You are on page 1of 261

LOS ANGELES POLS TEKLTI GZL RAPOR ULUSLARARASI KAYITLAR

ierik: Detektif Peter J. Smith'in 13-15 Mart'ta yaplan videolu sorgusunun Yazl metni

Konusu: "Nakamoto Cinayeti" rA8895-404

Bu yazl metin Los Angeles Polis Tekiltna aittir ve ancak tekilt iinde kullanlabilir. Bu belgeyi kop yalamak, iinden alnt yapmak ya da ieriini baka biimde aklamak yasalara gre yasaktr. Yetkisiz ku llanmn ar cezalar vardr.

Tm sorular iin bavurulacak merci:


Sorumlu Yetkili Olaylar Blm Los Angeles Polis Tekilt PK. 2029 Los Angeles, CA 92038-2029 Telefon: (213) 555-7600 Telefaks: (213) 555-7812

13 Mart kayd (1) Video Sorgusu: Detektif P.J. Smith 13/3-3/15


SORGUCU: Tamam. Kayt balad. Ltfen adnz, kayda girmesi iin syleyin. SORGULANAN: Peter James Smith. SORGUCU: Yanz ve grevinizi syleyin. SORGULANAN: Otuz drt yandaym. Los Angeles Polis Tekilt zel Hizmetler Blmnde, temen rt besiyle alyorum. SORGUCU: Temen Smith, bildiiniz gibi, u anda herhangi bir sula sulanmyorsunuz. SORGULANAN: Biliyorum. SORGUCU: Bununla birlikte burada sizi temsil ede cek bir avukat bulundurmaya hakknz var. SORGULANAN: O haktan feragat ediyorum. SORGUCU: Pekl. Buraya gelmek iin herhangi bir ekilde zorlandnz m? SORGULANAN: (uzun bir sessizlik) Hayr. Herhan ekilde zorlanmadm. gi bir -

Olav: "Nakamoto Cinayeti"


Sorgunun tanm: Sorgulanan (Detektif J. Smith) 13 Mart Pazartesi'den 15 Mart aramba'ya kadar olan 3 gnlk sre ierisinde 22 saat boyunca sorguya ekil mitir. Bu sorgu S-VHS/SD videobantna alnmtr.

Grntnn tarifi: Sorgulanan (Smith), Video Odas #4, LA PT Merkezinde, masann nnde otur maktadr. Duvarda saat, sorgulanann arkasnda g zkmektedir. Grnt masann stn, oradaki kahve fincann, sorgulanann da belden yukar ksmn al maktadr. Sorgulanan (birinci gn) ceket ve kravat; (ikinci gn) gmlek ve kravat; (nc gn) yalnzca gmlek giymektedir. Video zaman kodu sa alt kede dir. Sorgunun amac: Sorgulanann "Nakamoto Cinaye ti "ndeki rolnn akla kavuturulmas. (A8895404) Sorguda hazr bulunan grevliler, Detektif T. Conway ile Detektif P. Hammond'dur. Sorgulanan, avukat atanmas hakkndan feragat etmitir. Olayn Durumu: " zlmemi" olarak dosyalanmtr.

SORGUCU: Peki. imdi sizinle Nakamoto Cinayetin den sz etmek istiyoruz, O olay ilk ne zaman duydu nuz? SORGULANAN: 9 ubat Perembe akam, saat sularnda. SORGUCU: O saatte ne oldu? srada ne yapyordunuz? SORGULANAN: dokuz

Evdeydim. Telefon geldi. SORGUCU: Telefon geldii

ASLINDA Culver City'de, oturduum apartman daire sinde, yatama girip oturmutum. Lakers'larm man, sesi ni iyice kstm TV'den seyrediyor, bir yandan da Japonca kursum iin kelimeler ezberlemeye urayordum. Sessiz sakin bir akamd. Kzm saat sekiz dolaylarnda uyutmutum. imdi ses kayt makinesini yatan zerine al m, banttaki kadnn neeli sesini dinliyordum. "Merhaba, ben polis memuruyum. Size yardmc olabilir miyim?" gibi eyler sylyordu. "Ltfen bana yemek listesini gsterin." Her cmleden sonra duruyor, benim o cmleyi tekrarlamam iin zaman tanyordu. Ben de kr topal, elimden geleni yap yordum. Sonra banttaki kadn sesi, "Zerzavat dkkn ka panm. Postane nerede?" diye devam ediyordu. Bazen dik katimi toplamak zor geliyordu ama yine de urayordum. "Bay Hayai'nin iki ocuu var." Cevap vermeye altm: "Hayai-san wa kodomo ga fur ... ftur ..." Bir kfr savurdum. Ama o zamana kadar kadn yine konumaya balamt. "Bu iki hi gzel deil!" Ders kitabm yatan zerine amtm. Kzm iin birletirip oluturduum bulmaca oyuncan yannda duruyordu. Onun tesinde bir fotoraf albm vard. Kzmn ikinci ya gnnde ekilmi fotoraflar albmn stnde duruyordu..
U

Michelle'in doumgn partisinden bu yana drt ay ge miti ama ben fotoraflar hl albme yerletirmemitim. Bu tr ileri aksatmadan yapmak byk aba ister zaten. "Saat ikide bir toplant var." Yatamn stndeki fotoraflar artk gerek durumu yanstmyordu. Drt ayda Michelle ok deimiti. Boyu da ha uzundu. Eski karmn ona ald parti elbisesi de artk s tne olmuyordu. Siyah kadifeden, beyaz dantel yakal bir el bise. Fotoraflarda eski karm hep ba roldeydi. Michelle mumlar flerken pastay o tutuyor, hediye paketlerini a masna o yardm ediyordu. Adanm bir anne rolndeydi. Aslnda kzm benimle oturur, eski karm onu pek sk gr mez. Hafta sonlarnda onu almaya ou kere gelmez bile. ocuk bakmna katk eklerini gndermeyi de sk sk unu tur. Ama o fotoraflara bakan biri bunlar asla tahmin ede mezdi. "Tuvalet nerede?" "Benim bir arabam var. Birlikte gidebiliriz." almay srdrdm. Tabii aslnda o gece ben nbettey dim. zel Hizmetler Blm'nn telefonla ulalabilecek yetkilisiydim. Ama dokuz ubat sakin bir perembeydi, ben de bu yzden pek bir hareket beklemiyordum. Saat dokuza kadar yalnzca telefon gelmiti. zel hizmetlerin alanna, polis tekiltnn diplomatik ilikiler dalndaki faaliyetleri de girmektedir. Diplomatlarla, nl kimselerle ilgili sorunlar zmleriz, u ya da bu ne denle polisle kar karya gelen yabanc lke vatandalarna evirmen ya da balant grevlisi salarz. ok eitlilii olan bir itir ve hi skc deildir. Nbeti olduum bu tr gecelerde yarm dzine kadar yardm ars gelebilir ama genellikle hibiri acil durum saylmaz. Evden kmak zorun da kalm pek enderdir. Bizim iimiz herhalde polis te12

kiltnn basn ilikileri grevlerinden ok daha rahat bir i tir. Ben zel Hizmetler'e gemeden nce o grevdeydim. Her neyse, dokuz ubat gecesi gelen ilk telefon, ili kon solos yardmcs Fernando Conseca'yla ilgiliydi. Devriye ara balarndan biri onu yolun yanna ektirip durdurmutu. Ferny araba kullanamayacak kadar sarhotu ama diploma tik dokunulmazl olduunu ileri sryordu. Devriye poli sine onu evine gtrmesini syledim, ertesi gn konsoloslu a ikyette bulunmak zere de olay bir kenara not ettim. Bir saat sonra Gardena blgesini dolaan devriye ekibi arad. Bir lokantadaki silahl soygunda, yalnzca Samoa dili konuan bir adam tutuklamlard. evirmen istiyorlard, is terlerse evirmen bulabileceimi, ama Samoahlann mutlaka ngilizce bildiini, nk oralarn yllardan beri Amerika Birleik Devletleri denetiminde topraklar olduunu syle dim. Detektifler, bu durumda ii kendilerinin idare edebile ceklerini syleyip kapadlar. Ardndan bir telefon daha gel di. Aerosmith konserinde seyyar televizyon aralar, itfaiye arabalarnn yolunu tkamlard. Bizim polislere, olay itfai ye merkezine bildirmelerini syledim. Bundan sonra bir saa tim sessiz geti. Yine ders kitabma dndm, teypteki kad nn ark syler gibi bir sesle sylediklerini dinleyip tekrarla maya koyuldum. "Dn hava yamurluydu." Derken Tom Graham arad. "Allann bels Caponlar," dedi Graham. "Bu kadar irke- fe inanamyorum. Acele buraya gelsen iyi edersin, Petey- san. Figueroa bin yz. Yedinci Cadde'nin kesi. Yeni Naka- moto binas." "Sorun nedir?" diye sormak zorunda kaldm. Graham iyi detektiftir ama abuk fkelenir. Olaylar biraz abartma huyu da vardr. "Sorun, lanet olas Caponlarn karlarnda lanet olas bir zel Hizmetler balant grevlisi grmek istemeleri," dedi.
13

"O da sensin, dostum. Balant grevlisi buraya gelene ka dar polisin hibir hareket yapmasna izin vermiyorlar." "Ne hareketi yapmak? Ne oldu? Durum ne?" "Cinayet," dedi Graham. "Kadn, beyaz, yirmi be ya dolaylarnda, boyu bir seksene yaklaan biri-. Srtst serilmi. Bu heriflerin ynetim kurulu odasnn orta yerinde. Grmeye deer. Sen acele buraya gelmeye bak." "O kulama gelen ses mzik mi?" diye sordum. "Tabii, ne sandn?" diye patlad Graham. "Mthi bir par ti var burada. Bu gece Nakamoto gkdeleninin resmi al. Davet veriyorlar. Hemen gel, olmaz m?" Geleceimi syledim. Bitiikte oturan Bayan Ascenio'ya telefon atm, ben yokken gelip bebee gz kulak olmasn istedim. Her an paraya ihtiyac vard kadncazn. Onu bek lerken gmleimi deitirdim, takm elbisemi giydim. O s rada Fred Hoffmann arad. Kentin i kesimindeki karakolun nbetisiydi. Ksa boylu, kr sal, ta gibi bir adamd. "Bak, Pete, bana kalrsa bu seferkinde yardma ihtiyacn olacak." "Neden o?" diye sordum. "Anladma gre Japon vatanda olan birilerinin bula t bir cinayet var. Bu ite bit yenii olabilir. Sen ne zaman dr balant grevlisisin?" "Alt ay falan." "Senin yerinde olsam tecrbeli birinden yardm isterdim. Yolda Connor'a ura, onu da al gtr oraya." "Kimi? "John Connor'. Hi duydun mu adn?" "Tabii," dedim. Bizim blmde Connor' duymayan olabi lir miydi? Bir efsaneydi adam. zel hizmet grevlilerinin en bilgilisiydi. "Ama o emekli olmad myd?" "Sresiz izinde, ama Japonlarn bulat olaylarda hl grev alyor. Sanrm sana ok yardm olur. Bak, yle ya palm. Ben onu arayaym senin iin. Sen yalnzca ura ve al onu." Hoffmann bana adresi de verdi.
14

"Tamam," dedim. "Teekkrler." "Bir ey daha var. Bu olay toprak hatl, tamam m, Pete?" "Tamam," dedim. "Onu kim istedi?" "ylesi daha iyi." "Nasl istersen, Fred." Toprak hatl demek, hi telsizle haberlemeye bavurulmayacak demekti, nk o frekanslar basn da yakalayp alabiliyordu. Baz durumlarda zaten uygulanan normal usul buydu. Elizabeth Taylor ne zaman hastaneye yatsa biz toprak hatlarna geerdik. Ya da nl birinin gen olu araba kazasnda lse, yine toprak hatlarna geer, basn ve televizyon temsilcileri evin kapsn yumruklamaya balamadan nce ailenin haberi bizden duymasn salamaya alrdk. Bu tr eylerde kullanlrd toprak hatlar. Cinayet olaynda kullanldna daha nce hi rastlamamtm. Ama arabam kente doru srerken ara telefonuna hi elimi uzatmadm, yalnzca radyoyu dinledim. Bir silahl atmada, yanda bir ocua kurun geldii, belden aasnn fel olduu sylenmekteydi. 7-Eleven dkkn soyulurken ocuk da oradaym. Bir kurun omurgasna girmi, ocuk da ... Bir baka istasyon aradm, karma bir gldr program kt. lerde kent gkdelenlerinin klar belirmeye balamt. Tepeleri sis tabakasna giriyordu. San Pedro'da otoyoldan ktm. Connor'n sapa. John Connor'la ilgili bildiklerim, adamn uzun sre Japonya'da oturduu, orada Japon dili ve kltr konusunda bir hayli bilgi edindii yolundayd. 1960'l yllarda, Japonca bilen tek polis memuru oydu. Japon adalar dnda en geni Japon nfusunu barndran yer Los Angeles olduu halde! imdi tabii tekiltta Japonca bilen seksenden fazla polis vard. Bir o kadar, hatt daha fazlas da benim gibi renmeye alyordu. Connor birka yl nce emekliye ayrlmt. Ama onunla birlikte alm balant grevlilerinin hep15

si, bu konuda onun stne kimse olmadn sylerlerdi. Connor'n ok hzl altn, olaylar genellikle birka saat iinde zdn anlatrlard. Becerikli bir detektif ve yaman bir sorgucu olarak n vard. Tanklardan bilgileri baka hi kimsenin alamayaca ekilde alabiliyordu. Birisi bir zamanlar bana, "Japonlarla uramak ipte yrmeye benzer," demiti. "nsan er ge ya u yana ya da bu yana der naslsa. Baz insanlar Japonlarn harika yaratklar olduuna, asla hat yapamayacaklarna karar vermilerdir. Bazlar da onlar kt cadlara benzetir. Ama Connor dengesini korumay bilir. Tam ortada durmay baarr her zaman. Ne yapmakta olduunun da her an farkndadr."

zerinde zenilmi bir by olan, keskin hatl, delici bakl biriydi. Sesi toktu. ok da sakindi. "yi akamlar, temen." El sktk. Connor beni tepeden trnaa szd, sonra onayhyormu gibi ban sallad. "Gzel. ok efendi bir klk." "Basnla alrdm," dedim. "nsan kameray ne zaman kendi zerine evrilmi bulacan bilemiyor yle zamanlarda." Tekrar ban sallad. "imdi de zel Hizmetler grevlisisin, yle mi?"
"yle."

John Connor, Yedinci Cadde'nin sanayi kesiminde, kamyon deposuna bitiik kocaman bir antrepo binasnda oturuyordu. Yk asansr arza yapmt. Merdivenden nc kata kp kapsn vurdum. "Kap ak," diye bir ses geldi. Kk daireye girdim. Salon botu. Japon tarznda denmiti. Tatami yer minderleri, oji paravanlar, lambri duvarlar. Bir kaligrafi. Siyah lake bir sehpa. inde bir tek beyaz orkide olan bir vazo. Kapnn yannda iki ift ayakkabnn durmakta olduunu grdm. Biri erkek pabucu, dieri topuklu kadn pabucuydu. "Yzba Connor?" diye seslendim. "Bir dakika." oji paravanlardan biri kayarak ald, Connor grnd. alacak kadar uzun boydu bir adamd. Bir doksan vard herhalde. zerine bir yukata giymiti ... mavi pamukludan ince bir Japon entarisi. Yan elli be dolaylarnda tahmin ettim. Geni omuzlu, salar dklmeye balam, dudann
16

"Ne zamandan beri balant grevlisisin?" "Alt aydr." "Japonca bilir misin?" "Biraz. Ders alyorum." "Bana be dakika izin ver de stm deieyim." Dnp bir paravann ardnda gzden kayboldu. "Cinayet mi bu olay?" "Evet," diye seslendim. "Sana kim haber verdi?" "Tom Graham. Su yerinde grevli memur o. Japonlar mutlaka bir balant grevlisi gelsin diye diretiyorlarm, yle syledi." "Anlyorum." Bir sessizlik oldu, bu arada akan suyun sesini duydum. "Sk sk byle bir ey istenir mi?" "Hayr. Aslna bakarsanz daha nce istendiini hi duymadm. Genellikle balant grevlisini polisler ister. Dil sorunu knca, karlarndaki kimselerle anlaamadklar zaman isterler. Japonlarn balant grevlisi istediini hi duymamtm." "Ben de yle," dedi Connor. "Beni getirmeni Graham m istedi? nk Graham'la ben birbirimize pek baylmayz." "Hayr," dedim. "Fred Hoffmann nerdi sizi getirmemi.

Ykselen GneF 2

17

Benim yeterince tecrbeli olmadm kansndayd. Sizi de kendi aramaya gnll oldu." "Demek seni evinden iki kere aradlar," dedi Connor.

"Evet." "Anlyorum." Tekrar ortaya kt. Lacivert takm elbise giymi, kravatn balyordu. "Galiba pek vaktimiz yok." Ko lundaki saate gz att. "Graham seni kata arad?" "Dokuz dolaylarnda." "O halde krk dakika gemi bile. Haydi, gidelim temen. Araban nerede?" Hzla merdivenlerden indik.

Arabay San Pedro'ya srdm, kinci Cadde'ye varnca sola saptm, Nakamoto binasna yneldim. Aa ksmlarda hafif bir sis vard. Connor pencereden dikkatle bakyordu. "Bellein ne kadar iyidir?" diye sordu. "Fena deildir sanyorum." "Diyordum ki, acaba bu gece sana gelen o telefon gr mesini tekrarlayabilir misin? Ne kadar ayrnt hatrlyorsan hepsini syle. Becerebilirsen kelime kelime tekrarla." "Denerim." iki telefon konumasn da tekrarladm. Connor hi sz m kesmeden, hibir yorumda bulunmadan dinledi. Neden bu kadar ilgili olduunu anlayamyordum, o da bana syle miyordu. Szlerimi bitirdiimde, "Hoffmann sana toprak hattn kimin emrettiini sylemedi mi?" diye sordu. "Hayr." "Eh, ne olursa olsun, iyi bir fikir. Ben elimden geldii s rece ara telefonunu hi kullanmam. Bugnlerde ok fazla insan dinliyor o hatlar." Figueroa'ya saptm, ilerde, Nakamoto Gkdeleninin nnde parldayan projektr klarn grebiliyordum. Bi18

nann kendisi gri granitti. Gecenin iine doru ykseliyordu. Sa eride getim, torpido gzn ap bir avu kartvizit al dm. Kartlarmda, "Detektif Temen Peter J. Smith, zel Hiz metler Balant Grevlisi, Los Angeles Polis Tekilt," diye yazyordu. Bir yz ingilizce, br yz Japonca baslmt. Connor kartlara bakt. "Bu olaya nasl bir yaklam d nyorsunuz, temen?" diye sordu. "Daha nce Japonlarla hi i yaptnz m?" "Pek saylmaz," dedim. "Birka sarho srcnn tutuk lanmas, o kadar." Connor terbiyeli bir sesle konutu. "O halde belki ben iz leyebileceimiz bir strateji nerebilirim." "Bana gre hava ho," dedim. "Yardmnzdan tr min net duyarm." "Pekl. Balant grevlisi sen olduuna gre, olay yerine vardmzda ii sen stlenirsen herhalde daha iyi olur." "Peki." "Beni takdim etme zahmetine falan girme. Benden tarafa hi bakma bile." "Olur." "Ben hi kimse deilim. Sen orada tek bana grevlisin." "Peki, tamam." "Resm davranmak daha iyi olur. Dik dur, ceketini her zaman ilikli tut. Sana eilerek selam verirlerse, sakn sen de eilme. Banla selam ver, yeter. Yabanclar eilme etiketini hibir zaman doru drst renemezler. Denemeye bile kalkma." "Anladm." dedim. "Japonlarla konumaya baladnda, unu unutma: on lar pazarlktan hi holanmazlar. Bunu bir atma gibi g rrler. Kendi toplumlarnda da byle eylerden mmkn ol duunca kanrlar." "Peki." 19

"Hareketlerine dikkat et. Ellerin hep iki yannda olsun. Ja ponlar fazla el hareketini bir tehdit gibi alglarlar. Ar ar konu. Sesin sakin ve dengeli olsun." "Tamam." "Eer becerebilirsen." "Peki." "Bunu yapabilmek kolay olmayabilir. Japonlar bazen si nir ederler insan. Herhalde bu gece de yle bulacaksn onla r. Elinden geldiince iyi idare etmeye al. Ama ne olursa olsun, asla fkelenme." "Olur." "Bu byk terbiyesizlik saylr." "Peki," dedim. Connor glmsedi. "Baaracandan eminim," dedi. "Herhalde benim yardmma hi ihtiya duymayacaksn. Ama bir terslik olursa, benim sesimi duyacaksn. Sana, 'Belki ben yardmc olabilirim,' diyeceim. Bu bir iarettir. i ben devralyorum demektir. O andan sonra, brak konumay ben yapaym. Senin bir daha azn amaman tercih ederim. Onlar sana dnp konusalar bile. Tamam m?" "Tamam." "Konumak isteyebilirsin, ama senden lf alamasmlar." "Anlyorum." "Ayrca, ben ne yaparsam yapaym, asla ardm belli etme. Ne yaparsam yapaym!" "Peki." "i ben devralrsam, sen benim biraz arkamda, hafif sa 1 tarafmda yerini al. Hi oturma. Hi evrene baknma. Akln dalm gibi grnme. Unutma ki sen MTV video kltrn den geliyor olsan bile, onlar o kltrden gelmiyor. Japon on lar. Senin her hareketine bir anlam verirler. Grnnn ve davrannn her yn seni deerlendirmelerine k tuta caktr. Polis tekiltn da sana bakarak deerlendirecekler dir. Beni de ... senin sempai'n olarak." 20

"Peki, Yzbam." "Sorun var m?" "Sempai nedir?" Connor glmsedi. Projektrlerin arasndan geip rampadan binann altnda ki garaja doru indik. "Japonya'da sempai, daha gen birine rehberlik eden yal kiidir," diye anlatt. "Genci de koha diye bilinir. Sempai-kohai ilikisi ok sk rastlanan bir eydir. Bir genle bir yal nn birlikte altn grdler mi, hemen byle bir durum dnrler. Bizi de o gzle greceklerdir herhalde." "Yani ustayla rak gibi mi?" "Pek saylmaz," dedi Connor. "Japonya'da sempai-kohai ilikisi daha baka bir nitelie sahiptir. Sempai'nin seven bir baba gibi kohai 'sini nazlamas beklenir. Gen kiiden gelecek arlklara, onun yapaca hatlara dayanmas beklenir." Glmsedi. "Ama ben senin bu gece bana yle eyler yap mayacandan eminim," dedi. Rampann dibine varmtk. Karmzda kocaman, dm dz otopark bulduk. Connor pencereden bakp kalarm att. "Nerede herkes?" Nakamoto Gkdeleninin garaj limuzinlerle doluydu. o frler arabalarna dayanm, aralarnda konuuyor, sigara iiyorlard. Ama grnrlerde hi polis arabas yoktu. Ge nellikle bir yerde cinayet oldu mu, ortalk Noel aac gibi ay dnlatlr, evreyi sarm bir yn siyahl beyazl polis araba sndan far klar boalr, salk grevlileri, parmak izi g revlileri, Fen leri timleri ortal doldururdu. Oysa bu gece hibiri yoktu. Parti verilen bir yerin garaj gibiydi buras. Kibar ve k giyimli kiiler gruplar halinde durmu, arabalarnn getirilmesini bekliyorlard. "lgin," dedim. Durduk. Park grevlisi kaplar at, indiim anda aya m pufla gibi bir halya bastm, kulama tatl mzik sesleri 21

geldi. Connor'la birlikte asansre yrdk. k insanlar kar dan bize doru geliyordu. Erkekler smokinli, kadnlar pa hal elbiseler iindeydi. Tam asansrn yannda, fitilli kadi feden, leke iinde bir ceket giymi, fosur fosur sigara ien bir adam duruyordu. Tom Graham.

CjrRAHAM okul takmnda libero oynarken bile hibir zaman birinci adam olmu deildi. Gemiinin o imgesi, s tne yapm kalmt sanki. Bir karakter zellii olmutu bu onun iin. Tm hayat boyunca hep en parlak terfileri karr, detektiflik mesleinde ikinci yere geerdi. Bir blm den dierine nakledilir, hibir zaman kendine tam uyan bir yer bulamaz, birlikte iyi alabildii bir ekip arkada da bulamazd. Pek fazla ak szlyd. ef'in ofisinde kendine dmanlar edinmiti. Artk otuz dokuz yana gelmi oldu una gre, bundan sonra fazla ilerlemesi de pek zayf bir ih timaldi. imdi artk gcenik, sert, habire kilo alan biri ol mutu. Giderek ask suratl kesilen iri yar bir adam... stelik de herkesin Allahn bels diye tand biri! nk pek ok insann sinirine dokunurdu. Onun gznde drstlk demek, baarszla uramak demekti. Bu gr lerini paylamayan insanlar da alaya alrd. Ben yaklarken, "Gzel elbise," dedi. "ok yakkl gr nyorsun, Peter." Ceketimin yakasndaki hayal bir toz tane ciini fiskeledi. Aldrmadm. "Nasl gidiyor, Tom?" "Siz ie deil, u partiye gelmeliymisiniz," dedi. Connor'a dnp elini skt. "Merhaba, John. Seni yatandan kal drmak da kimin fikriydi?"
22 23

Connor alak sesle, "Ben yalnzca gzlemciyim," diye kar lk verdi. Ben, "Fred Hoffman onu da getirmemi nerdi," dedim. Graham, "Eh, bana gre hava ho," dedi. "Yardm nere den gelirse gelsin, ihtiyacm olabilir. Burada durum olduka gergin." Onun peinden asansre yrdk. Hl ortalkta baka polis gremiyordum. "Herkes nerede?" diye sordum. Graham, "yi bir soru," dedi. "Bizim adamlarn hepsini arka kapda tutmay baardlar. Servis asansrnn en hzl yol olduunu iddia ediyorlar. Bir yandan da durmadan, byk al treninin ne kadar nemli olduunu, kimsenin bu treni bozmamas gerektiini tekrarlayp duruyorlar." Asansrn yannda bekleyen zel gvenlik grevlisi bize kukuyla bakt. Graham, "Bu insanlar benimle birlikte," dedi. Gvenlik grevlisi ban sallad ama kukulu gzleri iyice kslmt. Asansre girdik. Kaplar kapanrken Graham, "Allann bels Caponlar!" deyiverdi. "Buras hl bizim lkemiz. Kendi lkemizin po lisiyiz biz!" Asansrn duvarlar camdand. Hafif bir mzik eliinde ykselirken Los Angeles'in aaya doru bizden uzakla-ru seyrediyorduk. Her taraf gece klaryla prl prld. Graham, "Bu asansrlerin yasad olduunu biliyorsunuz, deil mi?" dedi. "Yasaya gre doksan kat geen binalarda cam asansre izin yok. Bu bina doksan yedi katl. Los Angeles'in en yksek binas. Ama zaten bu binann tm zellikli saylyor. stelik de alt ayda diktiler. Nasl yaptlar, biliyor musunuz? Nagazaki'den prefabrike paralar getirdiler, burada birbirine taktlar. Amerikal inaat iilerini hi kullanmadlar. Yalnzca Japon iilerin zebilecei bir teknik sorunu bahane edip, bizim sendikalardan zel izin aldlar. Siz inanabiliyor musunuz byle bir eye?"
24

Ben omuz silktim. "Amerikan sendikalar inanm ite," dedim. Graham, "Belediye konseyinden bile geirmiler," diye sr drd szn. "Ama tabii i paraya bakar, o kadar. Ve bil diimiz' bir tek ey varsa, Japonlarda para bol. Bu sayede imar snrlamalarn da etkiliyorlar, deprem mevzuatn da. Ne istiyorlarsa elde etmeyi baardlar." Yine omuz silktim. "Politika!" "Daha neler. Vergi bile vermiyorlar, onu biliyor musun? Ciddiyim ... belediyeden emlk vergisi iin sekiz yllk mua fiyet kopardlar. Allah kahretsin, bu lkeyi peke ekiyoruz onlara." Bir sre sessiz ktk. Graham camdan dar bakyordu. Asansr yksek hz yapabilen Hitachi'lerdendi. En son tek noloji. Dnyann en hzl ve en sarsmayan asansrleri. Sisle rin iine doru ykseliyorduk. Graham'a dndm. "Bize cinayeti anlatacak msn, yoksa srpriz mi olsun istiyorsun?" "Lanet olsun," diye homurdand, sonra not defterini at. "Balyorum. lk telefon sekiz otuz ikide geliyor. Birisi, "bir cesedi kaldrma sorunu" olduunu sylyor. Erkek. Kopko yu Asyal aksan var, ngilizceyi iyi konuamyor. Santral ondan fazla bir ey renemiyor, ancak adresi alabiliyor. Nakamoto Gkdeleni. Siyahl beyazl bir devriye arabas kalkp yola koyuluyor, buraya sekiz otuz dokuzda varyor, olayn cinayet olduunu reniyor. Krk altnc kat. Oras ofis kat. len beyaz bir kadn. Yaklak yirmi be yalarn da. ok da gzel. Greceksiniz. "niformal polisler eridi geriyor, bizi aryor. Ben Merino'yla geliyorum, buraya sekiz elli te varyorum. Fen ile ri ekipleri de aa yukar ayn zamanda parmak izi almaya, resim ekmeye, dknt toplamaya geliyor. Buraya kadar tamam m?"

25

Connor bam sallayarak, "Evet," dedi. Graham devam etti. "Tam biz ie koyulacakken, Nakamo- to irketinden bir Japon, bin dolarlk bir lacivert takm giy mi olarak kageliyor, o Allahn bels binada herhangi bir kovuturmaya balanmadan nce kendisinin polis tekilt balant grevlisiyle konumaya hakk olduunu sylyor. Bunu yapmanz iin muhtemel nedeniniz yok, falan gibi eyler sylyor. "Ben tabii, neler oluyor burada, diye patlyorum. Ortada bir cinayet var ite, diyorum. Herife geri basmasn sylyo rum. Ama bu Japon kusursuz ingilizce konuuyor ve yasa lardan da pek anlyormua benziyor. Ekipteki herkes pirele niyor tabii. Yani ... sonradan soruturmay yasal deil diye rteceklerse, o zaman soruturma balatmann kime ne yarar olur, yle deil mi? Bu Japon da bir eye kalklma dan nce balant grevlisini greceim diye direnip duru yor. O kadar iyi ingilizce konuuyor ki, ben balant grevli sinin ne ie yarayacan anlayamyorum. Balant grevlisi nin, adamlar dil bilmeyince geldiini sanrdm. Oysa bu he rifin Ingilizcesi, Stanford Hukuk'tan mezun gibi. Ama her neyse." iini ekti. "Bylece beni aradn," dedim. "Evet." "Nakamoto irketinin bu adam kim?" diye sordum. "Allah kahretsin!" Graham notlarna bakp kalarn att. "Iihara. iguri. yle bir ey." "Kartviziti var m? Sana kartn vermi olmal." "Evet. Merino'ya verdi." "Baka Japon var m orada?" diye sordum. "Dalga m geiyorsun sen?" diye gld Graham. "Oras onlarla dolup tayor. Disneyland'a dnd o kat." "Ben su yerini demek istiyorum." "Ben de yle," dedi Graham. "Herifleri darda tutamyo ruz. Kendi binamzdr, burada bulunmaya hakkmz vardr, 26

diyorlar. Bu gece Nakamoto Gkdeleninin byk al varm. Orada olmak haklarym. Dr dr dr, bir bir bir." "Al nerede?" diye sordum. "Cinayetin bir kat altnda, krk beinci katta. Mthi bir parti hazrlamlar. Sekiz yz kii vardr orada herhalde. Sinema artistleri, senatrler, kongre yeleri ... aklna ne gelirse. Madonna da oradaym diye duydum. Tom Cruise da. Senatr Hammond da. Senatr Kennedy de. Elton John da. Senatr Morton da. Belediye Bakan Thomas da. Blge savcs Wyland da. Hey, belki senin eski karn bile oradadr, Pe-te. Hl Wyland'n yannda alyor, deil mi?" "Son duyduumda yleydi." Graham iini ekti. "Avukat tmek ho bir duygu olmal. Avukata tlmek yerine yani. Deiiklik olur." Minik bir zil sesi duyuldu, sonra asansr konutu. "Yonjusan." Graham kapnn zerindeki kl saylara bakt. "una inanabiliyor musunuz?" "Yonjusan," dedi asansr yine. "Mosugu de gozaimas." "Ne dedi bu?" "Kata yaklayormuuz." "Allah kahretsin," dedi Graham. "Asansrler de konuacaksa, bari ngilizce konumal. Hl Amerika buras." Connor manzaray seyrederken, "Saylr," diye mrldand. "Yonjgo," dedi asansr. Kap ald. Mthi bir parti derken Graham'n hakk vard. Koskoca katn tm bir balo salonu haline getirilmiti. Kokteyl klnda kadnlar, k elbiseler giymi erkekler. Orkestra Glen Miller swing mzii alyordu. Asansr kapsnn yaknnda kr sal, gne yan bir adam durmaktayd. Yz biraz ta27

mdk gibiydi. Sporcu gibi geni omuzluydu. Asansre ad mn atp bana dnd. "Giri kat, ltfen," dedi. Burnuma viski kokusu geldi. Daha gen bir adam bir anda onun yannda belirdi. "Bu asansr yukarya kyor, Senatr," dedi. Kr sal adam yardmcsna dnerek, "Ne dedin?" diye

sordu. "Bu asansr yukarya kyor, efendim." "Ama ben aaya inmek istiyorum." Sarholara zg o dikkatli telffuzu kullanyordu. "Evet, efendim. Biliyorum, efendim," diye cevap verdi yardmcs. Sesi neeli kyordu. "Biz baka bir asansre bi nelim, Senatrm." Kr sal adam dirseinden skca tuttu, asansrden kard. Kap kapannca asansr tekrar kmaya koyuldu. Graham, "dediiniz vergiler i banda," deyiverdi. "Ta ndnz m onu? Senatr Stephen Rowe. Onu burada partide grmek ho bir ey. Hele Ml Komite'de olduunu bilince. O komite Japonya'dan yaplacak ithalt dzenleyen komite. Ama tpk arkada Senatr Kennedy gibi, Rowe da eski zamparalardan." "yle mi?" "yi de iermi diyorlar." "Farkna varmtm," dedim. "O ocuk o yzden yannda. Ban bir belya sokmasn diye." Asansr krk altnc katta durdu. ncecik bir elektronik ses duyuldu, ardndan asansr yine konutu. "Yonjrok. Domo arigato gozamas." "Neyse, sonunda geldik," dedi Graham. "Belki artk ie balayabiliriz."

JVAPI ald, karmzda lacivert takm elbiselerden tam bir duvar bulduk. Hepsinin arkas bize dnkt. Asansrn hemen nne yirmi kadar adam birikmi olmalyd. Ortalk sigara dumanyla dolmutu. Graham, "Geiyoruz, geiyoruz," diyerek, hepsini dirsek- leye dirsekleye yol at, ben izledim, Connor da arkamdan geldi. Sessizdi ... hi dikkati ekmiyordu. Krk altnc kat, Nakamoto Sanayi irketi'nin en st yne tim dzeyine ayrlmt. Asansrn biraz ilerisinden bala yan lks hall resepsiyon blmne ayak basnca katn t mn grebilmitim. Dev boyutlarda, apak bir yerdi. Alt ma krk metre kadar vard. Futbol sahasnn yars kadar. Deniiyle 28

ilgili her ey, bykln ve zarafetini vurgu lamaya katkda bulunuyordu. Tavanlar yksek, ahap kap lyd. Mobilyalar tahta ve kuma, renkleri siyah ve griydi. Hal ok kalnd. Sesler emilip yok ediliyordu. Iklar kskt. Bu da o yumuak, zengin havay glendiriyordu. Ticar ir- ketter. ok bankaya benzer bir yerdi. Ama mrnzde grebileceiniz en zengin bankaya. nsan durup bakmak zorunluluunu duyuyordu. Cina yet yerini evreleyen sar eridin yannda durdum. O erit katn i ksmna gemeyi engelliyordu. Bir an nerede oldu umu kestirmeye altm. Karmda geni bir atrium vard. 29

Oraya sekreterler ve alt dzey elemanlar iin birka masa konmutu. Kmeler halinde duruyordu masalar. Ayrca uzun mesafeleri blmek iin saksl aalar kullanlmt. At-rium'un orta yerinde, Nakamoto Gkdeleninin bir maketi vard. evrede henz ina halinde olan binalar da makette bitmi halleriyle gsterilmiti. Maketin tam zerinde k vard. Ama atrium'un geri kalan olduka karanlk saylrd. Yalnzca birka gece yaklmt orada. evresine yksek yneticiler iin odalar dizilmiti. Hem atrium'a bakan duvarlar, hem de darya bakan duvarlar camdand. Ben durduum yerden, dardaki Los Angeles gkdelenlerini grebiliyordum. Kat, btnyle gkte uuyormu gibiydi. ki yanda cam duvarl iki konferans salonu grdm. Sadaki biraz daha kkt. Kzn cesedi de oradayd. Upuzun, siyah bir masann stnde yatyordu. Siyah bir elbise giymiti. Tek baca yere doru sarkmt. Kan gremedim. nk ok uzaktaydm. Aramzda belki altm metre vard. Bu uzaklktan ayrnt grmek kolay deildi. Polis telsizlerinin trts duyuldu, ardndan Graham'n sesi geldi. "te balant grevliniz, baylar. Belki artk soruturmaya balayabiliriz, deil mi, Peter?" Asansrn yaknndaki Japonlara dndm. Hangisiyle konumam gerektiini bilmiyordum. Garip bir sessizlik oldu, sonunda ilerinden biri bir adm ne kt. Otuz be yalarnda vard. Pahal bir elbise giymiti. ok hafif eildi. Boynundan. Eilmenin bir imasyd bu yalnzca. Ben de onu taklit ettim. Sonra konutu. "Konbamva. Hajimemaite. Sumisu-san. tigura desu. Dozo yoroik." Resm bir selam. Ama sradan. Pek zaman ziyan etmiyordu. Ad igura'yd. Benim adm zaten biliyordu. Ben de, "Hajimemaite. Vatai wa Sumisu desu. Dozo yoroik," dedim. Yani, "Naslsnz. Tantmza sevindim." Normal eyler.
30

"Watai no meii desu. Dozo." Bana kartvizitini uzatt. Hareketleri hzl, evikti. "Domo arigato gozaimasu." Kart iki elimle aldm. Aslnda buna gerek yoktu. Ama Connor'un dn unutmadm iin her eyi en resm biimde yapmaya alyordum. Ben de kendi kartm uzattm. Gelenee gre ikimiz de birbirimizin kartna bakacak, ufak bir yorumda bulunacaktk. "Bu i telefonunuz mu?" gibilerden bir soru soracaktk. igura kartm tek eliyle ald, "Bu ev telefonunuz mu, detektif?" diye sordu. armtm. ngilizcesinde hi yabanc aksan yoktu. Bu lkede uzun yllar yaam birinin konuabilecei bir Ingilizceydi. Hem ocukluu da dahil. Herhalde okula da burada gitmiti. Yetmili yllarda buraya okumaya gelen binlerce Japon renciden biri. Ylda 150.000 renciyi lkeyi tansnlar diye Amerika'ya yolladklar sralarda. Biz de Japonya'ya ylda 200 renci yolluyorduk. "Dipteki numara, evet," dedim. igura kartm gmleinin cebine koydu. Tam ben onun kartyla ilgili bir nezaket yorumunda bulunacam srada szm kesti. "Bakn, detektif, sanyorum nezaket szlerini bir kenara brakmamz gerek. Bu gece burada sorun kmasnn tek nedeni, meslekdanzn anlaysz davranmas." "Meslekdam m?" igura bayla iaret etti. "Oradaki iman adam. Graham. stekleri mantk dyd. Bu gece bir soruturma yapma isteine iddetle itiraz ediyoruz." "O neden, Bay igura?" diye sordum. "Soruturma balatmak iin olas bir nedeniniz yok." "Neden byle diyorsunuz?" igura homurdand. "Herhalde siz bile anlayabilirsiniz." Soukkanllm korudum. Be yl detektiflik yapp bir yl da basn blmnde almak bana kendimi tutmay iyice retmiti.
31

"Hayr, korkarm anlayamadm," dedim. Bana beenmez baklarla bakt. "Gerek u ki temenim, bu kzn lmn aada vermekte olduumuz partiyle badatrmak iin hibir nedeniniz yok." "Grne gre zerindeki elbise parti elbisesi ..." Szm kabaca kesti. "Bence herhalde kzn kaza sonucu ar dozda uyuturucu almak gibi bir nedenle ld kacak ortaya. Bu nedenle de lmnn bizim partimizle hibir ilgisi yok. Siz de ayn kanda deil misiniz?" Derin bir soluk aldm. "Hayr, efendim, deilim. Soruturma olmadan karar veremem." Bir soluk daha aldm. "Bay igura, kayglarnz anlyorum, ama ..." "Anladnzdan kuku duyarm," dedi. Szm yine kesmiti. "Nakamoto irketinin bu akamki durumunu anlamanzda srar ediyorum. Bu akam bizim iin ok zel bir akam. ok halka dnk bir akam. Bu kadnn lm nedeniyle davetimize glge dmesinden elbette kayg duyarz. zellikle de bu kadn ok nemsiz bir kadn olduu iin ..." "nemsiz bir kadn m?" igura elini o yana doru yle bir sallad. Benimle konumaktan usanm gibiydi. "Belli zaten, bir baksanza ona. Ad bir fahieden fark yok. Bu binaya nasl girebildi, onu bile anlayamyorum. Bu nedenle de Detektif Graham'n davete gelmi konuklar sorguya ekme isteini iddetle protesto ediyorum. ok mantksz bir istek. Aada birok senatr, kongre yesi ve Los Angeles yetkilisi var. Herhalde siz de takdir edersiniz ki bu nemli insanlar byle bir hareket karsnda ..." "Bir dakika," dedim. "Detektif Graham size davetteki herkesi sorguya ekeceini mi syledi?" "Bana yle syledi, evet." Neden buraya arldm yeni yeni anlamaya balyordum. Graham Japonlardan hi holanmad iin, partiyi mahvetme tehdidi savurmutu. Byle bir ey olacak deildi
32

tabii. Graham'n ABD senatrlerini sorgulamas olanak dyd. Hele savcyla belediye bakann? Yarn da iine gelebilmek istiyorsa, asla yapamazd bunu. Ama Japonlara sinir olmu, karlk olarak kendisi de onlarn cann skmak istemiti. igura'ya, "Giri katna bir kayt masas koyarz, konuklarnz karken imza atabilirler," dedim. igura, "Korkarm bu ok zor olur," diye sze balad. "nk herhalde siz de kabul edersiniz ki..." "Bay igura, yapacamz bu." "Ama istediiniz ey son derece zor ..." "Bay igura." "Bakn, bu bizim amzdan ..." "Bay igura, zgnm. Ben size polisin hangi nlemi alacan sylyorum." Katlat. Bir sessizlik oldu. st dudandaki teri eliyle silip konutu. "Hayal krklna uradm, temen. Sizden daha fazla ibirlii beklerdim." "birlii mi?" te bu sz zerine bozuk almaya baladm. "Bay igura, burada l bir kadn var. Bizim grevimiz de bir soruturma balatp ona ne olduunu ..." "Ama kabul etmeniz gerekir ki bu zel koullar iinde ..." O srada Graham'n sesini duydum. "Ah, Tanrm, bu da ne?" Bam omzumun zerinden geriye doru evirdiimde, ksa boylu, ciddi tavrl bir Japonun sar eridi ap yirmi metre kadar ieriye girmi olduunu grdm. Su yerinin fotoraflarn ekiyordu. Elindaki fotoraf makinesi yle kkt ki, avucunda hemen hemen hi grnmyordu. Ama eridi resim ekmek iin atn da saklamyordu. Ben bakarken adam bize doru geriledi, iki elini kaldrp bir resim daha ekti, sonra tel ereveli gzlnn ardndan gzlerini krptrarak bir sonraki resmi iin yer seti. Hareketleri ok kararlyd.
Ykselen GneF 3

33

Graham eride yrd, "Tanr akna, k oradan!" diye seslendi. "Oras su yeri. Resim ekemezsin." Adam tepki gstermedi. Geri geri gelmeye devam ediyordu. Graham bi ze dnd. "Kim bu adam?" ^ igura, "Bizim elemanlarmzdan Bay Tanaka," diye ak lad. "Nakamoto gvenliinde alyor." Gzlerime inanamyordum. Japonlarn kendi adam sar eridin iinde geziniyor, su yerini kirletiyordu. Olacak ey deildi bu! "karn onu oradan," dedim. "Resim ekiyor." "Bunu yapamaz." igura, "Ama irketimizin kullanaca resimler onlar," dedi. "Bana vz gelir," derken sesim ykselmiti. "Sar eridin iine geemez, resim de ekemez. karn onu oradan. Filmi ni de istiyorum, ltfen." "Pekl." igura Japonca abuk abuk bir eyler syledi. Ben dnerken Tanaka sar eridin altndan kayp lacivert el biseli adamlarn arasnda gzden kayboldu. Kafalarn ardn dan asansr kapsnn alp kapandn grdm. Allah belsn versin! fkelenmeye balamtm. "Bay igu-ra, u anda resm bir polis soruturmasn engelliyorsunuz." igura sakin bir sesle, "Durumumuzu anlamak iin aba gstermelisiniz, detektif Smith," dedi. "Elbette ki Los Ange les Polis Tekiltna sonsuz gvenimiz var, ama kendi zel soruturmamz da yapabilecek durumda olmalyz. Bunun iin de elimizde ..." Kendi zel soruturmalar! Orospu ocuu! Bir anda konuamaz duruma geldim. Dilerimi sktm, gzmn nnde krmz benekler uutu. ileden kmtm. igura'y tutuk lamak istiyordum. Srtn dndrmek, duvara dayamak, bi leklerine kelepeyi takmak istiyordum. Sonra da ... Arkamdan bir ses, "Belki ben yardmc olabilirim, te men," dedi.
34

Dndm. John Connor bana neeyle glmsyordu. Yana ekildim.

Connor, igura'nn karsna geti, hafife eildi, kartn uzatt. Hzl hzl konumaya balad. "Totszen itsrei desuga, jirookai itemo yorokii desuka. Watai wa John Connor to moimas. Meii o dozo. Dozo yoroiku." "John Connor m?" dedi igura. "Yani ... o John Connor m? Omeni kakarete koei desu. Watai wa igura desu. Dozo yoroiku." Onunla tanmaktan eref duyduunu sylyordu. "Watai no meii desu. Dozo." Zarif bir teekkr. Ama resmi formaliteler bir kere tamamlannca artk konumalar ylesine hzland ki, ben arada srada bir iki kelimeyi ancak yakalar oldum. lgili grnmek zorundaydm. Bakyor, arasra bam sallyordum. Oysa neden sz ettikleri konusunda zerrece fikrim yoktu. Bir ara Connor'n benden kobun diye sz ettiini duydum. Bu szn ram anlamna geldiini biliyordum. Birka kere bana sert sert bakt, zlm bir baba gibi ban iki yana sallad durdu. Benim adma zr diliyordu herhalde. Graham'dan da hesomagari, yani, tatsz adam diye sz ettiini duydum. Ama bu zrlerin gerekten yarar oldu. igura sakinle-ti, omuzlan kalkkken indi. Gevemeye balyordu. Hatt glmsedi bile. Sonunda, "Demek konuklarmzn kimliini kontrol etmeyeceksiniz, yle mi?" diye sordu. "Kesinlikle hayr," dedi Connor. "Saygdeer konuklarnz istedikleri gibi gelip gitmekte zgrdr." Ben itiraz etmeye kalktm. Connor bana mermi gibi bir bak frlatt. Sonra, "Kimlik saptamaya gerek yok," dedi ayn resm sesle. "Nakamoto irketinin konuu olan hi kimsenin bu zc olayla ilgisi bulunamayacandan eminim."

35

Graham dilerinin arasndan, "S...mm canna," diye tslad. igura glmsyordu. Ama ben ileden kmtm. Connor benim dediimin tersini sylemiti. Beni budala durumuna drmt. Bu yetmiyormu gibi, normal polis usullerini de uygulamyordu ... bu yzden hepimizin ba derde girebilirdi. Ellerimi fkeli bir hareketle ceplerime soktum, gzlerimi kardm. igura, "Olay duyarllkla ele aldnz iin size minnettarm, Yzba Connor," dedi. "Ben hibir ey yapmadm," diye karlk verdi Connor. Bu arada bir resm selm daha verdi. "Ama imdi artk katn boaltlmasnn yerinde olaca konusunda benimle ayn kanda olacanz umuyorum. Polis ancak o zaman balayabilir iine." igura gzlerini krptrd. "Kat boaltmak m?" "Evet," dedi Connor. Cebinden bir kk defter kard. "Ayrca, arkanzdaki baylarn adlarn almama da yardmc olun ltfen. karlarken size adlarn syleyip yle gitsinler." "Anlayamadm?" "Arkanzdaki baylarn adlar ltfen." "Bunun nedenini sorabilir miyim?" Connor'n yz karard, ksa bir Japonca cmleyi havlar gibi haykrd. Kelimelerini anlayamadm, ama igura kpkrmz kesildi. "zr dilerim yzbam, ama bu ekilde konumanz iin ben hibir neden g ..." te o zaman Connor ileden kt. Tiyatro sahnesinde rol yapyormu gibi patlad. igura'ya yaklat, bir yandan barrken bir yandan da iaret parman ona bak saplyormu gibi hareket ettirmeye balad. "Likagen ni iro! Soko o dke! Kiiterunoka!" igura klm gibi oldu, hafif yan dnd. Bu szel saldr onu afallatmt.
36

Connor onun zerine doru eildi. Sesi sert ve alaycyd. "Dke! Dke! Wakamnainoka!" Dnd, fkeyle asansrn ora daki Japonlar iaret etti. Connor'n o plak fkesiyle yzyze gelen Japonlar gzlerini kardlar, sigaralarndan he yecanl soluklar ektiler, ama yerlerinden kprdamadlar. "Hey, Richie," diye bard Connor. Fen ekibinin fotoraf s Richie VValters'a sesleniyordu. "O adamlarn kimliklerini bir saptayver, tamam m?" "Tabii yzbam," dedi Richie. Fotoraf makinesini gz lerine doru kaldrd, Japonlarn karsnda yavaa yana doru kk admlar atarak pepee resimler ekmeye ko yuldu. igura birdenbire heyecanland, fotoraf makinesinin nne geti, iki elini havaya kaldrd. "Durun bir dakika, du run bir dakika, neler oluyor?" Ama Japonlar dalmaya balamlard bile. Trol grm balk srleri gibi kayorlard. Birka saniye iinde orada kimse kalmamt. Koca katta biz bizeydik. igura kendini bizimle yalnz bulunca tedirginleti. Japonca bir ey syledi. Besbelli sylememesi gereken bir ey. "Yaa?!" dedi Connor. "Sensin burada sulanacak kii!" di ye patlad igura'ya. "Btn bu sorunlarn nedeni sensin. Detektiflerime gereken her yardmn salanmasn da sen den bekliyorum. Cesedi bulan kiiyle konumak istiyorum. Polisi ilk arayanla konumak istiyorum. Ceset bulunduktan bu yana bu kata girip km herkesin adn istiyorum. Tana- ka'nn makinesindeki filmi de istiyorum. re wa honkida. Bu soruturmann yolunu biraz daha tkarsan seni tutuklarm!" "Ama stlerime danmam gerek ..." "Namerunayo." Connor ona doru biraz daha eildi. "Be nimle oyun oynama, igura-san. imdi git de alalm." "Tabii yzbam." Adam hafif bir selam verip giderken yz bozuk ve mutsuzdu.

37

Graham kkr kkr gld. "Onu iyi haladn." Connor yldrm gibi ona dnd. "Ne halletmeye partide ki herkesi sorguya ekeceiz dedin ona?" "ff, Allah kahretsin, biraz damarna basmaya altm. Belediye bakann zaten "sorguya ekemem ki! Bu sersem lerde hi espri anlay yoksa su benim mi?" Connor, "Espri anlaylar var ve sana glyorlar," dedi. "nk igura'mn bir sorunu vard ... senin yardmnla zd onu." "Benim yardmmla m?" Graham'n kalar atlmt. "Neden sz ediyorsun sen?" Connor, "Japonlarn soruturmay geciktirmek istedikleri ortada," dedi. "Senin o saldrgan taktiklerin de onlara gerekli mazereti salad ... zel Hizmetler balant grevlisi gelsin diye tutturdular." "Haydi canm," dedi Graham. "Belki balant grevlisi buraya be dakikalk yoldayd. Nereden bileceklerdi?" Connor ban iki yana sallad. "Kendini kandrmaya a lma. Bu gece kimin nbeti olduunu bal gibi biliyorlard. Smith'in ka kilometre uzakta olduunu, buraya ka dakika da ulaacan da biliyorlard. Soruturmay bir buuk saat geciktirmeyi baardlar ite. Sayende detektif!" Graham, Connor'a uzun uzun bakt, sonra ban evirdi. "Kahretsin!" dedi. "Hepsi sama bunlarn ve sen de bal gibi biliyorsun. ocuklar, ben ie koyuluyorum. Richie? Kalk ba kalm. Her eyi belgelemek iin otuz saniyen var. Sonra be nim adamlar girer, kuyruuna basarlar. Haydi bakalm, her kes i bana. Kadn kokmaya balamadan ii bitirmek isti yorum." * Su yerine doru uzaklat.

yandan atrium'da ilerlerken makinesini saa sola evirip re simler ekiyordu. Sonra konferans salonunun kapsndan girdi. Salonun duvarlar renkli camd. Flann parlakln alyordu. Ama ben yine de onu ierde, cesedin evresinde dolap resim ekerken grebiliyordum. Pek ok resim ekti. Bu cinayetin nemli bir dava olacan biliyordu. Ben Connor'la birlikte geride kaldm. "Japonlarla konu urken fkelenmenin terbiyesizlik olduunu sylemitiniz," dedim. "yledir," diye karlk verdi Connor. "O halde siz neden fkelendiniz?" "Ne yazk ki igura'ya yardm etmenin tek yolu oydu," dedi. "igura'ya yardm etmek mi?" "Evet. O gsteriyi batan sona igura iin yaptm ... n k patronunun nnde yz kara ksn istemedim. igura bu salondaki en nemli adam deildi. Asansrn orada du ran Japonlardan biri asl juyaku 'nn ta kendisiydi. Yani ger ek patron." "Hi farketmedim." "Daha dk rtbeli birini ortaya srp patronun arka planda beklemesi sk uygulanan bir yntemdir. Patron ora dan olaylarn gelimesini daha serbest izler. Benim de seni seyrederken yaptm gibi, kohai." "tigura'nn patronu batan sona her eyi seyir mi etti?" "Evet. igura'ya soruturmay balatmamas iin emir verdii de belli. Oysa ben soruturmay balatmak zorun daydm. Ama bunu yaparken zavally beceriksiz durumuna drmek de istemedim. Bu yzden, fkeye kaplm gaijin rolne burundum. imdi o da bana bir iyilik borlu. Bu da iyi bir ey, nk bir sre sonra yardma ihtiya duyabili rim." "Size iyilik mi borlu?" Bu fikre almakta zorluk ekiyor dum. Connor daha demin igura'ya avaz avaz barmt. 39

Fen ekibi, ellerinde antalar, kant torbalaryla Gra ham'n peinden seyirttiler. Richie Walters ne dm, bir
38

Onu kk drmt herkesin nnde ... ya da ben yle grmtm olay. Connor iini ekti. Olup bitenleri anlamyorsan, bana inan," dedi. "igura ok iyi anlyor. Bir sorunu vard, ben de zmesine yardmc oldum." Hl tam anlalyabilmi deildim. Bir eyler syleyecek oldum, ama Connor elini havaya kaldrd. "Bence su yerine bir gz atsak iyi olur," dedi. "Graham'la adamlar ii daha beter etmeden nce." DEN detektif blmnden ayrlal iki yl olmutu. Bu yzden, kendimi yeni batan bir cinayet yerinde bulmak ba na iyi bir duygu verdi. Trl anlar, o gece gerilimini, kt bardaklardan iilen kt kahveden kaynaklanma adrenalini, bakalarnn evrede alyor olmas duygusunu geri getir di. lgn bir enerjisi olurdu byle sahnelerin. Ortada biri l m yatarken onun evresinde olmak hep byle bir duygu verirdi. Her cinayet yerinde bulunurdu o enerji ... orta yer de de hikyenin sonu. lye baknca "apak ortada" duy gusu gelirdi insana. Ama beri yandan ... anlatlamayan bir esrarengizlik de olurdu. En basit ev kavgasnda bile, eer kadn sonunda herifi vurmaya karar vermise, dnp o ka dna baktnzda, her yann yara bere ve rk iinde, siga ra yanklaryla dolu grdnzde bile, kendi kendinize "neden bu gece?" diye sormak zorunda kalrdnz. Nesi var d bu gecenin ki byle olmutu? Grmekte olduunuz ey her zaman apak ortadayd, ama mutlaka birbirini tam tut mayan bir eyler de olurdu. kisi bir arada bulunurdu bunlarn. Ayrca cinayet yerinde insan kendini var oluun en temel gereklerine inmi gibi hissederdi. O kokular, barsaklarm o boalm, vcudun o imesi. Genellikle alayan biri de bu lunurdu. Kulanza durmadan o alama sesi gelirdi. Her
40

41

zamanki zrvalklar kesiliverirdi hemen. Birinin lm olma s, yolun orta yerine dm bir kaya gibi etki yapard. Tra fik nasl o kayann evresinden dolamaya balarsa, yine y le olurdu. O karanlk ve gerek sahnede bir de arkadalk duygusu doard, nk ok iyi tandnz insanlarla birlik te, ge saatlere kadar alyor olurdunuz. Hep grdnz insanlarla. Los Angeles'de gnde ortalama drt cinayet ile nirdi. Yani alt saatte bir. O su yerine gelen detektiflerin her birinin gerisinde daha on tane zlmemi cinayet bekliyor olurdu. Byle olunca, bu yeni cinayet dayanlmaz bir yk haline gelirdi. Gerek o detektif, gerekse dierlerinin hepsi, olay hemencecik, orada zmleyip ii bitirmeyi umarlar d. te bu tr bir son, bir gerilim, bir enerji birbirine kar m olurdu byle yerlerde. Bunu birka yl yaptktan sonra insan yava yava al yor, sevmeye bile balyordu. Bu yzden olacak, konferans salonuna girip de byle eyleri zlemi olduumu hissedin ce kendim de ardm. Konferans salonu pek k denmiti. Siyah masa, yksek arkalkl siyah deri koltuklar, camdan duvarlarn dnda gkdelenlerin gece klar. Teknisyenler len kzn cesedi nin evresinde dolarken birbirleriyle alak sesle konuu yorlard. Kzn sar salar ksa kesilmiti. Mavi gzleri, dolgun du daklar vard. Yirmi be yanda gsteriyordu. Uzun boylu, uzun bacakl, sportif grnlyd. Elbisesi siyah ve ok in ceydi. Graham incelemesine iyice gmlm durumdayd. Ma sann ucuna gemi, kzn siyah deriden yksek topuklu pa bularna gzlerini ksarak bakmaktayd. Bir elinde kalem fener, br elinde not defteriyle. Adl tabibin asistan Kelly, kzn ellerini korumak iin bi rer kt torba geirmeye alyordu. Connor, "Bir dakika," diyerek onu durdurdu. nce kzn bir eline, sonra dierine
42

bakt, bilekleri inceledi, trnaklarn altlarn gzden geirdi. Bir trnan altn koklad. Sonra parmaklar srayla, hzl hzl hareket ettirdi. Graham yar alayc bir sesle, "Zahmet etme," dedi ona. "Henz lmn etkisi balamad. Trnaklarn altnda biri kim, deri ya da kuma elyaf yok. Hatt bana kalrsa ortada hibir mcadele izi yok." Kelly kt torbay kzn eline geirdi. Connor ona, "lm zaman hakknda bir tahminin var m?" diye sordu. "zerinde alyorum." Kelly kzn kalalarn kaldrp rektal arac alta kaydrd. "Koltuk altlarna termokupl'lar taktk. Az sonra anlarz." Connor siyah elbisenin kumana dokundu, etiketine bakt. Su yeri ekibinden Helen, "Elbise Yamamoto," diye bilgi verdi. Connor, "Grdm," dedi. Ben, "Yamamoto nedir?" diye sordum. Helen, "ok pahal bir Japon modacs," diye aklad. "Hibir eye benzemeyen bu hap kadar siyah elbise en azn dan be bin dolara alnm olmal. Elden dme aldysa ya ni. Yenisi sanrm on be bin dolar falandr." Connor, "zi srlebilir mi?" diye sordu. "Belki. Elbiseyi buradan m, Avrupa'dan m, Tokyo'dan m aldna bal. renmemiz bir iki gn srer." Connor konuya ilgisini bir anda kaybetti. "Bo ver, ok ge olur," dedi. Cebinden kk, fiber-optik bir kalem fener kard, onunla kzn kafa derisini ve salarn inceledi. Sonra abu cak kulaklarna bakt, sa kulaa bakarken azndan hafif bir aknlk sesi kurtuldu. Omzunun zerinden eildim, kulak memesindeki kpe deliinde ufack bir kan damlas grdm. Herhalde Connor' biraz sktrm olacam ki ba n kaldrd, bana, "zin ver, koha," dedi. "zr dilerim," diyerek geri ekildim.
43

Connor bundan sonra kzn dudaklarn koklad, enesini hzla ap kapad, aznn iini kalem feneriyle yoklad. K zn ban tutup saa, sola evirdi, onu iki yana baktrr gibi yapt. Bir sre boynunu yava yava yoklad. Sanki parmak ularyla okuyordu kzn boynunu. Sonra birdenbire cesetten uzaklap geri ekildi, 'Tamam, benim iim bitti," dedi. Dnp konferans salonundan kt. Graham ban kaldrd. "Bu herif su yerinde hibir za man be para etmezdi zaten," dedi. "Neden yle sylyorsun?" diye sordum. "Harika bir detektifmi diye duyuyorum." "Allah kahretsin," diye homurdand Graham. "Kendi g znle grdn ite. Ne yapmak gerektiim bile bilmiyor. Usulleri bilmiyor. Detektif deil bu Connor. Tandklar var, o kadar. hretini borlu olduu cinayetleri hep yle zd. Arakawa balay cinayetini hatrlyor musun? Hatrlamyor musun? Herhalde sen tekilta gelmeden nceydi, Petey- san. Kelly, ne zaman olmutu Arakavva olay?" "Yetmi altda," dedi Kelly. "Tamam, yetmi altda. Yln en baba olayyd. Bay ve Ba yan Arakavva gen bir ift. Balay iin Los Angeles'e gelmi ler. Kentin dou kesiminde, kaldrmn kesinde durmu, karya gemeyi beklerlerken, oradan geen bir arabadan kurunlanyorlar. ete usul. Daha da beteri, otopside Ba yan Arakavva'nn hamile olduu anlalyor. Basn en byk bayramn yaad o olayda. Los Angeles polisi iddeti nleyemiyor, diye manetler attlar. Kentin her yanndan mek tuplar yamaya balad, millet paralar havale etti. Bu gen iftin bana gelenler herkesi rahatsz etmiti. Tabii grevlen dirilen detektifler bir bok bile bulamadlar. Japon vatanda iki kii ldrlyor ... hibir iz de bulamyorlar. "Bir hafta kadar sonra Connor arlyor ve olay bir gn de zyor. Bir mucize sayesinde. Olaydan tam bir hafta
44

sonra, dnsene! Fiziksel kantlar oktan yok olmu, balay iftinin cesetleri Osaka'ya varm, olayn yer ald keba- na pler ylm. Ama Connor yine de olay ortaya kar yor. Bay Arakavva'mn aslnda Osaka'da ok kt bir ocuk olarak tanndn bulguluyor. Geen arabadan ate edenle rin yakuza'dan (*) birileri olduunu kantlyor. Bu adamlar Japonya'da kiralanm, ii Amerika'da grmek zere tutul mu katiller. Bu arada, kt kocann da aslnda masum bir seyirci olduunu ortaya koyuyor. Adamlar zaten kadnn peindeymi. Hamile olduunu da biliyorlarm. stelik on lar kzn babasna bir ders vermek istiyorlarm. Yani Con nor olay tmyle tersyz ediyor. ok artc ... yle deil i?" m r

"Ve sen de Connor'n btn bunlar Japon tandklar sa yesinde ortaya kardn dnyorsun, yle mi?" "Nasl kardn sen bana anlat," dedi Graham. "Benim tek bildiim, o olaydan ksa bir sre sonra bir yllna Ja ponya'ya gittii." "Ne yapmaya?" "Kendisine minnet duyan bir Japon irketinde gvenlik grevlisi olarak alm diye duydum. Grdler onu yani... iin aklamas bu. O onlara bir hizmet sundu, onlar da para sn dediler. Ya da ben yle anlyorum. Aslnda kimsenin bir ey bildii yok. Ama adam kesinlikle detektif deil. Tan rm, u haline baksana!" Connor atriumun dnda durmu, dalgn, dnceli gz lerle tavanlara bakyordu. nce bir yana, sonra br yana bakt. Karar vermeye alyormu gibi bir hali vard. Birden hzl admlarla asansrlere doru yrd. Sanki aaya ine(*) Japonya'daki mafya benzeri tekilt. 45

ekti. Apansz topuu zerinde dnd, odann ortasna iler ledi, orada durdu. Bu sefer oradaki saksl palmiyenin yap raklarn incelemeye balamt. Bu palmiyelerden odann her yannda vard. Graham ban iki yana sallyordu. "Ne oluyoruz, bah vanla m balyoruz? Sylyorum sana ite, garip adam bu adam. Japonya'ya bir kereden fazla gittiini biliyor muy dun? Her sererinde de geri dner. Hi yoluna koyamaz ile rini orada. Japonya onun asndan, birlikte de ayr da yapa mad bir kadn gibi, anlyor musun? Bana sorarsan, pek anlamyorum. Ben Amerika'y severim. Yani Amerika'dan geriye ne k'almsa onu." Fen ileri ekibine dnd. Adamlar cesetten uzaklamaya balamlard. "O klotu bulan oldu mu iinizde?" diye sordu. "Henz bulamadk, Tom." "Ne klotu?" diye sordum. Graham kzn etekliini kaldrd. "Arkadan John incele mesini bitirme zahmetine gerek grmedi, ama bence burada nemli bir durum var. Bence vajinadan szan u damlalar seminal sv olabilir. Klotu yok ama kasnda, klotun yrt lp karlrken yapt krmz bir izgi var. reme organla rnn d ksmlar krmz ve tahri olmu gibi. ldrlme den hemen nce sekse zorland olduka ak. Bu yzden ocuklardan klotu bulmalarn istedim." Su yeri ekibinden biri, "Belki de klot giymemiti," dedi. Graham, "Bal gibi giymiti," diye karlk verdi. Ben Kelly'ye dndm. "Ya uyuturucu?" diye sordum. Kelly omuz silkti. "Tm sv rneklerini laboratuvara ve riyoruz. Ama gzn grd kadaryla kz temiz gibi. ok temiz." Kelly'nin belirgin bir rahatszlk iinde olduunu farkettim. Bunu Graham da farketti. "Tanr akna, sen neye mzmzlanyorsun, Kelly?" diye sordu. "Randevun vard da en gel falan m olduk yoksa?"

"Hayr," dedi Kelly. "Ama dorusunu sylememi ister sen, bu olayda yalnz mcadele izi, uyuturucu' izi olma makla kalmyor ... kzn cinayete kurban gittiine dair bir iarete de rastlamyorum." Graham, "ldrldne dair iz yok mu yani?" diye sor du. "aka m ediyorsun?" Kelly anlatt. "Kzn boynunda izler var. Cinsel iliki sra snda onu baladklarnn iareti olabilir. Ama makyajnn altnda da benzer izler var. Yani defalarca balanm yle." "Eee?" "Yani teknik konuursak, belki de ldrlmemitir. Belki doal nedenlerle apansz lm de olabilir." "ff, hadi canm sen de!" "Bal gibi olabilir. Belki de bu olay, bizim doal lm de diimiz eydir. Bal olduu iin de olabilir. Belki an psiko lojik lmdr." "O ne demek?" 46

Kelly yine omuz silkti. "Yani durup dururken lmek de mek." "Hibir neden yokken mi?" "Eh, pek de yle saylmaz. Genellikle kalbi ya da sinirleri ilgilendiren ufak bir travma sz konusudur. Ama o travma lme yol aacak kadar ciddi bir ey deildir. Ben bir olay grmtm, on yanda bir ocuun gsne beyzbol topu gelmiti ... hzl da vurmamt ... ocuk okulun bahesinde yere dp oluverdi. evresinde ona yirmi metreden daha yakn hi kimse yoktu. Bir baka olayda da kadnn biri k k bir araba kazas geirmi, gsn direksiyon simidine arpmt. Fazla sert deil. Arabadan inmek iin kapy aar ken dp oluverdi. Boyundan ya da gsten darbe yiyin ce oluyor bazen. Belki kalbe giden sinirler etkileniyordur. Evet, byle ite, Tom. Teknik adan bakarsak, doal lm de bir ihtimal. Seks de lme yol aacak bir hareket olmad na gre, o zaman cinayet saylamaz tabii."
47

Graham gzlerini kst. "Yani sen diyorsun ki belki de k z hi kimse ldrmemitir!" Kelly omuzlarn kaldrd, bloknotunu eline ald. "Bunla rn hibirini rapora yazmyorum. lm nedenini ya elle boma ya da soluksuz kalma olarak kaydediyorum. nk belki de bomulardr onu. Ama sen yine aklnn gerilerinde bir yere yaz bunu. Belki de bomadlar. Belki kendi ld." "Pekl," dedi Graham. "Yazarz ve adl tabibin hayalleri dosyasna koyarz. Bu arada, kzn stnde kimlik bulan var m?" Hl oday aramakta olan fen ileri ekibinden hayr anla mna gelen mrltlar ykseldi. Kelly, "Sanrm lm zamann buldum," dedi. Is sensorlarn kontrol etti, okudu. "Merkez olarak fahrenhayt dok san alt derece dokuz dizyem grnyor. Bu odann scakl dikkate alnrsa, lmden bu yana en ok saat gemi diyebiliriz." "En ok saat mi? te bu harika! Bak, Kelly, kzn bu gece bir ara ldn zaten biliyoruz biz!" "Elimden ancak bu kadar geliyor," dedi Kelly. "Yazk ki bu sensorlar saatin altndaki sreleri pek dakik veremi yor. Tek diyebileceim, lmn u saatin iinde yer ald . Ama benim kiisel gzlemimi sorarsan kz leli biraz za man gemi derim. saate yakn olmal bence de." Graham ekibine dnd. "Klotu bulan oldu mu?" diye seslendi. "Henz yok, temenim." Graham evresine baknd, "Ne anta var ne de klot," di ye sylendi. Ben, "Birisi buralar temizledi mi sence?" dedim. "Bilemiyorum," diye cevap verdi. "Ama srtna otuz bin dolarlk elbise giyip partiye gelen bir kz genellikle yannda anta tamaz m?" Graham szn kesip omzumun zerin den benim arkama doru bakt ve birdenbire glmsedi.
48

"Aa, neler gryorum, Petey-san!" dedi. "Hayranlarndan bi ri seni grmeye geliyor."

Dndmde Ellen Farley'in bana doru yrmekte ol duunu grdm. Farley otuz be yanda, koyu sar, ksa sal bir kadnd. Bugn de yine her zamanki gibi bakml bir hali vard. Genken gazetecilik yapmt ama imdi yllardr belediye bakannn ofisinde alyordu. Akll, hzl bir kadnd Ellen Farley. Nefis de bir vcudu vard. Genellikle bilindii kadaryla ... o vcudu srf kendine sak lard. Los Angeles Polis Tekiltnn basn brosundayken ona bir iki iyilik yapmlm vard. Severdim Farley'i. Belediye bakanyla emniyet mdrnn aras bozuk olduundan, belediyenin baz ricalar Ellen tarafndan bana iletilir, duru mu ben idare ederdim. Genellikle kk eyler olurdu bu ri calar. Bir raporun aklanmasn hafta sonuna kadar ertele mek, bylelikle pazar gazetesine rastlatmak ya da bir olayla ilgili sulamalarn henz elimize gememi olduu yolunda aklama yapmak gibi... yani sulamalar geldii halde! Bun lar yapmn nedeni, Ellen Farley'in, hilesi hurdas olma yan, z sz doru biri olmasndand. Her zaman ak sz lyd. imdi de ak szl davranacaa benziyordu. "Dinle, Pete," dedi. "Burada neler oluyor, bilmiyorum ama belediye bakanna, Bay igura'dan youn ikyetler yap duruyor ..." "Tahminederim ..." "Belediye bakan da, kent yetkililerinin yabanc lke va tandalarna kaba davranmas iin bir neden olmadn sa na hatrlatmam rica etti." Graham yksek sesle konutu. "zellikle de seim kam panyasna byk katklarda bulunuyorlarsa!"

Ykselen Gne f4

49

Farley, "Yabanc lkelerin vatandalar Amerika'daki siyasal kampanyalara katkda bulunamazlar," dedi ona. "Bunu biliyor olmalsnz." Sonra sesini alaltt. "Bu duyarl bir olay, Pete. Dikkatli olman istiyorum. Bilirsin, Japonlar Amerika'da kendilerine nasl davranld konusunda zellikle duyarldrlar." "Peki, tamam." Farley camdan konferans salonunun dna, atriuma doru bakt. "John Connor m o?" "Evet." "Onu emekli oldu sanyordum. Burada ne ii var?" "Bu olayda bana yardm ediyor." Farley kalarn att. "Japonlarn o adamla ilgili duygular pek karktr, bilirsin. Bunun bir tekerlemesi de var. Japonya'y ok seven birinin birden br uca kayp onlara atmas durumunda kullanyorlar." "Connor atmyor." "igura kendisine kabalk edildii kansnda." "igura bize emir vermeye kalkt," dedim. "Oysa burada ldrlm bir kz var ... o noktay herkes unutuyor galiba." "Haydi, Pete," dedi Farley. "Kimse sana kendi iini nasl yapacan retemez. Benim tek sylemek istediim, bu olaydaki zel durumu dikkate ..." Birden sustu. Cesede bakyordu. "Ellen?" dedim. "Onu tanyor musun?" "Hayr." Ban baka tarafa evirdi. ok sarsldn grebiliyordum. Graham, "Onu daha nce alt katta grdn m?" dedi. "Hatrlam ... belki de. Sanrm grdm. Bakn, arkadalar, benim artk gitmem gerek." "Ellen, gel buraya." "Onun kim olduunu bilmiyorum, Pete. Bilsem sana sy50

lerdim, bilirsin. Sen Japonlara kar nazik ol, o kadar. Beledi ye bakannn sylememi istedii yalnzca bu. imdi gitmem gerek." Hzla asansrlere doru ilerledi. Arkasndan baktm, ken dimi pek tedirgin hissettim. Graham yanma gelip dikildi. "Kalas gzel," dedi. "Ama ak oynamyor. Sana kar bile." "Ne demek bana kar bile?" "Farley'le ikinizin sk fk olduunuzu bilmeyen yok." "Neden sz ediyorsun sen?" Graham omzuma akadan bir yumruk att. "Hadi canm. Boanm bir erkeksin artk. Kime ne?" "Bu doru deil, Tom," dedim. "Ne istersen yapabilirsin ... senin gibi yakkl bir gen!" "Sana doru deil diyorum." "Pekl, tamam." ki elini havaya kaldrd. "Ben yanlm m." Farley'in atriumun br ucunda sar eridin altndan ge iine baktm. Asansr dmesine bast, bekledi. Ayayla sabrsz sabrsz tempo tutuyordu. "Kzn kim olduunu gerekten biliyor muydu sence?" di ye sordum. "Tabii biliyordu," dedi Graham. "Belediye bakan bu kz neden seviyor, bilmez misin? nk her an yambanda du rur, kulana herkesin adn fsldar. Yllardr grmediklerini bile hatrlar. Kocalar, kanlar, ocuklar ... evet, Farley bu kzn kim olduunu biliyor." "O halde bize neden sylemedi?" "Allah kahretsin," dedi Graham. "Demek ki birisi iin nemli. Mermi gibi kat gitti, grmedin mi? Bak, sylyo rum sana, bu len kzn kim olduunu abucak bulmamz gerek, nk kentte bunu son renen kii olmay hi istemiyorum." Connor kar taraftan bize el sallyordu. 51

Graham, "Yine ne istiyor?" diye sordu. "Niye el sallyor yle? Ne var elinde?" "antaya benziyor," dedim.

"Cheryl Lynn Austin," diye okuyordu Connor. "Midland, Teksas doumlu. Teksas Eyalet niversitesinden mezun. Yirmi yanda. Westwood'da bir apartman dairesinde oturuyor, ama bu kente geleli ok olmam ... Teksas ehliye tini deitirmeye vakit bulamam henz." antada ne var ne yoksa yaz masasnn zerine boaltl mt. Kurun kalemlerle onlar saa sola itiyorduk. "Bu antay nerede buldunuz?" diye sordum. Kk, ko yu renk, boncuk ili, inci tokal bir eydi. Krklarn modasn dan kalma bir anta. Pahal. "Konferans salonunun yanndaki palmiyenin sakssmdayd." Connor antann minik bir gzn at, iinden sm sk rulo yaplm gcr gcr yz dolarlklar masaya yuvar land. "ok gzel. Bayan Austin'e iyi baklyor." "Araba anahtar yok mu?" diye sordum. . "Yok." "Demek partiye biriyle geldi." "Ve besbelli niyeti yine biriyle dnmekti. Taksiler yz do lar bozmaz." Bir de American Express gold kart vard. Dudak ruju ve all ile bir kutu Mild Seven marka naneli sigara... Tok yo'daki Daimai Gece Kulbne ye kart. Drt kk mavi hap. Hepsi o kadard. Connor kalemiyle drterek boncuklu antay evirdi. antann dibinden masaya yeil bir takm krntlar dkl d. "Bu nedir, biliyor musunuz?" "Hayr," dedim. Graham zerreciklere bytele bakt. Connor, "Wasabi kapl yer fst," dedi.
52

Wasabi Japon lokantalarnda servis yaplan yeil bir ottu. Wasabi kapl yer fstn mrmde duymamtm. "Japonya dnda satlyor mu, bilmiyorum." Graham homurdand. "Neyse, bu kadar yeter. imdi ne dnyorsun, John? igura senin istediin o tanklar geti recek mi?" Connor, "Hemen geleceklerini umamyorum," dedi. Graham, "Elbette," diye patlad. "O tanklar bir iki gne kadar gremeyiz. Avukatlar ne deyip ne demeyecekleri ko nusunda onlara iyice bilgi verecek, ancak ondan sonra." Ma sadan uzaklat. "Bizi neden geciktirdiklerini anlyor musu nuz? Kz bir Japon ldrd. te mesele bu." "Olabilir," dedi Connor. "Arkada, olabilir'den de te. Bulduk artk. Buras onlarn binas. Bu kz da tam onlarn beenecei tip. Amerikan g zeli ... uzun sapl bir gl. Ksa boylu adamlarn nasl hep vo leybolcu kzlara asknt olduklarn bilmez misiniz?" Connor, "Olabilir," diyerek omuz silkti. Graham, "Hadi hadi," diye steledi. "Bu heriflerin kendi lkelerinde ne bombok durumda olduunu bilirsin. Metrola ra tkrlar, dev irketlerde alrlar, akllarndan geeni ak a syleyemezler. Sonra buraya gelirler, vatanlanndaki bask lardan kurtulurlar, kendilerini birdenbire zengin ve zgr hissederler. Canlar ne isterse yapabileceklerini dnrler. Bazen ilerinden biri ldrverir ite. Yanlyorsam syle." Connor ona uzun uzun bakt, sonunda konutu. "Demek sana gre bu kz bir Japon, Nakamoto binasnn ynetim kurulu toplant masas zerinde ldrd, yle mi?" "yle." "Sembolik bir hareket olarak m?" Craham omuz silkti. "Tanrm, kim nereden bilebilir oras n? Biz burada normal eylerden sz etmiyoruz ki! Ama sa na bir tek ey syleyebilirim. Bu ii yapan herifi leceimi bilsem, yine de bulacam."
53

ASANSR hzla iniyordu. Connor cam duvara yaslanmt. "Japonlar sevmemek iin dnya kadar neden vardr," dedi. "Ama Graham bunlarn hibirini bilmez." ini ekti. "Onlar bizim iin ne derler, bilir misin?" "Ne derler?" "Amerikallar kuramlar gelitirmeyi sever, derler. Dnyay gzlemlemek iin yeterince zaman ayrmadmz, her eyin aslnda nasl olduunu hi bilmediimizi sylerler." "Zen bir dnce mi bu?" "Yok canm," diye gld. "ylesine bir gzlem. Bir Japon bilgisayar satcsna, Amerikal bilgisayar satclar hakknda ne dndn sor da bak. Sana bunu syleyecektir. Japonya'da Amerikallarla i yapan kim varsa hep byle dnr. Graham'a baktn zaman, hakl bulursun onlar. O gerek bir bilgi sahibi deildir. Kendi bandan gemi deneyimleri yoktur. Elinde yalnzca bir tomar nyargyla basndan gelme hayaller vardr. Japonlar hakknda hibir ey bilmez ... renmek de aklnn ucundan bile gemez." "Demek sizce yanlyor," dedim. "Kz ldren Japon deil mi yani?" "Ben yle bir ey demedim, kohai," dedi Connor. "Graham'n hakl olmas da pekl mmkn. Ama u an iin ..." Kaplar ald, partiyi grdk, orkestrann "Ay I Sere-

nad"m aldn duyduk. Partiden iki ift asansre bindi. Emlki tipler. Erkekler kr sal, kibar grnml. Kadnlar gzel ve hafif akrkeyf. Bir kadn tekine, "Sandmdan daha ufak tefekmi," dedi. "Evet, ufack. Yanndaki de ... erkek arkada myd o?" "Herhalde. Videoda yannda gzken de bu sevgilisi de il miydi?" "Galiba buydu." -.'.,. Erkeklerden biri, "Memelerini mi yaptrd sizce?" diye sordu. "Kim yaptrmad ki?" br kadn gld. "Ben hari tabii," dedi. "Evet, yle Christine." "Ama ben de dnyorum. Emily'yi grdn m?" "ff, evet. O ok iri yaptrm." "Eh, Jane balatt o akm. Onu sula. imdi herkes byk istiyor." Erkekler dnp camdan baktlar. Bir tanesi, "Yaman bir bina," dedi. "Detaylar inanlmaz. Bir servet harca m olmallar. u ara Japonlarla ok i yapyor musun, Ron?" "Yzde yirmi falan," dedi br adam. "Geen ylki oran dan ok az yani. Bu yzden golf almak zorunda kaldm. Hepsi golf oynamak ister bunlarn." "Tm yaptn iin yzde yirmisi mi?" "Evet. imdi de Orange County dolaylarn satn alyor lar." Kadnlardan biri, "Tabii. Los Angeles zaten onlarn oldu," diye gld. Bir erkek, "Eh, hemen hemen. uradaki Arco binas onla rn," dedi. "Herhalde u ana kadar Los Angeles i semtleri nin

yzde yermi yetmi bei mlk olarak onlara gemi tir."


54

"Havvaii'de daha da ok." "Havvaii batan baa onlarn. Honolulu'nun yzde doksa55

n, Kona kysnn yzde yz. Her yana deli gibi golf saha lar yapyorlar." Kadnlardan biri, "Bu parti yarn ET'de verilir mi?" diye sordu. "Bir yn kamera gelmiti." "Unutmayalm da seyredelim." Asansr, "Mostgu de gozaimas," dedi. Garaj katna inmitik. iftler inmiti. Connor onlarn ar kasndan bakp ban iki yana sallad. "Dnyann baka hi bir lkesinde insanlar kentlerinin yabanclara satlmasn byle sakin sakin konuamazlar," dedi. "Konumak m? Satlar yapanlar bunlar zaten!" "yle. Amerikallar satmaya ok hevesli. Bu da Japonlar ok artyor. Bizim ekonomik intihara doru gittiimize inanyorlar. Haklar da var tabii." Connor konuurken elini uzatp asansr panelindeki ACL DURUM dmesine bas mt. ncecik bir alarm sesi duyuldu. "Bunu niye yaptnz?" dedim. Connor tavann kesine monte edilmi video ekranna bakyordu. Neeyle elini sallad. Enterkomdan bir ses, "yi akamlar memur beyler, size yardmc olabilir miyim?" diye sordu. "Evet," dedi Connor. "Binann gvenlik merkezi mi ora s?" "Evet, efendim. Asansrde bir arza m var?" "Sizin odanz nerede?" "Lobi katnda, gneydou ucunda. Asansrlerin arkasn da." "ok teekkrler," dedi Connor. Sonra Ipbi dmesine bast.

iSlAKAMOTO Gkdeleninin gvenlik merkezi kk bir odayd. Belki be metreye yedi metre ancak vard. Girin ce ilk gze arpan ey, tane dev video panosuydu. Her bi ri kendi iinde, bir dzine daha kk monitr ekranna b lnmt. u anda bu ekranlarn ou kara dikdrtgenler den ibaretti. Ama sralarn birinde lobiyle garajn, ikincisin de yukardaki partinin grntleri vard. nc sra ise krk altnc kattaki polis ekiplerini gsteriyordu. Nbeti gvenlik grevlisinin ad Jerome Phillips'ti. Krk belik bir siyaht Phillips. zerindeki Nakamoto Gvenlik niformasnn yakas slanm, koltuk altlarnda koyu renk lekeler belirmiti. Biz girerken kapy ak brakmamz rica etti. Bizim orada bulunuumuzdan tedirginlik duyduu gzle bile grlebiliyordu. Bana adam bir ey saklyor gibi geldi, ama Connor ona dosta yaklamda bulundu. Kimlik lerimizi gsterip el sktk. Connor her naslsa, hepimizin gvenlik konusunda alan profesyoneller olduumuz ha vasna brnmeyi baard. ylesine oturmu, ene alyor duk ite. "Sizin iin ok megul bir akam olmu oldu herhalde Bay Phillips." "Evet, tabii. Parti falan filan." "stelik de kalabalk. Hem de bu ufack odada."

