DOĞAN KUBAN
t•
TURK “HAYAT”LI EVİ
DOĞAN KUBAN
•t
TURK “HAYAT”LI EVİ
Yapımcı: MTR
Art Direktör: Cemile Mukaddes Özdemir
Renk Ayrımı:
MTR
Baskı: Mısırlı Matbaacılık A.Ş.
Cilt:
Uycan
İstanbul 1995
MTR
Necatibey Caddesi No. 90 Kat. 4
Karaköy 80080 İstanbul
Telefon: (0121) 252 83 70
Faks:
(0212) 252 83 69
Önsöz
. Türk evi tarihsel bir gerçek olduğu kadar pitoresk bir imgedir.
Onaltmcı yüzyıldan beri gezginlerin gözlemleri, Osmanlı ülke
sini betimleyen Batılı ressamların gravür ve resimleri, bütün dün
yaya farklı bir kentsel geleneğin ve konut kavramının görüntüleri
ni tanıtmıştır. Avrupalılar Osmanlı başkenti İstanbul, imparator
luğun diğer büyük merkezleri Edirne, Bursa, İzmir, Konya ve
Amasya'ya, Balkanlardan Iran ve Mezapotamya'ya kadar daha
küçük kentlere, mimari tasarım olarak yabancı bulsalar bile, ha
zan hayranlıkla bakmışlardır. Türk kent manzaraları, hanlar, ker
vansaraylar, kapah çarşılar, Türk hamamları, dar sokaklara sıra
lanmış, birbirlerine doğru eğilmiş pencereleri kafesli ahşap evler,
muhteşem giysili vakur erkeklerin alçak sedirlerinde bağdaş kur
duğu aydınlık ve süslü odalar, ahşap kafesler ardından sokağı sey
reden harem kadınlan, bütün bu sanayi-öncesİ toplumuna ilişkin,
gezginler ve sanatçılarca ideal ize edilen özgün imgeler, Batıklar
için Türk’ün kaygısız yaşamını ve Doğu olarak bilinen ülkelerin
gizemli atmosferini yansıtıyordu.
Yabancı gezginler Osmanlı kent görüntüsünün farklılığını he
men görmüşler ve bize Türk konut mimarisi ile ilgili değerli bilgi
ler bırakmışlardır. Ancak bu konuda akademik çalışma pek azdır.
Buna karşın özellikle 1940’larm tonundan itibaren Türkiye'de
.çeşitli yörelerin gelenekleri ile ilgili yayınlar çıkmaya başlamıştır.
Türk Evi kavramı Türk mimar ve mimarhk tarihçilerinin sev
dikleri bir konu olmuş ve tarihi konusunda çeşitli kuram lar geliş
tirilmiştir. Yine de bir tümel tarihi ve kuramsal içerikli değerlen
dirme eksikliği duyulmaktaydı. Bütün ça lışmalar ve tartışmalara
karşın burada Hayatlı Ev olarak ad landırılan ana gelenek ile ilgili
bir çalışmaya gereksinim vardı. Bu kitapta ana geleneğin gelişimi,
tarihi, morfolojisi ve toplumun evin kullanımına ilişkin davranış
ları ve estetik eğilimleri ele alınmış ve tartışılmıştır.
Doğan Kuban
20-8-1993
Teşekkür
Bu kitap başlangıçta Türkiye’deki yerel geleneklerin (vernacukr) kapsamlı bir derlemesi olarak tasarlanmıştı. Böyle bir amaç
için işbirliği gerekliydi. Bu kapsamda t e iş için kişisel programla
rımız yeterli olamadı. Kitabı yeniden tasarlarken başlangıçtaki
amacı ana tema olarak gördüğüm Hayatlı Evi anlatmak üzere
değiştirdim. Ancak ilk baştaki çalışmadan Prof. Dr. Zeynep
Ahunbay’m malzeme ve ahşap inşaat teknikleri ile ilgili birkaç no
tu, Prof. Dr. Nur Akm’ın Balkan evlerine ilişkin bazı bilgileri kal
dı. Prof. Akm ayrıca bibliyografyanın ilk taslağının hazırlanması
na yardımcı oldu. Çiğdem Kafecioğlu’na kendi hazırladığı Türk
Yapı Terimleri Sözlüğünü serbestçe kullanmama izin verdiği için
müteşekkirim. Mimar Can Binan ve Mimar Şirin Akıncı bütün
çizimleri üstlendiler.- Erkin Emiroğlu'na da fotoğraflar için teşek
kür etmeliyim* Nevresnur Onur hiç sıkılmadan tüm kitabı yazdı.
Kitabın hazırlanmasının her aşamasında ve dizin'in hazırlanma
sında da Muhittin S. Eren yardımcı oldu. Onlara teşekkür ediyo
rum.
Kitabı tüm akademik yaşamımın ardındaki gerçek güç olan
karıma ithaf ediyorum.
Sunuş
Milletler, dilleri, kültürleri, inançları, gelenekleriyle olduğu kadar, sanatla
rıyla ve geriye bıraktıkları sanat ürünleriyle yaşarlar.
Her çağda devlet kuran, büyük imparatorluklar oluşturan Türkler’in sanat
tarihi de, şiirden düzyazıya, musikiden mimariye, minyatürden hat sanatına
kadar geniş bir alanı kapsamaktadır.
Türk sanatının günümüze kadar uzanan geleneksel yapısını incelerken, en
çarpıcı örnekleri, Balkanlar’dan Mezopotamya’ya kadar uzanan Osmanlı
İmparatorluğu topraklarında kurulmuş büyük kentlerde ve küçük yerleşim
yerlerindeki mimari yapıda buluruz. Bu mimari yapı içinde Türkleşin gele
neklerini ve yaşam biçimlerini yansıtan konutlar ve kent dokuları yüzyıllar
dan bu yana yabancı gezginlerin ilgi ve hayranlığını çekmiş ve onları “Farklı
bir kentsel yapı ile karşıkarşıya olduklarını” itirafa zorlamıştır.
Hayatlı ev, kırsal bir yaşam sürdüren Türk ailesinin yaşam biçimini yansıtan
özgün bir yaşam kültürünün ürünüdür.
Anadolu’da ve Balkanlar’m belli yörelerinde seçkin örneklerini gördüğümüz
“Türk Evi” geleneği yer yer 1950’li yıllara kadar sürmüştür. Bugün bu gele
neğin bazı örnekleri büyük kentlerde ve Anadolu’nun bazı kasabalarında
koruma altında hala ayakta durmaktadır. Ama ekonomik zorunluluklar ve
yeni mimari gelişmeler nedeniyle gelenekler de değiştiği için, artık sayısı azal
makta olan bu evler üzerinde yapılan bilimsel çalışmalar da önem kazan
maktadır.
Osmanlı Dönemi evlerinin özelliklerini inceleyen birçok çalışma yapılmaksa
da Türkler’in Anadolu’da yarattıkları en özgün konut tipi olan “ Hayatlı
Ev”in tarihi gelişimi ilk kez değerli bilim ve sanat adamı Prof. Doğan Kuban
tarafından bu çalışmada ortaya konmaktadır.
Türk tarımının gelişmesine olduğu kadar, geleneksel sanat değerlerinin
korunmasına da önem veren Ziraat Bankası,, bu eserin basımı ve yayımma
katkıda bulunmaktan onur ve gurur duymaktadır.
Cihan PAÇACI
T.C. Ziraat Bankası
Genel Müdürü
İÇİNDEKİLER
Önsöz
Teşekkür
BÖLÜM BİR
Giriş
Hayatlı Ev Nedir?
Bölüm 1
Anadolu ve Ortadoğulu Kökenler
Orta Anadolu Kerpiç Geleneği
Suriye-Mezopotamya Kültür Bölgesi ve
Eyvanlı Ev
Bizans Ev Geleneği Üzerine
Bölüm İki
Türklerin Anadolu'ya Yerleşmeleri
Bölüm Üç
Türk Evi'nin Kökenleri Üzerine Tezler
Göçer Çadırı ile Türk Evi İlişkisi
Tartışmasına bir Arasöz
Kökenler Üzerine Son Sözler
Bölüm Dört
Hayatlı Ev'in Evrimi
Yaşayan Erken Örnekleri
ve Türk Hayatlı Evi’nin Klasik Biçimi
Merkezi Plana Doğru
Ortası Sofalı Plan
Haç Biçimli Sofalar
Saray Geleneği, Köşk ve Ev
Kent Evlerinin Son Dönüşümü:
Batıdan ithal
Sonsöz: Yadsınan Gelenek
BÖLÜM İKİ
Morfoloji
Bölüm Beş
Tipoloji Üzerine Düşünceler
ODA (Çadırdan Oda Kavramına)
Odanın Elemanları
Sedir(Divan)
Yüklükler ve Diğer Dolaplar
Döşeme ve Tavan
Pencereler ve Işıklandırma
Kapı
Ocak
Direklik (Sekialtı ve Sekiüstü arasındaki revak)
J
7
11
12
16 .
24
25
26 .
28
31
38
43
46
Sergen
Odanın Sınırları ve Bezemesi
Odanın Kullanımı
Bölüm Altı
Hayat
Hayat’m Kullanımı
Eyvan
Merdiven
Harem ve Selamlık Üzerine Gözlemler
Bölüm Yedi
Hizmet Alanları: Mutfak
Hamam ve Hela
Geleneksel Evde Isıtma
Bahçeler
BÖlüm Sekiz
Cephe Tasarımı
Cephe Bezemeleri
Renk Kullanımı
131
131
134
137
144
145
147
150
152
154
İS 5
158
164
184
115
BÖLÜM ÜÇ
47
52_
64
m
71
79
90
96
103
104
106
114
117
119
122
125
127
130
189
Çevre f i Estetik
Bölüm Dokuz
Sokak ve Ev
İstanbul’un Kayıp Kent Görüntüleri
Bölüm On
Hayatlı Evin Estetiği
190
199
203
227
EKLER
Eki
Güneydoğu Anadolu Konut Mimarisi
Üzerine Notlar
Ek 2
Balkan Ülkelerinde Hayatlı Ev
Ek 3
Yapı Teknikleri Üzerine Notlar
Yapı Malzemeleri
Ahşap Yapı
Çatılar
229
212
238
239
240
245
Sözlük
Bibliyografya
Dizin
249
'
211
269
9
BOLUMBIR
Giriş
OswaId Spengler Untergang des Abendlandes adlı eserinde
ev düşüncesini şu şekilde özetler: “ Bir ırk ifadesi en saf şekliyle
ev de somutlaşır... Çünkü ev, varoluşun anlaşılması güç süre
cinde şekillenir” 1. Kiminin apartmanda, kiminin gecekonduda
yaşadığı, her binanın değişik zevkler ve üsluplar sergilediği
bugünün karmaşık yapısal çevresinde böyle bir düşünce pek
doğru görünmemektedir. Ancak sanayi öncesi toplumlarda,
geleneksel biçimlerin uzun saflaşma dönemleri sonucu kristal
leştiği bir ortamda, yaşam biçimi ile ev biçimi arasındaki yakın
ilişki daha iyi anlaşılabilir. Ev, geleneksel kent görüntüsünün
temel bileşeniydi. Toplumda ailenin merkezi önemi gözönüne
alınırsa ev biçimi, Spengler’in kötümser bir bakışla dediği gibi,
o anlaşılması güç süreç sırasında değil, belki de yaşamın
özdeksel ve tinsel koşullan sonucu ortaya çıkmıştır. Ev kavra
mı kuşkusuz toplum psikolojisi ve insan ruhu ile derinden iliş
kilidir.
Anonim mimari sıradan konut anlamında kullanıldığında
sıradan insanların kullanımına yönelik olarak anlaşılabilir. Ye
rel, basit ve anonim ile eşanlamlıdır. Bundan anıtsal olmayanı
anlattığı da çıkartılabilir. Anonim (ya da vernacular), yapanı
belli olmayan demekse de bu yalnızca kuramsaldır. Her yapı
nın sahibi ya da ustası olarak bir yapıcısı vardır, en azandan
yapıldığı zaman ve komşuları açısından. Bugün yapımcısının
kimliği bize kadar ulaşmadığı için anonim demekteyiz. DolayıWLile 'anonim' sıfatı genellikle yapımcı konusunda bir belirsiz
liği olduğu kadar, daha büyük ve homojen bir gruba ait farklı
laşmamış bir yapı biçimini İfade eder.
Kendi evini yerel ve organik yöntemler, yerel işçilik ve anla
yış ile yapma anlamında anonim mimari, geleneksel toplum
larda insan tarafından şekillendirilen çevrenin büyük bölümü
nü oluşturur.
Osmanlı nüfusunun yüzde doksanının köylüler, küçük şehir
sakinleri ve göçerler tarafından oluşturulduğu bir dönemde
toplumun şekillendirdiği çevre, aynı oranda anonim niteliktey
di.
Geleneksel çevre çoğunlukla kültürel olarak az seçici bir
ortamda, ekonomik zorluklar altında, günlük üretime yakın ve
genelde sahiplerinin katılımı ile oluştuğundan insan y a şam ın ın
raslantısal varoluşunu doğrudan yansıtıyordu. Sıradan bir ev
simgesel isteklerden çok basit tasarım ilkelerinin sonucu oldu
ğundan ekolojik gereksinimlere dolaysız bir yanıttı.
Antropologların insan konutlarının her ayrıntısına simgesel
bir değer atfetmeleri daha çok p os^h cto bir gözlemdir. Biçim
lerin simgesel içerikleri uzun zaman süreçleri sonunda ortaya
çıkar. Ev yapımı sırasında simgesel gereksinimlere yanıt veril
mesinin o anm uygulama sorunlarından daha önemli olacağı
kuşkuludur.
Huizinga’nın Ortaçağ Avrupası için belirttiği gibi, herşey
pratik bir yarar sağlamaya yönelikti. Anonim mimari deyimi
burada yalnızca konut mimarisi anlamında, anıtsal ve kurum
laşmış mimariden o kadar da bağımsız değildi. Ortaya çıkışı
da tümüyle spontane değildir. Çok katı olmamakla birlikte ba
zı kalıpları izlemektedir. Yavaş tarihi gelifimi boyunca ev tasa
rımı her zaman yaratıcı ve yenilikçi değildi. Yine de yapımcıla
rın ve m sahiplerinin esnekçe k u lla n ım ı için ortak bir ev tipolojisi vardı, ve sonradan her türlü eklemeyi de kabul edebili
yordu. Kavramsal çerçevesinin çekirdeğinde uzak biçim düzen
lerinin simgeselliğinin var olabilmesi dışında, kuramsal ve sim
gesel önyargıların eksikliği önemli bir özelliğiydi.
Anonim konut mimarisi üzerindeki araştırmalar hep değer
lendirmeye ilişkin sağlam bir yönftm olmamasının sıkıntısını
çekmişlerdir. Bunun nedeni, mimarlığın tarih, eleştiri ve kura
mının başlangıç noktası olarak büyük anıtları almış olmasıdır.
Me var ki anıt güç simgesi, üst kültürel katmanların seçim ve
önyargısı ise, anonim ev de sıradan kültürün dokusunda yaşar.
Birisi kürk palto ise diğeri köylü abasıdır. Bir dini ya da soylu
anıtın simgelediğinden çok daha fazla, ev. kendisini yaratan
kültürü simgeler. Anıt iktidar ve güce ait uzak anılarla dolu
iken ev kullanıcısının,,sıradan insanın günlük yaşantısına ait
izlerle doludur. Bir anıt, belirli bir tarihi anm anlatımı ve dikil
diği toprağa yabancı, tümüyle ithal olabilecekken sıradan evler
kültürel bir alanın özdeksel yaşamının iskeletleridir. Kralların
tarihi ve anıtsal mimarinin tarihi paraleldir. Büyük sanat ken
disine en uygun ortamı gücün ve zenginliğin gölgesinde bul
muştur. Yakın çağların demokratikleşmesi, güçlülerin doğal
büyüklüklerine indirgenmesini sağlamış, anonim mimarinin
araştırılması bu yüzden kabul edilebilir ve hatta saygıdeğer bir
üğraş olabilmiştir. Araştırmanın araçları da çalışmaların art
ması ile, zamanla yetkinleşecektir.
Sonuç olarak, anonim ev geleneğini anlamanın önemli bir
bileşeni kavram ve yapı olarak ortaya çakışının yaptıran ve
yapanların ortak katılımı ile gerçekleştiğini görebilmektir. Evin
sahipleri bildikleri şemalara göre programlarım saptamış, yapımı
da onların bildikleri ve anladıkları bir teknik süreç sonucu ger
çekleştirilmiştir. Onlar yapı ustasından, marangozdan, taşçıdan
ve diğer zanaatkarlardan ne beklemeleri gerektiğini biliyorlardı.
Etkin katılımları günlük yaşamın içinden çıkan bir istemin yerine
getirilmesini sağlıyordu. Anonim ev, geleneksel anlamda eve
ilişkin hem süreç hemde kullanım ile ilgili ortak aklı dile getir
mektedir.
Yapı tekniklerinin ve sosyo-ekonomik koşulların değişme
diği bütün sanayi öncesi ortamlarda geleneksel ev tipolojisi
basmakalıptı. Bunun nedeni dış dünya ile ilişkilerin sınırlılığı
ve görsel çeşitliliğin yokluğudur. Konut mimarisi tarihi bu
uzun dönemli kararlılığın yansımasıdır. Temel tipoloji tek tek
konutları o toprakların tarihi ve coğrafyası ile ilişkilendirirken,
küçük değişiklikler mal sahibinin kimlik belirtisiydi. Değişim
hızı son derece düşüktü ffi modern çağın yaklaşmasına kadar
da öyle kalmıştır.
Tasarım kavramı olarak yeni bir ustanın yaptığı yenilik he
men belli olmakta, yerli olmayan bir zanaatkarın gösterdiği
yeni bir biçim dikkati çekmektedir. Yeni bir biçim düzeninin
kabulünde evin sahiplerinin ve kullanıcılarının onayı gerekliy
di. Böyle bir süreçte estetik kalite, köklü bir deneyimin bir par
çası, işçiliğin kalitesi de evin sahibinin statüsünün simgesidir,
îstek, yapımcı ve evin kendisi arasındaki bütün bu organik ve
görünen ilişkiler bir toplumun özdeksel kültürünün doğrudan
ifadeleri olarak anonim konut geleneklerinin önemine işaret
ederler.
özellikle basit mimari biçimlerin tarihi değerlendirmesine
ilişkin bir sorunu da vurgulamak gerekir. Antropologlar ve
antropolojik eğilimli mimarlar basit projelerin basit sosyal ve
kültürel yapıların göstergesi olduğunu düşünürler. Örneğin ay
nı mekamn çok amaçlı olarak kullanılması ilkel bir toplumun
işareti sayılır. Ancak Türk Evi’nde odamn çok amaçlı kullanı
mını bu şekilde niteleyenleyiz. Türk döneminde Anadolunun
tarım toplumu olduğu doğrudur. Nevar ki modern toplumlar
da mekanın çok amaçlı kullanımını benimsemiştir. İlerdeki
bölümlerde göreceğimiz gibi, Türk Anadolusunda ev biçimle
rinde binlerce yıllık yapı anıları vardır. Benimsenmeleri belirli
tarihi koşulların oluşturduğu kültürel yeğlemeler sonucu
olmuştur. Bu biçimler ev kavramına belirli bir kültürel yaklaşı
mın ifadesi, Anadolu-Türk toplumuna özgü mekanda tutumlu
luk, aile yaşamı ve evin çeşitli işlevlerinin ilişkileri olarak
değerlendirilmelidir.
Hayatlı Ev, onaltmcı yüzyıldan sonra Anadoluda gelişmiş
ve oldukça karmaşık bir kültürel geçmişe sahip olmuştur. Taş
ra ve köylük yörelerde faaayi öncesi toplumsal yaşamın bir
kalıntısı olarak II.Dünya Savaşı sonuna kadar da yaşamıştır.
Ne var ki tarihsel çekirdeklerin çok küçük bir kısmı geleneksel
biçim ve dokularını korumuşlardır. Arseven daha 1928’de İs
tanbul’da 100 yaşından eski evlerin herhalde 10’u geçmediğini
belirtmişti. Sanayi dünyası ile gerçekleşen ani çarpışma bu
geleneğin sonunu getirmiştir. Gerçek yaşayan örnekler ve bu
konudaki belgeler tarihçiye genel bir rekonstrüksiyon için mal
zeme, teknik tarih ile ilgili bilgi vermektedir. Fakat bu belgeler
daha çok geç dönemlere ilişkindir. Özellikle îstanbulda ayakta
kalan örnekleri ne yazık ki klasik 'Hayatlı Ev' kavramının ar
tık terkedildiği döneme aittir.
Yerel geleneklerin çeşitliliği ana gelişme çizgisini tarihi olarak son derece karmaşık etkilerden ayırarak incelememizi
gerektirmektedir. Türkler öncesi yöresel biçimler ile ana geliş
me çizgisi arasındaki etkileşimler bazı belirsiz biçimler de orta
ya çıkarmıştır. Çadır yaşamının kaçınılmaz etkisi, imparator
luk başkentinin etkileri i t daha sonraki dönemlerde Avrupa
etkisi ayrı ayrı incelenmelidir. Bu çalışma Osmanlı dönemi ko
nut mimarisi gelişiminin ana çizgilerini, temelde Hayatlı Ev ve
daha sonraki dönüşümlerini konu edinmiştir. Konut mimarisi
nin biçimsel sözlüğünün kamu yapılarında da aynen benimsen
diği belirtilmelidir. Vali Konaklarının, kervansarayların ve
kahvehanelerin ahşaptan yapılma büyüleyici örnekleri vardı.
Revaklar, geniş saçaklar* çıkma üst katlar ve cumbalar ve çok
sayıda pencere bu yapılara çekici, adeta sihirli bir görünüm
kazandırıyordu. Bunlar bir anonim geleneğin m im a rinin bir
çok alanında geniş etkinliğini gösteren örneklerdir. Bu nokta
da Hayatlı Ev’in bir ön tanımım yapmak yerinde olacaktır.
'Dünyanın kalbi kapımın dışında atıyor"
Pierre Albert Birot
Les amusements naturels
(quoted by G. Bachelard,
The Poefics ofSpace, 3)
Hayatlı Ev Nedir?
Asya Türkiyesi coğrafi olarak da kültürel olarak da homo
jen değildir. Kültürel manzarasının çeşitliliği konut mimarisin
de gördüğümüz bölgesel zenginlikten bellidir. Orta Anadolu
da, kökleri Ortadoğunun başka yörelerinde gördüğümüz gibi,
Neolitik döneme kadar giden binlerce yıllık bir kerpiç geleneği
vardır. Güneydoğu, Mezopotamya ve Kuzey Suriye ile komşu
dur. Bu bölgede görülen taş yapı geleneği ilginç biçimleri, Ro
ma ve erken İslam çağrışımları İle Kapadokyanın volkanik böl
gelerine kadar uzanmaktadır. Yine Güneydoğu Anadoluda,
Harran bölgesinde Asurlulardan beri bildiğimiz bir mimari
geleneğin örneklerine rastlıyoruz. Karadeniz kıyısı dışında Ku
zeydoğu Anadolu bölgesi taş yapı geleneğini Azerbeycan ve
güney Kafkaslarda da görüyoruz. Son olarak, Ege ve Akdeniz
kıyılarının düz çatılı ya da kiremitli, kübik, rengarenk evlerin
de Akdeniz dünyasının mimari geleneklerini seçebiliyoruz. Buna karşın, Anadolu Türk toplumunun maddi kültürü ta
rih içinde, konut mimarisinin bu eski gelenekleri, Osmanlı top
rakları içinde çok daha yaygın bir yeni konut tipolojisine göre
yöresel kalmaktadırlar. Tipolojisi, temel öğeleri ve orantıları
ile bu konut tipini Orta Anadolu bozkırı ile Anadolu platosu
nu çevreleyen dağ silsileleri arasından orta anadolunun doğu
sundan Balkanlara uzanan bir büyük coğrafî bölgede buluyo
ruz, Tipolojik gelişmesi belirli bir kesinlikle onaltıncı yüzyıl
dan başlatdabilir. Ev karışık bir yapıdadır; temelleri ve zemin
kat duvarları taştan, üstü güneşte kurutulmuş kerpiç dolgulu
ahşaptandır. Taş kerpiç ve ahşabın bu ortak kullanımı yüzyıl
larca değişmemiştir.
Dört yüzyıl kadar gelişmesi izlenebilen bu ev biçimi bu
çalışmada 'Hayatlı Ev' adlandırılmıştır.
Dini yargılardan çok etkilenmiş sosyo-kültürel öğelerin ege
men olduğu, ve sıradan bir evin işlevsel programının yöreden
yöreye pek değişmediği görülen bu dönem boyunca bu ev tipoloj isinin planimetrik niteliklerinin ve gelişmesinin yukarıda
HAYATLI EV NEDİR?
Erzurum, yerel taş duvar tekniğiyle yapılan evler
17
HAYATLI EV
Harran, taş kubbeli evler
Ege Bölgesi, taş duvarlı, saf geometrik biçimli konut geleneği
18
HAYATLI EV NEDÎR?
Ürgüp, taş duvar ve bezemeli ev
19
HAYATLI EV
belirtilen bölgelerde kesin bir çizgi izlediği görülmektedir. Bu
benzerliklerin temelinde de modern zamanlara kadar değişme
den gelen erkek-egemen aile içi ekonomisi ile Türk-Islam ailesi
bulunmaktaydı. Evin mimari şematizasyonunda değişik ve
uzak etkilerin kalıntılarını varlığı saptanmakla birlikte kav
ramsal gelişmesinin kadınların aile ve toplumdaki yerine sıkı
sıkıya bağlı olduğunu görüyoruz. Bu, İslam dünyasının başka
bölgelerinde de rastladığımız, yaşamsal bir düzen ve tavrın ifa
desidir. Türkçede ev sözcüğü Latincedeki domus’a yani ailenin
barındığı yapı terimine eşdeştir.
Dışarısı erkeğin dünyasıyken ev kadınındır. Evin günlük
yaşamında kadının günlük işleri olan yemek pişirme, ekmek
yapma, dikiş nakış, çamaşır yıkama ve köylerde küçük taşra
kentlerinde meyva kurutma, odun kesme ve hayvan bakımı için
geniş mekanlara gerek vardı2. Büyük dolaplar, eşek, at veya ka
tır için ahır, avluda ya da bahçede kümes de gerekliydi. Bütün
bunlar günlük işleyişi ile kırsal özelliklere sahip tarımsal bir
ekonominin ortak nitelikleriydiler. Bütün bu günlük işleri ya
pan kadın olduğundan temel ev kavramının biçimsel gelişiminin
Türk ailesinin karakteristik yaşamının sonucu olduğunu kabul
etmek gerekir. Ev geniş bir merkezi devinim mekanı çevresinde
gelişmiştir. Evin çalışma alanları avluya açılırdı ve zemin katta
sokağa tümüyle kapalıydı. Dolayısıyla giriş ve servis katı dışarı
ya pek açılmayan kontrollü bir alandı. Evin girişi geçilmez bir
kale kapısı gibiydi; ailenin iç yaşamının kalesi. Bu anlamda
Türk evindeki haremin de anlamı budur: özel iç mekan. Erkek
günlük işlerinden eve döndüğünde kadın için yapılan bir mikrokozma girerdi. Evin kadın için yapıldığı düşüncesi İslam litera
türünde yazılmaz. Fakat toplumsal statüsü vurgulanır. Türkçe
de evlenmek fiili bir eve sahip olmayı anlatmaktadır.
2 Çadır yaşamında da kadının görevleri aynı
dır "Ev işleri, araba sürmek, çadırı kurmak,
bozmak, inekleri sağmak, yağ yapmak, deri
leri hazırlamak, çarık yapmak, çadır ve giyim
eşyası için dokumak, yemek pişirmek ve
çocuklara bakmak." Phillips, E. D., The Mongols, London 1969, s. 32.
20
Bahçe ya da avlu kapısından genellikle döşeli olmayan bir
avluya girilirdi. Burada bir kuyu, bir çeşme ya da havuz yani su
unsuru, birkaç ağaç; genellikle meyva ağacı ya da çiçek tarhı
olurdu. Bu doğulu kralların cenneti bir paradeisos değil, dışarı
ya çıkmadan yaşayan sıradan bir kadının kendi kendine yeterli
dünyasıydı. Birinci kata {piano rıobile) avludan yarı açık merdi
venlerle çıkılır, en klasik biçiminde burada avluya doğru bir
açık galeri olurdu. Birinci kat kapalı bir alan değildi. Gelişmiş
biçiminde sokağa doğru taşar ve kadınların gelip geçeni izleye
bileceği birçok pencereye sahip olurdu. Pencerelerde dışardan
geçenlerin içeriyi görmesini engellemek için ahşap kafesler
bulunurdu. Ev içinin dışardan görsel soyutlanması burada da
sürüyordu. Bugünün bakış açısına göre kadının mimari ile
soyutlanması davranışsal bir tasarım olarak açıklanabilir. Fa
kat bu evin iç mekanları, biçimsel ve mekansal olarak çok can
lıydılar. Işık ve devinim ile dolu, kadının kapalı yaşamım biraz
yaşanır kılan bir fiziksel ortam oluşturuyorlardı.
HAYATLI EV NEDİR?
Herşeyi aile yaşamının iç işleyişine ve kadının rolüne indir
gemek abartılı fe basitleştirilmiş görünebilir. Ancak bu, avluy
la yada bahçeyle birleşik kapalı zemin katlar ve üst katların
pencerelerinin niteliğim şekillendiren en önemli davranışsal ve
sosyal zorunluluktu. Sokağı görme isteği çekiciydi ve onyedinci yüzyıldas dışarı taşan cumbalı üst katlarla birlikte başarı ile
yerine getirildi.
Bu varoluşçu temel yanında Türk evlerinde Ortadoğu ve
Ortaasya konut mimarilerinde Antikite’den bu yana görülen
bir tasarım öğesini de buluyoruz. Aralarında bazan bir yarı
açık mekan(eyvan) bulunan bir avluya ya da revağa açılan iki
odadan oluşan bu plan ünitesi Mısırdan Ortaasyaya kadar ev
ve saray geleneğinin en karakteristik öğesi olmuştur. Irakta’ki
erken dönem Abbasi saraylarında Fustat evlerinde, Orta Asya
a
b
Jm
c
d
a - ¥azif© t piöra
to- Solsak görünüşü
e - Birinci kat
d- İem fn kat
e - fedaim : kat
(Planlar Esiif'den)
f- H ayat cephesi
g- Sokak cephesi
1 Kütahya, lan d ım zad e Evi -1 9 . Yüzyıl. Bîr H o fö t Evfrtîn
tem el 'kurgusu .
21
HAYATLI EV
ev mimarisinde bu düzene rastlıyoruz. Arapçada adı 'beyt'dk,
ve ev anlamına gelir. Kelimenin etimolojisi Geç Bronz Çağma
kadar gitmektedir. Daha eski geleneklerle jeneolojik bir ilişkisi
olduğu savlanan bu evrensel plan düzenini 'Hayatlı Ev'in birinci
katında da görüyoruz3. Biçimsel ve kültürel bir biçim anlayışı
nın evin çekirdek ta sa r ımını belirlediğini, Türk sosyal ve ekono
mik yaşamının varoluşçu boyutunun da ev kavramının olgun
laşmasına yol açtığım saptıyoruz. Bu iki olgunun etkileşiminin
yüzyıllar boyunca 'Hayatlı Ev'in tarihini belirlediğini söyleyebi
liriz, İyi tanımlanmış öğeleri ile evin biçimsel görüntüsü onaltıncı yüzyıldan başlayarak yerine oturmuş olmalıdır,
Türk Evi ya da Hayatlı Ev terimleri etnik değil, kültürel
taşırlar4. Osmanlı İmparatorluğu yukarıda sözü ge
çen konut geleneklerine sahip çok farklı kültür bölgelerini
kapsamaktaydı. Onikinci yüzyıldan başlayarak Selçuklu ege
menliğindeki Orta Anadolu Turchia olarak bilinmekteydi5.
Anadolu-Türk toplumunun kendine özgü nitelikleri Osmanlı
döneminin ilk yüzyıllarında Orta-Batı Anadolu ve Balkanlarda
oluşmaya başlamıştır. 'Hayatlı Ev' tanımlanabilir bir coğrafi
ve kültürel alanda ortaya çıkan tek konut tipolojisidir. Türk
Evi terimi, birbirlerinden farklı ve belirgin kültürel temellerden
gelen konut geleneklerini içeren genel bir başlık olan Osmanlı
Evi’nden farklı olarak belirli bir kültürel alana aittir. Örneğin
kendilerine özgü karakterleriyle Kios ya da Foça evleri Osmanlı evleridir. Bunların yapı terminolojisi ve kavramlarının
'Hayatlı Ev' ile bir ilişkisi yoktur. Kaldı ki 'Hayatlı Ev', bu
kitapta anlatılan özellikleri ile ancak Osmanlı döneminde
gelişmiştir. Osmanlılardan değil, temelde Türklerden sözeden
bir dünyada yaşıyoruz,
a nla m lar
3 Bu biçim düzeninin kökeni II. bölümde tartışıl
mıştır.
4 Arel, Osmanlı İmpüratorluğu'nun merkezi
bölgelerindeki konut mimarisine 'Türk' yerine
'Osmanlı' denmesini önerir. Osmanlı Konut
Geleneğinde Tarihsel Sorunlar, İzmir 1982,
s.ğ vd.
Eldem de son yapıtlarında 'Osmanlı' terimini
önermiştir. Fakat yapıtına "Türk Evi" adını
koymuştur. Eldem kitabında bu ev tipolojisinin coğrafî sınırlarını tanımlamıştır. Fakat
gösterdiği ilk örnekler biraz tesadüfidir. Gü
ney Doğu'dan verdiği örneklerin Türk öncesi
geçmişi vardır. Türk Evi Plan Tipleri, s. 12
vd, 29.
® İtalya ticari belgeleri 12.-13. Yüzyıl
Anadolu'sunda "Turchia" diye adlandırırlar.
Bakınız, Cahen, C., Pre-Ottöman Turkey, A
General Survey o f the Material and Spiritual
Cülture and History, 1071-1330, London
1968, s. 145.
22
Osmanlı Evi terimi yanıltıcıdır. Çoğunlukla ideolojik önyar
gılardan kaynaklanan çarpıtılmış bir kavramdır. Bazı yazarların
ırksal eğilimlerle araları iyi değildir. Modern Türk kültüründe
güçlü eğilim Türk öncesi Anadolu geleneklerinin uzantılarını
Türk dönemine taşımaktır. Buna karşılık Avrupah, balkan ya da
Arap kökenli yazarlar için Osmanlı terimi ulusçu tasarımları
ayakta tutmak için uygun bir esnekliğe sahiptir. Osmanlı terimi
nin bazı kurumlar için uygun bir kullanım olduğu açık olmakla
birlikte imparatorluğun çok yüzlü kültürel yaşamını tanımla
mak için yetersizdir. Kırım Tatarlarım, Mısırlı fellahları ve Ka
radağ köylülerini biraraya getiremez. Osmanlı ülkelerinde yadsınamayacak büyük kültür farkları vardı. Mimaride de resmi ola
rak kontrol edilen kamu binaları dışında, kökleri kesinlikle Osmanlı öncesi dönemlere uzanan kendilerine özgü târihlere sahip
yöresel gelenekler bulunmaktaydı.
Öte yandan, Türkçe konuşan, belirgin kültürel nitelikleri ile
imparatorluk içindeki diğer halklardan ayrılan insanların Orta
Çağlardan başlayarak yaşadığı bir Türkiye vardır. Onbeşinci
yüzyıldan başlayarak imparatorluğun ortasında Türk öğesinin
başat olduğu bir bölge bulunmaktaydı. Türklere evlerinde bile
Türklüğü fazla görmek Türklere uygarlığı fazla görmek
demektir. Bu da Türkleri barbar ve göçer gören ondokuzuncu
yüzyıl önyargısıdır. Ev kültürün ayrılmaz öğesidir. Yüzyıllarca
aynı topraklarda kendine özgü bir dil ve kültür ile yaşayıp ko
nut kavramı geliştirmeyen bir halk düşünmek olanaksızdır,
Hayatlı Ev’in doğuşu gerçekten de heterojendir. Ancak klasik
dönemi, ayırt edici nitelikleri ile son derece tutarlıdır. Geliştiği
bölgeler ilk Osmanlı fetih alanlarıyla örtüşür. Makedonyada
Türk Evi benimsendiyse de Peloponezde yerel gelenek sürmüş
tür. Yine Filibe’de benimsenmesinin nedeni Türklerin oradaki
sosyal yaşama egemen olmalarıdır. Yine de dış fizyonomide ki
benzerliklerin tam bir aynılık olmadığına dikkat edilmelidir.
Örneğin Ohrid’in görünüşü Safranbolu’ya çok benziyorsa da
evlerin planları farklıdır. Bu da başat kültürel grubun biçimi
görüntü olarak alınmışsa bile iç örgütlenmenin yerel dinamik
lere bağlı olarak şekillendiğini göstermektedir.
Bu yeni üslup en iyi nerede ifadesini bulmuştur? Eldem’e
göre İstanbul Evi Türk eviydi ve Anadolu evleri ancak taşralı
akrabaları olabilirlerdi6. Onsekizinci ve ondokuzuncu yüzyıl
başkent evlerinin Anadoludaki daha az karmaşık, saf örnekler
den daha önemli olduğu düşüncesi abartılı bir savdır. Türk
Hayatlı Evi taşradaki merkezlere daha uygun bir yaşam tarzı
nın ürünüydü. Başlangıçta Hayatlı Ev, yarı-kırsal bir çevrede
ve kent geleneğinin güçlü olmadığı bir toplumda ortaya çık
mıştı. Daha sonraki yüzyıllarda Osmanlı başkentinde açık
galerili ev iç sofalı bir eve dönüşmüştür. Bu geçiş yavaş olmuş
tur. Ev planlarında açık galerinin anısı sürdüğü ölçüde bir
süreklilikten söz edilebilir. Ancak ev planlarının içe dönüşüyle
birlikte Anadolu evi en belirgin yaratıcı öğesini, 'Hayat'ım
yitirmiştir. Tam bir kentleşme ve içe dönüklük 'Hayatlı Ev'in
klasik döneminin sonu olmuştur.
İstanbul’un son dönem konut mimarisinin başlangıcı tipolojik olarak 'Hayatlı Ev'le saray geleneğinin karışımı olan bir
dönemdir. Bu evlerin tasarımında birçok öge hala ilk geleneğe
bağlıdır. Ancak 'Hayatlı Ev'in evrimi odalar önündeki yarıaçık galerinin yavaş yavaş yokolması ile kendi doğasına ters
düşmüştür.
HAYATLI EV
B ölüm 1
Anadolu ve Ortadoğulu Kökenler
Henri Focillon’un “La Vie des Formes” da belirttiği sanat
sal biçimlerin de kendi tarihleri olduğu savı Ortadoğu mimari
sinin gelişiminde kanıtlanmaktadır. Tarihin en eski çağlarında
ortaya çıkan bazı temel biçim düzenlerinin, zamanın çalkantı
larına direnip yeni sosyo-ekonomik ve kültürel koşulların zor
lamalarına karşın yaşamlarım sürdürerek önemli bazı mimari
biçimlerin temelini oluşturduklarım görmekteyiz. Bu sürece
Klasik Antikite ve Erken Hıristiyan dönemlerde, daha sonra
da îslamda rastlanmaktadır. Çağdaş mimari eleştiri terminolo
jisi bu sürekliliği başlangıç işlevlerinden daha uzun süre daya
nan bir tipolojik süreklilik olarak tanımlar. Bu çoğunlukla planimetrik ve mekansal basit biçim düzenlerinin, farklı ortamlar
da farklı amaçlar tarafından şekillendirilerek değişik kültürler
de yinelenmesidir. Bu biçimler yüzyıllar boyunca yetkinleşerek
başlıca mimari üsluplarm çekirdeğini oluşturmuşlar hem sıra
dan hem soylu yapılar için yapıcı öğeler olmuşlardır. Benzer
biçim ve görüntüler olasılıkla farklı simgesel özelliklerle Yu
nanlılar, Romalılar, Iranlılar, Yahudiler, Hıristiyanlar ve MüsIümanlar tarafından kullanılmıştır.
7 Yunan prostas evi' ve tablinum'h Roma avlulu
evi planlarında benzer bir biçim düzeni kul
lanmadadırlar. İ.Ö. 7 binde Çalalhöyük'teki
dikdörtgen odalar için, bak: Mellaart, J., The
Neolithic o f fhe Near East, London 1975, s.
100, şekil. 45.
24
Temel plan biçim düzenlerinin oluşmasında iki ana öge bü
yük rol oynamuıştır. Bunlar revak (portico ya da açık galeri)
ve dışarıya açılan üstü kapalı hacim, Farsçada eyvan (Yunan
Prostas’ı, Roma Tablinnm) ile bunlarm bir avlu ile birleşerek
oluşturdukları düzenlerdir. İçerinin gölgesi ile dışarının sıcağı
arasında havadar bir gölgelik sıcak iklimler için kullanışlıdır.
T- şekilli bir yarı-açık mekan Ortadoğu mimarisinde çok eski
den var olan bir mimari biçim düzenidir. Hitit hilanisi, Arap
beyii, Mezopotamyanın Tarma evi, Iran T alaf ı ve Türk 'Hayatlı jEv'İ aym düzenin çeşitlemeleridir. Hitit hilanisinin ayırdedici özelliği yandaki iki oda arasındaki merkezi bir holden ön
ce yer alan sütunlu bir galerinin varlığı idi. Bu ilginç plan
düzeni Kuzey Suriye ve Güneydoğu Türkiye'de çok sayıda tari
hi anıtı ve çağdaş konutu çağrıştırmaktadır. Öyle görünüyor ki
tarihin bir döneminde dışarıya doğrudan açık kemerli dikdört
gen bir boşluk olan Iran eyvan’ ı, bir revak ile birleştirilmiştir.
Bu tasarım îslami dönem boyunca yaygın olarak kullanılan Tşeklindeki mekansal biçimi oluşturmaktadır. Iran kültür coğ
rafyasının eski bir mimari motifi olan eyvan Partlar dönemin
de anıtsallaştırılmış, sonradan İslam mimarisinin hem anıtsal
hem de anonim mimarilerinin en belirgin öğesi olmuştur7.
ANADOLU VE ORTADOĞULU KÖKENLER
Görüldüğü gibi Hitit döneminden beri bir yarı kapalı hacim
Önündeki sundurma düşüncesinin bir sürekliliği vardır. Avlu
ile birleşen boşluksuz bir galeri, avlu ile birleşen galerisiz bir
eyvan, Grek m A atis düzeni, sütunlu bir eyvan, evlerin, medre
selerin, zaviyelerin ve kervansarayların planlarında ki bütün
bu benzer motifin kullanımının bir yaygın geleneğin parçası
olduklarına kufku yoktur. Örneğin, erken İslami yapılarda
gördüğümü?, beyt motifi İslam öncesi Iran uygulamalarının bir
devamıdır. Eyvanla tarıma açıkça buradan türemiştir. Iran
Talan ise galeriden ileri taşan bir sundurmadan çok, avludan
bir sütun dizisi ile ayrılmış bir hücre, bir eyvandır,
Bütün bu kullanımların ardında simgesel bir statü yatmak
tadır. Bit hilani’dt ön sütunlar en önemli öğelerdi. Bunların
neredeyse simgesel bir anlamı olduğunu Asur belgelerinden
anlıyoruz. Belki de işlevsel yeterlilikleri ile galeri evi geleneği
ve Türk hayatlı evi bu erken simgesellisi sürdürmektedirler.
Böylece Pers sa r a y la r ının girişlerinden Suriyedeki Roma ve er
ken Hristiyan bazilikaların ve ortaçağ camileri ve medreseleri
nin cephelerinde, bit hilani’den başlayıp uzayan bir m im a r i
betimlemeyi bulmaktayız.
Buradan yola çıkınca, eski yapısal ve planimetrik düzenlere
sahip çeşitli yöresel konut geleneklerinin Türkiye’de bugüne
kadar yaşamasına şaşmamak ve Türk Hayatlı Evi’in gelişimine
olan etkilerini azımsamamak gerekir. Bazı durumlarda morfo
lojik ilişki daha doğrudandır. Bir yandan yerel geleneklerin
yaşama gücü, merkezin gevşek kültürel etkisini gösterirken,
öte yandan merkez geleneğinin daha iyi tanımlanmasını sağla
maktadırlar. Türk Hayatlı Ev üslubunun Osmanlı toprakların
da özgün bir Türk kültürel sentezinin yayılmasına tekabül etti
ği bile söylenebilir.
g Çatalhöyük -Yapı t©:k n f|iRökonsfrûks^on - M .Ö , ?. Bin
CMelIaaıt'dön)
g; Be|Ç®sulfan -Yapı tekniğrM .0 ,4, lîn (Naumcfnrr*d<arû
Bu bölümde Hayâtk Evin oluşmasında etkili Türk-öncesi
konut biçimleri ve yapı teknikleri özetlenecektir.
Orta Anadolu Kerpiç Geleneği
Türkiyede konut biçiminin tarihçesi yaşları oldukça iyi tes
pit edilmiş örnekleri ile Neolitik döneme kadar uzanmaktadır.
Çatalhöyük (M.Ö.7000) ve Hacılar (M.Ö.6500) yerleşimleri
nin ve ev biçimlerinin rekonstrüksiyonu hemen hemen dik
dörtgen planlı odalar, moloz taş temeller üzerinde çamur harç
lı kerpiç duvarlar ve düz çatılar ortaya çıkarmıştır. Hacılar’da
beşinci binyıl yerleşimlerinde dikdörtgen odalı avlulu evler
görülüyor. Burada önemli olan bugüne kadar fazla değişme
den gelen yapı sistemidir. Ayrıca Hacılar’daki bazı evlerin
ikinci katlarının varlığı da güçlü bir olasılıktır.
4 Bir Hitit Evi - MĞksratrüksiyon,
CNcymüinn!ögfiı);
25
HAYATLI EV
Kerpiç, anonim ve köylü evlerinin en temel vapı malzemesi
dir. Naumann’ın Hitit evi restitüsyonu, bugünkü köylü evinden
biraz etkilenmiş olmakla birlikte, geleneğin bölünmez süreklili
ğine işaret eder8. Hayatlı Ev’in yapı teknikleri bu gelenekte sak
lıdır. Onaltmcı yüzyılda, îstanbulda bile kerpiç en yaygın yapı
malzemesiydi. Ormanlık bölgenin ortasında Amasya evleri, Busbecq 1554’te ziyaret ettiğinde, kerpiçten ve düz damlı idiler.
5
y jf ip t ! - Irak - Abbasi Sorayı'nda:
Beyti Üniteleri- M.S. 8. Yüzyıl
Ancak Türk döneminde moloz taş duvarlar daha fazla ağır
lık kazanmaya başladılar. Bu kitapta tartışılan dönemde, moloz
taş duvarlar zemin katlar için hatta birinci katlar için de kulla
nılmaktaydılar. Üst katların ve çatı biçiminin ahşap yapısı Tüîfc
döneminde tümüyle değişmişe benzemektedir. Ortadoğuda pek
çok büyük mimari biçimin gerisinde eski kerpiç geleneği yer
almaktaysa da Hayatlı Ev ahşap bir yapı sisteminin ifcdesi ola
rak gelişmiştir.
Suriye-Mezopotamya Kültür Bölgesi ve Eyvanlı Ev
M Fustat - Mısır - Ev Planı 11, Yüzyıl
Yakın Doğuda Geç Roma egemenliğini izleyen dönemde
başat ev tipi eyvan’ı ile avlu evi olmuştur. Bazen arada bir revak
ile eyvan’ı iç avluya bağlı olan, ya da beyt planlı plan düzenleri
Emevi ve Abbasi saraylarında, Fustat evlerinde, Mısır’dan Orti
Asya’ya uzanan bölgelerde erken ortaçağdan başlayarak görü
len an o nim lerm iş düzenlerdi9* Bir ya da fazla eyvanlı gelişmiş
avlu tasarımı îslami mimarinin gelişiminde önemli rol oymamış
bir plan çekirdeğidir.
Bu geleneğin sürekliliğine en güzel örnek İslam İmparatorlu
ğunun ilk genişleme döneminde Araplar tarafından ele geçirilen
Güneydoğu Türkiye’de görülebilir. Diyarbakır, Mardin, Urfa ve
Gaziantep kentlerinde ve çevresinde görülen kesme taş yapı tek
niği Geç Roma ve Erken îslami dönemi kalıntıları olarak görül
melidir. Bu bölge anıtsal konut mimarisinin birkaç yüzyıllık
örneklerinin günümüze kadar kalabildiği ender bölgelerdendir.
2
Kuzey Lübnan - Galerili EvM.5.5, Yüzyıl (Tehalenko'dan)
^ Naumann, R. Architektur Kleinasiens,
Tübingen 1955, s. 357vd, fig. 413; s. 333,
şekil 417. .
T Keyfin felsısîk biçimi Abbasi saraylarında
görülür. Tanınan örnekler lrsfc*tp Ukaydır
Sarayının dâireleri (8. yüzyıl) vardır.
® Köken için bak: O. Reuter, Das Wohnhaus
in Baghdad und anderen Staedten des lraq,
Berlin, 1910, s. 5vd.; J. Warren-İhsan Fefni,
Traditional Houses in Baghdad/ Horsham,
England, 1982, s, 62 vd.
26
Suriye ve Lübnan’daki eyvanlı evler Hayatlı Ev’in temel
mekansal özelliklerini taşımaktadırlar. Ortadaki boş alanın çev
resinde iki oda bulunmaktadır. Her iki tiptede kapalı yarıkapalı alan ve açık hava ilişkisi benzerdir. Bu kullanımda erken
Îslami modellerin simgesel statüsünün ve Abbasi döneminin
fiziksel çevre anılarının etkileri olmalıdır.
Kuzey Suriye ve Mezopotamya ile Anadolu Türk konut gele
neklerinin etkileşimi yoğun olmuştur. Kuzey Lübnan, Güneydoğu
Türkiye ve Kuzey Suriye’de görülen Suriye galerili evi, Mezopo
tamya tarım evine yakındır10. Her iki ev biçiminde de eyvan ile
ilişkili tarma ve revak görülür. Türk evinin klasik biçiminde de ana
ANADOLU VE ORTADOĞULU KÖKENLER
Öğelerin bileşimi aynıdır. Aslında Türk evirtin geometrik biçimi
tam anlamıyla bey? âk. Yöresel ev gelenekleri, farklı ev kavramları
ile sonuçlansalar bile, ortak temelleri açıkça görülmektedir.
Mezopotamya tarma evinin eyvanlı ya da eyvansız erken
Türk evlerinin yakın akrabası oldujğu tartışılamayacak kadar
açıktır. Ancak duvarlarla çevrili, avluya yalnız revaklarla bağlı
(Bağdat H ofu) Tarma'nm biçimselciliği Türk evlerinde görül
mez, ve Türk geleneğinde hiç benimsenmemiştir.
Bir grup çağdaş Lübnan evi tipolojik olarak erken açık-galerili ev geleneğine yaklaşır. Ancak, galeri şeklinin en önemli mor
folojik özelliği boyutları, mekansal organizasyonu ve evin kapa
lı bölümü ile ilişkisi ve cephesidir. Suriye evlerinin revakları ve
Irak evlerinin tarmaları dar balkonlar olarak kalmıştır. Türk
'Hayat'ı ise günlük ev işlerinin odağı, evin iç mekanının mekan
sal açılımı olarak çok daha geniş boyutlarda idi. Planı bile son
derece esnekti. Aslında kısmen avlununun da yerini tuttuğu söy
lenebilir. Galerili ev bir yamaç yapısıdır. Avlu ise düzlükleri
çağrıştırır. Gerçekten de tarım ve revak Mezopotamya ve Suri
ye ovalarında avluyu çevreleyen açık bir balkona dönüşürken,
galerili (ya da balkonlu) eve daha çok dağlık bölgelerde rastla
maktayız. Raguette Lübnan galerili evleri ile Kültepe ve Boğaz
köy’deki Hitit konutları arasındaki benzerliğe dikkat çekmiş,
dağlık bölgelerde avlu evinin uygunsuzluğuna işaret etmiştir11.
Kuzeybatı ve Batı Anadolu’daki Türk yerleşimleri de avlulu
olmayan ev biçimini benimsemişlerdir.
g Şam yakınında ev planı
(Koji ¥ogl'den)
Türk ev biçiminin evrimi sırasında birinci kat odalarının
önündeki hayat (büyük bir açık revak ya da galeri) m varlığı te
mel bir oluşumdur. H ayat sözcüğü kapalı mekan yani t f l i
anlamına gelen arapça bir sözcükten gelmektedir (h.y.t) {hiyatta)*2. Dolayısı ile Türk evi güneydoğu evinin avlusu yerine bü
yük yarı açık bir mekan koyup aynı adı kullanmi|ür. Bu kulla
nım köken konusunda da aydınlatıcıdır.
Yakındoğu mimarisinde avlu daha çok kentli bir özelliktir.
Türk ev geleneğinde avlunun olm am ası belki de Osmanlı döne
minde Türk kenderinin kırsal karakterine bağlanabilir. Gerçekten
de Batı Anadolu ve Balkanlarda Osmanlı kentlerinin en önemli
özelliği kent duvarlarının dışında ve bahçeli ev tarzında gelişmiş
olmalarıdır. Islami kent yaşamı Orta Asya, Iran ve çoğu Arap
ülkelerinde avlu evini dayatırken,, Türk evi daha başından farklı
bir kent anlayışı ve deneyimi gösterir. Bu özelliğinden dolayı
kitapta tartışılan Türk evi 'Hayatlı Ev' olarak adlandırılmaktadır.
Güneydoğu Anadolu sürekli olarak Batı Anadoiunun esin
kaynağı olmuştur. Bu bölge göçer Türk kavimlerinin yerleştiği
ya da Batıya doğru uzun yürüyüşlerinde geçtikleri bir bölgeydi.
9 IraklaiTra'ît; ftdsr CKeuter'den)
1' F. Raguette, Architecture in Lebanon; The
Lebanese hacım during ihe 18th and 19th
centuries, Beirut 1974., s. 62 vd.
t * Bu etimoloji için bak: Mehmet Ağa, Risalei
Mim'ariyyef Ed. Crane, Leiden 1987, s. 88.
27
HAYATLI EV
i 0 Afganistan - Çağdaş avlulu -
]1
Türkmenistan - O rtaçağ Avlulu Eyvanlı Ev ( Pugachenkova'dan)
ip Teli Açana: - Nîkmepa Sarayı: -
M.ö. 1S-14. Yüzyıl (Naumanndan)
•3 D. Kulsan, Anddolu-TUrk Mimarisinin
Kaynak ve Sorunları, İstanbul 1965, s. 144.
14 G. Akın, Güneydoğu Anadolu'daki Tarihsel
Ev Tiplerinde Anlam. İstanbul 1985, s. 22,
*» Akın, G., ayni eser, yapıtında Güney Doğu
Ânadolu'daki 'bütön eslii konut tİpölofilerinî
incelemiştir.
S Tel Açana'da Nikmepa Sarayı erken bir
hilani örneğine sahiptir. Temelde bir kapı
motifi olan geç Hitit dönemi hilanrleri için
bak: R. Naumann, Ârchitektut Kleinasiens,
Töbinşen 1955, s, 357.
28
Artuklular gibi erken Türk emirlerinin konutlarının, Diyarhakırdaki kalıntılarından anladığımız kadarıyla, yöresel tipolojiyi
benimsemiş olmaları olasıdır. Oysa Hayatlı Ev, bu kitap kapsa
mında tanımlandığı şekliyle, saf halinde Güneydoğu eyvan evinin
planına, ya da formel bir avluya hiçbir zaman sahip olmamıştır.
Fakat bu süreklilikler Güneydoğu bölgesinin Anadolu-Türk top
lum yaşamındaki prestiji ile açıklanabilir. Dolayısıyla erken Osmanlı dönemi Türk evinin morfolojik özelliklerinin gelişiminde
Mezopotamya ve Suriye etkilerine işaret edilmelidir. Anlaşıldığı
kadarı ile Türk aşiretlerinin fetih yollan üzerinden Batı Anadoluya
taşınan karmaşık ev kavramı yerel geleneklerin ve Türk toplum
y aşamının etkisiyle bazı özdeksel ve yapısal değişimler geçirmiştir.
Hayatlı Ev ile birlikte, Orta Asya ev tipolojisi de anımsanmalı
dır. Burada da iki oda arasındaki eyvan açık bir avluya ya da kub
beli bir hole bağlıdır, iki yanında odalar bulunan eyvan, Yakındo
ğu evlerinin bir sıra oda arasındaki eyvan’mdan daha dikkat çeki
cidir, Anadolu-Türk geleneği Orta Asya evine bu açıdan daha
yakındır. Ortaçağ Türk zaviyelerini kuran kökleri çoğunlukla Or
ta Asya ve Horasan’da bulunan mistik tarikatlar o bölgenin yapı
tipolojisini Anadoluya taşımışlardır13. Daha sonraki füzpllarda,
saray-köşk geleneğinin etkisiyle Hayatlı Ev merkezi plana dönüş
tüğünde Orta Asya ev geleneğine yakın bir biçim düzeni sergile
miştir. Orta Asya evi ve geç Osmanlı örnekleri arasındaki şematik
benzerlikler, tarihi bir akrabalığa da işaret etmektedir.
Türk ev biçiminin öncellerinin bu kısa tanıtımı sırasında Ana
doluda hala süren diğer geleneklerden örneğin hücrelerden oluşan
taş tavanlı yapılar, Akdeniz ve Ege kıyılarının anonim gelenekleri
nin uzantısı olan özgün çatı biçimlerine sahip yapılardan pek söz
edilmemiştir14. Ancak G,Âkın, tarafından Hilani Evi olarak adlan
dırılan bir ev grubuna göndermede bulunmalıyım. Akın Güneydo
ğu Anadolu bölgesinde bir grup evi incelemiş ve bunları Hilani Ev
leri olarak adlandırmıştır15. Hitit hilani’sı yapı tekniği ve malze
melerinden çok biçimi ile belirginleşiyordu. Ayırdedici özelli^ iki
oda arasındaki, merkezî holden önce yer alan simetrik sütunlu
galeriydi. Bu ilginç plan, yukarıda sözedildiği gibi, akla hemen Do
ğu ve Güneydoğu Anadolu, Lübnan ve Suriyede ki büyük bir grup
tarihi anıt ve konut tiplerini getirmektedir. Urfa ve çevresinde
kazılarda bulunan Hitit Manilerine benzer yapı tipleri bulunduğu
na dikkat çekilmelidir16.
Bizans Ev Geleneği Üzerine
Yukarıda kısaca anlatılan bölgesel ev gelenekleri Bizans döne
minde de vardı. Osmanlı döneminde olduğu gibi tekil bir Bizans
m gekne|inden sözedilememektedir. Genel tarihi bir perspektif
içinde ve erken dönemlere ilişkin arkeolojik kanıtlar temelinde
ANADOLU VE ORTADOĞULU KÖKENLER
bu görüşün doğru olduğu kanısındayım. Başkent de dahil olmak
üzere Bizans konut geleneğine ilifkin bilgilerimiz son derece
yetersizdir. Ne arkeolojik kazılardan ne de yazılı kaynaklardan
Bizans evlerine ilişkin yeterli bilgiye sahip olamıyoruz. Kirsten’inde işaret ettiği gibi Türk evi geleneğine Bizans Öncelleri bul
mak varsayımı aşamamaktadır17. Kuşkusuz ele geçirilen kenderin evleri Türkler tarafından kullanılmaktaydı. Bizans Anadolusunun hemen tüm kentleri Türk döneminde de varlıklarını sür
dürdüklerine göre bunların yavaş dönüşümü eski Bizans konut
gelmeklerinin anısını yoketmiş olmalıdır. Yalnızca Kuzey Suri
ye’de, Tçhâlenko*nsn çalışmaları aracılığı ile Arap egemenliği
öncesi kırsal yerleşim konusunda epeyce bilgiye sahipiz. Tchalenko’nun son derece zengin verili çalışmalarında galerili ev Örnek
leri de bulunmakta dır18. Revaklı avlu evleri ve tek bir oda ile
önündeki balkondan oluşan evler başlıca tiplerdir19. Yazılı bel
gelerden ve kalan az sayıdaki büyük konaklardan merkezi holün
büyük Bizans konutlarının temel bir özelliği olduğu anlaşılmak
tadır. Ona bitişik duran açık galeri bazan in Antis olarak bir ön
hol oluşturuyordu,, bu da büyük Bizans konutunun tarma ve ha
yat evlerine biçim olarak en yakın olduğu noktadır. Kapalı bir
avluya karşı cephe boyunca uzanan galeri Suriyedeki büyük Ro
ma konaklarında (mansion) da görülmektedir20. Ancak bütün
bu eski örneklerde arka cephe yoktu. Bunlar kutu gibi yapılardı.
Kuzey Suriyedeki bu Örneklerle Batı Anadoluda geç Bizans döne
mi arasındaki ilişkiyi kurmak kolay değildir. Bu gelenek erken
îslami konut m im arisinin öncelidir. Emevi halifelerinin çöl saray
larında yerel geleneklerin bu son derece iyi belgelenmiş ve ince
lenmiş gücünü görmekteyiz. Erken İslam mimarisi de geç Roma
ve erken Bizans biçim düzenlerinin sürekliliğine işaret eder.
Erken Bizans döneminin Suriyedeki örneklerinde büyük
konaklar iç avlular çevresinde planlanır ve iki ya da üç kat olur
lardı. Evlerde sokağa açılan pencereler ve olasılıkla kiremidi ip®*
lar vardı. Beşinci yüzyılda Romada olduğu gibi beş katı bulan
evler (apartman) bulunmaktaydı. Bazı büyük kentlerde yedi ya
da dokuz katlı evlere bile rastlanmaktaydı. Çok katlı yapı anla
yışının Türk evi geleneği tarafından hiçbir zaman benimsenmediğini biliyoruz, Yazılı belgelere göre tırısı ile moloz taş ve tuğla
almaşık duvarlı, ya da sıvalı moloz duvarlı iki ya da üç katlı
evlerin dokuzuncu yüzyıldan sonra yaygınlaştıkları anlaşılmakta
dır. Katlar kornişlerle bölünmüş ve farklı renklerle boyanmak
taydılar. Dikdörtgen şeklînde ya da kemerli pencere ve kapıları
vardı. Pencerelerin karelere bölünmüş alçı çerçeveleri ve küçük
camları bulunmaktaydı. Evlerin çatıları düz ya da beşikf atılıydı.
Büyük konakların planları zemin ya da birinci katta olan triclinium adı verilen büyük holün çevresinde organize edilmişti. Bu
hol iki kat yüksekliğinde, genellikle çatıya kadar ulaşmaktaydı.
Erkeklerin kabul odası (divanhane) olarak k u llan ılırdı. Kadınla-
^7 E. fcsfefl-B!, ZaMhiftot-P. Lemerle, "Die
byzantiniscne Stadt" in F..Dölger, and H.G.
Beck, Discussion h& itm ge zum XI.
Internationalen Byzantinisten kongress,
München 1958. Ortaçağ Bizans yerleşmele
ri m konutları için memnular yetersizdir.
Clive Foss, Efes'teki kazılarda klasik tabaka
lara erişilmek tçin bunların yok edildiğini
yazar. Bak: C. Foss, Ephesûs arter
■Anfiquity, Byzatıtine end Turkîişâ City,
Cambridge, Mass. 1979.
İS G. Tchalenks, Villages antiques de h Syrie
du Nord, P, Geuihner, Paris 1953.
î ? Raguette, a.e., s. $4,sqw®töng Tchalenko;
Antakya'd# Yakto Mozayiği deneri ve
1 932% bulunan mozaikte erken Bizans
. dSnami evleri 'i^simjeaffliıtir, (J. L@sşsı%■
Ântİ9ch*cM^Qrwfes t; The excavations m.
7932) me’ntioned &y £h, Irehîer, La
CivfltsaliafiBymmfiım,Paris î 970, s. 35.
29
HAYATLI EV
rın odaları yukarı katlardaydı. Büyük ve yüksek bir merkezi hol
içeren büyük konutlara en iyi korunmuş örnek İstanbul’daki Blakernae Saray kompleksinin bir parçası olan Tekfur Sarayıdır. Ev
ve manastırlarda çoğunlukla ısıtılmış bir oda vardı. Mutfak ze
min katta olur ve bir ocağı bulunurdu. Evlerde ayrıca ekmek
yapmak için bir fırın da olurdu. Belgeler tuvaletlerden de söz
eder. Büyük evlerde içinde sarnıcı ve kuyusu ile avlu, banyo ya
da hamamların bulunduğu bahçeler, daha zengin evlerde de özel
şapel bulunmaktaydı. Her evde bir iconostâsis olurdu. Taşra
evlerinde ahıra da çokça rastlanırdı.
Brehier, Teodor Karabaş adlı birine ait evleri anlatan bir bel
geden sözeder. Tek ya da çift katlı altı evi olan Karabaşın bir
evinde kuyusu ve su deposu olan bir avlu olduğu, iki evinin aynı
avluya baktığı, birinin kubbeli(!) tek katlı ve revaklı olduğu akta
rılır. Evde bir şarap mahzeni ve bir eşek, araba ve diğer ev hay
vanlarım alabilecek büyüklükte bir avlu vardır, iki katlı evlerde
zemin katta servis bölümleri ve hizmetçiler, üst katta da ev sahip
leri bulunuyordu21. Sıradan evlerin planları hakkmdaki bilgileri
miz pek az, zamanı bilinen örnekler hemen hemen hiç yoktur22.
Gonstantinopolis’teki Hora manastırına bağışta bulunan Teodor
Metokites’in ondördüncü yüzyıl sarayında giysilerin bulunduğu
duvar nişlerinde dolaplar,; ve büyük sandıklar bulunmaktaydı.
Yemek için farklı biçimlerde masalar ve iskemleler ayrıca yüksel
tilmiş yataklar da vardı23. Burada anlatılan mobilyanın Türk
evlerinde hiçbir zaman kullanılmadığını dolayısı ile farklı bir
yaşam tarzının ifadesi olduğunu söyleyebiliriz. Türk evlerinde
odaların yerleşimi ve eyvanın varlığı farklı kökenlere işaret eder.
Hayatın boyutları ve düzeni de kendine Özgü bir gelişme göster
miştir. Yine de ondördüncü yüzyıldan onaltıncıya yüzyıla kadar
Batı Anadoludaki erken Türk evleri, iç bahçeye bakan tek cephe
leri ile erken Bizans döneminde iki katlı Lübnan galeri evlerine
benzemiş ve Ortadoğuda bin yıllık bir mimari geleneği sürdür
müş olmalıdırlar.
ü 'Testament de Theodor Karabaş", Athonskie
Document, ed. Bezohrazov, s. 70-73
Sözeden: Brehier, a.e., s. 32.
22 Sardis'te Bronzlar Evi denen geç Roma villa
larında bu düzen vardır. C. Fsss, Byzantine
and Turkish Sardis, Cambridge, Mass.,
1976, s. 43 vd. Ortaçağ Sardis'inden şözeden Foss, evlerin 5m2 yi geçen birden fazla
odaları olduğunu ve çoğunda yarım daire
planlı ocaklar bulunduğunu yazar. a.e., s. 70
23
Guilland, "Theodore Metochites,
Description de son palais par lui-meme",
Revue des Etudes Grecques, XXXV (1922),
ss. 88-92, Sözeden: Brehier, ss. 37-39.
30
B ö lü m İk i
Türklerin Anadolu'ya Yerleşmeleri
Onüçüncü yüzyılın ikinci yarısında Marko Polo Anadolu’da üç
grup insan olduğunu söyler: dağlarda yaşayıp hayvan güden Türkmenler, ve kentler ile kasabalarda karışık yaşayan Müslümanlar ve
Hristiyanlar. Hristiyanlar {yani Ermeni ve Rumlar) tüccar ve zana
atkardılar. Sosyo-kültürel yapının karmaşıklığını anlayabilmek için
Polo’nun gözlemlerini ayrıntılandırmak gerekmektedir. Türkler,
Moğollar, îranlılar, Araplar ve dönmelerden oluşan Müslüman
halk çok farklı köklerden geliyordu. Sosyal temelleri ve sınıfları
açısından bu grupların toplumsal uyumları da farklıydı. Acemleşmiş üst sınıflar, doğudaki İslam ülkelerinden batıya göçen devlet
memurları paralı askerler, din adamları, dervişler, tüccarlar, gezgin
sanatçılar ve zanaatkarlar, Orta Asya, Irak,Suriye ve İrandan mül
teciler, hepsi fethedilen yeni topraklarda paylarına düşeni aramaya
gelmişlerdi. Yeni ev biçiminin doğduğu kent toplumu gerçekten de
son derece karmaşık kültürel bir yapıya sahipti.
Orta ve Doğu Anadoludaki Selçuk topraklarında Müslüman
görünüşlü bir kent yaşamı egemenken Batı Anadolunun yeni fethe
dilen Bizans topraklarında göçer Türkmen etkisi ağır basmaktaydı.
Osmanlı hanedanının kurucusu I. Osman kendisine Söğüt’ün bey
lik olarak verildiği bir aşiretin başıydı. I. Osman devrinde Türkferin büyük çoğunluğu göçerdi* ve hayvanlara otlak bulmak için yıl
lık göçleri sürmekteydi. Ancak Türkler ile Bizanslılar arasında, Cahen ve diğerleri tarafından dikkat çekildiği gibi, belli bir ortak
yaşam gerçekleşmekteydi^. Yerleşen İlk Türkler köylere yerleştiler.
Bizans orduları köyleri koruyamayıp yalnızca kentleri korudukla
rından köyler Türk yerleşimine açıktılar. Büyük olasılıkla göçerler
önceleri terkedilmiş köylere kış için geçici olarak yerleştiler. Türk
ve Bizans köylüleri arasında mal değiştokuşu ve kız kaçırma üzeri
ne kurulu bir modus vivendi vardı. Hıristiyan köylerin yakınlarına
kurulmuş yeni Türk yerleşim yerleri ortaya çıkıyordu.
Zaman içinde Bizans ordularının yetersizliği, kentlerin de, önce
I. Osman’a daha sonra da oğlu Orhan’a teslim olmalarına yolaçü.
Îbn-Batuta yenik düşen İznik için şöyle demektedir; “harap olup
giden kent hemen hemen boştu. Sadece sultanın birkaç adamı yaşıyodu. içinde meyvalıklar, çiftlikler ve ekilmiş alan vardı®. İznik’ten
beş yıl önce ele geçirilmiş olan Bursa ise o zamandan çok canlı bfr
kent id|®. Kentin önemli yapıları ve evleri sağlam kalmış, kentlile
rin de bir bölümü kalmışlardı. Osmanlı idarecileri, askerler Doğu
dan yeni gelenlerin tümü varolan Bizans yapılarına yerleştiler.
& 'P, Lindner, Nomads and Oitemam in
Medieval Anatolia, Bloomington 1983,
s.24 vd. W. M. Ramsey, Bishoprics of
Phrygia, Git II, Gxford, 1895, 14 vd.
23 lbn B ah ta, Vcyog&s, Cilt II, Çev.:
Sanguinefti. Meflarte yayımlayanı S.
Yşfl^imos, Masper®> Paris, W
SSh177 vd.
31
HAYATLI EV
Fethedilen bölgelerde ekilmiş alanlarda tarım sürdürüldü. Os
man ve Osmanlı idarecileri çiftçilerin önemini kavramışlardı. Osmanın Bizans köylülerinin topraklarım ellerinden almadığım bili
yoruz. Türkler tarafından yeni kurulan pek az kent vardı. Bursa
yakınlarındaki Yenişehir bunlardandır. Osmanın göçerlerden
oluşan süvarilerinin bir kısmı burada yerleşmişlerdir. Orhan zama
nında kurulan düzenli yaya ordusunun aşiret kökenli okçu süvari
lerin etkisini azalttığı ve yerleşme olgusunu hızlandırıdığı söylene
bilir. Ondördüncü yüzyılın başlarında Osmanlılar kadar Batı Anadolunun diğer Türk beyliklerinde, Ibn-Haldun’un dikkatli gözlem
lerinin de işaret ettiği gibi, yavaş bir yerleşme gerçekleşmekteydi26.
Giese’nin yirminci yüzyıl başlarındaki göçer yerleşimlerine ilişkin
gözlemleri buna benzer27. Osmanlılarda, Lindner’in belirttiği gibi,
yerleşik yaşam koşulları LOrhan zamanında Doğudan Müslüman
bilginlerin gelmesi ile şekillenmeye başlamıştır28.
