IRDITECH 2019
ULUSLARARASI AR-GE, İNOVASYON VE
TEKNOLOJİ YÖNETİMİ KONGRESİ
BİLDİRİLER KİTABI
EDİTÖRLER
Prof. Dr. Güner GÜRSOY
Doç. Dr. Muhterem Şebnem ENSARİ
DÜZENLEYEN
OKAN ÜNİVERSİTESİ
İŞLETME VE YÖNETİM BİLİMLERİ FAKÜLTESİ
İŞLETME BÖLÜMÜ
https://okan.edu.tr/irditechman
3 MAYIS 2019
İSTANBUL
1
OKAN ÜNİVERSİTESİ - Mayıs 2019
Adres:Okan Üniversitesi Akfırat kampusü Tuzla-İstanbul
Tel
:444 65 26
Faks
:0216 677 16 47
e-mail
:okan@okan.edu.tr
Web
:www.okan.edu.tr
IRDITECH 2019
ULUSLARARASI AR-GE, İNOVASYON VE TEKNOLOJİ YÖNETİMİ KONGRESİ
BİLDİRİLER KİTABI
1.Basım: 2019
Üretim, Sayfa Düzenleme, Kapak Tasarım, Basım ve Ciltleme: es yayınları
Bu kitabın her türlü yayın hakkı Okan Üniversitesi Yayınevine aittir. Okan Üniversitesi
Yayınevinden yazılı izin alınmaksızın alıntı yapılamaz, kısmen veya tamamen hiçbir şekil ve
teknikle ÇOĞALTILAMAZ, BASILAMAZ, YAYIMLANAMAZ. Kitabın, tamamı veya bir
kısmının fotokopi makinası, ofset, bilgisayar, internet ortamında kullanılması, kaset veya CD’ye
kaydedilmesi dahil yasaktır. vs. gibi teknikle çoğaltılması, hem çoğaltan hem de bulunduranlar
için yasa dışı bir davranıştır. Okan Üniversitesi Yayınevine, bu gibi yasa dışı davranışlarda
bulunan kurum ve kişilere karşı, her türlü haklarını korumakta kararlıdır.
IRDITECH 2019
ULUSLARARASI AR-GE, İNOVASYON VE TEKNOLOJİ
YÖNETİMİ KONGRESİ BİLDİRİLER KİTABI
İstanbul: Okan Üniversitesi Yayınları, 2019.
xii,682 s. ; 29 cm.
ISBN 978-605-5899-52-3
1. 2. 3.
1.Title.
2
IRDITECH KONGRESİ YÜRÜTME KURULU
KONGRE BAŞKANI
Prof. Dr. Güner Gürsoy, İstanbul Okan Üniversitesi
KONGRE BAŞKAN YARDIMCISI
Doç. Dr. M. Şebnem Ensari, İstanbul Okan Üniversitesi
DÜZENLEME KURULU
Doç. Dr. Ezgi Yıldırım Saatçi, İstanbul Okan Üniversitesi
Dr. Öğr. Üyesi Ceyda Ovacı, İstanbul Okan Üniversitesi
Dr. Öğr. Üyesi Edin Güçlü Sözer,İstanbul Okan Üniversitesi
Dr. Öğr. Üyesi M. Özgür Güngör, İstanbul Okan Üniversitesi
Dr. Öğr. Üyesi Sibel Sain Özdemir, İstanbul Okan Üniversitesi
KONGRE SEKRETERYASI
Arş. Gör. Burcu Canöz, İstanbul Okan Üniversitesi
Arş. Gör. Elçin Yeşil,İstanbul Okan Üniversitesi
Arş. Gör. Hediye Yürüyen, İstanbul Okan Üniversitesi
Arş. Gör. Seda Celep, İstanbul Okan Üniversitesi
Serdar Karadağ, İstanbul Okan Üniversitesi
3
4
IRDITECH KONGRESİ BİLİM KURULU
Prof. Dr. Bayram Zafer Erdoğan, Anadolu Üniversitesi
Prof. Dr. Bekir Tevfik Akgün, İstanbul Okan Üniversitesi
Prof. Dr. Cem Canel, North Carolina Wilmington Üniversitesi
Prof. Dr. Çiğdem Çelik, İstanbul Okan Üniversitesi
Prof. Dr. Erdinç Telatar, İstanbul Okan Üniversitesi
Prof. Dr. H. Targan Ünal, İstanbul Okan Üniversitesi
Prof. Dr. Hande Sinem Ergun, Marmara Üniversitesi
Prof. Dr. Izabela Oleksiewicz, Rzeszów Technoloji Üniversitesi
Prof. Dr. İrem Eren Erdoğmuş, Marmara Üniversitesi
Prof. Dr. Nurcan Baç, Texas Tech Üniversitesi
Prof. Dr. Orhan Behiç Alankuş, İstanbul Okan Üniversitesi
Prof. Dr. Ramazan Aktaş, TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi
Prof. Dr. Ramazan Nejat Tuncay, İstanbul Okan Üniversitesi
Prof. Dr. Sabri Erdem, Dokuz Eylül Üniversitesi
Prof. Dr. Semih Bilgen, İstanbul Okan Üniversitesi
Prof. Dr. Serra Yurtkoru, Marmara Üniversitesi
Prof. Dr. Şükran Nilvana Atadeniz, Clemson Üniversitesi
Prof. Dr. Thomas Schøtt, South Denmark Üniversitesi
Prof. Dr. Tuna Tuğcu,Boğaziçi Üniversitesi
Prof. Dr. Uğur Yozgat, İstanbul Kültür Üniversitesi
Prof. Dr. Yılmaz Ürper, Anadolu Üniversitesi
Prof. Dr. Zeynep Ökten, İstanbul Okan Üniversitesi
Doç. Dr. Anna Albrychiewicz, Czestochowa Teknoloji Üniversitesi
Doç. Dr. Fatma Zeynep Özata, Anadolu Üniversitesi
Doç. Dr. Ezgi Yıldırım Saatçi, İstanbul Okan Üniversitesi
Doç. Dr. Meral Elçi, Gebze Teknik Üniversitesi
Doç. Dr. Melisa Erdilek Karabay, Marmara Üniversitesi
Doç. Dr. M. Şebnem Ensari, İstanbul Okan Üniversitesi
Doç. Dr. N. Meltem Çakıcı, İstanbul Okan Üniversitesi
5
Doç. Dr. Tuna Uslu, Gedik Üniversitesi
Dr. Öğr. Üyesi Altan Özkil, Atılım Üniversitesi
Dr. Öğr. Üyesi Arzu Akyüz, THK Üniversitesi
Dr. Öğr. Üyesi Ayşenur Topçuoğlu, İstanbul Okan Üniversitesi
Dr. Öğr. Üyesi Beynaz Uysal, İstanbul Okan Üniversitesi
Dr. Öğr. Üyesi Ceyda Ovacı, İstanbul Okan Üniversitesi
Dr. Öğr. Üyesi Edin Güçlü Sözer, İstanbul Okan Üniversitesi
Dr. Öğr. Üyesi Emre Çakmak, Piri Reis Üniversitesi
Dr. Öğr. Üyesi Esra Tahmaz, İstanbul Okan Üniversitesi
Dr. Öğr. Üyesi Feyza Ağlargöz, Anadolu Üniversitesi
Dr. Öğr. Üyesi Gül Eser, Marmara Üniversitesi
Dr. Öğr. Üyesi Halim Yurdakul, İstanbul Okan Üniversitesi
Dr. Öğr. Üyesi İrem Batıbay Tünaydın, İstanbul Okan Üniversitesi
Dr. Öğr. Üyesi İrem Yalkı Berker, İstanbul Okan Üniversitesi
Dr. Öğr. Üyesi Murat Bolelli, İstanbul Okan Üniversitesi
Dr. Öğr. Üyesi Mustafa Özgür Güngör, İstanbul Okan Üniversitesi
Dr. Öğr. Üyesi Özlem Çelik, İstanbul Okan Üniversitesi
Dr. Öğr. Üyesi Pınar Bacaksız, Esenyurt Üniversitesi
Dr. Öğr. Üyesi Sibel Sain Özdemir, İstanbul Okan Üniversitesi
Dr. Öğr. Üyesi Selda Görkey, İstanbul Kültür Üniversitesi
Dr. İsmail Önden, Tübitak Tüsside
Öğr. Gör. Grzegorz Zając, Jagiellonian Üniversitesi
6
IRDITECH KONGRESİ 2019 SPONSORLARIMIZ
IRDITECH’19, 2223-B Yurtiçi Bilimsel Etkinlik Düzenleme Desteği Programı
kapsamında TÜBİTAK tarafından desteklenmektedir.
7
8
ÖNSÖZ
Değerli Akademisyenler ve Profesyoneller,
İlkini 3 Mayıs 2018’de yaptığımız, Uluslararası Ar-Ge, İnovasyon ve Teknoloji
Yönetimi Kongresi’nin 2.sini 2-3 Mayıs 2019 tarihlerinde gerçekleştirdik. Bu kongre
ile ülkemizde Ar-Ge ve inovasyon çalışmalarını desteklemek amacıyla planlanmış,
Ar-Ge ve Tasarım Merkezlerinin ve üniversitelerin akademik çalışmalarının ortak bir
platformda toplanması hedeflenmiştir.
2019 Yılında Kongrenin teması, Ar-Ge Tabanlı Kümelenme olarak belirlenmiş ve
iki bölüm olarak kurgulanmıştır. 2 Mayıs günü gerçekleştirilen ilk safhada; Demet
Demirer ve İnanç Ayar’ın katılımıyla Perspektif Değiştirme Yoluyla İnovasyon ve İş
Modeli Tasarımı atölye çalışmaları düzenlenmiştir. 3 Mayıs günü gerçekleştirilen
ikinci safhasında ise bildiriler sunulmak suretiyle bilgi paylaşımı ve tartışma ortamı
oluşturulmuştur. 3 Mayıs günü, İnovasyon ve Ar-Ge Yönetimi, İnovasyon ve Tüketici, Ar-Ge Uygulamları, Ar-Ge Sektörlerinde Yatırım ve Finansman, Ar-Ge Şirketlerinde İnsan Kaynakları, Tasarım Odaklı Düşünme, Girişimcilik, Teknoloji Yönetimi, E-Ticaret, Endüstri 4.0 ve Yapay Zeka konu başlıkları altında sosyal ve fen
bilimleri alanlarında çalışan akademisyenler ve profesyonelleri bir platformda toplanmıştır. Toplamda 45 bildiri ve 5 adet poster sunumu gerçekleştirilmiştir. Sonuç
olarak, kongre kitapçığımız, kongre kapsamı nedeniyle hem ar-ge ve inovasyon yönetimine dair inovatif girişimcilik, ar-ge ve insan kaynakları uygulamaları ve liderlik
gibi yönetim konulu bildirileri, hem de özellikle ar-ge merkezlerinde gerçekleştirilen ar-ge projelerini aktaran bildirileri içermektedir.
Kongremizin 2019 yılında ana sponsoru olan DHL’e ve diğer sponsorlarımıza,
katılan, destek veren, kongre hazırlığında tüm akademik ve idari süreçleri yönetenlere şükranlarımı sunuyorum. Kongre Yönetimi olarak özellikle Okan Üniversitesi’ne, Doç. Dr. M. Şebnem Ensari’ye, Doç.Dr., Ezgi Yıldırım Saatçi’ye,
Dr.Öğr.Üyesi Ceyda Ovacı’ya, Dr.Öğr.Üyesi M. Özgür Güngör’e, Dr.Öğr.Üyesi
Sibel Özdemir’e, Ar.Gör. Seda Celep’e, Ar. Gör. Burcu Canöz ve Ar. Gör. Elçin
Yeşil’e ve IRDITech Management’19 sponsorlarına teşekkür ve şükranlarımı sunarım.
Düzenleme Kurulu Adına Kongre Başkanı
Prof. Dr. Güner Gürsoy
9
İÇİNDEKİLER
Yönetim Düşüncesinin Sanayi 4.0 Bağlamında Değerlendirilmesi ..............................................13
Dr. Öğr. Dilek Karaca
Soğuk Zincir Sistemlerinin Bileşenleri ve Bir İkram Firması İçin Model Önerisi.........................21
Aykut KÜÇÜK
Üretimde Operasyonel Verimliliğin Arttırılması: Otomotiv Yan Sanayi Uygulaması ..................41
İmren ÖZTÜRK YILMAZ, Dilan YILDIZ
AR-GE Tabanlı Kümelenme..........................................................................................................47
Güner GÜRSOY, M. Şebnem ENSARİ, Seda CELEP
Çağdaş Belediyecilik Anlayışında İnovatif Yaklaşımlar ve Ar-Ge Tabanlı İşbirliklerinin Toplam
Kamu Faydasına Etkileri ...............................................................................................................61
Yasin Erdoğan, Mustafa Özgür Güngör, Fatih Güçlüer
Kümelenme Politikalarının Başarısı: Kavramsal Açıdan Bir Değerlendirme ...............................77
Dr. Öğr. Üyesi Selda Görkey, Arş. Gör. N. Elif Küçük
Kurum içi Girişimcilik Kavramının Şirket Bünyesinde Yaratılması Adına Yalın
Girişimcilik Stratejisi ile Kanvas İş Modeli Uygulamasının Gerçekleştirilmesi............................89
Sıla Devirenoğlu
Ar-Ge Yönetiminde Inovatif Süreç İyileştirmeleri .......................................................................103
Hamit Metin Örnek, Havva Sevilay Arslan
Teknoloji Firmalarında Davranışsal Yenilikçiliğin Örgütsel Performansa Etkisinin
İncelenmesi ...................................................................................................................................117
Hazal Koray Alay, Prof. Dr. Esin Can
Lojistik Sektörünün Geleceği: Yeşil Lojistik ve C- Ayakizi .........................................................127
Dr. Sibel SAİN ÖZDEMİR
İnovasyon Yönetim Sistemi Kurgusu ve Etkileri ..........................................................................145
Mehtap KÖSE, Dr. Sibel SAİN ÖZDEMİR
Bir Yalın Üretim Tekniği Tekli Dakikalarda Model Değişimi .....................................................167
Metin Berkay KINA, Ömer Emre UÇAKKUŞ
Liderlik ve Yenilikçi İş Davranışı .................................................................................................177
Beynaz UYSAL
Ulusal Kültür Boyutları İle Yeni Ürün İnovasyonu İlişkisi; Türkiye Örneği ................................189
Öğr. Gör. Canan Koçer , Ar. Gör. Elçin Yeşil, Ar. Gör. Hediye Yürüyen
Teknoloji Şirketlerinde Y ve Z Kuşağı Çalışanlar İçin Geliştirilen
İnsan Kaynakları Uygulamaları .....................................................................................................209
Dr. Öğr. Üyesi Esra Tahmaz
Türkiye’de KOBİ’ler ve Faktoring ...............................................................................................217
Begüm Apaydın
10
Finans Sektöründe RFM ...............................................................................................................228
Özge Kadriye TAZEGÜL
Konkordato Skorkart Çalışması ....................................................................................................245
Özlem TAZEGÜL
Bağlantı Elemanları Pazarında İnovasyon ve Katma Değer İlişkisi ..............................................263
Tamariye Bağcı, Seher Yazıcı, Kerem Köse, Kubilay Güngör
Simülasyon Destekli Soğuk Dövme Yöntemi ile Bağlantı Elemanı Üretiminin
Teknoloji Olgunluk Seviyesi Açısından Değerlendirilmesi ..........................................................271
Nihan Aktokluk, Murat Mermer, Alperen Sakin
Proses İyileştirme ve Ürün Kontrolünde Görüntü İşleme Uygulamaları ......................................287
Pelin Işık, Sezer Aslan, Demet Uğur, Aytaç Sönmez
Havacılık Alanındaki Dijital Arşivlerde Esnek Arama Metodunun Uygulanması .......................299
Serhan Özmen, Feridun Özçakır
Sıcak Şekillendirme Kalıplarında Yüksek Mukavemetli Sacların Form Verme, Kesme, Delme
Operasyonlarının; Ardışık Olarak Yapıldığı Prosesin Tasarımı ve Geliştirilmesi ........................307
Hüseyin Kazan, Elif Seçkin Geçim
Ticari Araçlara Yönelik Kompozit Esaslı Süspansiyon Sistem Parçalarının İncelenmesi ............317
Mehmet Ziya Okur
Çevrimdışı Rezervasyonda Otomatik Bilet Aktarım Sisteminin Geliştirilmesi ............................339
Cem Yıldız, Dr. Sibel Sain Özdemir
Dolandırıcılık İşlemlerinin Tespiti ................................................................................................347
Elgun Guliyev, Ömer Tarı, Dr. Sibel Sain Özdemir
Jeotermal Enerji İle İklimlendirme Uygulamalarında Isı Pompası Kullanımı ..............................359
İsmail Önden, Emre Çakmak, Mesut Samastı, H. Hüseyin Öztürk
Asansör Kabin Tasarımı Optimizasyonu ......................................................................................375
Oğuzhan Benli, Uğur Kesen, Ahmet Sabit Bulut
Asansörler İçin Kilitli Skate Tasarımı ...........................................................................................383
Ahmet Kerem Güzel, Uğur Kesen, Ahmet Sabit Bulut
Shot Peening Süresinin Boru Denge Çubuğunun Yorulma Ömrüne Etkisi ..................................391
Emrullah Çelikkol, Ö. Emre Uçakkuş, İlker Demir
Graf Sistemler ile Banka Sahtecilik Tespiti ..................................................................................405
Emre Tiryaki, Hakan Kutucu
Industry 4.0 Transformation Drivers for Turkey ..........................................................................425
Alper Camcı
Multicultural Social Innovation Perception ..................................................................................433
Ezgi YILDIRIM SAATÇİ, Ceyda OVACI
The Relationship Between Employment and E-Commerce: An Examination of Turkey .............441
Melis Gizem ÖZTÜRK , İrem YALKI BERKER
11
Creative Team Thinking on Unknowns and Uncertainties; Use of Basic
Verbal Problem Solving Tools.......................................................................................................453
Tunç Çelik, E. Serra Yurtkoru
Innovation in Employee Training And Orientation With Virtual Reality .....................................473
Enes Başarır, Ömür Özkardeşler, Mustafa Özgür Güngör
Designing Effective Cause Related Marketing (CrM) Programs
Via Digital Platforms: An Introduction of 5 C’s Model of CrM....................................................479
Edin Güçlü Sözer
Analytical Customer Value Management (CVM) Approach ........................................................497
Emirhan Karter, Besim Solak, Gülce Sarı, Samet Öztürk
The Integration of MIS for Cash Management Service of Banks and the Design of the BankGuaranteed Rental System ............................................................................................................509
Betül TERZİ
Compare Customer Relationship Management In Hospitality Sector Between Iran And Turkey .531
Prof.Dr. Şükrü Yapraklı, Farid Haddadzadehhendou, Sanam Eivazzadeh
Heat Resistive Aluminum Based Overhead Line Conductors ......................................................549
A.Tamer ERTURK, Necati OCAK, Umit Galip Uncu , İsmail Binbuğa,
Sinem Soysal,Sedat KARABAY, E. Asım GUVEN
Investigation of the Effects of Laser Based, LED and Halogen Bulb Lighting
Products on Electric Vehicle Performance ....................................................................................557
Taylan Topaloğlu, Özgür Çevik, Güneş Yılmaz, Arif Demir,
Effects of PAO & TMP-Trioleat Structured Synthetic Grup IV & Grup V (ester) Base Oil on
Synthetic Engine Oils Designed for Racing Vehicles & Advantages and Differences from
Conventional Engine Oils .............................................................................................................579
Ceyhan Çağlar Çapanoğlu, Zeynep Esenoğlu, Şeyma Hüyüktepe, Kübra Kavut,
Hilal Kurur, Esin Yaprak Çiftçikaya
Modification Of New Theory Agriculture Become Sistem Lahan Berkecukupan
(Silah Kecup) As The Solution For Strengthening Indonesian Food Sovereignty ........................589
Riza Agung Ismadi, Willy Eka Pramana
Impact of Innovation on Developing Countries Economic Growth: A Key For Sustainability.....597
Afamefuna Nwobodo, Abel Chisom Edeh
12
Yönetim Düşüncesinin Sanayi 4.0 Bağlamında Değerlendirilmesi
Dr. Öğr. Dilek Karaca1
Yıldız Teknik Üniversitesi İşletme Bölümü
Yönetim Organizasyon Anabilim Dalı İstanbul
karacadilek1@gmail.com
1
ÖZET
Hedeflerin etkili ve verimli olarak gerçekleştirilmesi amacıyla bir insan topluluğunda, iş birliği ve
uyumun sağlanmasına yönelik faaliyetlerden oluşan yönetim uygulamaları insanlık tarihi kadar eskidir. Fakat yönetim ve örgütlerle ilgili sistematik bilgi topluluğu niteliği taşıyan yönetim ve örgüt teorileri yani yönetim bilimi son yüzyılın ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Yönetim düşüncesinin etkilendiği en önemli dinamikler olarak ta sanayi devrimleri karşımıza çıkmaktadır. Toplumsal devrim niteliğindeki bu gelişmeler yönetim düşüncesine yön vermiş, birçok çağdaş yönetim tekniklerinin ve
kavramlarının doğmasına yol açmıştır. Sanayi devriminin sonuncusu olan ve sanayi 4.0 olarak adlandırılan endüstrileşmenin dördüncü evresinin, yönetim düşüncesinde yeni paradigmaların oluşmasına
zemin hazırladığı düşünülmektedir.
Bu çalışmanın amacı, yönetim düşüncesinde gelinen son noktayı sanayi 4.0 bağlamında değerlendirmek olup, öncelikle yönetim düşüncesinin ortaya çıkışı ve tarihsel gelişimi,yönetim düşüncesi
okulları ele alınarak anlatılmaktadır. Bergeron (1995)’ın yaptığı sınıflandırma çerçevesinde Klasik
Okul, Beşeri ilişkiler Okulu, Modern Okul, Post Modern ve Çağdaş Eğilimler tartışılmaktadır. Sonrasında ise sanayi devrimlerinin oluşum süreci ve sanayi 4.0’ ın yönetsel bağlamda yönetim düşüncesine
katkıları irdelenmektedir.
Anahtar Kelime: Yönetim düşüncesi, Sanayi 4.0
Evaluation of Management Thought in the Context of Industry 4.0
ABSTRACT
Management implementations composed of community collaboration and concord directed
activities so as to carry out the aims effectively and productively is as old as the history of the
humanity. However, management and organization theories having the characteristics of the
systematic literature of management and organizations, in other words, management science has come
to exist in last century. As the most influencing dynamics on management thought, we confront with
the industrial revolution. These developments which partake of social revolution direct to
management thought and open a road to come to the existence of lots of modern management
techniques and concepts. It is thought that the last of the industrial revolution and called as industry
4.0 forms a basis to generate new paradigms.
The aim of this study is to evaluate the present situation on management thought in the context of
industry 4.0. Firstly, emerging of the management thought and its historical development is explained
by management thought schools. Within the frame of Bergenson (1995)'s classification, Classical
Schools, Human Relations School, Modern School, Postmodern School and Contemporary Trends
have been discussed. Thereafter, the formation process of industrial revolution and contributions of
industry 4.0 in the context of management have been investigated.
Key Worlds: Managament Thought, Indystry 4.0
13
1. Literatür Araştırması
1.1. Yönetim Düşüncesinin Ortaya Çıkışı
İnsanların toplu olarak yaşadıkları ve toplu olarak çalıştıkları her zaman ve her yerde yönetim var olmuştur. İnsanların işbirliği içinde yaşamalarına bağlı olarak, yönetimin tarihi
serüveninin başladığı söylenebilmekte ve yönetim düşüncesi de milattan öncesine kadar
gidebilmektedir. Bu bakımdan milattan önce ve orta çağlarda kralların buyruklarında, düşünürlerin düşünce ve eserlerinde, devlet adamlarına verilen öğütlerde ve dini kitaplarda yönetim düşüncesinin izlerine rastlamak mümkün olmaktadır. Aynı zamanda milattan önceki
zamanlarda da danışma hizmetlerine önem verildiği, görev tanımlamalarının yapıldığı,
planlama, örgütleme ve kontrol gibi yönetim tekniklerinin uygulandığı, çalışan seçimine ve
bu çalışanların eğitimlerine önem verildiği tarihsel kayıtlardan anlaşılmaktadır [1-2].
Yönetim düşünce ve uygulamaları ile medeniyet düzeyi arasındaki ilişkiyi en iyi açıklayan durum Sümer, Babil, Eski Mısır, Roma, Çin ve Yunan gibi zamanın ileri düzey medeniyetlerinin sergilemiş oldukları yönetim uygulamalarıdır [2]. M.Ö. 5000 yıllarında Site adı
verilen şehir devletlerinden oluşan Sümerler’de, halkın üzerinde disiplini sağlamak amacıyla
Lagas Kralı Urgakina tarafından yasalar oluşturulması ilk yönetim belgelerinden birisi sayılmaktadır [3]. Babil Kralı Hammurabi tarafından 282 kanundan oluşan ve iş anlaşmalarını,
kişiler arası ilişkileri, ceza düzenlemelerini ve pek çok sosyal konuyu ele alan regülasyonlar
önemli yönetim uygulamaları arasında sayılmaktadır. M.Ö. 2600 yıllarında Mısır Kralı
Khéops, planlama ve örgütleme teknikleri kullanmasaydı piramitleri inşa etme başarısını
gösteremezdi. Yönetim tarihindeki ilk danışman olarak ise Musa’nın kayınpederi Jetro gösterilmekte olup, Jetro otoritenin devri, astların sayısının minimize edilmesi ve istisnalarla
yönetim kavramlarını Musa’ya öğretmiştir [4-5].
Devlete hizmet edenler için bir terfi ve performans değerleme sistemi kuran Konfiçyüs, iş
bölümüne ve uzmanlaşmaya değinerek, yetki devrinin ve liderliğin önemini vurgulayan Aristo
ile yönetimsel yeteneklerin öğretilebilir olduğunu belirten Sokrates’de bugünkü anlamda yönetim bilimlerinin ilk adımlarını atmışlardır. Farklı mezheplerin ve inançların ortaya çıkmasıyla, sarsılan otoritesini yeniden inşa etmeye çalışan Katolik Kilisesi de, organizasyonun kurumsallaşması gerektiğine karar kılmış ve belirli kurallar ve prosedürler ile otoriteyi merkezileştirmeye çalışmıştır [5].
M.Ö. 300’lerde Hint Düşünürü ve devlet adamı Kuatilya tarafından yazılan “Siyaset Bilimi”, 9. Yüzyılda Farabi tarafından kaleme alınan “Nizam-Al-Mülk”, 16. yüzyılda İtalyan
düşünürü Niccola Machiavelli’nin yazdığı “Prens” ve daha birçok eser dönemin yöneticilerine verilen öğütleri içermektedir. M.Ö. 1500’lerde Dünyanın bilinen ilk meşruti krallığı
olan Hititlerin ülke sorunlarını Pankuş adı verilen mecliste tartışarak karara bağlamaları da
bir yönetim uygulamasıdır. Bu yönetim uygulamaları ve düşünceleri tarihin birçok sahnesinde var olmakla beraber herhangi bir bilimsel bilgiye dayanmamakta ve düşünürlerin zihinsel ve mantıksal çıkarımları, test edilemeyen metafizik açıklamaları ile ortaya çıkmış olup
bir felsefe niteliği taşımaktadır [3].
Yönetim düşüncesinin felsefeden bağımsızlaşarak bilimsel bir nitelik kazanması için bazı
koşulların olgunlaşmasını beklemek gerekmiştir [3]. Yönetim ve uygulamalarının bilimsellik
kazanması 18. ve 19. yüzyıl sanayi devrimi ile hız kazanmış, farklı teoriler ve düşünce
okulları ortaya çıkmaya başlamıştır.
14
1.2. Yönetim Düşüncesinin Gelişimi
Yönetim alanındaki çalışmalarda ilk olarak Klasik Okul, bu okulun kavram ve prensiplerinin problemlere çözüm bulamaması sebebiyle, Neo-Klasik Okul, daha sonraları da Modern
Okul literatürde yerini almıştır. Toplumsal değişme ve gelişmeler, Post Modern Eğilimlerin
ve Güncel Kavram ve Uygulamaların örgüt yaşamına girmesine sebep olmuştur. Bu çalışmada Nişancı (2015)’nın da çalışmasında yer verdiği Bergeron (1995)’in sınıflandırmasına
yer verilmektedir.
1.2.1. Klasik okul
Klasik Okul, organizasyonda etkinlik ve verimliliği ana çalışma alanı olarak gören, insanı
bu uğurda bir robot, organizasyonu da kapalı sistem olarak tanımlayan düşüncedir. 19. yy
son dönemlerine kadar yöneticiler, etkinlik ve verimlilik esaslı çalışanlar ile birlikte büyük
işletme ortamına ve üretim kapasitesine ulaşmayı hedeflemişlerdir. İşte Klasik Okul da bu
hedefleri sağlayacak bilimsel ve yönetsel yöntemlerin araştırılıp geliştirilmesi neticesinde
doğmuştur. Bu süreçte Taylor’un Bilimsel Yönetim, Fayol’un Yönetim Süreci ve Weber’in
Bürokrasi Yaklaşımları Klasik Okul içerisinde yerini almıştır [6].
Klasik okul kuramları rekabetin farklı bir boyutta olduğu ve mal ve hizmetlerin nasıl
farklı yollarla pazarlanabileceğinin değil de üretim kapasitesinin öncelikli olduğu bir dönemde gelişmiştir [7].
Klasik Okul düşüncesinin ortak özellikleri şu şekilde özetlenebilir [8]:
• Verimlilik ve performansın arttırılması ile kayıp, hurda ve israfın önlenmesi hedeflenmiştir.
• Kurallar ve normlar çalışanları zorlayıcı şekilde ortaya koyulmuştur.
• Yönetimin evrensel olması ilkesi düşüncesi ile ideal, genel-geçer bir organizasyon yapısı
kurgulanmaya çalışılmıştır.
• Organizasyona kapalı sistem anlayışı ile yaklaşılmış ve dış çevre şartlarından bağımsız
olarak hep benzer metodolojiler önerilmiştir.
• İnsanlara makine gibi bakılmış ve organizasyonun başarısında insandan çok oluşturulan
düzene vurgu yapılmıştır.
1.2.2. Beşeri Okul
Önce insan ilkesi ile birlikte organizasyonu sosyal bir sistem kabul eden Neo-Klasik
Okulda, insanı tatmin ederek rasyonelliğe ulaşılabileceği vurgusu vardır. 1920-1930’lu yıllarda Mayo ve Roethlisberger’in, sosyoloji alanındaki bilgilerini kullanarak Western Elektrik
Fabrikaları’nda işçi davranışları üzerinde yapmış oldukları araştırma (Hawthorne Araştırmaları) sonuçlarına göre, bir örgüt, sosyal bir sistem olarak düşünülmek zorundadır ve sosyal
çevre, çalışanların davranışları üzerinde, kurallardan ve yönetim düzenlemelerinden daha
fazla etki yapabilir [9].
Neo-Klasik Yönetim Teorisini oluşturan okula İnsan İlişkileri ve Davranış Bilimleri
Okulu ismi de verilmektedir. Mary Parker Follet (1868-1933), Elton Mayo (1880-1949) ve
15
Chester Irwing Bernard (1886-1961)’ın ilk katkılarını yaptığı okulda Frederick A. Herzberg,
Douglas Mc Gregor, Rensis Likert gibi araştırmacılar da 1950 ve 1960’lı yıllarda katkılar
sunmuşlardır. 1960 ve 1970’lerde ise Sistem Teorisi yaklaşımı ortaya çıkmış ve Tavistock
Enstitüsü çalışmaları ile organizasyon teknik, ekonomik ve sosyolojik koşulların bir birleşimi olarak tanımlanmıştır [10].
Bu teoriler özellikle insanların endüstrileşmeyle beraber kırsal alanlardan şehirlere göç
ettiği zamanlarda politik, ekonomik ve sosyal değişkenlere paralel olarak gelişmiştir. İnsanı
bir makine olarak gören klasik görüşün aksine Neo-Klasik Okul organizasyonların, sosyal
ortamlar olduklarını söyleyerek insanlar için, duygu ve düşüncelerin, işe karşı tutumların,
kararlara katılmanın, sosyal gruplarca kabul görmelerinin ne kadar önemli olduğuna dair
konuları gündeme getirmiştir. Bu yaklaşım da insana verilen değerin önemi vurgulamakla
birlikte Modern düşüncenin gelişmesini sağlayan ve hala yönetim düşüncesine katkılar sunan
konuları barındıran bir dönem olarak görülmektedir [11].
1.2.3. Modern Okul
Modern Okul, insan davranışlarının temelinde yatan unsurlara, üretim araçlarının
minimizasyonuna ve kantitatif yöntemlerin gerekliliğine dikkat çekmekte ve örgütü, içinde
bulunduğu durum değişkenlerinden etkilenen açık bir sistem, yönetimi bir kararlar merkezi
olarak kabul etmektedir. Bergeron Modern Okul yaklaşımlarını, Kantitatif Yaklaşım, Örgütsel Davranış, Yönetim Süreçleri, Sistem Teorisi, Durumsallık Teorisi olarak sıralamaktadır
[9].
Modern Okul kapsamında ortaya çıkan teorilerin ortak özellikleri ise şu şekildedir [7]:
•
Organizasyon girdi-süreç-çıktı-geri besleme ve çevre faktörleri olarak açık bir sistem
olarak ele alır.
•
Genel tanımlamalar yapıldıktan sonra amaç ve yöntemlerin çalışanlarca
kararlaştırılmasını savunur.
•
Statik anlayışa sahip Klasik Okulun aksine sürekli etkileşim halinde olunan süreci
savunur.
•
Organizasyonların birbirlerinden her alanda etkilenebileceğini ifade eder.
•
Organizasyonu bir bütün olarak görür.
•
Birçok disiplinin varlığını kabul eder ve bunlardan istifade eder.
•
İdeal bir yönetim yapısının varlığını kabul etmez.
•
Organik organizasyon yapısı temelini esas alır.
1.2.4. Post Modern ve Çağdaş Eğilimler
Postmodernizm, modernizden sonra gelen kültürel yapı ve tarihsel bir geçiş olarak anlaşılabileceği gibi, dış dünyayı anlamada kullanılacak yeni bir epistemoloji olarak da ele alınabilir. Yönetim ve örgüt alanında, çeşitli araştırmalar içine dâhil olmakta ve örgütsel araştırmalarda yeni bir bilgi kuramı rolü üstlenmektedir. Postmodern örgütler, sosyo-ekonomik
ortamdaki değişmelerin bir yansımasıdır. Bu durum fordizmden postfordizme ya da sanayi
toplumundan bilgi toplumuna geçiş olarak nitelendirilebilir [12].
Sıkı ve merkeziyetçi düzenden bilgi merkezli, demokratik, çalışanlarla beraber karar alan
ve sanal organizasyonlara doğru bir dönüşüm gerçekleşmektedir. Ulus ekonomilerden küre16
sel ekonomilere, merkeziyetçi anlayıştan yerinden yönetim anlayışına, temsili demokrasiden
katılımcılığa, bürokrasiden ağ örgütlenmelerine doğru bir geçiş gerçekleşmektedir. Ürün ve
hizmette farklılaşma, komponent (modül) üretim, esnek teknolojili ürünler, kalifiye çalışanlar, motivasyon arttırıcılar, beraber çalışma kültürü, yönetime katılma, iş geliştirme-zenginleştirme-rotasyon, öz kontrol, montaj hattından bağımsızlık, zaman yönetimi, ekip çalışması
bu dönemin yönetim düşüncesinin öne çıkan özellikleri olarak sayılmaktadır. Böyle bir ortamda gelişen Post-modern eğilimler esnek uzmanlaşma yaklaşımı ve düzenleme okulu, yeni
durumların, olguların ortaya çıkışını incelemektedir [13].
Post-Modern eğilimler ile birlikte ortaya çıkan çağdaş kavramlar ve yeni uygulamalar ise
toplam kalite yönetimi, değişim mühendisliği, personel güçlendirme (Empowerment), geçici
istihdam(Temporary
Employment),
hibrid-melez
organizasyon
yapıları(Hybrid
Organization), ortak girişimler (Joint Ventures-Müşterek Teşebbüsler), dikey ayrışım
(Vertical Disaggregation), şebeke organizasyonları (Network Organization), küçülme
(Downsizing), yalın organizasyonlar (Lean Organization), taşeronla çalışma
(SubContracting), temel yetenek (Core Competence), yığışım organizasyonu (Cluster
Organization), kendi kendini yöneten çalışma grupları (Self Managemend Working Groups),
iç girişim (Intrapreneuring), öğrenen organizasyonlar (Learning Organization) ve sanal organizasyonlar(Virtual Organization) olarak sıralanabilir [6].
Günümüze gelinceye kadar, bir dizi evreden ve gelişmeden geçen yönetim düşüncesini
etkileyen birçok etken bulunmaktadır. Yönetimin bilimleşmesi ile yönetim çalışmaları da
farklı okullar olarak adlandırılmıştır. Çevresel değişimler ve ihtiyaçlarla kendine yön bulan
yönetim düşüncesi, 21. Yüzyılda ise bilgiye odaklanmıştır. Teknolojinin gelişimi ile de bilginin kullanımı artmıştır [9].
Tüm bu gelişmeler ışığında bu çalışmada ise; yönetim düşüncesi, 4. Sanayi devrimi olarak da adlandırılan sanayi 4.0’ın digital dönüşüm vurgusu bağlamında değerlendirilmektedir.
Çalışmada öncelikle sanayi devrimleri ve yönetim düşüncesi ilişkisi açıklanmaktadır.
1.3. Yönetim Düşüncesi Ve Sanayi Devrimleri
Sanayi devrimleri teknolojideki hızlı gelişmelerin ve yenilenmenin bir sonucu olarak gerçekleşmektedir. İngiltere'de başlayan, sonra da Avrupa ve Amerika’ya yayılan sanayi devrimlerinin, yönetim düşüncesi üzerinde önemli etkileri olan olaylar değerlendirilmektedir.
Birinci sanayi devriminin yarattığı sonuçlardan en önemlisi örgütlü yaşama geçiştir. Sanayi devrimi ile oluşan fabrika sistemi o zamana kadar egemen olan ev sanayi ile el sanatlarının küçük ve dağınık imalat birimlerinin bir çatı altında toplanması ve merkezileşmesi sonucunu doğurmuştur. Sanayi Toplumu ile birlikte örgütlü toplum düzeni yaşama egemen
olmuş, bir anlamda örgütsel devrim gerçekleşmiştir [14].
Birinci sanayi devriminin ortaya çıkardığı önemli sonuçlardan bir diğeri de yöneticilik
mesleğinin ve yöneticiler sınıfının oluşmasıdır ki, böylelikle yönetim fonksiyonu ayrı bir iş
olarak belirginleşmiş, bu işin yapılması için gerekli bilgilerin oluşturulmasının yolu açılmıştır [3].
Birinci sanayi devrimi (1750) ve 19'uncu yüzyılın sonlarında 2. Sanayi devrimi olarak
adlandırılan Fordist seri üretim biçimi sonucu gerçekleşen üretim devrimini takip eden 3.
sanayi devrimi de Amerika'da 1950'lerde yaşanan yönetim devrimi olarak bilinmektedir.
Yönetim Devrimi'nin etkisiyle toplumda yapısal ve ideolojik bir değişim gerçekleşmiştir.
17
Endüstriyel Kapitalizm olarak ifade edilen bu değişim, toplumda ekonomik ve sosyal dengeleri değiştirmiştir [15]. Tüm bu gelişmeler sonucunda yöneticilik mesleği ve bu mesleği
yapan yöneticiler sınıfı oluşmaya başlamış, bu gelişmeler daha sonraları da Yönetsel Devrim
olarak nitelendirilmiştir.
Sanayi Devriminin ortaya koyduğu önemli bir sonuçta yönetim biliminin oluşmasıdır.
Tüm bu nedenlere bağlı olarak, yönetim uygulamalarının kavram ve ilkelerle açıklanması,
model yöntem ve teknikler geliştirilerek yönetim işinin ve buna bağlı olarak örgütlerin etkinliğinin arttırılmasının, yönetim eğitim ve öğretiminin hızlandırılıp kolaylaştırılması bu
amaçlarla da sistematik ve bilimsel bilgilerin biriktirilmesi ihtiyaçı hissedilmeye başlanmıştır. Bu ihtiyaçlara bir cevap olarak da yönetim bilimi oluşmuştur [16].
Yönetim düşüncesini etkileyen çevresel belirleyiciler olduğu gibi yönetim düşüncesi bilimsel anlamda daha çok sanayi devrimleri ile hız kazanmış ve günümüzde örgüt ve yönetim
teorileri halinde bir senteze ulaşmıştır [3].
1.4. Yönetim Düşüncesi ve Sanayi 4.0
Erken sanayileşmiş ülkelerin endüstriyel güçleri, sanayi 4.0 olarak adlandırılan endüstrileşmenin dördüncü evresi ile gerçekleşmektedir [16].
Sanayi 4.0 olarak adlandırılan yeni süreç, üretim ve tüketim ilişkilerini bütünüyle değiştirecek bir yapıya sahiptir. Kavramsal vurgusu digital dönüşüm olan sanayi 4.0’ın “Akıllı Fabrikaları” (Smart Factories) iş ihtiyacını sensörlerle algılayıp, uzaktaki diğer üretim araçlarıyla internet vasıtasıyla iletişim kurup, ihtiyaç duydukları üretim bilgisini bulut sistemler
içerisindeki Büyük Veriden (Big Data) çeken akıllı makinalar ve sistemleri içermektedir.
Üretim araçlarının birbirleriyle kurdukları iletişim ve etkileşim internet aracılığıyla sağlanmaktadır. Nesnelerin birbiriyle iletişimini olanaklı kılan yapılara Nesnelerin İnterneti (IoT
– Internet of Things) adı verilmektedir. Fiziksel dünya ile siber dünya arasındaki iletişim ve
koordinasyonu içeren yapıların bütünü Siber-Fiziksel Sistemler (CPS - Cyber-Physical
Systems) olarak adlandırılmaktadır. Üretim koordinasyonunun eş zamanlı gerçekleştiği,
ihtiyaç duyulan üretim bilgisinin harici alanlardan çekildiği, kayıp ve firelerin sensör kontrolleri ile büyük ölçüde ortadan kaldırıldığı, üretimde zaman ve mekan yakınsaması yaratan
Sanayi 4.0 kaynak tasarrufu konusunda da bir çok gelişmeleri içermektedir [17].
Siber-Fiziksel sistemlerin üretim, lojistik ve hizmetlerle entegrasyonu sonucunda, bugünün fabrikalarının kayda değer ekonomik potansiyele sahip Sanayi 4.0 fabrikalarına dönüşmesinin mümkün olması beklenmektedir. Dönüşümdeki tüm bu süreçleri bir zincir olarak
değerlendirmek, değişimi daha iyi anlamamıza olanak sağlayacaktır.
Sanayi 4.0’la değişen iş yapma biçimleri beraberinde yönetsel sorunlar getirmekte ve bu
da farklı yönetim yaklaşımlarına ihtiyaç duyulduğu gerçeğini gün yüzüne çıkarmaktadır.
Yeni konuşulmaya başlanmış bir kavram ve süreç olan sanayi 4.0’ın yönetsel literatüre yapacağı katkısı henüz tartışılmamış, bakir konular arasında yer almaktadır.
2. Sonuç ve Değerlendirme
Bu çalışmada öncelikle yönetim düşüncesinin tarihsel gelişimi anlatılmaktadır. Sonrasında sanayi devrimlerinin yapısı, aşamaları hakkında ve özellikle sanayi 4.0 içerikli bilgi
verilmektedir. Son olarak ta yönetim düşüncesi sanayi 4.0 bağlamında tartışılmaktadır.
Yönetim bilgileri ve uygulamaları sürekli olarak sanayi devrimlerinin de etkisiyle yeni
18
bakış, model, kavram, yaklaşım ve yöntemlerle zenginleşmiştir. Eskiye kıyasla sanayi 4.0
bağlamında yönetim alanında boşluklar olduğu söylenebilir. Dijital dönüşümü kabul eden
yönetimler için, stratejilerini nasıl yapılandıracağı, kilit teknolojileri nasıl uygulayacağı ve
seçeceği hakkında etkili bir yol haritası bulunmamaktadır. Big data, yapay zeka, blokchain
gibi bir çok kavram doğmuştur ve bu kavramların yönetim teorileriyle entegre olması beklenmektedir.
Sanayi 4.0 ile birlikte yönetim biçim ve ilişkilerinde de yeni bir döneme girildiği gözlemlenmektedir. Önümüzdeki on yıllık zaman dilimi, bu yeni durumun farklı yönlerinin
tartışıldığı ve geliştirildiği çalışmalara olanak sağlayacaktır. Halen üretici güçler açısından
yeni olan sanayi 4.0’ın yönetim alanındaki uygulanış biçimleri ortaya çıkacak toplumsal ve
sınıfsal etkileri de belirleyecektir.
Sanayi 4.0.’ın getireceği yeni bakış açılarının etkisiyle yakın zamanda yönetim alanında
yeni yaklaşımlar ve modeller ortaya çıkması kaçınılmaz olacaktır.
Kaynakça
[1] Tosun, K. (1977). İşletme Yönetimi: Genel Esaslar. 1. Cilt, İstanbul Üniversitesi Yayınları. İstanbul.
[2] Baransel, A. (1993). Çağdaş Yönetim Düşüncesinin Evrimi. İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi Yayını. İstanbul.
[3] Erkut, H. (2009). Yönetim' in İzleri. Yalın Yayıncılık. İstanbul.
[4] Terry, G.R. ve Franklin, S.G. (1985). Les Principes des Manegement. Economica. Paris.
[5] Wren, D.A. ve Bedeian, A.G. (2009). The Evolution of Management Thought. John Wiley &
Sons Inc.
[6] Koçel, T. (2011). İşletme Yöneticiliği. Beta Yayıncılık. İstanbul.
[7] Ataman, G. (2009). İşletme Yönetimi Temel Kavramlar ve Yeni Yaklaşımlar. Türkmen Kitabevi.
İstanbul.
[8] Özevren, M. (2009). İşletme Yönetimi. Türkmen Kitabevi. İstanbul.
[9] Nişancı, Z. N. (2015). Geçmişten Günümüze Yönetim Düşüncesi. Yönetim Bilimleri Dergisi.
Cilt: 13, Sayı: 25. s. 257-294.
[10] Coşkun, C, A. (2004). Değişim Çağında Yönetim. Sistem Yayıncılık. İstanbul.
[11] Ertürk, M. (2013). İşletmelerde Yönetim ve Organizasyon. Beta Yayınları. İstanbul.
[12] Yıldırım, E. (2002). Cogito Ergo Sum’dan Vivo Ergo Sum’a Örgütsel Analiz. Yönetim
Araştırmalar Dergisi. Cilt:2, Sayı: 2.
[13] Alpaslan, S. ve Kutanis, R.Ö. (2007). Sanayi ve Bilgi Toplumu Yönetim Metaforlarının
Karşılaştırılması. Akademik İncelemeler. Cilt:2, Sayı:2.
[14] Boulding, E. K. (1953). Organizational Revolution. N.Y.: Public N. Y.
[15] Chandler, A. D., (1994). Scale and Scope: The Dynamics of Industrial Capitalism. Harvard
University Press
[16] Stock, & Seliger. (2016). Economics Approach for Organization Theory. Organization And
Management. 256.
[17] Alçın, S. (2016). Üretim İçin Yeni Bir İzlek Sanayi 4.0. Journal Of Life Economics. 21- 30- 28.
19
20
Soğuk Zincir Sistemlerinin Bileşenleri ve Bir İkram Firması İçin Model Önerisi
Aykut KÜÇÜK1
1
Lojistik ve Tedarik Zinciri/ Uluslararası Ticaret Ve Lojistik Sosyal Bilimler Enstitüsü/ Maltepe
üniversitesi
Büyükbakkalköy Mahallesi, Maltepe/İstanbul, 34858, Türkiye
aykutkck54@gmail.com
ÖZET
Çalışmanın Amacı, Endüstri 4.0 kapsamındaki nesnelerin interneti (IoT) teknolojilerinin soğuk tedarik zinciri uygulamaları için sunduğu iyileştirme fırsatlarını ve bu fırsatların sınırlarını açıklığa
kavuşturmaktır. Bu çalışmada, gıda-ilaç soğuk zincirlerinde kullanılan klasik sensör, transmitter ve
kimliklendirme cihazları, işlevsellik, kullanılabilirlik ve performans/fiyat oranları konularında nesnelerin interneti teknolojisi ile karşılaştırılmıştır. Karşılaştırma, tedarik zinciri tasarımcıları ve yöneticileri tarafından gerçekleştirilmiştir. Klasik sensörler, kimliklendirme cihazları ve transmitterlerin, IoT
sistemleri ve yatırım kriterleri ile karşılaştırılması için bir çerçeve (Framework) geliştirilmiştir. Araştırma sonucunda, soğuk tedarik zincirlerinde üretim alanı, depo, taşıma araçları ve raflarda kullanılan
bazı teknoloji bileşenlerinin kullanımına devam edilmesi, diğer bazı noktalarda ise IoT uygulamalarına yer verilmesinin verimlilik ve etkililik artışları getireceği, dolayısıyla bu alanlara yatırım yapılması gerektiği ortaya çıkmıştır.
Anahtar Kelimeler: nesnelerin interneti, tedarik zinciri yönetimi, gıda-ilaç soğuk zinciri, yeni teknoloji yatırım kararları
Components of Cold Chain Systems and Model Proposal for a Catering
Company
ABSTRACT
The study aims to clarify the opportunities provided by Internet of Things (IoT) which belongs to
Industry 4.0, for efficiency and effectiveness improvement as well as its limitations in the cold supply
chain. In this study, classical sensors, transmitters, and identification systems are compared with IoT
technology regarding functionality, usability, and performance/price ratio criteria. The comparison has
been carried out by supply chain designers and managers framework has been developed for the
comparison of classic sensors, identification devices and transmitters versus IoT systems and
investment criteria. As a result of the research, it is revealed that the use of some IoT components
used in production area, warehouse, transportation vehicles and shelves in the cold supply chains
would bring productivity and efficiency increases benefits. However classical sensors and
identification systems provide still benefits, and we had better them to keep for at least some more
time.
Keywords: Internet of Things, supply chain management, food-drug cold chain, new technology
investment decisions
21
1.
GİRİŞ
Soğuk zincir, gıda maddelerinin üretim noktalarından başlayarak tüketimlerine kadar
geçen süre içinde sahip oldukları doğal nitelikleri korumak amacıyla soğuk ortamda
depolanması, depolardan tüketim merkezlerine soğutmalı araçlarla taşınması, satılacakları
zamana kadar yine soğuk depolarda muhafazası ve satın alındıktan sonra tüketim alanına
kadar evlerde soğuk ortamda koruma aşamalarından oluşan sıcaklık kontrollü uygulamalara
verilen isimdir. Soğuk zincir başta gıdaların muhafaza edilmesinde kullanılmakta beraber tıp
alanında, kurutma işleminde ve laboratuvar deneylerinde de kullanılmaktadır[1].
Günümüzde modern tüketim anlayışında müşteriler ürünlerin son kullanım tarihine, dış
görüşüne, ürünün tazeliğine bilinçli bir birey olarak dikkat etmektedirler. Bu dikkat
sayesinde perakendeciler ürünü müşteriye hem zamanında hem de istenilen kalitede
ulaştırarak kaliteden ödün vermemiş olurlar. Tedarik zinciri süreçlerinin iyi bir şekilde
yönetilmesi, sıcaklığa duyarlı ürünlerde çok büyük önem taşır. Bu ürünler üretimden
müşteriye ulaşıncaya kadar birçok aşamalardan geçer. Süpermarketlerde müşterilere sunulan
farklı gıda maddeleri farklı sıcaklıklardan geçerek raflarda yerini alır. Bu aşamalarda
yaşanan herhangi bir soğuk zincirde yaşanan kırılma, ürünün zarar görmesine sebep olup
dolaylı olarak da müşterilerinin sağlığını olumsuz etkiler.
Sıcaklık denetlemesine ihtiyaç duyulan ürünlerin lojistik faaliyetleri daha güçtür. Sıcaklık
kontrolüne ihtiyaç duyan ürünler, ulaştırma ve depolama ekipmanı ve lojistik sistem içinde
daha yakından takip gerektirir. [2].Ürünler üzerinde ısı farklılığından oluşan kötü huylu
bakteriler ürünlerin lezzetinin de bozulmasına neden olurlar. Lezzetin bozulmaya başlaması
soğuk zincirin kırıldığının ilk göstergelerindendir. Soğuk zincir kalitesini yüksek tutarak
ürettiğiniz, taşıdığınız, depoladığınız ve tükettiğiniz ürünlerin tazeliğini ve besin değerini
korur. Besinlerin muhafaza edildiği bu yöntem, gıda ürünlerinin müşterilere kalite ve miktar
yönünden en az zararla ulaşmasını da sağlamaktadır.
Soğuk zincirin kapsadığı dondurulmuş gıdaların üretim, depolama, nakliye ve dağıtım
süresince çevre koşullarının iyi bir şekilde değerlendirilmesi gerekmektedir. Soğuk zincirde
kullanılabilecek araçlar arasında HACCP (Kritik Kontrol Noktaları Tehlike Analizi)
yaklaşımları, basit izleme- kayıt cihazları, çevre faktörünü kaydeden sensörler, uzaktan
kumandalı platformlar, veri toplama platformları, radyo- frekans tanımlama araçları
bulunmaktadır[1]. Makalede bu anlamda nesnelerin internetinin sağlamakta olduğu
avantajları irdelenerek, bu kapsamda oluşturulan yaklaşımlar uygulanmıştır
2. SOĞUK ZİNCİR BİLEŞENLERİ
İzlenebilirlik, ileri ve geriye dönük olarak ürünün üreticiden tüketiciye kadar tüm tedarik
zincirindeki aşamalarına ulaşabilmek, farklı ürünlere ait bulunduğu lokasyon (bölge )
bilgisini ve ürün aşmalarını elde edebilmektir. Bu bilgiler doğrultusunda geliştirilebilecek alt
amaçlar ise; gıda güvenliğini artırmak, potansiyel kontaminasyon kaynaklarını tanımlamak,
ürün geri çağırma prosedürünü kolaylaştırmak, ürün tüketiminden kaynaklanan halk sağlığı
22
risklerini kontrol etmek şeklinde sıralanabilmektedir. Bu yüzden gıda izleme sistemleri hem
tüketiciden hem de üreticiden etkilenmektedir [3].
Gıda izlenebilirliği aynı zamanda lojistik yönetiminin de bir bölümüdür. Bu nedenle,
izlenebilirlik sistemlerinin, kolay uygulanması, ürüne ilişkin kodu doğru tanımlaması,
güvenilir olması, iyi bir şekilde çalışması, ürünün üretiminden tüketimine kadar tüm
aşamalarında tanımlama yapılabilmesi, pazarlama kanalı boyunca el değiştirme aşamalarında
aksaklığa sebep olmaması beklenmektedir. Çünkü izlenebilirlik, her birinin kendine ait bir
tanımlama numarası bulunan nihai bir ürüne, partiye veya üretimde kullanılan tüm girdilerin
satın alınmasından, nihai ürüne kadar olan üretim sürecindeki tüm parçalara ait kayıtların
tutulması sistemidir[4].
Gıda güvenliği ve kaynağı hakkında tüketiciye garanti verme, enfeksiyon kaynağının
tanımlanması, hastalıkların kontrolü ve kalıntıların izlenmesi, standart altı ürünlerin
tanımlanması ve sebep sonuç ilişkisini belirleme, kalite yönetiminde geri çağırma verisini
kolaylaştırma, işletme şeffaflığını artırma, daha etkin lojistik yönetimi sağlama, canlı hayvan
hastalık bulaşanlarının etkin kontrolünü, bulaşıcı hayvan hastalıklarının kontrol ve
eliminasyonun sağlanması, gıda ürünün değerinin artması, gıdanın katma değer kazanarak,
kar payının yükselmesi, gıda kaynaklı hastalıkların azaltılmasıyla, gıda güvenliği ve halk
sağlığının korunmasına yardımcı olması, yeni tehlikelerin daha hızlı tespiti gibi faydaları
sıralamak da mümkündür[3].
3. TANILAMA ARAÇLARI
Günümüzde, soğuk zincir uygulamaları sayesinde bozulabilir gıdaların dünya genelinde
tüketimi kolaylaştırmakta ve buna bağlı bir artış gözlenmektedir. Soğuk zincir
uygulamalarının, bozulabilir gıdaların farklı ülkelerden ve hatta farklı kıtalardan temini ve
tüketiciye kaliteli ve güvenli bir şekilde ulaştırılması elvermesi, gıda işleme ve paketleme
teknolojilerindeki gelişim ile gıda güvenliğin uygulamalarındaki artan hassasiyet de
bozulabilir gıdaların üretiminin artışı ve tüketiminin yaygınlaşmasında temel rol
oynamaktadır. Bu bağlamda yönetim otoritelerinin ve gıda endüstri liderlerinin gıda
güvenliği ve kalitenin korunabilirliği açısından kaygıları artmıştır. Bu durum otoriteleri ve
üreticileri, ürünlerin kaynağından tüketiciye sunulana dek işleme, depolama, elleçleme
aşamaları da dâhil olmak üzere zincirin her aşamasında daha fazla bilgi ve kontrol
sağlayacak proseslerin arayışına yönlendirmiştir.
İzlenebilirliğin bu şekilde önem kazanması ve bu durumun güncel teknoloji ile
desteklenmesi yardımıyla günümüzde soğuk zincir lojistiğinde zincir boyunca birden fazla
izleme yöntemi kullanılabilmektedir. Bunlar temel olarak Barkod, RFID, Karekoddur.
3.1 Barkod
Barkodlar, ürün veya malzeme tanıma amaçlı olarak kullanılan veri taşıyıcıların en ucuz
ve en popüler olanlarıdır. Barkodlar günümüzde üretici ve ürün tipini yansıtan seri
numaralardan oluşmaktadır. Barkod kullanımında barkodları yazmak için yazıcı ve okuyucu
23
ya da tarayıcı olmak üzere donanım gerektirmektedir. Günümüzde GS1 olarak bilinen
barkod sistemi, dünyada en çok tercih edilen barkod sistemi olarak bilinmektedir.
Barkodların, lineer barkodlar, stacked kodlar ve 2D kodlar gibi çeşitler bulunmaktadır.
Stacked barkodlar ise 2-8 arası sıra içermektedir. Her biri sıra ayıracı çubuklarla
ayrılmaktadır. Data matrix ise, GS1 ile oluşturulur ve sembollerle kare ya da dikdörtgen
şeklinde olabilmektedir [3]. Barkod teknolojisi malzemelerin etiketlemesi ve otomatik
tanımlanmasında günümüzün en çok teknolojisi olmasına karşın bazı kısıt ve dezavantajlara
sahiptir. Karmaşık süreçler içinde izleme ve kayıt işlemlerinin zorluğu, işçilik maliyetlerinin
yüksekliği, zaman kayıpları ve etiket içinde saklanabilen veri kapasitesinin yetersizliği bu
teknolojinin dezavantajlarını oluşturmaktadır. Barkodlar, sıralı (yani, yavaş) okuma,
okunabilirlik için görüş açısı gereksinimi, bir okuyucuyla iki yönlü gereksinim yapamama ve
ilişkili bir sensörün bağlanmasındaki farklılık gibi çeşitli dezavantajları vardır. Barkod
sisteminin en önemli kısıtlarından biri de Barkod etiketinin okuyucunun görüş alanı içinde
olması zorunluluğudur. Barkod teknolojisinin bir diğer dezavantajı ise her ürüne özel bir
şifreleme sistemine sahip olmamasıdır. Barkod kodları ile aynı ürün grubu içindeki ürünler
tek bir kodla simgelenmektedir[5].
3.2 RFID (Radio Frequency İdentification )
Bu izleme yöntemlerinden günümüzde gittikçe daha fazla önem kazanan ve diğer
yöntemlere oranla daha fazla kullanım alanı bulan yöntem RFID yöntemidir. Bunun asıl
sebebi hâlihazırda en yaygın yöntem olarak kullanılan barkod sistemin sınırlamalarıdır.
Barkod teknolojisi kullanımında okuma işlemi manuel olarak gerçekleştirilir ve okuma
işlemi için kesintisiz ve iyi bir açıyla düzgün bir görüş gerekmektedir. RFID sistemleri
tamamıyla otomasyonlu sistemlerdir. Hiçbir manuel müdahaleye ve görüş acısına ihtiyaç
duymazlar.
RFID etiket, okuyan kişi ile hiçbir fiziksel temas ya da görüş açısı alanı gerektirmez.
RFID etiketler, pasif, yarı pasif ve aktif etiketler olmak üzere üç grupta incelenir. Pasif
etiketlerin kendi güç kaynakları yoktur ve en ucuz etiket çeşitlerindendir. Tamamıyla okuyan
kişilerin kuvvetiyle çalışırlar. Eğer okuma alanı küçük bir uygulama varsa bu etiket çeşidi
kolaylıkla kullanılabilir. Yarı pasif etiketlerde de bir pil kullanılır ve bu pil okuyucudan
hiçbir güç almaya gerek duymaz. Bu etiket çeşidi daha geniş bir okuma alanına sahip olduğu
için hem daha güvenilirdirler hem de okuyucuya daha erken cevap oluşturabilirler. Aktif
etiketler ise, pasif olanlara göre daha pahalı ve daha büyüktürler. Bu çeşit etiketlerin
kendilerine ait güç kaynakları vardır. Bu yüzden çok geniş alanlarda uzaktaki mesafelerden
bile rahatlıkla tanınabilirler.
RFID teknolojisi, gıda sektörü için gelecek vadeden bir teknolojidir çünkü gıda güvenliği
ve kalite problemlerinin takibi ve izlenebilirliği için kullanımının yanı sıra bozulabilir gıda
lojistiği yönetiminde de çok etkili bir araçtır. RFID sistemlerin kullanımıyla ilgili temel
problem, bu sistemin göreceli olarak daha maliyetli olması ve henüz bu yöntemin
kullanımına dair bir standart oluşturulmamasıdır. Bununla birlikte, gelişen teknolojiyle
24
birlikte gerek RFID etiketlerin ve gerekse sistemlerin maliyeti sürekli olarak düşmekte ve
RFID kullanımı ile ilgili standartların oluşturulması için çalışmalar devam etmektedir.
Ayrıca, her ne kadar RFID sistemlerin kullanılması için sistem ürünleri ve sisteme
adaptasyon maliyetleri pahalı bir yatırım gibi görülse de, RFID izleme sistemlerinin
kullanımından çeşitli avantajlar sağlanarak bahsi geçen maliyetler minimize
edilebilmektedir. İyi tasarlanmış bir RFID sistem, lojistik ve pazarlama alanında operasyonel
verimlilik ve stratejik etkinlik arayan şirketler için potansiyel bir rekabet avantajı kaynağı
olabilir. RFID teknolojisi günümüzde tüm ürünlerin takip ve izlenebilirliği için kullanılmaya
başlanmıştır ve özellikle soğuk zincir lojistiği açısından önemli bir kullanım potansiyeli arz
etmektedir. RFID ürünlerin takibini sağladığı gibi sıcaklık değişimlerine karşı çok hassas
olan bozulabilir gıdaların da içinde yer aldığı soğuk zincir uygulamaları için de kullanışlı bir
izleme yöntemidir. Son yıllarda RFID sistemler soğuk zincir boyunca bozulabilir ürünlerin
sıcaklığını ölçmekte kullanılmaktadır. İşletmeler eski yöntemler ile ürün sıcaklıklarını ve
soğuk zincir boyunca ürünlerinin takibini sıcaklık kayıt cihazı, barkod sistemi ve kayıt
işlemleri olarak üç aşamada yapabilirken, RFID sistem ile takip işlemleri sıcaklık kaydı ve
RFID tag ile iki aşamada gerçekleştirilebilmektedir. Başka bir deyişle RFID uygulamasında
etikete yalnızca ürün tanımlama bilgisi değil, ortam koşulları ile ilgili bilgiler de
işlenebilmektedir. Bunlara ek olarak ortam koşullarının RFID etiketlere işlenmesi amacıyla,
esnek RFID etiketlere kimyasal sensörlerin uygulanması ve bu sayede ürünlerin
olgunlaşmasının ya da ürün kaynaklı gaz konsantrasyonu değişiminin takip edilmesine
yönelik uygulamalar da mevcuttur[6].
3.3 Karekod
Karekod, İngilizce QR code, “ Quick Response” kelimelerinin ilk harflerinden
oluşmaktadır vaynı zamanda Türkçesi “ hızlı tepki” kodu anlamına gelir. Türkçe karşılığı
olarak karekod ifadesinin kullanımı çok yaygındır. Karekod, her iki yönde veri
depolayabildiği için diğer barkod okuyuculara göre daha çok veri saklayan bir kod türüdür.
Tek boyutlu barkodlardan farklı olarak beyaz ve siyah kar ya da dikdörtgenlerden meydana
gelir. Genel olarak 2D barkod okuyucu olarak da bilinmektedirler. En çok bilinen karekod
türleri datamatrix ve aztek koddur[7].
Karekodun en önemli özelliği, biçiminde oluşabilecek herhangi bozulmaya karşın %30
kir ve hata düzeltme kapasitesine sahip olmasıdır. QR kodun çözümlenmesi çok kolay ve
hızlıdır. Veriler özel barkod okuyucuların yanı sıra uygun özellikleri taşıyan mobil araçlarla
da okutabilmektedir. Veriler hem yatay hem de dikey olarak depolanabilir. QR kod, üç
köşesinde yer alan pozisyon belirleyicileri (finder pattern) sayesinde her yönden okutulabilir.
Eğilmiş veya yüzeyi tahrip olmuş karekodlar hizalama ve ayarlama düzenleyicileriyle
(alignment / timing patterns) sorunsuzca okutulabilmektedir. Karekod uygulamaları klasik
barkod sistemlerine göre karakter içeriği farklılıklaşmaktadır. Karekodlar sayısal ve alfabetik
karakter olmak üzere her farklı verileri taşıyabilmektedir[8].
25
4. KABLOSUZ İLETİŞİM TEKNOLOJİLERİ
Kablosuz iletişim teknolojileri, noktadan noktaya ya da bir ağ yapısı şeklinde bağlantı
sağlar. Günümüzde en çok bilinen kablolu veya fiber optik iletişim yapılarıyla benzerlik
gösterir. Yüksek hızlı ve geniş bantlı kablosuz ağlar erişim sunar. İletişim teknolojilerindeki
büyük gelişmelerle birlikte, kablosuz iletişim sistemler tüm dünyada hızla yayılmakta, mobil
sistemler her an, her yerden birbirleriyle iletişim kurmayı ve internete ulaşmayı
istemektedirler. Bu nedenle, kablosuz ağ servisleri ve RFID sistemleri, yer ve zaman
kısıtlaması olmadan konumları ne olursa olsun, nesnelerin mobil sistemler aracılığı ile
tanımlanabilmesini, izlenebilmesini ve nesneler hakkında bilgiye erişimi kolaylaştırmayı
sağlayabileceklerdir.
4.1 Wi-Fi
Wi-Fi olarak bilinen 802.11 standardı, IEEE tarafından kablosuz yerel ağlar için
geliştirilmiş bir radyo iletişim standardıdır. Wi-Fi, Bluetooth teknolojisi gibi 2.4 GHz’lik
spektrumda çalışır. 100 m yarıçap menzilindeki tüm Wi-Fi uyumlu cihazlarla 11 Mbps - 54
Mbps gibi yüksek hızlarda veri alışverişi gerçekleştirmektedir. Wi-Fi IEEE 802.11g, 802.11b
ya da 802.11a diye bilinen telsiz teknolojilerini kullanır.
4.2 ZigBee
IEEE 802.15.4 altyapısında ve standart sarmal ağlar ile uygulama profilleri kullanılarak
kurulan kısa mesafe kablosuz ağ standardı olarak tanımlanabilir. Güvenirliği, düşük maliyeti,
enerji tasarrufu gibi avantajları göz önüne alındığında ZigBee, PC girdi aygıtları gibi sensör
ve yönetim ürünlerinin kablosuz bağlantılarında kullanılabilmektedir. ZigBee, kablosuz
iletişim kanallarının otomatik olarak aranmasına ve çok sayıda kablosuz ağın bir arada var
olmasına imkân tanımaktadır. Nesnelere erişim mesafesi, iletim gücü ve çevresel etkilere
bağlı olarak 10 ile 75 metre arasında değişmektedir Verilerin akışına bağlı olarak ZigBee
aygıtları derin uykuya dalarak enerji tasarrufu sağlamaktadır. ZigBee’nin amacı sık
kullanılmayan ama uzaktan kullanımı da gerekebilen cihazlara ya da nokta algılayıcılara bir
kablosuz ağ protokolü sunmaktır. Ayrıca kablosuz ve ucuz olduğundan kablolama
maliyetlerini de düşürebilir. Hatta bazı sürümleri kendi enerjilerini üretecek şekilde bile
tasarlanabilir. Tipik iletim mesafesi, kapalı Mekân’da görüş alanında olmayan farklı ortamlar
arası için 30 metre, görüş alanı için 80 metreden fazla olarak rapor edilmiştir.
4.3 SQL VE NOSQL Veri tabanları
Son zamanlarda, her şey internet tarafından bağlandı. Bilgisayar ve internet
teknolojisindeki bu hızlı gelişme, etkili bir depoya ve bilginin alınmasına yol açtı. Deneysel
sonuçlar ve çok sayıda çevrimiçi işlem, uygun depolama çözümleri gerektiren çok miktarda
bilgi edinilmesine neden oldu. Başarılı bir bilgi ve veri depolama yöntemi elde etmek için
doğru bir şekilde alınan veri tabanının rolü devreye girer. Bu amaçla tasarlanan en başarılı
veri tabanları SQL ve NOSQL veri tabanlarıdır.
26
SQL veri tabanları tamamen verileri depolamak için ilişkisel tablolara dayanır ve bu
ilişkisel veri tabanı olarak isminin arkasındaki nedeni budur. İlişkisel veri tabanındaki her
tablo, bilgilerine bağlı olarak satır ve sütun sayısına bölünebilir. İlişkisel veri tabanındaki
satır, her sütun alana işaret ederken kaydı gösterir. İlişkisel tablo, tabloları birbirine
bağlamak için ortak sütunlar ve yabancı anahtarlar kullanabilir. İlişkisel tablolarda temsil
edilebilecek en basit varlıklar bölümler, çalışanlar vb. Bu basit şema, gerçek dünyada veri
tabanı şemasını tasarlarken ve bunlar arasındaki ilişkileri eşleştirmenin yanı sıra veri
tabanına eşlerken de kullanışlıdır. Bununla birlikte, depolanan ve analiz edilen verilerin
sürekli büyümesi nedeniyle, ilişkisel veri tabanları, depolama, ölçeklenebilirlik kısıtlamaları
ve özellikle veri hacmi çok büyük olduğu için sorgunun kaybedilmesi gibi çeşitli limitleri ve
daha büyük veri tabanlarının depolanması ve yönetimi gibi zorlu hale gelmektedir.
Mükemmel kullanıcı gereksinimlerini ve büyük verileri desteklemek için SQL veri tabanının
ciddi zayıflıklarını bulan ilk şirketler LinkedIn, Amazon, Google ve Facebook'tur. Bu
nedenle, NOSQL veri tabanları, SQL veri tabanlarında var olan sınırlamaların ve
zayıflıkların üstesinden gelmek üzere yapılandırılmıştır. NOSQL veri tabanları, kararlı bir
şematik göreceli yapıya sahip olmadıkları gibi pek çok özellik içerir, gereksinimler dinamik
olarak her bir kaydın farklı alanlarını belirler.
NOSQL veri tabanları, verilerin geleneksel veri tabanlarında olduğu gibi satır ve
sütunlarda saklanması işlemi yerine, anahtar / değer çiftlerinin kullanılmasıyla verilere
eriştikleri yerde ilişkisel olmayan olarak kabul edilir. NOSQL veri tabanındaki her öğe,
benzersiz bir anahtar değerle ayrı olarak depolanır. Ayrıca, her bir tabloyu ve ilişkili
sütunları tanımlayan yapısal bir şemaya ihtiyacı yoktur. Böylece, NOSQL veri tabanları,
verileri ilişkisel veri tabanlarından daha fazla saklamak için daha esnek yöntem cihazları
sunar[9].
5. SICAKLIK ÖLÇME VE KAYDETME
Gıda sektöründeki şirketler için, soğuk zincir boyunca sıcaklığı doğru kontrol etmek,
kaliteyi sağlamak ve yasal/dâhili standartlara uygunluğu garanti altına almak için temel
önlemlerden biridir. Çünkü gıdalardaki bozulmaların pek çoğu sıcaklık dalgalanmalarından
kaynaklanır. Oda sıcaklığında depolanamayan gıdalarda, soğuk zincir kesintiye
uğramamalıdır. Çoğu ürün, son tüketiciye doğru birçok farklı elden geçmektedir Ürünler
başka bir lojistik servis sağlayıcısına veya bir dağıtım merkezine teslim edildiğinde, gıda
kalitesi ve gıda güvenliği sorumluluğu da soğuk zincir boyunca tekrar tekrar değişir.
Sıcaklık kontrolü açısından, iki tür izleme yöntemi bulunur;
5.1 Rastgele alınan ölçümler
Portatif (taşınabilir) sıcaklık ölçüm cihazları ile ya da ölçülen veriyi dâhili bir hafızaya
kaydetme veya kablosuz olarak bir veri deposuna göndermek için kullanılan hafızalı
termometreler ile yapılır.
27
5.2 Sürekli veri kaydı
Bu, ürünlerle (veya yakınında, örneğin soğutulmuş oda) birlikte kalan hafızalı ve
değerleri düzenli aralıklarla (ölçüm aralıkları) kaydeden ve depolayan bir ölçüm cihazı içerir.
Veri kaydedicinin türüne bağlı olarak, veriler ya bir dâhili belleğe kaydedilir ya manuel
olarak okunur ya da bir veri deposuna kablosuz olarak gönderilir.
5.3 Portatif ölçüm cihazları
•
Sabit problu cihazlar: Tekrarlayan ölçümler için özellikle uygundur. Örnek:
soğutulmuş gıdalarda iç sıcaklık ölçümü, örn. Salamura peynir
•
Katlama mekanizmalı cihazlar: Ölçüm ucunun doğrudan cihaza bağlı olduğu ve
kullanımda yer kazandıran “katlanabilen ”popüler tasarım, Örnek: soğutulmuş vitrinlerdeki
taze ürünlerin iç sıcaklık ölçümleri
•
Değiştirilebilir problu cihazlar: Birçok tipte ölçüm için uygundur. Örnekler: soğuk
odalarda ortam/hava probu ile ortam sıcaklığının ölçülmesi, soğutulmuş etin iç sıcaklığının
veya mal kabulde derin dondurulmuş paketlerin arasından alınan ölçümler.
•
Temassız ölçüm: Yiyeceklerle doğrudan temas etmeden sıcaklığı ölçen cihazlar
vardır. Bunlara infrared ölçüm cihazları denir. Ürünlerin sıcaklığına hızlıca genel bir bakış
için uygundurlar. Bu cihazlarda Temiz lenslerle ölçüm alınmalıdır. Aksi takdirde Kirli ve
buğulu mercekler (örneğin su buharı nedeniyle) ölçüm sonucunu yanıltabilirler. Ölçüm
cihazını ortamın sıcaklığına yaklaştırılmalıdır. Temiz yüzeylerden ölçüm alınmalıdır. Eğer
Kirli, tozlu ve buzlanmış yüzeylerden alınırsa sonuçları değiştirebilir. Paketlenmiş
yiyecekleri, ürünün ve ambalajın doğrudan birbirine temas ettiği noktalarda ölçülmelidir.
Temas ne çok olursa ölçüm sonuçları o kadar iyi çıkar. Bu sayede sadece ölçüm nesnesinin
kendisinin ölçülmesi sağlanır.
5.4 Sabit ya da mobil veri kayıt cihazları
Mobil dataloggerlar: Gıdalarla yan yana kullanım için mobil veri kayıt cihazları:
ürünlerin yakın çevresinde ölçüm. Ürünlerle doğrudan temas olmaksızın: veri kaydedicinin
örneğin koli içine veya bireysel ambalajlama maddeleri arasında yerleştirilmesi.
Sabit dataloggerlar: örneğin, bir aracın soğutulmuş bölümünde, bir nakliye kutusunda
veya depoda bulundurulması. Ortam sıcaklığının dâhili veya harici bir prob yardımıyla
ölçülmesi[10].
6. E-PEDİGREE VE BENZERİ YAPILAR
Elektronik pedigree, tedarik zinciri boyunca hareket eden bir ürünün yolunu sahipliğini
kaydeden bir denetim izi sağlayan yeni bir veri paylaşımı yaklaşımıdır. Elektronik pedigree
belgesi, orijinalliği garantilemek için dijital imzalarla faydalı ürün ve işlem kayıtları içerir.
Elektronik pedigree, ürün tedarik zincir boyunca hareket ettikçe eklenen farklı katmanlar,
initialpedigree, shippedpedigree ve receivedpedigree olarak yapılandırılmıştır. İlk aşamada,
28
temel ürün bilgileri (Ör. Üreticinin adı, ürün adı ve seri numarası) ve ürün bilgisi (Ör. Parti
numarası, hasat tarihi, son kullanma tarihi, miktar) ile initialpedigree oluşturulur. Ürün bir
sonraki tedarik zinciri ortağına gönderildiğinde, gönderici adı, alıcı adı, işlem bilgisi (satın
alma sipariş numarası, gönderici adresi ve alıcı adresi) ve gönderen imzası gibi bilgiler
içeren, shippedpedigree eklenir. Bu adımdan sonra gönderenin imzası değiştirilemez. Alıcı
taraf, ürünün alındığını onayladıktan sonra, alıcının işlem bilgisi ve imzası dâhil, alınan
receivedpedigree oluşturulur. Bu aşamadan sonra, alınan receivedpedigree ve alıcının imzası
güvence altına alınır ve değiştirilemez. Bir tedarik zincirinin uzunluğu önerilen elektronik
pedigree gıda izlenebilirlik sistemi performansını etkileyecektir. Tarım gıda endüstrisi
güvenliği sık gıda kontaminasyonları nedeniyle büyük ilgi görmüştür. Tüketiciler için gıda
kalitesini ve güvenliğini sağlamak için etkili bir yaklaşım olarak görülmüştür. Gıda ürün
kalitesini tüm tedarik zinciri boyunca kontrol etmek ve sürdürmek için elektronik pedigree
gıda izlenebilirlik sistemi önerilmektedir[11].
7. NESNELERİN İNTERNETİ (IOT)
IOT(Nesnelerin İnterneti) benzersiz adreslenebilir nesneler ve bunların internet benzeri
ortamlarda sanal temsillerini ifade etmektedir. Bu tür nesneler veri iletimi için birer bağlantı
noktası olabilmekte ve durumları ile ilgili gerçek zamanlı verilerin iletimini
gerçekleştirebilmektedir. Sensörler genelde bir ortamla ilgili farklı bilgi özellikleri
içermektedir. Örnek verilecek olursa, kalp pilleri kalp atım hızı ile ilgili bilgi verir. Yani
farklı türdeki sensörler bir ögenin durumunu izleyebilir. Nesnelerin bazı durumlarda hem
diğer nesnelerden haberdar olmaları hem de iletişim kurmaları gerekebilir. Bir neşen başka
bir nesnenin yerini bularak haberleşip ve ondan aldığı bilgilerle karar verebilme özelliğine
sahiptirler. Bundan dolayı birçok kazaların önüne geçilebilir.
RFID genellikle EPC(Electronic Product Codes, Elektronik Ürün Kodu) vasıtasıyla çok
sayıda benzersiz tanımlanabilir nesneler izleme kabiliyeti ile Nesnelerin İnterneti için
anahtar konumundadır. Ancak, her yerde hazır bulunan(ubiquitous ) sensör cihazlar, barkod
veya 2D kodları da tüm büyük ölçekli gömülü sensörler ile Nesnelerin İnterneti için
kullanılabilir. Ayrıca, nesneler benzersiz adreslenebilir ve internete bağlı olduklarından,
onlar hakkında veri de internete bağlı diğer bilgisayarlar üzerinden akabilir. Bu nesneler
çevrelerini algılayıp iletişim kurabilecek, karmaşıklığı çözümlemek için araçlar haline
gelmiştir ve genellikle insan müdahalesi olmadan zorlu senaryolar ile otonom cevapları
sağlayabilmektedirler.
Nesnelerin İnterneti birbirlerine internet ile bağlanmış küçük bir nesne grubu ile
oluşabildiği gibi sayısı milyonlara ulaşabilen nesneleri de birbirine bağlaması mümkündür.
Bu nedenle esnek bir mimariye sahip olması gerekir. Yapılan çalışmalarda üç katmanlı
olarak incelenen Nesnelerin İnterneti; algılama katmanı, ağ katmanı ve uygulama
katmanından oluşmaktadır.
a. Algılama katmanı: Bu katman, nesne tanımlaması ve sıcaklık, konum, hız, nem, basınç,
ışık vb. gibi gerçek dünyadan veri toplanması için kullanılır. Çeşitli algılama aygıtları
29
kullanır ve bu bilgiyi kolayca kullanılabilecek dijital sinyallere dönüştürür. Dijital iletişim
ağları üzerinden iletilir ve saklanır. Bu katmanın nesneleri, algılama yeteneklerine, nesne
tanımlama yeteneklerine ve harekete geçirme yeteneklerine sahip olabilir. Bir aktüatör,
programlanmış komutları alabilen ve belirli zamanlarda görevleri gerçekleştirebilen bir
cihazdır. Bu katman 'da algı katmanı ile aynı işlevselliğe sahiptir. Bu katman barkod
etiketleri ve okuyucu, kamera, terminaller ve sensör ağları, RFID etiketleri ve okuyucu ve
sensörlerden oluşur.
b. Ağ katmanı: Veri iletme ve işleme işlevine sahip IOT'nin beynidir. İletişim ağı, ağ
yönetim merkezi ve akıllı işlem merkezi yakınsama ağı içerir. Çekirdek katman ‘da, ağ
erişimi ve interneti içeren diğer bir katman 2. adıdır. Bu katmanın bir başka adı, heterojen
sensörler ve RFID'ler için iletişim kanalları oluşturması nedeniyle geçit katmanıdır.
c. Uygulama katmanı: IOT’nin sosyal bölünmesi ve endüstri talebinin bir birleşimidir.
Farklı ihtiyaçlara göre kullanıcı ara yüzü ve akıllı uygulama hizmetleri sunarak, öğelerin
akıllıca kontrol edilmesini ve akıllı bir algısal dünya yaratılmasını sağlar.
İşletmeler her geçen gün sensörlerden ve çeşitli aygıtlardan gelen daha büyük ve farklı
türde veri ile karşılaşmakta ve bu verileri kullanarak rekabet güçlerini artırmak amacıyla
yeni ürün ve hizmet sunmak gibi yeni sorumluluklar almaktadırlar. Farklı alanlara uygulanan
geleneksel veri tabanlarında bilgi keşfi sürecinin nesnelerin interneti ortamında da
uygulanması ile ilginç, önceden bilinmeyen bilgilerin ortaya çıkartılması mümkündür.
Önişleme aşamasında sensörler, RFID, kameralar, mobil cihazlar gibi farklı
kaynaklardan, farklı türlerde gelen tüm veriler bir araya toplanır. Elde edilen veriler
gürültüden arındırılarak veriyi kullanılacak veri madenciliği algoritmasına hazır hale
getirmek için gerekli dönüşümler yapılır. Örneğin elde edilen veriden tüm niteliklerin değil
sadece algoritma ve analizle ilgili kısımların kullanılması gerektiğinde özellik seçimi
işleminin gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Veri madenciliği adımı, veri önişleme adımı
çıkışından analize hazır olan veriye uygun veri madenciliği yönteminin seçildiği aşamadır.
Örüntü bulunması ve değerlendirilebilmesi için hazırlanmış olan veriye uygun gerekli
algoritmalar uygulanır. Karar verme aşamasında ise veri madenciliği aşamasının çıkışından
alınan algoritmaların uygulanması sonucunda elde edilen kurallar görselleştirilerek karar
vermede kullanılabilecek hale getirilir ve böylece nesnelerin interneti teknolojisinden
çıkarılan bilgiye ulaşılır. Nesneleri İnterneti teknolojileri ulaşımda, sağlık alanında, akıllı ev
ofis ortamında ve kişisel sosyal alanlarda veri madenciliği ile birlikte kullanılabilmektedir.
Verinin biçim ve boyut olarak her geçen arttığı günümüz koşullarında daha hızlı ve doğru
veri analizi yapacak sistemlere ihtiyaç duyulmaktadır. O nedenle bu alanda farklı çalışma
modelleri ve algoritmaların güncel bir araştırma konusu olduğu görülmektedir[12]..
8. ENDÜSTRİYEL IIOT
Endüstriyel internet, dönüşümlü iş sonuçları için gelişmiş veri analitiği kullanarak akıllı
endüstriyel işlemlere olanak sağlayan şeylerin, makinelerin, üreticilerin ve insanların
30
internetidir ve hem iş dünyası hem de bireyler için peyzajı kullanmaktadır. Endüstriyel
İnternetin tanımı iki temel bileşen içerir: Endüstriyel makine sensörlerin ve aktüatörlerin
yerel işlemlere ve İnternete bağlanması; Bağımsız olarak değer yaratabilecek diğer önemli
endüstriyel ağlarla doğrudan bağlantısıdır. Endüstriyel İnternet veya Endüstriyel Nesnelerin
İnterneti (IIOT), akıllı telefonlar ve kablosuz cihazlardan daha büyük şeyler için üretildi.
Motorlar, elektrik şebekeleri ve sensör gibi endüstriyel varlıkları bir ağ üzerinden buluta
bağlamayı hedefliyor.
Gerçek zamanlı, akıllı ve özerk erişim, toplama, analiz, iletişim ve bilgi alışverişi
sağlayan ağ bağlantılı akıllı nesneler, siber-fiziksel varlıklar, ilişkili genel bilgi teknolojileri
ve isteğe bağlı bulut veya uç hesaplama platformlarından oluşan bir sistemdir. Genel üretim
değerini optimize etmek için endüstriyel ortamda proses, ürün ve / veya servis bilgileri içerir.
Bu değer şunları içerebilir; Ürün veya hizmet sunumunu geliştirmek, verimliliği artırmak,
işçilik maliyetlerini azaltmak, enerji tüketimini azaltmak ve siparişe göre üretim çevrimini
azaltmak.
8.1 Üretime özel IIOT
Üretim kısmında “Siber-Fiziksel Sistemler (CPS)” üretim araçları ve insanlar arasındaki
bağlantıyı sağlar. CPS işlerinin çoğunluğunun otomatik olarak yapar ve insanlarla HMI
(Human Machine Interface) üzerinden ilişki kurar.
8.2 Otomatik Depolama ve Çekme Sistemleri
Günümüzde imalat endüstrisinde çok yaygın olarak kullanılan teknolojilerden bir tanesi
de “Otomatik Depolama ve Çekme Sistemleri’’ yani kısaca AS/RS ( Automated Storage and
Retrieval Systems) ‘dir. Üretimi tamamlanmış, yarı mamul ve hammadde ürünlerinin hasar
görmeden ve otomatik olarak depolanmasını ve üretim hattına gönderilmesini sağlarlar.
Konum bilgisinin takip edilmesi ve otomatik araçların görevlendirilmesinden sorumludur.
Depolarda kullanılan otomatik araçların her biri, üzerlerindeki algılayıcıları kullanarak belirli
rota üzerinde hareket etmelerini sağlayan bir sisteme sahiptir. Bu sistem araçların konum
bilgilerini gerçek zamanlı olarak WMS sistemine aktarır. Bu aktarım depo içinde kurulan
WSN sayesinde sağlanmaktadır. Otomatik araçlar kendisine en yakın olan algılayıcı
sayesinde bilgilerini WMS’e aktarır. WMA iş yoğunluğunu belirleyerek buna uygun araçlara
otomatik olarak sıra verir ve takibini yapar.
Üretimdeki veri terminallerinden ve ortamdaki algılayıcı cihazlardan gelen veri akışı
farklı sistemler tarafından kullanılmaya hazır hale getirilmektedir. Üretimde kullanılan akıllı
cihazlar insanlardan kaynaklanan hataları en aza indirerek kara destek sistemleri tarafından
değerlendirilmesini sağlar. IOT ve Endüstri’nin birleştirilmesi ile üretim de kalitenin
arttırılması, enerji verimliliği, performans, rekabetçi ürünler, maliyetlerin azaltılması gibi
çoğu konularda olumlu etkisi olacaktır[13].
31
9.
GIDA SOĞUK ZİNCİRİNDE KİMLİKLENDİRME VE ALGILAMADA
KULLANILAN NOKTALAR/ UYGULAMALAR
Hem kimliklendirme (RFID, Barkod ) hem de kablosuz sensör ağlar, uzaktan işlevselliği
ve veri toplama ve yayma işlevini desteklediklerinden akıllı IOT etkileştiriciler olarak
sınıflandırabilir. RFID teknolojisi üretim, hasat sonrası ve işlemlerden elde edilen temel
bilgileri kaydederek gıda soğuk zincirinin verimliliğini artırabilir. RFID etiketlerinde sensör
kullanımı, soğuk zincirde önemli ölçüde fayda sağlar; bireysel elektronik kodları (EPC) ile
kayıtları bağlayabilmesi ve bu sayede ürün ve ilgili parametre kayıtlarını
tanımlayabilmesidir. Bu EPC yapılandırması, RFID teknolojisi ile ölçeklenebilir bilgi
paylaşımının mümkün kıldığı küresel standarttır. Benzer şekilde kablosuz sensör ağlar,
belirli bir bölgede meydana gelen çok sayıda çevresel özelliği izleme ve yakalama
yeteneğine sahiptir ve bunların tümü bilinçli kararlar almak için dağıtabilir ve analiz
edilebilir.
Lojistik RFID- Kablosuz sensör ağlar sistem entegrasyonu modeli, müşteriler için
periyodik bir talebi karşılaması gereken bir üreticiyi göz önünde bulundurur. Talep edilen
ürünlerin üreticiden müşterilere gönderilmesiyle ilgili lojistik riskler nedeniyle, nakliye
sırasında sevk edilen ürünlerin izlenebilmesi için üreticinin tedarik ve talep zincirinde bir
sensör ağ sistemi ile kombine edilen bir RFID sisteminin uygulanması düşünülmektedir.
RFID etkinleştirilmiş kontrol noktalarının rolü, RFID etiketlerinde saklanan normal verileri
okumak ve gönderilen ürünlere ilişkin verileri kontrol etmektedir. Ürünleri izlemek için
sıcaklık, titreşim, nem ve diğer ürün parametreleri gibi RFID etiketleri dağıtılır. Üretici,
nakledilen ürünleri RFID etiketleriyle (algılama yetenekleriyle) donatacak ve verileri
toplamak için kontrol RFID okuyucuları kullanılacaktır. Üreticinin talep zincirindeki bu
çoklu kontrol noktası sisteminin uygulanmasının yararı, aktarılan ürünlerin statüsü, bozulma
eşiğine ulaşması için sensör ağı tarafından rapor edildiğinde üreticinin tepkisinin daha
esnekliğini sağlamaktır[14].
RFID teknolojisi, tedarik zinciri üzerinde, ürünlerin veya malzemelerin birim, kutu veya
palet aşamasında ve seviyesinde izlenmesinde büyük faydalar sağlamaktadır. Bu aşamada
Süreç verimliliği artmakta, işçilik maliyetleri azalmakta, artan görünürlük ile birlikte ürün
bulunabilirliği ve tedarik zincirindeki koordinasyon artmaktadır. Tahmin hataları, gerçek ve
kayıtlı stoklar arasındaki farklar azalmakta, depolarda tutulan stok miktarları gözle görülür
bir şekilde düşmektedir. Ürün bulunabilirliğinde Doğruluk seviyesinin artması, zincir
üyelerinin Daha etkin kararlar verebilmesini sağlamaktadır. Güvenlik seviyesinin yükselmesi
ile birlikte ürün çalınma oranları düşmektedir. Ürünün Stokta bulunmama ve kayıp atış
oranları azalmakta, nihai anlamda müşteri memnuniyeti artmaktadır [15].
RFID teknolojisinin lojistik süreçler olan ürün kabul, yerleştirme, stok sayımı, toplama ve
yükleme tedarik zincirdeki süreçleri etkileri şu şekilde açıklanabilir:
Ürün kabul: süreç kapsamında kontrol aşamasının basitleştirilmesi, işlerin paralel
yürütülmesi ile süreç için gerekli sürenin kısaltılması sağlanmaktadır. RFID teknolojisi ile
32
manuel işlemler azaltılmakta, özellikle ürün kimlik bilgilerinin RFID geçiş sistemi üzerinden
toplu bir şekilde okutulması sağlanabilmektedir. Bu süreçte işlem hata oranları azalmakla
birlikte, süreç hızlanmakta, toplanan veriler ana sisteme otomatik olarak aktarabilmektedir.
Özellikle çapraz-sevkiyat ( cross-dock) uygulamalarında ürünün, daha kabul aşamasında
iken açık bir sipariş sevkiyatı için yükleme noktasına götürülmesi gerekip gerekmediği
belirlenebilmektedir. Zarar görmüş ürünler, bir kenara alınarak RFID teknolojisi ile hızlı bir
şekilde tekrar tanımlanabilmektedir. Konveyör geçiş sistemi kullanıldığı durumlarda, RFID
teknolojisi ile süreç daha çok hızlanmakta, okuma hataları yüksek oranda azalmaktadır.
Ürün yerleştirme: Depolama alanında, forklift gibi taşıma araçlarına yerleştirilen
okuyucular sayesinde raflardaki ve ürünlerin özellikle RFID etiketleri otomatik olarak
okutulmakta, yanlış yerleştirme olasılığı ortadan kaldırılmaktadır. Okutma işlemi personel
tarafından RFID ile de gerçekleştirilebilir. Raf üzerindeki okuyucular ile yerleştirme
esnasında sistem kaydı otomatik olarak sağlanabilir. Etiketlerin sağlamlığı, her türlü çevresel
koşullarda başarılı sonuçlar alınmasını sağlamaktadır.
Ürün toplama: Depolama raflarına RFID okuyucular bütünleşmiş edilebileceği gibi yalnız
paketleme ve kontrol istasyonlarında RFID geçiş sistemi kurulabilir. Birinci seçenek pahalı
bir çözüm olmakla beraber, raf üzerindeki ürün hareketleri gerçek zamanlı ve hatasız olarak
izlenebilir. Bu seçenekte personelin çalışma performansı da ayrıca ölçülmüş olur, siparişin
ne kadar zamanda hazır hale getirildiği belirlenir. Bu işlem barkod okuyucular ile de
gerçekleştirebilir ancak RFID sistemi ile manuel okumalar ortadan kaldırılmış olur. İkinci
seçenekte sipariş için toplanan ürünlerin doğruluğu kontrol edilir ve onaylanır.
Stok sayım: Stok sayımı için işletmelerde çoğunlukla yüksek iş gücüne gereksinim
duyulmaktadır. RFID sistemi yardımıyla stok sayım işlemi iki farklı şekilde
gerçekleştirebilir. İlk yöntemde raflara RFID okuyucular entegre edilebilir. Fakat bu yöntem
çok fazla sayıda RFID okuyucu gerektirdiğinden, yatırımın finansal boyutu da yüksektir.
İkinci yöntem de ise RFID kullanılarak, stok sayım işlemi hızlandırılabilir. Bu yöntemde
yatırımın maliyeti birinci yönteme göre daha azdır[15].
10. SENSÖRLERİN IOT İLE DEĞİŞTİRİLMESİ DURUMUNDA
SAĞLANABİLECEK VERİMLİLİK VE ETKİNLİK ARTIŞLARI
Gıda soğuk zincirlerinde kullanılan mevcut klasik sensör, transmitter ve
kimliklendirme cihazlarının nesnelerin interneti teknolojisi ile Tablo 1’ de karşılaştırılmıştır.
33
Tablo 1 Klasik Yapı İle IOT Sistemlerin Kriterleri Baz Alarak Karşılaştırılması
Güncellik
İşlevsellik
Zekâ
Güvenlik
Paylaşım
Klasik yapı
İnternet ve okuyucular mevcut
olduğunda
Tanımlama, adresleme veri
depolama
Az
Güvenli, yakın ulaşmadan bilgi
erişimi yok, kopyalanma riski
düşük
Talep üzerine bilgi, paylaşılmak
yerine yalnızca bir ortağına
iletilmektedir.
İzlenebilirlik
Çok fazla insan gücü ve kâğıt
dokümantasyonu gerektirir.
Diğer Veri
Kaynaklarıyla
İletişim Kurma
Düşüktür
Hız
Veri akışı istenilen hıza ulaşmama
riski yüksektir.
Esneklik
Karmaşıklık ve belirsizlik vardır.
Veri Kullanabilirliği
Sınırlı kapasitede
Önleyici
Ürün bozulduktan sonra müdahale
edilir.
34
IOT
Gerçek zamanda
Tanımlama, adresleme, veri
depolama ve bilgi değişikliğini
aktif algılama
Uygun seviyede
Güvenilirliği az, siber saldırılara
açık, fazla bilgi içerdiği için
koruma sistemi gerekli
Üretim ve son kullanma tarihi,
garanti süresi gibi her türlü
bilginin kaydedilmesini ve tüm iş
ortaklarıyla paylaşılmasını
sağlayarak tedarik zincirinin
yönetiminin etkin bir şekilde
yönetilmesine olanak verir.
Ürünün kimliği ve scan etmeden
ve objeyi görmeden bu bilgiyi
paylaşabiliyor. Objenin hangi
koşullardan geçtiğini ve
depolandığını öğrenmek
mümkündür.
Ses, sıcaklık sensörler gibi farklı
veri türlerinin aynı anda
kullanılması durumu olabilir. Bu
olayda birbirinden farklı cihazlar
birbiri ile iletişime geçebildikleri
gibi, web sayfalarından veri
almakta mümkün olabilmektedir.
Verinin terebayt, petebayt ve zetta
boyutuna ulaşması nedeniyle
veriyi hızlı ve verimli şekilde
etkileyecek mekanizma vardır.
Lojistik esneklik ile alternatif
rotaların yeniden atanması
kapasite esnekliği ile kapasitenin
kontrol edilmesi, tedarik miktarını
ve teslim sürelerini kontrol etme
gibi özelliklere sahiptir.
Hizmetlerin internet, blok
zincirleme, bellek hesaplama, veri
gölleri kullanım noktasında daha
yüksek veri kullanabilirliğine
katkıda bulunur.
Proaktif
Karşılaştırma tedarik zinciri tasarımcıları ve yöneticileri nezdinde gerçekleşmiştir.
Aşağıdaki soruları yönetilmiştir:
Şirketin işlevselliğini arttırmada nesnelerin interneti uygulamasından yarar
sağlayabilmesi olanaklı mıdır?
Dağıtım merkezinin IOT kullanımı siparişleri getirilme hızını yüzde 35 oranında
iyileştirebilme imkânı tanımıştır.
Sensör verilerinin firma içerisinde ve dışında daha çok kişi ile paylaşılmasını amaçlıyor
musunuz?
Kullandığım yazılımlar ile anlık olarak ürünün takibini yapabiliyoruz. Zaman
tahminini gerek yöneticilerimizle gerekse ilgili çalışanlarımızla paylaşarak zaman
kısıtlarımızı azaltıyoruz.
İleriye ve geriye doğru izleme süreçlerinin kâğıt tabanlı olması ile dijitalleşmesi
arasında anlamlı bir katma değer farkı oluşuyor mu?
Bir depo çalışanının eski bazlı sistemle 10 saatte yapabildiğini şimdi 6 saatte
yapabilmesidir.
Diğer veri kaynaklarıyla iletişim kurmak sinerji yaratıcı etki yapar mı?
Yararları açısından söylemek gerekirse; Ürünün kırılıp kırılmadığını takip
edebiliyoruz. Her gün taze mal alabiliyoruz. Stok tutmuyoruz bu sayede stok maliyeti
katlanmıyor. Sistem maliyetli ancak verimliliği karşılıyor. Geriye dönük bilgi
alabiliyoruz. Eskiden bozuğa çıkan ürün oranını azalttık.
Veri kayıt ve iletiminin hızlanması şirketinizin süreçleri için kritik önem taşımakta
mıdır?
Gıda ürünleri taşıdığımızdan dolayı ani sıcaklık değişimleri ürün ömründe azalma
söz konusu olmaktadır. Müşteri memnuniyetini de işin içine katarsak kayıt ve iletim
hızının yüksek olması firmamızın farkını ortaya koymaktadır.
Süreçlerimizin esneklik kazanması için Nesnelerin interneti uygulamaları anlamlı katkı
sağlayabilir mi?
Şirket yöneticilerimizle yaptığımız tahminde tipik tasarruf aralığı yüzde 20 ile 40
arasındadır. Süreçlerimize nesnelerin interneti ile adlandırmamız verimli kullanımı
yüzde 10 ile 20 arasında artmaktadır. Envanter, yaklaşık 3 yıl içinde yüzde 50
düşmelidir ve fiziksel bir envanter kontrolünü yapmanın maliyetleri de aynı zamanda
yüzde 75 düşmelidir.
11. BİR İKRAM FİRMASI UYGULAMASI
11.1 Firma Profili
Şirketimiz Türkiye’nin önde gelen soğuk tedarik sağlayıcısıdır. Gıda lojistiği ve
dağıtımında gözle görülür bir bilgi birikimi bulunan şirket ısı denetimli taşıma alanında
soğuk zincir lojistik sektöründeki boşluğu görüp, 2009 senesinden bugüne kadar 16 lojistik
depo merkeziyle yatırımlarına devam etmektedir. Şirket yurt dışı veya yurt içinde üretilen bir
ürünün, üretim noktasından ürünü ihtiyacına uygun derecede taşıyabilecek araçlar ile alınıp
Türkiye'deki herhangi bir zincir market, şarküteri veya HORECA kanalındaki herhangi bir
noktaya kadar uzanan tüm tedarik zinciri yönetimini, kendi araç, gümrüklü/gümrüksüz soğuk
35
deposu ve lojistik altyapısıyla yönetebilen tek yapıyı oluşturmuştur. Toplam soğuk oda
kapasitesi 55 bin metre alan içerisinde 34 bin palet konulabilmektedir.
11.2 Firma Süreçleri
Müşteriden gelen taleple beraber depolama prosesi başlamaktadır. Ürün özelliklerine göre
sınıflandırma yapılmaktadır. Depoda bulunacak ürün barkod ile tanımlanmaktadır. Bilinen
bilgi akışı sisteminde ürünün barkodu ile ilgili tüm bilgilere ulaşılmaktadır. Depoya gelen
üründe barkod yok ise depoda bir barkod numarası verilir.
Depolamaya gelen talep bilgisayar sistemiyle yürütülmektedir. Bu sayede en yüksek hızla
hizmete cevap verebilmektedir. Bunun dışında müşteriler internetten navlun takibini de
yapabilmektedir. Ürünler depolanmadan önce kontrolleri elleçlemeden sorumlu elemanlar
tarafından gerçekleşmektedir. Ürünlerin kabulü sırasında körüklü rampalar işletme dışından
koku ve nemin gelmesi de engellenir.
Forklift aracılığıyla ürün gelen araçtan depoya taşınılır. Elleçleme elemanı aracılığıyla
her ürüne RFID kodu verilerek sisteme kayıt edilir. Ürün toplanma esnasında ürün bilgileri
girilerek ürünün hangi rafta olduğu tespit edilmektedir. Müşteriden gelen talepler
doğrultusunda sevkiyat süreci başlatılır. Sipariş sevkiyatı başlamadan önce müşteriye ürünle
ilgili bilgiler verilmektedir. Sipariş toplama faaliyetinden sevkiyat bitimine kadar ürün
sıcaklığında yükselme olmamasına dikkat edilmelidir. Bu sebeple sevkiyat öncesi tüm
işlemler hızlı bir şekilde gerçekleştirilmesi gerekmektedir.
11.3 Soğuk Zincir Süreci Örneği
Soğuk zincir sürecinde firmaya gelmesi; müşteriye ait sipariş oluşturulması, siparişe
istinaden küçük araç gönderilmesi ve aracın firmaya ulaşması, şeklinde olmalıdır. Teslim
alınan mal merkezi depoya geliyor ve merkezi depodan ağırlığı hesaplanarak
etiketlenmelidir (Barkod ile). Depoya gelen ürün barkod numaralına göre paketlenmekte ve
ön soğutması yapılmaktadır. Paketlemesi yapılan ürünlerin barkod numarasına paketleme
tarihi ilave edilmektedir. Müşteriye sevk edilen her ürünün parti numarası bulunmaktadır.
Parti numaralının tümüne lot numaraları atanır. Böylelikle ürünlerin paketleme tarihleri kayıt
altına alınmış olur.
Üretim ve ambalajlama işlemi tamamlanan ürünler sıcaklık derecesine göre uygun
saklama koşullarında depolanmaktadır. Söz konusu ürünler raf ömürler olduklarından
minimum ve maksimum aralıklarda güvenli stok tutma bu safhada çok önemlidir. Barkod
etiketine göre hangi bölgeye sevk edilecekse konsolide edilip ilgili bölge tırına
yüklenmelidir. Aracın içindeki ısı Arvento sayesinde uzaktan takip edilmektedir. Aracın
içindeki Data- Logtag’lar vardır. Logtaglar her 5 dk. aralıklarla kayıta alıyorlar, bulunduğu
alanın sıcaklığını ve istediği set aralığını takip edilmektedir. Arvento ise araç hangi
lokasyonda, kaç km hızla, varılacak yere saat kaçta varıldığını belirtmektedir.
Araç içerisindeki ısının önceden belirlenmiş limitlerin altına düşmesi söz konusu
olduğunda sistem otomatik olarak merkezi birimleri alarmla, şoförü de cep telefonundan
arayarak uyarılarda bulunur. Araçlar içerisindeki farklı özel bölmeler, 2 derece ile 3 derece
farklılığı gereken yüklemelerde farklı ısıların birbirine karışmamasını sağlamaktadır. Bu
36
üniteler aracılığıyla şirket araçlarında 4 mevsim sağlanmaktadır. Barkod okutularak ilgili tır
gideceği ilin deposuna varış yapıyor. Ürünler barkod okutularak boşaltılıyor. Boşaltılan
ürünler teslim edileceği noktaların küçük araçlarına barkod okutularak yükleniyor. Araçlar
ilgili teslim noktasına gidip teslim ediliyor. Teslim ettiğine dahi kaşeli belgeyi depoya
getiriyor.
11.4 Önerilen Yapı
RFID’nin izlenebilirlik sistemine entegre edilmesi sayesinde üreticiler ürünü zincir
boyunca büyük bir hassasiyetle takip edilmekte ve gerekirse yeniden arama stratejilerini çok
hızlı bir şekilde uygulayabilmektedir. Wsn bazlı sıcaklık kontrol ve yönetiminin, tüketicilere
verilen zararların iyi durumda ve güvenli bir şekilde beslenmesini sağlamada çok önemli
olduğu bilinmektedir. Soğuk zincirde zaman-sıcaklık izleme için bir elektronik ürün kodu
bilgi sistemleri (EPCIS) tabanlı online sistem önerilmektedir. Üretilen EPCIS sistemi, ürün
sıcaklığını kaydetmek için RFID tabanlı sıcaklık sensörleri kullanılarak ürün taşınmasında
kullanılabilir. İzleme sisteminin sıcaklık değişimlerine bağlı olarak kalite bozulmasının
neden olduğu kayıpları azaltarak tüm gıda tedarik zincirinin performansını optimize
edebilecektir. Soğuk zincir tedarik zinciri için RFID, WSN ve veri madenciliği tekniğine
dayalı bir izlenebilirlik sistem önerilmektedir.
RFID ve WSN’yi entegre ederek, sistem sadece ürünleri takip edip izlemez, aynı
zamanda sıcaklık ve nem gibi çevresel durum bilgilerini de sağlar. Ancak, donanım veya ağ
problemleri gibi herhangi bir gerçek durumdaki birçok nedenden ötürü bazı sensör
verilerinin kaybolması veya bozulması beklenebilir. Veri madenciliği teknikleri, eksik sensör
verilerini tahmin etmek için kullanılabilir. Bu çalışma RFID, WSN ve veri madenciliği
tekniğinin entegrasyonuna dayanan gıda izlenebilirlik sistemi önerilmektedir. Bu
uygulamanın amacı, tedarik zinciri boyunca düşük kaliteli gıda ürünlerinin taklit edilmesini
ve dağıtımını önlemektir. Eksiksiz ürün geçmişi sağlamak için tedarik zinciri boyunca eksik
sensör verilerini tahmin etmek için veri madenciliği tekniği benimsenmiştir. Bu üç
teknolojinin entegrasyonu tarımsal gıda ürünlerinin tüm tedarik zinciri boyunca kalitesini ve
güvenliğini garanti altına alır ve böylece tüketici gıda ürün kalitesini kontrol edebilir ve
doğrulayabilir.
12. SONUÇ
Soğuk zincir gıda endüstrisi gıda güvenliği sık gıda kontaminasyon krizleri nedeniyle
büyük ilgi görmüştür. Tüketiciler gıda kalitesini ve güvenliğini sağlamak için etkili bir
yaklaşım görmüştür. Tüketiciler için gıda ürün kalitesini ve güvenliğini sağlamak için etkili
bir yaklaşım gereklidir. Bu çalışma, gıda ürün kalitesini tüm tedarik zinciri boyunca kontrol
etmek ve sürdürmek için e-pedigree gıda izlenebilirlik sistemi önermektedir. Önerilen
sistem, çevreye duyarlı tarımsal gıda ürünleri etkin ve ekonomik bir platform sağlamak için
RFID, WSN ve veri madenciliği teknolojilerini entegre etmektir. Benzer şekilde, WSN ve
RFID arasındaki tamamlayıcılığı kullanan daha sağlam bir sistem kullanılmalı ve
geliştirilmelidir. Temel gereklilikler şunlardır: düşük fiyat, küçük boyut, ağ geçidi ile üstün
iletişim ve yüksek gelişmiş yazılım ve kullanıcı ara yüzü. Bu teknolojilerin, soğuk zincir
gelişimine yönelik ilk kararı verecek kadar akıllı olması gerekir. Olumlu etki sağlamak için,
37
bu sistemlerin soğutmalı kamyonlar veya konteynırlar gibi soğuk hava depolarında
uygulanması gerekir. Benzer şekilde, IOT sistemine enteğre edilmiş sensörler ve bulut
iletişimden oluşacak bir akıllı paketleme seviyesi geliştirilmelidir. Bu sistemlerin birçoğu,
eğer akıllı gıda lojistiğinin gelişimine fayda sağlayacaksa, büyük veri hacimlerini azaltmak
için çip üzerinde belirli bir düzeyde mantık gerektirmektedir.
Bu makale, soğuk zincir izlemenin verimliliği artırmaya değer katan en son teknolojilerin
ana hatlarını çizse de birçok teknolojinin ortak olarak soğuk zincire değer katmak için
ortaklaşa çalışma potansiyeli olduğunu vurgulamaktadır.
KAYNAKÇA
[1]
A. ŞEN, (2008). Tedarik Zinciri Yönetiminde Soğuk Lojistik Uygulamalarının Etkinliğnini
Artırılmasına Yönelik Bir Çalışma,Dokuzeylül Üniversitesi,Sosyal Bilimler Enstitüsü İzmir,68.
[2]
H. ALANUR, (2014). Soguk Zincir Lojistik Yönetiminde Dış Kaynak Kullanımının İşletme
Performansı Üzerine Etkisi: Gıda Tedarik Zinciirne Yönelik Alan,Dokuz Eylül
Üniversitesi,Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir, 28.
[3]
S. ÖZBAY-DOĞU ve U. ŞİRELİ, (2015). «GIDALARDA İZLENEBİLİRLİK,» GIDA, Cilt 40,
No. 5, Pp. 295-302
[4]
S. YILMAZ ve İ. YILMAZ, (2017).«AVRUPA BİRLİĞİ SÜRECİNDE GIDA
SEKTÖRÜNDE İZLENEBİLİRLİK VE TÜRKİYE UYGULAMALARI,» NEVŞEHİR BİLİM
VE TEKNOLOJİ, Cilt 6, Pp. 243-253
[5]
Y.-J. TU, W. ZHOU ve S. PİRAMUTHU, (2018). «A NOVEL MEANS TO ADDRESS RFID
TAG/İTEM SEPARATİON İN SUPPLY CAHAİNS,» DECİSİON SUPPORT SYSTEMS, Pp.
13-23
[6]
G. SARISOY, (2011). Gıdaların Soguk Zinciri, Bahçeşehir Üniversitesi,52-56
[7]
F. BİLİCİ, (2015).Pazarlamada Artırılmış Gerçeklik Ve Karekod Teknolojileri : Tüketicilerin
Artırılmış Gerçeklik Teknoloji Algılamaları Üzerine Bir Alan Araştırması,Uludağ Üniversitesi,
Sosoyal Bilimler Enstitüsü,95
[8]
Ş. ELMALI, (2015). Karekod Tabanlı İçerik Kontrolüne Yönelik Android Uygulaması,Sakarya
Üniversitesi, Fen Bilimler Ensititüsü, 26.
[9]
D. M. GEZGİN ve F. SAKALLI, (2018). Kablosuz Ağ Teknolojileri Ve Şifreleme, İstanbul:
Efe akademi,18-30
[10] A. İ. ŞENTÜRK ve B. ÇOBANOĞLU, (2015). «KALİBRASYON LABORATUVARLARI
İÇİN SAYISAL SICAKLIK-NEM ÖLÇER KAYIT CİHAZININ TASARIMI VE
GERÇEKLEŞTİRİMİ,» SAÜ FEN BİLİMLERİ, Cilt 19, No. 3, Pp. 371-375.
[11] G. ALFİAN, J. RHEE, H. AHN, J. LEE, U. FAROOQ, M. F. LJAZ ve A.
SYAEKHONİ,(2017). «INTEGRATİON OF RFID,WİRELESS SENSOR NETWORKS, AND
DATA MİNİNG İN AN E-PEDİGREE FOOD TRACEABİLİTY SYSTEM,» JOURNAL OF
FOOD ENGİNEERİNG, pp. 65-75.
38
[12] D. ŞİŞMANYAZICI ve B. DOĞAN, (2016).«NESNELERİN İNTERNETİNDE VERİ
MADENCİLİĞİ,» %1 içinde INTERNATİONAL CONFERENCE ON COMPUTER SCİENCE
AND ENGİNEERİNG, TEKİRDAĞ, 54-58.
[13] T. ERCAN ve M. KUTAY,(2016). «ENDÜSTRİDE NESNELERİN INTERNETİ(IOT)
UYGULAMALARI,» AFYON KOCATEPE ÜNİVERSİTESİ FEN VE MÜHENDİSLİK, pp.
599-607.
[14] S. MEJJAOULİ ve R. BABİCEANU, (2015). «RFID-WİRELESS SENSOR NETWORKS
İNTEGRATİON : DECİSİON MODELS AND OPTİMİZATİON OF LOGİSTİCS SYSTEMS
OPERATİONS,» JOURNALL OF MANUFACTURİNG SYSTEMS, pp. 234-245.
[15] A. ÜSTÜNDAĞ, (2018). Rfıd Ve Tedarik Zinciri, İstanbul: Sistem, 85.
39
40
Üretimde Operasyonel Verimliliğin Arttırılması: Otomotiv Yan Sanayi
Uygulaması
İmren ÖZTÜRK YILMAZ 1, Dilan YILDIZ 2
1
Beyçelik Gestamp Otomotiv A.Ş. Kahverengi Cadde, Bursa, 16215, Türkiye
imrenyilmaz@beycelikgestamp.com.tr – 2 dilanyildiz@beycelikgestamp.com.tr
1
ÖZET
Endüstride verimlilik; üretilen mal ve hizmetlerin miktar, tutar ve kalitesi ile bunları üretmek için
kullanılan kaynaklar arasındaki ilişkiyi kavram haline getirmektedir. Ek olarak verimlilik; ekonomik
gelişmelere bağlı olarak işletmelerde temel bir endeks olarak takip edilmektedir. Üretim sırasında
yaşanabilecek plansız duruşları, makine ve ekipmanların kullanılabilirlik, performans ve kalite
göstergelerinde çıkabilecek problemleri minimum seviyeye indirmek, verimi maksimum bir üretim
gerçekleşmesini sağlamaktadır. Son yıllarda bu konuda teori, yöntem ve yaklaşımlar açısından birçok
gelişme yaşanmış olup; akıllı fabrika teknolojisine, çözümlerine ve yaklaşımlarına yatırım yapan,
bunlardan yarar sağlayacak stratejiyi benimseyen vizyonlar, sektörde yüksek performans ve kazanç
sağlayan kuruluşlar haline gelmektedir. Sanayi dönüşüm çalışmalarındaki otomasyon tabanlı derin
değişiklikler; dijital ve fiziksel prototip oluşturmaya izin veren teknolojilerin, sahada ihtiyaç
duyulmasına öncü olmuştur. Bu çalışmada, otomotiv yan sanayinin önde gelen kuruluşlarından
birinde; düşük maliyetli otomasyon çalışmaları ile süreç optimizasyonunu ve operasyonel verimliliği
%72 oranında iyileştiren kontrol sistemleri geliştirilerek devreye alınmıştır. Bu süreçte iş etüdü
yapılarak Planla - Uygula - Kontrol Et - Önlem Al döngüsünde; dönüşüm maliyetindeki aylık
gidişatın anlık/potansiyel kazanç ayrımı netleştirilerek; %2,2 iyileşme oranı ile Maliyet/Fayda analizi
karşılaştırmalı olarak verilmiştir. Çalışmalar sonucunda; operasyonun proses akış diyagramında yer
alan her bir adımın; makinanın ve üretimin etkin kullanım oranına etkisi eniyilemiştir.
Anahtar kelimeler: Üretim, verimlilik, sanayi dönüşümü, sistem, analiz
Improving Operational Efficiency in Production: Automotive Sub-Industry
Application
ABSTRACT
Efficiency in industry; conceptualizes the relationship between quantity, cost and quality of the
goods and services and the resources used to produce them. It is followed as a basic index in
enterprises depending on economic developments. That minimizing unplanned downtimes during
production and the problems which may arise in the usability, performance and quality indicators of
machinery and equipment; ensures maximum production efficiency. In recent years, there have been
many developments in terms of theories, methods and approaches. Visions that invest in smart factory
technology, solutions and approaches, and indigenize the strategy that will benefit from them, are
becoming high performance and profitable organizations in the sector. Automation-based changes in
industrial transformation studies; have been a pioneer in using technologies that allow digital and
physical prototyping. In this study, one of the leading companies of the automotive supplier industry;
control systems that improve process optimization and operational efficiency by 72% with low cost
automation efforts were improved and put into use. In this process, Cost/Benefit analysis is given
comparatively with 2.2% improvement rate by clarifying the instant/potential earnings difference in
monthly transformation cost and by doing work study on the Plan – Do – Check – Act cycle. As a
result of the studies; the effect of each step in the process flow diagram of the operation on effective
use rate of the machine and production is optimized.
Keywords: Production, efficiency, industrial transformation, system, analysis
41
1. GİRİŞ
Üretimde her geçen gün, her girdinin tek başına ya da diğer girdilerle artırılıp azaltılması
sürecin verimliliği üzerinde etkili olmaktadır. Bu sebeple üretim ve proses süreçleri geliştirilirken, diğer yandan verimlilik oranları işletmeler arası karşılaştırmalarda önemli bir araç
olarak kullanılmaktadır. Rekabetin her geçen gün dahada arttığı günümüz piyasasında her bir
işletmenin; proses verimliliğini maksimuma çıkartıp, endirekt maliyetlerini minimuma indirmeleri için makine ve ekipmanların etkin kullanılabilirliği hayati önem taşımaktadır. Bununla birlikte işletmelerin küresel pazarlarda rekabet edebilmesi için, ürünlerini artan çeşitlilikle birlikte yüksek kalite, düşük maliyet ve kısa sürede üretmesi gerekmektedir [1]. Maliyet, kar, verimlilik, kalite, performans, çalışabilirlik vb. gibi kavramlar işletmelerin ayakta
durması için en önemli kriterler arasında yer almaktadır. Tüm şartlar göz önünde bulundurularak belirlenmiş oranların üzerinde olan zarar, endüstrinin her alanında kar kaybına neden
olmaktadır. Kayıpların devam etmesi; hem işletmenin performansı için hem de ekonomi için
önemli negatif etkendir. Japon verimlilik merkezinin benimsemiş olduğu verimlilik tanımında ise; verimlilik doğru olan işleri, doğru bir biçimde ve ekonomik bir çalışmayla gerçekleştirmeyi hedefleyen akılcı bir yaşam biçimidir [2]. Yukarıda verilen tanımlara göre
verimlilik şu şekilde formüle edilebilir [3].
V erimlilik
Verimlilik
Üretimde Elde Edilen Çııkt Miktar ı
Üretime Giren Girdi Miktar ı
SistemGirdisi
SistemÇıis ısı Hammadde, Sermaye, Işşçilikdiğiğ
(1)
(2)
Bunların beraberinde verimlilik noktasında, geleceğin üretim vizyonu ile birlikte birbirleriyle iletişim halinde geliştirilen yeni otomasyon sistemleri ile hedef belirtilen oranlarda
pozitif yönde değişkenlik gözlemlenmesi beklenmektedir. Sanayi dönüşümü, alternatif otomasyon uygulamalarına yönlendirdiği ve imalat sanayisinde sürdürülebilir üretim yöntemlerinin yaygınlaştırılmasına öncü olduğu için; lokomotif görevini üstlenmektedir. Bu yapısal
dönüşüm; ekonominin gelir ve üretim kaynaklarının önemli bir noktasında yer almaktadır.
Üretim teknikleri teknolojiyi takip ederek hızla değişmekte ve yeni uygulamalar devreye
alınmaktadır. Üretimi teknoloji ile buluşturmak ve sürece hız kazandırmak, üretimde verimlilik sağlamak demektir. Sektörel bir kısıtlama olmadan teknolojik otomasyon sistemleri ile
üretime hız kazandırıp verimliliği arttırmak mümkündür. Verimliliği arttırmanın bir yolu da
4. Sanayi Devrimi’nin ekonomiye getirdiği en büyük yenilik ile gerçekleştirilmiştir. Teknolojide olmayan ve insanda olan beyin ile, teknolojide olan insanda olmayan yüksek verim/randımanın yazılım yolu ile ortadan kaldırılması bu artışa ivme kazandırmıştır. Bunun
sonucu ekonomiye üretimde verimlilik artışı olarak yansımıştır. [4]
42
1.1.Ekipman Verimliliği
Endüstride “kaliteli bir ürün üretmek için zamanın ne kadar etkili kullanıldığı’’nın cevabı
her zaman aranan bir sorudur. Üretim sahasında ekipmanların süreç ile bir kombinasyonu
oldukça önemlidir. Bu sebeple; üretim gerçekleştirilen makine ve ekipmanın üretim boyunca
ne kadar süre çalıştığı (kullanılabilirlik), makinenin gün içerisindeki gerçek kullanılabilir
zamanını hesaplayarak bulunmaktadır.
Kullanabilirlik
Üretimiçinkullanıull süre
Toplamçalışmasüresi
(3)
Her bir işletme, ürettiği ürün portföyünü genişletmekle birlikte, her bir adımda kalite
adına fire vermeden kontrolünü sağlayarak yüksek verimle stoğu kullanmak istemektedir.
Bunun getirdiği rekabet ortamında bir adım önde olmak isteyen işletmeler, gelenekselleşmiş
üretim yöntemlerini bir yana bırakıp modern üretim sistemlerine geçiş sağlamaktadır. Modern üretim sistemleri; akıllı teknolojik makineler eşliğinde otomasyonel üretim için geliştirilmektedir. Otomasyonel üretimin temel amacı; duruş kayıpları (arıza kayıpları, kurulum ve
ayar kayıpları), hız kayıpları (küçük duruşlar, hız düşüşleri kayıpları) ve kalite kayıplarını
(yeniden işleme-tashih, randıman kayıpları), ekipmanın güvenirliğini ve performansının
negatif yöndeliğini ortadan kaldırmak ve üretim verimliliğini arttırmaktır.
2. ÇALIŞMALAR
Üretimde otomasyonel verimliliği arttırmanın yolu mevcut durumu ortaya koymaktan
geçmektedir. Bu çalışmada; çeşitli kalınlıktaki sac malzemelerden ana mamul ve yarı mamulleri üreten bir otomotiv firmasında düşük maliyetli otomasyon çalışmaları ile süreç optimizasyonu yapılmış bir endüstri modeli örneği ortaya konulmuş ve operasyonel verimliliği
%72 oranında iyileştiren kontrol sistemleri geliştirilerek devreye alınmıştır. Çalışanın detayında; robot kaynak hücrelerinde çalışan her bir referansın, vardiyada belirlenen periyotlarda
tuzak parça kontrolü yapılmaktadır. Bu kontroller her bir iş merkezinde ayrı ayrı robotta
denenmesi ile gerçekleştirilmektedir. Bu kullanabilirlik kayıplarını atak etmek amacı ile;
kontrol duruşlarını azaltmak ve operasyonel verimliliği arttırmak amacı ile ilgili referansın
imalat fikstürüne entegre edilmiş, PLC saplantılı LED’li kontrol sistemi geliştirilmiştir. Bu
sistem sayesinde tuzak parça kontrolü detayında süreç akışını etkileyen duruşlar atak edilmiş
olup; makinanın etkin kullanım ömrünü artırmıştır.
2.1.Bulgular
Mevcut durumu ortaya koymak ve model makine seçimi için; kaynak atölyesinde bulunan 11 adet robotlu kaynak hücrelerinin süreç akış şemaları ile reel üretim akışının karşılaştırmalı analizi yapılmıştır. Her bir makinanın etkin kullanım oranının fayda/maliyet analizine
etkisi analiz edilmiştir.
43
Çalışma öncesi durumda; üretim operatörünün, sorumlusu olduğu her bir iş merkezinde
çalıştığı referansın vardiya süresince, ortalama tuzak parça kontrol sayısı analiz edilmiştir.
Analiz sonucu referans bazlı kontrol sayısı aşağıdaki tabloda verilmiştir.
Tablo.1 Geliştirilen Otomasyon Öncesi / Makine - Referans - Tuzak Parça Adet Sayısı
Makina
Referans
Tuzak Parça
Kontrol Sayısı
MTR 134
8364 – 8365
16
MTK 140
B014 - 45154 - A86
6
MTR 139
K-ET76-A101B51-A
6
MTR 122
224 – 225 - K29
21
MTR 121
K-1364681080E - K-1364680080E
12
MTR 106
K-ET76-A470K02-AD
4
MTR 115
9080 – 8080
6
MTR 135
K-52024054 - K-52024055 - K-52031249 - K-52031250
14
MTR 126
K-1393300080E - K-1393302080E
20
MTK 128
K-GN15-N11262-AA
10
MTR 138
041R
20
İlgili referanslara bağlı iş makinelerinde; imalat fikstürüne PLC bağlantılı LED’li kontrol
sistemi geliştirilip devreye alınmasıyla; Planla – Uygula - Kontrol Et - Önlem Al basamaklarında gerçekleştirilen faaliyetlerin dönüşüm maliyetindeki pozitif etkisi gözlemlenmiştir. Sonuçlar aşağıdaki gibidir.
44
Tablo.2 Geliştirilen Otomasyon Sonrası / Makine - Referans - Tuzak Parça Adet Sayısı
Makina
Referans
MTR 134
MTK 140
MTR 139
MTR 122
MTR 121
MTR 106
MTR 115
MTR 135
MTR 126
MTK 128
MTR 138
8364 – 8365
B014 - 45154 - A86
K-ET76-A101B51-A
224 – 225 - K29
K-1364681080E - K-1364680080E
K-ET76-A470K02-AD
9080 – 8080
K-52024054 - K-52024055 - K-52031249 - K-52031250
K-1393300080E - K-1393302080E
K-GN15-N11262-AA
041R
2017-Öncesi
Tuzak Parça
Kontrol Sayısı
4
2
1
3
1
1
2
4
1
2
2
2018-Sonrası
Şekil 1: Geliştirilen Otomasyon İşlemi sonrası Dönüşüm Maliyeti Gidişatı
Dönüşüm maliyeti; hammadde maliyetleri dışında kalan tüm maliyetlerin toplamıdır.
Muhasebe hesaplarındaki değerlerin konu başlıkları altında gruplanması ile elde edilir. Şekil
1.’de direkt işçilik kaybı başlığı takip edilerek analiz yapılmıştır.
Dönüşönüşü iyetiAzaltmaOranı
ProjeGetirisi
Toplam Dönüşönüşü iyeti
(4)
45
Şekil 2. Geliştirilen Otomasyon İşlemi sonrası Fayda-Maliyet Analizi Grafiği
SONUÇLAR
Geliştirilip devreye alınmış olan düşük maliyetli otomasyon çalışmaları sonucunda; iş
gücü ve zaman yönetimini verimli kullanabilme yetisi sayesinde, çalışana zamanı daha
verimli bir şekilde kullanma imkânı sağlamış, makine verimliliğine ivme kazandırmıştır.
Mevcut personel sayısı ile en iyi sürede, en yüksek verime ulaşma hedefi ile dönüşüm
maliyetinde; 2017 yılında gerçekleşen %4,35 iyileştirme oranı, 2018 yılında devreye alınan
sistemler sayesinde %6,55 ‘e yükseltilmiş olup; %2,2’lik ivme kazandığı gözlemlenmiştir.
Operasyonel verimlilikte; 2017 yılında gerçekleşen oran %48 iken, 2018 yılında bu oran
%72 ye yükselmiştir. Devreye alınan bu otomasyon çalışması ise; süreç optimizasyonu
sağlanmış olup; belirlenen hedefler doğrultusunda operasyonel verimlilik arttırılmıştır.
KAYNAKÇA
[1] Çengel, Y.A., Boles, M.A. 2002. Thermodynamics. Newyork: Mcgraw-hill.
[2] Lehmann, J., Gaunt, J., & Rondon, M. (2006). Bio-char sequestration in terrestrial ecosystems — a review.
Mitigation and Adaptation Strategies for Global Change, 11, 403-427.
[3] Parry, M. L., Canziani, O. F., Palutikof, J. P., van der Linden, P. J., & Hanson, C. E. Eds. Contribution of
Working Group II to the Fourth Assessment Report of the Intergovernmental Panel on Climate Change,
Cambridge, UK, 976
[4] Blum, C. (2016). ”İndüstrie 4.0: 7 Vorteile, Von Denen Wir Profitieren Werden”, www.management-circle.
de/blog/indüstrie-4-0/
46
AR-GE Tabanlı Kümelenme
Güner GÜRSOY1, M. Şebnem ENSARİ2, Seda CELEP3
İşletme Bölümü/İşletme ve Yönetim Bilimleri Fakültesi/İstanbul Okan Üniversitesi
Akfırat, Tuzla, İstanbul, 34959, TÜRKİYE
1
guner.gursoy@okan.edu.tr, 2sebnem.ensari@okan.edu.tr, 3seda.celep@okan.edu.tr
1
ÖZET
Küreselleşmenin getirdiği yoğun rekabet ortamında kümelenme, faaliyet alanlarında rekabet
gücünü artırmak isteyen işletmelerin tercih ettikleri işbirliği stratejileri arasında yerini almaktadır. Tek
tek faaliyet gösteren işletmelerdense bir küme içerisinde faaliyet gösteren işletmelerin daha etkin
olduğu görülmektedir. Aynı sektörde faaliyet gösteren işletmeler arasında farklı amaçlarla kümelenme
örnekleri görülmektedir. Pazarlama, satış veya üretim gibi farklı fonksiyonlardaki işbirlikleri bu
örnekler arasında gösterilebilir. İlk defa M. Porter’ın ortaya koyduğu kümelenme kavramına olumlu
eleştiriler kadar olumsuz eleştiriler de yöneltilmektedir. Bir küme içerisinde yer alan işletmelerin
arasındaki işbirliğinin belirli bir süre sonra olumludan olumsuza dönmesi, işletmelerin birbirleri ile
olan rekabete ağırlık vermeleri yapılan olumsuz eleştirilerin başında gelmektedir. Bu noktada
kümelenmenin daha etkin yapılması, odağının değiştirilmesi ile mümkün kılınabilir; Ar-Ge (Araştırma
Geliştirme) faaliyetleri için yapılacak kümelenme daha başarılı sonuçlar doğurmaktadır.
Bu çalışmanın amacı kümelenme kavramını, Ar-Ge tabanlı kümelenme bağlamında ele almaktır.
Bu çerçevede öncelikle kümelenme kavramı tanımlanacak, işletmeleri kümelenme faaliyetine
yönlendiren dinamikler, kümenlenme ile ilgili olumlu ve olumsuz yaklaşımlar ile hem Türkiye hem de
dünya çapında kümelenme örneklerine yer verilecektir. Böylelikle çalışmanın ana teması olan Ar-Ge
tabanlı kümelenme kavramına geçiş yapılacak, Ar-Ge çalışmalarının önemi, Ar-Ge çalışmalarının
önündeki engeller ile Ar-Ge kümelenmesinin nasıl geliştiğine yer verilecektir. Çalışmanın son
bölümünde ilgili literatür çerçevesinde tedarikçileri, müşterileri veya rakipleri ile işbirliği yapan
işletmelere dair veriler sunulacaktır.
Anahtar Kelimeler: Ar-Ge, Kümelenme, Ar-Ge Tabanlı Kümelenme
R&D Based Clustering
ABSTRACT
In an environment of intense competition brought about by globalization, clustering takes its place
among the preferred cooperation strategies preferred by businesses which want to increase their
competitiveness in their fields of activity. It is observed that businesses operating in a cluster are more
efficient than individual enterprises. Examples of clustering for different purposes among enterprises
operating in the same sector are seen. Collaborations in different functions such as marketing, sales or
production can be shown among these examples. Negative criticisms as well as positive criticism are
also addressed to the concept of clustering, which is proposed by M. Porter. The cooperation between
the enterprises in a cluster, after a period of time, may turn from positive to negative, and the
competition of businesses with each other may be deepen, these examples are one of the negative
criticisms. At this point, more effective clustering can be made possible by changing the focus;
Clustering for R&D (Research and Development) activities leads to more successful results.
The aim of this study is to examine the concept of clustering in the context of R&D based
clustering. In this context, priority will be defined the concept of clustering, dynamics dirceting firms
to clustering activity, positive and negative approaches of clustering and examples both from Turkey
and the world will be given. Thus, the transition to the R&D based clustering concept, which is the
main theme of the study, will be completed and the importance of R&D studies, the barriers to R&D
studies and how the R&D cluster develops will be given placed. In the last section of the study, data
will be presented about the companies that cooperate with their suppliers, customers or competitors
within the framework of the related literature.
Keywords: R&D, Culestering, R&D Based Clustering
47
1.
Giriş
Ekonomik faaliyetlerde bulunan aktörler, olumlu sonuçları sebebiyle uzun bir zaman beri
belirli merkezler-bölgelerde (mekân) faaliyet göstermeyi tercih etmişlerdir. Günümüzde hem
işletmelere hem de ülkelere rekabet avantajı kazandırma açısından etkin bir araç olarak kümelenme faaliyetlerinde zaman içinde görülen paradigma değişimleri, kümelenmenin amaçlarını da değiştirmektedir. Bir küme içerisinde yer alan işletmelerin arasındaki iş birliğinin
belirli bir süre sonra olumludan olumsuza dönmesi, işletmelerin birbirleri ile olan rekabete
ağırlık vermeleri yapılan olumsuz eleştirilerin başında gelmektedir. Bu noktada kümelenmenin daha etkin yapılması, odağının değiştirilmesi ile mümkün kılınabilir; Ar-Ge (Araştırma
Geliştirme) faaliyetleri için yapılacak kümelenme daha başarılı sonuçlar doğurmaktadır.
2.
Kümelenme Politikaları
2.1. Kümelenme nedir?
İşin etkin sonuçlara ulaşmasında iş birliğinin önemine vurgu yapan “Birlikten kuvvet doğar.” atasözü, ekonomik yaşamda da kümelenme kavramı ve beraberinde getirdiği olumlu
sonuçları adeta özetleyen bir veciz cümle olarak düşünülebilir [1]. Kültürümüzün de önem
verdiği gibi iş birliğinin ekonomik yaşamdaki yansımalarından biri olarak nitelendirilebilecek kümelerin varlığı uzun bir zaman aralığını kapsamaktadır.
Ekonomik faaliyetlerde bulunan aktörler, olumlu sonuçları sebebiyle uzun bir zaman beri
belirli merkezler-bölgelerde (mekân) faaliyet göstermeyi tercih etmişlerdir. Şehirleşme kültürünün gelişimine paralel olarak belirli bir coğrafyada mal ve/veya hizmet üretiminde bulunma davranışı, yaklaşık son çeyrek yüzyılda literatürde uygulama alanı bulan, endüstriyel
kümeleri ortaya çıkartmıştır [1].
Kümelenmenin temeli coğrafik yığılma/yığınlaşma ile ilişkilidir. Bu nedenle kümelenme
teorisi coğrafi yığılmayı ele alan yaklaşımlar çerçevesinde şekillenmiştir [2]. Kümelenmenin teorik temellerinin başlangıcı olarak A. Smith’in Mutlak Üstünlükler Teorisi ve D.
Ricardo’nun Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisi kabul edilebilir. Bununla birlikte A.
Marshall’ın ‘Bölgesel Yoğunlaşma’ teorisi kümelenmenin temeli olarak daha çok referans
gösterilir [3]. Yığınlaşmayı uzmanlaşma ve üretimin belirli bir yerde yoğunlaşması olarak
tanımlayan Marshall (1920), yığınların oluşmasının işletmelere bir dışsal ekonomi oluşturacağını ifade etmiştir [4]. Dışsal ekonomi, bir işletmenin ekonomik faaliyetlerinin diğer işletmeler üzerinde yarattığı olum veya olumsuz etkilerle ilişkilidir.
Yığılma uygulamalarında üç önemli özellik dikkat çekmektedir [4];
Sanayi üretiminin dünya genelinde büyük bir bölümü yüksek yoğunluklu sanayi
bölgelerinde gerçekleşir.
48
İlişkili sanayi kollarında çalışan işletmeler birlikte konumlanmaya eğilimlidirler ve
bunun sonucunda kümler ortaya çıkmaya başlar.
Yığınlaşmalar zaman içerisinde kurumsallaşır ve kurumsallaşma diğer iki durumun
süreklilik kazanmasında etkili olur.
Tüm bunlarla birlikte literatürde küme analizlerinin önemli bir kısmı M. Porter’ın ortaya
koymuş olduğu tanıma dayandırılmaktadır [5]. Michael E. Porter 1990 [31] yılında yayınlanan kitabı The Competitive Advantage of Nations’da ABD, Almanya, Danimarka, Güney
Kore, İngiltere, İtalya, İsveç, İsviçre, Japonya ve Singapur'dan oluşan 10 ülkede 100’den
fazla sektörü incelemesinin ardından elmas modelini geliştirmiştir [6].
Porter, Şekil 1 [31]’de yer alan Elmas Modeli ile bir ülkenin belirli bir endüstride başarılı
ve diğer bir endüstride ise başarısız olmasının nedenlerini açıklar. Uluslar yalıtılmış endüstrilerde değil, dikey ve yatay ilişkilerle birbirine bağlı endüstrilerde başarılı olurlar. Bir ülkenin ekonomisi, yapısı ve rekabet avantajı kaynakları (veya dezavantajı) ekonominin gelişiminin durumunu yansıtan bir kümeler karışımı içerir. Modele göre ulusal elmasın en verimli
olduğu endüstride ülkeler başarı olmaktadır. Başarının kaynağı ise işletme kümeleri olmaktadır [7].
Şekil 1: Ulusal Avantajın Belirleyicileri
Porter [8], küme tanımını şu şekilde yapmaktadır; “kümeler belirli bir faaliyet alanında
birbiri ile rekabet ve iş birliği içinde olan şirketlerin ve kurumların coğrafi yoğunluğudur.”
Genel olarak birbirleri ile güçlü bağları olan işletmeler, köprü görevi gören kuruluşlar, bilgi
ve yenilik üreten üniversiteler, araştırma enstitüleri, kâr amacı gütmeyen kuruluşlar gibi
birimler ve müşteriler arasında oluşan ve sürekli olarak gelişen üretim ağları olarak
tanımlanabilir [4].
Porter’ın ortaya koyduğu kümelenme tanımında ortaklık ve tamamlayıcılık ile coğrafi
49
yakınlık özellikleri ön plana çıkar [9]. Bu özellikler daha detaylandırıldığında kümelerin
kendilerine atfedilen rolleri üstlenebilmesi için sahip olmaları gereken 4 kritik özelliği şu
şekilde ifade edilebilir [10];
Yakınlık (Proximity): Herhangi bir olumlu yayılmanın ve ortak kaynakların paylaşımının
gerçekleşebilmesi için mekân açısından yeterince yakın olmaları gerekir. Beyaz Kitap’ın
da belirttiği üzere yakınlık sosyal, teknik, pazar ve ekonomik yakınlığı kapsar. Kişisel ve
sosyal bağlar, yöneticiler ve çalışanlar arasındaki etkileşim türleri sosyal yakınlık;
işletmelerin kullandıkları teknolojilerin benzerlik derecesi teknik yakınlığı; farklı
işletmelerin benzer ya da birbiriyle bağlantılı müşterilere sahip olması pazar yakınlığı;
alıcı tedarikçi ilişkileri ise ekonomik yakınlık ile ilişkilidir.
Bağlantılar (Linkages): Kümelerin faaliyetlerinin, yakınlık ve etkileşimden kazanç
sağlayabilmeleri için nihai pazar talebi gibi ortak bir hedefi paylaşmaları gerekir.
Etkileşimler (Interactions): Yakın olmak ve birbiri ile ilgili konular üzerinde çalışmak
kümelenme için yeterli olmamaktadır. Belirli bir derecede aktif etkileşimin gerçekleşmesi
gerekir.
Kritik Çoğunluk (Critical Mass): Etkileşimlerin şirketlerin performansı üzerinde anlamlı
bir etkisi olması için yeterli sayıda katılımcının bulunması gerekir.
Kümelenmeler, statik bir yapıdan farklı olarak, zamanla evrim geçiren dinamik yapılardır
[9]. Sayın (2008)’a göre kümeler üç aşamalı gelişim sürecinden geçer. Bu sürecin ilk adımı
küme analizidir ve durum tespitini kapsar; ikinci adım olan küme geliştirme kümenin rekabet
gücünün geliştirilmesi ile ilgilidir ve son olarak kümenin sürdürülebilir konuma gelmesi ile
ilişkili olarak olgunlaşma görülür. [11]. Kümelerin bazı durumlarda çok uzun yıllar
sürebilen gelişim süreci Beyaz Kitap[5]’ta ise ön küme, yükselme ve yayılma (Şekil 2) olarak
ele alınmıştır. Bu sürece göre ilk aşama olan ön kümede farklı aktörlerin belirli bir
coğrafyada konumlanması görülür, bu aşamada rekabetçi çalışmalar için ilişkiler çok azdır.
Yükselme aşamasında yığın içindeki aktörlerin bağlantılarının arttığı görülür. Yayılma
aşamasında ise resmi ve/veya gayri resmi iş birliklerinin kurulması ile beraber ortak girişim,
yayılma gibi faaliyetlerle yeni firmaların oluşması görülür.
Şekil 2: Kümelenmenin Yaşam Döngüsü
50
Lee’ye göre kümeler, faaliyet sınırlarının kapsamına göre 4 ana grupta toplanabilir. Bir
katma değer zincirinde şirketler arası, endüstriler arası ve endüstri içindeki bağlantıların
göstergesi olan kümeler farklı seviyelerde tanımlanabilir. Örneğin faaliyetleri bilgi üretmeye
ve yeni ürünler geliştirmeye odaklanmışsa araştırma ve geliştirme kümeleri; faaliyetleri ara
malı tedariki ve nihai ürünlerin montajı ile ilişkili ise imalat kümeleri veya nihai kullanıcılar
ile ilişkileri içeriyorsa hizmet veya satış kümeleri olabilir [12].
Şekil 3: Kümelerin Sınıflandırılması: Bir Örnek
Kümeler
Fonksiyonlarına
Göre
Bilgi
Faaliyetlerinin
Özelliklerine Göre
Kuruluş Yollarına
Göre
Davranışa Göre
Ar-Ge Kümeleri
Bilgi-Yaratan
kümeler
Yapay Olarak
Kurulan Kümeler
Rekabet
Üretim Kümeleri
BilgiYoğunlaştırıcı
kümeler
Doğal Olarak
Kurulan Kümeler
İşbirliği
Satış ve Hizmet
Kümeleri
Bilgi-Emici
kümeler
İnovasyon
Kümeleri
Kendi Kendine
Yeten Kümeler
2.2. Kümelenme ile İlgili Olumlu ve Olumsuz Yaklaşımlar
Porter [8] , kümelenmenin önemini, bölgelere yerleşik işletmeleri giderek küreselleşen
pazarda hayatta kalmak için mücadeleye zorlayan, rekabetçilik paradigmasının özelinde
vurgulamıştır [13]. Porter [8]’a göre kümeler üretkenlik, inovasyon ve yeni iş oluşumu
olmak üzere üç geniş alanda rekabet için kritik öneme sahiptir.
İşletmeleri bir kümelenme içerisinde yer almaya iten güdülerle ilişikilendirilebilrecek
olan kümelerin işletmelere kazandırabileceği avantajlar Tablo1’de [8-14-5] yer almaktadır.
51
Tablo 1: Kümelerin Avantajları
Uzmanlaşmış İşgücü ve
Üretim Faktörlerine Erişim
Bir küme içinde konumlanmak makine, tamamlayıcı parçalar, ticari
hizmetler, personel gibi özellikli üretim faktörlerine ayrıcalıklı ve
ucuz bir şekilde ulaşımı sağlayabilir.
Bilgiye Erişim
Küme içindeki aktörler, pazarlama, teknoloji ve diğer özel bilgi
türleri konusunda geniş bilgi birikimini çok daha az maliyetli bir
şekilde kazanmaktadır.
Tamamlayıcılık
Küme, üretkenliği yalnızca üretim faktörleri edinerek ve uygun
üretim faktörleriyle değil aynı zamanda kümelenme üyelerinin
gelişim faaliyetleri arasında bir tamamlayıcılık sağlamasıyla da
arttırmaktadır.
Kuruluşlara ve Kamu
Mallarına Erişim
Kümeler, aksi takdirde kamusal ya da yarı-kamusal mal / hizmetlerde
çok maliyetli olacak birçok üretim faktörü yaratmaktadır.
Teşvikler ve Performans
Ölçümü
Kümeler, izole coğrafyalardaki örgütsel problemlerin negatif
etkilerini çözebilir veya hafifletebilir. Bununla birlikte kümeler, en
başında rekabetçi baskılar olmak üzere çeşitli nedenlerle daha yüksek
verimlilik elde etmek için şirket içindeki teşviklerin değerini artırır.
Olumlu İmaj Yaratımı
Kümeler, bulundukları coğrafyaya dikkat çekerek olumlu imaj
yaratabilmekte ve bölgenin çekiciliğini artırabilmektedir. Böylece
yabancı yatırımcıların kümeye çekilmesinin teşvik edici bir faktörü
olabilir.
İnovasyon
Uzmanlaşmış işgücü, bilgiye daha az maliyetli erişim gibi yollarla
üretkenliği artırıcı etkisi bulunan kümeler, işletmelerin inovasyon
yapma becerileri üzerinde de olumlu etkiye sahiptir.
Yeni İş Yaratımı
İzole olmuş lokasyonlardansa mevcut bir küme içinde yeni
işletmelerin büyümesi ve filizlenmesi çok daha kolay gerçekleşir.
Kümelenmenin işletmeler için sunduğu avantajlarla birlikte birtakım riskleri de
barındırabilmektedir. İşletmelerin yenilikçiliği üzerine yapılan bir değerlendirmede [15]
kümelenmenin etkisi Tablo 2’deki gibi gösterilebilir.
Tablo 2: Firma İnovasyonu Üzerinde Kümelenmenin Etkisi
Talep Tarafı
Avantajlar
Entelektüel kullanıcılar
Kullanıcı-tedarikçi etkileşimi
Bilgi dışsallıkları
Dezavantajlar
Çıktı pazarlarındaki rekabet
Güçlü ilişki bağları
52
Tedarik Tarafı
Avantajlar
Bilgi yayılımı
Yetenekli işgücü ve özelleşmiş (specialised)
girdiler
Bilgi dışsallıkları
Dezavantajlar
Girdi pazarlarındaki rekabet
İçeri yönlendirme ve kilitleme
Politika yapımı açısından değerlendirildiğinde ise kümelenme politikasında karşılaşılan
en büyük zorlukların başında yönetişim gelmektedir. Bu hususta Türkiye özelinde karşılaşılan ana zorlukların kaynakları [5];
Kurumlar arası eşgüdümün zayıf olması ve geliştirilme ihtiyacı
Çoklu düzeyde yönetişimin sağlanması
Hem bütünsel politikaların hem de bireysel kümelenme süreçlerinin yönetilmesinde
kamu-özel sektör ilişkilerinin güçlendirilmesi ihtiyacı.
2.3. Dünyada ve Türkiye’de Kümelenme Politikası ve Örnek Kümelenmeler
Ülkeler, kimi zaman önceliği işletmelerin büyüklüklerine göre ayrım yaparak kimi zaman
da bazı sektörlere öncelik/ayrıcalık tanıyarak kümelenme politikalarına yön vermişlerdir.
Kümelenme politikalarının zaman içerisinde önce KOBİ’lere yönelik sonrasında da
uluslararası rekabetçiliği amaçlayan programlara yönelik bir değişim eğiliminde olduğu görülmektedir. Bu bağlamda kümelenme politikalarının amaçları arasında [5];
KOBİ gelişimi, istihdamın artması,
Bölgesel kalkınmanın sağlanması,
KOBİ’lerin uluslararası işletmecilik faaliyetlerinde bulunmalarını sağlamanın yanı
sıra yabancı istihdamı çekebilme,
DNA’larında yenilikçilik, yeni teknolojiler barındıran şirketler ortaya çıkartma,
Sürdürülebilir kalkınma, bulunabilir.
Kümelenme faaliyetlerinin yurtiçi ve yurtdışından sıkılıkla karşılaşılan bazı örnekleri ise
Tablo 3 [16]’de yer verilmiştir.
Tablo 3: Yurtiçi ve Yurtdışından Kümelenme Örnekleri
Yurtdışı
Yurtiçi
Londra ve New York-Finansal Hizmetler
Gebze (Kocaeli)-Kimya
Kaliforniya-Silikon Vadisi-Bilişim
Bursa-Otomotiv
Kuzey İtalya-Tekstil ve Moda
Gaziantep-Tekstil ve Hazır Giyim
Dünyada başarılı küme uygulamaları arasında ilk sıralarda Amerika Birleşik Devletleri
örnek gösterilebilir. Kümelenme politika araçları genellikle federal devletin alanına girdiği
ülkede özellikle bilim ve teknoloji temelli kümeler, çeşitli bakanlıklar ve ajanslar vasıtasıyla
fonlanabilmektedir [5]. ABD’nin en önemli kümelenme örneklerinden biri Silikon Vadisi’dir. Risk sermayedarlarının da olumlu etkisi ile birlikte gelişmeye devam etmektedir.
Amerika kıt’asından bir başka ülke Brezilya, Sinos Vadisi’nde ayakkabı ve deri ürünleri
üreticilerinin yoğunlaştığı kümelenme ile dünyada ayakkabı ihracatçıları arasında ilk sıraları
almaktadır [17].
53
Japonya 1990’lı yıllardan itibaren yerel kümelenme stratejileri oluşturarak sanayi sektörünün rekabet gücünü artıracak kümelenme politikaları ortaya koymuştur. Önceleri imalat
sektöründeki KOBİ’leri kapsayan küme politikaları, zaman içerisinde büyük ölçekli işletmeleri, üniversite ve ilgili diğer kurumları da kapsayacak şekilde genişletilmiştir [5].
Avrupa’da İrlanda, Galway ve çevresindeki yazılım sektöründeki kümelenme ile 2003
yılına yazılım sektöründeki istihdam oranını %100 artırımıştır [17].
Türkiye’nin ise bulunduğu coğrafya itibariyle Porter’ın ortaya koyduğu kümelenme yapısına benzer teşkilatlara daha önceki zamanlarda ev sahipliği yapmış olduğunu ifade etmek
yanlış olmaz. 13. yüzyılın başlarından itibaren Ahilik Tipi Sosyoekonomik Teşkilatlanma ve
Üretim Modeli yapıları günümüz rekabetçi kümelenme yapıları ile benzerlik göstermektedir.
Anadolu Selçuklu Dönemi’nin sonlarına doğru özellikle Ahilik teşkilatının da kurulması ile
birlikte günümüzde rekabet gücünün bir kaynağı olan bölgesel endüstriyel kümelerin özleri
temellendirilmiştir [1].
Türkiye’de kümelenme politikalarının temelleri ana amaçlarından biri ‘sanayiye dayalı
büyüme’ olan 1960’lı yıllardaki planlı kalkınma döneminde atılmıştır. Bu planlar çerçevesinde devlet destekli Organize Sanayi Bölgeleri (OSB) ve Sanayi Siteleri kurulmuştur.
2000’li yıllara gelindiğinde ise bilişim ve teknoloji alanlarının ön plana çıkmasıyla Endüstri
Bölgeleri ve Teknoloji Geliştirme Bölgeleri için destekler verilmiştir [4].
2007 yılında Avrupa Komisyonu’nun mali desteği ile başlatılan ‘’Ulusal Kümelenme Politikası’nın Geliştirilmesi’’ Projesi, Türkiye’yi ulusal kümelenme politikasına ve bu bağlamda da gelişmiş ulusal idari ve kurumsal kapasiteye sahip az sayıda ülkeden biri yapmayı
amaçlamaktadır. Proje, hedeflemiş olduğu sonuçları bu Beyaz Kitap`ta özetlenmiş olan bir
ulusal strateji kabul ederek elde etmeye başlamıştır. Beyaz Kitap; kümelerin nasıl desteklenmesi, bu stratejiyi uygulamak için kurumsal kapasitenin nasıl arttırılması ve ulusal ekonominin rekabetçi kapasitesini nasıl geliştirmesi gerektiğine ilişkin konuları içermektedir. Bu
çerçevede hazırlanan kümelenmenin vizyon senaryosu Şekil 4’teki gibi belirlenmiştir. [5].
54
Şekil 4: Türkiye’de Kümelenme: Vizyon Senaryosu
3. Ar-ge Tabanlı Kümelenme
3.1. Ar-ge çalışmalarının önemi
Teknolojik, politik, ekonomik ve toplumsal gelişmeler işletmeleri hızlı bir şekilde değişime zorlamaktadır. İşletmelerin hatta ülkelerin değişime uyum yeteneklerini artırabilecekleri en etkin araçlardan biri araştırma-geliştirme (Ar-Ge) fonksiyonudur [18]. Ülkeler ve
işletmeler için yeni gelişmelere öncülük eden Ar-Ge çalışmaları daha geniş çerçevede makroekonomik sonuçları bakımından değerlendirildiğinde ülkelerin yaşam kalitelerini ve standartlarını olumlu etkilemektedir [19]. Refah düzeyini artırmak isteyen ülkeler ile yoğun ve
dinamik rekabet ortamında hayatta kalarak başarılı olmak isteyen işletmeler araştırma-geliştirme faaliyetlerine ara vermeksizin devam etmek mecburiyetindedir.
Ar-Ge; bilim ve teknolojinin gelişmesine katkı sağlamak veya mevcut bilgilerle yeni ürün
ve hizmetler oluşturmak amacıyla yapılan istikrarlı faaliyetler bütünüdür. Ar-Ge kavramı
için sıklıkla referans verilen bir diğer kaynak da OECD’dir. OECD’ye göre Ar-Ge “sistematik bir temele dayalı olarak beşerî, toplumsal ve kültürel bilgi birikimini artıran yaratıcı faaliyetlerin yürütülmesi ve bu bilgi birikiminin yeni uygulamalarda kullanımı”dır [19]. İşletmelerde Ar-Ge geniş anlamı ile tüm işletme fonksiyonlarının ekonomik açıdan ve bilimsel
yöntemlerle incelenmesi, analiz edilmesi ve yorumlanması ile ilgili faaliyetlerin tümünü ve
bu yolla bulunan ekonomik olduğu kanıtlanış sonuçların ilgili fonksiyonların yürütülmesinde
uygulanmasını ifade etmektedir. Daha dar anlamda düşünüldüğünde Ar-Ge işletmelerde yeni
55
ürün ve üretim süreçlerinin ortaya çıkarılmasına yönelik sistemli ve yaratıcı çalışmalar
topluluğu olarak ifade edilebilir [20]
Farklı tanımlardan yola çıkarak Ar-Ge fonksiyonunun temel amaçlarının işletmelerin değişime ayak uydurmasını sağlamak ve işletmelerin yaşamını sürekli kılmak olduğu yorumu
yapılabilir. İşletmeler pazara ilişkin, örgütsel, toplumsal veya personelle ilgili nedenlerden
ötürü Ar-Ge çalışması yapabilir. İşletmelerin Ar-Ge çalışması yapma nedenleri ile paralel
olarak, Ar-Ge fonksiyonunun diğer işlevleri şu şekilde belirtilebilir [18];
Mevcut veya yeni ürün-üretim yöntemleri geliştirmek,
Pazara ilk giren avantajına sahip olmak, farklılaştırılmış ürün ve/veya hizmet sunabilmek
gibi araçlar ile rekabet gücünü korumak ve arttırmak,
İşletmenin verimlilik seviyesini artırmak,
İnovasyon yaparak işletmenin dinamik bir çevrede söz sahibi olduğunu göstererek imajını
güçlendirmek,
Hissedar ve iş görenler başta olmak üzere paydaşların refahını artırmak,
Nitelikli işgücünü işletmeye çekmek ve elde tutmak,
Toplumun işletmenin kendisinden beklediği sosyal ve ekolojik beklentileri karşılayacak
yenilikleri yapmak
3.2. Ar-ge Çalışmalarının Önündeki Engeller
Hem işletmelere hem de ülkelere başta inovasyon olmak üzere önemli avantajlar sunan
Ar-Ge çalışmaları doğası gereği işletmeler için büyük bir belirsizlik kaynağı da olabilmektedir. Belirsizliğin mevcut olduğu durumlar şu şekilde belirtilebilir [21];
Belirli bir araştırma programının başlatılmasında yer alan fırsat maliyetleri;
Eldeki görev için uygun araçların seferber edilmesi;
Tamamlama takvimi.
Ar-Ge faaliyetlerinin taşıdığı belirsizlikler şu şekilde örneklendirilebilir; bir Ar-Ge projesi pazardaki durumla çok ilgili olmayabilir, teknolojik gelişmedeki öncelikler değişebilir
veya belirli bir sayıdaki altyapı veya teknik kapasite kullanılamayabilir [21].
Ar-Ge çalışmalarından elde edilecek sonuçların kesinlik taşımaması, mevcut kaynakların
sonucu belirli ve kesin olmayan faaliyetler için kullanılması ve tüm bu çabaların bitim sürelerinin kesin çizgilerle çizilememesi işletmeleri Ar-Ge faaliyetleri gerçekleştirmekten uzaklaştıran unsurlar olabilmektedir.
Yenilik yapabilme kapasitesi ile ilişkili olarak değerlendirildiğinde Ar-Ge faaliyetlerinin
maddi karşılığının artması sonucu yenilik kazanımının da benzer oranda artması beklenmemelidir. Şirketlerin faaliyet gösterdikleri sistem, yasal düzenlemeler, kültürel ve sosyal şartlar, fiziki ve teknolojik altyapı gibi faktörler ile şirketlerin kendi aralarındaki bağlantılar,
öğrenme kapasiteleri, yenilik yapma kapasiteleri rekabet gücünü etkileyecek belirleyiciler
olmaktadır [16]
56
3.3. Ar-ge Kümelenmesinin Avantaj ve Dezavantajları
IBM tarafından yapılan bir çalışmada, şirket içi AR-GE'nin, iş inovasyonu için bir kaynak
olarak önem açısından ancak 8. sırada yer aldığı tespit edilmiştir [22]. Rakiplerinin karşısında savunulabilir bir konum yaratma çabasında olan işletmeler için adeta hayati öneme
sahip olan inovasyonun en önemli girdilerinden biri olan Ar-Ge faaliyetlerinin kurum içinde
öncelikli olarak yer almaması, bu faaliyetlerde bir boyut değişikliğine olan ihtiyacın bir
göstergesi olabilir.
Endüstriyel Ar-Ge faaliyetlerinde yaşanan paradigma değişimi Şekil 5’de görülmektedir
[21]. 60’lı yıllardan günümüze doğru geçen 30 yıllık süre içinde işletme düzeyinde önem
verilen ve geniş kapsamlı konular üzerinde yapılan çalışmalardan zamanla daralan konu
başlıkları, pazarın yön vermesi; sonrasında ise müşteri isteklerini önceleyen ve iş birliği ve
ortaklığa önem veren bir bakış açısı hâkim olmaya başlamıştır. İş birliği ve ortaklıklar ise
farklı kurumlar arasındaki fikir alışverişine işaret etmektedir.
Şekil 5: Endüstriyel Ar-Ge'de Değişen Paradigmalar
Birçok faktöre bağlı olan Ar-Ge faaliyetlerinin verimliliğinde en önemli faktörlerden birisi fikir alış-verişidir. Her ne kadar küresel bir ortamda ekonomik faaliyetlerde bulunulsa ve
elektronik iletişim ağlarına her yerde ulaşılabiliyor olunsa da inovatif sürecin temel anahtarlarından biri fiziksel yakınlıktır [23].
Yerelleştirilmiş bilgi akışlarıyla ilgili teorik argümanlar, bir şirket içindeki bilgi üretimi
ve yenilikçi faaliyetlerin, araştırma üniversiteleri ve diğer Ar-Ge yapan şirketleri içeren yığılmalarda, bilgi akışına ve dolayısıyla potansiyel bilgi dışsallıklarına daha fazla sahip olması nedeniyle daha etkin olma eğiliminde olduğunu göstermektedir [24]
57
Avrupa Birliği, ‘Europe 2020 Strategy’ ile akıllı, sürdürülebilir ve kapsayıcı büyümeyi
teşvik etmek için araştırma ve inovasyonu merkezde konumlandırmıştır. İnovasyon üretebilmek için bilgi tabanlı ekonominin gelişmesi olmazsa olmazdır. Bu noktada kümeler, bir
bölgedeki farklı inovasyon aktörleri arasındaki iş birliğini destekleme konusundaki iç yetenekleri nedeniyle, pazarların ihtiyaçlarına yakından bağlı olarak Ar-Ge odaklı inovasyonu
teşvik eden uygun bir ortam sunmaktadır. Kümeler, farklı inovasyon destek türlerini birleştirmeyi ve bunları belirli bir bölgesel ekonomik ortamda işletmelerin ihtiyaçlarına göre
özelleştirmeyi amaçlamaktadır [25].
İnovasyon sürecinin etkileşimli doğası, firmaların araştırma ve geliştirme girişimlerini
sürdürmek için diğer kuruluşlarla iş birliği yapmalarını giderek daha fazla gerekli kılmaktadır. İnovasyon kaynaklarının sadece işletme içinde bulunmaması, bu kaynakların diğer örgütlerdeki (rakipler, tedarikçiler, müşteriler, üniversiteler veya araştırma merkezleri) varlıkları, işletmelerin onlarla ne kadar çok etkileşime girerse yeni fırsatlar hakkında o kadar çok
bilgi öğreneceğinin bir göstergesi olmaktadır [26]. Rosenberg (1982) de inovasyonun pazarlar veya üretim operasyonlarıyla sistematik ilişkilere bağlı olduğunu ifade etmektedir. Bu,
Ar-Ge de dahil olmak üzere inovatif faaliyetlerin, kullanıcıların yakınında veya üretim tesislerine yakın bir yerde olması gerektiğini ve bu nedenle farklı alanlarda yayılma eğiliminde
olduklarını göstermektedir. Ancak Ar-Ge ve inovasyon aynı zamanda teknolojik dışsal ekonomilerden ve çoğunlukla coğrafi olarak yoğunlaşan bilgi yaratmadaki diğer arz yönlü faktörlerden de beslenir [27].
İşletmeleri araştırma geliştirme faaliyetlerinde iş birliği yapmaya iten güdüler endüstriyel
kümelenmede olduğu gibi benzer sebeplerle olabilir [28];
Ar-Ge için yapılacak büyük ve riskli harcamaların paylaşılması,
Teknolojik uzmanlık bilgisinin (know-how) değişimi,
İşbirliği için özel hükümet desteği ve uzmanlık bilgisinden doğan sinerjik etki.
Avrupa Birliği’nin sürdürülebilir ve kapsayıcı bir büyüme için dolaylı bir hedef olarak
belirlediği kümelerin inovasyonu destekleyecek Ar-Ge çalışmaları özelinde örgütlenmesi,
ilgili ekonomik hedeflere etkin ve çok daha hızlı bir şekilde ulaşmayı sağlayabilir. Bu noktada Ar-Ge tabanlı kümelenme işletmelerin Ar-Ge faaliyetlerinde yaptıkları işbirliğinin farklı
bir boyutu olarak yeni avantajlar sunmaktadır.
Tüm avantajlarına rağmen araştırma geliştirme faaliyetlerinde gidilen işbirliği, ümit edilen sonuçları her zaman beraberinde getirmeyebilir. Bu noktada partnerler arasındaki iletişimin ve planlamanın zayıf olması, ortak çalışmaya dayanan projedeki rollerin anlaşılamamasına veya projenin sonuçlarından nasıl yararlanılacağı konusunda uygun anlayış eksikliği
gibi sebeplerle fırsatların kaçırılmasına sebep olabilir [29].
Ar-Ge iş birliğinin ve ağ oluşturmanın büyümesiyle ilgili olarak daha az tartışılan konu58
lardan biri, gittikçe daha geniş olan bu ağların, bu ağların kurulması ve sürdürülmesi ile ilgili
yüksek tarama, koordinasyon ve öğrenme maliyetleri gerektirmesidir. Firmalara ağır yük
getirebilecek olan bu ağları inşa etmenin maliyeti değil, sürdürülmeleri (maintenance) hususudur [22].
4. Sonuç
Geleneksel, kurum içi Ar-Ge modellerinin eksikliğini gören işletmeler inovasyon yaratım
süreçlerinde gün geçtikçe müşterileri, tedarikçileri veya rakipleriyle iş birliğine gitme yolunu
da tercih etmektedir. Fiziksel yakınlık, iş birliği, bağlantılar gibi özelliklere sahip olan kümelenmeler, yenilikçilik açısından değerlendirildiğinde işletmelere avantaj kazandırmaktadır.
Yenilikçiliğin temel girdilerinden biri olan Ar-Ge fonksiyonu, farklı kurumların yaptıkları
iş birliğinden olumlu olarak etkilenmektedir. Bu nedenle Ar-Ge tabanlı kümelenme işletmelerin inovatif dönüşümlerinde önemli rol oynayacaktır. Konu Türkiye özelinde değerlendirilecek olursa yakın bir tarihte yayımlanan bir rapor, Ar-Ge tabanlı kümelenme faaliyetlerine
verilmesi gereken öneme dikkat çekmektedir.
MÜSİAD 2012 yılında yayınladığı Küresel Rekabet İçin Ar-Ge ve İnovasyon isimli raporda [30] Ar-Ge çalışmaları kapsamında değerlendirilebilecek teknoparklarla ilgili kümelenme stratejileri ile ilişkilendirerek şu değerlendirmeleri sunmuştur;
Türkiye Teknoloji Parkları Geliştirme Projesi kümelenme temelli rekabetçi anlayışla
yeniden yapılanmalı,
Teknoparkların yönetim ve çalışma koşulları radikal bir şekilde yeniden
düzenlenerek kümelenmiş üretim ve teknoloji geliştirme alanlarına dönüştürülmeli,
Batılı firma-fabrika siparişinin tamamını parçalar halinde üretecek Kümelenmiş
Sanayi Birlikleri oluşturulmalı daha sonraki aşamada fason üretim yapan Türk kümelenmiş
sanayi birlikleri kendi marka-patentlerini geliştirmeli, fason üretimden ürün sahipliğine
doğru hızla dönüştürülmeli.
Küresel Rekabet İçin Ar-Ge ve İnovasyon raporunda da belirtildiği üzere, başta teknoloji
parkları olmak üzere araştırma geliştirme odaklı kümelenme yapılarının kurulması Türkiye’nin küresel bazda rekabet avantajı kazanmasında kilit rol oynayacaktır.
KAYNAKÇA
[1]
[2]
[3]
[4]
[5]
Eraraslan, İ.H., Güngören, M. 2013. Endüstriyel Kümelenmelerin İktisadi Tarihi ve Gelişim
Süreci. Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi 12(45): 171-197.
Yiğit, S., Ardıç, K. 2013. Kümelenme ve Kümeye Özgü Kaynakların Belirlenmesi. İşletme
Bilimi Dergisi 1(1): 35-55.
İrhan, H.B. 2010. Kümelenmenin Teorik Temelleri ve İktisadi Etkileri. Sosyal Bilimler Dergisi
(2): 83-88.
Cansız, M. 2011. Türkiye’de Kümelenme Politikaları ve Uygulamaları, Ankara: OSB Üst
Kuruluşu.
Müsteşarlığı, D.D.T. 2009. Beyaz Kitap: Türkiye için Kümelenme Politikasının Geliştirilmesi
59
[6]
[7]
[8]
[9]
[10]
[11]
[12]
[13]
[14]
[15]
[16]
[17]
[18]
[19]
[20]
[21]
[22]
[23]
[24]
[25]
[26]
[27]
[28]
[29]
[30]
[31]
60
Palacıoğlu, T. 2018. Mutlak Üstünlük ve Bazı Dış Ticaret Teorileri, İstanbul: İTO
Gürpınar, K., Sandıkçı M. 2008. Uluslararası rekabetçilik analizinde Michael E. Porter'in elmas
modeli yaklaşımı: Türkiye'deki bazı endüstrilerdeki uygulanabilirliğinin ve sonuçlarının
araştırılması.
Porter, M. 1998. Clusters and the New Economics of Competitionon, Harvard Business Review
November-December: 77-90.
Keskin, H. Isparta İli Orman Ürünleri Endüstrisinin Kümelenme Açısından Değerlendirilmesi.
Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 1(1): 59-78.
Ketels, C. European Clusters. 2004. Structural Change in Europe 3: 1-5.
Sarıtaş, A., Tunca, M.Z. 2017. Porter Modeline Dayalı Sektörel Kümelenme Analizi: Batı
Akdeniz Bölgesinde Bir Uygulama Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Dergisi 8(18): 82-97.
Lee, K-R. 2001. From fragmentation to integration: development process of innovation clusters.
Korea. Science, Technology and Society, 6(2): 305-327.
Farinha, C., Luis, M. (ed.). 2015. Handbook of research on global competitive advantage
through innovation and entrepreneurship.IGI Global
Mindlin, Y. B., Zhukov, B. M., Prokhorova, V. V., Shutilov, F. V., Belova, E. O. 2016. Main
stages of the formation of an economic cluster. International Journal of Economics and
Financial Issues 6(1S): 261-265.
Beaudry, C., Breschi, S. 2003. Are firms in clusters really more innovative?. Economics of
Innovation and New Technology 12(4): 325–342.
Tepav. 2007. Türkiye’nin Rekabet Gücü İçin Sanayi Politikası Çerçevesi.
Hobikoğlu, E.H., Deniz Hacıoğlu, M. 2011. Kümelenme Modeli ve Politikaları Çerçevesinde
Bilgi Yapılanması ve Rekabet İlişkisi. Network 78(37), 232-237.
Can, H., Güney, S. 2007. Genel İşletme. İstanbul: Arıkan.
Dam, M. 2017. Ar&Ge, İnovasyon ve Ekonomik Büyüme. Ankara: Ekin Basım Yayın Dağıtım.
Ecevit Satı, Z. 2013. sİnovasyonu Yönetmede Kesitler: Bilgi Yönetimi/Ar&Ge/Marka
Yönetimi/Stratejik Yönetim. Ankara: Nobel.
Quelin, B. 2000. Core competencies, R&D management and partnership. European
Management Journal 18(5): 476-487.
Howells, J. 2008. New directions in R&D: current and prospective challenges. R&D
Management June:241-252.