56

57

Adam alnndaki terleri eliyle sildi. "Tanrm, hem de nasl. Hepsi birden buraya t, inanlmaz." Ben, "Kimlerin hepsi birden?" diye sordum. Connor bana bakt, aklad. "Japonlar krk altnc kattan ayrldktan sonra buraya gelip bizi monitrlerden izlediler. yle oldu, deil mi Bay Phillips?" Phillips ban sallayarak onaylad. "Hepsi deil, ama bir ou. Buraya doluup o lanet olas sigaralarm tttrdler, ekranlara baktlar, elden ele faks mesajlar geirip durdular." "Faks m?" "Evet faks. Her birka dakikada bir biri geliyor, yeni bir mesaj getiriyordu. Japon alfabesiyle yazlm. Onu elden ele geiriyorlar, zerinde yorum yapyorlard. Sonra birka kyor, faksa cevap ekiyorlard. Geri kalanlar burada kal yor, ekranlardan sizi izlemeyi srdryordu." Connor, "Ayn zamanda da dinliyorlar myd?" diye sor du. Phillips ban iki yana sallad. "Hayr. Bizde ses nakli yok." "ok ardm," dedi Connor. "Cihazlar en son model gibi gzkyor." "Yeni model tabii. Dnyann en ileri modeli. Bu insan lar... size bir ey syleyeyim mi, bu insanlar her eyin en iyi sini yapar. Bu binada yangn alarm ve yangn nleme sis temlerinin en iyileri var. Deprem sistemi de yle. Tabii elekt ronik gvenlik sistemi de ayn ekilde seilmi. En iyi kame ralar, detektrler ... her ey!" "Belli oluyor," dedi Connor. "Zaten bu yzden ses de var dr sandm." "Yok. Ses de yok, renk de yok. Yalnzca yksek rezolsyon, siyah-beyaz TV. Nedenini bana sormayn. Kameralarla ve onlarn balanyla ilgili bir eymi, tek bildiim o." Yamyass panolarda krk altnc katn be adan grn tsn izliyordum. Belli ki Japonlar tm kat kameralarla
58

donatmlard. Connor'n atriumda dolarken tavana bak geldi aklma. Herhalde kameralar o zaman grmt. u anda Graham' konferans odasnda seyretmekteydim. Ekiplere talimat yadryordu. Bir yandan sigara imektey di. Oysa su yerinde sigara imek kurallara aykryd. He len'in gerindiini, sonra esnediini grdm. Bu arada Kelly de kzn cesedini masann zerinden torbaya almaya hazr lanyordu. Sonra fermuar ekecek ve ... te o anda aklma geldi. Yukarya kameralar koymulard bunlar. Be ayr kamera. Katn her noktasn gren kameralar. "Ah, Tanrm!" deyip olduum yerde dndm. ok heye canlanmtm. Tam bir ey syleyeceim srada Connor ba na rahat bir ifadeyle glmsedi, elini omzuma koydu, fena halde skt. "Temen," dedi. Duyduum ac inanlacak gibi deildi. Yzm buru turmamak iin aba gsteriyordum. "Buyrun, yzbam." "Acaba Bay Phillips'e birka soru sormama itirazn var m?" "Hayr, yzbam. Buyurun ltfen." "Belki not almak istersin." "yi fikir, efendim." Omzumu brakt. Ben not defterimi kardm. Connor masann kenarna iliirken, "Uzun sredir mi Nakamoto gvenliinde alyorsunuz Bay Phillips?" diye sor du. "Evet, efendim. Alt yla yakn. nce onlara ait La Habra fabrikasnda baladm. Bir otomobil kazasnda bacam sa katlannca... pek iyi yryemez oldum. O zaman beni g venlie geirdiler. Fabrikada. Fazla yrmek zorunda kal mayaym diye, anlarsnz. Sonra Torrance fabrikas alnca beni oraya aldlar. Karm da Torrance fabrikasnda ie girdi.
59

Orada Toyota komponent montajlar yaplr. Bu bina aln ca da beni buraya, gece nbetleri iin getirdiler." "Anlyorum. Hepsi bir arada alt yl yani." "Evet, efendim." "inizden memnun olmalsnz." "Eh, dorusu gvenli bir i. Amerika'da nemlidir bu nok ta. Bu insanlarn siyahlara pek fazla sayg duymadklarn bi liyorum ama bana her zaman iyi davranmlardr. Hem ... dorusu bundan nce ben Van Nuys'daki General Motors'da alyordum. te oras... biliyorsunuz, yok artk oras." Connor anlay dolu bir sesle, "Evet," dedi. Phillips anlar dirilirken bam iki yana sallamaya bala mt. "O yer ... Tanrm! Ynetici denilen eekleri bir grsey diniz, inanamazdnz. Zrnk bildii yoktu hi birinin. Mon taj ekibi nasl alr, onu bile bilmezlerdi. rn letten ay ramazlard. Ama yine de ustabalara emirler yadrrlard. Hem her biri ylda iki yz bin lira maa eker, hem bir bok bilmezlerdi. ler de asla doru drst gitmezdi. Arabalarn hepsi berbat kard fabrikadan. Ama burada..." derken par maklaryla masann kenarna vurdu. "... burada bir soru num mu var ya da bir makine arza m yapt, hemen birine sylerim. Gz ap kapayana kadar gelirler. Sistemi tanrlar, nasl altn bilirler. Sorunu birlikte inceleriz, hemen d zeltilir. Hemen! Sorunlar zmlenir burada. te fark bu! Sylyorum size, bu insanlar dikkat ediyor!" "Demek buradan memnunsun." "Bana her zaman iyi davrandlar," diye bam sallad Phil lips. Bu bana pek de vg gibi gelmiyordu. imde bir duygu bu adamn iverenlerine pek de yrekten bal olmadn, birka soru sorulursa hemen eiin te tarafna srayacan fsldyordu. Biraz cesaretlendirmek yeterdi. Connor, "Sadakat nemli eydir," diyerek anlayl anla yl ban sallad. 60

"Onlarn gznde yle," dedi adam. "irkete kar byk heves ve ballk gstermenizi beklerler. Ben iime her za man on be yirmi dakika erken gelirim, bitince de on be yir mi dakika buralarda oyalanrm. e nem vermeniz holar na gider. Ben Van Nuys'dayken de yle yapardm ama hi kimse farkna bile varmazd." "Vardiyan ne zaman balyor?" "Gece dokuzdan sabah yediye kadar alrm." "Ya bu gece? Greve ne zaman geldin?" "Dokuza eyrek kala. Dediim gibi, hep on be dakika er ken gelirim." Polise ilk telefon sekiz otuz dolaylarnda gelmiti. Eer bu adam dokuza eyrek kala geldiyse, cinayeti on be daki kayla karm demekti. "Senden nce nbette kim vard?" "Genellikle Ted le olur. Ama bu gece ie gelmi miydi, bilemiyorum." "O neden?" Siyah adam kolunun yeniyle alnn sildi, gzlerini kar d. Ben biraz daha gl bir sesle, "Neden, Bay Phillips?" de dim. Gzlerini krptrd, kalarn att, hibir ey sylemedi. Connor alak sesle, "nk bu akam Bay Phillips geldi inde Ted le iinin banda deildi ... yle deil mi, Bay Phillips?" dedi. Siyah adam ban iki yana sallad. "Deildi." Ben bir soru soracak oldum, ama Connor elini havaya kaldrd. "Sanrm dokuza eyrek kala bu odaya girdiinizde epey arm olmalsnz, Bay Phillips," dedi. "Htm de nasl ardm!" "Durumu grnce ne yaptnz?" "Bir kere adama hemen, 'Size yardmc olabilir miyim?' diye sordum. Nezaketle ama kesin bir sesle. Yani ... buras gvenlik odas ne de olsa. Bu adamn kim olduunu da bil61

miyordum. Onu daha nce hi grmemitim. stelik adam ok gergindi. Ar gergindi. Bana, 'Yolumdan ekil, 1 dedi. Kabaca. Dnyann sahibi oymu gibi. Sonra beni yana itti, evrak antasn eline ald. "Ben, 'zr dilerim efendim ama kimliinizi grmek zo rundaym,' dedim. Hi cevap vermedi. Kapdan kp ilerle di. Lobiyi geti, merdivenlerden indi." "Onu durdurmaya almadnz m?" "Hayr. almadm." "Japon olduu iin mi?" "Doru bildiniz. Ama ana gvenlik merkezine telefon a tm ... merkez dokuzuncu kattadr. Onlar bana, 'Kayglan ma, her ey yolunda,' dediler. Ama seslerinden onlarn da gergin olduunu anladm. Herkes ok gergindi. Derken g zm ekrana iliti ... len kza. Konunun ne olduunu ilk o zaman anladm." Connor, "O grdn adam biraz tarif edebilir misin?" diye sordu. Gvenlik grevlisi omuzlarn hafif kaldrarak, "Otuz, otuz be yalarnda," diye balad. "Orta boylu. Hepsi gibi o da lacivert takm elbise giymiti. Aslnda dierlerinden biraz daha modaya uygun bir hali vard. Kravatnda gen desen ler gze arpyordu. Ha, elinde de bir yara izi vard. Yank falan ... ona benzer bir ey." "Hangi elinde?" "Sol elindeydi. Evrak antasn kapatt srada dikkatimi ekti." "Evrak antasnn iini grebildiniz mi?" "Hayr." . "Ama siz odaya girerken o antay kapatyordu, yle mr "Evet." "Bu odadan bir ey alm olabileceini mi dndnz?" "Dorusu bilemem, efendim."
62

Phillips'in sorulardan kanmaya almas benim canm skyordu. "Ne alm olabilir sizce?" Connor bana ters ters bakt. Gvenlik grevlisinin yz bsbtn ifadesizleti. "Bir ey bilmiyorum efendim." Connor, "Elbette bilemezsin," diye araya girdi. "Bir baka insann evrak antasnda ne olduunu nasl bilebilirsin? Bu arada soraym ... gvenlik kameralarndan gelen bu grntleri kayda da alyor musunuz?" "Evet, alyoruz." "Nasl aldnz bana gsterebilir misin?" "Tabii." Adam ayaa kalkt, odann arka tarafndaki bir kapy at. Peinden yrdk. erisi kk bir odayd. Hemen hemen dolap gibi bir yerdi. Yerden tavana kadar her taraf metal kutularla doluydu. stlerindeki etiketlere Japonca harflerle yazlar yazlm, yanna ingilizce numaralar konmutu. Yan taraflarnda minik, krmz bir k yanyor, n yannda da bir LED kayt sayac gze arpyordu. Sayataki numaralar habire ilerlemekteydi. Phillips, "Kayt cihazlarmz bunlar ite," dedi. "Binann her yanndaki kameralardan gelen grntleri kaydederler. Sekiz milimetre, high-defirtion, siyah beyaz." Kk bir kaseti kaldrp gsterdi. Ses kasetine benziyordu. "Bunlarn her biri sekiz saatlik grnt kaydeder. Akam dokuzda deitiririz. Yani ben gelir gelmez ilk yaptm i o olur. Eski kasetleri karr, yerlerine yenilerini takarm." "Bu akam da saat dokuzda deitirdiniz mi?" "Evet, efendim. Her zamanki gibi." "kardnz bantlar ne yaparsnz? "uradaki ekmecelere yerletiririm." Eildi, bize ince uzun birka ekmece gsterdi. "Kameralarla kaydedilen her eyi yetmi iki saat saklarz. gn eder. Demek ki hepsi bir arada takm bant saklanyor burada. Her takm srayla yeniden devreye sokuyoruz. U gnde bir. Anlatabildim mi?"
63

Connor kararszlk geirir gibiydi. "Belki de unlar not etsem iyi olacak," dedi. Cebinden kk bir bloknotla bir ka lem kard. "imdi ... her bant sekiz saatlik, bu nedenle de dokuz takm bantmz var ..." "Evet yle." Connor bir an yazmaya alt, sonra kalemini kaldrp f keyle havada sallad. "Lanet olas kalem. Mrekkebi bitmi. p sepeti var m burada?" Phillips eliyle keyi iaret etti. "urada." "Teekkr ederim." Connor kalemi frlatp sepete att. Ona kendi kalemimi verdim. Yemden yazmaya koyuldu. "Bay Phillips, diyordunuz ki dokuz takm var ..." "Evet. Her takmda A'dan I'ya kadar harfler var. Ben do kuzda gelince, kayt cihazlarna takl kasetleri karr, stlerin de hangi harf var diye bakarm, yerine bir sonraki harfi taka rm. rnein bu gece geldiimde makinelerden C kasetlerini kardm, yerine D'leri taktm. imdi onlara kayt yaplyor." "Anlyorum," dedi Connor. "Sonra da C kasetlerini ura daki ekmecelere koydunuz." "Evet." ekmecelerin birini ekip at. "uradakiler ite." Connor, "Bakabilir miyim?" dedi, eilip kasetlerin zerin deki dzenli etiketlere bakt. Ardndan hzl hareketlerle di er ekmeceleri at, oradaki kasetlere de bakt. Harfler fark l olmasa, ekmeceler birbirinin eiydi. "Sanrm imdi anladm," dedi Connor. "Sizin yaptnz aslnda bu dokuz takm rotasyonla kullanmak." "Tam yle." "Her takm gnde bir kullanlyor." "Evet." "Gvenlik blm ne zamandan beri bu sistemi uygulu yor?" "Bu bina yeni, ama yine de ... eh, iki aydr falan byle srdryoruz."
64

Connor, "Dorusu ok gzel dnlm bir sistem ol duunu sylemek zorundaym," dedi. "Bize anlattnz iin teekkr ederim. imdi yalnzca bir iki sorum kald." "Buyurun." "Birincisi u sayalarla ilgili ..." Connor kayt makineleri nin zerindeki LED sayalarn iaret ediyordu. "Bunlar yeni kaset takldktan bu yana geen zaman gsteriyor herhalde, deil mi? nk imdi saat on bire yaklayor, siz bantlar dokuzda takmsnz, en st makinede 1:55:30 yazyor, ikin cisinde 1:55:10 yazyor, ylece gidiyor." "Evet, yle. Bu bantlar srayla takyorum. Birinden birine geinceye kadar birka saniye gecikiyorum tabii." "Anlyorum. Bunlarn hepsi iki saate yakn bir zaman gsteriyor. Ama bakyorum, uradaki makinede saylar otuz dakika gibi bir ey. Makine bozuk mu acaba?" "H?" Phillips'in kalar atlmt. "Belki de bozulmutur. nk ben bantlar pepee deitirmitim. Ama ... bu kayt cihazlar en son teknolojinin rn. Bazen ayarlarda bir ey ler oluyor. Ya da voltaj sorunlarmz kyor. Belki ondan dr." "Evet, olabilir," dedi Connor. "Bu cihaza hangi kamerann bal olduunu syleyebilir misiniz?" "Elbette." Phillips kayt cihaznn zerine yazlm numa ray okudu, sorira d odadaki ekranlarn bana yrd. "u grnt ite," dedi, parmayla ekrana tk tk vurdu. Atriuma bakan kameralardan biriydi. Krk altnc katn genel grnmn gsteriyordu. Phillips anlatmaya koyuldu. "Ama aslnda sistemin en gzel yan, kayt cihazlarndan biri bozulsa bile, o katta ba ka kameralar da var. Dierlerinin kaytlar yolunda yryor grne gre." "Evet, yle," dedi Connor. "Krk altnc katta neden bu ka dar ok kamera olduunu syleyebilir misiniz bana?" "Benden duymu olmayn," dedi Phillips. "Ama bu adam-

Yukselen Gne F 5

65

larn dzenli almaya ne kadar merakl olduklarn bilirsi niz. Sylentilere gre ofislerde alanlar denetlemek isti yorlarm." "Demek bu kameralar aslnda, gndzleri ofislerde al anlar denetlemek, daha randmanl olmalarn salamak iin konmu, yle mi?" "yle diye duydum." "Eh, herhalde bu kadar," dedi Connor. "Ha, bir soru daha. Ted Cole'un adresi var m sizde?" Phillips ban iki yana sallyordu. "Hayr, yok." "Hi onunla birlikte bir yere gittiniz mi, ahbaplk ettiniz mi?" "Ettim, ama ok fazla deil. Garip bir adamdr." "Evine gitmiliiniz var m?" "Hayr. Biraz iine kapanktr. Annesiyle mi oturuyor, y le bir ey. Genellikle Palomino adl bir bara gideriz ikimiz. Havaalanna yakn yerde. Oray pek sever." Connor ban sallad. "Son bir soru daha. Buraya en ya kn paral telefon nerede?" Darda, lobide ve sanzda. Tuvaletlere doru giderken. Ama isterseniz bu odadaki u telefonu da kullanabilirsiniz." Connor gvenlik grevlisinin elini dosta skt. "Bay Phil lips, bize vakit ayrdnz iin ok teekkr etmek istiyo rum." "Dert deil." Adama kartm verdim. "Bize yarar olacak bir ey hatr larsanz, ltfen beni aramaktan ekinmeyin Bay Phillips," dedim, odadan ktm.

C.ONNOR lobideki paral telefonun bana dikilmiti. Yeni kan, ifte kulaklkl telefonlardan biriydi, iki kiinin apareyi ayn anda kullanmasna izin veriyordu. Bu telefon kulbeleri Tokyo'da yllar nce kullanlmaya balanmt, imdi de Los Angeles'de boy gsteriyorlard. Tabii Pasific Bell artk Amerika'daki ankesrl telefonlarn tek satcs de ildi. Japon reticiler szmt piyasaya. Connor telefona ba kp zerindeki numaray cep defterine yazd. "Ne yapyorsun?" "Bu gece iki ayr tip sorunumuz var. Biri, kzn nasl olup da bir ofis katnda ldrld. Ama ayn zamanda, bize ci nayeti haber veren ilk telefonu kimin ettiini de renmek zorundayz." "Yani sence o ilk telefon bu kulbeden mi edildi?" "Olabilir." Defterini kapatt, saatine gz att. "Ge oldu. Artk gitsek iyi olacak." "Bence biz byk bir hat iliyoruz." "O neden o?" diye sordu Connor. "O teypleri gvenlik odasnda brakmak aklllk m, bile miyorum. Ya biz yokken birisi onlar deitirirse?" "Zaten deimi onlar," dedi Connor. "Nereden biliyorsun?"

66

67

"Onu renmek iin gzelim kalemimi feda ettim. Yr artk." Garaja inen merdivenlere yneldi. Ben de peinden yrdm. "Anlataym sana," dedi Connor. "Phillips o basit rotasyon sistemini ilk anlattnda, teyplerin deitirilmi olabilecei hemen aklma geldi. Mesele bunu kantlamakt." Sesi beton duvarl merdiven aralnda yanklanyordu. Connor basamaklar ikier ikier atlayarak aaya inmeyi srdrrken ben de ona yetimek iin acele ediyordum. Anlatt. "Eer biri o teypleri deitirdiyse ... nasl yapard bunu? ok acele, bask altnda yapmak zorundayd. Bir hat yapmamak iin d kopuyor olmalyd. Herhalde suu ka ntlayacak bir iki teypi orada unutmak istemezdi. Bu du rumda, herhalde tm teypleri deitirip yerine yenilerini takmak daha iyi bir akld. Ama ... ne takacaklard yerine? Bir sonraki takm takamazlard, nk zaten ortada topu to pu dokuz takm teyp var. Bir takmn eksik olduunu, oda da sekiz takm teyp kaldn herkes kolaylkla farkedebilir. ekmecelerin biri bo kalr nk. Yo, ordar alp gtrdk leri takmn yerine yepyeni teypler getirmek zorundaydlar. Satn alnm, gcr gcr yirmi teyp. Bu da tabii p sepetine bakmam gerektiriyordu." "Kalemini o yzden mi attn?" "Evet. Phillips'in niyetimi anlamasn istemedim." "Eee?" "p sepeti buruturulmu selofan ktlaryla doluydu. Yeni teyplerin paketlerinde kullanlanlardan." "Anlyorum." "Teyplerin deitirilmi olduunu anlaynca, geriye bir tek soru kalyordu ... deien hangi takmd? Bu yzden ap tal rol oynadm, btn ekmecelere baktm. Belki farkna varmsndr, C takmnn, yani Phillips'in nbeti devrald zaman makinelerden kard takmn etiketleri br takm lara gre biraz daha beyazd. Fark azd tabii ... ne de olsa

gvenlik ofisi iki aydr alyor ... ama yine de belli oluyor du." "Anlyorum." Demek birisi gvenlik odasna girmi, yir mi yeni teypi ambalajlarndan karm, onlara yeni etiketler yazm, cinayeti kaydetmi olan teyplerin yerine video ma kinelerine onlar takmt. "Bana sorarsan Phillips bu konuda bize sylediinden da ha ok ey biliyor," dedim. "Belki," dedi Connor. "Ama imdi daha nemli ilerimiz var. Zaten onun bildiinin de bir snr vardr. Cinayet polise sekiz buuk dolaylarnda bildirilmi. Phillips ie dokuza eyrek kala gelmi. Demek ki cinayeti hi grmemi. Ondan nce nbette olann, le dedii adamn grm olduunu varsayabiliriz. Ama saat dokuza eyrek kala le gitmimi. Gvenlik odasnda kimsenin tanmad bir Japon, elindeki evrak antasn kapatmakla urayormu o sra." "Sence teypleri o mu deitirdi?" Connor ban evet anlamnda sallad. "Byk olaslkla. Aslnda o adam katilin kendisi deseler, ona da pek amam. Bu sorunun cevabn Bayan Austin'in evinde renebilmeyi umuyorum." Kapy at, garaja adm attk.

68

69

70

I ART konuklar dizilmi, grevlilerin arabalarn getirmesini bekliyorlard. igura'y Belediye Bakan ve karsyla ene alarken grdm. Connor beni onlara doru yrtt. Belediye Bakannn yannda dururken igura yle nazik, yle uygard ki, bu ii fazla abartyor da diyebilirdiniz. Yznde kocaman bir glmseme vard. "Aa, baylar. Soruturmanz nasl, ilerliyor mu? Yardmc olmak iin bir eyler yapabilir miyim?" Ben o ana kadar pek de kzm saylmazdm. Ama belediye bakannn nnde ne pozlar takndn grnce ileden ktm. O kadar kzdm ki, yzm kzarmaya balad. Ama Connor pek bir tepki gstermedi. "Teekkr ederiz, igura-san," derken hafife eildi. "Soruturma iyi gidiyor." Bu sefer igura, "Size gerekli her trl yardm salanyor mu?" diye sordu. Connor, "Evet," dedi. "Herkes ok yardmc oluyor." "yi, iyi. Sevindim." igura belediye bakanna gz att, ona da glmsedi. Yznde asla baka bir ifadeye yer bulunamazm gibi bir hali vard. j Connor, "Ama bir tek ey var ..." dedi. M! "Bana syleyin, yeter. Eer elimizden gelen bir eyse ..." "Gvenlik kayt teypleri alnm sanrm."

"Gvenlik kayt teypleri mi?" igura kalarn att. Bes belli gafil avlanmt. "Evet," dedi Connor. "Gvenlik kameralarnn yapt ka ytlar." igura, "O konuda bir ey bilmiyorum," dedi. "Ama sizi temin ederim, eer o teypler bir yerlerde varsa, incelemeniz iin hemen size iletilecektir." "Teekkr ederiz," dedi Connor. "Ama ne yazk ki tam en nemli teypler Nakamoto gvenlik ofisinden alnma benziyor." "Alnm m? Baylar, sanrm bir yanllk olmal." Belediye bakan bu konumalar dikkatle izlemekteydi. Connor, "Olabilir ama pek sanmyorum," dedi. "Eer bu konuyu siz ahsen ele alrsanz ok daha gvenli olur, Bay igura." "Tabii yaparm. Ama bir kere daha syleyeyim, teyplerin kaybolmu olabileceini aklm almyor, Yzba Connor." Connor bu sefer, "Aratracanz iin teekkrler, Bay igura," dedi. Adam hl glmseyerek, "Bir ey deil, Yzbam," diye karlk verdi. "Size elimden geldii kadar yardmc olmak benim iin bir zevktir."

Santa Monica otoyolunda arabay srerken, "tolu it," dedim. "Gzmzn iine baka baka yalan syledi." Connor, "Haklsn, can skc bir ey," dedi. "Ama unutma ki igura olay baka adan gryor. O anda belediye bakannn yannda olduuna gre, artk kendisini baka bir balamda deerlendiriyor. Davranlarna bir dizi gereklilik ve ykmllk biniyor. Balamlar konusunda ok duyarl olduu iin de farkl davranmay baaryor ... eski davranna hi benzemeyen bir tutuma brnyor. Bizim gzm71

ze deiik bir insan gibi gzkebilir, ama igura yalnzca en uygun biimde davrand kansnda." "Beni sinir eden de o kadar kendine gvenmesi!" "Tabii gvenir," dedi Connor. "Senin kzdn duysa ok aard ayrca. Sen onu ahlksz buluyorsun. O da seni saf buluyor. nk bir Japon iin tutarl davranmak diye bir ey olamaz. Japon her rtbe ve mevkideki kiilerin yannda farkl kimliklere brnr. Kendi evinde bile, bir odadan bir odaya getiinde farkl davranmaya balar." "yi," dedim. "Onu anlyorum ... ama yine de yalanc domuzun biri!" Connor yzme bakt. "Annenin yannda byle konuur muydun?" diye sordu. "Elbette ki hayr." "Demek ki sen de duruma gre tavr deitiriyorsun. Aslnda bunu hepimiz yaparz. Tek fark, Amerikallar bireyin hi deimeyen bir nvesi, bir ekirdei olduuna, olmas gerektiine inanrken, Japonlar balamlarn her eyi ynettii ilkesinden yanadrlar." "Bu bana yalan sylemenin zr gibi grnyor." "O bunu yalan sylemek olarak grmyor." "Ama sonunda olan o." Connor omuzlarn kaldrd. "Yalnzca senin bak ana gre yle, kohai. Onun bak asna gre, hi de yle deil." "Bok deil!" "Bak, seme ans senin. Ya Japonlar anlar, onlar olduu gibi kabul eder, onlarla geinirsin, ya da her yaptklarna bo zulursun. Ama bizim bu lkede sorunumuz, Japonlar oldu u gibi kabul edememek." Araba derince bir ukura girip sekti, telefon yerinden fr layp dt. Connor onu alp tekrar engeline takt. lerde Bundy sapan gryordum. Sa eride getim. "Tam zemediim bir ey var," dedim. "Evrak antasyla
72

gvenlik odasna gelen adamn katilin kendisi olabileceini nereden karyorsun?" "nk zamanlama yle gsteriyor. Bak, cinayet bize se kizi otuz iki gee bildirilmi. Daha zerinden on be dakika bile gemeden, sekizi krk be gee, Japonun biri o odada teypleri deitiriyor, olay rtbas etmeye abalyor. Bu ok hzl bir tepki. Japon irketleri iin biraz fazla hzl." "O neden o?" "Japon kurulular, kriz durumlarnda ok yava tepki gsterirler. Karar verme yntemleri hep emsaller zerine kuruludur. Daha nce gemi bir rnei olmayan durumlar la karlatklar zaman, nasl davranacaklarn pek bilemez ler. Fakslan hatrlyor musun? Btn gece Nakamoto'nun Tokyo merkeziyle aralarnda faks mesajlarnn uuup dur duundan eminim. irket hl nasl hareket etmek gerektii ne karar vermeye alyor olmal. Japon kurulular yepye ni bir durumla karlatklarnda hzl hareket edemezler." "Ama tek bana hareket eden biri bunu yapabilir, yle mi?" "Evet. Demek istediim tam o." "O yzden mi antal adamn katil olabileceini dn yorsun?" diye sordum. Connor ban evet anlamnda sallad. "Evet. Ya katil, ya da katile ok yakn biri. Ama Bayan Austin'in evinde daha baka bilgiler edinebiliriz. Sanrm bina ilerde, sa taraftaki."

73

MPARATORLUK Armas apartman, Westwood kasabasnn bir kilometre kadar dnda, aal bir yolun zerindeydi. Yapmack Tudor kirilerinin boyanmaya fena halde ihtiyac vard. Zaten binann tm biraz eski grnmlyd. Ama master veya doktora yapan encilerin, yeni kurulmu gen ailelerin oturduu bu kesimlerde kurulmu olan orta snf binalarn ou yleydi zaten, imparatorluk Armas apartmannn da bata gelen zellii, evresindekilerden hi farkl olmayyd, insan arabayla her gn nnden geip yine de o binay hi farketmeyebilirdi. n kapya doru yrmeye baladmzda, "Mkemmel," dedi Connor. "Tam onlarn istedii gibi." "Kimlerin istedii gibi?" Lobiye girdik. Buras en silik California tarznda dekore edilmiti. Pastel, iekli duvar ktlar, fazla puf koltuklar, ucuz seramik abajurlar, krom bir sehpa. Buray dier benzer apartmanlardan farkl klan tek ey, kede duran gvenlik masasyd. ri kym bir Japon o masann banda oturmaktayd. Biz girerken, okumakta olduu izgi romandan ban kaldrd, hi de dosta olmayan baklarla bakt. "Buyrun?" Connor ona kimliini gsterdi, Cheryl Austin'in dairesinin nerede olduunu sordu. Adam, "Geldiinizi bildireyim," diyerek telefona uzand.
74

"Zahmet etme." "Olmaz, bildirmem gerek. Belki u anda konuu vardr." "Olmadndan eminim," dedi Connor. "Kore wa keisatsu no igoto da." Resm polis ii iin geldiimizi sylyordu. Kapc gergin bir tavrla selam verdi. "Heya bango va ky desu." Connor'a bir anahtar uzatt. kinci bir cam kapdan getik, hal kapl koridorda ilerle dik. Koridorun iki ucunda kk, lake sehpalar vard. Bina basitti ama aslnda kendine gre bir zarafeti de yok deildi. Connor glmseyerek, "Tipik Japon tarz," dedi. imden, Westwood'un eskimi, yapmackl Tudor binas m Japon tarz, diye dndm. Solumuzda kalan bir oda dan rap mzii duyuluyordu. Hammer'n son arks. Connor, "Dars ieriyi hi belli etmiyor da ondan," de di. "Japon dnce biiminin ayrlmaz bir parasdr bu ilke. Halka ak olan cephe bir ey belli etmemelidir ... mimarde de yle, insan yznde de, her eyde de. Hep yle olagel mitir. Takayama'daki, Kyoto'daki eski samurai evlerine bak, grrsn. Dtan hibir ey belli etmezler." "Buras Japonlara m ait?" "Tabii. Yoksa kapc diye, ngilizceyi yarm yamalak bilen bir Japonu koyarlar myd? stelik de adam yakuza. Dvmesini herhalde grmsndr." Grmemitim. Yakuza rgt Japonlarn gangsterleriydi. Ben Amerika'da yakuza lar olduunu bilmiyordum. Bunu da syledim. "Anlaman gereken bir ey var ... o da burada, Los Angeles'de, hatt Honolulu'da, New York'da bir takm glge dn yalarn kurulmu olduu," dedi Connor. "Genellikle insan hi farkna varmaz. Biz yine kendi Amerikan dnyamzda yaarz, Amerikan sokaklarmzda dolarz, kendi dnya mzn yanbanda bir dnya daha olduunu hi anlayama yz. ok gizli, kendini hi belli etmeyen, ok zel bir baka dnya. Belki New York'da Japon i adamlarnn, zerinde
75

hibir ey yazmayan bir kapdan giriini grm, kapnn arasndan ierinin bir kulp olduunu da farketmisindir. Belki Los Angeles'de ufack bir si bar olduunu, orada ki i bana bin iki yz dolar hesap dendiini duymusundur. Tokyo fiyat yani. Ama bu yerler turist rehberlerinde yazl deildir. nk Amerikan dnyasnn paras deildirler de ondan. Onlar o glge dnyann parasdr. Yalnzca Japonla ra aktr." "Ya bu yer?" "Buras bir bettaku. Metreslerin oturtulduu bir ak yuva s. te Bayan Austin'in dairesine de geldik." Connor kapcnn verdii anahtarla kapy ap ieriye girdi.

ki yatak odal bir daireydi. Pastel pembe ve yeil, pahal ve ok iri kiralk mobilyalarla doldurulmutu. Duvarlardaki yalboyalar da kiralanmt. Her erevenin yannda bir eti ket gze arpyor, zerinde Breuners Kiralk Eyalar diye yazyordu. Mutfak tezghnn zeri bombotu. Bir kse iin de meyveler duruyordu, o kadar. Buzdolabnda yalnzca yo urtlarla Diet-Cola'lar vard. Salondaki kanepeler sanki hi bir zaman hi kimse oturmam gibiydi. Sehpann stnde, Hollyvvood artistlerinin resimleriyle dolu bir kitap, bir vazo iinde de kuru iekler durmaktayd. Bo kl tablalar oda nn her yanna konmutu. Yatak odalarndan biri oturma odas haline sokulmu, oraya bir kanepe, bir televizyon, keye de bir cimnastik bi sikleti yerletirilmiti. Her ey yepyeniydi. Televizyonun bir kesine apraz yaptrlm olan DJTAL AYARLI etiketi bile sklmemiti. Cimnastik bisikletinin gidon kulplar naylon klflar iinde korunmaktayd. Byk yatak odasnda gzme ilk insan dankl iliti. 76

Gardrobun aynal kapaklarndan biri ak braklmt. Paha l olduu anlalan parti elbisesi yatan zerine atlmt. Besbelli ne giyeceine zor karar verebilmiti kz. Tuvalet masasnn zerinde parfm ieleri, prlanta bir gerdanlk, altn bir Rolex saat, ereveli fotoraflar, iinde Mild-Seven naneli sigara sndrlm bir tabla vard. Tuvalet masas nn en st ekmecesi yar ak durduu iin klotlar, ama rlar gzkmekteydi. Pasaportunu da o ekmecenin kesi ne sokmu olduunu grdm. Alp sayfalarn evirdim. Bir Suudi Arabistan vizesi, bir Endonezya vizesi, de Japon ya'ya giri damgas vard. Kedeki stereo hl akt. Kaset kapa alm, kasetin ucu darya kmt. Parmamla ittim, Jerry Lee Levvis'in sesini duydum: "You shake my nerves and you rattle my brain, too much love drives a man insane ..." Teksas mzii. Bu kadar gen bir kz iin fazla eski bir mzik. Ama belki de eski gnlerin altn plaklarndan holanyordu. Tekrar tuvalet masasna dndm. Bytlm birka renkli fotorafta Cheryl Austin, Asya manzaralar nnde glmsyordu. Bir tapnan krmz kaplar, resm haval bir bahe, gri gkdelenlerle dolu bir sokak, bir tren istasyo nu. Resimler Japonya'da ekilmi gibiydi. ounda Cheryl yalnzd, ama birkanda yannda gzlkl, salar dkl meye balam, yalca bir Japon vard. Sonuncu resimde Cheryl, ABD'nin bats gibi bir yerdeydi. Tozlu bir pikabn yannda durmu, incecik, gne gzlkl, bykanne tavrl bir kadna glmsyordu. Kadnn glmsedii yoktu. Ter sine pek rahatsz gibiydi. Masann yanbana, yere, rulo halinde kvrlm byk tabakalar halinde ktlar konmutu. Bir tanesini atm. Bir poster. Cheryl bikini giymi, elindeki Asahi birasn kaldr m, glmsyordu. Posterin tm yazlar Japoncayd. Banyoya girdim. Keye tekmelenmi bir blucin iliti gzme. Beyaz bir
77

kazak, amar makinesinin zerine atlmt. Duun yanbandaki engelde slak bir havlu sallanyordu. ksmda da boncuk boncuk su damlalar gze arpmaktayd. Musluun yanma sandan kard bigudileri dizmiti. Aynann er evesine yine fotoraflar sokuluydu. Cheryl bir baka Japon erkekle, Malibu iskelesi zerinde. Bu seferki adam otuzluk, yakkl biriydi. Resimlerden birinde elini samimi bir tavr la Cheryl'in omzuna atmt. Elindeki yara izini ok net bi imde grebiliyordum. "Bingo!" dedim. Connor banyoya girdi. "Bir ey mi buldun?" "Yara izli adam." "yi." Connor resmi dikkatle inceledi. Ben dnp banyo da musluun yanndaki karkla baktm. "Biliyor musun, burann beni rahatsz eden bir yan var," dedim. "Nedir o?" "Kz geri burada uzun sredir oturmuyor, onu biliyo rum. Eyalarn kiralk olduunu da biliyorum ... ama yine de ... burann bir dekor olduu yolundaki duygumu yene miyorum. Nedenini de anlayamyorum." Connor glmsedi. "Aferin, temen. Gerekten dekore edilmi gibi bir hali var. Nedeni de var tabii." Elindeki Polaroid fotoraf bana uzatt. u anda iinde bulunduumuz banyoyu gsteriyordu resim. Keye tekme lenmi blucin. Asl duran havlu. Musluun yanndaki bigu diler. Ama resim her eyi arptan o geni alan merceklerin den biriyle ekilmiti. Fen ileri ekipleri bazen kant olarak kullanrd bu tr resimleri. "Bunu nerede buldun?" "Darda, asansrn yanndaki p kutusunda." "Demek ki bu akam, daha erken saatlerde ekilmi." "Evet. Burada resme gre farkl bir ey grebiliyor mu sun?" Polaroid'i dikkatle inceledim. "Hayr, ayn gibi grn78

yor ... dur bir dakika. Aynaya sokulmu resimler. Onlar yok Polaroid'de. Bu resimler sonradan konmu." "stne bastn." Connor tekrar yatak odasna yrd, tuvalet masasnn zerindeki ereveli resimlerden birini eline ald. "imdi de una bak," dedi. "Bayan Austin'le bir Japon arkada, Tokyo'daki injuku stasyonunda. Herhalde Kabukio mahallesini merak etti. Ya da belki alveri yapyordu. Resmin sa kenarna dikkat ediyor musun? Darack bir erit halindeki daha ak rengi farkedebiliyor musun?" "Evet." Dar eridin ne anlama geldiim o zaman anladm. Bu resmin zerine bir baka resim konmutu. Bunun ucu alttan darya uzand iin o ksm solmutu. "stteki resim alnm," dedim. Connor, "Evet," dedi. "Bu daire aranm." "Evet. ok da ince ince aranm. Bu akam, daha erken saatte gelmiler, Polaroid resimler ekmiler, her oday didiklemiler, sonra da her eyi eski haline getirip brakmlar. Ama tpksn yapmalarna imkn yok. Japonlarda bir sz vardr, sanatszlk sanatlarn en zorudur, derler. Ve kendilerini tutamazlar. Tutku halindedir bu onlarda. Resim erevelerini daha dzgn dizmiler ite. Parfm ielerini daha bir zenle yerletirmiler. Her ey biraz zorlama. Beyin kaydet-mese bile, gz farkedebiliyor." "Ama neden arasnlar oday?" diye sordum. "Ne tr resimleri almlar? Kzn katille ekilmi resimlerini mi?" "Oras belli deil," dedi Connor. "Besbelli Japonya'yla, Japon erkekleriyle ilikileri gizli deil. Onda bir saknca grmemiler. Ama hemen ele geirmek istedikleri bir ey vard herhalde ... ve o da olsa olsa ..." O anda salon tarafndan zayf, kararsz bir ses duyuldu. "Lynn? Tatlm? Burada msn?"

79

JNAPININ eiinde durmu, ieriye bakyordu kz. Yal nayakt. zerine ort ve askl bluz giymiti. Yzn pek iyi gremiyordum ama eski ekip arkadam Anderson'un deyi miyle "ylan deliinden karacak bir tip" olduu belliydi. Connor ona kimliini gsterdi. Kz adnn Julia Young ol duunu syledi. Gneyli aksan vard. Dili dolanr gibi, keli meleri biraz yayarak sylyordu. Connor at, o zaman kz daha iyi grebildik. ok gzel bir kzd. Kararsz adm larla odaya girdi. "Mzii duydum ... kendisi burada m? Cherylynn iyi mi? Bu akam o partiye gitmiti, biliyorum." Connor bana abucak gz atarak, "Ben bir ey duyma dm," dedi. "Sen tanyor musun Cherylynn diye birini?" "Eh, tabii. Kar dairede, sekiz numarada oturuyorum. Neden herkes onun odasna giriyor?" "Herkes mi?" "Siz ikiniz buradasnz ya! Sonra o iki Japon adam." "Onlar ne zaman geldi?" "Bilmiyorum. Belki yarm saat kadar nce. Cherylynn'le ilgili bir durum mu var?" Sz ben devraldm. "O iki adam grebildiniz mi, Bayan Young?" Belki de kendi kapsnn gzetleme deliinden bak mtr, diye dnyordum.

"Eh, herhalde. Onlara merhaba dedim." "Nasl yani?" "ilerinden birini ok iyi tanrm. Eddie." "Eddie mi?" "Eddie Sakamura. Hepimiz tanrz Eddie'yi. Hzl Eddie." "Onu tarif edebilir misiniz?" diye sordum. Yzme garip garip bakt. "Resimlerdeki adam ite ... elinde yara izi olan gen adam. Eddie'yi herkes tanr sanr dm. Gazeteler hep ondan sz eder. Yardm balolar falan fi lan. Partilerden hi eksik olmayan biridir." "Onu nasl bulabileceimiz hakknda bir fikriniz var m?" diye sordum. Connor cevap verdi. "Eddie Sakamura, Bora Bora adl bir Beverly Hills restorannda hissedardr. Oraya ok sk gi der." "Ta kendisi," dedi Julia. "O restoran onun brosu gibidir. Aslnda ben oraya hi dayanamam. ok grltl bir yer. Ama Eddie hep ortalkta kouturur, uzun boylu sarnlar kovalar. Kzlarn kendisinden boylu olmasna, onlara aa dan bakmaya baylr." Yanndaki masaya dayand, gr kumral salarn apkn ca arkaya savurdu, bana bakp dudan hafife sarktt. "Siz ikiniz bir ekip misiniz?" "Evet," dedim. "O bana kimliini gsterdi, ama sen gstermedin." Czdanm kardm. Karta bakt. "Peter," diye okudu. "lk sevgilimin ad Peter'di. Ama senin kadar yakkl deil di." Glmsedi bana. Connor hafife ksrerek boazn temizledi, sonra, "Da ha nce Cherylynn'in dairesine hi gelmi miydin?" diye sor du. "Eh, herhalde! Kap kar komusuyum. Ama son za -

manlarda hi buralarda durmuyor. Hep seyahatte."


80

"Nerelere

gidiyor?"

Vkselen Gne F.6

81

"Her yere. Nevv York, Washington, Seattle, Chicago ... her yere. ok seyahat eden bir sevgilisi var. Onunla buluuyor. Daha dorusu bana kalrsa, onunla hep kars ortalkta deilken buluuyor." "Evli mi bu sevgili?" "ey, bir engel var galiba. Anlarsnz. Yolu tkayan bir ey." "Kim olduunu biliyor musun?" "Hayr. Bir keresinde, hi evime gelmez, demiti. ok byk, ok nemli biri. Para babas. Kz aldrmaya jet ua yolluyorlar, o da atlayp gidiyor. Adam neredeyse oraya. Eddie'yi delirtiyor bu adam. Ama Eddie kskan tiptir zaten. Btn kzlarn iro otoko'su olmak ister. Seksi sevgilisi yani." Connor, "Cheryl'in ilikisi sr m?" diye sordu. "Yani bu sevgiliyle?" "Bilmiyorum. Bana pek sr gibi gelmemiti. Yalnzca ... ok youn bir iliki. Adama deliler gibi ak." "Kz m adama deliler gibi k?" "Hayal bile edemezsiniz. Her eyi yzst brakp onunla bulumaya kotuunu bilirim. Bir gece bana geldi, Spring-steen konserine iki bilet verdi. Ama heyecandan uuyordu. Detroit'e gidiyormu da ondanm. Detroit! Bir el bagaj vard elinde. stne irin, kk bir elbise giymiti. Adam on dakika nce telefon edip, 'Benimle bulu,' demi. Yz prl prld. Be yanda ocuklar gibiydi. Neden farkna varamyor, bilmiyorum." "Neyin farkna varamyor?" "Adamn kendisini kullandnn." "Neden yle diyorsun?" "" "Cherylynn ok gzel bir kz. Hem de kibar grnml. Dnyann her yerinde manken olarak alt. Daha ok da Asya'da. Ama ruhen kasaba ocuu olarak kald. Midland aslnda bir petrol kenti. Para bol orada. Ama yine de, kk kent ne de olsa. Cherylynn parmanda yzk olmasn,
82

evresinde ocuklarnn koumasn, bahede bir kpeinin olmasn isteyen tiptir. Anlayamyor." Ben, "Ama adamn kim olduunu bilmiyorsunuz," de dim. "Hayr, bilmiyorum." Yzne sinsi bir ifade geldi. Vcu dunu bir garip kprdatt, tek omzunu indirip gslerini d ar kard. "Ama siz buraya o yal sevgili iin gelmediniz, deil mi?" Connor ban sallad. "Yo, aslnda onun iin gelmedik." Julia bilmi bilmi glmsedi. "Mesele Eddie, deil mi?" Connor, "Hmmm," dedi. "Biliyordum. O ocuun er ge ban belya sokacan biliyordum. Aramzda hep konuuyorduk ... apartmandaki btn kzlar." Eliyle anlam belli olmayan bir hareket yapt. "nk fazla hzl gidiyor. Hzl Eddie. Japon olduuna ina namaz insan. yle parltl tip ki!" Connor, "Osakal m aslen?" diye sordu. "Babas orada byk bir sanayici. Daimai'de. Tatl bir ih tiyar. Buraya geldiinde bazen kzlardan biriyle ikinci katta kalr. Ama Eddie! Eddie birka yllna buraya eitim iin gelmi. Sonra lkesine dnp kaia'da, yani irkette alacakm. Ama gitmek istememi oraya. Bu lkeye baylyor. Neden baylmasn ki? Her eyi var. Eski Ferrari'sini ne za man arpsa bir yenisini alyor. ok paras var. Burada o ka dar uzun sre kalm ki, tam bir Amerikalya benzemi. Ya kkl. Seksi. Ne tozu bulursa da hemen eker. Tam bir parti kuu. Osaka'da ne var ki onu ekecek?" Daha fazla dayanamadm. "Ama siz dediniz ki, daha ba ndan beri biliy ..." "Ban derde sokacam m? Tabii. O lgn yanndan tr. O garipliinden." Omuz silkti. "ounda vardr onla rn. Bu adamlar Tokyo'dan gelir. Ellerinde bir okai, yani bir tantma mektubu olsa bile, yine de dikkatli davranmak art tr. Bir gecede onluk, yirmilik brakmaktan kanmazlar. 83

Bahi gibi bir eydir o para onlarn gznde. Masann st ne koyar, giderler. Ama buna karlk istedikleri ... hepsinin deilse bile, en azndan, bazlarnn ..." Sessizlie gmld. Gzlerinde bo, netlikten uzak bak lar vard. Ben hibir ey sylemeden bekliyordum. Connor ona bakyor, anlayl anlayl ban sallyordu. Kz birdenbire tekrar konumaya balad. Sanki aradan geen sessizliin farknda deilmi gibiydi. "Ve bu da onlara gre ok doal bir ey ... btn bu istekler. Yani... arada s rada bir altn du, kelepe falan ... ben de aldrmam. Adam houma gidiyorsa belki arasra bir dayaa da bir ey de mem. Ama kimsenin beni kesmesine izin veremem. Ka pa ra olursa olsun, umurumda deil. yle bakm, klm, ben yokum ... Ama bu insanlar ... yani ou, yle terbiyeli, yle nazik ki! Bir kere de heyecanlandlar m ... bir garip oluyorlar ite ..." Sustu, ban iki yana sallad. "ok acayip insanlar." Connor kolundaki saate gz att. "Bayan Young, bize ok yardmc oldunuz. Sizinle tekrar konumamz gerekebilir. Temen Smith telefon numaranz alacak ..." "Evet, tabii." Ben cep defterimi atm. Connor, "Ben kapcyla konumaya gidiyorum," dedi. Kz, "inii," diye yardmc oldu. Connor gitti, ben de Julia'nn telefon numarasn yazdm. Benim yazma bakarken dudaklarn yalyordu. Sonunda, "Syle bana," dedi. "ldrd m onu?" "Kim?" "Eddie. Cherylynn'i ldrd m?" Gzel kzd ama gzlerindeki heyecan da grebiliyor dum. Bana sabit baklarla bakmaktayd. Gzleri prl prl- d. rpertici bir duygu doldu iime. "Neden soruyorsunuz?" dedim. 84

"nk. Hep yle tehdit ediyordu da ondan. rnein bu gn leden sonra da tehdit etti." "Eddie leden sonra buraya m geldi?" dedim. "Tabii." Julia omuz silkti. "Hep gelir buraya. leden son ra onu grmeye geldiinde pek sinirliydi. Bu bina devralmdnda duvarlara ek ses izolasyonu yaptrmlar. Ama yine de birbirlerine haykrdklarn duyabiliyordum. Eddie'yle Cherylynn. Stereo'ya hep o eski Jerry Lee Lewis arksn ko yard. Gece gndz alard onu. nsan deli edene kadar. Bir yandan da haykryor, birbirlerine bir eyler frlatyorlard. Eddie ona hep, 'Seni ldreceim, seni ldreceim, kahpe!' der dururdu. O yzden ite. ldrd m?" "Bilmiyorum." "Ama kz ld, deil mi?" Gzleri hl parlyordu. "Evet." "yle olaca belliydi," dedi. ok sakin grnyordu imdi. "Hepimiz biliyorduk. Yalnzca zaman meselesiydi. Eer istiyorsan, ara beni. Daha fazla bilgi gerekirse." "Olur, ararm." Ona kartm verdim. "Sizin de aklnza ye ni bir ey gelirse, beni u numaradan arayabilirsiniz." Kartm ortunun arka cebine koydu, vcudunu yine bir garip kvrd. "Seninle konumak houma gitti, Peter." dedi. "Evet. Tamam." Koridorda uzaklatm. Son keyi dnerken arkama bak tm. Kapnn aralnda duruyor, bana el sallyordu.

85

CoNNOR lobideki telefonda konuuyor, kapc da ask suratyla ona bakyordu. Sanki onu engellemek istiyormu da, geerli bir zr bulamyormu gibiydi. "Evet, yle," diyordu Connor. "Saat sekizle on arasnda o telefondan neresi arandysa hepsinin dkm. Tamam." Susup dinledi. "Verilerinizin o trl snflandrlmam olmas vz gelir bana. Bulun bana o bilgileri. Ne kadar srer? Yarn m? Gln olmayn. Ne yapyoruz sanyorsunuz biz burada? ki saat iinde istiyorum listeyi. Sizi ararm. Evet. Senin de Allah beln versin." Telefonu kapatt. "Haydi gidelim, ko-hai." kp arabaya yrdk. "Tandklarnla m iliki kuruyorsun?" diye sordum. "Tandk m?" arm gibiydi. "Ha, herhalde Graham sana benim ilikilerimle ilgili bir eyler sylemi olmal. Yoo, zel muhbirlerim yok. O var sanyor, o kadar." "Arakawa olayndan sz etti." Connor iini ekti. "u eski olay," diye mrldand. Arabaya doru gidiyorduk. "Bilmek ister misin o hikyeyi? ok basit aslnda. ki Japon vatanda bu lkede vuruluyor. Tekilt da bu soruturmada Japonca bilmeyen detektifleri grevlendiriyor. Neden sonra, aradan bir hafta geince, ii bana veriyorlar."

"Sen ne yaptn peki?" "Arakawa'lar New Otani Otelinde kalyorlard. Oteldan Japonya'y ne zaman aradklarn renmek iin telefon ka ytlarn istedim. O numaralar aradm, Osaka'da birileriyle konutum. Sonra Osaka polisine telefon atm. Yine Japonca konutum. Hikyenin tmn bilmediimizi anlaynca ok ardlar." "Anlyorum." "Tam anladn sanmyorum," dedi Connor. "nk bizim polis tekilt ok utand. Basn gzn kzdrm, hikyeyi hi bilmeden polisi eletirmeye balamt. Her trl insan cenazeye iek yollamt. Gangster olduklar sonradan anlalan bu insanlar iin byk sevgi gsterisi yaplmaktayd. Pek ok kii utand o olayda. Bu yzden de her eyin suunu bana yklemeye kalktlar. Szde ben olay zmek iin el altndan bir eyler yapmm. ok bozuldum, o kadarn syleyeyim sana." "O yzden mi Japonya'ya gittin?" "Hayr. O da baka bir hikye." Arabann yanna varmtk. ktmz apartmana baktm, Julia Young' pencerede grdm. Ayaktayd. Ban emi, bize bakyordu. "Batan karc bir kz," dedim. "Japonlar o tr kadnlara irigaru onna derler. Yani kalas hafif." Arabann kapsn ap bindi. "Ama uyuturucu alyor. Sylediklerinin hibirine gvenemeyiz. Ne var ki ... bu ite yine de hi houma gitmeyen bir zincir olumaya balad." Saatine bakt, ban iki yana sallad. "Lanet olsun. ok vakit ziyan ediyoruz. Bir an nce Palomino'ya gidip Bay Co-le'la konualm."

Arabay altrp gneye, havaalanna doru yola koyuldum. Connor koltuunda arkasna yaslanm, kollarn gsnde kavuturmu, gzlerini kendi ayaklarna dikmiti. Pek
86

mutsuz bir hali vard. "Bu holanmadn zincir nasl bir ey?"
87

"p sepetindeki ambalaj selofanlar," dedi Connor. "Ko ridor p kutusundaki Polaroid. Bunlarn byle braklma mas gerekirdi." "Kendin syledin ya ... aceleleri var." "Belki. Ama bilirsin, Japonlar Amerikan polisini becerik siz sayar. Bu sakarlk da yine kmseyici tutumlarnn bir belirtisi." "Eh, biz beceriksiz deiliz." Connor ban iki yana sallad. "Japonlara gre, pekl da beceriksiziz. Japonya'da her sulu yakalanr. Ar sularda mahkmiyet kararlarnn oran yzde doksan dokuzdur. Ja ponya'da her sulu, yakalanacan daha ie balarken bilir. Ama burada, mahkmiyet kararlarn koparabilmemiz yz de on yedi dolaylarnda. Yani adamlarn bete birini bile hapse tktramyoruz. Bu yzden Amerika'daki her sulu, herhalde yakalanmam, diye dnyor. Yakalansa bile, za ten mahkm edilmez. Yasal haklan ok iyi korunuyor n k. Ayrca tm polis incelemeleri de gsteriyor ki Amerikal polisler ii ya ilk alt saat iinde zyor, ya da hi zemi yor." "Yani ne demek istiyorsun?" "Diyorum ki burada da bir su ilendi ... stelik yakalan mama umuduyla ilendi. Ve ben bu olay zmek istiyorum, kohai."

Connor on dakika boyunca sessiz kald. Hareketsiz oturuyordu. Kollarn birbirine kavuturmu, enesi gsne gmlmt. Derin ve dzenli soluyordu. Uyuyor sanlabilirdi ama gzleri akt. Onun soluklarn dinleyip arabay srmeye devam ettim. Sonunda bir ara, "igura," dedi. "Ne olmu ona?"
88

"igura'nn neden yle davrandn bulabilsek, bu olay da zerdik." "Anlayamadm." "Bir Amerikalnn onu anlayabilmesi kolay deil," dedi Connor. "nk Amerika'da bir miktar hat normal kabul edilir. Uaklarn rtar yapmas beklenir. Postann vaktinde gelmemesi beklenir. amar makinesinin bozulmas bekle nir. Hep bir eylerin ters gitmesine hazrzdr. "Ama Japonya farkldr. Orada her ey doru drst i ler. Tokyo'daki tren istasyonunda, peronda bir yere iaret koysan, o noktaya dikilip beklesen, tren her gn gelip ayn yerde durur, tam karna bir kap rastlar. Vaktinde gelir trenler. Hi bagaj kaybolmaz. Kimse aktarmal uan karmaz. Verilen tarihlere hep uyulur. Her ey planland gibi gider. Japonlar eitimlidir, hazrdr ve motivasyonlar var dr, ileri grr, bitirirler. Dalgaya yer yoktur." "Hmm-hmmm ..." "Bu gece de Nakamoto irketinin ok byk ve nemli bir partisi vard. Her eyi en ince ayrntsna kadar planla dklarndan emin olabilirsin. Madonna'nn sevdii vejeteryen ordvr de hazrdr, beendii fotorafy da arm lardr, nan bana, her eyi hesaplar onlar. Her ihtimale hazr lanrlar. Bilirsin nasl insanlar olduklarn. Oturur, btn ih timalleri tartrlar. Ya yangn karsa, derler. Ya deprem olursa! Ya bomba tehdidi gelirse! Elektrikler kesilirse! En ol mayacak eylerin bile zerinde dururlar. Tutkudur bu onlar da. Ama zaman geldiinde, her eyi dnm olduklar iin kontrol ellerinde olur. Kontrol karmak ayp eydir. Anlyor musun?" "Evet." "Ama dostumuz igura, Nakamoto irketinin temsilcisi olarak karmza kyor ... ve kontrol elinden kard da gn gibi ortada. Yoiki no. Batl usulnde tartmalara giri yor, huzursuz olduu da belli. st duda nasl terliyordu,
89

grmsndr. Eli de nemliydi. Habire pantolonuna siliyordu. Riktsnppoi davrand. Fazla tartmacyd. Gereinden ok konuuyordu. "Ksacas, ne yapacan bilmiyormu gibiydi. Kzn kim olduunu bile bilmiyormu gibi ... oysa bal gibi biliyor, nk o partiye davet edilen herkesten haberi var. Ayrca ... kz kimin ldrdn de bilmiyormu gibi numara yapt. Oysa onu da biliyor olmas gerekir." Araba bir ukurun zerinde srad, sarsld. "Dur bir dakika. igura kz kimin ldrdn biliyor mu?" "Bundan eminim. Hem tek bilen de o deil. u anda katilin kim olduunu en az kii biliyor olmal. Sen eskiden basn ilikilerinde almam miydin?" "Evet. Geen yl." "Televizyon haber servisinde tandn var m?" "Birka kii," dedim. "Belki ilikilerimiz soumu olabilir. Neden?" "Bu gece ekilen filmlerden birini grmek istiyorum." "Yalnzca grmek mi istiyorsun? El koymayacak msn?" "Hayr. Yalnzca greceim." "Bu pek sorun olmaz herhalde," dedim. KNCB'den Jennifer Levvis'i ararm, diye dnyordum. Ya da KCBS'den Bob Arthur'u. Herhalde Bob daha iyi olurdu. Connor konutu. "Kiisel ilikinle yaklaabilecein biri olmal. Yoksa televizyon istasyonlar bize yardmc olmaz. Bu gece su yerinde hi televizyon ekibi bulunmadn grmsndr. Oysa genellikle su yerlerinde ... o gerilen polis eridine varncaya kadar kameralar arasndan kendine bin zorlukla yol aman gerekir. Bu gece ne televizyon vard, ne de basn. Hibiri yoktu." Omuz silktim. "Hi telsiz kullanmadk. Basn renememitir." "Ama zaten oradaydlar," dedi Connor. "Partiyi ekiyor90

lard. Tom Cruise'la Madonna'y. Tam o srada, bir st katta bir kz ldrld. Neden gelmedi televizyon ekipleri?" "Yzba, yle ey olamaz," dedim. Basn grevlisiyken rendiim bir tek ey varsa, o da hibir komplonun tutmayacayd. Basn ylesine eitli, y lesine dank ve karmakt ki! Arada srada haberlere ger ekten ambargo koymak isteyeceimiz bir olay da kard karmza ... rnein biri karlr, fidye istenirdi. Basnn i birliini salayana kadar gbeimiz atlard. "Gazeteler bas kya erken girer. Televizyoncular topladklar malzemeyi on bir haberlerine yetitirmek zorundadrlar. Herhalde son r tular yapmak zere ekip gitmilerdi." "Katlmyorum. Bence Japonlar aft '/ar iin, irketlerinin imaj iin kayglanmalardr. Basn da onlarla ibirlii yap m, habere yer vermemitir. Gven bana, kohai; bu ite bas k uygulanyor." "Buna inanamam." "nansan iyi edersin," dedi Connor. "Bask yapyorlar." Tam o srada arabann telefonu ald. yi tandm, sert bir ses, "Allah kahretsin, Peter," diye kkredi. "Ne haltlar dnyor o cinayet soruturmasnda?" efti arayan. Sesi sarho gibi geliyordu. "Nasl yani, ef?" Connor bana bakt, sonra sylenenleri duyabilmek iin telefonun hoparlr dmesine bast. ef konutu. "Japonlar hrpalyor musunuz yoksa? Te kilta yine rklk sulamalar m yaacak?" "Hayr, ef," dedim. "Kesinlikle yle bir ey yok. Neler duydunuz, bilemem ama ..." "Salak Graham'n her zamanki gibi onlara hakaret ettiini duydum." "Dorusu pek de hakaret denilemezdi, ef..." "Bak Peter, bana maval okuma. Oraya Graham' yollad iin Fred Hoffmann' haladm zaten. O rk piin bu soru91

turmadan ekilmesini istiyorum. Bundan byle hepimizin Japonlarla iyi geinmesi gerek. Dnya byle. Beni duyuyor musun, Peter?" "Evet, efendim." "imdi gelelim John Connor'a. Senin yannda, deil mi?" "Evet, efendim." "Onu neden soktun bu ie?" Ben mi sokmutum onu? Demek Fred Hoffmann bunu benim fikrim olarak gstermeye arar vermiti. Kendisinin nerdiini sylememiti. "zgnm," dedim. "Ama ben ..." ef, "Anlyorum," dedi. "Herhalde tek bana olayn hak kndan gelemeyeceini dndn. Yardm aradn. Ama kor karm yardmdan ok, sorun aldn bana. nk Japonlar Connor'dan holanmyor. Ayrca, sana sylemem gerek ... John' ok eskiden beri tanrm. Akademiye birlikte girdik. Elli dokuzda. Her zaman yalnz adamd, her zaman sorun karrd. Bilirsin, biri kalkar da yabanc lkeye yerleirse, burada diki tutturamyor demektir. Bu soruturmay kar trmasn istemiyorum." "ef..." "Ben durumu yle gryorum, Peter. Elinde bir cinayet var. abucak olay bala ve bitir. Hzl ve dzenli al. So nucu senden bekliyorum. Bir tek senden. Duyuyor musun beni?" "Evet, efendim." "Sesim iyi geliyor mu?" "Evet, efendim." "abuk bitir, Peter," dedi ef tekrar. "Bu olayla ilgili ola rak baka kimsenin beni aramasn istemiyorum." "Peki, efendim." "En ge yarna kadar bitir. O kadar." Sonra telefonu kapad. Kulakl yerine koydum. "Evet," dedi Connor. "Bask yaplyor."
92

4U5 numaral hz yolunda, gneye, havaalan tarafna doru sryordum arabay. Buralarda sis daha youndu. Connor pencereden darya bakp duruyordu. "Bizimki Japon kuruluu olsa, dnyada byle bir telefon gelmezdi. ef seni diine uygun buldu. Hi sorumluluk al myor ... tm sorun senin. stelik seninle hi ilgisi olmayan eyler iin de seni suluyor. rnein Graham iin ,.. benim iin." Ban sallad. "Japonlar bunu asla yapmaz. Bir sz var dr Japoncada; sulu arama, sorunu z, derler. Amerikan irketlerinde herkes hep suun kimde olduunu merak eder. Bakalm kimin kellesi yuvarlanacak, diye bakarlar. Japon kurulularnda ise neyin bozuk gittiine, nasl dzeltilebile ceine baklr. Kimseye su atlmaz. Onlarn yolu bizimkin den iyi." Connor sustu. Hl pencereden bakyordu. Slausson'u gemekteydik. Marina ilerde, sislerin arasnda bir kararty d. "efin ba skt, o kadar," dedim. "Ev et. Elindeki bilgiler de her zamanki gibi yetersiz. Ama ne olursa olsun, sabah olup ef yatandan kalkmadan bu davay zsek iyi olacak sanrm." "Bunu yapabilir miyiz?" "Evet. Eer igura o teypleri verirse."
93

Telefon yine ald. Atm. Arayan igura'yd. Kulakl Connor'a uzattm.

igura'nn sesini az da olsa duyabiliyordum. Gergin gibiydi. Hzl hzl konuuyordu. "Moi-moi, Connor-san. Wata-i wa keibi no beyci ni denva o imaita ga, daremo demasendei-ta." Connor elini azla kapatp tercme etti. "Gvenlik g revlisini aram ama orada kimse yokmu." "Sorede, okeibiitsu ni renrak site, hitb o okutte morai, iso ni itte tepu o kakunin imaita." "Sonra ana gvenlik merkezini aram, onlardan kendi siyle birlikte aaya gelip teypleri kontrol etmelerini iste mi." "Tepu va sbete rekoda no naka ni arrimas. Nakunattemo Torikaeraretemo imasen. Sbete daijobu des." "Kasetlerin hepsi makinelerdeymi. Kaybolan, deitiri len kaset yokmu." Connor kalarn atp cevap verdi. "lya, tepu va surikaerarete ini bazu manda. Tepu o sagase!" "Sbete daijobu nandesu, Connor-san. Doiro to i nodesu ka." "Her ey yolunda diye direniyor." Connor ona, "Tepu o sagasel" dedi, bana dnd, "Kasetleri istiyorum dedim," diye anlatt. "Daijobu da to itterunoni, doite sonnai tepu o sagase to osshann desu ka." "re niua wakatte irunda. Tepu wa naknatte ini. Sizin sandnzdan daha ok ey biliyorum, Bay igura. Moiido i, tepu o sagasnda!" Connor telefonu arparak kapatt, arkasna yaslanp f keyle homurdand. "tolu itler. Kayp kaset yok numaras na yatyorlar."
94

"O ne anlama geliyor?" diye sordum. "Sert oynamaya karar verdiler demek." Connor pencere den akp geen trafie bakyor, bir yandan parman dile rine vurup duruyordu. "Kendi durumlarnn gl olduu na inanmasalar bunu asla yapmazlard. Kendilerini salam da gryorlar. Bu da demektir ki..." Connor sessizleip kendi dncelerine dald. Arasra klarn altndan geerken yznn cama yansyan hayalim gryordum. Sonunda, "Hayr, hayr, hayr," dedi. Sanki bi riyle konuuyordu. "Ne hayr?" "Graham olamaz." Ban iki yana sallad. "Gfaham ok riskli ... gemiten gelen pek ok hayalet sinmi zerine. Ben de uygun deilim. Eskimi tiplerdenim ben. Demek ki i sende dmleniyor, Peter." "Neden sz ediyorsun?" diye sordum. Connor, "Bir eyler oldu," dedi. "igura'nn kendini g l hissetmesine yol aan bir durum var. Ve bence ... seninle ilgili bir ey." "Benimle mi?" "yle olmal. Kiisel bir ey olduu hemen hemen kesin. Gemiinde sorunlu bir durumun var m senin?" "Ne gibi?" "Yani sicilinde bir ey? Tutuklanma? Hakknda usul so ruturmas? Kukulu davran sulamalar? Homoseksellik ya da zamparalk sulamalar? Uyuturucudan kurtulma te davileri? Ekip arkadalarnla amirlerinle sorunlar? Kiisel ya da meslek herhangi bir ey!" Omuz silktim. "Ulu Tanrm, hi sanmyorum." Connor bekliyor, yzme bakyordu. Sonunda, "Bir ey bulduklarna inanyorlar, Peter," dedi. "Eimden boandm. ocuu tek bama bytyorum. Michelle adnda bir kzm var. ki yanda." "Evet?" 95

"Sakin bir hayat srerim. ocuuma bakarm. Sorumlu luk sahibiyimdir." "Ya karn?" "Eski karm avukattr. Savclkta alr." "Ne zaman boandn?" "ki yl nce." "ocuk domadan m?" "Doumdan hemen sonra." "Neden boandnz?" "Tanrm ... herkes niye boanr ki?" Connor bir ey sylemedi. "Bir yl evli kaldk. Tantmzda karm ok genti. Yir mi drt yandayd. Baz konularda hayalleri vard. Mahke mede karlamtk. Beni her gn tehlikelerle karlaan sert bir detektif sanmt. Tabanca taym houna gitmiti. Bu tr eyler ite. Aramzda bir iliki olutu. Hamile kaldn da, ocuu aldrmak istemedi. Evlenmek istedi. yle roman tik fikirler vard kafasnda. Aslnda pek dnmeden karar vermiti. Ama hamilelii zor geti. Krtaj zamann da kar dk. ok gemeden, benimle yaamaktan holanmadna karar verdi. Oturduum daire kkt, aylm yetmiyor du, Brenrvvood'da deil de Culver City gibi bir mahallede oturuyordum, falan filan. Sonunda bebek doduunda, ka rm sanki hayal krklna uramt. Bir hat yaptn ileri srd. Mesleinde ilerlemek istiyordu. Bir polisle evli kal mak istemiyordu. ocuk bytmek de istemiyordu. ok z gn olduunu, hat yaptn sylyordu. ekti gitti." Connor gzlerini yummu, yle dinliyordu. "Evet?" "Btn bunlarn ne nemi olabileceini anlayamyorum. Karm gideli iki yl oluyor. Ondan sonra da ben ... artk de tektiflik ilerinin alma saatlerini gze alamadm, nk artk ocuk bytmek zorundaydm. Bu yzden bir takm snavlara girdim, zel Hizmetler'e getim, bir sre basn b lmnde altm. Orada bir sorun yok. Her ey gzel gzel 96

gitti. Derken geen yl bu Asyallar grevlisi ii ortaya kt. Paras daha iyiydi. Ayda iki yz dolar kadar daha fazla. Bu sefer buna bavurdum." "Hmm-hmmm." "Yani demek istediim, para gerekten iime yaryor. Ar tk masraflarm artt, Michelle'e gndzleri bakan birini ayarlamak zorunda kalyorum. ki yanda ocuklarn gn dz bakm kaa patlyor, bir fikrin var m? Evde de her gn hizmeti var. Lauren de zaten aylk ocuk bakm paralarnn yarsn atlatr. Maam yetmiyor diyor ama geenlerde ken dine yeni bir BMW ald, o yzden pek emin olamyorum. Ne yapaym, bilmem ki? Mahkemeye mi vereyim onu? Za ten savclkta alyor." Connor sessizdi. lerde uaklarn otoyol zerinden alana doru alaldn gryordum. "Her neyse," dedim. "Bu grev aldnda sevindim. Za ten i saatleri daha iyi, stelik paras da daha ok. Byle gel dim buraya. u anda da seninle bu arabadaym. Hepsi bu." "Koha." dedi Connor alak sesle. "Biz bu ite beraberiz. Bana sylesen iyi edersin. Sorun nedir?" "Sorun falan yok." "Kohai." "Yok ama!" "Kohai..." "Bak, John, sana bir ey syleyeyim," dedim. "nsan zel Hizmetler'e bavurunca be deiik komite sicilini inceler. Bu tr grevler iin temiz olman zaten art. Komiteler be nim de sicilimi tarad. nemli bir ey bulamadlar." Connor ban sallad. "Ama bir ey buldular!" "Tanrm," dedim. "Be yl detektiflik yaptm. Onca yl bo yunca hakknda hi ikyet gelmeyen kimse olabilir mi? Bu nu sen de bilirsin." "Senin iin gelen ikyetler neydi?" Bam iki yana salladm. "Hibir ey. Ufak tefek eyler.
Ykselen Gne F 7

97

lk ylmda bir adam tutuklamtm, sonradan beni gereksiz kuvvet kullanmakla sulad. Soruturmada susuzluum ortaya^kt. Bir kadn silahl soygundan tutukladm, zerine bir gram uyuturucu sakladm iddia etti. Onda da temiz ktm, uyuturucu kendisinindi. Cinayet sannn biri, sor gu srasnda onu dvp tekmelediimi ileri srd. Bereket versin adamla hi yalnz kalmamtk. Hep baka memurlar da vard. Sarho bir kadn, aile kavgas iin ard, sonra dan ocuuna tasallut ettiimi iddia etti, ama kendisi vaz geti. Yeni yetme ete lideri cinayetten tutukland, kendisine homoseksel anlamda pas verdiimi syledi. Sonra iddias n geri ald. Hepsi bu. "nsan polisse bu tr eylerin bir fon mzii olduunu bi lir. Sokaktaki trafik sesi gibi. Bu konuda yapabilecein hibir ey yoktur. Zaten dman evre iinde i gryorsun, habi- re insanlar eitli sularla suluyorsun. Onlar da seni sulu yorlar. Byle oluyor bu iler. Tekrarlanan bir durum yoksa, tekilt byle eylere hi aldr etmez bile. Polisin biri iin iki yllk bir sre boyunca drt ar kuvvet kullanm ikyeti gelirse, o zaman eiliyorlar konuya ancak. Ya da rklk ikyetleri gelmeye balarsa. Ama onun dnda, ef yardmcs Jim Olsen'in hep dedii gibi, polislik ancak derisi kaln olanlarn harc." Connor uzun sre hibir ey sylemedi. Kalarn atm, anlattklarm batan sona dnyordu. Sonunda konutu. "Ya boanma? Boanrken sorunlar kt m?" "Olaanst bir ey olmad." "Eski karnla ks falan deilsin ya?" "Yo, konuuyoruz. Aramz normal. Harika bir dostluk yok, ama normal." Kalar hl atkt. Kafas bir eyleri aratryordu. "De tektiflikten iki yl nce ayrldn, yle mi?" "Evet." "Neden?"

"Syledim ya!" "O saatler ok geldi dedin." "En byk nedeni oydu, evet." "Baka ne nedenler vard?" Omuz silktim. "Boandktan sonra ... artk cinayet olayla rnda almak istemedim. imde bir duygu ... ne bileyim! Hayal krklna uram gibiydim. Bir kk ocuum var d. Karm tanm gitmiti. Hayatn srdryor, parlak bir avukatla kyordu. Kucamda ocukla kalakalmtm. Ken dimi ok kt hissediyordum. Artk detektif olmak istemi yordum." "O ara danmanlara falan gittin mi? Tedaviye girdin mi?" "Hayr." "Uyuturucu ya da alkol sorunun oldu mu?" "Hayr." "Baka kadnlar?" "Arasra." "Evliyken mi?" Bir kararszlk geirdim. "Farley mi? Belediye bakanlnda alan kz m?" "Hayr. O ok daha sonrayd." "Ama evliyken de biri vard." "Evet. Ama artk Phoenix'de oturuyor. Kocasnn tayini kt." "Kadn polis miydi?" Omuzlarm kaldrdm. Connor arkasna iyice yasland. "Pekl, kolmi," dedi. "Eer hepsi bu kadarsa, yrtarsn." Yzme bakt. "Hepsi bu kadar." "Ama seni uyarmam gerek," diye devam etti. "Byle ey ler bamdan daha nce de geti. Japonlarla. Japonlar sert oynamaya balad m, olaylar ok tatszlatrabilirler. Ger ek anlamda tatszlatrrlar."
99

98

"Beni korkutmaya m alyorsun?" "Hayr. Yalnzca durumun nasl olduunu anlatyorum." "Allah belsn versin Japonlarn," dedim. "Benim sakla yacak bir eyim yok." "yi. imdi bence televizyondaki o arkadan ara, biraz dan geleceimizi syle. Bir yere daha uradktan sonra.

100

l EPEMZDEN bir 747, ini klarn sislerin iinde parl datarak geti, sonra yanp snen gece kulb panosunun zerinden utu: "KIZLAR! KIZLAR! HEPSi IPLAK! KIZ LAR!" Biz kapdan girerken saat on bir buua yaklayordu. Palomino'ya strip-tiz kulb demek iltifat saylrd. Eski den bowling kulb olduu belli olan, duvarlarna kakts ve at resimleri boyanm bir yerdi. erisi d grnmn den daha kk ve dard. Gm parltl iki erit kuanm bir kadn, yann krka merdiven dayadna bakmadan, tu runcu n altnda dans ediyordu. Onun da can, pembe masalarda oturan mteriler kadar skkn gibiydi. Toples ka dn garsonlar, duman dolu yerde gidip gelmekteydiler. Teypten gelen mzik sesinde belirgin bir tslama vard. Kapnn hemen iinde duran bir adam, "On iki dolar," de di. "En az iki iki mecburi." Connor kimliini gsterdi. Adam o zaman, "Pekl, tamam," dedi. Connor evresine baknd, "Buraya Japonlarn da geldii ni bilmezdim," dedi. Kedeki masada lacivert takm elbise ler giymi i adam grdm. Kapdaki adam, "Hemen hemen hi gelmezler," diye sze kart. "Aa taraftaki Star Strip'i sever onlar. Daha parltl, 101

daha ok plak meme. Bana sorarsanz bu tura yazlp grubu kaybetmi olmal." Connor ban sallad. "Ben Ted Cole'u aryorum." "Barda. Gzlkl olan." Ted le bar taburelerinden birine tnemiti. Anora Nakamoto Gvenlik niformasn saklamaktayd. Yaklap yanna oturduumuzda yzmze bo bo bakt. Barmen yaklat. Connor, "ki Bud," dedi, "Bud yok. Asahi biras olsun mu?" "Tamam." Connor kimliini yine ortaya kard. le ban iki yana sallayp baka tarafa evirdi. Dans eden kadna inatla bak maya koyuldu. "Ben bir ey bilmiyorum." Connor, "Ne

konuda?" diye sordu. "Hibir konuda. Ben kendi iime bakarm. u anda grevde deilim." Biraz sarhotu. Connor, "iten ne zaman ktn?" diye sordu. "Bu akam erken ktm." "Neden o?" "Mide derdi. lserim var. Bazen tutar. O yzden erken kt m . " " K a t a ? "

"En azndan sekizi eyrek gee." "Kart basyor musunuz?" "Bizde yle eyler yok. Saat tutmazlar." "Senin

tim."

yerine ii kim devrald?" "Aldlar." "Kim ald?" "Amirim." "O kim?" "Onu tanmam. Japonun biri. Daha nce hi grmemiHem amirin, hem de hi grmedin, yle mi?"

"Yeni geldi. Japon. Tanmam. Ne istiyorsunuz benden hem siz?" "Birka soru soracaz, o kadar," dedi Connor. le, "Benim saklayacak bir eyim yok," deyiverdi. leriki masada oturan Japondan biri kalkp bara geldi. Bize yakn yerde durup barmene seslendi. "Ne marka sigaralarn var?" "Marlboro," dedi barmen. "Baka?" "Belki Kools vardr. Bakmam gerek. Ama Marlboro var, ondan eminim. Marlboro ister misiniz?" Ted le Japon'a bakt. Japon barn kenarnda dururken onu hi grmemi gibiydi. "Kent?" diye seslendi barmene. "Kent light var m?" "Hayr. Kent yok." "Peki yleyse, Marlboro olsun," dedi Japon. "Marlboro iyidir." Dnp bize glmsedi."Buras

Marlboro diyar, yle deil mi?" Connor, "yle," dedi. le birasn eline alp yudumlad. Hepimiz sessizdik. Ja pon elleriyle barn zerinde tempo tutuyordu. "Harika bir yer," dedi. "Bir havas var." Neden sz ettiini anlayamamtm. Buras rezalet bir yerdi. Japon bitiiimizdeki tabureye oturdu. le nndeki bi ra iesine mrnde bira

grmemi gibi bakyordu. Alp elinde evirdi, barn stne koyup dibiyle daireler izmeye koyuldu. Barmen sigaray getirdi, Japon bara bir be dolarlk frlat t. "st kalsn," dedi. Paketi yrtp at, bir sigara ekti. Bize glmsedi. Connor onun sigarasn yakmak zere akman kard. Adam aleve doru eilirken Connor, "Doko kaia ittenno?" dedi.

102
Adam gzlerini krptrd. "Pardon?" "Wakanne no?" dedi Connor. "Doko kaa ttenno?" Adam glmseyip tabureden indi. "Soro soro kanakuteva. sre nas." Elini hafife sallad, sonra arkadalarnn ya nna dnd. "Deua mata," dedi Connor. Sonra yerinden kalkt, dolat, Japon'un boaltt yere oturdu. le, "Neydi o yle?" diye sordu. Connor, "Ona hangi irkette altn sordum," dedi. "Ama konumak istemedi. Herhalde arkadalaryla birlikte olmak istedi." Connor szn bitirince ellerini barn altnda saa sola kaydrd. "Temiz," dedi. Sonra Cole'a dnd. "Evet, iimize dnelim, Bay le. Amirinizin nbeti sizden devraldn sylyordunuz. Saat

103 kata oldu bu i?" "Sekizi eyrek gee." "Ve onu tanmyordunuz, yle mi?" "Tanmyordum." "O saate kadar, siz grev bandayken, video kameralar kayt yapyor muydu?" "Tabii. Gvenlik ofisi hep kayt yapar." "Amiriniz teypleri kard m?" - "karmak m? Sanmyorum. Teypler hl orada bildiim kadaryla." Yzmze arm gibi bakyordu. "Siz teypleri mi merak ediyorsunuz?" "Evet," dedi Connor. "nk ben teyplere hibir zaman fazla dikkat etmemiimdir. Benim ilgim kameralara." "Nasl yani?" ~" "Binay byk parti iin hazrlyorlard. Bir yn son da kika ayrnts vard. Ama

insan yine de merak ediyor ... ne den onca kameray binann her yanndan ekip o kata yerletirdiler diye.

"Ne yaptlar dedin?" diye sordum. "O kameralar dn sabah krk altnc katta deildi," diye aklad le. "Binann her yannda ekimlerini yapyorlar d. Biri gndz onlarn yerlerini deitirmi. Deitirmesi kolay, biliyorsunuz. nk ularnda telleri yok." "Kameralarn telleri yok mu?" "Yok. Bina iinde her yanda seller transmisyon var. y le yapld. Zaten o yzden ses ve renk yok. Seller yntemle onlar verilemiyor. Yalnzca grnty aktaryorlar. Ama ka meralar canlarnn istedii yere takabiliyorlar. Neyi grmek isterlerse onu gryorlar. Bunu bilmiyor muydunuz?" "Hayr," dedim. "Size kimsenin sylememi olmasna atm. Bu binayla ilgili en gurur duyduklar eylerden biri bu." le birasn dan iti. "Benim

merak ettiim ey de, biri neden kameralar alp partinin bir kat yukarsna takyor, onu anlamyorum. Gvenlik nedeni olamaz. Partinin verildii katn yukarsn da asansrleri kilitlersiniz, olur biter. Demek ki ama gven lik olsa, kameralar partinin altndaki katlara koyarlard. Yu karsna deil herhalde." "Ama asansrler kilitlenmemiti, yle mi?" "Evet. Bu bana da biraz garip geldi." Kar masadaki Ja ponlara doru bakt. "Benim birazdan gitmem gerek," dedi. Connor, "Eh, ok yardmc oldunuz, Bay le," dedi ona. "Size tekrar soru sormak isteyebiliriz." "Size telefon numaram yazaym." le peetesine bir eyler karalad. "Adresinizi de yazdnz m?" "Evet, yazdm. Ama aslnda birka gnlne kentten gi -

diyorum. Annem biraz rahatsz. Kendisini birka gn iin Meksika'ya gtrmemi istedi. Herhalde hafta sonu gideriz." "Uzun kalacak msnz?" "Bir hafta falan. znim birikti. Kullanmak iin uygun bir zaman gibi geliyor."

104

105

"Tabii," dedi Connor. "Sizi anlyorum. Yardmnza tekrar teekkrler." Cole'la el skt, sonra omzuna akadan bir yumruk indirir gibi yapt. "Siz de salnza dikkat edin." "Edeceim." "ki imekten vazgein, evinize giderken kaza falan yap mayn." Duraklad. "Ya da bu gece nereye gitmek istiyorsa nz, oraya giderken." le ban evet der gibi sallad. "Sanrm hakknz var. Fena fikir deil." "Hakl olduumu biliyorum." le benimle de el skt. Connor kapya ynelmeye ni yetliydi. le, "Neden zahmet ediyorsunuz, anlayamyo rum," dedi. "Kasetler iin mi?" "Japonlar iin. Elinizden ne gelir ki? Onlar her konuda bizden ileri. Kodamanlar da ceplerinde. Artk yenemeyiz onlar. Siz ikiniz asla haklarndan gelemezsiniz. oktan at lar herkesi." Darya ktmzda, yanp snen neon n altnda durduk. Connor, "Haydi, yr, zaman geiyor," dedi. Arabaya bindik. Connor peeteyi bana uzatt. zerine ko ca koca harflerle: KASETLER diye yazlmt. "Gidelim," dedi Connor. Motoru altrdm. ALDILAR

106

L?AAT on bir haberleri bitmiti. Haber odas boalm gi biydi. Connorla ikimiz koridordan stdyoya doru yr dk. Kapnn zerindeki Action News yazs hl yanyordu. Sette gecenin haberleri tekrar gsterilmekteydi ama sesi kslmt. Erkek sunucu parmayla ekrandaki kadn sunu cuyu gsterdi. "Ben budala deilim, Bobby, ben hep dikkat ederim byle eylere. Son gecedir girii de, k da o ya pyor." Koltuuna yaslanp kollarn kavuturdu. "Aklama n bekliyorum, Bobby." Arkadam Bob Arthur, on bir haberlerinin iri kym yapmcsyd. Kendi yumruu kadar iri bir kadehten sek viski yudumlamaktayd. "Jim, yle rastlad," dedi. "yle rastlam! Devenin ba!" Kadn sunucu nefis bir kzl salyd. Vcudu akl durdu rucuydu. Notlarn dzenleme bahanesiyle oyalanyor, Bob'la br sunucu arasnda geen lflara kulak kabartyordu. "Bak," dedi sunucu. "Anlamamda yazl. Girilerin yar s, klarn da yars. Anlama art bu." Yapmc, "Ama Jim, bu gece ilk haber Paris modasyla Nakamoto partisiydi," dedi. "Sosyal haber bunlar." "Dizi cinayetler ileyen herifi ba haber yapmalydnz." Bob iini ekti. "Onun yayn ertelendi. Hem zaten halk bkt dizi cinayet ileyen katillerden."
1 07

Kulaklarna inanamam gibiydi. "Halk dizi cinayetler den bkt, yle mi? Bunu de nereden karyorsun?" "Fokus grubunun aratrmasnda kendin de okuyabilir sin, Jim. Dizi cinayet ileyen katiller ok gsterildi. imdi iz leyiciler ekonomi konusunda kaygl. Artk dizi cinayet iste miyorlar." "Demek ki halk ekonomiye kayglanyor diye ilk haber olarak Nakamoto'yla Paris modasn koyuyoruz, yle mi?" "yle, Jim," dedi Bob Arthur. "Zor gnlerde insanlar par lak partilerle oyalanr. Halkn grmek istedii bu. Moda ve hayal." Sunucu suratn asmt. "Ben gazeteciyim," dedi. "Ben burada ciddi haberler vermek iin bulunuyorum, moda ha berleri deil." "Tamam, Jim," dedi yapmc. "Girii o yzden Liz yapt bu akam. Senin grntn ciddi haberlere saklamak istiyo ruz." v "Teddy Roosevelt bu lkeyi byk ekonomik krizden kurtardnda herhalde bu ii modayla ve hayallerle yapma d." "Franklin Roosevelt." "Hangisiyse. Ne dediimi anlyorsun. nsanlar kayglysa, ekonomi verelim o zaman. demeler dengesini, neyi merak ediyorlarsa onu verelim." "Tamam, Jim. Ama bu on bir haberleri. Yerel haber. n sanlar bu saatte televizyonu anca ..." "te Amerika'nn sorunu bu zaten!" diye patlad sunucu. aret parmayla sanki hanerler batryordu. "nsanlar ger ek haber dinlemek istemiyor." "Haklsn, Jim. ok haklsn." Bob kolunu sunucunun om zuna att."Biraz dinlen, e mi? Yarn konuuruz." Bu sz sanki bir iaretti. Sunucu kadn, notlaryla oyna maktan vazgeti, onlar toplayp stdyodan kt.
108

Erkek sunucu, "Gazeteciyim ben," diyordu. "Mesleim neyse onu yapmak isterim." "Doru, Jim. Yarn yine konuuruz. yi geceler."

Koridorda bize yolu gstermek iin nmzden yrr ken Bob Arthur, "Salak bok," diye sylendi. "Teddy Roosevelt'mi. Tanrm! Artist bunlar. Her artist gibi, repliklerini sayyorlar." ini ekti, elindeki viskiden bir yudum daha al d. "imdi bir daha anlatn bana, neyi grmek istiyorsunuz?" "Nakamoto alnn kasetini." "Yani yayn kasetlerini mi? Bu gece yaynladmz m?" "Hayr, biz orijinal ekim kasetlerini istiyoruz. Kamera dan kt gibi." "ekim kasetleri. Tanrm, umarm hl silmemilerdir. oktan silmi olabilirler." "Silmek mi?" "Tabii. Biz burada gnde krk kaset film ekeriz. ou hemen silinir. Eskiden ekim kasetlerini bir hafta saklardk ama imdi maliyeti drmeye alyoruz, biliyorsunuz." Haber odasnn bir yanndaki duvar boydan boya raf do luydu. Bu raflara gz alabildiince Betamax kasetleri sra lanmt. Bob parman kutularn stnden kaydrd. "Na kamoto ... Nakamoto ... Yok, gremiyorum." Bir kadn ya nmzdan geti. "Cindy, Rick hl buralarda m?" "Hayr, evine gitti. Bir ey mi lzm?" "Nakamoto ekim kasetleri. Rafta yok." "Don'un odasna bak. O kesti." "Peki." Bob bizi haber odasndan karp montaj tarafna gtrd. Bir kap at, kk, dank bir odaya girdik. ki monitr, birka video, bir de montaj konsolu grdk. Kaset kutular her yana salmt. Bob onlarn arasnda arand. "ocuklar, ansnz varm. te kamera orijinalleri. ok da
10 9

uzun. Jenny'yi bulaym da size gstersin. Bu iin ustasdr. Herkesi tanr." Ban kapdan dar uzatt. "Jenny? Jenny?"

