Academia.eduAcademia.edu
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 26/10/10 10:32 Page 1 “VATANSIZ” GAZETEC! Cilt I (Sürgün Öncesi) Do"an Özgüden "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 28/10/10 07:24 Page 2 Kapak tasarımı ve fotofiraf ïnci TUĞSAVUL-ÖZGÜDEN ©Fondation Info-Turk Avrupa 1. Baskısı - 2010 D/2010/2198/81 INFO-TÜRK Rue de Pavie 53 - 1000 Bruxelles Tel: 32-2-215 35 76, Fax: 32-2-215 58 60 http://www.info-turk.be fondation@info-turk.be Impression: Identic ISBN 978-2-9601014-1-6 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 3 Giri! Bugün 9 Eylül 2009, sabahın 2’si… Gazetecili!e ba"layı"ımın tam 57. yıldönümü… #nci’nin zaman zaman kavgaya varan uzun ısrarları kar"ısında yenik dü"tüm. Tam 57 yıl önce #zmir’de ta"ra gazetecili!iyle ba"layıp #stanbul’da ve 38 yıldır da sürgünde devam eden fırtınalarla dolu ya"amın günlük kavga kesimini bugünden itibaren genç arkada"lara bırakıyor, yarım yüzyılı a"kın bir geçmi"i okurlarla payla"maya koyuluyorum. Bunlar 12 Mart Cuntası tarafından politik göçe zorlanan, 12 Eylül Cuntası tarafından da “vatansız” ilan edilen sosyalist bir gazetecinin notlarıdır. …….. 1971’de politik göçmen serüveni ba"ladı!ında tam 35 ya"ındaydım. Önümde bilinmeyenlerle dolu yeni bir dönem açılıyordu. 12 Mart Cuntası’na kar"ı kamuoyu olu"turulmasına katkıda bulunabilmek için sahte bir pasaportla gitti!im Avrupa’da kaçak olarak bir ülkeden öbür ülkeye ko"arken, endi"e ve umutsuzlu!un acısıyla umudun co"kusunu hep birlikte ya"ıyordum. Cahit Sıtkı Tarancı’nın dizeleri geliyordu hep dilimin ucuna: Ya! otuz be!! Yolun yarısı eder. Dante gibi ortasındayız ömrün… 3 "vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 07/11/10 11:22 Page 4 Ve sonra soruyordum kendi kendime: Doğru mu, 35 yaş gerçekten hayat yolunun yarısı mı? Hele ortalama yaş haddinin o sıralarda 55 olduğu bir ülkenin insanları için. Dante deyince de, tabii İlahi Komedi’sinin o muhteşem girişi: Hayat yolunun yarısında kendimi karanlık bir ormanda buldum. Heyhat doğru yolu kaybetmiştim! Ben de mi hayat yolunun yarısında doğru yolu kaybetmiştim? Yıllar yılı istasyonların bekleme salonlarında, her riski göze alarak bize kucak açan göçmen dostlarımızın mütevazi oturma odalarında, hiçbir kalacak yer bulamadığımda sığındığım telefon kulübelerinde uykusuz sabahlarken hep bu soru karabasan gibi çöküyordu üstüme. Her politik göçmenin kafasından, yüreğinden bir türlü söküp atamadığı bir kabustur bu. Sıkıyönetim ilan edilir edilmez yayınevin ve evin basılmış, tüm kitapların kasaturalarla parçalanmış, sıkıyönetimin arama bildirilerinde ismin durmadan anons edilmeye başlanmış, hakkındaki otuzu aşkın davaya askeri savcıların açtığı yeni davalar eklenmiş… Anımsıyorsun ki, bir yıl önce, 15-16 Haziran Direnişi sırasında subayların nasıl kapitalist sınıfa entegre olduğunu yazdığın için Birinci Ordu Komutanlığı’ndaki sorgunda tehdit edilmişsin: - Bu kez bu kapıdan geldiğiniz gibi çıkıyorsunuz. Ama gelecek defa hiç de böyle olmayabilir! Üstelik, yoldaşların, en yakın çalışma arkadaşların ısrar etmişler: -Askerin eline düşüp kim vurduya gideceğine kaçak da olsa yurt dışına çıkmayı göze al, orada birçok gazeteci, siyaset adamı tanıyorsun, hiç değilse Avrupa’da Cunta’ya karşı kamuoyu oluşturulmasına katkın olur. 4 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 5 Evet, tüm bunlar politik sürgünü seçmek için yeterli, ama yine de tam ikna olmu" de!ilsin. Önündeki günlerin ne getirece!ini bilmiyorsun. Dante’nin dedi!i gibi karanlık bir ormandasın. Bu duygular içindedir ki, en kısa zamanda, illegal yoldan da olsa Türkiye’ye dönebilmek umuduyla tam iki yıl herhangi bir Avrupa ülkesinden siyasal sı!ınma talep etmeyi reddediyor, kaçak ya"ıyorsun. Avrupa’nın kapkaranlık medya ve siyaset cöngülünde, yıllarca önce Kapalı Çar"ı’da elden dü"me aldı!ın, yıllarca Ak"am’a, Ant’a yazarak bir türlü eskitemedi!in 1940 modeli Hermes Baby’yi bir maçeta gibi kullanarak yol açmaya çalı"ıyorsun. Bu satırları yazmaya ba"larken 73 ya"ındayım. Türkiye geneli için olmasa da, benim için Cahit Sıtkı Tarancı do!ru söylemi". Hayat yolunun yarısında ba"ladı!ım sürgünün 38. yılında bu satırları bilgisayarda yazıyorum. Ama sevgili Hermes Baby’im hep yanımda… Kitaplı!ım, ar"ivlerim, hep onun mitralyöz gibi çalı"an tu"larından çıkan yazılar, belgelerle dolu. Ya yine onunla ka!ıda döküp de Türkiye’den getiremedi!im, büyük kısmı sıkıyönetim operasyonlarında yok edilen ya da geride kalan bazı dostların talanına u!rayan belgeler? Onları el yordamıyla ya da belle!imi zorlayarak yeniden bulup de!erlendirmeye çalı"aca!ım. Artık hayat yolunun sonlarında, dü"e kalka a"tı!ım karanlık sürgün ormanının bitimindeyim. A!açlar daha seyrek, güne" yapraklar ve dallar arasından daha bol süzülüyor. Kalecik’in bir ara istasyonunda do!du!um, #ç Anadolu’nun çorak topraklarında köylünün sava" yıllarındaki korkunç sefaletini payla"arak büyüdü!üm, daha yedi ya"ında gurbete dü"tü!üm, 16 ya"ından itibaren hep ezilen halklarımızın özgürlü!ü için verilen kavgaların içinde oldu!um Türkiye’yi bir kez daha görebilecek miyim, bilmiyorum. Türk Devleti bizleri sadece sürgüne zorlamak, ardından da “vatansız” kılmakla kalmadı, Belçika’daki ya"amımızı, 5 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 6 çalı"malarımızı sabote etmek için büyükelçili!iyle, konsoloslu!uyla, bozkurtlarıyla, a"ırı milliyetçi, köktendinci dernekleriyle ve de rejim amigosu gazetecileriyle, her türlü tehdit ve iftira yöntemlerini kullanarak elinden geleni ardına koymadı. Bu bakımdan Türkiye’yi bir kez daha görebilece!imi sanmıyorum. Çocukluk yıllarında dilimizden dü"üremediklerimizdendi Kemalettin Kamu’nun dizeleri: Ben gurbette de"ilim, Gurbet benim içimde! Herhalde gurbeti içimde ta"ıyarak kopaca!ım bu dünyadan. Ne dert? Görmesem de, bir “vatansız” olarak ya da daha do!ru bir deyi"le bir dünya vatanda"ı olarak Türkiye’yi her gün geceli gündüzlü ya"amıyor muyum, tıpkı Belçika’yı, Filistin’i, Küba’yı, Vietnam’ı, Ruanda’yı ya"adı!ım gibi. Önemli olan, vatanlı da olsan, vatansız da olsan, insan onuruyla e!ilmeden, bükülmeden ya"amı" olmak. Ya"adıklarımla gurur duyuyorum. * 80’li yılların sonunda Brüksel’de Kültür Bakanlı!ı’nın düzenledi!i çok kültürlü bir toplantının açılı"ında ça!rılılar tek tek kendilerini tanıtır ve hangi ülkenin vatanda"ı olduklarını açıklarken sıra bana gelince “Türk” ya da “Türkiyeli” de!il de “Vatansız” dedi!im zaman salonda duyulan "a"kınlı!ı çok iyi anımsıyorum. Türkiye’ye ili"kin siyasal, sosyal ve kültürel konularda sürekli referans aldıkları, özellikle de Türkiye’nin kültürel zenginli!inin tanıtılması, Türkiyeli göçmenlere hak e"itli!i sa!lanması için verilen mücadelelerde her zaman ön planda gördükleri bir ki"iden böyle bir yanıt beklemiyorlardı. 6 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 7 Bu yanıtı verdikten sonra ben de en az onlar kadar "a"ırmı"tım. Gerçekten de bu önceden dü"ünülmü" bir yanıt de!ildi. Herhalde yıllardır içimdeki birikimin bir anda dı"a vurulmasıydı. Sunu" ve tanıtımlar bitip konu"ma ve tartı"malar alı"ılagelmi" seyrine girdi!inde, bir yandan di!er konu"macıları izleyip gerekti!inde Türkiye kökenli olarak görü" bildirirken, kafamda çocukluk günlerimden kalma bir isim dönüyordu: Vatansız Adam Nolan. 7-8 ya"larında olmalıyım. Kayseri’deki Erciyes Da!ı’nın eteklerindeki Gömeç ara istasyonunda, defalarca elden geçirdi!im Sertel‘lerin Çocuk Ansiklopedisi’nde beni en fazla etkileyen ki"ilerden biriydi Nolan. Tabii, Nolan’dan daha önemlisi isminin önüne takılan “vatansız” nitelemesiydi. Anımsayabildi!im kadarıyla 19. Yüzyıl’ın ba"larında Amerikan Ordusu içinde bir generalin düzenledi!i komploya adı karı"an genç subay Nolan askeri mahkemeye sevkedilir. Ordudaki disiplinden, saçmalıklardan ve sorgulamada kar"ıla"tı!ı kötü muamelelerden öylesine gına getirmi"tir ki, karar a"amasında ABD’ye ihanetten sanık olarak son sözü soruldu!unda, - Allah belasını versin bu Birle"ik Devletler’in. ABD’nin adını bir daha asla duymak istemiyorum, diye ba!ırır. Bunun üzerine askeri mahkeme kendisini ABD topraklarına ömrünün sonuna kadar bir daha hiç ayak basmayacak biçimde açık denizdeki Amerikan gemilerinde ya"amaya mahkum eder. Donanmanın tüm mürettebatına da, Nolan’la konu"urken ABD’nin adını anmak kesinlikle yasaklanır. Nolan’ın içinde bulundu!u bir gemi karaya yana"madan önce Nolan’ı açık denizde bir ba"ka gemiye devretmek zorundadır. Nolan’ın do!du!u topraklara bir daha ayak basmadan, do!du!u ülkenin adını hiç duymadan açık denizlerde bir gemiden öteki gemiye devredilerek sürdürdü!ü 55 yıllık sürgün ya"amı yine bir gemide vatansız olarak son bulur. 7 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 8 Acı dolu sava" yıllarında gitti!i tüm okullarda a"ırı milliyetçi ko"ullandırmalarla yeti"tirilen bacak kadar bir çocuk için “vatansız”lı!a mahkum olmak ve vatansız ölmek isyan ettirici bir yazgıdır. Bu yüzden olmalı, çocukluk yıllarımda okudu!um yüzlerce roman ya da hikayenin kahramanları arasında Nolan’ın belle!imden asla silinmeyecek bir yeri vardı. Tam yarım yüzyıl sonra Türk Devleti tarafından vatansız ilan edildi!imde ilk dü"ündü!üm Nolan’dı. Evet, onun gibi, militarizmin emriyle ben de artık “vatansız”dım. * Vatansız, Avrupa dillerindeki kar"ılı!ıyla apatrid ya da haymatlos… Fransızca’nın iki resmi dilden biri oldu!u Brüksel’deki toplantıda kendimi apatrid olarak tanıtmı"tım ama, haymatlos kelimesine daha bir a"inaydım. Belle!im birdenbire yirmi yıllık bir atlama yaparak beni çocukluk günlerimden devrimci kavganın en co"kulu, en umut verici dönemi olan 60’lı yıllara sürüklemi"ti. Evet, birden bire Haymatlos Rıza’yı kar"ımda görür gibi olmu"tum. 1962’de, Türkiye #"çi Partisi’nin #zmir’de ilk örgütlenme çalı"malarını yürüttü!ümüz günlerdi. Partinin bize verdi!i en önemli görevlerden biri, Türkiye’de sol hareketin ba"ında Damoklesin Kılıcı gibi bir tehdit unsuru olarak duran Türk Ceza Yasası’nın 141 ve 142. maddelerinin kaldırılması için en geni" biçimde kampanya yürütmekti. En etkin örgütlenme yaptı!ımız bölge, Gültepe gecekondu mahallesiydi. Özellikle Kürt illerinden ve Yugoslavya’dan gelen göçmenler örgütlenme çalı"malarına büyük bir azim ve özveriyle katılıyorlardı. Bu katılım sayesindedir ki, 1963 yerel seçimlerinde Türkiye’de ilk kez #zmir’in Gültepe Belediyesi’nde bir sosyalist belediye ba"kanı ve belediye meclisi seçilecekti. Ben bir yandan T#P #l Yönetim Kurulu üyesi olarak örgütlenme çalı"malarına katılıyor, öte yandan da Öncü Gaze8 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 28/10/10 09:15 Page 9 tesi’nin Izmir Temsilcili!i’ni yürütüyordum. Türkiye Gazeteciler Sendikaları Federasyonu’nun da yöneticilerindendim. 141 ve 142. maddelerin kaldırılması için toplanan imzaları hem T"P Genel Merkezi’ne, hem de T"P’i destekleyen Öncü Gazetesi’ne iletiyorduk. Gün geçmiyordu ki, Gültepe’den Yugoslav göçmeni dev yapılı Rıza yüzlerce destek imzasıyla gelmesin. Üstelik partiye üye bile de!ildi… "zmir’den bu kadar yo!un imza gitmesine "stanbul’daki parti genel merkezi de çok #a#ırmı#tı. Bir gün Rıza yine bir deste imzayla gelince sordum: - Rıza, bu kadar imzayı nasıl topluyorsun? - Ben eski partizanım. Kavgayı bilirim. Yugoslavya’da Tito’nun saflarında çarpı#tım. - "yi de, niçin özellikle bu 141-142 konusunda çok gayretlisin. - Nasıl olmam. 142’den benim de davam var! - Ama partiye dahi üye olmadın! - Olamam ki? Biliyor musun, ben haymatlos’um. Üye olursam partinin de, sizlerin de ba#ı derde girmez mi? - Haymatlos da nesi? - Yani vatansızım. Yugoslavya’dan geleli yıllar oldu, hâlâ Türk vatanda#lı!ı verilmedi. Yugoslav vatanda#lı!ını da yitirdim. Bir de ba#ımda 142 dâvaları. Anlattı!ına göre haymatlosun ya#amı tam bir cehennem azabıydı. Sürekli polis denetiminde, medeni hakları kullanmaktan yoksun. Gelece!inin ne olaca!ı belli de!il. Yıllar sonra, sanıyorum 1969’du, "stanbul’da Ant’ı çıkartırken Ba#musahip Sokak’ta gelen gidenin ardının kesilmedi!i büromuzda bir gün kar#ımda Haymatlos Rıza’yı buldum. - Haymatlosluk, vatansızlık artık canıma tak etti, dedi, bir daha dönmemek üzere Türkiye’den gidiyorum. Biliyorum, partizan sava#ı verdi!i Yugoslavya’yı da çok seviyordu, ama Türkiye’de ya#amak ve sosyalizm mücadelesini burada vermek istiyordu. Ama kendi topra!ında do!up büyüyenlere bile acımasız Türkiye Devleti onu bu ka9 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 10 rarlılı!ından caydırmak için polisiyle, bürokrasisiyle, adaletiyle elinden geleni ardına koymamı"tı. Vedala"tık, ve Haymatlos Rıza Türkiye’den koptu. Brüksel’de toplantı sürüp giderken belle!im yirmi yıllık bir sıçrama daha yapacaktı. Rıza’nın Türkiye’den kopu"undan iki yıl sonra ben de, #nci de 12 Mart Darbesi’nin insan avında Türkiye’den ayrılmak zorunda kalacak, önce siyasal sürgün, 1980 Darbesi’nden sonra da Evren Pa"a’nın buyru!uyla, yurt dı"ındaki 200’ü a"kın Türkiyeli muhalifle birlikte vatansız yani haymatlos olacaktık. Tabii bunları dü"ünürken, Sabiha Sertel’in 1966’da Ant Yayınları’nda yayınladı!ımız Roman Gibi kitabının arka kapa!ına koydu!umuz o hüzün dolu foto!rafı geliyordu gözlerimin önüne. Bu büyük dü"ün ve mücadele kadını, u!radı!ı alçakça baskılar yüzünden 9 Eylül 1950’de bir daha hiç göremeyece!i ülkesinden uçakla ayrılı"ını "öyle anlatıyordu: “Bütün yazdı!ımız eserlerden, dergilerden bir tek dahi yanımıza alamamı"tık. Yıllar boyu halk u!runa sava"tı!ımız vatanımızdan bu "ekilde ayrılmak acı bir "eydi. Uça!ın merdivenlerini a!ır a!ır çıkarken yüre!im burkuldu. Bu her zamanki gibi bir seyahata çıkı" de!ildi. Çok sevdi!im memleketimi, halkımı, dostlarımı, karde"lerimi acaba ne kadar zaman sonra görecektim?” Vatansızla"tırılan Sabiha Sertel, vatanını bir daha göremeden 1968’de Azerbaycan’da hayata gözlerini yumacaktı. * Bizlerin 1983’te vatansızla"tırılı"ımız ba"ta konjonktürel bir baskı olarak algılanabilirdi. Biz de öyle algılamaya çalı"mı"tık. O nedenledir ki, apatrid, vatansız ya da haymatlos nitelemelerini üzerimize konduramamı"tık. Ta ki 4 Mart 1988’de “Demokratikle"en Türkiye” adına Brüksel’e Avrupa Birli!i’nin kapısını çalmaya gelen Ba"bakan Turgut Özal’ın bizleri be" yıl sonra ikinci kez, “vatansız” ilan ettirmesine kadar… 10 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 11 Brüksel’deki Uluslararası Gazeteciler Merkezi’nin büyük salonu… Biraz önce Yunan Ba"bakanı Papandreu ile de görü"üp ondan da Türkiye’nin adaylı!ı için destek alan Özal muzaffer bir kumandan edasıyla basın toplantısı yaparak Türkiye’nin artık demokratik bir ülke oldu!unu dosta dü"mana ilan ediyor. Oysa, Türkiye’de basın davalarının ardı arkası kesilmiyor, ülkenin seçkin dü"ünürleri, sanatçıları hâlâ hapislerde. Ordu’nun Kürt kıyımı sürüp gidiyor. Sorulara geçildi!inde The Guardian Gazetesi’nin Brüksel muhabiri John Palmer’in insan haklarının durumuyla ilgili bir sorusuna yanıt olarak, Türkiye’nin i"kencenin önlenmesi konusundaki Avrupa sözle"mesini imzalamı" olmasının bu konuda kaydedilen ilerlemelerin kanıtı oldu!unu söylüyor. Bunun üzerine söz alarak soruyorum: - Sayın Ba"bakan, hâlâ binlerce siyasal tutuklunun hapishanelerde yattı!ı, askeri mahkemelerin siyasal davalara bakmaya devam etti!i ve 14 binden fazla TC vatanda"ının vatanda"lıktan atılmı" oldu!u Türk basınında da yazılıyor. Durum böyleyken, insan haklarına tam saygıyı dayatan Avrupa Birli!i’ne Türkiye’nin gerçekten katılabilece!ine samimi olarak inanıyor musunuz? Özal, soruyu #ngilizce sordu!um için kendinden emin yanıtlıyor: - Ku"kusuz ki, siyasal tutuklu deyiminden ne anla"ıldı!ı konusunda farklılıklar var. 1980’den önceki be" yıllık siyasal "iddet döneminde 5 bin ki"i öldürüldü, 20 bin ki"i yaralandı. Bu suçları i"leyen ki"iler için siyasal tutuklu demek mümkün de!ildir. TKP liderlerinin Türkiye’ye dönü"lerinde tutuklanmalarına gelince, Anayasa’mıza ve mevcut yasalarımıza göre ülkemizde komünist örgütlenme ve propaganda yasaktır. Bu kez #nci üsteliyor: - Sayın Ba"bakan, Avrupa’da bulunan 14 bin Türk vatanda"ı vatanda"lıktan atıldı. Bunların arasında sendikacılar, gazeteciler, sanatçılar ve yazarlar var. Onları da terörist mi sayıyorsunuz? 11 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 26/10/10 10:16 Page 12 - Hayır, sendikacıları ve yazarları terörist saymıyoruz. E!er illegal faaliyetlere karı"mamı"larsa istedikleri zaman Türkiye’ye dönebilirler. Türk mahkemeleri adildir. - Demokrasi ve illegal kavramları üzerinde bir tartı"maya girmek niyetinde de!ilim. Bilmek istedi!im tek "ey, nasıl oluyor da hiçbir terör eylemine karı"mamı" oldukları halde 14 bin ki"i vatanda"lıktan atılabiliyor? Özal herhalde #nci’yi de yabancı gazeteci zannederek soruyor: - Madam, siz hiç Türkiye’de bulundunuz mu? - Ben Türk gazetecisiyim, fakat sizin yüzünüzden Türkiye’ye gitme hakkından yoksunum. - Benim yüzümden mi? - Evet, ben de vatanda"lıktan atılmı" olan 14 bin ki"iden birisiyim. Altında sizin de imzanız olan bir bakanlar kurulu kararıyla vatanda"lı!ım kaybettirildi. Tüm benzer kararların altında da sizin imzanız var. - Bana kalırsa, bu insanların ço!u Avrupa’da i"leri tıkırında oldu!u için Türkiye’ye dönmek istemiyor. Bu kez ben soruyorum: - Sayın Ba"bakan, Türkiye’ye dönmek istemeyenlerin gerçek sayısını söyleyebilir misiniz? - Hayır söyleyemem… Elimde sayılar yok… Bunun üzerine Özal’ın yanı ba"ında bizim sorularımızı müstehzi bir ifadeyle izleyen zamanın dı"i"leri bakanı Mesut Yılmaz’ın suratı asılıyor, Özal’ın kula!ına bir "eyler fısıldıyor. Ve Ba"bakan di!er gazetecilerin sorularını dahi beklemeden sinirli bir "ekilde “Basın toplantımız burada bitmi"tir” diyerek alelacele konferans salonunu terkediyor. Salona giri"te en azından bizimle selamla"mak lütfunda bulunan Türkiye’den gelmi" meslekta"larımız da bize allahaısmarladık demeden büyük bir hı"ımla Özal’ın ardından ko"turuyor. Ve bu olaydan birkaç hafta sonra da, demokrasi "ampiyonu ba"bakanın direktifiyle TC Brüksel Ba"konsoloslu!u 12 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 05/11/10 10:22 Page 13 bizim TC vatandaşlığından atıldığımıza dair bakanlar kurulu kararını iadeli taahhütlü mektupla ikinci kez tebliğ ediyor. Evet, üstümüze kondurmamak mümkün değil. Artık çifte kavrulmuş, belgeli “vatansız”larız. Nolan gibi, Sabiha Sertel gibi, Nazım Hikmet gibi, Haymatlos Rıza gibi apatridiz, haymatlosuz. Tüm bu birikimlerledir ki Brüksel’deki o çok kültürlü toplantıda ağzımdan kendiliğinden “vatansız” kelimesi çıkıyor. Toplantı sonrası Güney Garı’ndan Oostende trenine atlayıp kendimi Jacques Brel’in hırçın Kuzey Denizi sahiline atıyorum. Yüreğim kabarık, ufkun sonsuzluğunu seyrederek kumsalı arşınlarken doğudan esen soğuk rüzgar teselli edercesine alnımı okşuyor. Birden büyük ozan Tevfik Fikret’in dizesi dökülüyor dudaklarımdan. Toprak vatanım, nev-i beşer milletim! "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 14 Issız bozkırda çocukluk ve ilkokul yılları 1936-1943 Ankara yakınındaki Kalecik’in Irmak #stasyonu’nda 12 $ubat 1936 sabahı gün do!arken do!mu"um. Annemin sonradan anlattı!ına göre, bu yüzden “Do!angün” demi"ler adıma… Gerçi 12 $ubat’ta do!mu"um ama, nüfus ka!ıdımda yazılı tarih 27 $ubat 1936. Babamın ara istasyondan kente inip nüfus memurlu!una kayıt yaptırması demek ki 15 gün almı"… Do!umumdan hemen sonra da demiryolcu babamın birkaç yılda bir yenilenen tayin ve becayi"lerinde karavagonla #çanadolu’nun bir kö"esinden öbür kö"esine savrulup durmu"um. Anımsayabildi!im kadarıyla hayatımda hiç kimse “Do!angün” diye ünlemedi beni, ta gazetecilik yıllarımda hakkımdaki onlarca basın dâvasının duru"ma günlerinde mahkeme müba"irlerinin yüksek sesli ça!rılarına kadar… Sanık Do!angün Özgüden! Ailemin kökenini pek de iyi bilmiyorum. Annemin ve babamın anlattıklarına dayanarak çıkartabildi!im tek kesin "ey, ikisinin de Rumeli kökenli oldukları. Annem Müveddet’in ailesi Kesriye’li (Yunanistan’ın "imdiki Kostarya #li); babam Kadri’nin ailesi ise Rupi"ta’lı (Yunanistan’ın "imdiki Argos Orestiko #lçesi)… Yine aile sohbetlerinden anımsayabildi!im kadarıyla dedem Feyzullah Çavu" bölgenin en boylu poslu ve yakı"ıklı delikanlılarından, babaannem de en güzel kadınlarındanmı". Anne tarafımdan dedem Muallim Rıza ise ö!retmenli!in ötesinde engin bir bilgi ve kültür birikimiyle döneminin 14 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 15 sayılı toplum önderlerinden biriymi". Onun da dedelerinden birinin bir zamanlar Kıbrıs’ta kadılık yapmı" oldu!u aile çevrelerinde büyük bir övünmeyle anlatılırdı. 1912’de patlak veren Balkan Sava"ları, birçok Rumelili gibi onları da do!up büyüdükleri topraklardan kopartıp Trakya’nın batı yakasına savurmu". Annem tarafı bugünkü Türk-Yunan sınırı’nın do!u kesiminde bulunan Enez’e yerle"mi", babam tarafı ise önce Ödemi"’e, daha sonra #stanbul’a. Baba tarafından dedem Feyzullah Çavu"’la babaannem Sabriye Hanım’ı ilk kez Nazi Almanyası’nın Yunanistan’dan sonra Türkiye’yi de do!rudan tehdit etti!i yıllarda tanımı"tım. Türkçeyi #ç Anadolu köylerinde ö!renmi" bir çocuk için onların bol bol da Yunanca, Arnavutça, belki de Sırpça kelimelerle renklenen Rumeli aksanlı konu"maları ilk anda beni çok "a"ırtmı"tı. Hattâ bir kez ak"am yeme!inde “Babaanne, siz Arnavut musunuz?” diye sordu!umda, bu soruda “yabancı dü"manı” emareler sezen babam çok kızmı", 3 numara tra"lı kafama sert bir fiske vurarak beni kendime getirmi"ti. Zamanın en ünlü boksörlerinden biri oldu!u halde, kafaya bir tek fiske patlatmak, babamın nadiren kullandı!ı tek fiziksel terbiye yöntemiydi. Annemin annesini ve babasını tanımadım, herhalde annemin kendisi de tanımamı"tı. Çünkü annem, kelimenin tam anlamıyla bir sava" yetimiydi. Annesini do!umundan kısa bir süre sonra, belki de ana "efkatini hiç tadamadan bir hastalık salgınında yitirmi", hemen ardından da sava"ın acımasız kuralları kendisini babasız bırakmı"tı. 1919’da Trakya’yı i"gal eden Yunan Kuvvetlerinin, bölgede önder niteli!indeki Türkleri bir gemiye doldurup açık denizde zehirli gaz vererek öldürdü!ü aile sohbetlerinde sık sık anlatılırdı. Avrupa’daki siyasal göçmenli!imin ilk yıllarında Türkiye’deki generaller cuntasına kar"ı kampanya yürütürken, Yunanistan’daki albaylar cuntasına kar"ı mücadelede büyük 15 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 16 deney sahibi Yunanlı Maria Becket’le yakın dostlu!umuz ve i"birli!imiz oldu. Onunla ilk özel sohbetlerimizde bizi birbirimize yakınla"tıran birçok ortak özelli!in içinde en çarpıcı olanı, ikimizin dedelerinin de Türk-Yunan sava"ları kurbanı olmalarıydı. Benim dedemi Yunanlılar, onun dedesini de Türkler katletmi"ti. Bunu ö!rendikten sonradır ki dostlu!umuz ve kavga yolda"lı!ımız daha da perçinlenmi"ti. Öksüz ve yetim annem, teyzelerinin ve di!er yakın akrabalarının elinde büyümü"tü. #lkokul sonrası e!itim görememi" olmasına kar"ın, zekâsı, sezgileri ve mücadelecili!iyle kendisini herkese sevdirmi"ti. Babam ise, çocukluk ça!ını Balkan sava"larının ve onu izleyen zorunlu göçün, delikanlılık yıllarını da yabancı i"galinin zorlukları içinde geçirmi"ti. #stanbul’da ailenin geçimine yardımcı olabilmek için i"portacılık, seyyar satıcılık yapmak zorunda kaldı!ı için do!ru dürüst bir e!itim de görememi"ti. #"gal günlerinin babama kazandırdı!ı tek "ey sonradan seçkin bir boksör olmasına olanak sa!lamasıydı. Bir gün leblebi çekirdek sattı!ı Beyo!lu’nda, bir meyhaneden sarho" çıkan dört be" yabancı i"gal subayı, oradan geçmekte olan çar"aflı bir Türk kadınına sata"ırlar. Kadın kendisini saldırganların elinden kurtarmaya çalı"ırken kar"ı taraftan gelmekte olan bir #ngiliz subayı devreye girer, elindeki paketi babamın eline tutu"turduktan sonra birkaç direk, birkaç kro"e ve aparkütle saldırganlara hadlerini bildirip kadını kurtarır, sonra paketini alıp hiçbir "ey olmamı" gibi yoluna devam eder. Bu olay babamı son derece etkiler. Asil bir savunma sporu oldu!unu hiç dilinden dü"ürmedi!i boksu ö!renmek için ilk fırsatta bir kulübe yazılır. Cumhuriyet döneminin artık ba"arıdan ba"arıya ko"an bir boksördür. Ama hayatını kazanması, bir meslek sahibi olması gereklidir. Önce Bozüyük ormanlarındaki kereste atölyelerinde tesviyeci olarak çalı"ır, yurdun demira!larla örülmesi kampanyası ba"ladı!ında da bir süre Ankara’da 16 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 17 e!itim gördükten sonra Devlet Demir Yolları’na hareket memuru olarak girer. Artık gençlik yılları #ç Anadolu’nun bozkırlarına adanmı"tır. Demiryolcunun günlük ya"amı, hele ara istasyonlarda görevliyse, yalnızlık, monotonluk ve de tehlikelerle örülüdür. Ama görevli oldu!u insansız ara istasyonlara kapanıp kalmaz, çevre köylerini dola"ır, yoksul Anadolu köylüsünün çileli ya"amını yakından tanır, o ya"amı payla"ır. Duygularını "iire döker. Mesleki sorumluluklarından artan zamanını tamamen edebiyata ayırır. Artık ba"arılı bir boksör oldu!u kadar son derece duygulu bir ozandır da… Sürekli okur. Özellikle dönemin büyük ozanları Yahya Kemal, Ahmet Ha"im ve Nazım Hikmet’in "iirleri dilinden dü"mez. #"te bu köklü dönü"üm dönemindedir ki, #stanbul’a ailesini ziyarete gidi"lerinden birinde kar"ıla"ır Müveddet Hanım’la… Öksüz-yetim annem, bir süreden beri #stanbul’daki akrabaları Feyzullah Çavu"’la Sabriye Hanım’ın konu!udur. Büyük Balkan göçünün ikinci ku"a!ından Kadri Bey 27, Müveddet Hanım 18 ya"ındadır. Kar"ıla"ır kar"ıla"maz da birbirlerine yanmı"lardır. Kısa zamanda hayatlarını birle"tirirler. #dealist genç demiryolcu Anadolu’nun bozkırlarında artık yalnız de!ildir, karavagonlarda, drezinlerde istasyondan istasyona, ka!nı üstünde, at e"ek sırtında köyden köye birlikte ko"acaklar, miras aldıkları Rumeli kültürünü Anadolu’nunkiyle harmanlayacaklardır. * #"te ben, bu demiryolcu ailesinin Kalecik #lçesi’nin Irmak #stasyonu’nda görevli bulundukları sırada dünyaya gelen ilk çocu!uyum. Irmak’tan da, babamın ondan sonra görev yaptı!ı Sarızlar, Germencik gibi ara istasyonlardan da hiçbir "ey anımsamıyorum. Türkiye’de ya"adı!ım 35 yıl süresince de gidip görmem mümkün olmadı. O ilk yılların Türkiye’de ve dünyada iz bırakan büyük 17 "vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 07/11/10 11:26 Page 18 olaylarının da belleğimde yeri yok. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na CHP altı oku eklenerek tek parti diktatörlüğünün resmileştirildiği, ardından da Dersim Ayaklanması’nın hunharca bastırıldığı günlerde bir yaşında, Mustafa Kemal öldüğünde iki yaşındaymışım, hiçbirşey anımsamıyorum. İkinci Dünya Savaşı’nın başladığı günü de... Anadolu çorağında geçen çocukluğumdan belleğime kazınan ilk önemli olay, 1939 Erzincan zelzelesi... Onbinlerce cana malolan zelzelede istasyon binası oturulmaz hale geldiği için diğer demiryolcu aileleri gibi biz de bir kara vagona sığınmışız. Kasım-Aralık ayları, karakış, vagonun ortasında uyduruk bir odun sobası, soba borusu tavana yakın küçük pencereden dışarı verilmiş. Artçı zelzeleler durmak bilmiyor... Bazen öylesine şiddetli vuruyor ki, kara vagon sarsıntıdan metrelerce bir ileri bir geri gidiyor. Kızgın saç soba, üstündeki kaynar çaydanlıkla birlikte devriliyor, korlar vagonun tahta zeminine dağılıyor. Bizler hayattayız, ama Erzincan’dan arka arkaya ölüm haberleri geliyor, herkes kan ağlıyor. Zelzeleler durulduktan sonra yeniden istasyon binasına yerleşiyoruz. Sağında solunda çatlaklar, sıva döküntüleri de olsa, birkaç yıl önce hizmete yeni açılmış Sivas-Samsun demiryolu üzerindeki ara istasyon binaları oldukça dayanıklı ve modern. Musaköy… Bir iki yıl sonra da Kunduz… Klasik ara istasyonları… Bir istasyon şefi, bir şakirt (yardımcı), bir makasçı ve bazen de bir yol çavuşu… Topu topu dört aile… Korkunç bir yalnızlık duygusu… Günde en fazla bir ya da iki kez, bazısı duraklayarak, bazısı da hiç duraklamadan geçip giden kara trenler… Bu monotonluğa renk katan tek şey telakiler… Demiryolu tek hat olduğu için saatleri çakıştığı zaman aykırı yönlerden gelen trenlerden birinin diğerini en yakın istasyonun manevra hatlarından birinde beklemesi gerek. Da di da dat di da dat… Da di da dat di da dat… Bu, çocukluk günlerimin önemli bir kısmını geçirdiğim ara istasyonların belleğime kazınmış, hâlâ zaman zaman uy18 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 19 kularımı bölen ritmik anılardan biridir. #stasyon "efinin bürosunda, sadece benim gibi çocuklar için de!il, bilet almak ya da tren saatlerini sormak için gi"enin önünde biriken yolcular için de son derece gizemli telgraf makinesine aittir. Sadece di!er istasyonlarla ileti"im için kullanılan manyetolu telefon ve de tren biletlerine tarih dü"me aleti de gizemlidir ama, telgraf makinesinin özelli!i hem i"itsel, hem de görsel bir alet olmasındadır. Gelen telgraf mesajları bir makaraya sarılı dar ve bitip tükenmez ka!ıt band üzerine Mors alfabesiyle çizgi ve nokta halinde dökülürken, makinenin gövdesinden de bu i"aretlerin uzunluk ve kısalıklarıyla orantılı bir ritm yükselir. #stasyon "efinin ustalı!ı, gelen telgrafın içeri!ini banddaki çizgi ve noktalara bakmaksızın makinede yükselen bu ritmi dinleyerek çözebilmesindedir. #yi bir mors ustası olan babam tıkırtıları dinledikten sonra telaki olaca!ını müjdeledi!inde biz istasyon çocukları yolboyuna inip çılgınca ilk trenin gelece!i taraftaki makas ba"ına ko"uyoruz. Makasçı ye"il ve kırmızı flamalarıyla çoktan makas ba"ındadır. Çok geçmeden 56 binlik lokomotif uçsuz bucaksız bozkırın ufkundan kara dumanlarını savurup tiz çı!lıklar atarak görünür. Makas ayrımına girerken hız keser ve katetti!i uzun yolun yorgunlu!uyla soluya soluya bir kara küheylan gibi kanter içinde istasyona girer. * O günlerden belle!ime silinmez "ekilde kazınmı" bir ritm de, uzun yolcu ya da yük katarlarının, telgraf tıkırtılarına göre daha gür, daha müzikal, ini"li çıkı"lı, kre"endolu ve dekre"endolu gürültüsüdür: Tik tak da tik tak…taka tiki tak… Tik tak da tik tak… taka tiki tak… Heyecanımız doruktadır. Hele bir de bu gelen mar"andiz katarı de!il de yolcu treniyse… Tren ilerledikçe bizler de yanıba"ında dü"e kalka ko"arak ona ayak uydurma!a çalı"ırız. 19 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 20 Tabii ki tüm bu heyecanlı, hattâ riskli ko"u"turmanın bir de ödülü olmalı. Gazteee… Gazte at… Gazteee… Tren büyük bir sarsıntıyla inleyerek ve burnundan soluyarak durduktan sonra da kesilmez bu ko"u"turma… Bu kez treninin bir ucundan öteki ucuna… Gazteee… Gazte at… Gazteee… Büyük sava" yılları… Alman Ordusu’nun Sovyetler Birli!i’ne saldırdı!ı günler. Gerçi Türkiye sava"a girmemi", üstelik SSCB ile saldırmazlık anla"masından sonra, Nazi Almanyası’yla saldırmazlık paktı imzalayıp iki tarafı da sa!lama almı"tı, ama yine de her an Alman’ların Türkiye sınırlarına dayanması bekleniyordu. Tüm ülke sıkıyönetim altında. Geceleri karartma… Ama en önemlisi açlık… Ekmek, "eker, Amerikan bezi, gazya!ı, her"ey karneye ba!lanmı". Giyimde daha tutumlu davranmak, gerekti!inde yıpranan giyeceklere yama üstüne yama vurmak mümkün. $eker yerine pekmezle de idare edilebiliyor. Hattâ, bölge köylüleri, ülkenin di!er birçok bölgesine göre "eker konusunda ayrıcalıklı da sayılabilir. Yeni kurulmu" Turhal $eker Fabrikası’nın pancar ihtiyacı büyük ölçüde bu bölgenin köylülerinden sa!lanıyor. Yanılmıyorsam, pancar üretcilerinin, fabrikaya teslim ettikleri pancar oranında "eker alma hakları da var. Ama ille de ekmek… Bu!day üretimine büyük ölçüde ordunun tüketimini kar"ılamak için elkonuldu!undan, vatanda"a ekmek adı altında, kılçıklı arpa unu karı"tırılarak yapılmı", yerken di"etlerini, dama!ı yaralayan bir kara topak satılıyor. Demiryolu çalı"anları ekmek konusunda biraz daha "anslı. Onlara erzak olarak, #ngiliz Ordusu’nun cephedeki askerleri için uzun süre dayansın diye ürettikleri Çörçil peksimeti diye bir "ey da!ıtılıyor. Paketten çıktı!ı haliyle yeme!e kalkı"anın di"leri kırılabilir. Yiyebilmek için önce bir balyoz ya da baltayla parçalanması, ondan sonra da uzun süre 20 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 21 suda bekletilerek yumu"atılması gerek… Yine de kılçıklı arpa ekme!inden bin kat iyi. * #"te bu ekmek kavgası yüzündendir ki, daha dört be" ya"ımda, Anadolu köylüsünün sava" yıllarında u!radı!ı jandarma zulmünü gözlerimle görüyorum. Civar köyler, günlük gereksinimleri için bu!day, ha"ha" üretiyorlar. Bozkır yazı… Bu!day ba"aklarının sarısıyla ha"ha" çiçeklerinin moru… Gözalabildi!ine ba"döndürücü bir güzellik. Ha"ha" kapsülünün kapakçı!ını kırarak içindeki ya!lı kur"uni-gri tohumları a!za boca edip çi!nemenin keyfi… Bu!day tarlasında ba"akları yolarak daha tam kurumamı" taneleri zarfından çıkartıp avucunda biriktirerek çi!nemenin doyulmaz lezzeti…. Çocuklar için daha da keyiflisi, hasattan sonraki harman safası… Traktör, pulluk, biçer dö!er henüz Türkiye tarımına yabancı oldu!undan, tüm üretim kol gücüne, el eme!ine dayanıyor. Sonbaharda dönümlerce topra!ı bir çift öküzün ardında karasapanla sürüp tohumu elle savurarak eken köylü, yaz sıca!ında sararan bu!dayları tırpan ya da oraklarla biçiyor, sonra harman için bir düzlükte tepeleme yı!ıyor. Üretimin en keyifli a"aması biz çocuklar için harman zamanı… Yine bir çift öküzün arkasına takılmı" düven, yı!ının çevresinde giderek merkeze yakla"acak biçimde döndükçe dönüyor. Altına ziftle yüzlerce keskin çakılta"ı tutturulmu" düven döndükçe tanelerle sap saman ayrılıyor. Bir a"amada öküzlerin üvendireyle dürtülerek düvenin döndürülmesi biz çocuklara bırakılıyor. Dövülen bu!daylar, ailenin erkekleri tarafından yabalarla rüzgara savrularak samandan ayrılıyor. Sava" yıllarında köylü için asıl dram da harman sonrası ba"lıyor. Köylü onca emek verip kaldırdı!ı ürünün bir kısmını ailesinin tüketimi ve gelecek yılki bu!day ekimi için saklamak zorunda… Jandarma bazen zorbalıkla tüm ürüne elkoydu!un21 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 22 dan, kimileri iki göz kerpiç evlerinin içine bir çekme duvar dikerek, kendine gerekli bu!dayı oraya saklamaya çalı"ıyor. Ne yapsalar nafile… Devletin gözü her yerdedir. Birkaç gün geçmiyor, Nahiye Müdürü, yanında be" on jandarmayla evi basıyor, çekme duvarlar kazmalarla yıkılıp tüm bu!day rezervine el konuyor, kadınlar çoluk çocuk feryat figan a!la"ırken, jandarmaya direnmeye çalı"an köylü dipçiklerle dövülüyor. Evet, Anadolu ekme!e aç…Ama habere de aç. Köylerde ne radyo, ne telefon var, ne de gazete geliyor. Zaten okuma yazma düzeyi son derece dü"ük. Düzensiz olarak arada bir trenle babama gelen Ulus veya Cumhuriyet gazetelerinden dünyada neler olup bitti!ini izleyebiliyoruz. Bir de babam idari i"ler için ya da erzak alı" veri"i için arada bir Amasya, Zile, Turhal, Artova gibi yakın yerle"im merkezlerine gittikçe, kuca!ı bir yı!ın kitap ve dergiyle dolu dönüyor. #stasyona gelip giden köylülere Türkiye’de, dünyada neler olup bitti!ini anlatıyor, tartı"malara giriyor. Köylülerin kimi Almancı, kimi Rusçu… Ama sava"ın Türkiye’ye sıçramasından herkesin ödü kopuyor. Babamın getirdi!i kitap ve degilerin önemli bir bölümü benim. Daha dört be" ya"ındayken okuma yazma ö!retildi!i için kitaba da açım. Oyuncak falan de!il, ille de kitap istiyorum. Bir de karlar erimeye ba"ladı!ında yamaçlarda biten çi!demleri, kardelenleri kökleyip so!anlarının tadına bakmak, tabiat ye"erdi!inde sö!üt dallarını kesip kavlatarak dilli düdük yapabilmek, devedikenini çaprazlamasına kesip sakızını akıtabilmek için ille de sustalı çakı. Çevre köylüleri de ancak bir i" için, ya da çocuklarını askere yollamak için yakın kentlere giderken u!radıkları istasyonda babamdan son haberleri ö!renmeye çalı"ıyorlar. Biz istasyon çocuklarının, zaman zaman çevre köylerden e"ek sırtında gelen çocuklarla birlikte istasyona giren her trenin yanı ba"ında çı!lık çı!lı!a “Gazte… gazte…” diye ba!ırıp ça!ırmamızın arkasında bu açlık var. 22 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 23 Ama köylerden gelen çocuklar için tek neden de de!il bu… Yoksul köylü, okuması olmasa da, bu gazeteleri küçük parçalara bölüp kaçak tütünü saracak sigara ka!ıdı olarak kullanıyor. * Bu!dayın sarısını ne denli seviyorsam, bir ba"ka sarıdan, sıtma sarısından o denli korkuyordum ve hâlâ korkuyorum. Büyüklerin sohbetlerinden kula!ımıza çalındı!ı kadarıyla içeri!ini ve de ciddiyetini daha iyi kavramaya ba"ladı!ımız sava" tehdidinin, onun neden oldu!u açlık ve kıtlı!ın yanı sıra bir ba"ka korku… Bitip tükenmez sıtma salgını… Dört be" ya"larındaydım. Musaköy #stasyonu’nda birkaç istasyon bebesinin, kedimiz sarmanın dı"ında tek arkada"ım, daha yeni yeni dillenmeye ba"lamı" kızkarde"im Türel. Karakı"ın iyice bastırdı!ı, kar yüksekli!inin nerdeyse tek katlı istasyon binasının üst katına ula"tı!ı, tren, araba, ka!nı ula"ımının toptan kesildi!i, Kuzey Kutbu ka"ifleri ya da tayga sakinleri gibi çıldırtıcı bir yalnızlı!a mahkum oldu!umuz günleri yeni devirmi"iz. Kardelenler sürmeye ba"lamı"… Türel ve istasyon bebeleriyle da! eteklerinde çi!dem köklemeye hazırlandı!ımız günler… Güne"li bir sabah uyandı!ımda acı bir haber verildi: - Türel öldü, karde"in öldü. O hayat dolu, yüzünden gülücükler eksilmeyen parmak kadar çocuk birden neden ölsün? - Sıtmadan, dediler, zehirli sıtmadan... Birkaç ay geçmemi"ti ki, sıtma beni de ilk kez yata!a çiviledi. Artık tüm istasyon bebeleri gibi sıtma krizleri benim de ya"amımın ayrılmaz bir parçası olacak, siyasal sürgün yıllarında Paris’te, Brüksel’de de pe"imi bırakmayacaktı. Önce dayanılmaz bir ü"üme ve titreme, ardından 40 dereceyi a"an cehennemi bir hararet… Sürekli kusmalar ve bitip tükenmez hallüsinasyonlar… Ara istasyonlarda ne revir ne de doktor… Arada bir de23 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 24 miryollarının doktoru ara istasyonlara sefer eyler, hastalara bakar, ilaç verir giderdi. Sıtmaya kar"ı bana verdi!i ilk ilaç, küçük bir karton kutu içinde nohut büyüklügündeki sarı renkli ataprinlerdi. Zehir gibi acı, yutulması i"kenceli cenabet "eylerdi. #çtikten sonra bütün vücudun ve yüzün Çinliler gibi sarıya keser, sapsarı i"erdin. Yıllarca ataprin talim ettikten sonra, demiryolu doktoru bir geli"inde sıtmaya kar"ı yeni bir ilaç getirmi"ti. Üzerine kızıl ay resmedilmi" beyaz drajelerdi. Belki onun da içi kinin acısıydı, ama üstü tatlımsı beyaz bir tabakayla örtüldü!ünden yutarken bu acı pek farkedilmiyordu. Ama sava" yılları kıtlık yılları… Ço!unca bu drajeler tükeniyor, her sıtma krizi geldi!inde yeniden sarı ataprinli Çin i"kencesi ba"lıyordu. #"te çok sevdi!im bu!day sarısına kar"ılık nefret etti!im sarı bu ataprin sarısıydı. * Sava" sohbetlerinde Stalingrad adının sık sık tekrarlandı!ı 1942 yazı… Yine denkler yapılmı", göçebe demiryolculara özgü üç be" e"yayla birlikte karavagona yerle"ip Musaköy’den Artova’nın Kunduz #stasyonu’na gelmi"iz. Kunduz #stasyonu en yakın köyden yine birkaç kilometre uzakta ama, daha önce kaldı!ımız istasyonlara göre daha i"lek… Turhal $eker Fabrikası’nda kullanılacak pancarın en önemli sevkiyat merkezlerinden biri. Bu yer de!i"tirmelerde yeni istasyona uyum benim için hiç de sorun de!il. Yine, makasçının ya da yol çavu"unun bebeleriyle dört be" istasyon kopiliyiz. Uyum sa!lamayı bir türlü beceremeyenlerse kediler. Kunduz’a bizimle gelen Sarman istasyon binasına yerle"tikten birkaç saat sonra ortada yok. Annem deneyimli: - O mutlaka trenyolunu güde güde yine Musaköy’e dönmü"tür, diyor. Babam telgraf makinesinin ba"ında, da di da dat di da 24 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 25 dat… Evet Sarman’ın Musaköy’e selametle ula"tı!ı haberi geliyor. Ailecek son derece üzülüyoruz, üstelik ben hüngür hüngür a!lıyorum. Ama kedi milleti bu. Özgür, dikkafalı yaratık. Kafasının ve de gönlünün yatmadı!ı bir "eyi yedi düvel bir araya gelse yaptırtamaz… Sürekli göçmen ve sürgün ya"amım, ya"adı!ım yerlerden, sevdi!im insanlardan ayrılma acısının yanında, ya kedinin yeni yerinden ho"lanmayıp kendili!inden bizi terketmesi ya da özellikle 12 Mart sonrası sürgün ya"amında oldu!u gibi bizim kediyi terketmek zorunda kalmamızın buruklu!uyla dolu. Stalingrad dedim. Ama okul öncesi ilk siyasal bilgilenmemde adları Atatürk, #nönü ya da Mare"al Fevzi Çakmak kadar sık geçen iki ki"i daha var: Hitler ve Stalin. Çocuk kafamızda, adını sık sık duydu!umuz Hitler’in adını #tler olarak algılamı"ız. #tler nasıl bir "eydir, köpe!e mi benzer? Babama gelen ya da trenle yarı"arak topladı!ımız gazetelerde zaman zaman resmini gördü!ümüz adam bizim istasyona sık sık u!rayan çoban köpeklerine hiç de benzemiyor. Ama bizim insanlarımıza da benzemedi!inden bizim için yine de #tler. Stalin’e gelince, onun bizim insanlardan pek de farkı yok. Kunduz #stasyonu’na pancar bo"altma!a gelen köylüler arasında hep pos bıyıklı, zaman zaman da kaba sakalı beline kadar inenler var. Babam, - Bunlar kızılba"tır, dürüst, sözünün eri insanlardır, diyor. Pos bıyıklı Stalin’le bu pos bıyıklı köylüler arasındaki fizik benzerli!in ötesinde bir ba"ka ça!rı"ım da var. Stalin’den ya da Sovyetler’den bahsederken gazetelerde “kızıllar” kelimesi de geçiyor. Çocuk aklımızca bu kızıl Stalin’le bizim kızılba" köylülerimiz arasında mutlaka bir ba"ka yakınlık da olmalı. Kaldı ki, kırmızı ya da kızıl benim için bir ayrıcalı!ı ya da hiyerar"ik üstünlü!ü de temsil ediyor. Babam istasyon "efidir. Tüm demiryolcular lacivert üniformalıdır, ama kırmızı "apka sadece istasyon "efine mahsustur. Ara istasyonda bir ma25 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 26 kasçıyla bir yol çavu"undan ibaret küçücük bir ekibin "efi de olsa ba"ındaki kırmızı "apkadan ötürü yerel bir otoritedir. * Kunduz’da siyasete biraz daha ısınıyorum. Babam, bana okuma yazmayı ve de kerrat cedvelini daha okula gitmeden ö!retti!i için, bunun keyfini çıkartmadan edemiyor. Makasçının istasyon binası önündeki uyarı kampanasını çalması, "eftrenin borusunu üfleyerek trenin kalkı"ını anons etmesinden sonra babam cebinden, arkasına lokomotif deseni i"lenmi" Zenith marka köstekli cep saatini çıkartıp son bir kez kadranına bakar, sonra tiz sesli düdü!ünü uzun uzun öttürerek koskoca katara hareket iznini verir. Lokomotif uzun uzun çı!lıklar atarak yolcu katarını ufkun derinliklerine do!ru sürüklerken, babam yeniden ıssızlı!a bürünmü" istasyon binasının önüne "ezlongunu atar, beni yanıba"ında bir sandalyeye oturtur, yeni gelmi" bilmem kaç günlük Ulus ya da Cumhuriyet gazetelerini "öyle bir gözden geçirip ilgisini çekenleri seçtikten sonra bana kutsal görevimi hatırlatırdı: - Haydi evlat, oku bakalım neler olup bitmi"? Arada kekeleye kekeleye de olsa, seçilen haberleri büyük bir ciddiyetle okurdum. Ne kadarını tam anlardım, bilmiyorum. Ama öteki istasyon çocuklarına çalım atacak kadar bir "eyler de kalırdı bu kıraat saatlerinden. Arada bir halk tipi küçük boy resimli Karagöz ve Köro!lu gazetelerinin de geldi!i olurdu ki, o ya"ta benim için en büyük zevk buydu. Pos bıyıklı Bol"evik "apkalı Stalin’le, badem bıyıklı, kıl perçemli Hitler, arada Sam Amca kılıklı Roosevelt, a!zında kocaman pürosuyla Churchill, Paris yosması kılıklı Fransız, tüy "apkalı #talyan, çekik göz Japon imajları bugünkü gibi aklımda. Bir gün babam, belli idari i"leri tamamlamak ve toplu erzak alı"veri"i yapmak üzere sanırım Turhal’a gitmi"ti. 26 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 27 Ertesi günü döndü!ünde öyle birkaç gazete kitap ya da bir iki sepet dolusu erzak de!ildi beraberinde getirdi!i… Koca koca paketleri makasçı ve yol çavu"uyla trenin furgonundan zor bela indirebildiler. Gözlerimiz falta"ı gibi açılmı" merakla içlerinden ne çıkacak diye bekliyoruz. Babam, çevresinde toplananlara, büyük bir gururla, - #"te radyomuz… Artık dünyada neler olup bitti!ini günlerce gazete beklemeden, anında izleyebilece!iz. Müzi!i de cabası, dedi o en büyük paketten çıkan kuma" ekranlı, dü!meli, ceviz kaplama kocaman kutuyu göstererek… - Ama hemen dinleyemeyiz… Radyonun çalı"ması için cereyan ba!lantılarının tamamlanması lazım, diye ekledi. Ardından öteki paketler açılmaya ba"ladı… Önce, "imdiki otomobil akülerine benzer bir "ey. Ardından üstünde birçok delikler bulunan bir ba"ka kutu. Bu da cereyan bataryası. Sonra ekledi: - Biz kentlerden uzak yerdeyiz. Batarya da, akü de kısa zamanda tükenir. Aküyü sürekli doldurmak lazım. Furgondan en son indirilen ambalajsız acayip "eyleri gösterdi. - #"te bunlarla… Bunlar, istasyon binasının damına monte edilecek rüzgarlı jeneratör ve ba!lantı parçalarıydı. Önce radyo oturma odamızın ba" kö"esine oturtuldu, babam elindeki kullanma talimatına bakarak akü ve batarya ba!lantılarını yaptı. Tüm istasyon halkı oturma odasını doldurmu", nefes kesmi", o mucize anını beklemekte… Beklerken de konu"malar, yorumlar… Kimisi daha önce ba"ka yerlerde radyo görmü", dinlemi". Ço!ununsa böyle bir aletin varlı!ından dahi haberi yok. - Nasıl olur yahu, yani adam ta Ankara’dan konu"acak, biz de anında buradan duyaca!ız. Yoksa telgraf hattına mı ba!lanacak? 27 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 28 Babam, - Yok, telgraf hattıyla de!il, i"te bununla, diyerek be" on metrelik bir tel gösterdi. - Bu sesi havadan kapacak, radyoya verecek, radyo da bize… Geçici olarak ikinci kat penceresinden sarkıttı!ı anteni de ba!ladıktan sonra, Kırk Haramiler ma!arasının kapısında “Açıl susam!” diyen Ali Baba gibi elini radyonun önünde dizili en büyük dü!meye götürüp çevirdi. Kalbimiz duracak gibi… Radyonun alnında parlak ye"il bir göz yanıp söndü, yine yandı… Önce kulak tırmalayıcı bir cızırtı… Elindeki kitaba bakan babam, sonra daha küçük dü!melerden birini sa!a sola oynattı. Birden köpek ulumasına benzer bir konu"ma odayı dolduruverdi. Babam bilgiç bir edayla, - Bu olsa olsa Hitler’dir, dedi. Biz istasyon bebelerinin "a"kınlı!ı son safhada. #tler dedi!imiz Hitler yanıba"ımızda ba!ırıp ça!ırıyor. * Bir ba"ka dü!meye parmak attı babam… Odayı bu kez nefis bir kadın sesi doldurdu. $imdi anımsamıyorum, Safiye Ayla da olabilir, Müzeyyen Senar da… Ve nihayet ses ayarı… Cızırtısız, parazitsiz, kadife gibi bir ses. $arkı bitti ve bir erkek sesi “haber bülteni”nin ba"layaca!ını anons etti. Ardından davudi bir sesle önce özetler… - Sayın reisicumhurumuz #smet #nönü… - Rus-Alman cephesinde yeni çatı"malar… Bu âdeta bir devrim ıssız istasyon ya"amında… Sadece istasyon halkı mı? Kunduz #stasyonu’na radyo geldi!i kısa zamanda çevredeki tüm köylere yayıldı… Atına, e"e!ine, ka!nısına atlayan ardarda istasyona dü"üyor. Bizim oturma odası o kadar insanı alamadı!ı için radyo geçici olarak istasyonun zemin kattaki bekleme salonuna indiriliyor. 28 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 29 Gelen köylülerde "a"kınlık daha da büyük. Radyonun arkasına sokulup içerden konu"an biri mi var, diye yoklayanlar, la havle çekenler, fennin bu denli ilerlemesi üzerine yorumlar yapanlar… Arada bir radyo klasik batı müzi!i veriyor, mırıldanmalar ba"lıyor. Ankara radyosu uzun dalga… Babam orta ya da kısa dalgalara geçiyor. Çevirdikçe ba"ka ba"ka diller… Arapça’dan Rusça’ya… #ngilizce’den Almanca’ya… Babamın derdi, akü bo"almadan rüzgar jeneratörüne ba!lamak. Ertesi gün makasçının ve civar köylerden gelen bir ö!retmenin yardımıyla birlikte jeneratör pervanesi dama monte ediliyor, anten de kurallara uygun olarak dama çekiliyor. Rüzgarın hızına göre dönen pervane bugünlerde enerji sorununa kalıcı çözüm bulmak için her yana dikilmeye ba"layan eolien’lerin öncülü… $imdilerde Kuzey Denizi sahillerine her gidi"imde yol boyuna dizilmi" eolien’leri görünce dama dikilen o ilk jeneratör pervanesini anımsıyorum. Artık Kunduz da, modern dünyanın i"itsel bir parçası. Bizim sesimiz henüz Ankara’ya, Moskova’ya, Berlin’e, Londra’ya ula"mıyorsa da, oraların sesi artık günlük ya"amımızda. Radyo geldi geleli, yıllarca tek e!lence kayna!ımız olan Sahibinin Sesi gramofonumuz itibardan dü"üyor, bir kenara atılıyor. O 78’lik güzelim Safiye Ayla, Müzeyyen Senar, Münir Nurettin, Yesari Asım plakları artık çok nadiren kaplarından çıkar oluyor. Radyonun geli"ine çok seviniyorum ama, onun yüzünden gramafonun kenara atılmasına da baya!ı bozuluyorum. Hemen her ak"am gramofonu kullanmak benim ayrıcalı!ımdı. Kapa!ını açıp sahibin sesini dinleyen köpekçi!in resmiyle kar"ıla"tıktan sonra, e!ri kolun ucundaki i!neyi de!i"tirmek, sonra yana takılan kolu belli bir ritmle çevirerek gramofonu çalı"ır hale getirmek, ardından da dinleyicilerden gelen istek üzere kırmızılı, ye"illi, mavili etiketlere bakarak plak seçip diske yerle"tirmek… O ya"taki bir çocuk için en az gazete haberlerini okumak kadar önemli bir sorumluluk. Neyse ki bir süre sonra radyonun kullanımı çıraklı!ını 29 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 30 da ba"arıyla tamamlıyor, aklımın yetti!ince uzun, orta ve kısa dalgalarda hangi istasyonların nerelerden çıktı!ını bir ka!ıda tesbit ediyor, üstelik babamın a"a!ıda tren a!ırlayıp u!urladı!ı, annemin mutfak i"leriyle u!ra"tı!ı saatlerde istedi!im istasyonu açıp diledi!imce dinleyebiliyorum. Tabii o ya"ta beni en büyüleyen programlardan biri, yıllarca sonra “komünist” oldu!u iddiasıyla ba"ı hayli derde girecek olan Ay"e Abla’nın yönetti!i çocuk saati: - Ko"un ko"un radyo ba"ına… Radyo Çocuk Kulübü…Geçiyor i" ba"ına Radyo Çocuk Kulübü… Bozkırda her"eyden uzak ya"ayan, tek dı" ili"kisi günde bir kez geçen yolcu trenlerdeki yolcuları bir sinema ekranında seyreder gibi seyretmekten ibaret olan, hele hele o trenlerdeki yolcuların çocuklarıyla çok kısa bakı"malar dı"ında hiçbir ileti"imi olmayan biz istasyon çocukları için Ay"e Abla’nın programları gerçekten dı"a açılan bir pencereydi… * Radyo mucizesinin ardından istasyonumuza ilk bisikletin giri"i de özellikle biz çocuklar için bir ba"ka büyüleyici olaydı. Tren gitmeyen kilometrelerce uzaktaki köylere ancak yaya, olanak do!dukça da ka!nı üstünde ya da e"ek veya at sırtında gider gelirdik. Ancak, tren yoluna mahkum olsa ve her yere gidemese de bayıldı!ımız iki mekanik ta"ıma aracı daha vardı ki, binebilmek için fırsat kollardık: Otoray ve drezin… Otoray daha çok yol mühendislerinin, teknikerlerin ya da müfetti"lerin hizmetinde motorlu bir araçtı. Ona pek bindirmezlerdi. Ama drezin: Bir platform üzerinde yerle"tirilmi" su tulumbası gibi bir mekanizmayı iki taraflı indirip kaldırarak devinim kazandırılır, belli bir hıza ula"tıktan sonra da nerdeyse kendili!inden uçar gibi giderdi. Bu daha çok yol çavu"unun yönetimindeki amelelerinin, a!ır malzemelerini de yükleyerek, yol bakımı yapılacak bölgeye gidi" geli" için kullandıkları bir ta"ıttı. 30 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 31 Yol çavu"u bazen bu drezine bizim de binmemize izin verir, hattâ araç belli bir ivme kazandıktan sonra devinimi sa!layan kolları bizim indirip kaldırmamıza da göz yumardı. Yevmiye delme denilen "eyi de bu drezinli deplasmanlarda ö!renmi"tim. Bir i"çi geç kalmı"sa ya da i"i a!ırdan alıyorsa yol çavu"u “Yevmiyeni delerim ha!” diye terslenirdi. Yevmiyenin çalı"ma kar"ılı!ı alınan günlük ücret oldu!unu biliyordum, ama bu yevmiye nasıl delinirdi? O ya"ta pek aklım ermiyordu. Drezindeki yol tamir araçları arasında rayları ya da traversleri düzeltmede, yerle"tirmede kullanılan sivri uçlu kalınca bir demir çubuk vardı, herhalde delme i"i bununla yapılıyordu? Ama ücret nasıl delinirdi, uzun süre çözemedim. Delmenin kesinti yapmak anlamına geldi!ini, bir ak"am i" dönü"ü bekledi!inden daha dü"ük ücret ödenen bir i"çinin çavu"a ba"kaldırmasıyla ö!renebildim. Tıpkı radyonun gramofona rakip çıkması, hattâ ikinci plana atması gibi, günün birinde bisiklet de bizim sevgili drezinimize rakip çıktı. Civar köy okulundaki genç bir ö!retmen bir gün iki tekerlek üzerinde bir sülün gibi süzülerek bizim oyun alanımıza daldı!ında hepimiz dona kalmı"tık. Sadece iki tekerlek üzerinde hiç yalpalamadan, devrilmeden nasıl gidebiliyordu? Sadece biz de!il, hiç büyük kent görmemi" büyükler de "a"kındı? Cin i"i, "eytan i"idir, diyenler de oldu. Bisikletin güvenilirli!ine bizleri inandırmak için ö!retmen sırayla çocukların her birini bisiklet kadrına oturtup istasyon rampası üzerinde tur attırmaya ba"ladı. Sıra bana geldi!inde kalbim duracak gibiydi. Daha be" on metre gitmemi"tik ki, ö!retmen yol kenarına gerili bir teli farkedemedi!inden bisiklet dengesini yitirip devrildi, benim kafam bir ta"a çarpıp yaralandı!ından kanlar içinde kaldı. #lk tepkim bir daha hiç bisiklete binmemek oldu. Ta ki büyük kentlere gidinceye dek… * Tek parti iktidarında, hele de sıkıyönetim altında, ne gazetelerde ne de radyoda, devlet büyüklerinin yurt gezileri ya 31 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 32 da resmi demeçleri dı"ında, iç siyasetle ilgili akılda kalacak pek haber olmazdı. 1942 yazından aklımda kalan tek önemli iç siyaset haberi, Ba"bakan Refik Saydam’ın ölümü ve yerine $ükrü Saraço!lu’nun geçi"iydi. Onun geli"iyle birlikte devletin baskıcı karakteri daha belirginle"me!e ba"lamı"tı. Gayrimüslimlere özel vergi konaca!ı, ödemeyenlerin çalı"ma kamplarına gönderilece!i söyleniyordu. Çalı"ma ko"ulları giderek a!ırla"ıyordu. Ne zaman babama bir "ey söylemek için bürosuna girsem, gözümü duvarda asılı bir afi"ten bir türlü ayıramıyordum. Afi"te, masa ba"ında çalı"an bir memurun kafasının üzerinde Damokles’in kılıcı gibi duran bir balyoz… Altında devlete özveriyle hizmet etmeyenlerin kafasına bu balyozun her an inebilece!ini anımsatan bir slogan. Tahılına elkoymak için yoksul köylünün evini basan jandarma… Binbir mahrumiyet içinde hizmet veren demiryolcusunu balyozla tehdit eden bir yönetim. O dönemde belle!ime kazınan devlet imajı bu… Tabii, bir de 19 Mayıs Bayramı’na denk gelen Samsun seferimiz… Annemin sa!lık kontrolü ve bazı büyük alı"veri"ler için ailece Samsun’a vardı!ımızda yer gök sarsılıyor. Atatürk heykelinin bulundu!u meydanda yo!un bir seyirci kalabalı!ı. Her taraf Türk bayra!ı. #zciler, kara önlüklü ö!renciler ve de askerler... Süngüler omuzda uygun adım ilerleyen, "eref tribününün önünden pek anlayamadı!ım haykırı"larla geçen askerler. Görkemli… Etkileyici. Oysa kendimi bildim bileli, hep bulundu!um istasyondan geçen asker trenlerini izlemi"im. Özünde hayvan ta"ımak için kullanılan karavagonlarda nakledilen yüzlerce, binlerce asker. Karakı"ın dondurucu so!u!unda, bir matara su, kuru ekmek ve zeytin tanelerinden olu"an bir kumanyayla ısınmasız karavagonlarda, günlerce üst üste yı!ılmı" olarak seyahat etmek zorundaki askerler. Samsun’daki askerler sanki bir ba"ka ordunun askerleri… 32 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 33 Ama benim ilgimi daha çok çeken kara önlüklü beyaz yakalı çocukların geçi"i. Heyecanımı farkeden babam, ba"ımı ok"uyor: - Dertlenme, diyor, senin de ya"ın erdi sayılır. Söz, Kunduz’a dönünce ilk i"im seni okula yazdırmak… Resmi geçit bitince, bir iki kitapçı dükkanını dola"ıyoruz, babam yine bir sürü çocuk kitabı, çocuk dergileri alıyor. Annem de bir tuhafiyeciden kara önlük ve beyaz yaka için bir sürü malzeme alıyor… Soruyorum, neden bu kadar çok. - Bu sene okula ba"layacak olan bir tek sen de!ilsin ki… Makasçının ve çavu"un çocukları da okula yazılacak… Artık içim içime sı!mıyor, koskoca Samsun dar geliyor. Bir an önce Kunduz’a dönmeliyiz. Dönerken trende aklıma takılıyor: Okula gidece!iz de, hangi okula? Kunduz #stasyonu’nda ne okul, ne derslik var. En yakın okul, istasyona en azından be" altı kilometre mesafede, bir iki kez at ya da e"ek sırtında gidip geldi!imiz bir köyde. Bu gidi"lerde köyün okulu oldu!unu dahi farketmemi"im. Kunduz’a döner dönmez babamla annem, makasçının ve yol çavu"unun ailelerini topluyor. #stasyon çocuklarının hep birlikte okula yazılaca!ını açıklıyor. Aslında öteki çocukların hemen hepsi 7 ya"ında ya da daha büyük… Okula ba"lama ça!ını çoktan geçmi"ler. Benimse 6 ya"ım dolalı daha birkaç ay olmu", okula kabul edilece!im bile "üpheli. Olsun… Resmen kabul edilmese bile Do!an da okula gidecek. Annem hemen i"e koyuluyor, tüm istasyon bebelerinin ölçüsünü alıp ayaklı Singer makinesinde siyah top kuma"tan herbirimize önlük dikiyor, beyaz yakalar hazırlıyor. Babam da beni ve öteki çocukları toplayıp okula kaydettirmek üzere köye götürüyor. Kapısındaki e!ri bü!rü tabelada okul yazan kerpiç yapıya okul deme!e bin "ahit ister. Tek göz oldukça geni" bir oda. Bir duvarda kara tahta ve Atatürk portresi, öteki duvarda kocaman bir göç yolları haritası, Orta Asya’dan fı"kıran kırmızı oklar üç kıtaya yayılıyor. 33 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 34 Orta yerde 15-20 okul sırası. Be" kol halinde dizilmi". Be" sınıf bir arada ders görüyor. Be" sınıfa da bir tek ö!retmen aynı anda ders veriyor. Orta ya"lı ö!retmen hepimizi güler yüzle kar"ılıyor, adlarımızı, ya"larımızı soruyor. Ben de adımı söylüyorum, ama ya"ımı söylemeye dilim varmıyor. Babam beraberinde getirdi!i nüfus ka!ıtlarımızı sıranın üzerine koyuyor, - Do!an daha okul ya"ında de!il, resmen kaydedilemese de öbürleriyle birlikte gidip gelsin, diyor. Sonra da ekliyor: - Zaten okuma yazmayı çoktan ö!rendi, kerrat cetvelini bile… Ö!retmen birden ilgileniyor, bana bir "eyler okutuyor, birkaç küçük çarpım i"lemi yaptırıyor. Sonra babama dönerek, - Kadri Bey, diyor, dert de!il, bu okulun 3. sınıf çocukları bile bu düzeyde de!il. Kim ne derse desin ben bu çocu!u 1. sınıfa da de!il, do!rudan 2. sınıfa yazıyorum. Sonraları Ankara’da ortaokula kaydolurken “ya"ım tutmadı!ı” için zamanın ünlü Milli E!itim Bakanı Hasan Ali Yücel’in bizzat müdahalesini, #zmir’de yüksek okula kaydolurken, henüz 18 ya"ımı doldurmadı!ım için babamın da benimle birlikte hazır bulunup onay vermesini gerektirecek olaylı okul serüvenim i"te böyle ba"lıyor. * 1942 Kı"ı… Niksar-Erbaa Zelzelesi’ni yeni atlatmı"ız… Bu kez tüm bozkır kar altında… Trenyollarını da kar kapladı!ından, istasyonun tüm çevreyle tren ba!lantısı kesilmi". Kar telgraf direklerini nerdeyse tamamen yutmu", tellerin ba!landı!ı porselenlerin beyazını yalıyor. Öyle ki, köylüler çarıklarının gev"eyen ba!larını direklerin tepesinde ba!lıyor. Kar dinip de yollar biraz açıldı!ında, biz, istasyonun be" bacaksız bebesi birbirimize sokulmu", kara bata çıka, suratımıza kırbaç gibi inen, ellerimizi "erha "erha yaran, dudakla34 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 35 rımızı donduran rüzgarla bo!u"a bo!u"a, be" altı kilometre ötedeki köy okuluna bir an önce varmaya çabalıyoruz. Uçsuz bucaksız beyazın derinliklerinden gelen kurt ulumalarını duydukça korkudan birbirimize daha bir sokuluyor, kenetleniyor, birbirimizi yüreklendirmeye çalı"ıyoruz. Korkunun ecele faydası yok. Daha çabuk, daha çabuk... Köye bir an önce varmalıyız. Neyse ki, dü"e kalka okula vardı!ımızda, ö!retmenimiz tek sınıfın bir kö"esindeki tezek sobasını ate"lemi", dı"arıya göre içerisi daha sıcak. Ama parmaklarımız so!uktan öylesine donmu", duygusuzla"mı" ki, kitabın defterin sayfalarını açamıyor, kalemi tutamıyoruz. Kimimizin burnundan akan sümük, gözünden dökülen ya" yüzünde donmu"… #çerinin sıca!ında biraz ısınıyoruz, ısındıkça da parmak uçlarımızda önce a!latıcı bir acı, ardından tatlı bir ka"ıntı… Nihayet sayfaları açabilecek, kalemi tutabilecek hale geliyoruz. Aynı köyün çocukları oldukları için bizim Kutup seferini ya"amayan okulun di!er ö!rencileri, derse çoktan koyulmu" bile… Ö!retmen be" sıra arasında sürekli dola"ıyor… Her sıra ayrı bir sınıf oldu!undan, 10-15 dakika arayla bir sınıftan di!erine geçiyor. Okuma-yazma bildi!im için, bizim öteki istasyon bebeleri de dahil, birinci sınıf ö!rencilerine ABC’yi, 1,2,3’ü göstermek benim görevim. Teneffüslerde kerpiç okulun küçük avlusunda büyük bir "amatayla ko"maca, sek sek, uzun e"ek, be" ta" oynayarak, a"ık atarak ısınmaya çalı"ıyoruz. Ö!leden sonra dersler bitince, Kutup seferimiz yeniden ba"lıyor. Yine karla bo!u"arak, uzaktan gelen kurt ulumalarını dinleyerek, dü"e kalka istasyonumuza kavu"uyoruz. Karakı" kaç gün sürer, bu me"akkatli okul seferi kaç kez tekrarlanır, sayısını tam olarak hatırlamıyorum. Ama bozkır hep de kar kı" de!il ki… Karlar çözülüp de karatoprak yine vah"i kır çiçekleriyle bezendi!inde, sa!da soldaki sö!üt, me"e, kızılcık a!açlarının dallarına su yü35 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 36 rüdü!ünde, göçmen ku"lar, hele de hacı leylekler gökte tekrar görünme!e ba"ladı!ında bozkır bir ba"ka güzeldir. #"te o zaman kilometrelerce uzunluktaki okul yolunu hoplaya zıplaya, çiçek toplayıp dilli düdük yapmak için sö!üt dallarını yolarak a"mak tam bir ilkbahar ayinidir. Okul ya"amı, yıllarca toplum dı"ı ya"amaya mahkum kalmı" biz istasyon bebeleri için sosyal ya"am susuzlu!unu gideren bir pınardır. * Arada bir istasyona u!rayan, ço!u "alvarı mintanı yamalı, kimi çarıklı kimi çıplak ayaklı köyün çocuklarıyla artık her gün beraberiz; köy gerçe!ini, a!ır çalı"ma ko"ullarıyla, yoksullu!uyla, jandarma zulmüyle, töreleriyle, bâtıl inançlarıyla daha yakından tanıyor, tam olmasa da bir ya"amı payla"ıyoruz. Hele hele evinde gazete okuyup radyo dinleyerek Türkiye’de ve dünyada neler olup bitti!inden sürekli haberdar olma ayrıcalı!ına sahip olan benim için bu beraberlik, belki de ileri yıllarda mesle!im olacak gazetecili!in ismi konulmamı" ilk a"aması… Bir gün önce duyup okuduklarımı okulda aklımın erdi!ince, dilimin döndü!ünce anlatıyorum. Özellikle sava" haberleri... Amerikalıların Kuzey Afrika’da ikinci cephe açması, Rusların Stalingrad Zaferi, Pasifik’teki Amerikan-Japon sava"ları… Tabii Türkiye haberleri… Örne!in, Cumhurba"kanı #nönü’nün Adana’ya gelen Churchill’le görü"mesi… Bizler Atatürk’lü dönemi tanımadık. 10 Kasım’da ilk kez Atatürk’ün ölümüne a!latıyorlar bizleri okulda. Ama gazetelerde, radyoda, varsa yoksa #nönü, bir de Genel Kurmay Ba"kanı Mare"al Fevzi Çakmak… A!ızdan a!ıza dola"an bir türkü çok moda: Ankara’nın da"ına da ya"an ya"mur dar olsun... Bu … bizim #smet Pa!a da ba!ımızda sa" olsun... Hiç kırılmaz, kırılmaz da çiftçilerin yabası... Mare!al Fevzi Çakmak da Türk askeri babası... 36 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 37 Babam birkaç gün önceden müjdeyi vermi": - #smet Pa"a beyaz trenle bizim istasyondan geçecek… Geçecek ama, gecenin geç vaktinde… Haber hemen civar köylere de ula"ıyor: - #smet Pa"a geliyor! Ardından yorumlar, tahminler… Beyaz tren bizim istasyondan geçse bile orada durur mu? Normalinde durmaz ama, ya duraca!ı tutarsa? Durmasa bile Cumhurba"kanı’nın beyaz treninin bizim oradan geçmesi büyük onur. Tren durmasa da Pa"a pencereden bizlere el sallayabilir. Ben de okulda arkada"lara yeti"tiriyorum haberi. Nihayet Beyaz Tren’in geçece!i saat yakla"ıyor. Herkes adamlıklarını giymi", çevreden gelen köylüler bile, adamlıkları olmasa da, kendilerine biraz çeki düzen vermi"ler. Kadın erkek, çoluk çocuk istasyonun önünde birikmi"iz. Kırmızı "apkalı babam en önde, makasçı makas ba"ında bulunmak zorunda oldu!undan, babamın yanıba"ında hareket "akirdi ve yol çavu"u… Nihayet uzaktan trenin çı!lı!ı duyuluyor. Nerdeyse gece olmu", ortalık karanlık, sadece istasyon binasının tüm lambaları yanmı". Kimisi gaz lambalarını, lüks lambalarını da getirmi". Tren istasyona yakla"ıyor, ı"ıklar içinde… Herkesin nefesi kesilmi", kalpler güm güm… Tren yakla"ıyor, ama hiçbir yava"lama alameti yok. Suratlarda endi"e ve tecessüs. Ve beyaz tren geldi!i hızla hiç durmadan uzakla"ıyor. Pa"a’nın özel kompartımanını dahi farkedemiyoruz. Tüm perdeler kapalı. Beyaz trenin acı çı!lı!ı bozkırın enginli!inde yava" yava" kaybolurken, kimisi a!lamaklı, kimisi öfkeli, kalabalık yava" yava" da!ılıyor. Babam telgraf makinesinin ba"ına geçip Cumhurba"kanı Hazretleri’nin Kunduz #stasyonu’ndan selametle geçtiklerini bir sonraki istasyona duyuruyor. Devlet babayla randevusu gerçekle"meyen Kunduz’da büyük hüzün… 37 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 38 * Neyse ki, birkaç gün sonra oldukça uzaktaki bir Çerkez Köyü’nde dü!üne davet edildi!imiz haberi geliyor. O sıralarda bir çocuk kitabında ya da dergisinde Kafkas kahramanı Hacı Murat’ın hikayesini okumu"um, onun etkisindeyim. Bir sabah bizi dü!üne götürmek üzere Çerkez köyünden bir yaylı geliyor. #stasyon halkı yaylıya dolu"uyoruz. Ya!ız at üstünde gö!sü fi"ekliklerle kaplı, silahını çarpraz ku"anmı", kara kalpaklı, kara giyimli bir Çerkez süvarisi bizim kafileye mihmandarlık ediyor. Biz çocuklar ilk kez bir dü!üne gidiyoruz. Arabada, Çerkez adeti gere!i, her davetlinin dü!ün evinden mutlaka bir "ey çalması, ama bunu kimseye çaktırmadan yapması gerekti!i anlatılıyor. Yol boyunca kendimizi bu töresel hırsızlı!a hazırlıyoruz. Köyün giri"ine yakla"tı!ımızde dört be" atlı yolumuzu kesiyor. Yine töre: Dü!ün yerine girebilmemiz için bize mihmandarlık eden Çerkez süvarinin atını dolu dizgin sürerken hayli uzakta yolun ortasına dikilmi" bir yumurtayı silahını ate"leyerek parçalaması gerekiyor. Nefesimizi kesmi", bizim süvarinin tüm hareketlerini izliyoruz. At dört nala ko"arken o silahını do!rultuyor ve bir atı"ta yumurtayı paramparça ediyor. Süvarimizi bana, çocuk kitaplarında yi!itlik destanını okudu!um Kafkas kahramanı Hacı Murat gibi görünüyor. Çılgınca alkı"lıyoruz. Yolu kesen süvariler silahlarını havaya kaldırarak gö!e yaylım ate" açıyorlar ve bir zafer alayı havasında köye giriyoruz. Yakı"ıklı Çerkez delikanlıları, ço!unca sarı"ın mavi gözlü güzel Çerkez kızları. Büyüleyici Çerkez dansları. Ve de tadına doyamadı!ımız nohutlu mısır ekme!i. Bir de dü!ünden sonra geline eziyet etmenin bedelini pe"in ödesin diye, eline tutu"turulan bir çay ka"ı!ıyla köy deresine dökülmü" koyun boklarını toplamaya mecbur edilmi" kaynananın hiç unutamayaca!ım imajı. 38 "vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 08/11/10 10:19 Page 39 Ve düğün bitiminde, sözüm ona kimseye çaktırmadan çalıp giysilerin altına gizlediğimiz çatal, bıçak, tabak, peşkir gibi ganimetlerimizle, yine “Hacı Murat”‘ın mihmandarlığında istasyona dönüşümüz… Genellikle günlük yaşamı durgun geçen Kunduz İstasyonu’nda önemli istisnalardan biri, arada buraya yolu düşen halk ozanlarının dinletileri. Ozan bizde mesafir kalır, birlikte bir şeyler yenir, ardından da bir saz konseri başlar. İstasyon ahalisi ve de tesadüfen o gün istasyona işi düşen köylüler de bir araya toplanır, nefis bir müzik ziyafeti çekilir. Bu halk ozanlarının hiç unutulmayacak olanı tabii ki Aşık Veysel. Sivas’taki Yıldızeli/Pamukpınar Köy Enstitüsü’nde saz dersleri veren Veysel, yolu düştükçe Kunduz’da da konaklardı. Gözleri görmediğinden yanında yürümesine, hareketlerine her daim yardım eden genç biri vardı. Yaptığı müziğin kalitesini takdir edecek yaşta olmasak da, gözleri görmeyen bir kişinin saz çalıp türkü söylüyor olabilmesi bizim için son derece önemli bir olaydı. Ama Kunduz yaşamında beni en çarpan olay, 1943 Şubat’ında yapılan iki dereceli genel seçimlerdi. Bir sabah okula gittiğimizde, öğretmenimiz, o gün ders yapamayacağımızı, çünkü okul binasında oy kullanılacağını, eve dönebileceğimizi, ama istersek okulun avlusunda oy verme işlemlerini izleyebileceğimizi söylemişti. Eve dönmek ne kelime, avluda okul duvarının dibine dizilip oylamayı izlemeye koyulduk. Aday listeleri falan var mıydı bilmiyorum, ama dönem tek parti dönemi olduğu için herhalde ayrı ayrı listeler de yoktu. Ancak öğretmenimizin söylediğine göre o gün oy kullanan köylüler doğrudan milletvekili seçmeyecek, milletvekillerini seçecek olan asıl seçmenleri seçeceklerdi. Çok parti olmadığı gibi, halkın doğrudan kendi vekillerini seçmesine de imkan verilmiyordu. Buna rağmen köy halkı, kadını ve erkeğiyle, işi son derece ciddiye almış oy kullanıyordu. Oy kullanmaya gel39 "vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 07/11/10 11:31 Page 40 meyenleri de jandarma evlerinden toplayıp yakapaça sandık başına getiriyordu. Gazetecilik yıllarımda çokça tanık olacağım sandık başı kavgalarının ilkini de, sonuçlara hiç de etkisi olmayan bu iki dereceli seçim günü gördüm. Sebebi neydi bilmiyorum, eski asker üniformasından tornistan elbiseli bir delikanlıyla daha giyimli kuşamlı bir başkası sille tokat birbirlerine girmiş, bıçaklar fora edilmişti. Akşam istasyona döndüğümde, Ankara Radyosu, seçimlerin büyük bir olgunluk içinde olaysız geçtiğini duyuruyordu. Bu seçimden sanırım bir iki hafta sonra da, radyo toplanan yeni Meclis’in İsmet Inönü’yü yeniden cumhurbaşkanlığına seçtiğini, onun da Refik Saydam’ı yeniden başbakan olarak görevlendirdiğini duyuruyordu. * Gizemli Kunduz günlerim, 1943 yazında ikinci sınıfı bitirince sona erdi. Bu, aynızamanda benim de daha 7 yaşında aile yaşamından koparak bir ömür boyu sürecek göçmenlik yaşamımın başlangıcıydı. Babamı bu kez Kayseri’ye yakın Gömeç İstasyonu’na tayin etmişlerdi. Bizi ve denklerimizi taşıyan kara vagon kızgın bir yaz günü Gömeç İstasyonu’nda kör yola parkederken, açık kapıdan ulu Erciyes Dağı bütün ihtişamıyla karşımızdaydı. Havalar sıcak, ama Erciyes’in zirvesi hâlâ kar kaplıydı. Gömeç İstasyonu’nda yine istasyon şefi, makasçı ve yol çavuşu’nun ailelelerinden oluşan küçücük bir topluluğuz. En yakın köyler yine en azından birkaç kilometre mesafede. Babam açısından buranın daha önceki istasyonlara göre önemi, bu civar köylerde mübadeleden sonra yerleştirilmiş çok sayıda Rumeli göçmeninin bulunuşu. Bunu önceden öğrendiği içindir ki, istasyon binasına yerleşir yerleşmez ilk yaptığı iş, civar köylerde Rumelili akraba arayışına çıkmak. Annem buna çok kızıyor. Çocuk yaşta öksüz ve yetim kalmış annem için bu tür arayışların 40 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 41 pek de anlamı yok. O, daha çok, geldi!i her yeni ortamda yeni insanları tanımak, dünyasını Anadolu’nun mozayı!ıyla zenginle"tirmek çabasında. Bu anlamda, babamın okuma-yazma, genel kültür edinme planında bana kazandırdıgı tüm de!erlere oranla öksüz-yetim annemin o evrensel yakla"ımı daha büyük önem ta"ıyor. Yeni istasyonumuzun bebeleri, sanıyorum bir kızçocu!u dı"ında, hep erkek kopiller. Yaz tatilinin yakıcı sıca!ında Erciyes’in yamacına vurup saatlerce börtü böcek, ebegümecinden deve dikenine binbir türlü yabani bitki pe"inde ko"uyoruz. #çimizde en a"ırı, en sıradı"ı olan çavu"un o!lu Ceylan… Bitki köklerinden, saplarından ye"illi, beyazlı, sarılı çe"it çe"it tırtıllar toplayıp avuç avuç yiyor. Midemiz bulanıyor, kavga ediyoruz, huylu huyundan vazgeçmiyor. En keyifli oyunlarımızdan biri de, o sıralar bol miktarda tedavülde olan sarı renkli on paraları rayların üzerine dizmek, tren gelip geçtikten sonra da a!ır lokomotifin ve vagonların tekerleri altında ezilip Mecidiye altını gibi büyüyen bu metal parçalarından kolyeler imal etmekti. Monoton günlük ya"amımızı renklendiren en önemli ke"iflerimizden biri, birgün ovada ko"tururken bir kümbete rastlamamız oldu. Topra!ı biraz e"eledi!imizde altından bir takım ta"tan, tüften yapılmı" heykelcikler çıktı. O yıllarda arkeolojik ara"tırmalar ya da tarihsel kalıntıları koruma gibi çalı"malar olmadı!ından, yörenin kümbetlerini ke"fetmek bize dü"mü"tü. Bu arada buldu!umuz ta" kalıntıların hafifli!i özellikle ilgimizi çekmi", hele bir su birikintisini geçerken dü"ürdü!ümüz parçalardan birinin batmadı!ını, suda yüzdü!ünü görünce tecessüsümüz iyice artmı"tı. Gömeç, peri bacalarıyla me"hur bir bölgedeydi. Peri bacalarını olu"turan tüfler irili ufaklı parçalar halinde ovanın her tarafında bulunabiliyordu. Bu ke"iften sonra heykeltra"lı!a soyunmu", o güne kadar sö!üt dallarını kavlatıp dilli düdük yapmakta, kenger kesip 41 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 42 sakız çıkartmakta kullanageldi!imiz sustalı çakılarımızla tüfleri yontup biçimlendirme!e, heykelcikler yapmaya koyuluyoruz. * Çılgın arayı"larımızda, Erciyes’in eteklerini tırmanırken ma!ara gibi bir oyukla kar"ıla"ıyoruz. Çocuk merakı, içeri girip neyin nesi oldu!unu ö!renmeye niyetleniyoruz. Birden düdük sesleri.. Nereden çıktı!ını bilmedi!imiz askerler üzerimize çullanıyor. #stasyon bebeleri oldu!umuzu anlayınca yakamızı bırakıyorlar, “ama bir daha buralarda sürtmeyin”, diye de gözda!ı veriyorlar. Olayı ak"am babama anlatıp anlatmamakta çok tereddüt ediyorum, ama sonunda çenemi tutamıyorum. Babam, - Ulan keratalar, ne i"iniz var oralarda… Koskoca ova neyinize yetmiyor. Oralar askeriyenin cephane deposu. Bir daha oralara tırmanırsanız bacaklarınızı kırarım, diye çıkı"ıyor. Sonra da anneme anlatıyor, kaç gariban çobanın o yamaçlarda koyun otlatırken nasıl “casus” diye derdest edildiklerini, hâlâ ba"larının dertten kurtulamadı!ını... Galiba bu, tüm ya"amım boyu çeli"ki ve çatı"kıda olaca!ım askeriyeyle ilk, ama ucuz atlatılmı" serüvenim. Bu yamaçlarda görevli askerler sık sık bizim istasyona da iniyorlar, gelip geçen trenlere bakıp sıla hasretini gidermeye çalı"ıyorlar. Bir sabah uykudan uyanıp her zamanki gibi azgınlık etmek için istasyon rampasına tırmandı!ımda bir de ne göreyim? Rampanın üstüne silme metal sandıklar yı!ılmı". Dört bir tarafında da süngülü askerler. Babama soruyorum. - Fazla meraklı olma, diyor. Bunlar ordunun buraya gönderdi!i cephane sandıkları. Erciyes ma!aralarında yer kalmadı!ı için bir süre bizim rampada kalacak. Tehlikelidir, uzak durun… 42 "vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 07/11/10 11:34 Page 43 Kedi gibi mütecessistir çocuklar… Hele bir şeyin tehlikeli olduğu söylenmişse… Ceylan’la, Sami’yle kafa kafaya veriyoruz. Bu metal sandıkların içinde ne var, neden tehlikeli… Ciğer etrafında dönen kediler gibi cephane sandıklarının çevresinde dolanıyoruz. Ama nafile… Neyse ki birkaç gün sonra sorun kendiliğinden çözülüyor. İstasyon binasının gölgeliğinde kitap okuduğumu gören askerlerden biri yanıbaşımda bitiyor. - Maşallah, diyor, kitap da okuyorsun. - Gazete de okurum, mektup da, diye kendimi ağıra satıyorum. - Hem de yazabiliyor musun? - Hem de nasıl… Elyazısı bile… - Köyüme benim adıma mektup da yazabilir misin? - Niçin olmasın? Gidip babamın yazıhanesinden kağıt kalem getiriyorum. “Çok kıymetli bir huzura…” diye başlayıp “mahsus selam”la biten klasik asker mektubunu dikte ettiriyor, ben de özene bezene kağıda döküyorum. Sonra duyan öteki askerler de geliyor. Kimisi Trakyalı, kimisi Diyarbakırlı, kimisi Trabzonlu… Mektup yazdırmaya ya da mektup okutmaya gelen gelene… Derken içlerinden ufarak, kavruk bir asker, adı Muhammed, nereden bulduysa bir alfabeyle geliyor. - Bana da okuma yazma öğretebilir misin? Ne demek… Kunduz’daki ilkokuldan zaten deneyliyim… Birkaç haftada okumayı da, yazmayı da söküyor. Ardından sıra geliyor benim çocuk kitaplarıma, dergilerime… Diğer askerler de sık sık nöbetten, kaytarıp benim gönüllü okuma yazma kurslarıma katılıyorlar. Bir gün kurs arası Muhammed soruyor: - Şu sandıklarda neler olduğunu öğrenmeye içiniz gidiyor, değil mi? - Hem de nasıl? Öteki istasyon bebeleri de yanıbaşımızda. - Gelin benimle, diyor. 43 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 44 Sandıklardan birinin önceden gev"etilmi" kapa!ını aralıyor. Gözlerimiz falta"ı gibi açılıyor. Sandı!ın içinde dizi dizi top mermileri, her biri en azından uzun su kaba!ı büyüklü!ünde... - Sakın kimseye lafını etmeyin, diye tembihliyor, sonra kapakla sandık arasında su ve hava geçirmezli!ini sa!layan siyah lastik bandı söküp bize veriyor. - Bunu alın. Bundan çok iyi sapan lasti!i olur… Hemen a!açlara tırmanıp, daha önce sö!üt dalı kavlatarak dilli düdük yapma gibi barı"çıl bir u!ra"ta kullandı!ımız sustalı çakılarımızla çatal dallar kesip sapan yapmaya koyuluyoruz. Yaptı!ımız sapanlar bir i"e yaramayınca, bu kez Muhammed bize sapan yapmayı ö!retiyor. Sonra da cephane sandıklarının gölgesinde bizlere $ahmeran hikayeleri, Hazreti Ali, Battal Gazi efsaneleri anlatıyor. Yaz günlerimiz bu cephane sandıklarının aralarında saklambaç oynayarak, üstlerinde ko"arak geçiyor. Gariptir, sadece biz çocuklar de!il, istasyonun tüm sakinleri, hattâ tren yolcuları, trene ürün yükleyen çiftçiler için dahi, bir süre sonra bu cephane sandıkları ya"amın bir parçası haline geliyor. Bir patlasalar tüm istasyonu ve çevresini canlılarıyla birlikte havaya uçurabilecek 76, 122, hattâ belki de 152 MM’lik mermi yı!ınlarının gölgesinde pervasızca sigara tellendirilip derin sava" tahlilleri yapılıyor. Derken, bir gün Muhammed’in ba"ka bir birli!e sevk emri geliyor. Ya"amımın en duygulandırıcı anılarından biridir… Ayrılırken “ö!retmenim” diye ellerime sarılıyor. Ben bacak kadar bir çocuk, o kocaman bir çocuk, gözlerimiz ya"lı vedala"ıyoruz. Di!er asker dostlarımızın da birer birer ba"ka birliklere sevki çıkıyor. Rampadaki cephanelik de giderek ya Erciyes’in bö!ründeki ma!aralara ya da uzak birliklere gönderiliyor. #stasyonumuz yeniden o ıssız, tekdüze ya"amına geri dönüyor. * Bu arada babamın “memleketli”lerle, yani Rumeli mu44 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 45 hacirleriyle bulu"ma turları ba"lıyor. Ço!unca tek ba"ına, ama zaman zaman da tüm ailece. Gitti!i yerlerde memleketlilerini arayıp bulmak, onlarca yıl sonra Avrupa sürgünümde Türkiyeli göçmenler arasında da sık sık kar"ıla"tı!ım gibi, göçmenli!in ba"ta gelen ritüellerindendir. #lk bulu"malarda selam sabahtan sonra ilk soru: - Kimlerdensiniz? #puçları bulunup akrabalık ba!ları ke"fedildikten sonra artık mazide kalmı" Rumeli günlerine övgüler, gözü ya"lı anı anlatımları ba"lar, onyıllarca önce yitirilmi" bir ülkeye övgüler düzülür. Benim gibi Türkiye’de do!mu" büyümü", oranın kültürüyle yeti"tirilmi", oranın ya"am biçimine ko"ullanmı" Rumeli kökenli çocuklar için tüm bu ritüeller heyecan verici, etkileyici olmaktan son derece uzaktı. Aile disiplini nedeniyle dinlemek zorundaydım. Kayseri’nin yakınlarımızdaki Gömeç, Muncusun, Mancusun, Gesi gibi köyleri son derece bereketli, sulak, meyve bahçeleri, ba!ları, güvercinlikleriyle bir çocuk için çok daha ilgi çekiciydi. Gözü ya"lı Rumeli anılarını dinlerken soka!a salınmak, köy çocuklarıyla birlikte dalları kırılırcasına meyve dolu kaysı, zerdali, erik, elma, armut, ceviz a!açlarına tırmanabilmek, kınalı yapıncaktan razakıya çe"it çe"it salkımlarla dolu ba!lara dalabilmek için içim giderdi. Bir istisnasıyla… Rumeli yemekleri… Rumeli kadınları yemek konusunda gerçekten büyük bir ustalı!a sahipti. Misafir sofralarındaki inanılmaz çe"itlilik ba"döndürücüydü… Civardaki tüf tepelerine oyulmu" ma!aralardan güvercin toplanıp tepeleme pilavın üzerine nar gibi kızarmı" olarak kondu!unda, yanında da Erciyes doruklarının karıyla so!utulmu" buz gibi ayran ya da meyve suları sunuldu!unda, tam bir "ölendi. Hele kar helvası… Erciyes’in yamaçlarından indirilen karın üzerine bol pekmez dökülerek yapılan bu serinleticinin yaz sıca!ında verdi!i 45 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 46 keyif, sonradan Avrupa’da tanıyaca!ım sorbet’lerinkinden pek de farklı de!ildi. Annem de Rumeli kökenli bir kadın olarak tam anlamıyla bir yemek ustasıydı. Börek ya da pidenin en az elli altmı" çe"idini yapmada, sebzelerin zeytinya!lısı ve etlisiyle tüm türlerini pi"irmede en azından benim için üstüne yoktu. Hele hele, istasyon görevlilerinin kullanımına ayrılmı" topraklarda annemin yeti"tirmedi!i sebze çe"idi yok gibiydi. Okula gitmedi!im günlerde annemin tek yardımcısı bendim. Gücümün yetti!ince topra!ı bellemek, dev bir çarkın döndürülmesiyle çalı"an tulumbayla su çekerek sebze tarhlarına yönlendirmek… Domateslere dadanan ku"ları kovalamak… En sevdi!im i"lerdendi. Bana ayrılan küçücük bir tarhta da kendi ba"ıma karpuz, kavun, salatalık yeti"tirirdim. Babamın o taraklarda pek bezi yoktu. O okumaya, "iir yazmaya, radyo haberlerini dinlemeye, bir de çevre köylerden gelen misafirlerle bol bol sohbet etmeye bayılırdı. Annem sadece bitkileri, sebzeleri yeti"tirmekle kalmaz, dikip büyüttü!ü bitkilerle dakikalarca konu"ur, dertle"irdi. - Anne bunlarla ne konu"uyorsun? - O!lum, her canlı gibi onların da dili var. Mesele konu"masını bilmekte. Tıpkı senin hiç tanımadı!ın askerciklerle konu"up dertlerini dinlemen, onlara okuma yazma ö!retmen gibi… Günü gelince bitkilerle de konu"ursun…. Bir gerçeklik… Onyıllarca sonra Belçika’da bir orman içinde #nci’yle bahçecili!e ba"ladı!ımızda bu diyalogun nasıl kendili!inden olu"tu!unu görünce hep annemin 1943 yazında Erciyes eteklerinde bana söyledi!i bu sözleri anımsardım. Bu ıssız ara istasyonlarda sürpriz ziyaretçiler de olmuyor de!ildi. Bir gün babama merkezden telgrafla bir uyarı gelmi"ti. Bölgenin nam yapmı" e"kiyasından biri bizim taraflarda dola"ıyormu", dikkatli olunmalıymı". Bir sabah erkenden istasyon bürosuna inen babam, birkaç dakika sonra yeniden tela"la yukarı çıktı. - A"a!ıda, bekleme odasındaki banklardan birinde 46 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 47 uyuyakalmı" biri var, mavzeri de yanıba"ında. E"kali de bildirilene benziyor. Ne yapsam bilmiyorum… #stasyon personeline gerekli durumlarda kendilerini savunmak için silah falan da verilmiyordu. Tamamen savunmasızdık. Annem, “Bir de ben bakayım,” diye babamla birlikte a"a!ıya indi, bilet gi"esinin penceresinden baktı. Sonra babama, - Yok, dedi, bu zavallının biri, belli ki açlıktan ve bitkinlikten uyuyakalmı". Ben ona sıcak bir çorba yapayım, içip biraz kendine gelsin, sonra çekip gider. Benim a"a!ıya inmeme izin verilmemi"ti. Babam sıcak çorbayı indirdi. Zavallı, insani bir ilgi duymaktan o denli uzak kalmı" ki, babamın getirdi!i çorbayı büyük bir i"tahla içtikten sonra neden silahlı kaçak dola"tı!ını anlatmı". Kan dâvası… Babam anlatılanlardan duygulanmı", biraz nasihat edip yanına da biraz azık kattıktan sonra “Haydi yolun açık olsun…” diye u!urlamı"… Adamca!ız babamın ellerini öptükten sonra mavzeriyle birlikte seke ko"tura arkadaki tepecikleri a"ıp ortadan kaybolmu". Suçluyu koruma sayılıp babamın ba"ını derde sokabilece!inden, bu “sürpriz ziyaret” aile içinde hep bir giz olarak kaldı, kimseye lafı edilmedi. Yıllar sonra babam ilk kez Ya"ar Kemal’in #nce Memed’ini alıp bana getirdi!inde, - Bu kitabı okurken bir "eyleri anımsamaya çalı", diyecekti. Hani sen bacak kadar çocukken Gömeç #stasyonu’nun bekleme odasında bir sabah vakti mavzeriyle uyurken buldu!umuz o davetsiz Tanrı misafirini! Ailemle birlikte sıcak yaz günleri çabuk tükendi. Okul günleri yakla"mı"tı. Dedem öldü!ünden babaannem bir süre için Gömeç’e yanımıza gelmi"ti. Onun gelmesiyle istasyon evimiz her gün ziyaretçilerle dolup ta"ıyordu. Civar köylerdeki Rumeli muhacirleri için bir zamanlar Rupi"ta’nın en güzel kadını, ünlü Feyzullah Çavu"’un e"i Sabriye Hanım’ı ziyaret etmek büyük bir onur konusuydu. 47 "vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 07/11/10 11:56 Page 48 Ama zavallı babaannemin bize geldiğindeki hali pürmelalinin o görkemli, itibarlı Rumeli günleriyle uzaktan yakından ilgisi yoktu. İstanbul’un Eyüp Sultan semtinde ahşap bir evde kocasından kalan dul maaşıyla ve iki oğlunun yardımlarıyla zar zor yaşıyordu. Amcam Recep Özgüden’i bahriye üniformalı resimleriyle uzaktan tanıyordum. Donanmada astsubaydı. Ana tarafımdan ise iki dayım ve bir teyzem vardı. Dayılarım öksüz yetim zor bela okuyabilmişlerdi. Büyük dayım Mirsat Yamaç Hukuk Fakültesi’ni bitirmiş, o yıllarda hakim olarak Yargıtay’da görevliydi. Küçük dayım Feridun Şinasi Yamaç ise askeri okullarda okuyarak jandarma subayı çıkmıştı. Annemin ablası olan teyzem Rabia Küskü ise, annem gibi bir demiryolcuyla evliydi. Eniştem yolcu trenlerinde kondüktör olarak çalışırken İkinci Dünya Savaşı yıllarında Türkiye’yi de sarsan tifüs salgınında yaşamını yitirmiş, teyzem Ankara’da oğlu Taylan’ı dul ve yetim maaşıyla tek başına okutmağa çalışıyordu. Ailede isimlerinden övünçle bahsedilen iki de genç kız vardı: Genç yaşta ölen büyük teyzemin annesiz büyüyen, ama gittikleri öğretmen okulunu bitirerek genç yaşta ilkokul öğretmeni çıkan iki teyze kızı: Nebahat ve Semahat Özmen. Onların küçüğü olan Arslan Özmen ise daha sonraki yıllarda lise ve üniversite öğrenimini binbir zorlukla tamamlayarak avukat çıkacaktı En küçük kardeş Güzin ise tüm yaşamını büyük ablası Nebahat Özmen’in ikiz kızları Nevin ile Sevim’in yetiştirilmesine hasredecekti.. Tüm bu aile bireylerini ancak albümlerdeki resimlerinden tanıyordum. 48 "vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 07/11/10 11:48 Page 49 7 yaşından itibaren gurbet yollarında 1943-1946 Babam, her zamanki gibi bir gün rampadaki cephane sandıklarının gölgesinde bana gazeteleri okuttuktan sonra, - Bak Doğan, dedi, bu civarda pek okul yok. Biz seni hiç değilse bu yıl İstanbul’a, babaannenin yanına göndermeyi düşünüyoruz. Belki aylarca bizden uzak kalacaksın, ama senin için gerekli bu. Ne dersin? Ne diyebilirim ki? Birden gözlerim doldu. Tek söylediğim şey, - Giderim, tabii giderim, ama beni mektupsuz, kitapsız, dergisiz bırakmayın, oldu. Ve bir sonbahar akşamı ilk kez annem ve babamdan koparak babaannemle birlikte İstanbul’un yolunu tuttum. Koridorları bile tıklım tıklım dolu bir vagonun ikinci mevki kompartımanında günlerce süren meşakkatli bir tren yolculuğundan sonra Haydarpaşa Garı’na vardık. Bu uzun yolculuktan aklımda kalan ilk çarpıcı imaj hava karardıktan sonra vardığımız Ankara’nın ışıklarıydı. Görüntü benim için o denli büyüleyici ve inanılmazdı ki, babaanneme: - Bak babaanne, bak… Yıldızlar yere inmiş, diye bağırmışım. Bu olay aile çevrelerinde yıllarca anlatılacak, benim de ileride babam gibi şair olacağıma hükmedilecekti. Eskişehir Garı sahlep ve gevrek simidiyle, İzmit Garı ise 49 "vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 07/11/10 11:48 Page 50 Çene suyu ve pişmaniyesiyle çocuk belleğime kazınacaktı. İlerideki yıllarda ne zaman Ankara-İstanbul arası trenle seyahat etsem Eskişehir ve İzmit garlarına özgü bu ritüelleri yerine getirmek farzolacaktı. Buna bir de İzmir-Ankara arası yolculuklarda tanıdığım Afyon Karahisar Garı’nın mercimek çorbası ve Afyon kaymağı eklenecekti. Bu ilk İstanbul yolculuğunda unutamadığım bir başka şey de, daha İzmit’e varmadan şafak sökümünde kızıla kesmiş Sapanca Gölü, İzmit’ten sonra da İstanbul’a kadar tüm haşmetiyle Marmara Denizi’ydi. Haydarpaşa’da trenden inip iskelede yolcu vapuruna bindikten sonradır ki artık İç Anadolu bozkırıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan yepyeni bir dünyaya girdiğimi hissettim. Kendimi bildim bileli aşina olduğum, bana ninni gibi gelen lokomotif çığlıklarından sonra şimdi deniz üstünde süzülerek Boğaz’ı ve Haliç’i kateden boy boy yolcu vapurlarının, yük gemilerinin, çatanaların düdük sesleri çocuk dünyamı renklendirecekti. Savaş yıllarında tüm büyük kentler gibi İstanbul’da hüküm süren kıtlık ve açlığı düşünerek, annem torba torba un, irmik, tarhana, bulgur, erişte, kuru fasulya, nohut, mercimek, meyve ve sebze kurusu, kavurma v.s. hazırlamış, yanımıza katmıştı. Yüklerimiz o denli ağırdı ki yaşlı babaannemle benim gibi bacak kadar bir çocuğun taşıması olanaksızdı. Neyse ki bir bahriyeli daha Haydarpaşa’da trenden iner inmez imdadımıza yetişmiş, bagajlarımızın önce Karaköy İskelesi’ne, oradan da Haliç vapuruna aktarılmasında, Defterdar iskelesinde indikten sonra da eve taşınmasında bize el vermişti. Babaannem bu yardımseverlikten öylesine duygulanmıştı ki, ahlaya puflaya tırmandığımız Eyüp sırtlarındaki ahşap evimize vardığımızda, yanımızda getirdiğimiz erzakın neredeyse yarısını teşekkür ifadesi olarak genç bahriyeliyle vermiş, kendisini bir an önce tezkere alıp sevdiklerine kavuşması duasıyla uğurlamıştı. 50 "vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 07/11/10 12:00 Page 51 * Hemen ertesi gün yokuşun daha yukarılarındaki, numarasını şimdi anımsayamadığım bir ilkokula kaydım yapıldı. O yıllarda, hele de savaş tehdidi altında, İstanbul’a Anadolu’dan büyük göç olmadığından, benim gibi Kayseri aksanıyla konuşan, üstelik de sınıfın ortalama yaşına göre daha küçük yaştaki bir çocuğun okula gelişi büyük olay olmuştu. Okullarda her yeni gelene bir isim takıldığından, bana da hemen bir takma ad yakıştırılmıştı: Taşralı… Okulda okuyanlar genellikle civardaki Feshane fabrikası işçilerinin, esnaf ve zanaatkârların ya da küçük memurların çocukları olduğundan, aramızda sosyal konum açısından büyük bir ayrım yoktu… Sınıf arkadaşlarımla kısa zamanda kaynaştım. Babaanemin evi iki katlı, küçüçük bahçesinde yabani bir erik agacı, zemin katında su kuyusu olan, sundurmalı, kafesli ahşap eski bir İstanbul eviydi. Kuyu suyu sadece temizlik için kullanılıyor, o dönemde buzdolabı falan olmadığı için tel dolapta kısa sürede bozulabilecek yemekler bir kovayla sarkıtılarak kuyunun serinliğinde muhafaza ediliyordu. Babaannem ve amcam ikinci katta iki odada oturuyordu. O kattaki bir oda ile zemin kattaki tek odayı kiraya vermişlerdi. Kiracılar Feshane Fabrikası’nda çalışan işçilerdendi. Sabahın erken saatlerinde kalkıp gidiyor, geç vakit yorgun argın dönüyorlardı. Ama hallerine sürekli şükrediyorlardı. Dinlerine bağlı, bâtıl itikatları son derece kuvvetliydi. Aslında çalışma koşulları ne denli ağır olursa olsun, belli bir ücret garantisine sahip olduklarından ve bir takım sosyal yardımlar aldıklarından bu yoksul mahallede bayağı ayrıcalıklı sayılıyorlardı. Evin bulunduğu sokağın alt kavşağında bir sebil vardı, içecek ya da yemekte kullanılacak su oradan testi, güğüm ya da kovalarla taşınıyordu. Eskiden babaannemin yaptığı bu iş, artık bana düşüyordu. Sabah okula gitmeden önceki ilk görevim, hava buz gibi soğuk da olsa, sebilden eve su taşımak, daha sonra yine aynı kavşaktaki bakkaldan alış veriş yapmaktı. Büyük alışverişler için zaman zaman ta Eyüpsultan Camii’nin oralardaki pazara gönderildiğim de oluyordu. Camiye 51 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 52 do!ru inen ta" dö"emeli yolların iki yanındaki duvarların arkasından görünen kavuklu sarıklı mezarta"ları son derece ürkütücüydü. Dinsel geleneklerin ve hattâ hurafelerin etkin oldu!u bu mahalledeki çocuk sohbetlerinin ana konularından biri, hayatta i"ledikleri günahlardan ötürü toprak altında hortlayarak azap çekenlerin ya da cehennem ate"inde cayır cayır yakılanların deh"et verici hikayeleriydi. Bu yüzdendir ki, hava biraz karardıktan sonra her yanından bir mezarta"ı fı"kıran bu sokaklarda dola"mak baya!ı cesaret istiyordu. Bozkırın özgür havasından sonra bu yeni çevreden hiç de memnun de!ildim. Türkiye’nin en büyük kenti #stanbul’daydım ama bu dünyayla öteki dünyanın, meskenlerle mezarların içiçe geçti!i bu mahalleden ötesini tanımıyordum. Babaannem bu rahatsızlı!ımı farketmi" olmalı ki bir hafta sonu, - Do!an, dedi, hadi seninle sinemaya gidelim… #nanılacak "ey de!il. Babaannem adamlıklarını giyip benim de üstüme ba"ıma çekidüzen verdikten sonra Fatih taraflarında bir sinemaya gittik. Sanıyorum bir sava" filmi ya da kovboy filmiydi oynayan… Silahlar çekilip kar"ılıklı atı"lar ba"ladıktan sonra heyecanım son raddedeydi. Bir de ne göreyim? Yanıba"ımda babaannem iki avucunu açmı" duyulur duyulmaz bir sesle dualar okuyor, üflüyor. - Babaanne ne yapıyorsun? Gerçek de!il bu, hayal, dediysem de laf dinletemedim. O film boyunca duasına, üflemesine devam etti. Çevredeki seyirciler de olayı farkedince kahkahaları koyuverdiler… E!lenmeye gitmi"ken ba"kalarına e!lence konusu olmu"tuk. Tabii #stanbul ya"amını a!ırla"tıran en önemli faktör sava"ın devam etmekte olu"uydu. Türkiye “tarafsızlık” politikasıyla yıllarca sava" dı"ı kalmayı ba"armı"tı ama, Almanların Stalingrad bozgunundan ve Müttefiklerin Kuzey Afrika’daki ba"arılarından sonra Berlin’le ili"kilerini azaltıp ABD ve #ngiltere’yle görü"melere ba"lamı"tı. Buna misilleme olarak Alman Ordusu’nun her an sınırı a"ıp Trakya ve #stanbul’u i"gal etmesinden korkuluyordu. 52 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 53 Bu panik içinde hali vakti yerinde olan ya da Anadolu’da yakınları bulunan birçok #stanbul’lu kenti terketmeye ba"lamı"tı. Herkes can derdindeydi. Her dar gelirli ailede oldu!u gibi, üzerimdeki elbiseler giyilemeyecek hale gelince babaannem amcamın eskimi" bahriye elbiselerinden kesip biçerek bana yırtıksız yamasız bir "eyler uydurmaya çabalıyor, ama bunlar da üstümden dökülüyordu. Evde gaz lambası ı"ı!ında ders çalı"mam ya da kitap okumam masrafları arttırdı!ı için, ak"amları yemekten sonra kitabımı defterimi alıp sebil çe"meye gidiyor, onun yanıba"ındaki sokak lambasının ı"ı!ında derslerimi yapıyor, vakit kalırsa kitap okuyordum. Ne ki, sava" zamanı Alman uçaklarının baskın ihtimaline kar"ı sık sık karartma uygulanıp sokak lambaları da söndürüldü!ünden, bu lüksten de pek fazla yararlanamıyordum. * #"te bu ortamda bir gün ansızın annem çıkageldi. Babaannemin gönderdi!i bir foto!rafımdaki kılık kıyafetimin gülünçlü!ünü görünce beni geri götürmek üzere hemen ilk trene atlayıp yola koyulmu"tu. Beni yeniden Gömeç’e götürecekti. Gerçi istasyonda okul yoktu ama, civar köylerden birinde, Rumeli muhaciri akrabalarımızın yanına gönderme!e karar vermi"lerdi. Ön hazırlıkları da yapmı"lardı. Bir gurbet bitecek, 1944 yılı ba"larken bir ba"ka gurbet ba"layacaktı. Gömeç’e dönü"ümüzde birkaç gün oyalandıktan sonra bir at arabasında Kayseri köylerinden Muncusun’a do!ru yola çıktık. Sanki uzun bir sefere gidiyormu"um gibi bo!azıma bir "ey dü!ümlendi. #çimden a!lamak geliyordu, ama onu da pek yediremiyordum. - Hem Muncusun dedi!in neresi ki, at sırtında birkaç saat çeker. Biz seni sık sık görmeye geliriz, dememi"ler miydi? Babam beni köyde hatırı sayılır bir Rumelili aileye teslim edecekti. 53 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 54 Tarım ve hayvancılıkla u!ra"arak geçimini sa!layan büyük bir aileydi. Oldukça büyük, iki katlı kerpiç bir evde çoluk çocuk, gelin damat, torunlar hep birlikte ya"ıyorlardı. Köye varır varmaz hemen aileye dahil edildim. Ya"ıtım olan çocuklarla tanı"ır tanı"maz, benim istasyon çocu!u oldu!umu, ama birkaç ay da olsa #stanbul’da bulundu!umu ö!rendiler. Büyük kent ya"amı üzerine beni sorgulamaya ba"ladılar. Hemen ardından da sokaklara dökülüp köyün di!er çocuklarını ünlediler: - Ko"un lan, ko"un… #stasyon çocu!u gelmi"… Bu arada babam köy okuluna kaydımı yaptırdı. #stanbul’da ba"ladı!ım üçüncü sınıfı burada bitirecektim. Ak"ama do!ru babam bana son nasihatları edip ba"ımı ok"adıktan sonra at arabasıyla Gömeç’e do!ru yola koyuldu. Hava karardı. Kı"ın tarla çalı"ması olmadı!ından kadınlar ve genç kızlar zaten tüm gün evdeydiler. Evin tüm dı" duvarları tezek kaplı. Tezeklerin bir kısmı kullanılmı" bile… Sokak’tan avluya girer girmez sa! tarafta bir sundurma vardı. Birçok erzak, a!ır i" ve mutfak araçları oraya istiflenmi"ti. Kümes hayvanları da tavu!uyla, örde!iyle, kazıyla ortalıkta cirit atıyor, koyunları a!ıla sokup avluda dinlenmeye gelmi" kangal köpekleri içeride bunların trafi!ini disipline etmeye çalı"ıyordu. Sundurmanın tam orta yerinde bir tandır, tandırın ba"ında genciyle ya"lısıyla bir küme kadın, bazlamasıyla, çömlek fasulyasıyla ak"am yeme!ini hazırlıyor. Derken evin tüm erkekleri, kimisi kasabadan, kimisi köy kahvesinden, kimisi kı" bakımı için gittikleri meyve bahçelerinden geri dönmü"ler. Yava" yava" kerpiç duvarlı evin ikinci katındaki geni" oturma odasında kümelenme ba"lıyor. En fazlasından dörde be" metrelik bir alan bu. Kerpiç duvarlarda iki göz camsız pencere, tepede üstü ya!mur ve kara kar"ı korumalı bir delik. Odanın orta yerinde ise koskoca bir tandır. Tandır ak"ama do!ru tezekle yakılıyor. Teze!in odada nefes almayı olanaksız kılan dumanları olabildi!ince tavan54 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 55 daki delikten çıkıp gidiyor. Göz gözü görür hale gelir gelmez tandırın üstüne kocaman bir yer sofrası kuruluyor, üstüne kocaman bir sini. Aile reisinin bir i"aretiyle koskoca sininin çevresine iti"e kakı"a sokuluyoruz. Sininin çevresinde yufka ekmekleri… Genç kızlardan biri tandırdan çıkmı" koca bir çömle!i getirip sininin ortasına boca ediyor. Nefis bir kuru fasulya kokusu. “Haydi bismillah”… Sininin çevresindeki 15-20 ki"i büyük bir hızla yufkayı dürüp fasulyaya daldırıyor ve hemen a!zına götürüp mideye indiriyor. Ak"am yeme!i en fazla 10-15 dakikada bitiyor. Genç kızlar siniyi kaldırıp yer örtüsünü toplayıp götürdükten sonra herkes bir duvar dibine çekiliyor. Odayı aydınlatan bir tek 5 numara gaz lambası… Bir de kapının dibinde, gerekirse karanlıkta avlunun öte ucundaki helaya gidebilmek için kullanılan bir idare lambası. Hela tam bir yeniden üretim merkezi. #nsan pislikleri a"a!ıdaki açık bir çukura dü"üyor, dü"er dü"mez de bilumum kümes hayvanları çı!lıklar atarak ko"u"turup ganimeti payla"ma kavga"ına giri"iyor. Geriye kalanlar ise ertesi sabah toplanıp gübre olsun diye elma bahçelerine ta"ınıyor. Yemek sonrası rehaveti içinde sohbete giriliyor. Konu"anlar daha çok erkekler, kadınlar gerek olmadıkça lafa pek girmiyor. Duvar dibine diz üstü tünemi" çocuklarsa sadece dinlemede… Köylü ya da asker sigaralarını, ço!unca da gazete ka!ıdına sarılmı" kaba kıyım tütünlerini keyifle tüttüren erkeklerin sohbeti, sıra sava" haberlerine gelince daha bir hararetleniyor. Köyün tek haber kayna!ı haftada bir gelen Karagöz ya da Köro!lu gazeteleri… Arada bir alı"veri" için Kayseri’ye ya da çevre kasabalara gidenlerin getirdi!i taze haberler, sohbetlere ayrı bir canlılık kazandırıyor. Hep aynı soru: Almanlar Türkiye’ye de saldıracak mı? Neyse ki 1944 ba"ında bu soru 1943 #stanbul’undaki kadar endi"elendirici de!il. Hemen tüm cephelerden artık Almanların geriledi!i, Müttefiklerin ise sürekli ilerledi!i haberleri geliyor. 55 "vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 07/11/10 11:59 Page 56 Ve nihayet yatma saati… Oda boşaltılıyor. Kadınlar yüklüklerden yatakları yorganları indirip, tıpkı bir saat kadranın çevresine dizilmiş rakamlar gibi ortadaki tandırın çevresine, diklemesine yanyana yayıyor. Tandırın sıcaklığı hemen hemen sabaha kadar sürdüğü için, ayaklar tandırın üstüne doğru uzatılıp yorganlar üste çekiliyor. Sonra yavaş yavaş yükselen horlama sesleri… Ne ki, herkes de derhal uykuya dalma niyetinde değil… Örneğin yeni evliler. Herkesin uykuya dalmasını, horlamaların biraz daha yükselmesini sabırsızlıkla bekliyorlar. Ondan sonra onların yataklarında bir hareketlilik başlıyor. Her konuda mütecessis biz kopiller de uyur gibi yapıp bu anı beklemekteyiz. Bazen kontrolsuz inlemelerle ve esrimelerle seslenen bu tandırbaşı ritüelini, muhayyelemizi de sonuna kadar zorlayarak nefesimiz kesilmiş izliyoruz. Sonra mutlak sessizlik… Ertesi gün okul yolunda, teneffüslerde çok bilmiş ifadelerle anlatılacak erotik masalları belleğimizin derinlerine nakşederek dalıyoruz derin kış uykusuna… * Muncusun’un köy okulu Kunduz’unkinden çok farklı… En azından her sınıfın ayrı öğretmeni, ayrı odası var. Sadece sabahları sınıfları ısıtmak için evden tezek ya da odun taşıma zorunluluğu aynı. Yoksa evden okula kadar birkaç yüz metrelik mesafeyi buzda kaymamak için atlaya zıplaya katederken buza kesip duygularını yitiren ellerimizi ısıtarak kalem tutar hale getirmemiz mümkün değil. Okulda oğlan kız karışık okuyoruz. Yaş farkı da önemli değil… Örneğin üçüncü sınıfta ben daha 7’sindeyken, yan sıralarda 14-15 yaşında olanlar bile var. Sınıfımızın genç irilerinden biri de güzeller güzeli Ayşe… Hem çok iyi arkadaşız, hem de erkek çocuklar olarak hepimizin yüreğinde itiraf edilmemiş bir duygusal tutkunluk Ayşe’ye… 56 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 57 Bir sabah sınıfta ö!retmen yoklama yaparken sıra Ay"e’ye geldi!inde hiç ses çıkmıyor. Ö!retmen üsteliyor: - Ay"e… Yine ses yok. Derken arkadan muzip bir ses: - Ay"e yok ö!retmenim, hem artık hiç gelmeyecek… - Neden gelmeyecekmi". A!ır hasta mı? - Yok ö!retmenim… Utangaç, yüzü al mı al: - Ö!retmenim, Ay"e kocaya kaçtı da! Ö!retmen "a"kın, biz Ay"e’nin platonik sevdalıları allak bullak… - Peki peki, bunu sonra konu"uruz. Teneffüs zili çalar çalmaz kendimizi bahçeye zor atıyoruz. - Anlat lan, nasıl kaçmı" kocaya. Ballandıra ballandıra anlatıyor: - Onu bakkalın Osman çoktan gözüne kestirmi"ti. Ay"e’nin de onda gözü varmı". Gece sabaha do!ru Osman iki arkada"ıyla Ay"e’lerin kapısına dayanmı". Küçük parma!ını nah böyle kıvırıp bastırarak evden dı"arı sürüklemi". Ay"e ba!ırıp ça!ırırmı" ama, kaçırılmaya dünden razı. Anası babası kendilerine gelemeden Osman Ay"e’yi atın terkisine attı!ı gibi gitti gider. - Nereye kaçırmı" Ay"e’yi? - Nereye olacak? Tabii kendi evlerine, nah "u arka sokakta… Bir türlü inanmak istemiyoruz Ay"e’nin gönül rızasıyla gitmi" olabilece!ine. - Gidelim lan, diyor içimizden birisi, birlikte gidip Ay"e’yi görelim. Ders bitimi 7-8 ki"i toplanıp Osman’ın evine yollanıyoruz. Soka!a herhalde çok gürültülü patırtılı girmi" olmalıyız ki, evin önüne geldi!imizde birden kapı açılıyor. Ay"e tüm güzelli!iyle kar"ımızda. Kollarını ba!layıp sırtını kapının pervazına dayayarak bize "öyle yukarıdan bakıyor. Yüzünde kadınla"manın gururu ve tatmini… 57 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 58 Çakılıp kalıyoruz. Bir "eyler söylemek istiyoruz, sanki nutkumuz tutulmu", söyleyemiyoruz. Dünkü sıra arkada"ları da olsa bu bir avuç çocuktan artık o kadar ayrı bir dünyada ki Ay"e, "a"kınlı!ımızı, tutuklu!umuzu müstehzi bir ifadeyle bir süre süzüyor. Belki bir "eyler dememizi bekliyor. Söyleyemiyoruz, belki de utanıyoruz. Sonra hep birden geriye dönerek ko"ar adım okula do!ru uzakla"ıyoruz. * Sınıf arkada"larım arasında en çalı"kan, zeki ve ki"ilikli olanı #zzet… Üstelik daha 8 ya"ında Kuran’ı hatmetmi". #zzet’le çok samimi arkada"ız. Okul dersleri ve dedikoduları dı"ında zaman zaman aklımızın erdi!ince sava"tan, köylünün sorunlarından bahsediyoruz. Bir gün #zzet bana yekten soruyor: - Bak Do!an, seninle bir "ey konu"aca!ım. Bu köyde herkesin bildi!i bir "ey, ama benden ö!rendi!ini ba"kasına söylersen beni güç durumda bırakırsın. Bu bizler için kimseye söylenmemesi gereken bir hayat memat, bir onur sorunu. Söz mü? Tabii ki söz veriyorum. - Bak, diyor, hani senin sıra arkada"ın Mevlüt var ya… O benim kan dâvalım. $a"ırıyorum. #zzet’le Mevlüt her gün birlikte okula gitti!imiz, teneffüslerde birlikte azgınlık etti!imiz arkada"lardan. Aralarında herhangi bir sorun, herhangi bir gerginlik oldu!unu gösterir hiçbir "eye de rastlamadım. - Dalga mı geçiyorsun? - Allahıma do!ru… Karı"ık hikaye… Tarlada su kavgasından Mevlüt’ün dedesi benim dedemi öldürmü"; benim babam da kanı yerde bırakmamak için yıllar sonra Mevlüt’ün babasını vurmu". Babam onun için "imdi Ankara hapishanesinde mübbet çekiyor. Buranın kanunu bu… Günü gelince Mevlüt’ün de, ailenin en büyük o!lu olarak beni öldürmesi gerekiyor. Ona bu görev çoktan verilmi"tir. Belli etmese de, bunu biliyor. 58 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 59 Anlattı!ı do!ru olmalıydı. Çünkü #zzet’in babasının katil davasından Ankara hapishanesinde yattı!ını biz de biliyorduk. Hattâ, cezasını hafifletmek için babam Ankara’da avukat tutmalarına yardımcı olmu"tu. Ama kimin katili oldu!unu en azından ben bilmiyordum. Sarsıldı!ımı farkedince: - Bo" ver, diyor. Üzme canını. Sen yarın bir gün nasıl olsa buralardan gideceksin. Tesadüf olur da duyarsan "a"ırmayasın diye anlattım. Bildi!in sende kalsın. Kimseye lafını etme. Hele hele Mevlüt’e hiçbir "ey hissettirme. Kucaklayıp ba!rıma basıyorum #zzet’i. - Güven bana, kimseye hissettirmem, kimseye sözünü etmem. Namus sözü… Tam 65 yıl sonra siyasal sürgünde bu satırları yazarken bilmiyorum #zzet hayatta mı? Yoksa Mevlüt’ün namlusundan çıkan kur"unlarla genç ya"ta hayata veda mı etti? Ya Mevlüt? #zzet’i vurduysa, bir hapishane kösesinde çürümeye mahkum edilmi"se onun yazgısı bu mu olmalıydı? * Muncusun günlerinin belle!imde bıraktı!ı bir ba"ka imaj da, köyün tek Ermenisi Karabet’ti. Ailesi falan da yoktu Karabet’in. Köyde tek ba"ına ya"ıyor, ufak tefek i"ler yaparak geçiniyordu. Köy nüfusunun hemen tamamı, Balkan göçlerinden sonra oraya yerle"tirilmi" Rumeli muhacirleriydi. Bu muhacirlerden önce Muncusun’da kimler oturmu"tu, "imdi nerelerdeydiler? Bunlar asla konu"ulmuyordu. Karabet’in neyin nesi oldu!u da en azından biz çocuklar arasında bilinmiyordu. Bildi!imiz tek "ey, "akacı, espirili bir adam olan ezik kavruk Karabet’in tüm köylüler tarafından çok sevildi!i, hatta büyük saygı gördü!üydü. Civardaki köylerde, kasabalarda da tek tük Ermeni bulundu!u söyleniyordu. Ama onların da nereden geldikleri ya da neyin kalıntısı oldukları asla konu"ulmuyordu. Daha sonraki yıllarda Ankara ve #stanbul’da Ermeni dost59 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 60 larım oldu!unda ö!renebilecektim Karabet’lerin, Kayseri Ermeni’lerinin dramını. Çünkü Kayseri, soykırımlar öncesi Ermeni anayurdunun önemli bir bölgesiydi. O kadar ki, milliyetçilerimizin “büyük Türk mimarı” diye övündükleri Mimar Sinan da, birçok de!erli sanatçı ve bilimadamı gibi Ermeni kökenliydi. 1489 yılında Kayseri’nin A!ırnas Köyü’nde do!mu"tu ve asıl adı Armen’di. Kayseri’deki Ermeni nüfusunun tasfiyesi 1895’te Hamidiye Alaylarının saldırısıyla ba"lamı"tı. Örne!in dünyada Oscar Banker adıyla tanınan ünlü mucit Asadur Sarafyan Hamidiye Alayları’nın cankırımından kurtulabilmi" Muncusun’lu bir Ermeni ailesinin çocu!uydu. Erciyes eteklerinin o 1944 karakı"ı tabii hep dondurucu so!uk, sava"ın getirdi!i yoksulluk ve de dramatik insan ili"kilerinden ibaret de!ildi. Ömrümce unutamayaca!ım güzellikler de vardı. Mart ayında karların eriyip yamaçlarda buzları yararak Sibelius’un En Saga‘sına özgü co"kulu bir ses cümbü"üyle billur gibi akan dereciklere dönü"tü!ü günler... Günlük derslerimiz bitince çılgınlar gibi bu yamaçlara tırmanıp susuzlu!umuzu billur suların serinli!inde gidermek, sonra sustalılarımızla kardelenleri ve çi!demleri köklemek… Koyunlar kuzuladı!ında “a!ız” denilen o ilk sa!ılmı" sütü tadabilmek için a!ılda nöbete yatmak… Ve de yine Mart ya da Nisan ayında so!an kabu!uyla kaynatılıp kırmızıya boyanmı" yumurtaları toku"turmak… Yumurta boyamak… Paskalya Yortusu ritüellerinden... Belki de Muncusun’dan sürgün edilmi" köyün asıl sahibi Ermeni’lerden kalmı" Karabet dı"ındaki tek anı… * Ve böylesi günlerin birinde hiç unutamayaca!ım bir olay: Ba"ö!retmenimizin bizleri okul bahçesinde içtimaya ça!ırıp birlikte getirdi!i kara üniformalı be" gençle tanı"tırması: - Çocuklar, bugün benim ö!retmenlik ya"amımın en 60 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 61 mutlu günü… Çünkü biz eski ö!retmenleriniz, gelecek ders yılından itibaren görevlerimizi bu yanımdaki gençlere devrediyoruz. Onlar, köylere e!itim götürmek için kurulan köy enstitülerinin ilk mezunları. Dahası, hepsi bu köyden ve çevre köylerinden çıkmı" köylü çocukları. Yani onlar da sizlerden… Bundan sonra sizleri onlar e!itecek, sadece okuma yazma, hesap de!il, aynızamanda köyünüzü nasıl geli"tirebilece!inizi gösterecek, sizleri bunun için gerekli mesleklere yönlendirecekler. Onlara sizlerin de yardımcı olmanızı bekliyorum. Sonra kara üniformalı bu kavruk köylü çocukları birer birer kendilerini tanıtmı", ardından da hepimizi yanlarına katarak bizi do!aya, da! yamaçlarına çıkartmı"lardı. Tabiattaki her bitkinin, her a!acın adını söyleyip, özelliklerini, yararlarını anlatarak bizleri hayretten hayrete dü"ürüyorlardı. Dönü"ümüz ise daha da heyecan vericiydi… Hep birlikte o zamana dek hiç duymadı!ımız ezgileri birlikte söyleyerek co"kulu bir dü!ün alayı gibi girmi"tik köye. Ders yılı sonunda Muncusun’dan ayrılmak zorunda oldu!um için bu ilk köy enstitüsü mezunlarından ders almam mümkün olmadı. Ama bu kısa anım, daha sonra gazetecilik ya"amımda ve sosyo-politik mücadelelerimde köy enstitülülerle hep dayanı"ma içinde olmamda büyük rol oynayacaktı. Yaz tatili geldi!inde Muncusun’a veda ettim. Babam ilkokulun dördüncü ve be"inci sınıflarını, okul bulunmayan istasyonlarda görevli personelin çocukları için Konya’da açılmı" bulunan özel bir pansiyon okulunda okumamı kararla"tırmı"tı. Gömeç #stasyonu’nda ailemin yanındaki iki-üç aylık yaz tatilini kendimi tamamen okumaya vererek geçirdim. Babam Kayseri’ye her görevli gidi"inde mutlaka paketler dolusu kitapla geri dönüyordu. Sertel’lerin yayınladı!ı Çocuk Ansiklopedisi’ni elimden dü"ürmüyordum. Bir de yine Sertel’lerin yayınladı!ı klasiklerin özetinden olu"an Cep Kitapları… Herbirinin kapa!ında farklı farklı renklerde kocaman bir “C” harfi… Bu arada istasyonda bekleyen yolcuların unuttukları ya da bıraktıkları kitap, dergi ve gazeteler de okuma açlı!ımı 61 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 62 gideren önemli bir madendi. Bu kaynaklardan biri de “Kendi kendinin doktoru” adlı bir elkitabıydı. #lk sayfalarını çevirdi!imde konular o denli çekici gelmi"ti ki, ileride okuyup doktor olmayı dü"leme!e ba"lamı"tım. Ne ki, bir süre kitapta anlatılan hastalıkların emarelerini kendimde de vehmetmeye ba"ladım. Olacak gibi de!ildi. Bu tempoyla gidersem, kelimenin tam anlamıyla bir “hastalık hastası” olup çıkacaktım. Sonunda kitabı okumaktan da, doktor olma dü"ü kurmaktan da vazgeçtim. Bu kısa yaz tatilinin bir ba"ka hüsranı da müzik konusunda oldu. Bir yolcu tren parası çıkı"madı!ından bilet alabilmek için, dönü"ünde borcunu ödeyip geri almak üzere, piccolo flütü’nü emanet bırakmı"tı. Kendi kendime flüt çalı"maya ba"ladım. Ancak ne bir ö!retmen, ne de do!ru dürüst bir metod ya da nota vardı. Sonunda ondan da vazgeçip kalan tatil günlerimi tamamen okumaya verdim. * Zaman hızla geçiyordu. Sava"ın seyrinin Nazi’ler aleyhine de!i"ti!inden emin olan Türkiye 1944 yazında Almanya ile siyasal ve ekonomik ili"kilerini kesmi"ti. Herkeste bu kara, kasvetli günlerin yakında bitece!i umudu ye"ermi"ti. 8 ya"ında ben de artık daha güzel, daha mutlu günler dü"lüyordum. Bu ortamda, bir ak"am yemek yedikten sonra yine kitap okumaya hazırlanıyordum ki, annemle babam beni yanlarına ça!ırdılar. - Bak Do!an, dedi babam. Okul vakti geldi. Yine bir süre ayrı kalaca!ız. Bu gece saat 2’de Konya’ya giden tren burada duracak. Konya’ya seni ben götürece!im. Ö!retmenlerinle konu"up seni bıraktıktan sonra dönece!im. $imdiye kadar #stanbul’da da, Muncusun’da da bizden ayrı kaldın. Ama oralarda yine de aile yakınlarının yanındaydın. Bu kez tamamen yabancı bir çevrede olacaksın. Artık büyüdün. 62 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 63 Senin tek ba"ına da olsa direnece!inden, ba"araca!ından eminiz. Her"eyini hazırladık. Yol uzun. Uykusuz kalacaksın. $imdi yat, hemen uyumaya çalı". Ba"ımı öne e!ip bir süre dü"ünekalmı"ım. Sonra kendimi toparladım. - Çantamda yer varsa bir iki kitabımı da alayım, dedim. Bir de çakımı... Birkaç kitabım da çantama kondu, ama çakım için, “ona okulda izin verilmez, hiç götürme,” dediler. Sonra yatmaya gittim. Hemen de uyumak istiyordum. Ama annemin “kemikli bunlar…” dedi!i sivrisineklerden biri sürekli kafamın etrafında vızıldayıp bir türlü uyutmadı. Belki de kafama takılan dü"üncelerden ve derin üzüntüden uyuyacak halim de yoktu. Saat 2’de kaldırıp giydirdiler. Çantam hazırdı. Annemle vedala"tım. Gidece!imi hissetmi" olmalı ki huzursuzlanıp duran, arada bacaklarıma sürünen kediyi ok"ayıp öptüm. Beni Konya’ya götürecek 56 binlik lokomotifin acı çı!lı!ı gecenin sessizli!ini yırtma!a ba"lamı"tı. Anneme son defa sarıldım. Ona üzüntümü hissettirmek istemiyordum. Babamla trenin furgonuna yerle"tik. Kendimi hâlâ tutuyordum. Tren kalkıp hız almaya ba"ladıktan sonra birdenbire derin hıçkırıklarla sarsılarak a!lamaya ba"ladım. Bu kez annemden, evimden ayrılmak çok a!ır gelmi"ti. Sanki bir daha hiç görmeyecekmi"im gibi bir duygu da karartıyordu ruhumu. Ni!de’ye kadar durmak bilmeksizin a!ladı!ımı hatırlıyorum. Ondan sonra yorgun dü"üp uyuyakalmı"ım. Tren Konya’ya girerken uyandı!ımda ben artık bir ba"ka Do!an’dım. Biliyordum ki birkaç saat sonra babam da beni bu tamamen yabancı çevrede bırakıp Gömeç’e dönecekti. Sekiz ya"ında, artık kendi ya"amımı kendim düzene koymak zorundaydım. Bir daha hiç a!lamamalı, kendi sorunlarımı kimseye sızlanmadan kendim çözmeliydim. Konya Garı’nda trenden iner inmez hiç oyalanmadan tam kar"ıdaki yatılı okul binasına yöneldik. Geni" bahçesi olan oldukça modern bir yapıydı. Birinci kattaki okul müdürünün 63 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 64 odasında babam kayıt i"lemlerini yaptırırken ya"ımdan ötürü yine sorun çıktı. Ya"ımın küçüklü!üne ra!men sorulan sorulara tatmin edici yanıt vermi" olmalıyım ki 4. sınıfa kabul edildim. Koridorlarda, bahçede de!i"ik ya"larda birçok demiryolcu çocu!u bu yeni gelen ö!renciyi uzaktan merakla inceliyorlardı. Birlikte ders görece!im sınıfı, yatakhaneyi, yemekhaneyi gezdikten sonra babam, - $imdi de gidip Hüseyin dayıları görelim, dedi. Memleketlimizdir. Hafta sonları izne çıktı!ında onlara u!rarsın. Ben sana harçlık da bırakaca!ım. #htiyacın oldukça onlardan alırsın. Ba"ın derde girerse de onlardan yardım istersin. #stasyondan kent merkezine inen ana caddeyi a"tıktan sonra arka sokaklardan birinde araya sora Hüseyin Dayı’ların evini bulduk. Hüseyin Dayı ak sakallı güler yüzlü bir ihtiyardı. O!ullarından biri fabrika i"çisi, di!eri ise sava" yıllarında Konya’ya ta"ınmı" bulunan Kuleli Askeri Lisesi’nde ö!renciydi. Benimle ilgilenecekleri konusunda güvence verdiler. Beni tekrar okula götürüp müdüre emanet ettikten sonra babam bir ya"ıtıyla konu"ur gibi, - Gözüm arkada kalmadan gidiyorum. Biliyorum ki ezilmeyeceksin, mutlaka ba"aracaksın, dedi. Annen de ben de sana sık sık yazaca!ız. Sen de mektuplarını eksik etme… Kucakla"ıp vedala"tıktan sonra babamı okulun dı" kapısına kadar u!urladım, o Konya Garı’nın önündeki kalabalı!a karı"ır karı"maz da ko"a ko"a kendimi içeri attım. * Ak"am vaktiydi. Anadolu’nun dört bir yanından gelmi", benim gibi uzunca bir süre anasız babasız kalaca!ını bilmenin hüznü içindeki yeni okul arkada"larımla tanı"ıp söyle"iyorduk ki, birden kendimizi yeni bir “anne”yle kar"ı kar"ıya bulduk. Okul hiyerar"isinde müdürden sonra gelen bu son derece oto64 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 65 riter kadın, yatılı ö!rencilerin ders dı"ı ya"amı konusunda tek söz sahibiydi. Her nedense tüm ö!renciler kendisine “anne” diye hitabetmek zorundaydılar. Benim gibi kentli ya"amı da tanıyan be" on çocuk için “anne“ demek pek sorun olmadıysa da, Anadolu’nın köylerinden hiç çıkmamı" maka"çı, yol çavu"u gibi personelin “ana” demeye alı"kın çocukları için bu yeni hitap "eklini benimsemek hayli zor oldu. Bize yatılı okulun iç düzenini, saat kaçta yatıp kaçta kalkaca!ımızı, yatmadan önce pijamalarımızı giyip di"lerimizi nasıl fırçalamamız gerekti!ini uzun uzun anlattı, bir de talim ettirdi. Ömründe pijama giymemi", di" fırçalamamı" çocuklar için bu yeni ritüel tam bir "enlikti. Ama çabuk alı"ıldı. Sava" yıllarında di" macunu falan tam bir lükstü. Di" fırçasını Hacı $akir sabununa sürterek köpürtüyor, di"lerimizi onunla fırçalıyorduk. Sabunun berbat kokusunu gidermek için fırçadan sonra a!zımızı defalarca so!uk suyla çalkalamak zorunda kalıyorduk. Sınıflarımız belli olduktan sonra okulda hemen ilk çetele"me ba"ladı. Bir yanda 56 binlikler, öte yanda 57 binlikler… Bu isimleri, lokomotif makinistlerinin çocukları dayatmı"tı. O yıllarda 56 bin’lik lokomotifler daha çok Konya’nın do!u tarafında, Kayseri’yi merkez alan bir hatta çalı"ıyordu. Bu nedenle Do!u’dan gelenler 56 binlik’lerdi. Konya’nın batısında Afyonkarahisar’ı merkez alan hatta ise 57 binlik lokomotifler i"liyordu. O taraftan gelenler de 57 binlik’lerdi. Ben Do!u tarafından geldi!im için 56 bin’liktim. Zaten tam istasyonun kar"ısındaki okulumuzun bahçesinde veya sınıf pencereleri önünde en büyük e!lencemiz, lokomotiflerin dumanlarını tüttürüp düdüklerini uzun uzun öttürerek gara giri" çıkı"larını seyretmekti. 57 bin’liklerin bacaları daha ince ve uzun, 56 binliklerinki ise daha geni" ve kısaydı. Her bir grup kendi lokomotifinin amigosuydu. Alkı"lar, övgüler gırla gidiyordu. 65 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 66 Çete olur da "efsiz olur mu? Kayseri tarafından gelenlerin içinde en genç irisine “kovboy”, Afyon tarafının en genç irisine ise “tarzan” adını takmı"tık. Çetele"mi"tik ama, aramızda hiçbir zaman kavga dö!ü" yoktu. En gerilimli tartı"malar 56 binliklerle 57 binliklerin kıyaslanması üzerinde oluyordu. * Kendi aramızda çetele"mi" de olsak, sonuçta hepimiz gurbetçiydik, aynı yazgıyı payla"ıyorduk. Konya’nın yerli çocukları için ise bizler “pansiyon çocukları”ydık ve mutlaka “haddi bildirilmesi gereken” yabancılardık. Haftanın altı günü gece gündüz okuldaydık. Dı"arı çıkmamız kesinlikle yasaktı. Sadece pazar günleri ya da bayram günlerinde birkaç saatli!ine "ehre çıkmamıza izin verilirdi. Tüm pansiyon çocukları sürekli siyah bir üniforma giymek zorunda oldu!undan, Konya’nın neresine gidersek gidelim, yerli çocuklar tarafından mutlaka farkedilir, e!er tek ba"ınaysak ya da sadece bir iki ki"iysek, hakarete, daha da kötüsü saldırıya u!rardık. Bunun içindir ki, kısa süre sonra kente toplu halde çıkmayı adet edinmi"tik. Hele ba"ımızda kovboy veya tarzan varsa, kendimizi daha bir güvende hissediyorduk. Ne ki, yerli çocuk çeteleri bizi rahat bırakmamakta kararlıydı. Okul bahçesinin yanıba"ındaki bo" alanda hava saldırılarına kar"ı korunmak için sı!ınaklar kazılmı"tı. Birgün ak"am üzeri dersler bittikten sonra bahçede teneffüse çıktı!ımızda birden ba"ımıza ta" ya!ma!a ba"ladı. Kısa bir "a"kınlıktan sonra kendimizi toparlayıp saldırının geldi!i yeri tesbit ettik. Yerli çocuklar, yandaki bombardıman sı!ına!ına gizlenmi"ler, sapanlarla bizi ta"lıyorlardı. Bizim sapanımız falan olmadı!ından bahçeye dü"en ta"ları toplayıp elle fırlatarak kar"ılık vermeye çalı"ıyorduk. Neyse ki bizim ö!retmenler bahçeye inip müdahale edince yerliler kaçıp gitmek zorunda kaldılar. Tamamen masum oldu!umuz halde, ta"a ta"la kar"ılık verdi!imiz için özellikle anne’den adamakıllı bir zılgıt yedik. 66 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 67 O ak"am 56 binlikler ve 57 binlikler, Kovboy ve Tarzan’ın ortak yönetiminde toplandık. #leride gelebilecek daha vahim saldırılara kar"ı mutlaka örgütlenip silahlanmalıydık. Tüm bu seferberli!i nöbetçi ö!retmenlere ve Anne’ye farkettirmeden yürütmek zorundaydık. Sapan yapmak ve fırlatılacak ta" toplamak sorun de!ildi. Pazar iznine çıktı!ımızda bir otomobil tamircisinden ıskartaya ayrılmı" bir otomobil iç lasti!ini, bir kundura tamircisinden de çöpe atılacak deri artıklarını bedavaya kapattık. Hepimiz köylük yerlerden geldi!imiz için sapan yapmakta zaten deneyimliydik. Okulun yemekhanesinden alıp ceplerimize gizleyerek çıkarttı!ımız bıçaklarla yakın bir parktaki a!açlardan çatal dallar kesip, otomobil iç lasti!ini dilimleyerek, deri parçalarını biçimlendirerek birbirinden güzel ve vurucu sapanlar yaptık. Yerliler tekrar gelip sı!ınaktan saldırıya geçerlerse aynı silahla yanıt verebilecektik. Tarzan: - Çocuklar, dedi. Bunlar "ehirde dola"ırken de bize saldırabilirler. Mutlaka yanımızda birkaç tane de sustalımız olmalı… Herkes ne kadar harçlı!ı varsa ortaya döksün, sustalı alaca!ız… Kovboy da onu destekliyordu. Gömeç’teki çakımı getiremedi!ime o anda esef ettim, ke"ke annemi ve babamı hiç dinlemeseydim. Bizlere sadece pazar günleri kente çıkarken simit v.s. alabilmek için ailelerimizin bıraktı!ı paralardan üç be" kuru" harçlık veriyorlardı. Bu parayla, leblebi, kuruyemi" ya da meyve v.s. almamız da olanaksızdı. Simit dı"ında paramızın yetti!i tek lüksümüz havuç alıp tav"an gibi onları kemirmekti. Havuca da okul yemekhanesinde a"çıba"ının bir tezgahıyla alı"mı"tık. Teneffüs saatlerinde kuruso!an soyulmasına katkıda bulunanlara bir ya da iki havuç veriyordu. Yemeklerde meyve falan verilemedi!i için giderek havuç tiryakisi olmu"tuk. Tarzan’ın önerisi üzerine bir kaç hafta simitten de, havuçtan da feragat edip tüm olanaklarımızı silahlanmaya ayırdık. Her gün sava" haberleriyle yatıp kalkan biz sava" yılları çocukları için bu gizli “silahlanma” çok keyifli bir oyundu. 67 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 68 Ama yerlilerle sava"mamıza vakit kalmadan bir sabah uyandı!