Carlino, G. A., Carr, J., Hunt, R. M., Smith, T. E. 2012. The agglomeration of R & D labs.
Working Papers Federal Reserve Bank of Philadelphia 12-22.
Karlsson, C., Andersson, M. 2009. The location of industry R&D and the location of university
R&D: How are they related?. New Directions in Regional Economic Development :267-290.
Berlin: Springer.
Corallia Hellenic Technology Clusters Initiative.
http://www.clusterpolisees3.eu/ClusterpoliSEEPortal/protected/2366/0/def/ref/DOC2372/
Bayona Sáez, C., Marco Teresa, G., Arribas, E.H. 2002. Collaboration in R&D with universities
and research centres: an empirical study of Spanish firms. R&D Management 32 (4): 321-341.
Mariani, M. 2002. Next to production or to technological clusters? The economics and
management of R&D location. Journal of management and governance 6(2): 131-152.
Veugelers, R. 1998. Collaboration in R&D: an assessment of theoretical and empirical findings.
De economist 146(3): 419-443.
Harris, T. 2007. Collaborative research and development projects: A practical guide. Berlin
Heidelberg New York: Springer.
Müsiad. 2012. Küresel Rekabet İçin Ar-Ge ve İnovasyon: Stratejik Dönüşüm Önerisi. İstanbul:
Pelikan Basım.
Porter, M. 1990. The Competitive Advantage of Nations. New York: The Free Press.
Çağdaş Belediyecilik Anlayışında İnovatif Yaklaşımlar ve Ar-Ge Tabanlı
İşbirliklerinin Toplam Kamu Faydasına Etkileri
Yasin Erdoğan1, Mustafa Özgür Güngör2, Fatih Güçlüer3
1
Ar-Ge Merkezi - IND Bilişim A.Ş.
Barbaros Mah. Nuhkuyusu Cad. No:6 K:4 Üsküdar/İstanbul 34662 Türkiye
2
İşletme ve Yönetim Bilimleri Fakültesi
Okan Üniversitesi
Tuzla Kampüsü, Akfırat - Tuzla / İstanbul 34959 Türkiye
3
Ar-Ge Merkezi - IND Bilişim A.Ş.
Barbaros Mah. Nuhkuyusu Cad. No:6 K:4 Üsküdar/İstanbul 34662 Türkiye
1
yasin.erdogan@indbilisim.com.tr, 2ozgur.gungor@okan.edu.tr, 3 fatih.gucluer@indbilisim.com.tr
ÖZET
Özellikle internetin hayatımıza girmesi ve bilgi çağı ile birlikte şekillenen yeni iletişim ve hizmet
kanallarının, vatandaşların beklenti ve algılarında yarattığı değişim ile birlikte yıllar boyu süregelen
klasik belediyecilik anlayışı, çağdaş belediyecilik anlayışına doğru evrilmek zorunda kalmaktadır.
İster politik, ister etik ya da kamu kaynaklarının kullanılıyor olmasından doğan sosyal sorumluluk
nedeniyle olsun, vatandaş memnuniyetini sağlama gerekliliği, hizmetlerin verilmesinde, çeşitlendirilmesinde, bilginin paylaşılmasında hız, kalite ve doğruluğu sağlayacak inovatif yaklaşımlarda bu anlayışla birlikte kamu ve yerel yönetimler düzeyinde hayat bulmaya başlamıştır.
Bu inovatif yaklaşımlar doğrultusunda, öncelikle özel sektörde ortaya çıkan Yönetim Bilişim Sistemleri, Karar Destek Sistemleri, Coğrafi Bilgi Sistemleri gibi gelişen yazılım teknolojileri kamu ve
mahalli idareler yönetimleri içinde özelleştirilerek üretilmeye ve kamusal fayda sağlanmaya başlamıştır. Ayrıca özellikle küresel bir vizyon doğrultusunda hayatımıza giren “Akıllı Şehir” ve “Nesnelerin İnterneti” kavramları ile inovasyon ve Ar-Ge nin gerekliliği ve önemi yerel yönetimler boyutunda
da artmaktadır. Araştırmamızda yerel yönetimler düzeyinde, inovasyonun ve bunun gerekliliği olan
Ar-Ge işbirliklerinin özellikle toplam kamu faydasına etkileri irdelenmektedir.
Anahtar kelimeler: Bilgi Sistemleri, İnovasyon, Ar-Ge Yönetişimi, Karar Destek Sistemleri, Belediyecilik Hizmetleri
The Effects of Innovative Approaches and R & D Based Collaborations on
Public Benefit in Contemporary Municipality Approach
ABSTRACT
The increase in the use of the Internet, changing structures of new communication channels and
service models, and changes in perceptions, needs, expectations of citizens are challenging classical
local governmental services and ways of working in order to evaluate these for more contemporary
understanding and enforcing innovation. With more innovative outlook, local authorities are observing necessities, discovering diversification and thinking new application of services for citizens’ satisfaction with fast, high-quality and accurate information sharing based on their social responsibilities
because of use of political, ethical and national resources.
These innovative approaches lead the development of more complex Information Management
Systems, Decision Support Systems, Geographical Information Systems and similar technologies in
different sectors as well as for local governments with more specialization to provide more benefits to
the society. In this perspective, some important concepts like “Smart City” and “Internet of Things”
are getting more integrated with national vision with increase of the importance of innovation, research and development in local authorities. Our study explains benefits of collaboration for research
and innovation for overall social services utilization.
Keywords: Information Systems, Innovation, Research and Development Governance, Decision
support Systems, Local Government Services
61
1. GİRİŞ
“Kamuda inovasyon kavramı 1980’den sonra başarılı özel sektör uygulamalarını da analizi neticesinde “NPM (New Public Management)” adıyla literatüre yerleşmiştir. NPM uygulamaları inovasyon ile eşgüdümlü bir şekilde stratejik yönetim, toplam kalite yönetimi,
performans yönetimi, değişim yönetimi ve esnek istihdam modelleri özel sektörden farklı
olarak siyasi etkiler, devletin kaçınılmaz faaliyetleri, kanunlar, otorite ilişkileri ve farklı teşvik yapıları kıstasları çerçevesinde gerçekleştirilebilmektedir.” [1]
Belediyelerin kamuya hizmet vermeleri ve bu hizmetler için kamu kaynaklarını kullanıyor olmaları nedeniyle, daha hızlı, daha kaliteli ve daha verimli hizmeti, daha az kaynak
tüketerek sağlamaları gerekliliği artmaktadır. Çalışmamızda bu çalışmalara gerçek uygulamalardan veriler ve değerlendirmeleri ile açıklık kazandırmayı amaçladık.
Bu kapsamda gerek küresel vizyon gerekse de ulusal vizyonumuz gereği toplam kamu
faydası için yapılması gereken Ar-Ge çalışmaları ve bu çalışmalar ile üretilecek inovatif
hizmetleri irdelemeden önce araştırmamızın ana eksenleri olan “Belediyecilik”, “Ar-Ge” ve
“İnovasyon” kavramlarına genel olarak bir bakmalıyız.
1.1.Belediyenin Tanım ve Görevi
5393 sayılı Belediye Kanununda belediyeler “Belde sakinlerinin mahallî müşterek nitelikteki ihtiyaçlarını karşılamak üzere kurulan ve karar organı seçmenler tarafından seçilerek
oluşturulan, idarî ve malî özerkliğe sahip kamu tüzel kişisini” [16] (Madde 3) şeklinde tanımlanmıştır.
Belediyelerin görevleri bu kanunda “İmar, su ve kanalizasyon, ulaşım gibi kentsel altyapı; coğrafî ve kent bilgi sistemleri; çevre ve çevre sağlığı, temizlik ve katı atık; zabıta,
itfaiye, acil yardım, kurtarma ve ambulans; şehir içi trafik; defin ve mezarlıklar; ağaçlandırma, park ve yeşil alanlar; konut; kültür ve sanat, turizm ve tanıtım, gençlik ve spor orta ve
yüksek öğrenim öğrenci yurtları; sosyal hizmet ve yardım, nikâh, meslek ve beceri kazandırma; ekonomi ve ticaretin geliştirilmesi hizmetlerini yapar veya yaptırır.” [16] (Madde
14a) şeklinde ifade edilmektedir.
1.1.1.Belediyenin Gelir Kaynakları
Temelde 5393 sayılı Belediye Kanununda belediyelerin gelir kaynakları “Belediyenin
gelirleri şunlardır:
a) Kanunlarla gösterilen belediye vergi, resim, harç ve katılma payları.
b) Genel bütçe vergi gelirlerinden ayrılan pay.
c) Genel ve özel bütçeli idarelerden yapılacak ödemeler.
62
d) Taşınır ve taşınmaz malların kira, satış ve başka suretle değerlendirilmesinden elde edilecek gelirler.
e) Belediye meclisi tarafından belirlenecek tarifelere göre tahsil edilecek hizmet karşılığı
ücretler.
f) Faiz ve ceza gelirleri.
g) Bağışlar.
h) Her türlü girişim, iştirak ve faaliyetler karşılığı sağlanacak gelirler.
i) Diğer gelirler.”[16] (Madde 59) şeklinde tanımlanmıştır.
1.1.2.Belediyelerin Hizmet Kalemleri
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Hizmet Listesi (Şekil 1), hizmet çeşitliliği konusunda bir fikir vermektedir. Bunlar dışında benzer hizmetleri üreten kaynakların (insan, bina,
araç) yönetimlerinin de YBS’nin kapsamına girdiğinin kabul ettiğimizde gerekli bilişim yapılanmasının boyutu hakkında da bir fikir sahibi olunabilir.
Şekil 1. İBB Hizmet Listesi[2]
63
1.2. İnovasyon Tanımı
“OECD’nin tanımına göre inovasyon, yeni veya önemli ölçüde değiştirilmiş ürün (mal ya
da hizmet), veya sürecin; yeni bir pazarlama yönteminin; ya da iş uygulamalarında, işyeri
organizasyonunda veya dış ilişkilerde yeni bir örgütsel yöntemin uygulanmasıdır. Tanımdan
da anlaşılacağı üzere inovasyonun temel şartı belirgin bir yenilik veya değişikliktir. Buna ek
olarak, inovasyon sadece yeni fikirler üretmek değil bunları hayata geçirmek ve/veya ticarileştirmek demektir.[3]
İnovasyon en temel anlamıyla yenilik/yenilikçi terimleri ile açıklanmakta. Genel olarak
günümüzde inovasyon tabiri, mevcut ürün/ yöntem ve teknolojilere yeni/yenilikçi bir bakış
açısı ile yaklaşarak geliştirilmesini tariflemek için kullanılmaktadır.
1.3. Ar-Ge Tanımı
“Ar-Ge, bilgi birikimi ve tecrübesinin gelişmesi için sistematik olarak yapılan çalışmalardır. Ar-Ge, yeni ürünler veya yeni üretim süreçlerin geliştirilmesi yani sadece üretim süreçlerinin bir parçası olarak algılansa da, aslında Ar-Ge, bunlara ek olarak işletmenin diğer
süreçlerinin de (insan kaynakları, finansman, pazarlama vb.) ihtiyaç duyduğu bir yaklaşımdır. Yeni pazarlar bulma, yeni finansman seçenekleri üretme ve benzeri birçok faaliyet, temelde Ar-Ge sonucu ortaya çıkar.” [3]
1.4. Ar-Ge ve İnovasyon İlişkisi
“Ar-Ge, inovasyonun ön koşuludur. Ar-Ge sonucu ortaya çıkan yenilikçi yaklaşımlar, girişimci bir bakış açısı ile ele alındığında, bu yeniliklerin ticarileştirilmesi sonucunda
inovasyon ortaya çıkar. Tersi durumlarda, Ar-Ge çıktısı olan uygulanmamış veya ticarileştirilememiş yeni fikirler ve projelerin çoğalması, işletmeler ve ülkeler için kaynak israfı olmakla beraber, kurumsal atalet yaratan bir hal almaktadır.” [3]
2. YÖNTEM
Araştırmamız kapsamında kamusal sorunların çözümünde ülkemizdeki ve dünyadaki yerel yönetimlerin hayata geçirdikleri inovatif çalışmalar ve bunların gerçekleşen sonuçları
derlenerek incelenmiştir. Bu noktada çözümlerin üretilmesi sürecinde ki Ar-Ge fonksiyonu
da ayrıca dikkate alınmıştır.
Bu doğrultuda araştırmamız doğru örneklere ulaşmak için “Akıllı Şehir” uygulamaları
konusuna yoğunlaşılmıştır.
“Dünyada ve ülkemizde yaşanan kentleşme ve teknoloji alanındaki gelişmeler doğrultusunda, akıllı şehir yaklaşımını önemli bir kalkınma aracı olarak ele almaktadır. Bu bağlamda,
2014-2018 yıllarını kapsayan ve ülkemizin temel politika belgesi olan Onuncu Kalkınma
Planında; “Akıllı uygulamaların sağlık, ulaştırma, bina, enerji ile afet ve su yönetimi gibi
64
alanlar başta olmak üzere kullanımı yaygınlaştırılacaktır. Şehirlerin bilgi ve iletişim teknolojileri alanındaki altyapı, kapasite ve beceri düzeyleri artırılarak akıllı kentlere dönüşmesi
desteklenecektir.” Politikasına yer verilmektedir. Bu politika çerçevesinde, 2015, 2016 ve
2017 Yılı Programı’nda “Büyükşehir belediyelerinin akıllı kent uygulamalarına yönelik fizibilite çalışmaları desteklenecektir.” tedbirine yer verilmiştir.”[4]
Bu tedbirle, akıllı şehir uygulamalarının belirli bir plan çerçevesinde hayata geçirilmesi
için yerel yönetimlere büyük sorumluluk düşmektedir. Yerel yönetimler akıllı şehir uygulamalarını hayata geçirebilmek için inovatif yaklaşımlara ve ar-ge tabanlı işbirliklerine ihtiyaç
duymaktadır.
3.BULGULAR
Araştırmamız doğrultusunda incelediğimiz aşağıda ki örnekler değerlendirildiğinde, yerel
yönetimlerin ar-ge işbirlikleri ile ürettikleri inovatif çalışmalarla sadece local bir kamu faydası sağlanmadığı, ayrıca küresel bir fayda sağlamaya da yönelik olduğu görülmektedir
(Daha düşük karbon salınımı, yenilenebilir enerji kullanımı, atık kontrolü/geri dönüşümü
vb.)
Ar-ge çalışmaları ile hayata geçirilmiş İnovatif çalışma örneklerini ve bunların sağladığı
toplumsal faydaları yerel yönetimler kapsamında değerlendirdiğimizde, Akılllı Yönetişim,
Akıllı Ulaşım, Akıllı Şebekeler, Akıllı Güvenlik olarak 4 başlık halinde paylaşabiliriz.
3.1. Akıllı Yönetişim
Bilgi çağı ile birlikte bilişim sektöründe yapılan Ar-Ge çalışmaları ve bunların sonucunda
üretilen inovatif ürünler kamu yönetimi noktasında da aktif olarak hayat bulmaya ve fayda
sağlamaya başlamış durumdadır. Yerel yönetimler seviyesinde örneklendirmek gerekirse,
belediyelerde YBS, CBS, EBYS vb. yapıları bilgi toplama, işleme ve raporlama yaparak
sadece kurum içinde KDS sistemlerine kaynak sağlamakla kalmıyor ayrıca kurumların web
siteleri ile entegre olarak veya kurumlara özel mobil uygulamalar ile vatandaşın bilgilendirilmesi ve online hizmetler ile kurumlara uğramadan işlemlerini yapmalarına olanak sağlıyor. Nesnelerin İnterneti kavramının hayatımıza girmesi ile bu yapılarda yepyeni Ar-Ge ve
ürün olasılıkları hayatımıza girmiş durumda. Sensörler, kameralar vb. kaynaklardan gelen
verilerden sorunları tanıyan kategorize eden ve uygun aksiyon için otomatik olarak iş atamaları yapan sistemler üzerine yapılan ar-ge çalışmaları bu olasılıkların sadece bir boyutudur.
“Çöp konteynerlerine yerleştirilen sensörler aracılığıyla konteynerlerde biriken çöp miktarına göre çöplerin toplanma zamanı ve rotası optimize edilebilmektedir. Bu sistemler atıkların zamanında toplanmasını sağlarken halk sağlığı ve hijyen açısından oluşan sorunların
önüne geçilmesine katkı sağlamaktadır. Ayrıca rotaların düzenlenmesi gereksiz durakları
atlayacağından yakıt tasarrufu sağlamaktadır. Çöplerin toplanmasından sorumlu yerel yöne65
timler (ilçe belediyeleri gibi), çöplerin toplanmasında görev alan özel sektör temsilcileri ve
teknoloji çözümlerini sağlayan telekom operatörleri ve iş ortakları bu alandaki kilit paydaşları oluşturmaktadır.”[6]
“Seul’deki turistik Bukchon semtindeki çöp kutularına sensör yerleştirilerek çöp toplama
faaliyetlerinin daha düzenli yapılması sağlanmış, bu sayede bölgede artan turizme katkı sağlanmıştır. Ayrıca gereksiz çöp toplama rotalarının düzenlenmesi sayesinde bölgedeki çöp
toplama maliyetinin %43 azaltıldığı ifade edilmektedir.”[6]
Akıllı yönetişim çalışmalarının sonuç/faydalarını görebilmek için yıllardır bu yapılara
ciddi yatırımlar yapan İstanbul Fatih Belediyesi’nin aşağıda paylaşılan istatistiklerini
değerlendirebiliriz. İlk olarak bu çalışmalarla birlikte yıllar içinde personel sayılarındaki
düşüş trendini görebiliriz. (2009 yılında meydana gelen artış 5747 sayılı yasa çerçevesinde
Fatih Belediyesi ve Eminönü Belediyesinin birleşmesi neticesinde olmuştur.)
Şekil 2. İstanbul Fatih Belediyesi Yıllara Göre Personel Sayıları [5]
Personel sayısını sadece 2017 yılı özelinde değerlendirecek olursak emeklilik,
nakil vb. nedenlerle ayrılan 57 personele karşılık sadece 6 yeni personelin göreve
başlamıştır. Dolayısıyla 01.01.2017 itibariyle 409 olan personel sayısının 31.12.2017
itibariyle 358 e düştüğü görülecektir.
66
Şekil 3. İstanbul Fatih Belediyesi 2017 Yılı Personel Sayıları [5]
Ek olarak, İstanbul Fatih Belediyesi’nin yıllara göre gelirlerindeki artış, fikir vermesi açısından aşağıdaki grafik ile paylaşılmıştır.
Şekil 4. İstanbul Fatih Belediyesi Yıllara Göre Gelirlerdeki Artış Oranı [5]
Fatih Belediyesi’nin yıllar içinde hizmet sunumları için bilişim firmaları ile yaptığı işbirlikleriyle ürettiği inovatif yapıların personel sayılarında ve dolayısıyla giderlerinde düşüş
sağlaması, aynı yıllarda bölge ve nüfus alanında ciddi bir değişiklik olmadığı halde gelirlerinde gözlemlenen artış trendi bu çalışmaların toplam kamu faydasını göstermesi açısından
bariz bir örnektir.
Kamu kaynakları bakımından sağlanan faydanın haricinde bu çalışmalarla vatandaşın
hizmetlere ulaşmasında ve almasında sağlanılan hız ve istikrarın sağladığı sosyal faydayı da
göz ardı etmemek gerekmektedir.
67
3.2.Akıllı Ulaşım
Öncelikle mevcut ulaşım sistemlerinin temel sorunlarını irdelemek gerekirse:
3.2.1.Trafik Kazaları Sosyal Boyutu
Özellikle ülkemizde trafik kazalarının terörden bile daha fazla can kaybına neden olduğu
bilinen bir gerçektir. Dolayısı ile yerel yönetimlerin öncelikli olarak el atması ve inovatif
çözümler üretmesi gereken noktalardan birisi budur.
“Türkiye’de 182 bin 669 adet ölümlü yaralanmalı trafik kazası meydana geldi. Ülkemiz
karayolu ağında 2017 yılında toplam 1 milyon 202 bin 716 adet trafik kazası meydana geldi.
Bu kazaların 1 milyon 20 bin 47 adedi maddi hasarlı, 182 bin 669 adedi ise ölümlü yaralanmalı trafik kazasıdır. Yıl içerisinde meydana gelen ölümlü yaralanmalı trafik kazalarının
%74,4'ü yerleşim yeri içinde %25,6'sı ise yerleşim yeri dışında meydana geldi. Trafik kazaları sonucunda 7 bin 427 kişi öldü, 300 bin 383 kişi yaralandı.”[7]
“WHO Türkiye Ofisi Güvenli Trafik Projesi Eğitim Uzmanı Dr. Şeyda Odabaşı, trafik
kazalarının Türkiye'ye yıllık maliyetinin 20 milyar liranın üzerinde olduğunu kaydetti. Odabaşı, kalıcı engeller ve uzun süreli sağlık sorunlarının sosyo-ekonomik zarar içinde önemli
bir yer tuttuğunu vurguladı.”[8]
3.2.2.Trafik Kazaları ve Sıkışıklığının Maddi Boyutu
Trafik kazalarının ülke ekonomisi açısından bakıldığında 20 Milyarın üzerinde olduğunu
belirtmiştik. Trafik sıkışıklığının maliyetini de buna eklediğimizde bu artarak devam edecektir.
“Bahçeşehir Üniversitesi Ulaştırma Mühendisliğinin geçen yıl yaptığı bir araştırma, İstanbul'da yaşayanların en büyük sorununun trafik olduğunu ortaya koydu. Hayat pahalılığını
dahi geçip 'en önemli sorun' olarak ilk sıraya yerleşen trafik sıkışıklığı sebebiyle hem zaman
hem de büyük para kayıpları yaşanıyor. Yapılan araştırmalara göre, sadece İstanbul'da yaşanan trafik sıkışıklığının maliyeti 6 milyar lirayı buluyor.”[9]
3.2.3.Trafik Yoğunluğunun Çevresel Boyutu
Trafik yoğunluğu, ulaşım süresinin artmasına dolayısıyla fazla yakıt tüketilmesine bunun
akabinde yüksek enerji maliyetlerine ve egzoz gazı salınımıyla da çevre kirliliğine sebep
olmaktadır. Emisyon kaynaklı hava kirliliği yanında ikinci bir çevre sorunu da gürültü kirliliğidir. Bunların dışında trafik yoğunluğuna çözüm olması amacıyla yeni yollar yapılması
ekolojik dengeye de zarar vermektedir.
Yıllar boyunca trafik sorununun çözümü için yeni yol yapmak, daha geniş yollar yapmak
vb. yöntemlerle ilerlenmiş durumda. Ancak hem yatırım maliyetlerinde ki yükseklik hemde
yerleşim yerlerinde artık yol yapılabilecek alanların azalmış olması yönetimleri mevcut yolların daha verimli kullanılmasını sağlayacak inovatif çözümler bulmaya yöneltmiştir.
“Sensörler yardımıyla trafik yoğunluğu tahmin edilerek gerekli önlemler alınabilir, kar68
bon salınımının önüne geçilebilir, yakıt israfı azaltılarak ekonomik fayda sağlanabilir. Bu
amaçla kavşaklara yerleştirilen sensörler ve kameralar aracılığıyla toplanan gerçek zamanlı
veri sayesinde trafik sinyalizasyonu ihtiyaca göre düzenlenebilmektedir. Fiber optik kablolarla veya kablosuz ağ bağlantısı sayesinde şehrin tüm trafik sinyalleri entegre edilebilmektedir.”[6]
“Bu tarz çalışmalarla “Los Angeles’ta akıllı ulaşım sistemleri ile duraklamalarda %35,
kavşaklardaki beklemelerde %20, seyahat süresinde %13 azalma ve bunlara bağlı olarak
yakıt tüketiminde %12,5 oranında düşüş sağlandığı görülmektedir.”[6]
Bir diğer örnek olarak “Japonya’daki AUS uygulamalarından birisi elektronik ödeme
sistemidir. İlk defa Mart 2001’de uygulamaya konulan bu sistemle, ülke genelindeki 24 işletmeci kablosuz haberleşmeden faydalanarak hem otoyollarda hem de şehir içi anayollarda
yol ücretlerinin tahsilâtını tek sistem üzerinden gerçekleştirmektedir. 2013 yılı itibariyle
günde 6,4 milyon aracın kullandığı sisteme dâhil olan araç sayısı 40 milyon civarındadır. Bu
sistemin kullanımı ile yılda CO2 salınımında 210 Bin Ton, karayollarındaki sıkışıklıkta da
%30 azalma sağlandığı hesaplanmıştır.”[10]
Ülkemizden bir örnek vermek gerekirse, “İstanbul’da bir yol ağındaki ortalama taşıt gecikme sürelerinin ve ortalama durma sayılarının asgariye indirilmesi amacıyla, sinyalize
kavşakların plan sürelerini trafik hacmi, kuyruk oluşması gibi parametrelere göre optimize
eden tam adaptif trafik yönetim sistemi çalışmaları devam etmektedir. Bu çalışmalarda sistemin kurulduğu kavşaklardaki gecikme sürelerinin %15 ile % 30 arasında azaldığı gözlenmiştir.”[11] Bu oranların özellikle de İstanbul gibi bir metropolde, fosil yakıt tüketiminde ve
egzos gazı salımında ciddi miktarda azalma sağladığını söylemek yanlış olmayacaktır.
TBV nin hazırladığı “Türkiye Akıllı Şehirler Değerlendirme Raporu”nda yerel yönetimlerin akıllı şehirler kapsamında planları değerlendirildiğinde “Akıllı Ulaşım” noktasında arge ve inovasyonun gerekliliğinin anlaşıldığı, yenilikçi çözümler üzerine çalışma yapıldığı
görülmektedir
“Ulaşım alanında en çok belirtilen planlanan uygulamalar aşağıda verilmiştir:
Akıllı durak
Akıllı kavşak/sinyalizasyon
Akıllı toplu taşıma
Trafik Elektronik Denetleme Sistemi (TEDES)
Ulaşım rotası optimizasyonu
Navigasyon uygulaması
Dinamik hız yönetimi
Araçlar arası haberleşme teknolojileri
69
Araç-altyapı haberleşme teknolojileri
Elektrikli otobüsler/ hibrit araçlar / bisikletler
Otopark doluluk-trafik optimizasyonu”[17]
Kurgulanacak bu akıllı sistemler ile bir çok maliyette ciddi oranlarda düşüş sağlanacağı
öngörülmektedir. Fikir vermesi açısından paylaşmamız gerekirse, “Main Üniversitesi'nde
yapılan bir araştırmaya göre 1996–2015 yılları arasında akıllı sistem uygulamalarıyla ulaşımda beklenen kazanımlar olarak; Kaza maliyetlerinde %44, Zaman kayıplarında %41,
Yakıt emisyonunda %6, işletme maliyetlerinde %5, Acente maliyetlerinde %4 civarlarında
bir azalma tahmin edilmiş ve şu ana kadar elde edilen veriler bunların gerçekleşme noktasında olduğunu da teyit etmiştir.”[12]
“Kent içi trafiğe ilişkin olarak seyahat öncesinde bilgi sahibi olma imkânı tanıyan “İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Cep Trafik” uygulaması sayesinde sürücü ve yolcular, cep
telefonlarını kullanarak, günün her saatinde anlık trafik durum bilgilerine ulaşabilmektedir.
İstanbul genelindeki yolculuklara rehberlik eden ve trafik yoğunluğuna göre alternatif güzergâh sunulan bu uygulamada, kullanıcılar cep telefonları ile İstanbul’daki 175 noktadaki trafik görüntülerini canlı olarak takip edebilmekte ve 607 adet trafik ölçüm detektörü ile hazırlanan trafik yoğunluk haritası ile yoğunluk bilgilerini alabilmektedir. 2012 yılsonu itibarı ile
uygulamayı cep telefonuna indiren kullanıcı sayısı 2,5 milyon civarındadır (İBB Trafik
Kontrol Merkezi, 2014) . 2013 yılı sonunda Ankara Büyükşehir Belediyesi (ABB) de Ankara
il sınırı içerisindeki bütün anayolların, bulvarların, caddelerin, sokakların trafik yoğunluğu
bilgilerini vatandaşlar ile paylaşmak üzere “ABB Trafik” uygulamasını devreye almıştır.”[13]
“Sürücü ve yolcuları bilgilendirmeyi amaçlayan Türkiye’deki diğer uygulamalardan biri
de sürücülerin trafik kazaları, yoğunluk, hava ve yol durumu gibi değişimlerden haberdar
edilmesi suretiyle alternatif güzergâhlara yönlendirilmesi ve karayolu kapasitesinin etkin
olarak kullanılmasına yardımcı olan grafik tabanlı olarak çalışan ve telsiz haberleşmesini
kullanan değişken mesaj işaretleridir. Türkiye’de KGM sorumluluğundaki karayollarında
2013 yılı itibariyle toplam 206 adet değişken mesaj 64 işareti kullanılmaktadır. Öte yandan
karayolunda normal trafik akışını aksatacak sis, kar, yağmur, buzlanma gibi hava olayları
veya hız limiti uygulamaları, elektronik denetleme uyarıları, yoğun trafik uyarısı, dikkat ve
taşıt sınırlamaları konusunda bilgilendirme ve yönlendirme amaçlı kullanılan değişken trafik
işaretlerinin KGM sorumluluğundaki yollardaki sayısı ise 1.000’i geçmiştir. Yine İBB tarafından kurulan trafik radyosu ile İstanbul’da anlık yol bilgisi ilgililere iletilmekte olup, KGM
tarafından kurulan ALO 159 Yol Danışma ve İBB’nin çağrı merkezi uygulamaları benzer
amaçla hayata geçirilmiş diğer uygulamalardır.”[10]
3.3.Akıllı Şebekeler
“Sanayi devrimi ile başlayan yüksek enerji talebi doğal kaynak kullanımını artırmış, teknolojide yaşanan gelişmeler ise insanların yaşamında tüketim olgusunu yükseltmiştir. Özel70
likle 1970’lerde ki petrol krizi ile başlayan enerji sorununa ek olarak 1980’li yıllarda ki teknolojik buluş ve yenilikler karşısında enerji talebinin artması ve paralel olarak kentleşmenin
yükselmesiyle enerji-kent ilişkisi şehir planlama ve tasarım alanında sorgulanmaya başlanmıştır. Buna ek olarak artan tüketim etkenleri karşısında gelişen küresel ısınma ve iklim
değişikliği gerçekleri konuyu dünya gündemine taşımıştır.”[14]
“Günümüzde küresel rekabette öne çıkmış ülkelerin ekonomileri incelendiğinde, bunun
sağlanan verimlilik artışı ve kaynakların etkin kullanımı ile doğrudan ilişkili olduğu görülmektedir. Ülkemizde, üretilen enerjinin önemli bir kısmı iletim ve dağıtım esnasında kaybolmaktadır Ülkemizde yaklaşık olarak 36 milyon elektrik, 23 milyon su ile 10 milyon doğal
gaz sayacı kullanımda bulunmaktadır. Bu sayaçlarda yıllık yaklaşık 100 milyar TL’lik ölçüm
yapıldığı dikkate alındığında; akıllı şebeke altyapısının kurularak enerji kaybının önlenmesi
ile ülkemiz büyük miktarda tasarruf elde edecektir. Ülkemizde elektrik ve doğal gaz dağıtım
şirketlerinin yanı sıra belediyelerin su idareleri de yavaş yavaş otomatik sayaç okuma sistemine geçmeye başlamıştır.”[15]
“Akıllı şebeke teknolojilerinin günümüzde uygulanabilir hale gelmesiyle, dünyada birçok
ülke akıllı şebeke vizyonu belirleyerek, programlar uygulamaya koymuştur. Avrupa Birliği,
Akıllı Şebekeler Teknoloji Platformunu kurmuş ve akıllı şebeke ile ilgili yol haritası belirlemiştir. Avrupa Birliği’nin belirlemiş olduğu 20-20-20 hedefine yani 2020 yılında enerjinin %
20’sinin yenilenebilir kaynaklardan üretilmesi, CO2 emisyonunun % 20 oranında azaltılması
ve enerji verimliliğinin %20 artırılmasına bağlı olarak, AB ülkeleri akıllı şebekeleri kurmak
için gerekli altyapı çalışmalarına başlamışlardır.”[15]
“Akıllı sayaç sistemleri enerji tüketim noktalarındaki ölçü sistemleriyle merkezi veri sistemi arasında uzaktan iletişim kurarak verilerin aktarılmasını sağlayan donanım, yazılım ve
ağ ürünlerinin bütününe verilen isimdir. Akıllı sayaç ve ölçü sistemleri tüketicilerin enerji
kullanımlarını anlık takibine olanak verirken enerji tasarrufunu teşvik etmektedirler. Dolayısıyla akıllı sayaç sistemleri akıllı şebekelerin ana unsurudur.
ABD’de Georgia, Tennessee ve Kuzey Carolina eyaletlerinde yüklenen 15.000 akıllı sayaç, operasyon maliyetlerinin %65, ödenmeyen fatura borçlarının %50 azalmasını sağlamıştır.”[10]
Yoğun olarak hayata geçirilmiş en yaygın örnek olarak, sensörler vasıtasıyla ışık seviyesini ölçüp otomatik olarak açılıp kapanan sokak aydınlatmalarından bahsedebiliriz. Örneğin
“Akıllı sokak aydınlatması sistemiyle Oslo’daki elektrik tüketimi tasarruf oranı %70 olarak
hesaplanmıştır.”[10]
“Nesnelerin internetiyle çeşitli sensörlerin mevcut altyapılara entegre edilmesiyle su akışı
takip edilebilirken, sızıntı veya hırsızlık gibi sebeplerden oluşan su kayıplarının önüne geçilebilmektedir. Ayrıca enerji ve halk sağlığı güvenliği açısından su kaynaklarının ve dağıtım
sistemlerinin güvenliği teknoloji desteğiyle artırılmakta, günümüzün artan terör saldırılarına
karşı risklerin daha etkin yönetimi sağlanmaktadır.”[10]
71
“Tahminlere göre dünyada sızıntı kaynaklı şebeke suyundan kayıp oranı %50 civarındadır. 2030 yılında şebeke suyuna olan talebin arzı %40 geçeceği öngörülmektedir. Tokyo, 54
milyon dolar harcayarak değiştirdiği su tedarik borularıyla ve elektronik sızıntı detektörleriyle su kaybını %3,7 oranında azaltarak 172,4 milyon ABD doları tasarruf sağlamıştır.”[10]
3.4.Akıllı Güvenlik
Kamu güvenliği yerel yönetimler için en kritik noktalardan birisidir. Yeni teknolojiler ile
birlikte hayatımıza giren IOT, 5G vb kavramlar/teknolojiler ile birlikte Suçun gözlenmesi,
takip edilmesi ve hatta öngörülmesi bile mümkün olmaya başlamıştır. Bu yönde yapılan
çalışmalar ve ulaşılan sonuçlar için aşağıda ki örnekler incelenebilir.
“Suç olma ihtimali yüksek olan bölgeleri, eldeki verileri analiz ederek tahmin edebilen ve
tehlike derecelerine göre gerçek zamanlı derecelendirebilen sistemler sayesinde kısıtlı sayıdaki güvenlik güçlerini daha verimli şekilde kullanmak mümkün olabilir. Aynı zamanda bir
bölgedeki kamera, sensör ve diğer tanıma mekanizmaları yardımıyla çalışan gerçek zamanlı
veri toplama ve işleme faaliyetleri sayesinde şüpheliler belli bir alan içinde tespit edilebilir
ve gerekli önlemlerin daha hızlı alınması sağlanabilir.”[10]
“ABD’de Kaliforniya eyaletine bağlı Santa Cruz bölgesinde tahmini önleyici yöntemlerin
6 ay boyunca kullanımı sonunda bölgedeki hırsızlık olaylarının %19 düşüş gösterdiği tespit
edilmiştir. Benzer şekilde İngiltere’nin Kent kasabasında PredPol adlı uygulama uzmanların
suçların %8,5’ini tahmin etmesini sağlamıştır.”[10]
Ülkemizde MOBESE olarak bilinen kent izleme sistemleri güvenlik konusunda inovatif
ürün geliştirmenin önünü açmıştır. Bu kaynaklardan toplanan verilerin geliştirilen akıllı algoritmalar ile hızlıca işlenmesi ve süreç tabanlı yazılımlarla aksiyonların otomatize edilebilmesi mümkün hale gelmiştir. Anlık görüntüler ile tespit edilebilen aşağıda ki durumlar için
ilgililere otomatik göreve atanması, bilgi verilmesi ile hızlı müdahale mümkün olabilmektedir.
72
Kural ihlalleri
o
Hız
o
Kırmışı Işık
o
Emniyet şeridi
o
Hatalı Park
o
Vb.
Güvenlik ihlalleri
o
Çalıntı Araç
o
Aranan Kişi
o
Şüpheli Paket
o
Vb.
4. TARTIŞMA VE SONUÇ
Mevcut gelişmeler ışığında şehirlerde nüfus baskısının artması kaçınılmazdır. İnovatif şehircilik uygulamaları ile hızlı ve düzensiz şehirleşmenin önüne geçilerek, daha sağlıklı, güvenli ve çevre dostu akıllı şehirlere ulaşmak mümkündür. Ayrıca yoğun kentleşmenin ekosisteme olumsuz etkileri, artan enerji ihtiyaçları ve yoğun tüketim senaryoları hesaba katıldığında sadece bölgemiz için değil dünyamız için de inovatif çözümler üretme ihtiyacı bir
zorunluluk haline gelmiştir.
“Dünyadaki akıllı şehir dönüşümlerinde ekonomik büyümeye bakılacak olursa; Kopenhag’da akıllı şehircilik kapsamında yaratılan iş fırsatlarının değeri: 104 milyon Euro, Barselona’da 2014 yılında seçili 12 dalda incelenen uygulamaların GSYH'ye etkisi: 85 milyon
Euro, Barselona’da incelenen dönem ve kapsamda belediye bütçesinden ayrılan her bir Euro
için paydaşlardan çekilen ilave yatırım miktarı: 0,53 Euro ekonomik büyümeye katkı sağlamıştır.”[10]
“Dünyadaki akıllı şehir dönüşümlerinde ekonomik faydaya bakılacak olursa; Kopenhag’da 30,7 milyon km’lik sürüş sonrasında elde edilen yakıt tasarrufu: 1,7 milyon litre,
Kopenhag’da su tüketiminde sağlanan tasarruf miktarı: 5,5 milyon m3, Barselona’da uygulanan akıllı trafik ve park sulama sistemlerinden elde edilen 600.000 litre ekonomik kazançlar sağlamıştır.”[10]
“Dünyadaki akıllı şehir dönüşümlerinde sosyal faydaya bakılacak olursa; Kopenhag’da
bisiklet hırsızlığında meydana gelen azalma: %50, Barselona’da belediye uygulamalarını
kullanan vatandaş oranı: %22,7 sosyal faydalar sağlamıştır.”[10]
Ülkemizde ağırlıklı olarak e-belediyecilik anlayışı ile hayata geçirilen hizmetler doğrultusunda başlatılan akıllı şehirlere evrimle süreci, kamu, yerel yönetimler ve ar-ge tabanlı bilişim firmalarının birlikte çalışıp ürettiği inovatif hizmet/ürünler ile bir ivme kazanmış durumdadır.
Bununla birlikte, akıllı şehir fonksiyonlarını tam olarak hayata geçirmenin oldukça meşakkatli bir süreç olduğunun altı çizilmelidir. Sunduğu avantajlar, yerel yönetimler ve kent
sakinleri için oldukça cazip gelmekle birlikte; teknik, yönetsel, ekonomik ve toplumsal bir
dizi sorunun çözülmesi gerekmektedir. Bu sorunların çözülmesinde belediyelere büyük sorumluluklar düşmektedir. Bu sorumlulukların getirdiği risklerde mevcuttur.
Bu noktada yerel yönetimler ile Ar-ge fonksiyonuna da sahip olan bilişim firmalarının
birlikte çalışması bir zorunluluk olarak görülmektedir. Her ne kadar tüzel kişiliğe sahip olsalar da belediyelerin kendi başlarına ar-ge yapabilme yeteneğine kavuşabilmeleri için ciddi
yatırım yapılması ve sancılı bir tecrübe sürecine ihtiyaç olacaktır. Ancak özel sektörde belediyelerin ihtiyaç duydukları teknolojiler konusunda yıllardır ar-ge çalışmaları yapmış ve
knowhow birikimine sahip olmuş firmalarla yapılacak işbirlikleri maliyetleri düşürürken
başarı oranlarını arttıracaktır.
73
Akıllı şehir dönüşümlerinde inovatif yaklaşımlar ve ar-ge tabanlı işbirlikleri yapan belediyelerin bu uyum sürecine daha hızlı adapte olduğu ve kaynak kullanımını daha verimli
hale getirdiği, sağlanan toplam faydayı ve gelirlerini de arttırdığı gözlenmiştir. Sağlanacak
faydalar aşağıda sıralanmıştır.
“Çalışma kapsamında incelenen ve etki analizi yapılmış akıllı şehir programlarının Türkiye ölçeğinde tasarlanması ve bütünsel bir biçimde uygulanması halinde akıllı şehirlerin
ülkemizin gayri safi yurtiçi hasılasına katkısının yıllık 25-30 milyar TL arasında olması öngörülmektedir.”[10]
“Başarılı uygulama örnekleri değerlendirildiğinde, ülkemizdeki 30 büyük şehrin akıllı şehir olabilmesi halinde Türkiye genelinde %20 enerji tasarrufu potansiyeli mümkündür.”[10]
“Güncel gelişmeler ışığında uluslararası başarılı örneklerdeki akıllı trafik uygulamalarına
benzer çözümlerin hayata geçirilmesiyle günde ortalama 100 dakikanın trafikte geçirildiği,
nüfusu 10 milyondan fazla olan bir şehrimizde insanların trafikte geçirdiği saatin geri kazanımı şehir genelinde yılda ortalama 104 milyon saate ulaşabilmektedir.”[10]
“Akıllı kavşak uygulamalarıyla kavşaklardaki duraklamalarda günde ortalama %35-45
arası azalma potansiyeli mevcuttur.”[10]
KAYNAKÇA
[1]
İnnocentrum Sistematik İnovasyon Yönetimi.(2016).
http://innocentrum.com/yazilar/kamudainovasyon.php
[2]
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kurumsal Web sayfası. Hizmetler [Çevrim-içi:
https://www.ibb.istanbul/SitePage/Index/118], Erişim tarihi: 28.11.2018.
[3]
MÜSİAD Araştırma Raporları: 76 KÜRESEL REKABET İÇİN AR-GE ve İNOVASYON.
İstanbul: Pelikan Basım. (2012).
[4]
Akıllı Şehirler. İstanbul: İstanbul Teknik Üniversitesi Vakfı. (2017).
[5]
İstanbul Fatih Belediyesi Kurumsal Web sayfası. 2018 Yılı Performans Programı. [Çevrim-içi:
http://www.fatih.bel.tr/assets/file/performans2018.pdf], Erişim tarihi: 28.11.2018.
[6]
Akıllı Şehir Yol Haritası. İstanbul: Vodafone, Deloitte. (2016)
[7]
Karayolu Trafik Kaza İstatistikleri. (2017). TUİK:
(http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=27668
[8]
Ekonomik Kazalar. (2016). Sözcü https://www.sozcu.com.tr/2016/ekonomi/kazalar-7-500-canaliyor-20-milyar-lira-yok-oluyor-1368916/
[9]
Ekonomi. (2015). Türkiye Gazatesi: https://www.turkiyegazetesi.com.tr/ekonomi/269741.aspx
[10] Akıllı Ulaşım Sistemleri Uygulamaları ve Türkiye için Bir Aus Mimarisi Önerisi. (2014)
Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı:
http://udhb.gov.tr/images/hizlierisim/ae6c89c3f033ef9.pdf
74
[11] İBB İSBAK A.Ş. FAALİYET RAPORU. (2016). İstanbul: İstanbul Bilişim ve Akıllı Kent
Teknolojileri A.Ş.
[12] Akbaş, A., 2009. “ Toplu Ulaşımda Akıllı Sistem Çözümleri”, Toplu Ulaşımda Akıllı Sistemler
ve Uygulamaları, Panel, Beşiktaş, İstanbul
[13] Ego Genel Müdürlüğü Faaliyet Raporu. (2014). Ankara: Ankara Büyükşehir Belediye
Başkanlığı.
[14] Sınmaz, S.(2015). Enerji Verimliliği Temasının Türkiye Şehir Planlama Sistemine Entegrasyonu: Lapseki Kenti İçin Bir Yaklaşım. Journalagent, 195-204
[15] Kırmızıoğlu, E. (2014, Mayıs 9). Ülkemizin 2023 Stratejik Vizyonu Doğrultusunda Akıllı
Şebekeye Geçilmesi İçin Oneriler. İstanbul: ICSG
[16] Belediye Kanunu. (2005, Temmuz 3). Mevzuat:
http://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.5393.pdf
[17] Türkiye Akıllı Şehirler Değerlendirme Raporu. (2016, Mart 1). Türkiye Bilişim Vakfı:
http://tbv.org.tr/Turkiye_Akilli_Sehirler_Degerlendirme_Raporu-Web.pdf
75
76
Kümelenme Politikalarının Başarısı: Kavramsal Açıdan Bir Değerlendirme
Dr. Öğr. Üyesi Selda Görkey1, Arş. Gör. N. Elif Küçük2
Uluslararası Ticaret Bölümü/İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi/İstanbul Kültür Üniversitesi
2
Uluslararası Ticaret Bölümü/İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi/İstanbul Kültür Üniversitesi
Halkalı, İstanbul, 34303, Türkiye
1
s.gorkey@iku.edu.tr, 2n.kucuk@iku.edu.tr
1
ÖZET
Kümelenme politikaları, bir ülkenin iktisadi kalkınmasında kilit rol oynayan sanayi kümelerini destekleyen politikalar bütünüdür. Bölgelerin gelişmesine katkıda bulunmak amacıyla kamu tarafından
hazırlandığından, bu politikalar kalkınma politikasının bir aracı olarak kabul edilirler. Doğru politikaların oluşturulması ve uygun politika seçimi, gelişmişlik seviyesinin bölgeler arasında farklılaşmamasını ya da bu farkın daha az olmasını sağlayacaktır. Bu durum ise kümelenme politikalarının başarısının incelenmesinin gerekliliğini ortaya koymaktadır. İlgili yazın incelendiğinde, çalışmaların oldukça
büyük bir kısmının küme oluşturma, kümelenme politikaları ve uygulamadaki politikalara yoğunlaştığı dikkat çekmektedir. Bu politikaların başarısına kavramsal açıdan odaklanan ve konuyu bu eksende
tartışan yeterli sayıda çalışma bulunmamaktadır. Bu çalışma ile kümelenme politikalarının başarısı ya
da başarısızlığına ilişkin güncel bir durum değerlendirmesinin kavramsal açıdan yapılarak yazına
katkıda bulunulması amaçlanmaktadır. Bu amaçla ilk olarak; içeriği konusunda tam bir uzlaşma bulunmayan kümelenme politikalarının sınırları çizilmeye çalışılmaktadır. Ardından kümelenme politikalarının başarısının son dönemde neden bir tartışma konusu olarak incelenebileceği açıklanarak,
konuya ilişkin değerlendirme yapılmaktadır. Son olarak bu politikaların başarıya ulaşmasına yönelik
çeşitli önerilerde bulunulmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Kümelenme, Kümelenme Politikaları, Bölgesel Kalkınma Politikaları
The Success of Cluster Policies: An Evaluation from a Conceptual
Perspective
ABSTRACT
Cluster policies include a set of policies used for supporting clusters, which plays a key role in
economic development, in an economy. Since these policies are designed to enhance regional
development by public sector, they are accepted as one of the policy tools of economic development.
Forming and applying appropriate policies lead to eliminating or reducing development differences
accross regions, hence it is crucial to examine the success of cluster policies. Relevant literature is rich
in studies that concentrate on forming clusters, cluster policies and explaining cluster policies that are
in practice. However, there are not sufficient number of studies in the literature that focus on the
success of such policies conceptually, and discuss the issue from the conceptual perspective. Hence,
this study aims to contribute in the literature by examining the current state of the success of cluster
policies within the conceptual framework. For this purpose, firstly the study aims to determine the
scope of these policies clearly, as their coverage and limits are stated diversely in different studies.
After then, it makes an evaluation on cluster policies by explaining the reasons why success of cluster
policies are in question recently. The study also makes various suggestions for the success of these
policies.
Keywords: Clustering, Cluster Policy, Regional Development Policy
77
1. GİRİŞ
Kümelenme kavramı, en basit tanımıyla, birbiriyle ilişkili firmaların belirli bir coğrafi
bölgede yoğunlaşmaları olarak ifade edilebilir. Kümeler firmaların yanı sıra, kamu kurumları
ve üniversiteler gibi çeşitli kurumları kapsamaktadır. Firmalar ve kurumlar arasındaki etkileşimin mikro ve makro boyuttaki olumlu sonuçları daha önceki yıllarda belirtilmiş olmasına
karşın, konuya bugünkü bakış açısını getiren sistematik yaklaşım Porter’ın teorisi ile 1990’lı
yıllarda şekillenmiştir [1]. Konunun kamu müdahelesini gerekli gören kümelenme politikalarının uygulanmasına ise 2000’li yıllarda başlanmıştır. Dolayısıyla, konu çok eski bir geçmişe
dayanmamakta ve bu yönüyle halen geliştirmeye açık olarak nitelendirilmektedir [2].
Kümelenmeler ve dolayısıyla kümelerin gelişmesine ve rekabetçi avantaj kazanmasını
hedefleyen kümelenme politikaları, ekonomilere farklı açılardan etkilerde bulunmaktadır.
Bu etkiler iktisadi bakımdan; mikro iktisat, makro iktisat, uluslararası iktisat ve kalkınma
iktisadı alt disiplinleri açısından incelenebilir. Coğrafi yoğunlaşmalar, firmaların maliyetlerine azaltıcı etkide bulunarak, rekabetçiliklerini ve verimliliklerini arttırmaktadır.
Firma düzeyindeki bu etkiler mikro iktisadı boyut kapsamında incelenmektedir [3]. Almanya’daki Bavarya bölgesinde uygulanan kümelenme politikalarını inceleyen bir çalışmada, ilgili politikaların firmaların yenilik yapma potensiyelini %4.6 ile %5.7 arasında arttırdığı ortaya konmuştur [4, 5]. Bu bulgu, kümelenmenin firmaların yenilik yapabilmeleri
üzerindeki etkisini göstermesi açısından önem taşımaktadır. Aynı küme içinde bulunan firmalar ile rekabetçiliğin artması sayesinde, maliyetlerde düşüş ve verimlilik artışı elde eden
firmaların uluslararası pazarda rekabetçi avantajlı konuma ulaşmaktadırlar [2]. Bu firmaların
sayıca artış göstermesi sonucunda küme başarısı artmakta, bu başarı ise yeniliklerin yaratılmasına ve bu yeniliklerin ekonominin diğer kesimlerine yayılmasına ve teknolojik gelişme
sağlanmasına katkıda bulunmaktadır. Bu durum ise ekonomideki üretim kapasitesinin, dolayısıyla büyümenin, istihdamın, refahın artmasını ve ülkenin kalkınmasını sağlamaktadır. Bu
durum kısaca, yerel kalkınmanın bölgeye, bölgesel kalkınmanın ise ulusal kalkınmaya yol
açması şeklinde özetlenebilir [6, 7].
Kümelenme politikaları incelendiğinde, ilintili diğer politikalarla, özellikle sanayi politikaları ile, aynı anlama gelecek şekilde kullanıldığı dikkat çekmektedir. Coğrafi yoğunlaşmaları içerecek şekilde bilgi üreten küme oluşumlarını ve küme içerisindeki karşılıklı
bağımlılığı odağına yerleştiren kümelenme politikaları; sanayi politikaları ve bilim-teknolojiyenilik politikaları ile ilintili olsa da ayrı bir politika alanını oluşturmalıdır [8]. Bu duruma
ek olarak, son dönemde kümelenme politikalarının başarısının tartışma konusu haline geldiği
gözlenmektedir [9]. Bu iki durum, kümelenme politikaların kavramsal açıdan incelenmesi
gerekliliğini göstermektedir. Yapılan bu çalışmada kümelenme politilkaları konusu, ülkenin
tamamının ilerlemesine odaklanan makro iktisat ve kalkınma iktisadı perspektifine odaklanmaktadır. Bu bağlamda, çalışma ile konunun kavramsal açıdan incelenmesi; esasen birbirinden bağımsız olarak sunulan kavramsal incelemelerin birbirleri arasındaki ilişki ve etkileşimi
irdelemesi ile yazına katkıda bulunulması amaçlanmaktadır.
78
Çalışmanın ikinci bölümünde kümelenme politikalarının kavramsal içeriğini inceleyen
çalışmalara yönelik bir yazın taraması yapılarak çalışmanın amacı ve yöntemi belirtilmiştir.
Üçüncü bölümde küme ve kümelenme politikaları tanımları yapılarak bu politikaların ülke
ekonomileri açısından önemine değinilmiştir. Dördüncü bölümde kümelenme politikaları
kavramsal açıdan detaylı bir biçimde incelenmiş, beşinci ve son kısım olan sonuç yerine
kısmıyla çalışma tamamlanmıştır.
2. YAZIN TARAMASI VE ÇALIŞMANIN AMACI
2.1. Yazın Taraması
Kümelenme teorisine ilişkin yazın incelendiğinde, konuya birkaç teorinin etki etmiş olduğu dikkat çekmektedir. İlk olarak Tarımsal Lokasyon Teorisiyle von Thünen, Endüstri
Lokasyon Teorisiyle Alfred Weber, Geleneksel Konum ve Yığılma Teorileriyle Christaller
ve Lösch, Coğrafik Yığılmalar Teorisiyle Marshall, Yeni Ekonomik Coğrafya Teorisiyle
Krugman ve nihayet Kümelenme Teorisiyle Porter günümüzdeki kümelenme teorisini kaleme almıştır [10].
Marshall Coğrafik Yığılmalar Teorisiyle mekansal olarak birbirlerine yakın olan işletmelerin kendi içlerinde fayda sağlayacalarına vurgu yapmıştır. Bu faydaları elde etmek isteyen firmaları özendiren faktörlere de “Marshallgil Dışsallıklar” adı verilmektedir [11].
Krugman Yeni Ekonomik Coğrafya teorisiyle yığılma ekonomilerinin, ulaşım maliyetlerinin
ve dışsallıkların rolüne vurgu yapmıştır [12]. Porter’ın küme konsepti ise rekabet, yenilikçilik, bölgesel ve ekonomik yeniden yapılandırma, mekansal yığılma, tedarik zinciri ve sanayi
bölgelerine odaklanmaktadır [13]. Porter’ın ileri sürdüğü Elmas Modeli’ne göre ise işletmeler kendilerine özgü dört faktörün etkisiyle uluslararası rekabet üstünlüğü kazanmaktadırlar.
Bu faktörler; üretim faktör koşulları, talep koşulları, ilişkili ve destekleyci sanayiler ve işletmelerin stratejisi ve rekabet durumudur [14]. Porter sadece teori alanında değil aynı zamanda
anahtar politika araçları açısından da ilgili yazına katkıda bulunmuştur [15].
Kümelenme politikalarının kavramsal açıdan incelenmesine ilişkin detaylı bir çalışma
Raines’in 2002 yılında yayınlanmış olan kitabı olarak gösterilebilir. Kitap bölümlerinden
oluşan bu çalışma ilk olarak kümelenme ve kümelenme politikaları konularını teorik ve kavramsal olarak çok detaylı olarak inceleyerek, kavramsal bir çerçeve sunmaktadır. Kümelenme politikalarına; networklerin oluşturulması, öğrenme sürecinin yerleşmesi ve bilginin
yayılması konularına ulusal, bölgesel ve mekansal açılardan değinilmektedir. Kavramsal
açıklamaların ardından çalışma kapsamında Avrupa’da yer alan seçilmiş yedi kümeye örnek
olay incelemesi olarak yer vermektedir. Örnek olay incelemeleri; bölgenin ekonomik karakteristiği, bölgede kümelenme politikasının oluşturulması, politika içeriği ve politikaların
bölgelerdeki iktisadi gelişmeye etkisinin incelenmesini oluşturmaktadır. Örnek olay analizleri ile bölgelerin özelliklerine göre ne tür politikaların başarıya ulaştığının incelenmesi açısından, bu çalışma konunun kavramsal boyutunun anlaşılmasına katkıda bulunmaktadır [16].
79
Kümelenme politikalarına ilişkin bir başka kavramsal irdelemeyi içeren çalışmada, küme
içindeki yenilik faaliyetlerinin koordinasyon sürecindeki network başarısızlıklarına odaklanılmıştır. Bu noktadan hareketle, küme içinde bilginin yaratılması için işbirliğinin gerekli
olduğuna vurgu yapan çalışma, kümelenme politikalarının uygulanma ve başarıya ulaşmasının son dönemde sorgulandığını belirtmektedir. Kümelenmelerin ve kümelenme politikalarının güçlü ve zayıf yanlarını kavramsal olarak, oldukça detaylı bir biçimde inceleyen çalışma
güncel olması sebebiyle de yazına katkıda bulunmuştur [9].
Kümelenme yazınında, kümelenmenin çeşitli açılardan analiz edildiği birçok çalışma
bulunduğuna dikkat çeken bir çalışmada; kümelenme teorisi ve politikası bir araya getirilerek kavramsal araştırma yapılmıştır. Bu çalışma ardından Asya ve OECD ülkelerindeki bölgesel kümelenme politikalarını birbirleriyle karşılaştırarak konunun kavramsal boyutuna
katkıda bulunmayı amaçlamıştır [7].
Kümelenme politikasını kapsamlı bir biçimde ele alarak kavramsal inceleme içeren diğer
çalışmalardan başlıcaları; 2004 yılında Andersson ve arkadaşları, 2011 yılında Bacak ve
Altaş, 2018 yılında Brookings, 2012 yılında Küçüker, 2010 yılında İrhan ve 2010 yılında
Keskin ve Dulupçu tarafından gerçekleştirilmiştir [17, 6, 18, 19, 3, 20].
2.2. Çalışmanın Amacı ve Kapsamı
Kümelenme ve kümelenme politikasına ilişkin yazın incelendiğinde, yapılan birçok çalışmanın küme insiyatiflerinin oluşumu, küme oluşturma süreci ve uygulamadaki kümelenme politikalarına örnek olay incelemelerine yönelik olduğu söylenebilir. Kümelenme
politikalarının diğer kamu politikalardan farkına değinen çalışmalar bulunmakla birlikte,
kümelenme politikalarına kavramsal açıdan odaklanan yeterli sayıda çalışma bulunmamaktadır. Kavramsal açıdan konuya odaklanan çalışmalardaki incelemelerin ise birbirinden bağımsız olduğu dikkat çekmektedir. Bu çalışma ile kümelenme politikalarının kavramsal içeriğine, uygulama alanlarına ve başarısına ilişkin güncel bir değerlendirmenin yapılması
amaçlanmaktadır. Ayrıca, yazında birbirinden farklı olarak önerilen yaklaşım ve görüşlerin
birbirleriyle etkileşimlerinin değerlendirmesinin yapılması ile yazına katkıda bulunulması da
amaçlanmaktadır. Bu amaca yönelik olarak ayrıca, kümelenme politikalarının son dönemde
başarısının ve geçerliliğinin neden tartışma konusu haline geldiği incelenmektedir. Kümelenme politikalarının kavramsal açıdan incelenmesinde, ilgili politikaların makro iktisadi ve
kalkınma iktisadı açısından etkilerine odaklanılan bu çalışmada tanımlayıcı araştırma yönteminden faydalanılmıştır.
3. KÜME, KÜMELENME VE KÜMELENME POLİTİKALARI
3.1. Küme Kavramı
Küme kavramının içeriği araştırıldığında tek bir tanım üzerinde mutabakata varılmadığı,
farklı tanımlamaların yapıldığı görülmektedir. Michael E. Porter’a göre kümeler belirli
alanlardaki ortaklıklar ve dışsallıklarla birbirlerine bağlantılı şirketler ve kurumların coğrafi
80
olarak birbirlerine yakın olmasını ifade etmektedir. Bu tanımlamaya göre kümeler uzman
tedarikçilerden, servis sağlayıcılardan ve ilgili endüstrilerdeki firmalardan üniversitelere,
standart kurumlardan ve ticaret birliklerine kadar çeşitli kurumlardan oluşmaktadır. Bu kurumların birbirlerine coğrafi olarak yakın olması, yenilikçi davranışı teşvik etme ve pekiştirme sürecinde fikirlerin insanlar arasındaki hareketini kolaylaştırdığı söylenmektedir [21].
OECD kümelenme tanımında ise birbirleriyle üretim ağı içerisinde olan aktörlerin ürün,
hizmet ve yenilik üretmede birbirlerine olan bağımlılıklarına odaklanmaktadır. Becattini’ye
[22, 23] göre ise kümeler firmalar ve insanlar arasındaki sosyal ilişkiler üzerinde kendilerini
göstermektedir. Storper’in küme kavramında ise bölgesel uzmanlıkların altı çizilmektedir.
Birleşmiş Milletler Sınai Kalkınma Örgütüne göre ise kümelenme birbirleriyle ilişkili olan
firmaların coğrafi olarak aynı yerde yoğunlaşmasıdır. Sövell ve arkadaşlarına [24, 23] göre
ise küme büyüme ve rekabet gücü ile ilişkili olurken, Harvard Business Scholl Strategic and
Compepetive Institues ise kümelenmeyi büyüme, rekabet gücü ve verimlilikle ilişkilendirmektedir [23].
Genel olarak kümelerin tanımlanması yedi anahtar kavram çerçevesinden gerçekleştirilmekte olup bu kavramlar; coğrafi yakınlık, uzmanlaşma, çoklu aktörler, rekabet ve iş birliği,
kritik kütle, küme yaşam döngüsü ve yenilik olarak belirtilebilir. Firmalar ölçek ekonomileri,
sosyal sermaye ve öğrenme süreçleri nedeniyle coğrafi olarak birbirlerine yakın bulunmak
isterler. Kümelerde uzmanlaşma önemli bir noktadır ve belli bir faaliyet alanında toplanılmaktadır. Kümeler sadece firmalardan oluşmaz. Firmaların yanında dış paydaşlar da çok
önemli yer tutmaktadır. Dış paydaşlar üniversiteler, kamu kurumları, finans sektörü gibi
aktörlerdir. Rekabet ve iş birliği ise küme aktörleri arasındaki rekabeti simgelemektedir.
Kritik kütle ise iç dinamikleri elde etmek için gerekli olan bir özelliktir. Küme yaşam döngüsü ise kümelerin geçirdiği evrimi ifade etmektedir. Yenilik ise kümelerin teknolojik, ticari
ve organizasyonel olarak değişim geçirmesine referans vermektedir [17].
3.2. Kümelenme Politikası İhtiyacı
Kümelenme politikalarına duyulan ilgilinin diğer bir sebebi ise gelişmiş ve gelişmekte
olan ülkelerde son dönemde daha da önem kazanan küreselleşmenin nasıl yönetilebileceğine
dair soruların ortaya çıkması ve yenilikten elde edilecek yeni faydaların farkına varılmasıdır
[17].
Kümelenme politikalarının amacı bölgesel ekonomiyi güçlendirerek bu sayede ulusal
ekonominin de güçlenmesini sağlamaktır. Bu amaçla incelendiğinde kümelenme politikası
araçları kümenin çeşidi ve bölgenin ihtiyaçlarına göre farklılık gösterecektir [25]. Bu bağlamda gelişmiş ya da gelişmekte olan ülke fark etmeksizin ülkeler kendi ihtiyaçlarına göre
kümelenme politikalarını oluşturdukları bilinmektedir. Bu politikaların oluşturulasında kalkınma politikaları ve yenilik odaklı çalışmalar birlikte etkili olmaktadır. Bu politikaların
oluşturulmasında farklı dış paydaşlar da etkili olmaktadır. Bu dış paydaşlar firmalar, üniversiteler, araştırma merkezleri, bölgesel mesleki birlikler ve yerel odaklardır [26].
Ana akım ekonomi yazını piyasa başarısızlıklarını politikaların ortaya çıkmasında ana un81
sur olarak görmektedir. Bu durum kümelenme politikalarını ortaya çıkışında da etkili olmuştur. Asimetrik bilgi, dışsallıklar, ölçek ekonomileri ve bedavacılık sorunu piyasa başarısızlıkları nedeniyle kümelenme politikalarına ihtiyaç duyulmaktadır. Bunun dışında hükümet
başarısızlığı ve sistemik başarısızlık da kümelenme politikalarına ihtiyaç duyulmasının diğer
sebeplerindendir [17].
Tüm bunların yanında küme girişimleri bölgelere ekonomik kalkınmalarını sağlama imkânı vermektedir. Bir bölgenin rekabet edebilirliği sadece tek bir firmaya bağlı olmayıp tüm
sanayinin yenilikçi tutumuna bağlıdır [27].
3.3. Kümelenme Politikası Araçları ve Yaklaşımları
Kümelenme politikaları kavramı ilk olarak Avrupa’da ortaya çıkmış olup sanayi politikalarını teşvik etmekten ziyade yeniliği teşvik etmektedir. Günümüzde ise kümelenme politikaları sanayi politikalarıyla daha yakından ilgilidir. Amacı ülkenin sanayisinin rekabet
edebilirliğini arttırmaktır [27].
Kümelenme politikaları kümelerin rekabet edebilirliği, verimliliği ve işletmelerdeki istihdamı arttırdığı düşüncesi üzerine kuruludur. Dolayısıyla kümelenme politikaları birçok politikayı içine alan kapsayıcı bir şekilde olmalıdır. Bu politikalar bölgesel kalkınma politikaları,
sanayi politikaları, bilim ve teknoloji politikaları, KOBİ gelişim politikaları ve dış ticaret
politikalarıdır [6].
Kümelenme politikaları üç farklı kategoride de irdelenebilir. Buna göre ilki kümenin rekabet gücünü belirleyen yenilikçilik ve ekonomik büyümeyi gerçekleştirilebilmesi için gerekli olan iş çevrelerinin oluşturulabilmesine yönelik politikaların hayata geçirilmesidir.
İkincisi, araştırma ve yenilikçilik politikaları gibi daha geleneksel politikalardır. Üçüncüsü
ise belirli bir kümenin hayata geçirilmesini sağlayan kalkınma politikalarıdır [28].
Kümelenme politikalarının oluşturulmasında [29, 6] beş yaklaşım mevcuttur. Bunlar; yaratıcı yaklaşım, dar yaklaşım, yukarıdan aşağıya yaklaşım, evrimci yaklaşım ve ağ yaklaşımıdır. Yaratıcı yaklaşım yeni kümelerin kurulması ile ilgili olurken dar yaklaşım sadece
kamu otoritelerinin uygulamalarıyla ilgilidir. Yukarıdan aşağıya kümelenme yaklaşımı merkezi düzeyde belirlenen küme politikaları olmakla birlikte yerel paydaşların görüşlerine yer
vermemektedir. Evrimci yaklaşım bölgedeki yeniliği takip ederek kamu-özel sektör birlikteliğini savunmaktadır. Politika yapıcılar bölgedeki yetkinliklerin, öğrenme kabiliyetlerinin ve
bilginin geliştirilmesi için politika üretmektedirler. Ağ yaklaşımı ise bölgedeki kamu-özel
sektör aktörleri arasındaki ilişkiye odaklanmakta, bu yönüyle kamu-özel sektör ortaklığı
başarılı bir kümelenme politikasının özelliklerinden biri olarak görülmektedir [6].
4. KÜMELENME POLİTİKALARININ KAVRAMSAL AÇIDAN İNCELENMESİ
Kümelenme politikalarına ihtiyaç duyulmasının temel nedeni, küme içerisindeki firmaların koordinasyonu sonucunda yenilikçi faaliyetlerin oluşturduğu piyasa başarısızlıklarının
bertaraf edilmesidir. Bilgiye sahip olma amacıyla uygulanan kümelenme politikalarından
82
için işbirlikleri yaratılmasını esas almaktadır. Son dönemde kümelenme politikasından sağlanan faydalar tartışma konusu haline gelmiştir. Özellikle bu politikaların başarı sağlamasının tartışmaya açık hale geldiği dikkat çekmektedir. Bu durumun sebebi ise farklı ülkelerde
yer alan kümelerin coğrafi, teknolojik ve tarihi bağlamının birbirinden farklı yapıya sahip
olmasıdır. Bu heterojenlik ise kamu politikalarının başarı sağlayamamasına yol açarak [9]
kümelenme politikasının kavramsal açıdan incelenmesini gerekli kılmaktadır.
Kümelenme politikalarının kavramsal açıdan irdelenmesine yönelik bir diğer gereklilik,
bu politikaların, kendisiyle yakın ilişki içinde olmasına karşın farklı uygulama alanları olan
diğer politikalar yerine, kimi zaman da bu politikalarla eş anlamlı olarak kullanılmasıdır.
Yapılan bir çalışmada, kümelenme politikasının beş politika alanıyla ilintili olduğunu, dolayısıyla tüm bu politikaların birbirleriyle bütünleşik şekilde uygulanmasının önemine dikkat
çekilmektedir. Bu politikalar ilgili çalışmada; bölgesel kalkınma politikaları, sanayi politikaları, bilim ve teknoloji politikaları, KOBİ gelişim politikaları ve dış ticaret politikaları
olarak belirtilmiştir [6].
Belirtilen beş politika içerisinden, kümelenme politikalarının yazında en çok sanayi politikaları yerine kullanılıyor olduğu dikkat çekmektedir. Oysa kümelenme politikası ve sanayi
politikası birbirinden farklılık arz etmektedir. Sanayi politikaları genellikle iktisadi zorluk ve
düşüşle karşılaşan sanayilerin desteklenmesini içerirken, kümelenme politikaları ise bu yaklaşımın tam tersi bir anlayışa sahiptir. Kümelenme politikaları, daha yüksek rekabetçi avantaja sahip olma potansiyeli olan bölgeleri esas almaktadır. Bu noktadan bir sonraki aşama
olan kümenin seçilmesi konusuna yönelik olarak yazında farklı bilimsel argüman bulunmaktadır. Kimi çalışmalarda bölgenin seçimi önem taşırken, kimi çalışmalar bu sürecin
kamu müdahelesi olmadan, kendiliğinden gerçekleme gerekliliğini vurgulamaktadır [9].
Konuya ilişkin oldukça kapsamlı kavramsal incelemeyi ve farklı örnek olay analizlerini
içeren bir çalışmada ise, kümelenme politikalarının diğer politikalarla karıştırılmaması gerekliliğine dikkat çekilmekle birlikte, ülke deneyimlerinin birbirinden farklı ve kümelerin
heterojen olması nedeniyle kümeye yönelik uygulanacak politika alanının değişkenlik gösterebileceği belirtilmiştir [30, 8]. Yapılan başka bir çalışmada ise, kümelenme politikası kavramının kapsamındaki belirsizliğe dikkat çekilerek, kümelenme politikasının sanayi politikasından ayrılamayacağına, hatta sanayi politikasının bir parçası olarak incelenmesi gerektiği
vurgulanmıştır [21].
Kümelenme politikalarının ortaya çıkmasının temel nedenlerinden biri, daha önce de belirtildiği gibi, piyasa başarısızlıklarıdır. Bu durum firmaların yenilik faaliyetlerinden kaynaklanan taşma etkileri sonucunda bilginin yayılması ve kendilerinin gerçekleştirmiş olduğu
Ar-Ge faaliyetlerinden gerektiği ölçüde faydalanamamalarından kaynaklanmaktadır [9].
Kümelenme politikakarının yenilik politikalarıyla ilişkisi bu noktada belirgin hale gelmektedir. Piyasa başarısızlığın bertaraf edilmesini amaçlayan kümelenme politikaları, teknolojik
gelişmenin hızlı bir biçimde gerçekleşmesine de katkıda bulunarak bilim ve teknoloji
politikalarının uygulanma süreçleriyle de ilintili olmaktadır.
83
Her ne kadar kümelenme politikaları; sanayi, bilim-teknoloji-yenilik, KOBİ, ticaret politikalarıyla yakın ilişki içerisinde olsa da kümelenme politikası diğer politikalardan daha
farklı olması sebebiyle, ayrı bir politika türünü oluşturmaktadır. Kümelenme politikalarının
günümüzde bölgesel kalkınma politikalarının bir parçası olarak ele alındığı kabul görmektedir [13, 8]. Yapılan bu çalışmada da kümelenme politikaları, bölgesel kalkınma politikasının
bir parçası olarak incelenmektedir.
Çalışmanın esas amacı kümelenme politikalarının kavramsal açıdan incelenmesi olsa da
bütünlük sağlamak maksadıyla, kümelenmenin kavramsal açıdan irdelenmesine de yer verilmiştir. Yazın incelendiğinde, küme oluşumunda üç temel kriterin bulunduğu dikkat çekmektedir. Bu kriterler; küme ölçeği, coğrafi yakınlık ve karşılıklı bağımlılık olarak belirtilmiştir. Bu kriterlerden ilki olan küme ölçeği için optimal bir değer belirtilememektedir. Yeterli ölçeğin, firmaların bir araya gelerek tedarikçileri ya da firmaların faaliyet alanıyla ilintili
kurumları kümelere çekebilme yetisinin oluşmasıyla belirlenebileceği vurgulanmaktadır
[18]. Küme içerisindeki firmaların birbirleriyle karşılıklı bağımlı olma durumu, küme içindeki firmaların entegrasyonunu sağlamakta etkili olmaktadır. Her ne kadar karşılıklı bağımlılığın önemi belirtilse de firmaların bir araya gelerek bir küme oluşturması açısından yeterli
koşul olmadığı vurgulanmaktadır [7]. Kümenin oluşmasında etkili ikinci kriter olan coğrafi
yakınlık; firma ve kurumların belirli bir bölgede yoğunlaşmasını ifade etmekle birlikte [18]
her yoğunlaşma küme olarak nitelendirilememektedir [3]. Küme oluşumunda etkili olan son
kriter olan karşılıklı bağımlılık ile vurgulanan ise firmaların birbirlerine yakın olmaları dolayısıyla rekabet avantaj elde edebiliyor olmalarıdır. Bu bağlamda karşılıklı bağımlılığın; tedarik zinciri, meslek ile beceri yapısına göre ve teknolojik gelişme ile know-how yoluyla ortaya çıkabileceği söylenebilir [18]. Küme içi ilişkilerin küme başarısını arttırdığı yaygın
görüşe ek olarak, küme-dışında yer alan networklerle ilişkilerin de küme başarısına oldukça
büyük katkısı olduğu son dönemde ortaya konan araştırma sonuçları arasında yer almaktadır.
[19]
Küme oluşumları rekabetçiliğin artmasını sağlamaktadırlar. Rekabetçiliğin artmasında ise
öncelikle bölge içinde yer alan firmaların üretim düzeylerinin artması etkili olmaktadır. Buna
ek olarak, yenilik faaliyetlerinin hızlandırılması ve verimlilik artışının sağlanması da rekabetçiliğe etki etmektedir. Rekabetçiliği arttıran son unsur, küme içerisinde yeni firmaların
oluşması ile kümenin genişleyerek güçlenmesinin sağlanmasıdır [31]. Bu ilerlemenin gerçekleşmesindeki temel amaç, firma başarısının değil, küme başarısının hedef alınmasıdır [5].
Kümelenme politikalarının iktisadi boyutunun incelenmesinde, belki de en dikkat çekici
yanlardan birini dışsallıklardan kaynaklanan bilginin taşma (spillover) etkisi oluşturmaktadır. Bilginin bir kez yaratıldıktan sonra taşma ve yayılma etkileriyle, önce küme içerisindeki
diğer firmalara ardından küme dışına taşınması kavramın önemli bir kavramsal çerçeveye
işaret etmektedir. Bu noktada kamu müdahelesi ile uygulanan kümelenme politikaları ise
bilginin üretilmesine odaklanmaktadır [32]. Politika açısından küme içerisinde bilginin
oluşmasında üç etken bulunmaktadır. Bilginin firmaların karşılıklı etkileşimiyle gerçekleşe-
84
bileceğini savunan ilk yaklaşımın pratikte nadiren gözüktüğüne dikkat çekilmektedir. Bu
eleştiri aynı zamanda, küme içerisindeki firmaların karşılıklı bağımlı olma gerekliliğine yöneltilen bir argümanı temsil etmektedir. Bilginin üretilmesinde etkisi olan ikinci yaklaşım
küme içerisinde rekabetin artmasıdır. Rekabetin arttığı genellikle görülmekle birlikte, bu
artışın görülmesi garanti altına alınamaz. Bilgi oluşumunda etkili son faktör olan firmaların
ve çalışanların mobilitesi ise yayılma mekanizması yoluyla bilgi üretimine olanak sağlamaktadır [20].
Kümelenme politikalarının uygulanması sürecinde kavramsal açıdan en yoğun biçimde
sunulan gereklilik küme oluşumları kamu tarafından değil piyasa öncülüğünde gerçekleşmesine yöneliktir. Kamunun bu konudaki etkisi doğrudan değil, dolaylı olarak gerçekleşmeli;
kamu küme içerisinde lider değil katalizor görevini üstlenmelidir. Bu açıdan kamu politikası
sanayileri ya da firmaları doğrudan sübvanse edecek şekilde tasarlanmamalıdır [7, 13]. Bu
noktada kümenin girişimci faaliyetler neticesinde kendiliğinden ortaya çıkmasını sağlayacak
bir ortamın oluşturulması gündeme gelmektedir. Kamuya düşen ise bu ortamın oluşmasına
yönelik olarak düzenlemeler yapmasıdır [18].
Kümelerin kendiliğinden oluşmasına etki edecek bu sürecin temelinde sürekli öğrenmenin firmalar tarafından benimsenmesi ve uygulaması yatmaktadır. Bu bakımdan kavramsal
olarak incelenmesi gereken boyut, uygulanan politikaların firmalara öğrenme sürecini benimsetebilme ve kamunun yeni küme oluşturma yolundaki başarısına yönelik olmalıdır.
Başarının sağlanmasına yönelik olarak da, kümedeki ortak öğrenim süreçleri ve yenilikçi
faaliyetlerin artmasını amaçlayan kamu ve özel sektör yatırımları politika aracı olarak ön
plana çıkmaktadır. Nihai amaç ise yatırımların bilgi üretme ve teknoloji adaptasyonu yaratma kapasitesini sağlamak olmaktadır. Bu kapsamda ayrıca, oluşan kümenin gelişmesini
sağlayabilecek uygun politika araçlarının seçiminin ya da gerekli politikaların tasarlanmasının sağlanması da kavramsal açıdan diğer önemli boyutu oluşturmaktadır [7, 5].
Kümelenme politikası, öğrenme süreçlerinin küme tarafından benimsenmesi kapsamında
incelendiğinde ise network (ağ yapısı) kavramı dikkat çekmektedir [8]. Yazında küme kavramının network kavramı ile oldukça ilişkili bir biçimde kullanılmaktadır. Bu noktada iki
kavramın yazındaki kimi çalışmalar tarafından birbirinden farklı kavramlar olarak kullanıldığını vurgulamak önem taşımaktadır. Bu çalışmalar network tanımı için, ortak bir projede
yer alan bir grup firma olarak tanımlanarak firmaların proje başarısı açısından birbirini tamamlamasını esas almaktadır. Küme kavramı ise sektörel ve coğrafi olarak yoğunlaşmış
olan firmaları belirtmektedir. Bu bakımdan küme kavramı dışsal ekonomilere vurgu yaparak,
uzmanlaşmış teknik, yönetsel ve finansal hizmetlere önem atfetmektedir. Kümeler,
uzmanlaşmayı esas olan bu hizmetler vasıtasıyla da kamu kurumları ve firmalardan oluşan
bir network gelişimine imkân tanımaktadır [33, 7].
Kümelenme politikalarına, politikaların uygulanmasının akabinde politika başarısının
kümedeki ya da bölgedeki etkisinin izlenmemesine yönelik bir eleştiri yöneltilmektedir.
Konu kavramsal açıdan incelendiğinde, izleme ve değerlendirme aşamasının pek incelenme85
diği görülmektedir. Halbuki, ülke ekonomisi açısından üretim, istihdam, yenilik ve dolayısıyla büyüme, refah ve kalkınma üzerinde olumlu etkilere sebep olabilecek politikaların sürekli olarak izlenmesi, yeteri kadar başarılı olmayan politikaların gözden geçirilerek, gerekliyse revize edilmesi önem taşımaktadır. Kümenin politika uygulanmasından öncesinden
başlayan bir süreçten itibaren firmaya ve bölgeye ilişkin istatistiklerin tutulması ve verilerin
izlenebilmesi için gerekli düzenlemelerin ve organizasyonun yapılması bu açıdan gereklidir.
Politikaların başarıya ulaşıp ulaşmadığının değerlendirilmesi ancak bu ya da benzer bir süreç
ile mümkün olabilir [21, 32].
4. SONUÇ
Kümelenme konusu akademik çalışmalarda; başlıcaları coğrafi, politik, sosyolojik, iktisadi ve yönetsel olmak üzere birçok disiplin tarafından incelenmektedir. Konunun iktisadi
açıdan incelenmesinde, piyasa başarısızlıklarının bertaraf edilmesini amaçlayan kümelenme
politikaları ön plana çıkmaktadır.
Yapılan bu araştırmada; içeriği, kapsama alanının sınırları ve başarısı son dönemde tartışma konusu haline gelmiş olan kümelenme politikalarını kavramsal açıdan incelenmesi
yapılmıştır. Çalışma ile kümelenme politikaları teriminin; başka terimler olan sanayi politikası, bilim-teknoloji-yenilik politikası, ya da KOBİ politikası terimleri yerine kullanıldığı
ortaya konmuştur. Kümelenmeler firmaların ve kurumların coğrafi yoğunlaşmasını, karşılıklı
bağımlılıklarını ve bu karşılıklı bağımlılık sonucunda da firmaların verimlilik artışı ve maliyet avantajı elde etmelerini temel almaktadır. Kümelenme politikaları ise, küme içerisinde
öğrenme sürecinin yerleşmesini ve böylelikle küme içerisinde bilgi ve yenilik üretiminin
arttırılmasını sağlayan kamu müdahaleleri olarak tanımlanabilir. Kümelenme politikalarında
esas amaçlanan, öğrenme ve bilgi üretme sürecinin kendiliğinden oluşacağı bir ortam yaratmak ve yenilik faaliyeti sonucunda ortaya çıkan taşma etkileri nedeniyle Ar-Ge faaliyeti
yürüten firmanın yeteri kadar fayda sağlayamaması sorunun çözülmesidir. Bunun gerçekleştirilmesinin ise piyasa öncülüğünde gerçekleşmesinin ön planda tutulması önemsenmektedir.
Kümelenme politikaları belirtilen diğer politikalardan bu yönüyle ayrılmakta olup, bölgesel
kalkınma politikası kapsamında uygulanmalıdır [6, 13].
Kümelenme politikalarının kavramsal incelemesinde ön plana çıkan bir diğer nokta, kümelerin yapısının birbirinden farklı olması sebebiyle her kümelenme politikasının her kümede başarıya ulaşmamasıdır. Dolayısıyla, farklı bölgeler veya kümeler için farklı reçetelerin uygulanması gereklidir. Bu durum ise kümelenme politikalarının içeriğine ilişkin bir
kavramsal belirsizliğe sebep olmaktadır [20].
Küme başarısının yerelden bölgesele, bölgeselden ekonominin tamamına yayılması sebebiyle önemli bir kalkınma politikası aracı olarak kabul edilen kümelenme politikalarının
başarısının izlenmesi ve değerlendirilmesine yönelik olan aşamalar üzerinde fazla durulmadığı ve bu aşamaların ihmal edildiği dikkat çekmektedir. Çalışma kapsamında, kümelenme
politikalarının kavramsal içeriğine ilişkin önemli bir değerlendirmeyi de bu boyutun ihmali
oluşturmaktadır. Bu konuda bu çalışma ile politika yapıcılara önerilen; kümelerdeki firma ve
86
kurumlar ile kümenin bulunduğu bölgeye ait istatistiklerin düzenli olarak tutulmasıdır. Politikaların uygulanmasının akabinde bu göstergelerdeki değişikliklerin sürekli olarak izlenmesidir. Politika ile iyileşme göstermesi beklenen göstergelerin olumlu bir değişiklik göstermemesi durumunda, kümeye kamu tarafından dolaylı politika müdahalelerin yapılarak, gerekli düzenlemelerin yapılmasının sağlanmasıdır.
KAYNAKÇA
[1] Porter, M.E. (1990). The competitive advantage of nations. Harvard Business Review, MarchApril: 71-91.
[2] Obadic, A. (2013). Specificities of EU cluster policies. Journal of Enterprising Commutities
People and Places in the Global Economy 7(1): 23-35.
[3] İrfan, H. B., (2010). Kümelenmenin teorik temelleri ve iktisadi etkileri. Sosyal Bilimler Dergisi
(2): 83-88.
[4] Falk, O., Heblich, S., ve Kipar, S. 2010. Industrial innovation: Direct evidence from a clusteroriented policy. Regional Science and Urban Economics 40(6), 574-582.
[5] Garone, L.F., MAffio, A., Negri, J.A., Rodriguez, C.M. ve Bare, G.V. (2015). Cluster
development policy, SME’s performance, and spilovers: Evidence from Brazil. Small Business
Economics 44(4): 925-948.
[6] Bacak, Ç., Altaş, F. (2011). Kümelenme politikaları ve öneriler. Ege Stratejik Araştırmalar
Dergisi 2(2): 1-13.
[7] Pessoa, A. (2012). Regional cluster policy: The Asian model vs. the OECD aproach. Faculty of
Economics, University of Porto, Muncih Personel RePEc Archive.
[8] Raines, P. (2018). “Cluster policy: Does it exist?”, In Cluster Development and Policy, Philip
Raines Eds., pp: 21-33.
[9] Vicente, J. (2018). Opportunities and weaknesses of cluster policy. In Economics of Cluster: 85103.
[10] Yiğit, S. (2014). Kümelenme teorisi kavramsal bir çerçeve. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi
İİBF Dergisi, 107-128.
[11] Kıymalıoğlu, Ü., Ayoğlu, D. (2006). Türk imalat sanayinde yığılma ekonomileri. Doğuş
Üniversitesi Dergisi 7(2): 198-209.
[12] Dinler, Z. (2014). Bölgesel İktisat. Bursa: Ekin Basım Yayın Dağıtım.
[13] Ache, P. (2018). “Cluster concepts-the social engineering of the new ragional institutional fix?”,
In Cluster Development and Policy, Philip Raines Eds., pp: 7-20.
[14] Mirze, S.K. (2018). Uluslararası İşletmecilik ve Yönetim. İstanbul: Beta Basım Yayım Dağıtım.
[15] Motoyama, Y. (2016). What was new about the cluster theory? Economic Development
Quarterly 22(4): 353-363.
[16] Raines, P. (2002). Cluster Development and Policy. USA: Routledge.
[17] Andersson, T. Serger, S.S., Sörvik, J. and Hansson, E.W. (2004). The Cluster Policies
Whitebook. Sweden: IKED.
[18] Donahue, R., Parilla, J., McDearman. (2018). Rethinking Cluster Initiatives. Brookings.
[19] Küçüker, C., (2012). Endüstriyel kümelenme yaklaşımları: Bir değerlendirme. Turkish
Economic Association, Ankara.
87
[20] Keskin, H., Dulupçu, M.A. (2010). Kümelenmeler bir literatür incelemesi. Süleyman Demirel
Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi 15(1): 441-461.
[21] Hospers, G., Desrochers, P., ve Sautet, F. (2009). The next Silican Valley? On the relationship
between geographical clustering and public policy. Int Entrep Manag J. 5: 285-299.
[22] Becattini, G. (2004). Industrial districts: a new approach to industrial change, Edward Elgar
Pub., London.
[23] Arıcıoğlu, M., A., Yiğitol, B., ve Yılmaz, A. (2018). Kümelenmenin anlamı: Akademik bakış
açılarının çözümlenmesi üzerine bir deneme. Kastamonu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler
Fakültesi Dergisi 20 (4): 5-25.
[24] Sölvell Ö., Lindqvist G. ve Ketels C. (2003). The Cluster initiative Greenbook, Ivory Tower
Ab.
[25] OECD. (2010). Cluster Policies. http://www.oecd.org/innovation/policyplatform/48137710.pdf.
[26] Arıcıoğlu, M.A., (2018). Türkiye’nin kümelenme politikası üzerine bir tartışma. 7th
International Conference on Business Administration (ICBA). Çanakkale, 3-5 May. Ankara:
Delta Yayıncılık.
[27] Ungureanu, C., D. ve Bilevsky, G., (2013). Cluster policies in regional developmet.
https://scholar.google.com/scholar?q=Ungureanu,%20C.,%20D.%20ve%20Bilevsky,%20G.,%
20Cluster%20policies%20in%20regional%20developmet.
[28] Erol, D. ve Yıldıztekin, M. (2014). Bölgesel Kalkınmada Kümelenme Yaklaşımı Konya
Otomotiv Kümelenmesi. Üretim Araştırmaları Sempozyumu, 3-4 Eylül 2014, Bahçeşehir
Üniversitesi.
https://www.academia.edu/24725931/B%C3%96LGESEL_KALKINMADA_K%C3%9CMEL
ENME_YAKLA%C5%9EIMI_ve_KONYA_OTOMOT%C4%B0V_K%C3%9CMELENMES
%C4%B0.
[29] Borras, S., Tsagdıs, D. (2008). Cluster policies in Europe: Firms, institutions and governance.
Cornwall, UK.
[30] Raines, P. (2018). “Cluster and prisms”, In Cluster Development and Policy, Philip Raines
Eds., ss: 159-177.
[31] Porter, M.E. (1998). Cluster and the new economics of competition. Harward Business Review,
November-December Issue. https://hbr.org/1998/11/clusters-and-the-new-economics-ofcompetition
[32] Lehmann, E.E, Menter, M. (2018). Public cluster policy and performance. J TechnolTransf
43:558-592.
[33] Ceglie, G., Clara M., Dini M. (1999). “Cluster and network development projects in developing
countries: lessons learned through the UNIDO experience”, In OECD (1999) Boosting
Innovation: The Cluster Approach OECD Publications Service, Paris, France.
88
Kurum içi Girişimcilik Kavramının Şirket Bünyesinde Yaratılması Adına Yalın
Girişimcilik Stratejisi ile Kanvas İş Modeli Uygulamasının Gerçekleştirilmesi
Sıla Devirenoğlu1
1
Eliar Elektronik San. A.Ş. Ar-Ge Merkezi Beşiktaş, İstanbul, 34340, Türkiye
1
sila.devirenoglu@eliarge.com
ÖZET
Endüstri 4.0 kapsamında gelişen teknolojiler girişimcilik kavramını da değiştirmekte. Kurumların
da Endüstri 4.0’a uyum süreçlerinde ilerleme kaydetmeleri için temelleri sağlam atılmış iş modellerine
sahip olmaları gerekmektedir. Böylelikle klasik konvansiyonel iş yapış metotları yerine, müşteri isteklerine hızlı cevap verebilen, kaynaklarını verimli kullanabilen, esnek ve sistematik süreçlere sahip
olmak artık gereklilikten çok zorunluluk olmuştur. Bu noktada doğru strateji ve doğru pazarlama
araçlarıyla doğru bir iş modelinin tanımlanması ve oluşturulması hedeflenmektedir. Çalışmalarımız
kapsamında işletme için gerekli iç ve dış değişkenlerin belirlenmesi ve bu değişkenlerin belirlenen bir
skalada değerlemesinin yapılması adına geniş kapsamlı bir literatür taraması yapılacak ve uygulanabilirliği sorgulanacaktır.
Bu çalışmanın amacı Endüstri 4.0 kavramını Kurum içi girişim kavramıyla birlikte inceleyerek,
aralarındaki bağı saptamak, birlikte hareket edecekleri noktaları tespit etmek ve uygulamaya alınması
için gerekli olan basamakları oluşturmaktır. Böylelikle kurgunun nasıl olması gerektiği, nasıl çalışması gerektiği ve nasıl verimli hale getirilebileceği konularında sonuç elde edilmesi hedeflenmektedir.
Çalışmalarımız kapsamında Yalın Girişimcilik akımında kendine çok önemli yer edinmiş iş planı
hazırlama aracı olarak, Kanvas İş Modeli üzerinde yoğunlaşılacaktır. Çalışmaların sonucunda Kurum
içi Girişimciliğin hangi şartlar altında sağlıklı bir şekilde uygulamaya alınabileceği ortaya çıkarılacaktır.
Anahtar kelimeler: Yalın Girişimcilik, Kurum içi Girişim, Kanvas İş Modeli
Implementation of Canvas Business Model with Lean Entrepreneurship
Strategy on behalf of Creation of In-House Entrepreneurship Concept within
the Company
ABSTRACT
The technologies developing under Industry 4.0 are changing the concept of entrepreneurship. The
institutions must also have well-defined business models to make progress in the implementation period
of Industry 4.0. Therefore, having the flexible and systematic processes, which can satisfy the
customer’s demands, which can utilize the resources efficiently, instead of classical and conventional
business methods, becomes an obligation rather than a requirement. At this point, it is aimed at defining
and aimed to define and establish a correct business model with the correct strategy and correct marketing tools. Within our studies, a comprehensive literature review will be made and the feasibility will be
questioned in order to determine the required internal and external variances for the establishment and to
make valuation for such variances within the determined scale.
The aim of the study is to examine the concept of Industry 4.0 with the concept of in-house
entrepreneurship, to determine the relationship, to determine the matters to act together and to
establish the steps in order to put into practice. Therefore, it is aimed at gaining results about how the
setting should be, how it should work and how to make it efficient.
Within our studies, we shall be focusing on the Canvas Business Model as a business plan preparation
model gaining an important place in the movement of Lean Startup. As a result of the studies, under which
conditions the In-House Entrepreneurship can be put into practice healthfully will be revealed.
Keywords: Lean Startup, In-House Entrepreneurship, Canvas Business Model
89
1. GİRİŞ
Yeni teknolojiler sayesinde yeni iş modelleri yaratılırken, ortaya çıkan iş modelleri de
yeni teknolojilerin ve yenilikçi ürünlerin pazara çıkışını tetiklemektedir. Endüstri 4.0’ın getirdiği dönüşümde öncü rol olarak, rekabet üstünlüğünü korumak isteyen şirketler kendi iş
modellerini yeniden oluşturabilmek için yenilikçi teknoloji arayışlarına hız vermiş bulunmaktadır. Teknik ölçekte gerçekleştirilen Ar-Ge faaliyetleri, yeni nesil üretim teknolojileri
ile her sektördeki üretim süreçlerinin verimliliğini arttırmaya odaklanmaktadır. Buradaki
temel beklentiler verimlilik artışı, kaynakların en verimli oranda kullanılması, insan faktöründen arındırılmış üretim süreçleri, hatasız ve bireysel ürünler, kesintisiz üretim ve dijital
işletmeler olarak sıralanmaktadır. Bu çalışmalarda elde edilen yenilikçi teknoloji ve buluşların tüm paydaşlar için anlamlı bir ekonomik değere dönüşmesi için ise yaratıcı, tutarlı ve
sürdürülebilir iş modellerine ihtiyaç duyulmaktadır. Teknolojideki ilerlemenin ancak kârlı ve
sürdürülebilir iş modelleriyle ekonomik değere dönüşeceği bilinmektedir. Geleneksel işletmeler ve yatırımcılar için iş modeli kavramı al-sat, yap-sat, yap-işlet-devret gibi klasik iş
akışlarını ifade etmektedir. Endüstri 4.0'ı rekabet gücüne dönüştürmek isteyen şirketler ise iş
modeli kavramını başlı başına yeni bir ürün olarak dikkate almaktadır. Yaratıcı, rekabetçi ve
sürdürülebilir iş modellerine olan ihtiyacın farkına varan işletmeler arasında, "iş modeli"
kavramının kendisine olan ilgi hızla artmaktadır.
Üretim ekosisteminde geçerli olan hâkim iş modeli, Endüstri 4.0 ile birlikte varlık satışından hizmet satışına doğru kaymaktadır. Klasik iş modelinde temel gelir kaynağı örneğin
endüstriyel bir motorun satışı ve satış sonrası süreçlerinden oluşmaktadır. Endüstri 4.0 ise
her türlü makinenin çalışma saati bazında hizmet olarak sunulmasını mümkün kılmaktadır.
Bu yeni iş modelinde müşteri üzerinde bir envanter bulunmuyor; bunun yerine uzun vadeli
hizmet alımlarını ve karşılıklı garantileri temel alan bir ekonomi oluşturuluyor. Veri odaklı iş
modelleri, veri analitiği ve veri üzerinden ekonomik değer yaratma akımı, Endüstri 4.0 dönüşümünde kilit rol oynamaktadır. Büyük Veri, Akıllı Veri veya “veri” eksenindeki benzeri
diğer tanımlamaların temel odak noktasında, farklı kaynaklardan toplanan farklı nitelikteki
verilerin akıllı algoritmalar ile yorumlanması, yapay zekaya dayalı gelişmiş veri analiz teknikleri ile bilinmeyen, saklı ve insan gözlemi ile ortaya çıkarılamayacak bilgilerin gün ışığına çıkarılması ve ekonomik değere dönüştürülmesi yer almaktadır. Bulut bilişim ve nesnelerin interneti tabanlı Kestirimci Bakım (Predictive Maintenance) uygulamaları bu akıma
öncülük etmeye devam etmektedir. Daha önceki yıllarda endüstriyel cihazlar ve bilgisayar
üniteleri üzerinde toplanan ve yorumlanan Kestirimci Bakım verileri, yeni nesil teknolojiler
ile birlikte internet üzerinden bulut bilişim altyapısına aktarılmaktadır. Bu sayede klasik
yazılım ve donanım paketlerinden oluşan ürün satışı modeli, yerini periyodik raporlamalar
ile sadece çıktıyı müşteriye değer olarak sunan ve hizmet satışını esas alan yeni iş modellerine bırakmaktadır [1].
Firmamızın uzun vadeli teknolojik hedefleri, şirketimizin ana işi olan endüstriyel otomasyon sektörü için belirlenmiştir. Bu hedefler belirlenirken, ülkemizde ve dünyadaki tek-
90
noloji trendlerinin nereye gittiği, müşteri beklentilerinin ne yönde değiştiği ve gelecekten
beklentilerin ne olduğu sorularına yanıt verilmiştir. Bu noktada ana hedefimiz, seçilmiş dikey pazarlarda lider olarak çalışmalarımızı gerçekleştirmektir. Bu kapsamda, öncelikle hedefler ve varılmak istenen noktanın tespiti yapılacak; daha sonra da bu noktaya varabilmek için
yapılması gereken çalışmalar belirlenecektir. Böylelikle firmamızdaki girişimcilik altyapısı
oluşturulacak ve organizasyonel kurgu tamamlanacaktır. Çalışmamızda yeni iş modelinin şirket içerisinde nasıl konumlanacağı ve tüm paydaşların bu konuma nasıl entegre olacağı konularında pilot uygulama çalışmalarına hazırlık yapılmış; kurumları geleceğe taşıyacak yeniliklerin yönetiminin nasıl gerçekleşeceğini ve şirket içerisinde inovasyon kültürünün oluşturulabilmesi için gerekli yöntemlerin uygulanabilirliğini incelemek adına 2 ana başlık etrafında topladığımız (Süreç Tasarımı ve Uygulama Stratejileri) incelemeler gerçekleştirilmiştir.
2.
SÜREÇ TASARIMI ve LİTERATÜR TARAMASI
2.1 Kurum İçi Girişimcilik
Yenilikçi fırsat, fikir, ticarileşme, ölçeklendirme aşamalarından oluşmaktadır ve teoride
bu aşamaları her kademeden insanın yapması olasıdır. Ancak pratikte durum ise bambaşka;
"Değişim Elçileri" vasıtasıyla bu sürecin başını çekecek katalizör personeller seçilmesi ve bu
personellerin bu konuyu içselleştirerek gönüllü uygulamak istemesi gerekmektedir. Kurum
içi girişimcilik çalışmalarıyla Ar-Ge ve inovasyon gelişimine katkı sağlamak isteyen kurumlar; yapılan çalışmanın sonuçlarına değil, bu süre içerisindeki öğrenimlere odaklanmasıyla maksimum verim sağlayabilmektedir.
Kurum içi girişimcilik bir teknolojik gelişimi değil, tam tersine kültürel, iş yapış biçimlerindeki değişimi vurgular. Kurum içi girişimcilik, mevcuda farklı bakış açısı ile alternatifler
oluşturarak paydaşların değer yaratmasıdır. Girişimcilik ve inovasyon kavramları günümüzde şirketlerin tüm paydaşlarını bir araya getiren, iletişim ve bağlılık kültürünü destekleyen, ortak fikir geliştirme ve hayata geçirme süresidir [2]
Bu noktada “girişimci” gibi çalışılmaya başlandığında, bu sürece alışma aşamasının oldukça sancılı ve meşakkatli olacağı aşikardır. Sürecin içselleştirilerek işleyebilmesi için çeşitli etkinlikler gerçekleştirilmesi ve somut olarak çalışmaların tüm paydaşlarla paylaşım
halinde sürdürülmesi gerekmektedir.
Burada önemli olan nokta, şirket için yaratılacak değerin ortaya konması ve tüm çalışanların girişimci gibi düşünmesinin sağlanmasıdır. Kurum içerisinde yenilikçi ve yaratıcı düşünmeyi sağlayarak, sunulan imkanlar ve sistemlerin hayata geçirilmesiyle fikir vermek,
fikir geliştirmek, yeni ürünler ve hizmetleri ortaya koyulması amaçlanmaktadır.
Amaca ulaşılabilmesi için, konu ile ilgili projelerde yer alınması ve tecrübeleri olan girişimcilerden faydalanılması hedeflenmektedir. Aynı zamanda bu kavramın bir görev olarak
anlaşılmasından ziyade işe bakış ve iş yapış perspektifinin değişimi olarak nitelendirilmesi
gerekmektedir.
91
2.2 Yalın Girişimcilik
İş planı yerine iş modeli esastır. Asıl amaç ürünün geliştirilmesinden ziyade kullanıcı taleplerine göre sistemin ve platformun hızlı ve minimum maliyetle oluşturulmasıdır. Bu model planlamanın ötesinde deneyimleme, sürekli müşteri geri bildirimine, sürekli iyileşmeye
ve gelişimlere dayalıdır. Yani, müşteri istekleri doğrultusunda olabildiğince hızlı ve optimum sistemler kurulması kast edilmektedir. Bu modelde ilk aşama “anahat” ürününün ortaya
çıkarılmasıdır. Buna Mimimum Viable Product (MVP) adı verilmektedir.
Teknik anlamda yalın girişim Ar-Ge yaparken ya da yeni bir ürün tasarlarken olabildiğince kısa süre içerisinde prototipin üretilmesi, daha sonra ilk kullanıcılara sunulup geri
beslemenin alınmasıdır.
Bu noktada, bizim sahiplenebileceğimiz kavram "Yalın Girişimcilik" olmalıdır. Bu kavrama göre, müşteri isteklerinden yola çıkarak geliştirilen, sahada test edilip iyileştirilen, hızlı
ve az maliyetli çözümler elde edilmelidir ve yine bu kavramda Müşteri ihtiyaçları ve talepleri doğrultusunda, düzenli geliştirme yapılır. Yani, neden bu iş yapılacak? Hangi araçları
kullanarak ve nasıl yapılacak? Pazar durumumuz nedir? Değerlendirme kriterimiz/kriterlerimiz nedir? Sorularının cevabı, yalın girişimciliği tanımlamamıza yeterli olacaktır. Ancak bu kavramın uygulanması esnasında ilk adım; İnovasyon Stratejisinin belirlenmesidir.
Bu yöntem, başarısızlıklardan ders çıkarma konusunda daha hızlı ve daha ucuz maliyetlidir. Böylece başarı hızlı gelecek ve iş modelini anlayabilmek, ürün ve hizmetlerin müşterileri
nasıl etkilediği kolayca test edilebilecektir [3].
2.3 Endüstri 4.0
Dijital dönüşüm tüm sektörleri ve tüm firmaları (ölçek gözetmeksizin) etkileyecek; gelecek vizyonunu, stratejileri ve politikaları değiştirecek bir kavramdır. Endüstri 4.0 müşteri
taleplerine esnek bir şekilde hızlıca yanıt vermeyi amaçlamaktadır.
Endüstri 4.0, ürünlerin ve üretim sistemlerinin yaşam döngüsündeki bütün değer zincirinin organizasyon ve yönetiminde yeni bir seviye olan Dördüncü Endüstri Devrimi’ni tanımlar. Bu döngü, sürekli artarak bireyselleşen müşteri isteklerine odaklanır ve fikir aşamasından başlayarak ürün geliştirme ve üretim siparişinden, bir ürünün son kullanıcıya dağıtımını
ve geri dönüşümünü de kapsayacak şekilde tüm zinciri içine alan hizmetleri içerir [4].
Endüstri 4.0’ın getirdiği dönüşümde öncü rol alarak, rekabet üstünlüğünü korumak isteyen şirketler kendi iş modellerini yeniden oluşturabilmek için yenilikçi teknoloji arayışlarına
hız vermiş durumdadırlar. Teknik ölçekte gerçekleştirilen Ar-Ge faaliyetleri, yeni nesil üretim teknolojileri ile her sektördeki üretim süreçlerinin verimliliğini arttırmaya odaklanıyor.
Buradaki temel beklentiler verimlilik artışı, kaynakların en verimli oranda kullanımı, insan
faktöründen arındırılmış üretim süreçleri, hatasız ve bireysel ürünler, kesintisiz üretim ve
dijital işletmeler olarak sıralanıyor [5].
92
Endüstri 4.0’ı rekabet gücüne dönüştürmek isteyen şirketler iş modeli kavramını başlı başına yeni bir ürün olarak dikkate almaktadır. Yaratıcı, rekabetçi ve sürdürülebilir iş modellerine olan ihtiyacın farkına varan işletmeler arasında, “iş modeli” kavramının kendisine olan
ilgi hızla artmaktadır.
Şekil 1. Sanayi Devrimine Giden Tarihi Süreç
2.4 Geleneksel İş Modelleri
İnternet ekonomisinin yükselişi ile birlikte geleneksel iş modellerinin yerini daha yenilikçi ve yaratıcı alternatiflere bırakmak durumunda kaldı. Hali hazırda mevcut yaklaşımların
çoğu etkisini kaybetmiştir. Endüstri 4.0 kavramının gündeme gelmesiyle, her alanda dijital
dönüşüm fırtınası esmeye başlamıştır. Haliyle bu fırtına iş modellerinin değişmesi ve dijital
dünyaya ayak uydurması gerekliliğini ortaya çıkarmıştır. Pazarda rekabetle başa çıkabilmenin tek yolu yenilikçi iş modelleri ile pazarda öncü olabilmektir [6].
Yeni dijital çağın üretim unsurları ile tüketici alışkanlık ve profilinde yaptığı radikal değişimle birlikte artık girişimciliğin neredeyse dijital girişimcilikle eşdeğer bir anlam ifade ettiği söylenebilir. Yine yeni dijital çağın getirdiği acımasız rekabet ortamı ve çok hızlı değişebilen esnek müşteri talepleri, girişimcilik anlamında yeni iş modelleri arayışını hep canlı
tutmuştur. Yalın girişim kavramı işte bu yoğun belirsizlik ortamını girişimci için bir dezavantaj olmaktan çıkarma adına önemli argümanlar içeren ve temeli yine üretime değer katmayan unsurların üretim sürecinden ayıklanması prensibine dayanmaktadır [7].
93
Geleneksel iş modellerinde geliştirme süreçleri oldukça uzun olduğundan ve geliştirme
süreci tamamlandıktan sonra pazarlama aşamasına geçildiğinde yüksek maliyetlerle karşılaşıldığından, ürünün maliyetine de yansıyan negatif sonuçlar ortaya çıkmaktadır. Bu modellerin tek avantajı tüm süreçlerdeki riskin minimize edilmesidir.
2.5 Kanvas İş Modeli
Alex Osterwalder tarafından 2008 yılında geliştirilen, Eric Ries’in önderlik ettiği “Yalın
Girişimcilik” akımında kendine önemli yer edinmiş bir iş modeli gösterimidir. Basit kullanımlı, her alanı tek bir sayfada görebilme imkânı sağlayan, kısıtlı kaynakları verimli kullanmayı sağlayan bir iş modelidir. Hedef kitlenizden yeterli ilgi göremediğinizde, değer öneriniz hedef kitleniz tarafından anlaşılmadığında, edinim ve bağlılık kanallarınız verimsizse,
müşteriler istediğiniz fiyatı ödemek istemiyorsa, dışarıdan gelen tehditlerin farkına varmak
istiyorsak Kanvas İş Modeli kullanmamız gerekmektedir.
İş modeli tanımlamanın ve doğru değerlendirilmesini sağlamanın en kolay yolu Kanvas İş
Modeli kullanımıdır. Yeni stratejik alternatifleri oluşturmak, iş modeli tarifi ve işleyişini
başarılı bir şekilde inovasyon yapmak için kullanan mantık odaklı bir modeldir. İş modelimiz oluşturulurken, “Yalın Girişimcilik” kavramı temel alınmıştır. Bu noktada;
- Neden bu iş yapılacak?
- Hangi araç kullanılacak? Nasıl yapılacak?
- Pazar durumumuz nedir?
- Değerlendirme kriter/kriterlerimiz nedir? sorularına cevap verilmiştir.
3. UYGULAMA STRATEJİLERİ
3.1 Kurum içi Girişimcilik Kavramı Neden Seçildi?
Günümüzde giderek artan küresel rekabet, işletmeleri yeni ürünler, hizmetler, süreçler ve
örgüt yapıları geliştirmeye ve yenilikçi olmaya zorlamaktadır. Küresel rekabette ayakta kalabilmenin Ar-Ge ile hayati bağı bulunmaktadır. Bu noktada işletmelerin Ar-Ge faaliyetlerine gereken önemi vermesi gerekmektedir. Ancak girişimsel inovasyon yoksa başka bir
ifadeyle Ar-Ge faaliyetlerini yapanların girişimcilik niteliği yoksa değer yaratılamaz ve ArGe sonuçları inovasyona dönüştürülemez [8].
Kurum içi girişimcilik, yaratıcı ve inovatif fikirlerin şirketlerde çalışanlar tarafından bir
girişimci yaklaşımı ile geliştirilmesi ve hayata geçirilmesidir. Kurum içi girişimcilik bir teknolojik gelişimi değil, tam tersine kültürel, iş yapış biçimlerindeki değişimi vurgular. Kurum
içinde farklı paydaşlar vardır; müşteriler, tedarikçiler ve çalışanlar. Kurum içi girişimcilik
mevcuda farklı bakış açısı ile alternatifler oluşturarak paydaşların değer yaratmasıdır. Bir
amaç etrafında dış ve iç ekosistemde iş birliği oluşturulursa, inovasyon ortaya çıkar. Giri94
şimcilik ve inovasyon kavramları, şirketlerin tüm paydaşlarını bir araya getiren, iletişim ve
bağlılık kültürünü destekleyen, ortak fikir geliştirme ve tabi ki hayata geçirme süreçleri
olarak yeniden tanımlanmaktadır [9].
Bilim ve teknoloji, inovasyonun önemli bir ayağını teşkil etmektedir. Ancak Ar-Ge yapanların girişimcilik niteliği yoksa, burada bir inovasyondan söz edilemez. Bu nedenle sadece Ar-Ge için kaynak yaratmak ve disiplinli bir şekilde Ar-Ge faaliyetlerine devam etmek
değil; bunun ötesinde tüm şirketin sahip olduğu bakış açısını değiştirmek gerekmektedir.
Artan rekabet koşullarında sert çatışmaları minimize edebilmek ve aralarından sıyrılabilmenin birçok yolu vardır. Ancak en temelinde 2 parametre bulunmaktadır; fark yaratacak
çözümler bulmak ve bu çözüm yollarını uygulayabilecek nitelikli personele sahip olmak.
Bunların yanı sıra, ürünün fiziki özellikleri, fiyatı ve kalitesi daha az işleme alınan parametrelerdendir.
Bu kapsamda öncelikli olarak varlıkların saptanması ile çalışmalara başlanmış ve “sahip
olunan” temel özellikler saptanmıştır. Ancak olumlu özelliklerin konumunu koruması hedeflenmiş; üzerinde çalışılması gereken temel özellikler de aşağıdaki gibi listelenmiştir;
Verimsizlik
Uyumsuzluk
Koordinasyon eksikliği
Mutsuzluk
Tatminsizlik
Memnuniyetsizlik
Tüm bu insan faktörlü parametrelerin dışında işin teknik anlamda ilerleyebilmesi ve
doğru sonuçların elde edilebilmesi için teknolojik zorunluluklar da bulunmaktadır. Bu zorunluluklar ve standartlar ürünlerin sahip olması gereken spesifikasyonlar ve çıktıların müşteri beklentilerine uygun olmasıdır. Bu noktada yaratıcılık ve özgün değer katma isteği minimize olmaktadır. Performansın yükselmesi ve motivasyonun sağlanması hususu da bu
aşamada ortaya çıkmaktadır. Bir diğer yandan hem çalışanın hem de işverenin ortak bir
noktada buluştuğu “istekler” ise aşağıda maddeler halinde listelenmiştir;
Katma değerli iş yapabilmek
İşe yarar olduğunu düşünmek/düşündürmek
Yeni çağa uyum sağlamak
Sorumluluk almak
Söz sahibi olmak
Yeni fırsatlar yaratabilmek
Kurum içi girişimcilik kavramı, şirketin var olan veyahut sahip olmasını istediği özellik95
leri bildiği ve bu bilinen gerçeği yanına alıp çalışanların fikir ortaya atıp kaçmasındansa o
fikri daha çok sahiplenip, ticarileşinceye kadar elinden tutabilmesidir. Ancak bu fikirlerin tek
dayanması gereken noktası “şirket yararına” olmasıdır. Şirketin ana odak noktası ve çalışma
alanlarını ilgilendirmeyen fikirlere bu kavram mantığında çok sıcak bakılmamaktadır. Bu
nedenle şirket yararına olan bir fikrin ortaya atılması, bir proje haline getirilmesi, uygulanması ve ticarileştirilmesi aşamalarının tamamının tamamlanabilmesi için gerekli motivasyonun yaratılması amacıyla kurum içi girişimcilik kavramı firmamız tarafından sahiplenilmiş
ve firmamıza uygun hale getirilmesi adına bir iş modeli kurgulanmasına karar verilmiştir. İş
modeli kurgulanırken, kurumsal stratejiler göz önüne alınmaktadır. Strateji, trendler ve öngörülebilir problemler karşısında neler yapılacağını saptamak; pazar fırsatlarını değerlendirebilmek için belirlenmiş plandır. Bu nedenle iş modeli de strateji de birbirine hizmet eden
kavramlardır. Önemli olan aradaki dengeyi doğru kurgulayabilmek, ilişkiyi daimi kılmak ve
konumlamasını doğru yapabilmektir.
3.2 Varılmak İstenen Sonuç Nedir?
Temelde varılmak istenen sonuç, risk alan, yeniliğe açık, değişime olanak sağlayan, projeleri sahiplenen bireysel girişimcilerden oluşan Ar-Ge’de yeterli ve nitelikli insan kaynağını
oluşturabilmek. Var olan insan kaynağının etkili kullanılabilmesi için ise, yeteneklerini ve
kapasitesini iş tanımına ekleyebilmesi, şirket yararına kullanabilmesi sağlanmalıdır.
İnovasyonun uygulamasının temel prensibine göre, hiçbir ürün geçerli bir iş modeline sahip olmadan ölçeklendirilmemelidir. Dolayısıyla arama sürecinde “ürün müşteri isteklerini
karşılıyor mu?” gibi değer hipotezleri ve “gelirimizi ve müşterilerimizi nasıl arttırabiliriz?”
gibi büyüme hipotezleri cevaplanmalıdır. Bu süreç, ürünün müşteri için çekiciliğini ve potansiyel karlılığının geçerliliğini doğrular. Bu, ürünün pazara uygunluğunun ve yalın girişimin tanımıdır [10].
Yenilik, üretkenlik ve üretim parametreleri birbirleri ile etkileşim halinde ve bağlı parametrelerdir. Temel olan bu 3 parametrenin bağının sıkı olmasıdır ve bu durum ancak iş modelinin sağlam kurulması ve işletilmesiyle doğru orantılıdır.
3 parametrede bahsedilen tüm bu kavramların birbirleriyle etkileşimlerinin doğru bir şekilde sağlanması ile inovasyonun sağlıklı bir şekilde gerçekleştirilmesi hedeflenmektedir.
Böylelikle inovatif iş modeli kurgulanacak; teknik, ekonomik, minimum maliyetli ve sürdürülebilir olması sağlanacaktır. Bu kapsamda öncelikli olarak süreç tasarımı yapılacaktır.
Süreç tasarımı, iş mantığı oluşturulması, süreçteki durumların izlenebilmesi, verimliliğin
rapor haline getirilebilmesi kavramlarından oluşmaktadır. Bunu yapabilmek için, süreç tanımlanacak, yetkilendirme alanları oluşturulacak ve roller belirlenecek, durumlar, olaylar ve
bağlantılar tanımlanacaktır. Böylelikle durumlar arası geçişler ve olayların bağlantıları kurulmuş olacaktır.
96
Süreç tasarımının doğru parametrelerle, doğru bir şekilde kurgulanması, kurulacak olan
sistemin aksaksız bir şekilde çalışmasını doğrudan etkileyecektir. Bu nedenle belirlenen
kavramların tanımlarının yapılması aşamasında firmamıza olan uyumu göz önüne alınacaktır.
Tasarlanan süreçte her bir adımın hem birbirini takip etmesi hem de birbirini tamamlaması beklenmektedir. Aynı zamanda ortaya çıkacak iş modelinin özgün olması da önemli bir
tasarım kriteridir.
Kısa zamanda fiyatlar hızla aşağıya inecek. Ancak, bununla birlikte adetler ve müşteriye
özel uygulama talebi çok artacak. Böyle bir ortamda yaşamaya devam edebilmek için;
Mükemmel ve hızlı ürün geliştirme süreçleri hayata geçirilmeli
Farklı uzmanlıkların bir arada çalışması ve kısa zamanda yaratıcı çözüler geliştirilmesi
sağlanmalı
Her müşteriye özel ürün geliştirmeyi ve terzilik usulü çalışılacak platformlar yaratılmalı
Müşteriye özel terzilik ve devreye alım süreçleri çok hızlı ve hatasız olmalı
Mükemmel satış sonrası müşteri hizmeti verilmeli
Tüm bu imkânsız gözüken işleri başarıyla yürütecek yeteneğe ve motivasyona sahip takımlar olmalı.
Kurum içerisinde girişimci ruhun canlı ve efektif kullanabilmek ve tüm paydaşları bir
arada tutabilmek için Kanvas İş Modeli kullanılacaktır. Böylelikle süreç katılımcı ve hızlı bir
yapıya kavuşacaktır.
Şekil 2: İş Modeli Kanvası
97
Yukarıda firmamızın iş modelini ortaya çıkaran bir model hazırlanmıştır. Modelin değişmesi ve geliştirilmesi adına her bir parametreye ayrı ayrı hedefler konulmuştur. Her bir hedef
İş Modelinin versiyonlarını oluşturmaktadır. Çalıştırılmaya hazır iş modelimizin, daha uygulamaya sunulmadan da bir versiyon güncellemesi yapılmasına ihtiyaç bulunmaktadır. 9
temel parametrenin ihtiyaç duyduğu temel versiyon güncellemeleri aşağıda belirtilmiştir;
1. Temel Ortaklık / İşbirliği: Risk ve belirsizliğin minimize edilmesi ve belirli kaynak ve
etkinliklerin elde edilmesi
2. Temel Faaliyetler: Modüler tasarım
3. Değer Önerisi: Müşteri odaklı çalışmalar, marka değerinin yaratılması, nitelikli Ar-Ge
çalışanlarının istihdamı, müşteri bağlılığının daimi kılınması, liderlik olgusunun somutlaştırılması
4. Müşteri İlişkileri: Süreklilik arz eden ilişkiler kurmak. Sadakat ve bağlılığı arttırmak
5. Müşteri Segmenti: Tüm sektörel ihtiyaçları tek elden gidermek
6. Dağıtım: Tüketici ve üretici arasındaki köprüyü daimi kılmak
7. Maliyet Yapısı: Değer mühendisliği yapılması
8. Temel Kaynaklar: Varlıkların koordinasyon içerisinde faaliyetlerini yürütebilmesi
9. Gelir Modeli: Düşük maliyetli üretim ve yüksek karlı satış sağlanması
Bu kapsamda ilk adım olarak şirket dışında hizmet verilen müşterilerimiz üzerinde yapılacak özel bir gözlem çalışması ile (design thinking) problemlerin tespitini yapmak ve problemleri şirket strateji ve hedefleri doğrultusunda sınıflandırarak öncelik sırası belirlenecektir.
Problemleri şirket içinde duyurarak, çözüm için belli bir metodoloji ile çalışmalardan fikirleri toplamak ve fikirleri gerçekleştirebilme, gerçeklik payı, daha önce benzerinin olmaması
ve çok uzun vadeli olmayacak şekilde sınıflandırarak elemek ve gerçekten fark yaratacak
çözümlerden birkaç tanesini ortaya çıkarmaktır. Fikirlerin belli küçük bütçeler ve yaratıcılıklarla sahada müşteri karşısına çıkarılmasını (prototip), müşterilerden öğrendikleri deneyim
ve bilgi ile fikirlerinin hayata geçtiğinde o sorunu gerçekten çözebileceğini ispatlamaya çalışmalarına izin vermektedir. Bu süreçte kısa hedeflerle hızlıca geliştirilip parçalar halinde
müşteri tepkisi ölçülerek geliştirilmeye devam etmektedir [11].
Tüm bunlara göre varılmak istenen sonuçlar aşağıda maddeler halinde listelenmiştir;
Organizasyonel yapının değişimi ve yapı içindeki hareketin kurgusunun kontrolü (doğru
kişi, doğru yerde ve doğru işi mi yapıyor?)
Kaynakların verimli ve etkili kullanımı (personel hızı, doğru iş, ürünlerde iyileşme, maliyette azalma)
Değişen ve gelişen dünyaya uyum (iş yapış şeklinin değişimi)
Perspektif değişimi (farklı bir bakış açısı, dünya gözüyle görmek)
98
Bu strateji bünyesinde ekibin her üyesinin ortak akla inanması, multidisipliner düşünebilmesi, açık perspektife sahip olması, risk alabilmesi, değişime inanması, yeniliğe açık olması ve ekip ruhunun benimsenmesi gerekmektedir.
3.3 Yapılanlar ve Yapılması Hedeflenenler Nelerdir?
Kurum içi girişimciliği şirket bünyesinde oluşturabilmek için ilgili tüm ortamın yaratılması gerekmektedir. Bu nedenle öncelikle tüm paydaşlarla birlikte bir inovasyon stratejisi
belirlenmelidir. Bu stratejinin uygulamaya alınabilmesi için ise, organizasyon yapısının
oluşturulması adına çalışmalar yapılmalıdır. İletişim altyapısının sağlam olması ve açık iletişim felsefesinin benimsenmesi ise en kritik adımdır.
Teknik açıdan bakılması gerekirse, Endüstri 4.0’ın doğası gereği uyulması gereken ve
değişime ihtiyaç duyulan alanlar bulunmaktadır. Donanımsal altyapı, hiyerarşik düzen ve
yalıtılmış ürünlerin yerini; esnek sistemler, ağ yapısı ve ürünün ağın içerisinde olduğu sistemler alacaktır. Bu kapsamda, sabit ve değişmesi zor sistemlerden, konfigüre edilebilir ve
esnek sistemlere, tek başına çalışan sistemlerden dağıtık sistemlere, hiyerarşi bazlı iletişimden M2M iletişime ve izole ürünlerden ağın parçası olan ürünlere geçiş olacaktır. Bu geçişe
uygun sistemlerin kurulması ve tüm paydaşların bu sisteme entegre edilmesi gerekmektedir.
Firma genelinde inovasyon kavramının tohumu 12 Şubat 2018 tarihinde atılmıştır. Bu
toplantıda; Ar-Ge ve Ür-Ge süreçleri değerlendirilmiştir. Ayrıca, 3 temel alandaki 3 temel
yaklaşım ve alt başlıkları tartışılmıştır. Bunlardan ilki ‘Yönetimde Holakrasi Yaklaşımı’. Bu
kapsamda Teknoloji Koçları ve Uzmanlıklar, Proje Liderliği, Rol Bazlı Çalışma ve Telife
Dayalı Performans İzleme Modeli üzerinde konuşmalar gerçekleştirilmiştir. İkinci başlık,
‘Yeni Platformlar İçin Endüstri 4.0 Çatısı Altında Future Team Yaklaşımı’. Bu kapsamda,
Ar-Ge’de Platform bazlı ekipler oluşturulmuştur. Son başlık ise, Mevcut Ürünlerimizin Geliştirme Süreçlerinde DEVOPS Yaklaşımıdır.
Bu toplantı sonucunda 5 temel sonuç yönetim tarafından belirlenmiştir;
-
Hayal kuranlara alan tanı, cesaretlendir
-
Hayallerin pazar talebi ile örtüşmesini sağla
-
Bu hayalleri gerçeğe dönüştürecek takımların etkin çalışmasını sağla
-
Ortaya çıkan ürün ve hizmetleri pazara ulaştır
-
Sürdürülebilirliği sağla
Bu sonuçların fiiliyata dönebilmesi için de aşağıdaki hedefler ortaya çıkmıştır;
-
Ekip Oluşturma
-
Görev Dağılımı Gerçekleştirme
-
Performans Kriterleri Belirleme
99
-
Değerlendirme Araçları Belirleme
Bunun yanı sıra, Ocak 2019’da yayınlanan “Kurumların Girişimcilik Dönüşüm RehberiTÜSİAD” dokümanı da oldukça dikkatimizi çekmiştir. Detaylı incelemenin ardından da
aşağıdaki sonuçlara varılmıştır;
-
Yalın girişimcilik kavramının benimsenmesi
-
Kanvas iş modeli üzerinde yoğunlaşılması
-
Kurumda girişimcilik kapsamında odaklanılacak ana fikir alanlarının belirlenmesi
Şirket bünyesindeki girişimcilik yönetişim yapısının oluşturulması ve organizasyonel kurgunun tasarlanması
Üst yönetimden bir kişinin kurumda girişimcilik faaliyetlerini sahiplenmek ve yönetmek üzere belirlenmesi ve bu kişinin girişimcilik stratejisini şirket genelinde yönlendirecek
yetkiye sahip olması.
İnovasyon süreçlerinin uygulanması aşamasında liderlik edecek “değişim elçileri”
nin seçimi. Değişim elçileri vasıtasıyla bu sürecin başını çekecek katalizör personellerin
seçimi ve bu personellerin bu konuyu içselleştirerek gönüllü uygulamak istemesi
-
Kavramın uygulamaya alınmasıyla birlikte;
-
Kavramın canlı tutulması
-
Fikirlerin türetilmesi için gerekli alanın açılması
-
Projelerde aktif katılımın sağlanması
Tüm bu çalışmaların bir matematiksel karşılığı olarak, ödüllendirme sistematiğinin
kurulması gibi destekleyici ve teşvik edici adımların atılması hedeflenmektedir.
Bahsi geçen çalışmalar temel bazda yürütülmekte ve somut ilerlemenin sağlanarak, sonuçların elde edilmesi için gerekli çalışmalar henüz üst yönetim kontrolünde devam etmektedir. Süreçlerin içselleştirilmesinin ardından, her bir alana yönelik liderler oluşturularak
(değişim elçileri) ve sürecin bu liderler vasıtasıyla verimli bir şekilde sürdürülmesi sağlanacaktır.
Bunun yanı sıra hedeflenen bir organizasyon çalışmamız bulunmaktadır. Bu organizasyonun hedeflenmesindeki edilmesindeki temel amaç, firmamızın rutin sorumluluklarını yerine
getirirken yenilikçi fırsatlar bulmaları için çalışanlara duyulan ihtiyaçtır. Bu ihtiyacın hem
somut bir şekilde dile getirilmesi hem de ihtiyaçların dillendirilerek çözüme ulaşması için
gerekli adımların atılmasıdır. Gerçekleştirilecek organizasyonumuzun adı İnovasyon
Ligi’dir. İnovasyon kavramının lig kavramı ile ilişkisi ligi oluşturan takımlarla olan bağlantıdan kaynaklıdır. Şirket içerisinde inovasyon kültürünün ve içsel inovasyon dürtülerinin
açığa çıkabilmesi bireysel hareketlerden çok ekip işi olduğu konusunda fikir birliğine varılmıştır. Girişimci ruha sahip kişinin bir ekip kurabilecek, bu ekibi ideallerine ulaşmak için
100
koordine edebilecek yeteneklere de sahip olması gerekmektedir. Bu nedenle oluşturulacak
problem çözme topluluğu yani bir diğer adıyla inovasyon takımlarının;
1. Lideri
2. Uygulayıcısı
3. Teknik Sorumlusu
4. İdari İşler Yöneticisi
5. Mali İşler Yöneticisi olmalıdır. Oluşturulan takımlar liderin önderliğinde ortaya çıkan
fikirleri neticelendirmek ile yükümlüdürler.
Bu çalışma ile bireylerin kendi istekleriyle yenilik yapmasına destek verilmesi hedeflenmektedir. Çünkü, finansal kazancın bir motivasyon şekli olmasının yanı sıra, idealleri olan
çoğu kişi için temel motivasyon kaynağı değildir. Bu nedenle sorunlara kendine özgü çözümler yaratabilen ve bu çözümü uygulamaya alabilen sürükleyici kişiler olması gerekmektedir. Bu vesileyle sosyal etkinliklerin yapılmasıyla birlikte yenilikçi davranışın tetikleyici
gücünü kullanmayı hedeflemekteyiz.
4 SONUÇ VE ÖNERİLER
İşletmenin büyümesi ve girişimcilerin gelişiminin desteklenmesi kurumsal girişimcilik
kültürünün oluşturulmasıyla doğrudan ilişkilidir. Girişimci, gerçek bir sorunu uygun bir çözüm sunarak makul biçimde çözmeye çalışan kişidir. İç girişimci ise, aynı şeyi mevcut bir
kuruluşta yapan kişidir [12].
Bu noktada herkesin bir fikri yalın bir şekilde geliştirebilecek ve olgunlaştıracak üretken
girişimciler olmalarını sağlayacak adımlar atılmalıdır. Bu yaklaşım ile birlikte maksimum
bilgi arayışı, minimum risk eşitliği sağlanmış olur. Yalın girişim yaklaşımına göre gerçek
zaman ve var olan müşteriler ile çalışmalar gerçekleştirilir. Çözüme değil, soruna odaklanılır.
Bunun yanı sıra kurum içi girişim kavramının çalışanlar dışında en çok fayda sağladığı
parametre müşteriler tarafıdır. Bu kavramın doğru uygulanması sonucunda elde edilen çıktılarından biri müşteri taleplerinin doğru algılanmış ve müşteri isteklerinin tam manasıyla
karşılanmış olmasıdır.
Kurumsal inovasyona giden en kısa yol, girişimcilik ruhunun bir şirket kültürüne dönüştürülmesinden geçmektedir. Bu nedenle kurumsal inovasyonun başarıya ulaşabilmesi, şirketin mevcut stratejik öncelikleriyle gerekli uyumun yakalanmasıyla doğru orantılıdır [13].
Kullanılan teknoloji alanında ürün ve süreç iyileştirme çalışmaları bakım alanımızı oluşturmaktadır ve sürekli devam eden, kesintiye uğramaması gereken bir alandır. Aynı teknolojiyle yeni ve farklı pazarlara yayılma politikası ise teknik bir alandır ve üzerinde çalışılması
gereken bir başka alandır. Öteki taraftan yeni teknolojinin elimizdeki ürünlere uygulanması,
101
yeni ve farklı ürünler üzerinde kurgulanmasına yönelik de çalışmalarımız kurgu aşamasındadır ve bu çalışmaların en temelinde Ar-Ge kavramı yer almaktadır.
Ekonomik olarak kalkınmak, ileri teknoloji çalışmalarını sürdürmek ve rekabetin daimî
olarak dinamik olarak tutmak sürdürülebilir inovasyon, teknoloji hakimiyeti ve sürekli ArGe çalışmaları ile mümkündür. Bu da yeniyi keşfetme çabasında ve sahip olduğu temeli
yararlı bir amaç uğruna kullanma isteğine dayanmaktadır. Bu nedenle Ar-Ge kültürünün
yaygınlaştırılarak geliştirilmesi ve faaliyetlerin kusursuz bir şekilde gerçekleştirilmesinde en
önemli kaynak, insan kaynağıdır. Çalışmalarımız süresince insan kaynağımızın, Kanvas iş
modeli ile Yalın girişimcilik stratejisini kurum içi girişimcilik kavramı ile firmamıza
implementasyonu sürecinde etkin bir paydaş olarak kullanmayı hedeflemekteyiz.
KAYNAKÇA
[1-5-6] Şimşek, Tolga (Nisan), Yeni Nesil İş Modelleri, Endüstri 4.0 ile Yükseliyor,
https://www.endustri40.com/yeni-nesil-is-modelleri-endustri-4-0-ile-yukseliyor/, Erişim Tarihi: 11.02.2019
[2]
Olsun, Aylin (2016, Haziran), Kurum İçi Girişimcilere Dönüşmeye Hazır Mısınız?, Dünya Gazetesi
[3]
By Cloudnames (2015, Mayıs), Akıllı Girişimciler İçin Yeni Moda: Yalın Girişim, 6 Şubat 2019 tarihinde
https://cloudnames.com/tr/blog/yalin-girisim-prensipleri/ adresinden erişildi.
[4]
Şimşek, Tolga (2018, Mart), Endüstri 4.0 ile Geleceğe Bakış ve Beklentiler,
https://www.endustri40.com/endustri-4-0-ile-gelecege-bakis-ve-beklentiler/, Erişim Tarihi: 28.01.2019
[7]
Ergöktaş, Metin (2018, Mayıs), Problem Odaklı Girişimcilik: Yalın Girişim,
http://oranti.oran.org.tr/2018/05/18/problem-odakli-girisimcilik-yalin-girisim/, Erişim Tarihi: 05.02.2019
[8]
Bakan, İsmail vd. (2013, Mayıs), Ar-Ge Faaliyetlerinde İnsan Kaynaklarının Önemi, Akademik Bakış
Dergisi, Mayıs-Haziran 2013, Sayı:36, Erişim Tarihi: 16.03.2019
[9]
Özel Dosyalar, 09.05.2016, Kurumiçi Girişimcilere Dönüşmeye Hazır mısınız?
https://www.dunya.com/ozel-dosya/degisim-yelpazesi/kurumici-girisimcilere-donusmeye-hazir-misinizhaberi-316267, Dünya Gazetesi
[10] Kurumsal İnovasyon Ekosistemi Kurmak İçin Temel Prensipler, 28 Ocak 19, https://gktr.org/kurumsalinovasyon-ekosistemi-kurmak-icin-temel-prensipler-2547, Girişimci Kurumlar Platformu (GKTR), Erişim
Tarihi: 18.03.19
[11] Marangoz, Göksel (2019, Ocak), Kurum İçi Girişimcilik Ne Değildir?,
https://medium.com/@gokselmarangoz/kurum-i%CC%87%C3%A7i-giri%C5%9Fimcilik-nede%C4%9Fildir-11ca27cdd20d, Erişim: 20.03.19
[12] Kurumsal girişim kültürü oluşturmak, 22 Şubat 19, https://gktr.org/kurumsal-girisim-kulturu-olusturmak2620, Girişimci Kurumlar Platformu (GKTR), Erişim Tarihi: 18.03.19
[13] Holst, Karen (2018, Ekim), 3 Key Enablers for Corporate Innovation--That Will Help You Avoid Getting
Stuck, https://www.inc.com/karen-holst/how-you-can-launch-new-ideas-in-a-corporation-just-like-astartup.html?cid=search, Erişim Tarihi: 18.03.19
102
Ar-Ge Yönetiminde Inovatif Süreç İyileştirmeleri
Hamit Metin Örnek1, Havva Sevilay Arslan2
1
.Özyeğin Üniversitesi/Executive MBA
QNB Finansbank IBTech Uluslararası Bilişim ve İletişim Teknolojileri R&D Project Coordination Office
Manager
2.
Yıldız Teknik Üniversitesi / MBA
QNB Finansbank IBTech Uluslararası Bilişim ve İletişim Teknolojileri R&D Project Coordination Office
MidL.Specialist
1
metin.ornek@ibtech.com.tr, 2sevilay.arslan@ibtech.com.tr
ÖZET
İnovasyon, “ekonomik ve sosyal bir katma değere dönüşen ya da dönüştürülen yenilikler” olarak
tanımlanmaktadır. Günümüzde firmaların global pazarda rekabetçi olabilmeleri, hatta hayatta kalabilmesi inovasyon kapasitelerini ne kadar geliştirdiklerine, bir organizasyonun içindeki tüm birimlere
kadar inovasyon kültürünün yaygınlaşması ve içselleşmesinin sağlanmasına, yaratıcılığın bireysel
kapasiteden başlayarak organizasyonun tüm hücrelerinde artırılmasına bağlı hale gelmiştir.
Sürdürülebilirlik için kaynak olacak bu yapı, şirket içerisinde ne tür yenilikleri oluşturacağı ve yapılandırma sağlayacağı ile yakından ilgilidir. Inovatif yaklaşımlar ile şirket içerisinde Ar-Ge için ayrılan kaynakların takibi, şirket içerisinde bilginin üretilmesi, paylaşılması ve yönetilmesi daha kolay
kullanılabilir, sürdürülebilir ve etkinleştirilmiş süreçler şekilde ilerlemelidir. Varlığını devam ettirebilme çabası içerisinde olan her firma bu yapı ile başarı oranını her geçen yıl arttırabilir, daha çok
patent üretebilir, yatırımlarının geri dönüşümlerini alabilir. Ayrıca yenilikçi ve katma değer yaratan bu
vizyon ile şirket içerisinde bu kültürü yaşatıp gelecek nesillere olgun bir yapı bırakabilme kazanımı
sağlamaktadır.
Bu çalışmada inovasyonun alt çalışma alanlarından birisi olan Ar-Ge çatısını, Ar-Ge Merkezi çalışmalarında-ki inovatif süreç yönetimi ele alınmaktadır. Uçtan uca projelendirme süreçlerinin yer
aldığı yapılandırma içerisinde teknolojik alt yapının bilgi ile eşleşmesinin önemi vurgulanmıştır.
Doğru bilginin; doğru yerde, doğru kişide, doğru zamanda bulunabilmesini sağlayacak olan sistem
yaklaşımı ve süreç yönetiminin, bilgi yönetiminden geçtiği detaylı olarak açıklanmıştır. En değerli
üretim faktörü “bilgi” olan Ar-Ge Merkezleri için, bilginin etkin yönetimi ciddi önem arz etmektedir.
Bu sebeple bildiride; bilgi kaynakları, yönetim süreçleri ve kullanılan teknolojik alt yapı ile izlediği
yollar seçilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Ar-Ge, Yenilikçi Süreçler, Sürdürülebilir Büyüme, Bilgi Yönetimi
103
Innovative Process Improvements in R & D Management
ABSTRACT
Innovation is process of transforming an idea or invention into a good or service that creates
economic and social added value. At the present time, the fact that companies are competitive and
even survive in the global market has become dependent on the extent to which they develop their
innovation capacities, the expansion and internalization of the culture of innovation from all units in
part of organization, and increase of creativity in all cells of the organization starting from individual
capacity.
This structure, which will be a resource for sustainability, is closely related to what kind of
innovations will create within the company and its configuration. With innovative approaches,
monitoring of resources allocated for R & D within the company and producing, sharing and managing
information should proceed in the form of more usable, sustainable and effective process. Every
company that tries to survive could increase the success rate with this structure annually, get more
patents and return their investments. In addition, with this vision that creates innovative and added value,
it ensures the acquisition of this culture within the company and transfer of future generations.
R & D framework is one of the sub working areas of innovation. In this study, innovative process
management in R & D Center endeavors are discussed. The importance of meeting the technological
infrastructure with information is emphasized throughout the project management processes. The system
and process approach to ensure that the right information is in the right place, in the right person and at
the right time, is through knowledge management.For R & D Centers, effective management of
knowledge has great importance. Because the most valuable production factor for R & D Centers is
information itself. Therefore, in this article; information resources, management processes and the
technological infrastructure used are discussed.
Key Words: R & D, Innovative Processes, Sustainable Growth, Knowledge Management
104
1. GİRİŞ
21. yüzyılın en önemli iki kavramı bilgi ve teknolojidir. Bilgi ve teknolojinin anlam kazanmasını sağlayan faktör ise iki kavramın yönetim çerçevesinde buluşmasıdır. Kuruluş ve
işletmelerin veri ve bilgi üretmesini, üretilen ve elde edilen bilgilerin kullanılmasını, geliştirilmesini, bunların belirli görevleri yürüten bireylere ve dolayısıyla iş süreçlerine aktarılmasını ve katma değer yaratılmasını sağlamak bilgi yönetimini ve teknoloji yönetimini esas
kılan temel ilkelerdir.
Teknoloji ve bilgi yönetimi temelinde yatırımlarını çoğaltan firmalar, kaliteli ürün veya
hizmet üreterek işletme performanslarını sürekli geliştirmektedirler. Diğer taraftan işletmelerde bilgi sürecinin değişimiyle, hizmetler, süreçler, ürünler, roller ve ilişkilerin de müşteri
beklentileri doğrultusunda değiştirilmesi zorunlu hale gelecektir. Bu sebeple bilginin yönetilebilmesi, örgüt üyeleri arasında paylaşımı, geliştirilmesi ve yönetilmesi stratejik bir faaliyet olarak değerlendirilmelidir.
Araştırma geliştirme faaliyetleri içinde firmaların sürüdürülebilir büyüme grafiğini takip
etmek için değişime ayak uyduran, canlılığı sürekli kılan yapıların önem arz ettiği kaçınılmaz bir gerçektir. Bu temel amaca bağlı olarak Ar-Ge fonksiyonlarını şirket yapıları içinde
nasıl konumlandırmak gerektiğini bilmek, bilginin ve yöntemlerinin nasıl kullanılacağı ile
yakından ilgilidir.
Sürdürülebilir verimlilik artışını; rekabet gücünü belirleyen temel faktör Ar-Ge ve
inovasyon yaklaşımıdır. Bu kapsamda örgüt içi ve örgüt dışı sürekli paylaşımı geliştiriyor
olmak ve şirket içi her türlü kanala bilginin ve teknolojinin kanal kaynaklı dağılımını ve aynı
etkide eriştirilebiliyor olmasını öğretmek çalışmanın esas amacıdır.
2. ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME
İnovasyon kavramının alt kümesini oluşturan Ar-Ge kavramı, işletmenin tüm süreçleri
dahiliyetinde ürün ve hizmetlerle ilgili sistemli ve yaratıcı çalışmalardır. AR-GE bilim ve
teknolojinin gelişmesini sağlayacak yeni bilgileri elde etmek veya mevcut bilgilerle yeni
malzeme, ürün ve araçlar üretmek, yazılım üretimi dâhil olmak üzere yeni sistem, süreç ve
hizmetler oluşturmak veya mevcut olanları geliştirmek amacı ile yapılan düzenli çalışmalardır[1].
Teknik ve ekonomik yönden hızla değişen dünya dinamiklerini şirket kültürüne almak
önemlidir. İşletmelerin varlıklarını sürdürebilmek ve amaçlarını gerçekleştirebilmeleri için
kendilerinin de devamlı bir değişİm içerisinde varlıklarını sürdürmesi gerekmektedir. Bu
bağlamda işletmeler, bütün yeniliklerin kaynağı haline gelmiş planlı ve sistematik araştırmageliştirme faaliyetlerinde bulunmak yoluyla değişim faaliyetlerini yürütebilirler. İşletmelerin
mevcut problemlerine çözüm yolları bulmalarının gerekliliği yanında ayrıca yeni üretim
105
yöntemleri bulmak, mevcut yönetim ve üretim yöntemlerini geliştirmek ve büyümek ihtiyacı içinde oldukları dikkate alınırsa, işletme açısından araştırma-geliştirme fonksiyonunun
önemi daha da kolay anlaşılabilir.
Tüketicilerin istek ve ihtiyaçlarını karşılayabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi
ve uygulanması, teknoloji ile yakından ilgili faaliyetler olan araştırma ve geliştirmenin üstlenmiş olduğu bir görevdir. Teknolojik bilgi, ARGE çalışmalarının bir sonucu olarak ortaya
çıkmakta, tüm ekonomiye yayılmakta,paylaşılmakta ve bunun sonucunda da ekonomik büyüme gerçekleşmektedir[2].
Araştırma-geliştirme çalışmaları, günümüzün sert ve acımasız rekabet ortamı içinde işletmelerin adeta bir varoluş mücadelesidir[3].
Şirket içerisindeki bu dönüşümün ilk rotası kendi yönetimi içerisinde, öncelikle iç müşteriyi bir sonraki adım olarak dış müşteriyi tatmin edecek düzeyde programlanmalıdır. Üretilecek ürün ve hizmet çıktısının şirket içerisindeki bütün zincir halkalardan; çalışanların ortak
dil olarak kullandığı teknolojiyi doğru bilgi sıralaması ile kullandığı ölçüde ortaya çıkacak
nitelikli ürün ve hizmet çıktısından bahsedilebilecektir.
3.YENİLİKÇİ SÜREÇLER
Basit bir tanım ile yenilikçilik yeni fikirlerin kullanılmasını kapsar. Fikirler kullanıldığı
ve işlendiği oranda değer görebileceği gibi katma değerini süreçlerin eklenmesi ile bir boyuta taşıyabilmektedir.
Rothwell yeniliğe yaklaşımla ilgili modelleri ilk olarak 1992 yılında sınıflandırmıştır[4].
Buna göre yenilik beş temel jenerasyona ayrılmaktadır. Daha sonraki dönem içerisinde bu
modellere altıncı jenerasyon da eklenmiştir. Bu modeller şu şekilde sıralanmaktadır.
1.
Birinci Jenerasyon Yenilik Modeli: Teknoloji itmeli doğrusal model
2.
İkinci Jenerasyon Yenilik Modeli: Talep çekmeli doğrusal model
3.
Üçüncü Jenerasyon Yenilik Modeli: İnteraktif model
4.
Dördüncü Jenerasyon Yenilik Modeli: Entegre model
5.
Beşinci Jenerasyon Yenilik Modeli: Sistem entegrasyonu ve şebekeleşme modeli
6. Altıncı Jenerasyon Yenilik Modeli: Bilgi (knowledge) ve öğrenmenin önde
olduğu model.
Yenilik politikaları, talep yönlü ve arz yönlü olarak sınıflandırılmaktadır. Benzer şekilde
yenilik teorileri de doğrusal ve sistemik olmak üzere iki kısımda incelenmektedir.
Bu iki sınıflandırma arasında önemli paralellikler ve mantıksal bağlantılar bulunmaktadır.
Bir tarafta, yeniliğin doğrusal modeli, yenilik sürecini arz yönlü bir süreç olarak ele almak-
106
tadır. Diğer taraftan yeniliğe sistemik bakan modeller ise talep yönlü bakış açısının daha
verimli olduğunu düşünmektedirler[5].
Yenilik, işletmelerin rekabet üstünlüğü elde etmesinde, kârlarının ve nakit akışlarının
artmasında, sektörde rakiplerin önünde yer almasında belirleyici bir yol, güçlü bir rekabet
silahıdır. Yenilik, bir birey ya da başka bir uygulayıcı birim tarafından yeni kabul edilen bir
düşünce, uygulama veya nesne olarak tanımlanabilir[6]. Yenilik, değişim, yaratıcılık, gelişme
ve risk alma kavramları ile bütünleşmiş uzun dönemli bir performans göstergesidir[7].
Yenilik, eskiden bir dâhinin bir buluş yapması ya da akıllı birinin bir fikri alıp ticari bir
faydaya dönüştürmesi olarak görülmekteydi. Ancak bugünün iş dünyasında yenilik, bir kerelik değil tekrarlanabilir, sistemleştirilebilir ve şirketlerin yapısına yerleştirilebilir bir süreç
olarak karşımıza çıkmaktadır[8].
Yenilik, yeni teknik bilginin kullanılması ve ek değer olarak kaynaklara ve/veya üretimin
maliyet ve değeri arasındaki farkın büyümesine aktarılması süreciyle de ilgilidir[9]. Yenilikçilik faaliyetleri ile işletmeler; yapı, süreç, mal ve hizmetlerinde yaptıkları yeniliklerle maliyetlerin azaltılması, kalitenin yükseltilmesi daha incelikli tüketici istek ve ihtiyaçlarının karşılanması gibi çeşitli avantajları, büyüme ve genişleme aracı olarak kullanmaktadırlar. Bu
durum da dolayısıyla ulusal ekonomiye katkıda bulunmaktadır[10].
Günümüzün hızla değişen rekabet ortamında ayakta kalabilmek için şirketlerin ürünlerini,
hizmetlerini ve üretim yöntemlerini sürekli olarak değiştirme ve yenileme işlemi genel olarak tek bir kavram altında “inovasyon” olarak adlandırılır. İnovasyon, Latince bir sözcük
olan “innovatus” tan türemiştir. “Toplumsal, kültürel ve idari ortamda yeni yöntemlerin kullanılmaya başlanması” anlamındadır. Türkçede “yenilik”, “yenileme” gibi sözcüklerle karşılanmaya çalışılsa da, anlamı tek bir sözcükle ifade edilemeyecek kadar geniştir[11]. Bu kavramların birbirlerini besleyebilmesi bir katma değer yaratması ise yenilikçi yapının bir süreç
tabanında uçtan uca bütün değerleri beslediği ölçüde anlam sağlamaktadır. Günümüz şirket
politiklarıda yenilikçi süreçler pek çok geri bildirimlerle de beslenmektedir. Ar-Ge Merkezi
kuruluşlarının fikir yönetim süreçleri, IK politikaları, koçluk/mentörlük yapılarının yöneticiçalışan tabanında uygulanması gibi yeniliği ve yenilik süreçlerini fikirden teknolojiye ele
alan firmalar ortaya çıkarttıkları ürün ve hizmet kaliteleri ile de bu süreçlerin birbirleri ile
olan değerlerini somut olarak yaşamaktadırlar
4. BİLGİ YÖNETİMİ
Geçmişten günümüze tüm dinlerin, felsefenin ve pozitif bilimlerin yakından ilgilendiği bir
kavram olan bilginin tanımına yönelik farklı yaklaşımlar bulunmaktadır. Günlük hayatta sıkça
kullanılmasına rağmen bilgiyi tanımlamak oldukça zordur. Günlük kullanımda çoğu zaman bilgi
inanç, değer yargısı, his, önsezi gibi kendisine benzeyen kavramlarla iç içe geçmiştir[12].
Bilgi teriminin ne olduğunu ya da neyi kapsadığını geçmişten günümüze tartışmak kuru107
luşlarda bilgi yönetimi ile ilgilenenler için tetikleyici bir faktör değildir[13].Bunun yerine bilgi
kaynakları, bilgi teknolojileri, stratejik yönetim ve kurumsal bilgi yönetimi gibi unsurlar
açısından değerlendirilmesi daha yararlı olacaktır.
Bu bakış açısı ile kurum içinde bilgi akışını sağlamaya yönelik yönetim ve kanalların entegre işleyişini bilgi yönetiminde nasıl kullanıldığına dair; finans sektöründe bilgi teknolojileri iştiraki 5746 sayılı kanunu kapsayan Ar-Ge Merkezi ve 4691 sayılı kanun kapsamında
Teknopark yerleşkesi içerisinde faaliyet gösteren bir uygulama örneği paylaşılmıştır.
Teknopark içerisinde yer almanın ve yerinde Ar-Ge Merkezi olmanın T.C. Sanayi ve
Teknoloji Bakanlığı nezdinde çeşitli kural ve yıl sonlarını kapsayacak düzeyde faaliyet raporlamaları mevcuttur. Bu akış içerisinde bilginin doğru entegresi ve sistem içerisindeki tüm
kanallarda aynı doğruluk yüzdesi ile ilerlemesi önem arz etmektedir. Paylaşılan uygulamada
4691 sayılı kanun hükmünde yer alan Tübitak Marmara Araştırma Merkezi, Dokuz Eylül
Üniversitesi Teknoloji Geliştirme Bölgesi ve 5746 saylı kanunu kapsayan yerinde Ar-Ge
Merkezi çalışmalarının şirket içi faaliyetlerinin yürütülmesi için oluşturulan teknolojik yöntemin çıktıları yer almaktadır.
Uygulamada yer alan bilgi yönetim sistemi araçları, işleyiş sıralamaları ve firma içerisinde yer
alan bilgilendirme çeşitliliğini sunmaktadır. Çalışmaların sınıflandırılması şu şekildedir:
1)
i.
ii.
a.
b.
2)
i.
ii.
iii.
iv.
3)
4)
i.
ii.
iii.
iv.
v.
vi.
vii.
viii.
108
Şube İdari İşlemleri Takip Sistemi
Araştırma Geliştirme Merkezi
Teknopark
Tübitak Marmara Araştırma Merkezi
Dokuz Eylül Üniversitesi Teknoloji Geliştirme
Proje Başvuru, Raporlama, Takip Sistemi
Araştırma Geliştirme Merkezi Projeleri
Teknopark
TÜBİTAK Teknoloji ve Yenilik Destek Programları Başkanlığı
Avrupa Birliği Projeleri
Proje Fikirleri, Aday Projeler Takip Sistemi
Bakanlık Takip Sistemi
Ar-Ge personeli eğitimlerinin geliştirilmesi
Bilimsel etkinliklerin artırılması
İşbirliklerinin geliştirilmesi
Lisans üstü eğitimin artırılma
Ar-Ge Fikir Yönetim Sisteminin geliştrilmesi
FSMH'ye yönelik yapılanma oluşturulması
Bilgi Kaynağı ve Yayın Dağarcığının Geliştirilmesi
Bilimsel Araştırma Alanları – Online Kütüphaneler
5)
6)
Eğitim, Seminer, Konferans Takip Sistemi
Kamu-Üniversite-Özel Sektör Takip Sistemi
4.1.Şube İdari İşlemleri Takip Sistemi
Şube idari işlemleri iki faz olarak incelenmektedir. 5746 sayılı kanuna tabi Ar-Ge Merkezi ve 4691 sayılı kanuna bağlı olarak Teknokent içerisindeki firmaların takip ve kordinasyon çalışmalarıdır.
Şekil 1: Şube İdari İşlemleri Takip Sistemi
Uçtan uca takip ve koordinasyon sistemini en doğru şekilde, doğru kaynaklara iletmek
için oluşturulan sistem şirket içerisinde bilginin hızlı, güvenilir ve doğru şekilde ulaşması
gereken birimlere iletimini sağlamaktadır.
4.1.1.Ar-Ge Merkezi
5746 sayılı Ar-Ge Merkezi kanunu gereği oluşturulması gereken personel sayıları (aktif
ve inaktif), proje sayıları, dışarıda geçirilen süre bildirimleri, organizasyon şeması, girişçıkışlar, mali veriler, cihaz ve lisans bilgilerinin yer aldığı ve paylaşıldığı sistemdir.
Araştırmacı personel statüsünde Şekil 2’de İnsan Kaynakları ekibinin yıl bazında aylık
güncellemeler doğrultusunda eriştiği bilgiler yer almaktadır.
Şekil 2: Ar-Ge Merkezi Araştımacı Personel İnsan Kaynakları Takip Sistemi
109
Aylık olarak giriş ve çıkış sisteminin güncellendiği sistemde İnsan Kaynakları mail
ortamından bağımsız eski veriler, güncel veriler, giriş- çıkış personelin tüm bilgileri ve
sistemi kullanan kullanıcı gibi tüm bilgilere erişebilmektedir.
4.1.2. Teknopark
4691 Teknopark yönetmeliği gereği aylık ve yıllık periyotlarda projelendirme faaliyet
raporları, şirket içerisinde uçtan uca projelendirme süreçlerinin takip edildiği aynı zamanda
idari işlemlerin ilgili kişilerce takip edildiği sistemin diğer parçasıdır.
4.1.2.1.Tübitak Marmara Araştırma Merkezi (MAM)
Tübitak Marmara Araştırma Merkezi’ne iletilen projelendirme süreçleri ve aylık/yıllık
faaliyet raporlamarı proje detaylandırmaları ile sistem üzerinden takip edilmektedir. Şekil
3’te gösterilmektedir.
Şekil 3: Marmara Teknopark Proje Takip Sistemi
Zaman dilimlerine bağlı olarak yürütülen çalışmalar için proje bitiş süreçlerinin yaklaşması ve sistemin zamana entegre olarak projeye tanıtılması ve projenin yürütücülüğüne sahip
tüm bireylerin sistem işlemleri tarafından otomatik uyarılıyor olması oldukça önem arz etmekle beraber, zaman tasarrufu, uyarı sistemi ve hız açısından firmaya oldukça katma değer
kazandırmaktadır.
4.1.2.2. Dokuz Eylül Üniversitesi Teknoloji Geliştirme
4691 Teknopark yönetmeliği gereği aylık ve yıllık periyotlarda projelendirme faaliyet raporları, şirket içerisinde uçtan uca projelendirme süreçlerinin takip edildiği aynı zamanda
idari işlemlerin ilgili kişilerce takip edildiği sistemin diğer ikinci parçasıdır.
Personel takip sisteminden, projelendirmeye, aylık/yılık faaliyet raporlamaların yer aldığı
sistem de İnsan Kaynaklarının takip ettiği ana portal Şekil 4’te gösterilmiştir
110
Şekil 4: DEPARK Araştırmacı Personel Takip Sistem
4.2. Proje Başvuru, Raporlama, Takip Sistemi
Firma içerisinde projelendirme sürecinin takip edilmesi ve bilginin tek bir kaynak üzerinden süreç dahiliyetinde olan tüm personele dağılıyor olması kontrol mekanizması ve hata
payı oranlarının düşürülmesinde büyük ölçüde firmaya değer yaratmaktadır. Bu amaç doğrultusunda firmanın proje özelinde ihtiyaçlarını karşılayan tüm akış oluşturulan sistem üzerinden yaşam döngüsünü tamamlamaktadır.
AGM Projeleri, Teknopark MAM ve DEPARK, Tübitak TEYDEB ve Avrupa Birliği
Projeleri kapsamında yürütülen bütün takip edilen projeler hangi kurum türüne ait olduğundan, proje yöneticisinden, başlangıç-bitiş tarihine, başlangıç kişi sayısından, projenin ilgili
kurumdan onay alıp almadığına kadar bütün bilgileri içermekte olup, güncellemeleri kullanıcısı olduğu proje sahiplerinden üst yönetimin kontrolüne aynı hızda işlenmekte ve detaylandırılmaktadır. Şekil 5’te takip siteminin görseli bulunmaktadır.
Şekil 5 Proje Başvuru, Raporlama, Takip Sistemi
4.3. Proje Fikirleri, Aday Projeler Takip Sistemi
Şirketlerin varlıklarının sürdürülmesindeki en önemli adımlardan olan fikir ve fikrin yönetim süreci, bilgiye verilen önemi sınıflandırma ve ödüllendirme firma nezdinde ayrı bir
süreç olarak takip edilmektedir. Personeller tarafından girişleri yapılan verilerin sınıflandırılması, oluşturulan fikrin hangi yönde değerlendirilmesi gerektiği ve oluşturulabilecek aday
projelerin sınıflandırılarak doğru birime aktarılarak hayat bulması sistem üzerinden takip
edilmektedir. Şekil 6’ da takip sistemi belirtilmiştir.
111
Şekil 6: Proje Fikirleri- Aday Proje Takip Sistemi
4.4.Bakanlık Takip Sistemi
T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından Ar-Ge Merkezi olabilme yetkisini aldıktan
sonra merkezin devamlılığını sağlamak amacıyla Bakanlık hakem heyeti tarafından firmaya
verilen ödevlerin yıl içerisindeki takibini oluşturmak adına sistem takip edilmektedir. 8 ana
başlık altında tamamlanması gereken sorumluluklar Ar-Ge koordinasyon ekibinin takibi ile
araştırmacı personelinde sorumlulukları dahilinde sistem girişleri ve takibi yapılmaktadır.
Takip edilen başlıklar; Ar-Ge personeli eğitimlerinin geliştirilmesi, bilimsel etkinliklerin
artırılması, işbirliklerinin geliştirilmesi, lisans üstü eğitimin artırılması, Ar-Ge Fikir Yönetim
Sisteminin geliştirilmesi, FSMH'ye yönelik yapılanma oluşturulması, bilgi kaynağı ve yayın
dağarcığının geliştirilmesi, bilimsel araştırma alanları-online kütüphaneler sınıflandırması ile
Şekil 7’de Bakanlık takip sistemi olarak gösterilmektedir.
Şekil 7: Bakanlık Takip Sistemi
112
4.5.Eğitim, Seminer, Konferans Takip Sistemi
Bakanlık tarafından verilen sorumlulukların dışında şirket içerisinde de güncel literatürü
takip etmek, sektörel etkinliklerden haberdar olmak, eğitim içeriklerini belirleyebilmek adına
şirket içerisinde çalışan tüm personelim takip edebileceği bir sistem ile hem yapılan hem de
yapılacak olan etkinliklerden haberdar olmak ve şirket personelin gerçekleştirdiği çeşitli
farklılıklarda ki hareketleri gözlemlemek adına oluşturulmuş bir sistemdir. Şekil 8’de etkinlik çeşitlilikleri adına takip edilen başlıklar belirtilmiştir.
Şekil 8: Eğitim, Seminer, Konferans Takip Sistemi
4.6.Kamu-Üniversite-Özel Sektör Takip Sistemi
Kamu, üniversite ve özel sektör ile paylaşılan iş birlikleri kapsamında gerçekleştirilen çalışmalar konudan sorumlu personel tarafından güncellenerek ilgili birimlerce görüntülenmesi
sağlanabilmesiyle güncel bilgiyi taşımada efor artışına sebep olmaktadır. Gerçekleştirilen
ilişki türüne bağlı olarak yetki sahibi kişilere ayrıca otomatik mail ile de bilgilendirme gerçekleştirilerek, sistem ile birlikte mail ile de entegre bir kontrol sistemi gerçekleştirilmiştir.
Şekil 9’da Kamu-Üniversite-Özel Sektör takip sistemi gösterilmektedir
113
Şekil 9: Kamu- Üniversite-Özel Sektör Takip Sistemi
Firma içerisinde bütün sürecin sistem üzerinden takip edilmesi, ilgili personellerin ihtiyaç
duydukları alanlardan doğruyu veriyi edinmeleri aynı teknolojide, hızda ve bütün adımlarını
gözlemleyebilmesi firmanın performansına şüphesiz ki hız, maliyetlendirme ve doğru bilgi
yönetiminde üstün bir başarı sağlamasına olanak vermektedir.
Bilgiyi bu denli özenli ve sıralaması ile kullanmak yalnızca personel kontrolü değil üst
yönetim algısında da istenilen bilgilerin istenilen hızda beklenen sorulara cevap bulması
günümüz hız dünyasının beklentisidir. Kurumsal bilgi birikimi için tanımlama, sınıflandırma
ve düzenleme çalışmaları bilgi haritasını teknoloji ile buluşturmak maksimum verim, kapasite ve kaliteyi beraberinde getirmektedir.
5. SONUÇ
Küresel boyutuyla teknoloji yönetimi, dünyadaki tüm teknolojik gelişmeleri takip etmeyi
ve bunlardan işletmeye en optimal seçeneği kullanarak, uygulamaya koymayı gerektirmektedir. Çünkü küreselleşme, dünyadaki tüm firmaları rakip haline dönüştürmektedir. Bu yüzden işletmelerin; her çalışanı ile gelişmelere açık olması, literatürü takip etmesi, algıladığı ya
da geliştirdiği yenilikleri ortaya koymak isteyen çalışanlarını gelecekteki başarısı için sürekli
desteklemesi gerekmektedir. Bu sebeple küresel ekonominin gerekliliği olarak, bir işletmenin rekabetçi pazar koşullarında varlığını sürdürebilmesi için ya yenilikleri yakından takip
ederek organizasyonel yapılarına uygun biçimde adapte etmeyi ya da yeniliklerin bizzat
kendileri tarafından geliştirilmesini zorunlu kılmaktadır.
Bu bağlamda, bir işletmenin yenilik odaklı stratejilere sahip olması, hem rekabet gücünü
artırmasında hem de varlığını koruma ve sürdürülebilirliğini sağlaması konusunda önemli
katkılar sağlayacaktır. Yenilikçiliğin en önemli destek aracı ise Ar-Ge çalışmalarıdır.
AR-GE yoğun işletmeler genellikle geliştirilmiş başarı oranı elde ederler[14]. AR-GE yatı-
114
rımlarına harcanan paradan, orta-uzun vadede (2-10 yıl arası) çok daha fazlasının geri döndüğü bilinmektedir[15]. Günümüzde varlıklarını sürüdürecek
yenilikçi işletmelerin
rekabetüstü olabildiği bir yapıda, işletmelerin AR-GE yatırımlarına gereken önemi vererek
teknoloji ve bilgi yönetimi faaliyetlerini artırmaları başarı için temel neden olmaktadır.
İşletme içerisine adapte olabilen teknoloji ve kontrol altına alınabilen bilgi doğru kullanıldığı zaman yönetilebilme kapasitesinden bahsedilebilmektedir. Zira her açık ve kayıtlı
bilgi herkesin ulaşabileceği bilgi değildir. Bu bilgi kaynaklarının gruplandırılıp düzenlenmesi, gereksinim kalmayanların elenmesi ve yetkilendirilmiş bir erişimin sağlanması gerekir.
Sağlıklı tüm kuruluşlar bilgiyi üretir ve bilgiyi kullanırlar. Kuruluşlar çevre ile ilişkilerini
sürdürürken enformasyon alır, bunu bilgiye dönüştürür ve bu bilgiyi deneyimleri, değerleri
ve kendi iç kurallar ile birleştirerek harekete geçerler[16].
Kurumsal bilgi yönetimindeki asıl hedef bilgi üretmek ve bilgiyi yönetim süreçlerine
yansıtmaktır. Kuruluşlar bilgi üretebilmek için iç ve dış bilgi kaynaklarından yararlanırlar.
Bilginin üretilmesi ve geliştirilmesi, düzenlenmesi, bilgi depoları oluşturulması ve transfer
edilmesi önemli olsa da, bilgi ancak paylaşıldığı, kullanıldığı ve işlendiği ölçüde değer kazanmaktadır.
Yaratılması beklenen Ar-Ge değerleri çalışanın ürettiği performans değerleri, kullanılan
teknolojinin şirket içi bilgiyi doğru yönetimi ile sağlanacağından işletmelerin maliyet
performasını, kalitesini, verimlilik unsurlarını düşünmeleri için öncelikle bu bileşenleri
doğru sınıflandırması gerektiğini bilmeleri gerekmektedir. Ar-Ge yönetimi için uçtan uca bir
inovasyon sistemi geliştirmek ve kurulan bu sistemin her aşamada kontrolünü sağlamak
şirketler için katma değer ölçütünde vazgeçilmez unsur olduğu unutulmamalıdır.
İnovasyon süreç iyileştirmeleri şirketlerin varlıklarını devam ettirmek için, geliştirdikleri
yöntemlerle anlam bularak yaşam döngülerini geliştirmektedir. Bu çalışma uygulama örneğinde de incelendiği gibi bilginin işletme içerisinde anlam bulabilmesi için doğru şekilde
sınıflandırılması ve yetki alanlarının doğru kişilerle paylaşılıyor olması; hız, performans,
ölçüt ve değer hesaplamalarında bir anlam ifade edebilmektedir.
TERİMLENDİRME
AGM/Ar-Ge Merkezi: Araştırma Geliştirme Merkezi / Araştırma Geliştirme Merkezi
TÜBİTAK: Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu
TEYDEB: Teknoloji ve Yenilik Destek Programları Başkanlığı
MAM: Marmara Araştırma Merkezi
DEPARK: Dokuz Eylül Ünversitesi Teknoloji Geliştirme Bölgesi
FSMH: Fikri Sınai Mülkiyet Hakkı
115
KAYNAKÇA
[1]
[2]
[3]
[4]
[5]
[6]
[7]
[8]
[9]
[10]
[11]
[12]
[13]
[14]
[15]
[16]
116
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (2004); Teknoloji Geliştirme ve Yenilik Destekleri Rehberi, Sayı 3, s.
10
Ekren, N. (2000); “Bilgi ve Ekonomik Etkinlik”, Activeline Aylık Bankacılık ve Finans Dergisi, No 6,
Eylül, s. 1-2
Avcı,K. “Araştırma ve Geliştirmenin Bir Ekonomi İçin Önemi”, 2004, s. 4, Web: www2.turkstudent.net
Rothwell R., “Successful Industrial Innovation: Critical Success Factors For The 1990s” R&D
Management, Vol. 22, 1992.
Edquist,C. “Leif Hommen, Systems of Innovation: Theory and Policy For Demand Side”, Technology in
Society, Pergamon, 21, 1999.
Tekin,M., Güleş,H. , Ögüt, A.; Teknoloji Yönetimi, Nobel Yayın, Ankara, 2003, s. 139
Akal, Z.; Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu, Performans Kavramları ve Performans Yönetimi, Milli
Prodüktivite Merkezi, Ankara, Ocak 2003
Özgenç, A., İnovasyon Gündemi, 5 Ekim 2006, from World Wide Web: www.capital.com.tr
Porter,M. (2000); Rekabet Stratejisi, Çev. Gülen Ulubilgen Sistem Yayıncılık, İstanbul, s. 31
Eğe,A. (2002); OECD Ülkelerinde Yenilik Sistemleri ve Türkiye İçin Durum Değerlendirilmesi, DPT, s.20
World Wide Web: www.inovasyon.com.tr
Sparrow, J. (1998). Knowledge in organizations: Access to thinking at work. London: Sage Publication.
Alavi, M. ve Leidner, D. E. (2001). Review: Knowledge management and knowledge management systems:
Conceptual foundations and research issues. MIS Quarterly, 25 (1), 107-136.
Panne,G.,Beers,C. and Kleinknecht, A.(2003); “Success and Faılure of Inovatıon”, Internatıonal Journal of
Inovatıon Management, Volume 7, Number 3, September, s. 12
World Wide Web: http://www.gencbilim.com/odev/odevgoster.php?il=konya_meram&id=11652, s.
Davenport, H. T. ve Prusak, L. (2000). İş dünyasında bilgi yönetimi: Kuruluşlar ellerindeki bilgiyi nasıl
yönetirler. Çev. Günhan Günay. İstanbul: Rota Yayın.
Teknoloji Firmalarında Davranışsal Yenilikçiliğin Örgütsel Performansa
Etkisinin İncelenmesi
Hazal Koray Alay1, Prof. Dr. Esin Can2
1
2
Sosyal Bilimler Enstitüsü, İşletme Yönetimi, Yıldız Teknik Üniversitesi
hazalkoraygenc@hotmail.com
Prof. Dr. Esin Can2
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İşletme Bölümü, Yıldız Teknik Üniversitesi
esin.can@yildiz.edu.tr
ÖZET
Örgütlerin yoğun rekabet ortamında yaşamlarını devam ettirmeleri için davranışsal yenilikçilik ve
örgütsel performans arasındaki nedensel ilişkinin belirlenmesi, sürekli değişim ve gelişim ortamında
faaliyet gösteren teknoloji firmaları için de oldukça önemlidir. Bu bağlamda, araştırmanın amacı,
küresel ve dinamik rekabet ortamında faaliyette bulunan teknoloji firmalarının çalışanlarının davranışsal yenilikçiliğinin örgüt performansına etkisinin incelenmesidir. Araştırma amacı itibariyle açıklayıcı
yaklaşıma sahiptir. Araştırma veri toplama ve analiz yöntemi açısından nicel bir çalışmadır. Analiz
birimi açısından bireylerden veri alınacak olup örgüt bir bütün olarak değerlendirilmektedir. Araştırma kapsadığı süre bakımından kesitsel tarama yöntemine sahiptir. Araştırmanın örneklemini teknoloji/bilişim sektöründe faaliyet gösteren firma çalışanları oluşturmaktadır. Bu bağlamda, İstanbul
Anadolu yakasında faaliyet gösteren bir teknoloji firmasından anket toplama yöntemiyle alınan verilerle SPSS istatistik programı yardımıyla analiz edilmiştir. Analiz sonuçlarına göre, çalışanların davranışsal yenilikçiliği örgütsel performans üzerinde pozitif etkiye sahiptir. Elde edilen sonuçların alan
yazına katkı sunması amaçlanmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Yenilikçilik, performans, davranışsal yenilikçilik, örgütsel performans
Investigation of the Effect of Behavioral Innovation on Organizational
Performance in Technology Companies
ABSTRACT
Determining the causal relationship between behavioral innovation and organizational performance is essential for technology companies operating in continuous change and development environment in order to sustain their lives in a highly competitive environment. In this context, the aim of the
study is to determine the causal relationship between the behavioral innovation of the employees and
the organizational performance of the technology firms operating in the global and dynamic competitive environment. Research purposes have an explanatory approach. The research is a quantitative
study in terms of data collection and analysis method. In terms of the unit of analysis, data will be
taken from individuals and the organization is considered as a whole. The research has a cross-sectional screening method. The sample of the study consists of employees of the technology / IT sector.