Birka dakika sonra Jenny Gonzales, "Pekl, bakalm o halde," dedi. Krk yalarnda, gzlkl, tknaz bir kadnd. Editr notlarna bakt, kalarn att. "Ka kere sylesem ya rar yok, hibir eyi yerine koymaz bunlar ... Neyse, bul dum. te. Drt kaset varm. kisi konuklan limuzinleriyle gelirken gsteriyor, ikisi ierde, partide. Siz ne grmek isti yorsunuz?" Connor, "Gelilerinden balayalm," dedi. Sonra saatine gz att. "Hzl sardrabilir miyiz? Acelemiz var." "Hangi hzda isterseniz. Ben alknm. nce en hzlda deneyelim." Bir dmeye bast. Limuzinlerin geliini hzlandrlm tempoda izlemeye baladk. Kaplar frlatlr gibi alyor, in sanlar darya sryor, zp zp binaya yryorlard. "Belli birini mi aryorsunuz? nk burada nllerin hangi metrajda grndn iaretlemiler." "Bizim aradmz nl deil," dedim. "Yazk. Bizimkiler herhalde yalnz onlar ekmitir." Biz filme bakarken Jenny, "te Senatr Kennedy," dedi. "Biraz zayflam, deil mi? Hop, gitti. Senatr Morton. ok form da grnyor. armadm. Bu da o sinsi yardmcs. Dileri mi rperten tip. Senatr Rovve ... kars yannda deil yine. te Tom Hanks. Bu Japonu tanmyorum." Connor, "Arata Masagavva," dedi. "Mitsui'nin bakan yar dmcs." "te Senatr Chalmers. Sa ektirmiti. yi duruyor. Kong re yesi Levine. Kongre yesi Daniels. Bu sefer ayk naslsa. Biliyor musunuz, Nakamoto'nun bunca Washington simas n getirebilmesine atm."
110

"Neden yle diyorsunuz?" "Eh, alt taraf bir binann al. Sradan irket kutlamas. Hem t bat kysnda. u aralar Nakamoto da aibeli irket. Barbra Streisand geiyor. Yanndaki adam tanmyorum." "Nakamoto aibeli mi? Neden?" "Micro-Con satndan tr." Dayanamadm. "Micro-Con nedir?" diye sordum. "Micro-Con, bilgisayar tehizat yapan bir Amerikan fir mas. Akai Ceramics adl bir Japon firmas onu satn almaya alyor. Kongre sata kar kt, nk Amerikan teknolo jisini Japonya'ya kaptryor diyorlar." "Bunun Nakamoto'yla ilgisi ne?" diye sordum. "Akai, Nakamoto irketler grubundan." lk kaset bitmiti. Yuvasndan frlad. "Burada istediiniz bir ey yok mu?" "Yok. Devam edelim." "Peki." kinci kaseti takt. "Ne olursa olsun, bu kadar ok senatrle kongre yesinin bu gece burada gzkmeyi gze almas beni artyor. te balyoruz. Yeni gelenler var. Roger Hillerman, Pasifik ileri mstear. Yanndaki de yar dmcs. Kenii Haiko, Japonya'nn Los Angeles konsolosu. Richard Meier, mimar. Getty'nin irketinde alr. Kadn ta nmyorum. urada bir Japon ..." Connor, "Hisai Konawa," dedi. "Honda ABD'nin bakan yardmcs." "Ha, o demek," diye tepki gsterdi Jenny. " yldr bu lkede o. Herhalde yaknda vatanna dner. u Edna Mor ris. GATT grmelerinde ABD delegasyonunun bakan. Biliyorsunuzdur, Tarife ve Ticaret Genel Anlamas. Buraya gelmesine ok atm, nk ortada cpak bir kar atma s var. Ama gelmi ite. Rahat rahat glmseyip duruyor. Chuck Norris. Eddie Sakamura. Mahallenin apkn diyebi lirsiniz ona. Yanndaki kz tanmyorum. Tom Cruise, Avustralyal karsyla. Ve Madonna tabii." Hzlandrlm tempoda, Madonna arabasndan inip d-

nerken flalar deli gibi parlyordu. "Yavalataym m? Bu il ginizi ekiyor mu?" "Bu gece ekmiyor," dedi Connor. Jenny, "Zaten herhalde ona ait ok ekim vardr daha," diye karlk verdi. Sonra "en hzl" dmesine bast, grn t grileti. Jenny tekrar eski tempoya dndnde Madonna asansre doru ilerliyordu. spanyol asll, bykl bir gencin koluna girmiti. Kamera bir kere daha sokaa dnerken g rnt biraz bulanklat, sonra yine netleti. "u Daniel Okimoto. Japon sanayi politikas uzman. u da Arnold, yannda Maria. Arkalarndan gelen Steve Martin. M zenin tasarmn yapan mimar Arato Isozaki'yle beraber ..." "Dur," dedi Connor. Jenny konsolun dmesine bast, resim dondu. Jenny a rm gibiydi. "Isozaki'yi mi aryordunuz?" "Hayr. Biraz geriye ltfen." Bant geriye sarld, Steve Martin'in gerisine, daha nce gelen limuzinlere dnerken grnt titredi. Ama tam o d n srasnda, kamera limuzinlerinden az nce, inmi olan bir grup insan da grmt. Hal serilmi kaldrmda yr yorlard. "te," dedi Connor. Resim dondu. Biraz bulankt. Siyah kokteyl elbisesi giy mi, uzun boylu bir sarn, koyu renk takm elbiseli, yak kl bir adamn yannda grdm. "Hmm," dedi Jenny. "Adama m bakyorsunuz, kadna m?" "Kadna." "Bir dneyim." Jenny kalarn atmt. "Onu partiler de yaklak dokuz aydr gryorum. Hep VVashington'lu tiplerle. Bu yln Kelly Emberg'i sanki. Sportmen manken ti pi. Ama zarif. Tatiana havasnda. Ad ... Austin. Cindy Aus tin miydi, Carrie Austin miydi ... Cheryl Austin. Tamam." "Hakknda daha baka bir ey biliyor musunuz?" diye sordum.
112

Jenny ban iki yana sallad. "Bakn, byle hret yap mak kolay deildir. Bu kzlar habire karsna kar insann. Bir yenisi kt m, alt ay kadar ona her yerde rastlarsnz, sonra yok olurlar. Nereye giderler, Tanr bilir. Bunlarn etelesini kimse tutmaz." "Ya yanndaki adam?" "Richard Levitt. Plastik cerrah. Byk yldzlar ameliyat eder." "Burada ne ii var?" Jenny omuz silkti. "ok yerde grlr. Bu adamlarn o u gibi, gerektii zaman yldzlara kavalyelik eder. Hastalar boanmaya falan kalktnda gerekir byle eyler. Mterile riyle kmad zamanlar, bu kz gibi mankenleri davet eder. Birbirlerine yakyorlar, oras kesin." Monitorda Cheryl'le kavalyesi kesik admlarla bize yak latlar. Her kare yaklak otuz saniyede geiyordu. Ar adm geldiler stmze. Hi birbirlerine bakmadklarn farkettim. Kz ok gergindi, sanki bir eyler bekliyor gibiydi. Jenny Gonzales, "Demek bunlar," dedi. "Plastik cerrahla manken. Bu ikisinin ne zellii olduunu sorabilir miyim? nk byle bir gecede bu tipler ... nemsizdir." Connor, "Kadn bu gece ldrld," dedi. "Ya, demek bu kzd, yle mi? lgin." "Cinayeti duymu muydunuz?" dedim. "Tabii." "Haberlerde mi vard?" "Hayr. On bir haberlerine yetimedi. Yarn da vermezler artk. Vereceklerini sanmam. lgi ekmez nk." Yan gzle Connor'a bakarak, "Neden ekmez?" diye sor dum. "Ne balamda oldu ki?" "Anlayamadm." "Nakamoto devreye girecek, bizim al partisinde oldu u iin haber oldu, diyecek. Bu konuda yayn yapmann
Ykselen Gne F 8

113

kendilerine amur atmak anlamna geldiini iddia edecek. Bir bakma da hakllar. Bu kz otoyolda ldrlse, haberlere girmezdi. Dkkn soygununda ldrlse, yine girmezdi. yle olaylardan her gece iki tanesi buraya gelir, ama yaynlanmaz. Partide ldrlm olmasna gelince ... kime ne? Yine de haber olmaya lyk deil. Gen ve gzel, oras doru, ama bir zellii yok. Dizi filmde falan oynam da deil." Connor saatine bakt. "teki kasetlere bakalm m?" "Partide ekilenlere mi? Tabii. Yine bu kz m arayacaz?" "Evet." "Tamam, balyor." Jenny nc kaseti takt. Krk beinci kattaki partiden eitli sahneler grmeye baladk. Orkestra, sarkan dekorasyonlarn altnda dans eden insanlar. Kalabalkta kz grmeye alyorduk. Jenny konutu. "Japonya'da olsak, bunu gzle yapmak zorunda kalmazdk. Japonlarn ok ileri teknikli video tanma yazlmlar var artk. Programda bir grnty belirtiyorsunuz, rnein yzn gsteriyorsunuz, ondan sonra tm filmi tarayp o insan aryor, buluyor. Nerede grnrse yakalyor. boyutlu bir cismi bir tek adan grdkten sonra, baka alardan grdnde yine tanyor. ok kurnaz bir program. Ama yava." "Sizin stdyoda bulunmamasna atm." "Yo, burada satlmyor. En ileri Japon video cihazlar bu lkede bulunmaz. Bizi zellikle drt yl geride tutarlar. O da onlarn imtiyaz. Teknoloji onlarn. Ne isterlerse yaparlar. Ama byle bir durumda ne kadar ok ie yarard." Parti grntleri akp geiyordu. Telal bir kemeke. Jenny birdenbire grnty dondurdu. "te. Sol arka taraf. Sizin Austin, Eddie Sakamura'yla konuuyor. Eddie'nin onu tanmas doal. Tm mankenleri tanr o. Buray normal hzla m geelim?"
114

"Ltfen," dedi Connor. Gzleri ekrandayd. Kamera odann evresini yavaa tarad. Cheryl Austin uzun sre grnd. Eddie Sakamura'yla glyorlard. Kz ban arkaya atyor, elini onun koluna dayyordu. Onunla olmaktan mutluydu. Eddie ona maskaralklar yap maktayd. Yznde mimikler birbirini kovalyordu. Onu gldrmekten holanyor gibiydi. Ama Cheryl'in gzleri arasra salonun drt yann dolamaktayd. Bir eyler olma sn bekliyormu gibi ... ya da birinin gelmesini ... Bir ara Sakamura onun tm dikkatini kendisine vermedi ini farketti. Kolundan yakalayp sert bir hareketle kendine doru ekti. Cheryl yzn ondan kard. Eddie daha da yaklap fkeyle bir eyler syledi. O srada kel bir adam admn atp kamerann nn kapatt. Iklar yznde oy nayor, yz izgilerini silip bembeyaz ediyor, kafas Ed- die'yle kzn grntsn tkyordu. Derken kamera dnd, sahneyi kaybettik. "Allah kahretsin." "Bir daha gstereyim mi?" Jenny teypi geriye ald, bir ke re daha seyrettik. Ben, "Eddie belli ki ondan memnun deil," dedim. "yle gibi." Connor kalarn att. "Grdmz eyi deerlendir mek ok zor. Bunun sesi de var m?" Jenny, "Tabii ama herhalde kuru grltdr," dedi. Bir ka dmeye bast, filmi tekrar geriye ald. Kokteyl parti uultusunu duymaya baladk. Arada srada kulamza tek tuk bir cmle paras geliyordu, o kadar. Bir ara Cheryl Austin, Eddie Sakamura'ya bakt, "Anlam yorum ... Cumartesi toplantsyla ilgili ..." gibi bir eyler syledi. Kamera dnerkenki son birka saniye iinde, Eddie onu kendine doru ekerken de, "... baya deil..." szleri du yuldu. 115

Ben, "Baya m dedi?" diye sordum. Connor, "yle bir ey," dedi. Jenny, "Bir daha gstereyim mi?" diye sordu. Connor, "Hayr, baka bir ey renemeyiz buradan," di ye sylendi. "lerleyelim." "Peki." Grntler hzland, parti halk telaa kaplm gibi g zkt. Glyor, kadehlerini kaldrp abucak iiyorlard. Bir ara, "Durun," dedim. Normal hza dndk. pekli Armani takm giymi sarn bir kadn, az nce grdmz kel adamla el skyordu. Jenny bana bakp, "Ne oldu?" diye sordu. Connor, "Kars o," diye aklad. Kadn kel adam dudandan pmek zere eildi, sonra geri ekildi, adamn kyafetine dair bir yorumda bulundu. Jenny, "Savclkta avukat," dedi. "Lauren Davis. Bir iki byk davada yardmc grev ald. Sunset katili, Kellerman silahl soygunu. ok ihtirasldr. Hem zeki, hem de nfuzlu tandklar var. Savclkta kalrsa gelecei parlak diyorlar. Doru olmal, nl VVyland onu hi televizyona karm yor. Ekranda gzel dururdu, o belli. Ama savc onu kamera lardan da, mikrofonlardan da uzak tutuyor. Kel adamn ad John McKenna. San Fransisco'daki Regis McKenna'dan. En byk teknoloji irketlerinin reklamlarn yapan firma." "lerleyebilir miyiz?" dedim. Jenny dmelere bast. "Gerekten karnz m, yoksa ar kadanz aka m ediyor?" "Yo, gerekten karm. Yani eskiden karmd." "imdi boandnz m?" "Evet." Jenny bana bakt, bir ey syleyecek oldu, vazgeti, gzle rim tekrar ekrana evirdi. Parti son hzla devam ediyordu. Lauren'i dnmeye daldm. Onu tandmda da geri zeki ve ihtiraslyd ama ou eyi pek anlamazd. mtiyazl

bym, eri iyi okullara, niversitelere gitmiti. Bu tiplerin hepsinde olan duygu onda da vard.Kendi kafasndaki fikir neyse, o herhalde doru olmalyd ona gre. nsann hayatta iinin rahat etmesine yeterli bir duygu. Hibir eyi gerek lerle karlatrmaya ihtiyac yoktu. Genti tabii, nedeni biraz da oydu. Dnyay el yordamy la yoklayp tanmaya alyordu. ok hevesliydi. nanlar n anlatrken heyecana kaplrd. Ama tabii inanlar hep de iir dururdu. En son kiminle konutuuna gre deiirdi inanlar. Kolayca etki altnda kalrd. Fikirlerini yle abuk deitirirdi ki, baz kadnlarn apka deitirmesi gibi bir eydi. En son moday her zaman bilirdi. Btn bunlar bana bir sre genlik ve ekicilik etkisi yapmt ....ama sonra ca nm skmaya balamt. Kiiliinin bir ekirdei olmad, ii bo olduu iin. En son program yaynlayan bir televizon gibiydi aslnda. Han gi program rastlarsa. Hi sorgulamazd. Sonunda Lauren'in en byk yetenei uyum salamak olarak belirdi. Televizyonu, gazeteyi, patronunu ... karsn da yetkili olarak grd hereyi seyretmekte uzmand. Rzgrn nereden estiini hemen sezerdi. Sezince de, nerede durmas gerekiyorsa oraya geerdi. Hayatta ilerlemesine armyordum. Deerleri de, giysileri de her zaman iyi seil miti, kt, modaya uygundu ... "... size temenim, ama ge oluyor ... Temenim?" Gzlerimi krptrdm. Jenny bana bir ey sylyordu. Parmayla ekran gstermekteydi. Cheryl Austin'i siyah el bisesiyle, iki orta yal adamn arasnda grdm. Connor'a baktm ama o ban evirmi, telefonda konu uyordu. "Temenim? Bu sizi ilgilendiriyor mu?" "Evet. Tabii. Kim bunlar?" "Senatr John Morton'la Senatr Stephen Rowe. kisi de 11 7

116

Senato Finans Komisyonunda. MicroCon satyla ilgili so ruturma aan komisyon yani." Cheryl ekranda gld, ban sallad. ok gzeldi. Masu miyetle cinselliin ilgin bir karmn simgeliyordu. Yz bazen ok bilgili, hemen hemen sert bir ifadeye brnyordu aslnda. Bu adamlarn ikisini de tanr gibiydi. kisine de fazla yaklamyor, el skma dnda onlara hi dokunmu yordu. Onlar da kamerann farkndaym gibiydiler. Biraz resm olmakla birlikte dosta sohbeti srdrdler. Jenny, "lkemiz mahvoluyor, oysa Perembe gecesi bi zim ABD senatrleri mankenlerle ene alyorlar," dedi. "Ba mzn bu kadar dertte olmasna amamal. stelik bunlar ok nemli adamlar. Morton iin gelecek seimlerde bakan aday olur deniyor." "Onlar hakknda kiisel dzeyde ne biliyorsunuz?" diye sordum. "kisi de evli. Ama ... Rowe yar ayrlm gibi. Kars Virginia'da, evinde oturur, adam dolar. Fazla imeye eilimli." Ekranda Rowe'a baktm. Akam asansre binen adamd. O zaman da sarhotu. Yere yklmak zereydi. Ama imdi sarho grnmyordu. "Ya Morton?" "Sylentilere gre o stten kma ak kak. Eski sporcu lardan. Salkl yaam merakls. Salkl besinler yer. Aile erkei. Morton'un esas alan bilim ve teknoloji. evre sorun lar. Amerika'nn rekabet edebilirlik dzeyi. Amerikan de erleri. Bu tr eyler. Ama o kadar da temiz olamaz. Gen bir kz arkada varm diye duydum." "Sahi mi?" Jenny omuz silkti. "Sylentilere gre, evresindekiler ili kiyi koparmaya alyorlarm. Ama neyin doru, neyin uy durma olduu belli olur mu?" Teyp bitti, kaset yuvasndan frlad, Jenny bir yenisini takt. "Bu sonuncu," dedi.
118

Connor telefonu kapad, "Bo ver teypi," deyip ayaa kalkt. "Gitmemiz gerek, kohai." "Neden?" "Telefon irketiyle konuuyordum. Nakamoto binasnn lobisindeki telefondan saat sekizle on arasnda oradan kim lerin aranm olduu konusunda." "Eee?" "O iki saat iinde oradan hi telefon almam." Connor'in ne dndn biliyordum. Birinin gvenlik odasndan kp oradan parayla telefon ettiini kurmutu kafasnda. Ya le ya da Japonlardan biri. imdi hayalinde ki ipucu yok olmutu. "ok yazk," dedim. "Yazk m?" Connor armt. "Tersine, ok yararl. hti malleri ok azaltyor. Bayan Gonzales, konuklar partiden ayrlrken gsteren bir teypiniz var m?" "Ayrlrken mi? Yok. Konuklar bir kere gelince, tm ka mera ekipleri yukarya, partiye kmtr. Sonra da haber programna yetisin diye teypleri buraya getirmilerdir. Par ti devam ederken." "Gzel. O zaman burada iimiz bitti demektir. Yardmn za teekkrler. Bilgi dzeyiniz alacak gibi. Kohai, gidelim."

1)9

1NE yola koyulduk. Bu sefer Beverly Hills'e gidiyor duk. Saat gecenin birini gemiti. Yorgundum. "Lobideki pa ral telefon neden o kadar nemli?" diye sordum. Connor, "nk," diye anlatmaya balad. "Bu olayla ilgi li tm ihtimaller, birinin o telefondan polisi arayp aramad etrafnda dnyor. imdi ortaya kan soru u: Hangi Ja pon irketi Nakamoto'yla kapm durumda!" "Hangi Japon irketi mi?" "Evet. Belli ki baka bir keiretsu'ya ait bir irket." "Keiretsu mu?" "Japonya'nn i dnyasndaki yaps, keiretsu dedikleri b yk tekiltlardan oluur. Japonya'da bunlarn belli ballar alt tanedir ve hepsi de birer devdir. rnein Mitsubishi keiretsu 'sunun birlikte alan ya da aralarnda finansman ili kileri, girift anlamalar bulunan yedi yz ayr irketi vardr. Amerika'da yle byk yaplanmalar yoktur, nk bunlar antitrst yasalarna aykr olur. Oysa Japonya'da usul byle dir. Biz irketleri tek balarnaym gibi dnrz. Japonla rn dzenini anlayabilmek iin, IBM, Citibank, Ford ve Ex- xon'u birarada dnmen gerek. Aralarnda gizli anlama larla, finansman ve aratrma-gelitirme faaliyetlerini payla arak yaayan bir grup gibi. Yani Japon irketi asla tek ba na deildir ... mutlaka yzlerce baka irketle ortaklk halin-

de alyordun Ve bir baka keiretsu'nun irketleriyle de re kabet ediyordur. "Yani sen Nakamoto irketinin ne iler yaptn dn meye kalktn zaman, aslnda Nakamoto keiretsu 'sunun Ja ponya'da neler yaptn dnmek zorundasn. Tabii baka keiretsu'lardan hangi irketlerin buna kar ktn da d nmek zorundasn. nk bu cinayet, Nakamoto'yu utan dran, kk dren bir ey. Hatt Nakamoto'ya kar bir saldr olarak bile dnlebilir." "Saldr m?" "Bir dn. Nakamoto byk bir gece planlyor. Yeni bi nalar iin yldzlarla sslenmi bir al gecesi. Kusursuz gesin istiyorlar. Her nedense, partiye gelen konuklardan bi ri boularak ldrlyor. Btn mesele ... kim haber verdi olay?" "Cinayeti polise mi kim bildirdi?" "Evet. nk ne de olsa, Nakamoto o partide evreyi t myle kontrol altna tutuyor. Bina onlarn binas. sterlerse on bire kadar beklerlerdi, parti bitip konuklar gittikten sonra haber verirlerdi cinayeti. Ben de iin prestijini dnyor ol sam ayn eyi yapardm. nk baka trls Nakamoto'nun irket imaj asndan potansiyel tehlikeler tar." "Doru." "Oysa polise bildirme ii gecikmemi," diye devam etti Connor. "Tam tersine, birisi sekizi otuz iki gee, parti daha hzlanamadan telefon etmi. Bylelikle btn akam tehli keye atm. imdi mesele, kim o telefonu eden!" "Sen igura'ya, telefon edeni bul dedin. Henz yapma d." "Doru. nk bulamaz."

"Kimin haber verdiini bilmiyor mu?" "Bilmiyor." 120

"Sence arayan Nakamoto irketinden biri deil mi?" "Deil."


121

"Nakamoto'ya dman olan biri mi arad?" "Hemen hemen kesin, diyebilirim." "O halde cinayeti kimin bildirdiini nasl reneceiz?" Connor gld. "Lobideki telefonu o yzden kontrol ettir dim. O sorunun cevab iin nemli." "Neden nemli?" "Diyelim ki sen rakip irket adna alyorsun ve Nakamoto'nun iinde neler dndn merak ediyorsun. re nemiyorsun, nk Japon irketlerinde yneticiler lene ka dar alr. Kendilerini bir ailenin paras sayarlar. Kendi ai lelerine de asla ihanet etmezler. Byle olunca, Nakamoto ir keti de dnyann geri kalannn karsna, su geirmez bir maske olarak kyor. O zaman her kk ayrnt anlam ka zanyor. Japonya'dan bu kente hangi yneticiler gelmi, kim kiminle bulumu falan filan. Bu konularda bilgi almak isti yorsan, btn gn televizyon monitrlerinin karsnda otu rup duran bir Amerikal gvenlik grevlisiyle dostluk kur may seebilirsin. zellikle de o grevli, Japonlarn siyahlara ynelttikleri kmsemelere ve aalamalara maruz kal msa." "Devam et," dedim. "Japonlar rakip firmalarn gvenlik grevlilerine sk sk rvet verirler. Onurlu insanlardr Japonlar aslnda. Ama gelenekleri bu tr davrana izin vermektedir. Akta ve sa vata her ey yaplabilir, derler. Ve ticaret de Japonlar iin bir savatr. Rvet kt bir ey saylmaz ... eer usulyle becerirsen." "Peki?" "imdi ... cinayetten sonraki birka saniye iinde, kzn ldn bilen en az iki kii olduunu varsayabiliriz Biri katilin kendisi, teki de gvenlik grevlisi. Ted le. O da ekrandan seyrediyordu." "Dur bir dakika. Ted le mu ekran seyrediyordu? Kati lin kim olduunu biliyor mu o?"
122

"Besbelli biliyor." "Sekizi eyrek gee ktn syledi ama." "Yalan syledi." "Bundan eminsen, o zaman biz neden ..." "Asla sylemez bize," dedi Connor. "Phillips'in de syle meyecei gibi. Cole'u o yzden tutuklayp sorgulamadm. Zaman kayb olurdu, oysa zaman ok nemli. Benim sorum u: baka kimseye syledi mi, sylemedi mi?" Sz nereye getirmeye altn anlamaya balyordum. "Yani odasndan kp lobideki telefona giderek birine cina yeti bildirdi, yle mi?" "yle. nk kendi odasndaki telefondan arayamaz. Pa ral telefondan, Nakamoto'nun bir dmann arar. Rakip irketten birini. Ya da daha baka birini." "Ama o telefondan kimsenin aramadn biliyoruz." "Doru," dedi Connor. "O zaman yrttn bu mantk kyor." "Hi de kmyor. Akla kavuuyor. le kimseye ha ber vermediyse, o zaman cinayeti kim bildirdi? Bir tek kii olabilir, o da katilin kendisi." rperdiimi hissettim. "Nakamoto'yu kk drmek iin mi arad?" "Herhalde," dedi Connor. "O halde nereden arad?" "Oras henz belli deil. Herhalde binann iinde bir yer den. Zaten henz dnmeye vakit bulamadmz bir iki tedirgin edici ayrnt daha var." "rnein?" Arabann telefonu ald. Connor cevap verdi, sonra ku lakl uzatt. "Sana," dedi.

"Hayr, hayr," diyordu Bayan Ascenio. "Bebek iyi. Daha 123

birka dakika nce baktm ona. yi o, Temenim. Ama Ba yan Davis arad, onu size haber vermek istedim." "Ne zaman?" "Sanrm on dakika nce." "Numara brakt m?" "Hayr. Kendisini bu gece bulamazmsnz. Ama beklen medik bir ey olduunu syledi. Kent dna gitmek zorun daym. Bu haftasonu bebei alamayabilirmi." imi ektim. "Pekl." "Sizi yarn arayp kesin bilgi vereceini syledi." "Peki." Sasrmamtm. Tipik Lauren ite. nsan Lauren'i ilgilen diren bir konuda asla plan yapamazd, nk Lauren hep deiirdi. Herhalde en yeni deiiklik de, kendine yeni bir erkek arkada bulmasyd. Belki onunla tatile gidiyordu. Ke sin plan belki yarn belli olacakt. Balangta btn bu belirsizliklerin Michelle'i kt etki leyeceinden korkmutum. ocuu ekingen ve gvensiz yapar diye dnyordum. Ama ocuklar ok pratik yara tklar oluyorlar. Michelle annesinin huyuna sanki anlay gsteriyordu. Hi bozulmuyordu. Bozulan ben oluyordum. Bayan Ascenio, "Eve dnyor musunuz, Temenim?" di ye sordu. "Hayr. Sanrm sabaha kadar dnemem. Sen kalabilir misin?" "Evet, ama sabah dokuzda buradan kmak zorundaym. Kanepe yata ekeyim mi?" Salonda yatak olabilen bir kanepe vard. Geceleri kald nda orada yatard. "Evet, tabii." "Peki. yi geceler, Temenim." "yi geceler, Bayan Ascencio." Connor, "Bir terslik mi var?" diye sordu. Sesindeki gerili mi duymak beni artt. "Hayr. Eski karm yine ayn numaralarn peinde, o ka124

dar. Bu hafta sonu bebei alp alamayacan bilemiyor. Ni ye sordun?" Connor omuz silkti. "Sordum ite." Bu iin bu kadar basit olduunu sanmyordum. "Daha nce, bu dava irkinleebilir dediinde ne demek istemi tin?" "Belki de irkinlemez," dedi Connor. "En byk ans mz, olay u birka saatte zmek olur. Ve sanyorum baa rabiliriz. te, restoran ilerde, solda." Neon yazy grdm: Bora Bora. "Sakamura'nn restoran buras m?" "Evet. Aslnda o yalnzca ortaklardan biri. Arabay oto park grevlisine verme. Kap nndeki yasak yere park et. Acele uzaklamak zorunda kalabiliriz."

Bora Bora bu haftann gzde Los Angeles lokantasyd. Dekoru Pasifik adalarndan gelme maske ve kalkanlardan olumutu. Yemyeil tahta ubuklar barn kenarlarndan di gibi uzanyordu. Ak mutfan tepesinde bir Prince video, be metrelik koskoca ekrannda soluk bir film gstermektey di. Yemek listesinde Pasifik yemekleri vard. Mzik kulak trmalaycyd. Mterilerse sinemada ne kavuma hevesli leriydi. Herkes siyahlar giymiti. Connor glmsedi. "Trader Vic'de, bomba patladktan sonraki manzara gibi, deil mi?" dedi. "Bakp durma yle. Akamlar kmana izin vermiyor mu yoksa ailen?" "Vormiyor," dedim. Connor melez hostesle konumak zere dnd. Bara baktmda, dudaktan pen iki kadn grdm. Daha ilerde, deri ceketli bir Japon'un kolunu sar n bir kzn omzuna atm olduu dikkatimi ekti. Salar dklmeye balam bir adamn anlattklarn dinliyorlard. Adam tanr gibiydim ... eyin mdr ..."
125

"Yr/ 1 dedi Connor. "Gidelim." "Ne?" "Eddie burada yok." "Nerede?" "Tepelerde bir yerde verilen partide. Gidelim."

A.DRES Sunset Bulvarnn yukarsnda, dnerek ilerle yen bir yolun zerindeydi. Aslnda oradan kentin manzaras gzel olmalyd ama ortala sis kmt. Adrese yaklar ken, sokan iki yanna park etmi lks arabalar grdk. o u Lexus sedan, birka st ak Mercedes ve Bentley'di. Biz Chevrolet sedan'mzla kaldrma yanap eve dorulun ca park grevlileri arr gibi oldular. O sokaktaki btn dier evler gibi bu evin de evresi metre yksekliinde bir duvarla evrilmi, bahe kaps ola rak uzaktan kumandal elik bir kap taklmt. Kapnn te pesine gvenlik kamerasnn monte edilmi olduunu gr dk. Bir kamera da eve doru giden yolun stne yerletiril miti. Yolun kenarnda duran zel bir detektif bizi durdurup kimliklerimize bakt. "Kimin evi bu?" diye sordum. On yl nce Los Angeles'de byle ileri dzeyde gvenlik nlemleri alanlar ancak Mafioso'lar, bir de Stallone gibi, hr n rolleriyle hayli ilgi eken film yldzlar olurdu. Ama imdi, grne gre zengin semtlerde herkesin gvenlik nlemleri vard. Olmas bekleniyordu zaten. Bu i moda ol mutu. Kakts bahesinden geip basamaklardan evin kap sna doru ktk. Ev modern, betondan yaplma, kale gibi bir eydi. erden avaz avaz bir mzik sesi geliyordu.
126 127

"Bu ev Maxim Noir'n sahibinin." Yzmdeki bo ifadeyi grm olmalyd. "Pahal bir moda evidir, kstah satcla ryla nldr. Jack Nicholson'la Cher oradan alveri eder." "Jack Nicholson'la Cher," derken bam iki yana salla dm. "Sen nereden biliyorsun btn bunlar?" "u ara Japonlarn da pek ou Maxim Noir'dan alveri ediyor. Pahal Amerikan maazalarnn ou gibi oras da... Tokyo'dan gelenler olmasa iflas ederdi. O da Japonlara gbeinden bal." Biz n kapya yaklarken, spor ceket giymi iri kym bir adam belirdi. Elindeki bloknota davetli adlarnn listesini takmt. "zgnm, ancak davetiyeyle giriliyor, baylar." Connor kimliini gsterdi. "Konuklarnzdan biriyle ko numak istiyoruz," dedi. N "Hangi konukla, efendim?" / "Bay Sakamura." / Adam pek mutlu grnmyordu. "Burada bekleyin ltfen." Giri holnden salonun birazn grebiliyorduk. Parti ko nuklaryla doluydu. lk bakta ou Nakamoto partisindekilermi gibi bir izlenim edindik. Restoranda olduu gibi herkes siyah giymiti. Ama benim asl dikkatimi eken, salo nun kendisiydi. Bembeyaz, hi ss pusu olmayan bir salon. Ne duvarlarda resim, ne mobilya.Yalnzca beyaz duvarlar ve yerde de beyaz hal. Konuklar biraz rahatsz grnyorlard. Ellerinde kokteyl peetelerinin iinde tuttuklar ikileriyle dolanyor, sanki onlar koyabilecekleri bir yer aryorlard. Yanmzdan geen bir ift yemek salonuna yneldi. Ka dn, "Rod ne yapacam her zaman ok iyi bilir," diyordu. Erkek de, "Asgar dzeyin en zarifi," dedi. "u oday yap maktaki detay! u duvarlar nasl byle boyatabildi, anlaya myorum. Mutlak bir kusursuzluk. Ne bir fra darbesi, ne bir kabarck. Mkemmel bir yzey." "Eh, yle de olmas gerekir," dedi kadn. "Tm tutumuyla tutarl."
128

"Aslnda ok byk cesaret." "Cesaret mi?" dedim. "Neden sz ediyor bunlar? Buras bombo bir oda!" Connor glmsedi."Ben buna faux zen diyorum, ierii olmayan slp." Kalabal gzlerimle taradm. "Senatr Morton burada." Kede duruyordu. Tam ba kan aday havasndayd." "Gerekten de burada." Bize beklememizi syleyen adam daha dnmemiti. Ben Senatr Morton'a yaklarken onun son szlerini duydum. "Evet, Amerikan sanayiinde Japonlarn ne lde pay sahibi olduunu grmekten niin kayg duyduumu syleyebili rim size. Eer kendi mallarmz retme yeteneimizi kaybe dersek, kaderimiz zerinde sz sahibi olma olanamz da kaybederiz. bu kadar basit. rnein daha 1987'de, Toshiba'nn Ruslara kritik bir teknoloji sattn rendik. Sovyet ler o sayede denizaltlarnn pervanelerini sessizletirmeyi baardlar. Bugn artk Rus nkleer denizaltlar kylarm zn dibine kadar sokuluyor, biz onlar gremiyoruz, nk teknolojiyi Japonya'dan aldlar. Kongre kplere bindi, Ame rikan halk ileden kt. Haklar da vard, nk olmayacak eydi bu. Kongre Toshiba'ya kar ekonomik misilleme yap may planlad. Ama Amerikan irketlerinin lobicileri byle bir ey yapmayalm diye yalvar yakar oldular, nk Hewlett-Packard gibi, Compaq gibi Amerikan irketleri de bilgi sayar paralar iin Japonya'ya baml. Boykota dayanabile cek durumda deiller, nk o paralar alabilecekleri baka bir kaynak yok. Szn ksas, misilleme yapmaya gcmz yetmedi. ok hayat bir teknolojiyi dmanmza satmlar d ve bizim de gkmz kmyordu. Sorun orada. Biz artk Japonya'ya bamlyz. Oysa ben Amerika'nn hibir lkeye baml olmamasndan yanaym." Biri bir soru sordu, Morton ban sallad. "Evet, sanayiYukselen Gne F.9

129

mizin iyi durumda olmad doru. Bu lkede gerek cret ler su anda 1962 dzeyinde. Amerikal iilerin satn alma gc, otuz yl nce neredeyse, yine orada. Ve bu durum, u salonda grdm varlkl insanlar asndan bile nemli, nk buradan karabileceimiz sonu gsteriyor ki Ameri kan halknn sinemaya gitmeye, araba almaya, giysi almaya, sizin satacanz her neyse onu almaya paras yok. Ak ko numak gerekirse, lkemizin durumu parlak deil." Kadnn biri benim duyamadm bir soru sordu, Morton yine konutu: "Evet, 1962 dzeyi dedim. nanmas zor, bili yorum, ama ellili yllar bir dnn. O zamanlar Amerikal iilerin evleri vard, aile bakyorlard, ocuklarn niversi teye yolluyorlard ve hepsini de bir tek kiinin maayla ya pabiliyorlard. imdi kar-koca alyorlar da ou bir ev alamyor. Her dolar daha az mal alabiliyor, her eyin fiyat yksek. nsanlar ellerindekini karmama mcadelesi veri yorlar. lerleyemiyorlar." Dinlerken bam onaylarcasna sallamakta olduumu farkettim. Bir ay kadar nce ev aramaya kmtm. Michelle iin arka bahesi olan bir yer iyi olur diyordum. Ama Los Angeles'de ev fiyatlar korkuntu. Tekrar evlenmedike asla param yetmezdi benim ev almaya. Belki o zaman bile yet mezdi, nk o zaman da ... Kaburgalarmn sert bir biimde drtldn hissedip dndm, kapcy karmda buldum. Ban n kapya doru sallad. "Geri ekil, arkada." Kzmtm. Connor'a baktm, ama o sessizce kapya do ru ekildi. Giri holne vardmzda kapc, "Aradm," dedi. "Bura da Bay Sakamura diye biri yok." Connor, "Bay Sakamura u dip tarafta duran kii," dedi. "Kzl sal kadnla konuuyor." Kapc ban iki yana sallad. "zgnm. Arama izniniz olmadka ... gitmenizi istemek durumundaym."
130

Connor, "Bir sorun yok ki," dedi. "Bay Sakamura benim dostumdur. Benimle konumay isteyecektir, eminim." "zgnm. Arama izniniz var m?" "Yok," dedi Connor. "O zaman burada bulunmaya hakknz yok. Sizden git menizi istiyorum." Connor olduu yerde duruyordu. Kapc bir adm geriledi, ayaklarn ap yle durdu. "Bil menizde yarar var herhalde, ben karakuam," dedi. Connor, "Sahi yle mi?" diye karlk verdi. "Jeff de yle," diye ekledi kapc. kinci bir adam belirmi ti. "Jeff," dedi Connor. "Arkadan hastaneye sen mi gtre ceksin?" Jeff gaddar gaddar gld. "Hey, biliyor musunuz, mizah severim ben. ok komik. Pekl Bay Zibidi, u anda yanl yerdesiniz. Size durum anlatld. Gidin. Hemen!" Connor'un gsne kt parmayla dokundu. Connor alak sesle, "Saldr saylr bu," dedi. Jeff, "Hey, Allah belm versin, sana yanl yerdesin diyo rum ..." demeye alrken Connor ok abuk bir hareket yapt, Jeff kendini yerde, ac iinde inler buldu. Olduu yer de yuvarlanp dnd, siyah bir pantolonun paalar nnde durdu. Bam kaldrdmda, yeni gelen adam simsiyah gmlek, siyah kravat, siyah saten ceket iinde grdm. Be yaz salar, arpc bir Hollywood havas vard. "Ben Rod Dwyer. Buras benim evim. Sorun nedir acaba?" Connor ikimizi nezaketle tantt, kimliini gsterdi. "Bu raya resm i iin geldik. Konuklarnzdan Bay Sakamura'yla grmek istediimizi syledik. Kendisi u kede duran ki i." Dwyer yerde soluu kesilmi durumda ksrp duran Jeff'i gsterdi. "Ya bu adam?" Connor sakin sakin, "Bana saldrd," dedi.
131

Jeff dirseine dayanp yar dorularak, "Hi de saldrma dm Allahn belsna," dedi, sz ksrklerle kesildi. Dwyer, "Ona dokundun mu?" diye sordu. Jeff sessizdi. Ate saan baklarla bakyordu. Dwyer bize dnd. "Byle olduu iin zgnm. Bu adamlar yeni. Kafalar neredeydi, bilemiyorum. Size birer i ki getirebilir miyim?" Connor, "Teekkr ederiz, grevdeyiz," dedi. "Bay Sakamura'dan gelip sizinle konumasn rica ede yim. Adnz neydi demitiniz?" "Connor." Dwyer uzaklat. lk adam Jeffin kalkmasna yardm edi yordu. Jeff topallayarak giderken, "Orospu ocuklar," diye mrldanp durmaktayd. Connor'a, "Polislere sayg gsterildii gnleri hatrlyor musun?" diye sordum. Ama Connor ban iki yana sallyor, gzlerini yerden kaldrmyordu. "ok utanyorum," dedi. "Neden?" Baka bir aklama yapmad.

"Hey, John! John Connor! Hisaibri dane! Nicedir gr medik! ler nasl ahpap? Hey?" Connor'un omzuna bir yumruk att. Yakndan bakldnda Eddie Sakamura o kadar da yak kl deildi. Teni kl rengi, iek bozuu gibiydi. Soluu da dnden kalma viski kokuyordu. Hareketleri keskin, sinir li, hiperaktifti. abuk abuk konuuyordu. Hzl Eddie pek de i huzuruna sahip biri deildi. Connor, "Olduka iyiyim, Eddie," dedi. "Ya sen naslsn? Nasl gidiyor durum?"

"Eh, ikyet edecek bir eyim yok, yzbam! Bir iki tane cik ey belki, o kadar, ikili araba srmekten bir ceza yedim, dnebiliyor musun? Ama insann sicili benimki gibi olur sa, sonunda byle eyler giderek zorlayor. Eh! Hayat de vam ediyor! Senin ne iin var burada? Acccayip bir yer, ha? Mobilyaszlk en yeni moda! Rod her yeni moday karan adamdr. Harika! Artk kimseler oturamyor!" Gld. "Yeni moda! Harika!" Uyuturucu ekmi gibi geldi bana. Fazla manik bir dav ran iindeydi. Sol elindeki yara izine dikkatle baktm. Mo rumsu krmzyd. Yaklak drt santime iki santim kadard. Eski bir yank olmalyd. Connor sesini alaltt. "Aslna bakarsan, Eddie, biz bu ge ce Nakamoto'daki yakkaigoto iin geldik." "Ha, evet." Eddie de sesini alaltmt. "O kzn yle kt bir sona varmas artc deil. O kz bir hinekreta onna." "Sapk myd? Neden yle diyorsun?" Eddie, "Dar ksak olur mu?" diye sordu. "Bir sigara is tiyor canm. Rod evinde sigara iirmez." "Peki, Eddie." ktk, kakts bahesinin kenarnda durduk. Eddie nane li bir Mild Seven karp yakt. "Hey, Yzbam, imdiye ka dar neler duydunuz bilmiyorum, ama o kz! Buradakilerin bazlaryla da yatt. Rod'la da. Bakalaryla da. Eh! Burada daha rahat konuuruz. Sizce bir sakncas yok ya?" "Nasl istersen." "O kz ok iyi tanrm. ok ok iyi. Ben hipparidako'yum, bilirsin, deil mi? Baka trls elimden gelmiyor. Popler adamm! ok asld bana. Habire!" "Onu biliyorum, Eddie. Ama sorunlar vard diyorsun, yle mi?" "Hem de ok byk sorunlar, amigo. Dev sorunlar. nan bana. Hastayd o kz. Acyla beslenir, acyla boalrd." "Dnya yleleriyle dolu, Eddie."
133

Sigarasndan bir soluk ekti. "Yoo, hayr," dedi. "Ben ba ka bir eyden sz ediyorum. Nasl boalrd, onu sylyo rum. Cann ok fena yaknca ... doyuma varrd. Hep daha, daha, daha, derdi. Yine yap. Daha ok sk." Connor, "Boazn m?" diye sordu. "Evet. Boazn. Evet, yle. Boazn sktrrd. Evet. Duy mu muydun? Bazen de plastik torba diye tuttururdu. Bilir sin, kuru temizleyicilerin torbalarndan. Bana geirttirir, boynundan sktrrd. Bir yandan seviirken. Soluk ekerken torbann plastii aznn iine emilir, yz masmavi kesilir di. nsann srtn trmalard. Soluk alamaz, saldrrd. Ulu Tanrm. Benim houma gitmez byle eyler. Ama inan bana, kz yamand. Boald m olay ok vahi olurdu. nsan unuta maz sonradan. Doru sylyorum. Ama beni amaz. ok ar. Her an snrda, anlyorsundur. Her zaman riskli. Son adm zorlamak. Belki bu seferki son seferdir duygusu. Anl yor musun ne dediimi?" Sigarasn frlatp att, izmarit kak tslerin arasna utu. "Bazen heyecanl oluyor. Rus ruleti gi bi. Ama sonra dayanamaz oldum, yzbam. Ciddiyim. Da yanamadm. Oysa beni bilirsin. Ben de olduka vahiyimdir." Eddie Sakamura'nn sinirime dokunduuna karar ver dim. O konuurken not almaya alyordum ama ok hz lyd. Yetiemiyordum. Bir sigara daha yakt. Elleri titriyor du. Ayn hzda konumay srdrrken sigarann ateli ucu nu havada evirip durmaktayd. "Yani demek istiyorum ki bu kz ... bir sorundu," dedi. "Tamam, gzel kzd. Gerekten gzel. Ama bazen sokaa bile kamayacak durumda olurdu. ksa da ok makyaj yapmas gerekirdi. Boyun derisi hassastr nk. Onun boy nu ise hep rkt. Yaka yerinin evresinde halkalar halin de. Berbat. Belki grmsnzdr. ly grdnz m, Yzbam?" "Evet, grdm." 134

"Eh, o halde ..." Bir kararszlk geirdi. Geri ekiliyormu gibi bir hareket yapt, yeniden dnd. Sigarasnn kln silkti. "Ee? Boulmu mu, ne olmu?" "Evet, Eddie. Bomular." Eddie soluk ald. "Evet. Olacana bak." "Sen grdn m onu, Eddie?" "Ben mi? Hayr. Neden sz ediyorsun? Ben nasl grebili rim, Yzbam?" Soluunu sald, dumanlar gecenin iine ya yld. "Eddie. Yzme bak." Eddie, Connor'a dnd. "Gzlerime bak. imdi syle bana. Cesedi grdn m?" "Hayr, Yzbam, yapmayn ne olur." Eddie'nin azn dan sinirli bir gl kurtuldu, sonra gzlerini kard. Siga rasn bir fiskeyle att, sigara havada, kvlcmlar kararak dnd. "Ne oluyoruz? nc derece mi yani? Hayr, cesedi grmedim." "Eddie." "Yemin ederim, Yzbam." "Eddie. Senin ilgin ne bu ile?" "Ben mi? Lanet olsun! Benim ilgim yok, Yzbam. Kz tanyorum, tamam. Arasra grrm. Onunla yatarm, tabii. Ne olacak ki? Biraz manyak ama ... elenceli kzdr. Neeli dir. yi yatar. Hepsi o kadar. Baka bir ey yok." evresine baknd, bir sigara daha yakt. "Gzel bir kakts bahesi, ha? Xeriscape diyorlar bunlara. En son moda. Los Angeles l ya amna geri dnyor. Hayatterunosa. ok moda." "Eddie." "Haydi, Yzbam. Bir ans tan. Birbirimizi ne zamandr biliriz." "Tabii Eddie. Ama benim bir sorunum var. Gvenlik ka setlerine ne oldu?" Eddie bombo baklarla bakt. Masum grnyordu. "Gvenlik kasetleri mi?"

135

"Elinde yara izi, boynunda gen desenli kravat olan biri Nakamoto'nun gvenlik ofisine girmi ve gvenlik teypleri ni alm." "Bok. Hangi gvenlik ofisi! Ne yapyorsunuz siz, Yzba m?" "Eddie." "Kim syledi bunu size? Bu doru deil. Gvenlik teyp lerini almak, ha? Ben byle bir ey yapmadm. Deli misiniz, nesiniz?" Kravatn yakalayp evirdi, etiketine bakt. "Bu Polo kravat. Ralph Lauren. Polo. Dolu vardr bunlardan, eminim." "Eddie. imparatorluk Armas'ndan ne haber?" "Ne olmu?" "Bu gece oraya gittin mi?" "Hayr." "Cheryl'in odasn kartrdn m?" "Ne?" Eddie oka kaplm gibiydi. "Ne? Hayr. Odasn kartrmak m? Bu zrvalar nereden karyorsun, Yzba m?" "Karda oturan kz syledi ... Julia Young. Bize bu gece senin, yannda bir baka adamla oraya geldiini syledi. mparatorluk Armas apartmanna, Cheryl'in odasna." Eddie iki kolunu havaya kaldrd. "Tanrm, Yzbam. Dinleyin beni. O kz nereden bilecek? Beni dn gece de gr m olabilir, geen ay da ... farkn bilemez! O kz ke. Ayak parmaklarnn arasna bak, izleri grrsn. Dilinin altna bak. Bacak arasna bak. Her yannda var. Ryada yayor o kz, Yzbam. Olaylarn ne zaman olduunu bilemez. Daha neler! Buraya geliyorsun, bana bunlar aklatyorsun. Hi holanmadm bu iten." Eddie sigarasn att, hemen bir tane daha yakt. "Hem de hi holanmadm. Neler olup bittiini anlamyor musun?" "Anlamyorum," dedi Connor. "Anlat bana, Eddie. Neler olup bitiyor?" 136

"Bu zrvalar doru deil, arkada. Hibiri doru deil." Sigarasndan hzl hzl soluklar ekti. "Bunlar ne, biliyor musun? Bunlar bir tane lanet olas kzla ilgili deil. Hepsi Cumartesi toplantlaryla ilgili. Nchbei ka'lerle, Connor-san. Gizli toplantlar. Mesele orada asl." Connor terslendi. "Sonna bakana." "Bakana deil, Connor-san. Uydurmuyorum." "Teksas'dan gelen kzn biri nichibei fajfleri nereden bilecek?" "Bir eyler biliyor. Honto nanda. Ve sorun karmaktan da holanyor bu kz. Patrt koparmay seviyor." "Eddie, bence sen bizimle gelsen iyi olacak." "Olur. Mkemmel. Onlarn yapmak istedii eyi siz ya pn. Kromak 'lar sevinir." Connor'a dnd. "Allah kahret sin, Yzbam. Tanr akna, sen de biliyorsun bu ilerin na sl olduunu. Bu kz Nakamoto'da ldrld. Ailemi tanr sn. Babam. Daimai'yi bilirsin. Osaka'daki gazeteyi alnca ne okuyacaklar? Bir kz Nakamoto'da ldrlyor ve olayla ilgili olarak ben tutuklanyorum. Oullar!" "Gz altna alnyorsun." "Gz alt. Her neyse. Bunun ne anlama geldiini bilmez misin? Taihennakoto ni nam yo. Babam istifa eder, irketi Nakamoto'dan zr dilemek zorunda kalr. ten biraz dn vermeye mecbur olur. Gl bir osavagi m naruso. Beni alp gtrrsen bunlara yol aacaksn." Sigarasn frlatt. "Hey. Bu cinayeti benim ilediimi dnyorsan, tutukla beni. Tamam o zaman. Ama sen yalnzca kendini gvene almak peindesin. Bu arada bana byk zarar vereceksin, Yzba m. Bunun farknda msn?" Connor uzun sre hibir ey sylemedi. Sessizlik iinde, ylece bekledim. kisi bahede kk daireler izerek gezini yorlard. Sonunda Eddie, "Connor-san. Matte kre yo ..." dedi. Sesi yalvarr gibiydi. Sanki kendisine bir frsat tannmasn isti yordu.

137

Connor iini ekti. "Pasaportun yannda m, Eddie?" "Evet. Tabii. Her zaman yammdadr." "Ver bakalm." "Olur. Tabii. Peki, Yzbam. Buyur." Connor alp bakt, bana uzatt. Ben alp cebime koydum. "Pekl, Eddie. Ama umarm bu nrina koto olmaz. Yok sa istenmeyen kii ilan edilirsin, Eddie. lk kalkan uaa seni kendi elimle bindirir, Osaka'ya yollarm. Wakattaka?" "Yzbam, ailemin onurunu korudunuz. On ni kiru yo." Resm biimde eilip selam verdi. Elleri iki yanndayd. Connor da eilip onu selamlad. Ben bakp duruyordum. Gzlerime inanamamtm. Con nor onu serbest brakyordu. Buna izin vermesi delilik deil de neydi? Eddie'ye kartvizitimi uzattm, aklna bir ey gelirse beni arayabilecei yolundaki beylik szleri syledim. Eddie omuzlarn kaldrd, kart gmleinin cebine soktu, bir siga ra daha yakt. Benim nemim yoktu. O Connor'la i gr yordu. Dnp eve doru yrrken Eddie birdenbire durdu. "Bu rada kzl sal bir kz var, ok ilgin," dedi. "Partiden knca tepedeki evime gidiyorum. Bana ihtiyacnz olursa orada ym. yi geceler, Yzbam. yi geceler, Temen." "yi geceler, Eddie." Dnp basamaklardan indik.

"Umarm ne yaptm biliyorsundur," dedim. "Ben de ayn eyi umuyorum." "nk herif bana bal gibi sulu gzkyor." "Belki." "Bana sorarsan, onu alp gtrmek daha iyi olurdu. Daha gvenli."
138

"Belki." "Dnp alalm m?" "Hayr." Bam iki yana sallad. "Dai rokkan'm hayr di yor." Bu szn altnc duyu anlamna geldiini biliyordum. Ja ponlar sezgilere ok nem verirdi. "Eh, umarm hakl kar sn," dedim. Karanlkta basamaklardan inmeyi srdrdk. Connor, "Hem zaten ... ona borluyum," dedi. "Neden tr?" "Bir zamanlar bir bilgiye ihtiyacm olmutu. Birka yl n ce. Fugu zehirleme olayn hatrlyor musun? Hatrlamyor musun? Her neyse, Japonlardan hibiri bana bir ey syle miyordu. Ta gibi susuyorlard. Benim de mutlaka bilmem gerekiyordu. Olay ... ok nemliydi. Eddie syledi bana. Korkarak syledi. Kimsenin bilmesini istemiyordu. Ama yi ne de syledi. Herhalde hayatm borluyum ona." Merdivenin dibine vardk. "Sana onu mu hatrlatt?" "Bana asla hatrlatmaz. Hatrlamak bana der." "ok gzel, Yzba," dedim. "Bu borlar falan iyi ve soy lu eyler. Irklar aras uyumu ben de severim. Ama bu arada, kz bu adamn ldrm olmas, teypleri bu adamn alm olmas, kzn evini de bunun aram olmas pekl mmkn. Eddie Sakamura bana tam bu tr biri gibi gzkyor. Sulu gibi davranyor. Biz de ekip gidiyoruz. Onu serbest brak yoruz." "yle." Yrmeyi srdrdk. Dndke kayglarm artyordu. "Biliye rsun, resm adan bu sorutvrma bana ait," dedim. "Resm olarak Graham'a ait." "Evet, tamam. Ama sonunda Eddie'nin yapt anlalrsa budala durumuna deriz." Connor iini ekti. Sabrnn sonuna geliyormu gibiydi.
139

"Peki. Senin dndn yoldan olay bir tarayalm. Eddie kz ldryor, tamam m?" "Tamam." "Onunla ne zaman isterse buluabilir, ama nedense onun la ynetim kurulu toplant masasnn stnde seviip ardn dan da ldryor. Sonra lobiye iniyor, Nakamoto ynetici- siymi gibi davranyor ... aslnda Eddie Sakamura ynetici ye falan hi benzemedii halde. Ama diyelim ki kendini y netici olarak yutturuyor. Gvenlik grevlisine gitmesini sy lyor. Teypleri alyor. Tam Phillips gelirken odadan kyor. Oradan Cheryl'in evine gidiyor, ne varsa alyor, bu arada aynann kenarna nedense kendi resmini sokuyor. Oradan kp Bora Bora'ya uruyor, herkese Hollywood'da bir parti ye gideceim sylyor. Onu mobilyasz bir odada bulduu muz zaman, kzl sal bir dilberle sakin sakin ene alyor. Byle mi oldu akamn olaylar sence?" Bir ey sylemedim. Dorusu byle anlatlnca pek de an laml gelmiyordu. Ama beri yandan ... "Umarm o yapmam olsun." "Ben de yle umarm." Sokak dzeyine inmitik. Park grevlisi arabamz getir meye kotu. "Biliyor musun," dedim. "... olup bitenleri anlat bii mi... torbay kzn kafasna geirmek falan ... ok korkun." Connor, "Yo, onun hibir nemi yok," dedi. "Unutma ki Japonya Freud'u da, Hristiyanl da hibir zaman kabul et mi deildir. Onlar seks konusunda sululuk da, utan da duymazlar. Homoseksellikle, sapk seksle sorunlar yoktur. Her ey olaandr. Bazlar syleinden, bazlar bylesin-den holanr, ne olmu? Normal bir vcut ilevi konusunda bizim neden bu kadar mesele kardmz Japonlar bir tr l anlayamazlar. Bizim seks konusunda biraz kak olduu muzu dnrler. Bsbtn de haksz saylmazlar." Connor saatine bakt.
140

Bir gvenlik arabas yaklat, niformal bir polis, pence resinden ban uzatt. "Hey, ierdeki partide bir sorun mu var?" "Ne gibi?" "ki kii kavga m etmi? yle bir ey galiba. Telefon gel di de." "Bilmiyorum," dedi Connor. "Yukar gidip bir bakn, da ha iyi." Adam arabadan indi, tabancasn eliyle tartt, merdiven leri kmaya koyuldu. Connor dnp yksek duvara bakt. "Biliyor musun, artk zel koruma grevlilerinin says polis leri at buralarda. Herkes bahesini duvarlarla eviriyor, zel muhafzlar tutuyor. Ama Japonya'da geceyars bir par ka girip kanepeye oturabilirsin, bana da hibir ey gelmez, ster gece, ister gndz olsun, tmyle gvendesindir. Ne reye istersen gidersin. Soyulmadan, dvlmeden, ldrl meden. Habire arkana bakmak, kayglanmak zorunda deil sin. Duvara da, muhafza da ihtiyacn yok. Senin gvenliin, tm toplumun da gvenliidir. zgrsn. Harika bir duy gu. Burada herkes kilit stne kilit kullanyor. Kaplar kilit liyor, arabay kilitliyor. Btn mrlerini kilitli yerde gei ren insanlar hapiste saylr. lgn bir ey bu. Ruhu ldr yor. Ama bu o kadar uzun zamandr sryor ki, Amerikal lar artk gerekten gvende olmann nasl bir duygu olduu nu unuttular. Neyse. te bizim araba. Merkeze gidelim." Biz arabay sokan ucuna doru srerken telefon ald. "Temen Smith," dedi. "zel Hizmetler Blmnn bir ii var." "ok megulm," dedim. "Yedek nbeti devralabilir mi?" "Temen Smith, zel Hizmet'i devriye polislerimiz isti yor. On dokuzuncu blgede K durumu." Bana nl bir kiiyle ilgili durum olduunu anlatmaya
14!

l
alyordu. "Ama ben bir olay peindeyim. Yedek sorumlu ya verin." "Ama olay Sunset Plaza Drive'da," dedi kz. "Sizin u an da yeriniz .." "Evet," dedim. Bu kadar srar etmesinin nedenini imdi anlyordum. ar birka blok ilerden geliyordu. "Peki," de dim. "Sorun neymi?" "ok byk bir K, AK durumu. Gelen rapora gre G art bir. Soyad Rowe." "Tamam, gidiyoruz." Telefonu kapayp arabay evirdim. "lgin," dedi Connor. "G art bir demek, Amerikan hk meti mi demek?" "Evet." "Senatr Rovve mu?" "yle gibi," dedim. "kili araba kullanma."

142

SiYAH Lincoln sedan, Sunset Plaza Drive'n yoku ks mndaki bir evin bahesine dalm, imenlerin zerinde dur mutu. ki polis arabas da kaldrma yanap park etmi, krmz klarn yakmt. imlerin zerinde yarm dzine kadar insan, Lincoln'un yannda, ayakta duruyorlard. Robdambrl bir adam, kollarn gsnde kavuturmutu. P rltl elbiseler iinde iki kz, krk yalarnda, ok yakkl, smokin giymi bir sarn adam, lacivert elbiseli daha gen baka biri... bu genci tanmtm. Akam Senatr Rowe'u asansrden karan adamd. Devriye polislerinden biri video kameray karm, spot klarn Senatr Rowe'a evirmiti. Senatr, Loncoln'un n amurluuna dayanm, dik durmaya alyor, bir yandan klara kar elini gzlerine siper etme sava veriyordu. Connor'la ben yaklarken, yksek sesle kfrler savurmak ta olduunu duyduk. Robdambrl adam bize doru yrd, "Bunun parasn kim verecek, onu bilmek istiyorum," dedi. "Bir dakika, efendim." Yrmeyi srdrdm. "Bahemi byle mahvedemez. Zarar demesi gerek." "Bana bir dakika izin verin, efendim." "Karmn da dn kopard. stelik karm kanser." Adama dndm. "Efendim, ltfen bana bir dakika izin verin, sonra sizinle konuacam."
143

"Kulak kanseri," dedi heyecanla. "Kulak!" "Evet, efendim. Peki, efendim." Lincoln'a doru, parlak klarn altna doru ilerliyordum. Yaverin yanndan getiim srada o da dnp admn benimkine uydurdu, bir yandan da konumaya balad. "Her eyi aklayabilirim, memur bey." Otuz yalarndayd. Meclis memurlarnn o temiz, yakkl grnmne sahipti. "Tm sorunlar zebileceimden eminim." "Bir dakika," dedim. "Senatrle konumama izin verin." "Senatr kendini iyi hissetmiyor," dedi yaver. "ok da yorgun." nme geip durdu. Ben onun evresinden dola tm. Yetimek iin acele etti. "Jet yolculuu sarsnts, sorun o. Senatr yolculuk yorgunluu ekiyor." "Onunla konumak zorundaym," dedim, admm atp parlak klarn altna ktm. Rowe kolunu hl yzne doru kaldrm durumdayd. "Senatr Rowe," dedim. "Kapatn o kahrolas eyi, Tanr akna," dedi Rowe. ok sarhotu. Dili yle dolanyordu ki, lfn anlamak bile zordu. "Senatr Rowe," dedim. "Korkarm sizden rica etmek zo runda olduum ..." "Senin de, ricann da Allah belsn versin." "Senatr Rowe," dedim. "Sndrn kahrolas klar." Dnp polislere baktm, iaret ettim. Adam kameray is temeye istemeye durdurdu. Ik snd. Senatr Rowe, "Ulu Tanrm," deyip sonunda kolunu in dirdi. Gzleri akarak bana bakt. "Ne haltlar dnyor bura da?" Kendimi tanttm. "yleyse u maskaral bitirsene," dedi Rowe. "Ben oteli me gidiyordum zaten." "Anlyorum, Senatr." "Bilmem ..." Elini sarsak bir hareketle havada evirdi. "Burada ne oluyor bilmiyorum."
144

"Senatr, arabay siz mi kullanyordunuz?" "Kahretsin. Kullanmak!" Ban evirdi. "Jerry? Anlat on lara. Hay Allah." Yaver hemen yaklat. "Btn bu olanlar iin ok zg nm," dedi rahat bir ifadeyle. "Senatr ok rahatsz. Tok yo'dan daha dn geldik. Jetin sarsnts. Kendinde deil. Yorgun." "Arabay kim kullanyordu?" dedim. "Ben kullanyordum," diye karlk verdi yaver. "Kesinlik le ben." Kzlardan biri kkr kkr gld. Robdambrl adam arabann br yanndan, "Hi de o kullanmyordu," diye bard. "u kullanyordu. stelik ara badan inerken de dt." Senatr Rowe ban ovalayarak bir kere daha, "Kahret sin!" dedi. Yaver bana dnd: "Memur bey, arabay ben kullanyor dum, bu iki hanm da buna tanklk edebilir." Parti klnda-ki kzlar gsterdi, bir yandan onlarn gzlerine dik dik bak t. Robdambrl adam, "Kuyruklu yalan," dedi. Smokinli, yakkl adam ilk defa sze kart. "Yoo, do ru," dedi. Teni gne yanyd. ok rahat bir hali vard. Emirlerinin dinlenmesine alkn gibiydi. Herhalde Wall Street i adamlarndand. Kendini tantmad. Yaver, "Arabay ben kullanyordum," diye tekrarlad. Rowe, "Hepsi bok oldu," diye mrldand. "Otelime git mek istiyorum." "Kimse yaraland m burada?" diye sordum. Yaver, "Kimse yaralanmad," dedi. "Herkesin durumu iyi." Arkamdaki polise dndm. "Yannda bir form var m?" Szn ettiim form, araba kazalarnda doldurulan zarar zi yan formuydu.

Y kselen G ne F.10

145

'Polis, "Gerekmiyor," dedi. "Tek bir araba. Zarar da snrn altnda." Formlar iki yz dolar aan hasarlar iin dolduruluyordu. "Bende be yz bir var eer isterseniz." stemiyordum. nsan zel Hizmetler blmnde bir tek ey reniyorsa, o da DGT idi. Yani, Duruma Gre Tepki. Seimle gelmi yetkililer ya da nl kiiler sz konusu oldu unda, eer sulama yapmakta direnen biri yoksa, salver mek en uygunuydu. Uygulamada bunun anlam, saldr sz konusu olmadka tutuklama yapmamakt. Yavere dndm. "Mal sahibinin adn ve adresini aln, baheye verdiiniz zarar deyin." Robdambrl adam, "Admla adresimi ald zaten," dedi. "Ama ben ne yaplaca bilmek istiyorum." Yaver, "Ona zarar ziyan deyeceimizi syledim," dedi. "Gvence verdim. Ama grne gre ..." "Allah kahretsin, karmn btn iekleri ezildi ... stelik de kulak kanseri var!" "Bir dakika, efendim," deyip yavere dndm. "Arabay imdi kim kullanacak?" "Ben," dedi. Senatr Rowe ban sallayarak, "O kullanacak," dedi. "Jerry. Arabay kullan." Yavere, "Peki, alkol kontrol letini elinize aln," dedim. "Tabii. Peki..." "Src belgenizi de grmek istiyorum." "Tabii." Yaver lete fledi, ehliyetini de bana uzatt. Teksas ehli yetiydi. Gerrold D. Hardin. Ya otuz drt. Adresi, Austin, Teksas. Bu bilgileri not ettim, ehliyeti geri verdim. "Pekl, Bay Hardin. Bu gece senatr sizin vesayetinize teslim ediyorum." "Teekkr ederim, Temenim. ok makbule geti." Robdambrl adam, "Yani onu serbest mi brakacaksn?" diye sordu. 146

"Bir dakika, efendim." Hardin'e dndm. "Bu adama kartvizitinizi vermenizi istiyorum. Onunla temas srdre ceksiniz. Zarar ziyann onu tatmin edecek biimde gideril mesini istiyorum." "Kesinlikle. Elbette. Evet." Hardin kartn karmak iin elini cebine att, nce beyaz bir ey kard. Mendile benzer bir ey. Sonra onu telala tekrar cebine tkt, kartn vermek zere robdambrl adama yrd. "Btn begonyalar deyeceksin." "Peki, beyefendi," dedi Hardin. "Hepsini!" "Evet. Olur, beyefendi." Senatr Rowe n amurluu itip sallanarak doruldu. "Kahrolas begonyalar," dedi. "Tanrm, amma boktan bir ge ce bu byle. Karn var m?" "Hayr," dedim. "Benim var," dedi Rovve. "Kahrolas begonyalar. Bok." Hardin, "u taraftan, Senatr," diye araya girdi. Rovve'u yolcu koltuuna oturttu. Kzlar arka kanepeye getiler, Wall Street'li adamn iki yanna yerletiler. Hardin direksiyona ge ti, Rowe'dan anahtarlar istedi. Ben bam evirip polis araba larnn uzaklana baktm. Tekrar dndmde Hardin ca m indirip bana dnd. "ok teekkrler," dedi. "Salkla gidin, Bay Hardin," diye karlk verdim. Arabay geri geri baheden karrken arka lastikler iek tarhn daha beter ezdi. Araba uzaklarken robdambrl adam, "risleri de!" di ye haykrd. Dnp bana bakt. "Sylyorum size, arabay kullanan teki adamd ve zil zurna sarhotu." "te kartm," dedim. "ler doru drst gitmezse beni arayn." Karta bakt, ban iki yana sallad, sonra evine girdi. Connor'la ben arabaya dndk, binip yoku aa inmeye baladk.
147

Connor, "Yaver hakknda bilgi var m?" diye sordu. "Evet," dedim. "Neydi cebindeki?" "Bana kadn klotu gibi geldi." "Bana da," dedi Connor. Tabii yapabileceimiz hibir ey yoktu. Bana kalsa, o ks tah pi kurusunu yakalayp olduu yerde dndrmek, ara baya itip ellerini dayattrmak, hemen orackta stn ara mak dorusu houma giderdi. Ama ellerimizin bal oldu unu ikimiz de biliyorduk. Mardin'in stn aramamz ge rektirecek neden yoktu elimizde. Gen bir adamd Hardin. ki kadnla arka kanepede yolculuk yapyordu. O kadnlarn herhangi biri klotsuz olabilirdi. nde de sarho bir ABD Senatr arabay kullanmaktayd. Yaplabilecek en akllca i gitmelerine izin vermekti. Ama bu gece sanki herkesi serbest brakma gecesi gibi gzkmeye balyordu. Telefon ald, dmeye bastm. "Temen Smith," dedim. "Hey, ahpap." Graham aryordu. "Ben burada, morgda ym. Ne olduunu dnyada dnemezsin. Bamda bir Ja pon, ille otopsiyi seyredeceim diye tutturuyor. Oturup izle mek istiyormu. nanabiliyor musun buna sen? O gelmeden otopsiye baladk diye ne hale girdi, anlatamam. Ama laboratuvar sonular da gelmeye balad. Durum Nippon lemi iin parlak deil gibi. Bence katilin Japon olmas ihtimali ol duka yksek. Sen buraya geliyor musun, yoksa... yoksa ne?" Connor'a baktm. O ban evet anlamnda sallad. "Hemen geliyoruz," dedim.

koridordaki kerevete oturmu, "Papay ldrn! Papay l drn! Allah kahretsin onu!" diye haykryordu. Uyuturu cu ald kesindi. Yarm dzine grevli onu zapt rapta alma sava veriyordu. Omzunda ve elinde kurun yaralar vard. Acil servisin duvarlar ve yerleri sram kanlarla doluydu. Hademe de koridor boyunca yryor, yerleri paspaslyor du. Her taraf siyahlarla ve spanyol aslllarla doluydu. Baz larnn kucanda ocuklar vard. Kanl paspastan herkes gzlerini karmaya alyordu. Koridorun ilerisinden daha baka lklar da duyduk. Asansre bindik. Ortalk sessizleti. Connor, "Her yirmi dakikada bir cinayet ileniyor," dedi. "Yedi dakikada bir rza geme. Drt saatte bir ocuk ldr me. Bu dzeyde iddete hibir lke dayanamaz." Kaplar ald. Morgun bodrum kat koridorlar, acil ser vise gre pek sessizdi. Ortalkta gl bir formaldehit koku su kol geziyordu. Masaya yrdk. ncecik, kemikli yapl Harry Landon orada ktlarn zerine eilmi okuyor, bir yandan da jambonlu sandviini yiyordu. Ban kaldrmad. "Merhaba ocuklar." "Merhaba, Harry." "Niye geldiniz? Austin cinayeti mi?" "Evet." "Yarm saat nce baladlar. Bu i ok patrt kopard, ha?" "Nasl yani?" "ef telefon edip Doktor Tim'i yatandan kaldrm, otopsiyi hemen yapmasn sylemi. Terslemi de. Her sani ye peinde artk. O yetmiyormu gibi, Japon da yarm saatte bir gelip telefon etme izni istiyor. Ap bir sre Japonca ko nuuyor, sonra dnp Graham'n bana bel oluyor. Otop siyi grmek istiyormu. nanlacak ey deil. Habire srar ediyor. Her neyse, son telefonunu on dakika kadar nce etti, birdenbire deiiverdi. Ben burada, masada oturuyordum.
149

Morga en ksa yol, County General Hastanesi'nin acil ser visinden gemekti. Biz geerken, kan iinde bir siyah adam

Yznden belli oldu deitii. Telefona nojo nojo dedi. Ku laklarna inanamyormu gibiydi. Sonra koarak kt gitti. Yani gerek anlamda kotu demek istiyorum." "Otopsi nerede peki?" "ki numaral odada." "Saol, Harry."

"Kapatn kapy." "Merhaba, Tim," dedim otopsi odasna girerken. Tim Haller' herkes" Doktor Tim diye tanrd. u anda paslanmaz e lik masann zerine eilmi durumdayd. Saat gecenin l:40'n gsteriyordu ama o her zamanki gibi kusursuz klk tayd. Her eyi yerli yerindeydi yine. Salar dzgn taran m, kravat dzgn dmlenmi, kalemleri kolal doktor gmleinin gs cebine srayla sokulmutu. "Duydunuz mu beni?" "Kapatyorum, Tim." Kap zaten kendiliinden kapanan trdendi ama besbelli o hz Doktor Tim'e yetmiyordu. "O Japon'un ieri bakmasn istemiyorum da ondan." "O gitti, Tim." "Yaa, gitti mi? Ama geri dnebilir. nanamayacan kadar srarc ve sinirlendiriciydi." Omzunun zerinden geriye bak t. "Yanndaki de kim? John Connor olamaz herhalde, deil mi! Seni grmeyeli ne kadar ok oldu, John!" "Merhaba, Tim." Connor'la ikimiz masaya yaklatk. Ce sette kesme iinin bir hayli ilerlemi durumda olduunu grdm. Y biiminde bir kesme yaplm, ilk organlar kar lp paslanmaz elik tepsilere dizilmiti bile. "Belki de artk biri bana bu cinayetin neden bu kadar nemli olduunu syler, ha?" dedi Tim. "Graham yle bozuk alyor ki azn bile amyor. Bitiikteki laboratuvara, ilk so nular grmeye gitti. Ama ben hl bu i iin neden yatak150

tan kaldrldm merak edip duruyorum. Bu gece Mark n beti, ama besbelli bu otopsiyi yapacak kadar tecrbeli sayl myor. Adl tabip de tabii kent dnda. San Fransisco'ya bir toplantya gitti. Artk kendine bir sevgili buldu ya... habire kent dna gidip duruyor. Bu yzden ben arlyorum. En son ne zaman yataktan kaldrldm hatrlamyorum." "Hatrlamyor musun?" dedim. Doktor Tim her iinde ol duu gibi bellei konusunda da pek sistemliydi. "Son kaldrlm yl nce Ocak ayndayd. Ama biri nin yerini doldurmak iindi. Departmandakilerin ou grip ten yatyordu. ler bekliyor, birikiyordu. Sonunda bir gece cesetleri koyacak ekmece kalmad. Onlar torbalar iinde yerlere yatrmaya baladlar. stste. Bir eyler yapmak artt. Koku dayanlr gibi deildi. Ama ... yoo ... olay siya sal adan gergin diye ne zaman arlmtm, onu hatrla myorum. Bunun gibi olann yani." Connor, "Neden gergin sayldndan biz de emin dei liz," dedi. "Belki de renseniz iyi edersiniz. nk ok bask yap lyor. Adl tabip beni San Fransisco'dan aryor, hemen yap, bu gece yap, abuk bitir deyip duruyor. Ben peki deyince de, Bak Tim, bunu dikkatli yap, yava yap, ok fotoraf ek, ok not al, diyor. Belge topla, iki kamerayla filme ek, n k iimde bir duygu, bu olaya el srm herkesin bann belya gireceini sylyor, diyor. Bu durumda, tabii neler oluyor diye merak etmem ok doal." Connor, "O telefon sana saat kata geldi?" diye sordu. "On buuk, on birde." "Adl tabip sana kendisini kimin aradn syledi mi?" "Hayr. Ama genellikle iki kiiden biridir. Ya emniyet mdrdr ya da belediye bakan." Tim karaciere bakt, onu iki ucundan tutup iki yana ek ti, elik tepsiye koydu. Asistan her organn fotoraflarn e kiyor, sonra ileriye itiyordu.
151

"Eee? Ne buldun?" "Dorusunu istersen u ana kadar en ilgin bulgular hep d bulgular," dedi Doktor Tim. "Boynuna youn makyaj yapm. Bir yn r gizlemek iin. rklerin eskilik derecesi hep birbirinden farkl. Henz rk yerlerde spektroskopik grafik iin hemoglobin ayrm yaplmad ama ben yine de eskilik derecelerinin iki hafta kadar geriye gidebildii kansndaym. Belki daha bile eski. Tekrarlanan, kronik servik travma sonucu. Kuku yok bence ... karmzda cinsel asfiksiya durumu var." "Soluksuz kalma tutkunu mu yani?" "yle. Tam yle." Kelly de yle tahmin etmiti. Bu sefer hakl kmt Kelly. "Erkeklerde daha yaygndr ama kadnlarda da olduu grlr. Bu sendromda kiinin cinsel olarak uyarlmas iin boulmaya yakn hipoksi gerekir. Byleler! cinsel iliki srasnda elerinden boazlarn skmasn isterler ya da balarna plastik torba geirttirirler. Yalnzken bazen boyunlarna ip balayp kendilerini neredeyse asar, mastrbasyona balarlar. Etkiyi yaratmak iin kendinden geecek kadar soluksuz kalmak gerektiine gre de, bazen bir hat yapp fazla ileri gitmek kolaydr. Sk rastlanr yle lmlere." "Ya bu olay?" Tim omuz silkti. "Cinsel asfiksiya sendromu iaretleri var dorusu. Vajinasnda meni var, d labia'da tahri var. Yani ld gece zorlamal seks ilikisinde bulunduunu gsteren iaretler." Connor, "Vajinal tahriin lmden nce olduundan emin misin?" diye sordu. "Ondan eminim. Kesinlikle lm ncesi tahriler. lmeden nce bir ara zorlamal seks yaptna kuku yok." "Yani rzna m geildi diyorsun?" "Hayr, o kadar ileri gidemem. Gryorsun ki tahriler
152

pek ciddi deil. Vcudunun baka taraflarnda zorlama izleri de yok. Hatt hibir fiziksel mcadele izi yok. Bu durumda izleri, hazr olmadan vajinal penetrasyona, yani d labia'da yetersiz lbrikasyona balyorum." "Yani diyorsun ki henz slanmamt," dedim. Tim'in yz ac ekiyormu gibi burutu. "Eh, amatrlere zg kaba ifadeyle konuacaksak, yle." "Tahriler lmden ne kadar nce olmu?" "Bir ya da iki saat nce olabilir. lme ok yakn deil, o kesin. Etkilenen alandaki ilik dzeyinden belli. Eer hemen ardndan lm gelse, kan dolam durur, ime az olurdu. Oysa burada, grdnz gibi, ilikler ok belirgin." "Ya sperm?" "rnek alnp laboratuvara gtrld. Dier svlarla birlikte." Tim yine omuz silkti. "Bekleyip greceiz. imdi siz bana bilgi verecek misiniz artk? nk bana yle geliyor ki bu kk kz er ge ban belya sokacakt naslsa. Yani... gzel ama ok kak. O halde... mesele nedir? Bir sapn otopsisini dikkatli yapmak iin neden yatamdan arlyorum?" "Ne bileyim!" dedim. "Yapma Tanr akna. Hakszlk bu," dedi Doktor Tim. "Ben kartlarm atm, imdi de sen a." Connor, "Aaa, Tim, sen espri yaptn!" dedi. Tim, "Kahrol!" diye terslendi. "Bana borlusunuz ikiniz. Haydi bakalm." Connor, "Korkarm Peter'in syledii doru," dedi. "Tek bildiimiz, bu olayn byk bir Japon davetinde olduu. Herkes hemen zmlenmesini istiyor." "Bu akla uygun," dedi Tim. "Bu dairede geen sefer patrt koptuunda da Japon konsolosuyla ilgili bir olay olmutu. Takaima karma olayn hatrlyor musun? Belki hatrlamyor olabilirsin. Gazetelere gememiti. Japonlar ii hasr alt

153

etmeyi iyi baardlar. Her neyse, muhafzlardan biri garip biimde ldrlmt. ki gn boyunca tekilta mthi bask yaptlar. Bu kadar gl olularna amtm. Senatr Rowe bizi ahsen arayp duruyor, emirler yadryordu. Va li de ahsen arad. Herkes arad. Sanki bakann ocuu ka rlm sanrsn. Bu heriflerin forsu gerekten ok byk." "Tabii yle. Parasn bol bol veriyorlar nk." Graham bunlar kapdan girerken sylemiti. Tim, "Kapy kapa," dedi. Graham, "Ama bu sefer tm forslarm toplasalar bile ie yaramaz," diye devam etti. "nk bu defa onlar salarn dan yakaladk. Elimizde bir cinayet var ve u ana kadar ge len laboratuvar sonularna gre katilin Japon olduunu ke sin olarak syleyebilecek durumdayz."

154

DTKTEK patoloji laboratuvar, sralanm floresanlarla aydnlatlan kocaman bir odayd. Dizi dizi mikroskop lar pek dzenliydi. Ama gecenin bu ge saatinde, o koca yerde yalnzca iki teknisyen almaktayd. Graham da onla rn yannda durmu, sevinten uuyordu. "Kendiniz bakn ... ite! Kask tyleri taramasnda erkek tyleri elde edilmi. Orta kvrcklkta, ovoit kesitli, hemen hemen kesinlikle Asya kkenli. lk meni analizinde kan gru bu AB. Beyaz rkta hayli az rastlanan bir kan grubu. Asyallardaysa yaygn. Seminal svdaki ilk protein analizinde ge netik iaret... hey, neyin iaretiydi o?" "Etanol dehidrojenaz," dedi teknisyen. "Tamam ite. Etanol dehidrojenaz. Bir enzim o. Japonlar- da bulunmuyor. Bu seminal svda da yok. Diego faktrne bakyoruz ... o da bir kan grubu proteini. O var. Durum bu. Daha beklediimiz testler de var. Ama grne gre kz kesinlikle lmeden nce bir Japon erkei tarafndan sekse zorlanm ve sonra da onun tarafndan ldrlm." Connor, "Kesinlikle gzken tek ey, vajinasnda Japon menisi bulduun, hepsi bu," dedi. Graham, "Tanrm!" diye patlad. "Japon menisi, Japon ka sk ty, Japon kan faktrleri. Biz burada bir Japon katilden sz ediyoruz." 155

Su sahnesinin baz resimlerini dizmiti masaya. Resim lerde Cheryl konferans masasnn zerinde yatyordu. Gra- ham resimlerin nnde ileri geri dolamaya koyuldu. "Siz ikiniz nerelere gittiniz, biliyorum. Bouna vakit l drdnzn de farkndaym," dedi Graham. "Video ka setleri aramaya gittiniz ama kasetler yok, tamam m? Sonra kzn evine gittiniz, oras da siz gelmeden nce taranmt. Byle bir ey de ancak katil Japonsa mantkl. Hepsi birbirini tutuyor. Gn gibi ak." Parmayla resimleri iaret etti. "te kzmz. Teksas'h Cheryl Austin. Gzel. Taptaze. Enfes vcutlu. Artist falan, yle bir ey. Birka reklama km. Belki Nissan reklam. Her neyse. Birileriyle tanyor. Birka iliki kuruyor. Ad baz listelere giriyor. Dinliyor musunuz?" "Evet," dedim.

Connor dikkatle resimlere bakyordu. "u ya da bu ekilde, bizim Cheryl, Nakamoto'mm parti sine davet edildiinde bir Yamamoto elbisesine para yetiti rebilecek durumdadr. Yannda bir erkekle geliyor. Bir arka da ya da kuafr olabilir. Sakall. Belki partide baka er kekleri de tanyor, belki tanmyor. Ama o akam bir ara nemli ve forslu biri ona bir sre bir tarafa kamay teklif ediyor. Kz raz oluyor ... st kata kyorlar. Neden olmasn? Kz servenden holanyor. Tehlikeyi seviyor. rk ark iinde gezip duruyor zaten. Bu yzden de ... kyor st kata. Belki o adamla birlikte, belki de yalnz bana. Ama sonunda st katta buluuyorlar, evreye baknp yatacak bir yer aryorlar. Heyecanl bir yer. Ve karar veriyorlar. Herhal de erkek karar veriyor. Ynetim kurulu

masas. Balyorlar ama i rndan kyor. Erkek biraz fazla heyecanlanyor ya da sapklayor ve ... kzn boynunu gereinden fazla s kyor. Ve kz lyor. Katlyor musunuz buraya kadar anlat tklarma?" "Evet..." "Tabii erkek bir sorunla yzvze kalyor. st kata bir kz156

la yatmak iin km, ama ne yazk ki kz ldrm bulu nuyor. Ne yapacak imdi? Ne yapabilir ki? Tekrar aaya inip partiye katlyor. Samurai kodamanlarndan olduu iin de adamlarndan birine kk bir sorunu olduunu sylyor. Maalesef bural bir fahienin cann aldm, diyor. Onlar gidip st kattaki izleri yok ediyorlar. Gvenlik teyp lerini de alyorlar. Kzn evine koup oradaki kantlar da yok ediyorlar. Bunlarn hepsi iyi ho da ... zaman alan ey ler. Bu yzden, birisinin de polisi oyalamas gerekiyor. te zppe avukat igura orada devreye giriyor. Bizi bir buuk saat bir gzel oyalyor. Byle ite. Nasl geliyor kulaa bun lar?" Szlerini bitirdiinde bir sessizlik oldu. Ben

Connor'in konumasn bekledim. Sonunda Connor, "Dorusu sana apkam karyorum, Tom," dedi. "Anlattn olaylar dizisi birok bakmdan kula a doru gibi geliyor." Graham, "Elbette doru gelir," diye iindi. "Sapna kadar doru." Telefon ald. Laboratuvar teknisyeni, "Burada Yzba Connor diye biri var m?" dedi. Connor telefona yrd. Graham bana, "Bak, sylyo rum sana," dedi. "Kz bir Japon ldrd. Biz de onu bulup canna

okuyacaz." "Onlara kar neden bylesin?" diye sordum. Graham yzme ters ters bakt. "Neden sz ediyorsun sen?" "Japonlardan nefret ediinden sz ediyorum." "Dinlesene beni," dedi Graham. "Bir noktay iyice akla kavuturalm, Peteysan. Ben kimseden nefret etmiyorum. imi gryorum yalnzca. Siyah adamm, beyaz adamm, Japonmu, vz gelir bana." "Pekl, Tom." Gecenin ge saatinde tartmak istemiyor dum.

157

"Hayr, Allah kahretsin! Sen benim nyargl olduumu dnyorsun." "Brakalm bunlar, Tom." "Niye brakyoruz? Hi de brakmyoruz. Hele imdi. Sa na bir ey syleyeyim mi, Petey-san ... sen kendine bu zel hizmetler balant grevlisi iini bulmusun, tamam m?" "Tamam, Tom." "Peki, nasl oldu da bavurdun bu ie? Japon kltrne duyduun hayranlktan tr m?" "Eh, o srada basn blmndeydim ..." "Yo, martaval brak. Kendin bavurdun," dedi Graham. "nk bu iten karn vard, tamam m? Ylda iki bin mi, bin mi, her neyse. Eitim fonundan ders paras. Polis te kiltna o paray Japon-Amerikan Dostluk Dernei veriyor. Polis tekilat da alyor, adamlara ders paras olarak dat yor, Japon dilini ve kltrn daha iyi renmelerine ola nak salyor. Byle ite. Derslerin nasl gidiyor, Petey-san?" "alyorum." "Ne kadar sk?" "Haftada bir kere." "Haftada bir. Kursu asarsan paray senden geri alyorlar Tn?" "Hayr." "Tabii almyorlar. Hatt hi derse gitmesen vz gelir onla ra. nk aslnda senin aldn o para bir rvet, arkada. Cebine bin dolar giriyor, o para da ykselen gnein l kesinden geliyor. Fazla para saylmaz tabii. Kimse seni u bin dolara satn alamaz, deil m? Tabii alamaz." "Hey, Tom ..." "Ama mesele u ki ... onlarn niyeti zaten seni satn al mak deil. Yalnzca etkiliyorlar seni. Karna ikan olay iki kere dnmeni istiyorlar. Kendilerine iyimser bir adan 1 bakmaya eilimli olasn istiyorlar. Neden olmasn ki? nsan yaratl byle. Onlar senin hayatn biraz daha iyi hale geti158

riyor, refahna, ailene, kk kzna yararl oluyorlar. Sen benim srtm ka, ben de seninkini karm ilkesi. Doru deil mi bunlar, Petey-san?" "Doru deil," dedim. Kzmaya balyordum. "Doru bal gibi," dedi Graham. "Etkileme mekanizmas byle alr nk. Bunu inkr etmeye olanak yok. Sen etki yok diyorsun. Kendini de kandryorsun yok diye. Ama var. Temiz olmann tek yolu temiz olmaktr, arkada. Eer hibir karn yoksa, ancak o zaman konuabilirsin. Aksi halde ... paray veren senin sahibindir derim." "Bir dakika dursana sen..." "te onun iin de bana nefret etmekten falan sz etme sa kn. Bu lke savata u anda. Baz insanlar durumu anlyor, bazlar da dmanla ibirlii yapyor. Tpk ikinci Dnya Savanda olduu gibi. Bazlar Alnanlardan para alr, Nazi propagandasn desteklerdi. New York gazetelerinin yayn lad baz ba makaleler sanki Adolf Hitler'in azndan k m gibiydi. Bazen insanlar farkna bile varmyordu bunu yaptklarnn. Ama yapyorlard. Byle olur savata, arka da. Ve sen de bal gibi ibirlikisin." Connor'n o sra yanmza gelmesine sevindim. Gra- ham'la ikimiz kapacakken Connor sakin sakin, "unu iyice anlamak istiyorum, Tom," dedi. "Senin senaryona gre, kz ldrldkten sonra teyplere ne oldu?" "Allah kahretsin, gitti o teypler," dedi Graham. "Onlar bir daha asla grecek deilsin." "Bak bu ok ilgin. nk demin merkezden aradlar. Bay igura oraya gelmi. Benim bakmam iin bir kutu dolu su teypi de yannda getirmi." Connor'la ikimiz arabaya binip yola koyulduk. Graham da kendi arabasyla geliyordu. Ben, "Neden Japonlar Graham'a el srmez dedin?" diye sordum.
159

"Graham'n amcas ..." diye anlatmaya balad Connor. "ikinci Dnya Sava srasnda esir dm. Tokyo'ya gt rlm ve sonra da izi bulunamam. Graham'n babas sa vatan sonra kardeine ne olduunu anlamak iin oraya git mi. Neler olup bittiine dair tatsz konumalar olmu. Baz Amerikal esirlerin Japonya'da tbb deneyler sonucu ld n herhalde duymusundur. Hatt Japonlarn aka olsun diye onlarn cierlerini daha dk rtbeli esirlere yedirdii falan sylenir." "Hayr, bilmiyordum," dedim. Connor, "Sanrm o gnleri unutmak herkesin iine geli yor," dedi. "Unutup ileriye bakmak daha gzel. Daha da doru. Artk farkl bir lke oras. Graham neye kpryordu?" "Balant grevlisi olarak aldm eitim parasna." Connor, "Haftada elli demitin," dedi. "Biraz daha fazla." "Ne kadar daha fazla?" "Haftada yz kadar. Ylda be bin be yz. Ama kurslara, kitaplara, kursa gidip gelirken harcanan yol parasna, bebek bakcsna falan gidiyor." "Demek be bin alyorsun," dedi Connor. "Ne olmu ya ni?" "Graham bu parayla beni etkilediklerini sylyor. Japon lar seni satn alm, diyor." Connor, "Eh, yapmaya altklar o, oras kesin," dedi. "stelik de ok sinsiler." "Sende de denediler mi?" "Tabii." Duraklad. "Ve ou zaman da kabul ettim. Gere inde kendilerine iyi gzle baklsn diye hediyeler vermek, Japonlarn igdsel olarak yapt bir eydir. Biz nasl pat ronu eve, yemee davet edersek, tpk yle. yi niyet iyi ni yettir. Ama biz patronu tam terfiimiz yaklarken davet et meyiz. En uygun davran, onu daha ilikinin banda, kaza160

nacak ya da kaybedecek bir ey yokken davet etmektir. O zaman iyi niyet saylr. Japonlar iin de ayn ey. Hediyeyi erken vermenin yararna inanrlar, nk o zaman rvet sa ylmaz. Hediye saylr. likiye bask binmeden nce seninle dostluk kurmann bir yolu." "Sence bu normal bir ey mi?" "Dnya byle zaten." "Sence bu rvet mi?" Connor bana uzun uzun bakt, "Ya sence?" dedi. Cevap vermem uzun srd. "Evet, sanrm belki de yle," dedim. Glmeye balad. "Eh, bu da rahatlatc bir ey," dedi. "nk aksi halde Japonlar sana bouna para harcyor olur du." "Bu kadar komik olan ne?" "Kafann karmas, kohai." "Graham bu bir sava diyor." Connor, "Eh, o da doru/' dedi. "Japonya'yla kesinlikle savatayz. Ama bakalm Bay igura bize ne gibi srprizler hazrlam."

Ykselen Gne F. 11

I6I

.K.ENTN i semtindeki polis merkezinde, beinci kat sa lonu yine her zamanki gibi kalabalkt. Gecenin ikisinde bile. Detektifler sorgulamak amacyla getirilmi yorgun fahieler le tik sahibi olmu kelerin arasndan gelip geiyordu. Kareli ceketli bir adam kede bir yere oturmu, "Kes sesini dedim sana!" diye haykrmaktayd. Karsnda durup elindeki blok nota yaz yazan polis bu haykr defalarca dinlemek zorun da kalyordu. Btn bu kemekein arasnda, Kasaguro igura sanki yanl yere gelmi gibi gzkmekteydi. Lacivert, ince izgili takm elbisesiyle, kedeki bir kerevete oturmu, ban e mi, iki dizini bititirmiti. Kocaman bir kutuyu dizlerinin zerinde dengelemekteydi. Bizi grnce yerinden frlad, ayaa kalkt. Yerlere kadar eilirken iki elini oyluklarna dayad. Bu da ek bir sayg be lirtisiydi. Uzun sre yle eik durumda bekledi. Sonra he men tekrar eildi. Bu sefer, gzleri yerde, Connor onunla Ja ponca konuuncaya kadar bekledi. igura'nn cevab da Ja ponca geldi. Alak sesle, saygl konumaktayd. Gzleri hep .yerdeydi. Tom Graham beni ime suyu musluunun oraya ekti. "UluTanrm," dedi. "Sanki ortada bir itiraf sahnesi gryoruz.