ımızda okul binasının çevresini gerçek asker i"gali altında bulduk. Binlerce asker çe"itli birliklere sevkiyat için Konya’ya getirilip istasyona yakın alanlarda kampa alınmı"tı. Askerler orda yatıp kalkıyor, sevkiyat gününü bekliyordu. Aralarında 50-60 ya"ında görünenler, saçı sakalı a!armı" olanlar da vardı. Kimi buldularsa askere almı"lardı. Bu hiç beklenmedik bir olaydı. Çünkü, arka arkaya Alman ordusunun bozgun haberleri geliyor, ö!retmenler teneffüslerde ya da mütalaa saatlerinde müttefik ordularının zaferlerini müjdeliyordu. Gerçi Türkiye son anda Almanya ve Japonya’ya sava" ilan etmi"ti ama, Türkiye’nin o saatten sonra istese de sava"a giremeyece!i, sava" ilanının diplomatik bir manevra oldu!u söyleniyordu. Sabah kahvaltıdan sonra, ders aralarında, teneffüs saatlerinde artık en büyük u!ra"ımız bu asker ya"amını izlemekti. Ben Gömeç #stasyonu’ndan deneyimli oldu!um için, ailesine, yavuklusuna mektup göndermek isteyenlere yardım servisi kurmu"tum. Bir süre sonra di!er arkada"lar da “Yüksek bir huzura…” diye ba"layan mektuplar yazmakta ustala"tılar. Askerlerin yanıba"ımızda konakladı!ı günlerdeki en iz bırakan olay ise, hergün kurulan tayın karaborsasıydı. Sava" yıllarında askere özel tayın çıkıyordu. Sivil halka, ekmek karnesiyle ki"i ba"ına çeyrek ekmek verildi!inden, ço!unca o da bulunmadı!ından, asker kendisine verilen tayını satı"a çıkartıyordu. Karaborsacılar bu tayınları ucuza kapatıp sonra iki üç misli fiyata satıyorlardı. Aslında bu ekmek karaborsasını bizler de ilgiyle izliyorduk. Çünkü okul yemekhanesinde her ö!ün verilen bir iki dilim di"imizin kovu!una gitmiyordu. Arada bir kurufasulya, nohut, mercimek, bulgur v.s. de verilmese sofradan hiçbir zaman do!rudürüst doymu" olarak kalkmayacaktık. Konya’da konaklayan askerlerin sevkiyatı yapıldıktan sonra kent yeniden eski sükunetine kavu"tu. #"te bu sakin ortamda bir sabah kahvaltı için yemekhaneye indi!imizde gözlerimize inanamadık. Masalardaki 68 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 69 ekmek sepetleri tepeleme doluydu. Beyaz peynir dilimleri sanki herzamankinden daha iri kesilmi"ti, zeytin taneleri de daha fazlaydı. $a"kın "a"kın birbirimize bakarken nöbetçi ö!retmen yüzünde co"kulu bir ifadeyle yemekhaneye daldı: - Çocuklar, dedi, nihayet Müttefikler dü"manı bo!du, Nazi Almanyası teslim oldu. Bunun "erefine bugün için ekmek serbest… Diledi!iniz kadar yiyebilirsiniz. Hep bir a!ızdan bir sevinç çı!lı!ı koptu. Almanya’nın yenildi!ine mi, diledi!imizce ekmek yiyebilece!imize mi seviniyorduk tam anımsamıyorum. Herhalde her ikisine de… Ne ki ekmek sevinci uzun sürmedi. Ertesi günden itibaren dilimler yine sayıyla gelmeye ba"ladı. Ama sava"sız bir dünyada ya"ama umudu her"eyi unutturuyordu. Klasik ders konuları dı"ında artık ana konu"ma konularımız hep sava"ın bitimiyle ilgiliydi. Kendimizi bildik bileli hep sava" konu"ulmu", her"eyimiz sava"a endekslenmi"ti. Artık ba"ka "eyler de konu"abilecektik. * Ve de yazabilecektik! Evet yazabilecektik, çünkü okulun tahriri kuvvetli ö!rencileri olarak çoktandır bir duvar gazetesi çıkartıyorduk. Galiba ilk yazdı!ım gazete yazısı da, o yıllarda sıtma ve tifüs salgınlarını önlemek için üretilen ve Türkiye’ye de gelen DDT’nin yararları ve zararları üzerine bir yazıydı. Benim gibi daha bebek ça!ında sıtmadan çekmeye ba"lamı", o yüzden kızkarde"ini kaybetmi" bir çocuk için DDT’nin yararları tabii ki zararlarından daha fazlaydı. Her ne kadar Uzak Do!u’da hâlâ Amerikan-Japon Sava"ı sürmekteyse de, Türkiye’yi yakından tehdit eden Avrupa kıtasındaki sava" bitmi"ti. Sınıf ö!retmenimiz sava" sonrasının dünyada ve Türkiye’de getirebilece!i de!i"iklikleri bizim anlayabilece!imiz bir dille anlatmaya çalı"ıyordu. Barı", insan hakları, Birle"mi" Milletler artık öncelikli konulardı. Duvar gazetemizde aklımızın erdi!ince bunları i"lemeye çalı"ıyorduk. 69 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 70 Bu barı" rehaveti içindeyken bir sabah uykudan uyanıp yatakhanenin penceresinden okulun arka tarafındaki büyük planör sahasına baktı!ımızda "a"kına döndük. Alana bir sürü çadır dikilerek âdeta küçük bir kent kurulmu"tu. Askeri araçlar ha bire malzeme ta"ıyor, ustalar akarsu getirmek için borular dö"üyor, istihkam araçları voleybol ve futbol sahaları açmak için yerleri düzlüyordu. Tüm bu hazırlıkların niçin yapıldı!ını ö!retmenlerimiz dahi bilmiyordu. Derken büyük gürültülerle bir sürü askeri sevkiyat aracı meydana girmeye ve yolcularını indirmeye ba"ladı. #nenlerin hepsi üniformalıydı. Bir keresinde tüm ö!rencileri götürdükleri bir sava" filminde görmü" oldu!umuz Alman askerlerinin üniformasından… Nihayet durum açıklı!a kavu"tu. Bunlar Ortado!u cephesinde Müttefiklere esir dü"en Alman ordusunun askerleriydi. Almanya’ya sevkedilmeden önce bir süre Konya’da konaklayacaklardı. Bizi asıl hayrete dü"üren ise, sava"ta yenilmi" olmalarına ra!men Alman askerlerinin Konya’da kaldıkları günleri bir tatil kampındaymı" gibi oldukça keyifli geçirmeleriydi. Kamptan sık sık dı"arı çıkarak kentte dola"ıyorlardı. Gidip gelirken de ba"ka yol olmadı!ı için mutlaka bizim okul bahçesinin önünden geçmek zorundaydılar. Bu geçi"lerin ilki bizim teneffüs saatimize denk gelmi"ti. Oyunu bırakmı" büyük bir merakla onları izliyorduk. Aramızdan biri inandı!ından de!il, ama tepkiyi merak etti!inden, birden bire sa! eliyle bir Nazi selamı verip “Heil Hitler!” diye ba!ırdı. Üniformalı grup "artlı refleksle hep birden Nazi selamı çakarak “Heil Hitler!” diye kar"ılık verdi. Sonra birden kendilerine gelerek gülmeye ba"ladılar ve bize el sallayarak uzakla"ıp gittiler. Muzip arkada"ın tecessüsten kaynaklanan bu jestini ve Almanların tepkisini bir ö!retmen okul penceresinden görmü"tü. $im"ek gibi bahçeye inerek hepimizi sıraya dizdi, olayı provoke eden arkada"a adamakıllı zılgıt geçtikten sonra 70 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 71 Nazi’lerin vah"etini, insanlı!a kar"ı i"ledikleri suçları hatırlatan uzun bir konu"ma yaptı. Ardından da hepimizi duvar gazetesine bu konuda ortak bir yazı yazmakla görevlendirdi. Becerebildi!imiz kadarıyla bir"eyler yazdık da… Ama çocuk kafamızı me"gul eden ba"ka bir "ey vardı. Türkiye sava"a girmedi!i halde, daha birkaç ay önce sevkiyat için yine bizim okulun çevresinde konaklayan kendi askerlerimizin sefaletini görmü"tük. Oysa, sava"a girmi" ve sava"tan yenik çıkmı" bir ordunun askerleri Konya’da her türlü ihtiyaçları kar"ılanarak itibarlı misafirler gibi a!ırlanıyordu. Sava" esiri olsalar bile do!ru olanı belki de böyle a!ırlanmalarıydı. Ama ya bu ülkenin çocu!u olan, sava"a girmemi" bir ordunun askeri olan bizimkiler? Hepimiz demiryolcu çocu!u oldu!umuz için oradan oraya kara vagonlara büyükba" hayvanlar gibi üstüste yı!ılarak sevkedilen askerlerin sava"ta çektiklerini çok iyi tanıyorduk. Sadece asker mi? A!ırlama kampına çevrilmi" planör sahasının çevresine çöp bidonları konulmu"tu. Esirlerin artıkları oraya atılıyordu. Ak"am üzeri yüzlerce insan, kadın erkek, çoluk çocuk bu çöplüklerin ba"ına ü"ü"üyor, atılmı" konserve kutularının dibinde kalanları tadabilmek için birbiriyle bo!u"uyordu. Sınıf ö!retmenimize bu konuyu açtı!ımızda yanıtı, - Sorunuzda haklısınız… Ama durun bakalım, her"eyin bir sırası var, oldu. * Tüm bu heyecan verici geli"meleri ya"arken bazı derslerde zayıf kalmı"tım. Babama gönderilen ilk karnedeki notlarım pek de ba"arılı de!ildi. Babamdan gelen bir mektup büyük bir darbe oldu. “O!lum, seni daha iyi okuyasın, hayatta daha ba"arılı olabilesin diye yatılı okula gönderdik. Ama karnendeki notlar gösteriyor ki, yeterli gayreti göstermiyorsun. E!er bu sene sınıfta kalırsan, bilmi" ol ki, bir dahaki sene yatılıya gidemezsin. Erciyes’in yamaçlarında çobanlık seni bekliyor…” 71 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 72 “Çobanlık” tehdidi baya!ı a!ırıma gitmi"ti. Kızgınlı!ımdan babama yanıt da yazmadım. Mektup üzerine bir süre içime kapandım. O sırada "iddetli “su çiçe!i” geçiriyordum. Her tarafımı hâlâ vücudumda izlerini ta"ıdı!ım dü!me dü!me çıbanlar kaplamı"tı, di!er çocuklara bula"masın diye revirde yatıyor, okul kitaplı!ından aldı!ım kitapları okuyarak babamın mektubunu unutmaya çalı"ıyordum. Neyse ki bir süre sonra yan odadaki kızlar bölümüne yine su çiçe!ine yakalanmı" Nergis’i getirdiler. Nergis, okuldaki be" on kız ö!renci içerisinde en ba"arılı olandı. Özellikle "iir okumada üstüne yoktu. Faruk Nafiz Çamlıbel’in birkaç sayfalık “Han Duvarları”‘nı ezbere bilirdi. Okula bir müfetti" ya da önemli bir ziyaretçi geldi!inde mutlaka tahtaya kaldırılır, “Han Duvarları” tekmili birden okutulurdu. Okulun tüm ö!rencileri Nergis’e hayran ve saygılıydı. Revirde beni sarsıntıdan kurtaran da Nergis oldu. Ya"am, kavga ve de umut üzerine öyle "eyler anlattı ki, bana yeniden ya"ama sevinci kazandırdı. Revirden taburcu olduktan sonra sarsıntıyı kısa zamanda atlatarak kendimi derslere daha yo!un verdim ve dördüncü sınıfı ba"arıyla geçtim. Yaz tatili gelmi"ti. Tekrar aileme kavu"manın co"kusu içindeydim. Üstelik ben Konya’dayken kızkarde"im Çi!dem do!mu"tu ve a!abey olmu"tum. Karde"imi de ilk kez görecektim. Gömeç’e trenle tek ba"ıma döndü!ümde farkettim ki ben artık bir yıl önceki ana kuzusu de!ildim. Sınıf geçti!imi belgeleyen karneyi masaya atarak, - #"te geldim, dedim, ama çobanlık için de!il. Sırf sizleri görmek için. #stasyon ya"amına yeniden kavu"mu" olmaktan çok mutluydum.#lk fırsatta Muncusun’a giderek oradaki eski okul arkada"larımı buldum. Neyse ki birbirinin kanlısı olan iki arkada"ım, #zzet ve Mevlüt henüz hayattaydılar. Geçen yıl kocaya kaçan Ay"e ilk çocu!unu do!urmu"tu. Bizlerin de artık geleneklere uygun olarak erkekli!e ilk adımı atma günlerimiz gelmi"ti. Babam Gömeç #stas72 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 73 yonu’nda ben, Sami ve Ceylan için ortak bir sünnet dü!ünü düzenledi. Bahçede zerde ve pilav kaynatıldı, kuzu çevrildi, tavuklar kızartıldı, yayık ayranları, "erbetler hazır edildi, pekmezli kar helvası yapmak için Erciyas’ın tepelerinden kar indirildi, civar köylerin insanlarına büyük bir ziyafet çekildi. Bir köçekle bir hokkabaz da sünnet dü!ünümüze renk katıyordu. Civar köylerden birinin berberi uyu"turucu kullanmaksızın birer ustura darbesiyle fazlalıklarımızı kesip alırken hiçbirimizin gözünden tek damla ya" gelmedi. Ne kadar çabuk erkekle"ti!imizi göstermek için de daha "ölen sona ermeden yataklarımızdan fırlayıp, yaraya dokunmasın diye entarinin ete!ini çadırla"tırarak istasyon meydanında di!er veletlerle birlikte deliler gibi ko"u"turmaya ba"ladık. A!ustos sıca!ıydı… Muncusun’a gitti!imde tüm günümüz harmanda geçiyor, yoruldukça bir ceviz a!acının altına ü"ü"üp söyle"iyor, be"ta" ya da a"ık oynuyor, bir de dilli düdük yontuyorduk. Geceleri yataklar damlara serildi!i için, söyle"iler, gökyüzündeki yıldızları, kuyruklu yıldız dedi!imiz meteorların hareketlerini seyrederek sabahlara kadar daha bir keyifli sürüp gidiyordu. Köy enstitüsü mezunu ö!retmenler de içinden çıktıkları köyün ya"amına yeniden uyum sa!lamı"lardı. Kendilerine parasız toprak ve belli üretim olanakları da sa!lanmı", ö!retmenli!in yanısıra küçük çapta kazanç amaçlı i"ler yapıyorlardı. Örne!in A!ustos sıca!ında kentten leblebi, "ekerleme, cevizli sucuk gibi "eyler getiriyor, harman yerinde bunları bu!dayla takas edip üç be" kuru" da oradan kazanmaya çalı"ıyorlardı. #"te bu kızgın uzun A!ustos günlerinin birinde köy kahvesinin radyosuna bir haber gerçekten bomba gibi dü"tü. Almanya yenilmi" ama Uzakdo!u’da, Pasifik’te sava" henüz sonuçlanmamı"tı. #zzet nefes nefese ko"arak geldi, 73 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 74 - Ko"un lan, ko"un, dedi. Amerika bir bomba patlatmı" tüm Japonya’yı yerle bir etmi"…. Hep birlikte köy kahvesinin oraya seyirttik. Herkes heyecan içerisinde… Geçen yıl Muncusun’a tayin edilmi" Köy Enstitüsü mezunu ö!retmenler olayı yorumlamaya çalı"ıyorlar. Ama herkese heyecan veren onbinlerce Japon’un bir anda yokolması de!il, ABD’nin böylesine bir vurucu güce ula"mı" olması. Sonraki günlerde köye ula"an Karagöz, Köro!lu gibi gazetelerin birinci sayfalarındaki büyük karikatürlerde silindir "apkalı, keçi sakallı Sam Amca “esas o!lan” olarak ön plana çıkıyor, dünyaya nizam veriyor. Ve de aynı tablolarda Sovyetler Birli!i giderek ya gözü dönmü" bir Bol"evik askeri ya da vah"i bir ayı görüntüsüyle “kötü adam” rolüne hazırlanıyor, çünkü bir süredir Stalin’in Kars ve Ardahan’ı istedi!i, Almanya’yı yenen Kızılordu’nun Türkiye’ye de girebilece!i söylenip duruyor. Köy ya"amında çok konu"ulan konulardan biri de, toprak reformu… Gerçi Muncusun ve çevre köylerinde pek büyük toprak sahibi yok, ama bu reform nedeniyle ilk kez Meclis’te bir muhalefet olu"tu!undan bahsediliyor. Bayar ve Menderes’in foto!rafları gazetelerde daha sık görünmeye ba"lıyor. Bu arada Kayseri’nin ismi çok duyulmu" köylerinden Gesi’ye ailece yaptı!ımız ziyareti de unutmam mümkün de!il. Gesi’ye yerle"mi" Rumelili uzak akrabalardan bir ailenin dü!ününe davetliyiz. Kız, #stanbul’dan bir damada veriliyor. Gesi’yi herhalde hep bir rüya gibi anımsayaca!ım. Yemye"il, sokaklarından bile gürül gürül sular akan, a!aç dalları, armuduyla, kayısısıyla, zerdalisiyle, "eftalisiyle meyve bollu!undan kırılayazan, ba!larında üzümün her çe"idini üreten cennet gibi yer… Türklülerle ünlenmi" Gesi ba!ları… Gesi ba"larında dolanıyorum Yitirdim yarimi aman aranıyorum Atma garip anam beni da"lar ardına Kimseler yanmasın anam yansın derdime 74 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 75 * Tüm bunları geride bırakıp “Atma garip anam beni da"lar ardına” diye yana yakıla ilkokulun son sınıfını okumak üzere tekrar Konya’ya gitti!imde, di!er yörelerden gelen sınıf arkada"larım da sava" sonrasının kendi bölgelerindeki birikimleriyle dönmü"lerdi. En çok da atom bombası, ABD’nin üstünlü!ü, Rusların tarihte oldu!u gibi yine Türk topraklarına göz dikti!i üzerinde konu"uluyordu. O günlerde okula Cumhuriyet’in, Tasvir’in, Karagöz’ün, Köro!lu’nun yanısıra Tan Gazetesi de gelme!e ba"lamı"tı. Sava" sonrası çok partili rejime geçilece!i söyleniyor, gazetelerin birinci sayfalarında sava"a ili"kin karikatürlerin yerini yava" yava" iç siyaset karikatürleri alıyordu. Demokrasi kelimesini de ilk bu vesileyle duyma!a ba"lamı"tık. Bu arada hepimize utanç veren bir olayı ya"adık, müstakbel bir gazeteci için anlatmadan geçilebilecek bir olay de!il. Duvar gazetesi hazırlıkları, okula gelen gazetelerin okunup tartı"ılması derken, birgün okul yönetimi tüm ö!rencileri, Konya’nın yerel bir gazetesine götürerek gerçek bir gazetenin nasıl hazırlandı!ını görmemize karar vermi"ti. Gerçekten de son derece heyecan verici bir ziyaretti. Düz baskıyla basılan gazetenin dizgisi, linotip veya entertip olmadı!ı için antimuanlı kur"undan dökülmü" tüm harfleri tek tek yanyana dizerek yapılabiliyordu. Mürettiphanede iki ya"lıca mürettip amca dizgiyi nasıl yaptıklarını gösterdiler. Gördüklerimiz belle!imize iyice yerle"sin ve bir anı kalsın diye de aramızdan birkaç ki"inin adlarını elde dizerek prova tezgahında mürekkepleyip ka!ıtlara bastılar. $ansı olanlar isimlerini matbaa harfleriyle basılmı" görünce sevinç çı!lıkları atıyorlardı? Ya bu "ansa sahip olamayanlar? Ne yaptıkları ertesi gün anla"ılacaktı. Sabah kahvaltı yaparken okul müdürü anne’yle birlikte hı"ımla yemekhaneye daldı. - Utanmıyor musunuz, dedi. Size bir"eyler ö!retmek için 75 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 76 zaman ayıran insanlara böyle mi te"ekkür edilir? Mürettiphaneden bir sürü harf çalınmı" bugün gazeteyi dizemiyorlar. Birkaç dakika hepimizi süzdü. Ço!umuz kıpkırmızı kesilmi"tik. - Kahvaltıdan hemen sonra kim bir"ey çaldıysa benim odaya getirsin, ceza vermeyece!im. Yeter ki gazete yeniden çıkabilsin. Sanıyorum harf çalanların hepsi, hemen hemen hiç eksiksiz, çaldıkları harfleri müdüriyete teslim ettiler. Ben mi? Matbaa harfleriyle dizilmi" kelimeleri ka!ıt üzerinde görmenin çekicili!i o denli dayanılmazdı ki, aralarında tabii ki ben de vardım. Gerçek gazetecili!e ba"ladıktan sonra da, özellikle de mürettiphanede ba"lık dizen ustalarla birlikte çalı"ırken bunu hep utanarak hatırlayacak, yine de i"birli!i yaptı!ım her yeni mürettiple tanı"ır tanı"maz bu hurufat hırsızlı!ımı anlatacaktım. Bu olayın utancını, sanıyorum aynı yılın Cumhuriyet Bayramı kutlamalarındaki süksemizle bir nebze örtbas edebildik. Konya’nın anacaddelerinde muazzam bir kutlama yürüyü"ü düzenlenmi"ti. Yürüyü"e üniformalı katılan sadece iki kortej vardı. Birisi biz kara uniflormalı pansiyon çocukları, di!eriyse Kuleli Askeri Lisesi’nin yeti"kin askeri ö!rencileriydi. Yol boylarına biriken Konya’lılardan en büyük alkı"ı Kuleli Askeri Lisesi ö!rencileri, sonra da bizler almı"tık. Yürüyü" bittikten sonra askeri ö!renciler, - Sizler de küçük Kulelililersiniz, size okulumuzu gezdirece!iz, dediler. Okuldan aklımda kalan kocaman bir jimnastik salonu ve de futbol ve basketbol sahalarıydı. Fenerbahçe, Be"ikta", Galatasaray taraftarlı!ının ne oldu!unu da ilk kez o gün askeri ö!rencilerin kendi aralarında yaptıkları bir maç sırasında ö!rendik. Okula döndü!ümüzde hepimiz kendimizi biraz daha büyümü", biraz daha erginle"mi" hissediyorduk. Bir gün yemekhaneden çıkmı" mütalaaya gidiyordum ki, 76 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 77 ö!retmenler odasının önünden geçerken ister istemez içerideki yüksek sesli bir tartı"maya tanık oldum. Tartı"mada sık sık Tan Gazetesi’nin ve de Sertel’lerin adı, sık sık da “komünist” kelimesi geçiyordu. Sertel ismi benim için çok önemliydi. Issız sessiz ara istasyonlarda onların yayınladıkları kitapları, çocuk ansiklopedisini okuyarak yeti"mi"tim. Daha sonraki günlerde artık Tan Gazetesi gelmez oldu. Gelen di!er gazetelerden, Sertel’lere ait Tan Gazetesi’nin ve matbaasının milliyetçi, vatanperver üniversite gençli!i tarafından nasıl “kahramanca” susturudu!unun hikayesini okuyacaktık. Olayların üzerinden birkaç hafta geçmi"ti ki, çok partili rejime geçildi!i, CHP’nin dı"ında ba"ka partiler kuruldu!u yazılıp söylenmeye ba"ladı. Karagöz ve Köro!lu’nun birinci sayfa karikatürleri artık partiler arası sava"a a!ırlık veriyordu. Demokrat Parti kurucuları Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve de Milli Kalkınma Partisi kurucusu Nuri Demira! reytingi en yüksek olan yeni politik liderlerdi… 77 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 78 Sava! sonu gurbetten dönü! ve Ankara yılları 1946-1951 1946 baharının hâlâ belle!imde kalan en canlı anısı ise, Amerikan Missouri Zırhlısı’nın Nisan ayında ABD’de ölen Türkiye Büyükelçisi’nin naa"ını getirmek bahanesiyle #stanbul’a yaptı!ı son derece medyatik ziyaretti. Tabii o yıllarda pek bilmiyorduk, Amerikan bahriyelilerini gere!ince a!ırlamak için #stanbul’da genelevlerin badana edildi!ini sonraki yıllarda ö!renece!imiz ünlü dostluk ziyaretiydi bu... Okulumuza ula"an gazetelerin hemen hepsinde “büyük dost” Amerika’ya ardarda övgüler düzülüyor, Sovyet imajı bununla ters orantılı olarak her geçen gün biraz daha çirkinle"tiriliyor, korkunçla"tırılıyordu. Tüm bunlar olurken babamın Gömeç’ten Ankara’ya tayini çıkmı"tı. Konya’da ilkokulu bitirdi!imde elime diplomayla birlikte bir Konya-Ankara 3. sınıf tren bileti, ki"isel e"yamın bulundu!u küçük bir valiz, bir de üç günlük kumanya tutu"turulmu"tu. Okulda Kayseri taraflı 56 binlikçi arkada"larla ve ö!retmenlerle vedala"tık. Okul müdürümüz ve anne’miz Afyon tarafına gidecek arkada"larla birlikte beni trene kadar getirip Ankara vagonuna bindirmi", ya"amımın bundan sonraki bölümü için ba"arılar dilemi"ti. 57 binli!in çekti!i yolcu trenine bindi!imde, de!il kompartımanlarda yer bulmak, koridorlarda dahi adım atacak yer yoktu. Bir vagonun helasının önündeki sahanlıkta ben de kendime bir yer açıp yerle"tim. 78 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 79 Tren koridorunda yolcular özel sorunlarından çok siyaset tartı"ıyordu. Tam o günlerde Meclis ülkede ilk kez tek dereceli ve gizli oylu seçim yapılmasına ili"kin bir yasayı kabul etmi"ti. Türkiye seçime gidiyordu… Hemen hemen iki gün iki gece ayakta dikilerek yaptı!ım seyahatte Afyon ve Eski"ehir garlarında saatlerce bekledi!imizi, cebimdeki üç be" kuru" harçlıkla Afyon’da kaymak, Eski"ehir’de ise taze simit alıp sıcak sahlep içti!imi anımsıyorum. Bir 56 binlikçi olarak 57 binlikçilerin merkezi Afyon’u görmek beni çok heyecanlandırmı"tı. Ankara Garı’nda beni annem babam, yanlarında getirdikleri kızkarde"im Çi!dem’le birlikte kar"ıladılar. Annem, - Kocaman delikanlı olmu"sun, diye ba!rına bastı. Bak artık Ankaralı, büyük "ehirli olduk… $imdi büyük okullarda okuyabileceksin, dedi. Ve ekledi: - Ama hayat burada sava" yıllarındaki Gömeç’ten de, Kunduz’dan da, Musaköy’den de zor…. $imdiki adı $ehit Te!men Kalmaz Caddesi olan caddenin arkasında bulunan dar sokaklardan birindeki yeni evimize geldi!imde annemin ne demek istedi!ini anladım. Yarı ah"ap eski yapı iki katlı bir Ankara evinin üst katındaki iki küçük daireden birisiydi bizimki. #ki yatak odası ve bir oturma odası, dar ve küçük bir koridora sıkı"tırılmı" bir bula"ık yala!ı ve alaturka bir heladan olu"uyordu. Yandaki daha küçük bir dairede ise ya"lıca dul bir kadın tek ba"ına ya"ıyordu. Evin sahibi o sırada Ulus Meydanı’na yakın bir yerde salam, sucuk, pastırma vesaire satan bir ma!azanın sahibiydi. Annem, herhalde domuz sucu!u falan sattı!ını dü"ünüyor olmalı ki, kestirmeden “domuzcu” diyordu. “Domuzcu” bizim üstümüzdeki katta oturuyordu. Aslında evin kiracısı o sırada Ankara’da avukatlık yapan dayım Mirsat Yamaç’tı, ancak sava" sonu Ankara’sında kiralar ate" bahası oldu!undan iki göz dairenin bir kısmını yarı kira kar"ılı!ı bizimkilere vermi"ti. Dayım dairenin en büyük 79 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 80 odasında kalıyordu; babam, annem, iki ya"ındaki kızkarde"im Çi!dem ve ben öteki odayı payla"mak zorundaydık. Daha önce ya"adı!ımız ara istasyonlardaki lojmanların görece rahatlı!ı yanında bu Ankara evi gerçekten de tam bir sefaletti. Ama aileme yeniden kavu"tu!um birinci günün asıl darbesi ba"kaydı. Bir yıl önce 4. sınıfı bitirip çoban olmaktan kurtuldu!umda, be"inci sınıfı da ba"arılı bitirirsem bana mükafat olarak bisiklet alacaklarına söz vermi"lerdi. Evde bisikleti göremeyince birden mahzunla"mı"ım. Annem bin dereden su getirerek Ankara’da bisiklet alacak imkanları olmadı!ını, ortaokulu bitirinceye kadar sabretmemi söyledi, ama en azından ertesi gün iyi bir hediye alma sözü verdi. Ak"am dayım eve geldi!inde benimle pek de ilgilenmedi. Geçirdi!i kısa bir evlilik dı"ında sürekli tekba"ına ya"amaya alı"mı" olan bir ki"i için birdenbire aynı çatı altında çoluk çocuklu bir aileyle birlikte ya"amak, bu aile öz karde"inin ailesi de olsa, herhalde zor olmalıydı. Bir de benim çıkıp gelmem bu ortak ya"amı daha da zorla"tıraca!a benziyordu. Tren koridorunda uykusuz geçen iki geceden sonra yeme!i yer yemez kendimi yata!a atmamla sızmam bir oldu. * Ertesi gün kahvaltıdan sonra yeni çevremi tanımak için hemen soka!a inmeliydim. Annem, - Hele bir çevreyi tanı, dedi. Ama pek uzakla"ma. Ö!lene do!ru alı"veri"e çıkaca!ız… Gelirken tabelasından farketmi"tim. Evin alt katında bir matbaa vardı. Matbaada eritilen antimuvanlı kur"unların, silindir dökmede kullanılmak üzere eritilen kauçukların dumanları teneke bir boruyla yukarı verilmi", havalandırmak için açılmı" tuvalet penceresinden bizim daireye doluyordu. 80 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 81 Bende acı bir anı bırakan Konya’daki matbaa ziyaretimizde tanımı"tım bir ömür boyu beni terketmeyecek olan bu kokuyu. A"a!ı iner inmez ilk i"im hemen bu matbaaya dalmak oldu. #çeride dizgi makineleri ve büyükçe bir düz baskı makinesi çalı"ıyor, ka!ıt paketlerinin da! gibi yı!ılı oldu!u bir bölümün arkasında da basılmı", sayfaları tra"layan bir giyotin inip kalkıyordu. #çeriye hiç tanımadıkları bir çocu!un girdi!ini gören sermürettip önümü kesti: - Dur bakalım, burası i"yeri, senin burda ne i"in var? Üst kattaki kom"unun o!lu oldu!umu, matbaa i"ini çok merak etti!imi, arada bir gelip çalı"maları seyretmek istedi!imi söyledim. - Öyleyse ho" geldin, seyret seyrebildi!in kadar… Belki ho"lanırsın da bir gün bize çırak girersin. Ama pek ayak altında dolanma… diye tembihledi. Küçük avluyu geçip soka!a çıktı!ımda tam kar"ıda bir künk döküm atölyesi gördüm, önüne çimentodan yeni dökülmü" künkleri sıralamı"lardı. Geri kalan dapdaracık alanda ise benim ya"larımda yedi sekiz çocuk, iki ta"tan tek kale yapmı"lar, ba!ıra ça!ıra bir çaput topun pe"inde ko"uyorlardı. Benim kendilerini seyretti!imi görünce durdular, içlerinden biri bana do!ru yöneldi: - Sen Kadri Bey’lerin o!lusun de!il mi, dün gelmi"in… Ho" geldin. Sonra kendini tanıttı. - Ben Aleko, bu Nubar, bu da Cevdo… Di!er çocukların isimlerini de saydı. - Ya sen?” - Ben Do!an… Tekrar sordu: - Sen hangi takımdansın? - Ne takımı? - Yani hangi futbol takımındansın? Fenerli misin, Be"ikta"lı mısın, Galatasaraylı mısın? 81 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 82 - Vallahi ben takım da tanımam, futbol da bilmem… - Futbol kolay, dedi Aleko. Bizimle oynarsan hemen ö!renirsin. Takıma gelince, bak biz hepimiz Fenerliyiz. Lefter’in takımından… Lefter’i bilmem ama Fener adını, Konya’daki Cumhuriyet Bayramı gösterilerinden sonra ziyaret etti!imiz Kuleli Askeri Lisesi’nin ö!rencilerinden duymu"tum. - Tamam dedim, madem öyle, ben de Fenerliyim. Hemen beni oyuna aldılar, çaput topun pe"inden ko"maya ba"ladık. Arada bir künk dökme ustası atölyeden fırlayıp bize sesleniyordu: - Bana bakın, künkler daha çok taze, topunuzu bunlara "utlamayın… Bir saat kadar ko"u"turduktan sonra nefes nefese kalmı"tık. Kanter içinde henüz ıslak künklerin dibine çöktük. Aleko kendisinin Rum, Nubar’ın Ermeni, Cevdo’nunsa Kürt oldu!unu söyledi. Babası Karpiç Lokantası’nda garsonmu". Nubar ve Cevdo‘nun babalarıysa Samanpazarı’nda ticaret yapıyorlarmı". Di!erlerinin babaları da ya esnaf, ya da küçük memur takımındandı. Ben de babamın demiryolcu oldu!unu, yıllarca ara istasyonlarda çalı"tıktan sonra Ankara garında görevlendirildi!ini anlattım. Ara istasyonları, #stanbul’u, Kayseri’yi, Konya’yı da… O ya"ta bu kadar farklı yerlerde ya"amı" olup da futbol bilmemem, takımları dahi tanımamam hepsini çok "a"ırtmı"tı. Bu kez Nubar sordu: - Peki, sizinkiler Demirkırat mı, CHP’li mi? Yakında genel seçimler olaca!ını, bu iki partinin ba"a güre"ece!ini Konya’da okulan gelen gazetelerden, ö!retmenlerin konu"malarından biliyordum, ama bizimkiler hangi partiden yanaydılar, henüz bilecek kadar beraber olmamı"tık. Aleko, - Bizimkiler hep Demirkırat, dedi. Seçimde hepsi Bayar’a oy verecek. 82 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 83 Ötekiler de benzer "eyler anlatıyorlardı ki, pencereden seslenen annemin ça!rısıyla, bu ilk tanı"ma-yoklama sohbeti yarıda kesildi. Babam da ö!le yeme!i için eve gelmi"ti. Büyük bir heyecan ve co"kuyla sofrada matbaayı, yeni arkada"larımı anlattım, ardından ekledim: - Hepsi Fenerli, ben de Fenerli oldum… Babamın biraz suratı asıldı. - O!lum, dedi. Takım tutmadan önce bir bana sorsaydın… Biz demiryolcuyuz, bizim tutaca!ımız takım da Demirspor olmalı. Demirspor’un adını ilk kez duyuyordum. Demiryolcuların Ankara Ligi’nde oynayan takımıymı". - Üstelik de, dedi annem, baban Demirspor boks takımının antrenörü oluyor. Sonra bir çözüm buldu: - Neyse dert de!il. Madem söz verdin, Fenerli ol… Ama Fenerbahçe-Demirspor maçı oldu mu, mutlaka babanın yanında olmalısın… Bu takım tutma üzerine gülü"üp "akala"ırken ikinci soruyu patlattım: - Arkada"ların hepsinin babaları Demirkrat’mı"… Ya biz? Belli ki babam bu i"i futbol takımı tutmaktan daha fazla ciddiye almı", ilk arkada"larımın ailelerinin Demirkrat olmalarından pek memnun kalmamı"tı. - Bak o!lum dedi, #smet Pa"a bu memleketi sava"a sokmadı, kimsenin burnunu kanatmadı. Devlet baba bizi aç bırakmadı. #nsano!lu, ne de olsa çi! süt emmi"… Biz seçimde ailece CHP’ye oy verece!iz. Devlet babanın kendi memur evlatlarını aç bırakmadı!ı do!ruydu, ama onun dı"ındaki halk kesimlerinin nasıl kan a!ladı!ına çocuk ya"ta da olsam iyi kötü tanık olmu"tum. Babamın bu konudaki duyarlılı!ını iyi bilen annem daha ilk günden ortalık gerilmesin diye konu de!i"tirdi: - Bizim domuzcu yakında evleniyormu"… Biraz önce 83 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 84 ni"anlısını getirip evi gezdirdi… Güzelce de bir kızca!ız. Bu herifle mutlaka parası için evleniyor… Ardından da, ö!leden sonra Anafartalar Caddesi’ndeki spor ma!azasına gidip bana “ilkokulu bitirme ödülü” olarak "i"me top alaca!ını müjdeledi. Bir de hafta sonu teyzemlerin beni görmeye geleceklerini söyledi. Babam tekrar i"e gider gitmez Anafartalar Caddesi’nin yolunu tuttuk. Büyük spor ma!azasına girdi!imizde, futbola taze bula"mı" bir amatör olarak benim gözüm kocaman futbol toplarındaydı. Ne ki fiyatları anneme pahalı geliyordu. Kadınca!ız binbir dil dökerek beni daha ucuz voleybol topuna ikna etti. Eve döner dönmez voleybol topunu koltu!umun altına sıkı"tırıp künkçünün önüne ko"turdum. Çaput topun pe"inden ko"turanlar voleybol topunu görünce neye u!radıklarını "a"ırdılar. Eleba"ı Aleko, “Futbol topu olsaydı daha iyiydi ya, bu da idare eder. Çaput toptan bin kere iyidir…” deyip ilk vuru"u yaptı. Tek kale maç "i"me topla bir ba"ka keyifliydi. Bir saat kadar deliler gibi ko"turduk. Bu arada ıslak künklerden bir kaçı isabet alıp parçalandı, künkçü küplere bindi. Ve derken, elle oynamak için yapılmı" voleybol topu, diki"leri tekmelere dayanamayıp attı!ından, patlayarak intihar etti. Elimde patlamı" topla boynu bükük eve do!ru yönelirken, Cevdo, - Kusura kalma Do!an, dedi, biz garip bir çingeneyiz nemize gerek gümü" zurna! Çaput top neyimize yetmiyor. Annenden babandan bizim için de özür dile… Satınalırken parayı zarzor denkle"tirmi" anneme ne diyece!imi bilememenin çaresizli!i içindeydim. #zahat vermeme, arkada"larımın özrünü iletmeme gerek kalmadı. Annem: - Üzme kendini dedi, hatâ bende ki futbol topu almadım. Voleybol topu futbola dayanır mıymı"? Bundan sonra çaput toplar benden… 84 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 85 Gerçekten de bir süre sonra eski kuma" parçalarını içine tıkarak her biri di!erinden dayanıklı çaput toplar yapmakta usta oldu annem... * Hafta sonu teyzemler beni görmeye geldiklerinde, ileride daha büyük kopu"lara yolaçacak ilk ailevi siyasal dram ya"andı. Sarılıp kokla"malardan ve ilk ho"be"ten sonra, söz seçimlere geldi. Ben ve benden daha küçük olan teyzemin o!lu Taylan bir kenarda sessiz sessiz oturmu" büyüklerin gittikçe dozajı yükselen hırçın tartı"malarını hayretle izliyoruz. Teyzem müthi" bir DP yanlısı ve Celal Bayar hayranı. Gelirken yanında bir sürü muhalif gazete, bildiri v.s. getirmi". Zaman zaman kırıcılık dozajı artan bir söylemle babamı CHP’den uzakla"maya ikna etmeye çalı"ıyor, babam ise nuh diyor peygamber demiyor. #lle de sava"ta kimsenin burnunu kanatmamı" #smet Pa"a… Hafta sonu babamla teyzem arasındaki tüm köprüler atılmı" olarak hüzünlü bir biçimde sona eriyor. Aynı çatı altında birlikte ya"adı!ımız dayım da CHP’ye kar"ı, teyzem kadar dikine gitmese de babamla aralarındaki ili"kiler giderek iyice so!uyor, sabahları ve ak"amları aynı sofraya oturmama noktasına varıyor. 1946’nın Temmuz’unda yapılan tek dereceli ilk genel seçimleri CHP kazanıyor ama, seçimlere hile karı"tı!ı iddiaları yüzünden siyasal ortam daha da gerginle"iyor. Gerginlik babamın di!er akrabalar veya dostlarla ili"kilerine de yansıyor. Neyse ki, Kadri Özgüden’in siyasal çatı"malar dı"ında bir u!ra"ı daha var, kendisini iyice ona veriyor: Demirspor’un boks takımını yeti"tirmek. Babamın tamamen amatörce, hiçbir maddi kar"ılık almadan yürüttü!ü bu sportif u!ra"tan annem hiç de memnun de!il. Ankara’ya gelirlerken büyük kentin hayat "artlarına küçük memur aylı!ıyla dayanamayacaklarını iyi biliyorlar. Babam Ankara’da Ticaret Lisesi’nin gece kurslarına gidip 85 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 86 muhasebecilik ö!renme, böylece ek i" yapıp aile bütçesini rahatlatma sözü veriyor. Bir süre kurslara da gidiyor, ama boks antrenörlü!ü ba"ına sarıldıktan sonra de!il muhasebecilik yapıp ek gelir sa!lamak, kulübün boksa ayrılmı" do!ru dürüst bir bütçesi olmadı!ından takımın birçok ihtiyacını da kendi cebinden kar"ılamaya ba"lıyor. Hele her maç sonrasında babam boksörlerin kanlı boklu üniformalarını da yıkanmak üzere eve getirmeye ba"layınca annemin tepesi iyice atıyor, sinir krizleri geçiriyor, kronik mi!de a!rıları ba"lıyor. Aynı çatı altında ya"amakla birlikte ili"kiler aynı sofraya birlikte oturmayacak kadar gerildi!inden, dayım artık mutfak masraflarına da katılmaz oluyor. Parasızlıktan et, balık girmeyen evde en azından yemeklere biraz ya! katabilmek için koyun kuyru!u kaynatılıp kuyrukya!ı çıkartılıyor. Tıpkı #stanbul günlerinde oldu!u gibi, Ankara’da da birkaç haftalık hasret giderme dönemi biter bitmez günlük su ta"ıma, alı"veri", maltız yakma i"leri benim sırtıma yükleniyor. Derken okul günleri gelip çatıyor. Kurtulu" Ortaokulu’na yazılmak için ba"vuru yapıyoruz. Kayıt için 12 ya"ını doldurmu" olmam gerekiyor, ama ben 11 ya"ını dahi doldurmamı"ım. Kapıdan geri çevriliyoruz. Babam iyice delleniyor. Beni elimden tuttu!u gibi Ulus Meydanı yakınındaki Milli E!itim Bakanlı!ı’na götürüyor. - Mutlaka bakan beyi görece!im, diyor. O günlerde Milli E!itim Bakanı Hasan Ali Yücel. Bakanın huzuruna çıkartıyorlar. Ömrümde ilk kez bir bakanla kar"ıla"ıyorum. Kalın kalkık ka"ları, otoriter havasıyla tam bir bakan. Babam, benim “be" sınıf tek odada” ba"layan kayıt serüvenimi anlatıyor. Yücel büyük bir sabırla dinliyor, arada anlayı"lı bakı"larla beni süzüyor. Sonra birden babama: - Haklısın, diyor. Ben emir veriyorum. Yarın tekrar gidin, kaydı yapılsın. 86 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 87 Babamın edebiyat kitaplarından tanıdı!ı Yücel’e hayranlı!ı, onun partisi CHP’ye sempatisi daha da artmı" olarak ayrılıyoruz bakanlıktan. Ertesi gün de kaydım yapılıyor. Ne ki aynı Yücel bu olaydan birkaç gün sonra, Milli E!itim Bakanlı!ı’ndan ayrılmak zorunda bırakılıyor, yerine a"ırı sa!cı Re"at $emsettin Sirer getiriliyor. Yıllarca sonra o!lu Can Yücel’le yakın dost olaca!ımız Hasan Ali Yücel, sadece köy enstitülerini kurmu", Türkiye’ye dünya klasiklerini kazandırmı" ilerici bir milli e!itim bakanı olarak de!il, aynızamanda giderayak benim yıl yitirmeden ortaokula ba"layabilmemi sa!layan insan olarak anılarımda ayrı bir yer tutuyor. * 40’lı yılların ikinci yarısı, di!er Avrupa ve Ortado!u ülkeleri gibi Türkiye’nin de büyük bir hızla ABD’nin dayattı!ı ya"am biçiminin cazibesine kapıldı!ı bir dönem. Bunun ilk yaygın emaresi ise, Amerikan çikletlerinin çocuk büyük farketmeden herkesin a!zında bizim dededen kalma sakızın yerini alması, bir de kadınlarda naylon kemer ve çorap modasının hızla yayılmasıydı. Bir de herkesin a!zında bir türkü: “Evlenmeyin bekârlar.. Naylon kızlar çıkacak…” Ortaokulların açılmasını bekledi!imiz yaz günleri bizim soka!ın çocukları için künkçünün önünde tek kale çaput top ko"turmanın yanısıra, yakındaki Hergele Meydanı’na do!ru otomobil dı"lasti!i dilimlerinden yapılmı" çember çevirmek, Gençlik Parkı’nda haylazlık etmek, paramız olmadı!ı için giremedi!imiz çadır tiyatrolarının önlerinde mü"teri çekmek için binbir i"veler yapan oyuncuları, dansözleri seyretmekle geçiyordu. En keyif verici e!lencelerimizden biri dringa dedi!imiz cam bilyeleri toku"turmak ya da karamela, çiklet ambalajlarıyla altüst oynamaktı. Bir de topaç çevirmek... Ucuna kabara çakılı "im"ir topaçı çevresine sıkıca sardı!ımız kaytanla 87 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 88 fırlatıp döndürmek istasyon günlerinden kalma bir ustalı!ımdı. Ama en hareketli saatlerimiz, Ulus Meydanı’nın bir kenarındaki Ankara Ak"am Haberleri Gazetesi’nin çıkı"ını bekleyen gazete satıcısı çocuklarla parkta yaptı!ımız çift kale maçlardı. Bu bulu"malarda maç co"kusu kadar beni heyecanlandıran bir "ey de, gazetelerin matbaa binasından çıkı"ını ve da!ılı"ını izlemekti. Ak"am Haberleri, o sırada CHP iktidarının organı olan Ulus Gazetesi’nin bir yan ürünüydü. Daha magazin a!ırlıklı haberler veriyordu. Futbol arkada"larımızın herbirinin, mavi matris kartonunun ikiye katlanmasıyla edinilmi" bir dosyası vardı. Bu matris kartonları, ta ki ofset tekni!ine geçinceye kadar tüm gazetecilik ya"amımda beni herzaman cezbedecekti. Satıcı çocuklar aldıkları gazeteleri bu kartonların içine itinayla yerle"tirdikten sonra kimi Anafartalar Caddesi’ne, kimi Dı"kapı’ya, kimi Yeni"ehir’e kimisi ise Ankara Garı’na do!ru yıldırım hızıyla ba!ıra ça!ıra ko"turmaya ba"lıyordu: - Ak"am Haberleri… Yazıyoooor… Yaz günleri çabuk geçti, okul vakti geldi dayandı. Babam sıkı sıkı tembihledi. - Sınıf ayrımı yabancı dil seçimine göre yapılır. Sen #ngilizce’yi seç. #stanbul i"galinde ben Beyo!lu’nda i"portacılık yaparken #ngilizce’ye biraz alı"mı"tım, derslerinde daha kolay yardımcı olabilirim… dedi. Ardından da ekledi: - Hem "imdi ABD ile ili"kiler hızla geli"iyor. #ngilizce bilenler kıymete bindi. Bir an önce bir baltaya sap olabilirsin. Geçim sıkıntısı canına tak etmi" olan annem de bu fikri destekledi. Okula galiba biraz geç gitmi"tim. Sınıflara da!ılım çoktan yapılmı"tı. Muavine ille de #ngilizce sınıfına yazılmak istedi!imi söyledim. - Ne olduysa bu yıl herkes de #ngilizce’ye yazılmak istiyor, dedi. Ama sen geç kaldın. Sadece Fransızca sınıfında yer var, seni çaresiz oraya gönderiyorum… 88 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 89 Bilmem neden, aslında Fransızca benim de i"ime geliyordu. Belki küçük ya"ta daha çok Fransız yazarlarının çevirilerini okuyup Fransızca isimlere daha fazla a"ina olmamdan ötürü. Ayrıca Fransızca ö!retmenimiz de son derece sempatik bir kadındı. Verdi!i ilk derste güler yüzü ve esprileriyle ö!rencileri hemen kendine ba!lamı"tı. Ak"am eve geldi!imde, babam abartılı bir telaffuzla, “How are you?” diye sordu. Ben de yanıt olarak, biraz önce okulda ö!renip ilk kez kullandı!ım “Bon soir”‘ı bastırdım ve de neden #ngilizce’ye yazılamadı!ımı anlattım. - Olmaz öyle "ey, dedi. Ben yarın konu"urum, mutlaka #ngilizce’ye gideceksin. Ertesi gün okula, hiç ho"lanmadı!ım halde baba e"li!inde gitmek zorunda kaldım. Babam gidip muavini buldu, benim #ngilizce sınıfına kaydımın yapılması için ciddi bir tartı"maya girdi. Nafile… Yer yoktu. Muavin babamı da fazla kırmamak için, Atatürk Lisesi‘ne telefon etti. Orada #ngilizce sınıfında hâlâ birkaç yer varmı". Kurtulu"’tan otobüse atladı!ımız gibi do!ru Sıhhiye’ye, oradan da Atatürk Lisesi’ne. Atatürk Lisesi, Kurtulu" Ortaokulu’yla kıyas kabul etmeyecek kadar görkemli bir okuldu. Okulun ana kapısından girer girmez sa! tarafta büyük bir iftihar tablosu vardı. Tablonun en tepesinde de Hasan Ali Yücel’in o!lu oldu!unu sonradan ö!renece!im Can Yücel’in bir foto!rafı... * Bu okul de!i"ikli!i benim için aynızamanda bir sosyal çevre de!i"ikli!iydi. Yaz aylarında bizim soka!ın çocuklarının ya"am alanı Ulus Meydanı’ndan Hergele Meydanı’na, zaman zaman da Gençlik Parkı’na uzanıyordu. Opera binasından Çankaya’ya kadar uzanan Yeni"ehir ise bizler için sanki bir ba"ka dünyaydı. Sadece biz çocuklar için de!il, ailelerimiz için de öyleydi. Arada bir Yeni"ehir’de oturan akrabaları ziya89 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 90 ret etmemiz gerekti!inde tüm ailece adamlıklarımızı giyer, yola koyuldu!umuzda da orada nasıl konu"up davranmamız gerekti!i konusunda annemin tembihlerini dinlerdik. Aslına bakılırsa, Yeni"ehir’de ziyaretine gitti!imiz akrabaların da hali vakti yerinde de!ildi. Ço!u küçük memurdu, aldıkları maa"la ayın sonunu zor getiriyorlardı. Bu nedenle de Yeni"ehir gibi ayrıcalıklı bir mahallenin en eski evlerinde, ya bodrum katlarında ya da tavan aralarında iki göz odalı yerlerde oturuyorlardı. #nci’yle benim yarım asra yakın bir süredir bir ya"amı payla"tı!ımızı, ortak bir kavga sürdürdü!ümüzü ö!renenler, ilk kez ne zaman ve nasıl tanı"tı!ımızı sormadan edemezler. Birbirimizin kim oldu!unu bilerek tanı"mamız 1962’de #zmir’dedir. Ama ilk kar"ıla"mamızın, çok daha öncelere, ta 1946 yılına kadar uzandı!ını çok sonraları, ka"ar peyniri üzerine bir konu"ma sırasında ke"fettik. Tüm dar gelirli aile çocukları gibi her ikimizin çocuklu!u da sava" ve sava" sonrası yıllarda sıradan sayılabilecek belli yiyeceklerden bile mahrumiyetle geçmi"ti. Kahvaltılarımızda kara zeytin, beyaz peynir, ev yapımı reçel bulunur, ama ka"ar peyniri, sucuk, pastırma gibi ate" bahası "eylerin yanına yakla"ılamazdı. Bir gün #stanbul’da Mısır Çar"ısı’nda haftalık alı"veri" sırasında ka"ar kalıplarının önünden geçerken #nci’ye, çocukken Yeni"ehir’deki bir akrabamıza yaptı!ımız ziyarette, pencereye dayatılmı" bir ka"ar kalıbına nasıl yutkunarak baktı!ımızı anlatıyordum. #nci: - Sen de mi? diye sözümü keserek sordu: - Yoksa Sa!lık Sokak’taki Komiser Galip’in evinde mi? Komiser Galip’ler gerçekten o sokakta bir evin yarı zemin yarı bodrum katının bir bölümünde oturuyorlardı. Me!erse #nci’ler de onun yanındaki bölümde otururlarmı". Birden anımsadım. Ne zaman oraya gitsek, hemen mahallenin çocuklarıyla oyuna dalar, her konuda yarı"ırdık. Bir sürü erkek çocuk arasına be" altı ya"larında çerden çöpten bir kız da oyuna karı"ır, ço!unca erkeklerden de baskın çıkardı. 90 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 91 O çocuk ben çocuk… Edgar Allen Poe, Melih Cevdet Anday’ın Türkçele"tirdi!i dünyanın en güzel a"k "iiri Annabel Lee’de "öyle der: O çocuk ben çocuk, Memleketimiz O deniz ülkesiydi, Sevdalı de"il karasevdalıydık Ben ve Annabel Lee; Göklerde uçan melekler bile Kıskanırdı bizi… Ne ki o günlerde ne sevdalı, ne de karasevdalıydık. Göklerde uçan meleklerin kıskanaca!ı bir durum da yoktu. Bunun için tam 16 yıl geçmesi ve #zmir’de iki genç gazeteci olarak tekrar kar"ıla"mamız gerekiyordu. Evet, 40’lı yılların sonunda ismini dahi aklımda tutamadı!ım bu kızçocu!u, yıllarca sonra hem karasevdalım, hem de hayat ve kavga arkada"ım olacaktı. * Atatürk Lisesi’ne yazıldıktan sonra benim için artık giz perdesi yırtılacak, Yeni"ehir’li olmadan Yeni"ehir’i ya"ayabilecektim. Kurtulu"’ta bir sınıfa 30-40 ki"i doldurulmu"tu. Burada ise muavinin beni götürüp teslim etti!i sınıfta sadece 15-20 ki"i vardı. Ortaokulun birinci sınıfı o sıralarda tam gündü. Biz eski mahallelerin çocukları için okula gidi" geli" müthi" keyifli bir olaydı. Gerçi okula yazılır yazılmaz otobüste indirimli seyahat edebilmek için birer ö!renci pasosu almı"tık ama ta Posta Caddesi’nden Atatürk Lisesi’ne kadar yürüyerek gidip gelmek daha ho"umuza gidiyordu. O sıralarda Ulus-Sıhhiye arasında külüstür Rus otobüsleri çalı"ıyordu. Zaten bu otobüslere binebilmek, binilebilse bile itile kakıla seyahat etmek tam bir i"kenceydi. Havalar çok berbat olmadıkça yaya gidip gelmek daha zevkliydi ve 91 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 92 de otobüs parasından ba"ka cep harçlı!ı verilmedi!inden, yol parasını tasarruf edip ö!le tatilinde ve teneffüslerde simit, halka almak, hattâ “Cuncu da cuncu… macuncu…” diye ba!ıran macuncunun bir çubu!a dolayarak verdi!i allı ye"illi, sarılı macunu yalamak mümkün olabiliyordu. Yol güzergahındaki en büyük e!lencemiz, Hergele Meydanı’nı a"ıp Opera binasını geçtikten sonra Bentderesi’nin kıyısına inmek ve çakılarımızla özene bezene biçimlendirdi!imiz sözümona kayıklarımızı suya salarak ta Sıhhiye’ye kadar yarı"tırmaktı. Sınıf arkada"larımız arasında vali, milletvekili, müste"ar, general çocukları vardı. Onlar genellikle Yeni"ehir’de, Çankaya sırtlarında otururlardı. Biz kanter içinde Atatürk Lisesi’nin bahçesine girerken, onlardan bazıları babalarının makam arabasıyla sökün ederdi. Giyim ku"ama, kullanılan a!ızlara da yansıyan sosyal çevre farklılıklarına ra!men, kısa zamanda ö!enciler arasında içten bir arkada"lık ve dayanı"ma olu"mu"tu. Aslında bu ortamın olu"masında sınıf hocalarımızın büyük rolü vardı. Özellikle hem Türkçe hem de jimnastik derslerine giren Sami Ö!retmen’i unutmam mümkün de!il. #nsanlara, ya"ı, sosyal çevresi, yetene!i ya da yeteneksizli!i ne olursa olsun e"it ve saygılı davranmayı o ya"ta hepimize ö!reten Sami Ö!retmen oldu. Ders programı dı"ında bizi hemen bir duvar gazetesi çıkartmaya te"vik etmi"ti. Kollektif bir çalı"ma ürünü oldu!unu vurgulamak için gazetemize “18 Genç” adını vermi"tik. Birkaç hafta sonra sınıfa bir ö!renci daha gelince gazetenin adı “19 Gen甑e dönü"tü. Sami Ö!retmen’in derslerinde spor, kültür, günlük ya"am ve hattâ siyaset üzerine tartı"ıyor, duvar gazetemizde akla gelebilecek her konuda yazıp çiziyorduk. Bize iki de futbol takımı kurdurtmu"tu: Beyaz Takım Kırmızı Takım. Benim de dahil oldu!um Kırmızı Takım’ı di!erinden ayırdetmek için atletlerimizin önüne kırmızı bir daire i"letmi"tik. Bizim sokaktaki künkçünün önünde tek ka92 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 93 leye talim eden bir çocuk olarak Ankara Atatürk Lisesi’nin nerdeyse profesyonel ölçülere uygun futbol sahasında çiftkale oynayabilmek büyük bir mutluluktu. Bir de hepimize sadece jimnastik derslerinde ve futbol kar"ıla"malarında giyilmek üzere lastik ayakkabı almamız söylenmi"ti. #"in gerçe!i, ailemin bir sürü okul masrafının dı"ında bir lastik ayakkabı alabilecek olana!ı yoktu. Sami Ö!retmen’e bunu yekten söyledim. - Do!an, dedi. Önemli olan renk uyumu olması, bir de günlük giydi!in ayakkabının maçlarda yıpranmaması. Söyle annene, sana tabanı urgan örgülü bir patik diksin. Ve ertesi hafta jimnastik dersine herkes Gislaved lastik ayakkabılarıyla katılırken, bir ben, bir de hergün ta Polatlı’dan trenle saatlerce yol yaparak okula gidip gelen köylü çocu!u #brahim ev yapımı patiklerle katılıyorduk. Birkaç ki"i alay edecek oldu, ama Sami Ö!retmen öyle bir diskur çekti ki, bizden derhal özür dilemek zorunda kaldılar. * Bir gün müdür muavini #brahim’le beni odasına ça!ırdı. Okula kayıtlı ö!rencilerin aile durumuyla ilgili anket yapmı"lar, 10-15 ki"inin yoksul ailelerden geldiklerini tesbit ederek bunlara Kızılay A"oca!ı’ndan ö!lenleri sıcak yemek sa!lanmasına karar vermi"ler. Bunun için ailelerimizden izin istiyorlardı. Ak"am babama ve anneme bunu anlattı!ımda kıyamet koptu. Ba"kalarının bakımına muhtaç görülmek babamın baya!ı onuruna dokunmu"tu. - Ben yoksul da olsam çocuklarımı ne yapar eder doyururum. Yarın ö!retmenine te"ekkür et, ama buna ihtiyacımız olmadı!ını söyle, dedi. Anneme de, ele güne kar"ı ezik dü"memem için genellikle ekmek arası peynirden olu"an okul azı!ımı bundan böyle ba"ka "eylerle takviyeli hazırlamasını tembihlemeyi ihmal etmedi. Ertesi gün babamın mesajını kendisine iletti!imde muavin tepkiyi son derece ola!an kar"ıladı, üzülmesine neden oldu!u için babama özür ve selamlarını iletti. 93 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 94 Sava" dönemi dar gelirli aile çocukları için kıt kanaat ya"amak nerdeyse genel bir kuraldır. Sonradan maddi durum iyile"se, hattâ sınıf atlayıp varlıklılar safına geçse de, bu tutumluluktan vazgeçemez. Bu, bizlerin mayasına i"lemi"tir. Her"eyden önce zor ko"ullar arasında bizleri okutmaya çalı"an aileye kar"ı bir sorumluluk duygusu… Daha da ötesi, hele ailenin tek erkek evladı iseniz, ailenin gelece!i de sizden sorulur. Bundan ötürü sadece tutumlu davranmak de!il, aynızamanda okul masraflarını asgariye indirecek, hattâ ailenin geçim sıkıntısından kurtulmasına katkıda bulunacak bir çaba içinde olmanız gerekir. Ankara’da dar gelirli ailelerin oturdu!u mahallelerin ço!unda elektrik ba!lanmı" olsa da ne akarsu ne de havagazı vardır. Su ihtiyacı omuzlarının üzerine yerle"tirdikleri terazinin iki tarafına sarkıtılmı", bazen de e"ek sırtına yüklenmi" tenekelerle mahalle çe"mesinden su ta"ıyan sakalarla kar"ılanır, tabii ki bunun kar"ılı!ında bir ücret ödenir. Erkek evlat yük ta"ıyabilecek erginli!e ula"tı!ında sakanın i"ini o yüklenir, su parasından tasarruf edilir. Her gün iki kova suyu e!ri bü!rü sokaklarda seke seke ta"ımak zorundaydım. Çama"ır ya da banyo günlerinde su seferleri ikiye, hattâ üçe bile çıkabiliyordu. Bunun yanısıra maltız yakma, bakkaldan ya da halden günlük alı"veri"i yapma, gerekti!inde belediyede, elektrik "irketinde, muhtarlıkta evrak takip etme görevleri de ailenin tek erkek evladı olarak benim üzerimdeydi. Alı"veri"lerde beni en rahatsız eden "eyse, haftada bir 250 Gram kıyma almak üzere kasaba gönderilmemdi. Kasap benim kapıdan girdi!imi görünce alaylı bir sesle, - 250 Gram de!il mi? diye takılırdı. Evet, o 250 Gram kıymayı annem bir hafta boyunca sıcak yemeklere biraz tad katsın dıye gıdım gıdım kullanırdı. En mutlu alı"veri" günüm ise, babamın maa"ını aldı!ı ayba"ıydı. O gün kasaba gider, büyük bir kasıntıyla yarım kilo pirzola alırdım. Tokmak altında iyice dövülerek kekik94 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 95 lenmi" pirzolaların yanında bulgur pilavı, süzme torba yo!urdunu ezip sulandırarak yaptı!ımız ayran, ekmek karnesiyle istisnai olarak aldı!ımız fırından taze çıkmı" francala, ardından da 250 Gram tahin helvası tam bir "ölendi. Hele bunaltıcı sıcak yaz günlerindeysek, suyu ve ayranı so!utmak için mahalle bakkalından buz alıp yıldırım hızıyla eve getirmek de benim görevimdi. * Okul saatleri dı"ında tüm bunlardan kalan zamanlarda da künkçünün bo"lu!unda çaput top tepiyorduk. Bu top tepme fırsatlarının birinde ileride dü"üncelerime yön verecek bir olayla kar"ıla"tım. So!uk kı" günleriydi… Ak"amın alacakaranlı!ında futbol oynarken "utladı!ım top biraz ilerideki kö"ede dermeçatma kunduracı kulübesinin camına çarpmı"tı. Neyse ki cam kırılmamı"tı. Daha önce defalarca ayakkabı pençeletti!im, yama yaptırdı!ım kunduracıyı iyi tanıyordum. Topu almaya gitti!imde özür dilemek için kulübeye girdim. -Ah sizi haylazlar, dedi. Havalar sıcakken neyse ne de, bu kı" ortasında camımı kırarsanız ben n’ederim? Bir daha çok dikkatli olaca!ımıza söz verdim, sonra safça sordum: - Amca, sen dükkanın kapısına do!ru dürüst bir kilit vurmadan kapatıp gidiyorsun. Soyulmaktan korkmuyor musun? - Sordu!un "eye bak, dedi. Soyguna niyetlenen bu külüstür kulübeye girip de ne alacak? Baksan a, Posta Caddesi’nde, Anafartalar Caddesi’nde soyulacak ne ma!azalar, ne kuyumcular, ne banka "ubeleri var? Onlar soyulsa da ne gam? Zaten onlar da halkı soymakla me"gul… Sohbet ederken, tezgahın kenarında duran, "imdiye kadar hiç görmedi!im ikiye katlanmı" bir gazeteyi gösterdi: Marko Pa"a. - Çok merak edersen, arada bir gel, bu gazeteyi oku… Kimler fakir fukarayı nasıl soyup so!ana çeviriyor, daha iyi anlarsın… 95 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 96 Dı"arıdan Aleko seslendi: - Ayakkabılarına kabara mı çaktırıyorsun? Nerdeyse hava karardı. Gel de maçı bitirelim. O ak"am sofraya oturdu!umuzda ilk i"im babama Marko Pa"a’yı sormak oldu. Babam bu merakımdan hiç de ho"lanmadı. - Senin ya"ına göre de!il, gazete diyorsan, Ulus, Karagöz neyine yetmiyor? Ertesi gün okulda arkada"lara açtım konuyu. Babası yüksek bürokrat olan Sava", sporda oldu!u gibi siyasal konularda da hepimize göre daha bilgiliydi. Hemen tepki gösterdi: - Deli misin lan, Marko Pa"a komünistlerin gazetesi… Ba"ına dert mi arıyorsun? Bu tepkilere ra!men, hem ya"lı kunduracı, hem de tezgahının yanıba"ında duran Marko Pa"a hep ilgimi çekmeye devam etti, ta ki o mahalleden ayrılana kadar. Topumuz ondan yana kaçmasa da bir bahane bulup u!rar, gelmi"se Marko Pa"a’nın yeni sayısına bir göz atardım. Gazete sık sık da isim de!i"tirirdi: Merhumpa"a, Malumpa"a, Yedi-Sekiz Hasan Pa"a, Hür Marko Pa"a, Bizim Pa"a. En ilgimi çeken de, de!i"en bu ba"lıkların altındaki tanımlamaydı: “Toplatılmadı!ı zamanlar çıkar” veya “Yazarları hapishanede olmadı!ı zamanlar çıkar.“ Sava"’lar Evkaf Apartımanı’nın görkemli bir dairesinde oturuyorlardı. Arada birlikte ders çalı"mak üzere onun evinde toplanırdık. Biz kenar mahalle çocukları için Evkaf Apartımanı’nın kapısından girebilmek, orada misafir olabilmek gerçekten büyük olaydı. Tıpkı Yeni"ehir’deki akrabalarımıza gidi"te oldu!u gibi, Evkaf Apartımanı’na gidece!im günlerde annem beni özenle giydirir, pot kırmayayım diye âdabı mua"eret nasihatları verirdi. Bir kez kar"ıla"tı!ımızda Sava"’ın babası, biz “yarının gençleri”ne Türk harsı, Türk milleti’nin yüceli!i üzerine baya!ı etkileyici bir nutuk çekmi"ti. Sınıfımızda “harika çocuk” olarak gördü!ümüz bir arkada"ımız vardı. #lerideki yıllarda Cumhurba"kanlı!ı Sen96 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 97 foni Orkestrası viyolonisti olacak Erol Aygün. Arada bir müzik ö!retmenimizin iste!i üzerine kemanıyla gelir, bizlere Batı klasik müzi!inden parçalar çalardı. Sava"’a göre Türk halk müzi!i ve klasik müzi!inin yanında Batı müzi!i be" para etmezdi. - Nerde bizim müzi!imizdeki çeyrek sesler? diye bilgiçlik de yapardı. Sava"’ın Marko Pa"a uyarısı yaptı!ı günlerde Ankara’da elle tutulur gözle görülür bir gerginlik ya"anmaya ba"lamı"tı. Özellikle Rodos ve 12 Adalar’ın #talya tarafından Yunanistan’a devredilmesi, Yunanlıların yakında Kıbrıs Adası’na da elkoyaca!ı söylentilerinin çıkmasına yolaçmı", Ankara sokaklarında zaman zaman “Kıbrıs Türktür Türk Kalacaktır”, “Ye"il ada kızıl olamaz” yürüyü"leri yapılmaya ba"lanmı"tı. Bir gün çok sevdi!imiz Sami Ö!retmen’in artık okuldan ayrıldı!ı, derslerine ba"ka ö!retmenlerin girece!i duyuruldu. Ardından da bir söylenti: - Komünist oldu!u için uzakla"tırılmı"… Sava" ve onun etkiledi!i birkaç arkada" hemen yorumlara koyuldular: - Bizleri de kırmızı takım – beyaz takım diye ayırmamı" mıydı? Sami ögretmenin ayrılı"ından sonra gerek derslerde, gerekse arada bir lisenin büyük konferans salonunda düzenlenen konferans ve gösterilerde artık anti-komünist, milliyetçi mesajlar verilmeye ba"lamı"tı. Türk bayra!ının ergeç Moskova’ya dikilece!i söyleniyordu. * Bu arada, dayımın evinde sı!ıntı gibi ya"amak babama a!ır geldi!inden, #smet Pa"a Mahallesi’nde, Güvercin Sokak’tan Bentderesi’ne do!ru inen ara sokaklardan birinde ah"ap bir eve ta"ınmı"tık. Eski mahalledeki Ermeni, Rum arkada"lardan ayrı dü"mü"tüm. Ama burada da tamamen farklı bir dünyayla kar"ıla"acaktım. 97 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 98 Evin arka pencereleri çok uzaktan da olsa Ankara Kalesi’nin dibindeki Bentderesi genelevlerinin içine bakıyordu. Genelevin genel giri" kapısı önünde biriken erkek kalabalı!ı, içeri tarafta her evin önündeki benzer birikmeler, arada üryan soka!a çıkan “genel kadın”lar… Annem eve ilk giri"imizde bu duruma hayli kızmı", babamı yandaki odaya çekip sözüm ona bize çaktırmadan her gün bu manzarayı göre göre çocukların ahlakının bozulaca!ına dair bir nutuk çekmi"ti. - Hep boksörlerinle u!ra"aca!ına biraz da evinle ilgilensen, bunlar ba"ımıza gelmezdi. Bak ablama, tek kadın ba"ına yakında evsahibi olacak, kira derdinden kurtulacak. Bizse ömür boyu çolu!un çocu!un bo!azından kesip genelev kar"ısındaki bu mezbeleye kira yeti"tirece!iz. Evet, gecekondu fenomeninin ba"ladı!ı günlerdi. Çok iyi anımsıyorum, bir hafta sonu Rabia Teyze’min Kurtulu" Parkı’nın arkalarındaki evindeydim. Bir yoku"un tepesinde dört odalı, ortada küçücük avlusu bulunan eski bir Ankara eviydi. Her odasında bir aile kalıyor, avludaki tek hela ortakla"a kullanılıyor, mutfak olmadı!ı için herkes yeme!ini avluda ya maltız ya da gazoca!ı üzerinde pi"iriyordu. Teyzemin evi tüm sefaletine ra!men benim için bir masal beldesi gibiydi. Kom"ulardan birisi her gün külüstür Ford’uyla sefere çıkan bir taksi "oförüydü. Kontak anahtarı falan olmadı!ından, her sabah sefere çıkarken araba burnuna bir kol sokulup sert bir "ekilde çevrilerek çalı"tırılıyordu. $oför amca, bizleri memnun etmek için her sabah bizim kolu çevirmemize izin veriyordu. Ne ki kol öylesine sert ve geri tepmeli çevriliyordu ki, ço!umuz bir iki denemeden sonra havlu atıyorduk. Di!er bir kom"u ise dondurmacıydı. Yaz günleri dondurma, kı"ın da "erbet ya da boza satıyordu. #çiçe geçmi" iki silindirden olu"an özel kabında dondurmanın yapılması büyük bir olaydı. Dondurmacı amca arada bir uzun bir metalle dondurmayı bizim de dövmemize izin verirdi. Dondurma satı"a hazır hale geldikten sonra da ilk mü"terileri bizler olurduk. 98 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 99 Bir sabah daha gün a!armamı"tı ki, avluda kopan çı!lık ve ba!ırtılarla uyandık. Kadının biri avaz avaz ba!ırıyordu: “Cebeci sırtlarında arsa payla"ılıyor. Hem de parasız. Açıkta kalmayın, siz de ko"turun…” Teyzem hemen bizleri yataktan kı"kı"layıp bir elimize kahvaltı niyetine bir dilim ekmek, öteki elimize bir kova tutu"turduktan sonra, kendisi de bir sandalye kapıp, “Haydi, do!ru Cebeci sırtlarına…” dedi. Soka!a döküldü!ümüzde elinde tenekesi, tenceresi, sandalyesi, kovasıyla yüzlerce insan çoktan soka!a dökülmü"tü. Herkesin gitti!i istikamete dü"e kalka ko"up nihayet payla"ım alanına kanter içinde ula"tık. Teyzem henüz elkonulmamı" bölümde kendince bir ev yapımına yetecek büyüklükte bir arsayı bir sopayla sınır çizip belirledikten sonra, sa!lam olsun diye kö"elerine teneke, kova, sandalye koydu ve de sandalyenin üstüne kuruldu. O andan itibaren Türkiye’nin ilk gecekonducularından biri olmu"tu. Annem i"te buna hayıflanıyordu. Üstelik "imdi bir de genelevin kar"ısında oturmak zorundaydık. #"in do!rusu, tam ergenlik ça!ında bulunan benim için yeni evimizin bu manzarası gerçekten ilginçti. Her ne kadar o tarafa bakmamam tembihlendiyse de, mümkünü yok bakacaktım. Ayrıca baksam ya da bakmasam ne de!i"ecekti ki… Her erkek çocuk gibi cinsel konular ta ilkokuldan beri arkada"lar arasındaki konu"tu!umuz konuların ba"ında geliyordu. Genelev manzarası olsa olsa konu"malara biraz daha fantazm katacaktı. Bir de birlikte ders çalı"ma bahanesiyle bu manzarayı görebilmek için bizim eve gelmek isteyen arkada"ların sayısı iyice artacaktı. * Annemin tüm söylenmelerine ra!men daha ucuz bir ev bulup ta"ınmamız mümkün olmadı!ından 1951’de #zmir’e gidinceye kadar bu evde ya"ayacaktık. O sıralarda babamın aylı!ı sanırım 30-40 Lira kadardı. Ayda 15 Lira’yı da ev kirasına ayırmak zorunda kaldı!ımızdan ya"am ko"ullarımız daha da a!ırla"mı"tı. 99 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 100 Babamın ay sonunu getirebilmek için arkada"larından aldı!ı ve giderek kabaran borçlarını ödeyebilmek için, annem ayaklı Singer makinesiyle konu kom"uya, di!er mahallelerdeki tanıdıklara diki" dikmeye, örgü örmeye ba"lamı"tı. Sa!lı!ı da pek iyi olmadı!ı için evin günlük i"leri genellikle benim üzerime kalmı"tı. Bu evde de ne akarsu, ne havagazı vardı. Günlük alı"veri"in yanısıra, arka sokaklardan birindeki çe"meden her gün su ta"ıma, maltız yakma görevleri de yine benim üzerimdeydi. Oturdu!umuz sokak, iki ki"inin yanyana rahatlıkla yürüyemeyece!i kadar dardı. Bu yüzden özellikle iki kovayla su ta"ımak bir cehennem azabıydı. Hele kı" aylarında her taraf buza kesip sokak kaygan hale geldi!inde bu su ta"ıma i"i tam bir cehennem azabı olacaktı. Ne ki, kapıdan girer girmez hemen yandaki su küpünün sürekli doldurulması gerekiyordu. Hergün maltızın yakılabilmesi bir yana uzun kı" günlerinde ısınabilmek için de her yaz bir araba dolusu kok kömür alınması gerekiyordu. Babam benim yeteri kadar yeti"kin oldu!uma hükmetti!inden, yıllık kömür alımıyla da beni görevlendirmi"ti. #"te bu ilk kömür alı"ımda beni ömür boyu vicdanen rahatlatacak, belki de ilerideki yıllarda siyasal yönelimimin belirlenmesinde ba"lıca rol oynayacak bir raslantı oldu. Kömür satı" yerine gitti!imde pazarlık edip bir at arabası tutmu"tum. Sonra elimdeki kömür karnesi ve parayı gi"eye yatırdıktan sonra arabayla kömür yükleme yerine yana"mı"tık. Sabahtan babam tembihlemi"ti: - Aman dikkat, bu namussuzlar kömür yerine kömür tozu yüklemesinler! Gerçekten de dikkat etmezsen küre!i alttan kaydırarak toz çekiyor, kömür niyetine arabaya yüklüyorlardı. Yeni yeni kalınla"maya, çatallanmaya ba"lamı" sesimle ba!ırıp ça!ırarak, hattâ kömür yı!ınlarının içine batıp çıkarak olabildi!ince tane kömür yükletmeye çalı"ıyordum. Araba yüklenip de Dil Tarih ve Co!rafya Fakültesi’nin oralardan ana bulvara girdi!imizde bir de ne göreyim: Sami Ö!ret100 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 101 men… Suratım kapkara, her tarafım kömür tozuna bulanmı", farkedilmemeye çalı"ıyorum, ama o halimle de tanıdı beni. Duraklamak zorunda kalan arabacının "a"kın bakı"ları altında do!ru yanıma gelip “Merhaba Do!an” diyerek elimi sıktı. Halimi hatırımı, arkada"larımı sordu. #ki yeti"kin insan, iki eski dost gibi bir süre "undan bundan konu"tuk. Görünü"ümden rahatsız oldu!umu hissetti!i için olmalı, bu kadar a!ır bir i"i tek ba"ıma üstlenerek aileme yardımcı oldu!um için kutladı. - Unutma dedi, hayatta en onurlu "ey, alnının teriyle ya"amaktır… Sonra ba"arılar dileyip elimi sıkarak Sıhhiye’ye do!ru yoluna devam etti. Sami ö!retmen, komünist ö!retmen… #nsan onuruna, insan ki"ili!ine saygıyı, kendine güveni ö!reten ö!retmenim… Bu kendine güven duygusuyladır ki, mahalleye geldi!imizde kapıya yana"amayan arabanın sokak ba"ına devirdi!i, yine de yarısı tozlu kok kömürlerini balta sırtıyla ufalayıp evdeki kömürlü!e ta"ırken ne yorgunluk hissettim, ne de yüksündüm… O gün ilk kez alnımdan akan terler suratımın karasını yırtarken kendimi artık bir çocuk de!il, bir delikanlı hissettim. * Ortaokulun birinci sınıfını geçip ikinci sınıfa ba"ladı!ımızda artık bizim “18 Gen甑in yerinde yeller esiyordu. Ö!renci fazlalı!ından dolayı tüm sınıflar “sabahçı” ve “ö!lenci” diye ikiye ayrılmı", üstelik de her sınıfa 30-40 ö!renci tıkı"tırılmı"tı. Bu nicel de!i"im tabii ki verilen e!itimin kalitesini de olumsuz etkilemi"ti. Beni de ya"ımdan ötürü boyum di!er ögrencilerden daha kısa olmasına ra!men sınıfın arka sıralarına atmı"lardı. Nedendir bilmiyorum, herhalde ergenlik ça!ına girmi" olmanın da etkisiyle, bu sınıfta tamamen haylaz, hırçın bir ö!renci olmu"tum. Sınıfın kalabalıkla"ması, kenar mahalleli ve ta"ralı 101 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 102 ö!rencilerle Yeni"ehir-Çankaya eksenli bölgeden gelen ö!renciler arasındaki farklılıkların daha da öne çıkmasına neden olmu"tu. Farklılıklar daha çok ya"amsal tercihlerimizde, sohbet konularının seçiminde somutla"ıyordu. Ama, bu farklılıklar, hepimizi belli konularda ortak tavır almaktan alıkoymuyordu. #ngilizce ö!retmenimizin de!i"mesi, bu planda önemli bir etken olmu"tu. Birinci sınıfa gelen #ngilizce ö!retmenimiz belki alanında pek ba"arılı de!ildi, ama en azından ö!retmen-ö!renci ili"kilerinde insani bir tutum içindeydi. Onun yerine gelen a"ırı makyajlı “sosyetik” hatunun, son derece kibirli, hepimize yukarıdan bakan bir tavrı vardı. Hepimiz bu hatundan nefret ediyorduk. Ama bir sabah arkada"lardan birinin getirdi!i haber nefretimizin pasif direni"e dönü"mesi için vesile oldu. Arkada" bu hatunu Kavaklıdere’de Amerikalı çavu"larla görmü"tü. O günden sonra #ngilizce derslerinde akla gelebilecek her türlü haylazlı!ı mübah görme!e ba"ladık. Özellikle biz arka sıradakiler, ders sırasında gürültü patırtı çıkarma konusunda elimizden geleni arkamıza koymuyorduk. Niçin hırçınla"mı"tık. Milliyetçi bir refleks miydi? Galiba büyük ölçüde öyleydi. Bir Türk kadını yabancılarla dü"üp kalkmamalıydı. O sıralarda Harbiye ö!rencisi bir akrabamız bize gelip giderdi. Konya’da yatılıyken arada evlerine u!radı!ım “memleketli” ailenin ikinci büyük o!luydu: Ahmet Tansu!. Hafta sonları izinli çıktı!ında bize de gelir, sık sık birlikte yemek yer, sohbet ederdik. Bazı hafta sonlarında beni sinemaya da götürürdü. Bir gün sofrada otururken Ahmet a!abey, orduda yava" yava" Amerikan normlarının uygulanmaya ba"ladı!ından, hattâ kılık kıyafetin de giderek ABD subaylarının kılıklarına benzetildi!inden bahsediyordu. O zamana kadar büyükler arasındaki “ciddi” konu"malarda lafa karı"mak bizim için pek adetten de!ildi. #ngilizce hocasına duydu!um nefretin etkisiyle olmalı, birden patladım: “Bu gidi"le Amerikan sömürgesi olaca!ız.” 102 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 103 Ahmet a!abey birden yerinden fırladı, - #"te vatanperver bir genç, diyerek beni alnımdan öptü. Babam ve annem de benim böyle takdir edilmemden çok duygulanmı"lardı. O günden sonra yava" yava" benim büyükler arası sohbetlere karı"mama, dü"üncelerimi ifade etmeme göz yumulmaya ba"landı. Ahmet a!abeyi daha sonra #zmir’deki ö!rencilik yıllarımda da zaman zaman gördüm, sonra izini kaybettim. Onyıllar sonra sürgünde 12 Mart döneminin belgelerini incelerken Albay Ahmet Tansu! ismiyle kar"ıla"tım. Ankara Sıkıyönetim Komutanlı!ı’nın basınla ili"kilerinden sorumluymu". Ancak gazetecilerle ili"kilerinde son derece uygar ve demokratik bir tavır içinde oldu!unu, bu nedenle de komutanlarıyla sık sık çeli"kiye dü"tü!ünü ö!rendim. Bizim Amerikan muhibbi #ngilizce hocamızı bugün hâlâ nefretle anmamın bir ba"ka nedeni var. Haylazlı!ımızın iyice azdı!ı günlerden birinde bizim arka sıralardan hayvansal bir çı!lık koptu. Kimden geldi!ini bilmiyorum. Hatun kürsüden ko"ar adım inerek bizim sıralara yöneldi ve benim hizama gelince, suratıma "idddetli bir "amar patlattı. Oysa ben hiçbir "ey yapmamı"tım. $amarın "iddetinden gözümdeki gözlük yere dü"tü ve camları kırıldı, çerçevesi yamuldu. Bu gözlük bana gecikmeli bir te"his sonunda verilmi"ti. O dönemde çocukları önleyici hekim kontrolundan geçirmek diye bir "ey bilinmedi!inden, benim sa! gözümün tembel göz oldu!u ve tedavi edilmesi gerekti!i ancak 11 ya"ındayken farkedilmi"ti. Demiryollarının doktoru sa! gözümün tedavisi için özel bir gözlük yazmı"tı. Sa! gözümün tembellikten kurtulup normal hale gelebilmesi için gözlü!ü sürekli takmam, üstelik de günde birkaç saat sol gözümü pamukla kapayarak tüm görme i"levini sa!a yüklemem gerekiyordu. Evdekiler olayı ö!renince, önce okulda haylazlık etti!im için iyi bir zılgıt yedim. Daha sonra da babam okula giderek #ngilizce hocasının beni tokatlayıp gözlü!ümü kırmasından dolayı büyük olay çıkardı. 103 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 104 #ngilizce hocası bir süre sonra ba"ka sınıfa verildi, ben de haylazlıktan kurtulmam için sınıfın ön sıralarında bir yere yerle"tirildim. Ne ki, kırılan gözlü!ümün yerine bir yenisi de alınmadı. Bu yüzden tembel sa! gözümün tedavisi de mümkün olmadı. Gazetecili!e ba"ladıktan sonra yeniden göz doktoruna gitti!imde ise, i" i"ten geçmi"ti, ileri ya"larda artık tembel gözün tedavisi mümkün de!ildi. Ömrümün sonuna kadar sol gözümle idare etmek zorundaydım. * Tek gözle de iyi görebildi!im için olay bende fazla bir sarsıntı yapmadı. Aksine, gözlük ta"ımak haylazlık saatlerinde, hele de futbol oynarken engel olu"turdu!u için bir bakıma memnun da olmu"tum. Okul saatleri dı"ında, ev i"lerinden de vakit bulabildi!imde kendimi iyice haylazlı!a vermi"tim. Bizim mahalle çocuklarının o günlerde eleba"ısı, genç irisi Attila’ydı. Okul ça!ında olmasına kar"ın pek okula gitti!i de yoktu. Soka!ın ucundaki iki katlı evlerinin çatı katında grili, beyazlı, alacalı, paçalı güvercinler besliyor, arada bir onları gö!e salıyordu. Üstelik mahalledeki bisikletli tek çocuktu, bu ayrıcalı!ı otoritesini daha da arttırıyordu. Attila arada bir çevre mahallelerden, özellikle Bentderesi’nden baskına gelen çocuklara kar"ı bizim için bir güvenceydi. #kinci Dünya Sava"ı’nın bitiminde Balkan ülkelerinde ardarda komünist yönetime geçilmesinden sonra Ankara’ya çok sayıda siyasal göçmen de gelmi"ti. Kapı kom"ularımız Romanya’dan gelen bir Tatar ailesiydi. Birkaç ev ötede Macaristan’dan gelmi", güzel mi güzel iki sarı"ın Macar kızı kalıyordu. Bir yanımızda da Furoso ve Despina adlı iki Rum kadın bir evin zemin katını payla"ıyordu. Ama mahallenin en ilginç ki"isi, bizim katın altındaki bodrumda oturan bir ekmekçi ailesiydi. Ekmekçinin karısı keyfine son derece dü"kün bir kadındı. Her sabah kocasını erkenden dükkana u!urladıktan sonra kendisine mükellef bir 104 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 105 kahvaltı sofrası kurar, odun sobasının üzerinde kızarttı!ı sucukların nefis kokusu tüm soka!ı kaplardı. Tatil pazar demeden gece yarılarına kadar fırında çalı"an ekmekçi namazında niyazında biriydi. Cuma namazlarını kaçırmazdı. Alı" veri" konu"maları dı"ında mahalleliyle pek konu kom"u ili"kisi de yoktu. Dindarlı!ı yüzünden, Ticani’lerin Atatürk heykellerine balyozlarla saldırdı!ı günlerde, adamca!ızın da ba"ı derde girdi. Bir iki fesat kom"unun ihbarı yüzünden bir gün polisler bizim alt katı basıp adamca!ızı “Ticanidir” diye yakapaça götürdüler. Sanırım bu yüzden dükkanı altı ay kadar kapalı kaldı, sonra Ticani’likle hiçbir ili"kisi olmadı!ı anla"ıldı!ından serbest bırakıldı. Eski mahalle gibi burası da oldukça kozmopolitti, ama Ermeni, Rum arkada"lar artık yoktu. Derken bir gün tam kar"ımızdaki eve 12 nüfuslu bir aile ta"ındı. Ta"ınmasıyla da ya"amımda yeni bir ufuk açıldı. Çünkü bu yeni kom"ular Diyarbakır’dan göçeden büyük bir Kürt ailesiydi. Ailenin ya"lıları Türkçeyi zor bela konu"uyordu. Ailenin, bir kaçı benim ya"larımda olmak üzere, bir çok çocu!u vardı. Ya"ları benimkine daha yakın oldu!u için daha çok Celo ve Cevdo’yla kısa zamanda arkada"lık kurduk. O zamana kadar Tatar’ların, Macar’ların varlı!ından pek rahatsız olmayan mahalleliler nedense Kürtlerin geli"inden son derece rahatsız oldular. Arada bir ya"lı ananın gelinleriyle birlikte yapıp konu kom"uya da!ıttı!ı içli köfteler herkesin ho"una gidiyordu ama yine de ili"kilerde mesafe koymaktan geri kalmıyorlardı. Celo’nun gelmesiyle Attila’nın da biz çocuklar arasındaki otoritesi oldukça sarsılmı"tı. Civar mahallelerden baskına gelenlerle giri"ti!imiz kavgalarda Celo daha atak, daha vurucuydu. Geldikten kısa bir süre sonra altına Attila’nınkinden daha fiyakalı, üç vitesli bir Raleigh bisiklet çekmi"ti. Gerçi aile Ankara’ya gelir gelmez o kadar nüfusu zor bela barındıracak küçük bir eve yerle"mi"ti, ama Diyarbakır’da ba!larını bahçelerini satıp geldikleri için mahallenin di!er sakinlerine göre biraz daha paralıydılar. 105 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 106 Sokak aralarında yaptı!ımız tek kale maçlarda Celo ve Cevdo’nun varlı!ına tahammül edemeyenler sık sık bahane bularak kavga çıkartıyordu. Celo: - O!lum, biz bu kavgalara Diyarbekir’den talimliyiz, daha nelerini gördük, diyordu. Hele bizim takımlar askeriyeninkini yendi!inde çıkan arbedeyi bir görecektin. Askerler bo!a sikinden yapılmı" kırbaçlarla giri"iyordu. Derp ha derp! Celo’ların mahalleli nezdindeki itibarını birden bire arttıran olay, 1948 Londra Olimpiyatları oldu. Olimpiyatlar’da "ampiyon olan güre"çilerden Celal Atik’in Celo’nun a!abeyleriyle yakın ili"kisi vardı. Arada bir Celal Atik’in onlarla birlikte mahalleye geli"inde yer yerinden oynar, tüm konu kom"u "ampiyonumuzu alkı"lamak için sokaklara dökülürdü. * Londra Olimpiyatları sadece Celo’ların mahalledeki itibarını yükseltmekle kalmadı, evine gazete giren her ailenin ya"am tarzını, be!enilerini, tercihlerini, dünya görü"lerini etkileyecek sansasyon gazetecili!inin önünü açtı. Örne!in bizim eve sadece Ulus Gazetesi girerken, Londra Olimpiyatları’yla birlikte Hürriyet Gazetesi de girmeye ba"ladı. Hürriyet’le birlikte artık gerek evde gerekse okulda sık sık Kıbrıs konu"ulur oldu. “Kıbrıs Türktür Türk Kalacaktır” ya da “Ye"il Ada Kızıl Olamaz” sloganlı gösteriler yo!unluk kazandı. Kıbrıs sorununu bir milli davaya dönü"türmeyi amaçlayan Kıbrıs Türk Kültür Derne!i kuruldu, Atatürk Lisesi’nde de Kıbrıs etkinlikleri düzenlenmeye ba"ladı. Anımsadı!ım kadarıyla, Kıbrıs Rumları #ngiliz sömürgecili!ine kar"ı haklı bir ba!ımsızlık mücadelesi veriyordu. Ayrıca, komünist AKEL Partisi bu mücadelede büyük a!ırlık ta"ıyordu. Yunanistan’da ise Markos komutasındaki birlikler ABD-#ngiliz taraftarı hükümete kar"ı etkin bir gerilla sava"ı sürdürüyordu. Türkiye ise, 1947 yılında Truman Yardımı’nın ba"laması 106 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 107 ve ABD ile ilk askeri yardım anla"masının imzalanmasından sonra tam anlamıyla Amerika’lıların ve #ngilizler’in bölgedeki en sadık müttefiki olmu"tu. Yunanistan ve Kıbrıs’taki sol geli"melerden korkuldu!u için Türkiye kamuoyunda Kıbrıs Rumlarına kar"ı yo!un bir kampanya açılmı"tı. Atatürk Lisesi o dönemde sol e!ilimli yöneticilerin temizlenmesinden sonra, tamamen a"ırı milliyetçilerin kontrolu altına geçmi"ti. Ba"ta Nihal Atsız olmak üzere Türk ırkçılı!ının en tanınmı" liderlerine lisenin büyük konferans salonunda sık sık konferans verdirtiliyor, a"ırı milliyetçi mesajlar içeren tarihi müsamereler sahneye konuyor, "iir matineleri organize ediliyordu. Bu kadar yo!un bir beyin yıkama kampanyasından etkilenmedi!imi söylesem yalan olur. Kıbrıs mitingleri, konferanslar, müsamereler, "iir matineleri hepimizi etkisi altına almı"tı, Hürriyet Gazetesi’nin de ivmesiyle iyiden iyiye antikomünist ve Amerikancı kesilen medyanın provokasyonları yüzünden her kö"ede bir Türk dü"manı, Sovyet ajanı bir komünist vehmeder olmu"tuk. Bu ortamda beni kendime getiren yine müstesna ki"ili!e sahip bir ba"ka ö!retmen oldu. #ngilizce ö!retmeninin "amarından sonra ya"adı!ım sarsıntıyı kısa zamanda atlatmı", kendimi tamamen derslere ve de çılgın gibi okumaya vermi"tim. En sevdi!im ders fizikti. Laboratuvarda Magdeburg küreleri, kaldıraçlar, kendi yaptı!ımız pillerle elektrik üretimi öylesine çekiciydi ki, ileride mutlaka fizikçi olmaya karar vermi"tim. Edison ve di!er mucitlerin hayat hikayelerini büyük bir açlıkla okuyordum. Bir de, eski #ngilizce ö!retmeninden intikam almak istercesine, #ngilizce’yi sınıf düzeyinin üstünde geli"tirmeye çalı"ıyor, ek gramer kitapları dı"ında, konu"ma dilini de daha iyi kavrayabilmek için bitpazarına dü"mü" #ngilizce resimli romanların kolleksiyonunu yapıyordum. Tüm derslerde ba"arılı iken, resim dersinde sınıfın en kabiliyetsiz ö!rencisiydim. Suluboya resim yaparken boyaların ölçüsünü kaçırıyor, ortaya do!rudürüst bir "ey çıkartamıyor107 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 108 dum. Bu yüzden ikinci sınıfta resim dersinden ikmale kalmı", yaz tatilinde herkes matematik, fizik çalı"ırken ben suluboya resim talim etmek zorunda kalmı"tım. Kısacası, suluboya resimden nefret ediyordum. Üçüncü sınıfta bir gün resim dersine girdi!imizde, suluboya dü"künü kadın ö!retmen yoku. Ö!retmen masasında saçları a!armı", bakı"ları hüzünle karı"ık sevgi dolu ya"lıca bir ki"i oturuyordu. Önce kendini tanıttı. #smi bize bir "ey demiyordu. Çantalarımızdan suluboya takımlarını çıkartırken müdahale etti: - Yok çocuklar, suluboya yapmayaca!ız. Defter ya da ka!ıtlarınızı, bir de kur"un kaleminizi çıkartın. Ba"ka "ey lazım de!il… Kulaklarıma inanamıyordum, suluboyadan kurtuluyor muydum? - #yi resim, iyi desen yapmanın birinci kuralı, korkmadan, titremeden düz çizgi çekmektir. Bu derste ba"ka hiçbir "ey yapmayacak, defter ya da ka!ıtlarınızın üzerine çizebildi!iniz kadar düz çizgi çizeceksiniz. Haydi göreyim sizi… Sınıfta keyifli bir yarı" ba"ladı. En keyifli olan da herhalde bendim. Çizdik… Çizdik… Yorulana kadar çizdik. Ba"langıçta e!ribü!rü olan çizgilerimiz dakikalar ilerledikçe daha düzgün, daha kararlı oluyordu. Dersin bitimine yakın, - Tamam, dedi, bugünlük bu kadar… Düz çizgi çizebilmek hem iyi bir ressam olmanın ana ko"uludur, ama aynızamanda dürüstlük ifadesidir. Diyece!im "u, hayatta daima bugün çizdi!iniz düz çizgiler gibi do!ru ve dürüst olun… Sami Bey’den beri hiç böylesi bir ders görmemi"tik. Ö!retmenin adı #smail Hakkı Tonguç’tu. Ak"am evde yeni resim ögretmenini büyük bir heyecanla anlattı!ımda, suluboya yeteneksizli!inden ötürü o!ullarının ikmale kalmı" olmasının üzüntüsünü hâlâ ya"ayan annem de babam da çok keyiflendiler. Ertesi gün Sava" bombayı patlattı: 108 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 109 - Bizim yeni resim ö!retmeni kimmi" biliyor musunuz? Köy enstitülerini kuran adam… Komünistlik yüzünden genel müdürlükten atılmı", bu ya"ta buraya resim ö!retmeni olarak sürgün edilmi"… Sınıf arkada"larımın ço!u için “köy enstitüleri” belki aile içi politik tartı"malarda komünistli!in sembollerinden biri olarak anılmı"tı, ama benim için geçmi"imin bir dönemine damgasını vuran bir gerçeklikti. Birden, Kayseri’nin Muncusun Köyü’ne gelen ilk köy enstitüsü mezunu, siyah üniformalı köylü çocukları, onları bize tanıtan okul ba"ö!retmeninin co"kusu gözlerimin önüne geldi. Sonra ya"ımın küçüklü!üne ra!men benim ortaokula kaydolmamı sa!layan eski Milli E!itim Bakanı Hasan Ali Yücel’i, o dev adamı anımsadım. - Hayır, dedim. Ben köy enstitülerini biliyorum. Bu ö!retmen onların kurucusuysa büyük bir insan olmalı. Aramızda tam bir a!ız dala"ı ba"ladı. Kimileri Tonguç’un bir dahaki dersini boykot etmeyi öneriyordu. Ne ki, Tonguç bir dahaki dersine geldi!inde, yüzündeki o saygı uyandıran hüzünlü ifadesi, resim yaparken kendi ki"ili!ini ortaya koyma konusundaki konu"malarıyla sınıfa derhal hakim olacak, en azılı anti-komünist adaylarından dahi bir daha onun aleyhinde tek kelime duymayacaktık. * 1949 yazı… Ortaokul bitmi", büyük bir heyecanla liseye yazılaca!ım günleri bekliyorum. Fizikçi olmayı kafaya koydu!um için yaz tatilinde sokaklarda ko"turmak yerine kendimi iyice okumaya verdim. Sık sık bitpazarına gidip atılmı" makine parçaları, âletler topluyor, kendimce bir "eyler üretmeye çalı"ıyorum. Gözlükçüleri dola"ıp atılmı" mercekleri topluyor, onlarla dürbünler, periskoplar yapıyorum. Tek e!lencemse, yine mahallenin dar sokaklarında çaput topla yaptı!ımız tek kale maçlar, bir de hafta sonları 19 Mayıs Stadyumu‘na gidip biletli seyircilerin yanına sı!ınarak 109 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 110 turnikeden açık tribünlere sızıp bedavadan maç seyredebilmek… Birkaç kez kafama polis copu yeyip yakapaça dı"arı atılmama ra!men, ne bahasına olursa olsun stadyuma girebilmek en büyük tutkularımdan biri. Hele Fenerbahçe maçıysa ve hele de Cihat, Lefter, Küçük Fikret, Suphi, Murat, Selahattin gibi stadyum ilahları da oynuyorsa… Yaz günleri çabuk geçti, liseye yazılma zamanı geldi. Bir ak"am yemek sonu sofrayı topladıktan sonra babam yüzünde son derece ciddi bir ifadeyle, - Do!an, dedi. Otur yanıma, seninle ciddi bir mesele konu"aca!ım. Biliyorum, fizikçi olmak için can atıyorsun. Ama gerçekçi olalım. Ne zorluklar içinde ya"adı!ımızı biliyorsun. Fizikçi olabilmek için liseyi bitirdikten sonra bir de üniversiteye gitmen lazım. Aile bütçemiz bunu kaldıramaz. Ben dü"ündüm, annenle de konu"tuk, senin bir an önce liseyi bitirip hayatını kazanman, aile bütçesine de katkıda bulunman gerekli. Onun için seni Atatürk Lisesi’ne de!il, Ticaret Lisesi’ne yazdıraca!ım. Birden dünyalar ba"ıma yıkıldı. “Ama baba…” diye itiraz edecek oldum. Kararlıydı: - Babası mabası yok… Görüyorsun, her tarafta banka "ubeleri açılıyor. Bankalarda çalı"anlara hem daha yüksek maa", hem de fazla mesai veriyorlar. Bak, yandaki kom"u benim yarı ya"ımda, bankada benim iki mislim maa" alıyor. Ticaret Lisesi’ni bitirir bitirmez bir bankaya girersin, ailece bu geçim sıkıntısından kurtuluruz… Bir "ey demeden yandaki odaya kaçtım. Annemin bütün teselli etme çabalarına ra!men dakikalarca hüngür hüngür a!ladı!ımı hatırlıyorum. Bir de en son yaptı!ım bir optik aleti ayaklarımın altına alıp o hırsla paramparça etti!imi… Ertesi gün erkenden Ticaret Lisesi’nin yolunu tuttuk. Emsalime göre iki ya" küçük oldu!um için bu kez Ticaret Lisesi’ne yazılmamda da sorun çıktı. Neyse ki Ticaret Lisesi Müdür Muavini Ya"ar Çöl, ortaokula nasıl Hasan Ali Yücel’in müdahalesiyle kaydoldu!umu ö!rendikten sonra, son derece anlayı"lı davranarak, 110 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 111 - Tamam, dedi, kaydedece!im. Do!an yarın "u "u belgeleri getirsin, kaydını tamamlayalım. Ertesi gün istenen belgeleri tamamlayıp Ya"ar Çöl’ün yanına vardım. Kayıt yaparken ortaokul notlarımı inceledikten sonra birden bire durakladı. - Do!an, dedi. Sen bu kadar küçük ya"ta ortaokulu çok iyi notlarla bitirmi"sin. Belli ki çok yeteneklisin. Niye Ticaret Lisesi’ne kaydoluyorsun? Buradan mezun olanlar e!er paralı aile çocuklarıysa tüccar olur, de!ilse ya banka memuru ya da muhasebeci… Oysa liseye gitsen, üniversiteyi de bitirip herhangi bir bilim dalında ba"arılı olabilirsin. Bana kalırsa sen git, babanla bir daha konu"… Seni yine Atatürk Lisesi’ne kaydettirsin. Kalbim gö!üs kafesimi zorlarcasına hızlı hızlı atmaya ba"ladı, okul yöneticisinin tavsiyesinden sonra herhalde babam da fikir de!i"tirirdi. Anafartalar Caddesi üzerinden çılgın gibi ko"arak eve döndüm. Ak"am i"ten gelince sordu babam: - Kayıtlar tamam mı? - Hayır, dedim. Muavin benim liseye gitmemin daha do!ru olaca!ını söylüyor. Sizlerin bu konuda bir kez daha dü"ünmenizi tavsiye etti. Sonra onun gösterdi!i gerekçeleri anlattım. Babam son derece öfkelendi, - Ne demek, diye kükredi. Benim o!lumun ne ö!renim görece!ine o ne karı"ırmı". Yarın hesabını sorarım. Sen de hiç bo" hayallere kapılma. Üniversite falan yok, Ticaret Lisesi’nde okuyacaksın, o kadar… Ertesi gün muavinle arasında nasıl bir konu"ma geçti bilmiyorum. Ö!le üzeri babam büyük bir keyifle eve dönerek artık “ticaretli” oldu!umu müjdeledi, bankacılı!ın avantajları üzerine bir "eyler daha anlattı. Dünyam bir kez daha yıkıldı. Fizikçi olma hayallerim tamamen suya dü"mü"tü, üç yıl sonra ya bankacı ya da muhasebeci olmaya mahkumdum. * 111 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 112 Pek bilinçli olmasa da, daha o ya"ta para babalarına tavır almamda, o zamana kadar tanık oldu!um sosyal adaletsizliklerin ve halk dü"manı uygulamaların yanı sıra bu zoraki “ticaretli” kılınmanın belirleyici rol oynadı!ını sanıyorum. Tıpkı #ngilizce olayında oldu!u gibi, “ticaretlilik”te de, bu infialin etkisiyle ticaret ve finans dünyasını teorik de olsa iyi tanımaya karar verdim. Sınıfın en ba"arılı ö!rencileri arasındaydım. Programda bulunan fizik ve kimya derslerini, içim buruk da olsa, büyük bir ilgiyle izliyordum. Ama ekonomi, ticaret, mal bilgisi ve muhasebeyle ilgili dersleri de büyük bir hırsla ö!reniyordum. Özellikle muhasebe konusunda, ardı arkası kesilmeyen sıtma krizlerimin büyük yardımı olmu"tu. O zamanlar hesap makinesi falan olmadı!ından yevmiye defterlerinde yüzlerce rakkamı tek tek toplayıp yekun çıkartmak, zimmet matlup dengesi kurmak baya!ı zahmetli bir i"ti. Bir muhasebe sınavına hazırlanırken korkunç bir sıtma krizi ba"ladı. Dayanılmaz ü"üme ve titremelerin ardından gelen hararet 40 dereceye kadar yükseldi!inde bitip tükenmez halüsinasyonlar ba"lıyor ve sabahlara kadar sürüyordu. Bu halüsinasyonlardan birinde kar"ımda yüzlerce muhasebe sayfası açılmı" binlerce rakkamı toplayıp zimmet matlup e"it yekun çıkarmam gerekiyordu. Toplamayı kaç kez tekrarladı!ımı bilmiyorum. Ama sıtma krizi geçip de yeniden ders çalı"maya koyuldu!umda farkettim ki kafam artık bir hesap makinesi gibi çalı"ıyor. Böyle bir fenomeni, tavlada da ya"amı"tım. Sıtma krizi sırasında halüsinasyonlarla bo!u"urken önümde bir tavla açılmı", çılgın gibi zar atıp kapı almaya ba"lamı"tım. Bu kabus gecesinden sonra ilk kez arkada"larla tavlaya oturdu!umda farkettim ki artık saymadan tereddütsüz kapı alan bir tavla ustası olmu"tum. Ticaret Lisesi’nde en severek izledi!im ders ise daktilografi idi. Çocukken Kunduz’da nahiye müdürünün evine gitti!imde bir iki tu"una "öylece dokunabildi!im daktilo makinesi beni son derece cezbetmi"ti. $imdi daktilo sınıfında yanyana 112 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 113 dizilmi" kilolarca a!ırlıktaki Remington makineleri artık istedi!imiz gibi kullanabiliyorduk. « ösdf çklm » tu"larının talimiyle ba"layıp iki elin tüm parmaklarını mitralyöz gibi kullanmaya varan daktilo temrinleri, ileride seçece!im gazetecilik mesle!inin önemli bir bazını olu"turacaktı. Atatürk Lisesi’ndeyken ba"layan anti-komünist kampanya çok geçmeden bu okulda da daha azgın bir "ekilde kendini gösterdi. Bunun ilk belirtisi, tüm ö!rencilerin sayıp sevdi!i müdür muavini Ya"ar Çöl’ün birdenbire ortadan kaybolması, yerine milliyetçi bir ö!retmenin getirilmesiydi. Kısa süre sonra, okulun konferans salonunda milliyetçi "iir geceleri, konferanslar düzenlenmeye, hepimizin asli görevinin komünizmle mücadele etmek oldu!u telkin edilmeye ba"landı. Okulun tam kar"ısındaki tepede, Atatürk’ün geçici kabrinin de bulundu!u Etnografya Müzesi’ndeki Halkevi’nde daha büyük çaplı toplantılar organize edildi!inde, Ticaret Lisesi ö!rencileri de en yakındaki destek grubu olarak oraya ta"ınıyordu. Son sınıfta Türkçesi düzgün ve hitabet kabiliyeti yüksek bir ö!renciyi de kısa zamanda saflarına kazanmı"lar, ona her fırsatta hamasi "iirler okutturuyorlardı. Moskova’ya ergeç Türk bayra!ını dikeceklerinden emin haykırıyordu: - Moskof desin bazı bazı “Eyvah yine Türk geliyor!” Gerek okulda gerekse mahallede anti-komünist histeri gün geçtikçe daha da güçleniyordu. Okulda oldu!u kadar, mahallede ve ailede de bu anti-komünist histerinin tezahürleri sık sık hissediliyordu. Her"eyden önce, Hürriyet ve Cumhuriyet ba"ta olmak üzere günlük basın halkı komünistlere ya da ABD kar"ıtlarına kar"ı kı"kırtmak için hiçbir fırsatı kaçırmıyorlardı. Milliyetçi ve dinsel duyguların sömürülmesi, anti-komünizmin ba"lıca silahlarıydı. CHP iktidarının kararıyla ilkokulların 4. ve 5. sınıflarına iste!e ba!lı din dersi konulmu"tu. Bu derslere gönderilen çocukların sayısı çevre baskısıyla gün geçtikçe artarken, babam: 113 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 114 - #yi ki, diyordu, sen ilkokulu zamanında bitirdin! Ama çevre baskısı öylesine artıyordu ki, bir "eker bayramında babam dine kar"ı olmadı!ımızı çevreye kanıtlamak için Hacı Bayram Camii’nde bayram namazına gitmeyi, artık bülu!a erip sesim çatalla"maya ba"ladı!ı için beni de beraberinde götürmeyi kafasına koymu"tu. Namaz saatinde yoku"u tırmanıp camiye yakla"tı!ımızda de!il içeri girebilmek, caminin önünden geçen cadde üzerinde dahi yer bulmak mümkün de!ildi. Sonuçta iki ki"ilik bir bo"luk bulup namaza durduk. Aslında babamı hiç namaz kılarken görmemi"tim. Merakla yüzüne baktım. - Herkes ne yapıyorsa biz de onu yapaca!ız, dedi. Baba o!ul çevreye uymaya çalı"tık. Hocanın vaazı uzadıkça için için homurdanan babam bayram namazından sonra, - Bu saçmalıkları dinlemek için mi geldik? Bir daha namaz falan yok, dedi. Benim de ömrümde kıldı!ım, daha do!rusu kılar gibi yaptı!ım ilk ve son namaz bu oldu. Ne ki ülke artık yava" yava" #slami ya"am tarzına yeniden açılıyordu. Bir süre sonra yine CHP iktidarı tarafından Ankara’da bir #lahiyat Fakültesi kurulması ve türbelerin açılmasına ili"kin yasalar kabul edilecekti. * Bu arada ABD dostlu!u ve hayranlı!ının bir simgesi olarak yılba"larında bir hindi kesip içini ku"üzümlü, çamfıstıklı pilavla doldurma modası ba"ladı. Türkiye’nin büyük dostu ABD Cumhurba"kanı Truman, “hindi” kelimesinin #ngilizce kar"ılı!ının “turkey” olmasından ötürü büyük bir jest yaparak 1949 yılba"ında Cumhurba"kanı #nönü’ye, kafesinin üzerinde “Turkey to Turkey” yazılı bir baba hindi göndermi"ti. Belki de bu Türkiye’nin ABD tarafından ileride gövdeye indirmek üzere besiye alınan bir hindi gibi görülmesinin sembolüydü. 114 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 115 Bizim evde de her küçük memur ailesinin evinde oldu!u gibi yılba"ı geceleri çe"nisi biraz daha fazla bir ak"am yeme!i yenir, ardından da radyodan müzik programları dinlenerek milli piyangonun çekili" saati beklenirken hararetli tombala partileri yapılırdı. Çinkola... Tombola... Yoksulluktan de!il hindi kesmek, tavuk kesmek bile ancak hali vakti yerinde olanların harcıydı. Rakı, "arap, bira gibi "eyler de, “haram” oldu!undan de!il, yine yoksulluktan bizim eve hiç girmezdi. Onun yerine annemin özel olarak yaptı!ı "erbet, limonata gibi "eylerle kifafı nefs edilirdi. O yıllarda içki bâbında aklımda kalan tek istisna, Kızılay’daki akrabalarımızı ziyarete gitti!imiz sıcak bir günde, Kızılay binasının önünden geçerken onun bahçesindeki bir büfeden buz gibi birer bardak maden sodası içmemizdi. Gazetelere bakılırsa, Türk-Amerikan dostlu!u derinle"tikçe ülkemizin itibarı da uluslararası arenada hızla artıyordu. Hiç unutmam, 1949 yazında bütün gazeteler ortalı!ı birdenbire büyük velveleye vermi"lerdi: “Avrupalı olduk!” O sıralarda daha Avrupa Ekonomik Toplulu!u falan yoktu ama Türkiye Avrupa Konseyi’ne üye olmu"tu. Hem Avrupalı olmak, hem de Amerika’nın en büyük dostu olarak tanınmak az "ey de!ildi. Ankara’daki Amerikan askerlerinin, Amerikan kurumlarının sayısı hızla artıyor, arttıkça da çikletli, naylonlu ya"am tarzı yaygınla"ıyordu. Neyse ki, yeni sol dergiler, kitaplar yayınlanmasa da, babamın kitaplı!ında yıllardır biriken kitapları okudukça önümde yeni ufuklar açılıyordu. Yıllardır hapishanede “vatan haini komünist” olarak çürütülen Nazım Hikmet’in kitaplarını artık kitaplı!ımızın görünür yerinden kaldırılmı" da olsa sık sık yeniden okuyordum. O dönemde okudu!um kitaplar arasında beni en etkileyenlerden biri Anatole France’ın “Allahlar Susamı"lardı” adlı romanıydı. O ya"ların en önemli fikir jimnastiklerinden biri, Tevfik Fikret - Mehmet Akif zıtlı!ı eksenindeki tartı"malardı. Biz 115 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 116 birkaç arkada" Mehmet Akif’in muhafazakarlı!ına kar"ı Tevfik Fikret’in ilericili!ini hararetle savunuyorduk. Ahmet Ha"im, Yahya Kemal, Faruk Nafiz gibi "airlerin "iirlerini de çok sevmekle birlikte Tevfik Fikret bize kavgayı, direni"i ö!retiyordu. Bu yanıyla bizim için Nazım Hikmet’le aynı kategorideydi. Ne ki, bu tartı"malarda Nazım Hikmet’in adı asla gündeme gelmiyordu. Belki o zamanın bunaltıcı anti-komünist baskısı altında, gizli gizli büyük bir hayranlıkla okudu!umuz bu "airin adını telaffuz etmemek, "iirlerinden bahsetmemek bir kendi kendini savunma içgüdüsünden kaynaklanıyordu. Bir ak"am babam eve geldi!inde önüme bir kitap koydu: - Al sana okunacak bir kitap... Oku, dikkatle oku ki, çocukluk günlerinde ya"adı!ın çorak Anadolu’nun yoksullu!unu, acılarını unutmayasın… Mahmut Makal’ın “Bizim Köy”‘üydü. Zaten kitap üzerine gazetelerde lehte aleyhte bir "eyler yazılıp duruyordu. Bir gecede okuyup bitirdim, kitabı kapattı!ımda yıllarca ya"amını payla"tı!ım çorak, yarık topakların insanları birbir gözümün önünden geçmeye ba"ladı. Gözlerim ya"ardı. Kitapta genç ve idealist köy ö!retmenine kar"ı dü"manca tavırları dramatik bir biçimde i"lenen köylüleri bir de o yanlarıyla anımsamaya çalı"tım. Anımsadıkça da Makal’ın isyan dolu satırları gözümde daha da haklılık kazanıyordu. Ama benim tanıdı!ım, somunlarını, acılarını ve sevinçlerini payla"tı!ım köy insanlarının güzel ve insan yanlarını da unutmam mümkün de!ildi. Örne!in köy enstitüsü mezunu ilk ö!retmenlerin Kayseri’de Muncusun Köyü’ne geli"lerini, köylüler tarafından nasıl sıcak, iftiharla kar"ılandıklarını anımsadım. Makal da aynı ku"aktandı, ama farklı bir ortama dü"mü"tü. Belki de hiçbir "eyin mutlak olmadı!ını, olumlu-olumsuz diyalekti!ini ilk kez o gece kavramı" olabilirim. Babam hasta CHP’li oldu!u halde isyan halindeydi. CHP iktidarı Türkiye’yi küçük dü"ürdü!ü gerekçesiyle 20 ya"ındaki bu genç ögretmeni nerdeyse hain ilan etmi"ti. Buna kar"ılık, 116 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 117 seçim kampanyasına tüm propaganda silahlarını kullanarak hazırlanan Demokrat Parti, Makal’a ve kitabına sahip çıkmı"tı. Türkiye’nin büyük bir politik çalkantıya hazırlandı!ı günlerdi. Demokrat Parti gerçekten etkin bir kampanya yürütüyor, oy vereceklerin sayısı hızla artıyordu. Artık okulda da, mahallede de konu"ulan, tartı"ılan tek konu buydu. Babam kar"ı görü"te de olsa, genellikle DP’nin iktidara gelmesiyle Türkiye’nin demokratla"aca!ı dü"üncesi yaygındı. * 14 Mayıs 1950 seçimlerinin ertesi günü okula gitti!imde yer yerinde oynuyordu. 27 yıllık CHP iktidarı yıkılmı", Demokrat Parti mutlak ço!unlukla iktidara gelmi"ti. Dersler âdeta askıya alınmı", varsa yoksa seçimler tartı"ılıyordu. Cumhurba"kanı kim, ba"bakan kim olacaktı? Seçim sonuçları kesinle"tikten bir iki gün sonra yeni seçilen milletvekilleri Ankara’ya akın etme!e ba"ladılar. Birkaç arkada" dersleri asıp do!ru yeni milletvekillerinin Meclis’e geli"ini izlemeye gitmi"tik. Meclis’in önü ana baba günüydü. Anadolu’nun dört bir yanından seçilen milletvekillerinin büyük kısmı belki de Ankara’yı ilk kez görüyordu, bazıları yerel kıyafetleriyle gelmi"lerdi. Her yeni milletvekilinin geli"inde, Meclis önünde toplanan kalabalık “Ya"asın halkın gerçek temsilcileri” diye tezahürat yapıyordu. Babamın kar"ı tavrı nedeniyle DP’ye sempatim olmamakla birlikte bu co"kudan ben de son derece etkilenmi"tim. Evde ise kimsenin a!zını bıçak açmıyordu. Babam ka"ları çatık, barut fıçısı gibiydi. Annem, fazla azgınlık edip babamı kızdırmaması için be" ya"ındaki afacan kızkarde"im Çi!dem’e esaslı bir zılgıt geçmi"ti. Ben de hemen hemen hiç konu"muyor, özellikle güncel politik olaylar üzerine herhangi bir söz etmekten dikkatle kaçınıyordum. Bir gün okula gitti!imde, Cumhurba"kanı #smet #nönü’nün foto!rafının yerinde yeller esiyordu. Kendini bildi 117 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 118 bileli Atatürk-#nönü kültüne ko"ullanmı" olan bizim ku"ak için bu gerçekten büyük bir "oktu. Arkada"lar, hemen tüm devlet dairelerinde, kamu kurumlarında #smet Pa"a’nın resimlerinin kaldırıldı!ını söylüyordu. Bizim evde ise Atatürk’ün resmi yanında #nönü’nünki de hâlâ asılı duruyordu. Ak"am eve geldi!imde, kaç günlük perhizi bozarak konuyu açacak oldum. Çorbayı ka"ıklarken, - Baba, dedim, her yerde #nönü’nün resimleri kaldırılıyor. Biz ne zaman kaldıraca!ız? Dememle birlikte babamın “E""ek” diye kükreyerek suratıma okkalı bir Osmanlı tokadı indirip masayı terketmesi bir oldu. Bu herhalde babamdan yedi!im ilk ve son tokattı, bir devrin çökü"ünün aile çapında dramatik bir tezahürüydü. #çimde fırtınalar kopmasına kar"ın, annemin ka" göz i"aretleriyle de teskin olarak olayı unutmaya çalı"tım. Seçimlerden sonraki yaz tatili günlerinde #stanbul’da babaannemin yanına gönderildim. Kom"umuz Romanya göçmeni Tevhide Teyze’nin yanına katmı"lardı beni. Trendeki 3. mevki kompartımanımızda ana konu"ma konusu, o sıralarda yıldızı parlamaya ba"layan Zeki Müren olmakla beraber, Kemalist e!itimden geçmi" bir genç için "oke edici diyaloglar da eksik olmuyordu. Özellikle kendisinin kaç yıllık ö!retmen oldu!unu sürekli vurgulayan orta ya"lı bir yolcu, - Artık tarih kitaplarının da yeniden yazılması lazım, diyordu. Yıllarca bizi yalanlara alet ettiler. #nönü Zaferi’ymi"... Öyle bir zafer yok, #nönü muharebesi Türk tarihinin en büyük hezimetlerinden biridir. Kompartımanda a!zı laf yapan bir ba"ka ki"i de onaylıyordu tüm söylediklerini. #stanbul’a kafam tamamen allak bullak olarak indim. Babaannemin semti Eyüp Sultan, Demokrat Parti zaferinin tadını bir ba"ka çıkartıyordu. Ba"ta Defterdar Fabrikası i"çisi kom"ularımız olmak üzere herkeste dinsel özgürlüklere yeniden kavu"manın co"kusu vardı. #"çi hakları, demokratik haklar falan de!il, varsa yoksa ezanın minarelerden ne zaman Arapça okunmaya ba"layaca!ı tartı"ılıyordu. 118 "vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 07/11/10 14:48 Page 119 O gün de geldi... Babaannemin avuçiçi kadar bahçesinde kitap okurken mahallede birden âdeta kıyamet koptu. Herkes sokaklara dökülmüş “Allahım sana şükürler olsun, bu günleri de gördük...” diyerek birbirini kucaklıyordu. Mahalledeki mescitte de Arapça ezan okunacaktı. Herkesin derdi, Allah-u Ekber’i duyabilmekti. Arnavut kaldırımlı, yan duvarları mezar taşlarıyla süslü dar sokaklardan Eyüp Sultan’a doğru inanılmaz bir yarış başlamıştı. Kulakları duvar gibi sağır babaannem de ne olup bittiğini anlayabilmek için beni sorguluyor, işaret diliyle becerebildiğim kadar olup biteni anlatmaya çalışıyordum. Ezanın Arapça’ya dönüştüğünü öğrenince, müezzinin Türkçe mi Arapça mı ünlediğini farkedemeyecek olsa bile, son derece mutlu olmuştu. DP’nin yarattığı bu dinsel coşkuyu tüm renkliliğiyle İstanbul’un en ruhani semti Eyüp’te yaşadıktan sonra tatilden Ankara’ya döndüğümde yeni iktidarın iki sürpriziyle daha karşılaşacaktım. Çıkartılan bir genel af yasasıyla yıllardır hapislerde çürütülen Nazım Hikmet salıverilmişti. Evdeki kitaplıkta gerilere gizlenen Nazım Hikmet kitapları yeniden kolay ulaşılabilir yerlerdeydi. Yıllarca sonra Yassıada’da Menderes’in savunmasını alacak ve sağ partilerde siyasete atılacak olan Talat Asal o sıralarda ailece görüştüğümüz genç ve ateşli bir avukattı. Af kararını coşkuyla savunuyor, bunun demokratikleşmeyi daha da geliştirecek önemli bir adım olduğunu söylüyordu. Ne ki, birkaç hafta sonra bir başka kararla Türkiye’nin gündemi ve yönelimi birden bire değişecekti. Temmuz ayının sonlarıydı... Denizciler Caddesi’nde dalgın dalgın yürüyordum ki, bir yakın akrabamızın yetişkin oğlu koşa koşa gelip boynuma sarıldı: - Haberin var mı? Kore’ye asker yolluyoruz. Meclis’ten karar çıktı! Bunda sevinecek ne var gibilerden şaşkın yüzüne baktığımı görünce ekledi: - Anlayamadın mı? Bugün Türk Milleti olarak büyük bir 119 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 120 utançtan kurtuluyoruz. #kinci Dünya Sava"ı’na girip Mehmetçik’in kahramanlı!ını yedi düvele gösteremedik. Nihayet "an ve zafer günleri geldi! Haber duyulur duyulmaz her yanı büyük bir co"ku ve sevinç kaplamı", gazeteler Mehmetçik’in müstakbel zaferleri üzerine "imdiden spekülasyonlara ba"lamı"tı. * Bu co"ku giderek bizleri de etkilemeye ba"lamı"tı ki, hiç beklenmedik bir geli"me her"eyi tersine döndürdü. Bir ak"am üzeri Kore Tugayı’nın sefer hazırlıklarıyla ilgili haberleri dinliyorduk ki, kapı çalındı. Boylu poslu bir assubay, yanında genç ve güzel bir kadın, bir de küçük çocukları... Kendilerini tanıtınca bizimkiler hemen hatırladı. Çorlu’ya yerle"mi" Rumelili akrabalarımızdan bir ba"çavu"... Kore Tugayı’na tayini çıkmı", formaliteler için Ankara’ya gelmi"ti. Tüm Ankara’ya yolu dü"en Rumelili akrabalar gibi bir süre bizde kalacaklardı. Hem bizim evde, hem de ziyaretçinin kim oldu!unu ö!renen konu kom"uda kıyamet kopuyordu. Müstakbel bir Kore kahramanı bizim misafirimizdi. Olimpiyat "ampiyonu Celal Atik’in Celo’lara geli"inden bu yana sokak sakinlerinin ya"adı!ı ilk büyük olaydı bu... Bu büyük olayın "erefine sofra donatmak için beni hemen Bentderesi’ne alı"veri"e yolladılar. #lk kez olayı kutlamak üzere siyah Tekel biraları da almam tembihlendi. Ak"am sofra kuruldu, kom"ular müstakbel kahramanımızı görüp selamlamak için gelip gidiyor, hediyeler getiriyordu. Ne ki, ak"amın geç saatlerinde, hava kararırken, co"kunun yerini birden bire büyük bir hüzün aldı. Ba"çavu" hısmımız birkaç bardak bira içip belli cesaret bulduktan sonra bir tek cümleyle masadaki herkesi "oke etti: - Her"ey iyi ho" da, ben genç karımı ve küçük yavrumu bırakıp bir ba"ka ülke için ölüme gitmek istemiyorum... Ve ekledi: 120 "vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 07/11/10 14:53 Page 121 - Siz Ankara’lısınız, Genel Kurmay’da, Savunma Bakanlığı’nda falan tanıdıklarınız vardır. Bir yolunu bulalım, benim Kore’ye tayinimi vakit geçmeden iptal ettirelim. Sağa sola yapılan başvurular hiçbir sonuç vermedi. Üstelik Kore’ye asker gönderme kararının alınmasından hemen sonra bunun bedeli olarak Türkiye’nin NATO’ya katılması için başvurulmuştu. Öyle sudan mazeretlerle kimse bu “vatan hizmeti”nden kaytaramazdı. Kore kafilesi gerekli hazırlıkları tamamlandıktan sonra İskenderun Limanı’ndan Kore’ye hareket etti. Artık evde, sokakta, okulda konuşulan tek konu Kore seferiydi. Ankara Radyosu özel asker mektubu yayını başlatmıştı, saatlerce hamasi ya da gözü yaşlı mesajlar okunuyordu. Başçavuş hısmımıza moral destek olmak için biz de Ankara Radyosu aracılığıyla kendisine sürekli mesaj gönderiyorduk. Bu arada Bulgaristan’dan büyük kafileler halinde “soydaş göçü” başlamıştı. Tüm ortaokul, lise öğrencileri Balkan ülkelerinin nasıl komünizmin mezalimi altına düştüğü konusunda bilgilendirildikten sonra gruplar halinde soydaşlara yardım toplamak için görevlendiriliyordu. Ben bir arkadaşımla yeni gelişen gecekondu mahallelerinden birinde görevlendirilmiştim. Kapı kapı dolaşıp dilimizin döndüğü kadar soydaşların dramını anlatıyor, - Gönlünüzden ne koparsa, diyorduk. Gecekonduların yoksul insanları kendi sefaletlerini unutarak cepte, çekmecede ne varsa bağış veriyor, parası olmayanlar yumurta, bulgur, fasulya v.s. bağışlıyordu. Kore Savaşı, Bulgaristan göçmenlerinin ağırlanış biçimi, NATO’ya başvuru ülkede antikomünist histeriyi iyice azdırmıştı. Türkiye komünizme karşı Batı’nın ileri karakolu olma yolunda hızla ilerliyordu. Nazım Hikmet’in aftan yararlanarak hapisten çıkmış olmasının yarattığı hoşgörü havası da birdenbire dağılmıştı. Türk Barışseverler Cemiyeti, Kore’ye asker gönderilmesine karşı bir bildiri yayınlayınca kıyamet kopmuş, tekrar komünist tutuklamaları gündeme gelmişti. 121 "vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 122 Bir gün okuldan geldi!imde annem, son derece üzgün, arka sokaktaki kom"ularımızdan bir terzinin ve e"inin “komünistlik”ten tutuklandı!ını söyledi. Allak bullak olmu"tum. Terzinin kendisiyle pek beraber olamamı"tık ama e"i son derece ki"ilikli bir kadındı, arada bir anneme misafirli!e gelir, günlük olaylar üzerine kimseden duymadı!ımız yorumlar yapar, özellikle de hem DP’yi hem de CHP’yi ele"tirirdi. Mahallede tutuklama olayından sonra dedikodunun bini bir paraydı. Gö!üslerinin arasında komünist belgeler ele geçirildi!i, bilmem nereye sabotaj yapmaya hazırlandıkları bire bin katılarak anlatılıyordu. Herkes “komünist” damgası yiyerek ba"ının derde girece!inden korkuyordu. #"te bu bunaltıcı cadı kazanı ortamında sanki bir mucize oldu. Babamın bu kez de Ankara’dan #zmir’e tayini çıkmı"tı. #zmir’de Alsancak #stasyonu’nda görevlendiriliyordu. Ben Ticaret Lisesi’nin son sınıfını #zmir’de okuyacak, ondan sonra da #zmir Yüksek Ekonomi ve Ticaret Okulu’na devam edecektim. Yine denkler yapıldı ve bir karavagona yerle"ip 1951 yılının kızgın bir yaz günü mar"andiz treniyle Ankara’dan #zmir’e do!ru yola koyulduk. 122 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 123 !zmir Yılları ve kendine ra"men gazetecilik 1952-1956 Karavagonun sık sık durakladı!ı, saatlerce telaki bekledi!i, aktarma yaptı!ı bu en uzun sarsıntılı göç kaç gün sürdü "imdi anımsamıyorum. Havaların sıcaklı!ından yararlanarak yarım açtı!ımız karavgonun kapısından bitki örtüsünün de!i"imini izleyebiliyorduk. Eski"ehir ve Afyon’u geçtikten sonra birden ba"ka bir dünyaya girmi"tik. Bol a!açlı bir bitki örtüsü, giyimi, #ç Anadolu insanından çok farklı, kendine güveni daha fazla köylüler, kasabalılar... Gözünün alabildi!ince uzanan üzüm ba!ları, pamuk ve tütün tarlaları, incir a!açları... Havada farklı bir koku, insanların yüzlerinde farklı bir ifade... Trenin zaman zaman durakladı!ı istasyonlarda uzaktan gelen türküler bile farklı, daha co"kulu, daha ne"eli... Ama asıl "a"kınlı!ı, trenimiz Kar"ıyaka’ya girdikten sonra ya"ayacaktık. Ömrümüzde, annem babam da dahil, hiçbir yerde görmedi!imiz palmiye a!açları. Sonradan adının imbat oldu!unu ö!renece!im, o yaz sıca!ında bunalanlara ferahlık veren hafif tatlı rüzgar... Ak badanalı evler, martıların çı!lıkları, kumruların ilahi ritmindeki ötü"leri... #zmir... Türkiye’nin üçüncü büyük kenti... Trenimiz ak"ama do!ru Kar"ıyaka’dan sonra körfez kıyısına paralel bir kavis çizdikten sonra #zmir’in içine bodoslama girip Basmane’ye varıyor. Bir sürü makas oyun123 "vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 07/11/10 15:01 Page 124 larından sonra bizim karavagon Kahramanlar Mahallesi’ne yakın bir yerde kör bir hatta çekiliyor. Artık İzmir’liyiz... Yeni bir kıtaya ayak basan gezginlerin tecessüsü içinde karavgondan inip çevreyi kolaçan ediyoruz. Biraz ileride ünlü İzmir Enternasyonal Fuarı’nın orijinal yapıları görünüyor. Babam, - Bekleyin, diyor. Şimdi gidip ev bakacağım. Belki yarına oraya taşınırız, İzmir’i ondan sonra rahat rahat dolaşırız. İki saat geçmeden babam elinde ünlü çekirdeksiz Sultan üzümü dolu bir kese kağıdıyla dönüyor. - Şansımız varmış, ev işi biz gelmeden hallolmuş. Hemen Fuar’ın Kahramanlar kapısına yakın kutu gibi bir ev... Kirası da çok ucuz... Annem adamlıklarını üstüne geçiriyor, - Hemen gidip görelim, diyor. Çoluk çocuk kaç gündür karavagonda perişan olduk. Bir an önce evimize yerleşelim. Ailece 1423. Sokak’taki eve gidiyoruz. Herkes kapı önüne sandalye, tabure atmış, akşam serinliğinin keyfini çıkartıyor. Sokak kapısında müstakbel komşuları selamlayıp kendimizi tanıttıktan sonra evi görmek için dar bir koridordan geçip içeri giriyoruz. Ev demeye bin şahit ister. Ortasında tulumba bulunan küçük bir avlunun cadde tarafında iki katlı bir bölüm, arka tarafta ise tavanları basık, mutfaksız tuvaletsiz, oturma odası niyetine bir giriş ve de iki uyduruk yatak odasından ibaret evimiz. Hepsi yoğun rutubet kokulu... Tam arkadan sık sık tren geçtiğinden trenyolunun tüm gürültüsü içeride... Binanın tek helası da tulumbanın tam arkasında, dört aile birden ortak kullanıyor. Yemek avlunun bir köşesindeki sundurmanın altında pişecek, bulaşıklar avlunun orta yerindeki tulumbanın altında yıkanacak. Bu, İzmir’in halk mahallelerinde çok yaygın olan tipik “aile evi”... Hela ortak, mutfak ortak, üç, dört, binanın hacmine göre bazen beş altı aile bir arada, içiçe... Kimsenin kimseden gizlisi saklısı yok, olması da mümkün değil. Annemin birden suratı asılıyor: 124 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 125 - #zmir diye bizleri buraya mı getirdin? Çocuklar burada zatürre olur, verem olur... Babamın ev müjdesini verdi!indeki ilk co"kusundan eser yok. O da durumun vahametinin farkında. Annemi yatı"tırmaya çalı"ıyor: - Haklısın, haklısın ama arkada"lar "imdilik ancak bunu bulabilmi"ler. En kısa zamanda daha uygun bir yere çıkarız. Hemen yarın ba"ka bir yer bakmaya ba"larız. Ertesi sabah babam bir at arabası kiralayıp geliyor, karavagondaki denkleri, öteberiyi yükleyip yeni evimize ta"ınıyoruz. Benim açımdan evin Ankara’dakilere göre bir avantajı, hiç de!ilse artık kovalarla birkaç sokak ötedeki mahalle çe"mesinden su ta"ıma derdi olmaması. Ama alı"veri" yapma, maltız yakma gibi i"ler yine benim üstümde...Ucuz bakkal manav bulabilmek için çevrede bir tur atıyorum. - Tren geçidinin öte tarafına git, oralar daha ucuzdur, diyorlar. Evet öte taraf çok daha ucuz, ama insanların ya"amı da... Sokakların ço!u gaz tenekelerinden yapılmı" e!ri bü!rü, bakımsız sefil evlerle dolu, tam bir tenekeli mahalle... Pis la!ım suları sokaklarda akıyor, çocuklar çöp yı!ınlarının içinde ko"turup duruyor. Yoksulluk, ihmal edilmi"lik, çaresizlik, umutsuzluk... Alı"veri"ten dönünce annemi teselli ediyorum. - Anne buna da "ükret, beterin de beteri var... Ama sana söz, hele "u liseyi bitireyim, hemen çalı"maya ba"layıp seni bu evden kurtaraca!ım, müstakil mutfa!ı, helası olan bir eve kavu"aca!ız. #zmir’e gidi"imiz tam da Fuar’ın açık oldu!u günlere rastladı!ından, biraz ilerimizde Fuar’ın kurulu oldu!u Kültür Park’a gidip bu ev dramını unutmaya çalı"ıyoruz. Fuar alanındaki gazinolardan zamanın yıldız "arkıcıları Hamiyet Yüceses’in, Perihan Altında!’ın, Müzeyyen Senar’ın na!meleri yükseliyor, Luna Park’ta dönme dolaplar, atlı karıncalar, kaskatlı havuz, para"üt kulesi ve de yedi düvele ait farklı farklı pavyonlar... Hele hele Fuar’ı geçip Alsancak ya da Pasaport’a indi125 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 126 !iniz zaman kar"ınızda tüm güzelli!iyle #zmir Körfezi. Rumlardan kalma bembeyaz Sakız tipi evleriyle Kordon Boyu, kar"ı tarafta bir masal beldesi gibi gözkırpan Kar"ıyaka sahili. #zmir’e kısa zamanda uyum sa!lıyoruz... Patates’e kompir, domates’e tomat, incir’e bardacık, simit’e gevrek demeyi ö!reniyoruz... Sabahın serinli!inde incir yapraklarıyla kapladı!ı yuvarlak tezgahını kafasının üstünde ta"ıyarak sıtma görmemi" sesiyle uyku tembellerini yata!ından fırlatan ballı incir satıcısı: - Bardacık, taze taze bardacık...Buz gibi bardacııık… * Büyüleyici yaz günleri çabuk bitiyor, okul zamanı geliyor. Bir senesi kalmı" Ticaret Lisesi ö!renimini burada tamamlayaca!ım. #zmir büyük bir ticaret "ehri, Türkiye’nin en büyük ihracat limanı... Ticaret Lisesi bu kente bürokrat a!ırlıklı Ankara’dan daha çok yakı"ıyor. Buradaki lisenin ö!rencileri de sosyal köken olarak Ankara’dakilerden çok farklı. Ankara’daki okul arkada"larım ço!unlukla benim gibi küçük memur, esnaf zanaatkâr çocukları oldukları halde, buradakiler hali vakti yerinde tüccar ailelerine mensup… Ço!u okulu bitirdikten sonra sa!da solda muhasebecilik, banka memurlu!u yapmak için de!il, ailenin ekonomik ve ticari faaliyetlerine katılıp ileride ba"ına geçmek üzere okuyor ya da okutuluyor. Okulda, çevre il ve ilçelerden gelen zengin toprak sahiplerinin çocukları da hayli fazla. Sınıf arkada"larına göre ya"ça ve fizikçe daha küçük olmanın dezavantajlarına burada bir de küçük memur çocu!u olmamdan, hele de Ankara gibi #zmir’e, Ege Bölgesi’ne çok uzak bir yerden gelmi" bulunmamdan kaynaklanan bir dı"lanma ekleniyor. #lk derse girer girmez de hemen bana bir isim takılıyor: Ankaralı. #zmir Ticaret Lisesi Cumhuriyet Meydanı’nın arka126 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 127 larında, çevresi tütün, incir, üzüm i"leme depolarıyla çevrilmi" eski bir bina. Binanın bir bölümü Yüksek Ekonomi ve Ticaret Okulu’na ayrılmı". Liseyi bitirirsek bir yıl sonra gidece!imiz yer orası. Muhasebe, ekonomik bilgiler, reklamcılık, mal bilgisi gibi mesleki derslerin üstesinden gelmek hiç de zor de!il. Artık fizikçi olma hayallerim geri dönü"ü olmayacak biçimde suya dü"mü" olsa da, fizik kimya derslerine nostaljik bir tutkum var. Sanki ileride fizikçi çıkacakmı"ım gibi özellikle laboratuvar çalı"malarının en ba"arılı ö!rencisiyim. Ne ki, Ticaret Lisesi’nin son sınıfında belki de hayatımın yörüngesini tamamen de!i"tirecek yepyeni bir dersle kar"ıla"ıyorum: Stenografi. Yataylı dikeyli çizgilerden, yaylardan ve yuvarlaklardan olu"an özel bir yazı. Amaç, herhangi bir hatibin konu"masını, ne denli hızlı konu"ursa konu"sun, oldu!u gibi kaydedebilmek. O sıralarda henüz manyetofon ya da kaset gibi kayıt aletleri yaygın olmadı!ından ka!ıt kalemle hızlı not tutabilmek çok önemli. Gerçi harf reformundan önce Arap harfleriyle yazmayı ö!renmi" olanlar, Latin harflerini kullananlara göre daha hızlı not tutabiliyor, ama iyi bir stenografın hızını yakalamaları mümkün de!il. Sanki resim ve müzikteki ba"arısızlıklarımın acısını çıkartmak istercesine kendimi bu gizemli yazıyı ö!renmeye veriyorum. Dakikada 50 hece, 100 hece, sonra demoralize edici birkaç aylık yerinde sayma, ardından mucizevi bir patlamayla dakikada 120 hece, 150 hece... 200 hece... #"te bu stenografideki iddialılıktır ki ilerideki yıllarda meslek seçimimde etkin rol oynayacaktır. Aslında lisenin son sınıfında tüm derslerde ba"arılıydım. Ba"arılı olamadı!ım tek ders jimnastik dersiydi... Ankara Atatürk Lisesi’nin orta kısmında resim dersinden ikmale kaldı!ım gibi belki de tam listeyi bitirecekken jimnastikten ikmale kalacaktım. #lk karnelerimizi aldı!ımızda sadece bu dersten kırık not almı" olmama benden çok sınıf arkada"larım tepki gösterdiler. Kalabalık bir heyet halinde muavinin odasına 127 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 128 baskın yaparak bu kadar ba"arılı bir ö!renciye sırf fizik yetersizli!inden ötürü kırık not verilmesini protesto ettiler. Jimnastik ö!retmenimiz aynı zamanda okul saatleri dı"ında Demokrat #zmir Gazetesi’nde sayfa sekreteri olarak çalı"ıyordu. Olaya çok üzülmü"tü. Notlarımı düzeltip beni fizik kapasitemin üzerindeki faaliyetlerden muaf tuttu. #lerideki yıllarda gazetecili!e ba"layınca da kendisiyle yakın dost olacaktık. Jimnastik derslerindeki ba"arısızlık sınıf ya da mahalle arkada"larımız arasındaki futbol maçlarında iyi bir kaleci ya da santrfor olmama engel de!ildi. Parasızlıktan dolayı maça bilet almadan ve kontrola yakalanmadan girebilme akrobasisine #zmir’de de Alsancak Stadyumu’nda devam ediyordum. Yeni DP iktidarının #zmir’in i"galden kurtulu"unu simgeleyen 9 Eylül "enliklerini bir parti propagandasına dönü"türdü!ü günlerde Türkiye’nin gelece!ini belirleyen iki geli"me, tam da kendimizi meslek seçimine hazırladı!ımız sıralarda okulda ciddi tartı"ma konusu haline geldi. Meclis’te kabul edilen Yabancı Sermayeyi Te"vik Kanunu’yla Türkiye’ye büyük sermaye gelece!i, özellikle Ticaret okullarından yeti"enler için büyük i" alanları açılaca!ı söyleniyordu. Ama daha önemli geli"me, Kore’deki Kunuri Sava"ları’nda yüzlerce askerini yitiren Türkiye’nin, sanki bunun bedeli ödeniyormu" gibi NATO’ya dahil edilmesiydi. Daha ilk günden NATO’nun Güneydo!u kanadının #zmir’de konu"landırılaca!ı söyleniyordu. Arkada"lar bana takılıyordu: - Harika steno yazıyorsun... #ngilizceni de kuvvetlendirirsen NATO’da i"in hazır... Ankara günlerine ili"kin notlarımda yazdı!ım gibi Amerikalılara hiç de sempatim yoktu, aksine Türkiye’de Amerikan varlı!ına kar"ıtlı!ımı her fırsatta söylüyordum. Verilecek ücret ne olursa olsun Amerikalıların yanında çalı"maya hiç de niyetli de!ildim.. Ne ki tüm bunları tam bir özgürlük içinde tartı"tı!ımızı 128 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 129 da söyleyemem. Daha ders yılı açılmadan tüm gazetelerde aftan yararlanan Nazım Hikmet’in bir Romen gemisiyle Türkiye’den kaçıp vatana ihanet etti!i duyurularak müthi" bir anti-komünist kampanya ba"latılmı"tı. Bakanlar Kurulu da büyük "airin hangi baskı ve tehditler altında Türkiye’den ayrılmak zorunda kaldı!ını bile bile kendisini TC vatanda"lı!ından attı!ını ilan etmi"ti. Nazım’a hayran babamın a!zını bıçaklar açmıyordu. Nazım’ın kitapları kitaplı!ımızda yeniden zulaya alınmı"tı. Okul yılı açıldıktan bir kaç hafta sonra da tüm gazeteler azılı komünist bir genç kızın gizli belgeleri bir gemiyle Fransa’ya kaçırmak isterken #stanbul’da tutuklandı!ını, ülke çapında bir komünist tevkifatı ba"ladı!ını yazıyordu. #zmir gazeteleri daha sonraki günlerde de tevkifatla ilgili haberleri vermeye devam ettiler. Bunlara bakılırsa, polis zamanında davranmı"tı, yoksa vatan elden gidiyordu! Artık herkesi, düzen aleyhtarı en ufak bir ele"tiriden dolayı “komünist”likle suçlanma korkusu sarmı"tı. * Ticaret Lisesi’ni bitirdi!imde do!al olarak Yüksek Ekonomi ve Ticaret Okulu’na devam etmeyi dü"lüyordum. Zaten babamın #zmir’e tayini çıktı!ında da bana verilen perspektif buydu. #stedi!im dalda e!itim göremeyecektim ama en azından bir yüksek okul diplomam olacaktı. Tatil günlerinin rehaveti da!ıldıktan sonra bir ak"am, bizim aile evinin avlusundaki sundurmanın altında gelece!im konu"ulmaya ba"landı. Babam, - Bak Do!an, beni iyi dinle, diye girdi söze. Liseyi ba"arıya bitirdin, seninle iftihar ediyoruz. Biliyorum ki yükse!e devam etmek istiyorsun. Bizim de iste!imiz buydu. Ama maddi durumumuzu biliyorsun. Sana yükse!i okutmaya gücümüz yetmez. Muhaseben falan iyi... Bir banka "ubesinde ya da bir tüccarın yanında i"e girmeye ne dersin? 129 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 130 Sanki ba"ımdan a"a!ı kızgın sular dökülmü"tü. Renk vermemeye çalı"arak bir süre sustum. Annemin gözleri ya"armı"tı. Kendisi hiç okuyamadı!ı için benim okumamı çok istiyordu. #zmir’e geldi!imiz gün ona verdi!im sözü de anımsadım. Onu bu evden kurtarmayı çok istiyordum. - Tamam baba, dedim... Dert de!il, size yük olmam... Okumama engel olmayacak bir i" bulabilirsem ne âlâ... Hem çalı"ır hem okurum. Olmazsa, can sa!lı!ı, okumayı bo"lar senin dedi!in gibi kendimi tamamen hayatımı kazanmaya veriririm. Ertesi gün, daha ertesi gün, birlikte mezun oldu!umuz arkada"ları arayıp buldum. Kimisi "imdiden ailesinin i"yerinde çalı"maya ba"lamı", kimisi ba"ka yerde i" bulmu"tu. Ama ço!unun niyeti hem çalı"ıp hem de Yüksek Ticaret’e devam etmekti. O yıllarda kısa adı YETO olan Yüksek Ekonomi ve Ticaret Okulu’nda dersleri izleme mecburiyeti yoktu. Ancak arada bir rastgele yapılan yoklamaları yakalamak, bunun için de iyi organize olmak gerekiyordu. En yakın arkada"larımdan Burhan Ceyhan, Ertu!rul Ayker, Ahmet #"sever, Halit #lter de bu seçimi yapmı"lardı. - Sen bizden daha avantajlısın, steno da biliyorsun... Sen de dene, dediler. O günlerde artık NATO üyesi olan Türkiye’nin #zmir kentinde Güneydo!u Kara Kuvvetleri ve 6. Taktik Hava Kuvvetleri’nin karargahlarını kurmak üzere yo!un hazırlık vardı. Kordon Boyu’nun en güzel yerinde turistik otel olarak in"a edilen büyük bir binaya NATO elkoymu", üye ülkelerin bayraklarını denize kar"ı dalgalandıracak bayrak direkleri dikiliyordu. #zmir’e yo!un bir Amerikalı asker akını ba"lamı"tı. Ev kiraları birden bire ikiye katlanmı", her "ey Amerikan standartlarına göre ayarlanıyordu. Amerikalıların yanısıra #talyan ve Yunan askerleri de NATO karargahlarında görev yapacaktı. Gazetelere her gün ilan vererek az da olsa #ngilizce bilen, daktilo, steno yazabilen, büro ve muhasebe i"lerinden anlayan eleman arıyorlardı. Verilecek ücretler Türkiye’deki 130 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 131 emsal i"lere verilen ücretin iki üç katıydı, vergiye de tabi de!ildi. Üstüne üstlük, Amerikalılara hizmet vermek için kurulan ucuz PX ma!azalarından, kafetaryalardan yararlanma olana!ı da vardı. Hem ailemden hem de arkada"larımdan sürekli baskı geliyordu: - O!lum deli misin? Bu fırsat kaçırılır mı? Hele bir kapa!ı at, ondan sonra ne halt edersen et! Bir gün canıma tak dedi. Adam dev"irme bürosu Buca’daydı. Otobüse atlayıp gittim. Kapıda uzun bir kuyruk, kuyruktakilerin ço!u temizlik, mutfak, tamirat gibi servis i"lerinde çalı"mak için ba"vuruyordu. Mülakat sırası bana yakla"tıkça kendi kendimle hesapla"mam daha da yo!unla"tı. Kendimi Amerikalı bir çavu"un emrinde çalı"ır görmeyi bir türlü içime sindiremiyordum. Son anda “Olmaz olsun”diyerek sırayı terkedip ilk otobüsle #zmir’e döndüm. Ba"ka bir i" arayacaktım, okula da devam etmeme engel olmayacak bir i"... Yine #zmir Fuarı... #talyan Pavyonu’nda ilk kez spaghetti yanında bir bardak kırmızı "arap içiyorum. Ama en ilgimi çeken pavyonlar, Sovyetler Birli!i ve Do!u Avrupa ülkelerinin pavyonları. TKP tutuklamalarının yarattı!ı korku ortamında bu pavyonları ziyaret edebilmek, o ülkelerdeki ya"amı, geli"meleri kısmen de olsa tanıyabilmek çok önemli… Bu arada 9 Eylül’ü kutlama hazırlıkları ilerliyor, taklar kuruluyor. Kemeraltı Caddesi’nde, Beyler Soka!ı’nın giri"indeki eski kitapçıya kitap bakmaya giderken duvarda bir afi" çarpıyor gözüme: “Ege Güne"i Gazetesi, 9 Eylül’den itibaren bütün bayilerde...” Daha önce duymu"tum. Ticaret Lisesi’nden daha önceki yıllarda yeti"en ba"arılı stenograflardan biri Demokrat Izmir Gazetesi’nde çalı"ıyormu". $eref Bak"ık… Niçin olmasın? Bir gazetede çalı"mak Amerikalıların yanında çalı"maktan daha akıllıca de!il mi? Gazetenin yönetim yeri, Kemeraltı Caddesi’nin deva131 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 132 mında… Ani bir kararla oraya yöneliyorum. Eski bir tütün deposundan bozma tek katlı bir binada harıl harıl bir faaliyet. Bir tarafta hiç tanımadı!ım görmedi!im bir takım makineler, ba!ıra ça!ıra Almanca konu"arak onları monte edip ayarlarını yapmakla u!ra"an bir iki usta, yan tarafta yayın yönetmenin bürosu. Gazetenin sahibi #zmir’in büyük i"adamlarından birinin Amerika’da e!itim görmü" damadıydı, Türkiye’ye döndükten sonra teknik olarak mevcutlardan tamamen farklı bir gazete yayınlamayı kafasına koymu"tu. Kendimi tanıttıktan sonra, - Liseyi yeni bitirdim, çok hızlı steno ve daktilo yazarım. Yüksek okul saatleri dı"ında çalı"abilece!im bir i" arıyorum, dedim. Yardımcısıyla bakı"tılar. Galiba tam aradıkları kimseydim. - Geçin yan tarafa, dedi. Okuyaca!