Böylece ondördüncü yüzyılın ortalarından başlayarak Batı
Anadolunun yeni ele geçirilen kentlerinde, göçer Türk egemenle
rin hüküm sürdükleri bir müslüman toplum gelişmeye başlamış
tır. Bu kentlerin sosyo-kültürel karmaşıklığını anlayabilmek için
insanın gerçekten de biraz düşgücüne gereksinimi vardır. Bu
görüntünün oluşturulması çabasına yazılı belgeler yalnızca genel
bir çerçeve çizerek katkıda bulunabilmektedirler. Bu kentlerin ve
yapıların fiziksel nitelikleri üzerine doğrudan bilgi azdır. Yeni
yerleşimlerin evrimini açıklayabilmek için üç değişik olgu gözönüne alınabilir: Bursa, İznik ve Kütahya gibi surlarla çevrili kent
lerin yerleşim tarihi, onbeşinci yüzyıldan başlayarak surların
dışında yeni mahallelerin oluşumu, ve göçerlerin yeni köylüler ve
çiftçiler olarak yerleşimleri. Bütün bunlar için fiziksel değişimin
boyutları tek tek yapılar ve yerleşimler için farklıydı. Bu süreçleri
anlatmaya geçmeden önce Batı Anadoluda Bizans’tan Türk kent
lerine geçiş konusunda birkaç örnekte eldeki verileri kısaca
değerlendirmekte yarar vardır.
2* Un Khaldun, The Muqaddim ah, An
Introducfion to Hislory, çeviren F. Rosenthal,
kısaltan ve redaksiyonunu yapan: N. J.
Dav/ood, New York, 1967. Bak Bölüm II, 1(1,
s. 91 vd, s. 121 vd.
27 F. Giese, Materialien zur Kenntnis des anatolischer Türkisch, Teîî I, Hâlle, 1907, s. 4,
6; sözün® eden: Lindner, a.g.e., s. 90.
2® R.P. Lindner, a e v s, 6 vd.
29 C. Foss, a.g.e., s. 90.
3° C. Foss, Sardis, s. 22 vd.
32
Arkeolojik incelemelere göre Sardis kenti Germiyan egemenli
ğindeki bir yüzyıldan sonra pek büyük bir düşüş yaşamamıştır.
“1369’da Konstantinopolis patriği Sardis metropolisinin kaldırıl
masını emretmiştir”29. Yani kentte o tarihe kadar belirli sayıda Hı
ristiyan hala yaşamaktaydı. Kent yavaş yavaş yokolmuştur. Türk
ler ve Rumlardan oluşan köy benzeri mahallelerin nüfusları azal
mıştır. Onyedind yüzyılda Evliya Çelebinin zamanında Sardis’te
yalnızca üç mahalle ve toprak çatılı yediyüz ev bulunmaktaydı.
Akropol terkedilmişti. Cami eski kiliseydi. Bir hamam ve kervansa
ray bulunmaktaydı30. Evlerin sıradan kerpiç evler oldukları
anlaşılmaktadır. MacFarlane’in anlatımından (1828) kentte tek bir
dikkat çekici yapı olmadığını anlıyoruz. Sardis büyüklüğünde bir
kent, bin yıllık metropolis, bir kervansaraydan başka kayda değer
bir yapı olmayan bir köye dönüşmüştü. Türklerin yerleşmeyi sür
dürdükleri birçok antik kentte durum aynı olmuştur.
TÜRKLER'lN ANADOLU'YA YERLEŞMELERİ
Efes’in durumu (Hagia Teologos, Ayasoluk ve modem Selçuk)
çok daha gösterişli bir geçmişi bulunmasına karşılık farklı değildir.
Antik Efes dışındaki Bizans kenti, Aydın Emiri egemenliğinde
kalesi çevresinde gelişmiş ve ticaret merkezi olmuştur. Büyük
St.John (Aya Teologos) kilisesi camiye dönüştürülmüştür, Yüzyı
lın yarısında Constantlnopolis’ten bir piskopos gönderilmiş, an
cak Hıristiyan nüfusu azalmaya devam etmiştir. Kent, Aydın
Emiri İsa Beyin büyük bir cami yapmasına izin verecek kadar
zengindir (1375). Kentin bütün önemli yapıları surların dışınday
dı. Evlerin biçimleri ile ilgili en ufak bir bilgi bile yoktur. Başpis
kopos Matteus’un evinin tahta çatısının kiremit kaplı olmasından
kentlerdeki konut mimarisinin biraz daha gelişmiş bir yanı oldu
ğunu varsayabiliriz31. Aydın EmMnî ziyaret eden İbn-Batuta,
Mehmet Beyin kentteki evinde misafir odasının birinci katta
olduğunu ve ortasında çeşme olan ve sedirleri halı kaplı büyük
bir oda olduğunu yazar12. Bu tür seyrek bilgiler ondördüncü yüz*yılın ilk yarısında konutlar konusunda biraz ipucu vermektedir.
,Eski bir kentin Türk kentine dönüşmesinin başka bir örneği
ise Bergama’dır. Geç Bizans döneminde kent bir zamanların bü
yük Batı Anadolu metropolisinin gölgesi bile değildi. Ancak hala
metropol® vardı. Türkler çevre alanları sistematik olarak işgal
ederek Bizanslı nüfusun daha güvenli yeşder© kaçmasına neden
olmuşlardı. Bizans tarihinin sonunda Bergama bir kaleden ibaret
kalmıştı. İbn-Batuta eski kentin surları dışındaki yeni yerleşimleri
görmüftü. Ondördüncü yüzyılın sonunda kentin Rumca konuşan
nüfusu çok azalmışa33. I.Bayezid ondördüncü yftzyıhn sonunda
bir cami yaptırmıştır. Onbefinci yüzyılın başında bir ribat, bir
başka cami ve; bir hamam yapılmıştı. Onyedinci yüzyıla kadar
kamu yapılarında çok az bir artış görülmektedir.
Bursa, Edirne ve İstanbul gibi başkentlerin, Manisa., Amasya
gibi bazı taşra merkezlerinin ya da Diyarbakır, Konya gibi eski
merkezlerin dışında, Osmanlı devrinde Anadolu kentlerinin geliş
mesi çoğunlukla onaltıneı yüzyıldan sonra gerçekleşmiştir, Onyedinci yüzyıl büyük bir kargaşalık dönemidir. Onsekizinci ve
ondokuzuncu yüzyıllarda ve özellikle ondokuzuncu yüzyıldaki
reformlar sonucunda kent yaşamında bazı değifikliklsr ve geliş
meler görmekteyiz. Ancak kentlerin ne temel yapısal biçimleri
fazla değişmiş, ne de nüfusları çok artmıştır.
Bu kentlerde belirli bir Türk fizyonomisinin başlangıçlarını
yemden kurabilmek için iki kentleşme öğesini düşünmekte yarar
vardır; bunlar zaviyelerin kurulması ve daha az önemde olanı,
yeni mahallelerin kurulmasıdır. Yerleşmenin ve kentleşmenin
gelişmesinde dini tarikatların oynadığı role çeşitli tarihçiler tara
fından dikkat çekilmiştir. Wittek, Köprülü ve diğerleri Tüfkkfiû
yerleşmesinde tarikatların ve zaviyelerinin önemli rolünü belirt
mişlerdir. Dahası, Barkan’m çalışmalarının açıkça gösterdiği gibi,
.€."Fq$% 'Epkmus^ î 60.
32 |bn Batuta, Voyages, Ö lf!(«fiırîs. T982',
Masperoy s» 166.
33 H. Geber, Peraamon ünler Byzantinen und
Osmanen, AmıaFidlungen aer
preussistfıeeı Âkadgfrtii dar Wissen$chaften,
Berlin 1903, s. 97 vd.
33
HAYATLI EV
zaviyeler koy vakıflarının temelini oluşturmakta, tarikatlar yeni
toplumun sömürgeleştirici gücü olmaktadırlar34. Kentlerde yeni
yerleşimler şeyhlerin tekke ve zaviyeleri çevresinde kurulmakta,
bunlara o zaviyelerin adları verilmekteydi35. Kentlerin nüfusunu
arttırmak için sultanlar şeyh ailelerine vakıflar yoluyla tımarlar
dağıtıyorlardı36.
Bu yolla zaviyeler yerleşim merkezleri haline geldiler. Bilinme
yen ve dost olmayan bir ülke Türklere açılmıştı. Müritleriyle,
savaşçı dervişler Batının, inanmayanların ülkesinin fethinde ileri
karakolları kurmaktaydılar. Zaviyeler ribat işlevi de görmektey
diler, ve yazın da ribat olarak adlandırılırlar.
Ribatlar yeni yerleşme çekirdekleri oldukları gibi yolcular için
konaklama yeri işlevi görmüşlerdir.
Ibn-Batuta’mn anlattığına göre Anadoluda erken Türk tarihinin
ahileri bir tür konaklama sistemi kurmuşlardı. Barkan da bu ilk
zaviyelerin kurulmasına ilişkin çok sayıda çalışma yayınlamıştır.
Bu zaviyelerin şeyh ve babaları müritleri ile beraber toprağı iş
ler, evler ve mescitler yaparlardı. Şeyhlerin müritleri ve diğerleri
de bu çevreye yerleşmekteydiler. Kanuni Süleyman zamanında
yapılan bir sayıma göre eski uç bölgelerinde yani Batı Anadolu
da, bu kurumların yoğunlukları özellikle yüksekti37’.
Zaviyeler hem kırsal alanlarda hem de kentlerde kurulmak
taydılar. İlk Osmanlı sultanları tarafından kentlerin eteklerinde
kurulmuş pek çok zaviye vardır38. Bunların idareleri bir şeyh ve
tarikatma bırakılırdı. Bu kurumlar idealize edilmiş dini bir yaşa
mın ve etrafta dolanan göçerleri toprağa çeken merkezlerdi.
34 Barkan, Ö. L , "Osmanlı İmparatorluğunda
Bîr İskan ve Kolonizasyon Metodu olarak
Vakıflar ve Temlikler, I: İstilâ Devirlerinin
Kolonizatör Türk Dervişleri ve Zaviyeleri",
Vakıflar Dergisi II, Ankara, 1942, ss. 255-
353.
Konyalı, İ. H., Erzurum Târihî, İstanbul
1960, s. 59.
36 Barkan, a.g.e., Documents, ss. 309,314, vb.
Oldukça belirsiz bir tarihi ortamda, yeni konut geleneğini
yaratan toplumun kültürel seçimlerinin doğasım saptamak kolay
değildir. Doğudan gelen fatihler için modeller muzaffer İslam
olmalıydı. Ortaçağın Türk Anadolusu doğunun İslam toprakları
ile organik bir bağ içindeydi. Moğol istilası ile bu bağlar zedelen
miş olsa da, doğudaki kİ amin önemi Bizans ile hiçbir zaman yer
değiştirmemişti. Araplar Suriyeyi ilk fethettiklerinde anıtsal
mimarilerinin en gözde örnekleri Geç Roma modelleri üzerine
kurulmuştu. Anadolu Türk egemenleri için modeller ise Abbasiler, Gazneliler, Büyük Selçuklular, Memlükler ve sonraları İlhan
lIlardı. Evlerine ilişkin yeni istemler öne sürecek olan sosyal grup
lar göçer değil, egemen sınıflar, idareciler ve kentlilerdi. Kubadabad’daki Selçuk kazıları Anadolu ve Doğu arasındaki tasarım
sürekliliğini kanıtlamaktadırlar. Hk zaviye planları ile Orta Asya
evleri arasında bir ilişki vardı. Eyvan evi, tarma, talar ile Türk evi
planı arasındaki açık biçimsel ilişki Selçuk Anadolusundaki orta
çağ kent halkının istemlerinin niteliklerim açıklamaktadır.
37 Barkan, a.e., p. 301»
3® Neşri, Kitab-ı Cihannüma, Neşri Tarihi ed.
F.R. Unat-M.A. Köymen, Ankara 1949,
s. 57.
34
Selçuk döneminde Ege kıyısı ve Kuzeydoğu Anadolu gibi çevre
bölgeler yerel geleneklerim korurken coğrafi olarak kuzey Mezo-
TÜRKLER'ÎN ANADOLU'YA YERLEŞMELERİ
potamya’dan Batı Anadoluya uzanan politik güçler egemenler ve
başat îslami gruplar, îslami modelleri benimsemiflerdL Bu model
kuşkusuz tek model değildi. Ele geçirilen kentlerde var olan evler
kullanılıyordu. Osman Bey Karahisarı aldığında boş evler Germiyan bölgesinden mültecilere verilmişti33. İznik alındığında ise ev
ler içlerindeki kadınlar ile birlikte askerlere verilmişti.
Dolayısı ile eski evler kullanılmaya devam ediyordu48. Bir
yandan soylu modellerin anonim yapıları giderek etkilemesi,; öte
yandan yerel mimarinin yeniden kullamlmaii, zamanla seçilmiş
biçimlerin öne çıkması, yerel yapı teknolojisinin kullanımı ve di
ğer koşullara bağlı faktörler, onikinciden onaltmcı yüzyıllara
.JUrt yüzyıl süren bir doğum döneminden sonra, Türk Hayatlı
Evi’nin ortaya çıkışını hazırlamıştır.
îslami ve Bizans geleneklerini kristaliz® modeller olarak kabul
edebiliriz. Ancak, Hayatlı Evi ortaya çıkaran mekanizma göçerle
rin yerleşmesi ile daha doğrudan ilişkiliydi. Eski modellerin anonimleşmesi ve dönüşümü, eski kentlerin eteklerine göçerlerin yer
leşmesi, yaylaya göçün sürerek bir çeşit mevsimsel göç hâline gel
mesi ile başlamıştır. Bu iki süreç, yani göçerlerin yerleşimi ve
kendilerine özgü bir kentsel yapı oluşturmaya başlamaları Türk
kentleri ve evlerinin fizyonomisini yaratmıştır.
önbeşinci yüzyıldan sonra Anadolu ve Balkanlar'da gerçekleşen
Pax Ottomana’ya. kadar kentler ortaçağdaki fizyonomilerini koru
dular, çoğu surlarla çevriliydi. Ortaçağ kentlerinin surların içindeki
merkezlerinde hala Türk öncesi özellikler, o lasılık la, korunmuş
olmalıydı. Bunlarla ilgili arkeolojik bilgiler çok sınırlıdır.
Kentler duvarları dışında gelişmeye başladıklarmda bu değişi
min başoyuncuları yeni yerleşenler ve göçerlerdi. Göçerlerin yer
leşik hale gelmesi olgusunu tarihi belgelerle yediden kurmak son
derece zordur. Bu olgu, çok az veri üzerine düş gücüne dayalı bir
rekonstrüksiyon gerektirmektedir.
Göçerler kentlerin merkezlerine yerlefemezlerdi, surların dışına yerleştiler. Yeni mahalleler açık alanda yoğun bölgelerin dışı
na kuruldular. Bertrandon de la Broquiere 1433 yılında Şam’dan
gelirken terkedilmiş kaleler ve kentler çevresinde ya da köjtoe
yerleşmiş yurtlarında yaşayan Türkmenler gördüğünü belirtmek
tedir. Antikitenin büyük kentsel merkezi Antakya’da (Antiocheia) yalnızca
ev bulunmakta ?e kentte göçerlerin sürüleri
odamaktavdı. Ramazanoğlu hanedanının egemenliğindeki Kilikya kentleri çoğunlukla surlarla çevriliydi. Ancak duvarların dışın
da göçerler hakim d i. Lycaonia’da Karamanoğlu hanedanının ege
menliği altmdaki Larande gibi kentlerde, surlarm dışında gelişme
başlamıştı. Afyon Karahisar’da eski kalenin dışında yerleşilmiş
bölgeler vardı41.
Yeni yerleşenlerin ilk işleri olasılıkla koyunları içerde tutacak
kerpiç duvarlardan kendilerine özel bir yer yapmaktı. Bu kapanım
39 Aşıkpaşazade Tarihi, ed. N« Adsız, Ankara
' ! P8İ5, s. 26ı Lîndner kentin Bizanslılar'dan
değil, Germiyanlılar'dan alındığı kanısında
dır, a.g.e., t, 4»bsfe JosepH von
Kûmmer, Devlet-i Osmaniyye Tarihi, çeviren
Mehmet Ata, yeniden düzenleyen: M. Çelik*
E. Kılıç, cilt I, İstanbul 1983, s. 31 vd.
a.e., s. 47.
Bertrandon d© la Broquiâre, Voyage
Esi. Ch. Schefer, Paris, 1892;
quofed b f İ . Eyice, ^Bertrandon de la
Şroquiere ve Seyahatnamesi (1432-1433)"
İslam Tetkikleri Enstitüsü Dergisi, cilt VI,
bölüm 1-2, İstanbul, îfTS i ss- 94-98.
35
HAYATLI EV
büyük bir ailenin birkaç çadırını da içeriyor olabilirdi. Daha son
ra, belki biraz büyükçe bir sürünün sahibi, emirin evini ya da ye
rel bir konağı örnek alarak bir ev yapabilirdi. Yurttan eve geçiş,
ithal ve yerel öğelerin bileşimi, birlikte evrilmeleri ve yapı yoğun
luğunun yavaş yavaş artması yüzyılların işiydi. Bu süreçte ev biçi
mi hemen başlangıçta olmasa da sonraları, Selçuk döneminden
başlayarak, gelişen kent evleri modelinde ortaya çıkmış olabilir
di. Bu evler ne göçerler tarafından yeni yapılabilir, ne de onlar
tarafından inşa edilebilirlerdi. Ancak göçerlerin taş ve kerpiç ten
çok ağaç kullanmaya yatkın oldukları düşünülürse, yapı malze
mesi olarak onu yeğledikleri söylenebilir.
Kentlerin gelişimine ilişkin yorum yapılırken Türk Anado
lu’nun kırsal düzeninin sürekliliği gözden ırak tutulmamalıdır.
Yerleştikten sonra da Türkler doğal bir çevre yeğlemişlerdir. Yüz
yıllar boyunca kentte yaşayanlar yazları yaylaya çıkma geleneğini
bırakmamışlardır. Göçerlik ve mevsimsel göçler yer yer önemli bir
yaşam özelliğidir, imparatorluk sayımlarında “göçer ev” semantik
olarak çadır ve ev aileye tekabül eder. Giderek göçer çevresi kentlileşmiş, bahçeler küçülmüştür. Fakat yakın zamanda bile bahçeli
ev karakterinden uzaklaşamamıştır. Anadolu kentleri yakın zama
na kadar hep o ilk kırsal görüntüye sahip olmuşlardır.
Tarihi belgeler aşiretlerin tüm olarak yerleştiğini kaydeder.
Türk kentinde mahalle etnik ve dini bir karaktere sahipti42. Sey
rek görülmesine karşılık yeni bir yerleşimin kürulmasına da rastlanmaktaydı. Barkan tarafından yayınlanan onaltıneı yüzyıldan
bir belge bu süreç ile ilgili bilgiler içermektedir.
Kibrisin fethinden sonraki dönemde Konya bölgesinde, iç böl
geleri Akdeniz kıyısına birleştiren bir yol üzerinde bulunan Sulta
niye köyü önem kazanmıştı. Il.Selim köyü büyüterek bir cami,
bir imaret, bir han, bir hamam, otuzdokuz dükkan ve iki değir
men yaptırdı. Bu köyün ve yapılarının bakımı seksen dört tane
köyün halkına verildi. Buraya yerleşen insanlar vergi de vermeye
ceklerdi. Kent halkı göçerler ve diğer köy ve kasabalardan yer
leşenlerden oluşuyordu. Yakın zamanlara kadar Sultaniye kasa
basında mahalle adları o zamanki sosyal yapıyı anlatmaktadır;
aşiret, köy ya da kasaba adlarıdır43.
42 j, Sauvaget, Alep, essaes sur la developpement d'une grande ville syrien des origines
au milieu du XIX'e siecle, Paris, 1941, ss.
1.18,147.
43 ö .L Barkan, a.g.e., s. 355; Documents s.
362 vd.
36
Erken Osmanlı döneminde sıradan bir evin gerçek biçimi konu
sunda kesin bir belgeye sahip değiliz. Ancak Türk evinin ilk biçimi
nin başlangıçtaki yerleşimlerin mekaniği ile ilişkili olduğu kuşku
suzdur. Klasik biçimiyle Hayatlı Evin bu sürecin doğası ile son
derece uyumlu olduğu görülmektedir. Osmanlı döneminde Batı
Anadolu’nun evlerine ilişkin gözlemler erken dönemlerdeki sıradan
evlerin fazla ayrıntısı olmayan galerili evler olduklarım gösteriyor.
Yeni konut türü yeni Türk-Müslüman toplum yapısının zorunlu
luklarına yanıt vermek üzere yavaş yavaş ortaya çıkmıştır.
TÜRKLER'İN ANADOLU'YA YERLEŞMELERİ
Ondörtten onyedinci yüzyıla çok az belgelenen değişimler,
onyedi ve yirminci yüzyıllar arasındaki değişimlerden daha az
olmayabilir. Erken biçimler yerel yapı tekniği uygulamaları
yüzünden yerel geleneklerin izlerini taşımak zorundayddar. An
cak, tümüyle farklı bir kültürel ve sosyal ortamda eski yapı
düzenlerinin aynen sürmesi beklenemezdi. Bu değişim anıtsal
mimari için rahatlıkla gösterilebilir: ondördüncü yüzyılda yerel
teknikler kullanılmaya devam ediliyordu, ve bazı yapısal ve
dekoratif ayrıntılar Bizans geleneklerinden alınmaydılar. Ancak
bir yüzyıl sonra Osmanlı anıtsal mimarisi geleneği oluşmuş ve;
tümüyle farklılaşmıştır.
Türk kenti kavramına bağlı olarak onaltmcı yüzyılda Anadoludaki kentlerin nüfuslarının 5000’i çok seyrek geçtiği unutulma
malıdır44. Yerleşik Osmanlıların göçer Türkler ile uzun süren
uğraşları ise iyi bilinmektedir.
Hayatlı Evin gelişme alanı Osmanlıların ilk genişleme döne
minde batı ve kuzeybatı Anadolu ile doğu Trakyamn kent mer
kezleri çevresindeki bölgelerdi: Bursa, Manisa, Amasya, Edirne
ve daha küçük kentler. Bu İslam ve Batı dünyalarının buluşma
noktalarmda gelişen Batı Türk yani Osmanlı kültürünün de ger
çek ifadesiydi.
44 Suraiya Faroqhî, Towns and Tawnsmen af
Oltoman Anatolia, Cambridge 1984, s. 10.
37
TÜRKLER'IN ANADOLU'YA YERLEŞMELERİ
Ondörtten onyedinci yüzyıla çok az belgelenen değişimler,
onyedi ve yirminci yüzyıllar arasındaki değişimlerden daha az
olmayabilir. Erken biçimler yerel yapı tekniği uygulamaları
yüzünden yerel geleneklerin izlerini taşımak zorundaydılar. An
cak, tümüyle farklı bir kültürel ve sosyal ortamda eski yapı
düzenlerinin aynen sürmesi beklenemezdi. Bu değişim anıtsal
mimari için rahatlıkla gösterilebilir: ondördüncü yüzyılda yerel
teknikler kullanılmaya devam ediliyordu, ve bazı yapısal ve
dekoratif ayrıntılar Bizans geleneklerinden alınmaydılar. Ancak
bir yüzyıl sonra Osmanlı anıtsal mimarisi geleneği oluşmuş ve
tümüyle farklılaşmıştır.
Türk kenti kavramına bağlı olarak onaltıncı yüzyılda Anadoludaki kentlerin nüfuslarının 5'000’i çok seyrek geçtiği unutulma
malıdır44. Yerleşik Osmanlılarm göçer Türkler ile uzun süren
uğraşları ise iyi bilinmektedir.
Hayatlı Evin gelişme alanı Osmanlılarm ilk genişleme döne
minde batı ve kuzeybatı Anadolu ile doğu Trakyanm kent mer
kezleri çevresindeki bölgelerdi: Bursa, Manisa, Amasya, Edirne
ve daha küçük kentler. Bu İslam ve Batı dünyalarının buluşma
noktalarında gelişen Batı Türk yani Osmanlı kültürünün de ger
çek ifadesiydi.
Suraiya Faroqhi, Towns and Tawnsmen of
Otlaman Anatolia, Cambridge 1984, s. 10.
37
HAYATLI EV
Bölüm Üç
Türk Evi'nin Kökenleri Üzerine Tezler
"Yeni bir evde bütün bir geçmiş de
yafamaya gelir"
Gaston Bachelard, Mekanın Şiiri
Klasik biçimiyle Türk Hayatlı Evi, Osmanlı imparatorluğunun
orta bölgelerinde onbeşinci yüzyıldan sonra şekillendi. Ancak,
daha önce gördüğümüz gibi, çeşitli öğeleri Ortadoğunun eski
kültürlerinde vardı. Birinci bölümde anlatılan eski yöresel gele
nekler arasında yeni üslup, konut mimarisinin daha sonraki tari
hinde önemli bir yer tutmaktadır. Yeni ev üslubunun eski üslup
larla, etkileşiminin örnekleri Türkiyenin birçok bölgesinde ve eski
Osmanlı topraklarında hala varolan son derece smkretik fakat
pitoresk ev biçimleri yaratmıştır.
Türk evinin kökenlerine ilişkin savlar sınırlı gözlem ve yeteri
kadar eleştirel olmayan analizlerle ortaya sürülmüşdür. AnadoluTürk mimarisindeki mimari biçim ve düzenlerinin kökenine iliş
kili herhangi bir savın önce yerel etkilerin, sonra îslami ve Türk
tanımı altodaki genel biçim ve tekniklerin boyutlarını belirleme
si gerekir. Her ikisi de egemenlik kuran Türkler tarafından
benimsenmiş ve senteze sokulmuşlardır. Erken Anadolu-Tûrk
kültürü sinkretistik bir kültürdür. Onbirinci yüzyıldan Osmanlı
imparatorluğunun birliğini sağlamlaştırdığı onaltıneı yüzyıla ka
dar çok sayıda bileşen Türk sentezine girmiştir.
Anadoluda Türkleşme ve Müslümanlaşma unsurları Türk
göçerler olduğundan, Türk yazarlar evin kökeni için önce göçer
atalara, sonra da coğrafi kökene bakmışlardır. Dolayısıyla,
göçerlerin dairesel çadırı yurf ve Türk konut mimarisindeki
biçimlere benzeyen Orta Asya yapı biçimlerini prototipler olarak
dü şü nm üşlerdir.
Çin evinin kökeni üzerine, The Chinese
Repositary, cilf II, 1833, s, 194; sözünü
eden C A S Wılliams in Oufline of Chinese
Symbolism gndMotkes, 3. baskı, New York
1976, s. 79.
38
Göçer konutunun en iyi örneği yurt, her zaman ilk referans
olmuştur. Diğer çadır biçimleri hiçbir zaman dairesel yurt’un
mimari özelliklerine sahip olmamışlardır. Çinli tarihçilerin de ilk
Çin et ve tapmak örneklerinin dairesel çadırdan geldiğini savla
mış olmaları ilginçtir45. Ancak, Çin geleneğinde görülen süreklili
ğe karşın step göçerlerinin kültürleri ile yerleşik Anadolu Türkle
rinin kültürleri arasında köklü bir ayrım bulunmaktadır. Türk
Hayatlı Evi ile bir çadır arasında morfolojik bir ilişki yoktur.
Yalnızca, birçok yazarın altını çizdiği gibi, Türk odalarının orga
nizasyonu ile çadır içi arasında kullanım benzerlikleri vardır.
Tüîk evi ve dairesel çadır arasında biçimsel ilişki olduğu savında-
HAYATLI EV
Bölüm Üç
Türk Evi'nin Kökenleri Üzerine Tezler
"Yeni bir evde bütün bir geçmiş de
yaşamaya gelir"
Gaston Bachelard, Mekanın Şiiri
Klasik biçimiyle Türk Hayatlı Evi, Osmanlı imparatorluğunun
orta bölgelerinde onbeşinci yüzyıldan sonra şekillendi. Ancak,
daha önce gördüğümüz gibi, çeşitli öğeleri Ortadoğunun eski
kültürlerinde vardı. Birinci bölümde anlatılan eski yöresel gele
nekler arasında yeni üslup, konut mimarisinin daha somaki tari
hinde önemli bir yer tutmaktadır. Yeni ev üslubunun eski üslup
larla etkileşiminin örnekleri Türkiyenin birçok bölgesinde ve eski
Osmanlı topraklarında hala varolan son derece sinkretik fakat
pitoresk ev biçimleri yaratmıştır.
Türk evinin kökenlerine ilişkin savlar sınırlı gözlem ve yeteri
kadar eleştirel olmayan analizlerle ortaya sürülmüşdür. AnadoluTürk mimarisindeki mimari biçim ve düzenlerinin kökenine iliş
kin herhangi bir savın önce yerel etkilerin, sonra îslami ve Türk
tanımı altındaki genel biçim ve tekniklerin boyutlarmı belirleme
si gerekir. Her ikisi de egemenlik kuran Türkler tarafından
benimsenmiş ve senteze sokulmuşlardır. Erken Anadolu-Türk
kültürü sinkretistik bir kültürdür. Onbirinci yüzyıldan Osmanlı
imparatorluğunun birliğini sağlamlaştırdığı onaltıncı yüzyıla ka
dar çok sayıda bileşen Türk sentezine girmiştir.
Anadoluda Türkleşme ve Müslümanlaşma unsurları Türk
göçerler olduğundan, Türk yazarlar evin kökeni için önce göçer
atalara, sonra da coğrafi kökene bakmışlardır. Dolayısıyla,
göçerlerin dairesel çadırı yu rt:ve Türk konut mimarisindeki
biçimlere benzeyen Orta Asya yapı biçimlerini prototipler olarak
düşünmüşlerdir.
45 Çin evinin kökeni üzerine, The Chinese
Repository, cilf II, 1833, s. 194; sözünü
eden C.A.S. VVilliams in Oufline of Chinese
Symbolism and Motives, 3. baskı, New York
1976, s. 19.
Göçer konutunun en iyi Örneği yurt, her zaman ilk referans
olmuştur. Diğer çadır biçimleri hiçbir zaman dairesel yurt’un
mimari özelliklerine sahip olmamışlardır. Çinli tarihçilerin de ilk
Çin ev ve tapmak örneklerinin dairesel çadırdan geldiğini savla
mış olmaları ilginçtir45. Ancak, Çin geleneğinde görülen süreklili
ğe karşın step göçerlerinin kültürleri ile yerleşik Anadolu Türkle
rinin kültürleri arasında köklü bir ayrım bulunmaktadır. Türk
Hayatlı Evi ile bir çadır arasında morfolojik bir ilişki yoktur.
Yalnızca, birçok yazarm altını çizdiği gibi, Türk odalarının orga
nizasyonu ile çadır içi arasında kullanım benzerlikleri vardır..
Türk evi ve dairesel çadır arasında biçimsel ilişki olduğu savında-
ki t«
Türl
yom
çadı
gibi,
indi,
geliş
Çin
ğine
tasa]
ya d
rin i
kule
büyi
ya d
duv£
lerd<
ile a
Çin
lu m
tılm;
A
birir
Orta
ma ı
da C
beliı
zord
evleı
Asys
ğilp
yüks
kisi
bileş
benz
erke
T
ij& j
vunı
yapı
Top'
köşk
ve M
TÜRK EVt'NlN KÖKENLERİ ÜZERİNE TEZLER
ki temel yanılgı, daha sonraki yılların merkezi planlı evlerinin
Türk ev biçiminin temeli olduğu düşüncesidir. Mekan organizas
yonunda, ilke olarak merkeziliğin olduğu düşüncesi hem dairesel
çadırda hem de merkezi planlı evde ortaktır. Ancak, göreceğimiz
gibi, bu yorum karmaşık bir tarihçeyi basit, çizgisel bir evrime
indirgemekte ve Türk evinin çekirdeği olan açık galerili evin
gelişimini tümüyle gözardı etmektedir.
E. Esin’e göre Türk evinin kökeni Orta Asyadadır. Esin, eski
Çin köşk geleneğinin Orta Asya Uygur topraklarındaki süreklili
ğine, bunun Ortaçağ Türk mimarisine ve son olarakda Türk evi
tasarımma^ geçişine dikkat çeker46. Çin tarihi yüksek bir platform
ya da duvarlar üzerine yükseltilmiş kare ya da haç planlı köşkle
rin aristokratik bir gelenek olduğunu göstermektedir. Yüksek
kuleler, yükseltilmiş köşkler ve üzerinde ahşap pavyonlar olan
büyük kapılar bu geleneği sürdürürler. Konya’da Alaattin köşkü
ya da IU.Mehmetin Edirnedeki Cihammma Köşkü gibi yüksek
duvarlar üzerindeki anıtsal köşkler, yalnızca minyatür ve resim
lerden bildiğimiz Uygur köşkleri, ya da bazı Orta Asya yapıları
ile akraba yapılardır. Budist kültür dünyasında bu tür pavyonlar
Çin geleneğine bağlanabilirler. Ancak bu akrabalık erken Anado
lu mimari kültürünün bağımsız bir bileşeniydi ve bu kitapta anla
tılmaya çalışılan Hayatlı Evin doğuşu ile de hiçbir ilişkisi yoktur.
1»
Üzerinde ahşap H§§fe bulunan bir
Çin kent ka p ıı
]4 fe n y ö K5fkü-Rökonströteîyori;
(Ruban)
A. Arel de, taş duvarlı bir zemin katının üzerinde yûkiilen
birinci katı ile ev imgeleminin göçer Türkler aracılığı ile taşınan
Orta Asya geleneğinin uzantısı olarak görmek eğilimindedir. As
ma ev (fevkani ya da yükseltilmiş ev) geleneğinin yine Türk (ya
da Osmanlı) e? kavramı ile ilişkili olduğunu savlar47. Arel’in
belirli gözlemleri doğru olmakla birlikte sonuçlarına katılmak
mordur. Ibn-HawkaPın belirttiği gibi kerpiç ve ahşap Orta Asya
evlerinin temel malzemeleridir. Ancak Hayatlı Ev geleneği Orta
Asya konut biçimlerinin uzantısı değildir. Uygur kalığı bir ev de
ğil pavyondur. Daha sonra göreceğimiz gibi Türk Hayatlı Evinin
yüksek duvarlar üzerinde köşk geleneği ile hiçbir kavramsal iliş
kisi yoktur. Yükseltilmiş köşk ve basit Anadolu köylü evinin
bileşiminden Türk Hayatlı Evi çıkmaz. Her iki gelenekte de buna
benzer bir plan biçimi yoktur. Onyedinei yüzyılda Hayat Eyi’nift
erken örneklerinin beyt motifini açıkça sergileyen Yakın Doğu
galeri evleri geleneğine akrabalığı rahatlıkla görülebilir.
Türk Hayat Evinin kökenini kule geleneği ile bağdaştırmak
bir yanılgıdır. Kule düşüncesi Türk evi kavramına yabanadır. Sa
vunma düşüncesi ile ilintili olan kule geleneği daha çok soylu
yapılarda görülür. Yukarıda adı geçen iki kule ve ve diğerleri gibi
Topkapı Sarayının Bab-ı Humayun türü amtsal girişleri hep bu
geleneğin örnekleridir. Yükseltilmiş yapılar da zorunlu olarak
köşk mimarisi ile ilintili değildirler. Çok sayıda köşk, divanhane
ve merkezi planh bahçe pavyonları tek katlı yapılardır.
15 İrr k a p fapıs^TsFoume-i
şakayik-t t^urnsniîe'cfen
mfnyatQr^rınf®ı-17, fiüzşil
E, Esin, "M. IX-XII Yüzyt! Uygur Köşklerinden
Safranbolu Ev Mimarisine Gelişme", MWE&
6 (Nisfln lİ7)S|®J^18:,
•
Esin 'Kalık' denen Uygur Koşkieri'nden söz
eder. Fakat hu sâzcü|ön, Esin'in verdiği
örneklere göre köşkten çok bir taht anlamı
taşıdığı sfeİBOefeîîltr.. Demir'den bir köşk
tasavvur edilemez. Bu biçim, dört asli yöne
çevrilen cepheleri ile Çin kaynaklıdır. Erken
ttşşıllı Ev'in sadece bir cephesi vardı.
39
HAYATLI EV
Buna karşılık Arel’in zemin kat üzerinde bir piano nobile
oluşumu sorusu yanıtlanmalıdır. Zemin kat-Birinci kat karşıtlığı
ve yalnızca birinci katlarda görülen ana plan düzeni olgusu açıklanmalıdır. Ancak bu tarihi olmaktan çok mimari ve işlevsel bir
sorundur. Mimarlık tarihinin başlangıcından başlayarak iki katlı
evler vardır. Ankara evlerinin zemin katlarına,, evin aslının yukarı
da olduğunu belirmek için, ev altı denir. İstanbul evleri için bile
Dallaway zemin katların sokağın devamı olduklarım soylmıişö4^
Bu gözlemin önemi sokak ve ev arasındaki ilişkiyi tartıştığımızda
daha iyi anlaşılacaktır. Giriş katları gerçekten de avlu ve bahçenin
evin içindeki devamı gibiydiler. Herbirinİn kendine özgü evsel, iş
levleri bulunmaktaydı. Türk evinin gelişiminde birinci katların
önemi günlük ev işlerinin niteliğine bağlı olarak açıklanabilir; yarı
kırsal etkinlikler ve Türk yerleşimlerinin genellikle yamaçlarda
olması. Ayrıca: Türk öncesi anonim geleneklerin de etkisi birinci
katın asıl oturma katı olmasını gerekli kılmış olmalıdır.
Birinci katın piano nobile olarak gelişmesi olasılıkla Türk ko
nut biçiminin tarihçesinde yeni bir aşamayı oluşturmaktadır.
Onaltıncı yüzyılda Istanbülu Ziyaret eden gezginler genellikle tek
katlı evler betimlemişlerdir. Osmanlı başkenti ve diğer büyüktaşra merkezleri temelde tek katlı evlerden oluşmaktaydı. Çttûileî’lct,
de çift katlı evlere karşı önyargılı oldukları düşünüldüğünde gö
çer kökenli Türklerin de böyle eğilimleri olabileceği düşünülebi
lir. Bu eğilim olasılıkla onaltıncı yüzyılın ortalarında özgün bir
Türk-Mam kent yaşamı oluşmaya başlayıncaya kadar sürmüş
olmalıdır. Batı Anadoluda çift katlı evin gelişmesi Timur devrinin
ertesinde başlamış olabilir. Özel bir oturma katı olarak birinci
kat bir zenginlik göstergesi olmuş olmalıdır.
imparatorluğun onaltıncı yüzyılda güçlenmesi ve yerleşmesi ile
zenginliğin arttığı, çeşitli kırsal nitelikli 'ev işlerinin yapıldığı hiz
met mekanlarının yaşama bölümlerinden ayrıldığı anlaşılmakta
dır. Dolayısı ile mutfağın, ahırların, kilerin, odunlukların, küme
sin, tuvaletlerin, kuyu ve çeşmenin bulunduğu bahçe seviyesi
yaşama, yeme içme ve uyuma mekanlarından ayrılmış oluyordu.
Bu düzenlemenin savunma nitelikli olduğu söylenemez. Büyük
açık bir hayatın varlığı bu yorumu engellemektedir.
Dallaway, ConsfanHnople Ancient and
Modern, London 1797, s. 72.
40
Merkezi plan düşüncesi de Türk evi kavramına yabancı idi.
Onyedinci ya da onsekizinci yüzyıl Hayat Evleri ile onbeşinci
yüzyıla ait İstanbul’daki Çinili Köşk arasında kavramsal farklı
lıklar bulunmaktadır. Çinili Köşk, cephe boyunca uzanan eyvanlı
galerisine rağmen dört cepheli ve merkezi planlı zarif bir yapıdır.
Doğu İslam dünyasından ithal edilmiştir. Hayatlı Ev ise yeni bir
kavram, bir sentezdir. Geç onsekizinci ve ondokuzuncu yüzyıllar
dan önce merkezi planlı evler göremiyoruz.
İstanbul’da saraylıların köşklerinin ve Avrupa mimarisinin etkisi
ile simetrik çözümler ortaya çıkmış, merkezi planlar benimsenmeye
TÜRK EVÎ'NİN KÖKENLERİ ÜZERİNE TEZLER
başlanmıştır. O zaman bile en yaygın planlar karnıyarık denilen tek
bir eksen üzerinde simetrik, ortadan bölünmüş planlardı.
Merkez temelli Türk evi kavramı, daha çok Eldem ve Aksoy
tarafından savunulmuştur. Aksoy tezinde Türk e?i kavramına
ilişkin genel kuramlar geliştirmiştir49. Üzerinde çok durmamakla
birlikte, Anadolu Türk ev biçimlerinin Hitit ve Yunan ev gele
neklerinden etkilendiğini «avlamıştır. Ancak değişik dönemlerden
toplanan bu verilere sinkronik yaklaşım, değerlendirmelerine çok
net olmayan, abartılı bir boyut katmaktadır, iklimsel analizleri
yeterli değildir. Çünkü Hayatlı Evin biçimlenmesinde iklim ağır
lıklı rol oynamamaktadır. Üç iklim bölgesinden sözetmekle bir
likte Güneydoğu yöresinin tarihi kökenini ve önemli farklılıklarını gözardı etmekte, Türk evi geleneğini ve uzantısını Türkiye
Cumhuriyetinin bugünkü sınırları içine kapatmaktadır.
Bütün bu iklim bölgelerinde Aksoy aynı tasarım kavramını
bulmaktadır. Bu kavram “a bgeschlossenheit ” ya da ‘kapalılık,
içe dönüklüktür dır. Bu özelliğin îslami örnekleri ile ilgisi olma
dığı ve Türklerin kendilerine özgü bir çevre yaratma çabalarının
ürünü olduğu şeklinde, bu kitapta savunulan görüşe, Aksoy
katılmamaktadır. Aksoy’a göre İslam dünyasındaki bütün avlu
evleri içe dönüklük kavramının sonuçlarıdır, ve Türk evi de bu
sınıfa girer. Ayrıca Yunan ve Roma evleri de aynı karaktere
sahiptir. Oysa birçok konut geleneğinin en temel ö&elîîMerini
oluşturan nitelik olmakla birlikte Hayatlı Evi biçimlendiren bir
ilke olmamıştır.
Aksoy, göçerlerin sürekli dolaşmaları nedeniyle merkezi salon
lu Türk evlerinin tasarımlarında da ifade edilen soyut bir iç me
kan kavramı yarattıklarını düşünmektedir. Çadırların içerisinde
ve merkezi salonlarda Aksoy, içe dönüklük için neredeyse mistik
bir dürtü görmektedir. Bu görüşe katılmak zordur. Çünkü Orta
doğu tarihi hem teknik olarak, hem de simgesel olarak yurt ben
zeri içe dönük yapı kavramları sınıfına (hem biçim hem de simge
sel olarak) girmeyecek kadar gelişmiş merkezi yapı örnekleri ile
doludur. Yarı-açık galerisi ile Türk evi bu kategoride düşünül©'mez.
Arel’in yükseltilmiş köşk görüşüne Aksoy göçerlerin doğaya
duydukları saygı ile yanıt verir; bunu doğal zemine göre yüksel
tilmiş birinci katta yaşayarak yapmaktadırlar.
Bu savlarla ilgili temel yöntemsel yanlışlık, önce özdeksel geliş
mesi ve dönüşümlerini analiz etmeden bir kavram (Türk evi)
tanımlamalarıdır. Kronolojik olmayan bir yaklaşım ve eldeki veri
leri göıardı etmeleri nedeniyle yanlış sonuçlara ulaşmışlardır. Türk
evi, harem ve selamlık gibi klişeler ve modern Türkiyenin sınırları
nın coğrafi çerçeve olarak alınması kargaşa yaratmaktadır.
- E. Aksoy, "Qrto Mekan, Türk Mimarisinde
Temel Kuruluş Prensibi", Mimarlık ve Sanat,
Nr, 7-8, İstanbul 1963. ss. 39-P1
41
Eldem, Türk evi ile ilgili çalışmalara en önemli katkıları yapa
rak bu alanda genel inceleme için belgesel temelleri oluşturmuş ve
araştırmaları ile Türk evi kavramının gelişiminin anahatlarını çiz
miştir. Fakat Eldem’in çalışmaları Türk evinin tarihi boyutların
dan çok tipolojik boyutları üzerinde durmaktadır.
Genel anlamda, uzakdoğu geleneklerinin etkileri yok sayıla
maz. Bunlar Orta Asya ya da Çin, Budist ya da İslam olabilir. An
cak daha önce sözedildiği gibi Hayatlı Evin en önemli ve ısrarlı
plan tipolojisinin, Yakındoğu ve Anadolunun daha eski mimari
kültürleri ile yakından ilişkisi açıklar.
T-şeklinde bir yarı-açık mekan ilkel bir mimari biçim düzeni,
bir arketip olarak kabul edilir. Sıcak iklimlere uygun bir düzenle
me olduğu anlaşılmaktadır. Bu biçim hem çok eskidir, hem de
kültürlerarası bir karaktere sahiptir. Son derece esnek olduğun
dan, simetrik ya da asimetrik her çeşit plan ile kullanılabilir.
Yüzyıllar boyunca bu biçimin çok sayıda türevi olmuş, sosyal
gelenekler, yerel teknikler ve iklim koşulları birçok bölgesel var
yasyonun doğmasına neden olmuştur. Irak, Iran ve Türk evleri
arasındaki akrabalık yadsmamadığı gibi Hitit, Yunan, Part ve Sa
lan! öncelleri de gözardı edilememektedir.
Erken Türk konut mimarisinde ’beyt' motifinin kullanımı saray
etkilerine dayandırılabilir. Abbasi egemenlerinin saray geleneği di
ğer Müslüman egemenler için örnek oluşturmuştur. Artuklular ve
Selçuklular gibi Anadolunun Türk egemenleri için Bağdat yüksek
sanat ve kültürün kaynağıydı. Bu geleneğe verilen simgesel önem
soylu konutlar aracılığı ile anonim geleneğe yansımış olmalıdır.
Güneydoğu bölgesel mimarisi ile klasik Türk Hayatlı E?i ara
sındaki biçimsel ilişki bu kapsamda ele alınmalıdır. Kuzey Mezo
potamya, Güneydoğu Anadolu ve Suriye’de topraktan az yüksel
tilmiş giriş katları ana kat olarak kullanılmaktadır. Bu evlerde
avluya açılan eyvan, onunla beraber bir bütün oluşturur. Bu da
ha eski eyvan-avlu bileşimlerine benzemekte, işlevsel ve yaşayan
bir bütünsellik 'oluşturmaktadır. Bu avluların işlevi klasik Türk
evlerinin bahçeleri ile aynı değildir. Diyarbakır’da İskender Paşa
konağı gibi yapılarda gördüğümüz gibi, daha çok törensel avlu
lardır. Bu evlerde avlu merkezi açık hol işleyi görmektedir. Mut
faklar ve servis alanları ayrı birimler olarak düzenlenmişlerdir. Bu
düzen, açık avlunun gerçekte evin merkezi olduğu eski Mezopo
tamya Islami geleneğinin sürdüğünü göstermektedir. Bu kapsam
da kullanılan terminoloji de aydınlatıcıdır. Diyarbakır’da eyvan(planimetrik olarak) ev ortası iken Türk evinde Hayat (ya da
Mezopotamya örneğinde tarma)’a eyvan adi verilir.
M. Cer asi, Osmanlı evini (sic!) Bizans ve diğer komşu bölge
TÜRK EVt'NlN KÖKENLERİ ÜZERİNE TEZLER
lerinkinden ayıran üç; ana öge sayar: Birincisi, kentsel bir boşluk
olarak duvarlarla çevrili bahçe, İkincisi, tam olarak geometrik
odaların serbest ilişkisi, ve üçüncüsü, ahşap yapı. Cerasi’ye göre
bahçe ve ev arasındaki; kompozisyon bütünlüğü ne Yunan ne de
Akdenizlidir, daha çok Hellenistik ölint, Daçya ve Macar yer
leşimleri, Makedonya kırsal evleri ya da Karadeniz kıyısı gelenek
leridir-50. Ne var ki bu yargıda çevre gelenekleriyle ilişkiler belir
sizdir, ve tarihi olarak kanıtlanamaz.
Göçer Çadırı ile Türk Evi ilişkisi Tartışmasına bir Arasöz
Göçer çadırı ve gelişmiş Türk evi arasındaki ilişki tartışmalı
olduğuna göre Hayatlı Ev’in tarihi gelişimine geçmede bu konuya
ışık tutmak yararlı olacakttf.
Göçerlerin yerleşme sürecinin başlangıcında çadırlar ve evler
kuşkusuz birlikte varolmuşlardır. Orta Asya, Afganistan ve başka
yerlerde toprak ağalarına hizmet etmek için gelen göçerlerin
çadırlarını duvarlarla çevrili boş alanlara kurdukları hala görüle
bilir. Îbn-Batuta Anadoluda gederken Türk göçerlerinin Farsçadan gelen bir sözcük olan kargah51 adlı yurtları vardı, ve birkaç
yüzyıl sonra, Osmanlı sultanları Boğaziçindeki yazlık bahçeleri
üzerine hala geniş ve iyi tasarlanmış çadırlar kurmaktaydılar.
Tek bir mekandan oluşan bütün ilkel ev birimleri, benzer çevre
sel ve yaşamsal koşullara sahip olmaları nedeniyle, çadırlarla doğal
bir benzerlik gösterirler. Tarihi veriler çadır ve kulübenin benzer
yerleşme düzenine sahip olduklarım ve birbirleri ile yer değiştirebil
diklerini göstermektedir. Çin kaynakları Türkler ve Moğolların
hasırlarla kaplı kulubelerde ya da arabalar üzerine kurulmuş çadır
larda yaşadıklarım yazar. Phillips, yuvarlak çadırın steplerde kulla
nılmak için ortaya çıkmadığım, başlangıçta Kuzey Asya ve Kuzey
Amerikadaki yerlilerin kullandığı 'tipi', ya da 'vigvam'türü, çadırla
ra benzediğini belirtmektedir. Biraz yükseltmek ve sağlamlık, ver
mek için altma duvar örüldüğünü de eklemektedir52.
Göçer çadır geleneği ile sonraki konut mimarisi kavramı ara
sındaki süreklilik savı ağırlığını Türk hükümdarların yerleşik
yaşama geçtikten sonra bile çadır yaşamına verdikleri önemden
almaktadır. Gerçekten de Karahanlılar, Gazneliler, Selçuklular,
Timurlular, Memlukler ve Osmanlılar gibi büyük Türk sülalerinin
mensupları, eski göçer geleneği olan büyük çadırlarda oturma
geleneğini yalnızca ordugahlarda değil, günlük yaşamlarında da
sürdürdüler. Sultanların onsekizinci yüzyıla kadar süren çadır
yaşamlarına ilişkin pek çok tarihi belge bulunmaktadır.
Dernschwamm Sultan’m Amasyadaki büyük çadırım betimle
mektedir53. Covel’in 1675’te Edirne’de bir bayramda gösterdiği
15 ¥üft - Plan ve kesit
® M. Cerasi, Ut Cittâ del Levante., G A ?
urbana e architeffura sotto gli ottomani ne!
secali XVIII-SÇ Milano 1986, s. 1&5.
® Ibn Batuta, Voyages, cilt II, ed. Maspero,
Paris 1982, s. 166
® E. D. Phillips, TheMoagûls, Lonaon 1969, s.
® H. Demschwamm, Tagebuch emer Reise
nach Konsiantinopel una Kleinasien (155355), ed. Franz Babir.ger, München-Leipzig,
1923, yeniden basım, 1984, s. 210.
43
HAYATLI EV
IV.Mehmet ve maiyeti resmi, süslü Osmanlı çadırlarına iyi bir
Örnektir54. Rycault Davutpaşa’daki kampta Sultan’m çadırını
şöyle anlatır: “çadırın duvarları içinde saraya ait pek çok çalışma
odaları, hizmetçiler için odalar, ve köşkler bulunmaktaydı” . Bu
ordugahlar içinde her çeşit çadırın bulunduğu, çevrelerinde dokumalarla yapılmış duvarlar bulunan geniş bir alanı kapsıyordu.
A.Galland’da 1672’de Otağı Hümayun’u aşağıdaki gibi anlatmaktadır: “Bu emperval bir daire. Değişik biçimlerde üç farklı
çadırdan oluşuyor. Çadırbaşı diye adlandırılan, onaltı yaldızlı ve
süslü sütun üzerinde duran dikdörtgen bir giriş holü. Giriş tara
fında iki sütun bulunmasına karşılık içeriye doğru sıralanan karşılıklı yedi sütun bir ihtişam duygusu yaratıyor. Sütunların arası
dört ayak ve çadırın genişliği 25-30 ayak kadar. Yerde kırmızı bir
halı serilmiş. Altın ve gümüş renkli ipliklerle î||enıni| tavanın
kenarlarından üzerinde yazılar bulunan süslü perdeler sarkıyor.
Yine perdeye benzeyen ipek duvarlar ise tavan gibi süslemeli. Da
ha sonra girilen mekan 12 metre kadar yüksek ve ortasında yal
nızca bir direk bulunuyor. Birincisi gibi burası da son derece süs
lü. Üçüncü bölüm, birçok direğin taşıdığı tonoz biçiminde tavanlı
daha uzun bir çadır. Direklerin birbirlerine kemer şeklinde işleme
li kumaşlarla bağlandığı görülüyor. Bu çadır da diğerleri gibi aşırı
derecede süslü. Çadırın dışarısı kırmızı ve yeşil ipekten yapılmış.
Direklerifi. tepelerinde de elma gibi yuvarlak tepelikler bulunuyor.
Çadırın birbuçuk yılda 120,000 kuruşa tamamlandığı söylemyor” . Galland’ın betimlemeleri sarayın çadırcılarının bir saray
atmosferi yaratmak için epeyce çahştıMarmı göstermektedir55.
17
Pekin de Şökyözû Tapınağı Planı
^ J. Covel-MS. Dîary, British Museum, Add,
22,912 J. Covel was aftached to the English
Embassy in İstanbul, Sözünü eden: Nutku,
O., IV. Mehmed'in Edime Şenliği, Ankara
1972, şekil. 7.
® A. Galland, Antoine Galland, İstanbul'a ait
Günlük Hatıralar 1672-1673, ed. by Cb.
Schefer, çeviren: N.S. Örik, Ankara i 949,
s. 74 vd.
Ruy Gonzales de Clavijo, Embassy to
Tamerlarie, ed. Guy Le Strçnge, London
1928. Türkçe'ye çeviren: O. R. Doğrul,
Timur Devrinde Semerkande Seyahat, İstan
bul 1976, s. 147vd.
44
Osmanlı sultanlarının seferler sırasında kullandıkları çadırların
minyatürlerden anlaşılabildiği kadarıyla, çok büyük ve yapısal
olarak karmaşık olmadıkları söylenebilir. Karmaşık çadırların da
ha çok göçer ahşkanlıklarının çok daha güçlü korunduğu ve boz
kırla ilişkilerin hala simbiyotik olduğu doğu Türk topraklarına
has bir özellik olduğu söylenebilir. Hükümdar çadırları betimle
melerine en iyi Örneklerden biri Clavio’nun Semerkant yakınların
da Timur’un kamp-sarayını anlatmasıdır56.
Clavio’nun anlatımına göre Timur’un törensel çadırı Pekin’de
bulunan Cennet Tapmağının yapısına son derece benzemektedir.
Törenler için yapılan geçici çadırların bazı köşk yapılarına benze
diklerini de bilmekteyiz. 1720’de oğlunun sünnet törenleri için
hazırlanan III.Ahmet’in sayeban’ı (geçici çadır çatısı) Vehbi’nin
Surname’sinde anlatılmaktadır. Bu, kumaştan çadırvari bir örtüsü
olan yükseltilmiş bir platformdu. Levni’nin minyatüründen
anlaşıldığı kadarı ile dikdörtgen şeklindeydi.
Surname’deld başka bir minyatürde de ortadaki Sultanın b&lÜmlnün bir balkonu olduğu, yanlarda da maiyeti için ayrı odalar bulun
duğu görülmektedir. Bu geçici sultan bölümünün saraylarda, camiler-
TÜRK EVt'NlN KÖKENLERİ ÜZERİNE TEZLER
de ve musallalarda görülen klasik maksure motiflerinin tüm özellikle
rine sahip olması ilgi çekicidir. Bu üçlü öge, yani yan odalarla çevrili
eyvan ya da kubbeli oda, politik güç simgelemini içinde barındıran
Müslüman mimarisinde evrensel bir biçim düzenidir. Esin kaynağı
nın çadır olmadığı da buradan açıkça görülebilmekledir57.
Çadır biçimlerinin mimaride benimsenmesi çekici bir önerme
olmakla birlikte onsekizinci yüzyıl merkezi planlı evlerinin ya da
köşklerinin zarif mimarilerini bu kaynakta aramak olası değil
dir-58. Ancak bu gözlem göçer sonrası yerleşimler üzerindeki göçer
etkisini yadsımak anlamına gelmemelidir. Fiziksel ortamın şekillendirilmesine yönelik göçer davranışı uzun zaman sürmüştür.
Çadır yaşamı ve yerleşik yaşam arasındaki etkileşim tek tek
odaların döşenmesine ve mekansal düzenlemelerine yansımıştır.
Türk Hayatlı Evi’nin klasik biçiminde bir odanın kullanımı
kavramım belirleyen davranış, daha ilerde göreceğimiz gibi, çadır
yaşamından biçimsel ve organizasyonel uzantılar taşımaktadır.
Yarı-açık galeriye doğrudan açılan bu odalarda kışın yaşanacak
sıkıntılara ancak çadırda yaşamaya alışmış insanlar tarafından
yaratılan bu gelenek içinde katlanılabilirdi59.
57 Surnam e-i Vehbi, Topkapt
Küiöphsrtssi, A3S9&171 S.
Sarayı
® E; Esin, "An Ejghtentfı Century '¥ölî' viev/ed
in the line of the developmenf of reiated
forms İn Tufkîsjı arfehitseians*,.: A tfi del
Secondo Congresso Internazionale d i Arfe
Turco (Venezia, 1963), Napoli 1965, ss.
83-112.
® Örnek için bak: Haroid Battersby, "A Survey
of Uzbek Settlemenf with Regard ta Some
Economic and Shelter Changes in Khwar:zm
(Khiva Oasis) North to the Deltö of the Anu
Derya frsşed on Russi®n Etnographic
ftepafte,® Tarih Arftşhrmülan D ergisi,
W 1 H 3 ,s s . \7-m . '
il;IV. Mehmet'in Ordugahı
O /ehbi-Surnam e)
HAYATLI EV
Çadır mimarisinin mimariye etkisi savı tersine çevrilmelidir. Ev biçimi
çadır tasarımından etkilenmemişti fakat yerleşik dönemde çadırların tasarı
mı, özellikle hükümdar çadırlarının tasarımı, hükümdar köşklerinin tasarı
mından etkilenmiştir. Kumaşlarla, sarayların atmosferi yaratılmaya çalışıl
mıştır. Bu geleneğin sınıflardaki göçersi eğilimlerin sonucu olduğu söylene
bilir. Buna benzer bir davranış erken Arap Halifelerinin kent saraytanâ
çöl şatolarım yeğlemeleridir. Türk hükümdarlarının kendilerinin de savaşa
gitmelerinin bunda edası olduğu da söylenebilir. Dolayısıyla saray yaşantı
sının kolaylıkları ve eşyaları sultanın gezgin ftpjnına da taşınmıştır.:
Geç dönemlerin karmaşık çadır mimarisinin kaynakları arasiffiia taş
ve ahşap mimarisi de bulunmaktaydı. Çadır yapısal nedenlerle simetrik
hatta merkezi olmak zorunda buluttduiundân merkezi planlı yapılarla
benzerliğine de şaşmamak gerekir60. Taşınmaz ahşap ya da taş bir yapı
dan taşınabilir ve geçici bir çadır yapışma geçilirken önemli simgesel
öğelerin ve saray konforunun çadıra taşınmasına çalışılmıştır.
Çadır ile taş ya da ahşap mimari arasındaki etkileşim aşağıdaki şe
mada görüldüğü şekilde anlatılabilir:
Konut
Mimarisi
Saray
Mimarisi
Göçer
Çadırı
|
Askeri,
Ordugahlar
Hükümdar
Çadırları
Mimarisi
Kökenler Üzerine Son Sözler
Köken sorunsalı biçim düzenleri arasındaki rastlantısal ilişkileri sap
tamak değildir. Yüzyıllar içinde süren kapsamsal bir süreklilik ve tarihi
' gerçeklerle doğrudan ilintili gelişmelere ait iç tutarlılık, onyedinci yüzyıl
da bir Batı Anadolu evinin doğuşuna ilişkin kabul edilebilir bir ipucu
verebilir. Soy ağacının üzerine tırmanmamız gerekmemektedir. Ancak
onüçüncü yüzyıldan başlayarak Türk Hayatlı Evinin klasik'şeklini, W «
duğu gerçek koşulları saptamaya çalışmak zorundayız. Bununla birlikte
bitünbu tartışmalar sırasında bazı restitüsyonlar dışında eldeki Örnekle
rin son iki yüzyıla ait olduklarım unutulmamalıdır.
Timur'un çadırında dört merkezi ve 12 çev
re sütunu vardı. Bu Pekin'deki Gökyüzü Ta
pınağı île aynıdır.
Hayatlı evin tipolojik türlerinin pek çoğuna Anadolunun her kasaba
ve köyünde rastlayabilmekle birlikte, Türk evi denen kapalı planın en
gelişmiş örneklerine,, onsekizinci ve ondokuzuncu yüzyıllardaki fizyono
misi ile asıl İstanbul’da rastlanır. Bu son aşamada Hayatlı Ev deneyimle
rine dayanan özgün bir fizyonomi sergilemekle birlikte, Yakmdoğunun
eski geleneklerinin izlerini saptamak olanaksızlaşır.
Bölüm Dört
Hayatlı Ev'in Evrimi
Hayatlı Evin tarihi ve coğrafi dağılımı Osmanlı İmparatorluğu
nun erken tarihine tekabül eder. Hayatlı Evin uzrnı ömürlü stan
dart üpolopsİnİ gözönüne alırsak Türk toplumunun geçmişteki
gereksinimlerine yanıt verdiğini söyleyebiliriz. Anadolu ve Balkan
larda Türk fetihlerinin ilk yüzyıllarında, sıradan ev biçimine ilişkin
bilgi verebilecek arkeolojik veriler ne yazık ki pek azdır. Peçin gibi
Güneybatı Anadoluda bulunan ve fiziksel çevreye ilişkin genel bil
giler sağlayan kazılarda bile evlerin yalnızca temelleri kalmıştır.
Onyedinci yüzyıldan önce ahşap mimari örneklerine rastlanmamakla birlikte Kastamonu’da Kasaba köyündeki Mehmet Bey Ca
mii {13 İ6) w Beyşehir Büyük Camii (1402) gibi diğer ahşap yapı
lardan ortaçağdaki ahşap yapı işçiliğinin kalitesine ilişkin bilgiler
edinebiliyoruz. Minber, kapı, kepenk gibi mimari öğeler ahşap işçi
liğinin üstün düzeyine tanıklık ediyorlar.
Tarihi bilgeler onaltıncı yüzyılda gelişmiş bir konut mimarisi
nin varlığına işaret ediyorsa da bir Türk kasabasının fizyonomisi
ni. ya da sıradan bir evin biçiminin rekonstrüksiyonu ancak var
sayımlara dayanarak yapılabilir. Ev biçiminin doğuşunda etkili
olmuş olan toplum ve kullanıcı istekleri, prototipler ve görüntü
ler, sosyo-ekonomik parametreler üzerlerinde fazla bilgimiz
olmayan belirsiz öğelerdir. Hayatlı Evin gelişme dönemi onüçüncü ve onaltıncı yüzyıllar arasında olmakla birlikte yavaş gelişimi
nin aşamaları kolaylıkla açıklanamamaktadır.
Yeni konut biçiminin gelişmesinde aracı olan kentliler, sultan
lar, ve emirlerden başlayarak, doğulu danışmanlar, tüccarlar,
müslümanlığı kabul etmiş ya da etmemiş Hıristiyanlar ve Doğu
İslam ülkelerinden yeni fetih ülkesine göçenler asker ve tarikat
ehli gruplardı. Konya Köşkü, Edirne Cihannuma Köşkü, ya da
Istanbuldaki Çinili Köşk gibi sultani, anıtsal modeller doğu top
raklarından, Iran ya da Orta Asyadan ithal edilmişlerdi. Yerel
yapı malzemeleri ve teknikler yerli ustalar tarafmdan uygulanı
yordu. Zengin insanlarm konutları genellikle sultan ve emirlerin
evlerinden esinlenirdi.
insanların sürekli yer değiştirmeleri, yeni yerleşimlerin geliş
mesi ve de§if!k geleneklerin anıları yeni konut biçimiBİS
doğuşunda etken oldular. Odanın çadır içerisine benzer bir şekil
de düzenlenmesi, ya da odanın göçerleştirilmesi ve son biçimini
bulması olgusu, konut topolojisindeki genel biçim düzeninden
HAYATLI EV
bağımsız bir süreç olmalıdır. Çok sayıda bileşen yavaş yavaş
ayıklanmış ve yerleşen göçerlerin ve müslüman kentlinin tercihle
rine göre giderek yeni bir senteze ulaşılmıştır.
Onbeşinci yüzyıldan sonra kentler eski merkezlerinin dışında
büyümeye başladılar, ve göçerler sur dışında mahalleler oluşturduylar. Yeni yerleşenlerin ortama uymaları ve yeni bir konut tar
zının simbiyotik gelişimi, îslamiyetin erken dönemlerinde pek
çok kez gördüğümüz şekilde gerçekleşmiş olmalıdır. Suriye ve
Mezopotamya’nın Araplar tarafından fethi, Selçuklularm Maveraünnehri, Iran ve Anadoluyu elegeçirmeleri yine Hindistan’ın
Türkler tarafından fethi benzer mekanizmalar içeren kentleşme
süreçlerine yolaçmıştır. Anadolu topraklarında da birkaç yüzyıl
lık bir kuluçka devresinden sonra, yeni Türk toplumu kendi ko
nut kavramı ve üslubunu yaratmıştır.
Türk Hayatlı Evi’nin doğuşu ve gelişiminde yanıtlanması en güç
soru onikinci ve onüçüncü yüzyıldaki kent evlerinin biçimlerine
ilişkin olanıdır. Yukarıda da vurgulandığı gibi, az sayıda Selçuklu
sarayı ve bazı arkeolojik bulguların ortaya çıktığı kazılar dışında
bu dönemin konut mimarisine ait bilgiler çok sınırlıdır. Minyatür
ler gibi görsel araçların da, çoğunlukla en erken onbeşinci yüzyılın
sonlarından başlayarak ortaya çıktıkları gözönüne alınırsa, pek
yardımcı olamayacakları anlaşılır. En önemli biç dizi minyatür, ba
sit standart tip evleri gösteren Nasuh-el-Matraki tarafından onaltmcı yüzyılın ilk yarısmda yapılmış minyatürlerdir. Bunlarda yal
nızca M arm ara bölgesi evleri kiremitlidir. Ancak evlerin biçimleri
ilk yaşayan örneklerinde gördüğümüz tipolojiden oldukça farklı
dır. Onaltıneı yüzyılın ikinci yarısında yazılan Hünemamede bazı
hükümdar köşklerinin basit çizimleri bulunmaktadır. Yalnızca
Nakşi’nin onyedinci yüzyılın ikinci yarısında yazılan Tercüme-i
Şakayık-i Numaniye için yaptığı bazı resimlerde ahşap kaplamalar,
cumbalar ve baş pencereleri gibi Türk anonim mimarisinin önemli
öğeleri görülmektedir61.
Fiziksel veri eksikliği gelişmenin ilk aşamalarının tarihini yaz
mayı zorlaştırmakla birlikte vakfiyeler , mahkeme kayıtları ve
imparatorluk Divanı hükümleri gibi belgelerdeki bilgilerden ge
nel yargılara ulaşılabilmektedir.
Toşköprölıizade, Tercüme-i Şakayiki-i
Numaniye, Topkapı Sarayı Müzesi, Ms. H.
1263.
& Anonim, Fafih Mehmet II Vakfiyeleri, Ankara
1938. Yayımlayan: Vakıflar Genel
Müdürlö§D.
^3 Beyt 'sözcüğü ev anlamına geiir. Beyt-i süfli
tek katlı m, Beyt-i ulvi iki katlı ev. Bak: O.
Ergin, Fatih İmareti Vakfiyesi, İstanbul
1945, s. 25.
48
II.Mehmet’in vakfiyesi, Istanbulda Sultan tarafından vakfedi
len bütün yapıları belirtmekte, başkentin konut mimarisi ile ilgili
bazı bilgileri vermektedir62. Evlerin çoğu (menzil olarak adlandı
rılmaktadırlar) beyt-i süfli denilen tek katlı evlerdir, iki katlı ev
ler bir giriş katı bir de üst kattan (beyt-i ulvi) oluşmaktadırlar.
Sultan’m bile kentte üç katlı bir eve sahip olmadığı anlaşılmakta
dır. Evlerin çoğu dizidir(tnuttasıl). Bazıları duvarlarla çevrilmiştir
(Arapça tahfiften gelen muhavvata). Evlerin çatılarında.gurfe
adı verilen balkonları vardır (^Lhtuşin)^- Vakfiyede evlerin yapı
HAYATLI EV'IN EVRlMl
iş Ev minyatürü ayrıntısı, 17. Yüzyıl (Tercüme-/ Şakayık-ı Numaniye'deri)
49
HAYATLI EV
malzemeleri ve tekniklerinden sözedilmemektedir, Ancak yabancı
gezginlerin gözlemlerinden yapı malzemesinin kerpiç ya da moloz
taş, çatı ve döşemenin ise ahşap olduğunu anlıyoruz. Dışarıya
uzanan gurfe gibi öğelerin de ahşaptan inşa edildiği anlaşılıyor,
Onaltıneı yüzyıldan bazı divan kayıtlatma göre yetkililer bü
yük saçaklara izin vermemek ve yerlerine kirpi adı verilen tuğla
kornişler koyulmasından sorumlu tutulmuşlardır64. Ahşap bir
duvar tuğla kornişle bitemeyeceğine göre çok sayıda evin kargir
olduğu anlaşılmaktadır. Ahşap yapılar daha çok onaltıneı yüzyıl
sonu ve onyedinci yüzyılda yaygınlaşmış olmalıdır.
1660 yılında kentin büyük bölümünü yokeden yangından son
ra Divan ahşap yapıların yapılmasını yasaklamıştı65. Bu da o
sırada yapıların büyük kısmının ahşap olduğunu göstermektedir.
Büyük saçaklar ve şahnişinlerin (cumba) yaygın bir şekilde kulla
nıldıkları anlaşılmaktadır.
Erken yüzyıllarda İstanbul’un konut mimarisinde Anadolu
kentlerine göre farklı bir özellik sıra evlerin varlığıdır. Bu özellik
olasılıkla Bizans dönemi kent dokusunun devamı olarak değer
lendirilmelidir. Başkentte değişik bir ev tipolojisi gelişmiş olabilir.
Taşrada Hayatlı Ev hala en yaygın tür iken Istanbulda iç sofalı
planlar ve süslü cepheler ortaya çıkmış olabilir. Bu mimarinin
görünüşü ancak varsayımlara dayanır. Sultanların önemli konut
ları için Batılı ziyaretçilerin gravürleri temel biçimler konusunda
fikir veremektedir. Onaltıneı yüzyıl Istanbulunun Avrupalılarca
yapılan gravürleri onsekizinci ve ondokuzuncu yüzyıllardan fark
lı bir kent görüntüsü oluşturmaktadırlar.
Hayatlı Evin gelişimi açısından taşra örnekleri başkentte gör
düklerimizden daha yararlıdır. Arel 1559 yılında yazılmış bir
mahkeme tutanağında bir çiftliğin yapıları için şöyle dendiğini
belirtmektedir; “...Çiftlikte dört adet beyt-i süfli (moloz ya da
kerpiçten yapılmış tek katlı evler), tahıl ambarları, iki çardak, bir
kiler, ve mutfak ayrıca iki sofa, bir samanlık, dört ahır, bir fırın
ve birna?si ile bir çatma ev bulunmaktadır...66” .
64 Bak: Ahmet Refik Alhnay, Onaltıneı Asırda
İstanbul Hayatı, 2. baskı: İstanbul 1935, s.
58 vd. Karasurları yakınındaki evler moloz
taşla yapılmıştı. Tuğladan kirpi saçakları
vardı.
A. R. Altınay, Hicri Önikinci Asırda İstanbul
Hayati (1100-1200), İstanbul 1930, s, 21.
6u divan kararının uygulanamadığı görül
mektedir. Bak: belge no: 32.
66 A Arel, a.g.e. s. 65.
50
Ev kompleksi kavramı bu örnekte açıkça ortaya çıkmaktadır.
Hizmetler farklı yapılardadırlar. Basit yapılar kerpiç, molozdan
yapılmışlardır. Asıl ev çatma yani ahşaptır. En belirgin eşyalar
sedirler olduğuna göre, sofaların biçimini bilememekle birlikte
evin iki katlı bir Hayatlı Ev olduğu söylenebilir.