"Belki de," dedim. Ama pek de inanamamtm. igu ra'nn tutum deitirdiine daha nce de tank olmutum nk. Connor'n igura'yla konuurkenki tavrna baktm. Japonun ba hl eikti. Gzleri de yerdeydi. Graham, "Onu asla anlayamam ben," dedi. "Bir milyon yl gese yine anlayamam. Hele onu." "Nasl yani?" "aka m ediyorsun? Kz ldrp sonra da o salonda kal mak, bize zart zurt etmek! Sinirleri elikten midir, nedir? Bir de u haline bak. Tanrm, alayacak neredeyse!" Doruydu. igura'nn gzlerine yalar doluyordu. Con nor kutuyu ondan alp dnd, bize doru yrd. Sonra kutuyu bana uzatt. "Bununla megul ol," dedi. "Ben igu- ra'dan imzal ifade alacam." Graham, "tiraf m etti?" diye sordu. "Neyi?" "Cinayeti." "Yok canm," diye patlad Connor. "O da nereden geldi aklna?" "Eh, bakyorum, yerlere eiliyor, yalvarp yakarlyr ..." "O yalnzca sumimasen," dedi Connor. Fazla ciddiye alma mak gerek." "Neredeyse alayacak," dedi Graham. "Kendi karna olur diye dnyor da ondan." "tiraf etmedi mi?" "Hayr. Ama teyplerin gerekten o odadan alndn renmi. Bu da demektir ki, belediye bakannn nndeki o bbrlenmesi ciddi bir hatym. imdi artk kantlar gizle -

mekle sulanabilir. Kk drlebilir. irketine kara sr lebilir. igura'nn ba byk dertte ve kendisi de bunun farknda."
162

"Bu yzden mi o kadar mtevaz oluverdi?" dedim. "Evet. Japonya'da insan ileri yzne gzne bulatrd
163

m, yaplacak en iyi ey yetkililere gidip ne kadar piman ol duunu, ne kadar utandn sylemek, bir daha yapmaya can anlatmaktr. Bunlar hep ekilde kalr, ama yetkililer yine de dersini ne kadar iyi renmi olduuna bakp etkile nirler. Stmimasen denir ona. Yani bitip tkenmeyen bir zr dileme. Bizde kendini mahkemenin kararna teslim etmek neyse, Japonya'da onun karl bu. Anlayl turum sala mann en iyi yolu. igura da bunu yapyor." "Yani btn bunlar bir numara m?" Graham bunu sorar ken gzlerindeki baklar sertlemeye balamt. "Hem evet, hem de hayr. Anlatmas zor. Bak. Teypleri incele. igura bir de video-player getirdiini sylyor, n k teyplerin kayd garip bir teknikle yaplyormu, belki bi zim makinelerde oynatanlayz diye korkmu. Tamam m?" Karton kutuyu atm. Ses bantlarna benzer, yirmi kadar ufack kaset grdm. VValkman boyunda bir de kk kutu vard. Video-player oydu. Ucundan onu televizyona bala yabilmek iin kablolar kyordu. "Pekl," dedim. "Bir bakalm unlara."

Krk altnc kat gsteren ilk teyp, atrium kamerasndan alnm, yksekten ekim, genel manzarayd. Grnt si-yahbeyazd. Teypte insanlar ofiste almaktayd. Normal bir i gn. Hzlandrarak oralar getik. Pencerelerden ge len klarn glgeleri yerde kayarak geriledi, sonra yok ol du. Yava yava yere den k yumuad, karard, gn nn sonu geldi. Memurlar birer birer masalarndaki lamba lar yaktlar. Artk daha yava hareket ediyorlard. Derken evlerine gitmeye baladlar. Masalarndan kalkyor, asans re yryorlard. Kalabalk azalrken bir ey daha dikkatimi zi ekti. Kamera arasra ok yava hareket ediyordu artk.
164

Altndan geen bir memuru izlemek iin dnyordu. Ama bazen de hi kprdamyordu. Sonunda anladk. Otomatik odaklama ve izleme yetenei vard kamerann. Karsnda ok kii varsa, hareketler younsa, hi kprdamyordu. Ama grebildii alan genellikle bosa, o zaman tek kprdayan in sana gre kendini ayarlyor, onu izliyordu. "Garip bir sistem," dedi Graham. Ben, "Gvenlik kameralar iin mantkl ama," dedim. "O kata gelen tek kii, onlarn gznde kalabala oranla daha kayg verici." Derken gece klar yand. Btn masalar botu artk. Teyp hzla klanp kararmaya balad. Graham kukuyla, "Bir bozukluk mu var bunda?" dedi. "Oynamlar m bununla?" "Bilmiyorum. Yo, dur. Mesele o deil. Saate bak." Kar duvardaki saati grebiliyorduk. Dakika kolu yedi buuktan sekize doru gzle grlr ekilde kaymaktayd. "Zaman sktrmas," dedim. "Ne yapyor yani? Enstantaneler mi ekiyor?" Bam evet anlamnda salladm. "Herhalde bir sre hi kimse kprdamaynca sistem kendiliinden on saniyede, yirmi saniyede bir enstantane ekmekle yetiniyor, t ki ..." "Hey! O da ne?" Grntdeki k farklar kaybolmutu. Kamera bir kere daha saa doru dnmeye balad. Ama grntye kimse girmiyordu. Bo masalar, tek tuk gece klar, o kadar. "Belki de video sensoru vardr," dedim. "Belki sensorlar grebildii alann dn da hissediyordur. Ya yle ya da elle evriliyor. Bir yerlerde bir nbeti var belki. Hatt belki de aadan, gvenlik odasndan eviriyorlar." Dnen kamera asansrleri karsna alp durdu. Kaplar sa arka kede, karanlklara gml durumdayd. Tavann o blmnde, alak dzeye taklm bir pano olduundan, bizim grmz tkyordu.
165

"Tanrm, amma karanlk oras. Biri mi var orada?" "Hibir ey gremiyorum," dedim. Grnt bir netleip bir bulanklamaya balad. Graham, "imdi ne oluyor?" diye sordu. "Galiba otomatik odaklamada sorun var. Belki kendini neye odaklayacan bilemiyor. Belki oradaki alak tavan, devreleri etkiliyordur. Benim evdeki video kamera da ayn eyi yapar. Neyi ekmek istediimi anlayamad zaman g rntnn netlii berbat olur." "Yani kamera kendini bir eye mi odaklamaya alyor? nk ben hibir ey gremiyorum. Oras kapkara." "Hayr, bak. Biri var orada. Solgun bacaklar gryor mu sun? Belli belirsiz." "Tanrm," dedi Graham. "Bizim kz bu. Asansrn yann da duruyor. Yo, durun. te kprdyor." Bir an sonra Cheryl Austin alak tavann altndan kp yaklat... onu ilk defa net olarak grdk. ok gzeldi. Kendine gvenen bir hali vard. lerlerken admlarnda hibir kararszlk yoktu. Hareketleri amalyd. Genlere zg o rkek sarsaklktan eser yoktu bu kzda. Graham, "Tanrm, amma da gzel!" dedi. Cheryl Austin uzun boylu ve zayft. Ksack sar salar onu daha da uzun gsteriyordu. Duruu dimdikti. Yavaa dnd, salonu sanki kendisine aitmi gibi szd. Graham, "Bunu seyretmekte olduumuza inanamyorum," dedi. Ne demek istediini ok iyi anlyordum. Bu kz daha bir ka saat nce ldrlmt. imdi biz onu video kasette, lmnden birka dakika nce, sapasalam dolarken sey rediyorduk. Ekranda Cheryl masalarn birinden bir kt arln eli ne ald, evirdi, sonra gerisin geri yerine koydu. antasn at, hemen kapatt. Kolundaki saate bakt.
166

"Sabrszlanmaya balyor." Graham, "Bekletilmekten holanmyor," dedi. "Pek alkn olmadna da bahse girebilirim. Byle bir kz kimse bekletmemitir." Parmaklaryla masann zerinde tempo tutmaya bala mt. Ritm bana tandk gibi geldi. Ban da o ritme uyarak sallyordu. "Konuuyor mu? Bir ey mi sylyor?" "yle gibi," dedim. Aznn hareketlerini zar zor gr yorduk. Derken birdenbire ben her eyi birbirine balamay baardm. Vcut hareketim falan ... hepsini. Dudaklarnn kprts da uyuyordu. "I chev my nails and I tviddle my thumbs. I ' m real nervous but it sure isfn. Oh baby, you drive me crazy:" Graham, "Tanrm," dedi. "Hakkn var. Nereden tandn arky?" "Goodness gracious, great balls of..." Cheryl ark sylemeyi kesti. Dnp asansrlere doru bakt. "Hah. te balyor." Cheryl asansrlere doru yrd. Alak tavann altna girerken kollarn at, gelen adama sarld. Kucaklap ihti rasla ptler. Ama adam hl alak tavann altndayd. Kollarnn Cheryl'i kucakladn grebiliyorduk ama yz grntye girmiyordu. "Bok," dedi Graham. "Kayglanma," dedim. "Az sonra grrz onu. Bu kamera grmezse bakas grr. Ama sanrm kzn yeni tant bi ri olmasa gerek. Eskiden tand biri." "Meer ki kz ar scak kanl olsun. Evet, baksana. Adam hi vakit kaybetmiyor." Adamn elleri siyah elbisenin zerinde yukarya doru kayarken Cheryl'in etei de yukar ekiliyordu. Eller kzn kalalarn skt. Cheryl Austin tm vcuduyla yasland. Sa rllar youn, ihtiraslyd. Birlikte yavaa dnerek odann
167

ortalarna ilerlediler. Adamn srt bize dnd. Cheryl'in ete i beline kadar syrlmt. Adamn kasn okamak iin eli ni indirdi. Birlikte yar yryp yar sendeleyerek en yakn masaya yaklatlar. Adam onun srtn arkaya doru kavislendirdi ... ama bir anda kz itiraz etti, onu kendinden uzaa itti. "Yo, yo, acele etmeyelim," dedi Graham. "Kzmzn baz standardlar var galiba." Acaba o muydu neden? Cheryl ona cesaret veriyorken birden fikrini deitirmi gibiydi. Ruhsal durumunun ok sk deiebildiim gryordum. Acaba batan beri rol m yapyor, ihtiras sahte mi, diye dndm. Ama grne gre adam onun bu deiimlerine pek de armyordu. Cheryl masann kenarna oturmu, adam kendinden uzaa itiyordu. Adam geriledi. Srt hl bize dnkt. Yzn grerm'yorduk. O uzaklanca kz yine deiti. Glmsyordu. Kedi yavrular gibiydi. Yava hareketlerle masadan indi, ete ini dzeltti, vcudunu batan karc biimde dndrerek evresine bakt. Adamn kulan ve yznn yan tarafnn bir blmn gryorduk. enesinin kprdadn farkedecek kadar. Konuuyordu. Kz glmsedi, yaklat, kollarn onun boynuna dolad. Sonra tekrar pmeye baladlar. El leri birbirinin vcudu zerinde kayyordu. Bir yandan ya vaa konferans odasna doru ilerlediler. "Eee? Konferans odasn kz m seti?" "Anlamas zor." "Allah kahretsin, adamn yzn hl gremiyorum." Artk odann ortasna gelmilerdi. Kamera onlar tam te peden ekiyordu. Adamn yalnzca bann tepesini gr yorduk. "Sence Japona benziyor mu?" diye sordum. "Allah kahretsin. Belli olmuyor ki! Ka kamera vard o odada?" "Drt tane daha var."
168

"Eh, yz hepsinde de gizli kalamaz. Okuruz canna." "Biliyor musun, Tom," dedim. "Adam olduka iri gibi. Kzdan uzun boylu. Oysa kz da ok uzun." "Bu adan belli olur mu? Benim tek grebildiim, takm elbise giydii. Tamam. te konferans odasna giriyorlar." Oraya yaklarken kz birden mcadele etmeye balad. "Uf, yine mutsuz," dedi Graham. "ok deiken bir afa can, yle deil mi?" Adam onu smsk yakalad, kz ondan kurtulmak iin kvrand. Adam onu yan tayp yar srkleyerek konfe rans odasna soktu. Tam kapdan geerlerken kz son kere dnd, kapnn pervazna sarld, direndi. "antas orada m utu elinden?" "Herhalde. Tam gremiyorum." Konferans odas kamerann tam karsndayd. Tm oda y grebiliyorduk. Ama odanm ierisi ok karanlkt. Biz bu iki kiiyi, pencerenin dndaki gkdelenlerin klarna kar , birer siluet gibi gryorduk. Adam onu kucaklayp kal drd, masann stne oturtup arkaya doru yatrd. Kz di renmeyi kesmi, yumuamt. Adam onun eteklerini kala larna doru itti. Kz kabul ediyor, ona doru yaklamak iin kprdanyordu. Adam iki vcut arasnda an bir hare ket yapt, bir eyin havada utuunu grdk. "te klot gidiyor." Galiba yere dmt. Ama emin olmaya imkn yoktu. Eer bu klotsa, ya siyah ya da koyu renkti. Senatr Rowe sorunu noktalanyor, diye dndm. Graham, "Biz oraya girdiimizde klot yok olmutu," de di. Gzleri ekrandayd. "Resmen kant gizleme!" Ellerini bir birine srtyordu. "Sende hi Nakamoto hissesi var m, ar kada. Ben olsam hemen satardm. Yarn beklersen metelik etmeyecek o hisseler." Ekranda kz adama hl scak davranyordu. Adam ken169

di fermuaryla uramaktayd. Kz birden dorulup oturdu, adamn yzne sert bir tokat savurdu. Graham, "te yine balad," dedi. "Bu da iin tuzu biberi." Adam kzn ellerini yakalad, onu pmeye alt, ama kz kar koydu, ban evirip yzn ondan kard. Adam k z yine iterek masaya yatrmaya urat, kendi arln onun zerine verdi, onu orada tuttu. Kzn plak bacaklar havaya tekmeler atyor, savrulup duruyordu. ki siluet birleti, sonra ayrld. Neler olduunu tam anla mak olanakszd. Cheryl hl dorulmaya alyormu, adam da onu itip yatryormu gibi grnyordu.. Adam onu elleriyle bastrrken tek elini onun gsne dayamt. Cheryl'in bacaklar onu tekmeledi, vcudu masann stnde kvrand. Adam onu hl masann stnde tutuyordu ama btn sahne eskisinden ok daha aba dolu ve tahrik edici bir havaya brnmt. Bu byle srerken ben ne grmekte olduumu anlayamaz hale geldim. Gerekten rza geme mi saylrd bu? Yoksa kz numara m yapyordu? Geri tekme liyor, debeleniyordu ama adam itmeyi de baaramyordu. Belki adam ondan kuvvetliydi ... ama iimde bir duygu, k zn isterse onu tekmeleyip kendinden uzaklatrabileceini fsldyordu. Zaten arasra kzn ellerini onun boynuna do lanm gibi de gryordum. Srekli olarak itmiyordu de mek ki! Ama yine de ne seyrettiimizden emin olmak zordu "A-aaa! Sorun var." Adam ritmik hareketlerini kesti. Altnda Cheryl hareket siz kald. Kollar adamn omuzlarndan kayp masann st ne dt. Bacaklar adamn iki yanna sarkt. Graham. "Bu kadar m?" diye sordu. "Byle mi bitti?" "Bilemiyorum." Adam onun yanan okad, sonra vcudunu serte bir ka kere sarst. Bir eyler sylyor gibiydi. Bir sre orada kald. Belki otuz saniye kadar. Sonra kzdan uzaklat. Kz
170

masada kald. Adam onun evresini dolat. Yava hareket ediyordu. Olup bitenlere inanamam gibiydi. Sonra birden sola dnp bakt. Bir ses duymu gibi. Bir an donup kald, derken karar verir gibi davrand. Harekete geip odada ilerledi. Eilip yerden bir ey ald. "Klot." Graham, "Kendisi alm," dedi. "Lanet olsun." Adam yaklap kzn evresinde bir kere daha dolat, ya tan gvdeye doru kar taraftan eildi. "Ne yapyor orada?" "Bilmiyorum. Gremiyorum." "Lanet olsun." Adam doruldu, konferans salonundan atrium'a geti. Artk siluet halinde deildi. Kim olduunu anlayabilme an smz domutu. Ama dnm, konferans salonuna, l k za bakyordu. Graham, "Hey, arkada," dedi ekrandaki grntye. "Bu raya bak, ahbap. Haydi. Bir dakikack." Adam l kza bakmay srdryordu. Geri geri atri um'a geti, sonra hzla sola doru yrmeye koyuldu. "Asansre gitmiyor," dedim. "Hayr. Ama yzn gremiyorum." "Nereye gidiyor?" Graham, "br uta merdiven var," dedi. "Yangn merdi veni." "Neden asansre deil de oraya gidiyor?" "Kimbilir? Yzn grmek istiyorum. Bir kerecik." Ama adam artk kamera alannn en soluna varmt. Tam arkas dnk deilse bile, ancak sol kulayla elmack kemiini grebiliyorduk. Hzl hzl yrd, duvara aslm olan yaldz ereveli aynann nnden geti. Aynadan ge erken tepesinde gece klarndan biri yanyordu. Sonra admn atp karanla dald. "te!" 171

"Nasl durdurulur bu let?" Ben telala dmelere basp duruyordum. Sonunda ge rekli dmeyi bulup cihaz durdurdum. Geri aldk, tekrar altrdk. Adam yeni batan karanlklarda ilerlemeye koyuldu. Hzl ve uzun admlar atyordu. Aynann nnden geti ... bir an iin ... bir tek film karesi boyunca, yznn aynadaki yansmasn grdk. Net biimde. Ben o kareyi dondurmak iin dmeye bastm. "Bingo," dedim. "Japon ite!" diye patlad Graham. "Sylemitim size." Aynada, merdivene doru gitmekte olan katilin yz vard. O gergin hatlar tanmakta hi zorluk ekmiyordum. Eddie Sakamura.

172

DU BENM," dedi Graham. "Benim soruturmam. Bu iti tutuklayacam." Connor, "Elbette," dedi. Graham, "Yani ... yalnz gitmeyi tercih ederim demek is tiyorum," dedi. Connor, "Tabii," diye onaylad. "Soruturma senin, Tom. En dorusu neyse onu yaparsn." Connor bir kt karp Eddie Sakamura'mn adresini yazd, Graham'a verdi. Graham, "Yardmlarn makbule gemedi sanma," dedi. "Ama bu ii kendim yapsam daha iyi olur. imdi nce hibir kukuya yer brakmayalm. Siz ikiniz bu gece bu adamla ko nutunuz ve onu tutuklamadnz, tamam m?" "Tamam." Graham, "Eh, zlmeyin," dedi. "Onu raporda bountu ya getiririm. Banza dert amaz, sz veriyorum." Graham pek bonkr havalardayd. Eddie Sakamura'y tutuklama fik ri ok houna gitmiti. Saatine bakt. "Vay vaay!" dedi. "lk telefon geleli alt saat bile dolmam. Katili bulduk. Fena de- il." Connor, "Katili henz bulduk saylmaz," dedi. "Ben ol sam, hi vakit geirmeden alp gelirdim onu." Graham, "Hemen gidiyorum," deyip ayaa frlad.
173

O kapya doru yrrken Connor arkasndan, "Ha, Tom," diye seslendi. "Eddie Sakamura garip adamdr, ama iddete eilimli biri olarak tannmaz. Silahl olacan hi sanmam. Herhalde mrnde tabanca sahibi olmamtr. Partiden yannda bir kzl salyla ayrlp evine gitti. u anda onunla yatakta olmal. Onu sa getirmek iyi olur diye d nrm." "Hey," diye patlad Graham. "Ne oluyor sizin ikinize?" Connor, "Bir neri yalnzca," dedi. "O kk serseriyi gerekten vuracam m sanyorsu nuz?" "Arkanda destek salayacak iki tane siyahl beyazl polis arabasyla gideceksin oraya," dedi Connor. "Devriye polisle ri heyecanlanabilir. Ben yalnzca sana olaslklar anlatyo rum." "Eh, gereksiz desteinize teekkrler." Graham dnp kt. O kadar

iriydi ki kapdan geebilmek iin hafif yan dnmesi gerekmiti. Arkasndan baktm. "Neden yalnz gitmesine izin ver din?" Connor omuzlarn kaldrd. "Onun soruturmas." "Ama btn gece onun soruturmasnn peinde cann diine takp dolatn. Neden imdi durasn ki?" Connor, "Brak iin atafat Graham'n olsun," dedi. "Ne de olsa ... bizimle pek bir ilgisi yok, yle deil mi? Ben sre siz izinde bir polisim. Sen de rveti bir balant grevlisisin." Parmayla video kasetini gsterdi. "Beni evime brak madan unu bir oynatmak istiyor musun?" "Tabii." Teypi geriye sardm. "Bir de kahve iebiliriz diye dnyordum. Fen lerinin laboratuvarmda gzel kahve yapyorlar. Yani eskiden yley di." "Sen leype bakarken bir kahve alp geleyim mi?"

"ok naziksin, kohai."

"Getireyim." Teypi balattm, kmak zere dndm. "Ha, kohai, hazr oraya kadar gitmiken, nbeti polise sor bakalm, tekiltn video kasetleri konusunda ne gibi olanaklar varm. nk bunlarn kopyalarn almak gerek. Ayrca fotoraf olarak basmamz da gerekebilir. zellikle Sakamura tutuklanrken patrt kar da polisin Japon d manl iddialar balarsa. O zaman bir resim yaynlamamz gerekebilir. Kendimizi savunmak iin." Gzel bir noktaya deinmiti. "Peki," dedim. "Sorarm." "Benim kahvem stsz, tek ekerli olsun." Ekrana doru dnd.

ok, dokuzdan bee kadar al an ofislerden saylrd. Tabii gezici ekipler geceleri de su yerlerinden kantlar toplard, ama onlar getirip dolaplara kilitler, sabaha kadar bekletirlerdi. Parmak izi blmne bitiik kafeteryada duran kahve makinesine yrdm. Duvarlara yazlar aslmt: "ELLER N YIKADIN MI?" "BU YAZI SANA!" "MESLEKDALARI- NI TEHLKEYE SOKMA; ELLERN YIKA." Btn bunlarn nedeni, bu blmdeki ekiplerin trl zehirler kullanmasy-d. zellikle iddet

sularna ait kant toplar, deerlendirir ken. Eski gnlerde etrafta yle ok cva, arsenik ve krom bu lunurdu ki, bazen grevliler baka departmandan birinin el srd kt bardaktan kahve imekle bile hastalanrlard. Ama bugnlerde insanlar daha dikkatli olmutu. ki bar daa kahve doldurdum, gece nbetisinin oturduu masaya yneldim. Nbette Jackie Levine vard. Ayaklarn kaldrp masaya dayamt. Olduka iri ve dolgun bir kadnd. Toreador pantolonu giymi, bana turuncu bir peruk geirmiti.

Fen leri, Parker Center'n bodrum kalndayd. Ben ora ya vardmda saat gecenin ikisini geiyordu. Blmlerin ou kapalyd. Buras daha

174

175

Garip grnne ramen, tekiltn en iyi parmak izi alc s olarak saygnlk kazanmt. Modern Bride ndl gelin dergi sini okuyup duruyordu. "Hayrola, yine mi niyetlisin, Jac- kie?" diye sordum. "Yok canm," dedi. "Kzm." "Kiminle evleniyor?" "Neeli bir eyden konualm, olmaz m?" dedi. "O kah velerden biri bana m?" "zgnm. Ama sana bir sorum var. Bizim buralarda vi deo kantlarna kim bakar?" "Video kantlar m?" "rnein gvenlik kameralarnn ektii filmler. Analizi ni kim yapar, karelerden kim fotoraf basar?" Jackie, "Dorusu pek o tr i gelmez," dedi. "Eskiden elektronik blm bakard, ama sanrm vazgetiler. imdi video filmleri ya Valley'e ya da Medlar Hall'a yollanyor." Masada ne eildi, telefon defterine bakt. "stersen Medlar'dan Bili Harrelson'u ara. Ama ok zel bir durumsa gali ba JPL'ye veya Gney California niversitesindeki leri G rnt Laboratuvarna yolluyoruz. Onlarn numaralarn m istersin, yoksa Harrelson'a m soracaksn?" Sesinin tonu bana hangisini semem gerektiini anlat yordu. "O numaralan alsam daha iyi olacak galiba," dedim. "Eh, tahmin etmitim." Numaralar yazp yukarya dndm. Connor filmi sey retmeyi bitirmi, imdi Sakamura'nn yznn aynada g rnd ksm tekrar tekrar gzden geirmekle meguld. "Eee?" dedim. "Bu kesinlikle Eddie," diye mrldand. Sakindi. Hemen hemen kaytsz gibiydi. Kahvesini elimden alp yudumlad. "Korkun," dedi. "Evet, biliyorum." "Eskiden daha iyi kahve yaparlard." Connor barda ke nara brakt, video'yu kapatt, ayaa kalkp gerindi. "Eh, sa176

nnm bir tek akam iin iyi altk. Biraz uyusak ne dersin? Sabaha Sunset Hills'de nemli bir golf mam var." "Peki," dedim, teypleri tekrar kutuya yerletirdim, videoplayer'i de kutusuna koydum. Connor, "O teypleri ne yapacaksn?" diye sordu. "Kant dolabna kilitleyeceim." "Bunlar orijinal ama. Elimizde kopyalar da yok." "Biliyorum. Ama kopyalar yarndan nce karttramam." "Ben de onu diyorum zaten. Neden yannda tutmuyorsun?" "Eve mi gtreyim?" Kantlar eve gtrme konusunda tekiltn trl kurallar ve yasaklar vard. Byle bir ey as la ho grlmezdi. Connor omuz silkti. "Ben olsam bu ii ansa brakmaz dm. Teypleri yanna al, sabaha kopyalan kendin ektirt." Kutuyu kolumun altna kstrdm. "Yani sence kimse bir ey demez mi bu ..." "Tabii demez," dedi Connor. "Bu kantlar ok kritik. Biz yataklarmzda uyurken birinin o dolaplarn nnden elinde koca bir mknatsla gemesini istemeyiz, deil mi?" Bylece teypleri eve gtrmeye karar verdim. Kapdan karken igura'nn nnden getik. Orada yle piman pi man oturuyordu. Connor ona abucak Japonca bir ey syle- > di, igura ayaa frlad, eilip selam verdi, ofisten kt. "Gerekten o kadar korkuyor mu?" "Evet," dedi Connor. igura koridorda nmz sra hzl hzl yryordu. Eilmi, iki bklm olmu gibiydi. Korkak adam karikat r izilse, ancak byle olurdu. "Neden?" diye sordum. "Bunca zamandr Amerika'da ya adna gre onun da bilmesi gerekir ki kant gizlemi ol mas konusunda elimizde ne dayanak olursa olsun, asla g l deildir. Nakamoto'ya karysa gcmz ondan bile az."
Ykselen Gne F.12 177

Connor, "Mesele orada deil/' dedi. "O hukuksal eyler den korkuyor deil ki! Skandalden korkuyor. nk Japon ya'da olsaydk, olaca oydu." Keyi dndk. igura asansrlerin nnde bekliyordu. Biz de bekledik. Garip bir durum oldu. lk asansr geldiin de igura yana ekildi, bize binmemiz iin yol verdi. Biz bindik. Kap kapanrken o darda eiliyor, bizi selamlyor du. Asansr inmeye balad. Connor, "Japonya'da olsak kendisinin de irketinin de ii bitmiti... ebediyen," dedi. "Neden?" "nk Japonya'da skandaller, dzeni deitirmenin en sk kullanlan yoludur. Gl bir hasmdan o yolla kurtulunur. Normal uygulama saylr. Kar tarafn bir zayf yn n bulursun, ya basna ya da hkmetin soruturmaclarna szdrrsn. Bundan kesinlikle bir skandal doar, o kii ya da o kurulu mahvolur. Recruit skandalinin babakan Takei- ta'y devirmesi de yle oldu. Yetmili yllarda babakan Ta- naka'y deviren ml skandaller iin de durum ayn. Birka yl nce Japonlar General Electric'in de canna yine ayn yol la okudular." "General Electric'in canna m okudular?" "Yokogawa skandaliyle. Duymam miydin? O da klasik Japon manevralarna bir rnek. Birka yl nce General Electric hastaneler iin dnyann en iyi tarama cihazlarn dan birini yapt. Gidip Japonya'da bir firma kurdu. Ad Yokogavva Tbb Malzeme. Bu tehizat Japonya'da onlar pazar layacakt. GE iini Japon usul yapmak istedi. Maliyetlerini rakiplerininkinden aaya ekip piyasa pay kapmaya u rat, kusursuz servis ve destek sundu, mterileri arla d... potansiyel alclara uak biletleri ve seyahat ekleri ik ram etti. Biz olsak bunlara rvet deriz, ama Japonya'da bunlar standard i gereidir. Yokogavva abucak piyasann lideri haline geldi, Toshiba gibi Japon irketlerini geride b178

rakt. Japon irketleri bundan hi holanmadlar, hakszlk tan yaknmaya baladlar. Gnn birinde hkmetin adam lar gelip Yokogawa'nn ofisini bast, rvetlerin kantlarn buldu. Birka Yokogawa elemann tutukladlar, irketin adna skandalle kara srdler. Bu durum GE'nin Japonya'daki satlarn korkun etkiledi. Japon irketlerinin de habire rvet veriyor olmas hibir fark yaratmad. Her ne dense, yakalanan Japon olmayan irket olmutu. Bunun na sl byle olduu alacak bir ey!" Ben, "Bu gerekten o kadar kt bir sonu mu verdi?" di ye sordum. Connor, "Japonlar ok sert davranabilir," dedi. "Ticaret savatr der dururlar ve bunu sylerken de ciddiler. Bilirsin, Japonya bize durmadan kendi piyasalarnn ak olduunu syler. Eski zamanlarda, bir Japon kalkp da bir Amerikan arabas alrsa, hkmet onun hesaplarn incelemeye kalkar d. ok gemeden, hi kimse Amerikan arabas almaz oldu. Yetkililer iki ellerini ap, kimse almyor, biz ne yapalm, de diler. Yarattklar bu tkanklklarn sonu gelmez. Her ithal arabann birer birer doka alnmas, egzoz yasalarna uygun luunun saptanmas arttr. Yabanc ilalarn Japon laboratuvarlarnda, Japonlar zerinde denenmesi gerekir. Bir ara yabanc kayaklar da yasak etmilerdi, nk Japonya'nn karlar Avrupa ve Amerika karlarndan daha slakm. te byle davranrlar yabanc lkelere. Bu nedenle, kendi ilala rn kendilerine yutturmaya kalkanlar kyorsa, bunda o ka dar alacak bir ey yok." "O halde igura bir skandal bekliyor, yle mi? Japon ya'da olsa yle olurdu diye mi?" "Evet. Nakamoto'nun bir darbede silineceinden korku yor. Ama yle olacan sanmam. Byk ihtimalle, Los An geles'te ileri yine eskisi gibi gidecektir."

179

Connor'u evine gtrdm. O arabadan inerken ben, "Eh, ok ilgin bir deneydi, Yzbam," dedim. "Benimle bu sre yi birlikte geirdiiniz iin teekkr ederim." "Bir ey deil," dedi Connor. "lerde de yardm istersen beni her zaman arayabilirsin." "Umarm yarn o golf man pek erken saatte balamyordur." "Aslna bakarsan yedide, ama benim yamdakilere fazla uyku gerekmiyor. Sunset Hills'de oynuyoruz." "Japon sahas deil mi o?" Sunset Hills Kulb'nn sat, Los Angeles'in nisbeten yeni rezaletlerinden biriydi. Bat Los Angeles'in kulb, iki yz milyon dolar gibi korkun bir fi yata satn alnmt. O sralar kulbn yeni Japon sahipleri, hibir deiiklik yapmayacaklarn sylemilerdi. Ama im di, Amerikal yelerin says ok basit bir srele azaltlmak tayd. Ne zaman bir Amerikal ksa, yerine bir Japon ye almyordu. Sunset Hills yelikleri Tokyo'da birer milyon do lara sata sunulmaktayd. Bu fiyat kelepir saylyordu. Upu zun bir bekleme listesi vard. "Eh," dedi Connor, "Ben de Japonlarla oynuyorum zaten." "Bunu sk sk yapar msn?" "Japonlar 1 golfe ok merakldr, bilirsin. Ben haftada iki kere oynamaya alrm. Bazen insan ilgin eyler duyuyor. yi geceler, kohai." "yi geceler, Yzbam." "Arabay eve srdm.

"Hey, arkada!" Arayan Graham'd. "Merhaba, Tom," dedim. "Yalnz kaldn m sonunda?" "Evet. Eve gidiyorum. Neden?" "Dnyordum da," dedi Graham. "Belki bu basknda yanmzda Japon balant grevlisi olsa daha iyi olur." "Yalnz yapmak istiyorsun sanyordum." "Evet ... ey ... belki gelip bize yardm etmek istersin. Her ey kitaba uygun yaplsn diye." "Bu bir KKK nerisi mi?" 'Kendi kuyruunu koruma' de mek istiyordum. "Hey, sen bana yardm edecek misin, yoksa etmeyecek misin?" "Tabii, Tom. Geliyorum hemen." "Seni bekleyeceiz."

Santa Monica otoyoluna karken telefon ald. Arayan DHD operatryd. "Temenim, zel Hizmetler'e bir tele fon var. Grevli polisler balant istiyor." iimi ektim. "Pekl." Bana bir araba telefonunun numa rasn verdi. 180
181

Sakamura, 101 numaral otoyolun yukarsndaki tepelerde, o kvrlarak giden dar sokaklardan birinde, ufack bir evde oturuyordu. Saat e eyrek kaldnda keyi dndm, siyah beyaz iki polis arabasn, farlarn sndrm bekler grdm. Graham'n bej sedam da yana parketmi-ti. Graham devriye polisiyle yanyana durmu, sigara imekteydi. Ben park edecek yer bulabilmek iin on, on iki metre geri girmek zorunda kaldm. Sonra inip onlara doru yrdm. Eddie'nin evine doru baktk. Sokak dzeyindeki bir garajn styd. 1940'h yllardan kalma, beyaz, ptrl beton cepheli, iki yatak odal evlerden biri. klar yanyordu. erden Frank Sinatra'nn ark syleyen sesini duyduk. Graham, "Yalnz deil," dedi. "Yannda kzlar var yukarda." "Nasl planlyorsun?" diye sordum. Graham, "ocuklar burada brakacaz," diye anlatt. "Onlara ate edilmeyecek dedim, kayglanma. Seninle ben kp baskn yapacaz." Garajdan eve dik bir merdivenle klyordu. "Tamam. n taraf senin, arka benim mi?" "Yok canm," dedi Graham. "Seni yanmda istiyorum, arkada. Adam tehlikeli deil demitin, deil mi?" Bir kadn siluetinin pencerenin nnden getiini grdm. plak gibiydi. "Olmamas gerekir," dedim.

"Pekl yleyse, haydi balayalm." Tek sra halinde merdivenleri kmaya baladk. Frank Sinatra, "My Way" arksn sylyordu. Kadnlarn glme sini duyduk. Tek kadn deildi. "Tanrm, inallah uyuturu cu da ekiyorlardr." imden, byk ihtimalle, diye dndm. Merdivenle rin tepesine vardk, pencerelerden gzkmemek iin eil dik. n kap spanyol tarznda, salam bir kapyd. Graham duraklad. Ben evin arka tarafna doru birka adm ilerle dim, oradan havuzun yeilimsi klarn grdm. Herhalde havuz bana kan bir arka kap vard. O kapnn yerini gr meye altm. Graham omzuma dokundu. Geri dndm. O uzanp n kapnn kulpunu evirdi. Kilitli deildi. Tabancasn eline alp bana bakt. Ben de tabancam kardm. Duraklad, parman havaya kaldrd. e kadar sa ynca! Sonra tekmeyi patlatp n kapy at, "Duur! Polis! Kpr damayn!" diye haykrarak ieri dald. Ben salona varamadan kadnlarn lklar ykselmiti bile.

ki kadndlar. rlplak, odann iinde koturup avazlar kt kadar baryorlard. "Eddie! Eddie!" Eddie ortalkta yoktu. Graham da, "Nerede o? Eddie Sakamura nerede?" diye barmaya balad. Kzl sals kanepeden bir yastk kapp plakln rtmeye alt, bir yandan, "Defol buradan, sersem!" diye haykrd, ardndan yast Graham'a frlatt.

teki sarn kz ciyaklayarak yatak odasna kat. Peinden gittik. O arada kzl sal arkamzdan bir yastk daha frlatt.
182

Yatak odasnda sarn kz yere ylp acyla uludu. Gra183

ham elinde tabancasyla onun zerine eildi. "Vurma beni!" diye bard kz. "Ben hibir ey yapmadm!" Graham onu ayak bileinden yakalad biraz evirdi. Kz isteriye tutulmu gibiydi. "Eddie nerede?" diye sordu. "Ne rede o?" Kz, "Bir toplantda!" diye haykrd. "Nerede?" "Toplantda!" Debelenip teki bacayla Graham'n kas na bir tekme att. Graham kz brakrken, "Ah, Tanrm!" diye bir lk ko pard. ksrp yere kt. Ben tekrar salona dndm. Kzl sal bu arada yksek topuklu pabularn giymi, ama ba ka bir ey giymemiti. "Nerede o?" diye sordum. "Sizi itoullar," dedi. "Ylanlar!" Onun yanndan geip odann kar tarafndaki kapya y rdm. Kilitliydi. Kzl sal koup geldi, yumruklarn srt ma indirmeye balad. "Rahat brak onu! Rahat brak onu!" Ben kilitli kapy amaya alrken o habire bana vuruyor du. Kapnn br yanndan sesler duyar gibi oldum. Az sonra Graham'n koca cssesi kapya arpt, tahtalar yarld, kap ald. Karmda mutfak vard. Dardaki havu zun yeil klaryla aydnlanyordu, ierisi botu. Arka kap ak duruyordu. "Allah kahretsin." Kzl sal srtma km, bacaklarn belime dolamt. Salarm ekiyor, iren kfrler yadryordu. Olduum yerde topa gibi dnp onu srtmdan atmaya altm. B tn bu kargaaln ortasnda kendi kendime, dikkat et, kzn bir yerine bir ey olmasn, diye uyarlarda bulunduum o en der anlardan birini yayordum; nk gzel bir kzn kolu nun krlmas ya da kaburgasnn atlamas kt gzkr, polis gaddarl yaftasn alnma yaptrrd ... u anda kz salarm kknden yoluyor olsa bile. Kulam srd, ca184

nm fena halde yand. Srtm olanca gcmle duvara yasla dm, kzn cierlerindeki hava boalrken kan homurtuyu duydum. Yakam brakt. Pencerenin dnda bir glgenin merdivenlerden aaya komakta olduunu grdm. Graham da grmt. Graham, "Lanet olsun," dedi, komaya balad. Ben de kotum. Ama kz bana elme takm olmalyd, nk bir den yuvarlanp kt diye dtm. Ayaa kalktmda, siyah beyaz polis arabalarnn sirenlerini duydum. Kontaklarn amlard. Evden frlayp merdivenlerden aaya utum. Gra ham'n on metre kadar arkasndayken Eddie'nin Ferrari'si garajdan geri geri kt, vites deitirip sokan ucuna doru frlad. Siyah beyazlar hemen onu izlemeye koyuldu. Graham kendi arabasna kouyordu. O park ettii yerden kp soka n ortasna geldiinde ben hl kendi arabama komaktay dm, nk benimkini daha uzaa park etmitim. Graham yanmdan geerken yznn ask ve fkeli olduunu gr dm. Arabama binip pelerine dtm.

Bu virajl tepe yollarnda bir yandan telefonla konuur ken bir yandan da arabay hzl srmek kolay i deildi. Bu na kalkmadm bile. Graham'n yarm kilometre kadar gerisindeydim. O da iki devriye arabasnn biraz gerisinden gi diyordu. Tepenin dibine, 101 numaral otoyolun zerimden getii yere vardmda, akp snen klarn yan taraftan srat yoluna kmakta olduunu grdm. Geri geri gidip Mulholland'n aasmdaki kavaa girmem gerekiyordu. Ondan sonra, gneye giden trafie kartm.

185

Trafik yavalamaya balaynca arabamn tepesindeki yaktm, sadaki acil durum eridine doru kaydm. Ferrari saatte yz altm kilometre hzla beton sete arp tktan otuz saniye sonra oraya vardm. Herhalde arpmann etkisiyle benzin deposu patlam olmalyd, nk alevler on be metre havaya ykseliyordu. Scaklk inanlacak gibi deildi. Tepe yamacndaki aalar tutuacak diye korktum. Arabann erilip brlm enkazna yaklamaya imkn yoktu. lk itfaiye arabas, arkasnda yeni siyah-beyazla geldi. Her taraf yanp snen klarla dolmutu. tfaiyeye yer brakmak iin arabam biraz geriye aldm, inip Graham'm yanna yrdm. Graham sigara iiyordu. tfaiyeciler bu arada enkaza kpk skmaya balamlard. "Tanrm," dedi Graham. "Amma berbat bir durum!" "Kapdaki polisler niye onu garajdayken durdurmad?" "nk," diye anlatmaya balad Graham. "Onlara ate etmeyin demitim. Biz kendimiz de orada deildik. Onlar ne yapacaklarna karar vermeye alrken de herif frlad, git ti." Ban iki yana sallyordu. "Raporda bu olup bitenler ok kt grnecek." "Yine de ona ate etmeyiin daha iyi herhalde," dedim. "Belki." Sigarasn yere atp ayayla ezdi. Bu arada itfaiyeciler de alevleri sndrmlerdi. Ferrari'nin betona km gk gvdesinden dumanlar ttyor du. Havada ok kt bir koku vard. "Eh," dedi Graham."Buralarda oyalanmann bir yarar yok. Ben o eve dnyorum. Bakalm kzlar hl orada m ..." "Bana ihtiyacn olur mu?" "Olmaz. Sen artk gitsen de olur. Yarn baka bir gndr. Allah kahretsin, bu iin krtasiyesi yeter bizi ldrmeye." Yzme bakt, bir kararszlk geirdi. "Anlam durumda yz deil mi? Yani bu olup bitenler hakknda?" "Daha neler, elbette!" dedim.
186

"Yapabileceimiz baka bir ey yoktu," dedi. "Benim gr dm kadaryla,tek yolu buydu." "yle," dedim. "Bazen olur byle eyler." "Pekl, ahbap. Yarna grrz." "yi geceler, Tom." Arabalarmza bindik. Ben eve dndm.

187

DAYAN Ascenio kanepeye serilmi, horluyordu. Saat krk be gemekteydi. Ayaklarmn ucuna basa basa ya nndan geip Michelle'in odasna doruldum. Kzm srtst yatyordu. rtleri zerinden atm, kollarn kafasnn yu karsna frlatmt. ki ayann da yatan parmaklklar arasndan darya uzandn grdm. rty rtp kenar larn sktrdm, sonra kendi odama getim. Televizyon hl akt. Onu kapattm. Kravatm boy numdan ekip, pabularm karmak zere yatan kenar na oturdum. Birdenbire, ne kadar yorgun olduumu farket-tim. Ceketimle pantolonumu karp televizyonun stne frlattm. Srtst uzandmda, gmleimi de karmam ge rektiini dndm. Srtmda yap yapt. Bir an gzlerimi yumup bam yastn yumuaklna braktm. imdikleniyormuum gibi oldum, gz kapaklarmda bir batma duy gusu hissettim, bir cikleme duydum, bir an iin gzlerimi kular gagalyor sanp dehete kapldm. Bir ses, "A gzlerini, baba," dedi. "A gzlerini." Kzmn minik parmaklaryla gz kapaklarm ekitirdiini anladm. "fff," deyip gzlerimi araladm, gn n grdm, d np yzm yasta gmdm. "Baba? A gzlerini. A gzlerim, baba." "Baba gece ge geldi," dedim. "Baba yorgun."
188

Hi aldrmad. "Baba, a gzlerini. A gzlerini. Baba? A gzlerini, baba." Beni ldrtana kadar hep ayn eyi tekrarlayacan bili yordum. Gzlerimi atm. Srtst dnp ksrdm. "Baba hl yorgun, Shelly. Git bak bakalm, Bayan Ascenio ne ya pyor." "Baba, gzlerini a." "Brak da baba biraz uyusun, olmaz m? Baba bu sabah biraz daha uyumak istiyor." "Sabah oldu artk, baba. A gzlerini. A gzlerini." Gzlerimi yine atm. Hakk vard. Sabah olmutu. Hay Allah.

189

"Artk yemek istemiyorum." "Bir tek lokma daha, Shelly." Mutfak penceresinden ieriye gne doluyordu. Saat yediyi biraz gemiti. "Annem bugn geliyor mu?" "Konuyu deitirme. Haydi, Shel. Bir tek lokmack daha. Ltfen, ha?" Mutfan kesinde, onun boyuna uygun minik masann bana oturmutuk. Bazen byk masada yemediklerini ona bu masada yedirebiliyordum. Ama bu sefer ansm tutmuyordu. Michelle yzme bakt. "Annem geliyor mu?" "Sanrm. Emin deilim." Onu zmek istemiyordum. "Ondan haber bekliyoruz." "Annem yine kentten uzaa m gidiyor?" "Belki," dedim. Acaba kentten uzaa gitmek, iki yanda birine ne ifade eder, diye dndm. Ne gibi bir imaj beliriyordu kafasnda, kim bilir? "Rick Amca'yla m gidiyor?" Rick Amca da kimdi? atal onun yzne yaklatrdm. "Bilmiyorum, Shel. Haydi, a azn bakalm. Bir lokma daha." "Rick Amca yeni bir araba ald." Michelle bunu sylerken ban ciddi ciddi sallyordu. Bana nemli haberler verirken hep yle yapard.
191

"KREPLERN YE."

"yle mi?" "H-h. Siyah." "Anlyorum. Nasl bir araba?" "Bi Sades." "Bisades mi?" "Hayr. Sades." "Yani Mercedes mi?" "Hm-hmm. Siyah." "Ne gzel," dedim. "Annem ne zaman geliyor?" "Bir lokma daha, Shel." Azn at, atal uzattm. Son anda ban yana evirdi, dudaklarm kapad. "Hayr, baba." "Pekl. Pes ediyorum." "A deilim, baba." "Belli oluyor." Bayan Ascenio kendi evine dnmeden nce mutfa te mizliyordu. Temizlikim Elaine'in gelip Michelle'i yuvaya gtrmesine on be dakika vard. Daha onu giydirmem ge rekiyordu. Ben artan krepi muslua boaltrken telefon al d. Ellen Farley aryordu. Belediye bakannn basn yardm cs. "Seyrediyor musun?" "Neyi?" "Haberleri. Yedinci kanal. u anda araba kazasn veri yorlar." "yle mi?" "Beni ara," deyip kapad. Yatak odasna geip televizyonu atm. Bir ses anlatyor du. "... bildirdiine gre Hollywood srat yolu zerinde g neye doru hzl bir kovalama yer almaktayken, sank bindi i Ferrari spor arabay Vine Soka st geidinin ayana arptrmtr. Olay grenlerin belirttiine gre araba betona saatte yz milden fazla bir hzla arpm, bir anda alevlere 192

gmlmtr. tfaiye derhal olay yerine arlm, fakat en kazdan sa kurtulan olmamtr. Srcnn vcudu ok k t yanm, hatt gzlk camlar erimitir, izleme operasyo nunun sorumlusu Detektif Thomas Graham, src Bay Ed- die Sakamura'nn kentte bir cinayete kurban giden kadn olayyla ilgili grldn ifade etmitir. Ama bugn Bay Sakamura'nn arkadalar bu sulamaya inanmadklarn be lirterek, polisin sert davranmasndan rken sann panie kaplarak kamaya kalktn ifade etmilerdir. Olayn rk tutum sonucu meydana geldii yolunda ikyetler duyul maktadr. Polisin Bay Sakamura'y cinayetle sulamak iste yip istemedii belli olmamakla birlikte, gzlemciler bu ola yn 101 numaral otoyol zerinde son iki hafta iinde yer alan nc kovalamaca kazas olduunu sylemektedirler. Bu tr izleme olaylarnda polis kararnn salkllk derecesi, geen Ocak aynda Compton'lu bir kadnn ayn ekilde ka za sonucu lmesiyle gndeme gelmiti. Detektif Graham da, yardmcs Temen Peter Smith de bulunamadklar iin kendileriyle grlememitir. Polis tekiltnn bu grevli leri cezalandrma veya grevden uzaklatrma gibi bir yolu seip semeyecei merakla beklenmektedir." Tanrn. "Baba..." "Bir dakika, Shel." Ekranda hurda halindeki enkazn bir kamyona yklenii gsterilmekteydi. Kaza yerinde, asfaltn zerinde kocaman bir siyah leke vard. Yayn yine stdyoya dnd, bir kadn ekrana bakarak konutu. "KNBC'nin rendiine gre, iki grevli akamn daha erken saatlerinde Bay Sakamura ile konumu, fakat o srada kendisini tutuklamamlardr. Yzba John Con- nor'la Temen Peter Smith'in tekilt tarafndan cezalandrl ma ihtimali byktr, hatt haklarnda usulleri ihll sula mas yaplmas da beklenebilir. Fakat iyi bir haber varsa, o
Ykselen GneF. 13

193

da 101 numaral otoyolda kazann yol at trafik skklnn artk kalktdr. Sz senin, Bob." Televizyona hipnotize olmu gibi bakyordum. Ceza soruturmas, ha? Telefon ald. Yine Ellen Farley'di. "Duydun mu hepsini?" "Evet, duydum. nanamyorum. Neler oluyor, Ellen?" "Bunlar belediye bakannn ba altndan km deil ... eer sorduun oysa. Ama Japon camias Graham'dan zaten her zaman ikyetiydi. Onu rk gzyle gryorlar. Herhalde bu olay da frsat bildiler." "Ben oradaydm. Graham doru hareket etti." "Evet, biliyorum orada olduunu, Peter. Dorusunu istersen, o senin ansszln. Ayn frann seni de amurlamas-m istemem." "Graham doru hareket etti," dedim yine. "Sen beni dinliyor musun, Pete?" "Bu iten uzaklatrlma ve cezalandrlma da ne oluyor?" Ellen, "Onu ben de ilk defa duyuyorum," dedi. "Ama o herhalde ierden gelen bir haber. Senin tekiltndan. Bu arada soraym ... doru mu o? Connor'la ikiniz dn gece Sakamura'yla konutunuz mu?" "Evet." "Ve tutuklamadmz, yle mi?" "Hayr. Onunla konuurken, tutuklamaya yeterli muhtemel sebep yoktu elimizde. Daha sonra oldu." Ellen, "Sence gerekten bu cinayeti o ilemi olabilir mi?" diye sordu. "lediini biliyorum. Teypte var." "Teypte mi? Ciddi misin?" "Evet. Nakamoto gvenlik kameralarndan biri cinayeti video'ya ekmi." 194 '

Bir an sessiz kald. "Ellen?" dedim. "Bak," dedi. "Bu aramzda kalacak, tamam m?" "Tabii." "Buralarda neler oluyor, bilmiyorum, Pete. Bu i benim anlayabildiimden daha derine gidiyor." "Dn gece neden bana kzn kim olduunu sylemedin?" "O konuda zr dilerim. lgileneceim ok konu vard." "Ellen." Bir sessizlik oldu, sonra, "Pete," dedi. "O kz ortalkta ok grlen biriydi. ok kiiyi tanrd." "Belediye bakann tanr myd?" Sessizlik. "Ne kadar iyi tanrd?" "Bak, istersen yle diyelim. Gzel bir kzd ve bu kentte ok kiiyi tanrd. Bana sorarsan, azck dengesizdi derim, ama gzeldi ve erkekleri ok etkiliyordu. nanabilmen iin gznle grmen gerekir. imdi olay ok kiiyi ilgilendiriyor. Bugnk Times ' grdn m?" "Hayr." "Bir gr. Bana sorarsan u birka gn ok kusursuz hare ket etmelisin. Her admn kollamaksn. Her eyi kitabna uygun yap. Arkam da kolla hep, e mi?" "Peki. Saol, Ellen." "Bana teekkr etme. Ben sana telefon etmedim." Birden sesi yumuad. "Dikkatli ol, Peter." Telefon kapand, kulama evir sesi geldi. "Baba?" "Bir dakika, Shel." "izgi film seyredebilir miyim?" "Tabii, tatlm." Ona izgi film gsteren bir kanal buldum, sonra salona getim. n kapy ap Times' paspasn zerinden aldm. Metro blmnn son sayfasndaki yazy bulmam bir hayli srd. 195

POLS IRKILII SULAMALARI JAPON KUTLAMASINA GLGE DRD lk paragraf gzlerimle taradm. Nakamoto'nun Japon yetkilileri "kaba ve duyarsz" polis davranlarndan yakn yorlard. Figueroa caddesindeki yeni gkdelenin yaldzl ve yldzl al gecesinin bu yzden glgelendiini ileri sr mekteydiler. Bu yetkililerden bir tanesi de polisin davran nn "rklktan kaynaklandn" ileri srmt. Bir szc, "Kanmzca eer sz konusu olan bir Japon irketi olmasay d, Los Angeles polisi hi de byle davranmazd," diyordu. "Bizce polisin tutumu, Japonlar konusunda kesinlikle bir if te Standard yanstyor." Nakamoto'nun ynetim kurulu ba kan Bay Hiroi Ogura da Madonna ve Tom Cruise gibi yl dzlar ekmeyi baaran o partiye katlmt. Ama onu bulup yorumunu almak mmkn olmamt. Bir szc, "Bay Ogu ra resm evrelerdeki bu dmanlk duygularnn al le kelemesine ok zld; bu tatszlklarn olmasndan byk hzn duyuyor," demiti. Gzlemcilere gre Binba Thomas polis tekiltyla g rmek zere bir grevli yollam, ama pek sonu alama mt. Irk asndan duyarl durumlar ynetmekle ykml zel Japon balant grevlisi Temen Peter Smith'in de ora da bulunmasna ramen, polis yine de tutumunu deitir memiti ... Falan filan. Ortada bir cinayet olduunu anlayabilmek iin yaznn drdnc paragrafna kadar okumak zorunda kalyordu in san. Bu kk ayrntnn hi nemi yokmu gibi davramlyordu. Bala tekrar baktm. Yaz Kent Haber Servisinden geli yordu. O kadar kzdm ki, Times'daki eski dostum Kenny Shu196

bik'i aradm. Ken, Metro'nun bata gelen muhabirlerinden- di. Ezelden beri o gazetede alrd. Olup biten her eyi bi lirdi. Saat daha sabahn sekizi olduu iin Ken'in ev numa rasn evirdim. "Ken. Ben Pete Smith." "Aa, merhaba," dedi. "Mesajm aldna sevindim." Arka planda ok gen bir kz sesinin, "Ama baba, neden gidemeyecekmiim?" diye szland duyuluyordu. Ken, "Jennifer, bir dakika brak da konuaym," dedi. "Hangi mesaj?" diye sordum. Ken, "Seni dn gece aradm, nk hemen bilmen gerekir diye dndm," dedi. "Herhalde gdml davranyor. Ama altnda neler yatt hakknda bir fikrin var m?" "Neyin altnda?" diye sordum. Neden sz ettiini gerek ten anlayamamtm. "zr dilerim, Ken, mesajn almadm." "Sahi mi?" dedi. "Dn gece on bir buuk sularnda ara dm seni. Merkezden bir aratrma peinde olduunu, ama arabanda telefon olduunu sylediler. nemli demitim. Gerekirse beni evden araman istemitim. nk bilmek is tersin diye dndm." Arka planda gen kz yine, "Baba, haydi izin ver," dedi. "Ne giyeceimi kararlatrmam gerek." "Jennifer, Allah kahretsin, kes sesini." Bana dnd. "Senin de bir kzn var, deil mi?" "Evet," dedim. "Ama daha iki yanda." "Bekle grrsn. Bak, Pete, mesajm gerekten almadn m?" "Hayr," dedim. "Ben baka nedenle aryorum. Bu sabah ki yazyla ilgili." "Hangi yaz?" "Sekizinci sayfadaki Nakamoto yazs. Al treninde polisin 'kaba ve duyarsz davran'ndan sz eden." 197

"Hay Allah, dn hi sanmamtm bir Nakamoto yazm zn kacam. Partiyi Jodie izliyordu, onu biliyorum ... ama o yaz yarna kadar kmayacak. Japonlar tm yldzlar top luyor, trnden bir ey. Jeff dn Metro'nun yazlar arasna byle bir ey koymamt." Jeff, Metro'nun editryd. "Bu sabahki gazetede cina yetle ilgili bir yaz var," dedim. "Ne cinayeti?" Sesi bir garip geliyordu. "Dn gece Nakamoto'da bir cinayet ilendi. Sekiz buuk dolaylarnda. Konuklardan biri ldrld." Ken hattn br ucunda sessizdi. lgn bir hzla dn d belliydi. Sonunda, "Sen kartn m?" diye sordu. "Cinayet masas beni Japon balant grevlisi olarak a rd." "Hmmm," dedi Ken. "Bak, ben masama ulaana kadar bekle ... bakalm neler renebilirim. Bir saate kadar konu alm. Hem bana numaralarn da ver de seni direkt arayabi leyim." "Tamam." Hafife ksrp boazn temizledi. "Dinle, Pete. Aramz da kalsn. Senin bir sorunun falan var m?" "Ne gibi?" "Ahlk sorunu gibi ya da banka hesabnla bir sorun gibi. Gelir vergisinde eksik gelir gstermek gibi ... yani benim bilmem gereken herhangi bir ey. Dostun olarak." "Yok," dedim. "Ayrntlar bilmem art deil. Ama tam yerine oturma yan bir ey varsa ..." "Hibir ey yok, Ken." "nk ortaya atlp senin adna kl ekeceime gre ... ayam bala basm olmak istemem." "Ken. Neler oluyor?" "u anda ayrntlara girmek istemiyorum. Ama ksaca l zetlemek gerekirse, birileri sana bok atmak istiyor demek gerek." 198

Kzn sesini duydum. "Baba, iren bir sz o!" "Eh, senin dinlemiyor olman gerekirdi Pete?" "Evet," dedim. "Buradaym." "Beni bir saate kadar ara." "Gerek bir dostsun. Sana ok ey borluyum." "Hem de nasl," dedi Ken. Sonra telefonu kapatt. evreme bakndm. Ev yine her zamanki gibiydi, bir de iiklii yoktu. Sabah gnei hl ieriye doluyordu. Michelle en sevdii koltua oturmu, izgi film seyrederken bir yandan ba parman emmekle meguld. Ama nedense bana her ey farkl gibi geliyordu. Garip bir duyguydu bu duygu. Sanki dnya arplvermiti. Oysa yaplacak ilerim vard. Vakit geiyordu. Elaine k zm yuvaya gtrmeye gelmeden nce onu giydirip hazr lamak zorundaydm. Bunu ona da syledim. Alamaya ba lad. Televizyonu kapattm, Michelle kendini yere att, tek meler savurup lklar atmaya koyuldu. "Hayr, baba! izgi film, baba!" Onu kucaklayp kolumun altna kstrdm, stn dei tirmek zere yatak odasna gtrdm. Avaz kt kadar baryordu. Telefon bir daha ald. Bu sefer merkezden ar yorlard. "Gnaydn, Temenim. Size mesajlarm var." "Dur, bir kalem alaym," dedim, Michelle'i yere braktm. Daha da ok barmaya balad. "Bugn giymek istediin pabular seer misin?" dedim ona. Merkez santrali, "Sizin orada cinayet ileniyormu gibi," diye yorum yapt. "Giyinip okula gitmek istemiyor." Michelle paam ekitiriyordu. "Hayr, baba. Okula git mem, baba." -

199

"Gidersin," dedim ciddi bir sesle. Hngr hngr alad. Ben telefona dndm. 'Tamam Temenim. Dn gece on biri krk bir gee sizi Ken Subotik ya da Subotnick adl biri arad. Los Angeles Tines'dan. Aramanz istiyor. Mesaj yle: 'Sansar seni aratr yor.' Ne anlama geldiini siz anlarmsmz. Onu evinden arayabilirsiniz. Numaras sizde var m?" "Var." "Peki. Gece biri krk iki gee de biri daha arad. Ad Bay Eddie Saka ... galiba Sakamura'ya benzer bir kelime. ok acil olduunu syledi, hemen evinden aramanz istedi, nu maras 550-84 34. Kayp teyp hakkndaym. Tamam m?" Allah^kahretsin. "O telefon kata geldi?" diye sordum. "Gece biri krk iki gee. Telefonu Devriye Ynetim'e ba ladk, ama herhalde sizi bulamadlar. Morga falan m gitmi siniz, neymi?" "Evet." "zgnm, Temenim, ama arabanzdan indiniz mi, hep araclar kullanmak zorunda kalyoruz." "Peki. Baka bir ey?" "Sonra bu sabah alt krk te Yzba Connor sizin iin bir ar numaras brakt, aramahz istedi. Bu sabah golf oynayacan syledi." "Peki." "Yediyi on gee de Robert VVoodson'dan telefon geldi. Se natr Morton'un ofisinden aryormu. Senatr Morton sizin le ve Yzba Connor'la bugn saat birde, Los Angeles Sos yal Kulbnde grmek istiyor. VVoodson aramanz, Sena- tr'le olan randevunuzu konfirme etmenizi istiyor. Sizi bul maya altm ama telefonunuz meguld. Arayacak msnz Senatr?" Arayacam syledim, Connor'u golf sahasnda bulmas n, beni arabamdan arasn diye mesaj brakmasn da istedim.
200

n kapnn sesini duydum, Elaine ieriye girdi. "Gnay dn," dedi. "Korkarm Shelly daha giyinmedi." "Ziyan yok," dedi. "Ben giydiririm. Bayan Davis onu al maya kata geliyor?" "Haber bekliyoruz." Elaine btn bunlar daha nce de yaamt. "Haydi, gel, Michelle, bugn ne giyeceini seelim. Okula hazrlanma zaman." Saatime baktm, bir fincan kahve daha almaya giderken telefon ald. "Temen Peter Smith ltfen." ef yardmcs Jim Olsen aryordu. "Merhaba, Jim." "Gnaydn, Pete." Sesi dosta geliyordu. Ama Jim Olsen hi kimseyi, eer byk bir sorun yoksa, saat ondan nce aramazd. "Grne gre kuyruumuzdan yakalandk bu sefer," dedi. "Bugnk gazeteleri grdn m?" "Evet, grdm." "Sabah haberlerini de izledin mi?" "Birazn." "ef beni zarar ziyan kontrol iin arayp duruyor. Bir neride bulunmadan nce senin grn renmek iste dim. Tamam m?" "Tamam." "Demin Tom Graham'la konutum. Dn gece ilerin irkefe battn kabul ediyor. Olanlar kimseye an eref getir mi deil." "Korkarm yle." "ki tane plak kadn, yetenekli iki polisimizi durduru yor ve sann tutuklanmasn nlyor! yle mi gerekten?" Kulaa gln geliyordu. "Orada olup grmen gerekirdi, Jim," dedim. 201

"Hm-hmmm," dedi. "Eh, u ana kadar bir tek iyi ey var. zlemede yasal srecin uygulanp uygulanmadna baktm. Uygulanm gibi grnyor. Bilgisayar kaytlar var, telsiz den ses kaytlar var, hepsi de kitaba uygun. Tanrya kr. Hi kimse kfr bile etmemi. ler daha sarpa sararsa o bantlar kamuoyuna sunarz. O yandan salamz demektir. Ama Sakamura'nn lm olmas ok yazk." "Evet." "Graham eve, kzlar bulmaya dnm, ama evi bo bul mu. Kzlar girmimi." "Anlyorum." "O patrtnn arasnda kimse kzlarn adn almad m?" "Hayr, korkarm almad." "Demek ki evdeki olaylarla ilgili hi tanmz yok. O ynden amz var demektir." "Hm-hmmm." "Bu sabah Sakamura'nn enkazdan kan cesedini, daha dorusu kalntlarn morga gtryorlar. Graham'a gre, dosya kapanyor gibi. Galiba Sakamura'nn kz ldrd n gsteren bantlar varm. Graham son raporunu yazmaya hazr. Sen de byle mi gryorsun durumu? Dosya kapand m?" "Herhalde, ef. Tabii." "O halde kapatma zaman," dedi Olsen. "Japon cami as, Nakamoto'nun urad zarar tedirginlik verici ve inci tici buluyor. Olayn gereinden fazla uzatlmasn istemiyor lar. Yani kapatrsak iyi olacak." "Bana gre hava ho," dedim. "Kapatalm." "Eh, iyi yleyse, Pete," dedi Olsen. "Ben efle konuurum. Ceza uygulamaktan kurtulabilir miyiz, bakarm." "Saol, Jim." "Kayglanmamaya al. Ben ahsen olayda ceza gerekti recek bir durum grmyorum. Yeter ki elimizde cinayeti Sakamura'nm ilediini gsteren teypler bulunsun."
202

"Evet, var." "Ha, o videolar konusunda ... Mary'ye kant dolabna bakmasn syledim. Bulamyor teypleri." Derin bir soluk aldm, "Orada deil, bende," dedim. "Dn gece kant dolabna kilitlemedin mi?" "Hayr. Kopya karttrmak istedim." ksrd. "Pete. O konuda usullere uysan daha iyi eder din." "Ama kopya karttrmak istedim," dedim. Jim, "Bak, yle yapalm," dedi. "Sen kopyalar karttr, sonra orijinalleri saat ona kadar masamn stne getir. Ta mam m?" "Tamam." "Kant dolapta aramaya sra gelene kadar saat on olur naslsa. Bu ileri bilirsin." Am kapatacam sylyordu. "Saol, Jim." "Bana teekkr etme, nk ben bir ey yapm deilim," dedi. "Benim bildiim kadaryla, usullere uyulmu." "Tamam." "Ama lf aramzda, hemen yap o ii. Kaleyi bir iki saat sa vunabilirim. Ama buralarda bir eyler oluyor. Akmn tam nereden geldiini bilmiyorum. O yzden ... durumu zora it me, tamam m?" "Tamam, Jim. Hemen yola kyorum." Telefonu kapattm, kopyalar karttrmak zere ktm.

203

DR bardak ekimi stn dibinde yatan bir kent nasl grnrse, Pasadena da bugn yle grnyordu. Kentin biraz dndaki laboratuvar, Rose Bovvl'a yakn tepelerin eteklerindeydi. Ama tepenin yukarlarn rten sis sabahn sekiz buuunda bile dalmamt. Teyp kutusunu koluma kstrdm, kimliimi gsterip ko ruma grevlisinin defterini imzaladm, Amerikan vatanda olduuma yemin ettim. Grevli beni i avlunun kar tara fndaki ana binaya yollad. Jet Propulsion Laboratuvar uzun yllardan beri Jpiter'in ve Satrn'n resimlerini eken Amerikan uzay gemilerine i yapan laboratuvard. Grntleri dnyaya video imgesi ha linde yollarlard. Zaten modern video-imgeleme sreleri nin icad edildii yerdi JPL. Bu teyplerin kopyasn karabi lecek bir yer varsa, o da burasyd. Basn sekreteri Mary Jane Kelleher beni nc kata g trd. Yeil bir koridordan ilerledik, birka kap getik. Ka plar ak, ierdeki ofisler botu. Bunun nedenini sordum. Mary, "Evet," diye ban sallad. "ok iyi elemanlardan bazlarn srekli kaybediyoruz, Peter." "Nereye gidiyorlar?" "Genellikle sanayiye geiyorlar. Buradan Armonk'daki IBM'e ya da Nevv Jersey'deki Bell Laboratuvarlarna geen ler her zaman olurdu. Ama o laboratuvarlarda daha iyi te-

hizat da yok, daha ok para da yok artk. imdi baa gre enler, Long Beach'deki Hitachi, Torrence'deki Sanyo, Inglewood'daki Canon gibi Japon laboratuvarlar. u ara ok sa yda Amerikal aratrmac alyorlar." "JPL buna kayglanyor mu?" "Tabii," dedi. "Teknoloji tansfer etmenin en iyi yolu, bir adamn kafasnn iinde transfer etmektir ve bunu bilmeyen de yoktur. Ama elden ne gelir?" Omuzlarn kaldrd. "Ara trmaclar aratrma yapmak ister. Oysa Amerika artk pek de ok 'Aratrma-Gelitirme' yapmaz oldu. Bteler daha sk. Japonlarla almak daha cazip hale geldi. yi para veri yorlar, aratrmaya da gerekten sayg duyuyorlar. Bir ciha za ihtiyacn varsa, onu sana getiriyorlar. En azndan, arka dalarn syledii byle. te geldik." Beni video cihazlaryla dolu bir laboratuvara soktu. Ma den raflara, maden masalara kara kutular dizilmiti. Bir y n monitrler ve gsterim ekranlar vard. Btn bunlarn ortasnda, Kevin Hovvzer adl, otuz yalarnda, sakall bir adam duruyordu. Ekranlarn birinde, kayp duran gk kua renklerinde bir grntyle urayordu. Masasnn st Coca Cola tenekeleriyle, eker ktlaryla doluydu. Btn gece burada alm olduu belliydi. "Kevin, sana Los Angeles Polis Tekiltndan Temen Smith'i getirdim. Kopyasn almak istedii teypleri var." "Yalnzca kopya m?" Howzer hayal krklna uram gibiydi. "Baka bir ilem yapmamz istemiyor musunuz?" "stemiyor, Kevin," dedi Mary. "Dert deil." Hovvzer'e kasetlerden birini gsterdim. Alp elinde evir di,

sonra omuz silkti. "Grne gre Standard sekiz mili metrelik film. Ne var kaytta?" "Japon HD TV'si."
204

"Yani HD grnts m?" "Herhalde." 205

"Sorun yaratmamas gerekir. Kullanabileceim bir playback makineniz var m?" "Evet." Makineyi kutudan kardm, ona verdim. "Tanrm, bunlar artk ne gzel yapyorlar, deil mi? Ha rika bir nite." Kevin ndeki kontrollar inceledi. "Evet, HD olduu kesin. Yaparz." Makineyi evirip arkasndaki fi yer lerine bakt, kalarn att. Masasndaki eklemli kendine doru ekti, kasetin plastik kapan at, banta bakt. Bantm kenarnda ancak belli olan gm bir erit var d. "Hh. Bu bantlarda yasal bir eyler mi var?" "Aslnda evet, var." Kaseti bana geri uzatt. "zgnm. Kopyalayamam." "Neden?" "O gm izi gryor musunuz? Buharlam metal bant bu. ok yksek dansitesi var. Eminim formatta da gerek za man kompresyonu ve dekompresyonu vardr. Size kopya karamam, nk formatlar birbirine uyduramam. Yani alaca m sinyal gzle grlebilecek ekilde olmaz. Bir kopya ka rrm ama o kopyann salndan emin olamam, nk for- matlar uymaz. Demek ki eer konu yasal bir eyse ... ki her halde yle ... kopyay baka yerde yaptrmanz gerekiyor." "Nerede mesel?" "Bu belki yeni D-4 formatlarndandr. Eer yleyse, ancak Hamaguri'de ektirebilirsiniz." "Hamaguri mi?" "Glendale'deki aratrma laboratuvar. Sahibi Kaikatsu Sanayii. nsanolunun bildii her tr video tehizat var on larda." "Bana yardm ederler mi sizce?" diye sordum. "Kopya kartmak iin mi? Tabii. Laboratuvar yneticile rinden birini tanrm. Jim Donaldsond. sterseniz onu tele fonla da ararm." "Harika olur." "Dert deil." 206

riAMAGUR Aratrma Enstits dikkati ekmeyen, ayna-camla kapl bir binayd. Glendale'in kuzeyine dyordu. Koltuumda kurumla lobiye girdim. k resepsiyon masasnn arkasnda, binann orta yerindeki toplant salonunu grebiliyordum. evrede de koyu renk camla ayrlm laboratuvarlar vard. Doktor Jim Donaldson'u sorup, beklemek zere lobideki bir koltua oturdum. Ben beklerken, takm elbise giymi iki adam girdi, resepsiyoncuya samimi bir selam verip yanma oturdular. Ben yokmuum gibi, antalarndan kardklar parlak brorleri sehpaya yayp incelemeye koyuldular. "unu gryor musun?" dedi ilerinden biri. "Anlatmaya altm buydu. u grntyle bitirelim. Kapan bu olsun." Yan gzle baktm. Yaban iekleri ve karl dalar grdm. Birinci adam parmayla resimlere dokundu. "Buras Kayalk Dalar, dostum. Gerek Amerikana! Gven bana, bu satar ite bunu. Hem de ok nefis bir yer." "Ne kadard demitin?" "Drt yz yirmi dnm. Montana'mn hl satlk olan en yksek yeri. Yirmi kilometreye on kilometrelik birinci snf iftlik topra oras. Tam Kayalk Dalarnn yamac. Mill Park kadar yer. ok grkemli. Manzaras var, kalitesi var. Bir Japon konsorsiyumu iin ideal."
207

"Fiyat konutular m?" "Henz konumadlar. Ama biliyorsun, iftiler zor durumda. Artk yabanclarn Tokyo'ya sr eti ihra etmesi serbest brakld. Japonya'da sr eti yirmi-yirmi iki dolar dan gidiyor. Ama koca lkede hi kimse Amerikan eti alm yor, mallar rhtmlarda ryor. Oysa iftlii Japonlara sa tarlarsa, o zaman eti ihra etmek kolaylar. nk sahibi Japon olan iftlikten, Japonlar da et alr. Japon, Japonla i ya par. stelik arazinin etraf da hep iftlik. Montana da, Wyo-ming de satld artk. Orada kalan iftiler, doruklarda at stnde Japon kovboylar gryor. br iftliklerin yenilendi ini, ek ambarlar yaptrdn, modern tehizat aldn falan gryorlar. nk onlar mallarn Japonya'da yksek fiyata satabiliyor. Eh, Amerikal toprak sahipleri de budala deil. Durumu

anlyorlar. Rekabet edemeyeceklerini gr yorlar. Bu yzden de satyorlar." "Ama o zaman Amerikallar ne yapyor?" "Kalp Japonlarn yannda alyorlar. Sorun deil. Ja ponlarn iftlii tanyan adamlara ihtiyac var. iftlikteki herkese de zam veriliyor. Japonlar Amerikallarn duygula rm iyi kollarlar. Duyarl insanlardr." kinci adam, "Biliyorum," dedi. "Ama yine de holanm yorum. Hi holanmyorum bu durumdan." "Ziyan yok, Ted. Ne yapacaksn yani? Blgenden seil mi kongre yesine mektup mu yazacaksn? Onlarn da hep si Japonlar hesabna alyor zaten. Yahu, bu iftlikleri Ja ponlar, Amerikan sbvansiyonlaryla iletiyor." lk adam al tn bir zinciri bileinde evirip bkt, arkadana doru eil di. "Bak, Ted, duygusallamayalm imdi. Hi halim yok byle eylere. Senin de

yok. Biz yedi yz milyonluk bir sat n be ylda denecek tutarndan yzde drt konuuyoruz burada. Bunu gzden uzak tutmayalm, tamam m? Sen tek bana bile ilk yl iinde iki milyon drt yz bin dolar bekler sin bu iten. stelik de bu be yl srecek. Haksz mym?"

"Biliyorum. Ama beni rahatsz ediyor." "Eh, i balannca pek rahatsz olacan sanmyorum, Ted. Ama idare etmemiz gereken bir takm kk adamlar var ..." O srada benim dinlemekte olduumu farkettiler. Ayaa kalkp biraz uzaklatlar. lk adamn, Montana eyaleti makamlarnn tercih ve onayna ait bir eyler sylediini duydum. kinci adam yavaa ban sallyordu. lk adam onun omzuna bir yumruk atp neelendirmeye alt. "Temen Smith?" Koltuumun yannda bir kadn duruyordu. "Evet?" "Ben Kristen. Doktor Donaldson'un asistanym. JPL'den Kevin az nce sizinle ilgili olarak telefon etti. Baz kaytlarla ilgili bir ihtiyacnz m varm?" "Evet. Kopyalarn almak istiyorum." "zgnm ama Kevin aradnda ben burada deildim. Sekreterlerden biri alm mesaj. Durumu da tam anlayama m."

"Nasl yani?" "Maalesef Doktor Donaldsbn u ara burada deil. Bu sa bah bir konferans veriyor." "Anlyorum." "Bu da bizim iin ii zorlatryor. Kendisi laboratuvarda olmaynca yani." "Ben yalnzca birka teypin kopyasn istiyorum. Belki la boratuvarda bir bakas bana yardmc olur," dedim. "Normal olarak yle, ama korkarm bugn imknsz." Karma yine Japon duvar dikilmiti. ok nazik, ama duvar yine de. imi ektim. Bir Japon irketinin bana yardm edeceini dnmek gereki bir ey deildi belki de. Teyp kopyalamak gibi basit bir ite bile. "Anlyorum." "Bu sabah laboratuvarda kimse yok. Dn gece acil bir proje zerinde hepsi ge saatlere kadar altlar. Belki de sa bahlara kadar. Bugn herkes ge geliyor. br sekreterin

208

Ykselen G ne F 14

209

anlamad buydu, e ge gelecekler. Bu yzden ... size ne diyeceimi bilemiyorum." Son bir giriimde bulundum. "Bildiiniz gibi benim pat ronum Emniyet Mdr. Bu sabah bu i iin ikinci urad m yer buras. Bir an nce kopyalar kartmam iin ok zorluyor beni." "Size yardm edebilmeyi ok isterdim. Doktor Donaldson da isterdi, eminim. Polis iin daha nce de zel iler yaptk. Elinizdeki malzeme ne olursa olsun kopyalayabileceimiz den eminim. Belki bugn, daha ge saatlerde. Ya da bize b rakmak isterseniz ..." "Korkarm onu yapamam." "Peki. Tabii. Anlyorum. zgnm Temen Smith. Belki bugn daha ge bir saatte urarsnz, olmaz m?" Omuzlar n hafife kaldrd. "Herhalde urayamam," dedim. "Sanrm dn gece herke sin ge saatlere kadar alm olmas benim ansszlm." "Evet. Sk rastlanmayan bir durum." "Ne olmutu, bir sorun mu kmt? Aratrma sorunu mu?" "Aslnda bilmiyorum. Bu binada o kadar byk video ka pasitesi var ki, arasra beklenmedik ricalar da geliyor. zel efekt isteyen bir reklam falan. Sonny iin yeni Michael Jackson video'sunu yaptk rnein. Ya da birisi mahvolmu bir teypi onartmak istiyor. Sinyali diriltmek falan. Ama dn ge ce ne olduunu bilmiyorum. ok uramlar, onu biliyo rum. Yirmi kadar teyp zerinde almlar. Hem de ok acele. Geceyarsndan sonra bile hl ileri bitmemimi di ye duydum." imden ... olamaz, diye dndm. Yerimde Connor olsa ne yapard? Nasl bir yaklamda bulunurdu? Bir kr ta atmaya karar verdim. "Eh, eminim Nakamoto'nun gznde bu zahmetiniz ok makbule ge mitir," dedim. 210

"Evet, byk minnet duydular, nk oldu ileri. Mut luydular." "Bay Donaldson'un konferans vereceini sylemitiniz," dedim. "Doktor Donaldson'un. Evet." "Nerede veriyor?" "Bonaventure Otelinde, bir irketin eitim semineri. Ara trmalara gre ynetim teknikleri. Bu sabah olduka yorgun olmal. Ama her zaman iin iyi bir hatiptir." "Saolun." Ona kartm verdim. "ok yardmc oldunuz. Aklnza bir ey gelir, benimle konumak isterseniz, ltfen arayn." "Peki." Karta bakt. "Teekkr ederim." Gitmek zere dndm. Tam karken, ya otuza yakla an, Armani takm giymi, moda dergisi tiryakisine benzer biri yaklap deminki iki adamn yanna geldi. "Baylar, Bay Nakagavva sizi bekliyor." Adamlar ayaa frladlar, parlak brorleriyle resimlerini kaptlar, ll admlarla yryen gencin peine dp asansre ilerlediler. Ben binadan hava kirliliinin iine ktm.

211

KORDORUN giriindeki levhada, BRLKTE ALI MA; JAPON VE AMERKAN YNETM TEKNKLER diye yazyordu. Konferans salonunda her zamanki seminerler den biri yer almaktayd. Bir yn kadn ve erkek, gri rtl masalarn bana sralanm, notlar alyor, krsde de biri lgn bir sesle konuup duruyordu. zerine ge gelenlerin yaka kartlarnn sraland masann banda duruyordum. Gzlkl bir kadn bana yaklat. "Kaydnz yaptrdnz m? Paketinizi aldnz m?" Yerimde hafif dnp kimliimi gsterdim. "Doktor Donaldson'la konumak istiyorum." "Kendisi bir sonraki konuucumuz. Yedi sekiz dakikaya kadar krsye kacak. Size bir bakas yardmc olabilir mi?" "Bir dakikadan fazla srmez." Kadn kararszd. "Ama srann ona gelmesine o kadar az zaman kald ki..." "O halde vakit kaybetmeyin." Tokat atmm gibi bakt bana. Ne bekliyordu, anlayama dm. Polistim ben. Biriyle konumak istemitim. Bu ii pa zarla gelecek bir ey mi sanyordu? Canm skknd. Arma- ni takm giyen o moda dkn geliyordu aklma. ll admlarla, sanki arl ve nemi olan biriymi gibi yr-

yen, emlkilere yol gsteren adam. Neden kendini nemli sanyordu o gen? Belki master yapm olabilirdi, ama ne olursa olsun yapt i, Japon patronu iin kapy amaktan baka bir ey deildi. Kadn gzlerimle izledim. Konferans salonunun evre sinden dolap, sonraki konumaclarn oturmakta olduu masaya yaklat. Dinleyiciler hl not alyor, krsdeki kum rengi sal adam da konuuyordu: "Japon irketinde bir ya bancya elbette yer vardr. En tepede deil tabii, hatt belki st dzeylerde de deil. Ama bir yer olduu kesindir. Unut mayn ki yabanc olarak Japon irketinde neminiz byk tr. Size sayg gsterilir. Yapacak bir iiniz vardr. Elbette ki yabanc olduunuz iin stesinden gelmeniz gereken baz zel zorluklar da olacaktr, ama bunu baarabilirsiniz. Yerinizi bilirseniz, mutlaka baarl olursunuz." Salondaki ba eik, not alan i adamlarna baktm. Ne yazyorlar acaba, diye merak ettim. Haddinizi bilin, diye mi yazyorlard? Konuucu devam ediyordu. "Yneticilerin sk sk, Japon irketinde yerim yoktu, o yzden istifa ettim, dediini du yarsnz. Ya da, szm dinletemiyordum, fikirlerim uygu lanmyordu, iler ley emiyordum, diye yaknrlar. Bu insanlar, bir yabancnn Japon toplumundaki roln anlayamayanlar dr. Uyum salayamaynca ayrlmlardr. Bu onlarn kendi sorunudur. Japonlar Amerikallar da, baka yabanclar da irketlerine kabul etmeye hazrdrlar. Hatt ok heveslidir ler. Yerinizi hatrladnz srece, kabul grrsnz orada." Bir kadn elini kaldrp konutu. "Ya Japon irketlerinde kadnlara ayrmclk uygulanmas konusu?"

"Kadnlara kar bir ayrm yoktur," dedi konuucu. "Kadnlar ilerleyemiyor diye duydum." "Bu asla doru deil." 212

"O halde bunca davann nedeni nedir? Sumitomo Banka- ' kocaman bir ayrmclk anlamazln daha yeni zme

213

balad. Japon irketlerinin te biri aleyhine, Amerikal elemanlar tarafndan davalar aldn okudum. Bunlarn dayana nedir?" "Bunu anlamak ok kolay," dedi konuucu. "Yabanc bir irket, deiik bir lkede i yapmaya balad zaman, ora- ^ nn det ve usullerine alncaya kadar mutlaka baz hatlar yapar. Amerikan irketleri de Avrupa'ya uzanp ilk defa ok uluslu olduklarnda, yani ellili, altml yllarda, onlarn da aleyhlerine pek ok dava almt. Girdikleri lkelerde eitli zorluklarla karlatlar, mahkemelere srklendiler. Amerika'ya gelen Japon irketlerinin de bir uyum sresi geiriyor olmalar son derece doal. Sabrl olmak gerekir." Bir adam glerek, "Japonlara kar sabr ne zaman gerekli deil ki?" dedi. Ama sesinde fke deil, znt vard. Odadaki dier dinleyiciler not almay srdryorlard. "Memur bey, ben Jim Donaldson. Konu nedir?" Dndm. Donaldson ince uzun, gzlkl, ince eylere dikkat edermi gibi, ok titizmi gibi grnen bir adamd. niversite hocas gibi giyinmiti. Tvit spor ceket, krmz kravat. Ama gmleinin gs cebinden darya kalemlerinin saplar uzanyordu. Herhalde mhendis, diye dndm. "Nakamoto teypleriyle ilgili bir iki soru soracaktm." "Nakamoto teypleri mi?" "Dn gece laboratuvarmza gelen teypler." "Benini laboratuvarm m? Ama Bay ..." "Smith. Temen Smith." Ona kartm uzattm. "Temenim, zgnm ama neden sz ettiinizi bilmiyorum. Dn gece laboratuvara gelen teypler, ha?" "Sekreteriniz Kristen de, daha baka herkes de ge saatlere kadar o teyplerle uram." "Evet, o doru. Adamlarmn ou urat." "Teypler Nakamoto'dan gelmiti." "Nakamoto'dan m?" Ban iki yana sallad. "Kim syledi size bunu?" 214

"Kendisi syledi." "Temenim, sizi temin ederim, o teypler Nakamoto'dan gelmemiti." "Yirmi teyp varm diye duydum." "Evet, en azndan yirmi. Tam ka tane olduundan emin deilim. Ama onlar McCabb-Erickson'dan geldi. Asahi bira larnn reklam irketi. Kampanyann her reklamnda amb lem deiiklii yapmak zorunda kaldk. Artk Asahi biralar Amerika'da bir numara olduuna gre ..." "Ama Nakamoto meselesi..." Sabrsz bir sesle, "Temenim," dedi. Gz krsdeydi. "Size bir ey aklayaym. Ben Hamaguri Aratrma Laboratuvarnda alyorum. Hamaguri'nin sahibi da Kaikatsu Sanayii'dir. Onlar Nakamoto'nun rakibidir. Japon irketleri arasnda rekabet ok sert olur. ok sert. Szme inann, benim laboratuvarmda dn gece Nakamoto teypleri zerinde allmad. Byle bir ey asla olamaz. Hibir durumda mmkn deil. Sekreterim yle sylediyse, demek ki yanl m. mknsz bir ey. imdi benim bir konuma yapmam gerek. Baka sorunuz var myd?" "Hayr," dedim. "Teekkr ederim." Krsdeki konumac szlerim bitirdiinde tek tuk alk lar duyuldu. Ben dnp salondan ktm.

Arabamla Bonaventure'den dnerken Connor golf saha sndan arad. Can skkn gibiydi. "arn aldm. Oyunumu yarda kesmek zorunda kaldm. Umarm iyi bir nedenin var dr." Senatr Morton'la saat birdeki randevumuzu syledim. "Peki," dedi. "Beni on buukta buradan al. Baka?" JPL'e ve Hamaguri'ye yaptm ziyaretleri anlattm, sonra Donaldson'la konutuklarm aktardm.
215

Connor iini ekti. "Bouna vakit kayb olmu." "Neden?" "nk Hamaguri, Kaikatsu'nun kurduu bir laboratuvar. Nakamoto'yla rakip. Nakamoto'ya yardm etmek iin parmaklarn bile kprdatmazlar." "Donaldson da yle syledi," dedim. "imdi nereye gidiyorsun?" "Gney California niversitesi video laboraruvarna. Hl o teypleri kopyalatmaya urayorum." Connor duraklad. "Benim bilmem gereken baka bir ey var m?" "Yok." "yi. On buukta grrz." "Neden o kadar erken?" "On buuk," dedi, telefonu kapad.

sn grevlisiyken brom Parker-Center'daki merkezdeydi. Times binasyla aramzda iki blok vard. Ken yine de benim le yzyze konuaca yerde hep telefon araclyla konu urdu. "Buraya ura, Pete." Durum akt. Ken telefonda konumak istemiyordu. "Peki, tamam," dedim. "On dakikaya kadar grrz."

