Professional Documents
Culture Documents
SiNEMADA
ZAMAN
Ritmik Tasarım;
Türbülans ve Akış
Yvette Biro
DORUK YAYIMCILIK I Sinema
Sinemada Zamanı Ritmik Tasanm; Türbülans ve Akış
lngilitce Edisyon:
Yatan:
Yvelte Biro
Çeviren:
Yayıma Hatırlayan:
Cafer Çakmak
ISBN: 978-975-553-540-1
Baskı Cilı:
Banş Maıbna-Miıcelliı
Davutpaşa Cad. Güven Sanayi Sitesi
C. Blok. No: 291 Topkapı / lsıanbul
Tel: (0212) 674 85 28
ô
doruk
SiNEMADA
ZAMAN
Ritmik Tasarım;
Türbülans ve Akış
Yvette Biro
Ingilizceden Çeviren
Anı l C er en Altu n ka nat
C>.
L-'
doruk
Yvette Biro, Denemeci, senaryo yazan ve New York Üniversitesi, Sinema Bôlü
mü'nde emekli profesör olan Yveııe Biro vatanı Macaristan 'da çok sayıda ünlü yö·
netmenle ödüllıl birçok filmde çalışmıştır. Sinema üzerine on kadar kitabı olan ya
zarın sayısız denemesi ve birçok çevirisi de okuruyla buluşmuştur. Sinema üzerine
olan başlıca yapıtları Sinemada Zaman, The Mctamorphosis of tlıe lmage, The Sevenıh
Art ve Profant Mytholog_y'dir.
Geçmiş zaman ve gelecek zaman
Olmu.ş olabilecek ve olmuş olan
işaret eder her zaman şimdi/burada bulunan sona.
T. S. Eliot
İÇİNDEKİLER
Önsöz . . . . . . . ................................................................. 11
Teşekkürler ...... .............. ......... . . . . . ....... .... .. . .. . . . ...... .... 15
Kaynakça .. ...... ... . .......... .......... ... .. ............ .......... . .... 259
Filmografi ........ . ... ..... . .. ........................................ . ... 263
Dizin ...................... . .
.......... ........................ ....... .... . . 269
Önsöz
podan daha fazla etkene dayanan ritmik tasanın, sıra dışı bir
çok katmanlı fenomen olarak ortaya çıktı. Olayların ve duygu
ların değişen ritmik vuruşunun, yalnızca bir filmin atmosferi
ni ve fiziksel izlenimlerini değil, yapıtın genel tonu ve doğası
nı da etkileyerek anlamı nasıl değiştirdiğini haz ve heyecanla
fark ettim.
Bu iç görü beni zaman kavramının daha derin bir analizine
itti. Modern yaşam ve modern sinemacılık karmaşık, çok-kat
manlı yapıların kaçınılmaz deneyimini beraberinde getirir ve
o nlara alışmak durumundayız. Seyreltilmiş, esnetilmiş ve eşza
manlı olarak var olan şimdinin kavrayışı ufuk açar ve rafine bir
i fadeyi talep eder. Susanne K. Langer, farklı1ık1arın, karşıtların,
hatta antinomilerin birliğini olanaklı kılan engin bir toprağın
kapsamlı enerjisini anlattığı "edebi ş i mdi de sinemanın özgül
"
(1) Paul l<lee, Thtoıie de l'arı mmienıe (Paris: Folio / Essays, 1964), s. 27.
14 1 Sinemada Zaman
(2) lngmar Bergman. Film: Montagc of Theories'den alıntı, ed. Richard Dyer McCann (New
York: Dutton Paperback, 1966), s. 144.
Teşekkürler
Şimdi'nin Katmanlan
Kronos ve Tempus
Karmaşıklık
Karakterlerin Değişken Tutarlılıklan
tlham Verici (Ödünç Alınmış) Kavramlar
(1) Henn Bergson. Crcalive Evolution (New York: Continuum, 2002), s.172-73.
18 I Sinemada Zaman
(2) Orientation ifadesi yônelim ıle birlikte zaman ve mekanda kendimizi tanımlama ve
konumlandırma biçimimizi de ima eder. (ed.n.)
Uçan Zaman 1 19
taya koyduğu gibi, sorun kozmosu bir bütün olarak henüz an
layamamış olmamız değildir, aksine kozmosun bir parçasını
anlayabiliyor ve bu uğraşta düzenli bir ilerleme gösteriyor ol
mamız bile bir mucizedir. Ancak her şeye rağmen, insan koz
mosun bir parçasıdır. Bergson'un söylediği gibi, "Bütün özle
aynı doğaya sahiptir ve bütünü kendi özümüz hakkındaki de
rinlikli bilgimize dayanarak anlarız." 3 Karşılıklı bağlantıların
karmaşık yasalarını tam olarak çözemesek de, onların farkına
varabiliriz.
Yakın zamanda kaybettiğimiz Nobel ödüllü I. Prirogine ve
yazar lsabelle Strengers, Order out of Chaos adlı çalışmalarında 4
şunları kaydetmektedir: "Bununla birlikte, son zamanlara dek
keskin bir karşıtlık vardı. Dış evren, deneyimlediğimiz kendi
liğinden etkinlik ve tersine çevrinmezliğin aksine, belirlenim
ci nedensellik yasalarım izleyen bir otomat gibi görünüyordu.
Bu iki dünya şimdi birbirine yaklaşıyor" .
Bu ün_l ü kitap, yalnızca mikro ve makro dünyaları karşılaş
tırmak yerine, "yeniden kazanılan zaman5"ın karmaşıklığın
dan, zamanın yasalarından, belirli bir yeni dengeden, istikrar
ve istikrarsızlık arasındaki ilişkisel bağdan söz eder. Bu alışıl
madık bulgunun özü nedir?
Yazarların öncelikli kaygısı süreklilik ve değişim, tersine
çevrilmez ve çevrilebilir süreçler arasındaki ilişkidir. Başka bir
deyişle, ayrıcalıklı tek bir zaman kavramının yerine çok yönlü
bir zaman kavramı geçirilmektedir. Bergson daha önce bize, sa
at tarafından ölçülen zamanın dışında, örneğin içsel süreçleri
veya kapsamları ölçen başka zamanlar olduğundan söz etmiştir.
Yine de tüm bu farklı zamanlar eşzamanlı ilerler ve evrensel de
ğişimi tanımlarlar. Bütünlemecilik düşüncesini -yalnızca bu
bağlamla sınırlı olmayarak- kabul etmemiz gerekmektedir.
(3) 1. Prigogine ve !sabelle Strengers. Order ouc of Chaos (New York: Bantam, 1984), s. 311.
(4) A.g.e., s. 3 12.
(5) Yazar burada "zaman kazanma" anlamında da kullanılan recovered time ile bir çift
anlamlılık yaratıyor. (ed.n.)
20 1 Sinemada Zaman
Zamanda var olan, tersine çevrinmez olan ile zamanın dışında ka
lan, sonsuz olan arasındaki aynının insanın simgesel etkinliğinin
kökeninde olduğu izleniminden kaçınmak zordur. Belki de bu,
özellikle sanatsal etkinlikte böyledir. Gerçekten de doğal bir nes
nenin, bir taşın, sanat nesnesine dönüşümü bir yönüyle madde
üzerindeki etkimize ilişkindir. Sanatsal etkinlik nesnenin zaman
sal simetrisini bozar. Zamansal asimetrimizi nesnenin zamansal
asimetrisine çeviren bir etki yaratır.6
(6) Ag.e.
22 1 Sinemada Zaman
Şimdi'nin Katmanları
Etkileyici bir örnek olarak Gus Van Sant'ın 2003 tarihli fil
mi Elephant'ı alalım. Burada, korkunç Columbine Lise'si kat
liamı, şaşırtıcı derecede apaçık, ilgisizmiş gibi görünerek, ne-
Uçan Zaman j 23
Kronos ve Tempus
Bu değişim boyutunun bu denli sıra dışı ve eşsiz olması,
mikro ve makro dünyaların kendine has karışımının, değişim
lerin birey üzerindeki etkisini hesaplamayı çok zor hale getir
mesinden kaynaklanır. Gündelik varoluşun fiziksel gerçekliği,
normal makro dünya, yalın bir şekilde doğrudan deneyimleri
mize aittir. Bizden güçlüdür ve geri dönüşsüz işler. Saat; fizik
sel zaman kavramını belirtmek için kullandığımız haliyle Kro
nos, kendi katı yasaları uyarınca ilerler: Zaman geçer; Pazarte
si'yi Sah izler, geceyi gündüz. Ama izlenimlerin ve deneyimle
rin işleyişi, Tempus dediğimiz bu insani zaman, büyük olanla
karşılaştırıldığında bir mikro aşama olan bu gerçeklik, öngörü
lemezdir. Kabulleniş-reddediş alanında rol oynayan çok [sayı
da! nedenin karşılıklı bağıntısı, Tempus'un Kronos karşısında
Uçan Zaman l 27
(7) N. Katherine Hayles, Chaos Bound (lthaca. N. Y. Comcll UniversiLy Pre.ss, 1990), s. 60
28 1 Sinemada Zaman
(8) Aziz Agustinc şimdiki zaman kategorisini bilindik anlamıyla birlikte, geçmiş ve gele
ceği de kapsayacak şekilde genişletir. Yazar burada şimdiki zamanın üç türiı olarak
"geçmiş olarak şimdikı zaman, şimdiki zaman ve gelecek olarak şimdiki zaman" kiple
rinden bahsetmektedir. (cd.n.)
30 1 Sinemada Zaman
(9) Alfred Norıh Whııt·hea<l, Selence cınd ılıc Modem World (New York: Free Pres.�. 1967),
$ 243.
Uçan Zaman 1 31
Karmaşıklık Duygusu
(1 1) Kaos teorisinde geçen ı'e orijinali "slrange anrııcıor" olan bu kavrJm, olkemizde
gdişurilen fizik ıerrnınoloJisınde "garip çckid" olarak çevıilmişıir. (ed.n.)
Uçan Zaman l 39
(12) Anlonio Damasio. Lookingfor Spinow (Orlando. Fla.: Harcoun, 2003), s. 38.
Uçan Zaman l 43
( 1 3) Roland Barthes, lmagc, Musk. Text (Ncw York: Hill and Wang, 1977), s. 92-93.
Buster Keaton, The General, 1 92 7
2 Tem p oyu Ayar l amak
ması bilindik bir durum değil midir? Hakikat şudur ki, hız, sı
nırlama ve yavaş hareketin gücüyle dengelenmeden, sah ola
rak deneyimlenemez.
Bu nedenle, zamansallığın önemini daha sofistike ve eksik
siz bir şekilde kavramaya ihtiyacımız vardır. Zamanda yaşa
mak, belirgin niteliklere ve eylemlerin ağırlığının ayırtına var
mak için bizi keskin gözlemlere daha duyarlı yapar; hem hızlı
hem de yavaş oluşumlardaki değerleri fark ederiz: Türbülansa
ve akışa açılarak . . .
