Ara

En Temel Duygusal İhtiyacımız: Sevgi Üzerine…

İnsan var olmaya başladığı dün itibariyle fiziksel gereksinimlerinden sonra, en çok sevgiye ihtiyaç duyar. “Neden sevgiye ihtiyaç duyarız?” sorusu, yaşamamız boyunca zaman zaman kendimize sormuş olduğumuz bir sorudur. Bu sorunun cevabı, gelişigüzel seçilmiş bir cevabın çok daha ötesindedir. Kuşkusuz ki, ebeveynlerimiz ile aramızda kurulan sevgi bağı, süreç içinde yaşamış olduğumuz olayları algılayışlarımızla şekillendirip, sevgi anlayışımıza, hatta sevgiyi alma ve verme biçimimize alt yapı hazırlayan en önemli unsurdur.

Sevgi edilgen değil etken bir yaşantı sürecidir. Bir şeye kapılmak değil, o şeyin içinde var olmak demektir. Sevginin başlıca etken özelliği almak değil, vermektir. Sevgiyi almadan, ya da sevgi nasıl ifade edilir bilmeden, bu kavramı zihinsel olarak bilmek mümkün değildir. Her insan bebeği, yaşam yolculuğuna tertemiz bir sayfa ile başlar. Özellikle, 0-1 yaş dönemi içerisinde ilk bağlanma nesneleri olan anne ve babası ile kurduğu iletişim, ihtiyaçlarının karşılanması konusunda geliştirdiği bağlanma algısı, hayatla ilgili hiçbir bilgiye sahip olmayan tertemiz zihninde sevgiye dair temel yapılanmaları oluşturur. Tıpkı diğer becerilerde olduğu gibi, çocuk sevgiyi de ifade etmenin yollarını ve şeklini rol model aldığı ebeveynlerinden öğrenir.

Sevildiğini hissetmek insanın birinci derecedeki duygusal ihtiyacıdır. Sevilmek, insanın kendisini daha özel, daha değerli, daha biricik hissetmesine kapı açan en tesirli duygudur. Bu nedenle, her birey farkında olmaksızın, içinde bir yerde bir duygu deposu barındırır. Sevgi deposu, sevgi gereksinimimizi gidermek için geliştirdiğimiz en kıymetli alandır. Yakın ilişki içinde bulunduğumuz insanlarla sağlıklı bir sevgi iletişimi kurmak için, bu deponun bildiğimiz sevgi diliyle doldurulması gerekir. Doldurulmayan sevgi deposu, bireyi yalnızlığa, değersizliğe ve sevilmeme duygusuna yöneltir. O nedenle, her bireye göre farklı şekillerde ifade bulan sevginin dilini bilmek ve duygusal bağlarla iletişim kurduğumuz kişilerdeki bu dilin farkında olmak oldukça önemlidir.

Erken çocukluk döneminden itibaren, her çocuk kendine özgü duygusal bir kalıp geliştirir. Bazıları duygusal güvensizlik kalıpları geliştirirken, bazıları ise; güven duyarak büyür. Gerekli sevgi ve ilgi ortamında büyüyen çocuklar sevgilerini ifade etme yollarını temel alan bir dil geliştirir ve sevgi depoları genellikle doludur. Diğer taraftan, gerekli sevgi ve ilgi ihtiyacı karşılanmamış çocuklarda ise; sevgi dili eksik gelişecek, sevgi depoları yeterince dolu olmayacaktır.

  • ÇOCUK PENCERESİNDEN SEVGİYE BAKMAK…

Bir çocuğun sevgiyi algılayışı ve sevdiğini ifade etmesindeki dili, bir yetişkinden her zaman çok daha farklıdır. O nedenle, sevgiyi çocuğun anlayabildiği bir dilde göstermek büyük önem taşımaktadır. Çocuk için sevildiğini hissetmek çoğu zaman, anne babasının ona en sevdiği oyuncağı alması ya da birlikte yapılan bir dışarı aktivitesinden çok daha farklı bir durumdur. Bazen, kısacık bir zaman içerisinde, tamamen kendini çocuğuna ve oynadıkları oyuna kaptıran bir anne baba karşısında çocuk, daha çok sevildiğini hissedecektir.
Sevgi üzerine çalışmalar yapan Chapman ve Campbell, sevgimizi ifade edecek temel sevgi dilini konuşmadığımız sürece çocuklarımızın sevildiklerini hissetmeyeceklerini ve sevgi depolarının tam anlamıyla dolmayacağını vurgulamışlardır.

