i nded ir. Ama ) u l i a
kavga yüzü nden korkunç acılar çekt i ; ben de ö l ümden
dönd ü m . Bence Borden s ı rl arı n ı takı ntı ha l i ne get i recek
bir adam ve ona b u l aşmak ben i m ta l i hs i z l i ğ i m .
Ayn ı zamanda tal i h i m ; kavga neden iyle, serveti m i
kazand ığ ım i l l üzyonu hazırlad ı m !

Wakefield-Leeds arasında bir yer 2 7 Kasım 1 902


) u l i a ve çocuklarla Derbysh i re'da uzun ve fayd a l ı b i r
tat i l geç i rd i kten sonra çal ı şmaya dönd ü m . Yarın Leeds'
teki K i ng Wi l l iam Ti yatros u ' nda sahneye ç ı kacağ ı m . H af­
ta sonuna kadar her gece iki gösterim var . .

316
Prestij

Oradan Dover'a, afiş in en ü stünde olduğum Overc l iff


Tiyatrosu'na. Oradan Noelden önceki hafta için Ports­
mouth' a .
Yorgun ama mutluyum . . .
Bazen i nsanlar görü nüşümü fark ed ip ne kadar kötü
olduğuma d air iyi n iyet l i yoru m l a r yapıyorlar. Met i n
olacağım.

1 Ocak 1 903
Ru pert Angier' ı n hayat ı n ı kaybedeceği yıla gel d i k .
Vefatı m ı n kes i n tari h i n i h e n ü z bel i rl emed i m a m a
Amerika tu rnem i n bitişi nden çok son ra olacak.
Yarından üç hafta sonra N ew York'a g itmek i ç i n
L iverpool'dan ayrı lacağız v e N isan'a kadar dön meye­
ceğiz. Prestij malzemeleri nden kurtu lma meseles i kısmen
çöz ü l d ü sadece ama bu, ŞİMŞEK cioi'yi h aftad a b i r
serg i l eyecek o lduğum gerçeği sayes i nde sorun olmaktan
ç ı kıyor. Gereki rse daha önce yaptığ ı m ı yapacağı m ama
Wi l son bir çözüm bulduğunu söy l üyor. Ne o l u rsa olsun,
gösteri devam edecek.
J u l i a'y ve çocuklar da bu veda turnemde yan ı mda
o laca klar.

30 N i san 1 903
U nwin'e yıl sonuna kadar ve 1 904' ü n ilk ayl a r ı ndaki
gösteri tekl iflerini kab u l etmes i n i söyled i m Mamafi h,
Eyl ü l son u nda ölmüş olacağı m . B i r ihtimal 1 9 Eyl ü l 'de
gerçekleşecek.

Lowestoft'ta 1 5 Mayıs 1 9 03
New Yo rk, Washi ngton DC, Baltinıore, Richmond, St
Lou is, Ch icago, Denver, San F rancisco, Los Angeles'ta ki
baş döndü rücü tecrübelerden sonra . . . Suffolk Lowestoft'
tay ı nı . AB D ' d e servet i m i kaza n ı yor o l a b i l i rim ama

317
Christopher Priest

rızkı m ı Lowestoft'taki Pav i l ion Ti yatrosu gibi yerlerden


sağ l ı yoru m .
Yarın b ir hafta l ı k progra m ı ma baş l ayacağ ı m .

2 0 May ı s 1 903
B u geceki iki gösteriyi de ·iptal ett im ; yarı n geceki de
teh l i kede. B u sözleri yazarken heyecanla J u l i a ' n ı n gel me­
s i n i bek l i yorum .
Apta l ı n tekiyim, kah rolası b i r aptal!
D ü n gece i k i n c i göster i n i n ortalarıyd ı . B u n u yazmak
için ken d i m i zar zor toparl ıyorum .
Sak i n ol mal ı y ı m .
Son g ü n lerde repertuva rıma yeni b i r iska m bil n u mara­
s ı ekled i m . B u nu m arada, sey i rc i lerden b i r i n i sahneye
çağırıyoru m . Bir .kart a l ı p üzerine ism i n i yaz ıyor. Kartı n
köşesi n i y ı rtıyorum ve tutması i ç i n gön ü l l üye veriyoru m .
Kartı n geri kalan ı n ı kağıttan b i r zarfı n i ç i n e koyuyorum
ve zarfı yakıyoru m . Alevler söndüğünde büyü k bir porta­
kal ç ı karıyorum . İ kiye kestiği mde iç i nden yaktığım kağıt
ç ı k ı yor ve y ı rtık köşe tab i i ki yeri ne oturuyor.
Dün gece gön ü l l üm, ora l ı ol duğunu sand ı ğ ı m biriyd i .
U z u n ve i r i ya rı, yüzüne kan gel m i ş biriyd i . Konuşu nca
Suffo l k aksan ı n ı ayırt ett i m . Göster i n i n başlarında onu
fark etm i şti m ; ön s ı ra n ı n orta l arı nda oturuyord u ; sev i m l i
ve zeka yoksu nu yüz ü n ü gördüğüm anda, uygun b i r
gön ü l l ü adayı olarak akl ı mda tuttu m . Sahneye b i ri n i
çağ ı rd ı ğ ı m a n d a ayağa f ı r l ad ı ; b i r ters l i k olacağı n ı
a n l ama l ı yd ı m . B u n u n l a beraber, numarayı yaparken ben i
daha üstün göstermekte çok başa rı l ı oldu, evc i l m i zah
an layışı ve s ı radan yoru m l arıyla salondan bir iki kahkaha
b i le kopard ı . ("B i r kart a l ı n, " ded i m . "Ne, ben im mi
olcak, ba y ı m ?" d ed i , göz leri n i kocaman a ç m ı ş ve
mem n un etmeye hevesl i bir ifadeyle.)
Onun Borden o lduğu n u nası l tahmin edemed i m ? !

318
Prestij

Bana i pucu b i l e verd i ; kağıda yazd ığı i s i m Alf Redbone'


du, bariz b ir harf oyu n u . Ak l ı mdaki onca şeyle gerçek adı
olduğu nu farzett i m
İska mb i l n u marası b i tt i ğ i nde e l i n i s ı kt ı m , ad ı y l a
seslen i p teşekkür ettim v e şu anki bayan asista n ı m Hester
tarafı ndan koltuğu na doğru götü rü l ü rken, sey i rc i n i n
a l kışına eşl i k ett i m .
Redbone'u n koltuğu n u n b i rkaç dakika sonra, ŞİMŞEK
ciai'ye başlarken h a l a boş ol duğunu fark etmed i m .
B u gösteriye başl ayacak o l ma n ı n gerg i n l iğiyle,
yokl uğu kafa m ı n arkasında b i r yere yerleşti sadece. Bir
ters l i k olduğun u b i l i yord u m ama ne olduğu n u tam olarak
d ü ş ü nem i yord u m . Tes l a c i h a.z ı nd a n a k ı m geçmeye
başl adı ğı nda, geri l i m arkı n ı n uzantı l arı vücuduma dolan­
d ığı nda ve sey i rc i n i n beklentisi en ü st sevi yeye ç ı ktığı nda
bi rden ada m ı n yok l uğunu fark ett i m . B u n u an lamamla
yıldırım çarpmışa döndü m . Art ı k çok geçti ; c i haz çal ışı­
yordu ve nu marayı tamam lamak zorundayd ı m .
Gösteri n i n bu noktası nda h iç b i r şeyi değişti rmek
mümkün değ i l d i r. Seçtiğim hedef böl ge b i l e sab i tlen­
m işti r; koord i natları ayarlamak, gösteri öncesi harici nde
yapı lamayacak kadar karmaşık ve vakit alan b i r işlem .
Evvelki gece, a leti dünkü i k i gösteri i ç i n idareni n boş
tuttuğu, sahnen i n sol u ndaki en üst locaya varacağı m
şeki lde ayarlam ışt ı m . Loca ana balkonla hemen hemen
ayn ı yü ksek l i kteyd i ve od itoryumun her tarafı ndan ra hat
görünebi l i yord u .
Loca n ı n korku l u kları n ı n tam üstünde maddeleşecek,
spot ı ş ı ğ ı ta rafı ndan i z l enecek, aşağıdaki koltukl ara
bakarken dengem i koru mak i ç i n kol larımı del i g i b i sal l a­
yarak ç ı rpı nacakt ı m . i l k gösterimde her şey plana göre
gitt i ; s i h i rl i dönüşü m ü m ü n yol açtığı çığl ı k l a r ı , i kazları ve
telaş l ı bağ ı rı ş ları Hester' ı n bana savurduğu iple sah neye
i nmem le kopan a l kış ta k i p ett i .

319
Christopher Priest

Locaya yüzüm sey i rciye dönü k bir halde varmam i ç i n ,


Tesl a c i h azı n ı n içinde s ı rtım locaya dön ü k d u rma l ı yd ı m .
Sey i rc i ler bu n u b i l m iyor tab i i ama vücud u m u n şek l i ,
varış a n ı nda b i re b i r tekrarlanıyor. Bu sebeple, c i haz ı n
i ç i nde d u rduğum yerden nereye varacağı m ı göremi­
yord u m .
Borden etrafta b i r yerded i ; ben i yen iden sa bote
edeceğ ine d a i r korkunç b i r fi kir kafama dank etti ! Ya
locada sakla n ı yorsa ve pervaza vard ı ğ ı m anda ben i
iterse? E l ektrik geri l i m i n i n etrafı mda önüne geçi l mez b i r
şek i lde yükseldiği n i h i ssett i m . E n d işeyle dön ü p l ocaya
bakmaktan ken d i m i a lamad ı m . Mavi beyaz elektrik kıvıl­
c ı m l arı aras ı nd an zor bela seçebi l iyord u m . Her şey
yol u nd a gib iyd i . Oraya varmamı engel leyecek h i ç b i r şey
yoktu; locan ı n kol tukları n ı pek görem iyord u m ama kimse
varm ı ş gib i de görü n m üyord u . Borden' ı n n iyeti çok daha
s i n s i ym iş; b i r an sonra ne old uğunu öğrend i m . Locaya
bakmak i ç i n döndüğü mde, i k i şey birden oldu
İ l ki, vücudu m u n nakl i başlad ı .
İ k i ncisi, c i haz ı n gücü ve akım b i r anda kes i l d i . . . Mavi
a l evler kayboldu, elektrik a l a n ı yok o l d u .
Sah nede, seyirc i leri n gözü önünde c i h a z ı n ahşap
kafes i n i n i ç i nde ka l d ı m . Omz u m u n üstünden locaya
bakıyord u m .
N a k i l yar ıd a kes i l m i şt i ! Ama d u rm a d a n önce
baş l a m ı ştı; korku l u kların tepesi nde kendi görü ntümü;
yarı dönmüş, yarı çömel m iş vaziyette, yukarı ve uzağa
bakar haldeki b i r a n l ı k d u ruşumu a l m ı ş haya l et i m i ,
doppelganger' ı m ı görd ü m .
Benim ince, şeffaf bir kopyamdı; kısmi bir prestijdi.
Ben bakarken görü ntü m telaşla doğru l d u , kol ları n ı
sa l l adı ve s ı rtüstü loca n ı n i ç i ne düşüp gözden kaybo l d u !
G örd üğü m şeyd en t ü y l e r i m ü rperm i ş b i r h a l de
Tes l a' n ı n Kafesi'nden ç ı kt ı m . Tam zarpa n ı nda, spot ı ş ığı

320
Prestij

yandı ve orada maddeleştiği m i göstermek i ç i n tüm l ocayı


ayd ı n l att ı . Sey i rc i ler bek lenti i ç i nde locaya bakt ı l ar.
A l k ı ş l a maya başlad ı lar ama ses çabucak kes i l d i . G örecek
h iç bi r şey yoktu.
Sah nede b ir başı ma durd u m . İ l l üzyonum mahvol m uş­
tu .
" Perde! " d i ye bağ ı rd ı m . " Perdeyi i nd i r i n ! "
Sanki sonsuza dek sürdü a m a sonu nda tekn isyen ben i
d uydu . Perde i n d i ve ben i sey i rc i lerden ayırd ı . H ester
koşuştu ruyord u ; locada bel i rd iği mde kopan a l kış o n u n
işareti yd i . Ş i md i kafa karı ş ı kl ığıyla kanattak i yeri nden
ayrı l m ıştı.
"Ne oldu?" d i ye hayk ı rd ı .
"Sah neye ç ı ka n sey i rc i ! Nerede o?"
" B i l m iyorum ! Koltuğuna döndü san ıyordu m . "
" K u l ise g i rm i ş ! Yerine döndüğünden em i n olmal ı y­
dın!"
Öfkeyle onu yana itip perden i n ağı r kumaş ı n ı ka l d ı r­
d ı m . Eğilerek a ltı ndan geçti m ve ramp ışıklarına doğru
gitt i m . Salonun ı ş ı kları ya n m ı ştı ve seyi rc i ler koridor­
l ardan yavaş yavaş ç ı kışa doğru gidiyorlard ı . İ nsan l a r
bariz b i r şaşkı n l ı k v e mem n u n i yets i z l i k içi ndeyd i ler ama
sah neye d i kkat etm iyorlard ı .
Locaya bakt ı m . Spot ışığı sönmüştü; l oş sa lon ı ş ı kl arın­
da hiçbir şey görem iyord u m .
B i r kad ı n çığl ı k att ı , son ra b i r daha bağırd ı . Loca l arı n
a rkasında bir yerlerdeydi . . .
Çabucak kanatlara doğru yürüdüm ve ben i b u l mak
i ç i n sahneye koşan Wi lson ' l a karşı laşt ı m . Anlayama­
d ığ ı m bir şeki l de ciğerler i m zorland ığından, nefes nefese
c i h a z ı söküp sand ığa koymas ı n ı söyled i m . Koşa rak
ya n ı ndan geçtim , balkon l a ra ve loca lara giden merd iven­
lere u l aştı m . Sey i rc i ler aşağı i n i yorlard ı . Ara l arı ndan
geçerek merd iven leri ç ı karken görgüsüzlüğüm yüzü nden

321
Christopher Priest

hom u rda n d ı l ar; az önce in an ı l maz b i r şeki lde başarısız


olan s i h i rbaz old uğumu a n l am a m ı ş l a rd ı . Başarı s ı z l ı k
i nsanı n e çabuk u nutturuyor.
Attığım her ad ı m daha da zorlaşıyord u . Nefesi m boğa­
z ı mda h ı r ıld ıyord u ; kalbim, yoku ş yukarı b i r k i lometre
koşmuşum gibi atıyord u . Hep z i nde o l muşumdur; id man
yapmak h i ç b i r zaman zor gel memişti r ama a n iden h ı m b ı l
ve k i l o l u gibiymişim g i b i h i ssett i m . İ l k basamakların
tepesine vard ığımda daha i leri gidecek gücüm kalma­
mıştı. Dem i r trabza n l a ra tutu n u p nefesi m i toparlamaya
çal ı ş ı rken merd iven lerden i nen sey i rc i ler bana çarpmak
zoru nda kald ı lar. B i rkaç sa n iye d i n l end i m ve sonraki
basamakları ç ı kmaya başlad ı m .
İ k i basamak ç ı km ıştım k i şiddetiyle hayrete d üştüğü m,
korkunç bir öksü rüğe tutu l d u m . Hiç mec a l i m kalma­
m ı ştı . K a l b i m yeri nden fı r l ayacakm ı ş g i b i atıyord u ,
şakaklarım zonkl uyor, her yanımdan ter fışkırıyor ve
kuru, acı veren öksürük göğsümü parça l ayacak gibiyd i .
O kadar zayıf, bitap düşmüştü m ki zor bela nefes
a l a b i l i yord u m ; b i raz hava a l mayı başard ığımda, korku nç
bir h ı r ı ltıyla bir kez daha öksürd ü m . Dik d u ram ıyord u m ,
taş basamaklara uzand ı m . K a l a n bi rkaç seyi rc i yan ımdan
geçerken, ayakka b ı l arı zaval l ı kafamdan sadece b i rkaç
santim uzaktayd ı .
Son u nda W i l son ben i b u l d u . Beni kal d ı rd ı ve ben
nefesi m i toparlamak iç in mücadele ederken, b i r çocuk
gibi kucağ ı na a l d ı .
So n u nda ka l b i m ve nefesi m b i raz dü zeld i ve büyük b i
üşüme h issine kap ı l d ı m . Göğsüm acıdan kabarm ı ş b i r
s i v i l ce gibiyd i ; öksü rmemeyi başarsam d a a l dı ğı m her
nefesi zorl ukla d ı şarı atıyord u m .
N i hayet, " Ne olduğunu görd ü n m ü ?" dye sormayı
başard ı m .
"Al fred Borden k u l i se girm i ş o l m a l ı , efend i m . "

322
Prestij

"Onu dem iyoru m ! Güç kesi ldiği nde o l a n ı kasted i­


yoru m . "
" K umanda panel i n i n başı ndayd ı m , Bay Angier. H er
zama n ki gib i."
W i l son, ŞİMŞEK GİBİ s ı ras ı nda sahnen i n a rkas ı nda, arka
perdeyle seyirc i lerden gizleniyor. Yaptığım her şeyden
haberdar olduğu hal de i l l üzyon u n çoğu nda ben i göre­
m iyord u .
B i r an görd üğüm hayalet prestij i m i nefes nefese tarif
ett i m . Wilson ' ı n kafası karışm ı ş g i biyd i ama hemen
kendi s i n i n g id ip bakması n ı tek l i f ett i . Ben ç ı pla k taş basa­
maklarda çaresi z ha lde yatarken gitt i . B i r iki dakika son ra
döndüğü nde, h i ç b i r şey göremed i ğ i n i söyled i . Locadaki
sandalyelerin yere saç ı ld ı ğ ı n ı , onun d ı ş ı nda bir tuhafl ı k
olmad ı ğ ı n ı söyled i . Ded i klerini kabu l etti m ; Wilson' ı n
zeki ve güven i l i r b i r asi stan olduğu n u öğrenm işti m .
Ben i merd iven lerden i n d i r i p sah neye götü rdü . O
zamana kadar desteksiz duracak kada r kendime gel m i ş­
t i m . E n üst locaya ve art ı k boş olan od itoryu m u n geri
kalan ı n a bakt ı m ama prestij i mden iz yoktu .
Konuyu a k l ı mdan ç ı karmal ı yd ı m . Düşünmem gereken
en ac i l şey, an iden güçten düşmemd i . Her hareketimde
zorlan ıyord u m ; öksürük göğsüme çöreklen m i ş, her an
parçalayıp ç ı kmaya haz ı r gibiyd i . Öksü rmekten korkarak
hareketler i m i kısıtlad ı m ve nefesi m i dü zene sokmaya
çal ı ştı m .
Wi lson b i r araba tutup beni ote l i me gönderdi ve J u l ia'
ya haber yol l ad ı . B i r doktor çağ ı rı l dı ve gel ip ben i iyice
m uayene ett i . H iç b i r ters l i k göremed iği n i" söyled i .
Parası n ı ödeyip sabah başka bir doktor bul maya karar
verd i m . U y u makta büyük zor l u k çektim ama ni hayet
uyumayı başard ı m .
Saba h uyand ığımda ken d i m i daha güç l ü h i ssettim ve
yard ı m a l madan aşağı in di m . W i l son, J u l i a ' n ı n öğle üzeri

323
Christopher Priest

geleceğ i n i söylemek i ç i n ote l i n lobisi nde ben i bekl i­


yordu . B u sırada, iyi görü nmediğ im i söy led i ama ben
iyi leşmeye başlad ığ ı m kon usu nda ı srar ett i m . Kahva l­
tıdan sonra çok az takatim ol duğunu fark ett i m .
B u geceki iki gösteriyi de istemeye istemeye i ptal
ett i m . Wi lson tiyatrodayken, ben de olanları yazd ı m .