ım haberi not edin, sonra da daktilo edeceksiniz. Önündeki gazeteden bir polisiye haberi hızla okumaya ba"ladı. Heyecandan biraz teklesem de okunması üç dört dakika süren metni oldu!u gibi kayda almı"tım. Yine heyecandan birkaç küçük yanlı"la daktiloya da geçtim. Bir göz attı, - Tamam, dedi. 8 Eylülde gel, çalı"maya ba"la. Ak"ama do!ru gelip gece yarısına kadar di!er kentlerdeki muhabirlerin telefonla yazdıracakları haberleri kaydedeceksin, gerekirse Türkçe yayın yapan yabancı radyolardan dünya haberlerini not alıp haber haline getireceksin. Biz senden memnun olursak, sen de i"ten memnun kalırsan aylık 200 Lira! Kontratını da o i"e ba"ladı!ın gün imzalarız. Heyecanımı belli etmemeye çalı"arak te"ekkür ettim, koridoru a"ıp Kemeraltı Caddesi’ne çıkınca derin bir nefes çekip Konak’a do!ru deli gibi ko"maya ba"ladım. Bir mucize olmu"tu. Hem babamın eline 80-90 Lira aylık geçti!i bir dönemde iki misline yakın aylık alacaktım, hem de okul saatleri dı"ında çalı"aca!ım için yüksek ö!renime devam edebilecektim. 132 "vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 07/11/10 15:15 Page 133 Gazeteci olacağımı falan düşünmüyordum. Önemli olan, yüksek öğrenimi garantilemiş olmamdı. Eve varıp da müjdeyi verdiğimde ailedeki kasvet havası dağıldı, herkes bayram etmeğe başladı. Annem de herhalde yakında bu aile evinden kurtulup helası, mutfağı müstakil bir eve kavuşabilecekti. * 8 Eylül’de işe başladığımda tatlı bir sürpriz vardı. Stenoda hız konusunda başabaş olduğumuz sınıf arkadaşım Nejat Yada da Ege Güneşi’nde çalışmaya başlamıştı. Gazete yönetimi için iki stenograf çalıştırmak son derece akıllıca bir davranıştı. Şehirlerarası telefon konuşmaları çok pahalıydı. Özellikle siyasi haberlerin büyük kısmının geldiği Ankara’yla telefon bağlantıları çok pahalıya mal oluyordu. Bizim çalışmamızla telefon giderlerinde bize ödenecek ücretin birkaç katı tasarruf sağlanacaktı. Ege Güneşi gerçekten ilginç bir deneyimdi. Türkiye’de günlük gazeteciliğe ofset tekniğinin 60’lı yıllarda Günaydın Gazetesi’yle girdiği sanılır. Oysa bu teknik gelişimi günlük medyada ilk kez denemenin onuru benim ilk gazetem Ege Güneşi’ne aittir. Ancak o yıllarda offset tekniği tam gelişmediği için İzmir’in kurtuluş günü 9 Eylül’de çıkan ilk sayısı teknik olarak tam bir fiyaskoydu. Diğer sayılarda da durum pek düzelmedi. Herşeyden önce, dizgi için Linotype ya da Intertype değil de karakter sayısı son derece sınırlı elektrikli daktilo makineleri kullanılıyordu. Bunlarda dizilen yazılar son derece zayıf ve titrek görünüşlüydü. Buna ek olarak, metal kalıplar iyi hazırlanamadığından, mürekkep ve su ayarı iyi tutturulamadığından, ofsette basılan sayfalar okunur gibi değildi. Fotoğraflar da tramaj hatasından ya kopkoyu ya da içinde ne olduğu anlaşılamayacak kadar apaçık çıkıyordu. Tüm bunların üstüne de gazete daha baştan yenilgiye mahkum bir dağıtım savaşına girmişti. O zamana kadar tüm İzmir, İstanbul, Ankara ve taşra gazetelerinin İzmir dağı133 "vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 07/11/10 15:15 Page 134 tımını Hamdi Bekir Gürsoylar yapardı. Gazetenin sahibi hem Ege Güneşi’nin bağımsızlığını garantilemek hem de satış fiyatı üzerinden yüzde 40’a varan başbayi payını başkasına yedirmemek için beş altı tane Vespa satınalıp özel bir dağıtım şebekesi kurmuştu. Ne ki Hamdi Bekir İzmir’de kendi tekelini sarsacak bu girişimi hazmetmemiş, Ege Güneşi’nin çıktığı ilk gün gazeteyi dağıtmak üzere kentin dört bir yanına dağılan Vespa’lı özel dağıtıcıları kıyıda köşede kıstırtıp adamakıllı dövdürtmüştü. Bu dağıtım savaşı üç dört hafta kadar sürdü. Akşamları gazeteye haber yetiştirmeye çalışırken bir kulağımız da dışarıda dayaktan kurtulan ya da kurtulamayan dağıtımcıların anlattıklarındaydı, işten vakit buldukça dertlerini dinleyip teselli etmeye çalışıyorduk. Bu ilk gazetecilik deneyimi uzun sürmedi. Teknik sorunları, dağıtım zorluklarını aşamayan gazete sahibi bir gün işe gittiğimde, - Doğan, maalesef devam edemiyoruz. Kısa da sürmüş olsa işbirliğiniz için teşekkür ediyorum, dedi. Dürüst davranarak üç haftalık çalışmamın karşılığı olan ücreti ödedi, bir de ileride iş ararken yararlı olması için bir bonservis verdi. Bundan sonrası için karşılıklı başarılar dileyerek ayrıldık. Aldığım para birkaç aylık cep harçlığımı ve kitap paralarımı çıkartacaktı. Ne olursa olsun Yüksek Ticaret’e yazılmaya karar verdim. Yaşımdan ötürü ortaokula, liseye yazılırken yaşadığım sorun burada da karşıma çıktı. Kayıt kağıtlarını doldurup teslim etmiştim ki kayıt memuru, - Bir dakika, dedi, sizi kaydedemeyiz... Siz henüz reşit değilsiniz. 18 yaşını doldurmamış kimseyi alamayız. Gerçekten de 1952 sonbaharında ben değil 18 yaş, 17 yaşını dahi doldurmamıştım. Tartışmaya başladık. Hayat hikayemi özetleyip, Milli 134 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 135 E!itim Bakanı Hasan Ali Yücel’in müdahalesini dramatik bir biçimde anlattım. Anlayı" gösterdiler. - Ama bir "artla, kayıt için velin olarak babanın da gelmesi lazım. Beni yüksek ö!renimden vazgeçirip bir an önce i" güç sahibi olmamı sa!lamaya çalı"an babamın bu durumu bahane ederek kayıt i"inde aksilik çıkaraca!ından endi"e ediyordum. Olayı anlattı!ımda, - Bak, dedi, hâlâ adam olamadın. Yine bana muhtaçsın. Tasalanma, yarın gidip kaydını yaptırıyoruz. Ama bir an önce okul masraflarını çıkartacak bir i" de arasan iyi edersin. Velayet altında ba"ladı!ım YETO’da e!itim yılı ba"layıp da mutlaka izlenmesi gereken dersleri belirledikten sonra okula devam ritmini i" aramaya göre ayarladım. Demokrat Parti iktidarının politikası gittikçe sertle"ti!i, basına, üniversite ö!retim üyelerine tehditler giderek arttı!ı için okul kantinindeki sohbetlerde, hattâ bazı hocaların derslerinde siyasal konular a!ırlık kazanmaya ba"lamı"tı. O sırada #zmir’de hiçbir muhalif gazete yoktu. Siyasal olaylar #zmir’e ancak bir gün gecikmeyle gelen Ankara ve #stanbul gazetelerinden izlenebiliyordu. Bir gün kantinde sohbet ederken yakınlarından biri CHP #zmir örgütünün üst kademelerinde bulunan bir arkada", - Parti karar almı", yakında bir günlük gazete çıkartacaklarmı", dedi. Benim Ege Güne"i’ndeki üç haftalık gazetecilik deneyimimi bildi!i için de ekledi: - Pasaport’un arka taraflarında partili kodamanlardan birinin eski tütün deposunu tutmu"lar. Ba"vursana... Gazetenin adı Sabah Postası’ydı. 15 Ocak 1953’te yayınlanan ilk sayısını okulda gördükten sonra çalı"mak için ba"vurmaya karar verdim. Gazete idarehanesinin bulundu!u bina, okuldan Kemeraltı’na giderken sık sık geçti!imiz 853. Sokak’taydı. Soka!a girer girmez tütün, kuru üzüm ve incir kokularının karı"ımından olu"an keskin bir koku genzimizi yakardı. Do!rudan gazetenin yazı i"leri müdürü ve ba"yazarı 135 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 136 Orhan Rahmi Gökçe’nin yanına çıktım. Kendisi aynızamanda #zmir’in yeti"tirdi!i tanınmı" romancılardandı. - Steno-daktiloya ihtiyacınız var mı? - Var da, sen okula gitmiyor musun? - Gitmesine gidiyorum ama, devam edebilmem için çalı"ıp masraflarımı çıkartmam lazım. - Çıkacak gazetenin muhalif gazete olaca!ını biliyor musun? Do!ru dürüst para ödeyemeyebiliriz. Gazete tutmayabilir ya da kapatılabilir. - Kapanan ilk gazetem olmaz! Hayretle gözlü!ünü alnına do!ru kaldırıp dikkatle beni süzdü: - Nasıl? Daha önce de gazetecilik mi yapmı"tın? Hem de bu ya"ta! Mahcup bir "ekilde gülerek Ege Güne"i serüvenini anlattım. Kahkahayı bastı. - Öyleyse "erbetlisin. Stenon da hızlıysa, hemen "imdi ba"larsın. Gazetenin hazırlık saatiydi. Gökçe neredeyse tek ba"ına çalı"ıyordu. Konu"urken çalan telefonlara cevap veriyor, ba"lık attı!ı yazıları mürettiphaneye gönderiyordu. Dikkatimi çeken kendi yazdı!ı yazıların hep Arap harfleriyle yazılmı" olmasıydı. Sonradan ö!renecektim ki, sırf Gökçe’nin yazılarını dizebilmek için eski Türkçeyi iyi bilen haylice ya"lı linotype ustaları ve mürettipler angaje edilmi"ti. Tam benim yazı hızımı kontrol etmek üzere dikte edece!i bir metin ararken telefon çaldı. Arayan ta"ra muhabirlerinden biriydi. - Sana birisini veriyorum, ona yazdırırsın, dedi. Ardından bana döndü: - Geç yandaki odaya, göster kendini... Not aldıktan sonra daktilo edip getir bana... Muhabir Manisa’daki tütün ekicilerinin sorunlarıyla ilgili bir yorum, bir cinayet haberi ve de CHP #l Ba"kanı’nın bir demecini geçti. Masada bit pazarından alınmı" ya da 136 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 137 hurda deposundan çıkmı" bir daktilo makinesi… Yazmaya koyuldum. Yazarken tu"lar birbirine takılıyor, kırmızı-siyah daktilo "eridi ikide bir tutukluk yapıyor. Daktilo yazmıyor, âdeta daktiloyla sava"ıyorum… Gökçe merakla yanıma geldi. Çalı"ma ritmimi ve daktilo makinesinden çıkan metni görünce, - Tamam, dedi, "imdi eve gitmek yok, i"e ba"ladın bile... Her gün ö!leden sonra 4 sularında gelirsin, i" kaça kadar sürerse... Gece yarısını da bulabilir, sabahın 1’ini 2’sini de... Aylı!ın 150 Lira. Hafta tatillerini sonra konu"uruz. * Buradaki çalı"ma ortamı, teknik olanaklar Ege Güne"i’nden son derece farklıydı. Zemin katın arka tarafında Nuh-u Nebi’den kalma bir düz baskı makinesi, ön tarafına ise iki Lineotype dizgi makinesi ve hurufat kasaları. Lynotype’ların eritme potasından yo!un bir antimuanlı kur"un kokusu yükseliyordu. Üst katta ise yazıi"leri müdürünün oldukça geni" sayılabilecek bürosunun dı"ında, idareye, muhabirlere ve sayfa sekreterlerine ayrılmı" bölümler vardı. Gazete idarehanesi aynızamanda aktif bir muhalefet merkezi gibiydi. CHP #l Ba"kanı eski Maliye Bakanı $evket Adalan ba"ta olmak üzere partinin hemen tüm yöneticileri, ilçe, bucak, ocak ba"kanları ya son haberleri almak ya da sohbet etmek üzere özellikle ak"am belli bir saatten sonra orada toplanıyorlardı. Bir yandan Ankara’dan gelen en son siyasal haberleri izliyor, bir yandan da #zmir’de yürütülecek muhalefet çalı"masının taktiklerini tartı"ıyorlardı. Benim en önemli görevlerimden biri Ankara’dan ve #stanbul’dan siyasal haberleri alıp dizgiye hazır hale getirmek oldu!undan, önemli Meclis müzakereleri oldu!unda herkes ba"ıma ü"ü"üp son haberleri ö!renmek istiyordu. Hele #smet Pa"a Meclis’te ya da herhangi bir parti mitinginde konu"mu"sa… 137 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 138 - Ne demi", Pa"a ne demi"? Gazeteye genellikle ö!leden sonra 3 ya da 4’te geliyor, önce Türkçe yayın yapan yabancı radyolardan dünya haberlerini kaydediyordum. O sıralarda her gazetenin abone oldu!u Anadolu Ajansı’ndan ba"ka haber ajansı da yoktu. Her gazetede teleks de olmadı!ından, Anadolu Ajansı’nın Ankara’dan telefonla geçti!i haberleri halen kendisi de gazeteci olan Pakize Suda’nın babası, aynızamanda Türkiye bisiklet "ampiyonu Orhan Suda mumlu ka!ıda yazıp teksir makinesinde ço!altıyor, bir "oförle gazetelere da!ıtıyordu. Ancak bu servis oldukça geç geliyordu. Ayrıca Anadolu Ajansı tamamen Demokrat Parti iktidarının sözcüsü durumunda oldu!undan muhalif bir gazete olarak oradan gelen haberlere pek güvenmiyorduk. BBC, Amerika’nın Sesi Radyosu ve Moskova Radyosu’nu dikkatle izliyor, haber almaya çalı"ıyordum. Ancak lambalı eski radyo ço!u kez parazitten dinlenir gibi de!ildi. Do!u ve Batı Blokları arasındaki propaganda sava"ının önemli silahlarından biri kar"ı tarafın yayınını parazit yaptırarak dinlenmez hale getirmekti. O zamanki tüm lambalı radyo dinleyicileri gibi benim de büyük ustalıkla yaptı!ım i"lerden biri do!ru dürüst ses elde edebilmek için sık sık radyoyu yumruklamaktı. #"imin en yo!un bölümü ak"am 19’dan sonra ba"lıyordu. O saate kadar Manisa, Aydın, Denizli, Balıkesir, U"ak gibi çevre illerle onların ilçelerindeki muhabirlerin telefonla bildirdikleri haberleri kaydediyor, ak"amın ilerleyen saatlerinde de asıl siyasal haber kaynaklarımız olan Ankara ve #stanbul’a ba!lanıyorduk. Ankara muhabirimiz, o sırada Ulus Gazetesi’nde muhabir olarak çalı"an Çetin Altan’dı. Arada bir haberleri onun yerine, e"inin karde"i Yurdakul Financıo!lu geçiyordu. #lerideki yıllarda Altan Öymen, Oktay Ek"i, Erol Ülgen bu görevi üstleneceklerdi. #stanbul’daki muhabirimiz ise o sıralarda CHP’ye destek vermek üzere Falih Rıfkı Atay ve Bedii Faik yönetiminde 138 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 139 yayınlanan Dünya Gazetesi’nden Orhan Birgit’ti. Onu daha sonraları Nejat Çerman yedekleyecekti. O günlerde "imdiki gibi kent dı"ında herhangi bir yere ön numaraları kullanarak otomatikman ula"mak mümkün olmadı!ından, Ankara ve #stanbul ba!lantıları ancak santralda çalı"an telefon memureleri aracılı!ıyla sa!lanabiliyordu. Gerçi basına telefon ileti"iminde belli bir öncelik ve telefon tarifesinde önemli bir indirim uygulanıyordu ama, bazen fla" haberleri gecikmeden alabilmek için son derece pahalı “acele” ya da “yıldırım” konu"ma yapmak gerekiyordu. Bu bakımdan haberlerin stenografiyle hızla kayda geçirilip ondan sonra daktiloya çekilmesi, özellikle binbir maddi zorlukla yayınlanan muhalif gazeteler için son derece önemliydi. Telefon santralinde çalı"an memurelerin ço!unlu!u son derece anlayı"lı, muhalefete de sempati duyan genç kızlardı. Konya’da ilkokul okurken, Manastırlı Hamdi Efendi okulumuzda bizimle sohbet etmi", sava" yıllarında #stanbul’un i"gale edilmeye ba"landı!ını Mustafa Kemal’e nasıl telgrafla bildirdi!ini uzun uzun anlatmı"tı. Kendisine hayran olmu"tuk. Yıllarca sonra #zmir telefon santralında çalı"an genç kızların bize sa!ladıkları destek bana hep Manastırlı Hamdi Efendi’nin direni"e katkısını anımsatıyordu. Yaptı!ım i" bir yerde mekanik olmakla beraber her gün saatlerce dünya ve Türkiye haberleriyle ha"ır ne"ir ola ola giderek gazetecili!e ısınmaya ba"ladı!ımı farkettim. Her"eyden önce muhalif bir gazetede çalı"tı!ım için, gazetelerde yazılamayan bilgileri benden do!rudan ö!renmek DP’ye muhalif aile çevresinde bir iftihar konusu olmu"tu. Aynı "ey okul çevresi için de geçerliydi. Yoklama zorunlulu!u olmadı!ı için arada bir u!radı!ım okulun kantinindeki siyasal tartı"malara daha etkin bir "ekilde katılabiliyor, ya"ımın daha küçük olmasına ra!men okul arkada"ları tarafından daha bir ciddiye alınıyordum. Sonradan #zmir’in en sevilen belediye ba"kanlarından biri olan #hsan Alyanak’la, aramızdaki büyük ya" farkına 139 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 140 ra!men aynı sınıftaydık. Alyanak aynızamanda eski bir boksör olarak babamla birlikte #zmir’deki boks maçlarında hakemlik yapıyordu, o nedenle de bir tanı"ıklı!ımız vardı. Hitabet yetene!i yüksekti ve YETO’daki gençlerin Menderes yönetimine kar"ı tavır almasında önemli ajitatör rol oynuyordu. * 1953’ün ilk günlerinde dı" haberler sayfasını daha çok ABD Cumhurba"kanlı!ı’na seçilmi" bulunan General Eisenhower’ın resmen göreve ba"lamasına ili"kin haberler me"gul ediyordu. Gerek ABD’nin gerekse #ngiltere’nin Türkiye’deki misyonları öylesine ustalıklı çalı"ıyorlardı ki, bizimki gibi binbir maddi güçlük içinde çıkan yüzlerce Anadolu gazetesine hemen hergün onlarca propaganda foto!rafı metal ya da plastik kli"eleri hazır yapılmı" olarak geliyordu. Düz baskıyla yayınlanan bir günlük gazete yöneticisinin yapaca!ı tek "ey, bu kli"eleri tahta tabana tesbit ettirtip kullanmaktı. Tıpkı Eisenhower’in cumhurba"kanlı!ı törenleri gibi, Kraliçe 2. Elizabeth’in Haziran ayında tahta çıkı" törenleri de Türk medyasında bu yöntemle bol foto!raflı olarak yansıtılacaktı. Mart 1953 ba"larında her zamanki gibi ak"am üzeri yabancı radyoları dinleyerek haber çıkartmaya çalı"ıyordum ki birdenbire inanılması zor bir fla" haber verilmeye ba"landı: Ölümsüz sanılan SSCB lideri Jozef Stalin ölmü"tü. ABD ba!ımlılı!ı yüzünden gittikçe yo!unla"an anti-komünist ve anti-sovyet propaganda öylesine bir kamuoyu olu"turmu"tu ki, sanki Stalin yok olursa dünyadaki tüm olumsuzluklar birdenbire son bulacak, halklar özgürlü!üne kavu"acak, en önemlisi de Türkiye “vatanın bölünmez bütünlü!üne kasteden” komünizm tehlikesinden kurtulacaktı. Yayın yönetmeni Gökçe’ye haberi iletti!imde, gazetenin ikinci sürekli yazarı Sait Odyakmaz’la bir yandan demle140 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 141 niyor, bir yandan da ertesi günkü yazılarının içeri!ini tartı"ıyorlardı. Her ikisi de haberi, tahminlerimin aksine, temkinli kar"ıladılar. - Sen di!er radyoları da izlemeye çalı", dediler ve eklediler: - Gerçekten ölmü" olsa bile, gelen gideni aratabilir... Bakalım yerine kimler gelecek? Türkçe haber kaynakları zaten sınırlıydı. Amerika’nın Sesi ve BBC Türkçe yayınları haberi büyük bir co"kuyla ve iddialı yorumlarla veriyordu. Moskova ve di!er sosyalist ülke radyolarının Türkçe servisleri ise resmi bildirileri yayınlamakla yetiniyordu. Anımsayabildi!im kadarıyla sık sık tekrarlanan tek bildiride Lenin’in halefi, Komünist Partisi’nin ve Sovyet halkının lideri ve ö!retmeni Stalin’in ciddi bir hastalık sonucu öldü!ü vurgulanıyordu. Birkaç gün sonra da Malenkof ve Bulganin’in isimleri Sovyetler Birli!i’nin yeni liderleri olarak açıklanacaktı. O günlerin en etkileyici olaylarından biri, #ran’da petrolleri millile"tirmeye karar veren Ba"bakan Musaddık’ın CIA destekli bir darbeyle devrilmesi, di!eri ise ABD’de karı-koca solcu bilimadamları Julius ve Ethel Rosenberg’in Sovyet casuslu!u yaptıkları bahanesiyle Sing Sing Hapishanesi’nin elektrikli sandalyesinde idam edilmesiydi. Türkiye’nin büyük müttefiki olan bu ülkede MacCarthy’ci anti-komünist histeri öylesine azmı"tı ki, çocuklu!umuzdan beri filmlerini kahkahalarla seyretti!imiz Charlie Chaplin bile artık Amerika’yı terkediyordu. Türkiye açısından önemli geli"me ise, Stalin’in ölümünden bir süre sonra, yeni Sovyet yönetiminin Türkiye üzerindeki toprak taleplerinden kesinlikle vazgeçti!ini açıklaması oldu. TKP tutuklamalarının yarattı!ı terör ortamında bu haber belli bir rahatlama sa!lamı"tı. Ancak, DP’nin ezici çogunlukla iktidar olmasının üzerinden üç yıl geçti!i halde demokratikle"me vaadlerinden hemen hiçbirisi yerine getirilmemi"ti. 141 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 142 YETO’nun 2. sınıfına ba"layaca!ımız günlerde, Ankara ve #stanbul’daki üniversiteler ve yüksek okullarda oldu!u gibi bizim okul da Menderes’in aldı!ı yeni bir baskı kararına kar"ı tepkiyle sarsılıyordu. Üniversite hocalarına resmen siyaset yasa!ı konmu"tu. Yasak üniversite hocalarını ve ö!rencilerini sindirmek "öyle dursun, bunların iktidara kar"ı artık dönü"ü mümkün olmayacak biçimde daha da muhalif bir tavır almasına yolaçacaktı. Yoklama yakalamak için girdi!im hukuk derslerinin, özellikle de Anayasa hukuku dersinin büyük kısmı iktidarın baskı uygulamalarının tartı"ılmasıyla geçiyordu. 1954 yılının Kasım ayı ba"larıydı. Atatürk’ün ölümünden beri Ankara Etno!rafya Müzesi’ndeki geçici kabirde muhafaza edilen nâ"ı büyük bir törenle Anıt Kabir’e nakledilecekti. TMTF ve MTTB gibi gençlik kurulu"ları, gençli!in bu törene kitlesel katılımı için büyük bir organizasyona giri"mi"lerdi. #zmir’den gidecek ö!renciler için özel vagonlar ayrılmı"tı. Ankara’ya vardı!ımızda bizleri ileride DPT uzmanı ve Ba"bakan Yardımcısı olacak olan Mülkiye ö!rencisi Atilla Karaosmano!lu kar"ıladı. Cenazenin geçirilece!ı caddelerde mah"eri bir kalabalık birikmi"ti. Anıt Kabir’e ula"mak herhalde mümkün de!ildi, mümkün olsa bile bize herhalde ak"amın geç vakitlerinde sıra gelirdi. Oysa bu, benim gazetede çalı"maya ba"ladıktan sonra Ankara’ya ilk geli"imdi. Üstelik tören biter bitmez ilk trenle #zmir’e dönmek zorundaydım. Gazeteden o ko"ulla izin verilmi"ti. Ayrıca o günlerde DP iktidarının yeni bir baskı tedbiri alarak CHP’nin mallarına elkoyaca!ı ve Ulus Gazetesi’ni kapattıraca!ı söyleniyordu. Atatürk’ün kabri önünde saygı duru"unda bulunmayı arkada"lara bırakıp Ulus Gazetesi’ne gittim. Hemen her gün telefonda konu"tu!um Çetin Altan’la tanı"tık. Çetin iyi bir muhabirdi, ama en büyük tutkusu fıkra yazarlı!ıydı. Ak"am üzeri gazeteye u!rayan muhalefet liderleriyle tanı"tırdı. Tıpkı bizim Sabah Postası Gazetesi gibi, Ulus da, bir gazete yönetim yerinden çok bir parti merkezine benziyordu. Tartı"ılan 142 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 143 ana konu da, DP’nin gerçekten CHP’nin mallarına ve Ulus Gazetesi’ne el koyup koyamayaca!ı idi. Böyle bir "ey yaparlarsa #smet Pa"a’nın bunu yanlarına bırakmayaca!ından herkes emindi. CHP Genel Sekreteri Kasım Gülek ve o zamanlar partinin önde gelen isimlerinden #smail Rü"tü Aksal, Ferit Melen, Faik Ahmet Barutçu gibi siyasetçileri ilk kez orada gördüm. Ulus’un yazı i"lerinde çalı"anlardan birisi de daha sonraki yıllarda siyaset dünyasında büyük isim yapacak olan Bülent Ecevit’ti. #çine kapalı, son derece kibardı. Gazetecilik stajı yapmak üzere ABD’ye gitme hazırlı!ı içerisindeydi. * Anıt Kabir’i ziyaret etme olana!ı bulamadan #zmir’e dönmek üzere bindi!imiz motorlu trendeki bir kar"ıla"ma sanırım sırf okul masraflarını çıkartabilmek amacıyla ba"ladı!ım gazetecili!i meslek olarak seçmemde en büyük etkenlerden biri oldu. Saatlerce süren yolculu!un sonlarına do!ru so!uk bir "eyler içmek için trenin yemekli vagonuna geçtik. Vagondaki yemek masalarından birinde giyimlerinden, tavırlarından ve içki kadehleri dolu masa donanımından önemli insanlar oldukları anla"ılan bir grup ate"li bir sohbet içerisindeydi. Ulus Gazetesi’ne ve CHP mallarına elkonulması konusunda Menderes’le yaptıkları bir görü"meden bahsediyorlardı. Biz gençler ise, yan tarafta Ankara izlenimlerimizi konu"uyorduk. Ben Ulus Gazetesi’nde tanı"tı!ım muhalif milletvekilleri ve gazetecilerden, onların CHP mallarına ve Ulus Gazetesi’ne elkoyma tehdidine kar"ı tepkilerinden bahsederken, yan masadakilerden birisi müdahale etti: - Yetenekli gençlersiniz. Atatürk’ten ilham almı" olarak #zmir’e dönüyorsunuz. Bozguncuların oyunlarına gelmeyin, istikbalinizi heder etmeyin, gibisinden bir "eyler söyledi. Öfkeyle o masaya döndüm, - Bizim kimseden ders almaya ihtiyacımız yok, kimsenin de oyununa gelmeyiz. Özellikle de sizin gibilerin, dedim. 143 "vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 07/11/10 15:22 Page 144 Arkadaşlar beni yatıştırmaya çalışırken, masadakilerden biri konuşmamıza müdahale edip kendisini DP milletvekili olarak tanıttı: - Gençler olarak tepkilerinizi anlıyorum. Ama CHP ve Ulus Gazetesi allahın günü fesat ve kin kusuyor. Ülkenin selameti adına fesatın durdurulması gerekmez mi? diye sordu. - Ülkenin selameti adına asıl sizin fesatınızın durdurulması gerekir, dedim. Daha dün üniversite hocalarını susturmaya kalktınız. Bugün de muhalefetin tek günlük gazetesini yoketmeye çalışıyorsunuz. Demokratlık bunun neresinde? Zaman zaman saygı sınırını da aşan eleştirilerime rağmen DP’li milletvekili beni sabırla dinliyor, bin dereden su getirerek tutumlarının haklı olduğuna inandırmaya çalışıyordu. İzmir’e vardığımızda da uygar bir şekilde selamlaşarak ayrıldık. Ertesi gün gazeteye gittiğimde, Gökçe’nin odasından yine politik tartışmalar yükseliyordu. İlk radyo haberlerini toparlayıp odasına girdiğimde, içeridekilerden biri önce beni dikkatle süzdü. ardından yerinden fırlayıp boynuma sarıldı. - İşte demin anlattığım genç buydu. Ağızlarının payını veren genç... Herhalde yemekli vagonda tartışmayı izlemiş olanlardan biriydi. Yayın yönetmenimiz de çok şaşırmıştı. Gazetede tamamen teknik bir iş yapan ve hiçbir zaman siyasal tartışmalara katılmamış olan genç meslektaşının böylesine tavır koymuş olmasından dolayı son derece memnundu, beni kutladı. Birkaç hafta sonra DP iktidarı gerçekten de CHP’nin mallarına ve Ulus Gazetesi’ne elkoydu. Olay, CHP’li olsun olmasın, yüksek öğrenim öğrencileri arasında muhalif tavrın daha da güçlenmesine yolaçtı. İsmet Paşa’nın Meclis’teki konuşmasında, - Tarih kürsüsünden halinizi seyrediyorum. Suçluların telaşı içindesiniz, diye Menderes iktidarına meydan okuması DP muhaliflerini adamakıllı cesaretlendirmişti. O tepki ortamındadır ki TMTF, dinsel tarikatların ve 144 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 145 özellikle de Saidi Nursi hareketinin güçlenmesini gerekçe göstererek, yıllarca önce dinsel fanatiklar tarafından öldürülmü" olan Kubilay’ın Menemen’deki anıtına bir ziyaret örgütledi. Daha yola çıkmadan, bu ziyareti yapacak olan gençlere gericilerin saldıracakları, hattâ kan dökebilecekleri söylentileri yayılmı"tı. Mar"lar söyleyerek, TMTF sözcülerinin ajitasyonlarını dinleyerek Kubilay Anıtı’nın bulundu!u alana yakla"ıyorduk ki, ön sıralarda oturan birisi, - #"te, diye ba!ırdı. Bizi bekliyorlar... Otobüs yava"ladı, hepimiz pencerelere ü"ü"tük. Yolun sa! tarafında ibikli beresiyle ufak tefek bir köylü merakla bizim otobüse bakıyor, ne olup bitti!ini anlamaya çalı"ıyordu. Öndeki ajitatörlerden birkaçı otobüsü durdurup dı"arı fırladılar, köylünün çevresini sararak hakaretlerle, tartaklamalarla di!erlerinin nerede oldu!unu sorgulamaya ba"ladılar. Zavallı köylü, çocukluk yıllarımda ya"amlarını payla"tı!ım yoksul köylülerin herhangi birisinden farklı de!ildi. Köy kökenli birkaç arkada"la birlikte biz de otobüsten fırlayıp duruma müdahale ettik, zavallı köylünün tartaklanmasını engelledik. Sonra öngörüldü!ü gibi hep birlikte Kubilay Anıtı’na gidip saygı duru"unda bulunduk, TMTF sözcülerinin ate"li nutuklarını bir kere daha dinledikten sonra derhal #zmir’e döndük. Trendeki ba"arılı tartı"madan ötürü artık “istikbal vaadeden bir genç” sayıldı!ımdan, gazeteye gelip giden CHP yöneticileri partiye girip gençlik kollarında görev almam için ısrar edip duruyorlardı. Ama ya"adı!ım halk semtlerinde CHP hâlâ yıllar süren o baskıcı tek parti rejiminin uygulayıcısı olarak görülüyor, kimse o günleri tekrar ya"amak istemiyordu. Hayır, tavır koymanın, mücadele etmenin ba"ka yöntemleri, örgütlenmenin ba"ka biçimleri de olmalıydı. Zaten, YETO’yu bitirmeden önce ne mesleksel ne de örgütsel bir seçim yapmak niyetinde de de!ildim. 145 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 146 Mesleksel planda her"ey, #stanbul Bo!azı’nı ba"tan a"a!ı Tuna’dan gelen buzların kapladı!ı o ünlü 1954 karakı"ında de!i"meye ba"ladı. #zmir gibi bir güney kenti dahi dondurucu bir kı" geçiriyordu. Gazetenin tütün deposundan bozma idarehanesinde parasızlıktan aylardır ücretlerimiz ödenemedi!i gibi, sobada yakacak odun da alınamıyordu. Düz baskıda kullanılan kli"elerin tahtalarını sökerek ya da baskı artı!ı ka!ıtları tutu"turarak ısınmaya çalı"ıyorduk. Yakacak kli"e tahtası ya da ka!ıt kalmayınca sık sık alt kattaki mürettiphaneye iniyor, kazanlarında sürekli antimuanlı kur"un eriyen lineotype’ların yaydı!ı sıcakta ısınmaya çalı"ıyorduk. Ömrüm boyunca bana rahat nefes aldırmayacak kronik bron"it ci!erlerime i"te o çalı"ma ko"ullarında musallat olmu"tu. Tüm zorluklarına ve olanaksızlıklarına ra!men gazetecili!i, hem de sürekli mali sıkıntı içinde ve iktidarın baskısı altındaki bir gazetede meslek olarak seçmem, daha do!rusu seçmek zorunda bırakılmam o günlere rastlıyor. Sabah Postası’nın birinci kurulu" yıldönümünde yöneticiler, hiç de!ilse biz çalı"anlara moral takviyesinde bulunmak için, Fuar alanındaki içkili gazinolardan birinde bir yıldönümü kutlaması organize etmi"lerdi. Ö!len ba"layan yemekte, yazı i"leri kadrosundan benim dı"ımdaki herkes ölçüyü kaçırıp sarho" oldu!undan, ak"ama do!ru kimsenin i"ba"ı yapıp gazeteyi çıkartacak hali kalmamı"tı. Orhan Rahmi Gökçe, birden bana dönerek, - Do!an, dedi. Gazete sana emanet... Yarınki sayıyı sen çıkartacaksın. Ben makaleleri falan dünden hazırlamı"tım. Haberleri zaten sen toparlıyorsun. Birkaç de resim... - Ben hiç gazete çıkartmadım ki, ne mizanpaj yapmasını bilirim ne de ba"lık atmasını, diye itiraz ettim. - Dert de!il, mürettipler sana yardım ederler... Bir taksi ça!ırıp dört ki"i alelacele matbaaya döndük: ben, sermürettip $ahap Usta ve iki de Linotype dizgicisi. Sabah Postası 57X82 ya da 70x100’lük ka!ıda düz baskıyla basılan altı sayfalık bir gazeteydi. 146 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 147 Matbaaya geldi!imizde Anadolu Ajansı’nın teksir makinesinde ço!altılmı" bültenleri de kapıda birikmi"ti. Dizgi makinelerinin çalı"abilmesi için daha önceden hazırlanmı" magazin yazılarını, ba"makaleyi ve kö"e yazılarını sermürettibin yardımıyla ba"lık atıp puntolayarak a"a!ıya indirdikten sonra yabancı radyolardan haber toplamaya giri"tim. Dı" haberleri de büyük bir hızla ka!ıda döktükten sonra gazetecilik ya"amımın ilk mizanpaj yapma ve ba"lık atma denemesine giri"tim. O sıralarda önceden basılmı" sayfa planları da yoktu. Daha önce sayfa planı yapı"ını gördü!üm Gökçe’yi taklit ederek düz beyaz ka!ıdın üzerine kur"un kalemle sekiz sütuna bölünmü" bir "ablon yaptıktan sonra, eldeki hazır kli"eleri de de!erlendirerek sayfa planını çizdim. Bereket versin, sermürettibimiz $ahap Usta hep yanımdaydı, bana yol gösteriyor, gösterirken de günün siyasal olayları üzerine durmadan yorum yapıp bana da sorular soruyor, bir yerde benim bu konulardaki bilgi düzeyimi tartıyordu. Kadrat hesabını, hurufat karakterlerini, ba"lıkların sütun sayısına göre ayarlanmı" kumpasa sı!dırılabilmesi için hangi cambazlıklara ba"vurmak gerekti!ini, kli"eciye gönderilecek foto!rafların plana uygun kadrajının nasıl belirlenece!ini hep $ahap Usta’dan ö!rendim. $ahap Usta mesle!inin en eskilerindendi. Yıllarca matbaalarda antimuanlı kur"un buharından zehirlendi!i için sa!lık durumu iyice kötüle"mi"ti. Benzi sapsarı, sık sık ci!erleri sökülürcesine öksürürdü. A!ır çalı"ma ko"ullarına ra!men aktüaliteyi yakından izler, fırsat buldukça kitap, dergi okur, denk geldikçe de sol yorumlar yapardı. Yorumlarda anla"amadı!ımız zaman da gülerek Nazım Hikmet’in Maksim Gorki’ye mektubuna bir gönderme yapardı: Hayır ihtiyar usta, bak bu hususta seninle hemfikir de!iliz... 147 "vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 07/11/10 15:25 Page 148 Şahap Usta’nın yardımıyla ilk önce hazır magazin yazılarını ve köşe yazılarını, ardından dış haberleri ve nihayet iç siyaset haberlerini başlıklayıp matbaaya indirdim. Sorun, sekiz sütunluk manşetin atılmasındaydı. Çetin Altan’dan son Ankara haberlerini aldıktan sonra İsmet Paşa’nın ajitatif olacağını düşündüğüm bir cümlesini manşete çıkarttım. Gazetenin hurufat kasası o denli fakirdi ki, üst başlık, manşet ve alt başlığı sayfaya sığdırabilmek için 24 punto, 36 punto, 48 punto, 60 punto ve nihayet 72 punto ile dakikalarca lego oynamak zorunda kaldım. Sabaha karşı 1’de birinci sayfayla devam sayfalarını da bağlayıp makiniste teslim ettiğimizde, büyük bir meydan savaşı kazanmış gibiydik. Ertesi akşam tekrar gazeteye gittiğimde, Gökçe beni büyük bir coşkuyla karşıladı: - Bak Doğan, gazeteciliğe yeteneğini geldiğin ilk günkü görüşmemizde farketmiştim. Sabah Postası’nın bugünkü sayısını tek başına çıkartmakla öngörümde yanılmadığını kanıtladın. Sen artık kendini gazeteye daha fazla vermelisin. İyi bir gazeteci, muhabirlikten yazarlığa, sayfa sekreterliğinden desen yapımına, hattâ karikatür çizimine dek herşeyden anlamalıdır. Hodri meydan... Gazetede çalışan diğer deneyimli arkadaşlar da başarımdan dolayı kutladılar. Ama en büyük ödül, mürettiphane ve baskı dairesine indiğimdeki büyük coşkuydu… Tüm gazetecilik ve sendikacılık yaşamımda “fikir işçisi beden işçisi” ayrımına karşı ısrarla tavır koymamda herhalde bu ilk gerçek gazetecilik deneyimimin rolü çok büyük oldu. Artık beni de gazeteciden saydıkları için bir gün beni spor sayfası için röportaj yapmakla görevlendirdiler. Fenerbahçe takımı bir maç için İzmir’e gelmişti. Hem Fenerbahçe’nin, hem de milli takımın kaptanı olan efsanevi kaleci Cihat Arman’la Basmane’de kaldığı bir otelde röportaj yapacaktım. Hiç kimseyle röportaj beni bu denli heyecanlandıramazdı. 1946’da Ankara’ya gelip de mahalle arkadaşlarımın 148 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 149 telkiniyle Fenerbahçeli olduktan sonra tıpkı Lefter, Fikret, Suphi, Murat, Selahattin gibi, Cihat Arman da ula"ılması imkansız idollerimizdendi. Foto muhabirimiz Ahmet Gülta"’ın foto!rafladı!ı röportajı yaparken kalem tutan elim titriyor, soru sorarken kelimeler bo!azımda dü!ümleniyordu. Ne ki, bir zamanlar sırf Fener’i seyretmek için polis jobuna meydan okuyarak stadyuma biletsiz girmeye çalı"ırken, gazetede çalı"maya ba"ladıktan sonra maçları para ödemeden gazeteci olarak basın tribününden izlemek olana!ına sahip oldu!um halde birdenbire maçlara ilgim azlamı"tı, sosyal ve siyasal konular daha fazla ilgimi çeker olmu"tu. Öyle de olsa, gençlik yıllarımın bir idolüyle e"it ko"ullarda konu"mak, sohbet etmek benim için büyük bir olaydı, belki de mesle!e ısınmamda önemli bir etken olmu"tu. * 1954 yılı siyasal alanda önemli olaylarla doluydu. Millet Partisi, ardından köy enstitüleri kapatılmı", Basın Yasası a!ırla"tırılmı"tı, Türkiye bu ko"ullar altında yeni seçime gidiyordu. Basında yapılan en küçük bir ele"tiri bile yeni yasayla “suç” sayılıyor, üstelik suçlanan gazeteciye iddiasının do!rulu!unu kanıtlamak için ispat hakkı da tanınmıyordu. Halkçı Gazetesi’ndeki bir ba"yazısından ötürü Türk basınının duayeni Hüseyin Cahit Yalçın 26 aya mahkum edilerek hapse atılmı"tı. Seçim kampanyasında ana muhalefet lideri #smet #nönü’nün Ege bölgesindeki seçim gezilerini gazete adına izlemekle ben görevlendirilmi"tim. Geziyi izleyen gazeteciler içerisinde konu"maları bir manyetofon sadakatiyle not alabilen tek muhabir bendim. Özellikle Pa"a’nın her cümlesinin, her kelimesinin büyük tartı"malara yolaçtı!ı bu dönemde tuttu!um notlar sadece Sabah Postası için de!il, Ulus’un yerine çıkan Halkçı ve #stanbul’daki Dünya gazeteleri için de son derece önemliydi. DP o sıralarda yabancı sermaye yatırımlarını te"vik için yeni bir yasa çıkartmı", yabancı i"adamlarına çe"itli ko149 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 150 laylıklar tanımı"tı. #smet Pa"a’yla dola"ırken, ilkokul, ortaokul ve lise sınıflarında hergün sabahtan ak"ama “Ebedi $ef” Atatürk’ünkinin yanında “Milli $ef” olarak portresini seyretti!imiz, hakkında övgü dolu "iirler ezberlemeye zorunlu kılındı!ımız bu sevimli ihtiyarın tekrar iktidara gelirse ne yenilikler getirece!ini dü"ünüyor, gazetede di!er meslekda"larla ve okul arkada"larımla bunu tartı"ıyordum. 17 Nisan 1954 günü #zmir’in Cumhuriyet Meydanı’nda konu"masını not alırken de kafamda bu sorular dönüyordu. Bir noktada Pa"a’nın sesi birden bir kükremeye dönü"tü. - Biz bu memleketi sokakta bulmadık, diye haykırdı. Yabancı Sermaye Kanunu ticaretimizi, sanayiimizi, iktisadımızı can evinden vuran bir kanundur. Yabancı sermaye, uzun mücadelelerle elimize aldı!ımız ticari ve zirai sahalarımıza girmi"tir. Biz bu memleketi bir avuç harabe halinde aldık. Yabancı ellere kaptırmayaca!ız. Petrol ve yabancı sermaye kanunları kapitülasyondur! #ktidara gelince düzeltece!iz. Bir süre sonra, CHP Genel Sekreteri Kasım Gülek’in, DP lideri ve Ba"bakan Adnan Menderes’in ve MP kapatıldıktan sonra yeni kurulan Cumhuriyetçi Millet Partisi (CMP)’nin lideri Osman Bölükba"ı’nın gezilerini izleme görevi de bana verildi. Ege bölgesini kent kent, kasaba kasaba, köy köy tarıyorduk. Aslında bu ilk seçim gezileri, 18 ya"ındaki bir genç için Anadolu gerçe!ini daha iyi tanıyabilmek açısından da önemli bir fırsattı. Parti mitinglerinde ya da bu mitinglerin gazetelerde yayınlanan foto!raflarında #smet Pa"a’nın, Adnan Menderes’in, Osman Bölükbası’nın yanıba"ında görünmem mahalle sakinleri ve okul arkada"ları arasında önemli bir olay olmu"tu. Hele oturdu!umuz aile evinin sakinlerinden ya"lıca bir CHP’li vardı ki, #smet Pa"a’nın #zmir mitinginden sonra mahallede kar"ıla"tı!ımızda, ya" farkına aldırı" etmeden sokak ortasında üzerime atılmı", - O mübarek eli sıkan eli öpeyim, diye konu kom"unun gözleri önünde elimi öpmeye kalkı"mı"tı. 150 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 151 Pa"a’nın tarihsel ki"ili!ine ra!men, 2 Mayıs 1954’te yapılan seçimleri Demokrat Parti daha büyük bir oy farkıyla kazanacak, Meclis’teki iktidar ço!unlu!u daha ezici hale gelecekti. Çünkü Ege, hele de #zmir, tek parti dönemindeki CHP zulmünü unutmamı"tı, gittikçe artan otoriter e!ilimlerine ra!men Demokrat Parti’yi tutmaya devam ediyordu. DP’nin ikinci seçim zaferi, tüm muhalefet saflarında oldu!u gibi #zmir’in tek muhalif gazetesi olan Sabah Postası’nda da büyük bir moral çöküntüsü ve maddi sarsıntı yaratmı"tı. DP yanlısı gazeteler resmi ilanlarla, ka!ıt tahsisleriyle, örtülü ödenekten verilen paralarla beslenirken bizim gazetede aylıklarımızı artık üç dört aylık gecikmeyle alabiliyorduk. Bir yıl önce ben de para kazanmaya ba"ladı!ım için yine Kahramanlar Mahallesi’nde daha yüksek kirayla iki odalı, üstelik akarsuyu ve müstakil helası olan bir eve ta"ınabilmi"tik. Ama gazetenin kar"ıla"tı!ı maddi güçlükler yüzünden kirayı zamanında ödemekte zorlanıyorduk. Tam o günlerde hiç beklemedi!im iki teklif geldi. Ege Ekspres Gazetesi sahibi Nihat Kür"at o gazetede çalı"an arkada"ları araya koyarak iki misli aylıkla gazetesinde çalı"mamı önermi"ti. Aynı günlerde daha önemli bir ba"ka teklif de Ba"bakan Adnan Menderes’ten geliyordu. DP yanlısı bir gazetecinin getirdi!i öneriye göre, tüm gezi ve toplantılarında Menderes’e refakat ederek konu"malarını kayda geçirecek ve bunları derhal basına iletecektim. Gecesi gündüzü belli olmayan bir çalı"maydı ama en üst derece devlet memurlarının maa"ına ko"ut bir maa" ve ayrıca yol ödene!i verilecekti. Zaten hep ba"bakanın refakatinde olaca!ımdan seyahatlerde yol, otel ve yiyecek masrafı yapmam da söz konusu de!ildi. Her iki teklifi de dü"ünmek için süre dahi istemeden hemen reddettim. Muhalefete baskıların arttı!ı, Basın Yasası’nın a!ırla"tırıldı!ı bir ortamda benim yerim iktidarın de!il muhalefetin yanında olmalıydı. O sıralarda ünlü Fransız gazetecisi Pierre Lazareff’in 151 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 152 Türkçe’ye “Fransa’da Basın Rezaletleri” adı altında çevrilen çarpıcı kitabını okumaktaydım. Aynızamanda, #zmir’de yeni kurulmu" bulunan Gazeteciler Sendikası’nın bünyesinde de aktif rol almı", i" saatleri dı"ında da basın çevresinden pek ayrılmıyor, gazetecilerin örgütlenmesi, dü"ünce ve ifade özgürlü!ünün korunması, sosyal haklarının tanınması için yo!un çaba harcıyordum. Gerek Ege Ekspres’in gerekse Menderes kabinesinin önerilerine hemen red yanıtı vermemde Lazareff’in kitabını okumu" ve sendikal mücadeleye katılmı" bulunmamın mutlaka büyük etkisi olmu"tu. * Ama gerek gazetecilik ya"amımda, gerekse sosyal-siyasal mücadelelerimde en etkileyici ve yönlendirici olay, 1951 Komünist Tutuklaması sanıklarından birisiyle tanı"mam ve aynı mesle!i payla"mam oldu. 167 sanı!ın duru"ması ba"layalı çok olmu", bazıları delil yetersizli!inden tahliye edilmi"ti. Bir ak"am i"ba"ı yapmak üzere gazeteye geldi!imde ortalıkta gergin bir hava vardı. Sayfa sekreterlerinden biri öfkeyle bir odadan ötekine geçiyor, - Bu namussuzla aynı gazetede nasıl çalı"ırız? Herif resmen komünist, diye ba!ırıp ça!ırıyordu. Benim geldi!imi görünce hemen ko"up ellerimi yakaladı, - Bu meseleye sendikanın el koyması lazım. Bizi bir komünistle aynı çatı altında çalı"tıramazlar, diye yakınma!a ba"ladı. - Bir dakika, sakin ol. Kim, neyin nesi? Tanıyor musun? - #"te orda, yan odada... Hem de masa vermi"ler. Merakla yan odaya geçtim. Ufak tefek bir adam, masanın üzerine deste deste yı!ılmı" Fransızca, #ngilizce, #talyanca gazete ve dergilerin, boy boy lügatların arasında kaybolmu", haldır haldır çeviri yapıyordu. 152 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 153 Beni görünce aya!a kalktı, - Sizi gıyaben tanıyorum. Ben Mehmet Ressamo!lu, çevirmen olarak görevlendirildim, diyerek elimi sıktı. Ben de kendimi tanıttım. Sormama meydan bırakmadan, yazı i"lerindeki gerginli!in nedenini açıkladı: - Ben TKP davası sanıklarındanım, ama serbest bırakıldım, tutuksuz yargılanıyorum. Dava bir süre sonra sonuçlanacak. Birden aklıma ortaokuldaki Sami Ö!retmen, #smail Hakkı Tonguç, Ticaret Lisesi’nden Ya"ar Çöl, Ankara’daki mahalle kom"usu komünist terziler, o siyasal baskı kurbanı saygıde!er insanlar geldi. - Bunları konu"mak gereksiz, dedim. Geldi!inize sevindim, dünyada tek haber kayna!ımız benim yabancı radyoların Türkçe yayınlarından kaydettiklerim, bir de Amerikan ve #ngiliz haber servislerinin gönderdi!i propaganda a!ırlıklı bültenler... Verimli bir i"birli!i yapaca!ımıza inanıyorum. Yandaki odaya geçerek olay çıkartan arkada"ı yatı"tırdım. - Sendika çalı"anın siyasal görü"üne niye karı"sın? Adam üç dilde çeviri yapıyor. Sayfaya koyacak röportaj bulamıyorsun. Daha ne istiyorsun? Sonra yayın yönetmeni Gökçe’yle günlük i"leri konu"maya gittim. - Gördün de!il mi rezaleti, diye yakındı. Kaliteli bir adam bulmu"uz, komünist diye istemiyorlar. Komünistse komünist, ben Vâlâ Nurettin’lerle, Nizamettin Nazif’lerle, Naci Sadullah’larla çalı"tım. Onlar da komünistti. Sen yaptı!ı i"e bak! Olay kısa sürede yatı"tı, Mehmet’le herkes çok iyi dost oldu. Birkaç ay sonra da TKP dâvası karara ba!landı. Askeri mahkemenin kararını o sırada #stanbul muhabirimiz olan Orhan Birgit telefonla geçiyordu. Mehmet yanıba"ımda nefesini kesmi" kendisi hakkında ne karar verildi!ini ö!renmeye çalı"ıyordu. Sanıkların büyük kısmı a!ır cezalara mahkum olmu"tu. Mehmet beklendi!i gibi beraat edenler arasındaydı. 153 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 154 Kendisini kutladım, biliyordum ki, mahkumiyet yeseydi, tüm yararlılı!ına ra!men CHP’nin baskısıyla gazetede tutmayacaklardı. #lk i"e alındı!ında Mehmet’in geli"ini protesto eden arkada"lar da karardan dolayı rahatlamı"lardı. O dönemdeki TKP tutuklamalarıyla ilgili bir ba"ka ilginç olay… TKP sanıkları listesinde bir de Orhan Suda ismi vardı. Liste açıklanınca Anadolu Ajansı'nda çalı"an bisiklet "ampiyonu Orhan Suda'nın ba"ı derde girmi", kendisiyle selamı sabahı kesenler olmu"tu. Kendisinin TKP sanı!ı olmadı!ını kanıtlamak için her yola ba"vurmu"tu. Dava sonuçlandıktan bir süre sonra TKP'li Orhan Suda da #zmir'e gelecek, Ressamo!lu gibi o da basın emekçileri arasına katılacak, aramızda sıcak bir dostluk kurulacaktı. O yıllarda Fransızca bilmiyordum. #ngilizceyi ise "öyle böyle sökebiliyordum. Mehmet’in magazin yazılarını hazırlamak üzere getirtti!i gazete ve dergilerde, bizim gazetenin asla kullanamayaca!ı haberler, röportajlar da yeralıyordu. Özellikle Avrupa’daki komünist partilerin ve sendikaların mücadeleleri, uluslararası arenada ABD’nin ve de Türkiye’nin de üye oldu!u NATO’nun dünya barı"ını tehdit eden silahlanma, istihbarat, komplo faaliyetleri, bu gazete ve dergilerin bir kısmından ö!renilebiliyordu. Moskova Radyosu’nun ve di!er sosyalist ülkeler radyolarının yayınlarında bu konular sürekli i"lenmekteyse de, bunları kaynak göstererek haber yapmak olanaksızdı. Mehmet’in çevirileri sayesinde aynı haberleri Batı kaynaklı verme olana!ı do!mu"tu. Bu arada gazete kadrosuna bir solcu arkada" daha katılmı"tı. #lerideki yıllarda #stanbul’da Gece Postası ve Ak"am gazetelerinde birlikte çalı"aca!ımız, Ak"am’dan uzakla"tırılmamızdan sonra E Yayınları’nı kurmu" olan Cengiz Tuncer… Kendisi, o sıralarda #zmir Milli Kütüphanesi Müdürü olan ünlü yazar Kemal Bilba"ar’ın kızkarde"iyle evliydi. Gazetede tutarlı, ele"tirel bir yayın çizgisi geli"tirmeye ba"lamı"tık. Anadolu Ajansı’nın ve Batı radyolarının pek sö154 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 155 zünü etmedi!i Asya, Afrika ve Latin Amerika ülkelerindeki ulusal kurtulu" ve direni" mücadelelerini de artık ayrıntılı olarak izleyebiliyor, gazetemizde yansıtabiliyorduk. Mayıs 1954’te Fransız emperyalizminin Dien Bien Phu’da Vietnam direni"çileri tarafından a!ır bir yenilgiye u!ratılarak yıllardır sömürdü!ü bu ülkeyi utanç içinde terketmek zorunda kalmasıyla ilgili haberleri, Mehmet’in getirtti!i Fransızca gazete ve dergilerden artık bütün ayrıntılarıyla izleyebiliyorduk. Hele birkaç ay sonra Cezayir halkının Fransız sömürgecili!ine kar"ı ulusal kurtulu" sava"ı ba"latması önemli bir dönüm noktasıydı. Cezayir müslüman bir ülkeydi, #ran’da Musaddık’ın devrilmesinden sonra ABD ve #ngiltere Ortado!u’nun müslüman ülkelerini tam kontrol altına alırken Kuzey Afrika’da bir müslüman halkın ayaklanması Batı emperyalizmine büyük darbeydi. Bu geli"meye ra!men, Menderes iktidarı 24 $ubat 1955’te, Türkiye’yi ABD’ye daha da ba!ımlı hale getirecek olan Ba!dat Paktı’na katmakta tereddüt etmedi. Bundan birkaç ay sonra, 17 Nisan 1955’te Ba!lantısız Ülkeler hareketini yaratan Bandung Konferansı toplanacaktı. Bu konferansta Türkiye, ABD emperyalizminin 5. kolu gibi davranarak konferansın Batı dünyasından ba!ımsız bir tarafsızlık politikası izlemesine kar"ı çıkacaktı. * Bu geli"meler olurken, Türkiye’de Hürriyet Gazetesi’nin kı"kırtıcı yayınlarıyla bir Kıbrıs histerisi ba"latılmı"tı. Ba"ta #stanbul olmak üzere ülkenin her tarafında “Kıbrıs Türktür Türk Kalacaktır”, “Rumlar ittir it kalacaktır” sloganlarıyla Rum halkının anti-kolonyalist mücadelesine kar"ı mitingler düzenleniyordu. 6 Eylül 1955 günü gazeteye her zamankinden daha erken gidiyordum, bir sendika toplantısı için hazırlık yapacaktım. Bir süreden beri Kar"ıyaka’ya ta"ınmı"tık. Kar"ıyaka vapuru Konak iskelesine yakla"ırken kentte büyük bir hareketlilik vardı. 155 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 156 Sık sık tekrarlanan Kıbrıs Mitinglerinden biri sanıyordum. Tütün depolarının arasındaki dar yollardan hızla gazeteye ula"tım. Bir yandan polis-adliye muhabirleriyle ili"ki kuruyor, öte yandan da Ankara’da Çetin Altan’ı, #stanbul’da Orhan Birgit’i arıyordum. Çok geçmeden deh"et verici haberler ya!maya ba"ladı. Her"ey, #stanbul’da yayınlanan Mithat Perin’e ait Ekspres Gazetesi’nin Selanik’te Atatürk’ün do!du!u evin Yunanlılar tarafından bombalandı!ına dair sansasyonel ve provokatif bir haber vermesiyle ba"lamı"tı. Ba"langıçta masum protesto gösterisi havasında ba"layan eylemler kısa sürede Rumlara ve di!er dinsel azınlıklara kar"ı vah"ice bir pogrom operasyonuna dönü"mü"tü. Gazeteden fırlayarak Kordon Boyu’nu Konak’tan Alsancak’a kadar taradım. Aklın hayalin alamayaca!ı bir vah"etle Türk ve Müslüman olmadı!ı bilinen ya da tahmin edilen ki"ilere ait evlere, i"yerlerine saldırılıyordu. Sanki her"ey önceden planlanmı", hedefler titizlikle belirlenmi" gibiydi. Basılan evlerden, ma!azalardan ucuz pahalı ne varsa ya!ma edilip kaçırılıyordu. Alsancak’a vardı!ımda #zmir Valisi Kemal Hadımlı ne "i" yansın ne kebap misali bir nutukla nümayi"çileri sözüm ona yatı"tırmaya çalı"ıyor, ama pogromculara kar"ı hiçbir önlem uygulanmıyordu. Ak"am oldu!unda bu toplu vah"etin isimsiz “kahraman”ları geriye utanç verici bir harabe bakarak talan ettikleri ganimetleriyle mahallelerine, evlerine çekiliyordu. Benim için en "oke edici olan da, her gün Kar"ıyaka vapurunda, Kordon Boyu’ndaki dükkan ve kahvelerde gördü!üm nice kendi halinde insanın bir canavar kesilmi" olmasıydı. Gazeteye döndü!ümde gördüklerimi anlattım. Di!er arkada"lar da aynı deh"et sahnelerine tanık olmu"lardı. #zlenimlerimizi yeni kı"kırtmalara meydan vermeyecek bir "ekilde temkinli bir dille yansıtmaya çalı"tık. Yaptı!ı provokasyon sonucu ba"layan olayların kontroldan çıkmasından pani!e kapılan hükümet hemen sıkıyönetim 156 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 157 ilan etti, #stanbul’da 3, #zmir ve Ankara’da birer sıkıyönetim mahkemesi kuruldu ve tutuklamalar ba"ladı. Bu DP döneminin ilk sıkıyönetimiydi. Ne ki, tutuklananların ba"ında ne olayları tahrik edenler ne de ya!macılar geliyordu. #stanbul’da ba"ta Aziz Nesin, Kemal Tahir, Asım Bezirci, Hasan Dinamo gibi sol aydınlar olmak üzere adı “komünist”e çıkmı" 48 ki"i tahrik ve tertip suçlamasıyla tutuklandılar. Piyango bizim gazeteye de vuracaktı. Olaylardan bir hafta sonra bizim gazete sıkıyönetim tarafından kapatıldı, gazetenin yayın yönetmeni Orhan Rahmi Gökçe tutuklandı. Gökçe’nin tutuklanması dramatik bir olaydı. #zmir Birinci $ube polislerinden ikisi Gökçe’yi tutuklamaya gelmi"lerdi, ama niçin geldiklerini bir türlü söyleyemiyor, a!ızlarında bir "eyler geveleyip duruyorlardı. Gökçe, genellikle yazılarını sabahları Konak Meydanı’na bakan bir kahvehanede, vitrinin tam arkasında kahvesini yudumlayarak yazardı. #zmir Birinci $ube Müdürlü!ü ise birkaç yüz metre ilerideki # zmir Vali Kona!ı’nın alt katında gizemli bir yerdi. Orada çalı"an sivil polisler için, her sabah kahvenin önünden geçi"lerinde yazı yazarken gördükleri Gökçe #zmir’in saygın aydınlarından biriydi, onu adi suçtan aranan bir lumpen gibi tutuklamak a!ırlarına gidiyordu. Sonuçta Gökçe herbirimizle vedala"ıp polislerin refakatinde, ama kelepçe vurulmaksızın Yurtiçi Bölge Komutanlı!ına götürüldü. Gazetecili!e ba"layalı beri bizzat tanık oldu!um ilk gazeteci tutuklamasıydı. #"in ilginç yanı, tutuklama emrini veren sıkıyönetim komutanı, “Cemal Aga” diye tanınan ve gerek orduda, gerekse siviller arasında kendisine saygı duyulan Yurtiçi Bölge Komutanı Cemal Gürsel’di. #leriki yıllarda 27 Mayıs Darbesi’nin liderli!ini üstlenecek olan Cemal Pa"a da bu tutuklama olayından son derece rahatsızdı ve Gökçe’nin gerek ailesine gerekse biz çalı"ma arkada"larına üzüntülerini iletmekte gecikmeyecekti. Sıkıyönetim terörü di!er iki büyük kentte daha sertti. An157 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 158 kara’da Ulus Gazetesi süresiz, #stanbul’da ise Hergün, Hürriyet ve Tercüman gazeteleri 15 gün süreyle kapatıldı, sorumluları sıkıyönetim mahkemelerine sevkedildi. Bu arada, olayların kı"kırtılmasında rol oynadı!ı gerekçesiyle Kıbrıs Türktür Cemiyeti yöneticileri de #stanbul’da tutuklanmı"tı. Tutuklanan yöneticiler arasında ileriki yıllarda bakanlık yapacak olan gazeteci Orhan Birgit de vardı. Birgit aynızamanda bizim gazetenin #stanbul muhabiriydi. Her ak"am #stanbul haberlerini verirken kendisiyle görü"üyorduk. Gazete patronları i"ine hemen son vermek istiyordu. Birgit yeni evlenmi"ti, sendikacı olarak müdahale edip dâva sonuçlanıncaya kadar i"ten çıkartılmasını engelledim. Sanırım ona vekaleten Nejat Çerman bize servis yapmaya devam etti. Dâva sonunda da Birgit beraat ettirildi. Sıkıyönetimin uygulamaları ne olursa olsun, ortada devlet te"vikiyle i"lenmi" bir suç vardı. Tıpkı 1915 Ermeni soykırımı gibi... #zmir’de tanıdı!ım Rum, Ermeni, Yahudi, Levanten arkada"lar büyük bir huzursuzluk içindeydi. Kendilerini yatı"tırmak ve güven duygusu vermek için hükümet birkaç hafta sonra Bayındırlık Bakanı Muammer Çavu"o!lu’nu #zmir’e gönderdi. Nazlı Ilıcak’ın babası olan Çavu"o!lu, #zmir’de yapılan bir törenle Yunan Konsoloslu!u binasına Yunan bayra!ı çekti. * 1955 sonu... Gerek 6-7 Eylül olaylarının deh"eti, gerekse muhalefete ve medyaya kar"ı baskı tedbirlerinin "iddetlendirilmesi, DP’ye kar"ı muhalefeti güçlendirme!e ba"lamı"tı. Parti içi muhalefet yaptıkları gerekçesiyle 9 DP milletvekili partiden ihraç ediliyor, onları destekleyen 10 milletvekili de kendi istekleriyle partiden ayrılıyordu. Bunların tek suçu, bakanları ele"tiren gazeteciler hakkında açılan hakaret davalarında sanı!a iddiasını “ispat etme” hakkı tanınmasını istemeleriydi. Bu 19 milletvekili bir süre sonra Hürriyet Partisi adı altında yeni bir parti kuracaklardı. DP’nin önemli üyelerinden Fevzi Lütfü Karaosmano!lu, 158 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 159 Ekrem Hayri Üstünda!, Cihat Baban, Fethi Çelikba", Ekrem Alican artık sık sık bizim gazeteyi ziyaret ediyor, Menderes yönetimini ele"tiren demeçler veriyorlardı. Gelenler arasında ulusal kurtulu" sava"ı yıllarının efsanevi simalarından Demirci Mehmet Efe de vardı. Efe, ufak tefek, sevimli bir ihtiyardı. Birinci Dünya Sava"ı sırasında u!radı!ı bir haksızlı!a isyan ederek da!a çıkmı", 200 kadar kızanıyla e"kiyalı!a koyulmu", Yunan i"gali ba"layınca da milli mücadele saflarına katılmı"tı. Cumhurba"kanı Celal Bayar’ın milli mücadele yıllarında Ege bölgesinde direni" örgütlemesine büyük katkıda bulunmu" olan, muhalefet yıllarında da DP’yi desteklemi" bulunan Efe, artık Bayar’ı ve Menderes’i en sert biçimde ele"tiriyor, hattâ halkın güvenine ihanet etmekle suçluyordu. Siyasal hareketlili!in yanısıra #zmir giderek sanat ve kültür alanında da büyük bir canlılık kazanmaya ba"lamı"tı. Kitap alanında Milli E!itim Bakanlı!ı’nın klasikler dizisi, Varlık’ın cep kitapları bizim ku"a!ın realist dünya edebiyatını tanımasında büyük rol oynuyordu. Varlık Dergisi’nin yanısıra, Cemil Sait Barlas’ın yayınladı!ı Pazar Postası dergisi zamanın ilerici gençleri için “olmazsa olmaz”lardandı. Bo" zamanlarımızda Kemeraltı Caddesi’ne inip eski kitapçıların soka!a serili tezgahlarını elden geçirdikten sonra Besim Akımsar‘ın bir yanında kartvizit basılan kitabevine u!rayıp sohbet etmek, ardından di!er kitabevlerini dola"mak doyulmaz bir zevkti. Hele bu görü"meler ak"am üzeri Beyler Soka!ı’ndaki ya da Kordon’daki ucuz lokantalardan birinde içkili bir sohbetle tamamlanıyorsa... Daha sonraki yıllarda Devlet Tiyatrosu’na dönü"türülecek olan #zmir Halkevi bir ba"ka bulu"ma yeriydi. Halk müzi!i dinletilerinin yanısıra klasik batı müzi!i solistleri ya da toplulukları da arada bir konser veriyordu. Gazetede geç vakit i"in ritmi hafifledi!inde lambalı radyodan Ankara Radyosu’nun klasik batı müzi!i programlarını dinleyerek bu yabancı müzi!e ısınıyordum. Bir ak"am dinledi!im Çaykovski’nin keman konçertosu beni öylesine 159 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 160 büyülemi"ti ki, artık her saatte dünya radyolarını tarayarak bir klasik müzik parçası bulup onun e"li!inde çalı"ıyordum. Bir gün sahaflarda eski kitap bakarken bir kenarda bir keman metodu ve bir deste de keman partisyonu gördüm, hiç dü"ünmeden hepsini satınaldım. Gazeteye geldi!imde herkes "a"ırmı"tı. Bunları ne yapaca!ımı sordular, - Bir de elden dü"me keman bulursam, kemana ba"layaca!ım. #smet Pa"a da 40’ından sonra viyolonsele ba"lamamı" mı? Sayfa sekreterlerinden biri, karısının babadan kalma bir kemanı oldu!unu, ama hiç kullanmadı!ını, istersem satınalabilece!imi söyledi. Pazarlıksız o zamanın parasıyla sanırım 40 Lira’ya anla"tık. Ertesi ak"am keman elimdeydi. Kılıfı falan da yoktu, gazete ka!ıdına sarılıydı. Hemen Kemeraltı Caddesi’nde bir müzik dükkanında elden geçirttim, tellerini ve yayının at kıllarını de!i"tirtirip reçinelettirdim. Artık kemana ba"layabilirdim. Kaç hafta sürdü bilmiyorum, her sabah annemin, kızkarde"imin ve de kom"ularımızın acı çekmesi bahasına keman temrinlerini ısrarla tekrarlıyordum. Ama sonunda müzik kula!ından mahrum oldu!umu kabullenerek kemanı bir dolabın tepesinde tozlanmaya terketmek zorunda kaldım. Siyasal haberlerden bunaldı!ım bir gündü. YETO’da Attila #lhan ile Can Yücel’in de adlarının anons edildi!i bir edebiyat günü düzenlenmi"ti. #lerideki yıllarda hem gazetecilik, hem de siyaset planında uzun i"birli!i yapaca!ımız Can Yücel’i de o yıllarda tanıdım. Can’ı her"eyden önce Ankara Atatürk Lisesi’nin giri"indeki iftihar tablosunun en tepesindeki kepçe kulaklı foto!rafından hatırlıyordum. Genç ku"a!ın sanat ve edebiyat dergilerinde de adı sık geçen yazarlarındandı. Attila #lhan’ın ise Sisler Bulvarı, Sokaktaki Adam, Ya!mur Kaça!ı gibi kitapları elimizden dü"müyordu. Ömrümde ilk ve de son kez bir edebiyat ele"tirmeni olarak ön sıralardan birine yerle"tim. Attila #lhan kitaplarından 160 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 161 seçmeler okuyarak herkesi büyülemi"ti ki, salonun giri" kapısında büyük bir gürültü koptu. O iftihar listesinin tepesinde resmini gördü!üm kepçe kulaklı delikanlıyla ilgisi olmayan birisi elinde içki "i"esiyle yalpalayarak içeri girdi. Herkes "a"kınlık içerisindeydi. Kürsüye çıktı ve görünü"üne hiç uymayan bir ciddiyetle çevirilerinden ve kendi yazdıklarından bir"eyler okudu. Ve yo!un alkı"lar arasında yine yalpalayarak kürsüden indi, öndeki bir sıraya yerle"ti. Ele"tiri olarak neler yazdı!ımı tam anımsamıyorum. Ancak birkaç gün sonra kar"ıla"tı!ımda Attila #lhan da, Can Yücel de ele"tiriden son derece memnundu ve #zmir’in iyi bir sanat ele"tirmeni kazandı!ını söylüyorlardı. Ne ki o günlerde bizim tüm aile hayatımızı allakbullak edecek bir geli"me aylarca vaktimi alaca!ından bu yeni ke"fedilmi" sanat ele"tirmeni bir türlü misyonunu yerine getirmek olana!ı bulamadı. * Ailenin foto!raf albümünde kendimi bildim bileli gizemli bir sepya foto!raf görüp dururdum. Birkaç kez sordu!umda, bu foto!raftaki uzun boylu, Amerikalı bir i"adamına benzeyen ki"inin babamın Amerika’daki Sadık Amca’sı oldu!u söylenmi"ti. Amerika’nın neresindeydi, hayatta mıydı? Kimse bilmiyordu. Bilinen tek "ey, Sadık Amca’nın Balkan Sava"ı’ndan önce, büyük göçmen akını sırasında, daha 7-8 ya"larındayken Rupi"ta’dan kaçıp Selanik’te kapa!ı attı!ı bir gemiyle Amerika’ya kaçak olarak gitti!i, 20-30 yıl kadar kendisinden haber alındı!ı, daha sonra izinin kaybedildi!iydi. #ngilizceyi ilerletmek için özel çaba gösterdi!im, #ngilizce kitap, dergi, gazete ne bulursam okumaya çalı"tı!ım günlerdi. Bir gün aile albümünü karı"tırırken Sadık Amca’nın foto!rafının arkasında resmi çeken foto!rafçının adını ve adresini içeren bir damgayı farkettim. Adres Boston’a ba!lı bir sahil kasabasındaydı. Foto!rafçı’ya #ngilizce bir mektup yazarak, resimdeki Mr. Sadık hâlâ o kasabada oturuyorsa, ekteki “Dear Uncle 161 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 162 Sadık...” diye ba"layan ve #zmir’deki adresimizi belirterek biten mesajimızı kendisine iletmesini rica ettim. Birkaç hafta geçtikten sonra postacı Amerikan pulu ta"ıyan bir zarf getirerek müjdesini istedi. Sadık Amca olayını mahalledeki herkes gibi o da çok iyi biliyordu. Mesajım gerçekten Sadık Amca’ya ula"mı"tı. #ngilizce ate"li bir ifadeyle yazılan mektupta Sadık Amca yarım yüzyıl sonra akrabalarına kavu"maktan ne denli mutlu olaca!ını yazıyor ve bir aya kadar Atina üzerinden uçakla #zmir’e gelerek bizleri bulaca!ını müjdeliyordu. Uça!ın hangi tarihte ve saatte Atina’ya varaca!ını da belirtmi"ti. Ancak benim kendisine daha uzun bir #ngilizce mektup yazarak bunu bir foto!rafımla birlikte en kısa zamanda adresine göndermemi istiyordu. Haber kısa zamanda mahallede yayılmı", büyük sansasyon yaratmı"tı. Sadık Amca’nın Amerika’daki statüsünün ne oldu!unu bilen yoktu ama, tahminler birbirini kovalıyordu. Ya çok zenginse, ailece kö"eyi dönmü" olacaktık. Bu tahminler üzerine mahallede kıskançlıklar bile ba"lamı"tı. Bildirilen tarihte babam Atina’ya giderek Sadık Amca’yı kar"ıladı ve #zmir’e getirdi. #ngilizce konu"up yazabilen bir ye!eninin olmasından son derece mutluydu, ya"adı!ı Amerikan kasabasında ba"ka Türk olmadı!ından Türkçe konu"mayı neredeyse tamamen unutmu"tu. Gazeteye durumu izah edip vaktimin büyük kısmını Sadık Amca’nın tercümanlı!ına ayırmak zorunda kalmı"tım. Geldi!i ilk günün ak"amı çevreyi tanıması için kendisini çar"ı pazara götürdü!ümde büyük "enlik koptu. Daha kö"eyi döner dönmez kara e"ekli bir zerzevat satıcısıyla kar"ıla"ınca çılgına döndü, - Ben bu e"e!i yükleriyle beraber satın alaca!ım, diye tutturdu. - Aman Sadık Amca, bu hayvan zerzevatçının tek geçim kayna!ı, katiyen olmaz, dedimse de, cebinden bir tomar dolar çıkartarak, 162 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 163 - Bu benim Amerika’ya gitmeden önce her gün köyden tarlaya gidip geldi!im kara e"e!in aynısı, ille de alaca!ım, diye dayattı. Aramızdaki tartı"ma #ngilizce geçti!inden zavallı zerzevatçı gözleri falta"ı gibi açılmı" ne olup bitti!ini anlamaya çalı"ıyor, ahali ba"ımıza ü"ü"üyordu. - Bak Sadık Amca, dedim. Evimizi gördün. Biz iki göz odaya zor sı!ıyoruz. Senin kara e"e!i nereye koyalım? Dü"ündü, - Haklısın, dedi. En kısa zamanda bahçeli bir ev alalım, o zaman bir kara e"egimiz de olur, bahçeye ba!larız. Çar"ıda biraz ilerlemi"tik ki, bir helvacı dükkanının vitrinindeki helvaları görünce Sadık Amca yine a"ka geldi, beni kolumdan tutarak dükkanın içine sürüklemeye ba"ladı. - Helva bu, yaz helvası... Yıllardır yemedim. E"ekten "imdilik vazgeçtim, ama bundan vazgeçiremezsin... Yine cebinden bir tomar dolar çıkartıp dükkancının önüne atmasıyla koskoca helva le!enini kucaklaması bir oldu. Çaresiz bir taraftan o, öte taraftan ben tutarak koca yaz helvası le!enini eve ta"ıdık. Konuya kom"uya tabak tabak helva da!ıttık. Bu ilk "ok geçtikten sonra ak"am sofraya oturuldu. #lginç olanı, bir süre sonra benim tercümanlık yapmama gerek kalmadı, Sadık Amca hatırına gelen tek tük Türkçe kelimelerle, el kol i"aretleriyle derdini rahat anlatır olmu"tu. Anlattı!ına göre kaçak bindi!i gemiyle Amerika’ya ula"tıktan sonra ya"ı küçük oldu!u için kendini bir ilkokula yerle"tirmi"ler. Ama Sadık Amca’nın derdi bir an önce para kazanıp memlekete en kısa zamanda zengin olarak dönmek oldu!undan okuldan kaçıp pamuk, tütün tarlalarında kaçak i"çi olarak çalı"mı". Yakalanıp okula yazılma, okuldan kaçıp kaçak çalı"ma macerası birkaç kez tekrarlanmı". Sonuçta Sadık Amca hiçbir e!itim görmeden büyük bir tekstil fabrikasında asansör i"leticisi olmu", onlarca yıl çalı"tıktan sonra da emekliye ayrılmı". Artık i"çi emeklisi aylı!ıyla ya"ıyormu".Amerika’yı bırakıp da emekli aylı!ıyla ömrünün son günlerini Türkiye’de geçirme niyeti de yoktu. Tam bir Amerikalı olmu"tu. Sofradakilerden birisi münasebetsiz bir soru sordu: 163 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 164 - Ee Sadık Amca, ya"adı!ın kasabada senden ba"ka Türk yok diyorsun, Allah gecinden versin ama ya emrü hak vaki olursa Amerika’da cenazeni kim kaldırır? Güldü. - Dertlenmeyin, dedi. Benimle birlikte Amerika’ya göçen Kayserili bir Ermeni dostum var. O müslüman cenazesinin nasıl kaldırıldı!ını be" a"a!ı be" yukarı biliyor. Bana söz verdi, cenazemi orta yerde bırakmayacak. - #yi de ya o senden önce vefat ederse? - O olmazsa Do!an ne güne duruyor? Masada herkes "a"kına dönmü"tü. Devam etti: - Do!an’ın yolladı!ı #ngilizce mektuplar var ya... Foto!rafıyla birlikte onları Boston Üniversitesi’nde tahlil ettirdim, kendisinin hukuk dalında ba"arılı bir ö!renci olaca!ını söylediler. $imdiden 5 bin dolar yatırıp Hukuk Fakültesi’ne yazdırdım. #zniniz olursa dönü"te onu da beraber götürece!im, Amerika’da üniversite bitirir, avukat çıkar... Sofraya bir sessizlik çöktü. Annemin ve babamın bu açıklamadan memnun olduklarını yüzlerindeki ifadeden anlıyordum. Ama ben gazetecilik mesle!ine, #zmir’in sosyal ve siyasal ya"amına öylesine kendimi vermi"tim ki, bu dünyadan kopmayı aklımdan geçirmiyordum. Ayrıca, NATO’nun gelmesinden sonra #zmir’de sayısı adamakıllı artan Amerikan kolonisinin ya"am tarzı bana son derece aykırı geliyordu, böyle bir ya"ama adapte olmam mümkün de!ildi. - Beni dü"ündü!ün için sa!ol Sadık Amca, dedim. Sen hele bir süre Türkiye’de kal, gez toz, hasret gider. Günü gelince ne yapaca!ımıza birlikte karar veririz. Sadık Amca birkaç gün sonra Türkiye’nin çe"itli illerine da!ılmı" Rumelili yakınları ziyaret etmek için büyük bir turneye çıktı. Özellikle Isparta’da ailenin hayli yakını vardı, biz dahi henüz görü"me olana!ı bulamamı"tık. Sadık Amca’yı yolcu ettikten sonra ben de yaz tatilini geçirmek üzere Ankara’ya gittim. Ankara’da da Gazeteciler Cemiyeti’nin yanısıra Gazeteciler Sendikası kurulmu"tu. Bizim 164 "vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 07/11/10 15:28 Page 165 kuşak gazeteciler hem İstanbul gazetelerinin Ankara bürolarında, hem de basın meslek örgütlerinde eski kuşağın yerini alıyordu. Yeni kuşağın belirgin özelliği, büyük çoğunlukla DP iktidarına muhalif olmak, özellikle basın özgürlüğünü sınırlayan uygulamalara karşı mücadele yürütmekti. Çetin Altan, Altan Öymen, Oktay Ekşi, Güngör Yerdeş, Erol Ülgen, Doğan Kasaroğlu şu anda aklıma ilk gelenler... Ankara’da gerek mesleki, gerekse örgütsel planda yaptığımız tartışmalar benim gazetecilikte devam etme kararlılığımı öylesine güçlendirmişti ki, Sadık Amca’nın beni Amerika’ya götürme projesi üzerine artık kafa yormaz olmuştum. İzmir’e döndüğümde de sorunun zaten kendiliğinden çözülmüş olduğunu öğrendim. Sadık Amca İsparta’ya gittiğinde, memleketli akrabalarından sarışın bir dul kadınla karşılaşmış, gönlünü ona kaptırmıştı. Bu kez ille de nikah bastırıp onu Amerika’ya götürmeyi kafasına koymuştu. Aralarındaki büyük yaş farkı aile içinde binbir dedikodu ve yorumun çıkmasına yolaçtı, “memleketli”lerin yaşlıbaşlı olanları Sadık Amca’yı bu “macera”dan vazgeçirmek için binbir dil döktü. Ama amca Nuh dedi, peygamber demedi. İkimizi birden Amerika’ya götüreceğini söyleyerek akrabaları yatıştırmaya çalışıyordu. Olay Amerika’ya gitmekten kurtulmak açısından benim için iyi bir fırsattı. - Sadık Amca, dedim. Sen beni unut. Ben zaten Amerika’yı falan sevmiyorum, yaşamımı bu ülkede, gazetecilikte kalıp sürdürmek istiyorum. Sen bu kadını seviyorsun. Beni dert etme, al götür onu. Hele akrabaların kıskançlıklarına hiç aldırma... Mutlu olmaya bak... Onca yıllık gurbet yaşamından ve işçilikten sonra bu senin hakkın... Ve Sadık Amca bir sonbahar günü geldiği gibi, ama evlenmiş olarak Amerika’ya döndü. Eşinin bir kez Amerika’ya gittikten sonra Sadık Amca’nın Türkiye’deki tüm yakınlarıyla ilişkilerini kestireceği belliydi. Nitekim bir daha da Sadık Amca’dan hiçbir haber alamadık… 165 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 166 * Bir süredir Kahramanlar’dan Kar"ıyaka’ya ta"ınmı", sahilin arka sokaklarından birindeki eski evlerden birine yerle"mi"tik. 1956’da Gazeteciler Sendikası’nın kongresinde yönetim kurulu üyeli!ine seçildim. Daha sonra CHP Milletvekili ve Genel Sekreteri olacak olan $eref Bak"ık, sendikanın ba"kanıydı. Sabahtan ö!lene kadar Konak Meydanı’na bakan bir i"hanının küçük bir odasındaki sendika genel merkezinde birlikte çalı"ıyorduk. O dönemde sendika üye aidatlarının aylıklardan otomatikman kesilmesi gibi yasal bir kolaylık olmadı!ından, sendika çalı"malarının finansmanı sadece üyelerden toplanacak aidatlarla sa!lanıyordu. Ço!u kez aidat toplamak için o gazeteden bu gazeteye ko"turup duruyordum. Bu arada 1951 TKP davasından mahkum olan eski komünistler birer birer cezalarını tamamlayıp i"lerine, evlerine dönme!e ba"lamı"lardı. Mehmet Ressamo!lu beni onlarla tanı"tırıyordu. Onlar da uzun hapis ya da tecrit yıllarından sonra bu 20 ya"ındaki genç gazeteci-sendikacının kendileriyle ili"ki ve dostluk kurmasından çok memnundular. Bulu"malarımızda TKP olayı falan pek konu"ulmaz, daha çok günlük siyasal, sosyal, kültürel olaylar , dünyadaki geli"meler tartı"ılırdı. Stalin öleli üç yıl geçmi"ti. Bir gün radyolardan dı" haberleri kaydederken, BBC ve Amerika’nın Sesi radyoları inanılmaz bir haber vermeye ba"ladı. Sovyetler Birli!i’nin 20. Kongresi’nde Genel Sekreter Kru"çof Stalin dönemi cinayetlerini resmen açıklayan bir rapor okuyarak “destalinizasyon” dönemini ba"latmı"tı. Haberi Ressamo!lu’na ileterek, - Ne diyorsun, diye sordum. Herhangi bir yorum yapmaktan kaçındı. - Batı propagandası olabilir, di!er kaynakları beklemek lazım, dedi. Haberin Sovyet kaynaklarınca do!rulanmı" biçiminin bize ula"ması hayli vakit aldı. 166 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 167 Do!rulandı!ı zaman da eski komünistler arasında müthi" bir "ok ya"andı. Arada bir bulu"tu!umuz kitabevlerinde, kahvehanelerde, içkili lokantalarda sadece bu konu tartı"ılıyor, kimisi “ihanet”ten bahsederken, kimileri de bu konuda geç bile kalındı!ını söylüyordu. Ama ABD-Sovyet çeki"mesi, dünya komünist hareketindeki geli"meler artık bizim ku"a!ın tek sorunu de!ildi. Dünyada ardarda daha önemli büyük olaylar oluyordu. Gazetecilik hayatımın ilk büyük co"kulu günü, 1956 Temmuz’unda Mısır lideri Abdülnasır’ın Batı dünyasına meydan okuyarak Süvey" Kanalı’nı millile"tirdi!ini açıkladı!ı gündü. #zmir’deki Amerikalıların a!zını bıçak açmıyordu. Tepkilerini ö!renmek için telefon etti!imiz Amerikalı, #ngiliz diplomatlardan, NATO’daki subaylardan aldı!ımız tek yanıt “No comment” idi. Bu arada, daha birkaç ay önce “destalinizasyon” hareketini ba"latararak komünist ülkelerde ve dünya komünist partilerinde özgürlükçü bir uyanı"ın ba"lamasına olanak veren Kru"çof Macaristan’da halk ayaklanmasını Sovyet tanklarıyla ezerek yeni bir "ok yaratacaktı. Macaristan ayaklanmasının ezilmesi “destalinizasyon”a anlayı"la bakan komünistlerde tepkiyle, kar"ı olanlarda ise memnunlukla kar"ılandı. Türkiye’de ise DP iktidarının otoriter yönelimi gittikçe daha fazla hissedilir olmu"tu. Basın Kanunu yeni bir de!i"iklikle daha da a!ırla"tırılmı", ortaokulların 1. ve 2. sınıflarına da din dersleri konulmu"tu. Hayat gittikçe pahalıla"ıyor, döviz açı!ı yüzünden en gerekli ithal malları dahi ancak karaborsada bulunabiliyordu. Bu ko"ullarda #smet Pa"a’nın muhalefeti giderek daha sertle"iyor, konu"maları miting meydanlarına daha fazla, daha co"kulu kitleleri çekmeye ba"lıyordu. O sıralarda Attila #lhan da #zmir’e yerle"mi", muhalefete geçen Demokrat "zmir Gazetesi’nde çalı"maya ba"lamı"tı. Gece yarısı gazeteleri ba!layıp baskıya verdikten sonra Konak #skelesi’nden son vapura binip Pasaport ve Alsancak 167 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 168 iskelelerinden de yolcu aldıktan sonra Kar"ıyaka’ya varıyorduk. Bizim Alaybey’deki ev Kar"ıyaka #skelesi’ne hayli uzaktı. Ama Cingöz adını verdi!im kedimiz her gece aynı saatte Kar"ıyaka #skelesi’ne gelip beni bekliyor, eve kadar tin tin yanımda yürüyerek bana e"lik ediyordu. Körfez vapurunun bu son seferi gerçekten tam evlere "enlikti. Vapurun kaptanından çımacısına kadar tüm personeli iktidara muhalifti. Yolcuları almak için vapuru Konak iskelesi’ne yana"tırır yana"tırmaz Ekonomi Kaptan yukarıdan seslenerek biz gazetecileri kaptan kö"küne davet eder, vapur hareket ettikten sonra bizim için taze demlenmi" çaylar gelir, koyu bir siyasi sohbet ba"lardı. Menderes o gün ne yapmı", #smet Pa"a ne demi", hangi gazeteci tutuklanmı", üniversitelerde neler olmu"... Ekonomi kaptan arada bir lafa girer, - Sarmısak kafalı bunlar... Bu kafayla çok geçmeden karaya vururlar, diye kaptanca hükümler verirdi. Sonra da zamanın ünlü akordeonlu komedyeni Celal $ahin’in caddelere trafik lambaları konulmaya ba"laması üzerine besteledi!i ünlü tekerlemesini tekrarlayıp kahkahayı basardı: - Kırmızı yandi, insan geçece!ini sandi, halbuki geçmek yohh! * Gazetenin bütün yükü üzerimde oldu!u gibi gazeteye dert anlatmaya gelen okurlarla da ben konu"mak zorundaydım. Bir ak"am ya"lıca bir adam kapıyı çalarak içeri daldı. Birlikte çalı"tı!ımız odada dört ki"iydik. Kapının hemen yanındaki masada mesle!in en eskilerinden Agah Bartu çalı"ıyor, günlük "ehir haberlerini yazıyordu. Ya"ına ba"ına bakarak okurumuz hemen ona yöneldi ve bir sorununu anlatmak istedi!ini söyledi. Agah Bey beni i"aret ederek, - Do!an Bey’le konu"acaksınız, dedi. Henüz 20 ya"ındaki bu gence Marko Pa"a’lı!ı pek yakı"tıramamı" olacak ki ayaklarını sürüyerek benim büroma yakla"tı. Elini sıkıp “Ho"geldin,” dedikten sonra bir sandalyeye 168 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 169 oturttum. Elindeki bazı ka!ıtları masaya koyduktan sonra derdini anlatmaya ba"ladı. Aslında karısıyla geçimsizlikten kaynaklanan bir aile kavgasıydı. Kavgaya kadın tarafındaki akrabalar da karı"mı", olay büyümü" karakolluk, mahkemelik olmu"lardı. O anlatıyor, ben not alıyordum ki, birden bire durdu: - Bunları sana niye anlatıyorum ki? Sen daha dünkü çocuksun. Bunları anlayamazsın, deyip öfkeli bir "ekilde ka!ıtlarını toparlayarak kimseye selam vermeden çekip gitti. Bürodaki tüm arkada"lar gülmekten kırılıyordu. Olay hemen duyulmu", biraz sonra yukarıya prova çıkartıp dizgi için yeni yazılar almaya gelen mürettipler ve mürettip çırakları da koroya katılmı"lardı. $enlik, bas sesli bir arkada"ın beni yüreklendirmek için mehter temposunda söyledi!i bir türküyle bitti: Genç Osman dedi!in bir küçük u#ak, Beline ba!lamı# ibri#im ku#ak... Maddi zorluklar içinde, ama tam bir dostluk ve dayanı"ma havası içinde çalı"ıyorduk. Olayın benim gazetedeki misyonum üzerinde hiçbir olumsuz etkisi olmadı, “çocuk ya"taki yazı müdürü”yle çalı"malar aynı minval üzere devam etti. Bu arada Agâh Bartu’yla ilgili hiç unutamayaca!ım iki anekdotu mutlaka anlatmam gerek. Agah Bey benim 1953 Ocak ayı sonunda ilk aylı!ımı aldı!ımda bir nasihat geçmi"ti: - Bak Do!an, bir gazeteci daktilosuz da olabilir, ama saatsiz gazeteci olamaz. Bu meslekte kalmak istiyorsan aldı!ın ilk aylıkla koluna do!ru dürüst bir saat takman gerek. Bu nasihat üzerine aylı!ı alır almaz hemen Kemeraltı Caddesi’ndeki saatçilerden birine giderek paranın hemen tümüyle Arlon marka bir #sviçre saati satınanlıp bile!ime geçirmi"tim. Kurmalı bu saat uzun yıllar gazetecilik ya"amımda en yakın dostum ve sırda"ım oldu. Hele Agah Bey’in Atatürk’le ilgili bir anısı vardı ki, gazeteci çevresinde dillerden dü"mezdi: 169 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 170 - Anadolu Ajansı’nın #zmir Bürosu’nda çalı"ıyordum. O yıllarda "imdiki gibi de!ildim, son derece genç, yakı"ıklıydım. Kemeraltı Caddesi’nden geçerken kahvelerde oturan kulamparalar sırf beni görebilmek için kapılara ü"ü"üp bıyık bükerlerdi. Ak"am Atatürk’ün #zmir ziyaretiyle ilgili haberleri yazarken kaldı!ı otelden bir telefon geldi. Pa"a önemli bir açıklama yapacakmı", acele bir muhabir istiyormu". Özel hayatıyla ilgili söylentilerin bini bir para… Aldı mı beni bir korku! Ya odasına girdi!imde beni gözüne kestirip ‘Yat ulan Agah’ derse ne yapaca!ım? Bir ak"am Agah Bey büyük bir keyifle istihbarattan döndü. Musevi bir vatanda" her nedense 50’sinden sonra müslüman olmaya karar vermi". Kemeraltı Camii’nde bir tören yapılmı". Özel röportaj yapmak için Agah Bey kendisini ak"am gazeteye ça!ırmı". Adamca!ız geldi!inde haldır haldır gazete hazırlıyoruz. Agah Bey’in kar"ısına oturarak neden din de!i"tirmeye karar verdi!ini, #slamiyet’in ne kadar mükemmel bir din oldu!unu büyük bir co"kuyla anlatıyor. Önümdeki haber ve makaleleri dizgiye hazırlarken kula!ım da onlarda... Bir ara sesler yükseldi. Adam o gün Kemeraltı Camii’ndeki törene katılanların sayısını gerçe!e yakın olarak söylemi". Agah Bey ise, olayın önemini arttırmak için sayıyı iki misli olarak not dü"mü". Bu sayıyı görünce taze müslüman itiraz edecek olmu": - Yok, bu rakam do!ru de!il, do!rusunu, benim söyledi!im rakamı yazmak lazım. Müslümanlıkta yalan yoktur! #tiraz üzerine Agah Bey arslanlar gibi kükredi: - Ulan ben do!du!umdan beri müslümanım. Sen daha bugün müslüman oldun. Müslümanlıkta neyin do!ru olup olmadı!ını senden mi ö!renece!im! #kisini de sakinle"tirdik. Röportaj kazasız belasız bitti, sonra da baya!ı dost oldular. Müslümanlı!a ra!men dostlukları rakı masalarında sürüp gitti. 170 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 171 Darbe sürecine girmi# orduda askerlik 1956-1958 Gerek Türkiye’de gerek dünyada önemli geli"meler ve çalkantılar ya"andı!ı o günlerde askerlik zamanı gelip çattı. Yüksek okulu bitireli bir sene olmu"tu. Özellikle yayın yönetmeni Gökçe’nin tutuklanmasından sonra gazetede askerli!imi ne kadar erteleyebilirsem o kadar ertelemem istendi. Ama ertelemeyi bir yıldan fazla uzatmam mümkün de!ildi. Kaldı ki, bir an önce askerli!i yapıp kendimi daha iyi yeti"tirecek bir yol seçmeliydim. Gerçi ba"ka seçenek olmadı!ı için YETO’yu seçmi"tim, bu okuldan çıkınca da babamın hayallerine göre ya bankacı, ya muhasebeci ya da sermaye yatıracak birini bulabilirsem tüccar olmam gerekiyordu. Ne var ki, düzensiz de olsa izledi!im bazı dersler, örne!in iktisat, iktisadi doktrinler tarihi, i"letme iktisadı gibi dersler özellikle ilgimi çekiyordu. Okulun en belalı dersi olan #"letme #ktisadı’nda ba"arılı bir patron ya da i"letmeci olabilmek için çalı"anların nasıl sömürülmesi gerekti!i bilimsel bir "ekilde anlatılıyordu. Tabii ki daha sonraki sol örgütlenme yıllarında hatmedece!imiz ekonomi politikle pek ilgisi yoktu ama, i"letme iktisadında sömürü mekanizmasını kavramak pek âlâ mümkün oluyordu. Asıl ilgilendi!im ise iktisadi doktrinler tarihiydi. Sahaflarda buldu!um bazı ikinci el kitaplarda sosyalizme ili"kin bazı bilgiler edinmi"tim . #ktisadi doktrinler tarihi derslerinde 171 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 172 bunları akademik "ekilde ö!renmeyi bekliyordum. Ne ki dersler Adam Smith ve Ricardo’da durdu. Marx ve Engels’ten zerrece bahis yoktu. Bu sansürün nedenini sordu!umda hocamız, müfredat programının bu kadarına izin verdi!ini söyledi, hem de bu soruya kafayı fazla takmamamın gelece!im açısından daha faydalı olaca!ını söyledi. Bu tavsiye, tam tersine, sosyalist dü"ünceye daha fazla ilgi duymamda büyük rol oynadı. Ne olursa olsun bu okulu bitirmeli, ne yapıp edip bu konuların özgürce ö!retilebildi!i ba"ka okullara devam etmeliydim. Okul arkada"larım arasında adım “solcu”ya çıkmı"tı. O yıllarda yüksek okul mezunlarının otomatikman yedek subay olma hakkı vardı. Ne var ki, “sakıncalı” görünen ki"iler ne denli yüksek ö!renim görmü" olurlarsa olsun yedek subay yapılmayıp çavu" çıkartılabiliyordu. Arkada"lar, - Sen bu kafada gidersen bir gün kendini hapiste bulursun... Hiç de!ilse solculuktan ba"ın derde girmeden askere git de çavu" çıkmayasın, diyorlardı. 1956 yılı sonunda sülüsümü alıp yedek subay okuluna yazılmak üzere yola çıktım. Ya"ı benden hayli büyük olmakla birlikte, Attila #lhan da aynı trende benimle birlikte askere gidiyordu. Onunla uzun seyahat yapmak gerçekten büyük bir zevkti. Kompartımanda askere giden ba"ka gençler de vardı. Sürekli olarak Paris anılarını anlatıyor, özellikle oralardaki özgür kadın-erkek ili"kileri üzerine anlattıkları ba"ımızı döndürüyordu. Ankara Garı’na indi!imiz sabah, muhalif gazetelerin man"etlerinde Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin genç dekanı Turhan Feyzio!lu’nun görevinden alındı!ı, Aydın Yalçın’ın ve ba"ka ö!retim üyelerinin de bunu protesto için görevlerinden istifa ettikleri, ö!rencilerin dersleri boykota ba"ladıkları, yüzlerce ö!rencinin gözaltına alındı!ı duyuruluyordu. Yedek subay okulunda hangi sınıflara ayrılaca!ımız Piyade Okulu’nun büyük bir salonunda yapılan bir testle sap172 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 173 tanıyordu. Teste girenler arasında zamanın "öhretlerinden ses sanatçısı Zeki Müren ve Devlet Operası’nın ünlü tenoru Özcan Sevgen de vardı. Teknik Üniversite gibi bir okuldan mezun olmamama ra!men, özellikle “sürati intikal” sorularına verdi!im yanıtlar ba"arılı bulundu!undan muhabere sınıfına ayırdılar. Bu sınıfa ayrılan birkaçyüz ki"i o gün testlerden sonra ilk kez Piyade Okulu’nun yemekhanesinde karavanaya ka"ık sallayıp yatakhanede geceledikten sonra ertesi sabah kendi okulumuza sevkedilecektik. Askere giderken yolda okumak üzere yanıma birkaç kitap almı"tım. Herzamanki gibi uyumadan önce bavulumdan rastgele bir kitap çektim. Erich Maria Remarque’ın ünlü anti-militarist kitabı “Garp Cephesi’nde Yeni Bir "ey Yok” çıktı. Okumaya koyulmu"tum ki, yandaki ranzada yatanlardan biri, - #yi ak"amlar... Ben Çarli, diye tanıttı kendini. Okudu!um kitabın ne oldu!unu farkedince dayanamamı", hemen tanı"mak gere!ini duymu"tu. - Sen askerli!e bunları okuyarak ba"lıyorsan yandı gülüm keten helva, diye takıldı. Çarli takma adıydı. Sonra birkaç arkada"ını daha tanıttı. Bunlar #stanbul Teknik Üniversitesi’nin elektrik mühendisli!i bölümü mezunlarıydı. Muhabere sınıfına ayrılmı" olmaları son derece do!aldı. Daha asıl okulumuza gitmeden o geceki kırık dökük sohbetimizde bir grup olu"turmu"tuk bile... Ertesi gün servis arabalarına doldurulup Mamak’taki Muhabere E!itim Merkezi’ne sevkedildik. Zeki Müren Piyade Okulu’nda kalmı", Özcan Sevgen ve Attila #lhan ise bizim gibi muhabere sınıfına ayrılmı"tı. Yedek subay tarihinde bizim dönem 45. dönemdi. Ne ki, Zeki Müren’in de bu dönemde askerlik yapmasından ötürü bu dönem “Zeki Müren Dönemi” olarak anılacaktı. Daha sonraları piyade sınıfına ayrılan arkada"lardan dinledi!im kadarıyla, Cumhurba"kanı Celal Bayar’ın e"i Re"ide 173 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 174 Hanım’ın bizzat okul komutanına “Zeki’yi fazla üzmeyin...” diye haber yollamasına ra!men Zeki Müren sivil hayattaki "öhretini ve Çankaya’dan yapılan torpili pek kullanmayacak, hafta sonu izinlerinde okula lüks arabasıyla gidip gelmesinin dı"ında askerlik ya"amının tüm kurallarına di!er dönem arkada"ları gibi harfiyen uyacak, bu nedenle herkesin saygı ve sevgisini kazanacaktı. * Kayıtlar yapılıp saçlar kestirildikten ve askeri üniformalar giydirildikten sonra hepimizi yedek subay yemekhanesinde topladılar. Yüz çizgileri, boy ve cüsse farkları hariç aramızdaki giyim ve saç biçiminden kaynaklanan tüm farklılıklar birden yok olmu"tu. Hepimize verilen numaralarla yoklama yapıldı. Artık herbirimiz üstlerimizin gözünde birer numaradan ibarettik. Elazı!’lı bir ba"çavu" hepimizi yemekhanede toplayıp kı"lanın yemek, yatakhane, ders, nöbet ve izin düzenini uzun uzun anlattıktan sonra konu"masını haddimizi bildirerek bitirdi: - Kulaklarınızı iyice açın. Burada, bu çatı altında artık hepiniz askersiniz. Sivil hayattaki yeriniz, mesle!iniz, aile durumunuz ne olursa olsun, burada hepiniz aynı disipline tabisiniz. Gazete, dergi, kitap okumak yok. Ders notlarından ba"ka "eyler okumaya kalkı"mak askeri disiplinisizliktir, cezaya tabidir, ona göre... Amerika’da üniversite ö!retim üyesi olmu" ya"lıca bir ö!renci, - Yani hiçbir gazete okuyamayacak mıyız. diye soracak oldu. Yanıt yine tehditkârdı: - Hiçbir gazete, iyi duydunuz, hiçbir gazete... Burası kahvehane de!il. Okumaya kalkan ceremesine katlanır. Unutmayın, sonunda çavu" çıkmak da vardır... Nutuk bittikten sonra "ahsi e"yamızı dolaplarımıza yerle"tirip bavullarımızı emanete teslim etmek üzere yatak174 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 175 hanelerimize çıktı!ımızda yaptı!ımız ilk i", beraberimizde getirdi!imiz kitapları gizleyecek zulalar aramak oldu, bulmakta da fazla zorluk çekmedik. Altı ay süren askeri ö!rencilik dönemi gerçekten ö!reticiydi. Her"eyden önce insan ili"kilerinin bir ba"ka boyutunu tanıyor, yolda"lı!ın, dayanı"manın ne oldu!unu daha iyi kavrıyorduk. Bölük ba"çavu"unun ilk a!ırlanı"ımızda yaptı!ı “asar keser” konu"maya ra!men, daha sonraki kı"la günlerimizde hem ondan, hem de aste!meninden albayına kadar komuta kademesindeki subaylardan genellikle anlayı" gördü!ümüzü teslim etmek zorundayım. Dönem, gerçekten de ekonomik ve sosyal sorunların günlük ya"amı giderek daha da zorla"tırdı!ı bir dönemdi. Genellikle halk çocuklarından olu"an muvazzaf subay kadroları da bu zorlukları fazlasıyla ya"ıyordu. Ordu’nun NATO ve CENTO aracılı!ıyla ABD’nin yabancı lejyonuna dönü"türülmü" olması da birçok subay için bir ulusal onur sorunu haline gelmi"ti. Ders veren subayların ço!u denk geldikçe günlük siyasal sorunlar üzerine bizlerle sohbete giriyor, ö!rettikleri kadar ö!renmeye de gayret ediyorlardı. Piyade e!itimi veren bir binba"ımız vardı. Saatlerce yürüyüp yat-kalk talimleri yaptıkan sonra kumanyalarımızı yerken bize nasihat ederdi: - Hepiniz seçkin insanlarsınız, meslek sahibisiniz. #leride içinizden milletvekili, bakan da çıkabilir. $unu asla unutmayın: Bu ordunun askerleri ot yataklarda geceliyor. Bunların ço!u yoksul halk çocuklarıdır. Köylerindeki ya"am ko"ulları daha da a!ır... Yetki sahibi oldu!unuzda onları da dü"ünün... Bir ba"ka talim gününde üst rütbelilere, bayra!a, cumhurba"kanına nasıl selam durulması gerekti!ini ö!retiyordu. Cumhurba"kanına nasıl selam durulaca!ını anlattıktan sonra bir an duraladı, ve hemen ardından ekledi: 175 "vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 08/11/10 08:18 Page 176 - Tabii cumhurbaşkanı adamsa... Ordu içinde iktidara karşıtlığın giderek boyut kazandığı günlerdi. Gruplar halinde silaha el basarak askerlik andı içtiğimiz günü hiç unutmuyorum. Andiçerken elim masa üzerine yerleştirilmiş silahın soğuk namlusuna dokunduğunda sanki bir metamorfoza uğramıştım. Silahtan, askerlikten nefret eden ben, bir an silahı kutsadığımı farkettim. Tören hemen hepimizi etkilemişti. Askerleşmiştik. Çocukluğumuzdan beri empoze edilen “asker millet” kimliği miydi öne çıkan? Tören bittikten sonra Subay Taburu Komutanı “yeminli askerler” olarak hepimize ilk kez Ankara’ya inme izni çıkartmış, ama izin kağıdı verdirmeyi unutmuştu. Üniformalar üstümüzde, otobüs, dolmuş, taksi ne bulduysak kente indik. Ne ki daha dolmuştan iner inmez askeri inzibatlar yolumuzu kesip izin kağıtlarımızı sordular. İzin kağıdı filan verilmemişti. Bizi bir jeep’e doldurup Dışkapı’daki inzibat karakoluna götürdüler. İnzibat komutanı binbaşını karşısına çıkarttılar. - İzin kağıtlarınız? - İzin kağıdı verilmedi, zaten bir kaç saat dolaştıktan sonra tekrar Mamak’a döneceğiz. - Kağıtsız izin olmaz! - Telefon edip sorun... Tabur komutanımız verdi izni... - Bu saatte tabur komutanı falan aranmaz. Bu gece burada sabahlayın, yarın bir bakarız. - Ama binbaşım, bizim hatamız değil ki? Şu anda yüzlerce yedek subay talebesi bu izinle kente indi. - Hele bir elimize düşsünler, onları da buraya tıkarız. Gerçekten de bir süre sonra bir grubu daha derdest edip getirmişler, hepimizi bir odaya tıkmışlardı. İnzibat komutanı belli ki yedek subaylardan hoşlanmıyor, hattâ belli bir düşmanlık besliyordu. - Hele burada geceleyin de disiplin nedir öğrenin! Arkadaşlardan biri inzibat binbaşısının sadizmine öylesine tepkiliydi ki, kendi aramızda kaldığımızda, 176 "vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 08/11/10 08:18 Page 177 - Yarın savaşta bu herifin emrine düşsem, ilk mermiyi buna sıkarım, diyor, ana avrat küfrediyordu. Gözaltındaki arkadaşlardan birisi Genelkurmay İkinci Başkanı’nın yeğeniydi. Sabaha karşı nöbetçi subayın yokluğundan yararlanarak, halimize acıyan nöbetçi erin yardımıyla dayısına telefon edip olup biteni anlattı. Onun müdahalesiyle bir saat geçmeden Muhabere Okulu’ndan gelen bir servis arabası bizi inzibatın elinden kurtarıp birliğimize kavuşturdu. Ne var ki, uykusuz ve aç geçirdiğimiz o gece, yemin töreni sırasında “zuhur” eden silah sevgimizi de, “asker milletin çocuğu olma” duygumuzu da yoketmiş, aslımıza döndürmüştü. * Bu olaydan sonra hafta sonları kente izin kağıtlı olarak çıkmağa başladık. Cebeci’de Nebahat Teyze’min evinde kalma olanağım olduğu için “evci” çıkıyordum. Üniformayı atıp sivilleri giyer giymez soluğu ya Ulus Gazetesi’nin Rüzgarlı Sokak’taki idarehanesinde ya da Dünya, Vatan gibi muhalif gazetelerin Ankara bürolarında alıyordum. Bölüğümüzde farklı kesimlerden, farklı duyarlılıkta arkadaşlar vardı. Sol ya da liberal eğilimli kişilerden, genellikle hümanist diye niteleyebileceğim bir grup oluşturmuştuk. Çoğunlukla İstanbul Teknik Üniversitesi’nden gelen, mesleki konuların dışında, edebiyat ve müziğe de büyük ilgi duyan arkadaşlardı. Aralarında Ermeni, Rum, Yahudi kökenli olan arkadaşlar da vardı. Çocukken arkadaşlık ettiğim Ermeni, Rum çocuklarından hiç duymadığım şeyleri, örneğin bu halkların sanat, edebiyat ve müzik alanındaki yaratıcılığını ilk kez bu askerlik arkadaşlarımdan öğreniyordum. Zaten herbiri bir başka müzik aletini büyük bir ustalıkla kullanıyordu, sık sık düzenlediğimiz moral gecelerini adeta profesyonel müzik şölenine dönüştürüyorlardı. 177 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 177 - Yarın sava"ta bu herifin emrine dü"sem, ilk mermiyi buna sıkarım, diyor, ana avrat küfrediyordu. Gözaltındaki arkada"lardan birisi Genelkurmay #kinci Ba"kanı’nın ye!eniydi. Sabaha kar"ı nöbetçi subayın yoklu!undan yararlanarak, halimize acıyan nöbetçi erin yardımıyla dayısına telefon edip olup biteni anlattı. Onun ;üdahalesiyle bir saat geçmeden Muhabere Okulu’ndan gelen bir servis arabası bizi inzibatın elinden kurtarıp birli!imize kavu"turdu. Ne var ki, uykusuz ve aç geçirdi!imiz o gece, yemin töreni sırasında “zuhur” eden silah sevgimizi de, “asker milletin çocu!u olma” duygumuzu da yoketmi", aslımıza döndürmü"tü. * Bu olaydan sonra hafta sonları kente izin ka!ıtlı olarak çıkma!a ba"ladık. Cebeci’de Nebahat Teyze’min evinde kalma olana!ım oldu!u için “evci” çıkıyordum. Üniformayı atıp sivilleri giyer giymez solu!u ya Ulus Gazetesi’nin Rüzgarlı Sokak’taki idarehanesinde ya da Dünya, Vatan gibi muhalif gazetelerin Ankara bürolarında alıyordum. Bölü!ümüzde farklı kesimlerden, farklı duyarlılıkta arkada"lar vardı. Sol ya da liberal e!ilimli ki"ilerden, genellikle hümanist diye niteleyebilece!im bir grup olu"turmu"tuk. Ço!unlukla #stanbul Teknik Üniversitesi’nden gelen, mesleki konuların dı"ında, edebiyat ve müzi!e de büyük ilgi duyan arkada"lardı. Aralarında Ermeni, Rum, Yahudi kökenli olan arkada"lar da vardı. Çocukken arkada"lık etti!im Ermeni, Rum çocuklarından hiç duymadı!ım "eyleri, örne!in bu halkların sanat, edebiyat ve müzik alanındaki yaratıcılı!ını ilk kez bu askerlik arkada"larımdan ö!reniyordum. Zaten herbiri bir ba"ka müzik aletini büyük bir ustalıkla kullanıyordu, sık sık düzenledi!imiz moral gecelerini adeta profesyonel müzik "ölenine dönü"türüyorlardı. 177 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 179 deymi" gibi zevkle izliyordum, bu derste son derece ba"arılıydım. #mtihanlarda #TÜ’lü arkada"lar bana telsiz derslerinde yardım ediyordu, ben de onlara askeri tabiye derslerinde... Yedek subay ö!rencileri iki kısma ayrılmı"tı: Telsiz muhabere ve telli muhabere. Bir de komutanlık binasının tam kar"ısında bir güvercin bölü!ü vardı. Burada hiç yedek subay ö!rencisi yoktu. Telli muhabereciler ayaklarına kanca takıp telgraf direklerinin tepesine tırmanma talimi yaparken, biz de sava" artı!ı SCR ya da ANGRC telsizleriyle sahrada muhabere tatbikatı yapıyorduk. Bir gün biz telsizcileri küçük gruplara ayırıp Mamak da!larında farklı yerlere göndererek aramızda telsiz ba!lantısı kurmamız emredildi. Da! ba"ında telsizle oynarken bir süre sonra i"i e!lenceye vurup yarı siyasal, yarı mizahi yayın yapmaya ba"ladık. Bu yayını nereden yaptı!ımız Genelkurmay Muhabere Dairesi’nce kısa zamanda kestirme cihazlarıyla hemen saptanmı"… Biraz sonra bir jeep bulundu!umuz yerde bizi eliyle koymu" gibi buldu, illegal yayınımız tekrar “iki hafta izinsiz”e patladı. Altı aylık e!itim döneminin sonlarına do!ru, bizi sahrada “komutanlık” e!itimine çıkarttılar. Ka!ıt üzerinde strateji uzmanlı!ı taslamaya hiç benzemiyordu. Mamak Muhabere E!itim Merkezi’ne gelen acemi erattan her birimize bir takım asker verildi, bunlara temel sahra e!itimi yaptırmamız emredildi. Dönem ba"ında katıldı!ımız piyade e!itimi sırasında ö!retilenleri çoktan unutmu"tuk bile. Zaten do!ru dürüst bir "ey de ö!retilmemi"ti. Anımsayabildi!im kadarıyla silah e!itiminde de piyade tüfe!i ve tabancayla birkaç el ate" etmi", birer tane de taarruz ve savunma elbombası patlatmı"tık. Ondan sonraki dönemde de hiç ate" etmemi", mermi sürülü bir silah dahi ta"ımamı"tık, gece nöbetlerinde bile… Gece nöbetlerinin en ürküntü verici olanı, kı"la binalarından epey uzaktaki cephaneliklerde tutulanlardı. Nöbetçi 179 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 180 çavu" gece yarısı uykudan uyandırıyor, pe"ine takarak nöbeti devralmak üzere cephaneli!e götürüyordu. Özellikle karakı" gecelerinin zifiri karanlı!ı ve dondurucu so!u!unda koskoca cephaneli!i tek ba"ına korumak zorundaydık. Ne ki bu kadar a!ır sorumluluk altındaki nöbetçiye verilen piyade tüfe!inde kur"un dahi yoktu. Böylesine gayriciddi bir e!itimle yeti"tirilen subay adayı acemi erata ne ö!retebilirdi? Neyse ki, hepimizin yanına bir de “usta er” verilmi"ti. Ben “usta er”e gerekli e!itimi yaptırması emrini verdim. “Ba"üstüne komutanım”ı çakar çakmaz talimi ba"lattı. Acemilerden bir kısmı, özellikle ana dili Türkçe olmayanlar bazı emirleri kavrayamıyor, hata yapıyordu. Sen misin yapan? Bizim usta er sille tokat giri"iyordu. Müdahale ettim: - Dayak yok, zorbalık yasak! Hemen yanıtladı: - Ama komutanım bunlar ba"ka türlüsünden anlamaz! Ödün vermedi!im için talimi dayaksız, tokatsız bitirmek zorunda kaldı. Arada di!er takımlardaki talimlere bakıyordum. Usta erin biri, acemileri, elindeki saat zinciriyle kafalarına vurarak hizaya getirmeye çalı"ıyordu. Aslında bu durum hiç de "a"ırtıcı de!ildi. Çünkü bu usta erler acemiliklerinde aynı yoldan geçmi"ler, sille tokat e!itilmi"lerdi. $imdi gücünü, otoritesini gösterme sırası onlardaydı. Bu talim gününden kalan tek güzel anı, mola sırasında Bitlis’li bir acemi erin, elini kula!ının arkasına koyup çı!lık çı!lı!a söyledi!i Kürtçe türküydü. Gözleri nemli, yüzünde acılı bir ifade... Köyünde bıraktı!ı yavuklusuna hasreti mi, yoksa asker oca!ında gördü!ü zulme isyanı mı haykırıyordu? Benim de gözlerim nemli… * Subay çıkmamıza yakın, görevlendirilece!imiz birlikleri belirlemek için kura çektirildi. Bana Mamak’taki Muhabere 180 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 181 Okulu’nun Yedek Subay Bölü!ü çıkmı"tı. Subaylık e!itimi gördü!üm birlikte bu kez takım komutanı olacaktım. Demir takar takmaz iznimi kullanmak üzere #zmir’e döndüm. Altı aylık yoklu!um süresinde gazete çok sıkıntı çekmi"ti. Bir yıllık subaylık dönemini de Ankara’da geçirmek zorunda oldu!umu haber vermek üzere gazeteye gitti!imde büyük bir sürprizle kar"ıla"tım. Daha “Tayinim Ankara’ya...” der demez, Orhan Rahmi Gökçe, - Ne Ankara’sı Do!an, dedi gülerek, ben her"eyi hallettim. Askerli!inin geri kalan kısmını temsil subayı olarak #zmir’de, Milli Savunma Bakanlı!ı’nın Temsil Bürosu’nda yapacaksın. Bugün yarın bakanlıktan emrin gelir... Ardından da ekledi: - Tabii yine eskisi gibi ak"amları gazetede çalı"acaksın. Gündüzleri karargahta, ak"amları gazetede... O sırada Milli Savunma Bakanı Balıkesirli avukatlardan $emi Ergin’di. DP ricali içinde en demokrat tavırlı bilinenlerdendi. Ordu içinde de sayılıp sevilen bir ki"ili!i vardı. Onunla dostlu!undan yararlanarak Gökçe tayinimi #zmir’e çıkartmı"tı. Temsil Bürosu’nda görevlendirilen subayların mutlaka bir askeri birli!e ba!lı olmaları gerekiyordu. Hem Mamak’ta hem de #zmir’de olmam mümkün de!ildi. Onun için önce Mamak’tan #zmir’deki Yurtiçi Bölge Komutanlı!ı’nın Muhabere Bölü!ü’ne tayinim çıkartılmı"tı. Oradan da geçici olarak Yurtiçi Bölge Komutanı Orgeneral Cemal Gürsel’in karargahında görevlendirilmi"tim. Benim için yeni bir güç dönem ba"lıyordu. Tüm gün askeri karargahta, daha sonra da gece yarısına kadar gazetede çalı"acaktım. Ama her"eyden önce bu ikili çalı"manın kılıfını iyi hazırlamalıydım. Neyse ki, büroda görevli yedeksubayların sayısı hayli fazlaydı. Aralarında gazeteci bir tek ben oldu!umdan, büro müdürü binba"ı, günlük gazeteleri tarama, gerekti!inde askeri birliklerin manevraları, komutan ziyaretleri gibi konularda 181 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 182 basın bildirilerini hazırlama görevini bana vermi"ti. NATO’nun #zmir’de bulunan kara ve hava kuvvetleri karargahlarındaki “public relations” bürolarıyla ili"kiyi de ben sürdürecektim. Her ak"am gazeteye askeri üniformayla giderek gece yarısına kadar çalı"mam mümkün olmadı!ından, ilk birkaç gün karargahtan çıkar çıkmaz dolmu"la, o da olmazsa taksiyle Kar"ıyaka’ya gidip elbise de!i"tiriyor, yine aynı araçlarla gazeteye gidip i"ba"ı yapıyordum. Bu ritmde çalı"mak olacak gibi de!ildi. Sıcak yaz günleri geldi!inde tüm subaylar gibi açık renk hafif kuma"tan yapılmı" yazlık üniforma giymeye ba"layınca sorun kendili!inden halloldu. Ak"am karargahtan çıkar çıkmaz üniformanın üstüne siyah bol bir gömlek geçiriyor, "apkayı çantaya gizliyor, tam sivil bir görünü"le do!ruca gazeteye gidiyordum. Manevralarda, yüksek rütbelilerin ziyaretleri sırasında Orgeneral Cemal Gürsel’in maiyetinde oluyordum. “Cemal Aga” lâkabı takılan Cemal Pa"a ki"ilik sahibi bir insandı, babacan tavırlarıyla orduda çok seviliyordu. NATO komutanlarının da katılaca!ı törenlerde Cemal Pa"a son derece ilkeli davranır, protokol subaylarına kök söktürürdü. #zmir’deki en yüksek rütbeli NATO komutanı Amerikalı bir tümgeneraldi. Oysa, Yurtiçi Bölge Komutanı olan Cemal Pa"a’nın rütbesi korgeneraldi. NATO hiyerar"isine göre Cemal Pa"a’nın komuta etti!i birim NATO Güney Do!u Kara Kuvvetleri Komutanlı!ı’na ba!lı oldu!undan, Amerikalılar tören protokolünde Amerikalı komutanı en öne koymakta ısrar ediyorlar, Cemal Pa"a da, - Korgeneral olarak bir tümgeneralin ardında sıraya girmem, diye dayatıyordu. Bu nedenle birçok törene katılmayı reddetmi"ti. Zaten NATO’yla ili"kiler tam bir "enlikti. Bir pazar günü karargahta nöbetçi subay olarak yalnızdım. Ankara’dan arıyorlardı. Açınca hemen birini ba!ladılar. Kar"ımdaki zamanın Genelkurmay 2. Ba"kanı, 27 Mayıs Darbesi’nden sonra MBK üyesi olacak olan Orgeneral Fahri Özdilek’ti. Kim oldu!umu ö!renince hemen direktif verdi: 182 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 183 - Aste!menim, derhal NATO Karargâhı’yla temasa geçin. Bazı Amerikan askeri gemilerinin Çanakkale Bo!azı’na do!ru ilerledikleri haber verildi. Türk Genel Kurmayı’nın izni olmaksızın Çanakkale’den geçemezler. Derhal kendilerine ilet... #ki müttefik devlet arasındaki ciddi bir askeri sorunun bu düzeyde çözülmeye kalkı"ılması akıl alır gibi de!ildi. Hemen jeep’e atlayıp Alsancak’taki NATO Karargahı’na ula"tım. Karargah giri"inde biri siyah di!eri beyaz iki çavu" vardı. Kendilerine Ankara’dan gelen mesajı ilettim ve alındı!ının teyidini istedim. Önce ba"tan savmaya kalkı"tılar, konunun uluslararası bir skandala yolaçacak kadar önemli oldu!unu hatırlatarak teyid almakta ısrar ettim. Bunun üzerine üst düzeydeki subaylarıyla temasa geçerek mesajı ilettiler, bana da iletildi!ini teyid ettiler. Ben de karargaha dönüp teyidi Özdilek Pa"a’ya ilettim. Te"ekkür etti, - Yoksa büyük bir badire çıkacaktı, dedi. Bir gün yine karargah nöbetindeydim. Nöbetçi erlerden biri kan ter içinde ko"arak gelip kar"ımda esas duru"a geçti: - Komutanım, casus yakaladık... - Nerde yakaladınız? Neyin nesi?” - Bahçede komutanım, karargahı gözetliyordu... - Getirin yanıma. Deh"et ve panik içinde bir Adem Baba’yı sürükleyerek getirdiler... Tirtir titriyordu. Karargahın bahçesinde ne yaptı!ını sordum. Fransızdı, #ngilizce de konu"uyordu. - Ben biraz dinlenmek için girip oturmu"tum, manzarayı seyrediyordum, etrafımı sardılar, dedi. Karargah binası Konak’tan Güzelyalı’ya giden ana cadde üzerindeydi. Kar"ısında da denize bakan Ordu Evi binası vardı. Bizim karargahın bahçesi gerçekten albenisi olan bir yerdi. Yorgun bir turistin girip nefeslenmek istemesinden daha do!al bir "ey olamazdı. Ama askerin casusluk ithamıyla yakaladı!ı bir yabancıyı serbest bıraksam ardından ba"ıma neler gelece!i meçhuldü. Nöbetçi âmirinin yanına çıkıp olayı anlattım, ardından da: 183 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 184 - Yüzba"ım, dedim, bence bu adam casus falan olamaz. Gariban bir turist. Bırakalım gitsin. - Madem öyle diyorsun, bırakalım, ama n’olur n’olmaz, sen adamın kimli!ini tesbit et, buraya ne haltetmeye gelmi" ayrıntılı yaz da, ileride ba"ımız derde girmesin. Ardından da ekledi: - Bu memlekette olmadık "eyden insanın ba"ını boka sokarlar... * Ordu içindeki iktidar aleyhtarı hava gittikçe yaygınla"ıyor, buna bir de ABD kar"ıtlı!ı ekleniyordu. En azından #zmir’de yakından tanık oldu!um durum böyleydi. Subayların aldıkları maa" gülünç derecedeydi. Do!ru dürüst bir ev tutamıyor, ailelerini sinemaya, e!lenceye götüremiyor, do!ru dürüst karınlarını doyuramıyorlardı. Durumu en dramatik olanlar ise NATO’da görevli Türk subaylarıydı. Birlikte çalı"tıkları Amerikalı, #talyan, Fransız, Yunan subayları sık sık evlerinde, subay kulüplerinde kokteyller veriyor, misafirlerini viski, votka, konyak, karides, havyarlarla a!ırlıyorlardı. Türk subaylarının bu yabancı meslekda"larını aynı "ekilde davet etmelerine maddi olanak yoktu. Bu yüzden sürekli bir eziklik duygusu içindeydiler. Günlük gazetelerin taramasını dikkatli yaptıktan sonra bir de basın özeti hazırlayıp Komutan’a, Kurmay Ba"kanı’na ve bölüm ba"kanlarına da!ıtıyordum. Bu servisten öylesine memnundular ki, giderek zaman zaman beni bürolarına davet edip siyasal geli"melerle ilgili ayrıntılı bilgi almaya çalı"ıyorlardı. #"te böylesi bir ortamda 27 Eylül 1957 genel seçimleri geldi çattı. Seçim kampanyası yo!unla"tıkça benim gazetedeki çalı"mam daha da a!ırla"ıyordu. Uluslararası radyo bültenlerine, Ankara ve #stanbul muhabirlerinin haberlerine, muhalefetin Anadolu kent, kasaba ve köylerinde yürüttü!ü seçim kampanyasıyla ilgili haberler de eklenmi"ti. 184 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 185 #nönü, Menderes, Bölükba"ı gibi büyük liderler seçim kampanyası için Ege’ye geldi!inde onların konu"malarını izlemek ve tam metin yansıtmak görevi de bana yüklenmi"ti. Binbir bahane uydurarak karargâhtan izin alıp parti liderlerinin gezilerini izlemeye gidiyordum. Benim hazırladı!ım metinler Ankara’da Ulus’a, #stanbul’da Dünya’ya da aynen geçiyordu. Bir ak"am gazeteyi hazırlarken Manisa muhabirinden müthi" bir haber geldi. Oradaki 57. Tümen’e ait ta"ıtlar, iktidardaki Demokrat Parti’nin seçim kampanyasında kullanılıyormu". Haberi hemen man"etten verdim. Sabah Postası’nın ertesi sabahki sayısı büyük bir sansasyon yarattı. Karargaha gitti!imde tüm subaylar bu olayı konu"uyor, Ordu‘nun iktidarın çıkarlarına alet edilmi" olmasına ate" püskürüyordu. Basın özetlerini hazırlıyordum ki büro müdürü binba"ı yanıma geldi. - Do!an, Genelkurmay’dan telefon aldım. 57. Tümen araçlarının DP kampanyasında kullanıldı!ına dair haberin kayna!ının derhal ö!renilmesini emrettiler. Bunu ancak sen yapabilirsin. Haberi yayınlayan bendim, ama olayın 57. Tümen’deki hangi subay tarafından sızdırıldı!ını bilmiyordum. Kaldı ki bilsem de böyle bir "eyi asla açıklamazdım, gazetecinin haber kayna!ını açıklamaması bir prensip meselesiydi. Bir iki saat sonra binba"ının yanına gittim, - Binba"ım, olayı ara"tırdım. Haberi Sabah Postası’na Manisa muhabiri geçmi". O da olayı anonim bir telefonla ö!renmi". Bana kalırsa yapacak fazla bir "ey yok. Olsa olsa gazete aleyhine soru"turma açılır. Binba"ı güldü. - Böyle yanıtlayaca!ını tahmin ediyordum. Do!rusu da bu... Genelkurmay’a böyle rapor ederim. Zaten arkası da gelmedi, gazete hakkında herhangi bir soru"turma da açılmadı. Büyük Ege taarruzu yapan ana muhalefet lideri #smet 185 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 186 Pa"a #zmir’e geliyordu. Gazete adına kendisine yine ben refakat edecektim. Ertesi gün #zmir’deki Cumhuriyet Meydanı mah"er gibiydi. #smet Pa"a meydanın Kordonboyu’na yakın görkemli bir binasının balkonundan halka hitabedecekti. Saati gelince #smet Pa"a balkona do!ru yöneldi. Balkon küçücüktü, ancak birkaç ki"i sı!abilirdi. Pa"a irticalen yapaca!ı konu"masının mutlaka eksiksiz kaydedilerek basına tam metin verilmesini istedi!inden, bana yolaçıldı ve birden kendimi balkonda, #smet Pa"a’yla birlikte yüzbin ki"inin kar"ısında buldum. O sabah gün subayların da Cumhuriyet Meydanı’na toplu olarak gidip mitingi izleyeceklerinden bahsedilmi"ti. Gerçekten de meydanın balkona yakın bir yerinde bizim karargahtan ve NATO ’ndan bazı subayların varlı!ını farkettim. Tabii ki onlar da beni... Artık kaçgöç bitmi", Temsil Bürosu’ndaki Do!an Aste!men’in gizli çalı"ması açı!a çıkmı"tı. #smet Pa"a konu"uyor, konu"tukça co"uyor, o co"tukça miting meydanındakilerin tezahüratı daha da büyüyordu. An oluyor, tezahürattan cümlesini tamamlayamayan #nönü, bana e!ilip nerede kaldı!ını soruyordu. Kulakları a!ır i"itti!inden bazen cümleyi birkaç kez tekrarlamam gerekiyordu. Miting büyük bir zafer havasında bitti. Herkes Göl Gazinosu’nda Pa"a’yla birlikte bu zaferi kutlamaya giderken, ben gazeteye döndüm ve konu"mayı tam metin olarak üç gazeteye birden yeti"tirdim. Ertesi sabah erkenden karargaha gitti!imde, subayların ço!u henüz gelmemi"ti. Gazeteleri tararken kurmay ba"kanının odasından telefon geldi. Ba"kan derhal benimle görü"mek istiyormu". - Tamam, dedim. Yaptı!ım disiplinsizlik dün ayan beyan meydana çıktı, herhalde bunun hesabını soracaklar… Bürosuna girdi!imde kurmay ba"kanı ayaktaydı, daha selam vermeme meydan vermeden hararetle elimi sıktı, - Oturunuz te!menim, dedi. 186 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 187 Yardımcıları da odadaydı. Emirerine çay getirmesini söyledi. - Sen de farketmi"sindir, arkada"lar dün Pa"a’nın mitingini yakından izlediler. Seni de orada görmü"ler, hem de Pa"a’nın yanında. Ama resmen görmemi" olacaklar. Sakın endi"elenme. Bir aksilikle kar"ıla"ırsan hemen beni bul. Te"ekkür ettim. Sonra #smet Pa"a’nın Ege taarruzuyla ilgili bir takım sorular sordular; yazılamayan anekdotlar anlattım. Her zamanki gibi ilgiyle dinlediler. Odadan ayrılıyordum ki, subaylardan biri söze girdi: - Sormadan edemeyece!im. Uzaktan görüyorduk, #smet Pa"a konu"ma sırasında sık sık bir "eyler sorup seninle konu"uyordu. Ne konu"uyordu? - Top secret, diye takıldım. Sonra açıkladım: - Fikri takip meselesi... Tezahürat dolayısıyla konu"ma zincirini kaybetti!i için nerede kaldı!ını soruyordu. Kahkahalar arasında karargahın alt katına indi!imde i"ba"ı yapmı" olan di!er subaylar da büyük bir heyecanla gelip ellerime sarılıyor, sempatilerini bildiriyorlardı. Tabii ki bu durumdan en memnun olan benim kaçak gazetecilik çalı"mamı o güne dek büyük bir ba"arıyla örtbas etmi" olan Temsil Bürosu müdürümüzdü. Disiplinsizlik gayriresmi de olsa legalize olmu"tu. * 1957 genel seçimlerinde CHP’nin 178 milletvekili çıkartmasına ra!men DP yine büyük ço!unlukla iktidardaydı. Ama Türkiye artık eski Türkiye de!ildi, muhalefet güçlenme sürecine girmi", üniversiteler, sendikalar, demokratik kurulu"lar, basın örgütleri iktidara kar"ı güçlü bir demokratik direni" yürütmeye ba"lamı"tı. Önce gazete ve dergi ka!ıtlarının ithal ve da!ıtımı devlet tekeline, daha sonra da resmi ilan ve reklam da!ıtımı devlet kontrolüne alınarak muhalif basın üzerinde ekonomik baskı uygulanmaya ba"landı. Resmi ilan ve reklamlardan arslan payı, tirajları dü"ük de olsa iktidarı destekleyen gazetelere verilirken, 187 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 188 muhalif gazetelerin ve dergilerin, tirajları yüksek de olsa, tüm resmi ilan ve reklamları kesiliyordu. Zaten, DP iktidarının ba"ından beri iktidarı destekleyen gazeteler Ba"bakanlı!ın emrindeki “örtülü ödenek”le de besleniyordu. Tıpkı CHP’nin tek parti döneminde oldu!u gibi, “besleme basın” diye adlandırılan bir uydu basın kategorisi yeniden ortaya çıkmı"tı. Bunların kar"ısında muhalif günlük gazete olarak Ankara’da Ulus’un yerine çıkartılan Halkçı, #stanbul’da Dünya, #zmir’de Demokrat #zmir ve Sabah Postası yeralıyordu. Bu arada, Time ve Newsweek gibi Amerikan dergilerinden esinlenerek yayınlanan Akis ve Kim haftalık haber dergileri, Mülkiyeliler çevresinin çıkarttı!ı Forum Dergisi, mücadeleci yayınlarla Türk basınına yeni bir dinamizm getirmi"ti, ama anti-komünizmi asla elden bırakmadan, Amerikancı dı" siyaset dayatmalarına sürekli ba!ımlı kalarak… Sol e!ilimli olanlar bu dönemde sosyal gerçekleri sadece tirajı sınırlı Varlık, Yenilik, Yeditepe, Ufuklar-Yeni Ufuklar, Seçilmi" Hikayeler, Ataç, Pazar Postası, Dost, Yelken, A Dergisi gibi edebiyat a!ırlıklı dergilerde veya Akbaba, Tef, Kırkbirbuçuk gibi mizah dergilerinde, ama tam bir oto-sansür altında dile getirebiliyorlardı. Dört yıllık bir dönemde Türkiye’de yargılanan gazetecilerin sayısı bini, mahkum olanların sayısı ise ikiyüzü a"mı"tı. Tüm bu geli"meler bizim karargahtaki subaylar tarafından dikkatle izleniyor, kurmay odasında, Ordu Evi’nin lokantasında, manevralar ve resmi törenlerdeki kar"ıla"malarda açık seçik tartı"ılıyordu. NATO’da görevli Türk subayları da aynı konumdaydı. Tabii dünyadaki geli"meler de ABD’ye tam sadakat politikası izleyen DP iktidarına kar"ı muhalefetin güçlenmesinde rol oynuyordu. O zamana kadar Pentagon’un dayatmalarına körü körüne itaat etmek üzere e!itilmi" ve ko"ullandırılmı" olan subaylar da bu geli"melerden büyük ölçüde etkileniyordu. Türkiye’nin ba" dü"manı ilan edilmi" olan Sovyetler Birli!i’nin diplomatik, askeri, kültürel, bilimsel alanlardaki ba"arıları, sömürge ya da ba!ımlı halkların ulusal kurtulu" mücadeleleri ya 188 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 189 da halk sava"larıyla ba!ımsızlıklarına kavu"ması, Ba!lantısız ülkeler hareketinin uluslararası diplomaside giderek a!ırlık kazanması, giderek daha anti-amerikan bir çizgi izlemesi herkesi ciddi biçimde dü"ündürmeye ba"lamı"tı. 4 Ekim 1957’de Sovyetler Birli!i’nin uzay ara"tırmalarında ABD’ye fark atarak Sputnik yapma uydusunu uzaya göndermesi karargahta "ok etkisi yapmı"tı. Kars’taki bir birlikten bizim büroya yeni tayin edilmi" genç bir binba"ı vardı, rütbe farkımıza ra!men her konuda rahat tartı"abilecek kadar dost olmu"tuk. Sabah karargaha geldi!imde beni kapıda kar"ılayarak olayı adeta müjdeledi: - Haberin var mı, Sovyetler uzaya uydu gönderdi. Amerika hâlâ nal topluyor, bu bir dönüm noktasıdır. Uzay ça!ının açılı"ıdır... Kurgubilim kitaplar okumaya meraklı olanlar ya da özel olarak uzaybilimle ilgilenenler dı"ında olayın önemini farkeden pek kimse yoktu. En büyük gazeteler dahi haberi ya hiç vermemi", ya da tek sütunluk “adi vaka” gibi geçi"tirmi"lerdi. Konuyla ilgili tartı"malara daha sonra karargahtaki di!er subaylar da katıldı. #lginçtir, bir süre Türk-Sovyet sınırında hizmet görmü", bazı sınır ihtilaflarını görü"mek üzere zaman zaman sınırın ötesinde Sovyet subaylarıyla bulu"up masaya oturmu" olan subaylar artık temkinlili!i elden bırakmı"lar, izlenimlerini belli bir takdir ve hayranlıkla anlatıyorlardı. Olayın etkisi öylesine belirgindi ki, NATO’da görevli Türk subayları bile eziklikten kurtulmu", birçok netameli konuyu Amerikalı subaylarla açık seçik tartı"maya ba"lamı"lardı. #"te tam bu ortamda, ünlü 9 Subay Olayı patlak verdi. 1957 yılı sonunda bir ihbar üzerine #stanbul’da bir grup subay, hükümet darbesi hazırlamak iddiasıyla tutuklanmı"lardı. Ancak 1. Ordu Komutanı’nın yayın yasa!ı koyması nedeniyle olay kamuoyuna 16 Ocak 1958’de açıklandı. Olaya adı karı"anlar arasında MSB #stanbul Temsil Bürosu’nun, yani bizim Izmir’deki büronun #stanbul’daki benzerinin müdürü de vardı. 189 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 190 Olayın açıklannmasından kısa bir süre sonra, bir sabah basın özetlerini hazırlarken, o sırada karargahta yazıcı olarak askerlik hizmeti yapmakta olan yazar Erol Toy yanıma geldi, - Te!menim, benden duymu" olmayın, dedi, Ankara’dan biraz önce emir geldi. Sizi Ankara’ya, Mamak’a sürüyorlar, Birkaç saat sonra da büro müdürümüz emri resmen tebli! etti. 9 Subay Olayı’na #stanbul’daki büro müdürü de karı"tı!ı için, MSB temsil büroları bir fesat oca!ı sayılmı", kapatılmalarına ve çalı"an askeri personelin de birliklere da!ıtılmasına karar verilmi"ti. #stanbul Temsil Bürosu’nda görevli olan Zeki Müren de, yeni kurulan “Subay Çocuklarına Yardım Derne!i” yararına Türkiye’nin dört bir yanında bir dizi konser vermekle görevlendirilmi"ti. Terhis olmama daha üç buçuk ay vardı. Benim kısa bir süre de olsa ayrılmamla gazetedeki çalı"ma düzeni yine sarsıntı geçirecekti. Orhan Rahmi Gökçe #zmir’de bir ba"ka birlikte görevlendirilmemi sa!lamak için u!ra"ıyordu, ama Milli Savunma Bakanı $emi Ergin de olay üzerine istifa etmek zorunda kalmı"tı, yapabilece!i bir "ey yoktu. Çaresiz Ankara’ya gidecektim... * Haziran’da tekrar beraber olmak üzere gazetedekilerle vedala"ıp Ankara’nın yolunu tuttum. Uzun bir tren yolculu!undan sonra sabaha kar"ı Ankara’ya varır varmaz do!ru Mamak’a, yedek subay bölü!üne gittim. Bölük komutanı bana kızgındı. Kura çekiminde bölü!e iki yedek aste!men dü"mü"tü. Biri bendim, fakat görevi devralmadan #zmir’de görevlendirilmi"tim. Koskoca yedek subay bölü!ünü bir aste!men ve bir ba"çavu"un yardımıyla yönetmek zorunda kalmı"tı. Kızmakta haklıydı. - Bu saatten sonra sana kıta görevi veremem, "urada zaten iki üç ayın kalmı". Seni subay yemekhanesinin yönetimiyle görevlendiriyorum. Levazımdan, malzemenin getir190 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 191 tilmesi, yemeklerin hazırlatılması, servis yapılması i"lerinin do!ru dürüst yürütülmesinden sen sorumlusun, dedi. Aslında sırf adama i" olsun kabilinden bir görevlendirmeydi. Belki de bölükteki di!er te!menlerle birlikte kurdu!u düzenin terhislerimize bir kaç ay kala bozulmasını istememi"ti. Yapaca!ım fazla bir i" yoktu. Levazımdan yedek subay tabldotu için gerekli malzemenin talimata uygun getirilip getirilmedi!ini, bu malzemenin yemeklerde hakkıyla kullanılıp kullanılmadı!ını denetliyor, kalan zamanlarda bir kö"eye çekilip kitap okuyordum. Yedek subay ögrencisiyken altı ay üç ö!ün hep bu yemekhaneye inmi"tik. Levazım mekanizmasını bilmiyordum. Hemen hemen güna"ırı yedek subay mutfa!ına koyun geliyordu. Koyunların böbrekleri hep içindeydi. Ama ö!rencilik döneminde hiç de böbrek yedi!imizi hatırlamıyorum. Görevli olunca ö!rendim ki, gelen koyunlar parçalanmadan önce böbrekleri kesilip bir kenara ayrılıyor, sonra sote yapılarak subaylara ikram ediliyordu. Bu, subayların küçük avantalarından biriydi. Mutfak sorumlusuyken "a"ırtıcı sorunlardan biri de, ana depodan alınan 250 yumurtanın yedek subay mutfa!ına gelirken nasıl yarı yarıya azaldı!ıydı. Yumurta sayılabilir bir "ey oldu!u için bu “hortumlama” kolay farkedilebiliyordu. Ama tereya!ı, zeytinya!ı, pirinç, kuru fasulye, nohut, bulgur, sebze gibi sayıya gelmeyen erzakın ana depodan bizim mutfa!a intikalindeki “erime” kesinlikle farkedilemiyordu. Nihayet bu 250 kadar yedek subay ö!rencisinin erzakıydı. Ya 5 bin ki"ilik Muhabere Alayı’nın erzakındaki hortumlamalar ne düzeydeydi? Koskoca alayın terzilik, marangozluk, tamirat atölyelerinde görevli askerler, birli!in ihtiyaçlarını kar"ılamaktan çok subay ailelerine hizmet vermekle görevlendiriliyor, askeri jeepler ve yük araçları onlara hizmette kullanılıyordu, 191 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 192 Tüm bunlar o denli alı"ılmı" "eylerdi ki, güvenilir saydı!ım bir iki subaya sözünü edecek oldum. - Deli misin, dediler. Zaten ba"ın derde girip buralara sürülmü"sün. Fazla kurcalarsan buradan da kim bilir nerelere gidersin. Üstelik bir "ey de de!i"mez. Kaldı ki, bu i" sadece orduda mı böyle? Devletin malı deniz, yemeyen domuz… O sıralarda Amerikan Yardımı kapsamında Ordu’ya ABD’den de bir takım yiyecek artıkları geliyordu. Bir sabah kı"laya vardı!ımda büyük bir gerginlik farkettim. Yandaki erat mutfa!ına Amerikan yardımından bir yı!ın et gelmi"ti. #ri parçalara ayrılmı" etlerin görünü"ü bizim Türkiye’de kesilen koyun ya da sı!ır etlerine hiç benzemiyordu. Bir onba"ı ko"arak yanıma geldi. “Te!menim, dedi. Bunlar domuz eti… Bize domuz eti yedirmek istiyorlar. Elhamdülillah hepimiz müslümanız, öldürseler domuz eti yemeyiz…” Aslında domuz eti falan de!ildi. Amerika’nın bizon da denilen ünlü buffalo’larının etiydi. Ama bizim erler tanımadıkları bir hayvan oldu!u için, belki de ömürlerinde hiç görmedikleri domuza yormu"lar, isyan ediyorlardı. Bir albay devreye girip eratı yatı"tırdı, etler mutfaktan çekilip geriye gönderildi, yerine kurufasulya ve bulgur pilavlı bir karavana çıkartıldı. Bu bizon etleri de bir daha gelmez oldu. Bir gün yine bir kö"ede kitap okurken okulun kurmay ba"kanı yemekhaneye inmi"ti. Karavana kazanlarından birinde lohusa "erbeti kaynattırmak istiyordu. Malzemesini kendisini getirmi"ti. Sorun de!ildi, karavanalar pi"tikten sonra yaptırabilirdik. Birden konuyu de!i"tirdi. - Siz #zmir’den gönderilen te!men de!il misiniz? - Evet albayım, burada görevlendirildim. - Sizleri 9 Subay Olayı’ndan sonra sürmemi"ler miydi? - Evet... - Sizin mesle!iniz ne? - Gazeteciyim. Birden tavrı de!i"ti. - Karde"im gazeteciysen bu mutfak kö"esinde i"in ne? 192 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 193 Sen mutfa!ı neyi bırak, benimle yukarıya gel. Ben yüzba"ına söylerim. Birlikte yukarıdaki kurmay odasına çıktık. Klasik “Ne olacak bu memleketin hali?” sorularıyla sohbete ba"ladı. Kı"ladan çıktıktan sonra tüm ak"amlarımı muhalif gazetelerin bürolarındaki arkada"larımla geçirdi!im için güncel siyasal konularda ayrıntılı bilgim vardı. Sohbetin sonunda, - Te!menim, dedi. Bak, yan tarafta Subay Taburu’nun kitaplı!ı var. Artık mutfakta görev yapmana gerek yok. Bundan böyle kitaplıkta görevlisin. Vakit oldukça görü"elim. Bu görü"meler daha sonra ö!le yeme!i saatlerindeki subay sofralarında da ben terhis oluncaya kadar sürdü. O sırada Ankara’da kent ya"amından kopmamak için okuldaki subay misafirhanesinde kalmak yerine Hergele Meydanı’naki ucuz bir otelde kalmayı tercih etmi"tim. Her sabah bir servis arabası okul subaylarını oturdukları semtlerden toparlayıp Mamak’a götürüyordu. Biz o çevrede oturan bir ba"ka subayla birlikte Gençlik Parkı civarında otobüse biniyorduk. Servis arabası daha sonra Ankara Radyoevi, Sıhhiye, Cebeci’den de bazı subayları alıp Mamak’a yollanıyordu. Biz bindikten sonra servis arabası Ankara Radyoevi’nin önünden geçerken bir hareketlilik ve inanılmaz bir diyalog ba"lıyordu. - Ankara Radyoevi’ni ele geçirmek kime nasip olur? Artık ok yaydan çıkma!a ba"lamı"tı. Bu tür "eyler "aka niyetine de olsa korkusuzca konu"ulabiliyordu. Sık sık sohbet etti!im kurmaylardan birine sordum: - Yarbayım, servis arabasında bu kadar rahat konu"maktan endi"elenmiyor musunuz? Aranızda M#T’ten falan adam olabilir. Gülerek yanıtladı: - Niçin endi"elenecekmi"iz? Onlar da bu vatanın evladı de!il mi? 193 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 194 Gazetecili"e dönü# ve Milliyet temsilcili"i 1958-1960 Haziran 1958 ba"ında tezkere alarak #zmir’e döndüm. Ankara’dan ayrılmadan önce eskiden Yargıtay üyeli!i yapmı" olan ve uzun süreden beri de Ankara’nın ünlü avukatlarından biri olan dayım Mirsat Yamaç’ı ziyaret etmi"tim. Dayım, - Okulu da, askerli!i de bitirdin. #stersen Dı"i"leri Bakanlı!ı bünyesinde ticaret ata"esi olman için aracılık yapabilirim, çok tanıdıklarım var. #ster misin? diye sordu. Böyle bir perspektifi hiç dü"ünmemi"tim. Kaldı ki böyle bir görevde çok iyi birkaç yabancı dil bilmek gerekirdi. Oysa bizim gördü!ümüz #ngilizce e!itimi bu gereksinime cevap verebilecek düzeyde de!ildi. #zmir’e dönüp orada bir "eyler yapmayı daha akla yatkın buldu!umu söyledim. Beni #zmir’e götüren motorlu trende bizim Sabah Postası’nın kurucularından CHP’li i"adamı Hilmi Öztarhan’la kar"ıla"tım. Kendisi aynızamanda #zmir Ticaret Odası’nın ikinci ba"kanıydı. Terhis oldu!umu ö!renince çok sevindi. - Do!an, senin gazetedeki çalı"manı, oraya ne denli yararlı oldu!unu biliyorum. Ama sen yüksek okulu da bitirdin, artık iktisatçısın… Maddi bakımdan daha tatmin edici ve gördü!ün e!itime daha uygun bir alanda çalı"mayı hiç dü"ündün mü? Ba"arılı olaca!ına inanıyorum. Dilersen, seni 194 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 195 hemen #zmir Ticaret Odası’na alalım. Kısa zamanda yükselece!inden eminim. Dü"ünmek için bir iki gün mühlet istedim. Evde aileme, daha sonra okul arkada"larıma konuyu açtım. Hepsi öneriyi hararetle desteklediler: - Deli misin, bu fırsat kaçırılır mı? En azından bir denemeye de!er, diyorlardı. Özellikle babam nihayet istikrarlı ve itibarlı, istikbal garantisi olan bir i"e girecek olmamdan son derece memnundu. Ertesi gün Hilmi Bey’i aradım, - Dü"ündüm, bir deneyelim, dedim. Hemen Ticaret Odası’na davet etti. Aylardır askeri üniforma ta"ımaya mahkum oldu!um için bir an önce kravatsız, siyah a!ırlıklı “nihilist” kılı!ımı giymeyi ne kadar özlüyordum. Çaresiz üstüme bir takım elbise geçirip bir de kravat ba!layarak Ticaret Odası’nın yolunu tuttum. Ba"kana ve di!er yöneticilere de bahsetmi" olmalı ki, her biriyle tanı"tırıldıktan sonra bana gazetedeki külüstür çalı"ma masamla kıyaslanamayacak bir büro verildi. Yapaca!ım ilk i"ler izah edildikten sonra çalı"maya koyuldum. Ne ki, i" maddi bakımdan ne denli tatmin edici olursa olsun, bürokratik bir ortamda bulunmak, daha önceki gazetecilik günlerimde ba"kanıyla, genel sekreteriyle e"it düzeyde konu"abildi!im bir kurulu"ta birden bire kendimi belli bir hiyerar"iye tabi bulmak hiç de ho"uma gitmemi"ti. Kaldı ki, “iktisadi ve ticari ilimler” adı altında bir e!itim görmü" olsam da, sınıfsal pozisyonu benim haklarını savunmaya çalı"tı!ım emekçilerinkine kar"ıt olan bir yerde çalı"mak da a!