Osmangazi/BURSA
Ptesi - Cuma 09:00 - 18:00
info@onurbicimli.av.tr

UYUŞTURUCU MADDE TİCARETİ VE UYUŞTURUCU MADDE KULLANIMI İNCELEMESİ

Av. Veli Onur BİÇİMLİ

UYUŞTURUCU MADDE TİCARETİ VE UYUŞTURUCU MADDE KULLANIMI İNCELEMESİ

Uyuşturucu madde imal ve ticareti suçu ile kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde bulundurmak suçu sıklıkla birbirine karıştırılmaktadır. Somut olaya bağlı olarak kimi durumlarda ayırt edilmesi zor olan bu iki suç tipi arasında ciddi ceza farklılıkları bulunmakta ve bu nedenle bu iki suç tipinin ayrımı son derece önem arz etmektedir. Aslında eski Türk Ceza Kanununa nazaran, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda suç olarak belirtilen şey uyuşturucu madde kullanmak değil; kullanmak amacıyla uyuşturucu madde satın almak, aynı amaçla uyuşturucu maddeyi kabul etmek veya bulundurmak olarak gösterilmiştir. Dolayısıyla yazı başlığında belirtildiği şekilde bu suçun hareket unsuru uyuşturucu madde kullanmak değildir. Ancak bu yazımızda, pratikte oluşan kullanıcılık – satıcılık ayrımı temel alınarak konu olabildiğince sadeleştirilecek ve bahsettiğimiz hususlarda genel bilgiler ve emsal kararlar paylaşılacaktır.

UYUŞTURUCU MADDE TİCARETİ VE UYUŞTURUCU MADDE KULLANIMI

Uyuşturucu madde bulundurma eyleminin, kullanmak için uyuşturucu madde bulundurmak suçunu mu, yoksa uyuşturucu madde ticareti suçunu mu oluşturduğunun tespitinde belirgin rol oynayan husus, bulundurmanın amacıdır. Ceza Genel Kurulunun 15.06.2004 tarihli ve 107-136 ile 06.03.2012 tarihli ve 387-75 sayılı kararları başta olmak üzere bir çok kararında da belirtildiği üzere, uyuşturucu madde bulundurmanın, kullanma maksadına matuf olduğunun belirlenmesinde dikkate alınması gereken ve öğreti ile uygulamada da kabul görmüş olan bazı kriterler bulunmaktadır.

a) Öncelikle, failin bulundurduğu uyuşturucu maddeyi başkasına satma, devir veya tedarik etmek hususunda herhangi bir davranış içine girip girmediği araştırılmalıdır.

b) İkinci kriter ise, uyuşturucu maddenin bulundurulduğu yer ve bulunduruluş biçimidir. Kişisel kullanım için uyuşturucu madde bulunduran kimse, bunu her zaman kolaylıkla erişebileceği bir yerde, örneğin genellikle evinde veya iş yerinde bulundurmaktadır. Buna karşın uyuşturucunun ev veya iş yerine uzakta, çıkarılıp alınması güç ve zaman gerektiren depo, mağara, samanlık gibi bir yere gizlemesi kullanma dışında bir amaçla bulundurulduğunu gösterebilir. Yine, uyuşturucunun çok sayıda özenli olarak hazırlanmış küçük paketçikler halinde olması, her paketçiğin içine hassas biçimde yapılan tartım sonucu aynı miktarda uyuşturucu madde konulmuş olması, uyuşturucu maddenin ele geçirildiği yerde veya yakınında, hassas terazi ve paketlemede kullanılan ambalaj malzemelerinin bulunması, kullanım dışında bir amaçla bulundurulduğu hususunda önemli bir belirtidir.