Londra 'da 2 2 Mayıs 1 903


J u l ia' n ı n zorlaması ve Wi lson' ı n tavs iyesi üzeri ne
Lowestoft progra m ı m ı n kala n ı n ı i ptal ett i m . Gelecek
h �fta H i ghgate'teki Cou rt T i yatrosu ' nd a yapacağı m
gösteri ler de i ptal o l d u . H az i ra n ' ı n i l k haftası nda Derby'
deki Astoria gösteris i n i ne yapacağıma h a l a karar vere­
med i m . . .
Mora l i m i mümkün mertebe yü ksek tutmaya çal ı ş ı ­
yorum ama ka l b i m i n deri n l i kleri nde g iz l i b i r korku
barı n ı yor. K ı sacası, sağ l ı ğ ı m ı n kötüye gitmesi bir daha
h iç sah neye ç ı kamayacağım a n l am ı na geleb i l ir. Borden'
ın saldırısı ndan sonra kı smen yatalak o l d u m .
Lowestoft'ta otele geleni v e Londra'daki ken di dokto­
rumu da sayarsak üç doktora muayene o l d u m . H epsi de
iyi olduğumu ve hasta l ı k a l a meti göstermed iğimi söyle­
d i l er. Nefes a l makta ..zorla n d ı ğ ı m ı söyl üyorum, göğsü m ü
d i n leyip tem iz hava a l d i yorlar. Merd i ven çı karken
kalbim s ı k ı ş ıyor d iyoru m, ka l b i m i d i n leyip yed iğime
d i kkat etmem i ve her şeyi dert etmememi söylüyorlar.
Çabuk yoru lduğumu söyl üyoru m, d i n l e n ip erken yatma­
mı tavsiye ed iyorlar.
Lond ra'daki deva m l ı doktoru m, korku ları m ı gidermek
i ç i n b i l e olsa tah l i l yapması n ı isted iğimden, kan ı mdan
örnek a l d ı . Kan ı m ı n "cı l ız" olduğu nu, böyle b ir durumun
ben i m yaşı mdaki b ir i i ç i n normal olduğunu söyled i ve
dem i r i l acı verd i .
Doktor gitti kten sonra tartı l d ı m ve şaş ı rt ı c ı bir netice

324
Prestij

ald ı m . Neredeyse on üç k i lo kaybetm iş goru nuyoru m .


Yet i şk i n l i ğ i m boyu nca aşağı yukarı yetm iş a l tı k i l o
gel i yord u m . Hayatımda istikra r l ı şeki l de devam eden çok
az şeyden b i ri buyd u . Bu sabah altmış üç ki lonun biraz
ü stü nde olduğumu fark etti m .
Aynada her z a m a n k i g i b i görü n üyoru m : Y ü z ü m
s ü z ü l m ü ş deği l , göz lerime k a n otu rmamış, el macık
kem i klerim fı rlamam ı ş, avurt l arını çökmem iş. Yorgun
görün üyorum, evet, ben z i m de sararm ış ama basamak­
l a r ı n yarısında nefesi kes i lecek birine benzemiyoru m .
Ağırl ığı n ı n neredeyse altıda b i r i n i kaybedecek biri g i b i de
görü nmüyoru m .
B u n u n e n normal veya mantı k l ı izahı, Tes l a dönüşü­
m ü n ü n yarım kal m as ı o l abi l i r. İ l k akım gerçekl eşti .
Sonrası nda, elektri k s in ya l i tamamen gönderi lemed i .
Borden ' ı n i kinci akı mdan önce gücü kesmesi, d i ğer uçta
bi rleşmeyi önled i .
Müdahalesi, b i r kez daha ben i ö l ü m ü n eşiğine getird i !

Sonra
J u l i a ben i sem i rterek sağlığıma kavuştu rmayı kend ine
görev ed i n d iğ i n i söyled i . Öğle yemeği boldu . Gel gör ki
yarısında yoru l d u m ve m idem bu l and ı ; bitiremed i m . Kısa
b i r uyku çekt i m .
Uya n ı nca, a k l ı m a b i r fi k ir gel d i ; sonuçlarına hala kafa
yoruyorum .
B u sayfa n ı n e m n i yeti i ç i nde, i ster provada ister
gösteride o l s u n , Tes l a c i h az ı n ı her ku l l l a nd ı ğımda
cebime mutlaka iki üç altın para koyduğumu söyl eyey im.
B u n u yapm a m ı n sebebi açık; bu servete sadece al dı ğı m
ücretlerle kavuşm ad ı m .
Doğrusu, Tes l a ' n ı n böyle b i r ha rekete karşı beni
uyard ı ğ ı m ı söyleme l i y i m . Çok yü ksek ah l aki değerlere
sah i p b i r i ; kal pazan l ı k h u susunda bana uzun bir ·nutuk

325
Christopher Priest

att ı . Ayrıca b i l i msel sebeplerden dolayı ci haz ı n ben i m


vücut ağı rlığıma (bel l i emniyet toleransı da h i l i nde) göre
ayarl a n d ı ğ ı n ı ve k ü ç ü k ama yoğ u n kütleye sah i p
nesneleri n, mesela a l t ı n para la r ı n uzun mesafede nak i l
i şlem i n i n isabetine zarar verebi l eceğ i n i söyledi .
Tes l a' n ı n b i lgisine güvend iği mden i l k başta yan ı ma
sadece kağıt para a l d ı m ama seri n u m a ra l a rı n ı n
kopyal a n ması sorun yaratıyord u . Her gösteride yanımda
b i rkaç büyük banknot taş ım aya devam ed iyorum ama
çoğu n l u k l a a l t ı n taşı mayı terc i h ed iyoru m . G ittiğim
mesafe n i n kısal ığı ndan ols a gerek, Tes l a' n ı n i kaz ettiği
gibi bir isabet soru nu yaşamad ı m .
B ugün, öğle uykusundan son ra Sa l ı a kşa m ı cebimde
taş ı d ı ğ ı m üç a l t ı n parayı arad ı m . E l i me a l d ı ğmd a
norm a lden daha hafif oldukları n ı fark etti m . Ça l ı şma
odamdaki teraz iye koyu p c i hazdan gönderi l me m i ş
paralarla karşı laşt ı rd ığı mda, gerçekten d e hafif o ld uk­
ları n ı görd ü m .
H esaplarıma göre ağı rl ı kl a rı n ı n yüzde on yed i s i n i
kaybetm işler. Aynı görün ü yorl a r, s ı rada n para larla ayn ı
ebattal a r, h atta taş zem i n e d ü ştü k lerinde aynı sesi
ç ı kartıyorlar ama ağırlıklarından kaybetm işler.

2 9 Mayıs 1 903
Bu hafta iyi leşme gösteremed i m . H a l a meca l s i z
vaz iyettey i m . Gerç i iyiyim; ateşim, yaram berem yok, acı
duymuyorum, hasta l ı k h i ssetm iyoru m; buna rağmen
beden se l çaba g9sterd i ğ i m a n da b i tk i n l iğe yen i k
düşüyoru m . J u l i a ben i besl eyerek sağl ığı ma kavuşturma
çal ışmaları na deva m ed iyor ama çok az ki lo a lab i l d i m .
İ k i m i z d e iyi leşiyormuşum g i b i davran ıyoruz a m a böyl e
yaparak ba riz olanı görmezden gel iyoruz: Kaybettiğim
parçamı asla geri a l amayacağ ı m .
Bu mecburi bedensel d u rg u n l uk ta z i h n i m çal ı şmaya

326
Prestij

devam ed iyor ve bu da s ı k ı n t ı m ı daha da a rttı rıyor.


Yak ı n l a rı m ı n tavsiyesi üzeri ne, istemeyerek de o l sa
tüm programlarımı i ptal ett i m . Oya lanma k iç in Tesla ' n ı n
cihaz ı n ı ça l ı ştırıp a l t ı n para yol l u yoru m . Açgöz lü deği­
l i m, b i r anda aşırı zengin o l u p di kkatleri üzerime çekmek
i ste m i yo r u m . Kend i m i n ve a i l e m i n u z u n vadedeki
rahatı n ı sağlamaya yetecek kadar para istiyorum sadece.
Her seferinde para l arı tart ı yoru m ; her şey yol u nda . . .
Yarı n, Cald low Mal i kanesi'ne döneceğiz.

Derbyshire'da 1 8 Temmuzl 903


Mu hteşem Da nton ö l d ü . İ l l üzyon ist Ru pert Angier' ı n
ö l ü m ü , Lowestoft'taki Pav i l ion Tiyatrosu,'nda yaptığı
göste ri n i n ters gitmesi net i cesinde a l d ığı yara l a rd a n
kaynakland ı . Londra, H ighgate'teki evi nde vefat etti,
arkası nda d u l b i r eş ve ü ç çocuk b ı rakt ı .
1 4 . Colderdale Kontu, sağ l ı k d u rumu i y i ol masa da,
hayatta. Bir şek i lde, The Times'dan kendi ölüm i l a n ı n ı
okuman ı n , herkese nas i p ol mayan, karmaşı k zevkine
erd i . Ö l ü m i la n ı n ı n altı nda i mza yoktu ama Borden' ı n
yazmad ığına emin old u m . Kariyer i m i n ad i l ve o l u m l u b i r
ba k ı ş a ç ı s ı y l a özet l e n mesi doğa l d ı ama merh u m
meslektaşı n ı n ard ı ndan b i rkaç kel i me yazması istenen
rakib i n söz lerinde rastlanan k ı skanç l ı k ve alttan alta kin,
burada yoktu . Borden ' ı n en azı ndan buna bu rnu nu
sokmaması beni rahatlatm ıştı. Angier' ı n işleri art ı k b i r
avukatl ı k firmas ı n ı n el i nde. Angier gerçekten ö l d ü ve
cesed i gerçekten tabuta kondu . Angier' ı n gördüğüm son
i l l üzyonu bu o l d u ; ken di cesed i n i n göm ü l mesi, J u l i a'n ı n
res men d u l , çocu k l a r ı n ı n yet i m k a l mas ı . . . H ep s i ,
H ighgate Mezarl ığı ' nda a i l e içi nde düzen lenen törende
haz ı r bul u n d u l a r . Basın, d u l u n ricası üzeri ne uzak durd u
ve hayra n l ardan gelen olmad ı .
Ayn ı gün, Adam W i l son ve a i lesiyle, isimsiz b i r

327
Christopher Priest

şeki lde Derbysh i re'a gid iyord u m . O ve Gertrude para


karş ı l ığı yol arkadaşl ığı yapmayı ka b u l ett i l er. Onları
gayet iyi ödül lendi rmeye gücüm yeter.
J u l ia'yla çocuklar bu raya üç g ü n sonra döndü ler.
Ş i md i l i k Angier' ı n dul eşi ama i nsan lar bizi u n utmaya
başl ay ı nca sessizce hakk ı n ı a l ı p Leyd i Colderdale olacak.
Kend i ölümümü yaşa maya aşina olduğumu
sanıyord u m a m a bu sefer geri dönüş yok. Sahneye geri
dönemem ve ağabey i m i n benden esi rged iği roldey i m .
Önü mdeki gün leri nas ı l geçi receğ i m i merak ed i yoru m .
Lowestoft'ta başıma gelen olayın kab u l ed i l emez
sarsı ntıs ı ndan sonra, yen i hayatıma a l ışt ı m . H iç b i r şeyi
i n kar etm iyoru m ve d u ru m u m isti krar ı n ı koruyor. Çok az
gücüm ve enerj i m var ama bir anda ö l ü p gidecek g ib i b i r
h a l i m yok. B u radaki doktor, Londra'dak i n i n söyled iğ i n i
tekrarl ıyor; sağl ı k l ı yemek, idman ve o l u m l u düşü nmen i n
zama n l a i y i l eşti remeyeceği b i r şeyi m yok.
Colorado'dan döndükten kısa bir süre sonra p l a n l a­
d ı ğ ı m hayatı yaşamaya başl ad ı m . Evde ve arazide
yı l l a rd ı r i h m a l ed i l m i ş ve i lg i l en i l mesi gereken çok şey
vard ı . Neyse ki a i lem ne zamand ı r i l k defa en c iddi
soru n l a r için gereken i yapacak maddi güce sah i p .
Wi lson'a Tesla c i h az ı n ı mahzene kurm as ı n ı söyled i m .
Sahneye dönme haz ı rl ığı iç i nde . zaman zaman ŞİMŞEK
ciui'yi prova edeceğ i m i söyled i m . Gerçek amac ı m başka,
el bette.

1 9 Eyl ü l 1 903
Esası nda bugünü Ru pert Angier' ı n öleceği gün olarak
p l a n l a d ı ğ ı m ı söylemek isted i m sadece. Bugün de her gün
gibi geçti; sess iz ve -kötüye giden sağl ı ğ ı m ı düşünü nce­
huzurl u .

328
Presti j

3 Kasım 1 903
Zatü rreeden yen i yen i ç ı kıyoru m . Neredeyse ben i
h a k l ı yord u ! Ey l ü l ' ü n s o n u n d a n beri S heffie l d ' d a k i
Kra l iyet Hastanes i ' n i n reviri nde kal ıyord u m . İyi leşmem
mucize o l d u . B ugün evde yazabil ecek kadar uzun süre
otu rduğum i l k gü n . Penceremden muhteşem b i r k ı r man­
zarası görü nüyor.

30 Kas ı m 1 903
İyileşiyoru m . LOndra'dan geldiğimdeki hal i me geri
döndüm neredeyse. B i r başka deyişle, resm i ol arak iyi,
gayrıres m i olarak kötü.

1 5 Ara l ı k 1 903
Ada m W i l son bu sabah on buçu kta okuma odas ı n a
gel i p aşağıda ben i görmek isteyen b i r z iyaretç.i old uğu nu
söyled i . Ge le n Arthur Koen ig' d i ! Kartvizitine bakarken
şaş ı rd ım, ne isted iği n i merak ed iyord u m . "Şu anda
müsait ol mad ı ğ ı m ı söyle," ded i m ve düşünmek için
çal ı şm a odama gitt i m .
Zi yaret i n i n cenazem l e b i r i lgisi olab i l i r m i yd i ? Kend i
ö l ü m ü m ü tezgah l amak ka n u n dış ı sayı labi l i rd i ; gerçi
bundan k i me ne zarar gel i r bi lemiyoru m . Ama Koen ig' in
burada o l ması, cenazen i n düzmece ol du ğ u n u b il d iğini
gösteriyord u . Bana şantaj m ı yapacaktı ? Ba y Koenig'e
hala fazla güvenmiyorum, hareketler i n i n sebebini de
a n l ayam ı yoru m .
A l t katta o n beş dakika kada r bek lett i m , sonra da
Adam'a onu yukarı çağırması n ı söyled i m .
Koe n i g c i d d i görü n üyord u . Sel a m l aştıktan sonra,
masa m ı n önündeki ra hat koltu kl ardan birine otu rdum.
Söyled iği i l k şey, ziyaret i n i n gazetedeki işiyle i l g i l i olma­
d ığıyd ı .
" E l çi o l a ra k b u ra day ı m , Lord u m , " ded i . "Si h i r

329
Christopher Priest

d ü nyasına olan i l g imden haberdar olan ve eşi n ize yaklaş­


mam ı isteyen üçü ncü bir şa h ı s ad ı na bu rada b u l u n u ­
yoru m .
Sam i m i b i r şaşk ı n l ı kl a , "J u l ia'ya yaklaşmak m ı ?"
ded i m . "Ona söyleyecek b i r şey i n iz mi var?
Koen ig bariz bir şeki l de s ı k ı ntı l ı görü nüyord u .
" E şi n iz, Lordum, Ru pert Ang ier' ı n d u l eşi . B u sebeple
ona ya k l aşmam istend i . Ama geçmişte olan ları d üş ünün­
ce, i l k size gel mem i n daha iyi olacağına karar verd i m . "
" Neler o l u yor, Koen ig?"
Beraberi nde küçük b i r deri çanta geti rmişti . E l i ne a l ı p
kucağına koydu .
" Kend isi adına geldiğim bu . . . üçüncü şahıs, eşi n i z i n
i lgisi n i çekecek b i r deftere, özel b i r hatı rata rastlamış.
Daha doğrusu, Leyd i Colderdale'in, yan i Bayan Ang ier' ı n
bu defteri sat ı n a l acağı ü m i d i var. Bu , ee, üçüncü şahsın,
Lordum, siz i n hala hayatta ol duğun u zdan haberi yok;
ya n i sadece ben i bu göreve yol l ayan k i ş iye değ i l ,
konuşmam gereken kişiye d e ihanet ed iyoru m . Ama b u
koşu l lar altı nda d üşündüm k i . . . "
" K i m i n m i ş bu defter?"
''Alfred Borden ' ı n ."
"Ya n ı n ızda m ı ?"
"Tabi i ki yanımda."
Koenig ça ntaya uzandı ve k i l itleneb i l i r bir manda l ı
olan, kumaş c i l t l i b i r defter ç ı ka rd ı . İ ncelemem için bana
verd i ; k i l i t l i ol duğu için iç indekileri okuya m ı yord u m .
Koenig'e tekrar baktığımda, anahtarı tuttuğu n u görd ü m .
" Ben im . . . müşteri m beş y ü z pou n d istiyor, efend i m . "
" H akiki m i bu defter?"
"Sizi tem i n ederi m . B u na i kna olmak i ç i n b i rkaç satır
oku manız yeterli o l u r."
"Ama beş yüz p o u nd eder m i ?"
"Bence daha faz l a ettiği n i d üşü neceksi n i z . Borden' ı n

330
Prestij

kend i el iyle yaz ı l m ı ş ve doğrudan s i h r i n i n s ı rla rı n ı konu


ed iyor. S i h i rbaz l ı k teori s i n i ayrı ntı l ı olarak açıkl ıyor ve
bi rçok numaras ı n ı nas ı l yaptığı n ı a n l atıyor. İkizlerin
gizled ikleri hayatları i ma ed i l iyor. G ayet i lg in ç buldum;
sizin de öyle b ulacağı n ıza em i n i m . "
Defteri e l i mde çevird i m ; iç indeki leri merak ediyor­
dum.
" Mü şteri n i z kim, Koen ig? Parayı kim istiyor?" Ra hats ı z
olmuş gib iyd i, böyle şeylere a l ışkın ol mad ığı be l l iyd i .
"Müşteri n ize zaten ihanet ettiği n i z i söyled i n iz . Aniden
vicdan ı n ıza mı kulak verd i n i z ?"
" B i l medi ğ i n i z çok şey var, Lord u m . Tavrı n ı zdan,
geti rd iğ im büyük haberi henüz duymad ı ğ ı n ı z a n laş ı l ı yor.
Borden' ı n ö l d üğü nden haber i n i z var m ı ?" Sarsı l m ı ş
ifademden isted iği cevabı aldığına şüphe yoktu . " Daha
doğrusu, i k i kardeşten b i ri ö l d ü . "
" E m i n deği l gibisin iz," ded i m . "Neden ?"
" Ç ü n k ü kes i n del i l yok . İ k i m i z de Borde n ' l a rı n
hayatla rı n ı nas ı l sa klad ı kları n ı b i l iyoruz; b i ri n i n ö l ü m ü n ­
de d e hayatta kalan ı n ayn ı s ı n ı yapması n a şaşmamal ı .
İ z i n i sürmek çok zor o l d u . "
"O ha lde tüm b u n l a r ı nereden b i l iyorsunuz ? A h ,
a n l ıyorum . . . size görev veren üçüncü şah ıs, tabi i . "
" B i r d e iki nci derece del i l ler var."
"Ne g i b i ? d iye d iye d i rett i m .
"Meş h u r i l l üzyon art ık L e Professeu r' ü n progra m ı n a
dah i l deği l . S o n altı haftad ı r gittiğim h i çbir gösterisi nde
serg i lemedi . "
" B u n u n pek çok nedeni olabi l i r," ded i m . " B i rkaç
gösterisine gitm i ş l i ğ i m var; o n u marayı hep yapmıyor." "
" Doğru . Ama en maku l sebep, sergi lemek iç i n iki kar­
deşe i htiyaç o lmas ı . "
"Bence müşteri n i z i n ad ı n ı söyleme l i s i n iz, Koen ig."
" Lord u m , z a n n ı mca eskiden O l i ve Wenscombe

331
Christopher Priest

ad ı nda Ameri ka l ı b i r kad ı n ı tan ı rd ı n ı z . . . "