ırıma gidiyordu. Ak"am üzeri Hilmi Bey’in odasına girdim. - Gösterdi!iniz ilgiye ve yardıma çok te"ekkür ederim. Ama içtenlikle söyleyeyim ki bu i" bana göre de!il. Yarın sizler de benim tavırlarımdan rahatsız olabilirsiniz. En iyisi 195 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 196 ben gazetecilik mesle!ine devam edeyim, diyerek veda ettim. Bir günlük çalı"ma arkada"larımdan bir kısmı üzüldüler, ama bir kısmının da benden kurtulmu" olmaktan duydukları memnunluk gözlerinden okunuyordu. Ticaret Odası’ndan çıkar çıkmaz ko"ar adım giderek birkaç sokak ötedeki Sabah Postası Gazetesi’ne kendimi attım. Herkesin "a"kın bakı"ları arasında kravatı söküp ceketi portmantoya astıktan sonra, - Bir günlük memurluk yeter, dedim. Zaten aylardır askerde özgürlük günlerimi sayıklayıp duruyordum. Yine aranızdayım. Gazetedeki tüm arkada"lar sevinçten deliye döndüler. Yıllardır çalı"tı!ım masama geçtim, BBC, Amerika’nın Sesi, Moskova, Pe"te radyolarını dinleyip notlar alarak günlük çalı"mama ba"ladım. Olayı kutlamak için o ak"am gazetede mürettiplerin ve makinistlerin de katıldı!ı bir çilingir sofrası kuruldu. Demokrat #zmir’den, Yeni Asır’dan, Ege Ekspres’ten, Anadolu Ajansı’ndan tekrar gazetecili!e ba"ladı!ımı duyan arkada"lar gelip çilingir sofrasında sevincimizi payla"tılar. Artık meslek seçimimi kesin olarak yapmı"tım. Bir yandan gazetede daha fazla sorumluluk üstlenirken, öte yandan da Gazeteciler Sendikası ve Gazeteciler Cemiyeti’nde daha aktif hale geliyordum. Çe"itli illerde kurulan gazeteciler sendikaları, daha güçlü bir mücadele verebilmek için merkezi #stanbul’da olmak üzere Türkiye Gazeteciler Sendikaları Federasyonu (TGSF) adı altında bir üst kurulu" olu"turmu"lardı. Bu toplantılara katılan #zmir delegeleri arasında ben de vardım. Dünya aktüalitesi giderek daha da hareketleniyor, ABD hegemonyasına kar"ı hemen her kıtada yeni sesler yükseliyor, her gün yeni bir direni" ba"lıyordu. Gazetede tekrar çalı"maya ba"layalı bir kaç hafta geçmi"ti ki, 14 Temmuz 1958’de #rak’ta askeri darbe yapılarak ABD ve #ngiliz i"birlikçisi Kral Faysal ve Ba"bakan Nuri 196 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 197 Said öldürüldü, bir süre sonra da yeni #rak rejimi Ba!dat Paktı’ndan çekildi!ini açıkladı. Ba"kan Eisenhower’ın Sovyet nüfuzunun artması ve ulusal kurtulu" hareketlerinin yükselmesi kar"ısında Ortado!u’yu kontrol altında tutabilmek için ortaya attı!ı Eisenhower Doktrini’nin uygulanması "imdiden fiyaskoya u!ruyordu. Bundan tela"lanan ABD yeni bir propaganda kampanyası ba"latmı"tı. 1958 kı" günleriydi. Yayın yönetmenimiz Orhan Rahmi Gökçe, Türkiye’den bir gazeteciler heyetinin Avrupa’daki NATO üslerini görüp incelemeler yapmak üzere Paris’e davet edildi!ini, kendisinin de ça!rılılar listesinde oldu!unu, ancak sa!lık durumu nedeniyle gidemeyece!i için bu seyahate benim katılmamı uygun gördü!ünü söyledi. Birkaç gün içerisinde pasaport i"lemlerini tamamlayarak #stanbul’dan hareket edecek olan kafileye katıldım. Bizden önce Ak"am yazarı Aziz Nesin’in de dahil oldu!u bir gazeteciler kafilesi bu program çerçevesinde ilk geziyi yapmı"tı. Benim sonradan katıldı!ım ikinci kafile de farklı politik tavırlardaki gazetecilerden olu"uyordu. #stanbul’dan Milliyet Genel Yayın Müdürü Abdi #pekçi, Vatan’dan Naim Tiralı, Cumhuriyet’ten Mücahit Be"er, Ankara’dan Çetin Altan ve #lhami Soysal da kafiledeydi. Ancak aramızda “besleme basın” dedi!imiz iktidar yanlısı gazetelere mensup ki"iler, hattâ bir de DP milletvekili vardı. Adamların seyahat boyunca tek dertleri, bir takım lüks giyim ve tüketim maddelerinin piyasaya göre daha ucuza satıldı!ı ABD Ordusu’na ait PX ma!azalarına giri" izni alabilmek için Amerikan subaylarına "aklabanlık yapmaktı. Hepimize ancak 200 Dolar tutarında döviz çıkartma izni verildi!i halde, bunların PX’lerde satınaldıkları kürklerin, parfümlerin fiyatı bunun en az 20-30 mislini buluyordu. Bunların bagajları yüzünden askeri uça!ın programlanmı" kalkı" saatleri zaman zaman gecikmeye u!ruyordu. Tüm seyahat boyunca Çetin ikide birde bunlara laf ata197 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 198 rak hepimizin tepkilerine tercüman oluyor, bizimle birlikte geldiklerine geleceklerine pi"man ediyordu. O yıllarda NATO’nun askeri karargâhı henüz Paris’ten Brüksel’e ta"ınmamı"tı. Karargahı ziyaret edip o zamanki NATO Ba"komutanı Amerikalı General Norstad’la görü"tükten sonra Almanya’ya geçerek Kaiserslautern ve Trier kentlerindeki NATO üslerini de gezip röportajlar yaptık. Biz Paris’e indi!imizde Fransa 4. Cumhuriyet’i sona erdirip 5. Cumhuriyet dönemini açmak üzere Cumhurba"kanı De Gaulle’ün organize etti!i anayasa referandumundan yeni çıkmı"tı. Bu seyahatte beni en fazla etkileyen, referandum sonrası hâlâ Paris duvarlarını süslemeye devam eden “Hayır” ya da “Evet” afi"leri, daha da önemlisi Fransız Komünist Partisi’nin orak çekiçli afi"leriydi. FKP’nin organı L’Humanité Gazetesi tüm gazete standlarında yeraldı!ı gibi pazar günü parti militanları tarafından ba!ıra ça!ıra serbestçe satılabiliyordu. Türkiye’de bir komünist partisinin yasal varlı!ını hiçbir zaman hayal edemedi!imiz için, bu görüntüler hepimizde "ok etkisi yapmı"tı. NATO’nun merkezi olan bir kentte böyle bir görüntü inanılır gibi de!ildi. Bu seyahatin beni en fazla etkileyen safhalarından biri de Almanya’daki Trier ziyaretiydi. #lk gün hava üssünde jetlerin akrobatik gösterilerini izlemi", NATO’nun vurucu gücü üzerine bir hayli nutuk dinlemi", ak"am üzeri de tipik bir Alman yeraltı meyhanesinde yeme!e davet edilmi"tik. Ren Vadisi’nin ünlü beyaz "araplarından yudumlarken, bize mihmandarlık eden subaylardan birisi, Karl Marx’ın da bu kentte do!du!undan, do!du!u evin hâlâ müze olarak korundu!undan bahsetti. Bunu anlatırken Marx’ın do!du!u kentin artık bir NATO üssü’nü bünyesinde barındırıyor olmasından gurur duydu!u, bu gururu bizlerle payla"mak istedi!i belliydi. - E!er Marx burada do!mu"sa, ben do!du!u evi mutlaka ziyaret etmek isterim, dedim. #lhami de beni destekliyordu. Bize mihmandarlık eden Amerikan Haberler Merke198 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 199 zi’nde görevli Türkler ve Amerikalı subaylar birden pani!e kapıldılar. Aralarında biraz tartı"tıktan sonra programın çok dolu oldu!unu, ertesi sabah erken saatte helikopterle Lüksemburg ve Belçika üzerinde uçaca!ımızı söyleyerek Marx’ın evini ziyaretimize olanak vermediler. Bu ziyareti yaptı!ımızda #kinci Dünya Sava"ı’nın üzerinden tam 13 yıl geçmi"ti. Almanya sava" yıkıntılarını hızla tamir ediyor, tüketim toplumu kuruluyordu. Yakla"an Noël dolayısıyla her taraf bir renk, ı"ık ve ses cümbü"ü içindeydi. Paris ise zaten oldum olası bir ı"ık ve ya"ama sevinci kenti olarak ünlüydü. On gün kadar süren bu ilk yurtdı"ı seyahatinden döndü!ümüzde uça!ımız ölü gözü gibi tek tük ı"ık görünen #stanbul’un üzerinde turlayıp Ye"ilköy Havaalanı’na inerken hepimizin içine büyük bir hüzün çöktü. Sava"a girmemi" olmasına ra!men bizim memleketimiz sava"ın tüm deh"etini ve yıkıntısını ya"amı" olan iki ülkeden daha karanlık, daha yoksul, daha umutsuzdu. Döner dönmez yazdı!ım seyahat izlenimleri gazetede yayınlandı!ında hayli yankı yaptı. Gazeteye sürekli sohbete gelen sol aydınlardan daha sonraki yıllarda # zmir Barosu Ba"kanı seçilecek olan Avukat Enver Arslanalp bu tür bir röportajın #zmir basınında büyük bir yenilik oldu!unu söylüyor, bundan böyle gazetede günlük i"lerimin dı"ında fıkra ve röportajlar yazmamda ısrar ediyordu. Arada bir bazı önemli olayları izleyip röportajlar yapmakla birlikte fıkra yazmaya henüz kendimi hazır görmüyordum. * #zledi!im olaylar arasında beni en çok çarpan ve gazetecilik anlayı"ımı peki"tiren olaylardan biri #zmir’deki liman i"çilerinin greviydi. Gerçi sendikal örgütlenme belli bir boyut kazanmı"tı, ama toplu sözle"me ve grev hakları mevcut olmadı!ından sendikal mücadele bir yerde “dayanı"ma derne!i” faaliyeti düzeyinde kalıyordu. Her gün Pasaport ve Konak iskeleleri arasından defa199 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 200 larca geçti!im için buradaki liman i"çilerinin hangi ko"ullar altında çalı"tıklarını çok iyi biliyordum. Nihayet bir gün canlarına tak etti ve i" bıraktılar. Bu, mevcut yasalara göre suçtu, eleba"ı sayılanlar hemen tutuklanarak mahkemelere sevkedildiler. #zmir adliyesinde duru"maya çıkartıldıkları gün Konak çevresinde âdeta sıkıyönetim vardı. Sanıkların tek tek sorguları yapılıyordu. Sorguda en çok üzerinde durulan nokta, grevi dı"arıdan kı"kırtan kimseler olup olmadı!ıydı. Dinlenen sanıkların hepsi “dı"arıdan tahrik” iddiasını ısrarla reddetmi"lerdi. Sıra ya"lıca bir sanı!a gelmi"ti. Kimlik tesbitinden sonra ona da aynı soru soruldu. - Dı"arıdan tahrik eden var mıydı? Sanık tereddütsüz yanıtladı: - Evet, vardı... Sorgulamaların tekdüze gidi"inden dikkatleri hayli da!ılmı", ilk duru"mayı bir an önce bitirmek için acele eden mahkeme heyeti âdeta "oka u!ramı"tı. Mahkeme salonunun kapısını tutan sivil polisler, sansasyonel bir "eyler bekleyen muhabirler birden pürdikkat kesildiler. - Var mıydı? Kimlerdi? - Kim olacak, evde ekmek bekleyen karım ve çocuklarım. Aldı!ım parayla sofradan yarı aç yarı tok kalkıyorlar. Okul masraflarını bile kar"ılayamıyorum. Bıçak kemi!e dayandı, onun için i" bıraktım. Sadece ben mi? Grev yapanların hepsi... Di!er sanıklar da ba"larını sallayarak onaylıyordu kendisini. Salondaki hava elektriklenmi"ti. Yargıç ifadeyi zapta geçirdikten sonra, duru"mayı ileri bir tarihe erteledi!ini bildirdi. Sanıklar yine kelepçelenerek polis refakatinde hapishaneye gönderildiler. Bu arada, Türkiye komünist hareketinin tarihinde pek sözü edilmeyen bir “komünist tevkifatı” ya"andı. Bir süreden beri Demokrat #zmir Gazetesi’nde çalı"maya ba"layan Muammer 200 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 201 Erol ile aramızda, her ikimiz de Kar"ıyaka’da oturdu!umuz, hemen hemen aynı saatlerde i"e gidip geldi!imiz için, sıcak bir dostluk olu"mu"tu. Hava sıcak oldu!unda vapurun güvertesinde çaylarımızı içerek günlük olayları tartı"ır, sık sık da Ekonomi Kaptan’ın kö"küne çıkıp sohbetimizi orada sürdürürdük. 1958 yılıydı… Bir ak"am Kar"ıyaka’ya dönerken Muammer vapura binmedi. Ertesi gün de görünürde yoktu. Çok geçmeden kayıplara karı"masının nedeni anla"ıldı. #zmir’de bir komünist "ebekesi yakalanmı"tı, Muammer de "ebekenin yakalanan eleba"ıları arasındaydı. #stanbul gazeteleri, "ebeke mensuplarının son Kıbrıs hadiselerini istismar ederek menfur bazı te"ebbüslerde bulunduklarını, bu arada Yunan ve #ngiliz konsolosluklarına tecavüze hazırlandıklarını yazıyorlardı. Tutuklananların ba"ında ise en eski TKP üyelerinden #brahim Topçuo!lu vardı. Muammer’lerin duru"masını izlemeye #zmir basınındaki ortak gazeteci dostlarımızdan kimse gelmedi. Duru"maları izleyen tek gazeteci bendim. Bu duru"maları izlerken, ilerideki yıllarda Türkiye #"çi Partisi örgütlenmesini #zmir’de birlikte yürütece!imiz arkada"lardan Suha Çilingiro!lu’yla da tanı"tık. Suha, Fransa’nın Poitier kentinde hukuk ö!renimi gördükten sonra Türkiye’ye dönmü", duru"manın görüldü!ü mahkemede staj yapıyordu. Fransa’dayken sol dü"üncelerle tanı"tı!ı, solun orada nasıl özgürce örgütlendi!ini bildi!i için, düzmece belgeler, tanıklıklar ortaya döküldükçe büyük tepki gösteriyordu. Tutuklamaların, tıpkı 6-7 Eylül Olayları sonrasında oldu!u gibi bir tertip oldu!u ortadaydı. O sıralarda ekonomik kriz iyice derinle"ti!inden, hükümet ABD’den yeni krediler kopartmak için u!ra"ıyordu. Türkiye’nin ciddi bir komünist tehdidiyle kar"ı kar"ıya bulundu!una Washington’ın inandırılması gerekiyordu. Nitekim bir süre sonra ABD’den 234 milyon dolarlık bir yardım kararı çıktı!ı gibi, Washington’la yeni bir ikili savunma anla"ması imzalandı. Türkiye’de ayrıca IRBM füze üsleri kurulması da kararla"tırıldı. Ardından da hükümet yeni kurulan Avrupa Ekonomik 201 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 202 Toplulu!u’na ortak üye olmak için ba"vuruda bulundu. 1958 yılı sonunda da ABD Cumhurba"kanı Eisenhower’ın Türkiye’ye iki günlük resmi ziyaretiyle Türk-Amerikan ittifakı peki"tirilmi" oluyordu. Muammer’lerin “komünist parti dâvası” iki yıl kadar sürdü, 27 Mayıs Darbesi’nden bir süre sonra da beraatle sonuçlandırıldı. Bu dönemde unutamadı!ım olaylardan birisi de, 20 Aralık 1958’de Birle"mi" Milletler Genel Kurulu’nda Cezayir’in kendi yazgısını kendisini belirlemesi yolunda alınan bir karara, ABD ve Fransa’nın dümensuyunda giden Ankara rejiminin kar"ı çıkmasıydı. Bu tavırdan sonra Türkiye ulusal kurtulu" hareketleri nezinde itibarını tamamen yitirecek, ABD emperyalizminin sadık kapıkulu olma imajını peki"tirecekti. Bu tutum bizim ku"ak için son derece utanç vericiydi, DP iktidarına kar"ıtlı!ımızı daha da perçinliyordu. * Kıbrıs Sorunu da 1959 $ubat’ında Menderes’in ölümden kılpayı kurtuldu!u bir uçak kazasından sonra Türkiye, #ngiltere ve Yunanistan arasında ba!ımsız Kıbrıs Cumhuriyeti kurulmasına dair bir anla"ma imzalanmasıyla geçici bir çözüme kavu"turuldu. Menderes’in uça!ının Londra yakınlarında dü"tü!ü haberi Türkiye’de "ok etkisi yaratmı"tı. Kaza haberi geldikten kısa bir süre sonra tüm yurt dı"ı telefon ba!lantıları kesilmi", bu nedenle kazada Menderes’in ve beraberindekilerin öldü!ü söylentileri giderek inandırıcılık kazanmaya ba"lamı"tı. Son bir kaç aydan beri ekonomik ve sosyal sorunların vahimle"mesine paralel olarak CHP muhalefeti iyice güçlenmi"ti. Daha önce DP’den istifa ederek Hürriyet Partisi’ni kurmu" olanların büyük kısmının da bu partiyi da!ıtarak CHP saflarına katılmasından sonra gelecek seçimden DP’nin yenik çıkaca!ına muhakkak gözüyle bakılıyordu. Ancak se202 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 203 çimlerin normal zamanında yapılmasına daha üç yıl vardı. Menderes uçak kazasında öldüyse DP büyük sarsıntı geçirecek, erken seçime gitmek zorunda kalacaktı. CHP’liler akın akın gazeteye geliyor, bir yandan Menderes’in ya"ayıp ya"amadı!ı konusunda bilgi almaya çalı"ıyor, bir yandan da Menderes’in ölümü halinde neler olabilece!ine dair binbir senaryo üretiyorlardı. Tüm telefon ba!lantıları kesik oldu!u için ben tek haber kayna!ı olan yabancı radyoları dinleyerek bir "eyler ö!renmeye çalı"ıyordum. Hürriyet Gazetesi o yıllarda #zmir’de bir büro açmı"tı. Büro "efi Demokrat #zmir’den Hürriyet’e transfer edilen #lhan Esen’di. Kazanın duyulmasından bir süre sonra gazeteye geldi. - Do!an, biliyorsun tüm dı" ili"kiler kesik, telefon ve teleks ba!lantıları felç... Londra’dan haber almanın tek olana!ı, NATO kanalları üzerinden Londra’yla temasa geçmek... Sen #ngilizce biliyorsun, birlikte gidip bu olana!ı zorlayalım, ne dersin? dedi. #lhan’ın o sıralarda Türkiye’de tek tük bulunabilen Moskoviç marka Sovyet malı otomobiline atlayarak Alsancak’taki NATO Karargahı’na gittik, derdimizi anlattık. Ülkemizin ba"bakanı hakkında haber alamıyorduk, tüm ülke halkı haber bekliyordu. Hemen Londra ba!lantısı kurdular, Hürriyet’in Londra’daki muhabirine ula"tık. Menderes ya"ıyordu... Böyle bir kazadan sa! salim kurtuldu!u için Menderes’in itibarı yeniden arttı, kimileri kendisini “Allah’ın sevgili kulu” ilan etti ve bu beklenmedik “ilahi doping”le DP diktası giderek daha da azgınla"maya ba"ladı. Bu arada mesleki açıdan bana en çok acı veren olaylardan biri, 2 Mayıs 1959 gecesi Demokrat #zmir Gazetesi’nin DP ilçe, ocak ve bucak ba"kanlarından olu"an zorba bir grup tarafından basılarak ate"e verilmesiydi. 203 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 204 Demokrat #zmir, DP’nin iktidara gelmesinde rol oynayan gazetelerden biriydi. Ne ki son yıllarda DP’ye kar"ı "iddetli bir muhalefete geçmi", hattâ bu konuda benim çalı"tı!ım Sabah Postası’ndan da daha etkin bir hale gelmi"ti. Naci Sadullah ve Ziya Hanhan’ın bu gazetede yazdıkları fıkralar #zmir’deki DP erkânını çileden çıkartıyordu. Gazetenin sahibi Adnan Düvenci personele kök söktüren bir patron olarak ünlüydü. Kendisinin Demokrat Parti’ye muhalefete geçmesinde ki"isel bir kırgınlı!ın rol oynadı!ı söylenirdi. DP’nin zaferinden zonra #zmir’e belediye ba"kanı olmak istemi", fakat Menderes onun yerine bu göreve Rauf Onursal’ı getirmi"ti. Bunu asla hazmetmemi", ilk fırsatta da iktidara gelmesine büyük katkıda bulundu!u DP’ye kar"ı muhalefete geçmi"ti. Ben askerden döndü!ümde Demokrat #zmir Konak Meydanı’na yakın bir yerde o zamanın ölçülerine göre son derece modern bir binaya kavu"mu"tu, Düvenci bununla iftihar ediyordu. Geceleri gazeteyi ba!ladıktan sonra Kordon Boyu’ndaki balıkçı meyhanelerinden birinde bulu"ur, bir yandan demlenirken bir yandan da günlük siyasal geli"meleri tartı"ırdık. Demokrat #zmir’de çalı"an arkada"lardan “Pa"a Kâzım” lakabı takılan Kazim Yenisey aldı!ı ücretle iki yakasını zar zor bir araya getirebilenlerdendi. Tabanı hemen eskimesin diye, çocuklu!umuzda hepimizin yaptı!ı gibi ayakkabılarının altına kabara çaktırıyordu. Demokrat #zmir’in yeni yönetim yerinde yerler cilalı parkeydi. En ufak bir çizik oldu mu, Düvenci tüm personeli sıraya dizip ayakkabılarını havaya kaldırtarak kabara kontrolü yaptırıyordu. Bu yüzden Pa"a Kâzım bir keresinde gazeteden kovulma tehlikesi atlatmı"tı. Demokrat #zmir’in ate"e verildi!i gece Kordon Boyu’nda de!il, gazetenin harabeye dönmü" olan binasında bir araya geldik. Kagıt bobinleri yerlere saçılmı", hurufat kasaları da!ıtılmı", makineler tahrip edilmi"ti. Düvenci bu enkazın önünde bir sandalyeye çökmü"tü. Bizi görünce kendini toparladı, 204 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 205 - Zalimin etti!ini görüyorsunuz, dedi. Bu dünya Sultan Süleyman’a bile kalmamı". Gün ola harman ola... Sonra bana döndü: - Kaç kez konu"tuk, senin Demokrat #zmir’e gelmeni istiyordum. #yi ki kabul etmemi"sin, dedi. Ortalı!a çekidüzen vermeye çalı"an arkada"ları göstererek ekledi: - Yoksa sen de bu çocuklar gibi i"siz kalacaktın. Ne ki Demokrat #zmir’in kadrosu ola!anüstü bir özveriyle birkaç ay içerisinde tüm zorlukların üstesinden geldi. Gazete birkaç ay içerisinde yeniden toparlandı ve DP iktidarına kar"ı efsanevi mücadelesini aynı "iddetle devam ettirdi. Bu mücadelede en büyük rolü oynayan, gazetede ba"langıçta benim gibi stenograf olarak çalı"ırken daha sonra yazı i"leri müdürü olan $eref Bak"ık’tı. Mücadelecili!ini daha sonra CHP’de siyasete atılarak sürdürecekti. * Demokrat #zmir’de çalı"mam mümkün olamı"tı, ama 1959 senesi benim için gazetecilikte yeni bir dönemin ba"langıcı oldu. Eskiden #stanbul gazetelerinin sadece Ankara’da büroları vardı. Di!er kentlerde ise, yerel gazetelerde çalı"an gazeteciler ek i" olarak #stanbul gazetelerine de haber geçerlerdi. Ankara dı"ında ilk büro açan gazete Hürriyet olmu"tu. Kordon Boyu’nda oldukça gösteri"li bir büro tutulmu", daha önce de sözünü etti!im gibi ba"ına Demokrat #zmir’den #l han Esen getirilmi"ti. Kâzım Yenisey de Adnan Düvenci’nin kabara kontrollerinden kurtulmu", #lhan’ın yardımcısı olmu"tu. Sonradan tanınmı" film artisti olacak olan Hüseyin Baradan da foto muhabiri olarak angaje edilmi"ti. Hürriyet bürosunun bir özelli!i de, haberleri hızlı ve hatasız geçmek üzere teleks, foto!raf geçmek üzere de telefoto cihazı ba!lanmasıydı. Ege Bölgesi’ndeki tüm yerel muhabirler de haberlerini telefonla #zmir’e geçiyor, orada teleks 205 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 206 bandına kaydedildikten sonra ak"am belli saatte tüm haberler toplu olarak #stanbul’a iletiliyordu. Hürriyet’in bu yenili!ini o sırada basın piyasasında iddialı iki gazete daha, Ak"am ve Tercüman da izleyerek #zmir’de birer büro açtılar. Tercüman’ın temsilcisi Ege Ekspres’ten transfer edilen Muammer Övünç, Ak"am’ın temsilcisi ise Sabah Postası’nda birlikte çalı"mı" oldu!umuz Nejat Türkeri’ydi. Zamanın iddialı gazetesi Milliyet #zmir temsilcili!i konusunda baya!ı geride kalmı"tı. #zmir haberlerini Milliyet’e Yeni Asır’da gece sekreteri olarak çalı"an Nevzat Kızılcan geçiyordu. Bir ak"am Sabah Postası’nda çalı"ırken bir telefon geldi. Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürü Abdi #pekçi, Müessese Müdürü Nurettin Demirkol’la birlikte #zmir’e gelmi"ti, mutlaka benimle görü"mek istiyordu. Ertesi gün Kültür Park’taki bir çay bahçesinde randevula"tık. Abdi Ipekçi’yle bir kaç ay önce Fransa ve Almanya’ya yaptı!ımız toplu NATO ziyareti sırasında günlerce beraber olmu", uzun uzun sohbet etmi"tik. Ayrıca sendikacılık çalı"malarında da ili"kimiz vardı. Kendisi #stanbul Gazeteciler Sendikası’nın da aktif üyelerinden oldu!u için Türkiye Gazeteciler Sendikaları Federasyonu’nun toplantılarında kar"ıla"ıyorduk. Mizanpaj ve habercilik planında basına birçok yenilik getirmi" olmasına ra!men Milliyet bir dü"ünce gazetesinden çok sansasyonel haberlere ve özellikle de spor haberlerine yer veren bir bulvar gazetesiydi. Ancak son günlerde gazetede dikkati çeken bir takım de!i"iklikler yeralıyordu. O sıralarda Ak"am Gazetesi’nde fıkralar yazan Aziz Nesin’le giri"ti!i polemiklerde anti-komünizmin tüm jargonunu kullanan ünlü sa!cı yazar Peyami Safa Milliyet’ten ayrılmı", yerine Çetin Altan getirilmi"ti. Bu arada Abdi #pekçi’nin Afrika röportajları da “Yarının Kıtası Afrika” ba"lı!ı altında yayınlanma!a ba"lamı"tı. 206 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 207 Çay bahçesinde kar"ıla"tı!ımızda #pekçi’nin ilk yaptı!ı, Afrika röportajlarını nasıl buldu!umu, ardından da, birkaç ay önce Avrupa’da birlikte seyahat etti!imiz Çetin Altan’ın Milliyet’te yazma!a ba"laması hakkında ne dü"ündü!ümü sormak oldu. Memnun oldu!umu söyleyince, hemen konuya girdi. “Milliyet yeni bir atılım sürecinde. Bunun ba"arılmasında genç, yetenekli arkada"lara ihtiyacımız var. #zmir’de bir büro açmayı dü"ünüyoruz. #zmir hem Türkiye’nin üçüncü büyük kenti, hem de NATO’nun güneydo!u komutanlıkları burada. Milliyet’in #zmir bürosunu kurmaya var mısın?” #lk tepkim, “Olabilir, ama Sabah Postası’nı yüzüstü bırakamam,” demek oldu. “Yerime adam buluncaya kadar orada da çalı"mak zorundayım. Askere gitti!imde de öyle olmu"tu, gündüz kı"lada, gece gazetede... $imdi de gündüz Milliyet’te, gece Sabah Postası’nda olabilir. Ta ki yerime adam bulununcaya kadar...” “Kendini hemen tamamen Milliyet’e vermeni isterim ama çalı"tı!ın yere kar"ı duyarlılı!ını da anlıyorum. Seni seçmemizin nedenlerinden biri de senin hakkaniyetli ve duyarlı bir insan olarak tanınman. Yorgun dü"meyeceksen geceleri de Sabah Postası’nda devam et. Ama ne olur uzun sürmesin. Yapaca!ımız büyük i"ler var. #zmir’den Denizli’ye, Balıkesir’e, U"ak’a kadar Ege haber a!ını da sen örgütleyip yöneteceksin.” Ayrıntıları ertesi gün kaldı!ı otelde görü"mek üzere randevula"tık ve ayrıldık. Gazeteye gider gitmez Orhan Rahmi Gökçe’ye Abdi #pekçi’nin yaptı!ı teklifi anlattım, ancak yerim dolduruluncaya kadar Sabah Postası’nda da çalı"maya devam edece!imi söyledim. Yedi yıldır birlikte çalı"tı!ımız Gökçe çok üzülmü"tü, “Ama senin tüm meslek ya"amını yerel bir gazetede sürdürmeni de kimse isteyemez. Milliyet’teki son de!i"iklikler olmasaydı, siyasal açıdan iyi dü"ün, derdim. Ama bizim Çetin de artık orada fıkra yazıyor... Kutluyorum, ba"arılı olmanı diliyorum,” dedi. 207 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 208 Anlayı" gösterdi!i için te"ekkür ettim. Birlikte çalı"tı!ım arkada"lar, mürettiphane ve makine dairesindekiler de dahil, çok üzülmü"lerdi. Ne zaman gerek duyarlarsa ko"up gelece!ime söz verdim. Ertesi gün tekrar bulu"tu!umuzda, #pekçi, - Yahu, ikimiz de sendikacıyız, en önemli "eyi konu"mayı unutmu"uz. Ba"langıç aylı!ın 1500 Lira, dedi. Sabah Postası’nda 300-400 Lira aylı!a talim ediyorduk. Onu da ço!u kez iki üç aylık gecikmeyle alabiliyorduk. - $imdi ben #stanbul’a dönüyorum. Siz Nurettin’le birlikte gidip hemen bugün merkezi bir yerde yeni yapı bir büro tutup çelik e"yalarla dayatıp dö"etin, sonra da hemen bir ekip kur, derhal i"e ba"layın. Ben büronun kurulu"unu ilk haftalık yazımda anons edece!im, diyerek vedala"ıp gitti. Fevzi Pa"a Bulvarı’na açılan sokaklardan birinde yeni yapılmı" bir i"hanının ikinci katında iki odalı bir büro tuttuk. Civardaki bir mobilyacıya sipari" vererek birkaç saat içinde tüm büro malzemeleriyle donattık, telefon müdürlü!üyle temas kurarak telefon ve teleks ba!lantılarını yaptırdık. Yardımcı olarak Haluk Necmettin Besen’i, spor muhabiri olarak Çetin Esen Kaftan’ı, foto muhabiri olarak da Sabah Postası’nda birlikte çalı"tı!ımız Ahmet Gülta"’ı angaje ettim. O zamana kadar Milliyet’e servis yapan Yeni Asır’dan Nevzat Kızılcan ile foto muhabiri $ahap Mete de, yeni büro tam anlamıyla fonksiyonel hale gelinceye kadar servise devam edeceklerdi. * Milliyet Gazetesi’nde çalı"tı!ım günler, yarım yüzyılı a"kın gazetecilik ya"amımın çalı"ma ko"ulları açısından sorunları en az olan dönemiydi. Her"eyden önce, Türkiye’nin ikinci büyük gazetesini temsil etmenin getirdi!i bir sürü kolaylık vardı. #stisnasız tüm konferanslara, basın toplantılarına, resepsiyonlara, özel e!lence günlerine istemeseniz 208 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 209 de davetlisiniz. Özel demeç almak veya röportaj yapmak istedi!iniz zaman tüm kapılar açılır. Ki"ilerin, toplumdaki ya da siyasal ya"amdaki yerleri ne olursa olsun, isimlerinin olumlu ya da olumsuz Türkiye’nin ikinci büyük gazetesinde geçmesi çok önemlidir. Maddi bakımdan da büyük bir rahatlık söz konusudur. Aldı!ınız ücret yerel gazetelerin, özellikle de muhalif gazetelerin personeline verilen ücretlerle kıyaslanamayacak kadar yüksektir. Büro, ula"ım ve ileti"im giderlerinde dikkatli ve tutumlu olma derdiniz yoktur. Herhangi bir olay yerine, toplantıya ula"abilmek için otobüs, dolmu" beklemek ya da ya!mur altında dakikalarca taban tepmek zorunda de!ilsiniz. Gazetenin anla"ma yaptı!ı taksi "irketinin tüm arabaları bir telefonla emrinizdedir. Aylı!ınızı ya da yaptı!ınız masrafları zamanında alıp alamama endi"esi, Sabah Postası’ndaki gibi aylarca bekleme çilesi söz konusu de!ildir. Büyük bir gazeteyi temsil etmenin sa!ladı!ı itibar gerçekten de ba"döndürücüdür. Milliyet’te çalı"maya ba"ladıktan birkaç gün sonra Abdi #pekçi haftada bir yazma!a ba"ladı!ı “Milliyet’ten Mektup” kö"esinde #zmir Bürosu’nun açıldı!ını, gazeteyi #zmir ve Ege Bölgesi’nde benim temsil edece!imi foto!raflı olarak duyuruyordu. Daha gazetenin #zmir’de da!ıtıma girdi!i gün körfez vapuruyla kar"ıya geçerken tanıdı!ım ya da tanımadı!ım birçok ki"i kırk yıllık dostmu"uz gibi selam verip hatır sormaya ba"ladı. Aradan birkaç hafta geçmeden o zamana kadar hiç yüzünü görmedi!im ismini duymadı!ım akrabalar zuhur etti. Ankara Bürosu’yla mukayese edildi!inde # zmir Bürosu’nun istihbaratında siyasal haberler fazla yer tutmuyordu. Haberler genellikle magazin a!ırlıklıydı. Polis ve adliye haberleri, sosyete skandalları, arada bir #zmir’e yatla yolu dü"en yabancı "öhretlerle röportajlar ve de özellikle spor haberleri… Bunların hiçbiri benim janrım de!ildi. Neyse ki, polisiye 209 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 210 haberleri ve kent istihbaratını, benim karı"mama hiç gerek kalmadan Haluk Besen son derece iyi yürütüyordu. Pek aklımın ermedi!i spor haberlerine gelince, Çetin Esen Kaftan zaten o dönemde #zmir’in en iyi spor muhabirlerinden biriydi. Foto!raf konusunda da #zmir’in Ahmet Gülta" ve $ahap Mete gibi iki cefakâr foto muhabiriyle çalı"ıyordum. Bir süre sonra ekibimize muhabir olarak Günay $im"ek, foto muhabiri olarak Tırtıl Orhan da katılacaktı. Ayrıca Vatan Gazetesi muhabiri Seyfi Özgenel’le de yakın i"birli!i; haber alı"veri"i yapıyorduk. Rakip durumda olmamıza ra!men Hürriyet’ten #lhan Esen, Tercüman’dan Muammer Övünç, Ak"am’dan Nejat Türkeri’yle kar"ılıklı anlayı" ve saygıya dayanan dürüst bir i"birli!i ili"kisi içindeydik. Haber atlatma konusunda aramızda kıyasıya rekabet vardı, ama küçük oyunlara, çelme atmalara asla ba"vurmuyorduk. Bu dürüst çalı"ma ortamına #lhan’ın yardımcısı Kâzım Yenisey’in, Nejat’ın yardımcısı Özden Alpda!’ın katkılarını da belirtmeliyim. Ben daha çok siyasal olayları ve NATO faaliyetlerini izliyordum. Aslında NATO konusunda özel bir gayrete de gerek yoktu, daha önce Milli Savunma Bakanlı!ı’nın Temsil Bürosu’nda görevliyken ordudan ayrılan Emekli Yüzba"ı Do!an Gündüz’ün yönetti!i NATO Public Relations Bürosu her manevradan, yüksek düzeydeki her ziyaretten tüm gazetecileri zamanında haberdar ediyordu. * Bu rutin faaliyetler sırasında özel olarak izledi!im önemli olaylardan birisi, NATO Karargahı’ndaki Amerikalı subayların döviz kaçakçılı!ı oldu. A!ustos 1959 ba"larında bir ak"am tam bürodan çıkmaya hazırlandı!ım sırada telefon çaldı, NATO’da görevli Türk subaylarından Dursun Zamano!lu arıyordu. - Do!an, iki elin kanda bile olsa hemen gel, dedi, bizim karargahın yakınındaki otelin kahvesinde görü"elim. Bu Amerikalıların canına okuyacak bir haberim var. 210 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 211 Dursun Binba"ı Amerikalıların emrinde çalı"maktan son derece rahatsız oldu!unu daha önceki sohbetlerimizde birkaç kez vurgulamı"tı. Karargâhta Amerikalılarla ili"kilerinde sürekli olay çıkartıyordu. Bu tavırlarından dolayı kendisine özel bir sempati duyuyorduk. Bulu"ur bulu"maz çevredeki masalardan dinlenip dinlenemeyece!imizi kontrol ettikten sonra hemen söze girdi: - Ben sana daha önce bir kaç kez burada görevli Amerikalı subay ve astsubayların döviz kaçakçılı!ı yaptıklarından ku"kulandı!ımı söylemi"tim. O yıllarda mevcut mevzuata göre Türkiye’de döviz ancak Merkez Bankası’nda resmi kurdan bozdurulabilir ya da satınalınabilirdi. Ancak dolar, resmi kuru 9 lirayken, karaborsada rahatlıkla iki misline alınıp satılıyordu. Bu ise mevzuata göre resmen kaçakçılı!a giriyordu. #kili anla"malara göre, Türkiye’deki Amerikan askeri personelinin görev sahasında i"ledikleri suçlara Türk adaleti hiçbir "ekilde karı"amıyordu. Polisin de NATO Karargahı’na baskın yapıp bu belgelere elkoyması mümkün de!ildi. - Bizim büroda çalı"an it kılıklı Amerikalı çavu" McCuistion var ya, diye devam etti, NATO’da tüm kaçakçılık faaliyetini o yürütüyor, hem de komutanların bilgisi dahilinde. Dün bir ara büroda kimse yokken çekmecesini yokladım, bu herif aracılı!ıyla karaborsa fiyatı üzerinden Dolar bozduranların listesini ele geçirdim, polise ilettim. Bugün yarın tepelerine binecekler. $imdiden haberin olsun. Siz de olayın üstüne gidip polisi sıkı"tırın ki yukarının baskısıyla örtbas edilmesin. - Kaçakçılı!ın Amerikalı komutanların bilgisi dahilinde oldu!unu nereden çıkartıyorsun? - Onların isimleri de listede... Gerçekten de iki gün sonra Çavu" McCuistion görev sahası dı"ında arabasıyla dola"ırken polis tarafından kıstırılacak, onunla birlikte üç Amerikalı astsubay ve Amerikan Subay Kulübü’nde görevli bir Türk görevli gözaltına alınacaktı. Olayı derhal ilk “anti-Amerikan” operasyon olarak ga211 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 212 zetelere geçtik. Yayınlanınca da haberi veren gazetecilere Amerikalı subay ve assubaylardan tehditler gelmeye ba"ladı. Ne ki, olay poliste sanıklara i"kence yapıldı!ı iddialarıyla derhal gölgelendi. Yakalanan çavu"lar Tepecik tarafındaki bir haraya kapatılarak falaka, sille tokat gibi klasik i"kence yöntemleriyle sorguya çekilmi"lerdi. Ba"ta Time Dergisi olmak üzere Amerikan basını Amerikalı çavu"ların i"kence görmelerini büyük sorun yaptı. Türkiye’de eline geçen dövizi karaborsa fiyatıyla de!il de resmi kurla bozduranlara, Türk olsun yabancı olsun, enayi gözüyle bakıldı!ını vurgulayarak Amerikalılara açıkça haksızlık yapıldı!ını söylüyordu. #"kence iddiaları benim için hiç de "a"ırtıcı de!ildi. Daha bir yıl önce “komünistlik”ten tutuklanan arkada"ım Muammer Erol’dan aynı polis ekibinin kendisine ve di!er sanıklara nasıl i"kence yaptı!ını dinlemi"tim. Sadece Amerikalıların kaçakçılı!ı de!il, aynızamanda polisin i"kencecili!inin de üzerine gitmek zorundaydık. Ne ki, bu arada hepimizi "a"ırtan bir ba"ka geli"me oldu. Türkiye gibi önemli bir müttefiki kızdırmamak için Amerikan diplomasisi olayı örtbas etmek amacıyla elinden geleni ardına koymadı. #"kence iddialarını yalanlama i"ini de Türk polisinden önce bizzat #zmir’deki Amerikan Ba"konsolosu üstlendi. Konsoloslu!un bu tutumuna NATO’daki Amerikan askeri personelinin tepki göstermesi üzerine hem Pentagon hem de Paris’teki NATO Ba"komutanı General Norstad olayları belgelemek için #zmir’e askeri soru"turma heyetleri göndermek zorunda kaldılar. Sanıkların sorguya çekildi!i yerlerde incelemeler yaptılar. Sonuçta Amerikan diplomasisi yeniden devreye girdi. Amerikan Büyükelçisi Warren bizzat Washington’a giderek i"kence iddialarının do!ru olmadı!ına, söylentilerin TürkAmerikan ili"kilerini tehlikeye dü"ürme tehlikesi yarattı!ına dair uyarılarda bulundu. Bu arada #zmir’de i"kence iddialarını inceleyen mahkeme bu konuda yayın yasa!ı koydu. Amerikalı çavu"lar kaçakçılık suçundan hafif cezalarla, Türk polisleri de i"kencecilik suçlamasından Amerikan hariciye212 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 213 sinin özel çabaları sonucu beraatla kurtarılmı" oldu. Kaçakçılık olayına adı karı"an o zamanki NATO Güney-Do!u Kara Kuvvetleri Komutanı General Harkins ise 60’lı yıllarda ABD Pasifik Kuvvetlerinde daha önemli bir göreve getirilecek, Vietnam’a ABD askeri müdahalesi ba"layınca da oraya gönderilen Amerikan birliklerinin ilk ba"komutanı olacaktı. A!ustos 1959 ba"larında bir ba"ka önemli olay, Yunanlı armatör Aristotle Onassis’e ait ünlü Christina Yatı’nın #zmir ziyaretiydi. Yattaki yolcular arasında özellikle Yunan asıllı soprano Maria Callas’ın ve de eski #ngiltere Ba"bakanı Winston Churchill’in de bulunması ziyareti iki bakımdan önemli kılıyordu. Birincisi, Maria Callas ile Onassis arasındaki ili"kinin bir süredir magazin basınında yeralıyor olmasıydı. Yattaki yolcular arasında Callas’ı yeti"tiren ve o günkü "öhretine ula"tıran Giovanni Battista Meneghini ile Onassis’in e"i Athina da vardı, gezi sadece bu haliyle yeterince sansasyoneldi. Oysa, aralarında geli"en duygusal ili"kilerin ötesinde Yunan kökenli bu iki ki"i için Christina’nın Türkiye ziyareti aynı zamanda kendi geçmi"lerine yönelik bir arayı"tı. Onassis eski adı Smyrna olan #zmir’in köklü Rum ailelerinden birinin çocu!uydu, Türk-Yunan Sava"ı’nın ardından önce Yunanistan’a, sonra Arjantin’e göçetmek zorunda kalmı"lardı. Anadolu çocu!u Aristotle, do!du!u topraklara 37 yıl sonra ilk kez yeniden ayak basacaktı. Artık emekli bir siyasetçi olan Churchill için de gezinin önemi, Christina Yatı’nın #zmir’den sonra #stanbul’a giderken Çanakkale Bo!azı’ndan geçecek olmasıydı. Churchill, 1. Dünya Sava"ı sırasında Amirallik Birinci Lordu olarak müttefik kuvvetlerinin Bo!azlar’a saldırması fikrini ortaya atıp uygulatan, Çanakkale hezimetinden sonra da bu görevinden istifa etmek zorunda kalan ki"iydi. Ömründe Bo!azlar’dan geçmemi"ti. Christina #zmir körfezinin epey açıklarında demirledi. Ula"ılması mümkün de!ildi. Son derece fırtınalı bir havada ortakla"a tuttu!umuz bir sürat botuyla geminin çevresinde 213 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 214 giderek daralan daireler çizerek irtibat kurmaya, içindekilerle konu"maya çalı"ıyorduk. Mümkün olmadı. $ehre de büyük koruma altında inip çıktıklarından kimseden demeç alınamadı. Ö!renebildi!im tek "ey, o ak"am #stanbul’a do!ru demir alacak olan Christina’nın Çanakkale Bo!azı’ndan geçi"inin, Churchill’e 44 yıl öncesinin acısını tattırmamak için, onun uyumak zorunda oldu!u gece saatlerine rastlatılaca!ıydı. Öyle de oldu. * Maddi açıdan oldukça rahat çalı"ma ko"ullarına ra!men, Milliyet’teki tüm günlerim kendi kendimle kavgalı geçti. Yaptı!ım sürekli vicdan muhasebesi huzurumu ve hattâ uykularımı kaçırıyor, bu nedenle giderek hırçınla"ıyordum. Bu durum, genelde Milliyet’le, özeldeyse beni gazeteye angaje eden Abdi #pekçi’yle ili"kilerimi olumsuz etkiliyordu. Gerçi hergün gidip geldi!im Kar"ıyaka vapurunda selam verip hatır soranların, iltifat ya!dıranların sayısı artmı"tı ama, ki"ili!ine de!er verdi!im, görü"lerine saygı duydu!um birçok eski dostumun, Türkiye’de sosyal ve siyasal ortamın giderek daha da gerginle"ti!i bir dönemde magazin a!ırlıklı medyada çalı"ıyor olmama getirdikleri ele"tiriler de huzursuzlu!umu derinle"tiriyordu. Gazetede veremedi!im mücadeleyi basın örgütlerinde sürdürebilmek için gerek Gazeteciler Sendikası’nda, gerekse Gazeteciler Cemiyeti’nde daha aktif olma!a ba"ladım. Bu arada Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu’na da seçildim. Gazeteciler Cemiyeti o zamana dek, daha çok iktidara yakın Yeni Asır, Ege Ekspres, Ticaret gibi gazetelerin sorumlularından olu"an bir kurul tarafından lonca gibi yönetiliyor, basın hürriyetini çi!neyen uygulamalara kar"ı pek sesini çıkartmıyordu. Sabah Postası’nın yayın yönetmeni Orhan Rahmi Gökçe, birkaç muhalif gazeteciyle birlikte, cemiyet yönetiminin bu pasif ve teslimiyetçi tutumuna kar"ı kararlı bir mücadele veriyordu. 214 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 215 Yıllar sonra nihyet benim gibi muhalif birkaç genç gazetecinin yönetim kuruluna girmesi #zmir basın ya"amında önemli bir olaydı. 1960 Türkiye’de DP iktidarının baskıcı uygulamalarının doruk noktasına çıktı!ı yıldı. Gerek sendikada, gerekse cemiyette bu baskılara kar"ı yo!un mücadele yürütüyorduk. Türk basınına baskılar dünya basınında da yankı buluyor, ele"tiriliyordu. Özellikle Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) sık sık protesto bildirileri yayınlıyordu. Di!er ülkelerde oldu!u gibi Türkiye’de de milli piyangoya ek olarak “Spor Toto”nun ba"latılması hazırlıklarının yapıldı!ı günlerdi. “Futbol Müsabakalarında Mü"terek Bahisler Tüzü!ü” hazırlanırken Spor Toto gelirlerinden hangi kurumların yararlandırılaca!ı da tartı"ılıyordu. Cemiyetin o dönemdeki ba"kanı olan hükümet yanlısı Ege Ekspres Gazetesi sahibi Nihat Kür"at bir gün Yönetim Kurulu’na bir öneriyle geldi. Hükümetin gazeteciler cemiyetlerine de sosyal hizmetlerinde kullanılmak üzere Spor Toto’dan bir pay ayırmayı dü"ündü!ünü, bu konuyu basın i"lerinden sorumlu Devlet Bakanı Bahadır Dülger’le görü"mek üzere Ankara’ya gidece!ini söyledi. Cemiyet’in oyuna getirilmesinden endi"e etti!imiz için böyle bir görü"menin ancak Yönetim Kurulu’nun tam mevcuduyla yapılabilece!ini söyledik. Bunun üzerine Kür"at, belki de bakanla görü"ünce bizlerin de ikna olaca!ımızı dü"ünerek, Ankara’ya hep birlikte gitmemizi kabul etmek zorunda kaldı. Ankara’da Bahadır Dülger bizi tarihi Ankara Palas Oteli’nin lokantasında a!ırladı. Ta Atatürk döneminden beri bakanların, milletvekillerinin, devlet ricalinin, diplomatların devam etti!i Ankara Palas’ın yemekleri o zamana kadar hiçbir yerde görmedi!im zenginlikte ve tatmadı!ım lezzetteydi. Dülger, Ba"bakan Menderes’in basın mensuplarının sorunları kar"ısında ne denli duyarlı oldu!unu, bu konuda her türlü maddi yardımda bulunmayı arzuladı!ını uzun uzun anlatan bir girizgahtan sonra sadede geldi. 215 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 216 - Biliyorsunuz, dedi, hükümetimiz yeni kurulacak olan Spor Toto te"kilatının tüzü!ünü hazırlıyor. Ba"bakanımız, Spor Toto olanaklarından gazeteciler cemiyetlerinin de yararlandırılmasını dü"ünüyor. Bakanın konu"masını be"u" bir çehreyle izlemekte olan Nihat Kür"at ba"kan olarak bu konuda dü"üncelerini söylemeye ba"lamı"tı ki ben söze girdim: - Bizim hükümet temsilcisi bakanla konu"mak istedi!imiz konu bu de!il. Bizim sorunumuz maddi destek istemek de!il, ifade özgürlü!ümüz üzerindeki tehdit ve baskıları tartı"abilmek. Bu konu artık dünya basınının da gündeminde, Türkiye’nin dı"arıdaki imajı her geçen gün biraz daha yıpranıyor. Örne!in Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI), bu konuda bildiri üstüne bildiri yayınlıyor. Suratı birdenbire allak bullak olan Dülger sözümü kesti: - Ben de tam bu konuyu konu"acaktım. Basın özgürlü!üyle ilgili konuları aramızda tabii ki tartı"alım. Ku"kusuz bir takım sorunlar var. Ama kol kırılır yen içinde kalır. Bu konulara yabancıları karı"tırmayalım. Sayın Ba"bakanımız’ın da i"te bu konuda sizden ricası var. Gazeteciler cemiyetlerinin Uluslararası Basın Enstitüsü’ne kar"ı bir protesto bildirisi yayınlamasını arzu ediyorlar. Masada buz gibi bir sessizlik oldu. Yönetim Kurulu’ndan bir ba"ka muhalif arkada" sessizli!i bozdu: - Yani bizleri bunun için mi Ankara’ya davet ettiniz? Kür"at söze karı"tı: - Canım tabii ki bu da görü"ülebilir, ama asıl neden Spor Toto olanaklarından cemiyetimizin de yararlanabilmesi. - Bunun kar"ılı!ında da bizden Uluslararası Basın Enstitüsü’nü protesto etmemiz bekleniyor, diye tepki gösterdim. Bu bir skandaldır. Di!er arkada"lar da çıkı"ımı destekledi: - Sayın bakan, Spor Toto’dan verilecek üç be" kuru" için basın özgürlü!ünü savunma ilkesinden ödün veremeyiz. Uluslararası Basın Enstitüsü’ne kar"ıysa takbih de!il te"ekkür borçluyuz. 216 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 217 Masada sesler yükseldi!inden civar masalardakiler dönüp merakla bizlere bakıyordu. Menderes’in istemini yerine getiremedi!i için bakan da sinirlenmi"ti. Yönetim Kurulu ço!unlu!unun bu "eytan pazarlı!ına kar"ı çıktı!ını görünce Kür"at konu de!i"tirdi, görü"me so!uk bir hava içerisinde sona erdi. Bir kaç hafta sonra da hükümet “Futbol Müsabakalarında Mü"terek Bahisler Tüzü!ü”nü yayınladı. #stanbul ve Ankara gazeteciler cemiyetleri de hükümetin destek arayı"ına olumlu yanıt vermedikleri için hiçbirine toto gelirlerinden pay öngörülmüyordu. 217 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 218 27 Mayıs Darbesi ve Öncü olayı 1960-1961 Bu gerilim ortamında Milliyet de giderek daha muhalif bir tavır takınmaya, buna paralel olarak da baskılardan payını almaya ba"lamı"tı. Bir yayın yasa!ından ötürü Milliyet bir gün man"et yeri bembeyaz bırakılarak yayınlanmı"tı. #ktidar ile CHP muhalefeti arasındaki çeki"me giderek daha da sertle"iyordu. #nönü’nün Kayseri ve U"ak gezileri kolluk kuvvetleri kullanılarak engellenmi", hattâ U"ak’ta kafasına ta" atılmı"tı. Bu arada ilginç bir geli"me ya"adık. 27 Mart 1960’da #zmir’e gelen Ba"bakan Yardımcısı Medeni Berk bizlerle özel bir görü"me yapmak istedi!ini bildirmi"ti. Görü"me #zmir Borsa binasında oldu. Berk, iktidarın bazı iktisadi projelerinden bahsettikten sonra sözü siyasal duruma getirdi ve herkesi "a"ırtacak "ekilde genel seçimlerin zamanından önce, 1960’ın sonbaharında yapılaca!ını, kesin seçim gününün ise yakında belirlenece!ini açıkladı. Büyük bir hızla askeri darbe ortamına sürüklenen ülkede iktidarın iki numaralı sorumlusunun böyle bir açıklamada bulunması geli"melere yeni bir yön kazandırabilirdi. Haberi derhal #stanbul’a geçtim ve ertesi gün Milliyet’in man"etinde yayınlandı. Belki de ya"anan siyasal krize oy sandı!ında bir çözüm getirebilecek bu önemli demece sanıyorum Milliyet dı"ında hiçbir gazetede önemli yer verilmedi. 218 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 219 Ali Naci Karacan’ın ölümünden sonra yıllardır ba"yazısız yayınlanan Milliyet’te “Durum” ba"lı!ı altında ba"yazı yazmaya ba"layan Abdi #pekçi de, bu haber üzerine yazdı!ı bir yazıda erken seçim ihtimalinden söz konusu ediyordu. Ama bir süredir ABD’yle ters dü"meye ba"layan Menderes artık ne yapsa nafileydi. O günleri iyi anımsıyorum. Gerçekten de ülke ekonomisi yanlı" politikalar sonucu batarken artık Batı ülkelerinden ve finans kurumlarından bekledi!i deste!i alamayan hükümetin ba"ta Sovyetler Birli!i olmak üzere sosyalist ülkelerle ticarete a!ırlık vermeye ba"layaca!ı, hattâ Ba"bakan Menderes’in bu amaçla Moskova’ya bir seyahat yapaca!ı söylentileri adamakıllı yayılmı"tı. Gerçekten de ABD yıllardır bir dedi!ini iki etmeyen Menderes’i artık defterden silmi", yeni alternatifler arayı"ı içindeydi. TBMM’nin o sırada Washington’u yatı"tırmak için Türk-Amerikan Savunma Anla"ması’nı imzalaması da bir "eyi de!i"tirmeyecekti. Adnan Menderes’in yıllar sonra yayınlanan günlü!ünde "u notlar yer alıyor: “27 Mart 1960. Ba"bakan Yardımcım Medeni Berk, #zmir’de gazetecilerle bir sohbet toplantısı yapmı", güzel sözler söylemi": ‘Genel seçimler 1960 yılında sonbaharda yapılacaktır. Seçim günü daha sonra ilan edilebilir.’ Seçim sözünü ilk kez telâffuz ediyoruz. Bakalım ortalık sakinle"ecek mi?” (Ta"kın Tuna, Adnan Menderes’in Günlü!ü, $ule Yayınları, Ekim 2002). Aynı kitapta Menderes’in tutmu" oldu!u ba"ka önemli notlar da var. Dı"i"leri Bakanı Fatin Rü"tü Zorlu 9 Nisan 1960 günü kalın bir klasörle Menderes’i ziyaret ederek Sovyetler Birli!i ve ona ba!lı sosyalist ülkelerle ticaret hacminin arttırılmasını öneriyor. “Ben Sovyet Sefiri ile bir görü"eyim. Sizce de uygunsa, Temmuz ortalarında Sovyetler’e resmi bir ziyarette bulunalım ve ticaretimizi artıracak bir seri antla"ma paketi imzalayalım. Böylece iki kom"u ülke arasında alı" veri"le ba"layan ili"kiler belki sonraları daha da yumu"aya219 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 220 bilir. #leride kültür, sanat, bilim ve sanayi alanlarında geli"meler de bekleyebiliriz.” diyor. 15 Nisan 1960’da Zorlu Menderes’e telefon ediyor. Yine Menderes’in notları: “Sovyetler Birli!i’ne yapaca!ımız ziyaret, Amerikalıları kızdırmı". Önceleri çok normal kar"ılamı"lar. Sonra nasıl olmu"sa olmu", Moskova ziyaretimize kar"ı çıkmı"lar. Nasıl olur da, 1947 yılından beri Amerikalıların dümen suyunda giden sadık müttefikimiz, kendi ba"ına buyruk hareket eder ve böylesine vahim bir hata yaparmı"? So!uk sava"ın devam etti!i bir dönemde, hem de NATO üyesi bir ülke olan Türkiye’nin, Amerika’dan izin almadan Moskova ile kendi ba"ına diyalog kurması asla kabul edilemezmi".” Ve notların bu bölümü "öyle sona eriyor: “‘Vay canına be!’ diye ba!ırdım! ‘Biz burada bilmem ne ba"ı mıyız? Ba!ımsız bir ülke olarak kom"umuzla ticaret yapamayacak mıyız?’ ‘Haklısınız Ba"bakanım’ dedi Zorlu ve ilave etti. ‘Bu i"in içinde CIA var!’” NATO Zirvesi’nin bu gergin ortamda #stanbul’da toplanmı" olması da iktidar için zaten büyük bir "anssızlıktı. Müttefik ülkeler liderlerinin toplandıkları #stanbul Belediye Sarayı önünde protesto gösterileri yapılıyordu. Gösteriler NATO’ya kar"ı de!ildi, aksine NATO üyesi ülkelerin Menderes Hükümeti’ne kar"ı tavır almasını, dü"ü"üne engel olmaya kalkmamalarını sa!lamaya yönelikti. O günlerde, geli"mekte olan detent (yumu"ama) sürecine büyük darbe vuran bir skandal patlak vermi"ti. Türkiye’deki bir üsten kalkan bir Amerikan U-2 casus uça!ı Sovyet hava sahasında uçarken füzeyle dü"ürülmü"tü. Nükleer ba"lıklar gibi ABD casus uçaklarının da Türkiye’de üslendirilmi" olması özelde Türkiye’nin güvenli!ini, genelde dünya barı"ını tehdit eden bir tehlikeydi. Ama buna kar"ı herhangi bir protesto gösterisi olmuyordu. TBMM’nin Tahkikat Komisyonu kurarak CHP’nin Meclis faaliyetlerini yasaklama gafından sonra Türkiye artık tam anlamıyla darbe e!ik düzeyindeydi. 220 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 221 #stanbul ve Ankara’da ö!renci gösterileri sürüp giderken Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Cemal Gürsel izinli olarak görevinden ayrılarak Kar"ıyaka’nın Bostancı semtindeki evine çekildi. Demeç vermeyi reddediyordu. Bu dönemde Genel Kurmay NATO Dairesi Ba"kanı olan Kurmay Albay Alparslan Türke" sık sık #zmir’e gelerek NATO komutanlarıyla bir dizi görü"meler yapıyordu. Alparslan Türke"’in bu geli" gidi"lerinde Gürsel’le de temas kurdu!u söyleniyordu. Haber almak için NATO Karargahı’na gidi"imde, orada görevli Türk subaylarının karargahın daktilo makinelerinde dizilmi" ve teksir makinelerinde basılmı" iktidar aleyhtarı bildirileri Amerikalı subay ve assubayların gözleri önünde da!ıttıklarını görüyordum. Belli ki her"ey ABD’nin bilgisi dahilinde geli"iyordu. 28-29 Nisan gösterilerinden sonra #stanbul’da sıkıyönetim ilan edildi. Gösteriler Ankara’ya da yayıldı. Di!er muhalif gazeteler gibi Milliyet de kapatıldı. #zmir’de büyük bir hareketlilik yoktu. Ezeli CHP kar"ıtı #zmir kenti di!er kentlerdeki geli"meleri sükunet içinde izliyordu. DP‘liler son sözü üniversite gençlerinin de!il, halk kitlelerinin söyleyece!ine, gösterilerin de saman alevi gibi sönece!ine inanıyorlardı. 1 Mayıs ak"amı CHP il merkezinde bir basın toplantısı izlemi", ayrılmak üzereydik. Açık olan radyoda ak"am haberleri saatinde Menderes’in bir konu"ması verilme!e ba"ladı. “Bugün 1 Mayıs #"çi Bayramı, i"çi karde"lerimizin elemsiz, kedersiz bir çok bayramlar idrak etmelerini temenni ediyorum,” diyordu. Yıllarca anti-komünizmi bayrak etmi" sa!cı bir liderin bu sözleri söylemek zorunda kalması, yıllardır ezdi!i i"çi kitlelerini son bir gayretle kendi saflarına çekmek çabasında oldu!unu gösteriyordu. Özellikle de Sovyetler Birli!i’yle yakınla"ma söylentilerinin yaygınla"tı!ı bir sırada bu sözlerin söylenmi" olması bir ba"ka anlam ta"ıyordu. 221 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 222 * Ankara’da 5inci ayın 5inci günü saat 5’te Kızılay’da yapılan 555K eyleminde hakarete u!rayan ve tartaklanan Menderes moral bulabilmek için Mayıs ortalarında DP’nin hâlâ etkinli!ini sürdürdü!ü kentlerde kitleyle bulu"maya karar verdi. Bu yeni moral seyahatinin doruk noktası #zmir olacaktı. Menderes’in 15 Mayıs günü #zmir’e gelerek Cumhuriyet Meydanı’nda miting yapaca!ı haberi üzerine CHP’liler aynı saatlerde aynı meydanda bir kar"ı gösteri düzenlemek için seferber oldular. Baskıların artması ve gazetelerin kapatılması üzerine #zmir Gazeteciler Cemiyeti olarak sürekli protesto bildirisi yayınlıyorduk. Menderes’in #zmir’e geli"ini izlemek üzere dünya medyasından bir çok gazeteci de #zmir’e akın etmi"ti. Gazetecilerin ço!una ben mihmandarlık ediyordum. CHP’nin kar"ı gösteri seferberli!inden haberdar oldukları için #zmir’de büyük olaylar patlak verece!ini, DP mitinginin fiyaskoyla sonuçlanaca!ını tahmin ediyorlardı. #zmir’in hâlâ DP’li oldu!unu, büyük bir fiyasko beklememeleri gerekti!ini söylememe ra!men CHP sözcülerinin abartılı demeçlerine bakarak spektaküler olaylar çıkaca!ını umuyorlardı. 15 Mayıs günü Menderes’i #zmir’e getirmekte olan gemi daha körfeze girmeden Cumhuriyet Meydanı DP’liler tarafından hıncahınç doldurulmu"tu. Gemi rıhtıma yana"ırken yüzlerce partili kayık ve motorlarla geminin çevresinde tur atarak Menderes’e tezahürat yapmaya ba"lamı"tı. Gemi rıhtıma rampa ederken Menderes’i güvertede seçebiliyorduk. Cumhuriyet Meydanı’nda kendisini bekleyen büyük kalabalı!ın tezahüratından öylesine duygulanmı"tı ki zaman zaman ellerini yüzüne kapatarak güvertenin bir ucundan öteki ucuna ko"uyor, sonra kollarını havaya açarak meydandakileri uzaktan selamlıyordu. #nsani açıdan gerçekten son derece duygulandırıcı bir görüntüydü. Bu co"ku içerisinde Menderes #zmir’e indi ve beklenen konu"masını yaptı. 222 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 223 O anda, geçmi" yıllarda izledi!im Menderes’in seçim gezilerini anımsadım. Dönemin iki büyük hitabet ustası vardı: Menderes ve Bölükba"ı... #rticalen, hiçbir nota bakmaksızın saatlerce konu"urlar, kitle kendilerini büyülenmi" gibi dinlerdi. Basına kar"ı yeni baskı önlemlerinin alındı!ı yıllardı. #zmir’de büyük bir sinema salonunda konu"uyordu Menderes. Sahnedeki hitabet kürsüsünün sol tarafına konulan büyük bir masa gazetecilere ayrılmı"tı. Menderes’in maraton konu"malarından biriydi. Basına verip veri"tirirken öylesine bir ajitasyon yapmı"tı ki tüm salon aya!a kalkmı" koro halinde basına lanet ya!dırıyordu. Sahnede oturan biz gazeteciler her an saldırıya u!rama endi"esi içindeydik, saldırı olursa kendimizi nasıl kurtarabilece!imizi kestirmeye çalı"ıyorduk. Salonun ta"kınlı!ı duruldu!unda, konu"ma silsilesini kaybeden Menderes sanki kitleyi bize kar"ı kı"kırtan o de!ilmi" gibi birden bizim tarafa dönerek son derece sempatik bir ifadeyle sordu: - Evet beyler, nerede kalmı"tık? #stanbul’dan gelmi" olan bir gazeteci de büyülenmi" gibi aya!a kalkarak, basına saldırdı!ı son cümleyi anımsattı. Menderes de kaldı!ı yerden basına saldırılarını sürdürdü. 15 Mayıs #zmir konu"masında da Menderes, aynı kendine güven duygusu içinde olmasa da, benzeri bir performans tutturmu", karizmasını bir kere daha kanıtlamı"tı. Artık kitlelerin her"eye ra!men hâlâ kendisiyle beraber oldu!undan emindi. Günlerdir kar"ı gösteri yapmaya hazırlanan CHP’liler, ba"ta o zamanki il ba"kanı Dr. Lebit Yurto!lu olmak üzere birkaç yüz ki"ilik bir grup halinde ellerinde protesto pankartları ta"ıyarak meydana girme!e kalkı"mı"lar, ama DP’lilerin tepkisi kar"ısında bozgun halinde meydanı terketmek zorunda kalmı"lardı. Ne ki Menderes’in #zmir zaferine ra!men özellikle Ankara ve #stanbul’da olaylar durmak bilmiyordu. Bir hafta sonra ba"kentte Harp Okulu ö!rencilerinin üniformalarıyla 223 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 224 hükümet aleyhtarı gösteri yapmaları, beklenen sonun yakla"tı!ını gösteriyordu. #zmir’deki kitle banyosunda kendine güven tazeleyerek Ankara’ya dönen Menderes, birkaç gün sonra ABD Büyükelçisi Warren’le ba"bakanlık kö"künde bir görü"me yapmı"tı. Bu görü"mede ABD’nin kendi iktidarına deste!inin teyid edilmesini istedi!i belliydi. Nitekim daha sonra açıklanan ABD belgelerine göre, bu görü"meye ili"kin olarak ABD Büyükelçisi Warren’in raporunda "öyle deniyordu: “Ba"bakan, ya"anan olaylara ra!men çok keyifliydi. Fiziki olarak da çok iyi durumdaydı. #zmir’e yaptı!ı çok yorucu geziden önceki ak"am saat 22.30’da döndü!ü halde dinlenmi" ve rahat görünüyordu.” Aynı ABD Büyükelçisi Warren’le darbeden birkaç gün önce, #zmir’i ziyarete gelmi" olan ABD 6. Filosu’nun komuta salonunda basın mensuplarına verilen bir kokteylde kar"ıla"mı"tık. Türkiye’deki geli"melere ABD’nin bakı" açısıyla ilgili sorularımıza kaçamak yanıtlar veriyor, buna kar"ılık DP’nin #zmir’deki mitinginin hükümete kitle deste!i konusunda bir ölçüt olup olamayaca!ını tesbite çalı"an bir takım sorular soruyordu. O sıradaki izlenimim, ABD’nin artık Menderes’e “Olmazsa olmaz” gözüyle bakmaktan vazgeçti!i "eklindeydi. * 26 Mayıs gecesi geç yatmı"tım. Ertesi sabah kapının güm güm vurulmasıyla uyandım. Annem, babam ve karde"im de endi"e içinde uyanmı"lardı. Kom"unun genç kızı Sezin kapıdaydı. “Radyoda bir "eyler anons ediyorlar, galiba darbe olmu"...” dedi. Hemen radyoyu açtık. Tok bir ses silahlı kuvvetlerin yönetime elkoydu!unu anons ediyor, ardından da yeni yönetimin NATO’ya ve CENTO’ya ba!lı oldu!unu vurgulayıp duruyordu. Hemen üstüme bir "eyler geçirip taksiye atlayarak büroya do!ru yola koyuldum. Ben #zmir’e do!ru gidiyordum ki 224 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 225 kar"ı taraftan ba"ka bir arabayla bizim foto muhabiri Ahmet Gülta"’ın geldi!ini gördüm. Arabaları durdurduk. Ahmet: - Galiba, dedi, darbeyi Cemal Aga yapmı". Ben de sana geliyordum. Bostancı’daki evine gidip bir bakalım, dedi. Arka arkaya iki arabayla Bostancı’ya do!ru yola koyulmu"tuk ki, bu kez kar"ı istikametten bir askeri jeep’in hızla #zmir’e do!ru ilerledi!ini, onu da dört yıldızlı general forsu takılmı" bir makam arabasının izledi!ini farkettik. Durdurmaya çalı"tık, nafile... Büyük bir hızla #zmir’e do!ru yol almaya devam ettiler. Biz de pe"ine takıldık. Birkaç sokak temizleyicisi ve dükkanlarını açmak için ko"u"turan esnaf dı"ında #zmir henüz uyuyordu. Onlar önde biz arkada onbe" yirmi dakika sonra 2. Yurtiçi Bölge Komutanlı!ı’ndaydık. Cemal Pa"a’nın yerine bölge komutanlı!ına gelmi" olan Orgeneral Canip #skilipli ve maiyeti kapıda bekliyordu. #skilipli, Cemal Pa"a’nın aksine, DP yanlısı olarak biliniyordu. #ktidara kar"ı bir darbeye destek olmayabilirdi. Ayrıca darbenin ba"arıya ula"ıp ula"madı!ı da henüz belli de!ildi. Tüm ordu darbeyi destekliyor muydu? Cemal Pa"a arabadan inerek hepsinin elini sıktı. Canip Pa"a da kar"ılayanlar arasında bulundu!una göre, darbeye kar"ı olmamalıydı. Cemal Aga kı"lanın önünde beni görünce "a"ırdı, sonra “Sen hâlâ terhis olmadın mı?” diye takıldı. Darbenin lideriyle ilk görü"en gazeteci bendim. Cemal Pa"a, izinli de olsa, Kara Kuvvetleri Komutanı oldu!u için ilk sorum: - Darbeyi Kara Kuvvetleri mi yaptı? oldu. - Hayır. Bu tüm silahlı kuvvetlerimizin, karacısıyla, havacısıyla, denizcisiyle, jandarmasıyla ortak hareketidir. - Yani hiyerar"ik bir müdahale? - $u anda bir "ey söyleyemem. Canip Pa"a’yı göstererek: - Pa"a’yla görü"tükten sonra Ankara’ya uçuyorum. Haberleri artık Ankara’dan alırsınız, dedi. 225 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 226 #ki pa"anın konu"ması be" on dakika sürdü. Görü"menin ardından yine bir askeri konvoy Gaziemir Havaalanı’na do!ru yola koyuldu. Önde askeri bir jeep, ardında Cemal Pa"a’yı götüren araba, ardında da bizler. #zmir kenti hâlâ sessiz... Sadece arabalarımız varyantı tırmanırken o güzergahtaki ö!renci yurdundan darbeyi haber almı" bazı gençler caddeye fırlamı", sevinç gösterileri yapıyordu. General arabasını görünce bir alkı" koptu... Gaziemir Havalanı’na girdi!imizde tam bir ola!anüstü hal havası vardı. Arabalarımız durunca genç bir yüzba"ı Cemal Aga’nın arabasına do!ru ko"arak selam durdu. Bir iki dakikalık ayaküstü bir konu"madan sonra birlikte ko"ar adımlarla üs binasına girip alanda bekleyen bir askeri nakliye uça!ına yöneldiler. Pa"a’yı Ankara’ya götüren genç subay, sonradan ö!rendi!imize göre, Milli Birlik Komitesi’ni olu"turacak olan darbecilerden Yüzba"ı Muzaffer Özda! idi. * Kente dönüp gazeteye ilk haberleri geçtikten sonra Cemal Pa"a’nın #zmir’den ayrılı" foto!raflarını göndermek üzere THY terminal binasına ko"turduk, ama tüm uçak seferleri iptal edilmi"ti. Askeri birlikler kentin kritik noktalarını tutmu" ku" uçurtmuyor, jeep’lerle askeri devriyeler cirit atıyordu. Saat 9 sularında tepkileri ö!renmek üzere NATO Karargâhı’na gittim. Müthi" bir hareketlilik vardı. Basın Bürosu’ndaki Türk subaylar gece basılan gazeteleri getirtmi" inceliyorlardı. Geldi!imi görünce büyük bir co"kuyla yerlerinden fırlayıp boynuma sarıldılar. - Hepimizin gözü aydın. Artık basın da tam hür olacak. Kâbus bitti, dediler. O günkü Yeni Asır Gazetesi’nde Milli Savunma Bakanı’nın bir demeci vardı. Subayların maddi durumlarının iyile"tirilmesi için yeni bir plan hazırlandı!ından bahsediyordu. 226 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 227 Gazeteyi inceleyen subay, kahkahayı bastı: - Çok geç o!lum, çok geç... Artık kendi sorunlarımızı da biz kendimiz çözece!iz. O sırada yandaki bürodan gelen bir yarbay, beylik tabancasını beline takarak basın bürosuna daldı: - Allah kahretsin, dedi. Emniyete hâlâ elkoymamı"ız, ben hemen oraya gidiyorum. Sürekli açık tutulan radyodan, sabahtan beri sık sık tekrarlanan darbe anonsu veriliyordu. Tok bir ses: - NATO’ya CENTO’ya ba!lıyız, diye vurguluyordu. Amerikalı subayları herhalde en ilgilendiren cümle de buydu. Türk subaylardan biri hemen #ngilizce açıklama yaptı: - Bildiriyi okuyan mutlaka Alparslan Türke"’tir, bu onun sesi... Kaç haftadır buraya gelip gidiyordu. Zaten onun ba"ı çekece!i çoktan belliydi. Tanıdıkları bir albayın i"in ba"ında görünmesinden, Amerika’lısı da, Türk’ü de, hemen tüm askerler memnundu. Sadece, bir albay, NATO’ya, CENTO’ya ba!lılık açıklamasından son derece tedirgindi. Kendisiyle bir hafta kadar evvel, Türkiye’de, kalkan Amerikan U-2 casus uça!ının Sovyetler Birli!i üzerine dü"ürülmesi konusunu konu"mu"tuk. Türkiye’ye IRBM füzelerinin yerle"tirilmekte olmasına zaten tepkiliydi. U-2 uça!ı rezaletinden sonra Türkiye’nin iyice güç durumda kalaca!ını söyleyerek NATO’ya, CENTO’ya ba!lılı!ı "iddetle ele"tirmi"ti. Sonra birden aya!a fırladı, - Her neyse, yine de biz "imdi i"imize bakalım. Ben Kar"ıyaka’da idareye elkoymaya gidiyorum. Kaymakamlı!ı üstlenece!im. Edindi!im izlenime göre, iller ve ilçeler düzeyinde önceden hazırlanmı" bir elkoyma planı yoktu. Sanki herkes aklına geleni yapıyor gibiydi. Benim Kar"ıyaka’da oturdu!umu bildi!i için: - #stersen sen de gel, dedi. Gelemezsen, Kar"ıyaka kaymakamlı!ında çay içmeye bekliyorum. 227 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 228 O sırada bürodan telefon geldi. #zmir gazetelerinin yazı i"leri müdürlerini ve #stanbul gazetelerinin büro "eflerini acele Vali Kona!ı’nda basın toplantısına ça!rıyorlardı. NATO Karargahından do!ru Konak’taki Vali Kona!ı’na gittim. Yolda askeri jeep’lerin bir takım sivilleri Yurtiçi Bölge Komutanlı!ı’na do!ru götürdü!ü görülüyordu. Konak askeri kontrol altındaydı... Kimlik sorgulamasından sonra üst kattaki Valilik makamına çıkmamıza izin verildi. Daha önce haber almak için sık sık gitti!imiz valilik makamının giri" kapısı önünde bir masa üzerine namlusu gelenlere çevrili büyük bir mitralyöz yerle"tirilmi"ti ve görünü" gerçekten ürküntü vericiydi. #çeri girdi!imizde Valilik makamında bir kurmay albay oturuyordu. Hemen kendisini tanıttı. Adının Muhte"em oldu!unu anımsıyorum. - Askeri vali olarak bu sabahtan beri #zmir’in yöntemini üstlenmi" bulunuyorum. Hemen ardından, gelen gazetecilerin kendilerini tanıtmalarını istedi. Darbe öncesinde Milliyet Gazetesi muhalefetin dozajını adamakıllı arttırmı", hattâ bu nedenle bir süre kapatılmı" oldu!u için, ben kendimi Milliyet’in #zmir Temsilcisi olarak tanıttı!ımda özel bir itibar gösterdi. Albay, yaverine, basın toplantısına ça!rılan tüm gazetecilerin gelip gelmedi!ini sordu. Sadece Yeni Asır Gazetesi’nin Yazı #sleri Müdürü Haluk Cansın gelmemi"ti. Yeni Asır, #zmir’de DP iktidarının en ate"li destekleyicisi oldu!u için askerlerde bu gazeteye kar"ı özel bir husumet vardı. - Derhal kendisine telefon edin, dedi. Bu bir emirdir, davet de!il. Derhal gelmedi!i takdirde tutuklu olarak getirtece!imi kendisine tebli! edin. Aradan be" on dakika geçmedi ki, Haluk korkudan tirtir titreyerek kapıdan içeri girdi. Herhalde tehditkâr telefondan sonra bir de kapıda namlusu gelenlere çevrik mitralyözü de görünce "oke olmu"tu. Kekeleyerek ailevi nedenlerle gecikmi" oldu!unu anlatmaya çalı"tı. 228 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 229 Haluk da yerine oturduktan sonra Muhte"em Albay hemen söze girdi: - Biz nerdeyse bir haftadır tek saniye uyumadık, çolu!umuzun çocu!umuzun yüzünü göremedik. Ailevi mazeretler bahane de!ildir. Türk Silahlı Kuvvetleri yeni bir dönem ba"latıyor. Bu dönemde herkes sorumlulu!unu bilmelidir. Belli ki bu albay sabah Yurtiçi Bölge Komutanlı!ı’nda Cemal Pa"a’yı u!urlayan subaylardan da, NATO Karargahı’ndakilerden de farklıydı. Havasından darbeci subaylardan biri oldu!u seziliyordu. - Uzun süre #spanya’da askeri ata"elik yaptım, diye devam etti. Bir yıl #spanya’da büyük don oldu, tüm narenciye bahçeleri dondu. Durumu Türkiye’ye rapor ederek acele #spanya’nın besledi!i narenciye pazarına girilmesini istedim. Müthi" bir fırsattı. Hiçbir "ekilde de!erlendirilmedi. Bu laçkalıklar artık olmayacak. Yeni sorumluluk ve atılım dönemine herkes hazır olmalıdır. Ardından belediye ba"kanlı!ına, elektrik, su ve "ehir otobüs i"letmelerinin ba"ına atanan subayların isimlerini açıkladı. Darbeciler adına ilk basın toplantısı, sıkıyönetim olmasa da, asayi" ve huzurun korunması için gazetelerin riayet ertmesi gereken klasik kuralların hatırlatılmasıyla sona erdi. Basın toplantısını haber yaptıktan sonra hemen Kar"ıyaka’ya geçtim, NATO’daki albayın gerçekten kaymakam olup olmadı!ını merak ediyordum. Do!ruydu, kaymakamlı!a elkoymu"tu, askeri kaymakamdı. Vali Kona!ı’nda yapılan basın toplantısını anlatıp basına kar"ı uygulanan yöntemi ele"tirdim. - Sen ona buna bakma, dedi. Önemli olan genel çizgidir. Sorun, NATO’ya, Amerika’ya ba!lı kalacak mıyız, kalmayacak mıyız? Darbecilerin duruma egemen oldu!u anla"ılıp tüm Türkiye radyoları ortak yayına ba"ladıktan sonra hemen tutuklamalar ba"ladı. DP iktidarıyla ilgisi olsun olmasın, darbeyi kutlama gösterilerine co"kuyla katılmayan herkese ku"kulu gözlerle bakılıyor, DP diktasının uygulanmasında öne çıkmı" 229 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 230 olanlarsa hemen gözaltına alınıyordu. Bunlar arasında örne!in Demokrat #zmir Gazetesi’ni yakanlar da vardı ama, ya"ın yanında kuru da yanıyor, birçok insan sırf DP sempatizanı oldu!u için derdest ediliyordu. Bir gün yeni tutuklamalar olup olmadı!ını ö!renmek üzere Vali Kona!ı’nda bulunan Cumhuriyet Savcılı!ı’na u!radı!ımda, bu göreve yeni bir savcı atandı!ını ö!rendim. Di!er gazetecileri makamında toplamı" sohbet ediyordu. Benim hangi gazeteyi temsil etti!imi ö!renince, di!er gazetecilere biraz önce verdi!i sırrı bana da büyük bir memnuniyetle açıkladı: - Ben Altay Egesel, yeni cumhuriyet savcısıyım. Ancak aynızamanda Milli Birlik Komitesi’nin tek sivil üyesiyim. Gerçekten müthi" bir haberdi. Milli Birlik Komitesi’nin kimlerden olu"tu!u henüz açıklanmamı", her kafadan bir ses çıkıyor, çe"itli hayali MBK üye listeleri ortalıkta dola"ıyordu. Ama bu askeri darbeyi yapan komitenin içinde bir sivil bulunabilece!i kimsenin aklına gelmiyordu. Daha sonra Milli Birlik Komitesi’nin listesi açıklanınca Egesel’in balonu patladı. MBK sadece 38 muvazzaf subaydan olu"uyordu. Ona da bir kılıf uydurdu, aslında komitenin daha geni" kadrolu oldu!unu, bir kısmının kasten açıklanmadı!ını iddia etti. Gazetecilerle konu"maya, sansasyonel haberlere konu olmaya son derece hevesliydi. Olur olmaz konularda demeçler veriyor, en vahimi de “darbe terörü”nün müstakbel boyutuyla ilgili ürkütücü rakamlar ortaya atıyordu. Gerçi MBK onu üye yapmamı"tı ama bir süre sonra kendisine üyelik kadar önemli bir görev verecekti. Yassıada’da DP ricalini yargılamak üzere kurulacak olan Yüksek Adalet Divanı’nın ba"savcılı!ına atayacak, o da kendisine gösterilen güvenin gere!ini olur olmaz her sanık hakkında idam cezası talep ederek yerine getirecekti. Egesel’den bahsedince Telefoncu Ayten konusunda da bir "eyler söylemem gerekli. Ayten PTT’nin #zmir telefon santralinde çalı"an cici bir kızdı. Muhalif gazete oldu!umuz için Ankara ve #stanbul telefonlarının ba!lanmasında bize 230 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 231 hep öncelik tanır, bir anlamda muhalefete fiilen destek olurdu. Yassıada duru"maları ba"ladıktan sonra Egesel, DP ricali hakkındaki iddialara delil olarak Ayten’in de tanıklı!ına ba"vurmu"tu. Herhalde kendisi, santral memuresi olarak bu ki"iler arasındaki bir çok konu"mayı dinlemi", darbeden sonra da bunları Egesel’e bildirmi" olmalıydı. Ayten’in tanıklı!ı gündeme gelince eski DP yanlısı medyada Egesel’le Ayten arasında özel ili"ki oldu!u yolunda hayli spekülasyon yapıldı. Do!ru olup olmadı!ını kimse bilemez. Bildi!im tek "ey varsa, Ayten’in darbeden yıllarca sonra Türkiye’nin en çileke" solcu gazetecilerinden biri olan Samim Akay’la hayatını birle"tirmi", onunla birlikte sol yayın mücadelesine katılmı" oldu!udur. * Darbeden sonra üzerindeki baskılar kalkınca Milliyet Gazetesi yeniden eski “magazinci” mevzilerine dönmü"tü. Zaman zaman geçti!im sosyal ve kültürel içerikli haber ve röportajların magazin içerikli olanlar kadar de!erlendirilmemesi, hattâ çöpe gitmesi benim için yenir yutulur "eyler de!ildi. #"çilerin, tütün, pamuk ekicilerinin sorunlarını, yeni düzende de ezilmeye devam edenlerin feryadını gerekti!i "ekilde duyuramıyorsam, niçin gazetecilik yapıyordum? Milliyet temsilcili!i sırasında hiç unutamadı!ım olaylardan biri, bir gün #stanbul merkezinden verilen bir görevdi. Yurt Haberleri $efi Bedirhan Çınar telefonda: - Do!an, bomba gibi bir atlatma haber sana, dedi. Bir #talyan mare"ali NATO’ya tayin edilmi", yarın Trieste’den vapurla #zmir’e geliyor. Mutlaka röportaj yap, patlatalım. - Olamaz, dedim. #zmir’deki NATO Komutanı Amerikalı tümgeneral. Bizim Cemal Pa"a’yla rütbe farkından dolayı sürekli sorunlar çıkmı"tı. Tümgeneralin emrine bir mare"al verilmez. 231 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 232 Bedirhan ısrar etti. Çaresiz görevi üstlendim, gelen #talyan oldu!u için, hemen Mehmet Ressamo!lu’nu aradım. - Mehmet, bir #talyan mare"ali #zmir’e geliyormu". Röportaj yapmakla görevlendirildim, bana çevirmenlik yapar mısın? - #n"allah fa"istin biri de!ildir, diyerek Mehmet yardımcı olmayı kabul etti. Haber atlatma olsun, di!er gazeteciler duymasın diye NATO Karargahı’na da sormadık. Ertesi gün San Marco gemisi rıhtıma yana"ır yana"maz içeri daldık. Gözümüz mare"al arıyor. Mare"ale benzer kimse yok, üstelik gelen bir mare"alse NATO protokolünden bir kaç ki"inin kendisini a!ırlaması gerekmez mi? Kimseler yok. - Bana kalırsa bu herif mare"al filan de!il, dedi Mehmet. Ardından izah etti. #talyan jandarmasında çavu"lara mare"al denirmi". Bizim anladı!ımız Mustafa Kemal ya da Feyzi Çakmak gibi mare"allerin rütbesi ise “büyük mare"al”mi"... Nitekim be" on dakika sonra adamın büyük mare"al de!il, sıradan bir mare"al, yani çavu" oldu!u meydana çıktı. Yine de kendisiyle röportaj yapmaya karar verdik. Önceden kendisine #zmir’de bir ev kiralatmı". Do!ru oraya gittik... Bagajından çıkarttı!ı özel bir aletle bize zıkkım gibi acı bir espresso kahve yaptıktan sonra sohbete koyulduk. Adam büyük mare"al de!ildi ama, 50’li yıllarda bizim Çakıcı Mehmet Efe gibi #talya’da efsanele"en ünlü gangster Salvatore Giuliano’yu pusuya dü"ürüp öldüren jandarmalardan biriymi", bunu iftiharla anlatıyordu. Gerçi Giuliano’nun neyin nesi oldu!u sonraki yıllarda çok tartı"ılacaktı, ama bizim ku"ak için o düzene isyan eden bir asiydi. Röportajdan sonra büroya dönerken Mehmet, - Ben sana dememi" miydim? Herif resmen fa"istin teki, dedi. Milliyet’ten so!umamın en önemli nedenlerinden biri de, belli olayların tiraj almak almak için bir araç olarak istismar edilmesiydi. 232 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 233 Darbeden kısa bir süre sonra #stanbul’dan bir telefon geldi. - Do!an, her"eyi bir tarafa bırak, tüm kadroyu seferber et, “Devrim "ehitleri” için anıt dikme kampası açıyoruz, oraya para toplayaca!ız. Milliyet daha önce benim çalı"madı!ım yıllarda da bir Çanakkale $ehitleri Anıtı kampanyası yürütmü", bu sayede önemli tiraj almı"tı. $imdi de bunun bir benzeri yapılacaktı. - Biz #zmir’de böyle bir "eye para toplayamayız. #zmir hâlâ demokrat #zmir’dir ve de askeri yönetime kar"ıdır. Ba"ka kentleri bilemem, dedim. - Mutlaka destekleyen olur. Ticaret Odası, Sanayi Odası, Borsalar falan ne güne duruyor... Elleri mahkum. - #yi de, ben gazeteci olarak onlardan böyle bir "ey isteyemem. Konu"an arkada" baya!ı kızdı, - Sen bilirsin, Abdi bunu ho" kar"ılamayacak, bilesin, dedi. Ertesi gün #stanbul’dan tekrar telefon: - #stanbul 200.000’i a"tı, Ankara, Adana yüzbinlerde... #zmir en azından Ankara’dan da Adana’dan da yüksek olmalı. - Dün de söyledim. Ben para toplamam, arkada"larımı da bu i" için görevlendirmem... Yine aynı gözda!ı: - Abdi Bey çok kızacak... Birlikte çalı"tı!ım arkada"lara da durumu anlattım. Beni i"ten atarlarsa, herhalde onlardan biri benim yerime gelecekti, olayı bilmeliydi. Neyse ki sorun MBK’nin müdahalesiyle kendili!inden çözüldü. Darbeciler, “$ehitlerimiz için bir "ey yapılacaksa biz bunu ulusal seferberlikle yaparız. Kampanyanızı durdurun,” diye uyarmı"lar. Biz de bu inanmadı!ımız para toplama olayından kurtulmu" olduk. Darbeden sonra halkın kendisine pek olumlu bakmadı!ını, hattâ tüm “devrikler” ve “kuyruklar” edebiyatına 233 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 234 ra!men DP’lilere sempati beslemeye devam ettigini farkeden MBK, halkla do!rudan ili"kiye geçmek üzere bir program açıkladı. MBK üyeleri gruplara ayrılarak ülkenin çe"itli bölgelerine da!ılacak, halkla konu"up darbenin neden yapıldı!ını, kendilerinin Türkiye’yi kurtarmak için neler yapacaklarını anlatmaya koyulacaklardı. Ege bölgesinin payına da MBK üyelerinden Havacı Albay Haydar Tunçkanat ve Binba"ı Rıfat Baykal dü"mü"tü. #ki MBK üyesinin büyük personel aracında geziyi yakından izleyebilmemiz için ben dahil üç gazeteciye daha yer ayrılmı"tı. Gezi boyunca iki darbeci subayla uzun söyle"ilerimiz, tartı"malarımız oldu. Tunçkanat son derece ketum, diyeceklerini iyice tartarak söyleyen tipik bir kurmay subaydı. Baykal ise her hali ve tavrıyla 27 Mayıs’çıların büyük kudret sahibi “ihtilalci”ler olduklarını gösterme çabası içindeydi. Sordu!umuz en teknik sorulara bile, darbecili!in gizemli gücünü öne sürerek yanıt veriyordu. Konu"malarından, iktidarın “kudretli albayı”na daha yakın oldu!u anla"ılıyordu. Önemli u!rak noktalarımızdan biri Manisa’daki 57. Piyade Alayı’ydı. Daha önce bir seçim kampanyasında jeep’lerini parti propagandasında kullanılmak üzere DP’ye vermi" olan bu alayın yeni yönetime sadakatinden ku"ku duyuluyordu. Aracımız alayın nizamiye kapısından girerken nöbetçi erler tarafından durduruldu. Biraz ileriden bir albay geçiyordu. Binba"ı Rıfat Baykal araçtan dahi inmeden, - Albayım bakar mısınız? diye seslendi. Askeri hiyerar"ide böyle bir "ey olamazdı. Albay suratında belli bir hiddet ifadesiyle durakladı. Binba"ı devam etti: - Ben Milli Birlik Komitesi üyesi Rıfat Baykal. Komutanlık karargahına nereden gidebiliriz? Bir süre tereddüt ettikten sonra albay herhalde “defi bela” kabilinden yolu tarif edip hızla uzakla"tı. 234 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 235 O günlerde ordu gerçekten bir iç organizasyon krizine sürüklenmi"ti. Zaten kadro fazlasını eritme gerekçesiyle 235 general ve 5000 subayın Emekli #nkılap Subayları (EM#NSU) operasyonunda emekliye sevkedilmesi orduda huzursuzlu!u ve hiziple"meleri iyiden iyiye artırmı"tı. Bunlara bir de MBK’nin genç üyelerinin bu türden “hiyerar"iyi takmaz” tavırları eklendikçe huzursuzluk daha da derinle"iyordu. Subayların halk arasındaki durumu daha da yürekler acısıydı. Her gitti!imiz yerde iki MBK üyesini tepeden inme getirilmi" kaymakamlar, belediye ba"kanları, emniyet müdürleri kar"ılıyor, halk ortalıkta görünmüyordu. Bir iki kez do!rudan kahvelere dalmaya karar verildi. Üniformalı iki subayın ziyareti kahvelerde belli ki ho" kar"ılanmıyor, ama yine de nezakette kusur edilmiyordu. Gözlemlerim, Ege bölgesinde halkın yeni askeri yönetimden yana olmadı!ını do!ruluyordu. Gezinin sanıyorum son dura!ı U"ak’tı. Bize tahsis edilen bir misafirhanede radyodan ak"am haberlerini dinliyorduk. Spiker, MBK üyesi Alparslan Türke"’in Ba"bakanlık Müste"arlı!ı görevinden ayrıldı!ını anons ediyordu. Haber Baykal için büyük bir darbeydi. Uzun süre konu"madı, sessizli!e gömüldü. Bu istifanın ne anlama geldi!ini sordu!umuzda sadece Tunçkanat: - Bu normal bir görev de!i"imidir, dedi. Belli ki böyle bir geli"meyi bekliyordu. Hattâ rahatlamı" bir hali vardı. Bu arada ya"adı!ımız gülünç bir olayı da mutlaka anlatmalıyım. Söke’de bulundu!umuz sırada bize MBK’nin tepeden inme emniyet müdürlü!üne atadı!ı birisi de e"lik ediyordu. Son derece i"güzar bir ki"iydi. Subaylar nereye gitse, hattâ tuvalete bile gidecek olsalar, güvenliklerini sa!lama gerekçesiyle pe"lerini bırakmıyordu. Tunçkanat bu durumdan rahatsız oldu!u için birkaç kez uyardı: 235 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 236 - Beyefendi bu kadar endi"eye gerek yok. Lütfen fazla rahatsız olmayın. Ama adamca!ız âdeta bir “Bekçi Murtaza”, kendisini bu göreve getirenlere "ükranlarını a"ırı vazife"inaslıkla kanıtlamaya çalı"ıyor. Ak"am Söke Linyit #"letmelerinin lokantasında birlikte yemek yerken içkiyi fazla kaçırmı" olmalı ki, bir süre sonra oturdu!u yerde sallanmaya ba"ladı. Tunçkanat bir ara, - Beyefendi, bize müsaade, artık misafirhaneye gidip yatalım, diyecek oldu. Kıyametleri kopartıyor, - Bu devlet sizleri bana emanet etti, sizin can güvenli!iniz benden sorulur, bensiz bir yere gidemezsiniz, diyordu. Adamın sızma noktasına geldi!i bir sırada teker teker lokantadan ayrılıp kendimizi soka!a atabildik. MBK üyelerinin amacına ula"mayan halkla ili"ki seferi de zaten o ak"am son buldu. “Kudretli Albay”ın iktidar kaybından sonra, ikisi de yakınla"an bir iç iktidar hesapla"masının dı"ında kalmamak için gezi programını yarıda kesmek zorunda kaldı. MBK içindeki bu hesapla"madan önce Alparslan Türke"’in ismi adamakıllı öndeydi, “ihtilalin kudretli albayı” olarak her"ey ondan sorulur olmu"tu. Ama bu arada Türke"’in cemayüzevvel’i de ortaya çıkmı", bir zamanlar ırkçılar davasından tutuklanmı" oldu!u da ö!renilmi"ti. “9 I"ık” projeleri ortalarda dola"ıyor, Türkiye’nin açık fa"izan bir rejime sürüklenmekte oldu!u endi"esi günden güne güçleniyordu. NATO’daki Amerikalı subaylar Türke"’in “kudretli” statüsünden son derece memnundular. Türk subayları arasında kendisini tanımayanlar da “kudret”in etkisiyle Türke"çili!e yöneliyordu. Zaten MBK üyesi subayların bilinç düzeyleri, Cumhuriyet Gazetesi’nde yayınlanan Ya"ar Kemal’in bir dizi rö236 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 237 portajıyla ayan beyan ortaya çıkmı"tı. Kimisinde köy enstitüleri, kimisinde Beyaz Zambaklar Ülkesi romantizmi... Ço!u belli ki iyi niyetliydi, ama köklü reformlar ve ABD hegemonyasına kar"ı tavır konusunda umut verici fazla bir "ey yoktu. Zaman zaman tartı"tı!ımız konulardan biri, darbeci genç subayları etkileyecek bir siyasal gücün mevcut olup olmadı!ıydı. Evet, #nönü’nün liderli!indeki CHP sert bir muhalefetle darbe zeminini hazırlamı", ama subayları etkileyecek alternatif bir program, güvenilir bir siyasal kadro ortaya koyamamı"tı. Milli mücadele kahramanı #smet Pa"a’nın tarihsel ki"ili!i böylesi siyasal bir misyonu ba"armak için yeterli de!ildi. Sol hareket zaten yıllardır ezilmi"ti, 1951 tutuklamalarından ve mahkumiyetlerden sonra Türkiye Komünist Partisi ülkede örgüt olarak yoktu. Eski TKP liderlerinden Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nın 1954’te kurdu!u, 1957 seçimlerine de katılan Vatan Partisi ise siyasal ya"amda önemli bir etkinlik kazanamamı"tı. Milliyet’ten ayrılmayı dü"ündü!üm, yeni bir alternatif aradı!ım günlerde bir sabah hepimizin büyük saygı duydu!u, bir önceki komünist ku"a!ın seçkin siması Erdo!an Berktay’dan telefon geldi: - Do!an acele kitabevine u!ra, seninle çok önemli bir "ey konu"mak istiyorum. Yıllardır sesi solu!u duyulmayan TKP’den bir hareketlenme i"areti mi gelmi"ti? Darbeden kısa bir süre önce, o zaman Milliyet’in renkli röportaj yazarlarından Ümit Deniz, yakasında koskoca bir kırmızı karanfille #zmir’e gelmi", birlikte röportajlar yapıyorduk. Ümit gerçekten deli dolu bir ki"ilikti. #zmir Emniyet Müdürü Nevzat Emrealp’le görü"tü!ümüz sırada Ümit sözü döndürüp dola"tırıp 28-29 Nisan olaylarına getirmi", ardından da gümbür gümbür bir sesle Nazım Hikmet’in “Beyazıt Meydanı’ndaki Ölü” "iirini okumu"tu. 237 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 238 Emrealp polis olarak hemen sormu"tu bu "iiri nereden ö!rendi!ini. - Nereden olacak, bugün herkes Bizim Radyo’yu dinliyor. Eski usul tutuklamalarla bu ses kolay susturulamaz, diye yanıtlamı"tı Ümit. Do!ruydu... O günlerde BBC ve Amerikanın Sesi gibi Batı radyolarının yanısıra Bizim Radyo da, riske girilerek en çok dinlenen radyolardan biri haline gelmi"ti. Bu nedenle, darbeden sonraki görece demokratikle"me ortamında TKP’nin örgütsel olmasa bile yayın planında Türkiye’de bir varlık göstermesi bekleniyordu. #zmir’de bu beklentiyi güçlendiren olaylardan birisi de, darbeden birkaç ay sonra devlet ba"kanı Cemal Gürsel’in #zmir Fuarı’nda Sovyet Pavyonu’na yaptı!ı ziyaretti. Cemal Aga’nın devlet ba"kanı olarak #zmir’e ilk tantanalı gezisi #zmir Fuarı’nın A!ustos ayındaki açılı"ına denk geliyordu, ancak fuar ziyareti önceden açıklanan programda yoktu. Yeni devlet ba"kanının Fuar’a geli"i adeta bir baskın gibi oldu. Beraberinde büyük bir gazeteci grubuyla Gürsel önce ABD Pavyonu’na gitti. Amerikalılar önceden haberdar olmadıkları için özel bir hazırlık yapamamı"lardı. Belki de, darbeci subayları “çantada keklik” saydıklarından, bu ziyareti pek önemsememi"lerdi. Sıradan bir ziyaretçi gibi a!ırlanmasına hayli kızdı!ı her halinden anla"ılan Gürsel ABD pavyonundan sonra yol üzerindeki bir kaç pavyonu daha ziyaret ederken Sovyet diplomatları fırsatı iyi de!erlendirerek kendisini tantanalı bir "ekilde a!ırlamak için tüm olanaklarını kullanmı"lardı. #zmir Fuarı’ndaki SSCB ve di!er sosyalist ülke pavyonları özellikle Sovyetler’in uzay çalı"maları konusundaki ba"arılarından sonra zaten ziyaretçiler için ba"lıca çekim merkezi halindeydi. Ziyaretçilerin bol votka ve havyarla a!ırlandı!ı bu ziyaret sırasında Sovyetler’in sanayi, tarım ve dı" ticaret alanındaki ba"arıları üzerine verilen bilgileri Gürsel büyük bir ilgiyle dinlemi", özellikle kar"ılıklı yatırım olanakları ve dı" 238 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 239 ticaretin geli"tirilmesi konusunda bir takım sorular sormu", yeni yönetimin dı" siyasetinde de!i"iklikler olabilece!i izlenimini vermi"ti. O sıralarda Milliyet’te uzun süre devam edemeyece!imi bildi!im için sol e!ilimli arkada"larla birlikte #zmir’de haftalık bir dergi yayınlamak için yo!un bir ara"tırmaya koyulmu"tuk. Böylesi bir ortamda Erdo!an Berktay’ın telefonu aklıma "u soruyu getirdi: TKP artık harekete mi geçiyordu? Nihayet bizim ku"a!a da görev mi dü"üyordu? Berktay kitabevinin arka tarafındaki bölmede fikrini açtı: - Bak Do!an, "imdi tam zamanı. Bir gazete çıkarmamız lazım. Ben adını bile dü"ündüm. Fransız devrimindeki Marat’nın gazetesi gibi Halkın Dostu... Gazetenin yönetmeni olarak seni dü"ünüyorum. Heyecanlanmı"tım: - Peki siyasal çizgisi ne olacak? Yanıt, bütün umutlarımı yerle bir edecekti: - Biliyorsun, MBK içerisinde iki çizgi var. Türke"’in grubu daha radikal ve devrimci bir çizgide görünüyor. Tabii ki onları destekleyece!iz. - Ama Erdo!an Bey, bu adamın geçmi"te ırkçılıktan yargılandı!ını artık herkes biliyor. - Geçmi"te bu i"lere bula"mı" olabilir. Bugünkü tavrına bakalım. - Bakalım da, ben bunun yakını bir subayla bir hafta birlikte dola"tım. Bunlardan devrim, reform falan çıkmaz, çıksa çıksa nur topu gibi bir fa"ist rejim çıkar. Bunu üzerine konu"mayı kısa kesti: - Madem aklın yatmıyor, bu konuyu hiç konu"mamı" olalım. Büyük bir hayal kırıklı!ı içerisinde, saygı duydu!um di!er eski komünistlerle konu"tum. - Üzme kendini, dediler. Tabii ki olacak "ey de!il. Erdo!an bu. Daha önce de DP’den milletvekili adayı olmu", kaleyi içten fethedece!ini sanmı"tı. 239 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 240 Bu olayın sarsıntısı içindeyken, Milliyet’ten aklın kolay kolay alamayaca!ı yeni bir görev verildi. Günler, üniversite gençlerinin kıyma makinelerinde kıyılıp yokedildi!i iddialarının ortada kol gezdi!i günlerdi. DP iktidarını karalayacak her iddia, en ufak bir irdelemeden geçirilmeden man"etlere ta"ınıyordu. Gazetenin patronu Ercüment Karacan, o sıralarda Gediz Nehri üzerinde in"a edilen Demirköprü Barajı’nın ihale edildi!i RAR "irketinin aslında DP liderleri Celal Bayar, Adnan Menderes ve Refik Koraltan’a ait oldu!unu duymu"tu. Söylentiye göre, RAR simgesi de Bayar’ın e"i Re"ide’nin adıyla, Adnan ve Refik adlarının ba"harflerinden olu"uyordu. Büyük röportajcı Ümit Deniz iddiayı yerinde incelemek üzere #zmir’e gönderilmi"ti, kendisine bu soru"turmada ben yardım edecektim. - Yahu Ümit, bu kadar saçma bir iddia olmaz. Gerçekten böyle bir "eyin mümkün olabilece!ine inanıyor musun? Bunun üzerine ara"tırma yapmaya gidersek yedi düvele rezil oluruz. - Benim de aklım pek yatmıyor, ama emir büyük yerden, patrondan... Bir bok çıkmasa da ara"tırmı" olalım. Nitekim öyle de oldu, Manisa’ya gidi"imiz baraj gölü çevresinde biraz dinlenmemizden ba"ka bir i"e yaramadı. Bu olayla magazin ve sansasyon gazetecili!inden artık tamamen so!umu"tum. * Yaz aylarında Türkiye Gazeteciler Sendikaları Federasyonu’nun bir toplantısı için Ankara’ya gitti!imde, oradaki arkada"ları büyük bir heyecan içinde gördüm. Yepyeni bir gazetenin hazırlı!ı içindeydiler. #lk a!ızda anımsadıklarım: Altan Öymen, Oktay Ek"i, Nilüfer Yalçın, Mete Akyol, Mustafa Ekmekçi, Ya"ar Aysev, Mustafa Özkan, Erdo!an Tokatlı, Örsan Öymen, Erdo!an Örtülü, Hıncal Uluç... 240 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 241 #smi bile konmu"tu gazetenin: Öncü... Hiçbir patron baskısı olmadan özgür yayın yapacak, ilerici, demokratik bir çizgi izleyecekti. Gazetenin genel yayın yönetmenli!ini Altan Öymen, ba"yazarlı!ını ise SBF’nin seçkin ö!retim üyelerinden, DP’ye muhalefetiyle tanınmı" olan Prof. Aydın Yalçın yapacaktı. - #zmir’den bize yardımcı olabir misin? diye sordular. - Tabii ki olurum, ama ben Milliyet’in temsilcisiyim. Ancak oraya yazamadı!ım ya da yazıp da bastıramadı!ım haber ve röportajları size geçebilirim. #zmir’e döndükten birkaç gün sonra #stanbul’a geçece!im haberleri düzene koyarken telefon çaldı. Arayan Abdi #pekçi’ydi. - Do!an sen Milliyet’ten istifa mı ettin? - Hayır, o da nereden çıktı? - Öncü’nün #zmir’de afi"lemesi yapılmadı mı? - Hayır. - Afi"teki kadroda #zmir Temsilcisi olarak senin de adın var. Tepki göstermekte son derece haklıydı. - Bakın Abdi Bey, ben Milliyet’ten istifa etmedi!im gibi, o gazeteyle herhangi bir anla"ma yapmadım. Sadece Milliyet’te yayınlanmayaca!ını bildi!im yazıları göndererek yardımcı olabilece!ime söz verdim. Hepsi bu kadar. - Biz senin haber ve röportajlarını yayınlamıyor muyuz? - Yayınlıyorsunuz, ama sadece magazin ya da sansasyon özelli!i olanları... Ankara’daki arkada"larla konu"up durumu düzeltmelerini isteyece!imi söyledim. Hemen ardından Ankara’ya telefon ederek yapılan "eyin dürüst olmadı!ını, adımı gazete künyesinden çıkartmaları gerekti!ini söyledim. Olaya çok üzülmü"lerdi. Özür dileyerek gere!ini yapmaya söz verdiler. Ankara’nın vaadini hemen #stanbul’a bildirdim, ama #pekçi tatmin olmamı"tı, Öncü aleyhine Milliyet’te a!ır bir açıklama yayınlamamı istiyordu. Telefon tartı"malarımız bir 241 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 242 iki gün de kar"ılıklı teleks düellosu "eklinde devam etti. Sonuçta, - Peki Abdi Bey, dedim. Ankara’daki arkada"lar bir tecrübesizlik, ya da daha a!ır bir deyimle densizlik yapmı"lar. Bu denli büyütülecek bir "ey de!il. Ama siz olayı bu boyutta alıyorsanız, ben Milliyet’i de!il Öncü’yü tercih ediyorum. Orada kendimi daha iyi ifade edebilece!ime, inandı!ım "eyler için daha iyi mücadele verebilece!ime inanıyorum. Birbirimize ba"arılar dileyerek i"birli!imizi noktaladık. Öncü’ye yaptı!ım tercihi bildirdim ve #zmir temsilcili!ini açıkça üstlendi!imi söyledim. Birkaç gün sonra #smail Sivri benim yerime Milliyet’in #zmir temsilcili!ine tayin edildi, görevi kendisine teslim ettim. Milliyet’ten ayrılmam üzerine eski gazetem Sabah Postası, tekrar orada çalı"mamı teklif etti. #zmir’de büro açacak imkanları olmayan Öncü’ye haber servisini de gazeteden yapabilecektim. Dinamik bir kadroyla yayına ba"layan Öncü Gazetesi gerçekten de Türk basınında gerek içeri!i, gerekse tekni!iyle bir dönü"ümü temsil ediyordu. Ne ki, bir süre sonra bir dedikodu ayyuka çıktı. Öncü Gazetesi’nin imtiyaz sahibi olarak görünen #KA patronu Ziya Tansu, Alparslan Türke"’in yakınıydı ve özünde gazeteyi onun 9 I"ık Programını desteklemek amacıyla yayınlıyordu. Bu benim için yeni bir "ok oldu. Ankara’daki çok de!er verdi!im Altan, Oktay, Mustafa gibi arkada"lar bu oyuna nasıl gelmi"lerdi? Milliyet’ten sonra Öncü’yle de ili"kimi kesip tüm zamanımı eski gazeteme ayırmayı, gerekirse ek olarak haftalık militan bir sol dergi yayınlamayı dü"ünüyordum. * 13 Kasım 1960 günü yine her"ey allakbullak oldu. MBK’nin basın i"lerinden sorumlu üyesi Ahmet Yıldız basın mevzuatında yapmayı tasarladıkları de!i"iklikleri görü"mek 242 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 243 üzere Ankara’da büyük bir toplantı organize etmi"ti. #zmir basınını temsil edecek olanlardan biri de bendim. Aslında bu toplantı, MBK’nin Türke" Grubu’na yakın bilinen üyelerinden Orhan Erkanlı, Orhan Kabibay, Numan Esin, Muzaffer Özda! ve Ahmet Yıldız’ın bir süredir, #stanbul Gazeteciler Sendikası’nın eski ve yeni genel ba"kanları Abdi #pekçi ve Hasan Yılmaer’le birlikte basın reformu üzerine yaptıkları çalı"maların ürünüydü, reform önerileri Türkiye’nin dört bir yanından gelen basın temsilcilerinin tartı"masına açılacaktı. Bir gün önce geç vakit Ankara’ya vardı!ımda do!rudan Rüzgarlı Sokak’taki Öncü Bürosu’na gittim. Muzaffer A"kın gece sekreteri olarak çalı"ıyordu, yanında da bir nöbetçi muhabir vardı. Son geli"meler üzerinde tartı"ırken büronun kapısı açıldı. Kar"ımızda en ma!rur haliyle MBK’nin en genç üyesi Yüzba"ı Muzaffer Özda! vardı. Yanında da emirsubayı görünümünde Mikail adlı genç bir te!men. Özda! küçük da!ları ben yarattım diyen Napolyon havasındaydı. Selam sabahtan sonra elindeki kırbacı koltu!unun altına kıstırmı" salonun ortasında sert adımlarla volta atarken bir soru patlattı: - Aydınlar, biz 27 Mayıs’ı neden yaptık biliyor musunuz? Muzaffer A"kın son derece sakin: - Yüzba"ım, bugüne kadar bir sürü neden sayıldı. Acaba hangisi? diye kar"ı soruyla yanıtladı. - Biz 27 Mayıs’ı Do!u Anadolu’da hazırlanan bir Kürt #syanı’nı önlemek için yaptık. Yoksa vatan bölünecekti. Biliyor musunuz ki, DP liderlerinden önce biz Kürt a!alarını tutukladık? Gerçekten de darbe olur olmaz do!uda 55 Kürt a!ası tutuklanmı", bu olay Milli Birlik Komitesi’nin feodaliteye ilerici bir darbesi olarak sunulmu"tu. Özda! "imdi gerçek nedeni açıklıyordu. Hemen ekledi: - Bâbıâli basını tabii ki bunları yazmaz. #"te bunun için 243 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 244 basın düzenini kökten de!i"tirmemiz gerekiyor. Yarınki toplantıda bunları da tartı"aca!ız. Daha önceleri “Basında reform” hazırlıkları yapılırken bir ara Yüzba"ı Özda!, “Gerekirse Bâbıâli’den de geçeriz” diye medya patronlarına meydan okumu"tu. - Yüzba"ım, dedim. Biz sendika olarak basın reformu çalı"malarını sonuna kadar destekliyoruz. Ama Bâbıâli’den geçmek, o nasıl olacak? Bâbıâli, Hürriyet’iyle Milliyet’iyle o denli güçlü ki, sakın onlar Ankara’dan geçmesin! - El mi yaman bey mi yaman, yakında görürsünüz, diyerek geldi!i gibi aynı azametli tavırlarla çıkıp gitti. A"kın’a sordum: - Bunun da Türke"çi oldu!u söyleniyor. Yoksa patron adına gazeteyi tefti"e mi gelmi"? Güldü: - Belli ki tefti"e de de!il, tehdide... Kaldı!ım otelde sabah erken kalkıp a"a!ıdaki salonda radyodan sabah haberlerini dinlemeye indim. MBK’nin bildirisi okunuyordu. Komitenin 38 üyesinden Alparslan Türke" ve Muzaffer Özda! da dahil 14 üyesi gözaltına alınıp emekliye sevkedilmi"lerdi. Tasfiye edilenler arasında, basın reformunu hazırlamakla görevli olan di!er MBK üyelerinden Orhan Erkanlı, Orhan Kabibay ve Numan Esin de vardı. Her biri dı" misyonlarda görevli olarak yurt dı"ına gönderiliyordu. #lginç olan, aynı gruba mensup oldu!u bilinen Ahmet Yıldız’ın tasfiye edilenler arasında olmamasıydı. Bu darbe içi darbeyle, sahipli!i "aibeli Öncü Gazetesi büyük ölçüde özgürle"mi"ti. MBK’nın kalan kesimi, Türke" adına hareket eden Ziya Tansu’yu zorla gazete sahipli!inden uzakla"tırıyor, gazetenin yönetimi çalı"anlar adına Altan Öymen’le Nilüfer Yalçın’a emanet ediliyor, çalı"an gazetecilerle daha iyi maddi ko"ullarda çalı"malarını sa!lamak üzere yeni sözle"meler yapılıyordu. Bu yeni de!i"iklikler sırasında benim de #zmir’de Sabah Postası’nda çalı"maya devam ederken Öncü’nün temsilcili!ini sürdürmem için ısrar ettiler. Kabul ettim. 244 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 245 MBK’nin kendi içindeki tasfiyeden sonra aldı!ı önemli kararlardan biri, bir an önce sivil yönetime geçilmesini hızlandırmak için yeni anayasayı hazırlamakla görevli bir Kurucu Meclis kurulması oldu. Kurucu Meclis bir yandan MBK, öte yandan kapatılmamı" partilerin, illerin, üniversitelerin, yargı organlarının ve meslek kurulu"larının seçecekleri bir Temsilciler Meclisi’nden olu"uyordu. Basın cemiyetlerini ve sendikalarını bu mecliste 10 gazeteci temsil edecekti. #zmir Gazeteciler Cemiyeti’nden Temsilciler Meclisi’ne seçilecek iki üyeden birinin ben olmam konusunda görü" birli!i vardı. Cemiyet yönetim kurulunun seçim yapaca!ı gün adayların kimlik kayıtları tesbit edilirken bir sürpriz oldu, benim Temsilciler Meclisi’ne temsil edilemeyece!im anla"ıldı. Çünkü seçilecek olanların Meclis’in açılaca!ı 6 Ocak 1961 gününde 25 ya"ını doldurmu" olmaları gerekiyordu. Oysa benim do!um tarihim 27 $ubat 1936’ydı ve bu ko"ulu ancak 50 gün sonra yerine getirebilecektim. Benim adaylı!ımın dü"mesinden sonra yapılan seçimlerde #zmir’den Temsilciler Meclisi’ne Hürriyet Gazetesi Temsilcisi #lhan Esen ve Demokrat #zmir Gazetesi Yayın Yönetmeni $eref Bak"ık seçildiler. Aynızamanda Türkiye Gazeteciler Sendikaları Federasyonu yönetim kurulu üyesi de oldu!um için bu kurulu"u temsil edecek iki gazeteciyi seçmek üzere ertesi gün Ankara’ya gitmem gerekiyordu. TGSF temsilcilerinin seçimi pek de kolay olmadı. #ki temsilcilik için anımsayabildi!im kadarıyla 6-7 aday vardı. Sendikal çalı"malarda daha aktif olan bizim ku"aktan Altan Öymen ve Oktay Ek"i de Öncü’den telefon ederek adaylık koyduklarını bildirmi"lerdi. #zmir’deki sendikacı arkada"larla yaptı!ımız konu"mada ikisine oy vermem konusunda anla"mı"tık. Seçim öncesi ak"am bindi!im THY uça!ı kötü hava ko"ulları yüzünden Afyon üzerinden #zmir’e dönmek zorunda kaldı. Gece yarısı #zmir’e telefon ederek ne bahasına olursa olsun ertesi sabah ilk uçakla toplantıya yeti"mem ko245 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 246 nusunda ısrar ediyorlardı. Ertesi sabah toplantıya birkaç saat kala Ankara’ya inebildim. Hava alanından çıkıp otobüse do!ru ilerliyordum ki Cumhuriyet Gazetesi Ankara Bürosu’ndan iki gazeteci arkada" tesadüfmü" gibi kar"ıma çıktılar. TGSF’deki seçim için geldi!imi, bir an önce toplantıya yeti"mem gerekti!ini söyleyince, arabalı olduklarını, hemen Ankara’ya götürebileceklerini söylediler. Ba"kentteki siyasal durum üzerine sohbet ederek Ankara’ya vardı!ımızda inanılmaz bir sürprizle kar"ıla"tım. Arabayı Gazeteciler Cemiyeti lokali önünde de!il, bir kahve içmek bahanesiyle Cumhuriyet Ankara bürosunun önüne parkettiler. Kahve içmeye çıktı!ımızda i"in içyüzü anla"ıldı. Temsilciler Meclisi’ne adaylık koyanlardan biri de Cumhuriyet’in o zamanki Ankara Temsilcisi Ecvet Güresin’di, kendisine oy vermemizi sa!lamak için sadece beni de!il, önceki uçakla #stanbul’dan gelen Vasfiye Özkoçak’ı da kahve içme bahanesiyle bürosuna yönlendirmi"ti. Ecvet Güresin Ankara’daki genç gazeteci ku"a!ının pek ho"landı!ı birisi de!ildi. Niçin seçilmesi gerekti!ine dair görü"lerini ve telkinlerini hiçbir yorum yapmadan dinledikten sonra herhangi bir söz vermeden bir iki sokak ötedeki Gazeteciler Cemiyeti lokaline geçtik. Piknik kafetaryasının üst katındaki cemiyet binasına girdi!imde bu kez Do!an Kasaro!lu önümü kesti, Altan ve Oktay aleyhine biraz atıp tuttuktan sonra kendisinin ne denli solcu oldu!unu anlatarak kendisine oy vermemde ısrar etti. Oylamada Oktay Ek"i birinci turda sorunsuz seçildi. Güresin ve Kasaro!lu’na da oy verenler oldu!undan Altan sanıyorum çok az bir oy farkıyla seçilebildi. Ertesi gün Temsilciler Meclisi’nin açılı" toplantısı vardı. Seçilen arkada"larla yeni Meclis’te basın özgürlü!ü ve sosyal haklar konusunda neler yapılabilece!ini bir süre tartı"ıp bir taksiyle Altan Öymen’i Meclis binasına bıraktıktan sonra #zmir’e döndüm. Türkiye’de yeni bir dönem ba"lıyordu. 246 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 247 Sendikal mücadele ve 22 $ubat olayları 1961-1962 Sabah Postası Gazetesi’nde sayfa sekreterli!inin yanısıra, her gün bir kö"e yazısı da yazmaya ba"lamı"tım. Ben henüz Milliyet’teyken Orhan Rahmi Gökçe’nin MBK yönetimi tarafından bir nevi “emekli ikramiyesi” verilir gibi Anadolu Ajansı’nın #zmir Müdürlü!ü‘ne atanmasından sonra gazetenin yayın yönetmenli!ine daha önceki yıllarda birlikte çalı"tı!ımız Haldun Gürtin getirilmi"ti. Haldun’la gazetecili!e 1952’de Ege Güne"i’nde birlikte ba"lamı"tık. Haldun da gazetede kö"e yazısı yazıyordu. Gerek gazetenin man"etinde, gerekse kö"e yazılarında Türkiye’nin sosyal gerçeklerini, dünyadaki anti-emperyalist, anti-kapitalist geli"meleri öne çıkartmaya çalı"ıyor, özellikle de Temsilciler Meclisi’nde hazırlanmakta olan anayasanın ilerici nitelikte olması için uyarılar yapıyorduk. Kongo lideri Lumumba’nın bir CIA komplosu sonucu devrilerek katledilmesi, Gagarin’in uzaya gidi"i, Küba’da Castro yönetimini devirmek için ABD’nin tezgahladı!ı Domuzlar Körfezi Çıkartması’nın hezimete u!raması, Cezayir’in ba!ımsızlı!ı için görü"melerin ba"laması, man"etten i"ledi!imiz konulardı. #zmir temsilcili!ini sürdürdü!üm Öncü Gazetesi ise sürekli çalkantılar içindeydi. Türke" gölgesinin ortadan kalkmasından sonra Altan Öymen-Nilüfer Yalçın ikilisinin 247 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 248 sahipli!i altında genç bir kadro gazeteyi sol bir çizgiye oturtmaya çalı"mı"tı. Ben de #zmir’den bu çabalara katkıda bulunuyordum. Ne var ki siyasal partilerin kurulu"una izin verildikten sonra Öncü’nün ba"yazarı Aydın Yalçın, eski Maliye Bakanı Ekrem Alican ba"kanlı!ında kurulan Yeni Türkiye Partisi’nin genel ba"kan yardımcılı!ını üstlenecek, giderek gazete bu partinin yayın organı haline dönü"ecekti. Bu nedenle gazetecilik çalı"masında a!ırlı!ı Sabah Postası’na veriyordum. Haberleri veri"imizdeki farklılık ve kö"e yazılarımız, Sabah Postası çevresinde önemli bir sol grubun toplanmasına yolaçmı"tı. Zaman zaman onlar da gazeteye yazılar yazıyor, düzenledi!imiz açık oturumlara katılıyordu. #lerideki yıllarda dünya karikatür yarı"masında birinci seçilecek olan Erdo!an Özer ve Ege Üniversitesi rektörlü!üne yükselecek olan Cumhur Ertekin de o sırada karikatürist olarak gazeteye çizmeye ba"lamı"lardı. #leride Türkiye #"çi Partisi’nin #zmir örgütlenmesinde birlikte görev alaca!ımız Avukat Süha Çilingiro!lu, TRT Genel Müdürü olacak olan Cengiz Ta"er, vali olacak olan Aydın Özakın da sık sık bizimle beraberdi. Bu yeni çevreyle Beyler Soka!ı’nda, Kordonboyu’nda ya da #kiçe"melik’teki halk tipi lokantalarda bir araya geliyor, geç saatlere kadar yeni dönemde sol hareketin geli"mesine nasıl katkıda bulunabilece!imizi tartı"ıyorduk. Eski TKP tutuklamalarından geçmi" olan dostlarımızdan hâlâ herhangi bir i"aret gelmiyordu. Gazete çalı"ması dı"ında tüm zamanımı verdi!im sendika ve cemiyet çalı"maları 1961 senesinde yeni bir boyut kazanmı"tı. Milli Birlik Komitesi’nin daha yasama çalı"malarına Temsilciler Meclisi’ni ortak etmeden önce kabul edip 10 Ocak 1961’de yürürlü!e soktu!u 212 sayılı yasa, basın mesle!inde çalı"anlarla çalı"tırılanlar arasındaki ili"kileri yeni bir düzene sokuyordu. Yeni yasaya göre i" sözle"meleri artık yazılı olarak yapılacak, gazetecinin yapaca!ı i"in ne oldu!u, ücret miktarı ve meslekteki kıdemi sözle"mede net 248 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 249 olarak belirtilecekti. Daha da önemlisi, çalı"an gazetecilerin ücretleri her ay ba"ında pe"in olarak ödenecek, ödemede gecikilen her gün için ücretin yüzde 5’i tutarında ek ödeme yapılacak, gazeteci i"ten çıkartıldı!ı takdirde de kendisine gazetede çalı"tı!ı süre üzerinden de!il meslekteki kıdemi üzerinden bir tazminat ödenecekti. Tabii ki yeni kanun tüm çalı"an gazeteciler için sadece sosyal haklar açısından de!il, aynızamanda ifade özgürlü!ü açısından da büyük bir güvence olu"turuyordu. Patron artık dü"üncelerinden ve yazdıklarından ho"lanmadı!ı bir gazeteciyi i"ten çıkartmaya kalkı"ırsa, ne kadar tazminat ödeyece!ini dü"ünmek zorunda kalacaktı. Aslında bu, büyük kısmı sonradan tasfiye edilen genç MBK üyelerinin sık sık sözünü ettikleri “Bâbıâli’den de geçme” operasyonunun ilk uygulamasıydı. Bizimki de dahil tüm gazeteci sendikaları yeni yasayı sonuna kadar desteklediklerini açıkladılar. Ama özellikle #stanbul medyasının patronları müthi" bir tepki göstererek, yeni yasayı protesto için gazetelerini üç gün süreyle kapatacaklarını duyurdular. Ortak açıklamalarında Hürriyet, Milliyet, Ak"am, Cumhuriyet, Tercüman, Vatan, Dünya ve Yeni Sabah patronlarının imzaları yeralıyordu. Anımsadı!ım kadarıyla bu üç günlük kapatma eylemine di!er kentlerden katılan gazete patronu olmadı. Ama #stanbul patronlarının kar"ı çıkı"ı tüm Türkiye’de çalı"an gazetecilerin sınıfsal konumlarını farkedebilmeleri açısından önemli bir rol oynadı. #stanbul Gazeteciler Sendikası kapatma kararına kar"ı derhal tüm çalı"an gazetecileri seferber ederek üç gün süreyle Basın adıyla bir günlük gazete çıkarttı. Ayrıca, Bâbıâli’de Vilayet Binası’na kadar süren bir protesto yürüyü"ü organize etti. #zmir Gazeteciler Sendikası #stanbul’daki meslekda"larının direni"ini destekleyen bir bildiri yayınladı, Sabah Postası’nda da Bâbıâli patronlarının sömürücü ve dü"ünce özgürlü!üne kar"ı tutumunu te"hir eden yazılar yayınladık. 249 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 250 Tam anlamıyla olmasa da sınıf sava"ı bir ölçüde basın i"kolunda da ivme kazanmaya ba"lamı"tı. Ne ki, 212 sayılı yasa çalı"an gazetecilere yeni haklar sa!larken, gazetelerin yayınlanmasında en az onlar kadar eme!i geçen beden i"çilerinin, yani mürettiplerin, baskıcıların, idare personelinin, da!ıtımcıların hakları hiç dikkate alınmamı"tı. Oysa onlar fikir i"çilerine oranla daha a!ır ko"ullarda çalı"ıyor, ço!u her gün antimuanlı kur"un buharını ci!erlerine çekmek zorunda kaldı!ından genç ya"ta hasta dü"üyor, hayatını kaybediyordu. Dahası, gazeteciler genellikle egemen düzenden yana tavır alırken mürettipler Türkiye’nin sınıf mücadelelerinde daima öncü rol oynamı"lardı. 212 sayılı yasa çalı"an gazetecilerin lehine olmakla birlikte basında fikir ve beden i"çileri arasında ikinciler aleyhine bir ayrım getiriyordu. Bu nedenledir ki patronların gazete kapatma kararına misilleme olarak # stanbul Gazeteciler Sendikası Basın Gazetesi’ni yayınlarken gazetelerin teknik servislerinde çalı"anların deste!ini sa!layamamı", gazete o sıralarda MBK’nın elkoydu!u Son Havadis Gazetesi tesislerinde küçük matbaalardan toplanan mürettipler çalı"tırılarak yayınlanabilmi"ti. O sıralarda sadece #zmir Gazeteciler Sendikası’nın de!il, aynızamanda tüm gazeteci sendikacılarının üye oldu!u Türkiye Gazeteciler Sendikaları Federasyonu’nun da yönetim kurulundaydım. Her iki kurulu"ta da, daha ileri bir adım atarak fikir ve beden i"çilerinin tek çatı altında toplanması, 212 sayılı yasayla gazetecilere verilen hakların teknik ve idari servislerde çalı"anlara da tanınması için mücadele vermeye ba"ladık. Kendilerini her halükârda beden i"çilerinden daha ayrıcalıklı statüde gören gazetecilere böyle bir mücadele hedefini kabul ettirmek son derece zordu. #stedi!i anda Ba"bakan’la, bakanlarla görü"ebilen meslekta"lar, bir linotip dizgicisiyle, bir mürettiple, bir makinistle aynı statüde olmayı kendilerine yediremiyorlardı. Bu kendini be!enmi"li!in, teknik personeli hiçe 250 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 251 saymanın bedelini, 212 sayılı yasanın getirdi!i tüm güvencelere ra!men ilerideki yıllarda çok a!ır ödeyeceklerdi. Aynı durum basının kendi kendini denetimi için de söz konusuydu. Milliyet’te çalı"tı!ım günlerdi. Genel Yayın Müdürü Abdi #pekçi, ileride basın mevzuatının yeniden a!ır ceza tehditleriyle doldurulmasını engellemek için gazetecilerin kendi kendilerini denetleyebilecekleri bir mekanizma olu"turması için ciddi bir u!ra" içindeydi. Onun gayretleriyledir ki ilk olarak basın üzerindeki sansürün kaldırılı"ının yıldönümü olan 24 Temmuz 1960’da bir Basın Ahlak Yasası imzalandı. Ardından da bu özdenetimin uygulanmasını sa!lamak üzere çe"itli meslek kurulu"ları temsilcilerinin de katılımıyla kurulan Basın $eref Divanı ilk kez 19 A!ustos 1960’da #stanbul’da toplandı. Benim de #zmir basınını temsilen yeraldı!ım divanın ba"kanlı!ını gayet tabii Abdi #pekçi yapıyordu. Ba"langıçta Türkiye’deki gazetelerin hemen hepsi Basın Ahlak Yasası’na uymayı kabul ederek bu taahhütlerini sayfalarında ilan ettilerse de, zamanla bazı gazetelerin tiraj kavgaları nedeniyle taahhütlerini geri almaları, daha da önemlisi basına kar"ı cezalar öngören yeni yasa de!i"ikliklerinin yapılması yüzünden özdenetim uygulaması ancak yedi yıl kadar sürebildi. Bu özdenetim uygulamasına en büyük darbe, yine askerden geldi. Büyük mizah ustası Aziz Nesin, CHP’nin eski genel sekreteri Kasım Gülek’in yayınlamaya ba"ladı!ı günlük Tanin Gazetesi’nde büyük bir zevkle okunan fıkralar yazmaya ba"lamı"tı. Kurucu Meclis’te Anayasa hazırlık çalı"malarının sonuna yakla"ıldı!ı bir sırada Aziz Nesin ve Tanin gazetesi Genel Yönetmeni #hsan Ada’nın Cemal Gürsel’i kızdıran bir yazıdan ötürü tutuklandıkları haberi basın dünyasına bomba gibi dü"tü. Basına özgürlük vaadiyle darbe yapan askeri yönetimin ilk seçti!i kurban, gerek CHP gerekse DP dönemlerinde basın dü"manlı!ının acısını en çok çeken, o sırada Türkiye’nin uluslararası üne sahip tek yazarı Aziz Nesin’di. 251 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 252 O Aziz Nesin ki, Bordighera’daki uluslararası gülmece yarı"masında kazandı!ı Altın Palmiye ödülünü, 27 Mayıs Darbesi’nden sonra özgürlük ça!ının ba"ladı!ı sanısıyla devlete ba!ı"lamı"tı. Daha da acısı, tutuklamanın ertesi günü Kasım Gülek’in Tanin Gazetesi’nde yayınlattı!ı açıklamaydı: “Dün nezarete alınan muharrir Aziz Nesin’in bir hafta önce gazetemizle ili"kisi kesilmi"tir. Esasen bizden önce birçok gazete ve dergilerde yazıları çıkan ve halen de çıkmakta olan bu yazarın son zamanlarda gazetemiz için yararlı olmadı!ına kanaat getirmi" ve kendisiyle ilgimizi kesmi"tik.” Bu açıklamadan sonra Tanin’in de, Kasım Gülek’in de itibarı be" para olmu"tu. Bu dâva vesilesiyledir ki Aziz Nesin ve #hsan Ada‘yla tanı"mak olana!ı do!du. Balmumcu’daki Askeri Mahkeme’de görülen duru"ması sırasında kendileriyle uzun uzun görü"tüm. Meslek kurulu"larında aktif bir genç gazetecinin dâvayla bu kadar yakından ilgilenmesinden çok memnun olmu"lardı. MBK’nın “Bâbıali’den geçme” operasyonunun bir ba"ka a"aması ise Basın #lan Kurumu’nun kurulması oldu. Devrilen DP iktidarı döneminde resmi ilan ve reklamlar hükümetin muhalif gazeteleri cezalandırma, örtülü ödenekten beslenen "ak"akçı gazeteleri ise daha da fazla besleme aracı olarak kullanılmı"tı. Resmi ilan ve reklamların tüm gazetelere belli kriterler çerçevesinde hakça da!ıtılmasını sa!lamak üzere yeni kurulan Basın #lan Kurumu devlet ve üniversite temsilcilerinden, basın çalı"anlarının ve çalı"tıranlarının temsilcilerinden olu"uyordu. Türkiye Gazeteciler Sendikaları Federasyonu kurum üyeli!ine temsilci olarak beni seçmi"ti. Basın #lan Kurumu toplantıları #stanbul’da ba"ladı!ında ilk büyük çatı"ma kurum üyelerinin toplantı ba"ına alacakları hakkıhuzur konusunda çıktı. Seyahat giderleri dı"ında gün ba"ına en yüksek ücretli bir gazetecinin aylık maa"ına e"it bir miktar önerildi. Devlet sektöründen, üniversiteden ve 252 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 253 i"veren sendikalarından gelenler de bu öneriyi hararetle destekliyordu. - Bu miktar basın olarak yıllardır kar"ısında mücadele verdi!imiz devlet kesesinden palazlanmanın yeni bir bir örne!idir, diye kar"ı çıktım. Toplantıya katılan herkese her toplantı günü için en fazla normal aylı!ının günlük kar"ılı!ı ödenmelidir. Kaldı ki, biz sendika delegeleri, e!er gazetelerdeki aylı!ımızdan bir kesinti olmazsa, alaca!ımız hakkıhuzurları oldu!u gibi sendikalarımıza ba!ı"layaca!ız. Di!er üyelerin de öyle davranmasını öneriyorum. #stanbul Gazeteciler Cemiyeti Ba"kanı Burhan Felek derhal söz alarak benim itirazıma kar"ı çıktı: - Do!an Özgüden bu parayı ister alır ister almaz, isterse alıp sendikasına ba!ı"lar. Ama di!er üyeleri böyle bir "eye zorlayamayız. Administrasyonlarda teamüldür. Yönetim Kurulu üyelerine sosyal durumlarıyla, sorumluluklarıyla mütenasip hakkıhuzur ödenmelidir. $eyhülmuharririn böyle konu"unca, birkaç sendika delegesinin itirazına ra!men yüksek hakkıhuzur önerisi aynen kabul edildi. Basın #lan Kurumu’nda en önemli mücadele konularımızdan birisi de, gazetecilerin 212 sayılı yasayla tanınan sosyal haklarını uygulamayan, Basın Ahlak Yasası’na uymayan gazetelere resmi ilan ve reklam verilmemesiydi. Uzun tartı"malardan sonra bu öneriyi kabul ettirmeyi ba"ardık. #"verenler sendikası adına toplantılara genellikle Yeni Sabah Gazetesi patronu Safa Kılıçlıo!lu katılıyordu. Kılıçlıo!lu yıllarca Menderes iktidarını destekleyerek Yeni Sabah’ı Türkiye’nin en büyük birkaç gazetesinden biri haline getirmi", belli bir güç kazandıktan sonra da iktidarın giderek halk deste!ini yitirdi!ini farkedince muhalefete geçmi"ti. Bu nedenle Menderes’in en kızdı!ı gazete patronlarından biriydi, ekmek yedi!i sofraya bıçak soktu!unu dü"ünüyor olmalıydı. Bir gün geç vakitlere kadar süren bir toplantıdan sonra Basın #lan Kurumu Genel Müdürü Sabahattin Selek genel 253 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 254 kurul üyelerini Beyo!lu’nun ara sokaklarında birinde bir yeraltı gece kulübüne davet etmi"ti. #lk kadehler içildikten sonra sanıyorum #stanbul Ticaret Odası temsilcisi, geceyi renklendirmek için herkesin en be!endi!i "iiri okumasını önerdi. Divan edebiyatından hece veznine kadar türlü "iirler okundu. Sıra bana geldi!inde, - Ben Türkiye dı"ından bir "ey okuyaca!ım, dedim ve Paul Eluard’ın dizileriyle devam ettim: Kan rengi bir a!aç varsa "spanya’da Hürriyet a!acıdır Susmayan bir a!ız varsa "spanya’da Hürriyeti haykırır Bir bardak saf #arap varsa "spanya’da Milletin olmalıdır. Masada bir sessizlik oldu. Safa Kılıçlıo!lu son derece sinirlenmi"ti: - Burada da mı komünistlik? A!ız tadıyla birkaç kadeh alaca!ız, diye sokrandı. Di!erleri acele konu de!i"tirerek kendisini yatı"tırmaya çalı"tılar. Hayatımda gördü!üm nankörlüklerin en i!rençlerinden birine ise ertesi gün tanık olacaktım. 15 Eylül 1961 Cuma, Genel Kurul toplantısının son günüydü. O gün tüm Türkiye’de bir gerginlik vardı. Yüksek Adalet Divanı Yassıada’da yargılanan DP yöneticileri hakkında hükmünü vererek 15 sanı!ı idama mahkum etmi"ti. Milli Birlik Komitesi’nin hükmü onaylayıp onaylamayaca!ı merakla bekleniyordu. Tartı"maların kızı"tı!ı bir sırada toplantı salonunun kapısı açıldı. Bir görevli Genel Müdür Sabahattin Selek’in kula!ına e!ilerek bazı "eyler fısıldadıktan sonra hemen dı"arı çıktı. 254 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 255 Selek tartı"maları keserek araya girdi: - Bayar dahil 12 ki"inin idamı müebbete tahvil edilmi". Menderes, Polatkan ve Zorlu’nun idamı ise onaylanmı"... Herkes buz kesilmi"ti ki, arsız bir kahkaha koptu. Safa Kılıçlıo!lu, Menderes’in deste!iyle Türkiye’nin en büyük medya patronlarıdan biri olan bu ki"i, eski efendisinin idam hükmü kar"ısında üzüntü duymak "öyle dursun, arka arkaya histerik kahkahalar atıyor, çevresindekilerin tepkili bakı"larından hiç de rahatsız olmuyordu. DP yöneticilerinin Yassıada’da yargılanmaları gerçekten traji-komik bir olaydı. Bebek davası, köpek davası gibi ucuzlukların yanısıra iki kez halkın oyuyla iktidar olmu", seçime gitme niyetini açıklamı"ken askeri darbeyle devrilmi" bu ki"ilere adada uygulanan a"a!ılayıcı muameleler, 27 Mayıs darbecileri için pek de onur verici "eyler de!ildi. Daha önceleri #stanbul’da Türkiye Gazeteciler Sendikaları Federasyonu’nun bir toplantısı sırasında, artık Cumhuriyet’te çalı"maya ba"lamı" olan Muammer Erol, Temsilciler Meclisi’ne seçilmi" bulunan #lhan Esen ve #lhami Soysal’la birlikte duru"maları izlemek üzere Yassıada’ya gitmi"tik. Ba"gardiyan Albay Tarık Güryay’ın sanıklara uyguladı!ı kı"la disiplini, #zmir’den tanıdı!ım “MBK üyeli!i kendinden menkul” Ba"savcı Altay Egesel’in abartılı “ihtilal savcısı” jestleri, mahkeme ba"kanı Salim Ba"ol’un sanıklara kar"ı önyargılı tavrı tek kelimeyle bir adalet komedisiydi. #dam kararlarının açıklandı!ı günün gecesi #zmir’e döndüm. DP’nin kalesi #zmir adeta bir ölü "ehirdi. Herhangi bir kitlesel tepkiye vakit bırakmamak için Milli Birlik Komitesi üç idam kararını hemen infaz etmek kararındaydı. Nitekim Fatin Rü"tü Zorlu ve Hasan Polatkan derhal idam edildiler. Menderes’in idamı, intihar te"ebbüsünde bulundu!u için bir gün ertelenmi", bu yüzden durum daha da dramatik olmu"tu. Ama Menderes’in idamına kar"ı, iktidarın korktu!u gibi herhangi kitlesel bir kar"ı koyu" olmadı. AP ve YTP il merkezlerinde toplanmı" olan partililer de kendi aralarında 255 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 256 a!la"ıp dövünmenin dı"ında soka!a ta"acak herhangi bir eyleme giri"mediler. Belli ki tepkiyi yakla"an genel seçimde göstereceklerdi. Zaten daha Yassıada duru"maları sürerken MBK iktidarına kar"ı ciddi bir muhalefet olu"maya ba"lamı"tı. Kahvelerde, pazar yerlerinde, vapurda, otobüste halk ço!unlu!unun memnuniyetsizli!i açıkça hissediliyordu. 1961 $ubat’ında siyasal partilerin faaliyetine ve yeni partilerin kurulmasına izin verilir verilmez eski DP’lilerin Yeni Türkiye Partisi ya da Adalet Partisi adı altında hızla örgütlendikleri illerin ba"ında #zmir geliyordu. Kurucu Meclis’in 27 Mayıs 1961’de kabul etti!i yeni anayasayı onaylatmak için 9 Temmuz 1961’de düzenlenen referandumda da eski DP’lilerin yürüttü!ü “Hayırda hayır vardır” kampanyası ba"arılı olmu", #zmir’de halkın ço!unlu!u yeni anayasaya red oyu vermi"ti. #zmir’de Sabah Postası Gazetesi’nde olu"maya ba"layan çevremizde de uzun tartı"malardan sonra anayasaya hayır oyu vermeyi kararla"tırmı"tık. Yeni anayasada Türk milliyetçili!ine vurgu yapılması, birçok maddede milliyetçi ögelerin a!ır basması, sol dü"ünceyi ve örgütlenmeyi güvence altına alan hükümler ta"ımaması bu tercihi yapmamızda etkin olmu"tu. Türkiye’de gerçekten bir demokratikle"me isteniyorsa, yeni dönemde i"çi sınıfının sesini duyuracak bir partinin siyasal arenada mutlaka yerini alması gerekti!ini dü"ünüyorduk. Evet, $ubat 1961’de yeni siyasal partiler kurulmasına izin verilmesi üzerine YTP ve AP’nin yanısıra, 12 sendikacı tarafından Türkiye #"çi Partisi de kurulmu"tu ama ne do!ru dürüst bir program ortaya koyabilmi", ne de gittikçe kızı"maya ba"layan siyasal mücadele ortamında alternatif bir güç olabilmi"ti. O kadar ki, T#P yakla"an genel seçime katılmıyor, üstelik parti genel ba"kanı Avni Erakalın sa!cı bir parti olan YTP’den milletvekili adayı oluyordu. Partinin #zmir #l Yö256 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 257 netim Kurulu’nda ise siyasi polisle yakın i"birli!indeki bazı karanlık ki"iler yeralıyordu. Hâlâ #zmir temsilcisi oldu!um Öncü Gazetesi ise artık kelimenin tam anlamıyla YTP’nin organı haline gelmi"ti. Ba"yazar Aydın Yalçın aynızamanda YTP’nin genel ba"kan yardımcısı oldu!undan, girilen genel seçim atmosferinde sadece bu partinin propagandasına hizmet edecek haberlere yer verilmeye ba"lanmı"tı. DP’nin kalesi olan #zmir’de YTP pek "anslı görülmüyordu. Kapatılan iktidar partisinin önde gelen isimleri ya da hapiste olanların yakınları daha çok AP’yi destekliyordu. MBK‘nin tepkilerini yatı"tırmak amacıyla AP’nin genel ba"kanlı!ına Eminsu operasyonu sırasında emekliye ayrılan Genelkurmay Ba"kanı Ragıp Gümü"pala, genel sekreterli!e ise emekli albay $inasi Osma getirilmi"ti. Gümü"pala 27 Mayıs Darbesi oldu!unda 3. Ordu Komutanı’ydı. Gerçi darbeden sonra genel kurmay ba"kanlı!ına yükseltilmi"ti ama kendisinin Menderes’i devirenlere pek de sıcak bakmadı!ı biliniyordu. Genelkurmay ba"kanlı!ından emekli edildikten sonra #zmir’e yerle"ti!inde kendisiyle uzun bir röportaj yapmı"tım. Siyasal ihtirasları olan, bir iktidar partisini çekip çevirebilecek bir ki"i izlenimi bırakmamı"tı. AP genel ba"kalı!ını üstlenmesi "a"ırtıcıydı. 15 Ekim 1961 seçimleri için propaganda kampanyası ba"ladı!ında yanına Osma’yı ve 27 Mayıs sonrası CHP’li sendikacılar tarafından Türk-#"’ten uzakla"tırılan eski genel ba"kan Nuri Be"er’i de alarak kent kent, kasaba kasaba büyük bir turneye çıkmı"tı. Eskiden DP’nin kalesi olarak bilinen Ege bölgesinde oyların AP’ye gidece!i daha ilk günlerde belli olmu"tu. Özellikle Yassıada mahkumlarının e" veya çocuklarının AP saflarında “Gözlerime bakın, ne dedi!imi anlarsınız” "eklindeki mesajları, MBK’ye maliye bakanı olarak hizmet sunmu" Ekrem Alican’ın ya da bir zamanlar DP’nin en keskin muhaliflerinden olan Aydın Yalçın’ın “bilimsel tahliller”le dolu nutuklarına göre DP taraftarı ya da sempatizanı kitlelerde daha etkin oluyordu. 257 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 258 Öncü ba"yazarı Aydın Yalçın’ın Kar"ıyaka’da bir sinema salonundaki konu"masında DP dönemini “altın devri” olarak nitelemesi ve bu yüzden tutuklanması da #zmir’in tercihini de!i"tiremeyecekti. Yalçın’ın tutuklanması gerçekten dramatik bir olaydı. DP dönemindeki keskin muhalefeti hâlâ belleklerde oldu!u için “altın devri” inandırıcılıktan uzak bir seçim yatırımıydı. Ne ki kraldan ziyade kralcı bazı muhabirlerin kı"kırtması üzerine polis harekete geçmi" ve kendisini kongre salonundan çıkarken yakapaça gözaltına almı"tı. Öncü’nün sahibi Nilüfer Yalçın e"inin tutuklanması üzerine derhal #zmir’e geldi. Toplantıyı izlemi" olan gazetecilerin ço!unlu!u da, siyasal tercihleri ne olursa olsun, bir bilimadamı ve gazete ba"yazarı olan Aydın Yalçın’ın sırf bir seçim konu"masından dolayı tutuklanmasını do!ru bulmuyordu. #lk duru"mada, kendisinin devrik iktidarın kaba propagandasını yapmadı!ı, geçmi" dönemin ekonomik durumunu analiz etti!i "eklinde ifade verdik. Mahkeme bizim ifadelerimizi dikkate alarak Aydın Yalçın’ı derhal serbest bıraktı. Seçimler, CHP’nin tek ba"ına iktidar olma beklentilerine ra!men AP’nin ba"arısıyla sonuçlandı. AP, Millet Meclisi’nde CHP’den sonra ikinci parti, Senato’da ise birinci parti durumundaydı. Yeni Meclis’te bu iki partinin yanısıra YTP ve Osman Bölükba"ı’nın CKMP’si de önemli birer grupla temsil edilecekti. Seçimlerde bizim Sabah Postası çevresi hiçbir partiye oy vermedi. Mehmet Ressamo!lu kırmızı ka!ıda basılmı" sol bir seçim beyannamesi ve kırmızı oy pusulasıyla seçime ba!ımsız aday olarak katıldı. Tüm sandıklara da!ıtılacak kadar oy pusulası bastırması zaten olanaklı de!ildi. Seçilme "ansı olmamakla birlikte aykırı bir ses duyurmak için hepimiz Ressamo!lu’nun adaylı!ını destekliyorduk. Gerek Sabah Postası’ndaki yazılarımda, gerekse Öncü Gazetesi’ne geçti!im haberlerde bu alternatif sesi duyurmaya çalı"ıyordum. Kıyamet de bundan sonra koptu. Sabah Postası özünde CHP’nin kurdu!u bir gazeteydi. 258 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 259 Gazete yönetmeni Orhan Rahmi Gökçe, CHP’nin tutumunu her ele"tiri"imde, #nönü’ye güvenmek gerekti!ini, bir gün CHP iktidara gelirse #nönü’nün sosyalist dü"üncenin örgütlenmesini serbest bırakaca!ını söyleyip durmu"tu. Hemen her gün gazetede ya da parti mitinglerini izlerken kar"ıla"tı!ım CHP’liler, birkaç istisna dı"ında, hiç de sola açılım yapacak ki"iler izlenimi vermiyordu. #ddia edildi!i gibi #nönü böyle bir açılım yapsa bile, buna en ba"ta CHP kadrolarının engel olaca!ını dü"ünüyordum. Yeni Meclis, askeriyenin dayatmasıyla Cemal Gürsel’i Cumhurba"kanı seçtikten sonra, en yüksek oy alan iki parti arasında bir koalisyon hükümeti kurmaya karar verdi. AP’nin yanısıra artık CHP de iktidar partisiydi. Seçimdeki ba"arısızlık ve AP’yle koalisyon kurmaya mecbur olmak CHP kadrolarını zaten büyük bir moral çöküntüsüne sürüklemi"ti. Belki bunun da etkisiyle, seçimlerde CHP’yi desteklememi" olan herkese dü"manca bakmaya ba"lamı"lardı. Bir sabah gazeteye geldi!imde Haldun Gürtin ezile sıkıla, bana gazete yönetiminin kararını tebli! etti: - Do!an, biliyorum kızacaksın, ama patron senin yazılarından dolayı küplere binmi", Ankara’dan geldi!inde “Gazeteyi Pravda’ya döndürmü"sünüz, Do!an artık kö"e yazısı yazmayacak...” diye emir verdi. Patron, eski maliye bakanlarından $evket Adalan’dı. CHP kontenjanından da Temsilciler Meclisi üyeli!i yapmı"tı. Ama yazılarıma tepki gösteren sadece o de!ildi. Uzun yıllar parti içinde Adalan ku"a!ına muhalefet eden Dr. Lebit Yurdo!lu, Arif Ertunga, Necip Mirkelamo!lu gibi genç isimler de 1961 seçimlerinden sonra iktidara ortak olur olmaz aynı tahammülsüzlü!ü payla"maya ba"lamı"lar, hattâ sol dü"manlı!ında tek parti dönemi kalıntılarını bile geride bırakmı"lardı. Haldun kendisine verilen misyonu yerine getirmek zorunda kaldı!ı için üzgündü, bir ara yol bulmaya çabalıyordu: - Gazeteyi bugüne birlikte getirdik. Yazı yazamasan bile gazeteyi birlikte çıkarmaya devam edelim. 259 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 260 - Olacak "ey mi? Adamları küplere bindiren sadece benim yazılarım mı? Ya gazetenin man"etleri, haberlerin seçimi, yorumlar? Bu gazete artık iktidar organı olmu"tur. Aykırı seslere tahammül edemez. Bence bu i" burada biter. Zaten izin hakkımı vakti geçti!i halde hâlâ kullanmadım, ben izne çıkıyorum. Sana kolay gelsin, diyerek sendikaya gittim. Bahane arıyorlarmı", patronun mutabakatı olmadan izne çıktı!