Zamanda Yaşamak
Zaman, özellikle de insansal zaman basi l bir çizgiselliğin
ötesjndedir. Zamanın kapsamı içsel olarak çok boymlu bir ya
pıdır; derinliği ve kaunanlaşması ölçümlenemezken, salt yatay
düzenle çok az ortaklığı vardır. Günlerimizin geçişi, yalnızca
hareket, hareketsizlik, akış ve kesintinin dikotomisiyle kontrol
edilemez; bu "sol uklanma" sürekli olumsallıklar ve sapmaların
değişen geril i m iyle, dönüşlerin ve türbülansın değişen akımla- .
rıyla düzenlenir. Ricoeur gizil anlatı stratejilerini, zamanın dü
.
zenlenişi, olay birimlerin uzunluğu ve yiı:i.elenıuelerin sıklığı
noktasından hareketle inceler. Calvino'nun dediği gibi, eğer
"öykü içerilen zamanın uzunluğu üzerinde uygulanan bir iş
lem, onu daral tsa . ya da genişletse de zamanı n geçişine e t ki
eden bir büyü " 3 ise, o halde zamanın ivmelenmesi denilen bu
tek yönlü çaba, tılsımın kendi sihriyle kuşatı l mış doğayla sınır
lı kalır.
Umberto Eco, Six Walhs in Lhe Fictio11al Woods adlı kitabın
da öykü anlatımındaki zengin olanaklar üzerine düşünür. Bor
ges'in ayak izlerini takip ederek. hayal gücünü talep eden pati
kalara yaklaşmak, anlatının sırlarını incelemek için orman me
taforunu kullanır. Okuyucuya başıboş dolaşmanı n hazlarını
(3) ltalo Calvino, Six Mcmosfor ılıt Nexı Millenium (Cambridge. Mass. : Har\'ard Univer
sity Press, 1988), s. 35.
Tempoyu Ayarlamak j 49
(4) Umbeno Eco. Six Walks in ıhc Ficıional Woods (Cambridge, Mass.: Harvard Universily
Press, 1994).
(S) Yazarın "dramalic arc" olarak bahsettiği kavram için en uygun çeviri dramatik iler
leme olarak görülmektedir. Dramatik ilerleme derken. çizgisel bir anlau modelinde
ki ilerleme hareketi; başka bir deyişle anlaunın giriş-gelişme-dönüm noktası-so nuç
50 1 Sinemada Zaman
rülür: lvme. Buna karşın eğer bu cehennemsi hız, sık sık iyi
yerleştirilmiş vurgularla bölünmeseydi, bu denli etkili olamaz
dı. Ve bu da ani bir duraklama gerektirir! Ana karakter sahne
nin tam ortasında, iyi tanımlanmış figürünü açığa çıkaran do
nuk bir duruşta, duraklamaya mahkum kalabalıkla yüzleşmek
tedir. Burada koreografi şiirsel bir araçtır. Keaton'm fi lmlerin
de bu zekice çözüm, rasgele bir kaçışı -neşeli, komik ve heye
canlı potansiyelini tam anlamıyla gerçekleştirerek- klasik bir
paradigmaya dönüştürür.
Bir kompozisyonun ilerleyişi ve yapısı yalın bir birikim ol
maktan uzaktır çünkü ivm e , azalma, gittikçe kısalan hızlı kes
meler yığınıyla üretilir. Devinimsel güç, parçalara ayrılmış gö
rüntüler, mekansal öğelerin anlık çarpıcı çekimleri aracılığıyla
açığa çıkar. Tempo ve sıklık, bir diyalogun ilişkisini biçimlen
dirir. Ya da daha ziyade, dikey ve yatay eksenler arasındaki eş
siz söyleme işaret eder. tleri hareket.le öykü gi t gide daha fazla
ağırlık kazanır. Çünkü eksiltmelerle birlikte zekice yapılmış
özet, cesur çağırışımlar aracılığıyla elde edilen yoğunlaşmayı
gerektirir. Yoğunlaştırma nedeniyle kaybolan zaman \re mekan
başka bir boyutta geri kazanılır. lndirgenmiş Z:aınan / mekan,
yoğunlaştırılmış zengin bir madde yatağı içerir. Dahası, sıçra
malarla üretilen enerj i sayesinde "negatif mekan" yenilenmiş
gerginlik yaratır. Sonuçta izleyici açık olarak karlı çıkar: Kes
meyle (cm) yaratılmış sahne, yavaş yavaş gelişim gösteren bir
sahneden kaçınılmaz olarak daha canlıdır.
Hızlı tempolu bir sunum, ölü ağırlığındaki bir anlatımdan
kurtulmuş zarif bir anlatısal akışa imkan vererek, canlılık ya
ratır. "ll discorrere e come il correre [söylem yol kat etmeye
benzer] , Calvino bize Galileo'nin ifadesini anımsatmaktadır.
Hücum eden düşüncelerden , yalnızca usa vurmanın (stratej iy
le oyna ve harika bir atış yap) hünerini ve göz alıcı etkililiğini
kanıtladığı için değil, ayrıca hayal gücünü a teşlediği için de
hoşlanırız. Kaynakların tasarruflu kullanımının yanı sıra, izle
yiciye ve yönetmene yeni bir enerji veren beklenmedik çağrı-
Tempoyu Ayarlamak s s J
düşüncelerin hızlanması ve enerji patlaması gibi yan etkileri olan bazı uyuşturucu
türlerini tanımlamak için de kullanılmaktadır. (ed. n.)
5 6 1 Sinemada Zaman
(9) Müzikal olarak Olke ve coşkunlugu i fade için kullanılan çok luzlı ritim. (ed. n.)
58 J Sirıcmada Zaman
Akış
Temel olarak hücum eden hız ve türbülans sorunuyla uğra
şan yukarıdaki örnekler düşünüldüğünde, akış olmadan tür
bülansın olmadığı açık hale gelmiş olmalıdır. Hareket ve ivme,
yalnızca birikim ve ani dönüşüm aracılığıyla oluşur. Bu, bite
viye süren duyarlılık meselesinin büyüleyici ve özsel olması
nın nedenidir: lki karşıt kutbun eşzamanlı olarak uygun oldu
ğu, dengeli ve etkileyici bir kompozisyonun bileşenleri nedir?
Sapık (Psycho I 1 960) ve Kuşlar (The Birds / 1 963) filmle
rin de Hitchcock, bilinçli olarak devinimin başlıca dönüm nok
talarına kendisini yavaş yavaş açan bir serimle ilerler. Filmler
60 1 Sin,mııda Zaman
sunda şaşkınlığa düşer. Her şey çılgın bir gangster filmi paro
disine dönüşür; yalnız Kitano değil, karakterlerin tümü filmin
tek tekrarlanan edimini sahnelerler - çok açık bir kayıtsızlıkla
nişan alına ve ateş etme. Süreç en ufak endişe gölgesine yer
vermez, gündelik kayıtsızlık hüküm sürer. F ilm, alaysılık ve
oyunculluğa kusursuz bir geçiş yapıp gangsterleri yerde yatmış
oyalanırken gösterdiğinde, yönetmenin bıyık altından gülüşü
hissedilebilir. Kitano, karakterlerinin bir sonraki cinayete dek,
(öldürecek başka biri kalmadığında) zaman öldürmekten keyif
aldıklarını göstermek için özenle düzenlenmiş bir olay gelişi
mi kullanır.
Bu, "algı"nın göreliliğine dikkat çekebilmenin yoludur.
Başka bir deyişle, izleyicinin duyumları zamanın akışında, öy
künün serimlenmesi sırasında değişmelidir.
Robert Altman, Short Cuts, l 993
3 Karı şı k (Gen i ş l eti l m i ş) Öykü Yapı l arı
Paralellikler
Birleşme Nokrnları
Mozaikler
Epik Anlatı
Orkestrasyon
Paralellikler
lyi düzenlenmiş bir öykünün bölümlerine baktığımızda, geri
lim yaratmak için kullanılan farklı yöntemleri ayırt edebiliriz.
Birçok film ana karakterlerin ussal davranışının amaçlılığına
ek olarak, temanın kapsamını zenginleştiren bir dizi başat ka
rakter ve bütünleyici olay sunar.
Filmler çoğunlukla bir olay örgüsü dizisiyle örülmüş para
lel öykülerden oluşur, bunlar dinamik sonuçlara yol açarken,
aynı zamanda "uzunluğu" da sürdüren bir e tkiye sahiptir. !Bu
konuda ! Robert Altman'ın eserleri en yol gösterici örneği oluş
turur. Altman özel olarak çok-sesli, çok-anlatılı olay örgüleri
ne düşkündür ve filmlerinin çoğunu müziğin koraya ait kural
ları içerisinde düzenler.
Tercih ettiği yapısal teknikleri uygulayıp damgasını vurdu
ğu tüm çalışmalar içerisinde Allman'ın Short Cuts ( 1 993) adlı
film i, zamana paradoksal yaklaşımın en iyi örneğini sunar gibi
görünür. Bu gayet karışık, sekiz çiftin etrafında dönen çok sa
yıda olay ve karakterle yaklaşık üç saat süren filmde neler ol
maktadır? Yömem , birbirine meydan okumayla sonuçlanan,
çarpışan süreçler üzerine kurulmuştur. Başlığın işaret ettiği gi
bi, film anlatıyı ayrıntı çekimleriyle işler ve gelişime görece az
bir zaman bırakır. Bir yanda sahnelere çok az zaman verilmiş-
68 1 Sinemada Zaman
Birleşme Noktaları
Yukarıdaki örnekler karakter gruplarının paralel, kesişen
maceralarını yakın ilişkiler oluşturarak işler. Başka d urumlar
da, karşılaşmaların önceden kararlaştırılmış ol maktan uzak,
rastlantısal o lduğu ve öykünün öneminin yoldan ayrılan her
Karışılı (Gcııişlelilmiş) Oykü Yapılan 1 71
Mozaikler
Gayet iyi bilinir ki, öykü anlatıcılığının tek aracı yalnızca
ussal amaçların gerçekleştirimi, neden ve sonuç ilişkileri ve
basmakalıp sistemler değildir - uygulamada bu yöntemler çok
değerli bulunmuş ve senaryo yazarlığına ilişkin kutsanmış el
kitaplarında vaaz edilmiş olsa da.
Bununla birlikte, hafızalara kazınan filmlerde filmin za
mansallıkla ilişkisi düşünüldüğünde, "sapmalar"a dikkat yö
neltmek zorundayız. Gerçekten bilmek istediğim, öyküleştir-
Kanşılı (Genişletilmiş) ôylıü Yapılan l 73
(1) Harmony Korınc'le rôponaj, Richard Kclly, Tlıc Ncıme af This Book Is Dogml 95
(Lotjdon: Faber and Faber, 2000), s. 1 97.
78 \ Sinemada Zaman
Epik Anlatı
Orkestrasyon
Hızlı ya da yavaş anlatının artı ve eksilerini tartarken, çeşit
li çözümlerin kullanımı aracılığıyla mutlu bir dengeye ulaşılıp
ulaşılmadığını, bunların gerçekten anlatımsal bir akış yaratma
yı başarıp başaramadığını görmek isteriz. Sorun, sinemanın
anlatım dilinde hareketin eklemlenmesinin birçok aşamada
gerçekleşmesidir. Ekranda yaşam bulan, temel olarak, insan
eylemi ve karakterlerin günlük varoluşudur. Ama doğal çevre
nin ve nesnelerin değişen görünümleri, ışığın ve gölgenin di
namiği, rengin önemi, m üzik ve diğer öğeler daha karmaşık bir
bileşimin oluşmasını sağlar.
