Professional Documents
Culture Documents
TİMURTAŞ
YENİ KELİMELER
SÖZLÜĞÜ
®
UMUR
KİTAPÇILIK • Nuruosmaniye Cdd. 25/7
Telefon ; 26 35 23 • Cağaloğlu — İ s t a n b u l
TÜRKÇE'NİN BÜNYESİ
VE
KELİME YAPMA YOUU^RI
9
5. Türkçede her ekin sadece bir fonksiyonu vardır.
Bâzı Hind - Avrupa dillerinde olduğu gibi, bir ek hem ke
miyet, hem şahıs, hem hal bildirmez.
6. Türkçede bir son-ek (suffixe) bolluğu vardır. Bâ-
zan bir köke 9 ek getirildiği görülmektedir. Türkçe bir
«son-ekler dili» dir. Fiil çatıları (binâlar) da eklerle ifâde
edildiği için, Türkçede bir keime ile anlatılan mânâ, başko
dillerde ancak bir cümle ile ifâde edilir.
7. Türkçede fiil çekiminde bâzı Batı dillerinde ol
duğu gibi her şahıs için sîga ve şahsı gösteren ayrı ayrı
ekler değil, bütün şahısları için tek sîga eki kullanılır; şa
hıs ekleri sîga ekinden sonra gelir.
8. Türkçede kaidelerin hemen hemen hiç istisnası
yoktur. Türk dili gramer bakımından tam bir intizama sa
hiptir.
9. Türkçehin morfolojik sistemi çok açıktır. Kelime
leri teşkil eden unsurlarda bir değişmezlik ve istiklâl var
dır. Kolayca eklere ayrılabilir (çizgi arasında gösterilen).
Türkçe kelimeler, Jean Deny'ye göre mozaika benzetile
bilir.
Dilimizde de, öbür dillerde olduğu gibi, yeni kelime
ler ya türetme (derivation) veya birleştirme (terkip - com-
position) yoluyla teşkil edilir. Türetme kelimenin başına
veya sonuna birtakım ekler getirmek demektir. Arapça
ve Batı dillerinde, bunlar çekimli (tasrifî - flexionelle) ol
dukları için, kelimenin ortasına da ekler gelebilir. Böyle dil
lerde kelimenin kökündeki konsonantlar değişmez, vokal
ler tamâmiyle değişebilir. Türkçede - yukarıda da işaret
ettiğimiz gibi - sadece son-ek bulunduğundan, türemiş
(müştak - derive) kelimeler, bir kelime kökü ile bir teşkil
(yapım) ekinden meydana gelirler. Çekim sırasında veya
10
yeni kelimeler mevdana getirilirken, kök asla değişmez.
Kelime kökünden önce, başka bitişmeli dillerde olduğu gi
bi, ön-ek’ler getirilemez. Dilimizde kelime türetmesi ancak
köklerin sonuna birtakım ekler getirilmek suretiyle yapı
labilir. Birleştirme (tertip) iki veya daha fazla kelimenin
bir araya getirilerek yeni kelimeler yapılması yoludur. Bir
leşik (mürekkep - compose) isimler, isim ve sıfat tamla
maları durumunda veya edat, zarf ve isim grubu şeklinde
o lu rla r.- Ayakkabı, boşboğaz, sabaha karşı, en çok, cana
yakın gibi. Birleşik fiiller ise. zarf ve isim gruplarıyla, ya
hut yardımcı fiillerle veya iki fiilin birleşmesiyle y a p ılır;
üzerine düşmek, can atmak, postu sermek, ayağa düş
mek, gözünde tütmek, gözden düşmek, baş fetmek, ver
mek veriştirmek, kırıp dökmek gibi.
11
Ekler bu iki sınıflandırma dışında ayrıca işlek (canlı),
az işlek ve işlek olmayan (ölü) olmak üzere üçe ayrılırlar.
Bir dilde yeni kelimeler ancak canlı eklerle meydana ge
tirilebilir. Bu hâl dil ilminin değişmez prensibidir ve durum
bütün dillerde aynıdır. Bâzan az işlek bir ekin canlılık
kazandığı görülebilir. Fakat bu, nâdir olan bir haldir ve
şahısların eseri değildir. Halkın bilmeden, fark etmeden
yaptığı; dil kanunlarına uygun olarak kendiliğinden mey
dana gelen bir keyfiyettir.
Yeni teşkil edilen kelimeler dil kaidelerine uygun ol
dukları, yâni canlı eklerle ve ekin fonksiyonu ile mânâsıno
aykırı olmadan meydana getirildikleri takdirde doğrudur
lar. Aksi halde bunlar yanlış ve uydurma sayılırlar. Yeni
kelimeler meydana getirirken bu noktaya dikkat etmek ge
rekir. Bugün dilj sadeleştirme işinin bir çıkmaza girmesi ve
halkın yeni kelimeleri beğenmemesi bundandır. Çünkü
«Öztürkçe» ve «Arı Türkçe» adları altında ortaya sürülen
kelimelerin çoğu gramer şekli veya mânâ bakımlarından
yanlıştır, uydurmadır. Bâzı kelimelerde isme getirilmesi ge
reken ek fiile, fiile getirilmesi gereken ek isme getirilmiş
tir. Gramer kaidelerine uygun, mânâca yanlış olmayan ye
ni bir kelime, uydurma bir kelime değildir. Uydurma ke
lime yanlış eklerle yapılan: ses, şekil veya mânâca nok
san olan kelimelerdir. Eklerin yanlış kullanılması ortaya ga
rip kelimeler çıkarmaktadır.
Eklerin yanlış kullanılmasının ortaya acâip kelimeler
çıkardığını, örnekler üzerinde görmek faydalı olacaktır..
Bunların birkaçını göstermek umûmî bir fikir verecektir.
Meselâ «ilginç» kelimesini ele alalım. Sevinç, korkunç,
gülünç, kıskanç örneklerinde görüldüğü üzere «-ç» veya
«-nç» olan bu ek, hep fiil köklerine getirilmektedir. Dili
mizde «ilgimek» veya «iligmek» şeklinde bir fiil mevcut
12
olmadığına göre, «ilginç» yanlış ve uydurma bir kelimedir;
fiile getirilmesi gereken «-nç» eki bir isim olan «ilgi» ke-
limlsine getirilmiştir. «Bağımsız» da böyiedir. Bağ isim ol
duğuna göre, fiile getirilmesi gereken «-m» ekinin isim
köküne getirilmesi yanlıştır. «Toplum» da öyledir. «Toplu»
isimdir. Ayni şekilde geçit, öğüt, binit, umut gibi örnek
lerden anlaşılacağı veçhile fiil köklerine getirilen ve üstelik
işlek te olmayan «-t» ekinin «örgüt, karşıt, bağıt» gibi
yeni yapılan kelimelerde isimlere getirilmesi de yanlıştır.
Terbiyevî mânâsına kullanılan «eğitsel» kelimesinde ise,
isme getirilen ve uydurma olan «-sel» eki, fiil köküne ge
tirilmiş bulunmaktadır. Ekleri bu tarzda yanlış kullanma
nın pek çok örneği vardır.
Bir dilde az işlek ve ölü eklerle yeni kelimeler yapıla-
madığr halde, dilimizde işlek olmayan eklerle de kelime
ler meydana getirildiği görülmektedir. Meselâ «zorun» böy
le bir kelimedir. Kışın, yazın gibi zaman mânâsı taşıyan
birkaç kelimede görülen, zarf fonksiyonuna sâhip, işlek
olmayan «-n» ekinin «zor» kelimesine getirilmesi yanlıştır.
Bu kelime ek bakımından olduğu gibi, mânâ bakımından
da doğru değildir. «Zor olarak, zorla» mânâsı ifade eden
kelime «mecburî» kelimesine karşılık olamaz. «Zorunlu»
ve «zorunluluk» kelimeleri ise büsbütün yanıştır. Çünkü,
zarf meydana getiren «-n» ekinden sonra «-lu» eki getiri
lemez. Bütün bunların dışında «zor» kelimesi farsça asıllı
bir kelimedir. Arapça asıllıdır diye «mecburî» kelimesini
atıp, farsça bir kelimeye işlek olmayan bir ek ilâve ederek
yeni bir kelime meydana getirmenin bir mânâsı olmasa
gerektir.
Dilimizin bünyesini, kelime kökünün ve eklerin ne ol
duğunu bilmeyen kimseler, Türkçede mevcut olmayan ek
lerle de yeni kelimeler yapmaktadırlar. Meselâ dilimizde
1,3
nisbet ifade eden bir «-sal, -sel» eki bulunmadığı holde,
bu eklerle kelimeler meydana getirilmektedir. (Uysal ve
kumsal gibi bir iki kelimede görülen ek, nisbet mânâsı
ifâde etmemektedir). Ayrıca nisbet için kullanılan bu «-sai,
-sel» eki, bâzan «-al -el», bözan sadece «-I» şekline gir-
mektedir. Toplum-sal, bölge-sel, gen-el, öz-el: siyasa-l,
doğa-l gibi. Bunlardan «-al, el» fransızca, «-sal, -sel» ve
«-1» liydurmadır. Dilimizde böyle nisbet ekleri yoktur. Ayni
şekilde, «okutman, eğitmen» örneklerinde olduğu gibi fâili-
yet ifâde eden ve fiil köklerine getirilen «-man, men» eki
de uydurmadır. Şişman, kocaman gibi birkaç kelimede gö
rülen ek ölü bir ektir ve böyle bir mânâ taşımamaktadır.
Başka bir uydurma ek de «-ç» dir. Dilimizde isim köküne
getirilen bir «-ç» ekj bulunmamasına rağmen «araç» ke
limesi teşkil edilmiştir. (Doğrusunun aracı olması gerekir).
Ayni ekle yapılan «gereç» kelimesi îse, Türkçede mevcut
olmayan «gere» kökünden meydana getirilmiştir.
14
mânâsı ifade eder. İzlemek yaşayan dilde «hayvanın veya
eşkıyanın izini aramak, tâkip etmek» sûretihde kullanılır.
Bu sebeple «tâkip etmeksin ancak maddî sahadaki kar
şılığı olabilir. Perdede, sahnede ve televizyon ekranında
bir oyun, bir film izlenmez; seyredilir, görülür.
Bir dilde yeni kelimeler dilin bünyesine uygun: yâni
ses, şekil ve mânâca doğru olarak teşkil edilmelidir. Böy
le olduğu takdirde bunlar uydurma değil, usûlüne uygun
olarak türetilmiş kelimeler sayılırlar. Her dilde her zaman
yeni kelimeler türetilebilir. Bu o dilin, canlılığını ve geliş
mesini gösterir. Türkçemiz kelime türetrnek bakımından
son derece zengin ve kudretli bir dildir. Nfe var ki, dili sa
deleştirmek ve zenginleştirmek maksadiyle meydana ge
tirilen kelimelerin büyük bir kısmı, dilin yapısına dikkat
edilmediği için yanlıştır. Halbuki dilimiz yeni kelime türe-
tilmesine son derece elverişli ve müsâittir.
15
TÜRKÇE'DE TÜRETME
VE EKLER
16
Bu eklerle yapılan kelimeler de böylece dört kısma
a y rılırla r:
1. İsiniden türemiş isimler,
2. İsimden türemiş fiiller,
3. Fiilden türemiş fiiller,
4. Fiilden türemiş isimler.
%7
2. -cı, -d; -çı, -çi (-cu, -cü; -çu, çü) eki
İşlek bir ektir. Şu fonksiyonları v a rd ır;
a) Meslek isimleri yapar: çay-cı, gazete-ci, balık-çı.
simit-çi, oyun-cu, üzüm-cü, yoğurt-'çu, süt-çü gibi.
b) Bir işin, bir hâlin itiyad şekline gelmesini gösterir;
kavga-cı, yalan-cı, inat-çı uyku-cu, sulh-çu, gürültü-cü,,
yaygara-cı gibi.
3. -lı, -li (- U, - Ü) eki
Bu da işlek eklerdendir, çeşitli fonksiyonları v a rd ır:
a) İsimlerden sıfat ya p a r: akii-lı, değer-li, tuz-lu^
süt-iü gibi.
b) Memleket, şehir ve yer isimlerine gelerek nisbet
bildiren isimler yapar: İran-lı, İzmir-li, Beşiktaş-lı, Fatih-li,
Trobzon-lu gibi.
4. -sız, siz (-SUZ, -süz) eki
Yukarıdaki -lı, -li ekinin menfi (olumsuz) şeklidir. Onun
birinci fonksiyonu ile ilgili olarak eksi mânâda sıfatlar ya
par : akıl-sız, değer-siz, tuz-suz, sût-süz gibi
18
zarflarında vurgu sondan bir önceki hecede. mil<dar zarf
larında ise son hecededir.
6. -ki eki
İşlek eklerdendir. Şu fonksiyonları v a rd ır;
a) Zaman bildiren kelimelere doğrud^an doğruya ge
lir ve o zaman içinde olmak durumu bildirir; ai<şam-ki, dün
kü, şimdi-ki, yarın-ki, bugün-kü gibi.
b) Yer bildiren kelimelere geldiği zaman, o kelimenin
lokatif (-do, -de) hâlde bulunması gerekir. Getirildiği ke
limenin gösterdiği yerde mevcut olmak hâlini ifâde eder:
masadc-ki, ev-de-ki, dışarı-da-ki, sen-de-ki gibi.
c) Genitif ekli kelimelere getirildiği zaman, âitlik gös
terir : benim-ki, babamm-ki, Alinin-ki, bakkalın-k,ı, onun-ki,
kapıcının'ki gibi.
19
okll-lan-mak (dönüşlülük ifâde edenler); şaka-Iaş-mak,
mektup-laş-mak, bir-leş-mek (müşâreket ifâde ederler),
güzel-leş-mek, âdi-leş-mek, Avrupalı-iaş-mak, makine-leş-
mek, dar-laş-mak (müşâreket ifâde ederler) g ib i:
PO
1. -l-e ki
Pasiflik (iş ve harekete mâruz kalma) ve meçhul (fâiii
bilinmeme) binâsmı ifâde eder: yaz-ıl-mok, kır-ıl-mak, aç-
ıl-mak (kapı), tart-ıi-mok, sev-il-mek, ver-il-mek, diz-il-mek
gibi.
Ek bâzan dönüşlülük mânâsı da ta ş ır : aç-ıl-mak (çi
çek vs.), üz-ül-mek, çek-il-mek gibi.
2. -n- eki
Dönüşlülük mânâsı ifâde eder. Kendi kendine yapma
ve kendi kendine olma mânâsı taşıyan fiiller meydana ge
tirir : giy-in-mek, tara-n-mak, yıka-n-mak, soy-un-mak,
döv-ün-mek gibi.
3. -ş- eki
Müşâreket (ortaklaşma) mânâsı ifâde eder. Bir iş ve
hareketin iki veyâ daha çok fâilier arasında ortaklaşa ve
topluca yapıldığını g ö s te rir: yaz-ış-mak, güi-üş-mek, uç-uş-
mak., sev-iş-mek, koş-uş-mak, ağla-ş-mak gibi.
Bu ek bâzan dönüşlülük mânâsı da ta ş ır : kız-ış-mak,
tut-uş-mak, güzelle-ş-mek gibi.
21
5. -r- eki
Faktitif mânâsı ifâde e d e r: yat-ır-mak, iç-ir-mek, doğ-
liT-mak, kaç-ır-mak gibi.
6. -t- eki
Bu ek te faktitif eklerindendir. Bâzı tek iıeceli fiillere
ve birden fazla heceli fiillerden vokalle bitenlere bu ek
g e tirilir: söyie-t-mek, uzat-mak, kork-ut-mak, ak-ıt-mak
gibi.
22
3. -ış, 4 ş ek i
4. -(ı)m,-(i)m eki
Fiil ismi yapan bu ekin iki fonksiyonu v a rd ır:
a) Yalnız bir defâda veya bir hamlede yapılan iş ve
hareketi ifâde eder: at-ım, iç-im, tat-ım, yud-um gibi.
b) Umumî mânâda hareket ismi veyd müşahhas isim
meydana getirir -. al-ım, sat-ım, geç-im, giy-im'’, kuşa-m; biç
im gibi.
23
7. -ı, -i, -u, ü eki
İşlek ektir, çeşitli mânâlarda isimler meydana g e tirir;
say-ı, koş-u, kork-u, ölç-ü, yaz-ı, yap-ı, çevir-i gibi.
24
pılabilir. Yeni meydana getirilen kelimelerin şekil bakımm-
dan doğru olması mutlaka lâzımdır. Fakat, bu kâfi değil
dir. Türetilen kelimelerin mânâ ve mefhum bakımından da
hatâsız olması îcöb eder. Ayrıca bunların, dilin ses bakı
mından da estetiğine uygun olması aranır. Ancak bu şart
ları taşıyan kelimeler doğru sayılırlar. Öbürleri, yâni bu
şortlara uymayan kelimeler uydurma ve yanlış kelimeler
dir. Yeni kelimeler türetilirken bü hususların gözden uzak
tutulmaması gerekir.
25
ARAÇ, GEREÇ
26
KOŞUL
27
devresinde bulunan birkaç l^elimede (kuzey, güney, iley
gibi) kalıplaşmış olarak görülmektedir. Bütün dillerde yeni
kelimeler işlek (canlı) eklerle yapılırlar. İşlek olmayan ek
lerle, hele ölü ve kalıplaşmış eklerle yeni kelimeler türe-
tilemez. Halbuki, son zamanlarda ne olduğu bilinmeyen
bu «-ay, -ey» ekiyle pek çok kelime teşkîl edilmiştir. Bun
lardan birey «ferd», uzay «feza», deney «tecrübe», düzey
«seviye», yQzey «satıh» kelimeleri en çok kullanılanlarıdır.
Menşei ve mâhiyeti bilinmeyen bu ek; birey, düzey, yüzey
de bir, düz ve yüz gibi isim köklerine, uzay ve dehey'de
uzamak ve denemek gibi fiil köklerine getirilmiştir. Üstelik
fiil köklerine getirilen ek «-ay, -ey» değil «-y» dir (uza-y,
dene-y). Bir kere bir ek hem isim, hem fiil köklerine ge
tirilemez. Sonra ek «-ay, -ey» midir, yoksa sâdece «-y» mi
dir, o da belli değildir. Aynca birey ve uzay «ferd» ve «fezâ»
kelimelerini mânâ ve mefhum bakırrundon da karşılayama
maktadır. Bu sebeplerle birey, uzay, deney, düzey, yüzey
ve bunlara benzeyen kelimeler yanlış, daha doğrusu ekin
ne olduğu bilinmediği için uydurmadır. Bir ara matematik
terimi olarak böîey, çarpay kelimeleri kullanılırdı. Bunlar
daha sonra bölme, çarpma şekline sokularak düzeltilmiş
tir.
SOYCUL
28
eki ile kelime türetmek doğru değildir. Soycul «asîl» mâ
nâsına kullanılmak isteniyor. Yaşayan dilde «soylu» keli
mesi mevcut öldüğünden, yeni bir «soycul» kelimesine
zâten ihtiyaç yoktur.
Bu ekle yapılan bir de «adamcıl» kelimesi vardır, fakat
ifâde etiği mânâ değişiktir. Kelimeye Şemseddin Sami Ka-
mûs-ı Türkî'de «adam yiyen, adamdan ürken vahşî; fazla
ünsiyet dolayısıyle insanın üzerine gelen hayvan» mânâ
ları vermiştir. İkinci mânâ ile üçüncüsü birbirini tutmamak
tadır. Günümüz lûgatlarında adamcıl’a verilen mânâ «in
sandan ürkmeyen, insana alışmış olan, İnsana sokulan»
dır. Bu sûretle eski kullanılışla, yeni kullanılış arasında
büyük bir fark doğmuştur.- Meselâ, Mehmed Akif kelimeyi
«insandan kaçan, vahşî» mânâsına kullanmıştır.
Huyu dersen, bir adamcıl ki sokulmaz adam a...
Bugün adamcıl’m yanında bir de «insancıl» kelimesi
ne yer verilmektedir. Bu da adamcılın yeni mânâsına uya
cak şekilde «insana düşkün, insanı seven, hümanist» de
mek oluyor. Adamcıl kelimesinin iki ayrı mânâsı teşekkül
etmiş iken, bir de insancıl kelimesi türetmek yerinde ol
mamıştır.
YAŞAM, YAŞANTI
29
bir atımlık barut gibi. Yaşam kelimesi ekin bu fonksiyonu
na göre «bir kere yaşama» demek olur. Halbuki yaşam
«hayat» yerine kullanılıyor. Aslında hayat mefhûmu ile
yaşamak kelimesinin ifâde ettiği mânâ arasında fark var
dır. Bunlar ayni şeyler değildir. Hayat, yaşama, yaşayış,
ömür, canlılık, dirilik birbirleriyle münâsebeti olan kelime
lerdir. Fakat, başka başka mânâlar taşımaktadırlar.