ım gerekçesiyle hemen kontratım feshedildi. Kala kala Öncü Gazetesi kalmı"tı. Ama Öncü de YTP’nin genel seçimlerde AP kar"ısında kesin yenilgiye u!ramasından sonra büyük sarsıntı geçiriyordu. YTP borazanlı!ı yapmak pahalıya patlamı"tı. Aylardır ücretlerimiz ödenmiyordu. Birikmi" aylıklarım ödenmedi!i takdirde artık haber servisi yapamayaca!ımı bildirdim. Bu dönemde tüm zamanımı sendika çalı"malarına vermeye ba"ladım. Çalı"an gazetecilerin asgari ücretlerini tesbit etmek üzere Asgari Ücret Komisyonu toplanacaktı. Sendika, patron ve hükümet temsilcilerinin de katıldı!ı komisyonda çalı"an gazetecileri temsil yetkisini bana verdi. Artık gazete çalı"ması da yapmadı!ımdan, komisyon toplantısından önce haftalarca süren yo!un bir inceleme yaptım. Dünyada gazeteci ücretlerinin genel ücret ortalamasına göre oranlarını saptadıktan sonra, bir gazetecinin ba"ka gelir kaynaklarına ba!ımlı olmadan özgürce çalı"abilmesi ve mesleki planda sürekli kendini yenileyebilmesi için alması gereken net aylı!ın ne olması gerekti!ini fiyat endeksleri bazında saptadım. O sıralarda birkaç #stanbul Gazetesi’nin muhabirleri dı"ında muhabirler ayda 500-600 Lira, sayfa sekreterleri, istihbarat "efleri, sorumlu müdürler ise 900-1000 Lira civarında bir ücret alıyordu. Benim hazırladı!ım dosyaya göre, asgari gazeteci ücretlerinin bunun en az üç misli olması gerekiyordu. Komisyon toplantısında devleti #zmir Çalı"ma Müdürü, i"verenleri ise Ticaret Gazetesi Sahibi Suha Sukuti Tükel temsil ediyordu. Suha Bey, sol e!ilimime ra!men cemiyet 260 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 261 yönetim kurulu seçimlerinde beni destekledi!i gibi, gazetesinde çalı"mam için sürekli teklifte bulunuyordu. Çalı"ma Müdürü ise i"çi hakları konusunda son derece titiz, ba"ka bürokratlara pek benzemeyen bir ki"ilikti. 212 sayılı yasa çıktıktan sonra da özel görü"melerimizde çalı"an gazetecilerden yana tavrını sürekli vurgulamı"tı. Toplantı açılınca ilk sözü bana verdi. Hazırladı!ım hacimli dosyanın birer kopyasını di!er iki üyeye verdikten sonra sözlü olarak zam iste!inin gerekçelerini anlattım. Suha Bey âdeta "ok geçiriyordu: - Do!an, bu kadar a!ır bir zammı nasıl teklif edebiliyorsun? Bu zamlar kabul edilirse, emin ol, tüm gazeteler kapıya kilit vurur. Bekledi!im bir itirazdı, bunu için de gazetelerin satı" rakamlarını ve ilan gelirlerini de ayrı bir dosyada toplamı"tım. Onları ayrıntılı olarak açıkladıktan sonra, ücret zamlarından ötürü hiçbir gazetenin kapanmayaca!ını vurguladım. - Kaldı ki, dedim, daha tatmin edici ücretlerle daha bir "evkle çalı"acak olan gazeteciler, hiç endi"elenmeyin, gazetenin satı" ve ilan gelirlerini daha da yükseltirler. Oylamada Suha Bey’in muhalif oyuna kar"ı iki oyla benim önerdi!im asgari ücretler aynen kabul edildi. Ertesi gün sendika lokaline gidip de yeni asgari ücretleri açıkladı!ımda kimse sözlerime inanamıyor, "aka yaptı!ımı sanıyorlardı. Onaylanan dosyayı masanın üzerine serdi!imde tereddüt kalmadı. Kimisi sevinçten yeni aylıkla neler yapabilece!ini hesaplıyor, kimisi de: - De!il mi ki bu i"i ba"ardın, sendikanın önüne senin heykelini dikece!iz, diye övgüler ya!dırıyordu. - Ama daha bitmedi, dedim. Önce patronların bu karar kar"ısında gösterecekleri tepkilere ve yapacakları "antaja direnmemiz gerek. Tabii yürürlü!e girebilmesi için Çalı"ma Bakanlı!ı’nın da bu kararları onaylaması "art... Yeni kurulan hükümette Bülent Ecevit çalı"ma bakanı oldu!u için bakanlı!ın onaylayaca!ından herkes emindi. 261 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 262 Ecevit de düne kadar çalı"an gazeteci de!il miydi, hemen onaylamasından daha tabii ne olabilirdi? O sıralarda Kar"ıyaka’dan Hatay Semti’ndeki yeni Gazeteciler Sitesi’ne ta"ınmı"tım. 29 gazetecinin ortak oldu!u yapı kooperatifimiz altı yıl kadar önce kurulmu", ancak çe"itli formalitelerden ötürü in"aatın tamamlanması çok uzun sürmü"tü. Kooperatif ilk kuruldu!unda benim ortak olmaya niyetim yoktu. Ev sahibi olmayı falan dü"ünmüyordum. Orhan Rahmi Gökçe: - Büyük nasihatı dinle Do!an, demi"ti. Her daim böyle genç kalmayacaksın. Yarın ya"landı!ında sokakta kalmamak için bir güvencedir, o zaman da beni hayırla yadedersin. #mar izninin alınması ve in"aatı yıllarca süren #zmir Körfezi’ne nazır, bahçeli kooperatif evleri hepimizi kira derdinden kurtarmı"tı. Ne ki ben bu evde ancak bir yıl oturabilecek, sonra ömür boyu huzurla oturabilmeleri için ana babama emanet edip yeniden gurbete dü"ecektim. Sitede oturan gazeteci arkada"lar asgari ücretlere zam haberini o ak"am ailelerine de anlatmı"lardı. Ay sonunu zor getiren aileler bu haberden duydukları sevinci annemle payla"mak için çoluk çocuk bizim eve ta"ınmaya ba"ladılar. Ama her"ey birkaç gün içinde tersine döndü. Her gazete patronu personelini alelacele toplantıya ça!ırıp Asgari Ücret Komisyonu kararının ne denli yıkıcı oldu!unu anlattıktan sonra bekledi!im "antajı bastırmı"tı: - Bu karar onaylanırsa, gazetelerin kapısına kilit vurmaktan ba"ka çaremiz kalmaz. O zaman kendinizi sokakta bilin. Haftalık sendika toplantısına gitti!imde, o zamana kadar beni co"kuyla kar"ılayan, sarılıp öpenlerin suratları bir karı", selamımı dahi almaktan kaçar gibiydiler. Hele ilk gün beni en fazla kutlamı" olan bazıları vardı ki, daha da ileri gidiyordu: - Yaptı!ını be!endin mi? Bu kadar yüksek zam çıkarttırılır mı? Patronlar gazetelerinin kapısına kilit vuracaklar. Haksız da de!iller... Soka!a atılırsak vebali boynuna... 262 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 263 Direnmenin gere!i üzerine ne söylediysem bir kulaktan girip öteki kulaktan çıkıyordu. Leitmotiv gibi hep aynı soru tekrarlanıyordu: - Ya soka!a atılırsak? - Madem öyle, Çalı"ma Bakanı’na toplu dilekçe verip benim çıkarttı!ım kararın reddedilmesini isteyin. #çiniz rahat olsun, zaten Ankara ve #stanbul asgari ücret komisyonları daha karar vermedi. Belki de onlar patronların önerdi!i ücretleri kabul edecekler. O zaman #zmir’in kararlarını reddettirmek daha kolay olur. Benden bu kadar. Yolunuz açık olsun... * Türkiye artık yeni geli"melere gebeydi. Geleneksel DPCHP kutupla"ması üzerine kurulu siyasal yapılanma çökmü", DP’nin devamı olan AP ile CHP anayasanın da gerisinde kalan bir program üzerinde çıkar birli!i yapmı"tı. Radikal de!i"im isteyenler, özellikle de sıkıyönetimin kaldırılmasından sonra, yeni arayı"lara yöneliyorlardı. Alı"ılmı"lar dı"ında ilk farklı ses Do!an Avcıo!lu’nun çıkarttı!ı Yön Dergisi’ydi. Avcıo!lu, CHP kontenjanından girdi!i Temsilciler Meclisi’nde SBF Asistanı Mümtaz Soysal ve gazeteci #lhami Soysal’la yakın i"birli!i içinde olmu"tu, anayasanın belli maddelerinin görü"ülmesinde üçü hep ortak tavır almı"lardı. #lhami Soysal, Metin Toker’in Akis Dergisi’nde çalı"tı!ı günlerden beri yakın arkada"ımdı. Avrupa seyahatinde, sendikal çalı"malarda birlikte olmu", daha sonra ben #zmir’de o Ankara’da olmak üzere Milliyet Gazetesi temsilciliklerinde bulunmu"tuk. “Sol e!ilimli” üyelerin Temsilciler Meclisi’ndeki çalı"maları hakkında oldu!u gibi, Yön Dergisi’nin çıkı" hazırlıkları konusunda da kendisinden sürekli bilgi alıyordum. Dergi daha çıkmadan büyük bir co"ku yaratmı"tı. Co"kunun nedenlerinden biri de, Yön’ün ilk sayısının 263 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 264 çıkı"ının , Türk-#" Konfederasyonu’nun i"çi hakları için #stanbul’da Saraçhaneba"ı’nda düzenleyece!i 31 Aralık mitingiyle çakı"masıydı. Türkiye’de ilk kez i"çiler büyük kitleler halinde meydanları i"gal ediyordu. Saraçhaneba"ı mitinginden sonra Türk-#"’in destekleyece!i bir Çalı#anlar Partisi fikri de ortaya atıldı!ı için, bu yeni açılımın giderek i"çi sınıfı a!ırlıklı bir yörüngeye oturması olasılı!ı da do!mu"tu. O sıralarda TKP’den herhangi bir perspektif verilmedi!i, Türkiye "#çi Partisi de neredeyse bir yıldır bitkisel ya"am sürdürdü!ü için #zmir’den Yön Bildirisi’ne biz de destek bildirdik. Bunu ö!rendi!inde Avukat Enver Arslanalp, Yön hareketinin geçmi"teki Kadro hareketinin yeni bir versiyonu oldu!unu vurgulayarak imza verdi!imiz için bizleri "iddetle ele"tirdi. Gerçekten de, #lhami’yle daha sonra yaptı!ımız söyle"ilerde edindi!im izlenim, Yön hareketinin giderek daha çok seçkinci, devletçi bir nitelik ta"ıyaca!ıydı. AP-CHP koalisyonunun kurulması, eski DP’lilerin devlette yeniden söz sahibi olmaya ba"laması üzerine askerin bu kez daha radikal bir darbe yapması beklentileri de güç kazanmı"tı. Yön’cüler de siyasal de!erlendirmelerini yaparken böyle bir varsayımı sürekli ön planda tutuyorlardı. Askeriyenin siyasete müdahalesi ihtimali beni sürekli endi"elendiriyordu. 27 Mayıs Darbesi’nden sonra kitlelerin memnuniyetsizli!ine, askere güvensizli!ine yakından tanık olmu"tum. Anayasa referandumundaki dü"ük “evet” oyu, genel seçim sonuçları yeni bir askeri müdahalenin 27 Mayıs’taki kadar dahi destek bulamayaca!ını gösteriyordu. Bir yandan OYAK kurularak askerlere ayrıcalıklı bir statü kazandırılırken, yeni anayasayla olu"turulan yeni bir paramiliter kurumun, Milli Güvenlik Kurulu’nun faaliyete geçirilmesi kaygılarımı daha da arttırıyordu. Seçimlerden birkaç hafta sonraydı, #zmir’deki Yurtiçi Bölge Komutanı Tu!general $evket Ozan tüm gazetecileri bir veda toplantısına davet etmi"ti. Karargâhtaki toplantıda general kendisinin anayasaya göre yeni kurulan Milli Gü264 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 265 venlik Kurulu genel sekreterli!ine atandı!ını, bu nedenle #zmir’deki görevinden ayrılaca!ını açıkladı. Milli Güvenlik Kurulu’nun neyin nesi oldu!unu, hangi görevleri yerine getirece!ini sordu!umda, milli güvenlikle ilgili kararların alınmasında ve koordinasyonunun sa!lanmasında hükümete tavsiyelerde bulunaca!ını, ama kendisinin de daha fazla bir "ey bilmedi!ini, daha fazlasını Ankara’ya gidip genel sekreterli!i üstlendikten sonra ö!renece!ini söylemekle yetindi. O dönemde ordu içinde hiyerar"i dı"ı fiili grupla"malar daha a!ır bastı!ı için MGK’nun gerçek misyonunun ne oldu!unu uzun yıllar kamuoyunda pek ö!renilemeyecekti, ta ki Demirel’in ileride bu kurum adına sola kar"ı ilk açık mücadele bildirisini yayınlattırmasına kadar... * Aylardır i"sizdim ve ücret zamlarından ötürü gazete patronları beni “tehlikeli ajitatör” olarak damgalayıp kara listeye koydukları için artık #zmir basınında i" bulma "ansım da kalmamı"tı. 16 ya"ından beri hayatını kazanarak ailesine sürekli maddi katkıda bulunmu" bir insan olarak bu katkıyı artık sürdürememek de a!ırıma gidiyordu. Nihayet kafama koydum. Ne bahasına olursa olsun Öncü’deki birikmi" ücret alacaklarımı kısmen de olsa tahsil edip bir süre için hem geçimimi sa!lamak, hem de #ngilizce’mi ilerletmek amacıyla göçmen i"çi olarak yurt dı"ına gidecektim. Öncü’den ücret alaca!ımın tahsilini sa!lama almak için de kendilerine bir mektup yazarak bu kez de ödeme yapılmadı!ı takdirde yürürlükteki 212 sayılı kanuna göre ödemede gecikilmi" ve gecikilecek her gün için yüzde 5 gecikme zammı talep edece!imi de bildirdim. Bunun üzerine Nilüfer Yalçın beni hemen Ankara’ya ça!ırdı. 21 $ubat 1962’de Ankara’ya gittim. Gazetede gergin bir hava vardı. Yalçın: 265 "vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 04/11/10 9:28 Page 266 - Bugün ya da en geç yarın ücret borcumuzu kapatacağız, ama şu anda Ankara’da önemli gelişmeler oluyor. Harp Okulu Komutanı Albay Talat Aydemir’in darbe yapacağı söyleniyor. Ben şimdi Meclis’e gidiyorum. İstersen sen de gel, dedi. Öncü’deki arkadaşlarla ayaküstü beş on dakika sohbet ettikten sonra Nilüfer Yalçın’la bir taksiye atlayarak doğru Meclis’e gittik. Koridorlarda sürekli koşuşmalar, endişeli tartışmalar oluyordu. Basın Bürosu’na doğru ilerlerken İlhami Soysal’a rastladım. - Böyle bir günde senin Ankara’da işin ne? dedi. Yeni bir darbe olmak üzere. Başarılırsa İzmir’de güvenilir arkadaşlara gerek var. Buraya gelmek için kötü gün seçmişsin... Kendinden öylesine emin bir hali vardı ki, sormadan edemedim: - Darbe olacaksa bu askerin işi. Size ne oluyor? - Ne demek ne oluyor? Askerin sivil kadrolara da ihtiyacı var. Yarın çok şey değişebilir. - Askeri darbeyle hiçbir şey değişmez. İsmet Paşa kaçın kurası, eninde sonunda baskın çıkar. Zaten bir aksilik olmazsa ben yarın öbürgün İngiltere’ye gidiyorum. - Ha, yurt dışına gidiyorsan, ona bir şey demem. Zaten Avrupa seyahati sırasında da sana söylemiştim. Evli falan olmasam, senin kadar yabancı dil bilsem ben de çoktan gitmiş olurdum. Sonra o hınzır gülümseyişiyle uzun uzun gözlerimin içine bakarak dalga geçti: - Ama sen yarın gitsen bile oralarda kalamazsın, en kısa zamanda bir bahane bulur, dönüp gelirsin, dedi. Ne de olsa asil bir Türk gencisin! İlhami’yle sohbet ederken, birden Basın Bürosu’ndan yüksek sesle bir anons yapıldı: - Tüm basın mensupları hemen Basın Bürosu’na gelsin. Önemli bir açıklama yapılacak. Açıklamayı dinlemek üzere Basın Bürosu’na doğru ilerliyorduk ki, birçok milletvekili de büyük merak içerisinde 266 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 267 gazetecilerle birlikte aynı istikamete ko"u"turmaya ba"ladı. Büro gazetecilerle dolup ta"tı!ı için milletvekilleri kapının önünde kümelenmi" ne olup bitti!ini anlamaya çalı"ıyordu. Açıklama kısa ve netti: - $u anda tanklar Harp Okulu’ndan Meclis’e do!ru harekete geçmi" bulunuyor. Sizlerden ricamız... Daha cümle tamamlanmamı"tı ki herkes Harp Okulu istikametine bakan pencerelerin önüne ü"ü"tü, tankların ilerleyi"ine gözleriyle tanık olduktan sonra da yazı i"lerini haberdar etmek üzere telefonlara hücum etti. Milletvekilleri de durumun vehametini kavramı"tı. Önce AP’li milletvekilleri durumu ö!renir ö!renmez ko"ar adım Meclis’i terketmeye ba"ladı. Kırmızı plakalı ya da özel arabalar, taksiler tıka basa dolu birbiriyle yarı"arak Meclis’ten uzakla"ıyordu. CHP’li milletvekilleri daha sakin görünmeye çalı"ıyordu. #çlerinden birisi, - Nasıl olsa bize dokunmazlar, diyecek oldu. Tecrübeli gazetecilerden biri: - Siz öyle sanın. Bu kez darbe yapılırsa 27 Mayıs gibi olmaz, CHP’liler de AP’liler gibi kendilerini Yassıada’da ya da bir ba"ka adada bulabilir. Bunu üzerine CHP’li milletvekilleri de tabanları ya!layarak kendilerini Meclis dı"ına atabilmek için kapıya do!ru ko"u"turmaya ba"ladılar. Yarım saat bile geçmemi"ti ki, Meclis’te gazetecilerle birkaç görevli dı"ında kimse kalmadı. Biz de bir taksiyle Kızılay’daki gazete bürolarına ve Gazeteciler Cemiyeti’ne u!radıktan sonra Rüzgarlı Soka!a döndük. Bazı gazetecilerin sanki darbe ba"arılmı", genç subaylar yönetime elkoymu" gibi sevinç gösterilerinde bulunmalarına kar"ılık Nilüfer Yalçın: - Bunlar romantik... Daha sabaha kadar çok vakit var. Gün do!madan neler do!ar? diyordu. Gerçekten de ortada bir darbe giri"imi falan yoktu. Sadece CHP-AP iktidarının ordu içinde yapmak istedi!i tasfiyelere kar"ı bir tepki söz konusuydu, ba"ta Talat Aydemir 267 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 268 olmak üzere direni"e katılan di!er komutanlar atama kararlarının iptalini istiyorlardı. Harp Okulu dı"ında Tank Okulu, Süvari Grubu, Muhabere Okulu, Zırhlı Birlikler E!itim Merkezi, Jandarma Okulu, 229. Piyade Alayı ve en önemlisi Çankaya’daki Cumhurba"kanlı!ı Muhafız Alayı da direni"e katılmı"tı. Ba"ta Cumhurba"kanı Cemal Gürsel ve Ba"bakan #smet #nönü olmak üzere devlet zirvesi Çankaya Kö"kü’nde direni"i çökertmenin planlarını yapmak üzere toplandıklarında Muhafız Alayı Komutanı Binba"ı Fethi Gürcan hepsini kolaylıkla tutuklayabilece!i halde, darbe yapmak niyetinde olmayan Albay Talat Aydemir tutuklama fikrine kar"ı çıkmı", hepsini serbest bıraktırmı"tı. Ne ki insani duygularla böyle davranan Aydemir’in kar"ısında daha milli mücadele yıllarında efsanevi gerilla komutanı Çerkez Ethem’i tasfiye etmi", siyasetin tüm entrikalarını son derece iyi bilen, insani duygularla de!il kurmay hesaplarıyla hareket eden tilki gibi kurnaz bir ba"ka asker vardı: #nönü. Aydemir’in kendilerini serbest bıraktırdı!ını ö!renir ö!renmez, çevresindekileremüjdeyi verecekti: - #"te "imdi kaybetti Harbiye Komutanı! Direni", sabaha kar"ı #nönü’nün kimsenin cezalandırılmayaca!ına dair yazılı taahhütname vermesi kar"ılı!ında Aydemir’in alarmı kaldırıp evine dönmesiyle sona erdi. Ertesi gün Öncü’ye gitti!imde, arkada"lardan bir kısmı, askere pek güvenmeseler de, en azından köklü de!i"imlere yol açabilecek bir fırsatın kaçırıldı!ı dü"üncesiyle son derece üzgündü. Gazetenin sahibi Nilüfer Yalçın, hem askerlere, hem de askerlerin direni"ini bastıran #nönü yönetimine mesafeliydi. A!ır mali yükler altındaki Öncü’nün de uzun süre devam edemeyece!inin farkındaydı. Öncü macerasına bir son verip çalı"malarını ba"ka bir gazetede yine basın emekçisi olarak sürdürmek niyetindeydi. O gün ne yapıp edip benim ücret alacaklarımı denkle"tirerek ödedi. O zamanın parasıyla 2500 Lira kadar tutuyordu. 268 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 269 Gazetenin mali ko"ullarını bildi!im için ben de günde yüzde 5’lik gecikme faizlerini talep etmekten vazgeçtim. Nilüfer Yalçın’a gösterdi!i duyarlılıktan dolayı te"ekkür ederek ayrıldım. #lk Öncü serüveni böylece sona erdi. Bir an önce #ngiltere’ye hareket etmek için #zmir’e geçtim. Bu arada kontratımı usulsüz olarak fesheden Sabah Postası’na kar"ı da tazminat davası açmı"tım. Avukatım Suha Çilingiro!lu ba"arılı bir hukuk mücadelesi vererek bu tazminatı almamı sa!ladı. Bu da yurt dı"ı seyahat masraflarının bir kısmını kar"ılayacaktı. #zmir’de son yol hazırlıkları yaparken sendikadan aradılar. Asgari Ücret Komisyonu’nda kabul ettirdi!im ücret artı"ından dolayı patronların baskısıyla bana kar"ı aldıkları dü"manca tavrın yanlı"lı!ını farketmi"lerdi. - Tekrar birlikte mücadele edelim, #ngiltere’ye gitme fikrinden vazgeç, dediler. Vazgeçsem ne olacaktı? Birkaç ay öncesine kadar beni transfer etmek için pe"imde ko"an patronların hâlâ kara listesindeydim. - Vazgeçmiyorsan bile, senden bir ricamız var. Çalı"ma Bakanı Bülent Ecevit, eski bir çalı"an gazeteci oldu!u halde, asgari ücret kararlarını onaylamayı oyalayıp duruyor. Sendika adına bir heyet kendisini ziyaret edip bir an önce onaylamasını isteyecek. Kararı sen çıkarttırdın, dosyayı da en iyi sen tanıyorsun. Heyete katıl, Ankara’ya birlikte gidelim. Kabul ettim. Sanıyorum be" ki"ilik bir heyet halinde Ankara’ya gittik. Ecevit bizleri bakanlıktaki makam odasında kabul etti. Bir süre bazı projelerinden bahsettikten sonra, - Biliyorum, asgari ücret kararlarının gecikmesinden "ikayetçisiniz. Ama öylesine tepki, özellikle gazete sahiplerinden o kadar baskı geliyor ki... - Sayın bakan, bizimki de gazete çalı"anlarının tepkisi, diye hemen kar"ılık verdim. Yıllarca bizlerle aynı ya"am ko"ullarını payla"tınız. Hükümette bizi en iyi anlayacak "ahsiyet sizsiniz. Dosyadaki verilerin sırf patronlardan gelen baskı yüzünden gözardı edilmesi mümkün de!il. 269 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 270 - Bir dakika, dedi, ben dosyayı incelemek fırsatı bulamadım, ama müste"arımız ayrıntıları iyi biliyor. #ç telefonla müste"arın kendi makamına gelmesini rica etti. Hayli kelli felli, tam bir yüksek bürokrat görünü"üne sahip müste"ar makam odasına girdi!inde gördüklerimiz kar"ısında hepimiz donup kaldık. Sanki bu zat bakan, Ecevit ise onun maiyetinde birisi... Ecevit müste"arına #zmir Asgari Ücret Komisyonu’nun kararı konusunda görü"ünü ezile büzüle soracak oldu, müste"ar yukarıdan ve çok bilmi" bir edayla yeni asgari ücretlerin kabul edilemez oldu!unu, patronların ve partilerin tepkisini göz önünde tutmak gerekti!ini söyleyerek kestirip attı. Eski meslekta"larının önünde kendisini küçük dü"üren bu tavırdan hayli rahatsız olmu" olmalı ki, Ecevit te"ekkür ederek müste"arını bürosuna gönderdi, sonra bize dönerek: - Yine de ben elimden geleni yapaca!ım, dedi. Ankara ve #stanbul’daki çalı"an gazeteciler de destek verirlerse onaylamam daha kolay olur... Bu görü"meden sonra ben hem Ankara’daki hem de #stanbul’daki sendikalarla görü"meler yaptım. O illerin asgari ücret komisyonlarında #zmir’dekilerle kıyaslanamayacak kadar dü"ük ücretler kabul edilmi"ti. Sendikaların baskısıyla bu illerin ücretleri de bakanlık katında #zmir’dekilerin seviyesine çıkartılmalıydı. Üç kentteki meslekta"lara da: - Bu ücretler yüzünden ben bugün i"sizim ve göçmen i"çi olarak Türkiye’den ayrılıyorum, dedim. Kavgayı mutlaka olumlu sonuçlandırmalısınız. Ankara’dan ayrılırken #lhami Soysal’la uzun uzun sohbet ettik. 22 $ubat direni"inin çökü"ünden dolayı hâlâ üzgündü, hayal kırıklı!ı içindeydi. - Umarım biletin gidi"-dönü" olmaz, dedi. Git ve de uzun süre dönme, kendine yeni bir gelecek hazırla... Demi"tim ya, evli olmasam ben çoktan yapardım bunu, ama benim için çok geç. Haydi fazla oyalanma, oyalanman uzadıkça hiç gidemeyebilirsin. 270 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 271 #zmir’de ailemle, arkada"larımla vedala"tıktan sonra Haziran 1962 ba"ında #ngiltere yoluna koyuldum. Sirkeci Garı’ndaki bilet kuyru!unda sıra beklerken #lhami’nin söylediklerinden dolayı tam bir kararsızlık içindeydim. Sadece gidi" mi, yoksa gidi"-dönü" mü? Sıra bana geldi!inde bir iki saniyelik bir tereddütten sonra a!zımdan "u kelimeler döküldü: - Venedik ve Paris üzerinden Londra. #kinci mevki, sadece gidi"! Yanımda küçük bir el çantası, içinde birkaç iç çama"ırı ve de!i"im gömlek, bir #ngilizce-Türkçe lügat, sınırlı olan paramdan fazla harcamamak için de bol miktarda sucuk, yuvarlak kutularda gravyer peynirleri ve bir sürü yaprak sarma ve fasulya plaki konserveleri. Avrupa treni Sirkeci Garı’ndan hareket etti!inde altı ki"ilik kompartımanımız kompleydi. Benim dı"ımda Marsilya’daki akrabalarını ziyarete giden ya"lı bir Ermeni kadın, Londra’daki ailesinin yanına giden Kıbrıs Türkü bir genç kız, Pakistan’lı iki delikanlı ve #ranlı bir i"adamı... Ak"am üzeri trenimiz #stanbul surlarını da geride bırakıp Trakya’nın derinliklerine do!ru süzülürken artık bitip tükenmez gurbetçi ya"amımın yepyeni bir dönemi ba"lıyordu. 271 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 272 Parti ça"rısının kısa kestirdi"i göçmenlik 1962 Bu ilk zorunlu göçten bazı anekdotlar dı"ında önemli bir "ey kalmadı belle!imde. Tren hareket ettikten kısa bir süre sonra bu ilk gurbet arkada"larıyla kısa zamanda derin bir sohbete koyulduk. Daha çok #stanbul’lu Ermeni madamla ve Kıbrıs’lı genç kızla Türkçe sohbet ediyor, arada Pakistan’lılarla ve #ran’lıyla da #ngilizce konu"uyorduk. Pakistan’lı gençler #ngiltere’de kendilerine yeni bir ufuk açma hayalindeydiler. #ran’lı ise trene tam üç bavulla binmi", iki hammal bu bavulları zor bela vagona çıkartıp bagaj raflarına yerle"tirebilmi"lerdi. #"adamı oldu!unu, turistik seyahat için Fransa’ya gitti!ini söylüyordu. Ermeni madam son derece ho"sohbet, görmü" geçirmi" bir kadınca!ızdı. # stanbul’daki ailesinin, Marsilya’daki yakınlarının foto!raflarını gösteriyor, hepsinin kendi alanlarında ne denli ba"arılı olduklarını anlata anlata bitiremiyordu. Ankara Üniversitesi’nde ö!renci oldu!unu söyleyen Kıbrıs’lı genç kız ise yaz tatilini geçirmek üzere Londra’daki ailesinin yanına gidiyordu. Hava kararıp da yemek vakti geldi!inde ben Sirkeci garında yaptırdı!ım sandviçimi kemirirken Ermeni kom"um yanındaki sepetten nefis kuru köfteler, yalancı dolmalar çıkartıp hepimize ikram etmeye ba"ladı. Hepsi de son derece nefisti. 272 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 273 Biraz sonra Pakistan’lılar da azık paketlerini açtılar. Her ikisi de bol ya!lı pirinç pilavı görünümündeki bir "eyi avuçlayarak yeme!e ba"layınca Kıbrıslı genç kız manzaradan pek ho"lanmamı" olmalı ki kendisini alelacele koridora attı, #ranlı da arkasından... Ermeni bayan ise görgüsüzlük üzerine bir "eyler söylenmeye ba"layarak kompartımanın penceresini açtırdı. Köy ya"amımdan böyle "eylere alı"ık oldu!um için yemeklerini bitirinceye kadar Pakistanlılarla sohbete devam ettim. O sırada Pakistan General Eyüp Han’ın diktatörlü!ü altındaydı. #ranlının aklı fikri ticaretteydi. Seyahatini de bavullara tıkabasa doldurdu!u #ran halılarını Paris’te satarak finanse edece!ini iftiharla anlatıyordu. Trenimiz Almanya’dan geçmeyece!inden vagonlarda pek göçmen i"çi yoktu. Oysa bir gün önce vize almak için Bulgaristan Konsoloslu!u’na gitti!imde binanın önü Almanya’ya gidecek olan göçmen i"çi kalabalı!ından ötürü mah"er gibiydi. Almanya’yla göç anla"ması imzalanıp da ilk göçmen i"çinin Sirkeci Garı’ndan davul zurnayla u!urlanmasının üzerinden henüz bir yıl bile geçmemi"ti. O gece gözümü pek uyku tutmadı. Zaten altı ki"ilik kompartımanda uyumak da pek mümkün de!ildi. Ama ben bir an önce tren penceresinden sınırlı da olsa Bulgaristan’ı görmek istiyordum. Görece!im ilk komünist ülkeydi bu. Sabah ortalık aydınlanmaya ba"layınca i"lenmi" tarlalar, küçük yerle"im birimleri gözlerimizin önünden akıp geçmeye ba"ladı. Trenimiz Sofya’dan önceki bir istasyonda duraklayınca peronda bir ko"u"turma oldu. Ço!unlu!u kadın birçok i"çi arkalarda bir vagona dolu"tu. #stasyonda iki kadın i"çi ellerinde çalı süpürgeleriyle yerleri temizliyordu. O yıllarda anti-komünist Türk medyasında, komünist rejimi karalamak için “Bulgaristan’da kadınlara çöpçülük yaptırıyorlar” propagandası eksik olmazdı. Gece rahat uyuyamadı!ı için Kıbrıslı genç kız da yanıma gelmi", sohbet ediyorduk. Daha önceki söyle"ilerimizden benim sol e!ilimli ol273 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 274 du!umu anladı!ı için, belki de beni do!ru yola çekebilme umuduyla: - #"te görüyorsunuz... Zavallı kadınlar sabahın köründe yerleri süpürüyor, dedi. - Görüyorum, pek de aykırı bulmuyorum. Kadın-erkek e"itli!i ise kadınlar da erkekler gibi her türlü i"te çalı"abilir, diye yanıtladım. Ardından da sordum: - Peki, Kıbrıs’ı bilmem ama, Türkiye’de, özellikle köylük kesimde kadınların hangi ko"ullar altında ya"adıklarını ve çalı"tıklarını hiç görmediniz mi? - Haklısınız, dedi, ama ne de olsa komünist rejim. Kıbrıs’ta en büyük korkumuz, Rumlar de!il, AKEL’in, yani Rumların komünist olanlarının bir gün tüm adaya hakim olması. O sırada trene binmi" olan Bulgar görevliler Bulgarca bir "eyler söyleyerek pasaportlarımızı kontrol etti, doldurmamız için ellerimize bir takım ka!ıtlar tutu"turdu. Davranı"ları oldukça kaba oldu!undan Kıbrıslı kız üsteledi: - Haklı de!il miymi"im? Ama o sırada beni ilgilendiren, görevlilerin tavırlarından çok, Sofya’ya yakla"tıkça yol kenarlarını, istasyonları süsleyen, kiril alfabesinden dolayı ne yazılı oldu!unu anlayamadı!ım, ama grafik olarak son derece çarpıcı rengarenk büyük boy propaganda panolarıydı. Sofya Garı’nda bir saat kadar kaldık. Trenden inip bir "eyler almaya, bir kahveye gitmeye bile izin verilmedi!inden, izlenimlerimiz, di!er ara istasyonlarda oldu!u gibi tren pencerelerinin çerçevesiyle sınırlı kaldı. Sirkeci Garı’nda bize söylendi!ine göre bindi!imiz tren bizi Paris’e kadar hiç aktarma yapmadan götürecekti. Ne ki, #talya’ya varmadan önceki son Yugoslav istasyonunda durdu!umuzda, kabalıkta Bulgar görevlilerden hiç de geri kalmayan Yugoslav görevliler, bu treni derhal terkederek birkaç hat ötede yirmi dakika sonra hareket edecek bir ba"ka trene geçmemiz gerekti!ini söylediler. Yoksa o treni kaçırabilirdik. 274 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 275 Talimat #ngilizce verildi!i için ba"ımıza geleni kompartıman kom"ularına ben anlatmak zorundaydım. Yirmi dakikada bu operasyonu gerçekle"tiremeyenler treni kaçıracaktı Tren de!i"tirmek benim için sorun de!ildi, alt tarafı küçük bir omuz çantam vardı. Ermeni madam içinse durum tam bir felaketti. Akrabalarına götürmek için için yanına bir sürü yük almı"tı. - Teyze sen meraklanma, ben hallederim, dedim. Tüm e"yasını, bagajını birlikte toparladıktan sonra öteki trene naklini on dakikada gerçekle"tirdik. Bu arada #ran’lı hüngür hüngür a!lıyordu. Sirkeci’de kompartımana ancak iki hamal tarafından yüklenen tıklım tıklım halı basılmı" bavulları bu kadar kısa zamanda tek ba"ına ta"ıması mümkün de!ildi. Ermeni madamı trene yerle"tirdikten sonra Pakistan’lı gençlerle birlikte seferber olup #ran’lının da intikalini gerçekle"tirdik. Trenimiz #talya’ya do!ru harekete geçti!inde Ermeni madam durmadan te"ekkürler ediyor, dualar okuyordu. Marsilya’daki adresini de vererek yolum dü"erse mutlaka kendisini ziyaret etmem için ısrar ediyordu. Bir de Kıbrıslı genç kızla bazen sert, bazen e!lenceli uzun sohbetlerimizden hayli etkilenmi", belki de kendince farklı yorumlamı" olmalı ki, - Onu da #ngiltere’de mutlaka ara. Hiç belli olmaz, belki de Marsilya’ya birlikte gelirsiniz, diye bir de çöpçatanlık etmekten geri kalmadı. Bense Londra yolunda birkaç duraklama yaparak #talya’yı, #sviçre’yi ve Fransa’yı biraz tanımak istiyordum. Trenimiz Venedik’e varınca, - Benden bu kadar, dedim. Ben Venedik’te iniyorum. Biraz gondol sefası yapıp yoluma öyle devam edece!im. Hepsiyle sarma" dola" ayrıldık. Gondol sefası da ne sefa! #stasyonla San Marco Meydanı arasında bir gidi" geli". Bir müze, sokak içi sahaflardan bir iki kitap, bir fincan da cappucino... 275 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 276 Ak"am üzeri bir ba"ka trenle ver elini Lausanne. Türkiye’den gelen trendeki sefaletten sonra Lozan’a kadar seyahat gerçekten bir lüks sayılırdı. #kinci mevki de olsa kompartıman bombo", iki gecelik uykusuzlu!un acısını doya doya çıkarttım. Neden Lozan da, bir ba"ka #sviçre kenti de!il? Tabii ki milliyetçili!im a!ır bastı!ından... Her Türk genci için Lozan, “Türk diplomasisinin yedi düvele kar"ı efsanevi zaferi”nin kazanıldı!ı kent. Sabah Lozan Garı’nda iner inmez sa!a sola bakmadan ilk kar"ıla"tı!ım #sviçreli’ye sordu!um "ey: - 1923 yılında yapılan Lausanne Anla"ması’nın imzalandı!ı binaya nasıl gidebilirim? #sviçreli "a"kın soruyor: - What? Which Treaty of Lausanne? - Treaty with Turkey? Kahkahalarla gülüyor: - Burada her yıl bir sürü anla"ma imzalanır, hem de farklı binalarda... Soruyu sokakta gözüme kestirdi!im ba"kalarına da tekrarlıyorum. Hep aynı olumsuz yanıt. Belle!imi zorlayarak sarayın adını hatırlıyorum: Rumine Sarayı... Söyleyince tarif ediyorlar. Bir iki saatlik yürüyü"ten sonra varıyorum saraya... Tüm ha"metiyle sessiz sedasız kar"ımda duruyor. Ziyaret etmek istiyorum, ziyarete kapalı. Kapısında Lozan Anla"ması’ndan bahseden hiçbir "ey yok. Yine de #smet Pa"a’nın 24 Temmuz 1923 günü büyük bir delegasyon e"li!inde muzaffer adımlarla sarayın merdivenlerinden ini"ini hayalimde canlandırmaya çabalıyorum. Bir süre sarayı kar"ıdan hayranlıkla seyredip iman tazeliyor, Leman Gölü kıyısında dinlenip sokaklarda biraz sürttükten sonra alelacele gara dönüyorum. Ver elini Paris... Paris’te Lyon Garı’na sabahın erken saatlerinde varıyorum. Puslu bir hava. Londra’ya gidebilmek için Kuzey 276 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 277 Garı’na geçmem gerek. Metroda bir dizi aktarma yaparak Kuzey Garı’na varıyorum. Hemen Paris’ten Oostende’ye tren, Oostende’den Doover’e feribot, ondan sonra da Londra Victoria Station’a kadar tekrar tren reservazyonu yaptırıp, kendimi Paris sokaklarına atıyorum. Paris, dört yıl önce büyük bir gazeteci kafilesiyle NATO davetlisi olarak ziyaret etti!im Paris de!il. Gare du Nord’un kar"ısındaki kahve teraslarından birine yerle"ip croissant ve kahve söylüyorum. Tam o sırada ya"lıca bir adam kar"ı kaldırıma geçmeye hazırlanırken fenalık geçirip yere devriliyor. Kimse kılını kıpırdatmıyor. - #nsanlık öldü mü, diyerek fırlıyor, adama yardım etmeye çalı"ıyorum. Neyse ki bir polis devriyesi yeti"ip olaya elkoyuyor. Ben kahvaltımı bitirmek için tekrar kahveye dönüyorum. - Evet Paris büyük kent, #stanbul’la, Ankara’yla kıyaslanmayacak kadar geli"mi", ama insanlıktan eser yok, diye kendi kendime ahkam kesiyor, birdenbire Türkiye’yi daha "imdiden özledi!imi farkediyorum. Bir önceki geli"imde beni âdeta büyülemi" olan kentte sanki duvarlar üstüme üstüme geliyor. Kendimi Louvre Müzesi’ne atıyorum. Zamanın elverdi!i oranda koskoca sarayın koridorlarını hızla ar"ınlayıp Türkiye’deyken ancak tıpkıbasımlarını görebildi!im ünlü ressamların tablolarını orijinallerinden tanıyıp belle!ime nak"etmeye çalı"ıyorum. Sonra Seine kıyısına iniyor, Fransızca bilmedi!im halde Türkiye’de görmemiz ve okumamız henüz mümkün olmayan ünlü sol dü"ünürlerin Fransızca basılmı" eserlerini büyük bir hazla elden geçiriyorum. Ak"am trenin hareket saati geldi!inde Oostende trenine nefes nefese yeti"iyorum. Dört be" saatlik sakin bir yolculuktan sonra Belçika’nın ünlü liman "ehrindeyiz. Yine pasaport, bilet kontrolları, bizi Doover’e ula"tıracak feribota geçiyorum. Feribot’un denizi a"ması tüm gece sürüyor. Ku"etli yer ayırtacak param olmadı!ı için güvertede, tesadüfen bulutsuz 277 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 278 gökyüzündeki yıldızları sayarak ve de Kuzey rüzgarının ayazında titreyerek sabahlıyorum. Sabaha kar"ı Doover, ardından her kompartımanı iki taraftan da dı"a açılan bir trenle Londra’nın Victoria #stasyonu. Artık #ngiltere’deyim. Trenden iner inmez yaptı!ım ilk i", turizm bürosundan aldı!ım bir plana bakarak kent merkezini olabildi!ince tanımak. Hyde Park, Picadilly Circus, Westminster, British Museum, #ngiliz medyasının merkezi Fleet Street... Bütün gün ko"turduktan sonra istasyon civarında ucuz bir otelde geceliyorum. Ertesi gün ilk i"im, ucuz bir pansiyon bulmak... Hyde Park’a yakın Bayswater’da eski bir evin tavan arasını günlü!ü bir Sterlin‘e kiralıyorum. Ardından da hemen i" aramaya koyuluyorum. Londra’nın her yanında Kıbrıslı Türklerin i"letti!i fast food büfeler. #ngiltere’de hayatını kazanabilmek için tek "ans, buralarda kaçak olarak bula"ıkçılık, a"çı yamaklı!ı ya da garsonluk yapmak. - Ama uzaklara gitmeyi göze alırsan daha iyisi de var, diyor bir Türk garson. Hiç oyalanma, Australia House veya New Zeland House’a git. Gerçekten de Australia House’da “kesin göçetmek“ ko"uluyla bir sürü i" teklifi var. Özellikle de muhasebeciler çok kıymette. Vaadedilen ücret Türkiye’de hiçbir zaman hayal edemeyece!im kadar yüksek. #zmir’deki patron boykotundan ve bazı meslekta"larımın arkadan vurmalarından öylesine hınçlıyım ki, hemen kontrat imzalayıp yollara dü"mek istiyorum. - Acele etmeyin, iyice dü"ünüp ta"ının, diyor görevli, temelli göç zor bir karardır, gidince de dönü"ü mümkün olmayabilir. - Haklısınız, ben birkaç gün sonra yine gelirim. #" güvencesini sa!lamı" olmanın da rahatlı!ıyla bir kaç hafta Londra’da kalmaya, yo!un bir kursa yazılıp #ngilizce 278 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 279 konu"mamı ilerletmeye, ülkenin tarihini, kültür ve sanat ya"amını biraz daha yakından tanımaya karar veriyorum. Ak"am eve dönerken kendimi Hyde Park’taki Speakers’ Corner’da buluyorum. $öhretini daha önce kitaplardan okudu!um bu kö"ede, bir portakal sandı!ının ya da sandalyenin üzerine çıkarak nutuk çekenlerin hitabet kabiliyeti o kadar yüksek, konu"tukları #ngilizce o kadar net ki, yo!un kurslara gitmektense hergün burada birkaç saat geçirmek daha akıllıca görünüyor. #ngiliz sömürgelerinin ba!ımsızlık mücadelesi verdikleri yıllar. Özellikle siyah hatipler Speakers’ Corner’ın en ba"arılı, en etkili olanları. Selis bir #ngilizce, müthi" bir ikna gücüyle saatlerce konu"uyor, beyaz #ngilizlerle tartı"ıyor, #ngiltere’nin sömergeci tarihi üzerine onlara ders veriyorlar. Yazılı #ngilizce içinse sabahları kö"edeki bayiden hem The Times, hem de #ngiliz Komünist Partisi’nin yayın organı Daily Worker‘ı alıyor, otomattan çekti!im sütle sabah kahvaltısı ederken yarım yamalak #ngilizcemle bunları hatmetmeye çalı"ıyorum. Londra’daki bu turist günlerimde beni en çeken yerler tabii ki Charing Cross Road’daki Collets ve Grays Inn Road’daki Central Books Kitabevleri. Paris’teki sahaflarda Fransızcalarını sadece ok"amakla yetinebildi!im Marx, Engels, Lenin, Trotsky, Luxembourg’un yapıtlarını bu kitabevlerinde bir kö"eye çekilip büyük bir açlıkla karı"tırıyor, ilgimi çeken bölümlerini hatmetmeye çalı"ıyordum. Türkiye’den ayrılırken çok sevdi!imiz ve saygı duydu!umuz eski komünist dostlarımızdan Dr. Alparslan Berktay, - E!er Türkiye’ye dönecek olursan, bana çoktandır aradı!ım bir kitabı getirebilir misin? Lysenko’nun jenetik üzerine kitabını, demi"ti. Söz vermi"tim. Central Books’ta kitapları karı"tırırken, verdi!im söz aklıma geldi, görevliye Lysenko’nun kitabını sordum. 279 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 280 Yan tarafımda kitap seçen birisi büyük bir hı"ımla bana dönerek, - #steyecek kitap mı bulamadın? Lysenko "arlatanın tekidir, diye tersledi. Destalinizasyonun tüm komünist harekette hızla etkin olmaya ba"ladı!ı yıllardı. Lysenko’nun jenetikle ilgili tüm bilimsel bulguları reddedip kendi teorilerini dayatarak Sovyet tarımını bir felakete sürükledi!ini, bu arada kendisi gibi dü"ünmeyen birçok de!erli bilimadamının tasfiyesinde büyük rol oynadı!ını bilmiyordum. Yine de söz vermi" oldu!um için, artık tezgahlarda görünmeyen Lysenko’nun kitabını sipari" ettim. Kitabevi görevlisi, sipari"i kaydederken benim Türkiye’den gelmi" oldu!umu ö!renince, - $imdi anlıyorum, dedi. Komünist hareketteki yeni geli"meleri sizin Türkiye’de izlemeniz tabii ki mümkün de!il. Sovyetler Birli!i’nde 20. Kongre’den sonra öylesine de!i"iklikler oluyor ki. Lysenko gibilerin pabucu artık dama atılıyor. Sonra bana Sovyetler Birli!i’nden gelen çe"itli #ngilizce yayınları göstererek ekledi: - Okuyacaksan bunları oku, memleketine yeni fikirlerle dönersin. Aslında beni Sovyetler Birli!i’nde olup bitenlerden çok Asya-Afrika ve Latin Amerika ülkelerinde olup bitenler ilgilendiriyordu. En son Cezayir ve Jamaika ba!ımsızlıklarını kazanmı", Kenya ve Rodezya gibi ülkelerdeyse ba!ımsızlık mücadelesi hâlâ sürüyordu. Ba!ımsızlı!ını kazanmı" ülkeler ise bu kez ABD’nin ba"ını çekti!i yeni sömürgecili!in pençesinde ya"am mücadelesi veriyordu. Londra’ya yolu dü"en ki"inin British Museum’u ziyaret etmemesi dü"ünülemez. Ta eski Mısır’dan bu yana tüm büyük uygarlıkların kalıntılarını sergileyen müze benim için de ufkumu açan önemli bir okul oldu. #ki açıdan... Uyarglıklar tarihi konusundaki bilgilerimin görsel ola280 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 281 rak derinle"mesi i"in bir yanıydı, böyle bir olana!a sahip olabildi!im için son derece mutluydum. Ama her bölümü ziyaret ederken Asya, Afrika, Latin Amerika ülkelerinden talan edilmi" yapıt ve kalıntıları gördükçe de emperyalist soygunların vehameti bilincimde daha belirginle"iyordu. Hele Bodrum, yani eski Halikarnassos’tan sökülüp de #ngiltere’ye kaçırılan Mausoleum’u British Museum’da tüm ha"metiyle kar"ımda görmek "ok etkisi yapmı"tı. Tepkimi di!er ziyaretçilere anlatırken, iki siyah ilgiyle yanıma yakla"tılar. - Öteki galerilerdeki Afrika sanat eserlerini gördünüz mü? Bu müze aslında bir hırsızlıklar müzesidir. Eski Mısır medeniyetinden bugüne Afrika’da ne buldularsa ya!ma edip buraya depoladılar. Berlin’deki Bergama, Newyork’taki Metropolitan, Paris’teki Louvre müzelerinin zenginlikleri de Üçüncü Dünya ülkelerinin kültürel talanına dayanıyordu. O günkü ziyareti birlikte tamamlayıp müzeden çıkınca iki siyahla bir pub’da kara bira yudumluyarak saatlerce uzun uzun sohbet ettik. Birisi Rodezya’lı, di!eri Kenya’lıydı. Sömürgecili!e ve yeni sömürgecili!e kar"ı mücadele yöntemleri konusunda aralarında farklılıklar vardı; birisi daha sonra Nelson Mandela’nın lideri olacagı Afrika Ulusal Kongresi (ANC), di!eri ise daha radikal mücadele yönetimlerini benimsedikleri için ANC’den ayrılanların olu"turdu!u Panafrika Kongresi (PAC) yanda"ıydılar. Siyahın güzellikleri ve Afrika’nın gelece!i üzerine tartı"ırken Türkiye’den niçin ayrıldı!ımı, Londra’da niçin bulundu!umu sordular. Gerçe!i oldu!u gibi anlattım. Avusturalya’ya göçmen olarak gidece!imi ö!renince her ikisi de "iddetle tepki gösterdiler: - Bir kez o kadar uzaklara gittin mi, ülkenden, mücadelenden kopacaksın. Buna dayanabilir misin? Yurduna her an dönebilecek, mücadeleye fiilen katılabilecek bir co!rafyada olmalısın. 281 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 282 Türkiye’nin ABD ili"kilerini de çok iyi biliyorlardı. - Türkiye, ABD’nin en sadık müttefiki, NATO’nun ABD’den sonra en güçlü ordusuna sahip. Bu konumuyla da sadece Türkiye halkı için de!il, tüm ezilen halklar için büyük tehdit... Türkiye’nin ABD’den ve NATO’dan kopartılması için mücadele vermek gerekir. O ak"amki sohbetimizden sonra içime bir kurt dü"tü. Gerçekten de, Avusturalya’da, dünyanın öbür ucunda ne yapacaktım? Ertesi gün ba"ka müzeleri, kitaplıkları, galerileri dola"ırken kafamda hep bu soru dönüp duruyordu. Yanımda getirdi!im para da hızla tükeniyordu. Bir an önce karar vermeliydim. Ya hemen anla"ma yapıp Avusturalya’ya gitmeli ya da Türk i"çilerini kitleler halinde getirtmeye ba"lamı" olan Almanya’da bir süre çalı"ıp biraz para biriktirdikten sonra ilk fırsatta Türkiye’ye dönmeliydim. Bu kararsızlıklar içinde kendimi ak"am üzeri Shakespeare’in oyunlarını sahneye koymakla ünlü Old Wics Tiyatrosu’nun önünde buldum. Afi"te Jül Sezar vardı. Ömrümde bir daha orijinal dilinden Shakespeare seyredebilecek miydim? Hele Jül Sezar! O ünlü katil sahnesi, Brütüs’ün ihaneti. - Sen de mi Brütüs? Öyleyse öl Sezar! Evet, Türkiye’de, kendi mesle!imde, kendi mücadele alanımda, çok genç ya"ta ihanete u!ramı"tım. Bu yüzden #ngiltere’deydim. Oyunu büyük bir psikolojik hesapla"ma içinde seyrettim. Mark Antuan’ın büyük ihaneti te"hir eden ünlü tiradı bitti!inde uzun zamandır yakamı bırakmı" olan sıtma krizi yoklamaya ba"lamı"tı. Buz kesilmi" tirtir titriyordum. Perdenin inmesini beklemeden soka!a fırladım, metroda zor bela birkaç aktarma yaptıktan sonra kaldı!ım evin merdivenlerini emekliye emekliye çıkarak kendimi yata!a attım. Birden dayanılmaz ate" bastı. bitip tükenmez halüsinasyonlar ba"ladı. Ne ilaç, ne de su verecek bir kimse? Cehennemi bir gece. Patronların baskısıyla a!ız de!i"tirerek sendika merkezinde bana saldıran meslekta"ların iyice çirkinle"mi" surat282 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 283 ları rengarenk karnaval maskeleri halinde çevremde çı!lıklar atarak dansediyor, yava" yava" kendimi kaybediyorum. Ertesi gün ö!le üzeri kapının güm güm vurulmasıyla uyanıyorum. Pansiyoncu kadın ba!rıyor: - Mister, hey mister. Are you OK? - OK, OK... Nothing serious. Don’t worry! Kendimi Hyde Park’taki büyük havuzun kıyısına atıyorum. #yice halsizim, kendimi toplamam gerek. Ve de artık karar vermeliyim, hayatımı kazanmalıyım, bu sefil serüvene son vermeliyim. Avustralya mı, Almanya mı? Tekrar Australia House’a gidiyorum. Ko"ulları ve gerekti!inde Türkiye’ye dönü" olanaklarını bir kez daha yokluyorum. Kararsızlık içinde bocalarken birden Karl Marx’ın mezarını ziyaret etmek geliyor içimden. Bir iki gün önce Central Books’ta elden geçirdi!im bir biyografisinde Londra’daki sürgün günlerinin ne denli yoksulluk ve çaresizlikle dolu geçti!ini ö!renmi"tim. Trene atlayıp do!ru Highgate’e... Trenden indikten sonra istasyon civarında çalı"an bir grup mavi tulumlu i"çiye soruyorum: - How can I go to Karl Marx’ tomb? $a"kın yüzüme bakıyorlar? - Whose tomb? Belki kötü telaffuzumdan dolayı anlayamadılar. Tekrarlıyorum: - Karl Marx. Great communist thinker... I want to visit Marx’ tomb. Birbirlerine bakıyorlar. - Sorry, we don’t know this guy! Yeni bir "ok benim için. Kurtulu"u için hayatını vakfetti!i i"çi sınıfının mensupları, mavi tulumlular, hem de #ngiltere’de Marx’ın adını dahi bilmiyorlar. #stasyona dönüp istihbarata sormaya niyetleniyorum. 283 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 284 Neyse ki, istasyondan bir grup Çinli bahriyeli çıkıyor, önde bir çelenk, ellerinde çiçek demetleri... Belli ki Marx’ın mezarını ziyaret edecekler. Onlar büyük bir disiplin içinde mezarlı!a do!ru ilerlerken ben de pe"lerine takılıyorum. #ngilizce bir kaç kelime konu"mak istiyorum. Mümkün de!il, sadece tatlı tatlı gülümsüyorlar, ama son derece heyecanlılar. Çin Halk Cumhuriyeti’nin do!u"una da ilham veren büyük bir dü"ünüre saygılarını sunacaklar. Anıt-mezar görünüyor nihayet. Marx’ın koskocaman kafası ve kaide üzerinde Komünist Manifesto’nun ünlü ça!rısı: “Tüm ülkelerin i"çileri birle"iniz!” Hemen altında da Feuerbach Üzerine 11. Tez’in ünlü tümcesi: “Filozoflar sadece dünyayı çe"itli biçimlerde yorumlamakla yetinmi"lerdir. Oysa aslolan dünyayı de!i"tirmektir.” Civardaki tarhlardan ne oldu!unu bilmedi!im kırmızı bir çiçek kopartıp Çinlilerin çiçeklerinin arasına bırakıyorum. Ak"am üzeri tekrar Londra’ya dönüyor ve kapanma saatine yakın Collets‘e u!rayıp Komünist Manifesto’yu satınalıyorum. Ardından da bir sandviç ve bir kutu sütle kendimi küçük pansiyon odasına atarak büyük bir açlıkla, ama sık sık lügata bakarak okumaya koyuluyorum: “Avrupa’da bir hayalet dola"ıyor - Komünizm hayaleti... “Bugüne kadarki tüm toplum tarihi, sınıf mücadeleleri tarihidir...” Ertesi gün tekrar Australia House’a gidece!im ve emekgücümü o ülkenin kapitalizmine satı" anla"masını imzalayaca!ım. Ancak birkaç saat, o da sürekli kabuslar görerek uyuyabiliyorum. Uyandı!ımda adamakıllı mütereddidim. Siyah devrimcilerin nasihatlarından sonra bir de Marx ve Engels’in Komünist Manifesto’da yazdıkları... Kapıdan çıkmak üzereyken pansiyoncu kadın elinde bir zarfla arkamdan ko"uyor. Kaldı!ım sürede Suha #zmir’den sık sık mektup yazarak neler olup bitti!ini bildi284 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 285 riyordu, ben de Londra’daki ya"antımı ve göç projemdeki geli"meleri yazıyordum. Evden çıkmadan kapı a!zında mektubu hemen okuyorum. Bu kez Suha’nın mektubu belli ki aceleyle yazılmı". CHP-AP koalisyonunun çökü"ünden sonra yine #nönü’nün ba"kanlı!ında CHP-YTP-CKMP ve ba!ımsızlardan olu"an bir hükümet kurulmu" olmasının bizim açımızdan getirebilece!i yeni geli"meleri belirttikten sonra esas haberi veriyor: Türkiye "#çi Partisi, Mehmet Ali Aybar’ın genel ba"kanlı!ında tüm yurtta örgütlenmeye koyulmu". #zmir’de de çok sevdi!im sendikacı dostum Rahmi E"sizhan’ın ba"kanlı!ında yönetim kurulunu yeniden kurmak üzere ilk temaslar ba"lamı". Aybar’ın parti genel ba"kanlı!ına $ubat ayında getirildi!ini duymu" ve büyük umut ba!lamı"tık. 1961 genel seçimlerinde hiçbir varlık göstermeyen partinin kurucuları, çe"itli sol aydınlarla temas kurduktan sonra Aybar’ın genel ba"kanlı!a getirilmesi konusunda görü" birli!ine vararak bu kararlarını bir bildiriyle açıklamı"lardı. Bunun üzerine Aybar da kısa bir bildiri yayınlayarak bu görevi kabul etti!ini kamuoyuna açıklamı"tı. Ne ki, belki de araya 22 $ubat Olayları’nın girmesi nedeniyle, örgütlenme konusunda aylarca ciddi bir giri"im ba"latılmamı"tı. Hükümet de!i"ikli!inin ardından T#P’in örgütlenme çalı"maları da ba"latılıyordu. Suha, mektubunda, “Biz bütün arkada"lar bu örgütlenmede yer alaca!ız. Sen de ne bahasına olursa olsun hemen #zmir’e dönüp parti çalı"malarına katılabilsen ne kadar iyi olur,” diyordu. Sevinçle “Ya"asın!” diye ba!ırmı"ım. Pansiyoncu kadın merakla yanıma ko"up ne olup bitti!ini soruyor. - Londra bitti artık, diyorum. Gidiyorum… Avustralya’ya gitmek niyetinde oldu!umu bildi!i için soruyor: - Ne zaman? Gemiyle mi? Uçakla mı? - Ne gemiyle ne uçakla... Trenle. Avusturalya’ya da de!il, Türkiye’ye! 285 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 286 $a"ırıyor. Ben kapıdan fırlayıp çıkarken arkamdan, - Crazy one! diye söyleniyor. Australia House yerine hemen Victoria Station’a ko"arak kalan paramın büyük kısmını Türkiye’ye ikinci mevki tren biletine yatırıyorum. Ertesi gün Bank Holiday oldu!u için trenler tıklım tıklım dolu. Ne dert. Gerekirse koridorda seyahat etmeye Türkiye’den yeterince talimliyim. Kalan paramın yetti!ince birkaç kitap, hane halkına hediye olarak bir paket yaseminli çay ve ufak tefek hatıra e"yası aldıktan sonra 2 Temmuz Pazartesi günü #ngiltere’den ayrılıyorum. Türkiye’ye dönerken birkaç yerde duraklamaya niyetliyim. Brüksel’i mutlaka görmek istiyorum. 1958’de atom çekirde!i biçimindeki bir sembolle açılmı" Uluslararası Brüksel Fuarı bu kente ilgimi çekiyor, ama asıl amacım Türkiye’nin de 1959 yılında üyelik için ba"vurdu!u Avrupa Ekonomik Toplulu!u’nun merkezini biraz olsun tanıyabilmek. Ben #ngiltere’deyken iki taraf arasında bir yıl sürmesi beklenen görü"melerin ba"ladı!ını yazıyordu gazeteler. Yine bir feribotun güvertesinde gece ayazında titreyerek Man"’ı geçtikten sonra Oostende’den Brüksel trenine biniyorum. Ara treni oldu!u için sabah vakti her istasyonda i"e giden i"çiler ya da okula giden ö!renciler inip biniyor. Fransızcaya biraz kulak a"inalı!ım var ama, bu insanlar hiç duymadı!ım bir dili konu"uyor, yine tanımadı!ım bir dilde basılmı" gazeteler okuyor. Belçika’daki Flaman-Valon kavgaları sık sık Türk medyasında da yankı bulurdu. #"te "imdi tam bir Flaman ortamındayım. Brüksel’in Midi Garı’nda trenden iner inmez kar"ıla"tı!ım ilk sürpriz, sabah sabah her tarafı saran nefis bir çikolata kokusu. # kinci sürpriz de, yol boyunca Flamanca’dan ba"ka konu"ma duymadı!ım halde, garın kalabalı!ına karı"ınca Fransızca’nın birden egemen dil durumuna geçmesi. O ak"am bir ba"ka trenle Almanya’ya hareket edece!im 286 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 287 için hiç vakit yitirmeden kenti tanımaya koyuluyorum. Almanya’da tanıdı!ım tek ki"i, ortaokul yıllarından arkada"ım Ünal Kızılkaya. Hannover kentinde mühedislik e!itimi görüyor. Kendisine bir telgraf çekerek ertesi sabah hangi trenle saat kaçta Hannover Garı’nda olaca!ımı bildiriyorum. O yıllarda metro olmadı!ı için Brüksel’in Güney-Kuzey ba!lantısını sa!layan bulvarı yaya katettikten sonra otobüsle önce Fuar Alanı’na gidip Atomium’dan kenti ku" bakı"ı seyrediyorum. Sisli havada pek net görülemeyen kentin manzarasından çok, Atomium’un içinde nükleer fizi!in geli"imini canlandıran sergiler daha fazla ilgimi çekiyor. Neredeyse ko"ar adım dola"tı!ım kent sokakları ise tu!ladan yapılmı" iki ya da üç katlı, dar cepheli evleriyle geçmi" yüzyılların havasını titizlikle koruyan bir masal diyarı görüntüsünde. Bu masal dünyasını da tüm ihti"amıyla Grande Place taçlandırıyor. Meydanın bir tarafında Victor Hugo’nun siyasal sürgün olarak ya"adı!ı bir bina, onun kar"ısındaysa siyasal sürgünlü!ü sırasında Karl Marx’ın sık sık gelip birasını ya da kahvesini yudumlarken Komünist Manifesto’yu yazdı!ı ünlü Le Cygne (Ku!u) Kahvesi... Meydanın çevresinde eski Kral Sarayı’na meydan okurcasına duran lonca binaları… Onların arasında da yüzyıllarca Kasaplar Loncası’nı barındırmı" olan Le Cygne. Belçika #"çi Partisi’nin kurulu" kongresi de 1885 yılında orada yapılmı". Ne ki #kinci Enternasyonal’in en mücadeleci partilerinden biri olarak kurulan, sonradan adını Belçika Sosyalist Partisi’ne dönü"türmü" olan partinin devrimcili!inden çoktandır eser kalmamı". Partinin iz bırakan liderlerinden biri olan Paul-Henri Spaak’ın 1960’da NATO Genel Sekreteri olarak #zmir’e geli"ini, NATO’nun gelece!i üzerine kendisiyle yaptı!ım görü"meyi, tamamen Washington çizgisindeki anti-sovyetik, anti-komünist sözlerini hatırlıyorum. Böylesi etkin ki"ili!i olan bir sosyalist parti yöneticisi, nasıl oluyor da ABD’nin 287 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 288 kurdurdu!u saldırgan bir ittifakın siyasal yöneticili!i görevini üstlenebiliyordu! Grande Place’ın hemen arkasında Brüksel’in görkemli yapıtlarından biri olan Borsa Sarayı var. Önünden geçerken merdivenlerde üslenmi" grupların ba!ıra ça!ıra sol yayınlar sattıklarını görüyorum. Tam bir tezat. Arka planda kapitalistlerin tapına!ı sayılabilecek Borsa Sarayı, önünde de kapitalizmi mezarını kazmaya yeminli komünist militanlar. Ne ki bu komünist militanların hepsi aynı çizgide de!il, hattâ aralarında derin görü" ayrılıkları var. 2. Dünya Sava"ı sırasında Nazi i"galine kar"ı direni"in ba"ını çektikleri ve yi!itçe mücadele ettikleri için toplumda büyük itibar kazanan, hattâ sava" sonrası ilk hükümete ortak olan Belçika komünistleri, Sovyet-Çin ideolojik çatı"ması patlak verdi!inden beri kendi aralarında didi"meye koyulmu"lar. O ak"am üzeri Brüksel Borsa Sarayı’nın merdivenlerinde yarım yamalak #ngilizceyle yaptı!ım sohbette de laf dönüp dola"ıp bu ideolojik farklılıklara geliyor. #lgimden ötürü beni de Türkiye Komünist Partisi ya da benzeri bir siyasal örgüt üyesi zannettiklerinden olacak, soruyorlar: - Ee, sizde de bu farklıla"malar var mı? - Ne farklıla"ması, diyorum. Bizim ülkede komünistlik de suç, sosyalistlik de, solculuk da... Bizim mücadelemiz, yasakları kaldırma mücadelesi. Onlarla tipik bir Brüksel kahvesinde bir bardak geuze birası içtikten sonra bir iki turistik yeri daha ziyaret edip gece trenini alarak bu masal diyarından Almanya’ya do!ru yola koyuluyorum. Trenimiz sadece Fransızca’nın konu"uldu!u Valon bölgesinin derinliklerinden geçip Ardenler’i a"arak Almanya’ya yakla"ırken Belçika’yı ilerideki yıllarda bir kez daha görece!im aklımın kö"esinden geçmiyor. Oysa çok de!il, dokuz yıl sonra ülkemden kopup belki de ömür boyu yerle"mek zorunda kalaca!ım ülke bu Belçika. Trenimiz Köln’e sabahın alaca karanlı!ında varıyor. #stas288 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 289 yon ve çevresi tam bir "antiye halinde, yıkıntıların ve yeni yapıların arasında bütün ihti"amıyla Köln Katedrali yükseliyor. Sava" sonrası Almanya’sının ba"kenti Bonn Köln’e pek uzak de!il. Siyasal öneminden dolayı de!il, Beethoven’ın evinin bulundu!u kent olmasından dolayı Bonn’u ziyaret ediyorum. Türkiye’deki i"siz günlerimde bol bol okudu!um kitaplar arasında Fransa’nın radikal sol liderlerinden Edouard Herriot’nun Beethoven’in Ya"amı üzerine bir kitabının Türkçe çevirisi de vardı. Ankara Radyosu’nun klasik müzik programlarında dinleye dinleye hayran oldu!um Beethoven’ın ya"adı!ı ortamı tanımayı Bonn’un bu denli yakınından geçerken ihmal edemezdim. Beethoven’ın Rhin kıyısındaki evinde kendi elinden çıkmı" partisyonlarını, resimlerini, büstlerini incelerken kulaklarımda Eroica’nın isyan dolu ve 9. Senfoni’nin de tüm evreni kucaklayan ezgileri… Ertesi sabah Hannover’de Ünal’la bulu"uyoruz. #ki gün onunla birlikte Almanya’yı daha iyi tanımak fırsatım oluyor. Hannover, 2. Dünya Sava"ı’nda Müttefikler’in en yo!un bombardımana tabi tuttukları, nerdeyse ta" üstünde ta" bırakmadıkları kentlerden biri. Köln gibi burası da dev bir "antiye halinde. Almanya’ya Türkiyeli i"çi göçünün henüz ikinci yılındayız. Öyle istasyonlarda, sokaklarda, alı"veri" merkezlerinde yo!un göçmen i"çi birikimleri yok. Buna ra!men, sa!da solda tek tük görünen Türk i"çilerinin varlı!ı ırkçı Alman gençleri için yakın geçmi"in acısını çıkartabilmek için iyi bir bahane. #lk gece Ünal, Alman bayan arkada"ıyla birlikte beni bir gece kulübüne davet ediyor. Ünal’la sık sık Türkçe konu"tu!umuz için bir süre sonra bir grup genç çevremizi sarıyor. Hır çıkartmak için her provokasyona ba"vuruyorlar. Özellikle Ünal’ın yanında safkan bir Alman kadınının olmasını hazmedemedikleri belli. Ünal tecrübeli, beni uyarıyor: 289 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 290 - Sakın tepki gösterme, duymazlıktan gel... Ünal’ın arkada"ı müdahale ederek kısa bir tartı"madan sonra gençleri yanımızdan uzakla"tırıyor. - Madem buralara kadar geldin, bir i" ayarlayalım, sen de yerle" buraya, diyor Ünal. - Hayır, diyorum, Türkiye’ye dönmeye yazgılıyım. Yolcu yolunda gerek… Ertesi gün Hannover’den ayrılarak Türkiye’ye do!ru tren yolculu!uma devam ediyorum. Yol üzerinde ak"ama do!ru sırf Mozart’ın do!du!u evi de ziyaret etmek için Avusturya’nın Salzburg kentinde duraklıyorum. Hayran oldu!um Beethoven’ın müzi!i üzerinde Mozart‘ın etkisine dair Bonn’daki müzeyi ziyaret ederken o kadar çok ayrıntı dinlemi"im ki… Böylece kısa Avrupa serüveni sona eriyor. Artık bir an önce #zmir’e kavu"mak için can atıyorum. Salzburg’ta duran Türkiye treninde fazla Türkiyeli yolcu yok. Bizim ikinci sınıf kompartımanda benim dı"ımda bir Irak’lı, bir #ran’lı yolcu, ve de Bulgaristan’da uluslararası bir toplantıya katılmaya giden Belçika Komünist Partisi’nin iki merkez komitesi üyesi var. #ran’lı ve Irak’lıyla Türkçe’ye sızmı" Arapça ve Farsça kelimeleri de kullanarak, ama ço!unca #ngilizce’nin deste!iyle, keyifli sohbetler yapıyoruz. Sabah Balkan ovalarının ufkunda güne" do!arken “"ems” dedi!imde Irak’lı, “hur"it” dedi!imde #ran’lı boynuma sarılıyor. Ba!dat’ta terzilik yapan Irak’lı kenti ikiye yararak geçen Dicle’nin güzelliklerini anlata anlata bitiremiyor, beni çok sevdi!i için de ilk fırsatta Dicle kıyısında hurma rakısı içmeye davet ediyor. Kompartımandaki iki komünist Belçikalı bizim bu oryantal ili"kilerimizi "a"kınlıkla izliyor. Trenimiz Yugoslavya’dan geçerken kuca!ında bebe!iyle genç bir Sırp kadını da kafilemize dahil oluyor. Ö!le vakti, peynir, ekmek, domatesle karnımızı doyurmaya çalı"ırken Belçikalılar iki vagon ötedeki restoran’a gideceklerini söyleyerek izin istiyorlar. 290 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 291 O zaman kıyamet kopuyor, Sırp kadın: - Komünistlik falan palavra, diye saldırıyor iki Belçikalı’ya… Sizler bal gibi burjvazısınız. Onlar kıpkırmızı kesilmi" kompartımandan çıkarken, bana dönüyor: - Cilas i"te buna kar"ı çıkıyor, komünistlerin burjuvala"masına… Kar"ı çıktı!ı için de "u anda zındanda… Anti-fa"ist direni" yıllarında Tito’nun en yakın yardımcılarından biri olan Cilas’ın adını ilk kez 1957’de komünist sistemi analiz eden “Yeni Sınıf” adlı kitabının yayınlanmasıyla duydu!umu anımsıyorum. Bir de 1962 Nisan’ında “Stalin’le Konu"malar” adlı ele"tirel kitabı yayınlanır yayınlanmaz tekrar tutuklandı!ını. Sırp kadın Belgrad’ta trenden iniyor. Belçikalı komünistler de Sofya’da… Biz üç Ortado!u’lu, bir ö!le vakti Türk-Bulgar sınırını geçiyoruz. Türkiye’ye girdi!imiz için onlar benden daha co"kulular. Boynuma sarılıyorlar. Ne de olsa Türkiye do!u ülkelerinden gelenler için bir turizm cenneti. Benim açımdansa, tüm güzellikleri ve çirkinlikleriyle, ilerisi için ne sürprizler sakladı!ı belli olmayan bir uçsuz bucaksız mücadele alanı… Sirkeci Gar’ında ikisiyle de vedala"ıyorum. Hemen #zmir’e kalkmak üzere olan otobüslerden birine atlıyorum, tam dokuz yıla yakın sürecek büyük serüvenim ba"lıyor. Gençli!imin, sevinçlerimin, umutlarımın, co"kularımın kenti #zmir. #haneti bana genç ya"ta tanıtan #zmir. #"te Avrupa’yı, Avustralya’yı rafa koymu"um, tüm ihanetlere ra!men sana geliyorum. Senin ba!rında kavga vermeye geliyorum. Rum’undan, Ermeni’sinden, Yahudi’sinden arıtılmı" olsa da, boyoz’uyla, kumru’suyla, kokoreçiyle, trançasıyla, çipurasıyla, Kordon meyhaneleriyle hâlâ “gâvur” #zmir. #mbatın kenti güzel #zmir, halkların #zmir’i, evrensel #zmir… 291 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 292 Türkiye !"çi Partisi 1962-1964 !zmir’e indi"imde ortalık cehennemi bir sıcakla kavruluyordu. Türkiye !#çi Partisi’ndeki geli#melerden beni haberdar ederek derhal geri dönmemi isteyen Suha Çilingiro"lu’ndan ba#ka kimse bu kadar kısa bir zamanda gurbetçili"e son verip geri dönece"imi beklemiyordu. Dönü#ümün ertesi günü Suha’nın Kemeraltı Caddesi’ndeki avukat yazıhanesinde arkada#larla bir araya geldik. Sendikacı arkada#lar, partinin ba#ına Aybar’ı geçirdikten sonra, iller düzeyinde de parti yönetimini aydınlara açmak, hattâ onlara daha büyük bir inisiyatif ve yetki tanımak e"ilimindeydiler. Bu dü#ünceyledir ki, kurulu#undan itibaren T!P’in !zmir il ba#kanlı"ını yapan sendikacı dostum Rahmi E#sizhan, kendi yerine !zmir’in genç solcu avukatlarından Nuran Yulu"’un il ba#kanı olmasını öneriyordu. T!P’i kuran sendikacıların partiyi marksist dü#ünceye sahip seçkin bir aydına teslim etmeleri, giderek kadrocu ve tepeden inmeci bir açılım gösteren Yön çevresini rahatsız etmi#ti. T!P’e katılma e"iliminde oldu"umuz duyulunca, bizi bundan vazgeçirmek için Aybar aleyhinde ileri geri atıp tutmaya ba#lamı#lardı. Genel ba#kan olan Aybar’ın ilk açıklamaları ve bu açıklamalara gelen tepkiler üzerinde bir süre tartı#tıktan sonra, partinin !zmir örgütlenmesi konusunda neler yapıla292 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 293 bilece"ini !stanbul’a giderek do"rudan Aybar’la konu#maya karar verdik. TGSF’nin ve Basın !lan Kurumu’nun toplantıları nedeniyle zaten !stanbul’a gitmek zorundaydım. Vakit kaybetmeden Suha’yla birlikte hemen !stanbul’a hareket ettik. Aybar’la Galata tarafındaki Veli Alemdar !#hanı’nda bulunan avukat yazıhanesinde randevula#tık. Aybar’ın daha ilk kar#ıla#mada kar#ısındakini etkileyen ki#ili"i vardı. Gençlerin Türkiye !#çi Partisi’ne katılmak istemelerinden duydu"u sevinci gizlemiyordu. Herbirimizin mesle"ini, geçmi# sosyal çalı#malarımızı sordu. Gazeteci oldu"umu, Türkiye Gazeteciler Sendikaları Federasyonu Yönetim Kurulu’nda yeraldı"ımı ö"renince çok sevindi: - Basınla ili#kiler konusunda çok zayıfız, dedi. Merkezde de, illerde de sosyalizm davasına inanmı# gazeteci arkada#ların katılımı, sorumluluk üstlenmeleri çok önemli... Suha Çilingiro"lu’yla birlikte siz de Türkiye !#çi Partisi’nin !zmir !l Yönetim Kurulu‘nda görev almalı, il ba#kanlı"ını üstlenen Nuran Yulu" arkada#ımıza destek olmalısınız. Aybar’la konu#mamızda beni en etkileyen #ey, kar#ımızdaki sıradı#ı yapılı ki#inin konu#ma tonu, seçti"i kelimeler, gözlerindeki insancıl bakı#, tüm bunlara ek olarak söyledi"i sözlerin etkisini artırmak için kocaman ellerini ifadeli biçimde kullanı#ıydı. - !zmir bir i#çi kenti, göçmen kenti. Sınıfsal örgütlenme burada hızla geli#tirilebilir, dedik. Ama !zmir aynızamanda NATO’nun iki karargahının da bulundu"u kent. Türkiye !#çi Partisi’nin NATO’ya, ABD’ye kar#ı tavrı çok önemli. Parti ABD emperyalizmine, NATO’ya kar#ı da kararlı bir mücadele sürdürecekse, bizler de sonuna kadar varız, ne görev verilirse yaparız. !zmir’i çok iyi tanıyordu. Nasıl tanımasın ki 40’lı yılların ikinci yarısında !stanbul Üniversitesi’ndeki doçentlik görevine son verildikten, hemen ardından yayınlamaya ba#ladı"ı Hür adlı haftalık gazete sıkıyönetimce kapatıldıktan sonra 293 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 294 !zmir’e geçmi#, orada Zincirli Hürriyet‘i çıkartmı#tı. ABD ile ikili anla#malara Türkiye’de kar#ı çıkanların ba#ında geliyordu. - Hiç ku#kusuz, ABD hegemonyasına, NATO’ya kar#ı mücadelemiz, sosyalizm için mücadeleyle atba#ı gidecektir, diye vurguladı Aybar. Sosyalizm mücadelesi aynızamanda insan haklarına tam saygının sa"lanması mücadelesidir. Parti, bu mücadeleyi de daima ön planda tutmalıdır. Konu#ma bizi son derece etkilemi#ti. Nihayet inandı"ımız dü#ünceleri ya#ama geçirebilecek bir parti, partinin ba#ında da lider niteliklerine sahip bir #ahsiyet vardı. O ak#am için partinin Nuruosmaniye Caddesi’nde, sanıyorum Anadolu Ajansı’yla aynı binada bulunan genel merkezinde randevula#tık. Partinin o sıradaki genel sekreteri Olcayto !lter’den ba#ka, parti kurucusu sendikacılardan Kemal Nebio"lu, Kemal Türkler, !brahim Güzelce, Salih Özkarabay da oradaydı. Sendikacılardan sadece Kemal Türkler’i, Maden !# Sendikası Genel Ba#kanı olarak !zmir’e geli#lerinden tanıyordum. Onlarla da !zmir ve Ege bölgesinde örgütlenme potansiyeli üzerinde konu#tuk. !zmir Türkiye’nin en büyük ihracat limanı, sanayi ve hizmet sektörlerinin hızla geli#ti"i bir merkezdi. O yıllarda Türk-!#’in !zmir’deki temsilcisi Burhanettin Asutay’dı. Son derece yetenekli, mücadeleci bir sendika lideriydi. Sanırım Türkiye’de çıplak ayaklı ilk i#çi yürüyü#ünü organize eden i#çi lideri de oydu. Sendika ve i#çi haberlerini en yakından izleyen gazetecilerden biri oldu"um için kendisini iyi tanıyordum, ili#kilerimiz dostçaydı. Asutay ve Türk-!#’le ili#kilerin nasıl sürdürülebilece"i üzerine konu#urken Türkler: - Ona hiç bel ba"lamayın, dedi. Belki de kar#ınızdaki en büyük örgütlenme engeli o olacaktır. En büyük #ansımız Rahmi E#sizhan gibi bir sendikacının bizimle birlikte olmasıdır. Kadrolara ba#ka genç sendikacıları ve i#çi temsilcilerini kazanmaya bakalım. 294 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 295 Haklıydı. Türk-!#, Amerikan tarzı sendikacılı"ın temsilcisi olarak, i#çi sınıfının ba"ımsız siyasal örgütlenmesine kar#ıydı. Ertesi gün bizden merakla yanıt bekleyen Nuran Yulu"’a ve Rahmi E#sizhan’a telefon ederek göreve hazır oldu"umuzu bildirdik. Hemen o ak#am, bir i#hanının üst katında tek odalı parti lokalinde bir araya geldik, partiye kaydımız yapıldı, ardından da partinin yeni açılımından rahatsız olarak istifa eden il yönetim kurulu üyelerinin yerine getirildik. Bizimle birlikte partiye katılan Avukat Nurullah Tuksavul il sekreteri oldu. Artık partiliydik ve bu partiyi Türkiye’nin ikinci büyük sanayi kentinde örgütleme sorumlulu"uyla kar#ı kar#ıyaydık. !lk bildirimizi yayınlar yayınlamaz özellikle gecekondu bölgelerinden üye olma talepleri gelme"e ba#ladı. Lokaldeki sandalye sayısı yeni üyelerle daha büyük katılımlı toplantılar yapmaya yetmiyordu. Ucuza gelsin ve fazla yer tutmasın diye iki ayak arasına gerili çadırbezinden yapılmı#, kullanılmadı"ı zaman katlanıp bir tarafa istif edilebilen iskemlelerden aldık. Toplantı ba#ladıktan be# on dakika sonra, tam da önemli bir konu tartı#ılırken iri yapılı, kilolu bir üyenin altındaki iskemle, çadırbezini tutturan raptiyeler attı"ı için büyük bir gürültüyle çöktü, arkada# kendisini yerde buldu. Ne oluyor demeye kalmadan kilo hiyerar#isine uygun olarak di"erlerinin de ba#ına aynı #ey gelme"e ba#ladı. Bunun üzerine aldı"ımız ilk kararlardan biri, aramızda para toplayıp dayanıklı sandalyeler edinmek oldu. Kısa bir süre sonra sendikal mücadeleler sürecinde tanı#tı"ımız ve dost oldu"umuz Maden-!# Sendikası !zmir Temsilcisi !smet Demiruluç da aramıza katıldı. !smet’in katılımıyla sanayi kesiminde hızla önemli ili#kiler kurduk. Hakkında TKP dâvasından mahkumiyet olmadı"ı için Mehmet Ressamo"lu da örgütlenme çalı#malarımıza ilk katılanlar arasındaydı. Özellikle Yugoslav göçmenlerinin ve Do"u illerinden 295 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 296 gelmi# Kürtlerin yo"un bulundu"u Gültepe Mahallesi örgütlenme konusunda büyük bir patlama yapıyordu. Yugoslav göçmenlerin partiye katılımında, kitabın ba#langıç kısmında bahsetti"im Haymatlos Rıza’nın büyük rolü vardı. !kinci Dünya Sava#ı’nda Tito’nun partizanları arasında yeraldı"ı için sol örgütlenmede büyük deney sahibiydi. O mahalleye yerle#mi# Kürt i#çiler, muhalefet yıllarında bel ba"ladıkları CHP’nin iktidara geldikten sonra sözünü tutmamasına, CHP !l Ba#kanı Dr. Lebit Yurdo"lu’nun kendileriyle ili#kiyi kesmi# olmasına tepkiliydiler. CHP’ye alternatif olarak T!P’i destekliyorlardı. !zmir’e paralel olarak Ankara’da da T!P, Yapı !#çileri Sendikası ba#kanı Fukara Tahir’in ba#kanlı"ında hızlı bir örgütlenme çalı#masına girmi#ti. O sırada Karadeniz Ere"lisi’nde demir-çelik fabrikaları in#aatı yeni ba#lamı#tı. !n#aatı Amerikan Morrison Firması’nın Türkiye temsilcisi Süleyman Demirel üstlenmi#ti. Menderes iktidarı döneminde Su !#leri Genel Müdürü olarak “barajlar kralı” ünvanını üstlenen Demirel, darbeden sonra bu Amerikan firmasına kapa"ı atmı#tı. Karadeniz Ere"lisi’ndeki in#aatta i#çileri son derece dü#ük ücretle, her türlü sosyal hizmet ve haklardan yoksun olarak çalı#tırıyordu. Bölgenin yerlisi olan i#çiler bu duruma isyan edince, Kürt illerinden daha dü#ük ücretlerle i#çi getirtmi#ti. ABD ile yapılmı# ikili anla#malara göre, Türkiye’de faaliyette bulunan Amerikan #irketleri aleyhine dâva da açılamıyordu. Temmuz ayının ortalarında Fukara Tahir, Karadeniz Ere"lisi’nde büyük bir protesto mitingi düzenledi. Çe#itli illerden 200’ü a#kın sendikanın liderleri ve temsilcileri de mitinge katılacaktı. T!P !zmir örgütü olarak biz de bir delegasyonla mitinge katılmak üzere önce Ankara’ya gittik. O sırada Mü#erref Hekimo"lu Öncü Gazetesi’ni Nilüfer Yalçın’dan devralmı#tı, sol bir kadro kurarak onu solun sesini duyuracak bir gazete haline getirmek istiyordu. Suha’yla birlikte Rüzgarlı Sokak’taki Öncü’yü ziyarete 296 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 297 gitti"imizde Hekimo"lu gazetenin Ege bölgesi temsilcili"ini yeniden üstlenmem için ısrar etti. Öncü’den daha önce ücretlerimiz ödenmedi"i için ayrılmı#tım. Yine de Nilüfer Yalçın borcuna sadık kalmı#, dostça ayrılmı#tık. Bu kez tamamen sola angaje oldu"unu gördü"üm için Öncü’ye tekrar çalı#mayı kabul ettim. !lk görev olarak da Ere"li mitingini Öncü adına büyük bir ekiple birlikte izleyerek izlenimlerimi yazma görevi üstlendim. Fransa‘da i# hukuku alanında ihtisas yapmı# olan Suha Çilingiro"lu da olayın hukuki ve siyasal analizini yapacaktı. Fukara Tahir gibi sava#çı bir sendika liderini, Hasan Hüseyin Korkmazgil, Süleyman Ege, Teoman Okaygün, Sermet Ça"an, U"ur Cankoçak gibi sol aydınları da ilk kez bu miting dolayısıyla tanımak olana"ı buldum. Kasabadaki gerilimli durumu yakından izlemek için mitingten bir gün önce otobüslerle Ere"li’ye vardık. Hem yerli i#çilerle hem de sonradan getirilen Kürt i#çilerle bir dizi görü#me yaptık. Her iki tarafın da Morisson Süleyman sömürüsünün kurbanı oldukları açıktı. Ama Kürt i#çilerin durumu daha dramatikti. Büyük kısmı kalacakları yer olmadı"ı için i# saatleri dı#ında civardaki mezarlıkta geceliyordu. Bizim i#çilerle röportaj yaptı"ımızı haber alan Morrison’un yöneticileri ve mühendisleri, “Bizi de dinleyin,” diyerek Öncü ekibini ak#am yeme"e davet ettiler. Daha fabrika yapılmadan, yöneticiler ve mühendisler için son derece lüks bir misafirhane ve gazino yapılmı#tı. Davet edildi"imiz sofrada ku# sütünden ba#ka her#ey vardı. Ere"li demir-çelik fabrikalarının kurulmasının ülkeye ve bölgeye nasıl bir zenginlik getirece"i üzerine bir dizi nutuk dinledik. Mezarlıkta geceleyen i#çilerle ilgili sorularımızı duymazlıktan gelmeye çalı#ıyorlardı. Davetten ayrılır ayrılmaz hemen otele gidip Ankara’yı arayarak Öncü’ye bu konudaki ilk röportajımı telefonla yazdırdım. Yazı, “!#çiler mezarlıkta gecelerken, mühendis 297 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 298 lojmanlarında binbir gece hayatı ya#anıyor” gibi bir cümleyle ba#lıyordu. Gazete ertesi gün özel arabayla miting saatinde Ere"li’ye ula#tı. Fukara Tahir mitingin olaysız geçmesi, ama i#çinin sesinin duyulması için büyük bir çaba harcıyordu. O günkü unutamadı"ım görüntülerden biri de, bazı büyük sendika ba#kanlarının miting alanına Cadillac, Mercedes gibi lüks arabalarda tantanayla giri#leriydi. Miting bir bakıma, Türkiye sendikacılık hareketinde birkaç yıl sonra D!SK’in kurulmasıyla sonuçlanacak olan ayrı#mayı da simgeliyordu. Binlerce i#çinin katılımıyla yapılan miting Türkiye’de henüz emekleme a#amasında olan sınıf kavgasına büyük bir ivme kazandırdı. !zmir’e döner dönmez, Öncü için Kemeraltı’na açılan yan sokaklardan birinde, tek odalı bir büro tuttum. Gazete bürosu olmanın dı#ında bu oda !zmir’deki T!P örgütlenmesinin ilk antenlerinden biriydi. Partinin Türkiye’nin önemli merkezlerinde hızla örgütlenmesi üzerine di"er be# parti ve de medyanın büyük kısmı T!P’e ve onu destekleyenlere kar#ı saldırı ve provokasyon kampanyası açmakta gecikmediler. Kar#ıyaka !lçe merkezinin açılı#ı için Alaybey tarafındaki bir kahvede toplantı düzenlemi#tik. Bu, partinin ilk kitlesel toplantısı olacaktı. “Eski tüfek” dedi"imiz TKP tutuklamalarına karı#mı# arkada#ları da toplantıya onur konu"u olarak davet etmi#tik. Herkes son derece heyecanlıydı. Programlanmı# konu#malar bittikten sonra ço"unlu"u i#çi olan katılımcılara söz verdik. Yıllarca bir fabrika’da çalı#tıktan sonra kazan gürültüsünden kulakları sa"ırla#tı"ı için i#ine son verilen ya#lıca bir i#çi de söz aldı. !#verene kar#ı açmı# oldu"u dâvayı Suha üstlenmi#ti. !zmir’de #ahsen tanıdı"ı T!P yöneticilerinin isimlerini tek tek övgüyle andıktan sonra bir an durakladı, sonra haykırdı: 298 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 299 - Ben hepsini tek tek tanıyorum. Helal süt emmi# insanlardır. Onlar komünist de"il, onlara “komünist” diyenler komünisttir! Konu#ma beni ve di"er yönetici arkada#ları hiç #a#ırtmadı. Hemen her gün bu insanlarla beraberdik. Ancak konu#macıyı yakından tanımayan “eski tüfek” konuklarımız allak bullak olmu#lardı. Yine de herkes son derece memnundu, Kar#ıyaka gibi bir yerde ilk kez kitlesel bir toplantı yapılabilmi#ti. Kısa bir süre sonra, bir ak#am vakti, 51 tevkifatını ya#amı# olan parti üyelerinden Mehmet Ressamo"lu Kar#ıyaka’dan telefon etti: - Do"an, galiba yeni bir tevkifat ba#lıyor... Kar#ıyaka ilçe yöneticilerinden camcı Sadık’ı içeri aldılar. Sadık Arıkan örgütlenmenin en bilinçli ve aktif elemanlarındandı. Onunla birlikte birkaç arkada# daha tutuklanmı#tı. Polis ve adliye muhabiri olan bazı gazeteciler, tevkifatın burada kalmayaca"ını, ben de dahil T!P il yöneticilerinin de tutuklanma ihtimali oldu"unu söylüyorlardı. !l Yönetim Kurulu üyelerini haberdar ettim. !l Sekreteri Nurullah Tuksavul, son derece so"ukkanlı: - Olursa olur, dedi. Bu da sürpriz olmaz. En iyisi siz hepiniz bu ak#am bana gelin, bizimkiler seyahatte; bana Diyarbakır’dan otlu peynir gelmi#ti, onunla hem biraz #arap içer, hem de durum muhakemesi yaparız. Tuksavul’un bu olay kar#ısındaki so"ukkanlılı"ı bana her zaman takdirle anaca"ım önemli bir ders olmu#tu. Güzelyalı’daki evinde bulu#tuk, tutuklanma ihtimaline kar#ı alınması gereken önlemleri görü#tük. 27 Mayıs sabahı Çankaya’da Celal Bayar’ı tutuklayan General Burhanettin Uluç o sırada !zmir Valisi’ydi. Gazeteci olarak kendisini iyi tanıyordum. Milliyet temsilcisiyken ziyaretime de gelmi#ti. Ertesi sabah ilk i#im Burhanettin Pa#a’ya telefon edip olay hakkında bilgi almak oldu. - Biliyorum, dedi. Polisin i#i. 299 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 300 - T!P il yöneticilerinin de tutuklanaca"ı söyleniyor. - Yok yok, ben seni de, di"er arkada#larını da tanıyorum, dedi. Ben burada vali oldukça sizleri tutuklayamazlar. Kar#ıyaka’dakilerin tutuklanmasını da ara#tıraca"ım. Müsterih olun, çalı#malarınıza bildi"iniz gibi devam edin. Sadık ve arkada#ları, Türk Oca"ı Ba#kanı’nın jurnallemesi üzerine tutuklanmı#lardı. Birkaç aylık bir duru#madan sonra jurnalcinin iftirasının ortaya çıkması üzerine beraat ettirilip serbest bırakıldılar. !zmir’deki örgütlenme çalı#malarımız devam ederken, Aybar’ın ba#kan olmasından sonra T!P’in ilk genel yönetim kurulu toplantısının Ankara’da yapılaca"ı duyurulmu#, !zmir’den de bu toplantıya katılmamız istenmi#ti. A"ustos ayının sonlarıydı. Suha Çilingiro"lu’yla birlikte Ankara’ya gittik. Toplantı dü#ük bir katılımla Dı#kapı’daki $an Sineması’nda yapıldı. Aybar’ın konu#ması o günün ölçülerinde gerçekten tarihsel önemdeydi. !lk kez yasal örgütlenmede i#çi sınıfının öncü rolü vurgulanıyordu. Gazeteyi artık tamamen T!P’in siyasal çizgisine angaje etmi# olan Mü#erref Hekimo"lu Aybar’ın konu#ma performansından, özellikle de konu#urken kocaman ellerini kullanı#ından son derece etkilenmi#ti. Foto muhabirine özellikle ellerini kullanı#ını simgeleyen foto"rafları tabetmeyi unutmamasını tembihliyordu. Ben toplantıdaki konu#maları Öncü için stenoyla kayda alıyordum. Aybar bunu farkedince çok sevindi. - Tuttu"un notları bana da iletir misin, diye sordu. - Gayet tabii, diye yanıtladım. Zaten Öncü’de de yayınlanacak... Ankara’dan ayrılmadan önce Aybar, partinin Türk Ceza Kanunu’nun 141. ve 142. maddelerin Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesi için açaca"ı kampanya hakkında bilgi verdi, bizim de !zmir’deki parti çalı#malarında bu konuya mutlak öncelik vermemizi istedi. Ba#vurunun en geç 300 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 301 28 $ubat 1963 tarihine kadar Anayasa Mahkemesi’ne sunulması gerekiyordu. Partili hukukçular bu konuda yo"un bir çalı#ma içindeydi, bu ba#vurunun vatanda#lardan çok sayıda imza toplanarak desteklenmesi gerekiyordu. Öncü Gazetesi de 141-142. maddelere kar#ı kampanyayı aktif olarak desteklemeyi üstlenmi#ti. Toplanan imzalar gazetede günü gününe yayınlanacaktı. Aybar ayrıca parti genel merkezini yeniden organize etmeye ba#ladıklarını belirterek !stanbul’da bir gazetede çalı#mam mümkün olursa beni mutlaka partinin basın ve ara#tırma bürolarında görmek istedi"ini birkaç kez tekrarladı. Gerçi genel yönetim kurulu toplantısı ertesi gün Öncü dı#ındaki günlük medyada pek yankı bulmamı#tı ama bir tek gazetede de olsa bu konuda ayrıntılı bir haber yayınlanmı# olması binbir çaresizlik içinde çalı#an parti yöneticilerine ve militanlarına büyük moral vermi#ti. T!P çalı#malarında önceli"imiz i#çi sınıfının sendikal ve siyasal örgütlenmesini güçlendirerek ülke yönetimine a"ırlık koymasıydı. Ama Ege bölgesinde özellikle tütün, pamuk ve üzüm üretim dallarında çalı#an topraksız tarım emekçileri, küçük ve orta köylüler sayısal olarak büyük önem ta#ıyordu. !zmir’de gazetecilik yaptı"ım yıllarda ürünlerinin de"er fiyatı bulması için verdikleri mücadeleleri yakından izlemi#tim. Milliyet‘ten ayrılma nedenlerimden biri de, bu mücadelelere ilgili haberlerime gazetede gereken yerin verilmemesiydi. Parti örgütlenmesi, sosyal kategori olarak i#çilerin ve köylülerin dı#ında, iki toplumsal kesimi daha yakından tanımak olana"ı verdi: Kürt göçmenler ve Aleviler... Kürtlerle Gültepe gecekondu mahallesinde zaten örgütsel ili#ki içineydik. Çocuklu"umda Kızılba# köylerinde kısmen tanıyabildi"im Alevi gerçekli"ini ise bir köy tiyatrosu giri#imi nedeniyle daha derinden tanımak olana"ı buldum. 301 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 302 Ünlü yazar Kemal Bilba#ar o sırada !zmir’de Milli Kütüphane Müdürüydü. Bir süreden beri okuyucunun kütüphaneye gelmesini beklemekle yetinmeyip, kitabı okuyucunun aya"ına götürme uygulaması ba#latmı#tı. Köy köy dola#arak okumak isteyenlere kitap ödünç veriyor, okunmu# kitapları geri alıyordu. Bir gün bana telefon etti: - Do"an yarın bütün gününü benimle bir köy turuna ayırabilir misin? Kütüphaneye yeni bir minibüs verildi. Bu kez köylere daha çok kitap götürebilece"iz. Üstelik, gidece"imiz köylerden biri son derece önemli. Bademler... Bir Alevi köyü. Ahalisi okumaya ve tiyatro yapmaya çok dü#kün. Onlara yeni kitaplar, özellikle de tiyatro oyunları götürece"im. Daha da önemlisi, bir süredir aralarında sürüp giden bir tartı#mayı nasıl sonuca ba"ladıklarını görece"iz. Köye cami mi yapılsın, tiyatro binası mı yapılsın? - !nanılır gibi de"il, tabii ki geliyorum. Ertesi sabah erkenden kırmızı renkli yeni minibüsle yola koyulduk. Bademler yolu üzerinde daha önce hiç gidilmemi# birkaç köye daha u"rayıp kitap ödünç verece"iz. Sıradaki ilk köye yakla#ırken uzaktan bir kaç ki#iyi hareket halinde gördü"ümüz halde köye vardı"ımızda, meydanda güne#lenen birkaç köpek, yerleri e#eleyen tavuklar ve bir boz e#ekten ba#ka hiçbir canlı yoktu. Arabayı köy meydanında durdurup indikten sonra kapıları çalmaya ba#ladık. Nihayet evlerden birinin kapısı açıldı, orta ya#ta bir köylü, önceden ba#ka bir vesileyle tanıdı"ı Bilba#ar’ı kar#ısında görünce ellerine sarıldı: - Abicim, ho# geldiniz. Kusura bakmayın, uzaktan kırmızı minibüsü görünce hepimiz korktuk. Asker ya da vergi memuru geliyor sanmı#tık. Buna kar#ılık Bademler Köyü, Bilba#ar daha önceden bir gazeteciyle birlikte gelece"ini bildirdi"i için, ziyaretimize özel olarak hazırlanmı#tı. Ba#ta muhtar olmak üzere köyün tüm ileri gelenleri, kadınları, gençleri bizi bekliyordu. 302 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 303 Köylülerin sözcülü"ünü !stanbul Teknik Üniversitesi ö"rencisi Mahmut Türkmeno"lu adındaki bir genç yapıyordu. Yemek ve sohbetlerden sonra köylülerin kadın erkek birlikte rol aldıkları bir oyun sahneye kondu. Oyunu da kendileri yazmı#lardı. Oyuncuların hepsi, profesyonel sanatçılarla ba#edecek ölçüde ba#arılıydı. Oyundan sonra “neden cami de"il de, tiyatro?” konulu bir söyle#i ba#ladı. Dinsel açıdan zaten cami gibi bir gereksinimleri de yoktu. Alevi köyü olarak buraya camiden çok cemevi gerekirdi, ama “cemevleri”nin o dönemde sözü bile edilemezdi. Ne ki “camisiz köy olmaz” diye sürekli çevre baskısı altında tutulduklarından, bir nevi savunma refleksiyle “cami de"il, tiyatro” fikri ortaya atılmı#, hemen de büyük taraftar bulmu#tu. O gün kar#ıla#tı"ımız ve sohbet etti"imiz bu tiyatrosever köylülerin ço"u, yıllar sonra Metin Erksan’ın yönetiminde çevrilen ve Berlin’de Altın Ayı ödülü alan “Susuz Yaz” filminde rol alacaklardı. Genç mihmandarımız Türkmeno"lu ise, ilerideki yıllarda politikaya atılacak, 12 Mart darbesinden sonraki Ecevit hükümetlerinden birinde de bakanlık görevinde bulunacaktı. Bademler Köyü üzerine yaptı"ım röportaj Öncü’de, Bilba#ar’ın röportajı da Demokrat !zmir Gazetesi’nde yayınlanır yayılanmaz büyük yankı buldu, cami yerine tiyatro yapma projesine büyük kentlerden de destek ya"ma"a ba#ladı, birkaç yıl sonra da Bademler Köyü Tiyatrosu faaliyete geçti, köy de tiyatroseverlerin Anadolu’daki ba#lıca ziyaretgahlarından biri haline geldi. !zmir’de Bilba#ar’dan ba#ka bir kütüphaneci dostum daha vardı. Atatürk Kütüphanesi Müdürü Ruhi Mutlu. Kendisi uzun yıllar !zmir Atatürk Lisesi’nde ö"retmenlik yapmı#, birçok de"erli ö"renci yeti#tirmi#ti. Suha Çilingiro"lu ve daha sonraki yıllarda TRT Genel Müdürü olacak olan dostum Cengiz Ta#er de onun ö"rencileriydi. Uzun sıcak yaz geceleri !zmir kordonundaki dost sofralarının müdavimlerindendi. !nci’yle tanı#mamıza da o vesile oldu. 303 "vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 05/11/10 10:35 Page 304 Bir gün bana telefon etti, - Doğan, dedi. Birazdan sana bir misafirimi getireceğim. İnci Tuğsavul, senin meslekdaşın. Benim de yeğenim. Son derece zeki, yetenekli bir kızdır. Ama Ankara’da çalıştığı basın çevresinin solla pek ilgisi yok. Seninle tanışmasını, sol gazetecilik üzerine bilgi edinmesini istiyorum. İnci’nin adını çalıştığı Hür Vatan Gazetesi’nde sık sık manşete çıkan haberlerinden dolayı biliyordum. Haber dalında bir de gazetecilik başarı ödülü kazanmıştı. Öncü’nün gazete bürosundan başka herşeye benzeyen külüstür bürosunda ilk kez karşılaştık. Ankara basınındaki ortak tanışlardan, gazetecilerin o günlerdeki sosyal sorunlarından, ifade özgürlüğü üzerideki baskılardan konuştuk. İnci Ankara basınındaki “star gazeteci” durumuna rağmen, medyanın konformizminden rahatsızdı, belli bir arayış içindeydi. Siyasal planda da, muhalefet yıllarında ilahlaştırılan İsmet Paşa’nın iktidara geldikten sonra sürdürdüğü tutucu politikalara tepkiliydi. Günler, 22 Şubat’ta İsmet Paşa’nın komplo ve entrikalarıyla ordudan tasfiye edilen Harp Okulu Komutanı Albay Talay Aydemir ve çevresinin radikal bir siyasal alternatif olarak örgütlenmeye çalıştığı günlerdi. Ülkenin yakıcı sorunları üzerine uzun uzun görüştük. Sosyalist bir militan olarak benim işçi sınıfı önderliğinde gerçek bir sosyal devrimin tek çözüm olabileceği, bunun için de Türkiye İşçi Partisi’nin en kısa zamanda örgütlenmesi gerektiği yolundaki görüşlerimi ilgiyle dinliyor, ama Ankara’da yakından tanıdığı siyasal-askersel oligarşinin bu örgütlenmeyi engellemek için her yola başvuracağını söylüyordu. O akşam parti toplantım olduğu için, ileride bu konuları daha derinlemesine görüşmek sözüyle ayrıldık. Parti örgütlenmesinin gelişmesine paralel olarak İzmir’in entellektüel yaşamında da önemli bir değişim ya şanıyordu. Yıllar yılı anti-komünist terör yüzünden kendi içine kapalı yaşamak zorunda kalan eski TKP’liler de giderek yeni hare304 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 305 ketlilik içinde yerlerini alıyor, resmen üyesi olamasalar da T!P’in toplantılarına dinleyici olarak katılıyor bizlere destek olmaya çalı#ıyorlardı. Ancak bu çevrede kısa zamanda iki farklı yakla#ım ortaya çıktı. Eski TKP tutuklamalarından geçmi# olanların büyük kısmı, T!P örgütlenmesini engellemek isteyen resmi çevrelere bir bahane sa"lamamak için bizlerle ili#kilerinde son derece dikkatli davranıyor, ancak bizden bir istek geldikçe görü# bildiriyordu. Buna kar#ılık, Erdo"an Berktay örgütlenme çalı#malarına sık sık müdahale ediyor, 51 tutuklamalarından sonra mahkumiyet yememi# olan arkada#larının partiye üye yapılması, hattâ yönetime dahil edilmesi için, kendisine saygılı biz genç yöneticileri sürekli etkilemeye çalı#ıyordu. Daha T!P kurulmadan önce bana MBK’deki kutupla#madan Türke#’in ba#ını çekti"i 14’leri destekleyen bir gazete çıkartmamız önerisinde bulundu"unu bir türlü unutamadı"ım için, Berktay’ın bu müdahale giri#imlerinden esasen son derece rahatsızdım. Bu etkileme çabalarına il sekreteri Nurullah Tuksavul da kararlı bir biçimde direniyor, TKP’nin geçmi#teki iç çeki#melerine yeni partinin âlet edilmesi çabalarına kar#ı bizleri sürekli uyarıyordu. Kaldı ki, eski TKP’lilerin hepsi de Berktay’ın tavrını payla#mıyordu. Attila !lhan’ın karde#i Avukat Cengiz !lhan kendisine T!P’e katılıp sorumluluk alma önerisi götüren Berktay’ı benim önümde “ki#isel ihtirasları u"runa yeni partiyi tehlikeye atmak”la suçlamakta tereddüt etmemi#ti. Berktay’la ili#kilerimizin so"umasına yolaçan en önemli olaysa, bir gün bizim Öncü bürosunda kar#ıla#tı"ı Avukat Enver Arslanalp‘a, parti örgütlenmesine müdahale çabalarını ele#tirdi"i için hakaret dolu ifadelerle saldırması oldu. Buna ra"men Genel Ba#kan Aybar’ın !zmir’e her geli#inde, partinin il yöneticilerinden önce Berktay’la bulu#ması, !zmir’deki durum üzerine öncelikle onunla görü#mesi, ken305 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 306 disine partinin iç i#leyi#ine müdahale konusunda baya"ı cesaret veriyordu. Parti ya#amının garip cilvelerinden biri, ba#langıçta partinin !zmir yöneticilerini kırmak bahasına Erdo"an Berktay’la öncelikli ve ayrıcalıklı ili#ki kuran Aybar’ın, çok de"il, birkaç sene sonra, parti içinde iktidar çeki#mesi patlak verdi"inde Berktay ve arkada#larını kar#ıya alması olacaktı. Aybar onları partiyi içeriden ele geçirmek için komplo düzenlemekle suçlayacak, bir kısmını haysiyet divanına sevkettirecek, buna kar#ılık Berktay da kadim dostu Aybar’a yönelik saldırılarında, “öyleyse git, bizi polise ihbar et!” diyecek kadar ileri gidecekti. Parti içindeki bu ilk rahatsızlıklara ve tedirginliklere ra"men T!P’i Ege bölgesinde örgütleme çalı#malarımız büyük bir co#kuyla devam ediyordu. Özellikle 141 ve 142. maddelerin iptali için partinin açtı"ı imza kampanyasına !zmir’de tahminlerimizin ötesinde bir katılım vardı. Ancak kampanyayı parti üyeleri ve sempatizanlarıyla sınırlı tutmamak gerekiyordu. Türkiye Gazeteciler Sendikaları Federasyonu Yönetim Kurulu toplantısı için !stanbul’a gitti"imde, konuyu federasyon ba#kanı Ayhan Yetkiner ve di"er arkada#larla da görü#tüm. Bu maddelerin Türkiye’de dü#ünce ve basın özgürlü"ünün önündeki en büyük engellerden biri oldu"unu, çalı#an gazetecilerin en üst meslek kurulu#u olan TGSF’nun da bu konuda açılan kampanyaya destek vermesi gerekti"ini söyledim. Ba#ta Ayhan olmak üzere di"er üyelerin de bu görü#ü desteklemesi üzerine federasyon adına 141 ve 142. maddelerin kaldırılmasını talep eden bir bildiri yayınladık. Federasyonun da bu konuda kararlı bir tavır koyması, partide kampanyayı yöneten arkada#ları son derece sevindirmi#ti. !zmir’e dönece"im gün Aybar’ın benimle mutlaka görü#mek istedi"ini söylediler. !lk kez parti genel merkezinde Aybar’la teke tek görü#tük. - Bak Do"an, dedi, !zmir’de yaptı"ınız çalı#maları tak306 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 307 dirle izliyorum. Ama sana !stanbul’da ihtiyacım var. Daha önce de Ankara’da söylemi#tim. Partinin basın ve ara#tırma bürolarının ba#arısı için inançlı, dinamik arkada#lar gerekli. Özellikle yerel seçimlerin yakla#tı"ı bu dönemde... Sen de artık !stanbul’a gelebilirsen çok iyi olur... - !zmir’deki çevremi terketmem zor, ama elimden geleni yapaca"ım, dedim. !stanbul’a gelebilmem için bu kentte mutlaka bir i# bulmam gerekiyordu. Aklıma ilk gelen, o sırada Hareket Gazetesi’nin !stanbul’da yayın hazırlıklarını yürüten !lhami Soysal oldu. Yeni gazetede çalı#ma olana"ım olup olmadı"ını sordum. - Çok zor, diye yanıtladı. Sana kim git de T!P’e katıl, dedi Yok i#çi sınıfının öncülü"üymü#, yok sınıf sava#ıymı#... Türkiye’nin devrim yolu, Yön’ün yoludur. Biliyorsun, seni çok severim, gazetecili"ini takdir ederim, bu yüzden T!P’li olmanı da sineye çekebilirim. Ama senin gibi birisini gazete patronlarına, Orhan Birgit’e, Ali !hsan Gö"ü#’e, Co#kun Kırca’ya falan kabul ettiremem. Ba#ka i# olanaklarını yoklamak için federasyonun merkezine u"radım. Federasyon ba#kanı Ayhan Yetkiner’le sohbet ederken, !zmir’de yıllarca aynı gazetede birlikte çalı#tı"ımız Cengiz Tuncer çıkageldi. Beni görünce sevindi. - Ben de seni dü#ünüyordum, dedi. Ethem !zzet Benice beni Gece Postası Gazetesi’ne genel yayın müdürü yaptı. Gazeteyi birlikte çıkartaca"ım senin gibi bir arkada#a ihtiyacım var. Gelir misin? - Hem de nasıl? diye yanıtladım. - Aylı"ın 1200 Lira. !dare eder mi? - Eder de artar bile... Artanını da partiye... !ki hafta sonra Gece Postası’nda bulu#mak üzere randevula#tık. !zmir’e döndü"ümde kararımı arkada#lara ilettim. Bir sessizlik oldu. Parti örgütlenmesinin iyice ivme ka307 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 308 zandı"ı günlerdi. Partinin ilk kez seçmen kar#ısına çıkaca"ı yerel seçimler yakla#ıyordu. - Gidi#ini seçimden sonraya erteleyemez misin? - Ertelemesine ertelerim ama, hemen !stanbul’a gitmemin nedeni büyük ölçüde bu yerel seçimler. Aybar genel merkezdeki kadroyu güçledirmek istiyor. Israr eden o. Partinin çıkarı söz konusu oldu"u, hele de istek Aybar’dan geldi"i için, itirazı sürdürmenin anlamı kalmamı#tı. Ak#am eve gitti"imde aileme de kararımı ilettim: - Gurbet yılları yeniden ba#lıyor. Bu kez !stanbul... Önümüzdeki yıllar ne getirir, bilemem. Herhalde artık dönü#üm de yok. Arada bir sizleri görmeye gelirim. Evin taksitleri için endi#e etmeyin, !stanbul’dan gönderece"im. Annem baya"ı endi#eliydi. Tam o günlerde, sa"cılar Türkiye !#çi Partisi’nin !stanbul Beyaz Saray’da düzenledi"i bir toplantıya saldırmı#tı. Partinin !stanbul gecekondu mahallelerinde düzenledi"i toplantılar da ta#lı sopalı saldırıya u"ruyordu. Bâbıâli’ye ortalı"ın buza kesti"i bir kı# günü girdim. Gazetecilik ya#amımda ve siyasal kavgamda yeni bir dönem ba#lıyordu. Külüstür bavulumu ve ba#ucu kitaplarımın bulundu"u paketi Ca"alo"lu’nun ara sokaklarındaki bir otele attıktan sonra ilk i#im solu"u T!P Genel Merkezi’nde almak oldu. Genel Merkez artık Bâbıâli Caddesi’ndeki Vilayet Kona"ı’nın hemen altında büyük bir i# hanının üçüncü veya dördüncü katındaydı. Aybar çoktan gelmi#, genel ba#kanlık odasında çalı#ıyordu. Bıyık Talat geldi"imi haber verdi. Aybar büyük bir co#kuyla toplantı salonuna geldi, kocaman elleriyle sa" elimi âdeta sarsarak sıktı. - Ho#geldin, tam da zamanında, dedi. Ben de genel merkez bürolarının örgütlenmesi üzerinde çalı#ıyordum. Gelecek hafta basın bürosuna, ardından da ara#tırma kuruluna katılması önerilen arkada#ları toplantıya ça"ıraca"ım. Senin her iki büroda da görev almanı istiyorum. 308 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 309 - Benim açımdan sorun de"il, dedim. Yarın sabah Gece Postası’nda sayfa sekreteri olarak i#e ba#lıyorum. Sabah 6’dan ö"leden sonra 2’ye kadar oradayım. Ondan sonraki tüm zamanım sendikamın ve partimindir. Ertesi sabah saat 6’ya do"ru Gece Postası’ndaydım. Yazı i#leri odasına girdi"imde Cengiz Tuncer, her lodosta azan astım krizlerinden birini geçirmekteydi. Kendisini biraz toparladıktan sonra yazı i#lerindeki ve mürettiphanedeki arkada#larla tanı#tırdı. Gece Postası ö"leden sonra piyasaya çıkan bir gazeteydi. Belli bir istihbarat kadrosu olmakla beraber, haberlerin büyük kısmı sabah çıkmı# gazetelerden yapılan derlemelerden olu#uyordu. Bunlara ek olarak muhabirlerimizin daha önceden hazırladıkları özel haberlere ya da sabah olup bitenlerle ilgili fla# haberlere yer veriliyordu. Ö"le üzeri çıkan tüm gazeteler gibi Gece Postası da sansasyon a"ırlıklıydı. Cengiz daha ilk günden, kendisinin asıl amacının senaryo yazarı ve film yönetmeni olarak Ye#ilçam’a geçmek oldu"unu, bir süre sonra ayrılarak yerini bana bırakmak istedi"ini söyledi. - Sayfa sekreterli"i tamam da, patron yayın yönetmeni olarak gazetesini T!P’li bir gazeteciye emanet eder mi? Gazetenin patronu Ethem !zzet Benice’yi “Yakılacak Kitap” adlı romanın yazarı olarak biliyordum, ama siyasal e"ilimleri konusunda pek bilgim yoktu. - Ethem !zzet Benice ilginç bir insandır, dedi. Daha yüzyılın ba#ında !stanbul’da !stirakçi Hilmi’nin Sosyalist Fırkası’nda militanlık yapmı#, zamanın sokak yürüyü#lerinde kızıl bayrak ta#ımı#tır. Gerçekten de gazetenin ilginç bir yapısı vardı. A#ırı milliyetçi, anti-komünist bazı muhabirlerin yanısıra örne"in 1951 TKP tutuklularından Nihat Tunalı sekreter olarak çalı#ıyor, Türkiye’nin ilk solcu kadın gazetecilerinden büyük yazar Suat Dervi# zaman zaman çeviriler getiriyordu. Sürekli çevirmenlerden biri de, ilerideki yıllarda Hürriyet’te “Güzin Abla” kö#esiyle popüler olacak olan Güzin Sayar’dı. 309 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 310 Gazetenin ba#lıca özelliklerinden biri i#çi ve sendika haberlerine geni# yer vermesiydi. Gazeteye bu özelli"i kazandıran, daha sonra T!P ve D!SK genel sekreterli"i yapacak olan sendikacı-gazeteci Kemal Sülker’in yıllarca bu gazetede çalı#mı# olmasıydı. Cengiz’le birlikte, sosyal içerikli haber ve yazılara daha fazla yer vererek Gece Postası’na yeni bir dinamizm kazandırdık. Ben gazetenin üçüncü sayfasında iki dedemin önisimlerinden olu#an Fevzi Rıza takma adıyla fıkra yazmaya ba#ladım. Bir süre sonra Cengiz zamanını tamamen Ye#il Çam’a ayırmak istedi"inden gazeteden istifa etti. Sanıyorum yapaca"ı ilk film, “Tabancamın sapını gülle donataca"ım” idi. Cengiz’in ayrılması üzerine Benice beni bürosuna ça"ırdı: - Do"an, Cengiz ve seninle kaç aydır beraber çalı#ıyoruz. Gazeteye gerçekten bir hayatiyet kazandırdınız. Yazılarını da dikkatle okuyorum. Zaman zaman a#ırı gidiyorsun, ama benim gençlik yıllarımı anımsattı"ı için ho#uma gidiyor. Unutma ki ben de gençlik yıllarımda senin gibi sol militandım. Ama zaman insanı de"i#tiriyor. Belki sen de bir gün de"i#eceksin. - Gelecek için #imdiden bir #ey söylemek zor, ama de"i#ece"imi hiç sanmıyorum. Yeti#me ko#ullarım, ya#adıklarım de"i#meme olanak vermez. De"i#ecek olsam, #imdiye kadar önüme çıkan bir çok fırsatı geri çevirmezdim. - Bak ben sana yeni bir fırsat tanıyorum. Kendini de"i#tirmen için de"il, gazetemi geli#tirmen için. Cengiz’den sonra genel yayın müdürlü"ünü üstlenmeni öneriyorum. Senin siyasal tercihlerini payla#masam da saygı duyarım. Bu öneriyi yaparken tek ko#ulum, gazeteyi bir siyasal partinin yayın organı haline dönü#türmemen. T!P’in de haberlerini verebiliriz, ama abartmamak kaydıyla... Gerçekten de, ben genel yayın müdürü olduktan sonra gazete daha sol bir yapı kazandı, ama Benice’yle hiçbir so310 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 311 runumuz olmadı. Aksine, gazeteyi daha çekici kılmak için tüm giri#imlerime destek oldu. Gazetenin Nuh-u Nebi’den kalma bir hurufat kasası vardı. Bu kasadan çarpıcı ba#lık çıkartmak sayfa sekreterleri için de mürettipler için de büyük bir çileydi. Gazete yönetimini üstlendikten sonra ba#mürettip Sırrı Usta’nın da hemen her konuda görü#ünü alıyordum. Bir gün Sırrı Usta, - Yazı i#lerindekiler pek bilmez, bu Ethem !zzet’in depoda yıllardır Karun hazinesi gibi sakladı"ı harika hurufat takımları var, dedi. Bunları meydana çıkarttırırsan, hem sen daha albenili bir gazete yaparsın, hem de biz bu döküntülerle ba#lık tutturma çilesinden kurtuluruz. Hemen Benice’nin yanına gittim. - Gazete yava# yava# tiraj alıyor. Bunu daha da hızlandırabiliriz, dedim. - Nasıl? - Depodaki hurufat takımlarını kullanabilirsek? Önce anlamazlıktan gelmeye çalı#tı. - Ne hurufatı? Bu da nereden çıktı? -Beyefendi, bu takımların tur#usunu mu kuraca"ız? Teknoloji hızla de"i#iyor. Belki birkaç yıl sonra bunlar da demode olup çöpe gidecek. Ofset, tifdruk yayınlar aldı ba#ını gidiyor. Açın depoyu, hazır gazete hamle halindeyken zamanında de"erlendirelim. Patron ye#il ı#ık yakar yakmaz tüm mürettiphane personeli seferber olup birkaç gün içinde hurufat kasalarını, çerçeveleri yenilediler. Gazete sava# öncesi yıllardan kalma görünümünden kurtuldu, daha modern, daha estetik bir görünü# kazandı. Bu yenilenmeyi, gazeteyi ba"ladıktan sonra sayfa sekreterleri ve mürettiplerle birlikte Kumkapı’daki bir balıkçı lokantasında kutladık. Günümün ilk sekiz saati gazetede, ö"leden sonra ikindiye kadar federasyonun merkezinde, ak#amları ise gece yarısına kadar parti merkezinde geçiyordu. Aslında benim için parti çalı#ması bir bakıma daha sa311 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 312 bahtan gazetede ba#lıyordu. Gece Postası’nı hazırlamaya ba#lamadan önce tüm sabah gazetelerini elden geçiriyor, i#lenecek konuları tesbit ediyordum. Bunu yaparken bir yandan da siyasal ve sosyal haberlerin geni# bir özetini çıkartıp sabah 9’da Aybar’a telefonla iletiyordum. Aybar parti merkezine genellikle, Beyo"lu’ndaki Markiz Pastanesi’nde Fransızca gazeteleri okuduktan sonra gelir, geç vakitlere kadar kalırdı. Partide yaptı"ı ilk i#lerden biri genel ba#kanlık adına yayınlanacak basın bildirilerini bana dikte ettirmekti. Kendisiyle çalı#mı# olanlar iyi bilirler, Aybar’ın bir bildiriye veya bir ba#ka metne son biçimini vermesi saatlerce sürerdi. Stenografiyle tuttu"um notlar üzerinde de"i#iklik yapmak sorun de"ildi, ama teksir edilmek üzere mumlu ka"ıda daktilo etti"im nihai metinde de"i#iklik yapmak gerçekten bir çileydi. Teksir makinesine takılıncaya kadar belli kelimeler, hattâ cümleler üzerinde kırmızı korrektörle defalarca düzeltme yapılırdı. Düzeltilmi# yerlerde tekrar tekrar yeni düzeltmeler yapılmaya kalkı#ınca mumlu ka"ıt deforme olur, bir sayfalık metni yeni ba#tan daktilo etmek gerekirdi. Bir sabah gazetede çalı#ırken, federasyon ba#kanı Ayhan Yetkiner telefon etti: - Do"an, biz ne yaptık? - Anlamadım. - 141-142. maddelerle ilgili bildiriden bahsediyorum. Bazı üye sendikalarda kıyamet kopuyor... Gazeteci sendikalarını komünizm propagandasına âlet etmi#iz. Bazı sendikalarda federasyon yönetimini dü#ürmek için imza toplamaya ba#lamı#lar. - Ayhan, sakin ol, dedim. Hemen ola"anüstü toplantı yapalım. Kuru gürültüye pabuç bırakmamalıyız. Ö"leden sonra acele bir toplantı yaptık. Bildiriyi ben kaleme almı# oldu"um için haklılı"ını ve gereklili"ini savunmak durumundaydım. Türk Ceza Kanunu’nun Mussolini kanunlarına uydurulmasından sonra bu maddelerin nasıl gaddarca uygulandı"ını, 312 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 313 yüzlerce gazeteci, yazar ve sanatçının, örne"in Nazım Hikmet’in, Aziz Nesin’in, Rifat Ilgaz’in bu yüzden mahkemelerde ve hapislerde süründü"ünü anlattım. - Bana kalırsa, üye sendikaların ba#kan ve temsilcilerini !stanbul’da ola"anüstü toplantıya ça"ıralım, bu konuyu demokratik bir biçimde tartı#alım, dedim. Öneri oybirli"iyle kabul edildi. Sanıyorum bir iki hafta sonra üye sendikaların temsilcileriyle Basın Sarayı’nda toplandık. Aslında sadece bir ilin gazeteciler sendikası bu bildiriyi sorun yapmı#tı. Klasik bir anti-komünist nutuktan sonra 141142 bildirimizin geri çekildi"ini açıklayan ve kamuoyundan özür dileyen yeni bir bildiri yayınlamamızı önerdi. Anımsadı"ım kadarıya Ankara sendikası adına !lhami Soysal ve Eski#ehir Sendikası adına yıllar sonra aynı kentte üniversite rektörü ve belediye ba#kanı olacak olan Yılmaz Büyüker#en bu talebe #iddetle kar#ı çıkanlar arasındaydı. !lhami konu#masına, “Bakın arkada#lar, ben de solcuyum, solcu olarak da...” diye ba#lamı#tı ki, salonda, - Esta"furullah! diye bir ses yükseldi. Bildirinin geri çekilmesini isteyen sendikanın temsilcisiydi. !lhami üsteledi: - Ne esta"furullah’ı? Evet ben solcuyum. Adam ısrarlıydı: - Esta"furullah! Salonda büyük bir kahkaha koptu. Zaten bu çatlak sesi destekleyen kimse de yoktu. Toplantı, bizim 141-142 bildirisine tüm üye sendikaların da sahip çıkmasıyla sona erdi. Ama Türkiye genelinde T!P’in geli#mesine paralel olarak anti-komünist saldırılar da azıyordu. Parti lokalleri, parti yöneticileri ve üyeleri sürekli saldırı tehdidi altındaydı. Bu ko#ullarda, 1962 yılının son günlerinde Aybar beraberinde bir heyet oldu"u halde Ba#bakan !smet !nönü’yü ziyaret ederek güvence istemek zorunda kaldı. T!P’e kar#ı dü#manlık ve dı#lama kampanyası o denli et313 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 314 kindi ki, belli günlerde parti genel merkezine Aybar ve bir kaç yöneticiyle bizim gibi tek tük militandan ba#ka u"rayan kalmamı#tı. !#çi sınıfının tek sendikal konfederasyonu Türk-!# de anti-komünist mitingler düzenleyerek i#çileri T!P’e kar#ı kı#kırtıyordu. Bu yalnızlık ve umutsuzluk ortamında bir ak#am genel merkezin kapısı çalındı. Kapıyı Talat açtı: !ki mavi tulumlu i#çi… - Biz, dediler, yeni tabelayı asmaya geldik. Gerçekten de bir süre önce yeni binanın cephe geni#li"ine uygun bir parti tabelası sipari# edilmi#ti. Tabela zorbela merdivenlerden çıkartıldı. !ki i#çi tabelayı büyük bir zorlukla ve de ustalıkla binanın Vilayet Kona"ı’na bakan cephesine, devlet otoritesine meydan okurcasına monte ettiler. Kanter içinde i#lerini bitirince de sordular: - Bu Türkiye !#çi Partisi de neyin nesi? Talat büyük bir co#kuyla partinin i#çi sınıfının ve ezilen tüm ve sınıf tabakaların sömürüsüne kar#ı mücadele veren tek siyasal örgüt oldu"unu anlattı. - Yani bu bizim partimiz, i#çilerin partisi, dediler. Öyleyse bizi de üye yazın... Biz de artık T!P’liyiz. Belki sıradan bir olaydı. Belki anlık bir jestti. Ama o günün a"ır baskı ko#ulları altında ba#ta Aybar olmak üzere genel merkezin hareketlili"ini sa"layan birkaç ki#iye büyük bir moral destek vermi#ti. Tüm bu çabalar, çileler bo#una de"ildi. Bu arada partinin basın ve ara#tırma büroları olu#turuldu. Aybar’ın iste"i üzerine ben her ikisinde de üyeydim. Her iki büronun ilk toplantıları benim için gerçekten büyük bir olaydı. !lk kez kendisini “sosyalizm mücadelesine adamı#”, sadece kitaplarından ismen tanıdı"ım çok sayıda aydınla bir araya geliyordum. O günlerde Ya#ar Kemal’in de partili oldu"unu duymu#tum, ama toplantıda yoktu. 314 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 315 - Ya#ar Kemal bir burs almı#, !ngilizce ö"renmek üzere !ngiltere’ye gitmi#. Ama gitmeden önce partiden izin istemi#, Aybar da izin verdi"i için Londra’daymı#, bu yüzden toplantılara katılamıyormu#. Ya#ar Kemal... !nce Memed’ine, röportajlarına hayran oldu"um bu efsane isim... Onun kendi özel sorunu için dahi partiden izin istemesi sadece beni de"il, partideki birçok genci de son derece etkilemi#ti. - Gerçek solculuk böyle olur, solcu aydın dedi"in böyle olur, diyorduk. Ya#ar Kemal’in toplantıda böylesi yoklu"u, ismen tanıdı"ım birçok solcu aydının varlı"ı kadar etkileyiciydi. Toplantılarda Kemal Sülker basın bürosu sekreteri olarak görevlendirildi, ben de yardımcısıydım. Hemen çalı#maya koyulduk. Bilim ve Ara#tırma Bürosu’nun faaliyete geçmesi biraz daha zaman aldı. Büro, T!P’in 1964’deki 1. Kongresi’ne sunulacak olan programını hazırlamakla görevliydi. Ama yakla#an 17 Kasım 1963 yerel seçimlerine de en etkin propaganda malzemelerini hazırlaması gerekiyordu. Büronun sekreterli"ini Fethi Naci üstlenmi#ti. Parti programının yazımında kendisine Selahattin Hilav’la birlikte ben yardımcı olacaktım. Sorumluluklarım iyice artmı#tı. Günlük bir gazetenin yayın yönetmenli"i, federasyonda sendikal çalı#malar, ak#amları da bazen gece yarısına kadar süren parti çalı#maları. Sa"lık durumum da iyi de"ildi. ! zmir’de Sabah Postası’nda çalı#ırken yakacak odun ve kömür yoklu"u yüzünden kaptı"ım müzmin bron#it, !stanbul’daki ya#am ko#ullarında iyiden iyiye azmı#tı. Bir süre kaldı"ım kaloriferli otelin fiyatı a"ır geldi"inden Ba#musahip Sokak’taki külüstür Ca"alo"lu Oteli’ne ta#ınmı#tım. Kalorifer ya da kat sobası olmadı"ından sık sık so"uk alarak hasta dü#üyordum. Bu yüzden Tarlaba#ı’nın arka sokaklarından birinde bir pansiyon odası bularak oraya yerle#tim. Ardından da Gedikpa#a’da küçücük penceresinden tüm Marmara’yı görebildi"im bir tavanarasına geçtim. 315 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 316 Fethi Naci’nin çalı#tı"ı Emayeta#’tan fabrika fiyatına bir gaz sobası, Kapalıçar#ı’dan da elden dü#me portatif bir HermesBaby yazı makinesi aldıktan sonra bo# zamanlarımda evde de çalı#abilir hale gemi#tim. Bilim ve Ara#tırma Bürosu’nun en etkin ve devamlı üyelerinden birisi Behice Boran’dı. Boran “i#çi sınıfı öncülü"ü” kavramına sıkı sıkıya ba"lı, parti programı konusunda da ortodoks marksist bir yakla#ımdaydı. Fethi Naci, uluslararası komünist hareketin kaynaklarına dayanarak Türkiye’nin #imdilik kapitalist olmayan bir kalkınma yolunu seçmesi gerekti"i görü#ündeydi. Sosyalizmin kurulu# a#aması daha sonra gelecekti. Bu nedenle Bilim ve Ara#tırma Bürosu’nda zaman zaman yo"un tartı#malar ya#anıyordu. Aybar bir süre bu tartı#maların dı#ında kalmaya özen gösterdiyse de, bir Anadolu gezisi dönü#ü Bilim ve Ara#tırma Bürosu’nda ortaya attı"ı soru üzerine kıyamet koptu. Partinin i#çi yo"unluklu büyük metropollerde bir türlü büyük sıçrama yapamaması, üstelik anti-komünist örgütlenme ve baskıların giderek yo"unla#ması dolayısıyla belli bir umut kırıklı"ı içinde bulunan Aybar, Kürt illerine yaptı"ı bir örgütlenme gezisinden büyük bir tatminle dönmü#tü. Her gitti"i yerde Kürtler ve Aleviler Aybar’ı büyük bir co#kuyla kar#ılamı#lar, ardından da hızlı bir örgütlenme çalı#masına girmi#lerdi. Bu gözlemlerin etkisiyle olmalı, Aybar “i#çi sınıfı öncülü"ü”nde ısrarın Türkiye gerçeklerine uygun olup olmayaca"ı sorusunu ortaya atmı#tı. Bu soruya en #iddetli reaksiyonu Behice Boran göstermi# ve “i#çi sınıfı öncülü"ü”nden asla taviz verilemeyece"ini söylemi#, bunun nicel bir öncülük de"il ideolojik, politik ve örgütsel bir öncülük olarak benimsenmesi gerekti"ini vurgulamı#tı. Aybar’ın bu soruyu sorması bana da son derece aykırı gelmi#, ben de söz alarak Boran’ın tutumunu destekledi"imi söylemi#tim. Boran’la “sosyalizme geçi# a#aması” konu316 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 317 sunda görü# farklılı"ı içinde olan Fethi Naci dahi Aybar’ın yakla#ımına arka çıkmamı#, bu konudaki tartı#ma fazla geni#lemeden kapanmı#tı. Bilim ve Ara#tırma Bürosu çalı#malarının yanısıra, partinin hukuk bürosu da bizzat Aybar’ın yönetiminde, Mayıs ayına kadar ba#ta 141 ve 142. maddeler olmak üzere TCK’nun anti-demokratik maddeleri aleyhine Anayasa Mahkemesi’nde açılacak dâvanın dosyasını hazırlamaya çalı#ıyordu. Zamana kar#ı sava#ta birçok belgenin düzeltilmi# metinlerinin yazılması da bana dü#üyordu. Yön’ün giderek daha “tepeden inmeci” bir çizgi benimsemesi, T!P’e kar#ı mesafeli durması kar#ısında parti yönetimi haftalık bir sol dergi yayınlama kararı aldı. Adı “Sosyal Adalet” olacaktı. Derginin yönetmenli"ini Turhan Tükel’in yapmasına karar verildi. Ben ve Süleyman Ege de kendisine derginin hazırlanmasında yardımcı olacaktık. Partinin eli kalem tutan tüm üyeleri de dergiye yazacaklardı. Turhan modern gazetecilik anlayı#ıyla sola angajmanını ba"da#tıran bir dergi yaratmak istiyordu. Bu anlayı#ta Aybar’ın da tam deste"ine sahipti. T!P kadrolarını da a#an daha geni# bir okur kitlesine seslenebilme dü#üncesiyle ilk sayıda Yön hareketine yakınlı"ı bilinen DPT Müste#arı Osman Nuri Torun’un bir yazısı da yeralıyordu. Sosyal Adalet’te benim en çok üzerinde durdu"um konu, Çalı#ma Bakanı’nın “büyük bir sosyal kazanım” gibi benimsetmeye çalı#tı"ı Sendikalar, Toplu Sözle#me, Grev ve Lokavt yasalarıydı. Tüm eksiklerine ra"men 1961 Anayasası metninde lokavt bir “hak” olarak yeralmıyordu. Ne ki, Amerikan gazetecili"inin ve sendikacılı"ının rahle-i tedrisinden geçmi# olan Ecevit için “lokavt” da kutsal bir haktı. Tüm muhalefetimize ra"men bu yasalar Meclis’ten oldu"u gibi geçecek ve buna ra"men Ecevit Türk-!# ve ona ba"lı sendikalar tarafından “i#çi babası” ilan edilecekti. Tüm bunlara tepki olarak sınıf sendikacılı"ı hareketi, 317 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 318 özellikle T!P kurucusu sendika liderlerinin etkisiyle giderek mevzi kazanıyordu. 1963 Ocak ayındaki Kavel Grevi, ileride D!SK’in kurulu#uyla taçlanacak olan yeni sendikacılı"ın do"umunu müjdeliyordu. Ne ki o günlerde Türkiye’nin siyasal gündemi Talat Aydemir’in muhtemel darbe giri#imine endeksliydi. Yön hareketi “tepeden inmeci” tutumuyla do"al olarak Aydemir’in arkasındaydı. Üniversitelerde, medyada, siyaset dünyasında birçok önemli ki#inin Aydemir’i destekledi"i söyleniyordu. Sola yönelik baskıların #iddetlenmesi ve !nönü Hükümeti’ni bu konuda tutarlı bir tutum takınamaması nedeniyle, T!P’e sempatizan sol aydınların bir kısmı tarafından da Aydemir’in olası darbe giri#imi bir çıkaryol sayılmaya ba#lamı#tı. Partide büro çalı#maları ba#lamadan önce her ak#am Aybar belli konuları yakın çalı#ma arkada#larıyla tartı#maya açardı. Bir ak#am yine böyle bir ortamda Aybar’ın ortaya attı"ı bir soru hepimizi #oke etmi#ti: - Aydemir hareketi ba#arıya ula#ır ve bizden de destek isterse ne yapmalıyız? Orada bulunan herkes Aydemir darbesine destek verilmesine #iddetle kar#ı çıktı. Bir i#çi sınıfı partisinin mahiyeti belirsiz bir askeri darbeyi desteklemesi kabul edilebilir bir #ey de"ildi. En azından 141-142. maddeleri kaldırtma, komünist dü#ünce ve örgütlenmenin özgürlü"ünü sa"lama mücadelesi verdi"imiz, konuyu Anayasa Mahkemesi’ne götürdü"ümüz bir dönemde demokratikle#me yollarını kapataca"ı kesin olan bir hareketin desteklenmesi intihar olacaktı. Aybar bu konuda çe#itli tepkileri dinledikten sonra, - Ben de farklı dü#ünmüyorum, dedi. Ama partinin ba#kanı olarak, bizim tercihlerimize aykırı siyasal geli#meler olursa ne tavır almamız gerekti"ini dü#ünmek ve tartı#mak zorundayım. Geli#meleri dikkatle izleyelim. Aybar’ın o ak#amki çıkı#ı, Aydemir’cilerin kendisiyle kurdukları özel bir ili#kinin sonucu muydu? Bunu hiçbir zaman ö"renemedik. Ancak 21 Mayıs’ın yakla#tı"ı günlerde Ayde318 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 319 mir’cilerin sol da dahil tüm siyasi çevrelerle ve #ahsiyetlerle yo"un ili#kiler kurdukları, tam desteklerini alamasalar da en azından nötr kalmalarını sa"lamaya çalı#tıkları bir gerçekti. 21 Mayıs 1963 darbe giri#imi oldu"unda ben hâlâ Gece Postası Gazetesi’nin yayın yönetmeniydim. Hemen sıkıyönetim ilan edilerek bir dizi yasaklar konuldu"undan ne Gece Postası’nda ne de Sosyal Adalet’te konuya ili#kin herhangi bir analiz ya da yorum yapmak mümkündü. Yine de bir esnaf derne"inin hiç de siyasal yanı olmayan kongre ça"rısı sıkıyönetimden izin alınmadan yayınlandı"ı için bir sabah vakti mevcutlu olarak önce Sansaryan Hanı’na, oradan 1. Ordu Komutanlı"ı’na götürüldüm, ardından da Balmumcu’daki sıkıyönetim askeri mahkemesine sevkedildim. Balmumcu’da asker nezaretinde sorgu sıramı bekliyordum. Arada bir ba#ka askerler de mahkeme salonunun bulundu"u kata çıkıyor, bana nezaret eden askerlerle aralarında Kürtçe konu#uyorlardı. Ne konu#tuklarını anlamıyordum, ama konu#mada geçen bazı tanıdık isimler kula"ıma takılıyordu: Musa Anter, Medet Serhat, Edip Karahan, Sait Elçi, Ya!ar Kaya, Do"an Kılıç, Enver Aytekin… Bunlar, her sıkıyönetim döneminde oldu"u gibi, ilk a"ızda tutuklanan Kürt aydınlarıydı. Bu isimlerin her tekrarlanı#ında askerlerin gözleri parıldıyor, yüzlerinde belirgin bir hayranlık ve mutluluk ifadesi okunuyordu. Belli ki sözünü ettikleri ki#iler, Kürt halkının varlıklarından ve mücadelelerinden gurur duydu"u çocuklarıydı. Ço"unu #ahsen ya gazetecilik ya da parti çalı#maları çerçevesinde tanımı#tım. Türkiye’nin basın ve kültür merkezi o yıllarda Bâbıâli’ydi. T!P’in genel merkezi de o sırada !stanbul Valili"i’nin hemen yanıba#ındaydı. Parti’ye ya da gazeteye gidip gelmek için Sirkeci’den ba#layıp Divanyolu Caddesi’ne kadar uzanan “yoku#” her gün en az iki kez katedilirdi. Bu katedi#lerde mutlaka Kürt arkada#lardan bir ikisine rastlamak mümkündü. Konu#malar da genellikle, o sırada yükseli# halinde olan T!P’in Kürt sorununa yakla#ımı üzerinde yo"unla#ıyordu. 319 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 320 Onların görü#leri, ele#tirileri ve uyarılarıdır ki, gerek T!P içindeki mücadelelerde, gerekse daha sonraki yıllarda yönetmenli"ini yaptı"ım Ak!am Gazetesi ve Ant Dergisi‘nde, sınıfsal sorunların yanısıra Türkiye’nin halklar sorununu, özellikle de Kürt sorununu ön planda ele almamda büyük rol oynayacaktı. Mahkeme salonuna alındı"ımda ilginç bir sürprizle kar#ıla#tım. Askeri hakim, !zmir’deki NATO Karargâhı’ndan tanıdı"ım bir kurmay albaydı. NATO’ya ve ABD hegemonyasına kar#ı bir subaydı. Beni sanık olarak kar#ısında görünce bir an #a#aladı, sonra dava dosyasına dahi bakmadan, - Nasıl olur, senin gibi idealist bir genç gazeteci nasıl derdest edilir? diyerek pe#in tavır koydu. Ardından da suçlamanın tamamen formalite ihmaline ili#kin oldu"unu görünce beni derhal serbest bıraktırdı. Yön Dergisi gibi Sosyal Adalet de sıkıyönetimce ilk kapatılan süreli yayınlardandı. Sosyal Adalet esasen bir süredir sallantıdaydı. !lk yayına ba#ladı"ı günlerde hemen hemen tüm solcu aydınların u"rak yeriyken partinin yönetiminin sürekli müdahaleleri nedeniyle ilk günlerdeki co#ku kaybolmu#tu. Yazarların ço"u artık yazmaz olmu#tu. Süleyman Ege’yle ben de redaksiyon ekibinden ayrılmı#tık. Turhan Tükel yayın yönetmenli"ini bıraktıktan sonra dergiyi partinin basın bürosu sorumlusu olarak birkaç partiliyle birlikte Kemal Sülker devam ettirmeye çalı#ıyordu. 21 Mayıs’tan kısa bir süre sonra !nci’yle tekrar kar#ıla#tık. Aydemir hareketiyle ilgili haberlerinin çalı#tı"ı gazetede tahrif edilerek sansasyonel ba#lıkla verilmesinden son derece rahatsız ve üzgündü. Olayın sarsıntısını hafifletmek için kısa bir Akdeniz gezisine çıkıyordu. Yola çıkmadan önce Gece Postası’na u"rayarak benimle uzun uzun görü#tü. Dönü#ünde bir ba#ka gazeteye geçmek kararındaydı. Nitekim seyahatten döndükten bir süre sonra Ak#am Gazetesi’nin Ankara Bürosu’nda görev alacaktı. Benim de bir süre sonra Ak#am’a geçi#imle hem özel ya#amımızda hem 320 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 321 de mesleki ve siyasal planda yarım yüzyılı bulan çalkantılı beraberli"imiz ba#layacaktı. Partide yeni program çalı#maları iyice hız kazanmı#tı. Bilim ve Ara#tırma Bürosu’ndaki yo"un tartı#maları ve alınan kararları stenoyla kayda geçiyordum. Daha sonra ak#amları Fethi Naci’nin evinde bulu#arak bunları rapor ve program tasla"ı haline getiriyorduk. Aybar’ın ye"eni Çi"dem’le evli olan ve Naci’yle aynı binada oturan Selahattin Hilav da sık sık bizimle bir araya gelerek program tasla"ı yazımına katkıda bulunuyordu. 17 Kasım 1963’te yapılacak yerel seçimler, parti görevlerimizi daha da artırdı. Program ve günlük basın yayın çalı#malarının yanısıra, partinin seçim propagandası için gerekli malzemeleri de hazırlamakla görevlendirildik. Bunun için genel merkezde bir seçim bürosu olu#turuldu. Bence bu seçime, kısa bir süre sonra partiden ihraç edilecek iki ki#i damgasını vurdu. Birincisi partinin o dönemdeki genel sekreteri Orhan Arsal’dı. Seçim yakla#ırken Aybar, !stanbul Belediye Ba#kanlı"ı için !stanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi doçentlerinden !smet Sungurbey’i aday göstermek istiyordu. Genç ve ba#arılı bir bilimadamı olan Sungurbey’in partinin imajını güçlendirece"ini dü#ünüyordu. Oysa, !stanbul’un tanınmı# solcu avukatlarından biri olan ve partinin örgütlenmesinde büyük eme"i geçmi# bulunan Orhan Arsal, !stanbul belediye ba#kanlı"ına kendisinin aday olması gerekti"i dü#üncesindeydi. O sırada çok yakın dost oldu"umuz !smet Sungurbey, önerilen adaylı"ın üniversitede profesörlü"e yükseltilmesine engel olabilece"i gerekçesiyle kendisine profesörlük sınavı bitinceye kadar anlayı# gösterilmesini istedi. Sungurbey’in adaylı"ı gerçekle#emeyince parti yönetimi için Arsal’ı aday göstermekten ba#ka çare kalmamı#tı. Daha önce kendisine öneride bulunulmadı"ı için Arsal kırgındı. Adaylı"ı kabul ettirebilmek için partinin önde gelen yöneticilerinden bir heyet olu#turuldu. Anımsayabildi"im kadarıyla 321 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 322 heyette Kemal Sülker, Cemal Hakkı Selek gibi genel merkezde a"ırlı"ı olan ki#iler de vardı. Partinin en özverili üyelerinden Avukat Nebil Varuy’un deyimiyle bu “kardinaller heyeti” bir gece vakti Arsal’ın kapısını çalarak kendisinin gönlünü alacak ve !stanbul Belediye Ba#kanlı"ı için aday olmasını kabul ettirecekti. Seçimlerin ikinci önemli ismi, CKMP Senatörü Niyazi A"ırnaslı’ydı. Partinin 141 ve 142. maddelerin iptali istemiyle Anayasa Mahkemesi’nde dâva açabilmesi için Senato veya Meclis’te temsil ediliyor olması gerekiyordu. Uzun görü#melerden sonra A"ırnaslı CKMP’den ayrılıp T!P’e katılarak partiye bu yasal olana"ı sa"lamı#tı. Herhangi bir siyasal partinin seçimlere katılabilmesi için en azından 13 ilde bütün ilçeleriyle örgütlenmi# olması gerekiyordu, ama o günkü örgütlenme düzeyiyle T!P’in bu ko#ulu yerine getirmesi olanaksızdı. Senatör Niyazi A"ırnaslı !stanbul’a geldi"i bir ak#am inanılması zor bir öneri getirdi: - Bana yetki verin, birkaç haftada gerekenden fazla ilçede örgütlenme yaparım. Partinin bu ilk seçim denemesine katılıp belli bir varlık göstermesine büyük önem veren Aybar, ba#ka çare olmadı"ı için, öneriyi kabul ederek A"ırnaslı’yı örgütlenme konusunda yetkili kıldı. Gerçekten de A"ırnaslı birkaç hafta içinde ilçe ilçe dola#arak, eski partisi CKMP’nin tabelalarını indirtip yerine T!P’in tabelalarını astıracak, böylece partinin seçime katılması mümkün olacaktı. Arsal ve A"ırnaslı’nın seçim ve örgütlenme konusunda birdenbire ön plana çıkmaları, o sıralarda partiye daha sık gelerek özellikle program ve propaganda çalı#malarına katılan Behice Boran’la e#i Nevzat Hatko’yu pek memnun etmemi#ti. Boran zaten program çalı#maları sırasında Fethi Naci’yle sürekli çatı#ma halindeydi. Aybar’ın Naci’ye büyük de"er vermesinden de son derece rahatsızdı. 322 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 323 !stanbul Belediye Ba#kanlı"ı adaylı"ını kabul ettikten sonra genel merkeze ilk geli#inde Arsal’ın ana seçim malzemesi olarak “herkese bedava ekmek” sloganını önermesi üzerine büyük tartı#ma çıktı. Öneri “a#ırı popülist” bulunarak reddedildi. Adayların seçim çalı#malarında ve özellikle de radyodaki propaganda konu#malarında aklına geleni söylememeleri için bir propaganda komitesi olu#turuldu. Benim de dahil oldu"um bu komitede parti adına verilecek mesajlar üzerinde görü# birli"i sa"lamak son derece zor oluyordu, çünkü partinin henüz kesinle#mi# bir programı yoktu. Toplantılarda her kafadan bir ses çıkıyordu. Sanıyorum radyo konu#malarının ba#ladı"ı ilk ak #amdı. Behice Boran’la birlikte Kasımpa#a’daki bir kahvede seçim toplantısı yapmakla görevlendirildik. Bu, Boran’ın parti adına bir i#çi semtinde yapaca"ı ilk konu#maydı. Partililer biz gelmeden önce kahvede biraz hazırlık yapmı#lardı, ama birçok kimse bizim gelmemize aldırı# etmeden çaylarını yudumlayıp tavla veya ka"ıt oynamaya devam ediyordu. Ne ki, son derece iyi bir hatip olan Boran konu#maya ba#lar ba#lamaz bu ilgisizlik da"ıldı, zarlar, ka"ıtlar bir yana bırakıldı, kahvedeki herkes Boran’ı sonuna kadar, zaman zaman sözlerini alkı#larla da keserek, büyük bir ilgiyle ve saygıyla dinledi. Boran’ın konu#ması bitmi#ti ki partili arkada#lar T!P adına ilk seçim konu#masını dinlemek üzere radyoyu açtılar. Orhan Arsal konu#uyordu. Ajitasyon dozajı son derece yüksek konu#mada sık sık “!#çim, köylüm, esnafım, memurum benim” diyerek do"rudan T!P’in hedef kitlesine seslendikçe kahvede oturanlar yerlerinden fırlayarak Arsal’ı ayakta alkı#lıyor, tezahürat yapıyordu. Bu ilk seçim toplantımız bizim için gerçekten beklenmedik bir ba#arı olmu#tu. Ama Arsal’ın devreye sokulmasından dolayı Boran’ın rahatsız oldu"unu hissediyordum. 