In this context, data were collected from a technology company operating in the Asian side of Istanbul. Data is analyzed by means of SPSS statistical program. According to the results of the analysis,
behavioral innovation of employees has a positive effect on organizational performance. The results
are intended to contribute to the literature.
Key words: Innovation, performans, behavioral innovation, organizational performance
117
1.
GİRİŞ
Günümüzde örgütlerin içinde bulunduğu yoğun rekabet ortamında, değişime ayak uydurmaları, belirsizlikleri minimize etmeleri ve yeniliklere açık olmaları hayatta kalmaları
için elzemdir. Örgütler beşeri sermaye kaynağı olan çalışanları aracılığıyla bu rekabetçi ortama ayak uydurmak üzerine stratejiler geliştirmelidirler. Ayrıca örgütler stratejilerini çalışanlarının yenilikçi davranış ve yaratıcılık yeteneklerine odaklanarak uygulamalıdırlar. Bu
doğrultuda yenilikçilik kavramı günümüzde rekabet avantajı sağlamak için en önemli stratejilerden biri olarak kabul görmektedir. Bu strateji, örgütlerin yeni çalışma alanlarında faaliyet göstermelerine, yeni ürün ve hizmet geliştirebilmelerine, mevcut işlerini geliştirmelerine
yardımcı olmaktadır. Örgütler için bu denli önemli bir yeri olan yenilik kavramı, kısaca örgütte değişimi sağlayarak, her türlü çevresel koşullara karşı koruyan bir araç olarak da düşünülmektedir. Bu anlayışın ilk olarak tepe yönetim olmak üzere, örgütün tüm kademelerinde
ve işleyiş mekanizmalarında kabul edilmesi ve uygulanması gerekmektedir. Yenilikçiliğin
tüm örgüt tarafından benimsenen bir yönetim stratejisi olarak yayılabilmesi için her bir çalışanın kapasitesini ve bilgi birikimini örgüt yararına kullanma tutumu da önemlidir. Bu noktada davranışsal yenilikçilik kavramı örgütün yaratıcılığını ve etkinliğini artırma konusunda
önemli rol üstelenmektedir. Davranışsal yenilikçilik, çalışanların yenilikçiliği bilinçli olarak
benimsemeleri, sorumlu oldukları organizasyonel faaliyetlerin tamamına yansıtmaları anlamını taşımaktadır. Bu çerçevede davranışsal yenilikçilik örgütsel performansın artırılması
için önemli bir parametredir. Özellikle son yıllarda birçok araştırmacı, organizasyonel bağlamda gerçekleştirilen yenilikçiliğin işletmenin uzun dönem sürdürülebilirlik, performans ve
karlılığına etkisini tartışmışlardır [1,2,3,4,5,6]. Farklı sektörlerde yapılan araştırmalar yenilikçiliğin örgütsel performans üzerinde pozitif etkiye sahip olduğunu ve örgütlerin daha yenilikçi olduklarında daha yüksek performans gösterme eğiliminde olduklarını desteklemektedir. Örgütlerin yoğun rekabet ortamında yaşamlarını devam ettirmeleri için bu denli önemli
iki konu olan davranışsal yenilikçilik ve örgütsel performans arasındaki nedensel ilişkinin
belirlemesi, dinamik ve sürekli değişim gösteren rekabet ortamında faaliyet gösteren teknoloji firmaları için de oldukça önemlidir.
Bu çerçevede araştırmanın amacı, küresel ve dinamik rekabet ortamında faaliyette bulunan teknoloji firmalarının örgüt performansı ve davranışsal yenilikçiliği arasındaki nedensel
ilişkinin belirlenmesidir. Bu doğrultuda bir sonraki bölümde ilgili literatürden yararlanarak
davranışsal yenilikçilik ve performans kavramları açıklanmakta ve aralarındaki nedensel
ilişki irdelenmektedir. Daha sonra anket yöntemiyle İstanbul da faaliyet gösteren bir teknoloji firmasından elde edilen veriler SPSS istatistik programı ile analiz edilip elde edilen bulgular yorumlanmaktadır. Elde edilen bulgulara göre çalışanların davranışsal yenilikçilik
algısı örgütsel performans üzerinde anlamlı ve pozitif bir etkiye sahiptir. Bu bağlamda çalışanların davranışsal yenikçiliğinin desteklenmesinin örgütsel performansı artırdığı öngörüsünde bulunulabilir.
118
Bir teknoloji firmasında yapılan bu araştırmanın, farklı sektörlerde kapsamı genişletilerek
yapılacak başka çalışmalara ve alan yazına katkı sunması amaçlanmaktadır.
2.
LİTERATÜR TARAMASI
2.1. Davranışsal Yenilikçilik
Yenilik kavramına dair ilgili yazında birçok farklı tanıma ulaşmak mümkündür. Yenilik,
ortaya yeni ürün konulması veya yeni bir pazara açılmak [7] olarak tanımlanırken, başka bir
tanıma göre değişim sürecini başlatan uygulamalar [8] olarak açıklanmaktadır. En genel
anlamıyla yenilikçilik kavramı yeni ürün, yeni pazar ve yeni teknoloji kavramlarının örgüt
ile bütünleşmesi sürecine karşılık gelmektedir [9]. Örgütsel yenilikçilik ise bu bütünleşmenin
ortaya koyacağı yeni sistemin işlerliği için yeni politika ve programların geliştirilerek yenilikçilik sürecinin gerçekleştirilmesidir [10]. Wang ve Ahmed (2004) tarafından geliştirilen
örgütsel yenilikçilik modeli beş boyutta ele alınmaktadır. Bunlar; ürün yenilikçiliği, pazar
yenilikçiliği, süreç yenilikçiliği, stratejik yenilikçilik, davranışsal yenilikçiliktir. Bunlardan
davranışsal yenilikçilik “örgütlerin yenilikçiliğine katkıda bulunacak sürdürülebilir davranışsal değişimleri” olarak ifade edilmektedir. Davranışsal yenilikçilik örgütün farklı seviyelerinde gerçekleşmektedir. Bu seviyeler:
Bireysel yenilikçilik: Değişime yönelik bilinçli ve gönüllü faaliyetlerde bulunma
özelliklerini içermektedir.
Takım yenilikçiliği: Takımların değişimlere yönelik uyum kabiliyetlerini ifade
etmektedir.
Yönetim yenilikçiliği: Tepe yönetimin değişime olan inancı ve istekliliğinin, tüm
çalışanları bu doğrultuda destekleme, teşvik etmeye olan bağlılıklarını ifade etmektedir.
Davranışsal yenilikçilik görüldüğü üzere örgüt içinde farklı seviyelerde ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda, davranışsal yenilikçilik birey, takım ve yönetim düzeyinde yenilikçilik
kültürünün oluşmasını sağlamaktadır. Yenilikçi kültür oluşumuna etki eden örgütsel yenilik
faaliyetleri için davranışsal yenilikçilik elzem bir faktördür [11,12].
2.2. Örgütsel Performans
Örgütlerin yaşamlarını devam ettirmeleri ve büyümeleri için iç ve dış çevresel performanslarıyla alakalı geri bildirim almaları oldukça önemlidir. Bu bağlamda değerlendirildiğinde örgütsel ve yönetsel kuramların merkezinde yer alan performans kavramı, bir örgütün
elindeki kaynakları verimli ve etkili bir şekilde kullanarak hedeflerini gerçekleştirmesiyle
alakalıdır [13,14,15]. İlgili yazında yer alan birçok araştırmanının da ana amacı örgütlerin
performans gelişimine katkıda bulunmaktır. Karmaşık ve çok boyutlu olan örgütsel performansa yönelik her durumda geçerli bir sistematik oluşturmak oldukça zordur. Howard ‘ın
(2007) yapmış olduğu kapsamlı tanıma göre örgütsel performans, çalışanların birbirleriyle
119
olan iletişim ve iş birliği, örgütün sahip olduğu kültür ve imajı, kurumsal politikaları ve
uygulamaları, liderlik yapısı, yenilikçilik ve yaratıcılık ortamı, örgütsel bağlılığın yüksek
olduğu bir örgüt iklimi gibi birçok değişkenin toplamıdır.
Literatürde örgütsel performans ölçümüne yönelik birçok yöntem bulunmaktadır. Bunlardan ilki nesnelliğe ve öznelliğe dayalı örgütsel performans ölçütleridir. Öznel örgütsel performans ölçütleri örgütün çalışanları ve paydaşlarının performans algısı ile ilgilidir. Algılanan ile örgütün amaçlarının uyuşması beklenmektedir. Nesnel örgütsel performans ölçütleri
ise örgütlerin finansal verilerine dayanan, algılarla alakalı olmayan rasyonel verilerle alakalıdır [16,17,18,19]. Bir diğer teknik ise finansal ve finansal olmayan örgütsel performans
ölçütleridir. Finansal örgütsel performans ölçütleri örgütlerin karlılığı, nakit akışı, geliri gibi
faktörleri içermektedir. Bu ölçüm örgütün yönetsel faaliyetlerini içermemesi sebebiyle tek
başına başarılı bir örgütsel performans ölçüm yöntemi değildir. Bu sebepten ilgili yazında
yer alan araştırmaların birçoğu öznel finansal olmayan ölçütleri kullanmaktadır. Öznel finansal olmayan örgütsel performans ölçütleri müşteri memnuniyeti ve sadakati, marka değeri,
satış miktarı, büyüme oranları, pazar payı, verimlilik, süreç yönetimi, değişim yönetimi,
yenilikçi davranışlar, bilgi edinimi ve kullanımı, yetenekli insan kaynaklarının elde tutulması
için geliştirilen politikalar gibi birçok değişkene ilişkin algıları içermektedir [20,21].
Sonuç olarak hangi yöntem kullanılırsa kullanılsın, örgütsel performansın ölçümünün bir
boyutu finansal olmayacak şekilde değerlendirme yapacak paydaşların bakış açısına dayanmalıdır. Çünkü örgüt ile yakın ilişki içinde olan, onların büyümesine ve hayatta kalmasına
etki eden birincil paydaşların algıları örgütlerin performansı ile doğrudan ilişkidir
2.3. Davranışsal Yenilikçilik ve Örgütsel Performans İlişkisi
Örgütlerin en önemli fonksiyonlarından biri, amaçlarını gerçekleştirmek için giriştiği iş
ve bu işleri gerçekleştirmek için kullandığı yenilikçi teknolojiler ve uygulamalardır. Yoğun
rekabet ortamlarında kuşkusuz ki, yenilikçilik örgütlerin bütün süreçlerini etkilemektedir.
Yapılan işler, işleri yapanların yetkinlikleri, yapılan işten duyulan tatmin, üretilen
ürün/hizmet miktarı ve kalitesi, bireysel ya da takım çalışması ve iletişimi gibi birçok süreç
yenilikçi uygulamalardan etkilenmektedir. Kısaca yenilikçilik örgütsel performansları üzerinde etkilidir. Sürdürülebilir rekabet avantajı yakalamak amacıyla, yenilikçiliği stratejik bir
hedef olarak benimsemek, yenilikçi bir örgütsel yapı ve kültür tasarlamak, örgütsel performansı artıran örgütsel eylemleri yönlendiren yenilikçi düşünce yapısını beslemektedir. Bu
bağlamda örgütlerin çevresel koşullara ayak uydurmak ve güçlü kalmak için gelişime ve
yenilikçiliğe açık olması gerekmektedir. Bu nedenle günümüzde yenilikçilik stratejisi örgütler için bir mecburiyettir. Bu bağlamda yenilikçiliğin örgütlere etkisinin sonuçları aşağıdaki
gibi sıralanmaktadır [22,23,24,25]:
120
Firmaların rekabet üstünlüğü elde etmesi,
Maliyet oranlarında düşüş sağlamaları,
Verimlilikte artış elde etmeleri,
Firmaların pazardaki paylarının yükselmesi,
Kar oranlarında artış sağlamaları,
Sahip olunan bilginin ekonomik katkı sağlayacak değere dönüşmesi,
Yeni pazarların ortaya çıkması,
Ürün hattının çoğaltılması,
Müşteri talebinin karşılanarak, tatminin en üst seviyeye taşınması,
Yeni pazarlara girişin kolaylaşması,
Üretim, tedarik ve pazarlama da esnekleşme,
Kısa sürede minimum fire ile üretimin gerçekleştirilmesi,
Çalışma olanaklarının iyileştirilerek pozitif yönde arttırılması,
Alıcılar, tedarikçi ve aracı firmalarla iletişimin güçlendirilerek koordine olunabilmesi.
Yukarıda sıralanan sonuçlar ışığında yenilikçiliğin örgütsel performansı arttırdığı gerçeği
kabul edilmektedir. Bu bağlamda çalışmamıza konu alan araştırma hipotezi aşağıdaki gibidir.
H1:Teknoloji firmalarında davranışsal yenilikçilik örgütsel performans algısı üzerinde
pozitif etkiye sahiptir.
Araştırma hipotezi doğrultusunda tasarlanan araştırma modeli aşağıdaki gibidir:
Davranışsal Yenilikçilik
Örgütsel Performans
Şekil 1: Araştırma Modeli
3.
METODOLOJİ
3.1. Araştırmanın Amacı ve Önemi
Bu çalışmada çalışanların davranışsal yenilikçiliğin örgütsel performans üzerindeki etkisi
incelenmektedir. Bu doğrultuda bu iki değişken arasındaki nedensel ilişkisinin geçerliliği ve
geleceği tartışılmaktadır. Daha önce yapılan çalışmalara rağmen ilgili alan yazına dair boşluk
henüz doldurulamamıştır. Bu araştırma sonuçlarının literatüre katkı sağlaması amaçlanmaktadır.
3.2. Araştırmanın Örneklemi ve Kullanılan Veri Toplama Araçları
Araştırmanın örneklemini İstanbul’da faaliyet gösteren bir teknoloji firmasının çalışanları
oluşturmaktadır. Toplam çalışan sayısı 120 olan firmanın, 81 çalışanı bu uygulamalı araştırmaya dahil olmuştur. Örneklemin evreni açıklama hesaplaması için, Yazıcıoğlu ve Erdoğan’nın (2004: 50), = 0.05 için - 0.05 örnekleme hatası ile farklı evren büyüklüklerinden
121
çekilmesi gereken örneklem büyüklükleri için yaptığı hesaplama kullanılmıştır. Bu doğrultuda araştırmanın örneklemi evreni açıklamaktadır.
Araştırmada kullanılan veri toplama araçları şu şekildedir:
DEĞİŞKEN
Davranışsal
Yenilikçilik
Örgütsel Performans
YAZARLAR
Wang ve Ahmed
TARİH
2004
SORU
SAYISI
4
ALPHA
DEĞERİ
0.86
Erdem, Gökdeniz ve
Met
2011
7
0.93
3.3. Verilerin Analizi ve Bulgular
Araştırmanın örneklem grubundan elde edilen verilerin analizi SPSS 20 (Statistical
Programme for Social Sciences) paket programı aracılığı ile gerçekleştirilmiştir. Verilerin
analizinde kullanılacak istatistiksel testler kullanılan soru ve ölçekler dikkate alınarak belirlenmiştir. Araştırmada kullanılacak test tekniğini belirlemek amacı ile verilere ait çarpıklık
değerlerinden yararlanılmıştır. Verilere ait çarpıklık değerleri 1’in altında bulunduğu için
verilerin normal dağılım gösterdikleri kabul edilmiştir [26].Araştırmada çalışanların davranışsal yenilikçiliği ve örgütsel performans arasında ilişki olup olmadığının değerlendirilmesi
amacına yönelik olarak Pearson Korelasyon Katsayısı, etki düzeyini ölçmek için Lineer Regresyon analizi uygulanmıştır.
3.3.1.
Geçerlilik ve Güvenilirlik Analizine İlişkin Bulgular
Araştırma modelini test etmek için ölçeklerin geçerliliğini değerlendirmek amacıyla
Açıklayıcı Faktör Analizi yöntemi kullanılmıştır. Faktör dağılımında, örneklem yeterliliğini
ölçmek için Kaiser-Meyer- Olkin (KMO) testi yapılmıştır. Bilindiği üzere, KMO oranının
0,5 in üzerinde olması veri setinin faktör analizi yapmak için uygunluk seviyesinin yüksek
olduğunu göstermektedir [26]. Güvenilirlik analizi yapılırken ise alpha modeli kullanılmıştır.
Alpha değeri sorular arası korelasyona bağlı uyum değeridir ve bu değerin 0,70 ve üstü
olması beklenmektedir [26]. Davranışsal yenilikçilik ve örgütsel performans değişkenlerine
yönelik faktör ve güvenilirlik analiz sonuçları Tablo 1’de belirtilmektedir.
122
Tablo 1: Değişkenlere İlişkin Faktör ve Güvenilirlik Analizi
İNCELENEN DEĞİŞKENLER
Davranışsal Yenilikçilik
İşyerimizde, işini farklı yollar/yöntemler kullanarak yapanlara hoşgörü
gösterilir.
Kurumumuzdaki çalışanlar, orijinal ve özgün düşünme/davranma konusunda cesaretlendirilir.
İşimizle ilgili farklı/özgün çözümler arama ve yeni yollarla/yöntemlerle
yapmayı deneme konusunda arzuluyuz
İşimizle ilgili yeni yollar/yöntemler denemek istediğimizde yöneticilerimizden yoğun destek görürüz.
Örgütsel Performans Algısı
Rakiplere göre kurumumuzun hizmet kalitesi
Rakiplere göre müşteri memnuniyeti sağlama durumumuz
Rakiplere göre kurumumuzun satışları
Rakiplere göre kurumumuzun verimliliği
Rakiplere göre kurumumuzun pazar payı
Rakiplere göre kurumumuzun amaçlarına ulaşma düzeyi
Rakiplere göre kurumumuzun karlılığı
%Variance Explained:84,985
Kaiser-Meyer-Olkin Measure of Sampling Adequacy=0.934
Chi-Square Bartlett's Test=2130,649
Faktör
Yükü
Cronbach
Alpha
0,906
,828
,890
,773
,853
,872
,902
,819
,864
,918
,909
,932
,938
,911
,923
,915
0,943
,934
,936
,934
,931
,936
,930
,939
Faktör analizine göre, KMO değeri 0,934 olarak hesaplanmıştır. Bu değerin önerilen 0,50
değerinden yüksek olduğu görülmüştür. Ayrıca Bartlet Küresellik testi (=2130,649, p < .01)
% 1 önem seviyesinde istatistiksel olarak anlamlıdır. Bu sonuçlara göre, veri setinin faktör
analizi için uygun olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Güvenilirlik analizi sonucunda elde edilen
cronbach alpha değerlerinin önerilen 0,70 değerinden yüksek olduğu görülmüştür.
3.3.2. Korelasyon ve Regresyon Analizi
Araştırma modelindeki hipotezleri test etmek için korelasyon ve regresyon analizleri yapılmıştır. Korelasyon iki değişken arasındaki doğrusal ilişkinin gücünü gösteren katsayıdır.
Korelasyon katsayısı istatistiksel olarak anlamlı ise iki değişken arasında doğrusal bir ilişki
olduğu söylenmektedir. Korelasyon katsayısının mutlak değeri ne kadar büyükse, değişkenler arasındaki ilişki de o kadar güçlüdür. Regresyon analizi ise bir değişkenin (bağımlı) diğer
bir değişken(ler) (bağımsız) tarafından nasıl açıklandığını belirlemeye çalışmaktadır. Elde
edilen regresyon modelleri değişkenlere yönelik ilişkinin yönünü ve etki düzeyini göstermektedir [26]. Araştırma değişkenleri arasındaki korelasyon katsayıları ve tasviri istatistikleri Tablo 2’de gösterilmektedir.
123
Tablo 2: Değişkenlere Yönelik Korelasyon Analizi
1
DEĞİŞKENLER
Pearson Correlation
1
Davranışsal Yenilikçilik
Sig. (2-tailed)
,000
N
120
Pearson Correlation
,546**
Örgütsel Performans Algısı
Sig. (2-tailed)
,000
N
120
**. Correlation is significant at the 0.01 level (2-tailed).
2
1
Korelasyon sonuçları, çalışanların davranışsal yenilikçiliği ve örgütsel performans arasında pozitif yönlü anlamlı bir ilişkili olduğunu göstermektedir. Korelasyon katsayılarının
mutlak değerleri göz önüne alındığında değişkenler arasında orta düzeyde ilişkili olduğu
tespit edilmiştir.
Korelasyon analizi sonrası, değişkenlere yönelik regresyon analizi yapılmıştır. Özet analiz sonuçları Tablo 3’te yer almaktadır.
Tablo 3: Değişkenlere Yönelik Regresyon Analizi
Örgütsel Performans
Beta
t (p value)
0,546
Davranışsal Yenilikçilik
0.00
F
327.218
R2
0,365
Düzeltilmiş R2
0,362
Standard Hata
0,398
Tablo da görüldüğü üzere, davranışsal yenilikçilik değişkeninin örgütsel performans değişkenini % 36,5 oranında açıkladığı 0.01 anlamlılık seviyesinde bulunmuştur.
4.
SONUÇ VE ÖNERİLER
Son yıllarda teknolojinin hızla gelişmesi, global ekonomi, değişen örgüt yapılar, farklılaşan müşteri talepleri beraberinde rekabetin yoğun ve mücadelenin sert olduğu bir iş dünyasını getirmiştir. Rakiplerine karşı sürdürülebilir üstünlük sağlamak ve gelişmek isteyen örgütler farklılıklara açık ve yenilikçi olmak durumundadırlar. Gelişimin temel prensibi değişimdir. Değişimde yenilikçi, yaratıcı, özgün fikirlerin desteklendiği ortamlarda gerçekleşmektedir. Bunun yanında değişime ayak uydurmak için hızlı ve proaktif olmakta
organizasyonel performansın artırılması için önemli bir faktördür. Bu bağlamda değerlendirildiğinde örgütler yüksek performans ve verimlilik elde etmek için yenilikçiliği destekleyen
bir örgüt yapılanmasını tercih etmelidirler. Çalışanların orijinal ve özgün düşünme/davranma
sonucu ortaya koyacakları yenilik tekliflerinin sıklığı, çalışanların yenilik tekliflerine yönetimin sergilediği tutumlar, yönetimin yenilikleri benimseme konusunda izlediği yöntemler
örgütsel performansın etkililiği için önemli rol oynamaktadır. Araştırma bulgularından elde
edilen sonuçlara göre de, çalışanların desteklenen yenilikçi iş davranışları örgütsel performans üzerinde pozitif etkiye sahiptir. Bu bağlamda örgütler küresel ekonomik sistem içinde
124
ayakta kalmak için, teknolojik yenilikleri takip etmek ve çalışanlarının da davranışsal yenilikçiliğini desteklemelidirler.
KAYNAKÇA
Gürkan N. Ve Gürkan S. 2017 Yenilikçilik Kavramının İşletmelerin Finansal Performansı Üzerindeki
Etkisi, Uluslararası Yönetim İktisat Ve İşletme Dergisi, Icmeb17 Özel Sayısı,213-224.
[2] Yorulmaz M. Ve Alkan G. 2018 Deniz Ulaştırma İşletmelerinde Entelektüel Sermaye Ve Örgüt
Performansı Arasındaki İlişkide Yenilikçiliğin Rolü, Business And Economics Research Journal, 9:3,631650.
[3] Baykal E., Zehir C. Ve Köle M. 2018 Hizmetkâr Liderlik Firma Performansı İlişkisinde Örgütsel
Özdeşleşmenin Aracı (Medıator) Etkisi, Akademik Hassasiyetler Dergisi, Cilt:5 Sayı:9, 111-133.
[4] Prajogo, D. 2016 The Strategic Fit Betweeninnovationstrategiesandbusiness
Environmentindeliveringbusinessperformance, Int. J.Productioneconomics171(2016)241–249.
[5] Visnjic, I., Wiengarten, F. And Neely, A. 2014 Only The Brave: Product Innovation, Service Business
Model Innovation, And Their Impact On Performance. J Prod Innov Manag.
[6] Demir H. Ve Okan T. 2009 Teknoloji, Örgüt Yapısı Ve Performans Arasındaki İlişkiler Üzerine Bir
Araştırma, Doğuş Üniversitesi Dergisi, 10 (1), 57-72.
[7] Drucker, P. F. 1954 Concept Of The Corporation. New York: John Day Company.
[8] Mohr, Lawrence B. 1969 Determinants Of Innovation In Organizations, American Political Sciences
Review, 69,111-126.
[9] Boer, H. And During, W.E. 2001 Innovation. What Innovation? A Comparison Between Product, Process
And Organisational Innovation. International Journal Of Technology Management, 22(1/2/ 3), 83–107.
[10] Mendoza, L.M. 2015 Innovation Across Types Of Organization: A Meta Analysis, Suma De Negocios 6
(13), 108-113.
[11] Günday, G., Gunduz U., Kemal K. Ve Alpkan L. 2011 “Effects Of Innovation Types On Firm
Performance”, Int. J. Production Economics, Vol. 133, Pp. 662–676.
[12] Kendir, V. 2017 A Study On The Relationship Among Organizational Culture, Learning And
Innovativeness: A Survey Study At A University, International Conference On Eurasian Economies,291301.
[13] Wang, C.L. And Ahmed, P.K. 2004 The Development And Validation Of The Organisational
Innovativeness Construct Using Confirmatory Factor Analysis. European Journal Of Innovation
Management, 7(4), 303–313.
[14] Porter M. 1980 Competitive Strategy. New York: Free Press.
[15] Neely, A., Hii, J. 1998 Innovation And Business Performance: A Literature Review. Cambridge, MA: The
Judge Institute Of Management Studies.
[16] Haber S. Ve Reiche A. 2005 Identifying Performance Measures Of Small Ventures—The Case Of
Thetourism Industry, Journal Of Small Business Management, 43:3 ,257-286.
[17] Venkatraman, N. And Prescott, John E. 1990. The Market Share–Profitability Relationship: Testing
Temporal Stability Across Business Cycles. Journal Of Management 16:783–806.
[18] O. Richard, Et Al. 2004 Cultural Diversity İn Management, Firm Performance, And The Moderating Role
Of Entrepreneurial Orientation Dimensions. Academy Of Management Journal. 47, 2, 255–266.
[19] Eusebion R., Andreu J.L., Belbeze L.P. 2006 Mesures Of Marketing Performance: A Comperative Study
From Spain, International Journal Of Contemporary Hospitality Management, 18 (2), 145-155.
[20] Geringer, J. M., & Hebert, L. 1991. Measuring Performance Of International Joint Ventures. Journal Of
International Business Studies, 22: 249–263.
[21] Bendheim, C. L., S. A. Waddock And S. B. Graves: 1998, ‘Determining Best Practice In CorporateStakeholder Relations Using Data Envelopment Analysis’, Business And Society 37(3), 306–339.
[22] Yazıcıoğlu, Y. & Erdoğan, S. 2004 Spss Uygulamalı Bilimsel Araştırma Yöntemleri. Ankara: Detay
Yayıncılık.
[23] Swierczek, F.W., Thai, T.H. 2004 Motivation, Entrepreneurship And The Performance Of Smes İn
Vietnam. Journal Of Enterprising Culture. 11, 1, 47–68.
[24] Powell T. 1992 Strategic Planning As Competitive Advantage. Strategic Management Journal 13(7): 551–
558.
[25] Venkatraman, N. And Prescott, John E. 1990. The Market Share–Profitability Relationship: Testing
Temporal Stability Across Business Cycles. Journal Of Management 16:783–806.
[26] Durmuş, B. Yurtkoru S. Çinko M. 2013 Sosyal Bilimlerde Spss’le Veri Analizi, İstanbul: Beta Yayınları.
[1]
125
126
Lojistik Sektörünün Geleceği: Yeşil Lojistik ve C- Ayakizi
Dr. Sibel SAİN ÖZDEMİR1
1
Okan Üniversitesi, İşletme ve Yönetim Bilişim Fakültesi Tuzla Kampüsü, 34959 Tuzla İstanbul
1
sibel.ozdemir@okan.edu.tr
ÖZET
Tedarik zincirleri enerji problemleri ve düşük karbonlu bir dünyada nasıl gelişecek? Tedarik zincirleri, daha fazla esneklik sağlayan gerçek zamanlı kontrolü sağlayan teknolojik gelişmelerden faydalanacaktır. Bazı sektörlerde, bölgesel tedarik zincirlerinin öneminin artması muhtemel olsa da, genel olarak 20 yıl sonrasının tedarik zinciri taşıma maliyetlerinin ve emisyonların giderek daha önemli
kilit faktörler olduğu karmaşık bir küresel sistem haline gelecektir (PWC 2019). Emisyonları azaltmanın, Lojistik şirketleri için yeterli enerjinin temin edilmesinden çok daha zor olacağı, karbon maliyetinin taşıyıcıya yüklenmesini sağlayacak sistemlerin uygulanacağı öngörülüyor. Lojistik şirketlerinin
gelecekte neden oldukları CO2 emisyonlarını izlemeleri, belgelemeleri ve açıklamaları gerekecektir.
İlk adım karbon emisyonlarını takip etmek olabilir. Uzun vadede, lojistik şirketlerinin, faaliyetlerinin
tüm çevresel etkilerini ölçmek için gürültü ve azot oksit gibi her türlü emisyonu belgelemesi gerekecektir.
Emisyonları izleyen ve belgeleyen sürdürülebilir tedarik zincirine duyulan gereksinimin sayısız
yansıması vardır. Şirket düzeyinde, hareketlilik hesaplarının tanıtılması çalışanların karbon ayakizinin
azaltılmasını sağlayabilir. Şirketler ayrıca toplam emisyonları izleyebilir, bunları organizasyonun
karbon ayakizini azaltacak şekilde, müşterilerini de dahil ederek yönetebilirler. Bunun için, lojistik
süreci sırasında ortaya çıkan karbon emisyonları hakkında bilgi sağlamaları gerekecektir. Bireysel
ürünlerin sürdürülebilirliğini belgeleyen "karbon sayaçları/şeritleri" özellikle tüketici ürünleri için
çoğalırsa, bu müşteriler için kritik olabilir. Belgelendirilebilir uzmanlığa sahip şirketler, bu konular
popüler hale geldiğinde daha yüksek "sürdürülebilirlik derecelendirmeleri" elde edeceklerinden, finansal piyasalar tarafından ödüllendirilecektir. Ayrıca daha sürdürülebilir ulaşım seçenekleri için
müşterilere "yeşil krediler" sunabilirler veya eko-danışmanlar olarak kendi uzmanlıklarını paylaşabilirler.
Bunların yanı sıra müşteri davranışlarında da değişimler beklenmektedir. Maliyet ve karbon ayak
izleriyle ilgili endişeler, bireyleri tatil/iş seyahatlerini azaltmaya ve yerel olarak üretilen malları tüketmeye teşvik edecektir.
Anahtar Kelimeler: Yeşil Lojistik, C- ayak izi, ürün yaşam döngüsü, karbon emisyonu, C-ticareti
127
Future of Logistics Sector: Green Logistics and C-Footprint
ABSTRACT
How will supply chains evolve in an energy-constrained, lowcarbon world? Supply chains will
benefit from technological developments that provide real-time control, allowing for greater
flexibility. In some sectors, although the importance of regional supply chains is likely to increase, it
will generally become a complex global system, with 20 years of supply chain transport costs and
emissions becoming increasingly important key factors (PWC 2019). Reducing emissions is expected
to be more difficult than providing adequate energy for logistics companies, and systems will be
implemented to ensure that carbon costs are loaded onto the carrier. Logistics companies will need to
monitor, document and explain their CO2 emissions in the future. The first step could be to follow
carbon emissions. In the long run, logistics companies will need to document all kinds of emissions,
such as noise and nitrous oxide, to measure the overall environmental impact of their activities.
The need for a sustainable supply chain, which tracks and documents emissions, has numerous
ramifications. On the company level, introducing mobility accounts may provide one way to reduce
the carbon footprint of employees. Companies may also be able to monitor total emissions, and
eventually manage these in such a way to reduce the carbon footprint of the organisation – and by
extension its customers. One of the first steps will be providing information on the carbon emissions
generated during the logistics process; this may prove critical to customers if "carbon tickers"
documenting the sustainability of individual products proliferate, particularly for consumer goods.
Companies with significant, documentable expertise will likely be rewarded by the financial markets,
as they will achieve higher "sustainability ratings" once external measures become popular. They may
also be able to offer customers "green credits" for more sustainable transportation options, or share
their own expertise as eco-consultants.
In addition, changes in customer behavior are expected. Concerns about costs and carbon
footprints will encourage individuals to minimise holiday / business trips and to consume locally
produced goods.
Key Words: Green Logistics, C- Foot print, Product Life Cycle, Carbon Emissions, C-Trade
128
1. GİRİŞ
İklim değişikliği bir çok alanda alarm vermektedir: İnsanoğlu tarafından 1850’den beri
yaklaşık 2000 milyar ton CO2 emisyonu yaratmıştır. Şimdi yapılan tüm çalışmalar ise 2100
yılında sıcaklık artışını %75 şansla 2 °C’nin altında tutmayı başarmaktır (Şekil 1). Bunun
için ise yüzyılın kalanında toplam CO2 emisyonunu 700 milyar tonun altında tutmak
gerekmektedir. [1] Halen sürekli artan bir şekilde 36 milyar ton emisyon olmaktadır. Bu
azaltılmadığı durumda bu hızla 2100 yılında 4-6 °C ısınma olacağı hesaplanmaktadır ki bu
da ekolojik çevre ve insan türü için oldukça katastropik bir durum yaratacaktır [1].
Şekil 1: İklim Değişikliği Mücadelesinin Ölçeği, Kaynak: Clark, 2013
IPCC’nin 5. Değerlendirme raporunda sadece insan ve yük taşıma işinin toplam CO2
emisyonu 2010 için 7 Gton olarak belirtilmiştir. 2050 de bu değerin 12 Gtona çıkması
öngörülüyor (Şekil 2). 2050 de tüm insan aktivitelerinin CO2 emisyonunun ise 20 Gton
olacağı hesaplanıyor [2].
129
Lojistik ve Taşımacılık Faaliyeti
Şekil 2. CO2 Emisyonlarının Lojisti k Operasyonlarına Dağılımı, 2009 [3]
2100 yılında küresel ısınmayı 2°C’nin altında tutabilme hedefine ulaşmak için, AB dahil
sanayileşmiş ülkelerin ve bölgelerin, yıllık sera gazı emisyonlarının 1990 emisyon seviyelerine göre2020'ye kadar% 30'u, 2050'ye % 20-80'i kadar azaltması beklenmektedir [3].
Bütün bu veriler dikkate alındığında Lojistik’te C yönetimin şimdiden başlayarak, geleceğin en önemli konusu olduğu söylenebilir. Bu ise bizi yeşil lojistik uygulamalarına, karbon
taahhüdüne, dolayısıyla Lojistik’te C ayakizinin ölçümü ve raporlamasının gerekliliğini ortaya koymaktadır.
PricewaterhouseCoopers ve European Business School- Tedarik Zinciri Yönetim Enstitüsü birlikte Lojistik sektörünün 2030 da nasıl olabileceğine ilişkin biz dizi çalışma gerçekleştirmiştir. Bu çalışmada “Tedarik zincirleri enerji kısıtlı, düşük karbonlu bir dünyada nasıl
gelişecek?” sorusuna cevap aramışlardır [4,5]. İleriye yönelik senaryolarda dört faktörün
belirleyici olacağını tespit etmişlerdir:
1.
Enerji ve Emisyonlar
2.
Tüketici Davranışı
3.
Taşıma Türleri
4.
Tedarik Zinciri Tasarımı.
Her bir konsept üzerinde öne çıkan konular Şekil 3’te özetlenmektedir. Şekil 3’te bu 4
130
alanla ilgili 16 adet projeksiyon yapılmıştır. Birincisi, emisyonların maliyetinin yalnızca
yasal düzenlemelerle değil, aynı zamanda tüketici davranışındaki değişikliklerle ve taşımadan yararlananlar tarafından ödenmesini sağlama yönünde ilerlemesi beklenmektedir. Tedarik zincirleri, daha fazla esneklik sağlayan, gerçek zamanlı kontrol sağlayan teknolojideki
gelişmelerden büyük ölçüde faydalanacaktır. Bazı sektörlerde, bölgesel tedarik zincirlerinin
öneminin artması muhtemel olsa da, genel olarak 2030'un tedarik zinciri esas olarak karmaşık bir küresel sistem - ancak taşıma maliyetlerinin ve emisyonların giderek daha önemli
anahtar faktörler olduğu bir sistem- olarak kalacağı öngörülmektedir [4,5].
Öte yandan özellikle gelişmiş ülkelerdeki sürdürülebilir toplum olma baskısının giderek
arttığı günümüzde, taşımacılık sektörü sürdürülebilirlik ile ucuz, kirli yakıt arasında bir ikilemde kalmıştır. Sürdürülebilirlik çalışmalarının, gelişmiş ülkelerdeki tüketici baskısı ve
toplum bilincinin artmasının uzantısı olarak, globalleşmekte olan ve ağırlıklı gelişmiş ülkelerdeki şirketlerle çalışan veya rekabet eden firmaların bulunduğu gelişmekte olan ülkelerde
de sürdürülebilirlik çalışmaların ilerlediği görülmektedir. Türkiye gibi lojistik habı olma
yolunda ilerleyen ülkemizde de Lojistik firmalarının yeşil lojistik çalışmalarına yöneldiğini
görebiliyoruz.
Şekil 4’te belirtildiği üzere sürdürülebilirlik ile ucuz kirli yakıt matriksi ele alındığında dört potansiyel senaryo ortaya çıkmaktadır. Her bir senaryo detaylı olarak incelendiğinde, unların gerçekten birer seçenek olarak yada, yoksa adeta şeytanla işbirliği yapmak olarak tanımlanması da mümkündür. Bu kapsamda her bir senaryonun önemli noktaları aşağıda verilmektedir:
1. Çevreye duyarlı, ama etkileyici dünya: Sürdürülebilir toplum ve kirli ucuz yakıt kullanımı ile küreselleşmenin devamlılığı esas alınmaktadır: Bu senaryoda;
“Yeşil” = ana satın alma kararı haline gelmekte ve firmalar arasındaki rekabette de
“yeşil “ olan firmalar öne çıkar.
Sertifikalar ve eko etiketler önümüzdeki dönemin önemli faaliyetleri olur.
Fiyat ve teslimat süresi ikincil sırada gelir.
Yerel vatanseverler kendi çevrelerini ve ülkelerini korumak adına a harekete geçer.
131
132
Şekil 3: Taşıma ve Lojistik için 2030'un Olası Geleceği: Küresel Fikir Birliğine 16 Projeksiyon [4,5].
Şekil 3: 2030’un aşırı senaryoları: “Yeşilin tüm sinyalleri” mi yoksa 'Şeytan ile işbbirliği?” mi [5]
1. Küreselleşmemiş ve temiz dünya: Sürdürülebilir çalışmaları ile temiz bir dünya
mümkün hale gelirken petrol fiyatının patlaması ile taşıma ve lojistik faaliyetlerin azalarak
küreselleşmemiş b ir dünyaya dönüş yapılması söz konusudur. Bu senaryoda;
Yerel kaynakların kullanımı ile yerelde üretim öne çıkar, yerel ürünlerin kullanımı
tercih sebebi olur
Entegre “yeşil” lojistik bu senaryoda da öne çıkar.
Maliyet tasarrufu programları nedeniyle taşımacılıkta minimizasyona gidilir.
Akıllı lojistik sistemler öne çıkar.
2. Dikkatsiz ve Küreselleşmiş dünya: Sürdürülebilir olmayan toplumda ucuz, kirli yakıt
kullanımına kısıt getirilmez, herkes her yere gitmekte, seyahatler ve taşımalardan
kaçınılmamakta, kirli ama daha da küreselleşmiş bir dünyaya ortaya çıkar. Bu senaryoda;
Fiyat baskın kriter olarak öne çıkar.
Yenilikler petrole olan bağımlılığı azaltıyor.
Küresel ağların genişletilmesi söz konusudur.
Küreselleşme 2.0 olarak yeni bir boyuta ulaşır.
3. Sınırlı, ama cahil dünya: Sürdürülebilir olmayan bilinçsiz toplum, petrol fiyatının
patlaması ile taşıma ve lojistik faaliyetlerin azalarak giderek içine kapanan toplum yapısı ile
birleşince gitgide cahilleşen bir dünya ortaya çıkar. Bu senaryoda;
133
Kaynaklar için küresel mücadeleler ortaya çıkar.
Hareketlilik lüks hale gelir ve sadece zenginler yapabilir.
Demiryollarına modal kayma ve nakliye de bölgeselleşme ağırlık kazanır.
Küreselleşmeden vazgeçmek mümkün olamayacağı ve sürdürülebilirlik konseptinin ciddiye alınmadığı durumda üzerinde yaşanacak bir dünya kalmayacak olmasının bilinciyle
eldeki tek olası senaryo “Çevreye duyarlı, ama etkileyici dünya” seçeneğidir. Bu senaryonun uygulanması durumunda dikkate alınması gereken temel konular aşağıda verilmektedir:
1. “Taşımacılık emisyonları” - Lojistik şirketleri için üzerinde çalışmaları gereken ana
zorluktur.
2. Bölgesel düzeyde lojistik ağları yoğunluk kazanacaktır ancak, küreselleşmekten geri
adım atmak söz konusu olmayacaktır.
3. Sürdürülebilir lojistik yada bir başka deyişle “Yeşil Lojistik” konsepti ulaşım ve
lojistik için çeşitli fırsatlar sunmaktadır.
4.
Lojistik sektörü, kirletici konumundan sürdürülebilirlikte bir lokomotife dönüşür.
5. Geleceği yönetme becerisi çok önemlidir. Olası gerçekleşecek alt senaryolar
üzerinde şimdiden düşünmeye başlamak gerekiyor.
Tüm Lojistik şirketlerinin bu kapsamda yapması gereken çok fazla hazırlık ve çalışma
bulunmaktadır.
2. YEŞİL LOJİSTİK
Yeşil lojistik aynı zamanda "ekolojik lojistik" olarak da bilinir ve lojistiğin ekolojik etkisini anlama ve minimize etme sürecidir. Reverse Logistics Executive Council (RLEC) yeşil
Lojistik ve Ters Lojistik kavramını karşılaştırmak için, Tersine Lojistik'in tüketiciden akış
sürecinin ana kaynağına kadar olan ürün ve ambalaj malzemelerine atıfta bulunduğunu, akışın amacının malların geri kazanım değeri olduğunu veya uygun şekilde atılmasını sağladığını ifade etmektedir. Tersine lojistik de yeşil lojistiğin bir yönüdür [7].
Geleneksel lojistik ile karşılaştırıldığında, geleneksel lojistiğin verimsiz olduğunu ve çevreyi nasıl koruyacaklarını önemsemediğini anlamak zor değildir. Geleneksel lojistik, ekolojik zararların maliyeti karşılığında ekonomik faydalar sağlar. Bununla birlikte, yeşil lojistik
kavramları geleneksel lojistikten çok farklıdır. Yeşil Lojistik, sürdürülebilir ekonomik ve
sosyal kalkınma perspektifine odaklanmaktadır. Lojistik endüstrisinin gelişmesini sağlamak
için çaba harcarlar ve ekonominin ve çevrenin ortak gelişimini sağlamaya çalışırlar.
Lojistik süreçlerinde çevre kirliliğini azaltmak ve insan yaşamı ve gelişimi için çevrenin
kalitesini artırmak için modern lojistik endüstrisinin gelişimine öncelik verilmelidir. Yeşil
Lojistik "Sürdürülebilir kalkınma teorisi, ekolojik ekonomi, ekolojik etik teorisi, dış maliyetlerin içselleştirilmesi teorisi "ve" lojistik teorisine dayalı lojistik performans değerlendirmesi” ne dayanarak ortaya çıktı [6].
134
Yeşil Lojistik yeni çok düzeyli bir kavramdır. Yeşil lojistik faaliyetlerinin kapsamı, Şekil
5'te gösterilen geniş bir yelpazeyi içerir [7,8]. Yeşil lojistik gelişiminin ana nedenleri, çevreyi korumak için insan bilincinin yavaş yavaş uyanması ve düşük karbon ekonomisi kavramının popülerlik kazanmasıdır. Bu çerçevede yeşil lojistiğin hedefleri;
Çevre kirliliğini azaltmak
Kaynak tüketimini azaltmak
Ulaşım, depolama, taşıma, nakliye, dağıtım süreçleri, dağıtım ve ambalajlama lojistik faaliyetlerinin planlanması ve uygulanması için ileri teknoloji kullanmaktır.
Yeşil
Taşımacılık
Yeşil
Operasyon
Yeşil
Paketleme
Yeşil
Lojistik
Oranı
Atık
Geri
Dönüşümü
Yeşil
İşleme
Şekil 4. Yeşil lojistiğin faaliyet alanları [7,8]
Yeşil Lojistik "lojistik operasyonlar ve lojistik yönetimi" içerir. Yeşil Lojistiğin temel
parçaları Şekil 6’da verilmektedir [9]. Düşük Karbonlu Lojistiğin alt açılımları ise aşağıda
açıklanmaktadır:
Düşük Karbonlu Satın Alma: Seçilen tedarikçiler ve hammadde temini, tüm karbon emisyonlarını etkileyen faktörlerden biridir. Lojistik sürecinde karbon emisyonlarında belirli bir
azalma derecesi olabilir ve lojistik tedarik yolunu optimize ederek ve uygun satıcıyı seçerek
(basit paketleme tedarikçilerinin seçilmesi, lojistik tedarikçilerinin belli standartlara -Euro 5
gibi- uyumunu aramak vb) yeşil lojistiğin gerçekleştirilmesine yardımcı olur.
135
Şekil 5. Yeşil Lojistiğin temel parçaları [9]
Düşük Karbonlu Taşımacılık: Yeşil lojistik hedefine ulaşmak için C lojistiği,
lojistik ve ulaşım hatlarının rasyonel planlamasına dayanmalıdır. Taşımacılık ve lojistikten
önce ulaşım tam olarak anlaşılmalı ve ulaşım yolları üzerinde çalışılmalıdır. Dolayısıyla,
rasyonel ve verimli bir ulaşım rotası seçebilir ve çeşitli ulaşım araçlarını kullanmanın
avantajları tam anlamıyla kullanılabilir. Rota-araç optimizasyonuyla C ayakizi düşürme
kapsamında; örneğin kara yerine ro-ro taşımasıyla, insanın hayatına değmeden, günlük
hayatlarını etkilemeyecek şekilde taşıma yaparken, günlük 100.000 aracın trafikten
çekilmesi gibi uygulamalar lojistik şirketlerinin önemli uygulamaları arasında yer alacaktır.
Düşük Karbonlu Depolama: Ana kaynağı iki açıdan gelir. 1) Depolama cihazı
çalışırken belirli bir enerji ve karbon emisyonları üretilir. 2) Depodan varış noktasına kadar
ürünler taşınırken karbon emisyonları üretilir. Bu nedenle, depolama ekipmanları olarak
düşük güçlü cihazlar seçilmelidir. Buna ek olarak, depolar tüm yönleriyle analiz edilmeli
gözden geçirilmeli ve düşük karbon emisyonu yaratmaları sağlanmalıdır (Leed certificate,
doğal kaynağın az kullanımı, depoada çalışan insanların bu bilgiyi sosyal hayatlarına
doğrudan aktarmalarının sağlanması vb uygulamalar).
Düşük karbon işleme: Tüm yeşil lojistik sürecinin gereksinimleri, daha az tüketim
enerjisi olan cihazın seçilmesi gibi düşük karbonlu dağıtım işlemlerinin farkındalığını
arttırmaktır; Bu karbon emisyonlarını azaltmaya yardımcı olacaktır. (Araçların Euro 5-6’ya
uygun olması; binada LEED yatırımı, elektrikli forkliftler vb.)
Düşük karbonlu paketleme: Lojistik sürecinde ürün ambalajı düşük karbonlu çevre
dostu ve yüksek geri dönüşüm kullanım oranı olan malzemeler seçilmelidir. Paketleme
çoğunlukla üreticinin sorumluluğunda olmakla beraber, lojistikte gelişen yeni iş modellerinde müşteri adına paketleme de yapılabilmektedir. Genel olarak ürün veya atık paketleme
136
malzemeleri müşterinin yönlendirmesine uygun olarak yapılmaktadır. Ayrıca, hasarsız
taşıyarak, geri taşımaları, yeniden paketlemeleri minimize ederek de C- ayakizinin artırılmaması sağlanabilir.
Atık geri dönüşümü: Yeşil lojistik ve düşük karbonlu lojistiği sağlayabilmek için,
lojistik proses atıklarının geri dönüşümüne dikkat edilmeli (azaltma, yeniden kullanım, geri
dönüşüm (3R)) Bu, lojistik maliyetlerini azaltabilir, şirket karlarını artırabilir, ve karbon
emisyonlarını azaltabilir. Taşımada lastik en önemli atıklardan birisidir. Demiryolu veya roro ile taşıyarak az lastik kullanımı ile C- ayakizini azaltmak mümkün olabilir.
Tedarik zinciri dekarbonizasyonu için oluşturulan üst düzey yapı, uçtan uca tedarik zinciri emisyonlarının azaltılması için dokuz odak alanında potansiyel tanımlamaktadır. Şekil
7.de potansiyel emisyon azaltmada tedarik zincirinde bu dokuz odak alanı gösterilmektedir.
Çerçeve, tedarik zincirlerinde dekarbonizasyon için daha odaklanmış ve spesifik girişimler
geliştirmek isteyen işletmeleri desteklemektedir. Her tür tedarik zinciri için muhtemel hedef
alanları gösterir. Ayrıca, her alandaki emisyonların boyutlandırılmasının ardından, bunun
altındaki özel fırsatların kolayca geliştirilmesine olanak tanır.
Dokuz maddelik çerçeveye dayanarak, Dünya Ekonomik Forumu üyeleriyle yapılan
atölye çalışmalarında, tedarik zincirlerinin karbon yoğunluğunu azaltma potansiyeli olan
yaklaşık 75 fırsat tespit edilmiştir. Daha sonra yapılan analizlerle, 75 fırsat, uygun maliyetli
ve ulaşılabilir dekarbonizasyon için gerçek ve güvenilir bir fırsat sunan on üç maddeye indirilmiştir. Bu on üç fırsat ve bu fırsatların etkililiği ise Şekil 8’de gösterilmektedir. Bu fırsatın
özeti de Tablo 1’de verilmektedir [3].
137
138
Şekil 6: Potansiyel Emisyon Azaltmada Tedarik Zincirinde Dokuz Odak Alanı [3]
Şekil 7: Her Fırsatın Etkinliği [3].
Tablo 1: Karbon emisyonlarının azaltılmasında olası onüç fırsatın özeti [3]
Dekarbonizasyon Fırsatı
Tanım
Temiz Araç Teknolojileri
Temiz ve çevre açısından verimli
teknolojilerin devreye alınması
Taşıma hızının azaltılması ve yük
dolumunun arttırılması
Tarım alanının optimize edilmesi
Tedarik Zinciri
Hızlandırması
Düşük Karbon Kaynağı
İmkanı: Tarım
Optimize Edilmiş Ağlar
Enerji Tasarruflu Yapılar
Paketleme Tasarım
Girişimleri
Düşük Karbon Kaynağı
İmkanı: İmalat
Eğitim ve İletişim
Modal Dönüşümler
Tersine Lojistik/Geri
Dönüşüm
Yakın/Yerel alışveriş
Artan Eve Teslimat
Yoğunluğu Azaltmak
Potansiyel
Metrik
Ton CO2
Azaltma
175
Fizibilite
İndeksi
Değerlendirmesi
0.8
171
0.8
178
0.6
Dönüşüm projeleri ile ağ planlamasının
iyileştirilmesi
İşleme faaliyetlerinden kaynaklanan
emisyonların minimize edilmesi
Ambalaj ağırlığının ve hacminin minimize
edilmesi
Üretim yerinin optimize edilmesi
124
0.8
93
0.9
132
0.7
152
0.6
Karayolu taşımacılığı müteahhitlerine ve
bina işletmecilerine eğitim sağlanması
117
0.8
Hava taşımacılığı ve uzun mesafeli
karayolu taşımacılığından deniz, kara ve
demiryolu taşımacılığına transfer
Geri dönüştürülen toplam tedarik zinciri
atığı yüzdesinin iyileştirilmesi
Uzun mesafeli hava ve okyanus
taşımacılığını kara ve demiryolu
taşımacılığına aktarıılması
Malların eve teslimi için alternatif taşıma
sistemlerinin geliştirilmesi
Trafik yönetimi tekniklerinin tanınması
115
0.7
84
0.6
5
0.7
17
0.5
26
0.3
139
Lojistik ve Taşımacılık sektöründe tedarik zinciri karbon salımlarını azaltmak için en
fazla potansiyeli sunan üç fırsat olarak aşağıdakiler belirlenmiştir:
1 - Temiz Araç Teknolojileri Puan Kartı
2 - Tedarik Zincirinin Hızlandırılması Puan Kartı
4 - Optimize Edilmiş Ağlar
Bu üç fırsatın, karbon azaltma potansiyeli ile tedarik zincirindeki muhtemel uygulanabilirliği (veya uygulama kolaylığı) arasında iyi bir denge sağladığı ifade edilmektedir.
3. ÖLÇÜMÜ VE RAPORLAMA
Emisyonları azaltmak için tedarik zincirlerinin verimliliğini ve etkinliğini optimize etmek
gerekiyor. Bu yine enerji tüketiminin ve emisyonların şeffaflığını gerektirir. Emisyonların
hesaplanması için küresel bir standardizasyon, tedarik zincirlerinin enerji tüketimine ilişkin
verimlilik ve etkililiğin karşılaştırılmasına olanak tanıdığı için şeffaflığa katkıda bulunacaktır. Bununla birlikte, şu anda, böyle bir standart mevcut değildir ve çeşitli oyuncular
tarafından çok çeşitli farklı metodolojiler ve araçlar uygulanmakta, farklı veritabanları, çeşitli hesaplama araçları, farklı göstergeler, uygulamalar vb. kullanılmaktadır. Bu durumda,
sonuçlar genellikle birbiri ile karşılaştırılamaz. Birçok şirket CO2 emisyonlarını zaten izliyor,
emisyon azaltma çalışmaları gerçekleştiriyor (Şekil 9). Burada önemli olan logistik şirketlerinin hedefler koyup, buna ulaşmak için çaba göstermesidir. Ancak, küresel olarak uygulanabilir bir CO2 ölçüm ve raporlama standardının da uluslararası düzeyde geliştirilmesi ve
uygulanması gerekiyor.
Şekil 8. Büyük Lojistik Şirketlerinin C Azaltma Hedeflerine İlişkin Örnekler [1]
140
Lojistik ve nakliye emisyonları ürün yaşam döngüsü emisyonlarının% 5 ila 15'idir [5]
Tüm tedarik zinciri boyunca karbon emisyonlarına bakan bir takım yaklaşımlar var. Metodolojiler, tüm sektör için emisyon profilleri oluşturmak için henüz yeterince gelişmiş değildir.
Carbon Trust tarafından geliştirilen ürün düzeyinde karbon emisyonu hesaplama metodolojilerini kullanan firmalar, tek tek ürünlerin toplam ürün yaşam döngüsü emisyonları
hakkında anlamlı bir resim oluşturabildiler [10].
Bu yaklaşımın erken bir uygulaması, Walkers Crisps'in çantalarındaki karbon etiketlerinin kullanımına yol açmıştır [10]. Daha sonra projeler, tişörtler, ampuller, portakal suyu ve
patatesler dahil olmak üzere diğer tüketici ürünlerine de uygulamışlardır. Ürün seviyesinde
tamamlanmış detaylı çalışmaların sayısı az kalmaktadır. Bununla birlikte, daha fazla sayıda
firma için bu çalışmaları yapma çabası içindedirler. Özellikle büyük perakendeciler, tedarikçilerinin sözleşmelerinde karbon azaltma hedeflerini giderek daha fazla belirlediklerinden,
bu firmalar da ürünlerinin yaşam döngüsü emisyonlarını ilk belirlemeyi isteyeceklerdir [11].
Ekonomik Girdi Çıktı Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi (EIO-LCA) yaklaşımları, bilinen
doğruluk sınırlamaları ile birlikte daha fazla ürünün karbon ayakizi hakkında yaklaşık bir
fikir sağlar. Carnegie Mellon Üniversitesi Yeşil Tasarım Enstitüsü modeli [12] ürünlerin
yaşam döngüsü emisyonları içindeki lojistik ve nakliyenin katkısını hesaplamak için kullanılmıştır.
EIO-LCA modelinin bir sınırlaması, ürün yaşam döngüsünün kullanım ve elden çıkarma
aşamalarının kapsam dışı olmasıdır. Lojistik ve taşımacılık genellikle her bir ürünün emisyonlarının% 5-15'i arasında bulunur- telefon örneklerinde yaklaşık% 9 ve şeker üretiminde%
10 civarında olduğu tespit edilmiştir.
4. C Ayakizi Hesaplama Yöntemi: Ürün Yaşam Döngüsü (LCA- Life Cycle Assesment)
Ürün bazında yapılacak çalışmalarda lojistik çok önemli olmaktadır. Zira ürün bazında
yapılan C ayak izi çalışmaları ürünün tüm evrelerini-beşikten mezara-yani hammaddenin
üretiminden, fabrikada üretimine, kullanımına ve bertarafına kadar tüm aşamaları irdeler. Bu
yaklaşım Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi (Life Cycle Assessment) olarak tanımlanır. YDD
ISO 14040/44 serisinde tanımlanmış ve Türkçeye de çevrilmiş bir standardı da bulunmaktadır.
Bu yöntemde ölçülmesi zor veya mümkün olamayan durumlar için matematiksel modeller kullanılarak C ayakizi sayısallaştırılır ve hesaplanır. Şekil 10’da bir ürünün ürün yaşam
döngüsünün hesaplanması için yapılması gereken temel adımlar verilmiştir [12]:
141
1.
Amaç ve kapsamın belirlenmesi
2.
Envanter Analizi
3.
Etki Değerlendirmesi
4.
Sonuçların İrdelenmesi.
Şekil 10: Ürün Yaşam Döngüsünün Bileşenleri [12]
Temel yaklaşımlar çerçevesinde Karbon Ayak İzi Hesaplama Süreci detaylandırıldığında
aşağıdaki adımlarla ilerlenmektedir:
Süreç diyagramının oluşturulması (madde akışı, enerji akışı, ve atık hatları dahil;
B2B vs B2C)
Sınır koşullarının ve önceliklerin belirlenmesi
Veri toplama
Karbon ayak izinin hesaplanması
Belirsizliğin ölçülmesi ve sonuçların doğrulanması
B2C: Ürün ömrünün tamamını dikkate alır, yani "beşikten mezara” kadar ki tüm süreçte
C ayakizi hesaplanır. Hammaddelerin içeriğinin değerlendirilmesinde, proses üretiminde,
tüketici kullanımı için yapılan taşıma ve lojistik faaliyetlerinde ve perakende satışta ve hatta
ürünün geri dönüşümü ve bu aşamadaki taşıma ve lojstik faaliyetleri de dahil edilerek ürünün tüm yaşamı boyunca sera gazı emisyonları hesaplanır ve değerlendirilir [13].
B2B: Değerlendirilen içerik, hammadde üretimini ve ürün yeni bir organizasyona ulaşana
kadarki süreçleri içerir. Müşterinin bulunduğu yere kadarki "beşikten kapıya" dağıtım ve
taşımayı içerir.
5. COFRET Projesi [3]
Tedarik zincirlerindeki gemiciler, nakliyeciler (forwarder), demiryolu operatörlerinin, havayolu şirketlerinin ve karayolu taşımacılığının sera gazı emisyonlarını azaltma çabalarını
142
desteklemek amacıyla, sera gazı emisyonlarının doğru hesaplanması için bir metodoloji geliştirmek ve test etmek için sekiz Avrupa ülkesinden 14 Avrupa ortağı ile bir konsorsiyumu
kuruldu: COFRET (Yük Taşımacılığının Karbon Ayakizi) adı verilen konsorsiyum. DLR
Ulaştırma Araştırma Enstitüsü’nün koordinatörlüğünü yaptığı bu konsorsiyum, Avrupa Komisyonu tarafından ortak olarak finanse edilen 7. Çerçeve Programın bir parçasıydı [14].
COFRET projesi kapsamında 120'den fazla araç, yöntem ve veri tabanı; EN 16258, ISO
14064, Sera Gazı Protokolü ile Smart Freight Center, Green Freight Europe ve EcoTransIT
gibi girişimler ve araçlar, 70'in üzerinde farklı husus dikkate alınarak detaylı bir şekilde analiz edildi.
Metodolojiler
Hesaplama Araçları
Veri Tabanları
Diğer
Şekil 9: COFRET Projesi Mevcut CO2 Ölçüm Envanteri [14]
Bu deneysel araştırma, kullanıcı atölyeleri, geliştirici atölyeleri, anketler, endüstri ortakları ve paydaşlarla yapılan uzman görüşmeleri ile tamamlandı. Bu analize dayanarak en
önemli boşluklar tespit edildi ve kapatılması için öneriler geliştirildi. Tüm proje boyunca,
araştırma ve sanayi arasındaki yakın işbirliği, proje ve onun bütünleyici bir parçası için temel
öneme sahipti. Proje ISO çerçevesinde Uluslararası Atölye Anlaşması (IWA 16) "Yük taşımacılığı ile ilgili CO2’e emisyonlarının tutarlı bir miktarının belirlenmesi için uluslararası
uyumlaştırılmış yöntemler" ile sona erdi.
COFRET yaklaşımı, 2012'de yayınlanan Avrupa standardı EN 16258'e tam olarak uymuştur. COFRET'in katma değeri, mevcut karbon ayak izi hesaplama metodolojilerinde
şeffaflık sağlaması ve hesaplama ilkelerinin küresel uyumlaştırılması için gereken sonraki
adımlar için öneriler sunması ve standardizasyonun küresel uyumunu destekleme sürecinin
bir parçası olarak karşılaştırılabilir raporlama sağlamasıdır. Ayrıca, projeyi IWA 16 ile ka-
143
patarak, COFRET projesinin bulgularını uluslararası kabul görmüş bir formata aktarmak
mümkün olmuştur [14].
KAYNAKÇA
[1]
Alan McKinnon, “Sustainable logistics: how to reduce the transport carbon footprint”, CEFIC Safe and
Sustainable Chemical Transport and Logistics Conference, Antwerp, 26th November 2014
[2]
“Climate change 2014, Mitigation of V-Climate Change”, 5th Assessment Report of the IPCC, Cambridge
University Press, 2014.
[3]
Sean Doherty, Seb Hoyle, “Supply Chain Decarbonization: The Role Of Logistics and Transport In
Reducing Supply Chain Carbon Emissions”, World Economic Forum, Geneva, 2009.
[4]
Klaus-Dieter Ruske, Dr. Peter Kauschke, Julia Reuter, Dr. Elizabeth Montgomery, Dr. Heiko von der
Gracht, Tobias Gnatzy, Prof. Dr. Inga-Lena Darkow, “Transportation & Logistics 2030”,
PricewaterhouseCoopers.
[5]
Dr. Heiko A. von der Gracht, “Transportation & Logistics 2030 Volume 1: How will supply chains evolve
in an energy-constrained, lowcarbon world”, European Business School- Center for Futures Studies and
Knowledge Management.
[6]
Xi Zhang. (2010)"Discussing Construction Supply Chains in China", 2010 2nd International Workshop on
Intelligent Systems and Applications, 05/2010.
[7]
Xin Guan, “Green Logistics Development And Evaluation of The Carbon Footprint”, Master’s Thesis in
Economics and Business Administration, University Of Vaasa, Faculty Of Technology , Department Of
Production, 2015.
[8]
Guoyi, Xiu, and Chen Xiaohua, "An international comparative study on the developments of green
logistics", International Conference on Mechatronic Science Electric Engineering and Computer. (MEC),
2011.
[9]
Hu, Fangjie, Xiaoqiang Zhang, and Gang Tian.(2012) "Research on Low Carbon Logistics System Based
on Internet of Things", ICLEM 2012. CHENGDU, CHINA, 2012.
[10] http://www.pepsico.co.uk/carbonlabel, extracted 9/11/08
[11] http://www.carbon-label.com/product.html, extracted 9/11/08
[12] Carnegie Mellon University Green Design Institute. (2008) Economic Input-Output Life Cycle Assessment
(EIOLCA), US 1997 Industry Benchmark model [Internet], Available from :<http://www.eiolca.net>
Accessed 12 October, 2008
[13] Amy Ma, Monica, 2007
[14] COFRET – CO2 Emissions of Freight transport https://www.dlr.de/vf/en/desktopdefault.aspx/tabid958/4508_read-32131/
144
İnovasyon Yönetim Sistemi Kurgusu ve Etkileri
Mehtap KÖSE1, Dr. Sibel SAİN ÖZDEMİR2
1
Ar-Ge Mühendisi /Kompozit Malzemeler/İnovasyon Kurul Başkanı Rözmaş Çelik Sanayi ve Ticaret A.Ş.
Gebze Organize San. Bölgesi., 900 Sok. No:903 Gebze/Kocaeli 41400, TURKEY
mehtap.kose@rozmas.com.tr
2
Okan Üniversitesi, İşletme ve Yönetim Bilişim Fakültesi Tuzla Kampüsü, 34959 Tuzla İstanbul
sibel.ozdemir@okan.edu.tr
ÖZET
İnovasyon, ait olduğu sektörden bağımsız gelişime odaklanan tüm endüstri yönetim sistemleri için
en önemli olgudur. Peki, ne yapılmalı? Pek çok Web sitesinde veya kitapta birçok makale ve yönetim
sistemi yayınlanmıştır. Ayrıca, birçok yönetim sistemi ve kültür adaptasyonu işlemi de yapılmıştır.
Ancak, insan doğası gereği, çoğunluğun düşüncelerini dinlemezseniz bütün kurallar bozulabilir.
Google, Apple ve Amazon gibi tanınmış çoğu büyük global firmalar bu sorunu çözmüştür. Peki ne
biliyorlar? Nasıl yapıyorlar? Google, Aristoteles Projesi adında "gizli" ekiplerini açıklamıştır. Öte
yandan, Amazon CEO'su Jeff Wilke’ın, “Standart bir sürece sahip olmak, aynı zamanda bir tür altyapı
oluşturma, insanların becerilerini ve hırslarını geliştirmek için bir bel kemiği oluşturma” sözünden yola
çıkarak altın oranda bir inovasyon sistemi oluşturulabilir mi?
Türkiye, Arçelik, Vestel gibi çok iyi bilinen birçok yenilikçi firmaya sahip ve daha birçok firma da
örnek verilebilir. Peki aynı yolu mu takip ediyorlar? Kim liderlik yapıyor? Daha önemli olan soru şu
ki, “AB ve ABD’deki başaralı firmaların inovasyon yönetim sistemleri doğrudan Türk firmalarımız
(gelişme aşamasında olan) için uyarlanabilir bir yöntem mi?
İnovasyon yönetim sistemlerinin ortak beklentileri, inovasyon liderinin sahip olması beklenilen temel nitelikler, dünya firmaları, Türkiye devleri ve Rözmaş’ın yönetim sisteminin ilham kaynağı ve
karşılaştırılması irdelenmiştir.
Temelinde bir takım yap, yolu hayal et ve koş mottosu benimsenmiştir!
Anahtar Kelimeler: İnovasyon Yönetim Sistemi, İnovasyon KPI’ları, Lider, İnovasyon Kültürü
145
1.
GİRİŞ
İnsanoğlu varoluşundan beri önce göçebe olarak başlamıştır yaşamsal faaliyetlerine.
Avcılıkla geçen serüvenlerinde birlik olmayı ve gruplar halinde avlanmayı öğrenmiştir. Bu
gruplar mensup oldukları topluluğun bir kısmı olarak tanımlanmış ve kitleleri oluşturmuştur.
Yerleşik hayata geçtikten sonra bile insanoğlu topluluk olmayı benimsemiş ve tekil olmaktan
çıkmıştır. Toplumsal olarak yapılan her eylem evrimselleşip beraberinde devrimleri de getirmiştir. Birlik ve beraberliğin gücüne dayanan birçok devrimsel süreç yine insanoğlunun
toplumsal kararları ile oluşmuştur.
İnovasyon içinde büyüdüğü topluma göre şekillenen bir olgudur. Başka bir ifadeyle yeni
doğmuş bir bebekten olgunluk davranışı gözlemleyemezsiniz. Hatta daha dili bile belli
olmayan bir insanoğludur. İçinde bulunduğu toplumla iletişime geçebilmek amacıyla ile
önce duyu organlarını ve bu duyu organlarının insanlara ifade ediliş biçimlerini keşfeder.
Sonra taklit yeteneği kazanır ki aslında bu yetenek insanoğlunda baki kalır. Taklit hareketlerden başlayıp dile geçen bir süreçtir.
Kısacası çoğumuz eşit koşullarda dünyaya gelip farklı kültürlerde farklı alışkanlıklar
kazanıyor ve farklı yollarda yürümeyi tercih ediyoruz. İçinde bulunduğumuz ortamı doldurabilmek için örneğin ailenin karakteristik özelliklerini alıyor, çalıştığımız firmanın kültürüne adapte olmaya çalışıyoruz. Arkadaş çevremiz gibi konuşuyor hatta onlar gibi giyiniyor,
aynı mizahi anlayışa sahip oluyoruz. Var oluyoruz, varlığımızı sürdürmeye ve kanıtlamaya
çalışıyoruz.
Toplumların varlıklarını devam ettirebilmeleri için üretken olmaları önem arz ediyor.
Üretkenlikte insanlığın kafasını daha farklı çalışmaya itmiş, işin içerisinde hep “daha fazlası”
anlayışı girmiştir. İhtiyaçlar o kadar fazla o kadar büyük bir hazla karşılanmayı bekliyordu ki
sanayi devrimi ile başlayan ve beraberinde birçok teknolojik gelişmeyi de getiren değişimler
silsilesi dünya çapında iflahı kesilmez bir değişim, yenileşme dalgası oluşturdu (Şekil 1).
Geliştikçe gelişen ve evrildikçe “daha da fazlasını” isteyen insanlık endüstri adımlarını belki
bilerek belki bilinçsiz oluşturmaya başladı. Ve asıl İnovasyon sistemi bu üretkenlik içerisinde ileriyi öngören, insanlığın “dahasını” tahmin eden insanlar tarafından oluşturuldu. Etkileri ise hala günümüzde görülmektedir.
Sanayi devrimi dahasını isteyen kurul ve kuruluş mensuplarının bir eseridir diyebiliriz.
Buharla çalışan makinelerden kendi kendine düşünebilen ve diğer makinelerle kendi kendine
iletişime geçen büyük bir inovasyon devrimi ortaya çıkmıştır. Bu süreç inovasyonun farklı
bakış açılarını geliştirmiş ve birbirini hizmet eden bir o kadarda birbirinden farklı inovasyon
çeşitliliğini ortaya koymuştur.
146
Şekil 1. Sanayinin Gelişim Evreleri
2. İNOVASYON YÖNETİMİ
2.1 İnovasyon Nedir?
İnovasyon, dünya genelinde tasarlanan en iyi çerçevesiz tablodur aslında. Tasarlanmış,
düşünülmüş hatta ticarileşmiş herhangi bir çerçeve bir sorun değildir. İçerisinde tasarımcısının görebildiği kadarıyla size yansıttığı eser varken tabi. Birçok sanayici kültürü de çerçeveli
bakan tasarımcılar gibidir. Olması gerekeni uyum sağlayacak ideal insan profilleri ile anlatır.
Hatta denilebilir ki ideal insan için içinde bulunduğu habitatı eğitir. İnovasyonun kültürel
farkı da aslında buradan gelir.
Hitap ettiği alanlara göre inovasyonun kültürel gerçekliği de evrilir, gelişir hatta yer yer
devrilir. Devrilmek derken? İnovasyon Bruce Lee’nin insanlığa verdiği mesaj gibidir aslında
“be water my friend”. Bulunduğu sektörün, firmanın kültürel anlayışını yine o firmada çalışanlar belirler ki bu durum doğrudan inovasyon yönetim sistemini de kurgular, takımlarını
147
oluşturur ve izlediği yolu aydınlatır.
İnovasyon bir kişinin çıkıp “Eureka (buldum)” diyip sonrada hadi yap da ticarileşsin anlayışı değildir. İnosuit’in oldukça yalın bir tanımı vardır esasen: “DEĞER YARATAN YENİLİK”. Bu şekilde tanımlanan inovasyon da yeni bir fikrin olması tasarımcı/üretici/satıcı’nın olan bu fikrin bir kullanıcı tarafında bir değer yaratması (ki bu estetik ya da
fonksiyonel İhtiyacın karşılanması) gerekmektedir. Ancak bu değer yaratan fikrin
inovasyona dönüşmesi için muhakkak hayata geçmesi, uygulanmaya alınması, ürünse üretilip satılması (kullanıcıya ulaşması) gerekmektedir. Bu fikrin ayrıca tasarımcı/üretici/satıcı
için de ek bir katma değer yaratması da beklenmektedir. Bu ek katma değerler maliyet
azaltma, kâr marjını artırma ve yeni pazarlara yaratma vb. şeklinde olabilir.
2.2. İnovasyon çeşitleri
İnsanoğlunun davranışsal ve düşsel yetenekleri hayatlarını ve içinde bulundukları kurumlara göre inovasyon kültürlerini de oluşumsal bir sürece ittirmektedir. İnovasyon genel anlamda paylaşımsal bir olgudur ki buda çeşitliliğini ve birçok farklı boyutunu ortaya
koymaktadır (Şekil 2).
Şekil 2: İnovasyonun Farklı Çeşit Ve Boyutları
148
2.3. Takım İşi
İnovasyon çeşidi ne olursa olsun içinde bir lider yetiştirir. Her başarı gibi birçok iş aynı
misyona sahip benzer vizyoner ekip üyeleri tarafından başarılır. Çalışanların iş yerinde gözlemleyebildiği net durumlardan biri de şudur; yöneticiler garanticidir. Boşa harcanacak zaman ve para yoktur.
Şekil 3. Başarılı Takım Çalışması İçin Gereken Faktörler (Ottoson2005)
Ottoson’nun [1] yukarıda belirlediği kesişimler kümesinde anlatmak istediği: “Araştırmacılar çoğunluklu olarak kullandıkları araçlara ve metotlarına odaklanmasıdır. Yani insanlar
doğru düşündükleri araçları kullanırlarsa başarılı olmaya garanti etmiş oluyorlar. Bu durum
aslında yeni bir ürün için iyi bir iş planının yalnızca yeterli risk sermayesi mevcut ise başarıyı garantileyeceğini düşünmek kadar kötüdür. Birçok araştırmacı veya yatırımcı iyi bir
stratejik planın ve doğru ürünün başarıyı da beraberinde getireceğine inanır. Aslında başarı
girişimcinin çalışmasına ve ekibine bağlıdır.” Diye ifade etmiştir.
Bir işi başarmanın en çok bilinen yönlerinin inovatif bir takım kurmak olduğuna hemfikir
olunmuştur. Bu konu çok bilinip az uygulanan yöntemlerden de biridir. Belli bir amaca hizmet eden her topluluğun, grubun ya da takımın bir lideri vardır. İnsanlık varlığından beri bir
lidere ihtiyaç duymuştur. Peki inovatif bir takıma kim liderlik edebilir?
Liderlik belli vasıflar ister. Klasik olarak bunlara; İkna kabiliyeti yüksek, motivasyon sahibi, hitap yeteneği iyi, konuya hâkim, pozitif ve daha birçok özellik eklenebilir. Ama aslen
inovatif bir liderin sahip olması gereken en önemli şeylerden biri, inancıdır. Geleceğe, ekip
149
üyelerine, içinde bulunduğu duruma, hedefe giden yola, sonuca ulaşmak için kendinde var
olan motivasyona inançlı kimsedir inovatif lider. Bu tür liderlerin daha ekibini kurarken
kendilerine sorduğu birtakım sorular vardır.
“İnovasyonu Haritalamak” [2] kitabının yazarı Greg Satell’de kitabı için sorduğu
“İnovatif insanları nasıl bulabiliriz?” sorusu üst düzey yöneticileri oldukça zorlamıştır. Birçok yönetici en iyi inovatif insan modelini anlatırken Steve Jobs’ın portresini çizer gibi olur.
Oysa bu sorunun bulunmaz hint kumaşı olmadığını, aslında bir odada toplanmış insanlar
içinde en nazik, cömert ve yaptığı işe ilgi duymalarının herkes olmaktan sıyrıldığına şahit
olmuştur. Bu yüzden en basit cevap, kuruluşunuzda bulunan insanları güçlendirerek başlamanız gerektiğini ifade etmiştir. Ancak bunu yaparken, çalışanlarınızın gelişebileceği bir
ortam yaratmak için sorumluluk alınması gerekir. Bu basit bir iş değil ve çoğu yönetici bu
konuda zorluk çekmektedir. Bununla birlikte, aşağıda belirtilen birkaç basit prensibi izleyerek
çok büyük bir fark yaratabileceğine inanmıştır.
Sorumluluk verin: İnovasyon hakkındaki en büyük yanılgı, fikirlerle ilgili olması değil
sorunları çözmekle ilgili olmasıdır. Bu nedenle, yenilikçi bir ekip oluşturmanın ilk adımı,
çözmeniz gereken problemlerle ilgilenen kişileri işe almaktır. Ortak bir misyon için gerçek bir
taahhüt varsa, fikirler ortaya çıkacaktır.
Psikilojik olarak güvenli bölgede tut: 2012 yılında Google muazzam bir araştırma projesine
başlamıştır. Kod adı “Project Aristotle”. Hedefi ise başarılı ekiplerin nasıl başarılı olduğunu
görmek oldu. Şirket, ekiplerin birlikte nasıl çalıştıklarını, nasıl yönlendirildiklerini, iş dışında
ne sıklıkta karşılaştıklarını, ekip üyelerinin kişilik tiplerini gözlemledi Bununla birlikte,
Google’ın karmaşık verilerdeki kalıpları bulma konusundaki neredeyse eşsiz yeteneğine
rağmen, geleneksel ölçütlerin hiçbiri ekip üyelerinin performanslarını öngörememiştir. Aslında, takım performansının en önemli olduğu şey psikolojik güvenlik ya da her takım üyesinin misilleme ya da azarlama korkusu olmadan fikirlerini seslendirebilmesiydi.
Çeşitlilik yaratın: Birçok yönetici, genellikle kendilerine en çok benzeyen belirli “tipleri”
işe alırlar. Bu, konfor oluşturmak için harika olabilir, ancak problemleri çözmek için en iyi
ortam değildir. Aslında, çeşitli araştırmalar, farklı ekiplerin daha akıllı, daha yaratıcı olduğunu ve gerçekleri daha ayrıntılı bir şekilde incelediğini göstermiştir.
Değer Takım Çalışması: Takım çalışması genel olarak, bir grup insanın ortak bir amaca
ulaşmak için birlikte çalışmaya istekli olmaları olarak anlaşılmaktadır. Örneğin, sık sık: “O
iyi bir takım oyuncusu” ifadesini kullanıyoruz. Bu, birisinin takımın yararına, ekibin iyiliği
için çalışan çıkarları olduğu anlamına gelmektedir.
150
Şekil 4: İnovasyon ve Takım Çalışması
Şekil 4. aslında kısa bir filmin yalnızca küçücük bir detayı. Penguenlere saldırıda bulunan
katil balinaya karşı hayatta kalma içgüdüsü, ki biz buna ortak amaç da diyebiliriz, ile buz
kütlesinin tek tarafına toplanmış (küçük bir denge oyunu) ve saldırıya ustaca karşılık vermiştir. Bu kısa filmde bize takım çalışmasının başarılı sonucu anlatılmak istenmiştir.
İnovatif bir takımın üyesi olmak da lideri kadar zor bir iştir. Takım üyeleri; içinde bulunduğu inovasyon takımının sınırları olmayan bir düşünce okyanusu olduğunu kabul ettiği
zaman kendi benliklerinin de sınırsız gücüne inanmış olacaktır. Bunun için takım olgusunun
üyelerinden beklediği bazı temel karakteristik özellikler de vardır.
Airbus, 133.000 çalışanı, Fransa, Almanya, İspanya, İngiltere, ABD ve Çin’deki üretim tesisleri ve 43 milyar Euro’luk geliri ile dünyanın en büyük havacılık şirketlerinden biridir.
2010 yılında, o zamanki CEO olan Tom Enders, uçtan uca bir inovasyon süreci çerçevesinde, inovasyon faaliyetlerini artırmak ve yapılandırmak için bir çalışma başlattı. Bu,
inovasyon motorunu fikirlerle beslemeye, verimli bir süreç olarak Airbus içinde yaygınlaştırmaya ve inovasyon yoluyla sonuçlar vermeye adayan bir ekip olan Airbus Innovation
Cell’in oluşturulmasına yol açtı. Bu takımın ilk eylemlerden biri, tüm çalışanların katılabileceği işbirliği ve fikir paylaşımı için açık bir platform oluşturmak oldu. Bu platform, inovasyon
yönetimi için dijital alan haline geldi ve örgütsel sınırlar boyunca inovasyon ruhunu desteklemeye yardımcı oldu.[3]
151
Şekil 5. Takım Olmak İçin 5 Anahtar Olgu
Şekil 5’te verilen takım olmak için 5 anahtar olgu bizlere aslında takım içindeki üyelerden beklenilen davranış yönetimini simgelemektedir. Peki bu 5 anahtar olgunun oluşturduğu
bir takım sürdürülebilirliği nasıl sağlayacak? Hemen herkesin içinde bulunduğu durumlardan
biri de amansız iş yükü. Gerçekte inovasyon ile işimizi “nasıl daha iyi, daha kısa sürede ve
daha kolaylıkla” yapacağımızı ortaya koyduğumuzda zaman ile ilgili savaşımızı da kazanmış
olacağız.
Bugün, Nokia’daki inovasyon ekibi tüm şirketi birbirine bağlayan bir ekip. Ayrıca, 120
inovasyon yöneticisinin oluşturduğu bu ağ yapıyı, 300 “inovasyon hunisi- alt uzmanı” da
belirli iş alanları konusundaki uzmanlık bilgisi ile inovasyon programını ve iletişim ağını
desteklemektedir. Bu ekip, Nokia’daki yenilik yönetiminin bazı temel unsurlarının ve bunun
tüm işletme genelinde tek bir bölümden nasıl büyüdüğüne bakıyoruz. 2007’de inovasyon
paylaşım platformunu oluşturup çaışmalarını derinleştiren Nokia, 2009’a geldiğinde büyüme
atılımını gerçekleştirdi. Fikirlerin sayısı 400’den 2000’e ulaştı, 20 Milyon Euro gelirden 170
milyon Euro gelire ulaştı,. 2011’de açık inovasyon çalışmalarını başlattı. İnovasyon çalışmalarını işbirlikleriyle derinleştirerek büyümeye devam etti ve inovasyon ekosistemini
oluşturdu.[4]
2.4. İnovasyonun Organizasyonel Yapısı ve Kültür Oluşumu
Bir firma içerisinde inovatif bir takım lideri inovatif takım üyelerini bir araya getirmiş
olabilir fakat bu maalesef en iyi senaryo değildir. Eğer firmanın geri kalan çalışanları hatta en
başta da yöneticileri bu durumu idrak edemez ise tüm çabanın çay, kahve partisinden ötesine
geçemediği şeklinde afişlenecektir.
152
Daha önce sağır kurbağa hikayesini duymamışsanız kısaca, uçaktan kopan bir parçanın
tepesine çıkmaya çalışan kurbağaların hiçbirinin zirveye ulaşamadığına ama hala bir yarış
içinde olduklarına dair kısa bir didaktik hikayedir. Çünkü zirveye ulaşmaya çalışan her kurbağaya başaramayacağı yönünde söylemlerde bulunulur. Yalnız bir kurbağa zirveye çıkmayı
başarır ki o da sağırdır ve kendisi hakkında söylenenleri duyamamıştır. Bu hikâyenin kültürle
en büyük ilişkisi yapılan veya yapılması planlanan her eylemin dış sesler tarafından yoruma
tabi tutulması gerçeği vardır.
Bazı “lider” yöneticiler çalışanların kendilerini inovatif olaylar içerisine atmasına izin verirler. Bu bir nevi bir babanın çocuğuna yüzme öğretmek için donanımsız suya atmasına
benzer. Makul ama bir o kadar da riskli bir iştir. Diğer bir yandan ise suda batmamak için
diyaframın hava ile dolu olması gerekmektedir. Bu davranış ise kişinin içinde bulunduğu
durumda sergilediği soğuk kanlılıktır. Aslında yeni doğan bebeklerin yüzme konusunda daha
başarılı olduğu bilinen bir gerçektir. Anne rahminde su içinde bulunmaları aslında kendi
benliklerine olan yakınlıklarını göstermektedir. Daha önce bahsettiğimiz sağır kurbağalardır
bebekler. Daha sonra kazanılan korku, şüphe ve dış etkenler normalde yapılması çok doğal
olan bir şeyi sizde yapılması imkânsız hale getirir. O zaman bizlerde koca bebekler olarak
sağır kurbağa olmayı öğrenmeliyiz.
Yönetim inovasyon ruhunu yaratmak, sürdürmek ve geliştirmek ve inovasyonu firma
kültürünün tüm seviyelerindeki ve alanlarındaki gündelik aktivitelere dahil etmek zorundadır. Bu ise inovasyon için kurumsal bir yapılanma gerekliliğini ortaya koymaktadır. Kurumsal İnovasyon Organizasyonunda birçok boyuta sahip ve tüm çalışanların katılımını sağlayacak bir yapının oluşturulması esastır. Bu yapının oluşturulmasında firmanın yapısı ve büyüklüğüne uygun bir yapılanma oluşturulabilir. Temelde inovatif fikirlerin toplanıp değerlendirildiği bir kurul, İnovasyonun tüm uygulamalarını planlayan, gerçekleştiren ve takip eden bir
İnovasyon Kurulu ve ihtiyaç duyuduğu durumda büyük ve kalabalık firmalarda İnovasyon
Strateji Kurulu kurulması ile inovasyonun tüm boyutlarını yönetmek mümkün olabilecektir.
Organizasyonel kültür denince özellikle de otomotiv sektöründe çalışanlar için akla Toyota kültürü, yalın kültür gelir. Bunlar firmanın tüm çalışanlarının aynı düşünce yapısı ve
aynı işlevsel hareketlerde bulunmasını amaçlamış, iyi kurgulanmış kültürel yapı taşlarıdır.
Bu kültür çalışanlara sistemli ve düzenli çalışmayı öğretir. Ağırlıklı olarak proseste ve zaman
zaman ürünlerde/malzemelerde artırımlı /adımsal inovasyon çalışmalarına karşılık gelmektedir. Bu nedenle, Toyota kültürü daha geniş kapsamlı olan inovasyonun kültürel etkisine katkı
sağlayan bir yapı taşıdır. İnovasyon ve yaratıcılık, çalışanlar tarafından benimsendiğinde bir
yaşam tarzı haline gelir. Bütün insan sermayesinin uyumlu hareket etmesini sağlar ve organizasyonun rekabetçiliğini artıracak farklı, yaratıcı değer kazandıracak sonuçlar üretilmesini
sağlar
153
Şekil 6. Google’ın yaratıcılığı tetikleyen çalışma ortamı
Yaratıcı düşünce, fikir üretkenliği, eylemsel gerçeklik ve haz duygusu çalışma ortamının
çalışan üzerindeki etkisine göre değişmektedir. En çok çalışılmak istenen şirketlerden biri
Google’dır. Çalışma ortamı ise oyun parkından, fitness salonlarından farksızdır (Şekil 6).
Çalışma ortamındaki bu farklılıklar aslında kişilerin da farklılıklarını ortaya koymaktadır.
Yöneticiler, inovasyonu beslemek için, inovasyon odaklı davranışları destekleyen organizasyon kültürünü şekillendirmekte proaktif bir rol üstlenmek zorundadır. Elbette değişimin
akşamdan sabaha gerçekleşmesi beklenemez. Kültürü değiştirmek uzun bir süreçtir ve yöneticiler belirlenen önlemleri uygulamakta tutarlı olmalıdır.
Organizasyon kültürünü değiştirmenin adımları Şekil 7’de Organizasyon kültürünü değiştirme süreci’nde gösterilmektedir
Stephen Shapiro’ya [5] ve Erich Hartlieb vs. [6] göre, bir inovasyon kültürüne ulaşmak
için alınabilecek en önemli önlemler şunlardır:
1.
Herkesin sorumlu hale getirilmesi
2.
Çalışanların inovasyon çalışmalarının teşvik edilmesi, ödüllendirilmesi
3.
Ekip çalışmasını desteklemekle beraber, çalışanların rekabet etmesinin sağlanması
4.
Katı süreçlerin yerine açık iş hedefleri koyulması
5.
Temel güçlü yanlara odaklanıp gerektiğinde dış kaynak kullanılması
6.
Paylaşılan bir vizyon ve ulaşılacak ortak hedefler, ortak projeler belirlenmesi
7.
İç iletişimin iyileştirilmesi
8.
Çalışanların önemli kararlara ve planlamaya dahil edilmesi
9. İşin zenginleştirilmesi: Herkes, kendi çalışmalarının ve ekibinin çalışmalarının
etkinliğini artırmak ve yeni fikirlerle buna katkıda bulunmak konusunda bölüm müdürüne
karşı sorumlu olmalıdır.
154
10. Dikte edici bir yönetim tarzından destekleyici bir yönetim tarzına geçmek:
11. Bilgilerin paylaşılması: İntranet ve ortak bir bilgi tabanı (örneğin, en iyi uygulamalar, yayınlar, araştırma sonuçları), problem çözme ve deneyim alışverişi için düzenli
toplantılar ve atölyeler, projelerin ve konferansların sunulması, ilgilenilen alanlar üzerine
bültenler vb.)
2.4.1.
Bir Vaka Çalışması-İnovasyon Kültürü oluşturmak
Bir otomotiv firması, firmadaki bilgi yönetimini iyileştirmek için bir proje ekibi kurdu.
Ama kısa süre içinde organizasyonun üyelerinin projeye katkıda bulunmak konusunda istekli
olmadıklarını fark ettiler. Bunun gerisinde bir organizasyon kültürü probleminin yattığı
açıktı. Sonuçta bir organizasyon kültürü analizi yürüttüler. Mevcut kültürü analiz etmekte
kullanılan yöntemler şunlardı:
- Anket formları: Bu formlar, departman başkanları tarafından bizzat dağıtıldı ve
yaklaşık yüzde 40 gibi çok iyi bir geri dönüş oranına ulaşıldı.
Mülakatlar: Araştırmanın sözlü kısmı, 7 yönetici ve 15 çalışanla yapılan yarı yapılandırılmış mülakatlar şeklinde gerçekleşti (departman ve grup başkanları ve başka kanaat önderleri).
Gözlem: Bu yöntem diğer yöntemlerin sonuçlarını desteklemek ya da doğrulamak için
kullanıldı. Proje ekibinin üyeleri yöneticilerle ve diğer temel personelle birlikte toplantılara
ve tartışmalara katıldılar.
Şekil 7. Organizasyon kültürünü değiştirme süreci
155
Yöneticilerin ve diğer kanaat önderlerinin katıldığı atölyelerde organizasyon kültürü tanımlandı ve önlemler belirlendi. En önemli geliştirme önlemleri şunlardı:
- Çalışanlar için bilgi köşeleri kurulmalıydı. Bu yer, genel haberler ve olgular, fikir
yönetimi (öneriler yapılması ve değerlendirilmesi, duyurulması) için kullanılabilecekti.
- Yöneticiler ve çalışanlarının katılabileceği bir teşvik turu/etkinlik düzenlenmesi
(örneğin, her yıl bir hafta sonu buna ayrılabilirdi). Bu turda sosyal ve kişilerarası ilişkilerin
sürdürülmesine ve geliştirilmesine odaklanılacaktı. Aynı türden bir etkinlik daha alt
hiyerarşik seviyelerde de düzenlenebilirdi.
- Birimler arasında düzenli (örneğin ayda bir kez) tartışma platformlarının düzenlenmesi,
- Projenin yürütülmesi sırasında olumlu ve olumsuz deneyimlere odaklanan proje
deneyimlerinin
sunulması (örneğin, en büyük üç hatanın ve en iyi üç fikrin sunulması).
- Tüm alanlardan güncel ve nihai projelerin sunulduğu, tüm birimlerin/departmanların
projeler hakkında bilgilendirildiği ve yeni fikirlerin ve/veya başka bir bağlamda yeni
bilgilerin beslenmesini sağlayan bilgi aktarımı günlerinin düzenlenmesi.
- Genç çalışanlara koçluk yapılarak onların hızlı bir şekilde eyleme geçme yeteneklerini
artırmak.[6]
3. RÖZMAŞ’IN İNOVASYON MACERASI
Rözmaş Otomotiv yan sanayi olarak binek ve ticari araçların denge çubuğu ve yay süspansiyon elemanlarını üretmektedir. Kuruluş hikayesi girişimcilik serüvenine dayanmaktadır.
Bu serüven şirketin çalışmaya başlamasından bu zamana kadar inovatif olaylar silsilesini de
oluşturmuştur. Toyota ile yapılan iş bilirliği, Almanya ile yapılan projeler, büyük yatırımlar
ve pazarın genişlemesi, üniversite sanayi iş birliği, öz kaynaklı yüzlerce proje ve nihayetinde
Ar-Ge merkezi olunmasına kadar birçok aşamadan geçmiştir.
Kasım 2016’da TİM ve Sabancı Üniversitesinin düzenlediği İnosuit programına katılarak,
belirlenen KPI’lar neticesinde kendini değerlendirmiştir. Bu adım Rözmaş’ın inovasyon
macerasının farkındalığını oluşturmuştur. Daha sonra Mentor olarak atanan Dr. Sibel SAİN
ÖZDEMİR (Okan Üniv.) vasıtasıyla firma içerisinde organizasyonel, kültürel ve daha birçok
köklü değişime gidilmiştir.
Üniversite-sanayi iş birliğine dayanmakta olan “İnoSuit” kapsamında, İhracatçı Birlikleri
üyesi şirketlerde inovasyon yönetimi yetkinliğinin sürdürülebilir şekilde arttırılması,
inovasyon yönetimi altyapısının oluşturulması, güçlendirilmesi, her bir kurumun kendi hedeflerine, yapısına ve ihtiyaçlarına uygun kurumsal inovasyon sistemlerinin tasarlanması ve
hayata geçirilmesi amaçlanmaktadır.
Türkiye ihracatında katma değeri artırmayı hedefleyen TİM, bunun yolunun
156
inovasyondan geçtiği bilinciyle firmaları inovatif ruhu yakalayabilmesi için teşvik etmektedir (Şekil 8).
Şekil 8. İnosuit programının Temel Uygulama Alanları
3.1.Kurul Harekâtı
Rözmaş’ın inovasyon için yaptığı ilk şeylerden biri daha önce de bahsedildiği gibi inovatif
düşüne bilen insanları bir araya getirerek bir takım oluşturmak olmuştur. Yazının ilerleyen
kısımlarında bu takım karşınıza İnovasyon Kurulu olarak çıkacaktır.
Rözmaş Otomotiv yan sanayisine çalışan ve üretim sahası bulunan bir şirket olması itibari
ile teknik ekibin büyük çoğunluğu vakitlerinin çoğunu üretimsel rutin işleri yaparak geçirmektedir. Bu sistem alışkanlığı göz önünde bulundurularak bir kurgu tasarlanmıştır.
Rözmaş’ın ilk İnovasyon Kurul kurgusu akış gibi tasarlanmıştır (şekil 9). Bu
kurguya göre kurul üyeleri aslında bulunduğu birimlerin inovasyon elçileri kabul
edilmektedir. Mensup olduğu birimlerinin
sorunlarını
çözmek,
çözerken
de
inovasyon kurulundaki farklı birimlerden
destek almak, altında çalışan veya destek
olduğu birimler arasında fikir alışverişini
sağlamak gibi birçok etkene sahiptir. Kurul üyelerinin genç ve dinamik olması
Rözmaş’ın değişim konusundaki direncini
kırdı diye düşünülebilir ki bu ne doğru ne
de yanlış bir tanım olacaktır. Esasen direnç gösterilmek istenen her yaşta, kurumda ve
birimde var olan bir olaydır. Önemli olan direnç gösterilen ve problem diye nitelendirilen
esasları tespit etmektir.
157
Şekil 9. Fikir değerlendirme süreci
Rözmaş inovasyon kurulu kurulduktan sonra her firmanın yapılması beklenen ataklarından olarak;
Süreç belirleme,
Ödül ve öneri sistemi kurgulanması,
Prosedürün yazılması,
Strateji oluşturma
Çeşitli inovasyon çalıştaylar yapılması gibi birçok
Bir otelde büyük bir inovayson çalışyaı gerçekleştirilmiştir. Her birimden en az 4 kişi ve
yöneticisi davet edilmiştir ve fikir tepsisi yöntemi ile fikirlerini yazması istenmiştir. Toplanan fikirler yine birimler tarafından sınıflandırılmış ve önceliklendirilmiştir. Her birimden en
çok ilgi gören 5 fikir müdürlerin oluşturduğu yönetim kurulunca değerlendirilmiştir ve uygun görünen fikirlerin hayata geçirilmesi istenmiştir. Fikirler için ise daha sonra ayrıca
çalıştaylar düzenlenmiş ve zaman planı, eylem planı, bütçe planlama çalışmaları yapılmıştır.
Projelendirilen hatta nihai sonuca ulaşan fikirlerin sunumunun yapılması istenmiştir.
Kurgunun her aşaması engelleri aşmaya yönelik harekette bulunsa da daha önce de bahsedildiği gibi, ancak, insan doğası gereği, çoğunluğun düşüncelerini dinlemez-se bütün kurallar
bozulabilir.
Şekil 11. Newton’un beşiği
158
İlişkilendirmek gerekirse, eylemsizlik[7]
cisimlerin hareket durumlarını koruma eğilimleridir. Isaac Newton tarafından 1. hareket yasası olarak ifade edilmiştir. Bu yasa,
bir cisim üzerine etkiyen dış kuvvetlerin bileşkesi (net kuvvet) sıfır olduğu zaman cismin hareket durumunun değişmeyeceğini
söyler. İnsanlar da bulundukları konumlarını
korumak eğilimindedirler. Yeni fikirler ve yeni yönlenimlere karşı eylemsizklik yasası gibi
tepki verir, sarsılırlar ve direnç gösterirler.
İlişkilendirmek gerekirse, eylemsizlik[7] cisimlerin hareket durumlarını koruma eğilimleridir. Isaac Newton tarafından 1. hareket yasası olarak ifade edilmiştir. Bu yasa, bir cisim
üzerine etkiyen dış kuvvetlerin bileşkesi (net kuvvet) sıfır olduğu zaman cismin hareket durumunun değişmeyeceğini söyler. İnsanlar da bulundukları konumlarını korumak eğilimindedirler. Yeni fikirler ve yeni yönlenimlere karşı eylemsizklik yasası gibi tepki verir, sarsılırlar
ve direnç gösterirler.
Tıpkı Newton’un beşiğinde ilk hareketi veren top gibi önce hareketi verecek bir lider
daha sonra bu hareketi iletecek ve ivme kazandıracak takım üyeleri gerekmektedir. (Şekil
11) Unutulmamalıdır ki deneyin gerçekleştiği hava bile sürtünme etkisi ile ivmeyi azaltma
eğilimindedir. Bu deneyin devamı için ise motivasyon gerekir.
Rözmaş inovasyon kurulu için tasarlanan ilk kurgu ile bir yıl boyunca firma içerisinde fikir toplama süreçleri gerçekleştirilmiş, ödüller verilmiş, inovasyon çalıştayları yapılmıştır.
Şekil 12. Improve 2017 Anketi Değerlendirmesi
2016 yılı Kasım ayı itibari ile başlayan programın ilk aşamalarında mevcut durumu değerlendirmek için kullanılan Improve anketi (Şekil 12) ile Rözmaş’ın eksiklikleri belirlenmiştir. Şekil 11’den görüldüğü üzere, 2017 yılının ilk aylarında tasarlanan inovasyon yönetim yapılanması, öneri sisteminin kurgulaması ve kültürel çalışma eğilimleri her ne kadar
başlamış olsa da inovasyon yaşam döngüsüne çalışmaların etkisini görmek için henüz yeterli
zaman geçmemiş olması ve bu çalışmaları desteklemesi beklenen diğer etkenlerin yeterli
olmaması nedeniyle inovasyon parametrelerinde değişim gözlenmemiştir.
159
3.2. Yeni Kurgu ve Sorumluluklar
Kurul üyelerinin 2017 yılı boyunca kendi içlerinde çalışmaları mentör eşliğinde devam
etmiş, fakat yöneticilerin yeterli bilgilendirilmemesi ya da bilinçlendirilmemesi nedenlerinden dolayı rutin çalışmalar seyrekleşmeye başlamış ve firmanın bütününde ilgi kaybolmuştur.
Ayrıca, iş yükünün doğru planlanamaması, fikirlerin tek bir kurul tarafından incelenmesi,
değerlendirilmesi ve önceliklendirilmesi kurul üyelerinin işlevsel niteliklerini zorlayıcı olmuştur.
Tüm bu sorunlar göz önünde bulundurularak İnovasyon Yönetim Organizasyonunda yeni
bir kurgu tasarlanmıştır (Şekil 13). Amaç takım üyelerinin iş yükünü eşit paylaştırmak ve
şirket üst yöneticileri de dahil olmak üzere interaktif bir çalışma ortamı sağlamaktır. Yeni
kurguda İnovasyon Kurulu, olarak ikiye ayrılmış, görev tarifleri yeniden düzenlenmiş;
İnovasyon Strateji
Kurulu
İnovasyon İcra
Kurulu
Fikir
Değerlendirme
Kurulu
İcra Kurulu
Başkanı
Müdürler
İcra Kurulu
üyeleri
Fikir
Değerlendirme
Kurulu Üyeleri
Şekil 13. Rözmaş İnovasyon Kurulu-2. Versiyon
Haftada en az 1 kere Fikir
değerlendirme Kurulunun toplanması ve fikirlerin gözden
geçirilmesi,
Haftada en az 1 kere İcra
kurulunun toplanması ve fikir
değerlendirme kurulunun incelediği fikirlerin uzman kişilerce
tekrar gözden geçirmesi ve
sınıflandırması,
Strateji Kurulunun ayda en az bir kez toplanması ve fikirleri önceliklendirilip
projelendirmesi istenmiştir.
Böylece Şekil 14’te verilen, fikrin geliş aşamasından sonuçlanmasına kadar süreç akışı
tasarlanmıştır. Belirlenen 3 kurul aşamasınında üstlenmesi gereken bazı görevler söz konusudur. Aslında En temel amaçlardan biri fikir toplamak, tasarlanan sisteme tüm çalışanları
dahil etmek, düşünme stratejileri geliştirmek ve en önemlisi herkesi her şeyden haberdar
etmekti.
160
Şekil 14. İnovasyon Akış Şeması
Dünyanın en inovatif ürünlerinden biri olan Dyson [8] süpürgelerinin buluşunu yapan
Dyson 5127. Denemesinde süpürgelerinin vakum çantasının istenilen performansta çalışmasını sağlamıştır.
Vazgeçmesi ve başarısızlığı kabullenmesi için çevresi tarafından birçok girişimde bulunmasına rağmen Dyson: “hatalarından öğrendiğini” öne sürmüş ve başarıya ulaşmıştır. Aslında çoğu başarı ardında inancı ve ısrarı barındırır. Rözmaş İcra kurulu’da ısrar ve inançla
fikir toplamaya ve fikrin olgunlaşmasına yönelik yol haritası belirlemiştir. Dyson süpürgesi
için verdiği mücadele Rözmaş’ın inovasyon kurulu için ne tür bir ilham kaynağı olabilir?
Öncelikli olarak İnosuit’in TİM ile beraber tasarladığı KPI’lar neticesinde Rözmaş da
kendine belirli ölçüm kriterleri hazırlamıştır;
161
Toplantıların Düzenli Yapılması
Aylık Ve Yıllık Fikir Sayıları
Ortalama Kişi Başı Fikir Sayısı
Fikirden Projeye Dönüşme Sayısı
Başlatılan İnovasyon Proje Sayısı
Biten İnovasyon Proje Sayısı
İnovasyon Kültürü İçin Düzenlenen Etkinlik Sayısı
İnovasyon Projelerinden Elde Edilen Kazanç
Bilimsel Yayın Sayısı
Dış Etkinliklere Katılım
Patent Ve Fikri Haklar
Radikal Proje Oranı
Kademeli Proje Oranı
Yukarıda belirlenen ölçütler firmanın yıllık üretkenlik, fikir, sürdürülebilirlik, stratejik,
kültürel ve daha birçok misyoner ve vizyoner ilerleyişini belirlemeye yönelik çalışma amacı
güdülmüştür.
Belirlenen 3 adımlı kurul sisteminde ise,
1. Fikir Değerlendirme Kurulu:
1.
2.
3.
4.
5.
6.
7.
Fikirlerin toplanması
Haftalık en iyi 3 fikrin ilan edilmesi
Fikir verme sürecinin herkes tarafından net anlaşılmasının sağlanması
Ödül ve Öneri sisteminin kurgusunun yapılması
Gerektiğinde fikrin olgunlaştırılmasının sağlanması
Fikir Havuzunun güncel tutulması
Ödül puanlarının takibi
2. İcra Kurulu
1. Fikirlerin sınıflandırılması
2. Aylık fikirlerin Strateji kuruluna sunulması
3. Fikirlerin önceliklendirilmesi
4. İnovasyon aktiviteleri düzenlenmesi
5. İnovasyon seminerlerinin düzenlenmesi ve takibi
6. İnovasyon kültürünün herkes tarafından anlaşılması
7. Teknoloji yol haritasının oluşturulması
8. İnovasyon Stratejisinin oluşturulması
9. Ödül ve Öneri sisteminin kurgusunun yapılması
10. İnovasyon KPI’larının takibi
11. İnovasyon çalıştaylarının organizasyonu
12. Birimler arası ortak inovasyon projeleri ile iş birliği ve iletişimi artırmak.
162
13. Proje Havuzunun güncel tutulması
14. Projelerin planlanması ve Strateji kuruluna sunulması
15. Proje çalışmaların takibi
16. Gerçekleştirilen inovasyon çalışmaları ve elde edilen sonuçların Rözmaş Çelik içi ve
dışında duyurulmasını sağlamak.
17. İnovasyon çalışmaları için gereken altyapı, sistem ve dokümantasyonu hazırlamak/hazırlanmasını sağlamak.
3. İnovasyon Strateji Kurulu
1.
2.
3.
4.
5.
4.
Fikirlerin proje için seçilmesi
Projeye çevrilen fikirlerin ilanı, takibi
İnovasyon aktivitelerine katılımın teşvik edilmesi
İnovasyon stratejilerine uygun olarak yapılacak çalışmaları yönlendirmek.
İnovasyon çalışmalarına kaynak sağlanması
SONUÇLAR
Rözmaş inovasyon yönetim sistemi oluşturulurken firma çalışanlarının hemen hepsi kültürün içerisinde kendine yer bulabilecek kurgusal aşamalardan geçirilmiştir. Türkiye’nin en
iyi kurgulanmış inovasyon yönetim sistemlerine sahip Arçelik, Vestel ve Türk Hava yolları
(daha birçok firma) göz önünde bulundurularak fikir geliştirme, proje yönetimi, müşteri
memnuniyeti modelleri incelenmiştir.
Şekil 15. Proje Matrisi
163
Şekil 15’te gösterilen ürün/ yetkinlik proje matrisine göre Rözmaş içerisinde projelendirilen her ürün/teknoloji fikrinin bu tablodaki yerine bakılmıştır. Şekil 15’ten de görülebileceği üzere, proje çalışmalarının önemli bir kısmı Mevcut ürün mevcut Pazar köşesinde yer
almakta, çok az sayıda yeni Pazar, yeni teknoloji köşelerine yönelik çalışma yapıldığı belirlenmiştir. Bu ise yeni teknoloji alanlarında nereye yönelmesi gerektiğini belirlemek üzere
teknoloji yol haritası oluşturulmuştur.
Şekil 16. Teknoloji Yol Haritası
Böylece strateji ve teknoloji yol haritası olmak üzere firma içi çalışmaların etkisi öngörülmeye çalışılmıştır.
İnovasyon İcra kurulunca bir proje odası hazırlanmış ve her birime ait alanlar belirlenerek
projelerin ara takipleri, firma içi çalışanlarınca değerlendirilmesi ve fikir alışverişinin sağlanması ortamı benimsenmiştir.
Çalıştaylar sonucu projelenme kararı alan fikirlerin takibi yapılmış bitmiş projelerin firma
çalışanlarına sunumu gerçekleştirilmiştir.
2017 İmprove raporu ve 2018 raporu karşılaştırıldığında ise firma içerisindeki birçok çalışmanın firma bünyesini olumlu etkilediği gözlemlenmiştir
164
Şekil 17. 2017 ve 2018 Yılları Improve Anketi Değerlendirmesinin Karşılaştırması
Improve anketine göre değişen yeni organizasyon ile inovasyon yönetiminin ve
inovasyon stratejinin iyi kurgulandığı tespit edilmiştir (Şekil 17). Buna ek olarak inovasyona
olanak sağlayan etkenlerde gözden geçirilmiş kültürel yaygınlaşmanın, takımlar ve grupların
çeşitlendirilip artırılmasının faydası görüşmüştür.
Şekil 18. İnovasyon Stratejisi (a) ve İnovasyon Yönetimi Genel performansı (b) 2017 ve 2018 yılı
karşılaştırması
Programın uygulanması ile
çalışanlardan
toplanan
fikir
sayıları ve gerçekleştirilen proje
sayılarında da önemli artışlar elde
edilmiştir (Şekil 19).
Şekil 19. 2017 ve 2018 yılı Fikir ve Proje Sayılarının
165
Henüz inovasyon sonuçları artmasa da organizasyon yapısının daha da güçlendirilmesi ve
firma kapsamına yayılmasının pozitif etkileri beklenmektedir.
Şekil 20. Takımsal Çalışma
İnovason çalışmaları takım olarak yapıldığında ve pozitif insan faktörü artırıldığında
olumlu etkisi görülmüştür. Birliğin ve çeşitliliğin bu denli önemsenmesinin açık sonuçları
birçok yazıda olduğu gibi bu yazıda da ön planda tutulmuştur.
TERİMLENDİRME
KPI: Anahtar Performans Göstergesi TİM: Türkiye İhracatçılar Meclisi AB: Avrupa Birliği
ABD: Amerika Birleşik Devletleri
İnosuit: İnovasyon Odaklı Mentorluk Programı [9]
KAYNAKÇA
1) Handbook In Innovation Manangement, Dynamic Business & Product Development, 2006
2) 4 Ways to build and innovation team , https://hbr.org/2018/02/4-ways-to-build-an-innovative- team
3) http://www.isn.at/downloads/Artikel/isn_Artikel_knowledgemanagement_OKLC2004.pdf
4) NOKİA,Building an innovation ecosystem, HYPE, https://i.hypeinnovation.com/clients/nokia
5) The Culture Connection: Creating a Company Culture That Fosters Innovation (Review of the book“24/7
Innovation”byS.Shapiro),http://www.24- 7innovation.com/cultur epressrelease .pdf
6) http://www.24-7innovation.com/culturepressrelease.pdf 06.05.2008'de görüntülendi. Erich Hartlieb, Josef
Tuppinger, Reinhard Willfort: A Knowledge-oriented Change of Organisations
– Model and Practical Examples,
7) https://tr.wikipedia.org/wiki/Eylemsizlik
8) If at first you don’t succeed, https://www.london.edu/lbsr/diie-innovation-icons-dyson
9) http://www.tim.org.tr/tr/inosuit-inovasyon-odakli-mentorluk-programi.html
166
Bir Yalın Üretim Tekniği Tekli Dakikalarda Model Değişimi
Metin Berkay KINA1, Ömer Emre UÇAKKUŞ2
1
İmalat Mühendisliği/Teknoloji Fakültesi/Karabük
Makina Mühendisliği/Mühendislik Fakültesi/Kocaeli
Rözmaş Çelik San. Tic. A.Ş. Gebze Organize San. Bölgesi.
900 Sok. No:903 Gebze/Kocaeli 41400 TÜRKİYE
berkay.kina@rozmas.com.tr, omer.ucakkus@rozmas.com.tr
ÖZET
Yalın Üretimin amacı; doğru zamanda, doğru yerde, ilk seferde kayıpları en az seviyede tutan ve
değişime açık olan bir üretim sistemi oluşturmaktır. Günümüzde esnek üretim yapabilmenin karşısındaki en büyük engel kalıp değişim sürelerinin fazla olmasıdır. Çoğu şirket daha iyi kalitede daha iyi
performansla üretim yapabilmek adına iyileştirmeler yaparak inovatif çalışmalara yön vermektedir.
Yalın üretim tekniklerinden biri olan Hızlı Kalıp Değişimi üretim süreçlerindeki kayıpları azaltmak
için kullanılan bir tekniktir. Bu teknik üretilen bir parçadan üretilecek olan parçaya geçmedeki hızı ve
verimliliği artmasını sağlar.
İnovasyon projesi kapsamında yalın üretim tekniklerinden SMED (Tekli Dakikalarda Model Değişimi) tekniği kullanılarak otomotiv sektöründe faaliyet gösteren RÖZMAŞ’ta uygulama yapılmış ve
uygulama sonucu sağlanan iyileştirmeler ortaya konmuştur.
Bu metot tezgahlardaki hazırlık zamanlarının analizi ve de bu faaliyetler gerçekleştirilirken geçen
sürenin nasıl harcandığı konusu ile yakından ilgilenir. Yapılan bu analizler tezgâh hazırlığı sırasında
yapılan faaliyetlerin nasıl yapıldığını ve ne kadar zamanda yapıldığının daha iyi anlaşılmasını sağlar.
Bu yapılan analizler ile bu hazırlık sürelerimizi nasıl azaltacağımızı bulamamızda bize yardımcı olurlar.
Çalışma yapılan proseste kalıp değişim süresi %55 azaltılmıştır.
Anahtar kelimeler: Yalın üretim, inovatif, SMED.
ABSTRACT
The purpose of lean production is to build a system that is open to change, while keeping the
losses at minimum at the right place and time. Currently, the greatest bottleneck of flexible production
is the time-consuming process of exchanging the dies. Most firms take innovative actions in order to
improve the performance and the quality of their production. SMED is a lean production technique to
reduce the losses in manufacturing. This technique reduces the manufacturing time and increases the
production efficiency.
SMED technique has been pacticed at RÖZMAŞ as part of the Innovation project. As a result of
the project, improvements have been shown.
This method closely interests with the time consumtion of production, and it analyzes the
preperation process in workbecnhes. These series of analysis shows the activity details and duration
time in workbench preperation. These analysis help to find solutions to reduce time in preperation.
In this process, the SMED time has been reduced by 55%.
Keywords: lean production, innovative, SMED
167
1.GİRİŞ
Sanayileşmenin ilk yıllarından bugüne rekabet halinde olan firmalar satışlarını arttırabilmek için küresel bir yarış halindedirler. Küresel rekabet baskısı günden güne artarken üretim
firmalarının ayakta kalması, işlemlerin etkin hale getirilebilmesine, üretim maliyetlerinin
azaltılabilmesine, ürünlerin sürekli geliştirilebilmesine, sosyal ve teknolojik değişim ve gelişmelere ayak uydurabilme becerisine dayanmaktadır.
Üretim sistemlerinin tanımını yapılırken küreselleşme ve teknolojik gelişmeler sonucu
değişen müşteri talepleri de göz önünde bulundurulmaktadır. Değişen müşteri taleplerinin
yerine getirilebilmesi ise işletmelerin stoka veya siparişe yönelik üretim şekilleriyle doğrudan ilişkilidir. Stoklu çalışmayı seçen işletmelerin çoğu model ya da kalıp değişim zamanlarının ve ayar sürelerinin oldukça uzun olmasından dolayı bu tercihi yapmaktadır. Bu mantığa göre model değiştirme ve ayar zamanları uzadıkça, makineden alınan verimin yüksek,
birim parça başına maliyetin düşük olabilmesi için stok miktarının artırılması gerekmektedir.
İçsel hazırlıkları dışsal hazırlıklara dönüştürmeye yönelik olan bu çalışmalarda hazırlık süresi kayıplarından çekinen mühendislerin eğilimi de ihtiyaçtan (siparişi alınandan) fazla
parça üretip, bunları stokta muhafaza etme yönündedir (Ohno, 1998). Oysa ki modern üretim
sistemleri siparişe göre olmakla birlikte, stoksuz çalışmak için tam zamanında üretim, sıfır
stok, sıfır hata, sıfır arıza gibi mükemmelleştirme yöntemlerini uygulanmaya yöneliktir.
Hızlı kalıp değiştirme tekniği olan SMED yaklaşımı üretimde model değiştirme ve ayar zamanları konusunda kaçınılan kayıplara çözüm sunmaktadır.
Bu çalışmada Otomotiv sektöründe faaliyet gösteren Rözmaş Çelik Firmasında yapılan
SMED çalışması anlatılmaktadır.
2. YALIN ÜRETİM
2.1 Yalın Üretim Düşüncesinin Temelleri
Yalın Üretim Sisteminin (Lean Production) karşılığı olarak literatürde, Tam Zamanında
Üretim (Just-in-Time Production), Toyota Üretim Sistemi (Toyota Production System),
Stoksuz Üretim gibi terimler kullanılmaktadır.
Yalın Üretim (Lean Production) terimi, ABD’deki Massachusetts Institute of Technology
(MIT) bünyesinde dünya otomotiv sanayi üzerine çalışmalar yapan International Motor
Vehicle Program (IMVP) tarafından 1980’lerin ortaya atılmış bir terimdir. Terimin dünya
çapında geçerlilik kazanması, IMPV’nin çıkardığı ‘The Machine That Changed the World’
kitabının 1990’da yayınlanmasıyla mümkün olmuştur. Tam Zamanında Üretim (Just-inTime) ilk olarak söz konusu üretim sistemini tanımlamak için sistemin kurucularından
Taiichi Ohno’nun kullandığı bir terimdir. Toyota Üretim Sistemi terimini ise genellikle Japon uzman ve araştırmacılar tercih etmişlerdir. Stoksuz Üretim, Toyota dahil pek çok fir168
maya sistemin özgün teknikleri konusunda danışmanlık yapmış Japon Shigeo Shingo tarafından kullanılan bir terimdir.
2.2 Yalın Düşünce’nin İlkeleri
2.2.1. Değer
Yalın düşüncenin başlangıç noktası “değer”dir. Değeri üretici yaratır ama değer ancak nihai müşteri tarafından tanımlanabilir. Değeri yaratan üreticiler çoğu zaman değeri doğru
tanımlayamazlar. Örneğin Amerikan firmaları kısa dönemli rekabet taktikleri ve zincirin
başındaki tedarikçilerden kar transferi yöntemleri ile değer yarattıklarını düşünürler. Genellikle mühendisler tarafından yönetilen ve teknik donanımı çok güçlü olan Alman firmaları
değeri ürünün teknik karmaşıklığı ve teknoloji ile bağlantılı olarak tanımlama eğilimindedir.
Japonya’da ise değer tanımının bir diğer çarpıtılması olan değerin nerede yaratıldığı konusu
önem kazanmaktadır. Oysa asıl yapılması gereken değeri müşteri perspektifinden bakarak
yeniden düşünmektir. Değer tanımının anlamlı olabilmesi için müşterinin ihtiyaçlarını, belli
bir zamanda ve belli bir fiyattan karşılayan belli bir ürün yada hizmet cinsinden ifade edilmesi gerekir. Yanlış ürün ya da hizmetin doğru üretilmesi sadece israftır.
2.2.2. Değer Akışı
Yalın Düşünce’nin ikinci adımı değer akışının tanımlanmasıdır. Değer akışı ham maddenin nihai ürüne dönüşme sürecindeki bir üreticiden diğer üreticiye ve son kullanıcıya kadar
olan tüm aşamaları içerir ve inanılmaz boyutlarda israf barındırır.
Yalın Düşünce, bir kavramın somut ürün tasarımına, uzak bir yerlerde üretilen ham maddenin kullanıcının elindeki ürüne dönüşümünün gerçekleştiği ürün yaratma sürecindeki faaliyetlerin bütününe bakabilmeyi gerektirir. Bu bakış aynı zamanda faaliyet zincirindeki işletmelerin kazan-kazan tarzı bir ilişkiyi kurabilmesinin de yoludur.
Üretimde üç tip aktivite vardır:
Müşterinin istediği yönde dönüşümü sağlayan “değer yaratan” aktiviteler (boyama,
montaj, dokuma gibi),
Müşteri açısından anlamı olmayan ancak işin yapılabilmesi için gerekli olan “değer
yaratmayan fakat zorunlu” işler (kalıp bağlama, ayar, nakliye gibi),
Bekleme, sayma, sıralama, hata, tamir gibi “değer yaratmayan ve kaçınılabilir”
işler).
Değer akışları incelendiğinde değer yaratmayan aktivitelerin yani israfın, zamanın ve
kaynakların çoğunu tükettiği görülür. Bu israfların yok edilmesi zaman ve maliyet boyutunda radikal iyileşmeleri getirecektir. Değer tanımlanıp değer akışındaki israflar ayıklan169
dıktan sonra geride kalan değer yaratan aşamaların ardarda sürekli akış halinde gerçekleştirilmesini sağlamak yalın düşüncenin bir diğer ilkesi ve önemli boyutta tasarruf potansiyeli
taşıyan aşamasıdır.
2.2.3. Sürekli Akış
Akış ilkesinin potansiyelini ilk algılayanlar Henry Ford ve ortakları olmuştur. 1913 yılında T model arabanın üretimi için gerekli çaba, son montaj hattında sürekli akış uygulanarak %90 oranında azaltılmıştır. Ancak bu yaklaşım özel koşullarla sınırlı kalmıştır. Çünkü on
dokuz yıl boyunca hep aynı modelden çok yüksek miktarlarda üretim yapmak ancak o günün
pazar koşullarında mümkün olmuştur.
Günümüzde ise bir üründen milyonlarca yerine sadece onlarca veya yüzlerce talep edilen
ufak parti üretim ortamında, tüm ürün çeşitleri için sürekli akışı gerçekleştirmek ve bunu
müşteri talebindeki dalgalanmalara uydurmak gerekmektedir. Bunu başaran işletmelerde
üretkenlik ve kalite düzeyinde ciddi sıçramalar sağlanabilmiştir.
Klasik kitle üretiminde tasarım, üretim, ya da satış faaliyetleri için yapılması gereken işlemler tiplerine göre gruplandırılarak her iş tipi için departmanlar oluşturulur. Ürün bu departmanlar arasında ve işlem gören diğer ürünler arasında sırasını bekleyerek dolaşmaya
başlar. Sonuç gecikmeler, geriye dönüşler, gözden kaçan problemler ve pek çok israftır.
Ancak akışın sağlanması yeterli değildir. İstenmeyen ürünleri hızla akıtmak sonuçta sadece israf olacaktır. Müşteriye istemediği ürünlerin itilmesi yerine müşteri istediğinde ürünü
çekmesini sağlamak pek çok israf kaynağını ortadan kaldıracaktır. Sürekli akış uygulandığında ürün geliştirme, sipariş alma, fiziksel üretim işleri çok kısa sürede tamamlanabilir hale
gelecektir. Bu müşterinin gerçekten istediği şeyleri, tam istediği zamanda tasarlayabilme,
planlayabilme ve üretebilme imkanını verdiğinden satış tahmini yapmak, karmaşık planlama
yazılımları kullanmak, stokta kalan ürünleri itmek için kampanyalar düzenlemek zorunluluklarını ortadan kaldırarak sadece istenen şeylerin daha iyi üretilmesine odaklanabilmeyi de
sağlayacaktır.
2.2.4. Çekme
Yalın Düşünce’nin çekme ilkesi değerin müşteri tarafından kaynağından çekilmesini öngörür. Çekme, sonraki aşamalarda yer alan müşteri istemeden önceki aşamalarda hiçbir şekilde ürün ya da hizmet üretilmemesi anlamına gelir. Çekme ilkesi, nihai müşterinin belli bir
ürün için yaptığı taleple başlar, ürün müşteriye ulaşana kadar geçen tüm aşamaları geriye
doğru izleyip her aşamanın bir öncekinden talep etmesiyle üretimi başlatmak şeklinde uygulanır.
Çekme uygulandığında stoklara gerek kalmaz, istenmeyen üretimin yol açtığı hurda ve fireler engellenir, her tezgah için çizelgeleme yapmak gerekmez, prosesin baş tarafına doğru
170
talep dalgalanmaları oluşumu engellenir, tüm ürünlerin her türlü kombinasyonda üretilmesi
mümkün olur ve talepteki değişimlere anında uyum sağlanır. Müşteriler beklentilerinin zamanında karşılanacağından emin oldukları ve stokta kalmış ürünleri elden çıkarmak için
kampanyalar gerekmediği için talep de istikrar kazanır. Çekme sisteminin önemi firmalar
arası değer akışına uygulandığında daha da artar.
Organizasyonlar değeri doğru tanımlamaya başlayıp, değer akışının bütününde her adımı
sorgulayarak, ürünün değer yaratan aşamalar boyunca sürekli akmasını ve müşterilerin değeri işletmeden çekmelerini sağladıklarında süre, maliyet ve hataları azaltmanın bir alt limiti
olmadığını görmeye başlarlar. İyileştirme faaliyeti ne kadar tekrarlanırsa tekrarlansın çalışanlar her defasında israfı daha da azaltacak yeni yollar bulabilmektedirler. Bu Yalın Düşünce’nin son ilkesi mükemmelliğin bir hayal olmadığını ifade eder.
2.2.5. Mükemmellik
Yalın yaklaşım uygulandığında işgücü verimliliği, işin tamamlanma zamanı, stoklar,
müşteriye ulaşan hatalı ürünler ile hurda oranları, ürünü pazara sunma süresi gibi parametrelerin hepsinde birden radikal iyileşmeler görülecek, çok küçük ilave maliyetlerle ürün çeşitliliği arttırılabilecek ve bunlar yeni teknoloji yatırımlarına gerek kalmadan, hatta mevcut
bazı ekipmanlar satılarak negatif sermaye yatırımı ile ve birkaç yıllık bir süre içinde başarılabilecektir.
Yalın Üretim’i uygulayan şirketlerin deneyimi üretim akış süresinde %90 azalma, hatalı
ürün ve hurdalarda %50 düşüş, üretkenlikte %100 artış, stoklarda %80 azalma, ürün geliştirme süresinde %100 hızlanma sağlanabildiğini göstermektedir.
Mükemmelliğin en önemli hızlandırıcısı şeffaflıktır. Yalın bir sistemde herkes (fason
imalatçılar, ilk basamak tedarikçiler, bayiler, müşteriler, çalışanlar) sistemin bütününü görebildiklerinden ve anında geri bildirim imkanı nedeniyle değer yaratmanın daha iyi yolları
kolaylıkla bulunabilir.
Yalın Üretim’de üründeki hatalar, teçhizat arızaları, beklemeler olağan karşılanmaz ve
sürekli olarak temel nedeni araştırılarak çözümlenir. Mükemmeliğe giden yolda PUKÖ
(Planla-Uygula-Kontrol et-Önlem al) çevrimi etkin olarak kullanılmaktadır. Bu yaklaşım
toplam kalite sistemlerinde de mevcuttur. Ancak yalın üretimin farkı problemin tekrarını
önlemeyi hızla mümkün kılmasıdır. Çünkü sistem sürekli akış halindedir, hatalı parça stokları yığılmadan problem oluştuğu anda fark edilebilir, nedenleri kolaylıkla izlenebilir ve en
önemlisi stok seviyesi azaltıldığından problem kısa sürede giderilemezse tüm sistem duracağı için organizasyonun bütün birimlerinde acil müdahale sorumluluğunu zorunlu kılar.
171
2.6 Yalın Üretim Teknikleri
Yalın Üretim teknikleri şunlardır;
-
Kanban
Tek parça akışı
U tipi yerleşim planı
Otomasyon (Jidoka)
JIT(Just in time)
Poke-Yoke
5S
Deney tasarımı (DOE)
Toplam üretken bakım
SMED
3M (Muda, Mura, Muri)
Dengeli üretim(Heijunka)
Toplam iş denetimi
İş rotasyonu (Shojinka)
Kaizen
Kalite çemberleri
A3 Raporu
Obeya
2.6.1 SMED tekniği
SMED Sistemi kalıp değiştirme ve ayar sürelerinin 0 dakika ile 10 dakika arasına düşürmek için oluşturulmuş sistemdir. SMED (Single Minute Exchange of Die) Türkçe karşılığı
Tekli Dakikalarda Model Değiştirme olarak geçmektedir.
Tam zamanında üretim ve kanban sistemi ile çalışabilmek için kalıp değiştirme sürelerinin mümkün olan en alt seviyeye indirilmesidir. Model değiştirme sürelerinin
tek basamaklı veya 10 dakikadan daha az sürelere düşürülmesi hedefine dayanır.
Bir işi sona erdirmek ve yenisine başlamak fiziksel ve zihinsel bir emek harcamayı
gerektirir. Üretim sektöründe de kalıp, takım ve makine değişimleri, başlanacak yeni işe
adapte olmak ve ayar için zaman harcamak firmaların gayret sarf etmesi gereken
konulardandır. Bu çoğunlukla yorucu, pahalı ve zaman kaybettiren bir işlemdir.
SMED Sistemi, seri olarak son üretilen ürün ile yeni üretilen ilk ürün arasında geçen zamanı en aza indirmek için yapılan iyileştirme faaliyetlerinin tümünü kapsamaktadır. Yani
eski kalıbı sökme, yeni kalıbı takma, ayar yapma işlemlerini kapsar. Bu teknik sayesinde
172
daha küçük partiler halinde üretim yapılabilir, hatta tek parça akışına geçilebilir. Böyle bir
yetenek kazanmış fabrikada, ara stoklar yok olur, işletme sermayesi ihtiyacı azalır, müşteri
taleplerine cevap verme süresi kısalmaktadır.
3.SONUÇ
Setup(model değişimi): Son OK ürün ile ilk ürün arasında geçen süredir. Yani üretimi
bitecek olan “A” ürününden alınan son OK üründe süre başlatılır, “A” ürününün kalıbı sökülür “B” ürününün kalıbı takılır ve “B” ürününden ilk ürün onayı alındığında süre durdurulur. Bu süre setup süresidir.
Alan Seçimi: Setup işçilik ve ıskarta maliyetleri proses bazlı çıkartılarak öne çıkan proses seçilir ve bu proses üzerinde çalışma yapılır. Rözmaş Çelik firmamızda çalışma alanı
olarak Sıcak Sarım hattı seçilmiştir. Bu alan için çalışma ekibi kuruldu. İyileştirme öncesi
setup süresi 42 dakikadır.
Gantt Chart: Sıcak sarım hattında mevcut durumun videosu çekildi ve hatta çalışan operatörlerin yaptıkları Yürüme, Manuel İşlem, Bekleme adımları ve Otomatik işlem adımı
süreleri ile birlikte kaydedildi. Şekil 3.1’de örnek Gantt Chart yer almaktadır. Görüldüğü
üzere 42 dakikalık setup süresi boyunca operatör 159 adımda iş yapmıştır.
Şekil 3.1: iyileştirme Öncesi Gantt Chart
173
Spagetti Diyagramı: Videodan operatörün layout üzerindeki hareketleri çizilir.
Şekil 3.2: İyileştirme Öncesi Spagetti Diyagramı
Aksiyon Listesi: Gantt şemasına göre yapılan incelemer sonucunda aksiyonlar alınır.
Hedef belirlenir. Hedef : 25 dakika.
1-
İç setuplar dış setupa alınır
2-
Kaizen(iyileştirmeler) yapılır. İç ve dış setuptaki işlemler;
a.
Yok edilebilir,
b.
Yok edilemiyor ise başka bir iş ile birleştirilebilir,
c.
Alan ve iş sırası düzenlenir,
d.
Yapılan iş basitleştirilir.
3-
İyileştirmeler: Alınan aksiyonlara göre iyileştirme faaliyetleri yapılır.
a.
Örnek iyileştirme-1 (Yapılan iş basitleştirilir): Kalıp değişiminde Sıcak sarım
makinasında malafa sehpasının bağlantı bölümünde operatörün eli ile çevirdiği bağlantılar
quıck-kaplın ile değiştirildi. Bu şekilde iş yok edilemedi fakat basitleştirildi.
174
ÖNCESİ
SONRASI
Şekil 3.3: Örnek İyileştirme - 1
Örnek iyileştirme- (Yok edilebilir): Operatör pig-tail ayarlarken manuel olarak ölçüm
yapıyordu, dijital cetvel otomasyonu eklendi. Bu sayede sensörler yardımı ile ölçüm kolayca
yapılıyor.
Şekil 3.4: Örnek İyileştirme - 2
Alınan 7 adet aksiyonun tamamlanmasından sonra yeniden video çekildi. 42 dakika setup
süresi 21 dakikaya düşürüldü. Şekil 3.5’de görüldüğü üzere operatörün yürümesi azaltılmış
olup Tablo 3.1’de de operatör 1 ve 2’nin öncesi ve sonrası durumda yaptığı işlemler
gösterilmiştir.
175
Tablo 3.1: Operatör 1&2 Öncesi-Sonrası İşlem Adımları
Şekil 3.5: İyileştirme Sonrası Spagetti Diyagramı
KAYNAKLAR
[1] Ezgi E., Otomotiv Endüstrisinde Kullanılan Denge Çubukları İçin Isıl İşlemi Prosesindeki Farklı Sertleştirme
Ortamlarının Yorulma Davranışına Etkileri, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri
Enstitüsü, 2012, 1-22
[2] Bilgin S., Industry Application for Improvement of Set Up Times with SMED in Modern Production
Systems, Dokuz Eylül Üniversitesi, 2017
176
Liderlik ve Yenilikçi İş Davranışı
Beynaz UYSAL
İşletme Bölümü/İşletme ve Yönetim Bilimleri Fakültesi/İstanbul Okan Üniversitesi
Tuzla Kampüsü, Akfırat, 34959 Tuzla, İstanbul, Türkiye
beynaz.uysal@okan.edu.tr
ÖZET
Günümüzün iş dünyasında şirketler yoğun rekabet ortamında faaliyet göstermektedirler. Başarılı
olmaları ve yaşamlarını sürdürmeleri için şirketlerin rakiplerinden farklı olmaları ve fark yaratmaları
gerekmektedir. Yenilikçi uygulamaların en önemli unsuru insandır ve yenilikçi uygulamalar için çalışanların ve liderlerin birlikte çabalarına ihtiyaç vardır. Yenilikçilik için çalışanların yenilikçi iş davranışları sergilemeleri gerekir ve bu davranışların ortaya çıkmasında liderlerin önemli etkileri ve rolleri
vardır. Liderlik, yönetim ve örgütsel davranış alanlarında çok fazla çalışılan konulardan biri olmasına
rağmen yenilikçi iş davranışının ortaya çıkmasındaki etkisi üzerinde son birkaç yılda daha fazla durulmaya başlanmıştır.
Bu çalışmada yenilikçi iş davranışı ile liderlik arasındaki ilişkinin ortaya çıkarılması amaçlanmıştır. Konuyla ilgili yazın incelenerek yenilikçi iş davranışının ortaya çıkmasını sağlayan liderlik tarzları
ve davranışları belirlenmeye çalışılmıştır. Belirlenen akademik makalelerin incelenmesi sonucunda
araştırmanın amaçları kapsamında sonuçlara ulaşılmıştır. İnceleme bulgularına göre ayrıca yenilikçi iş
davranışı ile liderlik arasındaki ilişkiyi inceleyen çalışmaların özellikle son iki yılda artış göstermiş
olması ve yenilikçi iş davranışının en fazla dönüşümcü liderlik ve lider-üye etkileşimi ile ilişkisinin
incelenmesi dikkat çekicidir.
Anahtar Kelimeler: Yenilikçi iş davranışı, liderlik, dönüşümcü liderlik, lider-üye etkileşimi
Leadership and Innovative Work Behavior
ABSTRACT
In today's business world, companies operate in a highly competitive environment. Companies
need to be different from their competitors and make differences in order to be successful and to
survive. Being innovative as a company enables them to make differences. The most important factor
of innovative practices is human and it requires both employees and leaders to work together. For
innovation, employees need to exhibit innovative work behaviors, and leaders have important
implications and roles in the emergence of these behaviors. Although there are a lot of studies on
leadership, its impact on innovative work behavior has begun to be emphasized over the last few
years.
In this study, it is aimed to reveal the relationship between innovative work behavior and
leadership. As a result of the examination of the related academic articles, the results were reached
within the scope of the objectives of the research. According to the findings of the study, it is
noteworthy that the studies examining the relationship between innovative work behavior and
leadership have increased especially in the last two years and the relationship between innovative
work behavior, transformational leadership and leader-member exchance is remarkable.
Key Words: Innovative Work Behavior, Leadership, Transformational Leadership, Leader-Member
Exchange
177
1.GİRİŞ
Günümüzün karmaşık, dinamik ve hızla farklılaşan çevrelerinde faaliyet gösteren örgütlerin sürekli değişmeleri, gelişmeleri, esnek olmaları, değişimlere duyarlı olmaları gerekmektedir. Yenilikçilik, şirketlerin mevcut zorlukların üstesinden gelmelerinde önemli bir araçtır.
Şirketler yenilikçilik sayesinde gelişimini devam ettirerek rekabet gücünü arttırmayı ve sürdürülebilirlik sağlamayı amaçlamaktadır[1]. Şirketler bu amaçlarına ulaşabilmek için, kullandıkları süreçler ile ürün ve hizmetlerinde fark yaratma çabasındadır.
İşletmelerin birbirine benzer üretim faktörlerine sahip olmalarına karşın, ürün, hizmet ve
süreçlerinde farklılığı ve yeniliği oluşturan en önemli kaynağı çalışanlarıdır[2]. Birçok uygulamacı ve araştırmacı çalışanlar tarafından oluşturulan yeniliklerin örgütsel başarıyı arttırdığı konusunda hemfikirdir. İşletmelerin yenilikçi olmalarına hizmet eden bu çalışan davranışı, yenilikçi iş davranışı olarak tanımlanmaktadır[3].
Çalışanların yenilikçi iş davranışlarını şekillendiren ve yönlendiren birçok faktör vardır.
Yenilikçi iş davranışlarını etkileyen en önemli faktörlerden biri liderlerdir. Liderler işle ilgili
kaynakları kontrol ettiklerinden, çalışan davranışını etkilemede kritik role sahip olduklarından ve örgütsel ortamla ilgili birçok role sahip olduklarından liderlik ve yenilikçi iş davranışları arasında güçlü ilişkiden söz edilmektedir[4].
Yukarıda belirtilen kapsamda bu çalışma, yenilikçi iş davranışının ortaya çıkmasında liderliğin etkisini değerlendirmek için tasarlanmıştır. Bu doğrultuda iki kavramın ilişkisi ile
ilgili yayınlanmış akademik makaleler incelenmiştir. İncelemede ilk olarak yıllar itibariyle
iki değişkeni inceleyen araştırmalar incelenmiş, iki kavramın ilişkisi konusunda yıllar itibariyle yapılan araştırma sayıları değerlendirilmiştir. Değerlendirilen bir diğer nokta, yenilikçi
iş davranışının ortaya çıkmasında etkili olan liderlik türleridir. Araştırmada ayrıca yazın
çerçevesinde yenilikçi iş davranışını etkileyen lider davranışlarının belirlenmesi amaçlanmıştır.
Bu çalışmada liderlik davranışının sonuçları ile yenilikçi iş davranışının öncüllerinin değerlendirmesi yapıldığı için, her iki kavramla ilgili bilgi birikimine katkı sağlanması beklenmektedir. Çalışma sonuçlarının yenilikçi uygulamaları hedefleyen örgütlere olduğu kadar
bu konuda yapılacak akademik çalışmalara da fikir vereceği düşünülmektedir.
2.Yenilikçi İş Davranışı
Farr ve Ford yenilikçi iş davranışını; yeni ve faydalı fikirler, süreçler, ürünler ya da yöntemlerin ortaya çıkarılmasını ve bilinçli bir şekilde kullanılmaya başlanmasını amaçlayan
bireysel davranışlar, olarak tanımlamıştır[5]. Yenilikçi iş davranışı gösteren bireyler kendi
özgür iradeleriyle işin gerekliliklerini yerine getirmenin ötesine geçerler[3].
Yenilikçi iş davranışı en fazla yaratıcılık kavramı ile karıştırılmaktadır. Yaratıcılık, yeni178
likçi iş davranışı için gerekli olsa da, esasında ikisi birbirinden farklıdır. Yaratıcılık; ürün,
hizmet, süreç ve yöntemlerle ilgili yeni ve kullanışlı bir fikrin ortaya çıkarılması hakkında
olup, bu fikirlerin hayata geçirilmesini içermez. Yenilikçi iş davranışı için yaratıcılık - özellikle ilk aşamada - gereklidir ama yeterli değildir. Yenilikçi iş davranışı için yeni fikirlerin
hayata geçmesi ve açıkça ifade edilmiş faydaların amaçlanması gereklidir[6].
Yenilikçi iş davranışı bir süreci kapsar ve farklı aşamalardan oluşur. Bu aşamalar; yeni
bir fikir keşfetmeye odaklanma, yeni bir fikir üretme, yeni fikre destek bulma ve yeni fikri
uygulamaya geçirme olarak sıralanır. Yeni bir fikir keşfetmeye odaklanmayı, yeni bir fırsatın
ya da ortaya çıkan bazı problemlerin farkına varılması başlatabilir. Bu aşama mevcut ürün,
hizmet ya da süreçleri geliştirmek ya da alternatif yollar hakkında düşünmeyi içerir. Yeni bir
fikir üretme aşamasında, problemleri çözmek ya da performansı geliştirmek için mevcut
bilgi ve kavramlar yeniden biraraya getirilir ve düzenlenir. Böylece farklı bakış açılarıyla
değerlendirme yapılıp yeni fikirlere ulaşılır. Yeni bir fikre destek bulma aşamasında, fikrin
hayata geçirilmesi için gerekli kaynak ya da destekler elde edilmeye çalışılır. Son aşamada
yeni fikirler iş süreçlerine ve ürünlere yansıtılır ve bu fikirler uygulanmaya başlanır[7].
Farklı aşamalardan oluşan yenilikçi iş davranışı için her aşamada farklı davranışların sergilenmesi gerekir[8].
Yenilikçi iş davranışlarının ortaya çıkmasında birey, iş ve örgütle ilgili faktörler etkilidir[9]. Bazı kişilik özellikleri ve iş alanına yönelik bilgi, beceri ve kabiliyetler bireysel düzeydeki faktörleri oluşturur. İş özellikleri, işin anlamlılığı gibi konular işle ilgili faktörleri
oluşturur. Örgütsel düzeyde faktörler liderlik, kaynakların dağıtımı ve kullanımı, ödül sisteminin uygulanması, kurallar gibi konuları kapsar.
3. Liderlik
Liderlik konusu yönetim ve örgütsel davranış disiplinlerinde üzerinde uzun yıllardır çalışılan bir alandır. Buna rağmen liderlik kavramı farklı kişilerce farklı şekillerde tanımlanmıştır. Her ne kadar nihai bir liderlik tanımı olmasa da [10] liderlik tanımlarının çoğunluğu grup
ya da takipçi, etki, amaç gibi ortak unsurlara sahiptir[11]. Buradan yola çıkarak liderlik “arzulanan sonuçlara ya da hedeflere ulaşmak üzere başkalarını etkileme süreci” olarak tanımlanabilir.
Yönetim alanında bilimsel olarak yapılan ilk liderlik çalışmaları, özellikler yaklaşımını
oluşturur. Bu yaklaşıma göre liderler kendilerini takipçilerinden ayıran bazı özelliklere sahiptir. Bu özelliklerin çoğu doğuştan gelir ve iyi bir lider olabilmek için bazı kişilik özelliklerine, fiziksel özelliklere, yetenek ve becerilere sahip olmak gerekir. 1800’lü yılların sonundan itibaren geçerli olan bu yaklaşımın eksik yönleri 1930’lu yılların sonundan itibaren davranışsal yaklaşımlar tarafından tamamlanmaya çalışılmıştır. Davranışsal yaklaşımlar, liderliğin öğrenilebilir olduğunu belirtmişler ve liderlerin kişilik özelliklerinden çok davranışları
179
üzerinde durmuşlardır. 1960’lı yılların başından itibaren ise durumsallık yaklaşımı ile liderlik konusu ele alınmaya başlanmış[12] ve farklı durumlar için uygun lider davranışları ile
liderlerin başarılı olması için şartların dikkate alınması gerektiği ifade edilmeye başlanmıştır.
1980’li yıllardan itibaren ise daha liberal ve küresel yeni dünyanın şartlarına uygun yeni
liderlik yaklaşım ve kavramları oluşmaya başlamıştır. Yeni yaklaşımların arasında LiderÜye Değişim Teorisi, Dönüşümcü Liderlik, Hizmetkar Liderlik, Hizmet Liderliği, Otantik
Liderlik, Etik Liderlik, Karizmatik Liderlik, Stratejik Liderlik, Ruhani Liderlik gibi liderlik
türleri popüler hale gelmiştir[13].
Liderlik konusunda en fazla ifade edilen konulardan biri de lider ile yönetici arasındaki
farktır. Bu konuda da farklı görüşler vardır. Bazıları liderliği yönetim faaliyetlerinin altındaki bir faaliyet olarak görür. Bazıları ise ikisini farklı süreçler olarak tanımlar. Bu konuda
Kotter yönetimin düzen ve tahmin edilebilirliğe odaklı olduğunu, liderliğin ise değişime
odaklı olduğunu açıklar[14].
Liderlerin örgütte neler yaptıkları ile ilgili bazı yaklaşım ve modeller geliştirilmiştir. Bu
modellerden bazıları Kotter, Kouzes ve Posner ile Jong ve Hartog’a aittir. Kotter, liderlerin
üç önemli görevi yerine getirdiğini savunur. İlk olarak liderler örgüt için belirgin bir yön
belirler ve vizyona ulaşılmasını sağlayan stratejiler oluşturur. Daha sonra vizyonu paylaşır ve
bu vizyon için çalışanların aynı yönde hareket etmeleri sağlar. Son olarak liderler, çalışanların değişimle başedebilmeleri için gerekli girişimlerde bulunarak çalışanlara ilham verir ve
onları motive eder[15].
Kouzes ve Posner ise Beş Doğru Liderlik Uygulaması fikrini geliştirmiştir. Yazarlara
göre iyi bir lider başkalarına örnek olur, ortak bir vizyon için ilham verir, süreci zorlar, insanları harekete geçirir ve çevresindekilere manevi destek verir. Başkalarına örnek olma,
ortak değerler doğrultusunda hareket ederek çalışanlarına rol model olmalarını ifade eder.
Ortak bir vizyon için ilham verme, kurguladığı geleceğin takipçileri tarafından da benimsenmesi ve takipçilerinin bu vizyona bağlılık duymalarını sağlamak ile ilgilidir. Sürecin
zorlanması, mevcut varsayımların sorgulanmasını, yeni deneyimlerin ve risk almanın teşvik
edilmesini ifade eder. İnsanları harekete geçirmek için ise, takımlarda işbirlikçi ve katılımcı
karar verme süreçlerinin uygulanmasını içerir. Lider, çevresindekilere manevi destek vermek
için ise çalışanların bireysel katkılarının farkındadır, bu katkıları takdir edip ödüllendirir ve
çalışanlarına olumlu geri bildirim verir[16].
Jong ve Hartog’un geliştirdiği model ise yenilikçi iş davranışını destekleyen liderlik davranışları üzerinedir. Yazarlara göre “rol model olma, entelektüel potansiyellerini ortaya çıkarmaları için çalışanları teşvik etme, bilginin paylaşılmasını ve yayılmasını teşvik etme,
vizyon oluşturma, çalışanların karar alma süreçlerinde katılımcı olmaları için cesaretlendirilmesi ve teşvik edilmesi, çalışanlara işleri ile ilgili karar verme yetkisinin verilmesi, yenilikçilik için gerekli desteğin sağlanması, geri bildirim verme, yenilikçi davranışları tanıma ve
180
ödüllendirme, kaynak sağlama, hedeflerin takip edilmesi ve içsel motivasyonu arttırıcı görevlendirmelerin yapılması” yenilikçiliği destekleyen liderlerin davranışlarıdır[17].
Liderlik konusunda yapılan araştırmalar liderliğin yenilikçi iş davranışı üzerindeki pozitif
etkisini belirtmektedir[18, 19]. Liderler işle ilgili kaynakları kontrol ettiği, çalışan davranışını etkilemede kritik role sahip olduğu, örgütsel ortamla ilgili önemli bir güce sahip olduğu
için liderlik ve yenilikçi iş davranışı arasındaki pozitif ilişkiden söz edilmektedir[20]. Liderlik ve yenilikçi iş davranışı arasındaki ilişki ile ilgili yapılan araştırmaların büyük çoğunluğunun liderlik tiplerini incelediği ve bazı araştırmaların ise liderlik rol ve davranışları üzerinde durduğu ifade edilmektedir[21].
4.ARAŞTIRMANIN METODOLOJİSİ
Çalışmadaki araştırma sorusu “Yenilikçi iş davranışının ortaya çıkmasıda etkili olan liderlik tipleri nelerdir?” olarak belirlenmiştir. Araştırma sorusuna cevap bulabilmek için, 31
Mart 2019 tarihine kadar yayınlanan akademik makaleler incelenmiştir. Bu çerçevede elektronik veri tabanları ve Google Scholars’da “innovative work behaviors” ve “leadership”
anahtar kelimeleri aynı anda kullanılarak tarama yapılmış, ulaşılan makaleler incelenmiş ve
iki kavramın ilişkisini inceleyen 68 akademik makale seçilerek listelenmiştir. İnceleme kapsamındaki 68 makale seçilirken, ilgili iki kavramın araştırmanın esas konusu olmasına veya
araştırmadaki ana değişkenler olmasına dikkat edilmiştir. Yapılan listelemede çalışma ortamında yenilikçi davranış (innovative behavior) ile liderlik arasındaki ilişki üzerine olan çalışmalar da incelemeye konu edilmiştir. Yapılan incelemede ilk olarak yıllara göre çalışma
sayısı çıkarılmıştır. Buna göre konuya olan ilginin artıp artmadığının anlaşılması hedeflenmiştir. Daha sonra yenilikçi iş davranışı ve liderlik arasındaki ilişkiyi dikkate alan araştırmalarda hangi liderlik tipinin araştırıldığı incelenmiştir.
5. BULGULAR
Bulgular kapsamında yapılan incelemede ilk olarak yıllara göre yayınlanan akademik
makale sayısı tespit edilmiştir. Yıllara göre yenilikçi iş davranışı ile liderlik arasındaki ilişki
konusunda yayınlanan akademik makale sayıları aşağıdaki tablodaki gibidir.
181
Tablo 1 Yıllara Göre Yenilikçi İş Davranışı ile Liderlik Arasındaki İlişki Konusunda Yayınlanan
Akademik Makale Sayısı
İNCELENEN YIL
MAKALE SAYISI
ORAN (%)
2010 yılı ve öncesi*
7
10
2011
2
3
2012
4
6
2013
6
9
2014
3
4
2015
4
6
2016
5
7
2017
13
19
2018
15
22
2019**
9
13
TOPLAM
68
100
*2010 yılından önce az sayıda makale yayınlandığı için her yıla ait sayı verilmeyip, toplam sayı
tabloda gösterilmiştir.
** 2019 yılı için ilk üç aya ait makaleler bu araştırmada incelenmiş ve yukarıdaki tabloda
belirtilmiştir.
Konu ile ilgili yayınlanan akademik makaleler incelendiğinde yapılan araştırmaların
2017, 2018 ve 2019 yıllarında arttığı görülmektedir. 2017 ve sonrasında konuyla ilgili çalışmaların %54’ü gerçekleşmiştir. 2019 yılına ait değerlendirme için ilk üç aya ait makaleler
dikkate alınmış olup, yıl sonundaki sayının 2018 yılındaki makale sayısından daha yüksek
olacağı beklenmektedir. Buna göre 2017 yılı ve sonrasında konuya olan akademik ilginin
artmış olduğu söylenebilir.
Bu çalışmanın “Yenilikçi iş davranışının ortaya çıkmasıda etkili olan liderlik tipleri nelerdir?” araştırma sorusu kapsamında, yayınlanan akademik makalelerde değerlendirilen
liderlik tipleri incelenmiş ve inceleme sonucu aşağıdaki tabloda gösterilmiştir.
182
Tablo 2 Yayınlanan Akademik Makalelerde Yenilikçi İş Davranışı ile İlişkisi Değerlendirilen
Liderlik Tipleri
LİDERLİK TÜRÜ
MAKALE SAYISI
ORAN (%)
Dönüşümcü Liderlik
29
48
Lider-Üye Etkileşimi
12
18
Etkileşimci Liderlik*
5
8
Etik Liderlik
3
5
Kapsayıcı (Inclusive) Liderlik
3
5
Katılımcı Liderlik
2
3
Hizmetkar Liderlik
2
3
Diğer Liderlik Türleri
4
7
TOPLAM
59
97
*Etkileşimci Liderlik ile ilgili yapılan çalışmalar, Etkileşimci Liderliği Dönüşümcü Liderlik ile
karşılaştırmak için gerçekleştirilmiştir.
Bu araştırmada incelenen makaleler arasında 59 makalede liderlik tipi ile yenilikçi iş davranışı arasındaki ilişkinin incelendiği tespit edilmiştir. 59 makale içinde 29 makale dönüşümcü liderliğin yenilikçi iş davranışı ile ilişkisini araştırmıştır. 29 makalenin 27’inde dönüşümcü liderlik ile yenilikçi iş davranışı arasındaki ilişki tespit edilmiştir. Etkileşimci liderlik
ile yenilikçi iş davranışı arasındaki ilişkiyi inceleyen 5 makalenin 4’ünde ise pozitif ilişki
tespit edilmiştir. Lider Üye Etkileşimi ile ilgili 12 makalenin 11’inde liderlikle yenilikçi iş
davranışı arasında pozitif ilişki tespit edilmiştir.
6.SONUÇ VE ÖNERİLER
Ekonomik, sosyal ve teknolojik değişimlerin yaşandığı günümüzde yenilikçilik işletmeler
için rekabet avantajı sağlamaktadır. İşletmeler sürekli ürün, hizmet ve süreçlerini yenilemeli;
karlılık ve büyümeyi güvence altına almalıdırlar. İşletmeler yenilikçilik sayesinde bu sorunların üstesinden gelmek ve diğer işletmelere göre fark yaratmak için çaba göstermektedirler[22]. İşletmelerin yenilikçi olmasına çalışanları çok önemli derecede katkı sağlamaktadır[23]. Çalışanların yenilikçi iş davranışı, örgütlerin daha yenilikçi ve yüksek performanslı
olmalarını sağlayan stratejik bir faktör olarak kabul edilmektedir.
Yenilikçilik, yeni fikirlerin ortaya çıkmasından bu fikirlerin uygulamaya geçmesine kadar
farklı adımlardan oluşan bir süreçtir. Fikirlerin ortaya çıkmasını ve hayata geçmesini çalışanlar sağlayabilir ve yenilikçilik sürecinin her bir adımı farklı çalışan davranışlarını gerektirmektedir. Yenilikçiliğin ortaya çıkmasını sağlayan çalışan davranışı, yenilikçi iş davranışı
olarak adlandırılmaktadır. Çalışanlar yenilikçi iş davranışını kendi istekleriyle ve fonksiyonel sorumluluklarını yerine getirirken sergilerler[24]. Yenilikçi iş davranışının ortaya çıkması bireyle, işle ve örgütle ilgili faktörlere bağlıdır. Liderlik, örgütsel faktörler içinde yer
alır ve diğer faktörleri de etkilemesi sebebiyle çalışanların yenilikçi iş davranışı üzerinde
183
önemli etkiye sahip olduğu ifade edilmektedir. Bu yüzden yenilikçiliğin ortaya çıkmasında
çalışanlar ile liderlerin bir arada sağladıkları katkılar önemlidir[25].
Bu çalışmada yazın kapsamında yenilikçi iş davranışının ortaya çıkmasında etkili liderlik
tiplerinin ortaya çıkarılması amaçlanmıştır. Bu doğrultuda iki kavramın ilişkisini inceleyen
akademik makaleler dikkate alınarak yenilikçi iş davranışı ile en fazla ilişkisi kurulan liderlik
tipi belirlenmeye çalışılmıştır.
Bu çalışmada liderlik ile yenilikçi iş davranışı arasındaki ilişkiyi araştıran akademik makalelerin incelemesi sonucunda şu sonuçlara ulaşılmıştır: Yapılan araştırmaların büyük çoğunluğu liderlik tipi ve yenilikçi iş davranışı arasındaki ilişkiyi araştırmaya yöneliktir. Yapılan inceleme sonucunda yenilikçi iş davranışı ile liderlik ilişkisini inceleyen akademik
makalelerde en fazla dönüşümcü liderlik ve lider-üye değişimi teorisinin dikkate alındığı
tespit edilmiştir. İncelemede dikkati çeken konulardan biri de, dönüşümcü liderlik ile etkileşimci liderliğin karşılaştırılması amacıyla yapılan bazı araştırmalarda etkileşimci liderliğin
yenilikçi iş davranışı üzerindeki etkisinin tespit edilmiş olmasıdır. Bu durum etkileşimci
liderlerin uyguladığı ödüllendirmelerin, kontrol ve gözlemlerin yenilikçi iş davranışının ortaya çıkmasında etkili olduğunu göstermektedir.
Dönüşümcü liderlik, 20. yüzyılın son çeyreğinde organizasyonların yüzyüze kaldığı değişim ve yenilik ihtiyaçlarından dolayı daha fazla üzerinde durulan liderlik tipidir. Dönüşümcü
liderler çalışanlarını güçlendirir, onların kişisel ihtiyaç ve gelişimlerine önem verir, takipçilerinin liderlik özelliklerini farklı uygulamalarla geliştirmeye destek olur[13]. Dönüşümcü
liderlik, liderin takipçilerini performans yeterliliklerine göre ödüllendirdiği ve disipline ettiği
etkileşimçi liderlik tipinin geliştirilmiş hali olarak görülmektedir[26]. Dönüşümcü liderlerin
doğru şeyleri yapması, etik ve ahlaki açıdan yüksek standartlara sahip olması liderlere güvenin oluşmasında etkilidir. Dönüşümcü liderler çalışanların gelecek vizyonunun oluşturulmasında rol almalarını sağlamalarıyla, işlerin anlamlı hale gelmesini katkıda bulunmasıyla,
motivasyonun arttırılmasına gösterdiği çaba ile çalışanlara ilham sağlar. Dönüşümcü liderler
takipçilerinin sorugulayıcı olmasını, problemlerin çözümüne yeni fikirler ve yenilikçi yöntemlerle katılmasını destekler. Ayrıca dönüşümcü liderler takipçilerine koçluk ve mentorluk
yaparak her bir takipçisinin bireysel gelişimine destek olur ve onlara yeni öğrenme fırsatları
sunar[27].
Lider üye değişimi teorisi, liderin her bir astla ikili ilişkisini incelemektedir. Teoriye göre
lider, başarı ve gelişmeye katkı sağlayacak sınırlı sayıda güvenilir (grup içi) astlarına kendi
görevleri dışında kritik görevlerde sorumluluk verir ve karşılığında bu astlar liderden daha
fazla ilgi, destek ve duyarlılık görür. Diğer (grup dışı) astlar ise rutin ve olağan işleri yerine
getirir ve lider ile biçimsel iletişime dayanan ilişki içinde olurlar[13].
Belirli liderlik türlerinin yenilikçi iş davranışının ortaya çıkmasında etkili olmasının se184
bebi, bu liderlik türlerinde sergilenen davranışlardır. Lider davranışları ile ilgili yapılan diğer
araştırmalar da dikkate alınırsa, yenilikçi iş davranışı için liderlerin şu davranışlarının gerekli
olduğu söylenebilir: Çalışanların motivasyonunun ve işe adanmışlığının arttırılması, çalışanların karar süreçlerine dahil edilmesi, çalışanların karar verme yetkisinin ve iş özerkliğinin arttırılması, çalışanlara performansları ile ilgili geri bildirimin sağlanması, çalışanların
girişim ve başarılarının tanınıp ödüllendirilmesi, çalışanlara amaç ve değerlerinin ortaya
çıkarılması konusunda destek verilmesi, çalışanların işlerine anlamlı buldukları faaliyerlerin
eklenmesi, çalışanlara gerekli kaynakların sağlanması, yenilikçiliğin teşvik edilmesi, bilgi
paylaşımının sağlanması, güven ortamının oluşturulması. Ayrıca çalışanların geliştirilmesi
ve güçlendirilmesi yanında işe alımlarda doğru kişilerin işletmelere alınması, liderlerin yenilikçi iş davranışları üzerindeki etkisini arttıracaktır.
Yenilikçi iş davranışının ortaya çıkmasında liderin temel rolü çalışanların potansiyellerinin geliştirilmesi ve ortaya çıkarılmasıdır[28]. Çalışanların potansiyelllerinin ortaya çıkarılması doğrultusunda yazında çalışanların güçlendirilmesi, motive edilmesi ve işe adanmışlıklarının arttırılması gibi değişkenlerinin etkisi incelenmiştir. Çalışanların potansiyellerinin
geliştirilmesi kapsamında ise sınırlı sayıda çalışma tespit edilmiştir. Bu doğrultuda liderlerin
yenilikçi iş davranışı üzerindeki etkisinde çalışanların bilgi, beceri ve yetkinliklerinin rolü
konusunda yeni araştırmaların yapılabileceği söylenebilir.
Liderler iş, iş ortamı ve örgüt üzerinde etki ve kontrole sahiptir. Yapılan bazı araştırmalarda liderlerin kurum kültürü gibi örgüt içi çevreyle ilgili faktörlere etki etmesi sonucunda
yenilikçi iş davranışını etkilediği belirtilmektedir[29]. Liderler işin anlamlılığının da arasında
bulunduğu iş özellikleri üzerindeki etkileri sayesinde, yenilikçi iş davranışına etkisi ile ilgili
[30] bazı çalışmalar bulunmasına rağmen hem işin anlamlılığının arttırılması hem de işin
farklı özelliklerine yönelik daha fazla çalışma yapılması, konuyla ilgili bilgi birikimini arttıracaktır. Yeni çalışmalarda araştırmacılar, işin düzenlenmesine ve tasarımına yönelik yeni
yaklaşımlar çerçevesinde liderlerin rollerini dikkate alabilirler.
Yenilikçi iş davranışının ortaya çıkmasında, liderlerin etkisi konusundaki çalışmaların
özellikle son birkaç yılda artmış olduğunun gözlemlenmesine rağmen, yapılan çalışmalar
sınırlı sayıdadır. 21. yüzyılın gereklerine uygun görülen dönüşümcü liderlik [31], yenilikçi iş
davranışı ile ilişkisi en fazla kurulan liderlik türü olmasına rağmen, yenilikçi iş davranışının
diğer liderlik türleri ile de ilişkisi daha fazla incelenebilir. Ayrıca liderlik sürecinde lider ve
takipçileri arasındaki ilişkinin esas olmasından ve kültüre bağlı olarak takipçilerin liderden
beklentilerinin değişebileceğinden yola çıkarak, farklı kültürlerde yenilikçi iş davranışının
ortaya çıkmasında liderin rolü konusu ele alınarak araştırma ve incelemeler kültür çerçevesinde genişletilebilir.
185
KAYNAKÇA
[1]
Contreras, F. 2017. Leadership and Employees’ Innovative Work Behavior: Test of a Mediation and
Moderation Model. Asian Social Science 13(9): 9-25.
[2]
Akram, T., Lei, S. ve Haider, M. J. 2016. The impact of relational leadership on employee innovative
work behavior in IT industry of China. Arab Economic and Business Journal 11(2): 153-161.
[3]
Jong, J.P.J. 2008. Individual Innovation: The Connection Between Leadership and Employees. Innovative
Work Behavior. Doktora Tezi. Amsterdam Üniversitesi.
[4]
Zhang, Z., Wang, M., ve Shi, J. Q. 2012. Leader-Follower Congruence in Proactive Personality and Work
Outcomes: The Mediating Role of Leader-Member Exchange. Academic of Management Journal 55: 111130.
[5]
Farr, J. ve Ford, C. 1990. Individual Innovation. İçinde Managing Innovation, West, M. ve Farr, J. (Edt.)
Sage: London.
[6]
Deanne N Den Hartog Den Hartog, D. 2010. Measuring Innovative Work Behavior. Creativity and
Innovation Management 19(1): 23-36.
[7]
Çapraz, B. vd. 2014. Çalışanlar Perspektifinden İnovatif İş Davranışının Belirleyicileri: İzmir İlindeki
Öncelikli Sektörlere İlişkin Bir Araştırma. Girişimcilik ve İnovasyon Yönetimi Dergisi 3(1): 49-72.
[8]
Scott, S. G. ve Bruce, R. A. 1994. Determinants of innovative behavior: A path model of individual
innovation in the workplace. Academy of Management Journal 37: 580–607.
[9]
Asurakkody, T. A. ve Shin, S. Y. 2018. Innovative Behavior in Nursing Context: A Concept Analysis,
Asian Nursing Research 12: 237-244.
[10]
Yukl, G. 2002. Leadership in Organizations. 5. Basım. NJ.: Prentice-Hall.
[11]
Bryman, A. 1992. Charisma and Leadership in Organizations. London: Sage.
[12]
Nahavandi, A. 2015. The Art and Science of Leadership. 7. Basım. Essex: Pearson.
[13]
Saylı, H. ve Baytok, A. 2014. Örgütlerde Liderlik: Teori, Uygulama ve Yeni Perspektifler. Ankara: Nobel
Yayıncılık.
[14]
Kotter, J.P. 1990. A Force for Change: How Leadership Differs from Management. New York: The Free
Press.
[15]
Kotter, J. 2001. What Leaders really Do. Harvard Business Review 79(11): 85-91.
[16]
Kousez, J.M. ve Posner, B.Z. 1988. The Leadership Practices Inventory. CA: Pfeiffer.
[17]
Jeroen de Jong ve Deanne den Hartog. 2003. Leadership as a determinant of innovative behaviour.
Research Report, SCientific AnaLysis of Entrepreneurship and SMEs.
[18]
Yukl, G. 2002. Leadership in Organizations. 5. Edt. New Jersey: Prentice-Hall.
[19]
De Jong J. 2007. Individual Innovation, The Connection Between Leadership and Employees. Innovative
Work Behavior. Amsterdam: Academısch Proefschrıft.
[20]
Zhang, Z., Wang, M., & Shi, J. Q. 2012. Leader-Follower Congruence in Proactive Personality and Work
Outcomes: The Mediating Role of Leader-Member Exchange. Academic of Management Journal 55: 111130.
[21]
Nödl, B. 2017. The Influence of Leadership Behavior on Innovative work behavior: The Case of a
Pharmaceutical Company in Germany. Yüksek Lisans Tezi, University of Twente.
[22]
Montalvo, C., Tang, P., Mollas-Gallart, J., Vivarelli, M., Marsilli, O., Hoogendorn, J., ve Braun, A. 2006.
186
Driving factors and challenges for EU industry and the role of R&D and innovation. Brüksel: European
Techno-Economic Policy Support Network (ETEPS AISBL Report to the European Commission
Directorate General Joint Research Centre e IPTS, Seville.
[23]
Fan, H. L., Chang, P. F., Albanese, D., Wu, J. J., Yu, M. J., ve Chuang, H. J. 2016. Multilevel Influences
of Transactive Memory Systems on Individual Innovative Behavior and Team Innovation. Thinking Skills
& Creativity 19:49-59.
[24]
De Jong, J. P., ve Den Hartog, D. N. 2007. How leaders influence employees' innovative behavior.
European Journal of innovation management 10(1): 41-64.
[25]
Harlianto, J., Rudi ve Afandy, D. 2018. The Role of Leaders in Stimulating Innovative Work Behavior
and its Impacts towards Job Performance (Case Study : PT. XYZ). International Journal of Engineering
& Technology 7(3.30): 571-57.
[26]
Avolio, B. J., ve Bass, B. M. 2002. Developing Potential Across a Full Range of Leadership. New Jersey:
Lawrence Erlbaum Associates.
[27]
Bass M. B. ve Riggio, E. G. 2006. Transformational Leadership. 2. Etd. New Jersey: Lawrence Erlbaum
Associate.
[28]
Li, H. 2019. Influence of Transformational Leadership on Employees’ Innovative Work Behavior in
Sustainable Organizations: Test of Mediation and Moderation Processes. Sustainability 11(6): 1594.
[29]
Contreras, F., Espinosa, J.C., Dornberger, U. ve Acosta, Y. A. C. 2017. Leadership and Employees’
Innovative Work Behavior: Test of a Mediation and Moderation Model. Asian Social Science 13(9): 9-25.
[30]
Pradhan, S. ve Jena, L.K. 2019. Does Meaningful Work Explains The Relationship Between
Transformational Leadership and Innovative Work Behaviour? The Journal for Decision Makers 44(1):111.
[31]
Sabuncuoğlu, E. T. 2012. Küreselleşme; Liderlik ve Liderlik Teorileri. (İçinde) Liderlik ve Modivasyon.
Serinkan, C. (Edt.) 3. Basım. Ankara: Nobel Yayıncılık.
187
188
Ulusal Kültür Boyutları ile Yeni Ürün İnovasyonu İlişkisi; Türkiye Örneği
Öğr. Gör. Canan Koçer1 , Ar. Gör. Elçin Yeşil1 , Ar. Gör. Hediye Yürüyen2
1 Faculty of Business and Administrative Sciences / Dep. of Business Administration / İstanbul
Okan University
canan.kocer@okan.edu.tr ,elcin.yesil@okan.edu.tr
3-Faculty of Business and Administrative Sciences / Dep. of Business Administration / İstanbul
Okan University
0 (216) 677 16 30 – 2576 hediye.yuruyen@okan.edu.tr
ÖZET
İnovasyonun şirketler ve ülkelerin rekabet etmelerinde önemli bir etken olması üzerine son yıllarda pek çok araştırmaya katkı sağlamıştır. Bir işletmenin, yeni bir ülkede faaliyet gösterebilmesi için
o ülkenin kültürünü detaylı bir şekilde incelemesi ve o ülkede başarılı olabilmek için gereken yapısal
değişiklikleri gerçekleştirmesi önemlidir. Bu nedenle çalışmada kültür, Hofstede’nin kültür boyutları
ve inovasyon kavramları arasındaki ilişki ortaya çıkarılmıştır. Çalışma, konuyla alakalı çeşitli literatürlerin bir araya getirilmesiyle derleme, analiz ve değerlendirme yoluyla oluşturulmuştur. Çalışmanın
sonucunda ulusal kültür ve kültür boyutlarının inovasyonu etkilediği belirlenmiştir. Çalışmada kültürel özellikler açısından değerlendirilen Türkiye’nin potansiyelinin düşük olduğu ortaya çıksa dahi,
kendi şartları ve dinamikleri çerçevesinde inovasyon faaliyetlerine katılımını sürdürmekte, geliştirmeyi ve desteklemeyi amaçlamaktadır. İnovasyona teşvik eden gerekli altyapının oluşturulması ve
geliştirilmesi önem arz etmektedir. Bu sayede Türkiye de inovasyondan kendi üzerine düşen payı
alabilecektir.