Sevgiyi ifade etme noktasında, beş sevgi dili olduğu düşünülmektedir. Bunlar; fiziksel temas, onay sözleri, nitelikli zaman, armağanlar ve hizmet davranışlarıdır. Araştırmalara göre; beş yaşın üstündeki çocuklar, bu sevgi dillerinden birini temel sevgi dili olarak seçerler ve ebeveynler sevgilerini öncelikli olarak bu sevgi dilinde ifade ederlerse sevildiklerini daha iyi hissederler.

  • SEVGİNİN BEŞ DİLİNİ TANIYALIM…

1. Fiziksel Temas:

Fiziksel temas ile ebeveyn çocuk arasında oluşan sevgi bağı köprüsü, sevgi dilleri arasında en kolay uygulanabilen ve insanı en rahatlatan etkenlerden biridir. Yapılan araştırmalar, dokunmanın, sarılmanın, başını okşamanın, sırtını sıvazlamanın vücutta yüksek düzeyde mutluluk hormonu salgılanmasına neden olduğunu ve bu sebeple kişilerin kendilerini daha huzurlu, mutlu ve bulundukları ilişkiye ait hissettiklerini kanıtlamıştır.

2. Onay Sözleri:

Sevgimizi ifade ederken sözcükler çok önemlidir. Bir çocuk onay sözleri ile büyüyorsa olumlu bir benlik algısı geliştirecektir. Kendini, sevilmeye değer ve kıymetli bir varlık olarak zihinsel olarak tanımlayabilecektir. Somut düşünme eğiliminde oldukları için küçük çocuklara “seni seviyorum” derken fiziksel yakınlık kurulmalıdır. Çünkü küçük çocuklar sözcüklerin anlamından çok daha önce duygusal mesajları alırlar. Fiziksel yakınlıkla birlikte, ifade edilen şefkatli sesleri daha iyi algılarlar. Şefkat ve sevgi sözcüklerimiz çocuğumuzun kendisine dair tüm özelliklerine ve yeteneklerine duyduğumuz hayranlığımızı ifade ederken, övgü sözcüklerimiz başarı, davranış ve bilinçli hareketler gibi çocuğumuzun yaptıklarına yöneliktir. Örneğin, yeni beceriler kazanırken çocuğumuzu “çok iyi, harika, başarmak üzeresin” gibi sözlerle cesaretlendirmeliyiz. Öte yandan, paylaşmak gibi sosyal beceriler kazanırken de çocuğumuzu cesaretlendirmemiz gerekir. Örneğin, oyuncağını arkadaşıyla paylaşan çocuğumuza “oyuncağını paylaştığını fark ettim, çok hoşuma gitti” veya arkadaşını dinleyen çocuğumuza “insanları dinlemen çok güzel” diyerek paylaşmak ve dinlemek konusunda cesaretlendirebiliriz. Çocuklarımızı yüreklendirirken yumuşak bir ses tonuyla konuşmalıyız.

3. Nitelikli Zaman:

Nitelikli zaman geçirmek, diğer bir ifade ile kaliteli vakit geçirmek, ebeveyn çocuk iletişiminin bel kemiğidir. Çocukla geçirilen süre içerisinde, dikkatin tam anlamıyla çocuk üzerinde odaklanması anlamına gelir. Nitelikli zaman aslında anne ve babaların çocuklarına var olma armağanıdır. Nitelikli zaman geçirildiğinde, anne ve babalar çocuklarına “sen önemlisin, seninle birlikte olmaktan hoşlanıyorum.” mesajını iletirler. Çocuk gerçekten sevildiğini hisseder. O anlarda anne ve babası tamamıyla ona aittir. Bu durum çocuk penceresinden, anne baba tarafından aldığı ve mutlak sevgi tatmini yaşadığı bölünmemiş ilgi anlamına gelmektedir. Nitelikli zaman geçirilirken önemli olan yapılan faaliyet ve ya gidilen yer değildir, birlikte olunmasıdır. En verimli zaman evde çocuk ile yalnız olunduğunda birlikte geçirilen zamandır. Nitelikli zaman geçirilirken anne ve babalar çocuklarını daha iyi tanırlar, ihtiyaçlarını daha iyi fark ederler.