İsmi, buraya yazd ığım şekliyle söyl ed iğ i n i · ş i m d i
a n l ıyorum ama o a n ı n şaşk ı n l ığıyla Ol ivia Svenson
ded i ğ i n i sand ı m . B u yüzden a ram ı zda b i r a n l aşmaz l ı k
ç ı ktı . Başta aynı ki şiden bahsettiği m i z i düşündüm, sonra
i s i m mese les i n i a ç ı k l ı ğa kavuşturd u ğ u m u z d a başka
biri nden söz ettiği n i sand ı m . Neden sonra O l i vi a' n ı n
Borden'a yaklaşı rken annes i n i n k ı z l ı k soyad ı n ı a l d ı ğı n ı
hatı rl a d ı m .
H er şey aç ığa kavuştuğu nda Anlayışla karş ı l aya­
/1

cağ ı n ıza şüphe d uymad ığım sebeplerden dolayı,"ded i m,


" Ba y a n Svenson'dan asla bahsetmem ."
" Evet, evet. Onu andığım i ç i n öz ü r d i leri m . Yal n ı z,
o n u n defter konusuyla yakı ndan ilg is i var. Bayan Wens­
combe, ya da s i z i n tan ı d ı ğı n ı z adıyla Svenson' ı n- y ı l l ar
önce ya n ı n ı zda ça l ı ş t ı ğ ı n ı a m a Borde n ' ı n tarafı n a
geçtiği n i a n l ı yoru m . B i r s ü re Borden'ın sa h ne asistan­
l ığ ı n ı yaptı ama bu çok uzun sü rmed i . G a l i ba o zaman l ar
o n u n l a teması kaybett i n i z ."
Öyle olduğunu teyit ett i m .
Koe n ig "Görünen o ki," d i ye devam etti, " Borden
ikizleri n i n Kuzey Londra'da g iz l i b i r karargah ları varm ı ş .
D a h a aç ı k o l m a k gereki rse Hornsey' n i n varl ı kl ı kesi­
m i nde b ir d a i reym iş v e kardeşlerden biri bu rada g izl ice
yaşarken d iğeri St. Johns Wood'daki evi n tad ı n ı ç ı karıyor­
m u ş . D ü zen l i o l arak yer değ i şt i r i yorl a r m ı ş . Bayan
Wenscombe . . . taraf değişti rmesi nden sonra Hornsey'deki
dai reye yerleşt i r i l m i ş ve o zamandan beri orada otu ruyor.
Aleyh i ne yapı lan resm i i ş lemler geçersi z o l u rsa orada
otu rmaya devam edecek
" İ şlemler m i ?"
Bu kadar çok şeyi b i rden idrak etmekte oldukça
zorlan ıyord u m .
Koenig devam etti : " K i rayı ödeyemed iği nden, daireyi

332
Prestij

boşa ltması için i h barname ge l d i ; önüm üzdeki hafta


ç ı karı l acak. Ka l ı c ı i kametgah ı ol mayan b i r yaba ncı ü l ke
vatandaşı olduğu içi n , s ı n ı r d ı ş ı ed i lecek. Bu nedenl e
b a n a geld i, B ay Borden'a olan i l gi mden haberdard ı .
Kend i s i ne yard ı m edebi leceğ i m i düşündü . "
" Bana para için yaklaşarak."
Koenig mutsuz b ir ifadeyle yüz ü n ü ekşitti . "Tam
olarak değ i l ama . . . "
" Devam ed i n . "
" Bayan Wenscombe'un iki kardeş kon usundan haberi
o l mad ı ğ ı n ı ve bugü n b i l e a ldatı ldı ğ ı n a inanmayı reddetti­
ğ i n i b i l mek i l gi n i z i çekecektir.
"Bir keresi nde kend i m sormu ştum,"ded i m Richmond'
daki tiyatroda yapığımız ka ramsar kon u şmayı hatı rl aya­
rak. " Borden' ı n tek adam olduğunu söylem işt i . Şüphele­
rimden haberi vard ı . Ama buna şimdi inanmakta güçl ü k
çekiyoru m . "
"Ölen Borden, H ornsey'deki d a i rede h astalanmış.
G a l i ba kal p kri z i geç i rm i ş . Bayan Wenscombe, Borden'
ı n doktoru nu çağ ı rm ı ş ; ceset göt ü rüldükten son ra pol is
gel m i ş . Bayan Wenscombe ölen i n k i m l i ği n i o n l a ra
söyled i kten son ra, pol isler soruştu rma i ç i n ayrı l mış l ar
a m a b i r daha geri dönmem işler. Kad ı n da ha son ra
doktorla temas kurmuş ama müsait olmad ı ğ ı n ı öğren miş.
Doktoru n asista n ı Bay Borden' ı n çabucak iyi leştiğini ve
az önce tabu rcu ed i ld iğ i n i söylemiş. Bayan Wenscombe
ö l ü rken o n u n l a beraber . old uğu iç in buna i n anmamış.
Pol i se tekrar gitm iş ama on ları n da bunu teyit ettiği n i
görüp şaş ı rm ı ş .
" B ütün bun ları bizzat Bayan Wenscombe'dan d i n le­
d i m . Bana a n l attı ğına göre, Borden ' ı n ikinci bir ev geçin­
d i rdiği nden haberdar değ i l m iş . Adam tamamen göz ü n ü
boya m ı ş. Borden gece g ü n d ü z yanı ndaymış; olm adığı
zamanlarda da nerede olduğunu b i l iyormuş. " Koenig

333
Ch ristopher Priest

h i kayes iyle ben i eğlend iriyormuş gibi sandalyesi nden


öne doğru eği l m işt i . " Borden an iden ö l m ü ş ve kad ı n o
d u ru m a d üşen herkes i n yapacağı g i b i sarsı l m ı ş ve
ü z ü l m ü ş a m a b u n d a a l ı ş ı l mad ı k b i r şey o l d u ğ u n a
i nanmak i ç i n sebebi yok. Borden' ı n kes i n l i kl e öldüğünü
söyl üyor. Doktor gel meden önce cesed i n yan ı nda bir
saatten faz l a kald ı ğ ı n ı söylüyor; doktor ge lene kadar
ceset soğu muş. Doktor cesed i i nceled i kten sonra ö l ü mü
teyit etm iş ve otopsiden sonra belge i mzalayacakm ı ş .
B u na rağmen Bayan Wenscom be herkes i n i n karıyla
değ i l , Alfred Borden' ı n sağ sa l i m sah neye çıkıp gösteri
yaptığı gib i yadsı namaz b i r gerçekle yüz yüze gel m i ş . "
" Borden' ı n tek kişi olduğu n u düşün üyorsa, bunu n a s ı l
açı k l ı yor?" d i ye araya g i rd i m .
" B u n u o n a sord u m el bette. B i l d iği n iz g i b i , kend is i
i l l üzyon d ü nyasına yabancı deği l . U z u n u :z;u n düşün­
d ü kten sonra üzü lerek, A l fred Borden' ı n s i h i rbaz l ı k
tekn i kleri k u l l anarak ken di ö l ü m ü n ü tezga h ladığı, mesela
b i r nevi i laç içtiği ve tüm bu n l a r ı n ken d i s i n i terk etmek
i ç i n düzen lenmiş b i r piyes old uğu son uc u na varm ı ş . "
"Borden ' l a r ı n ikiz oldukları n ı söyled i n iz m i ?"
"Evet. bu fi kre burun k ı v ı rd ı ve b i r kad ı n b i r adam l a
beş y ı l yaşarsa hakkındaki her şeyi b i l i r ded i . İ k i Borden
olduğu fikri n i kes i n l ikle reddett i .
( Daha önce, Borden i kizleri n i n eşi v e çocuk larıyla
i l işki s i n i sorgu l am ıştı m . Bu bi lgi ler, yen i soru lar ortaya
ç ı ka rıyor. Görü n ü şe bakı l ı rsa metres de aldat ı l m ı ş ama
b u n u kab ul etmek i stem iyor ya da sadece b i l m iyor . )
"Ya n i bu defter b i r anda tüm soru n l a rı n ı çözmek için
ortaya ç ı kt ı , " ded i m .
Koenig bana d a l g ı n dalgın baktı, sonra d a " H epsi n i
deg i l se d e gal i ba e n önce l i k l i olan ları n ı çözecek, " ded i .
" Lo rd u m , i y i n i yet i m i n is patı ol a ra k ödeme v aad i
o l madan defteri i ncelemen ize i z i n vereceğ im ."

334
Prestij

An a htar ı bana uzatt ı ve ben k i l id i açarken


sanda l yes i ne yasland ı .
Defter düze n l i ve eşit ara l ı k l ı sat ırlarla ama i l k bakışta
oku n a k l ı o l mayan küçük b i r el yaz ısıyla yaz ı l m ışt ı . İ l k
sayfa l a ra baktı ktan son ra, b i r iska m b i l destes i n i n
kenarı ndan parmaklarımı geç i riyormuşum g i bi , defterin
ka lan sayfal arı ndan hızla geçmeye baş l ad ı m . S i h i rbaz l ı k
içgü d ü m , B o rden ' ı n h i l e l e r i n e karşı ha z ı r o l ma m ı
söyl üyord u . B unca y ı l d ı r devam eden kavgamız, bana
zarar vermeye ne kadar istekl i olduğunu be l l i etm i şti .
Defterin yarısına gel d iği mde d u rd u m . Derin düşü nceler
i ç i nde deftere bakt ı m .
B u n u n , Borden ' ı n ş i m d i ye kadar yaptığı e n ayrıntı l ı
sa l d ı rı ol ması gayet mümkünd ü .
Sadece Koen ig' i n sözüyle hareket ed iyordu m . B u da
b i r h i l eyse, defterde ne vard ı ? Beni yan l ı ş b i r tepki
vermeye itecek, ka rmaşı k bir aldatmaca lar labirenti m i ?
Bana kalan tek huzurlu şeyi, J u l ia'yla muci zevi b i r
şeki lde tam i r olan evl i l iğ i m i Ol ivia Svenson vasıtasıyla
tehdit edecek bir şey m i ?
Görünüşe bakı l ı rsa defteri tutmak b i le ben i m i ç i n
tehl i ke arzed iyord u . K oen i g' i n sesi düşü nceleri m i bö l d ü .
"(üret i m i bağışl arsa n ız, Lordum, akl ı n ızdan geçenleri
tah m i n edeb i l i r m i y i m ?"
" H ayır, edemezsin i z , " ded i m .
"Benden şüphe ed iyorsunuz," d i ye ısrar etti Koen ig.
" Borden' ı n bu n u geti rmem i ç i n beni tuttuğu nu veya
başka b i r şeki lde zorlad ı ğ ı n ı dü ş ü n üyorsu nuz, öyle m i ?"
Koen ig, "Size a n l attı k l a r ı m ı çeşitl i yol lardan araştı ra­
b i l i rsi n i z , " d i ye devam ett i . " H ors ney'deki d a i ren i n
sa h i b i n i n Bayan Wenscombe'a açtı ğı dava, b i r a y önce
H a m pstead'deki m a h kemede görü l d ü . Mahkeme
kayı t l a r ı n ı i n celeyebi l i rs i n i z . Wh i tt i n gton Hastanes i '
ndeki kay ıtlarda, ta rifi Borden'a uyan, k i m l iği be l i rsiz b i r

335
Christopher Priest

kalp kri z i ku rban ı n ın, Bayan Wenscombe' u n Borden' ı n


öldüğü n ü söylediği g ü n hastaneye getiri ldiği yaz ı yor.
Ayrıca cesed i n bir doktor tarfı ndan ayn ı gün ç ı karı ld ı ğı na
d a i r b i r kayıt var.
" Koen ig, on· y ı l önce ben i a s ı ls ı z del i l lerin peş i nden
yol lam ıştı n ız," ded i m
" Doğru . Bu ndan dolayı duyduğum pişma n l ığ ı n sonu
yok; davanıza ken d i m i adama m ı n sebebi n i n, yaptığı m o
h ata olduğunu söylemişt i m . Defteri n gerçek olduğuna,
el i me a n l attığı m gib i geçtiği ne ve dahası, hayattaki Bor­
den ' ı n onu a l mak i ç i n ç ı rp ı n d ı ğ ı n a d a i r yem i n eder i m . "
" E l i nden nasıl kaç ı rm ış?" ded i m .
" B ayan Wen scombe m u htemelen k itap o l a rak
bası l ı rsa taşıyacağı gerçek değerin farkı n a varm ı ş . Paraya
o l a n i htiyacı a c i l hale gel i nce, defterin s i z i n, ya da son
g ü n lerdeki o l ayları n ışığı nda d u l eşi n i z i ç i n daha değerl i
o l acağı n ı düşündü. Tabiatıyla, kitabı sakl ı tuttu. Borden
el bette ki defteri almak i ç i n kad ı na doğrudan yaklaşa­
mad ı . Ama Baya n Wenscombe'u n d a i res i n i n on gün
ö n ce h a l l a ç pamuğu g i b i atı l ma s ı tesadüf değ i l d i r
herh a l de ? H içb ir şey a l ı n mamış. Başka b i r yere sakladığı
defter, kend i s i nde ka l m ış."
Defteri parmağ ı m l a işaretled iğim yerden tekrar açtı m;
kenarları yald ı z l ı sayfala rda dolaşan parmakları m ı n hare­
ket i n i n, b i r iskam b i l kağıd ı n ı gön ü l l üye zorlayan s i h i rba­
z ı n klasik hareketleri ne çok benzed i ğ i n i düşün üyord u m .
B u d üşü nce sağ taraftaki b i r sayfa n ı n a lt yarısı ndaki b i r
satı ra ba k ı p i s m i m i n yaz ı l ı o l d u ğ u n u görd ü ğ ü mde
güçlend i . Borden o sayfayı açmaya ben i zorla m ıştı sa n k i .
E l yaz ı s ı na yakı ndan baktım ve k ı s a süre son ra cüm le­
n i n tamam ı n ı söktüm : "Ona cevabı vermezsem Angier' ı n
t ü m gizi asla çözemeyecek olmas ı n ı n sebebi bu."
" Beş yüz pound m u i stiyor dem işti n i z ?"
" Evet, Lord u m . "

336
Prestij

"Al aca k."

1 9 Ara l ı k 1 903
Koenig' i n z i yareti ben i yord u ; o g i tt ikten kısa süre
sonra (altı yüz pou n d l a ; fazlası k ı smen şimd iye kadar
g i rd iği zahmet, kısmen de sessiz kalması v e ortada n
kaybolması için) yatağıma g itti m v e oıkşama kadar orada
kald ı m . O gün o lan ları şimdi yazıyoru m ; ertesi g ün ve
ondan sonraki gün az ı c ı k bir şey yemek ve bol bol
uyu maktan başka bir şey yapamad ı m .
Dün n i hayet Borden' ı n defteri n i n b i raz ı n ı okud u m .
Koen ig' i n d a h a önce söylediği gibi, sürükleyici b u l d u m .
J u l i a 'ya a l ı ntı l a r gösterd i m ; ayn ı derecede i lg i nç
b u l d u . Bana göre daha a k l ı baş ı nda davra n ıyor ve ona
kızıp k ı ymet l i enerj i m i harcamamamı söyl üyor.
Asl ı nda, öfke d uym uyorum; gerçi ben i m de b i ldiğim
bazı olayları çarpıtması hem acı nacak, hem de s i n i r
bozucu b ir şey. En çok i l gi m i çeken nokta, A lfred
Borden' ı n son unda i ki z lerin komplosu n u n b i r ürünü
olduğu n u n ortaya ç ı kması. H içbir yerde bel i rtm iyorlar
ama defteri n iki elden ç ı ktığı aşikar.
B i rb i rlerine b i r i n c i tek i l şah ı s l a ses len iyor l a r.
Başlangıçta b unu kafa karışt ı rıcı buldum; mu htemelen
amaç l a rı buyçlu ama J u l ia 'ya gösterd iğ i mde, defteri
başka l a rı n ı n o k u m a s ı g i b i bir n i yetleri n i n o l mad ığı
izlen i m i n i ed i nd i ğ i n i söy l edi .
B u d a b i rb i rl eri n i "ben" d i ye çağı rma ları n ı n b i r
a l ı şka n l ı k o l d u ğ u n u v e öm ü rleri boyunca b u n u
yaptı kları n ı gösteriyor. Defterin sat ı r araları n ı oku rken (ki
oku mam şart), haya t l a r ı boy u n ca yaşad ı k l a rı t üm
o l a y l a r ın tek ve ortak b i r tec rübe ol arak topla n m ı ş
olduğu nu fa rk ett i m . S a n k i çocukluk�arından beri, gizlice
b i rbi rleri n i n yeri n i a l acakları i l l üzyon için haz ı rl a n m ışlar.
Ben i ve gösteri leri ni izleyen leri apta l yerine koydu ama

337
Christopher Priest

sonunda aptal durumuna düşen Borden ol madı m ı ?


B i rleşt i ri len i k i hayat, b u hayatl a r ın i kiye bö l ü n mesi
demek. B i ri d ünyada yaşarken ; d iğeri yok l u kta saklanan,
var o l m aya n, pusuya yatm ış bir haya l et, bir doppel­
ganger, b i r prestij.
Yarın daha fazlası n ı yazacağı m .
2 5 Ara l ı k 1 903
Ev ve a raz i, son iki gündür yağan yoğun karla d ışarıya
kapa n d ı . B u n u n l a beraber yakacağ ı m ı z ve erzağım ı z var
ve bir yere gitmem ize gerek yok. Noel yemeğ i m i z i yed i k ;
çoc u k l a r yen i eşyalarıyla oynuyorlar, J u l ia'yla ra hat ı m ı za
bakıyoruz.
Ona, zava l l ı vücudumda yen i yen i baş gösteren
end i şe verici b i r a razdan bahsetmed i m . Göğsümde,
kol u m u n üst kısmı nda ve kasıklarımda mor bereler ç ı kt ı .
Antisept i k s ü rd üğüm h a lde h e n ü z iy i leşme bel i rt i s i
göstermed i ler. B u z l a r çöz ü l ü r çöz ü l mez doktor çağ ı ra­
cağ ı m .

3 1 Ara l ı k 1 903
Doktor en son u nd a etk i s i n i gösteri r g i b i o l a n
a ntiseptik tedavisine deva m etmemi sa l ı k verd i . G itme­
den önce J u l i a'ya c i l d i mdeki bu nahoş ve acı veren
kabarı kların, orga n i k veya kanl a bağlantı l ı daha ciddi b i r
soru n a i ş a ret edeb i leceğ i n i söy l ed i . J u l i a her gece
yatmadan önce ya ra ları özen le tem i z l iyor. K i l o kaybet­
meye devam ed iyoru m ama son gü n l erde h ız ı azald ı .
Mutlu Y ı l lar!

1 Ocak 1 904
Yen i y ı l ı , son u n u göremeyecek o l ma ş ü phes i n i n
verd iği karamsar düşü ncelerle karş ı l ad ı m .
Bo rd e n ' ı n defteri n i ok u ya ra k kafa m ı çekt i ğ i m
s ı k ı n t ı l a rdan uzaklaştırıyord u m . Son u na kada r oku d u m ;

338
Prestij

ken d i m i kapt ı rd ı ğ ı m ı i t i raf etm e l i y i m . Yöntem l e r i ,


görüşleri, atlad ı kları, hataları, kend i n i kand ı rd ığı noktal ar
vesaire hakkı nda notlar ald ı m .
Borden' d a n nefret etmeme ve kor.k mama rağmen (ve
hala sağ ve d ı şa r ı d a b i r yerlerde o l d u ğ u n u
u n u ta m ı yorum), s i h re bak ı ş ı n ı k ı ş k ı rt ı c ı v e harekete
geçi ri c i b u l u yoru m .
B u n u J u l ia'ya söyled i m , o da hemfi k i r. Faz l a b i r şey
söylem iyor ama Borden' l a rakip değil, ortak olsayd ı k
daha iyi olacağı n ı düşünd üğü n ü h i ssed iyoru m .

2 6 Mart 1 904
Çok hasta land ı m, en az i k i hafta ö l ü m döşeği nde
olduğuma inand ım. Bel irti ler kokunçtu : S ü rekli m ide
bulantısı ve kusma, yara l a r ı n daha da yayı l ması, sağ
bacağımda fe lç, ağızda yara l ar ve bel imde daya n ı l maz
bir ağr ı . Bu zama n ı n büyük böl ü m ü n ü Sheffield'daki
bakı mevi nde geç i rd iğim i söylememe gerek yok.
Ama küçük bir mucize gerçekleşt i; iyileşmeye baş l ı yo r
g i b i y i m. Yaralar iz b ı rakmadan kaybol du ; acı v e kırıkl ı k
azal ı yor. Son b i r haftad ı r evdeyim; yatakta olmama
rağmen mora l i m her gün b i raz daha düzeld i .
Bugün yataktan ç ı kt ı m ve serada b i r şez longa otu rm uş
araziye bakıyoru m . Uzakta ağaçl ar görü nüyor; o n l a r ı n
ötesi nde Cu rba r Sırt ı ' n ı n, üzerinde hala k a r olan ya l ç ı n
kaya l ı kları yükse liyor. Mora l i m çok düzgü n ; Borden ' ı n
defteri n i yen iden okuyoru m . Bu son i k i gerçeğin b i rbi riy­
le bağlantısı yok.

6 N isan 1 904
Borde n ' ı n notl arı n ı top l a m üç kere okud u m ve
açıklamalar ekleyip ayrı ntı l ı referanslar verd i m . J u l i a
d ü z e l t i p epey ge n i ş l ettiğim metni te m i z e çekmeye
haz ı r l a n ı yor.