Kapadm anda telefon yine ald. "Beni arayacaktn." Times 'daki Ken Shubik'ti. Kskn gibiydi. "zr dilerim. ok doluydum. imdi konuamaz myz?" "Tabii." "Bana haberlerin mi var?" "Dinle." Duraklad. "Buraya yakn bir yerde misin?" "Be blok kadar tede." "yleyse gel de bir kahve i." "Telefonda konumak istemiyor musun?" "eyyy..." "Hadi, hadi, Ken. Sen ok seversin telefonda konumay." Shubik de btn Times muhabirleri gibiydi. Bilgisayar ekra nnn karsnda, kulana kulaklklar geirip oturur, btn gn telefonda konuurdu. Sevdii usuld bu onun. Tm elemanlar karsnda, gznn nndeydi. Bir yandan yaz yazarken bir yandan da telefonda konuvr dururdu. Ben ba216 217

ANGELES Times, Amerika'nn en krl gazetesi saylmazd. Haber blm, Times binasnn bir katn batan baa kaplyordu, stelik bina da kentin en geni bloklarndan biriydi. Katn ii partisyonlarla ok ustaca blnmt. Alann ne kadar geni olduunu, bu katta nasl yzlerce insan altn pek farkedemiyordunuz. Ama yine de, parlak ekranlarn karsnda, yanp snen telefonlarnn yanbanda, duvara taktklar ocuk resimlerinin altnda alp duran muhabirlerin masalar arasndan insan sanki gnlerce yrmek zorunda kalyordu. Ken'in blm, Metro ksmndayd. Oraya vardmda onu masasnn yannda volta atar buldum. Beni bekliyordu. Hemen dirseimden yakalad. "Kahve," dedi. "Kahve alalm." "Ne oluyor?" diye sordum. "Benimle grnmek mi istemiyorsun?" "Yoo, lanet olsun. Sansar'dan uzak durmaya alyorum. u ara D Haberlere gelen yeni kz tavlamaya urayor. Kz da henz pek acemi." Ken bayla haber odasnn ucunu iaret etti. Pencerelerin orada, herkesin Sansar Wilhelm diye bildii VVilly VVilhelm'i grdm. O tilki surat, bilgisayarn banda oturan sarn kzla akalarken glmseyen, ilgi dolu bir maskeye dnmt. 218

**'ok eker ey," dedim. "yle. Geri taraf biraz genie. Hollandal. Geleli daha bir hafta oldu. Sansarla ilgili hikyeleri duyamad daha." Sansar gibi biri hemen hemen her kuruluta bulunurdu. htiras drstlne baskn kan, patronlarn iine yarama nn bir yolunu her zaman bulan, baka herkesin nefretini mk nats gibi stne eken biri. te Sansar Wilhelm de yleydi. Hilekrlarm ou gibi Sansar da herkesi kt sanrd. Olaylar en kt ynyle yanstmakta stne yoktu. Normal yazlar, 'rtbas etme' diye deerlendirirdi. nsanlarn zaafn hemen sezer, stelik melodramdan da pek holanrd. Olay larn gerei vz gelirdi ona. Dengeli haber aktarmn bir za af sayard. Sansar'a sorarsanz, altta yatan gerek her zaman pek hrn bir gerek olmalyd. Kendi de hep o tip yazlar yazard. Times'n br muhabirleri nefret ederlerdi ondan. Ken'le ikimiz orta koridora ktk. Onu kahve makinesine doru izlemeye baladm, ama o beni yakalayp ktphane ye soktu. Katn ortasna rastlayan yerde, bir ktphanesi vard Times'n. Nice niversite ktphanesinden daha b yk ve daha zengindi. "Neymi Sansarla ilgili durum?" dedim. Ken, "Dn gece buradayd," diye anlatt. Ben tiyatro k , sabaha evden yapacam bir rportajla ilgili ktlar al maya uramtm. Sansar' ktphanede grdm. Gecenin on birinde falan. Ne kadar ihtirasl olduunu bilirsin. Y znden okuyordum. Kan kokusu alm gibiydi. Tabii bunu biliyor olman gerekir." "Tabii," dedim. Sansar arkadan baklama konusunda pek becerikliydi. Daha geen yl Sunday Calendar'm edit rn iten attrmay baarmt. Kendisi onun yerine geme frsatn da son anda, kl pay karmt. Ken devam etti. "Ktphanenin gece nbetisi Lilly'ye f sltyla, 'Ne oluyor, Sansar ne peinde?' diye sordum. 'Bir

polisle ilgili tekilt ii raporlar inceliyor,' dedi. Biraz iim rahatlar gibi oldu. Ama sonra meraklanmaya baladm. Ne de olsa, Metro'nun en kdemli kiilerindenim. Ayda bir iki kere Parker Center'la ilgili bir eyler yazyorum. Onun bilip de benim bilmediim eyin ne olabileceini merak etmeye baladm. Normal durumda o konu benim konum olmaly d. Lilly'ye polisin adn sordum." "Dur, ben tahmin edeyim," dedim. Ken, "Evet, yle," diye onaylad. "Peter J. Smith." "Ne zaman oldu bu?" "On bir sularnda." "Harika." "Bilmek istersin diye dndm," dedi Ken. "sterim." "Lilly'ye dedim ki ... yani gece nbetisine ... ne tr bilgi aryor, diye sordum. Ne bulursa, dedi. Arivin morguna g mlm eski eyler, kuprler falan. Grne gre Parker'm iinde, ona i kaytlar szdran bir adam var. ocuklara sal drmakla ilgili bir soruturmadan falan sz etti. Birka yl nceki bir olay." "Allah kahretsin," dedim. Ken, "Doru mu o?" diye sordu. "Soruturma oldu ... ama sama bir eydi," dedim. Ken yzme bakt. "Anlat bana." " yl nceydi," dedim. "Ben henz detektif olarak al yordum. Ekip arkadamla birlikte, Ladera Tepesi'ndeki bir eve, aile kavgasna arldk. spanyol asll bir iftti. kisi de ok sarhotu. Kadn benden kocasn tutuklamam istedi, ben olmaz deyince, kocann bebei cinsel amalarna let et tiini syledi. Ben gidip bebee baktm. Bebein bir eyi yok gibiydi. Kocay tutuklamay yine reddettim. Kadn bozuldu. Ertesi gn kagelip bu sefer beni bebee tasalluttan ikyet etti. n soruturma oldu, sonra iddia dayanaksz olduu iin iptal edildi."
220

"Pekl," dedi Ken. "imdiii ... hi seyahat yolsuzluun var m?" Kalarm attm. "Seyahat m?" "Sansar dun gece seyahat kaytlarn da bulmaya alt. Uak yolculuklar, kaamaklar, iirilmi masraflar ..." Basm iki yana salladm. "Aklma yle bir ey gelmiyor." "Hmm. O konuda yanlm olabileceini tahmin etmi tim zaten. Sen tek bana ocuk byten bir babasn. Kaa maklara falan kalkmazsn." "Asla," dedim. "iyi." Ktphanenin i ksmlarna doru ilerliyorduk. Sonun da Metro blmn cam ardndan grebileceimiz bir ke ye geldik. Sansar'n hl kzla konumakta olduunu gr dm. "Anlayamadm bir ey var, Ken; niye ben?" diye sor dum. "Yani, zerime dikkat ekecek hibir durum yok. Tar tmal bir olay yok. yl detektiflik yaptm. Artk basn szcs bile deilim. Balant grevlisiyim. Yaptm i po litikayla ilgili. Bu durumda, neden bir Times muhabiri bana kanca taksn?" "Yani bir Perembe gecesi, saat on birde, demek istiyor sun," dedi Ken. Yzme aptalm gibi bakyordu. enem m den salyamakyormu gibi. "Sence bu ii Japonlar m yaptryor?" diye sordum. "Bence Sansar bakalarnn hesabna i grebilecek biri. Kiralk adam. Stdyolara, plak irketlerine, komisyoncula ra... herkese alr. Bir danman o. u ara M ercedes'i var, bi liyorsun." "y!e mi?" "Muhabir maayla, hi fena saylmaz, deil mi?" "Evet, yle." "te durum bu. Birine ters gitmisin herhalde. Dn gece mi yaptn bu ii?" "Belki."
221

"nk biri Sansar'a telefon etmi, o da seni aratryor." "Buna inanamyorum." "nan," dedi Ken. "Beni tek kayglandran, Sansar'n sizin tekilttaki adam. erden biri ona bilgi szdryor. Kendi departmannda durumun iyi mi senin?" "Bildiim kadaryla iyi." "Gzel. nk Sansar yine eski numaralarnn peinde. Bu sabah bizim hukuk maviri Roger Bascomb'la konu tum." "Eee?" "Bil bakalm dn gece kim ona tela iinde telefon edip bilgi sormu ... Sansar. Sorunun ne olduunu da bilmek isti yor musun?" Cevap vermedim. "Soru u: bir insan basn ilikilerinden sorumlu olarak g rev yaparsa, resm kii saylyor mu ... yani, hakaret davas amas yasak m, deil mi?" "Tanrm," dedim. "Hem de nasl!" "Ya cevab?" "Cevabndan kime ne? Bu iler nasl olur, bilirsin. San sar'm tek yapaca birka kiiye telefon amak. 'Alo, ben Los Angeles Times'dan Bili VVilhelm. Yarn Temen Peter Smith'in ocuklara tasallutuyla ilgili bir yaz yaynlyoruz. Yorumunuz var m?' Doru yerleri ararsa, artk yazy ya ynlamak zorunluluundan bile kurtulur. Editr yazya izin vermese bile, o verecei zarar vermi olur." Hibir ey sylemedim. Ken'in dediklerinin doru oldu unu biliyordum. Daha nce ok olmutu byle olaylar. "Ne yapabilirim?" diye sordum. Ken gld. "O nl polis gaddarl sahnelerinden birini gerekletirebilirsin." "Hi komik deil." "Bu gazetede olay kimse yazmaz, o konuda sana garanti 222

verebilirim. Yoldan geen biri kar da kamerasyla filme e kerse ... bizim arkadalar o filmi seyredebilmek iin ste pa ra bile verir." "Ken." Ken iini ekti. "Amma hayalciyim. Pekl. Bir durum var. Geen yl Sansar, Calendar editrlnn el deitirme si iine karmt. Bana postadan imzasz bir paket gelmiti o ara. Birka kiiye daha geldi. Hibirimiz o konuda bir ey yapmadk. Epey byk irkef. lgilenir misin?" "Evet." Ken spor ceketinin i cebinden sar bir zarf kard. Zarf lastik bantla kapanyordu. inde bir yn fotoraf vard. VVilly VVilhelm'i siyah sai bir adamla yakn iliki halinde gsteren fotoraflar. Ba onun kucana gml. Ken, "Bu adan Sansar olduu pek belli deil," dedi. "Ama o bal gibi. Muhabir, haber kaynan elendiriyor ... enstantane." "Adam kim?" "Bir sre bilemedik. Ad Barry Borman. Kaisei Elektronik irketinin gney California blgesi sat mdr." "Benim ne iime yarar bu?" "Kartn ver bana," dedi Ken. "Bir atala tutturur, Sansar'a yollarm." Bam iki yana salladm. "Olacak ey deil." "En azndan dikkatli olmaya iter onu." "Olmaz," dedim. "Bana gre deil." Ken omuz silkti. "yle. Zaten sonu vermeyebilir tabii. Sansar' keye ksarsak bile, Japonlar baka yollar da bulur lar. Gece o yaznn nasl olup da devreye girdiini hl re nemedim. Yalnzca, yukardan emir, yukardan emir, deyip duruyorlar. O da ne demekse! Her anlama gelebilir." "Birisi o yazy yazm olmak zorunda." "Diyorum sana, bulamadm. Ama biliyorsun, Japonlarn bu gazete zerinde byk nfuzu var. Yalnz verdikleri 223

ilanlardan tr deil. Hatt VVashington'dan habire ilet tikleri o amansz Halkla likiler mekanizmasndan, politika clara ve kurumlara yaptklar seim balarndan da daha derin bir ey. Hepsinin toplam, art bir eyler daha. Ve ar tk insanlarn iine ilemeye balad. Yani diyeceim, rne in bir kadro toplantsnda oturmu, yaynlanabilecek bir yazy tartyorsunuz, bir ara bir de bakyorsun, kimse onla r gcendirmek istemiyor. Yaz doru mu, deil mi, nemi yok. Hatt haber deerinin de nemi yok. Misilleme mesele si de deil. Hani, biz onlara bunu yaparsak onlar da ilanlar n vermezler kaygs deil bu dediim. ok daha sinsi bir ey. Bazen editrlerin yzne bakyorum ... belli bir yazy basmayacaklarn anlyorum. nk korkuyorlar. Neden korktuklarnn farknda bile deiller oysa. Yalnzca korku yorlar." "Al sana zgr basn." Ken, "Hey, imdi zrva lise sloganlarnn sras deil," de di. "Bu dmenler nasl dner, bilirsin. Amerikan basn ge nelde kamuoyunun dncesini yanstr. Kamuoyunun d ncesi ise gl grubun dncesidir. u sra gl grup Japonlar. Basn tabii yine her zamanki gibi kamuoyunun d ncesini ortaya koyuyor. alacak bir ey yok. Yalnzca kendini kolla." "Kollayacam." "Ayrca kk posta hizmetimden yararlanmak istedii ne karar verirsen, aramaktan sakn ekinme."

Connor'la konumak istiyordum. Connor'n neden kayg landn, neden soruturmay abucak bitirmek istediini yeni yeni anlamaya balamtm. nk kurnaz ve sinsi bir kampanya kadar korkun ey yoktu. Becerikli biri ... ki San sar da becerikliydi ... bunu yle iyi ayarlayabilirdi ki, hibir 224

olay yer almad halde gn be gn birike birike ortaya bambaka bir hikye kabilirdi. rnein BYK JR, PO LS SUU KONUSUNDA KARAR VEREMYOR diye bir manet atverirdi. Oysa byk jri daha toplanmam olur du. Ama insanlar byle eyleri her gn grnce, kafalarnda kendilerine zg yarglar oluurdu. Bunu yapmann bir yolu her zaman vard. Sinsi kampan yann sonunda kurbannz masum ksa bile, o zaman da BYK JR POLSE SUU AKAMADI ya da SAVCI SULANAN POLS KOVUTURMAKTA STEKSZ gibi bir manet atardnz. Byle manetler hemen hemen hkm giymek kadar ktyd. Ayrca olumsuz basnn haftalar sren karalamasndan sonra insan kolay kolay da aklanamazd. Sulamalar herkes hatrlard da, sonucu kimse hatrlamazd. nsan yaratl byleydi. Bir kere sulandnz m, normale dnmek zor iti. Durum tehlikeli olmaya balyordu. imde kt sezgiler vard. Gney California niversitesinin park yerine girer ken kafam ok meguld. O anda telefon tekrar ald. ef yardmcs Olsen aryordu. "Peter." "Buyrun, efendim." "Saat ona geliyor. Buraya gelip teypleri masama braka caksn sanyordum. Sz vermitin bana." "Kopyalamakta zorluk ekiyorum." "Onunla m urayorsun?" "Tabii. Neden?" "nk gelen telefonlara baklrsa sen bu soruturmann peini brakmyormusun gibi grnyor," dedi Jim Olsen. "Son bir saat iinde, bir Japon aratrma enstitsne urayp sorular sormusun, ardndan bir Japon aratrma enstitsn de alan fizikiyi sorguya ekmisin, bir Japon seminerine gitmisin. Bir noktada iyice anlaalm, Peter. Bu soruturma bitti mi, yoksa bitmedi mi?"
Ykselen G ne F15

225

"Bitti," dedim. "Ben yalnzca teyplerin kopyalarn almaya alyorum." "O kadarla kaldndan emin olalm," dedi. "Tamam, Jim." "Tm tekiltn iyilii iin ... iindeki kiilerin de. Ben artk bu ii geride brakmak istiyorum." "Tamam, Jim." "Durumun kontroln elden karmak istemiyorum." "Anlyorum." "Umarm anlyorsundur," dedi. "Kopyalar karttr, sonra abucak buraya gel." Telefonu kapatt. Arabay park ettim, fizik binasna girdim.

226

rHLPS Sanders dersi bitirene kadar anfinin arka tarafnda, yukarda bekledim. Doktor Sanders, zeri karmakark formllerle dolu bir karatahtann bandayd. Snfta otuz kadar renci vard. ou n taraflara oturmulard. Onlar arkadan gryordum. Doktor Sanders krk yalarnda vard. Enerjik tiplerdendi. Srekli hareket eden, ileri geri, saa sola dolaarak ders anlatan, tahtadaki formllere tebeiriyle vura vura, "Sinyal kovaryant oran saptama" ya da "faktrel delta eridi eni grlts" gibi lflar eden biri. Anlatt konunun ne olduunu bile anlayamyordum. Sonunda herhalde elektrik mhendislii olmal, diye karar verdim. Saat banda zil alnca renciler kalktlar, antalarn toplayp kapya yneldiler. Snftakilerin hemen hemen hepsinin Uzakdoulu olduunu grnce hayli ardm. Erkekler de, kzlar da. Uzakdoulu olmayanlar da ya Hintli, ya Pakistanlyd. Otuz renciden yalnzca beyazd. Daha sonra birlikte koridordan laboratuara yrrken Sanders bana, "Doru," dedi. "Fizik gibi bir ders Amerikallar pek ekmez. Yllardr byle. Sanayi de beyaz fiziki bulamyor pek. Doktora yapmak iin matematik ve mhendislik derslerine gelip de sonra Amerikan irketlerinde ie girenler olmasa, yanmtk."
227

Merdivenlerden inip sola dndk. Bodrum koridorlarn dan birindeydik. Sanders hzl yryordu. "Ama iin kt yan, durum deiiyor," diye devam etti. "Asyal rencilerim artk vatanlarna dner oldular. Koreli ler Kore'ye gidiyor, Tayvanllar Tayvan'a. Hintliler bile vata na dnyorlar. lkelerinde yaam standard ykseldi, frsat lar da oald. Bizdekinden fazla. Bu yabanc lkelerin baz larnda ok sayda yksek eitim alm insan var." Beni a bucak bir merdivenden daha indirdi. "Dnyada kii bana en ok doktoraya sahip kent hangisi, biliyor musun?" "Botun mu?" "Seul. Kore. Yirmi birinci yzyla girerken bunu da d nmekte yarar var." Bir koridoru daha geiyorduk. Bir ara darya, gn na ktk, sonra bir baka binaya daldk. Sanders ikide bir ar kasna bakyor, sanki ben kaybolurum diye korkuyordu, ama konumay da hi kesmiyordu. "Yabanc renciler vatanlarna dnnce de, Amerika'da aratrmalar yapmaya yetecek mhendis kalmyor. Yeni Amerikan teknolojisi yaratamyoruz. Basit bir bilano ite. Yeterli sayda vasfl insan yok. IBM gibi dev irketler bile s knt ekmeye balad. Vasfl adam bulamyorlar. Kapya dikkat et." Kapnn kanad geriye, bana doru savruldu. Geerken konutum. "Ama yksek teknoloji dalnda bu kadar ok i olana varken, rencileri ekmez mi bu durum?" "Yatrm bankacl kadar ekemez. Ya da hukuk kadar." Sanders gld. "Amerika'da belki mhendis ve fiziki yok, ama avukat yetitirmede dnyada birinciyiz. Dnya avukat larnn yars Amerika'da. Bunu da dn." Ban iki yana sallad. "Nfusumuz dnya nfusunun yzde drd. Avukatla rmz dnya avukatlarnn yzde ellisi. Her yl da okullar dan dar otuz be milyon daha boalyor. retkenliimiz 228

oraya ynelik. Ulusal odamz o ynde. Televizyon dizileri mizin yars avukatlarla ilgili. Amerika avukatlar diyar ol du. Herkes herkesi dava ediyor, herkes anlamazla d yor. Herkes her an mahkemede. Ne de olsa, eyrek mil yon Amerikal avukatn bir eyler yapyor olmas art. Ylda yz binlerini kazanmak zorundalar. Baka lkeler bizi deli sanyor." Bir kapnn kilidini at. Karmda elle yazlm, LER MGELEME LABORATUVARI levhasyla yanndaki oku grdm. Sanders beni bir bodrum koridorundan yrtt. "En akll ocuklarmz bile kt eitim alyor. En zeki Amerikal ocuklar bugn dnyada on ikinci srada. Onlarn nnde Asya ve Avrupa'nn sanayilemi lkeleri var. ste lik bu szn ettiim, bizim en belli bal rencilerimiz. Da ha alt dzeylerde durum ok daha beter. Lise mezunlarnn te biri, otobs tarifesini okuyamyor. Resmen okuma yaz ma bilmiyorlar yani." Koridorun sonuna vardk, saa dndk. "Benim grd m ocuklar hep tembel. Kimse almak istemiyor. Ben fi zik dersi veriyorum. renmesi yllar sren bir dal. Ama o cuklarn hepsi Charlie Sheen gibi giyinip yirmi sekiz yana varmadan bir milyon dolar kazanma peinde. Bu tr para da ancak avukatlkta ya da yatrm bankaclnda kazanlr. Wall Street'de. Avantadan kr yazan yerlerde. ocuklarn yapmak istedii de bu." "Belki bu niversitede byle." "nan bana, her yerde byle. Hepsi televizyon seyredi yor." Bir kap daha at, yeni bir koridora daldk. Bu seferki kf kokuyordu. Rutubetliydi. "Biliyorum, biliyorum, ben eski moda biriyim," dedi San ders. "Ben hl her insann bir nemi olduuna inananlarda nm. Sen bir eyi temsil ediyorsun, ben baka eyi. Bu geze genin zerinde bulunmakla, byle giyinmekle, iimizi yap2 29

makla, bir eyleri temsil ediyoruz. Ama dnyann bu ke sinde bizler hep grgr temsil ediyoruz. Televizyon haberle rini izliyor, ekimlerin neresine makas attklarn, yorum soktuklarn gryoruz. Reklamlar seyrediyor, hileleri bu luyoruz." Sanders birdenbire durdu. "Ne oldu?" "Biri daha yok muydu?" dedi. "Sen biriyle gelmemi miy din?" "Yoo, yalnz geldim." "Oh, iyi." Sanders ayn yldrm hzyla tekrar yola koyul du. "Ben bu koridorlarda birini kaybedeceim diye korka rm hep. Hah, tamam, geldik. Laboratuvar. yi. Bu kap tam braktm gibi." Kapy cakayla at, ben ieriye baktm, oka uradm-. Sanders, "Pek bir eye benzemiyor, biliyorum," dedi. Bundan daha azmsayc biimde ifade edilemezdi, diye dndm. Tavanndan pasl borularn getii bir bodrum odasndaydk. Yerdeki yeil muamba yer yer kvrlm, altndaki beton taban grnyordu. Odann drt tarafna khne ah ap masalar dizilmi, stlerine tepeleme cihazlar ylmt. Her yandan teller, kablolar sarkyordu. Her masada, moni trn karsnda bir renci oturmaktayd. Birka yerde, or taya konmu kovalarn iine tavandan su damlyordu. San ders, "Bulabildiimiz tek yer burada, bodrumdayd," dedi. "Tavan falan yaptrabilecek paramz da yok. Neyse, nemli deil. Sen kafan kolla, yeter." lerledi. Benim boyum bir seksenden fazla olmad hal de kapdan girebilmek iin eilmek zorunda kaldm. Ba mn yukarsnda bir yerden hrtl srtnme sesleri geliyor du. "Patenciler," diye aklad Sanders. "Efendim?" 230

"Buz pateni pistinin altndayz. nsan bu sese alyor. u ara pek fena saylmaz aslnda. leden sonralar hokey a lmaya baladklarnda biraz grltl oluyor." Odada ilerledik. Kendimi denizaltnn iinde hissettim. Ekran banda alan rencilere baktm. Hepsi iine g mlmt. Kimse ban kaldrp bize bakmad. Sanders, "Sen ne tr teyp kopyalatmak istiyorsun?" diye sordu. "Sekiz milimetrelik Japon teypi. Gvenlik teypi. Zor ola bilir." "Zor mu? Pek sanmam," dedi Sanders. "Biliyor musun, genliimde video imge algoritmalarnn ou benim elim den kmt. Despeckling, enversiyon, edge tracing falan filan. Herkes Sanders algoritmalarm kullanrd. O sra al Tech'de master yapyordum. Bo zamanlarmda JPL'de al rdm. Yo, hayr, yapabiliriz." Teypi ona uzattm. Alp bakt. "irin kk ey," dedi. "Ne oldu sonra?" diye sordum. "Algoritmalara yani?" "Ticar kullanmlar kalmad. Seksenlerde RCA gibi, GE gibi Amerikan irketleri elektronik iini hepten braktlar. Benim imge gelitirme programlarm Amerika'da pek ie ya ramaz oldu." Omuz silkti. "Ben de onlar Sony'ye, Japon ya'ya satmaya altm." "Eee?" "Japonlarn patentini aldklar rnleri zaten varm. Ja ponya'da." "Yani algoritmalar m varm?" "Hayr. Yalnzca patentleri. Japonya'da patent karmak bir tr savatr. Btn Japonlar deli gibi patent karr. Ama bavurunuz on sekiz ay sonra aklanr. O zamana kadar toplayabilecein paralar havaya gider. Tabii Japonlarn Amerika'yla cevab patentleme anlamalar yok. Avantajlar nn biraz da buradan geliyor. "Her neyse, Japonya'ya gittiimde Sony ile Hitachi'nin elinde baz patentler olduunu rendim. Onlar alnca, 'pe231

tent akm' denilen ie kalkmlar. Yani bunlar akla gelebi lecek her trl kullanma kar patentlemiler. Benim algo ritmalarm kullanmaya haklar yoktu, ama baktm ki benim de hakkm yokmu. nk onlar benim icadmn kullanmn patentlemiler." Omuz silkti. "Anlatmas zor. Her neyse, ge ti gitti bunlar. imdi Japonlar ok daha karmak video yaz lmlar gelitirdiler. Bizimkileri kat be kat ayor. Bizim bir ka yl nmze gemi durumdalar. Ama biz yine de bu laboratuvarda urap duruyoruz. Hah, tam bize lzm olan kii. Dan. Megul msn? Gen bir kadn bilgisayar konsolundan ban kaldrp bakt. ri gzleri baa ereveli gzlklerin ardndan bak yordu. Salar siyaht. Yz ksmen tavandan gelen borula rn ardndayd. "Sen Dan deilsin," dedi Sanders. arm gibiydi. "Dan nerede, Theresa?' 11 "Smestr snavna girdi," diye aklad Theresa. "Ben ona bir progresyonu altrmakta yardm ediyorum. Neredeyse bitecek ama." Bu kzn dier rencilerden yaa biraz daha byk olduu izlenimine kaplmtm. Nedenini tam bilemi yordum. Giyiniinden olmad kesindi. Banda parlak renkli bir bant, zerinde blucin ceketin iine giydii bir U2 tirt vard. Ama onu byk gsteren bir sakinlii olduu kesindi. Sanders monitora bakmak iin masann evresini dolar ken, "Bir baka ie de bakabilir misin?" diye sordu. "Burada acele bir iimiz var da. Polise yardm etmek durumunda yz." Borulara arpmamak iin bam eerek Sanders'i izle dim. "Tabii ... herhalde," dedi kadn. Makinesindeki niteleri kapatmaya balad. Arkas bana dnkt. Sonra birden, y zn grebildim. Esmer, egzotik grnl biriydi. Hemen hemen Avrasyalyd. Aslnda ok gzeldi. Dnp bakann dp baylaca kadar gzel. Dergilerdeki o elmack ke232

mikleri kk mankenlere benziyordu. Bir an aklm kart. Bu kadn bodrumdaki bir elektronik laboratuvarmda ala mayacak kadar gzeldi. Anlamszd bu olay batan sona. Sanders, "Theresa Asakuma'y tantraym sana," dedi. "Burada alan tek Japon master rencisi."

"Merhaba," dedim. Yzm kzard. Kendimi budala gibi hissediyordum. Her ey ok fazla abuk yer almaktayd. Be ri yandan, dorusu teyplerime bir Japon'un bakmas da ho uma gitmiyordu. Ama kzn ilk ad Japon ad deildi. Gr n de Japon gibi deildi. Avrasyalyd daha ok. Belki ya r Japon ... yle egzotikti ki, hatt belki de ... "Gnaydn Temen," dedi Theresa. Bana sol elini uzatt. Ters elini yani. Onu yan tutuyordu. Sa eli sakatlanan biri nin yapaca gibi. El sktk. "Merhaba, Bayan Asakuma." "Theresa." "Peki." Sanders, "Ne gzel, deil mi?" derken sanki kzn gzelli i kendi marifetiymi gibi davranyordu. "Harikulade g zel." "Evet," dedim. "Aslna bakarsanz, sizin mankenlik yap madnza ardm." Bir an garip bir sessizlik oldu. Nedenini anlayamadm. Kz hemen ban baka tarafa evirdi. "Mankenlie pek ilgi duymadm," dedi. Sanders abucak lfa kart. "Theresa, Temen Smith bizden bir takm teyplerin kopyasn karmamz rica ediyor. u teypler." Sanders teyplerin birini ona uzatt. Kz teypi sol eliyle alp a tuttu. Sa eli dirsekten bkk, beline dayal duru yordu. Derken birden, sol kolunun uca doru inceldiini, blucin ceketinin yeninden kan bir yumruyla son bulduu nu grdm. Thalidomide ilacnn sakatlad bebeklerden biriymi gibi. 233

O gzlerini ksarak teype bakt, "ok ilgin," dedi. "Sekiz milimetrelik HD. Belki de hep duyduumuz zel dijital format'tandr. Gerek zaman imge zenginletiricisiyle alan lardan." "zr dilerim, bilemiyorum," dedim. Mankenlik konu sunda gevezelik ettiim iin kendimi ok budala hissediyor dum. Elimdeki kutuya daldm, oynatma makinesini kar dm. Hemen bir tornavida kapp kapa at, makineye eildi. Yeil bir devre panosu grdm. Bir siyah motor, de minik kristal silindir. "Evet, bu yeni dzen. ok k. Doktor Sanders, bakn, yalnzca bala yapmlar. Pano herhalde komponent RGB yapabiliyor, nk, bakn ... sizce bu kompresyon devresi mi?" "Herhalde analog eviricisinin dijitali," dedi Sanders. "ok nefis. Ne kadar da kk!" Kutuyu havaya kaldrarak bana dnd. "Japonlar bunlar neden byle yapabiliyor da biz yapamyoruz, biliyor musun? Onlar kaizeriliyor bunlar. Bilinli, sabrl, srekli bir mkemmelletirme yntemi. rnler her yl biraz daha iyileiyor, biraz daha klyor, biraz daha ucuzluyor. Amerikallar bu trl dnmez. Hep "byk srama'lan arar Amerikallar. Byk hamle pein dedirler. Bir voli vurup sonra srtst yatmak isterler. Ja ponlar ise btn gn alr, hi arkalarna yaslanmazlar. Ya ni eline byle bir ey aldnda, bir bakma bir felsefenin ifa de edili biimine bakyorsun saylr." Bir sre byle konumay srdrd, silindirlere bakt, hayranln belirtti. Sonunda ben, "Teypleri kopya edebile cek miyiz?" diye sordum. "Tabii," dedi Theresa. "eviriciyi takar, bu makineden sinyali verir, istediiniz medya'ya alabiliriz. eyreklik mi istersiniz? Optimal master mi? VHS mi?" "VHS," dedim. "Kolay." 234

"Ama tam ve net bir kopya olacak, deil mi? JPL'dekiler kopyann okunabilir olduunu garanti edemediler." Sanders, "ff, bu JPL," dedi. "Devlete i yaptklar iin y le konuuyorlar. Biz burada i karan insanlarz. Deil mi, Theresa?" Ama Theresa bizi dinlemiyordu. Onun kablolar, fileri takp balayn seyrettim. Salam eliyle hzla alyor, sa yumruuyla da kutuyu dengeleyip tutmaya yardm ediyor du. Birok sakat insan gibi, hareketleri yle hzlyd ki, sa elinin eksiklii belli bile olmuyordu. ok gemeden kk oynatma makinesini ikinci kayt cihazna ve birka monitre balamt. "Nedir btn bunlar?" "Sinyali denetlemek iin." "Filmi oynatrken mi?" "Hayr. Grnty byk ekran gsterecek. tekiler sin yal karakteristiklerine bakmam sahyor.Ayn zamanda veri haritasna. Yani imgenin teyp zerine nasl ilendiine." "Onu yapmak zorunda msnz?" dedim. "Hayr. Yalnzca iinde ne olduunu merak ediyorum. Bu HD formatn nasl kurguladklarn grmek iiyorum." Sanders bana, "Gerek kaynak nedir?" diye sordu. "Bir ofisin gvenlik kamerasndan." "Bu teyp orijinal mi?" "yle sanyorum. Neden?" "nk orijinal malzemeyse ok daha dikkatli olmamz gerek." Theresa'ya dnm, ona talimat veriyordu. "Medya yzeyini lekeleyen feedback luplan istemeyiz. O balardan gerek verilerin entegritesini bozacak szmalar da istemeyiz." "Kayglanmayn," dedi kz. "Ben ayarladm." Kurduu dzeni gsterdi. "Gryor musunuz? Empedans kaymas olursa uyar gelir. Merkez prosesr de kontrol ediyorum." Sanders, "Pekl," dedi. Gururlu bir baba gibi glmsyordu. 235

"Ne kadar srer?" diye sordum. "ok srmez. Sinyali ok yksek hzda aktarabiliriz. Hz snr, oynatma cihaznn bir fonksiyonudur. Grne gre hzl ileri sarma yapabiliyor. Demek ki teyp bana iki da kika yeter." Kolumdaki saate gz attm. "On buukta karamayaca m bir randevum var. Bu teypleri de brakp gitmek iste mi..." "Hepsinin mi kopyalanmasn istiyorsunuz?" "Aslnda en hayat olanlar be tane." "O halde nce onlar yapalm." Her teypin bandan birka saniye izledik, krk altnc kattaki kameralarn filmlerim aradk. Her teyp balarken, Theresa'nn masasndaki merkez monitrde grnty g rebiliyordum. Yan monitrlerde sinyal izleri sryor, youn bakm nitelerindeki cihazlar gibi grnt veriyordu. Bunu onlara da syledim. "yledir," dedi Theresa. "Bu da video'nun youn bak m." Bir teypi kard, bakasn takt, altrd. "Ayy! Bu malzeme orijinal demitiniz, deil mi? Kopya aslnda. Kop ya bu teypler." "Nereden biliyorsunuz?" "nk dolak sinyalle balyor." Theresa cihazn zeri ne eildi, sinyal izlerine bakt, dmelerle oynayp onlar e virdi. Sanders, "Evet, sanrm grdn gerekten dolak sin yal," dedi, sonra bana dnd. "Bak, video'da kopyay imge nin kendisinden ayrdetmek zordur. Eski analog videolar, pepee kopyalarda bir bozulma gsterirler, ama bunun gibi dijital sistemlerde hibir fark olmaz. Her kopya, master'in t patp ayndr." "O halde bu teyplerin kopya olduunu nereden anlyor sunuz?" "Theresa grntye bakmyor," dedi Sanders. "Sinyale 236

bakyor. Kopyay imgeden ayrdedemeyiz ama bazen imge nin kameradan gelmeyip bir baka teypten ekildiini anla yabiliriz." "Nasl?" Theresa anlatt. "Sinyalin ilk yarm saniyede nasl yerletirildiiyle ilgili. Eer kayt videosu, oynatan video'dan da ha nce altrlmsa, bazen playback makinesi balarken sinyal ktsnda hafif bir dalgalanma olur. Mekanik bir ey dir bu. Playback motorlar pek abuk hz kazanamazlar. Playback'lerde bu etkiyi azaltmak iin elektronik devreler bulunur, ama hzlanma aamasndaki fark her zaman var dr." "Siz de onu mu grdnz?" Ban evet anlamnda sallad. "Ona dolak sinyal denir." Sanders, "Sinyal doruca kameradan geliyorsa, byle bir ey hi olmaz," diye sz devrald. "nk kamerada kpr dayan blmler yoktur. Kamera her seferinde, daha batan, istenen hzda alr." Kalarm atlmt. "Demek bu teypler kopya." "Kt haber mi bu?" diye sordu Sanders. "Bilemiyorum. Eer kopya edilmilerse, belki deitiril mi de olabilirler, deil mi?" Sanders, "Kuramsal olarak, evet," dedi. "Ama uygulama da, ok dikkatli aramamz gerek. Yine de emin olmak ok gtr. Bu teypler bir Japon irketinden mi geliyor?" "Evet." "Nakamoto'dan m?" "Evet," diye bam salladm. Sanders, "Dorusu sana kopyalar verdiklerine ama dm," dedi. "Japonlar olaanst temkinlidir. Yabanclara da pek gvenmezler. Hem Amerika'daki Japon irketleri ne bi im duygular iindedir, bilir misin? Biz Nijerya'da i yap yor olsaydk neler hissedersek, onlar da burada onlar hisse diyor. evrelerini vahilerin sarm olduu inancndalar." 237

"Hey," dedi Theresa. Sanders, "zr dilerim, ama ne demek istediimi biliyorsundur," dedi ona. "Japonlar bize tahamml etmek zorunda olduklar inancnda. Yeteneksizliimize, yavalmza, bu dalalklarmza, beceriksizliklerimize. Bu yzden, kendileri ni koruma havasndalar. Eer bu teyplerin yasal bir nemi varsa, orijinalleri senin gibi barbar bir polise teslim etmek en son yapacaklar eydir. Yo, hayr, sana bir kopya verirler, orijinalleri kendileri saklarlar. Belki savunmada ie yarar di ye. Alt dzeydeki Amerikan teknolojisiyle, bu teyplerin kopya olduunu senin zaten anlayamayacandan emindir ler." Kalarm attm. "Kopya karmak ne kadar srer?" "Uzun srmez," dedi Sanders. "Theresa'nn u andaki ta rama hzyla, teyp bana be dakika. Herhalde Japonlar ok daha hzl da yapabilir. Belki teyp bana iki dakika." "Bu durumda, dn gece kopya karmak iin bol bol va kitleri vard demektir." Biz konuurken Theresa da teypleri tarayp her birinin ilk ban grntlyordu. Grnt belirince bana bakyor, ben kameralarn deiik bir kat grdn farkedince ona ba m sallyordum. Btn gvenlik kameralarnn kaytlan karmdayd. Sonunda, krk altnc karn teyplerinden ilki belirdi. Daha nce grdm o tandk kat. "Bu bir," dedim. "Pekl, balyoruz. VHS'e ekiyoruz." Theresa ilk kopya ya balad. Teypi yksek hzla ileri sararken grntnn zeri izgi doluydu ve ar hz vard. Yan monitrlerde sin yaller sinirli sinirli titremekteydi. "Bunun dn geceki cina yetle bir ilgisi mi var?" diye sordu. "Evet. Onu duymu muydunuz?" Omuzlarn kaldrd. "Haberlerde grdm. Katil bir araba kazasnda lm." "Evet, yle," dedim. 238

Yzn ekranlara evirmiti. Grebildiim eyrek profili inanlmayacak kadar gzeldi. Hele yanann kkl. Eddie Sakamura'nn o apkn hretini hatrladm. "Onu tanr mydnz?" diye sordum. "Hayr," dedi. Az sonra, "Japondu," diye ekledi. Kk grubumuzun zerine bir garip sessizlik daha k t. Theresa'yla Sanders'in bildii bir eyi benim bilmediimi hissettim. Ama nasl soracam da bilemiyordum. Ekrana bakmay srdrdm. Gne nn yerde kayn bir kere daha grdm. Son ra o katta alanlar tenhalarken ay doldu ieriye. Or talk bombo kald. Ardndan Cheryl Austin son hzla orta ya kt, bir erkek onu izledi. htirasla ptler. Sanders," A-ha," dedi. "Bu mu?" "Evet." Hareketleri seyrederken kalarn atmt. "Yani cinayet filme mi ekilmi?" "Evet," dedim. "Birka kamerayla." "aka ediyorsun." Sanders sessizleti, ekrana dikkatle bakt. Ekran hz nede niyle izgilerle dolduu iin, ana olaylar ancak grebiliyor duk. Konferans salonunda hareket eden iki insan. Sonra adam hzla kareden kp konferans salonunu bo brakt. Kimse konumad. Hepimiz ekrana bakyorduk. Theresa'ya gz attm. Yznde hi ifade yoktu. Grnt gzlklerinin camna yansyordu. Eddie aynann nnden geti, karanlk koridora dald. Teyp birka saniye daha dnd, sonra kaset dar kt. "Bu birincisi. Birka kamera vard demitiniz, deil mi? Hepsi ka tane?" "Sanrm be." Birinci teype bir etiket yaptrd. Bir bakasn makineye takt, son hzla onu da kopyalamaya koyuldu. "Bu kopyalar aslnn ayn m?" diye sordum.
23 9

"Tabii." "Yani yasal!" Sanders kalarn att. "Ne bakma yasal?" "Kant olarak. Mahkemede." "Yo, deil," diye ban sallad Sanders. "Bu teypler mah kemede asla kabul edilmez." "Ama aslnn aynysa ..." "Onunla ilgisi yok. Her tr fotorafik kant, videolar da dahil olmak zere, artk mahkemelerde kabul edilmiyor." "Bunu duymamtm," dedim. Sanders, "nk daha olmad," diye karlk verdi. Usul yasas da pek ak seik deil. Ama geliyor. Bugnlerde b tn fotoraflar kukulu saylyor. nk bugn dijital sis temlerle fotoraflar kusursuz biimde deitirmek mmkm. Kusursuz diyorum. Bu yeni bir olay ite. Hatrlar m sn, yllar nce Ruslar kendi Mays Bayram kutlamalarnda baz politikaclar resimlerden nasl silip karrlard? Onla rn yapt kaba ilemdi. Kes-yaptrr, o kadar. Resimle oy nand her zaman belli olurdu. br insanlarn omuzlar nn arasnda garip bir boluk kalrd. Arka duvarda renk far k olurdu. Ya da rtu yapann fra darbelerini grrdn. Bir ey grrdn ama. Hem de kolaylkla. Resmin deiti rilmi olduunu farkederdin. Yaptklar i glnt." "Hatrlyorum," dedim. "Fotoraflarda her zaman bir drstlk vard, nk on lar deitirmek imknszd. Bu yzden, fotoraflarn gere in aynas olduuna inanlrd. Oysa birka yldan beri bilgi sayarlar bize fotoraflar iz brakmadan, kusursuz ekilde deitirme olana getirdi. Birka yl nce National Geographic dergisi bir kapak resminde Msr'daki byk pirami din yerini deitirip yaynlad. Editrler piramidin yerini be enmemi, baka yere tarlarsa daha iyi grnt verecei ne karar vermiler. Fotoraf deitirip piramidi tamlar. Kimse farkm anlayamam. Ama bir kamera alp Msr'a gi240

der, o resmi tekrar ekmeye alrsan, bunun olanaksz ol duunu anlarsn. nk dnyann neresinden bakarsan bak, piramitleri o biimde dizilmi gremezsin. Fotoraflar artk gerei gstermiyor. Ve sen de farkna varmyorsun. Bu ufak bir rnek." "Yani bir bakas ayn eyi bu teype yapm olabilir mi?" "Kuramsal olarak, olabilir. Her video deitirilebilir." Monitr ekrannda cinayetin ileniini ikinci kere izle dim. Bu seferki salonun uzak bir kesinden ekilmiti. Ama sonunda Sakamura kameraya doru yrrken ok net gz kyordu. "Grnt nasl deitirilebiliyor?" diye sordum. Sanders gld. "Bugnlerde cafrn ne deiiklik istiyorsa yapabilirsin." "Katilin kimliini deitirebilirler mi?" "Teknik olarak, evet," dedi Sanders. "Karmak ve kpr dayan bir obje zerine bir suratn haritasn izmek artk mmkn. Teknik olarak mmkn. Ama uygulamaya kalk tn m, cann kar." Hibir ey sylemedim. Belki de bylesi daha iyiydi. Sakamura bizim ba sanmzd ve lmt. ef dosyann ka panmasn istiyordu. Bunu ben de istiyordum. Sanders, "Tabii Japonlarn trl trl ileri video algorit malar vardr," dedi. " Yzey haritalamasn da, boyutlu transformasyonlar da yapabilirler. Bizim yeni yeni dne bilmeye baladmz eyleri onlar kolayhla baaryor da olabilir." Parmaklaryla masann zerinde davul ald. "Bu teyplerin zaman program nasl? Olayn tarihesini anlat ba na." "Cinayet dn akam sekiz buukta ilendi, duvardaki sa atten de belli," dedim. "Bize teyplerin gvenlik odasndan sekiz krk bete alnd sylendi. Biz teypleri istedik, Japon larla biraz tartma oldu." "Her zamanki gibi. Sonra teypler size saat kata geldi?"
Ykselen GneF.16

241

"Gecem'n bir buuu dolaylarnda merkeze getirdiler." "Pekl," dedi Sanders. "Demek ki teypler sekiz buuktan bir buua kadar onlarda kald." "Tamam. Be saatten biraz az." Sanders kalarn att. "Be teyp, herbiri baka kamera asndan ... be saatte deitirilecek." Ban iki yana salla d. "Olamaz. Yaplacak ey deil, Temenim." "yle," dedi Theresa da. "mknsz. Japonlar iin bile. De iecek ok fazla piksel var." "Bundan emin misiniz?" dedim. Theresa, "eyy," dedi. "Bu hzda yaplabilmesi iin ancak otomatize bir program kullanlmal. En ileri programlar bile, kusurlar elle dzeltmeye ihtiya gsterir. Kt bir bulank lk her eyi ele verir." "Kt bir bulanklk m?" dedim. Ona soru sormaktan holandm farketmitim. Yzne bakmak houma gidi yordu. Sanders, "Kt bir hareket bulankl," dedi. "Video sani yede otuz kare hzyla dner. Her kareyi, otuzda bir saniye lik hzda kapanan bir objektifle ekilmi fotoraf gibi d nebilirsin. Bu da ok yava saylr. Hepimizin kulland fo toraf makinelerinden ok daha yava. Bir koucuyu otuzda bir saniyeyle filme ekersen, bacaklar bulank bir leke gibi kar. "Buna hareket bulankl denir. Bunu mekanik srele deitirirsen, bir terslik olduu anlalr. Grnt fazla net, fazla diri olur. Kenarlar bir garip durur. Ruslarn fotoraf deitirmesine benzer. Gereki bir hareket iin bulanklk tam gerekli dozda olmal." "Anlyorum." Theresa, "Renk deiimi de olur," dedi. Sanders, "Doru," diye ona katld. "Bulankln iinde, bir de renk deiimi yer alr. rnein u monitre bak. Adam lacivert elbise giymi, kz odann ortasnda evirir242

ceketinin ucu havada uuyor. imdi bu hareketten bir kare alrsan, piksellere kadar bytrsen, ceketin lacivert ol duunu grrsn, ama bulanklk daha ak mavilerin bir dizisidir. Ular iyice saydam gibi durur. Bir tek kareye ba karsan, ceket nerede bitiyor, geri plan nerede balyor, tam emin olamazsn." Kafamda ancak canlandrabiliyordum. "Evet..." "Eer kenarlarn renkleri dzgn bir hafifleme gster mezse, onu hemen farkedersin. Birka saniyelik bir teypte bunu temizlemek saatler srer. Ama temizlemezsen, hemen gze arpar." Parmaklarn havada aklatt. "Yani bu teyplerin kopyasn kardlar ama deitirmi olamazlar." "Be saatte olmaz," dedi Sanders. "Vakitleri yetmez." "Demek gerei olduu gibi seyrediyoruz." Sanders, "Ona hi kuku yok," dedi. "Ama sen gittikten sonra bu grntyle yine de biraz oynarz. Theresa oynama y ok istiyor zaten, biliyorum. Ben de yle. Daha sonra bizi bir ara. Bir gariplik varsa, sana syleriz. Ama esas olarak, yaplamaz. Burada da yaplmamtr."

243

DUNSET Tepesi Kulb nndeki daire biiminde yola girdiimde, Connor' kulp binasnn nnde bekler gr dm. Yanndaki Japon golfusunu eilerek selamlad, on lar da ona eildiler. Sonra hepsiyle el skt, sopalarn arka kanepeye att, yanma bindi. "Ge kaldn, kohai." "zr dilerim. Yalnzca birka dakika geciktim. niversi tede uzad i." "Senin ge kalman herkese rahatszlk verdi. Terbiye ge rei, ben seni beklerken kulbn nnde benimle birlikte durmaya kendilerini mecbur hissettiler. Onlarn mevkiine ykselmi insanlar, ayakta dururken ok rahatsz olurlar. Megul adamlar bunlar. Ama beni de yalnz brakmadlar. Beni ok utandrdn. Tekilt da kt tantm oldun." "zr dilerim. Aklma gelmemiti." "Gelmeye balasn o halde, kohai. Bu dnyada tek bana deilsin." Vitese getim, ilerledim. Dikiz aynasndan Japonlara bak tm. Biz uzaklarken el sallyorlard. Mutsuz grnmedikle ri gibi, aceleleri varm gibi de durmuyorlard. "Kimlerle oynuyordun?" "Aoki-san, Vancouver'deki Tokio Marine'in badr. Hanada-san da Londra'daki Mitsui Bankasnn bakan yardm-

asdr. Kenii Asaka'ya gelince, Toyota'nn tm gneydou Asya'daki fabrikalarndan o sorumlu. Kuala Lumpur'dan Singapur'a kadar. Brosu Hong Kong'da." "Burada ne ileri var?" "Tatildeler," dedi Connor. "ABD'de ksa bir golf tatili. Bi zim gibi yava tempolu bir lkede dinlenmek holarna gidi yor." Kvrlan yoldan Sunset Bulvarna doru ilerledim, beklemek zere durdum. "Nereye?" "Drt Mevsim Oteline." Saa, Beverly Hills'e doru dndm. "Peki, bu adamlar neden seninle golf oynuyor?" "Onlarla dostluum ok eskidir," dedi. "Arada srada kar lkl birer iyilik. Yllar boyunca. Ben nemli biri deilim. Ama ilikileri de srdrmek arttr. Telefonla bir arama, k k bir hediye, kente geldiinde bir oyun. nk insan ne zaman byle bir ebekeye ihtiyac olacan asla bilemez. likiler insann enformasyon kayna, gvenlik valf ve er ken uyar sistemidir. Japonlarn bak asndan yani." "Oyun kimin davetiydi?" "Hanada-san zaten oynamak istiyordu. Ben ona katldm. Golfu epey iyi oynarm, biliyor musun?" "Neden oynamak istedin?" "nk Cumartesi toplantlaryla ilgili daha ok bilgi edinmek istiyordum," dedi Connor. Cumartesi toplantlarn hatrlamtm. Haber odasnda izlediimiz video'da Sakamura, Cheryl Austin'i yakalam, "Anlamyorsun, bunlarn hepsi Cumartesi toplantlaryla il gili," demiti. "Sylediler mi sana?" Connor bayla evetledi. "Anladma gre toplantlar ok

uzun zaman nce balam," dedi. "Bin dokuz yz sek sende falan. nce Century Plaza'da oluyormu, Sheraton'a 244

gemiler, en son da Biltmore'da toplanyorlarm." 245

Connor camdan dar bakt. Araba Sunset Bulvarnn ka nalizasyon delikleri zerinde sekip duruyordu. "Yllar boyunca bu toplantlar dzenli biimde yaplm. Kente raslant sonucu uram nemli Japon i adamlar da katlr, Amerika konusunda ne yaplacana dair tartmala ra taraf olurlarm. Yani Amerikan ekonomisinin nasl yne tilmesi gerektiine dair." "Ne?" "Evet." "Byk kstahlk bu!" "Neden?" diye sordu Connor. "Neden mi? nk buras bizim lkemiz. Bir grup yaban cnn gizli bir toplantda masa bana geip burann yneti mi konusunda karar vermesi olacak ey deil." Connor, "Japonlar bunu byle grmyor," dedi. "Grmediklerinden eminim! Kendilerinde bu hakk gr dklerinden de eminim!" Connor omuz silkti. "Aslna bakarsan, tam da yle d nyorlar. Onlara gre, bu hakk aln teriyle kazanm du rumdalar nk ..." "Tanrm ..." "nk bizim ekonomimize byk yatrmlar yap m durumdalar. Dnya kadar bor verdiler bize, Peter. Bol miktarda salam para. Yzlerce milyar dolar. Son on be y ln byk blm boyunca Amerika, Japonlarla ticaretinde her hafta bir milyar dolarlk ticaret a verdi. Onlar da haftada bir milyar dolarla bir eyler yapmak zorunda kald lar. Onlara doru grleyerek akan bir para rma. O kadar ok dolar istedikleri de yoktu. Ne yapabilirlerdi bu fazla milyarlar? "Paray bor olarak bize geri vermeye karar verdiler. H kmetimizin bte a vard. Her yl. Kendi programlar mz finanse edemiyorduk. Bte amz Japonlar karla d. Bize yatrm yaptlar. Ve borcu da bizim hkmetin bir 246

takm teminatlarna karlk olarak verdiler. Washington Ja ponlara, yurt ii durumu dzeltecei konusunda sz verdi. Aklar durduracaktk. Eitimi dzeltip altyapmz yeni den kuracaktk. Hatt gerekirse vergileri ykseltecektik. K sacas, kendimize ekidzen verecektik. nk Amerika'ya yatrm yapmak ancak o zaman anlam kazanr." "Hm-hmmm," dedim. "Ama verdiimiz bu szlerin hibirini yerine getirmedik. Aklar daha byd. Dolar devale ettik. 1985'de deerini yarya indirdik. Bunun Japonlarn Amerika yatrmlarn ne hale getirdiini dnebiliyor musun? Canlarna okudu. 1984'de yaptklar her yatrm, imdi eski krn yarsn geti rir olmutu." Byle bir eyi belli belirsiz hatrlyordum. "Bunu ticaret amz kapamak iin yaptmz sanyordum," dedim. "hracat tevik etmek iin." "yleydi, ama ie yaramad. Japonya'yla olan ticaret den gemiz daha beter hale geldi. Normal olarak, parann deeri ni yarya indirirsen, ithal ettiin her eyin fiyat iki katna kar. Ama Japonlar video kayt cihazlarnn fiyatn krverdiler, piyasa paylarn korumay baardlar. Unutma, ticaret demek, sava demektir. "Tek baardmz, Amerikan topraklarm ve Amerikan irketlerini ucuzlatp, Japonlarn bunlar satn almasn ko laylatrmak oldu, nk yen artk eski deerinin iki kat gcndeydi. Dnyann en byk bankalarn Japon bankalar haline getirdik. Ve Amerika'y yoksul bir lke yaptk." "Btn bunlarn Cumartesi toplantlaryla ne ilgisi var?" "yle dn," dedi Connor. "Diyelim ki senin sarho bir amcan var. Sana geliyor, bor verirsen ikiyi brakacan sylyor. Ama brakmyor. Sen de paran geri istiyorsun. Bu kt yatrmdan kurtarabildiini kurtarmak istiyorsun. Ayrca amcann kafay ekip birinin cann yakabileceinden de korkuyorsun. Kontrol kaybetmi nk amcan. Bir ey247

ler yapmak gerek. Aile toplanp oturuyor, bu sorunlu amca konusunda ne yapmak gerektiini tartyor. Japonlar da bu nu yapmaya karar verdiler ite." 'Hmm-hmmm," dedim. Connor sesimdeki kuku glge sini sezmi olmalyd. "Bak," dedi. "Bu komplo kukusunu kafandan at. Sen Ja ponya'y ilhak etmek istiyor musun? Onlarn lkesini y netmek istiyor musun? Elbette ki hayr. Akl banda hibir lke, bir baka lkeyi devralmak istemez. Ticaret yapmak is ter, o tamam. likiler kurmak ister, o da tamam. Ama srtna almak istemez. O sorumluluu kimse istemez. Kimse zah met etmez. Tpk sarho amca olaynda olduu gibi ... o top lantlar ancak mecbur olunca yaparsnz. Son aredir o." "Demek Japonlar durumu byle gryor." "Kendi milyarlarca dolarlarn gryorlar onlar, kohai. Ba dertte bir lkeye yatrm yaptklar paralarn. Durmadan konuan bireyci insanlarla dolu bir lke buras. Habire birbi rimizle atyoruz. Habire tartyoruz. yi eitim almam, dnyay pek tanmayan, ne biliyorlarsa televizyondan re nen bir millet. ok almayan, iddete ve uyuturucuya hogr gsteren, bir itiraz yokmu gibi davranan bir mil let. Japonlarn bu acayip lkede milyarlarca dolar var ve bu yatrmlarndan doru drst bir gelir bekliyorlar. Ameri kan ekonomisi kerken ... nk yaknda Japonya'nn ve Avrupa'nn ardnda nc yeri alacak ... bir eyler yapp bu ekonomiyi birarada tutmak byk nem kazanyor. On larn yapmaya alt da yalnz bu." "O kadar m?" dedim. "Melek rolne kp Amerika'y kurtarmaya alyorlar, yle mi?" "Birilerinin yapmas art," dedi Connor. "Byle devam edemeyiz." "Bence idare ederiz." "ngilizler de hep yle derlerdi," diye ban iki yana sallad. "Ama ngiltere imdi yoksul. Amerika da yoksullayor." 248

"Neden yoksullayor?" diye sorarken sesim istediim den daha yksek kt. "Japonlara gre, Amerika ierii olmayan bir lke haline geldii iin. malt sanayiimiz yok oldu. Artk hibir ey yapmyoruz. malt denilen ey, ham maddelere deer ka tar. Tam anlamyla servet yaratrsn. Ama Amerika bunu yapmay brakt. Artk Amerikallar paray kt speklas yonundan kazanyorlar. Japonlara gre bu sonunda srtmz yere getirecek, nk kttan krlar gerek serveti yanst myor. Bizim Wall Street'e ve ucuz tahvillere olan tiryakilii mizi bir lgnlk olarak gryorlar." "Bu yzden de bizi Japonlar ynetmeli, yle mi?" "Onlara gre, birileri bizi ynetmeli. Biz kendimiz yapsak daha memnun olurlard." "Tanrm. Connor yerinde kprdand. "fkene hakim ol, kohai. nk Hanada-san'a gre, Cumartesi toplantlarna 1991'de son verilmi." "Ya?" "Evet. Japonlar o ara, Amerikallarn silkinme yapp yap mayacana hi aldrmamaya karar vermiler. imdiki duru mun baz avantajlarn grmler. Amerika uyuyor ve onu satn almak da ok ucuz." "Yani artk Cumartesi toplantlar yok mu?" "Arada srada ,oluyor. Niibei nedeniyle. Yani srp giden Japon-Amerikan ilikileri. Artk iki lkenin ekonomileri bir- birine ok baland. steseler bile, ikisi de kendini ekip ayra maz. Ne var ki, toplantlar artk nemli deil. Daha ok sos yal toplant. Dolaysiyle Sakamura'nn Cheryl'e syledii yan l. lmnn de Cumartesi toplantlaryla hibir ilgisi yok." "Neyle ilgisi var?" "Arkadalarm bu iin kiisel bir ey olduu kansnda. Bir ninjozata. Yani ak cinayeti. Gzel bir kiiga kadnla ks kan bir erkek." 249

"Sen de buna inanyor musun?" "Eh, dorusu bu adamlar anonim kiiler. de tek tek i adamlar. Tabii Japonlar aralarnda fikir ayrl karmak tan holanmazlar. Gelimemi bir kyl lkedeki golf saha snda oyun oynarken bile. Ama gaijin konusunda gr birliinin pek ok gnah rtbas edebildiini renmi biriyim ben." "Sence yalan m sylyorlard?" "Tam deil," diye ban sallad Connor. "Ama edindiim izlenim, bana bir eyi sylememekle bir ey sylyor olduk laryd. Bu sabahki oyun bir hara no naka o misenai oyunuydu. Dostlarm kendilerini ortaya koymuyorlard."

Connor golf oyununu nasl oynadklarn anlatt. Sabah upuzun sessizliklerle geirmilerdi. Drt kiinin hepsi de terbiyeli ve nazikti, ama az ve seyrek konuuyorlard. Genel likle alanda sessiz dolamaktaydlar. "Sen oraya bilgi almaya gitmitin oysa, deil mi?" dedim. "Nasl dayandn bu duruma?" "Yoo, bilgiyi alyordum." Ama anlattna gre hepsini sessiz mesaj halinde almt. Esas durum uydu. Japonlarn ayn kltr yzyllarca paylamaktan gelen bir karlkl anlay zellii vard. Duygularn kelimesiz de iletebiliyor lard. Amerika'da byle bir yaknlk ancak anneyle veya ba bayla ocuk arasnda olabilirdi. ocuk her eyi annesinin bir bakndan anlard. Ama Amerikallar genelde sessiz mesaj lara pek gvenmezlerdi. Oysa Japonlar gvenirlerdi. Sanki tm Japonlar bir tek ailenin yeleriymi gibi. Kelimesiz de anlaabiliyorlard onlar. Bir Japon iin, sessizliin de anlam vard. Connor, "Bunun mistik ya da mucizev bir yan yok," de di. "Daha ok, Japonlar kurallara ve geleneklere bal oldu250

u iin byle oluyor. Sonunda hibir ey syleyemez oluyor lar. Terbiye uruna, utantan kurtulma uruna, kardaki durumu okuyup anlamak zorunda kalyor. Vcut hareketle rinden, ifade edilmeyen duygulardan falan. nk ilk adam durumu kelimeyle ifade edemeyeceini hissediyor. Konumalar bu durumlarda duygusuzluk saylr. Demek ki artk baka yollarla iletiim kurmak gerekir." "Sen de sabah yle mi geirdin?" dedim. "Konumadan m?" Connor ban iki yana sallad. Japonlarla o golf oyunu s rasnda iyi iletiim kurduuna inanyordu. Sessizlikler onu pek rahatsz etmemiti. "nk ben onlardan, baka Japonlar hakknda konu malarn istemitim. Yani ailenin baka yeleri hakknda. Bu yzden cmlelerimi ok dnerek ve incelikle kuruyor dum. Ablan hapiste mi, dermi gibi. Sana ac gelecek bir eyi sorarm gibi. Senin cevap vermenin ne kadar uzun srd ne, konumalarn arasnda ne kadar sessiz kaldna dik kat ederim o zaman. Sesinin tonuna da. Normal konuma nn tesinde bunlar. Anladn m?" "Tamam." "Yani duygular sezgilerinle alyorsun." "Senin sezgin neydi peki?" "Bana dedikleri uydu: Bize gemite bir takm hizmetler de bulunduunun farkndayz. Sana yardm etmeyi de isti yoruz. Ama bu cinayet Japonlar ilgilendirir. Bu yzden, sa na istediimiz her eyi syleyemeyiz. Sessizliimizden, altta yatan konuyla ilgili yararl sonular karabilirsin. Buydu i te dedikleri." "Neymi altta yatan?" Connor, "Dorusu ... MicroCon ad birka kere geti," de di. "Yksek teknoloji irketi mi?" "Evet. u satlmakta olan. Anlalan, Silikon Vadisinde 251

kk bir irket. htisaslam bir takm bilgisayar makinele ri yapyor. Satla ilgili siyasal sorunlar var. O sorunlara bir ka kere deindiler." "Yani bu cinayetin MicroCon'la m ilgisi var?" "Sanrm." Koltuunda kprdand. "Ha, sen niversitede ne rendin o teypler konusunda?" "Bir kere, kopyalar karlm." Connor bayla evetledi. "Tahmin etmitim," dedi. "Sahi mi?" "igura bize orijinalleri dnyada vermezdi. Japonlar Ja pon olmayan herkesi barbar sayarlar. Gerek anlamda. Barbar! Le kokan, baya, aptal barbarlar. Bu konuda nazik davranrlar, nk Japon olmayarak domak konusunda se nin elinden bir ey gelmeyeceini bilirler. Ama yine de yle dnrler." Bam salladm. Sanders de buna benzer bir eyler syle miti. "Bir ey daha var," dedi Connor. "Japonlar ok baarldr ama fazla cesur insanlar deildir. Habire plan yaparlar. Sana orijinalleri vermezler, nk riske girmek istemezler. Evet, baka ne rendin teypler konusunda?" "Baka bir ey olduunu nereden kardn?" "O teyplere baktnda eminim grmsndr. nemli bir ayrnt vard ..." O srada konumamz telefonun almasyla yarda kesildi.

Neeli bir ses, "Yzba Connor," dedi. "Ben Jerry Orr. Sunset Kulbndeyim. Ktlar almadan ktnz." "Ktlar m?" "Bavuru," dedi Orr. "Onu doldurmanz gerek, Yzba m. Tabii formalite bu. Sizi temin ederim, hibir sorun k mayacaktr ... referanslarnzn kim olduu dnlrse ..." 252

"Referanslarm m?" dedi Connor. "Evet, efendim. Tebrikler. Bildiiniz gibi, bugnlerde Sunset'e ye olmak hemen hemen imknsz. Ama Bay Hanada'nn irketi bir sre nce birka yelik satn almt. Sizin adnz da listeye katmaya karar verdiler. Dorusu dostlar nzn ok nazik bir jesti saylr bu." "Evet, yle," dedi Connor. Kalar atlmt. Yzne bakyordum. Orr, "Burada golf oynamay ne kadar sevdiinizi biliyor lar," diye devam etti. "Koullar biliyorsunuz tabii. Hanada yelii be yllna alyor, daha sonra sizin adnza devredi lecek. Yani kulp yeliinden ayrldnzda, yelii satabi leceksiniz. Efendim, bu ktlar alabilecek misiniz, yoksa evinize yollayaym m?" Connor konumaya balad. "Bay Orr, ltfen Bay Hanada'ya yrekten gelen kranlarm ve bu cmertlii karsn da teekkrlerimi iletin. Ne diyeceimi bilemiyorum. Ama bu konuda sizi daha sonra aramak zorundaym." "Ziyan yok. Ne zaman yollayacamz bildirin, yeter." "Sizi ararm," dedi Connor. Dmeye basp grmeyi bitirdi, kalarn atp gzleri ni n cama dikti. Upuzun bir sessizlik oldu. "O kulpte bir yelik kaa?" diye sordum. "Yedi yz elli. Belki bir milyon." "Dostlarndan gzel bir hediye," dedim. Aklma yine Graham gelmiti. Connor' Japonlarn antasnda keklik sayyor du Graham. Artk kukuya da yer yoktu galiba. Connor ban iki yana sallayp duruyordu. "Anlayam yorum." "Neyi anlamyorsun?" dedim. "Tanrm, Yzba, bana du rum pek ak gibi gzkyor." Connor yine, "Hayr, anlayamyorum," dedi. Telefon tekrar almaya balad. Bu sefer beni aryorlard. 253

"Temen Smith? Ben Louise Gerber. Sizi bulabildiime yle sevindim ki!" Bu ad hatrlayamamtm. "Evet?" "Yarn Cumartesi olduuna gre, acaba gelip bir evi gre bilir misiniz diye merak ettim." Louise'i o zaman hatrladm. Bir ay kadar nce bir emlk komisyoncusuyla birka eve bakmtm. Michelle byyordu. Onu apartman yaamndan kurtarmay dnmtm. Belki bahesi olan bir yer ... eer kabilirsem. Ama du rum cesaret krcyd. Gayrimenkul deerleri dt halde, yine de en kk ev drt yz, be yz bin dolard. Benim maamla byle bir eye kalkmama olanak yoktu. "Bu seferki ok zel bir durum," dedi komisyoncu. "Akl ma hemen siz ve kk kznz geldiniz. Palms'da kk bir ev ... ok kk. Ama iki sokan kesitii kede. Nefis bir arka bahesi var. iek dolu, yemyeil imen. yz bin is tiyorlar. Sizi araymn nedeni, satanlarn senete de evet de mesi. Sanrm ok az bir peinatla alabilirsiniz. Grmek ister misiniz?" "Kim satyor?" diye sordum. "Tam bilmiyorum. zel bir durum. Ev yal bir kadna ait. Kadn huzur evine yatm. Olu Topeka'da oturuyor ve evi satmak istiyor. Ama toplu para yerine, srekli geliri ter cih ediyor. Ev henz resmen sata arzedilmedi, ama satmak istediklerini biliyorum. Yarn gelirseniz, yararl bir eyler olabilir. Arka bahesi gerekten ok gzel. Kk kznz orada gzmn nne getirebiliyorum." Bu sefer Connor gzlerini bana dikmiti. "Bayan Gerber," de dim. "Biraz daha bilgiye ihtiyacm var. Satan kim, falan filan." arm gibiydi. "Ama ... ben hemen zerine atlarsnz sanmtm. Byle bir frsat her zaman kmaz. Bir grmek is tiyor musunuz?" Connor ban sallyor, gzlerini yzmden ayrmyordu. Dudaklaryla, "Evet de," diye iaret etti. 254

"Bu konuda sizi sonra aramam gerek," dedim. "Pekl, Temenim." Sesi hevessizdi. "Ltfen bana bir ha ber verin." "Veririm." Telefonu kapattm. "Neler oluyor?" dedim. nk durum ortadayd, loplam olarak ikimize dnyann paras teklif ediliyordu. Dnyann paras! Connor ban iki yana sallad. "Bilemiyorum, dedi. "MicroCon'la m ilgili?" "Bilmem. MicroCon kk bir irket sanyordum. Bu iler akla smyor." ok tedirgin grnyordu. "Nedir bu Micro Con byle?" M J JBen, "Kime sormak gerektiini galiba biliyorum, dedim.

255

JVlCROCON mu?" dedi Ron Levine kocaman purosu nu yakarken. "Tabii anlatrm size MicroCon'u. irkin bir hikyedir." Havaalanna yakn yerde, kablolu yayn kanallarndan American Financial Nervvork'un haber odasnda oturuyor duk. Ron'un penceresinden, bitiikteki garajn damna kon mu beyaz anten anaklarn grebiliyordum. Ron purosun dan fosur fosur soluklar ekip bize srtt. Bu kurulua geip kameralara dnmeden nce Times'da ml muhabirlik yap mt. Bu yayn kanalnda, ekranda yorum yapanlarn eline yazl metin verilmezdi. Ekrana kanlarn neden sz ettikle rini iyi bilmesi artt. Ron da bilirdi. "MicroCon be yl nce, Amerikan bilgisayar reticileri nin bir konsorsiyumu tarafndan kuruldu," dedi. "irket bil gisayar chip'leri iin yeni bir kuak X-n litografi makine leri gelitirecekti. MicroCon ie balarken ortada hi Ameri kal litografi makinesi reticisi yoktu. Seksenlerde hepsi, Ja pon rekabeti yznden iflas etmi durumdayd. MicroCon yeni bir teknoloji gelitirdi, Amerikan irketleri iin makine ler retmeye balad. Tamam m?" "Tamam," dedim. "ki yl nce MicroCon, Darley-Higgins adl bir ynetim irketine satld. Georgia'da bir irket. Darley'in ileri iyi git-

meyince, nakit bulabilmek iin MicroCon'u satmaya karar verdiler. Alc olarak karlarna Akai irketi kt. Osaka'l bir irket. Japonya'da zaten litografi makineleri reten bir irket. Akai'nin bol paras vard ve bir Amerikan irketini yksek fiyata da olsa almay ok istiyordu. Derken Kongre ie kart, sat durdurdu." "Neden?" "Amerikan i dnyasnda grlen aaya kayma, artk Kongre'yi bile rahatsz etmeye balad. Temel sanayilerimiz den pek ounu Japonlara kaptrdk. Altmlarda elik ve gemi yapm iini, yetmilerde televizyon ve chip iini, sek senlerde takm-tezghlar. Tabii bir sabah birisi yatanda uyanyor, bu sanayilerin Amerikan savunmas iin hayat nem tadn farkediveriyor. Ulusal gvenliimizin ihti yac olan komponentleri yapamaz olduk. Bu adan tmyle Japonya'ya baml durumdayz. Kongre bu nedenle kayg lanmaya balad. Ama duyduuma gre sat yine de gerekleecekmi. Niye soruyorsunuz? Sizin bu satla bir ilgi niz mi var?" "Bir bakma," dedi Connor. "Amma anslsnz." Ron purosundan bir soluk daha ek ti. "Japonlarla ilgili bir sat iine bulamsanz, petrol bul mu saylrsnz. Herkes zengin olur o ilerde. Sizlere de bir hayli pahal hediyeler gelmek zeredir eminim." Connor ban evet anlamnda sallad. "Hem de ok paha l." "Tabii," dedi Ron. "Sizi bebek gibi nazlarlar. Ev alrlar, araba alrlar, ucuza kredi bulurlar, falan filan." Ben, "Bunlar neden yapsnlar ki?" diye sordum. Ron gld. "Neden si yiyorlarsa ondan. Bir bakma, on larn i yneti biimi byle."

Connor, "Ama MicroCon kk bir sat deil mi?" diye 256

sordu. "Evet, olduka kk. irketin deeri yz milyon. Akai


Ykselen Gne F 17

257

onu yz elliye alyor. Ek olarak belki imdiki yneticilere yirmi milyonluk zendirici giderleri, on milyon hukuksal gi derler, on milyon VVashington'da danman masraflar, on milyon da sizin gibi kimselere mteferrik hediyeler sz ko nusu olur. Yani toplam iki yz milyon diyebilirsiniz." "Yz milyonluk irkete iki yz milyon mu?" dedim. "Ne den deerinden fazla harcyorlar ki?" "Fazla harcamyorlar," dedi Ron. "Onlarn asndan ba karsan, kelepir fiyata alyorlar." "Neden?" "nk ... baka eyler retmek iin gerekli olan, bilgisa yar chip'leri gibi bir eyi retecek makinelere sahip olursan, o mala dayal tm sanayilere de sahip olmu saylrsn. MicroCon'u alnca Amerikan bilgisayar sanayiinin kontrol elle rine geer. Ve biz de her zamanki gibi ... izin veriyoruz bu nun olmasna. Tpk televizyon sanayiinde, takm-tezgh sa nayiinde yaptmz gibi." "Televizyon sanayiinde ne oldu?" diye sordum. Ron kolundaki saate gz att. "kinci Dnya Savandan sonra Amerika dnyann bir numaral televizyon reticisiy- di. Zenith, RCA, GE, Emerson gibi irketlerin teknolojisi ya banc firmalardan ok stnd. Amerikan irketleri, Japon ya hari, dnyann her yerinde ok baarlyd. Ama Japon larn o kapal pazarlarna giremiyorlard. Onlara, eer Japon piyasasnda sat yapmak istiyorsanz, teknolojinizi Japon irketlerine lisanslamak zorundasnz, dendi, istemeye iste meye yle yaptlar. Amerikan hkmetinin basksyla. n k hkmet Japonya'nn dost bir lke olmasn istiyordu. Rusya'ya kar mttefikimiz olmasn istiyordu. Tamam m?" "Tamam ..." "imdi ... lisans vermek budalaca bir fikir. Japonlar bizim teknolojimizi alp kullanacak demek. Yani biz Japonya'y bir ihracat pazar olarak kaybediyoruz demek. ok gemeden 258

Japonlar, siyah-beyaz televizyonlar iin chip yapmaya bala d, bunlar Amerika'ya ihra etti. Bu bizim Japonya'da yapa mayacamz bir ey, tamam m? 1972'de Amerika'da kulla nlan siyah-beyaz chip'lerin yzde altm ithal malyd. 1976'da yzde yz ithal mal oldu. Siyah-beyaz pazarn kaybettik. Amerikal iiler artk o televizyonlar yapmyor. O iler Amerika'dan kat. "Ziyan yok dedik, irketlerimiz renkliye doru kayd. Ama Japon hkmeti de renkli televizyon sanayiini gelitir mek iin youn bir program balatt. Japonya bir kere daha Amerikan teknolojisinin lisansn ald, o korunmu piyasalar iinde rafine edip gelitirdi, sonra ihracat seli balad. Ayn ey yine oldu. Akp gelen mallar Amerikan irketlerini piyasa dan sildi. 1980'e vardmzda, renkli televizyon yapan ta necik Amerikan irketi kalmt. 1987de bir tek Zenith kald." "Ama Japon televizyonlar hem daha iyi, hem de daha ucuzdu," dedim. Ron, "Belki daha iyi olabilirler, ama ucuzluklarnn tek nedeni, retim maliyetinin altnda satlmalar," dedi. "Ame rikan rekabetini silebilmek iin. Buna damping denir. Ame rikan yasalarna da, devletler hukukuna da aykrdr." "O halde neden durdurmadk?" "yi bir soru. zellikle de, damping Japon pazarlama tek niklerinden yalnzca bir tanesi olduu iin iyi bir soru. Ayr ca fiyatlar da onlar koyuyorlard. 'Onuncu-Gn Grubu' diye bir ey vard. Japon yneticiler on gnde bir Tokyo'nun bir otelinde biraraya geliyor, Amerika fiyatlarn saptyorlard. Biz itiraz ettik ama toplantlar devam etti. Ayrca trl d zenlemelerle mallarnn datmn da ynetiyorlard. Sy lentilere gre Japonlar, Sears gibi Amerikan datm irketle rine milyonlarca dolarlk yzde vermiler. Muhteem gm rk sahtekrlklarna girimiler. Ve Amerikan sanayimi de bu yollarla mahvettiler, nk Amerikan irketleri rekabet edemedi. 259

"Tabii irketlerimiz itiraz etti, tazminat davalar at. D zinelerce damping davasn, sahtekrlk davalar, Japon ir-, ketlerine kar antitrst davalar izledi, hepsi birbiri ardn dan federal mahkemelere akt durdu. Damping davalar ge nellikle bir yl iinde karara balanr. Ama hkmetimiz hi yardm etmedi. Japonlar da ayak srme iinde ok ustadr lar. Amerikan lobicilerine milyonlar deyip kendi davran larn savundular. On iki yl sonra davalar mahkemeye gel diinde, piyasadaki sava oktan bitmiti. Ve tabii bu sre iinde Amerikan irketleri de Japonya pazarnda asla kar mcadele yapamamlard. O kapnn arasna ayaklarm bile sokamamlard." "Yani sen diyorsun ki, Japonlar televizyon sanayiimizi yasa d yollarla ele geirdiler." Ron omuz silkti. "Bizim yardmmz olmasa yapamazlar d," dedi. "Hkmetimiz Japonya'y martp duruyordu. Kk, yeni ortaya kmaya alan bir lke olarak gryor lard oray. Amerikan sanayiinin de hkmet yardmna ih tiyac yok gibi gzkyordu. Amerika'da zaten her zaman iin i dnyasna kar altta yatan bir takm duygular vardr. Ama hkmetimiz bu sefer iin yle olmadn kavrayama d. rnein Sony tutup VValkman' gelitirdiinde, biz onla ra, 'Gzel mal. imdi bunun lisansn GE'ye verin, bir Ame rikan irketi kanalyla satn,' demiyoruz. Datm olanaklar aradklarnda da onlara, 'zgnz ama Amerikan maaza larnn Amerikal reticilerle nceden yaplm anlamalar var, siz bu lkede bir Amerikan irketi kanalyla datm yapmak zorundasnz,' demiyoruz. Patent istediklerinde, 'Patent kmas sekiz yl srer, o zamana kadar sizin ynte miniz zaten halka ak olur, irketlerimiz onu bedava alp kullanabilir, biz size patent karana kadar bizim irketler de sizin teknolojinizin kendi versiyonlarn gelitirmi olurlar,' demiyoruz. "Biz bunlarn hibirini yapmyoruz, ama Japonlar hepsini 260

yapyor. Onlarn pazar kapal. Bizim pazarlar apak. Hak kaniyetli bir yar deil bu. Hatt yar bile deil. Tek Yn' bir yol, o kadar. "Tabii bugne kadar, lkemizdeki i dnyasnda yenilgi eziklii tayan bir iklim olutu. Amerikan irketleri, nce siyah-beyaz televizyon iinde ayvay yediler. Sonra renkli te levizyonda. ABD hkmeti irketlerin haksz Japon rekabe tine kar yardm isteklerini reddetti. Sonunda Ampex bir-gn video kayt makinelerini gelitirdiinde, bunu ticar bir mal olarak sunmaya hi kalkmad bile. Sessizce teknolojiyi Japonlara lisansladlar, geip gittiler. Derken Amerikan ir ketleri aratrmalar kesti. Hkmetiniz size dmansa, mal piyasaya bile sremeyecekserz, ne diye zahmet edip ara trmalarla yeni rnler gelitireceksiniz ki?" "Ama Amerikan i dnyas zayf bir dnya deil mi? K t ynetilen bir dnya deil mi?" "Herkesin azndaki lf o," dedi Ron. "Bunu Japonlar ve onlarn Amerikal szcleri ortaya att. Millet Japonlarn ne mthi olduunu ancak bir iki olayda grebildi. Houdaille olay gibi. Onu biliyor musunuz? Houdaille bir takm-tezgh irketiydi. Japonya'daki irketler bizim patent ve li sanslarmz ihll ediyor diye iddiada bulundular. Federal yarglardan biri, Houdaille'nin avukatn Japonya'ya, kant toplamaya yollad. Ama Japonlar adama vize vermediler." "aka ediyorsun." "Onlara vz gelir," dedi Ron. "Asla misilleme yapmayaca mz biliyorlar zaten. Houdaille olay Reagan ynetimine sunulduunda, ynetim hibir ey yapmad. Byle olunca Houdaille de takm-tezgh iinden ekildi. nk damping li mallarla kimse rekabet edemez. Zaten damping yaplmas nn amac bu." "nsan damping yaparken para kaybetmez mi?" "Bir sre iin, evet. Ama milyonlarca nite satyorsun. Bu sayede retimini daha rafine edebilir, maliyetini drebilir261

sin. Bir iki yl sonra mallan gerekten daha ucuza retmeye balayabilirsin. Bu arada rekabeti de piyasadan silmi olur, piyasann kontroln eline alrsn. Durum ortada. Japonlar stratejik dndkleri iin, olaya uzun vadeli bir bak asndan baktklar iin, hep elli yl sonrasn dnrler. Amerikan irketiyse, her aylk dnem sonunda kr gstermek zorundadr, yoksa genel mdryle ynetici kadrosu kendim sokakta bulur. Buna karlk Japonlar ksa dnemli krlara hi aldrmazlar. Onlar piyasa paynn peindedir. Ticaret bir savatr onlar iin. Alan kazanmak. lerlemek. Rekabeti silmek. Piyasa kontroln ele geirmek. Son otuz yldr btn yaptklar bu. "Yani Japonlar elikte, televizyonda, tketici elektroniinde, bilgisayar chip'lerinde, takm-tezghlarnda damping yapt ve kimse onlar durdurmad. Biz bu sanayileri kaybettik. Japon irketleriyle Japon hkmeti hep belli sanayileri hedefler, onlar devralrlar. Bir sanayii, ardndan bir sanayii daha. Yl be yl. Biz de oturur, serbest ticaret nutuklar atarz. Ama hakkaniyetli bir ticaret olmadka, serbest ticaret fasafiso saylr. Japonlar ise hakkaniyetli ticaret diye bir eye hi inanmazlar. Biliyor musunuz, Japonlarn Reagan' sevmesinin ok nemli bir nedeni vardr. Onun bakanl dneminde dmdz ettiler ortal. Serbest ticaret adna, Rea-gan bacaklarmz averdi." "Amerikallar bunu neden anlamyor?" diye sordum. Connor gld. "Neden hamburger yiyorlarsa ondan. Yaplar yle, kohai." Haber odasndan bir kadn seslendi. "Connor diye biri var m burada? Drt Mevsim Otelinden aryorlar." Connor saatine gz atp ayaa kalkt. "zr dilerim.'.' Haber odasna geti. Camdan telefonla konuuunu, notlar aln grebiliyordum. Ron, "Btn bunlarn hl devam ettiini anlyorsundur," dedi. "Bir Japon fotoraf makinesi neden New York'da daha 262

ucuz da -Tokyo'da daha pahal? Dnyann br yanna kadar tayorsun, gmrkler dyorsun, datm giderlerin oluyor, hl da daha ucuz. Nasl olabilir byle bir ey? Japon turistler alverilerini gelip burada yapyorlar, nk daha ucuz. Buna karlk Japonya'da satlan Amerikan mallarnn fiyat buradakinden yzde yetmi daha fazla. Amerikan hkmeti neden biraz sertlemiyor? Bilemiyorum. Cevabn bir blm urada iste." Parmayla odasndaki monitr gsterdi. Ekranda kibar grnl bir adam bir eyler anlatyordu. Ses kslmt. "u adam gryor musunuz? Ad David Ravvlings. Stan-ford niversitesinde iletme profesr. Pasifik blgesi uzman. Bu adam ok tipik bir ... u sesi biraz asana, belki de MicroCon'u anlatyordur." Dmeyi evirdim, Rawlings'in sesi duyuldu. "... Amerikan tutumunun tmyle mantksz olduu kansndadr. Ne de olsa, Amerikallara istihdam yaratanlar, Japonlardr. Buna karlk Amerikan irketleri retim faaliyetlerini baka lkelere tamakta, istihdam kendi halklarnn elinden almaktadr. Japonlar ikyetlerin nereden kaynaklandn bir trl anlayamyorlar." Ron iini ekti. "Tipik palavralar," dedi. Ekranda Profesr Ravvlings devam ediyordu. "Bence Amerikan halk yabanc yatrmclardan alabildii yardm iin minnet duymaktadr." Ron gld. "Ravvlings bizim Krizantem penler dediimiz gruptandr. Yani Japon propagandas yapan niversite hocalarndan. Aslnda baka seenekleri de yok, nk alabilmek iin Japonya'ya sokulabilmek zorundalar. Eletirici havalara girerlerse, Japonya ilikileri kesiliverir. Kaplar yzlerine kapanr. Japonlar Amerika iinde bile eitli kulaklara falan kiinin gvenilmez olduunu, fikirlerinin demode olduunu fsldamaya balarlar. Hatt daha beteri, o adam rkdr, derler. Japonya'y eletiren kim varsa rkdr 263

onlara gre. Profesrler yava yava konferans vermeye arlmaz olur, danmanlk grevlerini kaybederler. Ray dan km arkadalarnn bana daha nce gelenleri gr mlerdir. Ayn hatay yapmamaya alrlar." Connor yanmza dnd. "MicroCon satyla ilgili yasa d bir durum var m?" diye sordu. "Tabii," dedi Ron. "VVashington'un ne yapmaya karar ve receine bal. Akai Seramik zaten Amerikan pazarnn yzde altmna sahip. MicroCon'u ald m, hemen hemen tekel olacak. Akai bir Amerikan irketi olsayd, hkmet antitrst yasalarna dayanarak sat durdururdu. Ama Akai Amerikan irketi olmad iin, sat pek dikkatle incelemi yorlar. Sonunda herhalde izin verilecek." "Yani bir Japon irketi Amerikan pazarnda tekel olabili yor da bir Amerikan irketi olamyor mu diyorsun?" "Bugnlerde hep olan bu," dedi Ron. "Amerikan yasalar genellikle irketlerimizin yabanclara satn kolaylatryor. Matsuita'nn Universal Stdyolarn satn almas gibi. Universal yllardr satlkt. Nice Amerikan irketi onu almaya kalkt, alamad. VVestinghouse da 1980'de denedi. Olmad. Antitrst yasalarna aykr dendi. RCA de denedi. Olmad. Bu sefer de kar atmasn ihll dendi. Ama Matsuita gel diinde, sata kar hibir yasa yoktu. Son zamanlarda yasa larmz deitirdiler. Bugnk yasalara gre RCA de alabi lir Universal'i. Ama o sra alamazd. MicroCon da kak Amerikan yasalarnn en son rnei ite." Ben, "Peki, Amerikan irketleri ne diyor MicroCon sat konusunda?" diye sordum. Ron, "Amerikan irketleri bu sattan holanmyor," de di. "Ama kar da gelmiyorlar." "Neden?" "nk Amerikan irketleri hkmetin zaten ilere ok fazla burnunu soktuu kansnda. Amerika'dan yaplan ih racatn yzde krk gvenlik denetimine tab. Bilgisayar ir264

ketlerimizin dou Avrupa'da sat yapmasna hkmet izin vermiyor. Souk sava bitti, ama yasalar hl yerli yerinde. Bu arada Japonlarla Almanlar oralarda deli gibi mal satyor lar. Yani Amerikallar daha az hkmet kontrol, yasa kont rol istiyor. MicroCon satn engelleme giriimlerini de h kmetin burnunu sokmas olarak gryorlar." "Bence yine de pek mantkl deil," dedim. "Bence de," diye grme katld Ron. "Amerikan irket leri birka yla kadar cinayete kurban gidecek. nk eer Japonya chip makinelerinin tek kayna olursa, Amerikan irketlerine makine vermeyebilirler." "Yaparlar m bunu?" "Daha nce yaptlar," dedi Ron. "yon yerleimcilerde ve baka makinelerde. Ama Amerikan irketleri birleemiyor. Aralarnda didiip duruyorlar. Bu arada Japonlar da yksek teknoloji irketlerini on gnde bir tane hzyla satn alyor lar. Alt yldr byle. imiz oyuluyor. Hkmet hi dikkat etmiyor, nk bizde CFIUS diye bir ey var. ABD'de Ya banc Yatrm Komitesi. Yksek teknoloji irketlerinin sat larn onlar denetliyor. Ama CFIUS asla hibir ey yapmaz. Son be yz sattan yalnz birini engellediler. irket ardn dan irket satlyor, VVashington'da kimse kalkp Hey! demi yor. Sonunda Senatr Morton ataa kalkt, 'Bir dakika durun bakalm,' dedi, ama onu da kimse dinlemiyor." "Sat yine de olacak m?" "Bugn duyduuma gre yle. Japon Halkla likiler me kanizmas drt nala alyor. Habire sattan yana yazlar ya ynlanyor. ok da dinliyorlar. Her eyi biliyorlar. Her eyi." Kap vuruluyordu. Sarn bir kadn ban uzatt. "Rahat sz ettiim iin zgnm., Ron," dedi. "Keith'e Japon ulusal TV'si NHK'nin Los Angeles temsilcisinden bir telefon geldi. Muhabirimizin neden Japonya'ya amur attn soruyorlar." Ron kalarn att. "Japonya'ya amur mu? Ne diyor mu habir?"
265

"ddialara gre programda, 'Lanet olas Japonlar btn lkemizi elimizden alyor,' demi." "Hadi, hadi," dedi Ron. "Hi kimse byle bir ey syle mez ... yani yaynda. Kim sylemi diyorlar bunu?" "Lenny. New York'dan. Fon paraziti arasnda." Ron yerinde kprdand. "Haa, u mesele," dedi. "Teypleri dinledin mi?" "Evet. u anda ana kontrol odasnda dinliyorlar. Ama inan bana, doru." "Allah kahretsin." "Fon paraziti nedir?" diye sordum. "Uydudan gelen ses. Her gn New York'dan ve Washington'dan paralar alr, yaynlarz. Yayndan nce ve sonra her zaman bir dakikalk bir boluk olur. Onu kesip atarz ama ham yayn anteni olan herkes alabilir. ou insan da izler. Ekrana kanlar, ne yaptnza dikkat edin diye hep uyar rz. Ama geen yl Louise bluzunun dmelerini ap ekran da grnnce lkenin her yanndan telefonlar yad." Ron'un telefonu almaya balad. Ap bir an dinledi, sonra, "Peki, anlyorum," deyip kapad. "Teypi kontrol et miler. Lenny yayndan nce kamera karsnda beklerken Louise'e, 'Akllanmazsak bu lanet olas Japonlar lkemizin sahibi olacak,' demi. Bu blm yayna dahil deilmi ama yine de sylemi." Ban zgn zgn sallad. "NHK'nn adam biliyor mu o blm yaynlamadmz?" "Biliyor. Ama izleyenlerin o ksm da duyabildiini sy lyor ve protesto ediyor." "Lanet olsun," dedi Ron. "Program d faaliyeti bile de netliyorlar. Tanrm. Keith ne yapmak niyetinde?" "New York'lu sanatlar uyarmaktan bktn sylyor. Bu sefer senin konuman istiyor." "NHK temsilcisini de arayacak mymm?" "Kafan kullan, diyor. Ama NHK ile bir anlamamz var. Her gn onlara aktardmz yarm saatlik programla ilgili. 266

Onu riske atmak istemiyor. zr dilemen gerektii kansn da." Ron iini ekti. "imdi programa bile girmeyen bir ey iin zr dilemek zorundaym. Allah kahretsin." Bize bakt. "ocuklar, benim gitmem gerek. Baka bir ey var myd?" "Yok," dedim. "yi anslar." Ron, "Bakn" dedi. "ansa hepimizin ihtiyac var. NHK'nin bir milyar dolar sermayeyle Global Haber Yayn balatmak zere olduunu biliyorsunuzdur. Ted Turner'n CNN'ini tm dnyaya tayacaklar. Ve eer tarihten ders alacaksak ..." Omuz silkti. "Amerikan kitle iletiimine veda etme zaman geliyor demektir." Biz karken Ron'un telefonda konuan sesi geliyordu. "Bay Kasaka? AFN'den Ron Levine. Evet, efendim. Evet, Bay Kasaka. Efendim, muhabirimizin uydu paraziti srasnda syledii sz iin kayglarm ve zrlerimi ifade etmek isti yordum ..." Kapy kapadk ve uzaklatk. "imdi nereye?" diye sordum.