A.Yavuz onyedinci yüzyıldan Ankara evlerinin satışlarını içe
ren kadı kayıtlarının bir özetini yayınlamıştır. Bir evi oluşturan te
mel öğeler kayıtlarda şu şekilde belirtilmektedir: mahuta-i hariciye
(dış alan), mahuta-i dahiliye (iç alan), hayat (Ankarada avlu yeri
ne kullanılmaktaydı ve olasılıkla eve en yakın açık alanı tammla-
HAYATLI EVİN EVRlMl
maktaydı), bahçeler, hadika(mtjva. bahçeleri), ağaçlar, kuyu, bah
çe çiti, çeşme, sofa (iç hol), Ankara’da sayegan adı verilen yarıaçik galeri (hayat yerine), örtme (hayat’ın üzerinde bir saçak),
ocaklı bir kış odası (tabhane), haremlik ve selamlık arasında son
raları mabeyn adı verilen harem odası, erkek misafir odası (divan
hane), köşk, sokağa doğru uzanmış cumba (şabnşm), adaların
altmda, giriş katmda açık bir bölme (oda alu), mutfak, kiler, mah
zen, kenef, ahır, samanlık odunluk ve atelyeler.
Bu, gelişmiş bir Hayatlı Evin bütün öğelerini içeren büyük bir
programdır. Küçük ya da sıradan evlere ait değildir. Kayıtlardaki
evlerin çoğunun iki ya da üç odaları bulunmaktaydı. Belki de iç
ve dış alanları ile büyük konakların sahipleri zengin yünlü kumaş
(sof) tüccarlarıydı.
iki ana öge oda ve sayegan (hayat), hem giriş katmda (tahtanı)
hem de birinci kattadırlar {ievkanty. Hayat herzamanki gibi iki
katlı bir galeri olabilir. Evlerin de tek katil ya da çift katlı olduk
ları anlaşılmaktadır67.
Türk kültürünün özdeksel boyutları ne yazık ki tarihçiler açı
sından çok yeğlenen bir konu olmamış, bu konuda pek az belge
yaymlanmıştır. Ârseven 1920’lerde yüz yaşından büyük evlere İs
tanbul’da pek seyrek rastlandığını belirtmiştir. Dolayısı ile fizik
sel çevrenin ayrıntılı bir incelemesi için kaynak belgelerin ortaya
çıkarılması gerekmektedir, Fakat erken dönemplan düzenlerinin
kesinlikle doğu modellerini çağrıştırdığı yinelenmelidir. Ancak
uzun dönemde ithal görüntüler ve yerel biçimlerden yeni bir üs
lup doğmuştur. Anıtsal mimarinin gelişimi ile ilgili olarak aynı
mekanizmayı gözlemlemekteyiz. Böylece bütünlüğü içinde değer
lendirildiğinde, fiziksel çevrenin gelişmesi toplumun maddi ve
kültürel dönüşümünün doğasının tutarlılığını yansıtmaktadır.
Surlarla çevrili kentlerde evler olasılıkla duvarlarla çevrili dik
dörtgen yapılardı. Onyedinci yüzyıldan yaşları bilinebilen en eski
yapılar son derece yalın cepheler taşımaktaydılar. Evin sokağa
doğru açılması ve planimetrik artikulasyonları o dönemlerde pek
yaygın değildi. Onaltıncı yüzyılda kentin şekli ve evlerin karakte
ristik biçimlerini belirleyecek olan müslüman çoğunluk impara
torluk merkezindeki illerde oluşmuştu.
Eldem, Türk evi ile ilgili büyük derlemesinde Türk evinin tari
hini dönemlere ayırmaktadır. Birinci dönem onaltı ve onyedinci
yüzyılları kapsamakta, örnekleri ise çoğunlukla batı ve kuzeybatı
Ânadoludan verilmektedir, ikinci dönem onyedinci ve onsekizin
ci dönemleri kapsamakta, yine İstanbul ve Marmara bölgesinden
örnekleri içermektedir, üçüncü ve son dönem Avrupalılaşmış
kentsel konut biçiminin geleneksel ev biçimini tümüyle sildiği
dönemdir. Bu ayrım temelde İmparatorluğun orta bölgelerinde
A. Yavuz, *11*, Yüzyıl Ankara'sında Kalerçfi"
Tarih İçinde Ânketm Semmri, Eylül 1981,
Ankara 1984, s. 166.
51
HAYATLI EV
Türk konut mimarisinin gelişim evrelerine tekabül etmektedir.
Ancak bu kitaptaki tutumunun aksine Eldem daha sonraki iyi
bilinen dönemler üzerinde ağırlıklı olarak durmuştur.
Yaşayan Erken Örnekleri
ve Türk Hayatlı Evi’nin Klasik Biçimi
Kuzey Suriye geleneğinin erken aşamalara etkisi, Türkiyede
hala ayakta kalan örneklerden anlaşılabilmededir. Daha Önce
belirtildiği gibi, Hayatlı Evin Özgün öğelerine rastlanan Kapadokya’nın Suriye ile yakın kültürel bağları olmuştur.
2o Kayseri - Güpgüpoğlu Evi -
15. Yüzyıl (Çakıroğlu'ndan)
a- Selamlık birinci kat
b- Selamlık cephesi
c- Zemin kat
N. Çakıroğlu, Kayseri Evleri, ss, 23-29.
Güpgüpoğlu evinin tarihi tartışmaya açıktır.
52
N.Çakıroğlu tarafından Kayseri’deki en eski konutlardan
öldüğü belirtilen (onbeşinci yüzyıl!) Gûpgüboğlu ailesinin evi
hayatlı ev öğelerini içeren bir örnektir68. Bu ev ideal bir hayatlı
ev planına sahip olmamakla birlikte birinci katında daha sonraki
ahşap evlerin temel öğeleri ve özellikleri bulunmaktadır.Birinci
katta aralarında eyvan ile iki oda, açık galeri, açık bir köşk moti
fi, avluya açılan ortadaki çekirdeğin taş duvarları, daha sonraki
hayatlı evlerin karakteristik özelliği olan aşağı katların üzerinde
çıkma yapan bir başoda. Bunlar temel öğeleri ve mekânsal tavır
ları ile hayatlı evin oldukça erken ortaya çıktığını göstermektedir.
HAYATLI EV'IN EVRİMİ
Malzeme ahşaba dönüştüğünde başlıca biçim düzenleri yavaş bir
ercimle hayatlı evin klasik biçimine ulaşmış olmalıdır. Aslında
Güneydoğu ve Kapadokyadakî örneklerde yükseltilmiş giriş
katmda temel plan dikeni görülebilirken, gelişmiş Türk Hayatlı
Evi’nde bu düzen birinci katta karşımıza çıkar.
Eldem tarafından onaltıncı yüzyıldan kalma olduğu belirtilen, Bursa’da Sarayönü’nde bir ahşap ev klasik Hayatlı ev’nin en iyi örnekle
rinden bilidir. Ana cephesini bahçeye doğru hayat cephesi oluşturur69.
2 i Bursa - Sarayönü Mahallesi'nde
ev (Eldem'den)
a- Plan
b- Hayat cephesi
1640 tarihli Mudanya’daki Halil Ağa Evi, klasik tipolojinin
tam olarak ortaya çıkmasından önceki erken Hayat Evlerine iyi
bir örnektir.'Alçmz, ahşap iskeleti ve kerpiç dolgusu bugün açık
ça görülebilmektedir. Giriş katında küçük kare pencereler tavana
yakın açılmış, birinci katta ise döşemeye çok yakın bir yükseldik
te başlayan pencereler tavana' kadar uzanmaktadır. Kafa pencere
lerinde alçı işlikler vardır.
22 Mudanya - Halilağa Evi -1640 -
Plan (Eldem'den)
Akok ve Gökoğlu onyedinci yüzyıldan kaldıklarını söyledikle
ri iki Ankara evi ile ilgili bir çalışma yayınlamışlardır Her iki ev
de daha sonra bazı değişiklikler geçirmiş hayatlı evlerdir70.
â
o
23 Manisa - Ayşekadın EMi-
17, Yüzyıl Plan (Eldem'den)
a- Plan
b- Hayat cephesi
® S,H. EMem,, Türk Evi, şilt V &, 47. Eldem k ı
evin tarihi bilinen en eski ev olduğu kanısın
dadır.
Akok M., Gökofilu A», 'Eski Ankara Evleri',
Erzurum Mahallesi'nde Yusuf Uğraş Evi,
Anfcari, 1946.
53
HAYATLI EV
24 Tire - Malike Evi -17. Yüzyıl Plan
(Eldem'den)
Manisa’daki Ayşe Kadın, Tire’deki Malike, Bursa’daki Halıcı
İzzet ve Kütahya’daki Çıyanzade Evleri basit, geometrik biçimle
riyle hareketli olmayan yapılardır. Taş duvarlı, ana cepheleri yal
nızca avluya bakan evlerdir. Beyt düzeninin ve galeri evinin etki
lerini açıkça gösterirler. Genelde aralarında eyvan olan ya da
olmayan iki oda Önünde geniş hayat vardır. Bu evlerden bazıları
nın arkaya açılan pencereleri de vardır. Hayat cephesi dışındaki
cephelere pencere açılmasının yakmdoğu kökenli dar galerinin
geniş bir haya?a dönüştüğü süreç içinde yavaş yavaş gerçekleştiği
söylenebilir.
Üst katlara kadar uzanan moloz taş duvarların bugüne kadar
kullanıldığı yöreler de vardır. Kula’da, Cumalıkızık gibi Bursa
köylerinde, çift katlıs yüksek taş duvarlı, geniş hayat cepheli evler
yaşamaktadır. Bu evler basit planimetrileri, görece az pencereleri,
sınırlı çıkmaları ile onsekizinci yüzyılın açık, hareketli, ışıklı ev
kavramı ile bir bakıma karşıtlaşan sade tasarımlardır.
25 Bursa - Halıcı İzzet Evi
a- Plan
b- Hayat Cephesi (Perspektif)
54
Böyle evlerden oluşan kentlerin müslüman kent imgesine yalan
bir fizyonomisi olmuş olmalıdır. Anadolu ev tipolojisinin bu erken
örneklerinin îslami ve Bizanslı, ortaçağ örneklerinden esinlendikle
ri anlaşılmaktadır. Aile yaşamı ve özellikle harem kavramının
önem taşıdığı kolayca görülebilir, ilk dönemlerde ki tasarım ilkele
ri şöyle özetlenebilir. Ev birkaç pencere dışında sokağa tümüyle
kapalıdır. Tek ve ana cephesi çift katlı galeri yani hayat aracılığı ile
avlu ya da bahçeye bağlanmaktadır. Dış duvarlar çoğunlukla taş
ya da moloz taştır. Onaltıneı yüzyılda ahşap birinci kat duvarların
da yavaş yavaş taşm yerini almış olmalıdır. Hayat, sürekli bir gale
ri şeklinde odaların ve eyvanların önünde bulunmaktadır, iki kadı
sütunlu ahşap revak, korkuluklar, odaların hayat’a açılan pencere
leri ve kapıları, merdiven, bu cephenin ana öğeleridir. Merdivenler
galerinin dışında ya da çatısının altında bulunabilir. Buna, bir cep
he tasarımından çok bir revak tasarımı gibi bakılabilir.
HAYATLI EV'İN EVRİMİ
Bursa, Curralıkızsk, evler
m
HAYATLI EV
Vezir Köprü -E v -18. Yüzyıl - Planlar
(Şahabeddinden)
a-Üst kat
b- Birinci kat
c- Zemir. kat
27 Vezir Köprü - Ev ^18. Yüzyıl -
Hayat Cephesi (Şahabeddin'nin
etüdünden yararlanılarak Şirin:
■ i t a n tarafından çizilmiştir)
Tek cepheli kübik bir evden daha açık biçimlere geçiş onye
dinci yüzyılda gerçekleşmiştir. Birinci katın duvarları ahşap
olurken taş duvarların yerini de kerpiç dolgu almıştır. Giriş ka
tı duvarları üzerinden taşan çıkma kavramı o dönemde yayıl
mış olmalıdır. Akok tarafından incelenen onsakizinci yüzyıl
Vezirköprü evi ve Edirne’deki Vezir Konağı bu aşama örnekle-
HAYATLI EV’İN EVRİMİ
Hayatlı Evin klasik dönemi kabaca onsekizinci yüzyıla karşı
lık gelir. Onyedinci yüzyıl Hayatlı Evlerinin uzantısı, klasik
dönemin zarif bir örneği olarak Bursa Muradiye’deki M urat Evi
denilen ev, erken onsekizinci yüzyıldan olabilir. Eyvan açıktır ve
ortasında uzanan balkon ile mekansal olarak zenginleşmektedir.
Hayat’a bağlı, iki tarafı kapalı yükseltilmiş bir platform (sekiUk) eyvan gibi bir hacim oluşturur. Onsekizinci yüzyıl evlerinde
28
Bursa - Muradiye'de ev 18. Yüzyıl
a- Birinci kat
b-Âra kat
c- Hayat cephesinden aksonometri
HAYATLI EV
başka yenilikler de bulunur. Oda ve hayattaki köşk sokağa açılabi
lirler. Büyük evlerde daha alçak tavanlı, birinci katmkine benzer
planı ile bir orta kat, giriş kâtı ile birinci kat arasına girebilir.
Tarihi bilinen örneklerin azlığı yüzünden Hayatlı Evin onye
dinci yüzyıl gelişmesini izlemek zordur. Ancak Eldem’in de belirt
tiği gibi, anonim ev ve sarayın gelişimi benzer çizgiler izlemiştir.
29
İstanbul - Yenicami »Sultan
Mahfili -17. Yüzyıl - Plan
Eldem ayrıca onyedinci yüzyılda Hayatlı Evin (Eldem’in dış
sofalı olarak adlandırdığı) İstanbul ve çevresinde yaygın olduğunu
söyler. Bunlara örnek olarak Mevlanakapı’daki bir ev ve Tekir
dağ’da Gençağa EvFni göstermektedir. IV.Mehmet’in 1663’te
bitirilen İstanbul Yenicami’deki Sultan Mahfeli sultani boyutlarda
bİr Hayatlı Ev’dir. Burada sultanın odasına bitişik iki oda vardır.
Eyvan giriş olarak kullanılmakta hayat’ın önünde ise bir perde
bulunmaktadır. Bu iç galerinin sonunda da sekilik vardır. Sulta
nın rahatı ve güvenliği için tasarlanan bu mahfelde çeşidi işlevsel
değişiklikler bulunmakla birlikte sıradan bir ev planının tüm öğe
leri görülmektedir.
Yabancı gezginlerin gözlemlerinden daha büyük konaklarda
da Hayatlı Ev tipolojisinin yaygın olduğunu anlamaktayız. Fran
sız elçisi ile birlikte Büyük Vezir Öküz Kara Mehmet Paşa’nın evi
ni ziyaret eden Pietro della Valle gördüklerini şöyle anlatır; “Sul
tanın sarayına benzer şekilde, birçok kapı ve avludan geçtikten
sonra avludan birkaç basamak yüksekte büyükçe bir odaya alın
dık. Sokağa bakan duvarlarda küçük pencereler ve fayans kapla
ma bulunmaktaydı. Duvarlar boyunca üzerinde bağdaş kurmuş
muhafızların ve hizmetçilerin oturduğu üstü halı kaplı sedirler
vardı. Giriş katı holünden merdivenlerle birinci kata çıkılmaktay
dı. Davetler için yapıldığı anlaşılan, kemerli bir girişi olan yüksel
tilmiş bir platform (taht) merdivenlerin karşısına yerleştirilmişti”.
Della Valle bu taht ile ilgili ayrıntılar vermemektedir. Ancak bu
nun Anadolu evlerindeki bazı uygulamalara benzediği anlaşılmak
tadır71.
Onsekizinci yüzyıldan başka ziyaretçilerin gözlemleri değerlen
dirildiğinde, örneğin Edime evleri üzerine Madam Montague’nin
gözlemlerinden, kentteki konut mimarisinin Anadoludakilere ben
zer bir fizyonomi taşıdığı anlaşılmaktadır. Burada da yapı malze
mesi olarak ahşap, plan olarak ta hayatlı planın kullanıldıkları
anlatılmaktadır.
P.Della Valle, Les fameux voyages de Pietro
della Valle, 4 cilt, Paris 1644, cilt. II.,
s. 77 vd,
58
Ana şemanın sadeliği nedeniyle ustalar ev yapılacak alanın
büyüklüğü ve biçimine göre planı değiştirmiş ve çeşitli varyasyonlar
yaratmışlardır. Büyük hayatlı tek odalı evler, eyvanlı çift odalı ev
ler, odalarla çevrelenmiş hayatlarm bulunduğu üç ya da dört odalı
evler, hepsi aym tipolojinin isteklere göre şekillenmesidir. Çekirdek
birimi büyütmenin mekaniği ve mekansal gelişmesi, ekleme kompo-
HAYATLI EV'İN EVRİMİ
zisyon olarak adlandırılan bir morfolojik ilkeye göre gerçekleştiril
miştir72. Bu durum, Islami sanatın temel özelliğinin ekleme ilkesi
olduğunu ileri süren Diez’in tezine iyi bir örnek oluşturmaktadır73.
Bütün çeşitlemeler eksenlerin yer değiştirmesi, odaların boyut
larının değişmesi, girinti, eyvan ve çıkmaların düzenlenmesi ile
sağlanıyordu. Basit bir biçim düzeninden her türlü karmaşık ev
planına geçmeye olanak veren bu esneklik sistemin gerçekten de
önemli bir özelliğiydi. Başka çeşitlemeler eyvanları kapatarak, hayat’ın içine bir oda uzatarak ya da hayat’m içine bir revak soka
rak yapılmaktaydı. Daha çok sayıda bağımsız oda yaratma işlev
sel gerekliliği ile gerçekleştirilen bu yenilikler mekansal tasarımda
ki karmaşıklığı arttırmaktaydı. Buna karşın tüm bu değişiklikler
hayat’m evin yaşama alanındaki merkezi rolünü değiştirmiyordu.
Pietro della Valle çatının altında renkli perdelerle ayrılmış birçok
geniş balkon bulunduğunu yazar.
Amaca hizmet ettiği sürece bu ev tipi yüzyıllar boyunca yaşa
mıştır. Klasik Türk üslubunun Yakındoğu ve Anadolu gelenekle
rinin mirasının ağırlığından ve surlu kentlerin smırlamalârmdan
kurtulduğu zaman kendi ifadesini olgunlaştırdığım söyleyebiliriz.
Az sayıda pencere açmakla başlayan değişim sonraki dönemlerde
evin dış dünyaya doğru dayanıklı ahşap karkaslarıyla adeta bir
volumetrik fışkırma şeklinde olmuştur. Bu hacimsel açılım Türk
kent görüntülerinin en özgün ve resimsel yanım oluşturur. Hayat’tan ailenin iç yaşamına dönük bakış, bu aşamada zemin katla
rın sağır taş duvarları üzerinden taşarak yüzlerini dünyaya, soka
ğa çevirmişlerdir. Tehlikelerine karşm ahşap her zaman konutlar
için en çok yeğlenen yapı malzemesi olmuştur.
Odaların hayat’m çevresine sıralanması yeni değildir. Topkapı
Sarayında Fatih Köşkü onbeşinci yüzyıldan kalma bir Örnektir. Onsekizinci yüzyılda Anadolu ve Balkanların daha büyük konaklar
için bu biçim düzenini yeğledikleri anlaşılmaktadır. Olasılıkla erken
ondokuzuncu yüzyıldan kalan Uşak’taki Güllüoğlu ve Karabeyler
evleri ve Kula’daki Büyük Göldeliler Evi bu gruba örnek verilebilir
ler. Yenişehirdeki onsekizinci yüzyıl Şemaki Evinde olduğu gibi hayat’ın küçültülerek üçüncü bir odanın yapılması, ya da evi Uşeklinde, avluyu kısmen kuşatan karmaşık bir galeri şeklinde
düzenlemek hep onsekizinci yüzyıl dönüşümleridir. Tire’deki Hacı
Ömer Efendi Evi ve Birgi’deki meşhur Çakırağa Konağı (AD 1830)
yukarıda anlatılan gelişmeler açısından aydınlatıcı örneklerdir.
Sarayı, 15. Yüzyıl - Plan
kjpfiSHİa. ■tia_İESEE
[
l
y
rr j
1
dF
b 1
3
-] Yenişehir - Şemaki Evi
a- Birinci kat
b- Zemin kat
_IVL
Pn_
1
1 ıvı rTMT T m
mm
1
ı— 1
Onsekizinci yüzyılda konutlar kırsal yaşamın gerekliliklerinden
uzaklaşıp daha küçük sahalarda daha kentsel zevklerle yapılmaya
başlanınca, daha çok sayıda oda yapılmaya başlanılmıştır. Odalar
ya daha uzun hir hayat boyunca sıralanmış, ya da küçülmüş bir
hayat çevresinde sıralanmışlardır. Birçok uygulamada hayateyvan İkilisi değişik düzenlere girmiştir.
30 İstanbul - Fatih Köşkü - Topkapı
ramını
ntltltırttll
1
r,
□
32
Uşak - Güllüoğlu Evi - Birinci kat
planı, (Eldem'den)
33
Tire - Hacı Ömer Evi - Birinci kat
planı, (Eldem'den)
72 Bak: Bölüm 11/5, s. 83
73 E. Diez, "A Stylistic Analysis of Ulamîc Art"
Arslslamica III (1936)
59
HAYATLI EV'İN EVRİMİ
HAYATLI EV
Birsi, Çakırağa Konağı, 18. YCeyıi, Giriş cephesi
62
HAYATLI EVİN EVRİMİ
Çakırağa Konağı olgunluk çağında Türk Hayatlı Evi’nin w
Türk koûîlt mimarisinin öa heyecan verici yapılarından biridir,
Hayat’m kenarına dizilen odaların sayısını arttırma sorunu Uşeklinde plan ile çözülmüştür. Bu şekilde hayat kalıyor, erîm
uzunluğu artmıyor, oda sayısı da artıyordu. Çakırağa Konağı’nda
taht ve köşk gibi klasik hayat’m bazı öğeleri odalara dönüşmekteydi. Bu arada hayat’m ortasında küçük bir köfk motifi ihmal
edilmemiştir, Ana eyvana ek olarak odalar arasındaki iki boşluk
da küçük eyvanlar olarak tasarlanmıştır. Bu geniş hayatim hacim
sel karmaşıklığı Hayatlı Ev'in iç mekansal olanaklarının zenginli
ğini göstermektedir. Genişletilmiş hayat için Sultani bir örnek
I,Mahmut’un III,Ahmet’in kompleksinin yıkılmasından sonra
onsekizinci yüzyılda yaptırttığı Sa’dabad kompleksidir. Gndenus
tarafından verilen planlar Eldem tarafından tekrar çizilmiştir. Hasoda Dairesi, anonim geleneğin gücünü kanıtlarcasma, genişletil
miş bir hayatlı Evin bütün özelliklerine sahiptir,
35 Birgi - Çakırağa Konağı -
Tİ. Yüzpl - birinci kat planı
U-şeklindeki plan daha sonraki eksense! ve merkezi tiplerin
gelişmesi için bir basamak olmuştur. Ondokuzuncu yüzyılda asi
metrik olarak yerleftMImiş üç odalı Hayatlı Evler en yaygın tip
lerdir ve hayat motifinin gücünü göstermektedirler. Bu yapılar.
Hayâtlı Evin kronolojik evriminde, ondokuzuncu yüzyılın ikinci
yarısında yapılmış eksensel, simetrik planlı kent evleri dönemin
den önceki bir aşamayı temsil ederler.
Burada doğrusal olarak açıklanan kronolojik gelişme bttfttk bir
olasılıkla birçok tipi yanyana içeren daha karmaşık ve organik bîr
uygulama sürecinin basite indirgenmiş anlatımıdır. Birbirine ben
zer ya da ilişkili ev planlarının eşzamanlı olarak geç onyedinci yüz
yıldan başlayarak kullanıldığını görebiliyoruz. Öte yandan klasik
plan Anadoluda H.Dünya Savaşma kadar yapılmaya devam edil
miştir. Bugüne kadar gelen evlerden bu gelişmeleri en iyi anlatan
bir grup ev Kuladadır. OnseMzind yüzyddan kalan Beyler Evi kla
sik tasarımın iyi bir örneğidir. Tümüyle kapalı bir giriş katı bulun
maktadır. Birinci kattaki odalar hayat’a açılmaktadır ve köfk oda
ya dönüşmüştür. Aydınlık, havadar, hareketli bir hayat çevresinde
oluşan bu zengin iç mekanlar büyük evlere, özellikle uzun yaz
mevsimlerinde, büyük bir yaşam konforu sağlamaktadır.
fe>
35 İstanbul - Sa'adabad Sarayı -
Hasoda. Dairesi 18. Yüzyıl - plan
lar, OSdeîffiterû
a- Birine: kat
te- liffijft kat
37 Kula - Beyler Evi -18. Yüzyıl -
birinci kat planı
38 Alanya Ev Planlan CŞenefden)
63
HAYATLI EV
Çakırağa Konağı ve Beyler Evi gibi büyük konutlarda Hayatlı
Evin bazı özgün mekansal Özelliklerini bulmaktayız. Aslında bü
tün bir avlu cephesi bu çift katlı yüksek galeriden oluşmaktadır.
Çıkmalar bu galeriye asılmıştır; merdiven galerinin mekansal
devinimini vurgulayan bir öğedir. Ev bu yarı-açık veranda çevre
sinde düzenlenmiş ve odalar, bağımsız birimler olarak bu merkezi
yaşam mekanına iliştirilmişlerdir. Tasarımın ikinci önemli öğesi
bağımsız bir birim olarak odadır. Hayat bütün öğeleri kucaklayıp
daha büyük bütünün yani evin parçası yapmaktadır.
Merkezi Plana Doğru
Daha kompakt bir planm ilk işaretleri U biçimindeki planlarda
görülmekteydi. Hayatlı Ev ona karakter kazandıran yarı açık
galeri nitelik değiştirince köklü bir tipolojik değişime uğrar. Kent
lerdeki büyük evlerde bu dönüşüm ondokuzuncu yüzyılda ortaya
çakmıştır.
Soylu konutlarda merkezi plan kullanılmasının, İslam mimari
sinde erken Müslüman kentlerin dar-al-imara’lan ile başlayan
oldukça eski bir tarihi vardır, Bu geleneğin sürekliliğini Osmanlı
saray mimarisinin tarihinde de görmekteyiz. Merkezilik soyluların
konutları için içsel bir anıtsallık niteliği taşısa da, Türk halk
konutlarında anıtsallık hiçbir zaman belirleyici bir istek olmamış
tır. Daha sonraki dönemlerde, başkentin saray geleneği ve olası
lıkla batı mimari modellerinin de etkisi ile, Istanbuldan başlaya
rak, onsekizinci ve ondokuzuncu yüzyıl kent evlerinde içe dönük
bir tasarımla simetrik ya da merkezi tipolojiler gelişmiştir.
39 İzmit - Sipahi Ömer Ağa Evi -18.
YCizyıl - Planlar (from Eldem)
a- Birinci kat
b- Zemin kat
64
Hayatlı Ev’in şekil değiştirmesi sonunda evin yarı-kırsal niteliği
ortadan kalkmıştır. Evler daha küçük arsalar üzerine ve sıralar
halinde yapılmaya başlanmıştır. Küçülen bahçeler evin arkasına itil
miştir. Odaların biçimi ve yerleşimi, eyvanlar, boyutsal ve orantısal
özellikler merkezi sofalı bir evde eski boyutsal oranlara yakındır.
Fakat klasik Hayatlı Evin önemli öğelerinden biri olan eyvan ya
ortadan kaybolmuştur, ya da odalara dönüşmüştür. Artık giriş doğ
rudan içeriye açılmaktadır. Bazan taş döşeli olduğu için taşlık adı
verilen büyük giriş holü çevresinde sıralanan bazı hizmet odalan ile
daha önceki dönemin giriş katlarının işlevini görmektedirler. Piano
nobile hala birinci kattır. Bazan merdivenlerle ara bir kata, evin
kadım tarafından kış odası olarak kullanılan basık tavanlı bir asma
odaya, geçilir. Giderek bu ara katlar üst katların planları ile aynı
plana sahip tam katlara dönüşmüşlerdir.
Bugün yıkılmış olan İzmit’teki Ömer Ağa Evi merkezileşme
öncesi ara aşamayı simgeleyen örneklerden biridir. Sonraları
değişikliğe uğramış büyük bir taşlıktan oluşan giriş katının üze
rinde birinci katta kapalı bir hayat sofaya dönüşmüş fakat bir
HAYATLI EV'lN EVRlMl
Sinop, Öküzoğuiları Konağı, 19, Yüzyılın birinci yarısı
65
HAYATLI EV
ucunda sekilik yine korunmuştur. Burada iki oda bulunmaktadır.
Birinci katta geleneksel plana servis odaları eklenmiştir, ikinci
katta ise haç şeklindeki sofanın çevresinde dört oda bulunmakta
dır. Merdiven ana odalara doğru çıkmaktadır.
Bu tasarım eski açık plan ite kapalı plan arasındaki geçiş
döneminde kavramsal belirsizliği yansıtmaktadır. Daha sonraki
yılların biçimi henii ferleşteenliştir. Odaların boyutları önemleri
ile doğru orantılıdır. Süslemelerine bakılırsa ev onsekizinci yüzyı
lın ortakrında yapılmış da olabiliri
Onsekizinci ve ondokuzuncu yüzyıl evlerinin,büyük bölümü
birinci katında üç oda bulunan Hayatlı Evlerdir. Hayat’lar daha
sonra kapatılmış ve sofa olmuşlardır. Odalar arasında bir ya da
İki eyvan bulunmaktadır. Daha önce sözedilen Yenişehir’deki Ş&maki Evi ve Ambelakia (Yunanistan) ’daki Schwartz Evi bu grup
evlere örnek gösterilebilirler. Hayat hala bahçeye ya da avluya
açık alntftMş birlikte, boyutları küçülmüş ve ona bir iç sofa
karakteri kazandırılmıştır.
40 İstanbul - Bana Sökağı'ncta )6f -
" 39. Yüzyıl
a- Plan
b- Cephe
74 ElcJern Ömerağa Evi'nin 1700 civarında
yapıldığını düşünmektedir. Fokaî yapının
bezemesi geç T®, yüzyıl karakteri taşımak
tadır.
Eldem, Türk Evi 1, İstanbul 1984,
' i l
Bu gelişme aşamasındaki evle» Istanbulda Samatya’da Dana
Sokağında bulunan onsekizinci yüzyıl evi örnek gösterilebilir.
Merkezi düzenli ve kompakt bir planda odanın önündeki sofa
dışarıyla doğrudan ilişkilidir. Ev planlarındaki merkezileşme eği
limlerini, sofanın köşelerinin ortadaki alana sekizgen bir biçim
verecek şekilde kesilmiş olması yansıtmaktadır.
Onsekizinci yüzyılda Türkiye’ye sığınmış olan Macar şair Ferenc Rakozcy’nin Tekirdağ’da oturduğu ünlü ev herhangi bir
sınıflandırmaya sokulamayacak planına karşın küçük bir köşe
arsasında dönemin genel geçer biçimsel vokabüleri çerçevesinde
iç ve dış biçimlenmesinde ustasınm yaratıcılığını olduğu kadar ev
planlamasının esnekliğini gösteren güzel bir örnektir,. Bu evin
planı, ev planları tipolojisinin, ortodoks gelişme tarihinde öngö
rülenden çok daha zengin olduğunu göstermektedir. Rakozcy
Evi, daha büyük konakların biçimselliğini, ya da kırsal çevrenin
tekdüze şematizmini aşarak yoğun kent ortamlarının gereksindiği
pragmatik çözümleri gerçekleştiren tipik bir onsekizinci yüzyıl
kent evidir. Dış mimarisi Türk konut mimarisi tarihinde gelişmiş
HAYATLI EV'IN EVRİMİ
Tekirdağ, Rakoçi Evi, 18, Yüzyıl
61
HAYATLI EV
c
41 Tekirdağ - Rakoçi Evi -18. yüzyıl
(Eldem'den) (C. Binan tarafından
tekrar çizim)
a-Üst kat
b- Birinci kat
c- Zemin kat
d- Cephe
bir aşamayı simgelemektedir. Geleneksel tipolojinin baskısı kalk
mıştır. Artık avlusu ile yaşayan bir ev değildir. Bu çok katlı köşe
evi her seviyede sokağa açılmaktadır. Uzun eliböğründelerle alt
katın üzerine uzanan başoda iki sıra pencere ile çevrelenmiştir,
iki ya da üç pencere ile yalnızca hayat’a açılan onaltıneı yüzyıl
evleri ile kıyaslandığında Rakozcy Evinin ana odası vitrin gibidir.
Tek yüzyıl, kutuvari erken evlerin bu esnek biçimlenmeye dönüş
mesine yetmiştir. Zor bir arazide serbest planlamaya bir güzel ör
nek, onsekizinci yüzyıldan İznik’teki Saatçi Ali Evidir. Bu evde
sofa çevresinde ki oda ve eyvanlar neredeyse bağımsız birimler
olarak planlanmışlardır.
Üç katlı evlerde onsekizinci yüzyılda, yukarıda belirtildiği gi
bi, giriş katı ile birinci kat arasında ara katların düzenlenmesiy
di. Bu düzenleme, erken dönem Hayatlı Evlerinde de bilinen ya
rım ara kat uygulamasının bir devamıdır. Burada küçük kış oda-
42 İzmit - Saatçi Ali Evi - 19. Yüzyıl - Plans (from Eldem)
a- Birinci kat b- Zemin Kat
68
HAYATLI EV'IN EVRİMİ
larından oluşan daraltılmış alan, giriş katlarının yüksek taş
duralları arasına sıkıştırılmıştır. Aslında yüksek giriş katlı eyler
de ana kattan önce basık bir yarım katın bulunması çok rastla
nan bir düzenlemedir. Ondokuzuncu yüzyıl kent evlerinin başka
bir Özelliği de birincisine çok benzeyen planı ile bir ikinci katın
yapılmasıdır. Fakat küçük yerlefimlfrd# iki katlı konut geleneği
terkedilmemiştir.
Yeni kent evlerinde eyvanlar genellikle odaya dönüşmüştür.
Kalan eyvanlar ise direklik ya da camekanla orta sofadan ayrıl
mıştır. Bu eski eyvan, yeni odaların cepheleri © günün mada Ba
rok ve Rokoko desenleri ile süslenmiş ondüle duvarlarla dışarıya
doğru çıkmalar oluşturmuşlardır.
- Birinci kat planı (Eldem 'den)
Ortası Sofalı Plan
Geç onsekizinci ve ondokuzuncu yüzyıl kent erleri iki ana tip
temelinde planlanmaktaydılar: 1) iki tarafında odalar bulunan
orta sofalı plan ve 2) hayatlı evin temel plan düzeninin mekansal
özelliklerini koruyan, haç biçiminde bir sofa çevresinde köşe oda
lı plan. Bu iki tip birbirlerinden tümüyle bağımsız değildiler, ve
orta sofanın biçiminin birçok varyasyonu vardı.
Onsekizinci yüzyılın ikinci yansına tarihlenen Gebze’deki
Kadri Usta. Evi gibi erken örnekler evin uzun kenarına dik olarak
dÜzenlenmiftir. Erken onsekizinci yüzyıl evlerinde bu çûzüoı
oldukça yaygındır. Bu sofalı planlar temelde üçe ayrılabilirler; Bi
rinci grupta yukanda belirtildiği gibi uzun hol evin uzun kenarı
na diktir, ikinci grupta ondokuzuncu yüzyılın ikinci yarısındaki
yaygın ev tipleri, evin uzun ekseninin sofanın uzun eksenine
paralel olduğu evlerdir. Karnıyarık adı verilen bu tip İstanbul'da
çok uygulanmıştır. Burada merdivenler sofanın bir ucuna yerieşmiştir. Ayrı haremi bulunan evlerde iki oda ve bir sofadan oluşan
bir plan bîrimi ilk karnıyarık planına eklenerek daha büyük evler
tasarlanmıştır.
j i H... ......
'»■ I..... : - -
44 İstanbul Bebek - Kavafyan Ev: I I . fO apt» Planlar
a - Birinci kat
b - lern in kat
45 İstanbul Kandilli - Kont
Östrarag Valisi Selamlık m ViBşftİ
4£,ÎWnIt - Fmıl Paşa Konağı - 19. ¥Qzyıl - Birinci
’ ttöf plânı
69
HAYATLI EV
Bu uygulamanın üçüncü bir türü daha büyük konaklar için kul
lanılmıştır. Bunlarda iç sofalar ikincil koridorlar kullanılarak yan
lardan tümüyle ayrılmıştır. İkincil koridorlar üzerinde birkaç oda
ve hizmet alanlarından oluşan daireler yer almaktaydı. Istanbuldaki Yusuf İzzettin Efendi, Rukiye Sultan ve Nisbetiye Köşkleri bu
plana uygun tasarlanmıştır. Bu son düzenleme harem odalarım ya
da kadınların rahatça dolaşabileceği sirkülasyon alanlarım erkeklerinkinden ayırmak için son derece uygundur. Orta sofa harem ve
selamlığı ayıran bir mabeyn yani ortak hacim rolü görüyordu, iki
tarafın düşey ulaşımı böylece ayrılıyordu. Sofadaki merdivenler ise
temsili niteliklerini korumuşlardır. Nisbetiye Köşkü'nde girişe
paralel eksende klasik Hayatlı Evin geleneksel üçlü birimini gör
mekteyiz. Ancak bu uygulamada ortada boşluk yerine merkez hol
ortaya daha çok uzanarak vurgulanır. Giriş ana eksene diktir. Dü
zenleme ve oda tasarımı geleneksel olmakla birlikte genel görünüş
Avrupa mimarisinden ödünç alman mimari öğeler, süslemelerle
yabancı bir fizyonomiye dönüşmüştür. Birbirine uzak geleneklerin
bu karışımı ondokuzuncu yüzyıl Osmanlı yaşamının her boyutun
da görülen kültürel seçmeciliğin tipik bir göstergesidir.
Bu sonuncu gruptaki konak, köşk ve yalılar çoğunlukla sul
tanlar ya da üst sınıflar için yapılmıştır. Anıtsal örneklerinde ta
van yükseklikleri 5-6 metreyi bulur. Görkemli merdivenleri ve
batılı üslupta zengin süslemeleriyle bu konakların sofaları saray
ların tören odalarma benzer bir görüntü kazanmıştır.
70
HAYATLI EVİN EVRİMİ
Ondokuzuncu ffg p lsti yaygın olarak kullanılan karnıyarık
tipine uygun yapılmış evler üst katlarından simetrik olarak çıkma
yapan odalarıyla özellikle Batı Anadolu’da, Türk sokağının rit
mik ifadesinin simgesel öğeleri olmuşlardır.
Haç Biçimli Sofalar
Haç biçimli sofalar eski bir Iskmi plan düzeni olan dört tara
fında eyvanlar bulunan merkezi hacimler olarak düşünülebilirler.
Başka bir deyişle ister esM modelleri hatırlatsın, ister Hayatlı
Evin temel biriminin morfolojik gelişimi ile ortaya çıkmış olsun,
haç biçimli orta sofa Türk mimari geleneğine çok yabancı değil
dir. Ancak ondokuzuncu yü®fal mimarisi tarafından benimsen
mesinin nedeni Avrupa neo-klasisizminin etkisine bağlanabilir.
Bu simgesel ve mekansal plan daha çok zengin konutlarda kulla
nılmıştır. Oysa merkezi plan daha büyük boyutlara gereksinim
duyarken karnıyarık planı en küçük evlerde bile kullanılabiliyor
du. Uygulamada orta sofa için tam bir simetri beklenmemelidir.
Gerçekte kuramsal bir kavram olmaktan çok çeşitlemeye açık bir
moda olarak görülebilir.
41 Anlcîra - Değirmenci Ahmet
Ağo Evi -19. Yüzyıl - kat planı,
hamamia birlikte CEÎcJem'den}
Ondokuzuncu yüzyıldan bir Ankara evi olan Değirmenci
Ahmet Ağa Evi, gelişmiş halinde bir çapraz eksenli plana sahiptir. Odaların tasarımı tümüyle gelenekseldir; eyvanlar, sedirler ve
sekiler daha basit ev tasarımları ile uyumludur. Ancak plana bir
hamam eklenmiş merdiven eyvanlardan birinin içine yerleştiril
miştir. Kavseri’deki Akif Ağa Evfnde (1883) küçük değişiklikler
le aynı plan görülebilir. Yaygın olmasa bile merkezî planlı ev
modelinin ülkenin uzak köşelerine kadar uzandığı söylenebilir.
Küçük kent evlerinde haç biçimli sofa haçın kollarına başka iş
levsel birimlerin eklenmesi ile temel biçimini kaybedebilir. Ânado^
luda en iyi korunan kasabalardan olan Safranbolu’da, Özellikle
kent içinde ustalar bu plan tipini yememişlerdir. Saraçlar Evfnde
eyvanlardan ikisine dokunulmamışken üçüncüsü merdiven f f
tuvalet için dördüncüsü de, pek ilgisiz bir şekilde, kazan ocağı ola
rak kullanılm ıştır. Bu evdeki değişik sokak seviyelerinden girişler
karmaşık bir merdiven tasarımı ile sağlanmaktaydı. Bu planların
ekonomik ve kullanışlı olmayan biçimlerinin daha çok statü simge
si olarak seçildiklerini gösteiEmetedir. Aslında ideal haç planı daha
çok zengin evlerinde, av köşklerinde görülmektedir.
Haçvari sofah evlerde ana katların biçimselliği giriş katlarmda
tekrarlanmamıştır. Giriş katları evin çeşitli hizmetlerinin görüldüğü
yerler olarak her zaman daha serbestçe tasarlanmıştır. Anadolu
evlerinde giriş ve ara katlar ideal şemaya uymayan, işlevsel kaygı
larla planlanmıştır, Ondokuzuncu yüzyıl İstanbul evlerinin giriş
katlarının özgün bir tasarımı vardır. Oldukça büyük merdivenlerle
c;
49 Safranbolu - Saraçlar Evi -20.
’ Yüzyıl baş: - Pianiar ÇŞÛnay’dött)
a- Birinci kat, b- Ara kat,
a» Zemin kat
71
ana kata bağlı olan taşlıkları büyük, boş ve loş mekanlardı. Bura
dan küçük hizmet odalarına, tuvaledere ve bodrum merdivenlerine
geçilirdi. Genellikle avluda bağımsız bir birim şeklinde olan mutfa
ğa da buradan geçilirdi. Taşlıklarda havuzlar, duvarlarında çeşme
ler ve hatta kuyular bulunurdu. Bir bakıma mekanın bu serbest
kullanımında Hayatlı Ev geleneğini sürdürmekteydiler.
Bu gruptan daha gelişmiş örneklere yine İstanbul’da rastlanmaktadır. Ondokuzuncu yüzyılın ortalarından Suphi Paşa Kona
ğı, Fatih’in ÇiniU Köşkü'nün biçimini anımsatır. İstanbul’da V.
Murat’a ait iki köşk haç biçimindeki planm çeşitlemeleridir.
Orta sofalı evlerin dikkat çekici bir örneği, ondokuzuncu yüz
yılın ilk yansında yapılan, Beylerbeyindeki Hasip Paşa Yahsı'du.
Her katta ortalama 1000 m2 alanında olan evde İstanbul’da geç
onsekizinci yüzyılda moda olan barok üsluplu, görkemli eliptik
51
İstanbul, Beylerbeyi - Hasip Paşa Yalısı -19.
Yüzyıl - Birinci kat planı
HAYATLI EV'İN EVRİMİ
bir sofa vardır?5. Sofa üçlü kemerlerle haç kollarına |ep«nkra)
açılmaktadır. Eyvanların ikisi merdevenlere ayrılmıştır, iki mer-
İstanbul Beyler Beyi, Hasip Paşa
19,/ ö^ ‘1
divenden biri servisler için kullanılmıştır. Haç kolları arasındaki
köşelerde kendi küçük holleri olan daireler vardır. Birinci katın
planı giriş katmda da yinelenmiştir.
Bu planın açılımında gördüğümüz gibi merkezdeki sofa tasarımın
çekirdeğidir. Benzer planlarda merkezdeki haç biçimli sofa simetrik
ya da asimetrik olarak değişik yönlerde büyür. Büyüklüğü, tek bir
oda ya da tam bir daire olabilen köşelerinin büyüklüğüne göre
değişebilir. Kolları da bu dairelerin parçası haline gelebilmektedir.
Hasip Paşa Yalısı gibi büyük ahşap konaklar ve yalılar, sultan
ların neo-klasik ya da barok saraylarım taklit etmeye çalıştıkların
da cephe tasarımlarında özgün Türk evlerinin ayırdedici özellikle
rini de dışlamışlardır. Ancak kullanılan malzemenin ahşap olması,
geometrik düzen ve iki boyutluluğu vurgulamakta, ahşap dokuda
eski konutlarla bir akrabalıkları olduğunu hissettirmektedir.
Hasip Paşa Yalısı neo-klasik bir Avrupa yapısı olmasına karşı
lık bu şekliyle Avrupa mimarisinin yarattığı ya da yaratabileceği
bir yapı değildir. Planları Hayatlı Eve herhangi bir yakınlık gös
termemekte, dalgalı cephesi barok geleneğini anımsatmaktadır.
Ne var ki bu tür planların Türk ev geleneği kökenine yaslanma
dan gelişebileceğini düşünmek de zordur.
Eldem, Tohkopı Sarayı'ndaki Şevkiye
Köşkü'nün en eski tarihli oval salonlu yapı
olduğu kanısındadır. Türk Evi I, İstanbul,
1984, s. 201.
73
HAYATLI EV
İstanbul, Çengelköy, Sadullah Paşa
Yalısı, 19. Yüzyıl
O val so fa lı evlerde örneğin B o ğaziçi'n d ek i Sad u llah P aşa
Yalısı türü yapılarda Karnıyarık tipi planla, haçvari sofalı planın
bir sentezi görülür.
“ w
52
74
İstanbul - Çengelköy - Sadullah Paşa Yalısı -19. Yüzyıl
”
a- Birinci kat, b- Zemin kat
HAYATLI EV'IN EVRİMİ
İstanbul, Çengelköy, Sadullah Paşa Yalısı 19. Yüzyıl, birinci katta oval planlı Sofa
75
HAYATLI EV
53
76
stanbul Köçeoğlu Yalısı
Cephe ayrıntısı, (Eldem den)
Bazı büyük konutların planlarında Hayatlı Ev geleneği kendisini daj^a güçlü bir şekilde duyurur. Boğaziçi’ndeki Köçeoğlu Yalısı geleneksel
planın neredeyse sonsuz olasılıklarını sergiler. Oda kavramı, eyvanlar,
geleneksel evlerin belirgin özellikleri bu yalıda kolayca gözlenebilir.
HAYATLI EV'İN EVRİMİ
Büyük sultani köşkler arasında Sultan Abdülaziz için 1165 yılında
Yıldız Sarayında yaptırılan Mabeyn Köşkü geleneksel planın anıtsal
ve son derece karmaşık örrdklerinden biri olmakla birlikte süslemele
ri ve morfolojik ayrıntılarıyla Avrupalılaşmıştır.
55 İstanbul - Yidiz Sarayı Mabeyn
Köşkü - Giri| katı - 1İSS
Boğaz’da Kandilli’de bulunan Buyuk Vezir Kıbnslı Mustafa
Paşa Yalısı tek bir konut içinde haçvari sofalı şemanın üçlü kom
binezonudur. iki kat yüksekliğindeki sofa, tek katlı yan bölümler
arasında yükselir. Bu plan büyük konakların yapımındaki tasarım
mekanizmasını gösterir. Mimarın bu planın uygulanmasında çok
katı davranmadığı, yan bölümlerin ve uzunlamasına eksenlerin
boyutlarını kolaylıkla değiştirdiği, ek öğeler kattığı görülebilir.
Büyük konutların boyutlarındaki bu değişiklikler, kompozisyon
larda küçük boşluklar ve çıkıntılar cephelerin özgün ritmini sağla
maktaydı. Boğaziçinde bu yapısal ritm yamaçların topografyası V©
kıyının girintisi ve çıkıntısı ile büyük bir uyum içinde onsekizinci
ve ondokuzuncu yüzyıllarda Boğaziçi’nin görünüşünü eşsiz kıl
maktaydı.
Bu olağanüstü ahşap mimari Osmanlı başkentinin düşsel kıyı
larında son iki yüzyılda tümüyle egemendi. Neo-klasik düzenle
meler, eklektik süsleme ve mobilyalar ile Avrupa'dan gelen göste
riş merakı bu yapılara güçlü bir batılı havası da vermiştir.
Dolmabahçe Ve Beylerbeyi gibi büyük sarayların planlan da
yukarıda anılan sürecin çok daha büyük boyutlarda yinelenmesi
dir. Bunlarda da büyük orta sofalar tasarımın odaklaştığı öğeler
dir. Tek odaların yerini de oda kümeleri almıştır. Sofaya bitişik
iki ya da üç odadan oluşan birimler, sarayın işlevsel bölünmesini
yansıtırlar.
Abdülaziz için yapılan Boğaz üzerindeki Çırağan Şarap sultani
sarayların da sonuncusudur. Bu sarayda da aynı tasarım İlkeleri,
ihtişam ve törenselliği vurugulayarak, uygulanmıştır. Bu planlar
ve ilkeler taşra yönetici ve valileri tarafından benimsenmişlerdir.
Neredeyse bağımsız sayılabilecek Mısır Hidivleri bile başkent
mimarisinin etkisinde kalmışlardır. Kahire’de Hidiv İsmail Paşa
tarafından yaptırılan Giza Sarayı Türk geleneğinin tipik bir uzan
tısıdır.
HAYATLI EV'İN EVRİMİ
Ancak bu dev kompozisyonlar, anıtsallık hevesleri, Avrupa
üsluplarının güçlü etkileri ile Hayatlı Etin çeşitli gereksinimlere
karşı duyarlı, insancıl,niteliklerini tamamen yitirmişlerdir. Ondo
kuzuncu yüzyılda geri dönüşü olmayan bir süreç işlemeye başla
mıştır. Ödünç üslupların uygulanması, mekan ve boyuta ilişkin
farklı zevkler, ev yapılırken yerine koyulan öğeler yerine yeni
mobilyalar, hayat’lar yerine iç sofalar, imparatorluğun büyük
kentlerinde geleneksel evin kaçınılmaz yokoluşunu perçinlemiştir.
Saray Geleneği, Köşk ve Ev
Türk ev geleneği üzerine çalışan hemen tüm yazarlar merkezi
planlı köşk ve merkezi planlı Türk evi olgularını aynı saymak eği
limindedirler. Bu, her iki geleneğin de yanlış anlaşılmasıdır.
Türk konut mimarisi geleneğinin gelişmesinin son aşamaların
da; merkezi planlı ev saray geleneğinden etkilenmiş olabilir. Ancak
merkezi planlı köşkün bağımsız bir öyküsü vardır.
Birinci Bölümde özetlenen çeşitli bölgesel gelenekler yanında
Osmanlı dönemi konut mimarisi başlıca üç sınıfa ayrılabilir: Anonim konut mimarisi, saray geleneği fe İstanbul okulu.
İstanbul okulu, anonim mimari, saray geleneği ve Avrupa etki
lerinin özgün bir bileşimi olarak geç onsekizinci ve ondokuzuncu
yüzyıllarda ortaya çıkmıştır. Bu etkilerden hecbia birbirlerinden
fazlasıyla etkilenmişler, ve bugüne kadar gelen tarihi örneklerinde
gördüğümüz gibi, birbirlerinden planimetrik ve bezemesel özellik
leri ödünç almışlardır.
Ne var ki, Yüksek Sanat olarak köşk tasarımının aristokratik
evriminin ayrı bir öyküsü vardır. Abbasi döneminden sonra
mimarisindeki saraylar pavyonlardan oluşmaktadır. Samarra ya da
Laşgar-ı Pazar türü anıtsal kompozisyonlar düşüncesinin yerini bü
yük bahçelerde bağımsız pavyonlar kavramının aldığını görüyoruz.
Bu modeli onüçüncü yüzyılda Çinlilerden alarak benimsetenlerin
Moğödlar olduğu bazı yazarlar tarafından savlanmıştır76. Büyük,
bağımsız pavyonların en tanınmış örneklerinin Iran, Orta Asya,
Türkiye ve Hint alt kıtasında Timurlu, Safavi, Osmanlı, TürkMoğol dönemlerinden olduğu bilinmektedir. Birkaç kez adı geçen
İstanbul’daki Çinili Köşk bu geleneğin uzantılarındandır. Bu bahçe
köşkünün olgun ve gelişmiş planı ondört ve onbeşinci yüzyıl T im u r
dönemi Iran ve Orta Asya mimarilerini Istanbula taşımıştır. Birçok
yaMr tarafından belirtildiği gibi, Anadoluda bir kökü bulunma
maktadır. Tuğla kullanımı, kemer biçimleri ve seramik süslemelerin
Anadolu ustalarının elinden çıkmadığı bellidir77.
Köşk mimarisinin çeşitlemesi çoktur. Türk saray geleneğinde
köşkler, kasırlar, çevreleri revaklı ya da revaksız değişik planlı tek
*
O. (SrşbaHS. Michel, ed. ArehHmfure of
the Islamic W@elıi, London 1978, s. 72.
77 Merkezi planlı yapılar hakkında önemli bir
yeni phpîtâ olarak bok: G. Akın Asya
M erim i Mekan Oelşrıeği, Anksrçt, 1990.
79
HAYATLI EV
78 Ajaz Anwar, Architecfure in the sixteenth
centur/s miniatures, İstanbul 1978, Yayım
lanmamış bu doktora tezinde Ajaz Osmanlı
Mimarisî'nin klasik dönemindeki mimari
biçimlerin minyatüre yansıyan genel bir söz
lüğünü derlemiştir.
79 A. Galland, Journal d'Antoine Galland pendant son sejour a Constantinople, Ed. Ch.
Şchefer, Paris 1881, 2 cilt, çeviren N. 5.
Örik, cilt I» Ankara 1944, s. İ64-166. Gal
land 1672'de köşkün ilginç bir betimlemesi
ni yapmıştır. d'Ohhson ve A. de Baumont
da gravürlerini vermişlerdir. Tersane kasrı
nın da benzer bir planı vardır. (Levvis'in
resimleri).
İstanbul, Yalı Köşkü, Topkapı Sarayı,
18. Yüzyıl, (Choiseul - Gouffier'den)
hacimlerden oluşur. Bunlara giriş sahanlıkları, galeriler ve ikinci
hizmet mekanları eklenir. Bu kasırlar ve köşklerin belirgin
motifleri arasında konik ya da kubbeli çatılar, büyük saçaklar
ve revaklar karakteristiktir. Yerden biraz yükseltilmiş olan bu
yapılar zarif bir tasarım, ve özgün bir mimarinin örnekleridir78.
Bir büyük kapı ya da yüksek duvar üzerinde yükselen,
bağımsız, tek ya da çok odalı bir köşkün kökeni Çin olabilir.
Anadolu-Türk mimarisinde bu alt yapı yükseltilmiş köşklerin
pavyonların en eski ve en tanınmış örneği Konyada Alaeddin
Köşkü 'nün bu bağlamda daha önce adı geçmişti. Piramit şeklin
deki bir çatıyı ve yükseltilmiş köşkü giriş katmda bir revak ile
birleştiren örnekler de vardır. Bunun iyi bir örneği Istanbulda
onaltıncı yüzyılda yapılan kargir Siyavuş Paşa Kasrı’dır. Sultani
köşklerin klasik ve klasik sonrası örnekleri, yükseltilmiş alt kat
lar üzerinde tasarlanan revaklı tek katlı pavyonlardı. Bu tür
köşklerin en heyecan verici olanı Istanbulda Sarayburnu’nda
sultanların deniz törenlerini izledikleri Yalı Köşkü 'dür79.
HAYATLI EV'İN EVRlMl
Köşk mimarisinde hem basit dikdörtgen, hem de merkezi
plan kullanılmıştır. Edirne Saramdaki Mehmet Paşa Köşkü,
giriş holü ve çeşmesi olan dikdörtgen bir odaydı. Topkapı Sa
rayındaki onsekizinci yüzyıl M ustafa Paşa Köşkü de {Sofa
Köşkü) bu küçük köşklerin en zarif örneklerinden biridir. Bu
yazlık pavyon Kara Mustafa Paşanın onyedinci yüzyılda yap
tırdığı daha erken bir Köşke eklenmiştir, ince rokoko süsle
meleri ile bu güzel oda anonim evi geleneği içinde Başodanm
aristokratik bir uygulamasıdır.
İstanbul, Sofa Köşkü, Topkapı
T*
Merkezi planlı köşkler içinde en çok bilinenler ikisi de
IV.Murad için Irak ve Iran seferlerinden sonra yaptırılmış
olan B ağdat ve Revan Köfkleridir. Tipoloji yine doğul»
olmakla birlikte mimari öğeler, süsleme ve oranlar tamamen
Osmanlıdır. Topkapı Sarayında olduğu gibi Edirne Sarayın
da da bazı bağımsız köşkler IY.Mehmet dönemindendir. Ay
nalı Köşk ve S a’dabad Köşkleri büyük dikdörtgen bir havu
zun eksenleri üzerine simetrik olarak yerleştirilmişlerdir.
Merkezi haç şeklindeki planı gelişmiş hizmet alanları ile İs
tanbul’da Beşiktaş Sarayı’ndaki Çinili Köşk de bu grup için
de ■sayılabilir»,
■ v-?
81
HAYATLI EV
Haçvari planlı tek hacimli pavyonun köşk mimarisinde sim
gesel bir statüsü vardır. Bu küçük av köşkleri, bahçe köşkleri,
seyir köşkleri, kabul sofaları için en çok kullanılan plandır. Bü
yük konakların planlarında da misafir odası ya da divanhane
olarak selamlıkların törensel öğeleridir. Şadırvanlı, büyük
Safranbolu, Asmazlar Konağı, geç
19. Yüzyıl veya erken 20. Yüzyıl.
57
Safranbolu - Asmazlar Konağı geç 19. yüzyıl veya erken 20. Yüzyıl
a- Zemin kat ve divanhane
b- Cephe
82
^
HAYATLI EV'İN EVRİMİ
saçaklı, küçük, açık bahçe pavyonları başkentte olduğu kadar
ülkenin diğer yerlerinde de Türk bahçelerinin çok rastlanan bir
öğesi olmuşlardır. H aç planlı olsun olmasın selamlığa divanhane’nin eklenmesi Anadolu evlerinde de görülmektedir. Safran
bolu’da Asmazlar Konakları'nda görüldüğü gibi, eve doğrudan
bağlı, ortası havuzlu yaz odaları olarak karşımıza çıkarlar.
Boğazda 1699 tarihli Sadrazam Amcazade Hüseyin Paşa Yalısı’nm divanhanesi bu tür köşklerin en eskisi ve tanınmışıdır.
Bu son derece ayrıntılı tasarlanmış ve bezenmiş büyük oda uzun
payandalarla denize doğru uzanır-. Büyük pencerelerin önünde
yazın güneşlik görevi de gören kepenkler vardır. Bu kepenkli
yatay pencereler hem içerden hem dışardan üstün bir tasarım
ürünüdürler. Odayı üç yandan çevirirler ve kepenkler açık oldu
ğu zaman olağanüstü bir Boğaziçi manzarasını çerçevelerler. Ba
tı güneşi kepenklerle kontrol edilir. Kepenksiz olan üst bölümler
uzun saçaklar ile güneşten korunmuştur. Pencerelerin altındaki
alçak sedirler ortadaki zengin şadırvanın çevresinde dolanır. T a
vanın ortası ahşap kubbelidir. Tavan, gömme dolaplar ve duvar
kaplamaları onyedinci yüzyıl sonu yaldızlı çiçek desenleri ile
süslenmiştir. Bugün çok harap durumda olan bu divanhane
58
İstanbul - Anadoluhisan Am cazade Hüseyin Paşa Yalısı,
Divanhane - 1700 civarı - plan
59 İstanbul - Anadolu Hisarı Amcazade Hüseyin Paşa Yalısı Divanhane -1700 civarı - İç
görünüş (Saladin'den)
HAYATLI EV
İstanbul, Boğaziçi, Defterdar Burnu
Köşkü, 18. Yüzyıl - (Choiseul Gouffier'den)
Salodin kitabında bu Divanhane'nin bugün
hemen hemen yok olmuş olağanüstü güzel
Lale Devri bezemesini resimlemiştir.
84
aristokratik köşk geleneğinin en görkemli örneklerindendir. Uy
gulama saray geleneği içindedir. Fakat anonim mimari ile akraba
lık çok belirgindir80.
Haç biçimindeki sofamn aristokratik statüsü, bağımsız tören
pavyonlarından bahçe köşklerine, ya da daha büyük kompozis
yonların içerisinde, İstanbul’daki bugün çok azalmış olsa da var
lıklarım bildiğimiz çok sayıda köşk kasır ve konakdaki uygulama
dan anlaşılmaktadır. Bu planın kullanımında yarı-açık ve kapalı
bölümlerin ilşkileriyle oynyarak oldukça değişik mekansal deney
ler yapılmıştır. Topkapı Sarayında, bugün yıkılmış bulunan To
mak Kasrı, yenileştirilmeden önceki Sepetçi Kasn ve şimdiki Küçüksu Kasrı’ndan önce I Mahmut tarafından yaptırılan kasır
anımsanacak örneklerdir. Küçüksu Kasrında divanhane ana yapı
ya dördüncü eyvanın kare şeklinde bir geçit holü haline getirilme
si ile bağlanmaktadır. Melling ve Preault’un gravürleri tek katlı
bir köşkün iki katlı bir hizmet yapısına bitişik olduğunu göster-
HAYATLI EVİN EVRİMİ
inektedir. Emirganda Mekke Şerifinin konutu Şerifler Yalısı’mn
Abdülhamit’in padişahlığı sırasında yapılmış Selamlık Köşkü de
(1782) bugün yaşamaktadır. Merkezi planlı odaya bazı servisodaları eklemiştir.
En ünlü ve güzel kasırlardan biri Bebek Kasrı’dız®1. Bu alanda
önce I.Selim’in bir pavyonu , daha sonra da IILAhmet’in Hümayunabad Köşkü bulunmaktaydı. Bu köfk I.Abdülhamid devrinde Bü
yük Amiral Haşan Paşa tarafından 1784 yılında bazı değişiklikler
yapılarak yenileştirilmişti. Choiseul Gouffier’in gravürü bu yenilik
yapıldıktan sonra kasrı göstermekte ancak yapının hafif strüktürel
özellikleri Melling’in gravüründe daha iyi görülmektedir. Plan iki
tane haçvari sofanın birleftirihiEesindm oluşmaktadır. Ana yapıyı
büyütmek için kolların köşeleri uzatılmış, ancak sofanın köşeleri
sekizgen bir hacim elde etmek için kesilmiştir. Kasır, Gudenus’un
1742’de yaptığı plana göre (sonradan Eldem tarafından yeniden
çizilmiştir), Bebek kompleksi denize dik bir eksen üzerinde inşa
edilmişti. İki öğeden oluşuyordu; bunlardan bM merkezi planlıydı.
Asıl konut havuzun üstüne uzanan bir köşke açılıyordu. Haç
biçimindeki köşk-divanhane evin deniz tarafına eklenmiş alt katın
sütunlarına oturarak denize uzanıyordu. Bebek Kasrının yeni ve es
ki planları bu tür kompozisyonların esnekliğini göstermektedir.
Cephe boyunca alçak pencereler denize açılırlar. Geniş bahçe cep
hesi zarif duvarlarla çevrilmişti. Bu küçük köşkte gerçekten büyüle
yici bir tasarım zenginliği vardır. Ancak bir geçicilik duygusu uyandindiği ve bu niteliği ile insanın dünyevi yaşamının kısa ve yoğun
fakat geçici olduğu duygusu ile uyumlu bir bütünlük oluşturur.
ü s«j„l H*k, Ekb,, « f e »
II,
İstanbul 1974, s, 289-307.
8S
HAYATLI EV
Haçvari planın başka bir çeşitlemesi öndeki ana köşke
uzunlamasına bir hol eklenmesi ile yapılırdı. Buna yapının
programına göre yana başka bölümler eklenirdi. Haliçte Tersane Bahçesi’nde yer alan A ynalıkavak K asrı 1791-92 de
yenilenmiş bir yapıdır. Yerinde olasılıkla IILAhmet’in bir köş
kü bulunan bu yapıda ön eyvan derin bîr sundurmaya dönüş
müştür. Karşı taraftaki eyvana merkezi planlı oda eklenmiştir.
Bazı kasırlarda Hayatlı Evin özgün planının biraz değişmiş
haline rastlanabilmektedir. Fenerbahçe Köşkü bu tür bir
uygulamadır.
'ifhğfıfeyi- Ayndlıkovok !<&§kü -18.
Yüzyıl - Zemin kof planı
İstanbul, Bebek Kasrı (Melling'den)
86
Genelde imparatorluğun saray mimarisi anonim konutlara
göre çok daha kararlı olarak simetrik ve kapalı düzenleri yeğle
miştin Büyük balkonlar, kemerler, uzun saçaklar, şadırvanlar
ve çeşmeler köşk tasarımında çok rastlanan öğelerdir. îstanbul-
HAYATLI EV'İN EVRİMİ
daki hemen bütün önemli köşklerin ortak özelliği giriş katının
üzerine taşan odaların saçakların altındaki diri geometrik plas-*
tisitesidir. Sinan Paşa Köşkü ya da Amcazade Hüseyin Paşa Yalısı’nm divanhanesinde görüldüğü gibi çoğu haç planlı bu köş
klerin orta hacimleri çoğu kez ahşap bir kubbe ile taçlanarak
dış biçimlenmenin plastisitesini vurgular. Ayrıntı ve malzeme
açısında farklı olmakla birlikte bütün bu gelenek, Hindis
tan’dan Türkiye’ye kadar minyatür sanatının da tanıklık ettiği
gibi, Doğu Islamın sultan köşkleri imgesine sadık kalmıştır.
Daha yakın dönem yapılarında Batılı etkiler hemen belli
olur. Topkapı Sar ayının III.Osman'ın onsekizinci yüzyılın
ortalarında yapılan barok dairesi dış kompozisyonu açısından
Türk geleneğini yansıtsa da odalarının yerleşimi ve süslemeleri
açısından tümüyle Avrupalıdır.
87
HAYATLI EV
Sultanların ve diğer devlet büyüklerinin onsekizinci ve ondokuzun
cu yüzyıllarda yaptırdıkları görkemli köşklerin anıları biraz abartılmış
ve resimleşmiş olsa da batılı sanatçıların gravür, suluboya ve yağlıboya
resimlerinde bugüne taşınmıştır. O belgeler bir yandan konut mimari
sinin eşsiz özelliklerini tanımamıza yardımcı olmakta, öte yandan böy
le bir mimari geleneğin yok olmasından ötürü üzüntü kaynağı olmak
tadır. Türk köşk mimarisini, örneğin Palladio mirası ile karşılaştırırsak
Türk konut mimarisinin özgün ve gerçekten yaratıcı doğasım anlamak
olanağı verir. Örneğin, 1816’da yapılmış olan Haliç’teki Şerefabad
Köşkünü Palladio’nun Villa Capra ya da Villa Trissino’su ile kıyasla
dığımızda Italyan villalarmm biçimselliğinin Türk örneğine göre son
derece retorik ve akademik kaldığı saptanabilir82.
62 İtalya'da ve Türkiye'de merkezi
planlı Köşk yorumu
a- Vıeenza, Palladio, Villa Capra planı
b- İstanbul - Şerefabad Kasn planı
82 Palladio'nun merkezi planlı yapıları için fer
etki kaynağı olarak İslam dünyası da düşü
nülebilir. M.S. 8. yüzyıldan bu yana Doğu
İslam dünyası merkezi planlı yapılar
üretmiştir. Çinili Köşk Palladio'nun villaların
dan bir yüzyıl önce yapılmıştır. Birçok batılı
yazar bir Bizans etkisinden söz etmiştir. Fa
kat Bizans miftıari tarihi böyle bir yapı tipinin örneklerine sahip değildir.
83 Arel'in sözünü ettiği bütün terimlerin işlevsel
bir içeriği vardır. Fakat biçime işaret etmez
ler. Kameriye (mehtap seyredilecek yer), çar
dak (Farsça baldaken), gerçi dört kemerli
(çahar tak) sözcüğünden gelmektedir. Fakat
ayaklarla taşınan her tür çatı için kullanılmış
tır. Genellikle yarıaçık bir bahçe pavyonuna
işaret eder. Arapça mahfil, özel olarak ayrıl
mış yer anlamınadır; bir biçime işaret etmez.
Kasır (küçük kale, saray, köşk) anlamlarına
kullanılır. Mısır ka'a sı da, bir anlamda ha
yat üzerindeki Köşk motifine tekabül eder.
Bu genel tartışma Türk köşkünün kendine özgü bir tarihi kökeni
ve üslupsal gelişimi olduğunu açıklamaktadır83. Türk saraylarının
tasarımında bağımsız köşk fikrinin egemenliği tartışılmaz. Bugün
gördüğümüz biçimine yüzyıllar sonra gelen Topkapı Sarayı Harem
Dairesi gelişimini açıklayan bir bütünsel kavrayış sunmamaktadır.
Her padişah yeni bir daire eklemiş ve bu arada öncekilerin yaptıkla
rını kısmen ya da tamamen bozmuştur. Saray alanının genel yerleşi
mi dışında Türk saray kavramının en Önemli öğesinin tek köşk oldu
ğu görülmektedir.
Saraylar büyük kompleksler olarak, tek bir konuttan çok küçük
kale kentlerdi. Ancak Türk padişahlarının zevkleri, İslam dünyasının
başka örneklerinde de görüldüğü gibi, boyutlar açısından genelde sa
de ve gösterişsizdi. Anıtsal boyut açısından alçakgönüllülüklerini
zariflikleri, samimiyetleri ve insancıllıkları ile dengelemişlerdir. Qh»
dokuzuncu yüzyılda batı modelleri yetkililerin akıllarım ve çevreleri
ni işgal ettiğinde Türk sarayı bütün tarihi niteliklerini yitirmiştir.
Gerçi Boğaz’daki büyük sultan sarayları batılı sarayların taklitleri de
ğil kendilerine özgü karakteri olan mimari yapılardır. Ancak insan ve
evi arasında daha önceki örnekler ile sağlanmış olan uyumu yineleyememişlerdir. Oysa geleneksel mimarideki konut-insan bütünleşmesi
duygusu padişahlar için bile yüceltici idi.
Bu yorum içinde anonim mimari ile köşk geleneği arasındaki ilişki
daha iyi anlaşılabilir. Köşk kavramının kendi tarihi vardır, iki ayrı
geleneğin gelişiminin belirli bir noktasında Hayatlı Ev ve simgesel sta
tüsü ağır köşk biraraya gelerek onsekizinci ve ondokuzuncu yüzyılın
büyük, simetrik, kompozisyonlarını yaratmışlardır.
Sıradan evlerde hayatın avluya doğru uzanan çıkmasına genellikle
köşk denir. Bunun nedeni mekansal olarak hayattan ayrılmış olması ve
hayat seviyesinden de yüksekte oluşudur. Süslemesi ile de ayrıca vurgu1ana bilirdi. Bazan ayrı bir odaya dönüşse de işlevsel olarak hayat'ın par
çasıydı. Sultan konutlarının köşkleri gibi, bu mimari motif dinlenme ve
seyir amaçlı, bahçeye doğru çıkma yapan bir cumbadır. Adı amacı için
uygundu ve kökeni ile olan işlevsel ve etimolojik ilişkisi de belirgindir.
HAYATLI EVİN EVRİMİ
İstanbul, Bayıldım Köşkü, Divanhane (D'ohhson'dan)
89
HAYATLI EV
Köşkün konuta bir statü simgesi olarak eklendiği açıktır. Dolmabahçe Sarayı bahçesinde 1748’de yapılan Bayıldım Kasrı bir
köşk motifidir. Burada klasik evin çekirdeğine eklenmiş ve yeri,
büyüklüğü ve süslemesi ile vurgulanmıştır. Bu tür köşkler giderek
kompozisyonlarm en önemli öğeleri olmuş ve evin kendisi köşke,
divanhaneye hizmet veren ikincil duruma düşmüştür, Daha kü
çük konutlarda büyüklüğü nedeniyle yalnızca bir cumba değil ay
rı bir oda olduğunda köşk-oda özellikle dışarıya bakıyorsa , bir
başoda olabilirdi. Bu düzenlemeye iyi bir örnek ondokuzuncu
yüzyıl sonunda yapılmış olması olası Kütahya’daki İsmail Hacı
Çakır Evi'diı.
Kent Evlerinin Son Dönüşümü:
Batıdan ithal
Geleneksel zevkler, batı konut tipolojisi ve yapı malzemeleri
nin ithali ve zengin evlerinin yabana mimarlar tarafından yapıl
masına kadar, yani II.Abdülhamit dönemine (1876-1908) kadar
direndiler. Gerçekten de batı seçmeciliğinin üslupsal gösterişine
karşın onsekizinci ve ondokuzuncu yüzyıllarda konut mimarisi
geleneksel yollar izledi. Ancak ondokuzuncu yüzyılın ortalarında
bütün batılı üsluplar Türkiyeye girmişti. Artık önemli konutların
bezemeleri neo-barok, neo-klasik, neo-gotik ve en sonunda Art
Nouveau karışımı üslupla yapıhyordu.