339
Christopher Priest

İ y i l eşmem devam ed iyor ve son birkaç gündür daha


da iyi h i ssed iyor olsam da genel sağl ı ğ ı m ı n kötüye g ittiği
gerçeğiyle yüz leşmel iyim. Hayatı m ı n ka l a n bu son b i rkaç
ayında, düşmanı mdan son b i r i ntikam a l maya n iyetl iyim.
Bu d u ruma o sebep oldu; bedel i ni ö� eme l i . Defteri n i ele
geç i rmek bana b unu n i ç i n b i r yol gösterd i . Kitabı yayı n­
latmayı düşün üyorum.
S i h i rbaz l ı k l a i l g i l i çok fazl a eser yok. Pek çok kitap
yaz ı l ı p yay ı n l a n ıyor ama çocuklar için haz ı rl anan basit
kitapl a r ve gözbağc ı l ı k veya el çabukl uğu üzerine ci ltler
d ı ş ı nda, bu kita p l a r b ü y ü k yay ı nevleri ta rafı n d a n
bas ı l m ıyor. S ı rada n kitabevlerinde nad i ren b u l u na b i l iyor.
Onun yeri ne, bu kon uda uzman laşmış b i rkaç yayıncı
tarafı ndan, sadece s i h i rbaz l ı k camiası iç i nde dağıtı l mak
üzere bası l ıyor. Çoğu n l u k la dort ya da beş d ü z i ne l i k
bask ı l a rla yayı n l a n ıyor v e b u n u n l a orant ı l ı ol arak pah a l ı
b i r fi yatta n satı l ı yor. B ö y l e k ita p l a rd a n o l u ş a n b i r
koleksi yon elde etmek zor v e m a liyetl i b i r i ş ; pek çok
s i h i rbaz ancak meslektaş l a r ı ndan biri öld üğü nde ve
kitap l a rı a i le si ta rafı n d a n satı ld ı ğ ı nda böy l e b i r
koleks iyona sa h i p olab i l i yor. Y ı l l a r geçtikçe ben de
kend i me ait bir koleks iyon sahibi oldum ve varolan
i l l üzyon ları kul lanmak ya da uyarlamak isted iği mde bu
kitaplara başvu rdu m. B u hususta d i ğer s i h i rbaz lardan
fa rkl ı deği l i m . Böyle k itapl a r dar b i r okur kitlesi ne
seslen iyor ama bu kitle, akla gelebi lecek en yoğun ve
b i l gi l i oku rlardan ol u şu yor.
Borden' ı n defteri n i oku rken, çeş it l i kereler d i ğer
s i h i rbaz lar yararına yay ı n l a nmayı hak ettiğ i n i düşünd ü m .
S i hi rbaz l ı k s a n a t ı v e tekn i k leri h a k k ı nda mant ı k l ı
yorum l ar i htiva ed iyor. İ l k baştaki n iyeti n e o l u rsa olsun
( i iıandıcı l ı ktan uzak b i r şeki lde söz l eri n i n sadece yakı n
a i les i ve şefkatle haya l ettiği b i r "gelecek nes i l " i ç i n
o l d u ğu n u söy l ü yor) k ita b ı ken d i basa m a z . Kitabı

340
Prestij

kaybetmiş; ne d i kkatsiz ad a m !
O n u n ad ı n a yay ı n l a mayı son h a reket i m o l arak
görüyoru m . Aç ı k l a m a l ı n ü s h ay ı ta m a m l a d ı ğ ı mda
baskıya vereceği m .
Eğer benden çok yaşarsa, ki öyle görü n üyor,
i ntikam ı m ı n ne kadar i nce ve çok katman l ı olduğunu
keşfedecek.
Başlangıç olarak, Borden en büyük mesleki s ı rları n ı n
i z n i o l madan yayı n l a n d ı ğ ı n ı görü nce h i ç hoşnut
kal mayacak. Ben i m soru m l u o l d u ğ u m u öğre n i nce
sı kıntısı daha da a rtacak. B u n u her nası lsa mezardan
yaptığı m ı a n l ayı nca kafası daha da karışacak. (Benim
öldüğüme i na n ıyor; bu gerçeği defterin kend i s i nden
ed i n d i m . ) N i hayet, açıklama l ı metn i okursa, son i n tika­
m ı m ı n ard ı ndaki gerçek i ncel iği keşfedecek.
K ı sacası bu metni daha açık hale getirerek, ü stü kapa l ı
geçiştird iği pek çok i lg in ç genel başl ı ğ ı gen iş l eterek, raz ı
o l ma teori s i n i· çok sayıda örnekle pekişti re rek, b i r çok
büyük i l l üzyon istin yöntem lerini tarif ederek gel işti rd i m .
İcat ettiği n i v e serg i l ed i ğ i n i b i l d iğim tüm n u maral arı n ı n
ayrı ntı l ı aç ı k l a m a l a r ı n ı e k l ed i m v e h e r b i r i n i ,
merkezi ndeki sı rrı açığa vurmadan açıklad ı m .
Hepsi nden öte, YENİ YER DEGİŞTİREN ADAM ad ı n ı verd i ği
i l l üzyon u n u n etrafı ndaki esrar perdesi n i ka l ı n laşt ı rd ı m
a m a h içbir şeyi açığa vurmad ı m . Borde n ' l arı n i kiz olduk­
ları gerçeğinden söz etmedi m bil e .
Böylece hayatta k a la n Borden s on sözü ben i m söy le­
d iğimi, kavga n ı n b ittiği n i ve zaferi n ben i m olduğunu
a n l ayaca k . Özel hayat ı n a m ü d a h a l e ederken ayn ı
zamanda saygı gösterebi l diğ im i gösterd i m . Bu sayede
aramızda besled iği h u su meti n beyhude ve yıkıcı olduğu­
nu ve b i rbi r i m i z i hedef a l ı rken içimizdeki ka b i l iyeti
harcad ı ğ ı m ı z ı a n l a mas ı n ı um uyoru m . Dost o l m a l ıyd ı k .
B u n u ona b ırakacağı m k i ömrü n ü n geri ka l a n ı nclc.ı

341
Christopher Priest

d ü ş ü n sü n .
B i r şeyi d ı şarıda b ı rakarak b i r i ntikam daha alacağı m ;
Tes l a' n ı n c i haz ı n ı n s ı rrrı n ı a s l a öğrenemeyecek.

25 N isan 1 904
Borden ' ı n metni üzeri nde yaptığı m ça l ı şma çok iyi
gid iyor.
G eçen hafta i k i s i Lo n d ra ' d a, b i r i Worcester'da
b u l unan, s i h i rbazl ı k kitapları üzerine uzmanlaşmış üç
yayı ncıya yazd ı m . Kend i m i s i h re merakl ı b i r amatör
ol arak ta n ıt ı p kon u m u m u ve servet i m i çeşitl i sahne
s i h i rbaz l a r ı n a destek o l mak iç in ku l l and ığı m ı ima etti m .
Önde gelen i l l üzyon istler i m i zden b i ri n i n a n ı ları n ı yay ı na
hazı rlad ığı m ı açıkladım ( bu safhada isim bel i rtmed im).
Pre n s i p o l ara k kitabı basmakla i lgilenip
i l g i len meyecekleri n i sord u m .
Ş u a na kadar i k i tanesi cevap verd i . İ k i mektubun da
bağ l ayı c ı l ığı yok ama kitabı yol l amamı istiyorlar. B u
ceva p l a r, ne kad a r ü st ü kapa l ı o l u rsa o l s u n ş a h s i
serveti mden bahsetmemem gerektiği n i de hatı rlattı ; i k i
mektu p d a bas ı m masrafl a r ı n a katkıda b u l u n u rsam
kita b ı n beğen i l mesi i ht ima l i n i n daha yü ksek olacağı n ı
söy l ü yor.Tab i atıyla, bugü n l erde b u ben i m i ç i n mesel e
değ i l a m a J u l i a d a ben de karar vermeden önce üçü ncü
cevabı bekl iyoru z .

1 8 Mayıs 1 904
Eser tama m l a n d ı ve metn i i l k yayı n c ıya yol l ad ı k.

2 Temmuz 1 904
O l d B a i l ey, Londra' daki Goodwi n & Andrewson
Beyefendi ler' l e yayın anlaşması yapt ı k . Borden ' ı n kita b ı n ı
bu y ı l bitmeden basacaklar. İ l k baskı yetm iş beş adet
o l a cc.ı k ve her nüsha üç g i neden satı lacak. Bol miktarda

342
Prestij

i l l ü strasyon ve sürekl i oku rlarına gönderecekleri şahsa


özel mektuplardan ol uşacak yoğun bir reklam kampan­
yası vaat ett i l er. Baskı masrafları için yüz pound ödemeye
raz ı o l d um. Bay Goodwi n metni okuduktan sonra sunum
i ç i n bi rkaç yen i fi k i r ü retti .

4 Temmuz 1 904
Son dört haftada iyi leşmem sona erd i ve hasta l ı k tüm
gücüyle geri dönd ü . Önce mor bereler, bir iki gün sonra
da ağız ve boğazdaki yara l a r geri gel d i . Üç hafta önce bir
gözüm kör oldu ; b i r i k i g ü n sonra d iğer göz ü m onu takip
ett i . Son b i r haftad ı r katı yiyecek yiyem iyoru m . J u l ia' n ı n
günde üç kere get i rd iği ı l ı k çorba ben i hayatta tutuyor.
Öyle acı d uyuyorum ki kafa m ı yastı ktan ka l d ı ra mıyoru m .
Doktor g ü n d e i k i kere gel i yor ama h a staneye
gidemeyecek kadar zayıf o l d uğumu söyl üyor. Bel irti ler o
kadar s ı k ı ntı verici ki ayrı ntı l ı ol arak tarif edem iyoru m .
Doktor vücud u m u n enfeksiyona bağı ş ı k l ı ğ ı n ı n hasar
gördüğünü söylüyor. J u l ia'ya gizl ice göğsümün bir kez
daha enfeks iyon kapması h a l i nde d i renecek gücü m ü n
ka l mayacağ ı n ı a n l atmış (J u l i a da bana anlattı ) .

5 Tem m u z 1 904
Rahats ı z bir gece geç i rd im ; bu sabah şafak sökerken,
d ü nya üzeri ndeki son günümü yaşad ığıma i n a n m ı şt ı m .
Mamafi h v a k i t gece ya r ı s ı n a ya k l aş ı yor b e n h a l a
buraday ı m .
Bu akşam erkenden öksü rmeye başlad ı m . Doktor
doğrudan ben i görmeye geldi ve ıslak havl uyla s i l i n mem i
tavsiye ett i ; ra hatl amamı sağlad ı . Vücudumun hiçbir
yer i n i oynatamıyoru m .

6 Temmuz 1 904
Bu sabaha karşı üçe çeyrek kala, bir öksürük nöbet i n i

343
Christopher Priest

ve s ü rek l i iç kanamayı takip eden a n i b i r kalp kriziyle


hayat ı m sona erd i .
Ö l ü mü m uzun, acı l ı, berbat ol du ve J u l ia'ya, çoc u k l a­
rıma ve bana s ı k ı ntı verd i . Hepim iz ö l ü m ü n sefa l eti
karş ı s ı nda sars ı l d ı k ve boyun eğdi k .
Ö l ü m emsa l s i z b i r şeki lde hayatımı kuşatıyor!
B i r keresi nde, zarars ı z b i r a l datmacay l a, J u l ia
skanda l s ı z b i r d u l h ayatı s ü rs ü n d i ye ö l m ü ş g i b i
yapm ı şt ım. Tesla' n ı n cihaz ı n ı her ku l l and ığımda, haftada
b i rkaç kere ö l ü m ü tecrübe ett i m . R u pert Angier' ı n
n i hayet sahte b ir son yol c u l uğa uğu rlanmas ı na şahit
oldum.
Ö l ü m ü k i mb i l i r kaç kere kand ı rd ı m . Ö l ü m bu sayede
ben i m i ç i n b i r h a k i kats iz l i k h issi ed i n d i . G örü nüşe
bak ı l ı rsa b i r paradoks sayesi nde daima hayatta kal mam,
s ı radan bir hadiseye dönüştü .
Ş i m d i ken d i m i ö l ü m döşeği nde, kanserden ö l ü rken
görd ü m . Bu habis ve acı dol u ö l ü mden sonra, gün l üğüme
yazmak i ç i n buraday ı m . 6 Temmuz 1 904 Çarşamba,
öldüğüm g ü n .
K i mse ben i m şa h i t oldukları m ı görecek kadar biçare
olmama l ı .

Sonra
Borden' ı n b ir tekn iğini öd ü n ç a l d ı m ; ben, ben oldu­
ğum kadar kend i m i m .
B u n u yazan b e n ö l e n ben i m l e a y n ı deği l i m .
Lowestoft'taki o gece Borden, Tes l a' n ı n c i h az ı n ı n arıza
yapması na sebep olduğunda iki varl ı k o l d u k . İ k i h ayat,
iki Ru pert Angier. Ayrı yo l lara gittik. Mart ayı n ı n son u nda
Cald low M a l i ka nesi'ne döndüğümden beri beraberd ik;
yan i kanserden geç ici ol a rak kurtu l mam ı n baş l angı c ı n a
denk gelen zaman . . .
Henüz yaşıyorken, tek kişi olduğum i l l üzyo n u n u

344
Prestij

koru d u m . B i r tanem ölüm döşeği ndeyd i, d iğerim son


düşü nceleri ni kayded iyord u . Bu gü n l ü k, 2 6 Mayıs'tan
beri ben im tarafı mdan yaz ı l ı yor.
İ k i m iz de b i rb i r i m i z i n prestij leriyiz . .
Ö l m ü ş prestij i m aşağıda, açık ta butun iç i nde yatıyor
ve iki gün içi nde a i l e kabrista n ı n a defned i l ecek. Ben,
onun yaşayan prestij i, devam edeceğ im .
B e n , 1 4 . Colderdale Kontu, J u l ia'n ı n kocas ı , Edward ,
Lyd i a ve F lorence'ı n babası, İ ng i l tere' n i n Derbyshire
İ l çesi ' ndeki Caldlow Mal i kanesi ' n i n Lordu , Saygıdeğer
Ru pert David Angier.
H i kayemi yar ı n an l atacağ ı m . Bugün ol a n l a r ben i de
tüm ev a h a l i s i gibi, kederden başka bir şeye yoğun l aşa­
mayacak kadar üzdü.

7 Temmuz 1 904
H ayat ı m ı n geri kal a n ı bugün baş l ı yor. Benim g ib i biri
ne u mutlar besleyeb i l i r kil Aşağ ıda yaz ı l an, ben i m
h i kayem.
1

1 9 Mayıs 1 903 akşa m ı , Lowestoft'taki Pavi l ion Tiyat­


rosu ' n u n boş b i r locası nda var oldum. H ayatım, ahşap
korku l uğun üzerinde dengede d u ru rken başlad ı . Derhal
s ı rt üstü d üştüm, loca n ı n zem i n i ne çarparak iskemleleri
dev i rd i m .
Akl ı mdaki i l k şey, bir san iye önce akl ı ma gelen
korkmuş d üşü nceyd i ; Borden' ı n bir şek i l de locaya ç ı ktığı
ve ben i bekled iği fikriyd i . Öyle ol mad ığı açıkt ı ! F i z iksel
olarak yön ü m ü b u l mak iç in loc a n ı n iskeml eleri arası nda
debe l e n i rken B o rden ' ı n sabote etmesi n e rağmen
maki nen i n nak l i tamam l ayacak kadar ça l ı ştığı n ı fark
etti m . Borden orada deği l d i .
Spot yandığı nda, parlak b i r ı ş ı k l ocaya dol d u . İ k i üç

345
Christopher Priest

s a n i yeden faz l a vakit geçmem i ş t i . D ü ş ü n d ü m ki :


İ l l üzyo n u kurtarmak i ç i n h a l a fı rsat var! Korku l uğa geri
tı rma n ı p devam edeb i l i ri m !
Yuvarl a n d ı m , d iz leri m i n ve el leri m i n üstünde d u rdu m
v e kork u l uğa t ı rmanmaya haz ı rl a n ıyord u m ki sahnede,
perden i n i n d i r i l mes i n i isteyen b i r ses du yu nca şaşakal ­
d ı m . Kafamı alçakta tutarak İ lerled i m v e sah neye bakt ı m .
Perdeler kapan ıyord u ; görüşüm tamamen engel lenme­
den b i r an sah nede hareketsiz ha ldeki kend i m i , presti j i m i
görd ü m ! . . .
Tes l a' n ı n c i haz ı n ı n kaidesi nde n a k i l işlem i gerçek­
leşi rken prest i j i n otomat ik olarak içine dü ştüğü b i r bö lme
var. Eski vücudum, prestij, bu sayede sey i rci lerden
saklanarak i l l üzyo n u n etk i s i n i a rttırıyor.
B u sefer, Borde n ' ı n müdahalesi bö lmen i n çal ışmas ı n ı
engel lem iş, prestiji göz önü nde b ı rakm ı ştı !
Çabucak d üşü n d ü m . Adam Wi lso n ' l a Hester sahne
a rkası ndayd ı lar ve perden i n öte ya n ı ndaki acil d uruml a
uğraşma l arı gerekiyordu . H ayattayd ı m , güçl üyd ü m ve
tü m h i slerim yer li yerindeyd i . Sahne a rkası na g i d i p
Borden ' l a s o n kez v e kes i n olarak karş ı l aşman ı n ben im
soru m l u l uğunda olduğunu fark etti m .
Locadan ç ı ktım, koridord a h ı z l a yürüdüm, merd iven­
leri koşarak i n d i m . Bayan görev l i l erden b i ri n i n yan ı ndan
geçti m . Önü nde kayarak d u rd u m ve mümkün mertebe
ac i l b i r şeki lde sord u m : "Tiyatrodan çı kmaya çal ı şan
birini görd ü nüz m ü ?"
Sesi m sert b i r fı sı ltı gibi gel d i !
Doğrudan bana baka n kad ı n korku iç i nde haykı rd ı .
Kopard ığı korkunç feryat l a sağır olmuş, çaresiz b i r hal de
b i r an kalaka l d ı m . Gözleri n i devire devire nefes a l d ı ve
gene ç ı ğ l ı k att ı . Vakit kaybettiği m i an l ad ı m ve yavaşça
kenara itmek i ç i n e l i m i kol una koyd u m . E l im, kad ı n ı n
ko l u n u n etine göm ü l d ü !

346
Prestij

Kad ı n titreyip i n l eyerek basamaklara yığı l ı rken ben


merd iven l er in d i bine u l aşıp sahne a rkası na a ç ı l a n ka pıyı
b u l mu ştum. Kapıyı açmak için itt i m, bir kez daha
el leri m i n ve ko l la r ı m ı n ahşabı n içine gömü ldüğü n ü
h issettiğimde geri çek i l d i m . Ak l ı m Borden'ı bu l makla
meşgu ldü ve h içb ir şeye d i kkat etmi yord u m .
Adam Wilson sahnen i n a rkas ı ndaki yeri nden koşarak,
ben i fark etmeden ç ı kt ı ; arkası ndan bağırdım ama ben i
d u ymad ı . B i r an d u ru p Borde n ' ı n nerede olab i l eceğ i n i
düşünmeye başlad ı m . C i ha z ı n elektriği n i kestiğine göre,
sahne a ltına g i rm i ş demekt i . W i l son'la ben her şeyi ,
idaren i n yen i takd ı rd ı ğı, mahzendeki elektrik kutusuna
bağ l a mıştık.
Aşağı i nen basamakları buldum a m a en ü st basamağa
ad ı m attığımda bana doğru koşan ayak sesleri d uyd u m ;
b i r a n sonra karşımda Borden bel i rd i . Ü zerinde hala o
taşra l ı kıyafetleri ve makyaj ı vard ı . Basamakl arı i kişer
i k i şer ç ı k ı yord u . Donaka l m ı şt ı m . Aramızda bir b i rbuçuk
metre kalmamıştı ki nereye g ittiği n i görme k iç in yukarı
bakt ı . Onun yerine ben i görd ü ! Bir kez daha, bayan
görev l i n i n yüz ü n ü çarpıtan dehşet dolu ifadeye şahit
oldum. Borden' ı n ivmesi bana doğru yol u n a devam
etmes i n e sebep o ld u . Y ü z ü sars ı l m ı ş b i r i fadeyl e
çarpı l m ıştı; kol l a r ı n ı ön üne uzatm ıştı . Neredeyse b i r
anda çarp ıştık.
B i rl i kte yere yuvarl a nd ı k ve koridorda taş zem i ne
d ü şt ü k . B ir a n üzer i mdeyd i ama ondan s ı yrı l m ayı
başard ı m . Ona doğru uzand ı m .
. " Benden uzak d u r ! " d iye bağ ı rd ı ve eği l m iş vaziyette
i !erleyerek, d ü şe kalka kaçtı .
Ona doğru atlad ı m , ayak b i l eği nden tuttum ama kaçt ı .
Tek ses ç ı karmadan dehşet d o l u çığlıklar atıyord u .
Ona, " Borden, b u teh l i ke l i düşmanl ığı biti rmel iyiz ! "
d i ye bağırd ı m ama sesi m b i r kez daha h ı r ı l tı hal i nde ve

347
Christopher Priest

d u yu l amayacak kadar kısık ç ı ktı, sesten z iyade nefesti .