ÖYKÜ :
30
yoktur. Bu kelimenin hasıl teşkîl edildiği belli değildir. Bel
ki de hikâye kelimesinin halk ağızlarmda aldığı hikye,
hakye,, hekye, hiyke şekillerine benzetilerek yapılmış. Di
limizde öykünmek (ağızlarda özgünmek, öykenmek, övkün-
nek gibi şekilleri de görülmektedir) diye bir fiil varsa da
bu, «taklid etmek, birinin söz ve hareketini taklîd ederek
Gİay etmek» mânâsına gelmektedir, hikâye ile bir münâ
sebeti bulunmamaktadır. Eski Türkçe devresi metinlerin
de (meselâ Dîvâhü Lügati’t-Türk’te) bir de ötmek «geç
mek» ve ötgünmek «arzetmek, büyüklerden bir dilek is
temek» fiillerinden gelme ötkünç kelimesi bulunmakta ise
de, bununla da öykü kelimesi arasında bir liği kurmak im
kânı yoktur. Dilimizde -kü ve -ü bulunmakla ‘ berâber, öy-
mek veyâ öylemek fiilleri bulunmadığı için, öykü kelimesi
ek bakımından değil, kök olarak yanlıştır ve uydurma ke
limelerin tipik bir örneğidir.
DEĞİNMEK :
31
sözlerde yine «ermek, yetişmek» mânâsı ifâde etmektedir.
Değmek keiimesinin «dokunmak» mânâsma da gelmesi
bir jıayli yenidir. Değinmek kelimesi ise, Türkçe'de hep
«erişmek, yetişmek» mânâsına kullanılmıştır. Dokunmak
mânâsına kullanılması dönüşlü (mütâvaat) olması dola-
yısıyle, dil mantığı bakımından doğru değildir. Çünkü te
mas etmek'te dönüşlülük mânâsı bulunmamaktadır. «Te
mas etmek» herkesin bildiği Türkoe’leşmiş bir kelime ol
duğu için, onu kullanmakta sakınılacak bir şey yoktur.
Fakat, o kullanılmak istenmiyorsa yerine «dokunmak» ve
ya «değmek» kelimeleri kullanılabilir. Değinmek kelimesi
nin kullanılması, yukarıda açıkladığımız sebepler dola-
yısiyle, yanlıştır.
EGEM EN:
32
değildir. Eski Anadolu Türkçesinde sâhip mânâsına «eye»
şeklinde bir kelime bulunmakla beraber (günümüz dilinde
iye sûretinde diriitilmiştir), «ege» diye bir kelimenin var
lığı ileri sürülemez. Belki bâzı Doğu Türkçesi lehçelerinde
y/g değişikliği dolayısıyie «ege» şekli görülebilir. Ege'nin
ağa’dan geldiği düşünülebilirse de böyle bir değişikliği bir
sebebe bağlamak mümkün olamaz. Böylece egemen ke-
linrıesinin ek ve kök bakımından yanlış olduğu açık olarak
anlaşılmaktadır. Türkçe'de böyle bir kelime mevcut ol
mamıştır. Son yılların ortaya çıkardığı egemen, Fransızca
hegemon kelimesinden bozmadır, Türkçe jle ilgisi yok
tur. Egemenlik ise, hegemoni kelimesine karşılık kullanıl
maktadır.
DOĞA. DOĞAL
33
yanlıştır. Çünkü, Türk milletinin inanışına göre, tabiat ken
di kendine meydana gelmemiş, doğmamış yaratılmıştır.
Durum böyle olunca doğa değil «yaratıla» demek gere
kir. Tabiatın ayrıca «huy, mizaç» mânâsı da vardır, bunu
«doğa» hiç karşılayamaz. «Tabiî» kelimesinin de «tabiate
mensûp» ve «normal» olmak üzere iki mânâsı vardır. Şek
len yanlış olan doğal, «normal» in karşılığı olamaz. Başka
dillerde meselâ Fransızcadaki gibi mefhûm olan natürel
ve normal'i «doğal» ile karşılamak mümkün değildir. Doğal
kelimesini «tabiata mensup» mânâsından ayrı olarak «nor
mal» için de kullananlar, iki defâ yanlış yapıyorlar de
mektir.
UYDURMA EK (-RI)
34
İMGE — SİMGE
SERÜVEN
35
belli değildir. Dilimizde ser diye bir isim kökü ve «-üven»
veya «-ven» şeklinde bir ek mevcut değildir. Mechûl bir
kökten ne olduğu bilinmeyen bir ekle yapılmış olan bu
kelimenin Türkçe olmadığı muhakkaktır. Olsa olsa serüven,
baş mânâsına gelen forsça «ser» kelimesiyle yine forsça
bir ekten türemiş ve sonradan telâffuzu bozulmuş bir ke
lime olabilir.
Serüven kelimesi Anadolu halk ağızlonnda ve Türkçe’
nin öbür lehçelerinde yoktur. Sadece Kırgız Türkçesinde
«serüen» şeklinde görülüyor (Bk. Radloff Lügati). Bu du
ruma göre serüven, farsça bir kelimenin bozulmuş şeklin
den başka bir şey değildir. Nitekim mâcerâ mânâsına ge
len «sergüzeşt» kelimesi de yine forsça asıllıdır ve baş
demek olan «ser» ile yapılmıştır.
Herkesin bildiği mâcerâ kelimesini kullanmak istemi
yorsak, ne idüğü belirsiz «serüven» kelimesine yer ver
memeli, canlı dilde bulunan meselâ «baştan geçen» gibi
deyimleri tercih etmeliyiz.
ZORUNLU, ZORUNLULUK
36
bundan zorun ve zorunlu kelimeleri türetilemez. Çünkü
isim köklerine getirilen «-n» işlek bir ek değildir, kış-m,
ilk-in gibi bâzı kelimelerde kalıplaşmış olarak görülür ve
«ile, olarak» mânâsı verir. Bu duruma göre, zorun «zorla,
zor olarak» demek olur. Zorunlu ve zorunluluk ise bundan
yapılmıştır. Hem zorun'a, hem zorunluluk’o «mecburiyet,
zaruret» mânâsı verilmesi (sorum ve sorumluluk'ta olduğu
gibi), işi daha da karıştırmıştır. Bütün dillerde kelimelerin
kısa söylenişi esas olduğuna göre, zorun ile birlikte zo-
runluluk’un da kullanılması büsbütün yersizdir. Bir çeşit ke
kemeliktir.
37
KAPSAM, KAPSAMAK
PARK YAPMAK
Yüzyıllar boyu kullanılan ve artık Türkçeleşmiş bulu
nan Arapça ve Farsça asıllı kelimelere karşı düşmanlık
gösterenler. Batı dillerinden gelen kelimelere nedense ayni
38
hassaslıkla davranmıyor. Gereksiz yere bir sürü Fransızca.
İngilizce kelime dilimize girmiş bulunuyor. Bu arada Türk
çe kelimelerle terkipler yapılarak dilimizin tabiîliği, güzel
liği bozuluyor. Dilimizin şivesine, işleyiş tarzına aykırı olan
böyle bileşik kelimelerden biri «park yapmak» tır. Taşıma
araçlarını, husûsiyle otomobilleri muvakkaten bir yerde bı
rakmak mânâsına kullanılıyor. Yapmak kelimesinin yar
dımcı fiil olarak kullanılması bir hayli yenidir. Dilimizde
geçişli olarak daha çok «etmek, eylemek, kılmak» yardım
cı fiilleri kullanılmıştır. Yapmak eskiden beri kendi gerçek
mânâsiyle (meydana getirmek, imâl etmek, bina etmek)
metinlerde geçmektedir. Ancak son zamanlarda Fransızca
faire fiilinin tesiriyle yapmakta «etmek» fonksiyonunda
yardımcı fiil durumuna girmiştir. Fakat böyle kullanışlar
dilimiz için yanlış ve halkımız için sevimsiz olmuştur. Bu
sebeple Türkçe’mizde park yapmak denemez, olsa olsa
park etmek denebilir. Park yapmak denince, bir bahçe,
park meydana getirmek mânâsı anlaşılır.
Her bakımdan yanlış olan park yapmak sözü bir yana
bırakılmalı, «beklemek, durmak, arabayı bırakmak» gibi ke
limelerden, sözlerden biri kullanılmalıdır.
BEKLEME YAPILMAZ
Yapmak fiili Türkçe kelimelere de getirilmekte ve bâzan
çok acayip şekiller ortaya çıkmaktadır. Meselâ, İstan
bul'daki dolmuş duraklarında şu levhalar göze çarpıyor;
«Dolmuş indirme ve bindirme yeri — Bekleme yapılmaz»,
Türkçe’de bekleme yapılmaz denilemez. Büyük hatâdır.
Etmek gibi yardımcı filler yabancı asıllı isimleri masdar
şekline sokarlar. Dilimizde beklemek fiili mevcut olduğuna
göre, «bekleme yapılmaz» denmesi, çirkin bir kullanıştır,
«beklenmez» demek gerekir. Trafik kaidelerine uymak
39
kadar, dilin kaaldeierine uymak da îcâb eder. Hattâ dil
kaaideleri, trafik kaaidelerinden daha mühim ve üstündür,
milletin varlığı yönünden daha hayatîdir.
ÖZGÜR, ÖZGÜRLÜK
40
«Türkçe'den Osmanlıcaya Cep Kılavuzu»nda özgür’e «âzâ-
de. muhtar, serbest, serâzâd» mânâları verilmiştir. Er-
gin»’in «müstakil», erkinlik'in «istiklâl» karşılığı gösteril
diği Kılavuzda, «özgen» hür, «özgehlik» hürriyet mânâları
na gelmektedir. Kurum’un 1934 te hazırlanan «Tarama
Dergisi» nde de özgür ve özgürlük kelimeleri bulunma
makta, sâdece hürriyet mânâsına «erkinlik» geçmektedir.
Böyiece hür ve hürriyet kelimesine sıra ile erkin - erkinlik,
özgen - özgeniik ve özgür - özgürlük karşılıklarının veril
diği ve hürriyet mefhûmunun «âzöde, muhtar, serbest, se
râzâd olmak» mefhûmlanyle karıştırıldığı görülmektedir.
Dil anarşisi işte böyle tutarsızlıkla ve hatblar sonunda or
taya çıkmaktadır. Şekil ve mefhûm bakımlönndan yanlış
olan özgür ve özgürlük kelimeleri hür ve hürriyet'in ye
rini tutamamaktadır, tutamıyacaktır.
BAĞIM, BAĞIMSIZLİK
41
Dil Kurumu sözlüklerinde bu kelimelerde de yine bir
tutarsızlık, kararsızlık ve karışıklık vardır. Bugünkü Türk
çe Sözlük’te istiklâl ve müstakil karşılığı bağımsızlık ve
bağımsız kelimeleri yer aldığı halde, daha önceki Cep
Kılavuzu'nda istiklâl için «erkinlik, yadbağmç», müstakil
için «ergin, bağımsız» denmiştir. Metihler ve halk ağızla
rından derlenmiş kelimelerden meydana gelen Tarama
Dergisi'nde ise «bağımsız» kelimesi bulunmadığı, istiklâl
karşılığı «başına buyruktuk, buyurganlık, kendi başına ol
ma» gibi kelimeler gösterildiği gibi, «erkinlik» te hürriyet
yerine kullanılmıştır. Hâsılı neyin ne demek olduğu, hangi
kelimenin karşılığı olarak kullamlacağı iyice tesbit edile
memiştir. Nasıl türetildiği belli olmayan ve «kimseye tâbi
olmayan» mânâsı verdiği ileri sürülen bağımsız kelimesi,
«m);- ile bağımsız şekline sokulmuş ve «müstakil» yerine
kullanılmağa başlanmıştır. Şekil itibariyle tamamiyle yan
lış olan bağımsızlık'm istiklâl kelimesine karşılık olmadığı,
o mefhûmu ifade edemediği apaçık görülmektedir. Aslına
bakılırsa istiklâl kelimesine bu mânâ ve mefhûmu biz Türk-
1er vermişizdir. Kelime Arapçada başka mânâya kullanıl
makta ve kök itibariyle «kıllet» den gelmektedir.
Yanlış ve uydurma olan bağım ve bağımsızlık kelime
leri kullanıldığı takdirde, hatıra ve değerleri çok yüksek
olan İstiklâl Harbi ve İstiklâl Marşı’na gölge düşmeyecek
midir ?
UYGAR, UYGARLÎK
42
bulunmadığına göre, bu kelime uydurmadır. Cep Kılavuzu
devrinde medenî ve medeniyet l<elimeieri için «soysal» ve
«soysallık» kelimeleri uydurulmuştu. Bü tutmayınca uygar
ve uygarlık öne sürüldü. Hiçbir metin ve sözlükte bulun
mayan bu uygar kelimesinin, uygur sözünden geldiği, daha
doğrusu yanlışlıkla getirildiği düşünülebilir. Uygur Türkleri
yerleşik medeniyetin, şehir medeniyetinin öncüsü olduk
ları için, uygur kelimesinin medenî mânâsı ifade ettiği ka
bul edilebilir. Nitekim, 1934'teki Tarama Sözlüğü nde uy-
gur’a «medenî, mütemeddin» mânâsı verilmiştir. Anlaşılan
sonradan el yazısında «u» ile «a» nm karışması sonunda,
yâni yazıdaki hata dolayısıyle, bu uygoı^ kelimesi ortaya
çıkmıştır. Uygar kelimesinin başka şekilde^ izah edilmesi
mümkün değildir. Bu uydurma kelimenin yerine medenî ve
ondan genişletilen uygarlık yerine medeniyet’ih kullanıl
ması doğru ve isabetli olur. Arapça şehir mânâsına gelen
medîne kelimesinden meydana getirdiğimiz medeniyet ke
limesi, bizim malımızdır. Çünkü, Araplar medeniyet mef
hûmu için başka kelime kullanmaktadırlar. Kaidelere uy-
yun olarak türetilen medenî ve medeniyet kelimeleri, ne
olduğu bilinmeyen uygar ve uygarlık’tan daha Türk’çedir.
KANİ
43
mak kelimesinin birkaç mânâsı bulunmaktadır. Bunlardan
birisi «doya doya içmek» tir, su için kullanılır. Kanmak
kelimesinin bir başka mânâsı aldanmaktır, «Sakın aldan
ma, inanma, kanma» sözünde olduğu gibi. İşte kanı ke
limesini, kanmak'ıri bu mânâsından getiriyorlar. Kanı ke
limesi, konmak kökünden «-ı» teşkil eki ile yapıldığı için
yanlış olmamakla beraber, mefhûm yönünden isâbetli de
ğildir. Çünkü, «kanaat» te aldanma mânâsı yoktur. Kanaat
«görüş, inanış» demektir. Nitekim «iknâ etmek» te kandır
mak değil, «inandırmak, kendi görüşüne getirmek» mânâsı
taşımaktadır.
Halkın da bildiği kanaat’in atılamıyacağı ve onun ye
rini «kanı» nm alamıyacağı kanaatindeyim. Bu kanaatte
oln:ıayanlar «kanı» yı değil, «görüş» ve «inanış» ı kullan
malıdırlar. Zira, yaşayan dilde «kanı» diye bir kelime yok
tur; kanaat, görüş ve inanış vardır. Kanmak fiilinden ya
pılan kanı, olsa olsa «kanma, aldanmâ» mânâsına gele
bilir.
OLASILIK
44
UĞRAŞ, DÜŞÜfSÎ
BELLEK
45
lanmasını sağlayan meleke demektir. Hâfıza mefhûmunda
öğrenilen, bilinen şeylerin zillinde saklanması hususu bu
lunmaktadır. Esasen hâfıza «hıfz» kökünden gelir ki, sakla-
ma-koruma mânâsındadır (Muhafaza da ayni kökle ilgi
lidir).
Millet hâfızasmı kaybetmedikçe ve beüemek'in «öğ
renmek» mânâsına geldiğini unutmadıkça,, hâfıza yerine
«bellek» demeyecektir.
ANLAK
KUŞKU
46
ise bir şeyin doğru olup olmadığını bilmennek, tereddüde
düşmek demektir. Şüphe'de bir hususun gerçekliğinden
emin olamamak mânâsı mevcuttur. Şüphe ile kuşku mânâ
ve mefhûm bakımından tamamiyle birbirinden ayrıdır.
ETKİ
47
başka mânâlar do vermektedir. Türk Dil Kurumu tarafm-
dan yayınlanmış bulunan «Söz Derleme Dergisi» nden
etkinin Gelibolu, Mustafa Kemâlpaşa (Bursa), Edirne ve
İstanbul ağızlarında «eziyet, cefâ, zulüm»; Muğla’nın Ahı-
köy ağzında «büyü» mânâsına geldiği anlaşılmaktadır.
Hiçbir ağızda etki'ye «tesir» mânâsı verilmemiştir. Bu mâ
nâ sonradan Kurumca uydurulmuştur.
Mânâ ve kavram bakımından yanlış olan etkiden et
kili, etkililik, etkilemek, etkimek gibi kelimeler de meydana
getirilmiştir. Bunlar da ayni sebeplerle yanlıştır. «Tesir
etmek, tesirde bulunmak» mânâsına kimya terimi olarak
kullanılan «etkimek» ise, büsbütün yanlıştır. Çünkü, bir
isim olan etki kelimesi ayni zamanda fiil kökü olamaz,
«etki-» şeklinde bir fiil kökü Türkçenin yapısına aykırıdır.
Ne kadar yayılırsa yayılsın etki’nin «tesir»e tesir edeceği
ve onu tesirsiz hâle getirerek ortadan kaldıracağı düşünü
lemez.
ETKEN, ETKİN
48
NEDEN
49
ğimiz kadar arttırabiliriz. Bütün bunlar sebep yerine nede
nin kullanılmayacağını çok açık olarak ortaya koymaktadır.
Sebep yerine «neden» kullanılırken işlenen başka bir
hatâ sebep'le ayni mânâya gelen ve bâzen küçük nüans
lar taşıyan dîğer kelimelerin tamâmiyle ihmâl edilmesi
dir. Ortaya «neden» çıktıktan sonra dolayısıyle, ötürü gi
bi kelimeler unutulmuştur. Halbuki bunlar, özbe öz Türk
çe kelimelerdir. Bunların terk edilmesi Türkçeyi fakirleş-
tirmiştir. Bu kelimelerin de neden'le karşılanması doğru
değildir. Meselâ «fırtına nedeniyle vapurlar işleyemedi»
sözü yanlıştır. «Fırtına dolayısıyle vapurlar işleyemedi»
demek gerekmektedir. Menfi mârjâda sebep için, dilimiz
de «yüzünden» kullanılışı vardır. «Havanın kötü oluşu yü
zünden sana gelemedim» denir, «Havanın kötü oluşu ne
deniyle» denmez. Sebep, illet, ötürü,-dolayısıyle, yüzün-
den gibi kelimelerin hepsini bir uydurma «neden» ile kar
şılamak, Tükrçenin zenginliğini inkâr etmek, yâhut bu
zenginliği bilmemek demektir.
Kanâatimize göre «sebep» yerine «neden» i kullan
manın hiçbir mâkul sebebi yoktur. Hangi sebepten böyle
bir davranışa düşülüyor bilinmez. Bu tutuma inandırıcı bir
sebep bulmak imkânı yoktur,
GEREKSİNME
Son zamanlarda ortada pek çok dolaşan, bir kısım
yarı aydmlarm dilinden düşmeyen uydurma kelimelerden
biri de «gereksinme» dir; «ihtiyaç» yerine kullanılıyor. Ge
reksinme kelimesi iki bakımdan yanlıştır. Bir kere dilimiz
de «-sin» şeklinde isimden fiil yapan bir ek yoktur. Son
ra gerek kelimesi ihtiyaç değil, «lüzum» mânâsına gel
mektedir. İhtiyaç ile lüzûm'un ayrı ayrı mânâlar taşıdığı
ise, Türkçeyi biraz bilenler tarafından bile fark edilebilir.
50
Dilimizin ne gibi bir ifıtiyâcı vardı !<!, «gereksinme»
kelimesi uyduruldu? «İhtiyaç» varken gereksinme’ye muh
taç olacKJğımızı hiç sanmıyorum.
İNDİRGEMEK
«İrcâ etmek» mânâsına kullanılan indirgemek keli
mesi de uydurmadır. Türkçede fiilden fiil yapan «-ge-» di
ye bir ek mevcut değildir. Dilimizde bilge, dalga, yonga
gibi kelimelerde ve bunlara benzetilerek teşkîl olunan
bölge, gösterge ve sömürge kelimelerinde bir «-ga, -ge»
eki görülmekle beraber bu. fiilden fiil yapan bir ek değil,
fiilden isim yapan bir ektir.
İrcâ etmek yerine indirgemek kelimesini ^kullanmak
yanlıştır. «İndirmek» veya daha iyi olarak «döndürmek»
kelimelerine yer vermek uygun olur. Dilimizi indirgemek
değil, aslına döndürmek durumunda olduğumuzu unutma
mak gerekir.