Yabancı etkilerin kaynaklan değişiktir. Istanbulda yabancı
mimarlar doğrudan yabancı modelleri uyguladılar. Büyük bir
yabancı kolonisi, yeni yeni gelişen azınlık burjuvazisi ve eğitim
görmüş Osmanlılar, batı modasına uyan konutları yeğlediler ve
mimari zevklerdeki büyük dönüşüme hizmet ettiler. Örneğin,
Azınlık tüccarların çok olduğu Balkanların kapısı Edirne orta
Avrupa biçimlerine çok duyarlı bir kentti. Bu da çok farklı bir ev
tîpolojisinin gelişmesine yol açtı. Batı Anadolu’da, Ege’de Türk
ve Yunan kıyıları ile adalarda yaygın olan, ve zamanla, özellikle
liman kentlerinde geleneksel mimarinin yerine geçen yeni bir böl
gesel üslup gelişti. Deniz yolları ulaşımının yoğunlaşması Doğu
Akdeniz ve Karadeniz kıyılarındaki Samsun, Trabzon ve Batum
gibi kentleri Batı etkisi ve Batı mallarına açtılar. Bütün bu kentler
ve hinterlandları kagir mimarinin ve buna bağlı olarak neo-klasik
bir fizyonominin gelişmesini yaşadılar84.
S» Aktöre, Ondokuzuncu Yüzyıl Sonunda
Anadolu Kenti: Mekansal Yapı Çözömleme4 Ankara 1978, s, 212,
90
Savaşlar ve politik mülteciler yeni üslupların benimsenmesinde
rol oynadılar. Eskişehirde, tümüyle yerli yapı malzemesi ile yapı
lan fakat farklı bir fizyonomiye sahip evler grubu, Kırımdan ge
len göçmenler tarafmdan yapılmıştır. Yine ondokuzuncu yüzyılın
sonunda kuzeydoğu bölgelerinin Ruslar tarafmdan işgali sırasın
da Kars tümüyle yeniden yapılmış ve yabancı bir üslup kente
empoze edilmiştir.
HAYATLI EV'İN EVRİMİ
IB1İİ3
Ayvalık, geç 19. Yüzyıl Evi
91
HAYATLI EV
«w
mm
mmmm
WnR
MöîjŞ
■?tfev/W
v:
îBBBSkSI'
'■"S4i3
I S »
' r p t ’.1 iZv7'h
«p öS
■
Edirne, geç 19. Yüzyıl evi
92
■
HAYATLI EVİN EVRİMİ
Httiitiytn azınlıklar bu üslup değişimlerini daha kolay uygu
luyorlardı. Çünkü onlar için batı üslubunun benimsenmesi kültü
rel olarak o uygarlığa mensup o ld u k la rın ı vurgulamaktaydı.
Eğitim görmüş Türkler için de Batık modellerin benimsenmesi
çağdaşlaşma simgesi olmuştu. Bütün bu eğilimler birbirleriyle ve
geleneksel biçimlerle etkileşim içinde melez kompozisyonlar oluş
turdular. İmparatorluğun büyük kentlerinin mimari görüntüsünü
bu gelişmeler şekillendirirken, Anadolu içersindeki kentler dış
etkileri daha az yaşamakta, ticari ve endüstriyel gelişmelerin
dışında kalarak, geleneği yaşatmaktaydılar. Bu da mimarlık
tarihçileri için Hr şans olmuştur. Çünkü bu sayede birçok gele
neksel kenti ve evi sağlam durumda bulabilmişlerdir.
§|lstartbu) Ârt ISİouvöou bezeme
üynnfjlölı
Yerel bir karakter kazanan geç üslup aşamalarından biri
ondokuzuncu yüzyılın sonlarında Türkiyeye giren Art Nouveau
akimiydi* Bu akım onsekizinci yüzyılda Rokokoda olduğu gibi,
Türk duyarlılığında sempatik bir yanıt bulmuştur. Gerçekten de
ÜLAhmet’in dönemine rastlayan(1703-1730) Lale Devrinde Türk
süslemelerine doğal çiçek tasarımları egemen olmuştu. Erken
onsekizinci yüzyıl bezemeleri yerini Türk rokoko üslubuna bırak
tı ve yokoldu85. Fakat Türk Rokoko ve Barok üslupları sadece
taklit değil, yerel sanatçıların yorumlarım da içerir. Topkapı Sa
rayı XV.Lui stilinin en güzel örneklerini sunmuş olsa da, LAbdülhamit döneminden başlayarak! 1774-17§?) halk katında daha
sıradan fakat yorumlanmış ve özümsenmiş, yerel bir fizyonomi1
kazanmış bir rokoko bezemesi yaratmştır. Bir yüzyıl süren bu
deneyim Art Nouveau’nun doğaldan esinlenen lineer oyunlanan
Türk zevkinin uyumunu sağlamıştır. İtalyan Art Nouveau hare
ketinin önemli adlarından mimar Raimondo d’Aronco, İstan
bul’da bu üslubun yaygınlaşmasında önemli rol oynamıştır86.
Böylece Osmanlı başkenti ahşap mimarisinin son aşamasında
Art Nouveau’nun özgün örneklerini yaratmıştır. Barok kökenli
daha eski motifler yanında çok sayıda çiçekli ve geometrik, iki
boyutlu, eğrisel biçim düzenleri, cepheleri, parmaklıkları, korniş
leri doldurmuştur. Geleneksel mimarinin ağırbaşlı geometrisi,
çizgisel dalgalanma ve bezemesel konturlarla bozulmuştur. Bu
sanatın coşkusu ve hareketliliği başkentin kozmopolit atmosferi
ni de yansıtıyordu.
Art Nouveau bezeme bütün özellikleriyle, her tür malzeme
yapılan işlerde ile moda olmakla birlikte ahşap evlere uygulan
ması ile yerel bir boyut kazanmıştır. Yerli marangozlar bu işleme
gibi iki boyutlu, açık işçiliği sevmişler ve ustalıklarım göstermiş
lerdir. Bu tarzın en iyi örneklerine Boğazda, Rumeli ve Anadolu
yakalarında banliyölerdeki yazlık konutlarda rastlanabilir.
Bu neşeli son nota ile büyük Türk konut geleneği dörtyüi yıl
lık yaşamının sonuna ulaşmıştır.
^ İita n h u l- Art Nouveau üslubund a
ev eepftesi 20. ¥Cayıl bâşı
B. Kuban, Osmanlj Barok M im arisi
Heıiâmds b ir Deneme, Işişjıbyl IfŞ4
M, Nicoletti, D'Amnco e l'architektura liberty, Bari 1982. Art Möuvşşru bezeme için
bak: Semra Ciner, Son Osmanlı Dönemi
■m&ttbüi Ahşap J^tm ikınâdâ Ceph s
Bezemeleri, Doktora Tezi, İstanbul Teknik
Üniversitesi, Mimarltk FakDltesi, İstanbul
1982.
93
HAYATLI EV
M
1
İstanbul, Beylerbeyi'nde Art Nouveau üslubunda ev, 20. Yüzyıl başı
94
HAYATLI EV'İN EVRİMİ
İstanbul, İstinye'de Afif Paşa Yalısı, 20. Yüzyıl başı
95
HAYATLI EV
Sonsöz: Yadsınan Gelenek
. Birinci Dünya Savaşı Öncesi İstanbul’da ev tasarımı son
derece seçmeci neredeyse geleneği unutan bir karaktere sahip
ti. Esinlenilen modeller orta Avrupa sayfiye evleri, İsviçre
Chalet’leri ya da İngiliz ve Amerikan malikaneleri olabilirdi.
Yerel boyutlarda yinelenir, yabancı yerli karışık motiflerle
süslenirlerdi. Küçük kuleler ve balkonlar Özellikle revaçtaydı.
Geleneksel yapı teknikleri ve ahşap kaplamalar ile başkentin
Avrupalılaşmış toplumunun simgesi oldular. Bu Newport Ve
California’daki akrabalarının resimsel kuzenleri, büyüklükle
riyle de Boğazın ve sayfiyelerin fizyonomisini değiştirmişler
dir.
İncelememizi bitirmek için bu sınırsız seçmeciliğin kritik
dönemini kısaca gözden geçirmek yararlı olur. Neo-klasik bir
cephede barok pencereler, Lale Devri süslü kemerleri, gele
neksel konsollar ve Art Nouveau’dan esinlenmiş ayrıntılar
rahatlıkla bir araya gelebiliyordu. Geç ondokuzuncu yüzyıl
mimari üsluplarının Batıdan alındığı gibi, daha özgür bir
yaşam tarzına elveren yeni toplumsal gelişmeler de gerçekleş
mişti. Bu da mimari tasarıma yeni tavırlar, ev planlamasına
özgürlük getirmiştir. Giriş katlarım sokağa açılması bu geliş
melerden biridir. Kafeslerin kalkması yine bu tür gelişmelerin
göstergesidir.
Yoğun kentsel bölgelerde iki ya da üç katlı kent evlerinde
moda öğelerin bir ikisini yineleyen sıradan cepheler oluşuyordu. Giriş katları sokak seviyesinden biraz yüksekteydi. Demir
parmaklıklı bir ya da iki pencereleri olurdu. Birinci katlarda
evin büyüklüğüne göre bir ya da iki çıkma bulunurdu. Bu
evlerin planlarında geleneksel özellikler kaybolmuştur. Sıra
dan cephelerin ana öğeleri klasik mimari nizamlardan esinle
nen hafif pilastrlar, vurgulanmış kornişler, süveler, kemerler,
frontonlar, dekoratif demir parmaklıklardı. Üzerlerinde elip
tik ya da dairesel kafa pencereleri olan kapılar ve yanlarında
ki pencerelerle düzenlenen girişler karakteristik ve yaygın bir
cephe motifi olarak kullanılmıştır. Türk ev geleneğinde pek
görülmeyen çatı katı moda olmuştur. Çatı, aralarındaki bal
konlar, cihannüma (halk dilinde tahtaboş) genelleşmiştir87.
87 Cihannüma güzel manzaralı bir pavyon
anlamına,: bazen de yüksek köşk anlamında
kullanılmıştır. (Edirne Sarayı'ndan Cihannü
ma Kasrı) Konutlarda ise çatı katı balkonları
için kullanılmıştır.
96
Ondokuzuncu yüzyıl sonu ve yirminci yüzyıl başında yapı
lan evlerin bit özelliği süslü saçaklarıdır. Heykel gibi şekil
verilen konsollar üzerindeki bu geniş saçaklar genellikle Art
Nouveau tarzından etkilenmiş geometrik süslemelere sahipti
ler. Bunlar başkentin neşeli konut mimarisine hoşa giden bir
üçüncü boyut katmaktaydılar. Sıradan ahşap konutların so
kak cepheleri çoğunlukla özgün kişiliklerini bir ölçüde koru
muşlardır.
HAYATLI EV'İN EVRÎMl
İstanbul, Suleymaniye'de Clhannüma'lı ev, Tf. Yüaytl sonu
97
HAYATLI EV
İstanbul, Boğaziçi, Kanlıca'da Yalı, 20. Yüzyıl başı
HAYATU EV'İN EVRİMİ
Bütün bu önemli değişimlere karşın, Osm anlı konut
mimarisinin son döneminin kendine özgü bir kimliği vardır.
Avrupa’nın klasik üslupları» barok ve Art Nouveau motifle
rin cephelerde yaygın kullanılm ası, A vrupa etkilerinin
yoğunluğu sonucu olmakla birlikte, bu tür yapıların bize öz
gü olduğu da açıktır. Bu mimarinin oluşturduğu yeni kent
görünümü kişiliğini henüz pek değişmemiş eski kent dokusu
nun mekansal ve boyutsal özelliklerinden almaktaydı. Yo
ğun kent merkezlerinde çıkma eski biçim düzenlerinin anı
sıyla olduğu kadar yer kazanma amacıyla yapılmaya devam
edildi. Böylece eski sokak dokusu, boyutsal süreklilik, cum
balar ve çıkmalar geleneksel kent görüntüsünün özellikleri
nin yaşamasını sağladılar.
Başkentin ve önemli taşra merkezlerinin mimarisi köklü
bir görünüş değişikliğine uğrarken, küçük taşra kasabaların
da geleneksel yapı teknikleri ve biçimleri hala egemendi. Tü
mel değişim, İkinci Dünya Savaşından sonra, yeni malzeme
lerin kullanımı ve endüstriyel ideoloji ile imgelerinin karşı
durulmaz yükselişi sonucu gerçekleşti.
İstanbul, Boğaziçi, mrnmmm
Hisarı'nda Yalı, geç î f i l Ü p
BOLUM IKI
Morfoloji
HAYATLI EV
Beşinci Bölüm
Tipoloji Üzerine Düşünceler
Tarihleri bilinen eski evlerin sayılarının azlığı ve ayrıntılı ta
rihi çalışmaların yokluğu nedeniyle araştırmacılar ve mimarlar
daha çok Türk Evi’nin tipolojisi ile ilgilenmişlerdir. Bu tür tipolojik çalışmaların öncülüğünü yapan Sedad Hakkı Eldem
ana kat planlarının sınıflandırmasından yola çıkarak, Türk ev
tipoloj isinin sinkronik bir tablosunu vermeye çalışmıştır. Eldemin sınıflandırması temelde, sofa’nm ev planındaki yeri ve
şekli üzerine kurulmuştur. Geç dönem evlerin sayısal çokluğu
ve en son gelişin morfolojik eleman olan sofa, Sedad Hakkı’nın Türk Evi sınıflamasının çekirdeğini oluşturur. Daha
sonraki kapsamlı çalışmalarında kısmen değişikliğe uğramışsa
da merkezi plan olgusu onun sınıflandırmasında başat özellik
olma niteliğini korumuştur88. Tarihsel gelişiminden de gördü
ğümüz gibi, başlangıcında ve daha sonraki aşamalarında Türk
Evi, son dönemlere kadar, açık hayat’a sadık kalmış, ancak
18. yüzyıldan sonra artan Batı etkisi ve kentleşme nedeniyle
özellikle büyük kentlerde, kapalı, merkezi formlar daha fazla
görülmeye başlanmıştır. Klasik Türk Evi yarı-kapalı ve kapalı
mekanların ikilemi temeline dayanıyordu. Gelişme süreci için
de de bu ikilik sürmüş ve evin plan ve dış biçimini yönlendir
miştir. Eski ev geleneğine yabancı bazı gelenekler ve kentsel
ideolojilerin etkisiyle biçimlenen geç dönem merkezi planlı ev
leri ve bunların 19. yüzyıldaki türevleri, ekonomik ve sosyal
unsurları da içeren belirli bir aile hayatı kavramının sonucun
da ortaya çıkan Hayatlı Ev’in belirleyici ikileminden uzaklaş
mışlardı. Morfolojik öğeleriyle Hayatlı Evin tarihsel gelişimi
île bağları bulunmakla birlikte, merkezî- simetrik planları ile
yeni düzenler geliştirmişlerdi.
Eldem’in tezi, daha sonraki değişikliklerine karşın evin bütü
nünün morfolojik analizine dayanmadığı için tümel bir bakış
olam am ıştır. Bu konuyla ilgili kapsamlı çalışmalarında pek çok
yararlı gözlem bulunmakla birlikte Türk Evinin tarihi konumu
nu açıklamakta kavramsal olarak yetersiz kaldığı söylenebilir.
®®S.H. Eldem, Türk Bn Plan Tipleri, İstanbul 1954,
s. 22 vd; TSrk Bn I, İstanbul 1984, s, 16.
89 Aksoy üç iklim bölgesine onlara tekabül eden
konut tiplerinden sözeder. a.g.e., s. 49 vd.
Üçüncü Bölümde tartışılan Aksoy tezi ise bir tipoloji verme
mekte, fakat ev planlarının çekirdeğini oluşturan merkezi me
kan kavramını geliştirmektedir. Her iki. yazar da değişik ev tipolojilerini yerel gelenekler ve iklim koşullarının etkilerine
bağlamaktadırlar89. Oysa Türkiyedeki iklim koşulları Hayatlı
Evi açıklayabilmekten uşşaktır.
ÎÎPOLOJt ÜZERİNE DÜŞÜNCELER
iki yazar da Türk oda tasarımının bağımsız niteliğini doğru
olarak saptamışlardır. Aksov’a göre bu durum doğrudan,
oturma odası kavramına göçer yaşamı etkisini göstermektedir.
Göçer y aşam ın ın bu şekilde bir uzantısının oda kavramına gi
rişi Türk araştırmacılarının ve yazarlarının rağbet ettikleri bir
kuramdır. Türk odasının morfolojisi üzerine çalışmış olan Küçükermaft da aynı fikirdedir90.
J L_._
1r
F
I-
i... ™ J
n
L
t
i .
-
ı. n
Anadolu-Türk dönemi konut tarihinin önemli bir Özelliği
Hayatlı Ev’in son döneme kadar süren varlığıdır. İstanbul’da
iç solalı evler giderek başat tipler olmuşsa da, 20. yüzyıl başı
na kadar Anadolu'da hayatlı ev yapılması bu geleneğin gücünü
ve sosyal yaşamın ataletini kanıtlamaktadır. Kuzeybatı Anado
lu'nun en eski Osmanlı şehirlerinden Osmancık'ta son dönem
den kalma bazı Hayatlı Evler v arlık larım sürdürmektedirler91.
Türk Evini oluşturan öğelerin kavramsal bağımsızlığını vur
gulamak gerekir. Bunlar arasında en önemlileri yüzyıllarca sü
ren tipolojik gelişme ve evrimleri ile oda ve hayat-eyvan dır.
Temel işlevleri değilmedikçe bu öğeler Türk Evinin iç mekan
larının yaratıcısı olmuşlardır. Tek tek öğelerin otonomisi ve
kendi kendine yeterli oda ile hayat arasındaki ikilem yöresel
terminolojide bunlara verilen adlarda ortaya çıkar. Örneğin
Alanya yöresinde odalara içeri adı verilir92.
Burada başlıca türleri tarihsel gelişme bölümünde ele alın
mış olan Hayatlı Evin bir tipolojisi sunulmamaktadır. Çünkü
temel ev tipi, Giancarlo de Carlo’nun deyişi ile “ başvuru için
temel konfigürasyon” , üç boyutlu özellikleri ve içsel ikilemi ile
çift oda ve hayat-eyvan düzeninden oluşmaktadır.
. Tek odanın otonomisi tanelinde oluşan tüm morfolojik de
ğişimleri belirleyen kavramsal bir geometrik mekanizma sapta
nabilir. Oda ikincil hizmet mekanları ile çevrilidir (dolaplar,
eyvan’m bir kısmı ve hayat). Oda ve çevresindeki yardımcı me
kanlar bağımsız bir birim olarak alındığı zaman Hayatlı Evin
ve Türk Evi’nin tüm tipolojik varyasyonları bu birimin ortogonal eksenler üzerinde birbirine eklenmesi ya da uzunlamasına
gelişme söz konusu olduğunda, paralel eksenler üzerinde yanyana getirilmesi şeklinde tanımlanabilmektedir93.
55 Hopsttı Ev - Temel pton tplerlnln
geometrik analizi
a- Analiz
b,c,d- Ev planları
Küçükerman, E., Anadolu'daki Geleneksel
Bu geometrik analiz morfolojik varyasyonların üzerine otur
duğu basit geometrik tasarım düzenini aydınlatmaktadır. Hayatlı Ev İki oda arasındaki eyvanı ve hayatı ile en iyi şekilde ör
neklemektedir. Bu tdmel geometri Türkiye'deki birincil ev tipolojisinin Ortadoğuda görülen birçok merkezi planlı yapı ge
lenekleri ile de ilişkisini kumaktadır. Temel şemanın gücü ola
nak verdiği varyasyonlardadır. Fakat sadece planlı düzen Hayatlı Ev olgusunu açıklamaya yetmez. Özgür öğelerin birleşme
Türk Evinde Organizasyon Açısından Odalar, İstanbul, 1975,
W Â. Akpmar, Geleneksel Konut Mimarisi ve
Çevre Dokusunun Korunmasına Bir Örnek:
Osmaneli, Yayınlanmamış doçentlik tezi ev
örnekleri, Mimar Sinan Üniversitesi, İstanbul,
1982, s. 156, ev örnekleri 1, 3> 1 0 ,1 8 ,2 2 .
H. Şener, Alanya'da Geleneksel Konutlar,
İstanbul, 1984, s, 1%
D. Kuban, "Türk Evi Geleneği Üzerine Göz
lemler", Sanat Tarihmlzin Sorunları, istanbul 1975, S 5 .192-211.
105
mekanizmasının esnekliği tipolojik sınıflandırmayı gereksiz
kılmaktadır. Bu bölümde ev planlarındaki temel morfolojik
öğeler tanımlanmıştır. Bunların en önemlisi ve en az değişim
göstereni, Eldem’in de belirttiği gibi “kendi başına bir ev” olan
Türk Odası'dır. Bu ev içinde ev, mimari öge olarak bütün ge
lişme süreci içinde yaşamını sürdürmüştür. Odanın tek başına
evi oluşturduğunun kanıtı tek odalı evlerdir. Arseven tarafın
dan ölçülüp yayınlanan Gebze’deki küçük ev odanın evle eşdeş
olmasının ilginç bir örneğidir.
ODA
(Çadırdan Oda Kavramına)
Oda, çeşitli aşamalardaki biçimiyle gerçekten geleneksel
Türk evlerinin özgün bir öğesidir. Hayat ile Oda, mekansal ve
işlevsel yapılanmalarıyla, Türk konut kavramının da çekirdek
öğeleridir. Oda, ailenin en derin varlığım olduğu kadar, yakın
çevrenin şekillenmesine ilişkin temel estetik tavrı da yansıtır.
Odanm başlıca-öğeleri, yüzyıllar boyunca tekrarlanan biçim ve
boyutları ile tartışmasız, özgün bir yaşam biçimini de tanım
larlar. Batılılaşma döneminde mobilyanın girişi Oda’nın temel
karakterini bozmuş, mimari özelliklerini yitirmesine yol açmış
tır. Fakat pek çok taşra ve köy evi oda geleneğini bugüne ka
dar getirmişlerdir.
56
Gebze - Tek odalı ev -19. Yüzyıl
- (Arseven'den)
a- Sokaktan görünüş
b- Birinci kat
Konut geleneklerinin birçoğunda odalar yalnız kullanımları
ve plandaki konumları ile kimlik kazanırlar. Avrupa gelene
ğinde olduğu kadar Uzak Doğu'da da, örneğin Japonya'da,
Türk Evindekine benzer tasarım anlayışı görülür. Fakat Türk
Evi’nde oda, dolapları, sekileri ve eyvan ile hayat gibi kendini
çeviren mekanlarla, kendi içinde bir bütün, evin planında ba
ğımsız bir ünitedir. Sonraki yüzyıllarda, daha yoğun bir kent
leşme içinde bahçeli ev özelliklerini kaybeden evlerde, ithal
edilmiş zerafetler ve Batılı mobilyaların yükü ile özgünlüğünün
kaynağı olan, yalınlığını ve tasarımında bitmişliği içeren bir
Türk Odasının yokolduğunu görürüz.
Türk Odasının planı çoğunlukla kare değil dikdörtgendir94.
Türk ustalarının kare formlar için kavramsal bir tercihleri ol
duğu söylenemez. Dikdörtgen alan iki işlevsel bölüme ayrıl
mıştır:
94 Türk, odası bazan kare planlı olarak
tanımlanmıştır. Gerçekte bu Hayatlı Ev'in
odalarına uygulanamaz. Odalar genelde
dikdörtgen planlıdır. Sadece seki üstü kare
planlıdır.
106
1. Dolaplarm ve belki bir şöminenin yer aldığa giriş ve hiz
met bölümü; sekialtı. Bu genellikle daha düşük bir tavanı olan
bir giriş bölümüdür.
2. Oturma bölümü; sekiüstü. Sabit ve alçak sedirlerle çevrili
bu bölümün Hayat’a ya da dışarıya bakan pencereleri vardır,
tavanı daha yüksektir.
t ip o l o ji ü z e r in e d ü şü n c e l e r
g^öeetklMı oda - CAı»v©rfd©fQ
ODA
O d an ın bu iki b ö lü m ü nün mekansal ayrımı oturma b ö lü
münün girişten bir basamak yüksek olması ve daha zengin ta
sarımlarda, direklik ile gerçekleştirilmiştir. Direklik genelde
aşık, kenarları korkuluklu üçlü bir kemerdir95. Bu fiziksel ay
rım, mobilyaları ve tavan süslemeleri ile hem ayrılan hem de
birlikte olan iki farklı mekan birimini vurgular. Böyleee iki bö
lüme ayrıldığı zaman odanın dikdörtgen planında oturma ,bö
lümü kareye dönüşür. Bu bölümün tavanı çoğunlukla merkezi
bir süsleme düzenine sahiptir. Türk yazarlar oturma bölümü
nün tavanının girişe göre daha yüksek olması, bazen bir kubbe
veya kubbesel biçimle vurgulanması, ya da dairesel/radyal bir
düzenle süslenmesini, çoğunlukla çadır etkisinin sürekliliğini
gösteren bir olgu olarak yorumlamışlardır.
Evin iç tasarımdaki bu ayrıntı ev kavramında herhangi bir
değişiklik yapmaz, fakat ona simgesel bir içerik katar. Kökene
ilişkin bu yargının Türk Evi kavramının tarihi ve işlevsel de
ğerlendirilmesinde belirli bir ağırlığa sahip olduğu açıktır. Ev
planında odanın bağımsız konumu çadır ve oda arasındaki iş
levsel benzerliğin en geçerli göstergesi sayılabilir. Fakat bu te
zin kanıtları bazı yazarlarm öngördüğü gibi96 çadırdan odaya
kesintisiz şekilsel bir geçiş sürecinde değil, bazı işlevsel öğelerin
k u llan ım ın d a k i benzerlikler ve bu kullanıma ilişkin çeşitli, tu
tumların anlatımında aranmalıdır. Bu yorumlar bozulmamış
örnekler için daha geçerlidir. Daha sonraki dönemlerde evlerin
çoğunda özgün gelenekteki özelliklerin çoğunun terkedildiğini
de biliyoruz.
Odanın biçimi ve boyutları evin diğer bölümleri ile olan
ilişkisini bozmadan rahatlıkla değiştirilebilir. Gerçekten de ev
"İran halıları (Stcl) döşeli odolann bir tarafı
o rta la m a ik i a y a k k a d a r y&rdetj yüksek
i i p h i f (İlenim odamın iki tcrafında d a bu
yükselti var). Bu sedirler üzerlerine şilteler, daha
zengin halılar konarak yarım ayak kadar daha
yükseltiliyor, mal sahibinin zenginliğine ve
zevkine g ire pahalı kumaşlarla örtülüyor.
Benimki sırma işlenmiş, kırmızı ipekten. Sedirler
üzerinde duvarlara dayalı, iki sıra yastık var.
Birinciler gayet büyük ve geniş, öndekiler daha
küçük ve ou jsaştıkta Türkler bütün bezeme zevk
lerini gösteriyorlar. Genellikle yastıklar, sater.
üzerine sırma ile işlemeli ölüyor. Hiç birşey bun
lardan dah a gösterişli ve neşeli olam az. Bu
sedirler öylesine uygun ve
y p g p fım
sü re se koltuklara fâkammül g d e b île jsifia î
sön®tysrom.. O daların alçak ve her zam an
ahşap tavanları vör. Bunun bence bir sakıncası
psk. Bu tavanlar d a genellikle boyalı ve sırlı bir
bezemeyle sisleniyon. Perdeleri yok. Duvarlar
ahşapla kaplanıyor, gümüş' çiviler çakılıyor ya
da çiçekli bir bezemeyle boyanıyor ve bunlcrın
arkasında bîztmkîleraen dah a fafcn iflı olan
dolaplar var. Pencereler arasın da üzerlerine
çiçek sepetleri ya d a tefaj şişeleri konulan küçük
kemercikler var, fakat benim en çok hoşuma
giden, odanın alçak kısmında fıskiyeli mermer
çeşmeler olması. Bunlar güzel bir ses ve serinlik
veriyorlar."
Madame Montogu
Edirne'deki Vezir Konağı'fi d i tarihi M U
Direklik'Ierin en eski örneği vardır. Bu direk
lik daha çok saray kökenli olmalıdır. Zengin
ev lerde o la n jr o n T a lar motifinin Bir
akrabası olarak görülebilir.
® E Esin, “An Eiğhtesn Century/'Yalı" vtevved in
• the litie of the development of related (brms in
Turkish Arehfteciure* A ttı s!e/ Secondo
Congresso Inierttpzipnale d! Arte Turco,
Venedik 1963, Napoli 1965, ss. 83-112.
107
tasarımının kolayca eklenen ve genişletilebilen esnek geo
metrisi ve odanın özel konumu evlerin öğelerin yinelenme
siyle enine ya da boyuna kolayca büyütülmesine olanak ver
miştir.
Odanın kendi başma ev olması olgusuna Sinan’ın III.
Murat için İ5 7 8 ’de Topkapı'da yaptığı Köşk iyi bir örnek
tir. Hizmetliler için öngörülen ön oda normal odaların sekialtı gibidir. Odanın anıtsallığı tam simetrisi ile uyum
içindedir ve bu gösterişli odada da Türk O dası’mn tüm
özellikleri görülebilmektedir. Onaltıneı Yüzyıldan kalan bu
sultani örnek ve Topkapı Sarayı'ndaki diğer pavyon-odalar
tek tek odaların konut tasarımının en önemli öğeleri olduk
larını kanıtlarlar. Sarayda bile sadık kalman bu mekan im
gesinin Türk ev planlarında vazgeçilmez statüsü çok belir
gindir.
Oda tasarımının bir diğer özelliği doğrudan hayat’a açıl
masıdır. Yarı-açık, hava etkilerine karşı fazla korunmamış
bir mekan olan hayat’a doğrudan çıkmak bir göçer davra
nışı olarak yorumlanabilir. Hayatlı Ev planı Anadolu ve
Balkanların birçok bölgesinde iklim koşullarına uygun ol
madığı savunulsa bile, yakm zamana kadar kullanılmıştır.
TtPOLOJÎ ÜZERİNE DÜŞÜNCELER
Çadır ve Oda ilişkisini desteklemek için başka bazı göz
lemler de yapılabilir. Mekanın ortasının boş bırakılması ve
odanın çeperlerine dizilmiş sedirler çadırda görülebilen bir
yerleşim düzenidir. Oturmak, yemek yemek ve uyumak gibi
çok sayıda etkinliğin burada olması yine benzer bir davranış
sal ilişkidir. Yaşama mekanının çok amaçlı kullanımına ça
dırda gördüğümüz gibi, yatakların gündüz dolaplara kaldı
rılması da katılır. Dolaplar için yüklük admın kullanılması
ise yine hayvanların sırtına vurulan yükü çağrıştırmaktadır.
Bu kelimenin göçer ve yerleşik Türkler için kavramsal bir
benzerlik taşıdığı açıktır. Kırsal bölgelerde ailelerin yazın kış
lık evlerini kapatıp, yaylaya çıkmaları olgusu yine bu bağ
lamda açıklayıcıdır.
Birinci Bölümde gördüğümüz gibi Yakındoğu mimari ge
leneğinin üçlü birimi Türk Hayatlı Evinin biçimsel doğuşu şi
fasında benimsenmişti. Ancak Arap ülkelerindeki beyt, tarma veya talar evleri ile kıyaslanınca, odanın bağımsız yapısı
nın bu ülkelerde görülmediği gözlenmektedir. Dolayısıyla,
Küçükerman’m da vurguladığı gibi, odanın bu hayatlı eve
&zgü durumu çadır ve oda arasındaki davranışsal benzerliğin
en güçlü belirtisi olmaktadır^.
Odanın yer ve tavanın yükseltilmeği ile iki bitijik ama
farklı alana ayrılması odanın birinci hacimsel ve mekansal
niteliğidir. Giriş kısmı kapının açılma çapma bağlı olarak ha
yat tarafında duvarla dolaplar arasında küçük bir yer işgal
eder. Girişlerinin sadeliği sekialtı tasarımının ilginç bir özelli
ğidir.
Odaların klasik planlarında yön açısından alışılmamış bir
özellik daha vardır. Odaya simetri ekseninden değil bir köşe
sinden girilir. Türk odasını ilk algılama köşegenseldir. Bu da
simetrik bir kompozisyonu olanaksız kılar. Oda zeminindeki
seki bu beklentiyi güçlendirir. Geç dönemlerdeki simetrik gi
rişler Avrupa etkisine işaret ederler.
Odanın içindeki gömme dolapların yerleşimi ve düzenlen
meleri odadan odaya değişir. Çoğunlukla hayat’a dik giriş
duvarına yerleştirilmişlerdir. Genelde ocağın yanı ve penceresiz tarafta düzenlenirler. Büyük odaların çoğunda dolapların
ahşap kapıları odanın iki tarafını kuşatır. Pencerelerin bu
lunduğu duvarlar ile işlemeli tahta dolap kapılarının zıtlığı,
ocak ile birlikte odanın hemen algılanan yüzef ve doku özel
liğidir.
' Odaların asimetrik düzeni ışık etkisi ile güçlenir. Sedirlerin üzerinde büyük pencereler ve süslemeli alçı çerçeveleri ve
renkli camları ile küçük tepe pencereleri, değişik türde ışık
Sf &Küçükerman, Odalar, s. 56 vd
109
kaynaklarıdır. Alttaki pencereler doğrudan sedirleri aydınlat
makta, üsttekilerden ise odaya renkli, değişik bir ışık süzül
mektedir. Alttaki pencerelerde kafes bulunması durumunda
ışık farklılıkları daha da büyümekte, değişik tonda ve dokuda
bir aydınlanma gerçekleşmektedir.
Oda asimetrik yapısı ve kademeli ışıklandırması ile içsel bir
dinamizme sahiptir. Fakat iç mekanın asıl etkisi, pencerelerin
parçasıymış gibi duran büyük ve alçak sedirlerde, mobilya en
geli olmaksızın, rahatça oturmaktan kaynaklanan bir huzur
duygusudur.
Diğer bir mekansal özellik, yükseklikler hiyerarşisidir. Bu
çok belirgin olmayan döşeme kademelenmesi aracıhğı ile belir
ginleşir. Giriş tarafında hayat’a göre en düşük sekialtıdır. Ka
pının eşiğinden geçildiğinde sekıaltı dışarısı ile aynı seviyede
dir. Bir basamak, girişi oturma bölümünden ayırır. Bu kısımda
yerde bir hasır olabilir ya da çıplaktır. Daha yüksek seviyedeki
oturma bölümü döşemesi halılarla kaplıdır. Daha güzel halı ve
kumaşlarla kaplı olan sedirler ise en üst seviyeyi oluştururlar.
Bu hiyerarşi aynı zamanda işlevseldir. Başka bir deyişle rahat
yastıklarla dolu en iyi köşe büyük olasılıkla, babanın yeridir.
Aile hiyerarşisi odanın kullanımında da en açık bir şekilde ifa
de edilmiştir. Baba ve ailenin yaşlıları sedirde otururlar, daha
gençler girişe yakın, çocuklar da yerlerde halı ve yastıkların
üzerinde otururlar. Hizmet edenler girişte bulunurlar. Ancak
hu hiyerarşi kendini belli belirsiz hissettirir; sedirler yerden
otuz kırk santimetre yüksekliktedir, ilk dönemlerde sedirlerin
yerden daha da az yükseltildiklerini ve göçerlerin çadırlarında
olduğu gibi yerde, minderlerde veya halı üzerinde oturmakla
sedirde oturmak arasında bir kavramsal süreklilik olduğunu
söylemek olasıdır. Köy evlerinde yataklar hala yerlere kurulur.
Küçük kasaba ve köylerde bugün de rastlanan, odanın ortasın
da yerde yemek yeme alışkanlığı yine göçer geleneklerinin
uzantısı olarak görülebilir.
T t^orort ÜZERİNE DÜjO N g g
özellik eklenebilir. O da sehpa, rahle ve tabure gibi eşyaların
ayakta durana değil, oturan insana uygun yükseklikte olmala
rıdır. Başka bir deyişle Oda insanı oturmaya davet eder. Oda
ya girildiğinde akla gelen ilk şey geniş sedirlere oturup içerdeki
huzur verici ışığı izleme isteği olmaktadır. Bu noktada yine gö
çer mirasım gördüğümüzü söyleyebiliriz. Uzun, yorucu işlerin
den sonra göçerin ilk işi oturmaktır. Oturmak, çömelmek
Türk köylüsünün de karakteristik duruşudur. Modern kent
yaşamı dışında Türkler ayakta durmaktan hoşlanmazlar. Ayrı
ca minyatür ve rölyeflerde Orta Çağdan beri sıkça rastlanan
Türklerin bağdaş kurarak oturmaları olgusuna da dikkat çeke»
biliriz. Nasıl dörtnala bir at üzerinde ok atarken canlandırılan
göçer karakteristikse, sedir ya da yerde bağdaş kurmuş göçer,
ya da köylü de karakteristiktir. Batılı ressamlar, vezirleri ve di
ğer devlet büyüklerini çokluk sedirler üzerinde bağdaş kurmuş
ya da oturmuş olarak resimlemişlerdir.
Yatay boyutun egemen olduğu oda tasarımında alt pencere
lerin hemen üzerinde meyva, küçük kap koymak için kullanı
lan ve odayı çepeçevre dolaşan sergen, yemişlik veya terek adı
verilen raflar yataylık özelliğini daha da pekiştirirler.
m
HAYATÎ! EV
Bu gözlemlerden anlaşıldığı gibi, iç mekanda çeşitli ve ke
sin biçimsel kararlar vardır. Gerçekten de Türk odası en kişi
selleştirilmiş mimari kavramlardan biridir. Burada rastlanan
tüm biçimler onları kullanan insanlarla çok yakmdan ilişkili
dir. Geleneksel yaşamın yalınlığı bu biçimlerde ifadesini bu
lur. Her ayrıntı yaşayan bir hareketin ürünüdür. Bu mekan,
mimari öğelerin adlarının çağrıştırdığı yoğun bir yaşam duy
gusu tattırır.
Odanın planlaması davranışsal temelde oluşturulduğun
dan işlevsel açıdan bir çadıra benzediği söylenebilmektedir.
Mekan kullanımı, döşenmesi ve odanın bağımsız organizas
yonu göçerin çadır yaşamının aha öğelerinden türemişe ben
zer. Kuşkusuz bu benzetmeler kullanım bağlamında olur, bi
çimsel bir ilişki olarak anlaşılmamalıdır.
İstanbul, Hatice Sultan Sarayı,,
(Melling'den)
Dokumalar, halılar, yastıklar, perdeler ve yataklar dışın
da bina bitirildiğinde oda kullanılır durumdadır. Burada yi
ne kurulduğu anda kullanılabilen çadır ile olan yakınlığı
görmekteyiz. Dolaplar ve ocak bina yapımı sırasında yapı
lırlar. Onları tamamlayacak olan tek şey dokuma yani göçer
TtPOLOJÎ ÜZERİNE DÜŞÜNCELER
ürünleridir, Böylece yerleşik Türklerin, ataları ile aynı gün
lük eşyaları kullandıkları söylenebilir.
Sadrazam ın b fr « W kabulü.
CCctstellött'öan)
Çok amaçlı bir mekan olarak odaya biçilen tekil İşlevler
tesadüfidir ve esas tasarımım değiştirmez. Başodası, misafir
lerin kabul edildiği, ailenin zenginlik ve statüsünün simgesi
olan bir mekandır.
Van Mour’un sarayın kabul odasında Hollanda elçisini
huzurda gösteren resmi sıradan bir Türk odasına benzer bir
durumu betimlemektedir, Burada vezir sedirde oturmakta,
duvarlarda aralarında sergenler bulunan çift sıra pencereler
görülmektedir. Castellan'm Fransız generali Dubayet'nin
sadrazam tarafından kabulünü gösteren tablosu, 19. Yüzyıl
başında büyük bir kabul salonu niteliğindeki bir odayı bütün
ihtişamıyla yansıtmaktadır.
113
Melling Sultanın sarayında büyük bir kabul odasını resimlemiştir.
Oda geleneksel evlerin herhangi bir başodası gibidir. Üçlü bir kemer
den oluşan direklik üç tarafı kocaman bir sedir olan daha yüksekteki
oturma alanını ayırmaktadır. Bu iki yüzüne tümüyle pencere açılmış
bir köşe odasıdır. Divan yastıklarının hemen üzerinden başlayıp tava
na kadar uzanan pencereler ikiye bölünmüştür. Geleneksel Türk evin
de olup ta burada olmayan tek şey iki sıra pencerenin arasmda olması
gereken sergenlerdir. Sekialtınm zemini hasırla, oda hah ile, sedirlerde
işlenmiş dokumalar ile kaplıdır. Sadece mimari bezeme ithal edilmiş
bir üslupta yapılmıştır. Geniş boyutları, ışık bolluğu ve rahatlık duy
gusu ile bu Boğaza bakan saray odası Türk konut geleneğinin sürekli
liğine ve canlılığına çok iyi bir örnek oluşturmaktadır.
Odanın Elemanları
Sedir(Divan)
Pencerelerin altında odanın iki ya da üç yanım çeviren ve
evle birlikte inşa edilen bu sedirler odanın en aydınlatılmış
alanlarında bulunurlar. Oda biçimine göre sedirlerin düzenlen-
TİPOLOJİ ÜZERİNE DÜŞÜNCELER
HAYATLI EV
YeniisNî» ŞömaM Esi» O cak, yüklük ve nişler
m
TİPOLOJİ ÜZERİNE DÜŞÜNCELER
meleri de değişik olabilir, fakat temel ilke girişin karşısına gelecek
şekilde yerleştirilmeleridir.
Sedirlerin yükseklikleri genelde 30-40 santimetre, derinlikleri 7©$0 santimetre olur. Erken dönemlerde yüksekliklerinin daha az ol
duğu görülür. Yakın zamanda yapılmış sedirlerin yükseklikleri mo
dern sandalye yüksekliği kadardır. Sedirler tahta kalaslar kullanıla
rak zeminin ana kirişleri üzerinde kutu şeklinde yapılır ve kaplanır
lar. Konstrüksiyonları sandık gibi kullanılm aya elverişlidir. Fakat
bu uygulama sedir yüksekliğini arttırdığı için çok yaygın değildir.
"Duvarların vs. BpEHfMBBk iç ahenginde evin
kadınlar için yapılmış alaft vörlı|ım bilinçlendir
diğimiz sEylenebİlir, Çünkü erkekler evi sadece
dışardan yapmasını bilirler".
Gaston Bacheicrc
Poefic of Space, s. 68
Louis Enault odaların ve: özellikle sedirlerin kuUammını şöyle
anlatmaktadır; “Bu [sedir) hem yatak odalarının hem oturma
od alarının, hem çalışma odalarının hem de yemek odalarının mo
bilyasıdır... Gece üzerine döşek ve diğer şeyler konularak yatak
haline getirilir. Ertesi sabah yatak dolaba kaldırılır ve oda yine
oturma odasına dönüşür”9*.
Yüklükler ve Diğer Dolaplar
Yüklükler gündüzleri yatakların kaldırıldığı dtlaplâfdıf. Genellikle ana pencerelerin karlısında ve giriş tarafında yer alırlar.
Başka bir işlevleri eyvan ve diğer odalar arasında ses yaliMaıâır.
Bu büyük yüklüklere ek olarak Özellikle ocakların iki yanında
şamdanların, kap kaçağın ve su testilerinin koyulduğu küçük göz
ler (nişler) yer alır.
Yüklüklere ve ocak çevresindeki küçük nişlerden başka odanın
giriş tarafındaki yüklüklerin üzerinde musandıralar bulunur. Ba
zan kapaklı bazan da geniş galeriler şeklinde açık olabilirler. Oda
nın dışından özel merdivenlerle ulaşılabilenleri de vardır.
L Enault, Cofıstantinople et la Turquîe,
Paris, 1955,$. 397.
m
HAYATLI EV
Son olarak sergen, ilk sıra pencerelerin üzerinde odayı çepe
çevre dolaşan tek bir raftır. Serginin üzerine kapkacak, meyvalar fyemişlik adı buradan gelir) dizilir.
Bazı odalarda yüklüklerin içine küçük bir yıkanma yeri yapı
lır, Gusulhane adı verilen bu küçük ıslak hacimler babanın abdest alması ya da yıkanması için düzenlenir. Bu düzenleme İslâ
mî bir zorunluluğu yerine getirmek için düfünütaü|tfif. Müslümanlar cinsel temas sonrası mutlaka yıkanmak (gusul almak)
zorundadırlar. Aslında bu konumuyla gusulhane duşu içerde
olan bir yatak odasına benzer. îslami kurallara göre durgun su
da yıkanılmadı ğından, küvet yerine dışarıdan taşınılan su dökünülerek yıkanılır. Bu yıkanma dolapları için özel bir yalıtım
düşünülmemiştir. Son dönemde çinko ile kaplanmışlardı.
Yüklük ve rafların işlevsel tasarımında üç düzey belirtilmiş
tir. Döşeme, kullanılan dolaplar düzeyi-ki sergenle sınırlanır ve
ancak uzanılabilen sergen düzeyi, ilk iki düzeyde yüklük ve
dolap kapakları vardır. Sergen üzerinde ahşap kaplama ya da
sıva olur. Üst bölüm hiç kullanılmıyor olabileceği gibi, odanın
bir kenarında musandıra şeklinde açık da bırakılabilir. Burada
işlemeli parmaklıklar bulunabilir. Sergenler ulaşılan sınırı be
lirlerler. Yüklüklerle birleşen küçük dolaplar genelde şamdan
ları, sürahileri, tencereleri, kahve fincanlarını ve kavukları
koymak için kullanılır. Adları'amaçlarını tanımlar; testilik,
cezvelik ve kavukluk gibi.
Anadolu konutlarına 20. Yüzyıl ortalarına kadar gömme
dolap yapılıyordu. İstanbul ve diğer kozmopolit merkezlerde
Anamur, Musandıra
118
TİPOLOJİ ÜZERİNE DÜŞÜNCELER
ise yeni burjuvazinin batı tipi mobilyalara özenmesi nedeniyle
geleneksel Türk odasının bu akılcı te işlevsel öğesi terkedildi.
Eski konutların oda tasarımlan tek hacimli çağdaş apartmanla
ra yakın bir işlevsel tutum sergiler. Fakat 20. Yüzyılın başında
ithal Batı evinin çekiciliği işlevsel düşüncelere baskın çıkmıştır.
Döşeme ve Tavan
PfloOgoOJj]0?poQ 0|[j|0q|
faHdE°J1gfdlgdİpJI gft^gnlRgp
Oda döşemesinin görüntüsel önemi yoktur, çünkü döşeme
halılarla kaplıdır. Bu yüzden döşeme tahtaların kirişlere çakıl
ması ile oluşturulmuş ve yalıtım düşünülmemiştir, Bu nedenle
hah ve kilimler soğuğa karşı yalıtım amacına da hizmet etmiş
lerdir.
Döşemenin sadeliğine karşın tavanın süslemeli ve kimi ya
zarlara göre, simgesel bir niteliği vardır. Tavanın temelde oda
nın sekialtı ve sekiüstü şeklindeki bölünmesini yansıtır. Böyle
bir bölünme o lm a d ığ ın d a tavan d a bütünüyle süslenmektedir.
Genel olarak üç tür tavan bulunmaktadır: düz, yükseltilmiş ve
kubbesel.
70
Safranbolu - Tavanda
motifi - (©ünay'dan)
'Göbek
Bunların arasında düz tavan en yaygınıdır. Yükseltilmiş ta
van ise çatı kemeri şeklinde içbükey bir profil olarak duvarlar
dan başlar ve yatay bir orta alan ile biter. Barok kökenli içbü
key profil onsekizinci yüzyılda ortaya çıkmıştır. Taşraya baş
kentten ithal edilerek daha çok ondokuzuncu yüzyılda, özellik
le zengin evlerinde kuUanılmıştır. Kubbesel tavanın yapılması
72 Safranbolu - Tavan - (Günaydan)
119
HAYATLI EV
Datça, Reşadiye, tavan ve boyalı bezeme 19, Yüzyıl, (Çeçener'den)
Safranbolu, tavan
120
TİPOLOJİ ÜZERİNE DÜŞÜNCELER
Mns. - v=
A 'n , - —
, yMUsî—
---
I p fltl
I f ilS S
îlii
. r - tv^Cfn^' *
/
*/
*■' '
*"'*}\
İ l .y®5
m!
1
■’ .jîij
re
»
v■•'* ^ P_ _,v.f e; ' ,-VX^ s
İ£p««İİİV
Safranbolu, Barok tavan v s boyalı bezeme
daha karmaşık bir süreçtir. Seyrek ve yalnızca zengin evlerin
de görülür. En iyi örnekleri İstanbul'daki saraylar ve büyük
konutlarda bulunur.
Bir diğer tavan türü, birbirleri içine diyagonal olarak yer
leşen karelerle inşa edilen bindirme tavanları, Hayatlı evler
de kullanılmıştır. Doğu Anadolu bölgesinin konut gelenek
lerini en kapsamlı inceleyen araştırıcılardan Akm, bu çatı ti
pinin klasik Türk Evi’nde daha sonra kullanılan tavanların
bazılarının kökeni olduğunu savlamaktadır.
Akm’a göre teknetavan bu çatı sisteminin yapısal olmayan
bir öğesi olabileceği gibi tavan süslemelerindeki göbek bölü
mü de aynı çatı tipini çağrıştırmaktadır". Tavan süslemeleri
nin simgesel anlamlar taşıyıp taşımadıklarım söylemek zor
dur. Bu tez daha çok kubbesel tavanlar için öne sürülmüş,
ancak kesin bir yargıya dönüşmemiştir. Kubbesel tavanlarda
eski biçim düzenlerinin anılarını bulmak olasıdır.
İstanbul'un ondokuzuncu yüzyılda yapılan konutlarında
görülen süslemedi, boyanmış, alçı tavanlar Barok ve NeoKlasik özellikler taşırlar.
73 Şarkışla - Cem Evi - (G.Akın'dan)
a- Zemin kat
b- Kesit
W Bu çcth KM bir yapı tipine bağlı değildir.
Orta Asya'dan Ege'ye kadar Budist ve
Roman mezar yapımında kullanılmıştır.
Pugachenkova, Nisa'da ki Saray'ın büyük
sofası için de bu tür bir tavan restitüsyonu
önermiştir. 6 A . PyggçhenkstfGi, Pufi Razvitiia
Arhitektura yuznogo Türkmenistana pori
rabovlederiiia i feodalizma, Moskova 1958,
.s, liv d .
121
HAYATLI EV
Pencereler ve Işıklandırma
Odalarda sokağa bakan birkaç pencere bulunur. Erken dönem
lerde pencereler yalnızca hayat’a açılırdı» Buna karşılık onyedinci
yüzyıl evlerinde (ömeğin Mudanya’daki Halil Ağa ve Kenan Doğrusöz Evleri, Bursa’da Sarayönü’ndeki ev) arka cephelerde pencere
vardır. Pencerelerin sayı ve büyüklükleri bol ışığın içeri girmesine
izin verir. Türk Odası'mn aydınlığı onu diğer Müslüman konut ge
leneklerinden ayıran bir özelliktir. Kuramsal düzeyde bu özellik,
yapıya geometrik ve soyut bir karakter kazandırır. Yapıyla birlikte
mobilya tasarımı Türk Evi geleneğini modern mimarinin erken dö
nemindeki kavramlara yakınlaştıran niteliklerdir.
Odanın pencereleri iki sıra halinde düzenlenir100. Bu düzenleme
nin eski bir kökene dayamp dayanmadığını bilmiyoruz. Daha önce
ki bir gelenekten geldiğine ilişkin herhangi belgesel ya da arkeolojik
bir kanıt yoktur101. İşlevsel olarak, soğuk günlerde tahta kepenklerle kapalı tutulan büyük alt pencerelerden ışık girmemesi nede
niyle üstteki küçük pencerelerden ışık girmesinin amaçlandığı ileri
sürülebilir. Bu düzenlemenin saray geleneğinden kaynaklandığı da
düşünülebilir. Yüksek tavanların, alt kısımdakiler açılabilen nor
mal, üsttekilerin ise açılamayan süslemeli pencereler gerektirdiği
savlanabilir. Onbeşinci yüzyıldan beri çift sıra pencere görülen ca
mi mimarisinin bu düzenlemenin prototipi olduğu da ileri sürülebi
lir. Üst pencereleri süslemeli yapmak işlevsel bir nedene bağlanabi
lir. Bu pencereler yüksekte, ulaşılmaz dolayısi ile açılamaz yapıl
mışlar ve kullanılmayan başka öğeler gibi bezeme konusu olmuş
lardır.
7 § Renkli camla oluşturulmuş tepe
penceresi örnekleri (Tomsu'dan)
1°° G. Akın'ın gözlediği gibi bazı bölgelerde
çatı penceresi yoktur. (Örneğin Amasya)
Fakat bu tesadüfi olabilir. Çünkü aynı böl
gede Tokat'ta örnekler vardır.
101 G. Akın tepe penceresinin Tüteklikli Ev'den
kaldığını söyler. Cam bulunmayan dönem
lerde pencereler sadece kepenk ile kapatıldı
ğı zaman, açılmayan tepe pencereleri tek
ışık kaynağı oluyordu. G., Aran, a.g.e., s. 7
122
Topkapı Sarayı'nda onaltı ve onyedinci yüzyıl köşklerinin pen
cereleri çift sıradır. Türk Eklerinin en eski örneklerinde, örneğin H?
dem’in yayınladığı Bursa evinde hayat tarafında çift sıra pencere
vardır. Bu evdeki düzenleme bazı soylu örnekleri anımsatır. Topkapı Sarayı'nda örneğin Sinan Paşa ya da HI. Murat köşkü gibi yük
sek kubbeli yapılarda hacimlerin üst bölümlerinin aydınlatması için
üst sıra pencerelerin gerektiği açıktır. Bunların mimarları başka ya
pılar da inşa etmişlerdir. Düz tavanlı küçük evlerde, taklit dışında,
böyle bir düzenlemenin yapılması düşünülemez. Konutlarda üst
pencerelerin küçülmesinin nedeni tavanların alçaklığı olsa gerektir.
Haliç'te Ayvalıkavak Kasrı gibi büyük köşklerde ya da Topkapı Sarayı'ndaki Sofa Köşkü gibi düz tavanlı olanlarda bile vitraylı kafa
pencereleri küçük boyutta yapılmıştır.
Oda pencerelerinin kayda değer bir özelliği açılma sistemleridir.
Sedirler pencerelerin hemen altında olduğundan oturan insanları ra
hatsız etmeden pencerelerin açılması için en mantıklı yöntem düşey
hareket eden düşey sürme pencereydi. Bu tip pencerelere daha çok
İstanbul'da rasdanmakta, taşrada ise daha küçük boyutlarda telaro
pencereler görülmektedir. Çoğunlukla eski pencereler küçük boyut-
TÎPOLOJI ÜZERİNE DÜŞÜNCELER
larda ayrı ayrı açılabilen iki çerçeveden oluşmakta böyleee kolayca
açılıp kapanabilmektedirler. Ancak, özellikle ahşabın boyanmadığı
ve işçiliğin de pek iyi olmadığı taşrada pencere çerçevelerinin dayan
ma süresi birkaç onyıldan fazla olmayacağından pencerelerin oriji
nal biçimleri ve açılma sistemkrinin kaynağını bilmek zordur. İstan
bul’da düşey sürme pencereler büyük boyutta camın o çağlarda üre
tilememesi nedeniyle küçük bölmelere bölünüyordu.
Pencerelerin kepenkleri vardı. Erken dönemlerde, büyük olası
lıkla kafa pencerelerindeki alçı içindeki küçük camlar dışında alt
pencerelerde sadece kepenkler vardı. Cam yerine kağıt kullanıldığı
nı da biliyoruz102. İstanbul'da da kafeslerden önce kepenklerin kul
lanıldığı olasıdır. Dikey ya da yatay kepenklerden hangisinin daha
önce kullanıldığını söylemek zordur. Ancak büyük konak ve köş
klerde güneşten korunmak amacı ile yatay kepenklerin kullanılmış
olduğu görülmektedir. Dükkanlar için de bu tip kepengin tercih
edildiğini biliyoruz. Yatay ızgaralı düşey kepenklerin kökü büyük
olasılıkla ondokuzuncu yüzyıl Avrupasıdır ve en çok İstanbul ve
hinterlandında rastlaşmaktadırlar.
76 Pencereler ve iç kepenkler
Diyagonal yerleştirilmiş ince çıtalardan oluşan ahşap kafes İstan
bul, Orta ve Batı Anadolu'da yaygın olmakla birlikte düşey kepenkler
Cumba
78 'Kafes' - CAkok‘dan)
Edirne, Cumbalı ev, (Rıfat Osman'dan)
M S A. Y «u z , agpig^ s* 192, G. ÖMin'G kay
nak göstererek.
123
HAYATLI EV
İsparta, Atabey, ev girişi üzerinde kafesli pencereler
124
ve ortogonal ahşap kafesler de yapılmıştır. Bazı pencereler,
özellikle girişlerin üzerindekiler cumbalı yapılmıştır. Bu kü
çük kafesli cumbalar kadınların görünmeden sokağı ve ka
pıyı gözlemelerine yarıyordu.
Kapı
Klasik Hayatlı Evde oda kapısı oda eksenine yerleştiril
mez ve geleneksel örnekler hemen her zaman tek kanatlı
olur. Oda akslarına yerleştirme ve çift kanatlı kapı olgula
rı, geç dönemlerde büyük kent evlerinde görülmektedir.
Klasik düzenleme dolaplarla hayata bakan duvar arasında
küçük bir girinti yaratmaktaydı. Bazan sekialtı yalnızca
bu bölümden oluşm aktadır. Daha sonraki dönemlerde
odanın köşeleri kesildiğinde kapı buradan açılmış ve bu
diyagonal duvarın oluşturduğu sekialtındaki üçgen alana
açılmıştır.
Kapı girişinde odayı hayat ve sofadan ayıran bir eşik bu
lunur. Bu evin kapı girişinde olduğu gibi farkına varılan bir
ayırıcıdır. H ayat bir iç hole dönüştüğünde bu yüksek eşik
önce küçülmüş sonra da tamamen ortadan kalkmıştır.
Odanın kapıları alçak tutulmuştur (ortalama 2 m.) ve
dikdörtgen, seyrek olarak da özellikle Barok dönemde ke
merli çerçeveleri olur. Kapılar oda içindeki dolap kapakları
na göre genelde daha az süslenirlerdi.
HAYATLI EV
1IPI
ip s^ p i
■ S i
» ıs ı
126
t ipo lo ji ü z e r in e d ü şü n c eler
Ocak
iki ya da üç odası olan sıradan evlerde yalnızca başodada ocak
vardır. Daha varlıklı evlerde iki ya da üç odada ocak bulunabilir.
Yangın tehlikesine karşı ocaklar genelde taştan örülmüş bir duva
rın içine yapılırlar. Bu uygulamaya özellikle Batı Anadolu'da dik
kat edildiğini görüyoruz. Ancak ocağın dolaplarla birlikte ahşap
atkılı duvarlarda bulunması da yaygındır. Bu gibi durumlarda yan
gına karşı özel bir önlem alınması da düşünülmemiştir..
Ocaklar bazan pencerelerin bulunmadığı duvarların ortasında
yeralirlar. En yaygın ocak planı yarım dairedir. Ahşap olan konik
davlumbaz (yaşmak) dışında ocak duvardan dışarıya taşmaz. Sa
ray ve büyük konaklarda ocak yaşmakları çini ile de kaplanmış
tır. Bazı yörelerde alçı bezeme de görülür.
Ocakların eski biçimlerini korudukları düşünülebilir. Ancak,
eski ocak biçimleri için yalnızca kervansaraylara, medreselere ve:
zaviyelere bakabiliriz. En zengin örnekleri de kuşkusuz Topkapı
Sarayı'ndadır. Saraylardaki ocaklar içinde Şehzadeler mektebi, I.
Abdülhamit ve IH. Selim’in yatak odalarında Rokoko üslubunda
bezenmiş olanlar en zengin örnekler olarak anımsanabilir. Sıra-
gO
ocak tipi - plan - kesit ve
görünüşü - CEser'den)
Kütahya, ocak, 19. Vüsfil
127
HAYATLI EV
§1 Ocak - Topkapı Sarayı - (Zeren'deft)
İstanbul.Tapkapı Sarayı, III. Selim'ln odasında ocak, 18. Yüzyıl sonu
dan evlerde ocağın üzerinde bir davlumbaz bulunur ve işlemeli
bir kemerle ocağı çevirir. Ocağın iki yanında düz ya da kemer
li küçük nişlerle süslü dolap gözleri ya da panolar yapılması
yaygın bir uygulamadır.
g2 Muğla Bölgesi - Saca
TO' C.B, Arseven, a.g.e., s. 546.
104
ş,546
''Buharı" sözcüğü Makedonya'da do kulla
nılmaktaydı. Moutsopoulos, a-f-S-i, s. 106.
m
Arseven bazı bölgelerde ocak duvarının arka yüzünde dışa
rıya açılan borular olduğunu belirtmektedir. Bu borularla hava
akımları ocağın içine dolmakta ve yerde, ortada bir delik bu
borulara bağlanmaktadır. Kullanılmadığı zamanlarda bu delik
bir taş ile kapatılmaktaydı1^ .
Bacalar basit ve düzdür. Yangma karşı tek önlem tuğla baca
ve sıvadır. Arseven bazı ocaklarda baca yerine dışarıya açılan ve
buhari adı verilen birkaç deliğin bu işi gördüğünü söyler104.
TİPOLOJİ ÜZERİNE DÜŞÜNCELER
129
HAYATLI EV
Yöreden yöreye değişen baca tipleri vardır. Bu konuda büyük
bir titizlik gösterilmemiştir. Kırsal yörede baca tepelerine yarım
bir çömleğin ters çevrilip konduğu gözlenir.
Direklik
(Sekialtı ve Sekiüstû arasmdaki revak)
Giriş ile oturma bölümü arasındaki direklik Türk iç mekanları
nın ortak bir öğesi sayılmaz. Daha çok varlıklı ailelerin evlerinde
vardır. Kapadokya ve Kuzeybatı Anadolu (Kastamonu ve Safran
bolu yöresi) bölgelerinde Batı Anadolu ve Ankara’dan daha çok
rastlanır. Direkliği talar’a benzer bir biçim düzeni olarak düşün
mek olasıdır. Direkliğin ortadaki yanlardan daha geniş üç açıklığı
vardır. Yanlardaki açıklıkların kenarlarında korkuluk yapılmıştır.
Böyle ayırdedici bir öğenin kullanımı, yalnızca getirdiği mimari
nitelik ve bezemesi açısından değil, mekanın işlevsel olarak farklı
Edremit. Hacı Kabakçılar EVİ, 'Direklik', T& Yüzyıl, CÇeçener'den)
m
i
TİPOLOJİ ÜZERİNE DÜŞÜNCELER
33 Kayseri - Direklik - (Çakıroğlu'ndan)
iki bölüme ayrılmasını güçlendiren bir etki yaratması nedeniyle de
mekan etkisini zenginleştirir. Sekiüstünün sekialtmdan bir revakla
değil yalnızca parmaklıkla ayrıldığı örnekler de bulunmaktadır.
Eldem rastladığı en eski direkliğin Edirne'deki Vezir Konağı'mn
başodasında olduğımu belirtmiştir.
Sergen
Odanın duvarlarında çepeçevre dolaşan tek bir raf Türk Odası
kavramına Özgü olup işlevsel bir düşünceden kaynaklanmış olma
lıdır. Kendi kendine yeterli bir odada, çadırda olduğu gibi, her ya
tay yüzeyin işlevsel olacağı ileri sürülebilir. Bu tek rafa verilen ad
lar; sergen (birşeyin yayıldığı yer), yemişlik (meyvalarm koyuldu
ğu yer), almalık (elmaların koyulduğu yer) onun işlevine dolayısı
ile çıkış nedenine işaret ederler. Tasarım açısmdan sergen, bileşi
me yeni bir yatay yüzey ekleyerek alçak oda kavramım pekiştir
mektedir. Gerçekten de oda yüksekliğini bölerek ölçeğini oturma
düzlemine yakınlaştırır.
Sergenlerin belirli bir yeri yoktur, odanın herhangi bir yanma,
hatta çift sıra pencerelerin arasına da konmuştur.
Odanm Sınırları ve Bezemesi
Oda duvarları egemen bir yüzey tasarımına göre düzenlenir. Bu
na panolara bölme diyebiliriz. Fakat çeşitliliği yaratan başka öğeler
vardır. Odanın her öğesi mekana oransal ve dokusal özellikler ka
tar. Oda mekanı düşeyde ahşap yatay öğelerle üçe bölünür. Ririnrkî
131
HAYATLI EV
İstanb ul, Toptoapı sarayı- Bağdat Köjfcü
sedirlerin üzerinde, İkincisi pencerelerin ve dolapların üzerinde,
sergen, üçüncüsü ise tavan kornişidir. Bu yataylara bölünme yal
nız tasarım öğeleri ile gerçekleştirilir. Duvar payandası gibi düşey
öğeler kullanılmamıştır.
Birinci yatay düzey sedirlerle algılanır. Daha sonra pencereler,
dolaplar ve ocak gelir. Birincisi oturma düzeyine İkincisi ayakta
durma düzeyine tekabül eder. Üçüncü düzey sergen ile tavan ara
sındaki süslemelerle daha çok simgesel bir alan niteliğindedir. Ta
van süslemeleri ve vitray pencereler de bunlarla birlikte algılanırlar.
Süsleme öğeleri, kaplama gibi temel doku unsurları dışında,
tahta işlemeleri, tavan işlemeleri, dolaplar, kapılar, kepenkler, alçı
işleri, boya ve renkli cam olabilir. Sıradan bir evde klasik iç me
kan süslemeleri genelde tahta işçiliğidir. Alçı ise bazı yörelerde,
özellikle Doğu Anadolu'da görülmektedir.
Dolap kapakları genelde tasarımı geometrik olan ahşap oyma
ve geçmeden oluşur. Çiçek motifleri onsekizinci yüzyılda, çok sa-
132
tîp o lo jî ü z e rin e d ü şü n c e le r
yıda barak ve rokoko kaynaklı motif is® ondokuzuncu yüzyılda
moda olmuşlardır. Çiçek süslemelerini yeğleyen Hristiyan ustalar
dışında, Türk ustalar ve müşterileri çoğunlukla geometrik desen
leri yeğlemişlerdir.
■Merkezi rozetli bezemeli foıan, fffilîir
Bate?nlı|ı At|WD
Duvar resimleri onsekizinci yüzyılda başlamakla birlikte sıra
dan evlerde yaygın olmadığı söylenebilir. İstanbul ve taşranın zen
gin konaklarında daha çok kullanılmıştır. Boyalı tavanlar ve bo
yalı süslemeler de yine büyük kentlerde ondokuzuncu yüzyıldan
başlayarak eşraf konaklarında moda olmuştur, Geleneksel konut
bezemesi ise dokumaya ve ahşap işçiliğine dayanır. Sıradan bir ev
de tavan, tavan kirişlerine çivilenen ince çıtalarla oluşturulan ortogonal ya da diyagonal çizgilerin kesişmesiyle belirlenen küçük
kare ya da eşkenar dörtgenlerden oluşmaktaydı. Bu şekilde elde
edilen kare ve baklava biçimleri ortalarına konulan gül rozetlerle
süslenmiştir. Onsekizinci yüzyıldan başlayarak düz tavanların or
tasında büyük, genelde dairesel üç boyutlu göbekler yaygmlaşmiftır. Bu göbek motiflerinin ilk örnekleri geometrikti. Fakat sonra
ları, Istanbuldan başlayarak, barok ve rokoko kaynaklı bitkisel
133
HAYATLI EV
kompozisyonlar yaygınlaşmıştır. Boyalı tavan bezemesi de daha
çok ondokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında, özellikle başkentin bü
yük konutlarında yaygınlaşmıştır. Fakat boyalı tavanın Türk Ev
geleneğinde yeri önemli değildir. Iç süslemelerde boya, ancak on
dokuzuncu yüzyılda, o da büyük konutlarda bir kullanım alanı
bulmuştur. Saraylar ve büyük köşklerde ise ahşap işçiliği ötesinde
boyalı İnce alçı süslemeler kullanılmıştır.
Lale Devri'nden başlayarak mimari süslemelerin ^elliklerinin
önemli bir dönüşüm geçirdiğini görüyoruz. Bu değişiklik, her za
manki gibi sultanın sarayından başlamış süsleme olgusu gelenek
selden köktenci bir tavırla ayrılmıştır. Bu bağlamda Castellan’ın
ondokuzuncu yüzyılda Kasımpaşa'daki Amiral Hüseyin Paşa Köş
kü ile ilgili gözlemleri aydınlatıcıdır: “Nefis bir salona girdik, ze
minin ye duvarların kaplaması renkli mermer ve alçı idi. Ortada,
yüksek bir kubbe altındaki yuvarlak mermer çeşmenin ortasından
su fışkırmaktaydı. Sonra çok güzel dekore edilmiş bir odaya çıktık.
Duvarları boyanmış ve yaldızlı tahta işlemeydi, Ahşap kaplamala
rın üstünde sarayları, köşkleri, camileri ve bahçeleri ile Boğaz
manzaralarının yer aldığı alçı bir friz vardı.., Odamn arkasındaki
poligonal niş içinde bir çeşme ve üzerinde de gerçekten iyi yapılmış
bir perspektif bulunmaktaydı” 105.
Enault liradan burjuva evlerinde tavan tahtalarının açık renk
lerle boyandığını, daha zengin evlerde tavanlarda alçı işlemeler ve
bazan da kuş, çiçek ve arabesk resimler bulunduğunu belirtir1^ .
Geleneksel iç mekanlarda, özellikle ondokuzuncu- yüzyılda, çerçeve
lenmiş dini ya da dini olmayan yazılara (daha çok şiir), yaygın bir şe
kilde rastlanmaktaydı. Hat sanatı İslam mimarisinin evrensel süsleme
öğesi olmakla birlikte duvarlara asılan küçük çerçevelenmiş yazılar da
ha çok AvrupaMar'ıh çerçeveli resimlerinden esinlenmiş olmaktaydı.
Odanın Kullanımı
1Q5 |__ gjıcujlt, Constantinople et la Turquie,
Paris 1855, s. 397 vd.
1 Casfellan, a.g.e,, s. 76.
1®7
Osman, Eldem ve Arel, özellikle geç
ondokuzuncu yüzyıl'ın büyük yapılarına
bakarak odalar arasında işlevsel ayrımlar
olduğunu ileri sürmüşlerdir. 6u işlevsel
ayrımın klasik Hayat Ev'inde bir anlamı
yoktur. Biz kendi yaşamımızda bile odala
rın: fok ışlevli olduğunu denemiş bulunuyor
ruz. Bu odalar konumlarıyla misafir ağırla
mak için kullanılsa bile, bu onun çok işlevli
kullanılışını değiştirmez.
134
Odanın bağımsız bir birim olarak düşünülmesi çok amaçlı kul
lanımından anlaşılmaktadır. Oturmaya, yemeye* toplantıya, misa
fir ağırlamaya ve uyumaya yaramaktadır107. Özellikle bir ya da iki
odalı çekirdek evlerde çok amaçlı kullanım bir zorunluluktu. Oda
bu çok işlevlilikle çadır yaşamı ile davranışsal akrabalığını ifade et
mektedir. Kuşkusuz her evde mekana biçilen işlevsel öncelikler bu
lunmaktaydı. En büyük ve yeri en önemli yerde olan başoda’da
misafirler ağırlanıyordu. Bu özel kullanım, bu odaların değişik iş
levler üstlenebileceği gerçeğini değiştirmemektedir. Başka bir de
yişle odaların belirli bir morfolojik ve işlevsel aynlmiflıkları yoktu.
Oda insanı gerçekten oturmaya davet eder. Odaya ayakkabılar
ile girilmemesi adettir. Bunun temizliğe ilişkin gerekçeleri açıktır;
TİPOLOJt ÜZERİNE DÜŞÜNCELER
İstanbul, Topkapı Sarayı Harem'inden bir kesit, odaların kullanımı, (Melling'den)
135
HAYATLI EV
çamuru, kiri dışarıda bırakmak gerekmektedir. Oda halılar ile
kaplıdır ve sedirde de, yerde de oturulsa şilteler üzerinde otu
rulur. Bağdaş kurularak oturmakta ayakkabı çıkarmanın baş
ka bir pratik nedenidir. Ayrıca eski evlerin havasını hatırlayan
lar ayakkabı çıkarmanın ev sahiplerine saygı anlamına geldiği
ni anımsayacaklardır. Bu kırsal nitelikli çevre ve toprak yolla
rın gerektirdiği bir davranıştır. Bu adet taşradan kente gelen
aileler için hala geçerlidir.