Burada yalnızca Fassbinder'ın iddialı çalışması Berlin Ale
xanderplatz'a ( 1 980) gönderme yapacağım. Bir röportajda yö-
82 1 Sinemada Zaman
* * *
Olumsal ve "Rastlannsaltt
Hayal Gücü Çalışmaları: Fantezi
Sinsi Anılar
Rüyalar ve Gündüz Düşleri
ileri Atlama (Flashforward)
ölumsal ve "Rastlantısal"
Yukarıda tartışıldığı üzere, çok-seslilik bileşenlerin çokluğu
değilse nedir? Şimdinin yatay ilerleyişi, esnek bir uzaklaşmaya
boşluk açan, konu dışı ayrıntılara gömülerek bir strateji yara
tan beklenmedik olaylar, yabancı dokular ve yeni bir yoğun
lukla dikey olarak ikiye bölünür. Bachelard'ın söylediği gibi:
Yalnızca çokluk zamansal süreklilik yaratma yetisindedir; ho
mojen gelişim asla ilerleme vaadi taşımaz. 1 Çokluğun evrimi
bir melodinin ayrıntılandırılması denli çok biçimlidir. Neden
selliğin kendisi, yalnızca süreksizlik aracılığıyla doğar. Neden
Cl) Gaston Bachelard, La Dialcctiquc de la Durte (Paris: Quadrille / PUF, 1950, 1 993),
s. 123.
88 1 Sinemada Zaman
yen alaycı filmlerinde akış, gen e ll ikle sessizce geliş t iril en anla
tıyı da vahşice parçalayan bek lenm ed ik bir şiddetle bölünür.
Bu konudan ayrılmalar daha çok, palikayı başka bir yöne çevi
ren sapahlar gibidir. Ariel'deki ( 1988) başlangıç sahnelerinden
biri nde ana karakter kendisini soyan çetenin elemanlarından
,
lerin iyiye gideceğine dair bir umut ışığından başka bir şey
yokken gerçekleşir. Sonuç olarak, tesadüfi karşılaşmanın ne
den olduğu sert değişimle birlikte ana karakterin kaderinin al
dığı yeni yön radikallik taşır. Ve yine de öykünün akışı hızlan
mak yerine, ölçülü, durgun ancak dolambaçlı ilerleyişini korur.
Geçmişi Olmayan Adam'da (Man Witlıoul a Past / 2002), ani
den ortaya çıkan şiddetin sonuçları benzer bir dönüşüm yara
tır. Hafızasını kaybeden ana karakter banka hesabı açmaya ça
lışırken, istemeden bir banka soygununun tanığı haline gelir.
Bu deneyim bir dizi olay başlatır: Rehin alınır, tehdit edilir, po
lis merkezine düşer, sayısız komik karışıklıkla mahkemelerde
uzun bir çile çeker, ardından ona tuhaf bir iş sunan başka bir
rastlantısal karşılaşma yaşar. Tüm bu karışık gelişmelerin art
arda dizilişi gelişigüzel maceraların işleviyle ilgilidir. Bunların
ana karakterin gündelik yaşamıyla organik bir bağı yoktur,
ama kahramanımızın soğukkanlıhğını ve aldırışsızlığını daha
fazla açığa çıkarır - bu durum, gerçek karakterini yalnızca
rastlantı aracılığıyla, edilgenliği aracılığıyla ortaya koyar. Böy
lece, belirsiz bir yerde ortaya çıkan ve dakikalarca, isteksizce
yeni karakterler sunan konudan ayrılma, tüm özerkliği ile öy
künün bütünleyici bir bölümü haline gelir.
Sapma ya da duraklamanın bir başka biçimi olarak tanımla
nabilecek ara görüntünün (insert) en büyük ustası, kuşkusuz
Japon yönetmen Yasujiro Ozu'dur. Filmleri, ana temaya doğ
rudan gönderme yapmaksızın -ama yine de organik bir bütün
izlenimi yaratan- gizemli durumları ve nesneleri işleyen çö
zümlerle doludur. lster sabit ister kaydı rma halindeki bir ka
merayla çalışsı n, Ozu şaşmaz biçimde birlik duygusu veren
araştırmacı ve düşündürücü bir atmosfer yaratır. Early Spriııg
( 1 956) ve End of Swnıner ( 1961) fil mlerinde, metaforun ağır
yüküyle ayrıntılar yüklemeden sanki bu filmler için bir müzi
kal LOnlama sunmak isterınişçesine, izleyicisine sabit kamera
nın yardımıyla bir evin basit yerleşimini ve yaşam alanlarını ya
da bir plaj atmosferini gösterir.
Konudan Sapmak l 93
latıcılığı bir çocuk oyunu gibidir: Usta bir şekilde zalimce, ca
navarca ve harikulade.
Los Angeles'taki Mullhollaııd Ç ı lmıa zı her şeyin olabileceği,
,
Sinsi Anılar
(2) l ngmar Bergman, Films and Dmuns ıçinde, cd. Vlada Pcıne (New York: Redgrave.
1981), s. 5 1 .
(3) Milan Kundera , L.a unıeıır (Pnris: Gallimard, 1 995), s. 45.
Konudan Sapmak 1 99
(1962) şöyle der: 4 "Hiçbir şey amları diğer anlardan farklı kıl
maz, ancak sonradan, açtıkları yaralarla fark edilir hale gelirler."
Yukarıdaki alıntılar tartışmamın kalkış noktalarıdır: Şayet
gerçek yaralar ya da yara izleri bulunmuyorsa, geçmiş hakkın
da bir şey söyleyebilecek olan yalnızca kalıntılar ve izlenim
parçalarıdır. İzini bırakan deneyim, tanımı gereği parça parça
ve tamamlanmamıştır; tahrif edilmiş bir biçimde zihinde bulu
nur ve genel duygusal durumumuzdan etkilenir. Ve yine de
geçmişe biçim ve anlam veren tam da bu parçalanmış ve deği
şim geçirmiş bellektir.
Geçmişi anımsamak söz konusu olduğunda, sinema tarihi
nin iki klasik örneğine yakından bakmak yararlı olahilir; Alain
Resnais'in Hi roşima, Sevgilim (Hiros1ıima, mon amour / 1 959)
ile Chris Marker'ın La]etee si ( 1 962): Bu iyi bilinen filmler, çö
'
(4) Deneysel sinemanın en önemli isimlerinden bin olan Chris Marker. La ]eUı' isimli
kısa filmini bir [oto-roman şeklinde kurgulamıştır. Bir dizl [ottığrafın Osıı:ıne şiirsel bir
Sôzlo anlatı oturıulmuşıur. Bu film daha sonra Tcrry Gilliam tarafından yeniden
Çe\•rilen 12 Monheys'e ilham verecekıir. (ed. n.)
100 1 Sinemada Zaman
(i) jorge Luis Borges, l.Abyıınıh (Ncw York: Nt•w Directions. l962), s. 45-50
Konudan Sapmak I 07l
(B) La )eıtt! bir havalimanında başlar ve onu.la �on bulm. Yazar uçuş pistinden havalan
manın. hayal gü1:ü için bır meta[or yarıuııgın<lım soz ediyor (ed. n.)
1 08 1 Sinemada Zaman
(9) Yazarın "daydreaming" ifadesi "hayale dalmak" olarak da çevrilebilir, ancak söz ko
nusu Btrgman'ın Ycıban Çikhlcıi olunca, hayal ve gerçeğin bulanıklaşugı, psikanalize
Ozgu "giındüz düşü" ifadesinin anlamı daha iyi yansııacagını düşünüyoruz. (ed. n.)
1 1 O 1 Sinemada Zamcın
(10) Susanne K Langer, A Notc on the Film and Form (Ncw York: Scribner, l953), s. 44 1 .
Konudan Sapmak ] 111
lnsan Yüzü
Şeylerin Yüzü
Manzara
Sessizlik
(3) A. g.e
Zamanda Gônnck: Quasi una pausa l 121
İnsan Yüzü
Bergman'ın Persona ( 1 966) filmi, Liv Ullmann'ın tüm ekra
n ı kaplayacak kadar genişletilmiş ve gizemli biçimde odaktan
Süzülen dev yakın çekimiyle başlar; bir yandan da ön planda
1 22 1 Sinemada Zaman
daha fazla onu savurur. Kötü bir suçun tek suç ortağı ve müt
tefiki haline gelebilse de, alışılmadık bir direnci korur, daha
doğrusu kendisini böylesi bir direnç içinde bulur. Bu dünyada
anlamsız çemberler çizen bir hiçliğe mahkumdur: ta ki tehli
keli bir operasyon onun üzerinden yürüyüp geçene dek. Yal
nızca açık utancının ötesine geçen şiddetli talepleri karşılamak
için ilerlemez; aynı zamanda beklenmedik, yıkıcı kayba uza
nan tüm yol boyunca bir suç ortağını oynar. Olaylar acımasız
ca kötüden betere döner, yine de bu karakterin iç dünyasında
bir alçalmaya neden olmaz. Tam tersine, karakter daha karma
şık hale gelir ve paradoksal olarak, çocuksu aldırışsızlıktan so
rumluluğa doğru yol alır ve sonunda travma deneyimi kazana
bilecek yetiye ulaşır. Drama, çeşitli maceraların yıkıcı gücünce
karşın, kriz yüzünden derinden etkilenebileceğini gösterir. Su
ça giden yol ile insanın öyküsü özdeş değildir ve anlatısal iler
lemede çakışmazlar.
Barbara Loden'in yüzünün karmaşıklığı bir çoklu katman
lar dizisi inşa eder: Yüzü dikkatlice izler, kavrar, itiraz eder,
umar, talep eder ve acı ç ekm e yetisindedir. Başta yapış yapış
firketelerle görünen ana karakterin hüzünlü yüzü filmin so
nunda derinden ilerleyen ve yürek parçalayan uzun aktüel çe
kimlerle yeniden ortaya çıkar. Walter Benjamin'in sözleri bu
raya çok uygundur: " lmge, bir aydınlanma ve eşsiz takım gö
rüntüler içinde, Zamandaki bir Noktanın Şimdiyle karşılaştığı
yerdir. Başka bir deyişle, imge durmanın diyalektiğidir." 4
Büyük yıldızların duyusal ve erotik çekimlerinin yanı sıra,
amatör oyunculardan da etkilenmemiz rastlantısal değildir.
Elia Kazan'ın Ame1ica, America ( 1 963) filmindeki (profesyonel
olmayan genç bir oyuncu tarafından canlandırıl an) Stavros, gi
zemli, umutlu, yine de her zaman belirsizliğini koruyan bir gü
lümsemeyle Yeni D ünya'ya uyum sağlamaya çabalar. Yakın ay
rıntı çekimlerinin sarsıcı gücü k arakterizasyondan fazlasıdır;
(4) Walter Benjamin, Tlıe Arcadts Project (Cambridge, Mass.: Belknap, 1999), s. 462.
Zamanda Gômıeh: Quasi una pausa l 125
(5) Bela Balazs, Theory of ıh.: Film (New York: Dover Publications, 1970) içerisinde
alınulıırunıştır.
Zamanda Görmek: Quasi una pausa J 1 2 7
Yüz sözcükten önce gelen bir dildir, tüm engellerden arınmış, sa
mimi bir dil. . . (bir) yanıt bekleyen bir dil . . . duyulamayanın, ko
nuşulamayamn dili. Açık bir kitap, bir yazılı çalışm a ! lnsanın bi
reyselliğine . . . tekilliğine ve aşkınlığına hitap eden bir düzen. Yü
zün kavranışı etiktir . . . anlatımın aşkınlığını üstlenir.6
(9) James Elkins, Tlıe Objects Sıare Baclı (Ncw York: Harcourt, 1977), s. 45.
(10) Bresson, Noıcs 011 Cıncnıaıograplıa.