267

Ykleme rampasna yryp bekledi. Ben ellerimle direksiyon simidinde tempo tutuyordum. Aklma bir ark geldi: Fikrimi deitirdim, bu ak fena deil. Ulu Tanrm, ne ate ama!

L/RT Mevsim, yldzlarla politikaclarn pek sevdii bir yerdi. Giri blm ok hotu, ama biz arabay servis ka psnn kenarnda bir yere park etmek zorunda kaldk. Yk leme rampasna kocaman bir mandra kamyonu yanamt. Mutfak grevlileri kasa kasa stleri indirip ieri alyorlard. Biz be dakikadr beklemekteydik. Connor saatine gz att. "Niye geldik buraya?" diye sordum. "Yksek Mahkeme'nin isteine uyuyoruz, kohai." Ykleme rampasndan tayyr giymi bir kadn kt, ev resine baknd, bize elini sallad. Connor da el sallad. Kadn dnp gzden kayboldu. Connor czdann ap iki tane yir mi dolarlk kard. "Detektiflikte rendiim en nemli eylerden biri, otel lerde alanlarn ok yardmc olabildii," dedi bana. "zel likle de gnmzde polislerin hareketleri hayli kstland iin. Arama ruhsat olmadan kimsenin otel odasna gire meyiz Girersek, orada bulduklarmz mahkemede kant ola rak kullanlamaz. yle deil mi?" "yle." "Ama hizmetkrlar girebilir. Temizlikiler de, oda servisi de, onarmclar da" "Evet." "Ben de bu nedenle byk otellerdeki ilikilerimi iyi tut may rendim." Kapy at. "Bir dakikaya kadar dnerim." 268

Ykleme rampasnda oda temizlikilerinden biri belirdi, Connor'la ksaca konutu. Avucunda altn bir ey vard. Connor ona el srmedi. Yalnzca bakt, ban sallad. Kadn onu tekrar cebine koydu. Connor ona paray verdi, kadn dnp uzaklat. Sinirlerimi sarsyor, beynimi yerinden oynatyorsun. Akn fazlas insan delirtir, irademi yktn, ama ne heyecan ...

Ykleme rampasna bu sefer bir erkek grevli geldi. As kya geirilmi lecivert bir erkek elbisesi tayordu. Connor bir soru sordu, adam cevap vermeden saatine bakt. Connor eilip ceketin eteklerine dikkatle bakt. nn ap pantolo nu da inceledi. Grevli ilk elbiseyi gtrp bir ikincisini getirdi. Bu se ferki de lacivert, ama ince izgiliydi. Connor onu da incele di. Cekette bir ey bulmu gibiydi. Onu dikkatle alp kk bir plastik torbaya koydu. Sonra adama para verip arabaya dnd. "Senatr Rovve'u mu aratryorsun?" diye sordum. "Birka eyi aratryorum," dedi. "Ama evet, Senatr Rowe'u da." "Rovve'un yardmcsnn cebinde dn gece beyaz klot vard. Ama Cheryl'in klotu siyaht." 269

"Doru," dedi Connor. "Ama yine de bence ilerleme kay dediyoruz." "Torbaya koyduun ne?" Torbay kard, a tuttu. Plastiin iindeki incecik ip likleri grdm. "Hal hav sanyorum. Koyu renk. Nakamoto konferans odasndaki hal gibi. Emin olabilmek iin laboratuvara danmam gerek. Bu arada, zm bekleyen bir ba ka sorun daha var. altr arabay." "Nereye gidiyoruz?" "Darley-Higgins'e. MicroCon'un sahibi olan firmaya." LOBDE, resepsiyoncunun yanbamdaki duvara birisi kocaman harflerle DARLEY-HIGGINS RKET yazsn tak maktayd. Birka ii de hole hah dyordu. Kimliklerimizi gsterdik, Darley-Higgins'in patronu Arthur Greiman'la grmek istediimizi syledik. Resepsiyoncunun gneyli aksam ve kalkk bir burnu var d. "Bay Greiman btn gn toplantda olacak. Sizi bekliyor muydu?" "MicroCon satyla ilgili olarak geldik." "O halde Bay Enders'i grn. Tantmla grevli bakan yardmcmz. MicroCon konusundaki aklamalar o yapar." "Peki," dedi Connor. Bir kanepeye oturduk. Karmzdaki kanepeye de darack etek giymi gzel bir kadn oturmutu. Koltuunun altnda bir deste ozalit tayordu. iler eki seslerini srdrmek teydiler. "Bu irketin ml sorunlar var sanyordum," de dim. "Niye dekorasyon yapyorlar?" Connor omuz silkti. Sekreter telefonlara cevap veriyor, arayanlar ilgili yerlere balyordu. "Darley-Higgins, bir dakika ltfen. Darley- Higgins ... A, ltfen bir dakika bekleyin, Senatr ... Darley- Higgins, evet, teekkr ederim ..." Sehpann zerindeki bror aldm. irketin yllk rapo270 27i

ruydu. Atlanta, Dallas, Seattle, San Fransisco ve Los Angeles'de brolar vard. Arthur Greiman'n bir resmini gr dm. Mutlu ve kendinden memnun bir hali vard. Raporda onun imzasn tayan bir de yaz buldum: "Mkemmellie Adanmak." Sekreter bize, "Bay Enders imdi gelecek," dedi. Connor, "Teekkr ederiz," diye karlk verdi. Az sonra'takm elbise giymi iki adam hole girip bize doru yrdler. Ozalitleri tayan kadn ayaa kalkt. "Merhaba, Bay Greiman," dedi. "Merhaba, Beverly. imdi geliyorum." Connor da ayaa kalkt. Sekreter hemen atld. "Bay Grei man, bu beyler ..." "Bir dakika," dedi Greiman. Yanndaki adama dnd. Genti ikinci adam. Otuzunu yeni gemi gibiydi. Greiman ona, "Roger'e durumu iyice anlatmay unutma," dedi. Gen adam ban iki yana sallyordu. "Hi holanmaya cak." "Onu biliyorum. Ama yine de anlat. Genel mdr maa olarak alt milyon drt asgar." "Ama Arthur ..." "Sen syle ona." "Sylerim, Arthur," dedi gen adam. Kravatn dzeltti, sesini alalth. "Ama irket kazanlar bu kadar dkken se ni altnn stne karmaya ynetim kurulu itiraz edebilir." "Biz kazantan sz etmiyoruz," dedi Greiman. "Biz maa tan sz ediyoruz. Genel mdrlerin yaygn maa dzeyine ynetim kurulu da uymak zorunda. Roger kurulu buna raz edemezse, Mart toplantsn iptal eder, deiiklikler neri rim. Bunu da syle ona." "Peki, sylerim, Arthur. Ama ..." "Dediimi yap. Beni bu gece ara." "Peki, Arthur." El sktlar. Gen adam mutsuz admlarla uzaklat. Re272

sepsiyoncu, "Bay Greiman, bu adamlar ..." diye yeniden balad. Greiman bize dnd. Connor, "Bay Greiman, sizinle MicroCon konusunda bir dakika konumak istiyorduk," dedi, olduu yerde hafif yan dnp kimliini gsterdi. Greiman'n fkesi patlayverdi. "ff, Tanr akna, yine mi! Ba bels oldu bu i artk!" "Ba bels m?" "Ya ne? Senatrlerin yardmclar geldi, FBI geldi, imdi de Los Angeles polisi geliyor. Sulu muyuz biz? Bir irketi miz var ve onu satmaya da hakkmz var. Louis nerede?" Resepsiyoncu, "Bay Enders imdi gelecek," dedi. Connor sakin sakin, "Bay Greiman," diye tekrar balad. "Sizi rahatsz ettiimiz iin zgnz. Bir tek sorumuz var. Yalnzca bir dakika srer." Greiman'n gzleri ate sayordu. "Neymi sorunuz?" "MicroCon'u almaya ka talip kmt?" "O sizi hi ilgilendirmez," dedi adam. "Zaten Akai ile olan anlamamz, sat ayrntlarn kimseye aklamamz da yasaklyor." Connor, "Bir talipten fazla m vard?" dedi. "Bakn, sorularnz varsa Enders'le konuun. Ben megu lm." Ozalitleri getiren kadna dnd. "Beverly? Ne getirdin bana?" "Ynetim kurulu toplant odasnn yeni tefri planlar, Bay Greiman. Banyonun da fayans rnekleri. ok gzel bir gri. Beeneceinizden eminim." "yi, iyi." Kadn alp uzaklat. Connor onlarn arkasndan bakt, sonra birden asansre yneldi. "Yr, kohai. Biraz temiz hava alalm."
Ykselen GneF 18

273

ARABAYA dndmzde, "Baka alclar olsa ne fark eder ki?" diye sordum. Connor, "Yine ilk sorumuzla ilgili," dedi."Nakamoto'yu kk drmeyi kim isteyebilir, sorusuyla. MicroCon sat nn stratejik nemi olduunu biliyoruz. Kongre bu yzden kaygl. Ama bunun anlam, mutlaka kayglanan bakalar nn da olduuna iaret eder." "Japonya'da m?" "Tabii." "Kim bilebilir onlarn kim olduunu?" "Akai."

Japon resepsiyoncu Connor'un kimliini grnce rperdi. Connor, "Bay Yoida'yla grmek istiyoruz." dedi. "Bir dakika ltfen." Kalkp koar adm uzaklat. Akai Seramik, El Segundo'da kiiliksiz bir ofis binasnn beinci katna yerlemiti. Dekoru plak ve sanayi tipiydi. Resepsiyon yerinden baknca ok geni bir alan gryorduk. Partisyonlarla ayrlmamt. Bir yn elik masa, ve telefonlarda konuan insanlar. Bilgisayarlarn yumuak tik-tak. Broya baktm. "Olduka sade."

" ortam," diye ban sallad Connor. "Japonya'da kasmtla iyi gzle baklmaz. Ciddi bir tavr deildir. Bay Matsuita Japonya'nn nc byk irketinin bandayken, Osaka'daki brosundan Tokyo'dakine gitmek iin tarifeli yolcu uaklarna binerdi. Elli milyar dolarlk bir irketin banday d, ama kendi zel jeti yoktu." Beklerken masalarda alanlara baktm. Pek az Japondu. ou beyazd. Herkes lacivert takm giymiti. Hemen hemen hi kadn yoktu. Connor, "Japonya'da bir irketin ileri iyi gitmiyorsa, y neticilerin ilk yapaca i kendi maalarnda ksntya git mektir," dedi. "Kendilerini irketin baars konusunda so rumlu hissederler. Kendi servetlerinin de irketin baar d zeyine gre ykselip alalmasn doal sayarlar." Kadn geri dnd, bize bir ey sylemeden masasna oturdu. Hemen ardndan, lacivert elbiseli bir Japon bize doru geldi. Kr sal, gzlkl, ciddi tavrl biriydi. "G 274

naydn, Ben Yoida," dedi. Connor ikimizi tantrd. Hepimiz eilip birbirimizi se lamladk, kartvizitleri alp verdik. Adam her seferinde resm tavrla eiliyordu. Biz de ayn eyi yaptk. Connor'n onunla Japonca konumad dikkatimi ekti. Yoida bizi odasna gtrd. Pencereleri havaalanna ba kyordu. Deni yine pek yalnd. "ay ya da kahve ister misiniz?" "Hayr, teekkr ederiz," dedi Connor. "Buraya resm bir ziyaret iin geldik." "Anlyorum." Oturmamz iin eliyle iaret etti. "Sizinle MicroCon irketinin satn alnmas konusunda konumak istiyoruz." "Ha, evet. Skntl bir konu. Ama polisi ilgilendireceini sanmyordum." "Belki de ilgilendirmiyor," dedi Connor. "Bize o sattan sz edebilir misiniz? Yoksa anlama imzaland m?"
275

Bay Yoida arm gibiydi, "imzalanmak m? Yok, efen dim. Her ey hl ortada. En bata naslsa yle. DarleyHiggins'in Tokyo temsilcisi olan Bay Kabayai bizimle geen yln Eyll aynda temasa geti. irketin satlk olduunu ilk o zaman duyduk. Dorusu buna biraz atk. Temaslara Ekim balarnda baladk. Kasm ortalarnda, temsil grubu muz anlamann kaba hatlarn hazrlamt. Son pazarlk aamasna getik. Ama o srada Kongre itiraz etti. On alt Kasm'da." Connor, "irketin satlmakta olduuna atnz syle mitiniz, deil mi?" diye sordu. "Evet, Tabii." "Neden ardnz?" Bay Yoida avularn masaya dayayp ar ar konutu. "MicroCon'un sahibinin devlet olduunu dnyorduk. Fi nansmannn bir ksm hkmet fonlarndan geliyordu. Doru hatrlyorsam, sermayesinin ancak yzde on bei zeldi. Japonya'da bylelerine devlet irketi deriz. Tabii te maslara balarken tereddt iindeydik. Kimseyi gcendir mek istemeyiz. Ama VVashington'daki temsilcilerimiz, sata itiraz olmayaca konusunda bize gvence verdi." "Anlyorum." "Oysa imdi sorunlar kt. Tpk korktuumuz gibi. San rm imdi Amerikallarn gznde kt olduk. VVashing- ton'da baz kimselerin can skkn. Bunu hi istemeyiz." "VVashington'un itiraz etmesini beklemiyor muydunuz?" Bay Yoida omuzlarn hafife kaldrd. "ki lke birbirin den ok farkl. Japonya'da, ne beklememiz gerektiini bili riz. Buradaysa her an bir tek kiinin farkl bir gr olabiliyor ve o gr seslendiriyor. Oysa Akai Seramik gze batmaktan holanmaz. Garip bir duruma dm bul duk kendimizi." Connor anlayla ban sallad. "Sanki satn almaktan vazgeecekmisiniz gibi bir havanz var." 276

"Memleketteki merkezde biroklar beni eletiriyor. Neler olacam kestiremediim iin. Ben de onlara, bilmeye imkn yoktu, diyorum. VVashington'un kesin bir politikas yok. Si yaset rzgrlarna gre her gn deiiyor." Glmsedi ve ekledi. "Ya da daha dorusu, bize yle gzkyor demem gerekir." "Ama satn gereklemesini bekliyor musunuz?" "Onu bilemem. Belki VVashington'un eletirileri fazla ar gelebilir. Tokyo hkmeti de Amerika'yla dost kalmak ister, biliyorsunuz. dnyasna talimatlar verir, Amerika'y sinir lendirecek almlar yaplmamasn isterler. Rockefeller Center gibi, Universal Stdyolar gibi. Bu almlar bize eletiri getiri yor. Bize yojinbukai olmamz syleniyor. Bunun anlam..." "Gze batmamak," dedi Connor. "Dikkatli. Evet. Tetikte." Connor'a bakt. "Japonca bilir misiniz?" "Biraz." Yoida ban sallad. Bir an, sanki Japonca'ya dnecek- mi gibi gzkt, sonra vazgeti. "Dosta ilikilerimiz olsun istiyoruz," dedi. "Bize yneltilen bu eletirilerin haksz oldu una inanyoruz. Darley-Higgins irketinin birok ml so--runlar var. Belki kt ynetimden, belki baka nedenler den, onu bilemem. Ama bunlar bizim suumuz deil. So rumluluu bizim deil. Hem MicroCon'un peine biz kendi liimizden dmedik. Onlar bize teklif ettiler. imdi de yar dm etmeye altmz iin eletiriliyoruz." ini ekti. Darda kocaman bir jet pistten kalkp ykseldi, pencere ler titredi. Connor, "Ya MicroCon'u almak isteyen baka mteri ler?" diye sordu. "Onlar ne zaman devre d kald?" Bay Yoida kalarn att. "Baka mteri yoktu. irket bize zel olarak teklif edildi. Darley-Higgins ml skntlar nn duyulmasn istemiyordu. Biz de onlara yardmc olduk. Ama imdi ... basn olaylar arptp duruyor. Kendimizi
277

ok ... kega o ta hissediyoruz. Yani yaralanm m diyor lar?" "Evet." Yine omuz silkti "Duygularmz byle. Umarm zayf Ingilizcemi anlyorsunuzdur." Bir sessizlik oldu. Bir dakika kadar, hi kimse bir ey sy lemedi. Connor, Yoida'nn karsna oturmutu. Ben de Connor'n yanndaydm. Bir jet daha kalkt, camlar yine tit redi. Hl kimse konumuyordu. Yoida uzun uzun iini ekti, Connor ban evet anlamnda sallad. Yoida koltu unda kprdand, ellerini gbeinin stnde kenetledi. Connor iini ekti, homurdand. Yoida iini ekti, kisi de son derecede dikkatli gibiydiler. Bir eyler oluyordu, ama ben pek anlayamyordum. Herhalde sessiz sezgilerdir, diye karar verdim. Sonunda Yoida konutu. "Yzbam, bir yanl anlama olmasn. Akai Seramik erefli bir irkettir. Yer alan sorunlar- t] da bizin paymz yok. Durumumuz zor. Ama size herhangi bir yardmm olabilirse, o yardm sunmak isterim." Connor, "Minnet duyarm," dedi. "Rica ederim." Sonra Yoida ayaa kalkt, Connor ayaa kalkt, ben de ayaa kalktm. Hepimiz eildik, el sktk. "Bir yardmm olabilirse ltfen tekrar benimle temas et mekten ekinmeyin." "Teekkr ederim," dedi Connor. Yoida bizi odann kapsna kadar geirdi. Tekrar eildik, o uzanp kapy at. Darda krk yalarnda, temiz yzl bir Amerikal gr dk. Onu hemen tandm. Dn gece Senatr Rowe'la birlikte arabada olan sarn adamd. Kendini takdim etmeyen adam. "Aa, Richmond-san," dedi Yoida. "Gelmeniz ne ans. Bu beyler MicroCon bai'sunu soruyorlar." Bize dnd. "Belki
278

Bay Richmond'la konumak istersiniz. Onun Ingilizcesi be nimkinden ok daha iyi. Bilmek istediiniz pek ok ayrnty size o verebilir." "Bob Richmond. Myers, Lavvson ve Richmond avukatlk firmas." El sk salamd. Teni gneten yanmt. ok te nis oynayanlar gibi formda grnyordu. Neeyle glmse di. "Dnya ne kk, deil mi?" Connor'la ben de kendimizi tanttk. Ben, "Senatr Rowe sa salim dnd m?" diye sordum. "Ha, evet," dedi Richmond. "Yardmlarnza teekkrler." Glmsedi. "Bu sabah kendini nasl hissettiini dnmek bile istemiyorum. Ama herhalde ilk olay deildir bu onun." Tabanlar zerinde ne arkaya sallanyordu. Servis bekleyen tenisiler gibi. Biraz kaygl bir hali vard. "tiraf etmem gere kir, sizi burada grmeyi hi beklemiyordum. Bilmem gere ken bir ey mi var? MicroCon grmelerinde ben Akai'yi temsil ediyorum." "Yok," dedi Connor alak sesle. "Yalnzca genel bilgi isti yorduk." "Dn gece Nakamoto'da olan olayla m ilgili?" Connor, "Pek saylmaz," dedi. "Yalnzca genel bilgi." "isterseniz konferans odasnda konuabiliriz." Connor, "Ne yazk ki bir randevumuza ge kalyoruz," dedi. "Ama belki daha sonra konuabiliriz." "Tabii," diye patlad Richmond. "Memnun olurum. Bir saat kadar sonra kendi broma dnm olurum." Kartn uzatt. "Gzel," dedi Connor. Ama Richmond hl kayglyd. Bizimle asansre kadar yrd. "Bay Yoida eski ekoldendir," dedi. "Eminim size nazik davranmtr. Ama MicroCon olaynda olanlara ok fkelendiim syleyebilirim size. Akai-Tokyo'dan ok zlgt yiyor. Byk hakszlk aslnda. Washington indirdi tokad ona. Sata itiraz kmayacak demilerdi, sonra Morton bas tmz haly altmzdan ekiverdi." 279

"Olup biten bu mu?" diye sordu Connor. Richmond, "Kesinlikle," dedi. "Johnny Morton'un sorunu nedir, bilmiyorum, ama bu olayda soldan srad stmze. Tm gerekli bavurulan yapmtk. Grmeler sona erene kadar CFIUS da bir itiraz belirtmemiti. Byle i yaplmaz ki! Umarm John sonunda gerei grr, iin gemesine ola nak tanr. nk bu arada genel tutum pek rk grn yor." "rk m? Sahi mi?" "Tabii. Tpk Fairchild olay gibi. O olay hatrlyor musu nuz? Seksen alt ylnda Fujitsu, Fairchild Semikondktr irketini satn almak istemiti, Kongre izin vermedi, ulusal gvenlikle ilgilidir dedi. Yani Fairchild'm bir yabanc irkete satlmasn istemedi. ki yl sonra Fairchild bu sefer bir Fran sz irketine satld, Kongre hi itiraz etmedi. Demek ki ya banc irkete satmann bir sakncas yokmu da, Japon olursa sakncalym. Ben buna rki politika derim, nk durum ortada." Asansrlere varmtk. "Her neyse, bana telefon edin, hemen zaman ayrrm." "Teekkr ederiz," dedi Connor. Asansre bindik, kaplar kapand. "tolu," dedi Connor.

ARABAYI kuzeye, Wiltshire kavana doru sryordum. Senatr Morton'un randevusuna gidiyorduk. "Neden itolu oluyor?" diye sordum. "Bob Richmond geen yla kadar, Amanda Marden'in yardmcs olarak Japonya ticaret temaslar komitesindeydi. Amerikan hkmetinin tm strateji toplantlarna katlr, her eyi bilirdi. Bir yl gemeden, Japonlar hesabna almaya balad. imdi Japonlardan ylda be yz bin dolar maa, ayrca da ikramiyeler alyor. Bu sat balamak iin zel para alacak. Deer de, nk bilinmesi gereken her eyi biliyor." "Yasal m bu?" "Tabii. Standard olaylardan. Hepsi yapyorlar. Eer Richmond, Microsoft gibi bir yksek teknoloji irketinde alyor olsayd, ayrldnda be yl boyunca rakip irkete geemez diye anlama imzalatrlard. Rakibe ricar srlar vermesin diye. Ama hkmetin kurallar daha gevek." "Neden itolu oluyor?" "rklk lflarndan," diye homurdand Connor. "in asln bal gibi bilir. Fairchild olaynda neler olduunu bilmemesi imknsz. rklkla da zerrece ilgisi yoktu." "Yok muydu?" "Bir ey daha var. Richmond Japonlarn dnyann en rk insanlar olduunu da bilir."
281

280

"yle midirler?" "Kesinlikle. Hatt ne zaman Japon diplomatlar kal kp..." Telefon ald. Konuma dmesine basp, "Temen Smith," dedim. Telefondaki ses, "Tanrm, nihayet!" diye patlad. Nereler deydiniz siz ikiniz? Artk uyumak istiyorum." Sesi tanmtm. Fred Hoffman'd. Dn geceki nbeti so rumlu subay. Connor, "Bizi aradn iin teekkrler, Fred," dedi. "stediiniz nedir?" "Dn gece sana gelen Nakamoto telefonlarn merak edi yorum." "Siz ve daha da kentte her kim varsa hepsi," diye patlad Hoffmann. "Bu yzden tekiltn da yars peimde. Jim Olsen masama kamp kurdu saylr. Gelip giden her kdma bakyor. Oysa sradan bir olay gibi balad." "Olup bitenleri yle bir zetlesen ..." "Tabii. Birincisi, metro'dan gelen telefonun balanmas. lk haberi veren telefon. Metro tam ne sylendiinden emin deildi, nk arayann Asyal aksan varm ve sesi de san ki kafas karm gibiymi. Ya da belki uyuturucu ekmi. Durmadan, bir cesetten kurtulmann sorunlarndan sz edip durmu. Ne demek istediini anlayamamlar. Her neyse, sekiz buuk sularnda bir siyah-beyaz araba yolladm. Giden devriyeler cinayet dedi. Tom Graham'la Roddy Merino'yu grevlendirdim ... ki bu kararm da sonradan olmadk ele tiriler getirdi." "Hm-hmm ..." "Ama bana ne! O gn sra onlardayd. Detektif grevle rinde rotasyona kesin bal hareket etmemiz gerektiini bili yorsun. zel muamele olmasn diye. Politikamz byle. Ben de ona uydum." "Hmm-hmmm ..." 282

"Her neyse. Sonra Graham dokuzda arad, olay yerinde sorun olduunu, zel balant grevlisi istendiini syledi. Ben yine listeye baktm, nbeti balant grevlisinin Pete Smith olduunu grdm. Graham'a Pete'in ev numarasn verdim. Herhalde seni o arad, Pete." "Evet," dedim. "O arad." Connor, "Pekl," dedi. "Ondan sonra ne oldu?" "Graham'dan iki dakika kadar sonra, belki dokuzu be ge e, aksanl konuan birinden telefon geldi. Bana Asyal aksan gibi geldi ama tam da bilemem. Adam bana, Nakamoto adna, bu olaya Yzba Connor'n atanmasn istediklerini syledi." "Arayan adn vermedi mi?" "Tabii verdi. Sordum adn ona. Yazdm da. Roii Nii." "Nakamoto'dan m aryormu?" "yle dedi. Ben burada habire telefonlara cevap veriyo rum. Ne bileyim! Sonra bu sabah Nakamoto, olaya Connor' atadmz iin resm ikyette bulunuyor, Roii Nii diye birinin irketlerinde almadn sylyor. Biz uydurduk sanyorlar. Ama bakn, size kesin sylyorum, birisi beni gerekten arad ve kendiliimden uydurmuyorum." "Uydurmadndan eminim," dedi Connor. "Arayann ak sam m vard dedin?" "Evet. ngilizcesi olduka iyiydi. Yeni genler gibi konu uyordu hemen hemen. Ama kesinlikle aksan vard. Benim garipsediim tek ey, senin hakknda bir hayli ey biliyor gi bi gzkmesiydi." "Ya?" "Evet. nce senin telefonunu bilip bilmediimi sordu, bende yoksa verebileceini syledi. Ben numaray biliyo rum dedim. imden, tekiltn adamlarnn telefonlarn bir Japondan alacak deilim diye dndm. Sonra bana, Yz ba Connor telefonlara her zaman cevap vermez, biliyorsu nuz, dedi. Biri urasn, onu evinden alsn, dedi.". "lgin." 283

"Ben de Pete Smith'i aradm, gelirken sana uramasn syledim. Bildiim bu kadar. Yani btn bunlar, Nakamoto'daki bir takm politik sorunlarla ilgili. Graham'n ok can skldn biliyorum. Herhalde bakalarnn can da skkn. Connor'n o toplumla zel ilikileri olduunu herkes biliyor. Adamn dediini bu yzden yaptm. imdi de geri tepti. Afalladm kaldm." "Nasl geri teptiini anlat," dedi Connor. "Dn gece on bir sularnda balad. ef beni Graham ko nusunda aradnda. Niye Graham' grevlendirmiim. Ne denini anlattm, ama sevinmedi. Sonra benim nbetin sonu na doru, saat sabahn beine gelirken, Connor'n neden ola ya kart meselesi ortaya kt. Nasl olmu, neden olmu. imdi de Times 'daki yaz var ... polis rkl falan. Ne yana dneceimi ardm burada. Herkese, en normal biimde davrandm anlatp duruyorum. Kitaba uygun. Kimse inanmyor ama aslnda doru." "Eminim dorudur," dedi Connor."Bir tek ey daha, Fred. Sen o ilk gelen metro telefonunu kendi kulanla hi dinle din mi?" "Tabii dinledim. Daha bir saat nce yine dinledim. Ne den?" "Arayann sesi Bay Nii'ye benziyor muydu?" Hoffmann gld. "Tanrm. Ne bileyim, Yzbam! Belki de. Sen bana, bir Asyal ses, daha nce duyduum bir baka Asyal sese benziyor mu diye soruyorsun. Dorusu emin de ilim. lk arayan ses gerekten akl karm gibiydi. Belki oka kaplmt. Belki uyuturucu ekmiti. Emin olamam. Tek bildiim, bu Bay Nii kimse, senin hakknda gerekten ok ey biliyor." "Eh, bunlar ok yardmc oldu. Artk biraz dinlen." Con nor ona teekkr etti, telefonu kapad. Ben otoyoldan kp VViltshire'a doruldum. Senatr Morton'la olan randevumu za gidiyorduk.
284

l AMAM, Senatr, imdi bu yana bakn ltfen ... biraz daha ... tamam, bu ok gl, ok erkeksi, baya been dim. Evet, harika. imdi dakika rica edeyim ltfen." Y netmen keten ceket ve beyzbol kepi giymi sinirli bir adam d. Kamera platformundan inip ngiliz aksanyla emirler haykrd. "Jerry, filtreyi getir, gne fazla parlak. Gzleri ko nusunda da bir eyler yapalm. Ellen, gzlerde biraz doy gunluk istiyorum. Sa omzundaki parlakl gryor mu sun? Onu geitir, tatlm. Yakay dzelt. Kravatndaki mik rofon da grnyor. Sandaki aklar hi gremiyorum. Onlar gze arpsn. Yerdeki haly da dzeltin, yrrken taklp tkezlemesin. Ltfen. Haydi, abuk olun. Bu gzel karyoruz." Connor'la ben kenara ekilmi, irin yapmc yardmcs Debbie'nin yannda duruyorduk. Kz bloknotunu gsne bastrmt. Anlaml bir sesle, "Ynetmen, Edgar Lynn," de di. Connor, "O ismi tanmamz m gerekiyor?" diye sordu. "Dnyann en pahal ve en aranan reklam ynetmenidir. Byk bir sanatdr. O harika Aple 1984 kampanyasn o yapmt. Daha da bir yn eyi. ok tannm filmler de e virdi. lerinde en iyisidir Edgar." Duraklad. "ok da fazla lgn saylmaz aslnda. Gerekten." 285

Kamerann karsnda Senatr John Morton sabrl sabrl duruyor, drt kii onun kravatyla, ceketiyle, salaryla, makyajyla urayordu. Morton takm elbise giymiti. Golf alannda, bir aacn dibinde, ayaktayd. Geri planda Beverly Hills'in gkdelenleri gze arpyordu. ekim ekibi, kamera ya yaklarken zerine bassn diye yere de bir yol hals yay mt. "Ya Senatr nasl?" diye sordum. Debbie ban sallad. "Baya iyi bence. Sanrm elinde bir frsat var." "Yani bakan olma ans m var?" diye sordu Connor. "Evet. zellikle de Edgar bu byy tutturursa. imdi gerei sylemek gerekirse, Senatr Morton pek Mel Gibson saylmaz, ne demek istediimi anlamsnzdr. Burnu koca man, kafas biraz kel, illeri de ba bels, nk kamerada ok belli oluyor. nsan o iller yznden gzlerine bakamaz oluyor. Oysa bir aday satan, gzleridir." "Gzleri," dedi Connor. "Tabii. nsanlar seimleri gzlerinden tr kazanr." Omuzlarn kaldrd. Herkesin bildii bir eyden sz ediyor mu gibiydi. "Ama Senatr kendini Edgar'm ellerine teslim ederse ... Edgar byk sanatdr. Olduruverir o ii." Edgar Lynn yanmzdan geti, kameramanla birlikte g rntye bakt. "Tanrm, gzlerinin altndaki o bagajlar yok et. eneyi de dzelt. Koyu renkle salamlatrn o eneyi." "Peki," dedi kameraman. Yapm asistan bizden zr dileyip ayrld, biz bekledik, seyrettik. Senatr Morton hl bizden epey uzaktayd. Kos tm ve makyaj grevlileri onunla urayordu. "Bay Connor? Bay Smith?" Dndm. Lacivert, ince izgili elbise giymi gen bir adam yanmza gelmiti. Senato g revlilerinden biri olabilirdi. Dikkatli, zeki, terbiyeli. "Adm Bob VVoodson. Senatr'un ofisinden. Geldiiniz iin teek krler."

Connor, "Bir ey deil," dedi. "Senatrn sizinle konumay ok istediini biliyorum," dedi VVoodson. "zgnm, biraz uzun sryor bu i. Saat birde ekimi bitirecektik, olmad." Saatine bakt. "Daha biraz srer herhalde. Ama Senatr'un sizinle konumak istediini biliyorum." Connor, "Ne konuda konuacan biliyor musunuz?" di ye sordu. Birisi bard. "Deney ekimi, deney ekimi. Ses ve kame ra iin, haydi!" Senatr Morton'un evresindeki kalabalk dald, VVood son dikkatini kameraya evirdi. Edgar Lynn mercekten bakyordu. "Ak salar hl yeterli deil. Ellen? Ak sa arttr. Gzkmyor." VVoodson, "Umarm onu ok yal gstermezler," dedi. Debbie, "Bir tek adan alrken," diye aklad. "Gzkme yince biraz ekliyorlar. Bak, Ellen akaklarna sryor. Kibar gsterir." "Yal gzkmesini istemiyorum. Hele yorgunken ... ba zen yal gsterir." "zlme," dedi Debbie. Lynn, "imdi tamam," diye seslendi. "Bu kadar imdilik yeter. Senatr? ekime geelim mi?" Senatr Morton, "Nereden balyoruz bu seferkine?" diye sordu. "Sufle?" Senaryo grevlisi kz okudu. "Belki benim gibi..." Morton, "Demek ilk blm bitti," dedi. Edgar Lynn cevap verdi. "Evet, yle, tatlm. Kameraya dnyorsun, oradan balyoruz. Dosdoru, gl, erkeksi bir bak istiyorum. 'Belki benim gibi,' diye balyorsun, ta mam m?" "Tamam," dedi Morton.
287

286

"Unutma. Erkeksi dn. Gl duun. Kontrol elimde diye dn." Morton, "ekelim mi?" diye sordu. VVoodson, "Lynn onu pstracak," dedi. Edgar Lynn, "Tamam, provay ek ... motor!" diye bar d. Senatr Morton kameraya doru yrd. "Belki benim gibi siz de son yllarda ulusal durumumuzun erozyona u ramasna kayglanyorsunuz. Amerika hl en byk asker g, ama gvenliimiz kendimizi hem asker, hem de ekonomik bakmdan savunabilmemize bal. Oysa Amerika eko nomide geri kalyor. Ne kadar geri kalyor? Eh, son iki yne timde Amerika en ok bor veren lke olmaktan kp en ok borlu lke durumuna dt. Daha nce hibir lke bu kadar borlu duruma dmemiti. Sanayilerimiz dnyann gerisinde kald. ilerimiz baka lkelerin iilerinden daha eitimsiz. Yatrmclarmz ksa vadeli kr istiyor, sanayiimi zin gelecek iin planlama yapma yeteneini sakatlyor. So nu olarak, yaam standardmz hzla dyor. ocuklar mzn gelecei karanlk." Cortnor mrldand. "Birisi sylyor sonunda bunlar!" Morton devam etti. "Ve bu ulusal kriz dneminde birok Amerikalnn bir baka derdi daha var. Ekonomik gcmz gerilerken, yeni bir tr igale ak hale geldik. Amerikalla rn ou, Japonya'nn ekonomik smrgesi olacamzdan korkuyor. Ya da Avrupa'nn ... ama zellikle Japonya'nn. Pek ok Amerikalya gre Japonlar bizim sanayilerimizi, arazilerimizi, hatt kentlerimizi elimizden alyor." Eliyle ar kasnda gkdelenler olan golf alann gsterdi. "Bunu yaparken de Japonya'nn artk Amerika'nn gelece ini biimlendirme ve saptama gcne sahip olduundan korkanlar var."
288

Morton sustu, aacn dibinde durdu. Dnyormu gibi grnyordu. "Amerika'nn geleceiyle ilgili bu korkular ne kadar ger ek? Ne boyutlarda kayglanmamz gerek? Bazlar size, ya banc yatrmn iyi bir ey olduunu syleyecektir. Milleti mize yardmc oluyor, diyecektir. Bazlar da kar grte dir. Doal haklarmz sattmz eri sreceklerdir. Bu g rlerin hangisi doru? Hangisi,... hangisine ... hangisini ... ff, bok!. Neydi o cmle?" "Kes, kes," diye bard Edgar Lynn. "Herkese be dakika mola. Benim birka eyi temizlemem gerek. Sonra gerek e kimi yaparz. ok iyiydi, Senatr. Beendim." Senaryo grevlisi kz, "Amerika'nn gelecei iin hangisi ne inanmamz gerek?" dedi. Senatr tekrarlad. "Amerika'nn gelecei iin hangisi ne..." Ban iki yana sallad. "Hatrlamaym bouna deil. O cmleyi deitirelim. Margie? Cmleyi deitir ltfen. Her neyse, bana getir yazy. Kendim deitiririm." Kostm ve makyaj ekipleri bir kere daha bana t ler, orasn burasn dzeltmeye baladlar. VVoodson, "Burada bekleyin," dedi."Birka dakika sizinle konumasn salayacam."

Uultular karan bir karavann yannda duruyorduk. Arabann her yanndan kablolar kyordu. Morton bize yak latnda iki kii, ellerinde bilgisayar sayfalaryla koarak geldiler. "John, una baksan iyi olur." "John, unu bir dnmen gerek." Morton, "Nedir o?" diye sordu. "John, bu Gallup kamuoyu yoklamasnn son sonulan." "John, bu da, ya gruplarna gre semen apraz analizi." "Ne diyor?" Ykselen GneF 19 289

"zet olarak, John, bakan hakl." "Bana bunu syleyip durmayn. Ben bakana kar ada ym." "Ama John, -kelimesi konusunda hakl. Televizyon ko numanda -kelimesini azna alamazsn." "evre koruma diyemez miyim?" "Diyemezsin, John." "Neden?" "lmn olur, John." "Rakamlar yle gsteriyor." "Rakamlar vereyim mi, John?" "Hayr," dedi Morton. Connor'la bana bakt. Glmseye rek, "Hemen geliyorum," dedi. "Ama unlara bak, John." "Her ey aka belli, John. evre koruma demek, yaam dzeyinin aaya sarkmas demek, insanlar zaten yaam dzeyinin dn yayorlar. Daha fazlasn istemiyor lar." "Ama bu yanl," dedi Morton. "Bu iler yle olmuyor." "John, semenler yle dnyor." "Ama bu konuda yanlyorlar." "John, semenleri eitmek niyetindeysen, ne istersen yap." "Evet, semenleri eitmek niyetindeyim. evreyi korumak demek, hayat biiminin yoksullamas demek deildir. Daha fazla servet, daha fazla g ve zgrlk demektir. Az miktar la idare etmek deildir. imdi yaptklarmzn hepsini yine yapacaz. Evimizi de stacaz, arabamz da sreceiz, ama daha az benzin ve ya kullanacaz. Evlerimize daha rantabl kazanlar koyup sokaklarda daha rantabl arabalara bineceiz. Daha temiz havamz, daha iyi salmz olacak. Yaplabilir eyler bunlar. Baka lkeler yapt. Japonya yapt." "John, ltfen." "Japonya olmaz, John!" 29 0

Morton, "Son yirmi ylda Japonya mamul mallarn enerji maliyetini yzde altm drd," dedi. "Amerika hibir ey yapmad. Japonya mallar bizden ucuza mal ediyor, nk Japonya, yatrmlar enerji tasarrufu yapan teknolojilere y neltti. evreyi korumak, bir ulusu rekabet edebilir durumda tutar. Biz ise rekabet edemiyoruz ..." "Anladk, John. evre koruma ve istatistikler. ok can s kc." "Kimsenin umurunda deil, John." Morton, "Amerikan halknn umurunda," dedi. "John, hi de deil." "Hem dinlemeyecekler de. John, beni dinle. Karmzda ya durumu var. zellikle elli beini amlar. En salam semen grubu onlar. Bu konuda da kararlan kesin. Hibir eyin ksntsn istemiyorlar. Koruma yok. Amerika'nn ya llar istemiyor." "Ama o yallarn ocuklar var, torunlar var. Gelecei dnmek zorundalar." "Yallarn umurunda deil, John. te, urada siyah be yaz belli. ocuklarnn kendilerini umursamadna inan yorlar, haklar da var. Onlar da ocuklarn umursamyorlar. O kadar basit." "Ama ocuklar herhalde ..." "ocuklar oy kullanmaz, John." "Ltfen, John, dinle bizi." "evre koruma olmaz, John. Rekabet edebilirlik, evet. Ge lecee bakmak, evet. Sorunlarmzla yzlemek, evet. Yeni bir ruh, evet. Ama evre koruma olmaz. u rakamlara bir bak. Sakn yapma." "Ltfen." Morton, "Bir dneyim, ocuklar," dedi. ki yardmcs yolun sonuna geldiklerini anlamlard. Ktlarn katladlar. "Metni deitirmek iin Margie'yi gnderelim mi?" 291

T
"Hayr. Dnyorum." "Belki Margie birka cmleyi deitirmekle ..." "Hayr." "Peki, John. Peki." Onlar giderken Morton., "Biliyor musunuz," dedi. "Bir gn Amerikal politikaclar kamuoyu yoklamalarna bak makszn kendi doru bildiklerini syleyecekler. Ve bu dev rimsel bir atlm saylacak." ki yardmcs birden ona dndler. "John, yapma. Yor gunsun sen." "Uzun bir gezi oldu. Anlyoruz." "John, bu konuda bize gven. Rakamlar elimizde. Biz sa na halkn yzde doksan yedisinin duygularn sylyoruz." "Ben onlarn ne hissettiklerini biliyorum. aresizlik hisse diyorlar. Nedenini de biliyorum. On be yldr bir lider grmediler." "John, yine bu konuya girmeyelim. Yirminci yzyldayz. Liderlik insanlara duymak istediklerim sylemek demektir." Uzaklatlar. VVoodson hemen ilerledi. Elinde bir telsiz telefon vard. Konumaya balayaca srada Morton elini havaya kaldr d. "imdi olmaz, Bob." "Senatr, sanrm konumanz gerek ..." "imdi olmaz." VVoodson geri ekildi. Morton kolundaki saate bakt. "Siz Bay Connor'la Bay Smith misiniz?" "Evet," dedi Connor. "Biraz yryelim." ekim ekibinden uzaklap golf ala nndaki bir tepeye yneldi. O gn Cumayd. Alanda pek golf oynayan yoktu. Ekipten elli metre kadar ilerde durduk. Morton, "Gelmenizi istedim, nk Nakamoto olayyla il gili grevliler sizmisiniz diye duydum," dedi. Tam itiraz edip esas grevlinin Graham olduunu syle yeceim srada Connor, "Evet, biziz," dedi. 292 "O olayla ilgili bir takm sorularm var. Anladma gre olay zmlenmi." "yle grnyor." "Sorutumanz bitti mi?" Connor, "Sonular asndan, evet," dedi. "Soruturma bitti." Morton ban sallad. "Duyduuma gre sizler Japon toplumu konusunda derin bilgiye sahipmisiniz. Doru mu? Biriniz Japonya'da yaam bir sre." "Size doru bilgi vermiler." "Bu sabah Bay Hamada'yla konutum. Daha nce de e itli frsatlarla ilikilerimiz olmutu." Morton birden bize dnd. "Sorum u. Nakamoto olay MicroCon'la ilgili mi?" "Nasl yani?" diye sordu Connor. "MicroCon'un Japonlara satlmas, benim bakanln yaptm Senato Ml Komisyonuna gelmiti. Bilim ve Tek noloji Komitesinden tavsiye almamz istendi. ahs onlarn onaylamas gerek. Bildiiniz gibi, sat ok tartlyor. Bir ara ben bu sata kar khm, szlerim zabtlara geti. eit li nedenleri vard. Bu olaylar biliyor musunuz?" "Evet," dedi Connor. "O konuda hl baz sorularm var," diye devam etti Mor ton. "MicroCon'un ileri teknolojisi ksmen Amerikal vergi mkelleflerinin parasyla gelitirildi. nsanlarmzn Japon ya'ya satlacak bir teknolojinin masrafn tamas beni kzd ryor. Japonlar o bilgiyi kullanp bizim irketlerle rekabet edecek sonunda. Amerika'nn yksek teknoloji alanndaki kapasitesini korumamz gerektiine kuvvetle inanyorum. Entelektel kaynaklarmz korumak zorundayz. irketleri mizde ve niversitelerimizde yabanc yatrm snrlamamz gerektiine inanyorum. Ama bu konuda yalnz gibiyim. Se natoda da, sanayide de destek bulamyorum. Ticaret dnya s da yardm etmiyor bana. Ticar danmanm bu tutumun gzel ilikileri bozacandan korkuyor. Pentagon bile bana 293

kar. Ben de merak ettim. Nakamoto, Akai Seramiin sahibi olduuna gre, acaba dnk olaylar bu satla ilgili miydi diyorum." Sustu. Yzmze dikkatle bakyordu. Bizim bir eyler bilmemizi bekliyormu gibiydi. Connor, "Ben bir iliki gremedim," dedi. "Nakamoto o sat geirmek iin haksz ya da uygunsuz bir ey yapt m?" "Bildiim kadaryla, hayr." "Ve soruturmanz resmen sona erdi, yle mi?" "Evet." "Tam anlamak istiyorum. nk sata muhalefetten vaz geersem, elimi irkefe daldrm olduumu renmek iste mem. Belki Nakamoto partisi muhalifleri kendi taraflarna ekmenin bir yoluydu. Bu adan baknca, tutum deitir mek tehlikeli olur. Kongre'de bu tr eyler insan siliverir, bilirsiniz." Connor, "Sata muhalefetten vaz m geiyorsunuz?" diye sordu. imenlerin ilerisinden bir yardmc, "Senatr?" diye ses lendi. "Hazrlar, efendim." Morton omuzlarn kaldrd. "Eh, ben bu konuda epey ak verdim. MicroCon'la ilgili tutumumu kimse kabullen miyor. Bana gre, bu da yeni bir Fairchild olay. Ama bu kazanlamayacak bir savasa, bari kalkmayalm, diyorum. Daha yaplabilecek pek ok sava var naslsa." Dikleti, elbi sesini dzeltti. "Senatr? Siz hazr olunca ekeceiz, efendim." Sonra yar dmc ardndan, "Ik geer diye tela ediyorlar," diye ekledi. Morton ban sallayarak, "Ia kayglamyorlarm," dedi. Connor, "Sizi geciktirmeyelim," diye mrldand. "Her neyse, sizden gr almak istedim. Anladma g294

re dn gecenin MicroCon'la bir ilgisi yok. Gelecek ay bir ga zetede bir takm gizli oyunlara ait haberler okuyacak dei lim yani. Byle bir durum yok." "Bildiim kadaryla, hayr," dedi Connor. "Baylar, geldiiniz iin teekkr ederim." Ellerimizi skt, yrmek zere dnd, sonra cayp geri geldi. "Bu konuyu gizli tutarsanz makbule geer. nk, anlyorsunuzdur, dikkatli olmamz gerek. Biz Japonya'yla savatayz." Buruk buruk glmsedi. "Gevezelik gemi batrr." "Evet," dedi Connor. "Ve Pearl Harbor'u da unutmaya lm." "Tanrm, o da var." Yine ban sallad. Sesini alaltp dosta konutu. "Biliyor musunuz, baz arkadalarma gre, er ge bir bomba daha atmak zorunda kalacakmz. in oraya varacan sylyorlar." Glmsedi. "Ama bana pek yle gelmiyor. Genellikle." Hl glmseyerek kameraya doru yrd. Yrrken evresine insanlar toplanyordu. Senaryo deiimi iin, kos tm iin, makyaj iin, sonra mikrofonla uraan ses sorum lusu ... yava yava Senatr gzden kayboldu, imenler ze rinde ilerleyen kalabalk bir grup grdk.

295

HOLANDIM ondan," dedim. Arabay gerisin geri Hollywood'a doru sryordum. Bi nalar hafif bir sisin ardndan grnyordu. "Neden holanmayasn ki," dedi Connor. "Politikac o. Kendini sevdirmek onun meslei." "O halde mesleinde baarl." "ok... bence." Connor sessizce camdan darya bakt. Cann skan bir ey olduunu sezdim. "Ekrana syledikleri houna gitti mi?" dedim. "Senin sy lediklerine benziyordu." "Evet, yle gibiydi." "O halde derdin ne?" "Hibir ey. Ben ashnda ne dediini dnyorum." "Fairchild'a deindi." ' "Elbette," dedi Connor. "Morton, Fairchild'n gereini ok iyi bilir." Ona gerein ne olduunu soracaktm ama o kendiliin den anlatmaya balad. "Seymour Cray'i hi duydun mu sen? Yllar boyunca dnyann en iyi bilgisayar tasarmcs olmay srdrd. Cray Aratrma, dnyann en hzl bilgisayarlarn yapt. Ja ponlar hep ona yetimeye alyorlard. ok zekiydi. Ama 296

seksenlerin ortasnda Japon chip dampingi, Cray'e yurt iin de mal satanlarn ounu iflasa srkledi. Cray zel tasarm sipari chip'lerini Japon reticilere smarlamak zorunda kal d. Amerika'da onlar yapacak kimse kalmamt. Japonlar ise mal tesliminde esrarengiz gecikmeler yaratyorlard. Bir seferinde, belli bir siparii tam bir yl sonra teslim ettiler. O sre iinde de Japon rakipleri byk hamleler yapt. Ayrca yeni teknolojiyi ondan alp almadklar durumu da vard. Cray fkeden kudurdu. Kendisini oyaladklarn biliyordu. Bir Amerikal reticiyle balant kurmas gerektiini anlad ve Fairchild Semikondktr' seti. irket ml bakmdan zayf olduu, en iyilerden olmad halde. nk artk Ja ponlara gvenemiyordu. Fairchild'la yetinmek zorundayd. Bu sefer Cray'in chip'lerini Fairchild yapmaya balad. Der ken bir ara, Fairchild'n Fujitsu'ya satlmak zere olduunu duydu. En byk rakibine. Kongre'nin sat durdurmasna ite bu tr kayglarla ulusal gvenlik dnceleri yol at." "Ya sonra?" "Sat durdurmak Fairchild'n ml sorunlarn zmedi tabii. irket hl zorluklar iindeydi. Sonunda satlmas art oldu. Ama onu Bull adnda bir Fransz irketi ald. Sper bilgisayarlarla rekabet etmeyen bir irket. Kongre sata o nedenle izin verdi." "MicroCon da yeni bir Fairchild m?" "Evet, bir bakma, MicroCon da Japonlara ok nemli chip yapm makinelerinin tekelini verecek. Tekeli bir kere ele geirdiler mi, artk Amerikan irketlerine o makineleri vermeyebilirler. Ama imdi dnyorum da ..." O srada telefon ald. Dmeye bastm. Lauren aryordu. Eski karm. "Peter?" "Merhaba Lauren," dedim.
297

"Peter, bugn Michelle'i erken alacam sylemek iin aryorum." Sesi gergin ve resmydi. "yle mi? Onu bugn alacandan bile haberim yoktu." "Ben yle bir ey sylemedim, Peter," dedi hemen. "Tabii alyorum." "Peki, iyi. Bu arada soraym ... Rick kim?" Bir sessizlik oldu. "Daha neler! Bunlar senin dzeyinden aa eyler, Peter." "Neden?" diye sordum. "Merak ettim yalnzca. Michelle bu sabah konuuyordu. Siyah bir Mercedes'i varm. Yeni erkek arkadan m?" "Peter. Bence bu ayn dzeyde deil." "Neyle ayn dzeyde deil?" dedim. "Oyun oynamayalm," dedi. "Durum zaten zor. Sana Michelle'i erken alacam sylemek iin telefon ettim, nk onu doktora gtreceim." "Neden? Nezlesi geti." x "Muayeneye gtryorum, Peter." "Ne konuda?" "Muayeneye!" "Duydum dediini. Ama ..." "Ona bakacak doktorun ad Robert Strauss. Uzmanm diyorlar. En iyi uzman kim diye ofiste sordum. Bunun sonu cu nasl gelecek, bilemiyorum, Peter, ama kaygl olduumu bilmeni istiyorum. zellikle de gemiin asndan." "Lauren, sen neden sz ediyorsun?" "ocuklara tasalluttan sz ediyorum. Cinsel saldrdan sz ediyorum." "Ne?" "Lf dolatrmann anlam yok artk. Gemite bu konu da sulandn biliyorsun." Midemin bulandn hissettim. Bir iliki bozulunca, insa nn iinde her zaman bir direnme, bir ac duygusu kalr. Bi raz da fke. Ayrca, dier kiiyle ilgili bir sr ey biliyor 298

olur insan. Kullanmak isterse. Ama Lauren buna hi kalkmarmt. "Lauren o tasallut olaynn numara olduunu biliyorsun. O konuda her eyi biliyorsun. O sra evliydik seninle." "Tek bildiim senin bana sylediklerin." Sesi mesafeli olmutu. Bilgi ve biraz da alayc. Savc sesi. "Lauren, Tanr akna. Gln bu. Neler oluyor?" "Gln deil. Anne olarak sorumluluklarm var." "Ama, Tanr akna, daha nce annelik sorumluluklarna pek de kayglanmyordun. imdi kalkm ..." /'imin benden ok ey bekledii doru," dedi buz gibi bir sesle. "Ama kzm her zaman nce gelir. Benim baz dav ranlarmn bugnk duruma yol amas sz konusuysa, ondan byk pimanlk duyarm." Sanki bunlar bana sylemiyormu gibi bir duyguya kapldm. Prova yapyordu. Yargca syleyecei kelimeleri deniyordu. "uras kesin, Pe ter, eer ortada ocuk tasallutu varsa Michelle seninle kala maz artk. Seni gremez bile." Gsmde bir ac hissettim. Bir burulma. "Sen neden sz ediyorsun? ocuk tasallutu var diye kim sylyor?" "Peter, u ara yorum yapmam uygun olmaz kansnda ym." "VVilhelm mi? Kim arad seni, Lauren?" "Peter, bunu srdrmenin bir anlam yok. Sana resmen haber veriyorum, Michelle'i saat drtte alacam. Hazr ol masn istiyorum." "Lauren ..." "Sekreterim Bayan YVilson bu konumay dinliyor ve ste noyla not alyor. Kzm alp muayeneye gtreceimi sana resmen bildiriyorum. Kararmla ilgili sorularn var m?" "Yok." "Saat drtte o halde. birliine teekkrler. Kiisel bir ey 299

eklemek istiyorum, Peter, ilerin bu hale gelmesinden tr ok zgnm." Telefonu kapatt.

Cinsel tasallut olaylaryla detektifken bir hayli uram tm. Bu ilerin nasl olduunu biliyordum. Tbb muayene den kesin bir ey anlalmazd genellikle. Durum her zaman yoruma kalrd. ocua bir psikolog durmadan ayn sorula r sorarsa, ocuk sonunda psikologu memnun edecek cevap lan uydurmaya balard. Normalde psikolog soru sorarken video ekimi yaplr, ocuun ynlendirilmedii kantlan maya allrd. Ama yarg nne geldiinde durum her zaman kesinlikten uzak olurdu. Yarg da tutucu bir karar vermek zorunda kalrd. Yani eer tasallut ihtimali diye bir ey varsa, ocuu sulanan kiiden uzak tutmakta yarar var d. Gece ziyaretleri yasak. Hatt belki de ... "Yeter artk," dedi Connor. "Dnyaya dn." "zr dilerim. Ama can skc bir durum." "Eminim. imdi... bana sylemediin bir eyler var m?" "Ne konuda?" "Tasallut soruturmas konusunda." "Yok. Hibir ey yok." "Kohai," dedi alak sesle. "Bana anlatmazsan yardmc ola mam." "Benim ocuklara tasallutla falan ilgim yok," dedim. "Ko nu bambakayd. Parayla ilgiliydi." Connor bir ey sylemedi. Yalnzca bekledi. Bana bak yordu. ~ "Allah kahretsin," dedim. Ona anlatmaya baladm. nsann hayatnda baz dnemler olur, ne yaptn bildi-

ine inanr, oysa bilmiyordur. Daha sonra geriye baktnda, doru hareket etmediini grr insan. Bir yanlara sapmtr, ileri berbat etmitir. Ama olay srasnda her eyin doru gittiine inanr. Benim bama gelen de k olmakt. Lauren soylu hare ket eden, soylu grnen kzlardand. ncecik, zarif ve mte vaz. Atlarla bir arada bym gibi dururdu. Benden gen ti... ve ok gzeldi. Bu iin yrmeyeceini biliyordum, ama yine de yr mesi iin urayordum. Evlenmi, birlikte oturmaya bala mtk. Karm honutsuzluunu yeni yeni belli ediyordu. Oturduum daire, mahalle, aldm maa ... hepsi. Durma dan kusuyordu. O da ii daha ktye gtryordu. Araba da, yatan yannda, her yerde krik-kraklar vard. yle sefil ve yle mutsuzdu ki, onu kk jestlerle memnun etmeye altm. Bir eyler alyordum ona. Hediyeler getiriyordum. Yemekleri piiriyordum. Ufak tefek ev ileri yapyordum. Bunlar benim normal davranma uygun deildi, ama ktm. Onu memnun etme alkanlklarna doru kayyor dum. Ortada srekli bir bask vard. undan isterim, bundan is terim. Daha ok para. Daha ok, daha ok. Bir de belirli sorunumuz vard. Savclktaki salk sigor tas hamilelii kapsamyordu. Benim sigortam da kapsam yordu. Evlendikten sonra yeterince abuk sigorta yaptra madmz iin bebein masraflar bizden kacakt. Sekiz bin dolar bulmak zorundaydk. kimizde de yle bir para yoktu. Lauren'in babas Virginia'da doktordu, ama parayondan isteyemiyordu, nk baba zaten benimle evlenmesi ne karyd. Benim ailemde de para yoktu. O kadar. Paramz yoktu ite. Lauren Savclkta alyordu. Ben polis tekiltndaydm. MasterCard'nn ok borcu vard. Arabasnn taksitleri de vard. Sekiz bin dolar da gerekiyordu. Kafamz da

Demokles'in klc gibiydi o konu. Ne yapacaktk? Sz300

301

T
n etmediimiz bir konu haline geldi bu i. En azndan, onun asndan. zm benim bulmam gerekiyordu. Austos aynda bir gece, Ledera Heights'daki aile kavga sna arldm. spanyol asll ift. Hayli imilerdi ikisi de. Kavga da etmilerdi. Kadnn duda yark, adamn gz morarmt. ocuk ierki odada lk la haykryordu. Onlar abucak sakinletirdik, kimsenin ar yaral olmad n anladk. Gitmek zereydik. Kadn bunu farketti, avaz avaz alamaya, kocasnn kzlaryla oynatndan yaknma ya balad. Ona fiziksel olarak satayor, dedi. Koca bunu duyunca fena halde bozuldu. Ben, sama, dedim iimden. Kadn onu bozum etmek iin yapyor bunu, diye dn dm. Ama kadn, ocuu muayene etmem iin direndi. e- riki odaya girdim. ocuk dokuz aylk faland. Durmadan baryordu. Yz kpkrmz kesilmiti. rk falan var m diye bakmak iin yorgan atm, ocuun yatanda bir kilo kadar beyaz tula paralan bulunduunu grdm. Garip. Bilemiyordum. Durum pek acayipti. kisi evli olduklar na gre, kadn kocasnn aleyhinde ifade verecek demekti. Muhtemel bir neden olmadndan, arama yapamazdk. Adam kendine yle orta karar bir avukat bulsa, syrlrd bu iten. Sorun olmazd. Salona kp adam ieriye ar dm. Bir ey yapamayacam biliyordum. Tek dnd m, ocuk o tula krntlarn azna atp inerse ... lr d. Adamla onu konumak istiyordum. Onu biraz azarla rm, diyordum. Biraz korkuturum. ocuun odasnda adamla yalnzdk. Kadn salonda, be nim ekip arkadamla birlikteydi. Birdenbire adam cebinden iki santim kalnlnda bir zarf ekti, kapam at. Yz do larlklar grdm. Bir in kalnlnda yz dolarlar. "Yard mnza teekkrler, memur bey," dedi bana. O zarfta on bin dolar olmalyd en azndan. Belki daha
302

fazla. Bilmiyorum. Adam zarf uzatp yzme bakt. Alma m bekliyordu. Ben ocuun yatanda pislik bulundurmann tehlikeleriyle ilgili yarm yamalak bir eyler syledim. Adam hemen tulalar alp yere koydu, bir tekmede yatan altna itti. Sonra, "Hakknz var," dedi. "Teekkr ederim, memur bey. Kzma bir ey olmasn hi istemem." Zarf yine uzatt. Byle ite. Kafamn iinde frtnalar kopuyordu. Darda kadn ekip arkadama barmaktayd. ocuk da bize haykryordu. Adam zarf bana uzatm, bekliyordu. Glmsyor, ban sallyordu. Haydi, al, senin, dermi gibi. Benim kafamda ... o sra ne dndm bilemiyorum. Kendime geldiimde salondaydm. ocuun bir eyi yok, diyordum. Kadn bu sefer sarho sarho barmaya, o cuuna benim saldrdm sylemeye koyuldu. Bu sefer sulu kocas deil, bendim. Kocasyla komplo kurmutum. kimiz de ocuk sapydk. Ekip arkadam kadnn kak olduuna karar verdi, oradan ktk. Arkadam, "Odada epey kaldn," dedi. "ocuu muayene ettim," dedim. O ka dar. Ertesi gn kadn kageldi, ocuuna saldrdm sy leyip resm ikyette bulundu. Akamdan kalmayd. Sicili de temiz deildi. Ama sulama yine de ciddiydi. lk aama ya kadar srdrld, ifade verdim, sonra iddia geersiz bu lundu. Hepsi bu. Olan biten buydu. Hikyenin tm bu kadard.

"Ya para?" dedi Connor. "Hafta sonunda Vegas'a gittim. ok para kazandm. O yl kumar krm olan on bin dolarn vergisini verdim." 303

"Bu fikir kimin fikriydi?" "Lauren'in. Ne yapacam o retti bana." "Yani olanlar biliyor." "Tabii." "Ya tekiltn soruturmas? lk ifadeden rapor yazlp dosyana girdi mi?" "O kadar ileri gittiklerini sanmyorum. Szl sorular sordular, sonra caydlar. Herhalde dosyaya bir not sokmulardr ama rapor yoktur." "Peki," dedi Connor. "imdi bana gerisini anlat."

Ona Times'daki Ken Shubik'i ve Sansar' anlattm. Connor kalarn atarak dinliyordu. Ben konuurken o dilerinin arasndan iine soluklar ekiyor, honutsuzluunu Japonlar gibi belirtiyordu. Ben bitirince, "Kohai," dedi. "Hayatm ok zorlatryor-sun. Ayrca beni hak etmediim halde budala durumuna drdn. Bunlar neden daha nce anlatmadn bana?" "nk seninle bir ilgisi yoktu." "Kohai." Bam iki yana sallayp duruyordu. "Kohai..." Aklma yine kzm gelmiti. Onu bir daha grememe ihtimali ... yalnzca bir ihtimal... bir daha onu hi ... "Bak," dedi Connor. "Bu iin tatszlaabileceini sylemitim sana.. nan bana, u durumdan ok daha fazla da tatszlaabilir. Bu daha balangc. yice kt olabilir. Hzl hareket etmeli, ii balamaya almalyz." "Baland sanyordum." Connor iini ekti, ban iki yana sallad. "Daha deil," dedi. "imdi sen drtte karnla bulumadan nce her eyi zmlemeliyiz. O saate kadar bitirmek zorundayz."

304

l ANRIM, bence baya zmlendi artk," dedi Graham. Hollyvvood tepelerinde, Sakamura'mn evinde dola yordu. Olay yeri ekibi son kalntlar toplamakta, gitmeye hazrlanmaktayd. Graham, "ef neden bu konuda bu kadar pireleniyor, an lamyorum," dedi. "Ekip iin ounu burada yapt. efin ace lesi yznden. Ama bereket versin, her ey birbirini ok g zel tutuyor. Sakamura olduu kesin. Yatanda kask tyleri aradk ... kznkilere uyuyor. Yzde doksan yedi sonu. K zn iindeki onun seminal svs. Onunla seviti, sonra da l drd. Biz onu tutuklamaya gelince panie kapld, kama ya kalkt ve ld. Connor nerede?" "Darda," dedim. Pencereden Connor'n garajn yannda, devriye arabas nn polisiyle konumakta olduunu gryordum. Connor eliyle sokan iki ban gsteriyor, polis de onun sorularna cevap veriyordu. "Ne yapyor orada yle?" diye sordu Graham. Bilmediimi syledim. "Lanet olsun, onu hi anlayamyorum. Sorduu sorunun cevabnn hayr olduunu syle ona." "Hangi soru?" "Bir saat nce arad beni," dedi Graham. "Burada ka tane
Ykselen Gne F 20 305

M <-p

okuma gzl bulduumuzu sordu. Baktk. Hi yoktu. Ce vap bu. Bir yn gne gzl var, bir iki tane kadn gne gzl de var. Ama o kadar. Neden soruyor, anlayama dm. Garip bir adam, deil mi? imdi ne yapyor yle?" Connor devriye arabasnn evresinde dolarken ona baktk. Tekrar eliyle yolun iki ucunu gsterdi. Polislerden biri arabada, telsizle konuuyordu. Graham, "Sen anlayabili yor musun onu?" diye sordu. "Hayr, anlayamyorum." "Herhalde kzlarn izini srmeye alyor," dedi Graham. "Tanrm, keke o kzl salnn kimliini alm olsaydk. Hele de sonu byle olunca. O da yatm olmal onunla. Ondan biraz sperm alr, tm faktrler uyuyor mu diye bakardk. Kzlar kanca budala durumuna dtm. Her ey yle hzl oldu ki. Burada plak kzlar zplayp hopluyor falan. nsa nn akl karyor. Doal bir ey. Allah kahretsin, ne gzeldi ler, deil mi?" Gerekten gzel olduklarn syledim. "Sakamura'dan da geriye bir ey kalmad," dedi Graham. "Morgla bir saat nce konutum. Ceset tanmlanamayacak kadar yanm. Adl tabip de deneyecek ama bouna." Mut suz baklarla pencereden darya bakt. "Biliyor musun, bu olayda elimizden gelenin en iyisini yaptk," dedi. "Bence ba ya baarl da olduk. Bulduumuz adam gerek katil. Hzl yaptk iimizi. Oysa imdi kulama yalnz Japonlara kar rklk szleri geliyor. Lanet olsun. Ne yapsan bouna." "Hm-hmmm," dedim. "Hem imdi iyice azttlar," diye devam etti. "zerimdeki bask mthi bir ey. ef habire aryor, olay bala, dosyay kapa, diyor. Times'dan bir muhabir beni aratryor. 1978'de spanyol aslllara kar gereksiz iddet kullanm mym, ona bakyor. Muhabirin derdi, benim ezelden rk olduu mu gstermek. Yazaca hikyenin z de ne? Dn geceki olayn rklktan kaynakland. Ben rkln dirilii ol306

dtm ktm. Bak, szme kulak ver, bu Japonlar insana kara almakta ok usta. Korkutucu bir ey." "Biliyorum," dedim. "Sana da m bulayorlar?" Bam evetlercesine salladm. "Ne konuda?" "ocuklara tasallut." "Tanrm," dedi Graham. "stelik senin bir kzn var." "Evet." "Bozulmuyor musun? Bunlar kara almann ustas, Petey-san. Gerekle ilgisi olmasa da. Ama gel de bunu muhabi re anlat." "Ad nedir?" dedim. "Yani seninle konuan muhabirin?" "Linda Jensen, dediydi galiba." Bam salladm. Linda Jensen, Sansar'n koruduu bir kzd. Birisi bir zamanlar bana, Linda ykselmek iin yataa girmiyor, insanlarn erefiyle oynuyor, demiti. Los Angeles'e gelmeden nce Washington gazetelerinin birinde dedi kodu stununu yazyordu. Graham arln br ayana aktararak, "Bilemiyo rum," dedi. "Bence demez. Bu lkeyi ikinci bir Japonya ha line getiriyorlar. Konumaya korkan insanlar oalmaya balad bile. Onlara kar bir ey sylemeye korkuyor her kes. Olup biteni anlatmyorlar." "Hkmet bir iki yasa karsa yarar olurdu." Graham gld. "Hkmet! Hkmetin de sahibi Japon lar. VVashington'da her yl ka para harcyorlar, biliyor mu sun? Senato'daki ve Temsilciler Meclisi'ndeki herkesin seim kampanyalarn finanse etmeye yeter. Bol para. imdi sen syle bana. Bir karlar olmasa her yl bu paray harcarlar myd? Tabii harcamazlard. Allah kahretsin. Amerika'nn sonu geliyor, arkada. Hey, galiba patronun seni aryor." Pencereden baktm. Connor bana el sallyordu. "Gitmem gerek," dedim
307

T
"yi anslar. Bak, ben belki iki hafta izne karm.". "yle mi? Ne zaman?" "Belki bu akam," dedi Graham. "ef yle bir ey syledi. Times peimde olduuna gre, iyi bir fikir olur dedi. Bir haf talna Phoenix'e gideyim diyorum. Ailem var orada. Ney se, bilmeni istedim. Belki giderim." "Peki, tamam." Connor hl bana el sallyordu. Sabrszlanmt. abu cak aaya indim. Merdivenlerden inerken siyah bir Merce des sedann durduunu, iinden tamdk birinin indiini grdm. Sansar VVilhelm.

308

Z5OKAA indiimde Sansar not defteriyle teypini kar mt bile. Aznn kesinden bir sigara sarkyordu. "Te men Smith," dedi. "Acaba sizinle konuabilir miydim?" "Olduka megulm," dedim. Connor, "Haydi, abuk," diye seslendi bana. "Vakit gei yor." Kapy benim iin ak tutuyordu. Connor'a doru yrmeye baladm. Sansar admn be nimkine uydurdu. Kk, siyah bir mikrofonu yzme do ru tutuyordu. "Teype alyorum, umarm bir itiraznz yok tur. Malcolm olayndan sonra bu konuda dikkatli olmamz gerekiyor. Dn geceki Nakamoto soruturmas nedeniyle, meslekdanz Detektif Graham'la ilgili rklk sulamalar konusunda yorum yapabilir misiniz?" "Hayr," eledim, yrmeyi srdrdm. "Onlardan 'Lanet olas Japonlar' diye sz ettiini duy duk." "Yorumum yok," dedim. "Ayrca, 'kk Nipler' de demi. Grevli bir memurun byle konumas doru mu sizce?" "zgnm, yorum yok, VVilly." Yrrken mikrofonu suratmn nnde tutuyordu. Ca nm skld. Elini itmek geldi iimden. Ama yapmadm. "Temen Smith, sizinle ilgili bir yaz hazrlyoruz. Martinez 309

olayyla ilgili birka sorumuz var. Olay hatrlyor musu nuz? Birka yl ncesine ait." Yrmeyi srdrdm. "imdi ok iim var, VVilly," de dim. "Martinez olay, Sylvia Morelia'nn, yani Maria Martinez'in annesinin yapt ocuk tasallutu sulamalaryla sona ermiti. soruturma yapld. Yorumunuz var m diye me rak ettim." "Yorum yok." "O zamanki ekip arkadanzla konutum. Ted Anderson'la. Sizin yorumunuz var m diye merak ettim." "zgnm. Yok." "Hakknzdaki bu ciddi sulamalara cevap vermeyecek misiniz yani?" "Bildiim kadaryla sulama yapan bir tek sensin, VVilly." "Aslnda bu tam da doru deil," diye glmsedi. "Savc lk da bir soruturma balatm diye duydum." Bir ey sylemedim. Acaba doru mu, diye dndm. "Bu durumda, Temenim, acaba sizce mahkeme kznzn velayetini size verirken bir hat m yapt?" "zgnm, yorum yok, VVilly," dedim. Sesimi gvenli karmaya alyordum. Ama terlemeye balamtm. Connor, "Haydi, abuk ol, vakit yok," dedi. Arabaya bin dim. Connor, VVilhelm'e, "Evlt, zgnm ama gitmemiz ge rek," dedi. Kapy arparak kapatt, ben motoru altrdm. "Gidelim," dedi Connor. VVilly ban pencereden ieri uzatmt. "Sizce Yzba Connor'n Japon nefreti de tekiltn duyarl rk sorunlar karsndaki yanl davrannn bir baka ifadesi mi?" "Grrz, VVilly." Cam kapattm, arabay srdm. Connor, "Biraz daha hzl gitsek de olur," dedi. "Tabii," deyip gaza yklendim. Dikiz aynasndan Sansar'n Mercedes'ine kotuunu g ryordum. Lastiklerimi gcrdatarak keyi dndm. "Bu

aalk kpek yerimizi nereden bildi? Telsiz mesajlarn m dinliyor?" Connor, "Biz telsizle konumadk," dedi. "Biliyorsun, o konuda^uyarlym. Ama belki devriye aabas bizim buraya geldiimizi merkeze bildirmi olabilir. Belki de bu arabada sinyal verici vardr. Belki kendiliinden tahmin etmitir bu raya geleceimizi. ren herif. Japonlarla da balantlar var. Times'daki casuslar onlarn. Genellikle Japonlar kimin le i grdkleri konusunda biraz daha dikkatli davranr, ka lite seerler. Ama herhalde istedikleri ii bu herif de grebili yor. Gzel araba, ha?" "Japon arabas deil ama." "O kadar ak oynanmaz," dedi Connor. "Bizi izliyor mu?" "Hayr. Sanrm ektik onu. Nereye gidiyoruz imdi?" "niversiteye. Sanders'e yeterince zaman braktk." Tepeden indik, srat yoluna ktk. "Aklma gelmi ken..." dedim. "u gzlk hikyesi nedir?"

"Onaylanmas gereken kk bir nokta. Okuma gzl bulamadlar, deil mi?" "yle. Yalnzca gne gzlkleri var." "Ben de yle dnmtm," dedi Connor. "Graham da kentten ayrlacan sylyor. Phoenix'e gi diyormu." "Hmm-hmmm." Yzme bakt. "Sen de mi istiyorsun kentten gitmeyi?" "Hayr," dedim. Connor, "Peki," dedi. 101 numaral yol zerinde gneye dndm. Eski gnler de olsa, Gney California niversitesine on dakikada varr dk. imdi otuz dakika zor yetiyordu. Hele le saatinde. Ama trafik zaten her an skkt. Hava kirlilii de berbatt. Bir sis iinde ilerliyordum. "Sence budalalk m ediyorum?" dedim. "Ben de mi anta y alp kaaym?" 311

"O da bir zm yolu," diye karlk verdi. ini ekti. "Ja ponlar dolayl eylemin ustasdr. gdsel olarak o yolu se erler. Japonya'da biri senden honut deilse, bunu asla y zne sylemez. Arkadana, ortana, patronuna syler. Ama sz dner, sana da ular. Dolayl iletiim ok geerli dir o lkede. O yzden sosyal hayata o kadar nem verir, golf oynar, barlarda ierler. letiimin d kanallarna ihtiya lar vardr, nk kafalarmdakini ak ak syleyemezler. Dnrsen, ok mantksz bir yol. Zaman, enerji ve para kayb. Ama onlar yzleemezler. Yzlemek lmden beter dir. Terlerler, panie kaplrlar. Baka areleri yoktur. Japon ya dolayl kanajlar lkesidir. Asla orta yoldan gitmezler." "Evet, ama .'.." "Bu yzden de, Amerikallara korkak ve sinsi gzken davran, Japonlar iin normal davrantr. Bir zellii yok tur. Sana yalnzca bir takm nfuzlu insanlarn honutsuzlu unu belirtmek istiyorlar." "Belirtmek, ha? Kzm konusunda mahkemelere srkle nebilirim bu yzden. ocuumla ilikim mahvolabilir. ere fime leke srlr." "Evet, yle. Bunlar normal cezalardr. Sosyal prestij kay b, honutsuzluk belirtmenin normal bir yoludur." "Eh, mesaj aldm artk. Durumu kavradm." Connor, "Kiisel bir ey deil bu," dedi. "Onlarn hareket tarz byle." "Evet, anladm. Bir yalan yayyorlar." "Bir bakma." "Bakm falan yok. Resmen yalan." Connor iini ekti. "Anlamam uzun srmt," dedi. "Ja pon davran, iftlik ahlkna dayaldr. Bir yn samurai ve feodalizm masallar dinlersin, ama aslnda Japonlarn hepsi kyldr. nsan kyde yayorsa, etrafndakilerin honutsuzluunu kazand anda cezalandrlr. Bunun da anlam lmektir, nk sorun karan adam baka kyler 312

de kabul etmez. O kadar. Gruba ters gidersen lrsn. On lar durumu byle grrler. "Demek ki Japonlar grup konusunda ok duyarl. Her eyden ok, grupla geinmeye nem verirler. Gze batma mak, riske girmemek, bireyci olmamak gerekir. lle de do ruyu savunmak, olacak ey deildir bu durumda. Japonlar gereklere pek gvenmezler. Gerek onlara ok souk ve so yut gelir. ocuu bir sula itham edilen annenin durumu gi bidir daha ok. O kadn gerei pek merak etmez. Olunu merak eder. Japonlar da yle. Onlar iin en nemlisi, insan lar arasndaki ilikilerdir. Asl gerek odur. br gerein nemi yoktur." "Evet, tamam," dedim. "Ama imdi neden ykleniyorlar? Ne fark eder artk onlara? Cinayet zmlendi, deil mi?" "Yo, zmlenmedi," dedi Connor. "zmlenmedi mi?" "Hayr. Bask bu yzden hl stmzde. Besbelli birisi dosyann kapanmasn ok istiyor. Bizim pes etmemizi, vaz gememizi istiyor." "Bana da, Graham'a da yklendiklerine gre ... nasl olu yor da sana yklenmiyorlar?" "Ykleniyorlar," dedi Connor. "Nasl?" "Sana olanlarn sorumluluunu bana bindiriyorlar." "Seni nasl sorumlu tutarlar? Anlayamyorum!" "Anlamadn biliyorum. Ama yle. Bana inan. yle ya pyorlar." lerleyen arabalara baktm. Hitachi'nin kl panosunun yanndan getik. Amerika'nn l Numaral Bilgisayar. Sonra Canon. Amerika'nn Fotokopi Lideri. Ardndan Honda. Amerika'nn l Numaral Arabas. Yeni Japon ilanlarnn o u gibi bunlar da gndz bile parlayan trdendi. Panolarn kiras gnde otuz bin dolard. Amerikan irketlerinin ou nun paras yetmiyordu artk.
313

Connor, "Mesele u ki, Japonlar iyice rahat kardklarn biliyorlar," dedi. "Senin evrendeki toz bulutunu kaldrmak la, bana bir mesaj veriyorlar. Durumu dzelt, diyorlar. n k benim bu ii baarabileceimi, dosyay kapatabileceimi dnyorlar." "Yapabilir misin?" "Tabii. Hemen bitirmek ister misin? Gidip birer bira ieriz, sonra Japon gereklerinin zevkini karrz. Yoksa Cheryl Austin'in neden ldrldn merak m ediyorsun?" "Merak ediyorum." "Ben de," dedi Connor. "O halde devam edelim, kohai. Bence Sanders'in laboratuar bize ilgin bilgiler verecek. Artk anahtar o teyplerde."

314

l HLLP Sanders topa gibi dnyordu. "Laboratuvar kapand," dedi. Ellerini bir aresizlik hareketiyle tavana doru kaldrd. "Elimden hibir ey gelmiyor. Hibir ey!" Connor, "Ne zaman oldu bu?" diye sordu. "Bir saat nce. Bina Denetim yetkilileri geldi, herkese laboratuvardan kmasn syledi, kapy kilitlediler. Bir anda. imdi n kapya kocaman bir kilit aslm durumda." "Nedeni neymi?" diye sordum. "Tavan salam deilmi, gvensizmi. Paten pisti kafam za kerse, niversitenin sigortas bunu kapsamazm. renci gvenlii her eyden nemliymi. Her neyse, laboratu- var kapadlar. naat mhendisleri inceleyip rapor verecek mi." "Ne zaman?" Telefonu iaret etti. "Haber bekliyorum. Belki haftaya. Belki gelecek aya." "Gelecek aya m?" "Evet. Tabii." Sanders lgn salarn parmaklaryla d zeltmeye alt. "Dekana kadar ktm. Ama dekann ofisin de kimsenin haberi yok. Daha yukardan geliyor. Ynetim kurulundakiler, bol ba yapan zenginlerin kim olduunu bilir. Milyonlarca dolar verenleri tanr. Emir ok byk yer den." Sanders gld. "Bugnlerde gizli deil artk bunlar." 315

"Nasl yani..." dedim. "Japonya'nn Amerikan niversitelerine ne lde szd n biliyorsunuz. zellikle de teknik blmlere. Her yerde byle. M.I.T.'de Japonlar yirmibe profesr finanse ediyor. Her lkeden ok onlar veriyor. nk bizim kadar yenilik yaratamayacaklarn biliyorlar aslnda. Yeniliklere ihtiyala r olduuna gre de, ne gerekiyorsa onu yapyorlar. Satn alyorlar onu." "Amerikan niversitelerinden mi?" "Tabii. Irvine'daki California niversitesine baksanza. Teknik aratrma blmnn iki katma girebilmek iin Ja pon pasaportun olmas gerek. Hitachi iin aratrma yap yorlar orada. Amerikallara kapal bir Amerikan niversite si." Sanders olduu yerde dnd, kollarn savurdu. "Burada da holarna gitmeyen bir ey olursa, birisi rektre bir tele fon sallyor, o da sz dinliyor. Ne yapsn? Japonlar gcen dirmeyi gze alamaz. Ne istiyorlarsa, onlarn. Laboratuvar kapatmak isterlerse ... kapanr." "Ya teypler?" diye sordum. "Her ey orada kilitli. Elimizde ne varsa braktrdlar." "Sahi mi?" "ok aceleleri vard. Gestapo tutumu. Bizi ite kaka kar dlar. Amerikan niversiteleri para kaybedeceklerini hisse dince nasl telalanyor, dnyada bilemezsin." ini ekti. "Bilmiyorum. Belki Theresa birka teypi yanna almay ba armtr. Kendisine sorabilirsiniz." "Nerede o?" "Galiba buz pateni yapmaya gitti." Kalarm attm. "Buz pateni mi?" ^ "yle dedi. Oraya bir bakn." Dosdoru Connor'a bakt. Anlaml anlaml.

Theresa Asakuma paten yapmyordu. Pistte otuz kadar ocukla onlar kontrol etmeye alan bir gen retmen var d. ocuklar drdnc snf rencisi gibiydi. Glmeleri, lklar yksek tavanda yanklanyordu. Bina hemen hemen botu. Kerevetlerde kimse yoktu. Bir kede birka niversite rencisi didiiyor, birbirinin om zuna yumruklar atyor, glyorlard. Bizim tarafta, tribnle rin tepesinde, bir odac yerleri paspaslamaktayd. Pistin ke narnda bir anneyle bir baba, raya tutunmu, ocuklarn seyrediyorlard. Karmzda gazete okuyan bir adam vard. Theresa Asakuma'y hibir yerde gremedim. Connor iini ekti. Dikkatle kerevete oturdu, arkasna yasland, bacaklarn stste att. Ben ayakta kaldm. Ona bakyordum. "Ne yapyorsun? Belli ki burada deil," dedim. "Bir yer bul, otur," dedi. "Ama sen hep ok acele edersin." "Otur uraya. Hayatn tadn kar." Yanna oturdum. ocuklarn pisti kayarak turlayn seyrettik. retmenleri baryordu. "Alexander? Alexander! Sana daha nce de syledim. Vurmak yok! Sakn vurma ona bir daha!" Kerevetin arka tahtasna yaslandm, kendimi rahat brak maya altm. Connor ocuklara bakp kkr kkr gld. Pek rahat gibiydi. Dnyada tek bir derdi yokmu gibi. "Acaba Sanders'in dedii doru mu?" dedim. "Japonlar niversiteye bask m yapyor?" "Tabii," dedi Connor. "Ya Japonya'nn Amerikan teknolojisini satn almas? M.I.T.'de profesrlkler satn almas?" "Yasaya aykr deil. Burslar veriyorlar. Soylu bir ideal.": Kalarm attm. "Yani sence ziyan yok mu?" "Hayr, yle deil," dedi. "Ziyan ok var. Kendi kurumla rnn kontroln kaptrrsan, her eyi kaptrdn demektir. Ve genel olarak, kurumlara kim para veriyorsa, kontrol on-

316

dadr. Eer paray Japonlar veriyorsa, Amerikan sanayiiyle Amerikan hkmeti hibir ey vermiyorsa, o zaman Ameri kan eitimini Japonlar kontrol ediyor demektir. On tane Amerikan niversitesinin sahibi zaten onlar, biliyorsun. Res men sahibi. Kendi genlerinin eitimi iin satn aldlar o ni versiteleri. lerde de Japon genleri Amerika'ya yollamay srdrebileceklerinden emin olmak iin." "Ama onu zaten yapabiliyorlar. Amerikan niversiteleri ne bir yn Japon geliyor." "Evet. Ama Japonlar yine her zamanki gibi ileriye dnk planlar yapyorlar. Bu iin ilerde ok zorlaabileceini bili yorlar. Er ge sarka geriye sallanr. Oyunu .ne kadar dipomata oynuyor olurlarsa olsunlar ... ki henz hep alma aamasmdalar ... lkeler kimsenin boyunduruuna girmekten holanmaz. gal edilmeyi sevmez. ster ekonomik olsun, is ter asker. Japonlar da gnn birinde Amerikallarn uyana ca kansndalar." Pistteki ocuklara baktm, onlarn kahkahalarn dinle dim. Kendi kzm dnyordum. Sonra saat drtteki bu lumay dndm. "Burada neden byle oturuyoruz?" diye sordum. "nk," dedi. Oturmay srdrdk. retmenler ocuklar toparlama ya balamlard artk. Buzun dna doru gtryorlard. "Patenler buraya. Pateler buraya ltfen. Sen de Alexander. Alexander!" "Biliyor musun," dedi Connor. "Eer sen bir Japon irketi ni satn almak istesen, dnyada alamazsn. irkettekiler bir yabanc tarafndan alnmay ayp sayar. Asla kabul etmez ler." "Japonlarn kurallar serbestletirdiklerini sanyordum." Connor glmsedi. "Teknik olarak, evet. Teknik olarak bir Japon irketini satn alabilirsin. Ama uygulamada, alamaz sn. nk bir irketi almak iin nce o irketin bankasyla
318

temasa gemen gerek. Bankann onayn almak zorundasn. Bu art. Ondan sonra yrtebilirsin ancak muameleyi. Ve banka da asla izin vermez." "General Motors, Isuzu'yu satn ald sanyordum." "GM, Isuzu'nun te birini ald. ounluk hissesi deil. Hem, evet, tek tuk istisna durumlar da var. Ama genelde, Ja- ponya'daki yabanc yatrmlar son on ylda yarya dt. ir ket ardndan irket, Japon piyasasn ok zor buluyor ve vaz geiyor. O tarafgir tutumlardan, komplolardan, atmalar dan, bllen pazarlardan, kendilerini dta tutmaya yne lik gizli anlamalardan usanyorlar. Devlet mdahalesinden beziyorlar. Geri dnveriyorlar. Pes ediyorlar. Evet ... pes ediyorlar. Baka lkelerin de ou vazgeti. Almanlar, tal yanlar, Franszlar. Japonya'da i yapmaktan herkes yorulu yor. nk sana ne sylerlerse sylesinler, Japonya aslnda kapaldr. Birka yl nce T. Boone Pickens bir Japon irketi nin drtte birini almt. Ama ynetim kuruluna giremedi. Japonya kapaldr." "O halde ne yapmamz gerek?" "Avrupallarn yaptn," dedi Connor. "Karlk vermeli yiz. Ksasa ksas. Senden bir, benden bir. Dnyada herkes ayn sorunu yayor Japonlarla. Mesele hangi zmn en iyi sonu vereceinde. Avrupa zm olduka kestirme. yi iliyor. En azndan, u ana kadar." Pistte birka gen kz snma turlarna balyordu. ret men de kkleri bizim yanmzdan geirip koridora doru yrtme abasndayd. Tam bizim hizamzdan geerken, "Birinizden biriniz Temen Smith misiniz?" diye sordu. "Evet, hanmefendi," dedim. ocuklardan biri, "Tabancan var m?" deyiverdi. retmen, "O kadn bana, aradnz eyin erkekler so yunma odasnda olduunu syledi," dedi. "yle mi?" ocuk, "Grebilir miyim?" dedi.
319

retmen, "Hani u doulu kadn," diye aklad. "San rm douluydu." Connor, "Evet," dedi. "Teekkr ederiz." "Tabancay grmek istiyorum." Bir baka ocuk, "Sus, sersem," diye sze kart. "Bir ey bildiin yok. Bunlar gizli polis." "Tabancay grmek istiyorum." Connor'la ikimiz kalkp yrmeye baladk. ocuklar pe imizden geliyorlar, hl tabancay soruyorlard. Pistin ke narnda gazete okuyan adam bize merakla bakt. Biz kap dan kana kadar gzleriyle izledi. Connor, "Belli etmeden kmak kadar iyisi yoktur," diye glmsedi. Erkekler soyunma odas botu. Ben yeil elik dolaplara birer birer bakp teypleri aramaya koyuldum. Connor zah met ermedi. "Buraya gel," diye seslendiini duydum. Dularn kapsnda duruyordu. "Teypleri buldun mu?" "Hayr." Kapy am, beklemekteydi. Bir merdivenden ara sahanla indik. ki kap vard. Biri kamyon giri yerine kyordu. teki ahap kirili, karanlk bir koridora almaktayd. "Buradan," dedi Connor. Koridorda ilerledik, kirilerin altndan eilerek getik. Pistin tam altna girmitik. Nabz gibi atan paslanmaz elik makinelerin arasndan getik. Sonunda karmza bir dizi kap kt. "Nereye gittiimizi biliyor musun?" diye sordum. Kaplardan biri aralk duruyordu. Connor onu itti. Odann klar snkt ama laboratuvara geldiimizi hemen anladm. Bir kede bir ekrann soluk yanyordu. Oraya doru ilerledik.

l HERESA Asakuma arkasna yasland, gzln aln na doru kaldrd, gzel gzlerini ovalad. "Fazla grlt karmazsak mesele kalmaz," dedi. "Ana kapnn dna bir nbeti koymulard. Hl orada m, bilmiyorum." "Nbeti mi?" "Evet. Laboratuvar kapatma konusunda ciddi davran yorlar. Grmeye deerdi. Uyuturucu baskn gibiydi. Ame rikallar gerekten pek artt." , "Ya seni?" "Benim bu lkeyle ilgili olarak onlar gibi beklentilerim yok." Connor onun karsndaki monitr gsterdi. Ekrandaki ift kucaklam durumda konferans salonuna doru ilerler ken, kare dondurulmutu. Masann stndeki baka ekran larda da ayn sahne, baka kameralarn asndan grnmek teydi. Baz ekranlarda krmz izgiler vard. Salondaki gece klarndan yaylan izgiler. "Teyplerden ne rendin?" Theresa ana ekran iaret etti. "Emin deilim," dedi. "Tam emin olabilmek iin 3D modelleme sekansn odann boyut larna uydurmak, tm k kaynaklarna bir bir bakmak zo rundaym. Bunlar yapamadm. Herhalde bu odadaki cihaz larla yapamam da. Sanrm bir mini cihaz gerekir. Belki gele cek hafta astrofizik departmanndan bir tane dn alabiliYukselen GneF 21 ^21

rim. Ama duruma baklrsa, belki de alamam. Ama beri yandan... iimde ok gl bir duygu var." "Neyle ilgili?" "Glgeler uymuyor." Karanlkta Connor bam yavaa sallad. Sanki anlam gibidi. Ben, "Hangi glgeler uymuyor?" diye sordum. Parmayla ekran gsterdi. "Bu insanlar ilerlerken, yere den glgeleri tam hizalanmyor. Yanl yere dyorlar, ya da biimleri yanl oluyor. Genellikle pek de belli deil. Ama sanrm uyum yok." "Ve glgelerin uymamasnn anlam da ..." Omuzlarn kaldrd. "Bence bu teyplerle oynamlar, Temenim." Bir sessizlik oldu. "Nasl oynamlar?" "Ne kadar oynandn bilemem. Ama odada biri daha varm gibi. En azndan, srenin bir ksmnda." "Biri daha m? Yani nc bir kii mi?" "Evet. Seyreden biri. O nc kiiyi hep silmiler grn tden." "Sahi mi?" dedim. Bam dnmeye balamt. Connor'a baktm. Gzn ek rana dikmiti. Hi arma benzemiyordu. "Bunu biliyor muydun?" diye sordum. "Byle bir eyden kukulanyordum." "Neden?" "nk daha soruturmann balarnda, teypler deie cekmi gibi bir hava vard." "Ama neden?" dedim. Connor glmsedi. "Ayrntlar, kohai. Hep unuttuumuz o kk eyler." Theresa'ya bakt. Sanki onun nnde daha fazla konumak istemiyormu gibi. "Yo, ben bunu duymak istiyorum," dedim. "Teyplerle oy nandn ilk ne zaman anladn?"
322

"Nakamoto gvenlik odasnda." "Neden?" "Kayp teypten." "Hangi kayp teyp?" dedim. Bundan daha nce de sz et miti. Connor, "Hatrlamaya al," dedi. "Gvenlik odasnda grevli bize, nbeti devraldnda teypleri deitirdiini sylemiti. Saat dokuz dolaylarnda." "Evet..." "K cihazlarnn zerinde saat vard. Hepsi iki saattir ayt alyor grnmekteydi. Herbiri bir ncekinden on, on be saniye sonra taklm olduu iin, zaman fark da belliydi. Adamn deitirme sresi." "Tamam ..." Bunlarn hepsini hatrlyordum. "Ona teyplerin birinde zaman gstergesinin farkl oldu unu iaret ettim. O makine yarm saattir alyordu. Bozuk mu, diye sordum." "Nbeti de, herhalde, dedi." "Evet. yle dedi. Kaamak yapmasna izin verdim. Asln da bozuk falan olmadn ok iyi biliyordu." "Bozuk deil miydi?" "Deildi. Japonlarn yapt pek az hatdan biriydi o. Ama aresiz kaldklar iin yaptlar. zm bulamadlar. Kendi teknolojilerini yenmelerine imkn yoktu." Duvara dayandm, Theresa'ya zr dileyen baklarla baktm. Ekran klarnn o loluunda ok gzel grnyor du. "zgnm. Aklm kart." "Gznn nnde duran aklamay reddediyorsun da ondan, kohai. Hatrlamaya al. Btn makineler birka sa niye farkl rakamlar gsteriyorsa, bir tanesi ok farklysa ... ne dnrsn?" "Birisinin o makinedeki bant daha sonraki bir saatte de itirdiini." "Evet. Olan da oydu zaten." 323

"Bantn biri ge mi taklmt?" "Evet." Kalarm attm. "Ama neden? Teyplerin hepsi saat do kuzda deimiti. Zaten yeni taklanlar cinayeti gstermi yordu ki!" "Doru," dedi Connor. "Neden o saatten sonra deitirsinler?" "yi bir soru. Akl kartryor. Ben de uzun sre anlam veremedim. Ama artk biliyorum," dedi Connor. "Zaman ayarlamasn dnmen gerek. Teyplerin hepsi dokuzda de iti. Sonra bir tanesi, onu eyrek gee tekrar deiti. lk akla gelen, dokuzla onu eyrek gee arasnda nemli bir olay ol duu, teype kaydedildii, bu yzden teypin sonradan bir amala oradan alnd olmal. Ben de kendi kendime, acaba o olay ne olabilir, diye sordum." Theresa glmseyerek ban sallamaya balamt. Bir ey pek houna gitmi gibi. "Sen de mi biliyorsun?" dedim. Glmseyerek, "Tahmin edebiliyorum," dedi. "Eh, benden baka herkesin anladna sevindim. nk benim aklma, o teype kaydedilebilecek hibir nemli olay gelmiyor. Saat dokuzda sar eridi kurmutuk, su yerini ayrmtk. Kzn cesedi eridin br yanndayd. Asansrle rin orada bir yn Japon duruyordu. Graham beni telefonla yardma aryordu. Ama esas soruturma, ben saat on su larnda oraya gelinceye kadar balamamt. Daha sonra igura'yla bir hayli tarttk. On buua kadar kimsenin eri din br yanna getiini sanmyorum. En erken, on on be. Yani birisi o teyplere baksa, bombo bir odayla masada ya tan kz grr. O kadar." Connor, "ok iyi," dedi. "Ama bir tek eyi unuttun." Theresa, "Kimse geti mi br yana?" diye sordu. "Her hangi bir kimse?"