323 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 324 Birkaç ay sonra toplanacak olan ilk büyük kongrede patlak verecek parti içi iktidar sava#ının ilk i#aretiydi bu... Arsal’ın radyo konu#maları öylesine yankı yaratmı#tı ki, partiye kar#ı olanlar dahi sadece 13 ilde yapılan bu seçimlerden partinin büyük bir ba#arıyla çıkmasını bekliyordu. Seçim gecesi genel merkezde basına bilgi vermekle görevliydim. Gündüz sandık sandık dola#ıp havayı yoklamı#tık. Belli bir saatte !stanbul’dan ilk sonuçlar gelmeye ba#ladı. Gelen ilk birkaç sandıkta T!P gerçekten yüksek oy almı#tı. Ama sevinç uzun sürmedi, di"er sandıklardan gelmekte olan sonuçlar pek iç açıcı de"ildi. Telefonla bilgi isteyen gazetecilere ben sonuçları oldu"u gibi veriyordum. Bir gazeteciyle konu#urken Genel Sekreter Yardımcısı !hsan Üngör büyük bir öfkeyle telefonu elimden kaptı, ilk birkaç sandı"ın sonuçlarına dayanarak partinin zafere gitti"ine dair abartılı bir demeç verdi. Ardından da beni partinin ba#arısını küçümseyen bilgiler vermekle suçladı. Bunun üzerine benim sadece parti üyesi de"il aynızamanda meslek kurallarına saygılı bir gazeteci oldu"umu hatırlatarak, “yalan üzerine kurulu bir ileti#im ve propaganda”nın partiye en büyük kötülük olaca"ını söyledim, sözcülük görevinden çekildi"imi bildirerek parti merkezinden ayrıldım. Ertesi gün genel merkeze gitti"imde seçimlerin genel sonuçları da gelmi#, TïP%açısından pek de ba#arılı olmadı"ı anla#ılmı#tı. Aybar seçim gecesi olayını duydu"unda son derece üzüldü, basın ve ara#tırma bürolarındaki çalı#malarımı sürdürmem için ısrar etti. Kısa bir süre sonra, !stanbul’a gelmeden önce !zmir’de örgütlenmesine büyük katkıda bulundu"um Gültepe mahallesinde belediye seçimleri yapıldı, T!P’in destekledi"i ba"ımsız aday Mehmet Günay AP’nin yüzde 47,78 oyuna kar#ılık yüzde 49,69 oy alarak Türkiye’nin ilk sosyalist belediye ba#kanı seçildi Bu sonuç üzerine konu#urken Aybar: 324 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 325 - Biliyorsun, dedi, bu sonuçta senin de büyük katkın var. Bu katkını !stanbul ilinde de, genel merkez düzeyinde de sürdürmelisin. Bir süre sonra yapılan ve gazete çalı#ması nedeniyle katılamadı"ım T!P !stanbul !l Kongresi’nde adaylık koymadı"ım halde Aybar’ın önerisiyle il yönetim kuruluna seçildim. Bu arada kent de"i#ikli"i nedeniyle TGSF’deki !zmir temsilcili"i görevinden ayrılmı#, !stanbul Gazeteciler Sendikası’nda sendika temsilcisi olmu#tum. Türk-!# Konfederasyonu’nun !stanbul’daki i#kolu sendikaları düzeyinde organize etti"i bir toplantıya bizim sendika adına katılarak, sınıf sendikacılı"ının geli#tirilmesi gere"i üzerine bir konu#ma yapmı#tım. Bu siyasal ve sendikal angajmanlara ra"men, Gece Postası Gazetesi’ne getirdi"im canlılık büyük günlük gazetelerin de dikkatini çekiyor, daha büyük gazetelerden transfer teklifleri alıyordum. Milliyet’te Turhan Aytul, Abdi !pekçi’nin yardımcısı olmu#tu, beni Milliyet’e almak istiyordu. Arkada#lar arasında “Deli Turhan” diye bahsedilen, kendisini her daim sevgiyle andı"ım mizanpaj ustası Aytul’la birlikte çalı#mayı ben de çok isterdim. Ne ki Milliyet’ten daha önce ihtilaflı ayrılmı#tım, yayın çizgisinde de önemli bir de"i#iklik olmadıkça oraya geçmem söz konusu olamazdı. Reddettim. Bu arada beklenmedik bir teklif, o sıralarda hızla tiraj kazanan sa" e"ilimli Tercüman Gazetesi’nin sahibi Kemal Ilıcak’tan geldi. !# önerisinden bahsetmeksizin önemli bir konuda görü#mek üzere beni gazetesine davet etti. Beraberinde Saadettin Çulcu ve Murat Serto"lu oldu"u halde beni bürosunda kabul etti. Gece Postası’nın son zamanlardaki geli#imini övdükten sonra, - Belki biliyorsun, dedi, ben de Gece Postası’ndan geçerek bugünlere geldim. Gece Postası’nda yıllarca esnaf haberleri muhabirli"i yaptım. Gazetede zaman zaman Ilıcak’ın geçmi#teki çalı#ma325 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 326 sından bahsedilir, hattâ ithalat sıkıntısı olan yıllarda esnaf dernekleri birli"inde kilit bir noktaya geldi"i, döviz ve kota tahsislerinde rol oynayarak gazete patronlu"una yükselmesini sa"layacak bir birikim sa"ladı"ı söyleniyordu. - Gece Postası’ndaki çalı#malarını izliyorum, dedi. Tercüman Gazetesi’nde senin gibi genç ve yetenekli bir yayın yönetmenine ihtiyacım var. - !yi de, gazeteyi izliyorsanız ve yazdı"ım yazıları okuyorsanız, benim Tercüman’da çalı#mamın iki taraf açısından da mümkün olmayaca"ını takdir edersiniz. - Hiç dert de"il. Tabii ki senin neler yazdı"ını çok iyi biliyorum. Dahasını da, !zmir’deki sendikal kavgalarını da... O senin özel seçimin. Gazetenin yayın çizgisine dokunmadı"ın sürece i#birli"i yapmamıza hiçbir engel yok. Sonra yanındaki Saadettin Çulcu’yu göstererek: - Bak Saadettin de senin gibi solcudur, dedi. Ama yıllardır beraber çalı#ıyoruz, hiçbir zaman da aramızda sorun olmadı. - Tamam da, ben sadece dü#ünce itibariyle solcu de"ilim, aynızamanda siyasal ve sendikal alanda aktif bir solcuyum. Bu örgütlerdeki angajmanlarımı terketmem söz konusu olamaz. - Peki, dedi. Sen yine de dü#ün. Her zaman için davetlimsin, randevu dahi almadan gelebilirsin. Unutma, burada çalı#mayı kabul edersen, alaca"ın ücret, Gece Postası’ndakiyle kıyaslanamayacak kadar yüksek olacak. Birlikte çalı#mamızın mümkün olamayaca"ını tekrar vurguladıktan sonra teklifine te#ekkür ederek ayrıldım. Aslında o sıralarda maddi açıdan öyle yüksek bir ücrete de gereksinimim yoktu. !zmir’den tanıdı"ım ve bir ara birkaç sayı çıkarttı"ı !ngilizce gazeteye yardım etti"im Do"an Gündüz !stanbul’a gelmi#, !lancılık Reklam Ajansı’nda çalı#maya ba#lamı#tı. Ajansın hazırladı"ı reklamlarda kullanılan sloganların ve metinlerin Türkçe açısından hatasız olması için bir yardımcıya ihtiyaç vardı. Gece Postası’ndaki i#im bittikten 326 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 327 sonra ajansın Sirkeci’deki merkezinde iki saat kadar çalı#ıp metinleri düzeltiyor, gazetede sekiz saat çalı#ma kar#ılı"ı aldı"ım ücrete e#it para alıyordum. Ak#amları da tüm vaktimi parti çalı#masına ayırabiliyordum. Reklam ajansındaki çalı#mam sırasında iki Rum ressamla çok sıkı dost olmu#tuk. Niko ve Pavli... Her ikisi de kelimenin tam anlamıyla yaratıcıydı... Ne ki beraberli"imiz uzun sürmedi. Kıbrıs gerginli"i sırasında !stanbul’da Rumlara uygulanmaya ba#layan baskı ve tehditlere tahammül edemeyip Türkiye’den Yunanistan’a göçetmek zorunda kaldılar. Yeni parti programı hazırlandıktan sonra Türkiye !#çi Partisi’nin 1. Büyük Kongresi 9-10 $ubat 1964 tarihlerinde !zmir’de toplandı. Yeni program tasla"ını Fethi Naci’yle birlikte kendisine teslim etti"imizde Aybar, - !kiniz de yeni seçilecek parti yönetiminde görev almalısınız. Genel ba#kan olarak kongreye sunaca"ım aday listesine hiç tereddüt etmeden koyaca"ım isimler arasında siz de varsınız. Yeni dönemde yeni görevlere hazır olmanızı istiyorum, demi#ti. Gazetedeki sorumlulu"um dolayısıyla kongreye katılamamı#tım. Kongre dönü#ü Naci telefon etti: - Do"an, seni kutlarım. T!P Genel Yönetim Kurulu’na seçildin. - Ya sen? - Boran takımı muhalefet etti"inden ancak yedek üye olabildim. !#çi ve aydın ayrımı yapılarak çift sandık sistemi uygulandı"ından ben de dahil birçok sosyalist aydın genel yönetim kuruluna giremedi. Selahattin Hilav da... Sen aynı zamanda sendikacı oldu"un için i#çi kesiminden yüksek oyla seçildin. Aydın kesiminden de !smet Sungurbey seçildi. Sanıyorum seni ve !smet’i yeni Merkez Yürütme Kurulu’na da seçtiler. Kongre öncesi Aybar böyle bir ayrım yapılaca"ından hiç söz etmemi#ti. Aybar’a yakınlı"ından ötürü Naci’nin sadece 327 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 328 Genel Yönetim Kurulu üyeli"ine de"il, aynı zamanda Merkez Yürütme Kurulu üyeli"ine seçilmesi bekleniyordu. Naci ayrıca kongrede gençlik konusunda da inanılması zor bir tavır alındı"ını anlattı. T!P Gençlik Kolları’na Genel Yönetim Kurulu’nda kontenjan ayrılması kabul edilmi#ken, Boran’ın “dı# etkilere açık ve deneysiz” gençlere en yüksek karar organında yer verilmesinin riskli oldu"unu ileri sürerek yeniden oylama istemesi üzerine bu kontenjandan vazgeçilmi#ti. Gazetedeki i#lerimi bitirdikten sonra ak#am üzeri Genel Merkez’e gittim. Merkezde son derece gergin bir hava vardı... Üst yönetime seçilmi# olmamdan ötürü beni kutlayanlar, memnunlularını ifade edenler dahi GYK seçimlerinin yapılı# tarzına tepkiliydiler. Ya#ar Kemal de olayı yüksek sesle protesto edenler arasındaydı, bu durumun sorumlularından hesap sorulması, gerekirse yeniden büyük kongreye gidilmesi gerekti"ini söylüyordu. Salonun bir tarafında da bir grup gençle Behice Boran’ın e#i çevirmen Nevzat Hatko arasında sert bir tartı#ma sürüyordu. Gençler parti yöneticilerini gençli"e güvenmemekle suçluyordu. Kongreye katılan arkada#ların sonradan anlattıklarına göre, Nevzat Hatko !zmir’de Aybar’ın dahi bilgisi dı#ında meydana gelen birçok olumsuzlu"un ba#aktörüydü. Kongreden bir hafta önce bazı Boran taraftarlarıyla birlikte !zmir’de bulu#arak ileride Boran’a kar#ı a"ırlık olu#turabilecek kimselerin parti yönetimine girmelerini engellemek üzere kulis faaliyetine giri#mi#ti. Hatko benim içeri girdi"imi görünce aya"a fırladı. - Gençlik mi diyorsunuz, i#te Do"an Özgüden... Genç ya#ta yüksek oyla Genel Yönetim Kurulu’na seçildi. Daha ne istiyorsunuz? O sırada 28 ya#ındaydım, ama seçilmi# olmamın ya#ımla falan ilgisi yoktu. - Bir dakika Nevzat Bey, diye müdahale ettim. Sapla sa328 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 329 manı karı#tırmayalım. Ben ne ö"renciyim ne de gençlik kolları üyesiyim. Genç ya#ta çalı#maya ba#lamı# ve sendikal mücadeleye girmi# bir gazeteciyim. Partinin de ilk üyelerinden ve yerel yöneticilerindenim. Seçilmi# olmamın ya#ımla falan ilgisi yok. Genç arkada#ları tepkisini anlıyorum. O sırada parti merkezine geldi"imi haber alan Aybar beni hemen odasına görü#meye ça"ırdı. Talat’a da kim gelirse gelsin, benimle görü#mesi bitmeden içeriye almamasını tembihledi. - Seni kutluyorum, Do"an, diye söze girdi. Genel yönetim kuruluna en yüksek oyla seçilenlerden birisin, bunu da haketmi#tin. - Te#ekkür ederim, ama Naci’den ö"rendi"im kadarıyla kongrede daha önceden öngörmedi"imiz bazı geli#meler olmu#, çifte liste gibi, gençlik kollarının yönetimden dı#lanması gibi... -Bunları sormanı bekliyordum. Evet, beklenmedik bazı geli#meler oldu. Naci de dahil çok de"er verdi"im birçok aydın arkada#ın yönetim kuruluna girememesine ben de çok üzüldüm. Ama bu arkada#ları parti olarak ba#ka biçimde de"erlendirece"iz. Gençler konusu da öyle... - Ama partinin sa"lıklı geli#mesine sekte vuracak #eyler de"il mi? - Bundan dolayı senin gibi güvenilir, özverili arkada#lara partinin herzamankinden daha fazla ihtiyacı var. !smet Sungurbey’le birlikte merkez yürütme kurulundasınız. Hatta seni ileride partinin genel sekreteri olarak görmek isterim. - Güveninize te#ekkür ederim, ama kongrede olup bitenleri partinin gelece"i açısından vahim buluyorum. Bu tatsız olayları, düne kadar bürolarda birlikte çalı#tı"ım, kongrede dı#lanmı# olan arkada#larla da görü#mem, yeni sorumluluklar almaya ondan sonra karar vermem gerekir. Yanıtlarım üzerine Aybar belli ki rahatsız olmu#tu. Yine de ısrar etti: - Önerimi tekrar dü#ün. !lk MYK toplantısında senden olumlu yanıt bekliyorum, dedi. Ayrıldık. 329 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 330 Partili ya#amımın en zor günleri #imdi ba#lıyordu. !smet Sungurbey’le ben partinin en üst organına seçilmi#tik. Öncelikle onunla görü#tüm. Çift sandık uygulamasına ve özellikle de gençli"e güvensizlik gösterilmesine son derece öfkeliydi. - Sen ne yaparsın bilmem ama ben böylesi oyunlarla seçilmi# bir merkez yürütme kurulunda kalmayı dü#ünmüyorum, dedi. Derhal istifa edece"im. Genel Yönetim Kurulu’nun yedek üyesi olmakla birlikte Fethi Naci de bu kurulda kalmayı dü#ünmüyordu. 1951 TKP dâvasının en genç tutuklularından #air $ükran Kurdakul bir süreden beri !stanbul’da Eylem adı altında bir dergi hazırlıyordu. Dergi çevresinde toplanan bir grup sosyalist de T!P içindeki geli#melere ele#tirel bakıyordu. Bu grupla birlikte yapılan bir de"erlendirme toplantısında T!P Genel Merkezi’ne büyük kongrenin çift sandık yöntemi uygulanmadan ve gençlerin temsiline olanak verecek #ekilde yeniden toplanması istemini içeren bir dilekçe yollamaya karar verdik. Dilekçe, T!P’in üst kurul üyeleri olarak !smet Sungurbey, Fethi Naci ve benim dı#ımda 20 kadar partilinin imzasını ta#ıyordu. !mzacılar arasında $ükran Kurdakul, Demir Özlü, Edip Cansever, Muzaffer Buyrukçu, Nurettin Akan, Ömür Canda#, Bekir Yenigün, Ali Ya#ar, Turgut Kazan, Veysi Sarısözen ve Mehmet Dinçel de vardı. Ayrıca, me#ruiyetini reddetti"imiz bir kongrenin seçti"i kurullarda kalmamızın bir anlamı bulunmadı"ından !smet’le ben MYK ve GYK’den istifa ettik, Fethi Naci de GYK yedek üyeli"inden... Bu muhalefetin duygusal ya da ki#isel bir tepkinin ifadesi de"il, Türkiyede sosyalist hareketin gerçekten geni# kitle tabanına dayanan etkin bir siyasal güç haline getirilmesi inancının bir gere"i oldu"una inandı"ım için, $ükran’ın dergisine açıklayıcı bir dizi yazı yazmaya karar verdim. Gazetedeki çalı#malardan vakit bulabildikçe kütüphanelerde dola#ıyor ve görü#ümüzü destekleyecek belgeler bulmaya çalı#ıyordum. 330 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 331 !lk yazım Eylem’de yayınlandı"ında sol çevrelerde geni# bir yankı yarattı. Sanıyorum i#çi sınıfı kavramı üzerinde ezber bozan ilk yazılardan biriydi. Çalı#anların sadece beden i#çilerinden ve sendika bürokratlarından ibaret olmadı"ını, T!P’in fikir i#çileri de, küçük esnaf ve zanaatkarlar da, küçük köylüler de dahil tüm emekçilere açık bir parti olması gerekti"ini vurguluyordum. Sirkeci’de parti genel merkezine do"ru çıkarken sol tarafta bir kitabevi bulunan ve i#çi sınıfı hareketi tarihi konusunda en bilgili sosyalist aydınlardan biri olan Lütfü Eri#çi beni hararetle kutladı. Büyük kongrenin yenilenmesi istemimiz 8 Mart’ta Ankara’da toplanan Genel Yönetim Kurulu kararıyla reddedildi ve dilekçeye imza koyan arkada#lar üzerinde yo"un bir baskı uygulanmaya ba#ladı.Genel Merkez’in red kararına yanıt vermek üzere tekrar toplandı"ımızda, ilk imzacıların yarıdan fazlası ortalıkta yoktu. Buna ra"men biz ilkesel mücadeleyi sürdürmekte kararlıydık. !smet, Naci ve benimle birlikte Gençlik Kolları Genel Ba#kanı Ali Ya#ar ve partili aydınlardan Edip Cansever, Muzaffer Buyrukçu, Demir Özlü, Ömür Canda# ve Nurettin Akın Genel Merkez’in red yazısına derhal yanıt vererek büyük kongrenin yenilenmesinde ısrar ettik. Bunun üzerine, ilerideki yıllarda di"er muhaliflere kar#ı sık sık kullanılacak olan tasfiye mekanizması ilk kez bize kar#ı harekete geçirildi, hepimiz Yüksek Haysiyet Divanı’na sevkedildik, disiplinsizlik iddialarına kar#ı savunma yapmamız istendi. !smet’le Demir yazılı savunma vermenin hiçbir #eye yaramayaca"ını dü#ünerek partiden istifa ettiler. Biz mücadeleyi sonuna kadar götürmekte kararlı oldu"umuz için dokuz imzalı ortak bir metin hazırlayarak genel merkez yolladık. Aslında bu bir savunma de"il, ya#anan usulsüzlükleri ve haksızlıkları te#hir belgesiydi. Beklenen oldu ve GYK’nin istemine uygun olarak Yüksek Haysiyet Divanı hepimizin partiden ihraç edilmesine karar verdi. 331 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 332 Bu arada kongre öncesi katıldı"ımız ilk yerel seçimlerde radyo konu#malarıyla partinin sesini duyuran Orhan Arsal da ba#ka partililerle birlikte “disiplinsizlik” gerekçesiyle partiden atıldı. Behice Boran’ın Aybar’ı da kendi safına çekerek yürüttü"ü bu tasfiye kampanyasında ba#rolü e#i Nevzat Hatko ile ömrünün sonuna kadar Boran’la beraber olacak Nihat Sargın oynuyordu. Tabii resmi tasfiye i#lemlerinin yanısıra muhalifleri parti üyeleri nezdinde yıpratmak için de çe#itli dedikodular uyduruluyordu. Örne"in benim gazetecilik kariyerinde yükselebilmek için sol hareketten kopmak istedi"im, sırf bu nedenle muhalefete geçti"im dedikodusunu yayıyorlardı. Bu ilk tasfiye operasyonundan tam 37 yıl sonra yazdı"ı anılarında Sargın “Kongre öncesi !zmir’deki i#inden ayrılıp evini de !stanbul’a ta#ıyan Özgüden’in Ak#am Gazetesi’nde genel yayın yönetmenli"ine getirildi"ini ö"rendik.” (T#P’li Yıllar, Felis Yayınevi, Nisan 2001, s.212) diyerek benim T!P’ten tasfiyemi haklı göstermek için aynı dedikoduları yeniden gündeme getiriyor. Oysa, yukarıda da anlattı"ım gibi, benim !zmir’den ayrılarak !stanbul’a geli#im 1962 sonu, yani kongreden tam 15 ay önceydi. Ak#am Gazetesi’nin genel yayın yönetmenli"ini ise 1964’ün Ekim ayında, yani kongreden tam sekiz ay sonra üstlenecektim. Ve de sol hareketten kopmak #öyle dursun, ilerideki bölümlerde de görülece"i gibi ömrüm boyunca tüm enerjimi ve mesleki olanaklarımı sol hareketin güçlenmesine hasredecek, T!P’in 1971 darbesinden sonraki ikinci döneminde de yine Behice Boran’ın ve Nihat Sargın’ın ısrarları üzerine yeniden partiye üye olacak, Avrupa temsilcili"ini üstlenerek partinin Avrupa örgütlenmesini yürütecek, her ikisinin de 1980 darbesinden sonra Belçika’ya sı"ınarak faaliyetlerini orada yürütmelerine olanak sa"layacaktım. Bu gerilimli dönemde beni en çok duygulandıran olaylardan biri, Haysiyet Divanı’na verildi"imizi ö"renen T!P !zmir örgütünün benim partiden ihraç edilmemi önleyebil332 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 333 mek için harekete geçmesiydi. !l Ba#kanı sendikacı Rahmi E#sizhan özel olarak !stanbul’a geldi. Anla#mazlı"ın nedenleri üzerine uzun uzun konu#tuk. Birçok konuda bize hak vermekle birlikte, ileride haksız saldırılara ve suçlamalara u"rayabilece"imiz endi#esiyle benim ne bahasına olursa olsun partide kalmam için ısrar ediyordu. - Bak Rahmi, dedim. Ben parti hayatına seninle, !zmir’deki di"er arkada#larla birlikte girdim. !zmir örgütünü birlikte kurduk, geli#tirdik, Türkiye’nin ilk sosyalist belediye ba#kanını çıkarttık. Bir yıldır da genel merkezde gecemi gündüzüme katarak çalı#tım. Bizim #u andaki çıkı#ımız partiyi bölmek, partiyi yıkmak için de"il, aksine onun daha da güçlü olmasını, Türkiye’nin ezilen insanlarının tümünü temsil edebilir hale gelmesini sa"lamak içindir. Partiden atılsak bile ben #ahsen Türkiye’nin tek sosyalist partisinin ba#arısı için tüm gücümle ve elimdeki tüm olanaklarla katkıda bulunmaya devam edece"im. Tasfiye operasyonlarından ve dedikodulardan rahatsız olan GYK üyesi Senatör Esat Ça"a da partiden ayrılanlar arasındaydı. Bu tasfiye mekanizması daha ilerideki yıllarda Senatör Niyazi A"ırnaslı ve Avukat Halit Çelenk ba#ta olmak üzere partinin örgütlenmesinde büyük eme"i geçmi# ba#ka #ahsiyetleri de hedef alacaktı. Bu tasfiye operasyonlarında uygulanan utanç verici yöntemleri, sevgili Halit Çelenk, yıllarca sonra yayınlanan “Türkiye !#çi Partisi’nde !ç Demokrasi” adlı anı kitabında yeterince belgeledi"i için bu konuda fazl bir #ey yazmak istemiyorum. Sadece bu bölümü bitirirken iki alıntıyı okurlarımla payla#mak istiyorum. 1995'te Aybar'ın ölümü üzerine yazdı"ı bir yazıda, kendisinin en yakın mücadele arkada#larından, benim de partili yıllarda yakın dostlu"um olan U"ur Cankoçak, bu döneme ili#kin #unları söylüyor: "1964'te ilk kongre !zmir'de yapıldı. Do"an Özgüden Merkez Yürütme Kurulu'na seçilmi#ti, galiba 25 ya#ındaydı. 333 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 334 Kısa bir süre sonra parti tüzü"ündeki i#çilerle i#çi olmayanlar ayrı sandıklarda seçilmeleri kuralını getiren 52. Maddeye kar#ı çıktı ve partiden birkaç aydınla birlikte istifa etti. Aybar çok üzüldü. Beni ça"ırdı, 'Ne yap, ne et Do"an'a istifasını geri aldır' dedi. Çok u"ra#tım olmadı. Aybar'a sordum 'Neden Do"an?' Bana, 'Do"an partimizin en genç merkez yürütme kurulu üyesi. Ayrıca ciddi ve kafası çalı#an, dü#ündü"ünü de açıkça söyleyen biri. Partiye çok gerekliydi' dedi." (Cumhuriyet Özel Eki, 21 Temmuz 1995) Aziz Nesin ise ben Ak!am'da genel yayın müdürü olduktan sonra Fahri Erdinç'le yaptı"ı ve onun tarafından TKP'ye rapor edilen bir görü#mede #öyle diyor: "Bugün ötekilerine kıyasla en sosyalist gazete Ak#am'dır. Genel yayın müdürü Do"an Özgüden T!P'liydi. Fakat Haysiyet Divanı kararıyla partiden çıkarıldı. Hakkındaki grupçuluk iddialarına ra"men, Özgüden partide kendisine sempati duyulan çok genç bir arkada#. iyi bir sosyalist. Biraz haksızlı"a u"radı gibime geliyor…" (Erden Akbulut, 19631965 TKP belgelerinde i!çi-demokrasi hareketi ve T#P , Tüstav, 2006) 334 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 335 Ak!am Gazetesi 1964-1966 Bir yandan Türkiye !"çi Partisi’nde bir gerilim ya"ar, yönetimdekilerin iftiraya varan suçlamalarına gö#üs germeye çalı"ırken, sendikal mücadelemi militanca sürdürüyor, Gece Postası’nda toplumsal içerikli haberleri öne çıkartmaya, Fevzi Rıza imzalı kö"e yazılarımda olayları sol açıdan de#erlendirmeye devam ediyordum. Bir gün !lhami Soysal telefon etti. Çoktandır görü"memi"tik, hemen konuya girdi: “Ak"am’a gelir misin?” !lhami, Hareket Gazetesi kapandıktan sonra Ak"am’a geçmi", genel yayın müdürü O#uz Akkan kitap yayıncılı#ı konusunda bir ara"tırma yapmak üzere Londra’ya gitti#inden ona vekalet ediyordu. O sırada Ak"am’da gece sekreterli#i yapan Hamdi Avcıo#lu, karde"i Do#an Avcıo#lu’nun yönetiminde yayınlanan Yön Dergisi’ne daha fazla vakit ayırmak için gazeteden ayrılmaya karar vermi"ti. Onun yerine gece sekreteri aranıyordu. $a"ırmı"tım. Ki"isel dostlu#umuza kar"ın, siyasal tercihlerimiz itibariyle aynı yerde de#ildik, hattâ zaman zaman aramızda bu nedenle sert tartı"malar olmu"tu. Yön hareketinden birisinin bo"alttı#ı bir kadro için beni dü"ünmü" olması pek mantıklı görünmüyordu. Belki de, bizim T!P’ten ihraç edilmi" oldu#umuzu ö#renmi"ti, bu nedenle artık benimle i"birli#i yapmakta sakınca görmüyordu. 335 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 336 Çalı"tı#ım yerden memnun oldu#umu, gazete de#i"tirmeye gerek görmedi#imi söyledim. “Yine de iyi dü"ün,” diye ısrar etti. Aynı gün, Ak"am’ın yazı i"leri müdürlerinden Do#an Can aradı. Kendisini, yıllarca önce !zmir’de MSB Temsil Bürosu’nda askerlik yaptı#ı günlerden tanıyordum. Son derece ho"sohbet, arkada" canlısı bir gazeteciydi. Askerlik günlerinde de basın dünyasından bir türlü kopamadı#ından, tüm ak"amlarını Sabah Postası’nda bizimle birlikte geçiriyor, her gün yeni bir sayı üretmenin o tarif edilmez heyecanını ve co"kusunu bizimle birlikte ya"ıyordu. - Bak ada", dedi, !lhami bugün sana gece sekreterli#i önerdi. Sanma ki o öneri !lhami’den geliyor. Patronla ve yazı i"lerindeki di#er arkada"larla tartı"tı#ımızda senin adına tek muhalefet eden !lhami oldu. Nedendir bilemem... Ama ben ve seni tanıyan di#er arkada"lar çok direttik. O da kabul etmek zorunda kaldı ve sana öneriyi iletti. Sen kabul etmemi"sin, ama iyi dü"ün, biz mutlaka gelmeni istiyoruz. Gazeteciler Federasyonu’na giderek Ayhan’a ve güvendi#im di#er arkada"lara konuyu açtım. Öneriyi kabul etmemi, dü"üncelerimi Türkiye’nin yüksek tirajlı gazetelerinden birinde ifade edebilme olana#ına kavu"aca#ımı söylediler. Ayrıca Ak"am Gazetesi’nde çalı"anların hakları, ücret ödemeleri konusunda bir dizi sorun ya"anıyordu. Sendika temsilcisi olarak bu planda da yararlı olaca#ımı belirttiler. Dramatik konu"ma Ethem !zzet Benice’yle oldu. Ak"am’dan i" önerisi aldı#ımı söyledim. Daha önceleri Tercüman’dan, Milliyet’ten gelen önerileri de kendisine anlatmı", reddetti#imi söylemi"tim. Herhalde bu kez de reddetmemi bekliyordu. Tercüman’ın önerisini reddetmemin nedeni tamamen politikti, Milliyet’te ise daha önce Abdi !pekçi’yle ihtilaflı olarak ayrılmı"tım, yeniden aynı yere dönmeyi etik olarak do#ru bulmuyordum. - Ethem !zzet Bey, dedim, Gece Postası’nda iki yıldır birlikte iyi bir çalı"ma yaptık. Hiçbir zaman çalı"malarıma 336 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 337 müdahale etmediniz, müte"ekkirim. Gazeteye belli bir canlılık kazandırdık. Ama ö#lenleri yayınlanlanan ve sadece !stanbul okuyucusuna seslenen bir gazetede fikri ve mesleki plandaki tüm dü"üncelerimi uygulamam olanaksız. Ak"am gibi tüm Türkiye’ye seslenen bir gazetede çalı"ma tercihimi tecrübeli bir gazeteci olarak anlayı"la kar"ılayaca#ınıza inanıyorum. Uzun uzun dü"ündü, birer kahve söyledikten sonra sordu: - Kaç ya"ındasın? - 28. - Anlıyorum. Ben de o ya"ta olsam aynı "eyi yapardım. Biliyorum ki burada oldu#u gibi orada da ba"arılı olacaksın. Ama unutma. Bâbıâli bir kurtlar sofrasıdır. Hele hele ta"radan gelmi" genç bir gazeteciyi, açı#ını yakalayıp ba"arısız kılmak için, bir sürü aç kurt "imdiden pusudadır. Kahvesinden son bir yudum çektikten sonra aya#a kalktı: - Gece Postası için yaptıklarından dolayı ben de sana müte"ekkirim. Sana yeni hayatında ba"arılar diliyorum. Unutma, bir gün canına tak der de ayrılmak zorunda kalırsan, teklifim bâkidir. Burası senin yuvandır. Dramatik bir ayrılı"tı. Gazetesini terketmi" olmama ra#men dostlu#umuz devam etti. Gazetesini kapattıktan sonra bile zaman zaman !nci’yle beni Bo#az’daki yalısına sohbet etmeye davet eder, yeni bir gazete çıkartma projesini hatırlatmayı unutmazdı. !lhami’ye önerisini kabul etti#imi söyledim, ancak sorumlulu#um altında yayınlanan baskılara müdahale etmemesini "art ko"tum. Kabul etti. Günlük bir gazetenin gece sekreteri, özellikle !stanbul baskılarının tek otoritesidir. Anadolu ve Ankara’da da#ıtılacak gazeteler ba#lanıp matrisler gönderildikten sonra gazeteye konacak haberlerin seçimi, haberlerin birinci sayfada sunumu, man"ete çıkartılıp çıkartılmaması tamamiyle gece sekreterinin takdirine kalmı"tır. Tabii, gündüz Anadolu baskısında genel yayın yönet337 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 338 meninin ya da yazı i"leri müdürünün belirledi#i mizanpaja ve haber de#erlendirmesine aykırı "eyler yapması pek mümkün de#ildir, ama belli bir saatten sonra gelen haberleri de#erlendirme yetkisi tamamen ona aittir. Gazetenin sahibi Malik Yolaç 1964 yılı ba"ından beri !nönü’nün ba#ımsızlarla kurmu" oldu#u hükümette spor i"lerinden sorumlu devlet bakanı olmu"tu. Bu nedenle gazeteyle eskisi gibi u#ra"amıyordu. !"veren olarak karde"i Kayhan Yolaç kendisine vekalet ediyordu. Kontrat imzalayıp i"e ba"ladıktan birkaç gün sonra kurtların ilk komplosuyla kar"ı kar"ıya kaldım. Gece son haberleri mürettiphanede sayfaya yerle"tirip yazı i"leri odasına çıkmı"tım ki, haber bültenlerinin kondu#u gözde 5-10 satırlık bir haber duruyordu: “Ünlü Fransız yazarı Anatole France !stanbul’a geliyor” Haberin metninde ünlü yazarın bir !talyan gemisiyle turist olarak !stanbul’a gelece#i, kenti dola"tıktan sonra Haliç’teki Pierre Loti kahvesi’ni ziyaret ederek orada Türk yazarlarıyla tanı"aca#ı falan anlatılıyordu. Haber son derece çarpıcıydı, tabii Anatole France’ın yüzyıl ba"larında ölmü" oldu#unu bilmeyenler için. Pek iyi tanımadı#ım bir yabancı yazar olsa bu oltayı kolaylıkla yutabilir, ertesi gün tüm Bâbıâli’ye rezil olabilirdim. Bereket hiç bilmeden çok iyi tanıdı#ım, hayranı oldu#um bir yazarı yem olarak seçmi"lerdi. “Allahlar Susamı"lardı” çocuklu#umdan beri elimden dü"ürmedi#im romanlardan biriydi. Haberi yazan nöbetçi muhabirini ça#ırdım. - Asparagas haber yazmaya utanmıyor musun? dedim. Anatole France öleli nerdeyse yarım yüzyıla yakla"ıyor. Haberi kimden aldın? A#lamaklı, özür diledi. Gece sekreterli#ine kendisini daha layık gören gazete eskilerinden birinin beni güç duruma dü"ürmek için kendisine son dakikada böyle bir haber yazdırttı#ını, kendisinin de oyuna getirildi#ini söyledi. Gerçekten de ta"radan gelmi", Bâbıâli’de sadece iki yıl çalı"mı" bir gazetecinin birdenbire büyük bir gazetenin 338 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 339 mutfa#ında önemli bir yere getirilmesi kolay hazmedilmiyordu. Ben, Anadolu’nun çocu#u, artık yüzyıllardır Anadolu halklarına hükmeden ve ço#unca da zulmeden !stanbul’da, önemli bir medya organının kilit noktasındaydım. Gazeteci eti#iyle, halkıma kar"ı sorumluluklarımı harmanlayarak üstüme dü"en görevleri yerine getirecektim. 1964 ba"ı olaylar hızlı geli"iyordu. Kıbrıs gerilimi nedeniyle Türkiye âdeta bir sava" histerisi içindeydi. Bu arada 21 Mayıs hareketinin lideri Talat Aydemir’le arkada"larının, harekete katılan Harbiye ö#rencilerinin duru"maları ba"lamı"tı. Büyük bir özenle olayları olabildi#ince objektif yansıtmaya, bu arada sendika temsilcili#i görevini yerine getirmeye çalı"ıyordum. Bir ak"am gazeteye geldi#imde büyük bir huzursuzluk vardı. Çalı"anlar, üzerinden haftalar geçti#i halde ay ba"ında ödenmesi gereken aylıklarını alamamı"lardı. Sendikanın i"yerindeki di#er temsilcisi Meryem Abigadol’du. Tüm çalı"anları birlikte toplantıya ça#ırdık, ben konu"tum: - A#layıp sızlamanın hiçbir "eye yararı yok. 212 Sayılı yasa çok net. Patronun, zamanında ödenmeyen aylıkları, her gecikme günü için yüzde 5 gecikme faizi ekleyerek ödemesi gerekir. Yasa böyle... Yapaca#ınız tek "ey, aylıklarınızın ödendi#i gün maa" tahsil bordrolarına ödemenin yazıldı#ı tarihi de yazın. Gerisini sendikaya bırakın... Önerim büyük co"kuyla kar"ılandı. Patrona baskı yapma umudu do#mu"tu. Ertesi ak"am gazeteye geldi#imde, kapıda görevli arkada", aylıkların ödenmeye ba"ladı#ını, beni de muhasebede beklediklerini söyledi. Yazı i"lerine çıkmadan muhasebeye u#radım. Gerçekten gecikmi" aylıklar bir zarf içinde hazır edilmi"ti. Ben de kendi zarfımı alıp, o günün tarihini atarak tahsil bordrosunu imzaladım. Muhasebe görevlisi "a"ırmı"tı. “Bir dakika” diyerek Müessese Müdürü Ahmet Arabul’u ça#ırdı. 339 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 340 Arabul, bordroya tarih dü"tü#ümü görünce, - Do#an Bey, bu tarih niçin, diye sordu. - Dün personel toplantısında böyle karar alınmı"tı, dedim. Ben ak"am çalı"tı#ım için geç geldim. Ama di#er arkada"ların da bordroyu imzalarken tarih dü"mü" olmaları gerekir. Arabul, tahsil bordrolarını önüme serdi. - Bakın, dedi. Sizden ba"ka tarih dü"en kimse yok! $a"ırmı"tım. Birkaç yıl önce maa"larında yüzde 300 artı" sa#ladı#ım çalı"an gazetecilerin önce benim heykelimi dikmekten sözederken, patronların baskısı üzerine nasıl selamı sabahı kestikleri gözlerimin önüne geldi. - Ahmet Bey, haklısınız, hiç kimse tarih dü"memi", sendikanın öteki temsilcisi Meryem bile, dedim. Yine de ben tarih dü"mekte ısrar ediyorum. Bu benim için ilkesel bir sorun. Bu tavrımdan dolayı patron bir tepki gösteriyorsa, kendisine benim gazeteci oldu#um kadar bir sendikacı oldu#umu da lütfen anımsatın. Ertesi gün gazeteye erken gelerek sendikalı arkada"ların tavrını ele"tirdim, ardından da sendika yöneticilerine olayı anlatarak bundan böyle sendika temsilcili#i yapmayaca#ımı bildirdim. Birkaç gün sonra saat 21 sularında gazetenin !stanbul baskısını hazırlarken Malik Yolaç geldi. Kendisini gazetelerdeki foto#raflarından tanıyordum. - Hükümetteki sorumluluklarımdan dolayı gazeteye pek gelemiyorum. Hamdi’nin yerine senin geldi#inden haberim var. Gazetenin son zamanlardaki !stanbul baskılarını inceledim. Anadolu ve Ankara baskılarına göre çok daha kaliteli... Aylıkların geç ödenmesi, benim ödeme bordrosuna tarih dü"mem üzerine hiçbir "ey söylemedi. Ba"arılar dileyerek ayrıldı. Kıbrıs gerginli#inin devam etti#i günlerdi. 27 Haziran’da Fethi Gürcan idam edildi, bir hafta sonra da Talat Aydemir... Ardından da sıkıyönetim kaldırıldı. Türkiye’de bir dönem kapanıyordu. Benim içinse yeni bir dönem açılıyordu. 340 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 341 Ak"am Genel Yayın Müdürü O#uz Akkan kitap yayıncılı#ı konusunda inceleme yapmak üzere gitti#i !ngiltere’den dönmü"tü. !lhami tekrar Ankara bürosunun ba"ına geçecekti. !lk kar"ıla"mamızda O#uz, günlük gazete çalı"masını sürdürmek istemedi#ini, kitap yayıncılı#ı yapmak istedi#ini söyledi. Malik Yolaç’ı da ikna etmi", Ak!am Kitap Kulübü adı altında kitap yayıncılı#ı yapacaktı. Birdenbire Ak"am’ın genel yayın müdürlü#ü sorunu Bâbıâli ortamına bomba gibi dü"tü. Gazete içinde ve dı"ında birçok isimden bahsediliyordu. Gazete içinden "ansı en yüksek olan isim tabii !lhami Soysal’dı. O#uz’un yoklu#unda gazeteyi o yönetmi"ti. Üst düzeydeki pazarlıklar, söylentiler beni pek ilgilendirmiyordu. Ak"am üzeri gelip gazeteyi devralıyor, Ankara ve !stanbul baskılarını en iyi "ekilde hazırlamaya gayret ediyordum. Bir ak"am Ankara baskısını hazırlamaya ba"lamı"tım ki, kapıda görevli arkada", Malik Yolaç’ın geldi#ini ve benimle görü"mek istedi#ini bildirdi. Önümdeki son haberlere ba"lıkları atıp puntoladıktan sonra, Yolaç’ın bir alt kattaki bürosuna indim. !kinci kar"ıla"mamızdı. - Do#an, dedi, senin çalı"malarını uzaktan da olsa dikkatle izliyorum, takdir ediyorum. Bana vekalet eden arkada"lardan gelen bilgiler de aynı do#rultuda. Biliyorsun, O#uz kitap yayıncılı#ı yapmak için Ak"am genel yayın yönetmenli#inden ayrılacak. Ak"am’ın genel yayın yönetmenli#i için seni dü"ünüyorum. Ne dersin? Gazete içinde bu i"e aday daha kıdemli ki"iler oldu#u için "a"ırmı"tım. - Böyle bir olasılı#ı hiç dü"ünmemi"tim. Gece sekreteri olarak gazeteye elimden geleni vermeye çalı"ıyorum. Ama Türkiye’nin en büyük ve en eski günlük gazetelerinden birini yönetmek için daha deneyimli arkada"lar var sanıyorum. - Seni yeteri kadar tanıdık. Bu i"in üstesinden herkesten daha iyi gelebilece#ini dü"ünüyorum. 341 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 342 Belli ki, ücret ödemelerinin gecikmesi konusunda ya"adı#ımız gerginli#e ra#men karde"i Kayhan da bu göreve benim getirilmem gerekti#ini dü"ünmü"tü. - !yi de, biliyorsunuz ben sosyalistim. Genel yayın yönetmenli#ini üstlenirsem, inanç ve dü"üncelerim gazetenin genel yayın politikasına da damgasını vuracak. - Biliyorum, ama sosyalist dü"ünceye sahip olmanın iyi bir gazete yaratmaya engel olaca#ını sanmıyorum. Bir an durakladı, sonra ekledi: - Bak Do#an, sen aynızamanda sendikacısın, i"yerinde sendikanın temsilcisisin. Bu konuyu ilk kez gündeme getiriyordu. - Aylık ödemeleri gecikti#inde tek ba"ına tavır koydu#unu da biliyorum. Ama ücretleri zamanında ödeyebilecek bir yönetim gerçekle"tirilmedikçe, protesto eyleminin anlamı ne? Susuyordum. Üsteledi: - Ben i"adamıyım, gerçekçiyim. Radikal bir çözüm bulamazsak bu gazeteyi kapatmak zorunda kalaca#ız. Gazeteyi ancak senin yönetiminde batmaktan kurtulaca#ına inanıyoruz. Yönetimi üstlenmeyi kabul etmezsen, birkaç aya kadar gazetenin kapatılması mümkündür. Bunu bilmeni istiyorum. - Beni a#ır bir sorumlulukla kar"ı kar"ıya bırakıyorsunuz. !zin verin, bir iki gün dü"üneyim. $imdilik "unu söyleyeyim: Gerçekten gazetenin yönetimi bana verilecekse, her bakımdan tam yetki isterim. Gerek yayın politikası açısından, gerekse mali yönetim ve personelle ili"kiler açısından. - Biliyorsun, ben halen hükümette devlet bakanıyım. Zaten sık sık !stanbul’a gelemiyor, gazetenin yönetimiyle do#rudan ilgilenemiyorum. Görevi üstlenmeyi kabul edersen, bittabi yayın politikasının belirlenmesinde de, gazete kadrosunun yönetiminde de tek söz sahibi sen olacaksın. Senden mutlaka olumlu yanıt bekliyorum. Yolaç’la konu"tuktan sonra masama döndüm, gelen yeni haberleri de puntoladıktan sonra do#ru mürettiphaneye indim. Birinci sayfada son rötu"ları yapıyorduk. Mürettiplere sordum: 342 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 343 - Ak"am’ın daha iyi bir gazete olması için ne yapmak lazım? Her kafadan bir ses çıktı. Kimisi spor haberlerine, kimisi de magazine daha fazla yer verilirse daha iyi olaca#ını söylüyordu. Ço#unluk Türkiye’deki sosyal ve siyasal geli"melerin daha geni" yansıtılmasından, Ak"am’ın daha mücadeleci bir gazete haline getirilmesinden yanaydı. Gazeteyi ba#ladıktan sonra yukarı çıkıp gazetenin ar"iv bölümüne geçtim. Kar"ımda 46 yıllık bir tarih hazinesi vardı. Cumhuriyet’in ilanından önce, 1918’de Ali Naci Karacan, Kazım $inasi Dersan, Falih Rıfkı Atay ve Necmettin Sadak tarafından kurulan bu Türkiye’nin en eski günlük gazetesinin yöneticili#ini genç ya"ta üstlenmeyi göze alabilecek miydim? Gazete baskıya verildikten sonra, sık sık yaptı#ımız gibi o sırada gazetede düzeltmen olarak çalı"an 27 Mayıs gençlik liderlerinden, Yön sempatizanı Raif Ertem’le birlikte Sirkeci’den Taksim’e do#ru gece yürüyü"üne çıktık. Ben o sıralarda Gedikpa"a’daki evden çıkmı", Parkotel’in yanındaki parka bakan evlerden birinin bodrum katında oturuyordum. Yön’cülerin çok umut ba#ladı#ı 21 Mayıs darbe giri"iminin liderleri Talat Aydemir ve Fethi Gürcan yenilerde idam edilmi"ti. Darbe giri"imiyle ilgili görü"lerimiz farklı da olsa, idamlara kar"ı ben de Raif kadar tepkiliydim. Taksim’de gece açık bir büfeden bir cep konya#ı ve bir paket çikolata alıp benim evde sabaha kadar Türkiye’nin gelece#inin ne olabilece#ini tartı"tık. - Bâbıâli de suspus, diyordu Raif. Bizimki de dahil tüm gazeteler üzerine ölü topra#ı serpilmi" gibi. O gece uzun süre uyuyamadım. Ölü topra#ını biraz olsun silkeleyebilir miydim? Yolaç ertesi ak"am Ankara’ya dönecekti. Gazeteye herzamankinden erken gittim. Patronun odasına do#ru giderken, karde"i Kayhan ve müessese müdürü Ahmet Arabul’la kar"ıla"tım. 343 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 344 Her ikisi de, - Sana yapılan teklifi biliyoruz. Sakın reddetme, dediler. Bizim deste#imize her zaman güvenebilirsin. Yolaç’la konu"mamız çok kısa sürdü. Önerisini kabul etti#imi bildirdim. Çok sevindi: - Ankara’ya içim rahat dönüyorum. Gazete sana emanet. Mali ve idari i"leri Kayhan’la halledersin. Senden yepyeni bir Ak"am bekliyorum. Bir üst kattaki yazı i"leri odasına daha çıkmamı"tım ki, artık Ak"am’ın genel yayın müdürü oldu#umu hemen herkes ö#renmi"ti. O#uz Akkan görevinden iki hafta sona ayrılacaktı. !ki haftada kendimi bu sorumlu göreve hazırlamam gerekiyordu. O#uz’la kısa bir süre önce tanı"mı"tık. Görevi kendisinden devralaca#ım için kutladı. - Samimi konu"mam gerekirse, ben !lhami’nin genel yayın müdürü olmasını istiyordum, bunu için de Malik Bey’e onu seçmesi için ısrar etmi"tim. Ama o seni seçti. Herhalde o günlerde kısmetim açılmı" olmalı ki, ertesi gün Milliyet’teki arkada"ım Ali Gevgilili’den bir telefon geldi. Kendisini !zmir’deki gazetecilik günlerinden tanıyordum. - Seni çok önemli bir "ey için arıyorum, dedi. Bugün Abdi Bey Milliyet’te yeni bir kadrola"maya giderek beni genel yayın müdürü yardımcılı#ına getirdi. Seninle çalı"mak istiyorum. Bu karde"inle birlikte çalı"mak ister misin? - Ali geç kaldın, diye takıldım. Bugün Bâbıâli’ye herhalde rahmet ya#dı! Ben de bir saatten beri rakip bir gazetenin, Ak"am’ın genel yayın müdürüyüm. Olmasaydım da, aramızda geçen gerilimden ötürü hangi ba#lamda olursa olsun Abdi !pekçi’nin kadrosunda çalı"mam mümkün de#ildi. Daha önce Turhan Aytul da aynı öneriyi yapmı"tı. Ona da aynı yanıtı vermi"tim. !kimize de kolay gelsin… O#uz’dan görevi devralıncaya kadarki iki hafta gece sekreterli#i görevini sürdürecektim. Geçi" süresinde hemen her gün bir servise gidip sohbet ederek sorunlarını, önerilerini 344 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 345 ö#renmeye çalı"tım. Tüm servislerde genel e#ilim gazetenin magazine ve spor haberlerine daha fazla yer vermesi yönündeydi. Oysa ben tam tersini yapmak niyetindeydim. Magazin ve spor haberlerine alı"kın okurları da yitirmeksizin gazeteyi Türkiye’nin güncel siyasal, sosyal ve kültürel sorunlarını daha etkin bir "ekilde yansıtan bir ileti"im aracı haline getirmeliydim. Yolaç’la anla"mamıza uygun olarak 16 Ekim 1964’te genel yayın müdürlü#ünü, fiilen üstelendim. O gün $ehir Haberleri Servisi’nin büyük salonunda gazetenin tüm çalı"anlarının katılımıyla bir toplantı yaptım. Geleneksel olarak bu tip toplantılar sadece “gazeteciler” arasında yapılırken bu toplantıya mürettiphane, rotatif, da#ıtım ve idare-ilan servislerinin sorumlularını da davet etmi"tim. Gazeteyi aralarında hiçbir hiyerar"ik gözetmeksizin tüm servislerin ortak çabasıyla daha ileriye götürece#imizi vurguladıktan sonra, Türkiye’deki yeni toplumsal ve siyasal geli"meleri yansıtacak, özellikle de çalı"an halkın çıkarlarını, Türkiye’nin ba#ımsızlı#ını ön planda tutan bir yayın politikası izleyece#imizi açıkladım. Kadrodaki tüm arkada"larla, siyasal ya da felsefi tercihleri ne olursa olsun, bu yayın politikasına uydukları sürece i"birli#imizin sorunsuz devam edece#ini özellikle belirttim. Hemen ardından da gazeteye dinamizm kazandırmak üzere birinci sayfadan sorumlu yazı i"leri müdürlü#üne o sırada magazin servisinde çalı"makta olan Odhan Baykara’yı, spor haberlerinden sorumlu müdürlü#e o servisin en genç yazarlarından Rahmi Turan’ı, yurt haberleri servisinin ba"ına da Hulusi Turgut’u getirdim. Attila Karsan ve Teoman Erberk yine magazin servisinde, Do#an Can ve !rfan Derman da sayfa sekreterliklerinde çalı"maya devam edeceklerdi. Kadroyu dı"arıdan güçlendirmek için de "ehir haberleri servisinin ba"ına !zmir’den tanıdı#ım, ba"ından bir komünist tutuklaması geçtikten sonra !stanbul’a gelip bir süre Cumhuriyet’te çalı"mı" olan Muammer Erol’u, dı" haberler 345 "vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 04/11/10 9:35 Page 346 servisinin başına Türkiye İşçi Partisi Bilim ve Araştırma Kurulu’ndan tanıdığım Hüseyin Baş’ı geçirdim. Yine TİP’ten tanıdığım ve gazetenin magazin servisinde çevirmen olarak çalışan Selahattin Hilav da bundan böyle daha çok dış haberler servisine kaynak sağlayacaktı. Haber servisi şefi ise yine İzmir’den tanıdığım yazar ve sinemacı Cengiz Tuncer’di. Kısa Yeşilçam serüveninde başarılı olamamıştı, yine basın dünyasına dönmek istediğini söylemişti. Ankara bürosu şefi yine İlhami Soysal’dı. Akşam’ın Ankara kadrosu İlhami’nin yanısıra Bedii Güray, İnci Tuğsavul, Aydın Köker, Hüsamettin Çelebi gibi başarılı gazetecilerden oluşuyordu. Kısa bir süre sonra bu kadroya Ahmet Kahraman ve Yavuz Donat da katılacaklardı. İzmir bürosu’nu ise o kentte yıllarca birlikte çalıştığım Nejat Türkeri yönetmeye devam edecekti. Büronun vazgeçilemez elemanı ise yine bir süre birlikte çalıştığım Özden Alpdağ idi. O günlerde İnci, Sanayi Bakanı Muammer Erten’in yaptığı bir resmi ziyareti izlemek üzere İspanya’ya gitmiş, oradan bir sürprizle dönmüştü. Resmi ziyaret programını izlemek yerine ne yapıp edip büyük İspanyol şairi Federico Garcia Lorca’nın kızkardeşini bulmuş, onunla röportaj yapmıştı. Tabii dönüşünde Lorca’nın toplu eserleriyle nefis bir flamenco albümü de getirmişti. İstanbul’da bana uğradığında, yekten sordu: - Genel yayın müdürlüğünü üstlenirken herşeyi iyi düşündün mü? - Gayet tabii... Neden soruyorsun? - Sanırım çok kişi sana köstek olmaya çalışacak. Başta da İlhami. Senin yayın yönetmenliğin duyulunca keyfi kaçtı, ama ardından bir teselli noktası buldu: “Her neyse, kendisi ne de olsa iyi bir komünisttir. Ankara bürosu olarak kendisine her istediğimizi yaptırırız,” diyor. - Dert değil, dedim, o öyle düşünedursun. Gazete Ankara’dan değil İstanbul’dan yönetilir. Kısa zamanda gerçekten dinamik bir ekip oluşturmuştuk. 346 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 347 Gazetenin tüm sayfalarında sol açılım giderek daha farkedilir hale gelmi"ti. Gazeteyi tam yetkiyle yönetiyordum, ama gerçekten de kısa zamanda müdahaleler ve kösteklemeler ba"ladı. Adalet Partisi Genel Ba"kanı Ragıp Gümü"pala ölmü", partiye yeni bir genel ba"kan seçilmesi gündeme gelmi"ti. Partinin tabanına daha yakın olan genel ba"kan yardımcısı Saadettin Bilgiç’in bu göreve getirilece#ine muhakkak gözüyle bakılıyordu. Kongre hazırlıkları sürüp giderken, Hürriyet ve di#er büyükgazeteler birdenbire bir ba"ka adayı piyasaya sürdü: Barajlar Kralı Süleyman Demirel. Menderes döneminin su i"leri genel müdürü Demirel, 27 Mayıs darbesinden sonra bu görevden uzakla"tırılmı", daha sonra özel sektörün hizmetine girerek Ere#li Demir-Çelik Fabrikaları’nı in"a edecek olan Amerikan Morrison Firması’nın Türkiye temsilcisi olmu"tu. Daha iki yıl önce bu fabrikaların in"aatında Fukara Tahir’in ba"lattı#ı, benim de Öncü Gazetesi adına yerinde izledi#im grev hareketinde tepkilerin ba" hedefi Demirel’di. Gerçi Adalet Partisi’nde genel yönetim kurulu üyeli#i yapmı"tı, ama 21 Mayıs olayları sırasında “$apkamı alır giderim” diyerek partideki görevini terketti#i biliniyordu. Demirel Amerikancı çevreler tarafından yeniden siyaset sahnesine çıkartılırken, kendisinin daha önceki yıllarda ABD Ba"kan Yardımcısı Lyndon Johnson’la birlikte çekilmi" foto#rafları ana propaganda aracı olarak kullanılıyordu. AP içi çeki"melerde taraf olmamakla beraber Demirel’in bu oportünist ve Amerikancı niteli#ini Ak"am’da te"hir ediyorduk. !lhami Soysal da birinci sayfadan yayınlama#a ba"ladı#ım günlük yorumlarında Saadettin Bilgiç’e daha sıcak bakan de#erlendirmeler yapıyordu. Bir ak"am Anadolu baskısını ba#lamak üzereydik ki !lhami’nin yazısı geldi. AP gibi iktidar adayı bir partinin ba"ına ancak Demirel kalitesinde bir ki"inin geçmesi ge347 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 348 rekti#inden bahsediyordu. $a"kına dönmü"tük. !lhami’ye telefon ettim, yazısının ne anlama geldi#ini sordum. - Patron öyle istiyor, dedi. Çılgına dönmü"tüm. Daha iki üç ay önce Yolaç’la gazetenin yayın politikasına karı"ılmamasını konu"mu"tuk, bu konuda söz vermi"ti. $imdi gazete tiraj alıp prestiji artınca tutumu de#i"me#e mi ba"lamı"tı? Yolaç hâlâ bakandı. Kendisini aradım, bu müdahalenin ne anlama geldi#ini sordum: - Vallahi ben bilmiyorum, dedi. !lhami öyle de#erlendirmi", ben de itiraz etmedim. Yazı sadece !lhami’yi ba#lar. Gazetenin politikasına ben karı"mıyorum. Gazete günden güne daha iyiye giderken niçin karı"ayım? Yolaç’ın söyledi#i bana daha makul görünüyordu. Kendisi !nönü hükümetinde bakandı. Ana muhalefet partisi olan AP’nin ABD destekli bir ki"inin yönetiminde daha güçlü bir iktidar alternatifi olması, en azından, yakınla"an genel seçim hesapları bakımından ne hükümetin ne de Yolaç’ın i"ine gelirdi. Demirel’in bir kez AP ba"kanlı#ını ele geçirdikten sonra genel seçimi dahi beklemeden Meclis içi bir operasyonla Yolaç’ın da üyesi oldu#u hükümeti dü"ürece#i herkesin malumuydu. Nitekim 29 Kasım’da Demirel’in genel ba"kan seçilmesinden kısa bir süre sonra !nönü istifa etmek zorunda kalacak, genel seçimlere kadar ülkeyi yönetmek üzere Suat Hayri Ürgüplü’nün ba"bakanlı#ında yeni bir hükümet kurulacak, Demirel de ba"bakanlı#a kendisini hazırlamak üzere ba"bakan yardımcılı#ı görevini üstlenecekti. 1965 yılı her planda büyük de#i"imlere gebeydi. Her"eyden önce Türk-Amerikan ili"kilerinde elle tutulur bir gerginle"me, buna kar"ılık Sovyetler Birli#i’yle temkinli bir yakınla"ma vardı. Haziran 1964’teki Kıbrıs gerilimi sırasında Ba"kan Johnson’ın Ba"bakan !nönü’ye tehditkâr bir mektup yazdı#ının duyulması anti-emperyalist uyanı"a önemli bir ivme kazandırmı"tı. ABD aleyhtarı gösteriler birbirini kovalıyordu. Kasım ayında Sovyetler Birli#i’yle bir kültür anla"ması 348 "vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 04/11/10 9:38 Page 349 imzalanmıştı. Bunu 1965’te Podgorny’nin ve Gromiko’nun Türkiye ziyaretleri izleyecekti. Ama daha da önemli bir gelişme, yaklaşan 1965 genel seçimlerinin ilk kez bir sosyalist partinin Türkiye çapında katılımıyla yapılacak olmasıydı. 1965, özel olarak da, İnci’yle benim yaşamlarımızı birleştireceğimiz yıldı.. İnci yılbaşı tatilini benimle birlikte geçirmek üzere İstanbul’a gelmişti. Ben ona Beethoven’in “Kızıl Keman” David Oistrakh tarafından icra edilmiş Kreutzer Sonat’ını hediye ettim. O da bana Bach’ın Albert Schweitzer tarafından icra edilmiş Toccata ve Füg’lerini... İnci bir de Lorca’dan yaptığı şiir ve tiyatro çevirilerini beraberinde getirmişti. Bu çevirilerin Türkçesi üzerinde birlikte çalışırken, arada bir kaç göç buluşan iki sevdalı olarak kalmaktansa bir an önce evlenerek tam bir bütünlük içinde birlikte olmaya karar verdik. “Yıldırım nikahı” işlemlerini herkesten gizli tamamlayarak İstanbul’daki Beyoğlu Evlenme Dairesi’nden nikah için gün aldık. Davetlisi falan olmayan, sırf resmi formaliteyi yerine getirmiş olmak için kıyılacak bir nikahtı bu. Ailelerimizin dahi haberi yoktu. Sadece İnci’nin nikah şahidi olarak Ankara’dan İlhami gelmişti. Benimse henüz şahidim yoktu. Nikah sabahı gazetede günlük yazı işleri toplantısını yaptıktan sonra Cengiz Tuncer’e: - Sana ihtiyacım var, dedim, bir iki saatini bana ayırabilir misin? Bankadan alacağım borç için bir kefil ihtiyacı var da... - Tamam, derhal gidiyoruz… Bir taksiye atlayarak Cağaloğlu’ndan doğruca Beyoğlu’na vurduk. Araba nikah dairesinin kapısına dayanınca durum anlaşıldı. İnci’yle İlhami de biraz önce gelmiş kapıda bekliyorlardı. 349 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 350 Daireye girdi#imizde bizi hiç beklemedi#imiz bir sürpriz bekliyordu. Bekleme salonu tıklım tıklım doluydu ve de bekleyenlerin büyük ço#unlu#u sol çevreden tanıdı#ımız arkada"lardı. T!P’li genç arkada"lardan birinin nikahı için gelmi"lerdi. Aybar’ın da tanık olarak gelmesini bekliyorlardı. Bizim de bu nikah için davetli geldi#imizi sanıyor olmalıydılar. Sıramız daha önce oldu#u için dört ki"i nikah memurunun odasına girdik. - Ne kadar da çok davetliniz var? diye sordu memur. - Ne davetlisi? Biz kimseyi ça#ırmadık, dedik. Bunlar ba"ka bir arkada"ın davetlileri. Biz bir an önce nikahlanıp salonu onlara bırakalım. Nikah törenimiz be" on dakika içinde tamamlandı, Aybar’ın ve di#er davetlilerin hayret dolu bakı"ları altında nikah dairesinden ayrıldık. Cengiz, yazı i"lerinde bana vekalet etmek zorunda oldu#u için, do#rudan gazeteye döndü. !lhami’yle birlikte üç ki"i Kumkapı’da bir balık lokantasında evlili#imizi kutladık. Ardından !lhami de Ankara’ya döndü. Nihayet !nci’yle yeni evliler olarak ba"ba"a kalmı"tık. Nikahtan birkaç gün önce Taksim’den inen Ülker Sokak’ta, ünlü müzisyen Yorgo Bacanos’un apartmanında küçük bir daire tutmu"tuk. Ama e"yaları henüz tamamlanmadı#ı için birkaç gün daha Parkotel’in yanındaki bodrum katında kalacaktık. Eve döndü#ümüzde bizi tatsız bir sürpriz bekliyordu. Sabah gazeteye giderken !nci’ye Vezüv gaz sobasını nasıl söndürece#ini göstermi"tim. Heyecandan olacak, sobanın dü#mesini kapatma yönüne de#il tamamen aksi yönde sonuna kadar çevirip evden öyle çıkmı". Eve girdi#imizde tüm duvarları, yerleri, masa sandalyenin üzerini yo#un bir is tabakası kaplamı"tı. Bereket bir yangın falan çıkmadan gazya#ı tükenmi" ve bir felaket atlatılmı"tı. Saatlerce u#ra"ıp evi temizleyebildi#imiz kadar temizledik. Üzüntüden !nci’nin mide krizleri tutmu"tu. 350 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 351 Evlili#i haber vermek için !zmir’e telefon ettim, telefona annem çıktı. - Anne, dedim. Ben bugün evlendim. Kadınca#ızın âdeta dili tutuldu. - Kimle evlendin? diye sorabildi. Ardından da Rumeli’lilere has soruyu ekledi: - Kimlerden? - Anne sen bo" ver kimlerden oldu#unu. Adı !nci. O da benim gibi küçük memur çocu#u, hem de benim gibi gazeteci... Ama en önemlisi o da senin gibi sürekli midesinden dertli. Bak "imdi kar"ımda mide a#rılarından kıvranıp duruyor. Ömür boyu benim kural dı"ı davranı"larıma ba#ı"ıklık kazandı#ı için fazla serzeni"te bulunmadan bu son bilgiyle teselli buldu: - Öyleyse dilerim ikiniz de mutlu olasınız. Bizim için öp kızımızı... Evlenmemiz öylesine hızlı olmu"tu ki, ni"an yüzü#ü dahi takmamı"tık. Yüzüksüzlük ileride ba"ka kentlere gitti#imizde otele inerken hayli rahatsızlı#a yolaçıyor, resepsiyon görevlileri kötü kötü bakıyordu. Bu nedenle, nikahımızdan aylarca sonra Kapalıçar"ı’da bir kuyumcuya u#rayarak ni"an yüzü#ü yaptırıp takmak zorunda kalacaktık. Evlenme sonrasının getirdi#i ailevi sorunlarla u#ra"maya pek vakit bulamadan Ak"am’ı gerçek bir sol gazete yapma u#ra"ına yeniden gömüldüm. Hem gazetenin kö"e yazılarının daha tutarlı bir hale getirilmesi, hem de günlük haberlerin verili"inde sol bir gazeteye yakı"ır bir uslup bütünselli#i sa#lanması gerekiyordu. !nci artık !stanbul’lu oldu#u için, Ankara Bürosu’ndaki görevi sona eriyordu. O#uz Akkan’ın yayın yönetmenli#i döneminde de kendisine !stanbul’a gelerek haber müdürü olması teklif edilmi", fakat reddetmi"ti. Bu kez bu görevi üstlenmeye zorunluydu. Ayrıca bu i"i kısa zamanda çok da sevdi. Gelen tüm iç ve dı" haberleri elden geçiriyor, Türkçesini düzeltiyor, tasarı 351 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 352 ba"lıklarla sorumlu müdüre ya da birinci sayfa sekreterine iletiyordu. Bir süre sonra iç sayfaları düzenleme sorumlulu#unu da üstlendi. Bunu en iyi "ekilde yapabilmenin tek yolu vardı. Ben de aynı yoldan geçmi"tim. Bizzat mürettiphaneye inip antimuanlı kur"un kokusunu içine çekerek sayfayı mürettiplerle birlikte hazırlamak... !ç sayfalar hazırlı#ında büyük ba"arı gösterdi#inden kısa zamanda birinci sayfa sekreterli#ini üstlendi. Öz ve biçim birli#i !nci’nin yaptı#ı sayfalara âdeta bir ihtilal beyannamesi niteli#i kazandırıyordu. Mart 1965’te Kozlu madenlerindeki direni"te madencilerin kur"unlanmasını öylesine çarpıcı bir "ekilde verecektik ki, o sayıdan sonra Ak"am solun tartı"masız tek günlük gazetesi haline gelecekti. Gazetenin yazar kadrosunun da bu sol açılıma uygun "ekilde güçlendirilmesi gerekti#ini dü"ünüyordum. !lk olarak gazetenin ikinci sayfasında “Dü"ünceye Saygı” ba"lıklı bir serbest yazı kö"esi açmı"tık. Kö"enin yazarlarından biri de Türkiye !"çi Partisi’nden birlikte ihraç edildi#imiz Fethi Naci idi. Aziz Nesin daha önceleri uzun süre Ak"am’a yazmı", ama telif haklarının ödenmesindeki zorluklar nedeniyle yazmayı kesmi"ti. Kayhan Yolaç ve Ahmet Arabul’la konu"arak bundan böyle Ak"am’a yazı yazanların telif haklarının herkesten, hattâ kontratlı gazetecilerden de önce ödenmesi gerekti#ini, yazarların hakları ödenmedi#inde benim de gazeteyi terkedece#imi söyledim. Ellerinden geleni yapacaklarına söz verdiler. Daha sonra Aziz Nesin’le uzun uzun görü"erek gazetenin sol açılımına ili"kin projelerimi anlattım. Telif hakları konusunda bana güvenmesini istedim. - Patrona güvenmiyorum ama, sana inanıyorum. Sözüm söz, yazaca#ım, dedi. O sıralarda Milliyet’te yazan Çetin Altan’ın Abdi !pekçi’yle görü" ayrılı#ına dü"tü#ü, bazı yazılarının konmadı#ı söyleniyordu. 352 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 353 Malik Yolaç !stanbul’a geldi#inde kendisine gazetenin yazar kadrosunu güçlendirmek istedi#imi, bazı isimler üzerinde durdu#umu söyledim. Bu isimler arasında Çetin Altan da vardı. - Çetin olmaz, dedi. Bu adam daha önce de Ak"am’da yazıyordu, ba"ka yerden teklif alınca bizi yüzüstü bırakıp gitti. Kaldı ki kendisini Galatasaray’dan tanırım. Tutarlı de#ildir... - Ama "u sıralarda Milliyet’te okurlar tarafından be#enilen yazılar yazıyor. Abdi !pekçi’yle de arasının iyi olmadı#ı söyleniyor. Ak"am‘ın yeni açılımına uygun olaca#ını sanıyorum. Muhtemel kö"e yazarları olarak birkaç isim daha verdim. - Sen bilirsin, dedi. Seçimi sana bırakıyorum. Ama Çetin konusunda söylediklerimi unutma... Sonunda seni de güç durumda bırakır. Ardından ekledi: - !lhami’ye de pek güvenme... Demirel’in adaylı#ı konusunda ne yaptı#ını gördün. Yine günlük fıkralarını yazmaya devam etsin. Ama gazeteyi ba#layan Yorum’ları ona bırakma, kendin yaz. Ben zaten haftada bir ikinci sayfada, genel yayın yönetmeni olarak, gazetenin genel politikasını, yapmayı dü"ündü#ümüz yenilikleri, gelen tepkileri anlatan yazılar yazıyordum. Bir süre sonra günlük ba"yazıları da kendim yazma#a ba"ladım. !yice sola açılan bir gazetenin genel yayın müdürü olarak özellikle üniversite çevrelerinde o yıllarda sık sık düzenlenen konferans veya forumlara konu"macı ya da yönetici olarak ça#rılıyordum. Yazar kadrosunu güçlendirme arayı"ları devam ederken, 13 $ubat 1965’te bütçenin Meclis ço#unlu#unca reddedilmesi üzerine !nönü Hükümeti istifa etmek zorunda kaldı, Malik Yolaç’ın bakanlı#ı da sona erdi. Yolaç için gazete bir tutkuydu. Varlıklı bir armatörken Ak"am’ı satınalarak basın dünyasına girmi", ondan sonra olanaklarının ve enerjisinin büyük kısmını Ak"am’a tahsis 353 "vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 05/11/10 10:39 Page 354 etmiş, gazeteyi Bâbıâli’nin en büyük gazetelerinden biri haline getirmişti. Ne ki daha DP döneminde Maliye Bakanı Hasan Polatkan’ın görevlendirdiği maliye müfettişleri, 27 Mayıs Darbesi’nden sonra da Milli Birlik Komitesi’nin kurduğu Yüksek Soruşturma Kurulu kendisini rahat bırakmamışlardı. Askeri yönetim Yolaç’ın gemilerine, fabrikalarına elkoymuş, kendisini tam bir mali çöküntüye sürüklemişti. Akşam da bu nedenle sarsıntılı bir döneme girmişti. 1961 seçimlerinde AP’den İstanbul milletvekili seçilmiş, daha sonra bu partiden istifa ederek bağımsız milletvekili olunca, İnönü tarafından bağımsız milletvekillerinin de katılımıyla kurulan koalisyon hükümetinde Devlet Bakanlığı’na getirilmişti. Milletvekili dokunulmazlığı kazandığı için hakkındaki soruşturmalar da dönem sonuna kadar askıya alınmıştı. Akşam’a girdikten sonra kendisiyle ilk kar şılaştığımda, spordan sorumlu devlet bakanı olarak Tokyo Olimpiyatları’ndan yeni dönmüştü. En önemli tutkusu, Türk futbolunu bir an önce uluslararası bir düzeye ulaştırmaktı. Gençleri iyi birer futbolcu olarak yetiştirmek için ülkenin dört bir yanında yeşil sahalar açmayı planlıyordu. İnönü Hükümeti düştükten sonra gazetenin patronluğunu yeniden fiilen üstleniyordu. Artık atacağım her adımda, yapacağım her hamlede onunla günü gününe istişare etmek zorundaydım. Patronun dönüşü tam da Akşam’a karşı “komünist”lik suçlamalarının artmaya başladığı günlere rastlıyordu. Bir gün gazeteye Yaşar Kemal uğramıştı, Köroğlu adlı eserini kitap olarak basılmadan önce Akşam’da yayınlatmak istiyordu. Sohbet sırasında Çetin Altan’ın durumu söz konusu oldu. Abdi İpekçi’yle anlaşmazlıkları had safhaya ulaşmış, bazı yazıları gazete politikasına aykırı görülerek yayınlanmaz olmuştu. Yaşar da Çetin de Küçükçekmece’deki Basınköy’de oturuyorlar, sık sık görüşüyorlardı. 354 "vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 05/11/10 10:40 Page 355 - Bana kalırsa, dedi Yaşar, Çetin’in yeri artık Milliyet falan değil, Akşam’dır. Sen bu gazeteyi gerçek bir sol günlük gazete haline getirdin. Çetin şu sırada büyük bunalım geçiriyor. Ancak Akşam’da yazabilirse kendini toparlayabilir. Elçiye zeval olmaz, İstersen kendisiyle konuşayım, seni arasın. - Kendisiyle konuş, dedim. Akşam’da yazmasını ben de isterim. Ama patron ne der bilemem. Kendisini ikna etmek için Malik Bey’le konuşmam gerek. Yolaç’a konuyu açtığımda, - Ben bu konuda fikrimi daha önce de sana söylemiştim, dedi. Bu adama güvenilmez. Ama başedebileceğine güveniyorsan, gazetenin gelişmesine katkısı olacağına inanıyorsan, ben müstenkif kalırım. Günahı senindir. Gazetede yönetime getirdiğim arkadaşlarla da hem tek tek, hem de toplu olarak konuştum. Patronun geçmiş deneylere dayanan itirazlarını da ilettim. Çetin’in yazmasını isteyen de vardı, karşı çıkan da... Ankara’ya telefon ederek İlhami’ye fikrini sordum. O zamana kadar gazetenin en popüler yazarı durumundaydı. Çetin’in gelmesiyle kendisinin ikinci planda kalacağından endişe ediyor olmalı ki, şahsen bir fikir beyan etmeksizin topu Malik Yolaç’a attı: - Ben patronun endişelerine hak veriyorum. Sonuçta kararı ben verecektim. Akşam İnci’yle de uzun uzun tartıştıktan sonra Çetin’i Akşam’a almaya karar verdim. Önemli olan Çetin’in ya da bir başkasının yazması değil, gazeteye bir bütün olarak, tüm gazeteci kadrosuyla, mürettiphanesiyle, makine dairesiyle ve dağıtım servisleriyle, ama daha da önemlisi okurlarıyla gerçek bir sol yayın niteliği kazandırılmasıydı. Çetin de bu bütünselliğin bir parçası olacaktı. Yaşar Kemal’e telefon ederek: - Komşuna söyle, bana uğrasın, dedim. Çetin öğleden sonra Akşam’a geldi. Son derece gergindi. Milliyet’te yazması engellendiği için büyük bir bunalım geçiriyordu. 355 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 356 Çetin’in yazı yazma tutkusunu daha 50’li yıllarda bizim Sabah Postası’nın Ankara muhabirli#ini yaptı#ı günlerden iyi tanıyordum. O yıllarda muhalefetin yıldız fıkracısı Dünya’daki Bedii Faik’ti. Çetin bize oldu#u gibi Dünya’ya da haber servisi yapıyordu. Her konu"mamızda Bedii Faik’in fıkralarını ele"tirir, kendisinin de mutlaka bir gün büyük bir gazetede fıkra yazması gerekti#ini söyler dururdu. Eski günler üzerine biraz sohbet ettikten sonra sordum: - Ne yapmayı dü"ünüyorsun? - Beni tanıyorsun, yazmadan edemem... - Ak"am’da yazar mısın? Gözleri parladı. - Ak"am zaten benim eski gazetem. - Sorun da orada. Malik Bey senin gazetedeki eski günlerin için pek de iyi dü"ünmüyor. - Yahu bu Malik de, Galatasaray’dan beri hep benimle u#ra"ır. Ben bir yazarım. Dün Milliyet, bugün Ak"am... Yarın bir ba"kası. - Neyse, ben Malik Bey’le konu"tum. Kararı bana bıraktı. Yıllar sonra seninle aynı gazetede yeniden i"birli#i yapmak istiyorum. Hergün ikinci sayfada ta" gibi bir Ta". Milliyet’ten ne alıyorsan, ücretin de o. - Ücret o kadar önemli de#il. !stersen her gün bir de “$eytanın Gör Dedi#i” yazayım. - Tamam Çetin. Gel "imdi seni Malik Bey’le görü"türeyim. Birlikte patronun birinci kattaki bürosuna indik. Çetin’in geçmi"te birlikte oldu#u günlere ait olumsuz anılarını silmek için yaptı#ı tüm esprilere ra#men bu tamamen bir protokol konu"masıydı. Kontrat imzalandıktan sonra Çetin’e gazete binasının en üst katında, magazin servisinin çalı"tı#ı katta bir büro tahsis edildi. Çetin’in Ak"am’da yazaca#ını ilan etti#imizde kıyamet koptu, hem dı"arıda, hem içeride... Gazetenin genel yönelimine uygun olarak Çetin’in her 356 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 357 bakımdan nefis fıkraları daha angaje, daha sol olmaya ba"lamı"tı. Gazete içindeki huzursuzluklara, i" çevrelerinin patron üzerinde yaptı#ı baskılara ra#men Çetin’in özgürce yazmaya devam edebilmesi için özel bir gayret göstermem gerekiyordu. Yolaç ile Altan arasındaki eski birlikteliklerinden kalan gerginlikleri gidermek, gazete içinde daha uyumlu bir hava olu"turmak için bir ak"am her ikisini bizim Ülker Sokak’taki dairemizde yeme#e davet ettim. !nci’yle birlikte olabildi#ince güzel bir sofra hazırlamı"tık. Sofra sohbeti tatlı ba"lamı", Galatasaray Lisesi anılarıyla renklenmi"ti ki, hiç beklenmedik bir skandal patlak verdi. Çetin arka arkaya gelen hakaret ve tehdit mektuplarından yakınmaya ba"lamı"tı. Endi"eliydi. Kendisini koruma içgüdüsüyle bir de tabanca edinmi"ti. Onu gösteriyordu. Yolaç kendisini teskin etmek için i"i "akaya vurdu: - Yahu, sana bir "ey yapmaya niyetlilerse, i"in daha kolayı var. Sen farkına varmadan arabanın altına bir bomba yerle"tirirler, konta#ı çevirdin mi gidersin. Bu sözler üzerine Çetin nedendir bilmem bir anda âdeta çılgına döndü. Her cümlede “burjuva”lı#ını vurgulayarak Yolaç’a hakaretler ya#dırmaya ba"ladı. Gerginli#i gidermek üzere konu de#i"tirip günlük siyasal olaylardan, gazetelerin bu olaylar kar"ısındaki tavrından sözaçtım. Ama Çetin bir türlü sakinle"miyor, durup durup Yolaç’a verip veri"tiriyordu. Sabrı tükendi#i için olacak bir an geldi, Yolaç da Çetin’e sert bir yanıt verecek oldu. Yolaç daha sözlerini bitirmemi"ti ki, Çetin seri bir hareketle belindeki tabancayı çıkartıp geli"igüzel ate" etme#e ba"ladı. Tam kar"ıda oturan Yolaç isabet almamak için seri davranarak kendini bir yana atmı"tı. Ben Çetin’in biraz ilerisinde oturuyordum, !nci ise yan tarafta... Kur"unlardan biri vınlayarak !nci’nin kula#ının dibinden geçip arkasındaki duvarı delmi"ti. Bu çılgınlık anında Türkiye’nin en tanınmı" sol yazarının cinayet i"lemi" olması i"ten bile de#ildi. 357 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 358 Her zaman takdirle anıyorum, Yolaç ilk "oku atlatır atlatmaz Çetin’in üzerine atlayıp usta bir manevrayla silahı elinden aldı. - En iyisi ben bir an önce gideyim, dedi. Yeni bir kaza olmaması için de bunun silahını beraberimde götürüyorum, yarın kendisine iade ederim. Sen bu adamı nasıl sakinle"tirirsen sakinle"tir. Çetin oturdu#u yerde bir "eyler söylenerek sokranıyordu. Yolaç’ın kapıdan çıkmakta oldu#unu görünce tekrar gazaba geldi. Yolaç arabasını Kazancı Yoku"u üzerinde bir yere parketmi"ti. !ki soka#ı birbirine ba#layan merdivenleri inerken Çetin de hakaret ya#dırarak arkasından ko"ma#a çalı"ıyordu. Gürültü patırtıdan civar apartmanlardakiler rahatsız olmu", pencerelerden bakıyordu. Neyse ki olay kahramanlarının kimler oldu#unu kimse farketmedi. Yolaç arabasını gazlayıp hızla uzakla"ırken, ben Çetin’i sakinle"tirip tekrar eve getirdim. Evde Yolaç aleyhine bir süre daha ileri geri konu"tuktan sonra kendine gelir gibi oldu. Ardında dramatik bir ifadeyle yarattı#ı bu skandaldan ne denli rahatsız oldu#unu anlatmaya ba"ladı. Pi"manlık duyar gibiydi. - Sizi de üzdüm, en iyisi ben gideyim, dedi. Ta Basınköy’deki evine arabayla gidecekti. Taksiyle gitmesinde ısrar ettik, ama kendi arabasıyla gitmekte kararlıydı. Kahve falan vererek biraz daha sakinle"mesini sa#ladık. Sabaha kar"ı gitti. Normal ko"ullarda ya Çetin’in kendili#inden gazeteden ayrılmasını ya da Yolaç’ın “Sana dememi" miydim? Bu Çetin’le çalı"ılmaz... Yerine bir ba"ka fıkra yazarı bul,” diye dayatmasını bekliyordum… Ertesi sabah Yolaç’la ilk sabah görü"mesini yaptı#ımda olaydan hiç söz etmedik. Bir ara Köro#lu’nun yayınını konu"mak için Ya"ar Kemal geldi. Son derece tela"lıydı. - Yahu bu Çetin sabahtan beri “Do#an’ların evinde Malik’i vurdum” diye söylenip duruyor, gene neler yaptı? 358 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 359 - Tela"lanma, dedim. Ciddi bir "ey yok, ufak bir yol kazası. Çetin ö#leden sonra geldi, elinde panayırlarda kullanılan bir tüy tüfek, i"i "akaya vurup, - Dün ak"am halledemedim. $imdi i"i bitirece#im, diye kahkahalar atarak do#ru Yolaç’ın odasına daldı. !ki eski Galatasaraylı neler konu"tular, nasıl barı"tılar, bilmiyorum. Yolaç’ın odasından çıkarken ak"am ona kaptırdı#ı tabancası belindeydi. Anla"ılan benim özel bir barı"tırma gayreti göstermeme gerek kalmaksızın Çetin hiçbir "ey olmamı" gibi yazmaya devam edecekti. Kadrodaki bazı arkada"lar da kendi aralarında Çetin’den artık “tüy tüfek” diye bahsetmeye ba"layacaklardı. Aslında sol açılımımız Çetin’in geli"iyle sınırlı kalmadı. Örne#in Ya"ar Kemal’in Köro#lu’su... Dizinin ba"layaca#ını bir hafta süreyle duyuran anons son derece çarpıcıydı. Birinci sayfanın en sa# sütunu ilk gün en altta sadece bir “u” harfi olacak "ekilde bo" bırakılmı"tı. Bu harf sıralaması sonraki günlere birer harf eklenmesiyle “lu”, “#lu”, o#lu”, “ro#lu”, “öro#lu” "eklinde devam edip “Köro#lu”yla tamamlandı. Tam da o günlerde Kozlu direni"i haberinin “!"çilere ate" açıldı” ba"lı#ıyla çarpıcı bir "ekilde verilmesi, Ak"am’a bir sol manifesto imajı kazandırmı"tı. Hele hele Ba"bakan Suat Hayri Ürgüplü’nün Sovyetler Birli#i seyahatinin alı"ılmamı" bir nesnellikle verilmesi kıyameti kopardı. Ben Ak"am’a girdi#imde, Türkiye Gazeteciler Sendikası beni i"yerinde ba"temsilci olarak görevlendirmi"ti. Öteki temsilci ise, Beyo#lu muhabiri Meryem Abigadol idi. Sendikal konularda Meryem’le ba"arılı bir i"birli#i yapmı"tık. Bir ak"am Meryem kapıyı çalarak içeri girdi, - Do#an, seninle ciddi bir konuyu konu"mak istiyorum. Bir önceki yıl Meryem de dahil, aylıklarımızı haftalarca, hattâ aylarca alamıyorduk. Bugün durum de#i"mi"ti. Gaze359 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 360 tenin tirajı hızla yükseliyor, bu sayede aylıklar zamanında ödenebiliyordu. Ama Meryem’in derdi ba"kaydı: - Biliyorsun, dedi, Ak"am Gazetesi oldum olası tarafsız bir haber gazetesidir. Sen yönetime geldi#inden beri gazetenin politikası hızla sola kayıyor. !lhami’ler, Çetin’ler, Ya"ar’lar... Sovyetler Birli#i gezisi haberlerinin verili"i barda#ı ta"ıran son damla... - Bana öyle gelmiyor ama, bundan sana ne? Gazetenin yayın politikasını ben belirliyorum ve belirledi#im politikanın da Türkiye’nin çıkarlarına en uygun politika oldu#una inanıyorum. Sen gazeteci olarak Beyo#lu haberlerini en iyi "ekilde vermeye devam et, sendikal haklar konusunda bir sorun olursa o zaman gel konu"alım. Meryem gibi Ak"am’ın eski kadrosundan birkaç ki"i daha di#er arkada"ları gazetenin yeni yöneli"ine kar"ı kı"kırtıyor, patronu da etkilemeye çalı"ıyorlardı. Teslim etmem gerekir ki, Malik Yolaç bu tahriklere uzun süre aldırmadı. Bakanlıktan ayrıldıktan sonra, milletvekili olarak Ankara’ya gitmedi#i günlerde, Moda’daki evinden Ak"am’a arabayla erken saatte gelir, bürosunda genel yayın yönetmeni olarak benim ve müessese müdürü olarak Ahmet Arabul’un katıldı#ı üçlü bir toplantı yapardık. Gazetenin içeri#ine ili"kin tek itirazı, birinci sayfadaki magazin a#ırlı#ının azalmasıydı. O yıllarda Bâbıâli’de ba"arılar ve ba"arısızlıklar Hürriyet mihengine vurularak belirlenirdi. Yolaç zaman zaman Hürriyet’le Ak"am’ın birinci sayfalarını yanyana masanın üzerine açar, - $uraya bak, derdi, birinci sayfada bir artist resmi bile yok. Bak Hürriyet öyle mi? Birinci sayfada, hem de sayfanın üst tarafında... Benden söylemesi, bugün tiraj alıyoruz ama bu katılıkla bir gün ba"a"a#ı da gidebiliriz. Benim yanıtım hep aynıydı: - Bizim ölçütümüz Hürriyet de#il, halkın nabzı... Ak"am’ı gerçek bir halk gazetesi yapmalıyız. 360 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 361 Bir süre sonra bu üçlü sabah toplantılarına, elinde cedvelle ilan-reklam servisi "efi de katılmaya ba"ladı. Evet tiraj alıyorduk ama, ilan ve reklam gelirleri hızla dü"meye ba"lamı"tı. Toplantı o günkü sayıya girmi" olan ilanların uzunluklarının ölçülüp bir gün önceki durumla kıyaslanmasıyla açılıyordu. Reklam ve ilan gelirlerinin dü"tü#ü bir gerçekti. Gazetenin giderek “komünist”le"ti#i gerekçesiyle büyük sermaye sahipleri Ak"am‘a ilan vermeyi reddetmeye ba"lamı"lardı. Bu durumda gazetenin tirajının artmakta olması, müsbet de#il menfi bir faktör oluyordu. O yıllarda 25 Kuru"’tan satılan günlük gazetelerin satı" gelirleri, personel, ka#ıt, mürekkep giderlerini kar"ılamaktan uzaktı. Bu güçlüklerle u#ra"ırken 1965 Mayıs’ında iki beklenmedik saldırıyla kar"ı kar"ıya kaldık. Çetin artık gazetenin yıldız yazarıydı. Sa# basın, özellikle de AP iktidarının sözcüsü durumunda olan Son Havadis Gazetesi Ak"am‘a kar"ı bir karalama kampanyası açmı"tı. Ki"i olarak da özellikle Çetin, hattâ daha da ileri giderek annesi hedef alınıyordu. Çetin’in bu saldırılara yanıtı sert oldu. 14 Mayıs 1965 tarihli yazısının dipnotunda “!ktidardaki Adalet Partisi’nin sözcülü#ünü yapmak iddiasındaki bazı gazetelerde bir takım deyyuslar hakkımda olur olmaz yazılar yazmakta ve isnadlarda bulunmaktadırlar” diyerek onları iddialarını ispata ça#ırdı. Çetin’e ve Ak"am’a yönelik saldırılar demokratik kurulu"larda ve özellikle de gençlik kesiminde büyük tepkilere yolaçmı"tı. Tam o günlerde Ertem Göreç’in “Karanlıkta Uyananlar” filminin vizyona girmesi nedeniyle Beyo#lu sinemalarından birinde benim yönetimimde Çetin Altan, !lhan Selçuk, Beklan Algan ve Ayperi Akalan’ın da katıldı#ı bir açık oturum düzenlenmi"ti. Toplantıda Çetin Altan’a sıra gelince, “$imdi sözü "erefli bir ananın o#luna, Çetin Altan’a veriyorum,” dedi#imde kıyamet koptu, salon çılgınca Çetin’i alkı"lıyordu. 361 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 362 Ne ki saldırıların ardı arkası kesilmiyordu. Ak"am’ın ba"kent baskısı Ankara’daki Zafer Gazetesi Matbaası’nda yapılıyordu. Bir gün Ankara’dan telefon geldi. Birikmi" borçları ödenmedi#i gerekçesiyle Zafer Matbaası artık Ak"am’ı basmayacaktı. Ankara temsilcisi olan !lhami’nin sorunla pek ilgilendi#i yoktu. “Çetin’in yazıları yüzünden böyle oldu,” diyordu. Bitip tükenmez telefon konu"malarından ve yazı"malardan sonra gazetenin genel yönetmeni olarak Ankara’ya giderek Zafer Matbaası yöneticileriyle bizzat konu"maya karar verdim. Maraton görü"melerden sonra Ak"am’ın Ankara’da basımına devam edilmesini sa#ladım. Tüm bu sorunlarla u#ra"ırken, daha vahim bir darbe 1965’in Mayıs’ında geldi. Stopaj vergilerinden dolayı Maliye Bakanlı#ı, Malik Yolaç ve Ortakları Komandit $irketi’nin ünvan ve yayın haklarına haciz koyma#a karar vermi"ti. Gazetenin bütün makineleri ve e"yası satılı#a çıkartılıyordu. Bu gazetenin sonu olabilirdi. Tehlikeyi birinci sayfadan haber ve yorumlarla okurlara duyurdum. Duygulandırıcı bir tepki ve ardından destek kampanyası ba"ladı. Demokratik kurulu"lardan, sendikalardan, gençlik örgütlerinden gelen mesajların ve ziyaretlerin ardı arkası kesilmiyordu. Ama Ak"am’ı bu badireden kurtarabilecek ciddi bir maddi destek yoktu. Oysa genel seçimler yakla"ıyordu. Gittikçe güçlenen AP’ye kar"ı sol alternatifin desteklenmesi gerekiyordu. Bunun için de etkin bir sol günlük gazeteye gereksinim vardı. Bu ortamda çalı"anların ücretlerinin zamanında ödenmesi "öyle dursun, gazeteyi basacak ka#ıt alabilmek dahi bir sorun haline gelmi"ti. Bir sabah Malik Yolaç, yanında bir gençle gazeteye geldi. Herzamanki sabah görü"mesini yapmak üzere bürosuna indim. Önce yanındaki genci, “Ye#enim Nur Okten” diye tanı"tırdı. Ardından hemen konuya girdi: 362 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 363 - Do#an, hep birlikte bugüne kadar direndik, ama artık benim sahipli#imde daha fazla direnmenin en azından hukuki açıdan imkanı kalmadı, dedi. Bu durumdan kurtulabilmek için tek yol, benim gazeteyi bir ba"kasına devretmem. - Bundan ba"ka çare yoksa, tüm çalı"anların ve isteyen okurların da katılaca#ı yeni bir "irket kurulsun, gazete imtiyazını ona devredin. - Yeni bir "irket kurabilecek, gerekli formaliteleri tamamlayacak zaman yok, dedi. Tek çare gazete imtiyaz sahipli#inin gerçek bir ki"iye devredilmesi. Onun için Ak"am’ın sahipli#ini ye#enim Nur’a devrettim bile. Bugünen itibaren patronunuz odur. Gazetenin ya"amasını, aylıkların ödenebilmesini istiyorsanız Nur’a yardımcı olun. Ba"ka çaremiz yok. - Madem ba"ka çare yok, hem siz, hem de yeni imtiyaz sahibi, gazetenin yayın çizgisinde herhangi bir de #i"iklik olmayaca#ı konusunda hem çalı"anlara, hem de okurlara güvence vermelisiniz, dedim. Gerçekten de Yolaç bu sahip de#i"ikli#ini 2 Haziran 1965 tarihli Ak"am’ın birinci sayfasından kendi imzasını ta"ıyan bir yazıyla okurlara duyurdu. Duyuruda Ak"am’ın dürüst yayını dolayısıyla ekonomik baskılara maruz kaldı#ını, yayınına devam edememe tehlikesiyle yüzyüze oldu#unu belirttikten sonra, “dürüst yayınını devam ettirecek bir ortak olarak Ak"am’ı ye#eni Nur Okten’e devretti#ini” vurguluyordu. Ertesi gün de yeni imtiyaz sahibi Nur Okten’in bir açıklamasını yayınladık. Birlikte hazırladı#ımız açıklamada, “Gazeteniz bundan sonra da dürüst, objektif ve halka hitap eden yayınına devam edecektir.(…) Yazarlarımız imzalı yazılarında inandıkları fikirlerin öncülü#ünü ve savunmasını en geni" özgürlük içinde yapacaklardır,” deniyordu. Gazetenin mali sıkıntıları atlatabilmesi için yeni yayın dönemine personel giderleri de dahil olmak üzere tüm harcamalarında büyük bir tasarruf yaparak girmesi gerekiyordu. Yeni i"veren gazetenin yayın çizgisini aynen sürdürebilecek olan yazar ve gazetecilerle yeni anla"ma imzalarken, 363 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 364 zorunlu olarak bir kısım personelle kıdem tazminatları ödenmek suretiyle ili"ki kesildi. Bâbıâli’de “çatlak bir ses” olarak gördükleri Ak"am’ın giderek tirajının artmasından ve kamuoyunda en etkin siyasal gazete haline gelmesinden rahatsız olan di#er büyük gazete patronları, bu sahip de#i"iminin danı"ıklı dö#ü" oldu#unu, i"çi haklarının ihlal edildi#ini ileri sürerek Ak"am’a kar"ı bir saldırı kampanyası açtılar. Türkiye Gazeteciler Sendikası da, Türkiye Gazete Sahipleri Sendikası ve Gazeteciler Cemiyeti’yle birlikte 5 Haziran 1965’te Ak"am’ı suçlayan bir bildiri yayınladı. Bildiri, Ak"am’ı batırmaya çalı"an sermaye çevrelerinin ve sa# partilerin de#irmenine su ta"ıyordu. Ak"am çalı"anları olarak bu saldırıya ertesi gün yayınlanan iki protesto bildirisiyle yanıt verdik. Sendikayı rakip gazete patronlarının tertibine alet oldu#u için ele"tiren bildiriler "u imzaları ta"ıyordu: Do#an Özgüden, Çetin Altan, Odhan Baykara, Cengiz Tuncer, Rahmi Turan, Do#an Can, !rfan Derman, !nci Özgüden, Bilgin Peremeci, Muammer Erol, Celalettin Çetin, Aysel Okan, Esen Yalçın, Do#an Pürsün, Ahmet Vardar, Ziya Atatüre, Ay"egül Dora, Ayhan Günsev, Mehmet Luma, Erol Dolsoy, Yurdaer Acar, Mahmut Küçük, Aydın Öztürk, !slam Çupi, Talay Erker, Nazif Oturgan, Turgut Dinsel, Muazzez Türer, Erkan Seçen, Fevzi Samuk, Yücel Kak"a, Suat Yalaz, Ethem Çalı"kan, Nehar Tüblek, Hulusi Turgut, Güray Yalavaç, Necdet Çardak, Do#an Kolo#lu, !lhami Soysal, Bedii Güray, Cevat Oktay, Aydın Köker, Hikmet Tanılkan, $inasi Görk, Ra"it Giray, Nejat Türkeri, Özden Alpda#, Orhan Aydın, Kaler Güven. Sahip de#i"imi gerçekle"tikten ve gerekli tasarruf önlemleri alındıktan sonra Ak"am büyük krizi atlatmı"tı. Tirajı ve kamuoyundaki etkinli#i sürekli artıyordu. Ama daha önce de vurguladı#ım gibi, ilan gelirleri tiraj artı"ıyla ters orantılı bir seyir izledi#inden, mali sorunların üstesinden gelinemiyordu. 364 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 365 O çalkantılı günlerde Ak"am’ın benden önceki genel yayın müdürü O#uz Akkan, tam da Cem Yayınevi’ni kurma hazırlıklarıyla u#ra"ırken, bir gün ilginç bir öneriyle geldi. - Biz kafaya koyduk, Haluk’la beraber Orta Asya üzerinden Çin’e gidece#iz. Orada röportajlar yaparsak Ak"am’da basar mısın? Haluk Tansu# çe"itli gazete ve dergilerde dı" politika yazıları yazan bir arkada"tı. Haliç’teki Piyer Loti Kahvesi’ni kuran Sabiha Tansu#’un e"iydi. Yapacakları röportajın Türkiye’deki anti-komünist tabulardan birini daha kıraca#ından emindim. Özellikle Kore Sava"ı sırasında Türk medyasında bir “Kızıl Çin” dü"manlı#ı yaratılmı"tı. Sovyetler Birli#i ve Çin komünist partileri arasındaki ideolojik mücadele nedeniyle Türkiye solunda da bu uzak ülkeyi birinci elden daha iyi tanıma gereksinimi duyuluyordu. Ayrı kamplarda olmalarına ra#men Türkiye ile SSCB arasında kar"ılıklı ziyaretler nedeniyle iyi kötü bir bilgi alı"veri"i vardı. Çin’le o ana kadar dolaylı ya da dolaysız herhangi bir ili"ki kurulamamı"tı. O#uz’a derhal olumlu yanıt verdim. O#uz’la Haluk’un Çin’e gidece#ini haber alır almaz, Hürriyet Gazetesi’nin de hemen Çin’e bir röportaj ekibi yollayaca#ı haberi geldi. Tirajı ve kamuoyunda etkinli#i arttıkça Hürriyet Gazetesi için Ak"am ciddi bir rakip olmaya ba"lamı"tı. Bizim ekibin hareketinin üzerinden birkaç hafta geçti#i halde hiçbir haber alamıyorduk. O sıralarda günlük gazeteler $eker Bayramı’nda iki gün, Kurban Bayramı’na ise üç gün tatil yapıyor, yayınlanmıyordu. Günlük gazetelerin çıkmadı#ı günlerde de Gazeteciler Cemiyeti tarafından “Basın” isimli tek günlük gazete yayınlanıyordu. Bayram tatilinden dönmü", gazeteyi yeniden yayına hazırlama çalı"malarına ba"lamı"tık. O#uz ve Haluk’tan hâlâ tek ses yoktu. Tam gazetenin Anadolu baskısını ba#layaca#ımız sırada, Yurt Haberleri $efi Hulusi Turgut, üç günlük tatil sırasında 365 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 366 birikmi" olan postaları getirdi. Yı#ına hızla bir el attım. Bir de ne göreyim, O#uz ve Haluk Çin’den uzun bir telgraf yollayarak ilk Çin röportajını ve Ba"bakan Çu En Lay’ın Türkiye kamuoyuna bir mesajını iletmi"lerdi. Röportajların tam metnini ve foto#rafları da en kısa zamanda ileteceklerini bildiriyorlardı. Tam sayfa matrisleri çekiliyordu ki, sermürettibe “Her"eyi durdurun. Yeni man"et indiriyorum,” dedim. Çu En Lay’ın mesajını man"etten verirken, Türkiye’de ilk kez Çin röportajlarının yakında Ak"am’da yayınlanaca#ını da duyurduk. Bu anons üzerine sa#cıların gözünde Ak"am’ın “komünist”li#i perçinlenmi" oldu. Gerçi Nur Okten gazetenin resmi sahibi olmu"tu ve yayın çalı"malarına pek karı"mıyordu ama, Yolaç hemen her gün gazeteye geliyor, gayriresmi “yayın danı"manı” titriyle müdahalelerini sürdürüyordu. Bir sabah büromda redaksiyon toplantısı yaparken Nur iç telefondan arayarak çok önemli bir "ey konu"mak istedi#ini söyledi. Patronun odasına indi#imde Nur’un yanında Malik Yolaç ve ya"lıca bir ba"ka ki"i vardı. Nur, “Babam” diye tanı"tırdı. Sonra sadede geldi, o günkü Ak"am’ın birini sayfasını masanın üzerine yaydıktan sonra sordu: - Bu sayfada bir "ey dikkatini çekiyor mu? Dikkatle baktım. - Hayır, dedim. Sıradan bir sayfa… - Dikkatli bak. Bir daha baktım. Bir "ey farkedemedim. Birden babası devreye girdi: - Do#an Bey, ya bu yıldız? Sizce normal mi? Yıllardan beri binlerce sayfa hazırlamı"tım. Birbiriyle ili"kili iki haberi altalta verirken aralarına ya yıldız ya da asterisk koyardık. O günkü gazetede de man"etle onun altındaki ili"kili haber arasına iri puntolu bir yıldız konmu"tu. Ama Nur’un babası bunu komünist yıldızı sanmı" olmalıydı. 366 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 367 Gülmekle yetindim, sonra Yolaç’a döndüm: - Malik Bey, yıldızın ne i"e yaradı#ını beyefendiye lütfen siz izah edin. Ama artık yıldız da rahatsız edici hale geldiyse, lütfen mürettiphaneye emir verilsin, hurufat kasalarındaki tüm yıldızlar yokedilsin. Yolaç da olayı muzip bir gülümsemeyle izliyordu. - Canım yıldızdan da sorun olur mu? diye araya girdi. Hem yıldız sadece komünistlerin sembolü de#il ki... Bizim bayrak da yıldızlı de#il mi? Ak"am'ın tiyatro ve sinemaya gitmeye dahi vakit bırakmayan çalı"maları arasında !nci geceleri okuyup yazarak sanat ve tiyatro ile ba#ını yitirmemeye çalı"ıyordu. !spanya'dan getirdi#i Federico Garcia Lorca'nın külliyatı içinden Mariana Pineda oyununu seçti ve geceleri geç vakitlere kadar !spanyolca'dan Türkçeye çevirisini yaptı. Gerçekten de Mariana Pineda Lorca'nın en devrimci yapıtlarından biriydi. 1831'de bir halk ayaklanmasına destek oldu#u, evinde kendisinin i"ledi#i "E"itlik, Özgürlük ve Hukuk" yazılı bir bayrak bulundu#u için tutuklanmı", yolda"larının ismini vermesi için yapılan tüm baskılara direndi#i için idam edilmi"ti. Oyun, !stanbul $ehir Tiyatroları'nın Fatih Tiyatrosu'nda 5 Nisan 1966'da Tunç Yalman tarafından sahneye kondu. O sıralarda gazetenin iç sayfalarında gençli#e seslenen müzik sayfası yapmaya ba"lamı"tık. Genç müzik ele"tirmenlerinin getirdi#i yazı ve haberleri !nci elden geçirip sayfaya koyuyordu. Bir gün, Gilbert Bécaud’nun bir Moskova seyahatinden sonra besteleyip pla#a okudu#u romantik Nathalie "arkısının sözlerini aynen yayınlamı"tı: Kızıl meydan bombo!tu ve önümde Nathalie yürüyordu. Rehberimin güzel de bir adı vardı: Nathalie... Kızıl Meydan karlardan bir halıyle kaplanmı!tı, bembeyazdı.. O so"uk pazar günü Nathalie’yi izliyordum... 367 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 368 Ekim devriminden sözediyordu... O anlatırken Pu!kin Kahvesi’nde kahve içmeye gideriz diye dü!ünüyordum... Kızıl meydan bombo!tu... Yolaç gazeteye geldi#inde do#ru yazı i"leri odasına daldı: - Pes birader dedi. Bu komünistli#i artık pop sayfasına da soktunuz. Allah sonumuzu hayretsin! Müzikten açılmı"ken, bir ba"ka ilginç olay da A"ık !hsani’nin bir gün benim büroma yaptı#ı baskındı. A"ık !hsani’yi !stanbul’a ilk geldi#im günlerde yanında Güllü"ah oldu#u halde uzun saçlarıyla ve folklorik kılı#ıyla Nuruosmaniye Camii’nin avlusunda saz çalıp türkü söylerken görürdüm. O yıllarda henüz sol bir söylemi de yoktu. Daha önce de dönemin iktidar sahiplerine methiye dolu türküler söyledi#i için kendisine pek sempati duymuyordum. Gece Postası Gazetesi’ni yönetti#im günlerde kendinden bahsettirmek için defalarca gelmi", kabul etmemi"tim. Bir gün büromda çalı"ırken kapı çalınmadan açıldı ve !hsani fırtına gibi içeri daldı. Bu kez üstünde farklı giysiler vardı, saçlar kısa kesilmi", pos bıyık bırakılmı"tı. Yanında Güllü"ah da yoktu. Konu"mama meydan vermeden lafa girdi: - Erenler, biliyorum, sen benden pek ho"lanmıyorsun. Ama ben de#i"tim. Gerçekleri gördüm, hele bir beni dinle! Der demez de bir koltu#a yerle"ip sazını ve sözünü konu"turmaya ba"ladı: Korkuyorlar, korkacaklar, korksunlar Geliyoruz, gelece"iz, yakındır! Adeta büyülenmi"tim. $a"kınlı#ımı görünce ara vermeksizin birkaç yeni bestesini daha okudu. O günden itibaren kendisiyle dost olduk. Ülker Sokak’taki evimize her geli"inde mutlaka Baba Fahrey’i, bir Kürt kadının askerler tarafından öldürülen kocası için yaktı#ı hüzün ve isyan dolu a#ıtı da mutlaka okurdu. Bu dönemde müzik dünyasından kazandı#ım en de#erli 368 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 369 dostluklardan birisi de hiç ku"kusuz Ruhi Su’nunkiydi. !lk kez gazetenin emektarlarından Celalettin Çetin’in daveti üzerine bir ak"am onun evinde bulu"mu"tuk. Müzik çalı"malarının yanısıra Ruhi Su, hayattaki en eski komünistlerden biri olarak Türkiye solundaki tüm geli"meleri genç bir militanın heyecanıyla yakından izliyor, deneyimleri ve çözümlemeleriyle bizim ku"ak gençlerine yardımcı olmya çalı"ıyordu. Ak"am’da benim için önemli anılardan biri de, ünlü futbolcu Metin Oktay’ın ziyaretiydi. O sırada spor sayfasını Rahmi Turan yönetiyor, !slam Çupi de kendisine özgü spor yazıları yazıyordu. Bir gün Metin’in geldi#ini, gazetenin yöneticileri ve yazarlarıyla tanı"mak istedi#ini söylediler. Metin benim ya"ıtımdı. Kendisini !zmir’in ikinci küme Damlacık Kulübü’nde futbol oynarken tanımı"tım. Çalı"tı#ım Sabah Postası’na spor yazıları da yazan okul arkada"ım Ahmet !"sever, Metin’in bir gün Türkiye’nin en büyük futbolcularından biri olaca#ını söylüyordu. Öyle de oldu. O günkü görü"memizden sonra Metin Ak"am Gazetesi’nin spor sayfasına verdi#i bir demeçte sol hareketi destekledi#ini, Türkiye’de gerçek bir spor ya"amının ancak sosyal adalete dayanan bir düzenle gerçekle"ebilece#ini söylüyordu. Gazetenin mali krizini atlatıp hem kadroda, hem de yayın politikasında belli bir istikrar sa#landıktan Ak"am Türkiye’de geli"en solun en güvenilir, en mücadeleci günlük sesi haline gelmi"ti. Siyaset, sanat, kültür, magazin ve spor sayfaları tam bir uyum içindeydi. Ak"am’da çalı"ıyor olmak ya da Ak"am okuru olmak gurur vericiydi. Hem gazete yönetimine hem de yazarlarına gelen mektuplar, yapılan ziyaretler en büyük deste#imizdi. Ancak gelen tehdit mektuplarının, telefonlarının ardı arkası kesilmiyordu. Tabii özellikle Çetin’in yazılarından dolayı kendisi ve sorumlu müdürümüz Odhan Baykara hakkında açılan dâvaların da... Baskıların böylesine bunaltıcı hale geldi#i sırada Çetin bir gün büroma geldi. 369 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 370 - Do#an, dedi, ben karar verdim. Ne bahasına olursa olsun gelecek seçimde milletvekili olmalıyım. Hem dokunulmazlık kazanıp bu dâva cenderesinden kurtulmak, hem de maddi bakımdan güvence kazanmak için... Bu Malik’e güvenilmez, yarın beni kapının önüne koyuverir. - Çetin, bu meslekte hiçbir "eyin mutlak güvencesi yok. Ne ki birlikte bir mücadeleye girdik, tüm baskıları da birlikte gö#üsleyece#iz. Patrondan sana gelecek her baskı hepimize yapılmı" sayılır, ben sonuna kadar direnirim. Milletvekili adaylı#ına gelince, tabii ki her vatanda" gibi senin de en do#al hakkın. Ama tek ba"ına ba#ımsız aday olursan seçilmen mümkün de#il. Nasıl seçileceksin? - !"te ben de seninle bunu konu"mak istiyorum. CHP’den teklif aldım. !stanbul’dan ba#ımsız aday gösterecekler. $a"ırmı"tım. Benim bildi#im CHP, o sırada Ak"am’da yazdı#ı yazılar ortadayken Çetin’i kesinlikle aday göstermezdi. - Seninle dalga geçmi" olmasınlar? Kim teklif etti? - Suphi Baykam. Baykam’ı 27 Mayıs darbesinden önceki yıllarda Bülent Ecevit’le birlikte !zmir’e geldi#inde tanımı"tım. !kisi de CHP’nin “yeni ku"a#ı”nı temsil ediyorlardı. Darbeden sonra da Kurucu Meclis’e CHP kontenjanından girmi", 1961 seçimlerinde de yeniden milletvekili seçilmi"ti. Bu dönemde ismi medyada daha çok “harika çocuk” Bedri Baykam’ın babası olarak geçiyordu. Tüm gazeteler gibi Ak"am’ı da sık sık ziyaret eder, o#lundan bahsettirmek için bin dereden su getirirdi. Bildi#im kadarıyla partide !smet Pa"a’ya, hem de Çetin Altan gibi tartı"malı bir ismi aday olarak empoze edebilecek bir güçte de#ildi. - Baykam’ı ciddiye mi alıyorsun? Pa"a’ya aday empoze edebilece#ini sanıyor musun? - Bugün kendisiyle yemek yiyece#im. Mutlaka sen de gel, bir oyuna gelmeyeyim. Çetin’in gazeteye de zarar verecek yanlı" bir adım atmasından endi"elendi#im için kabul ettim. 370 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 371 Bulu"mamızda Baykam önce o#lunun yeni ba"arılarını anlatıp bana da bunlara Ak"am’da yer vermedi#im için serzeni"te bulunduktan sonra, esas konuya geçti. Çetin’in parti listesinde ba#ımsız adaylı#ının mutlaka kabul edilece#inden son derece emindi. Her ikisi de !stanbul milletvekili oldu#unda Çetin’le !stanbul’da neler yapacakları üzerine parlak tablolar çiziyordu. Konu"ma Çetin’i milletvekili olma konusunda iyice umutlandırmı"tı. Ne ki evdeki hesap çar"ıya uymadı. Bir ö#le saatiydi. Çetin herzamanki gibi yazısını getirmi"ti ki, telekse Ankara’dan haber dü"tü: Parti genel merkezi Çetin Altan’ın adaylı#ını reddetmi"ti. Çetin allakbullak oldu, CHP’ye de, Suphi Baykam’a da verip veri"tirme#e ba"ladı. Ama Çetin’in tasalanması pek uzun sürmedi. Bir gün yazı i"leri müdürleri ve servis "efleriyle toplantıdayken Çetin’den bir telefon geldi. Çok sevinçliydi. - Do#an, sıkı dur, CHP’ye hiç unutamayaca#ı bir gol atıyorum, dedi. Türkiye !"çi Partisi, !stanbul listesinden ikinci sırayı önerdi, ba#ımsız aday olarak... Birinci Aybar, sonra ben... $a"ırmadım, bir süredir T!P’teki arkada"lar Çetin’e böyle bir öneri yapılması olasılı#ından bahsediyorlardı. Ancak CHP’yle pazarlık halinde oldu#u duyuldu#u için öneri yapmakta tereddüt etmi"lerdi. Bu, ilk bakı"ta T!P açısından son derece akıllı bir seçimdi. O günlerde Ak"am aracılı#ıyla kitlelerle en büyük ili"kiyi kuran bir yazarın listeye alınması seçim "ansını son derece arttıracaktı. Ama T!P yapısını çok iyi tanıyordum. Aybar ve Boran’ın, kitleler nezdinde kendilerinden daha popüler bir ismin partide ön plana çıkmasına uzun süre tahammül edemeyeceklerini çok iyi biliyordum. - Çetin, sevincini anlıyorum, dedim, ama benim belli endi"elerim var. hemen gazeteye gel, bu konuyu ayrıntılı konu"alım. 371 "vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 04/11/10 9:41 Page 372 Çetin müthiş zeki, sezgileri çok kuvvetli bir insandı. Nitekim buluştuğumuzda, endişelerimin ne olduğunu anlatmama fırsat vermeden ilk sözü şu oldu: - Senin endişelerinin ne olduğunu çok iyi biliyorum. Ama söz... Eğer seçilirsem, Meclis’te sonuna kadar bağımsız milletvekili olarak kalırım. CHP kabul etseydi, orada da öyle olacaktı. - CHP’den bağımsız milletvekili olmaktansa TİP’ten olman tabii ki sevindirici. Ama gazete açısından değil, senin açından da endişelerim var. Bilmiyorum hiç parti hayatı, parti disiplini yaşadın mı? Kendi deneyimimle sana tavsiyem, bir yazar olarak kalabildiğince bağımsız kal. TİP’i dilediğin gibi destekle, ama üye olma. Üyeliğin sonu hem senin için, hem parti için acılı olabilir. - Söz, dedi Çetin. Söylediklerinin hepsini çok iyi anlıyorum. Seçilirsem, Meclis’te hep halkın bağımsız sesi olarak kalacağım. Şurası bir gerçek ki, o dönemin tek sol gazetesi Akşam’ın en popüler yazarının bağımsız da olsa İstanbul listesinden aday olması, TİP’in gerçekten önünü açmıştı. CHP kurmayları, bu gelişmeyi farkettiklerinde Çetin’in adaylığını reddettiklerine bin pişman oldular, ama iş işten geçmişti. O dönemde Akşam’ın etkinliği öylesine büyüktü ki, TİP dışındaki partiler de sol eğilimli seçmenlerin sempatisini kazanabilmek, Akşam’da kendilerinden bahsettirebilmek için hiçbir fırsatı kaçırmıyorlardı. Örneğin Alparslan Türkeş… İki yıl önce darbe teşebbüsünde bulunan Talat Aydemir’le birlikte gözaltına alınmış, ancak birkaç ay süren tutukluluktan sonra serbest bırakılmıştı. Serbest kalır kalmaz da o sıralarda örgütsel bir kriz içinde bulunan CKMP’ye katılmış, 1965 Ağustos’unda da bu partinin genel başkanlığına seçilmişti. Parti henüz MHP adını almamış, üç hilalli bayrağı benimsememiş, komando kamplarını kurarak faşist caniler yetiştirme sürecine girmemişti. Türkeş genel başkan olarak tüm gazetelere nezaket 372 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 373 ziyaretlerinde bulunurken, Ak"am’ı da ziyaret etmeyi ihmal etmemi"ti. Hiç unutmuyorum, konu"mamız sırasında partisinin bir sosyal adalet ve demokrasi sava"çısı oldu#una inandırmak için bin dereden su getirmi"ti.. Çetin Altan’ın T!P listesinden aday olmasıyla Ak"am’ın bu partiye sa#ladı#ı objektif deste#in dozajını dü"ürtebilmek için CHP son anda hepimizi "a"ırtan bir manevraya ba"vurdu. Aday listelerinin açıklanmasına kısa bir süre kala, Malik Yolaç’ı Trabzon’dan aday olmaya ikna etti. Çetin’in CHP’den aday olamaması beni ne denli sevindirdiyse, Yolaç’ın bu partiden aday gösterilmesi o denli endi"eye dü"ürdü. Birinci endi"em, patronla gazetenin en önemli yazarının ayrı partilerden aday olmasının seçim döneminde gazete için yaratabilece#i yeni sorunlardı. Hele Yolaç milletvekili seçilirse, CHP "u veya bu "ekilde gazeteye müdahale edebilir, geli"tirdi#imiz yayın politikasına aykırı "eyler dayatabilirdi. Deneyle biliyordum, partiler ve politikacılar, kendileri kurmamı", finanse etmemi" olsalar da, kendilerine yakın çizgideki süreli yayınları kontrol altına almaya yeltenirler. Aynı "ey T!P için de geçerliydi. Çetin henüz parti üyesi bile de#ilken, kendisinin !stanbul listesinden aday olması üzerine, Ak"am’ın partinin gayriresmi organı gibi davranması gerekti#ini dü"ünen T!P Genel Merkezi, bana bir delegasyon yollayarak seçim kampanyası sırasında Ak"am’ın teleks ba#lantılarının parti te"kilatının kullanımına açılmasını istedi. Öneriyi kabul etmem mümkün de#ildi, reddettim. Çetin’e bahsetti#imde o da küplere bindi. Seçim kampanyası sırasında T!P’le ilgili haberlere en azından CHP’nin ve AP’nin haberleriyle e"it düzeyde yer verilmesine özen gösteriyorduk. Hattâ T!P’in mitingleri, T!P yöneticilerinin konu"maları Türkiye için yeni ve Ak"am’ın yayın politikasına daha uygun oldu#u için birinci sayfada sık sık daha da ön plana çıkıyordu. Çetin seçim kampanyasının geli"iminden çok mutluydu. 373 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 374 Tüm miting meydanlarında Aybar’dan sonra ikinci hatip olarak yer alıyor, ço#u kez Aybar’dan da fazla alkı"lanıyordu. Yolaç’la ili"kilerimizde ilk ciddi gerginlikler de o zaman ba"ladı. Seçim kampanyası ilerledikçe T!P haberlerinin gazetede daha fazla yer almaya ba"laması, CHP’nin tıpkı AP gibi ikinci planda kalması üzerine CHP Genel Merkezi Yolaç üzerinde baskı yapmaya ba"lamı"tı. 1965 seçimleri Ak"am açısından bu gerilim içerisinde sonuçlandı. Milli bakiye sistemi sayesinde T!P Meclis’e 15 milletvekiliyle girmeyi ba"armı"tı. Çetin de artık ba#ımsız milletvekiliydi. CHP ise AP kar"ısında ezilmi", gazetenin patronu Yolaç da Meclis’e girememi"ti. Artık milletvekilli#i sona erdi#inden tüm zamanını Ak"am’a verecekti. Çetin Ankara yolcusuydu. Meclis’e yemin törenine gitmeden önce gazetede kendisiyle yeniden uzun bir görü"me yaptım. Ankara’da oldu#u sürede de günlük yazılarını hiç aksatmayacaktı. Çetin’in yazar olarak en takdir etti#im yanlarından biridir. Nerede olursa olsun, iki eli kanda bile olsa, ne yapar eder yazısını gazeteye iletir. Söz verdi, Meclis’te ba#ımsız milletvekili olarak mücadele verecekti. Vedala"tık. Daha birkaç gün geçmi"ti ki, bir ak"am vakti gazetenin ilk hazırlıklarını bitirmek üzereyken !lhami aradı: - Gözünüz aydın, bir çocu#unuz oldu. Çetin Altan T!P’e katıldı. Anlattı#ına göre, Meclis’te Çetin bir konuda konu"mak üzere söz istemi". Herhangi bir gruba mensup olmadı#ı ve konu"ma önceli#i bulunmadı#ı için konu"turulmamı". Bunun üzerine öfkelenerek, - E#er konu"mam için bir parti sözcüsü olmam gerekiyorsa, "u andan itibaren ben de partiliyim. Türkiye !"çi Partisi Grubu adına söz istiyorum, diyerek partilili#ini ilan etmi". Oysa seçimden sonra benimle ve Yolaç’la konu"urken asla partiye katılmayaca#ına söz vermi"ti. Bilmiyorum bu bir anlık 374 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 375 öfkelenmenin sonucu muydu, yoksa daha önce Aybar’la birlikte kararla"tırdıkları bir senaryonun uygulanması mıydı? Gerekçe ne olursa olsun, geri dönülmez bir adım atılmı"tı. Çetin artık günlük fıkra yazarlı#ının ötesinde bir partinin sözcüsüydü. Yolaç haberi ö#renir ö#renmez beni aradı. - Ben sana dememi" miydim, bu Çetin’in sözüne güvenilmez, dedi. Bundan böyle gazeteye saldırılar, mali baskılar daha da artacak. Çetin için nasıl olsa artık sorun yok, milletvekili maa"ı garanti. Di#er personelin parasını nasıl denkle"tiririz. Bundan sonrasını sen dü"ün... Gerçekten de gazetenin en çok okunan yıldız yazarı partilenince gazete de ister istemez partinin gayriresmi sözcüsü sayılacaktı. Sırf denge kurmak için bir ba"ka partiye mensup bir yazara kö"e veremezdim. Olan olmu"tu. Sosyalist bir gazeteci olarak, muhtemel sonuçları ne olursa olsun, bu geli"meyi sineye çekmek, Ak"am’ın güvenilir bir haber ve mücadele gazetesi olarak devam etmesini sa#lamak için elimden geleni yapmak, T!P’li Çetin’in yazılarını da bu perspektif içinde de#erlendirmek zorundaydım. Çetin artık Ankara ile !stanbul arasında mekik dokuyor, Meclis çalı"malarının yanısıra parti yönetici ve milletvekillerinin tüm yurt gezilerine aktif "ekilde katılıyor, dinleyiciler tarafından co"kuyla kar"ılanan konu"malar yapıyordu. Parti yöneticileriyle birlikte oldu#unda hiyerar"ik olarak Aybar’ın gerisinde durmaya, kıskançlıklara vesile olmamaya, özellikle de parti içinde ba"ka birinin ön plana çıkmasına tahammül edemeyece#ini iyi bildi#i Behice Boran’ın tepkisine yolaçmama#a çok özen gösteriyordu. Çetin’in partilenmesinden sonra gazetenin ilan gelirlerindeki tiraj artı"ıyla ters orantılı dü"ü" hızlanmı"tı. Gelirlerdeki dü"ü" yüzünden SEKA’dan bobin getirtmek yeniden büyük bir sorun haline gelmi"ti. Müessesse Müdürü Ahmet Arabul ve !dare Müdürü Hayri Tezay’ın son dakikada 375 "vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 04/11/10 9:43 Page 376 SEKA’ya para ulaştırıp bobin getirtebilmek için nasıl çabaladıklarını hiç unutmuyorum. Meslek yaşamımın hatırladıkça büyük acı veren anılarından biridir... Bir akşam gazetenin sorunlarını sohbet havası içinde görüşmek üzere yeni patron Nur Okten gazetenin tüm sorumlularını ve yazarlarını evinde yemeğe davet etmişti. Geç vakit sohbetin belli bir anında Çetin, hiç neden yokken gazetenin haber ve yazılardan sorumlu müdürü Odhan Baykara’ya ve eşine hakaret yağdırmaya başladı. Oysa ki Çetin adli kovuşturma konusu yazılardan dolayı milletvekili dokunulmazlığından yararlanarak sorguya gitmezken, Odhan tek başına savcılar ve yargıçlar önünde Çetin’in yazılarının suçsuzluğunu savunmak zorunda kalıyordu. Meslekdaşlarının önünde uğradığı hakaretler kar şısında Odhan, “Çetin gazeteden ayrılmayacağına göre, ben istifa ediyorum. Bu kişiyle aynı çatı altında çalışmak artık benim için züldür,” diyerek onurlu bir şekilde gazeteden ayrıldı. Hayri Tezay da, yukarıda değindiğim çabalarının mükafatını, aynı akşam Çetin tarafından bir sürü hakarete uğradıktan sonra Karacaahmet Mezarlığı önünde eşiyle birlikte arabadan atılmakla görmüştü. Odhan’ın ayrılmasından sonra gazetenin sorumlu müdürlüğünü ve dolayısıyla da Çetin’in yazılarının hukuki sorumluluğunu, Malik Yolaç’ın isteği üzerine gazetenin spor yazarlarından Doğan Koloğlu üstlenecekti. Gazetenin içine sürüklendiği mali sorunlara şimdi bir de Çetin’in gazetenin tüm yükünü taşıyan kişilere hakaretlerinden kaynaklanan kadro içi bir huzursuzluk eklenmişti. Bu sarsıntılar yaşanırken Akşam’ı ayakta tutabilmek için tek güvencemiz, Türkiye’de işçi sınıfının sendikal ve siyasal hareketinin giderek daha da güçlenmesi ve kamuoyunun sol ve anti-emperyalist söyleme giderek daha duyarlı hale gelmekte olmasıydı. 16 Ocak 1966 günkü Akşam’da, ABD Cumhurbaşkanı Johnson’un 1964 Kıbrıs Krizi sırasında İnönü’ye yazdığı tehdit mektubunu ve İnönü’nün de buna karşı “Yeni bir dünya 376 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 377 kurulur ve Türkiye de bu dünyada yerini alır” misillemesi yapan yanıtını birinci sayfadan tam metin olarak yayınladık. Yıllardır iktidarların ABD u"aklı#ı yapmasının utancı altında ezilen kitlelerde bu mektupların açıklanması bir "ok etkisi yarattı. !nönü’nün böyle bir tavır alması üzerine CHP tabanında da ABD kar"ıtı e#ilimler güçlenmeye, dolayısıyla Ak"am’ın yayınlarına ilgi daha da artmaya ba"ladı. Uluslararası planda da Pentagon’un Vietnam’da yürüttü#ü emperyalist sava"ın giderek ABD için yüzkarası bir boyut kazanması, buna kar"ılık Sovyetler Birli#i’nin uluslararası diplomaside ve özellikle ba#lantısız ülkelerle ili"kilerde daha dinamik bir tutum izlemesi, Çin’in ve Küba’nın sosyalist kurulu" yönündeki ba"arıları sol dü"ünceyi daha popüler hale getiriyordu. Bu ortamda Ak"am gibi bayrakla"an bir gazeteyi ne bahasına olursa olsun ayakta tutmak bir görevdi. Mali sorunları kısmen de olsa çözebilmenin tek çaresi, Ak"am’ı bir "ahıs gazetesi olmaktan çıkartarak mülkiyetini halka açmaktı. Daha önce gazeteye mali destek sa#lamak için ilerici çevrelerde yaptı#ım nabız yoklamaları, yarın ne tavır alaca#ı belli olmayan bir ki"inin mülkiyetinde kaldıkça Ak"am’a sendikalardan, demokratik kurulu"lardan ve hattâ en inançlı okurlarından bile yeterli maddi destek sa#lanamayaca#ını gösteriyordu. Bu konuyu birkaç kez gazetenin genç patronu Nur Okten’e açtım. Nur bu konuda bana güvendi#ini, kendisinin de bundan ba"ka bir yol görmedi#ini söylüyor, ama geri plandaki asıl patron Malik Yolaç’ın bu projeyi kabul edece#ini sanmıyordu. Konuyu Yolaç’a açtı#ımda, üzerinde konu"maya dahi gerek duymadan sözü “Çetin Altan Sorunu”‘na getiriyordu. - Çetin yazma#a devam ettikçe bu gazetenin mali sorunları bitmez, tek çare bu adamın gazeteyle ili"kisini kesmektir. - Hataları ne olursa olsun, Çetin bu gazetenin bayrak yazarıdır. Böyle bir "ey gazete için intihar olur. - Canım gazeteye zaten bir sürü solcu yazar doldurdun. 377 "vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 04/11/10 9:45 Page 378 Sen de İlhami de hergün sol yazıyorsunuz. Bir süre izne çıktığını ilan edip birkaç ay yazdırmasak, okuyucu bir süre sonra Çetin’i unutur. Onun “Taş” köşesinin yerini de İlhami’ye veririz, olur biter. Ben bu gazetede genel yayın müdürü olduğum sürece Çetin Altan’ın gazeteden uzaklaştırılmasına asla onay vermeyeceğimi söyledim. - Ayrıca İlhami’nin, Çetin’in yerini doldurması da mümkün değil. İlhami askersiz edemez. Cumhurbaşkanlığı konusundaki tavrını gördünüz. Gerçekten de, o günlerde Türkiye bir cumhurbaşkanlığı krizi yaşıyordu. Felç olan Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel apartopar ABD’ye gönderilmiş, orada da komaya girmişti. Tekrar Türkiye’ye getirilen Gürsel’in artık “görev yapamayacak durumda olduğu”na dair Gülhane Askeri Hastanesi’nden 37 doktorun imzaladığı bir tıbbi rapor alınmıştı. Siyaset kulislerinde Çankaya’ya kimin getirileceği tartışılıyordu. 1961’de Ordu’nun silahlı dayatmasıyla Çankaya’ya sokulan Gürsel’in devreden çıkması üzerine Türkiye’nin yeniden bir sivil cumhurbaşkanına kavuşması olanağı doğmuştu. Bu ortamda Çankaya’yı yine bir askere emanet etme fikri İlhami Soysal’dan geldi. Akşam’daki yazısında, bu krizden çıkmanın tek çaresinin Genelkurmay Başkanı Cevdet Sunay’ın emekliye ayrılarak kontenjan senatörü atanması, ardından da Cumhurbaşkanlığı’na seçilmesi olduğunu yazdı. Sunay gerçekten de önce kontenjan senatörü, ardından da Cumhurbaşkanı oldu. Ama onun yerine genel kurmay başkanlığına bir faşist general gelecekti: Cemal Tural... Kaderin cilvesidir. Aynı Tural, daha sonra kendisini eleştiren yazılarından dolayı İlhami Soysal’ı güpegündüz kaçırtıp ölesiye dövdürecekti. Tural’ın ordunun başına gelişi, anti-komünistlere büyük cesaret verdi. Bir hafta sonra büyük kentlerde komünizmle mücadele mitingleri düzenlenmeye başladı. İstanbul’daki mitinglerin ana hedeflerinden biri de 378 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 379 ku"kusuz Ak"am Gazetesi’ydi. Büyük miting bir pazar gününe rastlıyordu. Tüm Ak"am kadrosundan, izinli de olsalar, o gün gazetede görev ba"ında olmalarını istedim. Ana giri" kapısına ve pencerelerin önüne ka#ıt bobinlerinden barikat yaptık. Neyse ki saldırı olmadan miting sona erdi. Ardından Genelkurmay Ba"kanı Cemal Tural’ın ünlü Cuma emirnameleri ba"ladı. Daha sonra “Komünizmle Mücadele Elkitabı” adı altında bir araya getirilerek tüm ordu birliklerine “ba"emir” olarak da#ıtılacak olan bu emirnamede Tural "öyle diyordu: “Din, toplumu, sarsılmaz bir "ekilde birbirine ba#layan en önemli faktörlerden biridir. Komünistler Allah’a inanmazlar... Din, komünizmin en amansız dü"manı oldu#u için, onu yok etmeye var güçleri ile çalı"ırlar. “ Cemal Tural, Haziran 1964’te Ankara Sıkıyönetim Komutanı iken 21 Mayıs’çıların lideri Talat Aydemir’in ve Fethi Gürcan’ın asılması sırasındaki insanlık dı"ı tutumuyla da ünlü generaldi. Tam da o günlerde, Talat Aydemir’in o#lu Metin Aydemir, yanında kızkarde"inin ni"anlısı 21 Mayısçı Te#men Atilla Altugan’la birlikte bizimle temasa geçti. Metin, Hava Harp Okulu’nda ö#renciyken Talat Aydemir’in o#lu olması nedeniyle okuldan atılmı"tı. - Babamın katilleri ordunun ba"ına geçiriliyor, dedi. Ortada o denli yalan, alçaklık ve ikiyüzlülük var ki, artık babamın anılarının yayınlanması zamanının geldi#ini dü"ünüyoruz. Anıların tahrifata u#ramadan yayınlanması konusunda ailece sadece size güveniyoruz. Ben Aydemir’le hiç kar"ıla"mamı"tım. !nci iyi tanıyordu. Hür Vatan ve Kim’in muhabirli#ini yaptı#ı yıllarda çok sık görü"mü"tü. Dü"üncelerini payla"masa da, Aydemir’in 22 $ubat 1962’de ve 21 Mayıs 1963’te !smet Pa"a tarafından nasıl komploya u#ratıldı#ını çok iyi görmü"tü. Aydemir’in insani dramını !nci’den çok dinlemi"tim. Metin Aydemir’le tanı"tıktan sonra ondan ö#rendiklerim de beni, bu ihtilalci subayın gerçek dü"ünceleri ve niyetleri konusunda çok dü"ündürmü"tü. 379 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 380 Metin daha sonra babasının birkaç defterden olu"an yazılı notlarını ve kasete kendi sesinden yaptı#ı kayıtları da getirdi. Aydemir’in notlarına hızla göz attım. Tek kelimeyle çarpıcıydı ve isyan doluydu. - Ben bu anıları yayınlarım, dedim, ancak bir gazete tefrikası için çok ayrıntılı ve uzun olur. E#er izin verirseniz ben bu anıları, özüne ve gerçek dü"üncelerine dokunmadan, özetler, yayına hazır hale getiririm. Ondan sonra isterseniz anıların tamamını bir yayınevine kitap olarak yayınlattırırsınız. - Size güveniyoruz. Anılar size teslim, dedi. Gazetedeki iç sorunlardan, patronların bitip tükenmez müdahelelerinden, star yazarların kaprislerinden bunalmı"tım. Ertesi gün Malik Yolaç ve Nur Okten’e, Talat Aydemir’in anılarını yayınlayaca#ımı, ancak yayına hazırlamak için zamana ihtiyacım oldu#unu söyledim. Aydemir’in anılarını yayınlayaca#ımı söylemem pek de ho"larına gitmemi"ti. Zaten Ak"am’ın “komünist gazete” diye sürekli saldırıya u#ramasından rahatsızdılar. Ordu hiyerar"isine, !smet Pa"a’ya ba"kaldırmı" bir subayın anılarını yayınlamanın ba"larına yeni gaileler açmasından endi"eliydiler. - Bu yakın tarihimizin karanlı#a gömülmü" bir sayfasıdır. Bu sayfayı açmak olsa olsa Ak"am’a onur verir, dedim. Yayınlanmasını kabul ettiler. - Ancak bu anıları yayına hazırlanması pek kolay de#il. Elyazısıyla yazılmı" birçok metni okuyup özetlemek, onlarca kaseti dinleyip stenoyla not alarak yazıya dökmek çok vakit alır. !nci’yle birlikte bir ay kadar eve çekilip anıları yayına hazırlayaca#ız, dedim. Hemen onay verdiler. Yolaç, fırsattan istifade, yine Çetin konusuna girdi: - Biliyorum, sen Çetin’in bir süre için dahi olsa gazeteden uzakla"tırılmasına kar"ısın. Ama ben hukuk mü"avirimizle konu"tum. Çetin’in birikmi" yıllık izinleri var. Sen yokken onu da izne çıkartalım. 380 "vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 04/11/10 9:47 Page 381 - İznini kullanıp kullanmaması Çetin’in bileceği iş, dedim. Kendisiyle konuşmam lazım. İzin kullanmak istemiyorsa, izne zorlayamam. Çetin’e telefon ettim. Derhal itiraz etti: - Ben izin falan istemiyorum. Bu Malik’i bilirim, bir kez izne çıkarttı mı bir daha gazeteye adım attırmaz. Tekrar Yolaç’la konuştum. - Çetin izne çıkmak istemiyor, okurlarından kopmak istemiyor. Yapacak bir şey yok, dedim. O güne kadar gazetenin birinci sayfasını, gazetenin sol politikasına uygun olarak İnci hazırlıyordu. O da benimle birlikte hatıraların redaksiyonunda çalışacağından, birinci sayfa sorumluluğunu aynı çizgiyi devam ettirebileceğine inandığım haberler müdürü Cengiz Tuncer’e emanet ettim. Hemen ertesi gün Ülker Sokak’taki evimizde anıların redaksiyonuna başladık. Akşama doğru Cengiz’den bir telefon geldi: - Sen birinci sayfayı bana emanet ettin ama, Malik Bey biraz önce Turgut Dinsel’le birlikte geldi, birinci sayfayı benim değil Turgut’un yapacağını söyledi. Turgut teknik olarak iyi bir spor sayfası sekreteriydi, ama ne siyasetle ne de bizim izlediğimiz sol çizgiyle bir ilgisi vardı. Belli ki Malik Yolaç yokluğumun daha ilk gününde gazetenin çizgisini değiştirmek, sonunda Çetin Altan’ı da tasfiye ederek Akşam’ı kendi deyimiyle “komünist damgası”ndan kurtarmak için bir operasyon başlatmıştı. Ertesi sabah gazeteye dönerek tüm yazı işleri müdürlerini ve servis şeflerini toplantıya çağırdım. Yolaç’ın aylardır yaptığı baskıları anlattıktan sonra, gazete çizgisinin değiştirilmesine ve Çetin’in feda edilmesine karşı birlikte tavır konmasını istedim. Tüm arkadaşlar kenetlenmişti. Ortak bir bildiri yayınlayarak Çetin Altan ve diğer yazarlarımızla dayanışma içinde olduğumuzu, Akşam’ın yayın çizgisini değiştirmeye yönelik tüm girişim ve komplolara karşı direneceğimizi bir 381 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 382 bildiriyle açıkladık. Ankara ve !zmir büroları da direni"imizi destekliyorlardı. Çetin’le !lhami’ye, geli"meleri birlikte de#erlendirmek üzere derhal !stanbul’a gelmelerini söyledim. Patron müdahalesinden vazgeçinceye kadar Çetin Altan ve !lhami Soysal da yazı yazmayacaklardı. Okurlar gazete sahipli#ine sürekli protesto mesajları göndererek bundan böyle Ak"am almayacaklarını bildiriyorlardı. Nur soruna bir çare bulmak için benimle görü"me istedi. Gazetedeki büromda bulu"tu#umuzda, - Do#an, dayım bu olaydan dolayı çok sarsılmı" durumda, intihar etmeyi bile dü"ünüyor. Mutlaka bir çare bulalım, diyordu. Kendisine gazetenin resmi imtiyaz sahibi olarak artık Yolaç’ın müdahalelerine son vermesi, Ak"am’ı aynı çizgide ayakta tutabilmek için gazete sahipli#ini çalı"anların ve okurların da ortak olaca#ı bir "irkete devretmesi gerekti#ini söyledim. - Çok zor, ama dayımla bir konu"ayım, dedi. Bu konu"manın sonucunu beklerken devreye birdenbire Yön’cüler girdi. Do#an Avcıo#lu’nun karde"i Hamdi Avcıo#lu benden önce Ak"am’da gece sekreteri olarak çalı"mı"tı, Malik Yolaç’ı iyi tanıyordu. Büroma gelerek, bu olayın solun genel çıkarları aleyhine geli"ti#ini, Yolaç’ın bu durumda gazeteyi tamamen kapatabilece#ini, Çetin’in Ak"am’da yazmaya devam etmesini sa#lamak için bizim bazı tavizler vermemiz gerekti#ini söylemeye ba"ladı. Anla"ılan Yolaç “gazeteyi kapatma” tehdidini de kullanarak çalı"anların toplu direni"ini kırma, gazete yönetimini fiilen ele geçirmek için kar"ı cepheyi parçalama takti#ine ba"vuruyordu. Bu arada bir telefon da !lhan Selçuk’tan geldi. - Do#an, lütfen anlayı"lı olun, Ak"am kapanır da Çetin bir yerde yazamazsa, ben sol fıkra yazarı olarak tek ba"ıma 382 "vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 04/11/10 9:50 Page 383 kalırım. Çetin’den sonra beni de Cumhuriyet’ten uzaklaştırırlar, diye sızlanıyordu. Ankara’dan beklediğim Çetin ile İlhami İstanbul’a gelmişler, fakat Akşam yerine doğru Yön İdarehanesi’ne gitmişlerdi. Telefon eden İlhami, - Akşam şimdi karmakarışık, bu sorunları rahat tartışamayız, en iyisi Yön’de buluşalım, dedi. Yön’e gittiğimde, İlhami kapıdaydı: - Biz direnişe imza verdik ama, siz de olayı büyütmüşsünüz. Hamdi Malik Bey’le konuşmuş, Çetin’i işten uzaklaştıracağı yokmuş, sadece gazetenin sol dozajını düşürüp ilan sahiplerini rahatlatmak için birinci sayfayı kendi kafasına uygun biriyle yapmak istiyormuş. - Peki sen ne diyorsun? - Vallahi Doğan, bu kriz bir an önce çözülse iyi olur. Ben de güç durumda kaldım. Yenilerde buzdolabı falan alıp borca da girmiştim. Bana kalırsa Malik Bey’in isteklerini kabul edelim. Edersek, Çetin’in yazmasına karışmayacakmış. İçeri girdiğimde Çetin de aynı telden çalıyordu. Sanki olup bitenlerin hiçbir şekilde onunla ilgisi yokmuş, bu direnişe kendisini korumak için girdiğimizi bilmiyormuş gibi: - Yahu, bir bardak suda fırtına kopartmayalım, diyordu. İşte şurada iyi kötü yazıp duruyoruz. Bırakın Malik de kendi gazetesinde dilediğini yapsın. Tartışmanın bir anlamı yoktu, belli ki Yolaç’ın manevrası başarılı olmuştu. - İlhami’nin tavrını da, senin tavrını da nasıl yorumlayacağımı bilemiyorum. Sizin yazma özgürlüğünüzü savunmak için tüm arkadaşları bu direnişe ben soktum. Bu söylediklerinizi kendilerine nasıl anlatabilirim! Çetin bu kez daha da ileri gitti: - Tamam da, bu Akşam’da benden başka solcu var mıydı ki? - Seni Akşam’a alırken Yolaç’ın senin hakkında söylediklerini şimdi daha iyi anlıyorum. Sağolasın... Evet Çetin, 383 "vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 04/11/10 9:57 Page 384 Akşam’da da, Türkiye’de de senden başka solcu yok. Sen solculuğuna Malik Yolaç’la devam et, diyerek görüşmeden öfkeli bir şekilde ayrıldım. Eve döndüğümde İnci son derece öfkeliydi. Çetin biraz önce kendisine telefon ederek onu da kışkırtmaya çalışmıştı: - Bak İnci, Doğan’a söyle bu inadından vazgeçsin. Fena mı, günlük bir gazetenin başında bulunmanın itibarı var, tiyatrolara, konserlere davet ediliyorsunuz. Bunları feda etmeğe değer mi? İnci de, Çetin’e “Eğer Doğan bu şantaja boyun eğerse derhal boşanırım,” diye yanıt vererek telefonu kapatmıştı. Direniş yapan bazı arkadaşlarla akşam 21’de bizim evde randevumuz vardı. İlk Cengiz Tuncer geldi : - Bu iş burada biter, dedi. Çetin’le İlhami Malik Yolaç’la anlaşmışlar bile. Her ikisinin yarın gazetede yazıları yayınlanıyor. Zaten Handan da Beyoğlu’nda kapı kapı direnişin kırıldığını, Çetin’le İlhami’nin gazeteye döndüğünü anlatıyor, dedi. Handan, İlhan Selçuk’un eşiydi. Kocasının Yön’cülerle birlikte tezgahladığı operasyon başarıya ulaşmıştı. Gazetenin en tanınmış iki yazarı yazmaya devam ettiklerine göre, Akşam’ı sol yapan, Çetin’e Milliyet’ten ayrıldıktan sonra tekrar günlük fıkra yazma, hattâ daha sonra milletvekili olma olanağı sağlayan kadroya gerek kalmamıştı. Patron Okten ilk hamlede Haberler Müdürü Cengiz Tuncer, Dış Haberler Müdürü Hüseyin Baş ve Birinci Sayfa Sekreteri İnci Tuğsavul’un kontratlarını feshettiğini duyurdu. Asıl patron Yolaç ise, Akşam’a büyük tiraj kazandıracağını hissettiği Talat Aydemir’in anılarını yayına hazırlamadan gazeteyle ilişkimi kesmemi istemediği için, benimle özel bir görüşme yaptı: - Bak Doğan, sana daha önce de kaç kez söylemiştim. Bu Çetin’e fazla güvenme, demiştim. Kendisine sahip çıktığın halde bu defa kurbanı sen oldun. Artık gazetenin genel yönetimini tamamen ben üstleniyorum, bundan böyle 384 "vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 04/11/10 9:57 Page 385 kimseye de bırakmam. Çetin’le İlhami ne yazarlarsa yazsınlar, ben birinci sayfayla durumu kurtarırım. Hemen ardından yeni bir öneri getirdi: - Bu gazeteye getirdiğin katkıları inkar etmiyorum. Genel yayın müdürü olarak kalmasan da seninle işbirliğini sürdürmek isterim. Talat Aydemir’in anılarını bitirdikten sonra birlikte haftalık bir haber dergisi çıkartalım. Orada ne yaparsan yap, karışmam. O da olmazsa, yayın danışmanı olarak kal... - Malik Bey, Aydemir’in anılarını bitirmemi garantilemek için bu öneriyi yapıyorsanız, kendinizi hiç zorlamayın. Ben gazetede hiçbir sıfatım olmasa da anıları bitirir, zamanında teslim ederim. Bu Aydemir ailesine sözümdür. Ondan sonra da kendime yeni bir yol çizerim. Henüz 30 yaşındayım, bu yaşa kadar çok mücadelelerden geçtim, çok ihanete uğradım, ama önümde uzun yıllar, seçilecek çok yollar var. Sizi Çetin’le başbaşa bırakıyorum... Ve İnci’yle birlikte Akşam’dan ayrıldık. Malik Yolaç, böyle dramatik bir şekilde kapanan dönemi yıllar sonra Oral Çalışlar’ın yaptığı bir röportajda kendi açısından şöyle anlatacaktı: - 60 sonrası Akşam’ı derleyip toparlayan Doğan Özgüden oldu. Çok iyi, efendi bir çocuktu, ama aşırı solcuymuş. O kadar solcu olduğunu bilmiyordum. Ben milletvekili olup Ankara’ya gidince gazeteyle alakadar olmadım. 1965’te [doğrusu 1964’te – dö] devlet bakanı oldum. Akşam’ı Doğan Özgüden’e bıraktım. Çetin’i tekrar aldı. Döndüm ki, solcular doluşmuş…” (Oral Çalışlar, “Solcuların Akşamı”, Umut Peşinde, Çınar Yayınları, İstanbul 2000, s. 74) Oysa, benim gazeteye aldığım arkadaşlar sırf solcu oldukları için değil, aynızamanda gerçekten nitelikli gazeteciler oldukları için seçilmişlerdi. O solcular ki, Akşam’ı batmaktan kurtarmış, Türkiye’nin bu en eski günlük gazetesinin uzun tarihinde, kısa da sürse, onurla anımsanacak müstesna bir sayfa açmışlardı. Israrlı önerilerime karşı çıkılmayıp Akşam çalışanlarının ve okurlarının 385 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 386 mülkiyetinde gerçek bir halk gazetesi haline getirilebilseydi, bu dönem çok daha uzun ve daha büyük ba"arılarla sürebilirdi. Talat Aydemir’in anıları, benim Ak"am’a son hediyemdi. Anıları sunu" yazımda !nönü’nün ve onun bendesi olan askerlerin ikiyüzlü ve komplocu tavırları vurgulanıyordu. Gerçekten de 1960’da darbe yapanlar tabii senatör olarak dokunulmazlık zırhı altında ülkenin kaderinde söz sahibi olmaya devam ederken, bir Talat Aydemir’in, bir Fethi Gürcan’ın idam sehpasına gönderilmi" olması yakın tarihin en büyük adli skandallarından biriydi. Bu anılar sayesinde gazete bir süre daha tiraj aldı, genel yayın politikasındaki sa#a kayı" bir süre daha kamufle edilebildi. Sonrasını herkes biliyor. Ak"am benim gazetecilik hayatında önemli bir deneyimdi. Ama daha da önemlisi, Türkiye günlük basın tarihinde iki yıl süreyle, etkisi daha sonraki yıllarda da hissedilecek bir efsane oldu. O efsaneyi yaratma onurunu Ak"am’ın o dönemdeki tüm gazetecileriyle, mürettipleriyle, makinistleriyle ve da#ıtımcılarıyla, daha da önemlisi okuyucularıyla payla"ıyorum. 386 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 387 Ant Dergisi ve Yayınları 1967-1971 Ak!am'dan ayrıldıktan sonra iki temel sorunla kar!ı kar!ıyaydık. Her!eyden önce, aileden kalma hiçbir maddi olana"ı bulunmayan iki çalı!an gazeteci olarak kimseye muhtaç olmadan günlük ya!amımızı sürdürmek zorundaydık. Bu, her ikimizin de sahip oldu"u mesleki becerilerle o kadar zor de"ildi. Herhangi bir gazetede, haber ajansında ya da reklamcılık kurumunda ya!am için gerekli geliri rahatlıkla sa"layabilirdik. Günlük bir gazetede i! bulmak, genel yayın müdürlü"ü yapmı! bir gazeteci olarak benim için pek kolay de"ildi ama #nci için hiçbir sorun yoktu. Ne ki sorunumuz, sadece günlük ya!amımızı garantilemek de"il, aynızamanda mesleki birikimimizi ve yeteneklerimizi, tüm gençli"imizi verdi"imiz kavgaya katkıda bulunabilecek biçimde de"erlendirebilmekti. Talat Aydemir anılarının redaksiyonunu bitirip Ak!am'a teslim etti"im gün, gazetedeki çalı!ma arkada!larımdan Bilgin Peremeci beni buldu: - Do"an, dedi, Ak!am'da birlikte devam edememi! olmamıza üzgünüm. Ama kitap yayınında i!birli"i yapabiliriz. Benden önceki genel yayın müdürü O"uz Akkan, Ak!am Gazetesi'nin bir yan giri!imi olarak Ak!am Kitapçılık Kulübü'nü kurmu!tu. Bir süre sonra Cem Yayınları'nı kurunca, kulübün yönetimini Bilgin üstlenmi!ti, !imdi daha geni! zamanım oldu"u için kapitalizm üzerine bir kitap yazmamda 387 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 388 ısrar ediyordu. #nci'nin de klasik batı müzi"inin kaynakları üzerine bit kitap yazmasını istiyordu. Türkiye'de fa!ist hareketin yükseli!ini günbegün izledi"im ve büyüyen tehlikenin farkına vardı"ım için, daha Ak!am'dan ayrılmadan önce fa!izm üzerine bir kitap yazmı!tım. 1966'da yayınlanan kitabın önsözünde !öyle diyordum: "Bugün Türkiye, bir fa!izm tehlikesiyle kar!ı kar!ıya bulunmaktadır. Çıkarlarını demokratik yoldan sürdürmek imkanını bulamayacak olan sermaye çevrelerinin bugün Türkiye'de nüve halinde bulunan fa!ist kurulu!ları bir politik kuvvet halinde demokratik düzenin kar!ısına çıkartmaları uzak bir ihtimal de"ildir. Bu bakımdan, Türkiye'nin kurtulu!unu demokratik düzende gören devrimci kuvvetlerin, tarihe malolmu! fa!izm denemelerini incelemeleri, gereken dersi almaları ve Türkiye'de emperyalist devletlerin ve sermaye çevrelerinin destekledi"i fa!ist hareketlere kar!