Zamanda Görmclı: Qııasi una paıısa l 129
Şeylerin Yüzü
Doğal olarak klasik filmler yalnızca insan görünüşünün gü
cünü kullanmaz. Sinemacılar, nesnelere yaşamsallık ve duygu
sal bir yük biçerek, Epstein'ın da dediği gibi nesnelerin "müs
tehcen duyarhğı"nda benzer nitelikler ve eşsiz sinematografik
hazineler keşfetmişlerdir. İzleyici bu büyülü etkileri , boyutlar
daki sınırsız genişleme aracılığıyla deneyimler.
_ Elbette ayrın n çekiminin kullanımı anlatısal akışta kendine
özgü bir olay ortaya koyar: Bir durak (caesura ) , bir genişleme
ve tekil bir dikkat anı yaratır. Görüntülerin hızında kısa bir
duraklama. Temponun, yüzleşmek, büyülemek, duruma ya da
anın psikolojik i htiyacına bağlı olarak endişe üretmek için be
lirgin bir biçimde azaltılması .
Quasi ıına pausa. B u , bestecilerin cümle sonuna ulaştığında,
müziksel gelişim yerine, duygusal içeriğe, anı "deneyimle
me"nin önemine dikkat çektiklerinde söyledikleri şeydir.
En klasik örneklere atıfta bulunursak: Eisenstein'ın Potem
kin Zı rh lısı nda yokuş aşağı inen bebek arabası ya da kelebek
'
Manzara
Son olarak, manzara ve doğal çevreni n oynadığı rol üzerine
birkaç şey söylemeliyiz. Bu alandaki istismarın (gereksiz bir
güzellikteki doğal manzara, ucuz-kalitesiz kartpostallar) uzun
tarihine karşın, çok sayıdaki olağanüstü örnek, manzara seçi
mi ve onu temsil yolunun anlatıya nasıl da etkin biçimde hiz
met ettiğini gösterir. Kimi durumlarda bu tasvirler karakterle
rin seviyesine ulaşabilir. Çok açıktır ki Kiarostaıni'nin Life ancl
Notlıiııg More ( 1 99 1 ) fil minde, büyük depremden sonraki sah
nenin sessiz sunumu, yıkınu kümelerinin şaşırtıcı yalınlığı ve
etrafı çevreleyen manzara. insan davranışı hakkında temelde
yeni ve düşündürücü bir şeyler söyler. Ana karakter arabasıy
la etrafLa dolanırken, yıkılmış ve yaralanmış toprak tüm kırıl
ganlığı ve çıplaklığı ile gözler önüne serilir. Anlamanuz gere
keni yalnızca bu dağınık ve sakin sunum aracılığıyla ! bile] an
layabiliriz: Hayatta kalım acısının ve içsel yaşarrisal1ığın, vişne
tadındaki günlük deneyimlerin bi rlikte varoluşu.
Yaklaşık kırk yıl önce, Japon yönetmen Hiroshi Teshigaha
ra'nın, Kobo Abe'in romanından uyarladığı Womaıı of the Dwıes
( 1964) film ini şaşkınlıkla karşılaşmışuk. Üstesinden gelme
umudu olmadan, durmaksızın d i renilmesi gereken o her şeyi
yutan kum, açıkça -bizi en içsel gerçekliğiyle etkilerken- sim
gesel bir değer kazanmaya başlar. Saldırırken, boğarken , nefes
kesip bi teviye sürüklerken binlerce yüz ortaya çıkarır. Rüzgar
esmeye başladığında yalnızca her köşeye nüfuz etmez. yaşayan
yaratıkların tenlerinin alıma da sızar. Kuşkusuz, siyah beyaz
{12) Walter Bcnjaıniıı. "'Thc Work of Art ın ılıc Agc of Tedmiı.:al Rcproduclion·".
llluminacions içinde (New York: Sdıoc:kcn Books. 1969).
Zamanda Görmek: Quasi una pausa 1 135
( 1 4) Ölü zamanlar.
Zamanda Gôrmeh; Quasi una pausa l 139
{15) Emilio Ambasz, llaly: Thc Ncw Domesıic Ltmdscape'den alınulanmıştır; s. 68.
140 1 Sinemada Zaman
(16) Tadao Sato, New York Ozu Kolokyumu'nda konferans, Kasım 2001 .
Zamanda Gôımek: Quasi una pausa l 141
Sessizlik
Ricoeur "kurmaca öykülerimizde biçimsiz ve özsel olarak
sessiz [italik vurgu bana ail] zamansal deneyimimizi şekillen
dirmenin ayrıcalıklı fırsatını görüyorum" 17 demektedir. Duy
guların mantığı çoğunlukla sözel ifade aşamasına erişemez. Yi
ne de sessizlik düş kırıklığının ve boşluğun eşsiz bir özelliği
değildir.
Yavaş bir temponun ağırbaşhlığı ile sessizlik arasında doğal
bir bağıntı vardır. Tinsel dikkat yüksek sesi hoş görmez. Yine,
derin sessizlik kayda değer bir yoğunluk gücü doğurur. Berg
man, Bresson , Tarkovsky ve Angelopoulos bunun en etkileyi
ci örneklerini verir. Yalnızca az diyalog olmasından söz etmi
yoruz, sessizlik bu yönetmenlerin filmlerinde merkezi bir yer
kaplar. Bu kategoride, Alain Cavalier'in kendini tümden ses
sizliğe mahkum eden Libera me filminde eşsiz ve etkileyici bir
örnek buluruz.
Yüzyılın , işkenceyi ve direnç çabalarını dizginsiz bırakan
zalim baskı uygulamaları hakkındaki bu filmde tek bir sözcük
(18) Alain Cavalier. Camtı de ıravail, Les Renconıres Culıurellts de la Fnac (Paris: 1989).
Zamanda Görmelı: Quasi una pausa 1 14 3
(1 9 ) jean Renoir, Fairc dts fılms (Paris: Edilions Seguier. 1 999), s. 20.
144 J Sinemada Zaman
Devamlılıgm Agırlığı
Mekanizm Komedisi
Aynı ama Farklı
"Eger . . . " ve "Sanki"
Tema con variozione 1
Devamlılığın Ağırlığı
Yineleme (repetition), bir filmin aksiyonunu azaltarak, konu
dan ayrılma aracılığıyla kesintinin başka bir aracıdır. Yenileme
(reprise) ise daha önce görülmüş bir şeyi yeniden göstermenin
yalnızca gereksiz bir fazlalık olduğu iddia edilerek, kolayca ve
üzerinde düşünülmeksizin gözden çıkarılabilir. Yine de bu
vurgulama biçimi, eksilti (ellipsis) ve gönderme (allusion) gi
bi özsel bir anlatım öğesi sunduğundan amaca çok uygundur.
Yineleme izleyiciye -noksanlığın olumsuz gücü ile- karşı yön
den katılım yolu açar.
Ozu'nun görüntü akışında belirli öğelerin sık sık araya gi
ren görüntüleri en ilgi çekici örneklerden biridir. Yönetmen bu
yöntemi öylesi bir tutarlılıkla uygulamıştır ki, arındırılmış
oyununa, tekbiçimliliğin ve çeşitliliğin gizli önemine dikkat
etmek gerekir. Aslında, yinelemenin yerine yenileme (Kierke
gaard'a göre, sözcüğün Danimarkaca'daki özgün anlamı, ki bu
Fransızcada da açıktır, "yeni bir şey eklendiğinde" olduğu
için) daha çok Kierkegaard'ın kullandığı anlamda "yeniden çe
kim" (retake) ile ilgilidir.2 Gördüğümüz, her günkü yaşamın
Birey sanatta da yeterince ciddi olamaz; zaman zaman bi.r tür ilk
sel duruma dönmesi. . . ve buna d uyuşsal bir lOnlama ile yakiaş
ması gerekir . . . Yenilemeyi yeğleyen canlı o iandır.- Kelebek peşin
de bir yeniyetme gibi etrafta dolanmaz, parmak uçlarında dünya
nın harikalarına bakakalmaz . . . ve yaşlı bir kadın gibi kendini anı
nın çıkrığına zincirlemez. Yolunda ilerlemekten memnundur; ye
nileme sayesinde.4
(3) A.g.e.
(4) Fransızca versiyonunda önerildiği biçimde, Lı.ı Reprist (Paris: Flammarion, 1 990). s. 67.
Yinelemeler ya da Yenileme l 149
(5) Robert Bresson. The Pickpodıeı filminde ı.anıunı çekimlerinden (idenlical shots)
sıklıkla yararlanır. Bu çekim hem karakteri hem de sahne içindeki eylemi tanımlamak
aracılıgıyla, kameranın belirli bir mesafeden nesneler üzerine sabitlendiği ve genelli
kle orta ölçekli bir açıdan yapılan çekimdir. Ornegin bunun filmdeki en güzel örneği
açılış sahnesindedir. Bir tren gannda gerçekleşen sahnede, gelip geçen yolculann
ayak sesleri duyulurken, kamera bilet kuyruğundaki bir erkek yolcunun cüzdanında
sabitlenir. Ona ölçekli bir çekimle sunulan sahnede kamera hiç hareket etmez,
yalnızca cüzdana uzanan ve büyük bir el çabuklugu ile içindeki parayı alan yankesi
cinin elinin gôrüniir. Bresson nesnenin tanıtıcı ı.-ekimi ile hem eylemi, hem karakter
leri, hem de mekanı tanımlamış olur. (ed. n.)
(6) Robert Bresson, Noıes on tlıe Cln�maıographer (New York: Urizen Books, 1 977). s. 67.
{7) A.g.e.
1 54 1 Sinemada Zaman
Mekanizmin Komedisi
Yenilemenin en başarılı ve son zamanlarda yeniden keşfe
dilmiş ustalarından biri, tüm çalışmalarında komik dilinin te
meli olarak bu yöntemi eksiksiz biçimde uygulamış olan Jac
ques Tati'dir.
Başlangıçta Tali, kendi Donkişotvari görünüşüne dayanan,
kendine özgü hal ve tavırlarım canlandıran hazır ve nazır bir
karakter yarattı. İster talilde, dalgın amca rolünde ister Oyun
Zamanı'nın (Play Time) seçkin fütüristik ofislerindeki becerik
siz müşteri olarak Bay Hulot, her zaman kendisini anımsatır;
Bay Tati-Hulot. Şapkası. başı ve sırtının eğikliğiyle dengelen
miş standart jestleri, uzun boyu ve bir deri bir kemik yürüyü
şü, komedi için hazır bir repertuar sunar. Kendisini mi tekrar
lamıştır? lnatçı bir kararlılıkla. Kendinden mi çalmıştır? Tek
rar tekrar. Kahramanını aynı yola mı sürüklemiştir? Kesinlik
le _evet. Görünüşe göre Tati anlatısal akışla pek de ilgili değil
dir. Aslında, özel bir sahneye yalnızca bir şakanın son damla
sına dek suyunu sıkmak için üç ya da dört kez yaklaşırken,
özel tarzda bir alıkoyma / tekrar (reten tion) ile daha alakalıdır.