" Kazay l a o l d u ! " d iye bağ ı rd ı .
Ayağa kalkmıştı, korku dol u b i r ifadeyl e arkası na
bakarak benden u z a k l a ş ı yord u . Boğu şmayı ve o n u
b ı ra ktı m .

O geceden sonra Londra'ya döndüm ve sonraki on ay


orada, kend i seç i m i m ve kararı m la, yarı m bir d ü nyada
yaşad ı m .
Tes l a ' n ı n c i hazı nda meydana gelen kaza, beden i m i ve
ru h u m u b i rb i r i n i n yerine geç i rm işti . F i z i ksel ol arak, eski
halimin haya l eti o l m u ştu m . Y a ş ı yord u m , n efes
a l ıyord u m , yiyordum, dış k ı atıyordum, d uyup görüyor­
dum, s ı cağı ve soğuğu h i ssed iyord u m ama fi z i ksel açıdan
bir tayft ı m . Parlak ı ş ı kta, çok d i kkat l i bakmazsa n ı z
yüz ü m ü n solg u n l u ğu d ı ş ı n d a aşağı yukarı no rm a l
görü n ü yord u m . Hava kapal ı yken veya gü neş battıktan
son ra s u n i olarak ayd ı n latı l m ı ş bir odadaysam bir h aya let
görü n ü m ü a l ıyord u m . Görü leb i l iyor ama aynı zamanda
arkamı gösteriyordum. S i l ü et i m k a l ı yord u ; i ns a n l a r
yeteri n ce d i kkat l i bakar l a rsa y ü z ü m ü , k ı yafetleri m i
vesai reyi seçebi l iyorlard ı ama çoğu kiş i n i n göz ü n de
ö l ü ler d ü nyasından ç i rkin b i r imgeyd i m . Bayan görevl i
d e Borden d a hayalet görmüş g i b i davra n m ı ş l ard ı ,
asl ı nda h a k l ı yd ı l ar. Bu şart l a r a l t ın da fark ed i l i rsem
karş ı l aştığım i nsanları korkutmakla kalmadığ ı m ı , ken d i m i
de teh l i keye attığımı öğren mem u z u n sürmed i . İ nsa n l a r ı n
korktu kları z a m a n ne yapacakl arı bel l i ol muyor; b i r iki
defası nda uzak tutmak i ç i n ba na b i r şeyler fı rlatt ı l ar.
B u n lardan biri ya nan b i r gaz lambasıyd ı ve neredeyse
isabet ed iyord u . O sebeple mümkün mertebe gfüden
uzak ka l d ı m .

348
Prestij

B u n a karş ı n, z i h n i m b i r a n da beden i n s ı n ı rl a ­
m a l arı ndan kurtu l m uştu . Teti kte, h ı z l ı düşü nen, o l u m l u
ve daha önce kend i mde görmed iğim pek çok öze l l iğe
sah i p o l m u ştu m . B u n u n yarattığı çel i şki lerden b i r i ,
genel l i kle güç l ü v e yapabi l ecek g i b i h i ssetmeme rağmen
gerçekte çoğu bedensel işi yapamıyor olmamd ı . Kalem
ve a l et g i b i nes neleri tutmayı öğrenmem gerekti ;
d i kkatsiz b i r tutuş el imden kay ıp gitmesine yol açabi l i rd i .
Kend i m i s i n i r boz u c u v e karamsar b i r vaz i yette
bu l m u ştum ; çoğu sefer, yen i sahip olduğum z i h i nsel
enerj i, iki Borden'dan bana sal d ı rana karşı saf iğrenme
ve korkuya dönüşüyord u . Tıpkı, hareketiyle bedensel
varl ığı m ı çektiği gibi, z i h in sel enerj i m i çekmeye devam
ed iyord u . Her açıdan görü n mez ol m u ştum; b i r öl üden
farkım yoktu.

isted iği m zaman görü n ü r veya görün mez olabi l d i ğ i m i


keşfetmem u z u n sürmed i .
Al acakara n l ı kta n sonra h a reket eder ve gösteri
s ı rası ndaki sahne kıyafetleri n i giyersem, neredeyse her
yere görü nmeden g i reb i l i yord u m . Normal hareket etmek
i stersem başka k ı yafetl er g iy iyor ve yüz hat l a r ı m ı
somutlaştı rmak i ç i n makyaj malzemesi kul l a n ı yord u m .
Netice m ü kemmel o l muyord u ; göz lerimde rah atsı z ed ici,
boş b i r görü nüş vard ı . Bir keresi nde, loş b ir otobüsteki bir
adam bağı rarak eld iven i m le ko l u m u n yen i arası ndaki
açı klanamaz boş l uğa d i kkat çekti ve erkenden i n mek
zoru nda kald ı m
Para, yemek, ko naklama ben im i ç i n sorun deği l . Ya
görü n mez h a l d e isted iği m i a l ı yorum veya paras ı n ı
ödüyoru m . Böyle şeylerin önem i yok.

349
Ch ristopher Priest

As ı l derd im , presti j i m i n sağl ı ğ ı .


Gazetede okuduğum haber, sah neye att ı ğı m a n l ı k
ba k ı ş ı n ben i yanı lttığı n ı öğrenmemi sağlad ı . H aberde
Muhteşem Danto n ' u n Lowestoft'taki gösterisi s ı rası nda
yara l anarak gelecek progra m l a r ı n ı iptal etmek zorunda
ka l d ı ğ ı ama evde d i n le n d i ğ i ve ya k ı nd a sah nel ere
döneceği yazıyord u .
B u n u d u ym a k ben i rahatl atm ı ş, b i r o kad a r da
şaş ı rtm ıştı ! Perdeler i nerken gördüğüm şeyin, "prestij l i "
ded i ğ i m, yarı ö l ü yarı sağ h a l de donmuş prestij i m
olduğunu sanm ışt ı m . Prestij, nakilde ku l la n ı lan, Tes l a' n ı n
c i hazı nda kalan ve ö l ü ye benzer ha ldeki kaynak vücut.
B u prestij l i vücutları saklamak ve on l ardan ku rtu l mak,
i l l üzyonu ha l ka s u n m adan önce h a l l etmem gereken en
büyük meseleyd i .
B u hasta l ı k ve program i pta l l eri i l e i l g i l i haberlerle, o
gece farkl ı b i r şeyin meydana gel d i ğ i n i a n lad ı m . N akil
i ş l e mi k ısmen gerçekleşm işti v e haz i n son u c u bend i m .
B ü yük böl ü mü m geride kalm ıştı.
Ancak ben de prestij i m de Borden ' ı n m üdahalesi
sonucu çok şey kaybetm iştik. İ k i m i z i n de başetmesi
gereken soru n ları vard ı . Ben hayaletvari b i r ha ldeyd i m ,
prestij i m sağl ığı n ı kaybetm işt i . O etten kem i kten ve
d ü nya üzerinde hareket h ü rriyeti ne sah ipken, kaza a n ı n ­
d a n itibaren ölmeye mahkumdu; buna karş ı n ben göl ge­
lerin arasında b i r hayata hapso l m u ştum ama sağ l ı ğ ı m
yerindeyd i .
Lowestoft'tan i k i a y so nra, Tem m uz'da ben h a l a
felaketle barışmaya çal ı ş ı rken prestij i m , R u pert Angi er' ı n
ö l ü m ü n ü sahnelemeye karar verd i . Ayn ı d u ru mda olsam
ben i m de yapacağım bu o l u rd u ; bu n u düşündü ğüm anda
onun ben olduğunu a n l ad ı m . İ l k kez ayn ı karara ayrı ayrı
varm ıştı k . Her ne kadar ayrı ayrı var ol sak da d uygusal
açıdan tek kişiyd i k .

350
Prestij

K ı sa süre sonra, prestıı ı m m i rası devra l mak üzere


Caldlow Mal i kanes i ' ne dönd ü . Tekrar, ben i m de yapaca­
ğım bu o l u rdu . .
Gerçi ben o zaman i ç i n Londra'da ka l d ı m . H a l l etmem
gereken karan l ı k b i r i ş i m vard ı ve bu n u , n i yetlend iğim
şeye Colderdale ad ı n ı b u l aştı rmadan h a l letmek i stiyor­
dum.
K ı sacas ı, Borden ' l a n i hayet hesaplaşı l ması gerektiğine
karar verm i şt i m . Onu, daha doğrusu i k i s i nden b i ri n i
ö l d ü rmeyi p l a n l ıyord u m . S ü rd üğü g iz l i ç i fte hayat,
c i n ayeti hayata geç i r i l eb i l i r b i r i nt i kam k ı l ı yo rd u :
İ k i z l er i n varl ığ ı n ı i spatlayan kay ı t l a r l a oyn a m ı ş ve
h ayat ı n ı kend i s i n i n ya r ı s ı n ı sakl ayarak geç i rm i şti .
Kardeşl erden b i r i n i öldürmek bu a ldatmacaya b i r son
verecekti ve ben im göz ümde i k i s i n i bi rden öldü rmek
kadar tatm i n ed i c i ve tes i r l i olacaktı . B u n u n yan ı nda, bu
hayaletvari d u ru mdayken ve bi l i nen tek k i m l i ğ im ölmüş
ve gömü l m üşken, ben, R upert Angier, b.ı ra k ı n yakalan­
mayı, c i n ayet i n zan l ısı bi l e ol mayacakt ım .
Londra'da p lanlar ı m ı uygu l amaya koyu l d u m . Kısmi
görün mez l i ğ i m i , i ş i ne gücüne bakan Borde n ' ı taki p
etmek i ç i n ku l l a n d ı m . Onu evi nde gördüm, atölyes i nde
göster i s i n i hazırlarken i z led i m , i l l üzyon l a r ı n ı serg i l erken
kanatlarda durdum, O l ivia Svenson ' l a paylaştığı, Kuzey
Londra'daki giz l i yuvasına kadar tak i p etti m . . . hatta b i r
kere, Borden' ı n kısa b i r sü re, gizl ice kara n l ı k b i r sokakta
i ki z iyle b u l uştuğu na, derh a l ve şa hsen sona erdirilmesi
gereken b i r iş i ç i n b i lgi değiş tokuşu yaptığına şah i t o l ­
dum.
Onu Ol ivia'yla birl i kte görd üğümde, n i hayet ö l mesi
gerektiğine karar verd i m . O eski i h anetten kal an h isl er,
öfkeye acı eklemeye yetiyordu .
Ka sıtl ı c i nayete karar vermen i n , b u korkunç i ş i n en zor
yan ı olduğunu ra hatça söyl eyebi l i r i m . S ı k s ı k kışkırt-

351
Christopher Priest

malara kapı l mama rağmen, m u n i s ve kendi hal i nde b i ri


olduğuma i nan ıyorum . Kimseye zarar vermek isteme­
mekle beraber, yetişki n l iğim boyunca kend i m i s ı k s ı k
Borden ' ı "öldürmeye" veya "hakl amaya" yem i n ederken
b u l m uşumdur. Genel l i kle tek baş ına ve sessizce ed i len
bu yem i n ler, Borden' ı n ben i sık sık i ç i ne d üşmeye
z o r l a d ı ğ ı h a k s ı z l ığa uğra m ı ş ku rban h a l i n i n b i l d i k,
e l i nden b i r şey gel mez sayı klamalarıyd ı .
O g ü n lerde c iddi olarak o n u öldürme n iyeti nde değ i l ­
d i m a m a Lowestoft'ta yaptığı sal d ı rı h e r şey i değişt i rd i .
B i r haya l et o lmuştu m; d iğer bense eriyip g id iyord u .
Borden b i r bakıma o gece i k i m i z i de öldürmüştü ; i nt ikam
i ç i n yan ı p tutuşuyord u m .
Ö l d ü rmen i n düşüncesi b i le b a n a öyle b i r heyecan ve
mem n u n iyet d uygusu verd i ki k i ş i l iğim değişt i . Ö l ü m ü n
üzerindeki ben, öldürmek i ç i n yaşıyord u m .
K a rarı verd i kten son ra, suçu e rte l emek o l mazd ı .
Borden i k iz lerinden b i ri n i n ö l ü m ü n ü , kurtu l u ş u m u n
ana htarı olarak görüyordu m .
A m a şiddet konu sunda tecrübe l i değ i l d i m, b ir şey
yapmadan önce en iyi şekilde nas ı l yapacağ ı ma karar
vermel iyd i m . Borden ' ı n ö l ü rken kend i s i n i k i m i n ve
neden ö l d ü rdüğü n ü an lamas ı n ı sağlayacak yak ı n ve
kişisel b i r şey, b i r bahane laz ımd ı . Basit bir eleme usu l üy­
l e onu bıçaklamaya karar verd i m . Böyle korkunç b i r
hareketi hayal etmek bende y ine baş dönd ü rücü b i r
heyecan d uygusu uya nd ı rd ı .
B ı çaklamaya şöyle karar verd i m : Zeh i r çok yavaştı ,
ku l l a n ması teh l i ke l i ve k iş isel l i kten uzaktı ; ateş etmek
gürü l t ü l ü yd ü ve yine şahsi temastan yoksu n d u . Öyle
veya böy le fi z i ksel güç gerekt i ren h a reketlerde
yetersizd i m ; o neden l e sopa veya boğma söz konusu
ol amazd ı . Denemelerim neticesinde görd üm ki uzun bir
bıçağı iki e l i m le b i rden sağlam bir şeki lde anıa çok

352
Prestij

sı kmadan tutarsam, ete g i rmeye yetecek b i r g üçl e


itebi l iyord u m .

Hazırl ı klarım tamamlad ı ktan iki gün sonra Borden' ı


t ü m hafta i l k s ı rada sahne a l acağı, B a i ham'daki Queen 's
Tiyatrosu'na kadar takip ett i m . G ü n lerden çarşa mbayd ı ;
akşamki gösteri harici nde b i r d e matine vard ı . Borden' ı n
gösteriler arası nda soyu nma odasına kapa n ı p ko ltu kta
b i raz kesti rmeyi al ışkan l ı k edi nd i ğ i n i b i l iyord u m .
Gösteri s i n i kara n l ı k kanatla rdan iz led i m, son ra d a
kasvet l i koridorlar v e merd iven ler boyu nca soyu nma
odasına kadar takip ett im . İçeri girip kapıyı kapattı ktan ve
k u l i s i n her zamanki gürültüsü b i r m i ktar d i nd i kten son ra,
c i nayet s i l a h ı n ı sakl ad ığım yere gitt i m ve ki msen i n
ol mad ığına e m i n olduktan sonra b i r karan l ı k köşeden
d iğer i ne geçerek Borde n ' ı n odası n ı n d ı ş ı ndaki koridora
vard ı m .
Üzerimde, görül meden hareket etmek isted iğimde
giymey i a l ı şkan l ı k hal i ne get ird iğim, Lowestoft'tan ka l ma
sahne kıyafetlerim vardı ama bıçak normal b i r bıçakt ı .
B i ri ben i görecek o l u rsa, b ı çak h avada süz ü l üyormuş gibi
görü n ü rd ü ; d i kkat çekmeyi göze a l amazd ı m . . .
Borden' ı n oda s ı n ı n d ı ş ı nda, kap ı n ı n karş ı s ı n d aki
gölge l i b i r g i rintide sessizce d u ra rak nefesi m i toparlad ı m ,
kal b i m i n at ı ş ı n ı denetlemeye çal ı şt ı m . Sessizce iki yüze
kadar sayd ı m .
K i msen i n ya klaşmad ığına b i r kez daha e m i n olduktan
sonra kap ıya gitti m ve yaslandı m . Surat ı m ı ahşab ı n içine
yavaşça ama kara r l ı b i r şeki l de bastırd ı m . Başı m ı n ö n
kısmı b i rkaç san iye içi nde kapıdan geçti ; oda n ı n i ç i n i ·
görebi l iyord u m . Sadece bir lamba ya nıyor, küçük ve
d üzensiz odaya loş b i r ı ş ı k yayıyordu . Borden kol tuğu nda

353
Ch ristopher Priest

uzanm ı şt ı ; göz leri n i kapatmış, el ler i n i göğsü nde kavuş­


turmuştu .
Yüzümü geri çekt i m .
B ı çağı s ı k ı sıkı tutarak kapıyı açtım v e içeri g i rd i m .
Borden hareketlendi ve bana doğru bakt ı . Kapıyı kapatıp
sü rgü led i m .
" K i m va r orada ?" ded i Borden gözleri n i kı sarak.
O n unla çene çal maya gitmem işti m . Dar zem i nde i k i
ad ı m attım, kanepeye s ı çrayıp Borden' ı n üzerine ç ı kt ı m .
Karn ı n a çöreklend i m v e bıçağı iki e l i m l e kald ı rd ı m .
Borden b ıçağı görd ü , sonra bana odakland ı . Loş ı ş ı kta
anca seç i lebi l i yord u m . Üzeri nde otu ru rken kol l arı m ı n
s i l ueti n i , göğsünün üzeri nde titreyen bıçağı görebi l iyor­
d u m . Yaba n i ve korkunç bir manzara teş k il ed iyord u m
herha lde; i k i aydan beri n e saçları m ı keseb i l m i ş ne de
t ı ra ş o l a b i l m i şt i m ve y ü z ü m berbat b i r h a l d eyd i .
Korkmuştum ve üm itsiz d i m . Karn ı n ı n ü stü nde otu ruyor­
d u m . B ı çağı tutmuş, öldü rücü da rbeyi vurmaya haz ı rl a­
n ı yord u m .
" N esi n sen ?" Borden ' ı n nefesi · kes i l m işti . H ayalet
b i lekleri m i tutmuştu, ben i uzak tutmaya ça l ış ı yord u . Ama
kend i m i ondan kurta rmam çok basit bir işti . " K i m ... ?"
"Öl meye h az ı r ol, Borden" d i ye bağ ı rd ı m ; d uyduğu
boğuk ve korkutucu fı sı ltın ı n, ç ı ka rab ildiğ im tek ses
o l duğunu b i lerek.
"Angier? Ne o l u r! Ne yaptığı m ı b i l m iyord u m ! Zarar
vermek istemed i m ! "
" B u n u yapan sen m i yd i n ? Yoksa öteki miyd i ?"
"Ne demek istiyorsu n ?"
"Sen m i yd in ikiz kardeşi n m i ?"
" Ka rdeş i m yok ben i m ! "
"Öl mek üzeres i n ! Gerçeği itiraf et ! "
"Tek baş ı mayı m ! "
"Çok geç ! " d i ye bağı rd ı m ve el leri m i , öğrend i ğ i m g ib i,

354
Prestij

bıçağa en çok gücü tatbik edeceğim şeki lde tuttu m . Çok


s ı k ı tutarsam b ıçak e l imden kayard ı ; o yüzden bıçağı
ka l b i n i n üzeri nde bir noktaya yerleştirip bastı rmaya
başlad ı m . Sab it bask ı n ı n bıçağı hedefine u l aştı racağ ı n ı
b i l iyord u m . Gömleği n i n y ı rtı l d ığ ı n ı v e bıçağ ı n ı n ucu nun
etine sapland ığı n ı h issett i m .
Sonra Borden' ı n yüzü ndeki ifadeyi görd ü m . Korkudan
donaka l m ışt ı . E l l eri kafa m ı n üzeri nde bir yerdeyd i, ben i
tutmaya ça l ışıyord u . Çenes aç ı l m ış, d i l i d ı şarı sarkm ışt ı .
Ağz ı n ı n kenarlarından ve çenesi hden salyalar akıyord u .
Göğsü, solu k sol uğa i n i p kalkıyord u .
Konu şmaya ça l ı ş ı yord u ama ağz ı nd a n ke l i mel er
dökü l medi. Kend i dehşet inde boğu lan bir ada m ı n tıslayıp
gevelemesi geld i ku lağıma.
Artı k güçlü b i r adam o l mad ığı n ı anlad ı m . Saç ı n a aklar
d üşmü-ştü . Gözleri n i n etrafı yorgun l ukla kırış k ırı ş ol muş­
tu . Boynu k ı rışmıştı . Altımda yatıyor, onu öldü rmek için
gelen, göğsüne çöreklenmiş soyut b i r ibl ise karşı hayat
m ü cadelesi veriyord� .
B u düşü nce ben i iğrendi rd i . Cinayet son u n a kadar
götüremezdi m . Böyle ö l d ü remezd i m .
Tüm korku, öfke v e geri l i m içimden akıp gitti .
B ı çağı ken ara fı r l a tt ı m ve u staca yuvarl a nd ı m .
Yapabi lecekleri karş ı s ı nd a savunmasızdı m, b u kez taş
kes i l me s ı rası bendeydi . Ondan uzaklaşt ı m .
Borden kanepede kaldı v e ac ı içinde nefes a l maya,
korku ve ra hatlamayla titremeye devam ett i . Orada
kaderine raz ı, bu adam üzeri nde yarattığım etkiyle yeri n
d i bi ne geçmiş b i r hal de d u rd u m .
Son unda, doğru l d u .
" K i m s i n sen?" ded i ; korku d o l u sesi i n i p ç ı kıyord u, son
kel i mede çatlad ı . . .
''Ben Ru pert Angier' ı m , " di ye fı s ı l tıyla cevapl a d ı m .
"Ama sen öldü n ! "
355
Christopher Priest

" Evet."
"O hale nas ı l . . . ?"
" B u n u hiç başlatmamal ıyd ı k, Borden," ded i m, "Ama
b i t i rmen i n yo l u sen i öldü rmek deği l ."
Yapmaya çal ıştığım şey i n rez i l l iğiyle u ta n m ışt ı m ; şu
noktaya kadar hayatıma hakim olan temel a h l a k kura l ları
dizgin leri yen iden ele a l ıyord u . B i r i n i soğukkan l ı l ı kla
ö l d ü re b i leceğ i m i nas ı l d ü ş ü ne b i l m i şti m ? Ü z ü n t ü y l e
Borden'a arka m ı döndüm v e ken d i m i a h ş a p kapıya doğru
g itmeye zorlad ı m . Yavaşça kapıdan geçerken, Borden' ı n
dehşet dolu h ı rı l tı l ı ciyakl amaları n ı yen iden iş itti m .