"Hayr," dedim. "Sar erit taklyd. Kimsenin br yana gemesine izin verilmedi. Hatt ..." O anda hatrladm. "Durun bir dakika! Biri gemiti! Fo toraf makineli o kk adam," dedim. "Engeli am, i ta rafta resim ekiyordu." Connor," Evet, yle," dedi. Theresa," Hangi kk adam?" diye sordu. "Bir Japon. Resim ekiyordu. igura'ya sorduk, bize ad n da syledi... eyyy. "Bay Tanaka," dedi Connor. "Evet, tamam. Bay Tanaka. Sen de igura'dan o makine deki filmi istedin." Kalarm attm. "Ama film hi gelmedi." "Gelmedi," dedi Connor. "Zaten geleceini de hi sanm yordum." Theresa, "Bu adam resim mi ekiyordu?" diye sordu. Connor, "Gerekten resim ektiinden de emin deilim," dedi. "Belki ekmitir ... nk elinde o kk Canon'lardan vard." "Film yerine video kareleri ekenlerden mi? "Evet. Rtuta onlar ie yarar m?" "Yarayabilir," dedi Theresa. Doku haritalamas iin o g rntler kullanlabilir. abur yerletirilir, nk zaten diji taldir." Connor bayla evetledi. "O halde belki resim de ekiyor du. Ama resim ekmenin, sar eridin i tarafnda dolamak iin bir bahane olduunu hemen anladm." "Evet," diye ban sallad Theresa. "Nereden biliyorsun?" diye sordum. Connor yine, "Hatrlasana," dedi.

Ben igura'yla kar karya dururken Graham birden barmt. "Ah, Tanrm, bu da ne?" Ben bam evirince, k324

325

C-ONNOR birdenbire Theresa'ya dnd. "inde iyi misindir?" "Evet," dedi kz. "ok mu iyisindir?" "Sanrm." "Pek az vaktimiz kald. Peter'la birlikte al. Bakalm ne karabileceksiniz teyplerden. Elinden geleni yap. Tm abalarnn dllendirilecei konusunda bana gven. Bu arada benim birka telefon etmem gerek." "Gidiyor musun?" dedim. "Evet. Arabay da almak zorundaym." Anahtarlar uzattm. "Nereye gidiyorsun?" "Ben senin karn deilim." "Sordum yalnzca." "Kayglanma. Birka kiiyle grmem gerek." Dnd. "Ama neden Tanaka ld diyorsun?" "Belki de lmemitir. Zaman bulunca tartrz onu. imdi ok iimiz var, hepsini saat drde kadar bitirmemiz gerek. Kronometre o zaman duruyor. Sanrm seni baz srprizler bekliyor, kohai. Bu da benim okkan'm, yani sezgim. Tamam m? Bir sorun karsa ya da beklenmedik bir ey olursa, beni araba telefonundan ara. yi anslar. imdi bu gzel bayanla birlikte al. Urayamaii nal"

kp gitti. Arka kapnn kapandn duyduk. Theresa'ya, "Ne dedi?" diye sordum. "Sana imrendiini syledi." Karanlkta glmsyordu. "Balayalm." Cihazn birka dmesine pepee bast. Teyp geri satl d, o sahnenin balangcna dnd. "Bunu nasl yapacaz?" diye sordum. "Bir videoyla nasl oynandn anlamak iin temel yaklam vardr. Birincisi bulank lekeler ve renk kenarlar dr. kincisi glge d izgileridir. Bunlar kullanmaya ala biliriz. Ama ben iki saattir bunlar yapyorum zaten. Pek de bir aama kaydedemedim." "Ya nc yntem?" "Yansyan unsurlar. Henz onlara bakmadm." Bam iki yana salladm. "Esas olarak yansyan unsurlar, sette bulunan ve grnt y yanstan yzeylerdir. Hani Sakamura salondan karken yz aynada gzkmt ya! O odada mutlaka daha baka yanstan yzeyler de bulunmak zorunda. Masa lambalarn dan biri krom olabilir, insanlar geerken, arptarak da olsa, gsterebilir. Konferans salonunun duvarlar cam. Belki cam da bir yansma yakalarz. Masaya konmu gm bir kt arl olabilir. Cam bir vazo olabilir. Plastik bir kutu. Yani grnt yanstacak kadar parlak herhangi bir ey." Teypleri yeniden baa sarna baktm Bir yandan konu urken bir yandan da salam eli makineler arasnda hzla

dolayordu. Bu kadar gzel olan, ama kendi gzelliinin hi farknda olmayan bir kadnla birarada bulunmak garip bir duyguydu. "ou cisimlerde yanstc bir nitelik vardr," dedi There- sa.
328

"Sokakta otomobil tamponlar, slak kaldrmlar, vitrin camlan olur. Oda iinde de resim ereveleri, aynalar, g m amdanlar, krom masa ayaklar falan vardr. Her zu rnan bir ey vardr."
129

"Ama yansmalar da deitirmezler miydi?" "Zaman olsa, tabii. nk artk bir imgeyi her biime so kacak bilgisayar programlan var. Karmakark, kvrm kv rm bir yzeye bile grnty ileyebilirsin. Ama zaman is ter. Umalm ki vakitleri yetmemitir." Teypleri altrd. lk blm karanlkt. Cheryl Austin asansrlerin orada ortaya kyordu. Theresa'ya bakp, "Bu konuda duygularn nedir?" diye sordum. "Ne demek istiyorsun?" "Bize yardm etme konusunda yani. Polise." "Japon olduum iin mi?" Yzme bakt, glmsedi. Garip, arpk bir glmseme. "Japonlar konusunda fazla hayalperest deilimdir. Sako nerede, biliyor musun?" "Hayr." "Bir kerttin. Kasaba, daha dorusu. Kokkaido'nun kuze yinde. Tara. Bir Amerikan hava ss var orada. Ben Sako'da dodum. Babam kokujin bir teknisyenmi. Kokujin kelimesini bilir misin? Niguro. Siyah adam yani. Annem s per sonelinin gittii bir ehriye lokantasnda alrm. Evlen miler, ama ben iki yandayken babam bir kazada lm. Dul eine kck bir maa balamlar. Yani birazck para mz varm. Ama onun da ounu bykbabam alyormu, nk benim doumumun onu kk drdn iddia ediyormu. Ben ainoko ve niguro'yum nk. Bykbabamn bana uygun grd bu kelimeler pek iyi kelimeler deil dir. Ama annem yine de o yerde kalmak istemi. Japon ya'da. Yani ben Sako'da bydm. O ... yerde ..." Sesindeki ac ifadeyi alglayabiliyordum. "Btrakuniriler nedir biliyor musun?" diye sordu. "Bilmi yor musun? Hi amadm. Japonya szde herkesin eit ol duu diyardr ama kimse burakumin 'lerden sz etmez. Yal nzca insanlar evlenmeden nce damadn ailesi gelinin ge miini inceler, aileye burakumin karmadndan emin olma ya alr. Gelinin ailesi de damada ayn eyi yapar. Buraku330

mitt'ler, Japonya'nn paryalardr. Yani en alttakiler. Aa nn aas. Onlar deri tabaklarnn soyundan gelir ve Bu dizm'de bu da temiz deil demektir." "Anlyorum." "Oysa ben brakumirileden de aalk bir yaratktm, nk sakattm. Japonlarn gznde sakatlk ayptr. zc demiyorum, yk olur da demiyorum ... dpedz ayptr. Kt bir yann var demektir. Sakatlk seni de, aileni de, top lumunu da utandrr. evrendekiler senin lmeni ister. Bir de yar siyahsan, Amerikal bir zppenin amofco'suysan ..." Bam iki yana sallyordu. "ocuklar ok zalim olur. Oras da tarayd." Teypin ileri sarln izledi. "Bu yzden, ben burada bulunmaktan memnunum. Siz Amerikallar, lkenizin ne nimetleri olduunun farknda de ilsiniz. Ne byk zgrlklerin tadn kardnzn. Japonya'daki hayatn ne kadar kat olduunu dnemezsiniz bile ... hele grubun dna dmseniz. Ama ben ok iyi bi lirim. Benim tek salam elimin abalaryla Japonlar birazck ac ekecekse, buna hi zlmem." Yzme ate saan baklarla bakt. Bu youn baklar yzn bir maskeye benzetiyordu. "Sorunuza cevap oldu mu, Temenim?" "Evet," dedim. "Oldu." "Amerika'ya geldiimde, Amerikallar Japonlar konu sunda ok saf buldum ... ama bo verin. te, sekans bal yor. stteki iki monitora siz bakn. Ben alttaki tanesine bakacam. Yanstan yzeylere ok dikkat edin. Atlamayn. te, geliyor."

331

T
"Ama yansmalar da deitirmezler miydi?" "Zaman olsa, tabii. nk artk bir imgeyi her biime so kacak bilgisayar programlar var. Karmakark, kvrm kv rm bir yzeye bile grnty ileyebilirsin. Ama zaman is ter. Umalm ki vakitleri yetmemitir." Teypleri altrd. lk blm karanlkt. Cheryl Austin asansrlerin orada ortaya kyordu. Theresa'ya bakp, "Bu konuda duygularn nedir?" diye sordum. "Ne demek istiyorsun?" "Bize yardm etme konusunda yani. Polise." "Japon olduum iin mi?" Yzme bakt, glmsedi. Ga rip, arpk bir glmseme. "Japonlar konusunda fazla hayal perest deilimdir. Sako nerede, biliyor musun?" "Hayr." "Bir kerttin. Kasaba, daha dorusu. Kokkaido'nun kuze yinde. Tara. Bir Amerikan hava ss var orada. Ben Sako'da dodum. Babam kokujin bir teknisyenmi. Kokjin kelimesini bilir misin? Nigro. Siyah adam yani. Annem s per sonelinin gittii bir ehriye lokantasnda alrm. Evlen miler, ama ben iki yandayken babam bir kazada lm. Dul eine kck bir maa balamlar. Yani birazck para mz varm. Ama onun da ounu bykbabam alyormu, nk benim doumumun onu kk drdn iddia ediyormu. Ben ainoko ve niguro'yum nk. Bykbabamn bana uygun grd bu kelimeler pek iyi kelimeler deil dir. Ama annem yine de o yerde kalmak istemi. Japon ya'da. Yani ben Sako'da bydm. O ... yerde ..." Sesindeki ac ifadeyi alglayabiliyordum. "Btrakumiriler nedir biliyor musun?" diye sordu. "Bilmi yor musun? Hi amadm. Japonya szde herkesin eit ol duu diyardr ama kimse brakumin 'lerden sz etmez. Yal nzca insanlar evlenmeden nce damadn ailesi gelinin ge miini inceler, aileye burakumin karmadndan emin olma ya alr. Gelinin ailesi de damada ayn eyi yapar. Braku330

mz'n'ler, Japonya'nn paryalardr. Yani en alttakiler. Aa nn aas. Onlar deri tabaklarnn soyundan gelir ve Bu dizm'de bu da temiz deil demektir." "Anlyorum." "Oysa ben bumkunin'lerden de aalk bir yaratktm, nk sakattm. Japonlarn gznde sakatlk ayptr. zc demiyorum, yk olur da demiyorum ... dpedz ayptr. Kt bir yann var demektir. Sakatlk seni de, aileni de, top lumunu da utandrr. evrendekiler senin lmeni ister. Bir de yar siyahsan, Amerikal bir zppenin ainoko'suysan ..." Ban iki yana sallyordu. "ocuklar ok zalim olur. Oras da tarayd." Teypin ileri sarln izledi. "Bu yzden, ben burada bulunmaktan memnunum. Siz Amerikallar, lkenizin ne nimetleri olduunun farknda de ilsiniz. Ne byk zgrlklerin tadn kardnzn. Japonya'daki hayatn ne kadar kat olduunu dnemezsiniz bile ... hele grubun dna dmseniz. Ama ben ok iyi bi lirim. Benim tek salam elimin abalaryla Japonlar birazck ac ekecekse, buna hi zlmem." Yzme ate saan baklarla bakt. Bu youn baklar yzn bir maskeye benzetiyordu. "Sorunuza cevap oldu mu, Temenim?" "Evet," dedim. "Oldu." "Amerika'ya geldiimde, Amerikallar Japonlar konu sunda ok saf buldum ... ama bo verin. te, sekans bal yor. stteki iki monitora siz bakn. Ben alttaki tanesine bakacam. Yanstan yzeylere ok dikkat edin. Atlamayn. te, geliyor."

331

JVARANLIKta gzlerimi ekranlara diktim. Theresa Asakuma Japonlara kar gcenikti, ama ben de yleydim. Sansar VVilhelm olay beni kzdrmt. Korkan birinin kzgnl. Syledii bir cmle ikide bir aklma geliyordu. Bu durumda, sizce kznzn velayetini size veren mahkeme bir hat m yapt? Ben velayeti hibir zaman istemi deildim. Boanma pa trts arasnda, Lauren evden tanrken, eyalarn toplar ken, u senin, bu benim diye ayrrken ... benim en son iste yeceim ey yedi aylk bir bebein velayetiydi. Shelly daha yeni yeni salonda emeklemeye balamt. Eyalara tutunup ayaa kalkmaya alyordu. lk kelimesi "Anne" olmutu. O kadar. Ama Lauren onun sorumluluunu istemiyordu. "Ba a kamam, Peter," deyip duruyordu. "Dnyada yapa mam." Bylece velayeti ben aldm. Baka ne yapabilirdim? Ama imdi aradan hemen hemen iki yl gemiti. Hayat mn dzenini deitirmitim. imi, alma saatlerimi dei tirmitim. O benim kzmd artk. Ondan ayrlma dncesi, karnma sokulup evrilen bir bak gibi etkiliyordu beni. Bu durumda sizce, Temen, acaba ... Ekranda Cheryl Austin'in karanlkta sevgilisini bekleyii ne bakyordum. ... mahkeme bir hat m yapt ... 332

Hayr, diye dndm. Mahkeme hat yapmamt. Lau ren bu iin stesinden gelemezdi. Hibir zaman becereme-miti. Hafta sonlarnda gelip ocuu bazen alr, bazen al mazd. Kendi kzn gremeyecek kadar meguld. Bir kere sinde byle bir ziyaretten sonra Michelle'i bana getirdiinde, ocuk alyordu. Lauren, "Nesi var, bilemiyorum," demiti. Baktm. Alt slakt. Poposu piik iindeydi. Bezlerini d zenli deitirmeyince Michelle'de hep piik olurdu. Lauren onun altn yeterince sk deitirmemiti hafta so nu boyunca. Ben deitirdim. Deitirirken, vajinasmn iin de dk bulaklar grdm. Kzn doru drst temizleme- miti bile. Mahkeme sizce bir hat m yapt? Hayr, yapmad. Bu durumda, acaba sizce ... "Allah kahretsin," dedim. Theresa bir dmeye bast, teypleri durdurdu. Grnt ler evremizdeki tm ekranlarda donuverdi. "Ne oldu?" di ye sordu. "Ne grdn?" . ' "Hibir ey." Yzme bakt. "zr dilerim. Baka ey dnyordum." "Dnme." Teypleri yeniden altrd. Ekranlarn hepsinde adam Cheryl Austin'i kucaklad. e itli alardan ekim yapan kameralarn grntleri garip bir koordinasyon iindeydi. Sanki olay her yandan gryor duk. Arkadan, tepeden, yanlardan. Hareket halindeki bir mimar plan gibi. Esrarengiz bir duygu veriyordu insana seyretmek. Benim iki ekranmn biri olay odann uzak ucundan, te ki tam tepeden ekmiti. Bir ekranda Cheryl'le adam ok kkt, brnde de yalnzca kafalarnn tepesini grebili yordum. Ama baktm.
333

T
Theresa yanmda ar ar soluyordu. Soluklan dzenliy di. Bir ieri, bir dar. Ona baktm. "Dikkat et," dedi. Ekranlara dndm. Sevgililer ateli bir kucaklama sahnesindeydiler. Adam Cheryl'i masaya doru itti. Tepeden ekimde kzn yzn grebildim. Yatarken dosdoru yukarya bakyordu. Bann yannda bir resim erevesi devrildi. "te," dedim. Theresa bantlar durdurdu. "Ne?" diye sordu. "urada." ereveyi parmamla gsterdim. Devrilmi, yatyordu. Camnda Cheryl'in zerine eilen adamn ba si luet halindeydi. ok karanlkt. "Ondan bir grnt alabilir misin?" diye sordum. "Bilmiyorum. Deneyelim." Eli kontrol dmelerinde hzla gezindi. "Video imgesi di jital," dedi. "imdi bilgisayarda. Bakalm ne yapabileceiz." Grnt titremeye balad, mercek ereveye zoom yaparken irileti. Cheryl'in donmu, kumlu suratn geride braktk, omuzunun zerinden ereveye doru kaydk. Resim byrken grnt kumlu bir hal alyordu. Derken noktalardan oluan bir patern haline geldi. Yznze ok yakn tuttuunuz bir gazete gibi. Sonra noktalar da irileme ye balad, kenarlar olutu, kk gri bloklar haline geldi ler. Az sonra, neye bakmakta olduumuzu anlayamaz ol dum. "Sonu verecek mi bu?" "Kukuluyum. Ama erevenin kenar u.'u da surat." Onun grebildiine sevindim. Ben gremiyordum. "Netletirelim." Dmelere bast. Bilgisayar menleri aaya kayd, par lad. Grnt netleti, daha kumlu oldu. Ama ereveyi g rebiliyordum. Ban siluetini de.
334

"Daha netletir." Dediimi yapt. "Pekl. imdi gri eeli ayarlayalm..." erevedeki yz karanln iinde belirginlemeye bala d. lik dondurucu bir eydi. Bu kadar byynce kumluluk korkuntu. Gzlerin be bekleri birer kara noktayd. Kim olduunu pek anlayamyorduk. Gzleri akt adamn. Az bklmt. htirastan arplmt yz. Ya da tahrik. Ya da nefret. Ama tam belli olmuyordu. Anlalmyordu. "Bu Japon yz m?" Theresa ban iki yana sallad. "Orijinalde yeterli ayrnt yok." "Ortaya karamyor musun?" "Sonra urarm. Ama, sanmyorum. Tam tutturamayz gibi geliyor. Devam edelim." Grnt tekrar harekete geti. Cheryl adam itti. Avucunu onun gsne dayayp itti. erevedeki yz kayboldu. lk be grnty izlemeye dndk. Ekrandaki ift ayrld. Cheryl szlanyor, onu srekli iti yordu. Kzgn gibiydi. Demin adamn yznn erevedeki yansmasn grm olduum iin, acaba kz karsndakinden korkuyor mu, diye dndm. Ama anlamaya imkn yoktu. Aklar bo odada duruyor, nereye gideceklerini konuu yorlard. Kz evresine bakmyordu. Adam ban evet der gibi sallad. Kz konferans odasn gsterdi. Adam kabul et mi gibiydi. ptler, tekrar sarldlar. Sarlp ayrlp sonra yeniden sarlmalarnda bir yaknlk vard. Bunu Theresa da farketti. "Onu tanyor." "Evet. Bence de."
335

T
Hl perek, garip admlarla konferans odasna doru ilerlediler. O noktada benim ekranlarm artk ie yaramaz ol du. Uzak ekim yapan btn oday gsteriyordu. Kzla adam birer minik nokta halinde soldan saa ilerlerken onlar grmek ok zordu. Masalarn arasndan kayarak doruca. "Dur," dedim. "Neydi o?" Kare kare geri gitti. "te," dedim. Parmam bir noktaya uzattm. "unu grdn m? Ne dir o?" Aklar ilerlerken kamera asansrlerin oradaki duvara aslm kocaman bir Japon kaligrafisinin zerinden kaym t. Camlyd ereve. Bir an iin orada bir k parlamt. G zme arpan oydu. Bir k yansmas. Theresa kalarn atta. "nsan yansmas deil," dedi. "Deil." "Bakalm." Grnty bir ileri, bir geri almaya balad. Birer kare. Birbirine bitiik karelerden birinde dey izgi halindeki k grnmezken, ikincisinde vard. On kare kadar devam etti, sonra yok oldu, bir daha da ortaya kmad. Ama kedeki sisli benek hep duruyordu. "Hmmm." Bir dmeye bast, grnty adm adm bytmeye ko yuldu. Sonunda o k, astronomik resimlerdeki yldz k melerine benzedi. Ama bir i yaps var gibiydi. "X" biimindeymi gibi hayal ediyordum onu. Theresa'ya da syledim. "Evet," dedi. "Netletirelim." Onu da yapt. Bilgisayarlar verileri ileyip duruyordu. Sis li kme toparland. Gzlerimiz Roma saylarna bakyordu.

"Bu da ne byle?" dedim O hl urayordu. "Kenar izi," dedi. Roma saylarnn silueti daha da netleti.

Theresa olay zmek iin abalyordu. O urarken her naslsa resim de baz bakmlardan iyilemekte, baz bakm lardan daha beter olmaktayd. Ama sonunda anladk.

"Bir 'EXIT ' iaretinin grnts," dedi. "k kaps. Odann uzak tarafnda, asansrlerin karsnda bir k ka ps var, deil mi?" "Evet," dedim. . , \ "Ekranda yansyor, o kadar." Bir sonraki kareye ge ti. "Ama bu dey izgi halindeki k ilgin. Gryor mu sun? Bir grnyor, sonra kayboluyor." Birka kere teypi ile ri geri sard. O arada ben anladm. "Orada bir yangn merdiveni var," dedim. "Birisi kapy ap sonra yine kaparken merdivenlerdeki k grnyor olmal." "Yani odaya biri mi girdi?" diye sordu Theresa. "Arka merdivenlerden mi?" "Evet." "lgin. Bakalm kimmi." Teypi ileriye sard. Grnt bu kadar bykken ileri sa rnca kumlu imge hava fiekler gibi parlayp sner duruma geldi. Sanki grntnn en kk zerreciklerinin bile kendi ne gre bir hayat vard, kendi danslarn ediyorlard. Ama seyretmesi ok yorucuydu. Gzlerimi ovaladm. "Tanrm." "Tamam. te."
Ykselen GneF 22

336

337

T
Baktm. Grnty dondurmutu. Siyah beyaz acayip noktalardan baka bir ey goremiyordum. Bir patern var gi biydi ama ne olduunu anlayamyordum. Lauren hamiley ken ektirdiimiz sonogramlan hatrlatyordu bana. Doktor bakp, "Ba urada, karn urada ..." derdi, ama ben hi gremezdim. Soyuttu tmyle. Kzmn ana rahmindeki grnts. Doktor, "Gryor musun?" demiti. "Minik parmaklarn kprdatyor. Gryor musun? Kalbi atyor." Onu grebilmitim. Kalbi gerekten atyordu. Kck kalbi, kck kaburgalar. Bu durumda Temen, sizce acaba ... "Gryor musun?" dedi Theresa. "u omzu. u bann si lueti. imdi ilerliyor ... bak, nasl byyor ... imdi de o ko ridorda duruyor, keden bakyor. Tedbirli davranyor. Bak mak iin dnerken bir an burnunun siluetini grebiliyorsun. Grdn m? Zor, biliyorum. Dikkatli bak. imdi onlara ba kyor. Onlar seyrediyor." Ve birdenbire grebildim. Benekler yerlerine oturdu san ki. Siluet halindeki adamn koridorda durduunu grdm. Seyrediyordu. Odann kar tarafnda sevgililer sarlm, pmekteydi. Yeni geleni farketmemilerdi. Ama biri onlar seyrediyordu. rperdim. "Kim olduunu grebiliyor musun?" Theresa ban iki yana sallad. "mknsz. Her eyin sn rna vardk. Gzleri, az bile ayrdedemiyorum. Hibir ey yok." "O halde devam edelim." Teypler eski haline dnd, hzla ilerlemeye balad. Nor mal boya ve hza dnmek beni sarsmt. perek odada ikileyen sevgililere baktm.
338

', :!*'

"Demek imdi izleniyorlar/'dedi Theresa. "lgin. Ne tr bir kz bu?" "Galiba onun terimi torigaru onnai," dedim. "Kuu mu hafif? Tori ne?" "Bo ver. Yani hafif bir kadn." Theresa ban sallyordu. "Erkekler hep bu tr eyler syler. Bana kz bu adam seviyor gibi grnyor. Ama ka fasndan biraz zoru var." Sevgililer konferans salonuna yaklayorlard. Cheryl bir den bkld, kendini ekti, adamdan kurtulmaya alt. "Eer seviyorsa, bunu ok garip bir biimde gsteriyor," dedim. "Bir terslik olduunu hissediyor." "Neden?" "Bilmiyorum. Belki bir ey duyuyor. teki adam belki. Bilmiyorum." Nedeni ne olursa olsun, Cheryl sevgilisiyle mcadele edi yordu. Adam iki kolunu onun beline sarm durumda, onu hemen hemen zorla konferans salonuna soktu. Kapdan ge erken Cheryl yine bkld, adam onu ieri ekmeye alt. "Burada bir ans var," dedi Theresa. Teyp yine dondu. Konferans salonunun btn duvarlar camdand. D pencerelerden kentin klar grnyordu. Atrium'a bakan i duvarlar ise ayna grevi yapacak kadar koyu renkti. Cheryl'le sevgilisi i cam duvarlarn i tarafnda olduuna gre, onlar mcadele ederken grntleri camlara yansm olmalyd. Theresa teypi kare kare ilerletti, die dokunur bir grn t arad. Bazen bir kareyi bytt, pikselleri yoklad, sonra yine kltt. Zor iti. Ekrandaki iki kii hzl hareket edi yordu. ou zaman da bulanktlar. Dardaki gkdelenlerin klar da, iyi olabilecek grntleri bazen karanlklatr- maktayd.

339

nsana bir aresizlik duygusu geliyordu. ok yava giden bir iti. Dur. Zoom. Grntnn evresinden kay, yeterince ay rnt ieren bir yeri bul. Vazge. Yine ileri sar. Dur ... Sonunda Theresa iini ekti. "Olmuyor. Bu cam bir felket." "O halde devam edelim." Cheryl'in kap pervazna sarldm grdm. Odaya e kilmek istemiyordu. Adam sonunda onu ieri ekmeyi ba ard. Cheryl yznde bir korku ifadesiyle geriye doru ka yp devrilirken kollarn savurdu, adama tokat atmaya al t. Adam onu masaya yaslad, Cheryl tepeden eken kame rann altnda belirdi. Ksa sar salar, masann koyu renk tahtasyla kontras oluturuyordu. Ruhsal durumu yine de iti. Bir an iin mcadeleyi kesti. Yznde bir beklenti oku nuyordu. Heyecan. Dudaklarn yalad. Gzleri kendi zeri ne doru eilen adam izledi. Eteklerim kalasna doru s vad. Glmsedi, dudaklarn sarktt, adamn kulana bir ey fsldad. Adam onun klotunu ekti. Hzl bir hareket. Kz glmsedi. Gergin bir glmsemeydi. Yar heyecanl, yar yalvaran bir glmseme. Kendi korkusu tahrik ediyordu onu. Adamn elleri onun boazn buldu.

340

JxARANLIK laboratuvarda, yukardaki patencilerin buz da yaratt hrtlar arasnda ylece durmu, son iddet sahnesini tekrar tekrar seyrediyorduk. Be ekranda, farkl alardan. Cheryl'in solgun bacaklar ykseldi, adamn omuzlarn buldu, adam onun zerine eildi. Elleri kendi pantolonuyla meguld. Birka kere tekrarlaynca, daha n ce grmediim kk ayrntlar da grdm. Cheryl'in masa stnde kayp kendini ona yaklatrmas, kalalarn kvr mas. Adamn srtnn belli bir anda kavislenmesi. Kzn g- lmsemesindeki deiim. Kedi gibi ... bilgi, hesap. Bir ey syleyip adam cesaretlendirmesi. Sarlp onun srtn oka yan kollar. Sonra an ruhsal deiim, gzlerdeki fke, sakla yan tokat. Mcadele ediyordu adamla. nce onu tahrik et mek iin, ama sonra baka trl. nk bir terslik vard o s ra. Gzleri yuvalarndan urad, yzne gerek bir aresizlik ifadesi geldi. Elleri adamn kollarn itiyordu. Kollar svan yordu adamn. Kol dmelerinin metalik prlts. Saatin k yanstmas. Cheryl'in kolunun dp sarkmas ... avucu ak. Be parma masann siyah zerinde ok solgun. Sonra bir titreme, parmaklarn kprts ... ve hareketsizlik. Adamn bir terslik olduunu ge anlay. Bir an dn, sonra onun ban ellerine al, ne arkaya sallayp onu ayltmaya almas. Ama sonunda ekildi. Onu arkasndan 341

grdmz halde, duyduu deheti hissedebiliyorduk.' Hareketleri hl yavat. Sanki trans halindeydi. Amasz yarm admlarla odada geriledi. nce bir yana, sonra br yana. Akln bana toplamaya alyordu. Ne yapacana karar vermek istiyordu. Bu sekans her seyrediimde bir baka duyguya kaplmaktaydm. lk birka sefer, gerilimdi duyduum. Rntgencilik heyecan. Hemen hemen cinsel bir duygu. Ama sonra giderek kendimi olaydan daha uzakta hissettim, daha analitik bir yaklam edindim. Sanki ben de geriye ekiliyor, ekrandan uzaklayordum. Sonunda da tm sekans gzlerimde nemini deitirdi, o vcutlar vcut olmaktan kt, birer desen oldu. Karanlkta kprdayan desenler. Theresa, "Bu kz hasta," dedi. "yle grnyor." "Kurban deil o. Bylesi kurban saylmaz." "Belki haklsn." Tekrar seyrettik. Ama artk neden seyrettiimi bilmiyordum. Sonunda, "Devam edelim, Theresa," dedim. Teypte sekans bir yere kadar izliyor, sonra geri dnp tekrar izliyorduk. Daha ilerisini hi grmemitik. lerlemeye karar verdiimiz anda ok garip bir ey oldu. Adam dolamay kesti, ban hzla bir yana evirdi ... sanki bir ey grm ya da duymu gibi. "teki adam m?" dedim. "Belki." Theresa ekranlar gsterdi. "te ekranda bu blmn glgeleri tutmuyordu. imdi nedenini biliyoruz." "Bir ey silinmi, yle mi?" Teypi geri sard. Yandan ekimin ekrannda adamn ban kaldrdn, k kapsna doru baktn grebiliyorduk. Bir ey grme benziyordu. Her haliyle. Ama korkmu ya da sululuk duyar hali yoktu. 342

Theresa zoom yapt. Adam yalnzca bir siluetti. "Bir ey gremiyorsun, deil mi?" "Profil." "Nesi var?" "ene izgisine bakyorum. Evet. Bak, ene kprdyor. Konuuyor adam." "teki adamla m?" "Ya da kendi kendine. Ama uzaa doru bakt kesin. imdi, bak ... anden enerji geldi vcuduna." Adam konferans salonunda ilerliyordu. Admlar ama lyd. Dn gece merkezde seyrederken bu blm hi anla yamadm hatrlyordum. Ama be kamera olunca, durum ortadayd. Ne yapt belliydi artk. Yerden klotu ald Sonra l kzn zerine eildi, kolundan saatini kard. "Grdn m?" dedim. "Saatini ald." Aklma bir tek neden geliyordu. Saatte bir yaz olmalyd. Adam klotla saati cebine koydu, uzaklamak zere dner ken resim yine dondu. Theresa durdurmutu. "Ne oldu?" dedim. Be ekrandan birini gsterdi. "Orada," dedi. Yandan ekime bakyordu. Genel grntye. Konferans salonunu atrium tarafndan grene. Masada kzn siluetini, konferans salonundaki adam grdm. "Evet? Ne var?" "urada," dedi, gsterdi. "unu silmeyi unutmular." Ek rann kesinde bir ekil arpt gzme. A da, glge de ta mamd. Bir adam. nc adam. ne ilerlemiti. imdi atriumun ortasnda duruyor, katile bakyordu. nc adamn grnts tmyle cama yans mt. Ama soluktu. "Onu yakalayabilir misin? Netletirebilir misin?" "Denerim." Zoom'lar balad, grnt kumland, Theresa netletirdi,
343

kontras ykseltti. mge izgilendi, soldu, yassld. Theresa onu tekrar iledi. Yaklat, bytt. Bezdirici bir isti. Nere deyse tanyacaktk adam. Neredeyse ... ama tam deil. "Bir kare ileri," dedi. Kareler teker teker ilerledi. Adamn grnts bazen bi raz daha net, bazen bulank, sonra yine netti. Ve sonunda ... orada bekleyen adam grebildik. "Olamaz!" dedim. "Onu tanyor musun?" "Evet," diye cevap verdim. "Eddie Sakamura."

v_xNDAN sonra hzla ilerledik. Teyplerle oynandn, katilin kimliinin deitirildiini artk kesinlikle biliyorduk. Katilin odadan kn, kapya yryn grdk. Ban evirip l kza son bir kere bakt. "Birka saat iinde katilin yzn nasl deitirebildiler?" dedim. "Onlarda ok ileri haritalama yazlmlar var. Dnyann en ileri sistemleri. Japonlar yazlmda ok ilerliyor. Yaknda Amerikallar bu alanda da geecekler. Bilgisayarlarda ge tikleri gibi." "Yani bunu daha iyi yazlmla m yaptlar?" "En ileri yazlmla bile, buna kalkmak cesaret ister. Oy sa Japonlar yle kumarbaz deildir. Demek ki bu i fazla da zor olmamal. nk katil zamannn ounu, ya kz pe rek ya da karanlklar iinde geiriyor. Yviz grnmyor. Bence bu akllarna sonradan geldi. Yani kimlik deitirmek. nk yalnzca u yaklaan blmdekini deitirmenin ye terli olacan grdler ... aynann nnden geerken." Aynada Eddie Sakamura'nn yzn grdm. Ak se ik. Duvara deen elinde yara izi de tamamd. "Gryor musun?" dedi. "Bunu deitirirlerse, teypin geri kalan yutulurdu. Tm kameralarda. Altn bir frsat. Onlar da kaptlar. Bana yle geliyor."
345

344

T
Ekranlarda Eddie Sakamura aynann nnden geti, gl gelere dald. Theresa geri ald. "Bir bakalm." Aynadaki grnty bytt, zerrelerine ayrd. "Hah," dedi. "Pikselleri gryor musun? Ne kadar dzgn, bak. Bi ri buraya rtu yapm. Yanaa. Gz ukurunun glgesine. Normal olarak, iki gri eel arasnda bir dzensizlik olurdu. Burada o izgi temizlenmi, onarlm. Dur bakaym ..." Grnt yavaa dnd. "Evet Burada da." Yine zerreler. Neye baktm anlayamyordum. "Ne var?" "Sa eli. Yara yeri. Bak, yara sonradan eklenmi. Pikselle rin biiminden belli." , Ben gremiyordum ama ona inandm. "O halde gerek katil kim?" Ban iki yana sallad. "Saptamas zor olacak. Yansmala ra baktk, bulamadk. Bir de son blm var. Oray deneme dim, nk en kolay o. Ama deitirmesi de kolay. Glge detay taramak yani." "Glge detay m?" "Evet. Resmin karanlk yerlerinde grnt younlatr maya alabiliriz. Glgeleri ve siluetleri. Belki bir yerde ye terli k bulur, bir yz tanyabiliriz. Deneyelim." Pek de hevesli deildi. "Sonu vermez mi sence?" Omuz silkti. "Sanmam. Ama bir de onu deneyelim. Bir o kald zaten geriye." "Peki," dedim. "Yapalm." Teypi geri sarmaya balad. Eddie Sakamura geri geri y rd, aynay geti, konferans salonuna yaklat. "Dur bir da kika," dedim. "Aynadan sonra ne oluyor? Oraya bakmadk." "Ben daha nce baktm. Alak tavann altna giriyor ve merdivene yneliyor." "Yine de bakalm." "Peki." 346 Teyp ileri sarlmaya balad. Hzla. Eddie Sakamura k kapsna doru yrd. Aynann nnden geerken yz grnd. Seyrettike o sahne daha sahte gelmeye balyor du. Hatt hareketine bir gecikme, bir yavalama katlm gi biydi. Biz farkedelim de tanyalm diye. Katil yoluna devam etti, merdivene giden karanlk geide girdi. Merdiven kenin br yannda, gremediimiz bir yerdeydi. Kar duvar aydnlkt. Adam siluet halindeydi. Ama siluetin grnebilir bir detay yoktu. Tmyle karayd. "Hayr," dedi Theresa. "Bu ksm hatrlyorum. Bir ey yok burada. Fazla karanlk. Kronbo. Bana yle derlerdi. Si yah insan." "Glge detay alabilirsin sanyordum." "Olur, ama burada deil. Hem zaten bu blme rtu yapmlardr, eminim. Aynann ncesini ve sonrasn tara yacamz bilirler. Piksel mikroskoplaryla her kareyi ince leyeceimizi dnmlerdir. Buralara dikkat ederler. Ada mn glgelerini daha siyahlatrrlar." "Peki, ama yine de ..." "Hey!" dedi birden. "Neydi o?" Grnt dondu. Katilin siluetini grdm. Arkadaki aydnlk duvara do ru yryordu. EXIT yazs bann yukarsndayd. "Siluete benziyor." "Evet, ama bir terslik var." Teypi geri sard. Yavaa. Ben bakarken, "Maigai no umi oshete kudasaii," dedim. lk derslerimden rendiim bir cmle. Karanlkta glmsedi. "Sana Japoncanda yardm etmem gerek, Temen. Bir yanllk olup olmadn m soruyorsun bana?" "Evet." "O kelime umu. Umi deil. Umi okyanus demek. Umu ise
347

bir eyin evet mi, hayr m olduunu sormak. Evet, burada bir yanllk olduuna inanyorum." Teyp geri sarlmay srdrd, katilin silueti geri geri bize yaklat. Theresa soluunu aknlkla iine ekti. "Gerekten var yanl. nanamyorum. imdi gryor musun?" "Hayr," dedim. Teypi benim iin ileri sard. Adamn siluetinin uzakla masna baktm. "imdi grdn m?" "Hayr, zgnm." Tedirginleiyordu. "Dikkat et. Omuza bak. Adamn om zunu izle. Her admda nasl inip kalkyor, ona bak. Ritmik biimde. Sonra birden ... te! Grdn m?" Grmtm. Sonunda. "D izgi sanki srad. Byd adam." "Evet. Tam yle. Bir anda byd." Kontrolleri ayarlyor du. "Hem de ok fazla byd, Temenim. O geii bir adm sarsnts gibi gstermeye almlar. Dikkati ekme sin diye. Ama fazla uramamlar. Belli oluyor." "O ne anlama geliyor?" "Kstah olduklarn gsteriyor." Sesi fkeliydi. Nedenini anlamyordum. Kendisine sordum. "Evet. Bozuldum," dedi. Bir grnty bytyordu. "nk apak bir hat yaptlar. Bizim dikkatsiz olacamz varsayyorlar. stnkr bakacamz. Aptallk edeceimi zi. Japon olamayacamz." "Ama ..." "ff, nefret ediyorum onlardan!" diye patlad Theresa. Grnt kprdad, iti. imdi ban d izgisine dikmiti Theresa gzlerini. "Takeita Noboru'yu tanr msn?" "Bir retici mi?" diye sordum. "Hayr. Takeita babakand. Birka yl nce, limana ge348

len Amerikan gemisinin denizcileriyle ilgili bir espri yap mt. Amerikallar artk yle fakir ki, kyya kp Japon ya'nn keyfini karmaya paralan yetmiyor, her ey onlara ok pahal geliyor, demiti. Gemilerinde kalp birbirine ADS bulatrmaktan baka areleri yok, demiti. Byk a kayd bu Japonya'da." "Gerekten syledi mi bunu?" Theresa ban sallad. "Ben Amerikal olsam, biri bana bunu sylese, hemen gemiyi altrr, o limandan giderdim, Japonya'ya da cehennemin dibine gitmesini sylerdim. Var sn kendi savunmasnn masrafn kendisi karlasn baka lm. Takeita'nn byle dediini bilmiyor muydun?" "Hayr ..." "Amerikan haberleri ite!" Ban iki yana sallad. "i kof." ' fkeliydi. ok hzl alyordu. Parmaklan dmeler zerinde oynuyor, grntler titriyor, kesinliini kaybedi yordu. "Allah kahretsin." "Sakin ol, Theresa." "Sakin falan olmam. imdi gol atyoruz." Siluetin bana yneldi, onu ayrd, sonra kare kare ilerle di. Siluetin bydn daha belirgin biimde grdm. "te balant yeri," dedi. "Deimi imge orada orijinal haline dnyor. imdi bizden uzaklaan, asl adam." Siluet kar duvara doru gitti. Theresa kare kare ilerledi. Derken d izgi biim deitirmeye balad. "Hah, tamam. Tam umduum gibi ..." "Nedir o?" "Soi bir kere geriye bakyor. Odaya. Gryor musun? Ba dnyor. te burnu. imdi de burun kayboldu. nk yzn bize dnd artk. Bize bakyor." Siluet kapkarayd. "Bize hibir yarar olmuyor ki!" "Bekle." 349

T
Yine kontrol dmeleri. "Detay burada," dedi. "Karanlk ekilmi bir resim gibi. Detay da kaydedilmi, ama biz henz gremiyoruz. O hal de... Donduralm. Glge detayna bakalm ... imdi!" ok dolu bir an iinde karanlk siluetin rengi ald, arka daki duvar bembeyaz kesildi, ban evresinde bir hale gibi grnd. Yz de daha ak renkti. O yz ilk defa gryor duk. Net olarak. "Aa, beyaz adam!" Hayal krklna uram gibiydi. "Ulu Tanrm," dedim. "Kim olduunu biliyor musun?" "Evet," dedim. Yz hatlar gerilimin etkisiyle kaslm, deimiti. Du daklar homurdarur gibi kvrlmt. Ama kim olduunu tan mamaya imkn yoktu. Senatr John Morton'un yzne bakmaktaydm.

ARKAMA yaslanp donmu grntye baktm. Makine lerin uultusunu duyuyordum. Kovalara damlayan sularn sesini de. Theresa'mn soluklarn dinledim. Yar bitirmi koucu gibi soluyordu. ylece oturup ekrana baktm. Her ey yerine oturuyordu artk. Gzmn nnde tamamlanan bir bulmaca gibi. Julia Young: ok seyahat eden bir erkek arkada var. Kendisi de hep seyahatte. New York, Washington, Seattle ... onunla buluuyor. O adama delice k. Televizyon stdyosundaki Jenny: Morton'un gen bir sevgilisi var, akln bandan aliyor. Kskandryor onu. Bir gen kz. Eddie: Bu kz sorun karmaktan holanyor. Frtnalar koparmay seviyor. Jenny: Bu kz partilerde VVashington'lu tiplerle yaklak alt aydr gryorum. Eddie: Hasta bir kzd o. Acdan holanrd. Jenny: Morton Senatonun Ml Komitesi Bakan. MicroCon sat konusunda soruturma balatan komite. Gvenlik grevlisi le: Byk adamlar onlarn antasn da keklik. Byk adamlara sahip oluyorlar. Artk aamayz onlar.
351

350

Ve Connor: Birisi bu soruturmann bitmesini istiyor. Bizi pes ettirmek istiyorlar. Ve Morton: Demek soruturmanz resmen sona erdi, yle mi? "Allah kahretsin!" dedim. "Kim bu?" diye sordu. "Bir senatr." "Ya!" Ekrana bakt. "Neden koruyorlar onu?" "VVashington'da gldr. Sanrm bir irketin satyla da ilgisi var. Belki daha baka nedenler de vardr." Bam evet anlamnda sallad. "Bunun bir basksn alabilir miyiz?" diye sordum. "Alamayz. O tr cihazlarmz yok. Laboratuvarm paras yetmiyor." "O halde ne yapabiliriz? Yanmda gtrecek bir eye ihti yacm var." "Bir Polaroid resim ekebilirim," dedi. "ok iyi kmaz, ama imdilik yeter." Kalkp laboratuvarda bir eyler arad. Karanlkta eliyle yokluyordu. Sonunda bir fotoraf makine siyle dnd. Ekrana yaklat, birka resim ekti. Resimlerin koyulmasn bekledik. Ekranlarn altnda, ayaktaydk. "Saol," dedim. "Btn yardmlarna teekkrler." "Bir ey deil. Ve zr dilerim." "Ne iin?" "Sonunda katilin Japon kmasn bekliyordun, biliyo rum." Kendi duygularn anlatmaktayd. Cevap vermedim. Re simler koyuldu. Kaliteli kmlard. Grnt netti. Onlar cebime koyarken, elime bir sertlik dedi. Tutup kardm. "Japon pasaportun mu var?" diye sordu. "Hayr, bu benim deil. Eddie'nin." Tekrar cebime koy dum. "Gitmem gerek," dedim. "Yzba Connor' bulmal ym."
352

"Peki." Ekranlara dnd. "Ne yapacaksn?" diye sordum. "Kalp biraz daha alacam." Ondan ayrlp arka kapya yrdm, karanlk koridor getim, st kata ktm.

dan

Gn nda gzlerimi krptrarak paral telefona yr dm, Connor' aradm. Arabadayd. "Neredesin?" diye sordum. "Otele dndm." "Hangi otele?" "Drt Mevsim'e. Senatr Morton'un oteli." "Orada ne yapyorsun? Biliyor musun ki ..." "Kohai," dedi. "Bu ak hat, unutma. Bir taksiye atla, be nimle Westwood Bulvar 1430 numarada bulu. Yirmi daki kaya kadar." "Ama nasl ..." "Baka soru sorma." Telefonu kapatt.

Westwood Bulvar 1430 numaraya baktm. Kahverengi cepheli, kapsna numaras boyayla yazlm, sradan bir bi nayd. Bir yannda bir Fransz kitabevi, br yannda saat ta mircisi vard. lerleyip kapy vurdum. Numarann altnda Japon harf leriyle yazlm kk yazy imdi farketmitim. Hibir ey olmad. Kapy itince kendimi zarif bir sui barnda buldum. Mteriler iin yalnzca drt sandalyesi var d. Connor tek bana, u tarafa oturmutu. Bana el sallad. "mae'ye merhaba de. Los Angeles'in en iyi as. mae-san, Sumisu-san."
Ykselen GneF.23

153

ef ban sallayp glmsedi. Oturacam yerin kars na, rafa bir ey koydu. "Kore o dozo, Sunis-san." Oturdum. "Domo,tnae-san." "Hai." Si'ye baktm. Bir tr pembe balk yumurtasyd. Orta snda i bir yumurta sars vard. ren grnyordu. Connor'a dndm. Bana, "Kore o tabetakoto arkai?" dedi. Bam iki yana salladm. "zr dilerim. Anlamadm." "Japoncam gelitirmen gerek. Yeni sevgilin iin." "Hangi yeni sevgili?" Connor, "Bana teekkr edersin sanmtm," dedi. "Onun la onca zaman yalnz braktm seni." "Theresa'y m demek istiyorsun?" Glmsedi. "Daha kts pek ok, kohai. Gemite rast lamsn da zaten anladma gre. Her neyse, ben sana, u tabaktakinin ne olduunu biliyor musun diye sordum." Par mayla si'yi gsterdi. "Bilmiyorum." "Bldrcn yumurtasyla i somon, yi proteindir. Enerji. htiyacn var." "Mecbur muyum?" diye sordum. mae, "Sevgili iin kuvvetli yapar," dedi, sonra gld. Connor'a abucak Japonca bir eyler syledi. Connor cevap verdi, ikisi gltler. "Komik olan ne?" diye sordum. Ama konuyu deitirmek istiyordum artk. lk stfyi bu yzden yedim. O kaygan do kuya aldrmamay baarnca ... dorusu tad hi fena deil di. mae, "yi?" diye sordu. "ok iyi," dedim. kincisini de yiyip Connor'a dndm. "O teyplerde ne bulduk, biliyor musun? nanlacak gibi deil?" Connor elini havaya kaldrd. "Ltfen. Japon usul din354

lenmeyi renmen gerek. Her eyin bir yeri var. Oaiso ote-ga inas." "Hai, Connor-san." S as bir hesap uzatt, Connor para verdi. Sonra eildiler, hzl hzl Japonca konutular. "Gidiyor muyuz?" "Evet," dedi Connor. "Ben oktan yedim, senin de ge kalmaman gerek." "Nereye?" "Eski karna, unuttun mu? imdi senin eve gidip onu bul malyz."

Arabay sryordum. Connor camdan dar bakyordu. "Nereden bildin Morton olduunu?" "Bilmedim," dedi Connor. "En azndan, bu sabaha kadar bilemedim. Ama o teyple oynandn dn akamdan anla mtm." Theresa'yla neler ektiimizi, ne kadar ok uratmz dndm. "Yani teype yle bakp anladn m?" "Evet." "Nasl?" "Apak bir hat yapmlard. Partide Eddie'yi grm tn, hatrlyor musun? Elinde yara izi vard." "Evet. Eski bir yank izine benziyordu." "Hangi elindeydi?" "Hangi elinde mi?" Kalarm attm, hatrlamaya al tm. Kakts bahesinde, karmzda Eddie. O sinirli hareket ler. Sigaray tutuu. "Sol elinde," dedim. "Evet," dedi Connor. "Ama yara izi teypte de var," dedim. "Aynann nnden geerken aka grnyor. Eli bir an duvara dokunuyor ve...
355

Durdum. Teypte duvara dokunan sa eldi. "Tanrm," dedim. "Evet," dedi Connor. "Bir hat yaptlar. Belki hangisi asl, hangisi yansma, onu kartrdlar. Ama aceleleri de vard. Hangi elde olacan hatrlayamadlar, yine de yara izini ek lediler. Olur byle hatlar." "Yani dn gece sen yarann yanl elde olduunu gr dn" "Evet. Ve teyple oynanm olduunu hemen anladm," de di Connor. "Seni bu sabah teypin analizine hazrlamam gere kiyordu, bu yzden seni merkeze, bunu yapabilecek laboratuvarlarn adlarm almaya yolladm. Sonra eve gidip yattm." "Ama Eddie'yi tutuklamamza izin verdin. Neden? Eddie'nin katil olmadn biliyor olmalydn." "Bazen suyu akntsna brakmak gerekir," dedi Connor. "Belli ki kz Eddie'nin ldrdn sanmamz bekliyorlar d. yle davranmalydk." "Ama masum bir adam ld," dedim. "Eddie'ye pek masum denemez. Eddie bu ie grtlana kadar bulamt." "Ya Senatr Morton? Morton olduunu nereden bildin?" "Bilmedim. T ki kendisi bizi arayp konumak isteyene kadar. O zaman kendini ele verdi." "Nasl?" "Davran sakindi. Azndan kanlar dnmen ge rek," dedi Connor. "Btn o lflarn arasnda bize tam ke re, soruturma bitti mi diye sordu. Cinayetin MicroCon sat yla bir ilgisi olup olmadn da sordu." "Peki ..." "Ama bir kritik noktay hi aklamad. MicroCon saty la ilgili tutumunu neden deitirmek istediini." "Syledi ya," dedim. "Destek bulamyor. Kimsenin aldr d yok." 356

Connor bana bir fotokopi uzatt. Alp gz attm. Bir gaze te sayfasnn kopyasyd. Geri verdim. "Ben araba sryo rum. Sen syle neymi!" "Senatr Morton'un The Washington Posf'ta kan bir r portaj. MicroCon'la ilgili tutumunu zetliyor. irketi sat mak ulusal savunmaya ve Amerika'nn rekabet edebilirlii ne ters der, diyor. Falan filan. Teknoloji tabanmzn sonu nu getirir Japonlara satmak ... geleceimizi de onlara satm oluruz, diyor. Perembe gn, tutumu bu. Perembe gecesi California'ya, bir partiye geliyor. Cuma sabah bakyorsun, MicroCon konusundaki gr bambaka. Satn ziyan yok, diyor. imdi sen anlat bana ... neden?" "Tanrm," dedim. "Ne yapacaz imdi?" nk polis olmak bell itir. ou zaman insan kendin den memnundur. Ama baz durumlarda, kendisinin basit bir polis olduunu fena halde hatrlar. Merdivenin en dibin- dedir o. Baz kimselerle kapmak zor gelir. Gl kimseler le. Durum pis bir hal alr. Kontrolden kar. Canna okuyabi lirler. "Ne yapacaz?" dedim bir kere daha. Connor, "Birer birer," dedi. "Senin apartman u muydu?"

Sokaa televizyon kamyonetleri dizilmiti. n camnda BASIN yazl bir yn sedan araba vard. Apartmann kap snda kalabalk bir muhabirler grubu duruyordu. Aralarn da Sansar VVilhelm'i de grdm. Arabasna dayanmt. Eski karm ortalarda yoktu. "Srmeye devam et, kohai," dedi Connor. "Blokun sonuna kadar git, saa dn." "Neden?" "Ben demin savclk brosuna telefon ettim. Karnla iler deki parkta buluman saladm."
357

"Sen mi?" "Herkes iin daha iyi olur diye duundum." Keyi dndm Hampton Park, ilkokulun bitiiindeydi. leden sonra bu saatte ocuklar bahedeydi Beyzbol oynuyorlard. Ben yavaa ilerledim, park edecek yer ara dm. inde iki kiinin oturmakta olduu bir sedan'n yann dan getim. Yolcu koltuundaki adam sigara iiyordu. Di reksiyonda bir kadn vard. Parmaklar n panelde davul a lyordu. Lauren. Arabay park ettim. Connor, "Ben burada bekliyorum," dedi. "yi anslar."

358

llER zaman pastel renkleri tercih ederdi. Bej tayyr ve krem rengi ipek bluz giymiti. Sar salarn arkasna topla mt. Mcevheri yoktu. Ayn anda hem seksi, hem i kadn. Bu da onun zel yeteneiydi. Parkn dndaki kaldrmdan yrdk, top oynayan o cuklara baktk. kimiz de bir ey sylemiyorduk. Onunla bir likte gelen adam arabada bekliyordu. Bir blok tede, apart mann kapsndaki gazetecileri grebiliyorduk. Lauren onlara bakt, "Ulu Tanrm, Peter," dedi. u yaptk larna inanamyorum, gerekten inanamyorum. ok kt bir ynetim. Benim pozisyonum asndan byk dnce sizlik." "Kim syledi onlara?" dedim. "Ben deil." "Biri sylemi. Biri senin drtte geleceini sylemi." "Eh, ben deilim." "Yani raslant sonucu mu byle komple makyajl geldin?" "Bu sabah durumadaydm." "Peki, tamam." "Allah beln versin, Peter." "Tamam dedim." "Amma detektif!" Dnd, geri yrmeye baladk. Basndan uzaa. 359

ini ekti. "Bak," dedi. "Bu konuda birbirimize uygar davranmaya alalm." "Peki." "Kendini bu irkefe bulatrmay nasl basardn, bilmiyo rum, Peter. zgnm ama velayetten vazgemek zorunda kalacaksn. Kzmn kukulu bir evrede bymesine izin veremem. Veremem. Mevkiimi dnmek zorundaym. B rodaki erefimi." Lauren her zaman d grn dnrd. "evre ne den kukuluymu?" "Neden mi? ocuklara tasallut ok ciddi bir sulamadr, Peter." "ocuklara tasallut diye bir ey yok." "Gemiinden kalma sulamalarn arndrlmas gerek." "O sulamalarn asln ok iyi biliyorsun," dedim. "Benim le evliydin o sra. O olay en ince ayrntsna kadar biliyor sun." natla, "Michelle'in muayene edilmesi art," dedi. "Gzel. Muayene olumsuz kacak." "u anda muayenenin ne kacana da o kadar aldrm yorum. Olay onu da at, Peter. Velayeti ben almak zorun daym. Kendi zihinsel huzurum iin." "f, Tanr akna." "Evet, Peter." "ocuk bytmek nedir, bilmezsin bile. Meslek hayatn dan ok vakit alar." "Baka seeneim yok, Peter. Bana seenek brakmadn." Sesi oktan beri ac ekiyormu gibi kyordu. Hakszla uramak onun en gl olduu rollerden biriydi. "Lauren, o eski sulamalarn yalan olduunu biliyorsun," dedim. "Bu ie kalkmann tek nedeni, VVilhelm sana telefon etti diye." "O beni aramad. Savc yardmcsn arad. Patronumu arad."
360

"Lauren." "zgnm, Peter. Ama kuyunu kendin kazdn." "Lauren." "Ciddiyim." "Lauren, bu ok tehlikeli bir i." Azndan sert bir gl kt. "Bana m sylyorsun. Ne kadar tehlikeli olduunu ben bilmiyor muyum, Peter? Can m koyuyorum ortaya belki de." "Neden sz ediyorsun?" "Neden sz ettiimi sanyorsun, hayvanolu hayvan," de di fkeyle. "Las Vegas'dan sz ediyorum." Sessiz kaldm. Kafasndan neler getiini hi anlayama mtm. "Bak," dedi. "Sen Las Vegas'a ka kere gittin?" "Bir tek kere." "Ve o sefer de byk para kazandn, yle mi?" "Lauren, bunlarn hepsini biliyorsun ..." "Evet, biliyorum. Kesinlikle biliyorum. Peki, senin o krl Las Vegas seferinle, ocuklara tasallut sulamasnn zaman ilikisi neydi? Bir hafta arayla m? ki hafta arayla m?" Demek mesele buydu. Birilerinin o iki olay badatraca ndan korkuyordu. Geriye doru izleyeceinden. Btn bunlarn kendisini sulu duruma dreceinden. "Geen yl da bir kere girmeliydin." "im vard." "Hatrlarsan sana her yl gitmeni sylemitim, Peter. En azndan birka yl boyunca. Hayatnda bir patern olusun, demitim." "im vard. ocuk bytyordum." "Eh!" Ban iki yana sallad. "imdi bu duruma dtk ite." "Sorun ne ki?" dedim. "Kimse bunu arayp bulamaz." te asl o zaman patlad. "Hi bulamaz, ha? oktan bul dular bile! Buldular, Peter. Eminim Martinez mi, Hernanez mi, o aileyle bile konumulardr."
361

"Ama asla ..." "Tanr akna! insan Japon balant grevlisi olarak ise nasl alnr sanyorsun? Sen nasl alndn o ie, Peter?" Kalarm atp hatrlamaya altm. Aradan bir yl akn zaman gemiti. "Departmana o i bo diye ilan aslmt. Birka kii bavurdu ..." "Evet. Ya sonra?" Bir kararszlk geirdim. Aslnda idar ynden neler olduunu bilmiyordum. Bavuruyu yapm, sonra da kafamdan silmitim. O sra ok meguldm. Basn blmnde almak berbat bir iti. "Ben sana anlataym neler olmu olabileceini," dedi Lauren. "zel Hizmetler Blmnn ba, kabul edilebilecek adaylarn son listesini hazrlar, ama Asya toplumundan birka yeye danarak hazrlar." "Bu doru olabilir, ama benim anlayamadm ..." "Peki, Asya topluluu adaylarn son listesini ne kadar zamanda inceler, biliyor musun? ay, Peter. Listedeki insanlarla ilgili her eyi renmeye yeter bu sre. Her eyi. Senin gmlek yaka numarandan gelir vergine kadar her eyini biliyor onlar, inan bana, ocuklara tasallut sulamalarn da biliyorlar. Las Vegas seyahatim da. kiyle ikiyi toplamasn da. Herkes anlar iin asln." ttiraz edecektim, ama Ron'un o gn syledii bir sz geldi aklma. imdi de etkileri izliyorlar, demiti. Lauren, "Sen imdi bana btn bunlarn nasl olduunu bilmediini mi syleyeceksin? Bu ilere dikkat etmediini mi? Tanrm, Peter, kendine gel. O balant grevini neden istediini bal gibi biliyorsun. Paras iyiydi. Japonlarla i gren baka herkes gibisin sen de. Onlar nasl anlama yapar, bilirsin. Herkese bir parmak bal vardr. ef bir ey alr, herkes bir ey alr. Buna karlk da, istedikleri adam balant grevlisi olarak seme frsatna kavuurlar. Sana takabile-

ekleri bir kulp olduunu grdler. Bana da. Tek sebebi de geen yl Las Vegas'a gitmemi olman. Oysa sylemitim." "Bu yzden imdi Michelle'in velayetini alman gerektii ne mi inanyorsun?" ini ekti. "Bu noktada artk yalnzca rollerimizi oynuyo ruz." Saatine bakt, muhabirlere gz att. Sabrszlandn g ryordum. Basnla konuacak, bir nutuk atacakt. imdiden hazrlam olmalyd onu. Lauren'in tiyatro yetenei her za man gl olagelmiti. "Rolnn ne olduundan emin misin, Lauren? nk birka saat iinde buralar ok pislenecek. Karmak isteme yebilirsin." "Karm durumdaym." "Hayr." Polaroid'i cebimden karp ona gsterdim. "Ne bu?" "Nakamoto gvenlik teyplerinden bir kare. Dn gece e kilmi. Cheryl Austin cinayeti srasnda." Kalarn atp resme bakt. "aka ediyorsun!" "Hayr." "Bunu izleyecek misin?" "Mecburuz." "Senatr Morton'u mu tutuklayacaksn? Akimi m kaybet tin sen ? " "Belki." "Bir daha gn n gremezsin, Peter." "Belki." "Seni yle hzl ve yle derine gmerler ki, bana gelenin ne olduunu bilemezsin." "Belki." "Tutturamazsn bunu. Sen de biliyorsun. Sonunda yalnz ca Michelle'e zarar verir." Buna cevap vermedim. Her an onu biraz daha az sevdii363

362

mi hissediyordum. Yrdk. Sivri topuklar kaldrmda tkrdyordu. Sonunda konutu. "Peter, eer bu tehlikeli yolda ilerle mekte direneceksen, benim yapabileceim br ey yok. Sana arkadan olarak bunu yapmaman neririm. Ama direnirsen, sana yardmc olmak elimden gelmez." Cevap vermedim. Bekledim, onu szdm. Gnein sert. altnda, yznde krklar olumaya balad grn yordu. Salarnn koyu renk kklerini grdm. Diindeki ruj lekesini. Gne gzln karp bana bakt. Gzlerinde kayg vard. Sonra ban evirdi, basn temsilcilerine doru bakt. Gzlyle avucuna tp tp vurdu. "Eer olay bununla ilgiliyse, Peter, belki bir iki gn bek leyip sonucun ne olacan grsem daha iyi olur." "Peki." "Anlyorsundur. Kayglarmdan vazgemiyorum, Peter." "Anlyorum." "Ama Michelle'in velayetinin bambaka lgn bir olayla ilikilendirilmesini istemiyorum." "Elbette." Gzln yine takt. "Sana acyorum, Peter. Gerekten acyorum. Bir zamanlar polis tekiltnda parlak bir gelece in vard. efin hemen altndaki bir grev iin adn gemi ti, onu da biliyorum. Ama bundan sonra seni hibir ey kur taramaz." Glmsedim. "Eh!" dedim. "Fotoraf kantndan baka bir ey var m elinde?" "Sana fazla ayrnt anlatmann doru olup olmayacan dan emin deilim." "nk yalnz fotoraf kantlarna dayanrsan, davan tut maz, Peter. Savc elini bile srmez. Fotoraf kantlar artk saylmyor. ok kolay deitirilebiliyor. Mahkemeler de far knda. Elinde yalnzca adamn cinayeti ilerkenki resmi var sa, tutturamazsn."

T
"Greceiz." "Peter," dedi. "Her eyini kaybedeceksin. ini de, mesle ini de, ocuunu da ... her eyini. Uyan artk. Yapma bu nu." Arabaya doru bakt. Onunla birlikte yrdm. Hibir ey sylemedik. Michelle'i sormasn bekliyordum ama sor mad. Ben de armadm. Kafas baka eylerle meguld. Sonunda arabann yanna vardk. O direksiyon tarafna y rd. "Lauren." Arabann zerinden bana bakt. "Yirmi drt saat boyunca olay temiz tutalm, tamam m? Seilmi bir takm kimselere telefon falan yok." "Kayglanma," dedi. "Bunlarn hibirini duymadm. Asl na bakarsan, keke senin de adn duymam olsaydm." Arabaya binip srd. Arkasndan baktm, omuzlarmn sarktn hissettim. stmden bir gerilim kalkmt. Ama ladm baarmaktan daha fazla bir eydi bu. Yani ... onu ikna etmitim, en azndan bir sre iin. Ama gerilimin kalk mas daha derin nedenlere dayanyordu. Bir ey daha var d... o ey sonunda yok olmutu artk.

364

365

. C_ONNOR'la birlikte apartmann arka merdivenlerinden ktk, basnla yzlemekten kurtulduk. Ona olup biteni an lattm. Omuz silkti. "Bu sana srpriz mi oldu? Yani balant grevlilerinin na sl seildii?" "Evet. Herhalde hi zerinde durmamm." Bam sallad. "yle olur. Japonlar 'zendirici' dedikleri eyleri datmaka ok beceriklidirler. Balangta tekilt, ki min hangi greve gelecei konusunda yabanclara sz hakk tanmaya karyd. Ama Japonlar kendilerine danlmasn istediler ve srar ettiler. Tavsiyelerine uyma zorunluluu yoktu. Kendilerini ilgilendiren balant grevlisi konusunda biraz katkda bulunmann da normal olduunu savundu lar." Hm-hmm ..." "Ve ne kadar dil olduklarn gstermek iin de, polis yardm sandna bata bulunmay, bylelikle btn te kilt yararlandrmay nerdiler." "Ne kadar para?" "Galiba yarm milyon. efi Tokyo'ya davet ettiler, kendi sulu kayt sistemlerini incelemesini saladlar. haftalk bir gezi. Yolda Havvaii'de bir haftalk dinlenme. Birinci snf bilet. Bol da basn ilgisi. ef baylr buna."

kinci kat sahanlna varmtk. nc merdivene ba ladk. "Evet," dedi Connor."Bunlar hepsi olup bittikten sonra, tekilt artk Asya topluluunun nerilerini dikkate almamazlk edemez. ok fazla eyi tehlikeye sokmu olur." "imden istifa etmek geliyor," dedim. "O da bir seenek," dedi. "Her neyse, karnn atan sa vuturdun mu?" "Eski karmn. Hemen konuya girdi. Siyasal bir hayvan olarak akordu ok iyidir. Ama ona katilin kim olduunu sylemek zorunda kaldm." Omuz silkti. "u bir iki saatte fazla bir ey yapamaz." "Ama ya o resimler?" dedim. "Lauren bunlarn mahkeme de geerlilii olmadn sylyor. Sanders de yle demiti. Fotoraf kantlarnn gn gerilerde kald artk. Baka kan tmz var m?" "Onun zerinde alyorum," dedi Connor. "Sanrm du rumumuz salam." "Nasl?" Yine omuz silkti. Benim dairenin kapsna geldik. Kilidi atm, mutfaa gir dik. Mutfak botu. Koridordan n hole yrdm. Evim ses sizdi. Salonun kaplar kapal duruyordu. Ama belli belirsiz bir sigara kokusu vard. Hizmetim Elaine n holdeydi. Pencereden gazetecilere bakyordu. Sesimizi duyunca dnd. Korkmu grnyor du. "Michelle iyi mi?" diye sordum. "Evet." "Nerede?"

"Salonda oynuyor." "Onu grmek istiyorum." 366

Elaine, "Temenim, nce size sylemem gereken bir ey var," dedi.


367

Connor, "Bo ver, zaten biliyoruz," diye karlk verdi ona. Salonun kapsn atm ... ve hayatmn en byk okunu yaadm.

JOHN Morton televizyon stdyosunda, makyaj koltu unda oturuyordu. Yakasna bir kt mendil tktrlmt. Bir kz alnn pudralyordu. Yanbanda duran yardmcs VVoodson, "yle yaklamda bulunmanz neriyorlar," de yip ona bir faks uzatt. "Temel yaklam," diye aklyordu bir yandan.. "Yabanc yatrm Amerika'y canlandryor. Yabanc para ieriye ak tka Amerika daha gl oluyor. Amerika'nn Japonya'dan renecei ok ey var." "Ama rendiimiz yok," dedi Morton gaml gaml. Woodson, "Ama bu gr ileri srlebilir," dedi. "Kabul edilebilir bir tutum. Grdn gibi, Marjorie ifadelendirdi. Tutum deitirmek gibi gzkmyor da, daha nceki bak ann daha rafine edilmii gibi gzkyor. Bunu tutturabilirsin, John. Mesele edileceini sanmyorum." "Byle bir soru gelecek mi ki?" "Sanrm. Muhabilere MicroCon konusundaki grnn bir modifikasyonunu tartmaya hazr olduunu syledim. Sat imdi nasl desteklediini." "Kim soracak?" "Herhalde Times'dan Frank Pierce." Morton ban evet dercesine sallad. "yi seim." "Evet. dnyasna ynelik biri. yi sonu verir herhalde. 368
Ykselen Gne F.24

369

Serbest pazarlardan, hakkaniyetli ticaretten sz edebilirsin. Bu satn ulusal gvenlikle ilgisi olmad falan. Bunlar i te." Makyajc kz iini bitirdi, Morton koltuktan kalkt. "Senatr, sizi rahatsz ettiim iin zr dilerim ama bir imzanz rica edebilir miydim?" "Tabii." "Olum iin." "Tabii." VVoodson, "John," dedi. "Sabahki ekimin basks hazr. Belki grmek istersin. Henz pek ham durumda ama belki yorum yapmak istersin. br odadaki televizyonu hazrla dm." "Ne kadar zamanm var?" "Dokuz dakikaya kadar yayndasn." "1yi." Kapdan karken bizi grd. "yi akamlar, baylar," dedi. "Bana herhangi bir ey iin ihtiyacnz m var?" Connor, "Yalnzca ksa bir konuma, Senatr," dedi. "Bir teype bakacam, o kadar," dedi Morton. "Ondan sonra konualm. Ama ancak bir iki dakikam var ..." Connor, "Yeter," dedi. Arkasndan br odaya yrdk. Bu oda aadaki std yoya bakyordu.. Bej renginde denmi bir set ve tepede HABER DEERNDE yazs. muhabir notlarm elden geiriyorlard. Bir yandan yakalarna mikrofon taklmaktay d. Morton televizyonun karsna oturdu, VVoodson kaseti takt. Sabah ekilen filmi seyrettik. Karenin sa alt kesinde zaman kodu saylar gzkyordu. Senatr Morton'un yz belirdi. Kararl bir tavrla golf alannda yryordu. Esas mesaj olarak, Amerika'nn ekonomik rekabet edebi lirliinin azald veriliyordu. Onu geri kazanmalyd bu l ke.

3 70

"Hepimizin birlemesi zaman geldi," diyordu Morton ek randa. "VVashington'daki politikaclarmzdan, i dnyasnn ve sendikalarn liderlerine, retmenlere ve ocuklara ka dar, hepimizin. Faturalarmz demek, hkmet an ka pamak zorundayz. Tasarrufu arttrmalyz. Yollarmz ve eitim sistemimizi dzeltmek iin. Enerji tasarrufu konusun da bir hkmet politikasna ihtiyacmz var. evre uruna... ocuklarmzn cierleri iin ve dnyadaki rekabet edebilirli imiz iin." Kamera senatrn yzne yaklat, son szleri almaya hazrland. "Bazlarna gre yeni global bir dnya ticareti dnemine giriyoruz," dedi. "Artk irketlerin nerede kurulduunun, mallarn nerede yapldnn nemi yok, diyorlar. Ulusal ekonomiler eski modaym. Bunu savunan insanlara yle sylemek isterim ... Japonya yle dnmyor. Almanya yle dnmyor. Dnyann en gl lkeleri, hep gl ulusal ekonomik politikalar uyguluyorlar, enerji tasarrufu na, ithalt kontroluna, ihracat tevikine yneliyorlar. Kendi sanayilerini zenle besliyorlar, dardan gelen haksz reka bete kar onlar koruyorlar. dnyasyla hkmet elele ve rip halk ve istihdam kolluyor. Ve bu lkelerin durumu Amerika'dan daha iyi, nk uyguladklar ekonomik politi kalar gerek dnyay yanstyor. O politikalar sonu veri yor. Bizimkiler vermiyor. Biz ideal bir dnyada yayor de iliz. Yaayabildiimiz gnler gelene kadar, Amerika gere i kabul etmek zorunda. Biz de kendi ekonomik milliyetili imizi oluturmaya balasak hi fena olmaz. Amerikallar kollamamz gerek. nk onlar baka kimse kollamayacak. "Ak konumak istiyorum; bizim sorunlarmzn nedeni. Japonya'nn ve Almanya'nn sanayi devleri deildir. O lke ler Amerika'ya yeni gereklerle meydan okuyor. Ve o ger eklerle yzlemek bize kalyor. Bunu yaparsak, byk l kemiz yeni ve benzersiz bir refah dnemine girecektir. Ama 371

imdiki yolda devam edersek, serbest piyasa ekonomisinin o bayat kalplarn tekrarlar durursak, bizi bekleyen ey felkettir. Seme hakk sizin. Yeni gerekleri kabullenme yo lunda bana katln ... Amerikan halkna daha iyi bir ekono mik gelecek verelim." Ekran boald. Morton arkasna yasland. "Bu ne zaman yaynlanyor?" "Dokuz hafta sonra balyor. Test yayn Chicago'dan ve Teksas Twin Cities'den. nce odak gruplar, sonra gerekli deiiklikler, sonra da ulusal yayna gei. Temmuz'da." "Yani MicroCon'dan ok sonra ..." "Tabii." "yi. Peki. Devam et." VVoodson teypi ald, odadan kt. Morton bize dnd. "Evet? Size nasl bir yardmm olabilir?"

Bir sessizlik oldu, Morton ikimize ayr ayr bakt. Yzne bo bir ifade geldi. "Cheryl Austin mi?" "Evet, Senatr." "Maalesef bilemem kimin ..." "Evet, Senatr," dedi Connor. Morton'a bir kol saati uzat t. Altn Rolex bir kadn saati. "Bunu nereden buldunuz?" dedi Morton. Sesi ksk ve buz gibiydi. Bir kadn kapy tkrdatt. "Alt dakika, Senatr." Sonra ; kapy kapayp kt. "Bunu nereden buldunuz?" diye tekrarlad Morton. Connor, "Bilmiyor musunuz?" dedi. "Arkasna bakmad nz bile. Yazya." "Nereden buldunuz bunu?" 372

"Senatr, sizinle onun hakknda konumak istiyorduk." Cebinden bir naylon torba karp masaya, Morton'un n ne koydu. Torbada siyah bir kadn klotu vard. Morton, "Sizlere syleyeceim hibir ey yok, baylar," de di. "Hibir ey." Connor cebinden bu sefer bir video kaseti kard, sena trn yanna koydu. "Bu krk altnc kata konmu be g venlik kamerasndan birinin ektii film," dedi. "Geri teyp le oynanm ama yine de Cheryl Austin'i ldren kiinin kim olduunu grntlemek mmkn oldu." "Syleyecek bir szm yok," dedi Morton. "Teypler ko layca deitirilir, sonra yeniden deitirilir. Hibir nemi yoktur. Bunlarn hepsi yalan ve temelsiz isnatlar." "zgnm, Senatr," dedi Connor. Morton ayaa kalkt, gezinmeye balad. "Baylar, size d ndnz sulamalarn nemini hatrlatmak isterim. Teypler deitirilebilir. Bu elinizdeki teypler bir Japon irke tinde uzun sre kald ve o irketin de benim zerimde bir bask yaratmak isteyebileceini savunmak mmkn. Teyp ler ne gsteriyor ya da gstermiyor olursa olsun, inann ki sk bir incelemede buna dayal sulamalar ayakta duramaz. Halk bunu, Japonlar aleyhine konumay gze alan az say daki Amerikallardan birine kar kurulmu bir komplo ola rak grecektir. Benim bak amdan, siz ikiniz de yabanc glerin piyonlarsnz. Hareketlerinizin sonularn dne miyorsunuz. Kant olmakszn, zararl sulamalar yapyor sunuz. Oldu dediiniz eyin hi tan yok. Hatt diyebili rim ki ..." "Senatr." Connor'm sesi yumuak, ama srarlyd. "De vam edip piman olacanz bir ey sylemeden nce, ltfen aaya, stdyoya bakar msnz? Orada grmeniz gereken biri var." "Bu ne anlama geliyor?" "Bir bakn, Senatr. Ltfen."

373

Morton fkeyle homurdanarak cama yrd, aaya, stdyoya bakt. Ben de baktm. Muhabirleri dner koltukla rnda kprdarken, glp akalarken grdm. Ak oturum yneticisi kravatn dzeltiyor, mikrofonunu takyordu. Bir ii, HABER DEERNDE yazsnn tozunu almaktayd. Bir kede de, bizim verdiimiz talimata uyarak bekleyen tan dk biri vard. Elleri ceplerinde, ban kaldrm, bize bak yordu. Eddie Sakamura.

1 ABU hepsini Connor dzenlemiti. Benim evde salonun kapsn ap da kzm yerde, Eddie Sakamura'yla oyuncak oynar grdnde, gzn bile krpmamt Connor. "Merhaba, Eddie," demiti yalnzca. "Ben de buraya gelmen daha ne kadar srecek diye merak ediyordum." "Sabahtan beri buradaym," demiti Eddie de. "Hi evde yoksunuz ki! Bekledim, bekledim, Shelly ile birer fstk ezmeli, reelli sandvi yedik. Kznz ok tatl, Temen. ok eker." "Eddie ok komik," dedi kzm. "Sigara iiyor, baba!" "Gryorum," dedim. Kendimi ok budala hissediyordum. Hl durumu anlamaya almaktaydm. Kzm yaklap kollarn kaldrd. "Kucana al, baba." Eilip aldm. "ok tatl bir kz/' dedi Eddie. "Birlikte bir deirmen yap tk. Bakn!" Deirmenin kanatlarn evirdi. "liyor." "Seni ld sanyordum," dedim. "Beni mi?" Gld. "Yo. Hi lmedim. Tanaka ld. Ara bam da berbat etti." Omuz silkti. "Ferrari'lerle ansm tutmaz. Connor, "Tanaka'nn da ans tutmad," dedi. "Tanaka m?" dedim. Michelle, "Baba, Kl Kedisi'ni seyredebilir miyim?" diye sordu.
374 375

"imdi olmaz," dedim. "Tanaka myd arabadaki?" Eddie, "Telal adamdr," diye aklad. "ok sinirli. Belki sulu da. Herhalde korktu. Emin deilim." Connor, "Teypleri Tanaka'yla ikiniz mi aldnz?" dedi. "Evet. Tabii. Hemen ardndan. igura, Tanaka'ya, git teypleri al, dedi. Tanaka da ald. Tabii. Ama ben Tanaka'y tanyorum, o yzden birlikte gittim. Tanaka teypleri bir laboratuvara gtrd." Connor ban sallad. "Peki, mparatorluk Armas apart manna kim gitti?" "igura birilerini yollad, onu biliyorum. Temizlemeye. Kimdi, bilmiyorum." "Ve sen de lokantaya gittin." "Tabii, evet. Sonra partiye gittim. Rod'un partisine. Sorun yok." "Ya teypler, Eddie?" "Syledim size. Tanaka ald onlar. Yerini bilmiyorum. O yok artk. igura hesabna alyordu. Nakamoto'da." "Anlyorum," dedi Connor. "Ama btn teypleri almad, deil mi?" Eddie'nin yznde arpk bir glmseme belirdi. "Hey." "Sen bazlarn sakladn, deil mi?" "Hayr. Yalnz bir tane. Bir yanllk, anlarsnz. Cebimde kalm." Glmsedi. Michelle, "Baba, Disney kanaln seyredebilir miyim?" di ye sordu. "Tabii." Onu yere koydum. "Elaine sana yardm eder." Kzm uzaklat. Connor, Eddie'yle konumay srdr yordu. Yava yava olaylarn sralamas da yerine oturdu. Tanaka teyplerle gitmi, akam bir ara herhalde bir tanesi nin kaybolduunu farketmiti. Eddie'nin dediine gre, bu nu anlaynca Eddie'nin evine, kayp teypi almaya gelmiti. Eddie'yi kzlarla bulmutu orada. Hemen teypi istemiti. "Tam bilmiyorum ama, sizinle konutuktan sonra aklma bana komplo kurabilecekleri geldi. Onunla fena kaptk."
376

"Derken polis geldi. Graham geldi." Eddie yavaa ban sallad. "Tanaka-san duvara toslad. Hey! Zavall Japon!" "Demek ona her eyi anlattrdn ..." "Eh, tabii, Yzbam. ok abuk anlatt ..." "Buna karlk sen de ona kayp teypin yerini syledin." "Tabii. Arabamdayd. Ona anahtarlar verdim. Aabilsin diye. Anahtarlar ondayd." Tanaka garaja, teypi almaya inmiti. Devriyeler ona dur masn sylemi, o da arabay altrp gazlamt. "Arkasndan baktm John. Deli gibi gidiyordu." Demek ki beton duvara arptiinda arabay kullanan Tanaka'yd. Yanarak len Tanaka'yd. Eddie yzme havuzu nun arkasndaki allarn arasna saklanm, herkes gidene kadar beklemiti. "Buz gibi souk oras." Connor'a dndm. "Btn bunlar biliyor muydun?" "Kukulanyordum. Kaza raporu cesedin fena halde yan dn sylyordu. Gzl bile erimi, diyordu." Eddie, "Hey, ben gzlk takmam," dedi. Connor, "Tamam ite," diye karlk verdi. "Yine de Graham'dan bakmasn rica ettim. Ertesi gn. Eddie'nin evinde hi gzlk bulamad. Demek arabadaki Eddie olamazd. Da ha sonra Eddie'nin evine gittiimizde, devriyelerden o soka a park etmi arabalarn plakalarn kontrol etmelerini iste dim. Sar bir Toyota sedan vard. Biraz ileriye park etmiti. Akira Tanaka adna kaytl." "Hey, ok iyi," dedi Eddie. "Zekice." Ben, "Bunca zamandr neredeydin?" diye sordum. "Jasmine'in evinde. ok gzel bir ev." "Jasmine kim?" "Kzl sals. Gzel ev. Jakuzi'si bile var." "Peki, buraya neden geldin?" Connor bana, "Mecburdu," dedi. "Pasaportu sende."
377

Eddie de, "Doru," dedi. "Sizin kartvizitiniz de bende. Ev adresinizi, telefonunuzu kendiniz verdiniz bana. Pasaport bana gerekli, Temenim. Artk gitmem gerek. Bu yzden buraya gelip bekledim. Bir de baktm, bir yn muhabir. Kameralar. Tam takm. O zaman saklandm, Shelly ile oynamaya koyuldum." Bir sigara yakt, yerinde sinirli sinirli kprdand. "Eee, ne diyorsunuz, Temenim? Pasaportumu verecek misiniz? Netstuk. Ziyan olmaz. Ben zaten lym. Tamam m?" "Henz deil," dedi Connor. "Haydi, John!" "Eddie, nce senden kk bir i rica edeceim." "Hey, ne ii o? Benim gitmem gerek, Yzbam." "Bir tek i, Eddie." Morton derin bir soluk ald, camdan geriye dnd. zkontroluna hayranlk duymadan edemedim. ok sakin g rnyordu. "Grne gre, u anda seeneklerim hayli azalm durumda," dedi. Connor, "Evet, Senatr," diye karlk verdi. Morton iini ekti. "Biliyorsunuz, kazayd. Gerekten ka zayd." Connor anlayla ban sallad. Morton, "Nesi vard, bilmiyorum," dedi. "ok gzeldi, o kesin ... ama yalnz o kadar deil. Onu tanyal ok olmad. Drt be ay, o kadar. Ho bir kz, diye dndm. Teksasl, tatl bir kz. Ama ... az rastlanan olaylardan biri haline d nt. lgnlkt. Beklenmedik bir ey. Her an onu d nr oldum. Baka trls elimden gelmiyordu ... seyahat- tayken kagelip beni buluyordu. Ne zaman seyahata kt m renirdi hep. Her naslsa. ok gemeden, ona git diye mez hale geldim. Git diyemiyordum. Her zaman paras var378

di, uak bileti her zaman hazrd. lgn bir kzd. Bazen beni ok kzdrrd. Sanki benim ... ne bileyim ... eytammd. O yaknmdayken her ey deiiyordu. Delice. Onu grmeyi kesmek zorundaydm. Derken zamanla ... ona bu i iin para veriliyor olmas ihtimali geldi aklma. Biri para veriyordu ona. Biri her eyi biliyordu. Ya ben? Bunu durdurmalydm. Bob sylemiti bana. Allah kahretsin, ofisteki herkes syledi. Yapamadm. Sonunda yaptm ama. Kestim. O gece davete geldiimde o da oradayd. Allah kahretsin." Bam sallyordu. "Oluverdi. Ne terslik!" Kadn kapdan ban uzatt. "ki dakika, Senatr. Eer hazrsanz sizi aaya istiyorlar." Morton bize, "nce unu bitirmek istiyorum," dedi. Connor, "Tabii, Senatr," diye karlk verdi. Kendine o kadar hakimdi ki, amamak elde deildi. Senatr Morton muhabirle yarm saat sren tartmasn en ufak bir rahatszlk belirtisi gstermeden yapt. Glmsedi, espriler patlatt, yorumlar yapt, grler ileri srd. Sanki hibir sorunu yoktu. Bir ara, "Evet, ngilizlerle Hollandallarn Amerika'da Japonlardan fazla yatrm olduu doru," dedi. "Ama Japonya'nn uygulad o hedeflere ynelik, dmanca ticaret biimini gzard edemeyiz. Japon i dnyasyla hkmeti birleip, Amerikan ekonomisinin belli bir alanna planl saldrlarda bulunuyorlar. ngilizlerle Hollandallar bu tr almaz. Temel endstrilerimizi o lkelere kaptrm deiliz. Japonlara birounu kaptrm durumdayz. Aradaki byk fark bu. Kayg verici olan ey de bu." Sonra ekledi. "Ve tabii biz de eer istersek bir ngiliz irketini, bir Hollanda irketim satn alabiliriz. Ama bir Japon irketini satn alamayz." 379

Oturum devam etti, ama kimse ona MicroCon'u sormad. Baka bir soruya cevap verirken konuyu kendisi ortaya ge tirdi. "Amerikallar rklkla sulanmadan Japonlar eletirebilmeliler. Her lkenin baka lkelerle anlamazlklar olabi lir. Bundan kanlamaz. Bizim Japonya'yla anlamazlklar mz da serbeste tartlabilmeli, irkin sulamalara hedef edilmemeli. Benim MicroCon satna kar km da rk damgasn yedi, oysa hi ilgisi yoktu." Sonunda bir muhabir ona MicroCon satn da sordu. Morton bir kararszlk geirdi, masaya doru eilerek yle konutu. "Sen de bilirsin, George, ben MicroCon satna batan be ri karydm. Hl karym. Amerikallarn bu lkenin de erlerini korumak iin gerekli admlan atma zaman geldi artk. Gerek deerleri, ml deerleri ve entellektel deer leri. MicroCon sat aklszca bir ey. Muhalefetim devam ediyor. Bu nedenle de unu memnuniyetle sylemek iste rim, Akai Seramik'in MicroCon'u alma teklifini geri ektiini renmi bulunuyorum. Bence bu ok daha iyi bir zm. Akai'yi bu duyarll iin alklyorum. Sat olmayacak. Bu na ok memnunum." "Ne?" dedim. "Teklifi geri mi almlar?" Connor," Herhalde imdi alrlar artk," dedi.

rumda, Zen ros/'lerin zerindeki basky da tahmin edebilir siniz. lecekleri zaman herkes onlardan harika bir iir bekli yor. Adam aylarca bundan baka bir ey dnemez oluyor. Ama benim en sevdiim iiri yazan, bu baskdan iyice usa nan bir rahip. iir yle." Sonra iiri okumaya balad.