Bu tarz yinelemenin tüm komedi biçimleri -ha.tta burlesk
için, karakteristik olduğu söylenebilir; çünkü Bergson'dan b u
yana gülmenin temel olarak, durumların sakarca davranışlar
üzerindeki gücünü fark ettiğimizde mekanik tepkilerin ısrarlı
uyanışından doğduğunu biliyoruz. Buster Keaton'm Tati'den
daha iyi bir takipçisi yoktur. Bitimsizce yinelenen kalıplar ve
çekingen, yenilikçi vurgular karşı konulmaz bir mizahın kay
nağı haline gelir. Ö ncellerinin filmlerinde olduğu gibi, her jest
özgündür (sui generis; kendine özgü) ve istenç ya da genel uy
g ulamanın gerektirdiğinden farklıdır. Hem Keaton hem de Ta
li, bu jestlerin topyekun başarısızlıklar oldukları izlenimini ve-
1 56 1 Sinemada Zaman
(9) Vaclav Havcl, L'Arıaıomk du gag (Paıis: Editions de l'Aube, 1992), s. 28.
Yinelemeler ya da Yenileme l 157
( 1 1) Yazar bu avlunun hapishaneye aiı (prison yard) olduğunu söylese de, aslında filmde
buranın neresi olduğu bilinmemektedir. Rashomon'un uyarlandığı Ryünosuke
Akutagawa'ya aiı öyküde bu yer, polis merkezi olarak geçmektedir. Filmde ise açık
bir ibare bulunmamaktadır. (cd. n.)
Yinı:lrmelı:r ya da Yt>nileme J 161
"
"Eğer. . . ve "Sanki"
{12) Danusia Stok, ed., Kieslcıwshi on Kieslowshi {Landon: Faber and Faber, l 993), s. 1 1 3.
03) ·nterama, hors se.ric", La passion de Kieslowshı (Eylül, 1993): 5.
1 64 1 Sinemada Zaman
(H) jacques Lacan. Lı: st'mınaire, cılt 1 (Paris: Scuil, 1975), s. 19.
Theo Angelopoulos, The Weeping Mcadow, 1985
7 Od iseus l ar
Issız Uzam
Bölgenin Labirentinde
Tarih Dolambacı
Sonsuz Zaman
Tutkuların ilerleyişi
Issız Uzam
Sinemada, yapı tların gerçekçilik ya da gerçeğe benzeme çaba
larının ötesinde, daha geniş bir çerçeveye kavuştuğu türler ve
yaklaşımlar vardır. Bu filmler yerimizi ve geleceğimizi kozmik
boyutlarda bir dünyada ölçer. Stanley Kubrick'in 2001 : Bir
Uzay Macerası (2001 : A Space Odyssey / 1 968) filmi bu katego
r�ye aittir ve bugüne dek yapılmış en başarılı filmlerden biridir.
_ Film engin ve gizemli bir konuyu ele alır: Yaşamın köken
leri ve amacı hakkında felsefi sorular doğuran kozmik bir ma
cera. İnsan uygarlığının uzay-zaman boyutları "standart" insan
zekasının ötesinde başka bir varoluşça tehdit edilir ve karşılaş
ma kaçınılmaz olarak çözülemez gizemlere yol açar. Çünkü si
yah bir monolit biçiminde temsil edilen dünya dışı varlık ya da
kozmik güç, hem bir tehdit hem de ins:ı.nlık için bir umut işa
reti olarak görünür. Kubrick öyküyü, herhangi bir içsel değer
önermeksizin, robotların güçlerinin insanlara üstün geldiği bir
gelecek dünyası felaketinin ötesinde kurar. Böylelikle her yere
nüfuz eden melankoli yaşamın şafağında yeniden başlangıcını
yansıtarak, yalnızca yolculuğun sonuyla değil, romantik müzi
ğin değişik eserleriyle de vurgulanır. Kubrick "böylesi bir koz
mik zeka . . . bizim karıncalardan uzak olduğumuz denli insan-
170 1 Siııı:mada Zaman
dan uzakm" der bir röportaj ı nda. "Tüm evrene baştan sona ya
yılan anl ık telepatik iletişimleri olabilir; maddeye tamamen
hükmetmeyi başarmış olabilirler; nihai biçimleri içinde, be
densiz, ölümsüz bir bilinç olarak var olabilirler." 1
Kubrick, kuşku dolu m i tsel eğilimleri de dahil olmak üze
re, kişiselliğine ses vermek ve biçim kazandırmak için (senar
yo üzerinde birlikte çalışmalarına karşın) daha karmaşık bir
görüyle Arthur Clarke'ın ünlü romanından ayrılır. F ilmin adı
nın Homeros'un Odiseus'una yaptığı gönderme, Kubrick'in
düşünce alanının karakteristik ikil iliğini anlatır: Mi tolojinin
ebedi, şiirsel değerleri ve büyük bir yolculuğun i ronik, belirsiz
sonucu. The Dawn of Man (İ nsanlığın Safağı) başl ıklı ilk bö
lümde kullanılan Richard Strauss'un Tlıus Spake Zcırat1ııısı ra'sı
(Böyle Buyurdu Zerdüşt) , Nietzsche'yi çağrıştırarak ebedi dö
nüş düşüncesini öne sürer, ama bu groteskten ve ürkütücü tu
ha11ıktan arınmış bulunmayabilir.
Bu zengin ve kuraldışı filmin tam bir analizine girişmek is
temiyorum . Burada önemli olan Kubrick'in fil m indeki zaman
algısıdır, uzay ve görüntüyü eşsiz biçimde ele alışının ôtesin
de, zamanın mevcudiyetini özel bir şekilde ..işleyişidir.
2001 paradoksu tam da, her şeyin en sıradan , en yalın ha
l iyle ortaya çıkması olgusunda yatar. Gizemli siyah monolit
-bir tehdit ya da belki de milyonlarca yıl süren tüm insan ev
riminin özgürleşmesinin bir sembolü olarak- her şeyi kuşatan
bir zekanın cismanil eşmesi haline gelirken, filmin ana karak
terleri normal , sıradan varlıklar olarak yaşamlarına devam
eder. Uzay yolculuğunun kendisi gerçekten sıkıc ı , rutin etkin
liklerin ortasında gerçekleşir: jım nastik, vücut geliştirme, plas
tik tabaklardan yemek yeme. Konuşmalar, herhangi bir o telde
kine benzer olarak, soğuk, kimliksiz bir ortamda geçer. Kusur
suz biçimde detaylandırılmış makineler, sorunsuz işleyen ağır-
(1) joscph Gelmis, Film Director cıs Supersıar (Ncw Yok: Doubleday, 1970), s. 293.
Odiseuslar l 171
Bölgenin Labirentinde
(2) Andrej Tarkovsky, Sculpıing in Time (AusLin: Unıversity of Texas Press, 1986), s. 66.
1 78 1 Sinemada Zaman
Tarih Dolambacı
(6) Ateşte yanmayan efsanevi yaratık, genelde aıeş elementi için bir metafor olarak
kullanılır. (ed. n.)
(7) A.g.e., s. 57.
Odiscııslar l I81
yi, düşleri ve hayal gücünü aşarak daha derin bir anlam kaza
nır. Yolculuk sahneleri karakterlerin içsel dünyası haline gelir;
aynı anda hem içine kapanır hem de dışsalı özümsemek için
kırılganlıkla açılır.
Denetimli ve fazlasıyla zarif bir ritme sahip olan filmleri
katmanlı yapılarla karakterlerinin arayışınm girift doğasını an
latır. Bu tarz bir anlatısal ilerleme, kaçınılmaz kuşkuları, dü
şünce sıçrayışlarını, Angelopoulos'un ifade ettiği gibi nesnele
rin "tutarsızlığı"nı içererek, kasıtlı olarak parçalanmıştır. Mü
zikte adlandırıldığı gibi ricercar9 ya da bir tür anımsama, yol
cuların huzursuz gerilimini yakalamaya çalışan bir formu ifa
de eder.
Yönetmenin usta işi sunumlarının yapısı baş döndürücü bir
görüntü sergiler. Karakterlerinin öyküsünü izler ve bizi büyü
lü biçimde onlarla yolculuk etmeye kışkırtırken, türbülans ve
akış dönüşlerle çeşitlenir. Kesinliğin gizli tehlikelerini ve kuş
kularını açığa çıkarır ve bizi dolambaçlı maceranın tümünü ya
şamaya çağırır. Kitera'ya Yolculııh'taki karakteriyle birlikte,
"ritmi kaybetmemeyi" ve başlang1çlara, UJ!lutlarm ve- hem fi
ziksel hem duygusal gücün neredeyse kavranamaz köklerine
geri dönmeyi kabul etmemiz için bizi uyarır.
Son zamanlarda çekilen Ağlayan Çayır (The Weepiııg Mea
dow) da dahil olmak üzere, filmlerinin duygusal yolculuğu ıs
tırabın kaçınılmaz ilerleyişi ile ilgilidir. Bu durum karakteri is
tikrar ve huzurlu kesinliğe değil, kaybın daha da karanlık böl
gelerine yakınlaştırır.
Angelopoulos'un tüm yapıtlarında alışılageldiği gibi, ritmik
vurgu kasıtlı itidal ile tanımlanır. Gerilim ve ıstırap, hızlı bir
temponun doğuşuna yol açmaz, tersine. Bununla birlikte, tüm
tarihi ve duygusal değişimler ani ve acımasızdır. Zanaatkarlığı
nı ayrıntılandırmak için süresi uzatılmış anlarda oyalanırken,
(9) ltalyanca ··arayış" anlamına gelen bu mı:ızik terimi, [uglerde kullanılan bir kompozis
yon biçimidir. (ed. n.)
Odiseuslar l 183
ani zalimlik darbeleri vahşi bir enerji ile davetsizce anlatıya da
hil olur.
Ağlayan Çayır Angelopoulos'un, ülkesinin yirminci yüzyıl
mitolojik tarihini özetlemeyi amaçladığı planlı bir üçlemenin
ilk bölümüdür. Başlangıçtaki toplu göçten giriş yaparsak; hal
kının kaderi köksüzlük ve yas içerir. Bu epik yolculuk, filmle
rinde her zaman olduğu gibi, simgesel , şiirsel bölümler aracılı
ğıyla canlandırılır: Akordeon melodilerinin acı dolu seslerinin
eşliğinde yağmurlu, taş sokaklarda dolanma; ağaçlara asılmış
kanlı hayvanlar; tüm köyü sele boğan kirli nehirler ve terk
edilmiş tren istasyonları, eziyet dolu yolculuğun aşamalarını
işaret eder.
Yüzyılın büyük karmaşalarını izleyerek tarihin yaklaşık
o tuz yılını kapsayan öykü elem yüklüdür, ama aynı zamanda
derin biçimde kişisel ve duygu merkezlidir. Aslında tutkulu ve
"yasaklanmış" gizli aşk ilişkisinin verdiği traj ik acı, serimlenen
-erken gençlik yaşlarında başlayıp savaşın nihai sonuna neden
olduğu- olayları biçimlendirir. Firarlar, evsizlik tehdidi ve sa
vunmasızlık görkemli freskleri doldurur: Tutkular sanatsal bir
kompozisyon içinde biçimlerini bulur; acı ve neşe eş değerde,
görsel olarak üzücü, etkileyici bir güzellik seviyesine yükselti
lir. Antigone'un ve Odiseus'un Angelopoulos'a en kişisel ve ge
leneklerden doğal olarak benimsenmiş olarak verdikleri ilham
mahkum kaderleri renklendirir.
Söz gelimi, etrafı bir grup siyah kıyafetli adamla dolu geli
nin süzülen duvagı içinde deniz kenarındaki gizemli dansını
gösteren sahneyi düşünün; süzülen botta bir katafalk.10, daima
hareket halinde olan insanların elinde zorunlulukla eskimiş
bavullar, en güzel pazar kıyafetlerini giymiş -cenazelere ya da
uzaklara- gitmeye hazırlar. lç ya dış mekanlarda olsun, üzücü
bir anlama ve kompozisyona sahip olmayan tek bir sahne yok-
(IO) Olmüş kişiye saygıyı belirtmek i çin tabutun konukluğu yüksekçe platform. (ed. n.)