Borden' ı n hayatı n a kastettiğim i ç i n b i r ü m i tsiz l i k ve


ken d i mden iğrenme n ö bet i n e kapı l d ı m . Ken d i me,
p restij i me (ki ken d i s i h i ç b i r h a reket i mden haberd ar
değ i l d i) , J u l ia'ya, çocukları ma, babamı n ad ı na, tan ı d ı ğ ı m
t ü m dostlarıma ihanet ett i ği m i b i l iyordum. Borde n ' l a
d üşma n l ı ğ ı m ı n berbat b i r hata old uğu n u gösteren del i l,
n i hayet e l i mdeyd i . Geçm i şte yapt ığı h i ç b i r şey böylesine
b i r vahş i l i ği hak l ı ç ı karamazd ı .
Sefi l ve h i ssiz b i r halde yaşadığım yere döndü m, haya­
t ı m l a yapabi leceğ im b i r şey kalmad ı ğ ı n ı dü ş ü n üyord u m .
Uğruna yaşayacak b i r şeyim kalmamıştı.

Ö l ü p gitmeyi p l a n l a d ı m ama ben i m gibi b i r i nde b i le,


böyle kara r l a r ı n önünü kesen b i r yaşama isteği var. Yiy ip
içmezsem ö l ü m ü n h e m e n geleceğ i n i sa n d ı m a m a
deney i nce s u s u z l u ğ u n de l i ces ine b i r sap lantı olduğu n u

356
Prestij

ve buna d i ren mek iç in ben im k i nden daha kuvvet l i b ir


i radeye sa h i p olma k gerektiği n i a n l ad ı m . N efs i m i
köre ltmek için bi rkaç dam la a l dı ğ ı m her sefer, ö l ü m ü m ü
b i raz d a h a gec i ktird i m . Ayn ı şey yemek iç in de geçerl i ;
açl ı k b i r canavar.
B i r müddet son ra buna a l ıştım ve hayatta ka l d ı m ;
Borden ' ı n olduğu kadar ben i m d e eserim o l a n , en
azı ndan bana öyle gelen, zaval l ı bir yarı-dünya sak i n i . . .
K ı ş ı n büyük böl ü m ü n ü b u z ava l l ı, sefi l b ir hal de,
kend i n i imha etmekte b i l e beceriksiz olarak geç i rd i m .
Şubat ayında içimde b ir şey in büyüdüğü nü h i ssett i m .
B u n u önce, Lowestoft'tan beri h i ssett i ğ i m kayb ı n ,
J u l i a ' y l a çoc u k l arı b i r d a h a göremeyecek o l m a
gerçeğ i n i n daha da ş iddetlenmes ine yord u m . Korkunç
görüntüm ün onlar üzeri ndeki tes i ri n i n, onlarla olma
i htiyacı m a bas k ı n ç ı kmasıyla kend i m i b u n d an men
etmi şti m . Aylar geçtikçe, bu hüzün iç imde korku nç bir
sancı hal i n i a l d ı . Ama bu sanc ı n ı n bir anda böyl e
büyümes i ne sebep o l acak b ir şey h i ssetmem işti m .
O zaman d iğer Ben ' i n , Lowestoft'ta arkamda ka lan
prestij i n hayat ı n ı d üşü ndüğü mde, şiddet l i b ir od aklanma
h i ssetti m . S ı k ı ntıda olduğunu derhal a n l ad ı m . Başına bir
kaza ge l m i şt i ya d a -be l k i de Bord en l a r' d a n b i r i
tarafı ndan- teh d i t ed i l iyordu , h atta be lki de sağl ığı,
bekled iği mden daha h ı z l ı kötüleşiyordu
B i r kez daha, bi l hassa sağ l ı ğ ı n ı düşü ndüğümde, neler
olduğu nu hemen a n l ad ı m . Hastayd ı , hatta ö l üyord u .
O n u n yan ı nda o l m a l ı , e l i mden gelen yard ı m ı yapma­
l ıyd ı m .
O sırada ben d e b ir sağl ı k abidesi deği l d i m . Kazan ı n
zayıf düşü rdüğü vücud u ma i l aveten, kötü beslenme ve
idmans ı z l ı k ben i bir iskelete çevirmişti . Karan l ı k odam­
dan n a d i ren ayrı l ı yor, ç ı kt ı ğ ı m zaman da kimseye
görün memeye d i kkat ed iyord u m . Korkunç b i r görü ntüye

357
Ch ristopher Priest

sa h i p o l d u ğü m u n , her yö nden tam b i r hort l ağa


dönd üğü m ü n fa r kın dayd ı m . Derbys h i re'a yapmayı
d ü şü ndüğüm uzun seyahat, m u h temel teh l i kelerle do­
l u ydu . Bu yüzden görü n üşümü iyi leşti rmek iç i n b i l i nç l i
b i r çabaya gi riştim . . . Makul m i kta rlarda yiyecek içecek
tü ketmeye baş l ad ı m . U z u n ve darmadağın olm u ş saçları­
m ı kes i p kend i me yen i b i r takım el bise çald ı m . Lowestoft'
taki o l ay sonrası görüntüme kavuşmak iç in b i le hafta lar
geçmesi gerekiyordu ama kend i m i daha iyi h i ssetmeye
başl a m ı şt ı m bi le; mora l i m d üzel m işti .
B u n a karş ı n, prestij i m i n çektiği a c ı n ı n farkında olmak
tahamm ü l edi l i r b i r şey deği l d i .
H e r şey kaÇ ı n ı l maz olara k a i lem i n ev ine döneceğimi
gösteriyord u ; Mart' ı n s on haftas ı Sheffield'a giden gece
tren i ne b i let a l d ı m.

Eve dönmem i n yarattığı etki üzerine b i l d i ğim tek şey,


an iden ortaya ç ı k ı ş ı m ı n prestij i m i şaş ı rtmayacağıyd ı . . .
Caldlow M a l i kanes i ' ne güneş l i b i r bahar gü n ü n ü n
saba h ı vard ı m . G ü n ışığı nda fiz iksel görü ntüm tümüyle
o rtadayd ı . Yine de şaşı rtıcı bir görün ü m sergi led iğimi
b i l iyordu � ; Sheffield istasyonundan araba, otobüs ve
y i ne a rabayla yaptığım k ı sa yol c u l u kta mera k l ı bakışları
üzeri mde top l a m ı ştı m . B u na Londra'dan al ışkındım ama
Londra a h a l i s i de şeh r i n tu haf sa k i n ler i n i görmeye
al ı ş m ı ştı . B u rada gen i ş ken a r l ı · şa pka takm ış, koyu
kıyafetler içi ndeki i skelet g ibi b i r adam, ga ri p c i l d i ,
düzensiz kesi l m i ş saçı v e çukura kaçm ı ş göz leriyle merak
ve end işe uyandırıyordu
Eve gidi nce kapıya vurd u m . İçeri g i reb i l i rd i m ama
ben i neyin bekleyeceğ i n i b i l m iyord u m . Habersiz gel iş i m i
ağı rdan alman ı n en i y i s i ol acağ ı n ı h i ssett i m .

358
Prestij

Kapıyı Hutton açt ı . Şapka m ı ç ı kard ı m ve önünde


öylece d u rd u m . Bana doğru düz g ü n bakmadan konuş­
maya baş l ad ı ama ben i görü nce sesi kesi l d i . Tek kel i me
etmeden baktı, yüzü ifadesizd i . Sessiz l fğ i n i n şaşkı n rığına
a l a met olduğu nu b i lecek kadar iyi tan ı yordum on u .
Ona kim olduğumu kabu l edecek kadar vakit tan ıd ı­
ğ ı mda, " H utton , " ded i m , "Sen i tekrar görd ü ğ ü m�
sev i n d i m . "
Konuşmak için açtığı ağz ı ndan b i r şey ç ı kmad ı .
" Lowestoft'ta o l a n l ardan haberin vard ı r, H u tton,"
ded i m . " B e n o gü n ü n tal i hs iz neticesiyi m . "
"Evet, efend i m, " d iyeb i l d i sonu nda.
" İçeri gireb i l i r m i y i m ?"
" Leyd i Çolderdale'e burada olduğunuzu b i l d i reyim
m i , efend i m ?
"Onu görmeden önce sen i n l e konuşmak i stiyorum,
H utton . Gel i ş i m i n tel aşa yol açacağı n ı b i l i yoru m . ';
B e n i mutfağ ı n yan ı n d a k i odas ı n a götü rüp ye n i
dem led iği çaydan i kram etti. Ya n ı nda dururken çayı
yudumladım, nası l izah edeceğimi b i l m iyord u m . H u tton'
ın soğukkan l ı l ığ ı n ı her zaman takd i r etm işimd i r; kısa sür�
sonra d u rumu ele a ld ı .
" B e nce e n i y i s i , efend i m , " ded i, " ben h a n ı me­
fendi lerine geld iği n i z i h aber veri rken bu rada bekl emen i z
olur. Sizi görmeye gelecekti r diye düşün üyoru m . N e
yapacağ ı n ıza beraber karar veri rsi n i z . "
" H utton, söyle ban a .- Benim . . . ? Yan i , sağlığı nas ı l . . . ?"
" Lord cena pları çok hastayd ı, efend i m . Mamafi h,
kon u l a n teşhis şahane v e bu hafta hastaneden dönd ü.
Yatağı n ı bahçe odası na taş ıdık; orada ist irahat ediyor.
Zannı mca hanı mefendi leri şu a n onun yan ında."
" Bu içi nden ç ı k ı l maz b i r d u rum, H utton," ded i m .
"Öyle, efend i m."
" B i l hassa sen i n iç in , ya n i . "

359
Christopher Priest

" B e n i m , s ı z ı n ve herkes iç in , efend i m . Lowestoft'ta


o l a n ları öğrend i m efend i m . Lord cenapları, ya ni s i z,
efend i m , bana s ı rrı n ı açt ı . Prestij malzemeleri n i n atı l ma­
s ı nda büyük rol oynad ı ğ ı m ı hatırlarsı n ı z . Emrettiği n i z
gibi, Lord u m , b u evde h i çbir s ı r yok."
"Adam W i l son burada m ı ?"
" Evet, b u rada."
" B u n u d u yduğuma sev i n d i m . "
H u tton b i rkaç dakika sonra gitti v e beş dakika sonra
J u l ia'yla beraber geri dön d ü . J u l ia yorg u n görü nüyord u ;
saç ı n ı topuz yapm ıştı. Hemen yan ı ma gel d i v e hararetle
sarı l d ı k a ma i k i m i z de e n d i şe l iyd i k . B i rb i r i m i z i n
kol l a rı ndayken gerg i n ol duğu n u h i ssedeb i l iyord u m .
H u tton i z i n isted i . Yal n ı z kald ığı m ı zda, aşağı l ı k b i r
sahtekar o l madığıma d a i r J u l ia'yla b i rb i r i m i z i tem i n ett ik.
O u z u n k ı ş aylar ı boyu nca ben i m b i l e kendi k i m l iği mden
şü phelendiğim zamanlar ol muştu . H ezeyan ı n gerçeği n
yeri n i a l d ı ğ ı b i r del i l ik a n l arı vard ı r; böyle b i r maraz çoğu
zaman her şeyi açıklar görü n üyord u ; b i r zaman l a r Rupert
Angier' d ı m ama s ü rdüğü m hayatı kaybetm i şt i m ve
sadece h at ı ralar la kal m ı ştı m veya del i l iği iç i nde Angier
o l duğuna i nanan zava l l ı bir ru htu m .
F ı rsatı m old uğunda J u l i a'ya bedensel v a r oluşumun
s ı n ı rl a rı n ı ; parlak ışık o l m adan nası l göz ö n ü nden s i l i n ­
d i ğ i m i , katı c i s i m l erden nası l geçtiği m i a n l attı m .
O da benim, prestij i m i n yaka land ığı kanserden ve
m u c i ze eseri ken d i ke n d i n e n a s ı l i y i l eş i p ben i m ,
kend i s i n i n eve nası l geri döndüğü nden bahsett i .
"Tamamen iyileşecek m i ! " d i ye sord u m heyecan l a .
"Cerrah bazen b i r a n d a tamamen iyi leşi lebi leceğ i n i
ama çoğu zaman iyi leşmen i n _kı sa s ü re l i o l d u ğ u n u
söyled i . O n u n fikri ne göre sen, o . . . " ağlayacak gibiyd i ,
e l i n i tuttu m . Kend i s i n i toparladı ve s ı k ı ntıyla konuştu .
" B u n u n sadece geçi c i b i r iyi leşme olduğuna i na n ıyor.

360
Prestij

Kanser habis, yayı l m ı ş ve m u htel i f. "


Sonra bana en şaş ı rtıcı haberleri verd i : Borden, daha
doğrusu Borden ikiz leri nden biri ölm üştü ve defteri
ben i m, b izim e l i m ize geç m işti .
B u n l a rı duymak ben i hayrete düşü rd ü . Borden ' ı n , onu
öldürmeye kalkışımdan ü ç gün sonra öldüğü n ü öğrendim
mesela; bu iki o l ay bağ l antı l ıyd ı şüphesiz. J u l i a, ö l ü m
sebeb i n i n kalp k r i z i ol duğunu düşündü kleri n i söy led i ;
acaba yüreği ne saldığım korkudan kaynaklanmış olab i l i r
m i ? Dehşet içi nde ç ı ka rd ığı korku nç sesleri, zar zor nefes
a l ı ş ı n ı , hasta ve b i t k i n görü ntü s ü n ü hatı rlad ı m .
Gerg i n l iğin kalp kriz i ne yo l açabi leceği n i b i l i yordum
ama şu ana kadar, ben g itti kten sonra Borden ' ı n kend i n i
topa r l a y ı p e n i nde son u n da norma l e dönd üğü n ü
sa n ı yord u m .
J u l i a'ya h i kayemi a n l attı m ama o iki olayın bağlantı l ı
: o lduğu nu düşünmed i . Daha d a i l ginç olan, Borden ' ı n
defteriyle i l gi l i haberlerdi . J u l i a defterin b i razı n ı okudu­
ğu n u ve sayfa l a r ı n d a Borden ' ı n s i h ri n i n büyük b i r
böl üm ü n ü n izah ed i l d i ğ i n i söyled i . Ona ben i m , yan i
prestij i m i n defterle i l gi l i plan l arı o l u p olmad ı ğ ı n ı sordum
ama J u l i a hasta l ı ğ ı n her şey i bozdu ğu n u söy led i .
Borde n ' a karş ı h i ssett i ğ i m p i şma n l ığ ı n b i r kısm ı n ı
kendisi n i n d e paylaştığı n ı , prestij i m i n d e ayn ı fi kirde
olduğu nu söyled i .
" Nerede o , " ded im, " B i r a rada ol m a l ıy ı z ."
"Ya k ı nda uya n ı r, " d i ye cevaplad ı .

Kend ime kavuşmam tari hte eşi görü l memiş bir şeyd i !
O ve ben b i rb i ri m iz i m ü kemmelen tamam l ı yord u k .
Bende eksik olan h e r şeye o sah i pt i ; onun kaybettiği her

361
Ch ristopher Priest

şey be nd eyd i . E l bette ki ayn ıyd ı k ; b i rb i ri m ize i k i z


kardeşlerden d a h a yak ı n d ı k . .
İ k i m izden b i ri konuşu rken, d iğeri cüm leyi tama m l aya­
b i l iyord u . Ayn ı şeki lde yü rüyorduk, ayn ı jest . ve m i m i k­
lere sah i ptik, ayn ı anda ayn ı şeyi düşünü yord u k . Onun
hakkı nda he r şeyi b i l iyord u m ; o da ben i m l e i l g i l i her
şeyi . . . Aram ızda eks ik olan her şey, ayrı kaldığı m ı z b i rkaç
ayda ayrı ayrı yaşad ığ ı m ız tecrübelerd i ; fakat b un ları
b i rb i r i m i z l e paylaşt ı ktan son ra ortada fa rk kal mad ı .
Borden' ı n canına kastetmem i a n l atı rken titred i ; ben de
h asta l ı ğ ı n verd iği acıyı ve ez iyeti ikinci eld�n yaşad ı m .
B i r kere b i r araya gel m iştik a rt ı k ; h i ç b i r şey bizi
ayı ramazd ı . H utton'a bahçe odası nda i k i nc i b i r yatak
haz ı rl amas ı n ı söyled i m ki ben i m i k i ya rım hep beraber
olsun.
B u n l a r ı n h içbiri e v h a l k ı ndan sakla n amazd ı ; k ı s a süre
son ra çocu kları ma, Adam ve Gertrude W i l son'a ve
Bayan H utton'a kavuştum . H erkes yarattığımız ç i fte etki
karş ı s ı nda hayrete düşt ü . Bu haberi n gelecekte çocu k­
l a r ı m üzeri nde yaratacağı n ı düşünmeye korkuyorum ama
iki parçam da J u l i a da gerçeği n b i r başka yal andan daha
iyi o l acağ ı nda hemfikiriz.
K ı sa süre son ra, kanser beraber geç i rd i ğ i m i z vaktin
kısal ması na sebep o l d u . Yapacak b i r şey kald ıysa, bunun
i ç i n tam zama n ı olduğunu fark ett ik .

N i s a n baş ı nd a n M ay ı s o rta s ı n a kadar Bord en' ı n


defteri n i n yen iden düzen lenmesi ve yay ı na haz ı rl anması
üzeri nde çal ı şt ı k . İ kiz kardeş i m (prestij imden böy le bah­
setmek doğru gel meye başl adı) yen i de.n hasta l a nd ı ; her
ne kad ar başl angıçta ki tap için çok şey yaptıysa da eseri

362
Prestii

tamamlayan ve yay ı ncıyla pazar l ı k eden ben oldum.


K i m l i ğ i n i k u l l anarak, vefatına kada r günlük tutan da
ben d i m . Dün çifte hayatı m ı z sona erd i ; onunla beraber
ben i m kısa hayat hi kayem de sona eriyor. Şimdi sadece
ben varım, b ir kez daha ö l ü mden sonra yaşıyoru m .