Anahtar Kelimeler: İnovasyon, Kültür, Kültür Boyutları, Yeni Ürün İnovasyonu
Relationship between National Culture Dimensions and New Product
Innovation; The Case of Turkey
ABSTRACT
In recent years, it has contributed to many researches as innovation is an important factor in the
competitiveness of companies and countries. In order for a business to operate in a new country, it is
important to examine the culture of that country in detail and to realize the structural changes
necessary to succeed in that country. Therefore, the relationship between culture, culture dimensions
and innovation concepts of Hofstede was revealed. The study was created by compiling, analyzing
and evaluating a variety of relevant literature. As a result of the study, it was determined that the
national cultural and cultural dimensions affected innovation. Even if it did was low in terms of
Turkey's potential assessed in the study of cultural properties, continues its contribution to innovation
activities in accordance with its terms and dynamics, it aims to develop and support. It is important to
create and develop the necessary infrastructure that encourages innovation. In this way, the innovation
may take a share of Turkey itself.
Key Words: Innovation, Culture, Culture Dimensions, New Product Innovation
189
1. GİRİŞ
Küreselleşme popüler ve güncel, sınırları, etkileri, kapsamı ve sonuçları anlaşılamamış
bir olgudur. Geçmişte yaşanan politik değişmelerden, ekonomik ve sosyal-kültürel değerlerden ayırt edici pek çok özelliği bulunmaktadır. Bunlardan en önemlisi teknoloji ve iletişimle
birlikte çok hızlı ilerlemesi ve yayılmasıdır. Bir diğeri ise diğerlerinden daha geniş bir alana
yayılmış olmasıdır. Tüm dünya çapındaki kişileri, şirketleri ve kurumları etkilemektedir.
Son zamanlarda yaşanan küreselleşme ve yoğun rekabet ortamı içerisinde sürekli değişen
taleplerin ancak yenilikçi, daha yaratıcı, girişimcilikle karşılanması mümkün olmaktadır.
Sektörlerini yönlendiren firmalara bakıldığında bunların inovasyona daha çok önem veren
firmalar oldukları görülmektedir. Yenilikçilik yalnızca büyümek için değil aynı zamanda
şirketlerin hayatta kalabilmeleri için önemlidir. Şirketler kadar ülkelerin de gelişip büyümesinde önemli rol oynamaktadır. İnovasyonun ülkeler ve şirketler için önemli olmasında ve
desteklenmesinde pek çok faktör ve dinamik mevcuttur. Bu faktörlerden biri de kültür ve
kültür boyutlarıdır. Kültür bir yandan inovasyonu arttırırken diğer yandan ona engel de
oluşturabilmektedir. Bu çerçeveden bakıldığında kültür kavramı önemli bir hale gelmiştir.
Bazı kültür boyutlarının inovasyona teşvik ediciliğinin olduğu bazılarının ise engel olabildiği
görülmüştür.
Bu doğrultuda çalışmanın amacı da kültür ve ulusal kültür boyutlarının inovasyon üzerindeki etkilerinin incelenmesidir. Bu amaçla çalışma; literatürlerin bir araya getirilmesiyle
derleme, analiz ve değerlendirme şeklinde oluşturulmuştur. İlk olarak inovasyon kavramı ve
türleri açıklanmaya çalışılmış, daha sonrasında Hofstede’nin kültür kavramı ve boyutlarına
değinilerek Türkiye açısından incelenmiştir. Üçüncü bölümde ise Türkiye’nin kültür boyutları ile inovasyon ilişkisine yer verilmiştir. Son olarak da tüm bahsedilenler hakkında değerlendirme yapılarak sonuca varılmıştır. Yapılan değerlendirmelerin inovasyonla ilgili geliştirilen bir program veya stratejide önemli rol oynayacağı ve inovasyonla ilgilenen kişiler ve
kurumlara yol göstereceği düşünülmektedir. Ayrıca Türkiye’nin kültürünün, inovasyon üzerindeki etkileri anlaşılarak, daha sağlıklı adımlar atılacağı varsayılmaktadır.
2. ULUSAL KÜLTÜR BOYUTLARI (HOFSTEDE’İN KÜLTÜR BOYUTLARI)
Kültür bir toplumun yaşamını sürdürmesinde ve ortak değerler çerçevesinde birbiriyle kurulan ilişkilerde bir bütünlük sağlayan kurallar bütünü olarak tanımlanmaktadır. Bu bakış
açısıyla değerlendirildiğinde bireyler, gruplar ve toplumlar arası farklılıklar göze çarpmaktadır. Her toplum ortak değerleri ile hareket etmekte ve üyeleri tarafından olaylara benzer tepkiler verildiği görülmektedir [1]. Bu kapsamda sosyal bilimler alanında önemli çalışmaları
olan Geert Hofstede, çokuluslu şirketler üzerinde, 40’tan fazla ülkede 116,000 den fazla
çalışan üzerinde gerçekleştirdiği araştırmalar ile farklı kültürlerin ulusal kültürleri ve kültürel
farklılıklarının örgütsel kültüre yansımalarını incelemiştir. Yapılan bu araştırmanın sonuçları
190
kültürü, güç mesafesi, belirsizlikten kaçınma, bireysellik-toplumsallık, erillik-dişillik ve
uzun dönem yönelimi olmak üzere beş alt faktör çerçevesinde incelemiştir [2]. Aşağıda bu
kültürel boyutlar sırasıyla açıklanmaktadır.
2.1. Güç Mesafesi
Güç mesafesi, ülkedeki insanların, kurumlardaki ve örgütlerdeki gücün eşit olmayan dağılımını kabul etme düzeyidir. Değer düştükçe eşitsizlik derecesi azalmakta, arttıkça eşitsizlik çoğalmaktadır [3]. Yani güç mesafesi, bir toplumda güç dengesi dağılımı çerçevesinde
incelenmektedir. Güç kaynaklı mesafeler bir ülkede kültürel değerlere bağlı olarak oluşmaktadır [4]. Örgütlerde ise güç mesafesi, hiyerarşinin seviyesini, bir işletmenin merkezileşme durumunu ve kararlara katılımı doğrudan etkilemektedir. Bir işletmede güç mesafesi
yükseldikçe kararlara katılım oranı azalmakta, işletmede çekinceler oluşmakta, güvensizlik
ortamı yaratılmakta ve sürekli denetim konusu gündeme gelmektedir [5],[6]. Diğer yandan,
güç mesafesi düşük örgütler incelendiğinde çalışanların daha bağımsız olduğu ve bu örgütlerde demokratik yönetimin benimsendiği görülmektedir. Söz konusu örgütsel değerler, ülkeler için de benzer özellikler göstermektedir. Güç mesafesi düşük ülkelerde daha özgürlükçü bir ortamın varlığı söz konusu olmaktadır [7]. Hofstede araştırmalarına göre, Türkiye’nin güç mesafesi aşağıda grafikler doğrultusunda açıklanmaktadır.
Şekil 1 Türkiye’de Güç Aralığı Boyutu
Kaynak: (Hofstde ve Hofstede, 2005: 129) [8].
Hofstede araştırma sonuçlarına göre, Türkiye’de güç mesafesi algısının % 66 oranında ve
yüksek olduğu tespit edilmiştir. Türkiye’de üstlerin ulaşılmaz görüldüğü, patronun saygıya
191
değer bir baba figürü olarak benimsendiği bir yapı olduğu tespit edilmiştir [9]. Ayrıca bu güç
mesafesinin merkezileşmeye doğrudan katkı sağladığı ve yönetsel kararlara katılımda
azalmaya sebep olduğu görülmektedir [10]. Ayrıca ülkemizde örgütlerde biçimsel iletişim
kanallarının olduğu ve iletişimin dikey yönlü olarak sürdürüldüğü görülmektedir [11].
2.2. Belirsizlikten Kaçınma
Belirsizlikten kaçınma, öngörülemez yaşam koşullarının olduğu, bilgi seviyesinin yetersiz
olduğu, durumlarda oluşan tedirginlik olarak açıklanmaktadır. Özellikle çevresel uyarımın
sürekli olduğu durumlarda, belirsizliğe tahammül seviyesi az olan bir toplum, biçimsel
iletişim, yazılı kurallar, tepeden yönetim ve daima kontrol tutumları geliştirmektedir [1].
Ayrıca bu durumda, toplum ya da örgütler daima geri bildirim ihtiyacı duymakta ve
başkaları tarafından onaylanmak istemektedir [12]. Böylelikle bilinmezliğin yarattığı
huzursuzlukla başa çıkmak mümkün olmaktadır [5]. Böylece belirsizlikten kaçınma oranı
yüksek olan insanların daha duygusal hareket edebildiği ve stres seviyelerinin de yüksek
olduğu gözlemlenmektedir [13].
Belirsizlikten kaçınmada güç mesafesi de büyük rol oynamaktadır. Güç mesafesinin yüksek olduğu toplumlarda belirsizlik durumlarında yöneticinin inisiyatifine ve liderlik becerilerine gereksinim duyulmaktadır [14]
Şekil 2 Türkiye’de Belirsizlikten Kaçınma Boyutu
Kaynak: (Hofstde ve Hofstede, 2005: 187) [8].
192
Hofstede araştırması kapsamında Türkiye’de belirsizlikten kaçınma kültür boyutunun
yüksek düzeyde olduğu görülmektedir. Bu toplum yapısında belirsizliği azaltmak için iş
yaşamında yöneticilerin kararlarına daima uyum gösterilmektedir. Türkiye’de örgüt yapısında toplumsal normlara uygun, öngörülebilir, sonuçlarına yönelik çıkarımda bulunabilen
olay ya da durumlara eğilim olduğu görülmektedir [9],[2]. Özellikle örgütlerin tüm işlemleri
en küçük ayrıntılarına kadar tanımladığı ülkemizde belirsizliğe ve yaratabileceği olası gerilime tahammül seviyesi oldukça düşüktür [11].
2.3. Erilik – Dişilik
Her toplum bazı davranışların erkeğe, bazı davranışların da kadına özgü olduğuna dair
yargılar içermektedir. Bunlar genel olarak cinsiyet rolleri şeklinde ifade edilmektedir. Bu
cinsiyet rollerinin kültürden kültüre değiştiği görülmektedir [14]. Bu bağlamda Hofstede,
ülkelerin kültürlerini egemen olan değerler ekseninde inceleyerek eril ve dişil kültür boyutlarını oluşturmuştur. Hatta Hofstede’e [15] göre bir toplumun değerleri analiz edilerek, erillik
ya da dişillik boyutuna uygunluğunu tespit etmek mümkün olmaktadır. Daha çok erkek
özellikleri olarak görülen materyalist bakış açısına sahiplik, yarışmacı olmak, agresiflik,
atılganlık gibi özellikler eril kültür özelliklerini oluşturmaktadır. Dişil özellikler ise genel
olarak uyumlu olma, nezaket, şefkat, sevgi dolu olmak ve duyarlılık olarak tanımlanmaktadır. İnsanın toplumun merkezinde olduğu dişil kültürlerde kadın ve erkek eşit haklara sahip
görülmektedir. Anne ile eş görülen anlayışlı olma, şefkat, hoşgörü, sevgi dolu olma gibi
özellikler cinsiyet ayrımı olmaksızın herkes tarafından benimseniyorsa, bir ülkede dişil kültürün varlığından söz etmek mümkün olmaktadır. Eril kültürde ise mevki, başarı, maddi
olanaklar gibi özellikler, başkalarını düşünerek hareket etme ve yaşam kalitesini yükseltme
gibi tutumlara göre ön planda tutulmaktadır [16],[17],[11]. Bir kültür boyutu olarak tanımlanan erillik/dişilik, örgütlerdeki işin kimliği ve anlamına doğrudan etkide bulunmaktadır.
Genellikle mesleklerin erkeksi ya da kadınsı gibi ayrımlara tabi tutulduğu toplumlarda, kadınsı görülen işlerin çoğunlukla düşük statülü olarak konumlandığı görülmektedir [18]. Örgütlerde ise erillik-dişilik ayrımı, grup içi bağlılığa verilen önem düzeyine göre şekillenmektedir [8].
193
Şekil 3 Türkiye’de Erillik Boyutu
Kaynak: (Hofstde ve Hofstede, 2005: 124) [8].
Şekilde görüldüğü üzere araştırma sonuçları, erillik ve dişillik kültür boyutu kapsamında
Türkiye’de erilliğe yakın bir kültür yapısının olduğuna işaret etmektedir [8].
2.4. Kolektivizm – Bireycilik
Kültür boyutları arasında toplumlar arası farklılıkları gösteren en önemli boyut
kolektivizm ve bireyciliktir [14]. Bireycilik, insanların kendi ihtiyaçlarına mı yoksa grubun
ihtiyaçlarına mı önem verdiği ile ilgilidir. Yani bireycilik eğilimi yüksek olan insanlar;
kendilerinin bağlı oldukları gruptan daha önemli olduklarını düşünürler. Bireyciliğin etkin
olduğu toplumlarda insanlar bağımsızdırlar ve kendi ayakları üzerinde durmaya ve bireysel
çalışmaya eğilim gösterirler [11],[3]. Bireyci kültürlerde bireysel haklar, özgürlükler ve
amaçların sürdürülmesi değerlidir ve öz-saygı ön plandadır [14],[11]. Öyle ki, bireyci
toplumlarda kişiler hiçbir zaman yeni bir şey öğrenmek için yaşlı hissetmemekte ve yeni
olan şeylere daha çok ilgi duymaktadır [16]. Bireysellik değerlerinin yüksek olduğu
örgütlere bakıldığında ise daha çok “kâra dayalı” bağlılıklar görülür [19]. Ayrıca örgütlerde
bireycilik; sonuçlar açısından bireysel sorumluluk, özerklik ve bireysel seviyedeki ödüller ile
kendisini göstermektedir [5].
Kolektivizm boyutunun ise düşük bireysellikle denk olduğu görülmektedir [3].
Kolektivist kültür, grup ya da toplumun beklentilerinin bireysel amaçların üstünde tutulduğu
194
kültürdür. Kolektivist kültürlerde bireyin üyesi olduğu gruplara ve topluma karşı
sorumlulukları vardır [14]. Bu nedenle bireyler geleneklerden gelen fikirlere karşı olumlu
yaklaşım sergilemektedir [16]. Bunun yanında kolektivizmde insanlar kendi grupları ile
diğerlerini ayrı tutmaktadır. Bu gruplar üyelerini kollamakta, karşılık olarak da grup
üyelerinden sadakat beklemektedir. Grubun idaresinin üyelerin inanç ve davranışlarını
belirlemesi ve grubun ahlaki değerler temelli inşa edilmesi temel varsayımdır [11],[19].
İşletmelerde ise kolektivist yönetim uygulamaları kendini iş birimi dayanışması ve takıma
dayalı ödüllendirme ile göstermektedir [5]. Özet olarak aşağıdaki tabloda kolektivist ve
bireyci kültür boyutları karşılaştırılmaktadır.
Tablo 1 Kolektif Kültür ve Bireysel Kültür Farklılıkları
Kollektif Kültür
Bireyler kendilerini ait oldukları gruplarla
tanımlarlar.
Birey, grup ile aynı amaca sahiptir.
Norm, görev ve sorumluluklar davranışların
temel nedenidir.
Kendinden önce başkalarının ihtiyaçlarını
önceleyen, koşulsuz ilişkiler kurulur.
Bireysel Kültür
Bireyler varlıklarını kendileri ile tanımlarlar
Bireyin kişisel amaçları önemlidir
Kişisel ihtiyaçlar, toplumsal davranışın temelidir.
İlişkiler akılcılık ve bireyin faydası üzerine
kurulur.
Kaynak: Selami Sargut, Kültürler Arası Farklılaşma ve Yönetim, İmge Kitabevi, Ankara 2001:188. [11].
Şekil 4 Bireycilik- Kolektivizm Dağılımı Haritası
Kaynak: (Hofstde ve Hofstede, 2005: 112) [8].
195
Hofstede’nin yaklaşımına göre Şekil 4’te görüldüğü üzere Türkiye, bireysellikten ziyade
ortaklaşa davranışa dönük toplumlar arasında gösterilmektedir. Türkiye’ de örgüt çalışanları
arasında “biz “ bilinci vardır ve aralarında duygusal bağ yoğundur [2]. Ayrıca Türkiye’de
ortaklaşa davranış kalıplarının kullanılmakta olduğu kültürel kodlar bulunmaktadır. [9].
2.5. Uzun Dönem Yönelimi
Kısa dönem-uzun döneme yönelik olma boyutu, toplumların karşılarına çıkabilecek olası
problemlerle başa çıkabilmek için geçmiş ile bağlarını koruma derecesini göstermektedir [8].
Uzun dönem yönelimli toplumlar, mevcut hareket ve davranışlarının gelecek kuşaklara etkisini göz önünde bulundururlar ve sürekliliğe değer verirler. Bu tarz toplumlar, geleneklerini
daha modern bir yapıya oturtmaya çalışmaktadır. Uzun dönem yönelimi, insanlar arasında
ekonomik ve sosyal koşullar bakımından geniş farkların olmadığı toplumlarda söz konusu
olmaktadır. Kısa dönem yönelimli toplumların gelenekleri önemsediği görülmektedir. Dolayısıyla önemli olan geçmiş ve şimdiki zamandır; toplumsal yükümlülükleri yerine getirmektir ve ne pahasına olursa olsun doğruyu korumaktır [20],[3],[14]. Uzun dönem yönelimli
kültürlerde örgütlerin, kısa dönemli düşünenlere göre daha yüksek performans gösterdiği
görülmektedir. Kısa dönemli plânlara öncelik vermek ve günü kurtarma anlayışı bu kültür
boyutunda saygı görmemektedir [21]. İşletme bakış açısıyla uzun dönem yönelimi değerlendirildiğinde, işyerinde uzun zamana odaklanmış kültürlerin, kendi pazarlarında güçlü pozisyonlar kurmaya yönelik çalışmaya alışkın olduğu görülmektedir. Bu firmalar hemen sonuca
ulaşmayı beklemezler. Yöneticiler genellikle aile üyeleridir ve kendi katkılarını vermek için
zaman ve kaynak imkânı tanırlar. Kısa zamana odaklanan kültürlerde ise “en son sıra” (geçen ayın, yılın çeyreğinin ya da yılın sonucu) başlıca ilgi alanıdır. Kontrol sistemleri bunun
üzerine odaklanmıştır ve yöneticiler sık sık bununla değerlendirilir [18].
Hofstede araştırmalarına göre Türkiye’de uzun dönem yönelimi oranı % 46 olarak tespit
edilmiştir [8]. Bu boyutun oranının yüksek olması değişime açık her türlü koşula uyum sağlayabilen bir toplum yapısına işaret ederken, ortalama bir seviye herhangi bir eğilime net bir
eğilim olmadığını göstermektedir [2]. Dolayısıyla bu durum, hem kuralcı ve normlara bağlı
kalmayı tercih eden bir yapı, hem de değişime açık bir görüntü oluşturmaktadır [8].
3. İNOVASYON VE YENİ ÜRÜN İNOVASYONU
İnovasyon kavramı ilk olarak yeni ürün oluşturma ve yenilik gibi algılansa da inovasyonu
bu kavramlardan farklılaştıran özelliği gerçekleşen yeniliğin ticarileştirilebilir oluşudur [22].
Politika bilimci ve İktisatçı Joseph Alois Schumpeter “kalkınmanın itici gücü” olarak değerlendirdiği inovasyonu; herkes tarafından bilinen bir ürünün sağladığı faydaları arttırarak
veya hiç bilinmeyen yeni bir ürünün pazara tanıtılması, üretim fonksiyonlarında yeni ve
farklı yürütümlere başlanması, henüz var olmayan bir pazar alanı yaratılması, tedarikçilere
yenilerinin eklenmesi, tedarik yöntemlerinin farklılaştırılması ve yeni organizasyonların
196
oluşturulması olarak ifade etmiştir [23]. Kaimen ve Schwartz inovasyonu; bir ürünü veya
üretim sürecini yeniden yaratırken izlenen yollardaki faaliyetler bütünü olarak tanımlamışlardır [24]. Drucker; girişimcilerin, inovasyonu bir ürün veya hizmeti farklı bir fayda yaratmada araç olarak kullandığını vurgulamıştır [25]. İnovasyon kavramı Jorde ve Teece
(1992) tarafından yeni ürün, organizasyon yapısı oluşturmanın yöntemlerini aramak, keşfetmek, iyileştirmek, geliştirmek ve uyarlayarak bunları ticarileştirmek olarak ifade etmiştir
[26]. Druker 1999 yılında kavramı yeniden ele alarak inovasyonun yenilik kavramından
farkının değer yaratmak olduğunu belirtmiştir [27]. Günümüze yaklaştıkça teknolojik gelişmelerinde etkisiyle inovasyon Kotler ve diğerleri (2005) tarafından yeni oluşturulan ve
müşterilere pazarlanan hizmet, ürün, düşünce veya teknoloji olarak ifade edilmiştir [28]. Var
olan bir işin yeniden yapılandırılması veya daha önce yapılmamış bir işe başlanması, o işin
organizasyonun yapılandırılması ve yönetiminin sağlanması süreci inovasyon olarak adlandırılmaktadır [29]. İnovasyon kavramına en geniş çerçeveden bakılacak olunursa, sahip olunan
bilginin toplumsal ve ekonomik fayda yaratacak şekilde kullanılması şeklinde ifade edilebilir. Yaratıcı düşünce ve inovatif fikirler, ekonomik büyümede sürdürebilirliği, yeni endüstriyel alanların oluşumunu, rekabette üstünlüğü buna bağlı olarak verimliliğin artmasını, yeni
istihdam alanları oluşmasını, yaşam standartlarının olumlu yönde değişmesiyle sosyal refahın artmasını sağladığı ve aynı zamanda girişimcileri desteklediği için dikkat çeken ve önem
arz eden bir rekabet aracı halini almıştır. Pazarda oluşmuş olan dengeyi bozarak ekonomiyi
dinamikleştiren yapıların inovatif kişiler ve işletmeler olduğu bilinmektedir [30]. Hammaddesi ekonomik, sosyal ve teknik değişkenler olan inovasyon bu değişkenlerin fayda yaratan
bir çıktıya dönüştüğü süreçtir. Bu durumun etkisiyle inovasyon örgütlerde genellikle hizmet,
ürün, pazarlama, işlerin görülme şekilleri ve dağıtım gibi alanlarda uygulanmaktadır.
İnovasyon adına yapılan bu uygulamalar süreçlere sırası hizmet, ürün, pazarlama inovasyonu
ve organizasyonel inovasyon şeklinde isimlendirilerek yansımaktadır [31]. İnovasyon türlerinin açıklamaları kısaca şu şekildedir:
Hizmet İnovasyonu: Hizmetlerin müşterilere arz edilme şekillerinde yeni ve fayda yaratacak yaklaşımlar uygulanması veya uygulanan yaklaşımlarda değişiklikler yapılması, hizmetlerin tüketicilere ulaşmasında mevcuttan farklı değer yaratacak sistemler geliştirilmesi ve
günümüzün vazgeçilmezi teknolojinin tüm bu adımlara dahil edilmesidir [31].
Ürün İnovasyonu: Ürün inovasyonu algılanın aksine buluş yapmak veya yeni, teknolojik
bir ürün ortaya koymak değildir. Var olan bir ürünün betimsel özellikleri değiştirilerek, var
olan üründe iyileştirmelere gidilerek ürünün tüketiciye yarattığı değerlerin arttırılması yoluna gitmek de ürün inovasyonun kapsamı dahilindedir. Bu durumda yalnızca farklı bir ürün
yaratılarak değil, aynı zamanda mevcut ürünlerin fiziksel özelliklerinde fayda yaratan değişimler yapma yolları izlenerek de ürün inovasyonu yapılabilinir [32]. Farklı türlü ürün geliştirme faaliyetleri ürün inovasyonunun kapsamına girmektedir. Ürün iyileştirme, ürün yelpa-
197
zesinin çeşidinin arttırılması ve yeni ürün geliştirme bu kapsama birer örnektir. Yeni ürün
geliştirme süreci özünde pazarda henüz mevcut olmayan ürünlerin yaratacakları faydaları ve
değerleri tanımlama, ortaya koyma ve tüketicilere sunma süreçlerini kapsayan bir inovasyon
faaliyetidir [28].
Süreç İnovasyonu: Belirli bir zaman ve/veya düzen içersinde tekrarlanan, gelişen ve ilerleyen olaylar dizisi süreç olarak ifade edilmektedir (TDK). Örgütler açısından süreç, girdilerin çıktılara dönüştürüldüğü eylemler bütünü anlamını taşımaktadır. İş süreçlerinin verimliliğini ve etkinliğini arttırmak amacıyla işi gerçekleştirme tarzlarında yapılan köklü değişim ve
yenlikler süreç inovasyonun kapsamını oluşturmaktadır [33].
Pazarlama İnovasyonu: Hizmet verilen pazarda yaratılan değer ve faydayı arttırmak
amacıyla hedef pazara uygulanan pazarlama akrmasında gerçekleştirilen değişiklikler sonucu
oluşan yenilikleri kapsamaktadır [34]. Pazarlama inovasyonu aynı zamanda potansiyel müşterileri satın alma sürecinde etkileme yollarını farklılaştırmaya yönelik yapılan uygulamalardan oluşan bir inovasyon çeşididir [35].
Organizasyonel İnovasyon: Örgütlerin mevcut organizasyonel yapılarından farklı olarak
yeni bir işleyişi iç ve dış çevresiyle olan ilişkileri etkileyecek şekilde uygulaması anlamına
gelmektedir. Örgütlerin bölümler arası bilgi paylaşımının ve erişiminin etkin hale getirilmesi
için yeni ekiplerin oluşturulması iç çevresi ile olan ilişkilerini etkileyen bir organizasyonel
bir inovasyona örnek iken örgütler arası ilk kez gerçekleştirilecek olan işbirlikleri ise dış
çevresi ile olan ilişkisini etkileyen organizasyonel bir inovasyona örnek oluşturmaktadır
[36].
Bu inovasyon türlerinin örgüt çalışanları tarafından kabullenilmesini ve içselleştirilmesini
etkileyen beş nitelik bulunmaktadır [28]. Bunlar:
Bağıl Avantaj: Gerçekleştirilecek olan yeniliğin mevcut ürün, hizmet, organizasyon yapısı, pazarlama karması ve süreçlerden ne kadar daha üstün göründüğünün derecesini ifade
eder.
Uyumluluk: Gerçekleştirilecek olan yeniliğin tüketicilerin sahip olduğu değer ve
edindiği deneyimleri etkileme derecesini ifade eder.
Karmaşıklık: Gerçekleştirilecek olan yeniliğin örgüt çalışanları ve potansiyel müşteriler
tarafından anlaşılma ve kullanım şekLİndeki zorluk derecesini ifade eder.
Bölünebilirlik: Gerçekleştirilecek olan yeniliğin belirli ölçüde nasıl denenebileceğini
ifade eder.
İletişim Kuralı: Gerçekleştirilecek olan yeniliğin sonuçlarının ne ölçüde gözlemlenebilir
olduğunu ve açıklanabilirliğini ifade eder.
198
Teknolojik gelişmelerin etkisiyle değişimlerin sürekliliklerini korudukları günümüzde sürekli inovasyon bir zorunluluk haline gelmiştir. Ancak inovasyonu bir felsefe haline getiren,
inovasyonun sürekliliğini kovalayan ve risk almada olumlu tutum sergileyen işletmeler pazarda oluşacak fırsatları yakalayabilir veya kendileri fırsat yaratarak inovasyon sürecini yönetebilirler [37].
İnovasyon sürecini yönetebilmenin önemli etkenlerinden biride inovasyonu kabullenme
sürecidir. Bu süreç kendine özgü nitelikleri olan beş farklı aşamadan oluşur. Bu aşamalar;
bilgi, ikna, karar, uygulama, doğrulamadır.
Bilgi aşamasında, kişi inovasyonun varlığından haberdar olur. Bu aşamda iki farklı çeşit
kişi bulunmaktadır; bir problemin çözümünü bulmaya yönelik türlü kaynaklar arayan aktif
kişiler, bir diğeri ise tam tersi eğilimde olan pasif kişilerdir.
İkinci aşama olan iknada ise, kişilerin inovasyona karşı fikir ve tavırları oluşur. Bu aşamayı etkileyen önemli noktası kişilerin fikir ve tavırlarının oluşmasını sağlarken kullanılan
medya ve kaynağın güvenilir olmasıdır.
Karar aşamasında, kişilerin inovasyonu içselleştirip içselleştirmediği ile ilgili olumlu
veya olumsuz tutumları yer almaktadır. Kişiler bilgi aşamasını tamamlayarak inovasyondan
haberdar olabilirler, ikinci aşama inovasyonla ilgili fikirleri oluşabilir ve karar aşamasında
inovasyona karşı olumlu bir tutum sergileselerde inovasyonu kabullenmeyip reddedebilirler
[38]. Ancak karar aşamasında kültürel ve çevresel faktörler (aile, referans grupları, sosyal
sınıf vb.) etkili olduğu için gerçekleşen inovasyon bu faköktörlerin etkisiyle tatmin edici
olarak algılanırsa kişilerde inovasyona karşı direnç göstermezler. Bu durum son aşama olan
karar aşamasında bireyin uyum kararını onaylar ve destekler. Bu nedenle kişi inovasyonu
benimseyerek ona karşı olumlu tutum gösterebilir [39].
4. ULUSAL KÜLTÜR BOYUTLARI İLE YENİ ÜRÜN İNOVASYONU İLİŞKİSİ
Sürdürülebilir ekonomik kalkınma hedeflemekte olan toplumlar ve işletmeler inovasyona
önem vererek tüm inovasyon süreçlerini yakından takip etmeye başlamışlardır. Bu analiz
sürecinde, kültürün inovasyon üzerinde etkili olduğu kabul edildikten sonra aralarındaki
ilişki üzerine daha da yoğunlaşılmıştır. İşletmelerin ve toplumların inovasyon faaliyetlerini
etkili bir biçimde sürdürebilmeleri için inovasyona teşvik edici işletme ve toplum kültürüne
sahip olmaları gerekmektedir [43]. Kültürel ve ekonomik değerlerle iç içe olan inovasyon
kavramı oldukça karışık bir yapıdadır. Bugünün rekabet sürecinde, pazar beklentilerinin
yüksek olması sebebiyle daha da karmaşık bir hal almıştır [44].
Kültürler, kendi ortamlarının şartları gereğince yenilikçi ve yaratıcı olmaktadır. Yalnızca
bir kültürün yaratıcı veya yenilikçi olduğunu, diğer kültürlere göre daha yenilikçi olduğunu
söylemek yanlış olacaktır [41].Toplumlarda gerçekleşen ekonomik ve sosyal değişimler,
199
kişilerin üzerinde doğrudan etkili olabilmektedir. Bir toplum kültüründe inovasyon isteği
boyutu ne kadar yüksek ise, o toplumun değişime direnci o kadar düşüktür. Toplumlar yenilik isteği içerisinde oldukları sürece o toplumda radikal boyutlarda yüksek inovasyon sayısı
ve değerleri olacaktır [43].
Toplumsal olarak gelişmenin anahtarı olan inovasyon, teknoloji, insan ve iş süreçleri bileşenlerinden oluşmaktadır. Aleinikov [45]; inovasyonu toplum ve insanlarla ilgili yeni oluşumlar üretmeyi hedefleyen bir süreç olarak tanımlamaktadır. Oluşan bu yeni süreçler toplumsal yaşam standartlarının geliştirilmesine olanak sağlamaktadır.
Herbig ve Dunphy [42]; yüksek inovasyon kapasitesine sahip ülkelerin risk alırken istekli
olma, değişeme direnç göstermeme, yüksek düzeyde bireysel olma, düşük güç mesafesi ve
belirsizlikten kaçınma, bakış açısının uzun dönemli olması, yeni bilgilere ve yeniliğe açık
olma gibi özelliklerinin olduğunu belirmiştir. Kaasa ve Vadi [40]; kültür kavramının çeşitli
şekillerde inovasyon faaliyetlerinde temel olmasının yanında, inovasyona engel oluşturacak
etmenlerden biri olduğunu dile getirmiştir. Kişilerin davranışları, değerleri ve inançları, yeni
düşüncelerin geliştirilmesine olanak tanırken aynı zamanda bunu engelleyebilmektedir.
Kültür olgusu, kişilerin girişimcilik faaliyetlerini, inovasyona olan bakış açılarını, toplu şekilde hareket etmelerini, fırsatlara ve oluşabilecek risklere karşı davranış ve tutumlarını şekillendirmede oldukça etkilidir. Bu nedenle kültür, inovasyon üzerinde oldukça büyük bir
etkiye sahiptir denilebilir.
Hernandez ve Iyengar [46]; kişilerin üretkenlik motivasyonları üzerinde kültür olgusunun çok etkili olduğunu ileri sürmüşlerdir. Kültür içerisindeki davranışlar üzerine yapılmış
olan Maslow’un (1943) ihtiyaçlar hiyerarşisi, Vroom’un (1964) beklenti teorisi, Herzberg’in
(1959) iki faktör teorilerinde kişilerin üretkenlik seviyeleri dikkate alındığında her bir kişinin
farklı motivasyon davranışı sergilediği görülmüştür. Bu da kişilerin içinde bulunduğu kültürün farklı olmasından kaynaklandığı söylenebilir.
Shane [47]; yaptığı çalışma sonucunda güç hiyerarşisi düşük olan toplumların güç hiyerarşisi yüksek olan toplumlarla karşılaştırıldığında daha fazla inovasyon faaliyetinde bulundukları sonucuna ulaşmıştır. Baskıcı, dışa açılmayı kolay kolay kabul etmeyen ve bireysel
yerine kollektif hareket etmeyi ön planda tutan toplumlarda, kişilerin kendilerine özgü davranışlarda bulunması düşük boyutta olacaktır. Bu da toplumlardaki kişilerin üretkenlik seviyelerinin düşük olmasına sebep olur.
Cesare ve Sadri [48]; yaptıkları çalışmada, kolektif kültür ile bireysel kültürün kişilerin
üretkenlik motivasyonları üzerine etkilerini araştırmışlardır. Japonya ve Amerika’da gerçekleştirilen çalışmalar sonucunda; bireysel kültüre sahip olan Amerikan toplumlarında kişiler kendilerini ön plana çıkaracak davranışlar sergilerken, kolektif kültüre sahip olan Japonya’da kişiler, bulundukları grubun çıkarlarını gözetecek davranışlarda bulundukları görülmüştür.
200
Alparslan, Yastıoğlu ve Taş [49]; yaptıkları araştırma sonucunda, insan yönelimi, grup
içi kolektivizm, performans yönelimi ve toplumsal kolektivizm şekildeki kültürel boyutların
inovasyon düzeyi üzerinde etkili oldukları sonucuna varmışlardır. Bu dört boyut inovasyon
seviyesindeki değişimin %66’sını açıklamaktadır.
Sun [50]; ülkeler üzerine yaptığı araştırmada; ülkelerdeki bireysellik artışı ile birlikte
inovasyon kapasitesinin de artacağı sonucuna varmıştır. Ayrıca belirsizlikten kaçınma ve güç
mesafesinin artması inovasyon kapasitesini de olumsuz etkilemektedir.
Yapılan tüm bu araştırmalar, yalnızca işletmelerin sahip olduğu kaynakların değil, toplumların ve insanların kültür boyutlarının da inovasyon üzerinde önemli bir etkiye sahip
olduğunu göstermektedir.
4.1. Güç Mesafesi
Güç mesafesi; toplumdaki eşit olarak dağıtılmamış olan gücün ne şekilde kabul edilip
edilmediği ile ilgilidir. Yüksek güç mesafesine sahip olan toplumlarda, iş ortamında olan
kişilerin ne yapacağı kimin tarafından yönetileceği, kimin çalışan olduğu açık bir biçimde
ortaya konulmaktadır. Düşük güç mesafesine sahip toplumlarda ise; sosyal hayattaki eşitsizlikler en aza indirgenmeye çalışılmıştır. Bu gibi toplumlarda, kişiler eşit olduklarını kabul
eder ve hiyerarşinin kolaylaştırıcı bir özellik taşıdığına inanırlar. Düşük güç mesafesine sahip olan toplumlarda kişiler, grup halinde değil de daha çok bağımsız hareket etmeyi tercih
ederler. Burada hiyerarşinin kolaylaştırıcı bir role sahip olmasından dolayı çalışanlar, üstleri
ile ayrı fikirlere sahip olmaktan korkmaz ve fikirlerini dile getirmekten çekinmezler. Güç
mesafesi yüksek olan toplumlarda ise; çalışanlar yöneticilerinin istediği doğrultuda işlerini
halleder ve onları karar verici olarak görürler [51].
Hofstede yapmış olduğu çalışmasında; doğu kültüründen batı kültürüne doğru ilerledikçe
güç mesafesinin düştüğünü ortaya koymuştur. Güç mesafesi düştükçe ast ve üst ilişkilerindeki iletişim seviyesi yükselmektedir. Shane [46]; güç mesafesi boyutu ile inovasyon arasında negatif bir ilişki olduğunu söylemektedir. Güç mesafesi düşük olan ülkelerde
inovasyonun yüksek olduğu görülmektedir. Güç mesafesi yüksek olan ülkelerde ise ast ve
üst ilişkilerinde, kişilerin inovasyon yapmada kolay motive olmadıkları görülmüştür.
Jones ve Herbert [52]; güç mesafesi düşük olan toplumların inovasyon açısından daha
çok avantaja sahip olduğunu belirtmiştir. Bunun en büyük sebebi olarak da toplumların kendilerine ait kültürel özellikleri gösterilmiştir. Shane [53]; 1967 ile 1980 yılları arasında, 33
ülkede ve yaklaşık olarak 88.000 çalışana uygulanmış olan çalışmasında Hofstede’nin boyutlarını kullanmıştır. Diğer boyutların yanında güç mesafesi boyutunun inovasyonla daha
çok bağlantılı olduğu sonucuna varmıştır. Herbig ve Dunphy [42]; kültürel boyutlarla ilgili
önceki yayınların derlemesini yapmış ve diğer boyutların yanında düşük güç mesafesinin
inovasyonu olumlu etkilediğini belirtmişlerdir. Halkos ve Tzeremes [54]; 25 Avrupa ülke201
sinde uygulamış oldukları çalışmalarında Hofstede’nin kültürel boyutlarını kullanmışlardır.
Kültürel özelliklerin ülkenin inovasyon performasını etkilediği, güç mesafesi düşük olan
ülkelerde inovasyonun desteklendiği, yüksek olan ülkelerde ise inovasyonu düşürdüğü görülmüştür.
Türkiye açısından bakıldığında ise ortalamanın üzerinde bir skor elde etmiştir. Yani yüksek güç mesafesine sahiptir. Ancak araştırmalar, düşük güç mesafesi olan toplumların
inovasyon yapma oranlarının yüksek güç mesafesi olanlara göre daha fazla olduğunu ortaya
çıkarmıştır. Her ne kadar güç mesafesi özelliklerinin inovasyon üzerinde çok fazla etkisi
olmasa da kendi kültürel özellikleri açısından bakıldığında belli düzeyde inovasyon performansı göstermektedir [51].
4.2. Belirsizlikten Kaçınma
Belirsizliğin boyutu ve seviyesi, boyuta karşı olarak geliştirilecek olan bütün davranış ve
eylemlerin ne seviyede olacağını belirlemektedir. Toplumlardaki siyasi ve ekonomik problemler, kişilerin farklı boyutlarda bilinmezlik seviyelerinin olmasına neden olmaktadır. Bu
bilinmezlik ortamında ise kişide farklı etkiler bırakmaktadır. Çalışanların iş stresi, iş güvenliği ve gelecekle ilgili endişeleri yüksek seviyelerdedir. Bir toplumda yüksek seviyede belirsizlikten kaçınma varsa, o toplumda uygulanan kuralların katı olduğu ve olağan dışı davranış
ve fikirlerden hoşlanılmadığı görülmektedir. Belirsizliği kontrol altında tutabilmek için yoğun bir şekilde kural ve prosedürler uygulanır. Bunların aksi davranış sergileyen kişiler ise
hatalarının sonucu olarak ceza ile karşı karşıya kalabilme olasılıkları vardır. Bir toplumda ne
kadar belirsizlikten kaçınma boyutu yüksek ise o toplumlarda risk alma isteği o kadar düşüktür [43].
Lin [57]; 14 ülkede gerçekleştirmiş olduğu çalışmasının sonucunda, diğer boyutların yanında belirsizlikten kaçınma boyutunun inovasyon üzerinde olumlu etkilerinin olduğunu
ifade etmiştir. Halkos ve Tzeremes [54]; yaptıkları çalışma sonucunda belirsizlikten kaçınmanın düşük olduğu toplumlarda inovasyonun desteklendiği ancak yüksek seviyelerde olduğu toplumlarda inovasyon faaliyetlerini düşürdüğü sonucu ortaya çıkmıştır. Jones ve
Herbert [52]; belirsizlikten kaçınma boyutunun düşük olduğu toplumlar, inovasyona daha
yatkın oldukları görülmüştür. Alary, Gollier ve Treich [55]; kişilerin belirsizliklerden kaçınarak, daha az çabayla daha fazlasını elde etme motivasyonun yüksek olduğunu söylemiştir.
Belirsizlikten kaçınma düşük olsa da bunun yanında performans yönelim özelliğinin yüksek
olması inovasyon faaliyetlerini arttırıcı etkiye sahipken; Bockstedt, Druehl ve Mishra [56];
performans yönelimli olmanın ayrıca problemleri çözme motivasyonu ile pozitif bir ilişkide
olduğunu ortaya çıkarmıştır.
Yapılan çalışmalar sonucunda, belirsizlikten kaçınmanın zayıf olduğu ülkeler veya toplumlarda inovasyon faaliyetleri açısından büyük bir potansiyel taşıdıkları görülmüştür. Bu
202
kapsamda Türkiye’nin belirsizlikten kaçınma seviyesinin yüksek olduğu ve bunun da
inovasyon potansiyelini zayıflattığı ifade edilmektedir.
4.3. Erillik-Dişilik
Erillik; toplumdaki bürünülen rollerde kesin bir ayrımın yapılması gerektiği, kadınlar sakin, günlük yaşamdaki rolleri üstlenirken erkekler ise güç sarf ederek, kazanç ve zenginlik
elde etme rollerini üstlenmektedir. Böyle bir durumda ekonomiye katkı sağlayabilecek üretici ve yaratıcı güç potansiyelinin ancak yarısı kullanılabilmektedir. Eril ülkeler, rekabet
kazan kazan mantığından uzak ve rakipleri pazardan silme odaklı, inovasyon için önemli bir
unsur olan işbirliğine kapalıdır [58]. Erilliğin inovasyon üzerindeki olumlu etkisi göz önüne
alındığında, eril toplumdaki kişiler daha umutlu, daha çok kendilerine güvenen, daha cesaretli ve meydan okuyan, sorumluluk almaya istekli ve iddialı kişilerdir. Bu da onları daha
yenilikçi yapmaktadır [59]. Dişil ve insan odaklı toplumlarda belirsizlikten kaçınma yüksek
seviyede, bireycilik de düşüktür. Bu nedenle daha fazla işbirlikçi seçimler yapıldığı görülmektedir. Bu gibi nitelikler de girişimciliği ve inovasyon faaliyetlerini daha düşük seviyede
tutan niteliklerdir [60]. Girişimcilik düzeyinin düşük seviyede olması inovasyonun da düşük
olmasına sebep olmaktadır.
Everdingen ve Wartz [61]; yapmış oldukları çalışmasında diğer boyutlarla beraber erilliğin inovasyon adaptasyon sürecinde olumsuz etkilerinin olduğu ortaya çıkarmışlardır. Jones
ve Herbert [52]; yapmış olduğu çalışmasında orta ve yüksek seviyedeki erilliğin, inovasyon
potansiyelini olumlu bir şekilde etkilediğini ortaya çıkarmıştır. Türkiye’nin daha çok dişillik
göstermesi sebebiyle, inovasyon potansiyelinin düşük olduğu görülmektedir. Ancak bu durum Türkiye’de inovasyon faaliyetleirnin olmadığı anlamına gelmemektedir. Kendi açısından inovasyona teşvik edici ve yaratıcılık potansiyelini ortaya çıkarıcı duurmları kollamalıdır. Bilhassa, kişiler arası iletişimin iyi olması, sıcak bir çalışma ortamına sahip olmalaı,
onların işbirliği ve güven içinde çalışmalarını sağlayacak bu da inovasyona ve yaratıcılığa
teşvik edecektir.
4.4. Kolektivizm-Bireycilik ve Uzun-Kısa Dönem Yönelim
Her topluluk için geçmiş, şimdiki ve gelecek zaman kavramları vardır. Uzun-kısa dönem
yönelim boyutunda; çoğu toplumun zaman kavramını gelecek olarak algılayıp geleceğe yönelik değerleri dikkate aldıkları görülmektedir. Uzun dönem yönelim davranışına sahip olan
kültürler, geleceğe ilişkin değerlerle ilgiliyken, kısa dönem yönelim davranışına sahip olan
kültürler ise daha çok şimdiki ve geçmiş zamanla ilgilidir [62].
Shane [53]; diğer boyutlarla beraber, bireyselciliğin düşük olduğu toplumlarda yüksek
inovasyon faaliyetlerinin gerçekleştiğini, Everdingen ve Wartz [61]; yüksek bireyselciliğin
inovasyon üzerinde olumlu etkisi olduğunu, Herbig ve Dunphy [42]; bireysel olan toplumlarda, örgüte bağlılık daha az olduğundan örgüt içi bilgi akışı ve iletişimi fazladır. Bu da
inovasyon için gerekli olan şartlardandır.
203
Bunlarla ilişkili bir kavvram olan hoşgörüye bakıldığında ise; hoşgörünün fazla olduğu
toplumlarda, kişilerin isteklerini ve arzularını daha özgürce yapabildikleri için, kendi duygularının ve hayatlarının kontrolü de ellerinde olduğu görülmektedir. Kısıtlayıcı kültüre sahip toplumlarda ise kişilerin ihtiyaçlarının tatmini konulmuş olan sosyal normal sayesinde
kontrol edilir. Yüksek hoşgörüye sahip toplumlarda insanlar kendilerini daha iyi ifade edebildikleri için yeni fikirlere ve düşüncelere de açıktır. Bunun da inovasyon faaliyetleri üzerinde oldukça önemli bir etkisi vardır [43].
Öncesinde de açıklandığı üzere Hofstede’nin çalışması sonucunda Türkiye’nin
ortalamanın altında bir skora sahip olduğu, yani bireysellikten çok kollektivist bir yapıya
sahip olduğu görülmektedir. Daha toplumcu bir özellik gösteren Türkiye’de inovasyonun
birden fazla kişinin katılımı ile gerçekleşip teşvik edileceği düşünülmektedir. Ancak diğer
bir yandan kollektivist kültürlerde bilgi paylaşımının, güven, grup içerisindeki etkileşimin ve
iş birliğinin fazla olacağı anlamına gelmemektedir. Tüm bunların olması ancak inovasyon
yapma potansiyelini arttıracaktır. Türkiye gibi toplumsal etmenlerin ağır bastığı toplumlarda
kültürün inovasyonu geliştirici ve teşvik edici şekilde kurgulanması inovasyon açısından
olumlu sonuçlar doğuracaktır.
5. SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
İnovasyon kavramı son zamanlarda pek çok araştırmaya konu olmakla beraber bu çalışmanın da temelini oluşturmaktadır. Çalışmada, Türkiye’nin ulusal kültürel boyutları ile
inovasyon arasındaki ilişki incelenmiştir. Çalışmanın ana varsayımı olarak kültür boyutlarının inovasyonu etkilediği kabul edilmektedir. Yapılan çalışmalar doğrultusunda; kültür olgusunun inovasyon potansiyeli üzerinde etkisinin olduğu ortaya koyulmuştur. Bu nedenle;
Türkiye’nin kültürel boyutları, Hofstede’nin kültürel boyutları çerçevesinde ele alınmış ve
inovasyon ile aralarında ilişki kurulmaya çalışılmıştır. Çalışmalar, inovasyon faaliyetlerine
teşvike edici ve performansını arttırıcı kültürel boyutların; yüksek seviyedeki bireysellik,
düşük belirsizlikten kaçınma, düşük seviyede güç mesafesi ve erillik olduğunu göstermiştir.
Türkiye’de ise kültürel boyutlar açısından farklı bir profil çizdiği görülmektedir. Türkiye,
yüksek güç mesafesi, toplumcu, dişil ve yüksek belirsizlikten kaçınma boyutlarını sahiptir.
Bunlardan çıkacak sonuç da; Türkiye’nin kültürel boyutlarının inovasyon potansiyeli açısından destekleyici ve teşvik edici özellik göstermediğidir.
Alparslan, Yastıoğlu ve Taş [49]; yaptıkları çalışma sonucunda kültürel bir özellik olan
insan yöneliminin inovasyon düzeyi üzerinde önemli bir etkisi vardır. Performans yönelimi
ise toplumların inovasyon seviyelerinin bir yordacısıdır. Belirsizliğe toleransı yüksek,
peformans odaklı, düşük güç mesafesine sahip olan toplumlarda bireysel başarı oldukça
önemlidir. Yeni fikirlere yeniliğe açıklık, girişimcilik, risk alma seviyesi gibi özellikler yüksek bir şekilde görülüyorken bir ülkede bu durum inovasyona ve yeni farklı iş alanlarının
açılmasını sağlamaktadır. Fakat Türkiye tüm bu değişkenlerde düşük seviyelerdedir. Kişinin
204
performansını arttırıcı uygulamaların ve işbirliğine dayalı, grup halinde olmaksızın, daha bir
araya getirici düşünce şekline hakim olunması gerekmektedir.
Elde edilen bilgiler doğrultusunda, Türkiye’nin kendine özel kültürel özellikleri kapsamında inovasyon yapma yolları, potansiyelleri ve yetenekleri belirlenmeli ve aynı zamanda
desteklenmelidir. Her toplumun kültürü belli bir oranda inovasyon yapma potansiyeline sahiptir. Burada önemli olan bu potansiyelin görülmesi ve verimli bir şekikde kullanılabilmesidir. İnovasyon konusunda birey ve toplumların istek veihtiyaçları belirlenip o doğrultuda
karşılanmalıdır. Bugünün iş dünyasının çok kültürlü olması avantajının kullanılarak,
inovasyon konusunda ilerde olan ülkelerle işbirliği ve koordinasyon içerisinde olunması
inovasyon yapma potansiyelini de arttıracaktır. Bunun yanında farklı kültürlerden olan kişi
ve örgütlerle işbirliği içerisinde olmak inovasyonu öğrenme ve uygulama açısından da tecrübe sağlayacaktır.
Başka bir nokta ise; kültürel boyutlar haricinde inovasyonu etkileyen başka faktörler de
vardır. Kaasa ve Vadi [40]; yapmış oldukları araştırma sonucunda patemt yoğunluğu üzerinde kültürlerin yanında pek çok faktörlerin etkili olduğu ortaya çıkmıştır. Bunlar; örgüt
kültürü, teknolojik altyapı, eğitim düzeyi, Ar-Ge için yapılan yatırımların derecesi, kişisel
faktörler, devlet veya şirket politikalarıdır. Aslında tüm bu faktörlerin uyum içerisinde olması sonucunda inovasyon ortaya çıkmaktadır. Her toplum inovasyona teşvik edici faktörleri
bulup onları kullanmalı, engelleyici faktörlerin ise üstesinden gelecek yollar aranmalıdır.
Toplumların gelişmesi ve refah seviyesinin yükselmesinde inovasyonun çok büyük rolü
vardır. Bu kapsamda Türkiye’nin hem kişisel hem de örgütsel olarak potansiyelinin keşfedilip inovasyon yollarının açılması ve gerekli desteğin yapılması gelecek için büyük bir yatırımdır. Özellikle de gelişmekte olan Türkiye’nin inovasyon konusunda gerçek anlamda
araştırma, analiz ve değerlendirmeye ihtiyacı vardır. Bunlar yapıldıktan sonra inovasyon
konusunda ciddi adımlar atılacağı ve kısa zamanda da geri dönüş olması kaçınılmazdır.
KAYNAKÇA
[1]
Basım, N. (2000). Belirsizlikten Kaçınma ve Güç Mesafesi Kültürel Boyutları Bağlamında Asker
Yöneticiler Üzerine Görgül Bir Araştırma. Kara Harp Okulu Bilim Dergisi, 10(2), 33-52.
[2]
Sarıoğlu, M. K. (2014). Örgüt Kültüründe Hofstede Modeli İle Öğrenen Organizasyon Arasında İlişkinin
Belirlenmesine Yönelik Bir Araştırma. Kütahya: Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Basılmamış Yüksek Lisans Tezi.
[3]
Robbins, S. P., Decenzo, D. A., & Coulter, M. (2016). Yönetimin Esasları-Temel Kavramlar ve
Uygulamalar (8 b.). (A. Öğüt, & C. Erbil, Çev.) Ankara: Nobel Yayınevi.
[4]
Emre, S. (2007). Girişimcilik Kültürü: Hofstede'in Kültür Boyutlarının Malatya Uygulaması. Malatya :
İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi.
[5]
Newman , K. L., & Nollen, S. D. (1996). Culture and Congruence: The Fit Between Management
Practices and National Culture. Journal of International Bussiness Studies, 27(4), 753-779.
205
[6]
Şişman, M. (2002). Örgütler ve Kültürler (1 b.). Ankara: Pagem A Yayınları.
[7]
Yılmaz, G. (2006). İnsan Kaynakları Yönetimi ve Örgüt Kültürü. İstanbul: Marmara Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi.
[8]
Hofstede, G., & Hofstede, G. J. (2005). Cultures and Organizatins: Software of Mind. New York:
McGrawHill.
[9]
Gür, E. (2017). Hofstede'in Ulusal Kültür Boyutları ve Ak Parti Seçim Beyannamelerinin Kültür Boyutları
Bakımından Analizi. Ankara: Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek
Lisans Tezi.
[10]
Duran, Ö. (2002). Toplumsal Kültürün Örgüt Kültürü ve Örgüt Yapısı Üzerine Etkileri ve Bir Uygulama.
Ankara: Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi.
[11]
Sargut, S. (2001). Kültürler Arası Farklılaşma ve Yönetim. Ankara: İmge Kitabevi.
[12]
Aktaş, M., & Can, A. (2012). Yöneticilerin Kültürel Değerleri ve İzleyici Davranışı Tercihleri. Ege
Akademik Bakış, 12(2), 239-249.
[13]
Demirel, E. T., Tikici, M., & Akbıyık, N. (2007). Kültürün Girişimciliğe Etkileri Malatya Örneği. Ankara:
Nobel Yayın Dağıtım.
[14]
Aksoy, Z. (2015). Kültürel Zeka- CQ. İstanbul: Beta Yayınevi.
[15]
Hofstede (a), G. (1980). Motivation, Leadership and Organizatons: Do American Theories Apply Abroad?
Organizational Dynamics, 9(1), 42-63.
[16]
Azizoğlu, R. O. (2011). Kültürün Örgütsel İletişim Üzerine Etkisi: İki Farklı Ülkede Faaliyet Gösteren İki
İşletme Arasında Karşılaştırmalı Bir Araştırma. Ankara: Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Basılmamış Yüksek Lisans Tezi.
[17]
Gülmez, Ü. (2013). 2010-2010 Döneminde Imdb'de En Yüksek Beğeniyi Kazanan İlk 10 Çizgi -Animasyon
Filme Ait Afişin Hostede'in Kültürel Değerler Kuramı Açısından İncelenmesi. İstanbul: İstanbul Arel
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi.
[18]
Hofstede (b), G. (2001). Culture’s Consequences: Comparing Values, Behaviors, Instutions, and
Organizations Across Nations (2 b.). California: Sage Publications.
[19]
Terzi, A. R. (2000). Örgüt Kültürü. Ankara: Nobel Yayınları.
[20]
Aşan , Ö., & Aydın, E. M. (2006). Örgütsel Davranış. (H. Can, Dü.) İstanbul: Arıkan Yayınevi.
[21]
Ayğan, D. (2005). Hofstede’ nin Kültürel Boyutları ve Bir Uygulama. İstanbul: Marmara Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi.
[22]
Yürüyen, H., Yeşil, E., & Koçer, C. (2018). ULUSLARARASI AR-GE, İNOVASYON VE TEKNOLOJİ
YÖNETİMİ KONGRESİ BİLDİRİLER KİTABI. G. Gürsoy, & M. Ş. Ensari (Dü.), Türkiye’nin İnovasyon
Çerçevesinin Pazarlama İnovasyonu Üzerinden İncelenemsi içinde (s. 49-66). İstanbul: Es Yayınları.
[23]
Schumpeter, J. A. (1934). The Theory of Economic Development. (R. Opie, Çev.) Boston: Harvard
University Press.
[24]
Kamien, M. I., & Schwartz, N. L. (1982). Market Structure and Innovation. Cambridge: Cambridge
University Press.
[25]
Drucker, P. F. (1985). Innovation and Entrepreneurship. New York: Harper&Row. .
[26]
Jorde, T., & Teece, D. (1992). Innovation, Cooperation and Antitrust. New York: Oxford University
Press.
206
[27]
Drucker, P. F. (1999). Management Challenges For The 21st Century. New York: HarperCollins
Publisher.
[28]
Kotler, P., Wong, V., Saunders, J., & Armstrong, G. (2005). Principles of Marketing. London: Pearson
Education.
[29]
Bessant, J., & Tidd, J. (2015). Innovation and Entrepreneurship. West Sussex: Wiley.
[30]
Elçi, Ş., Karataylı, İ., & Karaata, S. (2008). Bölgesel İnovasyon Merkezleri: Türkiye İçin Bir Model
Önerisi. 477. TÜSİAD Yayınları.
[31]
Elçi, Ş. (2006). İnovasyon: Kalkınmanın ve Rekabetin Anahtarı. Ankara: Nova Yayıncılık.
[32]
Yorgancılar, F. N. (2011). Sürdürülebilir Rekabet Anlayışı Olarak Yenilik Yeteneği. Selçuk Üniversitesi
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Sosyal Ve Ekonomik Araştırmalar Dergisi, 379-425.
[33]
Davenport, T. H. (1993). Process Innovation : Reengineering Work Through Information Technology.
Boston: Harvard Business Scholl Press.
[34]
Johne, A. (1999). Successful Market Innovation. European Journal of Innovation Management, 2(1), 611.
[35]
Yavuz, Ç. (2010). İşletmelerde İnovasyon-Performans İlişkisinin İncelenmesine Dönük Bir Çalışma.
Girişimcilik ve Kalkınma Dergisi, 144-173.
[36]
Kılıç, R., & Keklik, B. (2012). KOBİ'lerde Geneş Firma Özelliklerinin İnovasyon Uygulamalarına Etkisi:
Balıkesir İlinde Bir Araştırma. Erciyes Üniversitesi İktisadi Ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 93-118.
[37]
Kotler, P., & Keller, K. L. (2011). Marketing Management. London: Pearson Education Yayıncılık.
[38]
Stone, M., & Desmond, J. (2006). Fundamentals of Marketing. London: Routledge.
[39]
Cornescua, V., & Cecilia-Roxana, A. (2013). “The Consumer Resistance Behavior Towards Innovation.
Procedia Economics and Finance, 457-465.
[40]
Kaasa, A., & Vadi, M. (2008). How Does Culture Contribute To Innovation? Evidence From European
Countries. Estonya: University of Tartu, Faculty of Economics and Business Administration.
[41]
Westwood, R., & Low, D. R. (2003). The Multicultural Muse: Culture, Creativity and Innovation,
International. Journal of Cross Cultural Management, 3(2), 235–259.
[42]
Herbig, P., & Dunphy, S. (1998). Culture and Innovation. Cross Cultural Management, 5(4), 13–21.
[43]
Pado, G., & Tezcan, L. (2018). Kültür ve Kültür Boyutlarının İnovasyon Kapasiteleri Üzerine Etkileri.
Uluslararası Bilimsel Araştırmalar Dergisi, 3(1), 275-292.
[44]
Soares, A. M., Farhangmehr, M., & Shoham, A. (2007). Hofstede's Dimensions of Culture in International
Marketing Studies. Journal of Business Research, 60, 277-284.
[45]
Aleinikov, A. G. (1994). Sozidolinguistics for Creative Behavior. Journal of Creative Behavior, 28(2),
107-123.
[46]
Hernandez, M., & Iyengar, S. S. (2001). What Drives Whom? A Cultural Perspective on Human Agency.
Social Cognition, 19(3), 269-294.
[47]
Shane, S. A. (1993). Cultural Influences on National Rates of Innovation. Journal of Business Venturing,
8(1), 59–73.
[48]
Cesare, J., & Sadri, G. (2003). Do All Carrots Look the Same? Examining the Impact of Culture on
Employee Motivation. Management Research News, 26(1), 29-40.
207
[49]
Alparslan, A. M., Yastıoğlu, S., & Taş, M. A. (2018). Ulusal Kültür Özelliklerinin Ülkelerin İnovasyon
Düzeylerine Etkisi Üzerine Bir Analiz. Ege Akademik Bakış, 18(3), 469-481.
[50]
Sun, H. (2009). A Meta-Analysis on the Influence of National Culture on Innovation Capability. Int. J.
Entrepreneurship And Innovation Management, 10(3/4), 353-360.
[51]
Yeşil, S. (2012). Türkiye'nin Ulusal Kültürel Özellikleri ve Yenilikçilik Potansiyeli Arasındaki İlişki
Açısından Bir Değerlendirme. Mustafa Kemal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 9(17), 3362.
[52]
Jones, G. K., & Herbert, J. (2000). National Culture and Innovation: Implications for Locating Global
R&D Operations. Management International Review, 40(1), 11-39.
[53]
Shane, S. A. (1992). Why Do Some Societies Invent More Than Others ? Journal of Business Venturing,
7, 29-46.
[54]
Halkos, G. E., & Tzeremes, G. N. (2013). Modelling the Affect of National Culture on Countries’
Innovation Performances, A Conditional Full Fronties Approach. Review of Applied Economics, 27(5),
656-678.
[55]
Alary, D., Gollier, C., & Treich, N. (2013). The Effect of Ambiguity Aversion on Insurance and
Selfprotection. Econ. J., 123, 1188– 1202.
[56]
Bockstedt, J., Druehl, C., & Mishra, A. (2015). Problem-solving Effort and Success in Innovation
Contests: The Role of National Wealth and National Culture. Journal of Operations Management, 36,
187-200.
[57]
Lin, L. H. (2009). Effects of National Culture on Process Management and Technological Innovation.
Total Quality Management, 20(12), 1287-1301.
[58]
Çelikkol, M., İmamoğlu, S. Z., & İnce, H. (2017). Ulusal Kültürel Özelliklerin Yenilikçilik ve
Rekabetçilik Üzerine Etkisi: Uluslararası Düzlemde Bir Araştırma. 1-22.
[59]
Efrat, K. (2014). The Direct and Indirect Impact of Culture on Innovation. Technovation, 34(1), 12-20.
[60]
Steensma, H. K., Marino, L., & Weaver, K. M. (2000). Attitudes Toward Cooperative Strategies: A
Crosscultural Analysis Of Entrepreneurs. Journal of International Business Studies, 31, 591-609.
[61]
Everdingen, Y. M., & Wartz, E. (2003). The Effect of National Culture on the Adaptatition of Innovations.
Marketing Letters, 14(3), 217-232.
[62]
Hofstede, G., & Bond, M. H. (1984). Hofstede's Culture Dimensions: An Independent Validation Using
Rokeach's Value Survey. Journal of Cross Cultural Psychology, 15(4), 417-433
208
Teknoloji Şirketlerinde Y ve Z Kuşağı Çalışanlar İçin Geliştirilen İnsan
Kaynakları Uygulamaları
Dr. Öğr. Üyesi Esra Tahmaz1
1 İşletme Bölümü/İşletme ve Yönetim Fakültesi/İstanbul Okan Üniversitesi
Tuzla, İstanbul, 34959, Türkiye
esra.tahmaz@okan.edu.tr
ÖZET
Değişen ve küreselleşen dünyada teknoloji şirketlerine verilen önem ve ihtiyaç her geçen gün
artmaktadır. Şirketlerin rekabet avantajı yakalamasında kullanacakları en önemli kaynağında insan
kaynakları olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Günümüzde birçok farklı kuşak bir arada çalışmaktadır.
Özellikle Y ve Z kuşaklarının iş hayatına dahil olmasından sonra, bu kuşakların iş hayatından
beklentileri sorgulanmaya başlanmış, bu konuda yapılan araştırmalar hız kazanmıştır. Araştırmanın
amacı teknoloji şirketlerinde Y ve Z kuşaklarının ihtiyaçları dikkate alınarak geliştirilen insan
kaynakları uygulamalarının ortaya çıkarılmasıdır. Öncelikli olarak Y ve Z kuşağının iş hayatından
beklentileri araştırılarak bu beklentiler ortaya koyulmaya çalışılmıştır. Daha sonra teknoloji
şirketlerinin insan kaynakları yöneticileri ile görüşülerek bu kuşakların ihtiyaçları doğrultusunda
geliştirilen insan kaynakları yönetimi uygulamalarının neler olduğu ile ilgili görüşmeler
gerçekleştirmiştir. Araştırmanın son kısmında bu kuşaklar için yapılabilecek uygulamalar ile ilgili
önerilerde bulunulmuştur.
Anahtar kelimeler: Y kuşağı, Z kuşağı, Teknoloji Firmaları, İnsan Kaynakları Yönetimi
Uygulamaları
Human Resources Applications for Y and Z Generation Employees in
Technology Companies
ABSTRACT
The importance and the necessity of the technology companies in the changing and globalizing
world is increasing day by day. It is an undeniable fact that the most important resource that
companies will use in achieving competitive advantage is human resources. Today, many different
generations work together. Especially after the participation of Y and Z generations in business life,
the expectations of these generations from the business life have been started to be questioned and
researches on this subject have gained speed. The aim of the research is to reveal the human resources
practices developed by taking into consideration the needs of Y and Z generations in technology
companies. First of all, the expectations of Y and Z generation from business life were investigated
and these expectations were tried to be put forward. After that interviews were made with the human
resources managers of technology companies and interviews were made about the human resource
management practices developed for the needs of these generations. In the last part of the study,
suggestions were made for the practices for these generations.
Keywords: Y generation, Z generation, Technology Companies, Human Resources Management
Practices
209
1. GİRİŞ
Kuşak veya jenerasyon kavramı bireyler arasındaki benzerliklerin ve farklılıkların ortaya
çıkarılması için kullanılan değişkenlerden biridir. Çok farklı araştırmalar konu olmuş, diğer
değişkenler ile arasındaki ilişkiler araştırılmıştır.
Türk Dil Kurumu kuşak kelimesini; “Yaklaşık yirmi beş, otuz yıllık yaş kümelerini oluşturan bireyler öbeği, göbek, nesil, batın, jenerasyon” olarak tanımlamaktadır. [1] Ne kadar
sürelik bir dilimi kapsayacağı o dönemdeki sosyal, kültürel, politik değişikliklerin kişilerin
üzerindeki etkisi dikkate alınarak belirlenmektedir.
Howe ve Strauss 1992 yılında Kuşak Teorisi olarak ta isimlendirilen çalışmasında X ve Y
kuşağı arasındaki farklılıkları incelemiştir. [2] Bu çalışmadan sonra X ve Y kuşağı konusunda yapılan araştırmalar hız kazanmıştır. Daha sonra Hammill 2005 yılında internetin yaygınlaşmasının yeni bir kuşağın doğumuna neden olduğunu söyleyerek Kuşak Teorisine Z
kuşağını eklemiştir. [3] Z kuşağı literaratüre en son eklenen kuşak olarak geçmekte olup, Z
kuşağından sonra hangi kuşağın geleceği ve ne zaman ekleneceği henüz bilinmemektedir.
Literatüre bakıldığında araştırmacılar; kuşaklar ve yer aldıkları yaş kümeleri konusunda
kesin tarih aralıkları belirleyememişlerdir ama fikir birliğine ulaştıkları kuşak isimleri olmuştur. Tablo 1’de çoğu araştırmacı tarafından kabul edilen 5 temel kuşağa ait sınıflandırma
bilgileri yer almaktadır.[4]
Tablo 1 Kuşaklar ve Tarih Aralıkları
Kuşak İsmi
Gelenekselci Kuşak
Bebek Patlaması Kuşağı
X Kuşağı
Y Kuşağı
Z Kuşağı
Tarih Aralığı
1925- 1945
1946-1964
1965-1979
1980-1999
2000 ve sonrası
Her jenerasyonun hayata bakışları ve iş hayatından beklentileri farklılık göstermekte olup
daha çok yaşadıkları dönemde yaşanılan siyasi, politik ve diğer çevresel gelişmelerden etkilendikleri anlaşılmaktadır. Örneğin bebek patlaması (baby boomers) olarak isimlendirilen
kuşak II. Dünya Savaşı sonrası artan doğum oranından dolayı bu ismi almıştır.[5]
Şu an iş hayatında nerdeyse 5 kuşak beraber çalışmaktadır. Hay Group tarafından gerçekleştirilen araştırma sonucuna göre Tablo 2’de yer alan kuşakların genel özellikleri ve
güçlü noktalarına ulaşılmıştır. [6]
210
Tablo 2 Kuşaklar, Özellikleri ve Güçlü Noktaları
Kuşak
Sessiz Kuşak
Baby Boomers
X Kuşağı
Genel Özellikleri
Pratik, rasyonel
İyimser, pozitif
Şüpheci, dikkatli
Güçlü Noktaları
İstikrar, bağlılık
Ekip çalışması, bağlılık
Uyumluluk, uzlaşma, bilgi teknolojileri bilgisi
Y Kuşağı
Umutlu, güvenli
Aynı anda çok iş yapma, teknoloji becerisi
1.1. Y KUŞAĞI
Diğer kuşak ayrımlarında olduğu gibi Y kuşağının da hangi tarihleri kapsadığı net değildir. Y kuşağının 1980 yılından itibaren başladığı 1999 yılına kadar devam ettiği tartışılmaktadır. Y kuşağı isminin İngilizce kökenli “why” kelimesinden geldiği ve okunuşlarının aynı
olduğu belirtilmiştir. İngilizce neden anlamına gelen bu sözcük Y kuşağın yaşamın her evresine sorgulaması ve bu soruyu çok sık kullandıklarından dolayı onlara atfedilmiştir. [6]
Y kuşağı teknolojinin içine doğmuşlardır ve hayatlarında teknoloji olmayan bir dönem
yaşamamışlardır. Çoğu davranışlarının temeli açıklanırken bu gerçeğe atıfta bulunulur. Y
kuşağı zamanlarının çoğunu bilgisayarla, cep telefonuyla, tablet veya internet ile geçirmektedirler. Y kuşağı bireyleri; fikirlerini daha kolay ifade edebilen, bireyci, girişimciliği yüksek, kuralları sevmeyen, teknolojiye meraklı, sadakat duyguları az bireyler olarak tanımlanmaktadırlar. Beklentileri fazla olmasına rağmen yoğun çalışmayı sevmeyen ve daha çok
standart dışına çıkmaya meyilli bireyler olarak ifade edilebilir.[7]. Y kuşağı bireyler risk
almayı sever, yeni kavramları ve fikirleri daha hızlı benimsemektedirler.
1.2. Z KUŞAĞI
Z kuşağı 2000 yıllarını başlangıç olarak kabul etmektedir. İnternet Kuşağı, Kuşak I, Next
Generation ya da iGen gibi isimler ile de adlandırılmaktadır. Z kuşağı internetin olmadığı bir
dönemi hiç bilmeyen ve teknoloji çağı çocukları olduğu söylenmektedir. Bu kuşak akıllı
telefonlar, tabletler ve birçok yeni teknoloji ile beraber büyümüşlerdir. El ve göz koordinasyonları çok yüksek olmasına rağmen konsantrasyon süreleri diğer kuşaklara göre oldukça
kısadır. Yaratıcılık becerileri yüksektir. Sosyal Medya ve çevrimiçi kavramları onlar ile hız
kazanmıştır. [8]
2. Y ve Z KUŞAĞININ İŞ HAYATINDAN BEKLENTİLERİ
Günümüz çalışma hayatında birden fazla kuşak bir arada çalışmaktadır, yöneticilerin karşılaştıkları en büyük sorunlardan biri de kuşaklar arasında yaşanan anlaşmazlıklar ve çatışmalardır. Hayata bakış açılarının farklı olması, farklı imkânlara sahip olmaları, yetiştiriliş
tarzları ve sahip oldukları olanaklar gibi nedenlerden ötürü iş hayatında farklı tutum ve davranışlar sergilemektedirler. [9]
211
X, Y ve Z kuşaklarının iş hayatından beklentileri de diğer kuşaklara göre farklılık göstermektedir. X Kuşağı kanaat duyguları yüksek, aynı iş yerinde uzun yıllar çalışabilen, sadık
çalışanlar olarak tanımlanmaktadır. Uzun çalışma saatleri ile çalışmaya müsait ve otoriteyi
sorgulamayan bireyler olarak iş hayatında yer alırlar. [10]
Y kuşağı lider olmayı seven kariyer yolunda hızlıca ilerlemek istemektedirler. Tatmin
olmaları zor ve yüksek beklentilere sahiptirler. Öğrenmeye istekli ve yaratıcılıkları yüksektir.
Aynı zamanda sabırsızdırlar. Bu kuşak için iş hayatındaki kilit sözcüklerden biri de esnekliktir. Kıyafet, çalışma saati, tatil gibi konularda esneklik onlar için önemlidir. Otoriter yöneticiler ile çalışmakta zorluk çekmekle birlikte, fikirlerinin sorulmasını beklemektedirler.
Kyles’e göre değerli hissetmedikleri bir ortamda bulunmayı tercih etmezler bu yüzden içsel
ödüllendirme yöntemlerini kullanmak bu kuşak için önerilebilir. Taktir ve teşekkür etmek bu
anlamda önem kazanmaktadır. [11]
Y kuşağı için diğer önemli bir nokta iş – yaşam dengesidir. Bağımsız ve esnek olmak bu
dengenin sağlanmasına yardımcı olur. Gerektiğinde uzun saatler çalışmayı göze almakla
birlikte dengeyi sağlamak için gerektiğinde de izin kullanmayı tercih ederler. Uzun yıllar
aynı işte çalışmak pek tercih ettikleri bir kariyer yolu değildir. Hayatlarına, ailelerine ve çocuklarına gerekli zamanı ayırmak paradan daha önce gelmektedir. [12]
Z kuşağı internet ve teknolojinin içine doğan bir nesildir. İnternetin olmadığı bir dönemi
bilmemektedirler. Günlük hayatlarında sosyal ağların önemi büyüktür. [13]. Z kuşağı yeni
yeni iş hayatına dahil olduğu için iş hayatından beklentileri ile ilgili yeterli araştırma henüz
yapılmamıştır. Yaratıcı ve işbirlikçi oldukları söylenebilir. Teknoloji kullanmayı gerektirecek işlerde çok başarılı olacakları ve hızlı öğrendikleri bir gerçektir. [3]
X kuşağı ve önceki kuşakları azla yetinen, otoriteyi sorgusuz kabul eden,Y ve Z kuşaklarını ise daha az bilgili, azla yetinmeyen, beklentileri yüksek, sorgulamaya yatkın olarak tanımlayabiliriz.
3. İNSAN KAYNAKLARI UYGULAMALARI
İnsan kaynakları departmanları değişen ve gelişen dünyada her zamankinden fazla önem
kazanmıştır. Özellikler yeni kuşakların iş hayatına dahil olmasından sonra ortaya çıkan çatışmaların ve anlaşmazlıkların giderilmesinde kendilerine önemli görevler düşmektedir.
İnsan kaynakları yönetimi, örgütün ihtiyaçları doğrultusunda doğru yer ve doğru zamanda
doğru kişilerin temin edilmesi, geliştirilmesi ve yetiştirilmesi, performanslarının ölçülmesi,
kariyerlerinin planlanması ve ücret yönetiminlerin yapılması süreçlerini içermektedir. [14]
İnsanların etkili bir şekilde yönetilmesi oldukça karmaşık bir iştir ve buna ulaşmak için tüm
çalışanların uyumlu bir şekilde çalışması gerekmektedir. [15]
X kuşağı ve önceki kuşaklardaki çalışanlar ile uzun zamandan beri çalışıldığı için, iş ha212
yatından beklentileri anlaşılmış ve bu beklentileri karşılamaya yönelik atılması gereken
adımlar belirlenmiştir. İnsan kaynakları yönetimi uygulamaları ve sistemleri X ve önceki
kuşağın beklentilerini karşılamaya yönelik tasarlanmış ve uzun yıllardır uygulanmaktadır.
Y ve Z kuşaklarının iş hayatına dahil olmasından sonra mevcut insan kaynakları uygulamaların bu kuşaklar için yetersiz kalabilme ihtimali gerek iş hayatından beklentilerinin farklı
olmasından gerek ise hayata bakış açılarının farklı olmasından dolayı düşünülmektedir.
İnsan kaynakları departmanlarının cevaplaması gereken en önemli sorular; iş hayatındaki
bu değişime insan kaynakları departmanlarının ne kadar hazır olduğu ve mevcutta yer alan
insan kaynakları yönetimi uygulamalarının Y ve Kuşağı çalışanlar için ne kadar yeterli olduğudur.
Y kuşağı diğer kuşakların aksine bilgi paylaşımını seven ve daha kariyer odaklı çalışanlardır. İş yerinde eğlenerek ve akranları ile çalışmak onları mutlu eder. Birçok Y kuşağı çalışan işsiz kaldığından ailesinden destek alabileceğini bildiği için onun rahatlığı ile hareket
etmektedir. Yaptıkları işten çabuk sıkılabilirler.[16]
4. ARAŞTIRMA
Araştırma keşfedici ve nitel araştırma özellikleri taşımaktadır. Araştırma için teknoloji
şirketlerinin insan kaynakları yöneticileri ile görüşülüp, görüşmeler aşağıdaki iki sorunun
ekseninde geliştirilmiştir.
-
Y ve Z kuşağı çalışanlar ile birlikte çalışırken yaşadığınız sorunlar nelerdir ?
İnsan kaynakları departmanı olarak Y ve Z kuşağı çalışanlar için oluşturduğunuz
insan kaynakları uygulamaları var mıdır ? Var ise nelerdir ?
Görüşmelere ait özet notlar Tablo 3’te belirtilmiştir. Tüm şirketlerin ortak olarak ele aldığı konular tabloda gösterilmiştir. Görüşme yapılacak şirketler Y ve Z kuşağı çalışanlara,
kurumsal insan kaynakları departmanına sahip şirketler arasından seçilmiştir.
Araştırma keşfedici bir araştırma niteliğinde olup, örneklem sayısı arttırılarak ve nicel
araştırma yöntemleri kullanılarak geliştirilebilir.
213
Tablo 3 Özet Görüşme Notları
Kurum Adı
Kurum A:
Görüşleri
Kurum A ile yapılan görüşmede Y kuşağı için her şeyi fazlasıyla sorguladıkları, ikna edilmelerinin güç olduğu ve sabırsız olduğu gibi sorunlardan bahsedildi. İnsan kaynakları uygulamaları olarak daha çok serbestlik konusu
üzerinde durdukları ve kıyafette esneklik, eğitim destekleri ve izinlerinin
verildiği, doğum günlerinde çalışanların izinli sayıldı gibi insan kaynakları
uygulamaları örnekleri paylaşıldı. Ayrıca performans değerlendirme ve ücret
yönetimi, kariyer yönetimi gibi sistemler tasarlanırken de Y ve Z kuşağının
özelliklerinin dikkate alındığı söylendi.
Kurum B
Kurum B; Y kuşağı özelinde insan kaynakları uygulamaları geliştirmediklerini ama tüm çalışanlara hitap eden uygulamalar üzerine yoğunlaştıklarından
bahsetti. Öğlen tatillerinde spor yapabilme olanaklarının sunulduğu, kıyafet
zorunluluğunun olmadığı, eğitim izinlerinin verildiği, doğum günü gibi özel
günlerde izin verildiği bilgileri paylaşıldı.
Kurum C
Kurum C; özellikle evden çalışmayı desteklediği, Y kuşağı çalışanlara özel
sürekli ofise gelme gerekliliği yerine esnek çalışma ortamının sağlandığından
bahsetti. Çalışma saatlerini ve yerlerini kendilerine uygun şekilde dizayn edebilme hakkının tanındığından bahsetti. Doğum günleri için 1 tam gün izin
verildiği, bu izni de sadece doğum gününde değil önce veya sonra istediği bir
tarihte kullanma haklarının olduğu belirtildi. Ofiste serbest kıyafet
giyebildikleri ve düzenli olarak sosyal aktivitelerin düzenlendiği söylendi.
Kurum D
Y kuşağı çalışanların fikirlerini beyan etmek istedikleri o yüzden şirketin
herhangi bir uygulama geliştirirken fikirlerini aldığı, serbestlik konusuna
önem verildiğinden bahsetti.
Gerek iş görüşmesi aşamasından başlayarak açık sözlü olarak fikirlerini söyledikleri, kendilerini memnun etmeyen bir durum olduğunda örgütü terk etme
konusunda kararlı olduklarından bahsedildi. Kıyafet konusunda haftanın bir
günü esneklik sağlandığı, eğitim izinlerinin olduğu ve yapılan sosyal aktivitelerde onlarında fikirlerinin alındığından bahsedildi. Performans değerlendirme
sisteminde özellikle hedef belirleme sürecinde fikirlerine önem verildiği,
ödüllendirme sisteminin de buna göre tasarlandığı söylendi.
Kurum E
Yan hakların esnek bir paket olarak tasarlandığı, çalışanların istekleri doğrultusunda değiştirebilecekleri söylendi. Üniversiteler ile anlaşmalar yaparak,
çalışanlara indirim olanakları ve eğitim hayatına devam etme hakkının verildiğinden bahsedildi. Ayrıca kurumun kendine ait iç eğitmenlerden oluşan bir
akademi yapısı da mevcut. Katı kıyafet kuralları olmadığı ve iş yeri
çeşitliliğine önem verildiği konuşuldu. İş yerinde kahvaltı, spor imkânlarının
sunulduğu ve iç ödüllendirme sistemi oluşturdukları bilgisi paylaşıldı.
5. SONUÇ
Kuşakların iş hayatından beklentileri kıyaslandığında önemli farklılıkların olduğu aşikârdır. Özellikle Y kuşağının iş hayatına dahil olduğu ve Z kuşağının da yavaşa yavaş dahil
214
olmaya başladığı bu günlerde insan kaynakları departmanlarına düşen görevler daha da artmıştır.
Y kuşağı daha özgür olmayı ve esnek koşulları seven, fikirlerini beyan eden, iş yaşam
dengesine önem veren ve daha sabırsız bir kuşak olarak tanımlanmakla birlikte teknoloji ile
ilişkileri yüksektir. Z kuşağı ile ilgili daha az bilgiye sahip olunmasına rağmen teknolojiye
fazlasıyla önem veren bununla birlikte işbirlikçi ama konsantrasyonu düşük bir kuşak olarak
tanımlanmaktadır.
Görüşme yapılan firmalar aslında sadece Y ve Z kuşağına özgü uygulamalar geliştirmemekle birlikte, geliştirdikleri insan kaynakları uygulamalarını çeşitlendirerek onlarında iş
tatminini arttırmayı düşünmektedirler. Y ve Z kuşağında öne çıkan en önemli beklenti esnekliktir. Kıyafet, çalışma saati ve çalışma yeri konusunda kararları daha çok bireylerin kendileri vermek istemektedirler. Teknoloji ile araları çok iyi oldukları için uzaktan çalışmaya
elverişli çalışanlardır. Görüşülen teknoloji şirketlerinin bu beklentiye dikkate alarak esneklik konusunda anlayışlı davrandıkları söylenebilir.
Eğitime önem veren bu kuşaklar için gerekli eğitim izinlerinin ( yükseklisans, doktora
vb.) sağlandığı, kendilerini geliştirmelerine imkan sağlayacak şirket içi eğitimlerin düzenlendiği belirtilmiştir. Y kuşağı için özellikle iş yaşam dengesine önemli bir faktör olduğu için
doğumgünü gibi özel günlerde izin olanağının sağlandığı ve bazı şirketler tarafından arzu
ettikleri bir zamanda bu izinleri kullanmaları esnekliği sağlanmıştır.
Yapılan literatür ve şirket görüşmeleri sonucunda Y ve Z kuşağı çalışanlar için insan
kaynakları uygulamaları tasarlanırken temelinde esneklik kavramının olması gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. Uygulamalar geliştirilirken fikirlerinin alınması gerektiği, iş yaşam dengesini korumaya yönelik uygulamaların yapılması, eğitim izinlerinin sağlanması ortaya çıkan
diğer sonuçlardır. Özellikle daha bireyci yapıda olmaları, örgüte bağlılık duygularının düşük
olması bir şirket için temel sorunların başından gelmektedir.
İnsan kaynakları yönetimi ile ilgili seçme ve yerleştirme, eğitim, kariyer, performans, ücret yönetimi gibi alanlardaki insan kaynakları uygulamaları bu çalışanların özellikleri dikkate
alınarak tasarlanabilir. Seçme ve yerleştirme için gerekli yetkinlikler belirlenirken kuşakların
sahip oldukları özelliklerde dikkate alınarak bir sistemin kurulması önerilebilir. Ayrıca eğitim ile ilgili hem şirket içi hem şirket içi gerektiğinde online programlar ile eğitim başlıkları
çeşitlendirilebilir. Perfomans değerlendirme sistemi ve ücret yönetimi uygulamaları arasındaki ilişkinin doğru kurulması ve iki sisteminde çalışanların beklentilerini karşılayacak ölçüde olması düşünülebilir. Ayrıca teknoloji ile yakın ilişkileri olan kuşaklar olduğundan
iletişim kanalları olarak sosyal ağlar, telefondaki sohbet programları da iletişim kanalları
arasına eklenebilir.
215
KAYNAKÇA
[1]
Türk Dil Kurumu. (2019).Web:
http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK.GTS.5cadcd06941a57.717633
42
[2]
Howe, N. ve W. Strauss. (1992). Generations: The History of America's Future, 1584 to 2069, Quill
Publications.
[3]
Taş, H. Yunus, Demirgöğmez, Mehmet, Küçükoğlu, Mahmut. (2017). Geleceğimiz Olan Z Kuşağının
Çalışma Hayatına Muhtemel Etkileri, Uluslararası Toplum Araştırmaları Dergisi”. Cilt:7 Sayı:13
[4]
Kırık, A. M., Köyüstü, S. (2018). Z Kuşağı Konusunda Yapılmış Tezlerin İçerik Analizi Yöntemiyle
İncelenmesi. Gümüşhane Üniversitesi İletişim Fakültesi Elektronik Dergisi, 6(2), 1497-1518.
[5]
Arslan, A. Staub, S. (2015). Kuşak Teorisi ve İç girişimcilik Üzerine Bir Araştırma, KAÜ İİBF Dergisi,
6(11), 1-24.
[6]
Kuyucu. Mihalis. (2014). Y Kuşağı ve Facebook: Y Kuşağının Facebook Kullanım Alışkanlıkları Üzerine
Bir İnceleme, Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi. Cilt:13 Sayı:49 (55-83)
[7]
Kavalcı, K., & Ünal, S. (2016). Y ve Z Kuşaklarının Öğrenme Stilleri ve Tüketici Karar Verme Tarzları
Açısından Karşılaştırılması Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 20(3).
[8]
Altunbay, M., Bıçak, N. (2018). Türkçe Eğitimi Derslerinde “Z Kuşağı” Bireylerine Uygun Teknoloji
Tabanlı Uygulamaların Kullanımı. Zeitschrift für die Welt der Türken/Journal of World of Turks, 10(1),
127-142.
[9]
Mücevher, M. H., Erdem, R. (2018). X Kuşağı Akademisyenler ile Y Kuşağı Öğrencilerin Birbirlerine
karşı algıları. Süleyman Demirel Üniversitesi Vizyoner Dergisi, 9(22), 60-74.
[10]
Aydın, G. Ç., Başol, O. (2014). X ve Y kuşağı: Çalışmanın Anlamında Bir Değişme Var Mı?. Ejovoc
Electronic Journal of Vocational Colleges, 4(4), 1-15.
[11]
Göktaş, P., & ÇARIKÇI, İ. H. (2016). Siyasi Liderlerden Beklenen Liderlik ve İletişim Tarzları: Y Kuşağı
Üzerine Bir Araştırma. Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, 71(3), 855-888.
[12]
Yüksekbilgili, Z. (2013). Türk Tipi Y Kuşağı. Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, 12(45), 342-353.
[13]
Tuncer, M. U. (2016). Ağ Toplumunun Çocukları: Z Kuşağının Kişilerarası İletişim Becerilerinin Çok
Boyutlu Analizi. Atatürk İletişim Dergisi, (10), 33-46.
[14]
Saruhan, Şadi Can., Yıldız, Müge Leyla. İnsan Kaynakları Yönetimi. (2014). Beta Basım A.Ş. İstanbul.
[15]
Çetin, Canan, Özcan Dinç, Esra. İnsan Kaynakları Yönetimi. (2014). Beta Basım A.Ş. İstanbul.
[16]
Adıgüzel, O., Batur, H. Z., & Ekşili, N. (2014). Kuşakların Değişen Yüzü ve Y kuşağı ile Ortaya Çıkan
Yeni Çalışma Tarzı: Mobil yakalılar. Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Dergisi, 1(19), 165-182.
216
Türkiye’de KOBİ’ler ve Faktoring
Begüm Apaydın1
1
Tam Faktoring A.Ş.
begumapaydin@tamfaktoring.com.tr
ÖZET
Faktoring, mal ve hizmet satışlarından doğan vadeli alacakların temlik yoluyla bir faktoring kuruluşuna devredilmesi ve bu alacakların faktoring kuruluşu tarafından yönetilmesidir. Faktoring hizmetlerinden yoğunlukla KOBİ’ler yararlanmaktadır.
Ülkenin her yerine dağılmış KOBİ’ler gelir dağılımının dengeli bir hal almasında etkili bir rol oynamaktadır. Türkiye’de kobiler, tüm işletmelerin %99,89’udur. Faktoring kuruluşları ülke ekonomisinin önemli yapı taşları olan KOBİ’lerin nakit akış dengelerini sağlayarak piyasa çarklarının dönmesine önemli bir katkı sunmaktadır.
Geneli düşük sermayeye sahip olan KOBİ’lerin kredibilitelerinin de düşük olması ticari hayatlarını
tehikeye sokmaktadır. KOBİ’lerin faaliyetlerini aksatmadan yerine getirebilmek ve ticari hayatlarını
devam ettirebilmeleri için acil nakit ihtiyaçları oluşmaktadır. 2017 yılının ilk 11 ayında bankalara
ibraz edilen 19 milyon adet çekin toplam tutarı 722 milyar TL olmuştur. Faktoring yaparak çeklerini
vadesinden önce nakde çeviren KOBİ’ler alacaklarını teminat göstererek işletme sermayelerini büyütebilmektedirler.
KOBİ’lerin birçoğu finansal problemler yaşamadan hatta bu problemler ticareti faaliyetlerine zarar
vermeden faktoring yapmaya eğilim göstermemektedirler. Şu anda KOBİ’lerin finansal problemler
yaşayabileceği önceden tespit edilememektedir. Türkiye’deki 3 milyon civarındaki KOBİ’nin sadece
100.000’inin faktoring yapması da bu durumu destekler niteliktedir. Proje kapsamında finansal problemler yaşayabilecek KOBİ’leri tespit eden lojistik regresyon modeli oluşturulacaktır. Faktoring sektörünün hangi işletmelerin ne zaman finansal sorunlar yaşayabileceğini önceden tespit edip
KOBİ’lerin ticari hayatları tehlikeye düşmeden onlara faktoring ile ilgili bilgilendirmeler ve alınabilecek önlemler konusunda destek olması hem ticaret faaliyetlerine hem de faktoring sektörüne katkı
sağlayacaktır. Bu şekilde zamanında yapılan müdahale ile faktoring hizmeti daha efektif ve yaygın
olarak ülke ekonomisine destek olacaktır.
Anahtar kelimeler: Faktoring, KOBİ, finansal çözümler, lojistik regresyon
217
SME and Factoring in Turkey
ABSTRACT
Factoring is the process of transferring the receivables of a company to a specialized financial
institution with a discount rate. Those receivables are administrated by the factoring institution after
that. Mainly SMEs use this financial tool to turn their future receivables into immediate cash with
discount.
SME are all distributed around the country and have important role for the balance of the income
distribution. SMEs in Turkey compose the 99,98% of the all of the companies. Factoring institutions
support those SMEs to enable them by reaching credit to balance their cash flows.
Many SMEs have insufficient equity and low credit score to reach bank loans, and this creates a
danger to their business continuity in financial manner. SMEs have a need of immediate cash supply
in order to continue their commercial life and business actions. SMEs can receive the cash from their
cheques via factoring and find the required money supply for their operations.
Total amount of 19 million cheques delivered to banks in order to pay is 722 billion TL in the first
11 months of 2017.
Most SMEs cannot continue their business processes without experiencing financial problems
treating their commercial life. Most SME have no clue to predict the financial problems in advance.
And onlu 100,000 of the 3 millon od SMEs has access to factoring financing. This project will be the
first to predict the upcoming financial problems of the SMEs with logistic regression model. The aim
is to support the SMEs with an early warning mechanism for the financial problems for the sake of
both factoring companies and SMEs. The factoring financing utilization will be realized more
effectively.
Key Words: Factoring, SME, financial solutions, logistic regression.
218
1. GİRİŞ
Günümüzde rekabetin çekişmeli bir hal almasıyla beraber küçük ve orta ölçekli işletmeler
olan KOBİ’lerin global şirketler içerisinde faaliyetlerini devam ettirmesi oldukça zorlaşmıştır. Dünya ve ülke genelinde az sermaye ile çok çeşitli üretim veya hizmet sağlamaları ve
büyük işletmeleri destekleyici faaliyetler göstermeleri açısında KOBİ’ler, ülke ekonomisinin
temel taşlarını oluştururlar. Küçük ve çok sayıda olup ülkenin her yerine dağılmış olan
KOBİ’ler gelir dağılımında da etkili rol oynamaktadırlar. Gerek büyük işletmeler gerekse
finansal kuruluşların desteği ile ülke genelindeki KOBİ’lerin desteklenmesi ülke ekonomisi
açısından oldukça önemlidir.
KOBİ’ler genellikle zayıf finansal göstergeleri sebebiyle bankalardan kredi almakta zorlanmaktadırlar. Sermaye yaratamakta, nakit ve ödeme akışı sağlamakta yaşadıkları güçlükler
sebebiyle faaliyetleri aksamakta hatta faaliyetlerine son vermek zorunda kalabilmektedirler.
Faktoring firmaları, ticaretini çekle gerçekleştiren işletmelerin faturalı alacaklarını nakde
çevirerek, ticareti finanse eden finansal kuruluşlardır. Bu tanımıyla faktoringin, ticaretini
çekle gerçekleştiren KOBİ’ler için finansal bir çözüm olduğu açıkça görülmektedir.
Faktoringin gerçek bir çözüm olabilmesi için geri planda kalmış iki önemli husus vardır.
Bunlardan en önemlisi faktoringin, firmanın kendi sermayesini nakde çevirdiğinin bilincinde
olmasıdır. Karşılaşılan durumlar gösteriyor ki bu farkındalıkta olmayan işletmeler ellerinde
çekleri olsa dahi bu çözüme başvurmayı değerlendirmez ve belki de varlığını tehlikeye atabilirler. Finansal kuruluşlar aracılığı ile KOBİ’ler faktoring hakkında bilgilendirilmeli ve
desteklenmelidir. İkinci bir husus ise KOBİ’nin faktoringe doğru zamanda başvurmasıdır.
Geç kalınmış bir başvuru işletmenin ekonomik faaliyetlerini düzeltmede yeterli kalmayabilir.
Görülüyor ki birçok KOBİ finansal faaliyeti tıkanmadan veya tıkandığının farkına varmadan
faktoringe başvurmaz ve bu durumun fazlasıyla zararını görebilir. Maliyet kar dengesi iyice
bozulan KOBİ’yi geç kalınmış bir faktoring faaliyeti kurtaramayabilir.
Literatürde bugüne kadar yapılan çalışmalar incelendiğinde, belirli bölgelerdeki
KOBİ’lere yönelik spesifik problemler üzerinde durulduğu görülmektedir. Yapılan araştırmalarda KOBİ’lerin ana problemlerinin başlıklar halinde incelendiği, ancak finansal problemlerine bir çözüm önerisi getirilmediği görülmektedir.
Projenin amacı bir KOBİ’nin ne zaman faktoringe ihtiyaç duyacağını belirlemek ve
KOBİ’ye finansal olarak tam zamanında destek vererek varlığını devam ettirmesini ve büyümesini sağlamaktır.
1.1. Faktoring Nedir?
Faktoring, mal ve hizmet satışlarından doğan vadeli alacakların temlik yoluyla bir
faktoring kuruluşuna devredilmesi ve bu alacakların faktoring kuruluşu tarafından yönetil-
219
mesidir. Bu faktoring işlemi; faktoring şirketi, ticari borçlular (alıcılar) ve mal satan veya
hizmet arz eden bir ticari işletme (satıcı) arasında gerçekleştirilir. Faktoring; Finansman,
Garanti ve Tahsilat hizmetleri olarak temelde üç ayrı hizmeti bir arada sunmaktadır. [1]
Türkiye’de şuanda aktif olarak faaliyet gösteren 58 adet faktoring kuruluşu vardır. [2]
KOBİ’ler aşağıdaki şekilde sınıflandırılmıştır.
a) Mikro işletme: On kişiden az yıllık çalışan istihdam eden ve yıllık net satış hasılatı
veya mali bilançosundan herhangi biri üç milyon Türk Lirasını aşmayan işletmeler. [3]
b) Küçük işletme: Elli kişiden az yıllık çalışan istihdam eden ve yıllık net satış hasılatı
veya mali bilançosundan herhangi biri yirmibeş milyon Türk Lirasını aşmayan işletmeler. [3]
c) Orta büyüklükteki işletme: İkiyüzelli kişiden az yıllık çalışan istihdam eden ve yıllık
net satış hasılatı veya mali bilançosundan herhangi biri yüzyirmibeş milyon Türk Lirasını
aşmayan işletmeler. [3]
2. ARAŞTIRMA YÖNTEMİ
2.1.Araştırmanın Önemi ve Amacı
Bu çalışmada KOBİ’lerin finansal verileri kullanılarak ne zaman faktoringe başvuracakları tahmin edilmektedir. Doğru zamanda yapılacak olan faktoring işlemleri ile KOBİ’lerin
efektif bir şekilde desteklenmesi ve ekonominin güçlenmesi hedeflenmektedir.
2.2. Araştırmanın Kapsamı
Bu çalışmada Türkiye’nin birçok yerinden Tam Faktoring’e başvuran 158.695 adet tekil
KOBİ’nin finansal bilgileri kullanılmıştır.
2.3. Araştırmanın Veri Toplama Yöntemi
Araştırmada Tam Faktoring müşteri veri tabanından yararlanılmıştır. Tam Faktoring’e
başvuran KOBİ’lerin 1 Ekim 2016 tarihi itibariyle memzuç verileri kullanılmıştır. Memzuç,
Merkez Bankası tarafından aylık olarak paylaşılan kredi limit ve kullandırımlarına ilişkin
rapordur. [7]
158.695 adet tekil KOBİ’ye ait 687.548 veri analiz edilmiştir. Veri toplama, düzenleme
ve analizinde SQL, Excel, SPSS Modeler ve SAP InfiniteInsight bilgisayar programlarından
yararlanılmıştır.
2.4. Değişken Seçimi
Model başlangıcında kullanılan değişkenler Tablo 1’de yer almaktadır.
220
Tablo 1: Modelde Kullanılan Değişkenler
Modelde kullanılacak nihai değişken seçimine, değişken seçme yöntemi belirleyerek
başlanmıştır.
Çoklu lojistik modellerde değişkenlerin modele katılmasında veya çıkartılmasında olabilirlik oran ölçütü, modeldeki değişkenlerin katsayılarının anlamlılığını test eden Wald ölçütü
(W) ve Skor ölçütleri kullanılabilmektedir. [4] Lojistik regresyonda değişken seçimi yöntemleri: İleriye doğru seçim (forward selection), geriye doğru eleme (backward elemination),
adımsal seçim (stepwise selection) ve tüm olası alt kümeler seçim (all subset
selection)’dir.[5]
Söz konusu 4 yöntem de denenerek modele en uygun değişken seçimi yönteminin geriye
doğru eleme yöntemi olduğu sonucuna varılmıştır.
Geriye Doğru Eleme Yöntemi: Adım(0) Bu yöntemin esası, ilk olarak modelin tüm bağımsız değişkenlerle birlikte kurulması ve ardından bağımsız değişkenlerin elenmesi işlemidir.
Adım(1) Bu adıma tüm bağımsız değişkenlerin bulunduğu modelin yapılandırılması ile
başlanmaktadır. K adet bağımsız değişkenden rastgele seçilen xej bağımsız değişkeni modelden çıkartıldığında oluşan modelin log-olabilirliği Lej varsayıldığında, içerisinden xej
çıkartıldığında diğer değişkenlerle oluşturulan modellerin olabilirlik oran testi 2( ) (1) (1) 1 2
(1) G−ej = Le e − L−e ve p değerleri de P-e (1) olduğunda, bağımsız değişkenin modelden
atılıp atılmayacağını belirlemek için en yüksek P değerini veren değişken seçilerek modelden atılır. Bu değişken xr2 ile gösterilmektedir. Pr2 (1) = max(P-e1 (1), P-e2 (1)) şeklinde
gösterilebilmektedir. İşlem bu şekilde S'inci adıma dek sürmektedir.
Adım(S) Bu aşamada modelde herhangi bir bağımsız değişken olmayabileceği gibi hiçbir
221
bağımsız değişken de modelden çıkarılmamış olabilir. Ya da bu iki durum arasındaki herhangi bir olası alt küme modellenmiş olabilir.[6]
2.5. Verilerin Analizi, Bulgular ve Değerlendirmeler
Çalışmanın ilk aşamasında veri tabanından kullanılacak veri setine ve eklenecek değişkenlere karar verilmiştir. SQL kullanılarak veriye ulaşılmış olup, düzenlemeleri ve yeni değişken eklemeleri yine SQL üzerinde tamamlanmıştır. Bazı data manipulation alanlarında ise
SPSS Modeler’dan faydalanılmıştır. İşlenen veri Excel’de incelenerek kontrolleri yapılmıştır. SAP’a ait InfiniteInsight tool’u kullanılarak veri analizi tamamlanmıştır.
158.695 adet tekil firmanın aynı satırda 8 dönemlik memzuç verisi incelenmiştir.
Hedef değişken; ilk defa faktoring yapılan zaman baz alınarak hesaplanmış olup modelde
hedef değişken amaçlanmıştır. Hedef değişken bir firmanın faktoringe başladığı ilk tarihin
işaretlendiği satır olarak tanımlanabilir. Modelde “Bir firmanın finansal faaliyetlerindeki
hangi değişiklikler o firmayı faktoring yapmaya yöneltmiştir?”in cevabı aranmıştır. Hedef
değişken verinin %7.23’ünü oluşturmaktadır. Modelin açıklayıcılık düzeyi %97,5’tir. Modelin tahminde kullandığı anlamlı değişken sayısı ise 4’tür. Bu değişkenler Tablo 1’de yer alan
değişkenler üzerinde optimum modelin belirlediği değişkenlerdir. Söz konusu değişkenler
kullanılarak Tam Faktoring olarak faktoring ihtiyacı olan firmalar tespit edilip farklı CRM
kanalları ile firmalara ulaşım sağlanacaktır. Bilgi gizliliği sebebiyle değişkenler bu makalede
açıkca belirtilmeyecek olup, model tanımı ve sonuçlar açıklanacaktır.
Belirlenen modelde geçmiş dönemlere ait finansal verileri boş olan kayıtlar veri setinden
çıkarılmıştır.
Modelde toplam nakdi limitin 1.000.000 TL’nin altında olması kısıtı vardır. Bunun en
önemli sebebi ise; bir firmanın finansal verileri faktoring yapmaya ne kadar uygun olursa
olsun belirli bir büyüklüğün üzerindeki bir firmaysa faktoring yönelimi göstermeyecek olmasıdır. Böylece modeli şaşırtabilecek kayıtlar veri setinden temizlenmiştir.
Anlamlı bulunan 4 değişkenin model üzerindeki anlamlılık düzeyleri Şekil 1’de özetlenmektedir.
222
Şekil 2: Maksimum Değer Kazanımı Grafiği
Model üzerinde anlamlılık düzeyi en fazla olan 1. değişken, en az olan ise 4. değişkendir.
Her değişken ayrı ayrı incelenerek aldıkları hangi değerlerin hedef üzerinde olumlu hangi
değerlerin olumsuz etki yarattığı ve bunların katsayıları tek tek incelenmektedir. Buradaki en
önemli nokta olumlu veya olumsuz etkide ortaya çıkan aralıkların doğrusal (lineer) şekilde
sıralanmasıdır. [8]
Değişkenlere ait anlamlılık grafikleri Şekil 2, Şekil 3, Şekil 4 ve Şekil 5’te belirtilmiştir.
Şekil 3: Değişken 1 Anlamlılık Grafiği
223
Değişken 1’in 0 değerini alması faktoring yapma ihtimalini olumlu yönde etkilemektedir.
Değişkenin diğer değer aralıklarında olması faktoring yapma ihtimali olumsuz etkilemektedir. [9]
Şekil 4: Değişken 2 Anlamlılık Grafiği
Değişken 2’nin (0.88;1] aralığında değer alması faktoring yapma ihtimalini en olumlu etkileyen durumken, [0;0.34] aralığında değer alması en olumsuz etkileyen durumdur.
Şekil 5: Değişken 3 Anlamlılık Grafiği
224
Değişken 3’ün (0.58;1] aralığında değer alması faktoring yapma ihtimalini en olumlu etkileyen durumken, [-5;0.22] aralığında değer alması en olumsuz etkileyen durumdur.
Şekil 6: Değişken 4 Anlamlılık Grafiği
Değişken 4’ün (0.05;1] aralığında değer alması faktoring yapma ihtimalini en olumlu etkileyen durumken, [-0.01;0.05] aralığında değer alması en olumsuz etkileyen durumdur.
Modelin 4 değişkeni kullanarak elde ettiği scorecard bileşenleri Tablo 2’de yer almaktadır. Her değişkene ait belirlenen kırılımlar ve bu kırılımların puanlamaları tabloda görülmektedir. Modele eklenen bir kaydın ilgili 4 değişkende sahip olduğu aralıklar belirlenir ve
her değişkenden aldığı puanlar toplanarak score değeri hesaplanır. [10] Skor bandı 585 ile
720 arasında bir değer almaktadır. Elde edilen modelde 615 bandı baz alınmıştır. 615 değerinde 9 iyi değer ihtimaline karşılık 1 kötü değer ihtimali yer almaktadır. Her 15’erlik skor
bandı artışında iyi değer ihtimali 9 olarak kalırken kötü değer ihtimali 2 katına çıkar. Her
15’erlik skor bandı azalışında ise iyi değer ihtimali 9 olarak kalırken kötü değer ihtimali
yarıya iner. [11]
225
Tablo 2 incelendiğinde, faktoring yapma ihtimalinin en yüksek olduğu koşul;
Birinci değişkende, 0 ve 0’dan küçük bir değer aldığı durum
İkinci değişkende, 0.88’den büyük bir değer aldığı durum
Üçüncü değişkende 0.58’den büyük bir değer aldığı durum ve
Dördüncü değişkende ise 0.05’den büyük bir değer aldığı durum
Bu 4 koşulu bir arada bulunduran bir firmanın faktoring yapma ihtimali modeldeki en
yüksek değere sahiptir. [12] Modele göre en düşük skoru alan firmaların faktoring yapma
ihtimali en yüksektir. Skor arttıkça bu ihtimal azalmaktadır. [13]
226
2. SONUÇ VE ÖNERİLER
Ülke ekonomisinde gün geçtikçe önemi artan KOBİ’ler, değişen ekonomi şartları ve yoğun rekabet altında finansal durumlarını sorgulamakta ve karar vermekte zorluklarla karşılaşmaktadırlar. Bu durumlarda finansal kuruluşların KOBİ’ler üzerinde yönlendirici ve destekleyici tavır sergilemesi oldukça önemlidir. Zamanında yapılan doğru müdahaleler ile
KOBİ’ler faaliyetlerine daha güvenli devam edebilmektedir. Faktoring firmalarına da bu
konuda oldukça önemli bir görev düşmektedir. Bankalardan yeterli kredi ve benzeri desteği
göremeyen KOBİ’ler faktoring işlemleri ile ilgili doğru bilgilendirilmeli ve ne zaman
faktoringe ihtiyaçları olabileceği geç kalınmadan yapılan başvurunun hayati önemi olduğu
hatırlatılmalıdır. Tam Faktoring olarak biz bu durumu bir adım daha öne taşıdık ve hangi
firmaların ne zaman faktoringe ihtiyaç duyacağını, sahip oldukları kredi limit ve
kullandırımlarını baz alarak skorladık. İhtiyacı olan KOBİ’lere en doğru zamanda ve geç
kalmadan ulaşarak, faaliyetlerini daha etkin desteklemeyi sağlayacak erken uyarı sistemini
kurduk. Bu örnekte de görüldüğü üzere finansal verinin çok büyük bir gücü vardır ve hayal
gücü ile birçok alanda büyük fayda sağlayabilir. Bu modelin tek amacı elde edilen model
değil, bu gibi birçok yaratıcı projeye yönlendirmesidir.
KAYNAKÇA
[1] Finansal Kurumlar Birliği, Faktoring Nedir (2019)
[2]
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Faktoring Şirketleri (2019)
[3]
KOBİ’lerin Tanımı, Nitelikleri ve Sınıflandırılması Hakkında Yönetmelik, Cilt 44 (2005)
[4]
Tatlıdil, Uygulamalı Çok Değişkenli İstatiksel Analiz (1996)
[5]
Çukurova Üniversitesi, Ziraat Fakültesi Dergisi
[6]
Lojistik Regresyonlarda Değişken Seçimi, Hasan Önder, Zeynep Cebeci
[7]
Yılmaz Velioğlu, MBA Finans Direktörü, Memzuç Nedir (2015)
[8]
https://decisionfirst.files.wordpress.com/2014/02/modeling-with-sap-infinite-insight.pdf
[9]
Kim, S. B., Jitpitaklert, W., Park, S.K., ve Hwang, S.J. (2011). Data mining model-based control charts for
multivariate and autocorrelated processes.Expert Systems with Applications, 39(2), 2073-2081.
[10] Pang, S., and Gong, J. (2009). C5.0 Classification Algorithm and application on ındividual credit evaluation
of banks. System Engineering-Theory&Practice, 29(12), 94-104.
[11] Kass, Gordon V. (1980). An exploratory technique for ınvestigating large quantities of categorical data,
Applied Statistics, 29(2), 119-127.
[12] Koyuncugil, A. S (2007). Veri madenciliği ve sermaye piyasalarına uygulanması. Sermaye Piyasası Kurulu
Araştırma Raporu,Sermaye Piyasası Kurulu Araştırma Dairesi, Ankara.
[13] Magnusson, C., Arppe, A., Eklund, T., ve Back, B. (2005). The language of quarterly reports as an ındicator
of change in the company’s financial status. Information &Management, 42(4), 561-570.
227
Finans Sektöründe RFM
Özge Kadriye TAZEGÜL1
1
Tam Faktoring A.Ş.
ÖZET
Pazar Segmentasyonu, markaların ilgili olduğu pazarı alt pazar bölümlerine ayırarak, seçilen küçük pazara yönelik stratejiler oluşturmayı hedefler. Müşteriler farklı çeşitlerde, farklı analiz teknikleriyle gruplandırabilir. Önemli olan ortak ve net karakteristik özellikler üzerinden segmentasyonun
tanımlanmasıdır. Segmentasyon, belirlenen hedef kitlesinin istek, ihtiyaç ve ilgisine yöneliktir.
Müşterileri farklı segmentlerde inceleyip; kullanım alışkanlıklarını, ihtiyaçlarını daha iyi anlayıp
yapılan çalışmalar sınırlı kaynakları daha verimli şekilde kullanmayı sağlar. Her müşteri grubunun
pazardaki konumlanışı, varoluşu, davranışı, beklentisi ve ihtiyaçları farklıdır. Segmentasyon ile müşteriler katma değerlerine göre derecelendirilerek kampanya fikirleri geliştirebilir, satış politikaları
(fiyat, kredi-risk dengesi) farklılaştırılabilir ve daha değerli müşterilere odaklanılabilir. Günümüzde
karmaşa ve rekabetle karşı karşıya kalan firmalar, müşteri ihtiyaçlarını karşılamak, müşteri memnuniyeti ile elde tutma düzeyini artırmak için yenilikler geliştirmeye ihtiyaç duyarlar.
Müşteri ilişkileri yönetimi, müşterilerin kazanılmasını ve elde tutulmasını sağlamaktadır. Bu bağlamda CRM aracı olan RFM segmentasyonu (Güncellik, Frekans (sıklık) ve Tutar), doğrudan pazarlamacılar tarafından 50 yıldan fazla bir süredir kullanılmaktadır. RFM, müşteri analitiği ve pazar
segmentasyonu yapabilmek için uygulanan basit ve etkili bir yöntemdir. Hangi müşterinin en iyisi
olduğunu nicel olarak belirlemek için kullanılan bir pazarlama tekniğidir. RFM analizi ideal müşterinin; yakın zamanlarda, çok sık satın alan ve çok fazla para girişi yapan işlemler gerçekleştiren müşteriler olduğu varsayımına dayanır. Her üç kıstas için müşteri puanlanarak bir RFM skoru oluşturulur.
Finans sektöründe ise RFM yaklaşımı bir ilktir. Bunun nedeni ise perakende sektöründe yalnızca
alışveriş yapıldığı an bilinirken, faktoring özelinde tüm başvuruların bilinmesi ve genel RFM yaklaşımına yeni bir bakış açısı kazandırılmasıdır.
Bu çalışmadaki temel amaç; “Müşterinin davranışlarını tanımak ve davranışlarına yada davranış
değişimlerine göre de aksiyonlar/kampanyalar düzenlemek” için analitik bir değerlendirme ve
skorlama yapmaktır.
Anahtar Kelimeler: Müşteri segmentasyonu, Skorlama, RFM (Güncellik, Frekans ve Tutar) analizi,
SPSS, R
228
RFM in Finance Sector
ABSTRACT
Market Segmentation focuses on dividing the market into subparts related to the brands in order to
develop strategies on the target market. Customers can be grouped with different analytical
techniques. The main point is to define segmentation on common and clear characteristics.
Segmentation must be performed on the demand, need, and interest of the target group.
The limited resources can be utilized more efficiently when customers are segmented differently
with the understanding of their habits and needs. Each customer segment’s positioning, behavior,
expectation, and requirements are different. Segmentation by rating the customers’ added value can
help to develop new campaign ideas, sales policies to focus on more valuable customers. Today,
companies facing confusion and competition need to develop innovations to meet customer needs and
increase retention with customer satisfaction.
Customer relationship management ensures the acquisition and retention of customers. In this
context, the CRM tool RFM segmentation (Recency, Frequency and Monetary) has been used directly
by marketers for more than 50 years. RFM is a simple and effective method for customer analytics
and market segmentation. It is a marketing technique used to quantitatively determine which customer
is the best. The ideal customer for RFM analysis is; visited recently, visits often and does good
spending. A customer is scored for all three criteria, and RFM score is created. In the financial sector,
the RFM approach is first. The reason for this is in the retail sector, it is only known when a shopping
handled but in the perspective of factoring it is possible to know every application and integrated a
new point of view.
The main purpose of this study is; “getting to know the customer’s behaviors and taking action
depending on their behaviors or change in their behaviors”
Key Words: Customer Segmentation, Scoring, RFM (Recency, Frequency and Monetory) Analysis,
SPSS, R
229
1.GİRİŞ
1.1. CRM - Müşteri İlişkileri Yönetimi:
Müşteri ilişkilerinde verimlilik ve etkinlik sağlamak için öncelikle müşterinin neye ihtiyaç duyduğunu iyi anlamak ve bu ihtiyaca uygun ürünler geliştirmek, sonrasında ürünü
doğru müşteriye, doğru zamanda, doğru fiyatla ve doğru bir yerde sunmak gereklidir. Aynı
zamanda günümüz işletmelerinde daha karmaşık yapılarla ve rekabetle karşı karşıya kalan
firmalar, inovasyon faaliyetlerini müşteri ihtiyaçlarını karşılamak, müşteri memnuniyetini
arttırmak ve müşterisini elde tutmak için artırmalıdır. Bu konuda Müşteri İlişkileri Yönetimi,
müşterilerin kazanımı ve elde tutulması açısından geniş çapta tanınmış bir stratejidir. CRM
“Customer Relationship Management” ya da “Müşteri İlişkileri Yönetimi”, müşteriyi dinleyerek satış için yeni stratejiler geliştirmek anlamına gelir. Firmaların var olan veya potansiyel müşterileri ile kurdukları ilişkiyi en verimli, en etkin ve sonuçta en karlı hale getirmek
için kullandıkları yöntemler bütünüdür. Bu bağlamda, demografik bilgiler ve müşteri işlemleri hakkında geniş veri içeren büyük veri tabanları bulunmaktadır. Bu verileri analiz etmek
ve müşterilerinin kıymetini değerlemek için farklı CRM araçları kullanılabilir. CRM'de
“Customer Lifetime Value (CLV)” ya da “Yaşam Boyu Müşteri Değeri” olarak adlandırılan
kavram, bir müşteriden elde edilen gelecekteki tüm kârların bugünkü değeridir. CLV'nin
hesaplanması çok sayıda uygulamaya sahiptir ve bazı yazarlar hali hazırda performans ölçümü, müşterileri hedefleme, pazarlama kaynakları tahsisi, ürün teklifi, fiyatlandırma ve
müşteri segmentasyonu gibi uygulamalar için modeller geliştirmiştir. [1]
Pazarlama; müşterilerin ihtiyaçlarını analiz edip, onların ihtiyaçlarını en uygun şekilde
karşılayacak olan ürünler ve hizmetlerin sunumudur. Müşterilerin ihtiyaçlarını karşılarken de
4P kavramı (price, product, place, promotion) ile adlandırılan fiyat, ürün, konum ve tanıtım
araçları kullanılır.
Pazarlama sürecinde kullanılan 3 aşama vardır.
Bölümlendirme (Segmentation)
Hedefleme (Targeting)
Pozisyon alma (Positioning)
Bölümlendirme için kullanılabilecek olan özellikler şu şekilde olabilir.
Coğrafi (yer, iklim)
Psikolojik (yaşama biçimi, sosyal grup, ilgilendiği alanlar)
Demografik (yaş, gelir, eğitim, medeni durum, etnik köken, aile durumu)
Davranış (RFM) [2]
Analitik (Müşterilerin istatistiksel analiz sonuçları kullanılarak yapılır. Müşteriler;
stokçular, fırsatçılar, sık müşteriler şeklinde bölümlere ayırır.)
230
Yukarıdaki özellikler ile yapılmış çeşitli segmentasyon çalışmaları bulunmaktadır. Bu yazıda ise Davranış Kriterlerini kullanarak müşteriyi sınıflandırma yöntemlerinden en yaygın
kullanılan metot RFM’i ele aldık.
RFM analizi kullanılarak, müşteriler anlamlı segmentler halinde tanımlanabilir, davranış
alışkanlıklarına ve dönemlerine uygun akıllı ve etkili pazarlama teknikleri ile iş hacmi ve
müşteri memnuniyetinde artış yaratılabilir.
Bir müşterinin işletmeyle olan yaşam boyu değerini ve cüzdan payını artırmak ve müşteriler ile anlamlı, tutarlı ve sürekli bir ilişki içinde olup, kârlı bir kazanç elde etmek isteniyorsa sadece RFM yeterli olmaz. RFM sonrası elde edilecek müşteri segmentleri demografik, davranışsal, coğrafi ve psikografik olarak da mikro segmentler halinde incelemek gerekmektedir.
Bir pazarlama eyleminin amacı ne olursa olsun, temelde yatan düşünce; ücretsiz ürün ve
hizmet kullanıcılarını ücretli müşteriler haline getirmek, müşteri harcamalarını artırmak ve
müşteri kaybını önlemek ve müşteri yaşam boyu değerini artırmak olmalıdır.
Skorlama ve segmentasyon için uzun yıllardır RFM analizi yöntemleri kullanılıyor. RFM,
müşteri analitiği ve pazar segmentasyonu yapabilmek için uygulanan basit ve etkili bir yöntemdir. Hangi müşterinin en iyisi olduğunu nicel olarak belirlemek için kullanılan bir pazarlama tekniğidir. RFM analizi ideal müşterinin; yakın zamanlarda, çok sık satın alan ve çok
para girişi yapan işlemler gerçekleştiren müşteriler olduğu varsayımına dayanır. Her üç kıstas için müşteri bir puan alır ve bu puanlar bir yöntemle birleştirilip toplam bir RFM skoru
oluşturulur. Bu analizdeki temel amaç müşteriyi tanımak ve en değerli müşterilerim kimlerdir sorusunun cevabını bulmaktır. [3]
RFM kelimesindeki her harf başka bir kelimeyi teslim eder. RFM’in açılımından bahsedecek olursak;
Recency (Güncellik) - Müşterinin Son İşleminin Güncelliği
Frequency (Frekans) - Müşterinin İşlem Sıklığı
Moneatry (Tutar) - Müşterinin Harcadığı Toplam Para’dır. [4]
Müşterilerin en son ne zaman alışveriş yaptığı önemlidir.
1.2. RFM Puanlama Nasıl Yapılır?
RFM analizi kullanılarak, müşterilere her bir ölçüt (R, F, M) için 1, 2, 3, 4 veya 5 (en
yüksek 5 ile) bir sıralama numarası atanır ve bu numaralar birleştirilip RFM "hücre" olarak
adlandırılarak RFM skoru oluşturulur. Puanlama yapmak için R, F ve M değerlerini
böleceğimiz noktaları tespit etmemiz gerekmektedir. RFM puanlama genel olarak tüm
değerlerin 1-4 aralığında veya 1-5 aralığında skorlar alması aracılığı ile yapılır. Yani eğer 5
231
üzerinden yapacaksak en iyi müşterimiz 555 skorunu alacaktır. Veri tabanı, "555"in bir
hücre sıralamasıyla geçmişte hangi müşterilerin "en iyi müşteriler" olduğunu belirlemek için
sıralanır. Yapılacak aksiyonlar, kampanyalar bu skorlara göre belirlenir. Bir RFM modelinde
ölçütler eğer 1-5 aralığında değerlendiriliyorsa, üç farklı ölçüt kullanıldığından dolayı
müşteriler 53 müşteri tipine ayrıştılır. 555 skoruna sahip müşteri oldukça yakın bir zamanda
işlem yapmış, oldukça sık işlem yapan ve bu işlemlerinde yüksek fiyatlı ürünler almış bir
müşteri olacaktır. 552 skoruna sahip müşteri ise oldukça yakın bir zamanda işlem yapan,
geçmişinde birçok işlem bulunan fakat daha düşük tutarlı harcama yapan bir müşteridir.
Burada skor aralıklarını belirlerken R, F ve M değerlerinin dağılımlarına bakmak önemlidir.
Onları böleceğimiz aralıkları belirler ve skorlamamızı yaparız. Skorlamayı yaptıktan sonra
müşterileri yukarıdaki 555-552 ayrımı gibi gruplandırabiliriz. [5]
RFM Analizi yapmak için; firmamızın veri tabanında bulunan 2017 Ocak - 2018 Ekim
aylarını içeren 22 aylık tüm müşteri işlemlerini içeren veriyi ele aldık. Veriyi inceleme aşamasında CRISP-DM (Cross Industry Standard Process Model for Data Mining) yöntem bilimini kullandık. [6] Bu yöntem bilimi endüstri ve kullanılan yazılımdan bağımsız bir veri
madenciliği süreç modelidir. Kullandığımız model aşağıdaki gibidir. [7]
232
2. UYGULAMA
2.1. İşin Anlaşılması
Bu model Tam Faktoring firması için hazırlanmıştır. Tam Faktoring kobi ve küçük işletmelere yönelik faaliyetler geliştiren bir firmadır. Müşterilerine daha iyi hizmet sağlayıp ilişkilerini güçlendirmek ve müşteri ihtiyaçlarını daha iyi karşılamak için yeni pazar stratejileri
geliştirmektedir. Doğru yapılan pazar stratejileriyle şirketin pazar payını arttırılması hedeflenir. Bu çalışmada şirkete alınan çeklere ilişkin 22 aylık veri yaklaşık 759,000 kayıt toplanmıştır. Temel amacımız, müşteri yaşam boyu değerine (CLV) dayalı müşteri segmentasyonu
yapmaktır. Müşterileri segmentlere ayırdıktan sonra, ortalama CLV buna göre hesaplanır.
Ardından her segmente bir CLV sırası atanır. Bu çalışmanın sonucu satışları arttırmak için
bir kılavuz olarak kullanılabilir, doğru fiyat stratejisi geliştirilebilir ve şirketin pazarlama
stratejilerine ışık tutabilir. [8] [9]
2.2. Verinin Anlaşılması
Veri toplama ve veri madenciliği için mevcut verilere daha yakından bakmayı, verilerin
tanımlanması ve doğrulanmasını içermektedir. Şirket veri tabanları çok çeşitli veriler içermektedir. Mevcut veriler arasında geçmiş işlem verileri, müşteri segmentasyonu ve CLV
hesaplaması için gereksinimlerimizi karşılar. [10]
2.3. Verinin Hazırlanması
Veri hazırlama, veri madenciliği projelerinin en önemli ve genellikle en zaman alıcı aşamasıdır. Bu aşama dört adımı içerir: Veri azaltma, özellik seçimi, veri dönüşümü ve normalleştirme. Segmentasyonumuz RFM metodu olduğundan bu yönteme göre seçilen özellikler, son işlem tarihi, müşteri gelişlerinin/kullandırımlarının sıklığı, toplam işlem tutarı
bilgilerini içermektedir. Veri dönüştürme aşamasında veri, veri madenciliği araçları tarafından kullanılabilecek şekilde dönüştürülür. Aşağıdaki tabloda dönüştürülmüş veriler gösterilmektedir.
Tablo 1: Data Dönüştürme
Başlangıç Verisi
Dönüştürülmüş Veri
Son İşlem Verisi (Tip: Tarih)
İşlem Yapma Sayısı
Geliş Sayısı
Ortalama İşlem Sayısı
Güncellik (Tip: Sayı)
Sıklık
Sıklık
Toplam Satın Alma Sayısı/Toplam Geliş Sayısı
Toplam İşlem Tutarı
Para: Toplam Harcanan Para/Satın Alma Sayısı
233
2.4. Modelleme
Bu çalışmada 2 çeşit kümeleme tekniği kullanılmıştır. İlk olarak, kümeleme K-Means
algoritması kullanıldı. K-Means algoritmasını kullanabilmek için küme sayısı karar merci
tarafından verilmelidir ve bu küme sayısı K harfi ile ifade edilir. Optimal K sayısına karar
vermek için çeşitli yöntemler mevcuttur. Bunlar arasından en popüler olanı DUNN
index’idir. DUNN indexi, Denklem (1) deki gibidir.
DU k= min
{ (
min
i = 1,…, k j= 1+1, …k
diss(ci ,c j )
maxm= 1,…,k diam(cm)
)}
(1)
Denklemdeki diss(ci, cj) = minx ci,y cj ||x−y||, kümeler arasındaki benzeşmemeyi
gösterirken diam(C) = maxx,y C ||x − y|| küme içi fonksiyonu (ya da çap) ifade eder. Eğer
DUNN index yüksek çıkarsa, kümelerin özgün ve iyi ayrıştığını anlatır. Böyle bir durumda
maksimum gözlenen k, mümkün olan en yüksek küme sayısına eşit olacaktır.
Fakat bir tane index’e güvenerek küme sayısını belirlemeyi doğru bulmadığımızdan ve
bütün indexler’i birer birer uygulamak çok fazla zaman alacağından dolayı R programlama
dilinin “NbClust” kütüphanesinin içerisinde yer alan “NbClust” fonksiyonu kullanıldı. Yazılan R kodu aşağıdaki gibidir.
NbClust fonksiyonunun içine vermiş olduğumuz; distance = “euclidean” ifadesi, index
formüllerinin içerilerinde bulunan uzaklık hesaplamalarının Öklid Mesafesi ile yapılacağını,
min.nc = 2 ve max.nc = 12 ifadeleri minimum küme sayımızın 2 ve maksimum küme sayımızın 12 olacağını, method = “kmeans” ifadesi kullanacağımız metot ’un K-means olacağını ve sonra olarak index = “all” ifadesi bütün index yöntemlerinin uygulanmasını istediğimizi işaret ediyor. 32 farklı index yöntemi kullanılıyor ve her biri için en uygun küme sayısı
belirleniyor. Daha sonra çoğunluk kuralı kullanılarak en uygun küme sayısına karar veriliyor.
234
Grafikten yola çıkarak, şirketimizin genel müşteri portföyünün birbirlerine çok benzer olduğunu ve bu sebeple müşterileri kümelerinin iç içe geçtiğini söyleyebiliriz. Bu sebepten
dolayı, k-means algoritmasının şirketimize aslında uygun olmadığını düşünerek, Standart
RFM metoduna yöneldik.
Öncelikle bütün müşteri verimizi kullanarak bir çıktı aldık. Aldığımız çıktıları değerlendirdiğimizde;
235
Recency (R) faktörünün yeni müşterileriler için çok yüksek puanlar ürettiğini
gördük.
Frequency (F) faktörünün yeni müşterileriler için çok yüksek puanlar ürettiğini
gördük.
Bunların sebebi ise bu faktörleri hesaplarken, müşterinin Tam Faktoring’de kaç yıl geçirdiği bilgisine bölüyor olmamızdı. Bunların önüne geçebilmek adına denemeler yaparak
kendi verimizi nasıl kullanmamız gerektiğine karar verdik. Daha sonra elimizdeki ilk dataya
belli özellikler ekleyerek 2 farklı veri ile daha çalıştık. Bu 2 farklı verinin özellikleri aşağıdaki gibidir;
Müşteri olma tarihi (ilk kullandırım tarihi), kullanılan verinin son 3 ayından önce
olan ve en az 3 farklı günde gelmiş tekil müşterilerin tüm kullandırım yapılan datası.
Müşteri olma tarihi (ilk kullandırım tarihi), kullanılan verinin son 6 ayından önce
olan ve en az 3 farklı günde gelmiş tekil müşterilerin tüm kullandırım yapılan datası.
Bu aşamada dataya yukarıdaki özellikleri ekledik. Analiz için daha verimli bir sonuç elde
etmek amacıyla hangi değişkenlerin ele alınacağına karar verdik ve kullanacağımız değişkenleri inceleyip bir eleme yaptık. RFM analizi için müşteri küme sayımızı standart olan 5
olarak tercih ettik. Çalışmanın değişkenlerini Excel’de, R’da ve SPSS’de uygulamalar yaparak kullandık ve benzer sonuçlar elde ettik. Aynı değişkenleri kullanarak birebir aynı çıktıyı
alamamış olmamızın sebebi ise müşteri sayısının 5’e tam bölünmediği durumlarda tam sayıya yuvarlama kısmında Excel’de yukarı R ve SPSS’de aşağı şekilde yapmasıdır. [11]
RFM için kullanılan değişkenler aşağıdaki gibidir.
236
EXCEL
SPSS
R için;
R için;
Tarihi
Tarihi
R
Müşterinin Son İşlem
Müşterinin Son TTD
Tarihi
Tarihi
R için;
Müşterinin Son İşlem
Müşterinin
İşlem Tarihi
Müşterinin Son TTD
F için;
F için;
F için;
∑KV Çek Adet
∑Müşterinin
İşlem
Yaptığı Gün Sayısı
∑Müşterinin
İşlem
Yaptığı Gün Sayısı (Yıllık)
∑TTD Gün Sayısı
(Yıllık)
∑KV Çek Adet
∑Müşterinin
İşlem
Yaptığı Gün Sayısı
∑Müşterinin
İşlem
Yaptığı Gün Sayısı (Yıllık)
∑TTD Gün Sayısı
(Yıllık)
∑Müşterinin
Yaptığı Gün Sayısı
M için;
M için;
M için;
∑KV Çek Tutarı
∑Katkı
∑Yıllık Katkı
Katkı / Tutar (Yıllık)
TTD
∑KV Çek Tutarı
∑Katkı
∑Yıllık Katkı
Katkı / Tutar (Yıllık)
İşlem
Katkı / Tutar (Yıllık)
Excel’de RFM’in içerisine değişken atanırken kullandığımız değişkenlerin bir kısmını
sıra ile bir kısmını da kendi aralıklarımızı belirleyip kullanarak çalışmaya dâhil ettik. Daha
sonrasında ilk aşama için sıra ile puan atanan değişkenleri kullanmayı tercih ettik.
Aşağıdaki tablolar; müşteri olma tarihi, kullanılan datanın son 3 ayından önce olan ve en
az 3 farklı günde işlem yapmış 20,510 tekil müşterinin, adetsel olarak RFM Skoru bazında
dağılımlarını gösteriyor. Kullanılan tüm R’ler aynıdır ve Müşterinin Son İşlem Tarihi’ni
içerir. Tablolar aşağıya kaydıkça F’ler, sağa kaydıkça M’ler değişir. F’ler sırası ile ∑KV Çek
Adet, ∑KV Müşterinin İşlem Yaptığı Gün Sayısı, ∑Müşterinin İşlem Yaptığı Gün Sayısı (Yıllık) ve M’ler sırası ile ∑KV Çek Tutarı, ∑Katkı, ∑Yıllık Katkı, Katkı / Tutar (Yıllık) değişkenlerini içerir.
237
Aşağıdaki tablolar; müşteri olma tarihi, kullanılan datanın son 3 ayından önce olan ve en
az 3 farklı günde işlem yapmış 20,510 tekil müşterinin, oransal olarak RFM Skoru bazında
dağılımlarını gösteriyor. Kullanılan tüm R’ler aynıdır ve Müşterinin Son İşlem Tarihi’ni
içerir. Tablolar aşağıya kaydıkça F’ler, sağa kaydıkça M’ler değişir. F’ler sırası ile ∑KV Çek
Adet, ∑KV Müşterinin İşlem Yaptığı Gün Sayısı, ∑Müşterinin İşlem Yaptığı Gün Sayısı (Yıllık) ve M’ler sırası ile ∑KV Çek Tutarı, ∑Katkı, ∑Yıllık Katkı, Katkı / Tutar (Yıllık) değişkenlerini içerir.
238
Aşağıdaki tablolar; müşteri olma tarihi, kullanılan datanın son 6 ayından önce olan ve en
az 3 farklı günde işlem yapmış 18,923 tekil müşterinin, adetsel olarak RFM Skoru bazında
dağılımlarını gösteriyor. Kullanılan tüm R’ler aynıdır ve Müşterinin Son İşlem Tarihi’ni
içerir. Tablolar aşağıya kaydıkça F’ler, sağa kaydıkça M’ler değişir. F’ler sırası ile ∑KV Çek
Adet, ∑KV Müşterinin İşlem Yaptığı Gün Sayısı, ∑Müşterinin İşlem Yaptığı Gün Sayısı (Yıllık) ve M’ler sırası ile ∑KV Çek Tutarı, ∑Katkı, ∑Yıllık Katkı, Katkı / Tutar (Yıllık) değişkenlerini içerir.
239
Aşağıdaki tablolar; müşteri olma tarihi, kullanılan datanın son 6 ayından önce olan ve en
az 3 farklı günde işlem yapmış 18,923 tekil müşterinin, oransal olarak RFM Skoru bazında
dağılımlarını gösteriyor. Kullanılan tüm R’ler aynıdır ve Müşterinin Son İşlem Tarihi’ni
içerir. Tablolar aşağıya kaydıkça F’ler, sağa kaydıkça M’ler değişir. F’ler sırası ile ∑KV Çek
Adet, ∑KV Müşterinin İşlem Yaptığı Gün Sayısı, ∑Müşterinin İşlem Yaptığı Gün Sayısı (Yıllık) ve M’ler sırası ile ∑KV Çek Tutarı, ∑Katkı, ∑Yıllık Katkı, Katkı / Tutar (Yıllık) değişkenlerini içerir.
240
Aşağıdaki tablolar ise; müşteri olma tarihi, kullanılan datanın son 6 ayından önce olan ve
en az 3 farklı günde işlem yapmış 18,923 tekil müşterinin, oransal olarak RFM Skoru bazında dağılımlarını gösteriyor. Kullanılan R değişkeni Müşterinin Son TTD Tarihi’ni içerir.
F değişkeni ∑Müşterinin TTD Gün Sayısı (Yıllık) ve M değişkeni ise Katkı / Tutar (Yıllık)
değişkenlerini içerir. İş birimiyle yapılan çalışmalar ve testler sonucunda belirlenen ve karar
verilen değişkenlerin son halleri ve dağılımlarının detaylarını göstermektedir.
Aşağıdaki tablolar ise; müşteri olma tarihi, kullanılan datanın son 6 ayından önce olan ve
en az 3 farklı günde işlem yapmış 18,923 tekil müşterinin, oransal olarak RFM Skoru ba241
zında dağılımlarını gösteriyor. Kullanılan R değişkeni Müşterinin Son TTD Tarihi’ni içerir.
F değişkeni ∑Müşterinin TTD Gün Sayısı (Yıllık) ve M değişkeni ise Katkı / Tutar (Yıllık)
değişkenlerini içerir. İş birimiyle yapılan çalışmalar ve testler sonucunda belirlenen ve karar
verilen değişkenlerin son halleri ve dağılımlarının detaylarını göstermektedir.
Çıktılardan yola çıkarak, ilk gelişi 6 ay önce olan müşteri dataset’i daha gerçekçi ve
doğru görülmüştür.
Herkese uygun tek bir RFM modeli yoktur. Kendi içerisinde her bir segment için ayrıca
detaylandırıp farklı RFM modelleri kurulabilir. Müşterileri daha iyi tanıyıp datayı anladıktan
sonra, ilk başlangıçta tüm firma için tek bir RFM yapılsa bile, zamanla her segment için ayrı
RFM yapılması gerektiği görülebilir.
Ayrıca RFM çalışması sırasında başka ölçütlere de ihtiyaç duyulabilir. Kullanılan dataların içerikleri sektörel olarak farklılık gösterecektir. Çalışmamızda kullanılan R, F ve M değişkenlerinin yeterli olmayacağını ve bu bağlamda ∑KV Çek Adet / ∑TTD Çek Adet ve
∑KV Müşterinin Geldiği Gün Sayısı / ∑TTD Gün Sayısı olmak üzere 2 farklı ölçüt geliştirmemizin gerekli olduğunu gördük ve Tam Faktoring için RFM-TA modelini gerçekleştirdik.
T değişkeni için, getirdiği çekler açısından kullandırım oranı yüksek olan müşterilere 1’den
5’e kadar sıra numarası atadık. A değişkeni için ise, geldiği güne göre kullandırım yaptığı
günlerin oranı yüksek olan müşterilere 1’den 5’e kadar sıra numarası atadık. Bu şekilde
RFM’e ek 2 farklı değişken daha elde ettik.
242
Kullanılan tüm değişken tipleri aşağıdaki gibidir.
Ancak çalışma sonucunda 5^5=3,125 adet farklı kombinasyonla çalışılması hem müşteri
ilişkilerini yöneten satış temsilcilerini karmaşıklığa yöneltebilir hem de değerlendirmeyi
zorlaştırabilir. Bu nedenle de çalışmanın sonunda T ve A değişkenlerini birleştirerek X adını
verdiğimiz kalite değişkenini modele eklemek, en azından kombinasyon sayısını daha aza
indirmemize hem de daha doğru kalite takip edebilmemize olanak sağlamıştır. X değişkeni
üstte detaylı belirtilen T ve A metriklerinin bir kombinasyonu olarak hesaplanmış ve belirli
bir ağırlıklandırma ile modele dahil edilmiştir. [12]
3. DEĞERLENDİRME
Değerlendirme adımında, önerilen iş modelinin hangi iş hedeflerini karşıladığı değerlendirir ve bu modelin neden verimli olduğu konusu belirlenir. Bu çalışmanın kapsayabileceği
en belirgin amaç; satış, pazarlama ve fiyatlama stratejileri geliştirmektir. Yapılan çalışmadan
yola çıkılarak birçok farklı strateji geliştirilebilir. Bu, şirketin satış ve pazarlama departmanı
tarafından uzman bakış açısı temelinde yapılmalıdır. Geliştirme adımı değerlendirme sonuçları ile başlar ve verilerin konuşlandırılması için bir strateji ile sonuçlanır.
Bu noktada müşteri gruplarının adlarına isim atamak yararlıdır bunlardan birkaç tanesi, şu
şekildedir.
En İyi Müşteriler: RFM-X için yakın bir zaman diliminde, çok sık satın alan ve
yüksek hacimli işlemler gerçekleştiren, getirdiği çekler açısından kullandırım oranı yüksek
olan, geldiği güne göre kullandırım yaptığı günlerin oranı fazla olan müşteriler bizim için
5-5-5-5 puanına sahip olan müşterilerdir.
243
Yüksek Harcamalı Yeni Müşteriler: Bu grup 5-1-5, 5-1-4 puanlarına sahip olan
müşterilerden oluşmaktadır. Bunlar az işlem yapan fakat çok yakın zamanda gelmiş ve çok
fazla para girişi yapılan işlemler gerçekleştiren müşterilerdir. Bu grupta X metriği
değişkenlik gösterebilir.
En Az Harcamalı Aktif Müşteriler: Bu grup 5-5-1-5, 5-5-2-4 puanlarına sahip
müşteriler, çok yakın zamanda ve sıklıkla işlem yapan fakat az para harcayan müşterilerdir.
Kaybedilen En İyi Müşteriler: Bu grup 1-5-5-5, 1-5-4-5, 1-4-4-5, 1-4-5-5,
1-5-5-4, 1-5-4-4, 1-4-4-4, 1-4-5-4 puanlarına sahip müşterilerdir. Bu puanlara sahip
müşteriler sık işlem yapan, çok fazla para girişi yapılan işlemler gerçekleştiren fakat son
zamanlarda gelmeyen müşterilerdir.
4. KONUŞLANDIRMA
Bu aşamada model gerçek hayat içinde kullanıma geçirilir.
Konuşlandırmanın planlanması aşamasında modelin veya sonuçların kullanılabilmesi için yapılması gerekenler planlanır.
Gözlemlemenin ve bakımın planlanması aşamasında gözlemleme ve bakım işlemleri, sistemin sağlıklı çalışması için planlanır.
Nihai raporun oluşturulması aşamasında proje lideri ve ekibi proje sonuçlarını
ilgililer için raporlar.
Proje değerlendirilmesi aşamasında proje neyin doğru neyin yanlış yapıldığı ve
nelerin daha iyi yapılabileceği açısından değerlendirilir.
KAYNAKÇA
[1]
CRM Integration Marketing Strategy and Information Technology by William G. Zikmund.
[2]
Yrd. Doç. Dr. Fazlı YILDIRIM, CRM Müşteri İlişkileri Yönetimi, Abdullah BOZGEYİK ,Rekabet
Avantajı İçin Müşteri İlişkileri Yönetimi.
[3]
Pang, S., and Gong, J. (2009). C5.0 Classification Algorithm and application on ındividual credit
evaluation of banks. System Engineering-Theory&Practice, 29(12), 94-104.
[4]
Mustafa Akça, http://mustafaakca.com/rfm-nedir/
[5]
RFM Skorlama Nedir?, Onur Boyar, https://medium.com/data-science-tr/rfm-skorlama-nedir323f9f742e86.
[6]
CRISP Nedir? CRISP Sürecinde Kullanılan 6 Aşama, http://blog.euromsg.com/crisp-nedir-crisp-surecindekullanilan-6-asama/
[7]
Khajvand, M., Zolfaghar, K., Ashoori, S. and Alizadeh, S. (2011). Estimating customer lifetime value
based on RFM analysis of customer purchase behavior: Case study. Procedia Computer Science, 3, pp.5758.
[8]
Prof. Dr. Remzi ALTUNIŞIK, http://altunr.sakarya.edu.tr/tr/apersonel/akademik
[9]
Sadi Evren SEKER, Istanbul Sehir University, Department of Management Information Systems, Turkey.
[10] Zero Defections: Quality comes to service., Reichheld & Sasser. Harvard Business review. 1990.
[11] Rob Evans, Mining Your Warranty Data Using RFM Analysis, 28 November 2012.
[12] Uğur Özmen, https://ugurozmen.com/tag/rfm
244
Konkordato Skorkart Çalışması
Özlem TAZEGÜL1
1
Tam Faktoring A.Ş.
ÖZET
Günümüzde değişen ve değişmekte olan ekonomik koşullar tüm işletmeler için büyük önem arz
etmektedir. Özellikle son dönemde sürekli dalgalanan döviz kuru ve faiz oranları, ticari işletmeleri
derinden etkilemektedir. İşletmelerin en önemli problemi, yüksek borçlanma ve bu borçlanmayla
yaşamaktan çok nakit akış döngüsünün sekteye uğramasıdır. Bu durum son dönemde küçük ve orta
boyutlu işletmelerin (KOBİ) yanısıra, uzun süredir faaliyet gösteren büyük işletmeleri de
etkilemektedir. Konkordato tanımı tam da bu dönemde önem kazanmaktadır.
Konkordato dürüst bir borçlunun kanunda öngörülen alacaklı çoğunluğunun rızası üzerine verilen
mahkeme kararı çerçevesinde, borçlarını kısmen veya vadelerle ödemesine imkan tanıyan bir
kurumdur. Dürüst borçluların iflas etmesini engellemekte veya haciz yoluyla takiplerden korunmasını
sağlamaktadır. Borçlunun iflas etmesindense alacaklıların, alacaklarını tahsil edebilmelerine imkan
vermektedir. Konkordato mühletleri boyunca alacaklıların borçluya karşı takip başlatamaması ve
başlamış takiplere devam edilmemesi imkanları konkordatoya olan ilgiyi arttırmaktadır.
Yaşamakta olduğumuz kriz döneminde Tam Faktoring ve Tam Ar-Ge Merkezi olarak amacımız;
konkordatoyu anlamak, konkordato ilan eden firmaları analiz edebilmek, risk değerlendirmesi
yapabilmek ve konkordato ilan etme ihtimali olan firmaları tespit etmektir. Bu çalışmada denetimli
öğrenilmiş bir model olan lojistik regresyon analizi kullanılmaktadır.
Anahtar kelimeler: Konkordato, iflas erteleme, KOBİ, lojistik regresyon
The Study of Concordat Skorkart
ABSTRACT
Non-stable and continuously changing today’s economic conditions are one of the most important
subject for the business organizations. The recent fluctuations in the exchange and interest rates deeply
affect the companies. The biggest problem of the companies is cash-flow cycle break caused by high
loan amounts. This situation started to affect the large companies beside the small and middle size
companies (SME). It is just very important to understand the Concordat term in such a chaotic time.
Concordat is a process in which trusted borrowers legally try to get a conclusion about restructuring
their debt’s payment type and amount with the majority of their lenders. Concordat process keeps the
trusted borrowers away from bankruptcy and being distrained. It also allows the lenders to collect some
of their loans instead of the bankruptcy of the borrower company. Since all loans collection methods are
in freeze during concordat process, interest to concordat process is very high.
In this crisis period, as the Tam Faktoring AR-GE team, our mean target is to understand
concordat, to analyze companies with concordat, to do risk evaluation and to identify the companies
with the possibility of the concordat. We are going to use the logistic regression analyze method
which is a supervised learning model.
Key words: Concordat, bankruptcy postponement, SME, logistic regression
245
1.
Giriş
1.1 Türkiye Ekonomisine Genel Bakış
Türkiye ekonomisi özellikle 2000’li yılların başından itibaren her ne kadar dalgalı bir
ekonomi olarak görülse de büyüme eğiliminde olan, dönem dönem yaşanan krizlerle sektelere uğrayan, hızlı yaşayan, hızlı aksiyon alan ve hızlı dönüşen bir ekonomi olarak tanımlanabilir. Genel anlamıyla pozitif ve büyümeye eğilimli olan ekonomimiz, 2009 yılında karşı
karşıya gelinen kriz, 2016 yılında global ölçekte yaşanan durgunluk, jeopolitik ve siyasi
gerginlikler ile yakın coğrafyamıza hakim olan savaş, darbe girişimi ve terör olaylarının
etkisi ve son olarak da 2018 yılında doların yükselişiyle birlikte piyasada durgun ve kararsız
dönemler yaşanmıştır. Bütün bunlara önlem olarak, 2016 yılı sonrasındaki süreçte likiditeyi
arttırmak ve finansmana erişimi kolaylaştırmak amacıyla bir dizi ekonomik tedbir ortaya
konulmuş ve özellikle TOBB Nefes kredisi, KOSGEB ve KGF kaynaklarıyla likidite ihtiyacı
giderilmiştir. Ancak Ağustos 2018’de yaşanan, KOSGEB ve KGF kaynaklarının doğru kullanılmaması, yatırıma dönmemesi, üretime yönlendirilmemesi, kalıcı olmaması, seçim ekonomisi (2017 ve 2018 başı, global etkenler) ve politik durumlar gibi piyasa belirsizliklerinden kaynaklı olarak meydana gelen piyasadaki kararsızlıklar ve yaşanan nakit akışındaki
aksamalar, hükümeti konkordato konusunda yeni düzenleme yapmaya yönlendirmiş ve Mart
2015’te güncel kanun çıkartılmıştır. Ardı ardına gelen konkordato haberleri, özellikle dövizle
borçlanan firmaları ve Türkiye’deki büyük firmaları vurmuş ve birçok Türkiye devi borçlarını ödeyemeyerek, konkordato ilan eder hale gelmiştir.
1.2 Konkordato ve İflas Erteleme Tanımlarına Genel Bakış
Konkordato kurumu, icra-iflas kanununda uzun yıllardır var olan bir kavramdır. Peki biz
bu kavramı neden son zamanlarda duymaya başladık? İcra-iflas kanununda şimdilerde sıklıkla bahsi geçen konkordato kavramı yerine iflas erteme kavramı daha fazla uygulanmaktaydı.
Normal şartlarda, borçlarını ödeyemeyecek duruma gelmiş şirket iflasını vermek ve kurulacak olan iflas masasında, alacaklılarına mal varlığı hisselerini satarak ödeme yapmak
zorundadır. Bu noktada iflas erteleme; mevcut nakit akışında sıkıntsı olup borçalarını ödeyemeyecek durumda olan şirketlerin, işleri devam ederken, mal varlıklarına yasal takip süreciyle dokunulmaksızın borçlarını belirli bir faizle orta vadede ödemesidir. Açılan mahkemede, başvuran şirketin mali durumu kurtulabilir bulunursa, iflas ertelemeye karar verilebilmektedir.
Konkordato kavramı ise, mali durumu bozulmuş bir şirketin, borçlarını belli bir oran ve
vadede ödemesine ilişkin olarak, alacaklıları ile yaptığı ve mahkemece onaylanan bir anlaşmadır. Diğer bir deyişle, borçlarını ödeyemeyecek hale gelen bir şirketin, alacaklılarından
246
vade veya indirim talebiyle yeni bir ödeme planlamasıdır. Konkordato ilanı şirketlerin, makul bir zaman aralığında sağlıklı bir ödeme planı ile nakit akışlarının dengede tutularak varlıklarını sürdürmelerini sağlamaktadır.
Kanunen; adi konkordato, iflastan sonra konkordato ve malvarlığının terki suretiyle konkordato olmak üzere 3 çeşit konkordato bulunmaktadır. Burada bahsi geçen ve Türkiye gündeminde son zamanlarda sıklıkla adını duyuduğumuz konkordato tanımı ise adi konkordato’dur. [1]
1.3 Yasal Düzenleme ve Değişiklikler
Konkordato kavramı, iflas ertelemenin OHAL kapsamında durdurulmasından sonra, icraiflas kanunun 285-309. maddeleri arasında düzenlenmesi ile birlikte 28 Şubat 2018 tarihinde
TBMM’de kabul edilip 15 Mart 2018 tarihinde Resmi Gazete'de yayımlanarak yeniden düzenlenmiş haliyle daha çok hayatımıza girmiştir. Düzenlemenin en büyük etkisi, iflas ertelemenin tamamen hayatımızdan çıkmış olmasıdır.
Yasanın gerekçesinde; … iflasın ertelenmesi kurumu, iflas amacının gerçekleştirilmesi
konusunda isteneni verememiştir. İflasın ertelenmesi durumunda alacaklıların herhangi bir
şekilde söz sahibi olamaması, sürecin borçlu ve mahkeme arasında yürütülmesi ve yaşanan
yargılama sorunları birlikte değerlendirildiğinde bu kurumun tamamıyla yürürlükten kaldırılması ve yerine alacaklılar ile borçlunun bir müzakere sonrasında anlaşmaları ve bu anlaşmanın mahkemece tasdiki esasına dayanan konkordato kurumunun daha etkin ve aktif bir
şekilde kullanılması ticari ve sosyal hayat bakımından bir ihtiyaç olarak görülmüştür” denilmektedir. Yeni yasayla, iflas ertelenme kurumu tümüyle ortadan kaldırılmış buna karşın
konkordato sisteminin daha kolay işleyebilecek bir yapıya kavuşturulması amaçlanmıştır.
1.3.1. Değişiklikler
Ana hatlarıyla inceleyecek olursak; öncesinde başvuru icra mahkesine yapılırken, yeni
düzenlemeyle asliye ticaret mahkemesinden talepte bulunulmaktadır. Başvuru sırasında talep
edilen belgeler daha çok detaylandırılmış olup, öncesinde konkortado ilanına itiraz halinde
süre verilirken, yeni düzenlemede belgeler eksiksiz ise önce geçici süre tanımlanmakta (izlemek amacıyla) bu süre 3 ay olup 6 ay ya da daha uzun süreye de yayılabilmektedir. Bu
süre üzerine ise konkordatonun başarıya ulaşacağına kesin kanaat getirilirse 1 yıllık kesin
süre verilmektedir. Kontrol noktalarında da, özellikle kötüye kullanımı engellemek amacıyla
detaylandırmalar getirilmiştir. Konkordato projesi için aranan çoğunluk; kaydedilmiş olan
alacaklıların ve alacakların yarısının- veya- kaydedilmiş olan alacaklıların dörtte birini ve
alacakların üçte ikisini aşan bir çoğunluk tarafından imza edilmesidir.
Yeni yasa ile getirilen en önemli değişikliklerin detay listesi aşağıda sıralanmıştır.
Tacir olmayanların konkordato talep edebilmesi kabul edilmiştir.
247
İcra mahkemesi yerine asliye ticaret mahkemesi görevlendirilmiştir. Yasanın
yürürlüğe girmesi ile birlikte, her türlü konkordato işleminde asliye ticaret mahkemeleri
görevli olacaktır.
Konkordato sisteminde daha önce yer almayan geçici mühlet kavramı ortaya
çıkmıştır. Yeni düzenleme uyarınca, konkordato talebi üzerine mahkeme, geçici mühlet
kararı verip, gerekli gördüğü tedbirlerin alınmasına karar verebilecektir.
Mühletin sözleşmeler bakımından sonucu olarak, sözleşmelerde borçlunun
konkordato talebinde bulunmasının sözleşmeye aykırılık teşkil edeceğine, haklı fesih sebebi
sayılacağına yahut borcu muaccel hale getireceğine ilişkin hükümler mühlet kararı içinde
uygulanmayacaktır. Ayrıca borçlu, taraf olduğu sürekli borç ilişkilerini, komiserin uygun
görüşü ve mahkemenin onayını aldıktan sonra feshedebilecektir.
Daha önce konkordato uygulamasında yer almayan alacaklılar kurulu, konkordato
sürecinin daha doğru ilerlemesini sağlamaya çalışacak bir yapı olarak karşımıza çıkmaktadır.
Yeni yasa ile konkordato projesinin tasdiki için farklı bir alacaklı ve alacak oranı
getirilmiştir. Buna göre projenin tasdiki için; kaydedilmiş olan alacaklıların (adet olarak 1/2)
ve alacakların yarısı (tutar olarak 1/2) veya kaydedilmiş olan alacaklıların dörtte biri (adet
olarak 1/4) ve alacakların üçte ikisini (tutar olarak 2/3) aşan bir çoğunluk tarafından kabul
edilmiş olması gerekmektedir.
Konkordato sürecinin belirli bir süre içinde sonuçlandırılması şartı getirilmiştir.
Buna göre, bir borçlu hakkında konkordato talep edilmesi durumunda: 5 ay (3 ay + 2 ay
ilave) geçici mühlet, 1.5 yıl (1 yıl + 6 ay ilave) kesin mühlet ve konkordato tasdiki için ilave
altı (6) ay olmak üzere toplam 2 yıl 5 aylık süre içinde konkordatonun sonuçlandırılması
gerekmektedir. [2]
1.4 Faktoring ve Proje İhtiyacını Doğuran Faktörler:
1.4.1 Faktoring ve Tam Faktoring:
Faktoring: firmaların mal ve hizmet satışlarından doğmuş veya doğacak vadeli ve faturaya dayanan alacaklarının (çek, senet) faktoring şirketi tarafından temlik alınması yoluyla,
finansman, garanti ve tahsilat hizmetlerinin sunulduğu bir finansal kredi üründür. [3]
Değerlendirme yapılırken, banka kredilerinden farklı olarak sadece müşteri değil alacak
kalitesi de (borçlu) değerlendirilerek işlem yapılır. Faktoring işlemi özünde
248
Müşteri bulmak,
Doğru ve hızlı risk değerlendirmesi yapmak,
Doğru fiyatlama yapmak,
İşlemi hızlı ve hatasız sonuçlandırmak,
İşlem sonrası etkin risk takibi yapmak,
Sorunlu kredilerin tahsil edilmesini sağlamak gibi esaslardan oluşmaktadır.
Tam Faktoring, işletme sermayesine ihtiyaç duyan esnaf ve KOBİ'lere finansman desteği
sağlamak amacıyla BDDK'dan aldığı izin ile Haziran 2012'de kurulmuştur. Tam
Faktoring’in ödenmiş sermayesi 117.320.442 TL olup Vector Yatırım Holding’in %100
iştirakidir. EBRD (Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası) Vector Yatırım Holding’in %9,5
hissedarıdır. Kurulduğu günden bugüne kadar yaklaşık 60.000 KOBİ'ye çözüm hizmeti sunan Tam Faktoring, aktif müşteri sıralamasında sektöründe birinci sırada yer almaktadır.
Bünyesinde bulundurdurduğu AR-GE merkeziyle, her an hem bünyesine hem de sektöre
yenilik katmak için çalışmalara devam etmektedir. [4]
1.4.2 Neden Konkordato Tahmini?:
Piyasanın dalgalandığı ve özellikle öncesinde TOBB Nefes kredisi, KOSGEB ve KGF
kredileri ile likiditesi artmış piyasa koşullarından çıkıldığı ve/veya etkisinin iyice azaldığı bu
dönemde, piyasada sürekli konuşulan Konkordato ile ilgili bir tahmin çalışması yapılması
çok büyük önem kazanmıştır. Konkordato ilan eden ve ilan etme ihtimali bulunan firmaların
tespiti şirket riskliliği ile risk ölçüm ve yönetimi açılarından oldukça önemlidir. Elbette ki
Tam Faktoring bünyesinde bulunan Krediler departmanı (tahsis, istihbarat ve izleme) sürekli
ve anlık olarak bu tür firmaları analiz etmekte ve hızlı şekilde değerlendirip aksiyon almaktadır. İşte bu noktada da bu analizlerin sürekli ve otomatik olarak yapılması çok büyük önem
arz etmektedir. Öğrenilmiş denetimli bir model olan logistic regresyon yardımı ile kurulan
model, en basit şekliyle piyasada konkordato ilan eden firmaları öğrenmiş ve anlamlı bağımsız değişkenleri kullanarak, bu firmalara benzeyen firmaları %95’in üzerinde bir güvenle
tahmin edebilmektedir. Yapılan tahminleme sonucunda hem içeride riski bulunan müşteri ve
keşidecileri detaylı incelemek hem de yeni başvurularda doğru sonuç elde edilmesi planlanmaktadır.
Eylül sonu itibariyle Tam Faktoring yaklaşık 18.000 aktif müşterisi ve 31.000 aktif keşideci riski bulundurmaktadır. Günlük 3.000’i bulan başvuru sayısı düşünüldüğünde, bu yükseklikteki müşteri keşideci adetlerini insan gözüyle tek tek incelemek imkansızdır. Amacımız; hem portföyümüzde riski bulunan keşidecileri hızlı ve doğru şekilde analiz edebilmek
hem de anlık iş akışında hızlı ve doğru kararlar verebilmektir. Sonraki bölümde de detaylandırılacağı gibi, kurulan model sonucunda tüm portföydeki müşteri ve keşidecilerin toplu
olarak incelenmesi sağlanmış ve model anlık olarak çalıştırılark tüm iş akışına hızlı bir şekilde entegre edilimiştir. [5]
2.
Veri İçeriği
Risk raporu ve çek raporu verileri ile geçmişte konkordato ilan eden firmaların bilgisini
içeren, 175 değişken ve 464,820 satırdan oluşan veri kullanılmaktadır. Geçmişte konkordato
ilan eden firmalar veride 1, konkordato ilan etmeyen firmalar 0 olarak kodlanarak hedef
249
değişken oluşturulmuştur. Lojistik regresyon analizi kullanılarak gelecekte hangi firmaların
konkordato ilan edeceği tahminlemeye çalışılmıştır.
Risk Raporu: Keşidecilere ait banka kredi durumunu – farklı kredi tiplerine göre limit,
risk ve gecikme bilgilerini – içermektedir. [6]
Çek Raporu: Keşidecilerin geçmiş dönemlere ait çek ödeme performansları ve çek
ödeme alışkanlıkları ile gelecekte ödemekle yükümlü bulunduğu çeklerin dönemleriyle ilgili
bilgileri içermektedir. Çek raporu, risk raporundan farklı olarak, kişinin ya da kurumun finans sektörü dışındaki piyasaya yönelik olarak borçlarını da göstermektedir. [7]
2.1 Yöntem
Lojistik regresyon analizi kullanılmıştır. Denetimli öğrenilmiş bir model olan lojistik regresyon analizi sınıflandırma ve bağımlı-bağımsız değişkenler arasındaki ilişkileri incelemek
için tanımlanmıştır. [8]
2.1.1
Lojistik Regresyon Analizi
Doğada gözlenen olayların ve oluşumların bazıları ikili biçimde bazıları üçlü biçimde,
bazıları ise çok sınıflı kategorik veya sıralı ölçekli değerler olarak belirlenebilmektedir.
(Özdamar, 2004: s.589–590) Bağımlı değişkenin ikili – nominal ölçekli - biçimde olduğu,
bağımlı ve bağımsız değişken ayrımının yapıldığı çok değişkenli bir modelde lojistik regresyon analizi tercih edilebilir ve sınıflandırma amacıyla düşünülebilir.
Regresyon analizi bir bağımlı değişken ile bir bağımsız (basit regresyon) veya birden
fazla bağımsız (çoklu regresyon) değişken arasındaki ilişkinin matematiksel bir ifadeyle
açıklanmasıdır. Değişkenlerden birindeki bir birimlik değişimin bağımlı değişkene olan etkisini sayısal olarak gösterir. Yi = β0 + β1Xi + εi basit regresyon modelinde parametrelerin
tahminininde En Küçük Kareler ve En Çok Olabilirlik teknikleri kullanılmaktadır. Hata terimlerinin normal dağılım göstermesi varsayımı altında En Çok Olabilirlik tekniği kullanırken, hata terimlerinin normal dağılım göstermesi varsayımı söz konusu olmadığında En Küçük Kareler tekniği kullanılmaktadır. Burada hata terimi (ε) regresyon doğrusu ile gözlem
noktaları arasındaki fark olarak adlandırılır.
Basit Doğrusal Regresyon modelinin varsayımlarına bakıldığında; hata terimlerinin beklenen değeri Ε(εi) = 0 ve sabit varyanslı Var(εi) = ² olmalı yani hata terimleri normal ε
~N(0, ²) yaklaşımıyla dağılmalı, cov(εi, εj)=0 hatalar ilişkisiz olmalıdır. Bağımlı değişkenin
nominal ölçekli olması durumunda En Küçük Kareler (EKK) yöntemiyle elde edilen tahminler yetersiz kalmaktadır. Yani; elde edilen varyanslar minimum değildir. Bağımlı değişken normal dağılıma uymayacaktır. Hata terimleri normal ε ~N(0, ²) yaklaşımıyla dağılmayacaktır. Böylece En Küçük Kareler tekniğiyle elde edilen tahmin ediciler en iyi, doğrusal ve
sistematik hatasız tahmin ediciler olamayacak ve regresyon denklemi elde edilse de fonksi250
yon parametrelerinin normal dağılım özelliklerinden yararlanılarak hipotez testleri yapılamayacak ve güven aralıkları oluşturulamayacaktır. Gereksiz hiçbir bağımsız değişken modelde yer almamalıdır ve bağımsız değişkenler ile bağımlı değişkenler arasındaki ilşki doğrusal olmalıdır. Ancak bağımlı değişkenin ikili veya çoklu kategorik olması durumunda bu
varsayımlar sağlanmayacak ve doğrusal regresyon analizi kullanılamayacaktır. Bu durumda
lojistik regresyon analinizinin kullanılması uygun olacaktır. [9]
Lojistik regresyon modelinde Pi, X’e bağlı olarak Y’nin gerçekleşip gerçekleşmeme olasılığıdır.
Şekil 1. Lojistik Regresyon Eğrisi
Yukarıdaki grafikte olasılık sıfırdan bire doğru büyürken logit fonksiyonu −∞ ile + ∞ arasında değerler almaktadır. Modelin bağımlı (Yi) ile bağımsız(Xi) değişkeni arasında doğrusal bir ilişki olduğu halde, olasılıklarla (Pi) bağımlı değişken (Yi) arasında ilişki doğrusal
değildir. X1 bağımsız değişkeni + ∞ yaklaşırken lojistik eğrisi 1’e, −∞ yaklaşırken lojistik
eğris 0’a yaklaşmaktadır. Bağımsız değişkenlerle olasılıklar arasındaki ilişkiyi veren fonksiyona bağlantı fonksiyonu adı verilir. [10]
2.2 Uygulama
Çalışmada risk raporu ve çek raporlarının ham verisi ile veriye daha sonra eklenen ve keşidecilerle ilgili değişkenlerin, bazılarını içeren oran değişkenleri de kullanılmıştır. Çalışmaya başlamadan önce yapılan veri analizinde betimleyici istatistikler incelenmiş olup, konkordato ilan eden firmaların büyük çoğunluğunun tüzel ve çok büyük firmalardan oluştuğu
bulgusuna rastlanmıştır.
251
Tablo 1. Konkordatonun Firma Tipine Göre Dağılımı
Tablo 2. Konkordatonun Keşideci Boyutuna Göre Dağılımı
Tablo 1’e bakıldığında; konkordato ilan eden keşideciler ile konkordato ilan etmeyen keşidecilerin, tüzel ya da şahıs firmaları olmalarına göre dağılımları görülmektedir. Konkordato ilan eden tekil keşidecilerin %97.9’u konkordato ilan etmiştir.
Tablo 2’ye bakıldığında ise; konkordato ilan eden keşideciler ile konkordato ilan etmeyen
keşidecilerin boyutlarına göre dağılımlarının adetleri görülmektedir. Konkordato ilan eden
tekil keşidecilerin %91.9’u konkordato ilan etmiştir.
Bu nedenle çalışmaya tüzel ve büyük firmaların bilgileriyle devam edilmiştir. Bu bölümden sonraki tüm analiz ve scorecard çalışmalarında, belirlenen tip ve boyuttaki firmalarla
çalışılmıştır.
252
Tablo 3. Risk Raporu Değişkenleri
Tablo 4. Çek Raporu Değişkenleri
1
2
3
DEĞİŞKENLER
TKKURUMSAYISI
TKILKKREDIKULLANDIRIMTARIHI
TKSONKREDIKULLANDIRIMTARIHI
1
2
3
4
5
6
7
TKGECIKMEDEKIHESAPSAYISI
TKGECIKMISBAKIYETOPLAMI
TKTOPLAMLIMIT
TKTOPLAMRISK
4
5
6
7
8
TKTOPLAMNAKDILIMIT
8
9
TKTOPLAMNAKDIRISK
9
10
TKGAYRINAKDILIMIT
10
11
12
TKGAYRINAKDIRISK
TKTOPLAMDIGERLIMIT
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
TKTOPLAMDIGERRISK
TKTAKHESBILBULFINKRMSAY
TKTAKIPALRISKTOPLAM
TKGUNCELKREDIBAKIYESITOPLAMI
TKENYAKINTAKIPTARIHI
TKENESKITAKIPTARIHI
TKENGUNCELLIMITTAHSISTARIHI
BKSONKREDIKULLANDIRIMTARIHI
BKKURUMSAYISI
BKKREDILIHESAPSAYISI
BKTOPLAMLIMIT
BKTOPLAMRISK
BKGECIKMEDEKIHESAPSAYISI
BKGECIKTIRDIGIBAKIYETOPLAMI
BKMEVCUTENUZUNGECIKMESURESI
BKTAKIPBILBULKRMSAY
BKTAKIBIDEVAMEDENKREDISAYISI
BKTOPLAMTAKIPBAKIYESI
BKENESKITAKIBEALINMATARIHI
BKKREDINOTU
BKKREDINOTUSEBEPKODU1
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
DEĞİŞKENLER
CEKENDEKSI
ACIKCEKADEDI
TOPLAMVADELICEKADEDI
SISTEMEDONMEYENCEKADED
I
TOPLAMCEKSAYISI
TOPLAMODENMISCEKSAYISI
TOPLAMODENMISCEKTUTARI
KARSILIKSIZBTURUTOPLAMC
EKSAY
KARSILIKSIZBTURUTOPLAMC
EKTUT
KARSILIKSIZKTURUTOPLAMC
EKSAY
KARSILIKSIZKTURUTOPLAMC
EKTUT
IBRAZEDILENILKCEKINTARIHI
IBRAZINDAODENENENSONCE
KINTARIH
ILKKARSILIKSIZTARIHI
SONKARSILIKSIZTARIHI
SONAYODENENCEKSAYISI
SONAYODENENCEKTUTARI
SONAYBTURUCEKSAYISI
SONAYBTURUCEKTUTARI
SONAYKTURUCEKSAYISI
SONAYKTURUCEKTUTARI
SON3ODENENCEKSAYISI
SON3ODENENCEKTUTARI
SON3BTURUCEKSAYISI
SON3BTURUCEKTUTARI
SON3KTURUCEKSAYISI
SON3KTURUCEKTUTARI
SON12ODENENCEKSAYISI
SON12ODENENCEKTUTARI
SON12BTURUCEKSAYISI
SON12BTURUCEKTUTARI
SON12KTURUCEKSAYISI
SON12KTURUCEKTUTARI
253
Tablo 3. Risk Raporu Değişkenleri
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
254
DEĞİŞKENLER
BKKREDINOTUSEBEPKODU2
BKKREDINOTUSEBEPKODU3
BKKREDINOTUSEBEPKODU4
BKEXCLUSIONCODE
TKTOKLEASINGBILDIRIMDONEMI
TKTOKLEASINGKREDILIMITI
TKTOKLEASING_1_12_AY_VADELI
TKTOKLEASING_12_24_AY_VADELI
TKTOKLEASING_24_AY_VADELI
TKTOKLEASINGFAIZREESKONTKOMISY
TKTOKLEASINGFAIZTAHAKKUKKOMISY
TKTOKLEASINGCALBANVEDIGERKRM
TKTAKLEASINGBILDIRIMDONEMI
TKTAKLEASINGKREDILIMITI
TKTAKLEASING_1_12_AY_VADELI
TKTAKLEASING_12_24_AY_VADELI
TKTAKLEASING_24_AY_VADELI
TKTAKLEASINGFAIZREESKONTKOMISY
TKTAKLEASINGFAIZTAHAKKUKUKOMIS
TKTAKLEASINGCALBANVEDIGKRM
TKTAKFAKTORINGBILDIRIMDONEMI
TKTAKFAKTORINGKREDILIMITI
TKTAKFAKTORING_1_12_AY_VADELI
TKTAKFAKTORING_12_24_AY_VADELI
TKTAKFAKTORING_24_AY_VADELI
TKTAKFAKTORINGFAIZREESKONTKOMI
TKTAKFAKTORIGNFAIZTAHAKKUKUKOM
TKTAKFAKTORINGCALBANVEDIGKRM
TKTOKFAKTORINGBILDIRIMDONEMI
TKTOKFAKTORINGKREDILIMITI
TKTOKFAKTORING_1_12_AY_VADELI
TKTOKFAKTORING_12_24_AY_VADELI
TKTOKFAKTORING_24_AY_VADELI
TKTOKFAKTORINGFAIZREESKONTKOMI
TKTOKFAKTORIGNFAIZTAHAKKUKUKOM
TKTOKFAKTORINGCALBANVEDIGKRM
BBENOTU
BBE_ACIKLAMA_KODU
Tablo 4. Çek Raporu Değişkenleri
DEĞİŞKENLER
3.