184 / Sinemada Zaman
Bir filmin ritmi, içsel bir ritimdir, dolayısıyla kişisel bir zaman
duygusudur. Benim filmlerimde rilim zaman genişlemesini (time
dilation) andınr, ama aslında öyle değildir. Filmsel zamanın ger-
Odiseuslar l 1 8 5
Sonsuz Zaman
Üstünlükleri bilinen bu ustaların yanı sıra, son birkaç yılda
Macar yönetmen Bela Tarr'ın filmleri de dikkat çekmektedir.
Yaklaşık sekiz saat süren Satan's Tango ( 1 994) ve çok daha kı
sa ve son derece yoğun filmi Karanlık Armoniler (Werkmeister
Harmonies / 2000) olağanüstü ölçülü sunumun yakın zamana
ait örneklerini sunar.
Satan's Tango tekil bir temanın, zamanda tekil bir anın ve
,
Tutkuların tlerleyişi 13
Metafiziksel sırların, temelden farklı başka bir ustası daha
vardır, video-haiku'nun filozof şairi: Bill Viola. Hiçbir şey,
Kubrick'in alaycılığı, Tarkovsky'nin kahince kötümserliği, An
gelopoulos'un tarih tutkusu ya da Tarr'ın natüralist dışa vu
rumculuğu denli Viola'dan uzak değildir. Doğu felsefesine gö
mülmüş olan Viola, su katılmadık yalınlığın ciddiyetiyle bir
likte, Zen'den, Taoculuktan ve Budizm'den esinlenmiş olarak
bize seslenir. "Eğer soruyu uygun bir ciddiyetle onaya koyar
sak", diye yazar, "evren yanı tlayacaktır." O tuz yıla yakın sanat
(13) The Arc of Lhe Pas.sions; yazar buradaki "'arc" sôzcugu ile okuyucuyu hem Viola'nın
filmine göndererek hem de kiLabın ba!!,lamı içinde drarnaLik ilerlemeye (dramatic
arc) aLifLa bulunarak bir çirl anlamlılık yaratıyor. (ed. n.)
1 92 1 Sinemada Zaman
(14) Bili Viola. Reasons for l<ııocking aı an Empıy Hous' (Cambridgc. Mass. : MiT Press.
1 995), s. 78.
Odiseuslar l 193
(15) john Walsh ve Bill Viola, Thc Passioııs içinde alımılanmışur (Los Angcles: Geuy
Museum, 1995), s. 30, 57, 36.
194 1 Sinemada Zaman
( l 6) A.g.e. . s. 19.
Odiseuslar l 195
Tekdüzeligin Ritmi
Deadpan'ın Tarafsızlığı
Sıkıntı Ne Saklar?
lronik Dinginlik
Varoluş Kanıtı
Tekdüzeliğin Ritmi
Gündelik yaşamın rutinlerinin, hazlarının ya da başarısızlıkla
rının temsili görevini yüklenen film anlatısının biçimi tama
men paradoksaldır. Sıradanı geliştirme eğilimi, dar kafalılık ve
sıkıcı tekdüzelik seline yer açarak, talihsiz şekilde fazlalıklar
için bir yatak haline gelmiştir. Kimi "kuraldışı" sinemacıların
alaycılığı ve eleştirel eşiği, bizi yavan varoluşun bölücü güçle
ı:.ine geri dönmek zorunda bırakmışur.
lstinai şekilde geleneklere karşı olan çok dikkat çekici bir
filmin, Michael Haneke'nin Yedinci Kıta (Tlıe Seve11Llı Contineııt
/ 1 989) filminin yapısında gündelik varoluş ile karmaşa (dis
ruption) arasındaki ilişki hemen açık edilmektense, çarpıcı bir
şekilde sergilenir. Güçlü biçimde vurgulanmış, önemsizce sı
radan kısa ayrıntı çekimi serisiyle bugünün büyük kentlerin
den birinde yaşayan nom1al bir ailenin gündelik banliyö yaşa
mını izlemeye başlarız. Kahvaltı, yataktan zorlukla çıkma, diş
fırçalama, araba yıkama, okul, öğle ve akşam yemekleri sere
monisine ait en sıradan bölümler salt işaretler mesafesinde tu
tulur; görüntüler hızla birbiri ardına , ama hir dizi inatçı yine
leme içinde belirir. Kısa süren sahneler, devamlılık ve dönüşü
mün belirmesinden dahi kaçınarak her zaman bir kararmanın
(fade out) araya girmesiyle bölünür. Yavaş mı hızlı mı ilerliyo-
200 ! Sinemada Zaman
(1) "Lo scandolo Pasolini", Biaııco ' Nero, no. 37: 1-4.
(2) Ag.e.
202 1 Sinemada Zaman
Deadpan'ın Tarafsızlığı
Drama-karşıtı bir yaklaşımın neşesini benzer şekilde uygu
layan kimi "yıkıcı" genç yönetmenler söz konusu olduğunda,
farklı tür bir görüş ön plana çıkar.
Günlük Riıüdler 1 203
(3) A.g.e.
206 1 Sinemada Zaman
Sıkıntı Ne Saklar?
Elbette bu minimalist, görünürde kuru anlatı zengin bir ta
rihsel damara sahiptir. Can sıkıntısı ve yabancılaşmanın en
kışkırtıcı temsili olan, Marco Ferreri'nin Dillinger Is Dead i ni
'
lronik Dinginlik
Ozu ve Yeni Gerçekçilik'in diğer ustaları gibi sıradan varo
luşun klasik yorumcuları bize, nazik ve içten bir temsille, tem
ponun acelesiz sükunetini kabul etmeyi öğretti. Karakterleri
2 1 4 1 Sinemada Zaman
Varoluş Kanıtı
Dinginlik üzerine ünlü kısa yazısında Plutark. en sıradan
doğal fenomenlerde ilahi takdir aramanın aslında yalnızca Sto
acılar'a uygun bir tinsel alıştırma olduğunu ileri sürer. Sık alın
tılanan meseli çok açıklayıcıdır: "Derler ki bir gün bir parça
ekmek kabuğu çiğneyen ve [kabuğun] minik yarıklarını ince
leyen Marcus Aurelius, bu pişirilmiş ve iyi kabuk tutmuş ha
mur parçasının salt görüntüsünün kendisine bir haz kaynağı
(vekili) olarak etki ettiğini fark etmiş. Bu örnekte, fazla yeme
nin bu beliriminde ilahi doğayı fark etmiş." 5
Lynch'in filminde ve Bay Straight'in yolculuğunda benzer
karşılaşmalar ve teşhis / tanıma anlan, onu haz maskesi altın
da sık sık ziyaret eden özel aşırılık içinde, adamın neşe ve bir
parça düş kırıklığı, k i mi şaşırtıcı eğlence ve güç bulma fırsatla
rını temsil eder.
Bununla birlikte " takdiri ilahi" terimine daha düz bir yo
nım getirebiliriz. Sıradan öl ümlüleri bir tür tinsel armağanla
kutsayan mucizevi, insanüstü bir ihsan yerine, insanların ço
ğunluğunca paylaşılan, eşliğinde insanların günlük varoluşun
angaryasına katlandığı sağduyu, pratik ölçülülük düşünülebilir.
Bu filmin önemini anlatmak için merhum Hollis Framp
ton'un kuşkucu bilgeliğini aktarmaktan daha iyi bir yol bula
mıyorum: "Sinemaya bir hayalet dadandı: Anlatı hayaleti. Eğer
bu (görüntü) bir Melekse onu kucaklamalıyız; ve eğer hir Şey
tansa onu kovmalıyız. Ancak ne olduğunu onunla yüz yüze
gelmeden bilemeyiz." 6
Açık Son
Geciktirim ya da Erteleme
Beklenmedik Tecelli
Gizemli Sınır Çizgisi
Duygusal Geri Dönüşler
Son Perde
Ritomello
Askıya Alma ve Sürpriz
Açık Son
(3) Pcıer Brooks. Readingfoı ıhe Ploı (New York: Firsl Vintage Books. 1 985), s. 22.
Son/anışlar l 223
(4) Wim Wenders. Röportajlar. Osiris (Macarca): "Fınd myself in a cily Lo live in",
Quadı:rns 176 (1987).
(5) A.g.e. kaynak: The Urban Landscape. Tokyo'da Konferans, ı99 1 . 12 Ekim, Osiris,
Budapeşte'de, 305 ve 387.
Sonlanışlar l 225
tık göze çarpan fark, ana karakterin son yedi dakikalık sah
nedeki belirgin yokluğudur. i çine girmiş olduğumuz, genişle
tilmiş ve boşaltılmış dünya onları şimdiden geride bırakmıştır.
Nesneler ve ayrıntılar paylaşılmış bir geçmişin anımsancıları
olarak belirirler, çünkü onlarla daha önce burada birlikte bu
lunmuşuzdur. Ahşap bir sundurma; içinde gizemli biçimde
yüzen bir dal parçası ve atılmış kibrit kutusuyla bir varil; uzak
taki bir inşaatın boş yapı iskelesi; geniş, boş yolların kesişim
leri - tüm bunlar şimdi bizimle farklı biçimde konuşur. Özel
likle ışığın giderek azalması -güneş tutulması- sözün tam an
lamıyla her şeyi farklı bir ışık altında gösterir. Gerçekten de ışı
ğın endişe verici biçimde kayboluşuyla ilgili olduğundan tutul
ma somut, maddesel bir metafordur ve biliriz ki kaybolma as
la edimsel bir yok olmadan, ölümden , bu nedenle onun kas
vetli gücünden uzak değildir.
Böylece son, Antonioni'nin bakış açısı sayesinde gerçekten
de kozmik bir boyut kazan ır. Sonlanış, karakterlerin kaderinin
ötesine geçerek daha evrensel bir şeye işaret eder; şiirsel bir üs
tü kapalı _anlatımın gücü ile soğuk, yabancı ve meşum bir ge
�ecek görüntüsü yanslllr. Tanıdık ayrıntıların yanı sıra, zaman
zaman çok daha olumsal görsel kompozisyonlar belirir: Gaze
tesini okuyan bir adamın yakın çekimi ve rüzgarda sallanan
yapraklar. Bunlar da, gittikçe artan gölgenin görüntüsü daha
etkili olabilsin diye görüşü genişletmeye yarar. Bi reysel bir
sonlanış fikrini ardımızda b ırakarak, kişisel olanın bölgesini
aşmış ve tanıdık olmayan, soyut bir zaman boyutuna girmiş
oluruz.
Son olarak Theo Angelopoulos'un Puslu Manzaralar ( 1 988)
filminde açık sonun başka bir şiirsel çeşidiyle karşılaşırız. Ba
balarını arayan iki çocuğun yolculuğu sisli belirsizlik içinde
son bulur. Birçok maceradan, yolculuğun artan acılarından,
başarısızlıklarından ve umutlarından geçerek, çağımızda -ve
Angelopoulos'un düşüncesinde- savunmasızlığın, tehdit edici
hiçbir yere ai t olmama deneyiminin mekanı ve bedenlenmesi
226 1 Sinemada Zaman
Geciktirim ya da Erteleme
Sanatçının praLik olarak tüm filme egemen olan bir şimdiki
zamanı genişletme ve böylece hızlı bir sondan vazgeçme niyeti
olduğunda, çoğunlukla son bölümü oldukça esnetmiş bir yavaş
lamayı uygulayan bambaşka bir çözümle karşı karşıya kalırız.