8 Temmuz 1 904
Bu sabah Wilson' l a b i r l i kte mahzene i n i p Tesla' rı ı n
c i h az ı n ı i nceled ik. Çal ış ı r du ru mdayd ı ama son ku l l an­
d ığı mdan beri uzun zaman geçtiği nden, her şey in yerin­
de o l u p olmad ı ğı n ı görmek i ç i n Bay Alley' ı n notlarına
bakt ı m . Bay Alley'le uzaktan uzağa yaptı ğ ım ı z işbirl iği
hoşuma gitmiştir hep. K ı l ı k ı rk yaran notlarıyla çal ı şmak
bir zevk. Wi lson c i hazı söküp sökmeyeceğimizi sord u .
B i r an düşündükten son ra, "Cenazeye kadar böyle
kalsın," ded i m .
Tören yarın öğle vakti yap ı l acak.
Wi l son gitti kten sonra mahzene açılan kap ıyı k i l it­
led i m, c i hazı çal ı şt ı rd ı m ve daha çok altın nakletmekte
ku l l a n d ı m . Oğl u m 1 5 . Kont'un, zevcem d u l leyd i n i n ge­
leceğ i n i düşün üyord u m . B u soru m l u l ukların heps i ne b ir­
den yetişem iyord u m . Sadece ben i değ il masum a i lemi de
engel leyen beceri ks i z l i ğ i m i n ağı r l ı ğ ı n ı b i r kez daha
üzerimde h i ssed iyord u m .
C i h a z l a yaratt ı ğ ı m ı z serveti saymam ı şt ı m a m a
prestij i m bana mahzen in en karan l ı k köşesi nde, g i z l i b i r
böl mede b i rikt i rd i ği hazi neyi gösterm işt i . J u l ia'n ı n aci l
i h tiyaçları için i k i b i n pound ç ı kard ı m ve kalana yen i
paraları ekled i m . Ne kada r basarsak basa l ı m yetmeyece­
ğini düşünü yoru m .
B u sebep le, Tesla' n ı n c i haz ı Al ley' i n ta l i matlarıyla
beraber yeri nde kal ma l ı . Bir gün, Edward bu · gü n l üğü
b u l u p bu cihazı ku l la n m a n ı n en iyi yo l u n u a n layacak.

363
Christopher Priest

Daha Sonra
Cenazeye sadece bi rkaç saat kal d ı ; bu sayfa l ara
yazacak çok vaktim yok. Bu yüzden sadece şunu bel i r­
tey i m .
S a a t a k şa m ı n sek i z i ; ö l meden ö n c e prest ij i m l e
paylaşt ı ğı m bahçe odas ı nd ay ı m . C u rbar S ı rt ı , g ü n
bat ı m ı y l a a l t ı n rengine bürünmüş. Bu oda gün bat ı m ı na
bakm ıyor olsa d a yu karıda keh ri bar rengi b u l utları
görebi l iyoru m . B i rkaç dakika önce a raz iyi dolaş ı p yaza
has kokuyu içime çektim, çoc u k l uğumda çok sevd iğim
bu k ı rl ı k böl gen i n ses i n i d i n ledi m .
Son u, e n son u p la n lamak i ç i n güzel, sıcak b i r akşam.
Kend i m i n b ir s u retiy i m . H ayat yaşamaya değmez
art ı k . İ ç i nde b u l u nduğum vaz iyet, ben i sevd iğim her şey­
den men ed iyor. Ai lem ben i kabul ett i . K i m ve ne
olduğu m u , bu hale isteyerek gel med iğ im i b i l iyorlar. Yine
de, sevd i k leri adam öldü; o n u n yer i n i dolduramam.
Ayrı l mam o n l ar için daha iyi o l acak, böylece ölen ada­
m ı n yas ı n ı tam anlamıyla ve istedi kleri g ibi tutab i l i rl er.
Matem, kend i içi nde matemden ç ı kışı da barı ndı rıyor.
Varl ığ ım yasal deği l : S i h i rbaz Ru pert Angier öldü ve
defned i ld i , 1 4 . Colderdale Kontu yarı n son yolcu l uğuna
uğurlanaca k .
Varl ığ ım b ir işe yara m ı yor. Aşağı l ı k b i r yarı-hayat
harici nde b i r şey yaşayamam. İn a n dırı c ı l ı ktan uzak b i r
ki sveye bürünmeden veya i nsa n l a r ı n öd ü n ü patlatıp
kend i m i teh l i keye atmadan seyahat ed emem .
Sürebi leceğ im tek hayat, kend i m i n hayaleti b i r ol arak,
ai lem i n gerçek hayatları n ı n b i r köşesi nde ebed iyen as ı l ı
ka l ı p geç m i ş i m i ve gelecekler i n i rahat b ı rakmamak.
O yüzden şimdi bi tmel i ; öleceğim . . .
Ama hayatın laneti ben i m de peş i m i b ı rakmıyor!
Yaşama isteğ i n i n i ç i mde ne kadar büyük b i r ateşle

364
Prestij

yand ığı n ı öğrenmiştim zaten; ü ste l i k ci nayet gibi, i ntihar


da ahlaki açıdan ben im için i m kansız. Bir keresi nde
ö l meyi isted iğimde, bu isteğ i n o kadar güç l ü olmad ı ğ ı n ı
görm üştü m . Ancak başara mayacağıma da ir k ü ç ü k b i r
u m u t olduğuna dair i kna o l u rsam kend i m i öldü rmeyi
deneyeb i l ir im.
B u notları tamam la r ta mam lamaz bu g ü n l üğü ve
önceki ci ltlerini, mozolede yata n prestijlerin aras ı n a
saklayacağı m . Son ra mahzendeki böl meyi açı p en i nde
son u nda i ç i ndeki a ltı n ı bulması i ç i n oğl uma b ı rakaca­
ğ ı m . B u g ü n l ü k a ltı n ı n tamamı harcanmadan bu l unma­
m a l ıo; i ç i nde, defa l a rca yapt ı ğ ı m ka l paza n l ı ğ ı i t i raf
ed iyoru m .
Tüm b u n ları tama m l ad ı ktan son ra Tesla ' n ı n c i haz ı n ı
çal ı şt ı r ı p son kez kul lanacağ ı m .
Kariyeri m i n en sansasyonel gösteri s i n i tek başıma,
gi z l ice serg i leyerek Kend i m i boş l u ktan n a k l etmey i
p l a n l ı yoru m .
Son b i r saati, koord i natları becerebi ldiğim e n ufak
i sabet değeri ne kadar ölç ü p doğru layarak geç i rd i m .
B i n lerce k i ş i i z leyecek m i ş g i b i haz ı rl a n ı p p rova
edi yo ru m . Ama bu s i h i rbaz l ı k gösterisi emsalsiz b i r
şeki lde ·ben ya l n ızken, etrafta ş a h i t yokken gerçekleşmel i .
Kend i m i , prestij i m i n ö l ü bede n i n e yo l l amayı
p l a n l ıyorum ; orada son um gelecek!
Oraya varacağı m , buna şü phem yok; Tes la ' n ı n c i hazı
isabet konusunda henüz h iç şaşmad ı . Ama bu ölümcü l
kavuşman ı n sonu nda ne olacak?
Başarısız o l u rsa, presti j i m i n z ava l l ı, kanser yuvas ı , i k i
gündür ölü, rigor mortis ' le kaskatı vücudu nda madde­
leşecek ve ben de hiçbir şey in fa rkında ol madan derhal
öleceği m . Ya r ı n cesed i son uykusu.na yatı rırlarken ben i
d e gömecekler
Ama d ü şü ndüğüm başka bir olas ı l ı k var ki yaşama

365
Ch ristopher Priest

arz u m u n şiddet i n i gösteriyor: Maddeleşme ben i öldür­


meyebi l i r!
Presti j i m i n vücuduna varı ş ı m ı n ona hayat vereceği ne
neredeyse em i n i m . Son b i r kavuşma olacak.
Benden ka lan, ondan kalanlarla bi rleşecek ve bir kez
daha bütün ol acağız.
O n un sah i p ol mad ığı ru h bende. R u h u m l a vücud u n u
hareket etti receği m . Kaybettiği yaşama isteği bende. O n u
geri vereceği m . Yoksun olduğu hayat k ı v ı l c ı m ı bende. Saf
sağ l ı ğ ı mla yara l a rı n ı , bereleri n i , urları n ı i y i leşti receğim;
damarları n a tekrar kan pompalayacağ ı m ; kat ı l aş m ı ş
kasları n ı ve eklemleri n i yumuşatacağ ı m ; solgun benzine
ren k vereceği m ve ken di vücudu mu tamamlamak için
o n u n l a b ir kez daha birleşeceğiz.
Böyle b i r şeyin m ü mkün olduğuna i nanmak del i l i k
mi?
Eğer del i l i k buysa, deli o l m a ktan mem n u n u m ; ç ü nkü
yaşayacağım .
Ölümümü planl a rken, hala u m ut olduğun a i nanacak
kada r del iyim. B u u m u d u n besl ed iği güç ben i devam
etmeye teşvik ed iyor.
Prestij i m i n d i ri l m iş, del i rm i ş vücudu açık tabutundan
ç ı kacak ve hemen bu evden ayr ı l acak. Men ed i ld iğim her
şey geride kalacak. Bu h ayatı ve iç i nde b u l u nduğum
sürelerde başka hayatları sevm işti m . Ama yaşamak i ç i n
tek u m u d u m a k l ı başında ki msen i n tasv ip etmeyeceği b ir
hareketten geçtiği i ç i n s ü rgüne gitmem, sevd iğim herkesi
geride b ı rakmam, d ü n yayı dolaşmam, bu l d u kları m la
idare etmem gerekiyor.
Yapacağ ı m !
Sona yal n ız gideceğ im .

366
BEŞiNCi BÖLÜM
Prestijler
Prestij

Kardeş i m i n sesi h i ç du rmadan bana sesleniyord u :


B u radayım, gitme, ben i m l e kal, tüm hayatı n yak ı n ı nda,
gel .
Uyumaya ça l ı şıyord u m ; kar fı rtı nası başlamadan önce
evden ayrı l m a d ı ğ ı m i ç i n kend i kend ime küfrederek
büyük, soğuk ve fazl a y u m uşak yatakta b i r o yana b i r bu
yana dönüp d u ruyord u m . Çoktan a n nemle baba m ı n
evinde, ken d i yatağ ı m d a o l u rd u m . A m a b u n u her
düşü ndüğümde ses ısrar ett i : burada ka l, gitme, son u nda
bana gel .
Yataktan ç ı k m a l ı yd ı m . Ceket i m i omuz l a r ı m a atıp
kara n l ı k koridoru n karş ı s ı ndaki tuva l ete, işemeye gitt i m .
E v karan l ı k, sess iz v e soğu ktu . K lozet i n önü nde titrerken
nefesim beyaz b i r b u h a r h a l i nde ç ı k ı yord u . S ifon u
çekt i kten son ra, üzerimde ce ketten başka b i r şey
olmadığı halde koridoru tekrar geçmek zoru nda kald ı m .
Geniş merd ivenden aşağı baktığı mda alt kattan gelen
ışığı fark ett i m . Kap ı l a rdan b i ri n i n a ltı ndaki a ra l ı ktan ı ş ı k
sı z ı yord u .
Berbat d u ru mdaki yatak odasına dönd ü m a m a soğuk
yatağa gi rmek içimden ge l m iyord u . Yemek odas ı ndaki
şöm i n e n i ya n ı nda d u ra n rah a t koltuğu a n ı m sad ı m .
Çabucak giyi nd im , eşya l a r ı m ı a l d ı m ve alt kata i n d i m .
Gecen i n i k i s i n i geçm işti . . . Kardeş i m : peka la, ş i m d i , ded i .
Kate hala yemek odası ndayd ı, ateş i n başı ndaki koltu­
ğunda otu ruyord u . Yan ı nda şöm i nenin üzeri ne konmuş
portatif radyoyu d i n l iyord u . Beni görd üğü ne şaşı rmadı
"Soğu k," ded im .. " Uyuyamad ı m . Neyse, gid ip onu

369
Christopher Priest

b u l ma m gerek."
" D ı şa r ı s ı çok daha soğu k . " Penceren i n ard ı ndaki
karan l ı ğı işaret ett i . " B u nl ara i htiyac ı n olacak."
Karş ısı nda duran koltuğun üstü n e bi rkaç kış l ı k giysi
koymuşt u ; yün kazak,ka l ı n bir palto, atkı, e·ldiy,en, b i r çift
lastik ç izme ve i k i büyük fener.
K a rdeş i m tekrar konuştu . Onu d uymazdan
gelem iyord u m .
Kate'e, " B u n u yapacağ ı m ı b i l i yordu n , " ded i m .
"Evet Düşü nüyordum."
" Ba na ne olduğunu b i l iyor musu n ?"
" B i l d iğime inan ıyorum . G i d i p onu b u l m a l ı s ı n . "
" Ben i m l e gelecek m i s i n ?"
Ş i ddetle baş ı n ı sal lad ı . " D ü n yada olmaz."
" N erede olduğunu b i l iyor musun pek i ?"
" H ayat ı m boyu nca b i l d i m ga l i ba a m a a k l ı md a n
uzakl aştı rmak da � a kolay o l d u hep. Sen i n le karşı laşı nca
yaşadığım en büyük zorl u k, çocukken ben i sarsan şey i n
h a l a aşağıda olduğunu a n lamam o l d u . "

Kar yağışı kes i l m işti ama rüzgar i natla soğu k hava


üfleyerek her şey i del iyord u . Kar kal ı n l ığı büyük bahçe­
n i n kenarlarında deri ndi ama ortada -engebe l i zem i nde
tak ı l arak d a olsa- yürümeme i z i n verecek kadar azd ı .
B i rkaç kez kayd ı m ama dü şmed i m .
Kate h ı rs ı z a l a rm ı n ı çal ı şt ı rm ı ştı ; her yan parl ak ı ş ı kla
d o l u yd u . Yo l u m u görmeme yard ı m ed iyordu a m a
arkama baktığımda ış ı ktan başka b i r şey görmüyord u m .
Kardeş i m ; Üşüyorum, bekliyorum, ded i .
Yü rümeye d evam ett i m . Feneri m i n ışığı, ç i men l i k
olduğunu ta h m i n ettiğim yerin karş ı s ı.nda, gü l lerin bi ttiği

370
Prestij

ve kara n l ı k ağaçların i l erideki manzarayı engel lediği ve


Kate' i n söyled iği yerde, tuğladan örü l m ü ş kemeri
ayd ı n l attı . Kemeri n taba n ı nda kar bi rikm i şti .
Kapı k i l it l i değ i l d i ; ku l pa as ı l ı nca kolayca aç ı l d ı . Kapı
d ı şarı aç ı l ıyor, yerde ,biriken kar yüzü nden zorlayordu
ama yekpare meşeden yap ı l m ı şt ı ; b i r kere çeki nce
yerdeki karı sü rüyerek, kap ı n ı n a rası ndan geçeb i leceğim
kadar açmayı başard ı m .
Kate bana iki büyük fener verm iş, mümkün old uğunca
çok ı şı ğa i htiyacım olacağı n ı söylem işti . ("Daha gereki rse
eve gel i p a l ı rs ı n," demişt i . "Ben i m l e gel i p fenerlerden
b i r i n i tutsan daha iyi değ i l m i ?" diye sormuştu m. Ama
ü zerine basa basa kafası n ı sal l a m ı ştı .) Kapıyı açı nca
e l i mdeki fenerlerden büyük olan ı n ışığı n ı tutarak içeri
bakt ı m . Görecek fazla bir şey yoktu; aşağı eği m l i kaya l ı k
bi r tavan , kabaca yont u l m u ş b i rkaç basamak ve
basamakların a l t ı nda, i k i n c i b i r kapı .
Evet kel i mesi kafam ı n i ç i nde şek i l a ld ı .
İ k i n c i kap ı n ı n ki l id i ya d a mand a l ı yoktu, dokununca
hafifçe açı l d ı . Fenerleri mden ç ı kan ışık etrafı dolaştı ; bir
tanesi e l i mde çevreyi kol açan ed iyor, d i ğeri koltuğumun
altında yol u mu ayd ı n l atıyord u .
Derken ayağ ı m ı zemi nden fı rlamış bir şeye çarptım ve
takı l d ı m . Kaya l ı k duvara çarpı nca kol u m u n altındaki
fener k ı rı l d ı . Bir d i z i m i n üzerine çöktüm ve sağlam
fenerle d iğeri n i n d u rumuna bakt ı m .
Işık var, ded i kardeş i m .
Tek feneri n ı ş ığı n ı yen iden etrafta gezd i rd i m . Bu kez,
iç kap ıya yak ı n b i r yerde ahşap ki rişe sıkıştı rı l m ı ş elektrik
kablosu n u görd ü m . Omuz h i zası nda s ı radan bir elektri k
düğmesi vard ı . Düğmeyi çevird i m . Önce h içbir şey ol­
mad ı .
Sonra, mağara n i n daha içi nde, tepen i n altında bir
motor sesi d uyd u m . jenera tör h ı z l a n ı rken t ü m mağara

371
Christopher Priest

boyunca ı ş ı k yand ı . Kaya l ı k tavana öylesine yerleşti r i l m i ş


v e s i perl ikleri o l a n , d ü ş ü k m u m l u ampu l l erd i sadece ama
fenere gerek bı rakmayacak kadar ı ş ı k vard ı art ı k.

Mağara, kaya n ı n i ç i n de, sonradan t ü n e l l e r i n ve


oyu klar eklenm i ş, doğal b i r yarık gibi görü n ü yord u . Kaya
ç ı k ı ntı ları n ı n o l u şturduğu yed i adet doğa l raf, tünel
d u varlarına açı l m ı ş oyu klarla desteklenmişt i . Yerdeki
küçük çenti kler ve kaya parça ları, zem i n i düzeltmek i ç i n
çaba harcandığı n ı gösteriyord u . İç kapıya yak ı n b ir yerde
d uvardan sızan kaynak suyu, a rkası nda ki reç artığı ndan
ol uşan büyük, sarı bir iz b ı rakıyord u . Suyun zem ine
u l aştığı yerde, suyu moloz l a dolu bir tah l iye del iğine
boşa ltan i l kel ama etki l i b i r s i stem kurul muştu .
Hava şaş ı rtıcı derecede tem iz ve d ı şarı y a göre fark
ed i l i r derecede sıcaktı .
E l l eri m i i k i ta raftaki kaya l ı k d u varlara dayay ı p
dengem i sağl ayarak mağarada b i rkaç ad ı m i l erled i m .
Zem i n düzensiz ve boz u ktu, ampul ler zayıft ı ve gen iş
ara l ı k larla yerleştiri l m işti ; ayağı n ı koyacak güve n l i bir yer
b u l mak zor ol uyord u . E l l i metre kadar mesafeden son ra,
zem i n d i k b i r şekild e aşağı i n i p sağa dönüyord u . Ana
tü ne l i n sol tarafı nda, g i r i ş i n yuvarl a k l ı ğ ı n da n yapay
o larak aç ı ldığı a n l aş ı l a n büyük bir oyu k vard ı . Tavan
ya klaşı k iki buçuk metre yü ksekl i ği ndeyd i, başla tavan
a ras ı n da büyük boş l u k kal ıyord u . Aç ı k l ı k el ektri kle
ayd ı n l atı l mamıştı; kalan fener im i yakt ı m .
B i r anda keşke yakmasayd ı m ded i m . Oyuk eski m i
e s k i tabutlarla doluyd u . Çoğu yatay olarak üst üste
yığ ı l m ı şt ı ; bir d ü z i ne kadarı d i k ol a rak du vara dayan­
m ı ş t ı . Her boydayd ı lar ama büyük çoğu n l uğu, i ç karartıcı

372
Prestij

b i r şek i l de, çocuklar i ç i n yapı l m ı ş küçük tabutlard ı . Tüm


tabutlar çeş itl i derecelerde çürüm üştü . En eski leri d i k du­
ran l a rd ı : Geçen zama n l a a hşaplar kararm ış, ç ü rümüş ve
kırı l m ı ştı . B i r çoğunda kapaklar i çeri göçmüştü . Yığınla­
rın en üstündeki b i rkaç tanes i n i n yan tahtaları d ü şmü ştü .
Y ı ğ ı n l a r ı n altı nda, büyük olas ı l ı kla kem i k lere ait olan
kahverengi, kırık parçacı klar vard ı . Dik d u ran tabutların
kapakları, gevşek bir halde tabutlara yaslanm ıştı.
Hemen ana tünele geri döndüm ve g i rdiğim kapıyı
görmek için yukarı bakt ı m . H afif b i r dönüş vard ı ve ç ı k ı ş
yol u m görü n müyord u . Mağara n ı n deri n l i k lerinde b i r
yerde, jeneratör çal ışmaya devam ett i .
Titriyord u m . U zaktaki motor, e l i mdeki fener, an i den
kara n l ığa göm ü l me teh l i kesiyle aramda sadece b u n l a r
vardı
Geri dönemezd i m . Kardeşi m oradayd ı .
B u i ş i b i r a n önce son u ca bağlamaya kara r l ı b i r halde,
sağa dönerek aşağ'ı doğru ç ı k ıştan uzaklaşan d i k yol u
izled i m : B i r merd iven daha ç ı kt ı ; burada ampul ler birbi­
rine daha yak ı n yerleşt i r i l m iş lerd i ç ü n kü basamaklar
farklı yü ksek l i kteydi ve yana doğru açı yapıyord u . E l i m le
d uvardan destek alarak basamakl ardan i n d i m . Tünel
hemen daha gen i ş bir m ağaraya açı l d ı .
Mağara kahverengiye boyan m ış, krom kap l ı vida ve
somunlarla tutturulmuş modern, metal raf s ı ralarıyla
doluyd u . Her s ı rada ü st ü ste üç büyük raf vard ı . Ana
koridor boyu nca s ı ra l a n m ı ş her rafı n yan ı nda dar b i r
geç iş yo l u vard ı . Geç i ş yol l arı n ı n üzerine yerleşt i r i l m i ş
ampul ler, raflarda olan şeyleri ayd ı n l atıyord u .