Geleneksel ailede yemekler küçük bir sofra iskemlesinin
üzerine yerleştirilen bakır bir sini üzerinde yeniyordu. Tabak
lar ve tencereler bu siniye dizilirdi, insanlar sofranın etrafında
yerde şiltelerin üzerine oturur, yemeklerini çoğunlukla elle yer
ler, herkesin ayrı tabağı olmazdı. Geceleri dolaplardan yatak
lar çıkarılıp oda ortasına serilir, ana baba, çocuklar ve diğer
aile bireyleri gruplar halinde yerde uyurlardı. Sedirler de yete
rince büyükseler yatak olarak kullanılabilirlerdi. Ancak genel
likle yataklar yere, odanın ortasına serilirdi.
Türkler'in evlerindeki ahşap yapı tekniği, renkler ve tasa
rımdaki yalınlık Batılı gözlemciler tarafından pek beğenilmemişse de iç mekanlar ile ilgili görüşler daha olumludur. De Saumery onsekizinci yüzyıl başından bazı büyük konakların içle
rini anlatmaktadır, "Evlerin içleri resimler, yaldızlar, bezeme
ler ve aydınlıkları ile son derece temiz ve çekicidir. Tüm geçiş
ler geniş, yüksek ve sofalar ışık doludur. Mobilyalar genellikle
sedirler ve nefis acem halılarından oluşmaktadır. Her yan halı
kaplıdır. Yerden biraz yüksekte olan sedirler de bazen çok süs
lüdürler. iskemle, yatak ve her tür mobilya görevi görürler. Se
dirler üzerinde uyunan, nargile içilen, yemek yenilen ve misafir
ağırlanan yerlerdir” 108.
108
136
0
e Saumery, Memoires et Aventures
Secr&tes et Curieuses d'un Vo/age du
İsvcmt, bâlüm I, Li%e 1732,S. ?&.
Bölüm Altı
Hayat
İkinci Bölümde belirtidiği gibi, hayat sözcüğü çevrili yer an
lamına gelen Arapça bir sözcükten (■bi>) gelmektedir. Bu sözcük
çevrili açık alan (yani avlu) anlamında birçok bölgede kullanıl
mayı sürdürmüştür. Çardak sözcüğü de (Farsça cahartak: dört
kemer yani örtülü baldaken) hayat anlamında, Alanya'dan
Balkanlar'a kadar İmparatorluğun çeşitli yörelerinde yaygın
olarak kullanılmıştır. Aslında çardak sözcüğü hayat’m fiziksel
şekli için, yani sundurma ya da galeri olarak, daha uygundur.
Farsça kökenli çardak sözcüğü biçimin kökeni için bir işaret
84 Orta Anadolu'da 20, Yüzyıl köy evi Eyvan v# galeri - CNduroann'dan):
İstanbul, Topkapı Sarayı, Çinili Köşk, galeri ve eyvan, (Kargir revak, özgün ahşap revak yerine sonradan yapılmıştır)
137
HAYATLI EV
olarak da yorumlanabilir. Aynı amaçla Ankara’da sergah, avlu
için ise hayât sözcüğü kullanılmaktaydı. Safranbolu'da hayat, bü
yük tahtalarla yapılmış kafeslerle (güiste) kapatılmış giriş katıdır.
Birinci kat sofasına ise çardak denmektedir. Sözcüğün bu farklı
kullanımları, biçimin yabancı kökenine işaret ederler109.
Topkapı Sarayı’nda Çinili Köşk'ün ön cephesinde bir galeri ile
bütünleşen eyvan bu dönemin konut mimarisinde bir statü sim
gesi olarak yorumlanabilir. Timurlu dönemi mimarisinin İstan
bul'daki uzantısı olan bu köşkün sundurması ile sıradan bir evin
hayat’ı arasında kavram farkı yoktur. Sadece boyut, süsleme ve
biçimsel özellikler değişiktir.
g§ Tekirdağ - Gençağa Evi
a-Birinci kat, b- Zemin kat
rrj
f i
m Bursa - Muradiye'de ev - Hayat
cephesi -18,Yüzyıl - (Eldem'den)
§7 Manise - Ayşe Kadın Evi - Hayat
cephesi -17. Yüzyıl - (Eldem'den)
88 Birgi - Çakırağa Konağı - Hayat'ın
mekansal biçimlenişi
109 Onyedinci yüzyıl şeriye sicillerinde "hayat"
avlu anlamına kullanılmıştır, (bak, A.Yavuz,
a.g.e., s. T91 not 26, S. Faroqi'yi kaynak
göstererek). Bu kullanım "Hayat"ın kökenin
deki konumuna uygundur. Hayat sözcüğü
nün sadece birinci kat galerisi için kullanı
lışı bîr anlam transferidir. Bu aynı zaman
da beyf (ev) tasarımının zemin kattan bîrin*
ci kata transferine tekabül etmektedir.
138
Onyedinci yüzyıldan kaldıkları düşünülen, Batı Anadolu'nun
en eski evlerinde, örneğin Mudanya'da Halıcı İzzet ve Halil Ağa
evleri, Tekirdağ'da Gençağa, Tire'de Malike Evi gibi konutlarda
hayatın gelişmiş bir plan motifi olduğu görülmektedir. Çinili Köşk'teki balkon nitelikli galeriden daha işlevsel bir konuma gelmiştir.
Kışları şiddetli geçen Anadolu ikliminde, odaların köşelere
yerleştiği eyvanlı yarı-açık galerili bir ev planı bugünün standart
larıyla açıkça işlevsel bir çözüm değildir. Bu yüzden daha ılıman
iklimlerde ortaya çıkmış olmalıdır. Sonunda hayatın bir iç hole
dönüşmesi hem iklim hem kent yaşamının zorunluluklarına uy
gunsa da, yakın zamana kadar yaşamış olması da önemli bir ol
gudur. Kullanımı, beraberinde getirdiği zorluklara karşm, gele
neksel Türk toplumu tarafından kabullenilmişti. Bu sürekli kulla
nım yalnızca biçimsel geleneğin gücü ile açıklanamaz. Hayat in
yaşaması belki de bugün kolayca anlamadığımız, evin tarımsal
nitelikli tümel işlevine uyumluluğu ile açıklanabilir. Odanın içeri
sinden bahçenin temiz havasını yalnızca tek bir kapı ayırmakta
dır. Bu durum rahatlık kavramı açısmdan bugünkü ile geleneksel
Türk kültürü arasındaki farkı göstermektedir. Bozkırda zor hava
koşullarında açık havada çalışan göçer kadını gibi Anadolu kadı
nı da hayat’ta, mutfakta, bahçede yani açık havada çalışmakta,
tek bir ısıtılmış odaya sığınmaktaydı. Soğuğu günlük yaşamın bir
parçası olarak algılamaktaydı. Sultan da içinde olmak üzere ata
larımız için soğuk kavramının epeyce farklı olduğu anlaşılmakta
dır. Evin çadır gibi, hala bir barınak olarak düşünüldüğü söyle
nebilir. Çadır paradigmasını bir barınak türü olarak kabul etmez,
kırsal yaşamm modalitelerini değerlendirmezsek hayat’ın varlığı
nı ve uzun ömürlülüğünü açıklamak güçleşir.
Kırsal tarımsal yaşamda bahçeye açık ve yoğun olarak kulla
nılan gölgeli, büyük bir galeri, çok kullanışlı bir alandır. Evin
mekansal biçimlenişi içinde merkezi bir konuma sahip olan hayât
yalnız birinci kat galerisi olarak düşünülmemelidir. Hayat giriş
ve birinci katlarla olan mekansal sürekliliği dışında düşey ulaşı
mın sahnesidir. Aslında hayat evin hütiiniinün bahçe cephesini
HAYAT
m
—W
»w
$ ««
*
®v>S
Ü
M
i »
r T ^
,— i n
Birgi, Çakırağa Konağı, Hayat
saaaagşgg
s*W^gf
Kula, Hayat
139
HAYATLI EV
Ankara, Kaleiçi, Köşk ve Hayat, Başkale Sokağı, Numara 5,19. Yüzyıl, (Çetinor'dan)
140
HAYAT
J
I
Tokat, Köşk motifi
141
HAYATLI EV
Safranbolu, yola kapanmış Hayat
oluşturur. Kullanımı açısında evin solunum ve sindirim sis
temidir. Hayatlı Evin gelişmesinin ilk aşamalarında hayat
cephesi evin tek yaşayan cephesiydi.
Hayat’ın bahçeye açılan cephesi dışında yanları genellikle
duvarlarla kapatılmıştır (antae). Bu uygulama Batı Anado
lu'nun bazı yörelerinde yakın zamana kadar sürdürülmüş
tür. Daha sonra, Safranbolu’da görüldüğü gibi, sokağa ya
da komşuya bakan yanlar kafesle Örtülmüştür. Şokak tara
fındaki kafeslerin sokak kapısını görecek şekilde cumbaları
vardır.
Bütün etkinlikler için geniş bir alan olan h ayafda sonra
ları özel işlevler için ikincil alanlar ve mekanlar yaratılmış
tır. H ayafm avluya daha yakın bir ucunda döşeme yükselti
lerek bir oturma alanı olan tahtlar ortaya çıkmıştır. Bunla
rın ikinci bir eyvan olarak düzenlendiği de görülür. Bazı on
sekizinci yüzyıl evlerinde gördüğümüz gibi, daha geniş ev
lerde h ayat a köşk adı verilen büyük bir balkon eklenmek
teydi. Bazı yörelerde sergah adı verilen bu köşklerin giderek
bahçeye bakan bir odaya dönüştüğü de görülür. Bu köşkcükler büyük konakların divanhanelerinden esinlenmiş
olabilirlerdi. H ayafm alışıldık fizyonomisini değiştirebile-
142
HAYAT
Alanya, Hayat
VaAAA/V
N eftti
Burdur, Hayat, 19. Yüzyıl
143
cek başka bir mimari öge eyvanı hayattan ayıracak bir direkliktir.
Fakat bu çok yaygın bir kullanım değildir.
Merdiven kapakları, saksılıklar, döşemeye açılmış delikleri
olan yıkama yerleri, merdiven parmaklıkları üzerinde öteberi koy
mak için küçük platformlar, lamba asmak için çengeller, küçük
ayrıntılar için spontane eklenmiş işlevsel ayrıntılar hayat’ın varo
luşçu niteliğini belgelerler. Genelde odaların içinde gördüğümüz
süslemeler hayatta görülmez. Tavanları fazla süslü değildir. Bazı
erken tarihli evlerde (Mudanya-fikM Ağa Evi) çatı yapısı açık bı
rakılmıştır. En süslü öğeler kapılardır. Hayat duvarlarmda zaman
zaman görülen resimler çoğunlukla ondokuzuncu yüzyıl kökenli
dir. Bunların prototipleri onsekizinci yüzyılda saraylarda görülen
resimlerdir.
Türk evinin kaburgası hayattır. Onsekizinci yüzyıl İstanbul'un
da bile Chûiseul-Gouffier Türk konaklarının büyük merdivenleri
ve dış galerilerinin etkileyici tasarımım belirtmiştir. Türk ev plan
larında gördüğümüz biçim değişiklikleri, genellikle hayat’ın açık
bir galeriden kapalı bir merkez holüne dönüşmesinden kaynak
lanmaktadır.
Hayat’m Kullanımı
Dolaşım merkezi olma işlevi yanında hayat odalardakine ben
zer işlevler de üstlenmişti. Eyvanlar, tahtlar, köşkler oturma alan
larıydı. Taht ve köşk iyi havalarda avlu ya da bahçeye açık loca
lardır. Burada baba misafiri ile kahvesini yudumlar, kadınlar iş
arasında, yün örerken, gözleri bahçedeki çocuklarm üzerinde,
sohbet ederlerdi. Sıcak günlerde hayatta uyunurdu. Hayatlar mut
fak görevi görmek için ocaklara da sahiptiler. Safranbolu evlerin
de ‘gilisteli’ giriş katlarına hayat adı verilir ve ocak yeri de denilen
mutfak burada yer alır. Hayatların çoğunda küçük bir lavabo ile
çevresindeki parmaklık gusulhane olarak ta kullanılmaktaydı.
Meyvalarm döşemeye serilerek kurutulması ve değişik tarımsal
yaşam etkinlikleri hayatta yer almıştır. Giriş katlarma hayat adı
verilmesi sözcüğün Arapça kökenini açıklar.
löylece her tür günlük etkinlik için hayat biçimsel olarak değilse de, varoluşsal olarak odanın devamıdır. Bir anlamda piano
nobile’îiin tüm öğeleri, hava koşullarının elverdiği ölçüde, evin
bütünsel işlevine hizmet etmekteydiler. Mimari mekanın bu kulla
nımında anıtsal mimaride gördüğümüz bir tavıra rastlamaktayız.
Örneğin avlulu bir medrese hem hastahane hem de aşevi olarak
kullanılabilmiştir. Tipolojide temellenen işlevsel kullanım katı bir
kural olmamıştır. Dolayısıyla temel tipolojinin katı biçimselliğine
karşm kullanımının esnekliği hem konut mimarisinde hem amtsal
mimaride aynıdır. Yapı biçiminin ilk işlevinden daha uzun yaşadı-
ğı düşüncesi, son dönem kritiğinde vurgulanan bir görüştür. Türk
evi geleneği bu görüşü tarihi bir gerçek olarak örneklemektedir.
Divriği, Hayat'ta abdest aima yeri
Eyvan
Hayat’ın ideal biçimi eyvan’dan ayrılamaz. Aslında hayat bu
dikdörtgen şeklindeki boşluğun uzantısı ya da tersine söylenirse ey
van, yarı-açık galerinin evin içine doğru olan mekansal uzantısıdır.
Bit hilani’den Yunan evinin prostas’ma ve Roma evinin tablinum’una kadar avluya açık gölgeli bir girinti ev planlarında sıkça
kullanılmıştır. İslam mimari tarihinde doğrudan avluya açılan ya
da revak ile avluya bağlanan eyvan, her zaman belirgin bir motif
tir. Hayat Evlerinin klasik biçiminde hayat ve eyvan arasındaki iş
levsel ayrım belli belirsizdi. Hayat’m arkasındaki hacim olarak
eyvan doğal bir oturma yeriydi. Döşemesi genelde bir basamak
yüksekti. Hayatta oturmak için kullanılan taht ve köşk gibi başka
alanlar içinde eyvan dışarıya en uzak olanıdır. Bazan bir kemer iş
levsel statüsünün altım çizer. Bir oturma yeri olarak işlevini kabul
ettirmesi, bit bölme aracılığıyla hayat’tan tümüyle ayrıldığında
gerçekleşmiştir.
145
HAYATLI EV
Kula, Hayat, (C, Binan)
Safranbolu, Asmazlar Evi, Eyvan
146
HAYAT
Klasik örneklerinde eyvanların sayısı ve yerleri evin büyüklüğü,
oda sayısı ve hayatın şekline bağlı olarak değişmekteydi. Hayatlı
Evin merkez planlı bir eve dönüşmesi sırasında eyvanlar merdiven
ler tarafından işgal edildiler. Erken Hayatlı Evlerde eyvanların pen
cereleri olmamakla birlikte ev planlarının evrimi sarasında çok sayı
da pencere açılmış, cephelerde de çıkma ya da girintilerle vurgulan
mışlardır. Ondokuzuncu yüzyılda eyvanların biçimlerinde gerçek
leşen biçimsel bir gelişme girişler üzerinde sokağa bakan eğrisel
planlı çıkmalar oluşturmalarıdır. Oldukça geniş bir yapı grubunda
uygulandığım gördüğümüz bu eğrisel planlı çıkmalar Batık üslupla
rın egemen olduğu cephe tasarımı ile birlikte görülür.
Merdiven
Klasik Hayatlı Evde merdiven hayat’m parçasıdır. Ev tasarımı
ile ilişkisi ana giriş, hayat, eyvan ve ana oda kapısı arasında belir
lenir. Güvenlik ve görsel mahremiyet kaygısı ili tasarlanan merdi
venin başı evin kapısından uzağa, giriş kapısı açıldığında geçenle
rin kaçamak bakışlarından saklanmaya çalışılmıştır. Dolayısıyla
merdivenin başlangıç noktası evin yapıldığı alana ve ana kat pla
nına bağlıdır. Giriş katlarının belli bir tipolojiye uymayan planları
merdivenlerin belirli şemalara göre planlanmasını olanaksız kıl
mıştır. Buna karşın davranışsal bir ilkenin merdiven tasarımım
saptadığını görüyoruz. Merdivenler hiçbir zaman ana odaların gi
rişlerine dönük bir noktada bitirilmemiştir. Bu da, genellikle tek
kollu olan, merdivenlerin hayat cephesine paralel yerleştirilmeleri
ni gerektirmekteydi. Çift kollu merdivenler hayatın uzun kenarına
dik olur, çıkış noktaları da avluya bakardı. Bu nedenle evin gi
rişinden başodamn kapısına yol düz değil dolambaçlıydı. Bu bir
güvenlik önlemi olarak düşünülebilir. Merdivenin ev planı içinde
ki yerleşimi tasarım açısından Le Corbusier’nin sözünü ettiği gibi
bir tür ‘promenade architecturale? dır. Her sahanlıkta avlu ya da
bahçeyi görmek, böylece iç ve dış mekan arasındaki esnek sınırı
hissetmek bu tasarımın sonucudur.
Konutlarda ana dolaşım öğesi olan merdiveni oturma alanla
rından ayırmak önemli bir tasarım ilkesiydir. Bu modern ev tasa
rımlarında uygulanan ilkelerin tersidir. Merdivenlerle doğrudan
ilişkide olabilecek tek mekansal öge eyvandı. Ondokuzuncu yüz
yılda merdivenin eyvanın tümünü ya da bir bölümünü kapladığı
örnekler sıkça görülür.
90 Ev tasarımında merdivenlerin konu
mu - Avludan başoda'ya
Kültürel olarak daha az gelişmiş kuzey, orta ve orta-doğu Ana
dolu'da merdivenler çoğunlukla ya hayat’m dış yüzünde ya da yan
duvarlarda düzenlenmişlerdir. Batı Anadolu'da merdivenlerin yer
leşimi daha az katı ve yemliklere açıktı. Hayat’lar sofalara dönüş
tüğünde merdivenler sofamn dar kenarına yerleşmiştir. Merkez
planlı evlerde haçvari sofamn eyvanları merdivene tahsis edilmiştir.
147
HAYATLI EV
S fiB
s i b a
B ir
P*wjw
HBHfM
Kula, avludan birinci kata merdivenler
148
1
HAYAT
Büyük, yüksek katlı evlerde merdivenler iki ya da üç kollu ya
pılmıştır. Anadolu'daki orta sofalı örneklerde merdivenler sofala
rın kollarından birine yerleştirilen hayatlı evde merdiven çoğun
lukla tek kollu olurdu. İstanbul'da görülen, U-şeklinde yerleşmiş
odaların bir sofa olan planlarda merdivenler ortada holün iç ke
narında bulunurdu. Batı etkisi öncesi Hayatlı Evlerin merdivenleri
basit, gösterişsiz öğelerdi. Çoğu kez rıht tahtaları çakılmamış ba
sit basamaklar şeklinde inşa edilmişlerdi. Birinci katta, güvenlik
amacıyla, kata girişi kapamak için yatay merdiven kepenkleri (ya
da kapakları) de k u lla n ılm ıştır.
Birgi, Çakırağa Konağı, merdiven
Ondokuzuncu yüzyılda merdiven ev tasarımının önemli öğele
rinden biri haline dönüştü. Avrupa'da olduğu gibi bir tür mimari
gösteriş aracı oldu. Ondokuzuncu yüzyıl mimarisinde merdivenle
rin olağanüstü gelişmesi Türk ev içlerinin köklerinden kopuşunun
nedenlerinden biridir. Anıtsallığa olan barok zevk, ağır klasik
trabzanlar ve karmaşık üç kollu m erdivenler, eski merdivenlere
değişik bir anlayışı getirmiş, iki kat arasındaki lineer ilişki yerine
heykelsi bir zevkle tasarlanması ve birincil bir mekan öğesine dö
nüşen merdivenler yaygınlaşmıştır. Böylece şimdiye kadar varol
mayan bir volumetrik duyarlık yaratılmasına öncülük etmişlerdir.
Sultanların yeni sarayları ve ondokuzuncu yüzyıl burjuvazisinin
konutları merdivenin geleneksel statüsünü değiştirmiştir.
149
HAYATLI EV
İstanbul, Ostrogog Yalısı'nda batılı
merdiven tasarımı, 19. Yüzyıl,
(M.Pehlivanoğlu)
"Küçük veya büyük her ev dar bir geçitle birbiri
ne bağlanan iki bölümden olufun lîrinii evin
önünde geniş bir avlusu ve çevresinde çok hoşu
ma giden açık galeriler vardır. Bu galerilerden
bütün odalara geçilir. Bu odalar genellikle geniş
tir ve üsttekiler renkli çamlı çift sıra pencereleri
vardır. Bu evler nadiren iki kattan fazla olurlar
ve her katta bu galeriler bulunur. Merdivenler
geniştir ve otuz basamaktan fazla olmaz. Burası
evin erkeğine aittir. İkinci ev haremdir ve kadın
lara aittir..... Onun da galerileri vardır ve bütün
pencereleri bahçeye dönüktür. Birinci ev kadar
büyüktür. Fakat daha süslüdür ve daha iyi
döşenmiştir. Odaların ilk sıra pencerelerinde
manastırlardaki gibi parmaklıklar bulunur."
Montagu, Lady Mary Worthey,
Embassy to Constantinople, ed.
Christophef Picy, London 1988, s. 123.
150
Mimari öğelerin iiç boyutlu olarak ele alınmaları Türk konut
mimarisi geleneğinin bir özelliği değildir. Mekan şuurları iki bo
yutlu, geometrik ve sadedir. Dar merdivenler, yüksek basamaklar,
basit ahşap trabzanlar yaygındı.
Bu tasarımla merdivenler ikincil statüleri nedeniyle mekan kav
ramın özgünlüğüne yalınlıkları ile katkıda bulunurlar. İç mekanın
sadeliği merdivenler tarafmdan bozulması Hayatlı Evin özgün
merdiveni dolaplar ve sedirler gibi Öğelerle uyum içinde işlevsel
bir tasarım yaklaşımının ürünüdür.
Harem ve Selamlık Üzerine Gözlemler
Harem’in selamlık’tan ayrılması sıradan Hayat Evlerinin yay
gın bir özelliği değildir. Anadolu evlerinde çok nadir iki giriş bu
lunur. Birgi’deki Çakırağa Konağı gibi büyük bir konakta bile ay
rı bir selamlık yoktur. Erkek misafirler aynı giriş ve merdivenler
kullanılarak başodaya girerlerdi. Erkek ve kadın arasındaki tek
ayırım odaların kullanılmasında gösterilen duyarlılıkla ortaya çık
maktaydı. Özellikle erkek misafirlerin kadınların mahremiyetine
özen göstermeleri beklenirdi. Öte yandan, İslam kültüründe, özel
likle büyük saray ve evlerde evin erkek ve kadın bölümlerine ay-
alması eski bir gelenekti. Müslüman-Arap geleneğinin hakim ol
duğu Güneydoğu'da bu bölünmeyi görüyoruz. Çoğunlukla iki
katlı olan harem, evin daha büyük bölümüydü, Urfa evlerinde bi
tişik olan yaz ve kış eyvanlarının avluları ayrıydı. Diyarbakır, Uf*
fa ve Kayseri gibi Suriye etkisindeki kentlerde evlerin ayrı birer di
vanhaneleri vardı. Yavuz, Ankara'daki evlerde görülen mahuta-ı
hariciye ve mahuta-ı dahiliye bölümlerinin aslında haremlik ve selamlık’a eşdeş olduğunu belirtir110.. Olasılıkla bu terimler iç ve dış
avlulara karşılık kullanılmıştır. Gerçi harem ve Selamlık ayrımı
toplumun daha varlıklı katlarında, büyük konutlarda gözönüne
almmsfjm
Onsekizinci ve ondokuzuncu yüzyıl kent evlerinde harem ve
selamlık ayrımının genelleştiği söylenebilir. Planlamada bu ayrım
çeşitli şekillerde gerçekleştirilmiştir. Saraylar ve büyük konaklar
da birimler tümüyle ayrılmıştır. Mabeyn adı verilen üçüncü bir
ara bölümün bağımsız olarak planlandığı görülür. Küçük ve orta
büyüklükteki evlerde ailenin genç erkekleri ve erkek misafirler
için ayrı girişler vardır. Bu evlerde mabeyn, iki bölümü birleştiren
bir ©da ya da merkezi bir sofa olmuştur.
ş } İstanbul - Cerrahpaşa'da kenttip konut
a- ikr.ci kat
Ö-Irînşl tedt
ç^2emfh: kat -HaremveSelamlıkgirişleri
Harem ve selamlık ayrımının örnekleri olarak Edirne'deki Ve
zir Evi, ondokuzuncu yüzyılın büyük konutlarından Kanlıca'da
Saffet Paşa, Anadoluhisar'dâ Y'asinci, Kuruçeşme'de Ethem Paşa
ve Bebek'teki Köçeoğlu Yalıları gibi tanınmış örnekler anımsanabilir. Bu konakların divanhaneleri selamlığın misafir odasıdır. Bü
yük konut divanhanelerinin en güzel örneklerinden biri onyedinci
yüzyıl sonunda yapılan Anadoluhisar'daki Amcazade Hüseyin
Paşa Yalısı divanhanesidir.
92 Harem ve Selamlık
a- Edime * Kaleisl - Vezirkonağı - T?, Yüzyıl * CHfdem’den)
b- İstanbul - Kanl:ca - Saffet Paşa Yalısı - I I . YEfeyıl
1*» Konya bölgesinde mutfak ve hela blok
halinde ev girişine yerleştirilirler. (Berk,
agr.e., s. T9Ö}. Bursa bölgesinde kagir mut
faklar bahçe içinde yapılırı ıştır. (Tomsu,
a.g.e,, s. 26). Bugün eski mutfaklar terkedil
miştir. Henüz oturulan ahşap evlerde genel
likle evin bir odası mutfak olarak kullanılır.
m
Bölüm Yedi
Hizmet Alanları: Mutfak
Mutfaklar kadınların açıkhavada yaptıkları çeşitli ev işleri ve
ocaklardan çıkabilecek yangın tehlikesi nedeniyle çoğunlukla bah
çe ya da avluya inşa edilirdi. Bu, saraylardan sıradan evlere kadar
genelgeçer bir kuraldı. Mutfak duvarla inşa edilir, kiler, ambar ve
diğer hizmet odaları ile bağlantılı olurlardı.
Mutfak genelde zemini taştan olan, büyük bir ocak ile birden
fazla ateşliği bulunan, büyük, uzunlamasına ve süssüz bir hacim
dir. Uzun bir tezgah ve büyük küpler de bulunan mutfak kiler ve
ambara bitişik yapılır. Eve kaba taş döşeli bir yolla bağlanırdı.
Hayat gibi mutfak da yarı-açık bir mekan olarak kabul edile
bilir. Pencerelerinde cam değil, kafesler bulunurdu. Berk, Konya
HİZMET ALANLARI
153
HAYATLI EV
yöresinde yazlık ve kışlık mutfakları olan konaklardan sözeder.
Yaz mutfakları gölgede duvarsız çalışma alanlarıydı111. Üzüm
cülük sözkonusu ise üzümlerin ezildiği, işlem gördüğü ve sak
landığı yer olurdu. Üzüm bağları olan evlerde, bunun yaygın ol
duğu orta ve Batı Anadolu'da, üzümlerin ezilip pekmez yapıla
cağı mutfak büyüklüğünde bir oda olurdu112. Doğrudan mutfa
ğa bağlı olmamakla birlikte Anadolu evlerinde kerpiç ya da tuğ
ladan küçük bir kubbe ile örtülü ekmek fınnı da bulunurdu.
93 İstanbul - Cerrahpaşa'da ev -
Bahçede mutfak
Harem ve selamlık ayrımı olduğu zaman mutfak harem ta
ralındadır. Hazırlanan yemekler bir dönme dolapla erkek tara
fına geçirilir, böylece görsel temas kurulmamış olurdu. Çok
büyük konaklarda erkek ahçısı olan selamlık mutfakları da ya
pılırdı.
Mutfaklarm ev bünyesine girmesi, geleneksel ev kavramının
terk edilmesi ile birlikte başlamıştır. Mimar Sinan’ın Topkapı
Sarayı mutfakları gibi ya da Edirne Sarayı gibi saray mutfakla
rı dışında konut mutfaklarının gösterişli örnekleri fazla değil
dir. Dış tasarımlarında bacalar Ankara'da113 ya da Muğla yö
resinde olduğu gibi karakteristik biçimlerle evlere bir kimlik
kazandırır.
Hamam ve Hela
Daha önce de belirtildiği gibi gusulhaneler bazan dolapların
içinde olurdu. Su, kova ya da testilerle taşınır ya da pişmiş
toprak borularla bir küpün içine doldurulurdu. Bazı, yörelerde
gusulhanenin zemini tuğlaydı. Daha sonraları ahşabı bozma
mak için çinko ile kaplandığını görüyoruz114.
94 İstanbul - Zarif Mustafa Paşa Yalısı Hamam
^11 Berk, a.g.e., sl 91.
Çakıroğlu, Kayseri bölgesinde esas mut
fakla yazlık mutfağın bir çatı altında
yerleştirildiğini yazar. (Çakıroğlu, a.g.e.,
s. )
Konya bölgesinde, bağlı evlerde mutfak
büyüklüğünde ortasında bir ocak ve kazan
olan bir oda çerez adıyla pekmez yapmak
için ayrılmıştır. (Berk, a.g.e., s. 192).
Kömürcüoğlu, a.g.e., ş. 55. Birçok bölge
lerde özgün baca biçimleri vardır. Muğla
yöresinde olduğu gibi, bunlar peyzaj'a
özel bir karakter kazandırırlar.
1 Berk, a.g.e., s, 14.
Rıfat Osman, Edime Evleri, İstanbul 1976,
s, 26.
1l&Tomsu, a.g.e., s. 26.
22
'4
154
Roma döneminde olduğu gibi zengin konutlarda özel hamam
lar yapılmıştır. Evliya Çelebi, belki biraz abartarak, Edirne'de
3150 özel hamam olduğundan sözeder. Rıfat Osman’a göre bü
yük bir konağın hamamında üç oda bulunurdu. Ocaklı bir giriş
odası soyunma odası olarak kullanılırdı. Burası süslemeli bir din
lenme odası olarak da düşünülebilirdi, ikinci oda mermer kaplı
bir tepidaryum olurdu. Burada 120-200 cm uzunlukta ve 85-100
cm yükseklikte bir banyo küveti çeşmeye bağlı olurdu. Halvet
odasında ise birden çok kuma bulunmaktaydı115.
Bu hamam yapıları, Tomsu’nun Bursa için gösterdiği gibi,
doğrudan evin ana katına bağlıydılar116. Bugün de ayakta
olan konut hamamlarından ilginç bir örnek Istanbuld'a Zarif
Mustafa Paşa'nm onsekizinci yüzyıl başında yapılan yalısmdadır. Anadolu evlerinde hamam, mutfak ve fırınla birlikte avlu
da, tek bir çatı altında tasarlanmıştır. Temizlik nedeniyle ol
duğu kadar kanalizasyon sistemine kolayca bağlayabilmek için
HİZMET ALANLARI
helalar genelde evlerin dışında yapılmıştır. Konya ve Kütah
ya'da olduğu gibi bazan da doğrudan ev girişide bir sundurma
altmda yapıldıkları görülür» Daha sonraki dönemlerde küçük
helalar hayatların bir köşesine ya da merdiven sahanlıklarına
yapılmaya başlandılar. Taşra mimarisinde bazan cepheden
dışarı çıkıntı yapan helalar görülür. îç sofalı evlerin yaygınlaş
masından sonra helalar merdivenlerin bir kenarında eyvanla
rın içine yerleştirilmişlerdir. Eski İstanbul evlerinde görülen ti
pik bir helanın iki bölümü bulunurdu; hela ve el yıkama yeri
||#va|«ö|» Helalar ve el yıkama yerleri standart denebilecek
mermerden öğeler üretilmekteydi. Zengin evlerde el yıkama
muslukları arkasında bezenmiş ayna taşları bulunurdu. İstan
bul evlerinde hela duvarları da mermerle belli bir yüksekliğe
kadar kaplanırdı» Helalara takunya ile girilirdi. Anadolu’da sı
radan evlerin helaların m inşaatına fazla özen gösterilmemiştir.
Geleneksel Evde Isıtma
Erken Roma geleneğinde olduğu gibi Türk ev geleneğinde
de ısıtmaya özen gösterîlmiştir. Sobalar kullanılmaya başlanın
caya kadar ocaklar, mangallar ve tandırlar yaygın olarak kul
lanılmaktaydı. Arseven kışları soğuk olan bölgelerde odaların
yerden ya da duvarlardan sıcak hava boruları geçirilerek, ha
mamlardaki gibi ısıtıldığını belirtir117, Ancak herhangi bir yö
reden ya da örnekten sözetmez. Ahşap evlerde, özellikle büyük
odalarda hiçbir zaman yeterli ısıtma olduğu söylenemez. Yal
nızca, yemek pişirmek için kullanılan büyük ocakların bulun
duğu odalarda yeterli bir sıcaklık elde edilmiştir.
Genellikle evin bir odasında bulunan ocak, ısıtma amaçlı
yapılan tek şeydi. Gerçekten de daha sonraki dönemlerde yapı
lan ocakların çoğu ısıtma amaçlı olmaktan çok mangalların
d um anını çekmek için kullanılmışlardır. Ancak zamanla odun
ve kömür sobaları onların yerini almıştır. Bugün ayakta kalan
bazı onyedinci yüzyıl evlerinde taş bir duvar içinde yapılmış
büyük ocaklar, bunların tek ısıtma aracı olarak kullanıldığım
gösteriyor.
Başka bir ısınma aracı tandır'dıt. Masa biçiminde olan tan
dırın bacakları arasında mangal kömürü yakılan tuğladan bir
mangal bulunmaktaydı. Mangalın çevresinde ise ayakların da
yanabileceği alçak bir parmaklık bulunmaktaydı. Tandırın
çevresinde oturanlar bacaklarının üzerini özel bir yorganla ör
terlerdi. Melling’in Topkapı Sarayı'ndaki Harem’in içini gös
terdiği gravüründe büyük bir tandırın çevresinde oturan üç ha
nım resimlenmiştir. Gravürde işlemeli bir yorganın gövdelerin
alt kısmını kapladığı görülmektedir. Rıfat Osman’a göre ortası
delik olan tandırın bir de bronz kapağı vardır.
95 Ocak (Rıfat Osman'dan)
mm
95 Ocak (Eserden)
' *7 Arseven, a.g.e., s, 540.
155
HAYATLI EV
Topkapı Sarayı Hareminde tandır (Mellingden)
Sobalar ve mangallar ondokuzuncu yüzyılda genel ısınma araç
larıydı. Saraylarda ve büyük konaklarda seramik kaplamalı bü
yük boyutlu Avrupa sobaları enteryörlerin önemli prestij mobil
yalarıydı.
Manga!
Türk evlerinde yaygm olarak kullanılan başka bir ısınma aracı
mangaldır. Bakır ve pirinç mangallar ev içlerinin yeri değiştirilebi
len eşyaları açısmdan en gösterişli eşyalardı. Mangal yalnızca ısın
mak için değil, yemek pişirmek için de kullanılmaktaydı. Mangal
ların İstanbul ve imparatorluğun batı bölgelerinde daha fazla kul
lanıldıkları anlaşılmaktadır. Mangal kömürü yakıt olarak kulla
nıldığından odunun bol olduğu yerlerde mangal kullanılıyor ol
ması doğaldır, İstanbul'da Karadeniz kıyısında başkente yakın ba
zı köyler mangal kömürü üretiminde uzmanlaşmışlardı,
Ondokuzuncu yüzyılda pirinçten yapılmış mangalların anıtsal
biçimleri vardır. Tas şeklinde büyük pirinç mangallar, kenerlarmdaki geniş çıkıntılar, kubbe gibi kapaklan ve süslü tepelikleriyle
bazı tipolojiler geliştirmişlerdir. Mangaldaki mangal kömürü kor
haline gelinceye kadar dışarıda yakılırdı, böylece içerde tütmesi
engellenirdi. Hazır olunca mangal içeriye bir köşede oturan kişi
ya da kişilerin yanına getirilir, yalnızca ısıtmakla kalmaz, yemek
lerin ısıtıldığı, çayın kahvenin yapıldığı bir eşya olarak da işlev
görürdü. Mangal üzerindeki çaydanlığın sesi Japon çay odası gibi,
küçük Türk evlerinin odalarında duyulan özgün bir sesti. Kuşku
suz Japon çay odasındaki mistik ve simgesel ortam Türk evlerinde
sözkonusu olmamıştır.
Yeterince ısınmayan» hayat’m soğuğuna açık olan evlerde, in
sanların kışın iyi giyinmeleri gerekiyordu. Sultanların ağır ve uzun
giysileri, kürkleri, törensel özellikli de olsa soğuğa karşıdır. Küçük
kent evlerinde kışın kapılara ağır perdeler ya da halılar asılırdı,
Sofalı evler ve sobalar genelleştikten sonra da mangallar ve kapı
perdeleri kullanılmıştır. Mangalda yemek de ısıtıldığı hatta pişiril
diği için, odalarda her mevsimde rastlanan ev eşyalarıydı.
156
HİZMET ALANLARI
I
HAYAHJ EV
Bahçeler
Bahçeler ve avlular şuradan Türk evlerinin planlanmamış bölümle
ridir. Onsekizinci ve ondokuzuncu yüzyılda yapılan büyük konudann
Avrupalılaşmış bahçeleri dışında, bahçeleri giriş kat planları gibi evle
rin bahçeleri de biçimsel bir endişeyle planlanmamıştır. İslam toplumları hükümdar bahçeleri için gösterişli planlar yaparken Osmanlı sul
tanları çoğunlukla doğal çevre ve kırsal bir yaşam tarzım yeğlediler,
hatta çadırlarda oturmayı sürdürdüler. Onsekizinci yüzyıla kadar
özenle hazırlanmış bahçe düşüncesi Türklere yabanadır. Fransız sara
yında ilk Türk elçisi Yirmisekiz Mehmet Çelebi ünlü mektuplarında
İH. Ahmet’e Fransız sarayları ve bahçelerinin ihtişamım anlatmasın
dan sonra, yeni bir bahçe düzenleme modasını başlatmış olmalıdır. Bu
yeni modanın ilk örnekleri Haliç ve Boğaziçi’nde yapılan ve Patrona
isyanında yakılan ünlü saray ve köşk bahçeleriydi118.
1
Yirrnîsekiz Çelebi Mehmet Efendi İstanbul'a
gönderdiği raporlarda Paris'in resimlerini
de eklemiştir. Bak: Faik Reşit Unat,
Osmanlı Sefirleri ve Sefaretnameleri,
Ankara 1968, s.57. Ayrıca bak, Eldem,
S.H., Sa'dabat, İstanbul 1977.
İstanbul, Kağıthane, Saray bahçesinde
kadınlar
158
Tarih kaynakları Türk bahçe geleneğinde ne rönesans bahçelerinin
biçimsel geometrisinin, ne de İngiliz ve Japon bahçelerinin tasarlanmış
naturalizminin olduğunu göstermektedir. Sık ağaçlar, sebze ve meyve
likler, çiçek tarhları, selvi ağaçlan boyunca uzanan patikalar, havuz
lar, kanallar ve küçük köşkler, kameriyeler, çardaklar büyük bahçele
rin oldukça serbest bir düzende yerleşmiş temel öğeleridir. Padişahla
rın taşra valilerine gönderdikleri mektuplarda meyva ağaçlarım, çiçek
leri, çınar gibi büyük gölgeli ağaçlan sevdiklerini öğrenmekteyiz. Bah-
HİZMET ALANLARI
çelerinde güller, laleler, sümbüller gibi çeşit çeşit çiçek yetiştirildiğini
biliyoruz. Örneğin Onaltıneı yüzyılda Dİ. Murat’ın Halep'ten bahçele
ri için 500.000 sümbül soğanı istediği görülmektedir119.
Onsekizinci yüzyıla kadar Batılı sarayların iyi düzenlenmiş ve ta
sarlanmış bahçelerine alışık olan AvrupalIlara Türk sultanlarının
bahçeleri fazla basit ve mimari değerden yoksun geliyordu. Pietro
della Valle iki tarafı selvi ağaçları ile kaplı geniş patikalar, düzensiz
yerleştirilmiş kare şeklinde çiçek tarhlarında çeşitli tür çiçekler bulun
duğunu, pek güzel bir şey bulunmadığını fakat padişahların bu bah
çeleri sevdiklerini, içlerinde köşk adı verilen tek kadı bağımsız pav
yonlar bulunduğunu yazar120.
Evliya Çelebi IV. Mehmet’in Edirne sarayındaki bahçeleri şöyle be
timliyor; “Tunca nehriyle çevrili büyük ve verimli bir alandır. Saraç
hane Köprüsü tarafındaki meşelikte kavak, selvi, karaağaç ve çınarlar
vardı. Bahçelerde vahşi hayvanlar ve kuşlar bulunmaktaydı” 121.
Saray bahçesi tarla, koru ve köşkler arasındaki çiçek tarhlarından
oluşuyordu. Havuzlar, şadırvanlar başlıca su öğeleriydi. Daha sonra
ki dönemlerde yaptırılan büyük konaklar dışında sıradan evlerin
bahçelerinde yalnızca meyva ağaçları bulunurdu. Anadolu'da bahçe
her zaman evin gereksinimlerinin üretimine ilişkin bir kavramdır. Bu
nedenle bahçe tasarımının, eğer buna tasarım adı verilirse, pratik
amaçlı bir düzenlemeden ibaret olduğu söylenebilir.
' 19 Aslanoğlu, G., Eski Türk Bahçeleri ve Özel
likle Eski İstanbul Bahçeleri, METU
Publication, Ankara, 1972, s. 18, aktaran
A.R. Altınay, Onaltıneı Asırda İstanbul
Hayatı, İstanbul 1935, s. 3-6.
'2 ° Pietro della Valle, a.g.e., s.
121 Evliya Çelebi, Seyahatname III, s. 457.
İstanbul, Kağıthane, Bahçede Köşk
(Choiseul Gouffier'den)
159
İslam kültüründe bahçe düşüncesi her zaman cennetle birlikte anım
sanmışlar. Doğulu hükümdarlarının ve ilk halifelerin, su öğeleri, yabani
ormanlar ve avlamak için vahşi hayvanlar bulunan paradeisos’lan im
paratorluk gücünün de simgesiydiler. Aynı imge, soylu bir bahçe mode
li olarak geleceğe aktarıldı. Ancak bu simgeselliğin sıradan evlerin bah
çelerine yansıdığı söylenemez. Bakımlı bir bahçe ev sahibinin sosyal sta
tüsü ile orantılıdır. İlk evlerin herhangi planlı bir bahçe geleneğine sa
hip olmadıkları söylenebilir. Hayatlı evlerin bahçelerinin bugün yaşa
yan Anadolu evlerinin bahçelerinden daha gelişmiş olmadıkları kesin
olduğu gibi açık mekanların düzenlemesi konusunda zengin bir gelene
ğin ifadesi oldukları da söylenemez. İyi düzenlenmiş bir Türk bahçesin
de ilgi odağı, ortasında havuzu ya da şadırvanı ile bir bahçe köşküydü.
Bu yarı-açık köşk, büyük saçakları, çevresinde kokulu çiçekleri, su ses
leri ile Türk toplumunun alçakgönüllü gereksinimlerine uygundu.
Evler genellikle arazinin yol tarafına yerleştirilmiştir. Ondokuzuncu
yüzyılda yapılanlar dışında ev hiçbir zaman bahçesinin ortasında simet
rik bir konumda bulunmaz. Sokak ile görsel olarak doğrudan bir ilişki
si bulunur ve hayat aracılığı ile bahçe ya da avlu ile kucaklaşır. Daha
büyük alanlara yapılan evlerde avlu evin hemen bitişiğinde, meyva ya
da sebze bahçesi evden alçak taş bir duvar ya da çitle ayrılmış olurdu.
HİZMET ALANLARI
Sıradan evlerde giriş avlusu ya da küçük bahçe, mutfak, depo, ahır
ve samanlık ile çevriliydi. Bu da daha büyük bir sebze bahçesi ve meyva
ağaçlarının olduğu bir alana açılırdı. Avluların zemini çoğunlukla top
raktı. Giriş ile evi taş döşenmiş dar bir patika bağlardı. Daha zengin ev
lerde tüm zemin taşlık olabilirdi. Avluya bazan taşlık adı verilmesinin
nedeni de bu olabilir.
I»»
Rıfat Osman büyük Edime konaklarının avlularını anlatmaktadır.
Selamlık ve Haremlerin avluları ayrıydı. Bunlar bahçeden alçak duvar
larla ayrılmış dikdörtgen şeklinde mekanlardı. Çoğunlukla arnavut kal
dırımı döşenmişlerdi. Rıfat Osman’ın devir sofrası dediği hayatlar avlu
dan üç va da dört metre yukarıdaydı. Avlularm çevresinde hizmet ve
personel odaları bulunmaktaydı. Sözünü ettiği ve bugün yokolmuf bu
evlerden bazıları onyedinci yüzyıldan kalmıştı122.
Hayat Evinde avlu ile ilişkili olan diğer önemli bir öge giriş kapısı
dır. İslam: kültüründe ev kapısının aileyi toplumdan ayıran bir yapı
olarak simgesel bir statüsü vardır. Kapıların herzaman belli bir titiz
likle tasarlandıklarını görmekteyiz. Gelişmiş bir kapı tasarımında dik
dörtgen ahşap bir kasa içinde ahşap geniş bir kapı ve geniş saçaklar
Kula, <wludeı çalışan kadınlar
'22
Rıfat Osman, Edirne Evleri, ed.
İstanbul 1976, s. TOvd.
S.
Ünver,
161
HAYATLI EV
görmekteyiz. Çoğunlukla kapılar büyük çift kanatlıdır. Kapı
lar avluya büyük baş hayvanların ve arabanın girebilmesi için
büyük yapılır. Kapıların içinde insanların kullanımı için küçük
bir tek kanat açılması da özellikle kırsal alanda yaygm bir uy
gulamadır. Kapılar geniş ahşap kalasların büyük başlı dövme
demirden çivilerle güçlendirilmesi ile yapılırdı. Giriş kapıların
da ayrıca süslü dövme demir kilitler bulunurdu. Geniş saçaklar
giriş kapılarında yaygın olarak kullanılan tasarım öğeleridir.
Zengin evlerde bazan girişe bitişik bir çeşme bulunurdu, Hayath Ev merkezi planlı bir eve dönüştüğünde dış kapılar da
doğrudan içeriye açılmaya başlamıştır. Ancak yine de çift ka
nadı kapı kullanılmaya devam edilmiştir.
Bahçe duvarı (Eldem'den)
lW
Bahça kapısı
162
Ev kapısı (Sönmez'den)
HİZMET ALANLARI
Bahçe kapısı (Sami GCıneı*)
HAYATLI EV
B ölüm Sekiz
Cephe Tasarımı
Hayatlı Ev geleneğinin erken dönemlerinde cephe tasarımının
önemli bir yeri olduğu söylenemez, ilk hayatlı evler, tek cephele
ri bahçe ya da avluya bakan dikdörtgen prizması hacimli yapı
lardı. Cephelerin tek öğesi iki katlı derin sundurma, yanı hayat’tı. Onaltıneı yüzyılda sokağa açılan pencerelerin çok seyrek
olduğunu söyleyebiliriz. Buna karşılık, onyedinci yüzyıldan kal
ma en eski evlerde arka cephelerde pencereler bulunmaktadır.
Erken yerleşimlerde evler bahçelerinin içinde bağımsız birimler
di. Yanyana sıra halinde dizilme olgusu daha sonra ortaya çık
mıştır. Yakın zamana kadar Anadolu'nun küçük kasabalarında
sokak boyunca bahçelerle birbirinden ayrılmış bağımsız ev dizi
leri (Safranbolu gibi iyi korunmuş bir örnekte bugün hala izlene
bildiği gibi) karakteristiktir. Cumhuriyetin ilk yıllarında İstanbul
sayfiyelerinde de benzer bir doku vardı. Bu bölümde sergilenen
ev ve sokak cepheleri erken onsekizinci yüzyıl örneklerini de
içermekle birlikte, temelde ondokuzuncu ve yirminci yüzyıllar
dandır.
Hayatlı Evlerde sokak cephesiyle diğer cephelerin ayrımı, evin
ilk tasarımında özel alan, kamu alan diyalektiği ortaya koyan
bir tutum içerir. Bahçeye ve avluya bakan cepheler tümüyle iş
levsel gerekçelerle düzenlenmişlerdir. Bahçe cepheleri mimari
kaygıların ifadesi değillerdir. Klasik dönemde evin bütün cephe
sini kaplayan hayat, evin bütün yaşamı boyunca kullanıma bağh
değişikliklere uğrayabilirdi. Aslında hayat saydam bir enteryöre,
97 Cephede ahşap strCılctCır(Eldem'den)
164
CEPHE TASARIMI
bir deniz kabuğunun açık tarafına benzer. Evin bu yarı-açık böl
gesinde birçok işle? yoğunlaşmıştır. Kuşkusuz yakın dönemlerde
sokak ve arka cepheler arasındaki bu kesin farklılık zamanla
kalkmıştır. Hayatsız evlerde ise tümüyle ortadan kalkmıştır.
Muâanpa, ev cephesi, 17. Yüzyıl» (Kültür
Bakanlığı Ar§M3
Evlerin sokak cepheleri giriş ve üst katların işlevsel ikiliğini de
simgeler. Yüksek bahçe duvarları ile beraber giriş katları, görsel
olarak sokağa ait olan, onu tanımlayan bir süreklilik oluşturur
lar. Avluya ya da doğrudan ev içine açılsın, giriş kapısı ailenin
özel glanmın girişini .simgeler. Evin gerçek cephesi hu «örekli taş
temelden yukarıda başlar ve ahşap olduğu için alttaki taş kısım
İle karşıtlığı doku ve resan olarak da vurgulanır. Geleneksel
165
HAYATLI EV
166
CEPHE TASARIMI
Turk sokaklarının belliğin özelliği olan, dışarıya doğru taşan
üst katla,nn stakkato- devinimi ile girişlerin ritmi, evlerin konu
mu ile sokak biçimi arasındaki derin ilişkiyi vurgular. Giriş ka
tı birinci kat ikilemi, cephelerin ve sonuçta sokakların özgün
karakterini saptamıştır.
çg Bursa - Gümüşçeken - Birevin avlu cephesi (Eldem'den)
167
HAYATLI EV
ü ü
İzmit, Ev cephesi, 18. Yüzyıl, (Kültür Bakanlığı Arşivi)
168
CEPHE TASARIMI
mam
â sM
Edremit, Hacı Kabakçılar Evi, 18.Yüzyıl sonu, (Kültür Bakanlığı Arşivi)
169
HAYATLI EV
^ * ^ ^ ™ ® H ”!cTprken 19 Yüzyıl,(KültürBakanlığıArşIvD
Milas, Bahaeddin Ağa Evi, emen iv. Tuty
CEPHE TASARIMI
Cephe tasarımı önceden belirlenmiş bir tipolojiye uyma
makla birlikte çok kullanılan modeller belirli tipolojik sınıflara
ayrılabilirler. Klasikleşmiş cephe tasarımında en önemli özellik
cephenin oda ve eyvan ayrımına göre düzenlenmesidir.
Safranbolu Ev, 19. Yüzyıl sonu
îç öğelere tekabül eden üçlü düşey bölünme ve odaların ya
tay bölünmelerini yansıtan yatay çizgiler Çakırağa Konağı gibi
sayısız örnekte izlendiği gibi, cephelere tümüyle yansımakta
dır. Çıkma öğesinin yaygınlığı ve düzensiz bir giriş katı üzerin
de düzenli bir birinci kat ortaya koyma zorunluluğu, cephe ta
sarımımda birinci kat zemin kat ikilemini güçlendirmiştir. Ço
ğunlukla odalar, özellikle başodalar, zemin kat üzerinden ve
sokağın görüşünü arttırmak için iki yönde çıkma yaparlar. Bu
çıkmalar simetrik ya da düzenli değildir. Çoğunlukla köşelere
yerleştirildikleri için hayatlı evlerde ev kütlesinin asimetrik volumetrisi karakteristiktir. Bu çıkmalar furuşlar üzerine ya da
taşırtma kirişlere ya da giriş katlarından çıkan uzun payanda
lara oturtulurlardı. Üç katlı evlerde birbiri üzerinde taşan iki
çıkma sık görülen bir düzendir.
Türk evinin evriminde çıkma giderek daha çok vurgulan
mıştır. En erken örneklerde bu tür çıkmalar pek görülmez.
Onsekizinci ve ondokuzuncu yüzyıllarda evlerin, bugün Türk
99 İzmit - Saatçi Ali Evi - (Eldem'den)
171
HAYATLI EV
Edirne, Sokak ss ev ÇRrfat Osman
CEPHE TASARIMI
evi ve sokağı fizyonomisini oluşturan giriş katları üzerinden dışa
rıya doğru taşan üst katlan ile yeni bir tasarım dönemine girdikle
ri söylenebilir. Fakat ondokuzuncu yüzyılın sonlarına doğru, iz e llikle İstanbul'da mimar ve yapı ustaları batılılaşmış modellere yö
nelmişlerdir. Saray üslubunu benimseyen büyük konakların, ben
zer kat planları ile Türk ev geleneğinin temel ikilemini terkettiklerini ve uluslararası neo-klasik tasarım modasına uyduklarım izle
mekteyiz.
Amasya, Hazeranlar Evi,
restorasyondan sonra
Hayatlı Evin değişik aşamalarında birkaç öğeden oluşan dış ta
sarımının, çözümler ne kadar değişik olursa olsun yadsmamayan
temel bir düzeni vardır. Pratiğin esnekliğine karşın uzun yüzyıllar
boyunca evin geleneksel fizyonomisini oluşturan birkaç ev tipi or
taya çıkmıştır. Klasik cephelerde yüksek giriş katı duvarlarındaki
yatay hatıllı bölünme karakteristiktir. Bazılarında küçük pencere
ler vardı. Üst katlarda sıvasız ahpp dikmeler duvarları farklı bo
yutlarda panellere bölmekte, bunlara iki ya da üç pencere açılmak
taydı. Pencerelerin kafesleri ya da alt kısımlarında parmaklıkları
bulunurdu. Basit ahşap kepenkler yaygın olarak kullanılıyordu.
Bağımsız konutların uzun cepheleri bazen özenle tasarlanmış
tır. Giriş katlarının taş duvarları üzerinde kış odalarının bulundu
ğu alçak ara katlar ya da yüksek giriş holleri bulunmaktaydı.
173
HAYATLI EV
Kula, Sokak cephesinin biçimlenişi
174
CEPHE TASARIMI
m_____________
.
-*•>.
Kütahya, geç 19. Yüzyıl evlerinin oluşturduğu bîr sokak
175
HAYATLI EV
Kütahya, sokağa taşan öğeleriyle bir ev cephesi
Konsollar üzerinde çıkıntı yapan birinci katı son dönemlerde daha
geniş olan saçaklar izlerdi. Fakat çatı çizgisi zorunlu olarak planın
artikulasyonunu izlemez. Dikdörtgen kırma çatı yaygın olarak kul
lanılmıştır. Dar ve sürekli doğrultu değiştiren sokaklarda saçakla
rın birbirlerine değecek kadar yaklaşmaları Türk kentlerinin ka
rakteristik Özellıklerindendir125.
123 Divan kararlarında geniş saçakları yasak
layan birçok karar vardır.
176
Pencereler yüzyıllarca yaklaşık 1:2 düşey oranında yapılmışlar
dır. Kemerli pencere hiçbir zaman Türk ev geleneğinin parçası olma
mış, İstanbul'a Avrupa tarzı konaklar, köşkler ve'saraylar ile gelmiş
tir. Kemerli pencere ile birlikte barok ve neo-klasik tarzın mimari
düzenleri, eğrisel, bol silmeli profiller, kemer kilit taşları, süveli pen
cereler ve değişik orantı sistemleri gibi özellikler de cephe tasarımına
CEPHE TASARIMI
İzmit, sokak köşesinde bir ev, 19. Yüzyıl sonu
İstanbul, Boğaziçi, Fethi Paşa Yalısı
177
HAYATLI EV
getirilmiştir. Ondokuzuncu yüzyılda İstanbul'da gelişen modelle
rin özellikle Hıristiyan a z ın lık ların bulunduğu önemli taşra kent
lerine de sıçradığı görülmektedir.
Klasik konutlarda cephe tasarımım doğru değerlendirmek için
Türk ev geleneğinde görsel mahremiyetin kültürel bir zorunluluk
olduğu anımsanmalıdır. Topkapı Sarayı'ndaki Sofa Köşkü gibi
yapıların ve onsekizinci ve ondokuzuncu yüzyıl köşk ve kasırları
nın cephelerinin saydamlığı yanıltıcıdır. Bu yapılar tümüyle kendi
bahçeleri içindedirler yani dışarıdan görülmezler. Ondokuzuncu
yüzyıl evlerinde ise dini isteklere uygun kafes kullanımı hala yay
gındır. Türk evlerinde kafesler hiçbir zaman Arap ülkelerindeki
muşarabiye gibi süslü olmamıştır. Genellikle dikdörtgen çerçeve
lerde diyagonal olarak yerleştirilmiş çıtalarla oluşan işlevsel öğe
lerdir. En yaygın kafes tüm pencerenin yalnızca yarısını örten ve
istendiğinde yukarı kaldırılan yarım kafeslerdir. Ondokuzuncu
yüzyılda sokak cephelerinde değişik düzeylerdeki kafesli pencere
lerin oluşturduğu pencere dokusu, kent sokaklarının karakteristik
özelliklerinden birini oluşturmuştur.
istanbul, Emirgan, Şerifler Yalısı
Divanhanesi, (Restorasyondan sonra)
178
Böylece ev cephelerine özgün kimlik kazandıran tasarım özellikleri, volumetrik tasarımlatma ve pencere ve kapıların biçimlerine
CEPHE TASARIMI
İstanbul, Süieymaniye'de bir evin sokak cephesi biçimlenişi, 19. Yüzyıl sonu
179
HAYATLI EV
egemen olan yalın, doğrusal geometri, ve pencere düzenlemesinin
adeta modem denebilecek özellikleri, özellikle birinci ve ikinci katlar
da duvar, yüzeylerinin hemen tümüyle pencereye tahsisidir.
Ondokuzuncu yüzyılın başlarında konutlar temelde .hak iki kat
lıdır. Sultanların saraylarında bile giriş katı üzerinde en çok iki kat,
işlevsel ve belki de geleneksel bir zorunluluk gibiydi. Melling’in kent
görüntüleri saray ve konut mimarilerinin ortak yanlarını bize yansı
tır. Pencere sistemleri, çıkmalar, yatay gelişme her boyutta konut
mimarisinin yaygın özellikleridir. Cephelerde süsleme alçakgönüllü
dür, geometride vurgu önemlidir. Atmeydanı çevresindeki konaklar
ya da Boğaz ve Haliç kıyılarını süsleyen büyük yalılar en çok üç kat
lı idiler. Giriş katların küçük pencere geleneği korunmuştur. Cephe
ler ahşap yapının geometrisini vurgulayan düşey pilastrlar ve yatay
kornişlerle bölünmüştür. Ahşap kullanımından kaynaklanan düz
çizgi cephe tasarımına hep egemen kalmıştır.
İstanbul, A+ Meydanı'nda KofıflKldf
(lİBİting'dsri)
Boğaziçi'nin Avrupa yakasmdaki çoğunlukla azınlıklar ve yaban
cıların oturduğu yalılar bazan sıralar oluştururlar. Türklere ait olan
CEPHE TASARIMI
İstanbul, Boğaziçi, Yılanlı Yalı, Bebek, Selamlık, 18. Yüzyıl sonu
İstanbul, Kandilli, İsmail Paşa ve Abut Efendi Yalıları, 19. Yüzyıl ortası
181
HAYATLI EV
Anadoluhisan, Zarif Mustafa Paşa Yalısı,
erken 18. Yüzyıl, 19. Yüzyıl rökonstrüksiyonu
zemin katlarında küçük pencereler hala karakteristiktir.
Giriş katı ile birinci kat arasına sıkışmış bir hizmet katı üzerinde
birinci kat denize doğru konsollar üzerinde uzanıyordu. Hayatlı
ev geleneği terkedilmiş olsa da cephe tasarımı geleneksel özellik
lerini sürdürüyordu. O döneme ilişkin resimlerde birbirinin üze
rinden taşan üç katlı yalı ve konaklar da az değildi. Ondokuzun
cu yüzyılın son çeyreğinde büyük kent evlerinde giriş katlarına
sokağa bakan daha büyük pencereler açılmaya başlanmıştır. Bu
aşamada geleneksel konuta bağlı kabuller de değişmiş, hayat yok
olup yarine iç sofa geçince bahçe cephesi sokak cephesi karşıtlığı
da yeni bir plan tipolojisinin yerleşmesi sonucu ortadan kalkmış
tır. Cephe tasarımları da birkaç tiple sınırlı kalmıştır.
y a lıla r ın
Orta sofalı evlerde eğrisel bir kenarı olan sofaların cephelerde
kavisli bir çatı çizgisi Üe bitirilmesi ondokuzuncu yüzyılda Mar
mara bölgesi ve Trakya'da görülen bir uygulamadır. Yine ondo
kuzuncu yüzyılda büyük eğrisel saçaklar, barok üslubun bir gös
tergesi olarak genellikle büyük konakların girişlerinde kullanıl
mıştır.
182
CEPHE TASARIMI
HAYATLI EV
Safranbolu, alçı eephe bezemeleri
Cephe Bezemeleri
Sıradan evlerde renk dışında cephe süslemesi yaygın değildir.
Bu ciddi görünüşlü dış cephelerde yapısal öğelerin ritmi, dolgula
rın geometrik dokuları yanında parmaklıklar, kepenkler ve ka
fesler başlıca bezeme Öğeleridir. M adam Montague’nin belirttiği
gibi “Türkler evlerinin dışlarını güzelleştirmekte çok hevesli de
ğildiler” . Yine de Lale Devri'nde (1703-1730) ve onu izleyen ba
rok ve rokoko üsluplu dönemlerde sultanlar tarafm dan davet
edilen yabancı sanatkarlar ve sonraları azınlık mimarlar ve usta
lar, süsleme eğilimlerinin arttığı bir döneme öncülük etmişlerdir.
Geç onsekizinci ve ondokuzuncu yüzyıl evlerinde saçaklar, konsollar, Batılı biçim düzenlerinin cephelerde uygulanması ve boya
lı bezemeler süslü bir cephe mimarisi yaratmıştır. Taşra mimarisi
başkente göre daha sınırlı bir bezeme eğilimi taşımıştır. Genelde,
Art Nouveau dönemi öncesinde Türk ev geleneği cephe süsleme
sine fazla yer vermeyen, geometrik yalınlığın ağır bastığı bir üs
lup sergiler.
184
CEPHE TASARIMI
Bu büyük ahşap yapı geleneğinin bezemeye ağırlık veren son dö
nemi II. Abdülhamit döneminde ithal edilen Art Nouveau üslubu ile
noktalanmıştır. Bu gelişme Batılı tutumu ile geleneksel süslemenin
doğal evrimi çizgisinde değildir. Fakat, Lale devrinin Barok ve Ro
koko üslubu açıktır. Bu bezeme üslubunun Art Nouveau’nun kabu
lünü kolaylaştırdığı ve halk tarafından benimsendiği de yadsınamaz.
Renk Kullanımı
Renk kullanımı Anadolu konut geleneğinin bir özelliği değildir.
Buna karşılık onaltıncı yüzyıldan başlayarak başkente gelen tüm zi
yaretçiler evlerin çeşitli renklerle boyandığından ve bu renklilik
karısındaki şaşkınlıklarından sözederler.
Bati ve Kuzey Avrupa’nın griliğinden gelen Avrupalılar için İstan
bul renkliydi. Grelot 1672 de İstanbul’u ziyaret ettiğinde, renk evle
rin önemli bir özelliği idi124. Salaberry At Meydanı'ndaki evleri garip(!) bir şekilde boyanmış bulmuştu, Castellan ise Türklerin evlerini
beyaz ve her türlü parlak renk ile boyama çılgınlığının bütünün uyu
munu bozduğunu, kente garip bir hava verdiğini söylemiş, resimle
nirse ancak bir çeşit marketeri ile yansıtabileceğini belirtmiştir125.
124 q Salaberry, Voyage â Constantinople,
en Ifalie et aııx iles de L'archipel, Paris,
s. 108.
125 Castellan, Leltres sur la Grice, l'Hellespont
et Constantinople, 2 cilt, Paris 1 8 1 1 ,
bölüm 2, s, 35.
Milas, Aslanlı Ev, cephede boyalı
bezeme (Kültür Bakanlığı Arşivi)
185
HAYATLI EV
Safranbolu:,, cephede yazılar
Kullanılan renkler Türkler için kırmızı, sarı, mavi, beyaz
Hıristivanlar ve Yahudiler için gri, kahverengi ve siyahtı. Çi
mento sıvanın kullanılmaya başlamasına kadar renk olasılıkla
İstanbul kent manzarasının önemli bir öğesi olmuştur. Ondo
kuzuncu yüzyılın büyük konaklan Orta Avrupa'dan onseki
zinci yüzyılda- geldiği düşünülen barok zevklerini yansıtan
pembe, her tür kırmızı, zeytin yeşili, sarının tonları ile boyan
mışlardı. Taşra mimarisinde ise renk kullanma eğilimi azdır.
Yalnızca ahşap öğelerin kireç ile boyandığını görmekteyiz.
Bazan beyaz, bazan da mavi ve kırmızı kullanılmıştır. Daha
önceki dönemlerde boya kullanımına ait pek az bilgi bulun
maktadır.
Ev cephelerinde mistik ya da batıl inanışlara hitap eden ba
zı öğeler vardır. Bunlar muskalar, geyik boynuzları, nazar
boncukları ve Tanrıyı anan çeşitli yazılardı; M aşallah Kane,
Ya M elik El-mülk gibi. Yapım tarihi bazan bu yazmalarla bir
likte yakılırdı. Saçakların altına küçük kuş evleri yapmakta iyi
lik ve şefkat ifadesi olarak görülürdü.
186
BOLUM UÇ
Çevre ve E stetik
HAYATLI EV
B ö lü m D okuz
Sokak ve Ev
Geleneksel Türk kentinin biçimsel karakteri toplum yapısının güçlü
geleneklerini yansıtır. Kente kimlik kazandıran temel öğelerden biri so
kaktır. Kent dokusu ve onun toplumsal içeriği arasındaki birebir ilişki
nin sonucu ortaya çıkan geleneksel Türk sokağının görüntüsü organik
biçimlenmesiyle inşam şaşırtır. Geleneksel sokak, bugün artık unutul
muş, insan eliyle yapılmış çevre özelliklerini, başka bir deyişle insan
yaşamının organik bir hızla sürüp gittiği tarihi bir dönemi belgeler.
Le Corbustet,. İstanbul’da sokak
Safranbolu, sokak üzerinde evier
190
Türk kentinin yapısı göçerlerin erken yerleşimlerinin mekaniği ile
nasıl bağlantılıysa, sokaklarının biçimsel boyutu da aile yaşamının zo
runluluklarının ifadesi olan konut biçiminin bir yansımasıdır. Evler so
kağa çok yakın oldukları halde sosyo-psikolojik olarak ondan uzaktı
lar. Kadınların sokak yaşamındaki yerleri edilgen bir seyircinin duru
muna benziyordu. Pencereler sokağı gözleyen bir sıra göz gibiydiler.
D’Ohsson’un onsekizinci yüzyılın sonlarında belirttiği gibi, Istan-
SOKAK VE EV
bul'daki evlerin çoğunluğu sokak tarafına yapılır, bahçeleri arkada
olurdu. Evin özel yaşamı dışarıdan gizlenmeliydi.
Türk kentlerinin ticari bölgeleri insanların yaşadığı mahallelerden
tümüyle ayrıydı. Camisi, kahveleri, pazarlan, hamamları ve medresele
ri ile kent merkezi erkek yaşamının ifadesiyse konut bölgeleri de kadın
yaşamının ifadesiydiler. Aile yaşamı ve kadının toplumsal yafamdan
yalıtılmış olması mahallelerin yapısına yansımıştı.
’l
Eğri büğrü* dar sokaklar, çevrelerinde aynı büyüklükte evler se
kendiliğinden oluşmuş küçük mekanlarıyla kentsel çevre adeta biyolo
jik bir büyümenin sonucu gibi algılanır. Kentsel mekan biçimlenmesi
belirli bir hizmetin görülmesi amacıyla planlanmamıştır. Evler kapalı
birimler ise, bir kentsel mekanla İlişkisi düşünülmemiş küçük mahalle
camisi de öyleydi. Arkalarında bahçeleri ile evler kadar cami de kendi
içine dönmüş bağımsız bir birimdi. Çevrelerindeki kendİlifinden
oluşan mekanlar arasında bu içselleşmiş moleküller,. Türk kentlerini,
deyûn verindeyse, negatif olarak şekillendirdiler. Aile birimleri arasın
daki sınır ve ayraç olması açısından sokağın gerçekte var olup olmadı
ğı sorusu bile sorulabilir. Çünkü daha çok evler arasında bir tesadüfi
oluşum gibi de gözükür. Kuşkusuz giderek daha belirgin bir düzene:
girmiştir.
Bu, arada kalmış kentsel mekan evin kente doğru gönülsüz uzantısı
gibidir. Sokakta çocuklar oynar, komşular sokağın çeşmesinden su
alır. Fakat sokak müslüman toplumunda sosyal ilişkiler için uygun bir
yer alarak görülmemiştir. Komşu Akdeniz ülkeleri ile aradaki köklü
fark yalnızca kadının toplumsal yaşamdaki rolü ile açıklanabilir. Bu
olumsuz toplumsal boyutun yine de geleneksel toplumun kente karşı
açık tavrını belirlemesi açısından özgün bir yanı vardır. Türk kent toplumunun tarihi gelişiminde sokak katalizör rolü oynamamıştır. Tek tek
evleri birleştirmediği gibi ayırmamıştır da. Daha çok bağımsız birimle
rin: çevresindeki tarafsız bir dış boşluk olmuştur.
jf
Antalya, Kaleiçi'nde sokak
~
Fiziksel olarak sokak, Türk mahallesinin ondan çok az beklentisi
olduğunun ifadesidir. Taş döşeli yol olasılıkla ondokuzuncu yüzyılda
ortaya çıkmıştır. Sokakların çoğu topraktır. Yalnızca tepelerde ve ya
maçlarda insanlar yolları erozyona karşı korumak için taş döşemişlerdir. Ağaçlar bahçelerde bulunduğundan sokaklarda gölge veren ağaç
hujMTnai» Dolayısıyla Tlrk kentleri sokakların içinden değil, lamââm.
ya da yukarıdan bakıldıklarında yeşil görünürler. Türk kentlerinin
önemli özelliklerinden biri ağaçların kentsel mekanlarda değil, ev bah
çelerinde, cami avlularında ve mezarlıklarda bulunmalarıdır. Sokağm
©mel işlevi evlere girebilecek bir mekan sağlamalarıydı. Bu noktada İs
lam kentlerinin ünlü çıkmaz sokaklarının gevşek bir toplumsal yaşa
mın ve kent mekanları ile İlişkilerinde bireysel bir tavrın samimi ifade
leri olduğu söylenebilir. Temelde çıkmaz sokaklar mahallenin ana so
kağından ayrılan bireysel çıkıtlardır. Buna, karpn. bipmtei ipûdeyapyanların ortak kabulleriyle oluşmuştur^.
126 j, Akbar, Crisis in the Built Ennronmenf.
Lübnan, 1988. Akbar, Müslüman kentlerin
oluşumunda mahallelerindeki sakakların
ortak konumunun önemini göstermiştir.
191
HAYATLI EV
Bursa, Cum alı Ktzık Köyü, sokak
192
İstanbul, Anadoluhisan, sokak köşesi
HAYATLI EV
Kula, sokak ve ev
194
SOKAK VE EV
1§Pİ
»«$«?
Bursa, cami ve sokak
195
HAYATLI EV
Sokakların genişlikleri değişik olmakla birlikte kent mer
kezlerinde dar kent dışına doğru daha geniş oldukları görü
lür. Dar sokaklar bile, evlerin az katlı olmaları nedeniyle bo
ğucu değildir. Sokağın, evlerin giriş katı duvarları ile sınırlan
ması dışında belirgin geometrik bir şekli ya da doğrultusu
yoktur. Düzensiz ve keyfidir, küçük aralıklarla yon değiştirir.