Anhur Penn'in Boıınie ve Clyde (Bonııie and Clyde / 1 967) ya
da Terence Malick'in Kanlı Toprah (Badlaııds / 1973) gibi film
lerinde sonu erteleyen uzun sonlanıştan hoşlanırız ama bu sü
re boyunca endişe, korku ve nedensiz bir umutla dolarız. Bun
lar istismar durumları, sinirlerimizin kurnazca uyarılması mı,
yoksa yönetmenin istediği etkiyi yaratabilmesi için zorunlu ,
kasıtlı zaman genişlemeleri midir? Boıınie ve Clyde'da ünlü
son, türün bütününün zekice yeniden tanımlanmasıyla ya da
modern terminolojiyi kullanırsak "melezleşmesi"yle açıklanır.
Yavaş hareketin amaçlı biçimde romantikleştirilmesiyle Penn,
Sonlaııışlar l 227
Beklenmedik Tecelli
Tlıelma ve Louise (Thelma aııd Louise / 1 99 1 ) filmi boyunca
Ridley Scott hızın ve kovalamacanın klasik kalıplarını kullanır,
ancak sonda ilgi çekici bir çözüm ortaya koyar. Kovalamacayı,
gerekli bir ayrıntılandırmayla eklemler, böylelikle neredeyse
gerçek zaman içinde gerçekleşir görünür. Manzaranın güzelli
ği ve iki karakterin uzun, neredeyse sözcüksüz, ölçülü sessiz
liği bunun altını çizerken; zaman ayrılan uzun "duraklama",
vedanın ağırbaşlılığını, dokunaklı dostluk bağını ve tasanınla
nan ölümü öne sürecek güce sahiptir. Ve bunu, olanaksız bir
uzunluğa yayılan bir sonla taçlandırır. Uçuruma koşan araba
nın görüntüsü zamanda donar; yeryüzü ile gökyüzü arasında
sonsuza dek süzülmeyi sürdürür. Yıkım gizlenmiştir, görüle
mez. Hayal gücümüzde düşler için, trajik sondan kurtarabile
ceğimiz umut için pek yer kalmamıştır. Elbette görüntü meta
foriktir; bizi doğrudan fiziksel gerçekliğin dışına yerleştirir: Bir
dileği anlamaya yardım eder, ama bunu öylesi canlı bir mtum
la yapar ki bu, öykünün tümüne farklı, daha şiirsel bir ton ve
rir ve izleyicinin farklı bir duygusal tatmin yaşamasına olanak
sağlar.
Bidonville'in boşaltılmasının ve yerleşik halkın öfkeli va
gonlarla tasfiyesinin bir tür mele ksi müdahale ile engellendiği
Milaııo'dlı Mucize'ni n harikulade kapanış sahnesini anımsama
dan geçemeyiz. Milano'da Doıne Katedrali önüne varan karak
terler, ahşaptan yapılma külüstür cezaevi arabalarından kurtu
lup kaptıkları süpürgelerle açık gökyüzüne, "günaydın'ın ger
çekten aydınlık bir gün anlamına geldiği bir dünyaya doğru"
uçarlar. Bu, etkileyici, eğlenceli, neşeli ve yürek ısıtan muzip
232 l Siııı:mada Zamaıı
söz eder ama işe yaramaz, çünkü karakteri esas niyetinden cay
dırmaz. Yine de Kiarostami'nin kavrayışının canlılığı bireysel
olanın kaderini aşar. Film Bay Badi'nin mezarının görüntüsüy
le sonlanmaz. Epilog kesinlikle farklı bir sonuç içerir. M ezar
görüntüsü perdede karanlığa karıştıktan sonra, aniden ve çok
şaşırtıcı olarak hiçlikten gelen renkli bir görüntü belirir. tik
önce neye bakmakta olduğumuzu gerçekten anlamayız, ardın
dan bir film yapın1 sürecinin gizlerini paylaştığımız anlaşılır:
An trenman yapan askerlerin (ya da figüranların?) sahnesi bizi
metafizikten sıradan gerçekliğe geri getirir. Karakterler arasın
da Bay Badi'nin kendisini de fark ederiz. O halde bir masal gör
dük, bir tür gizemli oyun; performans biler ve sonunda aktör
ler seyirciyi selamlar. Ancak bu kez bize bir oyunu anımsatan,
perde yerine, film kamerasının görünen mevcudiyetidir.
Film yapımının Kiarostami'nin filmlerindeki vurgulu mev
cudiyeti ve rolü, sanki varoluş kendisini ancak bu kuşkuyla
yansıtan aynalar aracılığıyla gösterebilirmiş gibi, her zaman
çarpıcı ve ilgi çekicidir. Şeylerin soluğu ve gücü, kaydeden ka
meranın yeteneğinin kullanımıyla yüzeyi yarıp geçebilir. Yaşa
mın yeteneği aniden kameranın yeteneği haline gelir, ikisi bir
birine karışır.
Burada da bu sona göre, devam eden yaşam deneyimine tu
tunmak için bir yaşam kaydetme uygulaması (ve salt bir tek
nik değil ! ) olarak, bu bir film işidir (ya da yalnızca film potan
siyeli ? ) . Eğer yaşam devam ediyorsa, bu kısmen film kamera
sının yeteneği sayesindedir. Gelecekte de orada kalacak ve ola
cak olan, filmde gerçektir.
Sonun öyküyle "inorganik" bağlantısı keyfi olamaz. Yönet
men, fazla hazırlık olmaksızın, sonu amaçlı olarak görünürde
uygunsuz bir yere koymuştur: Yaşamın, önemli kabul ettiği bir
fikrine ya da olgusuna dikkat çekmek istemiştir. Öyleyse fil
min bu dünyada oynadığı rol, kendine özgü bakış açısından,
her şeye karşın temel ya da organik bir roldür. Bu izdivaçta ha
kiki ve yapay karşılaşır, bu tuhaf eşleşmeyi kusursuz biçimde
238 J Sinemada Zaman
S on Perde
Bu tarz kapanışı tiyatrodan ve özellikle operadan tanıyoruz.
Bu, tüm gevşek sonları "bağlamanın", her motifi son noktası
na taşımanın zorunlu olduğu bir tarzdır. Bu yüzden ikincil ola
yörgülerindeki karakterlerin, bir yandan sonuca kesin bir ta
mamlanmışlık, öte yandan [sonuca] yadsınamaz bir geciktirici
karakter vererek, kendi kaderlerini ve öykülerini belli bir dü
zen uyarınca tayin ettiği geniş kadrolu filmlerde bu doğaldır.
Bir çoklu-anlatılar ustası olan Altman bu zekice karışıklık
lar oyununu kullanmaktan her zaman keyif alır. Birçok filmin
de görebildiğimiz gibi, olay zincirini düzenlemek ve birbirine
bağlamak, kullanıma hazır ve basit bir iş değildir.
Fransız eleştirmen Yanick Mouren, Altman'ın senaryosunu
koro-benzeri olarak adlandırırken, filmlerinin biçimsel teknik
yenilikleri ne kadar çok gerektirdiğini ve içerdiğini vurgular:
Örneğin aktörlerin giysilerinin ardına saklanmış mikrofonlar
kullanarak sekiz eşzamanlı ses kaydı; ayrıntılandırılmış kame
ra hareketleri; özel zoom tekniği de dahil çeşitli kamera pozis
yonları kullanarak uzun sahnelemeler . . . Elbette sıra dışı geniş
likte bir kadroya dayanan bu anlatı tekniği, sonuç olarak çok
basmakalıp karakterler doğuracaktır, ama bu asla klişeler ya da
içi boş anlatı kalıpları demek değildir.
242 / Sinemada Zaman
dır. Tüm bunlar renkli öykülerine daha koyu bir ton ekler.
Bununla birlikte böylesi kapanış jestleri, "bütün parçaları
nın toplamından fazlasıdır" ilkesinin ötesine geçer. Bu filmler
de kapanış mesajının gücü , bireysel eylemlerle ya da somut
olaylarla gerçekleşmezken , daha varoluşsal bir topyekünluk
sunmaya çalışır. Felix Guattari bu nihai bağlantıyı, öznelliğin
ya da bireysel karakterlerin eşiğinden adım atarak deneyimle
diğimiz katharsis'in gerçekleştiği "ortak varoluşsal bölgeler"
olarak adlandırır.
Ritornello 7
Daha tanıdık bir müziksel anlatım kullanırsak, ritomello,
bir yandan bazı kasti geri dönüşlerin somut fiziksel gerçekleş
mesidir; bir yandan da, görmüş olduğumuz üzere, kullanımı
çoğunlukla içinde yeni ek bir öğenin keşfedilebilmesfrıe göre
gerekçelendirilen yadsınamazdır.
Yapısal inşanın kendisiyle i1gili olarak, çoğu zaman bu, bir
tür çerçeve olarak hizmet gören tekrarlama biçiminde ortaya
çıkar. Bu fazlasıyla bir " esneme" , daha da yayılmadır ki -aynı
zamanda, başlangıç ve sonun kaderimsi karakterini çok etkile
yici biçimde birleştirebilen- bir yavaşlamada sonlanır.
Olasılıkla buna dair en klasik kapanış örneği Orsan Wel
les'in Yurttaş Kane (Citizen Kane) filmindeki kapanıştır. Ana
karakterin çoğunlukla atı fta bulunulmuş son sözü "Rosebud"
ve onunla ilintilendirilen cam kürenin içerdiği ani vurgu ve
duraklama, gizemli sırrın simgesel anlatımı olagelmiştir (ve el
bette her zaman karakterin saklı özü kabul edilmiştir) . Birçok
(7) Ôzcllikle Barok müzij!,incle birbirine karşıt öğclcr içeren farklı bölümlerin dôntişümlü
olarak seslenclirilmcsiyle oluşan tekrar bölümü. (ed. n.)
Sonlanışlar 1 243
kırmızı lalelerle göz alıcı bahçe ve her şeyi düzelten huzur; tü
mü eski haline dönmüştür. Film [ şunu] sorar: Daha önce bu
lunduğumuz yere mi döndük? Yanıt, görünüşlere yönelik sıkı
b ir alaydır: Kesinlikle hayır. Her şey farklıdır, masumiyet za
manı bitmiştir. Dahası, ağaçta cıvı ldayan kuş bile gerçek değil
dir; "sahte"dir, diğer gülümsemeler ve incelikler de; bu yüzden
yalanlar anık rahatsız edici biçimde şeffaftır. Ama bu kavrayış
neredeyse özdeşlik deneyimini ve en ufak ayrıntıya dek her şe
yin uzun uzun tekrarlanmasını gerektirir. Böylelikle, sonda al
datma ve yargının mantığı hakkında bir iç görü ediniriz.
Yenilikçi filmlerin ritonelloları arasında ters dönüşüyle
Theo Angelopoulos'un Kumpanya (1974) filmi belki de en dü
şündürücü olanıdır.
Filmin öyküsü ve son görüntüleri başladıkları yerde biter:
Küçük kasabanın tren istasyonunun önünde, ancak şimdi yıl
1952 değil, 1939'dur! Bu zamanda şaşırtıcı bir atlayıştır. Ölen
ler ve öykünün gelişim süreci boyunca ayrılanlar da dahil, tüm
karakterler oradadır. Yönetmen "geleceğin onları şimdiden işa
retlemiş olduğu geniş bir aile fotoğrafındaki gibi" demektedir.