DÜŞÜN, DÜŞÜNSEL
«Fikrî» mânâsına kullanılan düşünsel kelimesi de
yanlıştır. Bu kelimenin meydana getirilişinde hem ek, hem
kök bakımından hatâ vardıır. Türkçede nisbet ifâde eden
«-sal, -sel» eki bulunmadığına göre, fik rî mânâsına dü
şünsel diye bir kelime olamaz.
Bu uydurma «-sal, -sel» ekinin oldukça yaygınlaştığı
kabûl edilse bile, yine de «düşünsel» kelimesinin teşkili
hatalıdır. Çünkü, kelimenin kökü olan «düşün» de yanlış-
tjr, uydurmadır. Düşün kelimesi düşünmek fiilinden geti-
riliyot*. Dilimizde «-mak, -mek» masdar eki kaldırılınca
fiilde kalan kısım emir 2. şahsı gösterir. Böylece düşün
kelimesi «sen düşün!» şeklinde bir mânâ ifâde eder. Bir
51
kelimenin hem fiil kökü, hem isim olması mümkün değil
dir. Bir iki kelime müstesnâ bu kaaide mutlaktır. Düşün
mek fiilinden bir isim türetmek için fiil köküne bir ek ge
tirmek îcâp eder. Bu suretle dilimizde düşünce, düşünme,
düşünüş, düşüngü (halk ağızlarında) gibi kelimeler bulun
maktadır. Böylece düşünmek fiilinden «düşünü» şeklinde
de bir isim türetilebilir.
Fikir ve fikrî varken düşün ve düşünsel’i ortaya atan
lara Allah akıl ve fikir versin demek yerinde olur. Biz fik
rimizden memnunuz. Fikir’den ne zarar gördük ki, düşün
diyelim.
ÖZÜMLEMEK
Özümlemek «temsil etmek» mânâsına geliyormuş,
yâni «kendine benzetmek, kendine mdi, etmek». Bu keli
me de uydurmadır. Çünkü öz isminden «-üm» ekiyle yeni
den isim yapmak ve bundan «-le» eki ile fiil türetmek yan
lış olur. Dilimizde isimden isim yapan bir «-m» eki yoktur.
Böyle bir ek varsa da bu, fiilden İsim yapmaktadır, (alım,
satım, biçim, ölüm, dönüm gibi).
Özümlemek yerine «özümsemek» denilebilir. Çünkü
dilimizde isimlere eklenip onlardan fiil meydana getiren
«-imse-» şeklinde bir ek bulunmaktadır (azımsamak, be
nimsemek gibi). Biz Özümlemek'i değil, özümsemek’! be
nimseyebiliriz. Temsil etmek yerine «kendine mâl etmek»
demek daha da uygun olur sanıyoruz.
YSMELEMEK
52
gene, yene şekilleri de bulunmaktadır. Edatlar, zarflar ek
almayan, tarîf edilmeyen gramer şekilleridir. Bunlara ke
lime yapma ekleri de getirilemez. Bu sebeplerle yinelemek
kelimesi yanlış ve uydurmadır.
Ne kadar tekrar edilirse edilsin «tekrar etmek, tekrar
lamak» kelimelerinin yerini «yinelemek» tutamıyacaktır.
Yanlışlığı ortaya çıkan bir şeyi tekrarlamakta hiçbir fay
da yoktur.
YEĞLEMEK
Son zamanlarda «yeğlemek» kelimesi de «tercîh et
mek» mânâsına kullanılıyor. Bu kelime de yanlıştır. Keli
menin kökü olan ve Eski Anadolu Türkçesi metinlerinde
yig ve yığ şekillerinde geçen «yeğ» daha iyi, daha üstün
mânânsma gelmektedir. Daha çok sıfat olarak kullanı
lan bu kelimeden eskiden dilimizde «tercîh etmek» mânâ
sına «yeğ tutmak» birleşik fiili türetilmiştir. Böylece ter
cîh etmek yanında Türkçede yeğ tutmak ve üstün tutmak
fiilleri de bulunmaktadır. Fakat, hiçbir zaman «yeğlemek»
kelimesi kullanılmamıştır.
Türk milleti yeğlemek’i değil tercîh etmek, yeğ tut
mak, üstün tutmak deyimlerini tercîh etmiştir ve edecektir.
YAPIT
Yapmak kelimesinden türetilen yapıt, «eser» mânâ
sına kullanılıyor. Birçok mânâlar ifâde eden, birleşik fiil
lerde yer alan ve yanlış olarak «etmek» yardımcı fiilinin
yerine de kullanılan yapmak kelimesinde «eser meydana
getirmek» mânâsı yoktur. Birleşik fiiller dışında yapmak'ın
gerçek mânâlarından en yaygın olanı «inşâ etmek, binâ
etmek» tir. Nitekim yapı böyle bir mânâ taşımaktodır.
53
Dilimizde «-t» eki umûmiyetie yer bildiren isimler
meydana getirmektedir, -çit, geçit gibi. Metinlerde ve halk
ağızlarında bulunmayan, son zamanlarda teşkîl olunan ya
pıt kelimesi de olsa olsa «yapı yapılan yer» mânâsına ge
lebilir. Yapıt bu sûretle «eser» karşılığı değil, Fransızca'
dan gelen «şantiye» yerine kullanılabilir.
OZAN
«Şâir» kelimesini atıp yerine «ozan»ı kullananlar git
tikçe çoğalıyor. Dilimizde 14. asırdan beri görülen ve men
şei, Türkçe olup olmadığı iyice tesbît edilemeyen ozan
kelimesi «şâir» demek değildir. Ozan ile şiirlerini mûsikî
ile söyleyen «saz şâir» leri kasd edilmiştir. Daha sonraki
asırlarda «geveze, çenesi düşük, çok konuşan» mânâsına
kullanılan ve terk edilen ozan kelimesinin yerini «saz şâ
iri» ve «âşık.» kelimeleri tutmuştur.
İÇERİK
54
târihî gramerini bilenler, kelimenin iç isim köküyle «-eri»
yön ekinden meydana geldiğini hemen anlarlar. Bu du
rumda «-k» ekinin kelimeye yersiz eklendiği ortaya çıkar.
Türkçede isimden isim yapan bir - k eki mevcut değildir.
Ancak isimden fiil meydana getiren bir - k eki vardır (ac-ı-
k-mak gibi).
Muhtevâ. kelimesinin artck eskidiği ve herkes tarafın
dan bilinmediği doğrudur ama, bunun karşılığı içerik de
ğildir. Muhtevâ yerine «iç, öz» kullanılabilir.
İÇERMEK
İçeri ile birlikte uydurulan içermek’e «ihtiva etmek»
mânâsı veriliyor. Uydurmanın da kendisine göre bir man
tığı olsaydı, içerik'e bakılarak içeriklemek demek gere
kirdi.
Türkçe’de isimden isim yapon bir «-ar. -er» eki bu
lunduğu malûmdur. Fakat, bu ek işlek değildir ve daha çok
renk bildiren isim köklerine gelmektedir. İç ve dış gibi yer
bildiren kelimelerden «- ık» eki ile fiil yapılmıştır. Nitekim
taş «dış» kelimesinden taşıkmak ve taşıkarmak fiilleri tü
retilmiştir (bugün bunlar çıkmak ve çıkarmak olmuştur).
Bu durumda taşıkmak fiiline benzetilerek ancak içik-mek
fiili meydana getirilebilir. İçermek fiili olunca dışar-mak
(taş-ar-mak) fiili bulunması da îcab eder.
İçermek kelimesi yerine ihtivâ etmek mânâsına pekâ-
iâ «içine almak» fiili kullanılabilirdi.
AN.), AMİMSAMAK
Güzelim hâtıra kelimesinin kaatili olan anı, mânâ ve
mefhûm bakımından yanlış olan kelimelerdendir. Anmak
fiilinden « - 1 » eki ile yapılan kelime, şeklen doğrudur
55
ama, hâtıra demek değildir. Anmai< «zikr etmek, kendi
sinden baiısetmek» demektir. Dilimizde anmak, yâd et
mek, zikr etmek birbirine yakm mânâda kullanılır. Hatır
lamak ise değişik mânâdadır. Bir şeyi veyâ bir kimseyi
aklımızdan, hatırımızdan geçiririz; bu, hatırlamaktır, fa
kat anmak değildir. Söylendiği veyâ yazıldığı takdirde,
hatırlanan şey veyâ kimse anılmış olur. Her hatırlanan
anılmaz. Cok şey hatırlanır, hatıra gelir de ancak bir kıs
mı anılır. Bâzen hem hatırlanır, hem anılır.
Anmak kelimesi varken bir de anımsamak’ı îcad et
menin bir mânâ ve gereği var mı? Dilimizde isim kökleri
ne gelen « - ımsa - imse - » eki «kabûl etmek, saymak»
mânâsı ifâde eder. Anımsamak böylece, olsa olsa «anmak
istemek, zikr etmek istemek» gibi, bir mânâya gelebilir.
Bunun «hatırlamak» ile ne ilgisi olabilir?
Türk'ün hâtırasından bin yıllık kelimeleri silmek müm
kün olamıyacaktır. Bunlar hep hatıra gelecek, hatırlana
caktır. Kökü çok derinlere giden hâtıraları, millî hâfızadan
silmenin imkânı yoktur.
İLETMEK
Uydurma olmayan, fakat yanlış kullanılan kelimeler
den biri iletmek'tir. Eski metinlerde ve Anadolu halk ağız
larında bu kelime «götürmek, berâberinde taşımak, nak
le vâsıta olmak» mânâsına gelir. Meselâ bir eşyâyı veyâ
bir haberi bir yerden bir yere götürmek iletmek demek
tir.
Halk ağzındaki kelimeleri, öz (!) Türkçeyi kullanmağo
heveslenen bâzı kimseler bugün bu kelimeye «gönder
mek» mânâsı veriyorlar. «Selâmlarımı iletirim», «saygıla
rımı iletirim» gibi sözler yazı dilinde çok kullanılır olmuş
56
tur. Bu, tamâmiyle yanlış bir tasarruftur. İnsan kendi se
lâmını, saygısını başkasına iletmez; sunar, arzeder. İiet-
mek’te göndermek değil, «götürmek, taşımak, nakletmek»
mânâsı vardır. Bu sebeple fizik terimi olarak nâkil yerine
«iletici» denmesi yerindedir.
DÜZ YAZI
KALITIM
Kalıtım kelimesi şekil bakımından yanlış olan kelime
lerdendir. «Veraset» ve «irs» mânâlarına kullanılıyor. Ke
lime kalmak fiilinden türetilmiş; önce «miras» mânâsına
«kalıt» yapılmış, sonra bundan kalıtım çıkarılmış. Kalıt
kelimesi, mânâ eksikliği bir tarafa bırakılırsa, şeklen yan
lış değildir; «kal-» dan «-t» ekiyle isim yapılabilir. Fakat,,
kalıt isminden, fiil köklerine getirilen «-m» ekiyle «kalı
tım» teşkil edilemez. Fiilden isim meydana getiren «-m»
57
ekinin, isimden isim yapmak için kullanılması doğru de
ğildir. (Daha önceki bir yazımızda bağ isminden türetilen
bağım, bağımsız, bağımsızlık kelimelerinin de — ayni se
beple— uydurma olduğunu belirtmiştik).
Kalıtım kelimesinin daha sonraki nesillere bizden mi
ras kalacağını sanmıyorum.
ACUN
Kökü bilinmediği için Türkçe sanılıp kullanılan, hem
de yanlış mânâya kullanılan bir kelime de acun’dur. Acun -
a «kâinat, evren» mânâsı veriliyor.
Acun kelimesi Farsça «cihan» kelimesinin başta a'lı
(elifli) şeklidir, Orta İranca’daki «achan» kelimesinden
gelmektedir. Acun kâinat değil «cihan, dünyâ, zaman»
mânâsınadır. Nitekim, Divânü Lugat-it-Türk’teki bir dört
lüğün şu mısrâlarında bu mânâya kullüm im ıştır:
Alp Er Tunga öldi mi?
Isız ocun kaldı mı?
Cihan ve dünyâ kelimeleri varken, acun’u yanlış mâ
nâ vererek diriltmek istemenin bir fayda ve lüzumu yok-
tüT.
ÖDEV, GÖREV
58
Türkiye Türkçesinde mevcut olmayan «-v» eki, Şimal
Türkoesinde (Kazan Lehçesinde) görülmektedir ve bu,
bizdeki «-gi, -gı» ekine karşılıktır. Çünkü, Şimal Türkçesi,
Türk lehçelerinin tasnîfinde «v» grubuna girmektedir. Me-
sefâ, Türkiye Türkçesinde dağ olan kelime Şimal Türkçe
sinde «tav» şeklindedir.
Görev kelimesinde Türk dilinin fonetik kâidelerine
uymayan başka bir hatalı nokta daha vardır. Dilimizde ek
ile kökü birbirine bağlayan yardımcı ses dar vokaller olan
«I, i» veyâ «u, ü» dür: geniş vokal olan «a, e» yardımcı
ses olamaz. Görev kelimesinde ise, kefime kökü «gör-»
olduğuna göre, «v» ekinin «ü» yardımcı s&s alması îcap
ederdi ve bu duruma göre kelime görüv» olurdu, (Ödev
kelimesinde durum ayni değildir, onda kelime kökü «öde-»
dir).
Türkiye Türkçesinde ödemek ve görmek fiillerinden
ancak «ödegü, ödeme» ve «görgü, görme» isimleri yapı
labilir. Bunların ise «vazîfe» ve «vecîbe» ile pek mânâ mü
nâsebeti yoktur.
Ödev ve görev kelimeleri böylece ekleri bakımından
uydurmadır. Mânâlarında ise bir eksiklik vardır.
KENT
59
Balık gibi şelıir isimlerine rastlanmaktadır. (Balık kelime
si «balçık» ile ilgilidir. Bilindiği üzere. Uygurlar zomânındo
Türkler yerleşik medeniyete geçmişlerdir. Evler toprak
tan yapıldığı için, şehire balçık ile ayni kökten gelen ba
lık denmiştir). Daha sonra balık kelimesi unutulmuş, onun
yerini şehir ve belde kelimeleri tutmuştur. Fakat, şehir
kelimesi daha yayılmış, halk diline de girmiştir. Hattâ bâ
zı ağızlarda ve bâzı Eski Anadolu Türkçesi metinlerinde
(Meselâ Yunus Emre Dîvânında) kelime Türkçeleşmiş
«şar» şekline girmiştir.
SAYGIN
60
tan değil, «sayıl-» tan sıfat yapmak gerekir ve muteber
karşılığı bu sûretle olsa olsa «sayılgın» olur.
Saygın kelimesinin «muteber»! îtibardan düşürmesi
beklenemez. Halkımız saygın'a îtibar etmemektedir.
YANSIZ
GEÇTİĞİMİZ
61
«Geçen» kelimesi daha kısa heceli olduğu ve diller
daha çok kısa kelimeyi tercih ettiği hâlde, ortaya «geçti
ğimiz» gibi bir deyimin çıkması Batı dillerinden, Bilhassa
fransızcado mevcut olan bir kullanılışın yanlış tercüme
sinden ileri gelmiştir. Fransızcado «posser» geçirmek, «ss
passer» geçmek demektir. Zaman bildiren kelimelerle
«passer: geçirmek kullanılır. Bizim fransızcayı yarım, türk-
çeyi hiç bilmeyen son devir züppelerimiz bunu «geçmek»
diye anlayıp tercüme etmişlerdir ve ortaya böylece «geç
tiğimiz hafta» gibi hilkat garibesi deyimler çıkmıştır. Gün,
hafta, ay, yıl, sokak mıdır, tarla mıdır ki üzerinden geçip
gidiyoruz? Zaman geçilmez, geçirilir. Dilimizde «tatilinizi
nasıl geçirdiniz?», «geceyi nasıl geçirdiniz?», «ağustos
ayını sıkıntıyle geçirdi.» gibi kullanılışlar vardır. Geçen ay,
geçen bayram, geçen gün, geçen yaz şeklinde deyimler
mevcuttur. Türkçeyi iyi bilen, aklı bûşında hiç kimse geç
tiğimiz bayram, geçtiğimiz kış, geçtiğimiz hafta demez.
ÇEVREN
62
ONUR
Fransızca'dan alınan (o dildeki yazılışı honneur, oku
nuşu onör) onur kelimesi, «şeref»in yerine geçirilmek is
teniyor. Hâlbuki halkımız onur’u «kibir, vekar, gurur» mâ
nâsına kullanmakta. Onurlu adbm, halk dilinde «vekarlı,
kibirli adam» mânâsına gelir.
«Şeref»imizden memnunuz. Ona dil uzatılması onuru-
muza dokunmaktadır. Çünki biz izzetinefis sohibi, haysi
yetli, şerefine düşkün bir milletiz. Hem onurlu, hem şeref
liyiz. Yalnız onurlu değiliz.
BEĞENİ
63
varmak, zevkini okşam ak/zevkini düşünmek, zevk sâhibi,
bu işin hiç zevki yok» gibi deyimler ne olacak? O zaman
halk uydurmacıların yaptığı işle «zevklenmeyecek» mi?
Zevk kelimesine dokunup işin zevkini kaçırmanın âlemi
var mı? Türkçe zevki olan elbette böyle mânâsız bir işe
girişmez.
ÖDÜN
Nasıl yapıldığı bilinmeyen, tam mânâsiyle uydurma
kelimelerden biri de «ödün» dür. «Tâviz» yerine kullanılı
yor. Ödün kelimesinin yapılış şeklini îzah etmek mümkin
değildir. Eski Türkçe devresinden gelen ve XI. asır metin-
ierinde de geçen bir «öd» kelimesi var ise de bu «zaman»
mânâsına gelmektedir. Bundan türetilen ««ödün» de «za
manla» mânâsını ifâde eder ki, bu «tâviz» ile ayni mânâ
ya gelen bir kelime olamaz.
Ödemek fiilinden ise ödün kelimesi, meydana getiri
lemez, olsa olsa «öden» teşkil edilebilir. Dilimizde ödümek
diye de bir fiil bulunmadığına göre, ödün kelimesinin kö
kü ve eki belli olmayan bir kelime olduğu ortaya çıkar.
Tâviz'i beğenmiyorsak onun .yerine «karşılık, yerine
konan şey» diyebiliriz. Bunun için uydurmacılığa töviz ver
meğe lüzum yoktur sanıyorum.
YÖRESEL — YERSEL — YEREL
Dilimizde mevcut olmayan «-sel» ve «-el» ekiyle teşkil
edilen yöresel, yersel ve yerel kelimeleri «mahallî» karşılı
ğı kullanılıyor. Önceleri mahallî için yörese! uydurulmuş
tu. Son zamanlarda yerel ve yersel de denilerek durum
büsbütün karışık ve mânâsız hâle getiriliyor. Yerel ve yer-
sel’in «mevziî» karşılığı kullanılması da yine uygun değil
dir. Bir kere türkçede böyle ekler yoktur, sonra mevziî
54
«yaygın olmayan, yeri sınırlı» demektir. Mahallî'nin karşı
lığı ise yöresel değildir, «yerli» dir. Mahallî’yi istemiyor'
sak «yerli» yi kullanabiliriz.
PARASAL
65
EŞGÜDÜM
66
çürütmeğe güçleri yelmeyenler bizi «kuralcı dilbilim»!
esas almakla suçluyorlar. Yâni biz, gramer kaidelerine
sıkı sıkıya bağlıymışız. Kaide dışı kelimeleri tanımıyor, ke
limelerin doğru olup olmodığmı anlamak İçin onların kök
ve eklerini inceden inceye araştırıyormuşuz. Hâlbuki, dil
bir «reolite»vmiş; yeniden ortaya çıkanları, olan bitenleri
olduğu gibi kabûl etmeliymişiz. Bunların kaideleri bulun
malıymış.
Dil hâdiselerinin bir «gerçek» olduğu, gramerin önce
dilin sonra geldiği doğru olmayıp, önce dilin sonra grame
rin geldiği muhakkak olmakla berâber, bu durum kimse
ye kelime uydurmak imkân ve selâhiyetini vermez.
Dil kendi kanunları içerisinde gelişen içtimöî ve tabiî
(canlı) bir varlıktır. Dil içerisindeki gelişmeler, değişmeler
ve yenilenmeler elbette ki, gramere akseder: Bunlardan
zamanla yeni kaideler de çıkarılabilir. Sonunda bu kaide
ler şüphesiz gramerde de yer alırlar. Fakat, bu demek de
ğildir ki, şu veyâ bu adamın, veyâ falan kurumun meyda
na sürdüğü, uydurduğu her kelime dilin kelime hazînesi
içerisinde yer alacak ve bu, türetme bakımından yanlı.ş
ve uydurma ekler için yeni kaideler çıkarılacaktır? Dilde,'
kendi kanunlarına göre cereyân eden hâdiseler için kai
deler tesbît edilir. Şahısların uydurmalarını kaidelere bağ
lamak imkânsızdır. Dili sadeleştirmeği uydurmacılık hâli
ne getirenler istiyorlar ki, uydurdukları her kelime ve ek
için yeni kaideler konsun. Dünyânın neresinde böyle bir
iş görülmüştür ve bu adamlar kendilerini ne sanıyorlar?