Doum byle, lm byle. iir olsun, olmasn Ne gam!


Muhabirlerin hepsi glmeye baladlar. "Demek ki Japon ticaretini de ok fazla ciddiye almamak gerek," dedi Morton. "Bu da Japonlardan renebileceimiz bir baka ey."

Morton oturumun sonuna doru olduka neeliydi. "Ja ponya'y ok eletiriyor diye adm ktna gre, belki bir an iin hayranlm da ifade etmeme izin verirsiniz. Japon larn harikulade hafif yrekli bir yan vardr ve bu en bek lenmedik yerlerde ortaya kar. "Herhalde bilirsiniz, Zen rahipleri, lme yaklatklarn da bir iir yazarlar. ok geleneksel bir sanat trdr bu. Ba z iirler yzlerce yl sonra bile hl dillerde geziyor. Bu du- 3 8 0

Oturumun sonunda Morton muhabirle el skt, set ten inip yrd. igura'run stdyoya gelmi olduunu gr dm. Yz kpkrmzyd. Dilerinin arasndan iine hava ekip duruyordu. Morton neeyle, "Aa, igura-san," dedi. "Bakyorum ha beri duymusunuz." Onun srtn tplad. Ama serte vu ruyordu. igura ate sayordu. "Son derece zgnm, Senatr. Bundan sonras hi iyi girmeyecek." Kplere bindii belliy di. Morton, "Hey," dedi. "Biliyor musun ... vz gelir!" igura, "Bir anlamaya varmtk," diye tslad. "Evet, varmtk. Ama siz kendinize deni yerine getir mediniz. yle deil mi?"

Senatr bundan sonra bize yaklat, "Herhalde ifade verme mi beklersiniz," dedi. "zninizle u makyaj karaym, sonra gideriz." Connor, "Peki," diye karlk verdi. Morton makyaj odasna doru yrd. igura, Connor'a dnd. "Toteno taibenna koto ni narimaita ne." Connor, "Ayn grteyim, ok zor," dedi. igura dileri arasndan, "Kelleler yuvarlanacak," diye tslad. Connor, "nce seninki," dedi. "So omova nakai." Senatr ikinci kata kan merdivenlere doru gidiyordu. VVoodson ona yaklat, iyice sokuldu, bir eyler fsldad. Senatr kolunu onun omzuna att. Bir an o durumda yrdler. Sonra senatr st kata kt. igura suratn asarak, "Konna hazuja nakatta no ni," dedi. Connor omuz silkti. "Korkarm pek acyamyorum. Sen bu lkenin yasalarn inemeye kalktn, imdi de byk sorunlar kacak. Eraikoto ni naryo, igra-san." "Greceiz, Yzbam." igura dnd, Eddie'ye buz gibi baklarla bakt. Eddie omuzlarn kaldrd, "Hey, benim sorunum yok," dedi. "Anlyorsun, deil mi, kompadre? Artk sorunlarn hepsi senin." Sonra gld. ri kym stdyo yneticisi kulanda kulaklklarla yaklat. "Aranzda Temen Smith var m?" Ben olduumu syledim. "Bayan Asakuma diye biri aryor. uradan konuabilirsiniz." Kedeki telefonu gsteriyordu. Kanepe, koltuklar, karda kent manzaras. Bir koltuun yannda da yanp snen bir telefon. Yryp koltua oturdum, telefonun kulakln elime aldm. "Temen Smith." "Merhaba, ben Theresa," dedi. Adn syleyii ok hou382

ma gidiyordu. "Bak, teypin son ksmn seyrediyordum. En sonunu. Sanyorum bir sorun var." "Ya? Ne tr sorun?" Ona Morton'un itiraf etmi olduunu sylemedim. Sete doru baktm. Senatr oktan yukarya kmt. Grnrlerde yoktu. Yardmcs VVoodson merdi venlerin dibinde volta atyordu. Rengi kl gibiydi. Elleri ke merinin yan tarafn sinirli sinirli yoklad. Ceketinin stn den. O srada Connor'n sesini duydum. "Ah, Allah kahretsin!" Birden komaya balad. Merdivenlere doru utu. akn lkla yerimden kalktm, telefonu drp peinden seyirttim. Connor, VVoodson'un yanndan geerken, "Seni itolu!" diye bard, sonra basamaklar ikier ikier atlayarak k maya koyuldu. Hemen arkasndaydm. VVoodson'un, "Mec burdum," gibi bir eyler sylediini duydum. kinci kat holne vardmzda Connor, "Senatr!" diye bard. te o anda bir tek mermi sesini duyduk. Fazla yk sek bir ses deildi. Bir sandalye devriliyormu gibiydi. Ama ben tabanca sesi olduunu anlamtm.

383

vjUNE bat ufkuna doru iniyordu. Kayalarn glgesi plak kumlarn zerinde iice daireler halinde kprdamaktayd. Oturduum yerden o desenlere bakyordum. Connor ierde, hl televizyon seyrediyordu. Haberlerin sesi kula ma belli belirsiz ulamaktayd. Zen tapnaklarnn elbette te levizyonlar da olurdu. Artk bu elikilere almaya bal yordum. Ama ben televizyon seyretmek istemiyordum artk. Bir saattir yeterince seyretmi, basnla yaynn bu ie nasl bir hava vermek niyetinde olduunu renmitim. Senatr Morton son zamanlarda byk bir bask altndayd. Aile ha yat sorunluydu. Delikanl olu geenlerde ikili araba sr mekten tutuklanm, bu arada bir kazaya da yol ap bir ba ka gencin ar yaralanmasna sebep olmutu. Kznn krtaj olduu sylentileri yaygnd. Bayan Mortonla grp yoru mu alnamamt ama muhabirler Arlington'daki evin kap snda bekliyorlard. Senatrn yardmclarnn hepsi, kendisinin son zaman larda gerekten byk bask altnda olduunu, aile hayatn yaklaan adaylyla dengelemeye uratn sylemektey diler. Kendinde deildi, diyorlard. Sinirli ve iine kapankt. Hatt bu yardmclardan bir tanesi, "Kiisel bir derdi var gi biydi," diye de yorum yapmt.
Y k se len G n e F 25

385

Hi kimse senatrn mant konusunda kuku seslendirmemekteydi ama meslekdalarmdan Senatr Dovvling, Morton'un son zamanlarda Japonya konusunda biraz fanatiklemeye baladna deinmiti. Belki zerindeki bask nn etkisiyle. "John artk Japonya'yla ibirliinin mmkn olmadn dnyordu," demiti. "Oysa bu ibirliinin art olduunu hepimiz biliyoruz," diye de eklemiti. "Bu iki ulusun birbiriyle yakn balar vardr. Ne yazk ki hibirimiz onun nasl bir bask altnda olduunu anlayamadk, nk John Morton aslnda iine dnk bir insand." Bahedeki kayalarn altn rengine, sonra kzla dnn seyrediyordum. Bili Harris adl bir Amerikal Zen rahibi bi nadan kt, bana ay ya da Coca Cola isteyip istemediimi sordu, hayr dedim. Uzaklat. Kapdan ieriye doru bakt mda, televizyon ekrannn mavimsi n gryordum. Connor gzkmyordu. Tekrar bahedeki kayalara dndm. O ilk mermi Senatr Morton'u ldrmemiti. Banyonun kapsn tekmeyle atmzda, onu boynundan kanlar akar ken ayakta sendeler durumda bulmutuk. Connor, "Yapma yn!" diye barrken Morton namluyu azna sokup bir el daha ate etmiti. kinci kurun ldrcyd. Tabanca elin den tepti, dne dne banyonun seramik tabanna utu. Tam ayakkabmn yanna dt. Duvarlar kan iinde kalmt. Derken insanlar barmaya balad. Dndmde mak yajc kz kapda grdm. Ellerini yzne kapam, avaz kt kadar haykryordu. Sonunda salk ekipleri geldiin de ona sakinletirici verdiler. Connor'la ikimiz, merkezden Bob Kaplan'la Tony Marsh gelinceye kadar orada kaldk. Grevli detektifler onlard. Biz artk gitmekte zgrdk. Bob'a istedii zaman ifade verme ye hazr olduumuzu syledim, ayrldk. igura'nn oktan gitmi olduunu grdm. Eddie Sakamura da yle.

Connor bundan tedirgin oldu. "Lanet olas Eddie," dedi. "Ne cehenneme gitti?" "Kime ne?" dedim. Connor, "Eddie konusunda sorun var," diye mrldand. "Ne sorunu?" "igura'nn yannda nasl davrandn grmedin mi? Kendine ar gveniyordu. Gereinden fazla gveniyordu. Korkmas gerekirdi, oysa korkmuyordu." Omuz silktim. "Kendin de sylyorsun ite, Eddie deli nin biri. Neyi neden yaptn kim bilebilir?" Bu olaylar dizi sinden bezmi, usanmtm artk. Connor'n o sonu gelmez Japon nanslarndan da usanmtm. "Herhalde Eddie Ja ponya'ya dnmtr," dedim. "Ya da Meksika'ya gemitir. Daha nce niyetinin Meksika olduunu sylemiti." Connor, "nallah haklsndr," dedi. Beni arka kapdan kard. Basn gelmeden oradan ayrl mak istediini syledi. Arabaya binip uzaklatk. Beni bu Zen merkezine getirdi. Hl buradaydk. Lauren'i aradm ama brosunda yoktu. Laboratuvarda Theresa'y aradm, te lefonu meguld. Evi aradm, Elaine bana Michelle'in iyi ol duunu, gazetecilerin de gitmi olduunu syledi. Kalp Michelle'e akam yemeini de yedirmesini isteyip istemedi ini sordu, evet dedim. Eve ge dnebilirdim. Sonra bir saat kadar televizyon seyrettim. Bkana kadar.

Hemen hemen karanlk basyordu. Kumlar morumsu gri olmutu. Vcudum oturmaktan tutulmu, akam serinliin de biraz da rperiyordu. ar cihazmn sesi duyuldu. Mer kezden aryorlard. Ya da belki Theresa aryor olabilirdi. Kalkp ieriye girdim. Televizyonda Senatr Stephen Rovve, acl aileye basa l diliyor, Senatr Morton'un ar stres altnda olduunu
387

sylyordu. Senatr Rowe ayrca Akai teklifinin geri ekil memi olduunu da syledi. Rovve'un bildii kadaryla, sa t muameleleri hl ilerlemekteydi ve imdi artk bu konu ya ciddi bir muhalefet de gelmeyecekti. "Hmmm," dedi Connor. "Sat yine de oluyor mu?" dedim. "Herhalde hi caylmamt," dedi Connor. Sesi kaygly d. "Sen bu sata kar msn?" "Ben Eddie'ye kayglanyorum. yle dik bal ki! imdi mesele, igura'nn ne yapacanda." "Kime ne?" dedim. ok yorgundum. Kz lmt, Mor ton lmt ve sat da ilerliyordu. Connor bam iki yana sallad. "Nelerin tehlikede olduu nu dn," dedi. "ok byk eyler tehlikede. igura ufack bir cinayetle ilgilenmiyor. Bir yksek teknoloji irketinin stratejik amalarla satn alnmasyla da ilgilenmiyor. igu ra'nn derdi, Nakamoto'nun Amerika'daki saygnl. Nakamoto Amerika'ya ok byk bir tekiltla girdi ve onu daha da bytmek istiyor. Eddie o saygnla zarar verebilir." "Nasl?" Yine ban sallad. "Tam emin deilim." arm yine ald. Aradm. Merkezdeki gece nbetisi Frank Ellis'di. "Hey, Pete," dedi. "zel balant grevlisi isteniyor. Ona rm garajndan avu Matlovsky." "Ne varm?" diye sordum. "Sylediine gre oraya be Japon gitmi, hurda bir ara bay incelemek istiyorlarm." Kalarm attm. "Hangi hurda arabay?" "Ferrari'yi. O hzl kovalamacada harap olan. Grne gre arabann durumu kt. Hem arpmadan paralanm, hem de yanm. Cesedi iinden ekipler zorla kard. Ama Japonlar yine de arabay grmek iin srar ediyorlarm.

Matlovsky ktlara bakm ama arabay kimseye gsterme nin bir sakncas olup olmadn anlayamam. Yani devam eden bir soruturmayla ilgili mi, deil mi, bilemiyor. Japon larla konuabilecek kadar dil de bilmiyor. Japonlardan biri lenin akrabas olduunu sylyormu. Sen gidip bu ii zmler misin?" imi ektim. "Bu gece nbet benim mi? Daha dn gece ben nbetiydim." "Eh, yine senin adn var. Allen'le nbetleri deimisiniz galiba." Hayal meyal hatrlyordum. Jim Ailen ocuunu King ta kmnn hokey mana gtrebilsin diye nbet deimitik onunla. Bir hafta nceydi galiba. Ama bana ok daha eski bir olay gibi geliyordu. "Peki," dedim. "Giderim." Connor'a gitmem gerektiini sylemek zere ieriye y rdm Hikyeyi dinleyince birden ayaa frlad. "Elbette! Elbette! Ne budalaym ben, Allah kahretsin!" Yumruunu br avucuna indirdi. "Gidelim, kohai." "Garaja m?" "Ne garaj? Yok canm!" "Nereye gidiyoruz peki?" "Lanet olsun, ne aptalm!" dedi yine. Arabaya doru ko maya balamt bile. Peinden yetimeye altm. Arabay Eddie Sakamura'nn evine yanatrrken Connor kendini dar atp basamaklardan yukar kotu. Park edip arkasndan kotum. Gkyz koyu mordu. Gece inmiti ar tk. Connor basamaklar ikier ikier atlayarak kyordu. "Hep kendimi suluyorum," dedi. "Daha nce dnmeliy dim. Anlamn daha nce zmeliydim." 389

"Neyin anlamn?" derken soluum biraz kesiliyordu. Ba samaklarn sonuna varmtk. Connor n kapy at. eriye girdik. Salon sabah brakt mz gibiydi. Graham'la en son orada konumutum. Connor abucak odalar dolat. Yatak odasnda bir bavul ak duruyordu. Armani ve Byblos ceketler yatan zerine serilmi, bavula konmay bekliyordu. "Kk sersem," dedi Connor. "Buraya hi uramamalyd." Darda havuzun klar yankt. Tavanda yeil kprtlar oluturuyorlard. Connor oraya kt.

Ceset suyun zerinde, yzst durumda yzmekteydi. plakt. Havuzun orta yerinde, yeilin ortasnda kara bir si luet. Connor bir denek buldu, Eddie'yi kar kenara doru itti. Onu yakalayp betonun zerine ektik. Ceset morarmt. Buz gibiydi. Katlamaya da balam t. zerinde iz yoktu grne gre. Connor, "Ona tabii dikkat ederler," dedi. "Neye?" "Bir ey belli etmemeye. Ama eminim kantlar bulu ruz..." Kalem fenerini karp Eddie'nin aznn iine bakt. Meme balarn ve cinsel organlarn inceledi. "Evet. tane. u sralanm krmz noktalar gryor musun? Husyeler de. Bir de urada, oyluun i tarafnda ..." "Chip mi? "Evet. Elektrik oku. Allah kahretsin! Neden sylemedi ba na? Senin evden televizyon stdyosuna, senatr grmeye gidene kadar bol bol zaman vard. O sra bir ey syleyebi lirdi. Bana gerei anlatabilirdi." "Ne konuda?" Connor bana cevap vermedi. Kendi dnceleri arasnda kaybolmutu. ini ekti. "Biliyor musun, sonunda biz yine

de basit ganjin'leriz. Yabanc yani. aresiz durumdayken bi le bize almad. Hem zaten herhalde bize sylemezdi, n k ..." Sustu. Cesede bakt. Sonunda cesedi tekrar suya doru kaydrd, yzmesine izin verdi. "Krtasiye iini bakas yapsn," deyip ayaa kalkt. "Cese di bizim bulmamz gerekmez. nemi de yok." Eddie'nin tek rar havuzun ortasna doru kayna bakt. Ba hafif bat yor, topuklar suyun dna kyordu. "Onu severdim," dedi Connor. "Bana baz iyilikler yap mt. Japonya'dayken ailesiyle bile tanmtm. Yani aile sinden baz kimselerle. Babasyla deil." Cesedin yavaa dnne bakt. "Ama Eddie iyi ocuktu. imdi tabii ... bilmek istiyorum." Hibir ey anlamyordum. Neden sz ettii hakknda zer re kadar fikrim yoktu. Ama bir ey sormann yersiz olaca n hissediyordum. Connor fkeli grnyordu. "Yr," dedi sonunda. "abuk olmalyz. Birka ihtimal var yalnzca. Yine olaylarn ardnda kaldk. Ama o iti ele ge ireceim. Bu uurda canm versem bile." "Hangi iti?" igura'y."

Arabay benim eve doru sryordum. "Sen bu gece izinli misin?" dedi. "Seninle geliyorum," dedim. "Hayr. Bu ii yalnz yapacam, kohai. Senin bilmemen daha iyi olur." Bir sre bylece tarttk. Bana sylemek istemiyordu. Sonunda konutu. "Tanaka dn gece Eddie'nin evine gitti, nk teyp Eddie'deydi. Herhalde orijinal teyp."
391

"Tanaka onu gen istiyordu. O yzden tarttlar. Graham'la ikiniz geldiinizde patrt koptu. Eddie, Tanaka'ya teypin Ferrari'de olduunu syledi. Tanaka da garaja indi. Ama polisi grnce panie kapld, arabaya atlayp kama ya kalkt." "Tamam." "Ben teypin kazada ve yangnda yok olduunu varsay dm." "Evet..." "Ama besbelli yok olmam. nk eer teyp Eddie'nin elinde olmasa, igura'ya kar o kadar kstahlamaya cesa ret edemezdi. O teyp onun yenindeki kozdu. Kendisi de bili yordu. Ama besbelli igura'nn ne kadar amansz olduunu tahmin edemedi." "Teyp iin ona ikence mi ettiler?" "Evet. Ama Eddie onlar artm olmal. Sylememi ye rini onlara." "Nereden biliyorsun?" "nk ..." dedi Connor. "Syleseydi geceyars be Ja pon kalkp Ferrari'yi incelemeye gelmezdi." "Yani hl teypi mi aryorlar?" "Evet. Ya da teypteki kantlar. Ka teypin kaybolduunu bile bilmiyor olabilirler u anda." Bir dndm. "Ne yapacaksn?" dedim. "Teypi bulacam. nk nemli. nsanlar lyor o teyp uruna. Eer orijinali bulabilirsek ..." Ban iki yana sallad. "igura'nn bana byk dert alacak. Zaten hak ediyor." Oturduum apartmann nnde durdum. Sokak sessiz ve karanlkt. "Yine de seninle gelmek istiyorum," dedim. Connor ban iki yana sallayp duruyordu. "Ben uzatma l izindeyim," dedi. "Sen deilsin. Emekli ayln dnmen
392

gerek. Hem benim bu gece ne yapacam da tam bilmiyor sun." "Tahmin edebiliyorum," dedim. "Eddie'nin izini srecek sin. Son geceden sonra yaptklarn izleyeceksin. Eddie evin den kt, kzl salnn evine yerleti. Belki baka bir yere da ha gitmitir ..." "Bak," dedi Connor. "Daha fazla zaman kaybetmeyelim, kohai. Benim baz tandklarm, bask yapabileceim insanlarm var. O kadarla brak. Bana ihtiyacn olursa araba telefonundan arayabilirsin. Ama mecbur olmadka arama. ok iim var." "Ama ..." "Haydi, kolai. n arabadan. ocuunla gzel bir gece geir. yi i kardn, ama bitti ilerin artk." Sonunda arabadan indim. "Sayonara," dedi Connor. Elini akac bir tavrla sallad. Sonra gaza basp uzaklat.

"Baba! Baba!" Kzm bana doru koarken kollarn iki ya na amt. "Kucana al, Baba." Kucama aldm onu. "Merhaba Shelly." "Baba, Uyuyan Gzel'i seyredebilir miyim?" "Bilemiyorum. Yemeini yedin mi sen?" Elaine, "ki sosisle bir klah dondurma yedi," dedi. Mut fakta bulaklar ykyordu. "Tanrm," dedim. "Ona artk uydurma yiyecekler verme yecektik hani?" "Baka bir ey yemek istemedi," diye aklad Elaine. "ok huzursuzdu. ki yanda bir ocukla geirdiim en uzun gnlerden biriydi bugn." "Baba, Uyuyan Gzel'i seyredebilir miyim?" "Bir dakika, Shelly, ben Elaine'le konuuyorum."
393

"orba iirmeye altm," dedi Elaine. "Ama elini bile srmedi. Sosis istedi." "Baba, Disney kanaln seyredebilir miyim?" "Michelle," dedim. Elaine, "Ben de hi yoktan iyidir diye dndm," dedi bu arada. "Sanrm heyecanlyd. Anlyorsunuzdur ... muhabirler falan. Mthi bir gnd." "Baba? Seyredebilir miyim? Uyuyan Gzel'i, ha?" Kuca mda kvranyor, suratm ekitiriyor, dikkatimi ona y neltmemi istiyordu. "Peki, Shel." "Hemen, Baba?" , "Peki." Onu yere indirdim. Salona koup televizyonu at. Uzak tan kumanda letini kararszlk gstermeden kullanabiliyor du. "Galiba ok fazla televizyon seyrediyor." Elaine, "Her ocuk yle," diyerek omuzlarn kaldrd. "Baba?" Salona gidip kaseti taktm, jenerii atlamak iin ileriye doru hzl sardm, sonra "Play"e basp geri dndm. Sabrsz bir sesle, "Orasn deil," dedi. Teypi biraz daha ileri sardm, esas olaylarn balad yeri aradm. Ekranda bir kitabn sayfalar evriliyordu. Elimi ekitirerek, "Buras, buras." dedi. "Play"e bastm. Michelle bir koltua oturdu, ba parma n emmeye balad. Sonra bir an parman azndan ekip yanndaki mindere pat pat vurdu. "Buraya, baba." Yanma oturmam istiyordu. imi ektim. Odaya yle bir bakm. ok dankt. Boya defterleriyle mum boyalan yere salmt. Kocaman lego deirmen de orta yerde duruyordu. "uray toplayaym," dedim. "imdi geliyorum yanna." Ba parman tekrar azna soktu, ekrana dnd. Tm dikkati oradayd.
394

Boyalar' toplayp karton kutuya doldurdum. Defterleri katlayp rafa yerletirdim. Birden ok yorgun olduumu his settim. Michelle'in koltuunun dibine,.yere oturdum. Ekran da peri, krmz, yeil ve mavi elbiseleriyle atonun taht odasna doru uuyorlard. "Bu Merryvveather," dedi Michelle. Parmayla gsteri yordu. "Mavi giyen." Mutfaktan Elaine, "Size bir sandvi hazrlayaym m, Te menim?" diye seslendi. "Harika olur," dedim. Orada kzmla ylece oturmak isti yordum. Her eyi unutmak. En azndan bir sre iin. Connor'a beni zorla arabadan indirdii iin minnet duydum. Oturup aptal aptal televizyon seyretmeye koyuldum. Elaine salaml, hardall ve marul dilimli bir sandvi getir di. Ackmtm. Elaine ekrana gz att, ban iki yana salla d, mutfaa dnd. Sandviimi yedim. Michelle de birka lokma istedi. Salam ok seviyordu. Ben iindeki katk mad deleri nedeniyle biraz kayglydm ama herhalde sosisten daha kt olamazd. Sandviimi bitirdiimde kendimi biraz daha iyi hissettim. Odann toplanma iini bitirmek zere ayaa kalktm. Deir meni elime aldm, paralarn ayrmaya baladm. Michelle acl bir sesle, "Onu deil, onu deil," dedi. Deirmeni sk memi istemiyor sandm ama konu o deildi. Ellerini gzleri ne kapatmt. Kt cad Maleficient'i grmek istemiyordu. Teypi ileri sardm, cad sahnesi bitince tekrar play'e bastm. Lego deirmeni sktm, paralar kutuya koydum, kitap rafnn en altna yerletirdim. Yeri orasyd. Oyuncaklar Miche'le kolayca alabilsin diye alt katlara koyuyordum. Kutu raftan halnn zerine dt. Tekrar elime aldm. Rafta bir ey duruyordu. Kk, gri bir dikdrtgen. Ne ol duunu bir anda anladm. Sekiz milimetrelik bir video kasetiydi. Etiketinde Japonca harfler gze arpyordu. 395

tLANE, "Temenim, baka bir eye ihtiyacnz var m?" diye sordu. Mantosunu giymi, gitmeye hazrlanmt. "Bir dakika bekle/'dedim. Telefona yrdm, merkezdeki santrali aradm. Telefonu benim arabamda bulunan Connor'a balamalarn syledim, sabrszlk iinde beklemeye baladm. Elaine bana bakyor du. "Bir dakikack, Elaine," dedim. Televizyonda prens, Uyuyan Gzelle birlikte ark syl yor, etrafta kular tyordu. Michelle yine parman em mekteydi. Santral, "zgnm, araba cevap vermiyor," dedi. "Peki," dedim. "Yzba Connor baka numara brakt m?" Bir sessizlik oldu. "Gncel listede yazl deil." "Biliyorum. Ama numara brakt m?" "Onu bulmaya alyorum. Bir dakika bekleyin." Beni beklemeye ald. Bir kfr savurdum. Elaine n holde bekliyordu. Gitmeye hazrd artk. Santralin sesi geldi. "Temenim? Yzba Ellis diyor ki Yzba Connor gitmi." "Gitmi mi?" "Biraz nce buraya uram, ama sonra gitmi."

"Yani kente mi inmiti?" "Evet, ama simdi gitmi. Numara bilmiyoruz. zgnm." Elaine hl holde bekliyordu. "Temenim?" "Bir dakika, Elaine," dedim. "Temenim, benim bugn bir ..." "Bir dakika, diyorum." Odada dolamaya baladm. Ne yapacam bilemiyor dum. Bir anda iimi mthi bir korku kaplamt. Eddie o teyp iin ldrlmt. Bakalarn da ldrmekten ekin mezlerdi. Kzma baktm. Parma aznda, televizyon sey reden kzma. Elaine'e, "Araban nerede?" diye sordum. "Garajda." "Peki. Bak. Michelle'i de gtrmeni istiyorum. Buradan doruca ..." Telefon ald. Hemen kulakl kaptm. nallah Connor'dr diye umuyordum. "Alo?" "Moi moi. Connor-san desti ka?" "Burada yok," dedim. Ama kelimeler azmdan kt anda kendime lanet okudum, iten gemiti. Olan olmu tu bir kere. ngilizceyi ar bir aksanla konuan ses, "ok iyi, Teme nim," dedi. "stediimiz ey sizde, deil mi?" "Neden sz ettiinizi anlayamadm," dedim. "Sanrm anladnz, Temenim." Hattaki hafif hrty duyabiliyordum. Bir arabadan ar yorlard. Herhangi bir yerde olabilirlerdi. Kapnn nnde bile olabilirlerdi. Allah kahretsin! N

"Kimsiniz?" diye sordum. Ama szme yalnzca evir sesi cevap verdi. Elaine, "Ne oldu, Temenim?" diye sordu. 396

Ben o arada pencereye kouyordum. Sokakta arabann ikinci bir sra oluturarak, darya park etmi olduunu grdm. Be adam iniyordu. Karanlkta koyu renk siluetler.

DAKN olmaya altm. "Elaine," dedim. "Michelle'i alp benim yatak odama gemeni istiyorum. Yatan altna girin ve her taraf tmyle sessizleinceye kadar orada kaln. Ne olursa olsun, kmayn. Anlyor musun?" "Hayr, baba!" "Dediimi hemen yap, Elaine." "Hayr, baba. Ben Uyuyan Gzel'i seyretmek istiyorum." "Daha sonra seyredersin." Tabancam karm, haznesini kontrol ediyordum. Elaine'in gzleri fincan gibi almt. Michelle'i kucaklad. "Gel, hayatm," Michelle onun kollarnda debeleniyor, itiraz ediyordu. "Hayr, baba!" "Michelle." Sessizleti. Sesimin tonundan oka kaplmt. Elaine onu yatak odasna gtrd. Ben hazneye bir kurun daha koy dum, sonra tabancay ceketimin cebine attm. Yatak odasnn ve Michelle'in odasnn klarn sndr dm. Kzmn beiine baktm. rtye fil desenleri aplike edilmiti. Mutfan klarn da sndrdm. Tekrar salona dndm. Televizyon hl akt. Kt cad kuzgununa Uyuyan Gzel'i bulmasn sylemekteydi. "Sen benim son umudumsun, tatlm, beni yzst brakma," diyorctu kua. Ku uup gitti.
398

Yere meldim, kapya doru szldm. Telefon yine ald. Cevap vermek zere oraya emekledim. "Alo." "Kohai." Connor'n sesiydi. Araba telefonunun parazitini de duyabiliyordum. "Neredesin?" dedim. "Teyp sende mi?" "Evet, bende. Sen neredesin?" "Havaalannda." "Eh, buraya gel. Hemen. Takviye de ar. Tanrm!" Kapmn dndaki sahanlkta sesler duydum. Hafif ses ler. Ayak sesi gibi. Telefonu kapattm. Ter iindeydim. Tanrm. Eer Connor havaalanmdaysa, benden yirmi dakika uzakta demekti. Belki daha ok. Belki daha ok. Bu ii kendi bama halletmek zorundaydm. Gzlerimi kapya dikip dikkatle dinledim. Ama dardan baka ses gelmedi. Yatak odasnda kzmn, "Uyuyan Gzel'i istiyorum, Baba." dediini duydum. Elaine ona fsldad. Michelle szlan-, yordu. Sonra sessizlik oldu. Telefon yine ald. "Temenim," dedi o aksanl ses. "Takviyeye gerek yok." Tanrm, telefonumu dinlemilerdi. "Size zarar vermek istemiyoruz, Temenim. Yalnzca bir tek ey istiyoruz. Ltfen nezaket gsterip teypi darya geti rir misiniz?" "Teyp bende," dedim. "Biliyoruz." "Alabilirsiniz," dedim. "yi. ok daha iyi olur."
399

Tek bama olduumun farkndaydm. Yldrm hzyla dnyordum. Tek amacm onlar buradan uzaklatrmak t. Kzmdan uzaklatrmak. "Ama burada deil," dedim. n kapya vuruldu. abuk abuk, srarl bir tkrt. Lanet olsun! Olaylarn evreme kapanmakta olduunu hissettim. Her ey ok abuk oluyordu. Yere melmi durumdaydm. Te lefonu masann stnden ekip yanma almtm. Pencere lerden gzkmemeye alyordum. Kap tekrar vuruldu. Ben telefona, "Teypi alabilirsiniz," dedim. Ama nce adamlarnz arn." "Tekrar eder misiniz, ltfen?" Tanrm, yine dil sorunu! "Adamlarnz buradan uzaklatrn. Sokaa insinler. On lar orada grmek istiyorum." "Temenim, biz teypi istiyoruz." "Onu biliyorum," dedim. "Size vereceim teypi." Konu urken gzlerim de kapdayd. Tokman yavaa dnmeye baladn gryordum. Birisi n kapy amaya alyor du. Yavaa, sessizce. Tokmak brakld, kapnn altndan ieriye beyaz bir ey kayd. Bir kartvizit. "Temenim, ltfen kolaylk gsterin." Emekleyip kart aldm. zerinde "Jonathan Connor, Yz ba, Los Angeles Polis Tekilt" diye yazyordu. O srada kapnn dndan bir fslt duydum. "Kohai." "" Bunun bir tuzak olduunu biliyordum. Connor havaala nnda olduunu sylemiti. Demek tuzak olduu kesindi ... "Belki bir yardmm olabilir, koha." Bunlar onun daha nce de kulland kelimelerdi. Olayla rn en banda. Aklm karyordu.
400

"A u lanet olas kapy, kolmi." Connor'd. Uzanp kapy atm. Eilerek ieriye szld. Mavi bir ey vard elinde. Onu yerde surklyordu. Kurun geirmez bir yelek. "Ben sanmtm ki ..." diye sze balaya cak oldum. Ban iki yana sallad, fsldad. "Buraya geleceklerini tahmin ettim. yle olmak zorundayd. Evin arka sokanda, arabada bekliyordum. Ka kii var nde?" "Sanrm be. Belki daha ok." Ban sallad. Telefondaki aksanl ses, "Temenim?" dedi. "Orada ms nz, Temenim?" Kulakl kulamdan ayrdm, Connor'n da o sesi duy masn kolaylatrdm. "Buradaym," dedim. Televizyonda cad yksek sesle bir kahkaha att. "Temenim, sizin oradan sesler geliyor." "Uyuyan Gzel o," dedim. "Ne? Uyuyan Gzel mi?" Ses aknd. "Nedir o?" "Televizyon," dedim. "Televizyon ak." Hattn br ucunda fsltlar duydum. Sokaktan bir araba gemekteydi. Adamlarn darda, gze arpar durumda ol duunu hatrladm. ki yannda apartmanlar olan bir soka n ortasnda durmaktaydlar. Pek ok pencere bakyordu oraya. Her an birileri pencereden bakabilirdi. Bu adamlarn hzl hareket etme zorunluluu vard. Belki de harekete gemilerdi bile. Connor ceketimi ekitiriyordu. Bana soyunmam iin ia ret etti. Bir yandan telefonda konuurken ceketimi kardm. "Pekl," dedim. "Ne yapmam istiyorsunuz?" "Teypi bize getirin." Connor'a baktm. Ban evet der gibi sallad. "Peki," dedim."Ama nce adamlarnz geri ekin." "Efendim?" Connor yumruunu skt. Yz kaslvermiti. fkelenYkselen Gne F.26

401

memi istiyordu. Telefonun azln kapayp kulama fsl dad. Japonca bir cmle syledi. "Dikkat edin!" dedim. "Yoku kike!" Hattn ucunda bir homurtu duyuldu. armlard. "Hai. Adamlarmz geldi. imdi de siz gelin, Temenim." "Peki," dedim. "Geliyorum." Telefonu kapattm.

Connor fsldad. "Otuz saniye." Sonra n kapdan kt. Ben giydiim yelein zerine geirdiim gmlein dme lerini ilikliyordum hl. Bu yelekler ikin ve scakt. He men terlemeye baladm. Otuz saniye bekledim. Gzm saatimdeydi. Saniye kolu nun hareketini izliyordum. Sonra kapdan ktm.

Birisi sahanln n sndrmt. Ayam bir vcuda takld, dtm. Kalkp incecik Asyal yze baktm. ocuktu daha. alacak kadar genti. Yirmi bile olamazd. Baygnd. ok yava soluyordu. Merdivenlerden inmeye baladm. kinci kat sahanlnda kimse yoktu. O merdiveni iner ken, ikinci kat dairelerinden birinin televizyonundan konservelenmi bir kahkaha sesi geldi kulama. Makineden gelme bir kahkaha. Bir ses, "Peki, syleyin bize, o ilk rande vunuzda nereye gitmitiniz?" diye sordu. Son merdiveni inmeye koyuldum. Apartmann n kaps camdand. Baktmda yalnzca park etmi arabalar gr dm. Adamlar da, o araba da daha soldayd. Bekledim. Derin bir soluk aldm. Yreim arpyordu Dar kmay hi istemiyorum, ama kafamda yalnzca onla 402

r kzmdan uzak tutmak vard. Olaylar evimden uzaa kaydrmak ... Darya, gecenin karanlna ktm. Terli yzme ve boynuma hava buz gibi geldi. ne doru iki adm ilerledim. imdi grebiliyordum onlar. On metre kadar ilerde dur mulard. Arabalarnn yanndaydlar. Drt kii sayabildim. Biri bana el sallad, yaklamam iaret etti. Ben kararszdm. tekiler neredeydi? Arabalarn yanndaki adamlardan baka kimseyi gremiyordum. Tekrar el salladlar, iaret ettiler. Onlara doru bir iki adm attm, ama bir anda arkamdan gl bir darbe beni slak imenlerin zerine yzkoyun serdi. Ne olduunu biraz ge anlayabildim. Beni srtmdan vurmulard. Derken silah sesleri her yanm sard. Otomatik silahlar d. Sokak k iinde kald. Sesler sokan iki yanndaki apartmanlardan yanklanyor, camlar krlyordu. evremde insanlarn bartn duydum. Yine silah sesleri. Kontakla rn evrili sesi geldi kulama. Sokakta arabalar frtna gibi ilerledi. Hemen ardndan polis sirenleri ve lastik gcrtlar duyuldu. Projektr klar yand. Ben dtm yerde, i menlerin zerinde, yzkoyun yatyordum. Sanki bir saat tir oradaymm gibi hissettim kendimi. Sonra btn bar tlarn ngilizce olduunu farkettim. Sonunda biri yaklap zerime eildi, "Kprdama, Te men, nce bir bakaym," dedi. Connor'n sesini tandm. Eli srtma dedi, yoklad. Sonra, "Dnebilir misin, Temen?" diye sordu. Dndm. Connor gl projektr klar altnda ayakta durmu, bana bakyordu. "Delmemi," dedi. "Ama yarn srtn fena tutulacak." Ayaa kalkmama yardm etti.
403

Beni kimin vurduunu anlamak iin arkama baktm. Ora da kimse yoktu. Birka bo fieklik, yeil imenlerin zerin de donuk sar prltlar oluturmaktayd. n kapnn hemen orada.

MANET, "VETNAM ETES BATI LOS ANGELES'DE DDET EYLEMNE GET" diyordu. Alttaki yaz da, Los Angeles Polis Tekiltndan Peter Smith adl zel Hizmetler grevlisinin llk Katilleri adl bir Orange County etesinin intikam saldrsna urad anlatlmaktayd. Te men Smith'e srtndan iki el ate edilmi, o srada gelen tak viye polis ekipleri saldrgan genleri datmlard. Saldr ganlardan hi sa ele geen olmam, ama atma srasnda iki tanesi lmt. Gazeteleri banyoda okuyordum. Kveti doldurup iine uzanm, srtmn arsn scak suyla hafifletmeye alyor dum. Omurgamn iki yannda kocaman, irkin birer rk vard. Soluk alrken canm acyordu. Michelle'i San Diego'ya, annemin yanna yollamtm. Hafta sonunda orada kalacakt. ler dzelinceye kadar. Elaine o gece ge saatte arabasna binip evine gidebilmiti. Okumay srdrdm. Yazya gre llk Katilleri, bir hafta nce, Rodney Howard adl iki yandaki ocuu Inglevvood'daki evinin nn de tekerlekli bisikletiyle oynarken kafasndan vuran e teydi. O olayn, eteye yeni bir ye kabul iin uygulanan bir tren olduu sylentileri dolamaktayd. Olayn irenli i, Los Angeles polisinin gney California'da iddeti nleyip
404 405

nleyemeyecei konusunda kuku ve merak da uyandrm t. Kapmn dnda yine bir yn muhabir vard, ama ben hibiriyle konumuyordum. Telefonum durmadan alyor du. Telesekretere cevap verdiriyordum. Ben banyoya uzan m, ne yapacama karar vermeye uramaktaydm. Bir iki saat bekleyip Times'dan Ken Shubik'i aradm. "Ne zaman ararsn diye bekliyordum," dedi. "Seviniyor olmalsn." "Neye?" "Sa kaldna. O ocuklar ok tehlikeli." "Dn geceki Vietnaml ocuklar m diyorsun?" dedim. "Aralarnda Japonca konuuyorlard." "Olamaz." "yle, Ken." "Yazmz yanl m yani?" "Pek saylmaz." "Durum anlalyor," dedi. "Hangi durum?" "Sansar'n yazsyd o. Ve bugn Sansar'n sngs d k. Onu kovmaktan bile sz ediliyor. Kimsenin anlad yok ama buralarda bir eyler oluyor. st dzeylerde birinin poposunda birdenbire Japonya konusunda pireler belirdi. Her neyse, Japonlarn Amerika'daki operasyonlarm incele yen bir yaz dizisine balyoruz." "Ya, yle mi?" "Bugnk gazeteye bakarsan tabii hi anlayamazsn. Eko nomi blmne baktn m?" "Hayr, neden?" "Darley-Higgins irketi MicroCon'u Akai'ye sattn ilan etti. Ekonomi blmnn drdnc sayfasnda. ki santim lik bir yaz." "O kadarck m?" "Fazlasna demez herhalde. Japonlara satlan bir Ameri406

kan * keti daha. Aratrdm. 1987'den bu yana yz seksen tat inerikan yksek teknoloji ve elektronik irketi Japon- la satlm. Artk haber deeri yok bunlarn." "Ama gazete bir aratrmaya m balyor?" "yle diyorlar. Kolay olmayacak, nk duygusal gster gelerin hepsi pek dk. Japonya'yla ticaret dengesi d yor. Tabii durumun iyi grnmesinin nedeni, artk bize o kadar ok araba ihra etmemeleri. nk arabalar burada yapyorlar. i kk ejderhalara dattklarndan, ak da onlarn stunlarnda gzkyor, Japonya'yla ilgili gzk myor. Bizden turungil ve kereste almlarn hzlandrdlar, a kk gstermeyi baardlar. Aslnda bize geri kalm lke muamelesi yapyorlar. Ham maddelerimizi alyorlar, mamullerimizi almyorlar. Bizim istediimiz eyleri retmi yorsunuz, diyorlar." "Belki de retmiyoruz, Ken." "Sen onu yargca syle." ini ekti. "Ama halkn umurun da m, ondan emin deilim. Mesele orada. Vergi konusunda bile." Kendimi biraz dalgn hissediyordum. "Vergi mi?" dedim. "Vergi konusunda kocaman bir yaz dizimiz var. Hk met sonunda farkna vard ki, Japon irketleri burada pek ok i yapyor, ama Amerikan maliyesine pek fazla vergi demiyor. Kimisi hi demiyor ... ki bu gln bir ey. Krlarn kontrol altnda tutmak iin Japonya'dan getirdikle ri komponentlerin fiyatna bindiriyorlar. Olmayacak ey ... ama tabii bizim hkmet gemite hibir zaman Japonlar cezalandrmakta abuk harekete gemedi. Ayrca Japonlar VVashington'da her yl yarm milyar dolar datp herkesin sknetini korumasn baaryorlar." "Ama siz yine de bir vergi yazs hazrlyorsunuz, yle mi?" "Evet. Nakamoto'yu da inceleyeceiz. Kaynaklarmn de diine gre, Nakamoto aleyhine ortak fiyatlandrma davas 407

alacakm. Ortak fiyatlandrma denilen ey, Japon irketle rinin ba oyunu. Ben uzlama salanan davalarn bir listesi ni kardm. 1991'de Nintendo, ortak fiyatlandrma oyunlar. Ayn yl Mitsubishi, televizyonlarda ortak fiyatlandrma. 1989'da Panasonic. 1987'de Minolta. Ve biliyorsun ki bunlar aysberg'in yalnzca tepesi." "O halde yazy yaynlamanz iyi bir ey." ksrd. "Sen adnn aklanmasn ister misin? u Ja ponca konuan Vietnamllar konusunda?" "Hayr," dedim. "Hepimiz ayn gemide saylrz," dedi. "Bir yaran olacan sanmyorum," dedim.

Connor'la Culver City'deki si barnda le yemei yedik. Biz kaldrma yanarken birisi barn vitrinine KAPALI tabelas asyordu. Connor' grnce tabelay tersine evirdi, AIK yapt. Connor, "Beni tanrlar burada," dedi. "Yani seni severler mi?" "Onu bilmek zordur." "Mteri olarak m deerlisin?" "Hayr. Herhalde Hiroi u sra kapatmay tercih ederdi. ki ganjin mteri iin adamlar leyin altrmak ona para kazandrmaz. Ama ben buraya sk gelirim. O ilikiye sayg gsteriyor. Ticaretle de, sevmekle de ilgisi yok." Arabadan indik. "Amerikallar anlayamaz," dedi. "nk Japon sistemi temelden farkldr." "Evet ama artk anlamaya baladklarn sanyorum," dedim. Ona Ken Shubik'in ortak fiyatlandrma yazsn anlattm. Connor iini ekti. "Japonlara drst deiller demek ok
408

ucuz ve baya bir atak. nk yanl. Aslnda onlar oyunu farkl kurallara gre oynuyor. Amerikallar bunu anlayam yor." "Olabilir," dedim. "Ama ortak fiyatlandrma yasaya ayk r." "Amerika'da evet," dedi. "Ama Japonya'da normal usul dendir. Unutma, kohai, oras temelden farkl. irketlerin ara larnda anlamas normal ticaret biimidir. Nomura hisseleri skandali de bunu ortaya koydu zaten. Amerikallar birle meye ahlk adan itiraz ediyor, o olay ticaret yapmann bir baka biimi olarak gremiyorlar. Oysa iin asl o." Sui barna girdik. Karlkl eilmeler ve selamlamalar yer ald. Connor Japonca konutu. Sonunda bara oturduk. Bir ey smarlamadk. "Ismarlamyor muyuz?" diye sordum. "Hayr," dedi Connor. "Kabalk olur. Hiroi ne yiyecei mize kendisi karar vermeli." Barda ylece oturduk. Hiroi yemekleri getirdi. Bal ke siine baktm. Telefon ald. Barn br ucundan biri, "Connor-san, onna no hito ga mailem to ittenaita yo," dedi. Connor, "Domo," diye ban sallad. Bana dnd, kendi ni bardan geriye itti. "Yemeye vaktimiz yokmu meer. Bir sonraki randevumuza gitme vakti geldi. Teyp yannda m?" "Evet." "iyi." "Nereye gidiyoruz?" "Arkadan grmeye," dedi. "Bayan Asakuma'y."

409

5ANTA Monica srat yolunun kanalizasyon delikleri zerinde seke seke kente doru uuyorduk. leden sonra gkyz grilemiti. Yamur geliyor gibiydi. Srtm ok a ryordu. Connor camdan bakp kendi kendine bir ezgi mrl danmaktayd. O heyecann arasnda, Theresa'nm dn gece aradn unutmutum. Teypin sonunu seyrettiini, bir sorun olduu nu sylemiti. "Onunla konutun mu?" "Theresa'yla m? Pek ksa. Ona baz tavsiyelerde bulun dum." "Dn gece teypte bir sorun olduunu sylemiti." "Ya? Bana bundan sz etmedi." imde gerei sylemediine dair bir duygu vard. Ama srtm ok zonklad iin ona bask yapmay canm istemi yordu. Bazen bana Connor'n kendisi de Japon olmu gibi geliyordu. Onlar gibi iine kapank, ketum davranlar var d. "Japonya'dan neden ayrldn hi anlatmadn, bana," dedim. "Ha, o mu?" iini ekti. "Bir irkette alyordum. Gven lik danmanl yapyordum. Ama olmad." "Neden?"

"Dorusu iin kendisi iyiydi. Yaknacak bir yan yoktu. " "Ne oldu o halde?" Bam iki yana sallad. "Japonya'da yaam insanlarn o u karmakark duygularla ayrlr. Japonlar birok bakm lardan harika insanlardr. alkan, zeki ve akac. ok sa lam bir namus anlaylar ve tutarllklar vardr. Ama ayn zamanda bu gezegende yaayan en rk insanlar onlardr. Bakalarn habire rklkla sulamalar da bu yzdendir. Ayrca, ok n yargldrlar ... ve tabii herkesin de yle ola can varsayarlar. Japonya'da yaamak ... bezdirdi beni. Bir sre sonra, olaylarn olu biimine dayanamaz oldum. Gece leri beni kaldrmda kardan yaklar gren kadnlarn br kaldrma gemesinden usandm. Metroda en son dolan yer lerin benim iki yanmdaki yerler olduunu farketmekten usandm. Japon hosteslerin beni anlamaz sanarak Japon yol culara, "Bir ganjirile yanyana oturmaktan rahatsz olur mu sunuz?" diye sormasndan usandm. Da itilmekten, o sinsi tahakkmden, arkamdan yaplan sakalardan ... yani zenci olmaktan usandm. Usandm ite. Pes ettim." "Onlar aslnda pek sevmiyorsun galiba." "Hayr, seviyorum," dedi Connor. "Hem de ok. Ama ben Japon deilim ve onlar da bunu unutmama asla izin ver mezler." Tekrar iini ekti. "Amerika'da alan pek ok Ja pon dostum var. Onlar iin de zor. Bu farkllklar her iki ta raf iin de geerli. Onlar da kendilerini dlanm hissedi yor. Metroda kimse onlarn da yanna oturmuyor. Ama ar kadalarm bana kendilerinin nce insan, sonra Japon oldu unu hatrlatyorlar. Ne yazk ki gemi tecrbelerim bunun her zaman doru olmadn gsterdi."

"Yani nce Japon mu onlar?"


410

Omuz silkti. "Aile ailedir." Yol boyunca bir daha konumadk.


411

YABANCI rencilere ait yurtlardan birinda, nc kattaki bir odadaydk. Theresa Asakuma burann kendi odas olmadn anlatt. Bir arkadann odasyd. O arkada da bir smestr iin talya'da okuyordu. Theresa masann stne kk bir video kayt makinesiyle bir monitr koy mutu. Makineyi hzla ileri doru altrrken, "O laboratuvardan kmak iyi olur diye dndm," dedi. "Ama bunu gr menizi istedim. Bana getirdiiniz teyplerden birinin sonu. Senatr odadan ktktan hemen sonra balyor." Teypi yavalatt. Nakamoto binasndaki krk altnc katn genel grnmne baktm. Kat botu. Cheryl Austin'in sol gun vcudu, koyu renk konferans masasnn zerinde yat yordu. Teyp dnmeye devam etti. Hibir ey olmad. Durgun bir sahneydi. "Neye bakyoruz?" diye sordum. "Biraz bekleyin." Teyp devam etti. Hl bir ey olmuyordu. ~" Sonra birden grdm. Net biimde. Kzn baca kprd yordu. "Neydi o yle?" "Bir spazm m?"

"Emin deilim." Bu sefer kzn kolu hareket etti. Hi kuku yoktu. Par maklar kapanp ald. "Hl yayor!" Theresa bayla evetledi. "yle grnyor. imdi saate bakn." Duvardaki saat 8.36'y gsteriyordu. Gzm ondan ayrmadm. Hibir ey olmad. Teyp iki dakika daha dnd. Connor iini ekti. "Saat kprdamyor." "Evet," dedi Theresa. "lk nce kumlu paterni farkettim. Yakn taramada. Pikseller ileri geri sryordu." "Yani anlam?" "Biz ona rock and roll diyoruz. Donmu kareyi saklama nn en yaygn yoludur. Normal bir donmu kare, gzle he men farkedilir, nk grntnn en kk niteleri bile birdenbire ta kesilir. Oysa normal ekimde her zaman ufa ck hareketler vardr. Raslant bile olsa. O zaman yapaca nz rock and ro//'dur. kinci grnty tekrar tekrar birinci nin zerinde evirirsiniz. Birazck hareket verir, donmu ka re dikkati ekmez." "Yani sence teyp sekizi otuz alt gee dondurulmu mu?" "Evet. Ve kz da besbelli o saatte hl sam. Emin ola mam tabii. Ama ihtimal." Connor bayla evetledi. "Demek orijinal teyp bu yzden o kadar nemli." "Hangi orijinal teyp?" dedi Theresa. Ben bir gece nce evimde bulduum teypi kardm. "Oynat," dedi Connor.

Dipdiri siyah beyaz grntde yine krk altnc kat vard. Yan kameradan bir ekimdi. Konferans salonu iyi grn4 1 3

yordu. Orijinal teyplerden biriydi. Cinayeti yine grdk, Morton'un kz masann zerinde brakp gidiini seyrettik. Teyp dnmeyi srdrd. Kza baktk. "Duvar saatini grebiliyor muyuz?" "Bu adan, hayr." "Ne kadar zaman geti dersin?" Theresa omuzlarn kaldrd. "Atlamal ekim. Bilemem. Birka dakika." Sonra kz masann zerinde kprdad. Eli hareket etti, ba da dnd. Sad. Hi kuku yoktu. Konferans odasnn camnda bir erkek silueti grdk. lerledi. Sadan yaklayordu. Odaya girdi, arkasna bakp yalnz olduundan emin olmaya alt. igura'yd bu adam. Kararl admlarla masann kenarna yrd, elleriyle kzn boynunu kavrad, onu bodu. "Tanrm." ok uzun srme benziyordu. Kz sonlara doru mca dele etti. igura bastrd. Hareketler kesildikten ok sonra, hl bastryordu. "i ansa brakmyor." "Hayr," dedi Connor. "Brakmyor." Sonunda igura gerileyip cesetten uzaklat, gmleinin kollarn ekti, ceketini dzeltti. "Pekl," dedi Connor. "Teypi durdurabilirsin artk. Yete rince grdk."

"Ya imdi?" diye sordum. Arabann telefonunu bana uzatt. "Merkezi ara," dedi. "Cinayeti igura'nn ilediini gsteren bir teypin elimize getiini syle. Nakamoto'ya, igura'y tutuklamaya git mekte olduumuzu da syle." "Araba telefonlarndan holanmazsn sanyordum." "Sen dediimi yap," dedi Connor. "iimiz zaten bitti say lr." Ben de yaptm. Grevliye planmz anlattm, nereye git mekte olduumuzu syledim. Takviye isteyip istemediimi zi sordular. Connor ban iki yana sallad, ben de ihtiyac mz olmadm syledim. "Ya imdi?" "Nakamoto'ya gidelim."

Tekrar dardaydk. Zayf gne , dumanlrsisin ara sndan bize zor ulayordu. Arabalar kkreyerek gemekte, yoldaki kapaklar zerinde sramaktayd. Sokan iki yann daki evler pek zavall grnd gzme. Onarma ihtiyalar vard. Arabaya bindik. 414

415

JMRK altnc kat video'da o kadar ok seyrettikten sonra tekrar oraya girmek bir garip geliyordu. Gnlerden Cumar tesiydi ama ofis yine de harl harl alyor, sekreterler orta lkta koturuyordu. Gndzleri farkl grnyordu ofis. Drt bir yandaki camlardan ieriye gn doluyor, evre deki gkdelenler daha yaknm gibi geliyordu. Los Angeles sisinde bile. Bam kaldrnca gvenlik kameralarnn tavandan ve duvarlardan sklm olduunu grdm. Sada Cheryl Austin'in ldrld konferans salonu yeniden dekore edilmekteydi. Siyah mobilyalar gitmiti. iler oraya ak renk bir masayla bej koltuklar monte ediyorlard. Bambaka bir hava gelmiti odaya. Atrium'un br yannda, byk konferans odasnda bir toplant yer almaktayd. Yeil uha rtl upuzun bir masa nn evresine krk kadar insan oturmutu. Bir yanda Japon lar, bir yanda Amerikallar. Herkesin nnde deste deste belgeler vard. Amerikallarn arasnda avukat Bob Richard- son arpt gzme. Yanmda durmakta olan Connor iini ekti. "Ne oluyor?" "Cumartesi toplants, kohai." "Yani Eddie'nin szn ettii Cumartesi toplants bu mu?"

Connor basn evet anlamnda sallad. "MicroCon satn balayacak toplant." Asansrlerin orada bir resepsiyoncu oturuyordu. Bir an bizim baklarmz izledi, sonra, "Size yardmc olabilir mi yim, efendim?" diye sordu. Connor, "Teekkr ederiz," diye cevap verdi. "Ama birini bekliyoruz." Kalarm attm. Durmakta olduumuz yerden, igu-ra'y konferans salonunda grebiliyordum. Japon tarafnda, masann ortalarna rastlayan bir yerde oturuyor, sigara ii yordu. Sandaki adam ona doru eilip bir ey fsldad, igura ban sallad, glmsedi. Con or'.a baktm. "Bekle," dedi Connor. Birka dakika geti. Sonra gen bir Japon atrium'dan hz l admlarla geip konferans odasna girdi. Girdikten sonra daha yava hareket etmeye balad. Kimsenin dikkatini da tmak istemiyordu. evreden dolap, masann ba tarafna yakn yerde oturan kibar grnl, kr sal bir adamn tam arkasnda durdu. Eildi, yal adama bir eyler fsldad. "wabui," dedi Connor. "O da kim?" "Nakamoto'nun Amerika'daki ba. Nevv York'da alr." vvabui gen yardmcsna ban sallad, masadan kalkt. Yardmc onun kolay kabilmesi iin arkasndan koltuunu ekti. vvabui Japonlarn arkasndan ilerledi. Adamlardan birinin hizasndan geerken omzuna hafife dokundu, sonra cam kapy ap, konferans salonunun nndeki terasa kt.

Az sonra dokunduu adam da kmak zere kalkt. "Moriyama," dedi Connor. "Los Angeles ofisinin ba." 416

Moriyama da terasa kt. kisi gnein altnda durup si garalarn tttrdler. Gen yardmc yanlarna gitti, hzl
Ykselen Gne F.27 417

hzl bir eyler syledi. Yal adamlar dikkatle dinlediler, sonra balarn evirdiler. Gen adam orada ylece durdu. Az sonra Moriyama gen adama dnd, bir ey syledi. Gen adam hemen eildi, konferans odasna dnd. Bir ba kasna doru ilerledi. Siyah sal, bykl birine. Onun da ku lana bir eyler fsldad. "irai," dedi Connor. "Ml iler bakam." irai kalkt, ama terasa kmad. kapy ap atrium'u geti, kar taraftaki bir ofise girip gzden kayboldu. Konferans odasnda gen adam bu sefer drdnc birine yaklat. Onun Yoida olduunu hemen tandm. Akai Sera miin ba. Yoida da odadan kt, atrium'a geti. "Neler oluyor?" dedim. "Araya mesafe koyuyorlar," diye aklad Connor. "Olay olurken orada olmak istemiyorlar." Terasa baktm. Oradaki iki Japon rahat admlarla terasn ucuna doru yfmeye balamlard. U taraftaki bir kap ya doru. "Ne bekliyouz?" diye sordum. "Sabrl ol, kohai." Gen yardmc sonunda kt. Konferans salonunda top lant devam ediyordu. Ama atrium'da Yoida gen yardm cy bir kenara ekti, bir eyler fsldad. Gen adam tekrar konferans salonuna dnd. "Hmmm," dedi Connor. Yardmc bu sefer masann Amerikallar tarafna yrd, Richmond'a bir eyler fsldad. Richmond'un yzn gremiyordum, nk bize arkas dnkt. Ama vcudunun sarsldn farkettim. Yerinde kprdand, arkasna yaslanp gen yardmcya alak sesle bir eyler syledi. Gen adam ban sallayp kt. Richmond yerinden kalkmad. Ban ar ar iki yana sallyordu. Notlarnn zerine eildi. Az sonra kk bir kda yazd notu igura'ya uzatt.
418

Connor, "te bize iaret," dedi. Resepsiyoncuya dnd, kimliini gsterdi, hzl admlarla atrium'dan konferans oda sna doru yrdk.

nce izgili takm giymi gen bir Amerikal, masann nnde, ayakta konumaktayd. "imdi dikkatinizi Rider C.'ye verebilirseniz, kendisi size zet halinde aktif ve pasifle ri ..." Connor odaya nden girdi. Ben hemen arkasndaydm. igura ban kaldrp bakt, hi aknlk gstermedi. "yi gnler, baylar." Yz bir maskeydi. Richmond rahat bir sesle, "Baylar, eer bu i biraz bekleyebilirse iyi olur, nk burada ok karmak bir eyin tam ortasndayz," dedi. Connor onun szn kesti. "Bay igura, sizi Cheryl Lynn Austin'i ldrmekten tutukluyoruz." Ardndan ona haklar n, Miranda yasas gereince okudu. Bu arada igura ona sabit baklarla bakyordu. Odadaki dier insanlar salt bir sessizlie gmlmlerdi. Koca masada hi kimse kprda myordu. Ortalk natrmort gibiydi. igura ayaa kalkmad. "Samalk bu," dedi. Connor, "Bay igura, ltfen ayaa kalkar msnz?" dedi ona. Richmond alak sesle, "Umarm ne yaptnz biliyorsu nuzdur," dedi bize. igura, "Ben haklarm bilirim, baylar," diye ekledi. Connor, "Bay igura, ltfen kalkar msnz?" diye tekrar lad. igura yine kprdamad. Sigarasnn duman nndeki tabladan ykseliyordu. Upuzun bir sessizlik oldu. Connor bana, "Onlara teypi gster," dedi.
419

Konferans salonunun bir duvar video cihazlaryla doluy du. Daha nce kullandma benzer bir "player" makinesi buldum, teypi taktm. Ama ortadaki byk ekrana hibir grnt gelmedi. eitli dmelere basmay denedim, g rnty yine alamadm. Arka kede not almakta olan Japon bir sekreter abucak yanma geldi. zr diler gibi eildi, gerekli dmelere bast, tekrar eilip yerine dnd. "Teekkr ederim," dedim. Ekranda grnt beliriyordu. Parlak gn nda bile netti. Theresa'nn odasnda grdmz sahneydi karmz daki. igura'nn kza yaklamas, debelenen vcudu masaya bastrmas. Richmond, "Nedir bu?" dedi. igura, "Sahte bu," dedi. "Bir hile!" Connor, "Bu teyp Nakamoto gvenlik kameralarnn Per embe gecesi krk altnc katta ald kayttr," diye cevap verdi. igura, "Yasal deil bu," dedi. "Sahte bir ey." Ama kimse dinlemiyordu. Herkes ekrana bakmaktayd. Richmond'un az almt. "Tanrm," dedi. Teypte kzn lmesi ok uzun srm gibi grnyordu. igura, Connor'a ate saan gzlerle bakyordu. "Bu san sasyon salayan bir yayn numarasndan baka bir ey de il," dedi. "Uydurma. Hibir anlam yok." Richmond'un gzleri hl ekrandayd. "Ulu Tanrm," di ye mrldand. igura, "Yasal dayana yok," diyordu. "Kabul edilmez bir ey. Asla ie yaramaz. Bir arptma ..." Szn ortasnda sustu. Masann ucuna ilk defa bakyor du. wabui'nin koltuunun bo olduunu grd. br yana bakt. Gzleri oday tarad. Moriyama'mn koltuu da botu. irai'ninki de.
420

Yoida'nnki de. igura'nn gz kapaklar titredi. Connor'a aknlkla bakt. Sonra yavaa basn sallad, grtlandan bir homurtu kt, ayaa kalkt. Baka herkes ekrana bakyordu. Connor'a doru yrd. "Bunu seyretmek istemiyorum, Yzbam. Gsteriniz bittii zaman beni darda bulursu nuz." Bir sigara yakt, gzlerini ksarak Connor'a tekrar bak t. "O zaman konuuruz. Maigninakt." Kapy ap terasa y rd. ktktan sonra kapy kapatmad. Ben peinden dar kacak oldum ama Connor benimle gzgze gelmeyi baard. Ban belli belirsiz iki yana salla d. Olduum yerde kaldm. igura'y darda grebiliyordum. Parmakl tutmu, duruyordu. Sigarasndan soluk ekerken yzn gnee doru kaldrd. Sonra dnp bize bakt, ban acr gibi salla d. Parmakla aband, ayan kaldrd. Konferans salonunda teyp devam ediyordu. Amerika l avukatlardan bir kadn ayaa kalkt, evrak antasn at di ye kapatt, dnp odadan kt. Baka kimse kprdamad. Sonunda teyp sona erdi. Kaseti makineden aldm. Odada sessizlik vard. Hafif bir rzgr, masadakerin n lerinde duran ktlarn ularn kaldryordu. Terasa baktm. Botu. Parmakln oraya vardmzda, uzaktan siren sesleri duyulmaya balamt.

Aada sokak toz iindeydi. Ekskavatrlerin, matkap makinelerinin sar edici grlts kol geziyordu. Nakamo to bitiie bir ek bina ina etmekteydi. Bir dizi imento kam yonu kaldrmn kenarna sralanmt. Lacivertler givmi Ja-

421

ponlann arasndan kendime yol atm, inaat ukuruna ba kacak bir yer buldum. Iigura slak betonun kartrld ukura dmt. Ce sedi yan yatyor, baln iinden yalnz bayla tek kolu g rnyordu. Yumuak betonun gri yzeyine parmak parmak kanlar yaylmaktayd. Mavi inaat kask giymi iiler onu karma abasndaydlar. Ellerinde bambu denekler ve ip ler vard. Ama pek baarl olamyorlard. Sonunda kasna kadar lastik izmeler giymi bir ii ukura indi, cesedi ek meye alt. O i de onun sand kadar kolay deildi. Yar dm armak zorunda kald. Bizimkiler gelmilerdi bile. Fred Perry ile Bob VVolfe. VVolfe beni grnce tepeye doru trmand. Defterini kar mt. Makine grlts arasnda sesini duyurabilmek iin baryordu. "Bu konuda bir ey biliyor musun, Pete?" "Evet," dedim. "Adn?" "Kasaguro igura." VVolfe gzlerini kst. "Harf harf syle." Harfleri bara bara sylemeye altm. Sonunda elimi cebime atp kartviziti kardm, VVolfe'a verdim. "Bu o mu?" "Evet." "Nereden aldn?" "Uzun hikye," dedim. "Ama cinayetten aranyordu." VVolfe ban sallad. ""Cesedi alaym da konuuruz." "yi." Sonunda onu inaat vinciyle karabildiler. Betondan arlam, sarkyordu. Havaya kaldrld, bamn zerin den geirildi. stme imentolar damlad, ayaklarmn altndaki levha ya dt. Levha Naamoto naat irketine aitti. Kocaman harflerle, "YEN BR YARIN KURULUYOR" diyordu. Altn da da, "VERDMZ RAHATSIZLIKTAN TR ZR DLERZ" diye yazlyd.

OLAY yerinde ileri dzene koymak iin bir saat daha uratm. ef de raporumuzu akamdan nce istiyordu. Oradan ayrlnca Parker'a rapor yazmaya gitmek zorunda kaldk. Merkezden kar kaldrmdaki kahveye gidebildiimizde saat drt olmutu. Srf merkezden uzaklaabilmek iin git mitik oraya. Ben, "igura kz niye ldrd ki?" diye sor dum. Connor iini ekti. "Pek belli deil. Ama benim en iyi tah minlerime gre durum yle. Eddie batan beri kendi baba snn fa/sfl'snda alyordu. Yapt ayr bir i de, lkeye gelen yabanc nllere kzlar bulmakt. Yllardr yapar bu
422

ii. Ona kolay geliyordu ... zaten parti kuuydu. Kzlar ta nrd. Kongre yeleri gelip kz tanmak isteyince, onlar ta ntrr, bu arada kendisi de kongre yelerinden arkadalar edinirdi. Ama Cheryl ona zel bir frsat yaratt, nk Ml ler Komitesi bakan Senatr Morton kza tutulmutu. Morton ilikiyi kesecek kadar akllyd, ama Eddie kz dur madan zel jetlerle yolluyor, onu gittii yerlerde bulmasn salyor, ilikiyi canl tutuyordu. Eddie de ho^ .iyordu kz dan. O gn leden sonra onunla sevimiti. Onun Naka-moto partisine gelmesini de Eddie ayarlamt. Morton'un geleceini bildii iin. Eddie durmadan Morton'u sat engellesin diye etkilemeye alt iin, kafas hep Cumar423

tesi toplantlaryla meguld. Ha sras gelmiken, sen o teypte Eddie'nin Cheryl'e 'baya deil' (no cheapie) dedii ni sanmtn. Aslnda niibei diyordu. Anlam, Japon- Amerikan ilikileri. "Ama bence Eddie'nin niyeti yalnzca Cheryl'i Mortonla buluturmakt. Krk altnc kat dndn hi sanmyo rum. Kzn Morton'la oraya kacan bekliyor olamazd. Oraya kmalar parti srasnda Nakamoto'dan biri tarafn dan nerilmi olmal. irket o kat ok basit bir nedenle bo ve ulalabilir durumda tutuyordu ... orada bir yatak odas var. Yneticiler bazen o odada dinleniyor. Arka tarafta bir yerde." "Onu nereden biliyorsun?" diye sordum. Connor glmsedi. "Hanada-san bir kere o odada kald n sylemiti. Anladma gre ok lks bir oda." "Gerekten yararl tandklarn var." "Birka tane var. Herhalde Nakamoto konuksever de davranyordu. Belki kameralar oraya bir antaj dnerek koymu olabilirler. Ama bana sylendiine gre yatak oda snda kamera falan yok. Tam konferans salonunda kamera bulunmas da bana Phillips'in doru syledii izlenimini ve riyor. Kameralar irkette alan elemanlar kaizen etmek iin konulmu. Herhalde yle bir yerde bir cinsel ilikinin yer alacan dnemezlerdi. "Her neyse, Eddie, Cheryl'in Morton'la binann baka bir tarafna gitmekte olduunu grnce herhalde ok telalan m olmal. Bu yzden onlar izledi. Cinayeti grd ... ki bence o cinayet gerekten kazayd. Ve Eddie, dostu Mor-ton'a yardm etmek iin ona seslendi, onu oradan kard. Sonra Morton'la birlikte partiye dnd." "Ya teypler?" "Ha. Rvetten sz etmitik, hatrlyor musun? Eddie'nin rvet verdiklerinden biri de Tanaka adl bir alt dzey g venlik grevlisiydi. Bence Eddie ona uyuturucu veriyordu.
424

Her neyse, Eddie onu birka yldr tanyordu. igura, Tanaka'ya teypleri gvenlik odasndan almasn syleyince, Ta naka da bunu Eddie'ye syledi." "Eddie de aaya inip teypleri kendisi ald." "Evet. Tanaka'yla birlikte." "Ama Phillips bize Eddie yalnzd dedi." "Phillips yalan syledi, nk Tanaka'y tanyordu. Zaten olay o yzden bytmedi. Tanaka ona, bir sakncas yok, demiti. Ama Phillips bize hikyeyi anlatrken Tanaka'y atlayverdi." "Peki, sonra?" "igura iki kiiyi Cheryl'in evini temizlemek zere yolla d. Tanaka teypleri kopyalatmak zere bir yere gtrd. Ed die de tepedeki eve, o partiye gitti." "Ama Eddie bir teypi saklad." "Evet." Bir dndm. "Ama biz partide Eddie'yle konuurken ok farkl bir hikye anlatmt." Connor ban evet anlamnda sallad. "Yalan syledi." "Sana da m? Dostu olduun halde mi?" Connor omuz silkti. 'Tutturabileceini sand." "Ya igura?" Kz neden ldrd?" "Morton'u cebinde bilmek iin. Plan tuttu da... Morton'un MicroCon'la ilgili tutumunu deitirmesini salad lar. Bir ara Morton satn gereklemesine izin verecek du ruma dt." "igura byle bir sebepten ldrr myd onu? Bir ir ket sat iin?" "Hayr, bence o ii nceden hesaplamamt. igura ok gergindi. Byk bask altndayd. stlerine kendini kantla mak zorunda olduuna inanyordu. ok ey kazanabilir ya da kaybedebilirdi. O kadar ok ki ... benzer durumlarda normal bir Japon'un davranabileceinden farkl davrand.
425

Bir ar bask nnda kz ldrd. Evet. Kendisinin de sy ledii gibi, nemi olmayan'bir kzd zaten." "Tanrm." "Ama bence bu i o kalar basit deil. Morton Japonlara kar pek dman tavrlyd. imde bir duygu, o konuda bir ksknl olduunu fsldyor. Yeni bir bomba atma aka lar falan. Ayrca ... konferans masas zerinde sevimek. Bunlar ... saygsz hareketler. Sence de yle deil mi? Her halde igura'y ok kzdrm olmal." "Peki, cinayeti polise kim haber verdi?" "Eddie." "Neden?" "Nakamoto'yu utandrmak iin. Eddie nce Morton'u g vene kavuturup partiye gtrd, sonra bizi arad. Herhal de parti katndaki bir telefondan. Bize telefon ettiinde, g venlik kameralarn henz bilmiyordu. Tanaka onu ona sonradan syledi. O zaman Eddie de, igura'nn kendisine tuzak kurmu olmasndan korkmaya balad. Bu yzden ikinci telefonu etti." "Ve dostu John Connor' istedi." "Evet." "Demek ki,Eddie, Koii Nii'nin ta kendisi, yle mi?" de dim. Connor yine ban sallad. "O da onun esprisi. Koii Nii ok nl bir Japon filminin kahramannn ad. irketlerin ahlkszln konu alan bir. film." Connor kahvesini bitirip fincann uzaa itti. "Ya igura? Japonlar .niye kendilerinden uzaa ittiler onu?" "igura oyunu fazla hzl ve fazla gevek oynamt. Per embe gecesi gereinden ok daha bamsz hareket etmiti. Bundan holanmazlar. Nakamoto onu zaten ok gemeden vatana geri yollard. mrnn geri kalann Japonya'da, bir madogiva'da geirmeye mahkmdu. Yani pencere yannda
426

bir koltuk. irket kararlarnn dna kan, artk btn gn hayat pencereden seyreder. Bir bakma bu bir mebbet hk mdr." Bunu dndm. "O halde sen araba telefonunu kullana rak merkezi ararken, planmz anlatrken ... dinleyen kim di?" "Onu bilmek zor," dedi Connor omuz silkerek. "Ama ben Eddie'yi severdim. Ona bir iyilik borluydum. igura'nn evine dnmesine izin verilmesini istemedim."

Ofise dndmzde, beni bekleyen yal bir kadnla karlatk. Siyahlar giymiti. Kendini Cheryl Austin'in b ykannesi olarak tantt. Cheryl'in annesiyle babas, o drt yandayken bir trafik kazasnda lmlerdi. ocuu bu yal kadn bytmt. Soruturmadaki yardmlarmdan tr bana teekkr etmek istiyordu. Cheryl'in nasl bir o cuk olduunu anlatp duruyordu. Teksas'dayken. "Tabii ok gzeldi," dedi. "Erkek ocuklar ondan ok ho lanrlard. Hep evresinde birka tanesi birden bulunurdu. Sopayla kovamazdnz onlar." Duraklad. "Ama tabii ben Cheryl'i hibir zaman kafas salam biri gibi grmedim. Er kekleri evresinde grmekten holanrd geri. Kendisi iin aralarnda kavgaya tutumalarndan da holanrd. Yedi se kiz yandayken o ocuklar toz topran iinde kar karya getirdiini, sonra ellerini rparak kavgay balattn hatr larm. Gen kz olmaya baladnda, bu ilerde hayli baar lyd. Ne yapmas gerektiini biliyordu. Bunlara seyirci ol mak pek de ho deildi tabii. Yo, kafadan bir tuhafl vard. ok zalim olabiliyordu. Ya o ark ... gece gndz alp dur duu o ark! Beni de deli edecekti neredeyse." "Jerry Lee Lewis mi?" "Tabii. Nedenini de biliyorum. Babasnn en sevdii ar427

kyd o. Cheryl ufackken babas onu st ak arabasyla gezmeye karr, kolunu onun omzuna sarar, radyoda bu arky dinlerdi. Cheryl en gzel askl elbisesini giyerdi o gezmelere. yle gzeldi ki ocukken! Annesinin modeliydi." Kadncaz alamaya balamt. Ona bir kt mendil uzattm, anlayl davranmaya altm. Az sonra, Cheryl'e ne olduunu, kzn nasl ldn merak etti. Ona ne diyeceimi bilemedim.

"Evet. Belki siz duymam olabilirsiniz." "Aslnda galiba byle bir ey duymutum." "O neri konusunda imdi ne yapmak niyetinde olduu nuzu merak etmitim de ..." Uzun bir sessizlik oldu. Yalnzca samdaki havuzdan gelen fiskiye sesi duyulu yordu. irai sisli gne nda gzlerini ksarak bana bakt, oyunu nasl oynayacana karar vermeye alt. Sonunda konutu. "Sumisu-san, o neri uygunsuz bir neriydi. Tabii ki geri alnd." "Teekkr ederim, Bay irai," dedim.

Parker Center'n alt kat giri kapsndan kp fiskiyeli havuzun yanndan geiyordum ki, takm elbise giymi bir Japon beni durdurdu. Krk yalarnda, siyah sal, bykl bi riydi. Resm biimde selamlad beni. Sonra kartn uzatt. Bu adamn Nakamoto ml iler bakan Bay irai olduunu an lamam biraz uzun srmt. "Sizi ahsen grmek istedim, Sumisu-san," dedi. "irketi min Bay igura'nn davran nedeniyle ne kadar zgn ol duunu ahsen belirtmek istedim. Hareketleri son derece uygunsuzdu ve yetki almakszn byle davranyordu. Naka moto erefli bir irkettir. Hibir zaman yasalar ihll etme yiz. Bu kiinin irketimizi ve faaliyetlerimizi temsil etmedii konusunda size gvence vermek istiyorum. Bay igura bu lkede ii nedeniyle birok yatrm bankacsyla tanm, yaknlklar kurmutu. irket alm satmlarnda trl oyunlar oynayan insanlarla. Dorusu bence Amerika'da fazla uzun sre kald. Burada pek kt huylar edindi." Baklay azndan karmt ite. zrle hakaret tek pa kette. Ona da ne diyeceimi bilemedim. Sonunda, "Bay irai," dedim. "Bir finansman nerisi gel miti ... kk bir evle ilgili ..." "Ha, yle mi?" 428

Connor'la birlikte benim eve dnmek zere arabaya bin dik. kimiz de konumuyorduk. Ben Santa Monica srat yo lunda sryordum arabay. Altndan getiimiz trafik lev halarna eteler sprey boya pskrtp mahvetmilerdi. Yo lun da ne kadar eri br ve przl olduu dikkatimi e kiyordu. Sa tarafta VVestvvood evresindeki gkdelenler dumanl sisin ardna yar saklanmt. Manzara yoksul ve zavall grnyordu. Sonunda, "Demek hepsi bu," dedim. "Nakamoto'yla bir baka Japon irketi arasndaki rekabet, ha? MicroCon'la ilgili bir rekabet, ha? Baka ne ki?" Connor omuz silkti. "eitli amalar kart ie herhalde. Japonlar yle dnr. Onlarn gznde Amerika artk bu mcadelelerin yaplabilecei bir arena. Oras kesin. Pek nemli saylmyoruz onlarn gznde." Benim sokaa vardk. Bir zamanlar bu aal sokak hou ma giderdi. Sonundaki ocuk bahesi de kzm bakmndan isime yarard. imdi artk yle hissetmiyordum. Havas kir liydi bir kere. Sokak ok pisti. Her ey tatszlamt.

429

Arabay park ettim. Connor indi, elimi skt. "Cesaretini kaybetme." "Kaybettim ama," dedim. "Sakn ha. Durum ok ciddi, ama deiebilir. Daha nce de deiti. Yine deiir." "Herhalde." "imdi ne yapacaksn?" diye sordu. "Bilmiyorum," dedim. "Bir yere gitmek istiyorum. Ama gidecek yer yok." Ban sallad. "Tekilttan ayrlacak msn?" "Herhalde. zel Hizmetlerden kesinlikle ayrlrm. Bana gre ... ok karmak." Yine ban sallad. "Kendine iyi bak, kohai. Yardmlarna teekkrler." "Sen de, sempai." Yorgundum. Merdivenleri kp daireme girdim. Kzm olmaynca buras ok sessizdi. Buzdolabndan bir Coca Cola karp salona geldim, ama koltua oturunca srtm acd. Tekrar ayaa kalktm, televizyonu atm. Seyredemiyordum. Connor'un syledii geliyordu aklma. Amerika'da herkesin dikkatini nemsiz eylere ynelttii. Japonya'yla olan durum gibiydi bu da. Eer lkeyi Japonlara satarsak, sahibi onlar olurdu. Biz holansak da, holanmasak da. Mallara sahip olanlar da ne isterlerse yapmakta zgrdler. Byle oluyordu bu iler. Yatak odama geip stm deitirdim. Baucu masasnn zerinde, kzmn doum gnnde ekilen resimler duruyordu. Bu olaylar dizisi baladnda, ben o resimleri yerletirmekteydim. Ona benzemeyen bu resimler artk gerek deildi. br odadaki televizyondan gelen ince kahkaha sesini dinledim. Ben eskiden, durum genellikle iyi sanrdm. Ama hi de iyi deildi. Kzmn odasna getim, beiine baktm, fil aplikeli rty elledim. Michelle'in nasl uyuduu geldi gzmn n430

ne. Gven dolu, srtst yatn*, kollarm bamm stne a -mis durumda. Dnyasm kurmam m bana ne kadar g vendiini dndm. Ne tr bir dnyada byyeceim du undum. Yatan dzeltmeye baladmda yreim ok tedirgindi.

431

Sorgu Notlar: Mart 15 (99) SORGUCU: Pekl, Pete, bu kadar bize yeter sa nrm. Meer ki senin ekleyecein bir ey olsun. SORGULANAN: Hayr, syleyeceklerim bitti. SORGUCU: Anladma gre zel Hizmetler'den istifa ettin. SORGULANAN: Evet, yle.

SORGUCU: Ve ef Olsen'e yazl bir tavsiye mek tubu sunup, Asya balants programnn deitiril mesini nerdim. Japon-Amerikan Dostluk Derne i'yle ilikinin kesilmesi gerektiini syledin, yle mi?
SORGULANAN: Evet. SORGUCU: O neden? SORGULANANL Eer Tekilt zel eitilmi eleman istiyorsa, onlarn eitim parasn biz vermeli yiz. Bence daha salkl. SORGUCU: Salkl m? SORGULANAN: Evet. lkemizi tekrar kendi kont rolmze almann zaman geldi. Kendi harcamalar mz kendimiz yapmaya balamalyz. SORGUCU: eften sana cevap geldi mi? SORGULANAN: Henz gelmedi. Hl bekliyorum. -

Eer Japonya'nn satn almasn istemiyorsan z, o lalde satmayn Ako Morta

433

Son Sz
"nsanlar gerei inkr eder. Gerek durumlarn yaratt gerek duygulara kar mcadele eder. Kendilerine zihin sel dnyalar, yaplmas gerekenler, 'keke yle yapsay- dk'lar yaratrlar. Gerek deiiklikler, var olann doru de erlendirilip kabul edilmesiyle balar. Gereki eylem ancak o zaman mmkndr." Bu szler, Japon Morita psikoterapi'sinin Amerika'daki kart olan David Reynolds'a aittir. Kendisi kiisel davran tan sz etmektedir ama szleri uluslarn ekonomik davran na da uyarlanabilir. Er ge Amerika, Japonya'nn bir numaral sanayi lkesi haline geldii gereini kabullenmek zorunda kalacaktr. En uzun ortalama mr Japonya'dadr. En yksek istihdam, en yksek okur-yazarlk oran, zenginle yoksul arasndaki en kk fark oradadr. Mamul mallan en yksek kaliteye sa hiptir. En iyi yiyecekler onlarnkidir. Gerek u ki Montana eyaleti boyunda bir lke, bizimkinin yars kadar bir nfusla, yaknda bizimkine denk bir ekonomiye sahip olacaktr.

Ama bu baary, ileri bizim yaptmz gibi yaparak el de etmemilerdir. Japonya batl bir sanayi devleti deildir. Tmyle baka bir dzene sahiptir. Ve Japonlar yepyeni bir tr ticaret icad etmilerdir ... saldrgan ticaret, sava gibi ti caret, rekabeti silip yok etmeye dnk bir ticaret. te Ameri ka bunu birka on yl boyunca bir trl anlayamamtr.
437

Amerika Birleik Devletleri, Japonlarn da her eyi bizim yaptmz gibi yapt konusunda srar edip durmaktadr. Ama onlar da, "Neden deielim?" cevabn giderek daha sk seslendirmektedirler. "Biz sizden daha baarlyz," demekte dirler. Bu gerekten de dorudur. Amerika'nn buna cevab ne olmaldr? Japonya'y baar l davranlar yznden sulamak ya da yavalamalarn nermek ok samadr. Japonlar Amerikan tepkilerini o cuksu szlanmalar olarak grmektedirler ve haklar da var dr. Amerika'nn uyanmas, Japonya'y olduu gibi grmesi ve gereki davranmaya balamas ok daha uygun olur. Sonunda bu, Amerika Birleik Devletlerinde byk dei iklikler demektir. Zaten bir ilikide, uyum salama iinin zayf ortaa dmesinden kanlamaz. Ve Amerika da Ja ponya ile olan ekonomik ilikilerde kesinlikle zayf ortaktr. Yz yl nce Amiral Perry'nin Amerikan donanmas l kenin kaplarn atnda Japonya feodal bir toplumdu. Ja ponlar deimeleri gerektiini anladlar ve deitiler. 1860'larda ie koyularak binlerce Batl uzman getirdiler, on lardan hkmetlerini ve sanayilerini nasl deitirmeleri ge rektii konusunda tler aldlar. Tm toplum bir devrim den geti. kinci Dnya Savandan sonra da, yine ayn dere cede iddetli ikinci bir sarsnt daha geirdiler. Ama her iki olayda da Japonlar kar karya kaldklar zorluklarla dorudan yzlemeyi bildiler. Hibir zaman, Amerikallar topramz ve kurumlarmz satn alsn, inal lah bize ileri daha iyi yapmasn da retirler, demediler. Hibir zaman. Japonlar lkelerine binlerce uzman ardlar, ama sonra onlar yine vatanlarna yolladlar. Bizim de ayn yaklam benimsememiz ok daha iyi olur. Japonlar bizim kurtarcmz deildir. Onlar bizim rakibimizdir. Bunu asla unutmamamz gerekir.

T eekkr
Aratrmalarm srasnda bana yardmlarndan tr, Ni- na Easton, James Flanigan, Ken Reich ve David Shavv'a, Los Angeles Tines'm tm mensuplarna. Gney California Ja-ponAmerikan Dernei'nden Steve Clemons'a, Senatr Al-bert Gore'a, Jet Propulsion Laboratuarndan Jim VVilson'a, Hevvlett-Packard'dan Kevin O'Connor'a, Los Angeles Polis Tekiltndan Temen Fred Nixon'a, CNBS/FNN'den Ron Insana'ya ve Keith Manasco'ya teekkr ederim. eitli aa malarda taslak metinle ilgili neri ve dzeltmeler asndan da Mike Backes, Douglas Crichton, James Fallows, Karel ven VVolferen ve Sonny Mehra'ya teekkr borluyum. Valery Wright metni saysz revizyonlardan geirmi, inoi Osuka Japonca cmleler iin ustaca yardmlarda bulunmu ve Ro- ger McPeek de bana video teknolojisini ve gelecein gven lik sistemlerini retmitir. Japon-Amerikan ilikileri konusu son derecede tartma l bir konudur. Bu kitapta ortaya konan grlerin yalnzca bana ait olduunu, yukarda ad geen kiilere yorumlanma mas gerektiini de belirtmek isterim.

439

B ib liyo g ra fya
Bv roman, Amerika'daki yksek teknoloji alanna gelen dorudan d yatrmn doal olarak iyi bir ey olduu ve s nrsz devamna izin verilmesi gerektii yolundaki gelenek sel inanc sorgulamaktadr. Ben burada, olaylarn bu kadar da basit olmadn nermekteyim. Bu kitap hayal rn olmakla birlikte, Japonya'nn eko nomik davranlar ve Amerika'nn buna yetersiz cevab ko nusundaki yaklamm ok saygn bir uzman grubunun fi kirlerini izlemektedir ve bu kiilerden ounun adlar aa daki bibliyografya listesinde bulunmaktadr. Gerekten de bu roman hazrlarken, aadaki kaynaklardan ok byk lde yararlanm bulunuyorum. Umarm ki okurlarm bu konudaki daha bilgili yazarlar da okuma konusunda bir heves duyarlar. Belli bal kaynak metinleri, okunabilirlik ve bu kitapla ilikisi asndan, kaba bir dzene gre aaya sralam bulunmaktaym.

441

You might also like