"Tüm film (Tarih, Zaman) bu son görüntüde özellendi." Za
man ve hafıza bu yolla görünür ve izlenir bir şekilde birlikte
· erirler, katışıksız bir geçmiş olarak değil , ama Angelopoulos'un
söylediği gibi, "sanki her şey şimdide olmuş gibi." Çünkü anı
lar, tıpkı mitler, efsaneler ve şiir gibi, herkese aittir. "Geriye
dönüş (flashback) tüm kumpanyanın ortak anısıdır" der Ange
lopoulos. 9 Geleneğin görkemli biçimleri, folklor ve traj edinin
karşıtlığı ve karşılaşması onun için yalnızca büyük bir yapı
(film dört saat sürer) anlamına gelmez, bu aynı zamanda zana
atkarlığın oyunculuğu ve öykünün sınırlarının ötesine geçme
özgürlüğü de demektir. Kronoloj inin kaybı ve kendi vurgulu
karşıtlığı , ayrıca yönetmenin bilinçli yanılsamaları yıkma çaba-
(9) Michel Ciment, "Theo Angelopoulos'la Röponaj", Pos itif 1 74 (1975); Michel Cimcnt,
"Theo Angelopoulos'la Rôponaj", Positif l94 (1977).
246 1 Sinemada Zaman
(10) Doruk noktasına ulaşmış ôykunün sanki Tanrı'nın eli de�mişçesine, her Lurlü çelişki
ve soruyu ardında bırakarak yapar bir çözüme kavuşmasını sağlayan olay. durum ya
da karakter Ômegin. beklenmedik son an kurıuluşlan ya da olması neredeyse
ımk�nsız mutlu sonlar. (ed. n . )
Sonlanışlar l 24 7
Ritim ve Tempo
iç içe Karşıtlıklar
Festiııe Lente - Yavaş Yavaş Acele Et
Ritim v e Tempo
[Burada] ritim ve temponun karmaşık ilişkisini, hızlı ve yavaş
temponun özel etkileşimini incelemeyi amaçladım. Zamansal
lık sorununa yakından eğilmenin özsel algılara götürdüğü or
taya çıktı. Zamanın ele alınışı, tonu, tarzı ve yöntemi belirler.
Bunu başka bir şekilde ortaya koyarsak, sanat yapıtının zaman
yapısı tam da çalışmanın doğasına bağımlıdır. Bu geniş kap
samlı görüş, zamanın ifade ediliş tarzında bulunur.
Eğer temel müzik sözlüğünün ritim tanımı güvenle sinema
ya uygulanabilirse, o halde bu kavramın daha geniş ve genel
bir anlamı olduğuna işaret edilebilir. Yorumlayıcı rolü ve du
yusal-psikolojik etkileri diğer sanat dallarında da geçerlidir.
American He1itage Dictionary'nin maddesi amacıma en uygun
görünen: "(Ritim) , ses (ya da konuşmadaki) birbirine zıt öğe
lerin sıralı değişimini yineleyen kalıptır", ama ardından hemen
şöyle devam eder, "resimde, heykelde ve diğer görsel sanatlar
da çizgiler, biçimler ve renklerle yaratılan düzenli bir' kalıp
(olarak da uygulanabilir)" . Bir kompozisyonun yapısı, ardışık
vuruşların ya da vurguların dağılımıyla karakterize olur. Film
analizinde her zaman aramış olduğum, bu çok ihmal edilmiş
ilişkidir.
O halde ritim, katılımcı tüm öğeleri etkileyici bir bütünde
düzenleyen temel bir formdur. Yalnızca süreyi / süreci göste
ren zamansal bir oluşum değildir, alıntıya devam edersek,
250 J Sinemada Zaman
(1) Grosvenor Cooper ve Leonard B. Meyer, Tlıe Rhyımıc Strucıure of Music (Chicago:
University of Chicago Press, 1960), s. 3.
(2) Amol<l Schoenberg, Sıructural Functions of Harmony (New York W. W. North,
1969), s. ı.
Zamanın Sıratejileıi l 251
lç lçe Karşıtlıklar
Türbülansın oluşumu, iyi bilindiği gibi, asla öngörülemez.
Bir iç ya da dış gerilim kaynama noktasına ulaştığında, ardın
dan gelen farklı bir dinamizme geçiş asla bir mekanik ilişki,
özellikle de artışa bağlı saf gelişim ilkesi üzerine kurulmuş bir
252 1 Sinemada Zaman
(4) Orijinal adı Six Mcmosfor ıhc Nexı Millenium olan kitap, Gdece/ı Binyıl için Alıı Ôncrl
adıyla Kemal Atakay tarafından çeVTilmiş ve YKY tarafından basılmışur. (ed. n.)
(5) ltalo Calvino, Six Memos for ıhc Nexı Millennium (Cambridge, Mass.: Harvard
Universily Press, 1988), s. 48.
254 \ Sinemada Zaman
(n M. M. BaklıLin, Thc Dialogic lmaginatiı>n (Auslin: Universily of Tcxas Prcss. 1982). s. 89.
(8) Paul Virilıo, Un paysage de l'evtrıenıtnt (Paris: Galilee, 1996), s. 123.
256 1 Sinrnıada Zaman
Hawking, Step hen. 1 988. A Brief History of Time. New York: Bantam Books.
.
Lotman, Jurij . 1977. The Stnıcture of ıhe Arlistic Texc. Ann Arbor: University
of Michigan.
Lukacs, Georg. 1 972. Soul and Form. Cambridge, Mass.: MiT University
Press.
Luria, A. R ( 1932] 1960. The Nature of Human Conflicts. New York: Liveright.
Levinas, Emmanuel. 1971. Totalite et infini. Paris: Livre de poche.
__. 199 1 . La mort et le ıemps. Paris: L'Herne.
Lyotard, jean-Francois. 1995. Moralitı!s postmodenıes. Paris: Galilee.
McLuhan, Marshall. 1964. Understanding Media. New York: Signet Books.
Marker, Chris. 1 967. Commentaires. Paris: Seuil.
Menil, Alan. 1991 . L'tcran du temps. Lyon: Presses Universitaires de Lyon.
Merleau-Ponty, Maurice. 1 945. Phenomtnoiogie de la perception. Paris:
Gallimard.
Moholy-Nagy, Laszlo. 1 947. Vision in Motion. Chicago: University of Chicago
Press.
Onfray, Michel. 1966. Les formes du temps. Paris: Editions Mollat.
Pasolini, Pier Paolo. 1988. Heretical Empiricism. Bloomington: lndiana
University Press.
Perez, Gilberto. 1998. The Material Ghost. Baltimorc, Md.: johns Hopkins
University Press.
Prigogine, l., and lsabelle Stengers. 1984. Order out of Chaos. New York:
Bantam.
__ . 1998. Entre le temps et l'etenıite. Paris: Fayard.
Ricceur, Paul. 1 983. Temps et recit. Paris: Seuil.
__ . 2000. La mtmoire, l'histoire, I'oubli. Paris: Seuil.
"Rorty, Richard. 1 989. Contingency, Irony, and Solidarity. Cambridge, Mass.:
Cambridge University Press.
Schoenberg, Arnold. 1969. Stnıctural Functions of Harmony. New York: W.
W. Norton.
Sklovski, Viktor. 1 990. Theory of Prose. Elmwood Park, Ill.: Dalkey Archive
Press.
Solomon, Maynard. 1995. Mozart. New York: Harper Perennial.
Sontag, Susan. l 966. Against Interpretation. New York: Farrar, Strauss, and
Giroux.
Stam, Robert. 1989. Subversive Pleasures. Baltimore, Md.: johns Hopkins
University Press.
__ . 1992. Rcjlexivity iıı Film and Literature. New York: Columbia
University Press.
Stok, Danusia, ed. 1993. Kiesiowshi on Kieslowshi. Landon: Faber and Faber.
Szondi, Peter. 1 969. Theorie dcs modenıen Dramas. Frankfurt: Suhrkamp.
Tarkovsky, Andrej. 1986. Sculpting in Time. Austin: University of Texas
Press.
Toffler, Alvin. 1970. Future Slıoch. New York: Bantam.
262 1 Sinemada Zaman
Irı tlıe Mood for Love (Fa yeung nirı wa) (Wong Kar-wai, 2000)
Tlıe Island (L'rle nu) (Kaneto Shindô, 1960)
Jeanne Dielman, 23 Quai dıı Commerce, 1 080 B nıxel les (Chantal Akerma n,
1976)
Ltı JeUe (Chris M arke r, 1962)
]onalı Who Wi ll Be 25 i n the Year 2000 (Jorıas qui aııra 25 ans en l'an 2000)
(Alain Tanner, 1976)
]ulien Donlıey Boy ( 1990)
Bı/, (1963), 1 1 1 ,1 12, 125, 143 Bach, johann Sebastian, 109, 128,
2001 : A Spacı:: Odyssey (1968), 169 202
Bachelard, Gaston, 50, 87
A Man Esccıped, 1 30 Badlands ( 1973), 226, 227
A Man Witlıouı ıı Pası (2002). 92 Bakluin, M. M., 255
A Wedding 242, Balazs, Bela, 1 26
Abe, Kobo 134 Barry Lyııdoıı (1975), 80
Accatoııe (196 1 ) , 201 Banhes, Roland, 42, 43
Ackennann, Chantal, 212 Beethoven, Ludwig van, 18
Akın, Fatih, 154 Bellocchio, Marco, 73, 229, 230
Allen, Woody, 229, 230 Bcnjamin, Wal te r, 50, 124, 133,
Almodovar, Pedro, 236 1 34
Altman, Robert, 66, 67, 68, 241 , Berger,john, 70
242 Bergman, l ngmar, 41, 90, 91, 98,
Amarcord ( 1 973), 88, 1 1 3 109, 1 10, 1 2 1 , 1 28, 1 29, 141
.America, America (1963). 1 24 Bergson, Henri, 17, 19, 1 10, 127,
American Hı:ritage Dictioııary, 249 1 55 , 166
Aıı Aııtumıı Aftenıooıı (1962), 93, Berliıı Alexaıuleıplatz (1980) , 81,
149 83
Aııd ılıe Slıip Sai/s Oıı ( 1 983), 1 14 Blaclı Peter (1 964), 215
Aııdrey Rublyov ( 1 969), 1 76 Bliııd Clıaııce ( 1 981), 161, 263
Angelopoulos, Theo, 136, 141, Blue Velvet ( 1 986), 244
1 68, 180, 181, 182, 183, 184, Bogdanovich, Peter, 68
185, 1 9 1 , 225, 226, 245 , 246 Bolero (mı.izik) (Ravel), 152
Aıınie Hali (1977), 230 Bonnie aııd Clyde (1967), 226
Antonioni , Michelangelo. 4 1 , 88, Borges, Jorge L., 18, 27. 48, 106
224, 225, 240 Boring Aftemooıı ( 1 964), 2 1 6
Ariel 9 1 , 204, 205, 206 Breaıhless (1960), 39
Aristoteks 2 2 1 , 246, 2 5 1 Bresson, Robert, 121, 1 27, 1 28,
Au lıasard, Balthazar (1966), 1 5 3 130, 133, 1 4 1 , 152, 153, 244
Aurelius, Marcus, 219 Brooks, Peter, 221, 222
Aziz Augustine, 29 Bunuel, Luis, 1 26, 130, 244
270 1 Sinemada Zaman