ı ortak bir cephe kurmaları zorunlu hale gelmi!tir." (Fa!izm, Ak!am Kitap Kulübü, #stanbul) #nci, ba!arılı bir gazeteci olmanın yanısıra gerek klasik batı müzi"i gerekse folklorik müzik üzerine geni! bir birikime sahipti. Ö"rencilik yıllarında klasik gitarda büyük bir ustalık kazanmı!, uluslararası gitar dergilerinde gelece"in virtüozlarından biri olarak tanıtılmı!tı. Ne ki genç ya!ta ya!am mücadelesine girmek zorunda kaldı"ı için gitar çalı!masını sürdürememi!ti. Yeniden gazete çalı!masına girinceye kadar böyle bir kitap yazmak ona da çekici geliyordu. Sıcak yaz günlerinde eve kapanarak bu kitapları yazmaya koyulduk. 1966 yazı ve sonbaharı bu u"ra!lar içinde geçti. Yazdı"ımız kitapların elle tutulur bir gelir sa"laması da mümkün de"ildi. Ak!am Gazetesi'nden alaca"ımız olan toplam 50 bin liralık kıdem tazminatı da ancak taksitle ödeniyordu. Üstelik bu tazminatı da herhangi bir yeni giri!im için ilk yatırım olarak dü!ündü"ümüzden, günlük giderlerimizde tasarruflu olmaya büyük özen gösteriyorduk. 388 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 389 #nci'nin Müzik Rehberi adlı kitabı 1966 sonunda yayınlandı. Benim ikinci kitabımın yayını ise ertesi yıl mümkün olabilecekti (Kapitalizm, Ak!am Kitap Kulübü, 1967 #stanbul). 1966'nın bu kahırlı son aylarında gece gündüz çalı!maktan ve maddi sorunlardan öylesine bunalmı!tık ki, bir pazar günü vapura atlayıp Büyük Ada'da birkaç saatli"ine de olsa dertlerimizi unutmaya karar vermi!tik. Adadaki bir açıkhava kahvesinde birer bira ve yanında da bir porsiyon muska börek söylemi!tik. Börekler öylesine lezzetliydi ki, ikinci porsiyonu sipari! etmek için içimiz gidiyordu, ama tasarruflu olmamız gerekti"inden sipari! edemeden büyük bir ada turu yaptıktan sonra eve dönüp tekrar çalı!maya koyulduk. Arada bir ben Bâbıâli'ye inip arkada!ları görüyor, sohbet ediyordum. U"radı"ım ba!lıca yerlerse $ükran Kurdakul'un, Fethi Naci'nin ve O"uz Akkan'ın yayınevleriydi. $ükran'ın Ataç Yayınevi, T#P'in 1964'teki ilk kongresinden sonra ilk muhalefeti olu!turdu"umuz yerdi. Fethi Naci Gerçek Yayınevi'ni, O"uz da Cem Yayınları'nı yeni kurmu!lardı. Fethi Naci'nin ismi, o yaz Amerikan Askeri Ata!esi Dickinson'a verilen "tesirsiz hale getirilmesi gerekli 50 Türk" listesinde de yeralıyordu. Benim Ak!am'dan ayrılmamdan sonra Naci'nin yazılarına da yasak konmu!tu. Her bulu!mamızda $ükran'la ve Naci'yle yeni bir sol yayın çıkarma olanaklarını tartı!ıyorduk. O"uz'un yeni bir süreli yayın yapma niyeti yoktu, kitap yayıncılı"ında ba!arılı olmak istiyordu. 1966 yılında Nobel Edebiyat ödülünü #srail'li yazar Samuel Agnon kazanmı!, O"uz da Nobel dizisinde yayınlamak üzere kitabı hemen çeviriye vermi!ti. Gelen çeviriyi pek gözü tutmadı"ı için #nci'den bir de #spanyol'ca versiyonuna göre irdelemesini istemi!ti. Di"er çeviri çalı!maları arasında #nci buna da vakit ayırmak zorunda kalıyordu. Kapitalizm'i ve Müzik Rehberi'ni bitirdikten sonra, sırf zamanımızı bo!a harcamamak için Wright Mills'in Küba Devrimi üzerine Dinle Yankee isimli kitabının çevirisine koyulduk. 389 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 390 * Çeviriyle u"ra!tı"ımız günlerde bir sabah Ya!ar Kemal'den bir telefon geldi. Kasım 1966 sonlarında Türkiye #!çi Partisi'nin 2. Büyük Kongresi'nin yapıldı"ı Malatya'dan dönmü!tü. Kongre'de yine birçok tatsız olaylar ya!anmı!, özellikle Behice Boran ve Nihat Sargın'ın örgütteki Mihri Belli ve Hikmet Kıvılcımlı sempatizanı partililerin tasfiyesi için giri!tikleri operasyon partiyi yeni bir krize sürüklemi!ti. Aybar’ı destekleyen Ya!ar Kemal artık MYK üyesi olarak partinin önde gelen yöneticilerinden biriydi. - Malatya'da olup bitenleri belki duymu!sundur. Aybar'la da konu!tum, bu böyle gitmez, dedi. Partiyi toparlamamız lazım. Hiçbir hizbin aleti olmadan partiyi destekleyecek ba"ımsız bir haftalık dergi çıkartılması kaçınılmaz oldu. Bunu konu!mak istiyorum. - Pek iyi anlayamadım. $imdi partide yeni bir tasfiye süreci ba!latılmı!. Sen partiyi toparlamak için birinci tasfiye sürecinde harcanan birine i!birli"i öneriyorsun. - Geçmi!i unutalım. Sen ve Naci, partiden ihraç edilmenize ra"men gerçek bir sosyalist tavrı gösterdiniz, partiyi hariçten desteklemeye devam ettiniz. Senin yönetimindeki Ak!am'ın seçimlerde T#P'e verdi"i destek unutulabilir mi? - Ya!ar, bu i! telefonda konu!ulamaz… En iyisi sen bizim eve gel de konu!alım, dedim. Naci'yle de konu!mamız lazım. Yarım saat bile geçmemi!ti ki Ya!ar bizim evdeydi. Hemen konuya girdik. - #yi ho! da, Malatya Kongresi'nde olup bitenler pek de iç açıcı ve umut verici de"il, dedim. Bir dergiyle bu i! nasıl toparlanır? Üstelik de partiden ilk tasfiye edilenlerin i!birli"iyle? - Ben parti organı çıkartalım, demiyorum. Ba"ımsız sosyalist dergi. Gerçi ben T#P'in MYK üyesiyim, ama bu i!te yazar Ya!ar Kemal olarak varım, tıpkı senin gibi, tıpkı Naci gibi. 390 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 391 Ak!am'da büyük ba!arı göstermi! bir genel yayın müdürü olarak dergiyi sen yönetirsin, kimse de dı!arıdan karı!amaz. Ardından Naci'ye telefon etti, önerisini biraz çıtlattı. Üçümüz Naci'nin Gerçek Yayınevi'nde randevula!tık. Bulu!tu"umuzda Naci kahkahalarla gülüyordu. - Biliyor musunuz, dedi, Paris'ten, Ferit Edgü'den mektup aldım. "Do"an Ak!am'dan ayrılmı!. Niye bir araya gelip do"ru dürüst bir gazete ya da dergi yayınlamıyorsunuz?" diye soruyor. Böyle bir !ey olursa, Paris'ten Abidin Dino ve di"er sol aydınlar da destek vereceklermi!. Naci'nin söylediklerine Ya!ar da çok keyiflendi: - Baksana, akıl için yol birdir. Ta Paris'ten aynı !eyi dü!ünmü!ler. Sonra bana yaptı"ı öneriyi Naci'ye de uzun uzun anlattı. Naci gerçekçiydi. - #yi de Ya!ar, dedi. Ben aynızamanda iktisatçıyım. De"irmenin suyu nereden? - Sordu"un !eye bak. Benim telif haklarımdan yurtdı!ında biriken paralarım ne güne duruyor? Belki getirtmek biraz vakit alır ama, bu yönden hiç kaygınız olmasın. Do"an Inci'yle birlikte dergiyi hazırlar, haftanın olaylarının analizini yapar, yorumlarını yazar. Sen de teorik yazıları yazarsın. Söylemek dahi gereksiz, sanat ve edebiyat sayfasını de sen yaparsın. Ben de her hafta bir fıkra yazarım, sık sık da röportajlar... Yazacak yer bulamayan birçok namuslu sol aydın var. Dergi hepsine açık olur. - Ya parti? - Parti bu i!e hiç karı!mayacak, ele!tiriye de açık olacak. Aybar bu konuda bana yeterince güvence verdi. - Sen de veriyor musun? - Aslan çocuklar... Siz hele bir "tamam" deyin, gerisi bana ait... Ya!ar gittikten sonra Naci'yle uzun uzun konu!tuk. - Ben bu Ya!ar'ı bilirim, dedi, para koyarım dedi, ama gerçekten koyar mı? 391 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 392 - Yahu koskoca Ya!ar bu. Koyaca"ım dediyse herhalde koyar. Paraları yurt dı!ından getirtmesi gecikse bile, ilk üç dört sayıyı finanse edecek kadar parayı, #nci'yle benim Ak!am Gazetesi'nden alaca"ımız kıdem tazminatıyla kar!ılarız. O paralar tükeninceye kadar da Ya!ar'ın söz verdi"i paralar herhalde gelmi! olur. Ya!ar'ın önerisini eve dönünce ayrıntılı olarak #nci'ye anlattım. Biliyordum ki, bu serüvene girdi"imizde teknik olarak tüm hamallık #nci'nin sırtına yıkılacaktı. - Göze alabilir misin? - Bana vız gelir, ama ileride siyasal sorunlar çıkarsa, o da senle Naci'nin bilece"i i!... Zaten birlikte ba!ınızdan bir !eyler geçmi!, partiden birlikte atılmı!sınız. Ardından gülerek ekledi: - $erbetlenmi!inizdir. Ertesi gün Ya!ar ve Naci'yle yine bir araya geldik. Ayrıntıları tartı!tıktan sonra yeni derginin 1967 yılba!ına yeti!mesi konusunda anla!tık. Aramızda herhangi bir yazılı anla!ma falan da yoktu, her!eyi kar!ılıklı güven duygusu üzerine kuracaktık. Derginin genel yönetimi dı!ında imtiyaz sahipli"ini ve sorumlu müdürlü"ünü de ben üstlenecektim. * #lk olarak dergiyi bastırabilecek bir matbaa bulmamız gerekiyordu. Gerçi #stanbul'da dergiyi rotatifte basabilecek matbaa çoktu, ama derginin siyasi tutumunu gördükten sonra di"er sayıları basmayı reddedebilirlerdi. Bâbıâli yoku!unu her tırmanı!ta sol tarafta gözüme çarpan Tan Hanı ve alt katında da Tan Matbaası vardı. Sertel'lerin yönetimindeki Tan Gazetesi yıllarca bu binada yayınlanmı!, CHP'nin hazırladı"ı bir komplo sonucu 1945 yılı sonunda "milliyetçi" gençler tarafından tüm tesisleri yakılıp yıkılarak susturulmu!tu. Sertel'ler yurt dı!ına çıkmak zorunda kaldıktan yıllarca sonra gazetenin ortaklarından Halil Lütfü Dördüncü aynı yerde bir Tan Hanı in!a 392 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 393 ettirmi!, Tan Matbaası'nı da tüm dizgi olanakları ve rotatifiyle i!ler hale getirmi!ti. Halil Lütfü Dördüncü Bâbıâli'de elisıkılı"ıyla ün yapmı!tı. Tan Hanı'nın cephesindeki bir panoda binanın sahibinin Halil Lütfü Dördüncü oldu"u yazılıydı. Ama Dördüncü kelimesinin "4." olarak yazılmı! olması herkesin dikkatini çekiyordu. Dördüncü'nün elisıkılı"ını bilen eskiler, "Boyadan tasarruf için öyle yazdırmı!" derlerdi. Dördüncü'den randevu istedim ve dergi yayınlama projemizi anlattım. #lk kez kar!ıla!ıyorduk. - Ben sizin Ak!am'daki maceranızı iyi biliyorum. Çıkaraca"ınız dergiyi burada dizdirip bastırabilirsiniz. Tan'dan yirmi yıl sonra burada bir sol dergi çıkması beni de sevindirir. #sterseniz dergi idarhanesi olarak üçüncü katta büyük bir bo! büro var. Orayı da size kiralarım, dedi. Ardından ekledi: - Sempati ba!ka !ey, para i!i ba!ka !ey... Derginizi dizip basarım ama, parasını da piyasa rayici üzerinden kuru!u kuru!una alırım, hem de hiç geciktirmeksizin. Beni adım Halil Lütfü... Büyük ya! farkına ra"men bu ufak tefek, tilki gibi kurnaz ama son derece sempatik "meslek büyü"ümüz"le aramızda derhal bir dostluk kuruldu. Sertel'lerle birlikte giri!ti"i, ama hüsranla biten Tan macerasından sonra aynı çatı altında yeni bir sol yayının gerçekle!mesinden, belki de nostaljik olarak, kıvanç duydu"u belliydi. Ertesi gün kendisiyle ayrıntılı bir kira ve baskı sözle!mesi imzaladıktan sonra bir marangoza dört ki!inin çevresinde çalı!abilece"i büyük kare bir masa ile dosyaları, ar!iv malzemelerini, kolleksiyonları koyabilece"imiz yekpare bir dolap sipari! ettik. Bu yekpare dolap yapılıp geldi"inde ba!ımıza büyük dert oldu. Tuttu"umuz odaya sı"masına sı"acaktı ama hanın dar merdivenlerinden çıkartılması mümkün olmuyordu. Ni"de'li hamallar havlu atınca dolabı desterelerle dilimleyip yukarıya parça parça çıkarmak zorunda kaldık. 393 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 394 Matbaa ve büro sorunu halledilir edilmez çıkacak dergiye ad aramaya koyulduk. Ansiklopediler, lügatlar tarandı, sonunda Ant üzerinde karar kılındı. Dergiyi bizim dı!ımızdaki sol yazarlara da açık tutmak kararı verdi"imizden, Naci'yle Ya!ar yazı yazabilecek yazar ve dü!ünürlerin bir listesini hazırlayıp bu listedekilerle temas görevini üstlendiler. Derginin T#P organı olarak algılanmaması için partinin önde gelen isimlerinden sadece Ya!ar Kemal ve Çetin Altan'ın haftalık yazılar yazması konusunda anla!tık. O sırada senatör olan Cumhuriyet ba!yazarı Nadir Nadi ve Milliyet'in tutulan fıkra yazarı Refik Erduran'la teması ben kuracaktım. Ya!ar'a göre, Yön'den farklı çizgide çıkacak bir sol dergide #lhan Selçuk'un dı!ında bir Cumhuriyet mensubunun, ba!yazar Nadir Nadi'nin yazması çok önemliydi. Erduran'la, Beyo"lu'ndaki Ulvi Uraz Tiyatrosu'nda "Kartal Tekmesi" adlı oyununun sahnelenme hazırlıkları sırasında görü!tük, yazmayı memuniyetle kabul etti. Nadir Nadi'yle Ankara'ya giderek sürekli kaldı"ı Ankara Palas'ta bir ak!am yeme"inde görü!tüm. Ak!am'da olup bitenleri çok merak ediyordu. Olabildi"ince objektif !ekilde anlattım. Yön'cülerin, Çetin Ak!am'da yazma olana"ından yoksul kalırsa #lhan'ın Cumhuriyet'te yazmasının da tehlikeye dü!ece"i !eklindeki iddiasına büyük tepki gösterdi. - Hiç öyle !ey olur mu? Ke!ke o zaman hemen benimle görü!seydiniz, dedi. Ak!am'da olup bitenlerden dolayı #lhan'ı neden dı!layalım. Aksine, i!siz kaldı"ı takdirde Çetin'e de yazdırıp yazar kadrosunu daha da güçlendirirdik. Neyse, madem Cumhuriyet'in de adının karı!tırıldı"ı böyle bir tatsızlık ya!anmı!, tabii ki çıkaraca"ınız derginin ilk sayısına yazmayı bir görev sayıyorum. Ak!am'daki mücadelenizi takdirle izlemi!tim. Aynı mücadeleyi sürdürece"ine inandı"ım yeni yayınınızda da ba!arılar diliyorum. Ankara'dayken ba!kent haberleri ve yorumları için Mehmed Kemal'le de anla!tım. 394 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 395 Dergiye zaman zaman yazacak olanların dı!ında haftalık yorumları ben yazacaktım, teorik ba!yazıları Fethi Naci, dı! politika yazılarını da Ak!am'dan bizimle birlikte ayrılan Hüseyin Ba!... Fethi Naci, ayrıca kültür ve sanat sayfalarını hazırlayacaktı. * Her hafta 16 sayfa çıkacak olan Ant Dergisi'nin birinci sayısı, yazar isimlerini güne! ı!ınları gibi anons eden bir kapak düzeniyle yayınlandı. Turuncu renkteki güne! daha sonraki sayılarda derginin amblemi olarak Ant isminin yanında yeralacaktı. Üçüncü sayfadaki ilk yorum yazısında Ant'ın, “Babıâli basınında yer verilmeyen gerçeklerin dile getirildi"i, zincirlenen kalemlerin özgürce konu!tu"u bir forum” oldu"unu, “sosyalizmin zaferini ancak halkın demokratik mücadelesinde görenlerin, Anti-emperyalist mücadeleyi sosyalist mücadele ile birlikte yürütmek kararında olanların” dergisi oldu"unu belirterek !u nitelemeyi yapmı!tım: O sömürücülü"e kar!ı Ant’tır. O sosyal adalet için Ant’tır. O emperyalizme kar!ı Ant’tır. O ba"ımsızlık için Ant’tır. 2 ve 3. sayfaları kaplayan "Haftanın Notları"nda solu ilgilendirecek haberler haftanın her gününe bir sütun ayrılmı! olarak veriliyordu. Çetin Altan, be!inci sayfadaki ilk kö!e yazısında "Türk sosyalizminde yeni devir" açıldı"ını müjdeliyordu. Nadir Nadi'nin destek yazısı ise "Pusudaki fa!izme kar!ı uyanık olmalıyız" ba!lı"ını ta!ıyordu. Derginin orta sayfalarında Aziz Nesin'in Birle!ik Arap 395 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 396 Cumhuriyeti'ne yaptı"ı seyahatin izlenimleri, di"er sayfalarda Refik Erduran'ın, Mahmut Makal'ın, Fakir Baykurt'un, Ya!ar Kemal'in yazıları, Ferruh Do"an'ın karikatürü ve Abidin Dino'nun deseni yeralıyordu. Sanat sayfasında Fethi Naci'nin kitap seçmelerinin yanısıra Memet Fuat'ın ve Selahattin Hilav'ın yazıları vardı. Derginin son sayfasını "Basın diyor ki" ba!lı"ı altında Bâbıâli rezaletlerini te!hir etmeye ayırmı!tım. Tüm Türk basınını dikkatle izleyerek hazırladı"ım bu sayfa kısa sürede derginin en ilgiyle izlenen sayfası olmu!tu. Bir arkada!, "Bâbıâli gazeteleri spor haberleri yüzünden nasıl son sayfadan itibaren okunuyorsa, sizin dergi de bu sayfa yüzünden sondan itibaren okunuyor," diyordu. #lk sayıda verdi"imiz en önemli özel haberde, i!birlikçi çizgisinden dolayı Türk #! Konfederasyonu'nu terketmi! bulunan Maden #!, Lastik #!, Gıda #!, Basın #! sendikalarının yakında Devrimci #!çi Sendikaları Konfederasyonu (D#SK)'i kuracaklarını açıklıyorduk. Bir di"er önemli haber ise, CHP'de Ortanın Solu liderli"ine soyunan Bülent Ecevit'in Parti Meclisi'nde yaptı"ı ibret verici savunmanın açı"a vurulmasıydı. Ecevit, "Gezdi"imiz yerlerde i!adamlarıyla, yabancı gazetecilerle görü!tük. #stanbul'da Amerikan Konsolosu, sosyal demokrasiyi izahımızı kabul etti ve bizi alkı!ladı," diyerek siyasal yelpazedeki gerçek yerini ortaya koyuyordu, #lk sayıyla birlikte bir de Yeni Yıl #lavesi hazırladık. Fethi Naci'nin ilavede yeralan Türk Solu 1966 analizi, Türkiye #!çi Partisi konusunda derginin takınaca"ı tavrı da anahatlarıyla vurguluyordu: Ele!tirel destek... Yazıda T#P yöneticilerinin ele!tiriler kar!ısındaki tahammülsüzlükleri, 59 ilde örgütlendi"i söylenmesine ra"men bu örgütlerden önemli bir bölümünün sadece tabeladan ibaret kalmı! olması, parti üyelerinin yeterince e"itilmemesi, gençli"e gereken önemin verilmemesi, maa! avantajları söz konusu oldu"unda T#P milletvekillerinin di"er partilerin mil396 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 397 letvekilleriyle birlikte hareket etmeleri özellikle ele!tiriliyordu. Mehmed Kemal iç siyasetteki, Kemal Sülker sendikal hareketteki, Hüseyin Ba! dünyadaki, #dris Küçükömer ekonomideki geli!meleri analiz ediyordu. Sanat bölümünde ise Memet Fuat'ın edebiyat, Rauf Mutluay'ın roman, #nci Özgüden'in tiyatro, Onat Kutlar'ın sinema alanındaki geli!melere ili!kin de"erlendirmeleri yeralıyordu. #nci'yle birlikte redaksiyon ve mizanpaj çalı!malarını hızla tamamlayarak mürettiphaneye indirdi"imiz anı hiç unutmuyorum. Halil Lütfü'nün solcu bir dergiyi dizip basmayı kabul etmesinden dolayı mürettiphanede ve makine dairesinde gözle görülür bir tedirginlik vardı. Ne ki, derginin kurucularıyla yüzyüze geldiklerinde bu solcuların da di"er insanlardan farkı olmadı"ını görünce tavırları hemen de"i!ti. Özellikle de #nci'nin !ahsen matbaaya inerek di"er mürettiplere elvermesi, kar!ıla!tıkları teknik sorunlara hemen çözüm getirmesiyle bu huzursuzluk tamamen da"ıldı. Bu olayı daha sonra Ant'ı dizdirip bastıraca"ımız di"er matbaalarda da ya!ayacaktık. Nihayet beklenen an geldi. Ant'ın ilk sayısının Tan rotatifinden gür bir nehir gibi akarak çıkı!ını Ya!ar ve Naci'yle gözlerimiz ya!ararak co!kuyla izledik. Baskı bittikten sonra basılan dergileri, bizimle beraber olmak için Ak!am’dan ayrılıp idari i!lerimizi yürütmeyi üstlenen "Filozof" Kamil da"ıtımcıya götürecekti. Gönül rahatlı"ı içinde #nci'yle eve dönmü!tük ki, Kamil'den bir telefon: - Da"ıtımcının kapısı duvar, kendisine telefonla da ula!amıyorum. Aslında ben derginin da"ıtımını Ak!am'ın #stanbul da"ıtımını yapan emektar Fuat Büte'ye vermek istiyordum. Ak!am’da genel yayın müdürü olunca tıpkı mürettiphane ve makine dairesi sorumluları gibi da"ıtım sorumlusu olarak 397 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 398 kendisini de genel yönetim toplantılarına kattı"ım için bana kar!ı özel bir dostluk duygusu besliyordu. Ama Ya!ar tanıdı"ı bir ba!ka da"ıtımcıyla anla!mamızda ısrar etmi!, bu nedenle dostum Fuat Büte'yi kırmak bahasına da"ıtımı ona vermi!tik. "Filozof" Kamil'in telefonu üzerine Ya!ar'ı ve Naci'yi aradım. - Durum rezalet, bütün emekler bo!a gidecek. Bu herifi arayıp bulun. Ya!ar sa"a sola ko!turdu, adam sırra kadem basmı!tı. Belki de CHP'li oldu"u için partinin baskısıyla son anda bize kazık atıyordu. - Tek çare kaldı, ne yapıp edip Fuat Büte'yi bulup da"ıtımı ona vermek... Sa"a sola telefon ettim. Fuat Büte'nin Aksaray tarafından bir içkili lokantada olabilece"i bildirildi. Ya!ar'la Naci'ye, - Hemen oraya gidiyoruz, dedim, Ya!ar tüm maharetini kullanıp Büte'yi ikna etmeli. Bir taksiye atlayıp solu"u söylenen lokantada aldık. Yanımızda da matbaadan taze çıkmı! Ant'ın ilk sayısı. #zin isteyip Büte'nin masasına oturduk. Neden geldi"imizi pekâlâ biliyor, ama dereden tepeden konu!arak konuya girmemize bir türlü olanak vermiyordu. Belli ki derginin kendisine verilmemesine son derece kızmı!tı. Ya!ar'ın ikna salvoları da sonuç vermeyince Ant'ı çıkartıp Büte'nin önüne koydum. Dergiyi görünce birden tavrı de"i!ti. Birinci sayfayı ve son sayfayı hızla gözden geçirdikten sonra, fırından yeni çıkmı! bir somunu koklarcasına dergiyi burnuna götürdü, mürekkep kokusunu derin derin içine çekti. - Tamam, dedi. Dergiyi da"ıtıyorum. Zaten Do"an'ı kıramazdım, hele de böyle bir dergiyi orta yerde bırakamam. Gönlünüz ferah olsun. Biraz daha sohbet ettikten sonra ayrıldık. 398 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 399 Ertesi sabah erkenden evden fırladım. Do"ru Galata'ya... #skelelerdeki, köprüaltındaki gazete bayilerinin birinden ötekine ko!turuyorum. - Kalmadı abi, bir saat içinde tükendi. Heyecanla Sirkeci tarafına gidecek bir dolmu!a binmek üzere dura"a gidiyorum. Tesadüf, o tarafa giden Naci'yle ka!ıla!ıyorum. - Beyo"lu'nda dergi kalmamı!, peynir ekmek gibi gitmi!, diyerek co!kuyla boynuma sarılıyor. Ant bürosuna gitti"imize #nci çoktan i!ba!ı yapmı!, çok geçmeden Ya!ar da geliyor, tav!an kanı çay ve kuru po"açayla ba!arıyı birlikte kutluyoruz. Ve hemen de ikinci sayının hazırlı"ına koyuluyoruz. * 2. sayıdaki haftalık yorumda kendini "ortanın solu" ilan eden CHP'ye kar!ı daha net bir tavır koyuyoruz: "CHP'deki Ortanın Solu hareketi, T#P'in gösterdi"i beklenmedik geli!me kar!ısında hiçbir seçim !ansı kalmadı"ını, AP ile T#P arasında eriyece"ini gören CHP'nin politik manevrasından ba!ka bir !ey de"ildir." Daha sonraki sayılarda Ya!ar Kemal'in Amerikan yazarlarına açık mektubu, Nazım Hikmet'in Harp Okulu Olayı üzerine Ankara Merkez Cezaevi'nden e!i Piraye'ye yazdı"ı mektuplar, #ngiltere'de yeni kurulan Amnesty International'in komünizm propagandasından hapis yatan $adi Alkılıç'ı "Ayın Mahkumu" ilan etmesi, 1961'de T#P'in kurucuları arasına maksatlı olarak sokulmu! bulunan sendikacı Ahmet Mu!lu'nun ajan oldu"una dair resmi belgeler büyük yankı yapmı!tı. Bu arada karikatürist O"uz Aral da Ant'a "Bir haftalık öfke"' ba!lı"ı altında nefis karikatürler çizme"e ba!lamı!tı. #lk altı sayısı 20 bin'e yakın bir tirajla yayınlanan Ant'ın ya!amında 14 $ubat 1967'de yayınladı"ımız 7. sayı bir dönüm noktası oldu. 399 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 400 T#P kurucusu sendikacılar, daha önce haber verdi"imiz D#SK'in kurulu!unu da T#P'in 7. yıldönümüne denk getirmeyi kararla!tırmı!lardı. Derginin kapa"ında ve iç sayfaların büyük kısmında, i!çi sınıfının siyasal ve sendikal örgütlenme sürecinde büyük önem ta!ıyan bu iki olayı birlikte de"erlendirmeye karar verdik. D#SK'in kurucularını ve T#P yöneticilerini tanıtan yazılarla birlikte T#P'in altı yıllık mücadelesi üzerine Mehmet Ali Aybar'la yaptı"ım bir röportaja geni! yer ayırdık. Dergi basılıp da"ıtıldıktan sonra yeni sayıyı hazırlamak üzere Tan Hanı'na gelirken yolda kar!ıla!tı"ım solcu arkada!ların serzeni!leriyle kar!ıla!tım: - Tüm solu kucaklayan ne güzel bir dergi çıkartmı!tınız. T#P'e bu kadar yer vermekle dergiyi nerdeyse parti organına dönü!türmü!sünüz! Büroda çalı!maya koyuldu"umda da birkaç T#P militanının övgü dolu telefonları dı!ında, genellikle son sayıyı olumsuzlayan tepkiler geliyordu. Ant'ın Tan Hanı'ndaki idarehanesi ancak dört ki!inin çalı!abilece"i geni!likte oldu"u için, satılmayıp iade edilen dergileri depo etmek üzere Cumhuriyet Gazetesi'nin arkasındaki sokaklardan birinde bir oda tutmu!tuk. #lk sayılarda fazla iade gelmedi"inden idare ediyordu. 8. sayıyı yayınladıktan bir hafta sonra Filozof Kamil'den panik içinde bir telefon geldi: - Do"an Bey, da"ıtımcılardan iadeleri aldım. Yedinci sayıdan sonra müthi! iade var. Bunları depoya ta!ıyacak olsam ah!ap tabanı çöker, mazallah binayı da çökertir! - Aman ta!ıma... Kamyonet beklesin, parasını veririz. Ben geliyorum. Gitti"imde kar!ıla!tı"ım manzara gerçekten moral çökerticiydi. Oysa 8. sayıda a"ırlı"ı Ya!ar Kemal'in "Fakir Evleri Zengin Mezarları" röportajına vermi!tik. Röportajın geni! ilgi çekece"ini, tiraj getirece"ini umuyorduk. Bâbıâli'de satılmayıp iade gelen gazetelerin kö!eleri, 400 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 401 açıkgözler kiloyla alıp yeniden iade olarak kazıklamasınlar diye, çıkmaz bir mavi boyaya batırılırdı. - Kamil, hemen bunları boya, bir keseka"ıtçıya kaç liradan olursa sat, diye talimat verdim. Zavallı Kamil, o tela! içinde iade gazeteleri boyayıp satarken, her sayıdan kolleksiyon için gerekli miktarları ayırmayı unutmu!, elimizde eski sayılardan pek az kalmı!tı. Bu yüzden ilerideki sayılarda okuyucularımıza saklamayacakları ya da ellerinde fazla olan Ant sayılarını bedeli kar!ılı"ında bize göndermeleri için ça"rı yapmak zorunda kalacaktık. Bu ani satı! dü!ü!ü kar!ısında haftalık baskı miktarını da 15 bine dü!ürmeye karar verdik. * Ant daha ilk sayılarında a!ırı milliyetçi ve dinci yazarların boy hedefi haline gelmi!ti. Örne"in 15 Ocak 1967 tarihli Son Havadis Gazetesi'nde Tekin Erer !öyle diyordu: "Yeni kızıl organın adı Ant'tır. And'ın manası yemin'dir, ama Ant'ın ne demek oldu"unu, ne manaya geldi"ini do"rusu bilemiyorum. Olsa olsa, bunların gayeleri asırlardır harp ederek her aileden bir kaç !ehit verdi"imiz ülkelere meyletmek bulundu"una ve böylece haysiyet ve namustan da feragat edildi"ine göre, 'Atalarımızı, Namusumuzu Tanımıyorum' kelimelerinin ba!harflerinden meydana getirilmi! bulunsa gerektir." Daha sonraları Ant'a a"ır saldırılarda bulunacak, hattâ dindarları bize kar!ı kı!kırtacak olan Bugün Gazetesi'yle sanıyorum yakın tarihlerde yayına girmi!tik. #lk sayı için SEKA'dan getirtti"imiz bobinler ilaveyi basmaya yetmiyordu. Halil Lütfi Dördüncü, - Mehmet $evket diye biri günlük bir gazete çıkartacakmı!. Burada basılacak, çok da bobin depoladılar. Onlardan ödünç alabilirsiniz, diyerek adresini vermi!ti. 401 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 402 Ca"alo"lu'nda Ye!ilay Derne"i'nin bulundu"u bir binada Mehmet $evket Eygi'yi bulmu!tum. Yayınlayaca"ımız derginin siyasal rengini bilmedi"inden parası kar!ılı"ında bize birkaç bobin vermi!, böylece baskıyı tamamlamı!tık. Tan rotatifinde Bugün Gazetesi hergün basılıyordu, Ant ise haftada bir Bugün'den sonra baskıya giriyordu. Baskı hazırlı"ı sırasında Bugün’cülerle kar!ıla!ıyorduk, ama aramızda pek takı!ma çıkmıyordu. #ki tarafın da çalı!anları da i! planında birbirine saygılıydı, zaman zaman pratik yardımla!malar da oluyordu. Bir gün tam da baskıya girece"imiz sırada devrimci bir ö"retmen Ant'ı ziyarete gelmi!ti. Biraz sohbetten sonra Ant'ın baskısını izlemek üzere birlikte makine dairesine indik. O da bizim yanımızda Ant'ın baskı hazırlı"ını büyük bir heyecanla izliyordu. O sırada rotatif çalı!maya ve sortiden Bugün Gazetesi çıkmaya ba!ladı. Ö"retmen okuyucumuz bunu görünce âdeta !ok geçirdi, büyük bir öfkeyle bizlere, -Bu paçavrayı nasıl basıyorsunuz? diye infial gösterdi. Bizim Tan Matbaası'nın sahibi olmadı"ımızı, matbaanın Ant gibi parasını ödeyen her yayını basabilece"ini zar zor anlatabildik. Bugün'le aynı rotatifte basılmanın en garip cilvesi, Ant'ın ilerideki sayılarından birinin hacıya"ı kokusuyla çıkması olacaktı. Bugün Gazetesi dindar kitlelerden okuyucu çekebilmek için çe!itli kampanyalar açıyor, kupon kar!ılı"ı hediyeler da"ıtıyordu. Bir gün Ant'ı basmak üzere makine dairesine girdi"imizde ba!ımızı döndürecek yo"un bir hacıya"ı kokusuyla kar!ı kar!ıya kaldık. Gazeteyi bu kokuyla çıkartmak için rotatifin mürekkebinin içine hacıya"ı karı!tırılmı!tı, Bugün bu kokuyu emerek basılıyordu. Ant basıldı"ında bu koku ona da sinecekti. Bu yüzden baskıyı geciktirttik, Bugün'ün baskısı bittikten sonra rotatifin kazanından hacıya"lı mürek402 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 403 kebi tamamen temizlettirdik. Ama ne yaparsan yap, hacıya"ı kokusu yine de basılan Ant'lara kısmen sindi. Neyse ki dergi bayi tezgahlarında iki gün sonra sergilendi"i için okuyucular bu kokuyu pek farketmediler. Rotatifte Ant'ı basan Mithat Usta son derece dürüst, i!inin ehli ve de dini bütün bir insandı. Dindar olmasına ra"men Bugün'cülerden nefret eder, "Bunla sahtekâr, müslümanlıkla ilgisi yok," derdi. Ant'ın baskıya giri!i ezan saatine denk geldi"inde matrislerin çekilmesi, kalıpların dökülmesi, frezelenmesi büyük bir mesele olurdu. Tan'ın çevresinde birçok cami, mescit oldu"undan ezan seslerinin biri susar, öteki ba!lardı. Mithat Usta her defasında elindeki i!i bırakır, ezanın bitmesini beklerdi. Bu durum baskıya nezaret eden #nci'nin canına tak etti"inden, mürettipliken sonra rotatif makinistli"ine de giri!ti, matris çekme, kalıp dökme i!inin dı!ında, makineye takılan kalıpların temiz baskı verebilmesi için altlarını desteklemeyi de ö"rendi. Baskı günlerinde #nci'yi arayanlar onu $arlo'nun Asri Zamanlar'ındaki gibi elinde bir #ngiliz anahtarıyla rotatifin katları arasında bulabiliyordu. Hattâ bir gün Mithat Usta a"ır hasta dü!mü!tü. Baskıyı bitirecek hali yoktu. Derginin çıkı!ının gecikmesi tehlikesi vardı. #nci'nin birden makine dairesine elkoyu!u, matrislerin çekimini, kalıpların dökümünü, merdanelerde gerekli alt beslemelerini yaptırdıktan sonra herkesin koskocaman açılmı! gözleri önünde rotatife yol veri!i unutulur gibi de"il... * 7 Mart 1967 tarihli sayımızda yayınladı"ımız bir gizli belge, siyasal çevrelerde büyük bir yankı ve tepki yarattı. Demirel'in emri üzerine Adalet Bakanlı"ı'nın hazırladı"ı "Temel Hak ve Hürriyetleri Koruma Kanunu Tasarısı" adı altındaki terör yasası tasarısı, yıllarca sonra yürürlü"e sokulan ve hâlâ 403 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 404 rejim muhaliflerine cehennem hayatı ya!atan Terörle Mücadele Kanunu'nun öncülü sayılabilir. Tasarıda, özellikle sol dü!üncenin açıklanması ve örgütlenmesine kar!ı Türk Ceza Yasası'nda mevcut olanlardan daha da a"ır cezalar öngörülüyordu. Ant'ın yayını sayesinde tepkiler öylesine büyük oldu ki, hükümet bu tasarıyı Meclis'e indirmeden rafa kaldırmak zorunda kaldı. Bir sonraki sayıda da Mahmut Makal'ın "Do"u Cephesinde Yeni Bir !ey Yok" ba!lı"ı altında do"u röportajlarını yayınlama"a ba!ladık. Ant emperyalizmin kültürel plandaki etkilerine kar!ı da mücadele açmı!tı. Bu konuda Paris'te Abidin Dino, Pertev Naili Boratav, Güzin Dino ve Ferit Edgü, yayını Ant'ta birkaç hafta sürecek bir oturum gerçekle!tirdiler. Daha ilerideki sayılarımızda sürekli yazarlarımız arasında yeralacak olan Mekin Gönenç de Ant'a ilk yazısında Türk subaylarına Vietnam'da kontrgerilla e"itimi yaptırmak için hükümetin Amerikalılarla anla!tı"ını açıklayarak bunun getirece"i tehlikelere dikkati çekiyordu. ABD'ye teslimiyetin bir ba!ka belgesini 11 Nisan 1967'de açıkladık. The New York Times Gazetesi'nin bildirdi"ine göre Türkiye ile yapılan bir gizli anla!ma uyarınca ABD Ordusu tarafından Türkiye'nin Sovyet sınırına yakın do"u bölgelerine nükleer mayınlar yerle!tirilecek, bir sava! durumunda Sovyet Orduları do"u sınırını a!ıp Türkiye topraklarına girerse bu mayınlar patlatılarak daha fazla ilerlemeleri engellenecekti. Bu anla!ma, gerçekte, Do"u Anadolu'da ço"unlu"u Kürt kökenli vatanda!ların toplu idam fermanıydı. Aynı sayıdaki bir ba!ka haberimizde ise, Amerikan Hava Kuvvetleri'nin Türk-#! Genel Sekreteri Halil Tunç'u ücretli mü!avir olarak angaje etti"ine dair bir belge yeralıyordu. Bunun yanısıra, D#SK'in kurulmasından tela!a kapılan Türk#! Genel Merkezi'nin bu devrimci konfederasyonun geli!me404 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 405 sini engellemek için kendi üye sendikalarına gönderdi"i yazılı talimatı da açıklıyorduk. Bir sonraki sayıda da Mekin Gönenç Türkiye'ye yapılan Amerikan askeri yardımının içyüzünü yine Amerikan belgelerine dayanarak ortaya koyuyordu. Bu yayınlar kar!ısında ordu harekete geçti ve zamanın Genelkurmay Ba!kanı Orgeneral Cemal Tural, "nükleer mayınlar"la ilgili haberimizden dolayı #stanbul 1. Ordu Askeri Mahkemesi Savcılı"ı'na gönderdi"i çift aylı bir yazıda beni "vatan hainli"i" ve Ant Dergisi'ni de "Bizim Radyo'nun Türkiye'deki basın organı gibi ne!riyat yapmak"la suçlayarak benim TCK'nun 153. Maddesi'ne göre "askerleri kanunlara kar!ı itaatsizli"e ve vazifelerini ihlale te!vik" suçundan yargılanmamı emretti. Ordunun saldırısına ilk kez hedef oluyordum. 17 Mayıs 1967 günü yargılanmak üzere Selimiye Kı!lası'na celbedildim. Duru!mada ba!ıma neler gelece"i belli olmadı"ı için #nci'yle avukatım Mü!ir Kaya Canpolat ve Ya!ar Kemal de kı!laya gelmi!lerdi. Dünyaca ünlü gazeteci dostlarımız Güne! Karabuda ve Barbro Karabuda da o sırada #stanbul'daydılar. Ant'ta yayınlanmak üzere Tayland ve Laos röportajlarını hazırlamakta olan Güne! de olayı foto"raflamak üzere Hüseyin Ba!'la birlikte oradaydı. O yıllarda Türk Ordusu'nun subay kadroları üzerinde OYAK gibi tuzakların etkisi daha tam ortaya çıkmamı!tı. Ayrıca genç subaylar Talat Aydemir ve Fethi Gürcan'ın asılmasında büyük rol oynayan Cemal Tural gibi bir generale pek de sempatiyle bakmıyordu. Büyük hayranlık duydukları Ya!ar Kemal gibi bir ünlü yazarın da benimle birlikte duru!maya gelmesi, ünlü gazeteci Güne! Karabuda'nın mahkeme salonu önünde foto"raflarımızı çekmesi askeri savcı ve yargıçları etkilemi!ti. Önce ilk ifademi vermek üzere askeri savcının odasına alındım. 405 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 406 Askeri savcı, - Do"an Bey, dedi, biz bu dâvayı ordunun en üst kademesinden emir geldi"i için açmak zorundayız. Bu nedenle ben sizi yandaki mahkemeye sevkedece"im. Ama ne ben, ne de sizi yargılayacak olan askeri yargıçlar, Tural Pa!a'yla aynı görü!te de"iliz. Sizin "vatan haini" olmadı"ınızı, vatanın selameti için mücadele verdi"inizi biliyoruz. Ben formalite gere"i ifadenizi alıyorum, ancak duru!maya çıktı"ınızda mutlaka askeri mahkemenin sivilleri yargılamaya yetkisi olmadı"ını söyleyerek bu mahkemede yargılanmayı reddedin. Savcıya ifade verdikten sonra yan taraftaki mahkeme salonuna geçtik. Savcı koridorda avukatım Mü!ir Kaya'ya da aynı tavsiyede bulundu. Mahkeme salonunda ben sanık sandalyesine oturdum, benimle birlikte gelenler de arkada dinleyici sandalyelerine. Mahkeme ba!kanı binba!ı, kimlik tesbiti yaptıktan sonra sordu: - Açılan bu dâvada askeri mahkemenin sizi yargılama yetkisini kabul ediyor musunuz? "Hayır" desem, mahkeme derhal yetkisizlik kararı verecekti. Ama ben Tural'ın suçlamaları kar!ısında öylesine öfkeliydim ki yine de bir!eyler söylemek gere"ini duydum: - Her!eyden önce hakkımdaki suçlamayı temelden reddediyorum. Ant Dergisi ülkemizin ve halkımızın çıkarlarını savunan bir dergidir... Mahkeme ba!kanı daha ba!tan sözümü kesti: - Ben size bunu sormadım. Askeri mahkemenin bir gazeteci olarak sizi yargılamaya yetkili olup olmadı"ını soruyorum. Burada yargılanmayı kabul ediyor musunuz? Savcının tavsiyesini anımsadım. - Hayır, dedim, kabul etmiyorum. Bunun üzerine askeri savcı da yetkisizlik lehinde görü! bildirdi. Mahkeme ba!kanı bir "oh" çekti, yanındakilerle kısa bir isti!areden sonra kararı açıkladı: 406 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 407 - Askeri Mahkemeler Kurulu! ve Yargılama Usulü Kanunu'nun bir gazeteciye uygulanamayaca"ı görü!üne varıldı"ından dosyanın Cumhuriyet Savcılı"ı'na sevkine karar verilmi!tir. Duru!ma bittikten sonra mahkeme salonu dı!ında askeri savcı ve hakimlerle bir süre daha "memleket meseleleri üzerinde" sohbet ettikten sonra hergün Kazancıyoku!u'ndaki dairemizin penceresinden bir kabus gibi seyretti"imiz Selimiye Kı!lası'ndan özgür olarak ayrıldım. Ama dâva bununla bitmeyecekti. Dosya bu kez Cumhuriyet Savcılı"ı'nca #stanbul 5. A"ır Ceza Mahkemesi'ne sevkedilecek, bu sivil mahkeme 18 Nisan 1969 tarihli duru!mada, emir ve kumanda zincirindeki askeri mahkeme kadar dahi ilkeli davranmayarak dâvaya yeniden askeri mahkemenin bakmasına karar verecekti. Dosya tekrar kendisine gelince askeri mahkeme ilk kararında ısrar ederek dosyayı Uyu!mazlık Mahkemesi'ne gönderecek, o da bu uyu!mazlı"ın çözümünün kendi görev alanı dı!ında bulundu"u gerekçesiyle dosyayı Yargıtay Ceza Genel Kurulu'na sevkedecekti. Bu kurul da tam 12 Mart balyozunun indi"i günlerde, 12 Nisan 1971'de aldı"ı E.96-Yyb, K.140 sayılı kararda "askerleri kanunlara kar!ı itaatsizli"e ve vazifelerini ihlale te!vik"le suçlandı"ım için benim askeri mahkemede yargılanmam gerekti"ine hükmedecekti. Neyse ki, tekrar askeri mahkemeye celbedildi"imde ben Türkiye'yi çoktan terketmi! olacaktım. Tural'ın açtırdı"ı bu dâva bizi sindirmek !öyle dursun, mücadele azmimizi daha da körükledi. Medyada kimsenin sözünü edemedi"i gerçekleri yazmaya devam ediyorduk. 30 Mayıs 1967 tarihli Ant'ta, Cumhurba!kanı'nın Çankaya'daki kö!künün yakınındaki genel kurmay ba!kanı ile üç kuvvet komutanı için o zamanın parasıyla her biri 250 bin Lira'ya malolan dört kö!k in!a ettirildi"ini foto"raflarla açıkladık. Bu arada, askeri mahkemedeki dâvadan ba!ka sivil mahkemelerdeki ceza dâvalarım öylesine artmı!tı ki, derginin 407 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 408 çıkı!ını aksatmamak için 23 Mayıs 1967'de derginin sorumlu müdürlü"ünü Fethi Naci'nin tavsiye etti"i Ya!ar Uçar üstlendi. Ya!ar Amasya'lıydı, #stanbul Üniversitesi'nde felsefe ö"rencisiydi. Bir gün matbaada sayfaları ba"larken, bana özel bir !ey konu!mak istedi"ini söyledi. Bir kenara çekildik. - Size kar!ı açık olmalıyım. Belki Türk ismi ta!ıyor olmamdan dolayı farketmediniz. Ben Ermeni'yim. Ermenilere yapılan baskılardan dolayı ailemiz Türkçe soyadı almı!, bana da Türkçe isim koymu!… #leride sorumlu müdürünüzün Ermeni kökenli oldu"u anla!ılırsa ba!ınız derde girmesin. - Sen ne diyorsun, Ya!ar? dedim. Benim için ki!inin etnik ya da dinsel kökeni de"il, insan kalitesidir önemli olan…Bir Ermeni'nin Ant gibi bir mücadele dergisinde bizimle i!birli"i yapması, kavgamızı payla!ması bize kıvanç ve onur verir. * O günlerin önemli bir olayı, Çetin Altan'ın Ak!am Gazetesi'nde yayınlanan be! yazısından dolayı toplam 45 yıl hapis cezası talebiyle yargılanmasını sa"lamak için Millet Meclisi Anayasa ve Adalet Komisyonu'nun dokunulmazlı"ının kaldırılmasını kararla!tırması oldu. Çetin'le ilgili polemikler devam ederken, Temmuz 1967 ba!ında #çi!leri Bakanı Faruk Sükan'ın talimatıyla, Sovyetler Birli"i'nden dönmü! bulunan ünlü yazar Aziz Nesin, gümrükte bavullarına elkonulduktan sonra "Nazım Hikmet'in vasiyetnamesini içeren ses bandlarını Türkiye'ye soktu"u" gerekçesiyle gözaltına alındı. Bunun üzerine Aziz Nesin'in "Ba!bakan'a Açık Mektubu"nu, ardından da "Otuzaltı saat gözaltı ve polis sorgusu"nu anlatan uzun bir yazı dizisini yayınladık. T#P'in en üst kurulundayken partinin gençli"e gereken önemi vermemesine kar!ı mücadele etti"im, daha sonra 408 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 409 Ak!am'da devrimci gençli"in tüm eylemlerini destekledi"im, gençlik örgütlerinin organize etti"i açık oturumlara katıldı"ım için gençlerle ili!kilerimiz dostça ve yolda!çaydı. #leride Dev-Genç'e dönü!ecek olan FKF #stanbul Sekreterli"i'nin kurulu!u dolayısıyla 9 Temmuz 1967'de Aksaray'daki TÖS Lokali'nde benim yönetimimde Prof. Sadun Aren, Doçent Çetin Özek, #lhan Selçuk ve #brahim Türk'ün de konu!macı olarak katıldıkları "Anayasa ve Sosyalizm" konulu bir açık oturum düzenlendi. Bu toplantıyı kapatı! konu!masında Çetin Altan'ın dokunulmazlı"ını kaldırma ve Aziz Nesin'i tutuklama giri!imleriyle, yeni baskı yasalarıyla iktidarın egemen sınıflar çıkarına sosyal hareketi bertaraf etmek istedi"ine dikkati çektim, bu ortamda sosyalist gençli"in örgütlenmesinin büyük önem ta!ıdı"ını vurguladım. Bundan birkaç hafta sonra, 21 Temmuz'da, dünyaca ünlü iki meslekda!ımız, Barbro Karabuda ve Güne! Karabuda on yıl önce yazdıkları "Fırat'ın Do"usunda" adlı kitaplarından dolayı Kürtçülük propagandasından gözaltına alındılar. Ancak olayın ba!ta #sveç olmak üzere dünya basınında geni! tepkilere yolaçması nedeniyle serbest bırakıldılar. O yıllarda ABD'nin Vietnam halkına kar!ı yürüttü"ü sava! tüm dünyada büyük protestolara yolaçıyor, biz de Ant'ta bu sava!la ilgili haberlere geni! yer ayırıyorduk. ABD'nin Vietnam'da i!ledi"i sava! suçlarını yargılamak üzere Bertrand Russel'ın giri!imiyle kurulan uluslararası mahkemeye Türkiye'den de T#P Genel Ba!kanı Mehmet Ali Aybar üye olarak ça"rılmı!, daha sonra da bu mahkemenin kurdu"u bir soru!turma komisyonu üyesi olarak Vietnam'a giderek sava!ın acı gerçeklerini bizzat gözleriyle görmü!tü. Türkiye'ye dönü!ünden sonra Aybar Vietnam izlenimlerini uzun bir yazı dizisiyle Ant sayfalarında anlattı. T#P Milletvekili Çetin Altan da Ant'ın aynı sayısına yazdı"ı kö!e yazısında, "Mehmet Ali Aybar Vietnam'daki Amerikan canavarlı"ını ve onlarla i!birli"i yapanların 409 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 410 satılmı!lı"ını ortaya koymaktadır... Bizdeki komprador çevrelerin yüzü bundan dolayı pek ek!imi! bulunuyor. Türk halkının sırtına kene gibi yapı!mı! bir avuç azınlı"ın Türkiye'ye yaptı"ı ihaneti tarih ileride yazacaktır..." diyordu. Ne ki Aybar'ın Vietnam'la ilgili açıklamalarına saldırıların en büyü"ü, Çetin Altan'ın yazma"a devam etti"i Ak!am Gazetesi'nden geldi. Ak!am’ın bu konudaki ba!yazısında aynen !öyle deniyordu. "T#P, halka dönük olma iddiasına ra"men, halktan kopuk bir parti olmak yolundadır. T#P genel ba!kanının, sanki pek çok meselesi halledilmi! bir Fransız ya da Alman politikacısı gibi, kendi halkının dı!ında halkların derdiyle u"ra!maya kalkı!ması, üstelik de bu i!i Park Otel gibi lüks otellerde yapması, sadece siyasi snobizmdir." Ant'ta bu ba!yazıyı ele!tirdi"imiz için, ertesi sayıdan itibaren Çetin Altan'ın yazıları artık gelmez oldu. Kendisi mi öyle uygun görmü!tü, yoksa Ak!am'ın sahibi mi artık Ant'a yazmasını yasaklamı!tı, bilmiyorum. Çetin Ant'tan çekilince Ya!ar'ın yazılarını onun üçüncü sayfadaki kö!esinde yayınlama"a ba!ladık. Hemen ardından da elimize geçen gizli bir belgeye dayanarak Türkiye'deki Amerikan üs ve tesislerinin tam listesini bir Türkiye haritasında yerlerini de belirleyerek kamuoyuna açıkladık. O yıllarda Türkiye sosyalist hareketinin en hayati sorunlarından biri, her türlü sol dü!ünce ve eylem'in "komünizm propagandası ve örgütlenmesi" yaftası yapı!tırarak cezalandırılmasına olanak veren 141. ve 142. maddeleri iptal ettirebilmekti. Aybar lider olduktan sonra Türkiye #!çi Partisi bu konuda büyük bir mücadele ba!latmı!tı. Gerek T#P'te, gerek gazeteciler sendikalarında, gerekse çalı!tı"ım gazetelerde bu mücadeleye sonuna kadar katkıda bulunmu!tum. Ne ki, Anayasa Mahkemesi, iptal için gösterilen tüm haklı gerekçelere ra"men 25 Temmuz 1967'de bu maddelerin anayasaya aykırı olmadı"ı yolunda karar verdi. Bunun 410 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 411 üzerine, o zamana dek bu maddeleri uygulamakta tereddütlü davranan savcılar yeniden harekete geçecekti. * 1967'nin Eylül-Ekim aylarında ABD'nin Türkiye'deki varlı"ını güçlendirme yolunda yeni giri!imler birbirini kovalıyordu. Do"u Anadolu'ya nükleer mayınlar yerle!tirilmesi konusunda ABD Savunma Bakanı Mac Namara ile Ankara'da yeni pazarlıklar yapılmı!, NATO'nun düzenledi"i bir tatbikat için Vietnam'da sava!mı! binlerce ABD askeri havadan Anadolu topraklarına indirilmi!ti. ABD üslerindeki i!çi grevleri de NATO Komutanlı"ı'nın iste"i üzerine hükümet tarafından ertelenmi!ti. Dahası, ABD 6. Filosu'nun #stanbul'un dü!man i!galinden kurtulu!unun 45. yıldönümünde Bo"az'a demirlemesi barda"ı ta!ıran damla olmu!tu. T#P Genel Ba!kanı Aybar Ant'ta yayınlanan demecinde "Amerika Türkiye'den çıkartılmalıdır" diyordu. Bu geli!meler kar!ısında, Ant'ın 10 Ekim 1967 tarihli 41. sayısını "Go Home" sloganlı bir kapakla yayınladık, iç sayfalarda ABD aleyhtarı son eylemlere ve açıklamalara geni! yer verdik. "Go Home" sayısı, Ant'ın Tan tesislerinde çıkan son sayısı oldu, matbaayı satınalmı! olan ümmetçi i!adamları grubu dergimizin bu tesislerde dizilip basılmasını yasakladı. 2000'li yıllarda anti-Amerikan havalara giren ümmetçiler ve a!ırı milliyetçiler o yıllarda ABD emperyalizminin gönüllü fedaileriydi. Gazetelerinde anti-emperyalist yazar ve eylemcilere en a!a"ılık ifadelerle saldırıyor, ölüm fermanları çıkartıyorlardı. Örne"in ümmetçi i!adamlarının yatırımıyla yayınlanan ve akıl hocalı"ını süpermür!it Necip Fazıl Kısakürek'in yaptı"ı Bâbıâlide Sabah Gazetesi, 10 Ekim 1967 tarihli sayısında açıkça !u tehditleri yayınlayabiliyordu: "Ey Al411 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 412 lahsız, kitapsız, dinsiz, imansız, kızıl köpekler! Ölüm, sizlere ölüm... Ey kızıl sürüleri! #slam arslanları, Türk yi"itleri kükredi. Hudutlarımızın içinde size ve sizin bütün !er organlarınıza ölüm ya"dıraca"ız, ölüm!" Ant, Halil Lütfü Dördüncü ile yaptı"ımız 17 Aralık 1966 tarihli bir sözle!meye göre tarihi Tan tesislerinde dizilip basılıyordu. #lk geli!imizde bizleri tereddüt ve ku!kuyla kar!ılamı! olan matbaa personeli bizimle altı aylık i!birli"i süresinde haklarının bilincine varmı!, Basın #! Sendikası'yla ba"lantı kurarak ücret ve çalı!ma ko!ulları konusunda Halil Lütfü Dördüncü'den bazı taleplerde bulunuyor, pazarlık için sendika delegeleriyle bir masaya oturmasını istiyorlardı. Basın #! Sendikası da, müzakereye oturmadı"ı takdirde Tan tesislerinde greve gidece"ini bildirmi!ti. Gerçekten de Dördüncü'nün dayattı"ı ko!ullarda çalı!mak tahammül edilir gibi de"ildi. Günde kaç kez tuvalete gidilebilece"i, gidince tuvalette kaç dakika kalınabilece"i konusunda dahi katı kurallar koymu!tu. Bir gün dergiye gitti"imde Dördüncü yolumu kesti, son derece öfkeliydi: - Bak Do"an, dedi. Bunların böyle kanının bitlenmesi sizin marifetiniz. Sizin yazıları dize basa !imdi herbiri sol oldu, sendikacı oldu. Ben her!eye tahammül ederim de, daha dün i!e aldı"ım, ekmek parasını bana borçlu çoluk çocukla dünya yıkılsa bir masaya oturamam. Hele o sendika ba!kanı #brahim Güzelce'yle asla... Matbaa çalı!anlarını i! arası sohbetlerde i!çi sınıfının sendikal ve siyasal örgütlenmesi konusunda bilgilendirdi"imiz do"ruydu. - Üstadım, olaya biraz farklı bakın, diye yanıt verdim. Siz Bâbıâli'nin en kıdemli ve en deneyli i!verenlerindensiniz. Devran de"i!iyor. Sendikalanmak, hak taleplerinde bulunmak onların yasal hakkı. Anlayı!lı davranın, masaya oturup tartı!ın, gerekirse biz de arabuluculuk yapalım. 412 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 413 - Yok, ben bunlarla dünyada bir masaya oturmam. Burayı ya kapatırım, ya da devrederim. Gerisini siz dü!ünün! Dördüncü'nün para konusunda ne denli eli sıkı oldu"unu biliyordum. bu konudaki ünü tüm Bâbıâli'ye yayılmı!tı. Kendisi de bu imajını güçlendirmek için hiçbir fırsatı kaçırmıyordu. Örne"in her ay sonunda dizgi ve baskı borcumuzu ödemek üzere odasına indi"imde, elimdeki paralara bir göz atar, e"er kâ"ıt para getirmi!sem, hele hele arasında mor binlikler varsa kızar, - Bana ödeme yapacaksanız yükte de a"ır ödeme yapın. Mümkünse madeni paralarla... - Ama beyefendi, onlar da pahada aynı de"il mi? - Bak yavrum, derdi. Bu paralar kolay kazanılmıyor. Kazanılan parayı saymaya ne kadar vakit ayırırsan de"eri o kadar artar. Dördüncü'nün tavırlarını hep mizahi bir olay olarak görmü!, hak talebinde bulunan emekçilere öfkesinin nerelere varabilece"ini kestirememi!tik. Bir pazartesi sabahı 42. sayıyı hazırlamak üzere Tan Han'da çalı!maya ba!ladık, #nci önceden gelmi! yazıları puntolayarak dizgi için mürettiphaneye indirdi. #ndirmesiyle birkaç dakika sonra barut gibi yukarı çıkması bir oldu: - Rezalet... Nâtık Usta, yeni patronlardan artık Ant Dergisi'ni dizmemek için emir aldıklarını söyledi. Hemen a!a"ı indim: - Hayrola Nâtık Usta? - Do"an Bey, son derece üzgünüm, Halil Lütfü bu hafta sonu matbaanın i!letmesini hacılara devretmi!. Onların da ilk i!i, bu sabah erken saatte gelip bize artık Ant'ın burada dizilip basılamayaca"ını tebli" etmek oldu. Derhal Halil Lütfü'nün odasına daldım: - Bunu nasıl yaparsınız? Belli ki, Ant'ın dizilip basılmasına yasak kondu"undan habersizdi. 413 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 414 - Daha önce ikaz etmi!tim. Sendika buraya tebelle! olmaktan vazgeçmedi"i sürece burayı ya kapatacak, ya da ba!ka birilerine devredecektim. - #yi de, devretmeye kesin karar verdi"inizde bir duyuru yapsaydınız, belki hacılara göre daha aklıba!ında bir alıcı bulunurdu. - Ben piyasayı bilirim, hacıların verece"i parayı kimse veremez! - Paranız sizin olsun, ama sizinle aramızda en azından bir yıllık dizgi-baskı sözle!mesi var. Tan Matbaası, sahibi kim olursa olsun, Ant'ı yıl sonuna kadar dizip basmak zorunda. Hacıların ilk i!i Ant'ın dizilmesini yasaklamak olmu!? Bu durumdan siz de sorumlusunuz. Ant'ın dizgisinin reddedildi"ini ö"renince Halil Lütfü'nün suratı allak bullak oldu, kıpkırmızı kesildi. - Olamaz, dedi. Ben matbaayı onlara anla!malı i!leri kontrat süresinin sonuna kadar basmaları !artıyla sattım. Ardından da bir taksi ça"ırttı: - Gel benimle, derhal hacılara gidiyoruz. Dördüncü, satı! anla!masını Bahariye ve Kader mensucat fabrikalarının patronu Hacı Muammer Topba!'a devretmi!ti. Topba!, ye!il sermayenin Konya çıkı!lı ilk yükselen yıldızları arasındaydı. Mensucat dı!ında ba!ka sektörlerde de yatırımları vardı, bir yıl önce de ye"eni Sabahattin Topba!'la birlikte Bâbıâli'de Sabah Gazetesi'ni yayınlama"a ba!lamı!tı. Suudi sermayesiyle sıkı çıkar ili!kileri içinde bulunan Topba!'ın gazetesi, aynızamanda Türkiye-Suudi Arabistan Dostluk Cemiyeti'nin de genel karargâhıydı. Bindi"imiz taksi Kâ"ıthane'deki mensucat fabrikasına vardı"ında ö"le olmu!tu. #darehanedeki personel ellerinde ibriklerle abdest almaya, oradan da koltuk altında seccadeleriyle namaz kılmaya gidiyordu. Dördüncü, bekçiye kendisinin Tan Tesisleri'nin sahibi oldu"unu, Hacı Topba!'la görü!mek istedi"ini söyledi. Bekçi, 414 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 415 - Bekleyin, Hacı Efendi namazdadır, diye yanıtladı. Kapının yanında iki sandalyeye ili!erek Hacı'yı beklemeye ba!ladık. Yarım saat kadar sonra, bürosuna geldi ve bizi içeri aldı. Halil Lütfi, Ant Dergisi'nin yöneticisi oldu"umu söyleyerek beni tanıtınca adamın suratı asıldı. Kar!ısında azılı bir komünist vardı, kapıdan kovmu! ama bacadan girmi!ti. Oturacak yer dahi göstermedi. Halil Lütfü hemen konuya girerek, aramızda bir yıllık bir dizgi ve baskı anla!ması oldu"unu, tesisleri devrederken mevcut mü!terilerle olan anla!malara riayet edilmesini !art ko!tu"unu, bu bakımdan Ant'ın dizilip basılmasını yasaklamanın hem anla!maya, hem de yasalara aykırı oldu"unu dilinin döndü"ünce anlatmaya çalı!tı. Hacı, bu sözleri, yüzümüze dahi bakmadan, ba!ını tavana kaldırıp sanki bir vahiy inmesini bekliyormu! gibi dinledi. Sonra bir imam tonlamasıyla konu!tu: - Biz #slam ümmetinin sesini duyurmak için gazete çıkartıyoruz. Bizim gazeteyi çıkartmamız bir takdir-i ilahidir. Tan tesislerini kiralayan müslüman tüccarlar ortaklı"ı, Ant'ın bu tesislerde bastırılmaması için kesin karar almı!tır. #mtiyaz sahibi olarak da, bu kararı uygulamakla beni görevlendirmi!tir. Yazılı anla!ma da olsa, Ant'ın Tan tesislerinde bundan böyle basılması asla mümkün de"ildir. O sırada çevremizde sakallı bir takım tipler de toplanma"a ba!lamı!tı. Tan Matbaası'nın CHP döneminde nasıl tahrip edildi"ini gözleriyle görmü! olan Halil Lütfi, benim oradaki varlı"ımdan dolayı herhangi bir saldırıya u"ramamızdan endi!e etmi! olmalı ki, - Hadi Do"an gidelim, burada daha fazla konu!acak bir !ey yok. Bundan sonrası hukukçuların i!i… Ben size ba!ka bir yerde dizgi ve baskı imkânı arayaca"ım, dedi. Kapıda bekleyen taksiye atlayarak Bâbıâli'ye döndük. Bu kez bizi yeni bir sürpriz bekliyordu. Ant'ın dizilip 415 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 416 basılmasına yasak konulması üzerine makinist Mithat Usta, kendisi de dindar oldu"u halde, bizimle dayanı!ma göstererek aynı matbaada çıkan ümmetçi Bugün Gazetesi'ni basmayı reddetmi!, bunun üzerine yardımcılarıyla birlikte o da derhal i!ten kovulmu!tu. Derginin yeni sayısının hemen dizgiye verilmesi gerekiyordu. Öteki iki kurucu Ya!ar ve Naci'yi de ça"ırdım. Acele bir çözümyolu bulmamız gerekiyordu. O sırada bazı gazetelerin dizgi ve baskı i!lerini yapan Güne! Matbaacılık TA$'ın elinde fazla i! olmadı"ını biliyorduk. Hemen temas kurdum. Yanıtları hiçbir gerekçe göstermeksizin "hayır"dı. Birkaç günü azap içinde geçirdikten sonra son anda Vatan Matbaası'yla bir anla!ma sa"layabildik. Ama 16 sayfalık dergiyi bir iki gün içinde baskıya yeti!tirmemiz olanaksızdı. Bu nedenle yeni çıkacak sayıyı istisnai olarak sadece sekiz sayfa yayınlamaya karar verdik. * 17 Ekim 1967 tarihli 42. sayının tamamını Amerikan güdümlü hacıların sabotajına ayırmı!tık. "Sabotaj" kapaklı sayının "Susturamayacaklar!" ba!lıklı yorumunda !unları yazmı!tım: "De"il mi ki Ant egemen sınıflara ve Amerikan emperyalizmine kar!ı çıkmı!tır; de"il mi ki Ant 'Yankee'lere ve onun Türkiye'deki u!aklarına 'Defol!' demi!tir... Hepsi hepsi olacaktır... Bu, sadece Ant için de"il, Türkiye'de sosyalist eyleme katılan her insan için mukadderdir. Çünkü, Amerikan emperyalizmi ve i!birlikçileri, halkın uyanı!ı kar!ısında kendileri için 'olmak ya da olmamak' saatinin yakla!tı"ını görmektedirler. Onun için her sosyalist eyleme ve her sosyalist yayına en kahredici silahlarıyla saldıracaklardır. #!te Ant bugün bu saldırıyla kar!ı kar!ıyadır. Ama, her!eye ra"men, bir avuç insanın yarattı"ı bu dergi susmayacaktır. Bu dergi 416 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 417 susturulsa bile, nöbeti ba!kaları devralacak, onun sloganları a"ızdan a"ıza, kalemden kaleme, ta ki bir koronun ha!meti içinde yalan fetvalarını bo"uncaya kadar yankılanacaktır." Bizim bu tepkimize, Necip Fazıl'ın Büyük Do"u Dergisi'nde verilen yanıt Kanlı Pazar'ın habercisi gibiydi. "Basit bir müslümanın bile takdirinden kaçmayacak bir vazife olarak, kiraladıkları müesseseden bu gibi necasetleri temizlemekle i!e ba!lamaları, ilk do"ru ve faziletli adımlardır. Ve bundan böyle onu takip edecek adımlardan bir i!arettir. Moskova la"ımının fareleri, nasıl bilsinler ki, kendilerinin karanlık dedi"i her yerde nur ve pis gördü"ü her noktada temizlik vardır. Moskof la"ımının igrenç farelerine tatbik edilecek muamele, onları, çoktan beri müstemlekele!tirdikleri 'Tan' matbaasından atmak de"il, büyük bir kapan içinde Marmara'ya sarkıtıp bo"maktır." Aynı grubun yayınladı"ı #ttihad Gazetesi'nde de medyanın nasıl ümmet kontroluna alınmakta oldu"u müjdeleniyordu: "Daha dur bakalım, büyü"ü geride. Artık isteseniz de, patlasanız da, çatlasanız da, Bâbıâli'ye el attık. Rotatifler, Kur'an ve iman hakikatlerinin ne!rinde çalı!acak. Müslüman gazetelerin sayısı daha da artacak; matbaaların, da"ıtım !irketlerinin en yenisi, en moderni müslümanlara hizmet edecek. Tekni"in me!ru dairedeki her!eyi islamiyete, onun hadimlerine hizmet edecek." Bu kanlı tehditler ba!ka ümmetçi gazetelerde de sürdürülecekti. Örne"in Bugün'de Mehmet $evket Eygi açıkça katliam fetvası veriyordu: "Türkiye'de komünizmin himaye edildi"ine, islamiyetin ise baltalandı"ına dair apaçık deliller vardır. Artık müslümanlara dü!en vazife, uyanık ve hazırlıklı olmaktır. Önümüzde taze ve ümit verici bir örnek vardır. Endonezya'daki komünist kıyımı. Yüzbinlerce komünist öldürüldü. Karada vah!i hayvanlar, denizde balıklar insan etine doydu. Korkunç bir komünist kıyımı oldu. Fakat Endonezya kurtuldu." 417 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 418 Sabotajdan sonra yayınladı"ımız sekiz sayfalık Ant'ta bir sayfa da Ant yöneticileri ve yazarları aleyhinde açılmı! olan dâvalara ayrılmı!tı. Çe!itli yazılardan dolayı Ant'çılar aleyhinde istenen hapis cezaları dokuz ayda 46,5 yıla ula!mı!tı. Ant'ın u"radı"ı bu saldırıya paralel olarak CHP Genel Sekreteri Bülent Ecevit de, kendisini "Ortanın Solu'nun lideri" olarak tescil ettirdikten sonra Ardahan'da yaptı"ı bir konu!mada T#P'e kar!ı sa"dan saldırıya geçti. "Biz birçok bakımdan T#P'in yolunu, tutumunu tehlikeli buluyoruz. Çünkü sosyalizmin fazlası ölümdür," diyordu. Türkiye'de de, dünyada da sol'a kar!ı ABD güdümlü saldırılar giderek daha !iddetleniyor ve kriminelle!iyordu. Kasım 1967 ba!ı, hem Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde yeni dönemin açıldı"ı, hem de üniversitelerin yeni ö"renim yılına girdi"i bir dönemdi. Yüksek ö"renim giderek özel sektörün kontrolu altına geçiyor, ba!ta Demirel'in karde!i Hacı Ali Demirel olmak üzere ülkenin ba!lıca kapitalistleri arka arkaya özel yüksek okullar ve yurtlar açıyorlardı. Hızla sol platformda siyasalla!maya ba!layan ö"renci birlikleri de AP iktidarı tarafından her an yasaklanma tehdidi altındaydı. #leride Ant'ın sorumlu müdürlü"ünü üstlenecek olan Osman Saffet Arolat dönemin en aktif solcu gençlerindendi ve gazeteci olmak istedi"i için bizimle sürekli ili!kideydi. Onun önerisiyle Ant'ta yayınlanmak üzere Türkiye Milli Talebe Federasyonu, üniversite ö"renci birlikleri ba!kanlarıyla FKF #stanbul Sekreteri'nin katıldı"ı bir açık oturum düzenledim. Konu!macılar, yönettikleri kurulu!lar kapatıldı"ı veya çalı!amaz hale getirildi"i takdirde gençli"in mücadele biçimlerinde de önemli de"i!iklikler olabilece"inin i!aretini veriyorlardı. Ayrıca düzenledi"imiz bir kamuoyu yoklamasında da gençlerin yüzde 65'i Türkiye'nin ancak sosyalist bir düzende kalkınabilece"ine inandı"ını söylüyordu. 7 Kasım 1967 Sovyet Devrimi'nin 50. yıldönümüydü. Sovyet Büyükelçili"i Moskova'daki kitlesel kutlamalara Tür418 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 419 kiye'den de büyük bir davetli grubunun katılmasını istiyordu. Benim de Ant yöneticisi olarak bu törenlere katılmamda ısrar ediyorlardı. Oysa o günün a"ır çalı!ma ko!ullarında de"il Moskova'ya, Ankara veya #zmir'de ailelerimizin yanına gidecek zamanımız dahi yoktu. Bununla birlikte, Ant'ın 45. sayfasını geni! ölçüde Sovyet ihtilaline ve ondan sonraki geli!melere ayırdık. Bir sonraki sayıda da Lenin'in Türkiye üzerine yazıları yeralıyordu. * Malatya'da yapılan 2. Büyük Kongre sonrası hayli yatı!mı! görünen T#P içindeki gerginlik, 1967 sonlarında, aralarında Halit Çelenk, $ekibe Çelenk, Sevinç Özgüner, Naci Ormanlar, Rasih Nuri #leri, Ahmet Say, Süleyman Ege, Umran Baran, Vahap Erdo"du, $aban Yıldız, Muvaffak $eref, Yılmaz Halkacı, Serol Teber, Gencay Gürsoy, Arif Damar, Bora Gözen gibi tanınmı! partililerin de bulundu"u 89 üyenin Haysiyet Divanı'na sevkedilmesiyle yeni bir boyut kazandı. T#P içindeki gerginlik, "disiplinsizlik"le suçlanan üyelerin bazı eski TKP sanık ve mahkumlarıyla belli ili!kiler kurmasının parti yönetiminde yarattı"ı tedirginlikten de kaynaklanıyordu. Gerçi T#P kadroları içinde de ismi eski TKP tutuklamalarına karı!mı! üyeler vardı, ama Aybar, Boran ve Aren, eski TKP liderlerinden Mihri Belli'ye ve Hikmet Kıvılcımlı'ya yakınlı"ından ku!kulanılan ki!ilerin partiye girmesinden ve giderek söz sahibi olmasından endi!eleniyorlardı. TKP'deki öteki kanadın lideri Zeki Ba!tımar'a yakın olanlara kar!ı ise aynı titizli"in gösterilmemesi, örne"in Ba!tımar ailesinin damadı olan Nihat Sargın'ın 2. Kongre'den sonra T#P genel sekreterli"ine getirilmesi de, Belli ve Kıvılcımlı'ya yakın olanların T#P yönetimine kar!ı giderek daha mesafeli davranmasına yolaçıyordu. 419 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 420 #hracı istenenlerin bir kısmı, 1964'teki 1. Kongre'den sonra bizim partiden atılmamız kar!ısında hiçbir tepki göstermemi!, hatta bazıları "parti disiplini" adına hakkımızda suçlayıcı konu!malar yapmı!lardı. Kim hedef alınırsa alınsın parti içi tasfiyecili"e kar!ı oldu"umuz için 21 Kasım 1967'deki Ant'ta olayı ayrıntılarıyla yansıttıktan sonra T#P genel merkezine !u uyarıda bulunduk: "#tici de"il birle!tirici bir disiplin muhakkak ki parti bütünlü"ünün korunmasında ve 'parti içi demokrasi'nin gerçekle!tirilmesinde daha olumlu sonuçlar verecektir." Ama parti yönetiminin yapıcı da olsa herhangi bir ele!tiri veya uyarıya tahammülü yoktu. Aybar-Boran-Aren yönetiminin 1. Kongre'den itibaren sosyalist gençli"e kar!ı gösterdi"i güvensizlik ve hattâ ilgisizlik, parti çizgisini pasifist bulan devrimci gençleri partinin kara listeye aldı"ı Mihri Belli ve Hikmet Kıvılcımlı gibi eski TKP liderlerine yakınla!tırıyordu. Özellikle Belli'nin Yunan #çsava!ı'nda komünist gerilla saflarında sava!mı! olması gençlerin kendisine hayranlı"ını ve sevgisini iyice arttırıyordu. Örne"in Deniz Gezmi! o yıllarda T#P Üsküdar #lçesi'nin aktif bir üyesiydi. Kendisini parti çalı!malarından tanıyordum. Daha 1966'da Çorum temizlik i!çilerinin yürüyü!ünde, 1967 ba!ında TMTF'ye elkonulmasına kar!ı ö"renci direni!inde aktif yeralarak ön plana çıkmı!tı. Son derece disiplinli bir üye olmasına ra"men, kafasındaki bir çok sorulara parti yöneticilerinin yanıt vermemesi ya da verememesi kar!ısında giderek partiden uzakla!arak Mihri Belli çevresiyle ili!kiye geçecekti. Mihri Belli'nin ilk olarak Eski Tüfek imzasıyla Yön Dergisi'ne yazdı"ı yazılarda birinci devrim a!amasının sosyalist devrim de"il milli demokratik devrim oldu"unu vurgulaması üzerine Türkiye sol hareketinde milli demokratik devrim (MDD)-sosyalist devrim (SD) tartı!maları ba!lamı!tı. Yön'ün kapanmasından sonra da Belli ve taraftarları 17 Kasım 420 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 421 1967'den itibaren MDD tezini savunan Türk Solu Dergisi'ni yayınlamaya ba!ladılar. Dergide Mihri Belli, Re!at Fuat Baraner, Hikmet Kıvılcımlı, Erdo"an Berktay gibi eski TKP liderlerinin yanısıra, "milli cephe"nin nüvesini olu!turmak üzere 27 Mayıs’çılardan Suphi Karaman ve Sami Küçük'ün imzalarına da yer veriliyordu. Cuntacılarla bu yakınla!ma kısa bir süre sonra antikomünist e"ilimi bilinen eski cuntacılardan Mucip Ataklı'nın ba!kanlı"ında Devrimci Güç Birli"i'nin kurulmasına kadar varacaktı. Bu dönemde, eski TKP’lilerin sosyalist ülkelere sı"ınmı! olan Zeki Ba!tımar, #smail Bilen ve Aram Pehlivanyan gibi kar!ıtları da gerek Bizim Radyo Yayınları'nda, gerekse bize gönderdikleri bro!ürlerde, özünde MDD'den farklı olmayan Ulusal Demokratik Devrim (UDD) propagandası yapıyorlardı. Oysa aynı dönemde bu ikinci grubun T#P yönetimindeki yanda!ları MDD'yi i!çi sınıfına ihanet olarak niteleyip "Sosyalist Devrim"cilik adına Mihri Belli taraftarlarını partiden tasfiye etmeye çalı!ıyorlardı. Ortada tam bir kavram ve tutum karga!ası vardı. Hep !unu ö"renmeye çalı!ıyorduk. TKP gerçe"i neydi? O sıralarda genç bir ara!tırmacının Türkiye solunun geçmi!i üzerine yaptı"ı ilk bilimsel ara!tırma, daha çok ki!isel suçlamalar ve hesapla!malar düzeyinde kalan bu döneme bir pencere açıyordu. SBF ö"retim üyesi Doçent Mete Tuncay'ın bu çalı!ması "Türkiye'de Sol Akımlar I (19081925)" adı altında yayınlanmı!tı. Öncü'den tanıdı"ım gazeteci dostum Teoman Okaygün bu kitaptan yararlanarak "Mustafa Suphi Nasıl Öldürüldü?" ba!lıklı bir yazı gönderdi. Türkiye Komünist Partisi kurucusu Mustafa Suphi'nin parti kararıyla kurtulu! sava!ına katılmak üzere yolda!larıyla birlikte Sovyet Rusya'dan Türkiye'ye dönerken nasıl katledili"ini anlatan bu yazıyı 12 Aralık 1967 tarihli Ant'ta "Yakın Tarihin En Korkunç Cinayeti" ba!lı"ıyla iki sayfa üzerinden yayınladık. 421 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 422 Yine Türkiye solunun geçmi!inin tanınmasına katkıda bulunmak üzere o sırada siyasal sürgünde bulunan Zekeriya Sertel'in anılarını yayınlamaya ba!ladık. Anıların en ilgi çekici yanı, Sabiha ve Zekeriya Sertel'in kurdu"u Tan Gazetesi tesislerinin ku!kusuz CHP'nin kı!kırtmasıyla tahrip edilmesine ili!kin bölümlerdi. * Ant'ın birinci yılı dolarken, yayını sürdürmekte kar!ıla!tı"ımız maddi zorluklar da adamakıllı artmaya ba!lamı!tı. Ak!am'dan aldı"ımız ve Ant'ın finansmanı için kullandı"ımız kıdem tazminatı tükenmi!ti. Seka'dan bobin alabilmek, dizgi ve baskı paralarını ödeyebilmek için sa"a sola borçlanmaya ba!lamı!tık. Bu dönemde, derginin kurucularından Fethi Naci, sanatkültür sayfalarına yazı yazanlara ba!ta söz verdi"imiz gibi telif haklarını hemen ödeyemedi"imiz için bu sayfayı yapmaktan vazgeçti. Ya!ar Kemal'in aracılı"ıyla davetli olarak bir dizi röportaj yapmak üzere Macaristan'a gitti. Dönü!ünde de röportajların yayını sona erdikten sonra Ant'a teorik yazılar yazmayı da durdurdu. Tüm zamanını Gerçek Yayınevi'ne verecekti. Parlementer solda duraklama gözlenirken, #slamcı hareket Türkiye'de giderek daha etkin bir hale gelmeye ba!lamı!tı. Bunda Ba!bakan Demirel'in tutumu kadar, Suudi Arabistan'dan ve Körfez emirliklerinden beslenen ye!il sermayenin Türkiye ekonomisinde giderek daha büyük söz sahibi olmaya ba!laması da büyük rol oynuyordu. Kanlı Pazar'ın ilk provası da 3 Mart 1968'de Taksim Meydanı'nda #slamcı kurulu!lar tarafından organize edilen $ahlanı! Mitingi'nde yapıldı. Mitinge katılanların görüntüleri, kan kokan sloganlar, ABD himayesinde örgütlenen #slamcıların artık Türkiye'de Endonezya örne"i bir kan banyosuna hazırlandı"ını gösteriyordu. 422 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 423 Bu geli!meler sırasında Türkiye Odalar Birli"i (TOB) Genel Sekreteri ümmetçi Necmettin Erbakan'ın Demirel'e kar!ı "ba!bakan yede"i" olarak hazırlandı"ı haberi geldi. Bu haberi verdi"imiz 19 Mart 1968 tarihli Ant'ta, Türkiye'de Müslüman Karde!ler tarafından desteklenen #slamcı örgütlenmenin kimler tarafından nasıl yürütüldü"üne dair geni! bir analiz ve de bu örgütlenmenin ayrıntılı bir !eması yeralıyordu. $emaya göre, #slamcı hareket, #lim Yayma Cemiyetleri, #slam enstitüleri, #mam Hatip Okulları, Kuran Kursları, komünizmle mücadele dernekleri, MTTB, Ye!ilay, Hademe-i hayrat cemiyetleri temelinde örgütleniyordu, hareketin müstakbel ba!bakan adayı ise TOB Genel Sekreteri Necmettin Erbakan'dı. Ümmetçilerin Tan Matbaası'nı ele geçirmesinde sonra artık Ebusuut Caddesi'ndeki Tan Hanı'nda kalmamız da olanaksızla!mı!tı. Yıllarca önce fa!ist bir güruhun saldırısıyla tarümar edilen Tan Matbaası bu kez de ümmetçilerin i!gali altındaydı. Bizleri hedef gösteren gazeteler, dergiler, kitaplar orada basılıyor, han giri!inde, merdivenlerde sürekli "muhtemel katillerimiz"le burun buruna geliyorduk. 1968 yılına girerken Ant'ın redaksiyon bürosunu Ca"alo"lu'nda, Ba!musahip Sokak'taki Emek #! Hanı'na ta!ıdık. Yeni büromuz zamanın büyük gazeteleri Hürriyet, Cumhuriyet ve Milliyet'e yakın oldu"u gibi, Türkiye #!çi Partisi'nin #stanbul #l Merkezi'yle ve Türkiye Milli Talebe Federasyonu genel merkeziyle de kom!uydu… Bu yeni konumu nedeniyle partililerin, devrimci gençlik liderlerinin, halk ozanlarının, demokrat gazetecilerin u"rak yeri haline geldi. Ne ki, mali sorunlarımız da giderek a"ırla!ıyordu. Dergiyi birlikte kurdu"umuz arkada!lardan Fethi Naci daha önce belirtti"im nedenlerden ötürü Ant'tan ayrılmı!tı. Di"er kurucu Ya!ar Kemal Ant'a yazma"a devam edi423 "vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 04/11/10 10:04 Page 424 yordu ama, mali sorunlara herhangi bir katkı sağlamıyordu. Kuruluş safhasında "Benim yurtdışındaki paralarım ne güne duruyor? Belki getirtmek biraz vakit alır ama, bu yönden hiç kaygınız olmasın," demiş, ama üzerinden bir yılı aşkın süre geçtiği halde herhangi bir maddi katkı getirmemişti. Derginin kuruluş aşamasında Yaşar Kemal'in TİP MYK üyesi olarak söylediğine göre Ant'ın yayınını gerekirse üyelerine yönelik abone kampanyası açarak parti de destekleyecekti. Ant'ın durumunu İstanbul'a geldiğinde Aybar'la doğrudan konuşmaya karar verdim. Kendisiyle İl Merkezi'nde buluştuğumda derginin varlığını sürdürebilmesi için abone kampanyası açıp açamayacaklarını sordum. - Ant'ın sorunlarından haberim olmadı. Tabii ki, Ant gibi bir yayının gerçekleşmesini biz de istedik. Ant'ın verdiği mücadeleden ve partiye gösterdiği destekten son derece memnunuz, müteşekkiriz. Ama, maddi destek konusunda hiçbir şey söyleyemem. Çünkü MYK, partinin resmi organı olarak TİP Haberleri diye bir enformasyon yayını başlatmaya karar verdi. Üyelerimizden ancak onun için maddi destek isteyebiliriz, dedi ve ekledi: - Üzgünüm ama bir kuzudan iki post çıkmaz! Ant'ın parti içi demokraside ısrar etmesinden TİP yönetiminin hiç de memnun olmadığını biliyordum. Hele devletin Mihri Belli ve yakınlarına uyguladıkları baskıları, açtırdığı davaları da dergide yansıtmamıza bu çevreden sık sık tepki geliyordu. Bu nedenle Aybar'ın "kuzu post"lu yanıtı beni pek şaşırtmadı. O akşam Yaşar'a telefon edip Ant'ın geleceği üzerine bir karar almamız gerektiğini söyledim. Yaşar görüşmeye Tilda'yla birlikte geldi. Aybar'ın söylediklerini naklettikten sonra, yeni bir finansman kaynağı bulunmadığı takdirde Ant'ın yayınına en kısa zamanda son vermek zorunda olduğumuzu söyledim. Yaşar düşünceliydi, her kritik durumda yaptığı gibi 424 "vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 04/11/10 10:04 Page 425 yumruğuyla yanağını eziyor, bir şey söylemiyordu. Sessizliği birdenbire Tilda bozdu: - Çocuklar, dergiyi finanse etmek için niçin kitap yayınlamıyoruz? - İyi de kitap yayınlamak için de bir sermaye olması lazım. Biz derginin masraflarını dahi karşılayamıyoruz. Bu kez devreye Yaşar girdi. - Benim ismim kitap yayını için yeterli sermayedir. Eğer olur derseniz, bundan böyle benim mevcudu tükenmiş kitaplarımın yeni baskılarını da, yeni romanlarımı da Ant'ın basacağını duyururuz. Para falan gerekmez, kağıt da, dizgi baskı masrafları da, kitapların ilk dağıtımından gelecek parayla karşılanır. - Ya Ramazan? Ararat Yayınevi ne olacak? - Ramazan'ı defterden sildim... Bâbıâli'de benim sayemde kıçına yer ettikten sonra ilk kazığı bana attı. Kitaplarımı başka yayınevinde yayınlatacağım. Anlaşabilirsek, bu niçin Ant olmasın? Tilda çok heyecanlıydı. Aylardır Ararat Yayınevi'yle Ant Dergisi arasında gidegele yayıncılığa bayağı ısınmıştı. İnci'yle çok iyi dost olmuşlardı. İnci'nin grafik ve mizanpaj çalışmalarını çok takdir ediyordu. - Biz İnci'yle bu işi pekâlâ götürürüz. Ben çeviriler dışında yayınevinin ticari ve mali ilişkilerini de yürütürüm. İnci de kitapları yayına hazırlar, kapaklarını yapar. Var mısınız? Bu, Ant'ı yaşatabilmek için son şansımızdı. "Varız" dedik. Tilda'yla bir ortaklık kurduk, Ant bürosuyla aynı handa Ant Yayınları için Tilda'nın çalışacağı ikinci bir büro kiraladık. Kısa bir süre sonra kitap yayınındaki işbirliğimizin daha verimli olabilmesi için Tilda ve Yaşar, bizim Kazancı Yokuşu'ndaki evimize yakın Bol Ahenk Sokak'ta bir daire tutarak oraya taşındılar. Kitap seçimini Yaşar ve Tilda'yla birlikte yapıyorduk. 425 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 426 Tüm dünyada antimperyalist harketin güçlendi"i, ulusal kurtulu! sava!larının ve sosyal devrimlerin sömürgecili"e ve Yankee hegemonyasına arka arkaya a"ır darbeler indirdi"i bir dönemden geçiyorduk. Ant Dergisi'nde oldu"u gibi Ant kitaplarında da bu mücadelelerin Türkiye halklarına tanıtılmasını yayın politikamızın ana iki çizgisinden biri olarak belirlemi!tik. Di"er çizgi ise, Türkiye realitesini yansıtacak telif kitapların yayınlanmasıydı. Ant Yayınları için tuttu"umuz, içinde sadece kitap rafları, bir masa ve bir sandalyenin bulunan büroda ilk yazılı üretimi yapmak derginin müdavimlerinden A!ık #hsani'ye nasip oldu. Bir gün derginin son yazılarını hazırlıyordum ki, kapı vurulmadan açıldı. Kar!ımda posbıyı"ı ve sazıyla A!ık #hsani... - Erenler, müjdeler olsun, Basınköy'den Küçükçekmece'ye giderken Baltacı #lyas'ı buldum. Son derece heyecanlıydı. Ant'a hemen bunun röportajını yazmak istiyordu. Foto"raflar hemen çekilip, röportaj çıkacak ilk sayıya yeti!tirilebilirdi. O sırada #hsani'nin özellikle politik içerikli yazılarını ve !iirlerini bir ba!kasının yazdı"ına dair söylentiler dola!ıyordu. Röportajı gerçekten kendisinin yazaca"ından emin olmak istiyordum. - Tamam #hsani, dedim. Foto"raflamayı sonra da yaptırırız. Hafta sonuna daha vakit var. Sen !u yandaki odada otur, röportajını hemen yazmaya ba!la. #stedi"in kadar çay kahve de benden... Bir deste ka"ıt ve kur!un kalemlerle #hsani'yi odaya hapsettik. - Bu handa girip çıkanın haddi hesabı yok. Seni rahatsız etmesinler. Kapıyı üstünden kapatıyorum. #htiyacın olursa duvarı vur. Üstünden iki saat bile geçmedi ki, #hsani gerçekten röportajı tamamladı. Ba!lı"ını da kendisi koymu!tu: 426 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 427 "Odun kırıcıydı, adı #lyas'tı." Ertesi gün foto"rafları da çektirip bu röportajı Ant'ın 27 $ubat 1968 tarihli sayısında yayınladık. Halk ozanı deyi!iyle röportaj tekni"ini ba"da!tıran mükemmel bir ajitasyon belgesiydi. #hsani Ant'ın daha sonraki sayılarında halk ozanlarını tek tek tanıtan "Halkın Sesi" ba!lıklı bir kö!e hazırladı. Bu arada di"er halk ozanlarıyla birlikte, hem baskı düzenine kar!ı bir olup seslerini daha güçlü çıkartabilmek hem de konser organizatörleri tarafından tanınmayan sosyal haklarını savunabilmek için Halk Ozanları Derne"i'ni kurmaya karar vermi!lerdi. Ant Dergisi'ne gelerek tüzü"ün hazırlanması için yardım istediler. Birkaç hafta sonra da dernek kurularak Beyazıt, Aydınsaray'da faaliyete geçti. Derne"in ilk yönetiminde A!ık #hsani, A!ık Nesimi, A!ık Fermani, A!ık Hüseyin Kaçıran, A!ık Devrani ve Kul Hüseyin yeralıyordu. Anımsayabildi"im kadarıyla, A!ık Mahzuni $erif, A!ık Temeli, Mehmet Koç, A!ık Nebi, A. Çırakman, Maksudi, Reyhani, #breti, A!ık Selimi, Kul Hasan da bu halk ozanları hareketlili"inin içerisindeydi. #hsani, sazıyla, sözüyle, Ant'ta çıkan yazılarıyla ve halk ozanlarının örgütlenmesindeki rolüyle sol hareketin en etkin isimlerinden biri olmu!tu. Bu nedenledir ki, 2 Haziran 1968'de yapılan yerel milletvekili seçimlerinde #stanbul'da bo! bulunan tek milletvekilli"i için T#P genel merkezi tarafından aday gösterildi. Özellikle Çetin Altan ve Ya!ar Kemal bu adaylı"ı büyük bir hararetle destekliyordu. Örgütün önemli bir kesimi mutlaka bir i!çinin aday gösterilmesini isterken #hsani'nin tepeden inme aday gösterilmesi #stanbul ilinde belli bir rahatsızlı"a da yolaçtı. Tüm partilerin katıldı"ı bu seçimde tek milletvekilli"ini T#P'ten kim aday olursa olsun kazanması mümkün de"ildi. Seçim, partinin görü!lerini halka duyurabilmek için bir olanaktı. Güllü!ah'la birlikte Cagalo"lu Meydanı'nda açtıkları kitabevi Ant'a çok yakın oldu"u için hemen her gün bize de 427 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 428 mutlaka u"ruyor, seçim kampanyasının nasıl ba!arılı olabilece"i konusunda sohbet ediyordu. Seçim yakla!tıkça #hsani büyük hayallere kapılmaya ba!ladı, mutlaka milletvekili seçilece"ine inanıyordu. Realist olmasını söyledi"imizde de rahatsızlık duyuyor, - Siz halkı tanımıyorsunuz. Ben halkın içindeyim. Göreceksiniz, tüm partilere kar!ı bu seçimi mutlaka alaca"ım, deyip duruyordu. Seçimlerde T#P di"er partilere kıyasla belli bir oy artı!ı sa"ladı, ama bu oran ne milletvekili ne de senatör çıkarmaya yeterli de"ildi. Seçim sonuçları #hsani'nin de ayaklarını suya erdirdi. Bir sabah Ant'a gelmek üzere Ca"alo"lu Meydanı'nda dolmu!tan indi"imizde !ok edici bir manzarayla kar!ıla!tık. #hsani'nin kitabevinin vitrininde iri harflerle yazılmı! koskoca bir afi!... "$u karının dırdırından et idim kemi"e döndüm..." diye ba!layan bir !iir.. Meydanın dolmu! !oförleri, tostçuları, gazete bayileri v.s. bu afi! üzerine alaylı yorumlar yapıyordu. Ya!ar Kemal'e telefon ettim - Ya!ar, partinin #stanbul milletvekili adayı Ca"alo"lu Meydanı'nda öyle bir afi! asmı! ki, bence ucu partiye de dokunur. Ya!ar hemen geldi. Afi!i de görmü!, öfkelenmi!ti. - Hemen #hsani'yi buraya ça"ıralım, sen parti yöneticisi, ben de Ant yöneticisi olarak konu!alım. Bu rezalete hemen son versin... Ya!ar'ın telefonu üzerine #hsani hemen geldi. Ya!ar lafı uzatmadan konuya girdi: - #hsani olarak ne haltedersen et... Ama sen seçimde partinin milletvekili adayıydın. Senin bu tavrın partiyi de, genelde sosyalist hareketi de güç durumda bırakıyor. Bu afi!i hemen kaldırmalısın. - Ama siz benim bu kadından neler çekti"imi bilemezsiniz. - Herkesin karısından ya da kocasından bir çekti"i ola428 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 429 bilir. Ama T#P milletvekili adayı olmu! bir kimse bunu yaygara konusu yapamaz. Bu afi!i ya hemen kaldırırsın, ya da bizimle de, partiyle de hemen selamı sabahı kesersin. Afi! kaldırıldı, ama #hsani'yle ili!kilerimiz hayli serinle!ti. Sanıyorum bir yıl kadar sonraydı. #hsani, yanında geleneksel giyinmi! bir bayanla tekrar Ant'a geldi, do"rudan benim büroma daldı: - Erenler, biliyorum sen yine bana kırgınsın... Ama bu kez farklı. #!te Sinem Bacı... Biliyorsun, Güllü!ah'tan az çekmedim. $imdi çok mutluyum. #hsani Çekmece Gölü kıyısında bir evde oturuyordu. - Sabahları tüfek sesiyle uyanıyorum. Sinem gölde uçan bir ördek indiriyor, kahvaltıyı ördek kızartmasıyla yapıyorum... #hsani'nin bu yeni mutlulu"u ne kadar sürdü, bilmiyorum. Ama biliyorum ki #hsani ömrünün sonuna kadar hep solda, halkının ozanı olarak kaldı. Sinem Bacı ise ilerideki yıllarda Kızıldere türküsüyle, sayılı kadın halk ozanlarımızdan biri olacaktı. Ant Dergisi’nde sık sık görü!tü"ümüz halk ozanlarından biri de, yıllar sonra Sivas'taki Madımak yangınında ya!amını yitiren A!ık Nesimi'ydi. Zaman zaman e!i Dilber Bacı da Nesimi’yle birlikte gelir sohbetlerimize katılırdı. Nesimi’yle tanı!tı"ım günü hiç unutamam. Türkiye #!çi Partisi'nin ilk örgütlenme yıllarıydı. Partinin etkinli"i ve örgütlenmesi hızla geli!iyordu ama, parti toplantılarına yapılan saldırılar, hükümetin uyguladı"ı baskılar yüzünden genel merkeze gelen gidenin sayısı zaman zaman son derece azalıyor, her an yeni bir baskına u"rama endi!esi içinde, ba!ta Genel Ba!kan Aybar olmak üzere, gece yarılarına kadar kalarak kaleyi korumaya çalı!ıyorduk. Bu ortamda partiye her yeni ba!vuru, hele ba!vuran bir i!çiyse, bizlere büyük moral güç veriyordu. Bir ak!am parti programını tartı!mak üzere toplantıdayken kapı çaldı. Genel Merkez’in güvenli"ini sa"lamakla gö429 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 430 revli Talat, gözetleme deli"inden gelenin kim oldu"unu yokladıktan sonra kapıyı açtı. Kar!ımızda mavi tulumlu bir i!çi duruyordu. Bir elinde de curası... Kadirli’den tanıdı"ı Ya!ar Kemal’in aracılı"ıyla #stanbul’da bir fabrikaya i!çi olarak girmi!, ama bir grev hareketinde ba!ı çekenlerden oldu"u için i!ten atılmı!tı. Bunun üzerine sadece sendikal mücadeleyle yetinmeyip i!çi sınıfının siyasal mücadelesinde de yeralma"a karar vermi!ti. #!te 1968'de kurulan Halk Ozanları Derne"i'nin de ilk genel sekreteri de A!ık Nesimi'ydi. * Ant'ın o günlerde özellikle gençlik kesiminde büyük yankı yaratan bir yayını, bir süre önce Bolivya'da katledilmi! olan Ernesto Che Guevara üzerine Mekin Gönenç'in hazırladı"ı yazı dizisiydi. Türkiye'de devrimci kurulu!ların organize etti"i "NATO'ya Hayır" kampanyası ba"lamında 2 Nisan 1968 tarihli sayıda yayınlama"a ba!ladı"ımız diziyle birlikte bir de Che posteri vermi!tik. Kimseye boyun e"medi"i, süper güçlerin ezilen üç kıta halklarının sorunları kar!ısındaki ilgisizli"ini ele!tirdi"i için Che, Çin tarafından oldu"u gibi Sovyetler Birli"i tarafından da maceraperestlikle suçlanıyordu. Dönemin en etkin sol dergisi oldu"umuz için bizi sık sık ziyaret eden Sovyet basın ata!eleri ve gazetecileri de, dergimizde Che'ye bu denli yer verdi"imiz için bize mesafeli davranmaya ba!lamı!lardı. Hiç unutmuyorum, bir gün dergiyi hazırlarken Sovyet basın ata!elerinden Popof çıkageldi. Kendisi 2. Dünya Sava!ı'nda albay olarak büyük kahramanlıklar göstermi! inançlı bir komünistti. #yi bir satranç oyuncusuydu, misyonunun Che konusundaki olumsuz tavrına ra"men ili!kilerimiz son derece dostçaydı. Moskova'ya tayini çıktı"ı için vedala!maya gelmi!ti. 430 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 431 Uzun uzun sohbet ettikten sonra hüzünlü bir !ekilde vedala!tık. Odadan çıkıp merdivenlerden inmeye ba!lamı!tı ki bir anlık tereddütten sonra geri döndü. - Ayrılmadan önce sana mutlaka bir !ey söylemem gerekiyor. $a!ırmı!tım. Birden benim büromun arkasındaki duvara do"ru ilerledi. Duvarda Ant ilavesi olarak verdi"imiz Che posteri asılıydı. Onu göstererek: - Resmen kim ne derse desin, ben Che'nin büyük bir insan, büyük bir devrimci oldu"unu biliyorum, kendisine büyük saygım ve sevgim var. O gerçek bir komünistti. Gözleri dolu doluydu. Beni sıkısıkıya kucakladıktan sonra: - Bunu bilmeni istedim. Haydi yolda!, tekrar elveda... * Ant'ın yayını artık savcıların boy hedefi haline gelmi!ti. Bir süre önce sorumlu müdürlü"ü benden devralan Ya!ar Uçar, hakkında talep edilen cezalar 74,5 yıla yükseldi"inden bu görevden ayrılmak zorunda kaldı, Mayıs 1968'den itibaren sorumlulu"u Alpay Kabacalı üstlendi. Ama Ant dâvaları daha sonra da Ya!ar Uçar'ın pe!ini bırakmadı. 12 Mart darbesinden sonra gözaltına alındı"ında özellikle Ermeni kökenli oldu"u için büyük i!kenceye u"radı"ını, askerlikte de bir yüzba!ının hakaretlerine dayanamayıp bu subayı tek yumrukta yere yıktı"ını ölümünden sonra arkada!ları tarafından kendisi için yazılan yazılardan ö"rendim. Bir yandan özelde Ant'ı ya!atmak için çabalarken, genelde de basın özgürlü"ünün geni!letilmesi, medyanın egemen çevrelerin kontrolünden kurtarılması için yo"un bir mücadele veriyordum. Derginin son sayfasında her hafta basındaki rezaletleri, kirli pazarlıkları, sol ve demokratik güçlere kar!ı provokas431 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 432 yonları sergiliyor, Anadolu'da büyük olanaksızlıklar içinde fikir mücadelesi veren yerel basını destekliyor, sesini duyurmaya çalı!ıyorduk. Mayıs 1968 sonunda Abdi #pekçi'den bir davet aldım. AP iktidarının basın özgürlü"ünü sınırlamak için yeni yasal önlemler hazırlaması üzerine Gazeteciler Cemiyeti ve Türkiye Basın Enstitüsü, basının kendi kendini kontrolünü sa"lamak amacıyla Basın Sarayı'nda dört günlük bir seminer düzenlemi!lerdi. Benim de katılmamı istiyordu. #pekçi mutlaka iyi niyetliydi, bu konuda ortak bir deneyimimiz de vardı. #kimiz de 27 Mayıs'tan sonra kurulan Basın $eref Divanı'nın üyelerindendik. Ancak tiraj ve kâr pe!inde ko!an büyük gazetelerin sabotajları sonucu bu kurulu! ba!arısızlı"a u"ramı!tı. Konferansa çe!itli ülkelerden gazeteciler davet edilmi!ti ama, katılımcılar arasında, tüm basın dâvalarında gazetecilerin mahkumiyeti lehinde fetva veren Prof. Sulhi Dönmezer gibi gedikli bilirki!iler de vardı. Toplantının sonuncu günü konu!an Dönmezer, gönüllü olarak kurulmu! te!ekküllerin ba!arısızlı"ı kar!ısında, kanuna dayalı bir Basın Barosu ya da Yüce Basın Divanı kurulmasını önerince söz aldım. - Avrupa'dan gelen meslekda!lar bilmezler ama, hatırlatmak zorundayım, dedim. Burada benden önce konu!an ki!i, yüzlerce gazeteci hakkında sürekli "hapsedile" fetvası veren bir basın ve özgürlük dü!manıdır. Böyle bir toplantıda bu ki!iye konu!ma olana"ı verilmesi tek kelimeyle skandaldır. Ardından da medya büyük sermayenin kontrolu altında kaldıkça bu yeni kendi kendini kontrol mekanizmasının da büyük gazetelere asla söz geçiremeyece"ini, olsa olsa bu yeni giri!imle sol ve demokrat medyaya kar!ı yeni bir baskı unsuru yaratılmı! olaca"ını söyledim. Bunun üzerine cemiyet ba!kanı Burhan Felek kürsüye geldi, benden "Do"an evladım" diye bahsederek görü!lerimi çürütmeye çalı!tı. 432 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 433 Tekrar kürsüye gelerek: - Sayın Felek, ben sizin evladınız falan de"ilim, ba!kanı bulundu"unuz cemiyetin e!it haklara sahip bir üyesiyim ve de özgür bir gazeteciyim. Dile getirdi"im gerçekleri peder!ahi lafebeli"iyle örtbas edemezsiniz, dedim. Yaptı"ım konu!mayı, Gazeteciler Cemiyeti Genel Sekreteri Mustafa Yücel dahi alkı!layarak kar!ılayanlar arasındaydı. Toplantı sonunda Abdi #pekçi de yanıma geldi: - Do"an, çok güzel konu!tun. Felek'e kar!ı sert konu!tun ama tesbitlerine de katılıyorum, dedi. Tesbitlerde beraberiz ama çözümde ayrılıyoruz. Daha önce Milliyet'te birlikte çalı!ırken de ayrı dü!mü!tük. - Sence nerede ayrılıyoruz? - Çok iyi biliyorsun, sen devrimcisin, bense evrimciyim. * Ant'ın yakında kitap yayınına ba!layaca"ını 14 Mayıs 1968'de derginin son sayfasını tamamen kaplayan bir ilanla okurlarımıza duyurduk. #landa Ya!ar Kemal'in tüm eserlerinin de bundan böyle Ant tarafından yayınlanaca"ı vurgulanıyordu. 2 Haziran 1968'de yapılan kısmi Senato ve milletvekili seçimlerinde Demirel'in AP'si yüzde 8,38, Ecevit'in CHP'si yüzde 1,21 oranında gerilerken T#P yüzde 2,84 fark yaparak oy oranını yüzde 5,25'e çıkartabildi. Ama T#P yönetiminin ba!tan beri gençli"e gereken önemi vermemesi, tüm parti çalı!malarını iyiden iyiye parlamenter çerçeveye hapsetmesinden dolayı toplumsal mücadele dinamikleri artık parti dı!ına kayma"a ba!lamı!tı. Görece oy artı!ı dahi bu yöneli!i durdurmaya yeterli de"ildi. MHP komandoları, ümmetçiler hemen hergün devrimci gençlere saldırıyor, gözaltı, i!kence birbirini izliyordu. Bugünkü robocob'ların öncülleri olan, ba!larındaki kasklarından 433 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 434 ötürü gençlerin "fruko" adını taktıkları toplum polisleri de #çi!leri Bakanı Sükan'dan aldıkları ye!il ı!ıkla sürekli devrimci ö"renci avındaydı. Ant'ın ilk iki kitabı, Che Guevara'nın Sava! Anıları ile Emile Burns'ün Marksizmin Temel Kitabı, Türkiye'de yeni bir devrimci dalganın ba!ladı"ı günlerde yayınlandı. Bu iki kitabın çıkı!ını anons etti"imiz 18 Haziran 1968 tarihli Ant'ın kapa"ında "Boykot: Gençlik üniversite yönetiminde söz hakkı istiyor" sloganı ve rektörlü"ü i!gal eden gençlerin bir foto"rafı yeralıyordu, iç sayfada da Deniz Gezmi!'in ba!ını çekti"i ö"renci yürüyü!ünün ünlü foto"rafı... Benim gibi sendikal, toplumsal mücadele saflarına 50'lerin ortalarında katılmı! olanlar için 68 tek ba!ına bir ba!langıç de"il, uzun bir kavga sürecinde önemli bir kilometre ta!ıydı. Aynı sayının ba!yazısında !öyle diyordum: "Gençler ne istiyor? #stekleri, bugün bütün dünya gençli"inin ortaya attı"ı isteklerden farklı de"il. Halkın parasıyla okuyan gençler olarak halka dönük bir ö"renim yapılmasını, yönetimde kendilerine söz ve oy hakkı verilmesini istemektedirler. Boykot hareketleriyle bu reformların gerçekle!mesi sa"lanabilir mi? Buna ilk anda verilecek cevap olumsuzdur. Çünkü, üniversite sorunlarının çözümü büyük ölçüde Türkiye'de mevcut anayasa dı!ı düzenin de"i!mesine ba"lıdır; her!eyden önce bir siyasi iktidar, bir planlama konusudur. Devletin bütün kaynakları belli çıkar çevrelerini temsil edenlerin elinde bulundukça, Türkiye ekonomisi için halka dönük bir planlama yapılmadıkça, e"itim ile toplumsal ve ekonomik hayat arasında bir armoni sa"lanmadıkça 'halka dönük' bir üniversite ö"reniminin gerçekle!tirilmesi mümkün de"ildir. O halde ö"renciler, ellerini kollarını ba"layıp, düzen de"i!inceye kadar bekleyecekler midir? Hayır... Gençlik hareketlerinin önemi de buradadır. Üniversitedeki boykotlar, halka dönük bir e"itimin bugünden yarına gerçekle!tirilme434 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 435 sini sa"layamayacaktır ama, böyle bir e"itimin gerçekle!mesi için gerekli toplum düzeni de"i!ikli"inde en önemli etkenlerden biri olacaktır." Avrupa'da 68 patlamasının fitilini yakan, devrimci ögrenci lideri Kızıl Rudi'nin Berlin'in batı kesimindeki Kurfürstendamm'da 11 Nisan 1968'de güpegündüz vurulmasıydı. Ö"renci eylemleri, üniversite i!galleri bu olaydan sonra #talya'ya, Fransa'ya sıçramı!tı. Türkiye'de ilk üniversite boykotu ise, tam iki ay sonra, 11 Haziran günü Ankara Dil Tarih ve Co"rafya Fakültesi'nde, ertesi gün de #stanbul Hukuk Fakültesi'nde patlak vermi!ti. Bu iki aylık sürede Ant bürosu'nda saatlerce ülke sorunlarını tartı!tı"ımız devrimci ögrenci liderlerinin geli!meleri nasıl dikkatle izlediklerini, sırf modaya uymu! olmak için benzer eylem koymaktan nasıl kaçındıklarını çok iyi anımsıyorum. Çünkü hepsi zaten kavganın içinde, ön safındaydılar. Rudi'nin vurulmasından haftalarca önce Deniz Gezmi!, Mehdi Ba!pınar, Rıfat Çaldırık, Raif Ertem, Bozkurt Nuho"lu, Mustafa Lütfü Kıyıcı, Mustafa Gürkan, iktisadi ve ticari ilimler ö"rencilerinin uluslararası derne"i AIESEC'in #stanbul'daki toplantısında Devlet Bakanı Seyfi Öztürk'ü protesto ettikleri için tutuklanmı!lar, adliye mahzenlerinde lastik hortumlarla dövülerek i!kenceden geçirilmi!lerdi. #brahim Kaypakkaya'yı anımsıyorum. Ant'a sık sık gelirdi, siyasal ve sosyal konularda sohbet ederdik. Rudi'nin vurulmasından bir kaç hafta önce, #stanbul Yüksek Ö"retmen Okulu'nda fikir kulübü kurdukları için arkada!larıyla birlikte okuldan atılmı!tı. Bunun üzerine yine Ant'a gelmi!, daha örgütlü, daha sonuç alıcı mücadelelere hazırlandıklarını büyük bir co!kuyla anlatıyordu. Rudi'nin vuruldu"u duyulduktan sonra Harun Karadeniz Ant'a verdi"i demeçte !öyle diyordu: "Gençlik liderleri toplumların sosyal, ekonomik yapısına göre farklı nitelikler ta!ır. Batı gençli"i ve onun liderleri, az geli!mi! ülke genç435 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 436 lerine kıyasla, belirli bir refah içindedir. Bunların yurt ve dünya sorunlarıyla ilgilenmeleri kendi isteklerine ba"lıdır. Az geli!mi! ülkelerin gençligi ise, Batı gençli"inin aksine kendisinin ve ülkesinin gelece"inden endi!elidir. Bu gençlik için, yurt ve dünya sorunlarıyla ilgilenmek ve onları çözüme do"ru götürmek kaçınılmaz bir zorunluluktur." Mayıs ortalarında Abidin Dino'nun Paris'ten yolladı"ı notları yayınladık: "Kızlar ate! gibi, oya i!lercesine kaldırım ta!larını söküyorlar tıkır tıkır... Kapıcı karıları gençlerden yana, bence iktidar tehlikede!" #stanbul'da 68 isyanının e"itim boykotu a!aması 25 Haziran'da sona erdi. Günlerdir üniversite damlarında nöbet tutan Ragıp Zarakolu, Ant'ta yayınlanmak üzere boykot eylemini !iirselle!tiren o çok sevdi"im notlarını getirdi: "Rektörün blöfü yenildi ve muhatap olarak alınma sa"lamla!tı... Günlerdir bahçede çalan davul zurnanın u"ultusu ve halay çekenlerin görüntüsü kafamda... Ve her sabah, bazen e!siz olan güne!in do"u!ları... Sabahın serinli"i ve sessizli"i... Sabah erkenden i!lemeye ba!layan tezgahlar... "Emekçilerin uyanı!ı!" Fransa'daki ö"renci hareketi çoktan i!çi hareketiyle kayna!mı!tı. De Gaulle iktidarı gidiciydi. Türkiye'de de sendikacılarla gençler arasında bir diyalog ba!lıyordu. Maden #!'ten Kemal Türkler'le, $inasi Kaya ile, Lastik #!'ten Rıza Kuas'la, daha birçok sendikacı dostlarla kah sendika lokalinde, kah Ant Bürosu'nda, kah Kazancı Yoku!u'ndaki evimizde sabahlara kadar tartı!ıyorduk. Hepsi de aynızamanda T#P yöneticisiydi. Ama i!çi lideri olarak yeni geli!en dinamiklerin farkındaydılar, soruyorlar, tartı!ıyorlardı. Ö"renci hareketi artık "Ordu-Gençlik elele"'yi a!maya yöneliyordu. 9 Temmuz 1968 tarihli Ant'ın kapa"ı: "#!çi gençlik elele!" Sarı sendikacılık oyunlarına kar!ı #stanbul'da Derby Las436 "vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 04/11/10 10:09 Page 437 tik fabrikasını işgal ediyordu işçiler. İşgalin ikinci günü İstanbul Teknik Üniversitesi İşgal Konseyi oradaydı. Harun Karadeniz işçilere sesleniyordu: "Bu halkın evlatları olan bizler, halka dönük düzeni kurana dek çalışacağız. Bugün burada sizin yanınızdayız. Gerektiğinde yine geleceğiz ve her hareketinizde sizinle beraber olacağız!" Saflaşma giderek netleşiyordu. * 18 Temmuz 1968... Demirel'in polisleri, Akdeniz'de hiçbir limana giremeyen Amerikan 6. Filosu'nun İstanbul'a gelişini protesto eden devrimci gençleri sindirmek için bir gece yarısı Gümüşsuyu'ndaki Teknik Universite'yi basarak Vedat Demircioğlu'nu komaya soktular. Ertesi gün Yaşar Kemal'le birlikte üniversiteyi ziyaret ederek gençlerle röportaj yaptık. Yaşar'ın röportajının başlığı: "Bu kanın hesabı ergeç sorulacak!" Benim yorumumun başlığı: "Bu bir ulusal kurtuluş savaşıdır!" Ant'ın kapağı ise: "Kanlı İmha Planı". O sırada tüm sağcı-ümmetçi yazarlar gibi sıkmabaşıyla İslam'ın dişi mücahidi olarak mangalda kül bırakmayan Şule Yüksel Şenler de 22 Temmuz 1968 tarihli Bugün”e Ant'ı hedef gösteriyor: "Her sahifesi işçiyi, köylüyü, esnaf, memur, talebe ve halkı hükümete, düzene, zengine, patrona ve NATO'ya karşı tahrik ve isyana teşvik edici yazılarla dolu sol cenahın en cüretkâr neşir organı olan ANT Mecmuası memleketimizde cereyan eden müessif hadiselerin başlıca müsebbibi, kışkırtıcısı ve hazırlayıcısıdır." Devlet artık devrimci gençliğe karşı alenen terörist bir saldırıya geçmişti. Bu durumda gençliğin pasif kalması, direnmemesi, protesto eylemlerine girişmemesi mümkün değildi. 437 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 438 T#P yönetimi bu direni!e önderlik etmek yerine, "provokasyona dü!meyelim" anlayı!ıyla kendisine yakın FKF üyesi gençlerin direni! eylemlerine katılmasını yasaklıyordu. Aybar'ın olaylar kar!ısında gençlere, protesto eylemlerine girmektense tepkilerini kar!ıla!tıkları Amerikalılara sert bir yüz ifadesiyle bakarak göstermeleri talimatını vermesi barda"ı ta!ıran damla oldu. "Bakı! talimatnamesi" gençler arasında artık bir espri konusuydu. Teknik Üniversite baskınına tepki olarak Dolmabahçe'ye yürüyü!e geçildi"inde, parti merkezi kendisine yakın gençlere bu eyleme kesinlikle katılmamaları talimatını vermi!ti. Bu yüzden gençlerin bir kısmı T#P #stanbul #l Merkezi'ne kom!u olan Ant Bürosu'nda toplanmı!lar, pasifize edilmenin ezikli"i içinde parti yönetimine tepkilerini dile getiriyorlardı. Vedat Demircio"lu 24 Temmuz sabahı hastanede can verdi"inde ayrı!ma daha da hızlandı. Cenaze töreninin büyük bir devrimci gösteriye dönü!mesinden korkan polis Vedat'ın tabutunu bilinmeyen bir yere kaçırdı, bunun üzerine üniversiteli gençler temsili bir tabutla Ca"alo"lu'nda protesto gösterisi yaparak polisle çatı!maya girdiler. Buna kar!ılık FKF'li gençler #stanbul Valili"i önünde bir oturma eylemi yaptılar, oturmalarıyla birlikte de polis tarafından derdest edilerek polis ta!ıtlarına dolduruldular. Bu pasifist eyleme isteksiz katılan gençlerin kendileri bile bu eylemi daha sonra ironik bir biçimde "bıldırcın operasyonu" diye adlandıracaklardı. Vedat'ın ölümü üzerine yayınladı"ımız Ant'ın kapa"ındaki slogan "Bu cinayetin hesabı sorulacak!", benim yorumumun ba!lı"ı ise "Fa!izmin ayak sesleri!" idi. Derginin çıktı"ı gün Ruhi Su telefon etti: - Do"an, Vedat'ın ölümü kar!ısında halkın sanatçısı olarak suspus kalmam mümkün de"il. Demircio"lu için bir mar! besteledim. #stersen devrimci gençlerle temas kur, sizin evde toplanalım, bu mar!ı kendilerine bizzat ö"retip söyleteyim. Osman Saffet Arolat derhal arkada!larıyla temas kurdu. O ak!am bizim Kazancı Yoku!u'ndaki dairemizde 20-30 438 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 439 kadar gençle birlikteydik. Aralarında henüz ismi duyulmamı! olan Rahmi Saltuk da vardı, sazıyla gelmi!ti. Ruhi Su'yla birlikte onun besteledi"i bir direni! türküsünü ilk kez söyleyecek olmanın co!kusu içindeydiler. Demircio"lu bir de"il Halkımız gibi ço"ul Belki siz de gördünüz Geliyor ça"ıl ça"ıl Yedi kıtadan olu!an türkünün tekrar tekrar söylenmesi gece yarısına kadar sürdü, ne ki türkü gençleri pek sarmadı. O sırada gençler arasında daha devrimci içerikli ve daha ajitatif ritmdeki mar!ları hep bir a"ızdan gür sesle söylemek günlük ya!amın bir parçasıydı. Ruhi Su te!ekkür edip vedala!arak gittikten sonra bir iki dakika süren bir sessizlik oldu. Ardından bir gök gürlemesi gibi ünlü Avusturya i!çi mar!ı bütün binayı sarsmaya ba!ladı: Hayat denilen kavgaya girdik Çelik adımlarla yürüyoruz Biz bu karanlık yolun sonunda Do"acak güne!i görüyoruz Ve ardından di"er i!çi sınıfı mar!ları... * Ant'ın yeni kitapları olan Stokley Carmichael'ın Siyah #ktidar'ını ve Che Guevara'nın Gerilla Günlü"ü'nü bu ortamda yayınladık. Ya!ar Kemal'in Ant'ta yayınlanan ilk kitabı ise Ortadirek'in yeni baskısıydı. Siyah #ktidar'ın çevirisini Can Yücel yapmı!tı. Can esasen uzun süredir Ant'a haftalık fıkralar yazıyordu. Kendisini yakından tanıyanlar bilir, kendisiyle i!birli"i hem son derece keyifli hem de o kadar sorunluydu. 439 "vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 04/11/10 10:11 Page 440 Ant'ı normal olarak cumartesi gecesi baskıya sokuyorduk. Mürettiphane ve matbaa kendimize ait olmadığı için anlaşmada belirlenen takvime saati saatine uymak zorundaydık, yoksa derginin çıkmaması tehlikesi vardı. Cumartesi günü son olarak ben haftalık yorumu yazıyordum ve dergi öğle üzeri bağlanıyordu. O andan itibaren dünya yıkılsa dergiye bir şey koymanın olasılığı yoktu. Normal olarak fıkrasını hafta içinde getirmiş olması gerekirken, Can bazen ortalıkta görünmez, onun köşesine bir başka yazı koyardık. Bunu çok iyi bildiği halde Can bazı cumartesi günleri öğleden sonra elinde fıkrasıyla benim büroyu basar, dergiye koymam için kıyameti koparırdı: - Bak Doğan, bu fıkra çok önemli, mutlaka yayınlanmalı. - Önemli olduğu muhakkak da, bu saatten sonra bağlanmış sayfaları bozduramam... - Sen istersen yaptırırsın. Yoksa kapının önüne yatar, bir daha da kalkmam. Kendisini öylesine severdik ki, İnci de binbir bahane öne sürerek mürettiphaneyi ikna eder, Can'ın yazısının yayınlanmasını sağlardı. Kendisine Siyah İktidar'ın çevirisini emanet edeceğimiz gün Can hayli içkili gelmişti. Çeviriye belli bir avans da ödediğimiz için yayınevinden çıktıktan sonra mutlaka bir yerlere gidip içmeye devam edebilirdi. Kitabın orijinali tek nüshaydı, Tilda kitabı kaybetmesinden endişeleniyordu. Can kitabı aldıktan sonra tam ayrılacağı sırada Yaşar, "Dur hele!" dedi, kitabı Can'ın beline sokup belkemeriyle sıkıştırarak sağlama aldı. Çevirmen ve yazarlarla anlaşmaları Tilda yapıyordu. Yayınevini kurarken telif haklarını ve çeviri ücretlerini yayın piyasasındaki ortalamanın üstünde ödemekte anlaşmıştık. Ama çeviriler konusunda yine de pazarlık yapmaktan kendini alamazdı. Tilda Siyah İktidar çevirisi için forma başına ne kadar 440 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 441 istedi"ini sordu"unda Can'ın verdi"i rakam nerdeyse piyasadaki tarifenin iki misliydi. - Olur mu Can? - Niçin olmasın? Bal gibi olur! Size dost fiyatı... Herkese 125, size 250... Ve de Can'a çeviri bu fiyattan verildi. O günlerde sanıyorum Hüseyin Ba!, Paris'e yaptı"ı bir seyahatten dönü!ünde birçok kitapla birlikte Che üzerine #spanyolca iki parça içeren 45'lik bir plak getirmi!ti. Pla"ın bir tarafında ünlü gerillacıya övgü dolu bir a"ıt vardı: Hasta Siempre Comandante. Bunu mutlaka Türkçeye çevirtmeliydik. Can haftalık fıkrasını getirdi"inde pla"ı dinlettik ve sorduk: - Çevirmeye var mısın? - Hem de nasıl? Bir ak!am size gelirim, hem birlikte tekrar tekrar dinler, hem de çeviririz. Haftalar geçti, Can'ın gelece"inde iyice umudu kesmi!tik. O günlerde polis ö"renci avını bütün hızıyla sürdürüyordu. Ant'a daha sık u"ramaya ve yazı yazmaya ba!layan FKF kurucularından Osman Saffet Arolat da polisin ba!lıca hedeflerinden biriydi. Yine polisin pe!ine dü!tü"ü bir gün bir süre gizlenmek için bizim Kazancı Yoku!u'ndaki eve gelmi!ti. Polis izini sürüp bizde bulundu"unu ö"renmi! olabilirdi. Bu nedenle diken üzerindeydik. Gece yarısına do"ruydu ki, merdivenlerde büyük bir gürültü koptu. - Tamam, evi basıyorlar, diyerek Osman'ı arka odalardan birindeki bir dolaba sakladık. Bizim daire asansörsüz 5. kattaydı. Dairenin kapısını açarak gelenleri beklemeye ba!ladık. Hayır, gelenler poliser falan de"ildi, Can Yücel arkasında kim oldu"unu farkedemedi"imiz bir ki!iyle birlikte bir sa"a bir sola yalpalayarak merdivenleri tırmanıyordu. Belli ki ikisi de içkiliydi. 441 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 442 - #ste sözümde durdum, geldim. Bu da Ömer Uluç... Önce gelenin Can oldu"unu haber verip Osman'ı rahatlattık. Ömer Uluç içkiye Can kadar dayanıklı olmadı"ı için bir koltu"a oturur oturmaz sızıp uyuklamaya ba!ladı. Biraz günlük konulardan konu!tuktan sonra Can, - Hemen Commandante'yi çevirmeye ba!layalım, dedi. Ama çalı!ırken yanımda bir !i!e de konyak isterim. O geceyi hiç unutmuyorum. Gece yarılarına kadar açık kom!u bakkaldan hemen bir !i!e konyak getirtip açtıktan sonra pla"ı pikaba yerle!tirip çalma"a ba!lıyoruz. Yanımda da çeviriyi not alaca"ım bir tomar ka"ıt. Can'ın elinde de !arkının #spanyolca ve Fransızca sözleri yazılı plak kapa"ı. #lk dörtlü"ü ve onu izleyen nakaratı büyük bir hu!u içinde dinliyoruz. Aprendimos a quererte Desde la histórica altura Donde el sol de tu bravura Le puso un cerco a la muerte Aqui se queda la clara La entrañable transparencia De tu querida presencia Comandante Che Guevara Can "Dur hele," diyor, pikabın kolunu kaldırıyorum. Önce mırıltı halinde, daha sonra güçlenen bir sesle Türkçe bir !eyler öyledikten sonra nakaratı tamamlıyor: Çeteba!ı Çeteba!ı Çeteba!ı Che Guevara Ekme"inle zeytininle, Zeytininle ekme"inle... - #yi de Can, burada ekmekten, zeytinden bahsedilmiyor. - Bahsedilmese de, öyle demek istemi!lerdir. Do"rusu budur. 442 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 443 Can tabii ki yabancı !iirleri Türkçe'ye büyük bir ustalıkla kazandırmı! dev bir sanat adamı. Mutlaka bir bildi"i var, tartı!mak ne haddimize. Ama kendisi de çeviriden pek memnun kalmamı! olmalı ki: - Al ba!tan diyor. Pikap kolunu en ba!a alıyorum. #ki dörtlü"ü dinledikten sonra, tekrar aynı çeviri: Ekme"inle zeytininle, Zeytininle ekme"inle... Yine tatmin olmuyor. - Al ba!tan! Bu sahne en azından on kez tekrarlanıyor. Osman zaten polis takibinden kaçmaktan bitkin, dayanamıyor, yatmaya gidiyor. #nci bir saat kadar daha dayanıyor. Sonra o da çekilip gidiyor. Ömer Uluç zaten horul horul uyumakta... Bir iki saat daha al ba!tan yaptıktan sonra, - Can, diyorum, sen de yorgunsun, ben de... Üstelik sabah erken Osman'ı polisin eline dü!meden Maden #! Sendikası'na teslim edece"iz. Artık uyuyalım, çeviriye ba!ka bir gün devam edersin. Belli ki onun da canına minnet... Sabah alelacele kahvaltı ettikten sonra bir taksi tutup içine dolu!uyoruz. Önce Kabata! #skelesi'ne u"rayıp Can'ı ve Ömer'i Anadolu yakasındaki evlerine u"urluyoruz. Ardından Osman'ı Ca"alo"lu'ndaki Maden #! Sendikası'na teslim ediyoruz. #çimiz rahat... #ki gün sonra Hüseyin Ba! yazısını getirdi"inde soruyor: - Yahu Can'dan haberiniz var mı? #ki gündür Ömer Uluç'la birlikte kayıplara karı!mı!lar. Ömer'in karısı, çocu"unu Güler'e bırakmı!, meyhane meyhane ikisinin izini bulmaya çalı!ıyormu!. 443 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 444 - Nasıl olur, biz onları iki gün önce Kabata! #skelesi'nde bırakmı!tık. Çoktan eve gitmi! olmalılar... Kaybolu!un esrarı ertesi gün çözülüyor. Her ikisi de tam arabalı vapura bineceklerken Can, - Bo!ver yahu, demi!, !imdi eve gidip de "nerde kaldınız?" diye karı dırdırı mı dinleyece"iz? En iyisi biz yine Beyo"lu'na çıkalım. Çıkı! o çıkı!... * Sol harekette Milli Demokratik Devrim - Sosyalist Devrim kampla!ması özellikle gençlik liderlerinin ve hattâ bazı genç sendikacıların partiden uzakla!maları nedeniyle giderek daha belirginle!iyordu. Sosyalist devrime ancak belli a!amalardan geçtikten sonra ula!ılabilece"i görü!ü bana daha mantıklı görünmekle birlikte Kemalist ve militaristlerle neredeyse teslimiyete varan bir ittifakın sol hareketi dönü!ü olmaz bir çıkmaza sürükleyece"inden endi!elendi"im için MDD hareketine mesafeliydim. T#P yöneticilerinin kar!ıya aldı"ı eski TKP liderlerinden Re!at Fuat Baraner'in ölümü üzerine bu kesimle daha yapıcı bir diyaloga girme"e karar verdim. Baraner, daha önce bir günlük gazetede birlikte çalı!tı"ımız romancı Suat Dervi!'in e!iydi. Bu nedenle dolaylı bir ili!kimiz vardı. Ya!ar'ın aracılı"ıyla yine TKP'nin önde gelen simalarından Müntakim Öçmen'den Baraner için bir yazı yazmasını istedik. Baraner'in $i!li Camii'nde yapılan cenaze töreni ilk kez eski TKP liderlerinin ve militanlarının bir araya gelmesine, bizim de kendilerini daha yakından tanımamıza vesile oldu. Cenaze töreni bizim ku!ak solcuları için hayli !a!ırtıcıydı. Bizler dinsel töreni cami avlusunun gerilerinde izlerken Mihri Belli ve Hikmet Kıvılcımlı hiç tereddütsüz imamla birlikte tabutun ba!ında cenaze namazına durdular. 444 "vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 04/11/10 10:15 Page 445 Daha sonra da cenaze hepimizin katılımıyla büyük bir kafile halinde Zincirlikuyu Kabristanı'nda toprağa verildi. Sol içi bölünme TİP taraftarlarıyla TİP karşıtları arasında sürüp giderken, Ağustos 1968'de Sovyetler Birliği ve Varşova Paktı üyesi ülkeler askerlerinin Çekoslovakya'yı işgal etmesi üzerine bu kez doğrudan doğruya parti içinde hiç beklenmedik yeni bir bölünme patlak verdi. Olaylar üzerine Çek Dramı kapağıyla yayınladığımız 27 Ağustos 1968 tarihli Ant'ta "Yine de sosyalizm" başlıklı Yorum'da şöyle diyordum: "Kremlin yöneticileri kendi görüşleri açısından ne kadar haklı olurlarsa olsunlar, bir başka ülkeyi işgal etmeğe hakları yoktur. Kaldı ki bütün biçimsel kuralların dışında, bu işgal hareketi sosyalist anlayışa aykırıdır." Yaşar Kemal'in ve Can Yücel'in yazıları da bu çizgideydi. Aynı sayıya koyduğumuz yazısında Aybar da işgali eleştirerek "Bütün bloklara hayır!" diyordu. Aslında TİP yönetimindeki herkesin ilk tepkisi, Boran başta olmak üzere, Sovyet müdahalesini eleştirmek şeklindeydi. ABD emperyalizmine karşı mücadeleyi ön plana koymuş olan bir partinin, bu müdahaleye karşı da tavır koymasından daha doğal bir şey olamazdı. Ne ki, Çekoslovakya olaylarını izleyen gelişmeler, özellikle de Aybar'ın bu olayları gerekçe göstererek sık sık "güler yüzlü, insancıl sosyalizm" vurgulaması yapmağa başlaması, parti içinde bir süreden beri oluşmakta olan iktidar kavgasına ideolojik bir kılıf geçirilmesine olanak sağladı. 1965 seçimlerinde TİP milletvekillerinin büyük kısmının "milli bakiye" sisteminden yararlanarak seçilebildikleri herkesin malumuydu. Ama Meclis çoğunluğunun sırf parlamentodeki sol muhalefeti yoketmek için milli bakiye sistemini kaldırmasından sonra yaklaşan 1969 seçimlerinde TİP'in iki ya da üçten fazla milletvekili çıkartamayacağını herkes gibi partili milletvekilleri de pek âlâ biliyorlardı. Gerek Ant'ı ziyarete gelişlerinde, gerekse Ankara'ya gidince Meclis'teki görüşmelerimizde TİP'li milletvekillerinin 445 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 446 büyük kısmı bu konudaki endi!elerini açıkça dile getiriyorlardı. Gerçek olan bir !ey varsa, milletvekili olmanın sa"ladı"ı olanaklar uzun süreden beri ço"u T#P milletvekilini, arada bir Anadolu gezilerine çıkıyor olsalar da, genelde "parlemantarist" bir tutuma sürüklemi!ti. Bunlara ek olarak, geçen seçimde milletvekili seçilmemi! olan, ama gelecek seçimde milletvekilli"i sırasının artık kendilerine geldi"ini dü!ünen Merkez Yürütme Kurulu üyeleri de belli bir sabırsızlık içindeydi. Aybar'ın genel ba!kan olarak Çekoslovakya konusunda verdi"i demeçler o güne kadar tüm MYK üyelerinin payla!tı"ı görü!lere aykırı olmadı"ı halde, bazı üyeler yaz tatilinin verdi"i rehavet içinde kendi özel sorunları üzerine biraz daha yo"unla!ma olana"ı bulunca, genel ba!kana muhalefet ederek kendi isimlerini ön plana çıkartma gere"i duymu! olmalıydılar. Uzun sıcak yaz günlerinin sonuna do"ru tatil dönü!ü Sadun Aren'in Ant'a yaptı"ı ziyareti anımsıyorum. Ankara'da bazı genel merkez yöneticileri ve milletvekillerinin yaptı"ı çıkı!lardan o denli uzaktı ki, büyük bir merak ve endi!e içinde sordu: - Yahu Ankara'da bir !eyler oluyormu!. Ne olup bitti"inden senin haberin var mı? Olup bitenleri bilebildi"im kadarıyla özetledi"imde, - Desene i!imiz zor, dedi. Ben hemen Ankara'ya gidip ortalı"ı yatı!tırmaya çalı!ayım. Ama Mehmet Ali Bey de, Behice Hanım da "dedi"imiz dedik, çaldı"ımız düdük" havasına girmi!lerse bir çözüm bulmak çok zor. Aman siz de Ant'ta bir çözüm bulmaya yardımcı olun. - Sadun Bey, benim anlayamadı"ım bir !ey var. #lk kongreden bu yana partide bir sürü tasfiyeyi ikisi birlikte yapmadılar mı? $imdi sıra birbirlerine mi geldi? - Öyle görünüyor, ama belki de sıra daha önce bana geldi. Bakalım âyine-i devran ne gösterecek? Ne ki, Ankara'ya döndükten sonra Aren de Boran'ın 446 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 447 ba!ını çekti"i muhalefet cephesine katılmakta gecikmedi. Gerekçesi, Aybar'ın parti yetkili kurullarıyla tartı!madan parti adına görü! açıklamakta ölçüyü kaçırmasıydı. Bu gerekçeyledir ki, Aybar'ın açıkladı"ı görü!lerin partiyi ba"lamadı"ına dair Merkez Yürütme Kurulu'na sunulan bir önergeye Behice Boran, Nihat Sargın, $aban Erik ve Minnetullah Haydaro"lu'yla birlikte imza koymakta tereddüt etmeyecekti. Bu geli!meler üzere Ant'ın 29 Ekim 1968 tarihli Yorum'unda iki kanadı da a!a"ıdaki !ekilde ele!tirdim: "Aybar'ın, parti yöneticilerince üzerinde tartı!ılmamı! ve karara ba"lanmamı! görü!leri partiye mal ederek kamuoyuna açıklaması büyük hatadır. Tepkilere hak vermemek mümkün de"ildir. Ceberrut devlet yönetimine kar!ı oldu"unu sık sık tekrarlayan Aybar'ın bu demokratik anlayı!ı, her !eyden önce, ba!kanı bulundu"u partideuygulaması, bilim kuruluna ve yönetim organlarına saygı göstermesi zorunludur. "Ne var ki, Aybar'a kar!ı çıkanların üst organlarda meseleyi koyu! biçimleri ve genel tutumları da yanlı! olmu!tur. Partinin ilk günlerinden beri Aybar ile birlikte çalı!an, onun bütün ba!arılarına ve bütün hatalarına ortak olan, onun partiye maletti"i bugünkü görü!lerine çok yakın görü!lere imza koyan, hattâ ve hattâ birinci ve ikinci kurultay sonrası kendileri gibi dü!ünmeyen birçok partilinin tasfiyesine genel ba!kanı zorlayan kimselerin, böyle birdenbire Aybar'a cephe almalarını ve uzla!maz tutum takınmalarını kolay kolay izah etmek mümkün de"ildir." 3. Kurultay'dan önce yapılan son genel yönetim kurulu toplantısındaki tavırlar, Aybar'a kar!ı çıkanların ki!isel tutarlılıklarını göstermesi açısından ibret vericiydi. Dört gün süren tartı!malardan sonra Aybar genel ba!kanlıktan istifa edece"i tehdidinde bulununca, Behice Boran Aybar'la ba!kanlık odasında uzun bir görü!me yapacak, ardından da "Genel ba!kanın geni! izahatından sonra temel noktalarda bir ayrılı"ımız söz konusu de"ildir. Aybar'ı destekliyorum. Beraber çalı!mamamız için bir sebep yoktur," diyecekti. 447 "vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 05/11/10 10:43 Page 448 Ardından da "Genel Yönetim Kurulu'nun Çekoslovakya'nın işgalini kınayan genel başkanın demeç ve bildirileriyle beraber olduğunu ve bu konuda hiçbir görüş ayrılığı bulunmadığını" açıklayan bir bildiri yayınlanacaktı. Bildirinin yayınlanmasına oy verenler arasında Behice Boran ve Nihat Sargın da yer alırken, beşli önergenin diğer üç imzacısı, Sadun Aren, Minnetullah Haydaroğlu ve Şaban Erik kabul oyu vermeyi reddetmişlerdi. Bu, Boran'ın, Çekoslovakya Olayları patlak verdikten sonraki üçüncü virajıydı. Her zaman olduğu gibi, Sargın da onu izliyordu. GYK bildirisi partideki gerginliği yatıştırıcı olmaktan uzaktı. Partinin üzerindeki karabulutlar daha da yoğunlaşıyordu. * Gençliğin katılımını ve desteğini uzun süredir yitirmiş bulunan TİP şimdi de iç hesaplaşmalarla zaafa uğrarken, Alparslan Türkeş'in genel başkan olmasından sonra Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi aşırı sağı silahlı vurucu bir güç haline getirmek üzere seferber olmuştu. Parti, eski MBK üyesi Dündar Taşer'in komutasında Bozkurt'ları "komando" olarak yetiştirmek üzere kamplar açıyordu. Bu kamplardan birinin yerini tesbit ederek 3 Eylül 1968 tarihli Ant'ta fotoğraflarıyla belgeledik. Bozkurtlar o sıralarda Türkiye'nin iki büyük öğrenci federasyonunu, Milli Türk Talebe Birliği ve Türkiye Milli Talebe Federasyonu'nu ele geçirmişlerdi. CKMP'nin komando kampları da MTTB'nin gençlik kampları görüntüsü altında kuruluyordu. Daha önce ilerici gençlerin yönetiminde bulunan TMTF de, mahkeme kararıyla yed-i emin olarak sağcı öğretim üyelerinden Doç. Dr. Nevzat Yalçıntaş'a teslim edildikten sonra, aşırı milliyetçilerin üssü haline gelmişti. TMTF binası Ant'ın bürosuna çok yakın olduğu için sık sık tehdit ve saldırılara 448 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 449 u"ruyorduk. Bu yüzden büroyu de"i!tirmeye karar verdik ve Kasım 1968 ba!ında aynı soka"ın daha gerilerinde bulunan Halil Lütfü Dördüncü'ye ait Tan Apartımanı'nın ikinci katına ta!ındık. Aynı binada Ulus Gazetesi'nin Ankara Temsilcili"i, Habora ve Gün Yayınları'nın büroları da vardı. O günlerde büyük sosyalist yazar Sabiha Sertel'in sürgünde ölüm haberi geldi. Tan baskınından sonra Türk Devleti'nin adını dahi unutturmak için her yola ba!vurdu"u Sertel'in ki!ili"ini yine onun kavga arkada!larından Müntakim Öçmen kaleme aldı. Sertel'in vatan özlemini dile getiren son mektuplarıyla birlikte yayınladık. Ardından da kendisinin Nazım Hikmet'le ilgili anılarını... Büyük !airle ilgili bir ba!ka yayınımız da, Kemal Sülker'in kaleme aldı"ı Nazım Hikmet'in Polemikleri'ydi. Ardından da yine Sülker'in hazırladı"ı Sabahattin Ali Dosyası, Alberto Bayo'nun Gerilla Nedir'i ve Ya!ar Kemal'in Yer Demir Gök Bakır'ı yayına giriyordu. Avrupa'daki Türkiyeli göçmen i!çileri sorunları Ant'ta sürekli i!ledi"imiz konulardandı. Ya!amlarının en verimli dönemlerinde ülkelerinden kopmak zorunda bırakılan yüzbinlerce i!çimizin maruz bırakıldı"ı sömürü, bunlara kar!ı aralarındaki bir avuç bilinçli i!çinin örgütlenme çabaları konusunda sürekli haber ve röportajlar yayınlıyorduk. Çe!itli Avrupa kentlerinde "toplumcular oca"ı" adı altında kurulan örgütler, bulundukları ülkelerin yerel sol örgütleri ve sendikalarıyla yakın ili!ki içindeydiler, Türkiye'de ise do"al olarak Türkiye #!çi Partisi'ni destekliyorlardı. Bu insanların ülkelerinden binlerce kilometre uzakta gösterdikleri bu deste"e kar!ın, defalarca uyarmama ra"men T#P Genel Merkezi "göçmen i!çi sorunu"nu hiçbir zaman ciddi !ekilde gündemine almıyordu. Kasım 1968 ba!ında bu dernekler Köln'de bir araya gelerek Avrupa Türk Toplumcular Federasyonu'nu kurdular. Kurucular arasında Ant'ın sürekli yazar ve okurlarından Do"an Kekevi, Ayhan Alpagut, Aydın Karahasan, Mugaffer 449 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 450 Erdo"an, Gülderen Tekindor, Arslan Mengüç ve Selma Ashworth da yeralıyordu. Avrupa'daki T#P taraftarlarının birlik olu!turdukları bir sırada 9 Kasım 1968'de Türkiye #!çi Partisi'nin partideki çatlamayı tescil eden 3. Büyük Kongresi toplandı. Dört gün süren kongrenin sonunda iki kanadın da temsilcilerini içeren yeni bir yönetim olu!tu. Muhalif Be!ler'den Sadun Aren genel yönetim kuruluna girerken, Behice Boran, Nihat Sargın ve Minnetullah Haydaro"lu yedekte kalmı!lardı. Yönetimde herzaman oldu"u gibi sendikacılar ve Kürt arkada!lar önemli sayıdaydı. Seçilen Kürt arkada!lardan Tarık Ziya Ekinci, Mehmet Ali Arslan, Kemal Burkay, Naci Kutlay ve Mehdi Zana'yı anımsıyorum. Kongreyi de"erlendiren yazımda da belirtti"im gibi: "Seçim öncesinde kurultay daha yapıcı kararlar alabilir, daha güçlü bir yönetim kadrosu kurabilirdi. Birbirlerine en a"ır ve çirkin suçlamalarda bulunanlar az de"ildi. Meseleleri emekçilere anlatmaktan uzak konu!malarla çok vakit kaybedildi. #htiraslar çarpı!ıyordu. Sosyalistlikle ba"da!mayacak kulis faaliyetleri temel sorunlar üzerinde çalı!mayı arka plana itmi!ti. Birçok meselelerde i!in içyüzünü anlamadan parmaklar kalkıyor, alkı!lar birbirini kovalıyordu. “Kurultay'da bir numaralı mesele olarak ele alınaca"ı bildirilen gençlik sorunu üzerine dört günde tek kelime konu!ulmadı. Gençler tarafından bu konuda kongre ba!kanlı"ına verilen önergeler hasıraltı edildi. Bir yandan iktidarın, di"er yandan CHP'nin suçladı"ı devrimci gençli"e Türkiye'nin tek sosyalist partisi dahi do"ru dürüst sahip çıkamadı." Bana kalırsa, T#P'in bu kongredeki ilgisizli"i ve duyarsızlı"ıdır ki, devrimci gençli"i bu partinin dı!ında mücadele formları arama"a ve yeni siyasal örgütler kurmaya zorlamı!tır. Bunun sorumlulu"u partideki iki kanadın ba!ını çeken Aybar'a ve Boran'a aitti. 450 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 451 3. Kongre'deki bir ba!ka olumsuzluk ise, iki hizbin üzerinde kabul edilen ve ki!isel karizmasıyla krize bir çözüm bulunmasına katkıda bulunabilece"i umularak kongre ba!kanlı"ına getirilen T#P Milletvekili Çetin Altan'ın, kongrenin yeni bir parçalanmayla sonuçlanmasından sonra kendi sorumlulu"unu gözardı ederek Ak!am Gazetesi'nde kongre delegeleri de dahil olmak üzere partililere hakaret dolu yazılar yazmaya ba!laması oldu. Aybar'la birlikte yeniden T#P yönetimine girmi! olan Ya!ar Kemal Çetin'in bu tavrına son derece tepkiliydi. Partide artık "one-man show" döneminin kapanması gerekti"ine dikkati çekmek için T#P Kongresi'nin ayrıntılarını verdi"imiz sayının kapa"ına Çetin Altan'ın üzerine çarpı çekilmi! bir foto"rafını koyduk. Derginin böyle bir kapakla yayınlanması üzerine olumlu ya da olumsuz birçok tepki aldık. Derginin piyasaya çıktı"ı sabah Ant'ı ilk ziyarete gelenlerden biri Ruhi Su idi. - Çarpı atmakla çok iyi yaptınız. Sosyalist bir partide bireycilik, ki!isel !ov falan artık bitmeli, partinin asıl çilesini çeken taban gerçek söz sahibi olmalıdır, diyordu. Kongrenin ayrıntılarını verirken Aybar'ın, Aren'in ve Boran'ın görü!lerine e!it oranda yer ayırma"a ve takdiri okurlarımıza bırakmaya özen gösterdik. Ama onlardan daha fazla yeri, kongrede konu!an örgüt temsilcilerinin görü!lerine ayırdık. Bu görü!lerin ı!ı"ındadır ki, partinin bundan sonraki geli!imi için bir "üçüncü yol" bulunması görü!ünü ortaya attım: "Yeni yönetim kadrosu, delegelerin de getirdikleri görü!leri dikkate alarak çeli!en çe!itli görü!lerin sentezini sa"layacak bir çalı!maya giri!meli, Türkiye sosyalizminin esaslarını en sa"lıklı biçimde saptayacak yeni bir program çalı!ması için imkan hazırlamalıdır. Gençlik konusunda Kurultay'ın gösterdi"i affedilmez ihmali yeni seçilen kurullar mutlaka gidermek ve gençlik sorununa önemle e"ilmek zo451 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 452 rundadırlar. Partiyi gerçekten sosyalist ve devrimci bir parti haline getirmek için, oy hesaplarının dı!ında, sa"lam bir militan kadro yeti!tirilmesi de yeni yöneticilerin kaçınılmaz görevidir." Yeni yönetim tüm bu görevlerin üstesinden gelmek yerine yeniden milletvekili adaylı"ı payla!ımında arslan payını kapma hesabındaki hizip ba!larının çıkar çeki!meleri yüzünden kısa zamanda yeniden i!göremez hale geldi, parti yönetimini yeni bir kongreyle ele geçirebilece"ini dü!ünen muhalefet ola"anüstü kongre ça"rısı yaptı. T#P'in içindeki bu kısır çeki!meler artık günlük medyada da spekülasyon ve alay konusu olmaya ba!lamı!tı. Bunun üzerine 3 Aralık 1968 tarihli Ant'ta yazdı"ım yorumda "Sorumluluk ortaktır!" ba!lı"ıyla !u uyarı yeralıyordu: "Sosyalist kavganın asıl ıstırabını, asıl çilesini çeken kentteki, kasabadaki, köydeki emekçiler !a!kın vaziyettedir. Ayda be! bin liraya yakın milletvekili aylı"ının verdi"i maddi garanti ile, meclisin lüks salonlarında emekçi halk adına sereserpe oturanlar, yakla!an genel seçimlerde 'yeniden seçilememek' endi!esinin verdi"i hırçınlık içinde birbirlerine saldırmaktadır... Daha düne kadar birbirlerine övgüler düzenler, genel ba!kanın bütün görü!lerine imza atanlar, hattâ ve hattâ bazı hatalı görü!lerinde ondan da ileri gidenler kendileri de"il midir? Taban bunları görmüyor mu? Elbette taban bu kör gidi!e bir gün 'dur!' diyecektir." O sırada iki hizbe de sıcak bakmayan T#P #stanbul örgütünde de büyük bir hareketlilik vardı. Partinin ilçe yöneticileri, aktif militanları sık sık Ant Bürosu'nda bir araya geliyor, partinin ya!adı"ı krize bir çözüm arıyorlardı. Bu görü!meler sonunda T#P'in Ola"anüstü Kongresi delegelerine hitaben ortak bir ça"rı hazırladık. #stanbul il ve ilçe yöneticilerinin ve büyük kongre delegeleri ba!ta olmak üzere Kars, Mara!, Ordu, Çanakkale örgütlerinden imzaların da yeraldı"ı ça"rıda parti içi demokratik i!leyi!in sa"lanması, parti yönetiminde sendika 452 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 453 bürokratlarının hegemonyasının kırılması, sosyalist bir program hazırlanarak parti üyelerinin e"itimine a"ırlık verilmesi, sendikalarla ve devrimci gençlik örgütleriyle sa"lıklı ba"lar kurulması isteniyordu. #mzacılar arasında #dris Küçükömer, Orhan Taylan, Feridun Aksın, Necmi Demir, Veysi Sarısozen, Nebil Varuy, Oya Sencer, Nabi Ya"cı, Seref Yıldız, Murat Sarıca, Murat Belge, Nurkalp Devrim, Alp Selek, Yavuz Yıldırımtürk, Demirta! Ceyhun ve Osman Arolat'ın yanısıra sonradan CHP ve AKP'de ön planda yeralacak olan Ertu"rul Günay da Ordu #li Haysiyet Divanı Raportörü sıfatıyla yeralıyordu. Ertu"rul o sırada aynızamanda #stanbul Hukuk Fakültesi ö"renci temsilcisi ve özel okul düzenine kar!ı ba!latılan boykot hareketinin sözcüsüydü. Ya!ar Kemal'in Ortadirek ve Yer Demir Gök Bakır'dan sonra Ölmez Otu adlı romanını da yayınlayarak "dev üçlü"sünü tamamladı"ımız günlerdi. Ya!ar'la Ant'ın yayınları dı!ında, partinin ola"anüstü kongresiyle ilgili geli!meleri de sık sık tartı!ıyorduk. Kendisi son kongrede Aybar'dan sonra en yüksek oyu alarak genel yönetim kuruluna, ardından da merkez yönetim kuruluna seçilmi!ti. Partideki iç çeki!melerden oldukça rahatsızdı. - Ne yapabiliriz, diyordu. Partinin kadroları bunlar. Al birinden vur ötekine... - Yönetime gençleri alın, diyordum. Yıllardır yapılan hatalarda ısrar edilmesin, gençler dı!lanmasın. O sırada Ant bürosu partili ya da partisiz gençlerin ba!lıca u"rak yerlerinden biriydi. Gerçekten de bir süredir Deniz'lerin radikal çıkı!ları kar!