Yeni tip koronavirüse bağlı gelişen COVID-19 Pandemisi, dünya genelinde halen etkinliğini sürdürmekte ve her geçen gün saptanan günlük vaka sayısı artışa devam etmektedir. Bununla birlikte COVID-19 hakkında her gün dikkat çekici bilimsel gelişmeler olmaktadır. Gelin bu son gelişmeleri birlikte inceleyelim.

Gerçek olamayacak kadar iyi bir tedavi protokolü mü?

COVID-19 tedavisi için dünya genelinde halen kabul görmüş onaylı bir tedavi veya ilaç yoktur. Şu an için COVID-19 tedavisi, destekleyici ilaçlar, uygulamalar ve klinik araştırmalar kapsamında sürdürülmektedir. Bilim dünyası, yeni bir tedavi protokolü geliştirebilmek için büyük bir çaba sarf etmektedir. Doktor Joseph Varon ve ABD’de çalışan diğer doktorlardan oluşan bir ekip, yoğun bakımda sepsis tedavisinde kullanılan MATH+ modelini, COVID-19’da kullanmak üzere yeniden geliştirdi. Metilprednizolon, askorbik asit, tiamin ve heparin kısaltmasından oluşan MATH+ protokolü hastaya göre kişiselleştirilmek üzere tasarlandı. Amerika Gıda ve İlaç İdaresi (FDA) tarafından COVID-19'da "denenme izni" verilen güvenilir, ucuz ve kolay ulaşılabilir ilaçlardan oluşan formülün, kullanılan hastalarda etkili olduğu iddia edildi. Her 6 saatte bir uygulana protokol ile, ölüm oranlarının düştüğü ve solunum cihazına olan ihtiyacın azaldığı saptandı.

Protokolün belirli bileşenleri hakkında çelişkiler ve tartışmalar devam etmekle birlikte, özellikle bilim dünyasını ikiye bölen asıl sorun, randomize (hasta seçiminin rastgele yapıldığı) çalışma verilerinin eksik oluşudur; yani bu olumlu gözüken bulgular, kapsamlı bir klinik araştırma sonucu değildir. Ancak, protokolün geliştirilmesinde yer alan Dr. Varon bu eleştirilere; "Şu an bir savaşın içindeyiz ve her geçen gün kaybettiğimiz insan sayısı artıyor. Yapılan eleştirileri düşüneceğimiz bir zaman değil. Protokolün hayat kurtaracağından eminim", sözleri ile karşı çıkıyor. Halen geliştirilmekte olan MATH+ protokolüne dair bilimsel olarak yayımlanan bir makale olmasa da, yukarıda bahsedilen olumlu özellikleri sayesinde, gayri resmi kanallar ve internet aracılığı ile geniş çapta yayılmaya devam ediyor.

- İlgili konu: Yoğun bakımdaki Covid-19 hastalarının tedavisine yüksek doz C vitamini etkili mi?

Yoğun bakım ünitelerindeki ölüm oranları düşüyor

Özellikle pandeminin başladığı ilk günler ölüm oranları oldukça yüksekti. Ancak, 10.150 hastayı kapsayan üç kıtadaki 24 çalışmanın sistematik olarak gözden geçirilmesi ve meta-analizleri, yoğun bakımda COVID-19’a bağlı genel ölüm oranının Mart ayında %60’tan Mayıs ayında %42’ye düştüğü ortaya konuldu. Bunun sebebinin virüsün daha az virulan (öldürücü etki) olması ile ilgili olmadığını belirten araştırmacılar, COVID-19 ile ilgili artan bilgi ve deneyimin hayatta kalma oranı üzerinde etkili olduğunu vurgulamaktadır. Diğer yandan, düşüş olmasına karşın bu oranın, yoğun bakım gerektiren diğer viral pnömonilerde gözlenen yaşam kaybı oranının iki katı daha yüksek olduğu belirtilmektedir. Bu da daha çok araştırmanın yapılması ve geçerli bir tedavi yönteminin bulunması gerektiğini göstermektedir.

Alacağımız tedbirler bizi kurtarabilir

Washington Üniversitesi Sağlık Ölçümleri ve Değerlendirme Enstitüsü (IHME) tarafından yapılan bir simülasyonda, 1 Kasım tarihine kadar ABD’de COVID-19 kaynaklı yaşam kayıplarının 224.000’e ulaşabileceği ve bu sayının, bir önceki tahminlere göre 16.000 arttığı belirlendi. IHME tarafından yayınlana bir bildiriye göre bu sayının, herkes tarafından, ev dışında her yerde maske kullanılması ile yaklaşık 40.000 azalabileceği belirtildi. Yapılan bu çalışmalar bir kez daha alınacak tedbirlerin ne kadar önemli olduğunu gözler önüne sermektedir.