Onların bu hâline şu hikâye çok uygun düşmektedir.
Vaktiyle bir pâdişâhın ne dediğini bilmez, aptalca bir oğlu
varmış. Vezir onu idâre etmek için büyük müşkilât çeker
miş. Birgün bir mecliste konuşulurken şehzâde, «bir ok
attım kepab oldu» demiş. Herkes bu genç ne diyor diye
67
şaşırmış. Vezir vazıyeti kurtarmai< için şöyle bir te'vile
sapmış: «Geçen gün şehzadeyle ava gitmiştik. Kendileri
bir ok attılar. Okun çarptığı taş, meğer çakmak taşıymış.
Kıvılcımlar çıktı. O sırada oradan geçen bir tavşan bu
ateşten pişti, kebab oldu.» Şehzâde zırvalarını te’vil ede
cek birini buldu ya, aradan birkaç gün geçtikten sonra,
yine bir sohbet sırasında «bir ok attım aşûre oldu» demiş.
Zavallı vezir ne yapacağını şaşırmış, şehzâdeye dönmüş;
«Vallâhi, ben dağbaŞında buğdayı, şekeri, nohudu, fasul-
yayı, üzümü, fındığı, dîğer malzemeyi bulamam; sen ne
yaparsan yap!» demiş.
Başta Türk Dil Kurumu mensupları olmak üzere bi
zim uydurmacıların saçmalarını te’vil etmek, kitaba ve
kaideye bağlamak, bunlarda bir mânâ olduğunu göster
mek kolay değildir.
68
SÖZLÜK
69
<acun dünya, âlem, kâinat
açı zâviye
açıklama tavzih
açıklamak tavzih etmek, izah etmek
açıklık vuzuh
açımlama şe r h et m e, t eşri h, i a çm a
açınım İnkişaf etme, açılma,^gelişme
açmmak inkişaf etmek, açılmak, gelişmek
açmazlık ketûmiyet, ağız sıkılığı, sır saklama
ad çekme kur'a
-aday namzed
<odıl zomir
^ağıt mersiye
akağın hüsnü niyet, iyi niyet
akan yıldız sekap
^ıkar yakıt mayi mahrukat
^çeli malî
akıcı selis,
akıcılık selâset
okım cereyan
akıncı cereyan, seyelân (coğr.)
ak-kûr nâr-ı beyzâ
aklamak ibra etmek, temize çıkarmak
çktarmak iktibâs etmek, almak
ak-t öre ahlâk
ak-yuvar küreyve-i beyzâ
tılabık mürâl, iki yüzlü
alan saha, açık ve geniş düz yer
albay miralay, alay komutanı
aidatı hile, düzen
’^Igı idrâk, anlama, anlayış
71
algılamok İdrâk etmek, anlamak, akıl erdirmek
alındı makbuz
alışkı âdet
alışkanlık itlyad, âdet haline getirme
alışılmış mutad, âdet edinilmiş
alıştırma temrin, ekzersiz
alnaç cephe
al-yuvar küreyve-i hamrâ
amaç gaye, maksat
ana-erkil moderşâhî
anayasa eşas teşkilât kanunu
andaç hâtıra, yadigâr
anı hâtıra
anık âmâde, hazır
anıklantak hazır etmek
anımsamak hatırlamak
anıt âbide
anlak zekâ
anlam mânâ, meâl
anlaşma itilâf
anlaşmazlık ihtilâf
anlatı hikâye, üslûp
anlatım ifsde
anlatma takrir
anlık zihin
anmak zikr etmek, mevzuu bahsetmek
ansımak hatırlamak
ant ahid,* kasem, yemin
antlaşma muatıede
aracı vasıta, mutavassıt
araç vasıta
aralık ilk kânun, kânunu evvel
arama taharri
ardıl halef
ardışık mütevâli, art arda gelen
arı temiz, sâf, katışıksız
antlaşmak tezkiye etmek
artam meziyet
artçı dümdâr
72
artı zâld (matematikte)
asal esasî, başlıca
asbafkan reis muavini, başkan yardımcısı
asalak tufeyli, parazit
osıcıl menfaatperest, çıkarına düşkün
aşt mâdun, dalıa aşağı derecede olan,alı
aşama merhale, mertebe, derece
□şınma erozyon
aşırma intihâl
aşnı kadim, arkaik
otacılık atavizm, ceddaniyet
ataç ceddanî, atalardan gelen
ata- erkil pederşâhî
atamak tâyin etmek (bir ;işe)
atanmak tâyin edilmek
atar-damar şiryan
atılım hamle
avunç teselli
avuntu teselli
ayça hHâl
aydınlatmak tenvir etmek
ayırga nifak, tefrika
ayırım tefrik, taksim
ayırmaç fârika, ayırıcı
ayırt vasıf
ayırtı nüans
aykırı' mugayir, muhâiif
aymaz gafil
aymazlık gaflet
ayral müstesnâ
ayrıksı müstesnâ, istisnâî
aynlanmak infirâd etmek, ayrı durmak
ayrılaşmak teferrüd etmek, tek olmak, sivrilmek
ayrım fark, ayrılık
ayrımlaşmak tekâlüf etmek, birbirinden farklı olmak
ayrıntı teferrüât, tafsilât, detay
ayrışık muhtelif, ayrı türden
azaltma tenkîs, noksanlaştırma
az ınlık ekalliyet
73
azış şiddet
azışık şiddetli
azışmak şiddetlenmek
ozrak nâdir, az bulunan
74
barınak melce, mesken
barış sulh
basılı matbu, matbua
basılmış matbu
basım tabı’, tab’etme, tabâat
basım-evl matbaa
basm matbOat
basınç tazyik
baskı tabı’; tazyik, istibdad
basma matbu, basılmış: tab’etme
basmak tab'etme
başarı muvaffakiyet
başarılı muvaffak
başarısız muvaffakiyetsiz
başarmak muvaffak olmak
başbakan başvekil
başkan reis
başkanlık riyaset
başkent devlet merkezi, pâyitaht
başvurma müracaat
başyapıt şaheser
başyazman başkâtip
batı garp
batkı iflâs, batma
bayındır mamur
beğeni zevk
belge vesika
belgi işaret, remiz, şiâr
belgin sarih, açık
belgisiz gayri muayyen
belgit senet, hüccet
belirgin bâriz, mütebâriz
belirlemek tâyin etmek
belirli muayyen
belirmek tebarüz etmek, tebellür etmek
belirsiz gayri muayyen
belirteç zarf
belirtmek tebarüz ettirmek, tâyin etmek
belirti alâmet, nişane, araz
75
belkiH ihtimâli
bellek hofıza
bellik İşaret, marka, damga
bencil hodbin, hodkâm, egoist
benük enâniyet
benzek nazire
benzeti teşbih, bezetme
benzetme teşbih
berkitme*?' takviye etmek, tahkim etmek
besin gıda
betf mektup, şekil, figür
betik kitap, mektup, tahrirat
betim tasvir
betlfnleınek tasvir etmek
betimsel tasvirî
bezek süs, ziynet, tezyinat
bezemeli dekoratif, tezyini
bezeyici dekoratör
bezginlik fütûr
bırakıt tereke
bicem üslûp
biçim ş e k il
bildirge beyannâme, deklarasyon
bildiri tebliğ, mesaj, beyonnâme
bildirme beyan, beyan etme, haber verme
bildirmen muhabir
bilecen ukalâ
bileduyuş sempati
bileşik mürekkep, birleşik
bileşim terkip, sentez
bileşme kompozisyon, terekküp etme
bileştirme terkip
bilge hakim
bilgelik hikmet
bilgi mölûmat, vukuf, ilim
bilgili mâlûmotlı
bilgi sayar kompütür
bilim ilim, bilme
bilimsel İlmî
76
bilinç şuur
bilinçlendirmek şuuriandırmak, şuurlu iıâla getirmek
bilinçlenmel( şuurlonmak, şuurlu hâle gelmek
bilinçli şuurlu
bilindik mâlûm
bilinen mâlûm
bilinmedik meçlıûl
bilinmeyen meçhûi, gayri mâlûm
biliri<işi ehlivukuf, eiılihibre
bilmezlenmeli tecâlıül etmek
bilmezlikten gelme tecâhül-i ârifâne
birbirini tutmazlıi< mübâyenet, ihtilâf, zıddiyet
bir cinsten mütecâniB
birey fert
bireycilik ferdiyetçilik
bireysel ferdf
birim vâhid-l kıyası, ünite
birleşik müttefiid, müttefik, mürekkep
birleşim in’ikod
birlik vahdet, ünite
bitek münbit
bitki nebat
bitim müntehâ, frltâm, final
boğumlanma telâffuz
boş İnan bâtıl ItIkod, hurâfa
boy lam tul
boyut buut
bozut fesat
bölge mıntaka
bölmek taksim etmek
böiü taksim işareti (aritmetik)
bölücük fıkra, paragraf
bölüm kısım, şube, i^âb
bölümce tefrika
bölümlemek tasnif etmek
bölüp ayırmak ifrâz etmek
bölüştürmek tevzi etmek, payloştırmak
bucak nahiye
budunbetim etnografya
77
budunbllfm etnoloji
budunbuyrun demokrasi
buğu buhor
buiaşıcı sâri
bulaşmak sirayet etmek
bulgu ihtivâ'
bulgulamak keşfetmek, icod etmek
bulucu mucid, iccd eden, kâşif
bulunç vicdan
bulunma hakkı hakkıhuzur
bulunmayış gaybubet
buluşmo mülakat, telâki
buluşmak mülâki olmak
bulutsu nebülöz
bunalım hafakan, sıkıntı, buhran
bunaltı sıkıntı, ic sıkıntısı, hafokon
bunam a ateh
bunlu buhranlı
bunluk buhran
burgaç girdöb, su çevrintisi, anafor
bundan böyle badem â
bundan dolayı binâenaleyh
bundan sonra bâdemâ
bununla beraber mâmâfih, mâhazâ
buyruk emir
buyrultu emirnâme, ferman
buyurmak emir vermek, emretmek
buzdağı aysberg
buzdolabı frijider
buzul cümûdiye
büğet sed. bend, baraj
bükün tasrifîlik, insiraf, çekimlilik
büküntü viraj, dönemeç
bütünleme ikmâl
büyü sihir, efsûn
büyülteç agrandissor, büyütücü
büyültme agrandisman
büyüksemek i’zâm etmek
büyüteç pertavsız
büyütmek i'zâm etmek, mübalağa etmek
büzülme takabbuz
78
can atmak müsâraat etmek
cankurtaran Imdad-ı sıhhiye,, ambulans, tahlisiye
canlondırmak ihyâ etmek, yeniden faaliyete geçirmek
canlılık vltollte
cansız câmld
caymak nükûl etmek, rücij' etmek
cezalandırma tecziye
cılız nahif
cılızlık za’f-ı telif
cinsel cinsî
cinslik cinsiyet
coşku heyecan
coşu vecld
coşumculuk romantizm
cumhurbaşkanı reisicumhur
79
çarpık münharif
çarpan mazrûb
çarpım hâsıl-ı zarb
çarpma zarb
ço'-pma cedvali kerrât cedveli
çaiuK girift
çatalağız delta
çatı bina
çatışık mütenakrz
çatışkı tenakuz
çatışma tenâkuz, tesâdüm, müsademe
çovfan şelâle, çağlayan
çekici câzip
çekilim istifa
çekilme istifa, ric'at
cokim câzibe, tasrîf
çekimlemek tasrif etmek, çekmek
çekimsemek istlnkâf etmek
çe k ims e f müstenkif
çekince tefılike
çekingen muhteriz, ü rk e k .
çekinme ihtiraz, istinkâf
çekinmek istinköf etmek, imtina etmek, il
mek
çekinti tereddüt
çekmek tasrîf etmek
çekül ş ak ul
çelişik mütenâkız
çelişiklik tenakuz
çelişki tenâkuz
çelişme tenâkuz
çelişmek mûtenâkız olmak
çelmek nakzetmek
çeşit nevi, tür
çeşitli mütenevvi'
çeşitlilik tenevvü'
çeviri tercüme
çevirici tercüman, mütercim
çevirmen mütercim
çevre muhit, etraf
çevrelemek ihâta etmek
80
çevren ufuk
çevri tevil
çevrilemek tevil etmek
çevrim devir, devre
çevrinmek tavöf etmek
çevri yazı transkripsiyon
çıkak mahreç
çıkar menfaat
çıkarcı menfaatperest
çıkarcı! menfaatperest
çıkarma tarh, ihraç; istihrâç
Çikarsama intikal
çıkat menşe
çıkış neş'et
çıkışlı neş'etli, mezun
çıkıt mahreç
çıkma hâşiye, derkenar; neş'et
çırpınmak ihtilâç etmek
çırpıntı ihtilâç
çıvmak inhirâf etmek
çizelge cedvel
çizge grafik
çizgi hat
çoğalma tezâyüd, ziyadeleşme, tekessür
çoğaltma iksar etme, tezyid etme
çoğul cemi, çokluk
çoğun ekseriyâ
çoğunluk ekseriyet
çokluk ekseriyet: ekseriyâ, çok defa
çok seslilik polifoni
çok tanrıcı politeist
«oktanki kadîm
çoktanlık kıdem
çorak gayri münbit
çökelmek teressüb etmek
çökeltmek tersîb etmek
çökelti rüsûb
çökme inhitât, inhldâm, izmihlâl
çökmesi yakın mâil-l inhidâm
çözmek halletmek
81
çozum hal
çözümlemek halletmek, tahlil etmek
çözünmek inhilâl etmek, çözülmek
çürük bâtıl (dâvâ)
çürütmek cerh etmek
82
dayanışık mütesanid
dayanışma tescnüd
dayanışmak mütesönid olmak
değerbilir kadirşinâs
değer kira râyice uygun kira
değerli kıymetli
değersiz kıymetsiz
değgin müteallik, dâir, âit
değin kadar
değinmece kinâye
değinmek temas etmek, dokunmak
değirmi dairevî, yuvarlak
değiş mübadele, değişme
değişen tebeddül eden, mütebeddil
.değişik muaddel, tâdil edilrriiş
' değişim tehâlüf, istihale, mübadele
değişkeme •tâdil, değiştirme
değişken mütehavvil
değişkenlik tahavvül
değişmece mecaz
değiştirme tağyir, tâdil, tahvil
değiştiri tâdil
değre daire
değştrmek tahrif etmek
dek kadar
delgi matkap
demeç beyanat
denek denenmiş, tecrübe edilen
deneme tecrübe, «ese»
denemek tecrübe etmek
denet kontrol, murâkabe
denetçi kontrolör, murâkıp
denetim murâkabe, kontrol
denetmen murâkıp, müfettiş
denetleme murâkabe, kontrol, murâkebe etme
denetlemek murâkabe etmek, kontrol etmek
deney tecrübe
deneyim tecrîb
deneylemen tecrübî
deneyli tecrübî
83
deneysel tecrübî
denge muvazene
dengelemek tevzin etmek, aralarmda muvazene
sağlamak
dengeli muvazeneli, mütevâztn
dengesiz muvazenesiz
denizaltı tahtelbahir
denk muâdil, mütevazin. müsavi, küfüv
denklem muâdele
denklemek birbirine denk yapmak, denk getirmek
denkleşim teâdül, tevâzün
denkleşmek denk olmak, teâdül etmek, tevâzün et
mek
denkleştirmek muvazene kurmak, tevâzün husûle ge
tirmek
denklik teâdül, müsâvat
denkser İnsaflı, munsif
denil kadar, derece, mikdar
deprem zelzele
depremek hareket etmek, titremek
deprenmek hareket etmek, titreşmek
derey vadi
dergi mecmua
dergin müdevven, derlenip düzene konmuş
derglnlemek tedvin etmek
derinti gürûh
derişik toplanmış, mütemerkiz, mütekâsif
derişmek toplonmak, temerküz etmek, tekâzüf
etmek
dernek cemiyet
derslik dershâne
destek mesnet
devim hareket
devimsel dinomik
devimsellik dinamizm
devindirmek tahrik ettirmek, hareket ettirmek
devingen müteharrik, hareket eden
devingenlik dinanizm
devinim hareket
devinmek hareket etmek
84
devrim inkılap
devrim ihtilâl
devrimci inkılapçı
devrimcilik ihtilâlcilik
deyi ifade vosıtası
deyim tâbir, ifade
deyiş şiir, koşuk; ifade, üslûp
dışalım ithalât
dtşadönük ekstroverti
dışadönüklük ekstroversiyon
dışavurumculuk ekspresyonizm
dışbüke y konveks
dışgörünüş zevahir
dışmiı gayri zâtî, zâtî oln^oyon
dışişleri hariciye
dışkı gaite, kazurat
dışlak hârice âit
dışlamak hariçte bırakmak
dışrak haricî
dışsatım ihrâcât
dış-ülkü ütopi, ütopya
dikey amut, amudî
dikit istalağmit
dikleme amudî
diklemesine amudî
dil lisan
dilbilgisi gramer
dilbilim lengüistik, dilbilimi
dile dolomo vird-i zebân etme
dilek arzu, istek, talep
dilekçe arzuhal, istida
dilekçi müsted'î
dillendirmek intak, konuşturmak
dine nim ifade
dil uzotma aleyhinde söyleme
dinci erki teokrasi
dingin sâkin
dinginlik sükûnet
dinlence tatil, istirahat
85
dinlenme istirahat, teneffüs
dinsel dinî
direnç mukavemet, rezistans
direngen inatçı, anûd, muannid
direnim inat, taannüd
direnme m uk av e m e t
direnmel< mukavemet etmek
direnti inot
direşim setjot
direşken sebatkâr
direşmek sebat etmek
dirim hayat
dirimli zihayat
dirimsel hayatî
dirim selcilik vitalizm
dirim sellik hayatiyet, dirilik
dirlik (dirilik) hayat
dirlik huzur,, refoh, iyi geçinme
dişil müennes
diyeiek (ehçe, ağız, diyalekt
diyem meâl, anlam
dize mısra
dizem âhenk
dizge manzume, sistem
dizgeleştirmek sistemleştirmek
dizgesel sistematik
dizgi tertip
dizgici mürettip
dizi seri
dizin indeks
dizmen mürettip
doğa tabiat
doğacılık natürizm, tabigtçılık
doğaç sâniha, fikre doğan
doğal tabiî, normal
doğalcılık natüralizm
doğalcı natüralist
doğallık tabiîlik
doğa ötesi metafizik
doğru müstakim (mat.)