Özellik Seçimi
Özellik seçimi (feature selection), orijinal veri setini temsil edebilecek en iyi altkümenin
seçimi olarak tanımlanmaktadır. Özellik seçimi (diğer adıyla nitelik seçimi veya değişken
seçimi), kullanılan algoritmaya göre özellikleri değerlendirerek veri setindeki n adet özellik
arasından en iyi k adet özelliği seçme işlemidir
Özellik seçimi, ilgilenilen problem için en faydalı ve en önemli özellikleri seçerek veri
kümesindeki özellik sayısının azaltılmasını amaçlamaktadır. Özellik sayısının azaltılması
analiz sürecinde uygulamacıya birçok avantaj sağlamaktadır. Özellik seçme işleminin avantajları:
Özellik kümesinin boyutunu düşürür ve algoritma hızını arttırır,
İlgili olmayan ve gürültülü veriyi ortadan kaldırır,
Veri kalitesini geliştirir,
Veri kümesini daha basit bir şekilde tanımlanabilir, görselleştirilebilir ve anlaşılabilir
hale getirir,
Veri kümesini oluşturmak için gerekli olan veri toplama işleminde kaynak tasarrufu
sağlar,
Veri depolamak için gerekli olan hafıza miktarını azaltır,
Elde edilen modelin başarısını arttırır.
4.
Özellik Seçim Yöntemleri
4.1 Filtreleme Yöntemleri
Filtreleme yöntemleri veri madenciliğinde kullanılan en eski özellik seçim yöntemleri
olarak bilinmektedir. Bu yöntemlerde herhangi bir sınıflandırıcı kullanılmadan uzaklık, bilgi,
bağımlılık ve tutarlılık ölçümleri gibi istatistiksel ölçütlere dayalı fonksiyonlar yardımıyla
özellik seçimi yapılmaktadır. Benzer mantıkla çalışan bu yöntemlerde, veri kümesinde bulunan her bir özellik için değerlendirme fonksiyonu aracılığıyla bir değer (skor) hesaplanmakta
ve hesaplanan bu değerler içerisinde en yüksek değerlere sahip olan özellikler en iyi özellik
alt kümesine seçilmektedir. Takip eden alt bölümlerde yaygın olarak kullanılan filtreleme
yöntemlerine yer verilmiştir.
4.1.1
Fisher Skor
Fisher Skor yöntemi, her bir sınıf için özelliklere ait ortalama ve standart sapma
değerlerini kullanarak bir ilişki skoru hesaplar.
İki sınıfı birbirinden ayırmaya yardımcı olacak özellikler bulunmaya çalışan bu yöntem
ile özellik seçim işlemi, özelliklerin hesaplanan skorlara göre büyükten küçüğe doğru sıra255
lanmasının ardından en üst sıradan başlanarak istenilen sayıda özelliğin seçilmesi şeklinde
yapılmaktadır.
Fisher skorunun yüksek olması, ilgili özelliğe ilişkin iki sınıf arasındaki ortalama farkın
büyük olduğunu ayrıca ilgili sınıflardaki değerinde küçük sapmalarının olduğunu ifade etmektedir. Bu nedenle, iki sınıfı birbiriden en iyi ayıracak özellikleri seçmek için Fisher skoru
yüksek olan özellikler tercih edilmektedir.
4.1.2 t-Skor
t-Skor yöntemi, Fisher Skor yöntemine benzer şekilde özellikler için bir ilişki skoru hesaplar. t-Skor yönteminde, Fisher Skor yönteminden farklı olarak hesaplamaya sınıf örnek
sayıları da dahil edilir.
Fisher Skor yöntemine benzer şekilde çalışan bu yöntemle de özellik seçim işlemi, özelliklerin hesaplanan skorlara göre büyükten küçüğe doğru sıralanmasının ardından en üst
sıradan başlanarak istenilen sayıda özelliğin seçilmesi şeklinde yapılmaktadır.
4.1.3 Welch İstatistiği
Welch t-İstatistiği yöntemi, t-Skor yöntemine benzer şekilde her bir sınıf için özelliklere
ait ortalama, standart sapma değerleri ve sınıf örnek sayılarını kullanarak bir ilişki skoru
hesaplar.
Özellik seçim işlemi, en yüksek skora sahip özelliklerin seçilmesi şeklinde yapılmaktadır.
Fisher Skor, t-Skor ve Welch t-İstatistiği yöntemleri formülasyon açısından
benzerlikgösterdiğinden birbirlerine yakın sonuçlar vermektedirler.
4.1.4 Ki-Kare Testi
Gözlenen ve beklenen frekanslar arasındaki farkın anlamlı olup olmadığı temeline dayanan Ki-Kare testi sık kullanılan özellik seçim yöntemlerinden biridir. Yöntem, özellikler (X)
ile Y arasında ilişki olup olmadığını test edilmektedir. Yapılan test sonucunda, Y ile ilişkisi
olmadığı tespit edilen özellikler veri setinden çıkartılır.
Belirli bir sayıda özellik istenildiğinde, özelliklerin hesaplanan Ki-Kare değerine göre
büyükten küçüğe doğru sıralanmasının ardından en üst sıradan başlanarak istenilen sayıda
özelliğin seçilmesi şeklinde işlem yapılır.
4.1.5 Bilgi Kazancı
Y özelliğini tanımak için gereken bilgi ile X özelliği de kullanılarak Y özelliğini tanımak
için gereken bilgi arasındaki farkı gösteren Bilgi Kazancı (Information Gain) skorunun hesaplanmasında entropi modeli kullanılmaktadır. Entropi, bir sistemdeki belirsizliğin veya
tahmin edilemezliğin ölçüsü şeklinde ifade edilir.
256
Bilgi kazancı simetrik bir ölçüt olup ölçütte X gözlemlendikten sonra Y hakkında kazanılmış bilgi ile Y gözlemlendikten sonra X hakkında kazanılmış bilgi birbirine eşittir. Yöntemin zayıf yanı, daha fazla bilgiye sahip olmasa bile çok çeşitli değerlere sahip özellikler
lehine önyargılı şekilde sonuç vermesidir.
4.1.6 Kazanç Oranı
Kazanç Oranı (Gain Ratio) simetrik olmayan bir ölçüt olup, bilgi kazancının çok çeşitli
değerlere sahip özellikleri seçme eğiliminin önüne geçmek için kullanılmaktadır. Kazanç
Oranı 0-1 aralığında değer almaktadır. Oran 1'e eşit olduğunda X bilgisinin tamamen Y bilgisini tahmin edebildiğini, 0'a eşit olduğunda ise Y ile X arasında hiçbir ilişki gösterir.
4.1.7 Simetrik Belirsizlik Katsayısı
Simetrik belirsizlik katsayısı (Symmetrical Uncertainty), bilgi kazancının olumsuz yanını
giderebilmek için bilgi kazancını Y ve X'in entropi değerlerinin toplamına bölmektedir. Simetrik belirsizlik katsayısı da kazanç oranına benzer şekilde 0-1 aralığında değer alır. Simetrik belirsizlik katsayısı 1'e eşit olduğunda X bilgisinin tamamen Y bilgisini tahmin edebildiğini, 0'a eşit olduğunda ise Y ile X arasında hiçbir ilişki olmadığını gösterir.
4.1.8 Korelasyon Tabanlı Özellik Seçimi
Korelasyon tabanlı özellik seçimi (Correlation based Feature Selection- CFS), özellik alt
kümelerinin bilgi değerlerini ölçen bir fonksiyonun yanı sıra bir arama algoritması da kullanmaktadır. CFS'nin özellik altkümelerinin değerlerini ölçerken kullandığı yaklaşım her
özelliğin sınıf etiketini tahmin etmekteki başarısının yanı sıra aralarındaki iç korelasyon
değerlerini de dikkate almaktadır. Bu yaklaşım, iyi özellik altkümeleri ilgili sınıf ile yüksek
birbirleri ile düşük korelasyona sahip özelliklerden oluştuğu hipotezine dayanır.
4.1.9 Relief
Relief yöntemi, özelliklerin değerini aralarındaki bağımlılıkları ortaya çıkartmaya çalışarak bulmaktadır. Yöntem, ikili sınıflandırma problemlerinde özellik seçimi için kullanılmaktadır.
Yöntemin mantığı komşuluk algoritmalarına benzemekte olup, özelliğin bulunduğu örneğin ait olduğu ve olmadığı sınıflarda yer alan en yakın örnekleri ağırlıklandırarak çalışmaktadır. Relief algoritmasını oluşturan üç önemli bölüm aşağıdaki gibidir.
1. Aynı sınıfa sahip en yakın örnekteki ilgili özellik değeri ve farklı sınıfa sahip en yakın
örnekteki ilgili özellik değerinin belirlenmesi,
2. İlgili özelliğin ağırlığının hesaplanması,
3. Özelliklerin ağırlıklarına göre sıralanması ve belirli bir eşik değeri veren üstteki k adet
özelliğin seçilmesi
257
4.1.10 One-R
Basit bir özellik seçim algoritmasıdır. One-R algoritmasında, öncelikle eğitim veri setindeki her özellik için bir kural oluşturulmakta daha sonra oluşturulan her bir kural için sınıflandırma doğrulukları hesaplanmakta ve en az hatalı kurala ait özellik seçilmektedir.
One-R algoritma adımları kısaca sözel olarak aşağıdaki gibi ifade edilebilir.
Her bir özellik f için,
f nin etki alanındaki her v değeri için,
v değerine sahip f özellik örnek setini seç,
c = seçilen sette en sık rastlanan sınıf değeri,
herbir f özelliği için "f özelliği v değerini alıyorsa sınıfı c" kuralını ekle,
En yüksek sınıflandırma oranına sahip kuralı çıktı olarak üret.
4.2 Sarmal Yöntemler
Sarmal yöntemlerde, özellik seçimi için doğru sınıflandırma oranına bağlı olarak verimliliğin ölçüldüğü çeşitli öğrenme algoritmaları kullanılarak en iyi tahmin performansını gösteren özellikler seçilmektedir. Sarmal yöntemler, en iyi alt özellik kümesinin tespit edilmesinde filtreleme yöntemlerine göre daha başarılı olmasına karşın daha yüksek bir hesaplama
maliyetine sahiptirler. Takip eden alt bölümlerde yaygın olarak kullanılan sarmal yöntemlere
yer verilmiştir.
4.2.1 Ardışık İleri Yönde Seçim
Ardışık ileri yönde seçim (Sequential Forward Selection- SFS) yöntemi, Whitney tarafından önerilen basit ve etkili bir özellik seçim yöntemidir. SFS algoritması, boş bir özellik
kümesinden başlayarak her tekrarda daha önce eklenmemiş olan bir özelliğin kümeye eklenmesi ile en iyi özelliklere sahip alt kümeyi bulmayı amaçlamaktadır. Her bir özelliğin alt
kümeye dahil edilip edilmemesinde sınıflandırma başarısına olan katkısı dikkate alınır. Algoritma her tekrarda sadece bir tane özelliği alt kümeye ekleyip sınıflandırma oranında artış
olmayana kadar devam eder. Herhangi bir tekrarda seçilen özellik daha sonra alt kümeden
çıkartılamamaktadır.
4.2.2 Ardışık Geri Yönde Seçim
Ardışık geri yönde seçim (Sequential Backward Selection - SBS) yöntemi ilk olarak
Marill ve Green tarafından önerilmiştir. SBS algoritması, mevcut tüm özellikler içerisinden
özellik sayısını azaltarak, sınıflandırma başarısını maksimize edecek şekilde en iyi özelliklere sahip alt kümeyi bulmayı amaçlamaktadır. SFS algoritmasının tersi yönünde çalışan bu
algoritma, tüm özelliklerle işleme başlamakta ve sınıflandırma başarısında artış olmayana
258
kadar her adımda bir tane özelliği kümeden çıkartarak devam etmektedir. Seçim sürecinde,
özellikler bir kez kümeden çıkartıldıktan sonra kümeye tekrar dahil edilememektedir
4.2.3 L Ekle – R Çıkar
l ekle - r çıkar (plus l – minus r) yöntemi, ardışık ileri yönde seçim yönteminde kümeye
seçilen bir özelliğin bir daha kümeden çıkartılamaması veya ardışık geri yönde seçim yönteminde kümeden çıkartılan bir özelliğin tekrar kümeye dahil edilememesi sorununun belli
oranda giderilmesi amacıyla Stearns tarafından önerilmiştir. Algoritma, her adımda öncelikle
ileri yönde seçim yöntemiyle l adet özelliği alt kümeye eklemekte ve daha sonra geri yönde
seçim yöntemiyle r adet özelliği alt kümeden çıkartmaktadır.
4.2.4 Ardışık İleri Yönde Kayan Seçim
Ardışık ileri yönde kayan seçim (Sequential Forward Floating Selection- SFFS) yöntemi,
l ekle- r çıkar yöntemine alternatif olarak Pudil tarafından önerilmiştir. l ekle - r çıkar algoritmasında yer alan l ve r değerleri belirlenirken herhangi bir teorik yapı kullanılmadığından
elde edilen sonuç belirlenen alan l ve r değerlerine bağlı kalmaktadır. Bu sorunu giderebilmek adına ardışık ileri yönde kayan seçim algoritmasında alan l ve r değerlerini sabitlemek
yerine kayan bir yapı önerilmiştir. Bu sayede, özellik seçiminin herhangi bir adımında mevcut sınıflama başarısı daha yüksek bir değere ulaşıncaya kadar aynı yönde hareket edilir.
4.2.5 Ardışık Geri Yönde Kayan Seçim
Ardışık geri yönde kayan seçim (Sequential Backward Floating Selection- SBFS) yöntemi, Pudil tarafından ardışık ileri yönde kayan yöntemi ile beraber önerilmiştir. Yöntem,
ardışık ileri yönde kayan yöntemi ile aynı prensiplere sahip olup tersi yönde hareket etmektedir.
4.3 Gömülü Yöntemler
Gömülü yöntemler, yapısında hem sınıflandırma algoritması hem de özellik seçimi algoritmasını barındırdığından, sınıflandırma ve özellik seçme süreçlerini eşzamanlı olarak gerçekleştirirler. Gömülü yöntemler, tıpkı sarmal yöntemlerde olduğu gibi, filtreleme yöntemlerine göre daha yüksek bir hesaplama maliyetine sahiptir. Takip eden alt bölümlerde yaygın
olarak kullanılan gömülü yöntemlere yer verilmiştir. [11]
4.3.1 Karar Ağaçları
Sınıflandırma problemlerinde yaygın olarak uygulanan algoritmalardan biri olan karar
ağaçları özellik seçim işleminde de kullanılmaktadır. Özellik seçimi için karar ağacının yapımında farklı yöntemler kullanılmakta olup en popüleri ID3 algoritmasıdır. Algoritma, bir
özelliği seçme ve bu özelliğin değerlerine göre verilen örnek kümesini ayırma işlemini tekrarlanan bir süreç ve bir dizi eğitim kümesi aracılığıyla öğrenmektedir. Buradaki anahtar
259
soru sınıflandırmanın belirlenmesinde hangi özelliğin en etkili olduğu ve bu nedenle hangisinin ilk olarak seçileceğidir. Bu aşamada ID3 algoritması diğer özellikler içerisinden sınıflandırmada en ayırıcı niteliğe sahip özelliği seçmek için entropi kavramını kullanmaktadır.
Söz konusu algoritma adımları sözel olarak aşağıdaki gibi ifade edilebilir.
Her bir özellik için entropi değerini hesapla,
En düşük değerli entropiye sahip özellik değerine göre örnek kümesini böl,
Tüm özellikler bölünene veya diğer verilen durma kriteri sağlana kadar tüm alt küme
örnekleri için bu adımları tekrarla.
4.3.2 Destek Vektör Makineleri - Yinelemeli Özellik Elemesi
Destek vektör makineleri-yinelemeli özellik elemesi (Support vector machines-Recursive
feature elimination / SVM-RFE), bir çeşit geriye doğru özellik seçim yöntemidir. SVM-RFE
yöntemi sınıflandırma performansını optimize eden özellik alt kümesini bulmak için, öncelikle tüm özellikleri bir amaç fonksiyonuna bağlı olarak derecelendirmekte ve daha sonra en
düşük skora sahip özelliği özellik kümesinden çıkartmaktadır. Bu işlem en yüksek sınıflama
başarısı bulunana kadar devam etmektedir. SVM-RFE algoritmasının çalışma prensibi, SVM
sınıflandırıcısı ile eğitim işlemi yapıp, elde edilen sonuç ile özellik ağırlıklarını hesaplayarak
en düşük ağırlıklara göre özellikleri elemek üzerinedir. [12]
Lojistik Regresyon Analizi ve Sonuçları
Analizde bağımsız değişkenlerin modele eklenmesiyle bağımlı değişkenin varyansını
açıklamada önemli artış sağlayan değişkenleri belirleyerek bağımlı değişkeni açıklayacak en
iyi modelin bulunması amaçlanmıştır. Değişkenleri belirlemek için modelin hangi değişkenleri anlamlı bulduğuna, anlamlı bulunan değişkenlerinin doğrusal bir artış ya da azalış gösteren gruplar içerisinde toplanıp toplanmadığına, model grafiğine, KI (Eğri Uyumu) ve KR
(R²) değerlerine, birbirleriyle ilişkili olan değerlerin KI ve KR değerlerini etkilemesine dikkat edilmiştir. R² şeklinde ifade edilen açıklama miktarı, bağımsız değişkenlerin bağımlı
değişkeni açıklama yüzdesiyle tanımlanmaktadır. Bağımlı değişkeni iyi açıklayan 2 model
bulunmuştur.
Birinci Model ve Grafiği
Bu modelde, özellik seçimi (feature selection) yöntemlerinden biri olan ardışık geri yönde
seçim yöntemi ile 15 bağımsız değişkenle çalışılmış ve çalışma tamamlandığında 4 tanesi
anlamlı bulunmuştur. Bağımsız değişkenlerin bağımlı değişken olan konkordato ilan edilmesi üzerinde etkisini gösteren KI değeri %70, KR değeri %92’dir. 1’nci model sonucunda
konkordato ilan etme ihtimali %75’in üzerinde olan 38 firma tespit edimiştir. Konkordato
kavramının yeni yeni hayatımızda daha etkin rol oynadığı bu dönemde, her ne kadar öğreticili (supervised) bir teknik olan lojistik regresyon kullanılmış olsa da, analitik bir modelin
260
doğruluğunun tespiti büyük önem arz etmektedir. Hali hazırda model kurulduktan sonra
datanın %25, %10, %5 ve %1’lik kısımları için tes uygulanmış olsa da bu aşamada insan
gözünün tespiti de önemli olmaktadır. Bu nedenle tespit edilen 38 firma istihbarat ile paylaşılarak, modele istatistik bilgisinin yanında iş bilgisi değeri de katılmıştır.
Bu firmalardan 18 tanesinin konkordato ilan etmeyi gerektirecek finansallara sahip olmaya başladığına ve bu 18 firmadan birkaç tanesinin de kesin olarak konkordato ilan ettiğine
rastlanmıştır. Konkordato etme ihtimali olan firmaları bulmayı amaçlayan modellerden ilkinin başarı oranı 38 firma içersinde %47 olarak hesaplanmıştır.
Şekil 2.
Yukarıdaki grafik saptanan algılama eşiğinin doğru ve yanlış saptama arasında ne kadar
iyi olduğunu gösterir. Mavi çizgi ile gösterilen geçerlilik ölçütü, Y ekseine yaklaştıkça model iyileşir, X eksenine yaklaştıkça model kötüleşir. Bu noktada geçerlilik eğrisinin eğimi
kadar tahmin eğrisinin eğiminin de Y eksine yaklaşması önemlidir. Unutulmamalıdır ki;
hayatta hiçbir zaman %100 tahmin eden bir model bulunmamaktadır. Bu nedenle validation
ve estimation eğrilerinin her biri ya da her ikisi wizard ile kesişmez. (To good to be true)
Eğer kesişirse bu o modelin doğru tahmin ettiğini değil ezberlediğini göstermektedir.
İkinci Model ve Grafiği
Bu modelde de, özellik seçimi (feature selection) yöntemlerinden biri olan ardışık geri
yönde seçim yöntemi ile 15 bağımsız değişkenle çalışılmış ve çalışma tamamlandığında 4
tanesi anlamlı bulunmuştur. KI değeri %73, KR değeri %95’dir. 2’nci model sonucunda
konkordato ilan etme ihtimali %50 ve üzerinde olan 802 firma tespit edilmiştir.
261
Şekil 3.
2’nci modeldeki grafiğin ilk modeldeki grafiğe göre daha iyi olduğu, geçerlilik ölçütündeki
dalgalanmanın azaldığı, aynı şekilde 2’nci modele ait grafikteki tahmin eğrisinde de dalgalanmalarının azaldığı ve tahmin eğrisinin y eksinene yaklaştığı görülmektedir. Tüm bunların nedeni olarak kullanılan bağımsız değişkenlerin, konkordato ilan etme ihtimali olan bağımlı değişkeni daha iyi açıkladığı, KI ve KR değerlerinde artışına neden olduğu söylenebilir.
İlk model istihbarat ile paylaşılıp doğruluk oranı 18/38 olarak bulunduktan sonra çalışma
sonlandırılmıştır. Çalışma sırasında tekrar konkordato ilan eden firmaların datası target
variable’a girdi olarak eklenmiştir. Bu nedenle ikinci model çalışılmıştır.
KAYNAKÇA
[1]
https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-45782262
[2]
http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2018/03/20180315-28.htm
[3]
https://morfikirler.com/faktoring-nedir/
[4]
Pang, S., and Gong, J. (2009). C5.0 Classification Algorithm and application on ındividual credit evaluation
of banks. System Engineering-Theory&Practice, 29(12), 94-104.
[5]
Lee, K, C, Han, I, ve Kwon, Y. (1996). Hybrid neural network models for bankruptcy predictions.Decision
Support Systems, 18(1), 63-73.
[6]
Risk Merkezi, https://www.riskmerkezi.org/tr/risk-merkezi-raporu/hakkinda/26
[7]
KKB, https://www.kkb.com.tr/urunler/cek-endeksi
[8]
https://decisionfirst.files.wordpress.com/2014/02/modeling-with-sap-infinite-insight.pdf
[9]
Metin Baş – Zeki Çakmak, Anadolu Üniversitesi, Sosyal Bilimler Dergisi
[10] Hair ve diğerleri, 1998:277; Dielman, 2001: 571
[11] Pang, S., and Gong, J. (2009). C5.0 Classification Algorithm and application on ındividual credit evaluation
of banks. System Engineering-Theory&Practice, 29(12), 94-104.
[12] Hüseyin Budak, Süleyman Demirel Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü Dergisi, Cilt 22,
Özel Sayı, 21-31, 2018
262
Bağlantı Elemanları Pazarında İnovasyon ve Katma Değer İlişkisi
Tamariye Bağcı1,Seher Yazıcı2, Kerem Köse3, Kubilay Güngör4
1,2,4
Ar-Ge Mühendisi / BOLT AR-GE (BOLT Bağlantı Elemanları San.Tic.A.Ş),
3
Üretim Mühendisi / BOLT Bağlantı Elemanları San.Tic.A.Ş
1,2,3,4
Geyveli Cad., Bursa, 16159, Türkiye
tamariye.bagci@bolt.com.tr, seher.yazici@bolt.com.tr, kerem.kose@bolt.com.tr,
kubilay.gungor@bolt.com.tr
ÖZET
Bağlantı elemanları farklı tip ve boyutlarda olmak üzere endüstrinin imalat, otomotiv, yapı-inşaat,
havacılık, uzay ve savunma sanayi sektörlerinde kullanılmaktadır. Sıcak ve soğuk dövme yöntemi,
talaşlı imalat ve ısıl işlem süreçlerinde ilk defa karşılaşılan ve aşılması gereken teknik belirsizlikler
mevcuttur. Bu belirsizlikler, proses ve kalıp tasarımcılarının inovasyon yaklaşımı ile çözülebilmektedir. Son 5 yıl ithalat ve ihracat verileri karşılaştırıldığında ise ithalat yapılan ürünlerin ortalama
6.000 $/ton fiyatlarında olduğu ve ihracat ürünlerinin ise ortalama 3.500 $/ton seviyelerinde kaldığı
görülmektedir. İthal edilen katma değerli bu ürünlerin ise Ni, Ti, Al alaşımları ve paslanmaz çeliklerin
hammadde olarak kullanıldığı uzay, havacılık ve savunma sanayi sektörlerindeki ürünler yer almaktadır.
Standartlara göre üretilen bağlantı elemanları ile özel yerlerde kullanılan bağlantı elemanlarının
üretim yoğunluğunun çelik hammaddesinden gerçekleşmesi, ürün ve süreç yeniliği çalışmalarında
kısıta neden olmaktadır. Bu sektördeki inovasyon çalışmaları daha çok; kalite ve verimlilik artışı,
üretim maliyetleri düşürme çalışmaları yoğunluğunda ilerlemektedir. Daha çok katma değerli ürünler
için OEM firmaları ile ortak Ar-Ge ve Yenilik projesi geliştirmek, ürün tasarlamak; Ni, Ti, Al alaşımları ve paslanmaz çelik hammaddelerden oluşan yeni ürünlerin üretmek, bu ürünlerden ithal edilen
parçalarında yerlileştirilmesi gerekmektedir. Bu hammaddeler ile ürün yeniliği sınıflarından olan i.
Firmada mevcut bir ürününün teknolojik olarak iyileştirilmesi, ii. Firma veya ülke için yeni bir ürün
(benzeri pazarda mevcut bir ürün), iii. Dünya için yeni bir ürün statüsünde bağlantı elemanı geliştirmek ve üretmek için Ar-Ge çalışmaları yapılması gerekliliği bulunmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Bağlantı Elemanları, İnovasyon, Ar-Ge, Yeni Ürün
263
Relation of Innovation and Added-Value at Fasteners Market
ABSTRACT
Fasteners have been using at manufacturing,automotive,building-construction,aviation and defense
industries with different types and dimensions.The technical uncertainties encountered for the first
time in hot and cold forging,machining and heat treatment processes and the existence of many
difficulties that need to be overcome reveal that process and mold designers should work with
innovation approach.When the import and export datas of last five years are compared,it is seen that
imported products are an average price 7.000$/ton and exported products remain average 2.500$/ton
grades.Imported value-added products are used in the space,aerospace and defense industries where
Ni,Ti,Al alloys and stainless steels are used as raw materials.
The fasteners produced recording to standards and the production of the fasteners used in special
places are caused by steel raw material and the product and process innovation studies are
limited.Innovation studies in this sector are proceeding in quality and productivity increase and
production cost reduction.For more value-added products,it is necessary to develop joint R&D and
Innovation projects with OEM companies,design and produce new products from raw materials such
as Ni,Ti,Al alloys,stainless steel and naturalize parts imported from these products.Product innovation
classes with these raw materials are i.Technological improvement of an existing product in the
company,ii.New product for the company or country,iii.R&D studies are needed to develop and
produce fasteners in the status of new product for the world.
Keywords: Fasteners, Innovation, R&D, New Product
264
1
GİRİŞ
Günlük hayatta hemen hemen her alanda karşımıza çıkan bağlantı elemanları, birden
fazla parçayı bir arada tutmaya yarayan ve montaj işlemini tamamlayan en önemli unsurlardan biridir. En bilinen çeşitleri, çelik hammaddeden üretilen cıvata, somun, vida ve perçin
vb. elemanlar olmasının yanında, dişli veya dişsiz, standart veya özel parçalar olma durumlarına göre sınıflandırılan birçok farklı çeşidi bulunmaktadır. Kullanım alanları çok geniş olan
bu elemanlara sanayinin hemen hemen her alanında ihtiyaç duyulmaktadır. Teknolojinin
değişmesiyle birlikte pazarın ihtiyacına yönelik yeni bağlantı elemanları formları gelişmekte
ve üretimlerinde yeni malzemeler, yeni teknolojiler araştırılmaktadır. Geçmişten günümüze
kadar gerek kullanım alanlarına gerekse kullanılan hammaddesine göre çeşitlenerek gelen
bağlantı elemanları aslında bir inovasyon örneğidir.
İnovasyon, Türkçe de yenilik, yenileşim kelimeleri ile tanımlansa da diğer taraftan yeniliğin kendisinden çok sonucunu; farklılaştırma ve değiştirmeye bağlı ekonomik ve toplumsal
bir sistemi ifade etmektedir [1]. 2005 yılında yayınlanan; yenilik (inovasyon), yenilik faaliyetleri, yenilikçi firma gibi temel yenilik kavramlarını sistematik bir biçimde tanımlayan
Oslo Manual Kılavuzu’nda inovasyonun kapsamlı bir tanımı yapılmıştır. Kılavuza göre
inovasyon; yeni veya önemli ölçüde değiştirilmiş ürün (mal ya da hizmet) veya sürecin, yeni
bir pazarlama yönteminin ya da iş uygulamalarında, işyeri organizasyonunda veya dış ilişkilerde yeni bir organizasyonel yöntemin uygulanmasıdır [2]. Ürün, süreç, pazarlama ve
organizasyonel şeklinde dört ana sınıfa ayrılabilmektedir. Günümüzde, kullanım alanına ve
ihtiyaca göre yapılan tasarımlarıyla, standart dışı malzemeleriyle ve zamanla gelişen üretim
yöntemleriyle birlikte bağlantı elemanları, hem ürün hem de süreç inovasyonu uygulamasına
örnek olarak gösterilebilir.
2
BAĞLANTI ELEMANLARI GELİŞİMİ
Bağlantı elemanlarının çeşitliliği ve üretim yöntemleri, değişen ve gelişen teknoloji ile
birlikte yenilenerek hayatımızın her alanında bulunmaktadır. Bağlantı elemanlarına duyulan
ihtiyaçla birlikte yeni ve daha hızlı üretim yöntemlerinin gelişmesine de ihtiyaç duyulmuştur.
Cıvata, somun, vida, perçin vb. bağlantı elemanlarına günlük hayatımızda olduğu gibi sanayinin her dalında ihtiyaç duyulmaktadır. Cıvata ve vidalara olan ihtiyaç insanlık tarihi ile
birlikte ortaya çıkıp gelişse de son 150 yılda cıvata ve vidaların üretiminde önemli gelişmeler yaşanmıştır [3].
İmalatın, sanayinin ve tüketimin olduğu her yerde bağlantı elemanlarına ihtiyaç duyulması, bu elemanları sanayinin en büyük yan parçalarından biri haline getirmektedir [4]. Bu
nedenle, kullanıldığı her alanda yapılan inovasyon çalışmalarının bağlantı elemanları pazarını da doğrudan etkilediği söylenebilmektedir. Parçaları birbirine bağlayan elemanlara ihtiyaç duyulduğu dönemlerde dişsiz kullanılan bağlantı elemanlarına diş eklenmesi, bağlantı
265
elemanlarının gelişiminde kendi içinde rekabet yaratan bir ürün inovasyonu olduğu düşünülmektedir. Cıvata uzmanı Bill Eccles'in araştırmasına göre, vida dişinin geçmişi Arşimet’in (MÖ 287 - MÖ 212) vida prensibini geliştirmesi ve su toplama cihazları üretmek için
kullanılmasına dayanmaktadır [3]. Başlangıçta, bağlantı elemanları için vida dişleri elle yapılmaktaydı. Ancak kısa sürede talepte önemli bir artış olması ile bu pazarda doğan ihtiyacı
giderebilmek için üretim sürecini hızlandırma ihtiyacı duyulmuştur. Bu ihtiyaca cevap olarak
1760'da Britanya'da J. ve W.Wyatt kardeşlerin, vida dişlerinin seri üretimi için bir fabrika
süreci başlatmaları ve bunun patentini almaları, bağlantı elemanları pazarında süreç
inovasyonu olarak nitelendirilebilir. Seri üretim, pazarın ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik bir
adım olsa da bu dönüm noktası başka bir zorluğa yol açmıştır. Her şirketin kendi dişlerini,
somunlarını ve cıvatalarını üretmesi, pazarda makine üreticileri için sorunlara neden olan
çok sayıda farklı boyutta vida dişi oluşmasına neden olmuştur [3]. Joseph Whitworth birçok
İngiliz atölyesinden topladığı örnek vidalarla yıllar süren araştırması neticesinde İngiltere
‘deki vida dişlerinin boyutlarının standartlaştırılmasını önererek bu sorunu gidermeyi hedeflemiştir. Önerisi vida dişi açısının 55 derece olmasını ve inç başına vida dişi sayısının çeşitli
çaplar için tanımlanmasını içermekteydi. İngiltere’de bu gelişmeler yaşanırken Amerika’da
da aynı çalışmalar yapılmaktaydı. Bu dönemde öncelikle Whitworth vida dişi kullanmaya
başlanmıştır. 1864 yılında, ABD’li William Sellers 60 derecelik bir diş şekli ve farklı çaplar
için çeşitli vida dişleri önermiştir [3]. Tüm sanayileşmiş ülkelerde kullanılan ISO
(International Organization for Standardization) metrik diş formunun kabul edilmesi yapılan
diş inovasyonunun etkisi ile gerçekleşmiştir ve pazarda ortaya çıkan sorunları ortadan kaldırmıştır.
Metalleri döverek şekillendirme en eski teknolojilerden biridir. Romalılar metal dövme
işlemini su gücüyle çalışan sistemler geliştirerek dövme işlemini mekanikleştirmiş ve yeni
bir üretim yöntemi geliştirmişlerdir. 20. yüzyılda bile su gücüyle çalışan metal dövme tesisleri bulunmaktaydı. Bu tarz yöntemlerin geliştirilmesinin ardından metal dövme pazarında
bir rekabet oluşmuş ve yeni dövme yöntemleri bulma arayışına girilmiştir. Buhar makinesinin 1800’lerde gelişmesi metal dövme teknolojisini geliştirmiş ve maliyetleri düşürmüştür.
Aynı dönemde elektriğin keşfi ve fabrikalarda kullanılması ise metal dövme teknolojisini
mükemmel hale getirmiştir. Metal dövme teknolojisi günümüzde teknolojik gelişmeye
önemli katkılar yapan ve yüksek standartta malzeme üreten bir sektör olmuştur [5].
Bağlantı elemanlarının üretim yöntemleri de gelişen teknoloji ile yenilenerek günümüzdeki halini almıştır. Üretim yönteminin tercihi parçanın formuna, kullanım alanına uygun
seçilecek hammaddeye vb. göre yapılabilmektedir. Standartlaştırılmış ürünler ve bunların
yanında özel formlu bağlantı elemanlarının üretiminde ağırlık olarak metal alaşımları kullanılmaktadır. Günümüzde; metallerin işlenmesi ve endüstriyel ihtiyaçlara cevap verecek biçime getirilmesi sıcak veya soğuk olarak yapılabilmektedir [6].
266
Şekil değişiminin metalin yeniden kristalleşme sıcaklığının üzerinde gerçekleşmesi durumunda işlem ‘sıcak şekillendirme’ olarak tanımlanır, bunun dışında mutlak ergime sıcaklığının yaklaşık %30’unun altında gerçekleştirilen işlemler ise ‘soğuk şekillendirme’ olarak
nitelendirilmektedir [7]. Soğuk şekillendirme yöntemi ile daha küçük boyutlu parçaların
üretiminde tercih edilmektedir. Bunun aksine soğuk şekillendirmeyle üretimi mümkün olmayan büyük parçaların şekillendirilmesinde ise sıcak şekillendirme yöntemi daha popülerdir. Cıvata, vida, somun, saplama gibi küçük boyutlu bağlantı elemanları üretiminde soğuk
şekillendirme yöntemlerinden biri olan soğuk dövme yöntemi kullanılmaktadır.
Sıcak ve soğuk şekillendirme yöntemlerine alternatif olarak talaşlı imalat veya talaşlı
imalat destekli üretim yöntemleri de uygulanmaktadır.
Kullanılan hammaddelerin imalat sektöründe ihtiyaçlara cevap vermekte yetersiz kalması, sektörü yeni hammadde arayışlarına itmiştir. Farklı alaşımlarda hammaddelerle daha
dayanıklı, daha uzun ömürlü bağlantı elemanları üretilmesinin yanında akıllı bağlantı elemanlarının gündeme gelmesi pazarda her geçen gün rekabeti arttırmaktadır. Örneğin; Ni, Ti,
Al alaşımları ve paslanmaz çeliklerin hammadde olarak kullanıldığı uzay, havacılık ve savunma sanayi gibi yüksek, orta-ileri teknoloji alanlarına dahil sektörlere ürün verilmesi ve
yerlileştirme ihtiyacı, ürüne ve ürün prosesinde inovasyona ihtiyaç doğurmaktadır. Bu ihtiyaç, bu pazarlarda fark yaratmak isteyen üreticilerin inovasyon çalışmalarına yönelmelerini
sağlamaktadır.
Her hammaddeye uygulanabilecek uygun ısıl işlem proseslerinin geliştirilmesi ve bu proseslerin, farklı boyut ve özellikteki bağlantı elemanları için kullanılacak hammaddenin dövülmesini kolaylaştırması süreç inovasyonu olarak değerlendirilebilir. Metallere uygulanan
ısıl işlem prosesleri incelendiğinde; nitrasyon, sementasyon, ıslah, karbonitrasyon gibi
inovatif proses yaklaşımları geliştirilmiştir. Aynı ürün özelinde yapılan farklı işlemlerle ürün
fonksiyonelliği çeşitlendirilmiştir.
3
BAĞLANTI ELEMANLARI PAZARINDA TÜRKİYE
Bağlantı Elemanları pazarında, Dünya ülkeleri ile 2014-2018 döneminde yapılan ithalat
ve ihracat değerleri aşağıda yer alan grafiklerde gösterilmiştir.
267
Şekil 1. 2014-2018 dönemi için İthalat-İhracat Ton-Birim Fiyat Değerlendirmesi [8]
Şekil 1.’de Türkiye’nin 2014-2018 döneminde Dünya ülkeleri ile yapmış olduğu ithalatihracat oranları ton ve ton başına düşen birim fiyat bazında karşılaştırmalı olarak gösterilmiştir. Türkiye’nin 2018 yılsonu itibari ile bağlantı elemanları pazarında ortalama 135.000
ton ihracatı bulunurken, ithalat oranı 90557 ton seviyelerindedir. Grafikteki değerlere göre
Türkiye’nin toplam ihracatının (ton) her sene bir önceki seneye göre artmış olduğu söylenebilmektedir. Bu oranın en yüksek olduğu dönem %21,3 artış ile 2017/2018 yılları olarak
karşımıza çıkmaktadır [8]. Fakat ithalat ve ihracat, fiyat bazında değerlendirildiğinde,
ihracatın ton olarak fazla olmasına rağmen ton başına düşen ithal ürün birim fiyatının daha
yüksek olduğu görülmektedir (Şekil 2). Türkiye’nin ihracat ton değerleri artış gösterse de ton
başına düşen birim fiyatın 2014/2018 dönemi boyunca aynı seviyelerde kaldığı görülmektedir (Şekil 1). İthalat değerleri incelendiğinde ise ithal edilen ton miktarının azalmasına rağmen ton başına düşen birim fiyatın her geçen yıl artmış olduğu görülmektedir. Bu da birim
fiyatı daha yüksek olan katma değerli ürünleri ithal ettiğimiz sonucunu ortaya çıkarmaktadır.
Özellikle Ni, Ti, Al alaşımları ve paslanmaz çeliklerin hammadde olarak kullanıldığı uzay,
havacılık ve savunma sanayi gibi yüksek, orta-ileri teknoloji alanlarına dahil sektörlere ürün
verilmesi ihracat ton değerlerini daha fazla arttıracağı gibi ton başına düşen birim fiyat değerlerini de artış yönünde etkileyecektir. Özel nitelikli ürünlerde ve bunların hammaddelerinde yerlileştirme çalışmaları yapılması ithalat oranını düşürebileceği düşünülmektedir.
268
Şekil 2. 2014-2018 dönemi için İthalat-İhracat Ton-Toplam Maliyet Değerlendirmesi [8]
4
SONUÇ
Bağlantı elemanlarına duyulan ihtiyacın çok eski uygarlıklara dayandığı görülmektedir.
Çok geniş kullanım alanı bulunan bağlantı elemanları her geçen gün yeniliklerle, artan üretim çeşitliliğine katkıda bulunmaktadır. Bağlantı elemanları diş inovasyonu ile birlikte, eklenen diş formlarının tüm dünyada standartlaştırılmasının kapısını açmıştır. Diğer yandan üretim yöntemlerinin gelişmesiyle birlikte soğuk dövme teknolojisinin kullanılması bağlantı
elemanları üretiminin yaygınlaşmasını sağlamıştır.
Standartlara uygun üretilen veya özel formlu bağlantı elemanlarının üretiminde
ağırlıklı olarak çelik hammaddesinin kullanılması, ürün ve süreç yeniliği çalışmalarında
kısıta neden olmaktadır. Farklı ve katma değer yaratacak sektörlere üretim yapılabilmesine,
en azından bu ürünlerin yerlileştirilmesine yönelik çalışmalar yapılmalıdır.
Bu sektördeki inovasyon çalışmaları daha çok; kalite ve verimlilik artışı, üretim
maliyetleri düşürme çalışmaları yoğunluğunda ilerlemektedir. Mevcut ürünler üzerinde
yoğunlaşıp simülasyon çalışmaları ile iyileştirme yoluna gidilirken yenilikler gözden
kaçırılmaktadır.
Geleneksel üretimin dışına çıkıp katma değerli ürün üretimi arttırılmalıdır. Daha çok
katma değerli ürünler için OEM firmaları ile ortak Ar-Ge ve Yenilik projesi geliştirmek,
ürün tasarlamak; Ni, Ti, Al alaşımları ve paslanmaz çelik hammaddelerden oluşan yeni
ürünlerin üretmek, bu ürünlerden ithal edilen parçaların da yerlileştirilmesi gerekmektedir.
269
Hammaddenin yerlileştirilmesi ve bu sayede hammaddeye erişimin kolaylaşması ile
sektörün gelişmesine katkı sağlayacaktır.
Hammadde kadar önemli olan diğer bir unsur kalıp kalitesi ve kullanılan kalıpların
da yerlileşmesidir.
KAYNAKÇA
[1] Elçi, Ş. (2006), İnovasyon: Kalkınmanın ve Rekabetin Anahtarı
[2] Oslo Manual (2005), OECD and European Commission
[3] GROUP, NORD-LOCK (2017, Aralık), Civatanın Tarihi, Adresinden alındı. https://www.nordlock.com/insights/knowledge/2017/the-history-of-the-bolt/ (01.12.2018’de Erişildi.)
[4] Moment, (2014). Üretimin Birleştirici Gücü: Bağlantı Elemanları, Moment Expo Dergi, Ocak 68, Web:
http://www.moment-expo.com/uretimin-birlestirici-gucu-baglanti-elemanlari. (08.12.2018’de Erişildi.)
[5] Akbulut, U. (2011), Demir Dövmenin Tarih İçindeki Yeri, ODTÜ-Biltir
[6] Arslan, H. (2017). Talaşsız İmalat, “Metallerin Şekillendirilmesi”. http://www.hamitarslan.com/talassizimalat.html (25.12.2018 Tarihinde Erişildi)
[7] Callister, W. D., & Rethwısch, D. G. (2013, Ekim). Malzeme Bilimi ve Mühendisliği (8. baskı). Nobel
Akademik Yayıncılık Eğitim Danışmanlık Tic. Ltd. Şti.
International Trade Center (ITC)-, Web: https://trademap.org/Index.aspx (11.03.2019’da Erişildi.)
270
Simülasyon Destekli Soğuk Dövme Yöntemi ile Bağlantı Elemanı Üretiminin
Teknoloji Olgunluk Seviyesi Açısından Değerlendirilmesi
Nihan Aktokluk1, Murat Mermer2, Alperen Sakin3
1,2,3
Ar-Ge Mühendisi, BOLT AR-GE (BOLT Bağlantı Elemanları San. Tic.A.Ş.)
3
Metod Mühendisi, BOLT Bağlantı Elemanları San. Tic.A.Ş.
1,2,3
Geyveli Cad., 16159 ,Bursa, Türkiye
nihan.aktokluk@bolt.com.tr, murat.mermer@bolt.comtr, alperen.sakin@bolt.com.tr
ÖZET
OECD’nin yayınlamış olduğu Frascati ve Oslo kılavuzlarında Araştırma ve Geliştirme ile yenilik
kavramları üzerine detay bilgilere yer verilmiş ve gerekli olan proje aşamaları tanımlanmıştır. Ülkemizde de 5746 sayılı kanunda ilgili tanımlamalar ve çerçeve belirlenmiş durumdadır. İmalat Sanayi,
Araştırma ve Geliştirme (Ar-Ge) faaliyetleri ise ürün veya sürece ait kavram geliştirmeden tasarım ve
simülasyon çalışmalarına, prototip üretim ve test faaliyetlerine kadar ilerleyen bir sürece sahiptir.
Ticarileşme aşamasına gelme çalışmalarında bir diğer parametre olan teknoloji olgunluk veya hazırlık
seviyeleri dikkate alınmaktadır. Endüstriyel Ar-Ge çalışmalarında ise ürün veya sürecin ticarileşme
beklentisi olduğundan, Temel Ar-Ge’den farklı olarak doğrulama ve test işlemleri hem simülasyon
ortamında hem de fiziksel ortamda gerçekleştirilmektedir. Teknoloji olgunluk seviyelerinden olan
TRL 5: Bütün ya da bileşenler itibariyle prototipin bilgisayar ortamında tasarımının onaylanması ile
TRL 6: Prototipin çalışma ortamına benzetilmiş ortamda denenmesi çalışmaları Bolt Ar-Ge Merkezindeki projelerde uygulanmakta olup TRL 8: Prototipin test edilmesi ve TRL 9: Prototipin gerçek
imalat şartlarında geçerliliğinin kanıtlanması çalışmaları ile ticarileşme tamamlanmaktadır.
Soğuk dövme üretimi yapan firmalar da ise simülasyon destekli tasarım ve ürün geliştirme çalışmaları sürekli artış göstermiştir. Son 10 yılda ürünlerin katma değerindeki artış ile Ar-Ge ve Tasarım
faaliyetleri arasında önemli bir ilişki bulunduğu belirlenmiştir. Nitelikli ürün geliştirmek ve ticarileşmesi için firmalar Ar-Ge faaliyetlerini teknoloji olgunluk seviyesi açısından değerlendirmektedir.
Simülasyon destekli Ar-Ge faaliyetlerinde temel prensiplerin gözlemlenmesi ve neden sonuç ilişkisinin ortaya çıkarılması daha ekonomik şartlar altında ve daha analitik sonuçları ile değerlendirilmektedir. Bu sayede Ar-Ge ve Yenilik faaliyetleri sırasında daha az hata, iş gücü ve maliyetle soğuk dövme
üretim ve ürün geliştirme faaliyetleri yapılabilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Ar-Ge, Soğuk Dövme, Sonlu Elemanlar Yöntemi, Bağlantı Elemanları
271
Consideration of Simulation Supported Fastener Production in terms of
Technology Maturity Level by Cold Forging Method
ABSTRACT
Detailed information on Research and Development and innovation concepts in Frascati and Oslo
guidelines published by the OECD is given project stages are defined.Manufacturing Industry R&D
activities,product or process from concept development to design and simulation studies,prototype
production and testing activities has a progressive process.Additively, technological maturity or
preparation levels are taken into consideration as well as the other parameters of the
commercialization phase.In industrial R&D studies, since the product or process is a
commercialization expectation, unlike Basic R&D,verification and testing procedures are carried out
both in the simulation environment and in the physical environment.TRL:5 is one of technology
maturity that all or components as the prototype with the approval of the design in
computer,TRL6:studies testing to the simulated environment media work is being implemented in
projects in Bolt R&D,TRL8:Prototype testing and TRL9:prototype under real machining conditions
commercialization is completed with studies to prove its validity.
The companies that make cold forging have also increased the simulation supported design and
product development activities.For last 10 years,there has been a significant relationship between the
increase in value-added of the products and R&D activities.In order to develop and commercialize
qualified products,firms evaluate R&D activities in terms of technology maturity level.Observing
basic principles in simulation-supported R&D activities and revealing the cause and effect
relationship are evaluated under more economical conditions and with more analytical results.
Key Words: R&D, Cold Forging, Finite Element Method, Fasteners
272
GİRİŞ
Sonlu elemanlar yöntemi, karmaşık olan mühendislik problemlerini daha basit alt problemlere ayırarak ve her birini kendi içinde çözümledikten sonra parçadan bütüne gitme prensibi ile iki veya üç boyutlu çözümlerin yapılabildiği sayısal çözüm yöntemidir.
Sonlu elemanlar yöntemi, başta uçak, inşaat, otomotiv, makine gibi mühendisliğin farklı
alanlarında olmak üzere termal akış hesapları, elektromanyetik hesaplamalar, medikal uygulamalar vb. alanlarda kullanılmaktadır.
Bağlantı elemanlarında ise bu yöntemin genel kullanım amacı; hata riskini en aza indirmek, makine ayar sürelerini kısaltmak, insan iş gücünü azaltmak, tasarım hatalarını azaltmaktır. Bahsedilen bu sebeplerden dolayı bağlantı elemanları üretiminin gelişimi için daha
da kapsamlı Ar-Ge çalışmaları yapılması gerekmektedir.
Teknoloji olgunluk seviyesi (TRL), belirli bir teknolojinin olgunluğunun değerlendirilmesini sağlayan ve farklı teknolojiler arasında olgunluğunun tutarlı bir şekilde karşılaştırılmasına imkan veren sistematik bir ölçüm sistemidir [1]. 1960’lı yıllardan başlayarak sistemlerin ‘uçuş hazırlığını’ temsil eden bir terim olarak kullanıldığı görülmektedir [2]. 1970’lerde
sistem teknoloji olgunluğunu belirtmek amacıyla Teknoloji Olgunluk Seviyeleri (TRL) kullanılmaya başlanmıştır [1].
TRL’nin amacı; belirli bir zamanda, bir teknolojinin gelişimini göstermek ve teknolojinin
gelişimine yönelik genel bir dil oluşturmaktadır [1]. Bir fikrin, ürüne dönüşme sürecinde
gerekli tanımları ve düzeyi ifade eden bu aşamalar, 9 seviyede ele alınmaktadır [3]. 9. seviye
teknoloji olgunluk seviyesi en yüksek olan, 1 ise en düşük olandır.
1.1 Ar-Ge Nedir?
Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu’na göre Ar-Ge; kültür, insan ve toplumun bilgisinden oluşan bilgi dağarcığının artırılması ve bunun yazılım dahil yeni süreç, sistem ve
uygulamalar tasarlamak üzere kullanılması için sistematik bir temelde yürütülen yaratıcı
çalışmalardır. Frascati Kılavuzu’na göre Ar-Ge; insan, kültür ve toplumun bilgisinden
oluşan bilgi dağarcığının artırılması ve bu dağarcığın yeni uygulamalar tasarlamak üzere
kullanılması için sistematik bir temelde yürütülen yaratıcı çalışmalardır [4].
Ar-Ge teriminin kapsadığı üç temel faaliyet vardır:
Temel Araştırma: Herhangi bir özel uygulaması ve kullanımı olmayan birincil olarak
olgu ve gözlemlenebilir gerçeklerin esaslarına ait yeni bilgiler edinmek için yürütülen deneysel veya teorik çalışmalardır. Uzun süreli ekonomik veya sosyal fayda beklemeksizin ve
sektörlere aktarılması için herhangi bir çaba harcamadan, sadece bilginin ilerlemesi için gerçekleştirilen salt temel araştırma ve mevcut veya gelecekteki bir sorun veya olasılıkların
273
çözümünde temel alınabileceği düşünülen bir konuda bilgi tabanı oluşturmak için yapılan
güdümlü temel araştırmaları kapsar.
Genel olarak temel araştırma; hipotez, teori veya yasaları formüle etmek ve test etmek
amacıyla özellikleri, yapıları ve ilişkileri analiz eder.
Uygulamalı Araştırma: Uygulamalı araştırma yeni bilgi elde etmek amacıyla üstlenilen
özgün bir araştırmadır ve öncelikle pratik bir amaç veya hedefe yönelik olmalıdır.
Deneysel Geliştirme: Araştırma veya pratik deneyimden elde edilen mevcut bilgiden yararlanarak yeni malzemeler, yeni ürünler veya yeni cihazlar üretmeye ya da halen üretilmiş
veya kurulmuş olanları önemli ölçüde geliştirmeye yönelmiş sistemli çalışmadır [5].
1.2 Ar-Ge’nin Önemi
Teknolojik ilerlemelerin ve küreselleşmenin ortaya çıkardığı yapı, işletmeleri yoğun ve
dinamik bir rekabet ortamında faaliyetlerini sürdürmeye zorlamaktadır. Böyle bir ortamda
yenilik, birçok ulus ve işletme için rekabet üstünlüğü elde etmenin temel kaynağını oluşturmaktadır. Küresel ekonominin kuralları, bir işletmenin rekabetçi pazar koşullarında ayakta
kalabilmesi için ya yenilikleri yakından takip ederek organizasyonel yapılarına uygun biçimde adapte etmeyi ya da yeniliklerin bizzat kendileri tarafından geliştirilmesini zorunlu
kılmaktadır. Bu bağlamda, bir işletmenin yenilik odaklı stratejilere sahip olması, hem rekabet gücünü artırmasında hem de varlığını koruma ve sürdürülebilirliğini sağlaması konusunda önemli katkılar sağlayacaktır. Yenilikçiliğin en önemli aracı ise AR-GE çalışmalarıdır.
İşletmelerin yürüttüğü yenilik odaklı faaliyetler; AR-GE yatırımları ile artmaktadır. AR-GE
faaliyetleri yoğun olan işletmeler genellikle geliştirilmiş başarı oranı elde ederler. Diğer
sektörler dünyadaki krizlerden etkilenip gelirleri ani düşüşler gösterebilirken, AR-GE krizlerden etkilenmeyip aksine kriz zamanlarında daha çok getiri sağlayan bir faaliyet alanı olmuştur. AR-GE’nin verimsiz bir yatırım olduğu, harcanan kaynağın boşa gideceği düşüncesi
yanlıştır. AR-GE yatırımlarına harcanan paradan, orta-uzun vadede (2-10 yıl arası) çok daha
fazlasının geri döndüğü bilinmektedir. Günümüzde ancak yenilikçi işletmelerin rekabet üstü
olabildiği bir yapıda, işletmelerin AR-GE yatırımlarına gereken önemi vererek inovasyon
faaliyetlerini artırmaları başarı için anahtar unsur konumundadır [6].
1.3 Dünyada Ar-Ge Faaliyetlerinin Gelişimi
Günümüzde dünyada sürdürülebilir ekonomik büyüme kavramının o ülkenin Ar-Ge faaliyetlerine verdiği teşvikler ve Ar-Ge yatırımları çerçevesinde dolayısıyla teknolojik olarak
gelişmesiyle ilişkilendirildiği görülmektedir. Teknolojik gelişme verimlilik ve etkinlik artışı
sağlamakta bu da o ülkenin rekabet gücünü arttırmaktadır. Bu bağlamda ülkelerin dünyada
ki bu acımasız rekabette geriye düşmemek için hızlı ve istikrarlı bir şekilde büyüyerek ekonomik anlamda güçlü olabilmek amacıyla Ar-Ge faaliyetlerine gittikçe daha fazla önem verdikleri söylenebilir.
274
Ülkelerde Ar-Ge harcamalarındaki artışlar GSYH (Gayri Safi Yurtiçi Hasıla) ile ölçülmektedir. IMF(International Monetary Fund) tarafından yapılan çalışmalara göre, 2016 yılında Çin’in Ar-Ge harcamalarının GSYH’ ye oranı %6,3 ve ABD’nin ise %2,8 olarak gerçekleşmiş aynı zamana da Avrupa ülkelerinde de küçük artışlar yaşandığı gözlemlenmiştir.
Dolayısıyla Çin’de Ar-Ge harcamalarının GSYH ya oranı diğer tüm potansiyel rakiplerine
göre oldukça yüksektir. Hindistan’ı incelediğimizde ise bu oran 2015 yılında %7,3 ve 2016
yılında ise %7,5 tir. Hindistan’ın toplam Ar-Ge yatırımlarının GSYH ye oranı 2018 yılına
kadar hem Güney Kore’yi hem de Almanya’yı aşması muhtemel görülmektedir.
Küresel Ar-Ge yatırımlarındaki artışlar Asya ülkeleri ve özellikle Çin’in Ar-Ge ye yönelik harcamaları tarafından yönlendirilmektedir. Kuzey Amerika Ar-Ge harcamalarının %30
undan daha azını ve Avrupa ülkeleri Ar-Ge harcamalarının %20 den daha fazlasını oluşturmakla birlikte Asya ülkeleri %40’ından fazlasını oluşturmaktadır. Kuzey Amerika, ABD ve
Avrupa’da yıllık bazda küresel Ar-Ge harcamalarının paylarında meydana gelen düşüş devam etmektedir. Çin’in Ar-Ge harcamaları 1990’larda %10 un üzerindeyken 2016 yılında
%7 ye düştüğü görülmektedir. Bu yavaş büyümeye rağmen, hem ABD’nin büyüme oranları
hem de yıllık büyüme oranı ortalama %2-%3 aralığında olan Avrupa’nın büyüme oranlarında artış olduğunu söylemek mümkündür.
Avrupa Birliği, 90’lı yıllarda ABD ve Japonya’nın gerisinde kaldığı gerçeğinden yola çıkarak belli başlı alanlarda (ekonomik büyüme, istihdam, AR-GE ve yatırımlar gibi) 2000
yılında aldığı kararla, 2010 yılına kadar dünyanın en rekabetçi ve dinamik bilgi ekonomisine
sahip olma amacını güden Lizbon Stratejisini ortaya koymuştur. Lizbon Stratejisi özellikle
yenilik yaratmanın ve teknolojik gelişmenin ekonomik değişiminin motoru olduğu fikri üzerine inşa edilmiş ve küresel rekabet gücünün Ar-Ge ve bilgi teknolojileri alanlarında fark
yaratmasıyla mümkün olabileceğini öngörmüştür. Avrupa komisyonu, 2020 yılına kadar
Avrupa Birliği’nin Ar-Ge harcamalarının GSYH daki oranını %3 ‘e yükseltmeyi hedeflemektedir. Aynı hedef lisbon stratejisi kapsamında, 2010 yılı için belirlenmiş olmasına rağmen, Avrupa birliği Ar-Ge harcamalarının GSYH’ da ki oranını 2000 yılında %1,86 dan
2010 yılında %2’ye yükseltmiştir. Sonuç olarak, Lizbon stratejisi kapsamında belirlenen
hedefin çok altında kalınmıştır. Günümüzde bir tek Finlandiya, İsveç ve Danimarka’nın %3
hedefine ulaştıkları gözlemlenmektedir [8].
1.4 Türkiye’de Ar-Ge Faaliyetlerinin Gelişimi
Tablo 1‘ de yıllara göre firmalarda doktora, yüksek lisans, lisans ve meslek yüksek okulu
mezunu Ar-Ge çalışanlarının artışının istatistiksel olarak artışı görülmektedir. Yıllar içerisinde Ar-Ge’ ye sağlanan destekler ve sektörlerin ihtiyaçları doğrultusunda Türkiye’de ArGe merkezi kurma ve kalifiye eleman alımı artış göstermektedir.
275
Tablo 1: Yıllara Göre Ar-Ge Çalışanı İnsan Gücü [7]
1.5 Ar-Ge Harcamaları
Türkiye İstatistik Kurumu’na göre yıllar içerisinde Türkiye’de Ar-Ge harcamaları Tablo 2
‘de gösterilmektedir. Tablo 2 incelendiğinde yıllara göre toplam Ar-Ge harcamalarının
önemli ölçüde artış göstermektedir. Ar -Ge faaliyetlerine verilen teşvikler ve Ar-Ge yatırımları çerçevesinde ülkenin teknolojik açıdan gelişmesi amaçlanmaktadır.
Tablo 2 Yıllara Göre Araştırma geliştirme faaliyetleri istatistikleri [7]
Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre son 10 yıl içerisinde yıl bazında yeni açılan ArGe merkezi sayıları görülmektedir. Gelişen teknolojiye uyum sağlayabilmek, ülke ekonomisine katkıda bulunabilmek, firmaların rekabet gücünü artırabilmek için firmalar Ar-Ge merkezi kurma yoluna gitmiştir. Tablo 3’te yıllar içerindeki artış görülmektedir.
276
Tablo 3: Yıllar İçerisinde Ar-Ge Merkezi Sayısındaki Artış [7]
1.6 Ar-Ge ve Soğuk Dövme İlişkisi
Araştırma ve geliştirme, bir şirketin çalışma alanı doğrultusunda bilim ve teknolojiyi yeni
ürünler, prosesler ya da hizmetler geliştirmede kullanmak üzere yaptığı çalışma ve faaliyetleri anlatmak için kullanılan yaygın bir terimdir [9].
Gelişen teknolojik ilerlemeler ve hızla ilerleyen rekabet ortamı firmaları Ar-Ge yapmaya
ve bu teknolojik gelişmeleri takip etmeye zorlamaktadır. Böyle bir ortamda yenilik, birçok
işletme için rekabet üstünlüğü elde etme arzusunun temelini oluşturmaktadır. Bilim ve gelişen teknolojiyi yakalamak, yeni ürün üretmek, var olan ürünü geliştirmek, çeşitli program ve
yazılım desteği alarak Ar-Ge faaliyetlerine katkıda bulunmak birçok firmanın hedefleri arasındadır. Yapılan bu çalışmalar ülke ekonomisine katkı sağlamaktadır.
Soğuk dövme prosesi ile üretilen parçaların, ağırlıklı olarak otomotiv, savunma ve uçak
sanayisi gibi, yüksek emniyet derecesine sahip olan parçalara ihtiyaç duyan endüstrilerde
kullanılması bu proses ile üretim yapan firmaları Ar-Ge yapmaya mecbur kılmıştır. Ar-Ge
faaliyetleri kapsamında alınan teknolojik desteklerle soğuk dövme üretimi yapan firmalar
yıllar içerisinde rekabet gücünü arttırmıştır.
2 SOĞUK DÖVME
Metal şekillendirme çelik tel durumundaki iş parçasının hacmini ve kütlesini koruyarak
basma kuvvetlerinin etkisi altında plastik deformasyon ile form verme işlemidir.[9] Metal
şekillendirme işlemi dövme mekanizmasına (çekme, basma, burulma etkisi ve kesme),
dövme parçasına (tel, sac), kullanılan makineye (hidrolik, mekanik), dövme doğrultusuna(yatay, dikey pres) ve dövme sıcaklığına (soğuk, ılık, sıcak) göre kategorize edilebilir
[11].
Karbonlu ve alaşımlı çelikler (paslanmaz ve ısıya dayanıklı çelikler dahil), alüminyum,
277
çinko, bakır ve bunların alaşımları gibi demir dışı malzemeler plastik şekil verme yöntemleriyle işlenebilmektedir.
Bu yöntemlerle üretilen parçaların en önemli uygulama alanları aşağıdaki şekilde sıralanabilir.
- Otomotiv, takım tezgahları gibi çeşitli endüstriler için üretilen sayısız parçalar (Otomobil kaportaları, krank milleri).
- Kerpeten, çekiç, tornavida gibi el takımları ve tıp aletleri
- Vida, somun, cıvata, perçin gibi bağlama elemanları
- İnşaat sektöründe, örneğin kapı ve pencerelerde kullanılan donatımlar [12].
Geçmişi eskiye dayanan üretim yöntemlerinden olan ve endüstriyel anlamda sıklıkla kullanılan dövme prosesi; bir kuvvet (basınç) altında kontrollü plastik deformasyon sağlayarak
iş parçasına istenilen formu vermek, tane boyutunu küçültmek ve mekanik özelliklerini iyileştirmek amacı ile uygulanan plastik şekil verme yöntemlerindendir. Kullanılan kalıp sistemi açısından iki ana başlık altında incelenir.
Soğuk dövmeye uygun parçalarda akıtılan şekil genelde eksenel simetriğe sahiptir ve küçük simetrik olmayan bölümler de olabilir (sıcak dövmenin aksine). Çapak oluşmamaktadır
[10].
Şekil 1 Soğuk Dövmede Üretilmiş Parçalar
Otomotiv sektöründe kullanılan bağlantı elemanlarının kullanıldıkları kritik yerler itibariyle yüksek dayanıma sahip olmaları istenmektedir. Bu nedenle bağlantı elemanlarının
tasarımında kritik öneme sahip faktörlerden en önemlisi, bağlantı elemanının yüksek mukavemet değerlerine sahip kalite standardıdır [11].
278
2.1 Soğuk Dövmenin Türkiye’deki Gelişimi
Türkiye dövme sanayinde ilk adımlar ise, 1960'lı yıllarda MKE tarafından atılmış, savunma sanayi başta olmak üzere kamu kuruluşlarının ihtiyaç duyduğu dövme parça üretimi
başlatılmış ve ülkenin ilk dövmecileri yetiştirilmiştir. Bu dönemlerde mevcut bulunan küçük
ölçekli ve düşük kapasiteli çok az sayıdaki dövme tesislerinde el aletleri ve basit makine
parçaları üretilmekte iken 1960' lı yılların sonlarında otomotiv sanayinin kurulmasına paralel
olarak özel sektör dövme tesisleri kurulup gelişmiştir. 1970' li yıllardan bu yana Türkiye'
deki dövme sanayi incelendiğinde, sektörde faaliyet gösteren işletmelerin kurulu üretim kapasitelerinin yarıya yakın, hatta yarıdan fazla bölümünü kullanamadıkları tespit edilmektedir. Günümüzde Türkiye’de teknolojik seviye açısından büyük dövme tesislerinin sanayileşmiş ülkelerdeki tesislere yaklaştığı ve benzerlik gösterdiği gözlenmekle birlikte, küçük ve
orta ölçekli işletmelerin teknolojik seviyelerinin düşük düzeyde olduğu kolayca anlaşılabilmektedir. Büyük ve bazı orta işletmeler dünyadaki gelişmelere paralel olarak CAD,CAM,
CAE programlarını kullanıp, modern malzeme kontrol ve ölçme laboratuarlarına sahipken,
bu imkanlara sahip olmayan ve hatta kalifiye elemandan yoksun çok sayıda küçük ve orta
ölçekli dövme tesislerinin kaliteli üretim sorunları yaşadığı görülmektedir [13].
2.2 Soğuk Dövme Yöntemi
Soğuk dövme ile yapılabilen şekillendirme yöntemleri; kafa şişirme, kesit daraltma ve
kafa kesme işlemleridir. Kafa dövme işlemi sabit kalıp içerisindeki parçanın karşısında bulunan hareketli kalıp ile dövülerek şekillendirilmesi işlemidir. Sabit kalıp ve hareketli kalıplar
parça çeşidine, istasyon sayısına ve malzeme çapına göre değişiklik göstermektedir.
2.2.1
Soğuk Şekillendirmenin Avantaj ve Dezavantajları
Avantajlar [14]:
Bazı talaşlı imalat gerektiren parçaları da soğuk şekillendirme ile üretilebilmekte
veya final parçaya yakın taslak parçalar üretilebilmektedir.
Yüksek derecede boyutsal kararlılık elde edilir.
Hammadde kullanımı çok verimlidir.
İleri düzey yüzey kalitesi sağlanabilmektedir.
Akış çizgilerinde kopmalar olmadığı için ve pekleşme sebebiyle parçada yüksek
mukavemet değerleri sağlanabilmektedir.
Seri üretime elverişlidir.
Ortaya çıkan talaş miktarı diğer üretim yöntemlerine göre çok azdır.
Dezavantajlar:
Ilık ve sıcak dövme işlemlerine nazaran daha basit parçalar üretilebilmektedir.
Kompleks parça üretimi diğer yöntemlere göre daha zordur.
Ilık ve sıcak dövme işlemlerine göre kalıp sarfiyatları daha fazladır.
279
Bütün bu avantaj ve dezavantajlar göz önüne alındığında soğuk şekillendirme üretim
yöntemi tarih boyunca en yaygın şekilde kullanılmakta olan imalat yöntemidir. Günümüzde
ise artan enerji, işçilik ve hammadde fiyatları bu verimli üretim yönteminin daha da yaygın
şekilde kullanılmasını zorunlu kılmaktadır.
Endüstriyel olarak inşaat sektörü, havacılık ve otomotiv sektörlerinde kullanılan ürünlerin
(Şekil 2) veya bu sektörlerde kullanılan araçların komponentlerinin üretiminde soğuk şekillendirme kullanılmaktadır [15].
Şekil 2: Bağlantı elemanlarına Örnek Parçalar
2.3 Proses Ve Ürün Kalitesini Etkileyen Parametreler [10]
Hammadde
• Mikro yapı, genleme, genleşme hızı ve sıcaklığa bağlı olan akma eğrisi
• Mikro yapı, genleme, genleşme hızı ve sıcaklığa bağlı olan şekillendirilebilirlik
• Yüzey koşulları
• Termal/fiziksel özellikler
• Başlangıç koşulları (element kompozisyonu, sıcaklık, iş parçasının daha önceki deformasyonları )
• Element kompozisyonu/mikro yapı değişikliklerinin akma eğrisine etkisi
Takımlar
• Takımların geometrisi
• Yüzey koşulları (yüzey kalitesi, kaplama)
280
• Malzeme/ısıl işlem/sertlik
• Sıcaklık
Kalıp ve Malzemenin Temas Yüzeylerinin Özellikleri
• Yağlama maddesinin çeşidi ve sıcaklığı
• Temas yüzeyinin yalıtımı ve soğuma özellikleri
• Sürtünmeden kaynaklanan kayma gerilmesi ve yağlama
• Yağın uygulanması veya yüzeyden uzaklaştırılması ile ilgili özellikler
Deformasyon Bölgesi
• Deformasyon mekaniği: analiz için kullanılan model
• Metal akışı, hızlar, genleme hızları ve genleşmeler
• Gerilmeler (deformasyon işlemi boyunca değişimi)
• Sıcaklık (ısı meydana çıkışı ve ısı transferi)
Pres/Makine
• Hız / üretim debisi
• Makinelerin kuvveti / enerji kapasitesi
• Presin rijitliği ve hassasiyeti
Ürün
• Şekli (geometrisi)
• Boyutsal doğruluk, tolerans, yüzey kalitesi
• Mikro yapı, mekanik ve metalurjik özellikler
Fabrika Ortamı
• İnsan gücü
• Hava, gürültü ve atık su kirliliği
• Fabrika ve üretim olanaklarının kontrolü
2.4 Soğuk Dövme ve Sonlu Elemanlar Yönteminin İlişkisi
Soğuk dövme ile bağlantı elemanları üretiminde genellikle geçmişten gelen deneme –yanılma yöntemi ile elde edilmiş bilgi birikimi kullanılmaktadır. Ancak yeni ve farklı parçalarla karşılaşıldığında ilk defa yapılan tasarımın doğruluğu öngörülememektedir. Bunun
yanında seri üretime geçilen süre uzamakta, kalıplar makineye takıldıktan sonra son ürün
281
oluşturmak için ciddi anlamda ayar süresi ve ayar parametresi gerekmekte ve aynı zamanda
kalıp ömürleri deneme yapılmadan öngörülememektedir.
Sonlu elemanlar yönteminin soğuk dövmede kullanılması ile birlikte bu gibi durumların
önüne geçebilmek mümkündür. Böylelikle yeni tasarım sürecinde kalıp içerisindeki malzemenin tanecik akışları, gerilim ve gerinim değerleri, temas ve termal özellikleri, üretimi için
gerekli olan yükleri hesaplanabilmektedir. Sonlu elemanlar yöntemi sayesinde ara operasyonlarda oluşacak numunelerin ölçülerine göre kalıpların makineye yerleştirilme konumu
kısa sürede belirlenecek, konumlandırma hızlanacak, ayar zamanı kısalacak ve optimum ayar
süresi – ayar parametreleri oluşturulacaktır. Aynı zamanda işçilik maliyetlerinin azaltılması,
gerekli üst-alt kalıp iyileştirmelerinin gerçek üretime geçilmeden önce yapılması da sağlanabilmektedir.
3
SONLU ELEMANLAR YÖNTEMİ
Sonlu elemanlar (SE) yöntemi çeşitli mühendislik problemlerine kabul edilebilir bir yaklaşımla çözüm arayan bir sayısal çözüm yöntemidir.
Sonlu elemanların tarihçesine bakıldığında 1950 yıllarında, bilgisayarlarında hızlı olarak
gelişmesiyle birlikte ilk kullanımı inşaat mühendisliğinde yapılmıştır. İlk denemelerin hemen
ardından, dayanılan esaslarında birbirlerine çok yakın olmasından dolayı akışkanlar mekaniği, uçak mühendisliği, termal analizler ve daha birçok mühendislik alanında kullanılması
hızla artmıştır [16].
Çözümü uzun zaman harcayan karmaşık problemlerin basit ve kısa zamanda çözümü için
bu problemlere eş, ancak daha basit hale getirilmiş problemlerin çözümüne gidilmesi sonlu
elemanlar yönteminin temelindeki fikirdir. Genellikle basitleştirmeye gidilmesi sonucunda
birebir doğru sonuçlar yerine yaklaşık sonuçlar elde edilmektedir. Günümüzde ise, sonlu
elemanlar yönteminin bilgisayarlarda uygulanması ile birlikte hemen her problemin istenilen
ölçüler arasında yaklaşık sonuçlar elde edilmektedir. Güler M.S ve Şen S. birlikte yapmış
oldukları çalışmalarında sonlu elemanlar yönteminin önemini vurgulamışlar ve imalat aşamalarında bu yöntemin kullanılmasının başlıca maliyet, işçilik ve zaman olmak üzere birçok
konuda olumlu etkisinin olduğunu söylemişlerdir [18].
Sonlu elemanlar yöntemi ülkemizde de çeşitli alanlarda yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır. Bu sayede uygulama yapan birçok firma sonlu elemanların değerini benimsemiş
ve uygulama alanlarını artırmaya çalışmışlardır.
3.1 Sonlu Elemanlar Yönteminin Avantajları
Sonlu Elemanlar Yöntemi (SEY) geometrisi karmaşık şekillerin incelenmesine
olanak sağlar. Çözüm bölgesi alt bölgelere ayrılabilir ve değişik sonlu elemanlar
kullanılabilir. Gerektiğinde bazı alt bölgelerde daha hassas hesaplamalar yapılabilir,
282
SEY değişik ve karmaşık malzeme özellikleri olan sistemlerde kolaylıkla
uygulanabilir. Örneğin, anizotropi, nonlineer, zamana bağlı malzeme özellikleri gibi
malzeme özellikleri dikkate alınabilir,
Sınır koşulları, sistemin temel denklemleri kurulduktan sonra, oldukça basit satır
sütun işlemleriyle denklem sistemine dahil edilebilir,
SEY matematiksel olarak genelleştirilebilir ve çok sayıda problemi çözmek için aynı
model kullanılabilir,
Yöntemin hem fiziksel anlamı hem de matematiksel temeli mevcuttur [19].
3.2 Sonlu Elemanlar Yönteminin Bağlantı Elemanlarında Kullanılması
Sonlu elemanlar yönteminin metal şekillendirmelerinde kullanılmaya başlamasının ardından, sonlu elemanlar yöntemi bağlantı elemanları üretiminde de bir trend yakalamıştır. Bağlantı elemanları üretiminde yapılan uygulamalar ile ortaya birçok çalışmalar çıkmış ve bu
çalışmalar doğrultusunda yüksek verimler elde edilmiştir.
Özellikle son on yılda sonlu elemanlar simülasyonları tüm uygulamalı disiplinlerde olduğu gibi özellikle metal şekillendirme operasyonlarında da yüksek öngörü kabiliyetleri
nedeniyle artmaktadır. Aynı zamanda yöntemin en büyük avantajlarından biri sayesinde,
neredeyse tüm durumlar göz önüne alınarak ve her aşamada yöntem tekrarlanarak en iyi
sonuca yaklaşılabilir. Metal şekillendirme simülasyonları sayesinde bir çok reel testler, olası
arızalar azaltılmıştır. Bu simülasyonlar sayesinde uygun kalıp tasarımlarının yapımı ve kalıp
optimizasyonlarının tahmini kolaylaşmaktadır. Aynı zamanda maliyetleri olumlu olarak
etkilediği gibi insan çalışmalarını da kolaylaştırmaktadır.
Cenk Kılıçaslan ve arkadaşları tarafından, firmalarında soğuk dövme alanında yapmış oldukları bir cıvatanın üretimi esnasında yaşadıkları sorunu ele alarak, bir sonlu elemanlar
simülasyonu ile oluşan sorunu incelemişler ve sorunu algıladıktan sonra üzerinde iyileştirmeler yapmışlardır. Ardından tekrar bu iyileştirme doğrultusunda analizleri yeniden yapılmış
ve reel üretimde bunun olumlu sonuçları birçok yönden görülmüştür [18].
A. Behrens ve H. Schafstall yapmış oldukları çalışmada soğuk şekillendirme yapılan bir
parçada sonlu elemanlar yöntemini kullanarak takım-iş parçası ara yüzündeki gerilmeleri
tüm birçok parametreyi ele alarak hesaplamışlardır. Yüzey pürüzlülüğü, yağlama, stres
konfigürasyonu gibi parametrelerle birlikte sonlu elemanlar yöntemi kullanarak analizlerin
gerçekçi sonuçlar verdiğini göstermişlerdir [20].
Bolt Bağlantı Elemanları bünyesinde üretimi yapılan otomotiv özel cıvatasının fotoğrafı
ve sonlu elemanlar yöntemi kullanarak yapılmış olan analizin elde edilmiş görüntüsü Şekil
3‘de gösterilmektedir. Şekil 3 ‘de de görüldüğü gibi elde edilen görüntü birbirine çok yakındır. Elde edilen değerler üretimden çıkan parça ile kıyaslandırıldığında ise yaklaşık %10
sapma aralığında sonuçlar elde edilmiştir.
283
Şekil 3 Üretim Parçasının Operasyon Numuneleri ve Simülasyonunun Karşılaştırılması [21]
Şekil 4 a) Parça üzerindeki gerinim değerleri b) Kalıp üzerindeki asal gerilmeler
Şekil 4 ‘te de görüldüğü gibi sonlu elemanlar yöntemi ile parça üzerindeki gerinim değerleri ve kalıp üzerindeki asal gerilmelerden elde edilen verilere ulaşılmaktadır. Teknoloji
olgunluk seviyelerinden olan; bütün ya da bileşenler itibariyle prototipin bilgisayar ortamında tasarımının onaylanması, prototipin gerçek ve sanal çalışma ortamında denenmesi,
prototipin test edilmesi, prototipin gerçek imalat şartlarında geçerliliğinin kanıtlanması aşamaları gerçekleştirilmiştir.
4
SONUÇ
Ar-Ge faaliyetleri kapsamında sonlu elemanlar yönteminin soğuk dövme üretiminde
önemli bir parametre olduğu görülmüştür. Bu yöntem sayesinde kalıp ömürlerinin tahmin
edilebilirliği artmış, seri üretime geçiş süresi kısalmış ve yeni tasarım sürecinde kalıp içerisindeki malzemenin tanecik akışları, gerilim ve gerinim değerleri, temas ve termal özellikleri, üretim için gerekli olan dövme yüklerinin hesaplanabildiği görülmüştür. Ayrıca sonlu
284
elemanlar yöntemi bize istediğimiz kadar deneme yapma imkanı sunmaktadır. Böylelikle
zaman, maliyet ve işçilik gibi parametrelerden tasarruf yapılması sağlanmıştır.
Projede özellikle tasarım/geliştirme süreçlerinde geliştirilecek ya da kullanılacak teknik
ve teknolojileri değerlendirmek için TRL maddelerine ihtiyaç duyulduğu görülmüştür. Bu
aşamaların gözlenmesi ile yeterlilik açısından ne kadar yol kat edildiği gözlemlenmiştir.
Bu çalışmada soğuk dövme ile üretimi yapılan veya yapılabilecek olan yeni parçaların
sonlu elemanlar yöntemi kullanılarak üretime entegre bir şekilde daha verimli sonuçlar elde
edilmesi amaçlanmıştır. Bu sebeple sonlu elemanlar yönteminin soğuk dövme proseslerinde
yaygınlaştırılması gerekmektedir.
KAYNAKÇA
[1]
Mankins, J.C.(1995). Technology Readiness Level, A White Paper, Advanced Concepts Office of Space
and Technology NASA). TRL, ilk kez ABD Ulusal Havacılık Uzay Dairesi – NASA(U.S. National
Aeronautics and Space Administration
[2]
Çakmak T,Kılıç A. Ve Tunçay A.(2012) İstanbul Sanayi Odası Teknoloji Yöneimi Kılavuzu. İSO KATEK
[3]
Arinkom TTO Yayınları (2016 /Yayın no:1)
[4]
4691 Sayılı Teknoloji Geliştirme Kanunu / Frascati Kılavuzu
[5]
A. Gök -FRASCATİ KILAVUZU / TÜBİTAK, Bilim, Teknoloji ve Yenilikçilik Politikaları Daire
Başkanlığı
[6]
Zerenler M., Türker N., Şahin E. - Küresel Teknoloji, AR-GE ve Yenilik İlişkisi /
http://dergipark.gov.tr/download/article-file/498739
[7]
http://www.tuik.gov.tr , (erişim tarihi-22.12.2018)
[8]
Ülger Ö., Durgun Ö. - Seçilmiş OECD Ülkelerinde Ar-Ge Harcamalarının Büyüme Üzerine Etkileri,
http://dergipark.gov.tr/download/article-file/345141
[9]
Alptekin G., (2003), “Regresyon Denkleminin Başarısını Ölçmede Kullanılan Belirleme Katsayısı ve
Kritiği”, Doğuş Üniversitesi Dergisi, 4(2), 133-140
[10]
Altan T. - Tekkaya A. E. / Soğuk ve Ilık Dövme Eğitim Semineri
[11]
Yavuzbarut T., 8.8 kalite sınıfındaki bağlantı elemanlarının mikro alaşımlı çelikler kullanılarak ışıl
işlemsiz üretilmesi / İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi - Fen Bilimleri Enstitüsü / Yüksek Lisans Tezi
[12]
Çapan, L., (1991). Giriş, Dövülebilirlik, Açık Kalıpta Dövme. TMMOB Makine Mühendisleri Odası,
Plastik Şekillendirme-III Kalıp Teknolojisi Seminer Notları. İstanbul.
[13]
Civelek, A., 1980. Dövme Araştırması, Türkiye Sınai Kalkınma Bankası A._. Sektör Programları ve Proje
Müdürlü_ü. Yayın no.27. İstanbul, 1980.
[14]
Altan, T., Ngaile, G., Shen, G., (2005). Cold and Hot Forging: Fundamentals And Applications, Chapter 2.
ASM International.
[15]
Karadağlı, Ö. (2014). “Simulation Applications In Cold Forging Production”, Yüksek Lisans Tezi. Celal
Bayar Üniversitesi, Manisa, Türkiye.
[16]
Fahjan Dr. Y. , Sonlu Elemanlar Yöntemi , http://www.gyte.edu.tr/deprem/
285
[17] Güler M.S, Şen S., Sonlu Elemanlar Yöntemi Hakkında Genel Bilgiler, Ordu Üniv. Bil. Tek. Derg., Cilt:5,
Sayı:1, 2015,56-66
[18]
Kılıçaslan C., Yavuzbarut T., İnce U., Impact of Simulations on Cold-Forging Designs, Forge Magazine,
August 3,2017
[19]
Yahnioğlu N., Sonlu Elemanlar Yöntemi, Yıldız Teknik Üniversitesi
[20]
Behrens A., Schafstall H., 2D and 3D simulation of complex multistage forging processes by use of
adaptive friction coefficient, Journal of Materials Processing Technology 80–81 (1998) 298–303
[21]
Başdemir V., Baygut A., Çulha O., 2018, Soğuk Dövme Tekniği İle Bağlantı Elemanı Üretiminde
Kullanılan Plastik Şekil Verme Teknolojileri, İleri Teknoloji Bilimleri Dergisi 7(3): 19-28.
http://dergipark.gov.tr/download/article-file/618973
286
Proses İyileştirme ve Ürün Kontrolünde Görüntü İşleme Uygulamaları
Pelin Işık1, Sezer Aslan2, Demet Uğur3, Aytaç Sönmez4
1,2,3,4
BOLT AR-GE (BOLT Bağlantı Elemanları San. Tic A.Ş) Bursa, Türkiye
pelin.isik@BOLT.com.tr, sezer.aslan@BOLT.com.tr, demet.ugur@BOLT.com.tr,
aytac.sonmez@BOLT.com.tr,
1,2,3,4
ÖZET
Bağlantı elemanları çeşitli sektörlerde kullanılmaktadır. İnsan güvenliğinin önemli olduğu alanlarda bağlantı elemanlarının üretiminde çeşitli şartların sağlanması gerekmektedir. Bu amaçlar doğrultusunda, bağlantı elemanlarının üretim ve üretim sonrası kontrol gereklilikleri ortaya çıkmıştır.
Cıvata, vida ve perçin gibi bağlantı elemanlarının bu seri üretimin bir parçası olarak hatasız olması ve
seçme işleminden geçirilerek ayıklanması ihtiyaç durumuna gelmiştir. Otomasyon sistemlerinin gelişmesiyle birlikte, seçme ve ayıklama işlemleri kamera entegre edilmiş makineler ve Eddy Current
gibi ileri teknoloji kullanan metotlar ile donatılmış makineler vasıtasıyla yapılmaktadır. Bu süreç
sadece ürün kalite kontrol aşaması için değil, kalıp tasarımı ve malzeme özelliklerinin iyileştirilmesi
için tasarım girdisi verileri elde edilmesi için de kullanılmaktadır. Çalışma kapsamında; proses iyileştirme, kalite kontrol ve görüntü işleme teknolojilerinin birlikte değerlendirilmesi ve bağlantı elemanı
üretiminde verilerin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Proses iyileştirme kapsamında; ürünlerin ölçü
kontrolünün yapılması ile kalıp ve dövme makinesindeki hataların kök nedenlerine inilmesi, kök nedenlerin Ar-Ge destekli faaliyetleri ile çözüm yollarının araştırılması ve hatanın tekrarlamaması
amaçlanmıştır. Kalite kontrol kapsamında; standart ve teknik şartnameler kapsamında ürün ölçü kontrolünün müşteriye doğru ürünün sevk edilmesi ve görüntü işleme teknolojisi ile ölçüm hızı, hassasiyeti, ölçü konumları ve belirlenen değerler dışındakilerin ayıklanması çalışmaları yapılmaktadır. Bu
bildiri kapsamında, bu çalışmalar ile ilgili örnekler hakkında detay bilgiler sunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Proses İyileştirme, Kalite Kontrol, Görüntü İşleme, Hata Ayıklama
Image Processing Applications On Process Improvement And Product Control
ABSTRACT
Fasteners are used in many different sectors. In the areas where human security is important,
various conditions must be provided in fastener manufacture. For these purposes, production and postproduction control requirements of fasteners have emerged. Fasteners such as bolts, screws and rivets
are required to be faultless as a part of this series production and need to be 100% controlled and
sorted. With the development of automation systems, 100% control and sorting is done through
machines equipped with camera and integrated advanced technology methods such as Eddy Current.
This process is used not only for the product quality control phase, but also for the design input data to
improve the mold design and material properties. In this study; It is aimed to evaluate process
improvement, quality control and image processing technologies together and the data in fastener
production. Within the process improvement; The aim of this study is to check the root causes of the
errors in the mold and forging machine with the control of the measurement of the products, to
investigate the solutions of the root causes with simulation supported R & D activities and to not
repeat the error. With the quality control; the study of sending the customer proper product with
product measurements according to the standard and technical specifications, with image processing
technology; determination of measurement speed, sensitivity, measurement positions, and the
elimination of the specified values has carried out. In this paper, detailed information about the
examples of these studies are presented.
Key Words: Process Improvement, Quality Kontrol, Image Processing, Sorting
287
1
GİRİŞ
Üretim sektöründe kontrol yöntemlerinin ortaya çıkması, üretimde arzu edilen kalite
gereklilikleri ile doğru orantılıdır.
Kalite devriminin, bildiğimiz gibi, sanayi devrimi sırasında üretimin ortaya çıkmasıyla
başladığı söylenebilir. En fazla kâr elde etmek için, fabrikaların daha fazla tüketici çekmek
amacıyla geri kalanından daha üstün bir ürün üretmesi gerekiyordu. Bununla birlikte, Orta
Çağ'da, sanayi devrimi başlamadan hemen önce, çırakların geniş bir süre boyunca eğitildiği
loncalar vardı. Bu rehberler, becerilerini mükemmelleştirmelerini ve işverenleri tarafından
belirlenen yüksek kalite standartlarına uymalarını sağladı. Kaliteli bir ürün yaratma
yeteneklerini gösteren bir başyapıt oluşturarak itibarlarını pekiştirmeleri gerekiyordu. Bu
işlem, ürünlerin kalitesinin korunmasını, tutarlı olmasını ve sürekli iyileştirilmesini sağladı [1].
Üretim kalitesinin farklı yönleriyle ilgili sübjektif ürün özelliklerinin objektif
değerlendirmesi ve nicelendirilmesi için bir yöntemle desteklenmesi gerekmektedir. Ürün
değerlendirmesi sırasında müşteri üzerindeki etkilerin belirlenmesi üretimin önemli
faktörlerinden biridir. Müşteri seçimi üzerinde etkisi olan ürün özelliklerinin önemini
ölçmek ve değerlendirmek bir diğer önemli faktördür [2].
2
BAĞLANTI ELEMANLARI
Soğuk dövme, hammaddenin basma kuvvetleri ile plastik deformasyona uğratılarak
şekillendirilmesi yöntemidir. Soğuk dövme sırasında plastik deformasyon kullanılarak
üretildiği için hacim kaybı söz konusu değildir ve yüksek yüzey kalitesi elde edilir [3].
Soğuk dövme ile üretilmiş bağlantı elemanları, mobilya, otomotiv, raylı sistemler, uzayhavacılık ve tıp gibi farklı sektörlerde kullanılmaktadır. Bu sektörlerin neredeyse tamamı
insan güvenliğinin önem arz ettiği alanlar olduğu için kullanıldıkları yerlerde çoğu zaman
yüksek mukavemet şartları söz konusudur. Kullanım yerlerinden dolayı bağlantı
elemanlarının boyutsal, malzemesel ve mukavemetsel uygunluk şartlarının sağlanması
gerekmektedir.
Bahsedilen şartların önemi göz önünde bulundurulursa günümüz ekonomik koşullarında
ve rekabet ortamında firmaların, sürekliliğini sağlayabilmek için üretimlerini “sıfır hata” ile
yapmaları beklenmektedir. Tahmin edilebileceği gibi sürekli üretimin olduğu durumlarda
doğabilecek hatayı müşteriye ulaşmadan tespit edip, önleyebilmek oldukça zordur. Bu
nedenle firmaların sürekli iyileştirme yapmaları gerekmektedir. Üretim aşamasına geçmeden
önce yapılan iyileştirmeler ile uygun hammadde seçimi, ölçü ve toleransların kontrolü ile
üretimde karşılaşılacak hataların önüne geçilmesi amaçlanır. Bu iyileştirmeler çoğu zaman
üretim esnasında “sıfır hata”yı sağlamaya yetmemektedir. Bu nedenle ek bir süreç olan
seçme metoduna ihtiyaç duyulmaktadır.
288
Üretim prosesinin karmaşık yapısı sistematik olmayan bir takım sapmalara sebep olmakta
ve bu sapmalar nedeniyle sıfır hata hedefi bugünün teknolojisi ile gerçekleştirilememektedir.
Bu hedefe ulaşmak için, istenen bağlantı elemanlarının kalite kriterlerine bağlı olarak ara
hedefler oluşturulmuştur. Standartlarda genellikle kalite kriterleri için milyon adet parçadaki
hatalı ürün sayısı (PPM) ve/veya makine/proses yeterlilik indisleri (Cmk/Cpk ) temel
alınmıştır [4].
Bu çalışmada; üretimde ortaya çıkan öngörülemeyen hata türleri ve bu hataları tespit
etmekte kullanılacak yöntemler incelenmiştir.
2.1 Hata Türleri
Hammadde ya da soğuk dövme kaynaklı çatlaklar, (Şekil l)
Şekil 1: Dövme kaynaklı çatlak
Ürünün ölçüleri, toleranslar dâhilinde olmayan ölçüler,
Bağlantı elemanı diş formu (diş açısı, hatvesi) hatası, (Şekil 2a,b)
Şekil 2: (a) Diş hatvesi hatası, (b) Diş açısı hatası
Unsur eksiği (Şekil 3) (uç formu, kademe formu gibi bağlantı elemanı geometrik
unsurları eksik olmamalıdır)
Şekil 3: Unsur Eksiği Hatası
289
Diş ezikleri (Şekil 4a-4b)
Şekil 4: (a), (b) Diş vurukları
Eksen Kaçıkları (Şekil 5)
Şekil 5: Eksen kaçıklığı
2.2 Hata Türlerinin Tespitinde Kullanılan Yöntemler
Genel olarak elle ve otomatik olmak üzere iki çeşit seçme metodu kullanılmaktadır.
2.2.1
Elle Seçme Metodu
Elle seçme; görsel kontrol ve ölçüsel kontrol olmak üzere 2 kategoriye ayrılmaktadır.
Görsel kontrol metodunda parçalar karşılaştırma ile standartlarda istenilen özellikler göz
önünde bulundurularak yapılmaktadır. Ölçüsel kontrol metodu ise parçanın ölçülerine uygun
aparat veya uygun ekipmanlar (kumpas v.b) kullanılarak uygulanmaktadır.
2.2.2
Otomatik Seçme Metodu
Otomatik seçme kendi içerisinde 4 kategoriye ayrılmaktadır. Bunlar;
290
mekanik,
lazer,
eddy current,
vision (görüntü), olarak örneklendirilebilir.
2.2.2.1
Mekanik Kontrol Metodu
Mekanik kontrol alanı geniş olmamakla birlikte daha çok yabancı parça içeren ürünleri
seçme işlemi için uygulanan bir yöntemdir. Şekil 6a ve 6b’de iki farklı mekanik kontrol
metodu olan Rulo ve Çanak kontrol metotları gösterilmiştir.
Şekil 6: (a) Rulo Kontrol Metodu, (b) Çanak Kontrol Metodu
2.2.2.2
Lazer Seçme Metodu
Lazer seçme metodu elektromanyetik, lazer ve yakın-kızılötesi teknolojisine dayalı sensör
tabanlı bir metottur. Lazer sistemleri bilgisayar teknolojisi ile entegre edilebilir ve bu sayede
ölçüm işlemleri yapılabilir (Şekil 7)
Şekil 7: Lazer Seçme Metodu [5]
2.2.2.3
Eddy Current (Girdap akımları) Metodu
Yüzey kontrol yöntemlerinden olan eddy current (girdap akımları) yüzey ve yüzey altı
hatalarında elektrik iletkenliğinin kullanıldığı uygun bir tahribatsız muayene yöntemdir.
291
Eddy current kontrolünün prensibi, bir alternatif akım bobini tarafından oluşturulan
değişken manyetik alanın malzeme yüzeyinde dairesel girdap akımlarını endüklemesine
dayanır. Endüklenen bu girdap akımlarının oluştuğu bölgede bir süreksizlik var ise test
malzemesi ve süreksizlik arasındaki elektrik direnci farkından dolayı akımlar farklı bir
yörünge izler ve bu farklılık, bobin tarafından algılanır. Bir bobini uyarmak için alternatif bir
akım kullanıldığında, alternatif bir manyetik alan üretilir ve merkezde manyetik akı çizgileri
yoğunlaşır. Sonra, bobin elektriksel olarak iletken bir malzemenin yanına getirildiğinde,
alternatif manyetik alan malzemeye nüfuz eder ve Şekil 8'de gösterildiği gibi sürekli,
dairesel girdap akımları oluşturur. Büyük girdap akımları test yüzeyine yakın üretilir.
İndüklenen alanın penetrasyonu olarak yükselir, girdap akımları zayıflar. Endüklenen girdap
akımları karşıt (ikincil) bir manyetik alan üretir. Bu karşıt manyetik alan, malzemeden gelen,
birincil manyetik üzerinde zayıflatıcı bir etkiye sahiptir. Alan ve test bobini bu değişikliği
hissedebilir. Aslında, empedans test bobini testte girdap akımları arttıkça orantılı olarak
azaltılır [6].
Şekil 8: Eddy Current Prensibi [6]
Test bobininin birincil alanı test kısmına girer, ikinci alanda girdap akımlarını oluşturur.
Bir Eddy Current kontrol sistemi; esas olarak bir alternatif akım üreticisi, verici ve alıcı
olarak çalışan tespit bobini ve sonuçların gösterildiği sinyal göstergesi elemanlarından
oluşur. Sistem elemanları Şekil 9’da gösterildiği gibidir.
Şekil 9: Eddy Current Sistemi Elemanları [6]
292
2.2.2.4 Görüntü (Vision) Metodu
Görüntü (vision), seçme metotlarının arasında en çok kullanılan metottur. Bu seçme
metodunda kullanılan kameralar ile ürünün kendisi ya da gölgesi analiz edilmektedir (Şekil
10). Gelişen teknoloji sayesinde kameralar aracılığıyla, insan faktörü en aza indirilerek hata
oranı mümkün olan en az seviyede seçme işlemi yapılabilmektedir. Görüntü yöntemiyle
yapılan seçme işleminde kontrol bölgesinin ışık seviyesi kritik derecede önem teşkil
etmektedir. Seçme bölgesinin ışık yoğunluğu düşük ise kameralar parçayı ayırt edemez ve
seçme işlemi başarısız olur.
Şekil 10: Dikey Ve Yatay Eksende Görüntü Alabilen Kameralar
Görüntü teknolojisi (kamera teknolojisi) sayesinde seçme işlemi yapılacak parçanın dikey
ve yatay eksende Şekil 11’de gösterilen kameralar sayesinde her açıdan görüntüsü alınabilir.
Ayrıca Şekil 8’deki gibi 360° döndürme yapabilen mekanizma desteğiyle kamera görüş
açısında olmayan, parçanın diğer yüzü de algılanabilir ve rahatlıkla kontrol edilebilir. Bu
sayede hatalı parçanın seçilememe riski en aza indirilmiş olur.
Şekil 11: Görüntü Teknolojisi Ve Kameralar
293
3
GÖRÜNTÜ İŞLEME TEKNOLOJİSİ
Ayıklama makineleri ile yapılan kontrollerin temelinde yer alan metotlardan Görüntü
(Vision) Metodu, özellikle görüntü işleme teknolojisi kullanarak çalışmaktadır.
Görüntü işleme, görüntüyü dijital forma dönüştürme ve gelişmiş görüntü elde etmek veya
ondan bazı yararlı bilgiler elde etmek için üzerinde bazı işlemler gerçekleştirmek için kullanılan bir yöntemdir. Girdi, video karesi ya da fotoğraf şeklindeki bir tür sinyal dağıtımıdır.
Çıktı, görüntü ya da o görüntüyle ilişkili özellikler olabilir. Görüntü İşleme sistemi genellikle
önceden ayarlanmış sinyal işleme yöntemlerini uygularken görüntüleri iki boyutlu sinyal
olarak işler [7].
Bildiride görüntü işleme teknolojisinin kullanılması amaçlandığı hata türleri; kafa çatlakları ve eksen kaçıklık problemleri olarak gösterilebilir.
3.1 Çatlak Kontrolleri
Görüntü işlemeye dayanarak yapılan çatlak tespiti için gereken genel mimari Şekil 12’de
göstermektedir.
Görüntü işleme tekniğindeki adımlar aşağıdaki gibi sıralanabilir:
Başlangıçta kamera veya herhangi bir kaynak kullanılarak çatlak tespit işlemine tabi
tutulacak parçanın görüntüsü toplanır.
Toplanan görüntüler sisteme tanıtılır, öğretilir.
Görüntü işlemede, çıkarılan görüntü örneğini işlemek için bazı teknikler kullanılır.
Burada, işlenen görüntünün sonucu kullanılarak yapı üzerinde çatlak tespiti yapılır.
Parametre tahmini adımı, tespit edilen çatlakların çatlak genişliği, derinliği ve yayılma
yönüne göre ayrıldığı adımdır [8].
Şekil 12: Görüntü işleme tabanlı çatlak tespiti mimarisi [9]
294
3.2 Eksen Kaçıklığı Kontrolleri
Çatlak kontrollerine benzer bir şekilde, kaçık eksen parçanın görüntüsünün öğretilmesi ile
üründe üretim kaynaklı meydana gelmiş olan eksen kaçıklığı hataları kolaylıkla tespit edilebilmektedir.
4 GÖRÜNTÜ İŞLEME METODUNDAN FAYDALANARAK M6 X 45 ÖZEL
CIVATANIN ÜRETİM PROSESİ İYİLEŞTİRME ÇALIŞMASI
4.1 Proses İyileştirme
Proses, basit bir ifade ile girdilerin çıktılara dönüştüğü aşamaların bütünüdür. Sadece
üretim açısından bakıldığına proses, malzemelerin ürünlere dönüştürüldüğü bir aşama gibi
görülmektedir. Ancak bu bakış açısı; işletmede, tedarikçi ve müşteri bileşenlerini kapsam
dışında tutmak anlamına gelmektedir. Proses, müşteriden siparişin gelmesi ile başlayan ve
siparişin teslimatı ile biten aşamalardan oluşmaktadır ve altı adet unsurun (yetenek, görevler,
takım, teknikler, zaman ve araçlar ) bileşeni olarak tanımlanabilir [9].
Üretim esnasında müşteri talebi doğrultusunda ürün/hizmet temin edebilmek için kimi
ürünlerde tek proses yeterli olabilirken bazılarında ise birden fazla prosese gereksinim duyulmaktadır. Üretim esnasında oluşan kalite problemleri, üretici firmanın ürün prosesini
değiştirmeye zorlamaktadır ve üretim esnasında ilave prosesler eklemesi gerekmektedir.
Uzun vadeli süreçte dar toleranslı soğuk dövme parçaları ve ‘sıfır hata’ ile ürün üretme eğiliminin, maliyet iyileştirme çabası ile birleşmesi; ürün, proses ve kalıp iyileştirmeleri gerçekleştirmeyi mecbur kılmıştır [10].
Bağlantı elemanları üretim yöntemlerinden biri de soğuk dövme prosesidir. Bu proses,
hammaddenin plastik şekil alabilme özelliğini kullanarak bağlantı elemanı üretimine imkan
vermektedir. Soğuk dövme, dar toleranslarda çalışma imkanı verdiği için “sıfır hata” ile üretim yapma hedefine yaklaşmayı sağlamaktadır. Malzeme, plastik olarak şekil aldığından
dolayı öngörülemeyen yüzey kusurları da oluşabilmektedir.
Üretim sırasındaki kontroller ya da üretim sonrasında görsel işleme teknikleri ile yapılan
seçme proseslerinde, parçalarda çıkan hataların analizi neticesinde proses iyileştirmeleri
yapılmaktadır. Bu bildiri kapsamında M6 x 45 Özel Cıvata isimli parça için hata tespiti ve
proses iyileştirme çalışması yapılmıştır.
4.2 Parçanın Üretimi
Hacim sabitliği esasına dayalı yapılan mühendislik hesaplamalarına göre parça geometrisinin 3 operasyonda oluşturulması ön görülmüştür. Yapılan tasarım sonucunda Şekil 13’de
görüldüğü gibi operasyon dizilimleri tasarlanmış ve bu tasarıma göre gerçek üretim yapılmıştır.
295
Şekil 13: Parçanın üretim operasyonları
4.3 Seçme Prosesi
Parçanın öngörülen 3 operasyonlu tasarımı ile toplamda 107.000 adet üretim
gerçekleştirilmiştir. Ürün sinoptiğinde son adım olan seçme prosesinde parçalar görüntü
işleme teknolojisi kullanılarak kontrol edilmiştir. Yapılan seçme işlemi sonucunda
parçalarda eksen kaçıklığı ve kafa çatlağı gibi hatalar meydana geldiği tespit edilmiştir.
Hatalı çıkan parça sayılarının; eksen kaçıklığı için 1418 adet, kafa çatlağı için 1832 adet
olduğu görülmüştür. Hataların nedenlerinin tespiti için hammaddeden itibaren ileriye dönük
gerçekleştirilmiş olan üretim prosesleri, operasyon numuneleri ile birlikte tekrar
incelenmiştir.
4.4 Tasarımın İyileştirilmesi
Hatalı parçaların incelenmesi sonucunda ürün operasyon tasarımının iyileştirilmesi ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Parçanın geometrisini oluşturmak için gerekli olan operasyonlardaki
plastik deformasyon oranları değiştirilerek; operasyon sayısının 1 adet arttırılması kararlaştırılmıştır. Parçanın 4 operasyonlu bir tasarım ile üretilmesinin, operasyonlar arasındaki geçişlerde malzemenin daha kolay şekillendirilmesini sağlayacağı tespit edilmiştir. Proje değerlendirilmeleri sonucunda ortaya çıkan 50PPM hedefi kapsamına göre üretimin %99,83
oranında iyileştirilmesi gerektiği belirlenmiştir. İyileştirme sonucunda ortaya çıkan operasyonlar Şekil 14’te gösterildiği gibidir. Yeni tasarımda, Şekil 14’deki 1 numaralı operasyon
ilave edilerek malzemenin diğer operasyonlardaki (2, 3, 4) plastik şekillendirilmesi kolaylaştırılmıştır. 4 operasyonlu tasarım ile 100.400 adet parça üretimi gerçekleştirilmiştir.
296
Şekil 14: İyileştirme sonucundaki operasyon tasarımları
4.5 İyileştirme Sonuçları
Revize edilmiş tasarım ile yapılan 100.400 adet parça üretiminden sonra yapılan seçme
işleminde, 1 adet eksen kaçıklığı, 3 adet kafa çatlağı hatası olduğu görülmüştür. İyileştirme
ile birlikte, Şekil 15’te görüldüğü gibi, eksen kaçıklığı hatasında %99,93 kafa çatlağı hatasında ise %99,84 iyileştirme sağlanmıştır. Toplamda gerçekleştirilen iyileştirme %99,88
oranında olmuştur.
Şekil 15: İyileştirme Sonuçları
297
5
SONUÇ
Otomotiv endüstrisi geliştikçe, müşteri beklentilerinin artması ürün kalitesinin
geliştirilmesinin önemini ortaya koymuştur. Ürün ve üretim kalitesinin geliştirilmesinin
doğru orantılı olması, üretimdeki iyileştirmelerin gerekliliklerini göstermiştir.
Bu bildiride ele aldığımız, birçok sektörde kullanım alanına sahip olan bağlantı
elemanları için; üretimde “sıfır hata” ya yaklaşma beklentisi proses iyileştirmelerini mecbur
kılmıştır. Bu beklentide öncelik hata türlerinin belirlenmesi ve bunların tespit
edilebilmesidir. Tespit edilebilirlikte başarılı sonuçlar elde edilebilmesi için görüntü işleme
gibi teknolojilerden faydalanılmasının önemleri ortaya konulmuştur.
Çalışmada, seçme teknolojilerinden yararlanılarak özel forma sahip bir bağlantı elemanının üretiminde çıkan hatalar tespit edilmiştir. Hataların sebepleri ortaya konulmuş, bu bilgiler ışığında parçanın üretim prosesinde iyileştirmeler hedeflenmiş ve hedefler başarı ile gerçekleştirilmiştir.
KAYNAKÇA
[1]
Bruce S. (10 Jul 2015). A Brief History Of Quality Control,
Web: https://www.intouch-quality.com/blog/brief-history-of-quality-control, Erişim tarihi: 28.11.2018.
[2]
Stylidis K., Wickman C., Söderberg R. 2015. Defining Perceived Quality In The Automotive Industry: An
Engineering Approach. Procedia CIRP 36: 165 - 170.
[3]
Callister W.D., Rethwisch. 2010. Material Science And Engineering. New Jersey. John Wiley & Sons Ltd.
[4]
Nisan 2009. EIFI (European Industrial Fasteners Institute). Mechanical Fasteners Quality Of Technical
Characteristics. web: http://www.eifi.org/medias/files/105_FICHIER_0.pdf. Erişim Tarihi:14.12.2018.
[5]
Web: https://www.tomra.com/tr-tr/sorting/recycling/products/autosort-laser. Erişim Tarihi:14.12.2018
[6]
TC Millî Eğitim Bakanlığı. (2002). Uçaklarda Tahribatsız Muayene. Web:
http://www.megep.meb.gov.tr/mte_program_modul/moduller_pdf/U%C3%A7aklarda%20Tahribats%C4%
B1z%20Muayene.pdf. Erişim Tarihi:15.12.2018
[7]
Web: https://www.engineersgarage.com/articles/image-processing-tutorial-applications. Erişim Tarihi:
14.03.2019
[8]
Mohan A., Poobal S, 2017. Crack detection using image processing: A critical review and analysis.
Alexandria Engineering Journal (2018) 57: 787–798.
[9]
Kaygusuz Y., Kaygusuz S., 2014. Süreç İyileştirmenin İşletme Performansına Etkileri. Paradoks Ekonomi,
Sosyoloji ve Politika Dergisi, Cilt 10, sayı 2: 31-50.
[10] Groenbaek, Birker T., 2000. Innovations in cold forging die design. Journal of Materials Processing
Technology 98: 155-161.
298
Havacılık Alanındaki Dijital Arşivlerde Esnek Arama Metodunun Uygulanması
Serhan Özmen 1, Feridun Özçakır 2
1
Bilişim Sistemleri Programı
Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul Okan Üniversitesi / Motto Bilişim
İstanbul, 34459, Türkiye
2
Bilişim Sistemleri ve Teknolojileri Bölümü
Uygulamalı Bilimler Fakültesi, İstanbul Okan Üniversitesi
İstanbul, 34459, Türkiye
serhanozmen@stu.okan.edu.tr, feridun.ozcakir@okan.edu.tr
ÖZET
İnsanlık varoluşundan bu yana gelişimini karşılıklı iletişim ve bilgi aktarımı ile sağlamıştır. Bu
gelişim medeniyetlerin kaynaklarını aralarında kendi dillerine çevirmeleri ve bu kaynakları eğitimde
kullanmaları ile mümkün olmuştur. Bilimsel ve teknolojik gelişim, bir önceki buluşun üstüne bilim
insanının kendi bilgi ve tecrübelerini koymasıyla sağlanır. Bu doğrultu da toplumsal gelişim, edinilen
bilginin doğru bir şekilde aktarılması ve nitelikli insan yetiştirmekle sağlanmaktadır.
Bu çalışmanın amacı, havacılık sektöründe dijitalleştirilen kitap, resim, doküman, dergi ve haber
kaynaklarını esnek arama metodolojisi uygulayarak, konu ile ilgili araştırmacıların daha rahat ulaşmasını sağlamaktır. Bu doğrultu da çalışma kapsamında havacılık sektöründe dijitalleştirilen dokümanlar
üzerinde günümüz teknolojilerinden Python programlama dilinin kullanımı, elektronik doküman içeriklerinin PostgreSQL veritabanına aktarımı ve Elasticsearch aracılığı ile dokümanların indekslenmesine dair oluşturulacak bir modelin yapısal bileşenlerinden bahsedilmektedir. İlgili modelde, arama
terimine göre indekslenen veri üzerinde arama yapılıp, kelime ağırlığına göre dokümanlar değerlendirilip, ilişki düzeyi en yüksek olan içeriğin kullanıcıya sunulması planlanmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Büyük Veri, Elasticsearch, Havacılık, PDF içerik arama
Application Of Flexible Search Methods In Digital Archives In Aviation
ABSTRACT
Since its existence, humanity has provided its development with mutualcommunication and
knowledghtransfer.This development was made possible by the fact that the civilizations turned their
resources into their own languages and used these resources in education.Scientific and technological
development is provided by the scientist's knowledge and experience on top of the previous
invention.In this direction, social development isensured by the correct transfer of the acquired
knowledge and raising qualified people.
The aim of this study is to provide a more convenient access of researchers related to the subject
by applying flexible search methodology which is digitized in aviation sector, books, pictures,
documents, magazines and news sources.In this context, in the scope of the study, the structural
components of a model that will be formed in order to index the documents by using Python
programming language from today's technologies, transfer of electronic document contents to
PostgreSQL database and the indexing of documents via Elasticsearch are mentioned. In the related
model, it is planned to search the data indexed by the search term and evaluate the documents
according to the word weight and present the content with the highest relationship level to the user.
Keywords: Big Data, Elasticsearch, Aviation, PDF content search
299
1
GİRİŞ
Arşivlerin amacı, geçmişte gerçekleşmiş uluslararası antlaşmalar, ulusların kendi içlerindeki dönemsel olarak değişen hukuk kuralları, yönetimsel değişiklikler, ticaret antlaşmaları
gibi saymakla bitirilemeyecek birçok olayın saklanmasıdır. Devletlerin veya kişilerin miraslarını gelecek nesillere sağlıklı bir şekilde aktarması görevini taşımaktadır [1].
Arşivciliğin tarihine bakıldığında; bireylerin ve toplumların gelişimlerinin bilgi transferinden geçtiği görülmektedir. Bu demek oluyor ki gelişmiş arşiv yönetimi, gelişmiş toplumu,
gelişmiş toplum ise nitelikli insanı getirmektedir.
Bilimin ve teknolojinin geliştirilmesi bir nevi bayrak yarışı gibidir. Bu bayrak yarışında
arşivciliğin önemine teknik açıdan baktığımız zaman, bireyin fark yaratacağı nokta; geçmişten gelen bilgi ve birikimin üstüne bireyin koyduğu “Yenilikçi Tasarım veya Düşünce” denilmiştir.
Genel olarak ülkemizde gerçekleştirilen EBYS ve e-arşiv projeleri incelendi [2].
Şekil 1: EBYS Sistemleri Belge Yaşam Döngüsü
Genel olarak bakıldığında; doküman başlığı ve kısa özetinin girişi sağlandıktan sonra doküman sisteme yüklenmektedir. Fakat bu yapı ile doküman içerisinde spesifik anahtar kelime
arama olanağı olmadığı görüldü.
Dijitalleştirme hizmetlerinden olan amazon textract yapısı incelendi. Bu yapıda dijitalleş-
300
tirilen verinin içeriğinin de aranılabilir hale getirildiği görüldü. Bu yapıdan yola çıkılarak,
basit ve etkin anlamda dijitalleştirme işlemi gerçekleştirildi.
Örneklem dijitalleştirildikten ve PostgreSQL veritabanında saklandıktan sonra, günümüz
teknolojilerinden; Elasticsearch ve Python programlama dili kullanılarak örneklem üzerinde
akıllı arama yöntemi uygulandı.
2
PROJE YAPISI
Örneklemin Dijitalleştirilme Yapısı
Python programlama dilinde textract isimli açık kaynak kütüphanesi örneklemin dijitalleştirilmesi için kullanıldı. Örneklemin PostgreSQL veritabanına aktarılması için komut satırında çalışacak olan bir program yazıldı. Bu program; doküman yolu parametre olarak verildikten sonra, içeriği tarayarak sayfa numarası ile beraber içeriği veritabanına yazmaktadır.
Doküman dijitalleştirilme aşamasındayken Türkçe harflere özel filtreler tanımlandı. Textract
motoruna Türkçe için başlangıç seviyesinde kurallar tanımlandı.
Şekil 1’ de amazon textract yapısı gösterilmiştir. Bu yapıda dokümanın içindeki sayfa
numarasına göre bilgi saklanmaktadır [3].
Şekil 2: Amazon textract yapısı
Doküman içeriği, alt bilgisinde bulunan sayfa numarasına göre değil, okunduğu sıraya
göre numaralandırılması sağlandı. Kullanıcı anahtar kelimeyi arattığında sonuç hangi sayfada ise kullanıcı sistem tarafından o sayfaya otomatik olarak konumlandırılmaktadır. Bu
işlem ekstra sayfa numarası kontrolünün önüne geçmektedir.
Şekil 2’ de örneklemin dijitalleştirilme adımları anlatıldı.
301
Şekil 3: Örneklemin Dijitalleştirilme Adımları
Örneklem Üzerinde Akıllı Arama Metodunun Uygulanması
Metnin hangi dilde olduğundan bağımsız olarak, Elasticsearch dokümanlarında metin işlemede temel adımlar verilen isimleri ile birlikte şu şekildedir.
1. Dilin ve mümkünse alanın belirlenmesi, Türkçe metin, dergi, kitap, haber, resim
alanı gibi. Bu kullanılacak referans bir derlem kullanılarak yapılacak sonraki adımlardaki
işlemler için gereklidir.
2. Metnin kelimelere ayrıştırılması, (Tokenization).
3. Fazlalık olan işaretlemelerin ve gereksiz kelimelerin temizlenmesi (Stopwords),
4. Kalan kelimelerin standartlaştırılması ve kökünün bulunması, (Normalization,
Stemming)
5. Kelimelerin benzer olanlarının tespit edilmesi, (Synonyms)
6. Hatalı kelimelerin düzeltilmesi (Typoes and Mispellings)
7. Uygun şekilde saklanması (Indexing)
Yukarıdaki adımlar uygulanarak örneklem enformasyon Elasticsearch üzerinde indekslendi. Doküman Elasticsearch’ te aranırken ilişiklik değeri aşağıdaki formüllerle hesaplanmaktadır.
a- Terim frekansı (tf)
Aranan kelimelerden biri doküman üzerinde 5 kere geçiyorsa, 1 kere geçen dokümandan
daha ilişkili kabul edilmektedir [4]. T aranan kelime, d doküman veya alan olmak üzere;
tf(t in d) = √frekans
b- Ters doküman frekansı (idf)
Ters doküman frekansı aranan kelimenin, dokümanlar içerisinde geçme sıklığıdır. Aranan
kelime birden fazla dokümanda sık olarak geçiyorsa, bu kelimenin ayırt edici özelliği
302
olmadığı kabul edilmektedir. Bu frekans ne kadar artarsa ilişiklik düzeyi o kadar
düşmektedir [5].
idf(t) = 1 + log ( numDocs / (docFreq + 1))
c- Alan uzunluğu kuralı (norm)
Dokümanın veya alanın uzunluğu ne kadar artarsa, aranan kelimenin o dokümanda
bulunmasının önemi o kadar azalmaktadır. Aranan kelime başlık alanında geçen doküman,
gövde kısmında geçen dokümandan daha ilişkili kabul edilmektedir [6].
norm(d) = 1 / √numTerms
d- Sorgu koordinasyonu
Dokümanda görünen arama terimi ne kadar fazla olursa, dokümanın sorgu için iyi bir
eşleşme olacağı olasılığı da o kadar artmaktadır [7].
Örneğin; “A400M Engine Type” sorgusu aranmakta ve sorgu koordinasyonu olmadan her
kelimenin skoru 1.5 olarak kabul edildiğinde aşağıdaki sonuç dönmektedir.
A400M – Skor:1.5
A400M Engine – Skor: 3.0
A400M Engine Type – Skor:4.5
Koordinasyon faktörü, skoru belgedeki eşleşen terim sayısı ile çarpar ve sorgudaki
toplam terim sayısına böler. Koordinasyon faktörü ile skorlar aşağıdaki gibi
hesaplanmaktadır.
A400M – Skor:1.5 *1 / 3 = 0.5
A400M Engine – Skor: 3.0 * 2 / 3 = 2.0
A400M Engine Type – Skor:4.5 * 3 / 3 = 4.5
e- İndeks aşamasında alan etkisini yükseltme
Doküman indekslenme aşamasındayken, bir alan diğer alanlara göre daha önemli olarak
işaretlenebilmektedir. Örneğin; başlık alanı önem değeri 8, içerik alanı önem değeri 2 olarak
işaretlenirse, başlıkta bulunan arama terimi, içerikte bulunan arama terimine göre 4 kat daha
olumlu şekilde skor değerini etkilemektedir.
score(q,d) = queryNorm(q) * coord(q,d) * ∑ ( tf(t in d) * idf(t)² * t.getBoost() *
norm(t,d)) (t in q)
303
f- Arama aşamasında alan etkisini yükseltme
İndeks aşamasında alan etkisini yükseltme ile bire bir aynı olmaktadır. Kullanım
bakımından daha çok tercih edilmektedir. Alanların önem değeri değiştiğinde, indeks
aşamasında önem değeri verilmişse, tekrar indeks oluşturmak gerekmektedir. Sorgu
aşamasında bu değerler istenilen şekilde ayarlanabilmektedir.
Doküman indeksleme mantığı Şekil 3’ te görülmektedir.
Şekil 4: Elasticsearch indeks yapısı
Enformasyonun bu şekilde indekslenmesi arama hızına olumlu şekilde yansımaktadır.
Örneğin; (A400M ve Type) veya Engine mantığında olan bir sorgu, bize Doküman-1 ve
Doküman-2 sonucunu döndürmektedir.
3
SONUÇ
EBYS uygulamalarında, sınıflandırma işlemi yapay zekâ aracılığıyla yapılabilmektedir.
Dokümanların sınıflandırılma aşaması böylelikle hızlandırılabilmektedir. Elektronik dokümanın aranma kriterlerinde girilen başlık ve özet alanları yeterli olmamaktadır. Dokümanın
içeriğini aramak daha verimli sonuçlar vermektedir. Akıllı arama metodunun uygulanması
aşamasında 30 kitap dijital ortama aktarıldı. Örneklem üzerinde Elasticsearch yardımıyla
akıllı arama metodu uygulandı. Arama sonuçlarının gösterim zamanı genellikle 1 saniyenin
altında olduğu gözlemlendi.
TERİMLENDİRME
tf = Term Frequency
idf = Inverse Term Frequency
numTerms = Number of Terms
coord = Coordination Factor
norm = Field-length norm
queryNorm = Query Norm
docFreq = The total number of documents that have at least one term in the field.
304
KAYNAKÇA
[1] Emniyet Genel Müdürlüğü Belge Yönetimi Daire Başkanlığı. (2008). Arşiv ve Arşivcilik Web:
http://www.belgeyonetimi.pol.tr/Sayfalar/AR%C5%9E%C4%B0V%20VE%20AR%C5%9E%C4%B0VC%
C4%B0L%C4%B0K.aspx
[2] Remak arşiv.(2015). Bilgi ve Belge Yönetimi http://remakarsiv.com/sikca-sorulan-sorular/
[3] Amazon.(2017). Textract Features OCR https://aws.amazon.com/tr/textract/features/
[4] ElasticSearch.(2019). Term frequency https://www.elastic.co/guide/en/elasticsearch/guide/current/scoringtheory.html#tf
[5] ElasticSearch.(2019). Inverse document frequency
https://www.elastic.co/guide/en/elasticsearch/guide/current/scoring-theory.html#idf
[6] ElasticSearch.(2019). Field-length norm https://www.elastic.co/guide/en/elasticsearch/guide/current/scoringtheory.html#field-norm
[7] ElasticSearch.(2019). Query Coordination
https://www.elastic.co/guide/en/elasticsearch/guide/current/practical-scoring-function.html#coord
305
306
Sıcak Şekillendirme Kalıplarında Yüksek Mukavemetli Sacların Form
Verme, Kesme, Delme Operasyonlarının; Ardışık Olarak Yapıldığı Prosesin
Tasarımı ve Geliştirilmesi
Hüseyin Kazan1, Elif Seçkin Geçim1
1
Beyçelik Gestamp Otomotiv Sanayi A.Ş.
Işıktepe Organize Sanayi Bölgesi, Kahverengi Cad., No:13, Nilüfer, BURSA, 16215, TÜRKİYE
huseyinkazan@beycelikgestamp.com.tr, elifseckin@beycelikgestamp.com.tr
ÖZET
Otomotiv endüstrisinde, araç şasesi üretiminde, bulunduğu bölgeye bağlı olarak farklı mukavemet
değerlerine sahip sac parçalar kullanılır. Bu parçalardan, özellikle yolcu güvenliğinin kritik öneme
sahip olduğu kabin içerisinde yüksek mukavemetli sac parçalar (1200-1500 MPa) kullanılmaktadır.
Yüksek mukavemetli bu parçalar, geleneksel soğuk şekillendirme yönteminden farklı olarak sıcak
şekillendirme yöntemi ile üretilmektedir. Bu yöntemde parçalar bir fırın içerisinde 900-950⁰C’ye
kadar ısıtılır, sonrasında içerisinde soğutma kanalları olan özel tasarlanmış sıcak şekillendirme
kalıpları ile sıcak şekillendirme hattında form verme işlemi yapılır. Form verme işlemi sonrasında
soğuyan parçaların yüksek mukavemeti (1400-1500 MPa) nedeni ile kesme ve delme gibi işlemleri
kesme kalıpları ile yapılamamaktadır. Sıcak şekillendirme ile form verilen parçaların kesme ve delme
işlemleri robot kontrollü 5 eksen lazer kesim hücreleri(tezgâhları) ile gerçekleştirilmektedir.
Bu proje ile sıcak şekillendirme ile form verilen yüksek mukavemetli sac parçaların hem form
verme işleminin hem de çevre kesme/delme işleminin aynı anda yapılabildiği bir sıcak şekillendirme
kalıbının form analizi, kalıp tasarımı ve akış analizi yapılmıştır. Bu proje ile beraber, sac parçalar tek
kalıp seti içerisinde, hem şekillendirilip hem de çevre kesme/delme operasyonları yapılmıştır.
Böylelikle lazer tezgâhı ile yapılan kesme/delme prosesi ortadan kaldırılmıştır. Böylece lazer
tezgâhlarının hat kapasite ihtiyaçları düşürülmüş, ileriki projelerin lazer tezgâh yatırım maliyetinin
önüne geçilmiştir.
307
Design and development of the process of forming, cutting, drilling operations
of high strength steels in hot forming moulds.
ABSTRACT
In the automotive industry, sheet metal parts with different strength values are used depending on
the region in which the vehicle chassis is produced. In the cabin where passenger safety is critical,
especially high strength sheet metal parts(1200-1500MPa) are used. These high-strength parts are
produced by hot stamping method different from the traditional cold stamping method. In this method,
the parts are heated up to 900-950 ° C in an furnace after that, specially designed hot stamping dies
with cooling channels are formed in hot stamping line. Due to the high strength of the cooling parts
after the forming process, cutting and drilling operations cannot be done with cutting dies. Cutting and
drilling operations of the parts formed by hot stamping are carried out by robot controlled 5 axis laser
cutting cells(machines).
With this project, a hot stamping die is made in which both the forming and the cutting/punching
process of the high-strength sheet metal parts formed by hot stamping can be carried out at the same
time. Form analysis, die design and flow analysis of this hot stamping die is also performed. In this
project, both form and cutting/drilling operations have been done in the single piece of sheet metal
parts. Thus, the cutting/drilling process with the laser machine is eliminated. The line capacity needs
of laser machines are reduced, and the cost of laser machine investment of future projects are
prevented.
Anahtar kelimeler: Sıcak Şekillendirme, Sıcak Kesme ve Delme Prosesi, Yüksek Mukavemetli
Saclar, Kalıp Tasarımı
308
1. GİRİŞ
Son zamanlarda, araçların çevreye olan zararlı etkisinin azaltılması, güvenliğinin artırılması ve bileşenlerinin daha güvenilir, daha ucuz ve daha kolay üretilebilmesi ve birleştirilmesi otomotiv endüstrisinin ana hedefleridir. Otomobillerin daha konforlu, daha fazla donanımlı olması ihtiyacı ve çarpışmalara karşı daha güvenli olması gereksinimi, ağırlıklarının
artmasına neden olmaktadır. Fakat ağırlıktaki bu artış, yakıt tüketiminin artmasını doğurmakta ve dolayısıyla çevre kirliliğini artırmaktadır. Bu yüzden, yeni üretim teknikleri, yeni
malzemeler ve yeni kavramlar geliştirilmektedir. Bunların gerçeğe dönüşmesinin altında ise
en alt basamak olan üretim sürecinde kullanılan kalıplardaki yenilikler bulunmaktadır. Bundan dolayı, araç ağırlığının azaltılması ve çarpmalara karşı araç güvenliğinin artırılması gereksinimi, otomobil üreticilerini, sac metal şekillendirme teknolojilerinde yeni çözümler
aramaya sevk etmektedir. Özellikle günümüzde, parçaların yüksek dayanımlı ve hafif olarak
üretilebilmesi için, yüksek mukavemetli çelikler ile sıcak şekillendirme yönteminin kullanılması, yeni bir çözüm olarak önem kazanmıştır. [1]
2. METARYEL VE YÖNTEM
Bu proje ile birlikte hem form verme işleminin hem de çevre kesme/delme işleminin aynı
anda yapılabildiği bir sıcak şekillendirme kalıbının yapılabilmesi için ilk olarak sanal ortamda analiz ve tasarım faaliyetleri gerçekleştirildi. Ardından sanal ortamda doğrulanan çalışmaların imalat aşamasına geçildi. İmalat aşamasının da tamamlanmasının ardından imal
edilmiş kalıp aracılığıyla üretilen sac parçanın doğruluğunun test edilmesi aşamasına geçilmiştir ve elde edilen aboratuar sonuçlarıyla analiz sonuçları karşılaştırılmıştır.
2.1. Parça Seçimi
Form verme ve çevre kesme/delme işlemlerinin aynı anda yapılabildiği sıcak şekillendirme kalıbında bu işlemlerin yapılabilmesi için sıcak şekillendirme form verme kalıplarında
çok fazla kullanılan 22MnB5+AlSi(USIBOR1500) malzemesinin 1.1mm sac kalınlığında
olan resimdeki parça seçilmiştir. [2]
309
Şekil.1. Seçilen parça görseli
2.2. Analiz Çalışmaları
Autoform programında seçilen parçanın şekillendirme simülasyonları yapıldı. Kalıbın
form, kesme ve delme operasyonlarının aynı anda yapıldığı bir kalıp tasarım prosesi hazırlanmıştır. [3]
Şekil 2: Autoform analizi görseli
2.3. Kalıp Tasarımı
Catia v5-6R2016 çizim programında simülasyon programının çıktılarından oluşturulmuş
proses dizilimine göre aşağıdaki bölümleri içeren kalıp tasarımı yapılmıştır.
* Alt erkek
* Alt hareketli (hurda çıkarıcı)
* Üst dişi
* Üst kesme çeliği
* Alt-üst zımba
310
Şekil 3: Kalıp tasarımının görseli
Kalıpta Şekil.4. de görülen form işlemleri ve parça üzerinde 90◦ kesim hattının (kırmızı
ile işaretli) kesimi yapılmıştır. Ek olarak parça üzerindeki çap ve slot delikler de delinmiştir.
Şekil 4: Kalıp kesim hattı görseli
2.4. Soğutma Sistemleri
Orijinal saca direkt temas eden alt erkek ve üst dişi çeliklerine soğutma hattı yapılmıştır.
Şekil.5 ve Şekil.6’de alt-üst çekirdekler mavi ile «soğutma sistemli» olarak ifade edilmiştir.
Orijinal parça yüzeyi kalıp içinde soğutulup hurda kısmı sıcak bırakılarak 700-750⁰C’de
kesim yapılarak kesme çeliklerinin ömrü uzatılması hedeflenmiştir.[4]
311
Şekil 5: Kalıp soğutma sistemi (üst dişi) görseli
Şekil.6: Kalıp soğutma sistemi (alt erkek) görseli
3. BULGULAR VE TARTIŞMA
Parçanın Autoform programında form analizi yapılmış yeterli miktarda mekanik değerlere ulaşıldığı (%100 martenzit yapı) analiz sonucunda görülmüştür. İmal edilen sacın ölçüm
sonucuna göre yüzey değerleri tolerans sınırları (±1mm) içindedir.
312
Resim 7: İmal edilen parçanın yüzey ölçüm değerleri görseli
İmal edilen sacın ölçüm sonucuna göre kontür değerleri de tolerans sınırları (±1mm) içindedir.
Resim 8: İmal edilen parçanın kesim hattı kontür (trim) ölçüm değerleri görseli
313
İmal edilen parçanın sertlik ölçüm raporuna göre 41-51HRC sınır değerleri arasında olması gereken değerler sınırlar içindedir, üst sınıra yakındır.
Resim 8: İmal edilen parçanın sertlik değeri görseli
İmal edilen parçalardan alınan deneme numuneleri akma-çekme testine tabi tutulmuştur.
Alınan sonuçlar şartname sınırları (1400-1500MPa) içerisindedir.
Resim 9: İmal edilen parçanın akma-çekme test raporu görseli
314
İmal edilen parçanın kaplama raporuna göre şartnamedeki mikron mertebesindeki sınır
değerleri içerisindedir.
Resim 10. Müşteri şartname değerleri görseli
Resim 11: İmal edilen parçanın kaplama kalınlık değerleri görseli
Resim 12: İmal edilen parçanın kaplama geçiş değerleri görseli
315
Kesim sonrası kontur incelemesi çapaksız kesim gerçekleşmiştir. Deliklerde de çapak
oluşmamıştır. Alt ve üst kalıpta kesme yapacak çeliklerin kesme boşluk değerleri sac kalınlığına göre belirlenmiştir.
Resim 13: Kesim sonrası görseli
4. SONUÇ
Parçanın form alınırken kesilmesi ile lazer kesim süresini ve maliyetini azaltarak/kaldırarak; lazer tezgah kapasitesinin düşürülmesi sağlanmıştır. Maliyet avantajı sağlanmıştır. Birim zamandaki üretim miktarını artırılmıştır. Müşteri teknik isteklerine uygun ürün
üretimi yapılması sağlanmıştır. Hurda oranı düşürülmüştür. Katma değersiz süreçler azaltılmıştır. Zaman avantajı sağlanmıştır. Parça teknik şartnamesinin gereklilikleri üretilen ürünle
sağlanmıştır. Teknik gereklilikleri kritik sınırların üstüne taşınması sağlanmıştır.
5. TEŞEKKÜR
Bu çalışma TÜBİTAK 1501 Sanayi AR-GE 3180859 proje numaralı YÜKSEK MUKAVEMETLİ SACLARIN FORM VERME, KESME, DELME OPERASYONLARININ; ARDIŞIK OLARAK YAPILDIĞI PROSESİN TASARIM VE GELİŞTİRİLMESİ projesidir.
Yazarlar TÜBİTAK’a sağladığı desteklerden ötürü teşekkürü bir borç bilirler.
KAYNAKÇA
[1]
Görgülüarslan, R. M. (2015), Otomotiv Endüstrisinde Kullanılan Sıcak Şekillendirme Tekniğinin
İncelenmesi, Mühendis ve Makina, Cilt 56, Sayı 660, s. 41-51.
[2]
Mori K, Maeno T & Suganami T: Hot semi-punching and cold scrap removing processes for hot stamping
of ultra-high strength steel parts. Manufacturing Rev. 2015, 2, 11.
[3]
GÜLER, H. 2013. Investigation of Usibor 1500 Formability in a Hot Forming Operation. Material
Science(Medziagotyra), vol. 19:144-146
[4]
Brenne, T., Stippak, M. Düring, M(2017), Parametric FEA-Study on the Impact of Cooling Channel
Design on Final Part Quality, Proceedings CHS2 2017
316
Ticari Araçlara Yönelik Kompozit Esaslı Süspansiyon Sistem Parçalarının
İncelenmesi
Mehmet Ziya Okur1
1
Ar-Ge Merkezi, Ditaş Doğan Yedek Parça İmalat ve Teknik A.Ş.
Kayseri Yolu 3.Km, 51100 Niğde mehmetokur@ditas.com.tr
ÖZET
Dünyamızda artan enerji talebi ve azalan kaynaklar, enerji maliyetlerinin yükselmesine neden olmaktadır. Bu sebepten dolayı, araştırmacılar, yatırımcı ve girişimciler ucuz, temiz ve alternatif enerji
kaynaklarının kullanıldığı makine ve sistem arayışlarına yönelmişlerdir. Kompozit malzemeler bu
arayışların tam merkezinde yer almaktadır. Özellikle otomotiv sektörü bu arayışların en yoğunlaştığı
alanlardan biridir. Otomotiv sektöründe kullanılan çeki kolu, V çeki kolu, idler kolu, rot kolu, rotbaşı,
rotil gibi süspansiyon ve direksiyon gibi parçalar çoğunlukla metal esaslı malzemelerden üretilmektedir. Fiber takviyeli kompozitler geleneksel metalik malzemelere göre yüksek mekanik performansa ve
düşük yoğunluğa sahip olduklarından dolayı otomotiv endüstrisinde tercih edilmeye başlamıştır. Bu
çalışmada, otomotiv sektöründe kullanılan mevcut kompozit malzemeler ve yeni trendler ile ilgili
detaylı literatür araştırmaları yapılmış, avantajları, dezavantajları ve uygulamaları incelenmiştir. Yapılan çalışma sonucunda, kompozit malzemelerin birçok otomotiv yapısal parçasının yanı sıra süspansiyon ve direksiyon sistem parçalarında da ağırlık azaltma amacıyla tercih edildiği görülmüş ve yapılan uygulama çalışmaları değerlendirilmiştir.
Anahtar kelimeler: Kompozit Malzemeler, İnovasyon, Ar-Ge, Süspansiyon ve Direksiyon Sistemi
Parçaları, Ağırlık Azaltma.
Investigation of Composite Based Suspension System Parts for Commercial
Vehicles
ABSTRACT
Increasing energy demand and decreasing resources in our world have led to an increase in energy
costs. Therefore, researchers, investors and entrepreneurs are looking for machines and systems which
use cheap, clean and alternative energy sources. Composite materials are at the center of these quests.
Especially, the automotive sector is one of the areas where these searches are most concentrated. The
parts used in the automotive industry such as; the torque rod, V- torque rod, idler arm, drag link, end
rod, tie rod are mostly produced from metal-based materials. Fiber reinforced composites are
preferred in the automotive industry due to their high mechanical performance and low density
compared to traditional metallic materials. In this study, a detailed literature review about the existing
composite materials and new trends used in the automotive industry were made and also advantages
and disadvantages and applications of composite materials were examined. As a result of the study, it
has been seen that composite materials are preferred for weight reduction in suspension and steering
system components as well as in many automotive structural parts, and also application studies have
been evaluated.
Keywords: Composite Materials, Innovation, R & D, Suspension and Steering System Parts, Weight
Reduction.
317
1.
GİRİŞ
Küresel ısınma günümüzde dünyanın karşılaştığı en büyük çevresel tehditlerden biridir.
Küresel ısınmanın temel nedeni, insan faaliyetleri sebebiyle oluşan sera gazı emisyonlarıdır.
Taşımacılık sektörü dünyada sera gazı emisyonlarının yaklaşık %30’nu oluşturmakta, bunun
%80’e yakın bölümü ise karayolu taşımacılığından kaynaklanmaktadır. Avrupa Birliği ülkeleri bu sektörden kaynaklanan gaz emisyonlarını düşürmek amacıyla sıkı kurallar ve standartlar getirmiş ve bu emisyonların 2050 yılına kadar bugünkü değerlerine göre %70 oranda
azaltılmasını hedeflemiştir [10].
Gaz emisyonlarının azaltılmasının bir yolu; aracın ağırlığının azaltılmasıdır. Bu bağlamda, otomotiv endüstrisinde aracın ağırlığını azaltmak ve yakıt verimliliğini arttırmak
amacıyla metal olan parçaların polimer kompozitlerle değiştirilmesi yoluna gidilmektedir.
Bunun nedeni, polimer kompozitlerin diğer mühendislik malzemelerine göre, mukavemet/ağırlık ve rijitlik/ağırlık oranın çok yüksek olması, iyi yorulma özellikleri ve korozyona
karşı dayanıklı olmalarıdır.
Avrupa Birliği araçlardan çevreye gaz ve katı formda emisyonlar için ciddi regülasyonlar
getirmiştir. Aşağıdaki grafiklerde istenen emisyon değerleri yıl bazında verilmiştir. Euro VI
dönemi için, örneğin, ağır ticari vasıtalarda NOx emisyonu 400 mg/kWh olarak istenmektedir.
Tablo 1: Ağır ticari araçlar için emisyon değerler [10]
Ağır Yük Taşıtları İçin Emisyon Standartları
N3 Kategori, EDC (2000 ve üzeri) Araçlar İçin Avrupa Emisyon Standartları
Standart
Tarih
CO(g/kWh)
Euro 0
Euro I
1988-92
1992-95
Euro II
Euro III
Euro IV
Euro V
Euro VI
1995-99
1999-05
2005-08
2008-12
2013-
HC(g/kWh)
PM(g/kWh)
12,3
4,9
NOx
(g/kWh)
15,8
9,0
2,6
1,23
NA
0,40
4,0
2,1
1,5
1,5
1,5
7,0
5,0
3,5
2,0
0,4
1,1
0,66
0,46
0,46
0,13
0,15
0,1
0,02
0,02
0,01
Taşıtlarda daha hafif araç tasarımı, belirtilen emisyon değerlerine ulaşılabilmesi için ana
kritik faktördür. Bu nedenle sistemlerinde ağırlığın düşürülmesi oldukça önem kazanmaktadır. Kompozit malzemeler olarak otobüs üretiminde en çok kullanılan malzemeler yine tekrar belirtmek gerekirse, polyester bağlayıcılı fiber takviyeli malzemelerdir. Bu malzemelerin
göreceli olarak çeliğe göre 3-5 kat kadar daha hafif olan kütleleri de sektöre ayrıca yakıt
tüketimi ve taşıma kapasitesi konusunda da avantaj sunmaktadır. Genel olarak durum ele
318
alındığında ticari bir aracın toplam ağırlığındaki % 10'luk bir azalma yakıt ekonomisinde ile
% 5-10 arasında bir iyileşme getirmektedir. Bu açıdan da bakıldığı zaman özellikle otobüs
üretiminde kompozit malzemenin kullanımının çok farklı bir avantajı daha açığa çıkmaktadır, özetle değerlendirilecek olursa, otobüs üretiminde kompozit malzemeler kompleks parçaların bile daha uygun maliyetlerle tedarik edilmesine olanak verirken aynı zamanda araç
ağırlığının azaltılmasına da önemli katkı sağladıkları için hem yakıt ekonomisinin gelişmesinde fırsatlar sunmakta hem de ticari amaca hizmet eden bu üretim grubu için daha fazla
yolcu veya daha fazla yük taşımasını da daha mümkün kılmaktadır [13].
Kompozit malzemeler arasında en yaygın olarak polimer matrisli kompozitler kullanılmaktadır. Plastik matrisli olmalarına rağmen metaller kadar emniyetli tasarımları mümkündür. Örneğin; ön kısmı cam elyaf takviyeli polimer kompozitten yapılmış bir araba 35
mil/saat çarpma testini geçmiş bulunuyor. Çarpışmalarda çelik kadar güvenlik sağladığı gibi,
polimer kompozitler titreşim kontrolü gibi özellikleriyle de daha üstün performans göstermeye adaydır [1].
2. LİTERATÜR TARAMASI
2.1. SÜSPANSİYON VE DİREKSİYON SİSTEMLERİ
Süspansiyon ve direksiyon sistemleri aracın sürüş konforu, performansını ve güvenliğini
etkilemesi yanında ağırlığına da etkiyen önemli parçalardır. Hareket halindeki bir aracın
tekerleklerine gelen yük eğer doğrudan araç şasisine iletilmiş olsaydı, şasi üzerindeki
bileşenlerin önemli derecede hasar görmesinin yanı sıra şasinin kendisi de büyük yorulma
yüklerine maruz kalırdı. Bu nedenle araç bileşenlerini yol düzensizliklerinden gelen ani
darbe ve titreşimlerden mümkün olduğunca izole edip aracın stabilitesini ve konforunu
iyileştirmek için süspansiyon sistemleri kullanılmaktadır [3].
Süspansiyon sistemi bir araçta mutlaka olması gereken ve aracın sürüş performansını
ve konforu direkt olarak etkileyen bir araç bileşenidir. Tüm motorlu araçlarda şok ve titreşimleri emmek için tasarlanmış çeşitli parçaların bileşimi süspansiyon sistemini oluşturmaktadır. Çeki kolu; ağır ticari araçlarda aksı şaseye bağlamak için kullanılan bağlantı elemanıdır. Taşıtın hareket etmesi sonucu yoldaki zeminin formuna bağlı olarak tekerleklerde
oluşan kontrolsüz hareketler aks gövdesine taşınır. Oluşan bu kontrolsüz hareketler ve titreşimlerin bir kısmı tekerleklerde sönümlenirken, büyük kısmı aksa iletilmektedir. Aks ile taşıt
gövdesi arasına rijit olarak bağlanan süspansiyon sistemi ile çeki kolu istenmeyen bu kontrolsüz hareketleri yolcunun ergonomik yapısını bozmayacak şekilde taşıt gövdesinde genliği
düşük kontrollü ve limitli salınım hareketlerine dönüştürmektedir. Aynı zamanda taşıta çekiş
gücünü veren motorun üretmiş olduğu döndürme kuvveti, aktarma organları yardımıyla tekerleklere iletilir. Taşıtın kütlesindeki ataletsizlik ve tekerleklerdeki çekiş gücünün oluştur-
319
duğu olumsuz etkiler ile taşıtın viraj dönmesi sırasında oluşan yanal kuvvetler, süspansiyon
sistemi ve çeki kolu üzerinden bağlı olduğu taşıt gövdesine iletilir [2].
Şekil 1: Ağır Ticari Araçlarda Çeki Kollarının Kullanıldığı Yerler
Şekil 2: Ağır Ticari Araçlarda Çeki Kollarına Genel Kuvvetler
2.2. KOMPOZİT MALZEMELER
Kompozit malzemeler; iki ya da daha fazla malzemenin uygun özelliklerini tek malzemede toplayarak veya yeni bir üstün özellik çıkarmak amacıyla makro düzeyde birleştirilmesi sonucu oluşturulan malzemelerdir [27]. Bir malzemeyi kompozit olarak adlandırmak
için; İnsan yapısı olmasının yanı sıra, bileşenlerde bireysel olarak bulunmayan bir mekanik
özelliğin optimum özellikler elde etmek için en az iki veya daha fazla fiziksel ve mekanik
özelliği ayrı olan malzemelerin birleştirilmesi ve farklı ara yüzeye sahip olması, bir malzemenin diğer malzeme içinde çözünmeden kontrollü dağıtılmasıyla iki ayrı malzeme karıştırılarak yeni bir malzemeyi oluşturması gerekir [9].
Kompozit malzeme kullanılarak üretilecek olan parçalar tasarlanırken, parçanın hangi
alanda kullanılacağı ve kullanıma yönelik spesifik ihtiyaçların neler olduğunun bilinmesi
gereklidir. Kompozit bir parça tasarlanırken maliyet, ham malzeme özellikleri, çevre koşullarının parçaya etkisi, imalat yöntemi, kalite kontrol metotları gibi bir dizi faktör birlikte
değerlendirilmelidir.
320
Tasarımda en büyük zorluklardan birisi kompozit malzemelerin izotropik özellikler göstermemesidir. Bu yüzden tasarımcı, parçaya her yönden ne kadar yük geleceğini ve parçanın
hangi noktasında ne kadar mukavemete ihtiyaç olduğunu iyi anlayıp, fiberlerin yerleşim
açılarını ona göre hesaplamalıdır.
Kompozit malzemelerde çekirdek olarak, bir takviye edici malzeme ve bunun çevresinde
hacimsel olarak çoğunluğu oluşturan bir matris malzeme bulunmaktadır. Burada takviye
edici malzeme, kompozit malzemenin mukavemet ve yük taşıma özelliğini sağlamaktadır.
Matris malzeme ise, plastik deformasyona geçişte oluşabilecek çatlak ilerlemelerini önler ve
kompozit malzemenin kopmasını geciktirmektedir. Matris olarak kullanılan malzemenin
diğer bir amacı da, fiber malzemeleri yük altında bir arada tutabilmek ve yükü lifler arasında
homojen olarak dağıtmaktır. Böylelikle fiber malzemelerde plastik deformasyon gerçekleştiğinde ortaya çıkacak çatlak ilerlemesi olayının önüne geçilmiş olunur.
Kompozit malzemelerin, parça bütünlüğü, hafiflik, yüksek mukavemet, darbe dayanımı
ve uzun kullanım ömrü gibi özellikleri, geniş kullanım alanlarında avantajlar sağlamaktadır.
2.3. KOMPOZİT MALZEMELERİN AVANTAJ VE DEZAVANTAJLARI
Kompozit malzemelerin özgül ağırlıklarının düşük oluşu, hafif yapılarda büyük avantaj
sağlar. Bunun yanında fiber takviyeli kompozit malzemelerin korozyona dayanımları, ısı, ses
ve elektrik yalıtımı sağlamaları da ilgili kullanım alanları için önemli bir üstünlük sağlamaktadır [25].
Kompozit malzemelerin dezavantajlı yanlarını ortadan kaldırmaya yönelik teorik çalışmaların olumlu sonuçlanması halinde kompozit malzemeler, metalik malzemelerin yerini
alabilecektir.
Kompozit malzemelerin avantalarını şöyle sıralayabiliriz [5]:
a) Yüksek Mukavemet ve istenen yönde ve istenen bölgede gerekli mukavemet verilebilir. Böylelikle malzemeden tasarruf yapılarak, daha hafif ve ucuz ürünler elde edilebilir.
b) Büyük ve kompleks parçalar, tek işlemle bir parça halinde kalıplanabilir. Bu da malzeme ve işçilikten kazanç sağlar.
c) Uygun malzemelerin seçilmesiyle, çok üstün elektriksel özellikler elde edilebilir.
d) Isı iletim katsayısı düşük malzemelerden oluşan kompozitlerin ısıya dayanıklılık özellikleri, yüksek ısı altında kullanabilmesine olanak tanımaktadır. Bazı özel katkı maddeleri ile
kompozit malzemenin ısıya dayanımı arttırılabilir.
e) Kompozit malzemelerin sünekliği nedeniyle, doğal bir titreşim sönümleme ve şok yutabilme özelliği vardır. Bu sayede çatlak yürümesi olayı da engellenmiş olur.
f) Korozyona ve kimyasal etkilere karşı dayanıklılığa sahiptir.
321
g) Kalıplama esnasında reçineye ilave edilen pigmentler sayesinde istenen renk verilebilir. Bu işlem ek bir masraf ve işçilik gerektirmez.
Kompozit malzemelerin dezavantajlarını ise şöyle sıralayabiliriz:
a) Hammaddenin pahalı olması,
b) Lamine edilmiş kompozitlerin özellikleri her zaman ideal değildir, kalınlık yönünde
düşük dayanıklılık ve katlar arası düşük kesme dayanım özelliği bulunmaktadır.
c) Malzeme kalitesi üretim yöntemlerinin kalitesine bağlıdır, standartlaşmış bir kalite
yoktur.
d) Kompozitler gevrek malzeme olmalarından dolayı kolaylıkla zarar görürler, onarılmaları yeni problemler yaratabilir.
e) Malzemelerin sınırlı raf ömürleri vardır. Bazı tür kompozitlerin soğutularak saklanmaları gerekmektedir. Sıcak kurutma gerekmektedir. Kompozitler onarılmadan önce çok iyi
olarak temizlenmeli ve kurutulmalıdır. Bazı durumlarda bu zor olabilir. Bazı kurutma teknikleri uzun zaman alabilmektedir.
Kompozit malzemeler, yukarıda belirtilmiş olan dezavantajlara rağmen çelik ve alüminyuma göre birçok avantaja sahiptir. Bu nedenle, kimyasal madde depolarında, karayolu tankerlerinde, bina cephe ve panolarında, otomobil gövde ve tamponlarında, deniz teknelerinde,
komple banyo ünitelerinde, ev eşyalarında, tarım araçları gibi birçok sanayi alanında kullanılabilir.
2.4. FİBER TAKVİYELİ POLİMER KOMPOZİTLER
Fiber takviyeli kompozitlerin mühendislik performansını etkileyen en önemli faktörler fiberlerin şekli, uzunluğu, yönlenmesi, matrisin mekanik özellikleri ve fiber - matris ara yüzey
özellikleridir [9].
Takviye malzemesi olan ince elyafların polimer matris ile ıslatılması ile elde edilen
kompozit grubudur. Elyafların matris içindeki yerleşimi kompozit yapının mukavemetini
etkileyen önemli bir unsurdur. Uzun elyafların ana malzeme içinde birbirlerine paralel şekilde yerleştirilmeleri ile elyaflar doğrultusunda yüksek mukavemet sağlanırken, elyaflara
dik doğrultuda düşük mukavemet elde edilir. İki boyutlu yerleştirilmiş elyaf takviyelerle her
iki yönde de eşit mukavemet sağlanırken, ana malzemenin yapısında homojen dağılmış kısa
elyaflarla ise izotrop bir yapı oluşturmak mümkündür. Elyafların mukavemeti kompozit
yapının mukavemeti açısından çok önemlidir. Ayrıca, elyafların uzunluk/çap oranları arttıkça ana malzeme tarafından elyaflara iletilen yük miktarı artmaktadır. Elyaf yapının hatasız
olması da mukavemet açısından çok önemlidir. Kompozit yapının mukavemetinde önemli
olan diğer bir unsur ise elyaf ile ana malzeme arasındaki bağın yapısıdır. Ana malzemenin
322
yapısında boşluklar söz konusu ise elyaflarla temas azalacaktır. Kompozit malzemenin ayrıca nem alması elyaf ile ana malzeme (matrix) arasındaki bağlanmayı olumsuz etkileyecektir.
Elyaflar; ana malzeme içerisinde yer alan elyaf takviyeler kompozit yapının temel mukavemet elemanlarıdır. Düşük yoğunluklarının yanı sıra yüksek elastik modüle ve sertliğe sahip olan elyaflar kimyasal korozyona da dirençlidirler. Günümüzde kompozitlerin donatılmasında boyutsal ve şekilsel özellikleri çok farklı lifler (elyaflar) kullanılmaktadır. Bunlar
genel olarak karbon, cam, aramid ve bor fiberlerdir. En yaygın olarak cam ve karbon fiberler
kullanılmaktadır [12]. Matris malzemeleri naylon polietilen, polipropilen gibi termoplastik
malzemeler olacağı gibi mekanik özellikleri bakımından oldukça tercih edilen epoksi,
poliester, vinilester gibi termoset malzemeler de olabilir [20].
Tablo 2: Polimer Kompozitler ve Metal Malzemelerin Mekanik Özellikleri [5]
Malzeme
Cinsi
Alüminyum (Al)
Al alaşımı- 2024
Al alaşımı
Titanyum
Ni Alaşımı
Alaşımsız Çelik
D. Alaşımlı Çelik
Pirinç %30 Zn
Karbon/Epoksi %60
Kevlar/Epoksi
Cam/Epoksi %60
Cam/Poliester %50
Yoğunluk,
ρ gr/cm3
2.8
2.8
2.8
4.51
8.18
7.86
7.8
8.5
1.62
1.38
1.66
1.9
Çekme
Muk., σç
MPa
Elastisite
Modülü
GPa
Özgül Çekme
Muk.
σç/ρ
84
247
600
700
450-1200
460
600
550
1400
1310
1510
750
71
89
71
117
204
210
207
100
220
83
165
38
30
98
210
192
147
60
80-250
60
865
950
910
390
Özgül
Elastisite
Modülü
GPa/ρ
25
25
25
25.1
24.90
27
26.5
12
135
60
99
19.8
Uzama
(%)
--20
--20
26-45
20
20
--0.8
----1.8
2.5. FİBER TAKVİYELİ POLİMER KOMPOZİTLERİN ÜRETİM YÖNTEMLERİ
Kompozit üretim yöntemleri arasında el yatırma yönteminin yanısıra en yaygın olarak
kullanılan iki yöntem vardır. Bunlar, vakum infüzyon yöntemi ve reçine transfer kalıplama(RTM) yöntemidir. Kullanılan iki yöntemin benzerlikleri olup aralarındaki en büyük
farklılık transfer kalıplama yönteminde iki parça kapalı kalıp kullanılırken, vakum infüzyon
yönteminde tek parça kalıp sızdırmazlığı sağlanmış vakum torbası ile kaplanır [14].
2.5.1. El Yatırma Yöntemi ile Kompozit Üretimi
El yatırma tekniğine ıslak yatırma da denir ve bu teknik en basit ve en yaygın imalat
yöntemidir. Kuru takviye elle kalıba yerleştirilir ve sırayla reçine ile ıslanır. Ardından, düzgün reçine dağılımını ve hava ceplerinin çıkarılmasını kolaylaştırmak için yaş kompozit el
makaraları ile sarılır. Kumaş materyallerin ve reçinenin istifleme işlemi, gerekli kalınlık elde
323
edilinceye kadar tekrarlanır. Ardından, katmanlı yapı iyileştirilir. Bu yöntem düşük hacimli
üretim için uygun olmakla birlikte,; nihai ürünün çeşitli bölümlerinin özelliklerinde düşük
kalite kontrol ve tutarsızlık ve stiren gibi uçucuların yüksek emisyonunun olması gibi dezavantajları vardır Buna ek olarak, el yatırma süreci; kalıp hazırlama, jel kaplama, yatırma ve
kürleme olarak dört temel adımda sınıflandırılabilir [11].
2.5.2. Vakum Destekli Reçine İnfüzyon Yöntemi İle Kompozit Üretimi
Vakum destekli reçine infüzyonu elyaf takviyeli yüksek kaliteli, büyük polimer kompozit
parçaların üretiminde kullanılan bir yöntemdir [11]. Üretim aşamasında ilk olarak kalıp yüzeyi bir kalıp ayırıcı ile kaplanır. Daha sonra belli bir dizilişte kuru kumaşlar (elyaflar) kalıba yatırılır. Kumaşın üzerine soyma kumaşı, ayırıcı film ve infüzyon süresini kısaltmak için
akış filesi koyulur. Plastik bir vakum naylonu (filmi) ve çift taraflı yapışkan sızdırmazlık
macunları kullanılarak, istiflenmiş kumaşlar dış ortamdan izole edilir. Şekil 3’te vakum
infüzyon yöntemi şematik olarak gösterilmiştir.
Şekil 3: Vakum infüzyon yönteminin şematik olarak gösterimi
Vakum torbası yapıştırıldıktan ve reçine karıştırıldıktan sonra vakum pompası çalıştırılır
ve kumaşların üzerindeki boş hava vakumlanır. Vakum yardımı ile reçinenin istiflenmiş kuru
kumaşlara tamamen nüfuz etmesi sağlanır.
2.5.3. Reçine Transfer Kalıplama (RTM) Yöntemi İle Kompozit Üretimi
Reçine transfer kalıplama yöntemi, kompleks şekilli otomobil ve uçak parçaları gibi elyaf destekli polimer kompozit parçaların üretimde yaygın olarak kullanılmaktır. Bu
kompozit üretim yönteminde elle yatırma sistemlere daha hızlı ve uzun ömürlü olmakla birlikte iki parçalı kalıp kullanmak gereklidir. Kalıbın kompozit malzemeyle yapılması çelik
kalıp maliyetine göre daha düşük kalmasına neden olmaktadır. RTM yöntemi çoğunluk jel
kotlu veya jelkotsuz her iki yüzeyinde düzgün olması istenen parçalarda kullanılır. Takviye
malzemesi kuru olarak keçe, kumaş veya ikisinin kombinasyonu kullanılır. Takviye malze324
mesi önceden kalıp boşluğu doldurulacak şekilde kalıba yerleştirilir ve kalıp kapatılır. Elyaflar matris içinde geç çözünen reçinelerle kaplanarak kalıp içerisinde sürüklenmesi önlenir. Reçine basınç altında kalıba pompalanır. Bu süreç daha fazla zaman ister. Matris enjeksiyonu soğuk, ılık veya en çok 80°C'ye kadar ısıtılmış kaplarda uygulanabilir. Bu yöntemde
içerideki havanın dışarı çıkarılması ve reçinenin elyaf içine iyi işlemesi için vakum kullanılabilir. Elyafın kalıba yerleştirilmesini gerektirmesinden dolayı uzun sayılabilecek bir işçilik
gerektirir. Kalıp kapalı olduğu için ise zararlı gazlar azalır ve gözenekli bir ürün elde edilebilir [9]. Reçine transfer kalıplama yönteminde üretim hızı yüksek olup, fiber reçine oranı ve
boşluk miktarı kontrol edilebilir. Böylece, fiber oranı yüksek, hava boşluğu düşük ürünler
elde edilebilir. Ayrıca tüm parçalar aynı kalitede üretilebilir ve malzemenin her iki yüzeyinde de düzgün bir yüzey elde edilebilir [32]. Şekil 4’te reçine transfer kalıplama yöntemi
şematik olarak gösterilmiştir.
Şekil 4: Reçine Transfer Kalıplama Yönteminin Şematik Olarak Gösterimi [23]
2.6. FİBER TAKVİYELİ KOMPOZİTLERİN OTOMOTİV UYGULAMALARI
Günümüzde dış kapı panelleri, arka kapak, motor kapağı, tamponlar, çamurluklar, rüzgarlıklar gibi birçok otomotiv parçası bu malzemelerden üretilmektedir. Bunun yanı sıra araç
şasi ve gövdeleri, direksiyon ve süspansiyon elemanları, araç ağırlık azaltmanın yanı sıra
sürüş konforu ve performans açısından ek avantajlara sahiptir. Tüm kriterler göz önünde
bulundurulduğunda otomotiv sektöründe günümüz teknolojisi için polimer matrisli kompozit
malzemelerin kullanımı giderek hız kazanmakla birlikte yaygınlaşmaya devam etmektedir.
Polimer matrisli kompozit (PMK) malzeme otomobil giriş manifoldunda kullanılarak
parçanın hafifliğini sağlamasının yanında araç motorunun performansının artmasını da sağlar. Bu giriş manifoldlarının iç yüzey kısımlarının düzgün ve pürüzsüz olması gerekir. İç
yüzey pürüzsüz olmazsa eğer motor verimi düşer ve türbülansa neden olur. İyi yüzeyli PMK
325
malzeme ile üretilen bir manifold, alüminyumdan yapılan bir manifolde göre motorun verimini %5 civarında arttırabilir.
Aynı şekilde Ford Mondeo marka araçların 4 silindir 16 valfli motorunun ve Chevrolet
marka araçların giriş manifoldlarınında cam elyaf takviyeli polimer matrisli kompozit malzemeden üretildiği söylenebilir. Chrysler gibi otomobil üreticileri de valf kapaklarını
termoset kompozitlerinden yaparak maliyetleri %15-20 indirebilmişlerdir. Plastik
kompozitlerin önemli bir potansiyel uygulama alanı ön koltukların monte edildiği çatıdır.
Kompozitlerin fanlarda da kullanımı görülmeye başlanmıştır [4].
Şekil 5: Otomotiv uygulamalarında kompozit malzemeler [4]
Otomobil markalarında PMK malzemelerin takviye elemanı cam elyaf ve karbon elyaf
takviyesine göre kullanıldığı parçalar ve özelliklerini belirten bir çalışma Tablo 3’te verilmiştir:
326
Tablo 3: Bazı Markalarda Kompozit Malzeme Kullanılan Parçalara Örnekler[4]
Uygulama
Oem-Model
Çatı Koruması
Bagaj Kapağı
Jant
BMW M6
Gösterge Paneli
Kapı İç Kısmı
Motora
Monte
Edilen Yağ Filtresi
Modülü
Kapı Modülü
Daimler
3.Jen
Smart
Elektrikli
Araç
Land Rover
Evoque
Chrysler
Penstar Motoru
Kompozit
Türü
Cam
Kompozit
Cam
Kompozit
Kompozitin Kullanım
Sebebi
Ağırlık Azaltma
Çıkış
Yılı
2013
Ağırlık Azaltma
Görsel İyileştirme
2012
Cam
Kompozit
Cam
Kompozit
Ağırlık Azaltma
Yakıt Ekonomisi
Soğuma Sistemi Bileşenleri
İçin
Gereken
Termal
Sebepler
Ağırlık Azaltma
201112
201011
Ağırlık Azaltma
Daha İyi Akustik Performans
Ağırlık Azaltma
Daha İyi Akustik Performans
Ağırlık Ve Maliyet Azaltma
2010
Cam
Kompozit
Hava Giriş
Manifoldu
Faurecia
SUV
Modeli
Jeep
Liberty
General Motor
V6 Motoru
Hava Giriş
Manifoldu
Volkswagen
Benzinli Motoru
Cam
Kompozit
Akışkan Filtresi
Modülü
Yolcu
Kabini
Araç
Çatısı
Araç
Çatısı
Araç
Aerodinamik Kiti
Kabin Çerçevesi,
Zemin
Paneli,
Vites Tüneli
Araç
Aerodinamik Kiti
Ön Arka Tampon
Ayna Kapakları
İç Kapı Paneli
Daimler
Mercedes
Bmw i3
Cam
Kompozit
Karbon
Kompozit
Karbon
Kompozit
Karbon
Kompozit
Karbon
Kompozit
Karbon
Kompozit
AGT
Mclaren Mp4-12C
Spinder
BMW M6 Coupe
Callaway
Corvette
Lexus LFA
Lamborghini
Aventador
Lamborghini
Aventador
Lamborghini
Murcielago
Cam
Kompozit
Karbon
Kompozit
Karbon
Kompozit
Karbon
Kompozit
2010
200910
Ağırlık Azaltma
200910
2013
Ağırlık Azaltma
2013
Ağırlık Azaltma
2012
Ağırlık Azaltma
2012
Ağırlık Azaltma
2012
Ağırlık Azaltma
2012
Ağırlık Azaltma
2012
Ağırlık Azaltma
Görsel İyileştirme
2012
Tofaş bünyesinde gerçekleştirilen bir ağırlık azaltma çalışmasında Fiat motor kaputu iç
ve dış parçalarının sac malzeme yerine karbon fiber/epoksi kullanılarak üretilmesi durumunda 9,7 kg olan motor kaputu toplam ağırlığının 3,1 kg’a düştüğü görülmüştür (Ağırlıkta
%68 azalma). Motor kaput komplesini sac parçadan imal edilmesi durumunda sac parça
kalıpları lazer fikstürleri, iç iskelet toplama ve kenetleme aparatlarını da yapmak gerekecektir. Oysa karbon fiber/epoksi malzeme kullanarak üretim yapıldığında parçaların sadece tek
taraflı kalıplarını yapmak yeterlidir. Bu çalışma için gerekli olan kalıp ve fisktürler açısından
327
iki malzeme karşılaştırıldığında kompozit parça için kalıp maliyetleri %95,5 daha düşük
gerçekleşmiştir. Yatırım maliyetleri açısından kompozit parça üretimi 124 adete kadar tercih
edilebilir olduğu öne sürülmüştür [8,22].
İngiltere merkezli global bir mühendislik firması olan GKN Mühendislik grubu tarafından yapılan ultra hafif şaft olarak bir hafifletme çalışması yaparak 10 kg ağırlığındaki geleneksel 2 parçalı çelik şaft sistemi yerine Şekil 6’da görülen tüm kompozit şaft sistemi 2.5 kg
ağırlığa sahiptir.
Almanya merkezli Teufelberger GmbH firması tarafından “hibrid” bir bağlantı geliştirilmiştir. Şekil 7’de görülen T-IGEL olarak adlandırılan bağlantı parçası, malzeme yüzeyi boyunca farklı pin yapılardan oluşmaktadır. Bu pin düzenlemesi, uygulanan yük hesaplamak
için otomatik olarak metal esaslı gövdeye tasarlanmıştır. Güvenilir ve sıkı bağlantı nedeniyle
T-IGEL özellikle yüksek gerinimli şaftlar, kirişler ve farklı yapısal ve çarpışma uygulamalarında tercih edilebilir.
Şekil 6: Ultra Hafif Kompozit Şaft [7]
Şekil 7: Teufelberger GmbH ‘den T-IGEL Bağlantı Parçası [7]
Araçların süspansiyon sistemi bileşenleri için yapılmış olan ağırlık azaltma çalışmalarını
sıralayacak olursak;
328
Coskunöz A.Ş araçların salıncak kolu bileşeni için yüksek mukavemetli sac malzemelerin
kullanımı ile salıncak kolunun hafifletilmesini sağlamış ama sac mukavemeti ne kadar arttırılsa arttırılsın, yorulma ömrü kaynak bölgelerindeki mukavemetle ve dayanım ile sınırlı
kalmakta olduğundan dolayı bu parçanın üretimini yekpare olarak yaparak hafifletme ve
dayanım arttırma çalışması yapmışlardır.
Olgun Çelik A.Ş. mevcut teknikte kullanılan progresif süspansiyon bağlantı elemanlarında çelik malzeme yerine kompozit malzeme kullanılarak ürün ağırlığının azaltılması için
çalışmalar gerçekleştirmiş ve üretilen ürünün patent işlemlerini tamamlamıştır. Karbon fiber
ve cam fiberler ile takviyelendirilmiş olan hibrit kompozit malzemeden üretilmiş süspansiyon elemanı daha fazla yük taşıma kabiliyetine sahip olmanın yanı sıra üretim süreçlerinin
asgari seviyeye düşürülmesi sağlanmıştır [18].
Borusan Teknoloji Geliştirme ve ARGE A.Ş., karbon fiber kompozit esaslı süspansiyon
denge çubuğu üretimi gerçekleştirerek patent çalışmaları gerçekleştirmiştir. Bu bağlamda,
birbiri ile farklı açılarda dizilmiş takviye elyaflarının reçine reçineyle ıslatılarak elde edilen
içi boşluklu burulma çubuğu ve iç yüzeye temas edecek çapta iç çubuk elde edilmesidir.
Burada bahsedilen çubuğun iki ucuna metal kompozit malzemeden elde edilmiş kuvvet kollarının montajlanması ile oluşan aracın süspansiyon sisteminde sağ ve sol tekerlekler arasında yer almasının yanı sıra, kısa kuvvet burulma çubuğu ile tekerlekleri birbirine bağlayan
stabilizatör komponentidir. Farklı elyaf tipleriyle elde edilen bu hibrit süspansiyon elemanıyla ağırlık azaltma ve performans iyileştirmesi amaçlanmıştır [19].
ZF Friedrichshafen AG, kalıp döküm malzemesi yerine fiber plastik kompozitler
kullanarak Şekil 8‘de gösterilen 4-nokta bağlantı parçasını üretmiştir. Böylece, döküm
versiyonundan % 25 daha hafif bir parça elde edilmiş ve şasinin tüm performans aralığı
boyunca sürüş güvenliğini artırmaktadır. Ek olarak, 4 noktalı bağlantıyı şasiye dahil etmek,
bileşen sayısını ve dolayısıyla ilişkili araç ve geliştirme maliyetlerini azaltmanın yanı sıra
işlevsel entegrasyon ayrıca montaj maliyetlerini de azaltmaktadır [24].
Şekil 8: Fiber takviyeli kompozit malzeme ile üretilen 4 nokta bağlantı parçası [28]
329
Ford, metalik süspansiyon mafsalını değiştirmek için SMC/prepreg kompozit çözümünü
değerlendiriyor. İngiltere’deki Ford Motor Co. – Dunton Teknik Merkezi; C-segmentli bir
araç için çelikten üretilen arka süspansiyon mafsalını, karbon elyaf takviyeli parçaya
dönüştürmek için araştırma ve geliştirme çalışmalarını anlatan bir rapor yayınladı. Bu proje,
Ford’un Dunton Teknik Merkezi (Essex, İngiltere), Warwick Üretim Grubu (Warwick
Üniversitesi, İngiltere), Gestamp Firması (Newton Aycliffe, İngiltere) ve GRM Danışmanlık
(Leamington Spa, İngiltere) tarafından ortak bir çalışma kapsamında gerçekleştirildi ve
fizibilitesini değerlendirmek üzere tasarlandı.
Innovate UK tarafından finanse edilen ve Kompozit Hafif Otomobil Süspansiyon Sistemi
(CLASS) adı verilen projede, karbon elyaf/epoksi prepreg ve karbon elyaf/vinilester
SMC’den oluşan bileşik yapının sıcak preste şekillendirilmesi ile yapısal kompozit parça
üretilmesi hedeflenmiştir. Çelik versiyonundan %50 daha hafif olan parça yalnızca 5 dakikada sertleşerek (kürlenerek) şekillendirilmektedir. Üretilen kompozit parça; metalik bağlantı elemanlarını yerleştirmek için mevcut sabit noktaları karşılamakta ve Ford Motor
Co’nun ses, titreşim ve taşıma (NVH) gereksinimlerine tamamen uymaktadır. Bu projede
GRM’in sonlu elemanlar analizini kullandıklarını ve bunun doğru laminasyon planını ve
prepreg tipini seçmelerinde büyük katkı sağladığını belirtti. Mafsalın maruz kalacağı burkulma ve sıkıştırma kuvvetlerinin hesaplanması, ihtiyaç duyulan prepreg ’in seçimine yardımcı olmuştur. Üretim prosesi; prepreg katmanlarının dizilimiyle başlar, ardından ön biçimlendirme (preform) ve düzeltme (trimleme) yapılır. Daha sonra preformlar SMC ile birlikte kalıba yerleştirilir ve sıcak preste sıkıştırılarak kalıplanır. 5 dakika sonunda nihai
kompozit parça elde edilir. Bağlantı elemanlarının geleceği noktalarda, delikler oluşturmak
için kesme ve delme işlemleri yapılır.