Bir harita üzerinde belki mahallenin camisine doğru belli be
lirsiz bir doğrultu seçilse de sokakların içindeyken bir yönel
me duygusu kesinlikle hissedilmez, işte Türk sokağının bu
yönelişsiz, odaksız büyümesinde, ev çeperleriyle alışverişinde
saf, tümel bir mimari biçimlenmenin soyut özelliklerim dışa
vuran biçimsel özgünlüğü yatmaktadır. Sözünü ettiğimiz so
kak, tasarımı yapılmamış, süssüz, sürekli olmayan bazan da
bir yere çıkmayan bir sokaktır. Bu olumsuz gibi görünen
özellikleri ona özgün karakterini kazandırmıştır. Eğer mimari
terminolojide organik sözcüğü sürekli evrileni, başka bir de
yişle yoğun bir dışavurumu ifade ediyorsa, Türk kentlerinin
sokakları bunu en güzel örnekleridir.
Kent görüntüsünün belirleyici imgesi sokaktır. Büyük anıt
lar, yüksek kubbeleri ve minareleri ile büyük camiler ve sur
lar uzaktan bakıldığında kentin siluetine egemen olsalar da,
tarihi boyunca Türk kenti, içinden bakıldığında, anıtsallık iz
lenimi bırakmaz. Anıtsal komplekslerin çevreleri de dahil ol
mak üzere, kentin biçimlenmesinde bilinçli bir tasarımdan
söz edilemez.
18F
128 Dernschwamm, Tagebvch einen Reise
nacb Kofıstâdtif&^pte und Kleinasien
(1553/55) Ed Fr. Babinger, MünohenLeipzig, s. 20f.
12? pvlıya Çelebi, Seyahatname, bölüm IX,
İstanbul 1935, s, 26.
1%
Yapı tekniklerindeki benzerlikler ve komşu ülkelerle kül
türel yakınlıklar nedeniyle evler gibi sokaklar da güçlü yöre
sel özellikler taşır. Buna karşın kent dokusu, ev ile sokak ara
sındaki ilişki bölgeden bölgeye değişir. Sokakların yerleşimle
rinde neredeyse doğal bir uyum vardır. Yeşillik her evin yanıbaşmdadır. Ailesel boyutları, yatay yerleşimi, kapıların ve
cumbaların ritmi, Türk sokağım özgün kentsel bir deneyim
yapar. Fakat Ondokuzuncu yüzyıl ve yirminci yüzyıl başı re
sim ve fotoğraflarda görülen Türk sokağının dinamizmi, da
ha çok geç dönem tarihini yansıtır. Osmanlı kentlerini betim
leyen Onaltıncı ve onyedinci yüzyıl gravürlerinde, örneğin
Covel’in kitabında gördüklerimiz, Türk sokağının kendine
has özellikleri olarak düşündüğümüz ev biçimlerine yer ver
mez127. Demschwamm onaltıncı yüzyılda Filibenin çok gös
terişli yapıları bulunmayan çok yeşil bir kent olduğunu ya
zar128. Evliya Çelebinin onyedinci yüzyıldaki ziyareti sırasın
da Kula'da bugün gördüğümüz Türk evinin fizyonomisinin
en ilginç örnekleri yoktu. Evliya Çelebi bütün evlerin çatıları
nın toprak düz çatılar olduğunu anlatır129.
Sokağın boyutlarını belirleyen en önemli dinamik modül
bir insanın yürüme hızıdır. Biçimlenmesinde soyut, organik
SOKAK VE EV
HAYATLI EV
Süleymaniye, sokak, 19. Yüzyıl sonu
198
olmayan bir kavrama yer yoktur. Sonuçta aile yaşamım içeren
ev ile kentsel uzantısı olan sokak arasında bir bütünleşme ger
çekleşmiştir. Çağdaş yaşamda kentsel öğeler arasında benzer
bir ilişkiyi anlayarak yeniden oluşturup oluşturamayacağımız
tartışılabilir. Burada sözedilen yaşam kendi kendine yeten, içe
dönük, yalın zevklerin bulunduğu, karmaşık olmayan bir eko
nominin hüküm sürdüğü bir yaşamdı. Bu denli bütünsel bir
yaşamın, endüstri devriminin yıpratıcı mekanizmaları ile par
çalanmış çağdaş insan tarafmdan anlaşılması bile güçtür.
İstanbul’un Kayıp Kent Görüntüleri
Gerçi klasik Hayatlı Evin özelliklerini anlıyor ve eski gör
kemli konutların restitüsyonunu yapabiliyoruz. Ne var ki Osmanlı başkentinin ahşap konutları bir daha geri gelmemek
üzere yokolmuşlardır. Zarif mimarilerinden arta kalanlar ba
tılı gezginlerden kalan çok sayıda anılar, gezi notları, tarihler,
çizimler ve resimlerdir. İstanbul gücün, modanın ve iktidarın
da merkezi olduğundan Türk geleneksel mimarisinin en iyi
örnekleri Boğaz ve Haliç kıyılarında görülüyordu. Burada sö
zü edilecek yapılar Hayatlı Ev geleneğinin bazı morfolojik
özelliklerini taşısalar bile, kırsal, yarı-açık konut tasarımının
kapalı bir kentsel türevi olarak, daha geç bir dönemin ürünle
ridir.
Yabancı gezginler, saraylılara ya da devlet erkanına ait
olan yalılardan övgüyle sözederler. Mimarinin doğasına dair
kültürel önyargılarla dolu düşünceleri bir yana bırakılırsa,
gözlemleri ve resimleri, Boğazın kıyılarında yer alan ve Boğa
ziçi Mimarisi nitelemesini hak eden masalsı yapıları hayali
mizde yeniden yaşatmamıza yardımcı olur. Bu özel mimari,
onaltıncı yüzyılda padişahların has bahçelerini ve köşklerini
Boğaziçine inşa ettirmeleri ile başlar. Onyedinci yüzyılda Bo
ğazın her iki yakasına pek çok yalı yapılmıştır.
Türk başkentinin fizyonomisini en iyi betimleyen sanatçı
lardan biri Melling’dir. Melling’in panaromalarmda tek ya
da çoğunlukla iki sıra pencereli gösterişsiz konutların yatay
ritmi üzerinde büyük kubbeli siluetler resmedilmiştir. Mel
ling’in resimlerinde sıradan evlerin cepheleri homojen bir fon
yaratmak için kullanılmıştır. Fakat, dönemin büyük yapıları
nı resimlediğinde ahşap yapının özelliklerini ve tasarım zen
ginliğini çok güzel anlatmıştır.
Boğaz ve Haliç kıyıları başkentin hakim sınıflarının ince
mimari zevklerini yansıtan büyülü kent görüntülerini yansı
tır. Dönemin en görkemli mimari kompleksleri (bugün hiçbiri
yoktur) Boğazın Avrupa yakasına yapılmıştır. Bugünkü Dol-
HAYATLI EV
mabahçe Sarayı yerinde olan Beşiktaş Sarayı iki katlı çok
sayıda köşkten oluşmaktaydı. Deniz kıyısına taş rıhtımlar
üzerine kurulmuş olan sarayın büyük kafesli pencereleri, it tunları, kemerleri» çıkma odaları, büyük saçaklar altında
parmaklıkları ile son derece zengin ve hareketli bir cephesi
vardır.
Eski Beşîktoş Sarayı^ 18. Yüzyıl yana
(M.P'ohhson'dan)
200
Melling Haliç’in Aynalıkavak K a sa (ya da Tersane Kasrı)
bulunan Kuzeydoğu kıyılarının resimlerini yapmıştır. Ne©-,
klasik üsluptan etkilenmiş bu mimarinin hareketliliğini, rit
mini ve zarifliğini insani boyutları tamamlamaktadır. Kıyılar
daki yalı cephelerinde doluk-bölük varyasyonlarıyla elde edi
len değişiklikler, gelişmiş bir tasarım zevkinin ifadesidir. Mel
ling’in III. Selim’in ablası Hatice Sultan için yaptığı sarayın
ünlü bir gravürü vardır. Bu saray iki yapıdan oluşmaktaydı.
Olasılıkla Melling tarafından süslenen asıl saray geleneksel
bir yapıydı. Diğeri ise Melling’in kendisinin mimarlığım yap
mış olduğu daha küçük bir yalıydı. Melling’in yapısı tümüyle
batılı bir tasarımdı. Zarif orantılarına karşın bu yalı, yanın
daki geleneksel sarayın Boğazın dalgaları ile uyum içindeki
hacimsel çekiciliğine asla ulaşamamıştır. Avrupa'nın bezeme
üsluplarının benimsenmesi giderek geleneksel mimari kompozisyonlarının da değişmesine yol açmıştır.
SOKAK VE EV
201
HAYATLI EV
İstanbul’da saraylar ve büyük konaklar arasında Avrupa
zevkine göre bile aşırı süslenmiş konutlar da yapılmıştır. Tür
kiye'de barok mimarinin en etkileyici örneklerinden olan
Beyhan Sultan Sarayı'm Dallaway şöyle betimliyor: “ Türk
mimarisinin bu çok süslü örneğinin ahşap cephesi üçyüz
ayaktan daha uzundur. Cephelerinin rengarenk yaldızlı ve
parlak bezemeleri, insanı olağanüstü zenginlikte süslemeye
boğulmuş enteryöre bir ölçüde hazırlıyor” 130.
Bazı Övgü dolu anlatımlarına karşın, akademik disiplin ve
katı mimari kuramlara alışık Avrupalılar yine de Türk mima
risini tam olarak anlamamışlardır. Türk mimarisinin pragmatikliğini, kavramsal esnekliğini ve özgürlüğünü anlamamız
için yirminci yüzyılı beklememiz gerekmiştir. Melling’in söz
lerinde Avrupalı'nm bu mimariyi aşağılamasına da tanık olu
ruz. Bebek’te Boğazın en zarif köşklerinden biri için Melling,
“Köşkün orantıları ona güzel dedirtecek nitelikte değil. Mi
marının eli ona ne iyi inşa edilmiş bir yapıya uygun sağlamlı
ğı, ne de iyi bir zevkin gerektirdiği düzeni vermiş. Yine de ga
rip ve karışık mimarisi ile güzel. Egemen karakteri hafiflik;
geçicilik ifadesi Türk yapıları için karakteristik” 131 der. Mel
ling klasik okulun sağlamlık ve orantı geleneğine bağlı olma
sına karşın sanatsal duyarlılığı ile, benimsemese bile, Osmanlı
konut mimarisinden çok etkilenmiş ve bunu gravürlerine
yansıtmıştır.
130 Da||away, a.g.e., s. 139-40.
'31 Melling, a.g.e., Paris 1819, Bebek Kasrı,
levha 30.
B o lü m O n
Hayatlı Evin Estetiği
Eğer yüzyıllarca yinelenen tanınabilir biçimler vana yalnızca ortak
sosyo-ekonomik gereksinimler ve kültürel eğilimlere değil balı estetik
standartlara da tekabül etmiş elmaları gerekir. Türk konut mimarisine
yüzeysel bir bakış bile evlerin tasarımında mekan düzenlemesi ?e bi
çimsel kompozisyon açısından özgün nitelikler olduğunu göstermekte
dir. Bu özgünlük işlevsel biçim ve sıradan insanın günlük yaşantısı ara
sındaki dolaysız ilişkiden doğar. Dış etkilerin sınırlı olduğu geleneksel
ortamda bunun daha geçerli olduğu söylenebilir. O dönemde değişim
hızı çok yavaştı ve mimari biçim ve düdenlerin ömrü insan yaşamına
göre simfliı görünmekteydi
Osmanlı döneminde Hayatlı Evin sergilediği özeliklerin varlığı ve
niteliği ancak Anadolu'ya göçün başlangıcından yirminci yüzyıla uza
nan Türk tarihiyle açıklanabilir, Kültürel ortam Türk-İslam'dı. Sade
ce îslami demek olası değildir, çünkü bu geleneği îslami konut üslup
larından ayıran, göçerlerle; ilintili açık Iskm-öncesi nitelikler taşımak
tadır. Bazı biçimsel Öğeleri değişik yerli ve bölgesel renkleri taşımakla
birlikte, Hayatlı Evin ortaya çıkışı w gelişimi Anadolu-Türk kültürü
nün gelişme süreci içinde olmuştur.
Temel özellikleri işlevsellisi, geometrik yalınlığı,, geçiciliği ve alçak
gönüllülüğüydü. Ayrıca-evin klasik dönemi boyunca ne sıradan insan
lar ne de sultanlar için bir sosyal simge olmadığı belirtilmelidir. Bu ba
tı kültüründe görmediğimiz farklı bir tavırdır ve kaynağı Türk toplu
nunum köklü göçer niteliklerinde aranmalıdır. Büyük sultan pdırkri
dışında göçer çadırı da hiçbir zaman sosyal statü simgesi olmamışa
benzer, Yerleşik toplumlarla kıyaslandığında göçer konutlarının bir
kalraligı yoktu ve birkii yüzyıllık yerleşik yaşam bile evlere ve hatta
saraylara batıda konuta verilsn önemi sağlamaya yetmemiştir. Boğaz
kıyılarındaki görkemli yalıların da gelecek kuşaklara bırakmak için
yapıldığı kuşkuludur. Ahşap diğer malzemelere göre daha az dayanıklı
bir yapı malzemesiydi. Sağlamlık ve süreklilik kavramlarının İslam mi
marisinin karakteristik nitelikleri olmadığı söylenebilir. Buna karşın,
anıtsal İslam mimarisi güç simgesi olarak algılanabilecek birçok sağ
lam ve önemli yapı da inşa etmiştir. Fakat İslam kültüründe konut mi
marisinin bu simgesel statüye hiçbir zaman erişmemiştir. Konüt kavrammdaki geçici karakterin göçersi bir ruhu olduğu söylenebilir.
Kent fizyonomisinin merkezinde: ev vardır. Kent biçimi ve konut
biçimi aynı olgunun iki yüzüdür. Evin sosyal öneminin sınırlılığı ve
gerçek Mî kent geleneğinin olmaması Türk topraklarında farklı bir
konut mimari üslubunun gelişmesine yol açmıştır. Eğer T ffafefef
konutlarım görkemli boyutlarda inşa etmemiş ve genelde çok süslememişlerse (buna geç İstanbul geleneğini ve saraylarını katma
mak gerekir), o zaman estetik tavırlarının boyutlarım başka bir
bağlamda ifade etmiş olmalıydılar. Gerçekten de bu estetik duyar
lılığı ailenin özel yaşamı ile evin mekansal düzenlemesi arasındaki
yakın ilşkide buluyoruz. Türklerin mimari estetiği toplumun en
kutsal kurumu olan aileyi çeviren mekansal oluşumdadır. Göçer
ve îslami ikili kökeninde ev tasarımında bulduğumuz estetik ara
yışların açıklamalarım bulabiliriz.
Bu bolümdeki yargılar Hayatlı Evin bozulmamış örneklerini
temel alan gözlemlere dayanmaktadır. Zaman içinde çok yavaş
değişen biçimlerde, estetik bir duyarlılığın davranışsal belirtilerini
saptamak ve bunların, sonunda, daha genel bir estetik değerler
sisteminin simgeleri haline nasıl geldiklerini açıklamak olasılığı
HAYATLI EVİN ESTETİĞİ
Edirne, kentsel çevre, (Rıfat Osman'dan)
vardır. Ev kavramı ve imgesinde olduğu kadar onu biçimlendiren
özel zevklerde güzel bir biçim arayışının öğelerini buluruz. Bu
gözlemler kuşkusuz sadece konut bağlanımda düşünülmelidir.
Türkler için Evi işlevsel kılan nedenler, malzeme ve ekonomik
unsurlar kadar kültürel simgeselliklerdir. Hayatlı Evin yapımı çok
eski tarihlere dayanan basit yapı tekniklerinin çerçevesi içinde
kalmıştır. Bu yaşamda teknolojik yenilikler için itici bir güç olma
dığı görülmektedir. Bu değişmezlik ev biçiminin yetkinleşmesine,
geniş alanlara yayılmasına ve yerel varyasyonlarına olanak ver
miştir. Hayat, merdiven, açık ve yarı-açık alanlar, hayat-oda iliş
kileri, odaların düzenlenmesi gibi özellikler uzun yüzyıllar değiş
memiştir. Biçim düzenleri kültürel gereksinimlere yamt veren, es
tetik davranış ve değerler oluşturmuşlardır. Toprakla uğraşmaya
başlayan göçer, bir açık hava insanıdır, zevkleri basittir. Çadır gi-;
bi ev de onun için bir barınak olmuş, hiçbir zaman Batı'dakine
205
HAYATLI EV
benzer simgesel değerler taşımamıştır. Odaların düzeninin çadır içi
nin yerleşme düzenine yakınlığının işlevsek nedeni göçer ve köylü
yaşamı arasındaki benzerliktir. Kuşkusuz ev kavramının basit prog
ramı büyük kentlerde giderek değişmiştir. Yine de, başkentin koz
mopolit eğilimleri, bu klasik biçim düdeni ve yalın zevkle birlikte
uzun süre yaşamıştır. Ev planlarında tek odanın bağımsızlığı ilkesi
ise yirminci yüzyıla kadar terkedilmemiştir. Ev planlarının ortadaki
ocaktan dışarıya doğru büyüdüğü Batı konut mimarisi geleneğinin
aksine Hayatlı Ev doğrusal bir eksen üzerinde asılmış bağımsız bi
rimlerin serbest bileşimleriyle oluşur.
Klâsik Yunan mimarisi ahşap geleneğin taşa
yansıfılmasıydı. Türk konut mimarisi bir kargir
geleneğin ahşaba yansıtılmasıdır.
A.C. Quatremere de Quincy mimarinin kaynakları üzerine göz
lemlerinde, ilkel konutların üç temel biçimi olan mağara, çadır ve
kulübe arasında sonuncusunun daha sonraki gelişmelere kaynaklık
ettiğini ve en yetkin mimari çekirdeği olduğunu belirtmiş:1^2:, fakat
ahşabın gelişmiş mimarinin temel malzemesi olabileceğini düftomemiştir. Bunun nedeni modelinin eski Yunan mimarisi olmasıdır. Fa
kat vargının doğru olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü gerçekten de
ahpp en yetkin yapı malzemesidir. Türklerin ahşabı yeğlemelerinin
çadırlarında ahşap bir strüktür olmasından kaynaklandığı ileri sürü
lebilir. Hayatlı ev geleneği, simgeselliğe sahip biçimlerin değişik mal
zeme ile sürdürülebildiğini göstermektedir.
Ahşap,; yapı malzemesi olarak Türkler'in estetik isteklerine de uy
gun olmuş olmalıdır. İstanbul’da onyedinci yüzyıla kadar idarenin
yangınları önlemek için taş yapıları özendirme girişimlerine karşın
ahşabın konut için temel yapı malzemesi olmasından vazgeçilmemiştir. Bu seçimin nedenlerinden birisi ahşap yapı tekniğinin basitliğidir,
üstelik ahşap strüktürün kurgusu çok az işlenmif kereste ile yapılabilir. Bunun arasını doldurup üzerine çıta çakarak ve çıtanın yüzeyleri
ni sıvayarak yapıyı bitirebiliriz. Ahşabın, kolay strüktür kurmaya el
verişli esnek bir malzeme olması nedeniyle kullanıldığı açıktır»
Göçer çadırlarında iki temel malzeme vardır: ahşap ve dokuma.
Eğer Anadolu-Türk toplumu ahşabı yeğlediyse bunun nedeni çok es
ki bir ahşap yapı sevgisidir ve davranışsaldır. Bu davranış, özdeksel
nesnelerin sürekliliğine karşı îslami bakışın pekiştirdiği bir ilgisizli
ğin de göstergesidir. Gerçekten de tuğla ve taş yerleşik toplumlarm,
ahşap ve dokuma az yerleşik toplumlarm seçimleridir. /
8® A.C, Quatrsfnere de Gîuincy,
l'Architecfure, Paris, ss. 239-41.
13i Â. L. Castellan, Leftres sur la Greçe,
L'Hellespont et Constantinople, % cilt,
Paris 1811, bölörtı i, s. 7,
206
Ahşabın bu gönüllü seçimi ahşap mimarinin karakteristik potansi
yelinin olanak verdiği biçimleri ortaya koymuştur; cesur çıkmalar, ge
niş açıklıklar, plan ve cephelerde hareketlilik. Ahşap strüktür çizgisel
bir fizyonomi, geometrik bir tasarım anlayışı ve ritm getirmiştir. Bu
özellikler Osmanlı döneminde gelişen Türk konut mimarisinin temel
nitelikleri olmuştur. Büyük konaklarda ahşap malzeme kullanılışı Avrupah gezginleri çok şaşırtmıştır. Kendisi de sanatçı olan Castellan
“havadar mimarileriyle bu çılgın saraylar çocukların yaptığı kağıttan
oyuncak şatolara benziyorlardı, güçlü yapılar değillerdi59der133.
HAYATLI EVİN ESTETİĞİ
ı
Safcanbalü, ahşap kapı (Günay'dan)
207
HAYATLI EV
İstanbul, ahşap evlerin oluşturduğu bir sokak, (Goble'dan)
208
HAYATLI EVİN ESTETİĞİ
İstanbul, Süleymaniye, ahşap evlerin oluşturduğu bir sokak
209
HAYATLI EV
Fiziksel çevre öğelerinin hiyerarşisinde belirli bir simgesel sta
tüye kavuşan ve ev sahiplerinin ekonomik gücüne de işaret eden
konutlar giderek toplumun estetik seçimini de belirlemiştir. Klişe
leşmiş mimari, kültürel ve sosyal gereksinimlere olduğu kadar
toplamca kabul edilen estetik normlara da tekabül etmektedir.
Örneğin evin kapısı, ona bağlı bir çeşme, harem ve selamlık ayrı
mı zenginlik gösterileridir. Başodayı ikiye ayıran direklik sâdece
zenginlik değil, bir tasarım geleneğinin kültürel statüsüne işaret
eder. Ocaklar, süslü tavanlar ve vitraylı tepe pencereleri kültürel
ve psikolojik istekleri yanıtlamışlardır. .
Hayatlı Evin uzun gelişme tarihinde malzemeden çevresel ve
toplumsal koşullardan kaynaklanan işlevsel gereksinimler, boyut
lar, dokular, Ölçekler:, oranlar ve ritmlerle tanımlanan estetik
normlara yansımıştır. Örneğin kentin spontane büyümesi bazen
sokağın yönelimini izleyen düzensiz giriş katları yaratmış, bazan
da düzenli olmayan zemin kat planlan sokakları biçimlendirmiş
tir. Toplum yaşamının gerektirdiği aile mahremiyeti giriş katı du
varlarının âdeta, sağır olmasına neden olmuştur. Zamanla evle
çevre arasındaki organik ilişkinin sonucu olan bu olgu, estetik bir
seçim sonucu almasa bile, sonraki estetik seçimleri yönlendirmiş
tir, Bazı özellikler, yalnızca işlevsellikleri yüzünden yeğlenseler de
estetik bir istemin parçası haline gelmeye mahkumdur, Çünkü
birçok neslin duyarlılık süzgecinden geçerek sürekli kullanım so
nucu, estetik niteliklere ve statüye kavuşurlar. Pragmatik davra
nışlar ve çevresel biçime duyarlılık giderek estetik duyarlılığa dö
nüşür. Bu süreçte Hayatlı Ev’in estetik: karakteri oluşmuştur.
Ev insan yaşamının uzantısıdır. Daha doğrusu, E. T. Hall’m söy
lediği gibi her kültürel biçim insan yaşamının uzantısıdır134. Bu, sa
dece yaşamın uzantısı olmaktan öte, ora anlam kazandıran, zengin
leştiren bir uzantıdır. Bîr ağacın gölgesinde duyulan rahatlık ve
yaşam tutkusu hayat’m gölgesinde, bir sedire uzanmış otururken de
duyulabilir. Kaldı ki, hayat, oluşmasında insanın ussal ve dujgusal
katkısını vurgulayan biçimiyle daha derin bir oluşumu da yansıtır.
134 e j . Hali, BeyondCulfure, Anchor Books,
HmYork, 1977, s*. 25 vd.
135 G. BachelartJ, The Poetlcs of Space,
Fransızca'dan çeviri, Beacon Press, Boston
İİSİU
210
Ev bir yaşam türünün şomuîlâ§ması olduğuna göre evde kulla
nılan dokumaların ve diğer eşyaların da Türk insanının estetik se
çimlerine ilişkin ipugkjû'Vermesi doğaldır. Türkler için oturmanın
özel bir anlamı vardı. Bu anlam alçak sedirde ifadesini bulur.
Odanın içinde insanla birlikte sedir de oturur. Alçakta ya da yerde oturma Türklerin karakteristik duruşudur. Sedir de bu duruşa
en yakın çözümü ifade eder. Geniş, alçak sedirler insanları otur
maya davet eder. Sandalyeler moda olana kadar yere yakın otur
ma, Türklerin oturmaya ilişkin psikolojik eğilimlerini yanıtlamış
tır. G. Bachelard Mekanın Şiiri adlı yapıtında evlerimizde rahatça
oturmayı sevdiğimiz küçük köşeler yaratığımızı anlatır135. Rahat
ça oturma fiilinin yaşamak olgusuna akraba olduğu kuşkusuzdur
ve sedir böyle bir köşedir.
HAYATLI EVİN ESTETİĞİ
Türk evinde binlerce yıllık kerpiç evin, göçer çadırlarının ve
sultanların soylu konutlarının anılan ve imgeleri yaşar. “Yeni bir
evde bütün bir geçmiş yaşamaya gelir” . Bu evlerin içe dönük me
kanlarında, toplumsal onay almış aile yaşamının kuytusunda, yet
kin bir yaşama ortamı yaratılır. Bachelard’m belirttiği gibi bu ev
içlerinin bütün öğeleri mimariye ilişkin estetik değerlerin ortaya
çıkmasına olanak veren bir ‘topofili’nin ifadesidir.
Evin içinde bir ‘promenade architecturale’, bu estetiğin doğası
nı bize gösterecektir. Daha başından aile yuvası kapıyla (pintilik
le avlu ya da bahçe kapısı) özdeşleşir. Kapı Türk kültüründe
önemli bir öğedir. Simgesel anlamıyla kapı, ev kavramı içinde gi
rişin kültürel önemini vurgulayan bir estetik öğedir* Bu, sokakta
bir kapılar dizisi için de söylenebilir. Kapı, boyutları ya da zengin
süslemeleriyle değil, giriş katlarının sağır duvarlarıyla karşıtlaşa
rak önem kazamr. Gerçekte Türk evi estetiği ikiliğin estetiğidir.
Moloz taş ya da sıvalı zemin katı duvarları ile saçaklar, kapılar ve
üst katın çıkmaları arasındaki karşıtlıklar sokaktaki gözlemcinin
ilk izlenimleridir*
Bu tür karşıtlıklarla, evdeki gezi boyunca karşılaşılır. Bu,
yaşam üslubundan kaynaklanan bir estetiktir. Sağır duvarlar ve
Mudanya, eski bir ev girişi
211
HAYATLI EV
WmM
S ilil
İRİSİM
İ»W®
W
w »,
212
HAYATLI EVİN ESTETİĞİ
kapıların karşıtlığına giriş katları, üst katlar karşıtlığı eklenir. Bi
ri taş, diğeri ahşap, biri kapalı, diğeri açıktır. Giriş katmda ay
rıntı yoktur, fakat üst kat çeşitli seviyelerdeki çıkma öğeleri ile
son derece hareketlidir. Dış görünüşü oluşturan öğeler arasında
ki bu gerilim bütün kompozisyonun yalınlığı, basitliği, geometri
si ve boyutsal alçakgönüllüsüyle dengelenir. Böyle bir kabuğun
gerisindeki yaşam ne çok hareketli, ne çok zarif ne de fazla kent
li olabilir. Fakat pratik, akılcı ve yaygın kurallara uygundur.
Dış mimaride görülen karşıtlıklar avluda daha güçlüdür. Ka
pıyı ardımızdan kapayıp içeri girdiğimiz zaman dışarının uyan
dırdığı dışa kapalılık hissi kaybolur. Neşeli ve açık ev, tümüyle
avlu ya da bahçeyle içiçedir. Dışardan ev sokak ile buluşmaya is
tekli durmazken kapı içinde içeri-dışarı ikiliği ortadan kalkmış
tır. Açık hayatla avlu arasındaki sınır belirsizdir. Evin iç yaşamı,
hayatın saçakları altında değil, odaların kapılarında başlar.
İçeri-dışarı sembiyozu klasik dönem hayatlı evin karakteristiği
dir. Kent evlerinin içe dönük olmaya, başlaması Türk toplumunda kendiliğin gelişimine tekabül eder. Yine de en kentli biçimin
de bile Türk evi yeşili terketmemiş, kavramsal gelişiminde bah
çeli klasik evin anılarına sadık kalmıştır. Her aşamada bu bütün
leşmenin modaliteleri o dönemin karakterini belirler. Kent çevre
si, iklim ve diğer yerel ve bölgesel koşullara göre Hayatlı E * kaf-
'00 :K0Ü * Hötıoı töşf Evi - Hayat cephesi
Birgi, Çakırağa Konağı, Hayattan
ayrıntılar
213
HAYATLI EV
n
214
HAYATLI EVİN ESTETİĞİ
ramı değişiklikler geçirse de temel karakterini korur. Ancak,
Ondokuzuncu yüzyılın kültürel değişimleri geleneğe tümüyle
yabancı biçim ve üslupları Türk konut mimarisine getirmiştir.
Hayat, insanı eve doğru çağırır. Hilani ya da tarma gibi ha
yat’da Türk evini ilginç bir deneyim yapan hatta yaratan öğe
lerin başında gelir. Bu açık galerinin mekansal düzenlenmesi
evin yaşayan boyutudur. Mimarlık târihinde yarı-açık galeri,
revak, sundurma, cumba ve bunların en bütünleşmiş örneği
olan revaklı avlu, mimari üsluplarm en çekici öğesi olmuştur.
Hayat, evin bütün etkinlikleri ve öğeleri ile bütünleşmiş, geliş
miş bir revak olarak da algılanabilir. Hayat hiçbir zaman ta
rafsız bir galeri, bir balkon ya da basit bir dolaşım alanı olma
mıştır. Sınırlarındaki zengin ayrıntılar, mekan kullanımındaki
çok yönlülük, eyvanlarla genişlemesi ve zenginleşmesi, evi yal
nız uzunlamasına değil diyagonal olarak da katetmesi ile ha
yat, evin yarısını ve bütün cephesini oluşturur. Evin tasarımın
daki temel öğedir. Hayatın ayrıntıları odalara kişiliklerini ka
zandırır. Avludan görünen merdivenler, hayatın işlevini bütün
açıklığı ile ifade ederler.
H ayat odalar önünde hareketli bir mekandır. Ev tasar ımında temel diyalektik öğedir. Odaların iyi tan ım la n m ış biçimleri
Bayat’ın açık ve hareketli biçimi ile karşılaşır. Evin tümü belirli
Ünye, Hükümet Konağı
215
kapalı mekanlarla yarı-açık mekanlar arasında bölünmüştür.
Bu bölünme, işlevlerine uygun düşer. Odalar hareketsiz etkin
likler hayat ili dolaşım ve evin diğer açık hava etkinlikleri
için düzenlenmiştir. Eyvan ya da köşkte otururken de evin
günlük yaşamına katılınır.
Bir bakıma hayatlı evde insanlar mekanlarda değil, fakat
hayat, eyvan ve merdivenler gibi mimari öğeler insanların çev
resinde dolaşır. Bu olgu Hayatlı Evi endüstri öncesi, ortaçağ
sonrası konut gelenekleri arasında en bütünleşmiş örneklerden
biri yapar. Bu tür bir mekansal düzenlemenin sanatsal varyas
yonları neredeyse sonsuzdur. Eğer mekan mimarinin gerçek
yaratısıysa, hayat, eyvan, odağı çevresinde oluşan mekanlar,
kapalı ve açık alanlar arasındaki girişim, iş, dinlenme ve eğlen
ce için kullanılabilecek aydınlık ya da gölgeli küçük köşeleri ile
gerçekten özgün bir konut tasarımı yaratmışlardır. Işık ve göl
ge, farklı döşeme yükseklikleri, eyvan, merdiven, parmaklık,
kafesler, uzun saçaklar, içeri ve dışarının eşzamanlı algılanma
sı gibi Özellikler ile hayat, Bachelard’m deyişiyle, mutluluk ve
ren mekandır. Türkler hayat’ı varoluşsal bir öge olarak algıla
mışlardır. Evlerinin mimarisi bu anlayışa dayanır. Hayat hiç
bitmeyen günlük işlerle uğraşan kadımn geleneksel yaşamında
yaşanan, görülen, duyulan, koklanan ve algılanan mekanın
ifadesiydi. Dolayısıyla evin estetik kalitesinin, simgesel ve algı
sal anlamda, en çok hayat mekanına ilişkin olduğu söylenebi
lir. Yaşam ve ev bütünleşmesinin hissedildiği yer hayattır.
Kçnyû, oda (Eldeffı'etefû
HAYATLI EVİN ESTETİĞİ
H ayat’ın yaşam-biçim sembiyozunda göçer yaşamının
uzantısını da buluruz. Eğer hayat göçeri simgeliyorsa oda
yerleşik olanı ya da yerlemiş göçeri simgeler. Diyalektik öğe
ler dizini odada son bulur. Burada Türk ailesinin iç dünyası
na, doğadan sakındığı ruhunun içine gireriz. Göçer yaşa
mından yerleşik yaşama geçişi en iyi odada anlarız. Dolayı
sıyla odanın Özelliklerini anlatarak Türk varoluşsal estetiği
nin tanımım noktalayabiliriz.
Hayatlı Ev kavramında odanın bağımsız, bir yeri var
dır136. Ev halkı burada yerleşiklik kazanır. Burada ev kavra
mının karmaşık ve yarı-gizli doğasım anlarız. Mimari kav
ram olarak en yerleşik, işlevsel olarak da en iyi tanımlanmış
olsa da, oda göçer davranışlarının şaşırtıcı örnekleri ile do
ludur. Evin galeriler, merdivenler, köşk motifleri ve uzun sa
çaklar gibi Orta ve Yakın Doğu mimari gelenekleri üzerine
oturan öğelerinin çadırla hiçbir akrabalıkları yokken, oda
bir çadır içi gibi düzenlenir, çadır gibi süslenir ve çadır gibi
kullanılır. Başka bir deyişle, daha geniş bir ev kavramı için
de bağımsız bir mekan olarak algılanır.
Bu açıdan oda, çadır ve yerleşik m im a rinin bir sentezidir
diyebiliriz. Estetik belirsizliği bu iki karşıt kökenden kay
naklanır. Yerleşik gelenek yalnızca mimari biçimlerle ifade
edilebilirdi. Göçer geleneği ise odanın kullanımı ve yeri de
ğiştirilebilen eşyalarda ifadesini bulur. Bazı yerleşik biçimler
de özellikle bu durum için yerleşmiş göçerler tarafından be
nimsenmiştir. Geleneksel şemaların değişiminin mekaniği ve
yeni simgesel istemler bu iki kökenden kaynaklanırlar.
Odaya tek kanatlı alçak bir kapıdan girilir. Bu kapınm
boyutları her zaman alçakgönüllüdür. Bu samimiyetin ilk
adımıdır. Kapı odanın köşesinde niş benzeri bir boşluğa açı
lır. Bu boşluğun tavanı genellikle odamn tavanından daha
alçaktır ve bu da biçimsel bir karşıtlık yaratır. Odamn kapı
dan köşegense! görünüşü -ki bu görünüş Türk odasının de
ğişmeyen görüntüsüdür- karşıtlık ve mekansal zenginlik his
sini pekiştirir. Bu duyarlı düzenler, tavan yüksekliklerindeki
farklılaşmalar, döşemedeki kademeler geç Ortaçağ'da başla
mış bir sürecin sonucudur. Çadırda yerdeki hah ve kilimle
rin üzerinde oturulur. Evdede oturma düzeyi döşemeye ya
kındır. Eski evlerin sedirleri klasik boyutlarıyla yerden çok
az yüksektedir. Pencerelerde böylece döşemeye yakın bir dü
zeye kadar inerler. Bu açıdan odada oturma düzeni göçer
alışkanlıklarına göre saptanmışa benzer. Bu geleneğin, san
dalye ve masalarda oturan ve yemek yiyen Bizanslılar'dan
değil, yerde oturan ve yiyen sonra da döşeğini yere serip
uyuyan Türkler'den kaynaklandığı açıktır. Temiz bir yer
döşemesi gerekliliği bu kullanımdan kaynaklanır. Çünkü
136 Alanya bölgesinde "içeri" bir ada anlamı
na kullanılmıştır. Bu evin içinin sadece
"oda" olduğu düşüncesini açıklamakladır.
217
odanın dışı, yarı kapalı da olsa, açık havadır. Sekiüstü oda
nın daha temiz olması gereken döşemesidir. Onun için odaya
ayakkabı ile girilmez.
Pratik ve kültürel isteklerin yerine getirilmesi oda biçimlen
mesini etkilemiştir. Alçak sedirler, pencerelerin yerleşimi, döşe
medeki kademelerime, bazan parmaklık ya da direklikle kade
meleri ayırma, sekiüstü mekanının süslenerek vurgulanması,
bu istekleri karşılayan oluşumlardır. Eğer davranışlar çevrenin
biçimlendirilmesindeki etkin modaliteleri belirliyorlarsa, estetik
duyarlılık bu davranışsal gereksinimlerin ifadesi olur.
Çadır ve oda arasındaki davranışsal süreklilik günlük eş
yaların kullanımında da gözlenebilir. Bunların arasında en
önemlisi dokumalardır. Halı odadaki egemen konumunu ko
rumaktadır, yatay boyutta odaya renk ve doku katar. İkinci
değişim duvarlardadır. Çadırların yanları dokumalarla kapa
tılırdı. Çadır duvarlarının süslemeleri odada tavana, dolap
kapılarına ve ocak davlumbazlarına geçmiştir. Fakat dokuma
kullanımı ile renklendirilen odaya bir de mimari öğelerle renk
katılması klasik dönemde düşünülmemiştir.
Yukarıda belirtildiği gibi, onaltıneı yüzyıldan bu yana ya
bancı gezginler, rengarenk evleri ile İstanbul'un renkli bir
kent olduğunu söylemişlerdi. Anadolu Türk kentlerinde evle
rin renkli olduğunu söyleyememekle birlikte, halılar ve diğer
dokumalarla odalara yağım bir renk öğesi getirildiği kuşku
suzdur. En çok göçer özelliği taşıyan ve en çekici eşyalar bun
lardır. Halılar ve dokumalar yerleşik yaşama bir çadır içinin
sıcaklığını getirirler. Yerleşik mimari ve göçer ev eşyaları ara
sındaki karşıtlık Türk evinde karşılaştığımız karakteristik iki
liği yine sergiler. Renk göçerden kaynaklanır.Toprağa serer
mişçesine koyulan halı, insanı oturmaya davet eder. Renga
renk halılar, kilimler ve dokumalar ile doğa odaya gelir. Do
kuma malzemeler dışında ise renk, pencereler, süslü tavanlar
ve daha sonraları manzara resimleri ile oda atmosferine katıl
mıştır. Ama Türk toplumunun gerçek estetik duyarlılıklarını
yine de haklar ve kilimler yansıtır.
Odanm duvarlarında gördüğümüz süsleme teknikleri ça
dırdan gelemezdi. Çünkü, temelde çadır yuvarlak ve penceresiz bir hacimdi. Çadırda ortada ocak vardı üzerinde de bir tütüklik. Aydınlatma için yeni ve yerleşik düzenler ve düşey du
varlar arasında döşemenin yeniden örgütlenmesi gerekiyordu.
Bu gereksinimlerin biçimlenmesinde hassas bir estetik içgüdü
nün ipuçlarını bulabiliriz, ilk sıra pencereler yere yakın ve se
dirlerin hemen üzerindedir. Aşağıya indirilmelerinin nedeni
hem açılmalarını kolaylaştırmak hem de daha insani bir
orantı yaratmak içindir. Tavam aydınlatmak için ikinci bir
pencere sırası yapılmıştır. Bu iki sıra pencere, uzun süre, yay
gın olarak kullanılmıştır. Dışarıyı görebilmek için alt sıra
pencerelerin saydam olması gerekirken ikinci sıra pencereler
için böyle bir gereklilik yoktur. Burada kullanılan renkli cam
lar duvarların alt ve üst bölümlerinin bütünleşmesini kolay
laştırır. Bu, temelde renk entegrasyonudur. Böylece iki sıra
saydam pencerenin monotonluğu da kırılmış, çekici bir renk
hiyerarşisi elde edilmiştir. Tepe penceresi kavramı ondoku
zuncu yüzyılda terkedilirken pencerelerde anlamsız olarak
büyümüş, insani boyutlarım ve çekiciliklerini yitirerek batılı
laşmışlardır.
Oda tasarımının özgün yanlarından biri, sedirlerin, dolap
ların ve ocakların, duvarlara gömme olarak yapılıp yapı inşa
atıyla birlikte tamamlanmasıdır. Odanın içi çadırdan da ser
besttir, çünkü ortada ocak yoktur* Oda içinde, kışın mangal
lar dışında, eşya bulunmaz. Böylece eşyalar duvarlara oda da
insanlara aittir. Odamn bu estetik ve işlevsel düzenlemesinde
dolapların özgün bir yeri vardır. Dolaba verilen yüklük adı
göçer terminolojisinde döşeklerin bîr yük olduğunu anımsatır.
Türkler'de konfor kavramımn dilbilimsel ve anlamsal köken
leri açısından bu olgunun önemli olduğu kuşkusuzdur. Varo
luş biçiminin yansıması olarak bir yaşam alanı anlamında oda
mekanı, kökeninde göçer geleneklerinin yattığı bir yerdir.
Erkekler boş orta alanın çevresinde duvarlar boyunca,
evin iç kısmına hakim bir konumda ve birbirlerine bakarak
otururlar. Türkleri evlerinde misafir ağırlarken seyretmek ilgi
çekicidir. Bir şirket toplantısında ya da bir koy kahvesindeki
gibi sırayla otururlar. Karışma olmadığı gibi ayrım da yok
tur. Çadırda ortadaki ocak ve yuvarlak iç hacmin yerini evde
orta boşluk alır. Türk evlerinin çoğunda sedirler odamn üç
yanını çevirirler. Ortadaki boş alan bir tasarım özelliğidir.
Ancak eninde sonunda birşey bu boş alanı doldurur. Bu da
bir havuz ya da özellikle yaz evlerinde şadırvandır. Orta ala
nın tavanı kubbeli olabilir. Bazan merkezi bir motifle vurgu
lanır {göbek). Bu terimin de kültürel ve dilbilimsel bir öncesi
vardır.
Dolap ve tavanlarda Türklerin belemelerinin karakteri or
taya çıkar. Başka yapı türlerinde olduğu gibi bezeme mimari
çerçeveler içinde kalır. Daha çok geometriktir ve yöresel
klişelere uyar. Süslenecek yere ve işlevine bağlı olarak değişir.
Türklerde tahta oymacılığı köklü bir zanaatdır. İran'da alçı
işçiliği daha önemli iken, belki de göçerlerin ahşap malzemeyi
daha iyi tanımaları yüzünden Türkler ahşap işçiliğini yeğle
mişlerdir. Geometrik motifler de ahşap malemenin doğasına
daha uygundur. Bazı yörelerde gelişmiş olan alçı işçiliği
ahşapta gördüğümüz tasarımların kalitesine ulaşmamıştır.
HAYATLI EV
BUrsa, Yenişehir, Şemak; Evi, Başoda'nın
tayan ve tep© pencereleri
Enteryörlerde pek dikkat çekici olmayan sergen, tasarımın
doğasını açıklayan bir öğedir. Bu raf, duvarları düşeyde ikiye
ayırır. Birinci bölüm hareketli kısımdır; pencereler, dolaplar,
ocaklar kısaca ulaşılabilen ve kullanılan eşyaları içerir. Ser
gen ulaşılabilirin sınırıdır. Üzerine bazı eşyalar ve meyveler
koyulur, işlevsel bir korniştir. Ne var ki, mimarlık tarihinde
saf arkitektonik bir öge olan kornişe işlev kazandırılması sey
rek görülür. Sergen ise Türk mimari uygulamasının pragmatik yapısını sergileyen öğelerden biridir. Sergenin üzerindeki
bölümde açılmayan tepe pencereleri ve daha geç dönemlerde
duvar resimleri bulunur. Sergenin üzerinde kalan bölüm ta
vanla birlikte örtüye katılır. Bir soyut benzetme olarak:
Düşey boyutta odayı üzerinde kapağı olan bir kutuya benze
tirsek göç sırasmda tepesi ayrı taşman yurt kavramına yakın
laşan bir imge elde ederiz. Bazı tavan biçimlerinin, araştırma
cıların daha önce işaret ettiği gibi, göçer geleneğinin mirası
olarak algılanması bu benzetmeden kaynaklanmaktadır.
Odanm tavanını biri genellikle kare şeklinde iki parçaya
ayırmak ve kare^ alanı bazan kubbesel bir tavırla, bazan dai
resel bir motifle vurgulamak kuşkusuz biçimsel olduğu kadar
220
HAYATLI EVİN ESTETİĞİ
simgeseldir. Bu uygulamayı değinilen yurt anısına bağlamak
abartılı olabilir. Fakat bu imgenin tarihinin çok eski olduğu
da anımsanmalıdır. Dikdörtgenin kareye dönüşmesi, ortası
nın bezenmesi Orta Asya ev p la n la r ın d a görülen bir biçim
düzeninin sürekliliğiyle açıklanabilir137. Bu evlerde kubbeli
odanın dikdörtgen biçiminde bir girişi vardır. Gerçekten de
Anadolu'da ilk yapılan zaviyelerin planlarında çok rastlanan
biçim düzeni, Orta Asya'daki ev Örneklerinden yola çıkarak,
kubbeli bir oda ve eyvan biçiminde dikdörtgen bir giriştir. Bu
yorumlar oda tasarımının temelinde bazı tarihi modeller bu
lunduğunu ve doğrudan tasarımı yönlendirmese de, başlamak
için bir imge oluşturduklarım açıklamaktadır. Böylece odanın
estetik varlığının altında kültürel statüsü olan bir prototip ol
duğunu söyleyebiliriz.
Yaşam ve biçim arasında Türk evinde çok doğrudan bir
ilişki vardır. Oda tasarımında kullamm biçimi de ifade edil
miştir. Öğelerin tümü yerli olunca odamn kendisi tümel bir
kayram olmaktadır. Sonradan katkı dokumadır. Dokuma gö
çer geçmişinin uzantısıdır. Böylece Türk evinin odası Alman
ların “ Gesamtkunstwerk” dedikleri, biçimlenmesinde tüm za
naatların katkıda bulundukları bir bütün olmaktadır. Çadıra
referans da budur. insan burada yaşamının bütün maddi
uzantılarıyla birlikte yaşamaktadır. Estetik duygu yaşam duy
gusuyla örtüşür. Evin ve odanın estetik çekiciliği de bu bü
tünlük ve tamlıktan doğar. Bu kavramın bütünlüğü, odaya
yeni mobilyalar, sandalye ve masalar, sobalar girdiği ve pen
cereler değiştirildiği zaman ortaya çıkmıştır. Bu değişimlerle
sonucunda Türk odası estetik çekiciliğini yitirmiş ve sıradan,
dikdörtgen bir hacime dönüşmüştür. Evin hiyerarşisinde oda,
hayat'm karşısında, son sığmaktır. Ev kavramının diyalektik
yapısında antitezdir. Ne var ki oda, bu en mahrem sığmak,
dışarıya doğrudan açılır. Kullanım açısından çadır ile akraba
lığı burada da sürmektedir. Çadır doğada tümel bir birimdir,
sığınağın tüm işlevleri aynı hacmin içinde yerine gelir. Oda
larda da sarayda bile olsa bu yalıtılmışlık duygusu vardır. Bu
günün insanına sultanın Harem'den Bağdat Köşkü'ne gitmek
için açık bir terastan geçmesi anlaşılmaz gelebilir. Fakat do
ğayla bu alışveriş estetik değerlendirmenin de temeli olmuştur
ve yan-göçer davranış içinde doğaldır.
Türk evlerinin dış düzenlemesi biri sokağın diğeri içerinin
olmak üzere iki isteğe yanıt verir. Hayat cephesi bir anlamda
avlu ya da bahçe ile kucaklaşır. Evin bir iç cephesi yoktur,
yalnızca dış mekan içeriye kadar girer. ‘Dışarı’ oda kapısın
da başlar. Dolayısıyla gerçek ve özel yüzünde ev, çevresin
den ayrılmış olarak algılanmaz, ‘içeri’ ve ‘dışarı’ arasındaki
bu sembiyoz ev tasarımının gerçek organik tavrını sergile
mektedir.
D. Kubatt, Anadolu-Türk M im arkihİn
Kaynak ve Sstmnlan, İstanbul 1965, s.
47,144.
221
Sokak cephesi tasannu daha biçimseldir. Giriş katının oluş
turduğu ve sokağa ait olan bir tür altyapı üzerinde üst katlar
yükselir. Alt kat sokağm girinti ve çıkıntısını izler ve bahçe du
varı ile aynı hizadadır. Giriş katı ile bahçe duvarının sürekliliği
sokağın çerçevesini yaratır. Evin kapıları içerideki mikrokozmosa işaret ederler. Ev girişinin bahçe duvarında olduğu klasik ör
neklerde vurgulanmış bir tasarımı olmuştur. Çin Denizi'nden
Balkanlar'a, bahçe kapısının her zaman özel bir biçimsel ve sim
gesel önemi olmuştur. Burada estetik duygu simgesel anlatımın
peşinden gelir.
Tipik geometrik düzenleriyle sokağa taşan Evin dış cephesi,
hemen bütün bölgelerde benzer matematiksel oranlar karşımıza
çıkar. Yerel ve bölgesel yapı farklılıklarına karşın bu homojen
ifade yapı alanında ortak kültürün varlığına işaret eder. Biçim ve
ölçek açısından böyle bir benzerliğin oluşması yerleşik yaygın
Edime, ev ve sokak, (Rıfat Osman'dan)
HAYATLI EVİN ESTETİĞİ
normların, varlığım gösterir. Cephe tasarımına çok karmaşık ol
mayan* yapısal ve doğrusal bir geometri hakimdir. “Bu ayaklan
yere haşan yaklaşımı Japon yapı sanatında da görürüz. Burada iş
levin basit rasyoneli ve geleneksel modellerin varlığı yeterli ol
muştur. Batı etkileri duyulana kadar bu yaklaşım başarılı da ol
muştur. Bayan Pardoe’nun İstanbul yalılarına ilişkin söyledikleri
ni bu bağlamda anımsamakta yarar vardır, “Hiçbirşey Boğazdaki
yapılar kadar düzen dışı fakat o oranda resimsel olamaz. Türkler
doğayı o kadar severler ki, en iyi manzarayı yakalayabilmek için
evlerine sağından solundan girintiler ve çıkıntılar inşa etmekten
kaçınmazlar. Boğazm her kıvrımında karşınıza çıkan bu sayfiye
evleri insanda parça parça yapılmış duygusu uyandırır” 138.
Türk Hayatlı Evinin evrimi boyunca başından beri hiç değiş
meyen tasarım ilkesi, birçok kez yinelediğim, hayat-oda karşıtlı
ğıdır. Öğeler serbestçe kullanılmakla birlikte hiyerarşik sırala
maları değişmez. Oda ya da hayatın tasarımında yaşam ve biçim
biribirine karışır. Böylece sınırsız varyasyon olasılığının önü açıl
mış olur. Türk konut geleneğinde temel programın sürekliliği ve
temel öğelerin yerleşimindeki hiyerarşik disiplin yüzyıllarca aynı
kalmıştır. Bu estetik anlayış göçer pragmatizmi ve Yakındoğu İs
lam soyutlamasının bir sentezidir. Kavramsal çeşitlilik AnadoluTürk toplumunun kültürel karmaşıklığım yansıtır. Başlangıçta
herşey bir sinkretizm idi, ve bazı bölgelerde bu uzun süren bir
olgu oldu. Anadolu-Türk kültürü doruk ve sentez noktasına
onaltıneı yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı egemenliğinin sağ
lamlaşmasıyla erişti. Bu kültürün maddi ifadesi olarak hayatlı ev
bir simge olarak alınırsa temel kültürel karakter eklemleme söz
cüğüyle ifade edilebilir. Bu açıklanan mimari davranışla Türk
gramerinin yapısı arasında hir benzerlik vardır. Türk Dili'nde de
ekle üremek başat bir özelliktir. Basit ekler sözcüklerin anlamını
değiştirir. Arkasında yatan ussal mekanizma eklemlemedir. Oda
ya da ev tasarımında da simgesel ve işlevsel nedenlerle aym me
kanizmanın rol oynadığım söylemek olasıdır. Yüzyıllarca yaşa
yan ev imgesinin biçimsel sözlüğü anonim yapı ustaları tarafın
dan kolayca benimsenmiştir. Bu sözcüklerden aym dilbilim sü
reçlerinde olduğu gibi, yeni bir gramer yaratmışlardır. Başlangıç
ta sinkretizm döneminde her özellik farklı kültürel dünyalarda
oluşmuş öğelerle yeni tasarıma katılmıştır. Sonuçta, tüm bu öğe
ler tutarlı bir mimari bütün oluşturduklarına göre, bu sonucu
pragmatik bütünsellik olarak tammlıyabiliriz. Pragmatizm bura
da parçaları birarada tutan yapıştırıcı rolü oynar, idealist değil
dir ve simetri, eksensellik ve merkezilik gibi soyut kavramların
gelişimine izin vermez, ondokuzuncu yüzyıldaki Avrupa kültür
etkilerinin dayatmasma kadar evler özelliklerini koruyarak inşa
edilmiştir.
Osmanlı kültür dünyasmda ev kavramı kırsal bir ekonomi,
yarı-kırsal bir kent dokusu, Müslüman aile yapısı ile yerleşmeye
138 Miss Pardon a.g.e., s. 41 vd.
223
geç ulaşmanın özelliklerini birleştiriyordu. Bunlar, çok eski
köklere uzanan öğelerle Anadolu-Türk toplumuna özgü koşul
larda yeniden yorumlanarak, özgün hayatlı evi yarattılar.
Türk evinin tarihi, coğrafi ve davranışsal kökenlerini inceler
ve bunları bir estetik duyarlılık ile birleştirmeye çalışırken, kül
türün genel estetik yaklaşımının Öğelerini ortaya çıkarabilir
miyiz? Baumgarten’den başlayarak mimari estetik bilimsel bir
disiplin olarak kabul edilmiş ve çoğunlukla işlevsel ve estetik
ilişkiler, orantı sistemleri, Gestaltung ve hacimsel analiz üze
rinde durmuştur. Ben bu çalışmada estetik değerlendirmenin
arka planı olan işlevsel ve davranışsal unsurlar üzerinde durdum. Seçimlerin temelinde uzun zamanlı kullanım vardır ve
gelişim de bu seçimin sınırları içinde olmuştur. Gerçi o döne
min işlevselliğinin yeterli bir değerlendirmesini yapmak zor
dur. Sultan ısınmak için kürkler giyip, kargir bir yapının iyice
ısıtılmasını istemek yerine mangalları yeğliyorsa, bunun köke
ninde derin kültürel belirleyiciler olmalıdır. Ancak bu mimari
de güzel bulduğumuz yanların yapımcıları tarafından da aynı
şekilde algılandığını kabul edebiliriz. Harap eski evleri seyre
derken aldığımız soyut hazzın, yapı ustaları için bir estetik de
ğer sisteminin öğelerini oluşturduğunu da savunabiliriz. Croce’nin savı doğrultusunda kendi duygularımızın, evi yaptıran
lar ve yapanlar tarafmdan da paylaşıldığını kabul edebiliriz.
Eski yapı ustaları basit prototipleri yineleyerek eski motifle
ri yerel koşullara uyarladılar. Bu bakımdan Türk evinin karak
terini kilimlere de benzetebiliriz. Kilimlerde de ortak desenler,
dokuyanın katkısı nedeniyle farklılaşır. Kilimler ve evler aynı
duyarlılığın ürünleridir.
Bu estetik tavrı günlük yaşamın duyarlılıklarının biçimlen
mesi olarak tanımlayabiliriz. Bu tanım, dramatik ve büyük
kavramların egemen olduğu estetik kavramlarla karşılaştırılın
ca taşralı görülebilir, öte yandan, ev yapımına bu doğal yak
laşım sayesinde biçim ve dokulardaki küçük değişimler, top
raktan yetişen bir zanaatkarlığın sevecen ustalığı ile büyük gü
zellikler yaratabilmiştir. Bu yaratmalar akılcı, entellektüel ya
da katı kuralcı değildi. Türk mimarlığında virtuoso’dan çok,
duyarlı bir zanaatkarın işlevsel yapıyı yumuşatan tavrı sergile
nir. Bu ustalar yaptıkları evlerde, tanımı belirsiz, arketiplerin
yeni açılımlarını yarattılar. Çağdaş akılcılığa aykırı olsa da on
ların tutumları özgünlüğü ile etkileyicidir.
Kavramsal yaklaşıma ilgisizlik ve pragmatizm Hayatlı Evin
asimetrisinde açıkça görülür. Simetrik bir kuramsal başlangıcı
olsa da (eyvan çevresinde iki oda) Türk Hayatlı Evinin geliş
miş örneklerinde simetrinin önemli bir yer tutmadığını görü
rüz. Oda büyüklükleri, merdivenin yeri Ve genel tasarım açı-
smdan simetri aranmaz. Bu evrensel bir kompozisyon kuralı
olarak simetrinin tümüyle dışlandığım göstermez. Fakat, onse
kizinci yüzyılın sonlarına kadar simetri kavramının tasarımı
etkilediği de söylenemez.
Sağlam malzeme kullanılarak yapılmış anıtsal yapılar ve
Vitruvius’tan beri gelişen mimari ilkelerle kafaları dolmuş olan
Batılı gözlemciler, tümüyle farklı bir tarihi ve bakış açısı olan
Türk konut geleneğine tarafsız bir gözle bakamazlardı. Yine
de gözlemleri bu farklı konut geleneğinin özgün karakterini
saptamak için yeterince açıktır. Onların belirttikleri gibi, bu
ahşap konutların ve evlerin geçiciliği yapı malzemesinin özel
liklerinden değil sahiplerinin sosyal statüsünün kolay değişme
sinden ve hakim yaşam felsefesinden kaynaklanmaktaydı. Bu
yapılarda kişinin anısını yaşatmak isteği yoktu.
Hayatlı Evde özgün ifadesini bulan Türk anonim mimari
geleneği, Japon konut geleneği gibi, açık geometrisi, strüktürel
ifadesi ve iç mekanlarının iç açıcı saydamlığı ile büyük ve güç
lü bir üslup yaratmıştır. Bu üslubun Avrupa'da sanayi öncesi
dönemlerde yaratılan konut geleneklerine göre çok daha mo
dern bir tasarım anlayışı sergilediğini bugün rahatlıkla söyleye
biliriz.
smdan simetri aranmaz. Bu evrensel bir kompozisyon kuralı
olarak simetrinin tümüyle dışlandığım göstermez. Fakat, onse
kizinci yüzyılın sonlarına kadar simetri kavramının tasarımı
etkilediği de söylenemez.
Sağlam malzeme kullanılarak yapılmış anıtsal yapılar ve
Vttruviusrtan beri gelişen mimari ilkelerle kafaları dolmuş olan
Batılı gözlemciler, tümüyle farklı bir tarihi ve bakış açısı olan
Türk konut geleneğine tarafsız bir gözle bakamazlardı. Yine
de gözlemleri bu farklı konut geleneğinin özgün karakterini
saptamak için yeterince açıktır. Onların belirttikleri gibi, bu
ahşap konutların ve evlerin geçiciliği yapı malzemesinin özel
liklerinden değil sahiplerinin sosyal statüsünün kolay değişme
sinden ve hakim yaşam felsefesinden kaynaklanmaktaydı. Bu
yapılarda kişinin anısını yaşatmak isteği yoktu.
Hayatlı Evde özgün ifadesini bulan Türk anonim mimari
geleneği, Japon konut,geleneği gibi, açık geometrisi, strüktürel
ifadesi ve iç mekanlarının iç açıcı saydamlığı ile büyük ve güç
lü bir üslup yaratmıştır. Bu üslubun Avrupa'da sanayi öncesi
dönemlerde yaratılan konut geleneklerine göre çok daha mo
dern bir tasarım anlayışı sergilediğini bugün rahatlıkla söyleye
biliriz.
EKLER
Eki
Güneydoğu Anadolu Konut M im arisi
Üzerine N otlar
Hayatlı Ev ile Güneydoğu'nun anonim geleneklerini kıyaslaya
bilmek için bu yöresel üslubun kısa bir tanımını yapmak yararlı
olacaktır. Güneydoğu Anadolu Helenistik dönemden başlayarak
anıtsal özelliklere sahip bir taş mimari geleneği yaratmıştır. Bu ge
leneğin Roma, Hıristiyan ve erken İslam dönemlerinde önemli Ör
nekleri vardır. Bu bölgede Islami diyebileceğimiz biçimler Selçuk
Atabeyleri, Eyyubiler, Memlukler zamanında ortaya çıkmıştır.
Haçlılar döneminde kısa bir etkileşimin de sözü edilmelidir. Bu
geniş bölgenin konut mimarisinin örnekleri Diyarbakır, Mardin,
Urfa ve Gaziantep gibi büyük kentlerde ayakta kalan eski evlerde
görülebilir. Etki alanı Kapadokya'ya kadar uzanır.
Mimari vokabiilerin temel öğeleri ortaçağ Memluk biçimlerin
de kullanılan iç avlular ve eyvanlardır. Dar uzunlamasına odalar,
küçük orta alanlar, avluya açılan direklikler ve düz çatılar Sasani
ve Roma sonrası Yakın Doğu mimari uygulamalarının sürekliliği
ni yansıtırlar.
Diyarbakır, Mardin, Urfa ve Gaziantep gibi kentlerde yerel üslupsal farklar olmakla birlikte ortak bir kavramsal çerçeve bulu
nur. Diyarbakır önemli tarihi konumu ve saray gibi evleri ile bili
nir139. Örneğin erken onsekizinci yüzyılda yapılan İskender Paşa
Konağı ve onsekizinci yüzyıl başında yapılan Ekrem Ocak Evi gi
bi yapılar bu yerel geleneğin saygın ve karakteristik örnekleri
dir140.
İskender Paşa Konağı'nın harem bölümü biraz değişmiş ol
makla birlikte, yapıldığı dönemden kalmadır. Bu yapıdaki plan
öğeleri onaltıneı yüzyılda Batı Anadolu Hayatlı Evi daha yeni ge
lişirken, şemasım oluşturan temel öğelerin Güneydoğu'da değişik
bir konut tasarımı içinde varlığım göstermektedir.
Evin Haremi merkezi bir avlu çevresinde düzenlenmiştir. Hare
min iki bölümü, eyvanlarıyla biri kışlık biri kuzeye bakan yazlık
olarak tasarlanmışlardır. Odalar, tek ya da çift, ya eyvanların ya
da orta sofanın iki yanındadırlar. Bu eyvanlara ev ortası da denir.
Eyvanlara doğrudan açılmayan odalara geçiş başka odalardan ya
pılır. Koltuk denilen bu odalar yatak odası ya da depo olarak kul
lanılır. Yerel terminolojide eyvan’a ev ortası, revaklı galeri’ye ey
van adı verilmektedir.
WINTER CJUARTER
101
Diyarbakır - Ekrem Ocak Evi - Harem
- erken 15. Yüzyıl - (Erginbaş'tan)
13f Diyarbakır evleri üzerindeki temel çalış
ma: Doğan Erginbaş, Diyarbekir Evleri,
İstanbul 1954.
'
8.6., s, 20, Levhalar lll-R
229
HAYATLI EV
Avluya açılan Eyvan
230
GÜNEYDOĞU ANADOLU KONUT MİMARİSİ ÜZERİNE NOTLAR
103
102
Diyarbakır - Hacı Hıdır
Mahallesin'de ev - Harem planı(Erginbaştan)
Diyarbakır - Hacı Hıdır Mahallesinde Ev - Avlunun güney cephesi - (Erginbaş'tan)
Diyarbakır'da su, gölge ve yarı-açık alanlar tasarımın ana öğe
leridirler. Eyvanın yanıbaşında havuz, su kanalı ve sıcak yaz gün
leri için bodrum odası (selsal, Mezopotamya serdab’ı), sıcak bir
iklim için çok kullanışlı mekanlardır. Kış odaları Güneye ve Do
ğuya bakar. Helalar ve mutfaklar ana çekirdeğin dışındadır ancak
kolayca ulaşılabilirler. Ahır selamlık bölümündedir. Ev, giriş ka
tmda sokağa kapalıdır. Ancak ikinci bir kat olduğunda çıkmalar
la (şahnişin) sokağa doğru taşar. Yaygın olarak kullanılan çatı
düz kalaslar ve toprak damdan oluşur. Kullanılan ağaç kavak ol
duğundan büyük açıklıklar yapılamaz. Odalar bu nedenle dar ve
yüksektir. Çatıda kubbe ve tonozların kullanıldığı örnekler de
vardır.
104 Kahta - Damlacık - Eyvan Evi ÇGAkırfdanî
Direklikler, pencereler, geçitler için hem sivri hem de basık ke
merler kullanılır. Ancak dikdörtgen şeklinde açıklıklar da, vardır.
Temel süsleme öğeleri; bazalt cephelere koyulan geometrik ve çi
çekli stilize kireçtaşı süsler, taşlar ve yer karoları arasında beyaz
derzler, süslü demir parmaklıklar, taş konsollar ve çeşmelerdir.
Tek ya da iki kadı evlerin dış mimarisi çok gösterişli değidir.
Bezemerler İslam geleneği içinde içiriye dönüktür. Avlular kemerli
eyvanları, büyük sıra pencereleri, vurgulanmış ritmik uzun cephe
leri, büyük taş döşeli avluları, havuzları ve salsabilleri ile saray
mimarisi kökenini bağlanabilecek bir amtsallığa sahiptir. Yöresel
eski bir kentsel geleneği sürdüren bu büyük konutlar Mısır ve Su
riye konut mimarisinin güneydoğu bölgesindeki uzantılarıdır,
G.Akın tarafından Urfa bölgesinde incelenmiş olan bir grup
eyvanlı ev de benzer bir morfoloji sergiler ve bu geleneğin yaygın
lığına ve kalıcılığına işaret ederler.
105 Urfa Bölgesi - EyvanEvi (G. Akın'dan)
231
HAYATLI EV
Ek 2
Balkan Ülkelerinde Hayatlı Ev
Osmanlı imparatorluğu ondördüncü yüzyıl sonundan son
ra Balkanlara egemen olmuştur. Türkler İstanbul'un fethin
den önce Yugoslavya'daydılar. Klasik düzenine onaltıneı yüz
yılın sonunda ulaşan Hayatlı Ev, egemen sınıflar tarafından
Balkanlara taşınmış olmalıdır. Değişik bölgelerde müslümanların ve müslüman olmayanların bu ev modelini, kuşkusuz
bir statü simgesi olarak da benimsedikleri söylenebilir141.
Türk döneminden kalan örnekler Trakya, Makedonya ve
daha sınırlı olarak Tesalya ve Epir Hayatlı Ev geleneğinin
yerleştiğini göstermektedir. Bulgar ve Yunanlı yazarlar, ulu
salcı bir yaklaşımla konut geleneklerinin bağımsızlığını savlamışlardır142. Ancak camiler, medreseler, mezarlar ve hanlar
gibi ev tipolojisi de Anadolu'dan gelmiştir. Eldem ve Arel’e
göre Türk evinin en iyi örnekleri Balkanlar'da bulunur. Bu
sav gerçeğe uymaz. Hayatlı Evin gelişiminin en belirgin ve ge
lişmiş örnekleri bu kitapta da görüldüğü gibi, Anadolu'da ve
İstanbul'dadır. Balkanlar'da bazı bölgelerde Hayatlı evin gü
zel örnekleri kuşkusuz yapılmıştır. Fakat, bu Türk geleneği
nin y aygınlığının göstergesidir.
Sir P. Rycaut, The Present State o f the
Ottoman Empire, London 1668, s. 82.
142 Yunan anonim mimarisi üzerinde önemli
çalışmalar yapan Moutsopoulos,
Karaferiye'deki evler için bunların
Makedonya'daki ev geleneğine ve dana
eski dönemde Olintus evlerine dayandığı
nı ileri sürer. Öle yandan aynı yazar, du
eski konutlar üzerinede onsekizinci
yüzyıl'dan eskiye giden hiçbir veri kalma
dığını da söylemektedir. Aynı yapıtında
bu evlerin galerilerinden "hayati" olarak
söz etmesi de ilgi çekicidir, s. Tl 4. The
Popular Architecture of Verria, Atine
1967. Özetleyerek çeviren Leslie Finer.
232
Hayatlı Ev Filibe (Plovdiv, Philippolis), Yenişehir, Kavala,
Karaferiye [Verria), Kesriye (Kastoria), Embelek (Ambelekia), Siatista gibi kentlerdeki yerel bir geleneğe bağlanamaz.
Filibe’nin ondokuzuncu yüzyıl konut mimarisi Edirne’den
çok Bursa’ya benzer. Karnıyarık biçiminde yapılmış Kuyumcuoğlu evi cephe kompozisyonuyla Anadolu'da herhangi bir
kentte olabilirdi. Castoria’daki Sabuncu Evi ya da Ambelekia’daki Schwartz Evi Batı Anadolu'da bulunan Hayatlı Evin
pek çok klasik örneğinden farksızdır. Makedonya'da klasik
hayattan merkezi planlara geçiş, yarım yüzyıl farkla Anado
lu'daki örnekleri izlemiştir.
Moutsopoulos’un Verria evleri çalışmasında yapı teknik
leri ve temel tasarım
üzerine kullanılan terminoloji
bu yapıların kökenleri konusunda kuşku bırakmaz. Türk
Hayatlı Evinin ana öğesi hayat’m adı “ hayati” olmuştur.
Cephelerin en belirgin karakteri olan çıkmalara (şahnişin)
“ sahnissi” adı verilir. Bu çıkmaların desteği olan furuş Yu
nanca'da “ fouroussia” olmuştur. Saçaklara da Yunanca'da
“ satsaki” denir.
öğ
eleri
BALKAN ÜLKELERİNDE HAYATLI EV
Kastorla, Bassaras Konağı (Vîoutşoooulos ran)
233
HAYATLI EV
Yapı ve inşaat konusundaki bir başka grup sözcük yine
Türkçe'den gelir. Bunlardan en önemlisi ahşap yapıyı tanım
layan çatma sözcüğü Verria evlerinde “ tsatma” olur. Bölme
ya da dolu-bölme, derekia {direk), koussaklama (kuşaklama),
tanbania ya da esas tanbania (taban: esas taban, üst taban),
bağdadi, payantes (payanda) aynen kullanılmaktadır. Ahşap
yapı terminolojisinin tüm sözcükleri Türkçe'dir. Yerel bir ge
lenek kuşkusuz kendi terminolojisine sahip olurdu. Oysa Osmanlıca'da belirli teknikler ve günlük ev eşyaları için Yunan
ca, Ermenice, Farsça ve Arapça'dan ödünç alınmış pek çok
sözcük bulunmaktadır. Makedonya ve bazı diğer Balkan ül
kelerinde Hıristiyan azınlıklar tarafından kullanılan başka
sözcükler de anımsanabilir. Bunlar arasında mangale (man
gal), kepengia (kepenk), minderia (minder), sofrades (sofra)
yaygın olarak kullanılmaktadır143. N. Akın, Balkanlar'da ba
zan yanlış yerlerde, bazan anlamı kaymış olarak Türk Ev ter
minolojisinin kullanıldığını belirtir. Yugoslavya'da sergeni,
minsofa, ocaklıca, divanhana, coska Arnavutluk ve Karadağ
'da çardak (Anadolu'da bazı bölgelerde hayat yerine kullanı
lır) kökenin Türkiye'de olduğunu belirler144.
S. Stamov’un güney Bulgaristan’da küçük Zeravna kenti
üzerine yazdığı kitapta Sayvan, Anadolu'nun birçok yöresinde
olduğu gibi hayat yerine kullanılmıştır, ukluk (yüklük), köşk,
tarbozan (trabzan), başlak (başlık), yoşmak v.b. gibi Türkçe
kökenli bir dizi sözcük saymaktadır145.
Moutsopoulos, a.g.e., s. 105 vd.
Nur Akın, a.g.e,, s. 104.
S, Stamov, Arhitektura na Zheravna, Sofya
1971.
1^ A. Bammer sözlük ve espiri olarak
Balkanlar'daki ve Yunanistan'daki üslup
ve mimarinin kaynağı olarak Anadolu'yu
göstermiştir. A. Bammer, Wohnen im
Vergaenglichen, Graz 1982, s. 19.