86
doğruculuk verlzm (fels.)
doğrulamak teyld etmek, tasdik etmek
doğrultu istikamet
doğrulu müstakim
doğu şark, gündoğusu
doğu bilim şarkiyat, doğu bilimi
doğu bilimci şarkiyatçı, müsteşrik
doğum tevellüd
doğurgan velûd
doğuştancılık nativizm, fıtriyye (fels.)
doğunç irticâl
doğunçluk sâniha, fikre doğan
doğunçtan irticâlen
doğuşlu asil, necip
doku nesiç
dok ubilim histoloji, doku bilimi
dokunaklı müessir, insanın içine işleyen
dokunca zarar
dokundurma târiz, sitem
dok undurm aca telmih, târiz
dokunsa! lemsî,-dokunumla ilgili
dokunulmazlık masûniyet
dokunum lâmise, dokunma duygusu
dolanlı entıika
dolaşım deveran, dolaşma
dolay havali, etraf
dolaylı bilvâsıta, vasıtalı
doloysız bilâvasıta
dolunay bedir
dolunca istiab, içine alma
donoınak tezyin etmek •
donatı teçhizat
donatım teçhiz, tefriş
donatmok teçhiz etmek, süslemek
donatman mücehhlz, teçhiz eden
doruk zirve, şâhika
doygu rızk
doygun müstağni, meşbu, iyice doymuş
doygunluk istiğna, işba hâli
doyum kanaat, tatmin; ganimet
87
duy um s am a İstiğna
duy ums amak istiğna göstermek
doyurucu tatminkâr
döl zürriyet, nesil
döllemek ilkah etmek, döl sahibi etmek
dölüt cenin
döl yatağı rahim
döndürme irca, tohvil, iade
döndürm e ce iade
döndürii tevcih
dönel devrânı ^ (mat.)
döne m devre, devir
dönemeç viraj
dönence medar, etrafında dönülen nokta
döner mütedâvi
dönmek avdet etmek, rücû' etmek, tahavvül \ı9
tegayyür etmek
dönü tur, dönme, dolaşma
dönüş rücü', avdet
dönüşlü mütâvaol (dllb.)
dönüşmek tahavvül etmek
dönüştürmek tahvil etmek
dönüştürüm tahvil, dönüştürme ■
dönüşüm tahavvül
dönüşümcülük istihaliyye, transformizm
dörderleme terbi, dörtleme (edeb.)
dörderli murabba (edeb.)
dördül rübâî (edeb.) murabbo, kare
dördün terbi (gökb.)
dördüz teröne
dörtge n dört kenarlı (mat.)
dörtlük kıt’a (edeb,)
dörüt sanat
dörütmen sanatkâr
döşeli mefrüş, döşenmiş
döşem tesisat, döşeme
döşemci tesisatçı
döşeme zemin, mefrûşat
döşemek tefriş etmek, yaymak, kaplamak
88
dura fâsıla
duraç taban, kaide
durağan sabit, sabite
durak mevkıf, tevakkuf mahalli, takti yeri
(edeb.)
duraksamak tereddüt etmek
duraksatıp terdit (edeb.)
dural sâkin (fels.)
durgu sekte, vakfe
durgun sâkin, râkid
durma sekte
durmaksızın mütemadiyen
duruk sâbit, statik
duruksun müteddit
durum vaziyet, hâl
durumsomak tereddüt etmek
duruşma muhakeme, mûrâföa
duyar hassas, duygulu
duyarga lâmise
duyarlı hassas
duyarlık hassasiyet
duyarlılık hassasiyet
duygan hassas
duyganlık hassasiyet
duygu his
duyguculuk hisşîlik, santimantalizm
duygudaş sempatizan (ruhb.)
duygudaşlık sempati (ruhb.)
duygulandırmak mütehassis etmek, hislendirmek
duygulanım his etme, duygu alma (ruhb.)
duygulanmak mütehassis olmak, hislenmek -
duygulu hassas, hisli
duygululuk hassasiyet, hislilik
duy gun hassas, duygulu, duyar (ruhb.)
duygusal hissî
duysal ihsâs?
duyu hasse (ruhb.)
duyum ihsâs, duyma (ruhb.)
duyumsal ihsâsî
duyum yitim! anestezi
89
duyurmak ilân etmek, tebliğ etmek
duyuru ilân, dâvötiye
duyuş intiba, seziş
dürtü muharrik, tohrik eden
düş rüya
düşey şakulî
düşgörü tahayyül
düşgiicii muhayyile
düşk ü menkûbiyet, düşkünlük
düşlem fantazi
düşlemek hayâl etmek
düşsel hayâli, ütopik
düş ük sâkıt, düşünülmüş
düş-ülke ütopi, ütopya
düşün fikir, düşünce
düşünce fikir, mütâlaa, mülâhaza
düşünceleme tefkir, düşündürme
düşüncü idealist
düşüncülük idealizm
düşündeş hemfikir
düşünme tefekkür
düşünsel fikrî
düşüntü mülâhaza
düşünü fikir, düşünce
düşünür mütefekkir
düşüt cenin-i sâkıt, düşük
(* üz anlatış fesahat
düz clzer cedvel
düze doz, belli miktar
düzep tesviye âleti
düzelme salâh
düze lti tashih
düzeltici musahhih, tashih eden, düzelten
düzelt me tashih etme
düzeltmen musahhih
düzen nizam, tertip, hile
düzence disiplin
90
düzengeç regülatör, düzenleyici, nâzım
düzenlemek tertip etmek, tertiplemek
düzenleşik koordone
düzenli tertipli, muntazam
düzensiz tertipsiz, nizamsız, gayri muntazam
düzey seviye
düzgü düstur
düzgül normal
düzgülü normal, muttarid
düzgün muntazam, müstevî
düzgüsel kaidevî
düzgüsüz anormal
düz le m müstevî
düzlemek tesviye etmek, dük hâle getirmek
düzme sahte, uydurma
düzmece sahte, düzme
düzmecelik sahtelik, sahte olma
düzmeci sahtekâr
•düzmecilik sahtekârlık
düzün ritm
dü z yazı nesir, mensura
eder fiyat
edilge n meçhûl, possif
edilgi infial
edilgin münfail
edim amel, fiil, iş
edimsel fiilî
edlmselcllik aktüalizm
edinç müktesebat, kazanılmış şeyler
edinik müktesep, kazanılmış
edinilmiş kisbî
edinmek iktisâp etmek, kazanmak
edlnsei kisbî
e dinti müktesebat
egemen hâkim, hükümran
91
egemenlik hökimiyet, hükümranlık
eğik mâii
eğilim meyil, temayül
eğim meyil
eğindirmek meylettirmek
eğltbillm pedagoji, terbiye ilmi
eğitblllmci pedagog, terbiyeci
eğitbflimsel pedagojik
eğitçî müret3t>i, terbiye edici
eğitici terbiyevî, terbiye edici
eğiticilik mürebbilik
eğitim terbiye
eğitimci terbiyeci
eğitim cilik terbiyecilik
eğitimsel terbiyevî
eğitken terbiyeci
eğitmek terbiye etmek
eğitmen mürebbi
eğitsel terbbiyevî
eğitsellik terbiyeyîiik
eğreti (iğreti) âriyet, müsteâr, ödünç
eğretiden muvakkaten
eğretileme istiare (edeb.)
eğri münhani, muavvec
eğrilik inhinâ, i'vicâc
ek lâlıika, ilâve, zeyil; munzam
ekenek ekime elverişli toprak
e k im teşrinievvel, ilk teşrin, birinci teşrin.
ekin kültür
ekinç kültür
ekinli kültürlü
eklnlHik kültürlülük
ekinsel kültürel
ekinsiz kültürsüz
eklnslzllk kültürsüzlük
eklem mafsal
eklemek ilâve etmek.
eklemeli iltisak? (dil)
92
eklenti müştemilat
eksen mihver, dingil
eksi nâkıs, çıkarma işaretinin adı (mat.;
eksik noksan, natamam, nâkıs
eksiklik nâkîsa, noksan
eksikli muhtaç
eksilme tenâkus
e k s ilti hazif
eksiltme münâkaşa
e lcil diğerkâm
elçi sefir
elçilik sefaret
elerki demokrasi, demokrotjk
elerkll demokratik
eleştirel tenkldî
eleştiri tenkit, değerlendirme
eleştirici münekkit, tenkitçi
eleştirimcilik kritisizm, intikadiye
eleştirisel tenkidi
eleştirme tenkid
eleştirmeci tenkitçi, münekkit
eleştirmen tenkitçi, münekkit, eleştirici
eleştirmenlik münekkitlik, tenkitçilik
elgin garip
elindeilk cüz’î irade, irâde-l cüz'iyye
eliyle vasıtasıyle
elverişli müsait, kâfi
el yazması manüskri
el koyma müsâdere
emek sa’y
emekçi işçi, proleter
eme k li mütekait
e m e k lilik tekaütlük
en arz
en az asgari
en çok azamî
enez zayıf
93
engebe ârıza
engebeli ân z alı
engel mâni', mânia, mahzur
engellemek mâni’ olmak
engelleyici men' edici, mâni’
engel olmak mâni' oimak
engin vasi', geniş, açık
enlem arz dairesi
er nefer (askerlik)
erat efrâd (askerlik)
erdem fazilet
erde mli faziletli
erden bâkir, bâkire
erdenlik bekâret, bakirlik
erek hedef, gaye
erem rıza
eremlemek râzı olmak
eren evliya
ergen âkil bâliğ
ergenlik bülûğ
ergi mazhariyet, nâiliyet
ergimek zevâban etmek
ergin kâmil, reşid
erginlik rüşd, kemâl
ergitmek izabe etmek
eril müzekker
erfn âkil bâliğ
erinç rahat, huzur
erfncsIz huzursuz, rohatsız
erinlik bülûğ
erişim muvâsala
erişkin kâhil, olgun
erk kudret, iktidar, kuvvet, göç
erke enerji, kudret
e rkin serbest, hür, liberal
e rk incilik liberalizm, hürriyet, serbest?
ortelemelc tâlik, tehir, tecil etmek
esen sıhhatli, söllm, sağ
94
esenleşmek vedâlaşmok, selâmlaşmak
esenlik sıhhat, selâmet, sağlık
esin ilham
esindirmek ilham etmek
esinlemek ilham etmek
esinlenmek mülhem olmak, İlham olmak
esirgemez fedakâr
eski eserler âsâr-ı atika
eskil arkaik, antik
esMsel arkaik
eskimle arkaizm
eslemek itaat etmek
esnek elâstikî
esneklik elâstikıyyet
esrik sarhoş, mest
esriklik sarhoşluk, mestlik
esrimek sarhoş olmak, vecde gelmek
esritmek vecde getirmek, sarhoş etmek
esritici müskir, sarhoş edici, sekir verici
eş anlamlı sinonim, müteradif
eş değerli muâdil
eş değerlilik muâdelet
eşey cins
eşeysel cinsî
eşgüdüm düzenleme, düzen verme, tanzim «
eşit müsavi, muâdil
eşitçe seyyânen, müsâvi olarak
eşitlik müsövât
e şitlikçi müsavatçı
eşitsiz gayri müsâvi
eşitsizlik gayri müsâvât
eşsesll kononim
eş zamanlı senkronik
eş zamanlılık senkronizm
etken âmil, müessir, faktör, aktif
etkenlik müessiriyet, aktivite
etki tesir
etki y apmak tesir etmek, müessir olmak
e tk ile me k tesir etmek
e tkile nme k müessir olmak
e tk ili tesirli, müessir
95
etkimek tesir etmek
e tkin faâl, aktif, müessir, tesirli
etkinci aktivist
e tkincilik aktivizm
e tk inlik aktiflik, faaliyet
etkisiz tesirsiz
etmen âmil, ’ aktör
ettirgen kıyası, müteaddi, fa ktitif
evcil ehlî
evcilleşmek eiılîleşmek
evcilleştirmek ehlîleştirmek
evirmek çevirmek, taklîb etmek
evre safiıa, meriıale
evren kâinat
e v re nbilim kuzmoloji, kevniyyât
evrensel ciiıonşumûl, üniversel
e vrim tekâmül, İstihale, evolüsyon
e v rim cilik tekâmüliyye', evolüsyonizm
eylem fiil, ameliye, aksiyon, hareket
eylemli amelî, fiilî, fiilen
eylemsiz passif
e y tişim diyalektik, cedel
eytişimsel diyalektik, cedelcl
ezgi nağme, melodi
ezgisel melodik, ezgiyle ilgili
ezme püre
ezici kahir
ezici çoğunluk ekseriyet-l azîme, kahir ekseriyet
ezinc azâb
96
gecikme rötar, teahhur
geciktirme tehir
gecegm muvakkat
geçenek koridor
geçer re v âçlı, mokbûl, muteber
geçerlik revaç
geçersiz hükümsüz, gayri muteber
ge çici muvokkot
geçiş mürûr, intikal
geçişli müteaddi (fiil)
geçişmek tedâhül etmek
geçişsiz lâzım (fiil)
geçmelik mürûriye
geçmiş mâzi
gedik rahne
gelecek istikbâl, âti
gelecekçi fütürist
gelenek an'ane
gelenekçilik an’anecUik, an’anoperestlik
gelenekleştirmek an'aneleştirmek
geleneksel on’anevî
gelgit medd ü cozr
gelir varidat, irad
gelişigüzel lâlettâyin
gelişim inkişaf
gelişmek inkişaf etmek, neşvünemâ bulm ak
geliştirmek inkişaf ettirmek
gene l umumî
genelge tâmim, sirküler
genelle mek tâmim etmek
genelle ştirmek tâmim etmek, umumileştirmek
genellikle umumiyetle
geniş zaman muzâri
ge nlik refah
gensoru istizoh
gerçek hakikî, reel, realite
gerçekçi realist
97
gerçekçilik realizm, hakikiyye
gerçeklemek teyid etmek
gerçekleşmek tahakkuk etmek
gerçekleştirmek tahakkuk ettirmek
gerçeklik realite
gerçekten filhakika, hakikaten
gerçeküstücülük sürrealizm
gerçi vakıa
gereç malzeme
gerek icab, iktiza, lüzum
gerekçe esbûb-ı mûcibe, mucip sebepler
gerekli lüzumlu, vâcib, lâzım
gereklilik lüzum, vücûbî sıygası
gerekmek icab etmek, lâzım gelmek
gereksemek lüzum duymak, ihtiyaç duymak
gereksinim ihtiyaç
gereksinme ihtiyaç
gereksinmek muhtaç olmak
gereksiz lüzumsuz
gereksizlik lüzumsuzluk •
gerektirmek icab ettirmek, gerekli bulmok
geri almak istirdad etmek
geri bırakmok tehir etmek
geri çevirmek İade etmek
geri istemek iadesini taleb etmek
geri vermek iade etmek
gerici mürteci
ge ricilik irtica
gerilemek ric’ot etmek
gerilim tansiyon, tevettür
gevşekl^ rehâvet
gezegen seyyâre
gezgin seyyah
gezginci seyyar, seyyah
gezi seyahat
gezici seyyar, eeyyah
gezicilik seyir, seyohat
gezmen seyyah
gider mosraf
98
giderek tedricen, peyâpey, gitgide
gidermek izale etmek, telâfi etmek
giriş duhûl, medhai
girişik girift
girişim teşebbüs
girişme k teşebbüs etmek, tevessül etmek
girme duhûl
girmelik duhûliyye
giysi elbise, libas, (aslı: giyesi)
giz sır
gizem sır, esrar
gizemci mistik, mutasavvıf
gizemcillit mistisizm, tasavvuf
gizemli esrarengiz
gizemsel mistik, tasavvufî
gizil potansiyel
gizli mahrem, hafî
göç muhoceret, hicret
göçmek muhaceret etmek, hicret etmek
göçme n muhöcir
gökbilim astronomi
gökçe mavimsi, mavimtrok
gökçek lâtif
gökçül beyaz benekli mavi
göksel semavî
gömmek defnetmek
gömü defîne
göm ük medfûn, gömülmüş
gömüt mezar, kabir
gömütlük mezarlık
göndermek irsâl etmek
gönence refah
gönenç refah
gönenmek memnun olmak, faydalanmak, rahat
bir hayat geçirmek
gönül hoşluğu rıza
göre tevfikan, nazaran
görece izâf î, nlsbî
görececi relativist
görececilik relatlvizm, izafiyet
99
göreli îzâfî, relatif
görelilik izâfet, izafiyet
görenek adet, usul, tarz
görev vazife
göre v le ndirme k tavzif etmek
göre v li vazifeli, memur, muvazzaf
göre vliler personel
göre vs izlik vasifesizlik
görgü tecrübe, ödâb-ı muaşeret
görk e m ıhtişom (asJı; muhteşem, iıeybeîli)
görme rüyet
görsel basarî görüşle ilgili olan
görü manzara
görüm rüyet
görüntü tıayâlet, hayâl, tayf
görünü manzara, peyzaj
görünüm zevâhir
görünüş monzoro
görünüşe göre zâhiren
görüş mütâlea, telâkki
görüfçü ziyaretçi
görüşme mülâkat, müzâkere
gösterge müş’ir
gösteri tezâhürot, nümâyiş
gösterişsiz mütevâz)
göstermelik numunelik
gözbağcı llllzyonist, sehhâr, büyücü
gözdağı vermek tehdit etmek, korkutmak
göze hücre, su kaynağı
gözetJm nezâret, himâye, tarassud
gözgü ayna
göz le m müşâhede (tarassud)
göz le m ci müşâhld
göz le m e k tarassud etmek
göz le me v i rasadhane
gözlemlemek müşahede etmek
gözükmek tezahür etmek
gücenik muğber, münfail, dargın
güceniklik iğbirâr, infial, dargınlık
gücü yetmek muktedir olmak
m
guç enerji, kudret, kuvvet, tâkat
güçlü kavi
güçsüz âciz
güdü gütme, sevk
güdüm sevk, gütme
güdümlü sevk edilebilen, dirlje
güldürmen komik
güldürü komedi
gülmece mizah
günce iıatıra defteri, gazete, jurnol
güncel aktüel
güncelleşmek aktüel olmak
güncellik aktüalite
gündelik yevmiye
gündem ruznâme
gündüz lü neiıarî, gündüzcü
güney cenup
günlü tarihli
günlük yevmî (gazete); muhtıra (defter)
gün- öte eve, en yüksek yer
gürel dinamik, enerjik
güreli enerjik
gürellik dinamizm
gürlük feyiz
güven itimat
güvence teminat, garanti
güvenç itimat
güvenilecek şöyân-ı Itimad
güvenilir ciddî, emin, emniyetli, şâyân-ı itimod
güvenli emin, emniyetli
güvenlik emniyet, asayiş
güvensizlik emniyetsizlik, adem-i itimad
güzel sanallar sanoyi-i nefîse
haberleşme muhabere
haktanır hakşinas
hâldeş hemhal
101
halkbilgisi folklor, halkiyat
holk oyu referandum, ârâ-yı umumiyye
fıammodde madde-l Ibtidâiyye
tıazırlık sınıfı ihzari sınıf
hepte n tamamiyle
hiççilik nihilizm
hoş görü müsâmcho, tesâmüh, tolerans
hoşgörücü toleranslı, müsamahalı
hoşgörür müsamahakâr
ılgım serap
ılım itldâl
ılıman mutedil (coğr.)
ılım lı mutedil (psik.)
ılım lılık mutedillik
ıra seciye, karökter
ırakgörür teleskop
ısı hararet
ısı ölçer kalorimetre
ısıtma teshin
ışıklandırma tenvirat
ışık ölçer fotometre
ışıldak projektör
ışın şuâ
ışm ölçer radyometre
102
içgüdü insiyak, sevk-i tabiî
içişleri datıiliye
içitlm zerk
içitmek zerk etmek
içk e n oyyâş
içlek mânevî
i dem tazammun (mant.)
icllk d â h i li , i ç ç a m a ş ır ı
Jçrek bâtını, mahrem
İçsel dahilî
İçsellik lirizm
içten derunî, samimî
içte nlik samimiyet
iç tepi ilcâ
içtüzük dâhili nizâmnâme
iç uyum derunî âhenk
ikici dijalist (feisf.)
il^icilik düaiizm
ikil tesniye, ikili çokluk (gram.)
ikilik düalite
ikincil tâli
ikircim tereddüt
ikircimli mütereddit
il vilâyet
ilçe kaza
ilenç tıedduâ, inkizâr, lönet
ilenmek bedduâ etmek, lânenlemek
ilerleme terakki
ilerici terakkiperver
ilericilik terakkiperverlik
iletim nakletme, götürme
iletişim haberleşme, komünikasyon
iletken nâkil,, götüren, iletici
iletkenlik nâkiliyet, iieticilik
iletki minkale (geom.)
iletmek götürmek, nakletmek
ilgi alâka
ilgilendirmek alâkadar etmek
ilgilenmek alâkalanmak
ilgili alâkalı
103
İlginç alâka verici, enteresan, ilgi çekici
ilgisiz alâkasız
ilgl5izlil< alâkasızlık, kayıtsızlık
İlinek araz (fels.)
ilinti nisbet, mensubiyet, oidiyet, taallûk
ilintili mensup, âid, müteallik
ilişik münasebet, alâka, irtibat, taalluk; mer-
bût, âid, melfûf
ilişk i münasebet, aidiyet, temas, alâka
ilişk in müteallik, âid, döir
ilk çağ kurûn-ı ûlâ
ilke prensip, umde, temel düşünce
İlkel iptidâi, primitif
ilkelcilik primitifizm
ilkeleşmek umdeleşmek
ilkelleşmek iptidaileşmek
İlkellik iptidaîlik
ilks izlik sermediyet, süreklilik
im işâret
İmge iıayal, imaj
Imgecllik imojizm
imgelem muhayyile, imajinasyon
imgeleme tahayyül
imgelemek tahayyül etmek
imgesel hayalî
imlep işaretleyen
im le m e k işoretlemek
imren gıpta, imrenme
imrence gıpta edilmiş, mazbût, imrenilen
imsel işarete âid
inak nas, doğma
inakçı dogmatik, nassî, naşçı
inakçılık nossiyye, dogmatizm
inaksal dogmatik, nassî
inan itimad; iman, itikad, akido:
İnanca teminat
inanç itikad, imon, inan
inançlı mutekid, mümin.