Süspansiyon ve direksiyon sistemlerinde kompozit malzeme kullanımı bir çok akademik
ve ticari çalışmaya konu olmuştur. Bu çalışmaların sağladığı özgün katkılar hakkında bilgiler
aşağıda sıralanmıştır:
Coşkunöz Metal Form A.Ş. otomotiv salıncak kolu üretiminde karbon fiber takviyeli
termoset reçine matrisli kompozit malzeme kullanımı için çalışmalar gerçekleştirmiştir (Şekil 9). Özel olarak dizayn edilmiş rezistans ısıtmalı kalıp içerisinde karbon fiber takviyeli
termoset reçine matrisli kompozit malzeme levha olarak pres yardımıyla şekillendirilmişlerdir. Prototip olarak üretilen parçada malzeme karakterizasyon gereklilikleri doğrultusunda
testler uygulanmış ve nihai parçaya uygulanacak testler belirlenmiş ve çalışma kapsamındaki
parça ile ilgili patent işlemlerini tamamlamıştır [21].
330
Şekil 9: Coşkunöz A.Ş Patentli Karbon Fiber/Epoksi Kompozit Salıncak Kolu [17]
M.D. Güneş (2013) yaptığı tez çalışmasında, kompozit yaprak yay sistemleri geliştirilmesi üretimi ve karakterizasyonunu gerçekleştirmiştir. Çalışmada öncelikle yay uygulamaları için uygun kompozit malzeme seçimi ve kompozit yaprak yay prototiplerinin tasarımı
amacıyla üç farklı takviye malzemesi içeren beş farklı tip kompozit plaka reçine transfer
kalıplama yöntemi ile üretilmiş ve karakterize edilmiştir. Tek eksenli ve [0o/90o] iki eksenli
elyaf dizilimlerine sahip cam elyaf takviyeli epoksi, karbon elyaf takviyeli epoksi ve
cam/karbon hibrit elyaf takviyeli epoksi kompozit plakalar üretilmiştir. Bu kapsamda üretilen plakaların çekme, eğme ve termomekanik özellikleri belirlenmiştir. Test sonuçlarından
tek eksenli cam elyaf takviyeli epoksi kompozitler karbon ve cam/karbon hibrit elyaf takviyeli epoksi kompozitlerden daha yüksek gerinim enerjisi depolama kapasiteleri dolayısıyla
yay uygulamaları için en uygun malzemeler olduğu anlaşılmıştır. Kompozit yaprak yay prototipleri iki farklı geometrik dizayn baz alınarak reçine transfer kalıplama prosesi ile üretilmiştir. Birinci geometrik dizayn baz alınarak farklı fiber konfigürasyonlarında üç farklı tip
yaprak yay prototipinin üretimi gerçekleştirilmiş ve mekanik rig testi ile karakterizasyonları
yapılmıştır. Mekanik rig test sonuçları göstermiştir ki 60 kat cam elyaf takviyeli epoksi
kompozit yaprak yay ile arzu edilen rijitlik değerleri elde edilememişken, 56 kat cam elyaf
ve 4 kat karbon elyaf içeren yaprak yay prototipi birinci geometrik tasarım için en iyi elyaf
konfigürasyonuna sahiptir. Dahası, bu çalışmayla geliştirilmiş olan kompozit yaprak yay,
aynı geometrik tasarımdaki geleneksel çelik yaprak yaylara kıyasla %80 oranında daha hafif
olduğu görülmüştür.
Şekil 10: Üretilen Cam /Epoksi Kompozit Yaprak Yay Prototipi [6]
331
Şekil 11: Üretilen Cam+Karbon /Epoksi Kompozit Yaprak Yay Prototipi [6]
Soohyun Nam ve arkadaşları (2015) yaptıkları çalışmada, geleneksel çelik bağlantı
çubuğu (itici rotil) ile yer değiştirecek hafif karbon kompozit bağlantı çubuğunu
geliştirmişlerdir. Bu yeni kompozit bağlantı çubuğu yüksek elastik gerinimlere ulaşabilmekte
ve belirli bir sıkıştırma basıncında uzun çalışma süresi sağlayabilmektedir. Gerilme
mukavemetinden taviz vermeksizin bağlantı çubuğunun karmaşık vida şeklini oluşturmak
için farklı rot parçaları ve vida kısımları için farklı tip malzemeleri adapte edilmiştir. Vida
kısmı için, tek yönlü (UD) fiber veya UD kumaş gibi tiplere kıyasla daha yüksek bir
esnekliğe ve kolay şekillendirme sahip olduğundan karbon fiber keçe malzemesi
kullanılmıştır. UD ve fiber ve kumaşlar, yüksek mukavemet ve uzama sağladıklarından
dolayı rot parçasında kullanılmıştır. Üretilen bağlantı çubuğu numunelerinin çekme testine
dayanarak, karbonun optimum bir konfigürasyonu olabilecek kompozit bağlantı çubuğu
önerilmiştir [26].
C. Koçhan (2016) hazırladığı doktora tezi kapsamında, hafif ticari araçların arka
süspansiyon sistemlerinde kullanılmakta olan çelik yaprak yayların yerini alabilecek, fiber
takviyeli polimer kompozit yaprak yayların geliştirilmesi amaçlanmıştır. Bu amaca yönelik
olarak yapılan E-camı/epoksi, karbon/epoksi ve E-camı-karbon/epoksi düz uçlu kompozit
yaprak yaylar vakum destekli reçine infüzyon (VARIM) yöntemi ile üretilmiştir. Üretilen
yaprak yaylara, Amerikan Otomotiv Mühendisleri Birliği' nin (SAE) standartlarına (SAE J
1528 ve HS 788) uygun olarak statik test ve yorulma testi uygulanmıştır. Statik testlerin
sonucunda her üç tür kompozit yaprak yay karakteristiğinin, çelik yaprak yaydan beklenen
tolerans dahilinde olduğu görülmüştür. Uygulanan yorulma testlerinden çıkan sonuçlarda
SAE HS 788 kılavuzu tarafından kullanıma sunulacak yaprak yaylar için en az ömür
gerekliği olarak istenilen 50x103 çevrim yorulma ömrünü yaprak yayların tümünün sağladığı
görülmüştür. İstenilen 50x103 çevrim minimum ömür için E-camı/epoksi yaprak yaylar
ortalama olarak 8.840 N yüke dayanmış ve azami yüklü ağırlığı ortalama olarak 1.800 kg
olan hafif ticari araçlarda kullanılabileceğini söylemiştir.
Jeffrey R. Zawacki, ve arkadaşları (2018), Hendrickson USA, L.C.C. bünyesinde
US2018/0178608 A1 numaralı US patenti aldıkları çalışmada, kompozit süspansiyon parçaları birleştirmeleri uzun fiber ve reçine ihtiva eden kompozit bileşenlerinin kollarında kullanılacak farklı aparat ve metotları göstererek açıklamışlardır. Şekil 12’de görüldüğü gibi
kompozit süspansiyon sistemleri için farklı tip bağlantı uygulamaları önermişlerdir.
332
Şekil 12: Kompozit Süspansiyon Parçaları İçin Farklı Bağlantı Tipleri [15]
Micheal J Keeler, ve arkadaşları (2016), Hendrickson USA, L.C.C. bünyesinde
US2016/0347145 A1 numaralı US patenti aldıkları çalışmada, Araç süspansiyonu için tork
kolu geliştirmişlerdir. Bu tork kolu; Şekil 13’te görüldüğü gibi, iki uçlu üretilen rod ve rodun
iki ucuna kaynak yapılarak birleştirilmiş iki adet poyra kovanından oluşmaktadır.
Şekil 13: İki Uçlu Üretilen Rod ve Kaynak Yapılarak Birleştirilmiş Detay Görünümü [16]
Ronald J. McLaughlin (1991), The Pullman Company USA firmasına devrettiği
5,885,688 numaralı US patentli çalışmada homojen malzemelerle üretilen tork kolunu, çelik
güçlendirmeli polimer dolgulu olarak farklı geometrilerde geliştirilmiştir. Normalde üretim
333
şekline göre döküm veya dövme prosesleriyle elde edilen çelik tork kolları farklı şekillerde
çelik esaslı takviye kullanılıp polimer malzeme ile doldurulması önerilmiş ve şekillendirilmiş çelik takviye plakasından farklı bir malzeme olarak polimerik bir kabukla üretilecek tork
kolu, geleneksel tork kollarıyla kıyaslandığında tork kolu ve uç kısımlarının kaynak ve diğer
işleme ihtiyaçlarını ortadan kaldırmasının yanı sıra basma, çekme ve dönme dayanımlarını
arttırmakta ve daha hafif tork kolu elde edilmektedir. Ayrıca homojen malzemelerin tork
kolu formuna kıyasla üretimde esneklik ve daha düşük üretim maliyet sağlamasına ek olarak,
yüzey hasarlarında yorulma ilerlemesi ve kırılmalarını azaltmakta ve yapının katostrofik
kırılmasına (tamamen parçalanması) karşı güvenliğini arttırmaktadır.
3.
ÖNGÖRÜLER
İşlem süreleri, kullanılması gereken farklı kalıp ve operasyon adımlarını, hammadde ve
işçilik maliyetlerinin yanı sıra işletmenin malzeme teçhizat ve enerji giderlerininde kıyaslamaları yaklaşık olarak hesaplanarak Tablo 4’te listelenmiştir. İlk olarak işçilik ve enerji giderlerinde ciddi farklar görülmektedir. Ayrıca, kullanılacak teçhizat ve proses adımları açısından bakıldığında, çeki kolunun çelik malzeme yerine kompozit malzemeden üretimi
önemli avantajlar sağlamaktadır.
Tablo 4: Çeki Kolu Üretim Prosesinde Genel Parametrelerin Kıyaslaması
Birim Ürün İçin
Hazırlık + Üretim Süreleri (Dakika)
İhtiyaç Duyulan İşçi Sayıları
Hammadde Maliyeti (TL)
İşçilik ve İşletme giderleri (TL)
Kullanılan Kalıp Sayısı (Adet)
Farklı Operasyon Sayısı (Adet)
Çelik Çeki Kolu
42
21
59.2
70
3
15
Kompozit Çeki Kolu
63
1
~150
~3
1
1
Bu çalışmada, otomotiv sektöründe araç süspansiyon komponentlerinden birisi olan, çeki
kolunun hafifletilmesi, direngenliğinin arttırılması ve üretim süreçlerinde enerji sarfiyatının
azaltılmasını sağlaması gibi avantajları belirtilmiştir. Fiber takviyeli polimerik kompozit
esaslı çeki kolları ile çelik esaslı çeki kolları kıyaslanarak alternatif malzeme kullanımının
getirileri üzerinde durulmuştur.
Tablo 5: Kompozit Çeki Kolu ile Ağırlık Azaltma Hedefleri
Araç Tipine Göre Kullanım Miktarları
(Adet)
Mevcut Karkas Ağırlığı (Kg)
Kompozit Karkas Hedeflenen Ağırlığı
(Kg)
Hedeflenen Ağırlık Azaltma (Kg)
(Hedeflenen % Ağırlık Azaltma)
334
Tek
1
4x2
2
4x4
4
8x2
8
8x4
8
6.63
13.26
26.52
53.04
53.04
2.4
4.8
9.6
19.2
19.2
4.23
(%63)
8.46
(% 63)
16.92
(% 63)
33.84
(% 63)
33.84
(% 63)
Kompozit teknolojisi ile üretilecek çeki kolu sayesinde, muadili olan çelik çeki kollarına
oranla ciddi ölçüde hafiflik sağlanacaktır. Tablo 5’te uygunluk açısından ortak mafsal kullanılacağı göz önüne alınarak karkas (çeki kolunun mafsal harici kısmını ifade eden gövde
olarak da ifade edilebilir) ağırlıkları ve araç tipine göre kullanım miktarları belirtilmiş ve
hedef ağırlık azaltma miktarı değerlendirilmiştir. kompozit malzeme kullanılarak üretilen
yapılar göz önüne alınarak çıkarımlar apılmış ve yaklaşık % 63 gibi cidddi oranlarda hafifletme hedeflenmiştir. Avrupa Birliği’nin belirlediği emisyon değerlerinin sağlanabilmesi için
araç ağırlıklarının azaltılması ve bunun sonucu olarak yakıt tasarrufu ve araç emisyon değerlerinin düşürülmesi kompozit malzeme kullanımının daha da yaygınlaştırılmasıyla sağlanabilir. Kompozit malzemelerin süspansiyon sistemi ve diğer bileşenlerinde tercih edilmesi
çevre dostu yeni nesil araçların tasarımına katkı sağlayacaktır.
4. SONUÇ
Son yıllarda otomotiv sektöründe kompozit süspansiyon sistem parçaları ve bağlantı
bileşenlerinin imalatına yönelik yoğun bir arayışın olduğu yapmış olduğumuz literatür araştırmaları neticesinde görülmüştür. Metal üretimdeki uzun proses adımları yerine, kompozit
parçalar yekpare olarak tek adımda üretilebilir. İşçilik ve enerji tüketiminin yanı sıra daha
küçük ölçekli ve düşük maliyetli ekipman kullanılarak işleme maliyetleri düşürülebilir ancak
bu maliyet avantajı düşük hacimlerde üretim için geçerli olup yüksek hacim üretim miktarları için maliyet ve zaman konusunda sorun teşkil edebilir. Bu sorun, ilerleyen zamanlarda,
gelişen teknoloji ve ve inovatif çalışmalar ile uygun hale getirilebilir. Kompozit esaslı süspansiyon parçaları ile ilgili avantajları genel olarak maddeler halinde özetleyecek olursak;
Metal esaslı çeki kollarına kıyasla yaklaşık %60 daha hafif parça elde edilmesi,
Uzun proses adımlarının yerine tek adımda nihai ürünün elde edilmesi ile zaman, iş
gücü ve enerji tasarrufu
Kendinden korozyon dayanımına sahip kompozitler sayesinde, boya &kaplama
maliyeti ve süreç olarak kazanç sağlanmasının yanı sıra korozif ortamdan etkilenmeyecek bir
yapı elde edilmesi,
Metal muadillerine göre daha iyi yorulma performansı sergilecek ürün elde edilmesi,
İşlevsel entegrasyon ayrıca montaj maliyetlerinin de azaltılması şeklinde
sıralayabiliriz.
Bu çalışma ile süspansiyon sistemlerinin mevcut üretiminde yer almayan malzeme ve
üretim metotlarının kullanımı açısından özgün katkılar sağlayacak bakış oluşturmaya
çalışılmıştır. Ülkemizde de yoğun teşvik gören alternatif ürünlerin üretime ve ekonomiye
kazandırılması için çalışmalara devam edilerek katma değeri yüksek yenilikçi ürünlerle
sektörel rekabet arttırılabilir. Kompozit otomotiv parçalarının yaygınlaşması otomotiv sektörünün gelişimine katkı sağlayacaktır.
335
KAYNAKÇA
[1]
http://eyupyaylaci.com/otomobillerde-kullanilan-pmk-malzemeler/ (Erişim Tarihi: 25.08.2018)
[2]
Türkdoğru N.G., 2008. Aktif Süspansiyon Sistemlerinde Hata Tespiti Ve Analizi. İstanbul Teknik
Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi.
[2]
Dahil L., 2017. Effect on the Vibration of the Suspension System, Metalurgıja 56, 3-4, 375-378..
[3]
Cemal Koçhan, 2016. Kompozit Yayların Mekanik Davranışlarının İncelenmesi, Dokuz Eylül Üniversitesi
Fen Bilimleri Enstitüsü, Makina Mühendisliği Anabilim Dalı, Konstrüksiyon Ve İmalat Programı,
Doktora Tezi.
[4]
Saffet Gülmez, 2018. Otomotiv Endüstrisinde Kullanılan Polimer Matrisli Kompozit Malzemeler,
Pamukkale Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Makine Mühendisliği Anabilim Dalı, Tezsiz Yüksek
Lisans Projesi.
[5]
Mahmut Bulut, 2014. Türkiye’de Kompozit Malzeme Üretimi ve Kompozit Malzeme Sektörünün Genel
Değerlendirilmesi, Gazi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Metal Eğitimi Anabilim Dalı, Yüksek Lisans
Bitirme Projesi.
[6]
Mehmet Deniz Güneş, 2013. Development Of Process Techniques For Composite Based Leaf Spring
Systems, İzmir Institute of Technology, Graduate School of Engineering and Sciences Materials Science
and Engineering, MSc Thesis.
[7]
Samet Tataroğlu, 2015. Manufacture And Testing of A Composite Drive Shaft For Automotive
Applications, Istanbul Technical University, Graduate School of Science Engineering and Technology,
Department of Aeronautical and Astronautical Engineering, M.Sc. Thesis.
[8]
İsmail Durgun, 2016. Vakum İnfüzyon Yöntemi ile Kompozit Parça Üretimi, 7. Otomotiv Teknolojileri
Kongresi (OTEKON’14), 26 – 27 Mayıs 2014, Bursa.
[9]
Adem Onat, 2015. Kompozit Malzemeler Ders Notu, Sakarya Üniversitesi.
[10]
Ferit Orçun PARLAK, 2017. Dizel Motor Emisyon Düzenlemeleri İçin Lnt’nin Matematiksel Olarak
Modellenmesi, İstanbul Teknik Üniversitesi, Enerji Enstitüsü, Enerji Bilim ve Teknoloji Anabilim Dalı,
Yüksek lisans Tezi.
[11]
Barbero, E.J. 2010. Introduction to Composite Materials Design, Second Edition, CRC Press.
[12]
Prashanth S, Subbaya KM, Nithin K, Sachhidananda S., 2017. Fiber Reinforced Composites - A Review, J
Material Sci Eng 6: 341.
[13]
Faruk Altınbaş, Suat Canoğulları, 2014. Otomotiv Sektöründe Kompozit Malzemeler ve Sorunları,
2.Uluslararası Katılımlı Polimerik Kompozitler Sempozyumu Sergi ve Proje Pazarı, İzmir.
[14]
P.K. Mallick 2007. Fiber Reinforced Composites Materials, Manufacturing and Design, Third Edition,
CRC Press Taylor & Francis Group L.L.C
[15]
Jeffrey R. Zawacki, Micheal J Keeler, Scott Allen Massa, Dmitriy Enrikovich Rubalskiy, 2018. Composite
Suspansion Components, United States Patent Application Publication, Pub. No.US2018/0178608 A1,
Hendrickson USA, L.C.C.
[16]
Micheal J Keeler, Jeffrey R. Zawacki, Scott Allen Massa, Jason C. Fugitt, Matthew D. Kowalski, 2016.
Torque
Rod
for
Vehicle
Suspansion,
United
No.US2016/0347145 A1, Hendrickson USA, L.C.C.
336
States
Patent
Application
Publication,
Pub.
[17]
Emre Yiğitoğlu, Mesurt Kaya, 2015. Kompozit Salıncak Kolu, Türk Patent kurumu, Destek Patent A.Ş.
Evrak No. 2015-GE-403059, Bursa,Türkiye.
[18]
Murathan Soner, Görkem Özçelik, Çiler Şenocak, Seray Göksel Tokgönül, 2013. Yardımcı Katı Hibrid
Kompozit Malzeme İçeren Bir Progresif Süspansiyon Bağlantı Elemanı. Normpatent Marka Patent
Tasarım Ve Dan. Tic. Ltd. Şti. Evrak No.2013-G-352778 Olgun Çelik San.ve Tic. A.Ş.
[19]
Mehmet Akif Ünal, Ferhunde Sedef Karagül, Merve Ersoy, Nuri Bülent Ersoy, Semih Çakıl, Ayşe Meriç,
Kartal Berker, Yunus Emre Özçelik, 2017. Çoklu Malzemeli Denge Çubuğu ve Üretim Yöntemi, Türk
patent, 2017-GE-458607, Borusan Teknoloji Geliştirme ve Arge A.Ş. Boğaziçi Üniversitesi, İstanbul,
Türkiye.
[20]
Sanjay Mazumdar, 2001. Composites Manufacturing: Materials, Product, and Process Engineering, CRC
Press.
[21]
Emre Yiğitoğlu, Mesut Kaya, Metin Çallı, Nihal Efe, 2016. Otomotiv Salıncak Kolunun CFRP Kompozit
Malzemeden Üretimi, Otomotiv Teknolojileri Kongresi (OTEKON’14), 26- 27 Mayıs 2014, Bursa
[22] İsmail Durgun, Onur Vatansever, Rukiye Ertan, Nurettin Yavuz, 2016. Otomotiv
Sektöründe Kullanılan
Kompozit Parça İmalat Yöntemlerinin Deneysel Olarak Karşılaştırılması. Ulusal Ege Kompozit
Malzemeler Sempozyumu, 07-09 Kasım 2013, İzmir.
[23]
http://www.kossecomposite.com/sistemkurma.html (Erişim Tarihi: 15.01.2019)
[24]
Ingolf Müller, Jens Heimann, Manfred Bürgmann, Ignacio Lobo Casanova, Andre Stieglitz, 2016. Four
Point Link, Pub. No. DE102016209041A1, ZF Friedrichshafen AG, Germany.
[25]
Flake C. Campbell, 2010. Structural Composite Materials, ASM International.
[26]
Soohyun Nam, Dong young, Lee Jinwhan, Kim Dai Gil Lee, 2015. Development of the Light Weight
Carbon Composite Tie Bar. Composite Structures, Volume 134, P. 124-131.
[27]
Derek Hull, 1981. An Introduction to Composite Materials, Cambridge University Press.
[28]
https://www.zf.com/products/en/trucks (Erişim Tarihi: 25.08.2018)
337
338
Çevrimdışı Rezervasyonda Otomatik Bilet Aktarım Sisteminin Geliştirilmesi
Cem Yıldız1, Dr. Sibel Sain Özdemir2
1
Akdeniz Petur Turizm Ar-Ge Merkezi Çobançeşme Sanayi Caddesi,İstanbul,34197,Türkiye
cem.yildiz@petour.com
2
Okan Üniversitesi, İşletme ve Yönetim Bilişim Fakültesi
Tuzla Kampüsü, 34959 Tuzla İstanbul
sibel.ozdemir@okan.edu.tr
ÖZET
Biletbank, bir çok uçak bileti sağlayıcısının web servisini kullanarak tek bir platform üzerinden
çevrimiçi olarak satış gerçekleştirdiği bir yazılım platformudur. Çevrimiçi satış sonrası iade ve değişiklik gibi işlemler çağrı merkezi üzerinden gerçekleştirilmektedir. Çağrı merkezi üzerinden çevrimdışı satılan veya değişiklik yapılan biletler ağırlıklı olarak uluslararası uçak bileti sağlayıcısı Amadeus
ve Türk Hava Yolları sistemleri üzerinden yapılmaktadır. Otomatik bilet aktarım sistemi olmadan
önce çağrı merkezi üzerinden çevrimdışı kesilen her bilet, bu iki sisteme bağlı yazıcılar tarafından
fiziki olarak basılırken, çevrimdışı işlemlerin muhasebe sistemine elle işlenmesi gerekiyordu. Sürecin
bu şekilde işlemesi hem kağıt israfı ortaya çıkarmakta hem de kesilen biletlerin muhasebe sistemine
aktarımında iş gücü ve zaman kaybına neden olmaktaydı.
Bu sorunları aşmak amacıyla, öncelikle bilet görüntülerinin sanal yazıcılarla dosya sistemine kaydedilmesi sağlandı. Daha sonra kaydedilen dosyaların örüntüsü saptandı ve örüntülerden anlamlı veriler haline getirilerek, anlık olarak bir veritabanı sistemine aktarıldı. Bu veritabanına aktarılan veriler
robotik uygulamalar ile muhasebe sisteminin formatına uyarlandıktan sonra, muhasebe entegrasyonu
gerçekleştirildi. Bu proje sayesinde kağıt israfı ve iş gücü neredeyse sıfıra indirildi, sistemin daha hızlı
ve stabil çalışması, kesilen biletlerin anlık olarak muhasebe sistemine aktarılması sağlanarak “Otomatik Bilet Aktarım Sistemi” geliştirildi ve uygulamaya alındı.Bunun sonucunda elle yapılan hatalı girişler (Her 10 işlemden 1i) ortadan kaldırıldı ve elle yapıldığında ortalama 1 saat/gün süren işlemler
ortadan kaldırılarak şirket içi verimlilik ve toplamda müşteri memnuniyeti %20 artırıldı.
Bu bildiride yukarıda açıklanan sistem mimarisinin, geliştirme süreçlerinin ve işletmeye kazandırılan verimin detayları paylaşılmaktadır.
Anahtar kelimeler: Bilgi Sistemleri, Optimizasyon, Küresel Rezervasyon Sistemleri
339
The Development Of Automatic Ticket Importing On Offline Reservations
ABSTRACT
Biletbank is a software platform for selling flight tickets on single platform using many flight web
service providers. Our call center operates not only sale operations but also “after sale” operations like
refund and reissue.Most tickets that are operated by call center ( called offline operations ) mostly
belongs to Amadeus and Turkish Airlines. Before Automatic Ticket Importing System development,
every offline issued ticket printed physically and it was manually imported to the accounting system.
This way, the process was producing paper waste and causing labor and time loss.
In order to overcome these problems, first of all, ticket datas were saved to the file system with
virtual printers. Then the pattern of the recorded files was detected and the they were converted into a
meaningful data and transferred to a database system instantly. After the data in this database were
converted to the format of the accounting system by robotic applications, accounting integration was
realized. Through to this project, the paper wastage and work force were reduced to almost zero, the
system became faster and more stable and the Automatic Ticket Importing System was developed and
put into practice by importing the issued tickets to the accounting system. As a result of this, manual
faults (1 out of every 10 processes) have been eliminated and the processes that lasted for 1 hour / day
were eliminated by hand, and internal efficiency and total customer satisfaction increased by 20%.
In this paper, details of the system architecture described above, development processes and
efficiency of the operation are shared.
Keywords: Information Systems, Optimisation, Global Reservation Systems
340
1. GİRİŞ
Biletbank, bir çok uçak bileti sağlayıcısının web servisini kullanarak tek bir platform üzerinden çevrimiçi olarak satış gerçekleştirmekte, çevrimiçi satışların dışında farklı kanallar
üzerinden de çevrimdışı satış yapmaktadır. Çevrimdışı olarak en çok kullanılan satış kanallarından birisi Amadeus diğeri ise Troya sistemidir.
Amadeus küresel çapta havayolları firmalarını bir araya getiren ve uçak bileti satılabilmesini sağlayan bir sistemdir. Çevrimdışı biletler için bu sistemin terminal programı kullanılmaktadır.
Troya ise Türk Hava yolları tarafından geliştirilmiş ve sadece Türk Hava Yolları tarafından düzenlenen uçuşların biletlerinin satılabildiği bir sistemdir. Türk Havayolları uçuşlarına
ait biletler için bu terminal programı kullanılmaktadır.
Biletbank çağrı merkezinde çalışan kullanıcılar ve Biletbank’a bağlı satış yapan alt acenteler bu terminaller aracılığı ile çevrimdışı bilet kesebilmektedir. Terminaller aracılığıyla
kesilen bilet sayısı gün içinde 500-1000 arasında değişmektedir. Kesilen bu biletlerin bilgileri sisteme otomatik aktarılamamaktadır ve her bilet için yazıcıdan fiziki çıktı alınmaktadır.
Anlaşmalı alt acenteler Biletbank’a bağlı Amadeus terminalleri üzerinden kendilerine tanımlanmış giriş bilgileri ile çevrimdışı bilet kesebilmektedir. Anlaşmalı olmayan, yalnızca
Biletbank sistemini kullanan acenteler ise çağrı merkezi üzerinden çevrimdışı işlemlerini
yapabilmektedir. Terminaller üzerinden kesilen her bilet bir çıktı üretmektedir. Üretilen bu
çıktılarda kendilerine terminal verilen acenteler tespit edilebilmekte ancak Biletbank çağrı
merkezi üzerinden işlem yaptıran acentelerin tespitini işlemi yapan çalışan bilmektedir. Bu
yüzden otomatik aktarım sisteminde iki farklı yöntem uygulanması gerekmektedir.
İlk yöntemde acentenin terminaldeki kodu ile Biletbank sistemindeki kodu eşleştirilerek
biletlerinin saptanması ve kullanıcı müdahalesi olmadan sisteme otomatik aktarılması gerekecektir. İkinci yöntemde ise çağrı merkezi tarafından kesilen ve hangi acente için kesildiği
sadece çalışan tarafından bilinen bilet çıktıları sisteme uygun veriye dönüştürülerek kullanıcıya sunulacaktır. Sunulan verilerle kullanıcı yalnızca komisyon ve acente bilgileri girişini
ve gerekirse düzeltmeleri yaparak sisteme aktarımını sağlayacaktır.
Bu yöntemler kullanılarak anlaşmalı alt acentelere ait olan biletler kullanıcı müdahalesine
gerek duymadan tam otomatik olarak aktarılabilmeli, hem zaman hem de iş gücü açısından
fayda sağlamalıdır. Otomatik işlenemeyen biletlerde ise kullanıcı hataları en aza indirilerek
sisteme hızlı şekilde otomatik aktarılabilmesi sağlanmalıdır.
341
2. YÖNTEM
Uçuş satış operasyonları alanında daha önce yapılmamış bir çalışmadır ancak genel olarak işin teknik kısmına bakıldığında benzer uygulamalar görülmektedir.
Alexander Saldanha ve diğerlerinin[1] aldığı patent yapılan uygulamayla benzerlik göstermektedir. Bu patente göre düz bir metinden doğal dil tespit edilerek ağaç veri yapısına
dönüştürüldükten sonra ihtiyaç olan formata dönüştürülür.Sonrasında bu veri setleri veritabanına kaydedilir.Böylece kaydedilen veriler üzerinden sorgulama yapılabilmektedir. Veri
işleme ve veri entegrasyonu alanlarında uygulamak amacıyla bu çalışma gerçekleştirilmiştir.
Jean-Claude Mamou ve Lee Scheffler’ın[2] aldığı patent farklı bir yaklaşım izlemektedir.
Bu patentte veri entegrasyonu dönüşüm işlemleri servise dayalı mimari kullanılarak konuşlandırılmıştır.Veri entegrasyonu için veri dönüşümü, kayıt servisi,arayüz, tanımlayıcı modül
sağlayan bir method içeren servis tabanlı mimari ile erişilebilen bir yöntem içermektedir.Veri entegrasyonu alanlarında uygulamak amacıyla bu çalışma gerçekleştirilmiştir.
Ekambaram Balaji ve diğerlerinin[3] patenti esnek bir mimamri ile web servisler arası
bilgi entegrasyonunu verimli bir şekilde geliştirme üzerine alınmıştır. Çok sayıda istemci
uygulaması arasında veri entegrasyonu ve değişimi sağlamak için esnek bir mimari bileşen
oluşturulmuştur.İstemciler farklı ağlarda,farklı veri kaynaklarına bağlı çalışmakta veya bazen
bu kaynaklar direkt erişim imkanı bulunmamaktadır.Bu çalışma ile tüm bu kaynaklara erişebilen tek bir api verileri ihtiyaç duyulan formata dönüştürerek bir api aracalığıyla istemcilere
sunmaktadır.
Paul C. Dingman ve diğerleri [4] veri dönüştürme işlemlerinde olay güdümlü bir yaklaşım kullanmıştır. Otomatik aktarım sisteminin giriş aşamasıyla benzerlik göstermektedir. Bu
yaklaşıma göre olay tetiklemesi ile veri dönüşüm işlemi başlamakta veriler işlenip ilgili veri
kaynaklarına yönlendirilmektedir. Otomatik aktarım sisteminde de akış,yazıcı uygulaması
tarafından dosyanın oluşturulmasıyla yani bir olayın meydana gelmesiyle başlamaktadır.
Biletbank ta yapılan uygulamada da düz bir metinden yapısal veri elde etmek için benzer
bir yaklaşım ile başlanmış, otomatik aktarım ile çalışma daha ileri götürülmüştür.
Bu çalışma ile giriş kısmında belirttiğimiz ihtiyaçlara göre iki aşamalı bir sistem önerilmektedir. Amadeus ve Troya terminali üzerinden kesilen bilet verileri Amadeus’un
geliştirmiş olduğu “AmadeusPro Printer” uygulaması üzerinden anlık olarak yazıcıdan çıktı
vermektedir. İlk aşamada “AmadeusPro Printer” uygulaması sanal bir yazıcıya yönlendirilmektedir. Sanal yazıcıdan oluşan çıktılar işlenerek akışa uygun formatta bir veritabanına
kaydedilmektedir. İkinci aşamada ise kaydedilen verilerden otomatik olarak işlenebilenler
tespit edilip sisteme aktarılmakta, diğer veriler ise kullanıcıya sunulurken sistem yapısına
uygun hale getirilmektedir. Aşağıda her bir işlemin yapılışı detaylı olarak açıklanmaktadır.
342
2.1. Çıktıların Dosya Sistemine Aktarılması
“AmadeusPro Printer” uygulaması sonucu oluşan çıktılar sunucudaki dosya sistemine
kaydedilmektedir. Amadeus ve Troya terminallerindeki çıktı yapıları farklı olduğu için öncelikle bu çıktılar geldikleri sisteme göre ayrı klasörler altına yönlendirilmektedir. Bu sayede
Şekil 1 ve Şekil 2’de örneği verilen çıktılar dosya sistemi üzerinden elde edilmektedir.
Amadeus için bir bilet çıktısı tek bir dosyadan oluşurken Troya için başlangıç dosyasını takip eden art arda 3 dosyadan oluşmaktadır.
Şekil 1: Amadeus Bilet Çıktısı
Şekil 2: Troya Bilet Çıktısı Başlangıç Dosyası
343
2.2. Ham Verilerin Elde Edilmesi
Her iki sistem için oluşan çıktılar için yazılan robot uygulama ile çıktıların yazıldığı klasörler izlenerek yeni dosya oluştuğunda kuyruk yapısına dosya içerikleri kopyalanır.
Amadeus çıktıları tek dosyadan oluştuğu için dosya içeriği olduğu gibi kuyruğa alınır ve
işlenmeye hazır hale gelir. Troya çıktılarında ise ilk çıktısı yakalanan bilet için devamı olan
iki dosya daha tespit edilerek bir araya getirilir ve kuyruğa bu şekilde eklenir.
2.3. Kuyruğa Eklenen Ham Verilerin İşlenmesi
Önce Amadeus ve Troya çıktılarının örüntüleri tespit edilir.
Amadeus bilet çıktısında Amadeus sistemi tarafından verilen formata göre bilet numarası,yolcu bilgileri, uçuş bilgileri her biri sırasıyla satırlar arasında tespit edilir ve her satırda
noktalı virgül ile ayrılmış olan sütunlar arasında Biletbank sistemine aktarım için gerekli
bilgiler tespit edilir.
Troya çıktısında ise bundan farklı olarak veriler her zaman aynı yapıda gelmemektedir.
Örnek olarak bir kayıtta üçüncü satırda gelen uçuş verisi diğer kayıtta 4.satırda gelebilmektedir. Bu yüzden çıktıdaki örüntü yapısı satır sütun bağımsız olarak tespit edilir. Çıkarılan
örüntü ile regular expressions(düzenli ifadeler) kullanarak sistemin ihtiyacı olan veriler elde
edilir.
Elde edilen ham veriler sistemdeki ikinci aşamada kullanmak üzere Biletbank ve muhasebe sisteminde kullanılacak veri şekline dönüştürülüp veritabanına saklanır. Bu işleme ek
olarak giriş kısmında belirttiğimiz anlaşmalı acenteler için veritabanında komisyon, muhasebe kodu, terminal kodu bilgileri tanımlanır. Tanımlanan bu bilgilerden terminal kodu
örüntüsü yakalanmış olan bilet verisi terminal kodu ve diğer parametreler ile eşleşiyorsa,
daha sonra otomatik aktarma işlemi yapacak robot yazılımın yeni işlemi yakalayabilmesi
için, kuyruk tablosuna yazılır.
2.4. İşlenen Verilerin Sisteme Yarı Otomatik Olarak Aktarılması
Çağrı merkezi çalışanları tarafından acente adına kesilen bilet verileri işlendikten sonra
Biletbank sisteminden çağrılabilir hale getirilir. Bu aşamada biletlerin hangi acenteye aktarılacağı sadece çağrı merkezi çalışanı tarafından bilindiği için işlemlerde kullanıcı girişleri
gerekmektedir. Çalışan acente adına bir işlem kaydı oluşturulur. Bu işlem kaydı içerisinde
tüm biletleri temsil eden havayolu tarafından bilet kesildikten sonra oluşan PNR (Passenger
Name Record) bilgisini kullanılarak işlenmiş verileri çağırılır. Şekil 3’de görüldüğü üzere
elle giriş yapılmasına gerek kalmaksızın ürün bilgileri, segment bilgileri(uçuş parkur bilgileri), yolcu bilgileri ve fiyat bilgileri alanları doldurulur.
344
Çağrı merkezi çalışanı bu adımda sadece komisyon (servis ücreti) bilgisi ve gerekli görürse düzeltilmesi gereken alanların girişini yaparak ürünü acente kaydına ekler. Burada
eklenen kayıtlar muhasebe sistemine otomatik olarak aktarılır.
Şekil 3: Otomatik Doldurulmuş PNR Bilgileri
2.5. İşlenen Verilerin Sisteme Otomatik Aktarılması
Daha önceden Amadeus terminal kodu verilmiş anlaşmalı alt acentelerin kestikleri biletlerin çıktıları işlenirken PNR bilgileri ayrı bir tabloya atılır. Bu tabloya atılan PNR bilgileri
otomatik aktarım robot uygulaması ile işleme alınır. Yine acente için tanımı yapılmış komisyon vb. tanımlar hesaplanarak bilet verisine eklenir. Oluşturulan bu bilet verisi Biletbank
sisteminde ilgili acente hesabına işlenir ve acente cari hesabından ödemesi çekilerek süreç
tamamlanır.
345
Şekil 4: Otomatik Aktarım Robotu
3. SONUÇ
Otomatik bilet aktarım sistemi ile çağrı merkezinin ve muhasebenin iş yükü minimuma
indirilmiştir. Kullanıcı hatalarının önüne geçilmiş, Amadeus terminaline sahip alt acenteler
için muhasebeleştirme işlemi katılımsız bir şekilde yapılmaya başlanmıştır. Otomatik aktarılabilen işlemlerde iş gücü sıfıra indirilmiş, yarı otomatik aktarılan işlemlerde de %90 oranında hız kazanılmıştır.Günlük ortalama 1000 biletin 100 tanesi yarı otomatik olarak sisteme
aktarılırken geri kalan 900 bilet hiçbir insan müdahalesi gerektirmeden işlenebilmektedir.
Toplamda her bir işlem için ayrılacak ortalama 2 dakikalık süre üzerinden hesapladığımızda
ortalama günlük 2000 dakikalık aylık olarak da 1000 saat iş gücünden tasarruf edilmiştir.
Tüm bunlara ilave olarak, hem kullanıcı hatalarının ortadan kalkması hem de muhasebe
işlemlerinin otomatize edilmesi müşterimiz olup Biletbank sistemini kullanan acentelerdeki
müşteri memnuniyetini de %20 artırmıştır.
KAYNAKÇA
[1]
[2]
[3]
[4]
346
Saldanha, Alexander.,McGeer, Patrick C.,Carloni, Luca.Creation of structured data from plain text.Google
Patents, Retrieved April 9, 2019 from the World Wide Web:
https://patentimages.storage.googleapis.com/21/1d/a7/a805f3977bbd19/US6714939.pdf
Mamou, Jean-Claude.,Scheffler, Lee.Service oriented architecture for a transformation function in a data
integration platform.Google Patents, Retrieved April 10, 2019 from the World Wide Web:
https://patentimages.storage.googleapis.com/db/11/fc/ef82a1b448476d/US8060553.pdf
Balaji, Ekambaram.,Balaji, Ganesan.,Srinivasan, Chandramouli.Service oriented architecture for a
transformation function in a data integration platform.Google Patents, Retrieved April 10, 2019 from the
World Wide Web: https://patentimages.storage.googleapis.com/e6/2d/67/26e961f4474a17/US7743391.pdf
Dingman, Paul C.,Dyken, Kathryn Van.,Bunton, William G..System and method for event-driven data
transformation.Google Patents, Retrieved April 10, 2019 from the World Wide Web:
https://patentimages.storage.googleapis.com/62/1c/12/6dedebdeebf525/US6795868.pdf
Dolandırıcılık İşlemlerinin Tespiti
Elgun Guliyev1, Ömer Tarı1, Dr. Sibel Sain Özdemir2
1
Akdeniz Petur Turizm Ar-Ge Merkezi
Çobançeşme Sanayi Caddesi,İstanbul,34197,Türkiye
elgun.guliyev@petour.com, omer.tari@petour.com
2
Okan Üniversitesi, İşletme ve Yönetim Bilişim Fakültesi
Tuzla Kampüsü, 34959 Tuzla İstanbul
sibel.ozdemir@okan.edu.tr
ÖZET
Online turizm hizmetinde sahtecilik ve dolandırıcılığı önlemek açısından uzun süredir birçok yol
izlenmektedir. Online turizm hizmetlerinin yaygınlaşmasıyla, çoğunluğu çalıntı kredi kartıyla yapılan,
dolandırıcılık işlemlerinin(fraud) sayısı artmaktadır. Turizm sektöründe İngiltere’de yapılan araştırmada, yapılan dolandırıcılık işlemlerinin % 99’unun online rezervasyon işlemlerinden, % 76’sının iki
veya daha fazla kayda bağlı telefon numaralarından yapıldığı, ödeme yapılan kartların %53’ünün iki
veya daha fazla sahte işlemle bağlantılı olduğu tespit edilmiştir [1-2].
Birçok işletme günümüzde sahtecilik/dolandırıcılıkla karşılaşmakta, bundan dolayı maddi (bankacılık sektöründe 2016’da 67 milyar dolarlık kayıp) ve manevi olarak mağdur olmaktadır. Dolandırıcılık(fraud) işlemleri, bir işletme için finansal risklerin yanında, işletmenin imajını da olumsuz etkileyebilmektedir. Birçok firma buna karşı mücadele yolu aramakta ve birçok yöntem denemektedir.
Akdeniz Pe-Tur olarak dolandırıcılığa karşı bugüne kadar online hizmetlerden elde edilen 100.000
adet veriden anomali tespiti yaparak, bu güne kadar yaşanan sahtecilik/ dolandırıcılık işlemleri analiz
edilerek modeller oluşturuldu. Öncelikle seçilen modeli gerçekleştirmek için var olan verilerden özellik seçimi yapıldı. Belirlenen bu özellikler farklı kombinasyon ve makine öğrenmesi teknikleri kullanılarak birleştirildi, modellerin (gözetimli(supervised) ve gözetimsiz(unsupervised modeller; Rastgele
Orman, Karar Ağaçları, K-Ortalama ve Yapay Sinir Ağları vb) eğitim süreci tamamlandı. Elde edilen
modeller uygulanarak, verinin dolandırıcılık yönünden (fraud) şüpheli bir davranış veya potansiyel
olarak şüpheli bir davranış olup olamayacağına dair çıkarım yapıldı. Daha önce üzerinde çalışılan test
verisiyle modeller test edildi, her yöntemin karışıklık matrisi(confusion matrix) oluşturuldu. Elde
edilen sonuçlar karşılaştırılarak en yüksek başarıya sahip model mevcut sisteme uygulandı.
Bu aşamadan sonra gerçekleştirilen modelin canlı veriler üzerindeki tepkisi incelenecek, mevcut
modelde oluşan eksikler tespit edilecek ve sonrasında geliştirilebilecek yeni model için daha sağlam
bir alt yapı oluşturulmasını sağlayacaktır.
Anahtar kelimeler: Karışıklık Matrisi, Dolandırıcılık İşlemleri (Fraud), Makine Öğrenmesi, Özellik
Seçimi, Turizmde Fraud Modelleme
347
Fraud Detection
ABSTRACT
In the online tourism service for a long time used a lot of ways to prevent fraud. With the
expansion of online tourism services, the number of fraud transactions which are mostly fraudulent
done by credit cards is increasing. Research in the tourism industry in the United Kingdom detected,
99% of fraudulent transactions are from online bookings, 76% of which are made from, the phone
numbers related to two or more records, 53% of payment cards were linked to two or more fradulent
transactions
Nowadays,many companies face fraud and therefore they are being vitim spiritually and materially
(loss of 67 billion dollars in the banking sector in 2016). Fraud transactions can negatively affect the
financial risks for a business also the business image. Many companies trying many methods for a
way to combat against that.
Akdenız Pe-Tur against fraud by making anomaly detection from obtained 100.000 data and
models have been created by analyzing fraud transactions to date. First of all, the feature selection was
made from the existing data for performing the selected model. These features were combined using
different combination and machine learning techniques, the training process of the models(supervised
and unsupervised: Random Forest, Decision Tree, K-Means, Neural Networks and e.t.c) was
completed. It was inferred that the data is (potentially) suspected or not for fraud, by applying the
models provided. Models were tested with previously issued test data, and the confusion matrix of
each method was created. The results were compared and the most successful model was applied to
the current system.
After this stage, the reaction of the model on live data will be examine, deficiencies occurring in
the current model will be determined and a more robust infrastructure will be created for the new
model which can be developed afterwards.
Keywords: confusion matrix, fraud transaction, machine learning, feature selection, fraud
modeling in tourism
348
1. GİRİŞ
Biletbank üzerinden her gün binlerce kredi kartı ödemesi yapılmaktadır. Uçak bileti ve
otel işlemlerinin ücretleri, ortalamada yüksek fiyatlardır. BKM verilerine göre yüksek meblağlı işlemlerde karşılaşılan sahtekarlık işlemleri incelendiğinde kredi kartıyla yapılan ödemelerdeki sahtekarlık gün geçtikçe artmaktadır. Bu işlemler sonucunda müşteri, acente, havayolu ve banka mağduriyet yaşamaktadır.
Piyasadaki “Fraud” önleyici sistemler, benzer kriterler üzerine değerlendirme yaptığından
ödeme sistemlerindeki “sahtecilik”le turizm sektöründeki “sahtecilik” farklı değerlendirilmelidir. Ödeme sistemlerindeki sahteciliğe ek olarak, turizm sektöründeki bilgi birikimi
eklendiğinde, sahtecilik olasılığı azaltılacaktır.
Sistem üzerinden anlık gerçekleşen işlem sayısı çok yüksek olduğu için bu işlemlerin
kontrolü anlık ve hızlı bir şekilde gerçekleştirilmelidir. Bu işlemlerin dolandırıcılık yönünden (fraud) şüphesi olup olmadığına sistemden anlık karar verilebilmelidir. Buna neden olarak en başta iki koşul gelmektedir. İlki, birçok sağlayıcının iptal iade koşullarında bulunan
zaman kısıtlarıdır. Diğeri ise, incelenen verilerde gözlemlendiği üzere, çoğu dolandırıcılık
işlemlerinin(fraud) uçuş tarihinin çok yakın bir tarih olması, bundan dolayı hızlıca aksiyon
alınmasının gerekmesidir.
J. Solomon, [1] çevrimiçi dolandırıcılığın nasıl algılanabileceği ve önlenebileceğine ilişkin araştırmalar yapmıştır. Bu çalışmada aşağıdaki yöntemler geliştirilmiştir:
Adres doğrulama servisi (Address Verification Service-AVS): Müşteriler ürün satın
aldıklarında fatura adreslerini ve ZIP kodlarını vermeleri gerekir. AVS, bu verilerin
bilgileriyle kart veren bankanın verilerinin uyuşup uyuşmadığını kontrol eder ve satıcının
anlamasına yardımcı olacak bir kodla yanıt verir.
Kart doğrulama kodu (Card Verification Value-CVV): Bu kod kart üzerinden bulunan 34 haneli bir kod’dur. Bu kod asla satıcının veri tabanında saklanmamalı ve her işlemde
tekrar banka verisi ile kontrol edilmelidir. Online bir işlemde bu CVV gerçek bankadan
alınan kart CVV kodu ile eşleşmiyorsa işlem reddedilmelidir.
Cihaz tanımlama (Device Identification): Bu yöntemde işlemi yapan kişi yerine bilgisayar
analiz edilir. Tüm cihazlar (telefonlar, bilgisayarlar, tabletler, vb.), insanların parmak
izlerine benzeyen, sahte kalıpları belirlemeye ve varsa riski değerlendirmeye yardımcı
olan benzersiz bir aygıt parmak izine sahiptir. ThreatMatrix gibi şirketler, diğer kişilerin
şüpheli mi yoksa sahte bir etkinlik olarak mı işaretlendiğini görmek için referans noktası
olarak kullanarak aygıt kimliğini izler. Sahtekarlıklar, bir bilgisayarın benzersiz kimliğini
349
taklit edemez; bu da işletmenizi çevrimiçi sahtekarlığa karşı korumak için uygun bir
seçenek haline getirir.
Ödeme yapan kimlik doğrulama (3D Secure): Müşteriler için çevrimiçi işlemleri güvence
altına alan bir “kart sahibi kimlik doğrulaması” önlemidir. Bu yöntem, kart sahiplerinin,
kullanıcının kimliğini doğrulamak için ödeme sırasında kullanılabilecek bir güvenli kod
(PIN) oluşturmalarını sağlar. Bu, işletmelerin çıkarlarını da gözeten ve dolandırıcılık
önleme araçlarından biridir.
Mary Pat Sullivan ve Douglas Quinby [3] ise seyahat rezervasyonlarının sahtekarlık oranı
ve kurumların/firmaların geliri üzerindeki etki dahil olmak üzere, günümüzde sahtekarlığın
kurumlara/firmalara etkisini anlamaya yönelik bir çalışma gerçekleştirmişlerdir. Çalışmada,
kullanılan teknoloji ve araçlar da dahil olmak üzere sahtekarlığa yönelik mevcut acente
yöntemleri araştırılmıştır. Acente segmentlerinde dolandırıcılık oranları ve önleme uygulamaları, çeşitli satış noktaları (çevrimiçi, telefon, ofis vb.) ve ödeme yöntemleri için kriterler
belirlenmeye çalışılmıştır. Ayrıca, seyahat acentelerinin en yaygın ödeme ve kart doğrulama
aracı olarak, kart doğrulama numarasına (CVN) ve adres doğrulama servisine (AVS) güvendikleri gözlenmiştir.
Maurice Samuels vd. [4] internet bankacılığında sahtekarlık (fraud) riskini azaltmak için
yöntem ve sistem geliştirmiş ve patent de almıştır. Bu çalışmada her bir oturum açma talebi,
bir yapılanmada, bir uzaktaki İnternet protokolü (IP) veya başka bir internet ağı adresi, kullanıcının tarayıcısı için bir tarayıcı kimliği, günün saati ve son oturum açmadan bu yana
geçen süre dahil olmak üzere çeşitli özellikler içerir. Mevcut oturum açma isteğinin bireysel
özelliklerinin imkansızlığı hesaplanır ve birkaç özelliğin imkansız yeteneğini ölçen bileşik
bir puan oluşturulur. Bileşik puan bir uygunsuzluk eşiğini aşıyorsa, kullanıcı İnternet bankacılığı ana sitesine erişmeden önce ek bir kimlik doğrulama yöntemi gerekir. Alternatif bir
düzenlemede, kullanıcı web sitesine erişim alır, ancak belirli işlem sayfalarına erişim almadan önce ek kimlik doğrulama gerekliliğini yerine getirmek zorundadır. Bir düzenlemede,
olağandışı giriş faaliyetini düzenli olarak (örneğin günlük olarak) ve gerçek zamanlı olarak
tanımlamak için finansal kuruma raporlar sunulur. İzinsiz giriş tespit sistemi, internet bankacılığı hizmetlerinin sahte kullanımını saptamak ve caydırmak için tasarlanmış kontrol sistemlerinin değerli bir parçası olabilir. Genel olarak, izinsiz giriş tespit sistemleri iki ana
prensibi kullanır: anormal davranışları işaretlemeye dayanan anomali saptama ve bilinen
izinsiz girişlerin önceden tanımlanmış desen imzalarına karşılık gelen davranışı işaretleyen
imza tespiti. Ancak, bir imza tespit sistemi, yeni izinsiz giriş paterni imzalarını tespit edemeyebilir. Anomali saptamanın bir sorunu, sıralama yapmak için zaman ve çaba gerektiren ve
İnternet bankacılığı hizmetlerinin kolaylığını ve kolaylığını etkileyebilecek yüksek oranda
350
hatalı pozitif (yani potansiyel olarak davetsiz misafirin varlığına işaret eden) olabileceğidir.
Gereken, İnternet bankacılığının kullanım kolaylığını ve kolaylık avantajlarını oldukça etkili
güvenlik önlemleriyle dengeleyen bir uygulama izinsiz giriş tespit sistemidir.
Steven D. Domenikos vd. [5] sahtekarlık olasılık skorlarını ve kimlik sağlık puanlarını
belirlemeye yönelik sistemler, metotlar ve cihazlar geliştirmiş ve patent de almıştır. Bu çalışmada, kimlik hırsızlığını tespit etmek için çeşitli usul, sistem ve aparat düzenekleri açıklanmaktadır. Bir düzenlemede, bir sahtekarlık olasılık puanı, bir kullanıcının hesabına bağlı
olarak potansiyel olarak sahte her olay için olay bazında hesaplanır. Kullanıcı bir kişi, bir
grup insan, bir işletme, bir şirket ve / veya başka herhangi bir varlık olabilir. Bir sahtekarlıkta “Sahtekarlık Olasılık Skoru” zamanla değişebilir, çünkü sahtekarlık sonucunda, belli bir
zaman çizelgesi boyunca sahtekarlıkla ilgili olaylar keşfedilir. Bir veya daha fazla dolandırıcılık olasılık skoru, diğer verilere ek olarak, bir kullanıcının kimlikle ilgili dolandırıcılığın
mağduru (veya olası mağdur) olduğunu belirten, genel bir risk ölçütü olan, bir kimlik sağlığı
puanıyla birleştirilebilir. Başka bir düzenlemede, bir kullanıcının genel kimlik sağlığı puanını göstermek için, bir kerelik veya Abonelik temelinde bir kimlik riski raporu oluşturulur.
Yine bir başka düzenlemede, İnternet üzerinde bir araya gelen üçüncü tarafların kimlik sağlığını belirlemek için bir çevrimiçi sağlık algoritması kullanılmaktadır.
Dünyadaki Türkiye’deki mevcut anti-fraud sistemler aşağıda özetlenmektedir:
1. PayFull: Kredi kartı ile ödeme işlemlerindeki fraud olaylarının tespit edilmesi amacıyla
kullanılmaktadır.
2. PayU: Birçok ülkede faaliyet gösteren dünya çapında bir firmadır. Ülkemizde de
kullanılmaktadır. Uzmanlık alanı kredi kartı ile yapılan işlemlerin dolandırıcılık olanlarını
tespit etmektir. PayU’nun sahtekarlık işlemlerini kolaylaştırmak için küresel bir
sahtekarlık tespit ve önleme lideri olan ReD (www.redworldwide.com) ile ortaklık
kurmuştur. ReD, 6 kıtada 10 ülkede ofisleri bulunan endüstri lideri bir küresel şirkettir.
Şirket 2011 yılında 17 milyar işlemi korumuştur. Bu süreçte 190 ülkeden veri toplamış,
firmaların verilerini işleyerek fraud algoritmasını oluşturmuştur. Bu yöntemde, işlemin
sonucunu 3 sınıfa bölerek ilerlenmektedir: onaylı, red, belirsiz işlemler. Belirsizlik
aşamasında kalanlar için manuel kontrol yapılmaktadır. Fakat bu kontrol sonrasında
bildirimler firmalara geç düştüğünden dolayı sıkıntı yaşanmaktadır.
3. Asseco (ThreatMetrix): Ülkemizde havayolu firmalarının da kullandığı bir çözümdür.
Kredi kartı ile ödeme işlemlerindeki fraud olaylarının tespiti için kullanılır. Bu işlem için
de ThreatMetrix firmasından destek alınmaktadır. Asseco’nun önemli bir iş ortağı olan
ThreatMetrix, dijital kişilerin ve işlemlerin internet üzerinden kimlik doğrulaması için
351
pazar lideri bir bulut çözümüdür. Dijital kimlik ağı ile dünya genelinde 30.000 web
sitesini ve 4.000 müşteriyi destekleyen 20 milyardan fazla işlemi gerçekleştiren
ThreatMetrix, işletmeleri ve son kullanıcıları, kötü amaçlı yazılım ve veri ihlallerinden
kaynaklanan hesap devralma, ödeme dolandırıcılık ve sahte hesap kayıtlarına karşı
güvence altına alır. Temel avantajlar arasında gelişmiş bir müşteri deneyimi, daha az
sürtünme, gelir kazancı ve daha düşük sahtekarlık ve işletme maliyetleri bulunmaktadır.
ThreatMetrix çözümü, finansal hizmetler, e-ticaret, ödemeler ve ödünç verme, medya,
hükümet ve sigorta dahil olmak üzere çeşitli endüstrilere yayılmıştır.
Genel olarak tüm bu çözümlerde fraud risklerinin önüne kredi kartı bilgileri kullanarak
geçilebileceği düşünülmüş veya bunun üzerinde durulmuş, farklı verilerin kullanılmasıyla bu
riski minimize edebilecek olası çözümlere çok fazla yönelinmemiştir.
Gerçekleştirilen piyasa ve pazar araştırmaları neticesinde, Türkiye’de hedeflenen çözümü
sağlayabilecek aynı sektörde yerli bir yazılım ve sistemin bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Genel olarak yurt dışına bağlı olduğumuz görülmektedir.Geliştirilen sistem ile kullanıcı
memnuniyetinin üst seviyeye çıkarılması ve sektörün gelişimine katkıda bulunulması amaçlanmıştır. Ayrıca, ülkemizin uluslararası rekabet gücünü artıran, global pazarda teknolojik
çözümler üreten ülkeler seviyesine çıkarılmasına da katkı sağlanması hedeflenmiştir.
Yukarıda belirtilenler doğrultusunda dolandırıcılık işlemlerinin (fraud) tespiti için
geliştirilen model, canlı veriler üzerinde anlık bir kontrol yaparak dolandırıcılık yönünden
(fraud) şüphesi olup olmadığını belirlemektedir. Fakat model üzerinde gerçekleşen kontrol
işlemine göre sadece değerlendirilmesi ve aksiyon (iptal, iade) alması riskli bir işlem olduğundan, dolandırıcılık (fraud) şüphesi içeren işlemler detaylı inceleme için operasyon birimine yönlendirilmektedir. Bu aşamada operasyon birimi detaylı bir inceleme ve kontrol gerçekleştirmektedir. Yönlendirilen işlem için şüphe devam etmekte ise gerekli aksiyonlar operasyon birimi tarafından (iptal, iade, ...) alınmaktadır.
Yani aslında yapılan işlemlerin kontrolü iki aşamada gerçekleşmektedir. İlk aşamada, her
bir işlem gerçekleştirilen model üzerinden değerlendirilmekte, dolandırıcılık(fraud) şüphesine rastlanırsa mevcut’ta kullanılan birimler arası kullanılan Helpdesk sistemi üzerinden
yeni bir kayıt açılmakta ve ilgili departman mail üzerinden bilgilendirilmektedir. İkinci aşamada ise açılan kayıt ve mail bilgilendirmesi üzerinden operasyon birimi kontrol ve gerekli
aksiyonların alınmasını sağlamaktadır.
Dolandırıcılık (fraud) işlemlerinin tespiti için çoğunlukla kullanılan iki ana yöntem bulunmaktadır;
Bunlardan ilki dolandırıcılık önleme sistemleridir. Bu yöntemde, işlem henüz
352
gerçekleşmeden,
ön
kısıt
parametreleri
ile,
şüpheli
işlemlerin
gerçekleşmesi
engellenmektedir. Dolayısıyla işlemin kesin olarak dolandırıcılık (fraud) işlemi olduğu
belirlenmediği halde kullanıcının işlemi gerçekleştirmesi engellenmektedir. Şüphenin
doğru çıkmadığı durumlarda önemli bir müşteri memnuniyetsizliği yaratması nedeniyle,
bu yöntem birçok işletme tarafından tercih edilmemektedir.
İkinci yol ise dolandırıcılık tespit etme sistemleridir. Bu yöntemde, işlem gerçekleştikten
sonra, sistemdeki kurallar(rule based system) doğrultusunda risk puanı yöntemi ile
işlemin riskli olup olmadığı belirlenebilir veya makine öğrenmesi teknikleri kullanılarak
gerçekleştirilen model üzerinden işlem kontrol edilerek riskli olup olmadığı belirlenebilir.
Kural tabanlı sistemlerin dezavantajları; kurallar tahmin edilebilir, atlatılabilir ve
iyileştirme için sürekli manuel müdahale gerektirir. Ayrıca, kullanılacak özellik sayısı
fazla olduğundan kural tabanlı sistemde başarı düşmekte ve bir çok zorlukla
karşılaşılmaktadır. Yeni kural eklemesi, silmesi ve kontrolü zor olmaktadır. Bu nedenle
bu çalışmada makine öğrenmesi teknikleri tercih edilmiştir.
2. YÖNTEM
Bu çalışma kapsamında makine öğrenmesi yöntemleri kullanılarak geliştirilen model 3
aşamadan oluşmaktadır:
İlk aşamada; bugüne kadar online hizmetlerden elde edilen veriden 100.000 adet sınıf
etiketsiz veri çıkarıldı ve önceden saptanan dolandırıcılık işlemleri(fraud) birleştirilerek
üzerinde anomali tespiti yapıldı. Bu aşamada dolandırıcılık işlemlerinde(fraud) bulunan
ortak özellikler belirlenmeye çalışıldı. Belirlenen özelliklerden bir kaçına değinecek
olursak, işleme ait ödemenin Güvenli Alışveriş(3D secure) ile yapılıp yapılmadığı bilgisi,
kullanıcı bilgisi ile yolcu bilgisi karşılaştırması yapılmaktadır.
İkinci aşamada; bu belirlenen özellikle doğrultusunda çıkarılmış olan 100.000 adetlik veri
seti kümelendirilmeye çalışıldı. Veri setini kümelere ayırmak için K-Ortalama (K-Means)
kümeleme algoritması kullanıldı. İlk kümeleme işlemi sonucu analiz edildikten sonra,
beklendiği ölçüde başarılı bir sonuç elde edilmediği anlaşıldı. 100.000'lik veri seti
kümeleme işleminden sonra 63.851 adet (dolandırıcılık şüphesi olmayanlar) ve 36.149
adet (dolandırıcılık şüphesi olanlar) şeklinde 2 kümeye bölündü. Fakat 100.000'lik veri
setinde bu kadar fraud veri bulunması oran olarak zor olduğundan ve ayrıca bu veriler
detaylı incelendiği zaman gene istenilen kümeleme sonucunun çıkmadığı görülmektedir.
Bu sonuç sonrasında ilk iki aşama bir kaç kez tekrarlandı. Yeni çıkarılan özellikler dahil
edildi veya kümeleme aşamasında başarısızlığa neden olan belirli özellikler çıkarıldı.
Denemeler sonrasında belirlenen özellikler ile elde bulunan veri setini kümeleme aşaması
başarılı bir şekilde sonuçlandı.
353
Kümeleme
işlemi
gözetimli(supervised)
sonrasında üçüncü aşama
yöntemlerin
kullanılarak
olarak daha önceden planlanan
modellerin
gerçekleştirilmesi
ve
değerlendirilmesi gelmektedir. Kullanılan yöntemler arasında Rastgele Orman (Random
Forest), Karar Ağaçları (Decision Trees) ve Çok Katmanlı Algılayıcı (MultiLayer
Perceptron) algoritması bulunmaktadır. Her bir yöntem için modellerin eğitim süreçleri
67.000 adet veri (toplam verinin 3’de 2’si) ve 33.000 adet veri (toplam verinin 3’de 1’i)
ile testleri tamamlanarak karışıklık matrisleri (confusion matrix) çıkarıldı. Elde edilen
karışıklık matrisleri karşılaştırıldı ve en başarılı sonuca sahip model sisteme entegre
edilerek anlık veriler üzerinde çalışması sağlandı.
2.1. K- Ortalama (K-Means)
Bu yöntemin kullanım amaçı özellik çıkarımı yapılmış veri setinin birden fazla özelliğe
göre kümelere bölünmesidir. Şekil 1’de gösterildiği üzere elde bulunan sınıf etiketsiz veri
her bir iterasyon adımı sonucundan kümelere ayrılıyor ve son olarak bir değişim olmayıncaya kadar N(3) adet kümeye bölünmüş oluyor [6-8].
Bu algoritma temel olarak 4 adımdan oluşmaktadır:
1.
Küme merkezlerinin belirlenmesi,
2.
Merkez dışındaki örneklerin mesafelerine göre sınıflandırılması,
3.
Yapılan sınıflandırmaya göre yeni merkezlerinin belirlenmesi,
4.
Kararlı hale veya belirli bir iterasyon sayısı kadar 2. ve 3. adımların tekrarlanması.
Yukarıda bahsi geçen mesafe ölçümü için en yaygın kullanıma sahip yöntem Öklit Mesafesi’dir (Euclid Distance). Veriler arasında mesafe ölçümü için Öklit Mesafesi yöntemi kullanıldı
Şekil 1: K-Ortalama Adımları
354
2.2. Çok Katmanlı Algılayıcı Algoritması (MultiLayer Perceptron Algorithm)
Çok katmanlı algılayıcı sinir ağları, giriş nöronlarının bulunduğu giriş katmanı, çıkış nöronlarının bulunduğu çıkış katmanı ve bir veya daha fazla gizli katmandan oluşur. Doğrusal
olmayan problemlerin çözümlenmesinde giriş katmanı ile çıkış katmanı arasında ilave katman(lar) yer aldığı için ağ mimarisi Şekil 2’de görüldüğü gibi çok katmanlı olmaktadır. Sinir
ağlarının mimarisinde gizli katman sayısının belirlenmesi oldukça önemlidir. Gizli katman
sayısının artırılması durumunda ağın eğitimi için geçen süre artmaktadır. Genellikle ağ mimarilerinin oluşturulmasında, deneme yanılma yöntemi ile uygun olan gizli katman sayısı ve
nöron sayısı tespit edilir [9-11]. Mevcut model geliştirilirken kullanılan katman sayısı ve
nöron sayısı da bu şekilde bulundu.
Şekil 2. Çok Katmanlı Algılayıcı Sinir Ağı Mimarisi
Modelin oluşturulmasından sonra canlı sisteme entegre edildi. Bu entegrasyon işlemi sonrasında anlık olarak her yapılan işlem model üzerinden kontrole dahil ediliyordu. Bu kontrol
aşamasından sonra bir işlem dolandırıcılık(fraud) yönünden şüpheli bir işlem ise Helpdesk
sistemi üzerinden kayıt oluşturulmaktadır. Bu kayıt üzerinden operasyon birimi işlemi almakta ve gerekli incelemeleri yapmaktadır. İnceleme sonucunda dolandırıcılık(fraud) işlemi
olarak belirlenirse gerekli aksiyonlar (iptal, iade, ...). alınmaktadır.
2.3. Helpdesk
Helpdesk şirket içerisinde tüm birimler arasında iletişim sağlayan platformdur. Bu platform üzerinden sistem bildirimleri (fraud uyarıları , ...) veya şirket içi yazışmalar yönetilebilmektedir (Şekil 3). Fraud uyarıları bu sistem üzerinden kayıt oluşturularak ilgili birime
(operasyon birimi) yönlendirilmektedir. İlgili birim bu kayıt üzerinden gerekli kontrolleri
(yolcu ile iletişime geçmek, acente tarafından biletlenmişse acente ile iletişime geçmek, vb.)
sağlamaktadır (2ci aşama kontrol). Bu kontrol sonrasında ilgili işlem dolandırıcılık işlemi
olarak belirlenirse gerekli aksiyonlar alınmaktadır.
355
Şekil 3. BiletBank Helpdesk Ekran Görünümü
3. SONUÇ
Gözetimli(supervised) yöntemlerin geliştirilmesinden oluşan modellerin ‘eğitim’inde kullanılmayan 33.000 adet veri ile test edildi ve karışıklık matrisleri çıkarıldı. Bu sonuçlara göre en yüksek başarı sonucunu gösteren çok katmanlı algılayıcı
yönteminden elde edilen model canlı sisteme entegre edildi. Bu yöntemin test edilmesinde elde edilen karışıklık matrisi Tablo 1’de gösterilmiştir. Tabloda modelin test
sonrası 161 işlemli veriye dolandırıcılık (fraud) şüphesi ile yaklaştığı ve 32.839 adet
işlemi dolandırıcılık(fraud) olmadığını görmektedir. Bu 161 veriden 29 tanesi gerçekten fraud olan işlemlere aittir, kalan 132 işlem ise gerçekte dolandırıcılık(fraud)
işlemi değildir. Modelin fraud olarak görmediği 32.839 işlemden 32.838 tanesi gerçekten fraud değilken, sadece 1 tane işlemde model yanılgıya düşmekte ve dolandırıcılık (fraud) işlemini tanımlayamamaktadır.
Tablo 1. Çok Katmanlı Algılayıcı Modelinin Karışıklık Matrisi
356
Tahmin:
Hayır
Tahmin:
Evet
Toplam
Gerçek:
Hayır
32.838
132
32.970
Gerçek:
Evet
1
29
30
Toplam
32.839
161
33.000
Daha önceden dolandırıcılık (fraud) işlemlerin tespiti için anlaşmalı olunan PayU ile kıyaslandığı zaman mevcut geliştirilen sistemin bir kaç avantajı bulunmaktadır:
PayU’nun bir işlemin dolandırıcılık (fraud) olarak belirlemesi ve firmaya bildirmesi 1
hafta gibi bir süre almaktaydı. Çoğunlukla sağlayıcılar ve hava yollarının iptal iade süresi
1 gün civarında olmakta ve bu sürenin aşılması durumunda işlemin iptal veya iadesini
kabul etmemekteydiler. Dolayısıyla yapılan işlemin iptal veya iadesi yapılamamakta
olup, firmaya zarar olarak yansımaktaydı. Geliştirilen sistemde anlık olarak işlemlerin
kontrolü yapılıp, şüpheli işlem operasyon birimine doğrudan yönlendirilmektedir.
Operasyon birimindeki manuel kontrol süresi çoğunlukla sağlayıcılar ve hava yollarının
iptal iade süresini aşmamaktadır. Böylece firma yılda ortalama 35 adet (yaklaşık 120.000
TL) zarara neden olan işlemi ortadan kaldırmaktadır.
Ayrıca PayU’nun tespit edemediği için firmaya bildiremediği dolandırıcılık(fraud) olan
ayda yaklaşık 3 adet işlemin hepsini geliştirilen sistem ile tespit edilebilmektedir.
Tüm bunlar Biletbank sistemini kullanan tüm paydaşlarımız için memnuniyeti artırmakta
ve sisteme olan güveni daha da ileri götürmektedir.
KAYNAKÇA
[1]
J. Solomon, How Payment Gateways Can Detect and Prevent Online Fraud. [Online]. Available:
https://www.chargebee.com/blog/optimize-online-billing-stop-online-fraud/
[2]
A. Kijek, Fast facts about fraud detection in travel business. 2017. [Online]. Available:
https://nethone.com/blog/travel-fraud-infographic/
[3]
Mary Pat Sullivan ve Douglas Quinby, “Travel Agencies and the Risk of Payment Fraud”, Temmuz 2016.
[4]
Maurice Samuels, Joseph Bruce, Cindi Lieblich, “Method and System For Mitigating Risk Of Fraud In
Internet Banking””US 2008/0162338A, 2008.
[5]
Steven D. Domenikos, Stamatis Astras, Iris Seri, Steven E. Samler, “Systems, Methods, And Apparatus
for Determining Fraud Probability Scores And Identity Health Scores” US 2010/0293090 A1, 2010
[6]
M.J. Garbade , Understanding K-means Clustering in Machine Learning. 2018. [Online]. Available:
https://towardsdatascience.com/understanding-k-means-clustering-in-machine-learning-6a6e67336aa1
[7]
M.J. Garbade , Understanding K-means Clustering in Machine Learning. 2018. [Online]. Available:
https://towardsdatascience.com/understanding-k-means-clustering-in-machine-learning-6a6e67336aa1
[8]
Andrew Moore: “K-means and Hierarchical Clustering - Tutorial Slides”. 2016 [Online]. Available:
http://www-2.cs.cmu.edu/~awm/tutorials/kmeans.html
[9]
M. Riedmiller, Machine Learning: Multi Layer Perceptrons? [Online]. Available:
http://ml.informatik.uni-freiburg.de/former/_media/teaching/ss10/05_mlps.printer.pdf
[10]
Skymind, A Beginner's Guide to Multilayer Perceptrons (MLP). [Online]. Available:
https://skymind.ai/wiki/multilayer-perceptron
[11]
A.C. Lagandula, Perceptron Learning Algorithm: A Graphical Explanation Of Why It Works. 2018.
[Online]. Available: https://towardsdatascience.com/perceptron-learning-algorithm-d5db0deab975
357
358
Jeotermal Enerji İle İklimlendirme Uygulamalarında Isı Pompası Kullanımı
İsmail Önden1, Emre Çakmak2, Mesut Samastı1, H. Hüseyin Öztürk3
TÜBİTAK-TÜSSİDE Türkiye Sanayi Sevk ve İdare Enstitüsü P.K. 14. 41740 Gebze, Kocaeli, email: ismail.onden@tubitak.gov.tr
2)
Piri Reis Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Postane Mah., No.8, 34940 Tuzla, İstanbul,
e-mail: ecakmak@pirireis.edu.tr
3)
Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Makinaları ve Teknolojileri Mühendisliği Bölümü
01330 Sarıçam, Adana, e-mail: hhozturk@cu.edu.tr
1)
ÖZET
Çeşitli teknolojiler kullanılarak, soğutucu ve sığ yeraltı yüzeyinin ısı transferi özelliklerinden yararlanılarak konut ve ticari binalar için ısıtma ve soğutma uygulanır. Bu tür uygulamalarda, esas olarak ısı üretmek yerine, mevcut ısı transfer edilir. En yaygın kullanılan yeraltı ısıl uygulaması toprak
kaynaklı (jeotermal) ısı pompalarıdır (GHP). GHP sistemleri hem soğutma hem de ısıtma sağlar. GHP
sistemleri, mevcut olan sığ jeotermal kaynaklardan yararlanır. Bu sistemler, düşük sıcaklıktaki jeotermal enerjiyi, ortam veya su ısıtması için kullanılabilecek daha yüksek bir sıcaklıkta ısı enerjisine
dönüştürürler. Genellikle, kapalı bir döngüde çalışma akışkanı olarak bir soğutucu kullanılır. Bir antifriz çözeltisi kapalı bir bobin içinde dolaştırılır ve yeraltındaki ısı değiştiriciden ısı transfer eder.
Kompresörü çalıştırmak için elektrik kullanılır.
Bu çalışmada, GHP sistemlerindeki teknolojik gelişmeler ve kullanım alanlarının yaygınlaşması
konuları değerlendirilmiştir. GHP sistemlerinin yararları ve farkındalıklarının artması, jeotermal enerjinin yaygın olarak ve farklı alanlarda kullanılmasında önemli bir etkiye sahip olmuştur. Dünya genelindeki uygulamalar, doğru koşullar altında doğrudan ısı enerjisi uygulamalarında düşük-orta derece
sıcaklıklarda jeotermal kaynaklarının kullanılması ekonomik olduğunu göstermiştir. Petrol ve doğal
gaz tedariki azaldıkça ve fiyatlar arttıkça, jeotermal enerji daha ekonomik olarak uygulanabilir bir
alternatif enerji kaynağı haline gelecektir. Bu nedenle, jeotermal enerjinin fosil yakıtlarla giderek daha
rekabetçi hale gelmesi ve yenilenebilir enerji kaynaklarıyla ilgili çevresel faydaların daha iyi anlaşılması ve kabul edilmesi durumunda, bu doğal enerji kaynağının kullanımı gelecekte artacaktır. Jeotermal enerji uygulamalarının çeşitlenmesi ve yaygınlaşması, ekonomik kalkınma ve çevre korunumu
açısından önemli katkılar sağlayacaktır.
Anahtar Kelimeler: Jeotermal enerji, Isıtma, Soğutma, Isı pompası
359
Using of Heat Pumps in Air Conditioning Applications with Geothermal Energy
ABSTRACT
Using various technologies, heating and cooling are applied for residential and commercial
buildings by utilizing the heat transfer characteristics of the cooler and shallow underground surface.
In such applications, rather than generating heat, the current heat is transferred. The most commonly
used underground thermal application is ground geothermal heat pumps (GHP). GHP systems provide
both cooling and heating. GHP systems utilize the available shallow geothermal resources. These
systems convert low-temperature geothermal energy into heat energy at a higher temperature that can
be used for ambient or water heating. Generally, a refrigerant is used as a working fluid in a closed
loop. An antifreeze solution is circulated in a closed coil and transfers heat from the underground heat
exchanger. Electricity is used to start the compressor.
In this study, the technological improvements in GHP systems and their usage areas are evaluated.
Increasing the benefits and awareness of GHP systems has had a significant impact on the widespread
use of geothermal energy in different areas. Worldwide applications have shown that the use of
geothermal resources at low-to-medium temperatures is economical in direct heat energy applications
under the right conditions. As oil and natural gas supply decreases and prices rise, geothermal energy
will become a more economically viable alternative energy source. Therefore, if the geothermal
energy becomes increasingly competitive with fossil fuels and the environmental benefits associated
with renewable energy sources are better understood and accepted, the use of this natural energy
resource will increase in the future. The diversification and diffusion of geothermal energy
applications will contribute significantly to economic development and environmental protection.
Keywords: Geothermal energy, Heating, Cooling, Heat pumps
360
1.
GİRİŞ
Gelişmekte olan birçok ülkedeki yenilenebilir enerji yatırımları, gayri safi yurtiçi hasıla
(GSYİH) bazında bakıldığında, gelişmiş ülkelere göre daha yüksektir veya daha yüksek olmaya devam etmektedir. 2017 yılında, dünya genelinde jeotermal güç için yatırım ve ek
kapasitesi artışı gerçekleşen ilk beş ülke, sırasıyla Endonezya, Türkiye, Şili, İzlanda ve Honduras’tır. 2017 yılı sonunda Jeotermal güç için toplam kapasite ve üretim artışı gerçekleşen
ilk beş ülke ise sırasıyla, ABD, Filipinler, Endenozya, Türkiye ve Yeni Zellanda’dır 1.
2017 yılında her ne kadar biyokütle kaynaklardan üretilen ısı enerjisi, güneş enerjisi ve
jeotermal kapasite artışı sağlanmış olsa da, bu pazarlardaki büyüme yavaş bir şekilde gelişmektedir. Isı enerjisi piyasaları karmaşık ve bölünmüş durumda olduğundan, politika oluşturulması zorlaşmaktadır. Hem ekonomik hem de ekonomik olmayan birçok engel yenilenebilir kaynaklardan ısı üretimini engellemektedir. Bu engellerin çoğuna yönelik politika seçenekleri mevcut olmakla birlikte, politika yapıcılar, yenilenebilir kaynaklardan ısı enerjisi
üretimine, yenilenebilir elektriğe göre çok daha az dikkat çekmektedir. Fosil yakıtlı ısıtma
sistemlerinin sermaye maliyetleri, bazen düşük fosil yakıt fiyatları ile birlikte, yenilenebilir
sistemlere geçilmesini engelleyebilecek düzeyde düşüktür. Özellikle enerji fiyatlarında genellikle karbon emisyonları ve hava kirliliği gibi fosil yakıt sistemlerinin olumsuz etkileri
dikkate alınmamaktadır.
Bölgesel ısıtma ve soğutma sistemleri, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı için
önemli bir teknolojidir. Bölgesel ısıtma, farklı ısı kaynaklarını birleştirebilir ve elektrikli ısı
pompalarının kullanılması da dahil olmak üzere, değişebilen yenilenebilir enerjinin entegrasyonunda olumlu bir rol oynayabilir. Bölgesel ısı sistemleri küresel alan ve su ısıtma ihtiyaçlarının yaklaşık % 11’ini karşılamaktadır. Özellikle Asya, Avrupa ve Kuzey Amerika
gibi ülkelerde, yıllık ısıtma talebinin dört veya daha fazla ay olduğu yoğun nüfuslu bölgeler
için uygundur. Günümüzde çoğu bölgesel ısıtma sistemi kömür veya doğal gazla desteklenmektedir. Bölgesel ısıtma sistemlerinde yenilenebilir enerjinin payı Çin ve Japonya’da sadece % 1’den Danimarka’da % 42’ye kadar geniş bir aralıkta değişmektedir 1.
Toprak kaynaklı (jeotermal) ısı pompalarının artan farkındalığı ve popülaritesi jeotermal
enerjinin yönlendirilmesinde en önemli etkiye sahip olmuştur. Isı pompalarının yıllık enerji
kullanımı, 2010 yılına kıyasla 1,62 kat artmıştır. Kurulu kapasitedeki artış 1,51 kat olarak
gerçeklemiştir. Bu durum, kısmen jeotermal ısı pompalarının dünyanın herhangi bir yerindeki yeraltı suyu veya yeraltı ısısını kullanma kabiliyetinden kaynaklanmaktadır (Şekil 1).
Kurulu kapasite bakımından beş lider ülke (MWt): ABD, Çin, İsveç, Almanya ve Fransa’dır.
Yıllık enerji kullanımı (TJ/yıl) bakımında lider ülkeler: Çin, ABD, İsveç, Finlandiya ve Ka-
361
nada şeklinde sıralanmaktadır. Isı pompalarının da dahil olduğu doğrudan kullanım için
dünya kapasitesinin % 65,8’ini oluşturan en büyük kurulu güce sahip ilk beş ülke (MWt):
Çin, ABD, İsveç, Türkiye ve Almanya’dır. Diğer taraftan, ısı pompaları ile birlikte yıllık
jeotermal enerji kullanımı en fazla olan ilk beş ülke: Çin, ABD, İsveç, Türkiye ve Japonya’dır.
Şekil 1 Jeotermal Enerjinin Doğrudan Kullanımının Karşılaştırılması (TJ/yıl) 2
Dünya genelinde 1995, 2000, 2005, 2010 ve 2015 yıllarındaki kapasite, enerji kullanımı
ve kapasite faktörü değerleri Tablo 13’de verilmiştir. Bölgesel ısıtma kurulu kapasitenin %
88’ini ve yıllık enerji kullanımının ise % 89’unu oluşturmaktadır. Dünya genelinde 1995,
2000, 2005 ve 2010 yıllarında olduğu gibi, jeotermal enerji yaygın olarak Çin, ABD, Japonya, İzlanda ve Almanya’da doğrudan kullanılmaktadır. Ancak, çoğu ülkede gelişme yavaş olmuştur. Jeotermal projelerin başlangıçtaki yüksek yatırım maliyetleri ile birlikte, fosil
yakıtlar da önemli bir alternatif oluşturduğu için, bu durum şaşırtıcı değildir. Birçok ülke,
ekonomik durum daha iyi olduğunda ve kamu kurumları ve özel yatırımcılar yerel bir enerji
kaynağı geliştirmenin faydalarını gördüklerinde, gerekli temel çalışmalar ve kaynaklarını
geliştirme için yatırım yapmaktadır. Bu durumdaki ülkeler örnek olarak, Cibuti, Eritre,
Malavi, Mozambik, Ruanda, Tanzanya, Uganda, Zambiya ve Afrika Rift Vadisi, Zimbabwe
ve doğu Afrika ülkelerinin çoğu verilebilir.
362
Tablo 1 Dünya Genelinde Jeotermal Enerjinin 19952015 Dönemi İçin
Doğrudan Kullanım Kapasitesi 2
Uygulamalar
Jeotermal ısı pompaları
Mekan ısıtma
Sera ısıtma
Su ürünleri gölet ısıtma
Tarımsal kurutma
Endüstriyel kullanımlar
Banyo ve havuz suyu ısıtma
Soğutma/Kar eritme
Diğer uygulamalar
TOPLAM
Isı Kapasitesi (MWt)
Yıllar
1995
2000
1854
5275
2579
3263
1085
1246
1097
605
67
74
544
474
1085
3957
115
114
238
137
8664
15145
2005
15384
4366
1404
616
157
484
5401
371
86
28269
2010
33134
5394
1544
653
125
533
6700
368
42
48493
2015
49898
7556
1830
695
161
610
9140
360
79
70329
Tablo 2 Dünya Genelinde Jeotermal Enerjinin 19952015 Döneminde
Doğrudan Kullanım İçin Enerji Tüketimi 2
Uygulamalar
Jeotermal ısı pompaları
Mekan ısıtma
Sera ısıtma
Su ürünleri gölet ısıtma
Tarımsal kurutma
Endüstriyel kullanımlar
Banyo ve havuz suyu ısıtma
Soğutma/Kar eritme
Diğer uygulamalar
TOPLAM
Enerji Kullanımı (TJ/yıl)
Yıllar
1995
2000
2005
14,617
23,275
87,503
38,230
42,926
55,256
15,742
17,864
20,661
13,493
11,733
10,976
1,124
1,038
2,013
10,120
10,220
10,868
15,742
79,546
83,018
1,124
1,063
2,032
2,249
3,034
1,045
112,441
190,699
273,372
2010
200,149
63,025
23,264
11,521
1,635
11,745
109,410
2,126
955
423,830
2015
325,028
88,222
26,662
11,958
2,030
10,453
119,381
2,600
1,452
587,786
Tablo 3 Dünya Genelinde Jeotermal Enerjinin 19952015 Döneminde
Doğrudan Kullanım İçin Enerji Tüketimi 2
Uygulamalar
Jeotermal ısı pompaları
Mekan ısıtma
Sera ısıtma
Su ürünleri gölet ısıtma
Tarımsal kurutma
Endüstriyel kullanımlar
Banyo ve havuz suyu ısıtma
Soğutma/Kar eritme
Diğer uygulamalar
TOPLAM
Kapasite Faktörü
Yıllar
1995
2000
0,25
0,14
0,47
0,42
0,46
0,45
0,39
0,61
0,53
0,44
0,59
0,68
0,46
0,64
0,31
0,30
0,30
0,70
0,41
0,40
2005
2010
0,18
0,40
0,47
0,57
0,41
0,71
0,49
0,17
0,39
0,31
2015
0,19
0,37
0,48
0,56
0,41
0,70
0,52
0,18
0,72
0,28
0,207
0,370
0,462
0,546
0,400
0,543
0,414
0,229
0,583
0,265
363
Toprak kaynaklı (jeotermal) ısı pompalarına artan ilgi nedeniyle hem ısıtma hem de soğutma uygulamaları için her bölgede jeotermal enerji geliştirilebilir. Jeotermal ısı pompası
uygulamaları 2015 yılı itibariyle, Kurulu kapasitenin % 70,9’unu (MWt) ve yıllık enerji kullanımının % 55,3’ünü (TJ/yıl) oluşturmaktadır. Düşük-orta dereceli sıcaklıklardaki jeotermal
kaynaklar birleşik ısı ve güç üretimi (CHP) için kullanılmaktadır.
Şekil 2 Dünya Genelinde Jeotermal Enerjinin Doğrudan Kullanımı (TJ/yıl)
Şekil 3 Dünya Genelinde Jeotermal Enerjinin Eoğrudan Kullanımı (MWt)
364
Sıcaklığı 100 C’den düşük akışkan kullanılan bir kojenerasyon tesisinde (CHP), önce
ikili enerji santrali organik Rankine çevrimine bağlı olarak çalıştırılır. Daha sonra jeotermal
akışkan akiferin içine geri enjekte edilmeden önce, alan ısıtma, yüzme havuzları, seralar
ve/veya su kültürü göleti ısıtması gibi uygulamalarda (entegre kullanım) kullanılır basamaklandırılır. Kojenerasyon projeleri, İzlanda, Avusturya ve Almanya’da olduğu gibi, ABD’nin
Oregon eyaletindeki Klamath Falls’daki Oregon Teknoloji Enstitüsü kampüsünde olduğu
gibi, proje ekonomisini iyileştirmenin yanı sıra, kaynak kullanımını en üst düzeye çıkarır.
Dünya genelindeki uygulamalar, doğru koşullar altında doğrudan ısı enerjisi uygulamalarında düşük-orta dereceli sıcaklıklarda jeotermal kaynaklarının kullanılması ekonomik olduğunu göstermiştir. Bir ülkenin veya bölgenin enerji bütçeleri ve iş gücü istihdam olanaklarına önemli katkılar sağlayabilir. Petrol ve doğal gaz tedariki azaldıkça ve fiyatlar arttıkça,
jeotermal enerji daha ekonomik olarak uygulanabilir bir alternatif enerji kaynağı haline gelecektir. Bu nedenle, jeotermal enerjinin fosil yakıtlarla giderek daha rekabetçi hale gelmesi ve
yenilenebilir enerji kaynaklarıyla ilgili çevresel faydaların daha iyi anlaşılması ve kabul
edilmesi durumunda, bu doğal enerji kaynağının gelişimi gelecekte hızlanmalıdır. Jeotermal
toplumunda hepimiz için önemli bir görev, jeotermal enerji, çeşitli uygulamalar ve kullanımından elde edilebilecek birçok çevresel faydanın yayılmasına katkı sağlamaktır.
Bu çalışmada, GHP sistemlerindeki teknolojik gelişmeler ve kullanım alanlarının yaygınlaşması konuları değerlendirilmiştir. GHP sistemlerinin yararları ve farkındalıklarının
artması, jeotermal enerjinin yaygın olarak ve farklı alanlarda kullanılmasında önemli bir
etkiye sahip olmuştur. Dünya genelindeki uygulamalar, doğru koşullar altında doğrudan ısı
enerjisi uygulamalarında düşük-orta derece sıcaklıklarda jeotermal kaynaklarının kullanılması ekonomik olduğunu göstermiştir. Petrol ve doğal gaz tedariki azaldıkça ve fiyatlar arttıkça, jeotermal enerji daha ekonomik olarak uygulanabilir bir alternatif enerji kaynağı haline
gelecektir. Bu nedenle, jeotermal enerjinin fosil yakıtlarla giderek daha rekabetçi hale gelmesi ve yenilenebilir enerji kaynaklarıyla ilgili çevresel faydaların daha iyi anlaşılması ve
kabul edilmesi durumunda, bu doğal enerji kaynağının kullanımı gelecekte artacaktır. Jeotermal enerji uygulamalarının çeşitlenmesi ve yaygınlaşması, ekonomik kalkınma ve çevre
korunumu açısından önemli katkılar sağlayacaktır.
2.
JEOTERMAL ISI POMPASI
Isı pompası, ısı veya işten yararlanılarak atıl bir şekilde gerçekleşen ısı transferinin normal doğrultusunu ters çevirebilen ve düşük sıcaklıktaki kaynaktan soğurduğu ısıyı yüksek
sıcaklıktaki bir kaynağa atabilen bir ısı transferi cihazıdır. Son yıllarda ısıl güç uygulamaları
için büyük ısı pompalarının tasarımı ve kullanımı konusunda önemli gelişmeler sağlanmıştır.
365
Isı pompaları endüstriyel uygulamalarda ve ortam ısıtma uygulamalarında kullanılmaktadır.
Derin veya yüzeysel kuyulardan gelen jeotermal akışkan, ısı pompaları için önemli bir ısı
kaynağıdır (Şekil 4).
Şekil 4. Jeotermal Isı Pompası Uygulamaları
Isı pompaları, genellikle akışkandan ısı kazanımını artırmak için düşük sıcaklıklı jeotermal ısıtma sistemlerinde kullanılabilir. Bununla birlikte, ısı pompalarının herhangi bir uygulamadaki özel işlevi, kullanılan akışkanın sıcaklığına bağlı olacaktır. Jeotermal uygulamalarda, sıcaklığı 4070 C aralığında olan orta sıcaklıktaki akışkanlardan ısı kazanımı esas
olarak ısı değiştiriciler ile gerçekleştirilebilir. Isı pompaları genellikle jeotermal akışkandan
ek ısı kazanımı sağlayacak şekilde düzenlenir. Bununla birlikte, sıcaklığı 40 C’den daha
düşük olan jeotermal akışkandan doğrudan ısı değişimi sağlamak hemen hemen olanaksızdır.
Bu gibi durumlarda ısı transferinin tamamının ısı pompası ile gerçekleştirilmesi düşünülür.
Isı pompası kullanımının ekonomisi, aşağıdaki büyüklükler arasındaki ilişkiye bağlıdır:
Isı pompası tarafından transfer edilen ısı miktarı: Kompresörün çalıştırılması için dizel
veya gaz yakıt yakan motorların kullanılması durumunda, kompresörden arta kalan ısı ve
aynı zamanda motorlardan geri kazanılan ısı miktarı da dikkate alınır.
Kompresörü çalıştırmak için kullanılan yakıt veya elektrik miktarı
Isı pompası ve motorların yatırım maliyeti
Isı pompası kullanılan sistemleri değerlendirebilmek için; ısı transferinin ve buna ilişkin
kompresör işinin hesaplanması gerekir. Bu nedenle izleyen bölümlerde bu konular üzerinde
durulmuştur. Öncelikle ısı pompalarının teori ve etkinliği dikkate alınarak, etkin bir şekilde
366
ısı transfer eden bir cihaz olarak ısı pompası modeli tanımlanabilir. Bu durumda, jeotermal
uygulamalarda karşılaşılabilen birçok farklı düzenlemede ve değişen talep koşulları altında
ısı pompası etkinliğini analiz etmek için kullanılabilen yöntemlerin geliştirilmesi gerekir.
2.1. Isı Pompası Çevrimi
Isı pompası ters Carnot Çevrimine göre çalışır. Jeotermal uygulamalardaki ısı pompaları,
genellikle ısıtma sisteminin diğer üniteleriyle etkileşim halindedir. Bu nedenle ısı pompası
etkinliği, sistemin toplam etkinliğinin bir bölümü olarak analiz edilmelidir. Bununla birlikte,
ısı pompası etkinliği incelenmeden önce, ısı pompalarının genel olarak nasıl çalıştığının bilinmesi gerekir. Ancak bundan sonra uygun bir model geliştirilebilir. Isı pompalarının temel
fiziksel ilkeleri birçok literatürde ayrıntılı olarak bulunabilir. Bu bölümde ısı pompalarının
çalışma ilkesi, kısa bir şekilde anlatılmıştır.
Tersinir bir ısı pompasının devre şeması ve başlıca elemanları Şekil 5’de verilmiştir. Buhar sıkıştırmalı bir ısı pompası başlıca dört elemandan meydana gelir:
1)
Kompresör
2)
Buharlaştırıcı
3)
Yoğuşturucu
4)
Genleşme valfi
Buharlaştırıcı
(Dış Ortam Isı
D ği ti i i)
Yoğuşturucu
(İç Ortam Isı Değiştirici)
Genleşme Valfi
Soğutma çevrimi
Isıtma çevrimi
Güç
Kompresör
Şekil 5 Tersinir Isı Pompası Çevrimi Ve Başlıca Elemanları
367
Isı pompalarında yukarıda belirtilen ana ünitelerden başka; kılcal boru, termostat, kurutucu, manometre ve termometre gibi soğutucu akışını kontrol elemanlar da bulunabilir. Bir
klima cihazının çalışma ilkesi, iç ortamı soğuturken termodinamik çevrim nedeni ile ortaya
çıkan ısının, dış ünite aracılığı ile dış ortama atılması şeklindedir. Isı pompaları bu çevrimi
ters çevirerek, normalde dışarı atılan ısıyı iç ortama, içeriye verilen soğutmayı ise dış ortama
verir.
Isı pompaları ısı enerjisini bir ortamdan diğer bir ortama taşıyan, pompalayan sistemlerdir. Bu amaçla, ısının alınacağı veya atılacağı bir ısı çukuruna ihtiyaç vardır. Isıtma amaçlı
kullanıldığında ısı çukurundan, kompresör işi vasıtasıyla alınan ısı, ısıtılmak istenen ortama
verilir. Soğutma sistemlerinde aynı çevrimin ters kullanılması ile soğutulmak istenen ortamdan alınan ısı, kompresör işi vasıtasıyla ısı çukuruna atılır 3.
Toprak kaynaklı ısı pompası sisteminde; toprak altına belirli kurallarla yerleştirilmiş ve
içlerinde ısı taşıyıcı akışkan dolaşan borular toprakla olan ısı alışverişini sağlarken, elektrik
ile çalışan sirkülasyon pompası ısı taşıyıcı akışkanı ısı çukuru olarak adlandırılan toprak
altındaki borular içinde dolaştırır. Isı çukurundan alınan ısı enerjisi buharlaştırıcıya ulaşır.
Buharlaştırıcıya (evaporatör) ulaşan ısı enerjisi sayesinde soğutucu akışkan buharlaşır. Soğutucu akışkan kapalı bir devre içinde ve basınç altında dolaştırılır. Gaz halinde kompresöre
ulaşan soğutucu akışkan sıkıştırılarak basıncı ve dolayısıyla sıcaklığı arttırılır. Kompresörden
çıktıktan sonra yoğuşturucuya (kondensere) giren soğutucu akışkan ısısının büyük bir kısmını ısıtma tesisatı çevrimine, yani sera ortamına aktarır. Soğuyan akışkan yoğuşur ve sıvı
faza geçer. Daha sonra genleşme valfinde basıncı düşürülür ve düşük sıcaklıktaki soğutucu
akışkan çevriminin başına dönmüş olur. Yaz aylarında çevrim, tersi şekilde çalışır 3. Jeotermal uygulamalarda kullanılan buhar sıkıştırmalı ısı pompaları, buharlaşma ve yoğuşma
ilkelerine bağlı olarak çalışır. İş gören akışkanın, düşük sıcaklıkta sıvı halden buhar haline
geçmesiyle ısı soğurulur. Daha sonra buhar sıkıştırılır. Böylece yüksek sıcaklıkta gizli ısı
açığa çıkar. Buhar sıkıştırmalı ısı pompası çevrimi Şekil 6’da şematik olarak gösterilmiştir.
368
Yoğuşturucu: Isı salımı
Th
T2 Th
Sıcak Kaynak
T2
Yüksek basınç
W
Genleşme
Pc
T1
Düşük basınç
Soğuk Kaynak
Buharlaştırıcı: Isı soğurma
Tc T1
Tc
Şekil 6 Buhar Sıkıştırmalı Isı Pompasının Çalışma İlkesi 4
Buhar sıkıştırmalı ısı pompası çevrimi aşağıdaki aşamalardan oluşur.
Buharlaşma: İş gören akışkana soğuk kaynaktan iletim yoluyla ısı transfer edilir. Böylece
düşük sıcaklıktaki sıvı buharlaşır.
Sıkıştırma: Buhar adyabatik olarak sıkıştırılır ve sıcaklığı yükselir. Buhar, yüksek
basınçlı, yüksek sıcaklıklı ve doygun veya aşırı ısınmış olarak yoğuşturucuya geçer.
Yoğuşma: Sıvı, yoğuşturucuda yüksek sıcaklıkta yoğuşur. Açığa çıkan gizli ısı yüksek
sıcaklıktaki kaynağa atılır.
Boğma (Akışı Kesme): Sıvı, genleşme valfinden geçerek çevrimin düşük basınçtaki
bölümüne geri döner. Basınç azalır ve soğuma nedeniyle kısmi buharlaşma gerçekleşir.
Isı pompaları için belirli sıcaklıktaki (düşük sıcaklıktaki) ısı kaynağı çoğunlukla hava olmaktadır. Isı pompasının etkin bir şekilde işlevini gerçekleştirebilmesi için, buharlaştırıcı ile
yoğuşturucu arasındaki açıklığın belirli bir düzeyde olması gereklidir. Bu nedenle, ısıtma
çevriminde düşük sıcaklıktaki ısı kaynağı olarak dış havadan başka su-toprak, düşük şiddetli
güneş enerjisi ve jeotermal enerji kullanılmaktadır 5.
1950’lerde Amerika ve İngiltere’de, evsel ısı pompalarında toprak kaynağının kullanımı
ile ilgili çalışmalara başlanılmıştır. Baker, 1950-51 kış ayları boyunca ortalama ısıtma etki
369
katsayısı 3’ün üzerine çıkan, çift tesirli, toprak kaynaklı bir ısı pompası geliştirmiştir.
1950’den 1960’a kadar düşük üretim güvenirliği ve yüksek servis masrafları gelişmeyi engellemiştir. 1960’da Amerika’da elektrik fiyatlarının düşmesi ve daha düşük üretim güvenirlilikleri nedeniyle ısı pompaları tekrar gündeme gelmiştir 4. Ülkemizde ilk deneysel çalışma 1986 yılında ODTÜ Makine Mühendisliği Bölümü’nde yürütülmüş olmakla birlikte,
Türkiye’de ilk jeotermal ısı pompası sistemi, İstanbul’da 276 m2 taban alanındaki bir villaya
1998 yılında yerleştirilmiştir 6.
2.2. Jeotermal Isı Pompası Sistemleri
Jeotermal ısı pompaları, kullanılan ısı enerjisi kaynağı ve iklimlendirilecek ortama verilen
ısı enerjisinin alıcısı olarak toprağı kullanır. PE borulardan oluşan açık ve kapalı devre sistemler, ısı değiştirici etkisi sağlamak için toprak veya yüzey suyu içerisine yerleştirilir. Jeotermal ısı pompası kullanımının sağladığı yararlar aşağıdaki gibi özetlenebilir:
İşletme giderleri düşüktür.
Dış ortam koşullarına maruz herhangi bir ünite bulunmamaktadır.
Güvenilirliği yüksektir.
Kullanım süresi uzundur.
Bakım giderleri çok düşüktür.
Etkin bir şekilde nem kontrolü sağlanabilir.
Uygun konfor koşulları sağlar.
Kamusal yararlar:
Müşteri memnuniyeti sağlar.
İş kararlılığı sağlar.
Güç gereksinimi dengelenir.
370
Kullanıcıya olan yararlar:
Ulusal ve bölgesel ekonomiye olan yararlar:
İş olanakları artar
Yeni ekipman satışları artar.
Rekabet koşulları yaratır.
Ülkeler arasında ticaret artar.
Jeotermal ısı pompası sistemleri, su ısıtmak ve binaları ısıtmak ve soğutmak için gerekli
enerji için kaynak ve alıcı olarak toprağı veya suyu kullanır. Farklı tasarımlardaki jeotermal
ısı pompası sistemleri Şekil 7‘de verilmiştir. Isı enerjisi toprak ve jeotermal ısı pompası arasında, yeraltında yatay veya düşey olarak düzenlenen veya yüzey suyuna yerleştirilen PE
borular içerisinde dolaşan akışkan (genellikle antifriz çözeltileri) tarafından transfer edilir.
Jeotermal ısı pompalarında ısı enerjisi, uygun bir soğutucu ile transfer edilir. Jeotermal ısı
pompası sistemlerinin üstünlük ve olumsuzlukları Tablo 4’te karşılaştırılmıştır. Jeotermal ısı
pompasının ısıtma ve soğutma çevrimi Şekil 6’da verilmiştir.
Isı pompası, ısı değiştirici veya kazan ünitesi gibi kendi başına tek bir eleman değildir. Isı
pompası sisteminin değişik bölümlerine, buharlaştırıcı ve yoğuşturucular yerleştirilir. Bununla birlikte, değişik bağlantılar da yapılabilmektedir. Jeotermal uygulamalarda farklı tasarımlar oluşturulabilir (Şekil 7). Herhangi bir sistemde ısı pompasının ısı sağlama yöntemi
dikkate alındığında iki temel düzenleme tanımlanabilir:
1) Isı pompası, jeotermal akışkandan ek ısı sağlayarak asıl ısı değiştiriciye yardım eder.
Bu tasarımdaki ısı pompası düzenlemesi, ısı pompası destekli sistem (HPA) olarak adlandırılır.
2) Isı pompası, jeotermal akışkandan enerji kazanılmasında etkin bir şekilde kullanılır. Isı
pompasının çalışmaması durumunda herhangi bir şekilde ısı transferi gerçekleşmez. Bu tip
bir düzenleme, sadece ısı pompası (HPO) olarak adlandırılır.
Yukarıda belirtilen iki temel yaklaşımdan herhangi birinin uygulanması, sistemde mevcut
olan akışkan sıcaklığına bağlıdır. Daha sonra da belirtileceği gibi, akışkan sıcaklığının yüksek olması durumunda ısı pompası destekli düzenleme etkin bir şekilde uygulanabilir. Akışkan sıcaklığının düşük olduğu durumlarda, sadece ısı pompası yaklaşımı daha uygundur.
371
Şekil 7 Farklı Tasarımlarda Jeotermal Isı Pompası Sistemleri
372
Tablo 4 Jeotermal Isı Pompası Sistemlerinin Üstünlük ve Olumsuzlukları 7
Sistem
Isı pompalı
toprak bobini
Isı
değiştiricili
su
bağlantılı
sistem
Yüzey
suyu
bağlantılı ısı
pompalı
sistem
Toprak suyu
bağlantılı ısı
pompalı
sistem
3.
Üstünlükleri
Enerji tüketimi kısmen düşüktür.
İşletme giderleri orta düzeydedir.
Verimleri havadan-havaya
ısı
pompalarından
daha
yüksektir.
İlk yatırım giderleri ısı
pompalı
sistemden
daha
düşüktür.
İşletme giderleri ısı pompalı
sistemden daha düşüktür.
Isı kaynağının sıcaklığı,
hava ile karşılaştırıldığında kısmen sabittir.
Enerji etkinliği iyidir.
İşletme giderleri orta düzeydedir.
Hava kaynaklı ısı pompalarındaki gibi defrost çevrime
gerek yoktur.
Ek ısı gerekli olmayabilir.
Isı kaynağının sıcaklığı,
kısmen sabittir.
Enerji etkinliği iyidir.
İşletme giderleri orta düzeydedir.
Hava kaynaklı ısı pompalarındaki gibi defrost çevrime
gerek yoktur.
Ek ısı gerekli olmayabilir.
Olumsuzlukları
Kuru toprak iyi bir kaynak değildir.
İlk yatırım giderleri yüksektir.
Sızıntıları bulmak ve tamir etmek
güçtür.
Pompalama giderleri vardır.
Sınırlı
alanlarda
etkin
olarak
kullanılabilir.
Tasarım etmenleri iyi bilinmelidir.
Uygun su yapıları sınırlıdır.
Sistemde tıkanma, korozyon ve
kabuklaşma oluşabilir.
Akım ve dalga hareketi ekipmana
zarar verebilir.
İlk yatırım giderleri yüksektir.
Pompalama giderleri vardır.
Sistemde korozyon ve kabuklaşma
oluşabilir.
İlk yatırım giderleri yüksektir.
Pompalama giderleri vardır.
SONUÇ VE ÖNERİLER
Isı pompaları, öncelikle binaların mekan ısıtması ve soğutulması (bireysel üniteler ve
bölgesel sistemler ile) ve ayrıca endüstriyel ısı uygulamaları için kullanılır. Konut, ticari ve
endüstriyel uygulamalar için verimli ısıtma, soğutma, nem kontrolü ve sıcak su sağlarlar.
İçsel verim ve çalışma koşullarına bağlı olarak, bir ısı pompası, havadan, topraktan, su kütlelerinden ve atık ısı kaynaklarından, pompayı çalıştırmak için kullanılan enerji miktarından
önemli ölçüde daha fazla enerji sağlama potansiyeline sahiptir.
2018 yılı başlarında mevcut olan ve en iyi koşullarda ve en verimli elektrikle çalışan ısı
pompaları, tüketilen her bir birim enerji için üç ila beş birim enerji sağlayabilir. Bir ısı pom-
373
pası tarafından birincil enerji esasına göre verilen yenilenebilir enerjinin toplam payı, ısı
pompasının verimliliğine ve çalışma koşullarına ve ayrıca ısı pompasını çalıştırmak için
kullanılan enerjinin bileşimine bağlıdır. Isı pompası piyasası, 2017 yılında tüm dünyada
genişlemiştir. Isı pompalarının yaygınlaştırılmasına yönelik temel politika faktörleri arasında
hava kirliliğini azaltma (özellikle Çin’de) ve Avrupa’da ısıtma ve kullanım için yenilenebilir
elektrik kullanımını artırma olanakları yer almaktadır. Küresel ısı pompası piyasa ölçeğinin,
veri eksikliği ve mevcut veri setleri arasındaki tutarsızlıklar nedeniyle değerlendirilmesi
zordur. Hava kaynaklı ısı pompalarının, küresel pazarın en büyük payını oluşturduğu ve
ardından toprak kaynaklı ısı pompalarının olduğu tahmin edilmektedir.
Geçmiş ve sürekli gelişen başarılı uygulamalara rağmen, toprak kaynaklı ısı pompaları
konusundaki araştırma ve geliştirme çalışmaları, toprak kaynaklı ısı pompası sistemlerinin
verimliliğini arttırmaya ve maliyetleri düşürmeye odaklanmaktadır. Ana geliştirme konuları
arasında bakım ve onarım kolaylığı, gelişmiş kontrol sistemleri, daha verimli çalışma akışkanları ve pompa ve fanlar gibi yardımcı ekipmanların verimliliğinin artması bulunmaktadır.
Zemin toplayıcıları, tasarım ve derz dolgu malzemesi optimizasyonu ile iyileştirilmektedir.
Günümüzde ağırlıklı olarak plastik borular, düşük maliyet ve korozyon direnci sağlamaktadır.
Isı pompası piyasası, hava kirliliğini azaltmak için (özellikle Çin’de) ve özellikle de Avrupa’da ısıtma ve soğutma için yenilenebilir elektrik kullanma olanaklarını arttırma politikaları ile büyümeye devam etmektedir. Isı pompaları, ısıtma ve soğutma talebini karşılamak
için güneş, rüzgar ve jeotermal enerjiden yararlanarak, yükleri değiştirerek ve değişebilir
yenilenebilir enerji kısıtlamasını azaltarak elektrik sistemini dengeleme potansiyeline sahiptir. Üretici firmalar, yeni pazarlara ulaşmak ve teknoloji transferi sağlamak için pazar paylarını arttırmaya devam etmektedirler.
KAYNAKÇA
1
2
3
4
5
6
7
374
REN21, 2018. A comprehensive annual overview of the state of renewable energy. Renewables 2018
Global Status Report. REN21 Renewable Energy Policy Network for the 21st Century.
Lund, J.W. and Boyd, T.L. 2015. Direct Utilization of Geothermal Energy 2015 Worldwide Review.
Proceedings of World Geothermal Congress 2015, Melbourne, Australia, 19-25 April 2015.
Özgener, Ö. Koçer, G. 2004. Geothermal Heating Applications. Energy Sources 26(4):353-360.
Öztürk, 2018. Jeotermal Enerji ile Sera Isıtma Uygulamalarında Isı Pompası Kullanımı Lambert Academic
Publishing, ISBN 978-3-330-03365-8.
Öztürk, H.H. 2015. Jeotermal Seracılık. Umuttepe Yayınları, Yayın No: 150, Mühendislik Dizisi: 19,
ISBN: 978-605-5100-56-8, Kocaeli.
Ültanır, M.Ö. 1998. 21. Yüzyıla Girerken Türkiye’nin Enerji Stratejisinin Değerlendirilmesi. Yayın No:
TÜSİAD-T/98-12/239, ISBN: 975-7249-59-9, Lebib Yalkım Yayımları ve Basım İşleri A.Ş., İstanbul.
Hepbaşlı, A., Ertöz, A.Ö. 1999. Geleceğin Teknolojisi Yer Kaynaklı Isı Pompaları. IV. Ulusal Tesisat
Mühendisliği Kongresi, İzmir.
Asansör Kabin Tasarımı Optimizasyonu
Oğuzhan Benli1, Uğur Kesen2, Ahmet Sabit Bulut3
Bulut Makina Asansör San. Ve Tic. Ltd. Şirketi,
Marmara Üniversitesi Teknoloji Fakültesi Mekatronik Mühendisliği Bölümü,
3
Bulut Makina Asansör San. Ve Tic. Ltd. Şirketi,
Şekerpınar Mah. Çelik Sk. NO:4/3 Çayırova / Kocaeli Tel: +90 (216) 394 50 50
ukesen@marmara.edu.tr, oguzhan.benli@bulutmakina.com, sabit@bulutmakina.com
1
2
ÖZET
Asansörler, günlük hayatımızda dikey taşımada kullandığımız vazgeçilmez ulaşım araçlarıdır. Seyahat süresinin kısa olmasına rağmen asansörleri kullanan kişiler güvenli ve konforlu bir seyahat
beklentisi içerisindedir. Asansörün kabin içerisindeki titreşim ve ses seviyeleri, kabin içi görünüm ve
fonksiyonellik, engelliler için düzenlemeler konfor parametreleri olarak sayılabilen özelliklerdir.
Özellikle günümüzde yüksek binaların yapımının hız kazanması ile birlikte asansör kabin kurulum
süresi, düşük maliyet ve konfor beklentilerini yükseltmektedir. Yüksek kabin hızları kabin titreşimleri
üzerinde etkin olan önemli bir parametredir. Asansör kabini, asansörün göze hitap ettiği son kullanıcı
ile buluştuğu noktasıdır. Asansör kabin standartlarında sürekli değişimler söz konusudur. Tasarım
çalışmalarımızla bu standartları sağlayabilecek bir tasarım gerçekleştirilecektir. Tasarıma ihtiyaç olan
beklentilere ek olarak bir diğer kabin optimizasyonunu zorunlu kılan unsurlar ise müşteri talepleri ve
üretim talepleri şeklinde sınıflandırılabilir.
Bu çalışma kapsamında geliştirilen tasarımımızla bu talepleri karşılayabilecek bir kabin sistemi
optimizasyonu yapılmıştır. Bu tasarım optimizasyonu, TS EN 81-20:2014 ve TS EN 81-50:2014 standartlarına uygun şekilde, 1600 kg’a kadar ki insan asansörleri ve 5 tona kadar ki yük asansörleri için
gerçekleştirilmiştir. Müşteri beklentileri ve geçmiş kabin tasarımlarımızda karşılaştığımız zorluklarda
göz önüne alınarak tasarım parametreleri oluşturulmuştur. Standartlara göre Autodesk inventor bilgisayar programında ön tasarım çalışmaları yapılmıştır. Yapılan tasarım çalışmasında gerekli mukavemet analizleri gerçekleştirilmiştir. Bu çalışma kapsamında standartların ön beklentilerini sağlayan
dayanıklılık ve mekanik testler anlatılmış ve uygulanmıştır.
Bu çalışma Bulut Makina Asansör San. Ve Tic. Ltd. Şirketi Tasarım merkezince projelendirilerek
gerçekleştirilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Asansör Kabini, Mukavemet, Optimizasyon
375
Elevator Car Design Optimization
ABSTRACT
Elevators are indispensable means of vertical transport of in our daily lives.
Although the travel time is short, people using the elevators with expect a safe and comfortable
journey. Vibration, sound levels, interior appearance and functionality in the car, and regulations for
disabled people are the features that can be counted as comfort parameters. Especially in todays with
the acceleration of the construction of high-rise buildings, elevator car installation time, low cost and
comfort expectations raise. High car speeds are an important parameter on car vibrations.
The elevator car is the last point where the elevator meets the user. Elevator car standards are
constantly changing. A design that will provide these standards will be realized with our design
works.
In addition to the expectations that need to be designed, the requirements of the other car optimization
can be classified as customer demands and production demands.
A car system optimization that can meet these demands has been made with our design developed
within the scope of this study. This design optimization has been carried out in accordance with TS
TS EN 81-20:2014 and TS EN 81-50:2014 standards, for human lifts up to 1600 kg and for hoists up
to 5 tons. Design parameters have been formed by taking into consideration the customer expectations
and the difficulties encountered in our past car designs. Predesign studies were carried out in
Autodesk inventor computer program according to the standards. Necessary strength analyzes were
performed in the design study. Within the scope of this study, durability and mechanical tests which
meet the preliminary expectations of the standards are described and applied.
This study was carried out by Bulut Makina Asansör San. ve Tic. Ltd. Company Design Center.
Keywords: Elevator Car, Strenght , Optimization
376
1 GİRİŞ
Dünyamızda teknolojinin de baş döndüren bir hızla gelişmesiyle birlikte yapılan binaların
kat sayıları da artmış ve çok yüksek katlı binalar hayatımızda yerini almıştır. Çok katlı binaların gelişimiyle birlikte, binalarda insanların üst katlara ulaşımının kolaylaştırılması gereksinimi doğmuş, bu gereksinimden dolayı da çeşitli asansör sistemleri geliştirilmiştir. Gelişen
ve değişen dünyamızda asansörün önemi her geçen gün artmaktadır ve asansörün teknolojik
gelişimi insan hayatının kolaylaştırılması için çok önemli bir rol oynamaktadır. Gittikçe daha
konforlu, daha güvenli ve daha hızlı asansörler uygulamaya girmektedir.[1,2]
Asansörler boyutları ve yapımı itibarıyla insanları da içine alacak bir kabini olan tam düşey veya tam dikey doğrultuya 15 dereceden daha az eğimli olabilen, kılavuz raylar arasında
belli duraklara insan ve yük taşıyan araçlardır şeklinde tanımlanır. Yüksek kabin hızları kabin titreşimleri üzerinde etkin olan önemli bir parametredir. Asansör kabini, asansörün göze
hitap ettiği son kullanıcı ile buluştuğu noktasıdır. Asansör kabin standartlarında sürekli değişimler söz konusudur. Tasarım merkezindeki çalışmalarımızla bu standartları sağlayabilecek
bir kabin tasarım gerçekleştirilecektir. Bazı akademik çalışmalar da ele alınan temel konulardan biride deprem yükleri etkisi altındaki bir çelik yapının dinamik davranışının sayısal
yöntemler kullanılarak belirlenmesi ve analiz sonuçlarının yorumlanmasıdır. Asansör firmalarını ve binalardaki asansörlerin uygunluğunun denetlenmesi amacıyla görevlendirilen A
Tipi muayene kuruluşları sayesinde ülkemizde asansörlerin güvenirliliği her geçen gün artmaktadır.[6] Dinamik analizler sayısal bir yöntem olan sonlu elemanlar yöntemi ile yapılmıştır.[5] Kabin tasarımları TS EN 81-20:2014 ve TS EN 81-50:2014 standartlarına uygun
şekilde, 1600 kg’a kadar ki insan asansörleri ve 5 tona kadar ki yük asansörleri için gerçekleştirilmektedir. [3,4]
2 MATERYAL VE YÖNTEM
2.1 Sonlu Elemanlar Metodu
Günümüzde karmaşık mühendislik problemlerinin hassas olarak çözülmesinde etkin olarak kullanılan metotlardan birisi de Sonlu elemanlar metodudur. İlk defa 1956 yılında uçak
gövdelerinin gerilme analizi için geliştirilmiş ve daha sonraki on yıl içerisinde uygulamalı
bilimler ve mühendislik problemlerinin çözümünde de başarı ile kullanılmıştır. Daha sonraki
yıllarda ise sonlu elemanlar metodu ve çözüm teknikleri hızlı gelişmeler kaydetmiş ve günümüzde birçok pratik ve karmaşık problemin çözümü için kullanılan en iyi metotlardan
birisi olmuştur. Metodun değişik mühendislik alanları için bu kadar popüler olmasının ana
nedenlerinden birisi genel bir bilgisayar programının yalnız giriş verilerini değiştirerek herhangi bir özel problemin çözümü için kullanabilmesidir. [6]
377
Sonlu elemanlar metodundaki temel düşünce, karmaşık bir probleme, problemi basite indirgeyerek bir çözüm bulmaktır. Esas problemin daha basit bir probleme indirgenmiş olması
nedeni ile kesin sonuç yerine yaklaşık bir sonuç elde edilmekte, ancak bu sonucun çözüm
için daha fazla çaba harcayarak iyileştirilmesi ve kesin sonuca çok yaklaşılması, hatta kesin
sonuca ulaşılması mümkün olmaktadır. Elde bulunan konvansiyonel matematiksel araçların
kesin sonucu, hatta yaklaşık bir sonucu dahi bulmakta yetersiz kalması durumunda ise sonlu
elemanlar metodu kullanılabilecek tek metot olmaktadır. Sonlu elemanlar metodu, yapısal
mekanik problemlerinin yanında, ısı iletimi, akışkanlar mekaniği, elektrik ve manyetik alanlar ile ilgili mühendislik problemlerinin çözümü için de başarı ile kullanılmaktadır. Metodun
bu kadar çok uygulama alanı bulmasının nedenlerinden birisi, değişik mühendislik problemlerinin arasındaki benzerliklerdir [7].
2.2 Sonlu Elemanlar Paket Programı
Autodesk inventor programı mühendislerin mukavemet, titreşim, akışkanlar mekaniği ve
ısı transferi ile elektromanyetik alanlarında fiziğin tüm disiplinlerinin birbiri ile olan etkileşimini simüle etmekte kullanılabilen genel amaçlı bir sonlu elemanlar yazılımıdır. Bu sayede
gerçekleştirilen testlerin ya da çalışma şartlarının simule edilmesine olanak sağlayan sonlu
elemanlar analizi yöntemiyle ürünlerin henüz prototipleri üretilmeden sanal ortamda test
edilmelerine olanak sağlar. Ayrıca sanal ortamdaki 3 boyutlu simülasyonlar neticesinde yapıların zayıf noktalarının tespiti ve iyileştirilmesi ile ömür hesaplarının gerçekleştirilmesi ve
muhtemel problemlerin öngörülmesi mümkün olmaktadır. [7]
Autodesk inventor programı hem dışarıdan CAD datalarını alabilmekte hem de içindeki
önişleme imkanları ile geometri oluşturulmasına izin vermektedir. Yine aynı önişlem içinde
hesaplama için gerekli olan sonlu elemanlar modeli yani mesh de oluşturulmaktadır. Yüklerin tanımlanmasından sonra ve gerçekleştirilen analiz neticesinde sonuçlar sayısal ve grafiksel olarak elde edilebilir.
3 BULGULAR VE TARTIŞMA
3.1 Tasarımın Girdilerinin Belirlenmesi
Bu çalışmada gerçekleştirilen ve tasarımı zorunlu kılan talepleri iki bölümde değerlendirebiliriz.
Müşteri Talepleri;
378
Kolay kurulum ihtiyacı, zamandan tasarruf,
Hafifletilmiş yeni tasarım ile kabini kuracak personel sayısını azaltma,
Maliyetin azaltılması ve pazarda daha rekabetçi hale gelebilme,
Yeni yönetmelik (TS EN 81-20:2014 ve TS EN 81-50:2014) gereklerini karşılaya-
bilme,
Üretim Talepleri;
Proseslerin azaltılması (Boya ve kaynak proseslerinin azaltılması)
Birbirine monte edilen ara ürünlerin, daha kolay monte edilmesi
Kullanılan ekipman sayısını azaltmak
Parça standardizasyonu
3.2 Test Gereklilikleri
TS EN 81-20:2014 ve TS EN 81-50:2014 güvenlik kuralları inceleme, deney ve hesapları
içerir ve bu standartlar yerini aldıkları TS EN 81-1 +A3:2011 standardına atıf yapar. Bu
çalışmadaki kabin tasarımında standartların sınırlamaları ve mekanik deneyler aşağıda özetlenmiştir.
Dayanıklılık Deneyi:
Kabin Duvarları;
a.
Kabinin, içten dışa doğru herhangi bir noktasında dik olarak 5 cm²’lik yuvarlak veya
kare şeklinde bir alana eşit olarak dağılacak 300 N’luk bir kuvvet uygulandığında: — 1
mm’den daha büyük herhangi bir kalıcı biçim değişikliği olmamalı ve — 15 mm’den daha
fazla elastik şekil değişikliği olmamalıdır.
b.
Kabinin, içten dışa doğru herhangi bir noktasında dik olarak 100 cm²’lik yuvarlak
veya kare şeklinde bir alana eşit olarak dağılacak 1000 N’luk bir kuvvet uygulandığında,
kalıcı bir şekilde 1 mm’den daha büyük biçim değiştirmemelidir.
Kabin Tavanı;
a)
Kabin tavanı, kalıcı şekil değiştirmeden 0,30 m x 0,30 m’lik bir alan üzerine her-
hangi bir noktada asgari 2000N’luk bir kuvvete dayanmalıdır.
b)
Bir kişinin çalışmak için veya çalışma alanları arasında hareket etmek için ihtiyaç
duyulan kabin tavan yüzeyi, kaymaya müsaade etmemelidir.
Not— Kılavuz bilgi için TS EN ISO 14122-2 Madde 4.2.4.6 bakılmalıdır.
c)
Kabin üstü kalıcı bir şekilde biçim değiştirmeden, her noktasında her biri 1000 N
olarak hesap edilen iki kişinin yükünü 0,2 m x 0,2 m’lik bir alanda taşıyabilmelidir.
Kabin Korkuluğu
Korkuluklar (Kabin üzerinde çalışılırken, personelin aşağı düşmesini, ayak ve bacaklarını
379
önceden belirlenmiş ölçülere göre kabin izdüşümünde dışarı çıkartmasını önleyen yapı) minimum 300N dayanmalıdır. (TS EN 81-20:2014/Madde 5.4.7 Kabin çatısı)
Malzeme Deneyi:
Üreticinin kabin üretiminde kullandığı malzemeler (cam ve sac metal) ve özellikleri hakkında beyanları bulunmalıdır ve bu beyanlar deneylerle doğrulanmalıdır. Metal parçalar için
kimyasal ve fiziksel özellikler ilgili standartlara göre tayin edilmelidir.
3.3 Kalite Kriterleri
Çalışmamızda kullanılacak olan sac, plastik, cıvata, somun ve mil gibi malzemelerin kalite kriterleri firmamız tarafından gerekli araştırmalar yapılarak belirlenmiştir. Kullanılacak
olan malzemelerin kalite kriterleri aşağıdaki tabloda verilmiştir.
Tablo.1 Kalınlığı 1 mm ve 2,5 mm arasında değişen sacların kalite kriterleri
3.4 Ürün Tasarımı
Katı modellemeye başlamadan önce yukarıda bahsedilen temel gereksinimler ve standartlara uygun olarak Autodesk Inventor programı kullanılarak son prototipin kabin duvarları şekil.1’de verilmiştir. Kabin Tasarımı projemizde Autodesk Inventor programı kullanılarak 3 boyutlu olarak tasarlanmış ve teknik resimleri oluşturularak istenen dinamik kriterler
380
uygulanmıştır. Kabin tasarımında duvarlar için aşağıda belirtilen iki kritere bağlı testler
gerçekleştirilmiştir.
Kabinin, içten dışa doğru herhangi bir noktasında dik olarak 5 cm²’lik yuvarlak veya kare
şeklinde bir alana eşit olarak dağılacak 300 N’luk bir kuvvet uygulandığında:
1 mm’den daha büyük herhangi bir kalıcı biçim değişikliği olmamalı
15 mm’den daha fazla elastik şekil değişikliği olmamalı
Kabinin, içten dışa doğru herhangi bir noktasında dik olarak 100 cm²’lik yuvarlak veya
kare şeklinde bir alana eşit olarak dağılacak 1000 N’luk bir kuvvet uygulandığında, kalıcı bir
şekilde 1mm’den daha büyük biçim değiştirmemelidir.
Şekil 1 Kabin duvarları güvenlik faktörü ve sehim analizi
Kabin tavanı, kalıcı şekil değiştirmeden 0,30 m x 0,30 m’lik bir alan üzerine herhangi bir
noktada asgari 2000N’luk bir kuvvet uygulandığında oluşan sehim analizi şekil 2’de gösterilmektedir.
Şekil 2 Kabin ve kabin tavanı sehim analizi
381
4. SONUÇ
Bu tasarım çalışmasında standartlara uygun mekanik, dayanıklılık, statik ve dinamik
testler bilgisayar ortamında Autodesk inventor programında sonlu elemanlar analizi yöntemiyle mukavemet ve dayanıklılık testleri analizi yapıldı. Yapılan bu optimizasyon çalışmasıyla eski kabin kuyuda montaj süresi 10 saat iken yeni ürünün montaj süresi 4,5 saate düşürüldü. En az 1 saati duvarların birbirine montajını sağlayan “Milli Geçme” sisteminin kaldırılmasından kazanıldı. Eski kabin (4 kişi kapasiteli) yaklaşık 290 kg gelirken yenisi yklaşık
220 kg geliyor. “Milli Geçme” sisteminin yerine konik civatalı geçme sistemi uygulandı.
Böylelikle küçük ve çok adetli kaynak gerektiren işçilik maliyeti düşürüldü. Galvanizli saç
kullanarak boyadan önce ve sonrasında iki defa kurulma işlemi yerine bir defa kurularak
üretim maliyeti düşürüldü. Fabrika üretim bandında günde dört kabin üretilirken bu tasarım
sayesinde üretilen kabin sayısı arttırıldı. Maliyetin azaltılması sayesinde pazarda daha rekabetçi bir hale gelindi.
Bu çalışma Bulut Makina Asansör San. ve Tic. Ltd. Şirketi Tasarım merkezince projelendirilerek gerçekleştirilmiştir.
KAYNAKÇA
[1]
E. Alıç, 2013 “Her İki Yöne Kullanılabilen Teleskopik Asansör Kabin Güvenlik Kapısı Tasarımı”,
Kahramanmaraş Sütçü İmam University, Institute of Science and Technology, Master Thesis,
Kahramanmaraş/Turkey
[2]
E. ALIÇ, A. ŞIŞMAN, 2014 “Her İki Yöne Kullanılabilen Teleskopik Asansör Kabin Güvenlik Kapısı
Tasarımı.”, Engineer & the Machinery Magazine, 2014, 658.
[3]
TS EN 81-20, 2014, Asansörler- Yapım ve montaj için güvenlik kuralları - İnsan ve yük
Taşıma amaçlı asansörler- Bölüm 20: İnsan ve yük asansörleri, Ekim 2014
[4]
TS EN 81-50 Asansörlerin yapımı ve kurulumu için güvenlik kuralları - İnceleme
Ve Deneyler - Bölüm 50: Asansör Bileşenlerinin Tasarım Kuralları, Hesaplamaları,
İncelemeleri Ve Deneyleri, Ekim 2014
[5]
Moaveni, S. Finite Element Analysis: Theory and Application with ANSYS. Prentice Hall, New Jersey,
1999.
[6]
R.Özgür, 2015 “İnsan Asansörlerinin Mevcut Durumunun Analizi Ve Güvenlik Düzeyinin Arttırılmasının
Araştırılması”,
İstanbul
Teknik
Üniversitesi,
Fen
Bilimleri
Enstitüsü,
Yüksek
Lisans
Tezi,
İstanbul/Türkiye
[7]
A.S. Arıkan, Sonlu Elemanlar Metodunun Mühendislikte Uygulamaları, Orta Doğu Teknik Üniversitesi,
Makina Mühendisliği Bölümü, Ankara/Türkiye
382
Asansörler İçin Kilitli Skate Tasarımı
Ahmet Kerem Güzel1, Uğur Kesen2, Ahmet Sabit Bulut3
1
2
Bulut Makina Asansör San. Ve Tic. Ltd. Şirketi,
Marmara Üniversitesi Teknoloji Fakültesi Mekatronik Mühendisliği Bölümü,
3
Bulut Makina Asansör San. Ve Tic. Ltd. Şirketi,
Şekerpınar Mah. Çelik Sk. NO:4/3 Çayırova / Kocaeli Tel: +90 (216) 394 50 50
ukesen@marmara.edu.tr, ahmetkerem.guzel@bulutmakina.com, sabit@bulutmakina.com
ÖZET
Asansör, kuyu boşluğunda çelik raylar ile kılavuzlanan ve düşey doğrultuda hareket eden bir
kabinin, çelik halatlar veya direkt olarak hidrolik bir piston ile hareket iletiminin sağlandığı, elektro mekanik taşıyıcı sistemidir. Türkiye’de TS EN 81-20:2014 ve TS EN 81-50:2014 standartları Eylül
2017 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu standartlara göre yapı ruhsatı alınan binalara uygulanacak olan
asansörlerde, kabin kapıları şayet kayar sistem otomatik kapı ise kilitli skatin kullanılması zorunludur.
Standartların devreye girmesinin ardından yurtiçi ve yurtdışı piyasada kilitli skate ürününe olan talep
artmıştır. Piyasanın en öne çıkan talebi ise standartlar aktif olmadan önce yapılan asansörlerin kabin
kapılarında, standartlara uygun kapı değişikliği talep etmeleridir. Mevcut mekanizmalara ürün
tasarımı sırasında ufak tertibat eklemeleri yapılarak uygulanabilir duruma getirilmiştir.
Bu tasarım kapsamında standartlar ve müşteri geri dönüşleri ile gerçekleştirilen tasarım kriterleri;
elektrikli güvenlik tertibatı, mekanik, dayanıklılık, statik ve dinamik testler şeklindedir. Standartlar ve
tasarım kriterleri göz önünde bulundurularak tasarlanan ürünün Autodesk inventor programında
mukavemet ve dayanıklılık testleri gerçekleştirilmiştir. Ürün maliyet çalışması yapılmış, piyasa fiyat
beklentilerini karşılaması için malzeme ve üretim metodu belirlenerek ürün prototipi yapılmıştır.
Bu çalışma Bulut Makina Asansör San. ve Tic. Ltd. Şirketi Tasarım merkezince projelendirilerek
gerçekleştirilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Asansör, Kilitli Skate, Kabin Kapısı
383
Locked Skate Design For Elevators
ABSTRACT
The elevator is an electro - mechanical conveyor system in which the movement of a cabin, which
is guided by steel rails and moves in the vertical direction, is transmitted by steel ropes or directly by a
hydraulic piston. TS EN 81-20:2014 and TS EN 81-50:2014 standards in Turkey entered into force on
September 2017. According to these standards, it is mandatory to use locked skate in the lifts made to
the building license buildings, if the car doors are automatic sliding door. After the activate of the
standards, the demand for locked skate products has increased in domestic and international markets.
The most prominent demand of the market is the door change according to standards at the car doors
of the elevators which were made before the standards becoming active. The existing mechanisms
have been made feasible by adding small assemblies during the product design.
Within the scope of this design, the design criteria realized by standards and customer feedback
are in the form of electrical safety equipment, mechanical, durability, static and dynamic tests. The
product was designed in accordance with the standards and design criteria, was tested in the Autodesk
inventor program. The product cost study was performed and the prototype was made by determining
the material and production method to meet the market price expectations.
This study was carried out by Bulut Makina Asansör San. ve Tic. Ltd. Company Design Center.
Keywords: Elevator, Locked Skate, Car Door
384
1 GİRİŞ
Dünyada ve ülkemizde insan nüfusu artışı nedeniyle binaların sayısı artmakta ve teknolojinin ilerlemesi ile birlikte, konut ve iş merkezi gibi binaların dikey olarak büyümesi hız
kazanmaktadır. Binaların dikey olarak büyümesiyle birlikte insan ve yük taşımada kullanılan
asansör sektörü de gelişim göstermiştir. Bu gelişen teknolojiyle asansör sektöründe yeni
standartlar ve yönetmelikler yürürlüğe girmiştir.
Asansörlerde güvenlik deyince; öncelikle halatlar, kılavuz raylar, fren sistemleri, kumanda tertibatı ve kabin güvenlik kapıları akla gelir. Kabin güvenlik kapıları, kabin içerisindeki kişilerin asansör kuyusuyla bağlantısını kesmekte, olası kazaları önlemekte, kabin ile
kuyu arasına insan organları veya yabancı cisimlerin girmesi veya düşmesi ile oluşabilecek
hayati tehlikeleri önlemekte ve asansörün çalışma sistemini bozabilecek etkilerin önüne
geçmek hususunda büyük önem arz etmektedir.[1,5]
Son yıllarda ülkemizde asansör yedek parça ve paket asansör üretimi yapan, ithal eden,
bakım ve montaj hizmeti sunan firmaların sayısında ve iş yükünde sürekli bir artış gözlenmektedir. TS EN 81-20:2014 ve TS EN 81-50:2014 standartların devreye girmesinin ardından yurtiçi ve yurtdışı piyasada kilitli skate ürününe olan talep artmıştır. [3,4] Bu standartlara göre yapı ruhsatı alınan binalara uygulanacak olan asansörlerde, kabin kapıları şayet
kayar sistem otomatik kapı ise kilitli skate’in kullanılması zorunludur.[2] Asansörlerin bu
yönetmeliğe uygun hale dönüştürme mecburiyeti getirildi. Bu standartlar aktif olmadan önce
yapılan asansörlerin kabin kapılarının da standartlara uygun hale getirme mecburiyeti getirildi. Bu nedenle kapı değişikliği talebi artmıştır. Yeni kapı takılması maliyeti oldukça arttırmaktadır. Bu çalışmada eski kapılara da uygulanabilecek kilitli skate tasarımıyla halen
kullanılan kabin kapılarının yönetmenliğe uygun hale getirilmesi amaçlanmıştır. Asansör
kabini iç emniyet kapıları, hareket halindeki asansör kabini ile bina yüzeyini birbirinden
izole eder. Bu sayede asansör içinde yaşanacak kazalardan yolcunun korunması sağlanır.
Kullanılmadığı durumlarda yolcu büyük risk altındadır. TS 10922 EN 81-1 +A3’e göre asansörlerde kabin kapıları olmak zorundadır ve yine bu standartta, kabin kapılarının sahip olması gereken asgari şartlar belirtilmiştir. [5]
2 MATERYAL VE YÖNTEM
2.1 Sonlu Elemanlar Metodu
Sonlu elemanlar metodu, günümüzde karmaşık mühendislik problemlerinin hassas olarak
çözülmesinde etkin olarak kullanılan bir sayısal metottur. İlk defa 1956 yılında uçak gövdelerinin gerilme analizi için geliştirilmiş olan bu metodun, daha sonraki on yıl içerisinde uygulamalı bilimler ve mühendislik problemlerinin çözümünde de başarı ile kullanılabileceği
385
anlaşılmıştır. Daha sonraki yıllarda ise sonlu elemanlar metodu ve çözüm teknikleri hızlı
gelişmeler kaydetmiş ve günümüzde birçok pratik ve karmaşık problemin çözümü için kullanılan en iyi metodlardan birisi olmuştur. Metodun değişik mühendislik alanları için bu
kadar popüler olmasının ana nedenlerinden birisi genel bir bilgisayar programının yalnız
giriş verilerini değiştirerek herhangi bir özel problemin çözümü için kullanabilmesidir. [6]
Sonlu elemanlar metodundaki temel düşünce, karmaşık bir probleme, problemi basite indirgeyerek bir çözüm bulmaktır. Esas problemin daha basit bir probleme indirgenmiş olması
nedeni ile kesin sonuç yerine yaklaşık bir sonuç elde edilmekte, ancak bu sonucun çözüm
için daha fazla çaba harcayarak iyileştirilmesi ve kesin sonuca çok yaklaşılması, hatta kesin
sonuca ulaşılması mümkün olmaktadır. Elde bulunan konvansiyonel matematiksel araçların
kesin sonucu, hatta yaklaşık bir sonucu dahi bulmakta yetersiz kalması durumunda ise sonlu
elemanlar metodu kullanılabilecek tek metot olmaktadır. Sonlu elemanlar metodu, yapısal
mekanik problemlerinin yanında, ısı iletimi, akışkanlar mekaniği, elektrik ve manyetik alanlar ile ilgili mühendislik problemlerinin çözümü için de başarı ile kullanılmaktadır. Metodun
bu kadar çok uygulama alanı bulmasının nedenlerinden birisi, değişik mühendislik problemlerinin arasındaki benzerliklerdir [7].
2.2 Sonlu Elemanlar Paket Programı
Autodesk inventor programı mühendislerin mukavemet, titreşim, akışkanlar mekaniği ve
ısı transferi ile elektromanyetik alanlarında fiziğin tüm disiplinlerinin birbiri ile olan etkileşimini simüle etmekte kullanılabilen genel amaçlı bir sonlu elemanlar yazılımıdır. Bu sayede
gerçekleştirilen testlerin ya da çalışma şartlarının simule edilmesine olanak sağlayan
Autodesk inventor programı ürünlerin henüz prototipleri üretilmeden sanal ortamda test
edilmelerine olanak sağlar. Ayrıca sanal ortamdaki 3 boyutlu simülasyonlar neticesinde yapıların zayıf noktalarının tespiti ve iyileştirilmesi ile ömür hesaplarının gerçekleştirilmesi ve
muhtemel problemlerin öngörülmesi mümkün olmaktadır. [7]
Autodesk inventor programı hem dışarıdan CAD datalarını alabilmekte hem de içindeki
önişleme imkanları ile geometri oluşturulmasına izin vermektedir. Yine aynı önişlem içinde
hesaplama için gerekli olan sonlu elemanlar modeli yani mesh de oluşturulmaktadır. Yüklerin tanımlanmasından sonra ve gerçekleştirilen analiz neticesinde sonuçlar sayısal ve grafiksel olarak elde edilebilir.
3 BULGULAR VE TARTIŞMA
3.1 Tasarımın Girdilerinin Belirlenmesi
Kilitli skate ihtiyacını zorunlu kılan standart TS EN 81-20:2014'tür. Tasarlanan kilitli
386
skate, TS EN 81-50:2014 güvenlik kurallarında olan inceleme, deney ve hesapları içerir.
Normal işletmede, kabin bir durak kapısının arkasında hareketsiz durmadıkça veya bu kapının kilit açılma A33 bölgesi içinde durmak üzere olmadıkça, bir durak kapısını veya çok
panelli kapılarda bir kapı panelini açmak mümkün olmamalıdır. Kilit açılma bölgesinin,
durak seviyesinin en fazla 0,2 m altına ve 0,2 m üstüne kadar uzanmasına izin verilir. Bununla beraber, kabin kapısıyla müşterek olarak tahrik edilen makine gücü ile çalışan durak
kapılarında, kilit açılma bölgesinin, durak seviyesinin en fazla 0,35 m altına ve 0,35 m üstüne kadar uzanmasına izin verilebilir.
Kilitleme hareketi; ağırlık kuvveti, kalıcı mıknatıs veya yaylar etkisiyle gerçekleşmeli ve
sürdürülmelidir. Yaylar kılavuzlanmış ve sıkıştırma ile çalışan tipten olmalı, kilidin açık
olduğu anda yayların sarımları sıkışmış durumda olmamalıdır. Kalıcı mıknatıs (veya yayın)
fonksiyonunu uzun bir süre yerine getiremediği durumlarda, ağırlık kilidin açılmasına neden
olmamalıdır. Kilitleme elemanı kalıcı bir mıknatısın etkisiyle konumunda tutuluyorsa, kilitlenme etkisinin basit araçlarla ortadan kaldırılması mümkün olmamalıdır.
3.2 Test Gereklilikleri
•
Dayanıklılık Deneyi: Kilitleme Tertibatı 1.000.000 ± %1 tam çevrimi tamamlamalı-
dır. Dayanıklılık testinin sorunsuz çalışması ve dakikada 60 ± %10 çevrim düzeyinde olmalıdır. (TSE EN 81:50 - 5.2.2.2.2)
•
Statik Deney: Tasarımlanan kilide uygulanacak kuvvet açma yönünde 1.000 N
olmalıdır. (TSE EN 81:50 - 5.2.2.2.3)
•
Dinamik Deney: Kapı kilidi kilitlenmiş durumda iken kapının açılma yönüne en az
0,5 m yükseklikten 4 kg'lık rijit bir kütlenin yaptığı etkiye eşit bir yük uygulanacaktır. (TSE
EN 81:50 - 5.2.2.2.4)
•
Devreyi Kesme Yeteneği Deneyi: TSE EN 81:50 - 5.2.2.4.2 de belirtilen alternatif
akım kontakları ile donatılmış kapı kilitlerinde normal hızla ve 5 s’den 10 s’ye kadar olan
aralarla, % 110 beyan gerilimindeki bir elektrik devresi 50 defa açılıp kapanmalıdır. Kontak
en az 0,5 s kapalı kalmalıdır.
•
Kaçak Akım Direnç Deneyi: Elektrotlar, 175 V 50 Hz’lik sinüzoidal A.A gerilim
üreten bir kaynağa bağlanmalıdır. (TSE EN 81:50 - 5.2.2.4.3)
•
Açıklık ve Kaçak Mesafelerinin İncelenmesi: Koruma derecesinin IP4X (EN
60529)’a eşit veya daha az olması durumunda, hava aralıkları en az 3 mm ve yüzeysel kaçak
yolu uzunlukları en az 4 mm, kontakların açıldıktan sonra ayırma mesafesi en az 4 mm olmalıdır. (TSE EN 81:20 - 5.11.2.2.4)
387
3.3 Kalite Kriterleri
Çalışmamızda kullanılacak olan sac, plastik, cıvata, somun ve mil gibi malzemelerin kalite kriterleri firmamız tarafından gerekli araştırmalar yapılarak belirlenmiştir. Kullanılacak
olan malzemelerin kalite kriterleri aşağıdaki tabloda verilmiştir.
Tablo.1 Kalınlığı 1 mm ve 2,5 mm arasında değişen sacların kalite kriterleri
3.4 Ürün Tasarımı
Katı modellemeye başlamadan önce yukarıda bahsedilen temel gereksinimler ve standartlara uygun olarak Autocad programı kullanılarak son prototipin 2 boyutlu taslağı şekil.1’de verilmiştir. Kilitli Skate Tasarımı projemizde 4 adet prototip Autodesk Inventor
programı kullanılarak 3 boyutlu olarak tasarlanmış ve teknik resimleri oluşturulmuştur.
Şekil 1. Kilitli skate son prototip 2 boyutlu çizimi
388
Son tasarlanan numunede kilitli skate kaşığına 500 N yük uygulanarak statik analiz yapılmıştır. Yapılan analiz sonucunda mukavemet açısından herhangi bir probleme rastlanmamıştır. Analiz raporları incelendiğinde maksimum yer değiştirme miktarı 0,1445 mm ve
minimum güvenlik katsayısının 2,81 olduğu görülmektedir.
Şekil 2. Uygulanan kuvvetin yönü
Şekil 3. Maksimum yer değiştirme analiz raporu
Şekil 4. Minimum güvenlik katsayısını gösteren analiz raporu
389
4. SONUÇ
Bu tasarım çalışmasında elektrikli güvenlik tertibatı, mekanik, dayanıklılık, statik ve dinamik testler uygulandı. Tasarlanan ürün prototiplerine Autodesk inventor programında
sonlu elemanlar yöntemi kullanılarak mukavemet ve dayanıklılık testleri gerçekleştirildi. İlk
prototipte mafsalların kaynaklı olmasından dolayı hareket kabiliyet kısıtlaması, kullanılan
plastik burçların deforme olmasıyla ürün ömrünün kısalması ve kilit kolunun bükümlerinin
imalat açısından uygun olmadığı gibi hatalarla karşılaşıldı. İkinci prototipte kilit dili uzun
olduğu için çalışma sırasında esneyerek kilit kolu ile gövde arasına girip çalışmayı engellemesi ve mafsallarda metal metale sürtünmenin fazla olması gibi hatalar belirlendi. Üçüncü
prototipte kilitli skate operatörün kabinin üzerine bağlanması sebebi ile skate’in kaşıkları
kısa kalmaktadır. Skate kaşıklarının uzatılmasına ve 3.mafsal eklenmesine karar verildi. Son
prototiple tasarım kapsamında standartlar ve müşteri geri dönüşleri ile belirlenen tasarım
kriterlerini sağlayan testleri gerçekleştirilen ürün yapıldı.
Bu çalışma Bulut Makina Asansör San. ve Tic. Ltd. Şirketi Tasarım merkezince projelendirilerek gerçekleştirilmiştir.
KAYNAKÇA
[1]
[2]
[3]
[4]
[5]
[6]
[7]
390
E. Alıç, 2013 “Her İki Yöne Kullanılabilen Teleskopik Asansör Kabin Güvenlik Kapısı Tasarımı”,
Kahramanmaraş Sütçü İmam University, Institute of Science and Technology, Master Thesis,
Kahramanmaraş/Turkey
B. Güzel, 2016 “En 81-20 Ve En81-50 Standartlarının İmalatcı Firmalara Ve Montaj Firmalarına
Getirdiği Yeni Gereksinimler”, Lift Symposium,19-26, , İzmir/Turkey
TS EN 81-20, 2014, Asansörler- Yapım ve montaj için güvenlik kuralları - İnsan ve yük
Taşıma amaçlı asansörler- Bölüm 20: İnsan ve yük asansörleri, Ekim 2014
TS EN 81-50 Asansörlerin yapımı ve kurulumu için güvenlik kuralları - İnceleme
Ve Deneyler - Bölüm 50: Asansör Bileşenlerinin Tasarım Kuralları, Hesaplamaları,
İncelemeleri Ve Deneyleri, Ekim 2014
E. ALIÇ, A. ŞIŞMAN, 2014 “Her İki Yöne Kullanılabilen Teleskopik Asansör Kabin Güvenlik Kapısı
Tasarımı.”, Engineer & the Machinery Magazine, 2014, 658.
A. B. Esenli, 2015 “Asansör Kuyularındaki Çelik Yapının Bilgisayar Yardımı İle Analizi”, İstanbul Teknik
Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul/Türkiye
A.S. Arıkan, Sonlu Elemanlar Metodunun Mühendislikte Uygulamaları, Orta Doğu Teknik Üniversitesi,
Makina Mühendisliği Bölümü, Ankara/Türkiye
Shot Peening Süresinin Boru Denge Çubuğunun Yorulma Ömrüne Etkisi
Emrullah Çelikkol 1, Ö. Emre Uçakkuş1, İlker Demir1
1
Proses Geliştirme /Malzeme Geliştirme/ Çelik Malzemeler Rözmaş Çelik San. Tic. A.Ş.
Gebze Organize San. Bölgesi. 900 Sok. No:903 Gebze/Kocaeli 41400 TÜRKİYE
emrullah.celikkol@rozmas.com.tr
ÖZET
Bu çalışmada otomotiv endüstrisinde süspansiyon sistemi elemanı olarak kullanılan, hammaddesi
34MnB5 olan boru denge çubuğuna farklı sürelerde uygulanan shot peening (bilyalı dövme) prosesinin yorulma ömrüne etkisi incelenmiştir. Shot peening prosesine kadar aynı proses koşullarında üretilen denge çubukları, 4, 4.5, 5, 5.5 dakika olmak üzere farklı sürelerde shot peening prosesinden geçirilmiştir. Almen test değerleri shot peening uyguluma sürelerine bağlı olarak 0.456-0.732 mm arasında değişmiştir. Örtücülüğün tüm sürelerde uygun olduğu tespit edilmiştir. Her bir farklı sürede shot
peening uygulanan denge çubuklarından dörder adet yorma testine tabi tutulmuştur. Denge çubuklarının yorulma ömürleri ve S-log’lar karşılaştırıldığında en uygun shot peening süresinin 5 dakika olduğu belirlenmiştir.
Anahtar kelimeler: Otomotiv, Denge Çubuğu, Shot Peening, Almen Testi, FEM Analizi.
ABSTRACT
In this study, the effect of the shot peening process which has a raw material of 34MnB5 applied
to the tube stabilizer bar at different times, which the effect on fatigue life is investigated. The
stabilizer bars produced under the same process conditions until the shot peening process were
subjected to different peening processes for 4, 4.5, 5, 5.5 minutes. Almen test values ranged from
0.456 to 0.732 mm, depending on the duration of the shot peening application. It has been determined
that covering is suitable for all durations. Different peening stabilizer bars were subjected to four
specimen fatigue test runs. It was determined that the optimum shot peening time was 5 minutes when
the balance bars were compared with the fatigue life and S-log.
Key words: Automotive, Stabilizer Bar, Shot Peening, Almen Test, FEM Analysis.
391
1. GİRİŞ
Kara taşıtlarında süspansiyon sistemi elemanı olarak kullanılan denge çubukları, emniyetli ve konforlu sürüş sağlaması amacı ile kullanılmaktadır. Denge çubuğu emniyet ve konforu; dönüş esnasında aracın yana yatması ile meydana gelen merkezkaç kuvvetine bağlı
olarak aracın savrulmasını önlemesi, manevralı dönüşlerde, ani frenlemelerde araçların yol
tutuşunu artırarak devrilmeyi önlemesi, bozuk yollarda araca gelen titreşimleri sönümleyerek
güvenli bir sürüş temin ederek sağlamaktadır. Denge çubuğunun araç üzerinde bağlantı şekli
ve komşu parçaları Şekil 1.’ de gösterilmektedir [1, 2]. Bazı denge çubukları, ekstrem koşullarda süspansiyona gelen yükün yaklaşık %30-40’ını karşılayacak şekilde tasarlanmıştır [2].
Şekil 1. Denge çubuğunun araçtaki konumu
Denge çubukları dinamik yük altında çalıştıkları için genelde malzeme olarak yay çelikleri tercih edilmektedir. Bu malzemelerden yüksek yorulma direnci, yüksek akma mukavemeti, yüksek korozyon direnci, yeterli süneklik gibi özellikler beklenmektedir. Bu özellikleri
sağlayabilmek için denge çubuğu ısıl işlem ve shot peening (bilyalı dövme) proseslerine tabi
tutulmaktadır. Isıl işlem prosesi sertleştirme işlemidir. Isıl işlem; tavlama, sertleştirme (hızlı
soğutma) ve temperleme işlemlerinden oluşmaktadır.
Yüzey katmanının deformasyonla güçlendirilmesi, yapısal malzemelerin yorulma özelliklerini arttırmada kullanılan yöntemlerden biridir. Yüzey kuvvetlendirme, örneğin
ultrasonik yüzey atritasyonu, shot peening (bilyalı dövme), deep rolling (derin yuvarlama)
vb. gibi çeşitli yöntemlerle gerçekleştirilebilir. Bununla birlikte, genel şekil ve boyutlara
sahip endüstriyel yapısal bileşenlerin deformasyon güçlendirmesi için çoğunlukla shot
peening için kullanılır. Shot peening işlemi yüzeye, küçük, sert ve küresel formda bilya,
kesme tel vb. bombalandığı soğuk çalışma işlemidir. Bilyaların yüzeye çarpması ile şekil
değişimine uğrayan yerler genişlemeye ve elastik şekil değişimine uğrayan yerler ise bu
392
genişlemeyi engellemeye çalışır. Yüzeyde ve yüzeyin hemen altında basma gerilmeleri oluşur. Malzemenin iç kesimlerinde ise çekme gerilmeleri oluşur. Basma gerilmeleri ise, çatlak
çekirdeklenmelerine ve ilerlemelerine engel olur. Yüzeyde oluşan artık basma gerilmeleri
malzemenin yorulma ömrü artırılır [3, 4]. Shot peening sonucu malzemenin enine kesitinde
oluşan artık basma gerilme profili Şekil 2 (a) ve 2 (b).’de verilmiştir [4]. Shot peening işleminin uygulanmasının asıl nedeni, yüzeydeki mikro çatlakların ilerlemesini geciktirmektir [5].
(a)
(b)
Şekil 2. Shot peening sonucu oluşan artık gerilme profili; (a) shot peening sonrası oluşan yüzey
profili, (b) shot peening sonrası yüzeyde oluşan basma gerilmesi.
Dövme şiddetinin ölçümü belli standartlara sahip Almen şeritleri ve Almen Gage ile yapılır. Almen şeritlerinin 3 farklı standardı vardır. Almen C ve Almen A yüksek dövme şiddeti istenilen uygulamalarda kesme tel bilya veya çelik bilyalar, Almen N daha düşük dövme
şiddeti uygulamaları için ise cam ve seramik bilyalar kullanılabilir. Dövme şiddetinin ölçümü, Almen şeridi bir tutucuya sabitlenerek bir şeridin bir yüzeyine dövme işlemi yapılır.
Dövmenin etkisi ile şerit eğilir. Bu eğriliğin sehim miktarı ölçülür. Ölçülen bu miktar dövme
şiddetinin verir. Tablo 1. Almen şeritlerinin standartlaştırılmış özelliklerini göstermektedir.
[4, 6].
Tablo 1. Almen Şeritlerinin standartlaştırılmış özellikleri
Şerit Adı
C
A
N
Standart
AMS-S 13165
SAE J442
SAE AMS 2432
Düzlemsellik
± 0.038 mm
± 0.025 mm
± 0.013 mm
Sertlik
44-50 HRC
44-50 HRC
45-58 HRC
Kalınlık
2.39 mm
1.29 mm
0.76 mm
Almen şeridinin eğrilik yüksekliği ve zaman eğrisi grafiği çizilerek sehim yüksekliğinin
artışnın %10’u geçmediği noktada dövme işlemi doyuma ulaşmıştır. Bir diğer ifadeyle t
sürede uygulanan shot peening işlemi 2t uygulandığında almen şeridindeki eğrilik yüksekliğindeki artış %10 ve daha düşükse t süresindeki dövme işlemi %100 doyurma oranı olarak
393
kabul edilir. Tablo 1. Almen şeritlerinin standartlaştırılmış özelliklerini göstermektedir. Şekil
3.’ te shot peening işleminde doyma noktasının belirlenmesi ile grafik verilmiştir. [4, 7].
Şekil 3. Shot peening işleminin doyma noktasının belirlenmesi
Shot peening işleminde malzemeye, işlemin amacına, beklenilen yüzey geometrisine, yüzey pürüzlülüğüne göre bilyaların cinsi ve şekli değişir. Bilyalar genellikle küresel olup malzemeleri dökme demir, çelik, cam, grit, seramik, kesme tel veya paslanmaz çelik olabilir. Bu
bilyaların büyüklüklerinin belirlenmesi için çeşitli delik çaplarına sahip eleklerden geçirilerek bilyalar sınıflandırılır. Şekil 4.’ te shot peening prosesinde kullanılan farklı bilya örnekleri verilmiştir [7, 8].
Şekil 4. Shot peening prosesinde kullanılan farklı tip bilyalar
Denge çubukları dolu (çubuk) ve boru olmak üzere iki çeşittir. Dolu denge çubuğu olarak
55Cr3, 51CrV4, 52CrMoV4 gibi düşük alaşımlı çelikler (yay çelikleri) kullanılır. Boru
denge çubuğu hammaddesi olarak 26MnB5, 34MnB5 gibi düşük alaşımlı bor çelikleri kullanılır. Bu çalışmada 34MnB5 boru denge çubuğuna uygulanan shot peening süresinin yorulma ömrüne etkisi incelenmiştir.
394
2. DENEYSEL ÇALIŞMA
Bu çalışmada DIN EN 10305-2 standardında üretilmiş, Ø31 mm çapında, 4.2 mm et kalınlığında, 1520 mm boyunda ve hammaddesi 34 MnB5 olan boru denge çubuğu kullanılmış
olup kimyasal kompozisyonu Tablo 1.’ de verilmiştir. Hammaddesi 34MnB5 olan boru malzeme normalize edilmiş olarak temin edilir.
Tablo 2. Hammaddesi 34MnB5 olan boru denge çubuğunun kimyasal bileşimi (% ağ.).
C
0.339
Si
0.211
Mn
1.26
Cr
0.122
Al
0.042
Ti
0.036
P
0.011
S
0.0011
B
0.0022
N
0.0040
Cu
0.018
V
0.003
Hammadde kontrolü yapılan boru malzemeye ilk olarak CNC soğuk büküm makinesinde
istenilen form verilmiştir. Form verilen boru malzemeye sertlik kazandırmak adına ıslah ısıl
işlemi yapılmıştır. Islah işlemi üç adımdan oluşmaktadır; tavlama, sertleştirme ve
temperleme. Denklem 1.’ de verilen Hougardy denklemine göre Ac3 sıcaklığına (805 ℃)
belirlenen boru kesitli çubuk kondüksiyon ısıtmayla östenit bölgesine tavlanmıştır. Denklem
2.’ ye göre ötektoid altı çeliklerin bu sıcaklığın (Ac3) 20-40 ℃ üzerinde tamamen
östenitleştiği ve bu sıcaklıkta sertleştirilmesi gereken boru kesitli çubukların polimerli suya
giriş sıcaklığı 835-845 ℃’dir. Sertleştirilen çubuklar, tokluk ve süneklik kazandırmak için
270 ℃’de 90 dakika boyunca temperlenmiştir.
(1)[9]
(2)[10]
Isıl işlem prosesinin ardından çubuklar sırasıyla ön doğrultma, uç şekillendirme (dövme),
final doğrultma proseslerinden geçmiştir. Shot peening prosesine gelen çubuklar sırasıyla
dörder adet olarak bu prosesten geçirilmiştir. Shot peening prosesinde G2 kalite, 0.9 mm
çapında, 640 HV sertliğinde kesme teller kullanılmıştır. Almen testi sonuçları Şekil 5.’ te
verilmiştir
395
(b)
(a)
(d)
(c)
Şekil 5. Farklı sürelerde shot peening prosesi uygulanmış denge çubuklarının farklı bölgelerinin
Almen test sonuçları.
Shot peening prosesinin ardından çubuklar sırasıyla; markalama, toz boya, halka montajı,
tekrar toz boya, final kontrol ve etiketleme proseslerinden geçirilmiştir.
Bitmiş ürün haline gelen denge çubukları yorma testine tabi tutulmuştur. ± 27 mm
strokta, 2 Hz frekansta, minimum 100.000 çevrim yapması talep edilen çubuğun maksimum
stresli bölgesi FEM (Sonlu Elemanlar Metodu) analizi sonucu 636.6 MPa olarak belirlenmiştir. Şekil 6.’ da FEM analizinin görseli verilmiştir. Şekil 7.’ de ise yorulma test düzeneğini gösterilmiştir. Denge çubuklarının yorulma ömürlerinin logaritmik standart sapması
müşteri talebi doğrultusunda S log (logaritmik standart sapma) ≤ 0.2 olmak zorundadır.
396
Şekil 6. Ø 31 x 4.2 mm ölçülerinde olan 34MnB5 denge çubuğunun FEM analizi.
Şekil 7. Yorulma test düzeneği.
Nihai ürün haline gelmiş boru denge çubuklarından örnek numuneler alınmıştır. Alınan
numuneler mekanik olarak zımparalanmış ve daha sonra alümina tozu (3 µm) kullanılarak
parlatılmıştır. Kaynak metali, 5 saniye boyunca %3’lük nitrik asitle (nital ile) kimyasal olarak dağlanmıştır. Ardından boru denge çubuğunun mikroyapısı optik mikroskopta incelenmiştir.
Mikroyapısı incelenen ürün tekrar parlatıldıktan sonra sertliği ölçülmüştür. Sertlik mikro
vickers cinsinden ölçülmüştür ve 1 kgf yük 5 saniye boyunca numuneye uygulanmıştır. Ardından oluşan izlerin büyükleri ölçülerek sertlik değerleri bulunmuştur.
397
3. SONUÇLAR VE TARTIŞMA
Şekil 8.’ te nihai ürün haline gelmiş boru denge çubuğunun 20x ve 50x büyütmedeki
mikroyapısı verilmiştir. Mikroyapıda görülen yapı temper martenzittir ve uygundur.
(a)
(b)
Şekil 8. Nihai ürün haline gelmiş 34MnB5 boru denge çubuğunun mikroyapısı; (a) 20x büyütmede,
(b) 50x büyütmede.
Şekil 9.’da numunesi alınan denge çubuğunun sertlik değerleri verilmiştir. Müşteri talebi
460-505 HV arasında olup, ölçülen değerler 479-492 HV arasındadır ve sonuç uygundur.
Sertlik ölçümleri ürünün en stresli ve ısıl işlemde sıcaklık dağılımında en çok değişkenlik
gösteren bölgesi olan omuz diye adlandırılan büküm bölgesinden ölçülmüştür.
Şekil 9. 34MnB5 boru denge çubuğunun büküm bölgesinin sertlik değerleri.
398
Almen test değerleri incelendiğinde tüm shot peening uygulama sürelerinde sonuç uygundur. Müşterinin talep ettiği almen değeri minimum 0.305 mm olmalıdır ve bu değer tüm
shot peening sürelerinde sağlanmıştır.
Şekil 10.’ da 4 dakika uygulanmış olan shot peening işleminin örtücülük görselleri verilmiş olup, örtücülüğün sağlandığı görülmektedir.
(a)
(c)
(b)
(d)
Şekil 10 4 dk uygulan shot peening prosesinin almen çubuğun farklı bölgelerden alınan
örtücülük incelemeleri; (a) üst-dış, (b) üst-iç, (c) alt-dış, (d) alt-iç.
Şekil 11.’ de 4.5 dakika uygulanmış olan shot peening işleminin örtücülük görselleri verilmiş olup, örtücülüğün sağlandığı görülmektedir.
399
(a)
(c)
(b)
(d)
Şekil 11. 4.5 dk uygulan shot peening prosesinin almen çubuğun farklı bölgelerden alınan
örtücülük incelemeleri; (a) üst-dış, (b) üst-iç, (c) alt-dış, (d) alt-iç.
Şekil 12.’ de 5 dakika uygulanmış olan shot peening işleminin örtücülük görselleri verilmiş olup, örtücülüğün sağlandığı görülmektedir.
(a)
400
(b)
(c)
(d)
Şekil 12. 5 dk uygulan shot peening prosesinin almen çubuğun farklı bölgelerden alınan
örtücülük incelemeleri; (a) üst-dış, (b) üst-iç, (c) alt-dış, (d) alt-iç.
Şekil 13.’ te 5.5 dakika uygulanmış olan shot peening işleminin örtücülük görselleri verilmiş olup, örtücülüğün bu sürede de sağlandığı görülmektedir.
(a)
(b)
(c)
(d)
Şekil 13. 5.5 dk uygulan shot peening prosesinin almen çubuğun farklı bölgelerden alınan
örtücülük incelemeleri; (a) üst-dış, (b) üst-iç, (c) alt-dış, (d) alt-iç.
401
Mikroyapı incelemesi, sertlik taraması, almen test sonuçlarının ölçülmesi ve örtücülük incelemelerinin ardından yorma testine tabi tutulan denge çubukların yorulma ömürleri Tablo
3.’ te verilmiştir.
Tablo 3. Farklı shot peening süreleri uygulanan denge çubuklarının yorma ömürleri test sonuçları.
4. SONUÇLAR
Bu çalışmada farklı shot peening sürelerine tabii tutulan boru denge çubuklarının yorulma
ömürleri incelenmiş olup aşağıdaki sonuçlara ulaşılmıştır;
(i) 34MnB5 boru denge çubuğuna uygulanan ısıl işlem prosesinin mikroyapısal ve mekanik incelemeler sonucu uygun olduğu ve yorulma ömrüne negatif bir etkisi olmayacağı tespit
edilmiştir. Denge çubuğunun mikroyapısı temper martenzit olup, sertliği 479-492 HV arasındadır ve müşteri talebi olan 460-505 HV aralığındaki sertlik değerini karşılamaktadır.
(ii) Tüm shot peening sürelerinde talep edilmiş olan minimum 0.305 mm olan almen değerleri sağlanmış olup, almen değerleri grafikleri incelendiğinde maximum pikini 5 dk uygulanan shot peening süresinde verdiği görülmüştür.
(iii) Örtücülükler incelendiğinde tüm sürelerde ve tüm bölgelerde shot peeningin uygulandığı görülmüştür. Shot peening uygulanmamış bölge görülemiştir.
(iv) Yorulma ömürleri incelendiğinde 4 dk ve 4.5 dk uygulanan shot peening sürelerinde
talep edilen minimum 100.000 çevrimi sağlayamadığı görülmüştür. 5.5 dk uygulanan shot
peening işleminde ise talep edilen yorulma ömrünün sağlandığı fakat S log (logaritmik standart sapma) sonucunun 0.2’den küçük olması gerekirken sonuç 0.22 çıkmış olup uygun değildir. 5 dk uygulanan shot peening işleminde hem talep edilen yorulma ömrü hem de S
log’ta başarılı olunmuştur ( S log = 0.037) ve optimum shot peening süresi 5 dk olarak tespit
edilmiştir.
402
KAYNAKLAR
[1]
Ö.E. Uçakkuş, ‘Polimerli su ve yağ sertleştirme proseslerinde meydana gelen çarpılmaların boru denge
çubuğu yorulma ömrüne etkisi’, Yüksek Lisans Tezi, Kocaeli Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü,
Makine Mühendisliği Anabilim Dalı, Kocaeli, Haziran 2018.
[2]
H. Bayrakceken, S. Tasgetiren, K. Aslantas, “Fracture of an automobile anti-roll bar,” Engineering
Failure Analysis, vol. 13, pp. 732–738, 2006.
[3]
D. Závodská, M. Guagliano, O. Bokůvka, L. Trško, ‘Fatigue resistance of low alloy steel after shot
peening’, Materials Today: Proceedings, vol. 3, pp. 1220 – 1225, 2016.
[4]
O. Ünal, ‘Bilyalı dövme işleminin tane boyutuna etkisinin deneysel incelenmesi’, Yüksek Lisans Tezi,
Bartın Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Makine Mühendisliği Anabilim Dalı, Bartın, Haziran 2011.
[5]
B. Sarabi, ‘Design of ultrasonic shot peening device’, M. Eng. Thesis, Politecnico Di Milano, School of
Industrial and Information Engineering, Master of Science in Mechanical Engineering, 2016-2017.
[6]
S. Çalışkan, ‘Determination of shot peening effect on fatıgue behavior of AISI 4140 steel by nondestructive measurement of surface residual stresses’, M. Eng, Theiss Middle East Technical University,
Master of Science in Metallurgical and Materials Engineering, Ankara, January 2018.
[7]
H.A. Balyalı, ‘Metalik malzemelerin bilyalı dövme uygulama sonrası tribolojik davranışının deneysel
olarak incelenmesi’, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Makine
Mühendisliği Anabilim Dalı, Mayıs 2015.
[8]
M.E. Satıcı, ‘Kumlama işleminin ve bu işleme etkiyen parametrelerin incelenmesi’, Yüksek Lisans Tezi,
İstanbul Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Makine Mühendisliği Anabilim Dalı, Mayıs 2004.
[9]
H. Güler, R. Ertan, R. Özcan, ‘Effect of heat treatment on the microstructure and mechanical properties of
30MnB5 boron steel.’ MTAEC9, vol. 48(6), 971, 2014.
[10] M.S. Htun, S.T. Kyaw, K.T. Lwin, ‘Effect of heat treatment on microstructures and mechanical properties
of spring steel,’ Journal of Metals, Materials and Minerals, vol.18, pp. 191-197, 2008.
403
404
Graf Sistemler ile Banka Sahtecilik Tespiti
Emre Tiryaki1, Hakan Kutucu2
1 D-Market Elektronik Hizmetler ve Tic. A.Ş. (Hepsiburada.com), İstanbul
2 Bilgisayar Mühendisliği Bölümü, Karabük Üniversitesi, Karabük
emre.tiryaki@hepsiburada.com, hakankutucu@karabuk.edu.tr
ÖZET
Online ticaretin ana problemlerinden birisi de sahte işlemlerdir. Geleneksel veri analiz metodları
zor problemleri çözmek için kullanışlı değillerdir ve sadece tek bir veri üzerine yoğunlaşırlar. Bu
sebepten ötürü, bu çalışmada gerçek zamanlı sahtecilik ve sahtecilik halkalarını tespit etmek için graf
veri tabanlarının yararlı bir araç olduğunun gösterilmesi amaçlanmıştır. Özellikle “property graph”ın
birbirleriyle etkileşimine odaklanarak dolandırıcılık davranışlarını saptamaya nasıl yardımcı olabileceği belirtilmiştir. Graf ile verilerin ardışık versiyonlarının ve sahtekârlığı temsil eden ardışık işlem
zincirlerinin daha iyi yakalanabildiği gösterilmiştir. “Classical solving resolution” olarak adlandırılan
yöntem ile banka ve müşteriye ait değişkenler Neo4j’ye işlenmiş ve müşterilerin birbirleriyle olan
ilişkileri ve şüpheli bağlantıları “property graph” ile resmedilmiştir. “Classical solving resolution”
yönteminin zayıf olduğu noktaya değinilmiş nesneler arasındaki zamansal ilişkileri somutlayabilmek
için Mnemosyne sistemini önermiştir. Mnemosyne ile graf veritabanındaki her düğüm ve ilişki
“TraceElement” adlı bir düğüme sahip VersionGraph’da izlenmiştir. Mnemosyne sisteminin zayıf
olduğu nokta, dolandırıcılığın belirli aralıktaki yoğunluk, hareket ve diğer dolandırıcılıklarla arasındaki tekrarlanma süresi gibi parametreleri değerlendirmemesidir. Bu nedenle, desen eşleştirme sorgularında bulanık ifadelerin (Fuzzy Tarihsel Desen Eşleme) kullanılması önerilmiş; bununla beraber bu
algortimanın her duruma özel sorgu yazılması gerektiğine vurgu yapılmıştır. Son olarak graf sistemlerin klasik veri analiz metotlara üstün olduğu use case gerçek örnekle gösterilmiştir.