c) Üçüncü kriter de bulundurulan uyuşturucu maddenin çeşit ve miktardır. Uyuşturucu madde kullanan kimse genelde bir ya da benzer etki gösteren iki değişik uyuşturucu maddeyi bulundurur. Bu nedenle değişik nitelikte ve farklı etkileri olan eroin, kokain, esrar ve amfetamin içeren tabletleri birlikte bulunduran sanığın bunları satmak amacıyla bulundurduğu kabul edilebilir. Kişisel kullanım için kabul edilebilecek miktar, kişinin fiziksel ve ruhsal yapısı ile uyuşturucu veya uyarıcı maddenin niteliğine, cinsine ve kalitesine göre değişiklik göstermekle birlikte, Adli Tıp Kurumunun mütalaalarında esrar kullananların her defasında 1-1,5 gram olmak üzere günde üç kez esrar tüketebildikleri bildirilmektedir. Esrar kullanma alışkanlığı olanların bunları göz önüne alarak, birkaç aylık ihtiyaçlarını karşılayacak miktarda esrar maddesini ihtiyaten yanlarında veya ulaşabilecekleri bir yerde bulundurabildikleri de adli dosyalara yansıyan ve bilinen bir husustur. Buna göre, esrar kullanan faillerin olağan sayılan bu süre içinde kişisel olarak kullanıp tüketebilecekleri miktarın üzerinde esrar maddesi bulundurmaları halinde, bulundurmanın kişisel kullanım amacına yönelik olmadığı kabul edilmelidir.

Öte yandan, Ceza yargılamasının en önemli ilkelerinden biri olan “in dubio pro reo” yani “kuşkudan sanık yararlanır” ilkesi uyarınca, sanığın bir suçtan cezalandırılmasının temel koşulu, suçun kuşkuya yer vermeyen bir kesinlikle ispat edilmesine bağlıdır. Gerçekleşme şekli kuşkulu ve tam olarak aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkûmiyet hükmü kurulamaz. Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural, bir suçun gerçekten işlenip işlenmediği veya işlenmiş ise gerçekleştirme biçimi konusunda kuşku belirmesi halinde uygulanabileceği gibi, suç niteliğinin belirlenmesi bakımından da geçerlidir. Ceza mahkûmiyeti, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Bu ispat, hiçbir kuşku ve başka türlü bir oluşa olanak vermeyecek açıklıkta olmalıdır. Yüksek de olsa bir olasılığa dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza yargılamasının en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan, varsayıma dayalı olarak hüküm vermek anlamına gelir. O halde ceza yargılamasında mahkûmiyet, büyük veya küçük bir olasılığa değil, her türlü kuşkudan uzak bir kesinliğe dayanmalıdır. Adli hataların önüne geçilebilmesinin başka bir yolu da bulunmamaktadır. (T.C YARGITAY Ceza Genel Kurulu Esas: 2017/ 510 Karar: 2020 / 336 Karar Tarihi: 02.07.2020)

Tüm bu kriterlerle birlikte, iletişim tespit tutanaklarının da tek başına hükme esas alınamayacağı ve telefon dinlemeleri ile elde edilecek kayıtların yan delillerle mutlaka desteklenmesi gerektiği son derece önemlidir. Uygulamada bu hususun göz ardı edilmesiyle zaman zaman karşılaşılsa da, Ceza Hukuku alanındaki uygulayıcıların, her ceza hükmü içeren kanun için uygulama kabiliyeti olan kişi hak ve özgürlüklerini koruma ve kollama amacıyla hareket etmelerinin gerektiği inancındayız. Bu hususa ilişkin emsal Yargıtay kararını da siz değerli okurlarla paylaşarak yazımıza son vermek istiyoruz:

İncelenen dosya içeriğine göre; sanığın savunmasının aksine, sanıklar Feyyat K. Ve Emrah Emir K.’ın evlerine ele geçirilen suç konusu maddelerle ilgisi olduğuna veya bu sanıkların uyuşturucu madde imal etme eylemine iştirak ettiğine ilişkin, İÇERİĞİ TAM OLARAK BELLİ OLMAYAN, MADDİ BULGULARLA DA DESTEKLENMEYEN TELEFON GÖRÜŞMELERİ DIŞINDA, kuşku sınırlarını aşan kesin ve yeterli delil bulunmadığı gözetilmeden, atılı suçtan beraati yerine mahkumiyetine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir. (Yargıtay 10. Ceza Dairesi 19/01/2012, 10807/343)