inanlı mutekid, imanlı
104
inanlılık imoniılık
inans ız imansız
inans ız lık imansızlık
Incelem rapor
inceleme tetkik, etüd
incelemek tetkik etmek
incelik zarafet
indirgeme irca etme
indirgemek irca etmek
indirim tenzilât
indirimli tenzilâtlı
indirimsiz tenzilâtsız
indirme tenzilât, tenzil etıpe
inme felç, nûzül
ins anbilim antropoloji
ins anbilimci antropolog
insancı hümanist
insancıl insan sever, insana sokulan, ehli
insancılık hümanizm
insanüstü fevkalbeşer
irdeleme tetabbu', tetkik, etüd
irdelemek tetkik ve tetabbu' etmek
İstek arzu, talep
istem talep, irade
istemli ihtiyârî, iradî
istemsiz gayri iradî, gayri ihtiyârî
istenç irade
isteneli iradeli, iradî
istençsiz iradesiz, gayri iradî
ister icap
iş bırakımı grev
iş birliği teşrik-i mesâi
iş bölümü vazife taksimi
işcll amelî
işgüder maslâhatgüzar
işitim sâmia
işitsel sem'î
işkil şüphe, vesvese, vehim
105
işkillenmek şüphelenmek, vesveselenmek, vehme
düşmek
işkilli vesveseli, vehimli
i lem muamele, ameliye
işlemez âtıl
işlev fonksiyon, üf'ule
İşlevsel fonksiyonel
i te lik' müşareket
işyar memur
itilim ihtibâs
itilme Ihtlbâs
itki sevk-i tabiî, sâik
ivdirmek tacil etmek, çabuklaştırmak
ivecen acûl, aceleci
ivecenlik acelecilik, acûlluk
ivedi aceleci, savruk; acele, isti'câl
ivedilik acelecilik, savurukluk, müsta'celiyet
ivgen acele eden, koşan
ivgenlik koşma, acele etme
ivmek acele etmek, koşmak
iye sahip, mâlik
iyelik sâhiplik, mülkiyet
iyicil hayırhâh. iyilik etmeği seven
iyillkpl hayırhâh, hayırperver, hayırsever
iyimser nikbin
iyimserlik nikbinlik
iyi niyet hüsnüniyet
izdefn tema, tem
izdü üm irtisam
izinli mezun
izlemek tâkip etmek
izlenim intiba
izlenimci empresyonist
izlenimcilik empresyonizm
izleyen muakkip
106
k açınık münzevi, köşesine çekilmiş
kaçınmak istinkâf etmek, imtina etmek, çekin
mek
kak ışık tenafür, kakofoni
k ak ışma tenafür, kakofoni
kolan mütebâki, artan
kaldıraç manivela
kalım beka, yok olmayıp mevcut olarak kal
ma
kalımlı bâki, pâyidar, zevalsiz, ölümsüz
kalımlılık beka
kalımsız fâni, yok olan, geçici, ölümlü
kaimsizlik fânilik
kalıntı bakıyye
kalıt miras
kalıtçı mirasçı, varis
kalıtım veraset, irs
kalıt sal ırsî
kalkışma teşebbüs (yerinde olmayan veya gü
cün yetmeyeceği bir işe)
kamu âmme, halk, mâşerî varlık
kamul âm, müşterek
kamula tırmak İstimlâk etme
kamuoyu efkârı umumiye, halk efkârı
k amusal mâşerî
k amut anrıcılık vahdet-i vücud, panteizm
k amut ay Büyük M illet Meclisi
k anı kanaat, düşünce
kanık (esk.) elindekiyle yetinen, kanaatkâr, doymuş
kamklanmak kanaat etmek, yetinmek
k anık mak mutmain olmak
k anıt delil
k anıt lamak ispat etmek
kanıt lı delilli, müdellel
kanun koyan vâzı’-ı kanun
kanun koyucu vâzı’-ı kanun
kapalı hafi, mestûr, örtülü, gizli
kapalılık örtülü olma, gizlilik, ibhâm (anlatışta)
kaplam şümül, kaplama
107
kapsam şümûl, kaplama, Icine alma
kapsamak şâmil olmak, içine almak, ihtivâ etmek
kapsar şâmil, içine alan
karacı müfteri, kara çalon, İftiracı
karaduygu melankoli, kara sevda
karaduygulu melankolik
koralomo müsvedde
karamsar bedbin
karamsarlık bedbinlik
kararlılık istikrar
karasal berrî, kora İle ilgili
kargoşo anarşi, karışıklık, fitne, çekişme
kargaşacı anarşist
kargaşacılık anarşizm
kargaşalık anarşi, karışıklık, fitne, fesad, çe
kişme
kargımak (esk.) beddua etmek, lanetlemek
kargış (esk.) beddua,' lânet, tel’in
karışmak müdahale etmek
karışım mahlut, karışık olan madde
karma muhtelit, karışık
karma a mudile, kompleks, karmaşık olma hâli
karmaşık mûdil, kompleks, birbirine girmiş, ka
rışık, çetrefil
karmaşmak (esk.) ihtilât etmek, karışmak, karışık hâl
almak
karmaştırmak (esk.) karıştırmok, karmaşık hâle getirmek
karşı muhâlefet
karşıcı muhâllf
karşı duygu antipati
karşılaştırma mukayese
karşılaştırmak mukayeseli
karşılık mukabele, cevap, bedel
karşılıktık . mütekabil
kar ın rağmen
karşınlık muhalefet
karşıt zıt, muhalif
karşıtçı aleyhtar, muhalif
karşıtlam mukabele, paradoks, antitez
108
k arşıt laşmak zıtloşmak
karşıt lık zıddiyet, tezad, zıtlık, mübâyenet
kas odele
kasıl adelî
kasılım takallüs, kasılma
kasım ikinci teşrin, teşrinisani
kasınç kramp
katılmak iştirak etmek
katışık mohlût, karışık, sâf olmayan .
katışıksız saf
katkı ilâve
katma mülhak, munzam, katılmış
k at man tabaka
kat manlaşmak iobakalaşmak
kavram mefhûm
kavşak mülteka, iltisak yeni, birleşme yeri
kayırmak sahip çıkmak, himaye etmek; iltimas
etmek
kayıtlamak takyid etmek
kayıtlı kaydı yapılmış, kaydedilmiş; şarta
bağlı
kayıtsız lâkayd, umursamaz, ilgisiz
kayıtsızlık lâkaydî, lâkaydlik, ilgisizlik
kaynak menba, mehaz, menşe
kayra lütuf, ihson, âtıfet
k ayşa heyelân, kayma, kaynaşma
kazanmak iktisap etmek
kazı hafriyat
kazıbilim arkeoloji
kendi eliyle bizzat
kendiliğinden bizatihi, binefsihi
kendince indî
kent şehir
kentçilik şehircilik
kentle mek şehirleşmek
kentli şehirli
kentsoylu burjuva
kentsoyluluk burjuvazi
kerte radde, derece, mertebe
109
kesene sözleşme, mukavele, abone
kesenek aidat, iltizam
kesenkes kat'i, kesim
kesik kupür
kesiksiz mütemadi, devamlı, kesilmeyen
kesilmek inkıtaa uğramak
kesim sektör, bölüm, parça, kısım
kesin kat'î
kesinleme teyid
kesinleşmek kafileşm ek, kesin bir hâl almak
kesinleştirmek kat'ileştlrmek, k a fi hâle getirmek
kesinlik ka fiye t, k a filik
kesinti inkıta, ödenen bir parodan kesilen kı
sım ,
kesintisiz aralıksız, devamlı- vergi kesilmedert
ödenen
kesit makta
kestirme 1. tahminî, muhammen; tahmin
kestirmek 1. tahmin etmek
keşik nöbet, sıra
keşikleme münavebe
kez (esk.) kere, defa
kılavuz rehber, yol gösteren
kılavuzluk rehberlik
kılgı ameliyat, tatbikot, pratik, tatbik
kılgılamok tatbik etmek
kılgılı amelî, pratik, tatbikî
kılgın amelî, pratik, tatbikî
kılgısal amelî, tatbikî, pratik
kınamak takbih etmek, ayıplamak, beğenme
mek, zemm etmek, tenkld etmek;
istihza etmek
kınamsımak muaheze etmek, tenkld etmek
kıpı an
kırılma inkisar
kırılmak 1. münkesir olmok. münfail olmak, gü
cenmek
kırım 1. kotliâm
kırso) kır durumunda olan, kırlık
110
kısa 1, muhtasar, mücmel
kısaltış İhtisar
kısılma takobbuz
kısınmak tutumlu davranmak, Imsâk etmek
kısıntı kısma, azaltma, kasır
kısır döngü fâsid daire
kısıt hacir
kısıtlamak hacir altına almak; sınırlamak, daralt
mak
kısıtlı mahcûr
kısmak takyid etmek, lahdid etmek, azoltmak
kıstak berzah
kışkırtı teşvik, tahrik, kışkırtma
kışkırtıcı tahrik eden, müşevVik, teşvik edici
kışkırtma tahrik, teşvik
kıtık haşin
kıvanç 1. sevinç, memnuniyet, hoşlanma 2.
övünç, İftihar, mefharet, kendine
güvenme ve öğünme
kıvançlı memnun, sevinçli
kıvanmak 1. memnun olmak, sevinmek, hoşlan
mak 2. iftihar etmek, öğünmek
kıya cinayet
kıyıcı 1. zâlim, merhametsiz, gaddar
kıyıcılık 1. zâlimllk, merhametsizlik, gaddarlık
kıyım 1. gadir, zulüm, haksızlığa uğratma
kimi bâzı, bâzan
kimlik hüviyet
kimyasal kimyevt
kip katıp, sıyga
kiralama istîcâr, kira ile tutma
kişi şahıs, adam, insan
ki ilik şahsiyet, mürüvvet, insaniyet
kişilik dışı gayri şahsî, şahsî olmayan
ki iliksiz şahsiyetsiz
kişisel şahsi
klşlselcink personalizm
koçdk kahraman, yiğit
111
koçaklama hamasî şiir, kahramanlık şiiri, destan
kokusal şemmî, koklama duygusuna ait
kokuşmak taaffün etmek
kokuşuk müteaffin
kol şube, dal, kısım
kolçak bazubent, kola takılan işaretli bağ
kollamak mukayyed olmak, muhafaza etmek,
himoye etmek, sahip çıkmak, gö
zetmek
kolluk (esk.) zabıta, polis, emniyet
komut emir, buyruk
komuto kumanda, askerî birliği ve işleri idare
vazifesi
komutan kumandan, oskerî bir birliğin başı
komutanlık kumandanlık
konu mevzu, süje
konuk misafir
konukçu mihmandar
konuk evi misafirhâne
konuklamak misafir etmek, ziyafet çekmek
konukluk m isafirlik, misafirhane
konuksever misafirperver
konum mevki, vaziyet, yer, durum, stüasyon
konuşma 1, konferans, hitabe 2. muhavere, mü-
kâleme, musâhabe, sohbet
konuşmacı konferansçı, katip, konuşan
konuşu sohbet, musâhabe
konut mesken, ikametgâh
korucu bekçi, muhafız
koruma sıyânet, vikaye, muhafaza, himaye
korunak melce, siper, tahaffuz yeri, sığınak
koruncak mahfaza
korunma kendini muhafaza, müdafaa etme,
savunma
korunum muhafaza, müdafaa, savunma
koruyucu hâmi, himaye eden, koruyan, vâki
koruyuculuk himaye, koruma, muhafaza, vikaye
koşa muvazi, paralel, müterafık
koşaç bildirme (haber) eki
112
koşuk manzume, koşma, nazım
koşukçu nâzım, manzume yazan
koşuklama nczm etme
koşuklaşım müşoare
koşuk lu manzum
koşul şart
k oşullar şerait, şartlar
k oşullandırılmak şartlandırılmak, alıştırılmok
k oşullandırmak şartlandırmak, alıştırmak
koşullanmak şartlanmak, alışmak
koşullu şartlı
ko un saf, sıra, dizi (asker)
koşut muvazi, paralei
k oşut çuluk parelelizm
k oşut luk muvazilik, muvâzât, porelellik
kov dedikodu, çekiştirme, ardından konuş
ma
kovalama takip, arkasına düşme, izleme
kovma tard
k ovumsama istiskal
kovu turma tâkibat, soruşturma ve oraştırmo
koyak vadi, dere boyu
köğ vezin (şiirde)
köğtik mısra
kök menşe, cezir
köken menşe, kaynak
kökleşmiş müstakar, kararlı, yerleşmiş
kökten cezrî, esaslı, radikal
köktenci radikal, radikalist
köktencilik radikalizm, cezriyye
körelmek dumûra uğramak
kösnü şehvet
k ösnüciil şehvetperest
kösnük kösünme zamanı gelmiş hayvan, kız
gın, azgın
kösnül şehvânî, şehevî
kötücül bedhâh, başkalarının kötülüğünü is
teyen
kötümser bedbin
kötümserlik bedbini, bedbinlik
113
kötü niyet suiniyet
kötüye kullanma sui istimâl
kullanılmış müstamel
kullanma istimâl, tasarruf, yararlanma
kullanım istimâl, tasarruf, teamül
kumla plaj, kumluk yer, kumsal
kumul kum tepesi
kural kaide
kuralla mak kaideleşmek
kuralla tırmak kaideleşfirmek
kurallı kaideli
kuralsız kaidesiz
kuram nazariye, teori
kuramcı nazariyecl, teorisyen
kuramsal nazarî, teorik
kurgu montaj, kurma
kurgusal spekülatif (fels.)
kurma montaj, tasis etme
kurmay erkânıharp ■
kurtulma halâs, necat
kurtulmalık fidye
kurtuluş halâs, necat, rehâ, selâmete erme
kurucu müessis, bâni
kurul heyet
kurultay kongre
kuruluş tesis, müessese, teşekkül
kurum müessese
kurumlaşmak müesseseleşmek
kuruntu vehim, hayâl, aslı olmadığı holde zi
hinde kurulan şey, evham
kuşak nesil
kuşatma muhasara, cbluko
ku ku şüphe (aslında: endişe, tasa, telâ
işkil, kuruntu, vehim, korku)
ku kucu şüpheci
ku kulanmak şüphelenmek
ku kulu şüpheli
ku kusuz şüphesiz
kut (esk.) saadet, devlet, kudsiyet
kutlamak tebrik etmek, kutlulomak
114
kutlu mübarek, uğurlu
kutlulamak tebrik etmek
kutsal mukaddes, kudsî
kutsalla mak mukaddesleşmek
kutsallık mukaddeslik, kudsiyyet
kutsamak takdis etmek
kutsuz uğursuz
kuz kuytu yer, az güneş alan
kuzey şimal (kuzay olması gerekir)
kuzey batı şimâl-l garbî
kuzey doğu şimâl-l şarkî
kuzeysel şimâlî
küçümsemek istihfaf etmek, istisgar etmek, ehem
miyet vermemek'
küçültme tasgir
küskün muğber
k üşüm şüphe, kuşku
küşümcülük şüphecilik, kuşkuculuk
küşümlenmek şüphelenmek, kuşkulanmak
115
N
neden sebep
nedensel sebebi
nedensellik illiyet
nelik mâhiyet
nesne obje, madde, şey
nesnel objektif, İlmî
nesnelcilik oblektivizm
nesneleşmek objeleşmek, eşyaJaşmak
nesneleştirmek objeleştirmek
nesnelleşmek objektifleşmek
nesnelleştirmek objektifleştirmek
nesnellik öbjektiflik
ne yapıp yapıp behemehâl
ne yazık ki maatteessüf, maalesef
nice ne kadar
nicel kemmî
nicelik kemiyyet
nicelilcsel kemmî
nite nasıl
nitel keyfî, keyfiyete âit
nitelemek vasıflandırmak, tavsif etmek
nitelik keyfiyet, vasıf, kalite
nitelikli vasıflı, kaliteli
niteliksel keyfî, keyfiyete âit
niteliksiz vasıfsız, kalitesiz
niteliksizlik vasıfsızlık, kalitesizlik
nitese! keyfî
noktalama tenkit
nüfusbilim demografi
odak mihrak
okul mektep
okullu mektepli
okuma kıraat
okur okuyucu, kari
okutman lektör, okutucu
116
olabilir mümkün, kobil, muhtemel
olabilirlik imkân, ihtimâl
olağan tabiî, olelâde
olağan dışı gayri tabiî, anormal
ota an üstü hârikulâde
ola ki meğer ki
olanak imkân
olanoklı mümkün
olanaksız gayri mümkün
olası muhtemel
olasıcılık ihmâliye, probabilizm
olasılı ihtimali
olasılık ihtimâl
olay hödise, fenonen
olaybilim fenomenoloji
olaylı hâdiseli
olaysız hâdisesiz
oldu bitti emri vâki’
olgu vak'a
olguculuk pozivitizm
olumlu müsb&t
olumluk tercümeihöl
olumsal mümkün
olumsollık imkân
olumsuz menfi
olumsuzluk menfilik, negativizm
oluş teşekkül, tekevvün
oluşmak teşekkül etmek
oluşum teşekkül, tekevvün
omur fıkra
omurga amOd-ı fıkarî
omurilik murdar ilik, mühâ-i şevki
omuzdaş hempâ
omuzdaşlık arkadaşlık, tesanüt, dayanışma
onam tasvip, kabûl
onama tasvip etme, tasvip, kabûl
onamak tasvip etmek, kabı]| etmek
onarım tâmirat, töm ir
onarmak löm ir etmek
117
onay tasdik, tasvip
onaylamak tasdik etmek, tasvip etmek
onaylı tasdikli, musaddak
onaysız tasdik edilmemiş
ondalık aşarî, aşar
onsun totem
ongunculuk totemizm
ongunluk saadet, kutluluk, bereket, feyiz
onmak şifâ bulmak, iyileşmek, felâh bulmak,
ısloh olmak, kurtulmak
onur şeref, haysiyet, izzet-i nefis, kibir
onurlandırmak şereflendirmek
onurla şerefli, izzet-i nefis sahibi, vakorlı;
kibirli
onursal fahrî
onursuz vakarsız, haysiyetsiz
oran nisbet, tenâsüp; biçim, ölçü, tahmin
oranlamak tahmin etmek, ölçmek biçmek
oranlı m ütenâsip,'biçim li; endamlı, yakışıklı
oransız nisbetsiz, biçimsiz; hantal
orantı nisbet, tenasüp
orantılı mütenâsip
orta vasat
ortoç fer'-i fiil, partisip, sıfot-fiil
orta cağ kurûn-ı vustâ
ortak şerik, müşterek
ortaklaşa müştereken, kollektif
ortoklaşacılık kollektivizm
ortaklaşma iştirak, müşareket
ortaklaşmak iştirâk etmek, ortak olmak
ortaklık şirket
ortalama vasatî
ortam vasat, muhit, çevre
ortaşık teşarük, ortak olma
orun mevki, makam
otlak mer'a
oturum celse
oy rey, görüş
oylamak rey vermek, reye sunmak
118
oylum hacim, cirm
oymak aşiret
oyun piyes, temsil
oyuncu aktör, aktris
oyunculuk aktörlük
oyunlaştırmak dramatize etmek
ozan şâir (aslı; halk şâiri, âşık)
ozansı şâirâne
oç intikam
ödeme tediye
ödemek tediye etmek, tanzın etmek
ödence tazmin
ödenek tahsisat
ödenti âidat
ödev vazife, vecibe, külfet
ödevli muvazzaf, mükellef
ö d e vd i vozifeşinos
ödül mükâfat (aslı: ö dül ve mânâ farklı)
ödüllendirmek mükâfatlandırmak
ödün ivaz, tâviz
ödünlemek tâviz vermek
ödünlü tövizî
ödünsüz tavizsiz
öğe unsur, eleman; cüz, uzuv, üye
öğrenci talebe
öğrencilik talebelik
öğrenim tahsil
öğrenmeli k burs
öğreti doktrin, meslek
öğretim tedris, tedrisat
ö retmen muallim, öğretici
öğretsel didaktik, tâllmî, öğretici
öğür akran, menus
öğüt nasihat
öğütlemek nasihat vermek, tavsiye etmek
ölçek mikyas
119
ölçü ı/ezin (şiir ve musikide)
ölçülü mutedil, uygun, hesaplı
ölçüm tahmin, takdir
ölçün standart
ölçüsüz itidalsiz, dengesiz, a ırı, gelişigüzel
ölçü türmek kıyaslamak, mukayese etmek
ölçüt kriter, mısdak, kıstos
öldürüşme mukotele
ölmez lâyemut
ölüm vefat
ölümlü fâni, geçici
ölümlülük fânilik
ölümsüz lâyemut
ölümsüzlük lâyemut olma, ebedîlik
önce makabil
öncel selef
önceiem ek takdim etmek, öne olmak
öncelik takaddüm
öncesir ezelî
öncesizlik ezeliyet
öncü pişdor
öncül önde gelen, ilk; mebde, prensip (mant.)
öndelik avans
önder lider, şef
önek prefiks
önei vâde, mehil
önem ehemmiyet
önemli mühim, ehemmiyetli
önemsemek mühimsemek
önemsiz ehemmiyetsiz
önerge takrir
öneri teklif
önerme teklif, kaziyye
önermek teklif etmek
öngörmek derpiş etmek, göz önünde tutrhak
öngörü basîret, dûrendişlik
öngörülü basiretli, dûrendiş
öngün arife
önlem tedbir
120
önlemek mâni' olmak, engel olmok
ön seçim intihâb-ı evvel
önsel apriori, kablî
önsezi hiss-i koblelvuku’
ön söz mukaddime
ön tasar proje, avanproje
ön tasan ilk proje, avanproje
ön yargı peşin hüküm
ören harabe, virane, yıkıntı
örge motif
örgen uzuv, organ
örgencillk organizm
ergenleşmek organlaşmak
örgenllk uzviyet, organizmö
örgensel uzvî
örgenselllk uzvîlik
örgüt teşkilât
örgütçü teşkilâtçı
örgütçülük teşkilâtçılık
örgütlemek teşkilâtlandırmak
örgütlendirmek teşkilâtlandırmak
örgütlenmek teşkilâtlanmak
örgütlü teşkilâtlı
örgütsel teşkilâta âld
örgütsüz teşkilâtsız
örneğin meselâ
örnek nümüne, şekil, suret, m odel,, benzer.
misil, çeşit, misâl
örneklendirmek nümûne vermek, misâl vermek
örneklik numunelik
örnekseme kıyas, analoji
örtülü ödenek tahsisât-ı mesture
üvgü methiye
övmek medhetmek. senâ edmek
övünce mefharet, fahr
övünç iftihar, övünme
övünmek iftihar etmek
öykü hikâye
öykücü hikâyeci, hikâye yazarı
121
öykücülük hikâyecilik
öykülemek hikâye etmek
öykünce fabl
öykünmek taklid etmek
,öyküsel hikâyeye ait
öz muhteva
özdek madde, cisim (asıl mânâsı; kök)
özdekçi maddeci, materyalist ,
özdekçilik materyalizm, maddecilik
özdeksel maddî
özdeş ayni, eşit
özdeşlemek aynileştirmek, ayni kılmak
özdeşlik ayniyet
özdevim otomatizm
özdevimsel otomatik
özdevimsedik otomatiklik
öz deyiş vecize
özel hususî .