Anahtar kelimeler: dolandırıcılık, Mnemosyne, graf teorisi, bulanık, neo4j
ABSRACT
One of the main problems of online trading is fraudulent transactions. Traditional data analysis
methods are not useful for solving difficult problems and they are focused on only one data. For this
reason, in this study, it is aimed to show that graph databases are useful tools for real-time fraud
detection. It has been shown that successive data and the successive chain of transactions representing
fraud can be captured easily by graphs. By the methods called “Classical solving resolution” and
“Mnemosyne”, the variables of the bank and customers were processed into Neo4j, property graph for
customer relations and suspicious connections and “version graph” for temporal relationships were
monitored. The weakness of these methods is that they are not able to evaluate some parameters such
as repetition time of the fraud, the intensity of a certain range of fraud and movement. Therefore, it is
proposed that fuzzy expressions (Fuzzy Historical Pattern Mapping) should be used in pattern
matching queries and it is emphasized that this algorithm should be written for each situation. Finally,
it is shown that the graph systems are superior to classical data analysis methods by real example.
Keywords: fraud, Mnemosyne, graph theory, fuzzy, neo4j
405
1.
GİRİŞ
Günümüzde şirketler, ürün ya da hizmet üretkenliklerini artırmak için birçok alanda
elektronik ticareti benimsemektedirler. Elektronik ticaret hacminin büyümesine bağlı olarak
mali dolandırıcılık da artmaktadır. Mali dolandırıcılık finansal ilgili kurumlara gönderilmemesinden kaynaklanan ihmaller veya yanlış beyanlar olarak tanımlanmaktadır. Kredi kartı
dolandırıcılığı ile milyarlarca dolarlık gelir her yıl kaybedilmektedir. E-ticaret sistemleri,
hem müşteriler hem de dolandırıcılar tarafından kullanıldığı için finansal dolandırıcılık her
yıl artmaktadır. (Abdallah, Maarof, & Zainal, 2016) PwC’nin yayınladığı 2016 yılının küresel ekonomik suç anketine göre, suçların 1/3 den fazlasının ekonomik suçlar olduğu ifade
edilmektedir. (pwc.com, 2016) İnternet dolandırıcılığının hızla artması ile ilgili olarak bilgiler toplayan ve şikâyetleri çözen bir merkez olarak hizmet eden Internet Crime Complaint
Center (IC3), 2013 yılında finansal suç şikâyetinin mali bilançosunu $781.841.611 olarak,
2014 yılında ise suç şikâyetinin mali bilançosunu $800.492.073 dolar olarak ifade etmiştir.
Bu bilgiler bize her geçen sene suç oranının artacağını gösteriyor.
Dolandırıcılık tespiti; bankacılık, finans sektörleri, sigorta, devlet kurumları ve kolluk
kuvvetleri dâhil pek çok sektör için geçerli olan bir konudur. Dolandırıcılık önleme mekanizmasının amacı, dolandırıcılık olayını önlemek suretiyle teknolojik sistemleri dolandırıcılığa karşı korumaktır. Bununla beraber, bu mekanizma tek başına dolandırıcılığı durdurmak
için yeterli olmamaktadır. Dolandırıcılık algılama, bu faaliyetleri sisteme girerken algılar,
tanır ve onları bir sistem yöneticisine bildirir.
Dolandırıcılığın farklı türleri bulunmaktadır ve tespiti içinde farklı veri madenciliği
yöntemleri vardır. Günümüzde dolandırıcılık yöntemleri sürekli değişim göstermektedir. Bu
yöntemlerin tespiti de aynı oranda gelişebilmesi gerekmektedir. Auditing gibi geleneksel
veri analiz yöntemleri dolandırıcılığı tespit etmek için uzun zamandır kullanılmaktadır fakat
bazı problem çözümlerinde zayıf kalmaktadır. Geleneksel veri analizi teknikleri dolaylı olarak bizi bilgilere götürebilir, ancak yine de kaynağı insan olan analistler tarafından oluşturulmaktadır.
Veri madenciliği temelli yaklaşımlar ise, insan temelli analistlerin fark etmekte zorluk
çektiği ya da başaramadığı büyük veri kümelerindeki küçük anormallikleri tanımlama yeteneklerinden dolayı daha yararlı olmaktadırlar. Veri madenciliğinin; kredi kartı onayı, iflas
tahmini ve hisse senedi piyasalarının analizi gibi benzer alanlarda daha önce yararlı olduğu
gösterilmektedir. Dolandırıcılık tespiti de, yukarıdaki sayılanlar gibi benzer bir sınıflandırma
problemi olarak kabul edilmektedir. Fakat bunları yanlış sınıflandırmanın büyük bir maliyeti
de olabilmektedir. Sonuç olarak; dolandırıcılık tespitine veri madenciliğini uygulamak, şüp-
406
heli işlemleri veya örnekleri daha fazla incelemek üzere sınıflandırmak için bir yöntem olarak kullanılmaktadır.
Dolandırıcılık tespiti, müşterilerle işlemler arasındaki ilişkileri analiz etme kalıpları veya
eğilimleri tanıma becerisine bağlıdır. İşletmeler, işlem ve müşteri verilerini dolandırıcılık
tespit modellerine günlük, haftalık veya aylık bazlı geçirirler ve bu yöntemle önceki dönemde meydana gelen şüpheli işlemleri tanımlamayı düşünmektedirler. Çünkü çoğu dolandırıcılık tespit sistemi bu ilişkileri geriye dönük analiz etmektedir. Fakat klasik veri analiz
araçlarının analizi sonuçlandığında, dolandırıcılar muhtemelen parayı veya malları aldığı
için, mali kaybın iade edilebilmesi imkânsız olabilmektedir. Bu nokta genellikle göz ardı
edilen konulardan birisi olarak göze çarpmaktadır. Geleneksel dolandırıcılık önleme tedbirleri; belirli hesaplar, kişiler, aygıtlar veya IP adresleri gibi ayrı veri noktalarına odaklanmaktadır fakat günümüzün karmaşık dolandırıcıları çalıntı ve sahte kimliklerden oluşan dolandırıcı çetesi (halkası) oluşturarak tespitten kaçabilmektedirler. Bu, veri madenciliği ile
desteklenmiş modern suç tespit sistemlerinin de gözden kaçırdığı bir konu olabilmektedir.
Dolandırıcılık tespitinin diğer temel problemi ise, dolandırıcılık tespit modellerinin giderek artan karmaşıklığı, bu modellerin işlemesi gereken veri hacimlerindeki büyük artış ve
bugünün müşterilerinin giderek daha büyük talepleri olarak belirtilmiştir. Hacim ve karmaşıklık arttıkça dolandırıcılık tespit algoritmalarını çalıştıran sistemler genellikle veriyi hızlı
bir şekilde işleyemeyebilirler ve bu sebeple sonuç döndürmek uzun sürebilmektedir. Müşteriler, bir sigorta talebi veya bir ürün satın almak için telefonda ya da bir web sitesinde işlemlerinin sonuçlanması için uzunca bekletilmek istemezler. Dolayısıyla, dolandırıcılık tespit sistemini işlem noktasına getirmek, en fazla birkaç saniye içinde doğru sonuca ulaşmasını
sağlamak son derece hayati bir sorumluluk olmaktadır.
Graf sistemler yapısı gereği farklı davranırlar, çünkü dolandırıcılık davranışlarını etkileşimli karakterize ettiğinden, hem geleneksel veri analiz yöntemlerinin işlevini yerine getirmesine, hem de modern analiz yöntemlerinin belirlemekte zorluk çektiği sahte kimliklerden
oluşan kimlik dolandırıcılıklarının araştırılmasına yardımcı olmaktadırlar. Graf sistemler,
pattern (desen) tanıma alanında önemli bir rol oynamaktadırlar. Dolayısıyla ilgili bilgileri
almak için kilit bir teknoloji olmaktadır.
Bu çalışmada graf sistemlerde kullanılan algoritmalar yardımıyla, verilerle beraber sahtecilik olup olmadığı sınıflandırılmaya çalışılmıştır. Bölüm 2 de graf teorisi ile ilgili ön tanımlardan bahsedilmiştir. Bölüm 3 de çalışmada kullanılacak problem ve use-case’inden bahsedilmiştir. Bölüm 4 de problemin farklı yollarla çözüm yöntemi sunulmuştur. Sonuç ve Değerlendirme başlığı altında ise bu çalışmanın avantajı, hangi çalışmalarda kullanılabileceği
ve geliştirilmesi gereken bölümlerine yer verilmiştir.
407
1.1. Literatür Özeti
Dolandırıcılık tespit sistemleri, bilimsel çalışmalar sonucu güçlü bir hale gelmiş bu sayede son yıllarda finansal ve diğer sektörlerde oldukça yaygın kullanılmaya başlamıştır. Bu
kısımda dolandırıcılık tespit sistemleri için yapılan çalışmalara değinilmiştir.
Eski teknikler hala popüler olmasına ragmen son zamanlarda yapılan dolandırıcılık tespit
araştırması yeni yöntemlerde çok daha çeşitli olmuştur.
Kou ve arkadaşları, sinir ağları dâhil analitik teknikleri kullanarak genel dolandırıcılık
tespiti çalışmasını gözden geçirmiştir (Y. Kou, 2004).
Vatsa ve arkadaşları, oyun teorisini kullanan yeni bir yaklaşımı araştırmış, karşılıklı rakip
oyuncular olarak dolandırıcılık ve tespit yöntemlerini modellemiş, her biri en büyük finansal
avantajı elde etmeye çalışmıştır. Bu yaklaşımla sistemin kendi kendine öğrenmesini ve dolandırıcının bir sonraki hareketini tahmin etmeyi hedeflemiştir (V. Vatsa, 2005).
Hoogs ve arkadaşları, ABD'de sahtekâr şirketleri tespit etmek için “Muhasebe ve Denetim Yürütme Bültenleri” üzerinde bir genetik algoritmayı tanıtmışlardır. Genetik algoritma
tarafından tespit edilen zamana dayalı kalıplar, hedef sınıf şirketlerinin %63' ünü ve eş sınıflı
şirketlerin %95' ini doğru bir şekilde sınıflandırmaktadır (B. Hoogs, 2007).
Wu ve Banzhaf, evrimsel bir yaklaşımla standart yapay bağışıklık sistemi (Standart
Artificial Immune Systems) yöntemini değiştirdiler. Böylece algoritmalarını finansal kurumlar için işlem sahtekârlığını çözmek için kullandılar (S. X. Wu, 2008).
Holton, şirket içi dolandırıcılıkla sonuçlanan hoşnutsuz çalışanların belirlenmesi için veri
madenciliği ve Bayesian belief networks algoritmalarını kullanan bir birleşim ortaya çıkarmıştır (Holton, 2009).
Aral, “Veri Madenciliği Teknikleri ile Reçete Usulsüzlüklerinin Tespiti” çalışmasında
sağlık sektöründe yapılan reçete dolandırıcılığını ele almıştır. Bu çalışmaya göre, özelleştirilmiş veri madenciliği teknikleri ile reçete dolandırıcılık denetimini sağlayan bir otomasyon
sistemi ortaya çıkarmıştır (Aral, 2009).
Cecchini ve arkadaşları, veri madenciliği ve karar destek makineleri yöntemlerini birlikte
kullanarak Amerika’daki finansal dolandırıcılığı tahmin ve sınıflandıran, “According and
Auditing Enforcement Releases (AAER)” adını verdikleri bir çalışma sonucunda %81, 97
oranında bir tahminleme yapan ürün ortaya çıkarmışlardır (M. Cecchini, 2010).
Duman ve Özçelik, genetik algoritma ve dağınık arama (scatter search) yaklaşımlarını
birleştirerek kendi hibrit yöntemlerini bulmuşlardır. Büyük bir Türk Bankasında, müşterile-
408
rinin harcamalarını izleyerek, kredi kartı ile yapılan dolandırıcılık oluşumunu tahmin etmeye
çalışmışlardır (Duman & Ozçelik, 2011).
Ravisankar ve arkadaşları, Çin’e ait şirketlerde; genetik algoritma, lojistik regresyon, sinir ağları yaklaşımlarını kullanarak finansal dolandırıcılığı tanımlamayan bir çalışma ortaya
çıkarmışlardır (Ravisankar, Ravi, Rao, & Bose, 2011).
Wong ve arkadaşları, yapay bağışıklık sistemini (artifical immune system) kullanarak büyük bir Avustralya bankasında kredi kartı dolandırıcılığını tahmin etmeye çalışmışlardır. Bu
çalışmada, güvenlik yönetimi ve kredi kartı dolandırıcılık tespiti için insan bedenindeki karmaşık ve doğal biyolojik saldırılara karşı koyan bağışıklık sistemi mekanizması konu edilmiştir (Ngai, Hu, Wong, Chen, & Sun, 2011).
Olszewski, SOM adı verilen self organising maps yöntemindeki SOM U-martisine dayanarak, Wassaw’da ikamet eden kişilere ait banka hesaplarına odaklaşmış ve kredi kartı dolandırıcılığını görselleştirmiştir (Olszewski, 2014).
Véronique Van Vlasselaer ve arkadaşları, “time-weighted network” ve “bipartite graph”
‘den elde ettikleri özellikler sayesinde adını “GOTCHA!” verdikleri bir sistem ortaya çıkarmışlardır. Bu sistem, dolandırıcılığın nasıl yayılacağına dair yeni bir yaklaşım önererek dolandırıcılık tespit alanına katkıda bulunmaktadır. Ayrıca “GOTCHA!” geleneksel veri analiz
araçlarının çözümlemelerinde zayıf kaldığı, farklı biçimlerde ortaya çıkan, nadir, iyice düşünülmüş, zaman içinde gelişen, sistematik ve gizlenebilen özelliklere sahip dolandırıcılık
işlemlerini, bu zorlukların her birini aşarak yüksek performanslı, zamana bağlı algılama tekniğiyle bir araya getiren bir uygulamadır (Baesens & Vlasselaer, 2016).
Emil Eifrem, “Graf veri tabanı: Dolandırıcılık Tespitinin Kusursuz Anahtarı” adlı makalesinde, Portsmouth Üniversitesi'nin Dolandırıcılık Karşıtı Araştırma Merkezi” çalışmalarını
ele almıştır. Rapora göre İngiltere'deki şirketler dolandırıcılık yüzünden yılda 100 milyar
doların altında zarara uğramaktadır. Bununla birlikte, aynı çalışma, dolandırıcılığa karşı
alınan önlemlerle, dolandırıcılık oranının % 40'a kadar azaltılabileceğini tespit etmiştir. Bunu
yapmanın en kullanışlı yollarından biri, tek tek veri noktalarını aralarındaki bağlantılara
bakmak olacağından bahsetmiş ve geleneksel dolandırıcılık tespit yöntemlerinin, kötü niyetli
davranış kalıplarının ortaya çıkarılması açısından başlayacak en iyi yer olan bu noktaları
dikkate almadan incelediğini dile getirmiştir. İşte bu noktada graf teorisinin gücüne vurgu
yaparak, bünyesindeki algoritmalar sayesinde bu problemi çok kolay bir şekilde çözümleyebileceğini belirtmiştir (Robinson, Webber, & Eifrem, 2015).
409
2.
GRAF TEORİSİ
Bu bölümde çalışmamızda kullandığımız graf teorisinin temel tanımları verilecektir.
Tanım 1: Yönsüz bir G= (V, E) grafı, V tepe kümesini ve E ⊆ (V × V) ile bir ayrıtlar
kümesini temsil eden bir (V, E) çifti tarafından oluşur.
Tanım 2: Yönlü bir G grafında tüm ayrıtlar sıralı bir tepe çifti ile ilişkilendirilmiş olup
her ayrıt yönlüdür.Gerçek dünyada kullanılan uygulamalarda ise graflar ilişkileri ve düğümleri etiketleme özelliğine sahip olması gerekmektedir. Böylece “labeled graph” veya
“property graph” kavramı ortaya çıkmıştır.
Tanım 3: (labeled oriented graph): Bir G grafı V köşe kümesini temsil eden (V, E, α, β)
tarafından oluşur. E ise E ⊆ (V × V) ile bir kenar kümesi anlamına gelir. α; düğümler üzerinde tanımlanan “attributes“ kümesini ve β ise ilişkiler üzerinde tanımlanan “attributes“
grubunu temsil eder. Bu tanımı örnek olarak, Şekil 1’deki gibi Twitter’ın verileri bir graf
olarak tuttuğunu verebiliriz.
Şekil 1 Twitter’ın graf veri yapısı (Label oriented graph)
“Labeled property graph”’ın günümüz graf veritabanı teknolojilerinde bu denli popüler
olmasının nedenleri içerisinde sahip olduğu özelliklere bağlıdır.
Düğümler ve ilişkiler içerir.
Düğümler özellikleri içerir.
Düğümler birden fazla etiketle etiketlendirilebilir.
İlişkilerin her zaman başlangıç ve bitiş düğümü vardır.
İlişkiler aynı zamanda özellikleri de içerebilir. Birçok insan özellikli graf modelini
ezgisel ve anlaşılması kolay buluyor.
410
2.1. Graf Desen (Graph Pattern) Eşleşmesi ve Sorgulama
Graf desen eşleştirme, birçok sistemin üretilmesine öncülük eden zor logoritmik bir
problemdir. Graf desen eşleştirmesinin amacı, verileri belir bir modelden alabilmektir. Şekil
2’de graf desen eşleştirme, içinde desen ve kaynak veri organize olmuş bir şekilde gösterilmiştir.
Şekil 2 Pattern (Desen) Eşleşmesi
Daha resmi bir ifadeyle belirtmek gerekirse graf desen eşleştirme, bir grafın (Q) tüm oluşumlarını bir kaynak graftan (G) elde etmeye dayanır. Aynı zamanda, bir alt-grafın, bir diğer
grafa dahil edilip edilmediğine karar verme problemi, NP-complete olarak bilinen subgraph
isomorphism (alt graf izoformizmi) ‘dir.
Tanım 4: (Subgraph Isomorphism): Q= (VQ, EQ) ve G= (V,E) graf olsun. Q ‘dan G ‘ye
bir Subgraph Isomorphism bir fonksiyon olan f: VQ →V öyle ki, (u,v) E ise (f(u),f(v)) E
olur. f bir subgraph isomorphism içeriyorsa ve Eğer (u,v) EQ ise, o halde (f(u),f (v)) E
olur.
Subgraph matching ise sadece yukarıda tanımlanan şekilde karar problemine odak-
lanmaz, ayrıca olayları toplamayı amaçlar.
Tanım 5: (Subgraph Matching) : Bir G grafı ve alt graf sorgusu Q için, Subgraph
matching’in amacı; bir G grafı öyle ki birebir ∀V VQ, TQ(v)=TS(f(v)) ve
∀e=(u,v) EQ , (f(u),f(v)) ES ‘ye denk gelen örten bir fonksiyona sahip bir f :
VQ → VS bir G grafı içinde , her S = (VS, ES) alt grafı bulmaktır. Burada TS(f(v)),
S’deki f(v) köşe noktasının etiketini temsil etmektedir.
411
Yukarıda bahsi geçen örüntü eşleştirme teknikleri ve diğer bazı teknikler nosql graf veri
tabanlarında uygulanır. Bu özelliği sayesinde sahtecilik davranışlarını etkin bir şekilde çözümlemektedir.
2.2. Graf Veritabaları
Graf veri modelini ortaya çıkaran oluştur, oku, güncelle ve sil (CRUD) yöntemleriyle
oluşan veri tabanı yönetim sistemidir. Graf veri tabanları genellikle transactional sistemler
için kullanılır. Buna göre, performans ve işlem bütünlüğü göz önüne alınarak tasarlanmıştır.
Relationships, graf veri modelinin en önemli parçasıdır. Graf veri tabanı, düğümlerin ve
ilişkilerin soyutlamalarını bağlı yapılara birleştirerek, problem alanımıza yakın çözümler,
karmaşık modeller oluşturmamızı sağlar. Nosql graf veritabanları, çok yaygın olan key ve
value pradigmasıyla depolanan özellik ve değer konseptini baz alır.
2.3. Yenilikçi Geçici Veri Yönetim Sistemi
A. Castelltort ve A. Laurent, NoSQL graf veri tabanlarında yeni bir versiyon yönetimi
modeli önermişlerdir. Aslında büyüyen bir grafı yönetmek için literatürde birkaç öneri bulunmaktadır (Castelltort & Laurent, 2014). A. Castelltort ve A. Laurent “Property Graph”
üzerinde durmaktadırlar ve bununla ilgili 3 temel kavramı ele almaktadır.
Zaman değişkenli verileri yönetmek için grafların kullanılması
Graf veri kaynağındaki verilerin gösterimi ile verinin tarihselleştirmesinin tamamen
ayrıştırılması
Graf veri kaynağından bağımsız olarak genel graf geçişlerini kullanabilmek.
Mnemosyne, A. Castelltort ve A. Laurent’nın çalışmalarından esinlenerek ele anılmıştır.
Bu sisteminin temel özelliklerinden biri, iki tür graf kullanmasıdır.
Şu anda da kullanılan bir graf olan DataGraph
Bir veri grafın farklı versiyonlarının tarih bilgisini tutan VersionGraph
Bu sistemde, graf veritabanındaki her düğüm ve ilişki TraceElement adlı bir düğüme sahip VersionGraph’te izlenir.Şekil 3’de görüldüğü gibi, bu düğümden, tüm modifikasyonlar
(ekleme, güncelleme, yaratma), graf kaynağının elemanları (düğümleri veya ilişkileri) için
genel olarak sorgulanabilen bir RevisionElements listesinde tutulur.
412
Şekil 3 Version Graf
Şekil 4’deki üç düğüm (a, b, c) ve üç ilişki (r1, r2, r3) izlendiğinde (a) aslında (A) düğümü ile ilgili düğümdür. r1 ise R1 ilişkisinin versiyonunu izleyen Version Graph’dan bir
düğümdür. “Rev.0” tüm elemanların ilk versiyonu olmakla beraber düğüm ya da ilişki olabilir.
Şekil 4 Data Graf
3.
PROBLEM DURUMU
Çalışmada, kötü niyetli kişilerin davranışlarına dikkat edilecektir. Bu tür faaliyetler
önemli derecede finansal kayba yol açtığı bilinmektedir. Bu davranışlar aslında diğerlerinden
farklı olduğu için tespit edilebilir. Dolandırıcılık tespiti genellikle düzenli olmayan bu faaliyetleri tespit etmek için olağanın dışındaki hareketlerin tespitinin bir alt noktası olarak kabul
edilir. Dolandırıcılık verilerinin temelde graf yapıda olduğunu iddia edilmektedir. Bu tür
413
problemlerde, dolandırıcılar gruplar halinde hareket ederek gizli kalmaya çalışırlar.
İşlemlerin sürekli olduğu sistemlerde dolandırıcılık halkası küçük ise dolandırıcılık daha
kolay tespit edilir. Eğer halka büyük ise üyelerin çemberdeki zayıf bağlantıdan dolayı dolandırıcılık tespitinde hata yapılma oranı daha yüksektir. Bu çalışmamızda “fraud rings”e
odaklanacağız.
Tanım 6: (Fraud Rings): G olarak verilen bir grafda, dolandırıcılık halkası altgraf olarak
tanımlanabilir. (F ⊆ G). En az iki düğüme sahip olan alt graf (n1, n2 F), belirli bir zaman
diliminde her iki yönde n1
ve
olarak dolaylı bir şekilde bağlıdır.
Bir dolandırıcılık halkası (fraud rings) n1 ve n2 düğümleri arasındaki bağlantılarda yasadışı
(illegal) hareket eder.
3.1. Use-Case
Bankada yapılan sahtecilik işlemlerininde bireyler bir halka oluşturur, bazı yasal belgeleri
paylaşır ve hesaplar oluşturur. Kredi ve hesaplar kullanılır, ardından teminatsız kredilerle
kademeli olarak birleştirilir. Dolandırıcı çetesi koordineli bir şekilde, tüm kredi limitlerinin
tamamını çekerek ortadan kayboluyor. Bu amaç için, graf veri tabanı araçları kullanılarak
bağlantı analizi ve ayrık veri analizi önerilmiş ve uygulanmıştır.
Şekil 5 Dolandırıcılık veri kümesi
Dolandırıcı çetesini belirlemek için, graf içindeki etiketlerin, tarih bilgisinin ve ilişki yapısının kullanılmasına odaklanmaktadır. Yukarıda gösterildiği gibi, sahtecilik tespiti, verilerin ardışık hallerinde bulunan graf desenlerinin keşfine dayanır. Bu bölümde kullanılan veri
kümesi Şekil 5 ‘deki gibi tanımlanmıştır. Yeşil daireler içine alınmış düğümler dolandırıcıları, kırmızı daire içine alınmış düğümler ise bu insanlar arasındaki bağlantı noktalarını temsil etmektedir.
414
4.
ÇÖZÜM
Bu bölümde, bir grafta dolandırıcılık çetesini tespit etmek için önce standart bir desen
eşleştirme çözümünü tanıtılmaktadır. Bu tür bir çözüm için tüm verilerin mevcut olduğuna
emin olmak zorundayız. Bu problemi çözmek için 3 yol vardır.
Geçmiş bilgileri de modele dahil etmek
Geçmişi tanımlamak için desen (pattern) eşleştirmeleriyle uyumlu genel bir modeli
göz önünde bulundurmak. Mnemosyne modelin nasıl yardımcı olabileceği gösterilerek araştırılmıştır.
Yukarıda bahsi geçen desenler (pattern) yaklaşık bir değer içerdiği için (fuzzy) belir-
sizlik gerektirir. Bu yüzden fuzzy arama algoritmaları konu edilmiştir.
4.1. Desen Eşleştirme Çözümü
Burada karşılaşılan zorluk, veri kümesinde bir halka olup olmadığını belirlemektir. Eğer
bir halka varsa büyüklüğü nedir, mali riski ne kadardır sorularını temsil eder. Classical
solving resolution algoritması Şekil 6’daki gibidir.
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
MATCH
(accountHolder:AccountHolder)-[]->(contactInformation)
WITH contactInformation,
count(accountHolder) AS RingSize
MATCH
(contactInformation)<-[]-(accountHolder),
(accountHolder)-[r:HAS_CREDITCARD|HAS_UNSECUREDLOAN]->
(unsecuredAccount)
WITH collect(DISTINCT accountHolder.UniqueId) AS AccountHolders,
contactInformation, RingSize,
SUM(CASE type(r)
WHEN 'HAS_CREDITCARD' THEN unsecuredAccount.LIMIT
WHEN 'HAS_UNSECUREDLOAN' THEN unsecuredAccount.Balance
ELSE 0
END) AS FinancialRisk
WHERE
RingSize > 1
RETURN
AccountHolders AS FraudRing,
labels(contactInformation) AS ContactType,
RingSize,
round(FinancialRisk) AS FinancialRisk
ORDER BY
FinancialRisk DESC
Şekil 6 Klasik Desen Çözümü
Satır 1 ile 5 arası, ortak bir bilgi parçasına sahip olan tüm hesap sahiplerini bulmaktadır.
Satır 3 halka boyutunu, satır 8 ile 12 arası ise uyarılacak finansal risk değerini hesaplar. Çalışma uygulanmasının sonucu aşağıdaki listede gösterilmiştir. Şekil 9’daki listede, kişilerin
415
bankalara verdikleri iletişim bilgilerini, aynı bankayı kullanan farklı müşterilerinde kullandığı ortaya çıkmıştır. Bu sayede banka müşteriye vereceği kredi onayı ve kredi limiti önceden kısıtlanabilir ya da reddedilebilmektedir. Şekil 7’de klasik desen çözümü sonucu dolandırıcılık halka boyutu ve finansal riski raporlanmıştır.
Dolandıcı Halkası
İletişim Türü
Halka Boyutu
Finansal Risk
[MattSmith, JaneAppleseed, JohnDoe]
[Address]
3
34387
[MattSmith, JaneAppleseed]
[SSN]
2
29387
[JaneAppleseed, JohnDoe]
[PhoneNumber]
2
18046
Şekil 7 Klasik Desen Eşleştirme Sonucu
Bu tür sorgular, NoSQL graf veritabanları üzerinde bir bildirim dili olarak çalışan Cypher
diline dayanır.
4.2. Çözüm Genellemesi
Bu yaklaşımda; sorunların çözümü, “Bazı insanlar bazı bilgileri paylaşır mı?” gibi sorulara cevap vermek gibi genelleştirilebilir. Böyle bir soruyu yanıtlamak için Şekil 8’deki gibi
daha genel bir sorgu yazılabilir.
1
2
3
4
5
6
7
MATCH
WITH
MATCH
WITH
RETURN
(accountHolder:AccountHolder)-[]->(contactInformation)
contactInformation,
count(accountHolder) AS RingSize
(contactInformation)<-[]-(accountHolder)
collect(accountHolder.UniqueId) AS AccountHolders,
contactInformation, RingSize
AccountHolders ,Labels(contactInformation), RingSize
Şekil 8 Bilgilerini Paylaşan Kişilerin Sorgusu
Bu sorgu böyle bir algoritmayı aynı iş alanında olmayan graf sorguları içinde kullanabiliriz
anlamına gelmektedir. Şekil 9’da bilgilerini paylaşan kişiler ve halka boyutu gösterilmiştir.
Şekil 9 Bilgilerini Paylaşan Kişiler ve Kimlikleri
416
4.3. Zamansal Desen Eşleştirme Çözümü
Bu bölümde, daha önceki bölümlerde bahsi geçen Mnemosyne modeline dayanan zamansal sorgular gösterilmiştir.Bölüm 4’de tanımlanan pattern matching (desen eşleştirme), mevcut sigorta / banka verileri üzerinde yapılabileceğini belirtilmişti. Fakat Şekil-10 gösteriyor
ki, tarih bilgisi sistem tarafından yönetilmediyse, dolandırıcılar zaman içinde bilgi oluşturarak, güncelleyerek ve silerek sistemde yine de gizli kalmayı başarabilirler.
Şekil 10 Veri kümesine uygulanan zamansal hile örneği
Bu durumda, yukarıdaki algoritmalar, geçmişi yönetemedikleri için herhangi bir dolandırıcılık halkası tespit edemeyecektir. Organizasyonların dolandırıcıları bulmasına yardımcı
olmak için, tarihi izlerin kaydedilmesi gereklidir. Mnemosyne sistemi kısaca, graf verileri
içinde geçmişin izlenmesi için etkili bir yöntem sunmaktadır. Bir düğümün veya ilişkinin bir
işlem tarafından etkilenmesi durumunda her düğümün veya ilişkinin geçmişini işleyen
VersionGraph adlı başka bir grafta kayıt edilmektedir.VersionGraph'ın iş alanı ne olursa
olsun, geçmişi aynı şekilde yönetmektedir. Mnemosyne sistemi, DataGraph'ın heterojenliğine ragmen aynı şekilde tarihi temsil etmektedir. Örneğin, bir ilişki eklenirse, gelen ve giden düğümler grafikte değiştirilir. Tüm bu işlemler Mnemosyne VersionGraph'da izlenir,
ancak elemanlar arasında bir bağlantı yoktur (performans optimizasyonunu yönetmek için).
417
Sistemde; materyalizasyon, aşağıdaki algoritmadaki gibi verilerdeki herhangi bir değişiklikle
tetiklenir.
Algoritma 1: Değişim Etkilerinin Yansıması
Veri
Sonuç
: VGi: G grafı için VersionGraph girdisi, R
: VGr : VersionGraph sonucu
G revize edilmiş ilişki için
VGr VGi ;
foreach her (Ni − R− > ∗ do) gibi düğüm girdisi Ni G için
VGr içinde ni → r gerçekleşen ilişkiyi oluştur.
foreach her (Ni − R− > ∗ do) düğüm çıktısı No G için
VGr içinde r → no gerçekleşen ilişkiyi oluştur.
Şekil 11’deki gibi birbirine eklenen ilişkileri temsil eden mavi ilişkiler örnek olarak verilmektedir.
Şekil 11 VersionGraph'ta bir işlem tarafından etkilenen öğelerin görünümü
Şekil 12’de potensiyel dolandırıcılık çetesini sistemden alabilmek için geçmişten gelen
tüm bağlantıların nasıl sorgulanacağını gösterir. Ancak, bulunan bu desenlerin net bir şekilde
tanımlanamayacağı bilinmelidir. Çünkü yapılan dolandırıcılığın belirli tarih aralığındaki
yoğunluğu, hareketleri, diğer dolandırıcılıklarla olan arasında tekrarlanma süreleri parametre
olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu sebeple tarih bilgisi kullanılarak tanımlanan belirsiz çözümler bir sonraki bölümde verilmiştir.
418
1
2
3
4
5
MATCH ( TEAH1 : TraceElement ) , ( TEAH2 : TraceElement )
WITH TEAH1 , TEAH2
MATCH p=( TEAH1 ) -[ ∗1 . . 7 ] −(TEAH2 )
WHERE all ( rel IN relationships ( p ) WHERE type ( rel ) <> 'REVISION' )
RETURN TEAH1 , TEAH2 , extract ( rel IN relationships ( p ) | type ( rel ))
Şekil 12 Tarihsel revizyonlardan yararlanma
4.4. Bulanık (Fuzzy) Tarihsel Desen Eşleştirme Çözümü
Birçok durumda, oluşturulan modellere ait parametreler kesin kurallar çerçevesinde tanımlanamaz. Örneğin, bir dolandırıcılık halkasının minimum ve maksimum ölçüsü fuzzy
parametrelerdir (bulanık). Aynı şekilde, dolandırıcıların eylemleri arasındaki bekledikleri
zaman ölçüsü de belirsizdir. Bu nedenle, desen eşleştirme sorgularında bulanık ifadelerin
kullanılması önerilmektedir. Gerçekte bulanık (fuzzy) sorgular, ilişkisel veri tabanlarında ve
NoSql graf veri tabanlarında kapsamlı olarak incelenmiştir. Geçici fuzzy ifadeleri, bulanık
Allen intervalleri (1983 'te James F. Allen tarafından tanıtılan geçici akıl yürütme için bir
hesaplama) ya da kullanıcı tanımlı ifadeler dikkate alınarak tanımlanabilir (Allen, 1983).
Bağlantılarda bulanık desen eşleştirme uygulanabilir. Halkalar, bağlantıları oluşturan yolların uzunluğu ile aynı şekilde karakterize edilebilir. Şekil 13‘te bir yolun uzunluğu bulmak,
Şekil 14‘te halkanın, belirsiz sınırlar içinde nasıl değiştiği gösterilmiş, Şekil 15‘de ise bu
sorguların sonucu gösterilmiştir.
1
2
3
4
5
MATCH ( TEAH1 : TraceElement ) , ( TEAH2 : TraceElement )
WITH TEAH1 , TEAH2
MATCH p=( TEAH1 ) -[ ∗1 . . 7 ] −(TEAH2 )
WHERE all ( rel IN relationships ( p ) WHERE type ( rel ) <> 'REVISION' )
RETURN TEAH1 , TEAH2 , extract ( rel IN relationships ( p ) | type ( rel )) , lenght (p)
Şekil 13 Uzunluktan yararlanma
1
2
3
4
5
MATCH ( TEAH1 : TraceElement ) , ( TEAH2 : TraceElement )
WITH TEAH1 , TEAH2
MATCH p=( TEAH1 ) -[ ∗1 . . 7 ] −(TEAH2 )
WHERE all ( rel IN relationships ( p ) WHERE type ( rel ) <> 'REVISION' )
RETURN TEAH1 , TEAH2 , extract ( rel IN relationships ( p ) | type ( rel )) , fuzzyDist(p)
Şekil 14 Belirsiz Uzunluktaki Bulanık Desen Eşleştirmesi
419
Şekil 15 Mnemosing halkası: Uzunluktan yararlanma
Anlatılan bu çözümün en temel dezavantajı her duruma özel ihtiyaç duyulan yeni bir
fonksiyon geliştirilmesi gerektiğidir. Bunun anlamı, her fuzzy ifadesi için, sabit bir üye
fonksiyon tanımlamaktır. Bu eksiklik her bir dolandırıcılık tespiti için iyileştirmeye ihtiyaç
duymaktadır.
4.4.1. Kuraldışı davranışların belirlenmesinde fuzzy dilinin tanımlanması
Kuraldışı davranışların belirlenmesi için yapılan arama, veriler arasındaki bağlantıları aramak anlamına gelmektedir. Bu arama şeklinin ilişkisel, zamansal ve coğrafi bağlantı
çeşitleri bulunmaktadır.Bu çalışmanın daha önceki bölümlerinde; graf yapısının altında yatan
kuraldışı, şüpheli bağlantıları yakalama hususunda desen eşleştirme sistemleri kullanıldığı
bahsedilmişti. Bu bölümde ise kullanıcıya, kendi alanına ait ifadeleri tanımlayabileceği bir
sistem belirtilecektir.
Tanım 7: (Fuzzy Dili Değişkenleri) Belirsiz kümeler kullanılarak bulanık (fuzzy) diline
ait değişkenler tanımlanabilir. Fuzzy dilindeki bir V değişkeni, V = (X, U, T, MF) olarak
gösterilebilir. X, V’nin bir adıdır; U, V’nin bir alanıdır; T ise U içinde tanımlanmış bir fuzzy
alt kümelerinin bir kümesini göstermektedir; MF ise T içinde tanımlanan her fuzzy alt kümeyi tanımlayan üyelik fonksiyonunu temsil eder.
4.4.2. Kuraldışı davranışların tanımlanmasının gösterimi
Cypher dili, belirsiz (fuzzy) tanımların kullanılma imkan vermemektedir. Eğer bunu
yapmak isterseniz, bu dili genişletmek gerekmektedir. A. Castelltort ve arkadaşları yılında
fuzzy dili ile eşleşen graf deseni ile ilgili çalışmalar yapmıştır (Castelltort & Laurent, 2014).
Cypher fuzzy, kullanıcıya bulanık (fuzzy) dil ifadelerinin kullanabilmesine olanak sağlayan
cypher dilinin bir uzantısıdır. Şekil 16’da verilen örnekte, TEAH1 ve TEAH2 olarak tanım420
lanan düğümleri ve bu düğümlerin bağlantısına en yüksek puanı (HEAD) veren ilişki geriye
döndürülür. TEAH1 ve TEAH2 bir “p” (Satır 3) ile bağlanmışlardır. Bu sayede, fuzzyLT
fonksiyonu kullanılarak bulanık (fuzzy) değişken derinliğinin her bir ifadesi için üyelik
fonksiyonunu açıklar. Üyelik derecesi 0.7’den (Satır 6) büyükse, Şekil 17’de aynı sonucu
döndürmektedir. “0.7” değerinin seçilmesin sebebi konu ile ilgisi olmayan sonuçları engellemek içindir.
1
2
3
4
5
6
MATCH ( TEAH1 : TraceElement ) , ( TEAH2 : TraceElement )
WİTH TEAH1 , TEAH2
MATCH p=( TEAH1 ) -[ ∗1 . . 7 ] −(TEAH2 )
WHERE all ( rel IN relationships ( p ) where type ( rel ) <> ’REVISION ’ )
RETURN TEAH1 , TEAH2 , extract ( rel IN relationships ( p ) | type ( rel ) ) , head ( fuzzyLT(
"/tmp / depth . fl" , size ( p ) ) )
Şekil 16 Bulanık dile ait ifadelerle belirsiz uzunluktaki bulanık desen eşleştirme
1
2
3
4
5
6
7
MATCH ( TEAH1 : TraceElement ) , ( TEAH2 : TraceElement )
WITH TEAH1 , TEAH2
MATCH p=( TEAH1 ) -[ ∗1 . . 7 ] −(TEAH2 )
WITH p , head ( fuzzyLT ( " / tmp / distance . fl" , size ( p ) ) ) as dist
WHERE all ( rel IN relationships ( p ) where type ( rel ) <> ’REVISION ’ )
AND dist . degree > 0 . 7
return TEAH1 , TEAH2 , extract ( rel IN relationships ( p ) | type ( rel ) ) ,
Şekil 17 Bulanık dil ifadelerinde belirli bir derece ile, belirsiz uzunluktaki bir bulanık desen eşleştirme
Desen eşleştirmeyi, bulanık desen eşleştirmesine genişletme girişimi, ilişki zincirini ve
derinlik eşleşmesini dikkate almak demektir. A düğümü, 2 derinlikte, bir b nesnesine bağlıysa, model (a)-[∗2]>(b) olarak yazılır. Aradaki derinliği dikkate almadan a ve b arasındaki
bir bağlantı aranırsa, o zaman (a)-()->(b) yazılıdır. Burada, derinliğin kesin olarak açıklanamadığı genişletilmiş modelleri tanımlamak için bulanık tanımlayıcılar devreye girmiştir. Bu
yaklaşımda, bulanık ve geçmişe ait desen eşleşme anlatılmıştır. Bu sebeple dolandırıcı halkasının tespiti için bulanık ve tarihsel desen eşleşme kullanımının uygunluğu ele alınmıştır.
Çünkü dolandırıcılık halkasının minimum ve maksimum ölçüsü olan hops belirsizdir. Aynı
şekilde, dolandırıcıların eylemleri arasındaki bekledikleri zaman ölçüsü de belirsizdir. Bu
nedenle, desen eşleştirme sorgularında yukarıda bahsedilen bulanık ifadelerin kullanılması
önerilmektedir.
5.
SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
Algoritmalar, sürekli akan işlenmiş veriler üzerinde özellikle banka ve finans sahteciliği
ile uğraşmak için yoğun bir şekilde ele alınmıştır. Dolandırıcılık, insanlar tarafından yapıldığından, genellikle karakteristiklerinin net bir şekilde tanımlanması zordur. Bu nedenle, pek
çok çalışma, basit bir hesaplamayı, kesin olmayan ve belirsiz bir gösterimi ele almıştır. Bu
421
konuda bulanık sinir ağları modelinden genetik algoritmaya kadar birçok algoritma size yardımcı olabilecektir.
Graf tabanlı verilerle ilgili olarak, daha yüksek bir karmaşıklık olduğundan, daha yüksek
düzeyde bir saptama tespit edilmiştir.
Bu çalışmada, özellikle “property graph”’ın birbirleriyle etkileşimine odaklanarak dolandırıcılık davranışlarını saptamaya nasıl yardımcı olabileceği belirtilmiştir. Büyük graf tabanlı
veri kümeleriyle başa çıkmak için yararlı bir çerçeve sunan NoSQL graf veri tabanlarına
odaklanılmıştır. Dolandırıcılık tespiti için NoSQL graf sorgularına yer verilmiştir. Karmaşık
vakaları daha iyi ele almak ve çözmek için Domain Specific Language tanıltılmıştır.
NoSQL graf veri tabanlarının kullanımı çalışmalarımızın temel unsurlarından biri olmuştur. Özellikle, graf verilerinin ardışık versiyonlarının gösterilmesi, sahtekârlığı temsil
eden ardışık işlem zincirlerini daha iyi yakalayabildiği gösterilmiştir.
“Classical solving resolution” olarak adlandırılan çözüm yöntemi cypher dilini bize sunduğu sorguları kullanarak oluşturulmuştur. Ddğişkenler Neo4j’ye işlenmiş; müşterilerin
birbirleriyle olan ilişkileri ve şüpheli bağlantıları “property graph” ile oldukça basit bir şekilde resmedilmiştir. Klasik analiz araçlarının bulmakta zorluk çektiği bu ilişki graf yapıları
sayesinde hızlıca çözümlenmiştir. “Classical solving resolution”’ yönteminin zayıf olduğu
nokta nesneler arasındaki zamansal ilişkileri somutlayabilmektir.
Nesneler arasındaki zamansal ilişkileri somutlayabilmek için Mnemosyne sistemi kullanılmıştır. Bu bize, dolandırıcılık halkalarını gösterebilmek için graf üzerinde tarihsel desen
eşleştirmesini doğrudan uygulayabilmemize izin vermiştir. Çünkü dolandırıcılar bilgilerini
oluşturabilir, kasıtlı bir şekilde güncelleyebilir, silebilir ve sistemde yine de gizli kalmayı
başarabilirler. Mnemosyne sistemi sayesinde graf veritabanındaki her düğüm ve ilişki
TraceElement adlı bir düğüme sahip VersionGraph’te izlenmektedir. Bu sayede, dolandırıcılık halkasının geçmiş şüpheli hareket ve bağlantı bilgileri elde edilmektedir. Mnemosyne
sistemin zayıf olduğu nokta ise yapılan dolandırıcılığın belirli tarih aralığındaki yoğunluk,
hareket ve diğer dolandırıcılıklarla olan arasında tekrarlanma süresi gibi parametreleri işlem
yaparken değerlendirmemesidir.
Gerçek yaşamda, modellere ait değişkenler keskin kurallar çerçevesinde tanımlanmaz.
Dolandırıcılık halkasının minumum ve maksimum değişkenleri, fiili gerçekleştiren suçluların zaman ölçüsü de belirsizdir. Bu nedenle, desen eşleştirme sorgularında Fuzzy Tarihsel
Desen Eşleme Çözümü kullanılması önerilmiştir. Fakat bu sistem şu anda gelişmekle beraber, diğer çözüm yöntemleri gibi belirli bir olgunluğa gelmemiştir. Fuzzy Tarihsel Desen
422
Eşleme Çözümü’nün dezavantajı ise her duruma özel sorgu yazılmasıdır. Yani diğer çözüm
yöntemleri gibi soruları genelleyici bir kapsamda yazılamamaktadır.
Daha ileri çalışmalar, bu çalışmanın katkısıyla beraber özellikle devamlı akan veriler üzerinde, uyarı sistemlerine entegre etmeyi amaçlamaktadır. Örneğin, “toplama-yayılma-yeniden düzenleme” dinamikleri gibi belirli davranışları olan organize suç veya terörist halkalar
için takip sistemleri kurmak mümkün olacaktır. Bu tür zincirler, yasadışı faaliyetler için bir
araya gelmesi ve daha sonra bir iç ya da dış tehditle yüzleşmek için dağıldıkları zaman ortaya çıkar. Böyle bir sistem, önlemek için erken için kullanılabilir.Bütün bu çalışmalar için,
veri ve çözümün hacmi ve karmaşıklığı mevcut uygulamanın sınırlarını zorlayabilir. Bu nedenle, bellekte graf işleme sistemlerinin kullanımını araştırmayı amaçlanmaktadır.
KAYNAKÇA
[1]
[2]
[3]
[4]
[5]
[6]
[7]
[8]
[9]
[10]
[11]
[12]
[13]
[14]
[15]
[16]
[17]
A. Abdallah, A. Maarof ve A. Zainal, «Review Fraud detection system : A survey,» Stat Journal of
Network and Computer Applications, p. 90–113, 2016.
pwc.com, «2016 Global Economic Crime Survey,» 2016.
C.-T. L. S. S. Y. Kou, «Survey of fraud detection techniques,» %1 içinde International Conference on
Networking, Sensing and Control, Taipei, Taiwan, 2004.
S. S. A. K. M. V. Vatsa, «A Game-Theoretic Approach to Credit Card Fraud Detection,» Kolkata, India,
2005.
C. L. T. R. K. D. Ş. B. Hoogs, «A genetic algorithm approach to detecting temporal patterns indicative of
financial statement fraud,» no. 15(1-2):41-56, 2007.
W. B. S. X. Wu, «Combatting financial fraud: a coevolutionary anomaly detection approach,» Atlanta,
2008.
C. Holton, «Identifying disgruntled employee systems fraud risk through text mining: A simple solution
for a multi-billion dollar problem,» no. 46(4):853-864, 2009.
K. Aral, Veri madenciliği teknikleri ile reçete usulsüzlüklerinin tespiti, Ankara: İhsan Doğramacı Bilkent
Üniversitesi, 2009.
H. A. G. K. P. P. M. Cecchini, «Detecting Management Fraud in Public Companies,» cilt 56, no. 7, p.
146–1160, 2010.
E. Duman ve M. H. Ozçelik, «Detecting credit card fraud by genetic algorithm and scatter search,» Expert
Systems with Applications, pp. 13057-13063, 2011.
P. Ravisankar, V. Ravi, G. R. Rao ve I. Bose, «Detection of financial statement fraud and feature selection
using data mining techniques,» Decision Support Systems, pp. 491-500, 2011.
E. W. T. Ngai, Y. Hu, Y. H. Wong, Y. Chen ve X. Sun, « The application of data mining techniques in
financial fraud detection: A classification framework and an academic review of literature,» Decision
Support Systems, pp. 559-569, 2011.
D. Olszewski, «Fraud detection using self-organizing map visualizing the user profiles,» pp. 324-334,
2014.
B. Baesens ve V. V. Vlasselaer, «GOTCHA! Network-Based Fraud Detection for Social Security Fraud,»
Management Science, p. 63(9), 2016.
I. Robinson, J. Webber ve E. Eifrem, Graph Databases, 2nd Edition, O'Reilly Media, 2015.
A. Castelltort ve A. Laurent, «Fuzzy Queries over NoSQL Graph Databases: Perspectives for Extending
the Cypher Language,» %1 içinde 15th International Conference on Processing and Management of
Uncertainty in Knowledge-Based Systems, Montpellier, 2014.
J. F. Allen, «Maintaining knowledge about temporal intervals,» no. 26, pp. 832-843 , 1983.
423
424
Industry 4.0 Transformation Drivers for Turkey
Alper Camcı
Management Engineering Department Bahçeşehir University
Beşiktaş, Istanbul, 34353, Turkey
alper.camci@eng.bau.edu.tr
ABSTRACT
The last decade witnessed the birth and the rapid proliferation of the terms, digital transformation
and Industry 4.0, referring the revolutionary changes in technology areas that will affect the whole
societies and businesses. Originated in Germany, Industry 4.0 envisions an integrated business
environment and supply chains, where key technologies enable the organizations to respond any
customer request promptly no matter what the quantity is. Some of the technologies that enable this
revolution are sensors, IOT, big data analytics, AI and cloud computing. At this critical juncture
governments and organizations must understand the critical nature of the upcoming change and
position themselves so that they will not lag behind the competition. Drivers in economy are factors
that make a particular phenomenon to develop and progress. The purpose of this paper is to explore
the drivers of Industry 4.0 transformation in Turkey in order to help the decision makers to develop
strategies to adapt the new environment through a literature research.
Keywords: Industry 4.0, digitalization, business drivers.
425
INTRODUCTION
Up until the new millennium, the world had gone through three industrial revolutions to
date in modern era [1]. Starting from late 18th century the three industrial revolutions took
place in stages until late 20th century and caused great transformations in technology, culture
and society [1]. Industrial revolutions are usually based on the knowledge and technology
accumulated in the previous eras. An industrial revolution is a concurrence of several disruptive innovations in energy, manufacturing processes and products, whose combined effects extend far beyond what a single innovation would have created by itself.
The first industrial revolution started in England with the advent of mechanization with
water power and later steam power to drive the machines in textiles industry. This revolution
made the United Kingdom the first superpower of modern age. The productivity gains because of the technological change rendered the tradition manual labor based textile industries
across the globe obsolete, further driving the need for transformation for all countries. First
time in human history, societies began to transform from agrarian to industrial and capitalist
economy which was driven by the investments of private citizens whose primary goal was to
get the highest return of their investments was born. During the initial phase UK has guarded
its technological knowledge in order to stay supreme in world stage, but as the other nations
began to see they were lagging, the eventual technology transfer proliferated the industrial
revolution first in Western Europe and United States, and later to Russia and Japan. On the
other hand two other traditional world powers Ottoman Empire and China became technologically backward and ultimately markets for the growing industrial nations.
During the second industrial revolution starting around the turn of the 19th century, the
energy source for industrial production shifted from steam to electric and the driving technologies were chemical, petroleum, automotive and aerospace technologies. In production,
the batch production method of the first industrial revolution gave way to assembly line mass
production. This period witnessed two world wars and another cold war between capitalist
and communist spheres of influence. The leading country of this era is United States, followed by Germany, UK, Japan and Soviet Union. Most of the production was localized in
developed nations with only limited technology transfer to developing nations. The production was mostly manual with very limited automation [2].
Third Industrial Revolution started mainly as a result of the development of the programmable logical controllers (PLCs) which were the culmination of electronics, information and communication technologies than enabled increasing automation levels in production after the Second World War. 1970s-80s and can be defined by the automation of pro-
426
duction and globalization of communications, transportation, trade and industry. First time in
human history international trade become truly global with production locations spread
around the world. This period also witnessed the re-emergence of first Japan, later China as
the new manufacturing powerhouses. Global supply chains and the success of Japanese
manufacturing methods forced other manufacturers to adapt quality and lean management
approaches. Further developments in the fields of computer and internet technologies actually prepared the stage for the next industrial revolution.
Aligning the industrial revolutions with Kontradieff waves, which are long term economic cycles first theorized by Soviet economist Nikolai D. Kondratieff, [1] posits that humanity is at the beginning of the fourth industrial revolution. Table 1 shows the dates corresponding to previous and current industrial revolutions and the main driving technologies
associated with them [1].
Since its first manifestation at the at the industrial fair in Hannover, Germany in April
2011, the 4th Industrial Revolution or Industry 4.0 has become one of the main themes of
academic discussion across a wide spectrum of disciplines [3]. The main theme of the fourth
industrial revolution is the connectivity of systems and components (human to human, human to machine or machine to machine) within a supply chain sharing digitized data and
information using cyber physical systems, internet of things (IoT) and internet of services
(IoS) [4]. The purpose of such a connected system is to respond to customer requests (primary data point) quickly and in a cost effective manner irrespective of the size of the order,
thus staying profitable even with a lot size of one [5].
The main technologies that that enable the transformation are:
Big data and analytics
Autonomous robots
Simulation
Horizontal and vertical system integration
The industrial internet of things
Cybersecurity
The cloud
Additive manufacturing
According to Xu et al. [6] the Industry 4.0 transformations not only require new information and communications technologies but also new business models and processes at intraand inter-organizational levels.
427
This paper explores the drivers of industry 4.0 transformation within the context of Turkish manufacturing firms. Firstly the drivers of İndustry 4.0 in general sense will be explored
and then the country specific drivers will be identified.
INDUSTRY 4.0 FORCES
According to Harrington [7], companies cannot control outside forces, instead they
should define their key business drivers. By this token, business drivers are defined as entities and functions that have major impact on the performance of the organization and can be
controlled and modified [7] The business drivers are the key areas that the management
should control in order to survive in a particular environment. A closest analogy is the sail
ship, where the crew cannot control the wind, they steer the ship through adjusting and controlling the sail and rudder which are the key drivers for the ship system. Similarly in order
to understand the key drivers for Industry 4.0 transformation, the first step should be to understand the key outside forces acting on the organizations in this environment.
Di Stefano et al [8] conclude that there are two forces acting together for innovation;
technology push and market or demand pull. While science and technology act as the source
of technological innovations, without demand, it is hard to put those innovations into the
right economic and institutional context. Similarly Lasi et al. [9] classifies the forces acting
on the organizations during fourth industrial revolution as application pull and technology
push. Application pull forces stem from the market environment organizations have to operate and the technology push forces arise from the technological innovations that were hearth
of the fourth industrial revolution. In this article, these main forces will be called market pull
and technology push forces.
Some important market pull forces in the literature related to industry 4.0 are [9]:
Short development periods (time to market): Diversified sales channels and connectivity
enabled customers expect shorter life cycles for products. This forces companies to develop and market new products faster than before, otherwise faster competitors will take
over the market share. These shorter development periods even change the overall structure of global production system. Instead of choosing suppliers in far off, cheap labor
countries the companies look for them in their vicinity sometimes reversing the trend of
globalization. This phenomenon is called nearshoring.
Individualization on demand: Similar to short development periods, today’s buyer’s market leads to an increasing individualization of products no matter what the customer’s requirements are.
Higher flexibility and agility in production: In this environment companies should be able
428
to deliver any order no matter how small the order size is, theoretically, companies which
can handle production runs with batch size of single unit flexibly and economically will
survive in Industry 4.0 environments.
In addition to these pull and push forces, there is another category of forces of change
coming from the demographics in societies [10]. Longer lives, growth of younger and
older populations, and greater diversity
Technology push triggers are [9]:
Increasing automation and AI: It has been couple of decades since first industrial robots
have been used. In an Industry 4.0 environment the automation and robotics will proliferate even further and will be augmented by Artificial Intelligence (AI), that will enable the
robots to collaborate and further reduce the need for manpower in production leading to
what is called the dark factory.
Digitalization, data and networking: Sensor technologies and increased connectivity enable the data to be captured real time and shared through the networks.
In addition to these pull and push forces, there is another category of forces of change
coming from the changes in demographics in societies (Deloitte, 2017), these changes are
longer lives, growth of younger and older populations, immigration and greater diversity.
INDUSTRY 4.0 DRIVERS
In order to survive the forces of Industry 4.0 environment there are key drivers that organizations need to excel at.
Drivers for Organization, Strategy, Human Resources:
In this environment the organizations should adapt reduced levels of hierarchy with lean
principles ingrained in the organization’s culture [9].
The Industry 4.0 transformation is a strategic orientation affecting all organization. In this
respect, the mission and vision documents of the company should be established accordingly, detailed strategies should be determined and road maps should be drawn.
The most important requirement to implement these strategies and road maps are a
competent workforce and organizational structure that adapts to change. In this process,
the human resource plans to develop a workforce who are process-oriented and are competent in project-based teamwork should be developed.
429
Drivers for Integration with Suppliers and Customers
One of the ultimate goals of Industry 4.0 transformation is to integrate companies with
supply-oriented systems in both the supply and customer side of the supply chain. As a
result of this integration, supply chain visibility and data sharing for both the company
and supplier side will be theoretically unlimited. On the company side, the acquisition
management will be able to be tracked instantly through data-driven systems.
As with supplier relationships, companies should integrate with data-driven systems on
the customer side, and supply chain visibility and data sharing must be theoretically
unlimited. On the company side, sales channels will be integrated within itself and the
company will be able to provide services to its customers through common systems from
each channel.
Drivers for Process Management
Logistics Processes: Each defined product unit included in procurement, internal and
distribution logistics processes should be able to be monitored at all stages of logistics
processes. The product locations in internal logistics should be specified in detail and
stock addresses should be determined in the finest detail and the stock should be controlled instantly with automatic systems. These are at the beginning of the conditions for
the operation of automatic stock systems which will be formed as a result of future conversion. The main purpose of the Industry 4.0 environment is to work with zero inventory. But in order to achieve this final goal, it is necessary to reach very low levels of errors in storage and transportation.
Production Processes: In today’s business, the most critical data is the data about the end
customer and conversion of customer data into production plans and the real-time monitoring of these data-driven systems is one of the most important requirements of the Industry 4.0 change. Another ultimate goal of Industry 4.0 production systems is that the
order lot sizes of one (1) product. Therefore, production processes need to be flexible production systems that can be self-structured. The defined products in the production process should be able to be monitored full-time automatically at every stage of the process
and the equipment data contained in the process should be collected in a full-time and
automatic manner. In the advanced stages of Industry 4.0 conversion robots and smart
devices must communicate with each other via data-driven networks and ultimately no
operator intervention is required. Manufacturing processes should also be kept constant
430
under real-time monitoring like all other processes, and should be stable, reliable and
predictable.
Drivers of Technology Management
Infrastructure: The infrastructure is a crucial factor in ensuring the interactions required
by Industry 4.0 environment. Company activities should be monitored on the infrastructure and full-time data should be collected and analysed. This should be done to ensure
the security of cyber and internal data.
Smart Products: One of the requirements of Industry 4.0 is the emergence of smart products. Smart products are products that are equipped with ICT (information and communication technologies). These products must be identifiable, collect data and communicate
with integrated systems. Such products should be products that companies are planning to
offer to their customers as their maturity levels in Industry 4.0 begins to rise.
Industry 4.0 Technology Competence: The Industry 4.0 revolution predicts the use of
specific technologies at advanced levels. The most basic of these technologies are sensor
technology, simulation, virtual reality, cloud computing, robotics and automation systems, big data, augmented reality, 3D printer, the internet of things (IOT), and machine
learning or artificial intelligence. The level of integration of these technologies will have
a significant impact on the level of maturity.
Industry 4.0 Drivers and Turkey
Turkey is in a unique position in terms of Industry 4.0 transformation. Even though
placed lower in the rankings for readiness for Industry 4.0, Turkey’s proximity to Major
European markets where the Industry 4.0 transformation is already underway, is a great asset
for future trade relationships. If they can utilize this advantage by paying attention to the
drivers mentioned above, the Turkish companies can emerge as new world leaders in this
new industrial revolution.
431
REFERENCES
[1]
Vilenius, M. 2014. Leadership in the sixth wave—excursions into the new paradigm of the Kondratieff
cycle 2010–2050. European Journal of Futures Research, 2(36).
[2] Smith, R.F. 2007. Business Process Management and the Balanced Scorecard: using processes as strategic
drivers, J Hoboken, New Jersey, John Wiley & Sons, Inc.
[3] Mosconi, F. (2015). The new European industrial policy: Global competitiveness and the manufacturing
renaissance. London, UK: Routledge.
[4] Roblek, V., Mesko, M., & Krapez, A. 2016. A Complex View of Industry 4.0. SAGE Open, 6(2).
[5] Brettel, M., Friederichsen, N., Keller, M., & Rosenberg, M. 2014. How virtualization, decentralization and
network building change the manufacturing landscape: An industry 4.0 perspective. International Journal of
Mechanical. Industrial Science and Engineering, 8(1), 37–44.
[6] Xu, L. D., Xu, E. L., & Li, L. 2018. Industry 4.0: State of the art and future trends. International Journal of
Production Research, 56(8), 1–22
[7] Harrington, H.J. 2006. Change Management Excellence: The Art of Excelling in Change Management,
Paton Press LLC, Chico, California
[8] Di Stefano, Giada & Gambardella, Alfonso & Verona, Gianmario, 2012. Technology push and demand
pull perspectives in innovation studies: Current findings and future research directions, Research Policy,
Elsevier, vol. 41(8), pages 1283-1295.
[9] Lasi, H., Fettke, P., Kemper, H. G., Feld, T., & Hoffmann, M. 2014. Industry 4.0. Business & Information
Systems Engineering, 6(4), 239–242
[10] Deloitte. 2017. Forces of change: The Future of Work, A Deloitte series on Future of Work. Retrieved
April 1, 2019 from the World Wide Web: https://www2.deloitte.com/tr/en/pages/consumer-industrialproducts/articles/forces-of-change-industry-40.html
432
Multicultural Social Innovation Perception
Ezgi YILDIRIM SAATÇİ, Ceyda OVACI
Department of Business Administration, Okan University
Tuzla Campus, Akfırat, Tuzla / İstanbul
ezgi.saatci@okan.edu.tr, ceyda.ovaci@okan.edu.tr
Abstract:
Social innovation is one of the complex phenomena in today’s world. The result of social
innovation diffuses around the world and cause a social movement. Moreover, it is crucial for
societies to cope with social problems generated by themselves and expand their knowledge to how to
create sustainable innovations. However, there is a lack attention how individuals evaluate culture is
an important factor on depiction of social innovation.
In this perspective, the purpose of the study is to shed light to social innovation perception of
young entrepreneurs from different cultures. The main question to be explored in this study is whether
the prevalence of societal awareness vary systematically across different cultures within a context of
four different countries.
Key Words: Social Innovation, Culture, Social Entrepreneurship, Social Problems, Social Entreprise
433
1.INTRODUCTION
The terms social innovator and social innovation were used first in the literature on social
change in the 1960s and 1970s. Even though there are few social enterprises throughout
history, it is relatively new and popular concept [1] [2] [3] [4].
Social innovation refers to creating innovative solutions to solve a social problem or meet
a social need by collaborating with organizations that focus on social issues to diffuse [5].
Social innovation is a tool for solving complex social- enviromental problems of societys. To
make world a better place innovation become curical as s tool when it comes to think and
act together from the starting point of problems till the sum up with a sustainable solution.
Despite there is not an agreed defination of social innovation; it is explained as listed
above;
Philips, Deiglmeir and Miller [6] define social innovation as: “a novel solution to a social
problem that is more effective, efficient, or just than existing solutions and for which the
value created accrues primarily to society as a whole rather than private individuals”.
Pol and Wille explain [7] “a social innovation if the implied new idea has the potential
to improve either the quality or the quantity of life “.
The concept of innovation has evolved in different fields since Schumpeter argued
innovation as an economic lever for companies. However, it is argued that innovation is not
just an economic mechanism or process, it has a social dimension that is spreaded by around
to world. Innovation is related to generating creavite ideas to solve a problem or improve
something. In business context innovation serve the purpose of being different in the market
and turning it into profit. As comparied with the business innovation the intended result of
social innovation is not gaining profit or competition advantage with commercial success.
Social innovation purpose is to bring social change. While business innovation focus on
market and consumer needs, social innovation’s main drivers are unmet human and society’s
desired needs [7].
The growing interest in social change brought some new terms (“social entreprise”,
“social entrepreneurship” and “ social finance” ) that are used interchangeably with social
innovation, however each terms refers to different concepts. Social entreprise are generally
profit-oriented private companies that offers product or services to satisfy social needs. On
the other hand, social entrepreneurship creates social values and outcomes for public good.
Social entrepenurship focuses on human welfare enhancement instead of sharehoulders
wealth. Social entrepreneurs use innovation to cause a change in social equilibrium [8] [12]
434
The differences between terms are explained by Phills et all as :“Unlike the terms social
entrepreneurship and social enterprise, social innovation transcends sectors, levels of
analysis, and methods to discover the processes – the strategies, tactics, and theories of
change – that produce lasting impact.” [9].
Figure 1: Social Innovation System
Source: [10].
As it seen from the figure, social innovation is a holistic approach that contains many different organizational and institutional structures. As a whole, social enterprise and entrepreneurs are about finding out new innovative opportunities to solve problems.
Social innovation increases its impact on nations regulations and norms. Many countries
around the world encourage individuals, social organizations to be a source of social innovation process and create a social market. For instance, EU single market model is based on
“highly competitive social market economy”. This means an open economy which creates
space for pluralism of business models to develop and grow. Social economy in Europe engages over 14.5 million paid employees, equivalent to about 6.5% of the working population
of EU-27 (EU Commission, Social Europe Guide Vol. 4, 2013).
EU also gives social innovation importance in parallel with Europe 2020 Strategy. The
European Commission has adopted Social Business Initiative action plan as part of a pack435
age of measures entitled the Responsible Business Initiative on 25 October 2011. The Commission proposed several priority measures, split into 3 groups: Improving 1) the access to
funding for social businesses 2) the visibility of social businesses 3) the legal environment of
social businesses.
Due to lack of access to additional fund mechanisms because of lack of knowledge, it is
hard for new entrepreneurs to establish a new social business as well as increasing capacity
of existing enterprises. A tailor made methodology will allow entrepreneurs to aware and
make them competent to benefit from the opportunities EU and other sources provide [11].
2.BACKGROUND
Based on above mentioned conditions, Young Social Enterprises with Young
Entrepreneurs (YoSE) project - a EU research project conducted between 2015-2018- has
been initated. It has capitalized nine intellectual outputs with training needs analysis of
target group - young people between age of 18-30 who would like to become social
entrepreneurs/innovators and enhance their capacity on the subject- and non formal
methodology integrated to them to compansate the needs with in 4 countries by 6 partner
organizations.
Overall objective of the project was to contribute development of new social enterprises/innovators and increasing institutional and financial capacity of the existing social
enterprises by analyzing the needs and raising awareness among different institutions at different levels.
Project purposes were;
Giving support to new social enterprises/innovators by developing self-learning and
teaching/training materials for trainers/mentors.
Increasing institutional & management capacity of existing social enterprises/innovators
by providing access free materials via digital platforms.
Increasing financial capacity of existing social enterprises/innovators by facilitating
access to external fund mechanisms via databases and learning/teaching/training
materials.
Raising awareness on social enterprises/innovators by various activities (dissemination,
training, valorisation, exploitation, multiplier events, promotion etc.).
Building capacity and creating network among partners from different countries and
organizations with different set of skills, capacity and cultures in the context of social
innovation.
436
The research part of the project designed to understand participant beliefs on the different
perception of social innovation due to cultural background. In this paper the answers of participant are analysed.
3.RESEARCH METHOD AND ANALYSIS
In this paper, the perception of young people on social innovation is analysed. Participant
asked an open-ended question to reach understanding of social innovation concept in different nations.
3.1.Participants and Data Collection
Out of 626 collected questionnaires, 608 of them turned complete, therefore constituting
the sample size. For the analysis, SPSS 21 is used.
Demographic factors – age, gender, study, educational level, country, past job experience
and past job duration are presented in next Figures:
Table 1: Demographic Statistic of Project
N
Age
Gender Study
Education
Level
Country
Past Job
Past Job
Experience Duration
Valid
603
606
602
608
606
569
Missing
5
2
183
6
24.5804 1.4604 3.3435 3.2193
0
1.8766
2
2.0924
39
2.7118
Mean
425
Source: Own Draft
Figure 1: Age
Figure 2: Country
437
Figure 3: Past Job Experience
Figure 4: Education Level
Among other quantitative scales applie”d, the subject of this paper related open ended
question of
“Do you believe that Social Entrepreneurship/Innovation concepts depict differences
across different cultures? If so, how the discrepancies can be managed?” has been asked.
Out of 603 participants, valid answers for this question yield 426. Out of 426 respondents
only 3 of them replied as negative indicating a negligence on multi-cultural perspective of
the concept.
Majority of the sample expressed their thought in 26,422 words that has been analyzed
and preented in word cloud as follow:
Figure 6: Word Map of Respondents
Some respondents related quotes also support the word cloud map;
438
Respondent 412:
“I believe that this concept can erase certain inequalities - strengthen disadvantaged
groups. But I don’t dare to say that it depict them”.
Respondent 56:
“Yes, it depicts but not the differences across different cultures but rather the differences
in respect to the level of society development? It is obvious the more the society is developed
the more it fall away from surrounding happening. (Simply said, it ceasing their problem, so
they stop actively search for information).”
Respondent 210:
“I think it is needed to start up new activities which would objectively and rationally refer to those deficiencies, social and global problems. I would probably start in this way.”
Respondent 101:
“Social entrepreneurship differs according to the culture. If a person grows under pressure, this can make him/her passive.”
DISCUSSION AND CONCLUSION
In this study it is aimed to understand if there is a difference in the perception of social
innovation in different cultures. As word cloud indicates culture has been indicated most,
followed by social and problem as crucial for the innovation. Since innovation requires creativity that is supported by the political, legal, social, economic and technological environmental fit, countries and country-based specifics; it is quite understandable to frame the culture and country within that framework.
Overall the answers indicated that society’s responds to social problem can be different
due to culture and level of development.
It should be believed social problems are not
country- based problem. However, there is still lack of understanding solution providers
should be co-create to make a social change all around the world as all problems are worldwide problems.
439
REFERENCES
[1]
Chell, E. (2007). Social enterprise and entrepreneurship: Towards a convergent theory of the
entrepreneurial process. International Small Business Journal, 25, 5-26.
[2] [8] [9]. Philips, W., Lee, H., Abby, G., O’Regan, N., James, P. (2015). Social Innovation and Social
Entrepreneurship: A Systematic Review. Group & Organization Management, 40(3), 428-461.
[3] Nicholls, A. (2010). The Legitimacy of Social Entrepreneurship: Reflexive Isomorphism in a PreParadigmatic Field. Entrepreneurship Theory & Practice. July, 611-633.
[4] Ville, S. and Pol, E. (2008). Social Innovation: Buzz Word or Enduring Term? Working Paper 08-09,
Department of Economics, University of Wollongong.
[5] Mulgan, G. (2006) The Process of Social Innovation. Innov. 1, 145–162.
[6] Cajaiba- Santana, G. (2014). Social Innovation: Moving the field forward: A Conceptual Framework.
Technological Forecasting & Social Change, 82,42-51.
[7] Phills, J. A., Deiglmeier, K., & Miller, D. T. (2008). Rediscovering social innovation. Stanford Social
Innovation Review, 6, 34-43.
[10] Westley, F. and Antadze N. (2010).Making a Difference: Strategies for Scaling Social Innovation for
Greater Impact. The Innovation Journal: The Public Sector Innovation Journal, 15(2).
[11] Moulaert, F., Martinelli, F. and Swyngedouw (2007). Introduction: Social Innovation and Governance in
European Cities Urban Development Between Path Dependency and Radical Innovation. European urban
and Regional Studies, 14(3). 195-209.
[12] Martin, R. L. and Osberg, S. 2007. Social Entrepreneurship: The Case for Definition. Stanford Social
Innovation Review, 5(2), 28–39.
440
The Relationship Between Employment and E-Commerce: An Examination of
Turkey
Melis Gizem ÖZTÜRK1 , İrem YALKI BERKER2
1
Okan University/ International Logistics and Transportation
2
Okan University/ International Trade
melis.ozturk@okan.edu.tr, irem.yalki@okan.edu.tr
ABSTRACT
High-productivity digital companies are expanding across the world. E-commerce moves formerly
non-market activities into paid work in order to increase convenience and allow consumers to use that
time for other, more pleasurable activities. Therefore, e-commerce is more appealing for the customers and gains importance. This counter-intuitive outcome creates new employment opportunities by ecommerce operates new job definitions. The industrial superstar companies of the 20th century
showed how it is possible to have productivity growth, wage gains and job growth at the same time.
Now there is a possibility for e-commerce to show the same trend. This paper aims to explain the
relationship between e-commerce activities and employment which the relationship is a crucial factor
in terms of sustainability. For this purpose, e-commerce in world is examined and then top seven
Turkish e-commerce companies are examined. The relationship between the e-commerce companies
and their opportunities to new employment offer is defined and explained.
Keywords: e-commerce, employment, sustainability
441
1. Introduction
Electronic commerce has emerged as a part of the technological developments that have
been experienced since the 2000s and facilitates the communication of information, along
with the tendency of trade liberalization all over the world. Organizations that add to their
traditional marketing methods, Internet facilities, have begun to go beyond selling to just a
certain audience, and have the opportunity to establish global e-commerce links that increase
productivity and creativity. In the past, many companies were trying to reach their potential
customers by using tools such as television, newspapers and radio.
E-commerce, which has grown more than 10 times over the last 10 years in the world,
which will continue to grow rapidly in the near future, has numerous benefits to trade and
consumers. The world's largest trading area, electronic commerce, is growing very fast in the
world. In the US, consumers make up 70% of their purchases over the internet, while this
figure is 35% in Europe. E-commerce volume figures cannot be accurately calculated but are
estimated at $ 10 trillion. [1]. Internet users expected to continue to grow in the world, therefore e-consumers are also expected to grow.
There are ongoing debates related to how e-commerce will impact the employment. Ecommerce moves formerly non-market activities into paid work in order to increase convenience and allow consumers to use that time for other, more pleasurable activities. This
counter-intuitive outcome creates new employment opportunities by e-commerce operates
new job definitions. On the other hand, e-commerce companies can operate with less employees. Therefore, the impacts of e-commerce on employment sector is ambiguous.
This paper aims to explain the relationship between e-commerce activities and employment which the relationship is a crucial factor in terms of sustainability. For this purpose, ecommerce in world is examined and then top seven Turkish e-commerce companies are examined. The relationship between the e-commerce companies and their opportunities to new
employment offer is defined and explained.
In this study, current situation of e-commerce is examined in Turkey and world, employment is examined in Turkey and world. After the examination of topics, data gathered related
with Turkish e-commerce sector and employment in e-commerce. Final part of the study
demonstrates the results.
442
2. Literature Review
For this study, three main concepts have been examined. The concepts are; e-commerce,
employment, and the relationship between e-commerce and employment. Extensive literature research made about the concepts.
As far as we know the relationship between e-commerce and employment is an area that
did not researched deeply. Therefore, with this study the aim is to examine the e-commerce
and employment to fulfil the lack of studies about the topic in Turkey. There are several
researches made for the area. Three of the studies that includes “e-commerce” and “employment” examined in this study.
The studies examined titled as “The Impact of the Development of Electronic Commerce
on the Employment Situation in European Commerce” [2], “The impact of e-commerce on
international trade and employment” [3], and “The Impact of ICT and E-Commerce on Employment in Europe” [4].
Studies that are mentioned before, aimed to measure the relationship between the e-commerce and employment. For the study that measured the impacts of e-commerce in Europe
[4] concluded that increase in ICT/e-commerce activities over time has not led to a decline in
jobs in SMEs and large businesses. When the relationship between e-commerce and international trade [3] examined the results were, electronic commerce is also expected to directly
and indirectly create new jobs as well as cause job losses. Another study related with the ecommerce in Europe [2] concluded that There is no certainty at this time on what will be the
impact of the deployment of e-commerce on employment.
3. Methodology
In this study, e-commerce websites in Turkey is examined through an exploratory work.
Exploratory research is an initial study to clarify and define the nature of the research problem. Exploratory research does not provide final evidence, and further research is expected.
Exploratory research is carried out with three main objectives. These are diagnosis of the
situation, revealing new ideas, reviewing alternatives [5].
As a part of the study, Turkish e-commerce websites is selected for examination. In order
to find biggest e-commerce websites online research in conducted through websites showing
the hit traffic, user counts, employee numbers such as alexa.com, linkedin.com and glassdoor.com. Alexa.com is a website works under amazon.com to measure competitive analysis
and website rankings. Linkedin.com is a social media for white-collar workers to share their
employment status, news and other related information. Glassdoor.com is similar to linkedin
443
and offers company reviews for the employees who are thinking about applying to companies.
The criterion of selection is the most visited websites. Therefore, e-commerce websites
are selected according to their hit numbers. Through elimination seven websites selected as
sample of the study. The websites are sahibinden.com, hepsiburada.com, n11.com, gittigidiyor.com, trendyol.com, yemeksepeti.com and ciceksepeti.com.
In the context of secondary data, preliminary evaluation of the collected and reported information for any other purpose other than the current project is made. It provides a quick
and economical resource for past information. Secondary data include sources with already
reported information: literature, internet, company reports, etc. Data used in this study are;
website traffic, user count, daily visitation, and employee numbers. [6]
4. E-Commerce
There are several definitions of e-commerce and all definitions are focusing of different
aspects of the term. E-commerce is defined as the use of the Internet to facilitate, execute,
and process business transactions. Business transactions involve a buyer and seller and the
exchange of goods or services for money [7]. Other definitions of e-commerce activities may
include interactions with business partners and customers. E-commerce is more than simply
buying and selling goods electronically. E-commerce is also defined as an environment for
presenting, trading, distributing, servicing customers, collaborating with business partners,
and conducting trans actions using electronic technologies [8].
One of the widely-used definition of e-commerce is “the sharing of business information,
maintaining business relationships, and conducting business transactions by means of Internet-based technology” [9] and another one is “anything that enhances your relationships with
an existing customer and increases the revenue you get from the customer” [10].
Tools of electronic commerce [11] are telephone, fax, television, computer, electronic
payment and money transfer systems, electronic data interchange (EDI), digital television,
internet, telecommunications, and GSM.
Ten main instruments, including but not limited to the above, define the concept of ecommerce from a broad perspective. However, the concept of e-commerce is often perceived
as trade over the internet and other networks, and the assessments focus on these tools.
Internet and Electronic Data Interchange (EDI) is more important in electronic commerce
than the other four instruments and will be used more intensively in the future. According to
the classical trading method, transactions are completed in a shorter period of time and are
444
realized at a relatively low cost, since, in commercial transactions, audio, image and written
texts are transmitted in an interactive manner at one time or at consecutive times, without
limitation of time and space [12].
4.1. E-Commerce in Turkey and World
TUSIAD’s report [13] about the e-commerce shows that the sector is growing rapidly.
Report showed that global retail e-commerce volume reached 1.6 trillion dollars as of 2016.
While developing countries accounted for 32% of the volume in 2011, today this ratio has
reached 59%. In 2020, 64% of the total volume is expected to be created by developing
countries. China has the biggest e-commerce market in the world. For the E-Commerce
penetration in 2011, the share of e-commerce in total retail increased from 3.6% to 8.5% in
the world. This ratio is expected to reach 13% in 2021. Expected trend of global e-commerce
market is shown at the Figure 1. [14]
Figure1:Retail E-commerce Sales Worldwide from 2014 to 2021 (in billion U.S. dollars)
Source: Statista, 2018 [15]
TUSIAD’s 2016 [16] report is also examined Turkish e-commerce market in terms of ecommerce volume and penetration. Retail e-commerce volume, which grew by an average of
34% between 2013 and 2016, reached TL 17.5 billion as of 2016, according to the study
prepared by TÜBİSAD and ETID. Despite the accelerated acceleration, the share of e-commerce from total retail volume was realized as 3.5% as of 2016. Compared with the world
average of 8.5% Turkey is still behind the world. Statista [17] made a forecast about selected
countries regarding the expected growth in e-commerce. Figure 2 shows the expectations
about Turkish e-commerce market.
445
Figure 2: Retail E-commerce Sales CAGR forecast in Selected Countries from 2018 to 2022
Source: Statista, 2018 [18]
It is estimated that world retail e-commerce has reached a transaction volume of $ 1.6 trillion in 2016 and its high growth rate will continue in the coming years. Investment bank
Goldman Sachs predicts that the global transaction volume will approach the $ 3 trillion
limit in 2020.
The websites founded at different times. Sahibinden.com founded at 1999, hepsiburada.com founded at 1998, n11.com founded at 2013, gittigidiyor.com founded at 2000,
trendyol.com founded at 2009, yemeksepeti.com founded at 2000, ciceksepeti.com founded
at 2007. The time of establishing shows that Turkish e-commerce sector is a very new one.
Sahibinden.com is one of the oldest Turkish e-commerce company and the company only
founded a decade ago.
As a relatively new sector, the e-commerce companies have relatively large number
of users. For 2019, registered users of the websites are as follows; [19]
Sahibinden – 44,3 m
n11 – 13 m
hepsiburada – 9m
gittigidiyor – 19 m
trendyol – 13 m
yemeksepeti – 11 m
The number of registered users shows that Turkish e-commerce companies are reaching
out a large sum of people. Another important indicator is that the e-commerce companies
446
also offers their users to buy products without registration requirement. Therefore, the real
number of users high likely more than the registered number of users.
One of the reasons that makes e-commerce more appealing to the customers is the speed.
Consumers tend to avoid spending time for shopping purposes and desire a fast route to that.
The time spent by consumers on the e-commerce websites shown at the Figure 4.
Figure 3: Daily Time on Site in 2018
Source: Alexa.com [20].
Daily page views of the users on these websites is an indicator for consumers tend to
browse the websites and satisfy their need through the e-commerce websites. Average pageviews per visitor like as follows; [19].
Sahibinden
18,21
N11
5,77
Hepsiburada
5,89
Gittigidiyor
5,48
Trendyol
8,93
Yemeksepeti
6,05
Ciceksepeti
5,04
447
5. Employment
International Labour Organization made the most extensive definition of employment
[21]. ILO defined employment as “Persons in employment or the employed population comprise all those of working age who, in a short reference period, were engaged in any activity
to produce goods or provide services for pay or profit.”
Employment refers to full-time continuous work; are classified as underemployment, full
employment and over-employment. However, due to the necessity of the relations between
labour supply and demand, atypical (flexible) employment types that express the work relations outside of full-time jobs (part-time work, temporary work, telework, lending business
relationship, working on call , work sharing, shift work, floating work time, freelance work
and subcontracting agreements were formed within the economic structure [22]. In general
terms, employment can be defined as to “willingly work in the production of goods or
services to generate income in” [23].
E-commerce is known with operating with a smaller number of workers in comparison
with brick and mortar stores. However, if an e-commerce company has its own warehouses
and sells goods from these warehouses numbers is increasing significantly. Number of employees works at the sample websites is shown at the Figure 5.
Figure 4: Employees of E-commerce websites
Source: Linkedin.com [24].
448
5.1. Employment in World and Turkey
The OECD’s employment situation is calculated by assessing workforce surveys based on
the World Labor Organization (ILO) criteria in 36 member countries. The definition of ILO
is given at the pervious part of the study.
Organization for Economic Cooperation and Development (OECD), based in member
countries, the employment rate of the working age population according to the country is the
lowest in Turkey.
Accordingly, Turkey, last in the ranking with 51.8 percent employment rate in the 15-64
age group. Greece Turkey with 54.8 percent, followed by Italy with 58.7 percent [25].
According to the report, the employment rate is 52.4 percent down to 51.8 percent in the
first quarter for Turkey in the second quarter. 70.8 percent of men in the active population in
Turkey, while 32.7 percent of women are employed. According to the OECD, the number of
people employed for the active population in the second quarter is about 27 million 800
thousand people.
The country with the highest employment rate in OECD is the country with the highest
rate of employment with 84.2 percent. This country is followed by Switzerland with 79.7%,
New Zealand with 77.6, Sweden with 77.4% and Netherlands with 76.9%. While the average
employment rate in the OECD is 68.3 percent, it is 71.2 percent in the G7, 68.5 percent in
the EU and 67.2 percent in the Euro zone.
ILO’s 2019 estimation about Turkey is much more pessimistic than before. According to a
report used the definition of unemployment determined by the International Conference of
Labor Statistics, the annual unemployment rate was 10.8 percent in 2017, Turkey in 2018
will be 10.9 percent. This rate will rise to 11.9% in 2019 and 12.1% in 2020. The number of
unemployed, which was 3.4 million in 2017, was estimated to be 3.5 million in 2018, 3.9
million in 2019, and 4.1 million in 2020 [26].
The report said that unemployment in North, South and Western Europe is the lowest in
the decade and will continue to fall by 2020. The unemployment rate in East Europe, which
was 5.7 percent in 2017, will drop to 5.2 percent in 2018, to 5.0 percent in 2019 and to 4.8
percent in 2020. In East European countries, the number of unemployed in 2017 is 8.3 million, and in 2020 it will fall to 6.8 million people. In Central and West Asian countries, the
unemployment rate rose from 8.1 percent in 2017 to 9.0 percent in 2020, while the number
of unemployed would rise from 6.2 million to 7.1 million people in the same period [27].
449
6. The Relationship between E-Commerce and Employment
The effect of e-commerce on employment or workforce could be examined in two different ways. There are negative effects of e-commerce due to the emergence of new business
areas and the employment of new jobs in this field, and in another aspect due to the disappearance of some areas in the process of reconstruction of tasks due to e-commerce in existing business areas.
The impact of e-commerce on employment is limited, especially in the production of services and in the marketing of goods and services produced, in the physical production sectors [28]. With the e-commerce process called New Economy, old business models lose their
importance, profitability, production capacity, employment power, and information and
communication technologies are becoming the driving force of growth. With these transformations, while the old sectors gradually lose their importance, profitability, employment
power, production capacity, and new sectors have become a locomotive of economic growth
by growing avalanches. The new economy is producing a large number of well-paid, qualified jobs [29].The ability of the workforce to work in these jobs produced by the new economy, the ability to communicate, business intelligence, self-confidence, accepting responsibility, initiative, flexibility, analytical thinking ability, energy level, imagination, self-exploration, drive for success, teamwork, dedication, efficiency, lifelong learning is expected to
have such qualities [30].
On the other hand, different ICT applications can have positive or negative effects on employment, with the possible impacts likely differing considerably by the type of ICT application and the industry at hand (e.g. between ICT using and ICT producing industries)
[29].The industrial superstar companies of the 20th century showed how it is possible to
have productivity growth, wage gains and job growth at the same time.
With the new business methods new employment opportunities can be emerged. Now
there is a possibility for e-commerce to show the same trend. This paper aims to explain the
relationship between e-commerce activities and employment which the relationship is a crucial factor in terms of sustainability. In this study, the relationship between the e-commerce
companies and their opportunities to new employment offer is defined and explained.
E-commerce and employment relationship is examined in this study. Sample website hit
numbers of the show at the Figure 3.
450
Figure 5: Hit Traffic 2015-2019
Source: Alexa.com [31]
7. Conclusion
As a result of the study, it can be concluded that e-commerce has effects on employment.
Turkish economy is based on SMEs therefore, e-commerce can increase the competitiveness
in the sector. This competitiveness can be negatively affecting the SMEs therefore can lead
the bankruptcy which will lead to unemployment.
The area e-commerce focuses on is also an indicator. If the area focuses on production, it
requires more employees and it will lead to increase in employee numbers. On the other
hand, if e-commerce activity is focused on only online transactions, employee number will
be fewer.
As another result of the study, if a company has its own warehouse and distribute their
own goods, the need for employees is increases. Therefore, we can conclude that the number
of employees will get effected from the type of business. For example, sahibinden.com does
not have its own goods and produce anything, therefore the amount of employees needed is
fewer than trendyol.com which has warehouse and distribute its own goods.
REFERENCES
[1].
[2].
TUSIAD. (2017). New Growth Engine in Digital World: E-Commerce. İstanbul: Tusiad.
Doukidis, G., Poulymenakou, A., Terpsidis, I., Themisticleous, M., & Miliotis, P. (1998). The
impact of the development of electronic commerce on the employment situation in European
commerce. Athens University of Economics and Business, Athens.
451
[3]. Terzi, N. (2011). The impact of e-commerce on international trade and employment. ProcediaSocial and Behavioral Sciences, 24, 745-753.
[4]. Biagi, F., & Falk, M. (2017). The impact of ICT and e-commerce on employment in
Europe. Journal of Policy Modeling, 39(1), 1-18.
[5,6] Zikmund, W. G., Babin, B. J., Carr, J. C., & Griffin, M. (2013). Business research methods.
Cengage Learning.
[5]. DeLone, W., & McLean, E. (2004). Measuring e-Commerce Success: Applying the DeLone &
McLean Information Systems Success Model. International Journal Of Electronic
Commerce, 9(1),31-47.
[6]. Gregory, G., Karavdic, M., & Zou, S. (2007). The Effects of E-Commerce Drivers on Export
Marketing Strategy. Journal of International Marketing, 15(2), 30-57.
[7]. Riggins, F., & Rhee, H. (1998). Toward a unified view of electronic
commerce. Communications of the ACM, 41(10), 88-95.
[8]. Sullivan, C. (1998). Beyond traditional EDI: Electronic commerce demystified. Inform, 12(10),
22-25.
[9]. Canpolat, Ö., (2001). E-Ticaret ve Türkiye’deki Gelişmeler, Ankara: T.C. Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı Hukuk Müşavirliği.
[10]. TUSIAD. (2017). New Growth Engine in Digital World: E-Commerce. İstanbul: Tusiad.
[11]. Statista. (2018). E-commerce Worldwide. Statista.
[12]. TUSIAD. (2016). DİJİTALLEŞEN DÜNYADA EKONOMİNİN İTİCİ GÜCÜ: E-TİCARET.
İstanbul: Tusiad.
[13]. Statista. (2018). E-commerce Worldwide. Statista.
[14]. Employment.
(2019).
Retrieved
from
https://www.ilo.org/global/statistics-anddatabases/statistics-overview-and-topics/WCMS_470295/lang--en/index.htm
[15]. Ünlüönen, K. (2011). Turizmde İstihdam. Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, 10(37).
[16]. Employment.
(2019).
Retrieved
from
https://www.ilo.org/global/statistics-anddatabases/statistics-overview-and-topics/WCMS_470295/lang--en/index.htm
[17]. YUNIS, E. (2009). “Tourism and Employment: an overview by UNWTO”, The Fifth UNWTO
International Conference on Tourism Statistics, Bali-Indonesia, on www.ilo.org
[18]. İnce, M. (1999). Elektronik Ticaret: Gelişme Yolundaki Ülkeler İçin İmkanlar ve Politikalar.
Ankara: DPT Yayınları.
[19]. Barışık, S. ve Yirmibeşçik, O. (2006).Türkiye’de Yeni Ekonominin Oluşum Sürecini
Hızlandırmaya Yönelik Uyum Çabaları. ZKÜ Sosyal Bilimler Dergisi, 2( 4),39-62.
[20]. Duman, K. Y. (2004). Yeni Ekonominin Makro Ekonomi Üzerindeki Etkileri. 3. Ulusal Bilgi,
Ekonomi ve Yönetim Kongresi Eskişehir 2004
[21]. Biagi, F., & Falk, M. (2017). The impact of ICT and e-commerce on employment in Europe.
Journal of Policy Modeling, 39(1), 1–18. doi:10.1016/j.jpolmod.2016.12.004
[22,23]. Hatfield, I. (2015). Self-employment in Europe. London: IPPR.
[24]. Website Traffic, Statistics and Analytics - Alexa. (2019). Retrieved from
https://www.alexa.com/siteinfo
[25]. Website Traffic, Statistics and Analytics - Alexa. (2019). Retrieved from
https://www.alexa.com/siteinfo
[26]. LinkedIn: (2019). Retrieved from https://www.linkedin.com/
[27]. Website Traffic, Statistics and Analytics - Alexa. (2019). Retrieved from
https://www.alexa.com/siteinfo
[28]. Website Traffic, Statistics and Analytics - Alexa. (2019). Retrieved from
https://www.alexa.com/siteinfo
[29]
[30]. Website Traffic, Statistics and Analytics - Alexa. (2019). Retrieved from
https://www.alexa.com/siteinfo
[31]. Website Traffic, Statistics and Analytics - Alexa. (2019). Retrieved from
https://www.alexa.com/siteinfo
452
Creative Team Thinking on Unknowns and Uncertainties; Use of Basic Verbal
Problem Solving Tools
Tunç Çelik1, E. Serra Yurtkoru2
Analiz Sentez Karlılık Büyüme ve Sistem Geliştirme Projeleri Tic. Ltd. Şti.
İnönü Caddesi, Kartalkule No 147, Kat 13, Daire 120, Istanbul, Türkiye
2
İşletme Bölümü, İşletme Fakültesi, Marmara Üniversitesi
Göztepe Yerleşkesi - Eğitim Mh. Fahrettin Kerim Gökay Cd. 34722 Kadıköy / İstanbul
tunc.celik@analizsentez.com, syurtkoru@marmara.edu.tr
1
ABSTRACT
R&D, technology management, innovation, new product development and entrepreneurship are
the phases of the transformation of new information into products and services that improve human
life. The information is converted to benefits by going through a high degree of uncertainty to a lesser
degree of uncertainty, by going through speculation, problem definition, observation, measurement,
testing, modeling, verification, design, development, production, distribution, respectively.
The effectiveness, added value and the level of creativity of the outputs will depend on the information processing efficiency. The value added is related to participants' ability to fully add their
mental abilities and accumulations to thinking process. When working on problems, creating new
designs, people should not leave thinking process effectiveness to chance, thus they should use right
problem solving techniques skillfully, especially the verbal ones.
Although basic, advanced and verbal problem solving tools were developed in leading universities
of USA in 1940s, these methods attracted the attention of the western world after 1980’s, after being
used for 30 years and proved their effectiveness in Japan, by JUSE member companies under the
leadership of Edwards Deming. Thinking as groups without using problem solving techniques did and
will still cause inefficiency in our studies on innovation, efficiency and quality.
The purpose of this article is to clearly define this situation, summarize clues to those who want to
increase the likelihood of success of team efforts, want to use problem solving tools correctly and
effectively and to make meetings much more creative, quick and easy. In the study, the results of a
questionnaire about the mistakes that people make while thinking together will be shared. Thus, it is
intended to provide an input for future research.
Keywords: Problem solving process, Problem solving techniques, Goal orientation, Creativity,
Team thinking
453
1.
INTRODUCTION
The industrial age has ended and we have entered the information age. The global data
volume is growing exponentially and it is predicted to reach 44 zettabytes by 2020 from 4.4
zettabytes in 2013 [1]. The services and products are changing considerably; cars are about
to turn into “computers with wheels”, “shared car models” suggest new car ownership models, Facebook, WhatsApp and all similar services affected the way we communicate, link,
relate with each other. Statistics show that an average of 6,140 new Android mobile apps
were released per day during the last quarter of 2018 [2]. The number of apps available for
download in the two leading app stores were 2.1 million apps for Android users and 2 million available apps for Apple users as of the third quarter of 2018 [3].
Today technology has reached to a point where human imagination can turn any business
or life models drastically. Besides all technological developments and all increasing competition, the way we meet, relate and decide did not change at all. The use of online meeting
tools, video chats, message boards, and blogs enabled distributed meetings and eased distance problem, but the very basic difficulties of group decision making are still the same.
The same meeting challenges, creativity blockers, effectiveness distractions, efficiency
traps are still present. They will be present and dominate meeting outputs in future as well,
because they are originating from the source; human mind itself. Companies hire people with
best education, skill and motivation, clarify their strategies, and invest in systems, organization culture and teamwork. However these macro management aspects does not assure
problem solving effectiveness and the creativity of solutions.
It is obvious that technology which is led by scientific approach improved our lives,
whereas we humans are still heavily emotional, reactional, filled with minds full of distracting freights and desires. Why don’t we add more science into our meetings? If not in daily
meetings, why not use it during our major meetings that requires higher levels of creativity
and consensus?
Problem solving teams, task forces, quality circles which are all a specific type of meeting were being developed because normal meeting formats did not prove to be very effective. But let’s not miss that there are still some issues not being handled effectively. For this
reason in this paper we suggest that problems which are systematic and chronical in nature
should be handled, analyzed and decided using verbal problem solving tools.
Like ships using navigation charts and tools, teams and groups need better thinking and
decision making tools. In Turkey during last 20 years some awareness about meeting effectiveness and respective facilitation services are increasing.
454
The accepted motto used is common mind (ortak akıl) highlighting the intersection of
ideas, using brainstorming and voting based idea selection methods developed in 1920’s, to
produce strategies and projects with participation. We rather need an integrated mind
(bütünleşik akıl), and a method not only helping participation but also
creating a holistic understanding that can integrate different, conflicting ideas,
enabling root cause analysis,
easing formulation of countermeasures to barriers related to suggested solutions.
Achieving integrated mind requires a system understanding, which is complex and difficult to attain, yet worth investing and thriving to learn, considering the cost of not starting to
use them and continuing with ineffective, inefficient meetings that strengthen the learned
helplessness of teams and system development efforts.
In some meetings, in well-established organizations, within the organizational atmosphere things might not be that difficult. But we should never forget when a chronical problem arise, during change period challenge, difficulties and uneasy situations happen. In such
cases, people generally think that they need conflict resolution or communication improvement intervention, and think that they can repair it, which unfortunately is not the case most
of the time.
The cost of an unproductive meeting is really much higher than one can imagine. It is not
only the cost of a people’s time invested into meetings and respective travel expenses, but
the opportunity cost of missing and late decisions, lost opportunities and motivations. In case
a company or process produces 10 % net profit, it means that 90 % of all costs are there to
create it. And therefore in case a meeting related to future plans and improvement efforts is
unproductive, one do not lose only that 10 man-hours meeting time, but also 90 man-hours
of work creating an opportunity.
Analiz Sentez Consulting creatively uses verbal problem solving tools since 1994 and
these tools enabled the company to analyze very complex cases and develop effective business processes, strategies and solutions with tangible business results. This paper is based on
this twenty five years of management consultancy experience aims explain how much verbal
problem solving tools can ease group thinking and creativity development. First difficulties
in team decision making and creativity will be explained, then problem solving process as an
effective method to enable creative thinking will be defined. Paper will continue with explanation of verbal problem solving tools and a questionnaire developed to measure the mistakes that people make while thinking together and its pilot study results will be shared.
455
2.
BARRIERS TO TEAM BASED DECISION MAKING AND CREATIVITY
Today business world requires from organizations and individuals more value added
products, processes and systems using more creativity. The developing technologies have
reached to such a point that all products and services are about to change radically. The
speed of this technological change is exponential. However we all know that creativity is not
as easy as it is said.
There are major barriers and difficulties related to creativity. To make creativity happen
we need to understand clearly at least major obstacles and difficulties. This will help us develop effective solutions to overcome challenges. Otherwise without modelling problems
and their respective countermeasures, we will continue to wrestle with shadows and continue
to strengthen the learned helplessness which is the accumulated memory of uneasiness form
the past with less knowledge, skill and experience, trying to minimize our expectations about
future.
In practice we observe nine main barriers to team based decision making and creativity,
flawed conceptualization of creativity, communication difficulty, not using a step by step
problem solving process, limited capturing and recalling of ideas, not having effective methods to organize a lot of idea in short time, not having tools to form a holistic understanding
of the issue from collected idea, Missing the critical and priority issues with voting exercises,
not handling the dialectic process advances interpersonal conflicts, unconstructive handling
of conflicts.
2.1. Flawed conceptualization of creativity
Most people perceive creativity as something unstructured, unpredictable, and “from the
stars”. Some perceive creativity as something against the established order, hence risky. A
creative solution has nothing to disturb the actual system and its respective performance. It is
simply developed near the old one and when it is ready it will become the new “need to be
improved” one.
It would be much more effective if people would perceive creativity as something from
this world, a reachable, tangible, a result of step by step process. In such a case it would also
be easier to work on problems, commit for the best, establish a supportive organizational
climate of appreciative questioning and reach it.
2.2. Communication difficulty
Listening and understanding communicated ideas is difficult. While trying to communicate their own ideas, people cannot focus their attention on listening other’s ideas. Conse456
quently, while some miss out others’ perspectives, some feel themselves unexplained.
The communication of ideas most of the time is not concise, they are too long and complex to capture. These results in time and attention losses. It is also a difficult task to give
everybody equal opportunity to express themselves.
All of the stated factors make team communication a real challenge. One who wants to
handle the problem, has to overcome meeting efficiency problem first. A good metaphor for
this syndrome is the saying “while dreaming to cross the ocean, being drowned in the small
stream”. Therefore, we have to change our daily speaking format, we better be briefer, to the
point.
2.3. Not using a step by step problem solving process
In teams some people suggest solutions, while others try to define factors affecting the
problem. A team who is not in agreement on the problem definition can never formulate any
effective solution. Such teams will never be able to work in harmony, the ideas won’t complement each other, and they will finally find themselves discussing the same problems over
and over without reaching any agreement. Their team work will look like a skidding car.
We suggest managements and teams to plan and execute the problem solving process and
thus prevent all potential difficulties in advance. Problem solving tools provide a very effective, step by step roadmap for teams to think, to question, to ideate and to decide. Any team
to produce a creative solution has to visit each problem solving step in order. The meeting
time of each step, number of meetings required in each step can differ, but clarifying the
final objective and its respective sub-objectives can ease teamwork planning a very effective
task.
2.4. Limited capturing and recalling of ideas
Anyone who wants to produce a quality decision need a method to collect ideas and
opinions; Memory has its limits; to understand and remember 4 or 5 ideas is difficult, but to
understand and remember more than 10 ideas or more is not possible. Therefore all the ideas
need to be written out first.
In brainstorming sessions everyone would better write their own ideas and express themselves as briefly as possible, without needing to defend themselves. Verbal problem solving
tools and use of self-sticky notes is a very effective method to collect written ideas.
For human mind waiting long time to express themselves is not appropriate. It is distracting and thus effects negatively the creative nature of human mind. To generate an idea
and write them briefly is a very healthy exercise for the mind to better concentrate. Writing
457
ideas concisely is a mean to focus on the question, to discharge the mind and become ready
for the next idea.
2.5. Not having effective methods to organize a lot of idea in short time
In most of the meetings idea producing pace is slow, brainstorms are rare. If so the quality of language used is not enough. Why so? Do you think that with our normal communication methods, the richness of ideas inherent in participant mind can really be managed effectively? The experience shows that it is not!
In most of the meetings a lot of ideas are unexpressed, if expressed not understood or
missed by others. To complement the voicing out with writing down and visualizing instantly on the board changes a lot. Without using verbal problem solving tools effective and
efficient collection of ideas is not possible.
2.6. Not having tools to form a holistic understanding of the issue from collected
idea
Forming the big picture by putting different perspectives side by side is an eye opening
exercise which people need most. In organizations people look from their view and cannot
grasp other perspectives. This fragmentation is both the result and cause of most of the
problems.
Collecting ideas is the first task, organizing, relating them and forming a holistic rhetoric
from ideas is in fact the major challenge. An idea says something, the next complements it,
another may support or conflict with both.
To understand any problem from all perspectives is the first step for any team to be able
to form a platform for developing effective solutions.
Not to miss what the totality of collected ideas shoving us, we need a method to organize
20 to 100 ideas in 5 to 10 minutes at most. In this case we can reveal the unified meaning
and communicate it and show that each voice is heard and noted, people’s motivation for
teamwork will be enhanced too.
2.7. Missing the critical and priority issues with voting exercises
Not every issue has the same importance. Seeing the big picture, is possible by prioritizing right issues and with relations. In most of the workshops we find people deciding on
priorities by means of voting method.
This is an oversimplification, missing cause-effect relations, result in loss of real priorities to finally favor in most of the case short term issues and symptoms. Without relying on
458
cause effect relations no prioritization is possible. A major important contribution of accomplishing a real prioritization exercise is to enable teams consume less time and effort on less
important and unnecessary discussions.
To reveal root-causes is a major step for deeper understanding of the problem and generating effective solutions. This will also assist people build consensus, systematic understanding, and help them focus on real systematic issues and diminish the ratio of time spent
on short term issues.
2.8. Not handling the dialectic process advances interpersonal conflicts
We know from theory of constraints [4] that creativity is the result of a dialectic process.
But conflicting ideas are also a major challenge for teams and meetings. If handled effectively, challenges do not become interpersonal, not only creativity would be unleashed, but
also team harmony, efficiency and motivation would be boosted.
In normal meetings, without use of problem solving tools the conflicting nature of ideas
blocks the team process. People start to defend, emphasize and strengthen their view resulting into more rigid positions.
2.9. Unconstructive handling of conflicts
Unconstructive handling of conflicts accumulates a memory of repulsion in between areas of expertise and people
From the beginning to the end of problem solving process, different personal and interpersonal psychological factors interfere in form of uncertainties, conflicts, compliance pressure, politics, competition, distractions, motivation loses, discomforts, freights. These psychological factors either capture people’s mind, not letting them produce constructive ideas,
or result in interpersonal conflicts, causing the group lose its energy with unproductive discussions and feelings.
In most of the organizations flawed handled problems have a major emotional residue
which creates always a negative background in people’s mind. Consequently new problems
are handled in a quarrel or quarrel background, deepening the negative emotional background.
In knowledge society where interdisciplinary work is the new rule, compared to expertise
silos of industrial age, we cannot continue with such meeting performances. In this new age
of exploding detail and alternative, we need a more objective method of dealing with conflicts.
459
3.
PROBLEM SOLVING PROCESS AS AN EFFECTIVE METHOD TO EN-
ABLE CREATIVE THINKING
Management as a social science observes and categorizes, tries to understand factors related to better management practices, leading into better performances. Though it is very
hard and in most cases not possible to build laboratory tests like natural sciences, it gives us
clues. These clues help us not only to find our way, but also to persist in the right strategy to
make the learning and change happen.
In past, some people may have succeeded in creativity themselves by developing their
own tools and methods but today we do not have the same chance to learn by trial and error.
In miss handled problem solving processes people lose a lot of energy, time, motivation with
interpersonal conflicts and several organizational resistances. Consequently rather than focusing their mind on identifying the problem and learning ways to solve it, people become
the voice of the problem.
With the development of management science and competition, especially after 60’s
Problem solving process a collective learning method, is being used more widespread day by
day. Like all other methods, problem solving tools, when used by experienced users are
more effective. The theoretical depth and practical experience, when blended with motivation enhances its efficiency too. Apprentices and their early exercises are the source of unproductive meetings and team efforts. To overcome this, today most of the organizations use
experienced catalysts, consultants to empower problem solving processes in their organizations.
An experienced consultant is someone who confronted with various types of resistances,
from bottom, top, inside, and outside, lived unlucky situations and somehow managed to
accumulate an experience of sailing in negative, unsupportive, unbelieving, indifferent atmospheres. A good problem solving catalyst is the architect and skillful implementer of
problem solving process.
With his expertise he first formulates the winning, difficult to apply formula, than collaborating with a small group of believers, can motivate people for not giving up their efforts
up to having the first positive results. Therefore we can see an experienced management
consultant as a silent, humble catalyst of creativity.
Working with experienced catalyst managers and experts can learn how to better tackle
problems and organizations can transform the unproductive part of their organizational culture.
460
The problem solving process is as sound and strong mechanism, even though its utilization is not as widespread and effective as it should be. Any creative solution starts with a
need for better, with a problem definition, becomes into an effective after following steps;
root cause analysis, solution alternatives, hindering factors and countermeasures.
In this paper I suggest to add all meetings some structured form of problem solving process, and not to wait to choose the topic as a problem solving case to be able to tackle it adequately. Structured meetings will also be much more effective in terms of time efficiency
and organizational harmony too.
3.1. Major five steps of problem solving process
Problem solving process can be explained with five major steps.
Step 1: discontent with the current situation. Creativity starts either proactively with a
need for better or reactively with the realization of any problem. Perception is selective; one
sees what he/she tends to see and omits the rest. In case someone else points the omitted than
one generally tends to reject it. Therefore it is extremely difficult to realize the need for the
better. Environment with many and changing impulses, attention distraction, conflicts, and
habits, support the reluctance to accept the call of the new.
People, to reject the call of the new, generally say “not invented here”, “prove it to me”
and “we already tried/know it“. In case you join them to your problem solving process their
mind will tell you a lot of ideas about obstacles and barriers around. Hence acceptance of the
problem, is the first step together with what is being lost in case the problem continues. With
this definition everybody in the organization should clearly acquire the need for the change.
Step 2: problem definition. Human attention is easily distorted, yet one needs to focus,
isolate the issue from distracting ideas, so to be able to identify the problem. Problem solving tools makes this process more manageable, ease the collection of observations, thoughts,
causes, interactions and results with better formulated expressions. When one becomes familiar with the topic, he/she will understand why and how the problem exists, how it preserve its existence and its associated cost.
Step 3: root cause analysis. When the idea collection process becomes mature, assimilation starts and create the holistic understanding. Mind working and communicating about the
problem will start to understand the priority dynamics, inputs, elements, interactions and
outputs. The participation plays an important role for the quality of this holistic understanding, enabling richer perspectives, expertise and more elaborate feedbacks about the problem
as a model.
461
Step 4: solution formulation. Problem solving process is like a pyramid, the top is limited with its base. In case one has a missing root cause analysis, the solution will be short
too. One have to enumerate several solutions for each root cause first. To formulate strong
and effective solutions we have to sail from first and easily captured ideas, to silently
emerging and appearing ideas. A good method that problem solving tools ease, is to list all
barriers to collected solutions and think about their countermeasures.
Step 5: reality check. Applying all formulated solutions, one will find the chance to
evaluate his/her work and improve it. Any team will be very curious to be able to evaluate
the effectiveness of their proposed solutions. And also this will create an important learning
opportunity which can be seen as an award itself.
To adapt meeting the process to a problem solving process one has to prepare a list of
questions. Examples to these questions can be found in Table 1. These questions are typical
questions and one can increase this number. The example questions will be useful for apprentices, however the most benefit will be gained after having more experience, and building the skill of formulating the unique questions, to unique cases.
Table 1 The problem solving process: The preparation
Typical preparation questions
•
What are the factors affecting problem Y?
•
What kind of difficulties and problems occur during process X?
•
What are the factors resulting in quality problems and/or customer dissatisfaction?
•
How problem X, effect problem Y? If Y is also effecting X than which is more strong? Why?
•
How can the root cause D be solved? What are first ideas that come to your mind?
•
Does solution E can really solve root cause D? If not why? What can inhibit E to be fully
effective?
•
How can F, the barrier to E, can be eliminated, eased or managed?
•
For each question one will have to use one or more problem solving tools. The important
thing is the design and clarity of the question. Once the steps of the problem solving process
is understood, one has to list all the ideas, and clarify the outcomes expected, than one will
be able to revive which tools can suit better to one’s needs.
As a general approach we can say that in each step of problem solving process, there are
different and specific verbal problem solving tools suitable to the nature of each step. In the
table below you can find the summary of tools and steps. Considering that each tool can be
used in several steps, in combination actually the Table 2 can become more complicated. But
keeping it simple will be more helpful at the beginning and as one becomes more experienced more complicated versions can be developed.
462
Verbal Problem Solving
Tools
Affinity diagram
Problem
awareness
Problem
definition
Root cause
analysis
Solution
formulation
Relations diagram
Tree diagram
Matrix diagram
Prioritization matrices
Reality
check
Process decision program
chart
Activity network
diagram
Signs showing the power of relation between parameters: Low; Moderate; High
Table 2 The Problem solving process and the suitable verbal problem solving tools
VERBAL PROBLEM SOLVING TOOLS
Verbal problem solving tools such as affinity diagrams, cause-effect relation charts, activity network diagrams, flow diagrams, matrices, prioritization matrices, and risk analysis
tools developed in The Union of Japanese Scientists and Engineers (JUSE) in 1970’s [5]
suggest a very effective approach to above mentioned problems.
Verbal problem solving tools by visualizing and prioritizing all contributing factors to
difficulties and requirements, clarifies also conflicting issues. The best way to handle conflicts is to visualize, clarify and to reveal all details. These tools with their visual nature,
easing participation, can handle crowded idea flow and ease decision making after synthesizing all data. It is much probable to find a real, working solution to a real conflict then.
Verbal problem solving tools provide us an endless steps to form the thinking process, opens
always a new door when we think that we are squeezed.
We actually have a difficulty with collecting and synthesizing a lot of ideas, from a group
of people, in a given time. To ease this challenge the decision making process, listing and
ordering all the interests, relating them to 5 stages of problem solving process and selecting
which tool to use is necessary.
To one who wants to implement this approach we would advise to use the below listed
methods. This way one will realize how they are with the problem solving process. Verbal
463
problem solving tools enhances creation, organization, comparison, relating, prioritizing, and
summarizing ideas. Each tool has its own specific form and questions triggering and guiding
group thinking process.
In Table 3 we have summarized basic information about problem solving tools, together
with a small depiction shoving how it might look like. These tools are verbal and visual at
the same time. After collecting ideas when you organize them considering similarities, differences and relations the outlook of the study becomes catchier to eyes.
Verbal problem solving tools start by putting questions at the start, ease idea creation
process during collecting, grouping ideas, relating grouped ideas, highlighting major relations, summarizing the collected insight. Then analyzing priorities, noticing missing perspectives, detail and questions restarting idea generation and organization process, a holistic
picture can be obtained.
In all of the information processing steps a group of people has to start by criticizing an
issue, collect a lot of ideas, make observations about interactions and finally summarize all
the collected information which is a very complicated task.
During all thinking process at any point it is very probable that conflicts arise and people
might take it personally. When difficulties occur it is not easy to;
1.
concentrate on an issue, generally many other ideas come in our head,
2.
encode any thought briefly,
3.
listen and understand someone, especially while you are thinking about a question,
4.
keep the concentration more than 15 to 20 minutes, while there are so many things to
say anyone wants to declare about any problem,
5.
remember more than 4 to 5 ideas any given time, while during 30 minute meeting
people may put on the table upto10 to 30 issues,
6.
make a good summary of all the mentioned ideas.
In any problem solving process a skillful moderator is needed. Sometimes this moderator
can bear more responsibility and become a catalyst too. He/she has to take care all the difficulties by means of problem solving process and tools. Someone who is not skillful with
these tools can only order speech order and emphasize time constraints.
After formulating questions for each problem solving steps, deciding which tool to use
and considering the above briefed moderation hints one can start with the recipe presented
here.
464
Table 3 Verbal problem solving tools, definition and figures
Tools
Explanations
Affinity
diagram
Organizes a large number of ideas into their
natural relationships.
Relations
diagram
Shows cause-and-effect relationships and helps
you analyze the natural links between different
aspects of a complex situation
Tree diagram
Figures
Breaks down broad categories into finer and finer
levels of detail, helping you move your thinking
step by step from generalities to specifics.
Matrix diagram
Shows the relationship between two, three or
four groups of information and can give
information about the relationship, such as its
strength, the roles played by various individuals,
or measurements
Prioritization
matrices
A complex mathematical technique for analyzing
matrices, often replaced by the similar
prioritization matrix. A prioritization matrix is
an L-shaped matrix that uses pairwise
comparisons of a list of options to a set of criteria
in order to choose the best option(s).
Process
decision
program chart
Systematically identifies what might go wrong in
a plan under development.
Activity
network
diagram
Shows the required order of tasks in a project or
process, the best schedule for the entire project,
and potential scheduling and resource problems
and their solutions. CPM and PERT are the most
wide spread and frequently used versions.
Source: S. Mizuno. (1988); S. Shiba, A. Graham, & D. Walden (1993); T. Çelik (1995)
465
4.
MEETING EFFICIENCY AND PROBLEM SOLVING TEAMS
Meetings and problem solving teams have both things in common and different. In fact a
problem solving team/process is a specific type of meeting, consisting of series of sequential,
complementary and planned meetings. All difficulties and problems prevailing in meetings,
also surface during problem solving teams and processes too.
In teams even though some brainstorming tools may also be used, generally whiteboards
and agenda kind of tools are employed, none could increase the quality of expressed ideas
and help to focus on synthesizing collected ideas. However, problem solving teams use a
better planned process and respective problem solving tools to overcome team and creativity
challenges.
When we focus on increasing meeting performance
First of all, effectiveness is related with the objective of the meeting and always leads efficiency which is about the relation in between the output and input. Briefly saying to be
efficient you have to be effective first. Meetings can be categorized under four basic groups
with respect to their objectives;
466
1.
To inform participants about an issue (either problem or a new solution, decision)
2.
To collect participants’ opinion about a known issue
3.
To initiate participants to a new issue
4.
To establish routine or need basis communication platforms about issues
Table 4 Meeting – communication categories and the verbal problem solving tools’ suitability
Meeting categories
To inform
an issue
To collect
opinion about an
issue
To
initiate
a new
issue
To establish a
routine
communication platform
To inform an
issue
To establish a
need
basis
commu
nication
platform
X
One-way
X
Two-ways
X
X
Multi-directions
X
X
X
Communication
categories
In both
A brief
A brief Collecting
In two way comcommu
presentat
present information
munication case
nication ion is
ation is developing
meeting recorder
cases all best
is needed,
best
standard
verbal
forms, as
together with an
Suitability of
problem
matrix diaintroductory
verbal
solving
gram would
presentation
problem
tools
be very
In multi-direction
solving tools
would
effective
communication
be very
cases, all verbal
effectiv
problem solving
e
tools would be
very effective
X Not good, but still one has to describe objective, scope and constraints; Low; Moderate;
High
A brief
presentatio
n is best
In addition to these a meeting can have one-way, two-way or multi-direction communication process with respect to its objective. Consequently we can have 12 (4 objective categories x 3 communication categories) alternative meeting types. The verbal problem solving
tools can have different contributions for each of these meeting types. Table 4 summarizes
when the verbal problem solving tools can be most useful and increase efficiency. As can be
seen from Table 4, in one-way communication meetings no problem solving tool is needed.
However as much as participation level increases the contribution of verbal problem solving
tools increases.
In case right tools are not used in right type of meeting, than difficulties are much more
probable. One can see meeting inefficiencies, stress as the result of poor method use.
467
5.
APPLICATION
To be more specific about the difficulties that frequently occur during the meetings, we
have developed a questionnaire. As the first stage of the questionnaire development process,
a brainstorming is conducted - to enumerate the most frequently observed difficulties - to a
group of seven judges. Judges are chosen from people with expertise in moderating meetings
and management consultancy.
During the brainstorming 30 frequent and major problems are highlighted. Then the
judges are asked to sort and categorize these items. During this study 4 major categories are
developed. Categories are named
1.
Before meeting preparation phase,
2.
Participant related difficulties,
3.
Meeting manager, moderator originated difficulties,
4. Problems occurring from the inappropriate use of tools.
These 30 items sorted in 4 categories are then developed into a questionnaire. 30 item
questionnaire is asked on two separate 7 point-scales: “how frequently do you face the below
items during meetings in your company” and “how important are the below items with respect to the efficiency of the meetings”.
The questionnaire is later employed in an organization which was in need of improving
team based, concurrent engineering processes. The survey is conducted to 22 people from
mid-level management team. Since the organization was in a reformulation process of its
basic processes, and since meeting effectiveness was an important part of this change management process, respondents were ready and willing to answer the questionnaire.
The questionnaire items and the descriptive results of the application are given in Table 5.
As can be seen questionnaire is negatively worded so that people can relate the items with
their experience in meetings carried out in their organization more easily.
This questionnaire aims to show which phase is more problematic so one can improve the
situation. In this application, we see that the company has to plan better and focus more on
outcomes at first look. In Category 1 the most important issue is objective clarity and planning the meeting as steps leading to final output. The actual scenario looks like trying to
produce a film without any scenario. In Category 2 we see that participants should better
learn to concentrate and contribute with an objective attitude. In Category 3 we see that not
to dominate the discussion is a must. In Category 4 we see that meetings are subject to disperse moderator failing to focus speeches on the topic and not to organize and summarize the
collected ideas.
468
Table 5 Meeting difficulties questionnaire: items and descriptive results
Items
Frequency
Importance
M
SD
Category 1: Issues related to insufficiency of meeting preparations
5.32
1.35
4.94
1.59
1. Not being clear enough about why the meeting was needed
6.09
0.97
5.05
1.50
2.The purpose of the meeting not clearly defined
5.68
1.13
5.27
1.08
3.Too many objectives and issues loaded into the meeting
5.50
1.34
6.32
0.89
4.The content and the steps of meeting unplanned
5.64
1.14
6.05
1.05
5.No time plan related to meeting agenda
4.82
1.33
4.68
0.99
6.Intended outcome of the meeting not defined
5.59
1.30
5.09
0.87
7.Meeting environment physically inappropriate
3.91
1.41
2.27
1.28
8.Timing of the meeting inappropriate
Category 2: Negative factors emanating from participants
behaviors during meeting
9.Participants do not join the meetings with prepared mind
5.36
1.09
5.05
1.21
5.04
1.56
4.77
1.58
5.50
1.14
4.18
1.37
10.Disturbances created by late participants
2.41
1.30
2.45
1.01
11.Participants do not concentrate and contribute to meeting
5.64
1.14
5.14
1.25
12.Out of objective conversations happening during meetings
13.Loosing effective meeting time with unproductive communication patterns
14.Too much conflicts arise during meetings
5.45
1.14
4.95
1.40
5.55
0.96
5.91
1.02
4.18
1.33
4.23
1.07
4.86
1.36
5.27
1.12
5.59
1.1
5.09
1.77
15.Learned helplessness is felt frequently
16.Participants are not active enough in suggesting solutions,
alternatives
17.Participants do not define problems objectively using evidence
M
SD
6.18
0.91
5.68
1.13
Category 3: Negative factors coming off meeting manager
18.Participants do not attach importance to being objective about
discussed issues
19.Failure to comply to planned meeting times
5.35
1.31
4.88
1.58
5.64
1.14
6.14
0.99
4.23
1.31
2.86
1.42
20.Different and new ideas generally not appreciated
5.18
1.18
5.27
1.32
21.Difficulty of expressing problems openly as they are
5.73
1.20
4.68
1.25
22.A person or opinion can frequently dominate the meeting
6.00
1.20
5.27
1.45
23.No equal speech opportunity for each participant
Category 4: Negative factors rising because of not using problem
solving tools
24.Ineffectiveness of meeting moderator to (re)focus speeches
towards meeting objectives
25.Meeting being dispersed after having different opinions
5.32
1.17
5.05
0.95
5.47
1.37
5.45
1.20
5.68
1.13
5.36
1.18
6.00
1.07
5.91
1.15
26.The failure to manage crown of ideas
27.Difficulty of grouping ideas considering both the commonalities
and differences
28.Disintegration and elongation of meeting
5.86
1.28
5.68
1.09
5.55
1.06
5.41
1.33
5.50
1.01
4.86
1.32
29.Unable to form a concise summary of meeting
5.73
1.28
5.73
1.03
30.After meeting actions remaining undecided
3.95
1.70
5.18
1.14
469
6.
CONCLUSION
Here in this paper we wanted to share our accumulated experience and explain how much
verbal problem solving tools can ease group thinking and creativity development based on
twenty five years of practice in consultancy.
There is still a lot of room for improvement in organizations, and in collaborative processes which meeting is one of them, there is a continuous improvement going on. Looking to
the past with a couple of months perspectives or years one may not perceive any difference,
but looking back to 20 years or more one can see how much change has happened so far.
To strengthen the improvement of team work process and meetings, we have to use
problem solving process and respective tools effectively. Combining the analysis presented
on Table 5 and verbal problem solving tools one can increase the meeting effectiveness.
We have to plan meetings better; starting to clarify the objectives. We cannot do this
alone, we may list objectives and using a relations diagram first, prioritization matrices second we can clarify the objectives. We can do the same application for the outcomes too.
Once objective and outcome is clear, using verbal problem solving tools we can identify
phases and steps of problem solving process. Once we plan a better and more planned
thinking process, it is now participants turn to put their efforts, concentrate fully, without
hesitation on whether or not their ideas will be supported, accepted or not. One of the major
blockers seem like dominating voices. We have to communicate these dominating voices
and put their concerns in form of questions. This way using problem solving tools you can
convert any negative energy into a question and carrying an effective session you can enrich
and deepen the understanding within the organization. The final issue is to be able to collect
the result of thinking process. In case a multitude of ideas created, not to disperse the discussion is the first priority, second all collected ideas should be synthesized effectively. People
need to see very clearly that in case any good idea is presented, it will not be lost somehow.
Verbal problem solving tools again will prove to be very effective in this stage too. The affinity diagram, relations diagram, matrix diagrams, tree diagrams, process decision program
charts, activity network diagrams will all have a high level of contribution to collect, package, present and share results of the thinking process.
Here we also presented a newly developed questionnaire on difficulties that frequently
occur during meetings. The aim of the questionnaire is to collect data on how frequently
some complications occur as well as how important they are to company workers. The questionnaire was tested on a very limited sample so far, therefore it should be applied to larger
samples and tested for its psychometric properties before finalizing it. Later our purpose is to
measure the effect of the verbal problem solving tools in overcoming problems revealed by
the questionnaire. Thus, we intend to provide an input for future research.
470
REFERENCES
[1]
[2]
[3]
[4]
[5]
[6]
[7]
[8]
Reinsel, D., Gantz, J., & Rydning, J. (2018). Data age 2025: The digitization of the world. From edge to
core. seagate.com. Framingham, MA, US: International Data Corporation. Retrieved from
https://www.seagate.com/files/www-content/our-story/trends/files/idc-seagate-dataage-whitepaper.pdf
www.statista.com (2018a). Average number of new Android app releases per day from 3rd quarter 2016 to
1st quarter 2018. Retrieved from https://www.statista.com/statistics/276703/android-app-releasesworldwide/
www.statista.com (2018b). Number of apps available in leading app stores as of 3rd quarter 2018. Retrieved
from https://www.statista.com/statistics/276623/number-of-apps-available-in-leading-app-stores/
Goldratt, E. (1990). What is this thing called the theory of constraints?, The North River Press, Great
Barrrington, MA.
Nancy R. 2014. Tague’s The Quality Toolbox, Second Edition, ASQ Quality Press.
Mizuno, S. (1988). Management for Quality Improvement. The Seven New Tools, Productivity Press,
Massachussets, 1988.
Shiba, S, Graham, A & Walden, D. (1993). New American TQM 1st Ed. Productivity Press. Cambridge,
Mass.
Çelik, T. (1995). Ekip Çalışmalarında Proje Yönetimi Sürecinin Yedi Tekniği, 4. Ulusal Kalite Kongresi
Tebliğ Kitapçığı, Istanbul.
471
472
Innovation in Employee Training And Orientation With Virtual Reality
Enes Başarır1, Ömür Özkardeşler1, Mustafa Özgür Güngör2
1
DHL Supply Chain Turkiye, R&D Center
enes.basarir@dhl.com
omur.ozkardesler@dhl.com
2
İstanbul Okan Üniversitesi, Faculty of Business and Administative Sciences
ozgur.gungor@okan.edu.tr
ABSTRACT
This paper presents a concept for a new educational method which, develop with Virtual Reality.
Technology can be used in especially repetitive and important educational process. Employee orientation is compulsory operational process in hiring. Current employee orientation programs are dull not
so efficient and dull. Virtual Reality designed to create immersive experience with realistic visuals. In
the globalized and technologically developing world we are living in, education becomes faster and
digital. With the increasing importance of education in daily life, lots of tools have been developed.
Virtual Reality, satisfy these needs with immersive and easy to use functions. With Virtual Reality
tools, the long educational process becomes shorter and effective. Educational contents are developed
based on scenarios, thus it is easy to understand. As an example, global companies hire lots of employees periodically. With VR solutions, the orientation processes digitalized and take less time than
before. That’s why educational softwares can be developed in companies which have innovation center. With wide spreading standalone VR hardware like Oculus Go, integration of developed software
becomes easier.
Educational VR software developed for android operating system, due to hardware mostly works
with android. According to educational contents, modelling the environment and characters with
software like 3DSMax then animating with Unity. Quality of the educational process has been increasing with, users that directly included the educational contents without any middleman. Contents
of VR solutions mostly focused on Health and Safety scenarios, thus users experience the accidental
scenarios with as safest possible and gain essential information that needed. With this educational
process, health and safety awareness of blue and white collars have been increased. As output, interactively and easily learned educational contents can be provided with Virtual Reality tools.
Keywords: Virtual Reality, Education, Innovation, Health and Safety
473
1. INTRODUCTION
Orientation processes for new employees have crucial importance. Employee orientation
is a way to introduce new employees with company rules and regulations, organizational
culture environment and other major thing directly relates with organization. Employee
retention is the first impression or perception of employee about their job organization.
Employee orientation is a very constructive way to give positive feeling to newly hired
employees for welcoming them and make them comfortable and provide them opportunity to
absorb them within organization [1]. Orientation programs have big role for creation good
first impression to newcomers. For getting better feedbacks, orientation programs should be
fast, interactive and afar from dullness.
Orientation with VR decrease the time spent to orientation besides increasing efficiency.
ASTD survey suggests that seven percent of all training and development expenditures are
spent on orientation. Today, there is increasing interest in what has been termed “rapidonboarding.” That is, getting new employees up to speed as quickly as possible [2].
Furthermore specific health and safety scenarios should be told to the newcomers. Health
and safety rules are the necessary part of the orientation program. Especially work areas like
factory or warehouse have high possibility of accident. Without any information about
protection methods from the accidents, accidents risks get higher. New employees or current
employees who are transferred from another project must attend a project-specific new-hire
safety orientation. This program provides each employee the basic information about the
company worksite safety and health rules, federal and state OSHA(Occupational Safety and
Health Act) standards, and other applicable safety rules and regulations. Employee
attendance is mandatory before working on the construction project [3].
Health and Safety rules consists possible accidental scenarios, emergency procedures and
protection methods. Mostly in companies there are more than one person dedicated to
orientation program. While the process is repetitive and absolutely necessary, with
developing technology improved ways can be used. Virtual reality, great tool for educational
process. VR was shown to be very effective for learning procedural tasks, in which students
learns sequence of steps to accomplished a task requiring maneuvers in tree-dimensional
space. Examples include as operating a vehicle, fixing on a complex piece of machinery and
finding your way around an otherwise unfamiliar landscape [4]. Repetitive educational
methods can be use as content. Beside, with interactivity feature education methods can be
change with learners’ capacity.
Learners could effect and change the education scenarios according to their choice. Thus,
474
newly hired employers can virtually practice the accidental scenarios. Based on standard
learning pyramid, generally, the adult learners remember only about 5-10% of what they are
told and read, about 30% of what is actually demonstrated, and about 75% of what they
practice [5]. With Virtual Reality technology, corporate life educations like employee
orientation and health and safety rules will become more effective and immersive. Due to
lack of the middle man with learners and education material, they can be adopting new
environment and its rules more easily. VR technology that tested for orientation program and
contents of it will be explained in this article.
2. VIRTUAL REALITY HISTORY
Virtual Reality is a technology that known for years. Based on watching and experiencing
the realistic environment with specific device. Virtual reality is high-end user-computer
interface that involves real-time simulation and interactions through multiple sensorial
channels. These sensorial modalities are visual, auditory, tactile, smell and taste [6]. The first
known Virtual Reality device is Sensoroma, which developed by Morton Heilig in 1962. It
was device for watching colorful display with stereo sound system. After Sensorama Head
Mounted Display (HMD) has been developed by Ivan Sutheredland with the inspiration of
Heiling’s work.
Virtual Reality devices become less heavy with HMD’s. Hence with HMD’s spreading of
Virtual Reality notion, become easier and faster. After knowledge of Virtual Reality concept
spreading, it has been used, in other purposes than entertainment. The National Aeronautics
and Space Agency (NASA) was another agency of the American government interested in
modern simulators. It needed simulations for astronaut training, as it was difficult or
impossible to otherwise recreate conditions existing in outer space or distant planets.
In 1981, on a very small budget, NASA created the prototype of a liquid crystal display
(LCD)-based HMD, which they named the Virtual Environment Display (VIVED) [7]. After
simulation examples, VR technology has been improved with educational contents. MHD
Virtual Reality is widely considered to be one of the most viable technology applications for
use in education [8].
2. VIRTUAL REALITY IN EDUCATION
With developing technology, educational processes evolved like everything else. Virtual
Reality tools provide great opportunity for learning. Educational Contents like Health and
Safety is crucial topic for employees who work in places have accidental risks like
production facility or warehouses. It is the fact that experiencing is good way to learn but
situations like accidental scenarios are too dangerous even practice it. Especially educational
475
contents which focusses on practices, took digital shape. That’s why Virtual Reality create
new digital environment for experiencing the situations. Studies emphasized that VR does
not furnish only passive copy of reality, but its reconstruction is a model where users can act.
It reacts and behaves as in real environment. This important feature overcomes the inherent
limitations of perception, which should be applicable only to objects physically perceptible.
As technology continues to improve, VR systems will become pervasive instrumentation
for research in education across the disciplines [9]. For testing VR technology in orientation
program, an application developed.
Figure 1 Health and Safety education program in DHL warehouses
Application based on watching corporate videos with VR. An application that developed
for Virtual Reality devices, have 5 different modules Fig. (2). Introduction, Innovation,
Health and Safety, Fun and City Tours. Each module can rename. Also contents of the
modules can removed or replace with some other videos. In introduction module user can
watch the basic information about the company that newly hired. These videos may include
the rules and work environment. In second module, Innovation user can watch the
innovation that company made.
In health and safety module consists Health and safety rules and simulation of accidental
scenarios. Scenarios modeled and designed for this application and decided with Health and
Safety specialists Fig. (3). Arrangements have done for coherence with VR. In the
development process of scenarios, gamification principle is considered. For a longer using
time, user should have motivation. After the creation of development planning and scenarios,
visuals of location, environment and characters decided. Models created with 3DSMax.
While the modelling of visuals like fire, particle effects have been used. According to
scenarios, animations have been produced.
The application developed in Unity 3D. In the first phase, user can only watch and react
the situation around. As planned second phase, application will be developed as interactive.
476
With interactivity feature, user will decide the way of scenario is going. Application
deployed as android application. Oculus Go has been used as device for using in orientation
process. In fun and city tour module, the entertainment videos are created and found for
employee’s break time. This application can be modified and spread easily. Application
firstly transferred as “apk” format with memory devices. Then, it has been uploaded to
Oculus Go Market which is content download area of the Oculus Go. With given key code to
users, Oculus Go owners can download application and transfer the contents optionally.
Figure 2 User Interface of VR Application
Figure 3 Accidental scenarios in Health and Safety Module
3. CONCLUSION
As an emerging technological application area of human-machine convergence and more
effective uses of technology for the good and benefits of humans, VR is proposing one of the
most promising values for the last couple of years. Therefore, a new and innovative
implementation of VR technology in logistics was explained in this paper. This impressive
development in health and safety conditions was carried through DHL Research and
Development Center in Turkey and was prepared for all possible uses in logistics sector.
477
It has seen that newcomers who used VR applications for health and safety rules have
justified and learned more in comparison with newcomers who attend lessons with classic
teaching methods. As given feedback from VR orientation participants, increase of the
employee engagement can be seen. With interactivity feature of Virtual Reality tools,
scenarios can be change according to user’s choices. Thus, users can experience the results
of their decision just like in real life. The main focus is not replacing the classical teaching
method; the purpose of the project is increasing the awareness especially in health and safety
rules.
As a result, an educational VR software system, was developed by modeling the
environment and characters for unlimited number of users whom can directly receive
educational contents without any interference. Starting with health and safety scenarios as
the first module of content base, users can experience the accidental scenarios with as safest
possible and may gain essential information about possible actions to take. Due to a
successful implementation of this educational process, health and safety awareness of blue
and white collars was increased. Following this perspective, there will be many different
contents available for people to be trained or to get the experience of any new educational
issues in the future.
REFERENCES
[1]
Durez, S. (2017). Impact of capacity development, employee empowerment and promotion on employee
retention. Place of publication not identified: GRIN Publishing.
[2] DeSimone, R. L., & Werner, J. M. (2002). Human resource development. Ohio: South Western Cengage
Learning.
[3] Reese, C. D. (2018). Occupational health and safety management: A practical approach. Boca Raton: CRC
Press, Taylor & Francis Group.
[4] Liu, D., Dede, C., Huang, R., & Richards, J. (2018). Virtual, Augmented, And Mixed Realities In
Education . S.l.: SPRINGER.
[5] Brian T., Bennett, & Norman R., Deitch. (2010). Preaparing for OSHAs Voluntary Protection Programs.
Hoboken, New Jersey: A John Wiley & Sons , Publication.
[6] [7] Burdea, G. C., & Coiffet, P. (2011). Virtual Reality Technology(2nd ed.). Hoboken, New Jersey: A
John Wiley & Sons, Publication.
[8] Cai, Y., Joolingen, W. V., & Walker, Z. (2019). VR, Simulations and Serious Games for Education.
Puchong, Selangor D.E.: Springer Singapore.
[9] Choi, D. H., Dailey-Hebert, A., & Estes, J. S. (2016). Emerging tools and applications of virtual reality in
education. Hershey, PA: Information Science Reference.
478
Designing Effective Cause Related Marketing (CrM) Programs Via Digital
Platforms: An Introduction of 5 C’s Model of CrM
Edin Güçlü Sözer1
Faculty of Business and Administrative Sciences / Istanbul Okan University
Tuzla / İstanbul/ Türkiye
edin.sozer@okan.edu.tr
ABSTRACT
Current market conditions become extremely challenging for all companies independent from their
size and market positions due to the increasing competitive pressures, diminishing margins and difficulties to effectively reaching to consumers via marketing communication activities. This trio of
challenges raises a serious accountability issue for marketing managers and push them to generate
alternative and effective tools to attract the attention of target consumers and boost demand for the
products of the brand. On the other hand, increasing population, uncontrolled exploitation of resources
and decreasing quality of nutrition result in several social, economic, environmental and health related
problems in almost all communities. As members of the community, consumers become sensitive
about and supportive for the solutions for such problems since these may become soon their own
problems.
Companies and marketing managers are motivated to support the solution of such problems to enhance their image, generate positive attitudes towards their brand and also for being responsive to the
requests of stakeholders and society in general. One of the strategic tools employed to realize such
targets is the development of Cause Related Marketing (CrM) programs which involve allocating a
part of the revenue generated by the sales of the products for contributing to a cause. Although CrM
programs are widely used by the companies and have a considerable share in overall marketing communication investments, their effectiveness is questioned. This study presents the 5 C’s model of CrM
which involves developing the right mix of Company (C1), Campaign (C2), Cause (C3) and Customer
(C4) characteristics as well as systematically utilizing the Connectivity (C5) power via digital platforms to maximize the effectiveness of the CrM campaigns.
Keywords: Cause Related Marketing, Digital Platforms, Collective Intelligence, Collective Wisdom.
479
1.
INTRODUCTION
Contemporary markets are characterized with several challenges which individually and
collectively influence the market performance of companies and their managers. There are
three important challenges which companies need to overcome for surviving in these though
market conditions. The primary challenge is the intense competition due to the abundant
number of competitors in the market and difficulty in reaching out target consumers as a
result of cluttered communication environment. Competitive pressure makes the acquisition
of customers much more difficult than ever before since they have much more brand alternatives, types of products and offers at their hands. Consumers became non-responsive towards the marketing messages of companies since they are exposed to a couple of hundreds
marketing messages every day. Number of messages including marketing content, to which
they are exposed each day, reached at more than 350 and they can barely process less than
half of these messages [1]. This situation makes them difficult to reach and convince them
by employing the conventional communication methods. Compared to the previous years,
the most important problem is to connect with and get a reaction or response from the target
consumers [2].
The second important challenge is related with the trust relationship between the company and its target consumers. There is a growing scepticism among consumers towards the
ethical behaviours and associated commercial motives of companies. Consumers rely heavily on the opinions of their close circles and word of mouth information rather than commercial messages of companies. The results of the research conducted by HubSpot (2018) confirmed that word of mouth and consumer references are the top two sources of information
which influence the buying decisions of consumers [2]. Overall, 81% of consumers rely on
the opinions of their family and friends when making decisions. On the other hand, it is
found that messages of sales people are the least trusted source in decision making. The
same report also confirms that consumers show a tendency to be sceptic about the claims
made in the advertisements and information provided in the press releases. These findings
lead us to conclude that companies need to find ways to gain the trust of their target customers which eventually can be a differentiating factor in current market environment.
The third important challenge that companies face is the impatience that customers show
towards the companies. One reflection of this feeling to consumer reactions can be observed
on the transactional level. As the time is one of the most valuable assets of all people in the
contemporary consumer markets, consumers show the tendency to expect an immediate and
omni channel feedback about their requests from companies and their front office personnel.
Based on the research of HubSpot (2018), largest portion of consumers rate an immediate
answer to their questions (82%) and an immediate support feedback (92%) to their enquiry
as a very important criterion of their satisfaction [2]. Consumers’ impatience can also be
observed on the macro level where they do not want to hold with their existing brands for a
long time by showing low level of loyalties. This leads to declining life time values of cus-
480
tomers which in turn triggers higher levels of customer acquisition costs (CaC) which is
much higher than before due to the increasing effort requirement to reach, convince and acquire the customers [3].
Three challenges described in this study and faced by marketers, namely non-responsiveness of consumers, their low level of trust towards the companies, and their impatience, constitute the sources of market performance drawbacks for the companies. Thus, return on each
dollar spend for marketing activities become a major issue for marketers and marketers face
the accountability pressure much harder than before. As a result of this pressure, the tasks of
marketing managers evolved from developing marketing programs for target consumers to a
more holistic structure including internal marketing, relationship marketing, integrated marketing and finally, performance marketing [4]. In order to overcome the difficulties derived
from the three challenges described and consequently produce all desired outcomes, marketers need to find alternative and effective ways to reach out the customers, attract their attention and convince them to try the products of the brand. The social, economic, environmental
and health related problems raised as a result of increasing population, uneven distribution of
income and economic divide between the countries requires governments, non-profit organizations as well as businesses to contribute to the solutions of such problems. Unfortunately,
the problems faced are so big that governments alone cannot solve the problems with their
financial sources and society needs the support of non-profit organizations. The primary
funding source of these organizations are the donations received from the members of the
society. However, the increasing funding amount required to solve such problems requires
non-profit organizations to find alternative sources of funding [5]. One of these alternative
funding models is to make some cooperation with companies, who target to contribute to the
social causes as a part of their social responsibility approach. To do that, companies generate
the Cause Related Marketing (CrM) campaigns which involve allocating a portion of sales
revenue to a cause selected by the company. In this way, companies become a bridge or connection point between the consumers who wish to support the causes and non-profit organizations who need their financial support. In addition to their wish to contribute to the society,
some commercial factors also motivate companies to develop CrM campaigns. These include targets to enhance the company image and generate positive attitudes toward the brand
[6]. Upon the successful implementation of such CrM campaigns, companies expect their
brands to break through the communication clutter and benefit from favourable attitudes
generated towards their brands.
This study targets to contribute to the understanding of how effective CrM campaigns can
be designed in a holistic approach which takes into consideration the company, campaign,
cause and customer characteristics and connectiveness competence, named as 5 C’s of CrM,
which collectively generate the optimum CrM performance for the brand when used in the
correct composition. The next section of the study focuses on the CrM concept and its effects
on the consumer behaviour. Following this section, 5 C’s model is presented, and each subdimension of the model is explained. The study concludes with closing remarks.
481
2. CAUSE RELATED MARKETING (CRM) AND ITS EFFECTS ON CONSUMER BEHAVIOR
In a typical cause related marketing (CrM) campaign companies commit to allocate a
portion of their sales revenue or profit generated by the sales of the product to the support of
a social cause. This involves the activities of companies and non-profit organizations to be
integrated by jointly communicating with target consumers [7]. The objective of the companies in developing such CrM campaigns is to realize the marketing targets such as increasing
awareness of consumers, generating liking, preference towards the brand and its goods and
finally convincing consumers to try and purchase the products of the brand [8]. Thus, the
marketing targets of CrM campaigns include cognitive, affective and conative outcomes of
consumer behaviour. Since its first application in the market by American Express company,
we see a fast adoption of this tool by marketing managers and today they constitute a considerable portion of overall marketing budgets. As the end of 2018, the total CrM investment in
North America is expected to reach at 2.14 $ constituting 9% of overall sponsorship investments [9]. The fast development of CrM investments proves that corporate social responsibility, as its parent, has been transformed from being an ideology to a business reality [10].
Many studies in the literature focused on the cognitive, affective and conative effects of CrM
campaigns and targeted to understand how effective is a CrM campaign can be on generating
favourable outcomes for the CrM campaign sponsor.
One of the outputs expected by the companies as a result of a successful CrM campaign
implementation is to increase their brand awareness and recall among the target consumer
group. This is obviously is the most elementary and basic level of targeted outputs in developing such CrM campaigns. When a non-profit organization and a commercially motivated
company cooperate under a CrM campaign, they jointly benefit from this cooperation in
terms of increasing recognition of both parties in the community [11]. Polonsky & Macdonald (2000) suggest that being a part of a CrM campaign makes companies more visible in
this communication clutter and brands are remembered for a longer time by consumers [12].
In order to explain the underlying mechanism of this effect, we need first to refer to brand
associations concept. Brand associations are defined by Aaker (1991) as “anything linked in
memory to a brand” [13]. With the help of brand associations, consumers generate a complete meaning of any object for them by processing and retrieving the information from their
memory. This information can be in the form of tangible features such as product features or
intangible such as perceptions [14]. When consumer is exposed to CrM campaign
information, as it includes a cause, which points out a social or environmental problem, it is
expected that consumer will be more attentive on this message since it proposes a support for
a problem related to the society. As the brand is part of this communication, it becomes
associated with the social or environmental problem that needs to be taken care of. This can
be explained on the grounds of associative networks model which define the information
related to an object in the memory as the totality of interconnected associations [15].
According to the associative networks model, the memory of consumers is made up from
482
interconnected nodes, small pieces of information, which collectively develop an idea or
knowledge base. When the brand and cause are associated in the mind, the brand is expected
to benefit from the high involvement towards the cause and recalled with the help of the
nodes associated with the cause in the memory. However, if the CrM campaign is not
designed properly and communicated in an effective way, it may result in unsatisfactory
results. Thus, marketers need to identify the critical factors in designing CrM campaigns to
generate effective results in terms of brand awareness and recall.
Another primary motivation of companies to develop CrM campaigns is to enhance the
image of their brands to generate positive attitude toward their brands. In their cooperation
with non-profit organizations, companies target to support the social causes and in turn benefit from their responsible behaviour by altering the perception of consumers, gaining their
rapport and empower their image which eventually may lead to more positive attitudes towards the brand [16]. The associative networks model can also be used to explain this affective influence of CrM campaigns on consumer behaviour [15]. When consumer are exposed
to a stimuli including the joint message of the brand and the non-profit organization as well
as the information about the cause supported, the image and meaning of the non-profit organization supporting the cause is expected to be transferred to the brand as it is suggested
by Gwinner (1997) in the study focusing on sponsorship effects [17]. McCracken (1989)
explains this mechanism with the meaning transfer process in a way that when the two parties are paired in the message, the meaning of the known party which is already established
in the mind is transferred to the unknown party [18]. In the CrM campaign context, the
known party is the cause and its supporting non-profit organization and the unknown party is
the brand. In this perspective, we can state that companies target to enhance the image of
their brands and consequently influence consumers’ attitudes towards this brand by including it into the network of associations related to the cause and non-profit organization in
consumers’ mind. This process is completed with the transfer of meaning and related associations from the cause and non-profit organization to the brand. Once the brand and cause
are associated in consumers’ mind, Elaboration Likelihood Model-ELM (Petty & Cacioppo,
1981) works here and using central route to persuasion, consumers who are exposed to the
brand information retreat the information about the brand from the memory with its all associations and this leads to a shift in attitudes due to the brand’s association with a social cause
and related non-profit organization [19]. As suggested by this study, there are many studies
in the literature which suggest that there is a significant effect of CrM campaigns on the image of and attitudes toward the brands [20, 21, 22, 23].
An expected consequence of affective responses such as positive attitudes generated as a
result of cognitive processes through central route to persuasion will be the actual buying
behaviour of consumers [24]. The justification of the increasing buying intention or engaging into actual buying as a result of exposure to CrM campaign information can be explained
on the basis of warm glow feeling generated as the hedonically or socially rewarding consequence of the transaction [25]. Previous studies in the literature generally reported conclu483
sive results on the positive behavioural outcomes. Generally, when a brand is associated with
some causes, the probability of that brand to be chosen by the customer increases among the
alternative brands. Moreover, this also generates a spill over effect which makes possible for
the brand to be chosen in other product categories due to its association with the cause or
even this association can be transferred to other products of the same brand even though
these products have no any relation with the CrM campaign [26, 27]. CrM campaigns are
also an important competitor of the other marketing communication tools such as price promotions. When compared to price promotions, offers which include a CrM campaign are
found more attractive depending on the amount of donation or discount offered [28]. Consumers react positively to CrM campaigns in a way that they are ready to pay higher price
for the same products and buy the brand if the brand supports a cause [29]. Overall, supporting a cause and communicating this behaviour to consumers using a CrM campaign,
generates a positive outcomes for brands such as increased purchase intentions and actual
purchases.
3. FIVE C’S MODEL FOR AN EFFECTIVE CAUSE RELATED MARKETING
(CRM) CAMPAIGN
CrM based campaigns are potential tools that can be employed by marketers to cut
through the clutter of communications, evoke affective responses and finally generate positive behavioural outcomes in favour of their brands. However, in order to benefit from the
cognitive, affective and conative effects of CrM campaigns, marketers need to understand
the underlying dynamics as well as the determinants of an effective CrM campaign. Despite
the rising investment amount to CrM campaigns, its share on overall communication budget
is in a decreasing trend because many companies cannot benefit from the potential of CrM
campaigns and they become relatively ineffective compared to other communication tools
[30]. The reason of the ineffectiveness is not the low potential of the CrM but it is the improper design and management of the CrM campaigns. This is why there is a need for a holistic approach for developing and managing effective CrM campaigns. This study introduces such a model for effective implementation and execution of CrM campaigns to maximize the positive returns of such campaigns. Figure 1illustrates the 5C’s model of CrM and
its components.
484
Figure 1. Five C’s Model of Effective CrM Campaigns
5C’s model is an interactive model of four layers which are composed of challenge, facilitator, determinant and output levels. Starting from the challenge layer, the three challenges described in the previous sections, namely responsiveness, impatience and trust challenges, influence the effectiveness of any marketing communication. CrM campaigns are
also negatively affected by these three challenges if are not designed and managed properly.
As a primary pre-requisite, the design and management of effective CrM campaigns requires
composing correctly the 4 determinant factors, namely, company, campaign, cause and customer related characteristics. However, in order to make a correct composition, marketers
need to utilize the fifth C of the model, the connectivity. The connectivity layer provides the
opportunity to maximize the potential of the determinants by systematically generating a
perfect combination of 4C’s and consequently leading to the generation of a collective wisdom in the target segment which is expected to bring a competitive advantage for the brand.
Finally, at the core level of the model there are CrM outcomes which include cognitive, affective and behavioural responses of consumers when they are exposed to CrM campaign
communication. These outcomes of effective CrM campaigns are summarized in the previous sections.
Overall, when the companies compose the correct combination of four CrM determinants
with the support of connectivity as the facilitator factor, they can realize the targeted returns
form their CrM campaigns. In the following sections, each determinant factor of effective
CrM campaign and the three staged process of connectivity are explained in detail.
485
4. COMPONENTS OF DETERMINANT LAYER AND KEY EFFECTIVENESS
FACTORS
Determinant layer is composed of four components which are company, campaign, cause
and customer characteristics. These components of the determinant layer are identified in
line with the characteristics focused by the studies in the CrM literature [31]. Thus, the determinant layer was built up in the light of the relevant literature and practice in the CrM
context.
4.1. Company Characteristics
Company characteristics constitute the first component of the determinant layer. Previous
studies in the literature focused on several characteristics of the company as being effective
on the CrM campaign output. One of these factors was the corporate credibility. Corporate
credibility involves the perception of consumers about the trustworthiness and expertise of
the company [32]. This perception helps consumers to draw conclusion when consumers
have no complete information about company products [33]. Thus, in the CrM context, when
consumers are exposed to the CrM message, they are expected to evaluate the campaign on
the basis of their credibility perception. There are many studies in the literature which focused on the influence of credibility on the CrM effectiveness. Kim et al. (2005) studied the
effects of corporate credibility on the attitude toward the company, an element of the affective dimension within the CrM outputs for the brand [34]. They employed an experimental
design in the fast food context and participants were Korean students. Results of their study
confirmed that corporate credibility has a significant effect on the formation of attitudes
towards the company. They reported that when participants are exposed to CrM campaign
communication, those who perceive the company more credible show more positive attitude
towards the company compared to those who perceive the company less credible. Similarly,
in their study, Al-Dmour et al. (2016), focused on the effects of brand credibility on the
effectiveness of CrM campaign. Participants of the study were Jordanian consumers and the
results confirmed the significant influence of brand credibility on CrM effectiveness [35].
Authors reported significant and positive effect of corporate credibility level on the attitude
formation as well as purchase intentions of consumers in case of exposure to CrM campaign
communication. These results lead us to conclude that when companies have some
weaknesses on corporate credibility, the CrM campaign may not generate the targeted outputs due to the trust challenge. Thus, companies need first to build up an adequate level of
corporate credibility or image to make sure that they do not endanger the effectiveness of the
CrM campaign.
A second company characteristic is related with the fit between the brand and cause supported. A fit between the brand and cause involves having a logical similarity between the
cause and the core business of the company. As suggested by Gupta & Pirsch (2006), a fit
between the organization and the cause, is expected to yield positive outcomes such as appreciation by the consumers [36]. This also means that we may expect ineffective CrM out486
puts in case of lower fit between the brand and the cause [37]. There are several studies in
the literature which confirm the significant effect of brand-cause fit on the effectiveness of
CrM campaigns. In their study, Garcia et al. (2017) focused on the effect of fit on purchase
intentions towards the brand’s products [30]. The results of the study confirmed that when
consumers perceive a fit between the content of the CrM slogan and the brand they show
higher levels of purchase intentions. Similarly, when the geographical area of the brand and
the cause are found similar, this perception also yields to higher intentions to purchase.
Menon & Kahn (2003) investigated the effect of information provided in the CrM campaign
advertisement of a breakfast cereal product on the brand image [38]. Results of the study
confirmed the moderating influence of different levels of fit perceptions between the brand
and the cause. In the light of the empirical findings, it is imperative to state that the fit between the brand and cause has an important role in the effectiveness of the CrM campaign.
Moreover, if companies fail to demonstrate this fit, this may lead to ineffective CrM outputs
[39]. This is especially true in case of sophisticated consumers. If these consumers perceive
no fit between the brand and the cause, they perceive the CrM campaign as having a hidden
agenda of exploiting the issue [40]. In order to reach at positive outcomes, companies need
to support the causes which have some logical congruence with their core business.
A third determinant characteristic which is expected to influence the output of the CrM
campaign is the product type associated with the campaign. The product which is associated
with the cause may be a hedonic or utilitarian product. Hedonic type products such as food
and events are those which generate affective responses as a result of experiential consumption. On the other hand, utilitarian products such as soup, shampoo, and electronics, provide
mostly functional value. Previous studies show that hedonic type products generate more
effective results in CrM campaigns compared to utilitarian products. Chang (2008) investigated the effect of product type on the effectiveness of CrM campaign [41]. The study was
conducted on 960 university students in Taiwan as the participants of the study. The effectiveness of utilitarian products such as electronics and hedonic products such as movie tickets were compared in generating purchase intentions when consumers are exposed to CrM
campaign information in these advertisements of the products. The results of the study confirmed that hedonic products were generating positive outcomes in terms of purchase intentions while no significant effect is found on the utilitarian product side. A similar result was
reported by Strahilevitz & Myers (1998) in a way that donations were more effective when
they are associated with hedonic products compared to utilitarian products [42]. Melero &
Montaner (2016) explain this differential effect from the perspective of social psychology by
referencing to the need of overcoming the guilt which may arouse as a result of purchasing
hedonic products [43]. They believe that the guilt aroused by the purchase of such products
can be mitigated with some socially credited behaviour such as donations [44]. Although the
product type offered by the company is another company characteristic as an important determinant of the CrM effectiveness, it should be noted that it is related with the business
model and marketing strategy to decide what type of the product will be offered in the mar487
ket. Thus, if the product type is not eligible to generate positive outcomes in a CrM campaign, the company should not involve that product type in such campaigns.
4.2. Campaign Characteristics
Campaign characteristics constitute the second component of the determinant layer. Previous studies in the literature focused on several characteristics of the campaign as being the
influencer of the CrM campaign output. Two of them, the donation size and the duration of
the campaign need emphasize on their role in the effectiveness of a CrM campaign. As one
of the components controlled by the marketers [45], donation size is expected to be an important determinant of the CrM campaign attractiveness. That is, when the donation size
increases, it is expected that consumers will evaluate the campaign more positively. The
rationale behind this effect can be explained on the grounds of “warm glow”, the utility derived by contributing to a cause [24]. There are several studies which reported positive influence of higher donation sizes in CrM campaigns. Pracejus et al. (2004) investigated the ad
copies in the market which use abstract, estimable and calculable donation information and
found that donation level is a determinant of the consumers’ choice [46]. Similarly, Hajjat
(2003) measured the effects of cause involvement and donation level on attitudes and
purchase intentions towards the brans which is involved in CrM campaign [7]. The author
reported a significant superiority of CrM campaign over ordinary marketing campaign when
both the donation level information on the advertisement is perceived as occupying an important place and the donation level is high. Coric et al. (2011) investigated the effect of
donation size on the purchase intentions of 162 Croatian participants [47]. Authors reported
the positive and significant effect of higher donation sizes on the purchase intentions. Although there are also some insignificant or negative results reported in the literature [28, 48],
generally most of the studies report positive and significant results of the donation level on
the CrM effectiveness. In order to maximize the effectiveness of the CrM campaign on the
cognitive, affective or conative outputs, donation size management is an important campaign
characteristic as well as tool for marketers.
The second important campaign characteristic which is expected to influence the CrM effectiveness is the campaign duration. The duration of the campaign is related with the commitment of the management to support the cause and this is a part of the strategic CrM [49].
On the other hand, when companies apply tactical CrM campaigns, it is generally more
shorter term, the amount of invested resources are lower, senior management involves in a
lower level and finally there is no too much congruence between the brands’ core business
and the cause [50, 51, 52, 53]. In case of applying a strategic CrM campaign, companies are
regarded as having more altruistic motivations and perceived more positively. Ellen et al.
(2000) explains this effect on the grounds of attribution theory and refer to the inferences
made by the consumers about the real motivations of the companies when they are exposed
to the CrM campaign information [54]. Previous studies also confirm the positive effects of
higher CrM campaign durations on generating the desired campaign outputs. Van den Brink
488
et al. (2006) investigated the effect of strategic CrM application on the brand loyalty [55].
They reported the positive and significant effect of campaign duration on brand loyalty.
Thus, it can be stated that the effectiveness of the CrM campaign may increase with its duration [11]. In the light of the previous studies we can conclude that commitment to the cause
and developing long-term CrM campaigns may lead to more positive evaluations of consumers which in turn is expected to increase the effectiveness of such campaigns.
4.3. Cause Characteristics
Cause characteristics constitute the third component of the determinant layer. Previous
studies in the literature focused on several characteristics of the cause as being important
determinants of the CrM campaign output. Two of them, the type of the cause and the geographical scope step further due to their strong influence on the effectiveness of a CrM campaign.
There are different problems faced by the society and these problems lead to the generation of different types of causes. A cause can be related with health, environment, economic
or social needs of the society. Generally it is expected that human being show interest on the
causes which are mostly associated with them. Thus, within different types of causes, they
are expected to have more interest to those which are personally relevant [56]. In their study,
Lafferty & Edmondson (2014) focused on comparing the outcomes of four types of causes
[57]. They constructed their hypothesis on the grounds of the self-categorization theory,
which suggest that consumers will prefer the causes within the group of closely associated
cause types. The authors measured the differences of four types of causes, a health related, a
human services related, an animal related and finally an environmental one, in terms of attitude generation towards the brand, cause and alliance. Results of the study confirmed the
supremacy of human related causes, namely health and human services, over the other two
non-human related causes on the generation of attitude towards the cause and alliance. The
results of the study lead us to conclude that companies, who wish to get effective results
from their CrM campaigns, should be sensitive to align with causes which have some association with the interests, values and life-styles of their target segment.
The second important cause characteristic which is expected to be effective on the CrM
campaign output is the geographical scope of the campaign. The geographical scope, which
is also named as donation proximity, is the distance between the cause and its target consumers. The geographical scope can be local, national or international [11]. Generally it is
expected that when the proximity between the cause supporter and the receiver is close, consumers will become more responsive to the cause and more likely to engage into the supportive behaviour [58]. In their study, Grau et al (2007) investigated the effect of donation
proximity on the attitudes towards the CrM campaign and the intention of consumers to participate into the campaign [59]. They explained the expected influence of cause proximity on
the grounds of the signalling and social impact theories. Signalling theory suggests that consumers utilize cues to generate some useful information about the unobservable objects,
489
situations or events [60]. Based on this theory, authors claimed that local causes, in contrast
to national ones, constitute an important cue to convert the abstract donations into meaningful ones due to the financial contribution to the local community. They also utilized social
impact and dynamic social impact theories to explain the effect of proximity on consumer
responses [61, 62]. These theories suggest in a complementary way that individual responses
to social influence are determined by the proximity to the source and the impact of the
source is more effective in the same social space. The results of their study confirmed that
the local causes generated more positive attitudes towards the CrM campaign and higher
intention levels to participate compared to the national causes. In a similar study, Hou, Du &
Li (2008), compared the differential effect of local and national causes on attitudes towards
the brand and purchase intentions of consumers [63]. Findings of the study confirmed that
local causes generate more positive attitudes toward the cause compared to national ones.
However, there was no significant difference reported in terms of purchase intentions between the two geographical scopes. The theoretical ground and findings of the previous
studies lead us to conclude that companies need to focus first on supporting local causes and
then national ones. Thus, setting set the priority to local causes will generate more favourable results and increase the effectiveness of the CrM campaigns.
4.4. Consumer Characteristics
Consumer characteristics constitute the fourth component of the determinant layer. Previous studies in the literature focused on several consumer characteristics as being the influencer of the CrM campaign output. Two of them, involvement/importance level and consumer
scepticism need a closer look and explanation. When an individual is more involved with
anything, this means that there is higher connection between them and it is relevant for the
consumer. Relevance stands for the degree of importance of something for the consumer
[64]. When we apply this to the CrM context, causes which have high relevance for the consumers, are expected to generate more interest on the consumer side. Previous studies have
reported significant and positive effects of high involvement on consumer responses to CrM
campaigns. Lafferty (1996) investigated the effect of level of importance of the cause for the
consumer on their evaluation of the cause [65]. The results of the study confirmed that those
causes which have higher importance to the customers are evaluated more positively compared to those with lower importance. Another study conducted by the Grau et al (2007)
reported parallel results [59]. The authors measured the effect of involvement level on the
attitude towards the cause and willingness of consumers to participate into the CrM campaign. Results of the study confirmed that higher level of involvement with the cause generate higher intentions to participate into the CrM campaign. In the light of these results, we
can state that involvement of the consumer with the cause or its relevance for the consumers
is a significant predictor of the consumer reactions towards the CrM campaign. If companies
wish to maximize the effectiveness of their CrM campaigns, they need to support causes
which have strong relevance with their customer segments.
490
The second important consumer characteristic which is expected to be influential in the
effectiveness of CrM campaigns is the scepticism level of consumer towards the CrM campaign. Generally, consumers are prone to show some sceptic behavior towards the messages
delivered through the marketing communication tools [66]. As a reflection of their general
perception about marketing messages, in case of CrM campaigns, consumers have the tendency to believe that companies have pure commercial motivations in supporting such
causes. There are several studies which confirm that increasing consumer scepticism in CrM
context generates undesired outcomes for the companies. In their study, Webb & Mohr
(1998) profiled consumers into four groups as sceptics, balancers, attribution-oriented, and
socially concerned based on their responses towards CrM campaigns [67]. They reported the
negative influence of increasing scepticism level on consumer attitudes towards the company. In another study, Kim & Lee (2009) investigated the effects of consumer perceptions
of corporate social responsibility and the level of claim objectivity on the scepticism level
which in turn is expected to influence the believability of the claim in the ad [68]. They reported that when company is perceived as socially irresponsible, consumers become sceptic
about the claims in the ad. Bae (2018) measured the effect of consumer scepticism on the
perceived corporate credibility which in turn is expected to influence the participation into
the CrM campaign [69]. The results of their study indicate that temporary state of consumer
scepticism lead to the deterioration of corporate credibility and weak corporate credibility
leads to unwillingness of consumers to participate into the CrM campaign. These results of
the previous studies lead us to conclude that companies need to overcome the scepticism
challenge by proving to consumers their altruistic motivation behind the CrM campaign. If
they do not succeed to manage the perceptions of consumers, and the scepticism is supported
with some evidence derived as a result of the company actions, this may turn into cynicism,
a continuous and enduring disbelief about a brand [70]. This is why, managing the perceptions about the underlying motivations by convincing consumers about the altruistic motivations is a critical factor in lowering the scepticism level.
5.
CONNECTIVITY LAYER
Connectivity is the new facilitator of effective communication between the individual
parts of the contemporary societies. It is one of the fundamental requirements for the uninterrupted functioning of social, economic as well as political systems. Thanks to the technological developments, the connectivity can be sustained and effectively managed. One of the
important consequences of the high level and uninterrupted connectivity is the formation of
the capability for online and real time information exchange between the components of all
systems, which eventually leads to a continuous flow of information and learning process
within the systems. In social systems such as consumer markets, when the connectivity is
sustained for a longer period of time and the exchange of information with learning process
is sustained, this generates some outputs which may lead to cognitive, affective or behavioural consequences. These outputs are generated through the formation of collective wisdom the knowledge gained through group and community interaction, among the system
491
members [71]. In an ideal situation, collective wisdom is a group behavior which is based on
the belief that what is right for all members in the system. In the marketing context, creation
of a collective wisdom in consumer population, which sees the company, brand and its products as the right choice, is the ultimate target. One of the main facilitator of information exchange and learning process which will lead to the formation of consumer collective wisdom
is the connectivity provided by the digital platforms. The collective wisdom for the target
segment can be generated in a three step process which is summarized in Figure2.
Figure 2. Process of Collective Wisdom Generation
The three step process, which eventually leads to the formation of consumer collective
wisdom in favour of the company, provides the connectivity for the company to the target
consumer base in a systematic and continuous manner for the development of effective CrM
campaigns. The process starts with gaining insights through collective intelligence. As a
field in soft computing, collective intelligence is the process of generating insights for users
by collecting and composing behaviours, preferences and ideas of individuals [72]. The correct composition and use of these three sources of data is the baseline of any effective CrM
campaign. The data sources which may include the hints for collective intelligence can be
listed as social networking sites, business networking sites, discussion sites, Wiki’s, and
other related digital platforms [73]. The techniques such as hierarchical clustering and collaborative filtering can be used by marketers to transform this data into useful insights which
may be useful to understand which company, campaign, cause and customer characteristics
will be suitable for which type of consumers to generate an effective CrM campaign composition and design. These insights generated by the collective intelligence activity are then
492
used to transform and adapt the company’s CrM strategy and tactics for increasing the responsiveness rate towards the CrM campaign. At the strategic level, by utilizing company
and consumer characteristics, correct cause types are chosen based on the target consumer
segment interests and priorities. At the tactical level, by utilizing cause and campaign characteristics, donation level, duration and geographical scope are optimized for maximizing the
responsiveness of the target segments. Transforming and adapting the CrM program for fitting into the critical success factors, companies can fully customize their CrM campaigns to
realize cognitive, affective and behavioural outcomes. The implementation of an effective
marketing communication plan towards the target segments will make consumers aware of
such campaigns prepared with the right combination of four types of characteristics collectively making a customized campaign for that particular segment. This, in turn, will lead to
the fast adoption of such campaigns inside the segment and will eventually generate a collective wisdom which is beneficial for the company, its brand and products.
6.
CLOSING REMARKS
5 C’s model provides a roadmap for the marketers to cope with the challenges of the
contemporary markets when they develop and manage their CrM campaigns. The most critical factor is to be able to successfully execute the collective intelligence process with the
support of digital platforms, which at the end, produces valuable insights. Successful transformation and adaptation of 4 C’s at both strategic and tactical levels, leads the way to connect, interact with and generate a resonance for the target segment. Finally, the fast adoption
process and the formation of the consumer collective wisdom towards the cause and the
brand, will help overcoming trust, responsiveness and impatience challenges in the markets.
Consumers will perceive the motivations behind the CrM campaign as purely altruistic and
extrinsic. This will generate and increase the trust towards the brand and the company. When
the CrM campaign reaches at the fast adoption speed, the responsiveness challange will be
automatically resolved. Finally, with the support of the collective wisdom, consumers will
stay longer with the brand as it will be regarded as the right mode of conduct for the target
segment. This will help the brand to overcome the impatience challenge. As a result, the
successful implementation of the 5 C’s model into CrM campaign is expected to generate
and maximize cognitive, affective and conative outcomes in favour of the brand which will
eventually lead to a competitive advantage in the CrM context.
493
REFERENCES
[1]
[2]
[3]
[4]
[5]
[6]
[7]
[8]
[9]
[10]
[11]
[12]
[13]
[14]
[15]
[16]
[17]
[18]
[19]
[20]
[21]
[22]
[23]
[24]
[25]
494
Media Dynamics Incorporated Press Release (2014). Adults Spend Almost 10 Hours Per Day With The
Media, But Note Only 150 Ad. Nutley, NJ: September, 21, 2014.
HubSpot Research. (2018). The Hard Truth About Acquisition Costs (and How Your Customers Can Save
You). https://blog.hubspot.com/news-trends/customer-acquisition-study. Accessed: 10.02.2019
Olenski, S. (2017). Marketing's Next Big Hurdle: The Rising Cost Of Customer Acquisition. Forbes
(https://www.forbes.com). Accessed: 17.02.2019.
Kotler, P. & Keller, K.L. (2016). Marketing Management (15e). Tamil Nadu/India: Pearson.
Corbishley, K.M. & Mason, R.B. (2011). Cause-related marketing and consumer behaviour in the greater
eThekweni area. African Journal of Business Management, 5(17), 7232-7239.
Groza, M. D., Pronschinske, M. R. & Walker, M. (2011). Perceived organizational motives and consumer
responses to proactive and reactive CSR. Journal of Business Ethics, 104(4), 639-652.
Hajjat, M. M. (2008). Effect of Cause-Related Marketing on Attitudes and Purchase Intentions: The
Moderating Role of Cause Involvement and Donation Size. Journal of Non-profit & Public Sector
Marketing, 11(1), 93-109.
Barone, M. J., Miyazaki, A. D. & Taylor, K. A. (2000). The Influence of Cause-Related Marketing on
Consumer Choice: Does One Good Turn Deserve Another? Journal of the Academy of Marketing Science,
28(2), 248-262.
IEG Sponsorship Report. (2018). What Sponsors Want & Where Dollars Will Go in 2018. IEG 2018, 120.
McWilliams, A., Siegel, D. S., & Wright, P. M. (2006). Corporate social responsibility: Strategic
implications. Journal of Management Studies, 43(1), 1–18.
Varadarajan, P. R. & Menon, A. (1988). Cause-Related Marketing: A Coalignment of Marketing Strategy
and Corporate Philanthropy. Journal of Marketing, 52(3), 58-74.
Polonsky, M.J. & Macdonald, E.K. (2000). Exploring the link between cause related marketing and brand
building. International Journal of Non-profit and Voluntary Sector Marketing, 5(1), 46-57.
Aaker, D. (1991). Managing Brand Equity: Capitalizing on the Value of a Brand Name. The Free Press:
New York.
Henderson, G.R. Iacobucci, D. & Calder, B.J. (1998). Brand diagnostics: Mapping branding effects using
consumer associative networks. European Journal of Operational Research, 111(1998), 306-327.
Ellis, H.C., Hunt, R.R. (1992). Fundamentals of Cognitive Psychology. 5th ed. Dubuque, Iova: Brown
Publishers.