234
Egemen kültürü yok saymak ve yüzlerce yıllık Osmanlı et
kisini yadsıyarak yerel önceliklerde ısrar etmek sadece ideolo
jik bir yorumdur. Anadolu’da Türk-Müslüman çoğunluğun
bulunduğu bölgelerde Hayatlı Evin doğuşu, gelişme tarihi
içinde Anadolu ve İstanbul'daki örnekleri, hayatlı evin fizyo
nomisini önemli ölçüde değiştiren ve Balkanlar'da hiçbir yer
de görülmeyen saray geleneğinin etkileri, İslam ve göçer kö
kenleri ile yadsmamayacak ilişkiler ve Türkçe yapı sözlüğü bu
konut tipolojisinin coğrafi kaynaklan için açık kanıtlardır. Bu
tür yorumların arkasında Osmahlı Imparatorluğu'nu Asyalı
bir devlet görme yanlışlığı bulunmaktadır. Gerçekte Balkan
eyaletleri imparatorluğun en güçlü, kalabalık ve zengin eya
letleriydi. İstanbul'un, Edirne, Selanik, Filibe ve Manastır'la
ilişkileri ve benzerlikleri Anadolu kentleri ile ilişkilerinden da
ha güçlü olmuştur. Bu bölgelerde Türklerin ev anlayışının
egemen olması doğaldı. A. Bammer, Yunanistan ve Balkan
lar'da sanatlarda ve özellikle anonim mimaride rastlanan ter
minolojinin Türkçe olmasının kökeninin Anadolu olduğunu
gösterdiği düşüncesine katılır146.
Anadolu'da çeşitli bileşenleri ve ilişkileri ile bağımsız ve
uzun bir tarih varken Balkan evlerinin onsekizinci ve ondoku-
BALKAN ÜLKELERİNDE HAYATLI EV
zuncu yüzyıllarda gelişimini Anadolulu kökler olmadan açık
lamak olası değildir. Öte yandan» bu çalışmada da belirtildiği
gibi, Osmanlı topraklarında güç merkezlerinden uzak, kendi
fiyonomilerini koruyan ancak başkentin de modasından etki
lenen bölgesel gelenekler vardı. İmparatorluğun doğu eyaletle
rinde olduğu gibi Balkanlar'da da bazı bölgeler hayatlı ev ge
leneğinden çok az etkilenmişlerdi, Kuzey Bulgaristan, Transilfâöya, Güney Yunanistan, Hırvatistan ve Ege Adaları geleneksel mimarilerini korudular. Bu bölgelerde Türk üslubu da
ha çok taşra idari merkezlerinde, Türk valilerin, yetkililerin,
onlarla yakından ilişkili yerel kesimlerin ya da doğrudan yer
leşen Türklerin benimsediği bir üslup oldu. Dolayısıyla Kıb
rıs, Rodos ve Girit gibi büyük adalarda yerli geleneklerle
Türk üslubu yaüyana yaşadı147. En çok müslümanlaşan Bos
na ve Arnavutluk'ta bile hayatlı evin oldukça değişik yerel
varyasyonları ortaya çıkmıştır.
Ayrıca, zaman, sosyo-dinsel karakter, imparatorluğun di
ğer bölgeleri ve Avrupa ile ilişkiler açısından bölgeler arasın
da çeşitli farklarda etkili olmuştur. Edirne'nin durumu evle
rin mimari üsluplarını etkileyen unsurları aydınlatması açı
sından ilginçtir. Edirne'nin konut mimarisi Anadolu ve İstan
bul'dakilerle paralel bir gelişme göstermiştir. Ancak ondokuzuncu yüzyılda yapı üslubunda hızlı bir değişim olmuş ve ye
ni konut tipleri gelişmiştir. Buna karşılık örneğin Bursa'da
hayatlı evin yavaş gelişim sürecinin işlemeye devam ettiğini
görmekteyiz. Edirne de, Selanik ve Manastır gibi batıHaşmanın çekim merkezlerinden biriydi. Balkan Hıristiyanları üze
rinde Avrupa etkisinin Anadolu'dan daha etkili olduğunu ve
bunun doğrudan konut gelenek ve alışkanlıklarına yansıdığı
nı görmekteyiz. İS 17'deki büyük yangından önce Selanik İs
tanbul'un pek çok mahallesine benzemekteydi, Ondokuzuncu
yüzyılın İkinci yarışından sonra Hıristiyanların yaşam tarzına
etkileri ve Avrupa ûsluplafimn benimsenmesine olan katkıları
azımsanmamalıdır. Balkanlar, imparatorluğun en zengin böl
geleriydi. Özellikle ondokuzuncu yüzyılda, Balkanlar'daki
Hıristiyan halkın Avrupa devletlerinin koruması altında ol
dukları dönemlerde, Rodoplarda büyük konaklarında varlıklı
Bulgar tacirler ya da Siatista'daki Yunanlı armatörler göste
rişli evler yaptırmışlardır. Bu güzel konutlar Anadolu-Türk
kökenini yadsımamızı gerektirecek bir özgünlük göstermez
ler. Hıristiyan sahiplerinin özel isteklerine yanıt vermek için
bazı değişikliklere uğramış olsalar da Türk Hayatlı Ev gelene
ğinin örnekleridir. Ne var ki hiçbirinde İstanbul'un büyük
konaklarında bulduğumuz boyutlar ve kavramsal serbestlik
yoktur.
Ondokuzuncu yüzyılda Balkan evlerindeki değişiklikler ko
nusunda bazı gözlemler yapılabilir. N . Akın ondokuzuncu
m
H. 6aWucci, Ambftetum Turca in Msdij,
Milano 1932.
235
HAYATLI EV
yüzyıl Bulgar evlerinde bağımsız oda kavramının terkedilmeye başlandığını yazar148. Bu değişim belki de daha önce
lerden başlamış olabilir. Bulgar evlerinde eğer başoda doğ
rudan hayat ya da sofaya açılıyorsa, diğer odalar birbirleri
ne bağlı olabilir ve hayata bağlı olmaz. Bulgar ustalar haya
tı (sayvan) evin en temel mekanı olarak vurgulamamışlardır. Evlerinde hayat bir galeriye dönüşmüştür. Eyvanları
yoktur. Ayrıca tepe pencereleri de kullanılmamıştır. Ondo
kuzuncu yüzyıl Bulgar evlerine (Bulgarlar için yapılan ev
ler) zorlukla Türk evi denebilir. Dolayısıyla bir Bulgar evi
nin cephesi Türk evi fizyonomisine uysa bile planı farklıdır
ve Türk geleneğine yabancı bir tasarımın ifadesidir.
Ondokuzuncu yüzyıl Makedonya evlerinde orta sofalı ev
planları ve hayatlı evin bazı özelliklerine rastlarız. Ancak
hayatlar küçük bir galeriye dönüşmüş ve revak olarak ad
landırılmışlardır. Üsküp, Manastır ve Ohrid gibi kentler
Türk ev geleneğinin en çok yaygınlaştığı merkezlerdi. Saraybosna ve Mostar gibi Bosna kentlerinde hayatlı ev özel
liği taşıyan bazı evler bulunsa bile bölgesel özellikler belir
gindir.
Siatista ve Âmbelekia gibi Teselya kentleri onsekizinci ve
ondokuzuncu yüzyıldan galeri ve karnıyarık tür ev örnekle
rini sergilerler. Zengin tacirler için yapılan bu evlerin Saf
ranbolu 1dakilerle şaşırtıcı benzerlikleri vardır. Yine de daha
titizlikle inşa edildikleri ve Anadolu'dakilere göre daha süşlü oldukları söylenebilir. Giriş katları belki de güvenlik ne
deniyle daha yüksektir. Yerel karakter Karaferye'de’ (Ver
ria) daha vurguludur. Tzintos Evi yerel gereksinimlerin
Türk ev planlarına getirdiği değişiklikleri göstermesi açısın
dan iyi bir Örnektir.
Türk geleneğinin Arnavut anonim mimarisini tümüyle
etkilediği söylenemez. En .önemli etki kuşkusuz Türkiye'de
de birçok yerde aynı adla anılan çardak adı verilen hayatın
bulunmasıdır. Işkodra'daki Muzani Evi ve Berat'taki başka
evler Türk geleneğinin etkilerini gösteren örnekler olarak
sayılabilir149.
_____ ,____________________
148
N, Akın,
Omsnh &■<; İstanbul
1987,«vınlanmamış doktora tezi, & 86.
149 0.ev s. 276.
236
Balkanların konut mimarisinde Türk döneminin etkileri
ni özetlemek istersek ondördüncü yüzyılda ele geçirilen Tesalya, Doğu Makedonya ve Trakya gibi Türklerin güçlü ol
duğu bölgelerde konut mimarisinin benzer bir gelişme gös
terdiği söylenebilir. Bu bölgelerin dışında rastlanan farklı
lıklar için bazı genel gözlemler yapılabilir. Örneğin Balkan
evlerinde oda sayısı daha fazladır. Aynı plan düzenini izlemedikleri açıktır. Eyvan hiçbir zaman benimsenmemiştir.
__
,
,
.
, , , ,
..
.
,
ı
, , ,
Hayatların da Anadolu da üstlendikleri önemde olmadıkla-
BALKAN ÜLKELERİNDE HAYATLI EV
'İ f L İ p '
v&~ 'îte
' 'i S S l l İ İ ^ ^
iM
T
rı görülür. Cephelerin süslenmesinde yerel mimari oranlar
ve yerel eğilimler ağır basar.
■£
•t m
MorMvNuri Bey Konağı
(Von Hallerstein'dan)
Hayatlı Ev geleneği imparatorluğun Avrupa'daki bütün
coğrafi bölgelerine ulaşamamış, Güney Yunanistan ve Dalmaçya kıyılarım etkilememiş, daha çok güneydoğu Balkanlar'da etkili olmuştur. Ancak Osmanlı idarecileri tara fın d a n
en uzak köşelerde bile inşa ettirilmiş büyük konutlar var
dır. Bunlara iyi bir örnek 1810 da Von Hallerstein’m çizdi
ği Korintteki Nuri Bey Konağıdır150.
ISO |sJ,,C. Moufsopoulos-H. Bankal, k İ. Haller
von Halleistein in Griechenland 18J61817. Berlin 1986.
237
_
HAYATLI EV
Ek 3
Yapı Teknikleri Üzerine N otlar
Onaltmcı yüzyıl gezginleri İstanbul'da bile düz damlı kerpiç
evlerin yaygın olduğunu belirtirler. Sanderson dar sokaklarda
taş, kerpiç ve ahşap evlerin bulunduğunu, çatılarının düz ya da
kiremitli olduğunu yazar. Pencerelerin kepenkli olduğu, vezir
lerin büyük taş konaklarının çok süslü ve yüksek duvarlı bah
çeler ardında bulunduğu anlatılır151. Onaltıneı yüzyılın ikinci
yarısında ahşabın yaygın olarak kullanılmadığı, bu malzeme
nin başkent kaynaklı olmadığı anlaşılmaktadır. Ahşapla güç
lendirilmiş kerpiç ya da kerpiç dolgulu ahşap çatkılı tek kath
evlerin bulunduğu görülmektedir.
Onyedinci yüzyılın ilk yarısmda ise ahşap malzemenin te
mel yapı malzemesi olarak kullanıldığı Pietro della Valle tara
fından belirtilmektedir. İstanbul'u 1614-15 yıllarında ziyaret
eden della Valle evlerin yapı tekniği konusunda bizi aydınlatır.
“Ahşap çatkı önce gemi yapımındaki gibi dışardan kalaslarla
kapatılır. Dolgu ya kerpiç ya da çamurdandı” der.
Anlaşıldığı kadarıyla onyedinci yüzyılda yapım tekniği ker
piç dolgulu ahşap strüktür ve çamur sıvalı Anadolu tekniği ile
dış kaplama ile içerdeki bağdadi üzerine sıvalı çeperler arasın
da dolgu bulunmayan geç dönem İstanbul tekniği arasında bir
yapı tekniği olmalıdır. Della Valle çıkmalardan, balkonlardan,
çatıları süsleyen çörtenlerden, rengarenk kepenklerden ve yeşil
bahçelerle ak yapılardan sözeder. Yapı süreci hızlı ve zanaat
kar işidir. Ondokuzuncu yüzyılın ilk yarısında İstanbul'u ziya
ret eden De Kay, ev yapımını şöyle anlatır; “Yapının büyüklü
ğüne göre çok.küçük boyutlarda oluşturulan ahşap çatkı bü
yük çivilerle üstünkörü tutturulur. Çatı hemen üzerine konur
ve kiremitler yerleştirilir. Daha sonra alt kat tuğla ve harçla
örülür. Aslında daha çoTc harç ve birkaç tuğla ile örülür. Ta§
ustası ve marangoz çalışırken bir yandan yapı boyanır” 152.
________________________ _
,5'
İstanbul'da Hayat (1589-99], Ankara
]9®3' s-40;, ,,
,
'M J. DeKay,Sketches of Turkey ın 1831 and
1832, New York 1833.
238
Evliya Çelebinin zamanında İstanbul'da tuğla ustalarına gö
re üç misli kerpiç ustası bulunmaktaydı. Sıradan insanlar olası
lıkla tek kath evlerini hala kerpiçten yapmaktaydılar. Bu incelemede ondokuzuncu yüzyıl uygulamalarında kullanılan yapı
anlatılmaktadır. Ancak daha az gelişmiş bölgelerdeki eski evler üzerine yapılan araştırımlar ve az sayıda gezginin
notlarından burada anlatılan
yapı
tekniklerinin oldukça eski
,
1 r
olduğunu söyleyebiliriz.
YAPI TEKNİKLERİ ÜZERİNE NOTLAR
Yapı Malzemeleri*
* Prof. Dr. Z. Ahunboy'ın ahşap malzeme ile
ilgili ilk notlarını bu bölüm içinde kullandım.
Hayatlı evin gelişimi sırasında bütün bölgelerde yaygm ola
rak kullanılan yapı malzemeleri taş, ahşap ve kerpiçti. Yerel
yapı gelenekleri ve iklim koşulları duvar yapımı, dolgu türü ve
çatı biçimi olarak önemli farklar yaratmadılar.
Bütün bölgelerde giriş katları için moloz taş kullanımı ge
nel bir yöntemdir. Üst katlarda yatay ve düşey Öğeler için
ahşap kullanılmıştır. Duvar içinde ahşap hatıl kullanımı da
yaygındır. Dolgu hemen her zaman kerpiçti. Çam, meşe, kes
tane, gürgen, ardıç, sedir ve kavak gibi her türlü ağaç kulla
nılmaktaydı. Meşe, kestane ve sedir daha çok zengin evlerde
kullanılmıştır. Orta ve orta güney Anadolu'da özellikle çatıda
kavak kullanılır. Yapısal öğeler için çamdan başka meşe ve
kestane, Kuzey Anadolu'nun ormanlık yörelerinde ise köknar
görülür.
Ankara, Konstrüksiyon ayrıntısı,
(Çetinor'dan)
i
239
HAYATLI EV
106 Mudanya - Haşan Ağa Evi - Ahşap strüktür
Osmanlı döneminde bazı standart ahşap öğelerin piyasada
bulunduğu anlaşılmaktadır. Süleymaniye defterlerinde Barkan’m yaptığı çalışmalar ahşap kirişlerin, kalasların ve döşeme
tahtalarının satıldığım göstermektedir. Ahşabın kullanımı yeırel
ayrıntılar gösterir. Örneğin Safranbolu'da kara çam ve sarı
çam yerlerde, yine sarı çam kaplamalarda, dolaplarda, ke
penkler ve merdivenlerde, saçakların altında, ceviz dolaplarda
yeğlenmiştir.
107 Ahşap çatkı (Kafesçioğiu'ndan)
Çatı kirişleri 2-3 cm kalınlığında döşeme tahtası ile kapla
nırdı. Bunlar çivi ya da üzerlerine koyulan taşlarla tutturulurdu. Serbest döşeme tahtaları için köknar, çivilenenler için kara
çam yeğlenirdi. Kuzeydoğu Karadeniz'de köknardan 1 em ka
lınlığında kaplamalar, ayrıca kestane, meşe ve ladinden 2 cm
kalınlığında döşemeler olurdu. Daha kalınlarına yarma deni
yordu.
Ahşap Yapı
Yapısal malzeme olarak ahşap üç türlü kullanılmaktaydı.
Kabaca yontulmuş kalasların taşıyıcı duvar oluşturdukları,
çantı evi türünden örneğin Gerede çevresinde gördüğümüz
yayla evleri, yaygın görülen ahşap iskelet ya da çatma ev siste
mi, ilk ikisinin karışımı bir yapı sistemi.
240
Hayatlı Ev’de yapı sistemi, giriş katının taş duvarları üzerin
de kurulan ahşap iskelet ya da çatmadan oluşur. Bu, çağdaş bir
iskelet sistemi olmadığı gibi düşey ve yatay öğelerle oluşan bir
sütun-kiriş sistemi de değildir .Yatay ve düşey öğeler arasındaki
bağlantılar modern yapısal iskeletlerde gördüğümüz sürekliliğe
izin vermez. Süreklilik öğeler aracılığı, ile olmadığından doğru
sal da değildir. Burada bütün öğelerin ortak olarak oluşturduğu
bir kutu sistemi sözkonusudur. Katlar arasındaki birinci ve
ikinci dikmeler, yatay bağlantılar düşey kirişler, dikmeler ara
sındaki eğik bağlantılar ve döşemeler sürekli panel dizileri bir
tümel kafes vücuda getirmektedir. Bu sürekli panel ve kutular
sistemi depremlerde oldukça dayanıklıdır. Değişik bölgelerde
aynı sistem, düşey taşıyıcılar ve döşeme kirişleri arasındaki bağ
lantıların türü açısmdan bazı farklılıklar göstermektedir.
Taş duvarlı giriş katı evin güvenliğini sağlamak ve nem soru
nunu çözmek açısmdan yararlıydı. Giriş katı duvarlarının üst
kısımlarına gömülen ahşap tabanlar üst katların ahşap strüktür
öğelerine bağlanıyordu. Odanm uzun kenarındaki yüksek dik
meler çoğunlukla 3 metre aralıkla konmaktaydı. Aralarına da
daha az önemli düşey taşıyıcılar, yatay diyagonallar bağlanırdı.
Bazı yörelerde duvarların oluşturulmasında ilginç panel sistem
leri geliştirilmiştir153. Ahşap yapı eldeki kerestelerin boyutları
Bursa, Apolyont Köyü, ahşap çatkı ve
dolgu
108 Safranbolu taşırtma
153 o . Özgüner, Köyde M im ari^ Doğu
Karadeniz, Ankara 1970, s, 24. Ozgüner,
Doğu Karadeniz'deki değişik adlar altında
ahşap duvar konstrüksiyonlöfıru incelemiş
tir. Dolap çatma, göz dolması, dolap
vurgu, vs. a.g.e., s. 26vd.
241
HAYATLI EV
Hacı Hamza, Evler
242
YAPI TEKNİKLERİ ÜZERİNE NOTLAR
île imalıydı, Kırsal bölgelerde kaba boyutlu keresteler kullanılırken
kentlerde belirli bir standardizasyon göze çarpmaktadır.
Yapılarda farklı birleştirme teknikleri kullanılmıştır. En basit ve
yaygın yöntem çiviyle birleştirmekti. Bini ve lambalı geçme de kullanıl
mıştır. Değişik boyutlarda döşeme çivileri ve kereste pazarda bulunu
yordu. Döşeme kirişlemesi 50 cm aralıklı yapılır, üzerine de 2-3 cm ka
lınlığında, 25-30 cm genişliğinde döşeme tahtaları çakılırdı. Bazı yerler
de (Safranbolu Yörük köyü) döşeme tahtalarının 50 em’yi bulduğu
gözlenmiştir154.
Cephelerin ilginç öğesi çıkmalar yapısal özellikleri açısından da önem
lidir. Çıkma, cumba ya da balkonlar örnekleri Roma dönemine kadar gi
den eski mimari motiflerdir. İstanbul'da Tekfur Sarayındaki balkon (ya
da loqra) ünlü bir ortaçağ örneğidir. Ancak çıkmanın Türk konut mima
risindeki yeri kadar tasarımda önemli olduğu mimari gelenek yoktur.
Çıkma genelde döşeme kirişlerinin uzatılması ile elde edilir. Küçük bir
balkon kadar olabileceği gibi cephenin tümünü de işgal edebilir. Duvarla
ra oturan furuş {konsol) ya da göğüsleme adı verilen k ö şe g e n se ! öğelerle
stabilitesi sağlanır. Bu öğeler doğrudan duvara gömülebildiği gibi duvara
yerleştirilmiş yatay bir hanla da davandırılabilir. Ankara bölgesinde dışa
rıya uzanan birkaç sıra döşeme kirişleri üzerindeki çıkmalar evlere yerel
bir kimlik kazandırır. Diğer bir sistem alt kat yatay kirişlerinde başlayan
payandalarla döşeme kirişlerinin desteklenmesidir [eli böğründe).
109 Safranbolu ahşap çafkı
I ^4 R. Giinay, a.g.e., s. 251.
Amasya, duvar konstrüksiyonu
243
HAYATLI EV
 rra p ı, keıp'iç fiüijgj
244
YAPI TEKNİKLERİ ÜZERİNE NOTLAR
Onsekizinci yüzyıldan başlayarak çıkmalar daha bezemesel bir görüntü kazanmışlardır. Bu yapılarda çıkmaları taşı
yan payandalar ince çıtalarla oluşturulan, istenen profili alan
bir sistemle kapatılmış ve sıvanmıştır. Bu Dairesel ve poligonal plan çıkmalarla daha iyi uyuşan bu tür dekoratif konsol
lar barok üsluplu yapılarda çok revaç bulmuştur. Bu konsol
ların bütün bir kat yüksekliğinde olanları vardır. III. Osma
n'ın Topkapı Sarayı'ndaki köşkünde orta odanm payandası
ilginç bir örnektir.
İstanbul'da eski kerpiç dolgu ve strüktür yerine geçen yapı
tekniği başkent ve hinterlandındaki mimariye belirli bir ka
rakter kazandırmıştır. Sıvanın yerini ahşap kaplama almış,
kerpiç dolgu tamamen terkedilmiştir, içerde sıva taşıyıcı sis
teme çivilenmiş bir ahşap çıta Örgüye uygulanmıştır. Bu ilginç
sistemin kökeni belli değildir, ilk kullanımı da bilinmemekte
dir. Bağdadi adı verilen uygulama adının çağrıştırdığı kay
naktan gelmiş olabilir. Bu terimin Suriye ve Lübnan'da da
kullanıldığı bilinmektedir. Ortaçağdan beri müslüman usta
lar kubbe, köşe kemerleri, bingi ve tavan için ahşap çıtalarla
hafif strüktürler kurup onları sıva ve alçı ile örtmüşlerdir.
Dolayısıyla teknik yeni değildir. Ancak duvarlara uygulan
ması yenidir ve olasılıkla onsekizinci yüzyılda başlamıştır.
Çatılar
Türk ahşap çatısının özelliği basit olmasıdır. Türk ustalar
evlerin karmaşık planlarına tekabül eden karmaşık çatı bi
çimlerini hiç geliştirmemişlerdir. En çok yeğlenen biçimler
beşik ya da kırma çatılar ve onların birleşimiydi. Geniş sa
çaklar hem çatıyı sağlamlaştırmak hem de duvarları koru
mak için yapılmıştır. Fakat çok geniş saçak yaygın bir uygu
lama değildir. Çatılar genelde oturtma çatıdır. Dikmeler
döşeme kirişleri (tabanlar) üzerine oturtulmuştur ve diyago
naller yoktur. Sistem eğik bağlamasız bir oturtma çatıdır.
Dikmeler bazan kısa köşegenlerle desteklenmiştir. Ahşap
öğeler yapısal olarak gerekenden daha büyük kesitte yapıl
mıştır. Keserle şekillendirilmiş ve rendelenmemiş olarak kul
lanılmışlardır.
Bu basit çatı sistemi yaygın olarak kullanılmıştır. Aşıklar
evin kısa kenarına paralel olarak 2.5 m arayla yerleştiriliyor
du. Standart bir hayatlı ev 8-10 metreden daha geniş değildi.
Bunlar dik yönde dört aşıkla bir yatay çerçeve oluşturur,
bunların oluşturduğu dörtgen tabanın kesişme noktalarına
dikmeler gelirdi. Bu dikmeler yatay kirişlerle birbirlerine bağ
lanırlardı. Yatay mahya yoktu. En üst düzeyde merkezde birbirleriyle birleştiriliyorlardı.
111 Ahşap payandalar
Bu bölüm R. Kafesçioğlu'nun S. numaralı dip
notta sözü edilen kitabından yararlanılarak
yazılmıştır.
245
HAYATLI EV
246
YAPI TEKNİKLERİ ÜZERİNE NOTLAR
Mertekler iki şekilde kullanılmıştır. Daha yaygın olanı 6-7 cm
çapında, 30-45 cm aralıkla eğik kirişler üzerine çakılan sistemdir.
Bu sistem hem beşik hem de karma çatılarda kullanılmıştır. İkinci
sistemde mertekler aşıklar üzerine çakılmıştır. Genellikle yatay çatı
kirişlerinin uzatılmasıyla yatay saçaklar elde edilmiştir. Diğer bir
yol da merteklerin eğik saçaklar elde etmek için uzatılmasıydı. Ki
remitlerin altına çoğunlukla döşeme tahtası çakılmaydı. Tavan tah
taları ana kirişlere çakılan yatay kirişlere çakılırdı. Kırsal yörelerde
hayatların tavanları olmazdı. Dolayısıyla alttan çatı yapısı gözü
kürdü.
Türk ustaların pragmatizmi bu çatı sistemlerinde de görülür. Bu
sistem hem kırsal bölgelerde hem kentlerde, hem basit evlerde hem
büyük konak ve saraylarda kullanılmıştır.
247
SOZLUK
HAYATLI EV
Türk Konut Mimarisine ilişkin kısa yöresel
sözlük. Hazırlayan: Çiğdem Kafesçioğlu
Anadolu'da değişik yörelerde kullanılan,
konut'a ilişkin sözcükler iki türlüdür:
a- Başka dillerden almanlar, b- Doğrudan
işlevi yansıtan Türkçe sözcükler. Bu ikinci
tür süzcükler konut tasarımının işlevsel
doğasını aydınlatıcı niteliktedir.
-AAbara: Köy evlerinin tavanlarında iki direk arasındaki boşluk
(İsparta).
Abdıl: Evin önündeki toprak örtülü sundurma (Konya).
Açık köşe: Misafir odası (İzmir).
Açık sofa: Hayat (Bursa).
Açık togana: Yazlık, önü açık mutfak (Kayseri).
Adamlık: Başoda (Balıkesir). Sedir (İsparta). Selamlık dairesi
(Balıkesir).
Afran: Raf (Ordu).
Ağcm: Köy evi (Kastamonu).
Ağdırma: Sundurma (Amasya).
Ağzaçık: Kapaksız duvar dolabı (Konya).
Ahar: Avluda tulumba yanında bulunan oyuk
taş (Balıkesir).
Âhdana: Evin zemin katındaki temel üstü duvarı (Ordu).
Akbaşlık: Kireç (Eskişehir).
Aklantı: Saçak oluğu (Sinop, Trabzon).
Akıtma: Alçıdan yapılan tavan süsü (Çankırı).
Alabıcık: Kulübe (Kastamonu).
Alacık: Çalıçırpıdan yapılmış kulübe (Burdur, Denizli, Konya,
Muğla, Kayseri, Kırşehir).
Alaçık: Kulübe (Genel).
Alak: 1. Küçük tahta kulübe (İstanbul, Zonguldak,
Kastamonu). 2. Köşk (Bursa).
Almalık: Odada sahan vs. konulan raf (Denizli).
Alıntaşı: Ocağın içine, arka tarafa konulan, ekmek taşı da
denilen taş (Ankara).
Alınlık: Kapının üst kısmı (Sivas).
Ana: Pencere kasası (Tokat). Büyük boy kerpiç tuğla (Genel).
Anay: Sofa (Kayseri, İzmir, İstanbul). Yüksek bina (Konya).
Andavat: Evin ortasına konan büyük kiriş (Samsun).
Ankıt: Kapı arkası kuşağı (Konya).
Ansır: Camsız pencere (Tekirdağ, Antalya, Kütahya,
Çanakkale, Ankara, Çorum).
Aptul: Avlu (Konya).
Ara: Odanm hah, kilim, vb. gibi yer döşemesi (Konya).
Araev: Sofa (Konya).
Aralık: Sofa (Sivas).
Ara sofa: Eyvan (Edirne).
Arastak: Tavan (İzmir, Tokat). Tavanarası (Amasya, Ordu,
Tokat, Yozgat).
Arıstak: Tavan (Edirne, Tekirdağ, Çankırı, Erzurum, Sinop,
Kayseri, Kırşehir, Ankara, Elazığ, Tokat).
Amut: Tavan tahtası yerine kullanılan kaim ağaçlar (Samsun).
Arsuva: Abdesthane (Samsun).
Artırma: Binada duvar düzeyinden ileri doğru taşan altı boş
kısım (Trabzon, Zonguldak).
Arz odası: Başoda (Genel).
Asma: Kapı menteşesi (Edirne).
Asmalık: Ocak üstündeki raf (Balıkesir).
Asma oda: iki veya üç basamakla çıkılan oda (Ankara).
250
Astar: 1. Tavan (Ankara, Çorum, Manisa, Bolu). 2. Direkle
örtülmüş tahtasız tavan (Kırşehir).
Aşacak: iki komşu arasındaki küçük kapı (Tekirdağ).
Aşağı kapak: Merdivenin alt kapısı (Edirne).
Aşağı seki: Seki altı (Sivas).
Aşdamı: Mutfak (Kütahya, İsparta, Aydın, İzmir, Antalya,
Konya).
Aşevi: Mutfak (Genel).
Aşık direği: Çatıda kremit altına konulan krişler (Aydın).
Aşıra: Hayat (Bilecik).
At örtmesi: Selamlık altında binek hayvanlarının bağlandığı
eyvan (Sivas).
Ateşlik: Ocağın alt kısmı (Edirne).
Atlama direği: Çatının oturduğu kısımda aralıklı olarak konu
lan direkler (Aydın).
Avlar: Avlu (Kütahya).
Avlay: Avlu (Bilecik).
Ayacah veya Ayahcah: Meriven (Sivas). 1. Merdiven (Genel).
2. Basamak (Konya, Tokat, Kayseri).
Ayakçak başı: Üst kat sahanlığı (Sivas).
Ayaklık: Seki altı (Ankara). Sokak kapısı eşiği (Kastamonu).
Ayaklık: Abdesthane (Giresun, Ordu).
Ayaktaşı: Ocağın alt tarafındaki taş (Edirne).
Ayakyolu: Abdesthane (Genel).
Ayanı: Avlu (İzmir).
Ayaz: L Hayat (Çanakkale). 2. Tahtaboş (Çanakkale). Harem
avlusu (Sivas).
Ayazlık: Hayat (Muğla).
Ayazlık: Taraça, Balkon, Üstü açık tahtaboş (Antalya, Denizli,
İsparta, Muğla, İzmir,
Trabzon, Bolu, Konya).
Aye: Pencerinin iç tarafı (Çanakkale).
Ayı bacağı: Eğik ahşap destek (Kütahya, Zonguldak).
Aymalık: Kiremit altı (Tokat).
Ayran: Sönmüş kireçten duvara sürülmek üzere hazırlanan
badana (Genel).
Ayva: Kapı (Bolu).
Ayvalık: Ocağın yanındaki ve üstündeki gömme raflar
(Kütahya, Çankırı).
Ayvan: 1. Eyvan (Ankara). 2. Sofa (Sivas, Rize).
Ayvan: Taraça (Ankara, Giresun).
Ayvanoda: Başoda (Erzurum).
Ayvat: Abdesthane (Giresun).
-BBaba: Tavanda bütün makas ağaçlarının birer ucunun
mıhlandığı evin merkezinden geçen kalın direk (Ordu,
Manisa, Kütahya),
Baca: Kapaksız dolap (Konya). Pencere (Ankara, Konya).
Bacalık: Ocak rafı (Çorum).
Baca kapısı: ikinci kattaki bir odadan tandır evinin ve odun
luğun damına açılan kapı (Erzurum).
Bacakaşı: Ocaklık veya ocaküstü de denilen ocak rafı (Afyon,
Denizli, Ankara).
Baca omuzu: Ocak rafı (Bolu).
Bacaüstü: Ocak rafı (Zonguldak).
Badak: Merdiven veya basamağı (Sivas, Erzurum).
Badal: Bk. Badak (Genel).
Badas: Tuğla (Çankırı).
Badavra: Bindirmeli çakılan ince uzun tahtalardan tavan
kaplaması (Balıkesir). Çatı örtüsü (Kuzey-batı
Anadolu).
Baduç: Anakuzueni duvarlarda kullanılan ahşap hatıl (Sivas).
Badval: Mazen, bodrum (Trabzon).
Bağ: Çatı (Trabzon).
SÖZLÜK
|
Bağsak: Avlu (Konya).
Bahar: Gusülhane (Kütahya).
Bahara: Ocak (İzmir).
Bahna: Basamak (Zonguldak).
Bakacak: Hayat (Edirne, Bursa, Çankırı). Pencere
(Kastamonu).
Balamur: Kapı üstündeki ufak niş (Kırşehir).
Balasır: Kerpiç veya taş örtülü duvar araşma konan ahşap
hatıl (Konya).
Banda: Duvar süsü (Muğla).
Barı: Avlu duvarı (Ankara, İsparta, Konya, Kütahya, Kırşehir,
Eskişehir, Ordu).
Basağ: Kapı eşiği (Bursa).
Basbas: Çatıda makas ağaçlarımn konduğu dikme (Bursa).
Başçık: Merdiven (Bursa).
Basdak: Merdiven (Çankırı).
Basgaç: Merdiven (Muğla).
Baskancak: Merdiven (Samsun).
Baskı: Oda kapısını açmak için üzerine basılan küçük kol
(Bolu).
Baskıç: Merdiven (İzmir).
Basnk: Kapı sürmesi (Ankara).
Bastak: Merdiven (Ankara, Kastamonu, Bolu, Çanakkale,
Çankırı).
Bastır: Merdiven (Kastamonu, İstanbul).
Bastırak: Kapı arkasındaki demir kol (Nevşehir, Niğde).
Basıcak: Merdiven (Gümüşhane).
Basınk: Tahta veya demir kapı sürgüsü (Bursa).
Başlangıç: Merdiven (Denizli).
Başak: Merdiven ya da basamağı (Kuzey Anadolu).
Baş sedir: Oda girişinin karşısına gelen sedir (Konya).
Başoda: Evin en muteber yerinde, en özenli olarak döşenmiş,
evin erkeğinin oturduğu ve konukların kabul edildiği
oda (Genel)
Bece: Köşk evine ışık girmesi için tavandan açılan pencere
(Ankara).
Beçe: Ocak (İstanbul).
Beher: Binaya konan en büyük kiriş (Ankara).
Belleme: Ahşap binalarda enine uzatılmış ağaçların
çökmemesi için altlarına konan kiriş (Konya, Tokat).
Bel pervazı: Döşeme kirişlerinin taban üzerindeki alınlarını
örten pervaz (Zonguldak).
Belüstün: Yapıda babadan babaya uzatılan kiriş (İzmit).
Berhay bacası: Kiremitliğe çıkmak için çatıya açılan delik
(İzmir).
Besleme: Gaz lambasının konulduğu, duvara asılan tahta
lambalık (Zonguldak).
Bestek: Tavan (Afyon).
Beşik çatı: iki yüzeyli çatı (Genel).
Beşik örtüsü: Bk. Beşik çatı (Samsun, Muğla).
Bıçaklık: Kaşık, tabak rafı (Çorum, Yozgat).
Bıcınk: Köşelere yapılan dolap (Çanakkale).
Binek: Ekmek yapılacak hamurların konduğu gözlü ağaç
dolap (Kütahya).
Boyevi: Kiler (Konya).
Bölme: Oda (Rize).
Bölmeç: Kiler (Ankara).
Börk ya da Börük: Evin ortasına atılan kalın direk (Antalya).
Ocak bacası (İsparta, Çanakkale).
Boğase: Tavanarası (Eskişehir).
Borlavu: Saçak oluğu (Konya).
Börükbaşı: Ocak rafı (Giresun).
Bucak: 1. Raf (Giresun, Denizli). 2. Ev dolabı (Kastamonu).
Bucuduk: Kapı pervazı (Erzincan).
Buğara: Mutfak bacası (Konya).
Buğuluk: Ocak (Ordu).
Buhari: Odun dolabı (Zonguldak). Mutfak bacası (Ordu,
Samsun, Zonguldak, Konya).
Bulgurlama: Döşeme arasına toprak koymak suretiyle yapılan
yalıtım (Zonguldak).
Bünnez: Taş temelin toprak içinde kalan kısmı (İsparta).
-CCa: Gusülhane (Sivas)
Ca: Merdiven parmaklığı (Rize).
Cağ: Gusülhane (Çorum, Kırşehir). Seki altında ortası delik,
su akıtmaya yarayan taş (Kayseri).
Cağ: Mutfakta bulaşık suyunun aktığı çukur (Zonguldak,
Ordu, Amasya, Çorum, Bursa, Çanakkale, Konya,
Nevşehir, Niğde, Tokat).
Cağ: Bk. Ca (Ankara, Samsun, Sivas, Denizli, Bursa, İzmir).
Cam: Pencere (Kastamonu).
Camdı: Tavan (Sivas, Giresun, Trabzon, Kayseri, Tokat).
Camevi: Pencere çerçevesi (Ankara, Erzincan, Zonguldak).
Canay: Sofa (Bolu).
Çaplama: Çatı payandasında ve kiremit altında kullanılan
kereste (Samsun, Giresun, Ordu, Gümüşhane).
Cardönü: Sofa (Ordu).
Ceferlik: Tavana yakın eşya koyma yeri (Erzurum).
Çelenk: Dam saçağı (Ankara).
Çenet: iki kanatlı kapınm herbir kanadı (Uşak, Kütahya).
Cengeme: Duvar taşlarının arasına yapılan sıva (Kayseri).
Cep: Ocağın yemek pişirilen yeri (Konya).
Çeper: Duvar (Ordu).
Çerçeve taşı: bk. Ayaktaşı (Edirne).
Cerek: Çatıda kullanılan bağdadi şeklinde ince tahta (Sinop,
Samsun).
Cerge: Kulübe (Genel).
Cıkkırak: Kapı menteşesi ve mandalı (Muğla).
Cılacık: Kulübe (Kırşehir).
Cılov: Badana (Sivas).
Çille: Sedir (Antalya).
Cini: Tahta perdelerin direkleri (Zonguldak).
Cumba: 1. Bk. Artırma (Genel). 2. Bir pencere eninde çıkma
(Edirne).
Cümle kapısı: Avlu kapısı (Genel).
-ÇÇağ: Gusülhane (Tokat, Kayseri, Kırşehir, Giresun).
Çağıl: Duvar (Sinop).
Çağlık: Gusülhane (Amasya, Samsun , Ankara, Çankırı,
Eskişehir, Kastamonu, Bursa).
Çağrak: Baca (Bursa).
Çakıldak: Tahta kilit (Kırşehir).
Çalı: Avlu (Antalya).
Çamdu veya Çandu: 1. Tavan (Giresun, Sivas, Trabzon,
Kayseri, Tokat). 2.-Oda duvarı (Kastamonu, Çankırı).
3. Yığma evlerde üstüste konan duvar tahtalarının
köşeleri (Sinop, Samsun).
Çanak: Çatı üzerindeki kiremit (Kütahya).
Çandı: 1. Yığma bina (Kastamonu, Bolu). 2. Duvarları bir
birine geçme kalın tahtalardan yapılan ev (Adapazarı,
Zonguldak, İstanbul). 3. Direk başlığı (Ankara).
Çantı: Tavan (Konya, Kütahya, Giresun).
Çantı: 1. Çatı - Konya, Kütahya (Giresun). 2. Saçak, saçak altı
(Tekirdağ, Edirne, Bursa, Çanakkale).
Çantı: Bölme, duvar (Tokat, Konya). Ev (Sinop, Zonguldak,
Bolu, Kastamonu).
251
HAYATLI EV
Çantıli: Üstü kiremitli ev (Bursa).
Çapa: Kiriş (İstanbul).
Çapana: Kapı menteşesi (Rize).
Çarak: Abdesthane (Kastamonu).
Çardak: 1. Sofa (Zonguldak, Kastamonu). 2. Hayat (Genel),
3. Tavanarası (Amasya).*
Çardın: Sofa (Ordu).
Çarhıfelekli tavan: Tavan zeminini kenarlara teğet biçimde
dolduran dairevi süsleme alanları için kullanılır. Bu
tavan süslemeleri ‘Yıldızlı’, ‘Kartalkanatlı’,
‘Gülbaharlı’, ‘Zilbaharlı’, ‘Tutmaçlı’, ‘Dilimli’,
‘Sabunkalıplı’, ‘Baklavalık ‘Dolaplı’, ‘Şa’.
Çatma: 1. Duvarları ağaç gövdelerinin çivisiz olarak birbirine
tuttiırulmasıyla yapılan yayla evi (Eskişehir, Giresun,
İsparta, Konya). 2. Ahşap hatıllı duvar (Sinop, Samsun*
Giresun),
Çece: Pencere (Denizli),
Çelem-Çelen, Çeleni: Dam saçağı (Denizli, Balıkesir).
Çelen: Dam saçağı (Afyon, İsparta, Tokat, Eskişehir, Ankara,
Kırşehir, Konya, Burdur, Yozgat, Antalya),
Çelik: 1, Pencere (Kütahya). 2. Pencere kanatlarını tutturmak
için tahtadın mandal (Konya). Direk başlığı (Bursa).
Çelki: Avlu (Konya). Bağ kulübesi (Konya), Taraça, balkon
(Afyon).
Çelme ya da Çelmelik: Pencere (Kütahya). Pencere (Kütahya).
Çemek: Yer odalarındaki camsız pencere (Bilecik, Ankara).
Çevirme: Avlu (Sivas).
Cezvelik: Cezve konan niş (Genel).
Çığ: Tavanarası (Bolu, Zonguldak), ■
Çığı: Pencere kafesi (Bolu).
Çiğindirik: Ocağın içinde içine kül itilen çukur (Çorum).
Çıkarma: Bk. Artırma (Ankara).
Çıkma: Bk. Artırma (Giresun, Sivas, Çorum, Ordu, Bursa,
Zonguldak).
Çırabana: Ocak (İstanbul).
Çıralık: 1. Üzerine lamba konan raf (Konya). 2. Ocak yanında
içine odun konan dolap (Genel),
Çıtma: Pencere kafesi (Aydın).
Çıtı: Kilit (Samsun),
Çi: Pencere kafesi (Balıkesir).
Çiçeklik: Duvar içinde süs eşyası konulan raflı niş (Genel).
Çimecek: Gusülhane (Sinop, Samsun, konya, Niğde),
Çiti: Pencere kafesi (Ankara).
Çitirmelik: Pencere kafesi (Kütahya, Bursa).
Çitme: Pencere kafesi (Denizli, Kütahya).
Çivlik: Kamış ve sazdan yapılmış küçük kulübe (Antalya).
Çobansahk: Çoban kulübesi (Konya, Nevşehir, Kayseri,
Ankara, Niğde).
Çork: Ocak (Ankara).
Çökürtme tavan: Tekne tavan (Sivas).
Çölen: Dam oluğu (Çanakkale, Muğla).
Çöme: Sundurma (Ordu).
Çörten: Ağaç damoluğu (Genel).
Çörtlek ya da Çörtlen: Dam oluğu (Afyon).
Çörtleğen: Dam oluğu (Ankara, Kırşehir).
Çörtür: Dam oluğu (Konya).
Çötlen: Dam oluğu (Denizli).
Çötlik: Dam oluğu (Afyon),
Çubukluk: içine çubuk konan uzun niş veya dolap (Genel).
-DDaban: Yer döşemesi (Gümüşhane, Ankara, Tokat, Kütahya,
Kayseri, Afyon, Sivas).
252
Dağan: Tahta tavan (Konya),
Dalbaz: Ocak rafı (Denizli, Eskişehir, Zonguldak).
Dalbaz: Ocak siperliği (Ordu, Giresun).
Dam: Oda (Genel).
Dam: Toprak damlı ev, köy evi (Genel).
Damak: Kapı sürgüsü (Afyon, İsparta, Burdur, Denizli, Aydın,
Eskişehir, Samsun, Ordu, Tokat, Konya).
Damaltı: Zemin kat (Bolu).
Damkayık: Gusülhane (Konya),
Damla: Saçak altı (Kastamonu).
Damüstü: Tavanarası (Çorum),
Dane: Kirişlerin üzerine konan ufak direk (Çanakkale).
Daraba: Hayat (Bilecik, Konya), Sedir (Niğde). Seki (Giresun),
1. Tahta perde veye bölme (Genel). 2. Yağmurdan
korumak için duvarların üstüne yapılan tahta kaplama
(Kastamonu). Tahta dam saçağı (Kütahya).
Darabuzun: Korkuluk (Niğde).
Darnı: Tavanarası (Rize).
Daşara: Abdesthane (Balıkesir).
Davlumbaz: Dumanlık ve Yaşmak’m bütünü (Edime). Ocak
rafı (Denizli, Eskişehir, Zonguldak). Baca (Ankara),
Davulbaz: Davlumbaz (Amasya, Çorum, Ordu, Giresun,
Denizli, Trabzon, Sivas, Niğde, Konya, Antalya).
Dayaklık: Merdiven (Konya),
Daymak: Merdiven (Antalya).
Dede: Ocak yanmdaki niş (Denizli),
Değneklik: Değnek koymaya yarayan uzun dolap (Genel).
Delik: Pencere (Afyon, Burdur, Denizli, Eskişehir, Samsun,
Ankara, Konya, Antalya),
Demek: Küçük kulübe (Sivas),
Depedelik: Toprak damların üzerinden açılan pencere
(Konya),
Derek: Dolapların kapalı alt gözü (Sivas),
Derman: Kirişleri bağlayan yardımcı direk (Edime).
Develik: Avlu, sahanlık (Kayseri), Büyük ev (Sivas)..
Devir sofası: Hayat (Edirne).
Dırman: Çatıda kiremitlerin altına konulan ağaçlar
(Çanakale)
Dış çardak: Hayat (Zonguldak),
Dış ocaklık: Ev dışındaki mutfak (Sivas).
Dışarı: sofa (Denizli).
Dışarı daire: Selamlık (Sivas)*
Dışlık: Tepe penceresinin dış camı (Edirne).
Dikke: Sofanın altına konulan ağaç direkler (Kayseri).
Dikme: Binayı tutmak için konulan kalın direk (İsparta,
Konya, Sivas).
Direcen: Bk. Dayaşkan (Bolu, Ankara, Amasya, Çankırı).
Direk: Kirişten kirişe veya duvardan duvara uzatılan tavan
kirişi (Sivas),
Direklik: Seki altını seki üstünden ayıran parmaklıklar
(Genel),,
Direme: Tahta duvar (Samsun).
Diremeç: Bk. Dayaşkan (Ordu, Zonguldak),
Diremecan: Bk. Dayaşkan (İstanbul);,
Dirence: Kol demiri, destek (Kastamonu),
Direni: Tavanarası (Trabzon).
Divan: Hayat (Arnavutluk).
Divanhane: Başoda (Genel). Hayat (Sivas).
Divanodası: Başoda (Genel).
Divile: Raf (Edirne).
Dizeme: 1. Ahşap çatkıyı yapı artığı dikme kiriş parçalarıyla
doldurma (Zonguldak). 2. Ahşap çatkı (Bolu, Ankara),
Dizme: Bk. Artırma (Konya). Sofa (Konya).
Dokurcan: Büyük temel taşı (Ordu).
Domuzluk: Tandır ocağı bacasının iç yüzü (Erzurum).
SÖZLÜK
I
Donluk: Çamaşırhane (Erzurum).
Dora: Raf (Edirne).
Dömek: Pencere (Zonguldak). Baca (Kastamonu).
Döner: Gusülhane (İsparta).
Döngek: Temel görevi görmek için dört köşeye dikilen kısa
direkler (Samsun).
Dökme: Kiriş (Zonguldak).
Döşek: Bk. Ara (Konya).
Döşeme: Bk. Ara (Konya).
Dumanlık: Bacanm ocağa bağlandığı yer (Edirne).
Duraklama: Ağaç dikmelere çıta çakılıp üzerine sıva sürülerek
yapılan duvar (Konya).
Duma: Dam saçağı (Ankara, Sivas).
Duvak: Baca üzerine dikilen yassı taşlar (Konya).
Duver: Kapı kasası (Çanakkale).
Duvma: Büyük kapı menteşesi (Samsun).
Dünek: Ev (Ankara, Kayseri).
-EEçer: Mutfak (Bolu).
Ekmekevi: içinde büyük bir ocak ve un ambarı bulunan, sofa
etrafmdaki odalardan biri (Zonguldak).
Ekmeklik: sofanın ekmek pişirilen ve iki yam dolaplı ocağı
bulunan yeri (Çorum).
Elevcik: Bağlarda toprak harçla yapılan kulübe (Nevşehir,
Niğde).
Elevçik: Bk. Elevcik (Kayseri).
Eliböğründe: Evin çıkmaları altına aralıklı olarak konulan
eğik ahşap desteklerden her biri (Genel).
Elmalık: Duvarlar boyunca iki pencere sırası arasına yapılan,
üzerine sahan vb. süs eşyası konulan raf (İzmir, Denizli).
Elyeri: Kiler (Sivas, Yozgat).
En: Çatı (Sivas).
Erezene: Kapı menteşesi (Çanakkale).
Ergenek: Kapı ve pencere kasası (İzmir).
Ermeni kafesi: Kare delikli pencere kafesi (Edirne).
Erzem: Bodrum (Kayseri).
Eşik: Kapının altındaki tahta basamak (Genel).
Eşik: Pencere alt başlığı (Zonguldak).
Evaltı: Giriş katı (Ankara),
Evdeş: Abdesthane (Denizli).
Evlik: Selamlık (Adana, Çorum). Kiler (Yozgat, Kırşehir).
Ev ortası: Hayat (Genel).
Eyvan: Sofa veya hayatta iki oda arasında kalan önü açık
bölüm (Genel).
-FFahlama veya Faklama: Ahşap destek (Tokat).
Feslik: Fes koymaya yarayan niş (Genel).
Fevgani ev: iki katlı ev (Erzurum).
Fınnevi: Mutfak (Konya).
Fil: Kapı zembereği (Çanakkale).
Fili: Kapı sürgüsü (Bursa, İzmir, Balıkesir). Pencere veya dolap
mandalı, sürgüsü (Kütahya, Balıkesir).
Fincanlık: Fincan dolabı (Genel).
Firek veya Firenk: Kapı kilidi (Sivas).
Firengi: Kapılarda, çekmecelerde, sandıklarda kullanılan bir
kilit (Çorum).
-GGabala: Kiler (Amasya).
Galve: Bk. Galıf (Bilecik).
Galıf: Bağ, bahçe kulübesi (Gümüşhane).
Gant: Ev (Trabzon).
Gaş: Yayla evi (Tokat). Çatı (Ankara).
Gayıt: Pencere çerçevesi (Ankara).
Gayıtevi: Kiler (Konya).
Gedeği: Sundurma (Uşak, Kütahya). Bodrum (Antalya).
Gelik: Yayla, bağ evi (Bolu, Ankara).
Gelin odası: Bahçeye bakan oda (Uşak, Erzurum).
Gelin şeddi: Sofada bir veya iki basamakla çıkılan,
parmaklıklarla ayrılmış eyvan (Edirne).
Gelvi: Raf (Edirne).
Geren: Toprak döşemesi için sıkıştırılmış toprak (Kütahya).
Gergen: Raf, sergen (Zonguldak).
Germe: Avlu (Edirne).
Geysilik ya da Geyislik: Çamaşırhane (Kastamonu, Samsun,
Konya).
Gez: Abdesthane (Denizli).
Gezenik: Merdiven sahanlığı (Erzurum).
Gezevür: Yayla evi (Konya).
Gırak: Ocak (Bolu).
Gilve: Oda köşesinde veya ocak yanında yapılan üç köşeli
dolap yada raf (Kayseri).
Girek: Avlu (Zonguldak).
Girek: Kapı (Erzurum, Sivas, Kastamonu).
Gireli: Raf (Amasya).
Girelik: Kiler (Çorum).
Girellik: Gusülhane (Ankara).
Girenlik: Mutfak (Çorum).
Girge: Evin giriş katı (Ankara).
Givli veya Givle: 1. Sofada raf (Kayseri, Samsun). 2. Ocak
yanında kapaksız küçük dolap (Yozgat).
Gizbe: Bodrum (Zonguldak).
Gola: Abdesthane (Samsun).
Göcek: Kapı menteşesi (Sivas, Tokat).
Göçö: Taşlık (Bolu).
Göğüsleme: Eliböğründe (Edirne).
Gömet: Ocak (Bursa).
Göz: Dolap (Bolu). Oda (Genel). Pencere (Ankara).
Gözdeliği: Oda ve mutfaklarda göz hizasına gelecek yüksek
likte yapılan niş (İzmir).
Göze: Tavan ya da Saçak (İsparta).
Gözenek: 1. Dolap (Bursa, Ankara, Bilecik). 2. Kapaksız
dolap (Eskişehir). Pencere (Bursa, Antalya, Eskişehir,
Çorum).
Gözgen: Kapaksız küçük dolap (Zonguldak).
Gözgere: Ocağın iki yanındaki nişler (Trabzon, Kastamonu,
Ankara, Çankırı).
Gözgeri: Kapkacak konulan niş (Sinop). Sahanlık (Sinop).
Gözgöz: Aşağı sekiyi kilim üstünden ayıran tahta paravan
üzerindeki bir dizi küçük nişler (Sivas).
Gözlük: Küçük pencere (Çankırı). Ocak kenarmdaki gözler
veya dolapçıklar (Samsun).
Gullep veya Kullep: Kapı menteşesi (Erzurum).
Gumele: Küçük ev (Kastamonu).
Gurluk: Taşlık (Zonguldak).
Gusülhane: su dökmeye mahsus içi çinko veya çini kaplı
büyücek yüklük şeklinde yıkama yeri (Genel).
Gusurhane: Gusülhane (Sivas).
Günçardağı: Üçüncü katta bulunan, güneye bakan ve sebze
meyve kurutmak için kullanılan taraça (Zonguldak).
Güneşlik: Hayat (Giresun).
Güssül: 1. Üzerinekiremit koymak için yapılan çatı (Antalya).
2. Çatının ortasına konulan uzun ağacın dayandığı iki
baştaki babalar (Antalya).
Güyi: Saçak altı (Samsun, Sinop).
253
HAYATLI EV
-H-
Haşametlik: Başoda (Edirne).
Hakas: Ahşap destek (Giresun).
Halaylım: Üstü kiremitsiz yüksek ev (Eskişehir).
Hamay: Sofa (Kırklareli, Balıkesir).
Hambuş: Dam saçağı (Ankara).
Hanay: Ev (Orta ve Batı Anadolu). Sofa (Bolu, Edirne,
Kocaeli, Çanakkale, İzmir, Samsun, Tekirdağ, Ankara,
Niğde, İsparta, Bilecik, Bursa).
Hanay: Taşlık (İsparta).
Hanbar: Ambar veya kiler (Ordu, Zonguldak, Giresun).
Hanev: Büyük ev (Aydın).
Hanön: Sofa (Kütahya).
Hapenk: Tahtadan pencere kapağı (Sivas).
Haral: Kiler (Ordu).
Haremlik: Evin kadınlarına özel, günlük yaşamın geçtiği
bölüm (Genel).
Hariciye: Selamlık (Konya).
Harılma: Duvar yapımında diklemesine konulan direkler üzer
ine atılan uzatma ağaç (Erzurum).
Hasıl: Ocak, Tandır (Niğde).
Hava penceresi: Alçı tezyinatlı veya sade kafa penceresi (Sivas).
Havlu: Avlu (Erzurum).
Hayat: 1. Avlu (Genel). 2. Taşlık (Bursa, Ankara, Zonguldak,
Konya). 3.Üstü örtülü, doğuya bakan tarafı açık, çift
aletlerinin saklandığı yer (Balıkesir). Evin odalarının
açıldığı, iki yada üç yanı açık, üstü kapalı alan (Genel).
Hazınevi: Kiler (Kayseri).
Hecer: Tavan (Konya).
Helik: Duvar örülürken büyük taşların arasına konulan küçük
taş parçalar (Genel).
Helkil: Kiler (Çankırı).
Hepenk: Tandır bacasının kapağı (Erzurum, Erzincan).
Hergil: Kiler, zahire ambarı (Bolu, Zonguldak, Kastamonu,
Samsun, Sinop, Ankara, Çorum, Tokat, Erzurum).
Heyet: Avlu (Edirne, Rize, Gümüşhane).
Hezan: Evin tavanına uzatılan ve üzerine mertekler gelen kalın
direk (Sivas).
Hıbar: Duvar örmekte kullanılan küçük yassı taş (Erzurum).
Hımış: 1. Tahta çatkıların arasını doldurmak için kullanılan
bir tür kerpiç dolgu (Genel). 2. Arası kerpiçle örülen
ahşap hatıllı duvar (Genel).
Hint: Ev (Kırşehir).
Hizan: Ağaç direk (Sivas).
Him: Bitişik iki ev arasındaki ortak duvar (Sivas).
Him: Temel (Erzincan, Giresun, Kırşehir, Sivas, Çorum,
Tokat, Ordu, Ankara, Yozgat, Kayseri, Erzurum).
Hinzam: Bağ evi (Ankara).
Horik: Baca (Giresun).
Hortama: Bk. Badavra (Çanakkale).
Hoğal: Dam saçağı (Erzincan, Gümüşhane).
Höngere: Raf (Üşak, Kütahya).
Hübe: Kulübe (Bilecik).
Huk: Kulübe (Sivas).
Humba: Bodrum (Bursa, Kırklareli).
-I-
Ilmdır: Dar tavan tahtası (Zonguldak).
Isınak: Ocak, Tandır (Sivas).
-I-
Içe: Mutfak (İstanbul).
254
içer: Oda (Zonguldak, İzmit),
îçeri: Oda (Giresun, Zonguldak),
içeri daire: Haremlik (Genel).
İçeri ocaklık: Ev içindeki mutfak (Sivas),
içlik: Tepe penceresinin iç camı (Edirne),
iğdiş: Ocağın içine konulan pişmiş topraktan yapılmış künk
(Edirne).
Ilerkaç: Hayat (Bilecik).
Ineme: Tuğla (Balıkesir),
Iskembi: Sofa yüksekliğinin altında kalan yiyecek deposu
(Kayseri).
İstanbul kafesi: Baklava delikli pencere kafesi (Edirne).
Iş evi: Mutfak (Konya),
izbe: Bodrum (Genel).
Izme: Gusülhane (Denizli). Abdesthane (Denizli).
-KKademhane: Abdesthane (Sivas).
Kafa penceresi: Çatıya ya da dama açılan küçük pencereler
(Genel).
Kaha: Avlu (Ankara).
Kaldırım: Raf (Denizli). Yere serilen mefruşat türü ev eşyaları
(Aydm).
Kalemlik: Baca (Giresun).
Kallenguçlu veya Kırlangıçlı tavan: krişler üzerine merteklerin
çaprazlama dizilmesiyle yapılan tavan (Sivas,
Erzurum).
Kalıf: Bostan kulübesi (Rize).
Kamne: Odalardaki ocakların odadan tarafa olan yüzü
(Konya).
Kanatlı: iki kanat halinde açılan sokak kapısı (Sivas).
Kandil: Ev çatılarında orta ana kirişe dik olarak bağlanan ve
merkeze destek olan direkler (Zonguldak). Köy evinde
kalın ve enli tahtalardan yapımış yığma duvar (Sinop).
Kantarma takası: Duvar içine açılan oyma dolap (Sivas).
Kapana: Büyük yemek dolabı (Bursa).
Kapansele: Bk. Kapana (Aydm).
Kapağan: Döşeme taşı (İstanbul).
Kapçak: Üzerine kaplar konan raf (Aydın, Kırşehir, Ankara,
İstanbul).
Kara örtü: Bir katlı evlerin üzerine beşik şeklinde yapılan çatı
(Bolu),
Karak: Tahta pencere kapağı (Trabzon).
Karakapak: Tahta pencere kapağı (Zonguldak).
Karaltı: Avlunun ön kısmı (Ankara).
Kaş: Hayat (Ankara). Dam saçağı (Afyon, Ankara, Tokat).
Kaşak: Avlu (Çanakkale).
Kaşan: Saçak oluğu (Burdur).
Kaşbastı: Dam saçağı (Çankırı).
Kavuş: Geniş döşeme tahtası (Zonguldak).
Kavukluk: Kavuk koymaya yarayan dolap (Genel).
Kaydırma: Bk. Artırma (Denizli, İzmir).
Kaydırma: Sofa tavanı ya da saçak (İzmir).
Kaygışık: Kapı aralığı (Eskişehir).
Kayıt: Pencere çerçevesi veya kasası (Çorum, Ankara, Yozgat).
Kayıt damı: Kiler, mutfak ocağı (Konya, Kırşehir, Nevşehir,
Niğde).
Kazan ocağı: Büyük iş ocağı (Zonguldak).
Keç: Ahşap destek (Samsun).
Kelif: Yayla evi (Giresun, Trabzon, İsparta, Gümüşhane).
Kelik: Bağ kulübesi (Amasya, Sinop, Çorum).
Ken: Ocak önüne konulan yassı ve büyük taş (Bursa), Bina
duvarlarının üstüne konulan ağaç (Bursa, Bolu,
Kütahya). Saçak (Afyon).
SÖZLÜK
Kenar suyu: Tavan kenarı (Genel).
Keniş: Kapı kenarındaki çerçeve (Konya, Afyon).
Kepellik: Ocağın iki yanındaki dolaplar (Çankırı).
Kepmek: Kepenk (İsparta).
Keran: Çatıda kullanılan yuvarlak kesitli ağaçlar (Erzurum).
Keren: Kiriş (Anakara).
Kerme: Kerpiç (Kayseri).
Kesik: Köy evinde ambar işini gören, kerpiçle ayrılmış bölme
(Afyon).
Kesik: Kiremit (Çanakkale). Tuğla, kerpiç, kiremit
(Çanakkale).
Kesilik: Çamaşırhane (Balıkesir).
Kıbıl: Kilit (Kırşehir).
Kış odası: Kışın oturulan, genellikle arakatta yer alan, alçak
tavanlı, açıkla oda (Genel).
Kışlık divanhane: Başoda (Edirne).
Kmaşık: Kıpa aralığı (Sinop).
Kandır: Yağlı tuğla (Erzurum).
Kırma çatı: Dört yüzeyli çatı (Genel).
Kırma pencere: Kanat açılan pencere (Zonguldak).
Kilimüstü: Sekiüstü (Sivas).
Kinlik: Ocak kenarı (Amasya).
Kirbet: Hayat (Edirne, Muğla). Taraça (Edirne).
Kiremit: Tuğla (Çorum).
Kirevlik: Gusülhane (Denizli).
Kirpili ev: Çatısı kargir ev (Denizli).
Kiskiyet: ince duvar (İsparta).
Kitabe: Kapı aynası; binaların kemerlerine, kapı üstlerine
konan levha (Zonguldak).
Kitlek: Kapı kanadının içten kilitlenmesini sağlayan hareketli,
madeni - ahşap unsur (Erzurum).
Koç başı: Dam saçağı (Kayseri).
Koca kapı: Avlu kapısı (Balıkesir).
Kodak: Ev (İzmir).
Koğuş: Döşeme tahtası (Zonguldak). Tavan tahtası
(Kastamonu, Zonguldak).
Kola: Abdesthane (Sinop).
Kol ağacı: Çatıda kullanılan büyük belleme ağaç (Giresun).
Kol: Kiler (Samsun).
Koltak: Küçük oda (Eskişehir).
Koltuk kapısı: Büyük kapımn içindeki küçük kapı (Ankara,
Kırşehir).
Koltuk taşı: Ocak siperi (Edirne).
Konak: iki veya daha fazla katlı ev (Çorum).
Kongala: Mutfakta oturmaya yarayan toprak seki (Erzincan).
Kont: Ev cepheleride 1-1.5 m. uzunluğunda dikey olarak
hatıllara çakılan dörtgen kesitli ağaç (Erzurum).
Koptar: Tek katlı ev (İstanbul).
Kor: 1. Taşıyıcı iki dikme arası (Zonguldak). 2. Duvarda taş
dizisi (Zonguldak).
Korfa: Yer odası (Çanakkale, Erzincan).
Korkuldak: Parmaklık (Bolu).
Korkuluk: Parmaklık (Kütahya).
Korumlu: binaların cümle kapısı üzerindeki çıkıntılı örtü (Konya).
Kos: Dolap kapaklarını tutan mandal (Sivas).
Kosak: Merdiven (Kastamonu).
Koşmak: Çatı (Samsun, Sinop).
Koysalak: Niş (Konya).
Koşat: Tavan kirişi (Kayseri).
Koşma: Ocak kenarlarına açılan göz (Tokat, Çorum).
Köçü: Avlu (Bolu).
Kökbaşı: Sofa (Zonguldak).
Kös: 1. Sokak kapısının arkasına destek olan ağaç (Giresun,
Amasya, Samsun, Çorum, Sivas). 2. Kapı mandalı veya
sürgüsü (Sivas, Tokat).
Kösleme: Kapı arkasına takılan demir (Konya).
Kösül: Ocak içindeki kül deliği (İsparta).
Köş: Ocak kenarı (Balıkesir).
Köşe: Tavanm dört köşesinde yerleştirilmiş arabesk ve
hatayi motiflerle işlenmiş birer üçgen çerçeve (Sivas).
Köşk: Hayat üzerinde parmaklık ve basamaklarla
ayrılabilen, hayatın diğer bölümlerine göre daha
özenli döşenmiş çıkmalı oturma köşesi (Genel). 1.
Bahçe kanepesi (Zonguldak). 2. Yazlık bahçe odası
(Kayseri).
Köşkodası: Başoda (Genel).
Kötürüm: Duvarın uzunluğuna konulan köşe taşı (Çankırı).
Köyçü: Avlu (Çankırı).
Kubli: Kilit (Gümüşhane).
Kuğar: Ocak içine tencere asmak için konulan eğri ağaç
(Trabzon).
Kuma: Çatı (İzmit, Edirne).
Kula: Abdesthane (Kastamonu).
Kulaklı: Çarhıfelek çevresi için kullanılan kenar işlemeleri
(Sivas).
Kulluk: Avlu (Kastamonu, Zonguldak).
Kuraş: Ocak (Konya).
Kuran: Tavanarası (Çankırı).
Kuruluk: Sundurma (Bolu),
Kuruntuluk: Kulübe (Tekirdağ).
Kuşak: Tahta kapının arka tarafından yatay çakılan parça
(Genel).
Kuzgun: Çatı mahyası (Zonguldak).
Kuzgunluk: Kiremitliğe çıkmak için çatıda açılan delik
(Zongudak, Sinop).
Kuzu: Küçük boy kerpiç (Genel).
Kuzuluk: Avlu kapısının ortasına açılan küçük kapı (İzmir).
Ocağın altmdaki toprak kısım (Ankara). Yüklük
(Denizli). Küçük ambar (Zonguldak).
Kücüre: Dolap (Bolu).
Külle: Ocak bacası (Giresun).
Küllük: Ocağın alt tarafındaki taş (Edirne). Abdesthane
(Bolu).
Külve: Ocak (İstanbul).
Kümbet: Ocak (Kastamonu).
Küngüre: Baca (Bilecik).
Kürsü: Toyhanede kışın kullanılan özel tandır (Sivas).
Küstürülük: Raf (Burdur).
Küsük: Kapı arkasındaki kol demiri (Çanakkale, Konya,
Kayseri).
Küsül: Çatı Ortasına uzatılan uzun ağaç (İzmir).
-ir
Lambalık: Ocağın yanındaki ve üstündeki gömme raflar
(Kütahya).
Lime: 30x30 cmiik pişmiş toprak döşeme (Çorum).
-MMabeyn: Harem ve selamlığı bağlayan ara bölüm (Genel).
Mag: Oda, ev katı (Giresun, Tokat, Sivas). Direkleri
bağlamak için üzerlerine konan yatay kirişler (Sivas,
Kırşehir,Yozgat, Kayseri, Gümüşhane).
Mağramaç: Bacanın dam üzeride kalan kısmı (Burdur).
Maha: Çatı mahyası (Zonguldak).
Makat ya da Mahat: 1. Sedir (Sivas). 2. Sedirin üzerine konan
minderler (Zonguldak, Konya).
Malgaz: Ocak kenarlarındaki nişler (Eskişehir).
Mancer: Taştan yapılmış yayla evi (Antalaya).
255
HAYATLI EV
Mandal: 1. Kapıyı açmaya yarayan düşey kol (Zonguldak). 2.
Kapı kanadını arkadan destekleyerek açılmasını
engelleyen demir kol (Sivas). Kapı kanadını arkadan
destekleyerek açılmasını engelleyen demir kol (Sivas).
Maran: Küçük ev (Rize).
Maşalık: Ocak siperi (Edirne).
Medhal: Avlu kapısı (Balıkesir)
Medine: 1. Küçük dolap (Rize). 2. Ocak kenarındaki nişler
(Sinop, Çorum). Pencere (Ankara).
Mehle: Avlu (Sivas).
Mencer: Oda penceresi (Balıkesir).
Merdiman: Merdiven (Kastamonu, Çankırı, Bolu).
Merikmen: Merdiven (Ordu).
Mertmen: Merdiven (Bolu).
Mesedek: Döşeme ağacı (Ankara).
Mesit: Çatı altına uzatılan uzun ve iri ağaçlar (İsparta, Niğde,
Nevşehir).
Meteris: Kuzu boyutlu kerpiçle örülen hımış tarzında ensiz
duvar (Sivas).
Mıtla: Mutfak (Burdur).
Mimsek: Evin en büyük odasının bir bölümünde, yaşlılardan
ayrı oturabilmeleri için, gençlere mahsus yapılan, 70
cm. yükseklikte seki
Minekdaş: Binek taşı, ata binmek için kullanılan yüksekçe
basamak (Sivas).
Minnez veya Minnet: Ev temeli (Antalya).
Miyaz: Temel (Sinop).
Miyos: Temel (Kastamonu).
Moraca: Baca (Burdur).
Muşamak: Camsız küçük pencere, ışıklık (Kırşehir, Yozgat).
Niş (Ankara).
Musandra: Yüklüğün üstünde eşya koymaya veya meyve
kurutmaya yarayan yer (Genel).
Musına: Tahta döşeme kaplaması (Kuzey Batı Anadolu).
Mutlalık: Dam saçağı (Balıkesir).
Müşebbek: Yüklük üzerinde önü kafesli yemişlik, musandıra (Sivas).
-NNamaz odası: Kapısı kıbleye dönük, veya mihraplı oda (Edime).
Nişimen: Oda kapısının sağ ve solunda, hizmetçilerin durması
için yapılmış, 50 cm. derinlikte niş (Edirne).
Niyazlık: Hayata çıkan merdivenin alt başında binek taşı, ya
da ayakkabı koymaya yarayan mermer taş (Edirne).
Merdivene açılan kapı (Edirne).
-O -
Ocaklık: Mutfak (Giresun).
Oflan: Raf (Trabzon).
Ohulgan: Merteğin daha büyüğü (Amasya).
Ok: Kiriş (Sivas).
Omuz: Pencere yanına gelen dikme (Zonguldak).
Orta kapı: Selamlık avlusunu haremlik avlusundan ayıran
duvarın üzerindeki kapı (Sivas).
Otah: Oda (Amasya).
Otağ: Oda (Sivas).
Oturak: Yazlık ev (Aydın).
Oturma evi: Oda (Zonguldak).
Oymaca: raf (Zonguldak).
-Ö -
Önya: Bk. Artırma (Denizli, Çankırı).
Öreğen: Kapı dayağı (Konya).
256
Örtme: Hayat (Sivas).
Örtme: Sundurma (Ankara, Konya, Kırşehir, Niğde). Tek katlı
bağ evi (Kayseri, Tokat). Mutfak (Konya, Kırşehir,
Kayseri, Erzincan, Giresun).
Ösle: Kiremit altı tahtası (Bursa).
Öste: Toprak damlı ev (Balıkesir).
Öven: Sofa (Zonguldak).
Öy: Ev (Erzurum).
Oyma: Niş (Denizli, Zonguldak, Kastamonu, Konya).
Öğen: Üç tarafı tahta duvarla çevrelenmiş avlu (Kastamonu).
Öyven: Taşlık (Zonguldak). Bodrum, ev altı (Zonguldak).
Öz: Binanın iki katı arasında döşeme altına konulan kalın
taban ağacı (Kuzey Batı Anadolu). Çatı mahyası
(Antalya).
Özek: Kiriş (Denizli).
Öznük: Basamak (Balıkesir).
Özte: Çatı (Zonguldak).
-P-
Pabuçluk: Seki altı (Genel).
Palatır: Pencere (Antalya).
Parsı: Çerçevesiz küçük pencere (Trabzon, Samsun, Yozgat).
Pat: Sedir (Bilecik, İzmit, İstanbul, Tekirdağ, Çanakkale,
Sivas).
Pağ: Temel (Ankara).