özelci hususî teşebbüscü
öz eleştiri otokritik, kendi kendini tenkid
özelik hassa
özelleşmek hususileşmek
özelleştirjnek hususileştirmek
özellik hususiyet
özellikle bilhasso, hususiyetle
özen itina, ihtimam
özenci arroıör, hevesli
özencillk amatörlük
özendin teşvik
özenbirmek teşvik etmek
özengen amatör
özenli itinalı
özenmek itina etmek, heveslenmek
özensiz itinasız
özensizlik itinasızlık, ihmâl
özenti taklit, taklitçilik hevesi; özenme işi
özentici taklitçi
özentili ihtimamla yapılmış, itinalı
özerk muhtar
özerklik muhtariyet
122
özet hulâsa
özetlemek hulâsa etm ek
özetleyiş icmâl
özetleyim brifing
özge gayri, başka, diğer
özgeci diğerkâm
özgecil diğerkâm
özgecilik diğerkâmlık
öz geçmi tercümeihâl
özgü hâs, mahsûs
özgül karakteristik, nev’î
özgülemek tahsis etmek
özgüllük neViyyet
özgün orijinal
özgünlük orijinalite
özgür hür, serbest
özgürlük hürriyet, serbestî
özgürlükçü hürriyetçi
özgürlükçülük hürriyetçilik
özgürlüksüz hürriyetsiz
özlem hasret
özleme hasret, iştiyak
özlemek hasret duymak, iştiyak duymak, göre
ceği gelmek
özleşmek öz hâle gelmek, sâflaşmak
özleştirme tasfiye etme (dilde)
özleştirmeci tasfiyeci
özleştirmecilik tasfiyecilik
özleştirmek tasfiye etmek
Özletmek hasret çektirmek
özlük işleri zât işleri
özlülük îcâz, veciz olma
özne fâil
öznel sübjektif, enfüsî
öznelcilik sübjektivizm
öznellik sübjektivite, sübjektiflik
özsel muhtevaya âit
öz sevi haysiyet, izzetinefis, şeref; narkisizm
öz söz vecize
123
oz su usare
özümleme assimilosyon. temsil
özümlemek temsil etmek
özümseme assimilosyon, temsil
özümsemek assimile etmek, temsil etmek
özümsenmek temessül etmek
öziinlii derunî, zötî
öz veri fedakârlık
özverili fedakâr
öz yaşam otobiyografi
P
paralı ücretli (asıl mör)âsı: zengin, bedava
olmayan)
parasız bedelsiz, bedavo, meccönen
porça pasaj, kısım
parlamak iştiâl etmek, tutuşmak
pormağı olmak dahli olmak, medholdör bulunmok
pay hisse, sehim
paydaş hissedar
pekin muhakkak, mevsûk
pekinlik mevsûkıyet
pekiştirmek tahkim etmek, tekit etmek, takviye
etmek
pekitmek tekit etmek
püskürtec pülverizatör
125
saltçılık mutlakıyet
saltık mutlak:
sanın mutlaka
Samanyolu kehkeşan
san şöhret, şan; lâkap, unvpn
sanal mevhûm
sanatçı sanatkâr
sanatlı musanna’
sançmak rekz etmek, saplamak, batırmak, di
lemek
sanı zan, vehim, hayâl
sanık maznun, suçlu olduğu sanılan
sanrı birsam
sapık gayri tabiî olan, sapmış, anormâl
sapıklık gayri tabiîlik, anormallik, doğru ve ta
biî yoldan sapma, dalâlet
sapınç dalâlet
saplantı fikr-l sâbit, idefiks
sapmak inhiraf etmek
saptamak tesbit latmek
sarkaç rakkas
sarkıl rakkasî
sarkıt istalagtit
sarmal helezonî
satıcı bayi
sav tez, iddia, dövö (asıl mönösi; söz, ha
ber)
savaş harp, mücadele
savaşçı muhârib, cengâver
savaşçılık muhâriblik, cengâverlik
savaşım muharebe, mücadele
savaşkan cengâver
savaşmak muharebe etmek, mücodele etmek
savcı müddel umumî
savcılık müddei umumîlik
savlamak iddia etmek
savlı tezli, iddialı
savruk tertipsiz, dağınık, dikkatsiz
savsak ihmalkâr, ihmâlci
126
savsamak İhmâl etmek
savsaklamak ihmâl etmek, geciktirip yapmamak
savsaklık Ihmâlkârlık
savunca tez
sanvunmd müdâfaa
savunmak müdâfaa etmek
savunu müdâfaa
savunucu müdafi’, müdâfaa eden
savunuculuk müdâfilik
sayaç sayıcı, muaddid
saydam şeffâf
saydomlaşmak şeffaflaşmak
saydamiık şeffâfiyet
saygı hürmet, ihtiram
saygıdeğer muhterem
saygılı hürmetkar
saygılılık hürmetkârhk
saygın . muteber
saygınlık itibar, kredi
saygısız saygı göstermiyen, lâübâli, münase
betsiz
saygısızlık hürmetsizlik, lâübâlilik, münasebetsiz
lik
sayı adet, miktar, numara, nüsha
sayı sıfatı sıfat-ı adediyye
sayıbilim matematik
sayılama istatistik, ihsâriyât
sayılı mâdûd, sayılmış
sayım tâdâd, sayma
sayın muhterem, saygı değer
sayışmak hesaplaşmak, mahsüb etmeR, takas
etmek
Sa yış t a y divan-ı muhâsebât, muhâsebat divan/
saylav meb’us, milletvekili
saymaca itibârı, izöfî
saymak tâdâd etmek, kabûl etmek, addetmek:
hürmet etmek
sayman muhasip
saymanlık muhasiplik, muhâsebe
127
sayrı lıasta, keyifsiz
sayrıl marazı, patolojik
sayrılar evi hostahane
sayrılanmak hastalanmak
sayrılık hastalık
sayrımsak mütemâriz
sayrımsamak temârüz etmek
seçenek alternatif
seçi intihap
seçiciler kurulu jüri
seçilmek Intihâb olunmak, intihâb edilmek
seçim intihâb, intihâbât
seçkin mümtaz
seçkinlik mümtaziyet
seçme 1. ihtiyar, 2. seçkin, seçilmiş
seçmeler antoloji, mûntahabât
seçmece seçmek şartı ile
seçmeci eklektik
seçmecilik eklektizm
seçmek intihâb etmek, ihtiyar etmek; fark et
mek, ayırt etmek
seçmeli muhayyer
seçmen müntehip, seçici
seçmenlik müntehiplik
sekizgen sekiz kenarlı, sekizli, müsemmen
sepettopu basketbol
sepi debböğlık, tabaklık
sepici debbağ
sergen vitrin
sergi teşhir yeri, meşher
sergilemek teşhir etmek
sergilik vitrin, camekân
serüven mâcerâ, sergüzeşt
sesbilgisi fonetik, savtiyat
ses bilim fonoloji
sesçil fonetik, savtâ
sesdeş homonim
sesli vokal, sâit, ünlü
sessiz konsonant, sâmit, ünsüz
sevecen şefkatli, müşfik
128
sevecenlik şefkat
sevi sevgi, aşk
sezdiri ima
sezdirmek ima etmek, hissettirmek
sezgi sezme, seziş, kads, tahaddüs
sezgicilil< tahaddüsiye
sezgisel taiıaddüsî
sezmek hissetmek, kestirmek
sıcakölçer termometre
sığa kapasite
sığınak melce
sı ınık mülteci
sığınmak iltica etmek
sıkı düzen disiplin, zabturabt
sıkı yönetim örfî idare
sınama tecrübe
sınamak tecrübe etmek
sınav imtihan
sınıf gacme terfi etme
sınıflama tasnif
sınıfta kalma ipka
sınıflandırma tasnif etme, kısımlara ayırma
sınık kırık, bozulmuş, dağınık
sınır hudut
sınırdaş hemhudut
sınırlamak tahdid etmek, sınır koymak
sınırlandırmak sınırlamak, tahdid etmek
sınırlayıcı tahdîdî
sınırlı mahdûd, sınırı olan, sınırlanmış
sınmak kırılmak, dağılmak; bozulmak, mağlup
olmak
sıralaç klasör
sıvı mâyi’
sim işaret, işmar
simge remiz, timsâl, senbol
simgeci senbolist
simgecilik senbolizm
simgelemek senbolize etmek
simgeleşmek senbolleşmek
129
simgesel senbolik
simgesellik senboliktik
sin kabir, mezar
sindirim hazım
sindirimse) hazmı
sindirmek hazm etmek
sinirbilim nevroloji
sinirce nevzoz
sinlii< kabristan
siyasa siyaset, politika
siyasal siyasî, politik
soğutmak massetmek, emmek
soğutkan mûberrid, soğutucu
soğutmaç soğutucu, milberrid
soluk nefes
solungaç galseme
solunmak teneffüs etmek
solunum teneffüs, nefes alıp verme-
somut müşahhos
somutlomak müşahhas kılmak
somutlaşmak mûşahhaslaşmak
somutlaştırmok müşahhaslaştırmak
somutluk müşahhastık
sona ermek nihayet bulmak
son deyiş epilog, son söz
son ek süffIks
sonlu mütenâhi, sonu olan
sonrasız ebedî
sonrasızlık ebediyyet, ebed
son söz hâtime
sonsuz namütenahi, bînihöye
sonsuzluk nâmütenâhilik
sonuç netice
sonuçlandırmak neticelendirmek, intâc etmek'
sonuçlanmak neticelenmek
sorgu istintak
sorgu hâkimi müstantık
soru suâl, istifhâm
sorum mes’ûliyet
130
sorumlu mes'ül
sorumluluk mes’ûliyet
sorumsuz mes'ûllyetsiz
sorumsuzluk mes’üliyetsizlik, adem-i mes'ûliyet
sorun mesele, problem
sorunsal problematik
soruşturma tahkikat, tahkik
soruşturmok tahkik etmek
soy ırk
soya çekim veraset, irsiyet
soya çekme veraset, irsiyet, atavizm
soy ağaçı şecere
soydaş ırkdaş
soy kırımı katliâm, jenosid
soylu asîl, necîb
soyluluk asâlet, necâbet
soysuz alçak, ahlâkı bozuk, hususiyetini kay
betmiş
soysuzlaşma tereddi
soysuzlaşmak tereddi etmek
soyut mücerret, abstre
soyutçuluk abstraksiyonizm
soyutlama tecrid
soyutlamak tecrld etmek
soyutlanmak tecerrüd etmek
soyutluk mücerretlik
söbe beyzî, oval
sömürge müstemleke, koloni
sömürgecilik müstemlekecilik, kolonizm
sömürgeleşmek müstemlekeleşmek
sömürgeleştirmek müstemlekeleştirmek
sömürgen istismorcı
sömürgenlik istismarcılık
sömürmek istismar etmek
sömürü istismar
sömürücü istirmarcı
sömürücülük istismarcılık
sönüm itfa, söndürme
131
sönüınlemek itfa etmek, söndürmek
sövgü küfür, sövme sözü
söylem şive
söylen m it, üsture
söylenbiHm m itoloji, esatir
söylence efsâne
söylenge monolog
söyleniş teJâffûz
söylenti rivayet, şâyia
söyle i sohbet, musahabe
söyle im diyalog
söyleşmek müzâkere etmek
söylev nutuk
söyleyiş diksiyon
söz kelâm, kavil
sözcü raportör
sözcük kelime
sözcülük raportörlük
sözde gûyâ
söz dizimi sentaks, nahv
sözel lafzî
söz etmek bahsetmek
söz gelimi meselâ
söz gelişi meselâ
söz götürmez gayri kabili itiraz
söz konusu bahis mevzuu, mevzûu bahis
sözle şifahen, şifahî olorak
sözleşme mukavele
sözleşmek mukavele akd etmek
sözlü şifâhî
sözlük lügat kitabı
sözlükçü lügat kitabı yazan, hazırlayan
sözü edilen mezkûr
sözü geçer nüfuzlu
sözül şifâhî
subay zâbit
sucul hidrofil
suç kabahat, cürüm
suç atmak iftirâ etmek
132
suçbilimi kriminoloji
suç işlemek cürüm îka etmek
suçlamak itham etmek
suçlanmak itilam edilmek
suçlandırmak teorim etmek, ithâm etmek
suçlu kabahatli, mücrim
suçsuz mâsûm
suç üstü cürmü meşhûd, meşhûd suç
sungu takdime
sunmak arz etmek, takdim etmek
sunu □rz, sunma
sunuş mârûzot, sunma
susku sükût, susma
suskun sükûtî
suskunluk sükûtîlik
susturmak iskât etmek
sürdürmek devam ettirmek, uzatmak
süre müddet
süreç vetîre
süre duran âtıl
süre durmak devam etmek, temâdi etmek
süre durum atâlet
süre en müzmin
süre enle mek müzminleşmek
süre enlik müzminlik
sürek devom, temâdi
sürekli devamlı, uzun, mütemâdi, çok süren
süreklilik devamlılık
süreksiz devamsız
süreksizlik devamsızlık
süreli mevkut, peryodik
sürgün nefy, kovma, menfâ, sürülen kimse
sürmek nefy etmek, kovmak; devam etmek,
uzamak
sürüm revaç, itibar; tedavül, arz
sürümlü revaçta olan, sürümü çok olan, satı
lan (mal)
sürümsüz revaçta olmayan, satılmayan (mal)
sürüngen zâhife
sürüp gitmek temâdi etmek, devam etmek
133
şaka latife
şakalaşmak mülâtafe
şokımak terennüm etmek
şarkiyatçı . müsteşrik
a kı hayret
şaşma tahoyyür. hayret etme
şaşmak tahayyür etmek, hayret etmek
şaşılacak şâyân-ı hayret
şenlik festival
şimdiki zaman hâl, hâl-i hâzır
şölen ziyafet
134
tannbilim i ilâhiyat, teoloji
tanrıcılık teizm
tanrıça ilâhe
tanrısal İlâhî
4anrı tanımaz ateist, mülhid
tanrı tanımazlık ateizm, ilhöd
t ansunak hayran olmak, hayrete düşmek
tansık mucize, hârika
tapı mâbûd
tapınak mâbed, ibâdethâne
iapınç ibâdet, tapınma, tapınış
tapınış ibâdet, tapınma
tapınmak ibâdet etmek
tapma perestiş
tapmak kulluk etmek, tapınmak
tarım ziraat
tarımsal zirâi
tari hsef tarihî
tartı ı münazara
tartı ma münâkaşa
tartı mak münakaşa etmek
tasarı lâyiha, proje
lasanm tasavvur
tosorımlomak tasavvur etmek
tasarlamak tasavvur etmek, zihinde hazırlamak
tasım kıyas
tasımlamak kıyas etmek
taslak kroki, tasarlanmış ilk şekil
taşıl fosil, müstehâse
taşıma nakil, nakletme
taşınır portatif, nakledilir
taşınır mal menkul mal
toştnmoz mal gayri menkul mal
taşıt nakil vasıtası, vasıta-i nakliyye
taşlama hiciv
taşlamak tahaccür etmek
tecim ticaret
tecimen tüccar
tecimevi ticarethane
tecimsel ticarî
135
teğet mümâs, değen
te men mülâzım
tek başına münferiden
tek düze monoton, yeknesak, muttarid
tek düzen monoton, yeknesak, muttarid
tek düzenk monotonluk, yeknesaklık
tek düzenlik monotonluk, yeknesaklık
tekel inhisar
tekelci Iniıisarcı
tekelcilik infıisorcılık
tekelle tirmek Inhisarlaştırmak
tekellik mutlakıyet, monarşi
tekif müfret
tekilleştirm ek müfret hâle getirmek
tekillik müfret olma hâli
tektanrıcı monoteist
tektanrıcılık monoteizm
tensel bedenî, maddî
tepke refleks
tepki aksijlamel, reaksiyon
tepkili İet
tepkimek aksülaniel yapmak
terim ıstılah
terimsel ıstılâha ait
ters orantılı mâkûsen mütenasip
tike cüz’, kısım
tikel cüz'î, kısmî
tiksinç menfür
tiksin dik menfûrluk
tin ruh
tin çözüm psikanaliz
4in çözümsel psikanalitik
tinsel rûhî. rühânî, mânevi
tinseici spritüalist
tinselcilik spritüalizm
tinsellik rûhîlik, rühânîlik
titrem ton
titreşim ihtizaz
titreşmek ihtizaz etmek
tolunay bedir
136
toplam yekûn, mecmû
toplama cem’, iktltaf
toplamak cem' etmek
ioplanak içtimagâh, meclis
toplanma İçtima, temerküz
toplanmak İçtima etmek
toplantı İçtima
toplar damar veri t
topluluk cemiyet, cemaat
toplum cemiyet
toplum bitim içtimaiyat, sosyoloji
toplumbilimci sosyolog
toplumbilimsel sosyolojik
toplumcu sosyalist
toplumculuk sosyalizm
toplumsal İçtimaî, sosyal
toplumsallaştırma sosyalizasyon
toplumsallaştırmalc sosyolize etmek
toplumsallık sosyallik
toplu tartışma forum
tortu rüsûb
töre âdetler, ahlâk
törebiUm otılâkıyot, etik
töreci ahlâkçı, moralist
törecilik moralizm
töre dışı lâahlökî, amoral
töredışıcı amorollst
töredışıcıiık amoralizm
törel ahlâkî
tören merasim
töz kök, asıl, cevher
tözcülük cevheriyye
tu ay iiva
tu bay tuğay komutanı, albay
tu general mirliva
tutak kabza
tutamak delil, beyyine
tutanak zabıt, mazbata, zabıt varakası
tutar meblağ, miktar
137
•tutorlı insicamlı
tutarlılık insicamlılık
tutarsız insicamsız
tutarsızlık insicamsızlık
tutku ihtiras, iptilâ, düşkünlük
tutkulu İh tira s lı'
tutkun mübdelâ, meftun, meclüb, âşık
tutkunluk meftûniyet, ibtilâ
tutkusol Ihtisaslı
tutsak esir
tutsaklık esirlik, esaret
•tutu rehin, ipotek
tutucu muhafazakâr
tutuculuk muhafazakârlık
tutuk mevkuf, tutulmuş
tutuklama tevkif, tutma
tutuklam ok tevkif etmek, tutmak
tutuklu mevkuf, tutuk, tutulmuş
tutukluluk mevkuifiyet
tutulu mevkuf, tutulmuş
tutum hareket, tavır; iktisat
tutumlu muktesit, idareli
tutumluluk muktesitlik
tutumsuz müsrif, idaresiz
tutumsuzluk müsriflik
tüketici müstehlik
tüketim istihlâk
tüm bütün, tamam
tümce cümle
tümdengelim tâlll, dedüksiyon
tümdengelimse) dedüktif
tümel külli
tümevarım istikra, endüksiyon
tümevarımsal endüktif
tüm leç mütemmim, tamlayıcı
tümlemek ikmâl etmek, tamlomak
tümlenmek ikmâl edilmek, tamamlonmak
tümler mütemmim, tamlayıcı
tüm sayı tam sayı, aded-i mürefteb
138
tür nevi, çeşit
türde hemcins, mütecânis
türde lik tecânüs, mütecânislil<
türe lıukuk, adalet
türel adlî, hukukî
türeti buluş, icat, ihtiva
türetici türeten
türetme iştikak
türetmen muhteri, mucid
türen müştak
türsel nev'î
türsellik nev'iyyet
türüm tekevvün, sudur
tüze adatet. adliye, hukuk
tüzeci hukukçu
tüzel hükmî, hukukî
tüzel kişi hükmî şahıs
tüzük nizâmnâme
uçak tayyare
uçucu pilot
uçuculuk pilotluk
uğramak mâruz kalmak
uğraş meşguli/et, meslek
uğraşı meşguliyet, meslek
uğraşmak iştigal etmek
uğiraştaş meslektaş
uğurlama teşyi etmek
ulaç zarf-fiil, rabıt sigası
ulam zümre, kategori, makule, grup, takım
ulamo bağlama, vasıl, ekleme, ilâve
ulamak bağlamak, ulaştırmak, ilâve etmek
ulaşım muvâsala, münâkale
ulaştırma münakalât, muvâsalat
ulu gönüllü âlicenâb
ululamak tâzim etmek, tevkîr etmek
ulular sözü kelâm-ı kibâr
139
ulus millet
ulusal m illî
ulusallaştırmok miMîleştirmak
ulusallık m illiyet
ulusçu milliyetçi
ulusçuluk m illiyetçilik
uluslararası beynelmilel, mliletlerarsı
umar çâre
umarsız çaresiz
umarsızlık çâresizlik
ummak ümid etmek
umut ümit
umutlu ümitli
umutluluk üm itiilik
umutsuz nevmîd, ümitsiz
umutsuzluk nevmîdî, ümitsizlik
uruk kabile, oymak
us akli, terbiye
us alır mâkûl. Dklo' uygun
usa vurmak muhakeme etmek
usçu rasyonalist, akılcı
usçuluk rosyonalizm, akliyye, akılcılık
usdı t akıl dışı, irrasyonel
usdı ılık irrasyonalizm, akıldışılık
uslamlama muhakeme yürütme (fels.)