Dowling, G. (2001). Creating corporate reputation, image and promise. Oxford: Oxford University Press.
Gwinner, K.P. (1997). A model of image creation and image transfer in event sponsorship, International
Marketing Review, 14, 3.
McCracken, G. (1989). Who is the celebrity endorser? Cultural foundations of the endorsement
process. Journal of Consumer Research, 16 (December), 310-321.
Petty, R. E. & J. T. Cacioppo (1981). Attitudes and Persuasion: Classic and Contemporary Approaches.
Dubuque: William C. Brown.
Vanhamme, J., Lindgreen, A., Reast, J. & Popering, N. (2012). To Do Well by Doing Good: Improving
Corporate Image Through Cause-Related Marketing. Journal of Business Ethics, 109, 259–274.
Kim, J. & Kim, J. (2001). The effects of Cause-related marketing on consumer response. The Korean
Journal of Advertising, 12(3), 31-52.
Arora, N. & Henderson, T. (2007). Embedded premium promotion: Why it works and how to make it
more effective. Marketing Science, 26 (4), 514-31.
Lafferty, B. A. & Goldsmith, R. E. (2005). Cause-brand alliances: Does the cause help the brand or does
the brand help the cause?. Journal of Business Research, 58 (4), 423-29.
Andreoni, J. (1990). Impure Altruism and Donations to Public Goods - A Theory of Warm-Glow-Giving.
Economic Journal, 100 (June), 464-77.
Bloom, P. N., S. Hoeffler, K. L. Keller, & C. E. Basurto Meza (2006). How social caused marketing
affects consumer perceptions. MIT Sloan Management Review, 47(2), 49-55.
Henderson, T. and N. Arora (2010). Promoting brands across categories with a social cause: Implementing
effective embedded premium programs. Journal of Marketing, 74 (6), 41-60.
[27] Krishna, A. & Rajan, U. (2009). Cause marketing: Spillover effects of cause-related products in a product
portfolio. Management Science, 55 (9), 1469-85.
[28] Strahilevitz, M. (1999). The effects of product type and donation magnitude on willingness to pay more
for a charity-linked brand. Journal of Consumer Psychology, 8(3), 215–24.
[29] Subrahmanyan S. (2004). Effects of price premium and product type on the choice of cause-related
brands: a Singapore perspective. Journal of Product and Brand Management, 13(2),116-124.
[30] García, R. H, Lengler, J. & Consolación-Segura, C. (2017). Co-branding strategy in cause-related
advertising: the fit between brand and cause. Journal of Product & Brand Management, 26(2), 135-150.
[31] Sabri, Q. (2018). The Detrimental Effect of Cause-Related Marketing Parodies. Journal of Business
Ethics, 151(2), 517-537.
[32] Goldsmith, R. E., Lafferty, B. A. & Newell, B. A. (2000). The Impact of Corporate Credibility and
Celebrity on Consumer Reaction to Advertisements and Brands. Journal of Advertising, 29(3), 43-54.
[33] Wansink, B. (1989). The Impact of Source Reputation on Inferences About Unadvertised Attributes. in
NA - Advances in Consumer Research, 16, eds. Thomas K. Srull, Provo, UT : Association for Consumer
Research, Pages: 399-406.
[34] Kim, H. J., Kim J. & Han, W. H. (2005). The Effects of Cause-Related Marketing on Company and Brand
Attitudes. Seoul Journal of Business, 11(2), 83-117.
[35] Al-Dmour, H., Al-Madani, S., Alansari, I. , Tarhini, I. & Al-Dmour, R.H. (2016). Factors Affecting the
Effectiveness of Cause-Related Marketing Campaign: Moderating Effect of Sponsor-Cause Congruence.
International Journal of Marketing Studies, 8 (5), 114-127.
[36] Gupta, S., & Pirsch, J. (2006). The company-cause-customer fit decision in cause-related marketing.
Journal of Consumer Marketing, 23(6), 314-326.
[37] De Jong, M.D. & Van der Meer, M. (2015), “How does it fit? Exploring the congruence between
organizations and their corporate social responsibility (CSR) activities”, Journal of Business Ethics,
143(1), 71-83.
[38] Menon, S. & Kahn, B.E. (2003). Corporate sponsorships of philanthropic activities: When do they impact
perception of sponsor brand? Journal of Consumer Psychology, 13, 316–327.
[39] Polonsky, M.J. & Speed, R. (2001). Linking sponsorship and cause related marketing: complementarities
and conflicts. European Journal of Marketing, 35(11/12), 1361-1385.
[40] McNeil, R. & Mirfin, V. (1998). Reaping benefits. Marketing, 26 March, 33-34.
[41] Chang, C.T. (2008).To donate or not to donate? Product characteristics and framing effects of causerelated marketing on consumer purchase behavior. Psychology and Marketing, 25(12), 1089–1110.
[42] Strahilevitz, M., & Myers, J. G. (1998). Donations to charity as purchase incentives: How well they work
may depend on what you are trying to sell. Journal of Consumer Research, 24(3), 434–446.
[43] Melero, I. & Montaner, T. (2016). Cause-related marketing: An experimental study about how the product
type and the perceived fit may influence the consumer response. European Journal of Management and
Business Economics, 25(2016), 161–167.
[44] Batson, D.C., & Coke, J.S. (1981). Empathy: a source of altruistic motivation for helping? In J.P.
Rushton, & R. M. Sorrentino (Eds.), Altruism and helping behavior: Social, personality and
developmental perspectives. Hillsdale, NJ: Lawrence. Erlbaum Associates.
[45] Müller, S.S., Fries, A.J. & Gedenk, K. (2013). How much to give? The effect of donation size on tactical
and strategic success in cause-related marketing. International Journal of Research in Marketing.
31(2014), 178-191.
[46] Pracejus, J.W. and Olsen, G.D. (2004). The role of brand/ cause fit in the effectiveness of cause-related
marketing campaigns. Journal of Business Research, 57, 635-40.
[47] Coric, D.S., Zivadinovic, N. K. & Dropuljic, M. (2011). The effects of cause and donation size of cause
related marketing program on consumers’ intention to buy. Working Paper Series, University of Zagreb,
11(08), 1-14.
[26]
495
[48]
Human, D. & Terblanche, N.S. (2012). Who Receives What? The Influence of the Donation Magnitude
and Donation Recipient in Cause-Related Marketing. Journal of Non-profit & Public Sector Marketing,
24(2), 141-160.
[49] Miller, B.A. (2002). Social initiatives can boost loyalty. Marketing News, 36(21), 14-15.
[50] Till, B.D. & Nowak, L.I. (2000). Toward effective use of cause-related marketing alliances. Journal of
Product & Brand Management, 9(7), 472-84.
[51] Welsh, J.C. (1999). Good cause, good business. Harvard Business Review, 77(5), 21-4.
[52] Macleod, S. (2001). Why worry about CSR?. Strategic Communication Management, 5(5), 8-9.
[53] Pracejus, J.W., Olsen, G.D.,& Brown, N.R. (2003/2004). On the prevalence and impact of vague
quantifiers in the advertising of cause-related marketing. Journal of Advertising, 32(4), 19–28.
[54] Ellen, P.S., Mohr, L.A. & Webb, D.J. (2000). Charitable Programs and the Retailer: Do They Mix?
Journal of Retailing, 76(3), 393-406.
[55] Van den Brink, D., Odekerken-Schröder, G., & Pauwels, P. (2006). The effect of strategic and tactical
cause-related marketing on consumers’ brand loyalty. Journal of Consumer Marketing, 23(1), 15–25.
[56] Chowdhury, T. G., & Khare, A. (2011). Matching a cause with self-schema: The moderating effect of
brand preferences. Psychology and Marketing, 28(8), 825–842.
[57] Lafferty, B. A., & Edmondson, D. R. (2014). A note on the role of cause type in cause-related marketing.
Journal of Business Research, 67(7), 1455–1460.
[58] Bar Tal, D. (1976). Prosocial Behavior: Theory and Research, New York: Halstead Press.
[59] Grau, S.L & Folse, J.A. (2007). Cause-Related Marketing (CRM): The Influence of Donation Proximity
and Message-Framing Cues on the Less-Involved Consumer. Journal of Advertising, 36(4), 19-33.
[60] Spence, M. (1974). Market Signaling, Cambridge: Harvard University Press.
[61] Latane, B. (1981). The Psychology of Social Impact. American Psychologist, 36, 343-355.
[62] Latane, B. & Bourgeois, M.J. (2001). Dynamic Social Impact and the Consolidation, Clustering,
Correlating, and Continuing Diversity of Culture in Blackwell Handbook of Social Psychology: Group
Processes, M.A. Hogg & R.S. Tindale, eds., Oxford: Blackwell.
[63] Hou, J., Du, L., & Li, J.(2008). Cause’s attributes influencing consumer’s purchasing intention: Empirical
evidence from China. Asia Pacific Journal of Marketing and Logistics, 20(4), 363–380.
[64] Antil, J.H. (1984). Conceptualization and Operationalization of Involvement in Advances in Consumer
Research, 11, Thomas C. Kinnear, ed., Provo, UT: Association for Consumer Research, 203-209.
[65] Lafferty, B.A. (1996). Cause-Related Marketing: Does the Cause Make a Difference in Consumers'
Attitudes and Purchase Intentions toward the Product?. Working Paper. Florida State University,
Department of Marketing.
[66] Mohr, L. A., Eroglu, D., & Ellen, S. P. (1998). The development and testing of a measure of skepticism
toward environment claims in marketers' communications. The Journal of Consumer Affairs, 32(1), 30-55.
[67] Webb D. J & Mohr L. A. (1998). A Typology of consumer responses to Cause-Related Marketing: From
Skeptics to Socially Concerned. Journal of Policy and Marketing, 17(2), 226-238.
[68] Kim, Y.J. & Lee, W.N. (2009). Overcoming Consumer Scepticism in Cause-Related Marketing: The
Effects of Corporate Social Responsibility and Donation Size Claim Objectivity. Journal of Promotion
Management, 15(4), 465-483.
[69] Bae, M. (2018). Overcoming skepticism toward cause-related marketing claims: the role of consumers’
attributions and a temporary state of scepticism. Journal of Consumer Marketing, 3582), 194-207.
[70] Anson, R.H., Mann, J.D. & Sherman, D. (1986). Niederhoffer’s Cynicism Scale: Reliability and Beyond.
Journal of Criminal Justice, 14, 295-305.
[71] Briskin, A., Erickson, S., Ott, J. & Callanan, T. (2009). The power of collective wisdom and the trap of
collective folly. San Francisco: Berrett-Koehler Publishers, Inc.
[72] Bruckhaus, T. (2010). Collective Intelligence in Marketing in Marketing Intelligent Systems Using Soft
Computing: Managerial and Research Applications, 131-154. Eds. Casillas, J. & Martinez-Lopez, F.J.
[73] Turkistani, H. & Saba, T. (2015). Collective Intelligence for Digital Marketing. Journal of Business and
Technovation, 3(3), 194-203.
496
Analytical Customer Value Management (CVM) Approach
Emirhan Karter1, Besim Solak1, Gülce Sarı1, Samet Öztürk1
1
Deloitte Türkiye, Deloitte Values House
Eski Büyükdere Cad. Maslak No: 1 Sarıyer, 34485
0212 366 60 00, Istanbul, Turkey
ekarter@deloitte.com, bsolak@deloitte.com, gsari@deloitte.com, saozturk@deloitte.com
ABSTRACT
Nowadays, the number of products and services offered to customers in many major sectors is on
the rise and “the cost of changing service provider” tends to be declining. Managing the size of customer base and their satisfaction which is one of the main variables affecting the market share of firms
gains importance in particular. Moreover, given the fact that bringing in new customers is costlier than
maintaining the existing customer base and increasing their values, it is critically important that the
firms retain each of their customers and obtain the highest value possible from them.
In order to be able to obtain the highest value from a customer, it is necessary to examine and
evaluate her/his needs, expectations and behaviors in the best way. Analytical Customer Value Management (CVM) approach consists of three parts as the modules Value-Based Segmentation, Purchase
Tendency and Customer Churn. By means of these modules, the aim was to classify the existing customers as a result of detailed data analysis, determine their product/service purchase tendencies and
churn tendencies with analytical approaches and increase the customer value. With determination of
value segmentation, product and churn tendencies, one aimed at obtaining the highest possible return
by directly having impact on the communication and marketing activities of companies and retaining
the customers. In this article, the details of the CVM approach and the model developed have been
detailed and the innovative aspects of the model have been discussed.
Keywords: Customer Relationship Management, Segmentation, Value Management, Marketing
Technologies
497
1
INTRODUCTION
Today, customers and users in almost all sectors are being offered a wider range of
product and service options with each passing day. Efforts for decreasing the cost or
hardship of changing the product and service choices of customers are being realized. These
two tendencies give rise to declination of customer loyalty and a decrease in the total gain
obtained from a customer. The studies show that acquiring a new member is up to 5 times
costlier compared to retaining the existing members, and therefore the activities of retaining
should come into the prominence. The effect of increasing the rate of retaining by 5% only
on profitability is between 25% and 95% [1]. Thus, given the fact that bringing in new
customers is costlier than the maintaining the existing customers and increasing their values,
the fact that the firms obtain the highest value possible from every customer it has gains
critical importance.
It is important to determine the parameters creating the value in order to be able to obtain
the highest value possible from customers. Analyzing the existing customers and their
behaviors, the variables affecting the customer value most may be determined. The variables
determining the customer value may differentiate across sectors and firms. Examples of the
variables determining the customer value may be given as the parameters such as the period
elapsing from the customer’s first shopping to becoming a member, the period elapsing until
the customer redeeming the points he/she has gained for the first time or the value of first
shopping. However, in order for the value coming into existence from all communications of
customer with the firm, namely, the lifetime value of the customer to be able to be calculated
with high accuracy, extensive data collected for long periods is needed. And this may not
possible at all times. Nonetheless, even in situations where the lifetime value of the customer
cannot be calculated, orientation of customer to the specific actions to enhance her value and
profitability is possible. In these situations, evaluating the studies that may provide insight
for the most effectual actions, the efforts of offering the related products and services,
observing collective behaviors coming into existence among customers naturally and being
able to know beforehand the customers who are not satisfied and likely to leave become
prominent. With these studies, as shown in Figure 1, it will be possible that customers
having a longer relationship with the firm and the value created by customers for the firm is
increasing. The most important of all side benefits is creating a perception of personalized
service and ensuring long-term customer satisfaction.
498
Figure 1. CVM Gain Pattern
In order to be able to obtain the highest value from customer, it is necessary to examine
and evaluate the needs, expectations and behavior of customers in the best way. With the
Analytical CVM Approach Development study, the aim has been to classify the existing
customers as a result of detailed data analysis, determine the product / service purchase and
churn tendencies with analytical approaches and enhance the customer value. With
utilization of churn tendencies and customer value calculations, one will have impact
directly on communication and marketing activities of companies, and thereby the
companies will be able to obtain the highest possible return from such activities.
By means of the Analytical CVM Approach Development study, an integrated solution
in which advanced analytical methods are used for classification of customers, examining
their product purchase tendencies and calculation of the churn score is being offered.
2
THE STRUCTURE OF THE CVM SOLUTION DEVELOPED
The solution has been developed at three stages as literature research, data preparation
and model development.
2.1 . Literature Research
There are various studies carried out on the contribution of the concepts of the Customer
Lifetime Value (CLV) to companies and the necessity of the application of CVM models. It
is suggested that certain requirements are required to be prioritized for CVM to be applied
successfully across the company [2]. These requirements have been taken into consideration
in order to direct the CVM model to be obtained at the end of this study.
According to the article, using CVM in order to increase the business performance is one
of the requirements. It is expected that the outputs of CVM increase the overall business
performance of the company by encouraging the companies to a more analytical and
499
customer-focused structure. It is an important target that the analytical CVM model obtained
gives rise to performance increase regarding the companies using the model transferring
their resources to the right customer. Another point is that CVM is required to be customerfocused rather than being technology-focused one. According to the article, many CVM
models applied in private sector have resulted in failure. According to the conclusion
obtained at the end of the study, in application of the model, the companies need to
understand their customers and know their expectations first. Due to the fact that it is
necessary to understand well the reasons behind gaining, losing the customer and expansion
in customer base, the fact that the model coming into existence at the end of the study is
mathematically correct may not be sufficient to produce a successful CVM model. In other
requirements, the subjects of deeming CLV to be of the primary metrics of CVM, the fact
that the company develops its analytical competencies and using the customer channels in
order to enhance CLV have been mentioned.
According to a comprehensive article on the benefit of evaluation of the customer churn
rate being one of the important inputs of CVM in company’s sales and marketing processes
on the profitability of customers, decreasing the churn rate increases the profitability by
making the companies more effective[3]. However, calculation of the rate correctly and then
estimating beforehand the customers likely to be lost in the future and developing strategies
accordingly may be challenging for firms. One of the focuses of this study is calculation of
the churn probability and ensuring that the companies transfer their resources to correct
customers in a correct manner.
Another article does, when examining the value creation processes of customers on
online media channels, present the effects of these processes for firms in terms of social /
financial gains and visitor gains [4]. This article emphasizes that value focuses and
management are required to be customized for every sector. The flexibility of CVM model is
of importance on this subject.
In a study handling an analytical model formation process in detail and in a
comprehensive manner for CLV calculation and visualization, two inferences are obtained as
a result of application by using the dataset of many different customer-based mathematical
models: Simple analytical models run well as much as complex ones and one should not
focus on customer churn only, but also pay attention to satisfy customers’ needs for crossbuying [5].
The example given by the article “Managing Churn to Maximize Profits” on calculation
of the churn rate and determination of customers likely to be lost in the future, being another
500
metrics used in CVM, is noteworthy [3]. The data used by the article is the data of 10.000
customers belonging to a company in telecommunication sector for which high churn rate is
one of the important problems. The target of the model is the estimation of which customers
intend to terminate their subscription. In the article, the likelihood that every customer
terminates his/her subscription has been estimated using the profit-based loss function and
Stochastic Gradient Boosting (S.G.B.) told in detail and to which customers a discount
package has been proposed proactively for them to continue their subscription using
optimization models has been told. As a result, the telecommunication company has been
able to minimize the churn rate compared to the previous one without sustaining any extra
investment cost.
According to a study putting forward that CVM approach is really effectual in
maximizing the profit to be obtained in the future periods, the customers chosen according to
CLV leaves higher profit shares compared to those customers chosen according to other
customer-based methods. Thus, the validity of CVM has been shown. The article also
proposes a CVM-based approach for the allocation of marketing expenditures [6].
Another study presents a model estimating the churn behavior for a certain period in the
future, not for the current period [7]. Since the churn behavior is able to be known
beforehand, a sufficient time interval is provided for taking the necessary actions.
2.2 Data Preparation
When determining the methods to be used after the stage of literature research carried out
for the study, the data that may be necessary, e.g. the demographical information, shopping
history of customers, product master data, return history, customer services records, online
shopping and record information, social media interactions have been determined.
Afterwards, the solution has been developed using 5-year data belonging to a textile retailer
containing this information. On this dataset, data cleansing and deduplication operations
have been made. Thus, the suitable dataset decided to be necessary for the model has been
reached in the studies. The demographic data and shopping information of customers have
been collected on a common platform to make them ready for the analysis.
2.3 Model Development
The approach contains three models as segmentation model, basket analysis model and
churn model.
In the first step of the customer value management modeling study, customers having
similarity in aspects giving rise to differentiation in purchasing behavior have been
501
segmented by being grouped with clustering study. The areas used for the segmentation are
the city in which customers live, age of customers, discount benefitted from them, favorite
product, favorite store type, shopping frequency, average paid amount, total amount paid,
total number of products purchased and total number of products returned. With this
segmentation study, one has aimed at determining the customer groups differentiating among
customers and customizing the communications and campaigns made for these segments. In
segmentation algorithm, K-Prototype algorithm has been the base algorithm. Most of the
other algorithms examined (K-means, Mean-shift, DBSCAN, etc.) require all variables to be
numerical while K-Prototype allows for utilization of factor variables as well. For this
reason, one has proceeded with this algorithm in segmentation.
With basket analysis model, understanding the product relations is targeted. Generally by
determining the products purchased together with analytical models, it will be possible to
understand product tendencies and communicate based on these tendencies. In product
associations’ model, Apriori algorithm has been utilized. In apriori algorithm, the
probabilities that products are seen together in the basket are calculated with two different
values. The first value “support” is found by proportioning the number of basket in which
products are seen together to the total number of baskets. The second value “confidence” is
found by the division of the number of baskets in which products are seen together by the
number of baskets in which one of the products is seen. Since the second value shows how
many of persons purchasing one product purchase also other product, it gives more
information in terms of shopping habits. The sample basket analysis has been provided in
Figure 2.
502
Figure 2. Sample Basket Analysis Results
In Churn model, determining a churn score for every customer is the main target. The
churn score is a percentage number telling about the likelihood of customers breaking off
their relationship with the firm within a certain time interval. As a result of the studies
carried out, it has been observed that the profitability in marketing activities made may
increase between 25% and 100% with an improvement of 5% that may be obtained in
customers to be able to churn[8]. Thanks to this score, the customers that have high likelihood
of leaving will be able to be determined for taking the necessary measures. The churn model
in analytical CVM model calculates the likelihood that the customers churn within the period
of one year in the future. This period has been calculated using the average of maximum
periods between two shopping activities of customers and may differ according to data. In
churn prediction, Gradient Boosting Machines algorithm has been used. When establishing
the churn model, trials to increase the estimation accuracy have been made by feeding
datasets on customer basis and month-customer basis. Sample churn prediction results for
dataset on customer basis can be observed in Figure 3. For each customer, probability to
churn within a year is given in “Score” column.
503
Figure 3. Sample Churn Predictions on Customer Basis
In analytical CVM approach, a hybrid model which will be able to be adapted to
industries in the best way has been studied by adding the churn scoring as well to
segmentation and product association models. One will determine what kinds of actions are
required to be taken to increase the lifetime value of customers belonging to which segment
and having what churn score and be able to design customized offers and targeted campaigns
to vary according to parameters. For instance, by calculating the churn score, customers who
have high likelihood of leaving may be determined. With the insights obtained from detailed
analyses of customers on segment basis, their needs may be foreseen. Members preferring to
purchase products at discounted prices may have the needs like being informed of discounts
and clearly indication of the discount earned when purchasing products. After determination
of these needs on segment basis, it will be possible to customize the product
recommendations, channel design and communication.
In sample analyses, the number of segments has been limited to 12 in order to obtain
results that may be examined visually. However, the model has been designed in the
504
flexibility by which desired number of segments may be formed. But, with the increase in
the number of segments, the duration of running of the model will increase inevitably. The
variables used in the segmentation have been weighted in such a way that they will be scaled
between 1 and 50. The variables such as the shopping frequency, the total amount paid
having impact on the customer value have been given higher weights. As exemplified in
Figure 4 as a result of the segmentation, data to serve to analyze the segments has been
obtained.
Figure 4. Sample Segment Statistics
At the first stage of the study, the churn probability estimation has been made using the
past cumulative data on customer unique basis. A new data structure has been proceeded
with in order for the model to be developed at the second stage. In this structure, the data has
been built on customer-month unique basis. Thus, it has been possible to add the monthly
behaviors and the statistics having taken place in the past 3 / past 6 months alongside the
cumulative behaviors. An example of the data built on customer-month basis has been
shared in Figure 5.
505
Figure 5. Example of Data on Customer-Month Basis
For the data structure at the second stage, three approaches have been developed. These
may be expressed as availability of data for customers every month, availability of data in
months during which customers shop only, and availability of data every month except for
data of the non-active months after customers’ churning. It will not be possible to estimate
churn in any month desired on the second construct for which data is made available in the
months in which the customers are active only. Therefore, a comparison has been made
between the other two constructs.
The metric “lift” chosen for the comparison is the criterion of the model being successful
in its estimation for persons being included in the percentile to which it assigns high score. A
company’s purpose of allocating its limited sources to right persons in order to discourage
customers from churning has been effectual in selection of the lift. Taking into consideration
lift of 1 percent, it has been observed that the estimation model in which the last construct
obtained with cleaning the repeated churn rows from data on customer-month basis is used
has been more successful with a lift of 2.32.
As a result of the study, the analyses such as segment information on customer basis,
final operation information on customer basis, annual average frequency of visits on
customer basis, annual amount of expenditure on basis of segment, annual quantity of
506
purchase on basis of segment, average annual quantity of purchase on customer basis,
average annual amount of expenditure on customer basis, annual earnings obtained from
promotions on customer basis, and amount of expenditure on basis of transaction have been
reached. These analyses may vary according to the company and data richness.
3
THE ACQUISITIONS AND INNOVATIVE ASPECTS OF THE STUDY
The contributions to be provided by the analytical CVM approach to companies are
foreseen as follows:
Development of methodology to ensure increase in income and retention by orientating
the customers newly brought in to correct actions;
Formation of a sustainable system to be able to be used by customer management teams
as decision support system by transforming the algorithms developed into a software tool;
and
Supporting the CRM processes with the methods of data science and machine learning.
The value-focused segmentation named as analytical CVM approach is an easy-to-use
and flexible structure capable of making the product association model and customer churn
prediction studies with analytical methods at the same time and will offer great contributions
to the sector and firms. By means of such a model, it will be ensured that the customer
management processes may be made more correctly and efficiently and the data science and
machine learning methods will have been included in the processes and it will be ensured
that customer management processes are followed up over key performance indicators
(KPIs). The approach parts from other models with its uniqueness of its hybrid structure and
cross-sectoral flexibility of application.
The benefits expected at a company at which the study is put into practice are as follows:
Ensuring that the customers brought in are more valuable customers;
Increasing the return obtained from marketing expenditures by taking specific actions for
customer masses with better recognition of the existing customers;
Retaining the customers and increasing their lifetime value;
Ensuring that limited sources are expended for valuable customers and the time and
source reserved for customers not creating value are reviewed;
Ensuring that action may be taken by foreseeing the risk that customers leave;
Ensuring the increase in products/services consumed by customers and/or consumers;
Ensuring that the customer management team spends their time more efficiently; and
Taking an advantageous position in the competitive world.
507
4 CONCLUSION
In this article, the analytical CVM approach targeted to make difference in the industry
has been detailed. The study presents a holistic perspective to the concept ‘costumer’ with
customer segmentation, product associations and churn estimation models. Thanks to this
holistic approach, the outputs of the models are able to be evaluated together and it is
possible to design communication and campaign proposals specific to the results.
By means of the analytical CVM approach, firms will be allowed to know their customers
more closely and actions specific to customer masses will be able to be taken thanks to
which the return taken from marketing expenditures made will be increased. Higher net
income will be made with the same amount of expenditure to be made or net income in the
same amount will be able to be obtained with lower expenditure.
In the continuation of the study, it is aimed that the customer lifetime value is calculated
financially and this value is used an additional criterion in evaluating the customer portfolio.
An additional module to allow for implementation of communication and campaign
proposals determined with the outputs of the three modules mentioned is within the future
development plans.
REFERENCES
[1]
[2]
[3]
[4]
[5]
[6]
[7]
[8]
508
E-Loyalty: Your Secret Weapon on the Web, Harvard Business Review.
Verhoef, P.C. and Lemon, K. N. 2007. Successful customer value management: Key lessons and emerging
trends.
Lemens, A. and Gupta, S., 2013. Managing Churn to Maximize Profits.
Kukkonen, E., 2018. Organizing a Framework for Customer Value Management in Online Media
Relationships.
Donkers, B., Verhoef, P.C. and de Jong, M. G., 2007. Modeling CLV: A test of competing models in the
insurance industry.
Venkatesan, R. and Kumar, V., 2004. A Customer Lifetime Value Framework for Customer Selection and
Resource Allocation Strategy.
Hadden, J., 2008. A Customer Profiling Methodology for Churn Prediction.
Siebel Systems Inc., 2001. Customer Satisfaction: The Fundamental Basis of Business Survival.
The Integration of MIS for Cash Management Service of Banks and the Design
of the Bank-Guaranteed Rental System
Betül TERZİ1
Doğan Online Ar-Ge Merkezi, Şişli, İstanbul, 34387
1
ABSTRACT
The aim of this study is to develop a project that will solve the problems experienced in leasing
transactions by making use of the facilities provided by information technologies. According to the
purpose of the project, the existing leasing legislation was examined and the place of information
technologies in this operation was analyzed. As a result of the analysis, deficiencies in the bank guaranteed leasing system were determined and the author has started the survey and literature review to
find a solution to the system.
Principally the effect of the increase of individual / institutional needs in cash management on the
banking sector was explored conceptually by different methods of cash management. Then, the products created for the solution by the sector were examined and the integration of these products with
the management information systems in order to achieve faster development was discussed.
In the end, considered that the average rent is 1500 TL and the monthly average rate of the banks
is 20% per month, it can be calculated that this rent amount provides the bank with a monthly average
of 30 TL. If the contracts taken by the bank in only one day are taken into consideration, these contracts generate 600 TL (20 contracts per day). To increase deposit operations and the profit from the
credit transactions will also increase the profit from the system. Eventually it is expected to provide
great advantages both for banks and its customers.
Keywords: Cash management, management information systems, needs analysis, business design,
and leasing systems
509
1. INTRODUCTION
Along with the rapid increase in world population, as every first and secondary activity,
humankind tries to find the easiest way to subsist their money. No matter how big our enterprise or our personal monetary assets, one of the major and perhaps the toughest problems
that occurs is cash management. Furthermore, if a company does not have a cash management system or if a person does not use banking system for him/her cash management, this
problem gets more insoluble as the amount of money and business gets bigger. The solution
of this complexity is the banking system, which has been a unity that is combined with the
human, business, money and technology.
The increase of assets of a company or an individual both in terms of quality and quantity
is possible via a planned and systematic process management. If the subject is finance, this
process is called banking. The banking business has been creating great opportunities for the
world economy. Simply accepting money deposits from the savers and then lending the
same money to borrowers, banking activity encourages the flow of money with its productive use and investments. This turn allows the economy to grow bigger. In the absence of
banking business, savings would not make money, the entrepreneurs would not be in a position to raise the money, average people dreaming for a new car or house would not be able to
purchase what they desire.
If we look at why people need to the banking system and how banking systems makes life
easier, reasons can be list in three main groups; the first reason is security. Storing all your
money in cash at home is not a safe option. Your home could be burglarized, flooded, or it
might catch on fire. In the event of a burglary, most of those places you think are great for
hiding your money will probably be easily found or you could simply forget about all the
places you've stashed your money. Once you have more than a few hundred dollars to your
name, it is really the best to have a secure place to put your money. As long as you choose a
legitimate bank, any money you invest in the bank is protected by the government. To date,
the guarantee of the protection of your money provided by the government has proved to be
completely reliable, even during the times of financial crises.
The second reason is its convenience. When you have your money in the bank, you have
an access to it everywhere, especially within alternative distribution channels such as Internet Branch, ATMs, Telephone Branch / Videophone Branch, Call Center/ Video Call Center
etc. The third reason is saving and investing. Once you have enough money, you might want
to go beyond checking your bank account and start saving and investing your money to for
the sake of your future financial situation.
510
In this study, the researcher investigated the use of information systems in banking systems. At this point, she focuses to explain cash management for both the individual and the
corporate, what people do for financial planning and the importance of banks at this point as
well as their operations for managing the cash and cognitive systems used basically. Furthermore, thesis reveals the cash management products and their facilitation of its integrated
functioning with MIS. (What are they? How do they work? What do the market want right
now? What are the advantages and disadvantages of it?)
2.LITERATURE REVIEW & BACKGROUND
It is vital to examine how similar services were provided in the past and at the present by
doing a literature search before constructing the new system. For this thesis, there are two
systems similar to the bank-guaranteed rental system. The first one is Regular Rental Payment System, and the second one, the most similar one, is called “Leasing” in the financial
terminology.
The regular rental payment system has no difference from the direct debit system basically. The tenant issues a cash transfer order for the property he rents to be automatically
paid to the property owner's account. The amount determined by the tenant on a specific day
agreed by the parties is taken from the account of the tenant and transferred to the account of
the property owner. If there is not enough cash in the account of the tenant, rental payment
does not take place. Additionally, in some bank systems, an informing SMS is issued indicating that the payment has not been paid.
Regular rental payment service provided by banks in our country is simply a transaction
of money transfer. Banks are improving this system a little further and paying the rent by
credit card has become available in other countries. This application is free of charge for the
rental payments when automatic payment order is given. When there is not enough money in
tenant’s account for the rental payment, this provides a solution in the short term.
The methods that banks operate to use the system and keep their clients are as follows;
HALKBANK: Those who give automatic payment instructions can make their transfers
with no charge to the landlord’s account. In addition, the credit card information is also included in the account in case there is no money in the account so that it is provided to be
paid when it is due. The landlord is notified by an informing e-mail.
İŞ BANKASI: There is no charge for the tenants who issue automatic payment orders.
Opened accounts are not included for the transaction costs. Both the tenant and the landlord
are informed by a text message.
511
FINANSBANK: It provides a CarrefourSa shopping voucher of 1000 TL with an automatic payment order.
YAPI KREDİ: It does not demand a money transfer charge from the clients who give
automatic payment orders. In addition, the tenant who gives regular payment orders receives
1000 Worldpuan, which is worth 5 TL.
AKBANK: It does not charge the renters who give automatic payment orders for the
transfers. In addition, householders and tenants are offered housing insurance packages for
the risks that concern them. It offers the possibility to use a special needs loan for transportation, commissioning of real estate agents, refurbishment and other transactions.
GARANTİ: Fees for EFT and bank transfers are free of charge. Even if there is not
enough money on account, the rental payment is processed. The bank also offers a "Rent
Assurance Insurance" package that guarantees the payment of 6 months' rent in case of unemployment [1]
In our country, facilities for both the tenant and the host were offered with the law and the
services provided by banks as in the foreign countries. However, as seen in the examples
above, the current system is not for a long-term scale and binding. For instance, if there is
not enough money in the account of the tenant and there is not enough limit on the credit
card for which the rent amount is planned to be collected, rental price cannot be paid as the
rent is not paid when there is not enough balance on the tenant's account. Similarly, there is
no assurance for automatic rent payment instructions that do not have a 6-month “Rent Assurance Insurance”.
The tenants might not be able to pay the rent due to short-term cash requirements. However, as mentioned before, this situation is temporary and suitable for a short term. Banks
already have different solution proposals for this temporary situation. In fact, short-lived and
low-cost victimization can be eliminated without the bank support. Easy solutions to shortterm financial difficulties can be provided but the need for a long-term financial support is
often the main concern. The current system does not meet the needs of clients such as
farmers who do not have regular revenues and might need a long term financial support
about his/her regular rent payment.
Leasing system is a more detailed structure than the Regular Rental Payment System.
That is why, it is the most similar system. Taking the lexical meaning, leasing is a method of
financing such as a bank loan, factoring or mortgage. Leasing differs from other loans only
by the companies that make investments. In this case, the leasing company does not give any
cash to the company that wants to get credit [2]. The machine equipment he wants to buy is
512
bought by the leasing company. Thus, in order to process a leasing transaction, a leasing
company, a client, an investor must have a seller to sell the goods.
In the leasing process, ownership of the property belongs to the leasing company and the
usage rights belong to the leasing company. The leasing company buys the goods requested
by the client and delivers it to him/her and returns the price of the machine to the client
leasing company as rent. Leasing is currently the leasing model applied in Turkey. In financial leasing, if the customer makes payments at the end of the contract period, the client is
invoiced with a very little cost.
The financial leasing transactions in our country are performed within the framework of
the Financial Leasing, Factoring and Financing Company Law dated 13.12.2012 and numbered 6361 and the leasing method applied based on a triple financial lease (lease, tenant,
seller) It is also based on saving the investor in advance or short-term financing burden [2].
Financial leasing or leasing is one of the medium term financing methods through which
businesses need to realize their investments when they go through the period of establishment or growth. It is based on the assumption that the rights of use and sake of ownership
are economical. According to this assumption, a financial lease is a contract between a leasing company and a tenant for a certain period of time, leaving a property of a property selected by the tenant from the tenant to be purchased by the lessor in the lease, and the right to
use the lease in the tenant.
The tenant provides financing for this property by purchasing the machinery, equipment
or other goods that he needs, instead of purchasing it with his own facilities, by purchasing it
to the leasing company. The right to use the rented property is left to the tenant for a certain
period of time with the condition of paying a certain rent. The ownership of these properties
belongs to the leasing company and the right of use belongs to the tenant throughout the term
of the contract. The tenant uses the property that he has taken via leasing. It carries out the
necessary maintenance and repairs throughout the usage period and pays the cost of the
goods to the leasing company in installments suitable for cash flow. At the end of the term of
the contract, the will of the parties must agree on this subject for the property to be rented
because, at the end of the leasing contract signed between the parties, it was not stipulated
that the property of the leased property would pass to the tenant. This is possible only if the
parties have declared an appropriate will and put such a clause in the contract.
For all machinery and equipment in the leasing process, a lease agreement with a short
period of 4 years is organized in the 4 years of contract transfer period and in the goods approved by the Undersecretaries of Treasury, the technological quality, economic utilization
513
and operation period is shorter than 4 years. This is called “operational leasing”.
Even if there are so much similarities; the bank-guaranteed rent system is not a subject of
the leasing system. The differences between the two systems that appear basically similar are
stated below according to the Financial Leasing Act [3] published in the official newspaper;
Similarities;
I.
Terms (Financial Leasing Act General Provisions-Clause3)
Contract; Financial lease agreement,
Renter; Financial leasing company,
Tenant; accepting financial leasing,
The good; Subject to financial lease,
Rent; Financial lease amount.
I. Your rental payments remain unchanged throughout the contract, and your payments are
not affected by economic fluctuations.
II. All accountability about damage and loss of goods during the contract period belongs to
tenant (Financial Leasing Act General Provisions-Clause14) (However, there is an
exception in the bank guaranteed leasing system, where the insurance coverage such as
fire, flood, earthquake).
Differences;
I.
The most basic feature that separates financial leasing or leasing from bank guaran-
teed leasing system is the subject. In financial leasing system, the subject is machinery or
equipment while in the bank-guaranteed leasing system; the subject is the real estate property.
II.
The Leasing is a financially-oriented system. That is why financial leasing price and
payment periods can change, but the bank-guaranteed rental system aims to organize the
process from the goods is a process to be won by both sides between the tenant and the proprietor. Thus, the leasing price and payment periods are stable. (Financial Leasing Act General Provisions-Clause6)
III.
Financial leasing is a medium-term financial method although the bank guaranteed
rental systems’ contract duration might change depending on the parties of the contract.
IV.
514
Leasing may be the subject of movable or immovable property to the contract, but
the bank-guaranteed leasing system is only a matter of immovable property. (Financial
Leasing Act General Provisions-Clause5)
V.
In leasing system, Financial Lease Agreement is written by the notary public. In the
bank-guaranteed rental system, it is a text draft and the banker creates the contract by drafting valid parameters such as the physical qualities and quantities of the immovable property,
the rental price, and the parties to the contract. (Financial Leasing Act General ProvisionsClause8
3.A NEW SYSTEM INTEGRATION INTO CASH MANAGEMENT WORLD
3.1.Determination of Needs
3.1.1.Data Scanning
The researcher needs the data of existing systems and ideas about new system which is
planned to design her study. To guide the Bank-Guaranteed Rental System design, the survey was conducted primarily.
With the survey, the researcher presented deficiencies detected in the existing system and
her ideas to develop it. Along with the existing system, the current systems’ substantiality
and their usefulness was analyzed. Hereby, information for the study was analyzed in two
different ways in total.
According to the 2015 annual reports of the banks operating in the country; the average
monthly EFT and wire transfer operations which shed light on the newly established bank
guaranteed rent system is given below.
In a condition that the tenant and the landlord's bank accounts belong to different banks,
the rental payments are made through the EFT transaction. Consistent with description part
for the transaction in table, the share of rent in the interbank payments are approximately 224
million TL per month. This tuition is covered by 170 thousand EFT transactions in units.
Table 1: Average Monthly Rent Payments-EFT Numbers
Description
EFT count (app.per month) EFT Amount (TL /app.per month)
Other Rent Payment 30.000
77.000.000
Store Rent Payment
59.000.000
30.000
House Rent Payment 110.000
SUM
170.000
88.000.000
224.000.000
515
When the tenant’s and the landlord's bank accounts belong to the same bank, the rental
payments are made by wire transfer. The transfer reminds the sender of the receipt of a bank
address to the payment of a certain amount of money as a buyer. Remittance, which is a
banking service, has an important place among commissioned transactions. The faster the
process is, the better the client feels. This is believed to draw new clients to the banks. Close
monitoring of the technology by the banks has made the transfer transactions easier and
quicker. This convenience saves time both for the bank and the client. The transfer process
consists of the acceptance and payment stages as well as the EFT transaction. Nevertheless;
the processes are faster because the wire transfers are done within the same bank. By means
of this information, more detailed data is available wire transfer transactions in rent payments in table.
Figure 1: The Number of Clients Using Online Banking in Turkey in 2012
Information that will shed light on existing work is not limited to money transfer analysis.
The use of online banking services in the country and the participants will benefit from
measuring trends in the new system. According to the report prepared by the Banking
Regulation and Supervision Agency in 2012, there are more than 9.3 million people who use
Online Banking Service. And according to the same report, 555 thousand people use mobile
banking application. As the report dates back to 2012 and it is a fact that the human beings
can easily adapt to technology, it can be said that these numbers might have doubled.
516
Figure 2: The Number of Clients Using Mobile Banking in Turkey in 2012
3.1.2.Survey & Results
To identify the characteristic of participants, the researcher first examined answers of
questions between 1 to 9 and here are results;
99% of the participants seem to be a bank customer. This means almost all of the participants are in need of a banking transaction.
As shown in the graph below, 86% of re-
spondents stated that they could easily perform online banking transactions. This means that
participants are familiar with the ability to operate their banking operations through the
online banking system, which is the most practical feature of the Bank-Guaranteed Rent
System.
Figure 3: Online Banking Usage
517
63% of the respondents are experienced in credit processes since they used bank loans before. It is clear from the question that the tendency of participants to carry out credit transactions are at a significant rate. In this case, it has been concluded that the potential system
users will not have difficulty in paying their debts even if the account balance is insufficient.
In order to determine how close the tenant is to make rent payments through the automatic payment system, the 8. question was asked from the existing system (automatic bill
payment system) to determine how prone to the tenancy automatic payment order was. According to the results, 60% of the participants were using this system. This result also indicates that the automatic rent payment part would be useful in the new system.
Assuming the confidence value as 5 and above points, the following graph shows that the
confidence level of participants in banking transactions is normal bu not high. This scoring
emphasizes that the new system to be developed should be both user-friendly and secure.
Figure 4: Trust Level for Banking Systems
Among the participants, it was seen that there was a community that rarely used banking
activities as once a month. This states that the system should provide ease of use so that
customers can use their banking activities who use them frequently and should be able to
complete their work in the rental system.
518
Table 2: Age-Banking System Usage Frequence Correlation
How often do you use banking activities?
18-29
30-44
Age
45-58
over 58
Everyday
Several times a week
Once a week
Once a month
Percentage
13
58
18
9
Amount
50
46
38
30
Frequence
6
25
8
4
Percentage
15
59
12
12
Amount
41
35
19
30
Frequence
5
19
4
4
Percentage
0
50
33
16
Amount
0
16
28
23
Frequence
0
9
6
3
Percentage
14
14
42
28
Amount
8
1
14
15
Frequence
1
1
3
2
After determining participants approach to the existing system, ideas of the new system
were designed with questions 10 and 11 and following hypothesis.
According to results,
almost %80 of participants say that expertising services by bank for leasing system gives
trust to customers. Participants are positive about the idea of determining the rent by legal
means and by an expert.
Figure 5: Trust Level of Expertise
519
The realization of the renting transaction through the banking systems is also based on the
formalization of the cash flow in the economic system. In this way, both the information
about the people who earn income through the rental as well as the information about the
rented real estate will be kept in a database. It will bring more process able and manageable
information. It is seen that the participants are good with the formalization process (with
giving 3+ point by %95 of them). Even with this formalization process, it is also positive to
receive income tax reduction as a government grant.
Figure 6: Satisfaction Level of Discount from Income Tax
Tenants may be forced to pay regular rent due to financial conditions. For example, people who make trade, could not have a regular salary and may be eligible for financial conditions only when he/she sell products. In such cases, the bank may be life-saving by lending
the person the loan did not regularly and automatically continued to pay. As the 84% of the
participants give 3+ points to this service, the new leasing system should include credit
transactions in the design.
520
Figure 7: Tendency of Credit Services Usage
73% of the participants stated that they did not favor the profitability of the banks by operating the rental fee. This result shows that bank customers should be informed that the
system is free of charge and that the bank will not make a reduction in the rental price.
3.1.3.Hypothesis
After the results of the questionnaire were passed normality test, parametric hypothesis
testing was applied for the system to be constructed.
H0: All participants from different educational level use similar banking transactions.
Ha: All participants from different educational level use different banking transactions.
Since the categorical variables are divided into more than 2 groups, ANOVA test was applied in this hypothesis.
What do you do most in banking transactions?
Std.
N Mean Deviation
3 3.00
1.732
Std.
Error
1.000
Lower Bound Upper Bound Minimum Maximum
-1.30
7.30
2
5
1.506
.532
2.37
4.88
2
6
1.273
.148
3.26
3.85
1
5
15 3.87
1.356
.350
3.12
4.62
1
5
100 3.59
1.303
.130
3.33
3.85
1
6
Primary
School
High
8 3.63
School
University 74 3.55
Master,
PhD
Total
95% Confidence Interval
for Mean
Table 3: Descriptives on Education Levels
521
What do you do most in
banking transactions?
Based on Mean
.217
Based on Median
.019
Based on Median and with .019
adjusted df
Based on trimmed mean .162
3
3
3
96
96
75.730
.884
.997
.997
3
96
.922
Table 4: Test of Homogeneity of Transactions on Education Level
In this test where α = 0.05 is considered, the results of the Anova test are as follows;
What do you do most in banking transactions?
Sum of Squares df Mean Square F Sig.
Between Groups 2.298
3 .766
.443 .723
Within Groups 165.892
96 1.728
Total
168.190
99
Table 5: Anova Test Results 1
According to test results the significant level=0.723 calculated as bigger than critical
value (α = 0.05). That means H0 which claims All age groups use similar banking transactions is true. Therefore H0 was accepted while Ha was rejected.
Besides hypothesis test, it is seen that most of participants are familiar with the money
transfers and credit processes within the new leasing system from survey results in Table 5.
This suggests that users will not have difficulty in using the money transfer and credit transactions that form the basis of the new bank guaranteed rental system.
522
What do you do most in banking transactions?
Primary
school
Middle
school
Education
level
High
school
University
Master,
PhD
I use
low
commissio
n and
interest
rates
I'm
getting
my
paycheck
Percentage
0
66
I use
the
credit
card
and get
additional
benefits
of the
card
0
Amount
0
8
Frequence
0
Percentage
I am
using
credit
I make
payments
I am
getting
financial
advice
0
33
0
0
0
2
0
2
0
0
1
0
0
0
0
0
0
0
Amount
0
0
0
0
0
0
Frequence
0
0
0
0
0
0
Percentage
0
25
37
0
25
12
Amount
0
8
9
0
5
100
Frequence
0
2
3
0
2
1
Percentage
1
24
31
4
39
0
Amount
50
78
74
100
72
0
Frequence
1
18
23
3
29
0
Percentage
6
6
33
0
53
0
Amount
50
4
16
0
20
0
Frequence
1
1
5
0
8
0
Table 6: Education Level-Banking Transactions Correlation
H0: All age groups gives same points to new system
Ha: All age groups gives different points to new system.
ANOVA test was used in this hypothesis also due to multiple data structure.
523
Do you trust Bank Guarenteed Rent System?
95% Confidence Interval for
Mean
Std.
N Mean Deviation
18-29 43 3.40
1.116
Std.
Error
.170
Lower Bound
3.05
Upper Bound
3.74
Minimum Maximum
1
5
30-44 32 3.66
1.208
.214
3.22
4.09
1
5
45-58 18 4.11
1.023
.241
3.60
4.62
1
5
58
7 4.14
üstü
Total 100 3.66
.690
.261
3.50
4.78
3
5
1.130
.113
3.44
3.88
1
5
Table 7: Descriptive on Ages
When α = 0.05 is considered, the results of the Anova test are as follows.
Levene Statistic df1
1.605
3
df2
96
Sig.
.193
.948
3
96
.421
Based on Median and with .948
adjusted df
3
92.389 .421
Based on trimmed mean
3
96
Do you trust Bank Guarenteed Based on Mean
Rent System?
Based on Median
1.323
.271
Table 8: Test of Homogeneity of Transactions on Ages
According to test results the significant level=0.087 calculated as bigger than critical
value (α = 0.05). That means H0 which claim All age groups gives same points to new system is true. Therefore H0 was accepted while Ha was rejected.
Do you trust Bank Guarenteed Rent System?
Sum of Squares df Mean Square F
Sig.
Between Groups 8.307
3 2.769
2.250 .087
Within Groups 118.133
96 1.231
Total
126.440
99
Table 9:Anova Test Results 2
With hypothesis result, it was found that all participants gave similar scores to the new
system. In addition to the hypothesis test, the results of the questionnaire were analyzed for
the values of the scores given. Question-10 was asked to measure of participants’ confidence
524
level to bank’s rent system. According to results, %84 of participants gave 3+ point to new
system’s automatic rent payment transaction. This means 84% of the respondents are positive about automatic transfer from account to account.
Figure 8: Trust Level of the Bank Guarenteed Rent System
4.ANALYSIS & DESIGN
When results of the other research and the survey come together, the structure of the cash
management product arises. The structure and details to be constructed is as follows in accordance with the collected data; Structure consists of 3 basic processes. Figure 8 and 9 will
be more descriptive about in terms of system and database flow.
STEP1: The relationship between real estate owner and the bank (Landlord's Apply to the
Bank)
STEP 2: The relationship between the real estate owner and the tenant (The Only Face-toface Communication Time)
STEP3: The relationship between the tenant and the bank (The Actual Process)
525
Figure 9: Steps & Sub-steps’ Flow on the System
The practicality of the system is beneficial for the bank as well as the hosts and tenants.
Profitability aside, the ease of use of the system will not put an operational burden on the
bank. The screen to be used to input the values to the database for creating invoices, after the
parties have agreed upon it, is quite simple and understandable. Both the researchers and the
system designers designed the bank screen as Minimum Viable Product (MVP) in this context. As the project is to be based on simplicity as well as being convenient for further additions, the language used in coding is supposed to be suitable for these qualifications. And
due to its ease of use and the existing widespread awareness on banking systems, this screen
was designed on web interface form. Here is some brief information technologies and platforms which are used for application;
Backend: C# language on .NET framework
Angularjs on MVC framework
Frontend: Javascript, Bootstrap, Css and
Dependency injection between layers: Ninjnect library
Hosted on: Windows server Database: MsSql
Database
The information stored in the bank database for transactions, communication information
and information messages. The classification of the information in the database is conducted
3 main part. The Tenant’s information;
• Parameter1.1: name, surname • Parameter1.2: rental fee • Parameter1.3: deposit account
526
• Parameter1.3.1: account type • Parameter 1.4: bank loan account • Parameter1.4.1: account
type • Parameter 1.5, 6, 7… (Extensible)
The Landlord’s information;
• Parameter2.1: name, surname • Parameter2.2: rental fee • Parameter2.3: deposit
account • Parameter2.4, 5,6…(extensible)
Timetable;
• Parameter 3.1: sysdate • Parameter 3.2, 3,4…(extensible)
Figure 10: Data Types
To make the system more discoverable a graphical depiction Data Flow Diagram (DFD)
are drawn. DFD’s show how will data travel within the app and it is different from flow diagrams. It helps visualizing the system to comb through the system in level0 (context), level1,
level2. Bank Guaranteed Rental System (BGRS)’s data flow diagram will have;
Customer (Landlord and Tenant) as entity
Rent payment, credit worthiness, informing and extension of the contract function as
process
Contract’s information as data flows
And databases for data stores
Context level (level 0) of Bank Guaranteed Rental System’s DFD consist of entities and
main system. At this level it is seen that landlord, tenant and bank employee information
providers of the system.
527
Figure 11: Data Flow Diagram Level 0 for the BGRS
Level 1 is better view of the system then context level. This level shows entire system but
in general. Processes and data stores also seen within entities.
Figure 11: Data Flow Diagram Level 1 for the BGRS
Terminally, in the last level of dfd’s-2nd level- given detailed processes and data flows.
This level is most detailed version of the system. Processes divided sub-processes and data
flows named.
528
Figure 12: Data Flow Diagram Level 2 for the BGRS
5.CONCLUSION
Organizations in the banking sector in our country should continue to fulfill the following
requirements while continuing their technological studies in order to realize their profitability goals. These requirements are regularly audited by the Banking Regulation and Supervision Agency with the aim of preventing the victimization of citizens.
Both the above-mentioned inspections and the quality of service provided by the banks
increase the confidence of the clients in the bank products. For this reason, it is not difficult
to attract clients for the banks that are technologically advanced and produce innovative
products, if the product is of high quality.
It is expected that the new leasing system, which is deemed to require new laws and customers' trust needs, will bring a new trend to the banking sector. This system, which also
seems to be an extra workload for banks; will create a new door that will provide profitability to banks. For example, according to results of survey in chapter 3.5.2; participants state
that to create a new contract takes %64, 28 1-3 min, %28, 57 3-5 min and %7, 14 5-10 min.
With these information a bankers can complete a new contract within approximately 3 minutes. Considering that there are 20 applications for Bank Guaranteed Rental System to a
529
bank every day, it takes 60 minutes or 1 hour a day. When the average hourly wage of an
average banker is 200 TL this system costs 200TL per day to a bank.
Profitability of the banks can be demonstrated by the following calculation, even when
only the assessment of the rent amount is considered. Considering that the average rent is
1500 TL and the monthly average rate of the banks is 20% per month, it can be calculated
that this rent amount provides the bank with a monthly average of 30 TL. If the contracts
taken by the bank in only one day are taken into consideration, these contracts generate 600
TL (20 contracts per day). To increase in the number of deposit operations and the profit
from the credit transactions will also increase the profit from the system.
Eventually, the Bank-guaranteed rental system which is a loan for the banking sector by
eliminating the concerns of both the tenant and the landlord, is expected to provide great
advantages both for banks and its customers.
REFERENCES
[1]
Çelebi, E. (2009). Zorunluluk geldi, bankalar ’kiranı biz gönderelim’ yarışına girdi. Hürriyet, 2.
[2]
Leasing Nedir? (2014, August 5). Tüketici Finansman: http://www.tuketicifinansman.net/2007/09/leasingnedir-leasingin-tanimi.html
[3]
FİNANSAL KİRALAMA, FAKTORİNG VE FİNANSMAN ŞİRKETLERİ KANUNU (1985, July 10)
http://www.mevzuat.gov.tr/Metin1.Aspx?MevzuatKod=1.5.6361&MevzuatIliski=0&sourceXmlSearch=Fin
ansal%20Kiralama&Tur=1&Tertip=5&No=6361
530
Compare Customer Relationship Management In Hospitality Sector
Between Iran And Turkey
Prof.Dr. Şükrü Yapraklı
Farid Haddadzadehhendou
Sanam Eivazzadeh3
1
Prof. Dr., Ataturk University, Faculty of Economics and Business Administration.,
Erzurum, Turkey.
1
PhD Student’ Social Sciences Institute, Ataturk University,
Erzurum,Turkey.
3.
Lecturer, Okan University, Faculty of Business and Administrative Sciences,
İstanbul, Turkey
ABSTRACT
The success of the tourism industry depends on providing the satisfaction of tourists. Hotel industry is one of the key of this success, for this purpose it required technologies including new mainstream of those technologies in customer relationship management. CRM is one of those new technologies in the field of customer relationship is so vital in customer retention and transforming them
into loyal customers.
The point of this paper was to state Customer Relationship Management (CRM) uses in Iran and
Turkey, to decide the point of view about CRM and the characteristics which are essential in customer
organization interaction. The data of this study was taken from the organizations in Erzurum and Urmia by using survey method. The data are analyzed using Factor analyze, Frequencies, T- test,
ANOVA. According to study results hypothesis 1 and hypothesis 2 and hypothesis 5 and hypothesis 6
and hypothesis 7 and hypothesis 8 are accepted versus hypothesis 3 and hypothesis 4 are not accepted.
This article shows that in CRM application and CRM effects there are differences between countries
but in hotel goals and hotel amenities there are not any differences between countries. Also there are
differences in CRM application and CRM effects and hotel goals and hotel amenities between hotel
stars.
Key Words: Hospitality Sector, Tourism, Customer Relationship Management (CRM)
531
1. Introduction
Today, traditional marketing to find customers and increasing profitability in this way has
largely lost its power, on the other hand due to the increasing number of customers in the
increasingly difficult competitive environment importance of customer relationship
management increases every day.
Customer relationship management (CRM) includes all parts of cooperation that an
company has with its customers, whether it is sales or service-related. While the expression
customer relationship management is most usually used to portray a business-customer
relationship (B2C), CRM systems are also used to oversee business to business (B2B)
connections. Data followed in a CRM framework incorporates contacts, customers, contract
wins and deals leads and more [19].
Customer relationship management as a vital basic for all associations that execute them
can adequately expand consumer satisfaction, loyalty and in this manner more deals and
repeat purchase to be taken after. But the execution of CRM is not generally connected with
the normal results. Since the state of mind of numerous associations to CRM is innovation
view. The wrong mentality towards this matter has brought about numerous associations
including hotels to actualize them fails. So managers of associations in discovering the
reasons for accomplishment in the CRM have unique consideration. The recognizable proof
of these key components can encourage associations to complete more effective.
These days, attract new clients is much more costly than keeping a current clients.
Keeping in mind the end goal to more proficient and more successful operation, associations
look to sustain and fabricate solid, profound and delayed associations with their clients. This
class obliges information of clients and potential profitability of clients, products, services,
and client inclinations, and priorities channel client contact and evaluate them. It also require
the integration and includes the combination and customization of client communications
over all touch focuses with the client and the capacity to anticipate their needs keeping in
mind the end goal to give extra deals and offer side to extraordinary clients [26]. CRM is
competitive advantage for organizations, so it is understandable that organizations are
seeking competitive advantage, executing advancements, for example, CRM make an upper
hand for them and their advantages increment by fulfilling and holding existing clients.
In all commercial enterprises and all districts of the world, the main associations make
interest in client centric systems. Associations which have understood the worth of CRM in
stunning income increase and profitability and consumer loyalty have better favorable
position over their rivals who have delay on this major. IBM's 2004 global survey by his
532
department on more than 370 organizations found that only 15 percent of organizations have
been successful in the implementation of CRM in order to win customer satisfaction and 85
percent of Small and great organizations to have failed entirely to introduce this method.
They also found that planning and detailed introduction of CRM increases success rate to
70% [33].
The significance of CRM for long-term achievement of associations is tied with
misconception this subject by associations. Exploration demonstrates that more than 80% of
associations don't know how CRM makes worth for clients. All parts of the association are
included in CRM activities and this is the place the absence of coordination in the middle of
individuals and even senior administrators, make undertaking comes up short. Such issues in
the cycle of CRM is thorough and it begins from the meaning of client and customer
relationship for administration frameworks and nature of information. CRM frameworks and
client associations ought to be at the focal point of CRM exercises instead of technology.
The technology and costly database can't tackle concerns. With all these interpretations, the
best test in CRM undertakings is the absence of acknowledgment of clients by organization.
[35]. Expressed that associations that gather lots of information about clients, have a
superficial attitude about them. This implies that excess storage of information don't exact
acknowledgment from the clients. Exclusively every client has separate quality for
association and CRM can help association to division of existing clients in view of their
worth. With all the interpretations only a couple of organizations can understand their clients
using CRM parts [21]. Moreover, despite the way that relations are common advantages,
numerous associations still set their own showcasing method in light of old thoughts.
Although numerous associations know the estimation of their relationship is vital yet a
couple of them are really executing the thought. To acquire a superior comprehension of the
CRM requires interdisciplinary in its way to deal with a mixture of points and viewpoints
which are, parts of innovation, the fields of advertising, business and client measurements
and etc.
CRM arrangements gives the business information to assist to provide services or goods
that clients need, give better client service, help sales groups to cross-sell and up-sell
successfully, close deals, hold current customers. Companies regularly search for methods to
customize online encounters (a procedure also referred to as mass customization) over tools
for example, help-desk software, email organizers and different types of enterprise
applications.
533
2. CRM Usability
CRM programming has commonly been viewed as hard to utilize. As an undertaking
application, steadiness, versatility and security has been the essential central purposes of
CRM arrangements. Ease of use, as indicated by this Enterprise Apps Today article, was not
a key piece of CRM which frequently brought about fizzled programming activities, to a
great extent credited to undue multifaceted nature. With expanded reception of CRM
applications, on the other hand, today's CRM programming sellers make convenience a focal
piece of their items. To enhance convenience numerous sellers today concentrate on ease of
use issues to make CRM work process as basic and natural as could be expected under the
circumstances, to offer route that can be performed in three ticks or less and to guarantee
CRM programming is intended to suit the needs of offers groups [17].
3. The CRM Strategy
Client relationship administration is frequently considered as a business system that
empowers organizations to enhance in various ranges. The CRM system permits you to
taking after: [10]
• Understand the client
• Retain client through better client experience
• Attract new clients
• Win new clients and contracts
• Increase beneficially
• Decrease client admin costs
4. The Impact of Technology on CRM
Innovation and the Internet have changed the way organizations approach customer
relationship procedures. Progresses in innovation have changed buyer purchasing behavior,
and today there are numerous courses for organizations to correspond with clients and to
gather information about them. With each new advance in innovation — particularly the
multiplication of self-service channels like the Web and smartphones — customer
relationships are being managed electronically [18].
Many aspects of customer relationship management rely heavily on technology; in any
case, the methodologies and procedures of a decent CRM framework will gather, manage
and connect data about the client with the objective of giving you a chance to market and
offer services adequately.
534
5. The Benefits of CRM
The greatest advantage most organizations acknowledge when moving to a CRM
framework comes specifically from having all information of business, put away and got to
from a solitary area. Before CRM systems, client information was spread out over office
productivity suite documents, email systems, mobile phone data and even paper note cards
and Rolodex entries. Putting away all the information from all offices (e.g., deals,
advertising, client administration and HR) in a focal area gives administration and workers
prompt access to the latest information when they require it. Departments can team up
effortlessly, and CRM frameworks help association to create effective computerized
procedures to enhance business forms [12].
Other advantages incorporate a 360-degree perspective of all client data, learning of what
clients and the general business sector need, and combination with your current applications
to solidify all business data.
6. CRM goals:
o Replacement of item arranged to client situated
o Increasing focused capacity in soaked markets and requesting like never before clients
o Exacerbation of the creation
7. Applied features of CRM:
Focus on the closer and more profound association with clients
The handiness of existing clients to new clients
Customer information examination for business choices
Effective association with the client, in light of changed over information to data
Internet advertising, database promoting and showcasing through individual to
individual
8. Advantages of using CRM systems:
Advantages of CRM in an association can be gone for accomplishing consumer loyalty
and getting by in the aggressive environment, can abridged in the accompanying cases:
Reducing promoting expenses and deals costs
Identification of client utilization designs
535
Faster and all the more viably to pull in clients and increase a superior comprehension
of their needs
Increase client faithfulness to the association
Providing conditions to client repurchase
The capacity of demonstrating client conduct inside of the specialty units
Best arrangement of rare assets with key arrangements in the association
The capacity to build up a system for investment
9. Definition of marketing in tourism industry
Marketing in the tourism sector is one of the Management authoritative procedure.
contains expectation of requirements and fulfillment of present and future sightseers so
fundamentally put travel offices and suppliers in rivalry with one another.
Exchange management driven by self interest or social advantages, or both of them. The
success of a long term approach depends on the mutual satisfaction of supplier and the
customer.
In other words, we can say that, meet the social and environments demands of tourist is
equally essential to his satisfaction. They can't be not interested in their attributes. [24]
In usuall clasification consider tourism as componentof economic services. In other
words, the tourism category is in addition to professional services such as trades, retail and
financial activities.
Most authors have noted five vital rule that have made the qualification between services
marketing and industrial marketing. The five principles are: 1. the intangible 2. Being
unstable 3. Heterogeneous 4. Inseparable 5. Non-acquisition of services [24].
10. Importance of Research
Clearly, a comprehension of CRM and its usage is not just of significance to the
researcher who means to make a career in the hospitality management, but it is also essential
for all destinations with an interest in enlarging and enhancing hospitality and tourism
industries. Thus, a research project involving CRM in hospitality will advantage the industry
and the places where the research is carried out to present new insights into what hospitality
management should aim for in the future. Many of the more successful and ambitious
hospitality establishments from around the globe have practices in place to manage customer
relationships. [28]
536
An examination of writing accessible in educated journals and books on the subject
recommends that an extensive group of distributed writing is accessible for CRM in
associations and the quantity of distributed exploration considers on CRM in cordiality is
expanding. But it will also serve to highlight and to emphasise the significance of CRM in
the hospitality industries of Iran and Turkey. It is very likely that an effort to examine CRM
practices and implementations in the hospitality industry in Iran and Turkey will present new
insights and ideas that will be use to all with an interest in the management of hospitality and
tourism.
This study planned because, Iran and Turkey has the potantial of attracting tourist more
than other countries in the area and determining the status of CRM applications in businesses
which operating in the tourism sector in Iran and Turkey will be useful for managers and
help them to expend their business.
11. Research Methodology
On the basis of article as data collection questionnaire was used and research data were
collected using the face to face survey method. Questionnaire used in the research contains
"Brown, 2000" and "Dubinsky, 2004" [6] scales.
The survey took two group of questions. First group contains four factor which are
determine CRM application and CRM effects and hotel goals and last factor is hotel
amenities and second group of questions was prepared to determine the demographic
characteristics. First part of survey questions related to CRM and hotels was measured in the
5 point Likert scale (1= Strongly Disagree and 5= Totally Agree).
The result of survey encoded according to the research objectives and transferred to SPSS
18.0 version program and data were analyzed using Factor analysis, Frequency distribution,
T test and Anova analysis.
12. The Research Population and Sampling
The main purpose of study is to compare the CRM in the hospitality sector of Iran and
Turkey. In this direction Hotels of Iran and Turkey are universe of study. In terms of large
universe brings time and costs limitation together. So it was encouraged to limit the universe.
The survey was carried on Hotels of Erzurum in Turkey and Urmia in Iran. Survey
application was conducted face to face with business owners with an easy sampling method.
In total of 124 hotels, 101 of them participate in the survey.
13. The Hypothesis of Research
In consisting with research as below there are 8 hypothesis:
537
H1: There is difference between CRM application and business`s nationality.
H2: There is difference between CRM effects and business`s nationality.
H3: There is difference between hotel goals and business`s nationality.
H4: There is difference between hotel amenities and business`s nationality.
H5: There is difference between CRM application and hotel stars.
H6: There is difference between CRM effects and hotel stars.
H7: There is difference between hotel goals and hotel stars.
H8: There is difference between hotel amenities and hotel stars.
14. Research Results
The survey results of CRM application in tourism sector are shown in the tables below.
Table 1. Participant`s nationality
Nationality
Iran
Turkey
Total
Frequency
45
56
101
Percent
44.6
55.4
100
STD. Deviation
0.499
Based on data shown in above table, 55.4 percent of participant are from Turkey and 44.6
percent of them are from Iran which is 56 participant from Turky versus 45 participant from
Iran. Std. Deviation of these data is about 0.499.
Table 2. Participant gender
As seen in table 2, 77.2 percent of participant are male and 22.8 percent of them are
female which is 78 participant are male and 23 participant are female. Std. Deviation of
these data is about 0.421.
538
Table 3. participant`s business age
Based on data shown in table 3, 40.6 percent of business which participate in this survey
has 11-20 years old and 29.7 percent of business which participate in this survey is below 10
years old and 23.8 percent of business which participate in this survey has between 21-30
years old and in the last 5.9 percent of business which participate in this survey are above 31
years old. Std. Deviation of these data is about 0.881.
Table 4. Participant`s education
Based on data shown in table 4, 52.5 percent of participants in this survey has graduate
level in education and 42.5 percent of participants in this survey has high school level in
education and 5.0 percent of participants in this survey has post graduate level in education.
Std. Deviation of these data is about 0.580.
539
Table 5. Hotel`s star
Based on data shown in table 5, 39.5 percent of hotels which participate in this survey
have 2 stars and 29.7 percent of hotels which participate in this survey have 3 stars and 24.8
percent of hotels which participate in this survey have 1 star and 3.0 percent of hotels
which participate in this survey have 4 stars and 3.0 percent of hotels which participate in
this survey have 5 stars. Std. Deviation of these data is about 0.948.
Table 6. KMO and Bartlett`s test
Alpha coefficients of the variables in the factor analysis was determined to be 0.94. and
as results 4 factors were obtained which eigenvalues is greater than one. These factors
explain 81.54% of the total variance (KMO measure of sampling adequacy: 95.8%, Bartlett
sphericity test: 4856,113, p <0.000). Factor 1 is CRM application, factor 2 is CRM effects
factor 3 is hotel goals factor 4 is hotel amenities which are shown in below tables.
540
Table 7. Factor 1, CRM application
Based on questions, first factor named CRM application. In first factor variance
percentage is 32.47 and eigenvalues is 4.995 and Cronbach's Alpha value is .980. factor
loading of questions are shown in above table.
541
Table 8. Factor 2, CRM effects
Based on questions, second factor named CRM effect. In second factor variance
percentage is 23.99 and eigenvalues is 4.247 and Cronbach's Alpha value is .907. factor
loading of questions are shown in above table.
542
Table 9. Factor 3, Hotel goals
Based on questions, third factor named hotel goals. In third factor variance percentage is
15.24 and eigenvalues is 3.826 and Cronbach's Alpha value is .814. factor loading of
questions are shown in above table.
Table 10. Factor 4, Hotel amenities
543
Based on questions, fourth factor named hotel amenities. In fourth factor variance
percentage is 9.84 and eigenvalues is 3.072 and Cronbach's Alpha value is .935. factor
loading of questions are shown in above table.
Table 11. T-Test Results Related to Country and factors
Factor 1: CRM Application
Factor 2: CRM Effects
Factor 3: Hotel Goals
Factor 4: Hotel Amenities
Demographic
Iran
Turkey
Iran
Turkey
Iran
Turkey
Iran
Turkey
N
45
56
45
56
45
56
45
56
Mean
2.36
2.92
2.83
3.30
3.19
3.34
2.62
3.18
Sig.
.003
.028
.704
.057
In above table there is a result of T test related on factors and businesses nationality, in
first factor which is CRM application with Sig. value of .003 first hypothesis accepted it
means there is a difference between two countries in CRM application. In second factor
which is CRM effects with Sig. value of .028 second hypothesis is accepted it means there is
a difference between two countries in perception of CRM effects. In third factor which is
hotel goals with Sig. value of .704 third hypothesis is not accepted it means there is no
difference between two countries in hotel goals. In fourth factor which is hotel amenities
with Sig. value of .o57 fourth hypothesis is not accepted it means there is no difference
between two countries in hotel amenities.
544
Table 12. Anova Results related to hotel stars and factors
Factor 1: CRM Application
Factor 2: CRM Effects
Factor 3: Hotel Goals
Factor 4: Hotel Amenities
Hotel Stars
1
2
3
4
5
1
2
3
4
5
1
2
3
4
5
1
2
3
4
5
Mean
1.72
1.66
4.46
4.30
4.56
2.43
2.27
4.51
4.12
4.45
3.04
2.99
3.75
3.87
3.75
2.12
2.11
4.40
4.33
4.61
Std. Deviation
.156
.173
.242
.264
.115
.260
.274
.230
.216
.144
.241
.241
.172
.125
.125
.330
.187
.341
.501
.164
F
Sig.
1172.91
.000
410.912
.000
68.825
.000
370.924
.000
In above table there is a result of Anova test related on factors and hotel stars, In first
factor which is CRM application with Sig. value of .000 fifth hypothesis is accepted it means
there is difference between hotel stars and CRM application in this factor F value is 1172.91.
Hotels with one star answers mean is about 1.72 and hotels with two stars answers mean is
about 1.66 and hotels with 3 stars answers mean is 4.46 and hotels with 4 stars answers mean
is bout 4.30 and in the last hotels with 5 stars answers mean is about 4.56. In second factor
which is perception of CRM effects with Sig. value of .000 sixth hypothesis is accepted it
means there is difference between hotel stars and perception of CRM effects in this factor F
value is 410.912. Hotels with one star answers mean is about 2.43 and hotels with two stars
answers mean is about 2.27 and hotels with 3 stars answers mean is 4.51 and hotels with 4
stars answers mean is bout 4.12 and in the last hotels with 5 stars answers mean is about
4.45. In third factor which is hotel goals with Sig. value of .000 seventh hypothesis is
accepted it means there is difference between hotel stars and hotel goals. In this factor F
value is 68.825. Hotels with one star answers mean is about 3.04 and hotels with two stars
answers mean is about 2.99 and hotels with 3 stars answers mean is 3.75 and hotels with 4
stars answers mean is bout 4.87 and in the last hotels with 5 stars answers mean is about
3.75. In last factor which is hotel amenities with Sig. value of .000 last hypothesis is
accepted it means there is difference between hotel stars and hotel amenities. In this factor F
value is 370.924. Hotels with one star answers mean is about 2.12 and hotels with two stars
545
answers mean is about 2.11 and hotels with 3 stars answers mean is 4.40 and hotels with 4
stars answers mean is bout 4.33 and in the last hotels with 5 stars answers mean is about
4.61.
15. Conclusion and Suggestions
Customers are the foundation of any sort of business activities, keeping up association
with them yields better result. By catching, following and analyzing customer service
information, CRM enables a firm to identify new performance issues. Customer data will
help a firm in identifying new product development opportunities, provide customized
services to client based on their behavior and reactions.
The analyzes results shows that in CRM application and perception of CRM effects there
are differences between countries but in hotel goals and hotel amenities there are no
difference between countries. Also results shows that in CRM application, perception of
CRM effects, hotel goals and hotel amenities there are differences between hotel stars.
Generally all hypothesis except hepothesis 3 and hypothesis 4 are accpted.
CRM is an effective management tool that can be used to exploit sales potential and
expand the client's estimation to the hospitality industry. In the long term, CRM produces
continuous investigation of the hospitality business with the client, in this manner expanding
the client's estimation business. Hospitality sector’s greatest assets are their knowledge of
their clients. They can use this benefit and turn it into key competitive advantage by
retaining those clients who represent the highest lifetime worth and profitability. They can
create customer relationship over a wide range of touch focuses such their establishment
branches. Essentially actualizing a solution intended to achieve organizational goals is not
enough to achieve CRM success. The procedure should guarantee that these goals are
achieved. More importantly CRM optimization should be encouraged through the right
practices, advancement of resources and the ability to adapt to change. Targets should be
recognized and CRM goals need to be fixed before embarking on a CRM project. Business
procedures should be coordinated with CRM solution before actual implementation. The
chosen solution should fit organizational objectives to the hilt. But to be successful, the
hospitality sector needs a comprehensive CRM strategy in which all departments within the
hospitality sector integrates.
Institutions such as the universities advisor firms, the tourism ministry and also hotels
association by organizing seminars and training activities about CRM can help hotels to
understand subject better and so effective application of CRM. This subject will provide
great benefits to the company in the long term and to help them stand out in today's
546
competitive environment but considering that do not have enough information on the subject
will be ignored this important application of CRM.
In future researches, enlarging universe and also identification of the problems which
businesses are faced by CRM application and offering solutions to these problems will
provide positive results to being guidance for practitioners.
References
[1]
[2]
[3]
[4]
[5]
[6]
[7]
[8]
[9]
[10]
[11]
[12]
[13]
[14]
[15]
[16]
[17]
[18]
[19]
[20]
[21]
Abram, Hawkes (1995). “Relationship Marketing in the Financial Services Industry”. London, U.K.
Alfred Quintano (2007). “Performance Evaluation In The Hospitality Industry, The Balanced
Scorecard and Beyond”. University of Malta.
Allan. Y. (2003). “Customer satisfaction measurement practice in Taiwan hotels”, Hospitality
Management, No3, PP: 1-11.
Amato-Mccoy, D., (2002), "There's no '0' in CRM ” . Bank Systems & Technology, August, pp.15
Appiah-adu, K., (1999), "Marketing effectiveness and customer retention in the service sector”. The
Sennce Industries Journal. 19 (3), July. pp.26-4l
Azizul Mohd Sulaiman, Mohd Abdullah Amlin, Arifi Ridzuan. (2013). “Customer Relationship
Management (CRM) Strategies Practices in Malaysia Retailers” Procedia - Social and Behavioral
Sciences, Volume 130, Pages 354–361, 4th International Conference on Marketing and Retailing.
Badgett, M.; Ballou, S. and LaValle, S. (2004), "Doing CRM Right: What it Takes to be Successful with
CRM", Somers, NY: IBM Business Consulting Services.
Bang, Jounghae (2005),"Understanding CRM from Managers Customers Perspectives Exploring the
Implication of Crm FIT,Market Orientation And Market Knowledge Competence",phd. Rhode Island. .
Berger, Paul D and Nasr, Nada I. (1998). “ Customer Lifetime Value: Marketing Models and
Applications.” Journal o f Interactive Marketing, Volume 12 (1) (Winter): pages 17-30.
Bose, R. (2002) “Customer relationship management: key components for IT success,” Industrial
Management & Data Systems, p. 89.
Chacravorti,Samit (2006),"Customer Relationship Management: A Content Analysisof Issuesand best
Practices", PhD, Miami, Florida.
Chang, H. H. (2007). “Critical factors and benefits in the implementation of customer relationship
management”. Total Quality Management Vol.18, No. 5, 483–508.
Daven port, T. H; J. Harris, K., and Kohli, A(2001)," How Do They Know Their Customers So
Well"?,Sloan Management Review , 42(9), 63-73.
Fulton, Joan and, Erickson ,Kathleen(2004)," Implementing a Successful CRM Strategy",ASTA Farm
and Lawn Seed Conference, Westin- Crown- Plaza, Kansas- City, Mo.
Gray, Paul and Jongbok Byun (2003). “Customer Relationship Management - Part I.” International
Journal of Customer Relationship Management, Volume 5 (4) (March/April): pages 305-321.
Harvard Management Update (2000). “A Crash Course in Customer Relationship Management.” A
Newsletter from Harvard Business School Publishing. Boston, Massachusetts: Harvard Business School
Publications (March).
James, Lisa (2000). “ CRM - Fact or Fiction.” International Journal of Customer Relationship
Management, Volume 3 (1) (June/July): pages 73-76.
Keenan, C., (2002), “Technology spending for CRM initiatives stalls” , American Banker. August 28
Kemp, T., (2000). “ CRM ’ s Enterprise challenge—departmental agenda diverge” , Intemetweek,
Manhasset, A p ril, pp. 1-36
Khirallah, Kathleen (2000). “Customer Relationship Management: How to Measure Success?” Bank
Accounting & Finance, Volume 13 (4) (Summer): pages 1 - 8 .
Kirkby,J.(2002), "What is the Customer Relatinship Management strategy"?, Gartner Group, Research
Note, TU-18-6121.
547
[22]
Kotler, Philip (2000). “Marketing Management, Millennium Edition: Building Customer Satisfaction,
Value, and Retention”. Prentice Hall, Upper Saddle River, New Jersey.
[23] Kotoro, Rado (2003). "Customer Relatinship Management: Strategic Lessons and Future
Direction"; Business Procoss Management Journal, 9(5), 566-5710.
[24] Les Lumsdon. (1997). “Tourism Marketing (Tourism and Hospitality Management Series)”
International Thomson Business Press; 1st edition.
[25] McDonnell, S.. (200L), “ Putting CRM to work” , Computerworld, Framingham, 35(11), March 12, pp.
48-49
[26] Mishra, U. S., at al. (2011). “CRM in banks: a comparative study of public and private sectors in India”.
European Journal of Social Sciences, Vol.24, No. 2, 265-277. Mithas, S., M.S. Krishnan, and C. Fomell.
2005. “Why do customer relationship management applications affect customer satisfaction?” Journal
o f Marketing 69(4): 201-209.
[27] Mylonakis, J. (2009). “Customer relationship management functions: a survey of Greek bank customer
satisfaction perceptions”. The Icfai University Journal of Bank Management, Vol. VIII, No. 2, 7-31.
[28] Naruemon Pechruttanamunee and Dr. Ilian Assenov. (2008) “Electronic Customer Relationship
Management: Techniques Applied, Perceived Barriers, and Future Trends in Phuket Hotel Industry”
KKU RESEARCH JOURNAL(GRADUATE STUDIES) Vol 8, No 2
[29] Panda, T.K. (2003). “Creating customer lifetime value through effective CRM in financial services
industry”. Journal of Services Research, Vol.2, No.2, 157-171.
[30] Radcliffe, John (2001),"Eight Building Blocks of CRM: A Framework for Success", Gortner, Inc.
Corporate Head quarter, 56 Top Gallant road Stamfart, City, USA.
[31] Rigby, D.K., and D. Ledingham. 2004. “CRM done right”. Harvard Business Review 82(11): 118-129.
[32] Rigby, D.K., F.F. Reichheld, and P. Schefter. 2002. “Avoid the four perils of CRM”. Harvard Business
Review 80(2): 101-109.
[33] Siebel(2001), "Why Customer Relatinship Management"?, The Business Case for Customer Relatinship
Management, White paper . 1-18.
[34] Sin, L. Y. M., Tse, A. C. B., & Yim, F. H. K. (2005). “CRM conceptualization and scale development”.
European Journal of Marketing, 39(11/12), 1264–1290.
[35] Thomas H. Davenport, Jeanne G. Harris and Ajay K. Kohli. (2001). “How Do They Know Their
Customers So Well?” MIT Sloan Management Review magazine. January 15.
[36] Yao, H and Khong, K. W. (2011). “Effectiveness of customer relationship management on customer
satisfaction in the commercial banks of Taiwan”,
548
Heat Resistive Aluminum Based Overhead Line Conductors
A.Tamer ERTURK1, Necati OCAK2, Umit Galip Uncu2 , İsmail Binbuğa2,
Sinem Soysal2
Sedat KARABAY1, E. Asım GUVEN1
1 Mechanical Engineering Department, Kocaeli University, Turkey
2 Emta Conductor & Cable San. ve Tic. A.Ş., ARGE Department, Kadirli/Osmaniye, Turkey
tamererturk@gmail.com
ABSTRACT
This paper describes the thermal resistant aluminum-based alloy wire process routes for overhead
line conductor. Just a while this type of conductors applicable by a little company around the world.
Emta Conductor applied with a project to TUBITAK about thermal resistant aluminum alloy wire
manufacturing and stranding them as a conductor. The project finish has approved by TUBITAK in
2018 and now Emta Company is one another thermal resistant conductor manufacturer. The manufacturing procedure of rod has been introduced. The research methods and significant results on mechanical, electrical and thermal properties of thermal resistant wires have presented. In this study,
continue casting process performed using different alloy composition for bare conductor manufacturing. Obtained wire rods are used to manufacture thermal resistant aluminum alloy conductors. The
conductor production consists of continue casting, wire drawing and stranding lines. The obtained
results provide to conductor industry an innovative material which after stranding process is able to
withstand higher heats without annealing. The innovative thermal-resistive conductor gives service at
high temperatures. Replacement of present higher sagging interconnection lines with the new type of
thermal-resistive conductor is the final goal of the completed project.
Key Words: conductor, cable, aluminum, heat resistance
549
1 INTRODUCTION
Heat resistive aluminum conductor (TACSR) alloy has similar construction with conventional ACSR or AAAC conductors [1,2]. Moreover, it does not anneal, and mechanical
property reduction is limited [3,4]. After heating exposure, each wire maintains 90% of initial strength value [4,5]. Thus, more current can be carried with TACSR conductor on same
power corridor of a region that is rapid growth of energy demand [1,2,4-6]. Cost-effective
solution for upgrading transmission line capacity is just restored to old sagging power line
with new TACSR conductor. According to the Arrhenius plot, tensile strength can be sustained over 40 years [2]. Mostly used commercial conductors are Al-Mg-Si alloy wire as
specified in IEC60104 and hard drawn Al wire as specified in IEC60889. They have broadly
used operating temperature of interconnection lines at 70°C. Heat resistive aluminum alloy
conductors defined as AT1, AT2, AT3 and AT4 with maximum allowable continuous operating temperature from 150 to 230°C as in relevant standards IEC62004 and ASTM B232/ B
941 [3]. They have 40 years’ service life with these continues operating temperature. The
wires basically consist of Al-Zr alloy having a composition appropriate to the mechanical,
electrical and thermal-resistant properties [1-3]. Cracks, grooves, inclusions, roughness or
other type of defects are not allowed for reaching the performance defined in the specification [4]. General usage of the wire is 3 mm diameter in ±1% tolerance. Before stranding
process tensile stress of wires must be in 159-248 MPa and elongation must be in 1.5-2%.
Tensile stress of non-round single wires calculates with using diameter measurement of
cross-section. Besides, stranding wire has equivalent diameter with same section. Electrical
resistivity at 20°C hasn’t be greater than 31.347nΩm or less than 55% IACS. Thermal resistant property affirms by heating a temperature (230, 280 or 400°C) and duration (1 or 4
hours). Residual tensile stress ratio after heating is not less than 90% at room temperature
compared to strength value before heating [3].
2 How Temperature Changes Resistance
Electrical resistance of a conductor changes with the size and ambient temperature.
Changing temperature cause an expanding or contracting for conductor. It means that dimensions of the conductor will change. Thus, expending wires have less resistance than shrunken
wires. The resistance of an electrical conducting material inclination to increase with increasing temperature. The isolator materials as glass, plastic, ceramic etc show the exact
opposite behavior. Changing in resistance of a conductor is due basically to electrical property of material instead of the dimensional changes. The main reason of that is activity of
atoms that change by temperature. Movement of free electrons from atom to atom under an
electrical field towards to positive terminal is referred as current flow. The cause of electrical
550
resistance is that atoms vibrate at higher temperature with heat effect that causes numerous
collisions between captivated electrons by an atom and free electrons. Conductor materials
have positive temperature coefficient because their electrical resistance increases with
increasing temperature. Thermal property is another important property to consider under
high temperature operation condition of a conductor. High thermal conductivity capability
materials especially copper is necessary for some specific applications like heat exchangers,
heat sinks. Aluminum is another alternative for needing thermal conductivity applications
with its cost effectiveness than copper. Besides, poor thermal conductivity is a desirable
property for high-temperature resistance like jet turbines. Thermal conductivity of pure
metals shows approximately same increasing trend with increasing trend of temperature. Cu
and Al as main elements of a conductor have highest thermal conductivity than other metal
elements such as steel, bronze. Thermal conductivity value is 396 for Cu and 237 W/mK for
Al at room temperature [4-8].
3 R&D Systematics: Introducing the Project with a Measurable Target and Solution Approaches
The most important process is the survey of a special process for joining the element
into pure aluminum and evenly distributing the pure aluminum, such as Zr, which disrupts
the conductivity but increases the recrystallization temperature of the material. In a certain
ratio of pure aluminum, the optimum amount of alloy to optimize the desired parameters
have determined. For this purpose, the condition of meeting the requirements of the conductors (can be seen in Table 1) are produced in 4 different compositions. The homogeneous
distribution of the alloy element in the structure has provided in the most appropriate way.
For this purpose, alloy inserts with different feed points, speed and size have added in the
production line already used. The most suitable thermal process to be applied to the material
(temperature and duration) (thermomechanical processing) have determined. The macromicrostructure and thermal analyzes of the obtained conductor samples have made and the
production parameters are improved after the determination of the appropriate structure. The
torsion tests applied to the wires which have provided optimum conditions for recrystallization temperature to be proved.
Table 1 Project Goals
Achievement Criteria
High temperature operation
Conductivity
Strength at break
Elongation at break
Resistance to torsion
Targeted Value
1 hour 230 °C or 400 hours 180 °C
IACS% 55 - 60
162 MPa
% 1.7
8 laps
551
4 Research and Results
Production of the aluminum conductors is performed in EMTA cable factory in Osmaniye, Turkey. The productions and the findings are discussed below. In the mentioned
productions, firstly the ladle content was adjusted in the continuous casting line. Then, in the
continuous casting line, the semi-finished product in the form of the wire rod was obtained.
Finally, in the semi-finished wire drawing line, it was gradually transformed to a wire.
Chemical analysis information used in production is shown in Table 2 and 3. The compositions are generally preferred in the use of electrical conductor production.
Table 2 Chemical Composition of 1st Basket
Sample taken in furnace
Sample taken from liquid metal runner
Si
0.11
0.11
Mg
0.08
0.09
Fe
0.13
0.15
Cu
0.068
0.075
Zr
0.35
0.34
Al
99.07
99.14
Continuous casting, wire drawing and stranding are the stages of aerial conductor production. Melting of an ingot and casting of the feedstock at continuous casting unit is the
starting of the production. Then, wire drawing of feedstock is performed at any required
diameter. The final process is stranding of wires. The molten aluminum alloy in the holding
furnace is taken to the copper wheel cast on raw material production. Controlled solidification and crystallization provide with a water-cooling system. The trapezoidal rod forms a
copper wheel at approximately 550 °C. Following the rolling operation, it has a diameter of
9.5 mm in the form of wire rod 250-270 ° C and transported to the basket coil unit for air
cooling. Power consumption was 55kW in the trials of 1-9 baskets. While it was 90kW for
the 10-14 trials. The cooling water and emission was kept fully open. Each product basket is
a minimum 250 kg. In the 1st experiment, the product was broken in the rolling mill, the
product could not be produced as wire rod. A new trial was started. Chemical ratios remained the same as seen in Table 2. The system was put on track with the basket. The data
has been recorded for basket.
552
Table 3 Chemical Composition of Wire Rod
Basket
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
Si
0.11
0.15
0.11
0.12
0.12
0.09
0.08
0.088
0.079
0.08
0.08
0.09
0.082
0.079
Mg
0.079
0.069
0.07
0.07
0.07
0.013
0.001
0.012
0.036
0.038
0.036
0.035
0.034
0.037
Fe
0.14
0.3
0.15
0.16
0.15
0.15
0.15
0.148
0.14
0.13
0.14
0.20
0.146
0.14
Cu
0.08
0.11
0.08
0.08
0.08
0.03
0.03
0.031
0.06
0.06
0.06
0.07
0.06
0.06
B
0.003
0.006
0.0056
0.009
0.032
0.016
0.016
0.026
0.022
0.022
0.046
0.037
0.038
-
Zr
0.38
0.44
0.41
0.41
0.47
0.15
0.15
0.15
0.136
0.129
0.15
0.15
0.13
0.14
Al
99.07
98.47
99.17
99.15
99.08
99.55
99.57
99.54
99.45
99.46
99.40
99.24
99.41
99.45
In the rod casting stage of the rod includes temperature of melt, inoculation speed of alloy composition, reaction time, homogeneous dispersion, reduction in conductivity, decrease
in the strength, negative effect of elongation rate, increase in recrystallization temperature,
change in the thermal conduction coefficient, cold pressure welding, low-profile wire drawing, cracking, rupture, visible scratch-cavity effects on the surfaces of wire-drawn materials,
optimization of acceptable increases in electrical resistance and corrosion resistance at accepted level by the standards, unexpected effects on galvanized steel contacts are main uncertainties and challenges. Prior to cold drawing, heat treatment procedures were determined
in trial production. The recrystallization of the increase in mechanical properties after the
wire drawing process should be avoided. Service life of a conductor decreases because of
environmental induced conditions: lightning strike, ice-shedding, oxidization, flashover,
random vibration or galloping [4-8].
553
Diameter (mm)
0
1
2
3
4
5
6
7
8
9 10 11 12 13 14 15
3
4
5
6
7
8
9 10 11 12 13 14 15
3
4
5
6
7
8
9 10 11 12 13 14 15
4
5
6
7
8
9 10 11 12 13 14 15
4
5
6
7
8
9
Diameter
9.750
9.675
9.600
9.525
IACS (%)
60
1
2
IACS
57
54
51
48
Elongation (%)
0
0
1
21.0
2
Elongation
17.5
14.0
10.5
0
1
2
3
Strength (MPa)
Strength
165
154
143
132
0
1
2
3
10 11 12 13 14 15
Basket
Figure 1 Mechanical and Electrical Properties of Wires
Table 4 Proses Parameters
Basket
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
554
Output
temperature
of the bar (°C)
410
410
400
390
410
410
400
385
392
380
360
390
425
410
Inoculation
Feeding Speed
(m/s)
4
8
10
12
14
14
18
22
26
30
34
38
42
-
Runner
Temperature
(°C)
733
742
742
742
739
725
715
735
687
690
696
706
721
734
Casting
Speed
(rpm)
900
900
900
900
1000
900
900
900
900
900
900
900
900
900
Basket
Temperature
(°C)
255
255
231
227
275
115
220
230
211
238
244
230
206
214
Mechanical and electrical properties have been characterized. The results are shown in
Table 5. Changing in IACS value, which is a comparative criterion of all produced wires.
The IACS results shown that the electrical resistivity affects with the Zr content [1,2]. Zirconium has a role in the effect of grain growth kinetics in the solid solution system [9-11].
Irregular orientation in the grain boundaries causes the boundary movement of the grains
during primary recrystallization and the growth of energy grains stored in the alloy [12-14].
The grain boundary mobility encountered at various points is related to the change of zirconium content in the composition [15]. How to use zirconium vaccination for the use of the
alloy in the industry will change the thermal resistance is an issue.
Conclusion
The obtained results provide to conductor industry an innovative wire which after thermomechanical processing can withstand high temperatures without recrystallization. The
ability of the produced wires maintains its electrical and mechanical properties at elevated
temperatures.
Acknowledgement
The author expresses his gratitude to Tübitak for supporting under the 1501 R&D project program with the 3151035 project number.
References
[1]
Ertürk, A.T., Güven, E.A. & Karabay, S. Trans Indian Inst Met (2015) 68: 535.
https://doi.org/10.1007/s12666-014-0483-7
[2]
Erturk, A., Guven, E., and Karabay, S. “Manufacturing of Al-Zr Thermal-Resistant Alloys for
Transmission Lines.” Acta Physica Polonica A 127, no. 4 (2015): 1292–94.
[3] IEC 62004:2007 Standard, Thermal-resistant aluminium alloy wire for overhead line conductor.
[4] Sedat Karabay, Alpay Tamer Ertürk, Muzaffer Zeren, Rıdvan Yamanoğlu, Erdem Karakulak, “Failure
analysis of wire-breaks in aluminum conductor production and investigation of early failure reasons for
transmission lines” Engineering Failure Analysis, 83, 2018, 47-56.
[5] Karabay S. Guven, E. A. Erturk, A. T. “Enhancement on Al-Mg-Si alloys against failure due to lightning
arc occurred in energy transmission lines” Engineering Failure Analysis 2013, 31, 153-160.
[6] Sedat Karabay, “Modification of AA-6201 alloy for manufacturing of high conductivity and extra high
conductivity wires with property of high tensile stress after artificial aging heat treatment for all-aluminium
alloy conductors” Materials & Design, 27(10), 2006, 821-832.
[7] Fang Liu, Raymond D. Findlay, “Investigation of mechanical properties of single layer ACSR based on an
Integrated Model” Electric Power Systems Research, 78(2), 2008, 209-216.
[8] Sedat Karabay, F.Kaya Önder, “An approach for analysis in refurbishment of existing conventional HV–
ACSR transmission lines with AAAC”,Electric Power Systems Research, 72(2), 2004,179-185.
[9] Shackelford, J. F. Alexander, W. “Materials Science and Engineering Handbook” CRC Press LLC: Florida,
USA, 2001; 939-955.
[10] Wuhua, Y. Zhenyu, L. “Effect of Zr addition on properties of Al–Mg–Si aluminum alloy used for all
aluminum alloy conductor” Materials and Design 2011, 32, 4195–4200.
555
[11] Guosheng, P. Kanghua, C. Huachan, F. Songyi, C. “A study of nanoscale Al3(Zr,Yb) dispersoids structure
and thermal stability in Al–Zr–Yb alloy” Materials Science and Engineering A 2012, 535, 311– 315.
[12] Fuller, C. B. Murray, J. L. Seidman, D. N. “Temporal evolution of the nanostructure of Al (Sc, Zr) alloys”
Acta Materialia 2005, 53, 5401–5413.
[13] Zhi-Hong, J. Couzinié, J. P. Cherdoudi, N. Guillot, I. Arnberg, L. Åsholt, P. Brusethaug, S. Barlas, B.
Massinon, D. “Precipitation behaviour of Al3Zr precipitate in Al−Cu−Zr and Al−Cu−Zr−Ti−V alloys”
Transactions Nonferrous Metals Society of China2012, 22, 1860-1865.
[14] Wang, Y. Pan, Q. Song, Y. F. Li, C. Li, Z. F. Chen, Q. Yin, Z. M. “Recrystallization of Al-5.8Mg-Mn-ScZr alloy” Transactions Nonferrous Metals Society of China 2013, 23, 3235-3241.
[15] Atkinson, H. V. Burke, K. Vaneetveld, G. “Recrystallisation in the semi-solid state in 7075 aluminium
alloy” Materials Science and Engineering A 2008, 490, 266-276.
556
Investigation of the Effects of Laser Based, LED and Halogen Bulb Lighting
Products on Electric Vehicle Performance
Taylan Topaloğlu1,2, Özgür Çevik2,3, Güneş Yılmaz3, Arif Demir1,
1
Kocaeli University, Institute of Science and Technology Electro-Optical Systems Engineering
Department, Umuttepe Campus, Kocaeli, 41380, Turkey
2
FEKA Automotive Inc. R&D Center, Nilufer, Bursa, 16140, Turkey
3
Uludag University, Institute of Science and Technology Electronic Engineering Department,
Gorukle Campus, Bursa, 16059, Turkey
taylan.topaloglu@fekaautomotive.com, ozgur.cevik@fekaautomotive.com
ABSTRACT
In 1889, the patent application made by Karl Friedrich Benz under the name of “gasoline engine
driven vehicle” started a new era following the horse carts and steam cars. After more than a hundred
years, the automotive sector entered a new era first with hybrid cars and eventually with electric cars.
Automotive lighting technology continues to change in parallel with this. The automotive lighting
adventure, which started with kerosene lamps, continued its development with the production of
halogen lamps and the widespread use of LEDs. For the first time in 2015, laser diodes were included
as a component in the front lamp of BMW and AUDI concept cars.
In this study, the optical characteristics of light obtained by halogen lamps, LEDs and lasers were
investigated and three-dimensional designs of reflector structures according to these characteristics
were realized with LucidShape optical design program. Designed lighting products and road lighting
performances were evaluated with LucidShape analysis program. In addition, the distribution
characteristics of the light sources were compared for all three lighting sources with SPEOS optical
analysis program. The effects of the use of laser diode lighting products on the developing electric
vehicles, the effect on the battery systems and the effect on the vehicle range were examined. The
energy consumption of each light source was determined by means of measurements. When
calculating the range, the amount of power that the lighting products draw from the battery system of
the vehicle has been taken into consideration and comparison of the halogen bulb, LED and laser
diode designs has been made.
Key Words: Electric vehicles, Automotive lighting, Laser lighting technology, LED, Halogen bulb.
557
1.
INTRODUCTION
Horse-drawn carts were the primary mode of transportation before the appearance of the
car. Candles and oil lanterns were used for lighting in these carts. The car did not appear
until the late 1880s [1]. After the use of steam cars for a while, the first vehicles to work with
gasoline engines, as we know as modern cars, have entered human life [2].
The first lighting tools used in automobiles were not electric headlights. Although the
electric bulb was invented by Thomas Edison in 1879, it is estimated that the kerosene headlights were used until 1900 for lighting purposes in cars, and that the carbide (acetylene)
headlights were used from 1900 to 1910. The electrical lighting for vehicles began in 1901
and in limited quantities with the use of a small dynamo, driven by the engine flywheel. The
electricity produced by this method has been used to operate the bulb in the headlights [1].
After the incandescent bulbs, the first halogen bulb headlights has appeared in Europe in
1960. Today, halogen bulbs are still being used extensively in automotive lighting as a light
source. After the production of the first LED rear lights in 1993, nowadays LEDs are widely
used in both front and rear lighting. As a developing technology, the first laser headlights in
2015 have been used in front lighting. [1-5].
Over the years, the automotive industry has evolved and engine technology has continued
to evolve as well. Hybrid cars and electric vehicles are available for any consumer today.
With Tesla cars, electric vehicles have become more and more popular. Although, it seems
very recent, in fact, the history of the electric vehicles dates back more than a century. In
1898, more than three decades before founding his namesake company, 22-year-old Ferdinand Porsche designed his first-ever automobile: an electric powered car officially known as
the Egger-Lohner electric vehicle [6].
Electric vehicle was invented by Hungarian Anyos Jedlik in 1828 [2], that vehicle had
simple electric motor. As early as 1834, Thomas Davenport developed a battery-powered
electric motor. He used it to operate a small-model car on a short section of track and again
in 1834 [3], Dutch professor Sibrandus Stratingh and his assistant Christopher Becker had
produced a small-scale electric vehicle powered by non-rechargeable battery [6, 7].
The most important element in electric vehicles is battery performance. This is because
the battery performance directly affects the range of the electric vehicle. In electric vehicles,
battery converts chemical energy into mechanical energy and provides energy to drive the
electric motor [8].
First, lead-acid batteries were used in electric vehicles. This battery technology was in-
558
vented by French physicist Gaston Plante in 1859 [9]. Another French scientist Camille
Alphonse Faure improved this battery technology and made it an industrial scale product
[10].
After these developments, the electric vehicles were popular until the beginning of the
20th century. With the fossil-fueled vehicles dominating the market, electric vehicles had
lost their popularity gradually through mid-1900s. The most important reasons were the battery range (50-65km) and low speed (24 -32km/h) of the electric vehicles compared to fossil
fuel vehicles [11]. Since, the fossil fuel stocks have been going low and pressure of governments increase to vehicle manufacturers to produce low-emission vehicles, electric vehicles
have begun to be popular again [12].
In this study,
three different types of automotive illumination devices with three
different types of light sources were examined and their impacts on electrical vehicles have
been evaluated.
2
MATERIALS AND METHODOLOGY
2.1 Light Sources
In this study, three different types of light source such as halogen bulb, laser based light
source and LED were studied. These are as follows.
2.1.1 Halogen Bulb
Halogen bulbs are the result of the development of ordinary incandescent bulbs. They
contain tungsten filaments as do the incandescent bulbs. The main difference is the mixture
of iodine, bromine, chlorine and fluorine in the interior of the bulb and a small amount of
halogen gas added to this mixture. When the bulb is lit, the filament begins to lose tungsten
by evaporation. This results in a rapid depletion of the bulb life in incandescent lamps and
causes darkening of the bulb. However, in halogen bulbs, vaporized tungsten is combined
with halogen gas. When the bulb cools, tungsten sticks back onto the filament. This cycle
significantly prolongs the life of the bulb. Furthermore, the halogen cycle allows the filament
to increase to higher temperatures. This allows more and whiter light to be emitted from the
bulb.
In this study, a SYLVANIA brand H8 type halogen bulb which was produced for automotive lighting in accordance with ECE R37 was used. The electrical connection has been
made with the connector connected to the socket adjacent to the rear of the bulb.
559
Figure 1 H8 Halogen Bulb
2.1.2
LED
In fact, LEDs are a type of p-n junction diodes. When a suitable voltage is applied to the
electrodes, the electrons in the semiconductor recombine with electron holes, releasing the
extra energy in the form of photons. This event is called electroluminescence. White light
emitting LEDs are usually formed by coating high-brightness InGaN blue LEDs with a thin
layer of phosphor. Here, high-energy photons are absorbed by the atoms in the phosphor
material and new, lower frequency photons are emitted. This phenomenon is called fluorescence. White light is formed by the combination of the light from the blue LED and the light
emitted from the phosphor which produces mostly yellow light but also emits photons in the
wavelengths that covers the entire visible spectrum.
The LED used in the study is a single chip LED that is produced by OSRAM and is designed for use in automotive headlights and emits white color light.
Figure 2 OSRAM LED
2.1.3 Laser Based Light Source
In the last decade, lasers have also been evaluated as a new alternative in solid state
lighting. The phenomenon called non-thermal efficiency droop in white LEDs has been limiting their use in high power applications. This phenomenon is not being observed in Laser
diodes. In the method which is called laser-activated remote phosphor or laser-driven phos560
phor, purple or blue lasers are used to produce white light with a layer of phosphor which is
placed away from the laser.
When the laser beam is directed towards the phosphor, the light emitted from the laser
and the light at bigger wavelengths emitted by the phosphor are combined to form white
light. This method, which has not been practiced until recently, has found its place in the
automotive lighting sector with the use as headlights by BMW and AUDI companies in their
concept vehicles.
In this study, a multi-part mechanism is used as a laser based light source. This mechanism consists essentially of a laser diode, a phosphor plate positioned away from the diode
and a fixing apparatus. The sub-parts details are given in the following sections. Figure 3
shows the picture of this mechanism while operating.
Figure 3 Laser Based Light Source
2.1.3.1
Laser Diode
The diode irradiates in the wavelength range of 435 nm to 455 nm in the blue region and
has a maximum driving current of 1.7 A. The laser diode with TO- Ø9 can is placed inside
the copper housing. The light emitted from the laser is directed on the phosphor plate using a
collimating lens. In order to remove the heat generated by the diode, the housing has been
placed in the heat sink.
561
Figure 4 a) Laser Diode b) Lens c) Housing d) Heat sink
2.1.3.2
Phosphor Plate
In order to maintain thermal stability, YAG phosphor on the glass substrate has been
used, which has a higher thermal resistance than silicon doped phosphors. The total thickness of the plate is 2.4 mm.
Figure 5 Phosphor Plate
2.1.3.3
Fixing Apparatus
In order to position the optical components used in the study in the desired positions and
to fix them to the goniophotometer table, the fixing apparatus from the Cast Polyamide (PA
6G) material is designed and manufactured. The apparatus is designed as a combination of
moving parts. In this way, the laser and phosphor plate can be aligned at the desired distance
and at the desired height.
Figure 6 Fixing Apparatus Design and Product Stages
562
2.2 Measurement
The light sources evaluated in the study were measured at FEKA Automotive's photometry laboratory. Everfine GO-HD5 brand, CIE type A goniophotometer was used for measurement. In the Type A goniophotometer, the xy plane of the Cartesian coordinate system
can rotate by ± 180 ° around the y axis. This angle is the azimuth angle. The polar angle
indicates the angle of this plane with the Cartesian xz plane and ranges between ± 90 °. The
following figure shows the operating principle of the type A goniophotometer.
Figure 7 Type A System
Conversion from Type A system to Cartesian coordinate system can be done by the following equation.
When the measurement is taken, each light source was placed on the goniophotometer
table respectively, with the help of a fixture. Using the laser marker on the goniophotometer,
the light sources were aligned with the sensor and fixed on the goniophotometer table. Then,
each light source was supplied with the Keithley 2260B brand controllable power supply
integrated on the goniophotometer. The halogen bulb and the LED were supplied in constant
voltage mode, the Laser Diode was supplied in constant current mode. The measurement
outputs were converted to ".ies" file (IES Recommended Standard File Format for Electronic
Transfer of Photometric Data) for each light source. Using this numerical data, light distribution images in polar coordinates were taken with SPEOS optical design and analysis program and light distribution characteristics of light sources were examined.
Then, with LucidShape optical design program, reflectors with suitable geometry were
designed for each light source. In order to compare the optical performance of each light
563
source-reflector pair in accordance with the actual conditions, the compliance of each light
source with the requirements of the ECE R19 front fog lamp regulation has been determined
as the criterion. Reflectors were optimized according to this criterion.
After this, Monte Carlo simulation was run for each light source-reflector pair in SPEOS
optical design and analysis program. ".ies" data files of the measurements have been used as
light source for each corresponding source. The results are presented in Table 1 in chapter
3.3.
2.3 Electrical Values
During the goniophotometer measurements, 13.5 V voltage was applied to the halogen
bulb in constant voltage mode. It was seen that the bulb draw a current of 2.5 A. 3.3 V constant voltage was applied to the LED and 1 A current was drawn by it. Since the laser diode
could continue to draw higher currents due to its nature, the current was limited to 1 A in
order to protect the diode. Applied voltage was 4.2 V.
The values above has been used for the electric vehicle range calculations which were
made in section 3.5.
3
FINDINGS AND DISCUSSION
3.1 Light Distribution Characteristics of Light Sources
Below, the light distributions obtained from the measurement result of each source are
shown in the polar diagram. Light distribution images at polar angle
= 0 ° have been used
in order to facilitate the comparison of the distribution characteristics.
3.1.1 Halogen Bulb Light Distribution
According to the photometric data from the halogen bulb, the bulb has a luminous flux of
806 lm (lumen). When light distribution is examined, it can be seen that as a result of the
physical structure of the light bulb, light does not fall on the front and back. The light
spreads around the bulb. The light emitted around exhibits the characteristic of a Lambertian
emitter. The maximum luminous intensity is 78.9 cd (candela).
564
Figure 8 Polar Diagram of Halogen Bulb’s Light Distribution
3.1.2 LED Light Distribution
According to the photometric data of the LED, the total luminous flux of the LED is
225.98 lm. The LED emits light towards a hemisphere that is perpendicular to the light
emitting surface of the LED. The maximum luminous intensity is 77 cd. The LED exhibits a
Lambertian emitter characteristic.
Figure 9 Polar Diagram of LED’s Light Distribution
565
3.1.3
Laser Based Light Source
According to the photometric data obtained via the measurement, total luminous flux is
196.7 for the Laser based light source. The maximum luminous intensity is 73.2 cd. The
source exhibits a Lambertian emitter characteristic. In addition, it was seen that the narrow
beam emitted by the laser, forms a sharp shape towards the direction of illumination. It
should be noted that during the measurement, the light reflected back from the phosphor
plate was neglected and not included in the photometric data because it could not be controlled.
Figure 10 Polar Diagram of Laser Based Light Source’s Light Distribution
566
3.2 Reflector Designs
Each reflector consists of six vertical segments with a width of 10 mm. Each segment is
used to reflect the light from the source towards different angles independently. The following figure shows the reflector structures, designed for each light source.
Figure 9 a) Halogen Bulb Reflector b) LED Reflector c) Laser Based Light Source Reflector
When the light distribution characteristics of the halogen bulb were examined, it was
found that on the vertical axis, it emits light to an angle of 360 °. For this reason, the reflector design was made of two parts along the vertical axis and the bulb was kept in the center.
Otherwise, it is not possible to effectively direct the light.
In the reflector design for the LED light source, the LED's optical center was positioned
at the focal point of the reflector segments. Each segment is a parabolic surface, the focal
point of which is at the center of the LED.
For the laser light source, the center of the beam spot that the laser diode forms on the
phosphor plate was taken as the focal point of the parabolic reflector surfaces.
3.3 Compatibility of Light Source - Reflector Pairs to the Requirements of Front
Fog Lamp
At this stage of the study, the optical performances of the light source - reflector pairs
were tested by Monte Carlo simulations. Simulations were performed with SPEOS program.
Reflectors and ".ies" data from the measurements were defined in the program as an optical
system. A light intensity sensor which is positioned in allignment with this optical system
has been also created in the program.
567
By starting the simulation, the program starts generating random light rays by considering
the distribution characteristic of the defined light source as statistical weighting function.
The probability of reflection of these light rays from the reflector, the direction of reflection, the incident angle of the rays to the sensor, and the luminous intensity on the sensor are
calculated by the program according to the laws of physics.
The luminous intensity values obtained as result of Monte Carlo simulation were found to
meet the required luminous intensity values for the ECE R19 front fog lamp regulation for
all three designs. The minimum and maximum intensity values specified in ECE R19 and the
simulation results are shown in Table 1 comparatively. Iso-candela light distributions of the
simulation results and the ECE R19 measuring points are given in the APPENDICES section.
Table 1 Monte Carlo Simulation Results
568
3.4 Road Illumination Performances of Designed Lamps
In this section, road illumination performances of designs which were tested and proved
to be suitable to be used as front fog lamps on an electric vehicle were examined using the
LucidShape program.
In every vehicle there are two front fog lamps. These lamps are mounted symmetrically
relative to the center of the vehicle. The figures given below are images of the iso-lux distribution of the designed lamps on a two-lane road, taken at 25 m height. The horizontal and
vertical axes are the distance in meters and arcs on the figure refer to angles relative to 0
point.
Iso-lux light distribution of Halogen bulb lamp shows that it can illuminate the road
ahead up to 42 m distance. The maximum illumination value is 148 lx (lux).
Figure 10 Road Illumination of the Halogen Bulb Lamp
569
The LED lamp can illuminate the road up to 58 m with a maximum illumination value of
45.1 lx.
Figure 11 Road Illumination of the LED Lamp
Laser lamp can illuminate the road up to 74 m. The maximum illumination value is 46.9 lx.
Figure 12 Road Illumination of the Laser Lamp
570
3.5 Effects of the Lamps on Electric Vehicle Performance
In today’s battery technology provides 22kWh [13] power to the electric vehicle and
170km [13] range. Almost %5 capacity of the battery is used for lighting products during
this range and total power consumption is 352 watts for lighting products in vehicles[14].
The following calculations were done to see effects of the lamps on electric vehicle performance.
The power consumption of the lighting products from electric vehicle battery;
(2)
Lighting products effect to electric vehicle range;
(3)
When halogen bulb uses for front fog function, power percentage of front fog function in
total automotive lighting systems ;
(4)
When halogen bulb uses for front fog function, effect to range ;
=
(5)
Front fog function consumes 0.84km range equivalent of power from the vehicle battery.
If LED replace with halogen bulb for front fog function, efficiency is;
100 -
=
(6)
Power percentage of front fog function in total automotive lighting systems while using
LED;
571
(7)
percentage of Front Fog Lighting decreases %9.9 to %0.93.
When LED uses for front fog function, effect to range ;
=
(8)
and function effect to range decreases 0.84km to 0.08km. Range contribution percentage is
Effect to Range of Halogen Bulb (5) – Effect to Range of LED (8) = 0.84 - 0.08= 0.76km
(9)
Vehicle range will increase by 0.88km. Range contribution percentage is
Range Contribution Percentage =
(10)
If Laser diode replace with halogen bulb for front fog function, efficiency is;
100 -
=
(11)
Percentage of Front Fog Lighting with LED in Total Lighting Functions;
(12)
percentage of Front Fog Lighting decreases %9.9 to %1.2.
When Laser Diode uses for front fog function, effect to range ;
572
=
(13)
and function effect to range decreases 0.84km to 0.10km. Range contribution percentage is
Effect to Range of Halogen Bulb (5) – Effect to Range of LED (11) = 0.84 - 0.1= 0.74km
(14)
Vehicle range will increase by 0.74km in percentage ;
Range Contribution Percentage =
(15)
4
CONCLUSION
In this study, optical characteristics of halogen bulb, LED and Laser Based light sources,
their performances as automotive front lighting lamp components for electric vehicles were
investigated and effects to electric vehicle performances were examined.
Halogen bulb's light emission characteristic was observed to be too wide and requires
bigger reflector designs to control and direct the light. In addition, it is not an efficient light
source and it can only be used with reflective optical designs. Therefore, it is concluded that
from an optical point of view, halogen bulb is not a suitable light source for electric vehicles.
LED light source is a suitable candidate for electric vehicles. Light emission characteristic of the LED is applicable for both reflective optical designs (reflector type) and also for
refractive optical designs (lenses, prisms etc.)
It can be used for signaling purposes such as reversing lamps as well as for road illumination purposes.
Laser based light source is also a suitable candidate for electric vehicles. Although, a considerable amount of the light that was reflected from the phosphor was neglected in this
study. Despite the fact that the total luminous flux of the laser lamp is lower than the LED
lamp design, the laser based light source outperformed the LED lamp design in road illumination distance.
573
Considering the developing new laser diode technology, it can be said that the Laser
based light sources may very well be a the most promising candidate for long-range road
illumination applications such as high beams and dipped beams for electric vehicles.
Additionally range calculation had been done based to lighting products power consumption from battery. In the calculations, halogen bulb, LED and laser diode lighting products
power consumptions compared and halogen bulb shortened the electric vehicle range compared to LED and Laser diode.
REFERENCES
[1]
[2]
[3]
[4]
[5]
[6]
[7]
[8]
[9]
[10]
[11]
[12]
[13]
[14]
[15]
574
Moore D. W. Headlamp History And Harmonization, The University of Michigan Transportation
Research Institute Ann Arbor, Michigan 48109-2150 U.S.A., 1998.
Benz Patent Motor Car: The first automobile (1885–1886),
https://www.daimler.com/company/tradition/company-history/1885-1886.html (Access: 15.12.2018).
Moore D. W., Rumar K. Historical Development And Current Effectiveness Of Rear Lighting Systems,
Michigan Transportation Research Institute Ann Arbor, Michigan 48109-2150 U.S.A., 1999.
Wördenweber, Burkard, et al. Automotive lighting and human vision. Springer-Verlag Berlin Heidelberg,
2007.
Popa B. “History of Automotive Headlamps - From Acetylene to LEDs”.
https://www.autoevolution.com/news/history-of-automotive-headlamps-from-acetylene-to-leds-4485.html
(Access: 15.12.2018).
Nikowitz, Michael. "Advanced Hybrid and Electric Vehicles." System Optimization and Vehicle
Integration, Springer (2016).
Sibrandus Stratingh (1785–1841), professor of chemistry and technology, university of groningen – english
available, retrieved 2009-04-24)
Goodarzi, Hayes, John. (2018) - electric powertrain _ energy systems, power electronics & drives for
hybrid, electric & fuel cell vehicles-John Wiley & Sons.
Planté battery". National high magnetic field laboratory. Retrieved 14 december 2014
Timeline: Life & Death of the Electric Car, NOW on PBS, Public Broadcasting Service, 9 June 2006,
retrieved 2009-04-24
Kirsch, David A. (2000). The Electric Vehicle and the Burden of History. New Brunswick, New Jersey,
and London: Rutgers University Press. pp. 153–162. ISBN 0-8135-2809-7
Sperling, Daniel and Deborah Gordon (2009), Two billion cars: driving toward sustainability, Oxford
University Press, New York, pp. 24 and 189–191, ISBN 978-0-19-537664-7
Nikowitz, Michael (2016). “Advanced Hybrid and Electric Vehicles_ System Optimization and Vehicle
Integration”, pp. 28-29, ISBN 978-3-319-26304-5
Evtimov, Ivanov, Sapundjiev (2017). ”Energy consumption of auxiliary systems of electric cars”. MATEC
Web of Conferences 133, 06002
Optical Design and Analysis Specialist, FEKA Automotive R&D Center, Bursa, ongoing.
APPENDICES
APPENDIX 1: Halogen Bulb Lamp Monte Carlo Simulation Result, Iso-candela View
575
APPENDIX 2: LED Lamp Monte Carlo Simulation Result, Iso-candela View
576
APPENDIX 3: Laser Lamp Monte Carlo Simulation Result, Iso-candela View
577
578
Effects of PAO & TMP-Trioleat Structured Synthetic Grup IV & Grup V
(ester) Base Oil on Synthetic Engine Oils Designed for Racing Vehicles &
Advantages and Differences from Conventional Engine Oils
Ceyhan Çağlar Çapanoğlu ¹, Zeynep Esenoğlu ², Şeyma Hüyüktepe ², Kübra Kavut ²,
Hilal Kurur ², Esin Yaprak Çiftçikaya ²
¹ Department of Chemical Engineering, Faculty of Engineering, Gebze Technical University, Master
of Education ,Kocak Petrol Urunleri R & D Center, Kocaeli, Turkey
ccapanoglu@gtu.edu.tr
² Department of Chemical Engineering, Faculty of Engineering, Gebze Technical University, Master
of Education, Kocaeli, Turkey
zesenoglu@gtu.edu.tr
² Department of Chemistry, Institute of Natural and Applied Sciences, Gebze Technical University,
Master of Education, Kocaeli, Turkey
shuyuktepe2018@gtu.edu.tr
² Department of Chemistry, Institute of Natural and Applied Sciences, Gebze Technical University,
Master of Education, Kocaeli, Turkey
kkavut@gtu.edu.tr
² Department of Chemistry, Kocak Petrol Urunleri R & D Center, Kocaeli, Turkey
technicalservices@speedol.com.tr
² Department of Chemistry, Kocak Petrol Urunleri R & D Center, Kocaeli, Turkey
technicalservices@speedol.com.tr
ABSTRACT
Engine oil should be preferred that decreases overheating of the racing vehicles that run at high
speeds with sudden high temperature and pressure in a short time, has a non-perishable structure at
high temperatures, protects to engine against heating and wear at high performance. Engine oils suitable for these kind of vehicles must have a different structure than the conventional engine oils formulated with paraffinic structured Group I & Group II and synthetic structured Group III base oils.
Special engine oils complying with these conditions (racing vehicles working conditions) were formulated with the addition of Group IV (PAO) and Group V (Ester-TMP-TO) base oil additives to
Group III synthetic base oils. As a result of this study, it has been determined that the high viscosity
index (VI) value which detected the conditions that the engine oil produced will provide the possibility of working at high temperature and low temperature is provided by PAO & TMP-TO base oils. It
is aimed to increase the value of VI by a minimum of 5% with the mixture of these base oils. With
adding of these base oils have the effect of increasing the flash point as a high temperature resistance
performance criterion of the existing oil and reducing the NOACK volatility. In addition, it has been
tested developed in parallel that the pour point and CCS (working viscosity in cold) values which
improve the cold working performance which are necessary for the races in cold climates.
Keywords: Ester, Synthetic Base Oil, PAO, TMP-TO (TMP Trioleat), Low Volatility (NOACK).
579
1. INTRODUCTION
[0003] Engine oils typically use a mineral oil or a synthetic oil as a base oil. However,
simple base oils alone do not provide the necessary properties to provide adequate wear
protection, deposit control, etc. required to protect internal combustion engines. Thus, base
oils are formulated with various additives (for imparting auxiliary functions) such as,for
example,ashless dispersants,metallic detergents (i.e.,metal-containing detergents),antiwea
ragents, antioxidants (i.e., oxidation inhibitors), viscosity index improvers and the like to
produce a compounded oil, i.e., a lubricating oil composition.
[0019] The lubricating oil compositions of this invention include as a first component a
major amount of base oil of lubricating viscosity, e.g., an amount of at least 40 wt. %,
preferably about 85 to about 98 wt. % and preferably about 90 to about 95 wt. %, based on
the total weight of the composition. The expression "base oil" as used here in shall be
understood to mean a base stock or blend of base stocks which is a lubricant component that
is produced by a single manufacturer to the same specifications (independent of feed source
or manufacturer's location):that meets the same manufacturer's specification;and that is
identified by a unique formula, product identification number,or both.Typically, individually
the oils used asits base oil will have a kinematic viscosity range at100°Centigrade(C) of
about 2 centistokes (cSt) to about 20 cSt, preferably about 3 cSt to about 16 cSt, and most
preferably about 4 cSt to about 12 cSt and will be selected or blended depending on the
desired end use and the additives in the finished oil to give the desired grade of engine oil,
e.g., a lubricating oil composition having an SAE Viscosity Grade of 0W, 0W-20, 0W-30,
0W-40, 0W-50, 0W-60, 5W, 5W-20, 5W-30, 5W40, 5W-50, 5W-60, 10W, 10W-20, 10W30, 10W-40, 10W-50, 15W, 15W-20, 15W-30 or 15W-40.
[0020] Base stocks may be manufactured using a variety of different processes including,
but not limited to, distillation, solvent refining, hydrogen processing, oligomerization,
esterification, and rerefining. Rerefined stock shall be substantially free from materials
introduced through manufacturing, contamination, or previous use. The base oil of the
lubricating oil compositions of this invention may be any natural or synthetic lubricating
base oil. Suitable hydrocarbon synthetic oils include, but are not limited to, oils prepared
from the polymerization of ethylene or from the polymerizationof1-olefins such asp
olyalphaolefin or PAO oils,or from hydrocarbon synthesis procedures using carbon
monoxide and hydrogen gases such as in a Fisher-Tropsch process. A preferred base oil is
one that comprises little, if any, heavy fraction; e.g., little, if any, lube oil fraction of
viscosity 20 cSt or higher at 100°C.
580
[0021] Suitable base oils include those in all API categories I, II, III, IV and V as defmed
in API Publication 1509, 14th Edition, Addendum I, Dec. 1998. Group IV base oils are
polyalphaolefins (PAO). Group V base oils include all other base oils not included in Group
I, II, III, or IV. Although Group II, III and IV base oils are preferred for use in this invention,
these preferred base oils may be prepared by combining one or more of Group I, II, III, IV
and V base stocks or base oils.
[0028] Esters useful as synthetic oils also include, but are not limited to, those made from
carboxylic acids having from about 5 to about 12 carbon atoms with alcohols, e.g., methanol,
ethanol, etc., polyols and polyol ethers such as neopentyl glycol, trimethylol propane,
pentaerythritol, dipentaerythritol, tripentaerythritol, and the like. [1]
Research has shown that a number of chemical modification techniques such as
epoxidation, selective hydrogenation and transesterification of vegetable oil can be used to
overcome these limitations. Transesterification of vegetable oil have a more probable
possibility for the production of lubricant with better temperature performance and
appreciable fluidity (Resul et al., 2001). This techniques help to effectively replace the
hydrogen atom on the β-carbon structure of the oil. This improvement brought about by
change in the structure of the oil by conversion into a new ester called the polyol ester (PE).
Common polyhydric alcohols used in the transesterification of fatty acids methyl ester are
neopentyl glycol (NPG), pentaerythritol (PT) and trimethylolpropane (TMP). TMP is
however the most popular alcohol for polyol ester synthesis because the resulting ester are
characterized with superior lubricating properties. TMP is known for it high melting point
and branched structure which are vital features for biolubricant synthesis [2]
The typical physicochemical properties of the synthesised TMPTO were compared with
commercial product. We can see that TMPTO showed similar kinematic viscosities as
commercial product, which were 51.36 and 10.11 cSt at 40 and 100 °C, respectively.
TMPTO exhibited a higher viscosity index of 189. It is known that long, straight chain
molecules in the synthetic esters are characterised by low dependence of viscosity on
temperature. So, TMPTO had little viscosity change over a wide temperature range due to
the longer hydrocarbon chain in the Oleic Acid molecule. TMPTO had a very low pour
point, approximately -41 °C, exhibiting better low temperature flow characteristics than
commercial product (-35 °C). The pour point of the synthetic esters is dependent upon the
length of hydrocarbon chain, and the degree of unsaturation and branching of the fatty acid
as raw material. A higher degree of branching and unsaturation and the shorter hydrocarbon
chain of the fatty acid are beneficial to low pour point. Low pour point of TMPTO may be
derived from the presence of unsaturated structures in the ester molecule. The flash point of
581
TMPTO was 309 °C, indicating that the product has a low tendency to evaporation at the
high operating temperature. Copper strip corrosion and foaming tests demonstrated that
TMPTO had good copper corrosion-inhibiting property (1b) and foaming stability.
The thermal stability was evaluated by onset decomposition temperature temperature
from TGA curve. The higher onset decomposition temperature of the sample, the higher its
thermal stability is. It was seen that the onset decomposition temperature of TMPTO was in
the vicinity of 213 °C. The oxidative stability (OIT) of TMPTO evaluated by RBOT was 13
min, which was similar to commercial product. The results indicated that TMPTO has poor
thermal oxidation stability in high temperature condition. This could be explained by the
existence of abundant unsaturated double bonds in TMPTO. Several works have reported
that the thermal oxidation stability of the synthetic polyol esters depend son the structures of
the constituent fatty acids and alcohols, such as the length of the aliphatic chain and the
number and relative position of unsaturated bonds. Synthetic esters made from saturated
fatty acids have good resistance to oxidation and high temperature stability, but the pour
point is also high, while synthetic esters made from unsaturated fatty acids are the most
susceptible to oxidation and thermal degration, even though they exhibit relatively lower
pour point. Therefore, in oerder to overcome these problems, thermal oxidation stability of
TMPTO could be improved incorporating proper anti-oxidant additives.
Tribological properties of TMPTO were evaluated by four-ball tester. It was found that
the WDS, PB and PD values of TMPTO were 0,56 mm, 549 N and 1569N, respectively,
suggesting that TMPTO had good load-carrying and anti-wear properties. It could be owing
to the presence of the polar ester functional group in TMPTO that can form strong
absorption film on the metal surface. According to the literatures, the polar esters interact
with the metal surface via polar interaction, forming a chemisorbed surface film, which can
provide better lubricantion than the less polar mineral oil or non-polar Poly Alpha Olefins
(PAO). A drawback for the ester high polarity is that esters can compete with metal surface
for polar additives, resulting in less efficient usage of anti-wear and EP additives. Therefore,
in formulations using esters, it is important to choose the proper additives and concentration
levels to obtain the full benefit of the lubricity from both the additives and esters.[3]
Trimethylolpropane trioleate (TMPTO) is a chemically modified product of triglyceride.
Compare with vegetable oil, it has better oxidative stability, better low temperature
properties and could be used as a green lubricant.11 TMPTO has excellent lubricity and high
viscosity index. In the ecological environment, the biodegradation rate of TMPTO can
exceed 90%. 8, 12-14 TMPTO can be used as environmentally friendly hydraulic oil, chain
oil and water yacht engine oil. TMPTO is also widely used in cold rolling of steel plate, steel
drawing oil and other metalworking fluids. [4]
582
There has been enormous interest in the use of oils from renewable sources such as
animal fats, vegetable oils and biolubricants. The uncertainty of the crude oil supply,
pollutants emissions and its higher price give biogradable biolubricants more advantages
over mineral base oils. However, vegatable oil in its natural form has limited usage due to its
poor oxidation stability degradable lubricant were developed for two-stroke outboard
engines in the early 1980s, using neopentylpolyol esters of branched -chain fatty acids as
based fluids. Eychenne and Mouloungui have reviewed the developments in environmentally
friendly lubricating oils based on neopentylpolyols such as neopentlyl glycol, pentaerythritol
and trimethylolpropane. Other researches have worked on engine oil prepared from a
mixture of trimethylolpropane esters having both sufficiently high viscosity and low pour
point.
The experimental results show that Palm oil-based TMP ester based lubricant improves
the wear preventive lubrication properties in terms of COF and WSD. The TMP shows the
lowest WSD and COF with compared to others lubricants analyzed in this study. In addition,
under extreme pressure condition maximum load bearing capacity of 220 kg was found to be
using TMP by retaining its quality without breakdown. Under the fluid film lubrication using
reciprocating test the TMP shows the best lubricity property with the lowest friction torque.
In order to utilize Palm-oil based TMP ester as engine oil, many other properties including
oxidative, thermal and hydrolytic stabilities need to be examined. Palm oil- based TMP ester
in environmentally desired to mineral oil-based lubricants, research to investigate the
properties of palm oil-based TMP ester to make it technologically competitive as automobile
lubricant, and should be encouraged.
The VI (viscosity index) of oil is a number that indicates the effect of temperature
changes on its viscosity. A low VI signifies a relatively large change in viscosity with
changes in temperature. In other words, the oil becomes extremely thin at high temperatures
and extremely thick at low temperatures. A high VI signifies relatively little change in
viscosity over a wide range of temperatures. The ideal oil for most purposes is one that
maintains a constant viscosity throughout different temperature changes. Considering
automotive lubricants can easily show the importance of the VI. The oil having a high VI
resists excessive thickening when the engine is cold and, consequently, promotes rapid
starting and prompt circulation. It also resists excessive thinning when the engines sliding
components are hot and thus provides full lubrication and prevents excessive oil
consumption. The VI of oil is determined based on known viscosities at any two
temperatures (here 40 ˚C and 100 ˚C). [5]
The objectives of this study are to investigate thermal properties when added TMP-TO
ester into the engine oils which are suitable for racing engines.
583
2. MATERIAL AND METHOD
Synthetic GROUP III and Group IV (PAO) structured base oils have been selected for
use as carriers for the development of the Engine Oil X formula as 10W60 viscosity grade.
In this case, suitable VI polymer and other additives ( e.g. dispersant, detergent, pour point
depressant, antifoam, antiwear
agents etc. ) were selected and blended a constant
temperature of 45-55 C for 20-25 minutes at 200 rpm. The composition of the formula was
prepared as shown Table 1 below.
Table 1 Composition of Engine Oil X
Content
Group III Base Oil
Group IV (PAO) Base Oil
VI Polymer
Other additives
%
Balans
17-25
8-15
10-15
Synthetic GROUP III, Group IV (PAO) and Group V (Ester-TMP-TO) structured base
oils have been selected for use as carriers for the development of the Engine Oil Y formula
as 10W60 viscosity grade. In this case, suitable VI polymer and other additives ( e.g.
dispersant, detergent, pour point depressant, antifoam, antiwear agents etc. ) were selected
and blended a constant temperature of 45-55 C for 20-25 minutes at 200 rpm. The
composition of the formula was prepared as shown Table 2 below.
Table 2 Composition of Engine Oil Y
Content
Group III Base Oil
Group IV (PAO) Base Oil
Group V (Ester-TMP-TO)
Oil
VI Polymer
Other additives
%
Balans
17-25
Base 10
8-15
10-15
HEIDOLPH branded 120264850 serial numbered Magnetic Mixer Heater was used to
heat engine oil base oils before adding VI polymer and other additives for Engine Oil X &
Y. Digital Thermometer was used to control temperature of these base oils. HEIDOLPH
branded 070333771 serial numbered Mechanical Mixer was used to mix base oils with VI
polymer and other additives for each formulas.
Only difference is 10% TMP-TO base oil additive in the composition of Engine Oil Y
584
from the Engine Oil X.
10W60 engine oil grade was selected for racing engines
requirement.
Some physical tests ( D92 & D97 & D5800 & D5293 & D2270 ) were selected to
compare the formulas of X & Y for the performance at high and low temperatures. ASTM
D92 ( Standard Test Method for Flash and Fire Points by Cleveland Open Cup Tester ) &
ASTM D2270 ( Standard Practice for Calculating Viscosity Index from Kinematic Viscosity
at 40 and 100°C ) methods were used to compare Flash Point & VI test results for the
performance at high temperature ( resistant to high temperature of engine oil ). ASTM D97 (
Standard Test Method for Pour Point of Petroleum Products ) and ASTM D5800 (
Evaporation Loss of Lubricating Oils by the Noack Method ) methods were used to compare
Pour Point & Noack Volatility test results for the performance at low temperature ( resistant
to low temperature of engine oil ).
WALTER HERZOG branded 084720377 serial numbered in model HVM 472 Full
automatic kinematic viscosity test machine was used to test VI ( Viscosity Index ) analysis,
LINETRONIC TECHNOLOGIES branded N-0810-300/300-307 serial numbered in model
300/307 pour point test machine was used to test pour point analysis. CANNON branded
model 4044 serial numbered in model 2100,2050,4/5 SERIES II Cold Cracking Simulator
Machine was used to test CCS analysis. KOEHLER branded R61372105 serial numbered in
model K13900 Flash Point Open Cup Equipment was used to test flash point analysis. The
samples were sent to Vitsan laboratory to test Noack Volatility.
PAO synthetic base oils’s viscosity grade 4 cst for kinematic viscosity in 100°C was
selected as raw material whose technical properties in the following, VI data 124, Flash
Point 226°C, Noack Value 13,4%, Pour Point (-68) °C .
TMP-TO synthetic base oils’s viscosity grade 47 cst for kinematic viscosity in 40°C was
selected as raw material whose technical properties in the following, VI data 177, Flash
Point min 300°C, Pour Point (-42) °C .
3. RESULTS AND DISCUSSION
The most important result of VI for high temperature performance for racing engine oils
was increased from 171 to 182 by TMP-TO base oil additive as shown Fig 1 below. 6,43%
increasing ratio calculated as the shown Table 3 below.
585
Fig 1. VI Increasing Graphic by TMP-TO Base Oil Additive
The other important result of Flash Point for high temperature performance for racing
engine oils was increased from 240 °C to 258°C by TMP-TO base oil additive as shown Fig
2 below. 7,5% increasing ratio calculated as the shown Table 3 below.
Fig 2. Flash Point Increasing Graphic by TMP-TO Base Oil Additive
The other important result of Noack Volatility for high temperature performance for
racing engine oils was decreased from 5,71% to 4,7% by TMP-TO base oil additive as
shown Fig 3 below. 17,69% decreasing ratio calculated as the shown Table 3 below.
586
Fig 3. Noack Value Decreasing Graphic by TMP-TO Base Oil Additive
The Pour Point and CCS (working viscosity in cold) values which improve the cold
working performance that are necessary for the races in cold climates decreased result in
positive way by TMP-TO base oil additive for CCS- 11,96% and for Pour Point- 8,30% as
shown Table 3 ‘Change’ Column.
Analysis
Test Method
TMP-TO Ratio
Change
0% (X)
10% (Y)
Noack Value, %
ASTM D5800
5,71
4,7
-17,69%
Flash Point, °C
ASTM D92
240
258
7,50%
Viscosity Index
ASTM D2270
171
182
6,43%
ASTM D5293
6712
5909
-11,96%
ASTM D97
-36
-39
-8,30%
Cold-Craking
mPa.s
Pour Point, °C
Simulator,
Table 3 Comparing of Test Results for Engine Oil X & Engine Oil Y Samples
4. CONCLUSIONS
As a result of this study, it has been determined that the high viscosity index (VI) value
which detected the conditions that the engine oil produced of working at high temperature
and mperature was provided by PAO & TMP-TO base oils. The most important objective for
racing engine oils requirement to increase the value of VI up to ratio 5% with the TMP-TO
587
was provided. With adding of TMP-TO have the effect of increasing the flash point as the
ratio minimum 7% for a high temperature resistance performance criterion of the existing oil
and decreasing the NOACK volatility as the ratio minimum 17% for the resistance
performance to oil reduction. In addition, at least it has been tested to be developed in
parallel for the pour point and CCS (working viscosity in cold) values which improve the
cold working performance that are useful for the races in cold climates, too.
NOMENCLATURE
TMP-TO : TMP Trioleat
VI : Viscosity Index
PAO : Poly Alpha Olefin
REFERENCES
[1]
Roby, Stephen H., Hercules CA 95447 (US), Ruelas, Susanne G., San Ramon, CA 94583-2324 (US)
Chevron Oronite Company LLC, European Patent Application EP 1 520 904 A1, Patented Apr. 06, 2005
[2]
Musa, U., Mohammed I.A., Sadiq M.M., Aberuagba F., Olurinde A.O.and Obamina R. (2015). Synthesis
and characterization of trimethylolpropane-based biolubricants from castor oil. In Proceedings of the 45th
Annual Conference of NSChE, 5th Nov – 7th Nov., 2015, Warri, Nigeria, 248-253
[3]
Yanxia Wu, Weimin Li and Xiaobo Wang, Synthesis and properties of trimethylolpropane trioleate as
lubricating base oil. Lubrication Science (2014)
[4]
Sen Qiao, Yonggang Shi, Xiaojuan Wang, Zhenxing Lin, and Yunxuan Jiang 19 Jun 2017, Synthesis of biolubricant trimethylolpropane trioleate and its lubricant base oil properties. Energy Fuels (2017)
[5]
N.W.M. Zulkifli , M.A. Kalam, H.H. Masjuki, M. Shahabuddin, R. Yunus 2013.Wear prevention
characteristics of a palm oil-based TMP ester as an engine lubricant. Energy 54 (2013) 167-173
588
Modification Of New Theory Agriculture Become Sistem Lahan
Berkecukupan (Silah Kecup) As The Solution For Strengthening Indonesian
Food Sovereignty
Riza Agung Ismadi1, Willy Eka Pramana2
1
Agricultural Technology Department/Agriculture Faculty/Sriwijaya University
2
12
Law Department/Faculty of Law/Sriwijaya University
Palembang-Prabumulih Road Km 32, Indralaya City, Ogan Ilir Regency Indonesia, 30662
Email: rizaagungismadi17@gmail.com, willypotter24@gmail.com
ABSTRACT
Food is a basic human need and the fulfillment is the right of every people. Food sovereignty is an
effort to fulfill people's rights for food that is guaranteed in quantity, quality and continuity based on
local resources and local wisdom. Indonesian food sovereignty has not established yet, it is evidence
from the high value of food imports from other countries, the low local food production and the low
guarantee of food quality. Farmers as the main subject of food production are still classified as
marginal and have a low level of food independence. Food sovereignty will be achieved if farmers are
able to sovereign for food. New Theory Agriculture is the concept of sustainable agriculture in
Thailand with the aim of achieving domestic food sovereignty through strengthening the
independence of farmers. This concept has succeeded in supporting Thailand in achieving its food
sovereignty. Based on those problems, the idea arose to adopt and innovate the concept of New
Theory Agriculture become Sistem Lahan Berkecukupan (Silah Kecup). The Silah Kecup system
divides home land into three main parts with a ratio of 30% for retention ponds, 40% for horticulture
and 30% for housing and cage infrastructure, so that the household’s needs for food can be supplied
from the land of the house itself. Writing method is descriptive with literature study stages from
various references. Sistem Lahan Berkecukupan (Silah Kecup), a sustainable and integrated system
that is considered able to fulfill the people's right for high quality of food and alleviate the
independence of farmers based on local wisdom for Indonesian food sovereignty.
Keywords: Food Sovereignty, New Theory Agriculture, Sistem Lahan Berkecukupan (Silah
Kecup)
589
1.
INTRODUCTION
1.1. Background
Law of the Republic Indonesia number 7 year of 1996 concerning about food, written
explicitly that, "Food as a basic human need and the fulfillment is a right of every Indonesian
people should be available at all times, safe, good quality, nutritious and diverse at
affordable price”. Food that will be served for Indonesian people as explained by the law
must be secure, high quality and nutritious.
Food sovereignty means an efforts to fulfill people’s right for food which are nutritious,
good quality and culturally appropriate, produced with sustainable and environmentally
friendly agricultural systems. Food sovereignty is an effort to fulfill human rights to
determine their own agricultural and food systems that emphasizing on family principles.
The state has the authority and capacity to consolidate various kinds of economic and
political resources that are available in the interest of fulfilling the right to food (Syahyuti et
al., 2015).
Indonesia is actually able to achieve food sovereignty because it has a lot of potential in
terms of natural resources and human resources, but in reality Indonesian food sovereignty is
still very difficult to enforce. It is evidence from the high value of national food imports. The
value of Indonesia's food imports from January to July 2017 based on the Central Statistics
Agency's data reached US $ 1.69 billion. This is pathetic situation considering that in 1984
Indonesia won the FAO award as a food self-sufficiency country (Kusuma, 2017).
Farmers as the main subject for producing food in Indonesia still classified as marginal.
The majority of farmers living in a poor conditions, belong to the middle until lower
economic level. Indonesian farmers are generally smallholders who rely on one type of
commodity with a low level of independence (Bachriadi and Bernstein 2014). Whereas
farmers are the spearhead of the success of a country's food sovereignty. In order to achieve
food sovereignty, farmers must be sovereign firstly in various aspects, especially in
economic aspects.
Nowadays, several efforts have been carried out to realize Indonesian food sovereignty.
One of them is Nawacita program initiated by H.E. President Joko Widodo started in 2014.
The program has not been able to fully overcome the problems of Indonesian food
sovereignty too, so the other strategies are extremely needed to uphold Indonesian food
sovereignty in its entirety.
590
1.2. Purpose
This paper aims to find a solution for one of the massive problems in Indonesia which is
food sovereignty.
2. METHODS
The method used was descriptive method which consist stage of literature study from
various sources of information and references. Firstly, the problem and recent condition of
Indonesian food sovereignty was explained, then analyzed based on the information obtained
in the literature review stage to be able finding the solution for solving the problem.
3. ANALYSIS AND SYNTHESIS
3.1. Recent Condition of Indonesian Food Sovereignty
Food sovereignty is one of the visions and missions President Republic of Indonesia H.E.
Joko Widodo. The visions and missions called as "Nawacita", means nine transformation
agendas. Indonesian food sovereignty is clearly stated on agenda number 7, which is
realizing economic independence by empowering the strategic sectors of the domestic
economy (Election Commission, 2014).
As an agrarian country located right on the equator, according to Arisaputra (2015)
Indonesia is able to achieve proper food sovereignty because Indonesia has plentyof
potentials. Geographically, Indonesia supports various types of food crops and livestock to
grow and develop. Every region in Indonesia has unique superior resources which can be the
national food buffer. Indonesia is also supported by the large number of people engaged in
agriculture. As quoted from Suryamin (2013), 50% of the Indonesian population chooses
farming as their main livelihood. A total of 26.13 million households engaged in the
agricultural sector in 2013. Indonesia is also supported by reliable human resources, the
number of graduates from agriculture institutes are abundant, but the potential is not
maximized yet.
In reality, Indonesian food sovereignty is still very difficult to enforce. This can be seen
from the high value of national food imports. The value of Indonesia's food imports from
January to July 2017 based on the Central Statistics Agency's data reached US $ 1.69 billion.
This is pathetic situation considering that in 1984 Indonesia won the FAO award as a food
self-sufficiency country (Kusuma, 2017).
591
3.2. New Theory Agriculture
In 1974, King Bhumibol Adulyadej spoke about the Sufficiency Economy in the official
speech of the Thailand Kingdom. Sufficiency Economy is a philosophy that emphasizes the
middle path as a life principle to be applied by Thai people in all level. The aim of this
philosophy is to become a life guidance for Thai society in all stages started from family
stage, community stage to national order. Families must be able to distinguish between the
right and wrong in their daily lives (Senanarong, 2004).
New Theory Agriculture is an application of the Sufficiency Economy Philosophy in
agriculture. New Theory Agriculture was established in 1992 which means a renewable
agricultural system through strengthening the independence of farmers at the household level
to strengthen national food independence. This theory applies a model of division of land
owned by households into four parts with a ratio of 30: 30: 30: 10 percent respectively.
Thirty percent of the land is used for retention ponds, which is to collect water during the
rainy season to irrigate crops during the dry season and also for fish farming. Thirty percent
of the land is then used for rice cultivation for household consumption for one year. Thirty
percent of the next land for cultivation of horticulture and other food crops. The last ten
percent of land is used for building houses, livestock pens and other infrastructure (Ehnberg
and Lundell, 2008).
The land sharing system into several proportions allows farmers to optimize their
agricultural activities. Soil fertilization activities, pest control and plant diseases in New
Theory Agriculture conducted in natural methods. This theory integrates between plants and
livestock to make households become food independent. If there is more production, it can
be sold to the market and become a new source of income. This theory is a basic model that
can be modified based on the needs and characteristics of the area where soil, water and
environmental conditions vary greatly (The Government Public Relations Department,
2016).
3.3. Sistem Lahan Berkecukupan (Silah Kecup) as a Solution to Strengthen
Indonesian Food Sovereignty
Sistem Lahan Berkecukupan (Silah Kecup) is an idea to strengthen Indonesian food
sovereignty. This system was adopted from the concept of New Theory Agriculture which
has succeeded in bringing Thailand to reach its food sovereignty. This idea arose due to the
lack of food availability in the community, the lack of people freedom to determine the type
of food, the less of farmers independence, the low economic level of farmers, national
dependence on food imports and poor quality of food. Silah Kecup system focuses on
592
alleviating the ability of farmers and household communities to supply their own needs. This
system spur people's independence to achieve national independence for food in order
strengthening national food sovereignty. Silah Kecup System is a tangible form of
agriculture based on local wisdom, kinship and solidarity which is oriented in the fulfillment
of people's food. This system is also a concrete form of the authority of the food authority in
managing Indonesian food.
Silah Kecup System is a sustainable and integrated household system. The target of this
system is 26.13 million households engaged in agriculture. Silah Kecup System will divide a
land into three main parts with a ratio of 30%: 40%: 30% respectively.
Figure 1. Land distribution scheme in the Silah Kecup system
From figure 3.1. can be seen the scheme of distribution of a household land in the Silah
Kecup system. The descriptions of the scheme are as follows:
1. Household land is divided into three main parts with ratio of 30%, 40% and 30%. For
example if a household has an area of one hectare then each portion of the land will have
an area of 0.3 ha; 0.4 ha; 0.3 ha.
2. 30% of the first land is specifically designed for retention ponds. This pond is used to
store water during the rainy season, then the storage water will used to supply the water
needs of cultivated plants. This pond is also intended to maintain fish to supply household
needs for animal protein. This pond as well as to mix hydrophilic plants such as Ipomoea
aquatica Forsk, Limnocharis flava and lotus.
3. The second land area of 40% is intended as a land for growing horticultural crops such as
vegetables, flowers and fruits. On this land can also be used to grow herbal and parental
plants. Further management can be used as a land for growing rice as a staple food for the
593
Indonesian people.
4. 30% of the last land is used for the main building of the house along with its equipment,
livestock cages, roads, sewers and sanitation. Livestock cages is for raising livestock both
poultry and mammals. Livestock will help supply household animal protein needs.
5. The system is integrated between one part of the land and another. The land used for the
cultivation of horticultural crops produces by-products in the form of weed waste, foliage
waste that can be used as a mixture of animal feed. The portion of land used for animal
pens will produce waste in the form of livestock manure which can be used as organic
fertilizer for fertilizing horticultural crops.
The yield from the growing crops and animals around the house helps to relieve the
households burden so that Indonesian people no longer depend on food import. Funds that
are normally allocated for food needs can be allocated to other needs, such as education and
health. If there is a surplus, which is a condition where the yield of Silah Kecup exceeds
household needs, the household can sell the surplus to the market as new source of income.
The government must actively socialize this system to the community through extension
institutions and related agencies. The government must also make rules that contain this
system so that people are also aware and voluntary to implement this system in real life.
Students as the agents of change can also take part to socialize this system through
community service program, rural accompaniment program and series of other academic
activities.
The potential for implementing this system is widely open because of the large number of
Indonesian households engaged in agriculture which is 26.13 million households in 2013 and
raising progressively. In addition, the work ethic of Indonesian farmers is high. Poverty
experienced by Indonesian farmers is caused more by external factors than from internal
farmers (Sugondo, 2018). Another potential that Indonesia has is the high number of
graduates of agriculture in Indonesia. Based on data from the Directorate General of Higher
Education, every year there are about 34,000 agricultural graduates. The number of
agricultural graduates is an advantage that can be utilized in optimizing the application of
this system in the community. These graduates can assist and direct the community in
implementing this system.
This system is considered to be an active solution that strengthens Indonesian food
sovereignty by empowering the farmers. If the Indonesian people has already sovereign of
food, the upholding of the country's food sovereignty will be realized. Sustainable and
integrated system that trying to fulfill the people's right to determine the desired type of food,
594
to maintain the quantity, quality and continuity of food based on local resources and
solidarity for Indonesian food sovereignty.
4. CONCLUSION
The conclusions of the writing of this paper are as follows:
1. Indonesian food sovereignty is still not fully enforced because it is still hampered by a
number of problems ranging from the high value of national food imports to authorities
that only focus on food availability without regard to quality.
2. Silah Kecup system is an idea which considered capable to strengthening Indonesian food
sovereignty. A system that strives to make the community self-sufficient for supplying its
own foods without reducing the rights of the people and releasing the responsibility.
REFERENCES
[1]
[2]
[3]
[4]
[5]
[6]
[7]
[8]
[9]
Arisaputra, I.A., 2015. Agrarian Reform to Realize Food Sovereignty. Rechtldee Jurnal Hukum. 10(1), 3958.
Ehnberrg, B., and Lundell, S., 2008. Applicability of Sufficiency Economy – A Thai Philosophy in A Wider
Perspective. Thesis. Malarden University.
Election Commission. 2014. Visions, Missions and Programs of Jokowi and Jusuf Kalla 2014
[Online].http://kpu.go.id/koleksigambar/VISI_MISI_ Jokowi-JK.pdf. [accessed 10 August 2018].
Kusuma, H., 2017. List of Indonesia’s Imported Foods [Online]. https://m.detik.com/finane/berita-ekonomibisnis/d-3584236/ini-sederet-pangan-yang-diimpor-ri. [accessed 09 August 2018].
Senanarong, A., 2004. His Majesty’s Philosophy of Sufficiency Economy and the Royal Development Study
Centres [Online]. http://www.sufficiencyeconomy.org/en/files/15.pdf. [Accessed 09 August 2018].
Suryamin. 2013. Number of Farmer And Agriculture Household in Indonesia [Online].
http://finance.detik.com/read/2013/09/02/151830 /2347057/4/dalam-10-tahun-jumlah-petani-ri-berkurang16-jadi-2613-juta-keluarga. [Accessed 10 August 2018].
Sugondo, S.I., 2018. Work Ethics And Farmer Poverty [Online]. https://m.republika.co.id/ampversion/oylblkx396. [Accessed 18 Agustus 2018].
Syahyuti, Sunarsih dan Wahyuni, S., 2015. Food Sovereignty as Basis of Food Security. Jurnal Forum
Penelitian Agro Ekonomi. 33(2), 95-10.
The Government Public Relations Department., 2016. New Theory Approach Devised by His Majesty King
Bhumibol Adulyadej [Online]. http://thailand.prd.go.th/ewt_news.php?nid=4114&filename=index##P.
[Accessed 09 August 2018].
595
596
Impact of Innovation on Developing Countries Economic Growth: A Key For
Sustainability.
Afamefuna Nwobodo1, Abel Chisom Edeh2
1
Department of Co-operative Economics and Management, School of Business Studies, Institute of
Management and Technology, Enugu, Nigeria
2
Departmet of Business Administration Faculty of Management Science, Enugu State University of
Science and Technology, Nigeria
Afemen Integrated Services Limited, 5 Temitope Street, Off Governors Road, Ikotun, Lagos Nigeria.
Email: afemenintegratedservices@gmail.com, eeaisltd@gmail.com
ABSTRACT
Innovation, has proved to be an important driver of economic growth and improvement.
Innovation could be in the form of a major breakthrough such as creating and bringing a new product
or service to market, or a series of smaller innovations such as finding better or more efficient ways of
working and becoming more profitable. Companies in developing countries understand the
importance of innovation but fall short when it comes to execution. The aim of the article is to present
the important of strengthening innovation for sustainable economic growth in developing countries,
nations and regions; however innovation has become a competitive necessity and main driver for
growth. Developing countries should not be left out from benefiting from innovative system of
economic growth acceleration. You must continue to innovate during tough economic times to drive
performance growth and profitability until economy improves. I argue and support that investment
into knowledge for innovation and growth which has to do with creative ideas are key pathways to
transforming developing and underdeveloped countries/nations economy and providing sustainability
Keyword Used: Innovation, Human Capital, Economic Growth, Agribusiness, SME’s and
Education
597
1. INTRODUCTION
Innovation could be in the form of a major breakthrough such as creating and bringing a
new product or service to market, or a series of smaller innovations such as finding better or
more efficient ways of working and becoming more profitable. The term “innovation” as
such was used for the first time by Schumpeter at the beginning of the 20th century.
Innovation is critical to growth. Innovation is linked to the objective of creating
differentiation by increasing the monopolistic power of firms [1] According to OECD [2],
innovation involves implementation of new or improved products, services, processes,
organization methods and marketing methods. Growth can basically be attributed the
following fundamental forces: an increase in factors of production, improvements in the
efficiency of allocation across economic activities, knowledge and the rate of innovation.
Growth is thus driven by innovation and knowledge accumulation. Schumpeter defined
innovations as product, process and organizational changes that do not necessarily originate
from new scientific discoveries but may arise from already existing technologies and their
application in a new context [3].Most companies in developing countries understand the
importance of innovation but fall short when it comes to execution; however innovation has
become a competitive necessity and the main driver for growth. Developing countries should
not be left out of benefiting from innovative system of economic growth acceleration. It is
therefore necessary to realize that the inventive part is based on people’s knowledge, skills
and experience [4] . Is about turning new ideas and concept into what will be of value. Most
developing countries and nations economy has experienced a notable trend break in recent
years. Presently the potentials, on how best to attract investment, including in new
technologies, to buttress growth, sustain, share and strengthen its benefits with the
population should be every developing countries and nations concern. In an increasingly
globalized world, innovation has become a key differentiating feature that can define longterm business success, which in turn leads to economic growth and strengthen consequent
job creation. Adair (2004), states that any innovative organization should have a bucketful of
ideas. Still, being in this situation is relatively new for most developing countries/nations.
In past decades most developing countries and nations had lurched from crisis to crisis
without respite and were lauded for its resilience, while its core challenges remained
unresolved. The question being asked today is, however, whether innovation and growth
episode will lead to sustainable transformation of their economies. Note, investment into
knowledge for innovation and growth which has to do with creative ideas are key pathways
to transforming developing and underdeveloped countries/nations economy and providing
sustainability. You must continue to innovate during tough economic times to drive
598
performance growth and profitability until economy improves. Winners always beat their
competitors because they have something new. Note, Value can be commercial, social or
organizational in terms of innovation and economic growth, thereby enhancing and
accelerating the elimination of abject poverty and economic down turn suffered by these
regions. This is admittedly a tall order, but experience from other regions of the world
indicates that it can be done and the moment is propitious. Most developing countries are
taking large, silent steps in Innovation and Growth in economic direction. Meanwhile mobile
telephone technologies have created platforms for new approaches to social service delivery;
notably, creating new ways of supplying basic services. Tushman & Nadler [5] stressed that
organizations can gain competitive advantage only by managing effectively for today while
simultaneously creating innovation for tomorrows growth. The African story has been built
around oil, mining and commodities; as well as foreign direct investment. Consider this
region of the world in Africa “West and Central Africa”, over the years Africa depend on
major economic pros and power of the world such as Europe, America and some parts of
Asia. This has affected its economic growth and sustainability. Mean while nations and
countries keep improving in their innovative systems of economic growth its therefore time
for Africa to look inward via research to enhance her economic growth with innovations,
introducing the “does and don’t” which accelerates innovations and growth. West and
Central Africa is home to some of the fastest growing small-to-medium sized businesses in
Africa.
2. INNOVATION TACTICAL STRATEGY AS ITS SUSTAINABLE SOLUTION
However, Collinson, Barták, Senge, Hamel & Green, Bartes, in their various research
work considered that the 21st century is based on knowledge, information and innovative
economy growth[6],[7],[8],[9],[10] . There is nothing wrong, of course, with learning from
others, but it is a mistake to believe that what works for organization “A” (today’s favorite
innovator of certain region) is going to work for organization “B” of another region. An
explicit innovation strategy helps you design a system to match your specific competitive
needs. Without an innovation strategy, innovation improvement efforts can easily become a
grab bag of much-touted best practices. Here we talk about how policy makers,
organizations and companies within these developing regions can create a strategic platform
which encourages innovation by dividing R&D into decentralized autonomous teams,
spawning internal entrepreneurial ventures, setting up corporate venture-capital arms,
pursuing external alliances, embracing open innovation and crowd sourcing, collaborating
with customers, and implementing rapid prototyping, to name just a few. Nothing is wrong
with any of these practices to achieve better strategic innovation and growth. An
599
organization’s capacity for innovation stems from an innovation system, in a Developing
country, a coherent set of interdependent processes and structures needs to be put in place to
dictates how local establishment such as small and medium enterprise companies and firms
searches for novel problems and solutions, synthesizes ideas into a business concept and
product designs, and selects which projects gets funded. A company without an innovation
strategy won’t be able to make trade-off decisions and choose all the elements of the
innovation system, it has to be a necessity for these nations to also consider available
innovation strategy while addressing and improving innovatively. Aping someone else’s
system is not the answer. Organizations’ success depends on employees’ knowledge,
experience, creative activity, qualification and emphasis placed on continuous learning and
research development. Without an innovation strategy, different parts of an organization can
easily wind up pursuing conflicting priorities, even if there’s a clear business strategy. Sales
representatives hear daily about the pressing needs of the biggest customers. Marketing may
see opportunities to leverage the brand through complementary products or to expand market
share through new distribution channels. Business unit heads are focused on their target
markets and their particular P&L pressures. R&D scientists and engineers tend to see
opportunities in new technologies. But without a strategy to integrate and align perspectives
around common priorities, the power of diversity is blunted or, worse, becomes selfdefeating.
3. HUMAN CAPITAL AND HUMAN RESOURCE ABILITY
Note, Creativity, Innovation and growth is relative to individual human capital/resources
as the interaction between the individual and the socio-cultural surroundings. Human c Skills
play a crucial role for innovation. The potentials of human capital in many developing
countries falls well short of what is required to maintain the growth momentum and
engender sustainable transformation. Having taking a notable step on my research on some
part of Asia such as Lao PDR and Myanmar according to Asian Development Bank (ADB),
also Sub-Saharan Africa especially the west and central of these regions has not been able to
convert its institutions of higher learning into centers of excellence to train development
planners, educators, and scientists that will pilot its future. Without a critical mass of these
high-level skills, these regions will not be able to evolve toward the knowledge-intensive
productive niches and value chains that drive today’s global economy. Investment in human
capital should go hand-in-hand with the creation of job opportunities. Otherwise wellqualified professionals are likely to contribute much less to boosting development as they
suffer from underemployment. The international dimension is important for many
developing and emerging economies as a source for capacity-building, notably, by sending
600
students and researchers to foreign universities. Both developed and developing countries
face different issues in enabling them to innovate with the scope and extent of problems
being rather different in both contexts. With this in mind, it is imperative that in developing
countries policy makers understand the structure of their NSI in terms of the underlying
factors that determine the behavior of actors and the functioning of the National Systems
Innovations “NSI”. Having take note of the former, there is a crucial need to cultivate the
ability of innovation and creative mind set among the youths. No nation becomes great or
rich when majority of her nationals are mainly idle, semi- skilled and out rightly unskilled.
4. ROLE OF EDUCATION ON INNOVATION IMPACT TO ECONOMIC
GROWTH
Real innovation comes from a serious effort to enhance the skills, knowledge and abilities
of individuals. It is this that will boost their productivity, ability to innovate, and ultimately
how much they could contribute to the transformation of their economies growth. Low
educational attainment and lack of quality and capacity of the educational sector at all levels
(including vocational training and adult education) can hold back innovation. As coverage of
primary education has expanded rapidly in the developing world, higher education has
gained importance. Thus, countries which have invested heavily in creating a well-developed
infrastructure for tertiary education have reaped enormous benefits in terms of growth.
Education has been a particularly important driver in the development of the capacity for
technological innovations and its economic growth. Reducing the digital lapses through
education and skills development has to also do with human capital development. In spite of
the remarkable recent progress in digitalization technology globally, there is still a wide
digital divide in developing countries/nations in comparison to the rest of the world. Let us
consider the values of unequal access that must be given serious policy consideration, both
in terms of income generation and skills accumulation that builds up to individuals and
groups which possess these technologies. While low levels of education and skills inhibit
access, poor or no reading and writing skills in developing countries have not inhibited the
spread of the mobile phones though its effect are obvious in the use of computing enable
devices. The simple skills needed to manipulate such a platform could be learnt in a matter
of minutes. The development of human resources is a critical component of any innovation,
growth and development strategy in an economy. The educational background of managers,
business owners and entrepreneurs has been found to be an important factor explaining
innovation in organizations [11].
601
5. SME’S AND MARKET INNOVATION SYSTEM
The financing mechanisms to support small-and medium-sized enterprises (SMEs)
development have been a subject of great interest and a challenge to policy makers as SMEs
are regarded as an important sector contributing to economic growth and stability. Alasadi
and Abdelrahim [12], argue that the innovation survival and growth of SMEs are necessary
to strengthen the economy. How you take your products to market and promote your
offering, your pricing strategies, your distribution channels, and the innovative ways of
increasing your customer base and market expansion matters a lot. Companies too focused
on the short-term never challenge existing thinking, while those too focused on the long-term
overlook immediate delivery. Let us have a balanced perspective necessary as I review “cell
phone” products and its innovative transformation both in developing country like west
Africa as part of principal region in these article and innovative distributional operation of
“cell phone” in developed nations. Since knowledge is a fundamental factor in the
innovation and assimilation of new technologies [13]. Moreover, this growth will reduce
unemployment and will increase the number of products or services offered by the company
to society. Therefore, growth is seen as synonymous with success. Research shows that
industries are expected to be more innovative than other sectors and also have a higher rate
of innovation in terms of products. Innovation is a key factor that contributes towards the
competitiveness and success of SMEs because these small and medium enterprises are
important for a sustainable and healthy economy [15], emphasizes the continuous
improvement towards SMEs business approaches to get sustainability through innovative
products and services. Innovation is a main issue for developing nations/regions SMEs
which face complex, dynamic, and unpredictable business environment. Innovation plays a
pivotal role in business growth, entering and capturing new markets, expanding existing
market share and in achieving competitive advantage [16]. Individual training plays an
important role contributing to the internal learning and the generation of new ideas within
the business [17]. In the era off introduction of mobile phones in Africa, west and Central
Africa to be precise. Nokia, Trium, Motorola and Alcatel were the first to take the mobile
phone market in these region but the opposite is presently the case as Samsun, HTC, LG and
Iphone has through consistence innovation out grow the former mobile company marketing
in these region as a result of improved maintenance capacity to innovation and growth. Why
is it so hard to build and maintain the capacity to innovate? The reasons go much deeper than
the commonly cited cause: a failure to execute. Rosenbusch et al. [18] and Li and Mitchell
[19], SMEs attain the outstanding performance and achieve a competitive edge against their
competitors due to their strong innovation capability. Problem with innovation improvement
602
efforts is rooted in the lack of an ‘innovation tactical strategy’. Achieving a consistent
economic growth in a developing country, there must be a routine innovation required to
accelerate and sustain such economy. Murphy et al. [20], the concept of firm success is
multidimensional because both objective and subjective indicators have been used to
measure it [21], [22]. The researchers who prefer financial measures of success usually
argued that for the success of the organizations, it is vital to generate income and profits, and
demonstrate some level of growth which is indicated by their sales and income). The nonfinancial performance describes the self-satisfaction, employee retention, customer
satisfaction, and work-life balance [23]. Wiklund [24] suggested that financial and nonfinancial performance complement each other and indicate the actual performance of the
business. Many empirical studies in the field of innovation have used growth rate or
profitability, or both, to measures the performance of venture performance [25], [26]. In fact,
the vast majority of profits are created through routine innovation. Since Intel launched its
last major disruptive innovation (the i3 chip), in 1985, it has earned more than $200 billion
in operating income, most has come from next-generation microprocessors. We are aware of
how innovation on Intel and the introduction of i-series chips has made tremendous impact
in today’s computer business technologies.
6. INNOVATION BUSINESS IN AGRIBUSINESS ECONOMIC GROWTH
Innovation in agriculture is particularly relevant for addressing socioeconomic
challenges and fostering growth at the same time. There is evidence that agricultural R&D
has a greater impact on poverty reduction than most other public investments [27]. Taking a
review in some initiatives by public authorities encouraging access by the youth to
agricultural innovation in West Africa (e.g. Burkina Faso and Mali) have had mixed results
due to low socio-educative investments and “top-down” approaches. The majority of the
West African population is under 20 years of age. It is also essential to define an agricultural
policy allowing the young to acquire and capitalize on agricultural innovation. For example
the Regional Union of Young Farmers’ Professional Organization from the East of Burkina
Faso maintains solid partnerships with research and contributes directly to the dissemination
of new information on agricultural practices and techniques. Agribusiness for young people
will reduce unemployment, Weerawardena et al. [28] innovation is crucial to secure the
sustainable competitive advantage in the market place [29], [30]. When any organization
aims to pursue innovation, then it has to develop its definition of innovation [31].
Innovations concerning specific agricultural commodities and livestock present regional
opportunities worth exploring for growth [32]. Then the question
to these developing
countries is how can more appropriate regional policies be promoted, assuring greater
603
protection of strategic innovative products like rice, with a view to creating an environment
encouraging producers to invest in innovation? At the Ouagadougou Workshop, participants
recommended that regional institutions (the WAEMU, ECOWAS) establish a list of strategic
products for which regional protection policies within the framework of international
agreements could be instituted. The answer for this innovation and growth initiative via
agriculture (agribusiness) in these regions can be in the strengthening of partnerships
between the actors, producers, public sector (public agricultural services, political decisionmakers), civil society (PO, NGO), agribusiness and the private sectors. Participatory
approach includes, producers in the decision-making process and implementing research and
development programmes. By applying these elements an acceleration of innovative
agribusiness on economic growth can be achieved in a developing nation.
7. EFFECT OF GOVERNMENTS POLICY ON INNOVATION FOR A SUITABLE
ECONOMIC GROWTH
The Government should see its role not only as that of policy maker and financier but
also promoter of knowledge and innovation. This implies to achieve growth that is more
inclusive, leading not just to equality of treatment and opportunity but to deep reductions in
poverty and a correspondingly large increase in jobs. Harnessing these developing countries
great potential and increasing its chances of reshaping a demographic dividend, inclusive
growth will bring prosperity by expanding the economic base across the barriers of age,
gender and geography. Government of these developing nations should invest in
infrastructure that accesses the full potential of the private sector, advocating gender
equality, community and societal participation. It will help improve skills for
competitiveness, ensuring that those skills better match the opportunities and requirements of
the community local job markets. This safeguards livelihood, improve water, energy and
food security, promote the sustainable use of natural resources and spur innovation, job
creation and economic development with sustainable growth. Creating ecosystem services
and making efficient and sustainable use of natural resources particularly water, which is
central to growth but most affected by climate change, building resilience to climate shocks,
providing sustainable infrastructure, these are most important consideration when utilizing
natural resources to innovate and grow economy in a sustainable manner. Collaboration
between the public and private sectors can help to foster an environment that promotes an
innovative mindset and encourages and nurtures of our brain potential.
604
8. CONCLUSION
Imagine an Innovation in economic Growth that uses natural resources in a sustainable
setting. Government as well as organizations, industries and start-up firms in developing
countries should encourage and support innovative reforms by finding paths to development
method that ease pressure on natural assets, while better managing environmental, social and
economic risks. The article identifies some of the distinctive characteristics impacts,
important and challenges of innovation in achieving economic growth and how developing
countries can encourage and strengthen innovation and growth. It does not provide a formula
for policy makers to apply no generic formula exists. Each country has specific
characteristics and historical experiences that must be reflected in its innovation and growth
strategy. But the report does offer a framework that should help developing countries,
nations and regions policy maker in innovation and economic growth strategy of their own.
It will not give them a full set of answers, but it should at least help them ask the right
questions fast, to sustained innovation
605
REFERENCE
[1]
Schumpeter J.A (1934); the theory of economic development, an inquiry into profits, credit and the
business cycles. New York transaction Publishers
[2]
OECD & Eurostat (2005); Oslo Manual. OECD and Eurostat. doi:10.1787/9789264013100en
[3]
Zizlavska, (2011) Involvement of Customers in the Innovation Process as a means leading to increasing
business performance. Journal of Competitiveness. 3(1), 15-24.
[4]
Garcia-Villaverde, Parra-Requena and Molina-Morales, (2011); Geographical and cognitive proximity
effects on innovation performance in SMEs: International Entrepreneurship and Management Journal, 121. http://dx.doi.org/10.1007/s11365-011-0214-
[5]
Tushman, M. & Nadler D. (1986); Organizing for innovation. California Management Review, 28(3), 7492.http://dx.doi.org/10.2307/41165203.
[6]
Collinson, 2005;) Knowledge management. Computer press; Brno.
[7]
Barták, 2006; Hidden wealth of the company. Prague: Alfa
[8]
Senge, 2007; Fifth discipline - Theory and practice of a learning organization
[9]
Hamel & Green. B 2007;. The Future of Management. Boston: Harvard Business School Press.
[10] Bartes, (2009); Paradigm of Innovation and Value Engineering. Brno: VUT.
[11] Koellinger, P. (2008); Some entrepreneurs more innovative than others? Small Business Economics, 31(1),
21-37. http://dx.doi.org/10.1007/s11187-008-9107-0
[12] Alasadi R (Dr) and Abdelrahim A (Dr), (2007) Critical Analysis and Modelling of Small Business
Performance
[13] Romero & Martinez-Roman (2012); . Self employment and innovation. Exploring the determinants of
innovative behaviour in small business. Research Policy, 41(1), 178-189.
http://dx.doi.org/10.1016/j.respol.2011.07.005
[14] Hoffman, K., Parejo, M., Bessant, J. & Perren, L.(1998); Small firms, R&D, technology and innovation in
the UK: A literature review. Technovation, 18(1), 39-55. http://dx.doi.org/10.1016/S0166-4972(97)00102-8
[15] Ceptureanu, E. G. (2015); Annals Of The University Of Oradea New Perspectives Regarding Change And
Innovation Into Romanian Smes. , Economic Science Series, 24, 117-118.
[16] Boachie-Mensah, F., and Acquah, I. S. (2015); The Effect of Innovation Types on the Performance of
Small and Medium-Sized Enterprises in the Sekondi-Takoradi Metropolis. Business Research
Archives, 3(3).
606