Raflarda ı n san vücutları va rd ı ; aç ı kta yatıyorlard ı .

373
Ch ristopher Priest

Heps i ne akşam kıyafeti giyd i r i l m i şt i ; b i r frak, siyah


papyon, beyaz göm lek, sade bir yelek, ken arı boyunca
saten çizgi leri o lan, dar bir pantolon, beyaz çoraplar ve
rugan ayakkabı lar. E l lerinde beyaz keten eld ivenler
vard ı .
Tüm vücutlar b i rbirlerin i n t ı pa t ı p ayn ıyd ı . Adam
solgun yüzlü, gaga buru n l u ve i nce bıyı k l ı yd ı . Dudak­
ları n ı n rengi uçmuştu. Dar b i r a l n ı vard ı ; seyrelen saç ları
briya n t i n l e geriye yap ı şt ı rı l m ıştı . B az ı l a rı n ı n yüz leri
üstlerindeki raflara ya da kaya l ı k tavana bakıyo rd u .
Baz ı l a rı n ı n da boyun ları yan dönmüş; y a b i r ta rafa y a d a
d iğerine ba kıyorlard ı .
T ü m cesetlerin gözleri a ç ı ktı .
Çoğu gü l ümsey i p d i şleri n i gösteriyordu . Her b i ri n i n
ağz ı ndaki sol üst a z ı d i ş i n i n köşesi nden b i r parça eksikt i .
Cesetlerin hepsi değ iş ik şeki l l erde yatıyord u . B az ı l arı
düz, baz ı l arı dönmüş ya da eği l m işti . Vü cutların h içbiri
yatıyormuş gib i d u rm uyord u . Çoğu n u n bir ayağı d iğe­
ri n i n önü ndeyd i ; rafta yatarken öndeki ayak d i ğeri n i n
üzerine yü ksel m işti .
Cesetleri n heps i n i n b i r ayağı havadaydı .
Kol l a r d a değ i ş i k kon u m l ardayd ı . Baz ı l arı kafa n ı n
üzerine ka l kmış, baz ı l arı b i r uyurgezerin kol l a rı g i b i öne
uzanmıştı, d iğerleri cesed i n yan ı nda düz du ruyordu .
Cesetlerin h içb iri nde ç ü rüme bel i rtisi yokt u . Sanki
yaşa m ı n i ç i nde donmuşla rd ı , öldürü l meden hareket si z
b ı rak ı l m ışlard ı .
Üzerleri nde toz yokt u , cesetlerden koku gel m i yord u .

Her b ir rafı n ön ta rafı na beyaz b i rer kart i l işt i r i l mişti .


Her b i r kart el yaz ıs ı y l a yaz ı l mı ş , rafı n a l t tarafı na ustaca

374
Prestij

yap ı ştı r ı l m ı ş plastik b i r k ı l ı fa yerleşti r i l m i şti . İ l k baktığım


kartta şöyle yaz ıyord u :
Dom i n ion Ti yatrosu, K idderm i nster
1 4/4/01
öğleden sonra 3 . 1 5 [M]
2 35 9/2 3
25g

B i r üstteki rafa ait kartta yaz ı l a n l a r neredeyse ayn ıyd ı :


Dom i n ion Tiyatrosu, K idderm in ster
1 4/4/0 1
akşam 8 . 3 0 [ E J
2 360/2 3
25g

B i r d i ğer cesedi n eti ket i :


Dom i n ion Ti yatrosu, Kidderm in ster
1 5/4/0 1
öğleden sonra 3 . 1 5 [M] .

2 3 6 1 /2 3
25g

Yan r af s ı ra s ı nda benzer şek i l de eti ket len i p


tari h lenmiş üç ceset daha vard ı . Tari h s ı rasına göre
s ı ra l a n mışlard ı . Ertesi hafta, tiyatro değiş iyord u : Nort­
hampon'daki Fortune Ti yatros u . Altı gösteri . Sonra iki
hafta civarı nda b i r a ran ı n ard ı ndan i l çe ti yatroları nda,
üçer gün ara l ı k l ı , bir d i z i tek gösteri . On iki ceset böyle
eti ket l e n m i ş ve s ı ra l a n m'ışt ı . Bri ghton, Pa l ace Pier
Ti yatrosu' nda Mayıs' ı n yarıs ı n ı kapsayan bi sezon (altı .raf
sırası, on sek iz ceset) .
Ortadaki koridora s ı k ı şarak mağara n ı n d i ğer ucuna
kadar deva m ett i m . Orada, son s ı ra n ı n en üst rafı nda,
küçük bir çocuğun cesed i ne rastlad ı m .

375
Christopher Priest

Del i gib i ç ı rpı narak ölm ü ştü . Kafası geriye yasl anm ış,
sağa doğru eği l m işt i . Ağz ı a ç ıkt ı , du dakları aşağıya
kıvrı l m ı şt ı . Gözleri fal taşı g ibi açıktı ve yu karı doğru
b a k ı yo rd u . S a ç l a r ı karmakarı ş ı kt ı . T ü m u z u v l a r ı ,
kurtu lmak i ç i n ç ı rp ı n ı yormuş g i b i ger il m i şti. The Magic
Roundabout' tan karakterlerin ol duğu vişne çü rüğü b ir
kazak, paça ları kıvrı l m ış k ü ç ü k b i r kot pantolon v e mavi
bez ayakka b ı l a r giym işt i .
O n u n da eti keti e l l e yazı m ıştı v e şöyle diyord u :
Caldlow Mal i kanesi
1 7/1 2/70
akşam 7 .45
0000/2 3
Og

En üstte çocuğun adı vard ı : N i cholas J u l i u s Borden .


Eti keti a l ı p cebime koyd u m v e u za n ı p çocuğu
kendime doğru çekti m . Ka l d ı rıp kucağ ıma a l d ı m . Ona
dokunduğum anda, kardeş i m i n a rka p landaki sürek l i
varl ığı yok o l u p gitti .
H ayatı mda i l k defa yokluğundan h a berdard ı m .
Kucağımda o n a bakarken, taş ı mak i ç i n d a h a rahat b i r
konuma geti rmeye çal ı ştı m . Kolları bacakları, boynu ve
gövdesi sert b i r esnek l i ğe sa h i pti ; sanki kauçuktan
yapı l m ı ş l a rd ı . Kon u m la r ı n ı değ i şt i reb i l iyord u m ama
b ı raktığı m anda onu b u l d uğum hale dön üyorlard ı .
Saç ı n ı d ü zeltmeye çal ıştığımda, o da in atç ı b i r şeki lde
eski h a l i ne dönüyord u .
S ı k ı s ı kı sar ı l d ı m . Ne soğuk n e d e sıcakt ı . Korkuyla
yumruk yapıp i leriye uzattığı e l l eri nden biri, yüzüme

376
Prestij

dokun uyord u . Onu b u l ma n ı n verd iği rahatlama hissi her


şeyi bastı rıyordu, bu yeri n yarattığı korku d ı ş ı nda. Dönüp
çı kışa doğru gitmek isted i m ama bunu yapmak için
rafların a rasından geçmem gereki yordu . G eçmiş hayat ı m ı
kol l arı mda tutuyordum ama a rkamda ne d u rduğunu
b i l m i yord u m .
A m a b i r şey vard ı .

Ağı r ağı r geriye doğru yürümeye başladım, çevreme


bakm ıyord u m . Ana koridora gel d i ğ i mde ve yavaşça
dönerken, en yakı ndaki cesed i n kalkmış ayağı N i cky' n i n
baş ı n a sürtü n d ü . Rugan ayakkabı yavaş yavaş aşağı
yukarı sal l and ı . Korkuyla geri çek i l d i m . Koridoru n bu
ucunda, olduğum yerden b i r iki metre uzakta başka b ir
oda old uğ unu görd ü m . Jeneratö r ü n s e s i b u rad an
gel i yord u . Oraya doğru gitt i m . Oyuğu n g iriş i eği m l i ve
a lçakt ı , ge n i ş letmek ya da g i r i ş i ra hatl l atmak i ç i n
herhangi b i r çaba ha rcanmam ıştı .
Jeneratörün sesi a rt ı k daha gürü l tü l üyd ü ; içi nden
gelen ya kıt kokusunu a lab i l i yord u m . G i rişin ötesi nde,
odanı n i ç i nde b i rkaç lamba daha vard ı . Lamba l arın ışığı
ana koridoru n eğri büğrü zem i n i ne yayı l ı yord u . N icky'
n i n vücudunu yere koymadan açıkl ı kta n geçemezd i m ;
eği l i p içeride n e olduğunu görmeye çal ıştı m .
Taşl ı zem i n i n görebi l d i ğim kısm ı na baktım, sonra
doğru l d u m .
D a h a fazl ası n ı görmek istemedi m . İçim ü rperd i .
H i ç b i r şey görmem i şti m . İçerideki t ü m sesler,
jeneratörün meka n i k gürültüsü nde boğu l m u ş a l mayd ı .
Hareket eden h içbir şey yoktu .
Mümkün olduğu kadar sessizce bir adım, sonra b i r

377
.Christopher Priest

ad ı m daha geri gitt i m .


O odada biri vard ı , sess i z , hareketsiz, görüş a l a n ı m ı n
hemen d ı ş ı nda d u ruyor, i ç e r i g i rmem i y a d a geri
çeki l me m i bek l iyord u .
Rafla r ı n arası ndaki d a r v e gölge l i koridorda, N i cky' n i n
başı y a da ayakları raflardaki cesetlere değmesi n d i ye
sağa so l a hareket ederek geri çeki l meye devam etti m .
Dehşet d uygusu gücümü yok ed iyord u . D iz lerim titriyor­
d u ; N i cky' n i n ağı r l ı ğ ı y l a geri l m i ş o l an kol kas l a r ı m
sey i r i p ağrıyord u .
Oda n ı n i ç i nden ge l en b i r erkek ses i , koridorda
yan k ı l a nd ı . "Sen bir Borden' s ın , değ i l m i ?"
H iç b i r şey söyleyemedi m, korkudan taş kes i l m i şt i m .
"So n und a onun i ç i n geleceğ i n i bi l iyord u m ." K u l a k
tı rmalayan b i r nefes, kayıtsız b i r h ı rı ldama duyu l d u . Ses
fısı ltıdan b i raz faz l ayd ı , c ı l ı z ve yorgundu ama mağarada
yan k ı lanarak yükse l i yord u . "O sens i n , Borden, b u n l a rı
hepsi de ben i m . O n u n l a b i rl i kte gidecek m i s i n ? Yoksa
kalacak m ı s ı n ?"
Kabaca i nşa ed i l m i ş g i r i ş i n i lerisi nde b i r gölgen i n i z i n i
görd ü m ; deh şet i ç i nde, j e n eratö r ü n ses i n i n h ı z l a
azal d ı ğı n ı fark ett i m
Ampu l ler sön meye başlad ı : S a r ı , keh r i bar, d o n u k
k ı rm ı z ı , siyah.
Z ifi ri kara n l ı ktayd ı m . Fener cebi mdeyd i . Küçük çocu­
ğun ağı rl ığı n ı dengeleyip feneri a l d ı m .
Titreyen el leri m l e yaktı m . Feneri i y i tutmaya ve
N icky' i k u c a ğ ı m d a n d ü şü rmemeye ça l ı ş ı rken, ı ş ı k
huzmesi del ice aç ı l ar yaparak etrafı dolaşt ı . Dönd ü m .
Ka l km ı ş bacakl arın gö lgeleri, mağara duvarl arı nda
hareket ett i .
D i rseği m i n i ç i y l e N i cky' n i n ba ş ı n ı bece r i ks i zce
korumaya ça l ı ş ı rken koridorun ger i kalan ı n ı geçmeye
başlad ı m ; omuzları m ve kol l a r ı nı rafl ara çarpıyor ve

378
Prestij

eti ketlerin baz ı ları n ı düşürüyorlard ı .


Arkama bakmaya cesareti m yoktu . Adam peş i mden
gel i yord u ! Bacakları mda güç kalmam ı ştı, her an d üşebi­
leceğ i mi b i l iyord u m .
Koridoru n ç ı k ı ş ı ndaki yam u k basamakları ç ı karken,
baş ı m ı tavandaki bir kaya ç ı k ı ntı s ı na çarptı m". O kadar
acıdı ki neredeyse N icky' i düşürecekt im . Eği lerek ve
aceleyle devam ettim, fenerin ı ş ı ğ ı n ı sabit tutmaya b i l e
çal ı şm ı yo rd u m . Yo l u n kal a n ı yokuş yukarıyd ı ; N i cky her
ad ı mda daha da ağı rlaşıyord u . Ayağ ı m ı bu rktum, tünel
duvarına ça rptm, tekrar kal ktım ve i lerlemeye devam
ett i m . Korku bana h ı z veriyordu .
Son u nda iç kapı önü mde görü ndü . Duraksamadan,
çizmel i ayağ ımla ittim ve kapıdan geçtim .
Arkamda, tüne l i n t a ş kap l ı zemi n i n de d ü ze n l i
ad ı m larla arkamdan gelen ayak ses leri n i duyabil iyord u m .
Merdivenl erden koşarak ç ı k ı p yüzeye u l aştı m a m a kar
içeri girip en üstteki dört beş basamağı kap lam ışt ı .
Kayd ı m , ö n e doğru d üştüm v e küçük çocuk kol l arımdan
yuvarland ı ! İ leri atı l d ı m , bütün ağı rlığı m ı verip kapıyı
açt ı m .
Karla kap l ı araziyi v e evi n siyah s i l üeti n i görd ü m .
Ayd ı n l ı k i k i pencere, i lerisi nde ı ş ık olan aç ı k b ir kapı,
gökyüzü nden savru lan kar!
Kafa m ı n i ç i nde bağı ra n kardeşi m !
Geri d ö n d ü m , basama k l a rda u za n m ı ş o l d u ğ u n u
görd ü m v e a l d ı m . Tökezleyerek d ı şarı ç ı ktım.
Ka l ı n kar tabakas ı nd a g ü ç l ü k l e ve sendel eyerek
kapıya doğru i l erl iyor, sürekl i baş ı m ı çevirip omzum u n
üstünden mozolen i n aç ı k girişine bakıyor, ben i iz leyen
şey her neyse oradan ç ı kması ndan korkuyordu m .
Aniden, e v i n yan ı nda bu l u n an h ı rsız ı ş ı ğ ı devreye
girdi ve gözlerimi kamaşt ırd ı . Tipi, yoğun ı ş ı kta a rtt ı . Kate
aç ı k ka pıda, üzeri nde kal ı n bir h ı rkayla bel i rdi . .

379
Christopher Priest

Bağı rarak onu uyarmaya ç a l ı şt ı m ama nefes i m i


toparlayamad ı m . Kucağı mda N i cky' le karda güçlükle
yürümeye devam ett i m . Son u nda kap ı n ı n eşi ğ i ne gel d i m,
karla ka p l ı betonda kayd ı m ve Kate'i itip a rkadaki ayd ı n ­
l ı k koridora g i rd i m .
H iç b i r şey söylemeden kucağ ı mdaki çocuğa bakt ı .
Nefes a l maya çal ışarak dönüp kapıya geri g i tt im, pervaza
yasla n ı p karla kapl ı bahçe n i n d iğer ucu ndaki mozolen i n
girişine baktı m . Kate yan ı mdayd ı .
"Mozoleye ba k ! " ded i m . Söyleyebi l diğ im tek cümle
buyd u . " B ak ! "
Orada, karın öbür yan ı nda h iç bi r şey k ı m ı ldam ıyord u .
B i r ad ı m geri atı p N icky' n i n vücud u n u u s u l ca taş zem ine
b ı raktı m.
Cep le r i m i kar ışt ı r ı p N i cky' n i n rafı n d a k i eti ket i
b u l d u m . Kate'e uzattım . H a l a nefes a l m a k i ç i n çaba l ıyor­
dum, a rtık h içb ir zaman normal nefes alamayacakm ı ş ı m
gibi h i ssett i m .
Nefesi m kes i lerek, " Ş u n a bak ! E l yaz ı s ı ! Aynı m ı ?"
ded i m .
Eti keti benden a l d ı , ışığa tuttu ve d i kkatle baktı . Sonra
gözlerim i n i ç i ne bakt ı . Gözleri korkuyla faltaşı g i b i
açı l m ıştı .
"Ayn ı, değ i l m i ?" d i ye bağ ırd ı m .
E l leri n i kolumun ü st kısm ı na koyu p bana yasland ı .
Titred i ğ i n i h i ssedebi l iyord u m .
H ı rsız ı ş ı ğ ı söndü .
"Yen iden yak ! " d i ye bağ ırd ı m .
Kate arkasına uzandı, düğmeyi b u l d u . Sonra tekrar
kol u m u tuttu .
Kar ı ş ı kta savru l d u . Mozolen i n g i riş i n i hayal meya l gö­
rebi l i yord u k . İ k i m i z de mozole n i n kap ı s ı ndan b i r adam
s i l üeti n i n çıktığı n ı gördük. Siyah g i y i n m işti ve havaya
karşı örtü nmüştü. Kapüşonu n u n a l t ı ndan uzun siyah

380
Prestij

saçl a r dökül üyord u . Parlak ı ş ı ktan korunmak iç in bir e l i n i


gözü ne götürd ü . Orada olduğu muzu, onu izl ed iği mizi
b i l i yor o l m a l ı yd ı ; b un a rağmen biz e karşı bir merak y a d a
korku bel i rtisi göstermed i . B ize y a da evi n yönündeki
herhangi bir şeye bakmadan, basamaklardan düz zem i ne
ç ı kt ı ; kar fı rtı nası nda büzülerek sağa, ağaçl arın arası na,
tepeden aşağı i n i p gözden kaybo l d u .

381
'W •

KARAN L I G I N R E N G i BEYAZ
Kerim Altmok-Se l im Altmok

Görme engelli, hukukçu, yazar, müzisyen, satranç


şampiyonu ikiz kardeşler; hayat öykülerini anlattık­
ları kitaba bu i smi vermişler: 'Karanlığın Rengi Beyaz' .
Altınok kardeşlerin yaşam öykülerini okuduğunuzda,
"bir hayat ancak bu kadar aydınlatılabilir" diye­
ceksiniz.
Ayşe Kulin'in yorumuyla: "Gönül gözüyle bakmak,
dünyaya gönül gözüyle bakarak, bambaşka boyutlar
algılayabilen Kerim ve Selim Altınok kardeşler oku­
yor, d üşünüyor, üretiyor, müzik ve spor yapıyorlar;
yetmiyor, gözlerimizle baktığımız halde derinlikler
kaçıran bizlerle, tüm yetilerini cömertçe paylaşıyor-
·

lar."
ANADOLU KORKU ÖYKÜ LERİ
Demokan Atasoy-Galip Du rsun-Koray Günyaşar

Kayra "Keri" Küpçü-Ayşegül N e rgis-Işın Beril Tetik

J\�tı genç yazarın öykülerinin derlendiği kitabı en


iyi 'Ustad' Giovanni Scognamillo anlatıyor:

"Büyük kent korkuları başka, kırsal alan korkuları


bambaşkadır; doğa ile doğanın gücü ile batıl inançlar­
la iç içedir ve çarpıklıklarını da onlardan a lır, ola ki
inandırılırcıklarını da . . .
Öykülerin tümü, özgünlüklerinden bir şey kaybet­
meksizin, anlattıkları ortamların -köyler, ormanlar,
tepeler, mağaralar- özelliklerini koruyarak dayandık­
ları malzemelerin -batıl inançlar, hayaletler, büyüler,
büyücüler- yerinde kullanılışı ile gerçekten kimi
Anadolu korkularını, okurları etkileyecek -ve
düşündü recek- şekilde canlandırıyor. Kaldı ki ücra
köylerin, geleneklere bürünmüş kasabaların, kuytu
ormanların, bir görünene bir kaybolan mağaraların ve
nerelere kadar uzandığı bilinmeyen kuyuların gizleri
ve dağıttığı, dağıtabildikleri heyecanlar, korkular ve
kabuslar bunlarla bitmiyor, ola ki başlıyor. . .
"

You might also like