uslamlamak muhakeme etmek, muhakeme yürüt
mek
ussal aklî
ussallaştırma rasyonalizasyon, aklileştirme
ussallık aklilik
utku .zafer, yenme
uyak kafiye, ayak
uyaklı kafiyeli
uyaksız kafiyesiz
uyanca dikkat
uyaran mûnebbih, ikaz eden
uyarı ikaz, tenbih
uyartigan kabil-i tenbih
uyarılmak ikaz’ edilmek
uyarlama adaptasyon, adapte etme
140
uyarlamak adapte etmek, İntibak ettirmek
uyarlık mutabakat, uygunluk
uyarma ikaz, tenbih
uyartı ikaz, ihtar
uydu peyk
uyducu peykçi
uydula mak peykleşmek
uyduluk peyklik
uyduruk uydurma şey, sânla
uygar medenî (uygur'dan bozma)
uygarlaşmak medenîleşmek
uygarlaştırmak medenîleştirmek
uygarlık medeniyet
uygu tekabül, tetabuk
uygulama tatbikat, tatbik, pratik
uygulamak tatbik etmek
uygulamalı tatbikî, pratik
uygulanmak tatbik edilmek
uygulayım teknik
uygulayım bilim teknoloji
uygulayımblllmse! teknolojik
uygulayımsal tekniğe ait
uyruk tebaa
uyrukluk tebaalık, tâbiiyet
uyum ötıenk, armoni, mutâbakat
uyumlu âtıenkli, uyumu olan
uyumluluk ahenklilik
tiyumsuz âhenksiz
uyumsuzluk dhenksizlik
uyuntu uyuşuk, miskin
uyurgezer uykuda gezen, şâir fl'lmenâm
uyuşmazlık ihtilâf
uyuşum uyuşma, anlaşma, İmtizaç, mutabakat
uz becerikli, işe yatkın, usta, ehil
uzaduyum telepati
uzam vüs'at, mekân
uzamak imtidad etmek
uzatmak temdîd etmek
uzay fezâ
141
uzaysal fezâya alt
uz bilim İhtisas, irfan, kültür
uz görü durendişlik, basîret, uzağı görma
uz görür dürendiş, uzağı gören
uzileti im telekomünikasyon
uzlaşım uzlaşma, uyuşma
uzlaşma uyuşma, uzlaşım
uzlaşmacı telifci
uzlaşmacılık telifçilik
uzluk ehliyet, ustalık, hozâkat
uzman mütehassıs
uzmanla mak mütehassısloşmak, mütehassıs olmak
uzmanlık ihtisas, mütehassıslık
uzunkafalı dolikosefol
üçgen müselles
üçleme teslis, triloii
üleşmek bölüşmek, paylaşmok
üleştirmek tevzi etmek, dağıtmak, payloştırmak
ülke memleket, diyar
ülkü mefküre, ideal
ülkücü mefkûreci, idealist
ülkücülük mefkûrecilik, idealistlik, idealizm
ülküleştirmek mefkûreleştirmek
ülküsel ideal
ülküselleştirmek idealizasyon
ün şan, şöhret
ünlem nidâ, ünleme
ünlü namlı, meşhur; sadalı, vokal
ünsüz sadasız, konsonant, konson
ürem fâiz
üreme tenâsül
üremek doğup çoğalmak, artmak
üreteç jeneratör, elektrojen
üretici müstahsil
üretim istihsâl
üretmek İstihsâl etmek
142
üretmen müstahsil
ürkü panik
ürperiş râşe
ürün mahsûl
üst mâfevk
üstelemek İsrar etmek, tekit etmek
üstenci müteahhit, üstüne alan
üslenme taahhüt, angajman
üsten mek taahhüt etmek, üstüne almak
üstlenmek üstüne almak, deruhde etmek
üstü kapalı zımnen
üye âzâ
üyelik âzâhk
üzgü eziyet, eza, cefa
üzünç keder, melâl, üzüntü
143
verim lilik semereli olmak, münbitlik, prodüktivi
te
verimsiz semeresiz, gayrimünbit
verimsizlik semeresizlik, rand'ımansızlık, goyrl
münbitlik
vurgu aksan
vurgun ihtikâr, spekülâsyon
vurguncu muhtekir, spekülatör
vurgunculuk ihtikâr, vurguncu olma
vuru darbe
vuruş darbe, darb (musiki)
144
yakınma şikâyet, şekvâ
yakınmak şikâyet etmek
yakınsak mütekorib (fizik)
yakınsamak bir şeyin olmasını yakın görmek: ya
kın olmak, tekarüb (fizik)
yakıt mahrijkat, yakacak
yaklaşık takribi, aşağı yukarı
yaklaşm yaklaşma, ele alma bakma tarzı
yaklaşma yakın olma, iktirân
yakmaç brülör
yalanlama tekzip
yalanlamak tekzip etmek
yalaza alev
yalgın serap
yalın alev
yalın sâde, çıplak
yalıncak çıplak
yalınç basit
yalınçlık basitlik
yalınlaştırma sâdeleştirme
yalmlık sadelik
yalıtım tecrit, izole
yalıtımcı tecritçi, izoleci
yalıtkan mücerrid, tecrit eden, İzolatör
yalıtmak tecrit etmek, İzole etmek
yalman sarp, dik yer; sivri kısım
yalnızcılık infirâd, yalnız kalma tutumu
yaltakçı mütebasbıs, dalkavuk
yaltaklanmak tabasbus etmek, dalkavukluk etmek
yaltaklık tabasbus, dalkavukluk
yalvaç, yolovaç peygamber, resijl
yalvaçlık risâlet, peygamberlik
yanılm ak eğrilmek
yamuk bir yana doğru eğik, yamılmış; şibik,
m ü n lıa rif (geomet.)
yamukluk eğiklik
yanal yanda olan; alaca, iki renkli
yonoşlık iskele
yanay profil
145
van bölüm fasıl
yandaş taraftar, birinden yano olan
yandaşlık taraftarlık, birinden yana olmak
yangı iltihap, ufunet
yangılanmak iltihaplanmak
yangılı mültehib, ateşli, iltihaplanmış
yanıkçı yanıp yakılan, şikâyetçi, müşteki
yanıkmak yonift yakılmak, sızlanmak, tozallum<
etmek
yanılgı hatâ, sehiv, yanlış, yanılma
yanılma hatâ, hatâya düşme
yanılsama ga1at-ı his, illüzyon
yanılmaz lâyuhtî, hatâ etmez
yanıltı hatâ, sehiv
yanıltmaca muğalata, zihnini karıştırıp yanıtlma
yanıltmaç sür'atle söylenirken yanılmaması güç,
olan söz
yamt cevap
yanıtlamak cevap yermek, cevaplandırmak
yanıtlanmak cevaplondırılmak
yankı (yanku) aks-i sada, sesin bir yere çarpıp geri,
dönmesi
yankılanmak yankı vermek, yankı yapmak, in'ikâs.;
etmek
yanlı taraftar, tarafgir
yansı eğri, çarpık, yanpiri; aksi, muârız,,
muhâiif ( akis, in'ikâs mânasına.,
kullanılması yanlıştır)
yansilama taklit, ses taklidi, onomatope
yansılamak (yansımak) çarpık yürümek, yürüyüşü taklit ede
rek -alay edip eğlenmek- taklit et--
mek
yansıma aksetme
yansımak aksetmek
yansıtmak aksettirmek
yansız tarafsız, bitaraf
yansızlık bîtaraflık, tarafsızlık
yantutar tarafgir, taraftar
yanlutarhk tarafgirlik, taraftarlık
yantutmaz bitaraf, tarafsız
146
yantutmazbk bîtaraflık, tarafsızlık
yapay sun'î, yapma
yapaylık sun’îlik
yapı bina, bünye, inşaat
yapıbilim morfoloji (dilbilim.)
yapıbilgisi morfoloji (dilbilim.)
yapım imal, inşâ, inşaat, teşkil (dilbilim.)
yapımcı imâl eden, prodüktör
yapımcılık imalâtçılık, prodüktörlük
yapım evi imâiathâne
yapın mâmûl
yopıntı yapma, düzme, uydurma, varmış gibi
düşünülen (fels.) ^
yapısal yapı ile yapılış ile ilgili, strüktürel,
bünyevî
yapısalcı strüktüralist
yapısalcılık strüktüralizm
yapıt eser, telif
yapma sun'î, düzme, sahte
yapmacık yapma, sun’î tavır, gösteriş, tasannu
yapmacıklı gösterişli, tasannulu (şiir, resim)
yapmacıksız gösterişe önem verilmeden yapılmış
yaptırım yaptırma, kuvve-i müeyyide (sosy.)
yaradılış hilkat, tabiat, fıtrat, bünye, mizaç
yarar faydalı, yarayan; fayda, menfaat
yororcı pragmatist, ütilitarist
yararcılık pragmatizm, ütilitarizm, nef'iyye
yararlanma intifü, fayda elde etme
yararlanmak faydalanmak, istifade etmek
yararlı faydalı
yararlık işe yarama, faydalı olma, faydalı hiz
mette bulunma
yararlılık faydalılık
yararsız faydasız
yararsızlık faydasızlık
yoroşık yokışır, uygun, münâsip, muvafık, lâ
yık; yaraşma, yakışma, yakışık,
münâsebet, uygunluk
yaratı kreasyon, yaratma, yaratış
147
yaratık mahlûk
yaratım kreasyon, yaratma, yaratış
yaratımcıhk kreosyonizm. yaratmacılık
yaratış yaratma, ibdâ etma, kreasyon
yargı hüküm, hüküm verme, muhakeme et
me dâvaya bakma, kazâ
yargıcı hüküm veren, hâkim, dâvâya bakan,
kadı
yargıç hâkim (aslı: yargıcı)
yargıçlık hâkimlik
yargılamak muhâkeme etmek, dâvâya boKmak
yargıtay temyiz mahkemesi
yarı nısıf, nîm, yarım
yarıyıl sömestr
yarım nısıf, yan; nâkıs, eksik
yon? müsâbaka
yarışçı müsâbık
yarışma müsâbaka
yarışmacı müsâbık. yanşan, yarışmaya Katılan
yarlığamak mağfiret etmek, affetmek, bağıçlamoK
yarlık (yortıg) ferman, irade, buyrultu
yo9 mâtem
yasa kanun, nizam (aslı; yasak, yasağ)
yasal kanunî
yasala mak kanunlaşmak
yasala tırmak kanunlaştırmak
yasall aşt ırmak kanunileştirmek
yasama teşrî, kanun yapma işi
yasamak kanun yapmak, kanun koymak; (as
lı; tanzim etmek, düzen vermek, ter
tip etmek, düzenlemek)
yaşam hayat, yaşama
yaşam öyküsü hâl tercümesi, biyografi, hâl hikâyesi
yaşam dyküsel biyografik
yaşamsal hayatî
yaşamsallık hayatilik
ya antı hayatın bir bölümü, hayat tecrübesi
ya da aynı yaşta olan, yaşıt
yatay ufkî
148
yotılı leylî
yatırım plasman, envestisman; mevduât
yatırımcı yatırım yapan, mûdi'
yayılma intişar
yayım neşir, yayma, neşretme
yayımcı nâşir, editör
yayımcılık nâşirlik, editörlük
yoyımlamak neşretmek, yaymak
yayımlanmak neşredilmek, intişar etmek, yayılmak
yayımlatmak neşrettirmek, yaydırmak
yayın neşriyat
yaymaç radyo
yaymak neşretmek
yayman editör, nâşir
yozok kalem
yazar muharrir
yazarlık m uharrirlik
yazgı kader, alınyazısı
yazgıcı kaderci, fatalist
yazgıcılık kadercilik, fatalizm
yazı bilimi grafoloji
yazıbllimci grafolog
yazıcı kâtip
yazık günah
yazıklanmak teessüf etmek, esef etmek
yazım imlâ, yazma, yazış
yazın edebiyat
yazıncı edebiyatçı
yazıncılık edebiyatçılık
yazınerl edip, edebiyatçı
yazınsal edebî
yazınsallık edebilik
yazışma muhabere, mükâtebe
yazışmak muhabere etmek
yazıt kitobe
yazman kâtip
yazmanlık kâtiplik, sekreterlik
yeğ daha iyi, üstün, müreccah
yeğin şiddetli, hızlı, çok, fazla
149
ye inle mek şiddetlenmek
ye inlik şiddet
ye lemek tercih etmek, yeğ tutmak
yeğni hafif
yeğnilik hafiflik
yeğnilmek hafiflemek
yengi zafer, galibiyet, galebe, yenme
yenik mağlûb
yenilgi mağlûbiyet, yenilme
yenilmek mağlûp olmak, kaybetmek
yenilik teceddüt
yenmek galip gelmek, mağlûp etmek, kazan
yerbilimi mak
jeoloji
yerbilimci jeolog
yer çekimi arz câzibesi
yerel mevziî, mahallî
yerellik m evziîlik,. mahallilik
yerey arazi
yergi hiciv, satir
vergici heccâv
yerinç teessüf, hayıflanma, yerinme
yerinmek eseflenmek, üzülmek, mahzun olmak
yerme zem, hiciv
yermeci zemmeden, heccâv
yermek zemmetmek, hiciv etmek, kötülemek:
beğenmemek; nefret etmek, tik
sinmek
yermeli pejoratif
yer öte eve
yer yuvarlağı kürre-i arz
yetenek kabiliyet
yetenekli kabiliyetli
yeteneksiz kabiliyetsiz
yeteneksizlik kabiliyetsizlik
yeter kâfi, elverir, yetişir
yeterli kifâyetli, ehliyetli, ehil, yeterliği olan
yeterlik kifayet, ehliyet
yeterlilik kifâyetlilik
150
yetersiz kifâyetsiz, ehliyetsiz
yetersizlik kifâyetsizllk, elıliyetsizlik
yeti kuvve, meleke, fakülte
yetingen kanoatkâr
yetingenlik kanaatkârlık
yetinmek iklifa etmek
yet işek formasyon
yet ke otorite
yetki salâhiyet
yetkili salâyiyetli, salâhiyettar
yetkililik salâhiyetsiz
yetkin kâmil, mükemmel, olgun
yetkinlik kemâl, mükemmeliyet
yetkisiz salâhiyetsiz
yetkisizlik salâhiyetsizlik
yetmezlik kifâyetsizllk
yı ılı ma izdiham
yığmak tahaşşüd, tahşîdât
Yığışım konglomera, çimentolanmış
moloz külçesi
yığmak tahşîd etmek (asker.)
yıkı harabe
yıkık harap, viran
yıkım yıkma, viran etme; büyük masraf;,tah-
ribât
yıkıntı enkaz, harâbe, virane
yıkkın harap, viran
yıl cağı mevsim
Vildahk vakayi' nâme
yıldırak parpar parlayan, şa’şaapâş, dırohşan;
şimşek
yıldın terör, tedhiş
yıldırımsavar siper-i sâiko, paratoner
yıldızbilimi astroloji, ilm-i nücûm
yıldızbilimci astrolog, müneccim
yılgı dehşet, ürkme, ürküntü
yıllık sâlnâme, almamak
yır şiir, şarkı, türkü
yinelem tekrir, tekrar etme
151
yineleme tekrir, tekrar
yinelemek tekrarlamak, tekrar etmek
yitik kayıp, zâyi'
yitim zıyâ', yitme, kaybolmo
yitirme kaybetme, zâyi’ etme
yitirmek kaybolmak, zâyi' olmak
yitmek kaybolmak, zâyi' olmak
yo almak yok olmak, kaybolmak, ortadan kalk
mak
yoğaltıcı müstehlik
yoğaltım istihlâk, tüketim
yo altmak yok etmek, istihlâk etmek
yoğrum teşekkül, yetişme
yo un kesif (esas mânâsı; koyu, kaba, katı.
iri, cesim)
yo unla mak tekâsüf etmek
yo unla tırmak teksif etmek
yo unluk kesâfet, kesif olma
yoksul fakir
yoksullaşmak fakirleşmek
yoksullaştırmak fakirleştirmek
yoksulluk fakirlik
yoksun mahrum
yoksunluk mahrumiyet
yoksunmak mahrum olmak
yoksuzluk yoksulluk
yokumsamak inkâr etmek
yoldüzer buldozer
yol açmak sebebiyet vermek
yollamak Irsâi etmek, göndermek
yolluk harcırah
yolsuz uygunsuz, yersiz, düzensiz, usulsüz
yolsuzluk suistimâl, usulsüzlük
yontu heykel
yontucu heykeltraş
yontuculuk heykeltıraşlık
yordam meleke
yorgu tâbir
yormak tâbir etmek
152
yo m tefsir
yorum tefsir
yorumcu tefsirci, müfessir
yorumculuk tefsircilik
yorumlamak tefsir etmek
yoz mütereddi, bozulmuş, soysuzlaşmış
yozlaşma tereddi, bozulma
yozlaşmak tereddi etmek, bozulmak, soysuzlaş
mak
vön cihet, taraf, istikamet
yönelim temayül, meyil
yönelmek teveccüh etmek, yüzünü çevirmek
yönelti istikamet
yöneltmek tevcih etmek, bir şeye yön vermek
yönerge tâlimat, direktif
yönetici idareci
yöneticilik İdarecilik
yönetim idare
yönetimevl idarehane, idare yeri
yönetimsel idari
yönetmek idare etmek
yönetmelik tâlimatnâme
yönetmen rnüdür, idareci
yönetmenlik müdiriyet, müdürlük
yönseme temâyül
yöntem metod, usul, sistem; tarz, yol, kaide
yöntembillm metodoloji
yöntemblllmsel metodolojik
yöntemli metodlu
yöntemlilik metodluluk, ıttırad
yöntemsel metodik
yöntemsiz metodsuz
yöntemsizlik metodsuzluk
yöre havâli, etraf, civar
yöresel mahallî
yöresellik mahallîlik
yörünge mahrek
yurt vatan, memleket, mesken
yurtlandırmok yer yurt sahibi etmek, iskân etmek
153
•yurtlanmak yer yurt sahibi olmak, tavottun et
mek
yurtluk mâlikâne, arazi, ocaklık
yurtsama daüssıla, yurdunu özleme
yurtsamak daüssılaya tutulmak, yurdunu öz
lemek
yurtsever vatanperver
yurtseverlik vatanperverlik
yurttaş vatandaş
yurttaşlık vatandaşlık
yutak bel'ûm, hançere, gırtlak
yuvak silindir, üstüvane; loğ taşı
yuvar küreyve
yücelik ulviyet, rif'a t
yüceltmek i ’lâ etmek
yüklem müsned, fiil, haber (dilb.)
yükleme tahmil
yükselteç amplifikatör, müşeddide
yükselti . râkım, irtifâ l[coğr.)
yükseltme terfi, terfi ettirme
yüküm mükellefiyet, mecburiyet
yükümlenmek taahhüt etmek
yükümlü mükellef, angaje, mecbur
yükümlülük mükellefiyet
yükünme tözim
yükünmek tâzimde bulunmak
Yüreklendirmek cesaret vermek, teşci' ve teşvik etmek
yüreklenmek cesaretlenmek
yürekli cesur, cesâretll
Yüreklilik cesaret, cesurluk
Yüreksiz cesâretsiz
Yüreksizlik cesaretsizlik
yürürlük mer’iyet, geçerlilik
yürütme icrâ
yürütmek icrâ etmek, tedvir etmek, ifa etmek
yürütmenin durdurulmas/ tehiri icrâ
Yürütülmek tedvir olunmak
yürütüm infâz
yüzey saltıh
154
yüzeyse) sathî
yüzeysellik sathîlik
yüzgeç yüzen, misbah
yüz ktzartıcı hayslyetşlken
yüzlemece vicâhen, yüz yüze gelerek
yüzle im muvâcehe, yüz yüze gelme
yüz ölçümü mesâha-l sathiye
yüzünden sebebiyle (menff mânâda)
yüz yıl asır
yüz yıllık asırlık
yüzyüze rüberû
155