4. Armağanlar:

Sürprizler yapmak ve armağanlar, çocukları son derece mutlu eden ögelerin başında gelir. Armağan karşısında mutlu olmayacak çocuk yoktur; ancak çocuklarımıza sadece armağan vermek, çocuklarımızın sevildiklerini hissetmesini sağlamaz. Armağanla birlikte, önemsendiklerini de hissettirmemiz gerekmektedir. Bu nedenle, armağanın yanı sıra diğer sevgi dillerinde de sevgimizi göstermeye devam etmeliyiz. Özellikle, temel sevgi dili armağan olan çocukların diğer sevgi dillerinde de sevildiklerini hissetmeye ihtiyaçları daha fazla olmaktadır.

Gerçek bir armağan, karşılıksız ve kişiye duyulan sevginin bir ifadesidir. Eğer anne ve baba çocuğuna, bir sorumluluğunu yerine getirmesi karşılığında bir armağan veriyorsa, bu armağan bir hizmet karşılığıdır ve karşılıksız değildir. Aslında sevildiğini hissetmeyen bir çocuk armağanı yanlış yorumlayıp koşullu verildiğini düşünebilir. Ve sevginin karşılığının bir nedene bağlı olduğuna inanır. Çocuklarımızı armağanlara boğup diğer sevgi dillerini ihmal etmek sakıncalıdır. Genellikle çocukları ile yeterince ilgilenemeyen anne ve babalar bu açıklarını hediye alarak telafi etmeye çalışırlar. Böyle bir durumda, çocuklar armağanlar ile insanların duygu ve davranışlarını kontrol etmenin mümkün olduğunu öğrenirler. Öte yandan, çocuğumuza çok fazla armağan almak, armağanın özelliğini kaybetmesine neden olur.

5. İhtiyaçlara Odaklanmak (Hizmet Davranışları):

Çocuk büyütmek bir sanattır ve çocuğu bir tuval gibi düşünürsek, üzerine attığımız her fırça darbesi, resmin tamamını ve çocuğumuzun kendisini oluşturur. Anne ve baba olmak çocuklarımıza her anlamda ihtiyaçları olan konularda olanak sağlamak anlamına gelir. Bu süreç, 24 saatten ibaret olmamakla ve bir ömür boyu devam eden bir durumdur.

Çocuklarımıza her türlü ihtiyacına karşılık vermek ve imkan sağlamak esnasında amacımız, ebeveynleri olarak, onu en fazla sevindiren şeyi değil, en iyi olanı yapmaktır. Örneğin, çikolata vermek çocuğumuzu mutlu edecektir ama en doğru besin kaynağı değildir. Öte yandan, amacımız yine çocuklarımızı bizim istediğimiz kalıplara sokmak olmamalıdır. Çocuklarımızın armağan ve yardım taleplerine teslim olursak, ileriki hayatlarında tatminsiz ve daha benmerkezci bireyler haline gelmelerine yol açabiliriz. O nedenle, çocuklarımızın günlük yaşam içerisindeki ihtiyaçlarını karşılamak ve ya onların rutinlerini düzenlemek, çocuğun bakış açısından, sevildiğini hissetmesine yeterli bir nokta değildir. Bu süreçte, sevgi dilinin diğer alanları ile çocukla iletişim kurmak en sağlıklı yol haritası olacaktır.

    “Unutulmamalıdır ki; sevgi, her kapalı kapıyı açan en etkili anahtardır. Sevgi, güvendir, huzurdur… Sevgi iyileştirir… Her bireyin biricik ve tek olması gibi, herkesin sevgi dili de birbirinden farklıdır. Özellikle, aile içerisinde birbirimizin sevgi dilini tanımak ve sevgi dillerini iletişim becerilerimizde kullanmak, bağlarımızı kuvvetlendirecek en tesirli yöntemdir.”

    Sevgi diliyle bezenmiş bir ay geçirmeniz umuduyla…

Deha Koleji Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Birimi