Beklenmedik viral yük

Yapılan yeni bir araştırmanın sonuçlarına göre, COVID-19 viral yükü fazla olan kişilerin hastaneye yatış gereksinimlerinin daha az olduğu belirlendi; ilk bakışta bu oldukça şaşırtıcı bir bulgu. New York üniversitesi Langone Tıp Merkezi’ndeki acil serviste COVID-19 tanısı alan 205 yetişkin ile yapılan çalışmada, hastalardan örnekler alınarak viral yük (alınan örnekte ne kadar virüs olduğu) belirlendi. Araştırma ekibinde yer alan Dr. Paolo Cotzia; "Viral yükün, enfeksiyonun başlangıç zamanını işaret ettiğine inanıyoruz. Şiddetli belirtileri olan ve hastaneye yatırılması gereken hastalar daha düşük viral yüke sahiptiler. Ancak örnekler hastalık seyrinin sonraki zamanlarında toplandı." Elde edilen bu yeni bilgiler, hastaların takibinde kullanılarak tedavi yöntemlerinin belirlenmesine yardımcı olabilecektir.

Erken hidroksiklorokin (sıtma ilacı Plaquenil) tedavisinin bir yararı yok

Hafif COVID-19 belirtilerine sahip ve hastaneye yatmamış hastalarda, sıtma ilacı olan hidroksiklorokinin randomize (hasta alımının rastgele yapıldığı) bir kontrol denemesi, ilacın herhangi bir faydasının olmadığını gösterdi. Çalışmada hidroksiklorokin kullanılan hastaların yaklaşık %24’ünde, tedavi uygulanmayan hasta grubunun %30’una kıyasla 14 gün boyunca devam eden semptomlar gözlenmesine karşın bu farkın istatiksel olarak anlamlı olmadığı belirlendi. Konu ile ilgili yapılan bir diğer çalışmada da, İspanya’da 5 günden az süreli semptomu olan ve hastaneye yatışı yapılmamış yaklaşık 300 hastada uygulanan hidroksiklorokinin hiçbir etki göstermediği belirtildi. İngiltere’de hastaneye yatırılan 4500’den fazla hasta ile hidroksiklorokin kullanımının test edildiği çalışmada, ilacın yaşam kaybı oranını düşürmediği ancak daha uzun süre hastanede kalınması ve daha fazla yaşam kaybı veya solunum cihazına ihtiyaç ile ilişkili olduğu gözlemlendi. Yapılan tüm bu çalışmalar, hafif semptomlu hastalarda, hidroksiklorokinin hiçbir fayda sağlamadığını güçlü kanıtlarla ortaya koymaktadır.

COVID-19 tanı testi tekrarına gerek yok

ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri (CDC), SARS-CoV-2 (yeni tip koronavirüs) ile enfekte olan ve hastalık belirtileri geçen kişilerde, tekrarlanan tanı testlerine gerek olmadığını savunmakta ve bunun için bir rehber hazırlanmaktadır.

Dr. Admiral Brett P. Giroir; "Biliyoruz ki belirtilerin başlangıcından itibaren 10 gün geçtiyse ve en az 3 gün herhangi bir belirti göstermediyseniz, hastalığı bir başkasına bulaştırma riskiniz ortadan kalktığı düşünülmektedir. Bazı kişiler 3 veya 6 kez tanı testi yaptırıyorlar, ancak en azından evde kendini izole eden bireyler için bu gerekli değildir". Diğer yandan Dr. Giroir, kritik hastaların veya yetersiz bağışıklık sistemi olan bireylerin tekrar testi yaptırmasını önermektedir.

Tele-tıp (uzaktan sağlık) kalıcı mı olacak?

Özellikle pandemi süresince dünyanın her yerinde gündeme gelen tele-tıp (uzaktan muayene), hastalar tarafından telefon veya görüntülü arama ile tercih edilmiştir. ABD temsilcileri yapılacak kalıcı değişiklikler ile coğrafi özelliklerden kaynaklı kullanım kısıtlamalarını ortadan kaldırarak, kırsal sağlık kliniklerinde dahi tele-muayenenin kalıcı bir yasal hizmet olarak sunulmasını hedeflemektedir. Ülkemizde de bu konu yoğun bir şekilde tartışılmaktadır ve kimi özel hastaneler bu hizmeti sunmaya başlamıştır. Bununla birlikte tele-tıbbın uygulanmasına dair yasal düzenlemelere acil ihtiyaç vardır.

Sağlık çalışanlarımıza saygıyla...

Tüm sağlık çalışanları bu zorlu süreçte, kendi hayatlarını riske atarak son derece zor koşullar altında oldukça ciddi bir mücadele vermektedirler. Ne yazık ki dünya genelinde 1700’den fazla sağlık çalışanı bu süreçte hayatlarını kaybetti. Kaybettiğimiz tüm sağlık çalışanlarını saygıyla anıyoruz.

Bu sürecin en kısa zamanla çözümlenmesi için bilim insanları çalışmalarına devem etmektedir. Tekrar hatırlatmakta fayda görüyoruz; bu süreçte bize düşen en büyük rol, sosyal mesafemizi korumak, ev dışındaki tüm ortamlarda maske kullanımına özen göstermek ve ellerimizi yıkamaktır.

*

- TÜM KORONAVİRÜS YAZILARIMIZ 

*