Peçe ya da Peçe: Kapsız küçük dolap (Kırşehir). Baca (Ankara,
Yozgat, Manisa).
Peç: Ocak (Giresun).
Peçe: Bk. peçe (Konya). Pencere (Konya, Kırşehir).
Peçe taşı: Ocağın üst taşı (Giresun).
Pedavra: Ahşap tahta (Zonguldak).
Peke: Pencere (Eskişehir).
Pekmek: Merdivenlerin üzerindeki kapı (Muğla).
Pelek: Ev ile ahır arasını bağlayan ufak merdiven (Ankara).
Pelenk: Kapıyı kapamak için arkasına konan ve bir tarafı
duvara giren büyük ağaç sürgü (İzmir).
Pencere topu: Torna işli pencere parmaklığı (Zonguldak).
Pençine: Pencere (Zonguldak).
Penek: Pencere (Kayseri). Duvara açılan küçük delik (Sivas).
Penvire: Pencere (Kastamonu).
Perek: Raf (Niğde).
Pervaz: tavan kenarı (Genel).
Peşkirlik: Dolap (Genel).
Peşkün: Abdesthane koridorunda el ve ayak yıkama yeri
(Sinop).
Pey: Taş duvar (Samsun, Ordu, Giresun).
Peyke: Sedir (Genel).
Pisilik: Ocak içindeki setler (Ankara).
Porta: Avlu kapısı (Edirne).
Pürçeh: Saçak (Erzurum).
-RReze: Sokak kapısını içerden kilitlemeye yarayan demir
düzenek (Zonguldak).
-SSabar: Oda (Bursa).
Saçak: Dam, kiremitlik (Kastamonu).
Saçaklık: Tavanarası (Sivas).
Saf-ı nal: Seki altı (Sivas, Ankara, Bursa, Konya).
Sahan Taşı: Evin üst katına çıkan merdivenin başındaki taş
döşeli sahanlık (Sivas).
SÖZLÜK
Saklama: Dolap (Balıkesir).
Sala: Sofa (Konya),
Salaç: Sazdan yapılmış kulübe (Konya).
Sallık: Bağ evindeki taraça. Sofa (Kayseri). Taşlık (Kayseri).
Salma: Kiriş (İzmir).
Salın: Avlu (Ordu).
Samsalı tavan: Kare işlemeli tavan (Edirne).
Sapyant: Çatıyı oluşturan direkler (Antalya).
Sapın ya da sarpın: Kiler (Denizli). Kiler un veya zahire
ambarı (Ankara, Afyon, Konya, Eskişehir, Kayseri,
Balıkesir, Bursa, Kütahya).
Savat: Kapının iki yanı (Konya, Niğde). Pencerenin iki yanı
(Konya, Niğde),
Sayat: Oda (Zonguldak).
Sayfan: Bağ ve bahçe kulübesi (Giresun, Ordu).
Sayma: Yapıda kullanılan lata (Ankara).
Sayvant: Yayla evi (İstanbul),
Sedirlik: Hayatta vaya sofada oturulacak yer (Edirne).
Sekçe: Küçük seki (Kayseri),
Seki: 1. Merdiven (Ankara, Konya). 2. Üst katla bahçe
arasında merdivenle çıkılan taş döşeli alan (Konya).
Küçük ev (Giresun, Kayseri). Küçük oda (Kastamonu,
Ankara, Giresun). Küçük pencere (Afyon, İsparta).
Seki altı: Oda kapısından girilince ayakkabıların bırakıldığı,
genellikle yüklük ve gusülhanenin bulunduğu bölüm
(Genel),
Seki üstü: Seki altından daha yüksek bir döşemeye sahip,
basamak ve direkliklerle ayrılabilen, odanm oturulan,
kullanılan bölümü (Genel),
Sekialtı: Taşlık (Kayseri).
Sekme: Bahçenin set duvarı (Zonguldak),
Sekmeç: Basamak (Denizli, Giresun).
Sekmen: Merdiven (İzmir, Kırşehir).
Sekmen: Sedir (Bilecik, Kırşehir, Konya),
Selamlık: Evin erkeklerine özel, erkek misafirlerin kabul edil
diği bölüm (Genel),
Selek: Raf (İsparta).
Selpi: Dolap (Kütahya).
Sende: Musandra şeklinde olup üzerine zahire konan geniş raf
(İsparta).
Şeneldik: Gusülhane (İsparta).
Serçef: Pencere kafesi (Balıkesir).
Serek: Raf (İsparta, Antalya).
Seren: serinlik ya da serente Raf (Antalya). Raf (Denizli). Raf
(Bolu).
Sergah: Hayat (Genel).
Sergen: serlem 1. Odada, iki pencere arasında, duvarlar
boyunca raf (Genel). 2. Yemek dolabı (İsparta, Uşak,
Kütahya, Denizli). 3. dolap, yüklük (Bilecik, İzmir,
Kastamonu). Süt, yoğurt saklamak için kullanılan serin
yer (Konya, Afyon).
Sergi: Hayat (Genel).
Seri: Raf (Sinop). Taraça (Kastamonu).
Serpenç: Raf (Muğla).
Serpenek: Pencere (Niğde). Dam saçağı (Ankara, Çorum,
Kırşehir, Yozgat, Kayseri),
Seyran: Hayat (Genel).
Seyregah: Hayat (Ankara).
Seyvant: Beşik örtüsü, saçak (İstanbul),
Seğen: raf (Ankara)*
Sıvadık: Çamaşırhane (Bolu, Sinop).
Silahlık: Evin en üst katmda küçük oda (Kütahya).
Sivillik: Dam saçağı (Sivas, Erzincan).
Siyeç: Avlu duvarı saçağı (Samsun, Sinop, Çorum, Yozgat,
Kayseri),
Siyiş: Duvar (Kayseri).
Siyinti: Dam saçağı (Bilecik).
Sofa: Evin üst katlarında odaların açıldığı kapalı alan (Genel);
Söve: Pencere-kapı çerçevesi (Genel).
Söve taşı: Ocağın arka tarafma dikilen yontulmuş taş (İzmit).
Soya: Bodrum (Sinop, Çankırı).
Söğe: Ocağın arka duvarı (Kütahya).
Su çeken: Küçük kiler (Konya),
Sulucak: Gusülhane (İzmir).
Suluk: Gusülhane (İzmir, Sivas, Kayseri, İsparta, Muğla,
Kütahya, Ankara),
Sulukluk: Gusülhane (Muğla) *
Sundurma: Avlunun bir yada birkaç tarafında, arkası duvara
bitişik olarak yapılan üstü kapalı alan, gezinti yeri
(Genel).
Sündürme: Hayat (Kütahya, Afyon, Samsun, Sivas).
Siingel: Dam saçağı (Çankırı).
Süngüt: Evyapımında kullanılan beyaz, sert taş (Nevşehir,
Niğde).
Sutluk: Gusülhane (Edirne, İzmir).
Suva: Abdesthane (Samsun).
Süyük: Topraklı ve balık sırtı avlu duvarı (Sivas, Giresun),
Süyük: 1. Dam saçağı (Tekirdağ, İsparta, Bilecik). 2.Saçak
oluğu (Kayseri).
-ş-
Şehnişin: Bk. Artırma (Genel).
Şerbetlik: ocağm yanındaki ve üstündeki gömme raflar
(Kütahya),
Şeynik: Ev bahçesi (Giresun)'.
Şima: Taşlık (Giresun).
Şindiri: Çivisiz geçme tavan (İsparta),
Şirik: Tahta çubuktan yapılmış oda kapısı menteşesi (Sinop),
Şurt: Ocak kenarındaki yükseklik (Gümüşhane, Erzurum,
Kayseri).
-T-
Taban: Yer döşemesi, döşeme tahtası (Balıkesir). Temel
(Kütahya).
Tafana: Kiler, mutfak (Konya, Kırşehir).
Taftal: Tahta perde (Bolu).
Tağ: Raf (Bursa, İstanbul).
Tağa: Evlerde tavana yakm küçük pencere (Samsun, Bursa,
Toroslar, Iç ve Batı Anadolu).
Taha: kapaksız dolap (Kırşehir, Ankara, Çorum, Yozgat,
Sivas).
Taht: Hayat üzerinde basamak ve parmaklıklarla ayrılabilen
çıkmalı oturma köşesi (Genel).
Tahtabaşı: Raf (Muğla, İsparta),
Tahtaboş: 1. Bk. Taht (Genel). 2. Hayat (Konya), 3. Çatı katı
balkonu (İstanbul).
Tahtaboş: Bahçe kanepesi (Zonguldak),
Tahtalı: Sofa (İsparta, Burdur).
Tahtanbeç: Sedir (Çorum, Amasya).
Tahtani: ev * Tek katlı ev (Erzurum).
Tahtseki: Bk. Köşk (Genel).
Taka: 1. Niş,küçük dolap (Genel). 2. Raf (İsparta, Kayseri,
Yozgat).
Takana: Mutfak (Ankara, Kayseri).
Takça: Küçük pencere (Niğde).
Takkoz: Tuğla (Bursa).
Takırak: Kapı tokmağı (Sinop).
Talazlık: Dam saçağı (Bursa).
25 7
HAYATLI EV
Talvar: Sofa (Konya). Sundurma (Konya). Taraça (Konya).
Tam: Baca (Sivas, Tokat).
Tamyapı: Tek katlı toprak ev (Samsun).
Tandır: 1x1x0.90 m. boyutlarında, ayaklan arasmda bir
toprak çanak içerisinde ateş ve kül bulunan süslemeli
ısmma aracı. (Genel).
Tandırbaşı: Mutfak (Sivas, Kayseri).
Tandırevi veya Tandırdamı: Evin mutfak, oturma gibi
ihtiyaçlarım karşılayan en önemli odası (Erzurum).
Tap: Pencere (Zonguldak).
Tapan: Binalarda duvar aralarında kullanılan ağaç (Çorum,
Kırşehir). Üst temel üzerine yaptırılan ahşap kuşak (Sivas).
Taplu: Pencere (Kırşehir).
Taşlık: 1. Taş döşeli avlu (Genel). 2. Avlunun taş döşeli kısmı
(Genel).
Taşura: Abdesthane (Kütahya).
Tavalık: Niş (Konya). Pencere (Kırşehir).
Tavan: Yüklük (Konya).
Tavan göbeği: Tavan ortasında çeşitli kabartma ya da boya
bezeme motif (Genel).
Tavana: Mutfak (Niğde).
Tavlar: Bostan kulübesi (Sinop).
Tecir: Raf (Gümüşhane, Niğde).
Tehliz: Sedir (Bilecik, Bursa).
Tekçegöz: bak: tembeldeliği (Erzurum).
Tekfurdağlı kafesi: Bk. İstanbul kafesi (Edirne).
Tekne tavan: Ortası içeriye girmiş, göbeği nakışlı tavan (Bursa).
Telek: Raf (Eskişehir, Kayseri).
Temek: 1. Pencere (Ankara, Sinop, Yozgat, Kastamonu). 2.
Tahta kapaklı camsız pencere (Kastamonu, Çorum,
Zonguldak, Giresun).
Tembeldeliği: Sedirdeki kişinin oturduğu yerden uzanabileceği
göz (Genel).
Terce-terece: Ocağın iki yanında dolap veya niş (Zonguldak,
Kastamonu, İsparta, İzmir, Çankırı, Samsun,
Kastamonu, Zonguldak, Antalya, İsparta, Sivas).
Terek: Raf, sergen (Rize, Giresun, Samsun, Gümüşhane,
Amasya, Sinop, Kastamonu, Kayseri, Nevşehir, Niğde,
Sivas, Ankara, Kırşehir, İsparta, Çorum, Tokat,
Erzincan, Bursa, Balıkesir, İzmir,Tekirdağ).
Terence: Merdiven (Erzurum, Niğde).
Terevzin: Merdiven başlarmda bulunan demir parmaklık
(İsparta).
258
Teriz: Sedir (Sinop).
Terze: Pencere (Eskişehir).
Testilik: Testi konan dolap (Genel).
Tırahaz: Kapılara kilit geçirmeye yarayan halkalı demir (İstanbul).
Tırgıç: Pencere kafesi (Erzurum).
Tırha: Kapıyı arkasından kapamaya mahsus demir (İzmir,
Çanakkale)
Tırhış: Kapı ve pencerelerin önüne konan kafes (Erzurum).
Tırkala: Kapı sürgüsü (Denizli).
Tırkaz: Kilit (Afyon). Küçük toprak kulübe (Denizli). Kapı
sürgüsü (Manisa, İzmir, Bilecik, İstanbul, Kocaeli,
Çankırı, İznik, Bursa, Denizli, Edirne).
Tırkıç: Yazın sokak kapısına konan parmaklık (Tokat, Sivas,
Erzurum).
Tırkış: Pencere kafesi (Erzurum).
Tırkıs: Kapı dayağı (Ankara).
Tırkız: Kapı tokmağı (Zonguldak).
Tırık: Sedir (Bursa, İstanbul).
Tiriş: Bk. Artırma (Niğde).
Tohana: Sofa, mutfak (Kayseri).
Toka: Kapaksız dolap (Ankara, Kırşehir).
Tol: Başoda (Kayseri). Küçük kulübe (Çorum, Konya). Temel
taşı (Niğde).
Top: Pencere (Zonguldak, Amasya).
Toplu: Pencere (Kayseri, Yozgat, Kocaeli, Çorum, Ankara,
Sinop, Kütahya, Kastamonu).
Tora: Duvar üzerine örtülen tahta (Zonguldak).
Toyhane: Başoda (Sivas).
Tömek: Mazgal deliği biçiminde camsız zemin katı penceresi
(Zonguldak).
Tura: Avlu duvarı saçağı (Zonguldak, Kütahya). Avlu
kapısının üzerine beşik örtüsü tarzında yapılan tahta
çatı (Kütahya, Giresun, Antalya, İsparta).
-UUstun: Raf, Sergen (Samsun, Çankırı, Ankara). Tavan
(Samsun, Çankırı, Ankara). 1. Kiremit altına konulan
pedavra tahtası (İstanbul). 2. Bina çatısına konulan
uzun ağaç, mertek (Bursa, İzmit, Balıkesir, Eskişehir,
Ankara, Ordu).
Ustun: Tavanın dayandığı duvara yatay çakılan ağaçlar
(Bursa, Çankırı).
SÖZLÜK
Uykuluk: Sedir (Kütahya, Kayseri).
Yolgeçti: Evin ön bölümünden arka bölümüne geçit veren
dehliz (Sivas).
-Ü -
Ülkün: Köşe taşı (Niğde).
Üstlük: Tek camlı tepe penceresi (Edirne).
Üvenik: Avlu (Çanakkale).
Üy: Ev (Tokat, İstanbul).
-YYaşmak: 1. Ocağın iki yanındaki kapaksız hücreler (Sinop).
2. Raf (Tokat).
Yaşmak: 1. Ocak perdesi (Zonguldak, Bilecik, İstanbul,
Edirne, Sivas). 2. Ocak perdesinin alçı süslemesi
(Edime).
Yaşmaklık: Ocağın iki yanındaki dolap (Kastamonu).
Yalağu: Kiremit (İzmir).
Yalçe: Ocak rafı (Sinop).
Yaldıran: Merdiven başı (Giresun),
Yanlık: Taraça (Kastamonu).
Yapıhk: Ocak (İstanbul).
Yatak: Kulübe (Kastamonu, Bursa).
Yatalga: Yatak odası (Amasya),
Yatlak: Kapı aralığı (İsparta).
Yazla: Bk. Taht (Çanakkale, Balıkesir, Bilecik, Giresun).
Yazlık: 1. Sofa eyvanında geniş sedir (Zonguldak), 2. Hayat
(Samsun, Bursa, İzmir, Tokat, İzmit, Bolu, Çankırı,
Afyon, Kütahya, Zonguldak).
Yazlık divanhane: Bahçede selamlığa bitişik veya ayrı, bazen
havuzlu oda (Edirne).
Yağlaman: Hayat (Samsun).
Yel demiri: Karakapağı açık tutan kancalı demir (Zonguldak),
Yelkovan: Saçakta kiremiti tutan pervaz (Zonguldak).
Yellik: Sundurma (Denizli).
Yemişlik: Sergen (Genel).
Yer oda: Toprak döşemeli oda (Balıkesir),
Yerdamı: Bodrum (Sivas).
Yerev: Tek katlı ev (Denizli).
Yetme: Bk. Taht (Ankara).
Yıldız köşkü: En üst kat olarak, beşgen ya da altıgen planlı
tek bir oda biçiminde inşa edilen süslemeli dinlenme
yeri (Sivas).
Yörme: Sofa (İzmit).
Yukarı kapak: Merdivenin üst kapısı (Edirne).
Yumaklık: Çamaşırhane (Yozgat).
Yunak: Çamaşırhane (Genel),
Yunaklık: Çamaşırhane (Ankara, Yozgat, Çorum).
Yunluk: Çamaşırhane (Tokat),
Yunnak: Çamaşırhane (Sinop, Samsun),
Yurt: Ev (Manisa, Kastamonu, İzmir, Antalya, Konya).
Yuvarlama: Sedir minderi (Sivas).
Yüklük: Yatak yorgan koymaya yarayan, genellikle seki
altında bulunana dolap (Genel)*
Yüksek sofa: Sekilik (Zonguldak).
Yüküstü: Yüklükle tavan arasındaki boşluk, musandıra
(Balıkesir).
Yümelik: Çamaşırhane (Muğla).
Yünek: Çamaşırhane (Denizli, Muğla).
Yürüdüm: Hayat (Ankara),
Yürütme: Sofa (Ankara).
-ZZaganak: Kapı kilidi (Trabzon).
Zağlaman: Hayat (Samsun).
Zambuk: Dam oluğu (Ankara).
Zar: Duvar sıvalarını panolara ayıran ahşap silme (Sivas).
Zartak: Kapı mandah (Samsun).
Zavlak: Pencere (Antalya).
Zavrak: Parmaklık (İsparta, Burdur),
Zavrak: Pencere (Bursa, Konya, İstanbul, Manisa,
Kastamonu).
Zemlik: Bodrum (Bursa).
Zengert: Menteşe (Ordu).
Zergeni: Bodrum (Konya).
Zerze: Kapı halkası veya kapı çengeli (Çorum, Kayseri, Tokat),
Zerzemi: Bodrum (Konya, Kayseri, Niğde),
Zırza: 1. Kapı sürgüsü (Zonguldak, Erzurum). 2. Kapıya kilit
asmak için kullanılan zincir (Ankara, Çorum,
Erzincan, Çanakkale).
Zırzıngi veya Mırzıngi: Kapıları kapamaya yarayan demir
çengel (Sivas).
Zonnuk: Dam oluğu (Kırşehir).
259
b ib l iy o g r a f y a
HAYATLI EV
Bibliyografya
Acıpayamlı, 0., “Acıpayam ve Çevresinde Medrese ve
Meskenle ilgili Etnografik Araştırmalar”, Ankara
Üniversitesi DTCF Dergisi, XII/3-4 (1954), ss. 163-216.
Alp, M., “Eski İstanbul Evlerinde Isıtma”, Türk Folklor
Araştırmaları, İstanbul, VIII (1964), s. 175-81
Akın, Günkut, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'daki Tarihsel
Ev Tiplerinde Anlam. İstanbul 1985.
Alpöge, A., “Keban Bölgesi Anonim Mimarlık Çalışmaları,
1969, ODTÜ Keban Projesi Yayınları Seri: 1, no. 2, ss.
31-134.
Akın, Günkut, “Laternendeck Hâuser in ostanatolische
Architektur”, Zeitschrift für Geschichte der Baukunst,
München-Berlin, 1989, ss. 1-20. Sonderdruck.
Altan, A., Kültür Mekan İlişkileri ve Kültür Değişmeleri
Açısmdan Mekan Uygulamasına Bir Yaklaşım, İstanbul,
1978. Unpublished Ph. Thesis, Mimar Sinan University.
Akın, Nur, Balkanlarda Türk Mimarisi, Basılmamış
Doçentlik Tezi, ÎTÜ, İstanbul 1987.
[Altınay], Ahmet Refik, Hicri Onikinci Asırda İstanbul
Hayatı. (1100-1200), İstanbul 1930.
Akkoyunlu, Zahide, Geleneksel Urfa Evlerinin Mimari
Özellikleri, Ankara 1989.
[Altınay], A. R., Hicri Onbirinci Asırda İstanbul Hayatı
(1000-1100), İstanbul 1931.
Akok, M. “Kütahya ve Uşak Şehirlerinin Eski Evleri”, Türk
Etnografya Dergisi, no. 6 (1963), ss. 5-17.
Anghelova, R., “L’Architecture vernaculaire de la Bulgarie”
L’Architecture vernaculaire dans les Balkans, 1985, ss.
23-36.
Akok, M., Ankara’nın Eski Evleri, Ankara 1951.
Akok, M., “Çankırı’nın Eski Evleri”, Arkitekt, cilt. 22/7-8
(1953), ss. 142-153.
Akok, M., “Çorum’un Eski Evleri”, Arkitekt, cilt. 20/23738, (1951), ss. 171-185,189.
Akok, M., Gökoğlu, Eski Ankara Evleri, Erzurum
Mahallesinde Yusuf Uğraş Evi, Ankara, 1946.
Akok, M., “Konyada Alaeddin Köşkü, ve Selçuk Saray ve
Köşkleri”, Türk Etnografya Dergisi no. 11 (1969), ss.
47-73.
Akok, M., “Tokat Şehrinin Eski Evleri”, Ydlık Araştırmalar
Dergisi, no. 2 (1957), ss. 129-151.
Akok, M., “Trabzon’un Eski Evleri”, Arkitekt, cilt. 20/23336(1951), ss. 103-113.
Akpınar, Ayşen, Geleneksel Konut Mimarisi ve Çevre
Dokusu Korunmasına Bir Örnek: Osmaneli, İstanbul
1982. GSA Doçentlik Tezi.
Aksoy, E., “Ortamekan: Türk Sivil Mimarisinde Temel
Kuruluş Prensibi”, Mimarlık ve Sanat, no. 7-8 (1963),
ss. 39-92.
Aktüre, S. Ondukuzuncu Yüzyıl Sonunda Anadolu Kenti,
Mekansal Yapı Çözümlemesi, Ankara 1978.
Aktüre, S., “ Onyedinci Yüzyıl başından Ondokuzuncu
Yüzyıl Ortasına Kadar ki Dönemde Anadolu Osmanlı
Şehrinde Şehirsel Yapının Değişme Süreci” ODTÜ
Mimarlık Fakültesi Dergisi, vol. 1. no. 1 (1975), ss.
101-128.
Aladağ, E., Muğla Evi, Muğla 1991.
262
Anonymous, Göynük, A Town in a Timber Region,
Publication of the Middle East Technical University,
Ankara, 1970.
Araz, N., “Eski Bursa Evleri”, Sanat Dünyamız, İstanbul,
4/10 (1977), ss. 17-20.
Arel, A., Osmanlı Konut Geleneğinde Tarihsel Sorunlar,
İzmir 1982.
Arel, A., “Foça Bağ Evleri ve Kule-Ev Geleneği” , 7.
Araştırma Sonuçları Toplantısı, Antalya 18-23 Mayıs
1989, Ankara 1990. Sayfa 43-71.
Arık, M. O., “Kubadabad Sarayı”, Önasya, 1968, 4/38, p.
8vd, 4/39, s. 15vd, 4/40, s. 8f.
Arık, R., “Yozgat’ta Resimli bir Cami ve bir Ev”, Sanat
Dünyamız, İstanbul, 3/7,1976, ss. 24-29.
Arseven, C. E., Türk Sanatı Tarihi, İstanbul, Milli Eğitim
Bakanlığı Yayını, tarihsiz, cilt. 1. Bölüm (Meskenler), ss.
535-644.
Arseven, Celal Esad, Constantinople, de Byzance a İstanbul,
Paris 1909.
Aslanapa, O., “Die Ausgrabung des Palastes von
Diyarbakır” (15 Eylül-1 Ekim 1961, 15 Eylül-27 Eylül,
1962), Atti del Secondo Congresso di Arte Turca,
Venezia, 26-29 Sett. 1963, Napoli, 1965, ss. 13-31.
Aslanapa, O., “Kayseride Keykubadiye Köşkleri Kazısı,
1964” Türk Arkeoloji Dergisi, nr. XIH/1, Ankara 1965,
ss. 19/40.
Aslanoğlu. Evyapan, G., Eski Türk Bahçeleri ve Özellikle
Eski İstanbul Bahçeleri, Ankara, 1972.
bibliy o g r afya
Atasoy, N., İbrahim Paşa Sarayı, İstanbul 1972.
Camesasca, E., History of the House, London-Glasgow 1971.
Bakalopoulos, A.E., A History o f Thessaloniki, Thessaloniki
1963.
Balducci, H., Architettura Turca, A. Rodi, Milano 1932,
Castellan, G., “Les fonctions culturelles de la ville du sud-est
Europeen, XVIIIe-XXe siecles” , Etudes Balkaniques
1984-4,27-39.
Balducci, H., Rodosta Türk Mimarisi, Tr. by Celaleddin
Rodoslu. Ankara 1945.
Cazinu, L., “ Le Tchardak dans la maison de Berat”,
Monumentetll (1976), ss. 173-190.
Bammer, A., Wohnetı im Vergaenglichen, Graz 1982.
Cerasi, M., La cittâ del Levante, Civilta urbana e architectura
sotto gli ottomani nei secoli XVIII-XIX, Milano 1986.
Barkan, Ö. L., “Türk Yapı ve Yapı Malzemeleri Tarihi için
Kaynaklar”, İktisat Fakültesi Mecmuası 17 (1960) 3-20.
Battersby, H. R., “A Survey of Uzbek Settlement, with
Regard To Some Economic and Shelter Change in the
Khwarism (Khiva) Oasis North to the Delta of the Amu
Derya, Based on Russian Ethnographic Reports”, Tarih
Araştırmaları Dergisi, cilt. VÜ/12-13,1969, ss. 17-32.
Beken, G., Garbi Anadolu Mıntıkası Kerpiç Binaları, İstan
bul 1949.
Bektaş C., “Türk Evi”, Köken, Ankara 1974, no. 1, ss. 1921; no. 2, ss. 16-18; no. 3, ss. 15-17.
Bektaş, C., Antalya, İstanbul 1980.
Bektaş, C., Babadağ Evleri, İstanbul 1987.
Bektaş, C., Halk Yapı Sanatmdan bir Örnek: Bodrum, İstan
bul TTOK yayını (tarihsiz)
Bektaş, C., Kuşadası Evleri, İstanbul 1987.
Bektaş, C., Şirinköy Evleri, İstanbul 1987.
Cezar, M., Anadolu Öncesi Türklerde Şehir ve Mimarlık,
İstanbul 1977.
Ciner, S,, Son Osmanlı Dönemi İstanbul Ahşap
Konutlarında Cephe Bezemeleri, İstanbul, 1982.
Çakıroğlu, N., Kayseri Evleri, İstanbul 1952.
Çal, H., Tokat Evleri, Ankara, 1988.
Çetiner, B., “Eski Türk Konutlarından Örnekler”, Mimarlık,
136 (1975), M. 17-21.
Çipan, B., Stara Gradska Arhitektura vo Ohrid (Ohri'de eski
kent mimarisi), Üsküp, 1982.
Demir, A., Antalya’da Eski Konut Yerleşmesi Üzerine bir
İnceleme, DGSA, unpublished thesis for habilitation,
İstanbul 1974.
Deniz, B., “Malatya’da Türk Ev Mimarisinin Anahatları”,
MTRE Bülteni, İstanbul, cilt. IV/11-12 (1970), ss. 1923.
Berk, C., Konya Evleri, İstanbul 1951.
Deroko, A., “Quelques reflexions sur Paspect de l’habitation
Byzantine”, Actes du Xe Congres International d’Etudes
Byzantines, (İstanbul, 15-21, Septembre, 1955), İstan
bul, 1957, ss. 124f.
Berry, Burton Y. “The Development of Bracket Support in
Turkish Domestic Architectrure in İstanbul, Art Islamica
V. ss. 2, (1938), s. 280-281.
Dimacopoulos, Jordan, Ed. An Anthology o f Greek
Architecture Domestic Architecture in Greece. 15.-20.
Yüzyıl. Atina 1981.
Bicev, M., Die Architektur in Bulgarien, Sofia 1961.
Doğan, A. I., Osmanlı Mimarisinde Tarikat Yapıları,
Tekkeler, Zaviyeler ve Benzer Nitelikteki Fütüvvet
Yapıları, İstanbul 1977.
Beldiceaneu, N., Le Monde Ottoman des Balkans, 14021566. Institutions, societe, economie, London 1976.
Bilgin, Z., “Az Tanınan Yöresel Bir Mimarlık Örneği. Foça
ve Yöresi Mimarlığı, TAÇ, 1/2 (1986 May), ss. 35f.
Binan, M., Türk Saçak ve Kornişleri, İstanbul 1952.
Eggeling, W.J., “Hausformen in Jugoslavisch-Makedonien”
Balkanologie, Munchen 1976, ss. 12-19.
Boue, Ami, La Turquie d’Europe, 2 ciltler., Paris 1840, cilt.
2, s. 262-279.
Eggeling, W.J., Volksgruppen der Türken und ihre Einfluss
auf die west-anatolische Landschaft.
Bouras, Ch., “Houses and Settlement in Byzantine Greece”,
in Shelter in Greece, ed: O. B. Doumanis, P. Oliver, 2nd
edition, Athens 1979.
Egli, E., “Türk Evi”, Ülkü, Ankara, XVII199 (1941), ss. 195209.
Bozer, R., Kula Evleri, Ankara 1987:
Bruccianti, C., “Vernacular Architecture in Southern
Turkey”, AARP, Nr. 15,1979, ss. 22-32.
Bulletin d’information architecturales, Institut Français
d’Architecture suppl. 94 Nisan 1983.
Calis, R., “Fethiye Evleri” Folklor 11/16-18 (1970), s. 64f.
Ekinci, O., Yaşayan Muğla, İstanbul 1985.
Eldem, S. H., “Türk Evi”, Ülkü, 11/22, Ankara, 1942, ss. 10-15.
Eldem, S. H., “ 17. ve 18. Asırlarda Türk Odası” , Güzel
Sanatlar Dergisi, Nr. 5, İstanbul, 1944, ss. 1-28.
Eldem, S. H., “ Onyedinci ve Onsekizinci Asırlarda Türk
Odası”. Güzel Sanatlar Dergisi, nr. 5, İstanbul 1944, ss.
1-28.
263
HAYATLI EV
Eldem, S. H., Türk Evi Plan Tipleri, İstanbul 1955.
Eldem, S. H., “Bursa’da Bazı Sofalar”, Akademi, no. 2,
İstanbul 1964, ss. 3-11.
Fıratlı, Nezih-Tülay Ergil “Bir Türk Evi”, Türkiyemiz. cilt II5 (1971), ss. 38-43.
Gabriel A., Une Capitale Turque, Brousse, Paris 1958.
Eldem, S. H., Köşkler ve Kasırlar, ciltler. I-II, İstanbul 19691974.
Gabriel, A., Monuments Turcs d’Anatolie, 2. cilt., Paris
1931-1939.
Eldem, S. H., Akozan, F., Anadolu, K., Rölöve II, İstanbul
1977.
Gerçek, S. H., “Yabancı Gözüyle Sivil Mimarimiz”, Güzel
Sanatlar Dergisi, no. 5, İstanbul, 1944, ss. 39-49.
Eldem, S. H., Birgi Çakırağa Konağı, Rölöve II, İstanbul
1977,
Goodwin, G., “ The Ottoman House” , A H istory o f
Ottoman Architecture, London 1975, ss. 428-453.
Eldem, S. H., Köçeoğlu Yalısı, İstanbul 1977.
Göçer, O., “Safranbolu’da iki Ev”, MTRE Bülteni, cilt III,
no. 9-10 (1977), ss. 28-36.
Eldem, S. H., Sa’dabad, İstanbul 1977.
Eldem, S. H., İstanbul A nıları, Boğaziçi Anıları /
Reminicen'se o f İstanbul, Rem iniscense o f the
Bosphorus. Ciltler. I-II, İstanbul 1979.
Eldem, S. H. Akozan, F., Topkapı Sarayı, İstanbul, 1982.
Eldem, S. H., “Türk Evi”, 3. cilt - 1984-1987
Erdim, M., Anadolu’da Geleneksel Konut Birimi, (Yayınlan
mamış Doktora Tezi), 2 cilt, İzmir, 1980.
Erginbaş, D., Diyarbakır Evleri, İstanbul 1953.
Eriç, M., “Kula Geleneksel Konut Mimarisinde Malzeme
Kullanımı Anlayışı ve Günümüze Yansıması”. Ege’de
M im arlık Sempozyumu B ildirileri, ed. Mutlu
Bozakman. s. 179-186.
Erim, G., “Rize Çevresinde Yerleşme ve Evler” Türkiyemiz,
nr. 4 , p p . 2 7 -3 5 .
Eruzun, C., “Artvin ve Çevresi Halk Mimarisi”, Mimarlık,
9/104 (1972), ss. 51-58.
Eser, L., Kütahya Evleri, İstanbul 1955.
Esin, E., “An Eighteenth Century ‘Yalı’ vievved in the line of
the development of related forms in Turkish
Architecture” , A tti del Secondo Congresso
Internazionale di Arte Turco, (Venedik, 1963), Napoli
1965, ss. 83-112.
Esin, E., “IX-XII Yüzyıl Uygur Köşklerinden Safranbolu Ev
Mimarisine Gelişme”, MTRE Bülteni, no. 5-6, 1976, ss.
15-18.
Günay, R., Geleneksel Safranbolu Evleri ve Oluşumu,
Ankara 1981.
Hadji Mihali, A., La Maison Grecçue, Athens 1949
Hotan, H., “Erzurum Evleri”, Arkitekt, cilt 16/1-2 (1947),
ss. 27-30.
Hylands, A. D. C., Al-Shahi, A., eds., The Arab House,
Proceedings of the Colloquium Held in the University of
New Castle upon Tyne, 15-16 March, 1984.
Inceoğlu, M. and N., “Denizli’de Yerel Mimari Örnekleri”
Ege’de Mimarlık sempozyumu, 1985, ss. 213-223.
Inceoğlu, M., “Denizli Evleri”, 4. Türk Evleri Haftası, 2-14
Haziran, 1986, ss. 2-5.
Kademoğlu, O., “Güneybatı Anadolu’da Açık Sofalı Evler”
Mimarlık, 5 (1974), ss. 30-33.
Kademoğlu, O., “Şarkışla Yöresinde Orta Bacak Evler” II.
Uluslararası Türk Folklor Kongresi, Bildiriler, 1970, ss.
165-80.
Kafescioğlu, R., Kuzey-Batı Anadolu’da Köy Evlerinin
Yapısı, İstanbul 1949.
Kafescioğlu, R., Orta Anadolu’da Köy Evlerinin Yapısı,
İstanbul, 1949.
Kandırık, E., “ M araş’ta Konut Tipleri” , Coğrafya
Araştırmaları Dergisi, no. 1-2 (1972, Ankara 1973, ss.
253-281).
Karpuz, H., Erzurum Evleri, Ankara, 1984.
Esin, E., “Otağ”, Tarih Araştırmaları Dergisi, cilt IV/10-11,
1972, ss.
Kazmaoğlu, M., Tanyeli, U., “Anadolu Konut Mimarisinde
Bölgesel Farklılıklar”, Yapı no. 38,1978, ss. 28-41.
Esin, E., Sadullah Paşa Yalısı-The Yalı (Sea-side Mansion) of
Sadullah Paşa. no. s. [İstanbul] no. d. [1978]
Kiel, M., “Yenice Vardar. A Forgotten Turkish Cultural
Çenter in Macedonia of the 15. ve 16. Yüzyıl”, Studia
Byzantina -Neohellenica Neederlandica, Leiden 1972,
ss. 300-329.
Evren, M., Türk Evinde Çıkma, İstanbul 1959.
Evyapan, G. A., Eski Türk Bahçeleri ve Özellikle Eski İstan
bul Bahçeleri, Ankara 1972.
Fekete, L.: “XVI. yüzyılda Taşralı Bir Türk Efendisinin Evi”.
Çeviren Sadrettin Karatay. Belleten, cilt. XXIX no. 116
(Ankara 1965), ss. 615-638.
264
Klinkott, M., “Megaron und Bit Hilani”, Wohnungsbau im
Altertum, Berlin 1978, ss. 62-71.
Koçu, R. E., “Aynalıkavak Sarayı / The Aynalıkavak Palace”
Türkiyemiz no. 5, s. 20-26,45.
BİBLİYOGRAFYA
Kolic, B., Anciennes architectures civiles et rurales en Serbie,
Belgrad, 1949.
Küçükerman, O., Kendi Mekan Anlayışı İçinde Türk Evi,
İstanbul 1978.
Konadirik, E., “ Maraşta Konut Tipleri” , Coğrafya
Araştırmaları Dergisi, no. 1-2, Ankara, 1972, ss. 253-281.
Küçükkömürcü, A. M., “ Balaban’da bir Ev” , Birinci
Uluslararası Türk Folklor Kongresi, Bildiriler, cilt V,
Ankara, 1977, ss. 182-190.
Kosay, H. Z., “Silifke’nin Eski Türk Evleri”, Ülkü, cilt 4/39,
1939, ss. 12-14.
Koşay, H. Z., “Türkiye Halkının Maddi Kültürüne dair
Araştırmalar, Yapı ile İlgili Sözler”, Yıllık Araştırmalar
Dergisi, no. 2 (1988), ss. 199-240.
Koubas, E., Lesbos in Greek Traditional Architecture,
Athens 1983.
Koyunlu, A., “Afrodisiyas Kazısı nedeniyle Geyre Köyü ve
Hacı Hatipler Evi”, MTRE Bülteni, cilt 2/8, 1976, ss.
27-31.
Koyunlu, A., “Yapı ve Yapı Öğeleri ile İlgili Yöresel
Sözcükler” (Elazığ-Altınova yöresi), Türk Etnografya
Dergisi, XVII (1982), ss. 5.27.
Kömürcüoğlu, A., “Nazilli’de Eski Bir Ev Rölövesi” ,
Mimarlık, nr. 3-4,1952, pp. 33-36.
Kömürcüoğlu, E., Ankara Evleri, İstanbul, 1950.
Kömürcüoğlu, E., Das alttürkische Wohnhaus, Wiesbaden,
1956.
Köymen, M. A., “Alparslan Zamanı Türk Evi”, Selçuklu
Araştırmaları Dergisi, III, 1971, ss. 1-14.
Kuban, D., “ 1968 Yazında Keban Baraj Bölgesinde Köy
Mimarisi incelemeleriyle ilgili On Rapor”, Keban
Projesi 1968 Yaz Çalışm aları, ODTÜ Publication,
Ankara 1970, ss. 173-182.
Kuban, D., “Anadolu Kentlerinin Tarihsel Gelişimi ve Yapısı
Üzerine Gözlemler” , Türk ve İslam Sanatı Üzerine
Denemeler, İstanbul 1982, ss. 141-170.
Lezine, A. Trois, Palais d’Epoque Ottomane au Caire,
Institut Français d’Archeologie Orientale, Cairo 1972.
Lezine, A., “Influences de la Turque sur l’architecture
domestique en Egypte apres la conquete ottomane”, IV.
Congres d’Art Turc, ed. de l’Universite de Provence,
1976, ss. 113-115.
Melling, A. L., Voyages pittoresque de Constantinople et des
river du Bosphor I’apres les desseins de M. Melling,
Paris 1819.
Merey, S., “Elbistan Evleri”, Arkitekt, no. 197-98, 1948, ss.
102-105,112.
Minetti, H., Ottomanische provinziale Baukunst auf dem
Balkan, Hannover, 1923.
Moutsopoulos, N. C. Symvoli ati vivliographia tis laikis
arhitektonikis EUadas, A lvanias, Yugoslavias,
Rumanias, Vulgarias, Turkias, Thessaloniki 1978 (A
Bibliography for the Vernacular Architectures of
Greece, Albania, Yugoslavia, Rumania, Bulgaria and
Turkey).
Moutsopoulos, N. C., Greek Traditional Architecture,
Kastoria, Atina, 1990.
Moutsopoulos, N. C., La Haute Vine de Thessalonique,
Thessalonique, 1979.
Moutsopoulos, N. C., The Popular Architecture in Verria,
Atina 1967.
Mutlu, A., “Türk Evleri”, Sanat Dünyamız, cilt 1/3, 1975,
ss. 3-13.
Kuban, D., Anadolu Türk Mimarisinin Kaynak ve Sorunları,
İstanbul 1965.
Naumann, R., Architektur Kleinasiens, Tübingen, 1955.
Kuban, D., “Türk Ev Geleneği Üzerine Gözlemler”, Sanat
Tarihimizin Sorunları, İstanbul 1975, s. 192-211.
D’Ohsson, M., Tableau General de l’Empire Othoman, tome
quatrieme, premiere partie, Paris 1791. On houses and
gardens. ss. 231-258.
Kuban, D., “Türkiye’de Malzeme Koşullarına Bağlı
Geleneksel Konut Mimarisi Üzerine Bazı Gözlemler”,
Mimarlık, 1966, no. 36, ss. 15-20.
Onur, H., “Daday’da Eski Bir Türk Evi”, Türkiyemiz, no.
29, İstanbul, 1976, ss. 24-31.
Kum, N., “"Anadolu Mesken Tarihi Notlan: Cadili ve
Mağaralı Evler”, Belediyeler Dergisi, cilt IV/38, 1938,
ss. 36-39.
Kunter, H. B., “Ev Kültürü: Eski Türk Evlerinden iki
Örnek”, Arkitekt, no. 5-6,1936, ss. 158-161.
Küçükerman, O., “A Short Summary of Residential
Architecture of the Karadeniz Region’, TTOK Belleteni,
cilt 25/304,1970, ss. 20-29.
Küçükerman, O., Anadolu’daki Geleneksel Türk Evinde
Mekan Organizasyonu Açısından Odalar, İstanbul 1973.
Orhonlu, C., Osmanlı İmparatorluğunda Aşiretlerin İskânı,
İstanbul 1987.
Orlandos, A. C., “Quelques notes complementaires sur les
malsons paleologuiennes de Mistra”, Art et Societe a
Byzance, (Actes du Colloque organise par l’Association
Internationale des Etudes Byzantines a Venise en
Septembre 1968, ss. 73-78.
Otto-Dorn, K., “Bericht über die Grabung in Kobadabad
1966”, Archâologischer Anzeiger, Heft 4, Berlin, 1969,
ss. 438-506.
265
HAYATLI EV
Ögel, B. “Hayat (Sofa) Köşkü ve Tahtseki”, Sanat Tarihi
Yıllığı, IX-X, Ankara 1979-80, ss. 227-239.
Renda, G., Batılılaşma Döneminde Türk Resim Sanatı,
1750-1880, Ankara 1977.
Ögel, S., “Eski Bir Ankara Evi,” Türkiyemiz, no. 8,1973, ss.
17-43.
Rıfat Osman, “Edirne’de Türk Evleri” Milli Mecmua, cilt
VI/71, ss. 5, 1147-49; cilt VII/73, ss. 1178-1180; cilt
VII/74, ss. 1194-96; cilt VII/76, ss. 1227-1230; cilt
VII/78, ss. 1261-1265, İstanbul 1926.
Ögel, S., “Türklerde Ev kültürü”, Türk Kültür Tarihine
Giriş, cilt El, (1978).
Özerdim, M. N., “Uygurlar Devrinde Turfan-Karahoço Şeh
rinde Evler”, Ankara Üniversitesi DTCF Dergisi, cilt
XVI/3-4,1958, ss. 69-77.
Özgüner, D., Köyde Mimari: Doğu Karadeniz, Ankara
1970.
Peev H. D., Alte Haeuser in Plovdiv, Mainz 1967.
Peev H. D., Studies on the Architecture o f Bulgarian
Renaissance in Bulgarian, Sofya, 1956.
Pesic, N., Maksimovic, “Les Konaks dans les villes de Serbie
et leurs fonctions nouvelles”, Monumentum, no. 15-16.
1977, ss. 86-89.
Philippides, D., Greek Traditional Architecture, cilt 1, Atina,
1983.
Prifti, S., “L’Habitation Scutarine â Tchardak Sur toute la
Facade”, Monumentet, 1976/12, ss. 109-121.
Radt, W., “Die byzantinische Wohnstadt von Pergamon”,
Wohnungsbadim Altertum, Berlin 1978, ss. 199-223.
Rapaport, A., House Form and Culture Englewod Cliffs, N.
J-, 1969.
Renda, G., “Büyük Bürüngüz’de Eski Bir Ev”, Türkiyemiz,
no. 21, İstanbul 1976, ss. 41-44.
266
Rıfat Osman, Edirne Evleri, Ed: S. Ünver, İstanbul 1976.
Rıfat Osman, Edirne Sarayı, Ankara 1957.
Rıza E., “Traits de la creation populaire dans l’habitation
urbaine albanaise” Monumentet, No: 2 (1982), ss. 22-27.
Rıza, E., Architecture traditionelle des Balkans Albanie,
Atina, 1990.
Rıza, E., Gjirokastra, Ville-Musee, Tirana, 1978.
Rıza, E., “La maison type de certain centres urbains de
1’Albanie moyenne” Monumentet 5-6 Tirana, 1973, ss.
118-130.
Rıza, E., “La typologie de l’habitation urbaine albanaise”
Studia Albanica, cilt 14/1,1977, ss.
Sakaoğlu, N. Divriği’de Ev Mimarisi, İstanbul 1978.
Sarre, F. DerKiosk von Konia, Berlin 1936.
Sezgin, H. Turçuie Architecture Traditionelle des Balkans,
Athens 1992.
Smith, A. C., The Architecture of Chios, ed. by. P. P. Argenti
London, 1962.
Sönmez, N., Eskişehir’de Odun Pazarı, Tarihi Yerleşiminin
Fiziksel Gelişimi ve Geleneksel Konut Dokusunda
Dizgesel Çözümlemeler, İstanbul. 1983.
BİBLİYOGRAFYA
Sözen, M., Dülgerler, O. N., “Konya Evlerinden Örnekler”,
ODTÜ Mimarlık Fakültesi Dergisi, cilt 5/1. spring
1979, ss. 78-100.
Sözen, M., Tanyeli, U., Türk Konut M imarisi,
Bibliyografyası, İstanbul, 1984.
Stamov, S., Arhitekturata na Zheravna, Sofya 1971.
Uluç, H., “Güney Anadolu’da Sivil Mimari Örnekleri”
Arkitekt, no. 46,1946, ss. 261-267.
Ünver, S., “ Bursa’da Muradiyede Eski Bir Evin Iç
Süslemeleri Hakkında”, Arkitekt, XVI/185-6 (1947), ss.
120-122,128.
Strazimiri, G., Berati, A Museum City, Tirana 1987. -
Ünver, S., Eldem, S. H., Amcazade Hüseyin Paşa Yalısı,
İstanbul 1970.
Sugar, P., Southeastern Europe under Ottoman Rule, 1354* 1804, Washington 1977.
Vakıflar Genel Müdürlüğü, İstanbul Yenicami ve Hünkar
Kasrı. N.p. n. d. [İstanbul].
Şen, N., Rize’den Beş Ev, İstanbul 1967.
Şener, H., Alanya’da Geleneksel Konutlar, İstanbul 1984.
Velenis, G., “Wohnviertel und Wohnungsbau in den byzantinischen Stadten”, Wohnungsbau in Altertum, Berlin,
1978 ss. 227-236.
Tan, N., “Kastamonu’nun Eski Evleri”, Sanat Dünyamız,
vol. 5/15, İstanbul, 1979, s. 22-27.
Vogt Göknil, U., Turquie Ottomane, Fribourg 1965, ss.
140-150.
Tanrıöver, H. S., “Eski Türk Evleri”, Türk Yurdu V/12
(1913), ss. 1216-1221; W2 (1914), ss. 2063-69.
Warren, J., Fethi, I., The Traditional Houses in Baghdad,
Horsham, England, 1982.
Thomsen-Tsialis, B., Galatista, unpublished Dissertation,
The Royal Danish Academy of Fine Arts, Copenhagen
1987.
Wilde, H., Broussa, Berlin, 1909.
Todorov, N., The Balkan City, 1400-1900, Seattle and
London, 1983.
Toker, Y., “Türk evlerinde Dış Ahşap Süsleme” ,
Türkiyemiz, no: 24, İstanbul 1977, ss. 54-61.
Tomsu, L., Bursa Evleri, İstanbul 1950.
Tosun, Y., Milli Mimarimizde Kula Evleri, İzmir 1968.
Tuchelt, K., “Das Yali des Kıbrıslı Mustafa Paşa in
Küçüksu”, Istanbuler Mitteilungen, cilt 12, Tübingen,
1962, ss. 129-158.
Yakar, J., Garson, J. L., “The Survival of Ancient Traditions
in the Popular Architecture of North Central Anatolia”
Expedition, 1976, ss. 43-48.
Yavuz, Y., “Alanya’nın Demirtaş (Syedre) Bucağındaki
Köşk”, Belleten, vol XXXIV/135, Ankara, 1970, ss.
353-371.
Yıldız, M., “Harput Konakları ve Evleri”, Yeni Fırat, cilt
3/25, ss. 23-26.
Yürekli, H., “Türk Evi, Iskilipten Örnekler”, MTRE Bülteni,
cilt 3/4 (1977), ss. 2-11.
267
d iz in
HAYATLI EV
Abbasi -1er 34,42
Abbasi dönemi 26, 79
Abbasi sarayları 21,2 6
Abdülaziz 77, 78
Abdülhamid I. 85, 93,127
Abdülhamit II. 90,185
acem halıları 13 6
Afganistan 43
Afyon Karahisar 35
ahır30, 50,51, 161
Ahmet m. 44, 63, 85, 86, 93, 158
ahşap 16,46,206,239
Akdeniz -li 16,28, 36, 43
Akın, G. 28, 121,231
Akın, N. 234,235
Akif Ağa Evi (Kayseri) 71
Akok, M. 53, 56
Akropol 32
Aksoy, E. 41,105
Alaattin Köşkü 39
Alanya 105,137
alçı 132, 245
alçı bezeme 127
almalık 131
altın 44
Amasya 33, 37,43
Amasya evleri 26
ambar 152
Ambelakia 66,236
Amcazade Hüseyin Paşa Yalısı (Anadoluhisan) 83, 87,
151
Amerika 43
Anadoluhisan 151
Ankara 50, 51, 71,130,138,151,154, 243
Ankara evi 50, 53
Araplar 26, 31, 34,48
ardıç 239
Arel, A. 39,40,50,232
Arnavutluk 234, 235
Arseven, Celal Esat 14, 51,106,128,155
Art Nouveau 90, 93, 96, 99,184,185
Artuklular 28,42
Asur -1ar 16,25
At Meydanı 185
atelye S1
av köşkleri 82
avlu 30,42, 50, 64, 66,137,151,154,158,160,
161,162,164,213,221,231
Avrupa 15, 51, 73, 78,185,200,225,235,237
Ayasluk 33
Aydın Emiri 33
ayna taşları 155
Aynalıkavak Kasrı 86,122,200
270
Azerbeycan 16
azınlık tüccarları 90
Bab-ı Humayun 39
baca 128
Bachelard, G. 210,211,216
bağdadi 234, 238,245
Bağdat 42
Bağdat hoş’u 27
Bağdat Köşkü 81,221
bahçe 30, 51, 66, 83,152,158,161,164,221,238
bahçe çiti 51
bahçe köşkleri 82, 84
baldaken 137
Balkanlar 16, 22,27, 35,47,59, 90,108,137, 222,
232, 234, 235, 236
balkon 57, 86,96,215,238,243
Bammer, A. 234
banyo 30
banyo küveti 154
Barkan, Ömer Lütfü 33, 34, 36,240
Barok 69, 72, 93, 99,119,121,125,133,149,176,
182,184, 185,202
başoda 52, 81, 90,113,131,210,236
Batum 90
Baumgarten 224
Bayezid I. 33
Bayıldım Kasrı 90
Bebek 85, 202
Bebek Kasrı 85
Berat 236
Bergama 33
Berk 152
Beşiktaş Sarayı 81,200
Beyhan Sultan Sarayı 202
Beyler Evi (Kula) 63, 64
Beylerbeyi 72
Beylerbeyi Sarayı 78
Beyşehir Büyük Camii 47
beyt22, 24, 26, 42
beyt motifi 25
beyt-i süfli 48, 50
beyt-i ulvi 48
bezeme 136
bimai 50
bingi 245
Birgi 59
Bizans kenti 33
Bizans konut gelenekleri 29
Blakernae Saray kompleksi 30
bodrum 71
bodrum odası 231
DİZİN
Boğaziçi 43, 78, 83, 93, 96, 158, 180,199, 202,
223
Boğazköy 27
Bosna 235, 236
Brehier, Ch. 30
bronz 155
Broquiere, Bertrandon de la 35
Budist 42
Budist kültür dünyası 39
buharı 128
Bursa 31, 32, 33, 37, 53, 54, 57,122, 154, 232,.
235
Bursa köyleri 54
Busbecq, O. G. de 26
Büyük Selçuklular 34
Cahen, C. 31
California 96
cami 33, 44, 232
Carlo, Giancarlo de 105
Castellan, A. L. 113, 134, 185, 206
Gerasi, M. 42, 43
ceviz 240
cezvelik 118
Choiseul-Gouffier, 85, 144
cihannüma 96
Clavijo, Ruy Gonzales de 44
Covel, J. 43, 196
Croce B. 224
Cumalıkızık 54
cumba 15, 48, 50, 51, 99, 243
Çadır mimarisi 46
çadır 38, 41, 43, 46, 211, 217, 218, 219, 221
çadırbaşı 44
Çahardak 137
Çakırağa Konağı, (Birgi) 59, 63, 64, 171
Çakıroğlu, N. 52
çam 239
çamur 23 8
çardak 50, 137,138, 158,234
Çatalhöyük 25
çatı 50, 54,154, 238, 239
çatı katı 96
çatma 234
çatma ev 50
çeşme 20, 33, 51, 72, 86, 154, 162, 231
çıkma 15, 64, 99, 238, 243
çıkmalar (şahnişin) 232
çmar 158,159
Çırağan Sarayı 78
Çıyanzade Evi (Kütahya) 54
Çiçek motifleri 132
çiçek 134
çiftçiler 32
çimento 186
Çin -liler 38, 40, 42, 79, 80
Çin geleneği 38, 39
Çin kaynakları 43
Çin köşk geleneği 39
çini 127
Çinili Köşk 40, 47, 72, 79, 81,138
çinko 154
çöl sarayları 29
çöl şatoları 46
çörten 238
Daçya 43
Dallaway, James 40, 202
dar-al-imar 64
davlumbaz 127
Davutpaşa 44
Değirmenci Ahmet Ağa Evi (Ankara) 71
demir kilit 162
depo 161
derekia (direk) 234
Dernschwamm, H. 43, 196
dervişler 31
Diez, E. 59
dikme 245
direklik 218, 231
divanhane 29, 51, 82, 83, 84, 85, 151
Diyarbakır 26, 28, 33, 42,151, 229, 231
Doğu Akdeniz 90
Doğu Anadolu 121, 132
Doğu Makedonya 236
dokuma 44, 112, 206, 218, 221
dolap 30, 83,154, 240
Dolmabahçe Sarayı 78, 90, 200
dönme dolap 154
döşeme 50
duvar 83, 220
Edirne 33, 37, 43, 90,131, 154, 232, 234, 235
Edirne Cihannüma Köşkü 47
Edirne konakları 161
Edirne Sarayı 81,154,159
Efes 33
ekmek fırını 154
Ekrem Ocak Evi (Diyarbakır) 229
Eldem, Sedad Hakkı 23, 41, 42, 51, 52, 53, 58, 63,
85, 106, 122, 131, 232
eli böğründe 243
Embelek (Ambelekia) 232
271
HAYATLI EV
Emevi halifeleri 29
Emirgan §5
Enault, Louis 117,134
Epir 232
Esin, E. 39
Eskişehir 90
Evliya Çelebi 32,154,159,196,238
eyvan 21, 24, 25, 26, 28, 30, 34, 42, 52, 57, 58, 59,
63, 64, 68, 71, 73, 76, 84,145,147, 215, 216,224,
229,231, 236
Eyyubiler 229
Fatih 72
Fenerbahçe Köşkü 86
fevkani 51
fırm 50,154
Filibe (Plovdiv, Philippolis) 23,196, 234, 232
FociUon, H. 24
Fouroussia (Furuz) 232
fronton 96
fııruş (konsol) 243
Fustat evleri 21, 26
Galland, A. 44
Gaziantep 26,229
Gazneliler 34, 43
Gebze 106
Geç Bronz Çağı 22
Gençağa Evi 138
Gerede 240
Germiyan bölgesi 32, 35
Gesamtkunstvverk 221
gezgin sanatçılar 31
Giese, F. 32
giliste 138,144
Girit 235
Giza Sarayı 78
göçer -ler 32, 34, 35,41, 43,205
göçer geleneği 220
göçer konutu 38
Gökoğlu, A. 53
Grek 25
Grelot, G. J. 185
Gudenus 63, 85
gurfe 50
gusulhane 118,154
gül 159
gümüş 44
Güneyidoğu Anadolu 16
Güpgüboğlu Ailesi 52
gürgen 239
272
Hacılar 25
Haçlılar 229
Hagia Teologos 33
Halep 159
hah 3 3 ,4 4 ,112,217,218
Halıcı izzet Evi (Bursa), 138
Haliç 88, 122,158, 200
Halil Ağa Evi (Mudanya), 53,138144
Hail, E. T. 210
Halleistein 237
halvet odası 154
hamam 30, 32, 33, 71,154,155
han 232
Harem Dairesi 88
harem 70,150,154,155,161, 221
harem odası 51
haremlik 51,151
Harran 16
Haşan Paşa (Kaptan-ı Derya) 85
Hasip Paşa Yalısı (Beylerbeyi) 72, 73
Hasoda Dairesi 63
Hat sanatı 134
hatıl 239
Hatice Sultan 200
havuz 20, 72, 83,158,219,231
hela 155
Hellenistik 43
Hıristiyan -1ar 24, 31, 32, 33,47, İ86, 229,
235
Hıristiyan azınlıklar 93,178,234
Hıristiyan bazilikaları 25
Hıristiyan köyleri 31
Hıristiyan ustalar 133
Hırvatistan 235
hilani 24, 215
hilani evi 28
Hindistan 48, 79, 87
Hitit 24, 25, 42
Hitit evi 26, 27
hiiyat 137
hol 70
Horasan 28
Huizinga 13
hükümdar bahçeleri 158
hükümdar çadırları 46
hükümdar köşkleri 46
Hümayunabad Köşkü 85
Hünername 48
Hüseyin Paşa Köşkü (Kaptan-ı Derya) 134
Irak 21, 31, 42
Irak evleri 27
d iz in
İbn-Batuta 31, 33, 34, 43
Ibn-Haldun 32
Ibn-Havkal 39
iconostasis 30
îlhanlılar 34
imparatorluk Divanı hükümleri 48
İngiliz malikaneleri 96
ipek 44
ipek duvarlar 44
Iran -1ar 24, 25, 27, 31, 42, 48, 79, 219
Iran mimarisi 79
Isa Bey (Aydm Emiri) 33
iskemle 3 0
İskender Paşa Konağı (Diyarbakır) 229
İslam 24,25, 34, 37, 38, 42, 87
İslam dünyası 40, 88
İslam imparatorluğu 26
İslam kültürü 150,160,161
İslam mimarisi 24, 79,134
İslam toplumları 158
İslam ülkeleri 31, 47
Islami gelenek 35, 42
Islami kent yaşamı 27
Islami konut mimarisi 29
Islami model 35
İslamiyet 48
İsmail Paşa (Hidiv) 78
İstanbul 14,15, 23, 33, 40, 48, 50, 51, 58, 64, 69,
79, 80, 84, 86, 93, 96, 118, 121, 123, 133, 138,
144,156, 176,185,199, 202, 204, 206, 218, 232,
234, 235, 238, 243, 245
İstanbul okulu 79
işlemeli kumaşlar 44
İznik 31, 32, 35
Japon bahçeleri 158
Japon çay odası 156
Japon konut geleneği 225
Kabul odası 29
kabul sofaları 82
kafes 142, 173, 178, 200, 216
Kafkaslar 16
Kahire 78
kahve 156
kahvehane 15
kale 35
kameriye 158
kamp-sarayı 44
Kandilli 78
Kapadokya 16, 52, 53, 130, 229
kapı 47, 54, 96, 161,162,178
kara çam 240
karaağaç 159
Karadağ 22, 234
Karadeniz 16, 43, 90,156, 240
Karaferiye (Verria) 232, 234
Karahanlılar, 43
Karamanoğlu hanedanı 35
kargir 50, 80, 224
Karmyarık 69
Kars 90
Kasımpaşa 134
kasır 79, 80, 84, 85
Kastamonu 47,130
Kastorya 232
kavak 159, 239
Kavala 232
kavukluk 118
Kayseri 52, 71, 151
kazan ocağı 7 1
kemer 44, 73, 79, 86, 96,137, 200, 231, 245
kenef 51
kepengia (kepenk) 234
kepenk 47, 83,149,173, 238, 240
kerpiç 16, 32, 35, 36, 50, 53, 56,154, 211, 238,
-239, 245
kervansaray 15, 25, 32
Kesriye (Kastoria) 232
kestane, ağacı 239
Kıbrıs 235
Kıbrıslı Mustafa Paşa Yalısı (Sadrazam) 78
Kırım Tatarları 22
kiler 50, 51,152
Kilikya kenderi 35
kilim 217, 224
kireçtaşı 231
kiremit 16, 48, 238, 247
kiriş 245
kirpi 50
Kirşten 29
Klasik Antikite 24
konak 70, 73, 78, 82, 84, 151,156, 176,182, 202,
238, 247
konsol 184, 245
Konya 33, 36, 39, 152, 155
Konya Köşkü 47
Korint 237
korniş 96
koru 159
koussaklama (kuşaklama) 234
kova 154
köknar ağacı 239
kömür sobaları 155
273
HAYATLI EV
Köprülü, F. 33
Köşk mimarisi 79, 81
köşk -1er 39, 40, 44, 45, 51, 52, 58, 63, 70, 72, 77,
79, 80, 82, 83, 84, 85, 86, 88, 90, 144, 158, 159,
160,176, 200, 216, 217, 234, 245
köy vakıfları 34
köylüler 32
Kubadabad Sarayı34
kubbe 83,154, 219, 231,245
kubbeli çatı 80
Kula 54, 63,196
kule 39, 96
kumaş 46
kuş 134
kuş evleri 18 6
kuyu 30, 51, 72
Kuyumcuoğlu Evi 232
Küçükerman, Önder 109
Küçüksu Kasrı 84
Kültepe 27
kürk 224
Kütahya 32, 54, 155
Ladin ağacı 240
Lale Devri 93, 96, 134,184,185
lale 159
Larende 35
Laşgar-ı Pazar 79
Latince 20
Le Corbusier 147
Levni 44
Lindner, R.P. 32
Lui XV. stili 93
Lübnan 26, 27, 28, 30, 245
Lycaonia 35
Mabeyn Köşkü (Yıldız-lstanbul) 77
mabeyn 51, 151
MacFarlane 32
Mahmut I. 63, 84
mahuta-ı hariciye 151
mahuta-i dahiliye 50, 151
mahya 245
mahzen 51
Makedonya 23, 43, 232, 234, 236
Malike Evi (Tire) 138
Manastır 234, 235, 236
mangal 155,156, 219, 224
mangale (mangal) 234
Manisa 33, 37
Mardin 26, 229
274
Marko Polo 31
Marmara bölgesi 48, 51, 182
masa 30, 217, 221
Maveraünnehr 48
medrese 25, 232
Mehmet III. 39
Mehmet IV. 44, 58, 159
Mehmet Paşa Köşkü 81
Mehmet E. vakfiyesi 48
Mekke Şerifi 85
Melling, A. I. 84, 85, 113, 155, 180, 199, 200, 202
Memlukler 34, 43, 229
menzil 48
merdiven 54, 58, 64, 70, 71, 147, 149, 205, 216,
217, 240
mermer 155
Mertek 247
mescit 34
meşe 239
meşelik 159
Metokites, Teodor 30
Mevlanakapı 5 8
mezar 232
Mezopotamya 16, 24, 26, 27, 28, 34, 42, 48
Mısır 21, 22, 26, 231
Mimar Sinan 154
mimarlık tarihçileri 93
minber 47
minderia (minder) 234
minsofa 234
minyatür 44, 48
m isafir odası 82
mobilya 30, 79
Moğollar 31, 34, 43, 79
Montague (Lady) 58, 184
Mostar 236
Moutsopoulos, N. C., 232
Mudanya 53, 122,138, 144
Muğla 154
muhavvata 48
Murat II. 108
Murat III. 159
Murat III. köşkü 122
Murat V. 72
mutfak 42, 50, 51,152, 154, 161
muttasıl 48
Muzani Evi (Işkodra) 236
mülteciler 31
Müslüman-Arap geleneği 151
Nakşi 48
Nasuh-el-Matraki 48
DÎZÎN
Naumann, R. 26
Neo-barok 90
Neo-gotik 90
Neo-klasik 71, 73, 78, 90, 96,121, 173,176, 200
Neolitik dönem 16, 25
Newport 96
niş 30
Nuri Bey Konağı (Korint) 237
217,218,219, 221, 231
perde 44, 112
Pers sarayları 25
Philippolis 23, 196, 234, 232
pirinç 156
pişmiş toprak boru 154
Preault, M.-F. 84
Prostas 24
Ocak 112,152,155,210
Ocaklıja 234
Oda 44, 58, 70
Oda altı 51
Odun sobaları 155
Odunluk 51
Ohri 23, 236
D’Ohsson, M. 190
Ordugah 44, 46
Orhan (Sultan) 31, 32
Orta Asya 21, 26, 27, 31, 39, 42, 79
Orta Asya evi 21, 28, 34,39
Orta Asya mimarisi 38, 39, 79
Ortodoks 66
Osman I. 31, 32, 35
Osman m, 87, 245
Osmancık 105
Osmanlı -larl6, 22, 23, 25, 28, 32, 37, 39, 43, 79,
81, 90, 234, 237
Osmanlı hanedanı 31
Osmanlı idarecileri 31, 32
Osmanlı nüfusu 12
Otağı Hümayun 44
Quincy, A.C. Quatremere de 206
Öküz Kara Mehmet Paşa’nm Evi (Sadrazam) 58
örtme 51
Palladio, 88
Pardoe, Miss Julia 223
parmakhk 216,218
Part 42
Partlar 24
patika 158,161
Patrona isyanı 158
Pax Ottomana 35
payanda 83
payantes {payanda) 234
Peçin 47
Pekin 44
Peloponez 23
pencere 48, 54, 83, 96,152,173, 178, 182, 200,
R af 220
Raguette 27
Rakozcy Evi (Tekirdağ) 66, 68
Ramazanoğlu hanedanı 35
revak 15, 21, 24, 26, 27, 30, 54, 59, 79, 80,131,
215,236
revaklı avlu 29, 215
revaklı galeri 229
Revan Köşkü 81
Rıfat Osman (Doktor) 154, 155, 161
ribat 33, 34
Rodop 235
Rodos 235
Rokoko 69, 81, 93,127, 133, 184, 185
Roma dönemi 26,154, 243
Roma evleri 29, 41,145
Ruslar 90
Rycault, Sir P. 44
Sa’dabad 63
Saraçhane Köprüsü 159
Sabuncu Evi 232
saçak 15, 50, 51, 80, 83, 86,160,162, 176, 182,
184, 186, 200, 216, 217, 240, 247
Safavi 79
Safranbolu 23, 130,138, 142, 144, 164, 236, 240
sahnissi (Şahnişin) 232
Salaberry, C. 185
samanlık 50, 51, 161
Samarra 79
Samsun 90
sandalye 210, 217
Sanderson, J. 238
sandık 30
saray 44, 46, 58, 70, 78, 79,150, 156, 158,176,
180, 202, 204, 247
saray bahçesi 159
saray geleneği 79, 84
Saraybosna 236
275
HAYATLIEV
Sarayburnu 80
Sarayönü 53,122
Sardis 32
sarı çam 240
sarnıç 30
Sasani 42,229
sayeban 44
sayegan 51
Sayvan 234,236
Schvvartz Evi (Ambelekia) 66,232
sedir 33, 71, 83,122, 136,210,217 , 218
sedir ağacı 239
seki 71
sekialtı 1 1 9,131
sekilik 57
sekiüstü 1 1 9 ,1 3 1 ,2 1 8
Selamlık Köşkü 85
selamlık 51, 70, 8 2 ,1 5 0 ,1 5 1 ,1 5 4 , 161
Selanik 2 3 4 ,2 3 5
Selçuk 31, 33
Selçuk dönemi 34, 36,4 2 ,4 3 ,4 8
Selçuklu sarayı 48
Selim 1 85
Selim n 36,127
Selim m 200
276
I selsal231
I selsebil231
seîvi 158,159
I Semerkant 44
j Sepetçi Kasrı (İstanbul) 84
I seramik 156
I sergah 138
j sergen 118,131,220,234
( seyir köşkleri 82
/
I
I
I
s/ra 245
Siatista 232,236
Sinan 108
Sinan Paşa Köşkü 87
I süs/136
| Siyavuş Paşa Kasrı 80
soba 155,156,221
Sofa Köşkü 122,178
sofa 50, 66, 68, 70, 71, 72, 73, 78, 79, 84,104,
182,229,236
sofalı evler 156
sofrades (sofra) 234
Söğüt 31
Spengler, Oswald 12
Stanov, S. 234
su deposu 30
DiZİN
su kanalı 231
Sultan’m çadırı 44
Sultaniye köyü 36
Suriye 16, 24, 25, 26, 27, 28, 29, 31, 34, 42, 48,
52,151, 231, 245
Suriye evleri 27
Surname 44
Süleyman, (Kanuni Sultan) 34
Süleymaniye defterleri 240
sümbül 159
sütun 200
süve 96
Şadırvan 82, 83, 86, 219
şahnişin 48, 50, 51, 232
Şam 35
Şamaki Evi (Yenişehir, Bursa)59, 64
şapel 30
şarap mahzeni 30
şato 206
şehzadeler mektebi, 127
Şerefabad Köşkü 88
Şerifler Yalısı 85
şeyh 34
şilte 136
Taban 245
tabhane 51
tablinum 24
tacirler 236
taht 58, 63, 144
tahtaboş 96
tahtani 51
takunya 155
talar 24, 25, 34
tanbania (taban, esas taban, üst taban) 234
tandır 155
tapmak 38
tarbozan (trabzan) 234
tarikat ehli 47
tarikatlar 34
tarma 26, 27, 29, 34, 42, 215
tarma evi 24
taş 16, 238, 239
taş konsol 231
taşlık 71,161
taşra evleri 30
tavan 44, 70, 83,119, 210, 218, 220, 245, 247
Tchalenko, G. 29
Tekfur Sarayı 30, 243
Tekirdağ 66, 138
tekke 34
277
HAYATLI EV
Tercüme-i Şakayık-i Numaniye 48
Tersane Kasrı 200
Tesalya 232, 236
testi 154
testilik 118
Timur 43, 44
Timur devri 40, 79, 138
Tirel38
Tomak Kasrı (İstanbul) 84
Tomsu 154
tonoz 231
Topkapı Sarayı 39, 81, 84, 87, 88, 93,108,122,
127, 138,155,178
Topkapı Sarayı mutfakları 154
törensel çadır 44
trabzan 149
Trabzon 90
Trakya 37, 182, 232, 236
Transilvanya 235
tsatma (çatma) 234
278
tuğla 154, 206, 238
tuğla korniş 50
Tunca nehri 159
Turchia 22
tüccar -lar 31,51
Türk Dili 223
Türk göçerler 38, 43
Türk grameri 223
Türk sokağı 71,190
Türkçe 20, 234
Türkmen -1er 31, 35
Tzintos Evi 236
Urfa 26, 28,151, 229, 231
Urfa evleri 151
Uygur 39
Uygur kalığı 39
Uygur köşkleri 39
Üsküp 236
Valle, Pietro della 58, 59, 159, 238
Van Mour, J. B. 113
Vehbi (minyatür sanatçısı) 44
Vezir Konağı (Edirne) 131
Vezirköprü evi 56
Villa Capra 88
Villa Trissino 88
vitraylı tepe pencereleri 210
Vitruvius 225
Wittek, P. 33
Ya M elik 186
Yakm Doğu 26
Yakındoğu mimari geleneği 109
yaldız 136
Yalı Köşkü 80
yalı 70, 73, 76, 200
yastık 112
yaşmak 127, 234
yatak 30, 112
Yavuz, A. 50,151
yazlık bahçeler 43
yemişlik 118,131
Yenişehir 32, 59, 66, 232
Yıldız Sarayı 77
Yugoslavya 232, 234
Yunanistan 66, 234, 235, 237
Yunanlı armatörler 235
yurt 38
yüklük 118
yünlü kumaş (sof) 51
Zanaatkarlar 31
Zarif Mustafa Paşa Yalısı 154
zaviye 25, 28, 34
Zeravna 234