ısında bir ezilmi!lik duygusu içinde olan partili gençler, onları da dı!lamadan T#P'e devrimci hareketin öncü misyonunun yeniden nasıl kazandırılabilece"ini tartı!ıp duruyorlardı. Kongrenin yakla!tı"ı günlerde Ya!ar büyük bir heyecanla Ant'a geldi. 453 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 454 - Aybar'la konu!tum. Bu kongrede yönetime gençleri alaca"ız. Bana isim tavsiye edebilir misin? - Tavsiyeye ne gerek var. Hâlâ partiye ba"lı kalan gençleri sen de benim kadar tanıyorsun, burada, ba!ka toplantılarda kar!ıla!ıyorsun, tartı!ıyorsun. Ya!ar elinden geleni yapaca"ına söz verdi. Bir !eyler umarak, dramatik bir ortamda yapılan T#P'in ola"anüstü kongresini ibretle izledim. Partinin Türkiye'deki devrimci kabarı!ın gerisinde kalmasında ortak sorumluluk ta!ıyan Aybar, Boran, Aren ve yanda!larının birbiri ardına kürsüye gelerek ki!isel suçlamalarla birbirlerine saldırmaları, artık trenin tamamen kaçtı"ını gösteriyordu. Gençler yine yönetime giremediler. Kongrede iki taraf da genel yönetim kuruluna birbirine yakın sayıda üye soktular. Aybar yeniden genel ba!kan seçildi ama parti artık tam bir çökü! sürecine girmi!ti. * T#P'in pasifize olma süreci hız kazanırken, CKMP'nin komando örgütlenmesi hızla geli!iyor, Bozkurtlar büyük kentlerde ilerici ö"renci derneklerine, kongrelerine ardarda baskınlar düzenliyorlardı. Bu arada, Vietnam'da CIA ajanı olarak görev yaptıktan sonra Türkiye'ye ABD büyükelçisi olarak gelen Robert Komer'in giri!ti"i sinsi istihbarat ve kı!kırtma faaliyetleri dev-rimci çevrelerde büyük tepkilere yolaçıyordu. ODTÜ Rektörü Kemal Kurda!'ın 6 Ocak 1969'da Komer'i üniversitede yeme"e davet etmesi barda"ı ta!ıran damla olacak, bir grup devrimci genç büyükelçinin arabasını ate!e vererek tepkilerini ortaya koyacaklardı. Tam da o günlerde ABD 6. Filosu'nun yeniden #stanbul Limanı'nı ziyarete gelmesi alenen yeni bir provokasyondu. Filo'nun bir önceki ziyaretinde Vedat Demircio"lu'nun öldürülmesinin üzerinden daha bir yıl dahi geçmemi!ti. Ziyarete kar!ı arka arkaya bildiriler yayınlanıyordu. Ziyaret öncesi 454 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 455 yayınlanan Ant'ın kapa"ında bu tepkileri "17 Temmuz'u unutmadık... Katil Filo Defol" cümleleriyle özetliyorduk. Filonun ziyaretine kar!ı devrimci sendikacılar da harekete geçmi!ti. Toplantı üzerine toplantı yapılıyordu. D#SK ve ona ba"lı sendikaların yöneticileriyle devrimci gençlik liderleri 16 $ubat Pazar günü Dolmabahçe'den Taksim'e bir protesto yürüyü!ü organize etmeye karar verdiler. A!ırı milliyetçi ve de dinci kurulu!larınu bu kitlesel gösteriyi gerekirse kan dökerek da"ıtmak için hazırlıklar yapmaya ba!ladıkları haberleri geliyordu. #stanbul o günlerde gerçekten kaynıyordu. Belki de 2. Dünya Sava!ı sonrası Missouri Zırhlısı'nın Türkiye'ye geli!inde oldu"u gibi gece hayatı ve fuhu! sektörü yeniden hareketlenmi!ti. Vücutlarını satarak geçim sa"lamaya çalı!an kadınca"ızlar en seksi kılıklarıyla, oturdu"umuz Kazancı Yoku!u'ndan Kabata!'a do"ru akın akın iniyorlardı. Bâbıâli medyası gece kulüplerinde dansözlerle birlikte göbek atan 6. Filo Komutanı'nın resimleriyle doluydu. Bu curcunadan yararlanarak hükümet anayasada tanınmı! özgürlükleri daha da kısmak üzere Nizamı Koruma Kanun Tasarısı'nı alelacele Meclis'e indiriyordu. Sa"cı ve #slamcı medya #stanbulluları anti-emperyalist gençli"e kar!ı kı!kırtmak için her türlü provokasyona ba!vuruyordu. Beyazıt Kulesi'ne Vedat Demircio"lu'nun resminin asılması olayı "Beyazıt Kulesi'ne kızıl bayrak çekildi" diye veriliyordu. Nihayet protesto yürüyü!ünün yapılaca"ı gün geldi çattı. Pazar sabahı ba!ta Beyazıt Camii olmak üzere birçok camide cihad namazları kılındı"ı haberleri geliyordu. Dolmabahçe Camii'nin önünde de Bo"az'a demirlemi! 6. Filo'yu kıble seçerek cihad namazına duranlar oldu"u bildiriliyordu. Ama asıl kümelenme Taksim Gezisi'ndeydi. #nci'nin yakalandı"ı sarılık iyice azmı!tı, sürekli kusuyor, fenalık geçiriyordu. Doktorun yazdı"ı ilaçları bulabilmek için Taksim civarında nöbetçi eczane aramaya çıkmı!tım. Bir 455 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 456 an önce ilaçları eve yeti!tirip ardından meydandaki mitinge katılabilmek için acele ediyordum. Tam Kazancı Yoku!u'na inecektim ki, Gümü!suyu'ndan Taksim Meydanı'na ilerleyen kortejin attı"ı sloganlar duyuldu. "#nci biraz daha sabredebilir," diye dü!ünerek kortejin meydana giri!ini beklemeye ba!ladım. Meydan zaten ba!ka istikametlerden gelen insanlarla doluydu. "Fruko" dedi"imiz toplum polisleri herhangi bir olay çıkmasını önlemek üzere Taksim Meydanı çevresinde sözümona tedbir almı!lardı. Elimde ilaçlar, Taksim Alanı'na giren korteje katılmak üzere ko!uyordum ki, Taksim Gezisi'ndeki sopalı, silahlı saldırganlar, toplum polislerinin açtı"ı geçitten yararlanarak birdenbire "Allahu Ekber", "La ilahe illallah", "Komüniste, gavura ölüm" naralarıyla göstericilerin üzerine saldırmaya ba!ladılar. Silahsız yürüyü!çülerin bu ani saldırıya kar!ı direnmesi mümkün de"ildi. Herkes canını kurtarabilmek için kendisini yan sokaklara atmaya çalı!ıyordu. Biz bir grup Kazancı Yoku!u'na yöneldik. Gözü dönmü! kalabalık naralar atarak arkamızdan kovalıyordu. Yoku!tan a!a"ı inerken sa" tarafta #kebana adlı bir çiçekçi dükkanı vardı. Ko!anların bir kısmı oraya sı"ınmaya çalı!ıyordu. Oysa oraya sı"ınmak ölüm demekti, içeride kıstırıp öldürmeleri i!ten de"ildi. Çevreyi iyi tanıdı"ım için, "Sakın ha! A!a"ıya ko!un, a!a"ıya!" diye ba"ırarak kendim de yoku! a!a"ı ko!ma"a ba!ladım. Yoku!un biraz a!a"ısındaki Ülker Sokak kav!a"ına vardı"ımızda arkamızdan kovalayan kalmadı"ını farkettik, belli ki geriye dönüp meydanda kalanlara saldırmayı daha sonuç alıcı bulmu!lardı. Kendisini saldırıdan a"ır yaralı olarak kurtarabilmi! bir genç yanıba!ımda yere yıkılmı! inliyordu. Tesadüfen o civarda bulunan bir taksiyi çevirdim, yaralıyı bindirip "#lk Yardım'a çek," dedim. Galiba #lk Yardım'a ilk varanlar bizlerdik. Yaralıyı hemen tedaviye aldılar. Tekrar aynı arabayla Kazancı Yoku!u'na ko!turdum. Birkaç yaralıyı daha #lk Yardım'a gö456 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 457 türdüm. O sırada ba!ka arabalarla, ambülanslarla da arka arkaya yaralı ta!ınmaya ba!lamı!tı. Tanıdık kimse olup olmadı"ını anlamak için sedyelere bakıyordum ki saldırının iki kurbanından birinin, cesediyle kar!ıla!tım. Karnı de!ilmi!, barsa"ı dı!arı fırlamı!tı. Saldırıdan kurtulanlarla röportaj yapmaya koyulmu!tum ki birden #nci'nin hasta hasta beni bekledi"ini anımsadım. Hastaneden telefon ederek durumu bildirdim, hemen gelece"imi söyledim. Büyük bir "oh" çekti: - Ben seni öldü biliyordum, dedi. Bir saattir habire telefon geliyor, kan gövdeyi götürüyormu!... Kazancı Yoku!u'ndan bizim kav!a"a indi"imde, mahalle bakkalının önünde büyük bir grup birikmi!ti. Hallerine ve tela!larına bakılırsa, saldırıyı yapanlar arasında olmalıydılar. Sürekli alı!veri! yaptı"ımız, sık sık dostça sohbet etti"imiz bakkal beni uzaktan farkedince kar!ıla!mamak için kendisini içeri attı. Belli ki suçluların tela!ı ve utancı içindeydi, hem!ehrilik ba"ları, dinsel inançları ve sürekli kı!kırtmalar kim bilir daha kaç insanı bu saldırıya ortak etmi!ti. Olaylar üzerine hazırladı"ımız "Artık Yeter Bu Kanlı #ktidar" kapaklı Ant Kanlı Pazar'ı hazırlayan tahrik ve te!vikleri belgeleriyle ortaya koyuyordu. Gerçe"i bilelim ba!lıklı Yorum'da "Artık anayasa de"il, yasalar de"il, kaba kuvvet konu!uyor... Saldırmak için de"il, savunmak için kuvvet, savunmak için örgüt! Sosyalistler, devrimciler, bugüne kadar küçük hesaplarla birbirlerini yemelerinin, bölük pörçük olmanın bedelini ödediler Kanlı Pazar'da... Artık her eylem, polise, idareye güvenmeden, en az sa"cı saldırganlar kadar güçlenmi!, örgütlenmi! kuvvetlerle ve mutlak bir disiplin içinde yapılmalıdır," diyordum. Ya!ar Kemal ise Camiler Kı!la Oldu ba!lıklı yazısında bir gerçe"in altını çiziyordu: "Camiler AP'nin ve sömürücü Amerika'nın birer milis kı!lası haline getirildi. Halka orada kıyam telkinleri yapıldı. Orada ölüm talimleri yaptırıldı. AP'ye ve Amerika'ya muhalif, Türkiye'nin ba"ımsızlı"ını is457 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 458 teyen vatanda!lara orada komünist, orada kâfir dendi. Camikı!laların insanları öylesine !artlandırılmı!, öylesine Amerikan kölesi haline getirilmi!tir ki, sözüm ona müslümanlar, çember sakallılar Bo"az'daki Amerikan filosuna kar!ı Fındıklı ve Dolmabahçe camilerinde namaz kılmı!lardır." * Tehditler, saldırılar Kanlı Pazar'dan sonra da vahim !ekilde sürüp gidiyordu. Tarihini tam hatırlayamıyorum, bir sabah a!ırı sa"cıların Beyazıt Meydanı'ndan ba!layarak Sirkeci'ye do"ru anti-komünist bir yürüyü! yapacakları duyuldu. #!tanbul Valili"i'ne telefon ederek bu yürüyü! sırasında o bölgede bulunan Ant'a ve di"er sol kurulu! ve yayınlara bir saldırı olursa sonucundan kendilerinin sorumlu olaca"ını bildirdik. Muhtemel bir saldırıya kar!ı genç arkada!lar da Ant'a gelmi!ler, koruyucu önlemler alıyorlardı. Bu arada Valilik de Ant'ın bulundu"u binanın önüne 10-15 toplum polisi göndermi!ti. Dı!arıda dondurucu bir so"uk vardı. So"ukta titreyerek nöbet tutmalarına gönlümüz razı olmadı"ından, önce kendilerine bardak bardak sıcak çay gönderdik, daha sonra da yukarı çıkarak Ant bürosunda beklemelerini söyledik. Biraz tereddüt ettikten sonra kabul edip yukarı çıktılar. Hepsi genç halk çocuklarıydı. Genç arkada!lar derhal kendileriyle sohbete koyulup düzenin adaletsizliklerini, solcuların niçin mücadele ettiklerini anlatmaya koyuldular. #lgiyle dinliyor, birçok tesbiti kendi ya!amlarından örnekler vererek do"ruluyorlardı. Yürüyü! herhangi bir yere saldırı olmadan sona erdi. Görevleri sona erip ayrılırken toplum polislerinin herbirine Ya!ar Kemal'in kitaplarını hediye ettik. "Komünist yuvası" diye bildikleri bir yerde gördükleri bu insanca muameleden dolayı son derece duygulu !ekilde vedala!ıp gittiler. Sa"dan gelen saldırıların artmasıyla birlikte sosyalistler için örgütlenme ve mücadele biçimleri konusu öncelikli ola458 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 459 rak gündeme girdi. Zaten dünyadaki 1968 olaylarının etkileri sol çevrelerde sürekli tartı!ılıyordu. Klasik örgütlenme biçimleri demode mi olmu!tu? Bu tartı!malara katkıda bulunmak üzere çift taraflı bir kitap yayınladık. Kitabın bir yanında Fransa gençlik liderlerinden Daniel Cohn-Bendit'in geleneksel komünist parti bürokrasisini, öte yanındaysa Fransız Komünist Partisi liderlerinden Jacques Duclos'nun go!ist ve anar!istleri ele!tiren görü!leri yeralıyordu. Bu arada, Türkiye'deki anti-ABD hareketin güçlenmesi, "orta sol" CHP'yi de rahatsız etmi!, #nönü'nün ba!kanlı"ındaki parti yönetim kurulu, bu geli!meyi "bir avuç a!ırı solcunun marifeti" olarak niteleyen bir bildiri yayınlamı!tı. CHP'nin bu bildirisi üzerine yazdı"ım "Evet, a!ırı solcuyuz" ba!lıklı yorumda !öyle diyordum: "Çizgi çekilmi!tir: Bir yanda a!ırı solcular, öte yanda 'solcu Pa!a'nın ba!ını çekti"i Amerikancı bürokrat-a"a-komprador koalisyonu... Madem ki Amerikancılı"ın, sömürücülü"ün kar!ısında olmak 'a!ırı solculuk'tur, öyleyse biz de gö"sümüzü gere gere haykırıyoruz: 'Evet, biz a!ırı solcuyuz!'" O dönemde sol içi tartı!malara yeni bir perspektif getiren kitabımız ise #dris Küçükömer'in yazdı"ı Düzenin Yabancıla!ması - Batıla!ma idi. Kitabı tam da "ortanın solu"ndaki CHP'nin Washington'a heyetler göndererek ABD ile açık flörte giri!ti"i ve kendisini AP'ye alternatif bir Amerikan dostu olarak lanse etti"i günlere rastlıyordu. Küçükömer, Türkiye #!çi Partisi'nde iç bölünmelere yolaçan son kongreler sırasında Aybar ve Boran gruplarının dı!ında olu!an #stanbul örgütü a"ırlıklı Üçüncü Yol hareketinin da teorisyenlerindendi. Kendisi bir süre Talat Aydemir hareketine yakın durmu!, fakat geli!tirdi"i analizlerden sonra Türkiye'de gerçek bir sol hareketin ancak militarist bürokrasiyi topyekun reddederek ve emekçi halk kitlelerine dayanarak geli!ebilece"i görü!üne varmı!tı. Bu süreç içerisinde #dris Küçükömer ile aramızda derin 459 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 460 bir dostluk olu!mu!tu. Yazılarını getirmek için u"rayı!ının dı!ında sık sık sohbet ve görü! alı!veri!i için de Ant'a geliyor, saatlerce sohbet ediyorduk. Yön'cülerin, daha sonra da MDD'cilerin orduya "devrimci" ve hattâ "devrimde öncü" misyon yüklemelerine son derece tepkiliydi. Bu konuda akademik ve tarihsel ara!tırmalar yapıyor, #ttihat Terakki ile ba!layıp CHP ile sürdürülen tepeden inmeci bürokratik çizginin geni! halk kitlelerinin çıkarlarına kar!ı oldu"u için solda de"il tam aksine sa"da oldu"unu, bu çizgiye kar!ı çıkan halk kitlelerinin ise asıl solun tabanını olu!turdu"unu, sosyalistlerin gerçekten devrim yapmak istiyorlarsa bu gerçe"i gözden uzak tutmamaları gerekti"ini vurguluyordu. Akademik planda yarattı"ı tartı!malar, polemikler ne olursa olsun, Küçükömer'in analizleri ya!adı"ımız günün gerçeklerini izah etmemizde, özellikle de ordunun gerçek konumunu, egemen sınıflarla ve ABD emperyalizmiyle içiçeli"ini tesbit ve te!hir etmemizde bize son derece yardımcı oluyordu. O günlere kadar !ablonla!mı! sa"-sol ayrımını ters yüz etti"i, Kemalizm'i sa" bir ideoloji olarak niteledi"i için Düzenin Yabancıla!ması adlı kitap tartı!malara ve tepkilere yolaçtı. Kemalizm'e toz konduramayan kimi sol aydınlar Küçükömer'i "Hayali Küçük Ömer" diye küçümsemeye çalı!ıyordu. Bu seviyesizli"e kar!ılık, Küçükömer getirdi"i analiz üzerinde her türlü tartı!maya açıktı, sürekli ara!tırıyor, eski solcu aydınlarla geçmi!in gerçekliklerini irdeliyordu. Kemalist çevrelerde daha da ileri giderek, #dris'in #slamcılarla aynı safa dü!tü"ü söylentilerini yayanlar da vardı. O dönemde Filistin sorunu dolayısıyla Türkiye'de sol da sa" da #srail'in siyonist yayılmacılı"ını !iddetle ele!tiriyordu. Ancak #slamcı sa" dinsel nedenlerle i!i antisemitizme, Yahudi dü!manlı"ına vardırıyordu. #dris'in böylesi ırkçı bir tavrı onaylaması mümkün de"ildi. Kitabının matbaadan geldi"i günü anımsıyorum. Her hafta sonu Ca"alo"lu Hamamı'na u"rar, keselenip zindele!tikten sonra bir haftalık yeni bulgularını anlatmak ve 460 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 461 bizden de yeni haberleri ö"renmek üzere mutlaka Ant'a u"rardı. #çeri girer girmez kendi kitabıyla kar!ıla!ınca çok duygulandı. Özellikle #nci'nin yaptı"ı tu"ralı kapa"ı çok be"enmi!ti. Kitabın çıkı!ını kutlamak için, bir !i!e Güzel Marmara !arabı getirterek birlikte Tilda'nın bürosuna geçtik. Sohbet arasında gözü raflardaki di"er Ant kitaplarına takıldı. Kitaplardan birini özenle çekerek içindeki !iirlerden birini okuması için genç bir arkada!a uzattı: Büyük Sovyet ozanı Yevtu!enko’nun kitabı: Ya!antım… Yevtu!enko’nun Büyük Rus !ovenizmi tarafından uygulanan Yahudi soykırımına isyan eden Babi Yar’ını dinledik Ülkü Tamer çevirisinden: Hiç anıt yok Babi Yar’da. Tek mezar ta!ı o dik yamaç. Ey Ruslar, vatanda!larım, bilirim hepinizi. Kötü eller kirletiyor temiz adınızı sizin. Ülkem nasıl güzeldir, hep bilirim, nasıl korkunçtur kendilerine, hiç titremeden, “Rus Birli"i” adını takan Yahudi dü!manları. Hiç yerim unutamaz bunları. * Mayıs 1969'un önemli geli!melerinden biri, yıllardır de"il kutlanması, adının anılması dahi yasaklanan 1 Mayıs #!çi Bayramı'nın D#SK yönetimi tarafından yayınlanan, Ant'ta da tam metin olarak verdi"imiz yayınladı"ımız bir bildiriyle kutlanmasıydı. Devrimci gençlik örgütleri de bu kutlamaya Ant'ta yayınlanan bildirileriyle katıldılar. O sırada ö"renci liderlerinden Harun Karadeniz ilkokullarda okutulan alfabenin sınıfsal ele!tirisini yaparak Ant'ta yazmaya ba!lamı!tı. FKF kurucularından Osman Saffet Arolat ise, nerede grev varsa, nerede ö"renci direni!i varsa, nerde sosyal içerikli bir sanat ya da kültür gösterisi varsa, oradaydı. Gözlemlerini haber ya da röportaj olarak Ant'a yazıyordu. 461 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 462 Zamanın #çi!leri Bakanı Faruk Sükan Meclis'te yaptı"ı bir konu!mada, #stanbul'daki bütün i!çi hareketlerinin Arolat tarafından kı!kırtıldı"ını ileri sürerek "a!ırı sol"un bu faaliyetlerinin adım adım takip edildi"ini açıklamı!tı. Bakanın bu açıklamaları üzerine Arolat Mayıs 1969 ortalarında toplum polisleri tarafından pusuya dü!ürülerek tutuklandı. 3 Haziran 1969 tarihli Ant'ın "Fethin 516. yılında #stanbul kapitalist i!gali altında" kapa"ıyla yayınlanan sayısıyla sadece Türkiye büyük sermayesinin de"il, aynızamanda dünya kapialist zirvesinin de boy hedefi haline geldik. Türkiye kapitalizmi açısından o günler iki önemli olay üstüste gelmi!ti. Birincisi, daha önce Türkiye Odalar Birli"i genel sekreterli"inden uzakla!tırılan Necmettin Erbakan'ın, yeni kongrede Anadolu kapitalistlerinin deste"ini alarak TOB genel ba!kanlı"ını ele geçirmesiydi. Aslında Suudi'lerin ba!ını çekti"i #slami hareketin Türkiye'de etkin olmak için nasıl bir plan uyguladı"ını ve Erbakan'ın ileride Demirel'in yerine ba!bakan olmak üzere hazırlandı"ını bir yıl önce belgeleriyle açıklamı!tık. Erbakan'ın bu zaferinin hemen ardından, tüm dünya kapitalistlerini bir araya getiren Uluslararası Ticaret Odası'nın kongresi #stanbul'da toplanacaktı. Dünya kapitalistlerini en iyi !ekilde a"ırlayabilmek için devletin tüm olanakları seferber edilmi!, yapımı 23 yıldır süren Taksim'deki #stanbul Kültür Sarayı birçok eksiklere ra"men alelaele kullanıma açılmı!tı. Uluslararası Ticaret Odası'nın genel ba!kanı Arthur K. Watson, ki aynızamanda çokuluslu IBM'in #dare Meclisi Ba!kanıydı, #stanbul'a geli!inde resmi törenlerle bir imparator gibi kar!ılanmı!tı. A"ırlama komitesinde Vehbi Koç, Sakıp Sabancı ve Nejat Eczacıba!ı'nın yanısıra #stanbul Valisi Vefa Poyraz, Belediye Ba!kanı Fahri Atabey ve de Türk Ordusu'ndan Selami Pekün adında bir general bulunuyordu. Dünya kapitalistlerinin toplantısını kamuoyuna olumlu 462 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 463 göstermek ve tepkileri önlemek için de Bâbıâli'nin ba!lıca medya !eflerinden olu!an bir Halkla #li!kiler Komitesi kurulmu!tu. Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Necati Zincirkıran, Milliyet Genel Yayın Yönetmeni Abdi #pekçi, Cumhuriyet Genel Yayın Yönetmeni Ecvet Güresin ve de hâlâ "sol gazete" havasındaki Ak!am'ın patronu Nur Okten komitede yeralıyordu. Ne T#P'ten ne de MDD'cilerden bu kapitalist i!galine kar!ı herhangi bir tavır vardı. Biz yalnızdık. Sadece #stanbul Üniversitesi ve #stanbul Teknik Üniversitesi'ne ba"lı ö"renci birlikleri bu kongreye kar!ı tavır koyuyorlardı. Kültür Sarayı'ndaki kongreyi açı! konu!masına Mr. Watson Ant'a saldırarak ba!ladı: "Size bu sabah ne söyleyebilece"imi haftalardır dü!ündüm. Dünya i! aleminde geçmi! iki yılı size özetleyecek, benim görü!üme göre nerede oldu"umuzu size söylemeye çalı!acak ve nereye gidebilece"imize ait tahminimi sizinle payla!abilece"im bir yol bulmak istedim. #lhamımı sonunda, hiç umulmadık bir yerde, bir küçük #stanbul gazetesinde buldum. Makale yazarının inançları, anladı"ıma gör Mao Çe Tung'un biraz daha solunda..." Watson, "Ben bu makaleyi ciddi olarak ele almak niyetindeyim. Makale yazarına direkt olarak cevap verece"im " dedikten sonra Ant'ın UTO Kongresi'ne ili!kin haber ve yorumlarından paragraflar alıyor ve yanıt niyetine kapitalistlerin tüm dünyada ne denli insani bir rol oynadıklarını anlatıyordu… Oysa o günlerde kapitalistlerin çıkarları u"runa Vietnam Sava!ı tırmandırılıyor, Latin Amerika'da, Afrika'da, Asya'da, hattâ Yunanistan örne"inde oldu"u gibi Avrupa'da fa!izan darbeler birbirini kovalıyordu. Bâbıâli medyası, genel yayın müdürleri de tezgaha ortak edildi"inden, "güler yüzlü kapitalizm" propagandasına geni! yer veriyor, yedi düvelden gelmi! kapitalist e!lerinin hamam sefalarını "binbir gece masalları" havasında yansıtıyordu. 463 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 464 Kongreden sonra çıkan ilk Ant'ta tüm bu pislikleri ayrıntılarıyla verdik. "Ba!kapitalist Watson'a" ba!lıklı ba!yazıda !unları yazıyordum: "Evet, Ant sosyalist bir dergidir, soldadır. Mao Çe Tung'un emperyalizme ve kapitalizme kar!ı verdi"i sava!ın yüzde yüz haklı oldu"una inanır. Ama gerçekleri görmek için ki!inin Mao'nun solunda olmasına dahi gerek yoktur. Sadece kapitalist ya da kapitalist u!a"ı olmamak kafidir(...) Amerikan emekçi halkından devlet bütçesine toplanan vergileri, insanları birbirine kırdırmak u"runa iç eden bir korporasyonlar kapitalizminin ba!ıdır Watson... Ve bacakları kasıklarına, kolları koltukaltlarına kadar kan içindeyken, #stanbul'un ka!anelerinde emekçi Türkiye halkına, ezilen dünya halklarına kapitalizmin zafer türkülerini söylemekte, dünyaya meydan okumaktadır! Kan ve sefalet üzerine kurulan imparatorluklar ilelebet ya!ayamaz Bay Watson... Tarihin çarkı senin çıkarlarından yana de"il, ezdi"iniz, sömürdü"ünüz, katletti"iniz dünya halklarından yana dönmektedir. Bu çark, ergeç, temsil etti"in korporasyonlar kapitalizmini çi"neyip geçecektir. Tabii, güçlerini o halklardan sömürdükleri servetler üzerine kuran küstahları da..." Önemli bir raslantı... Ant'ın dünya kapitalistlerinin ba!ı Watson'a yanıt verdi"i sayıda çok önemli bir belgenin yayınına ba!lıyorduk. Sevgili Barbro ve Güne! Karabuda bir süre önce büyük komünist katliamının ya!andı"ı Endonezya'dan yeni dönmü!ler, beraberlerinde dünyayı sarsacak bir röportaj getirmi!lerdi. Bu röportajı da "#!te Watson emperyalizminin insanlı"ı: Endonezya katliamı" ba!lı"ı altında dizi halinde yayınlamaya ba!ladık. * Ant'ta sık sık tartı!ıyorduk. Yön çizgisinin ve ondan esinlenen MDD hareketinin devrimin öncü gücü olarak 464 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 465 gördü"ü ordunun gerçekte egemen sınıfların bir baskı gücü oldu"unu, hattâ giderek bu oligar!iye organik bir !ekilde entegre edildi"ini ortaya koymak gerekiyordu. Kemalizm'in ve Türk Ordusu'nun "ilerici" oldu"una dair Komintern'in dayattı"ı tezler, solun tüm kesimleri gibi bizleri de uzun süre etkilemi!ti. Siyasal iktidarla ve Pentagon'la sıkı ili!kiler içinde olan, onların bir dedi"ini iki etmeyen komuta kademelerine sürekli en sert ele!tirileri getiriyorduk. Bu yüzden genelkurmay ba!kanı Tural tarafından "vatana ihanet" suçlamasıyla askeri mahkemelere sevkedilmi!tim. Ama ço"u halk çocukları arasından çıkmı! alt kademedeki subaylara bir türlü aynı gözle bakamıyor, bir kriz anında onların da i!çi sınıfıyla, devrimci güçlerle birlikte saf tutaca"ını umuyorduk. Ama 27 Mayıs Darbesi'nden sonra kurulan OYAK tuza"ı, alt kademe subaylar da, assubaylar da dahil, ordunun tüm personelini giderek halk kitlelerinden uzakla!tırıyor, hakim sınıfların cephesine sürüklüyordu. Bu tuza"ı açı"a vurup ordunun "devrimci" güç oldu"u yanılgısına artık son vermek gerekiyordu. 5 A"ustos 1969 tarihli Ant'ta ilk çıkı!ı yaptık. "Subay Holdingi'ne Do"ru" titrini ta!ıyan kapakta OYAK'ın tüm !irketlerinin ve yabancı sermayeli ortaklarının amblemleri yeralıyordu, orta iki sayfayı kaplayan incelemenin ba!lı"ı ise "Ordu kapitalistli"e itiliyor" idi. Bunu 26 A"ustos 1969 tarihli sayımızda Türkiye'nin en büyük kapitalisti ve yabancı sermaye i!birlikçisi Vehbi Koç'un bu büyük servetini nasıl yaptı"ını ortaya koyan ve Türkiye'deki tüm i!tiraklerini sergileyen bir ba!ka incelememiz izledi. "1 Numaralı Komprador Vehbi Koç" kapaklı sayıda, Koç'la ili!kili olarak, ABD emperyalizmine Türkiye'nin kapılarını açanın CHP iktidarı oldu"unu belgeleyen bir yazı dizisini de ba!lattık. Elimize geçen yeni belgeler ve anılar, CHP'nin Türkiye'de fa!izan bir rejimin kurulmasında ve ABD emperyalizmine teslimiyette nasıl belirleyici bir rol oynadı"ını yeteri 465 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 466 kadar ortaya koyuyordu. Bunların ba!ında hiç ku!kusuz büyük gazeteci Sabiha Sertel'i anıları geliyordu. Bir sabah Fazıl Hüsnü Da"larca telefon etmi!, "Mutlaka hemen benim kitabevime u"rayın, sizin için önemli bir emanet var," demi!ti. Aksaray'daki kitabevine gitti"imde Da"larca, - #!te tam Ant'a layık bir belge, dedi. Sabiha Hanım sürgünde sizin yayınlarınızı takdirle izliyormu!, anılarının Türkiye'de mutlaka sizin tarafınızdan yayınlanmasını istemi!... Dört ay kadar önce sürgünde yitirdi"imiz Sabiha Sertel'in anıları Sovyetler Birli"i'nden bir yolcu bavulunda çama!ırlar arasına gizlenerek getirilmi!ti. Kitabın adını da Sabiha Hanım kendisi koymu!tu: Roman Gibi. Daha önce de kendisinin Nazım Hikmet'le ilgili anılarını ve e!i Zekeriya Sertel'in yine Nazım Hikmet üzerine Mavi Gözlü Dev adlı kitabını yayınlamı!tık. Roman Gibi'yi o gece bir solukta okuyarak hemen yayınlamaya karar verdik. Bir zamanlar sol dü!ünce hayatında önemli bir yer tutmu! olan Sertel'lerin kitaplarını yayınlıyor olmak gurur vericiydi. Sertel ailesinin Türkiye yayıncısı olmu!tuk. Kısa bir süre sonra da, tanınmı! bir ara!tırmacı olan kızları Yıldız Sertel'in Türkiye'de #lerici Akımlar adlı incelemesini yayınlayacaktık. * Ant'ın milliyetçili"e, militarizme, büyük sermayeye ve bunların arkasındaki emperyalizme kar!ı tavrının daha da netle!ip radikalle!mesinde hiç ku!kusuz uluslararası ili!kilerimizin geli!mesi önemli etkenlerden biriydi. Paris'ten Abidin Dino, Kanada'dan Mekin Gönenç ve Engin A!kın, Londra'dan Selma Ashworth, #sveç'ten Arslan Mengüç'ün, Almanya'dan Yıldırım Da"yeli, Ethem Ete, Do"an Kekevi, Metin Gür'ün gönderdi"i haber ve yazılar, kitaplar, Güne! ve Barbro'nun Latin Amerika'da, Orta 466 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 467 Do"u'da, Uzak Asya'da yaptıkları röportajlar dı! dünyaya önemli bir pencere açıyordu. Kaldı ki, 1968 direni!leri sırasında ve sonrasında Ant'ın bürosu sadece Türkiyeli sendika ve gençlik liderlerinin, Kürt aydınlarının de"il, Türkiye'de e"itim gören Filistin'li, Kıbrıs'lı, #ran'lı devrimci gençlerin de ba!lıca u"rak ve bulu!ma noktalarından biri haline gelmi!ti. Kıbrıs'lı gençlerin getirdikleri belgelere dayanarak 9 Eylül 1969 tarihli Ant'ta, Rauf Denkta!-Fazıl Küçük çetesinin adada devrimci Türkleri, örne"in sendikacı Dervi! Ali Kavazo"lu'nu, iki yürekli gazeteci, Ahmet Mustafa Gürkan'ı ve Ayhan Mustafa Hikmet'i nasıl alçakça katlettirdiklerini açıkladık. Bu yayın üzerine katil ikili, Ant Dergisi'nin Kıbrıs'a girmesini yasakladı. O sıralarda Orta Do"u konusunda önemli bir katkı da de"erli dostum Mehmet Emin Bozarslan'dan geldi: Hilafet ve Ümmetçilik Sorunu. Kudüs'teki Mescid Ül Aksa'nın bombalanmasından sonra Rabat'ta toplanan #slam Zirve Konferansı'na Türk Hükümeti ilk kez dı!i!leri bakanı düzeyinde katılma kararı vermi!ti. Ortado"u'daki #slamcı Arap rejimlerinin ve onların olu!turdu"u zirve konferansının özünde ABD emperyalizminin hizmetinde oldu"u pek bilinmiyordu. #slam Zirvesi Konferansı vesilesiyle yayınladı"ımız Hilafet ve Ümmetçilik Sorunu isimli yeni kitabında Bozarslan, emperyalizmin hizmetindeki #slamcı Orta Do"u rejimlerinin gerçek yüzünü belgesel bir biçimde ortaya koyuyordu. Bozarslan'ın Türkiye'de ilk kez Kürtçe Alfabe yayınlamasından sonra ba!ına gelenleri çok iyi biliyordum. Bozarslan aydın bir dinadamıydı, Kulp #lçesi'nde müftülük yaptıktan sonra kendisini yayın çalı!malarına vermi!, #slamiyet açısından !eyhlik-a"alık, Do"unun sorunları adlı incelemeleriyle, Kürtçeden Mem U Zin destanı çevirisiyle haklı bir ün yapmı!tı, ama benim gibi onun da savcılarla ba!ı dertteydi. Kürtçe Alfabe'den dolayı #stanbul Toplu Basın Mahke467 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 468 mesi'nde yargılandı"ı gün benim de aynı mahkemede duru!mam vardı. Benim yargılanmamdan sonra sıra Bozarslan'ın duru!masına geldi. Yargıç savcının kitapta suç oldu"u yolundaki iddiası hakkında ne diyece"ini sordu"unda, Bozarslan son derece so"ukkanlı, - Kitapta suç olup olmadı"ını takdir etmek için içeri"ini okumu! olmak gerekir. Sayın savcı Kürtçe biliyor mu? diye sordu. Savcı, kitabın içeri"i bilinmese de, Kürtçe yayınlanmı! olmasının kendi ba!ına bir suç olu!turdu"u görü!ündeydi. Toplu basın mahkemesi ba!kanı oldukça demokrat görü!lü bir yargıçtı. - Öyleyse kitabı bir bilirki!iye okutup incelettirelim, diyerek savcıdan bir bilirki!i önermesini istedi. Savcı gerçekten fenersiz yakalanmı!tı, verebilece"i bir isim yoktu. Yargıç biraz dü!ündükten sonra Bozarslan'a döndü: - Sizin tavsiye edebilece"iniz bir bilirki!i var mı? Bozarslan fazla dü!ünmeden yanıtladı: - Bilirki!i incelemesini en iyi yapabileceklerden birisi Ahmet Aras'tır. - Ahmet Aras mı, o da kim? - Kendisi üniversite mensubudur, anadili Kürtçedir. Ahmet Aras'ın da birkaç ay önce Ant'ta "Sosyalist Açıdan Do"u Sorunu" konulu bir incelemesini yayınlamı!tık. Mahkeme fazla üstelemeden kitabın suç unsuru içerip içermedi"ini incelemesi için Ahmet Aras'a yazı yazılmasına karar verdi. * 1969'un Eylül ve Ekim ayları, Ant açısından önemli bir dönüm noktası oldu, önce Ant Dergisi'ni birlikte kurdu"umuz Ya!ar Kemal, ardından da Ant Yayınları'nı birlikte kurdu"umuz e!i Tilda Kemal'le birlikteli"imiz sona erdi. 468 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 469 Kopu!a giden süreç 12 Ekim seçimlerinin yakla!masıyla ba!lamı!tı. Arka arkaya yapılan Türkiye #!çi Partisi ola"an ve ola"anüstü kongrelerinden sonra, parti #stanbul örgütünün tutumuna paralel olarak, Aybar yönetimine de, muhalefetteki Aren-Boran grubuna da ele!tirel bir tavır sürdürüyor, her ikisinin de parti içindeki tasfiyeci e"ilimlerine kar!ı çıkıyorduk; ama her!eye ra"men Türkiye'nin bu tek sosyalist partisinin tüm devrimcilerce desteklenmesi gerekti"ini de sürekli vurguluyorduk. Bu dönemde T#P'in #stanbul il ba!kanlı"ını Maden #! Sendikası genel ba!kan yardımcılarından, yakın dostumuz $inasi Kaya üstlenmi!ti. $inasi, "Ele!tirilerinizde haklısınız, partiyi bu açmazdan kurtarmak için sadece ele!tiri yapmak de"il, destek de vermek gerekir," diyerek #nci'yi ve Tilda'yı partiye üye olmaya ikna etmi!ti. #kisi birlikte yo"un parti propagandası yapıyor, ba"ı! topluyorlardı. Ant yönetim yeri hemen hemen tüm sendikacı ve gençlik liderlerinin sürekli u"rak yeri haline geldi"inden, onların heyecanını, mücadele co!kusunu Tilda da payla!ıyor, sonuna kadar destekliyordu. Harun Karadeniz ve arkada!ları Zap suyuna köprü yapmaya hazırlandıkları günlerde sık sık Ant’a gelip projeyi nasıl gerçekle!tireceklerini büyük heyecanla anlatıyorlardı. Tilda “Ama çocuklar, sizin yapaca"ınız köprü yıkılır!” diye takıldı"ında Harun kendinden emin o nefis Anadolu aksanıyla Tilda’ya güvence vermi!ti: “Yohhh! Yıhılmaz!” Tilda ve Ya!ar'la dostlu"umuz, 1967'deki Israil-Arap sava!ı sırasındaki geçici bir gerilim dı!ında hep sıcak olmu!tu. Ant’taki yazılarımdan dolayı mahkumiyet yedi"im günlerde Tilda Inci’yle beni evine davet eder, “cordon bleu” yemekler hazırlardı. Ya!ar da bizi teselli etmek için o güzelim sesiyle “mahpusane” türküleri söyler, kocaman cüssesinden beklenmeyecek bir kıvraklıkla lorke yapardı. Ne ki T#P'in kongrelerinden sonra Ya!ar Kemal, parti merkez yürütme kurulu üyesi oldu"u için, benim Ant'ta T#P 469 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 470 yönetimine yöneltti"im ele!tirilerden rahatsızdı. Bu rahatsızlık, kendisinin büyük saygı duydu"u Abidin Dino'nun yıllar sonra Paris'ten #stanbul'a ilk geli!inde Aybar yönetimi lehine kesin tavır koymasından sonra daha da derinle!mi!ti. Abidin Dino #stanbul'a dönü!ünde Ya!ar'ların Bol Ahenk Sokak'taki evinde misafir kalıyor, evin penceresinden Bo"az'a bakarak #stanbul resimleri yapıyordu. Kendisiyle !ahsen Ant'ı ziyareti sırasında tanı!mı!tık. Bir ak!am Tilda, - Çocuklar, dedi, bu ak!am bizim evde Abidin'le birlikte olaca"ız. Sizi daha yakından tanımak istiyor. O ak!amki yemekte daha çok Dino ile Ya!ar'ın geçmi!e dönük anı tazelemelerini dinledik. Yemekten sonra kahve sohbetine geçildi"inde, Dino bir konyak açtırdı, salonun ortasına sırtüstü boylu boyuna uzandı, bir yudum içtikten sonra konyak kadehini karnının koyarak konuya girdi: - Ant bugüne kadar çok iyi bir mücadele verdi. Ancak Aybar'a kar!ı aldı"ınız tavır do"ru de"il. Ne bahasına olursa olsun Aybar'ın desteklenmesi gerekir. Bu konuda otoritesini teyid ettirmek istercesine, belki de samimiyetlerine ya da eski dostluklarına dayanarak, Ya!ar'a arada bir yukarıdan, hattâ belli argolar kullanarak sata!ıyor, Ya!ar da eski dostlukları hatırına olsa gerek a!a"ıdan alarak kendisini yanıtlıyordu. Durumdan Tilda da rahatsızdı ama ev sahibesi olarak bir tepki gösteremiyordu. Ben, Aybar'ın Türkiye sol hareketinin örgütlenmesindeki rolüne her zaman saygı duydu"umu, ancak "güler yüzlü" ve "insancıl" sosyalizm anlayı!ını bizzat yönetti"i partide uygulamadı"ını, parti içindeki her farklı görü!ü tasfiye etti"ini belirterek T#P'e ele!tirel destek konumumuzda bir de"i!iklik olamayaca"ını bir kaç kez vurguladım. Dino beni ikna edememi! olmaktan rahatsızdı, konu de"i!tirdi ve serin bir biçimde ayrıldık. Ya!ar ve Tilda ile daha sonraki konu!malarımızda o 470 "vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 04/11/10 10:17 Page 471 akşamki serinlik ve gerginlik bir daha gündeme gelmedi. Ne ki, bir ayrışma sürecine girdiğimizin farkındaydık. İlişkiler birkaç ay sonra, 12 Ekim 1969 seçimleri için parti adaylarının saptanmasında koptu. 9 Eylül 1969 tarihli Ant'ın Yorum'unda şöyle demiştim: "Genel merkezciler tepeden inmeci ve bencil tutumlarını, burjuva partilerine yakışır 'dönerli listeler' ve 'adam taşıma' taktikleriyle önseçim sandıkları başında da sürdürmüşler, kontenjan adaylarının tesbitinde ise daha da ileri giderek parlamentoda birer koltuk garantilemek için birbirlerine düşmüşlerdir... Ön seçimde teşkilatın oyu ile liste başına seçilen bilimadamları, sırf genel başkan gibi düşünmedikleri için bir kalemde silinip atılmış, 'oy partisiyiz' diye son dakikada 'oy deposu' bir takım ağalar liste başlarına getirilmiştir." Bu eleştiriler üzerine Yaşar Kemal kıyameti kopardı, beni Ant'ı kurarken benimsediğimiz ortak çizgiye aykırı tavır almakla suçlayarak artık Ant'a yazmayacağını söyledi. Ant'ta Tilda ve İnci'nin de katıldığı son ortak görüşmemizdi. - Senin tepkilerini anlamaya çalışıyorum, dedim. Ama hak veremiyorum. Sen ki benim nerdeyse çocuk yaşımda sola angaje olmamada başlıca etkenlerden biri olan İnce Memed'in yazarı Yaşar Kemal'sin... Sosyalist partide toprak ağalarının liste başı yapılmasını eleştirdiğim için beni suçluyor olman inanılır gibi değil. Sen parti yöneticisisin, eleştirilerimden rahatsız olabilirsin. Ama olaya yazar Yaşar Kemal olarak bak... Yaşar son derece kararlıydı. - Hayır, dedi. Toprak ağası dediğin kişinin liste başı olmasını destekleyenlerden biri de benim. Ve de bunun doğru olduğuna, partiye oy getireceğine inanıyorum. Buna karşı çıkan bir Ant'ta artık yazmam mümkün değildir. Yaşar'ın ayrılması beni ve İnci'yi insan olarak, duygusal olarak çok sarstı. Çok sevdiğimiz ve saydığımız bir insandı. Hâlâ da öyle... 471 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 472 * Vietnam Devrimi'nin lideri Hi $i Minh o günlerde, 79 ya!ında ölmü!tü. Ho Amca, Sovyet-Çin gerginli"inin had safhaya ula!tı"ı, Türkiye sol hareketinin uluslararası referans arayı!ı içinde bulundu"u günlerde bizler için önemli bir semboldü. O sorunlu günlerde Ant'ı n kapa"ını ve orta sayfalarını Ho Amca'ya ayırdık: "Dünya büyük bir devrimciyi kaybetti." O sıralarda Deniz Gezmi! hakkında gıyabi tutuklama kararı oldu"u için aranmaktaydı. Ho $i Minh'le ilgili sayı yayınlanınca telefon ederek ne denli duygulandı"ını anlatmı!, ardından da kendi durumundan bahsederek, "Kavga giderek sertle!iyor. Sanıyorum bunlar beni artık hiç rahat bırakmayacaklar..." demi!ti. Eylül 1969 sonuydu. Ant'ta yayınlanan "Kavga zamanıdır" ba!lıklı yazımdan dolayı #stanbul 4. A"ır Ceza Mahkemesi'nde altı yıla kadar hapis istemiyle yargılanıyordum. Her zamanki gibi sıramın gelmesini beklerken adliye koridorlarında boydan boya volta atıyordum. Bir anda giri! kapısında büyük bir gürültü koptu, kapıya do"ru seyirttim. Önde polislerin kelepçeledi"i Deniz Gezmi!, arkada da devrimci gençler... Deniz o gün görü!mek üzere gitti"i Hukuk Fakültesi Dekanı Profesör Orhan Aldıkaçtı'nın ihbarı üzerine fakülteyi basan polisler tarafından yakalanarak gıyabi tutuklulu"u vicahiye çevrilmek üzere adliyeye getirilmi!ti. Deniz'i hemen alt kattaki bir bekleme odasına soktular. Onunla birlikte gelen gençler beni görünce niçin orada oldu"umu sordular. Duru!ma sıramı bekledi"imi söyledim. Bunun üzerine gençlerin bir kısmı benimle birlikte yargılanaca"ım A"ır Ceza Mahkemesi'nin önünde toplandı, duru!ma sıram gelince de izleyici olarak salondaki dinleyici sıralarını doldurdu. Gençlerin varlı"ı salonda öylesine etkili olmu!tu ki, savunmamdan sonra cumhuriyet savcısı da yazdı"ım yazıda 472 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 473 suç unsuru bulunmadı"ı yolunda görü! bildirdi, mahkeme heyeti de oybirli"iyle beraatime karar verdi. Mahkeme salonundan alkı!lar arasında ayrıldık. Karardan sonra alt kata inerek Deniz'i buldum. Hâlâ elleri kelepçeliydi ve de endi!eliydi: - Arkada!lar senin beraat etti"ini söylediler, geçmi! olsun, dedi... Ama devrimci basına ve devrimci gençli"e kar!ı bu dâvalar bitmez. Daha a"ır !eylerle kar!ıla!aca"ız... Mehmet Cantekin'i vurdular... Daha kimler vurulacak? Yarın serbest bırakılsam bile hayatta bırakırlar mı? Ama direnece"iz... Deniz haklıydı. Tutuklandı"ı o gün #stanbul'da Mustafa Taylan Özgür de vuruldu. Cinayet makinesi i!lemeye ba!lamı!tı. Ama devrimci bilinçlenme ve örgütlenme de hızlanma sürecine girmi!ti. Devlet ve komando terörünün tırmanı!a geçti"i o günlerde 12 Ekim genel seçimleri yapıldı. Sonuç T#P açısından bir hezimetti. Milli bakiye sistemi de kaldırılmı! oldu"undan bu kez T#P Meclis'e 15 de"il, ancak iki milletvekili sokabiliyordu: Mehmet Ali Aybar ve Rıza Kuas... Lastik-#! Sendikası Genel Ba!kanı Rıza Kuas her zaman parti içi sorunları da rahatlıkla tartı!abildi"imiz örnek sendika liderlerinden biriydi. Milletvekili seçilmi! olmasına ra"men partinin genel seçim yenilgisinden son derece rahatsızdı. Ant'a geldi"inde, - Do"an, iki ki!iyle biz Meclis'te pek bir !ey yapamayaca"ız. Bu durumda ben de Meclis'ten çekilmeyi dü!ünüyorum. Ama ba!ka bir !ey de aklıma geliyor. Meclis'te kalacak olursam tüm toplantılara mavi i!çi tulumuyla gideyim, sembolik de olsa sınıfın varlı"ını orada göstereyim. Kar!ı çıktım: - Rıza böyle bir !ey belki bir kereli"ine medyatik olur, ama sürekli kıyafet gösterisi yapmanın pek anlamı ve inandırıcılı"ı yok. Sen !imdiye kadar Meclis'e hangi kıyafetle gittiysen, yine 473 "vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 04/11/10 10:18 Page 474 öyle git... Önemli olan biçim değil öz, tek başına da kalsan kavganı komisyonlarda, kürsüde sürdür... * Üç kurucudan ikisinin, farklı nedenlerle de olsa, ayrılmasından sonra derginin tüm yükü benim ve İnci'nin omuzlarına yıkılmıştı. Partinin seçim yenilgisini kapaktan veren ve bu yenilgiden parti yöneticilerini sorumlu tutan sayının çıkması üzerine Tilda avukatını göndererek Ant Yayınları ortaklığından ayrıldığını bildirdi, yayınevi'ndeki hissesinin ve depodaki Ant kitaplarının yarısının derhal kendisine teslim edilmesini istedi. Bu sıkıntılı dönemde İstanbul dağıtımcımız Nurer Uğurlu ile Ankara dağıtımcımız Aydın Sami gerçekten bize büyük bir dostluk ve dayanışma gösterdiler. Yaşar'ın kitapları olmasa da, Ant kitaplarının Türkiye'de gerçek bir ihtiyaca cevap verdiğini, Türkiye gerçeğiyle ve dünya devrimci pratikleriyle ilgili yayınları daha da yoğun bir tempoda sürdürmemizde ısrar ettiler. Tabii Ant'ın sürekli yazarları, dergiye çeşitli şekillerde katkıda bulunan sendika ve gençlik liderleri de bizim direnişimize büyük destek oldular. Yaşar ve Tilda'nın ayrılmasından bir süre sonra da Alpay Kabacalı derginin sorumlu müdürlüğünden çekildi, 18 Kasım 1969'dan itibaren sorumluluğu, uzun süredir Ant'a haberleriyle, yazılarıyla, röportajlarıyla katkıda bulunan sosyalist gençlik liderlerinden Osman Saffet Arolat aldı. Juan Bosch'un Pentagonizm'iyle Sedat Özkol'un Geri Bıraktırılmış Türkiye'sini o zor günlerde yayınladık. Seçimler sırasında Milliyet yönetmeni Abdi İpekçi tüm parti liderleriyle bir dizi röportaj yapmış, herbirinin siyasal görüş ve analizlerini ayrıntılı olarak vermişti. İdris Küçükömer bu röportajların son derece önemli bilgiler içerdiğini söylüyor, bunların bir kitap halinde yayınlanmasında ısrar ediyordu. 474 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 475 Bu konuda pek istekli olmamama ra"men Küçükömer'in ısrarını kırmayarak Abdi #pekçi'yle görü!tüm. Röportajlarının özellikle Ant Yayınları arasında yayınlanacak olmasına çok sevindi. Kitap yayınlanınca hiç beklenmedik bir sürprizle kar!ıla!tık. Kitapta T#P lideri olarak kendisinin de röportajı bulunan Mehmet Ali Aybar, noter aracılı"ıyla bir ihtarname göndererek kendi demeçlerine Ant'ın yayınlayaca"ı kitapta yer verildi"i takdirde "kanuni yollara ba!vuraca"ını, maddi ve manevi tazminat talep edece"ini" bildirdi. Tam bir skandaldı... Bir parti liderinin kendi demecinin yayınlanmasını yasal yoldan engelleme"e kalkı!ması görülmü! !ey de"ildi. Siyasal olarak tamamen kar!ı mevzilerde olmamıza ra"men Demirel, Türke! ve Erbakan dahi böyle bir yaptırıma ba!vurmamı!lardı. Kendisine gereken hukuki yanıtı verdik, bir daha da kendisinden bu konuda ses seda çıkmadı. O sırada Aybar zaten partinin ba!ından ayrılmak zorunda kalmı!, Genel Yönetim Kurulu onun yerine genç Kürt hukukçu Mehmet Ali Arslan'ı genel ba!kanlı"a seçmi! bulunuyordu. Yayın hayatında i!ledi"imiz en büyük hatalardan biridir. Arslan'ın parti ba!kanlı"ına seçimini 25 Kasım'da "Aybar'sız Aybar Yönetimi" olarak yansıtmı!tık. Bu sayının yayınından sonra Arslan genel ba!kan olarak #stanbul'a ilk geli!inde beni de ziyaret etti. Ant'ın kapa"ının gerçe"i yansıtmadı"ını, amacının son yıllarda binbir parçaya bölünen solu tek parti çatısı altında toplamak oldu"unu söyledi ve bu konuda Ant'tan da destek istedi. Gerçekten de, #stanbul'da bulundu"u günlerde Arslan sadece T#P il ve ilçeleriyle de"il, devrimci sendika ve gençlik örgütleriyle temasa geçti, onların belli protesto eylemlerine bizzat katıldı ve bizde de büyük bir güven uyandırdı. Ne yazık ki Arslan'ın bu yeni açılımına, kendisinin genel ba!kanlı"ına oy vermi! olan Kürt ya da sendikacı genel yönetim kurulu üyeleri de dahil yeterli destek verilmedi, hattâ 475 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 476 ba!arılı olmasını engellemek için Aybar'cıları, Boran'cıları, Kürtleri ve sendikacılariyla her kesimden inanılması güç obstrüksiyonlar yapıldı ve Arslan birkaç ay sonra genel ba!kanlıktan istifa etmek zorunda kaldı. Militarizme ve büyük sermayeye kar!ı mücadelemizi aynı kararlılıkla sürdürüyorduk. Ant'ın 18 Kasım 1969 tarihli sayısını a"ırlıklı olarak "Holdingler Sava!ı"'na ayırmı!, bu ba"lamda Koç Imparatorlu"u'yla ilgili bir de dosya hazırlamı!tık. Bu sayının yayınlanmasından sonra ilginç bir tepkiyle kar!ıla!tık. Koç Holding'in dı! ili!kiler sorumlusu Alaaddin Asna telefon ederek bizimle görü!mek istedi"ini bildirdi. Alaaddin eski ve ba!arılı bir gazeteciydi. Koç Holding'i konu alan yayınımızı ilgiyle izlediklerini, yazı hazırlanırken kendilerinden daha geni! bilgi istenseydi bunu vermeye hazır olduklarını söyledi, ama lehte ya da aleyhte herhangi bir yorum yapmadı. Birkaç hafta sonra tekrar randevu istedi, Koç Holding olarak tüm büyük gazete ve dergiler gibi, Ant'a da tam sayfa ilan vermek istediklerini söyledi, yayınlayıp yayınlayamayaca"ımızı sordu. Önerdi"i reklam ücreti sayı ba!ına nerdeyse bizim tüm dizgi ve baskı masraflarımızı kar!ılayabilirdi. - Alaaddin, dedim, bizi dü!ündü"ünüz için te!ekkür ederiz. Ama sen de deneyli bir gazetecisin. Ant'ı da izliyorsunuz. Solcu kitap ilanlarını saymazsan, bizim dergimizde Aspirin reklamı dı!ında !imdiye kadar pek ticari reklam yayınlanmadı. Hele hele Koç Holding gibi büyük bir sermaye grubunun ilanını yayılamaya hiç de niyetimiz yok. Ne zaman gerekirse holdingler konusunda açıklamalar yapmaya ve ele!tiri yöneltmeye devam edece"imizi lütfen Vehbi Bey'e ilet... Alaaddin'in yanıtı dürüst ve netti: - Yanıtınızın bu olaca"ını biliyordum, ama görevim gere"i öneriyi iletmek zorundaydım. Mücadelenizde ba!arılar diliyorum... 476 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 477 Ya!ar Kemal'in Ant'tan çekildi"i ve Ant’ın yakında bataca"ı söylentilerinin yayıldı"ı bu dönemde, özellikle Osman Saffet Arolat'ın sorumlu müdürlü"ü üstlenmesinden sonra devrimci gençlik ve sendika çevrelerinin yanısıra, devrimci genç edebiyatçılarla sıcak ili!kiler kurulma"a ba!landı. Osman'ın yönetti"i bir "Sanat Soru!turması"nda dönemin genç devrimci !airlerinden Ataol Behramo"lu, #smet Özel, Süreyya Berfe ve Özkan Mert, Ant sayfalarında eskiye kar!ı sava! açtılar. Bu arada, MDD'ci ve Sosyalist Devrimci gençler arasındaki son ayrı!malardan sonra iki taraf arasında yeni bir yakınla!manın ilk mesajları Ant'ta verilmeye ba!landı. Eski FKF liderlerinden Güray Tekinöz Ant'a yazdı"ı bir yazıda "Örgütümüz Dev-Genç'tir" duyurusu yaptı. O günlerde devrimci gençlerden Mehmet Büyüksevinç'in ve Battal Meheto"lu'nun arka arkaya katledilmesi, ana muhalefet lideri #nönü'nün dahi a!ırı solun kökünü kazımak üzere iktidara 24 saatlik bir imha harekatı önerisinde bulunması, sol güçlerin birli"inin ya!amsal önem kazandı"ını gösteriyordu. Ne ki, o günlerde sol hareketi parçalamaya, egemen sınıfların tuza"ına dü!ürmeye yönelik komplolar da birbirini izliyordu. Bunun en dikkati çekici örne"i, 7 Aralık 1969 günü #stanbul TÖS salonunda #stanbul Üniversitesi #ktisat Fakültesi asistanlarından Mahir Kaynak'ın düzenledi"i "#!çiden-köylüden yana halkçılık kurultayı" giri!imiydi. Üniversite çevrelerinde Kaynak'ın karanlık ili!kileri üzerine çe!itli söylentiler dola!tı"ından biz Ant olarak bu kurultaya katılmayı reddettik. Yazarlarımızdan #dris Küçükömer, o sıralarda Türkiye solunun geçmi!iyle ilgili olarak kendisine yararlı bilgiler veren Abidin Nesimi'nin de etkisiyle bu konferansa katılma e"ilimindeydi. Kendisini Kaynak'ın ki!ili"i konusunda uyararak katılmasını engelledik. Toplantı bizim yoklu"umuzda Cemal Madano"lu, Hikmet Kıvılcımlı, Aziz Nesin, Can Yücel, Bülent Tanör, 477 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 478 Hasan Hüseyin Korkmazgil, Orhan Müstecaplıo"lu, Asım Bezirci gibi solun tanınmı! !ahsiyetlerinin katılımıyla yapıldı. #zleyenlerin anlattı"ına göre, toplantı daha çok Türkiye solunun darbecilerin de"irmenine su ta!ımasını sa"lamayı amaçlıyordu. Tertip kısa zamanda o denli sırıtmı!tı ki, toplantıda Aziz Nesin dayanamayıp "Devrimci ittifak yapmadan, devrimci cephe kurmadan once solun güçlü birli"i sa"lanmalıdır", diye kesip atmı!, Can Yücel de "Biz buraya asgari mü!terekleri konu!maya geldik, askeri mü!terekleri de"il" diyerek tepkisini ortaya koymu!tu. Toplantı tam bir fiyaskoyla sonuçlanmı!, ancak bunun M#T'in Mahir Kaynak eliyle organize etti"i bir komplo oldu"u, 12 Mart darbesinden sonra Cemal Madano"lu'nun da sanık olarak yargılandı"ı duru!malar sırasında ortaya çıkacaktı. O dönemden unutamayaca"ımız bir olay da Can Yücel'in "bayrakla!ma"sıydı. MDD ve kar!ıtları arasındaki mücadelenin yo"unla!tı"ı günlerde Can artık Ant'a yazı getirmez olmu!tu. O sıralarda Can'ın alkol dü!künlü"ünün tedavisi için #ngiltere'den bazı ilaçlar gönderilmi!ti, ama ortadan kayboldu"u için kendisine bir türlü ula!tıramıyorduk. Bu arada MDD'ciler de kendi aralarında Kırmızı Aydınlıkçılar ve Beyaz Aydınlıkçılar olarak ikiye bölünmü!tü. Nihayet bir parti toplantısı sırasında #nci Can'la kar!ıla!mı! ve sormu!tu: - Can, hayrola, sen de mi MDD'ci oldun? Olduysan, kırmızı mı oldun, beyaz mı?" Can'ın yanıtı tam kendi nüktedanlı"ına uygundu: - Oldum oldum, ama ne kırmızı ne beyaz, ben bayrak oldum! Ant'ın üçüncü yılı bu ortamda kapanırken, herbiri devrimci gençlik hareketinin lider kadrosunda olan yazarlarımızla bir de"erlendirme yaptık. Ant, dördüncü mücadele 478 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 479 yılına yeni bir kadroyla, yeni bir içerikle ve yeni bir biçimle girecekti. Ama bundan önce, 1969'un son sayısında geçmi! üç yılın bir özele!tirisini yayınladık. Ant'ın hangi ko!ullarda hangi amaçlarla yayınlandı"ını, Türkiye devrimci hareketinin geli!im sürecindeki katkılarını ve eksikliklerini hiçbir !eyi gözardı etmeden, tam bir dürüstlükle ve içtenlikle ortaya koyduk. Özellikle solun T#P dı!ındaki kesimlerine yeterince açık davranmadı"ımızı, T#P yönetiminin anti-demokratik uygulamalarına kar!ı yeterince ele!tiri getirmemi! oldu"umuzu vurguladık. Sol yayıncılıkta bu bir ilkti. * Ant 1970 yılına yeni bir içerik, yeni bir mizanpaj ve genç bir yazı kuruluyla girdi. Derginin içeri"inin ve yeni sayfa düzeninin olu!turulmasında büyük zorluk çekilmedi. Ne ki, hiç hesapta olmayan büyük zorluk derginin dizilmesi ve sayfaların ba"lanması sırasında ortaya çıktı. Cem Yayınevi'nin sahibi O"uz Akkan kitaplarını kendi mürettiphanesinde dizdirmek için #ngiltere'den bir monotype makinesi getirtmi!, #smail Cem'le birlikte bizim bulundu"umuz Tan Hanı'nın bodrum katında #pek Matbaası adında bir mürettiphane kurmu!tu. Matbaanın kurulu! çalı!maları sırasında ikisi de Ant'a u"rar, bizlerle sohbet ederdi. Ant'ın atılım yapaca"ını ö"renince, O"uz: - Madem atılım yapıyorsunuz, teknik olarak da atılım yapın. Monotype bir harika. Linotype'teki gibi satırlar blok olarak çıkmıyor, ba"ımsız harflerin tek tek dökülerek yanyana dizilmesinden olu!uyor. Özellikle düzeltmelerde büyük kolaylık, tüm satırı yeniden dizdirip döktürmek yerine, hatalı harfi çıkartıp yerine do"rusunu koyuyorsunuz. Öneri bize de çekici geldi ve anla!tık. Derginin mizanpajının yapılması, mürettiphanede say479 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 480 faların ba"lanması ve matbaada baskıya nezaret edilmesi sorumlulu"u her zaman oldu"u gibi yine #nci'nin sırtındaydı. Yeni sayının ilk yazıları dizilip de provalar üzerinde düzeltmeler yapıldıktan sonra kıyamet koptu. Genç mürettipler monotype dizgicili"inde deneyli olmadıkları için dizgiler çok hatalı çıkıyordu. Bozuk satırları ya da harfleri çıkartarak yerine yenilerini koymak gerekti"inde ba"ımsız harflerden olu!an satırlar da"ılıyor, yerine yenisinin dizilip konulması hayli vakit alıyordu. Her sayının hazırlanı!ında #nci "yayın normalleri"ne göre iki üç misli yorgun ve bitkin dü!üyordu. Neyse ki bu "modernizasyon" serüveni altı hafta kadar sürecek, Esin Mürettiphanesi'yle anla!arak klasik dizgi yöntemlerine dönecek, özellikle de Mefail Usta'nın bilgelik ve bilgi dolu katkısıyla hem dergi, hem de kitap yayınlarında büyük bir teknik engeli a!acaktık. 1969 yılı sonunda #stanbul'daki Gamak Fabrikası'nda direnen i!çilere toplum polisinin ate! açarak $erif Aygül'ü öldürmeleri atılım sonrası ilk sayıya damgasını vurmu!tu: #!çi sınıfı bir !ehit daha verdi. Genç sanatçı ve yazarlardan I!ıl Türkben (Özgentürk) "$erif'in vurulu!unu gözlerimle gördüm" ba!lıklı röportajında polisin gaddarlı"ını saati saatine anlatıyordu. Yeni sayıda sosyalistler arasındaki bölünme ve kısır çeki!melerin, geli!en kitlesel direni!in dervimci bir çizgide yönlendirilmesine engel oldu"unu vurgulayarak tüm sosyalistleri, bilimsel sosyalist teorinin rehberli"inde ideoloji ve örgüt birli"ine ça"ırıyorduk. Bu ça"rıya paralel olarak, Harun Karadeniz'in hazırladı"ı "Devrimcinin Sözlü"ü"ne yer veriyorduk. Anadolu'daki ilerici gazete ve dergilerle dayanı!mayı geli!tirirken, her geçen gün a"ır cezai ve mali baskılara daha fazla hedef olmaya ba!layan ilerici yayınevlerinin sesini duyurabilmek üzere bir de anket kö!esi açtık. Bir süre önce Faruk Pekin'in bir yazısında ilk kez oraya 480 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 481 attı"ı Ortado"u Devrimi Çemberi olu!turma ça"rısı da, derginin enternasyonalist plandaki önemli bir açılımıydı. Öz olarak, Türkiye de dahil Ortado"u'daki ülkelerin tamamı emperyalizmin hegemonyasından kurtulmadıkça bölgedeki halkların hiçbirinin tam özgürlü"e kavu!amayaca"ı vurgulanıyor, emperyalizme kar!ı ortak mücadele vermek için Kürt, Türk, Arap, Filistin, #ran ve Kıbrıs halklarına bir devrimci çember olu!turma ça"rısı yapılıyordu. O günlerde hapisten kurtulan Deniz Gezmi! de dahil bazı devrimci genç-ler, deneyimlerini güçlendirmek için Filistin'e geçerek oradaki gerilla kamplarında e"itim görmü!lerdi. Deniz Filistin'e gidi!ini oldu"u gibi dönü!ünü de polisin farkedemeyece"i biçimde gerçekle!tirmi!ti. Filistin'den dönü! yapan gençlerden Yusuf Aslan ise 1 $ubat 1970'te Kargamı! istasyonunda tutuklandı, Gaziantep'teki jandarma ve polis karakollarında dört gün süreyle a"ır i!kenceden geçirildi. Ardından, yine Filistin'den dönen 11 genç Diyarbakır'da Tıp Fakültesi'ne suikast yapmaya hazırlandıkları gerekçesiyle tutuklanarak 150 saatten fazla i!kence altında sorguya çekildiler. Bâbıâli medyası ve TRT, polisin ortaya attı"ı bu uydurma "suikast giri!imi" iddiasını kullanarak bu gençlere "Filistin'de e"itilmi! teröristler suçüstü yakalandı" yaygarasıyla saldırıyordu. Bunun üzerine Ant'ta devrimci gençleri savunan bir ba!yazı yazarak sordum: "1950'lerde Amerikan emperyalizminin Uzakdo"u'daki çıkarlarını savunmak için Kore halkına kar!ı sava!mak üzere binlerce kilometre öteye onbinlerce asker gönderenlerin, yeryüzünün en haklı sava!larından birini veren Arap halkına yanda! çıkanları suçlama"a hakları var mıdır?" #ki yıl sonra Deniz Gezmi!'le birlikte 12 Mart Cuntası tarafından idam edilecek olan Yusuf Aslan da, serbest bırakıldıktan sonra Ant'a "El Feth'e Niye Gittim?" ba!lıklı bir yazı gönderdi. Yazısında kendisine yapılan i!kenceleri açıkladıktan sonra söyle diyordu: 481 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 482 "Günümüz ko!ullarında, özellikle emperyalizmin bir sıcak sava! bölgesi haline getirdi"i Ortado"u'da da bütün halkların, Türkiye, #ran, Arap, Kıbrıs, Kürt halklarının bir antiemperyalist cephe kurmaları, Ortado"u Devrimci Çemberi'ni olu!turmaları, emperyalizme kar!ı kahredici darbenin indirilmesinin ba!lıca !artlarından biridir. Bu yüzden Ortado"u'da senelerden beri verilmekte olan devrimci kavganın prati"inden geçmek ve ezilen Arap halklarının kurtulu! mücadelesine bir nefer olarak katkıda bulunmak için El Feth'e gittim." #ki hafta sonra da tutuklanan 11 devrimci gencin Türkiye halklarına bildirisini de tam metin yayınladık. Tıp Fakültesi'ne sabotaj yapacakları iddiasına !u yanıtı veriyorlardı: "Biz devrimciyiz. Hepimizin parasıyla, eme"iyle, çileke! Do"u Anadolu halkına binbir güçlükle açılan bir üniversiteyi bombalamak hiçbir devrimcinin dü!ünebilece"i bir !ey de"ildir. Bu yalanlar, bu oyunlar Türk-Kürt halklarının karde!li"ini, dostlu"unu ve devrimci dayanı!masını bozmak içindir. #snad edilen suç ne kadar a"ır olursa olsun, zulüm ne kadar artarsa artsın, devrimci kavgamızdan asla dönmeyece"iz." #mzalayan gençler arasında, yine iki yıl sonra Deniz Gezmi!'le birlikte idam edilecek olan Hüseyin #nan da vardı. Bu arada T#P içerisinde Aybar ve Boran grupları arasındaki çeki!me de, Ocak 1970 ortalarında Aybar'ın ve taraftarlarının yönetimden tamamen çekilmek zorunda kalmaları üzerine, Boran'cıların Merkez Yürütme Kurulu'na egemen olmalarıyla sonuçlanmı!tı. Mehmet Ali Arslan'ın istifasından sonra genel ba!kanlı"a getirilmi! olan $aban Yıldız bu görevde kalırken Behice Boran genel sekreterli"i üstlenmi!, Sadun Aren ve Nihat Sargın da MYK'de yer almı!lardı. Yeni yönetim partiyi toparlamaktan çok kendi sekter tutumunu payla!mayan herkesi "MDD'ci" diye damgalayarak partiden tasfiye etme hazırlı"ına giri!mi!ti. Buna kar!ılık MDD'ci olarak bilinen gruplar da, kendi aralarında Beyaz Aydınlıkçı - Kırmızı Aydınlıkçı olarak bö482 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 483 lünmü!lerdi. Ne ki bu bölünmeye ra"men, Ankara'nın Çankaya #lçesi'nde, #stanbul'da da Üsküdar, Sarıyer ve Zeytinburnu ilçelerinde T#P yönetimine girmeyi ba!armı!lardı. MDD'cilerin her yerel ba!arısı kar!ısında Boran'cılar daha da sekterle!erek "MDD'cilerin mezarını kazaca"ız" türünden söylemler kullanıyorlardı. Bu itici ve hattâ bölücü tutum kar!ısıda, Türkiye sosyalist hareketinin tüm bile!enlerinin görü!lerine dergi sayfalarında daha geni! yer verme"i kararla!tırdık. #lk olarak da Türkiye komünist hareketinin en eski liderlerinden Dr. Hikmet Kıvılcımlı'yı muayenehanesinde ziyaret ederek kendisiyle uzun bir görü!me yaptım. Türkiye'de finans kapitalin olu!umu ve buna kar!ı sosyalistlerin vermesi gereken mücadele konusunu analiz eden bu konu!mayı Dr. Kıvılcımlı'nın bir biyografisiyle birlikte yayınladık. Tabii T#P yönetiminden de tepkiler gecikmedi. Sosyalist hareketin geçmi!ini kendi özgeçmi!leriyle sınırlı sayanlar, sosyalist hareketin gelece"ini ise sadece kendi sekter anlayı!larının çerçevesiyle sınırlı görenler, Kıvılcımlı ya da Belli'yle, devrimci gençlikle ilgili haberlere, onların görü!lerine yer vermemizi hazmedemiyor, "Ant saf de"i!tirdi, MDD cephesine katıldı", diyorlardı. Oysa, $ubat’tan itibaren iki sayıda yayınladı"ımız "Devrimci Gençlik Liderleri Konu!uyor" ba!lıklı dizide farklı çizgilerdeki gençlik örgütlerinin görü!lerine aynı oranda yer veriyorduk. Yıllarca sonra Cumhuriyet Gazetesi yönetici ve yazarları arasında yer alacak olan Güray Tekinöz'ün hazırladı"ı dizinin birinci yazısında Türkiye Devrimci Gençlik Federasyonu (Dev-Genç) ba!kanı Atilla Sarp ile T#P çizgisindeki Sosyalist Gençlik Örgütü (SGÖ)'nün genel sekreteri Nihat Akseymen'in görü!lerine e!it yer ayırmı!tık. Akseymen daha sonraki yıllarda #ngiltere'ye giderek "Yörüko"lu" takma adıyla TKP'nin ilk aktif üyeleri arasında yer alacaktı. O dönem tanıdı"ım devrimci gençlik liderleri arasında 12 Eylül darbesinden sonra Diyarbakır Zındanı'nda hayatını 483 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 484 yitirecek olan Necmettin Büyükkaya'nın özel bir yeri var. Tüm gençler gibi o da sık sık Ant'a geliyor, özellikle Kürt sorunu üzerine söyle!iyorduk. Yusuf Aslan'ın, Hüseyin #nan ve arkada!larının Ant'ta yaptıkları açıklamalar Necmettin'i de çok etkilemi!ti. Ortado"u Devrimci Çemberi'nde Kürt halkının da kendi örgütleriyle, ama Türk devrimci örgütleriyle de e!itlik temelinde tam bir dayanı!ma ve güçbirli"i içinde yeralması gerekti"ini söylüyor, bunun olanaklarını tartı!ıyordu. Mart 1970 ortalarında Necmettin ve arkada!ları büyük sevinç içinde müjdeyi getirdiler. #stanbul'da Devrimci Do"u Kültür Oca"ı'nı kuruyorlardı. Lokalin açılı!ını, o günlerde yayınladı"ımız Nehru'nun Sosyal Devrimler, Ulusal Sava!lar adlı eserinin çevirmeni yazarımız Mehmet Emin Bozarslan'ın da konu!macı olarak katıldı"ı bir toplantıyla yaptılar. "Türkiye halkları" ifadesinin Ant'ta yeralmaya ba!laması DDKO'nun kurulu!undan sonra oldu. DDKO, Ba"ımsızlık Haftası nedeniyle "Türkiye halklarına" hitaben yayınladı"ı bir bildiride !öyle diyordu: "Artık dünyadaki ve özellikle Ortado"u'daki mazlum halkların emperyalizme kar!ı ba"ımsızlık sava!larında Türkiye halklarının da kesin yerlerini almaları gerekir. Ortado"u'da emperyalizme kar!ı verilecek sava!, Ortado"u Devrimci Çemberi içinde Türkiye halklarının gerçekten karde!çe ve birlikte mücadeleleriyle kazanılacaktır." Kürt halkının sesinin duyurulmasına paralel olarak yakın tarihin de daha ciddi bir biçimde irdelenmesi, o zamanlara kadar toz kondurulmayan Kemalizm'in geçmi!teki halk dü!manı uygulamalarının ve özellikle sol aydınlara çektirdi"i acıların daha da cesaretle ortaya konması gerekiyordu. #dris Küçükömer'in Düzenin Yabancıla!ması - Batıla!ma incelemesinden sonra, bu kez de Kemalizm'in baskılarını onlarca yıl önce Sertel'ler ve Nazım Hikmet'le birlikte ya!amı! olan Emin Türk Eliçin'in Kemalist Devrim #deolojisi adlı 484 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 485 ele!tirel yapıtını yayınladık. Daha önce bu çalı!ması Eylem Dergisi'nde makaleler halinde yayınlandı"ında hakkında "komünizm propagandası" iddiasıyla dâva açılan Eliçin ancak ölümünden dört yıl sonra beraat etmi!ti. Beraat eden yazıları kitap olarak yayına çok sevdi"imiz saygıde"er e!i Asiye Eliçin hazırlamı!tı. Kitap yayınlandıktan sonra Aziz Nesin Ant'a Kemalist Devrim #deolojisi ve bu ku!a"ın trajedisi ba!lıklı bir yazı yazarak, küçük burjuva kuyrukçulu"una kapılmı! olan sosyalistleri, içine dü!tükleri hatalı yoldan kurtulabilmek için bu kitabı okuyup tartı!maya ça"ırdı. Kemalizm'in zulmünü en a"ır !ekilde ya!ayan sol aydınlardan biri hiç ku!kusuz, sekiz ciltlik Kutsal #syan adlı belgesel romanın yazarı Hasan #zzettin Dinamo'ydu. Bu dev yapıt biz genç sosyalistleri esasen derinden sarsmı!, Kemalizm'e daha gerçekçi ve daha ele!tirel bir biçimde bakmamızı sa"lamı!tı. #stanbul'da bir gecekonduda ya!ayan ve tüm yapıtlarını orada büyük imkansızlıklar içinde yazan Dinamo bir gün Ant'ı ziyarete geldi: - Sizleri kutluyorum, gerçekten bir komüniste yakı!ır mücadele veriyorsunuz. Kemalizm'e kar!ı ba!lattı"ınız ele!tiriler, umarım, küçük burjuva kuyrukçulu"undan medet uman kimi sosyalistler için göz açıcı olur. Zira, bu Kemalistler bir gün yeniden tek ba!ına iktidar olursa solculara geçmi!te bizim çekti"imizden daha da a"ırını çektirirler. #bret olsun diye ben kendi tanıklı"ımı getiriyorum, dedi. Anlattıkları gerçekten insanın kanını donduracak nitelikteydi. Dinamo'nun bu anılarını Ant'ta iki sayı arka arkaya "Sosyalistlere yapılan i!kenceleri unutmayalım!" ba!lı"ı altında yayınladık. Eliçin'in, Nesin'in, Dinamo'nun yazdıklarının ne denli do"ru ve yerinde oldu"u 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 darbelerinden sonra uygulanan Kemalist terörle anla!ılacaktı. O günlerde toplanan Milli Güvenlik Kurulu bunun 485 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 486 i!aretlerini vermeye ba!lamı!tı bile. Cumhurba!kanı Emekli Orgeneral Cevdet Sunay'ın ba!kanlı"ında Ba!bakan Süleyman Demirel, Genelkurmay Ba!kanı Memduh Ta"maç ve kuvvet komutanlarının katılımıyla toplanan Milli Güvenlik Kurulu, anayasanın kendisine tanıdı"ı yetki sınırlarını da a!arak devrimci gençli"i tehdit eden bir bildiri yayınladı. Buna paralel olarak ana muhalefet partisi lideri #smet Pa!a da, gençli"in protesto etti"i NATO'yu ve ABD'yi hararetle savunan demeçler veriyordu. Ant'ın tüm bu endi!e verici geli!meleri ele!tirmesi, Kemalizm'in ve Militarizm'in içyüzünü te!hir etmesi kar!ısında, ordunun, Kemalistlerin devrimcili"ine toz kondurmak istemeyen sol çevreler, a!ırı sa"cı gazetelerle a"ız birli"i halinde Ant'a kar!ı saldırıya geçtiler. Fanatik dinci sa"ın o zamanki sözcüsü Bugün Gazetesi ise, 9 Nisan 1970 tarihli sayısında yayınlanan "Son Kale" ba!lıklı ba!yazıda !öyle diyordu: "Sanki MGK en yüksek yargı organlarından biri de"il de sıradan bir gayriresmi kurulu!tur ve !irret solcu taifesi bu kurulu!a a"zına geleni söylemektedir... Marksist Ant mecmuasının 171. sayısında gazete sahibinin imzasıyla yayınlanan yazıyı ibretle okuyunuz ve Türkiye'deki komünist !irretli"inin ordunun en üst makamlarına ne adi iftira ve ithamlarda bulundu"unu görünüz." MDD'ci Türk Solu Dergisi de, militarizmi ele!tirdi"imiz için bize !u ifadelerle saldırıyordu: "Ant, özellikle asker-sivil aydın zümreye kar!ı takındı"ı dü!manca tutumla, güçbirli"i ve Milli Cephe bozgunculu"unun ba!ını çekmi!tir." Tüm bu saldırılara ra"men genç yazı kadromuzla birlikte Ant'ın direncini sürdürmekte kararlıydık. Bu mücadeleye katkılarından dolayı ba!ta sorumlu müdürümüz Osman Saffet Arolat olmak üzere Ragıp Zarakolu, Faruk Pekin, Doçent Çetin Özek, Nabi Ya"cı, Yalçın Yusufo"lu, Oya Baydar, Enis Co!kun, Mehmetcan Köksal, I!ıl Türkben (Özgentürk), 486 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 487 Hilmi Özgen, Nihat Behram, Altan Yalçın, Sıtkı Co!kun, #brahim Osmano"lu, karikatüristlerimiz Yalçın Çetin, Tan Oral, Tonguç ve Mim Uykusuz'u özellikle anmam gerekir. Ant'ın Türkiye gerçe"ini açıklamaya yönelik yeni yayınları arasında ise, Tevfik Çavdar'ın Osmanlıların Yarı Sömürge Olu!u, Müslim Özbalkan'ın Gizli Belgelerle Barı! Gönüllüleri, Engin Tonguç'un Devrim Açısından Köy Enstitüleri, Dr. Hikmet Kıvılcımlı'nın 27 Mayıs ve Yön Hareketi'nin Ele!tirisi adlı kitapları yeralıyordu. Ne ki a"ır mali sorunların yanısıra, savcıların ardarda açtı"ı davalar, ABD hizmetindeki milliyetçi ve islamcı çevrelerden, hattâ kendisine "sol" diyen bazı gruplardan gelen saldırılar, Ant'ın yayınını haftalık olarak sürdürebilmemize artık olanak vermiyordu. Ama susacak de"ildik. Bir yazı kurulu toplantısında haftalık Ant'ın yayınına son vererek onun yerine yine Ant adı altında aylık bir teori ve eylem dergisi yayınlamaya kararla!tırdık. Haftalık son sayının hazırlı"ı 1 Mayıs 1970'te yayınlanacak olan aylık Ant'ın hazırlı"ıyla aynı günlere denk geliyordu. Bu sayıda Lenin'in 100. do"um yıldönümüne a"ırlık verdik, kitap olarak da yine Lenin'in Do"u'da Ulusal Kurtulu! Hareketleri’ni yayınladık. Lenin'in do"um yıldönümü nedeniyle Sovyetler Birli"i'nin Beyo"lu'ndaki muhte!em konsoloslu"unda büyük bir resepsiyon düzenlenmi!ti, Ant yöneticileri ve yazarları da bu geceye davetliydi. Matbaadaki çalı!maların uzamasından dolayı, ellerimizdeki mürekkep lekelerini bile do"ru dürüst temizleyip elbise de"i!tirme olana"ı dahi bulamadan konsoloslu"a resepsiyonun ba!lamasından epey sonra ula!abildik. Salonun giri! kapısının tam kar!ısındaki duvarın dibine yüzlerce çelenk ve buket yı"ılmı!tı. Ama bu çiçek yı"ının ortasında tamamen kızıl güllerden yapılmı! devasa bir çelenk yükseliyordu. Merakla biraz yakla!ıp da çelengin üze487 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 488 rindeki yazıyı okuyunca hepimiz donup kaldık. Dünyanın ilk komünist devletinin kurucusunun do"umgünü kutlamasına bu kızıl çelengi gönderen Türkiye'nin bir numaralı kapitalisti Vehbi Koç'tu. Sovyet Büyükelçisi ve e!i gecikerek gelenleri a"ırlayabilmek için henüz ana salona geçmemi!ti. Protokol !efi bizi Ant yöneticileri olarak tanı!tırdı"ında büyükelçi özel ilgi gösterdi. Henüz "real politik"in ne oldu"unu pek bilmedi"imizden, bir iki nezaket konu!masından sonra, herhalde biraz da ironik bir ifadeyle sordum: - Her!ey iyi ho! da, Vehbi Koç'un, hem de böylesine bir çelenkle bu gecede i!i ne? Büyükelçi bir kahkaha attı: - Lenin olmasaydı, onun kurdu"u Sovyetler Birli"i yeni Türk Devleti'ne destek vermi! olmasaydı, Vehbi Koç bugünkü Vehbi Koç olabilir miydi? Haklıydı. Aylardır Koç hakkında yayınladı"ımız incelemelerden dolayı bu gerçe"i bizden daha iyi kimse bilemezdi. Salonun büyük resepsiyon bölümüne geçti"imizde ikinci bir !okla kar!ıla!tık. Ço"unlu"u i!adamlarından ve diplomatlardan olu!an davetlilerin büyük bölümü bol havyarlı büfenin ba!ına ü!ü!mü! tabaklarını doldurmak için yarı!ırken, ba!ta Aziz Nesin olmak üzere bir grup sol yazar ve sanatçı bir kenarda kalmı! kendi aralarında sohbet ediyordu. Bizi görünce takıldılar: - Geç kaldık diye tasalanma. Biz zamanında geldik ama, bu kapitalist duvarını yarıp büfeye ula!mak mümkün de"il. Büyükelçinin Vehbi Koç'la ilgili espirisini naklettim. Aziz Nesin bastı kahkahayı: - Adam haklı... $u et duvarını yarıp yakla!abilsek herhalde büfenin en ba!ında da yine bu koçba!ı vardır. O dönemde Sovyetler Birli"i ve di"er sosyalist ülkelerin Türkiye'deki diplomatları ve gazetecileriyle temkinli bir dostluk ili!kimiz vardı. Belki de bizleri güç durumda bırakmamak için ili!kilerinde protokol kurallarına son derece dik488 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 489 kat ediyor, ba!ımızı derde sokabilecek herhangi bir !ey yapmamaya büyük özen gösteriyorlardı. Dı! haberlerimizde ve ideolojik yazılarımızda, ili!kileri hayli gerilmi!, hattâ dü!manca bir boyut kazanmı! bulunan Sovyetler'e de, Çin'e de aynı mesafedeydik. Sovyet temsilcilerinden istedi"imiz tek !ey, genç yazarlarımızın teorik yazılarında yararlanabilmeleri için Lenin'in #ngilizce toplu eserlerini getirtmeleriydi. Bedelini de ödemeye hazırdık. Defalarca söz verdikleri halde kitaplar bir türlü gelmiyordu. Buna kar!ılık, Türkiye'de henüz diplomatik temsilcili"i ya da gazetecileri olmamasına ra"men, Çin Halk Cumhuriyeti özellikle Ortado"u üzerinden Türkiye'ye çok sayıda propaganda malzemesi sokmayı ba!arıyordu. Örne"in Mao'nun Küçük Kızıl Kitabı, üstelik de Türkçe olarak, tüm devrimci çevrelere çoktan ula!mı!tı. Bana da ula!tırılan Küçük Kızıl Kitap di"er ülkelerden gelen yayınlarla birlikte büromun üstünde duruyordu. Bir gün Tass Ajansı muhabiri ziyaretime geldi. Hararetle elimi sıkıp hal hatır sormaya giri!mi!ti ki birden gözü büronun üzerindeki Mao'nun Küçük Kızıl Kitabı'na takıldı, suratı allak bullak oldu. - $a!ırdın de"il mi, dedim. Bir !eyler kekeledi… - $a!ırma, dedim. Sizin Türkiye'deki bu kadar diplomatik misyonunuza, gazeteci varlı"ınıza ra"men ba!aramadı"ınız !eyi, Çin'liler burada hiçbir ba"ları olmadı"ı halde sizden iyi ba!arıyorlar. - Haklısın, dedi. Bu defa kesin söz. Lenin'in toplu eserleri en kısa zamanda elinizde olacak. Çin'in rekabetinden baya"ı endi!elenmi! olmalılar ki, en kısa zamanda olmasa bile gerçekten bir süre sonra Lenin'in toplu eserleri paketler halinde Ant'a ula!tı. Ne ki ula!tı"ı sırada 12 Mart muhtırası'nı izleyen sıkıyönetim ilan edilmi!, balyoz harekatı ba!lamı!tı. Bir iki nöbetçi 489 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 490 arkada! dı!ında Ant'ın tüm sorumluları illegale geçmi!lerdi. #darehanemizin bulundu"u soka"ın iki ba!ında polisler devriye geziyordu. Artık Ant'ta Lenin'in toplu eserlerini inceleyecek kimse kalmamı!tı. Yıllardır bekledi"imiz Lenin ciltleri geldi"i gibi geri gidecekti… * Tıpkı haftalık Ant'ta oldu"u gibi aylık Ant'ta da dergi forması ve mizanpaj tamamen #nci'nin eseriydi. Derginin rahat okunabilmesi, kolaylıkla cepte ta!ınabilmesi için alı!ılmı!ın dı!ında, dar ve uzun bir dergi boyutu benimsemi!tik. Bu boyutu elde edebilmek için 57x82'lik ka"ıda çok ince hesaplanmı! bir katlama biçimi gerekliydi. Ciltçinin de katkısıyla #nci bu sorunu da çözdü. 1 Mayıs 1970'ya yayınlanan Ant Sosyalist Teori ve Eylem Dergisi'nde, "Devrimcinin Görevi Devrim Yapmaktır" ba!lıklı bir sunu! yazısıyla birlikte, Oya Baydar'ın Türkiye i!çi sınıfı üzerine bir incelemesi, Faruk Pekin'in Karl Marx ve Ö"retisi, Ragıp Zarakolu'nun Ho $i Minh ve Devrimci Eylemi üzerine yazıları yeralıyordu. Ayrıca Ortado"u Devrimci Çemberi konusunda Filistinli, Iranlı, Kıbrıslı, Kürt ve Türk devrimcileriyle yaptı"ımız bir açık oturum, Türkiye'de devrimci hareketin ulusalcı prangadan kurtularak enternasyonalist bir boyut kazanması yönünde önemli bir açılım olu!turuyordu. Bu açık oturuma paralel olarak, Filistin Demokratik Halk Kurtulu! Cephesi lideri Nayif Havatme'nin, Mehmet Emin Bozarslan tarafından çevrilen Filistin'de Halk Sava!ı ve Ortado"u isimli kitabını da yayınladık. Aylık derginin ilk sayısının arka kapa"ında da bu enternasyonalist açılımı vurgulamak üzere Enternasyonal Mar!ı'nın Türkçe çevirisi tam metin olarak yer alıyordu. Derginin bu sayısı sol çevrelerde büyük bir heyecan yarattı. 490 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 491 2. sayıdan itibaren açtı"ımız Yorum sayfalarında, Türkiye'de, dünyada ve özellikle de Ortado"u bölgesindeki son geli!meleri ayrıntılı enformasyon ve analizlerle vermeye ba!ladım. Nisan 1970'de Diyarbakır, Mardin ve Siirt illerinde jandarma ve komando birlikleri Kürt halkına kar!ı korkunç bir terör operasyonuna giri!mi!, birçok köyün sakinleri a"ır i!kencelerden geçirilmi!ti. Bu operasyonun tüm ayrıntılarını "Bir Utanç Raporu" ba!lı"ı altında verdik. Ant'ta çıkan yazılardan dolayı açılan dâvaları sayısı hızla artmaya ba!lamı!tı. Ya!ar Uçar ve Alpay Kabacalı'dan sonra Osman Saffet Arolat da artık a"ır ceza tehdidi altındaydı. Bu nedenle, Temmuz 1970'den itibaren Ant'ın sorumlu müdürlü"ünü önce ben üstlendim, ardından dergi kapatılıncaya kadar bu riskli görevi #nci devraldı. Yazı kurulu giderek büyüdü"ünden ve yayınları ar!ivlemek için daha geni! yere gereksinim do"du"undan, Haziran 1970'te Halil Lütfü Dördüncü'nün Ba!musahip Sokak'taki Tan Apartımanı'nın üst kattaki dairesinden zemin kattaki bir daireye ta!ındık. Ba!ta Harun Karadeniz olmak üzere tüm arkada!lar büyük bir özveriyle çalı!arak bu daireyi gerçekten modern bir dergi ve yayınevi bürosuna dönü!türdüler. Yazı kurulu toplantılarını arkada, benim de büro olarak kullandı"ım geni! bir odada yapıyorduk. Harun Karadeniz, dinlenme tehlikesini bertaraf etmek için dairenin her yanını ciddi bir teknik kontroldan geçirmi!ti. Üçüncü kez kiracısı oldu"umuz Halil Lütfü Dördüncü, dairede gerçekle!tirdi"imiz de"i!iklik ve iyile!tirmelerden son derece duygulanmı!tı. Binanın en üst katında zaman zaman kaldı"ı bir daire vardı. Her geli!inde Ant'a mutlaka u"ruyor, #nci'yle benim elimi tutarak, - Sizler yaratıcı insanlarsınız, girdi"iniz her yeri ihya ediyorsunuz, diye övgüde bulunuyordu. Halil Lütfü bir gün Ant'a geldi"inde, - Sana önemli bir önerim var, dedi. Biliyorsun Çocuk An491 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 492 sikopedisi'ni Sertel'lerle birlikte 40'lı yıllarda beraber yayınlamı!tık. Ben bu ansiklopedinin bütün kli!elerini sakladım. Bir ortaklık kurup bu ansiklopedinin yeni baskısını yapalım, kli!eler hazır oldu"una göre son derece ucuza mal olur. Güldüm: - Halil Lütfü Bey, o ansiklopedinin en sadık okurlarından biri de çocukluk günlerimde bendim. Benim yeti!memde büyük katkısı var. Ama insaf... Yarım yüzyıldır orada yazılanların ço"u demode oldu, siyasette, bilimde, sanatta birçok !ey de"i!ti. Sermayeniz varsa, yepyeni bir kadroyla yepyeni bir çocuk ansiklopedisi yapalım. Tabii paracıklarını çok seven Halil Lütfü için bu mümkün de"ildi. Larousse Ansiklopedisi'nin Türkçe versiyonunun Meydan Larousse olarak yayına girdi"i günlerdi. Ama hepimizin kafasında !u soru vardı: Batı kaynaklı ansiklopediler objektif miydi? Türkiye'de o yıllarda Batı ülkelerinde basılmı! klasik müzik ya da folklor plaklarını bulmak bir meseleydi, bulunsa bile çok pahalıydı. Karaköyde Sovyet yayınlarını ve plaklarını satan bir kitabevi açılmı!tı. Büyük kompozitörlerin ve icracıların 33'lük plaklarını uygun fiyatlarla ve de taksitle alabiliyorduk. Plakların kapaklarındaki yazıları anlayabilmek için #nci azmetmi!, Kiril alfabesini oldukça sökmü!tü. Elimizde bir Sovyet kayna"ı bulunsun diye Sovyet dostlarımızdan Büyük Sovyet Ansiklopedisi'nin Azerice baskısını getirtmelerini istemi!tik. Tabii hiçbir zaman gelmedi. Yazarlarımızdan Muzaffer Sencer'in karde!i Muammer Sencer'in bir çeviri önerisi yapmak üzere Ant'a geldi"i gün bu konuyu tartı!ıyorduk. - MacMillan Yayınevi Büyük Sovyet Ansiklopedisi'ni #ngilizceye çevirtmeye ba!lamı! bile, yakınlarda yayınlayabilirler. Yayınlamayı göze alıyorsanız, Fransızca versiyonu da bulunabilir. Ben çeviride görev almaya varım, dedi. 492 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 493 Harika bir fikirdi. Aslında kitap yayınlarını daha kapsamlı hale getirmeyi dü!ündü"ümüzden, sırf kitap yayınları için Faruk Pekin'in, Muammer Sencer'in ve de Mehmet Emin Bozarslan'ın daimi kadrosunda yeralaca"ı bir kurul olu!turmaya karar verdik. Ne yazık ki bu proje, 12 Mart darbesinden dolayı uygulamaya geçirilemedi. Türkiye'de i!çi sınıfı mücadelesinin doruk noktasını olu!turan 15-16 Haziran 1970 direni!ine hasretti"imiz "#!çi sınıfımızı yenemeyeceklerdir!" ba!lıklı yazı, Nazım Hikmet'in "Türkiye i!çi sınıfına selam" !iirinden bir alıntıyla ba!lıyor, devrimci sendikacılı"ı çökertmek için hükümetin çevirdi"i manevraları, buna kar!ı yürütülen direni!i en geni! !ekilde yansıtıyordu. 15-16 Haziran, devrimci harekette öncü gücün i!çi sınıfı mı, yoksa asker-sivil bürokasi mi oldu"u tartı!malarına kesin noktayı koyuyordu. Bu i!çi direni!i kar!ısında ordunun aldı"ı tavır, polislerle birlikte askerlerin de göstericilere ate! açarak üç i!çiyi katletmesi, askeri bürokrasinin i!çi sınıfına dü!manlı"ını belgeliyordu. Ordunun safını tam belirlemesinden cesaret alarak da hükümet sıkıyönetim ilan ediyordu. Bu, yakınla!an bir askeri darbenin de habercisiydi. Olayları de"erlendirdi"imiz sayıda, #stanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Doçenti Çetin Özek'in de "Fa!izme kar!ı devrimci halk cephesini gerçekle!tirelim" ba!lıklı incelemesi vardı. Bu yazının Ant'ta yayınlanması üzerine, kürsü !efi olan gedikli bilirki!i Sulhi Dönmezer kendisine Ant'la i!birli"ini kesmesi için baskı yapmı!, hattâ akademik gelece"inin tehlikeye girece"i yolunda !antajlarda bulunmu!, fakat Çetin tüm bu baskı ve !antajlara büyük bir yüreklilikle kar!ı koyarak Ant'ın yazı kurulunda yeralmı!tı. 15-16 Haziran direni!inde Ant'ın aldı"ı kararlı tavır üzerine okuyucu sayımız hızla artarken, yazı kadromuz da yeni katılımlarla geni!leme"e ba!lamı!tı. #stanbul Üniversite493 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 494 si'nden Çetin Özek, Murat Sarıca, Asaf Sava! Akat, Muzaffer Sencer, Nuri Karacan, Hacettepe Üniversitesi'nden Yalçın Yusufo"lu, Artun Ünsal, Bedrettin Cömert, Oya Baydar, Türkiye'nin en eski sosyalist dü!ün ve eylem adamlarından Kerim Sadi, TÖS yöneticilerinden Süleyman Üstün ve #brahim Osmano"lu, Avukat Mü!ür Kaya Canpolat, Avukat Enis Co!kun, sanat ve edebiyat dünyasından Yalçın Çetin, Tan Oral, Süreyya Berfe, Hüsnü Dilli, Altan Yalçın, I!ıl Türkben (Özgentürk), gençlik liderlerinden Toygun Eraslan, Sıtkı Co!kun, Harun Karadeniz, Fahri Aral, Ersin Kaya, Erol Tulpar, Süleyman Balkan, Güray Tekinöz, Müfide Aynibal (Pekin), Yücel Yaman, ara!tırmacı yazarlar #smail Be!ikçi, #hsan Aksoy, Mehmet Aközer, Hilmi Özgen, Mehmetcan Köksal Ant'a önemli katkılarda bulundular. * Ant'ın Temmuz 1970 ve daha sonraki sayıları, ordunun sıkıyönetim ilanından yararlanarak sendikacılara, i!çilere ve sol eylemcilere kar!ı uyguladı"ı baskıları ve kapitalist çevrelerle kurdu"u çıkar ili!kilerini açıklayan ayrıntılı bilgi ve analizlerle doluydu. Özellikle Eylül 1970 tarihli sayısı Ant için önemli bir dönüm noktası oldu. Bu sayının kapa"ında, direnen i!çilerin ve sendikacıların i!kenceden geçirildikten sonra sıkıyönetim mahkemelerine sevkedilmesine tepki olarak "Kapitalistle!en subaylar i!çileri yargılayamaz" sloganı yeralıyordu. #çinde de subayların özellikle OYAK aracılı"ıyla kapitalist sınıfa nasıl entegre edildikleri belgelerle ortaya konuyor, bu subayların sınıf çıkarları gere"i i!çileri objektif olarak yargılayamayacakları vurgulanıyordu. Bir gün Ant'ın yeni sayısını hazırlarken Sıkıyönetim Komutanlı"ı'ndan bir telefon geldi. Adli mü!avirlikten bir yarbay benimle görü!mek istiyordu. Telefonu aldım: - Do"an Bey, yarın saat 9'da sizi 1. Ordu Komutanlı"ı'nın adlı müsavirli"inde bekliyoruz. 494 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 495 Belli ki "kapitalistle!en subaylar" kapaklı dergiyle ilgili olarak sorguya çekilecektim. Ardından da ne gelece"i belli de"ildi. Hemen yazı kurulunu o ak!am toplatıya ça"ırdım, tutuklanmam halinde dergi ve kitap yayının nasıl sürdürülmesi gerekti"ine dair bilgi verdim. Avukatım Mü!ür Kaya Canpolat zaten Ant'ın yazı kurulu üyesiydi, benimle birlikte gelecekti. - En iyisi ben bir de foto muhabiri ayarlayayım, dedi. Giri!indeki, ve de e"er serbest bırakılırsan, çıkı!ındaki durumunu foto"raflarla tesbit ettirelim. Ertesi sabah foto muhabiriyle birlikte üçümüz sıkıyönetim adli mü!avirli"inin kapısındaydık. #çeri girmeden önce foto muhabiri arkada!, benim çe!itli açılardan foto"rafımı çekti. #çeri girdi"imde kapıda beni bir havacı yarbay kar!ıladı. Nazik davranmaya çalı!ıyordu. Büyük bir salona girdik. Salonda üç kuvvete de mensup çe!itli rütbede çok sayıda adli subay vardı. Beni kapıda kar!ılayan havacı adli subay büyük bir masaya yöneldi. Masanın çevresinde kara, hava ve deniz kuvvetlerinden iki!er subay oturuyordu. Kendisi de masanın ba!ına oturdu, bana da tam kar!ısındaki sandalyeyi gösterdi. Ben sorgulanmamı beklerken salondaki di"er subaylar arada bir aya"a kalkarak sinirli bir !ekilde, özellikle de benim yanımdan geçerken husumetle bakarak volta atıyorlardı. Havacı yarbayın önüne Ant'ın çe!itli sayıları serilmi!ti, her sayıda da belli yazıların satıraltları çe!itli renklerdeki kalemlerle çizilmi!ti. Son sayıyı önüne çektikten sonra yekten sordu: - Do"an Bey, bu ordu dü!manlı"ınız neden? - Orduya sübjektif olarak dü!man olmam için bir neden yok. Ben bu orduda birbuçuk yıl yedek subaylık yaptım, subayıyla, assubayıyla, eriyle birçok dostum oldu . Ailemde 495 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 496 subaylar da var. Ben ordunun kapitalistle!tirilmesini, subayların halk kökeninden kopartılmasını ele!tiriyorum. - Bakın !u sayılara... Her sayıda ordunun imtiyazlı konuma geçti"inden, OYAK dolayısıyla bizlerin zenginle!ti"imizden bahsediyorsunuz. Bu yazıları okuyanlar bize dü!man kesiliyor. Çar!ıya pazara üniformayla gitti"imizde bu dü!manlı"ı açıkça görüyoruz. Bunda sizin yayınlarınızın büyük rolü var. - Böyle bir durum varsa sorumlusu herhalde biz de"iliz. Biz ordunun kapitalistlerle ve emperyalistlerle i!birli"i yapmayan bir halk ordusu olmasını istiyoruz. Bunun üzerine yarbay ses tonunu yumu!attı: - Bakın, biz de halkın çocuklarıyız. Tabii ki halkın ordusuyuz. Zaten bu OYAK'ın neye yaradı"ını biz de do"ru dürüst bilmiyoruz. - #!te biz de Ant'ta bunları açıklamaya çalı!ıyoruz. OYAK'la, sava! sanayiiyle ordu, belki sizler farkına varmadan kapitalist sisteme entegre ediliyor. - Peki, askeri yargıçlar suç i!leyen i!çileri, sendikacıları yargılayamaz mı? - 15-16 Haziran Direni!i bir suç de"il ki, anayasal hakları savunma eylemi... Hükümetçe, kapitalistlerce suç sayılsa bile, i!çileri, çalı!tıkları fabrikaların patronları de"il, tarafsız yargıçlar yargılamalıdır. - Biz nereden i!çilerin patronu oluyoruz? - Ant'ta açık seçik, belgeleriyle yazdık. Sizlerin ortak edildi"iniz OYAK, bugün direndikleri için suçlanan i!çilerin çalı!tıkları Good-Year'ın, TEO'nun, MAT'ın, Graphette'in, Hekta!'ın TPAO'nun, TUKA$'ın, Pe-Re-Ja'nın, MA#S'in sahibidir. Gelecek yıldan itibaren de OYAK, Fransız firması Renault ile Bursa'da otomobil imal etmeye ba!layacaktır. Takdiri size bırakıyorum. Ben somut verilerle konu!tukça, havacı yarbay da, sorguda bulunan di"er subaylar da suçlayıcı bir tonla konu!496 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 497 maktan vazgeçerek OYAK'ın i!tirakleri üzerine somut sorular sordular. #ki saate yakın süren sorgunun sonunda havacı yarbay: - Bu adli bir sorgu de"ildi, sadece sizin dü!üncelerinizi ö"renmek istedik. Te!ekkür ederiz, diyerek beni kapıya kadar geçirdi. Tam el sıkı!arak ayrılıyorduk ki, - Bir !eyi merak ettim, dedi. Niçin foto muhabiriyle geldiniz, içeri girerken foto"raf çektirdiniz? - Girdi"im gibi çıkabilece"imden emin olmadı"ım için. Yüzündeki ifade tekrar ciddile!ti: - Bakın, bu kez bu kapıdan geldi"iniz gibi çıkıyorsunuz. Ama gelecek defa hiç de böyle olmayabilir. Avukatım Mü!ür Kaya ile karargahtan uzakla!ırken olup bitenleri kendisine anlattım. - Bana kalırsa sen bir süre #stanbul'da kalma, dedi. Bunlar seni bıraktı ama, polis i!güzarlık eder, senin pe!ini bırakmaz. Provokasyon yaparlar, komplo yaparlar... #zini kaybettirip Anadolu'da bir yerlere git. Yazılarını oradan gönderirsin. Sıkıyönetim sona erinceye kadar temkinli olmakta yarar var... Yaz tatili bitmek üzereydi. Hemen geni! katılımlı bir yazı kurulu toplantısı yaparak durumu de"erlendirdik. Mü!ür'ün tavsiyesine uyarak #nci'yle birlikte bir süre ortadan kaybolmamıza karar verildi. Gelecek günlerin ne getirece"inden emin olmadı"ımız için uzun zamandır ihmal etti"imiz ailelerimizi görmek istiyorduk. Önce Ankara'ya, oradan Antalya'ya geçtik. Antalya'da bir motelde birkaç gün kalıp dinlenecek, oradan da #zmir'e geçecektik. #zimizi kaybettirmek için hiç kimseyle görü!memekte kararlıydık. Ne ki Antalya'da otobüsten iner inmez genç bir delikanlı: - Vay Do"an abicim, ho! gelmi!siniz, diyerek üzerime atıldı. Bir çayımı içmeden sizi dünyada bırakmam. Kim oldu"unu da bilmiyordum, Ant'a u"ramı! okurlarımızdan biri olmalıydı. 497 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 498 Sahildeki bir kahveye yönelmi!tik ki, delikanlı birilerine i!aret çakarak Antalya'daki solcu tanıdıklarını da bizimle sohbet için kahveye ça"ırdı. Bir süre sonra kahvehanede büyük bir kalabalık olu!tu. Bu arada bizi a"ırlayan delikanlı ba"ıra ça"ıra kendi serüvenlerini anlatmaya ba!ladı. Türkiye'de i!siz kalınca çalı!mak üzere yurt dı!ına gitmi!, Kuzey denizlerindeki Sovyet balıkçı gemilerinde çalı!mı!tı. #nandırıcı olmak için de cebinden pasaportunu çıkartıp orak çekiçli Sovyet vize damgasını gösteriyordu. Bir süre endi!e içinde söyle!tikten sonra, Alanya'da yakınlarımızla bulu!aca"ımızı söyleyerek ayrıldık. Bir hafta kadar Alanya'da yeni yapılan bir motelde dinlendikten sonra Eylül ortalarında sıkıyönetimin kalkması üzerine #zmir üzerinden hemen #stanbul'a dönerek yeni sayının hazırlı"ına koyulduk. Türkiye #!çi Partisi'nin 4. Büyük Kongresi yakla!ıyordu. Bu kongre, partinin Türkiye devrimci hareketine gerçekten öncülük edebilmesi konusunda son !anstı. Bir süreden beri partinin il ve ilçe kongrelerinde çe!itli hizipler arasında kırankırana bir mücadele sürüyor, yönetimdeki Emek Grubu bu kongrede "MDD'cilerin kökünü kazıma" !iarıyla partinin tüm olanaklarını seferber ediyordu. Buna kar!ılık, kendilerine "proleter devrimci" diyen MDD'ciler de parti içi mücadelede açıkça !iddete ba!vuruyordu. Bunlar parti genel merkezini basarak yöneticileri dövecek, partinin yazı makinelerine ve birçok e!yasına elkoyacak kadar ileri gitmi!lerdi. #ki tarafın da mücadele yöntemlerini aynı sertlikte ele!tirirken, partinin bu kongreden iç çeki!melere son vererek kenetlenmi! ve güçlenmi! çıkmasına katkıda bulunmak üzere iki sayı sürecek olan bir de"erlendirme yazısı hazırladık. Ankara'da yapılan büyük kongre, parti içindeki bölünmelerin iyice kemikle!mesiyle sonuçlandı. Emek Grubu'nun sekter tavrı kar!ısında MDD'ciler partiden tamamen uzak498 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 499 la!ıp yeni partiler kurma sürecine girerken, parti kitlesinde a"ırlık ta!ıyan sendikacılar ve Kürt delegeler de, Emek Grubu'nun olu!turaca"ı yönetime ortak olmayı reddederek izlemede kaldılar. Kongrenin tek olumlu yanı, Kürt delegelerin bastırması üzerine Türkiye'de ilk kez Kürt halkının haklarını ve istemlerini açıkça, adını koyarak dile getiren bir karar tasarısının kabul edilmesi oldu. Bu karar tasarısına ra"men Kürt arkada!lar kendilerini T#P'ten dı!lanmı! hissediyor ve yeni siyasal örgütlenme olanaklarını tartı!ıyorlardı. Necmettin Büyükkaya'nın ba!ında bulundu"u DDKO bu planda önemli rol oynuyordu. O günlerde yazarımız Mehmet Emin Bozarslan bir öneriyle geldi. - Türkiye'de Kürt sorunu ciddi bir !ekilde ele alınacaksa, öncelikle Kürt halkının tarihini çok iyi tanımak gerekir. $eref Han'ın 16. yüzyılda yazmı! oldu"u $erefname'nin Türkçe çevirisi yok. Yayınlayabilirseniz ben bunu Arapçadan çeviririm. Ama risklidir, dâva açılabilir, kitap hemen toplatılabilir. - Bozarslan, riski ne olursa olsun, bu eseri Türkçe yayınlamak Ant gibi bir yayınevi için görevdir. Türkiye'de ko!ullar a"ırla!ıyor, her an bir darbe olabilir. Hemen çevir, geç olmadan yayınlayalım, okuyucuya ula!tıralım. Bir süre önce Cengiz Tuncer tarafından Do"u Anadolu'nun Düzeni adlı incelemesi yayınlanan ve bu yüzden a"ır baskı ve saldırılara u"rayan #smail Be!ikçi, ortak dostumuz gazeteci Yılmaz Öztürk'le birlikte sık sık Ant'ı ziyaret ederek bizlerle uzun uzun sohbet ediyordu. Be!ikçi $erefname'yi yayınlayaca"ımızı ö"renince çok sevindi, "Do"u Anadolu'da geri bırakılmı!lı"ın olu!umu" ba!lıklı yeni bir incelemesini gönderdi. $ubat 1970'de yayınladı"ımız yazısında Be!ikçi, Kürt halkının sosyo-ekonomik yapısı, gerek kendi iç çeli!kileri, gerekse emperyalizmle ve yerli i!birlikçisi egemen sınıflarla çeli!kileri konusunda somut veriler ortaya koyarak devrimci hareketin 499 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 500 ulusal soruna sa"lıklı yakla!ımını sa"layacak de"erli bilgiler veriyordu. Be!ikçi'nin incelemesini daha sonraki sayıda #hsan Aksoy'un Kürt sorunu konusundaki görü!leri izliyordu. $erefname'nin ise iki cilt halindeki yayınını ancak 12 Mart Muhtrası'nın verildi"i günlere yeti!tirebildik. Bu kadar hacimli bir kitabın rekor denecek bir sürede çevirisi, dizgisi, baskısı ve da"ıtımı o günün ko!ullarında gerçekten büyük bir ba!arıydı. 39 yıl sonrayeni bir yayınevi tarafından $erefname'nin yeni baskısı yapıldı"ında Kürt medyasının bu baskıyı tanıtan haberlerinde "$erefname daha önce de kötü bir baskı ve dille Türkçe yayımlanmı!tı" biçiminde bir cümle yer alıyordu. Okuyunca yüre"im burkuldu. O günün a"ır baskı ko!ullarında büyük risk alarak yayınlanan kitabın karaborsadan zorbela bulunan farklı kalitelerdeki ka"ıtlarla yapılabilen baskısının kalitesinden bahsetmenin gülünçlü"ü bir tarafa, Türkçeye Kürt tarihi, Kürt kültürü, Kürt halkının mücadelesi üzerine sayısız eser kazandıran sevgili Bozarslan'a 40 yıl sonrasının rahat ko!ullarında yapılan saygısızlıktan ötürü... Ant'ın Ocak 1971 sayısında Bolivya Milli Kurtulu! Ordusu'nun "Askeri darbe çözümyolu de"ildir" ba!lıklı bildirisini yayınladı"ımız günlerdi. Ayrıca, #!çi sınıfının siyasal mücadelesine tarihsel ve bilimsel perspektifler açmak üzere Ant'ta bir dizi önemli belge yayınlamı!tık: Tanınmı! marksist dü!ünürlerin Asya Tıpı Üretim Tarzı üzerine analizleri, Konstantin Çukalas'ın Yunanistan Dosyası, Sovyet bilimadamları $nurov ve Rozaliev'in Türkiye'de Kapitalistle!me ve Sınıf Kavgaları, Sedat Özkol'un Emperyalizm, Tekelci Kapital ve Türkiye, Muzaffer Sencer'in Türkiye'de Köylülü"ün Maddi Temelleri ve Dinin Türk Toplumuna Etkileri, Enzensberger'in Havana Duru!ması... Havana Duru!ması'nı, kitap olarak yayınlamamızdan bir süre sonra, Genco Erkal'ın yönetti"i Dostlar Tiyatrosu sahneye koydu. Bir gün kitabın çevirmeni Sezer Duru büyük bir heyecanla telefon etti: 500 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 501 - Müthi! bir haberim var. Havana Duru!ması'nın yargıçlarından Gregorio Ortega Türkiye'de. Kendisini Dostlar Tiyatrosu'ndaki arkada!larla da tanı!tırdım. Hattâ bir temsil sırasında bizzat sahneye çıkarak kendi rolünü oynayacak. Ama sizinle de tanı!masını istiyorum. Ortega seyahati sırasında Granma Gazetesi ve di"er Küba yayınları için röportajlar yapıyordu. Ant'ı ziyareti sırasında bizimle Türkiye'deki devrimci mücadelenin perspektifleri ve sorunları üzerine uzun uzun görü!tü, notlar aldı. Küba'yla ilgili birçok yayın yapmı!tık, ama kar!ımızda ilk kez, hem de devrimi gerçekle!tiren ve kar!ı-devrimcileri yargılayan ki!ilerden biriyle kar!ı kar!ıya gelmek son derece heyecanlandırıcıydı. Troçkist dü!ün adamı Ernest Mandel'in Marksist Ekonomi Elkitabı da Sovyetik !emaların dı!ında temel bir ekonomi politik elkitabı olarak Ant Yayınları arasında yeralmı!tı. Kitabı Fransa'dan bir dostumuz getirdi"i zaman Mandel'in politik angajmanlarını pek de bilmiyorduk. O günün ko!ullarında, belki de Sovyet ve Çin etkileriyle, Troçkizm Türkiye sol hareketinde iyi gözle bakılmayan bir akımdı. Yazı kurulundaki Fransızca bilen arkada!ların özetledi"ine göre kitap gerçekten büyük bir akademik de"er ta!ıyordu. Yayınlamaya karar verdik. Çevirisini, kendisini TKP dâvası sonrası günlerde #zmir'den tanıdı"ım Orhan Suda'ya emanet ettik. Mandel çevirisini üstlendi"inde Orhan'ın o sıradaki e!iyle ciddi ailevi sorunları vardı. Bu nedenle çeviri bir türlü ilerlemiyordu. Çeviriyi sakin bir yerde yapabilmesi için Cagalo"lu'nda kendisine bir otel odası tuttuk, bir de portatif daktilo verdik. Nafile... E!i orada da rahat bırakmıyor, çeviri geciktikçe gecikiyordu. Sonuçta çözümü, Orhan'ı Ant yönetim yerinde güvence altına almakta bulduk. #nci'nin foto"raf çalı!maları için kullandı"ı karanlık odayı bir büroya dönü!türdük. Ant yazı ku501 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 502 rulundan Hüseyin Kıvanç da çevirileri daktilo etme sorumlulu"unu üstlendi. Ve de Mandel çevirisi umdu"umuzdan daha kısa bir sürede tamamlanarak yayına girdi. Mandel'in kitabı Türkiye sol hareketinde büyük yankı yarattı. #nsanlı"ın tarihsel geli!imi, modern verilere ve bulgulara da dayanarak, ilk kez bu kadar kolay anla!ılır !ekilde dile getiriliyordu. O günlerde Ankara'da bir T#P toplantısıda kar!ıla!tı"ım Yalçın Küçük, Mandel'in kitabını yayınladı"ımız için kutladı ve Ortado"u Teknik Üniversitesi'nde kitabı ö"rencilere okutturduklarını söyledi. Önemli bir ba!ka yayınımız ise, Ant Yayın Kurulu üyesi Çetin Özek'in Fa!izm ve Devrimci Halk Cephesi adlı eseriydi. Türkiye'de Kemalizm ve #slamizm temelinde ya!anan fa!izan geli!meleri tüm çıplaklı"ıyla ortaya koyuyor, Türkiye halklarının tek kurtulu! yolunun i!çi sınıfı önderli"ideki devrimci halk cephesinin gerçekle!tirilmesinde oldu"unu vurguluyordu. O günlerde i!çi sınıfı mücadelesinin sendikal kesimi de, T#P Kongresi'nin toparlayıcı olamamasından rahatsızdı. D#SK ve Maden #! Genel Ba!kanı Kemal Türkler, Maden #! genel ba!kan yardımcılarından $inasi Kaya ile bir ak!am Kazancı Yoku!u'ndaki evimize geldi. #nci'nin her sonbaharda yaptı"ı kızılcık votkasını yudumlarken sosyalist hareketin içine sürüklendi"i bölünmü!lük üzerine uzun uzun konu!tuk. Kemal Türkler, söyle!inin belli bir a!amasında, - Biz i!çi sınıfının sendikal plandaki temsilcileri olarak gerçekten büyük bir devrimci atılım yapmak istiyoruz, dedi. Kendilerinin T#P deneyimindeki "uvriyerist" yanlı!larını ele!tirdikten sonra: - Ben sizi ta 60'lı yılların ba!ında, Maden-#! örgütlenmesi'ndeki yürekli çıkı!larınızdan tanıyorum, dedim. Türkiye artık yeni bir a!amada, daha farklı örgütlenme ve mücadele biçimlerine gereksinimi var. 502 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 503 O sıralarda, D#SK'li sendikacılarla bir bulu!mada, Kocaeli bölgesinden sendikacı Sırrı Öztürk'ün D#SK ve Maden#! yöneticilerine yöneltti"i "pasifizm" ele!tirilerini naklettim. - Haklı olabilirler. - Sadece Sırrı de"il, i!çi sınıfı dı!ındaki potansiyel devrimci kesimler, özellikle de devrimci gençli"i temsil eden Dev-Genç, Kürt direni!ini temsil eden DDKO, sizleri pasif buluyor. - Ben bu konuyu ciddi olarak gündemime alıyorum. Sizi mutlaka arayaca"ım, dedi. $inasi Kaya çok sevinçliydi. - Demedim mi, bizlere güvenebilirsiniz. Ant'ın yazı kurulunda bu görü!meyi genel hatlarıyla naklettikten sonra sordum: - Süreci ilerletmek için ne yapabiliriz? 70'li yıllarda D#SK'in e"itim uzmanı ve daha sonra Ba!türk döneminde ba!kanlık danı!manı olacak olan Faruk Pekin: - Türkiye'deki fa!izan geli!meye kar!ı genel grev direni!ini gündeme getirelim, dedi. Bunun üzerine Kemal Türkler'e telefon ederek kendisinden "genel grev" konusunda görü!mek istedi"imizi söyledim. Hemen kabul etti. Görü!meye Çetin Özek ve Faruk Pekin'le birlikte gittik. Türkler, - Genel grev bizim gündemimizde de"il, dedi. Biliyorsunuz birçok i!yerinde sendikal mücadele yürütüyoruz. 1516 Haziran'dan sonra açılan yaralarımızı sarmaya çalı!ıyoruz. Ama Türkiye'nin de fa!izan bir yönetime do"ru sürüklendi"inin bilincindeyiz. Genel grev fikrini Ant'ta i!leyin, tartı!maya açın, kurullarımızda görü!ürüz, ko!ullar uygunsa, güçler dengesi elveriyorsa, o da yapılır. Ant'ın Ocak 1971 sayısı "1971 Genel Grev Yılı Olmalıdır" sloganlı bir kapakla ve Çetin Özek'in bu konudaki analiz ve önerilerini içeren uzun bir makalesiyle yayınlandı. 503 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 504 Aynı sayıda 28 Ocak 1921'de Kemalistler tarafından 14 yolda!ıyla birlikte katledilen TKP kurucusu Mustafa Suphi'nin ölüm yıldönümü dolayısıyla Sultan Galiyev, B. Ömerov ve R. $akirov'un yazılarını yayınladık. O günlerde Maden #! Sendikası, üye i!çiler için e"itim seminerleri düzenliyordu. Fethi Naci, $üleyman Üstün, Çetin Özek, Faruk Pekin e"itimciler arasındaydı. Basın konusunda ben de bir seminer vermi!tim. Bir gün $inasi Kaya telefon etti. - D#SK olarak bir siyasal projemiz var. Tüm solu toparlayacak yeni bir siyasal örgütlenmenin olanaklarını tartı!mak istiyoruz. 15-16 Haziran Direni!i'nden beri devrimci çevrelerde, özellikle de Dev-Genç içerisinde "i!çi sınıfı öncülü"ü" artık tartı!masız kabul edilir hale gelmi!ti. Dev-Genç yöneticilerinin D#SK’le ili!ki kurmak istedikleri haberleri geliyordu. #lk toplantıda Türkler'e: - Bir grup aydınla kuraca"ınız ili!kiler yeterli de"il, dedim. Bugüne kadar belki de haklı olarak mesafeli davrandı"ınız sol örgütlerle de diyalog ve ili!ki aramalısınız. Türkler'in yanıtı kategorikti: - Hayır, bize çok küfrettiler. Diyalog ve ili!ki için henüz erken. Ben kabul etsem bile sendikacı arkada!larıma kabul ettiremem. Tam o günlerde Deniz Gezmi! ve arkada!larının Ankara'daki banka soygunu gündeme bomba gibi dü!tü. Ant'ta bu olayla ilgili çe!itli de"erlendirmeleri verdikten sonra, Deniz'lere sahip çıktık: "Deniz ve arkada!ları, soygun düzenine kar!ı sava!an halk çocuklarıdır!" Soruyorduk: "Türkiye kurtulu! mücadelesinin birinci döneminde tek vurucu gücü te!kil eden ve ulusal hareketin Ankara'da tutunmasını sa"layan Çerkez Ethem ve karde!leri de, o çok seçkin milislerini, #zmir Valisi Rahmi Bey'in o"lunu kaçırarak aldıkları yarım milyonluk fideyi necat ile donatmı!lardır. Ethem kuvvetleri Anadolu'nun dört bir yanında 504 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 505 Ankara Hükümeti'ne rahat çalı!ma olana"ı sa"larken ne Mustafa Kemal ne de #smet Bey bunun hesabını sorabilmi!lerdir. Sıcak mücadelenin kanunları serttir ve günü gelince kimseden icazet almadan uygulanır." Yazı kurulumuzdan Çetin Özek bir konferans için gitti"i Ortado"u Teknik Üniversitesi'nde Deniz Gezmi!'le görü!mü!tü. Deniz, kendilerini "soygun düzenine kar!ı sava!an halk çocuklarıdır!" diyerek savundu"umuz için duygulanmı!tı. - Bize bir tek Ant dayanı!ma gösterdi, diyerek te!ekkür etmi!ti. Türkiye Halk Kurtulu! Ordusu'nun önderleri Deniz, Yusuf ve Hüseyin bir sonraki a!amada Amerikan çavu!larını kaçırma eyleminden sonra Türkiye Kürdistanı'na geçerken yakalandılar. Bâbıâli medyası Deniz'lere kar!ı büyük bir karalama kampanyasına giri!ti. Ant'ta THKO'nun bildirisini tam metin verdikten sonra !u uyarıyı yaptık: "THKO sava!çılarının giri!tikleri eylemlerin, ba!langıç noktası ve olayların geli!imi açısından ele!tirilecek yanları vardır... Ancak sansayonel gazete haberleri ve polisin çıkarttı"ı söylentiler esas alınarak bu olayların ele!tirisi yapılamaz. Mücadeleye ba! koymu!, canlarını vermeyi göze almı! devrimcilere ele!tiri yöneltmek, masa ba!larında ahkam kesenlerin de"il, mücadelenin en keskin noktalarındaki devrimcilerin hakkıdır." Bu arada dünyadaki devrimci mücadeleleri tanıtan dizide iki kitap daha yayınladık. Birincisi, Brezilyalı gerilla lideri Carlos Marighella'nın $ehir Gerillası kitabıydı. Ant'ın sıkıyönetimce yasaklanmadan önce yayınlanan en son kitabı ise Victor Serge'in Militana Notları'ydı. Brezilya'daki devrimci direni!in lideri Carlos Marighella, !ehir gerillası üzerine notlarını yazdıktan bir süre sonra Kasım 1969'da hükümet güçleri tarafından pusuya dü!ürülerek öldü505 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 506 rülmü!tü. Bunun üzerine Küba'da yayınlanan Tricontinental Dergisi, en yakın yolda!ı J. Camara Ferreira'nın Marighella'yı ve mücadelesini anlatan uzun bir yazısını yayınlamı!tı. Bu yazıdan çevrilmi! ve teksir makinesinde basılmı! bazı metinler devrimci çevrelerde elden ele dola!ıyordu. Haziran 1970'te ise Fransa'da Maspero Yayınevi Marighella ve mücadelesini tanıtan bir derlemeyi Pour la Libération du Brésil adı altında yayınladı. Ne ki, kitap yayınlanır yayınlanmaz hükümet tarafından yasaklandı. Yasak kararı Fransa'da büyük tepki yarattı ve 22 yayınevi hükümete meydan okuyarak kitabı ortak sorumluluk altında yeniden yayınladılar. Tricontinental'deki incelemeyle Paris'te ortakla!a basılan kitabı çevirterek Ekim 1970'de tek kitap halinde ve $ehir Gerillası - Brezilya'nın Kurtulu!u #çin adı altında yayınladık. #nci'nin yaptı"ı kapak kompozisyonunda üç kur!un deli"i vardı. Kitabın içeri"inden çok kapak kompozisyonundan dolayı kıyamet koptu. Kitap derhal toplatıldı, #nci savcılıkta saatlerce sorguya çekilerek hakkında dâva açıldı. Kitabın Türkiye'de yasaklanmasına kar!ı Fransa'dakine benzer bir tepki ve dayanı!ma gösterilmedi. Aksine, sa" cepheden oldu"u gibi soldan da Ant'a a"ır saldırılar yapıldı. Bu ortamda aydın namusuyla tepki gösteren tek yazar Fakir Baykurt oldu. Cumhuriyet Gazetesi'nde 16 $ubat 1971'de yayınlanan yazısında !öyle diyordu: "… $ehir Gerillası Elkitabı hem Fransa'da, hem Türkiye'de çıkar çıkmaz toplatıldı. Fransız yayımcıları toplatma kararına çok sert tepki gösterdiler. Yirmi iki yayınevi birle!erek ve sorumlulu"u ortakla!a üstlenerek '$ehir Gerillası Elkitabı'nı yeniden yayınladılar. A!tılar Fransız Hükümeti'nin koydu"u yasa"ı. Bizde ise hem kitap toplatıldı, hem yayıncısı mahkemeye verildi, hem de kapak ressamı hakkında kovu!turma açıldı, fakat yayımcılarımızdan henüz bir ses yok." 12 Mart Muhtırası'nı izleyen günlerde polisiye baskılar daha da artmı!, ama henüz sıkıyönetim ilan edilmemi!ti. O 506 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 507 günlerde Paris'e yaptı"ı bir seyahatten dönen Hüseyin Ba!, her zaman oldu"u gibi birçok kitap getirmi!ti. Hepsi çevrilip yayınlanabilecek nitelikteydi. Ancak o günün ko!ullarında bir tanesinin yayını öncelik ta!ıyordu. Yüzyılın ba!ında Belçika, Fransa, #spanya ve Rusya'daki devrimci mücadelelere fiilen katılmı!, bunlar üzerine sayısız incelemeleri ve kitapları bulunan Victor Serge, Militana Notlar'ı 1925 yılında yazmı!tı. Özellikle Çarlık polisi Okhrana'nın Rus Devrimi'nden sonra açıklanan ar!ivlerinden yararlanarak yazdı"ı bu kitapta Victor Serge, a"ır baskı ko!ullarında bir devrimcinin nelere dikkat etmesi, kendisini, örgütünü ve yolda!larını nasıl koruması konusunda bilgi veriyordu. Yayınlanır yayınlanmaz bu kitap için de derhal dâva açılarak toplatma kararı çıkartıldı. Ne ki kitap o denli hayati bir gereksinime yanıt veriyordu ki, birkaç hafta içinde tamamı tükenmi!ti. Yeni baskı yapılamadı"ı için gençler kitabın pratik tavsiyelerde bulunan sayfalarını fotokopiyle ço"altıp da"ıtıyorlardı. Ant'ın son iki sayısına ajitasyon, propaganda ve kar!ıdevrimci propaganda konusunu dünyadan ve Türkiye'den örneklerle ayrıntılı !ekilde analiz eden iki inceleme yazdım. Son sayıda ayrıca Çetin Özek'in Türkiye'de kar!ı-devrimci örgütlenmeler ve eylemler üzerine bir incelemesi yeralıyordu. Her yazdı"ımız yazıdan, yayınladı"ımız her makale ve kitaptan dâva açılıyordu. Günlerimin büyük kısmı Sultanahmet'teki #stanbul adliye binasında geçiyordu. Koridorlarda duru!ma sıramın gelmesini beklerken, ya yanımda getirdi"im Hermes Baby'de yazılarımı yeti!tirmeye çalı!ıyor, ya da avukatım Mü!ür Kaya Canpolat'la sohbet ediyordum. Tekdüze bir ya!amdı. Bir gün duru!maların büyük kısmı sona erdi"inden ö"leye do"ru adliyenin büyük koridoru hayli bo!almı!tı. Koridorun öteki ucundan gelen topuk sesleri sohbetimize sekte vurdu. Son derece alımlı bir bayan silüeti sert adımlarla 507 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 508 uzaktan bizim tarafa do"ru ilerliyordu. #kimiz de geleni daha iyi görebilmek için pür dikkat kesilmi!tik. Yakla!ınca farkettik ki, gelen âfet genç bir kadın de"il, ömrümüz boyu !arkılarıyla bizi mesteden büyük ses sanatçısı Safiye Ayla'ydı. O sıralarda 70'ine merdiven dayamı!tı, ama son derece dinç, alımlı ve vakurdu. Birkaç yıl önce e!i büyük müzisyen $erif Muhittin Targan vefat etti"inde T#P çevrelerinde yayılan bir söylenti tüm partilileri çok heyecanlandırmı!tı. Ayla'nın aile servetinin büyük kısmını T#P'e ba"ı!layaca"ı söyleniyordu. Ama arkası gelmedi. Yıllar sonra öldü"ünde de servetini Mehmetçik Vakfı'na bırakacaktı. Tıpkı Zeki Müren gibi… Müren de T#P'in yükseli! dönemindeki sohbetlerinde sola sempatisini sık sık dile getirmi!, bu nedenle olsa gerek servetinin önemli bir bölümünü T#P'e ba"ı!layaca"ı söylentileri çıkmı!, ama arkası gelmemi!ti. #stanbul Adiyesi'ne ili!kin anılarım arasında en çarpıcı olanlardan biri de, Savcılık'taki sorgularımdı. Ba!langıçta hakkımdaki soru!turma ve dâvaların hemen hemen hepsi cumhurba!kanına, hükümete, orduya, kolluk kuvvetlerine yayın yoluyla hakaret iddiasıyla açılıyordu. 1970'den itibaren "komünizm propagandası" dâvaları yo"unla!tı, ama kısa bir süre sonra "Kürtçülük propagandası" iddiasıyla açılan soru!turma ve dâvalar öne geçti. Benim dâvalarıma bakan savcı artık Ant'ın en sadık okuyucusu olmu!tu, sorgularda da son derece nazik ve hattâ saygılı davranıyordu. Kaçıncı dâvaydı, bilmiyorum. Yine "Kürtçülük" propagandası yapmakla suçlanıyordum. - Do"an Bey, dedi. Ben yayınlarınızı incelemeye vakit yeti!tiremiyorum. Bu kadar yazıyı ne zaman yazıyorsunuz? - Sorgulardan ve duru!malardan vakit buldukça, diye yanıtladım. - Haklısınız, dâvalarınızın daha da yo"unla!tı"ını biliyorum, çünkü ço"unu ben açıyorum. Ama emin olun, size husumetimden de"il, mevcut yasalar mecbur etti"i için soru!turma açmak zorundayım. 508 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 509 #kna olup olmadı"ımı anlayabilmek için bir süre susarak yüzüme baktıktan sonra tekrar sordu: - Siz Kürt müsünüz? - Hayır ailemde Türk'ün dı!ında Yunan, Arnavut, Sırp karı!ımı olabilir, zira Balkanlar'dan gelmi!ler, ama bilebildi"im kadarıyla Kürt yok. - Öyleyse Kürtleri savunmak için riski de göze alarak niye bu kadar yazıyor, yayın yapıyorsunuz? - Savcı Bey, Ant'ı dikkatli okudu"unuza göre bilmeniz gerekir. Biz Filistinlileri, $ah baskısı altındaki #ranlıları, ABD'deki siyahları, Asya ve Afrika'daki tüm ezilen halkları da en az Kürtler kadar savunuyoruz. Ezilen Türk emekçilerini de savunuyoruz. Bu yanıt üzerine savcı birden dostça bir ifadeyle araya girdi: - Sizi çok iyi anlıyorum ve de takdir ediyorum. Biliyor musunuz, ben yıllarca Güneydo"u illerinde görev yaptım. Kürt gerçe"ini yakından tanıyorum. Ama dedi"im gibi biz de kanunların esiriyiz. Örne"in bu sorgudan sonra da hakkınızda dava açmak zorundayım. Beni yine kapıya kadar nezaketle u"urladı ve birkaç hafta sonra da açtı"ı dâvanın celpnamesi geldi. Kürt halkınının hak ve özgürlüklerini savunuyor olmamız sadece sa"ı ve de cumhuriyet savcılarını rahatsız etmiyordu, Örne"in kırmızı Aydınlık yazarı Mihri Belli, "Türkiye Halkları" deyimini kullandı"ımız için bizi sert biçimde ele!tiriyor, bu tavrımızla devrimci güçbirli"inin bölünmesine yolaçtı"ımızı iddia ediyordu. Bu, sivil-asker bürokrasinin öncü rolüne bel ba"lamı! MDD’ci çevrelerden gelen alı!ılagelmi! bir ele!tiriydi. Oysa bir süre bu görü!lerin etkisi altında kalmı! olan gençlik ve i!çi liderleri de artık "halklar" sorununa alı!ılmı! Kemalist kli!elerle bakmıyor, Türkiye halklarını bir gerçeklik olarak kabul ediyor, devrim stratejilerini bu gerçeklik üzerine geli!tirmeye çalı!ıyorlardı. 509 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 510 1971 Nisan'ına kadar Ant'taki yazılarımdan ve yayınladı"ım makale ve kitaplardan dolayı hakkımda açılan 34 dâvada istenen ceza miktarı 195 yılı buluyordu. Di"er dâvalarda da #nci'nin ve Osman Saffet Arolat'ın 140'ar yıl, Alpay Kabacalı'nın 97 yıl, Ya!ar Uçar'ın 68,5 yıl, Ya!ar Kemal'in 43,5 yıl, Faruk Pekin ve Ragıp Zarakolu'nun 30'ar yıl, #smail Be!ikçi, Cemal Süreya, Hüseyin Güne!, #hsan Aksoy, Mekin Gönenç, Çetin Özek'in 15'er yıl, Hüseyin Ba!''ın 6 yıl, Fethi Naci'nin 5 yıl, Can Yücel, Tan Oral, Özkan Mert, Mehmet Ali Arslan, #brahim Osmano"lu, Nuri Ayvalı, Hilmi Özgen'in 2'!er yıl hapisleri isteniyordu. Bu baskılar kar!ısında Bâbıâli basınından ve de meslek örgütlerinden hiçbir dayanı!ma görmüyorduk. Büyük gazetelerin kirli çıkar ili!kilerini, ünlü kö!e yazarlarının eyyamcılı"ını kendi yazılarından yapılan alıntılarla sürekli te!hir etti"imiz için herhalde u"radı"ımız her baskıda içlerinden bir "Oh olsun!" çekiyorlardı. Buna ra"men Ant sorumluları olarak Türkiye gerçe"ini dile getirmekte ve devrimci çözümyolları aramakta kararlıydık. #nci Çerkez Ethem Olayı'nı ve Kemalist yönetimin halk direni!lerine ihanetini oraya koyacak bir çalı!ma yapmaya ve bunu yayınlamaya karar vermi!ti. O dönemi ya!ayanlarla görü!üyor, belgeler topluyordu. Her birimizi ko!ullandıran Kemalist beyin yıkamasını yenip çok halklı ve çok kültürlü Türkiye gerçe"ini ortaya koymaya kararlıydık. * 12 Mart 1971 günü o ayın tüm belgelerini ve gazete kupürlerini toplamı! Kazancı Yoku!u'ndaki dairemizde Nisan sayısı için yorum yazıyordum, radyo falan da dinlemiyordum. Saat 13'ü biraz geçmi!ti ki #nci telefon etti: - Radyoyu dinledin mi? Komutanlar hükümete muhtıra vermi!ler. 510 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 511 - $a!ırmadım, bekliyorduk. - Haberi radyoda buraya matris almaya gelmi! Ni"deli hamallarla birlikte dinledik. "Asker geliyor, i!ler yine boka saracak" diyorlar. - Tamamen haklılar. Sen gereken önlemleri !imdiden al. Ben yine de dergiyi yeti!tirmeye çalı!aca"ım. Nisan 1971 sayısında askeri müdahalenin geli! sürecini belgelerle ortaya koyduktan sonra !u ça"rıyı yaptık: "Generallerin ultimatomuyla Demirel Hükümeti'nin dü!ürülmesi ve yerine 'partiler üstü' bir hükümet kurma te!ebbüsüne giri!ilmesi, bir yandan hakim sınıfların ve onarın parlamentodaki temsilcilerinin arasındaki çeli!kileri iyice !iddetlendirirken, bir yandan da ordunun kilit noktalarındaki radikal unsurların tasfiyesi, küçük burjuva reformculu"una ba"lanan tüm umutları iflas ettirmi!tir… Fa!ist yönetimin her çe!idi çökme"e mahkumdur…Halkın kurtulu!u devrimci i!çi-köylü iktidarındadır." Ayrıca 5 Mart 1971'de Kırıkhan'da devrimcilerin ve Alevilerin i!yerlerine ve evlerine uygulanan pogromla ilgili ayrıntılı bir rapor verdik, Deniz'lerin yayınladı"ı THKO bildirisini tam metin yayınladık. 12 Mart Muhtırası'na kar!ı sol çevrelerde farklı de"erlendirmeler vardı. Örne"in Dr. Hikmet Kıvılcımlı'nın gazetesi Sosyalist olayı man!etten "Ordu kılıcını attı" diye vermi!ti. Özellikle de Nihat Erim'in ba!bakanlı"ı altında Attila Karaosmano"lu, Attila Sav ve #hsan Topalo"lu gibi planlama uzmanlarının da katılımıyla bir sözde "reform hükümeti" kurulmasından sonra D#SK de dahil birçok ilerici örgüt yeni iktidara temkinli de olsa destek veriyordu. Oysa müdahale öncesi günlerde D#SK yöneticileri, T#P'in giderek i!levsizle!mesi üzerine yeni bir sosyalist örgütlenme için çe!itli demokratik kurulu!larla danı!ma toplantıları düzenliyordu. Bu toplantılara ben de Ant yazı kurulundaki arkada!larla birlikte sürekli katılıyordum. Ant'tan ayrılmı! olan, ama Maden #!'te i!çilere e"itim veren Fethi Naci de bu top511 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 512 lantılara katılanlardandı. 12 Mart muhtırası verildikten sonra bu danı!ma toplantıları fiilen sona erdi. Aslında 12 Mart muhtırası verilmeden bir süre önce radikal subaylar kanadından tüm sol gruplara oldu"u gibi Ant'a da sürekli sarkma oluyordu. Yazı Kurulu üyesi sendikacı Süleyman Üstün bir gün benimle özel görü!mek istedi. - Ant'ın mücadelesinin radikal subaylar çevresinde takdirle izlendi"i, ama Kürt sorunundaki tavrımızdan dolayı do"rudan ili!ki kurmaya çekindikleri haberi geldi. En azından bir süre bu sorunu öne çıkartmamamızın hem kendi hareketleri açısından, hem de Ant açısından yararlı olaca"ını söylüyorlar. - Hayır Süleyman, dedim. Biz bu konuda susamayız ve ödün de veremeyiz. Lütfen sana bu mesajları iletenlere söyle, onların tercihlerine uygun yayın yapan Do"an Avcıo"lu'nun Devrim Dergisi var, onlara yeter. Zaten Mahir Kaynak gibi karanlık bir takım ki!ilerle içli dı!lı ili!kideler. Birlikte bir takım provokatif toplantılar düzenliyorlar. Biz bunlarda yokuz ve de bildi"imiz yolda devam ederiz. Ama istersen konuyu yazı kuruluna da getir, orada da tartı!alım. - Hiç gerek yok, dedi. Senin de"erlendirmene tamamen katılıyorum. Mesajı getirenlere bunu aynen iletece"im. Zaten 12 Mart'tan önce radikal subaylar 9 Mart 1971'de askeri hiyerar!i tarafından tasfiye edildiler. 12 Mart "Reform Hükümeti"'nin foyası da birkaç gün içinde çıktı. Bunu üzerine solda alternatif çözüm yolları tartı!ılmaya ba!ladı. D#SK, Ankara'da TÖS, Teksen, Türk Sa"-Kur, ÜNAS sendikalarının, Elektrik, #n!aat, Orman Harita ve Kadastro Mühendisleri odalarının katılımıyla bir de"erlendirme toplantısı düzenleme gereksinimini duydu. Toplantıya ben ve di"er Ant sorumluları da ça"rılıydık. Ankara'daki toplantı ba!lamadan önce özel olarak görü!tü"üm Kemal Türkler, - 12 Mart Muhtırası kar!ısında ilk aldı"ımız tavırdan rahatsız oldu"unuzu biliyoruz. Muhtırayı verenlerin asıl niyetleri 512 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 513 yava! yava! ortaya çıkmaya ba!ladı. $imdi gerçekten demokratik bir çözüm arayı!ı içindeyiz, katkınızı bekliyoruz, dedi. Daha önce D#SK genel merkezinde kendisiyle yaptı"ımız konu!mayı anımsatarak, - Bu çözüm arayı!ının içinde mutlaka Dev-Genç ve benzeri devrimci kurulu!lar da olmalı, dedim. Dev-Genç'in yeni genel ba!kanı Ertu"rul Kürkçü'yle mutlaka görü!melisiniz. Hattâ hemen bu toplantıya davet etmelisiniz. Yine direndi: - Geçen kez de söylemi!tim. Bunun için henüz erken… Yıllarca bize küfrettiler. Tavırlarını biraz daha izlememiz lazım. Toplantıdan sonra yeni kurulan hükümete bir kar!ımuhtıra verilmesi kararla!tırıldı. Muhtırada !öyle deniyordu: "#!çi sınıfının anti-kapitalist mücadelesini ve onun önderli"inde kitlelere anti-emperyalist bilinç götürmek yolundaki çalı!maları 'anar!iyi önlemek' bahanesiyle ezme"e yönelecek her türlü anayasa dı!ı tutuma kar!ı mücadeleye kararlı oldu"umuzu açıklarız." Ant'ın Mayıs 1971 ba!ında yayınlanacak son sayısında da, cuntanın Erim Hükümeti aracılı"ıyla uygulayaca"ını açıkladı"ı "Reform ve Huzur Planı"nın içyüzünü somut verilere dayanarak ortaya koyduktan sonra kurulan iktidarın "sanayici-subay kompleksi"nin iktidarı oldu"unu vurguladık ve Türkiye devrimci güçlerini tüm olanaklarını kullanarak bu iktidara kar!ı mücadeleye ça"ırdık. Derginin dizgisi bitip de sayfalar Yüksel Matbaası'nda baskıya gönderildikten sonra haftalardır ilk kez evde do"ru dürüst bir yemek yeme"e karar verdik. Karde!im Çi"dem de gelecekti. #nci o ak!am safranlı çilav e!li"inde mantarlı böbrek pi!irmeye karar vermi!ti. Kızkarde!im Çi"dem Özgüden o dönemde TRT'nin #stanbul Radyosu'nda çalı!ıyordu. Bir programında Fransız sanatçısı Serge Regianni'nin "Bay Ba!kan" adlı Fransızca !arkısını çaldı"ı için günlerce Birinci $ube'de sorguya çekilmi!ti. $arkıda, Cezayir Sava!ı sırasında askere gitmek is513 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 514 temeyen bir gencin kendi a"zından öyküsü yeralmaktaydı. $arkının "Nerede asker görürseniz ate! edin" !eklinde bir ajitasyon içerdi"i iddiasıyla ihbar yapılmı!, bu nedenle Çi"dem'in de ba!ı derde girmi!ti. Gerekli alı!veri!i yaptıktan sonra Yeni Cami'nin arkasındaki bitki satıcılarını dola!tık. Evleneli 6 yılı a!mı!tı. Ben 35 ya!ındaydım, #nci de 31. Kazancıyoku!u'ndaki dairemizin geni! balkonunu küçük bir bahçe haline getirmeyi uzun zamandır özlüyorduk. Ne ki içimiz gitti"i halde hiçbir !ey almadık. Türkiye'yi ve de bizleri zor günler bekledi"inin bilincindeydik. Balkonu ye!illendirmenin zamanı de"ildi… Ak!am Çi"dem de geldi. Güzel bir sofra donattık. Tam yeme"e koyulacaktık ki, yayınevinden Osman Çobano"lu telefon etti: - Buralarda bir !eyler oluyor. Sokaklarda devriyeler yo"unla!tı. Ne olup bitti"ini anlayabilmek için sürekli radyoları dinliyorduk. Asayi! berkemal görünüyordu. Saat 21'de sıradan bazı haberler verildi. Tam radyoyu kapatacaktık ki, Ba!bakan Nihat Erim'in konu!ması yayınlanmaya ba!ladı. #stanbul, Ankara ve #zmir de dahil 11 ilde sıkıyönetim ilan edilmi! ve Balyoz Harekatı ba!latılmı!tı. Derhal #nci'yle dinlenme tehlikesi olmadı"ını dü!ündü"ümüz arka odaya geçtik, ne yapılabilece"ini tartı!maya ba!ladık. Sıkıyönetim ko!ullarında dergi da"ıtıma verilebilir miydi? Askerler zaten Ant'a di! biledi"inden bu sayının derhal toplatılaca"ı, hakkımızda yeni dâvalar açılaca"ı, hatta tutuklanaca"ımız kesindi. Ama darbeyi hazırlayan nedenleri Türkiye ve dünya kamuoyunun ö"renebilmesi için bu sayının mutlaka okuyucuya ula!ması gerekliydi. Dergi piyasaya çıkıncaya kadar da tüm güvenlik tedbirlerini almalı, bizim tutuklanmamızdan sonra da yayınevinin ayakta kalabilmesi için birlikte çalı!tı"ımız arkada!ları bu döneme hazırlamalıydık. Hemen evdeki tüm önemli belgeleri, yazı!maları ertesi 514 "vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 08/11/10 08:53 Page 515 gün İstanbul dışında başka bir adrese iletilmek üzerine babamdan kalma körüklü bir meşin bavula tıkıştırdım. Ardından Ant bürosuna da uğrayıp orada kalan arkadaşlara tüm önemli yazışma belgelerini, adresleri güvence altına almalarını bildirdim. O geceyi Çiğdem'in Teşvikiye'deki evinde geçirdim. Ertesi gün İnci'yle birlikte Ant'a gittik. Çalışan arkadaşlara gerekli talimatları veriyorduk ki, bir yüzbaşı kapıyı çalıp içeri girdi. "Merhaba" dedikten sonra elindeki notları karıştırmaya başladı. Belki listede ismi bulunan kimseleri toparlayıp götürecekti. Ne ki belli yayınlarımızın isimlerini okuyarak bunlardan ikişer adet ayrılıp paketlenmesini istedi. Sıkıyönetimin bu kitapları inceleyip ayrıca bir soruşturma açacağını düşünüyorduk ki paketleme bitince, - Bunlar için Harp Akademisi Komutanlığı'na lütfen bir fatura kesebilir misiniz? diye sordu. Herkes rahatladı, sadece akademi kitaplığı için kitap satınalmaya gelmişti. Ardından mücellithaneye uğradık. Bir gece önce polisler derginin hazırlandığı matbaayı basmış, fakat bir şey bulamamışlardı. Sıkıyönetim ilan edildiğini öğrenince, matbaada basılmış Ant formalarını, yine orada basılıp ciltlenmeyi bekleyen Kur'an formalarının altında sak-lamışlardı, bu nedenle polisler de bir şey farketmemişlerdi. Baskından sonra formalar derhal ciltçiye gönderilmiş, orada da bekletilmeden ciltlenerek dağıtıma hazır hale getirilmişti. Dergiden iki adet alıp mücellithanenin sahibiyle ve çalışanlarıyla vedalaşıp ayrıldık. Her zamanki gibi derginin hemen dağıtıma girmesi için tüm etiketler ve paket kağıtları çok önceden hazırlanmıştı. Bu son sayı da bir kaç saat içinde büyük bir başarıyla Türkiye'den dört bir yanına ulaştırıldı. Ertesi sabah Ant sıkıyönetim sonrası tüm gazete bayilerinde okuyucuya ulaşan tek sol yayındı, "Sanayici-subay kompleksi"nin iktidarı, Vehbi Koç'un "holdingleşme" planı, 515 "vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 08/11/10 08:53 Page 516 Erim Hükümeti'nin bu planın uygulanmasındaki rolü üzerine belgesel açıklamalarla doluydu. Dağıtılan dergiler her yerde birkaç saat içinde kapışılmış, tükenmişti. İnci daha sonra kitaplarımızın İstanbul dağıtımını yapan GE-DA'ya uğramıştı. İzmir’den beri büyük dostluğum olan Nurer mevcut koşullara rağmen Ant'ı yayınlayıp okuyucuya ulaştırdığımız için bizleri kutlamış, koşullar ne denli ağırlaşırsa ağırlaşsın bize gereken her türlü desteği göstereceğini, gerekirse evinde bile saklayabileceğini söylemişti. Artık Ant bürosuna gidemediğimiz için son idari toplantıyı Sirkeci'de her zaman gittiğimiz, zaman zaman Orhan Kemal'le sohbet ettiğimiz bir lokantada yaptık. Yemekte İnci ve benden başka, Faruk Pekin, Osman Çobanoğlu, Hüseyin Kıvanç ve kadroya yeni almış olduğumuz Mustafa adlı genç vardı. Derginin dağıtımını başarıyla gerçekleştirdikleri için kendilerini kutladık. Bu sayı dağıtıldıktan sonra bizim her an tutuklanabileceğimizi, bundan böyle koşullar değişinceye kadar kendilerini riske atmadan toplatılmamış kitaplarımızın satışıyla yayınevini ayakta tutmalarını, bunu için gerekli hukuki formaliteleri yerine getireceğimi söyledim. İnci yayınevi hesaplarını Osman’a teslim etti. Daha sonra Faruk'la birlikte Taşlık'ta bir kahveye giderek gelecekte neler yapılıp yapılamayacağını bir süre daha görüştük. Faruk'a bizim ortadan kaybolmamızdan sonra arkadaşı Müfide'yle birlikte bizim evde kalabileceklerini söyleyerek apartmanın anahtarını verdik. O sırada kahvehanede okulu asıp gelmiş kızlı erkekli iyi aile çocukları vardı. Henüz Robert Kolej öğrenciliği devam eden Faruk her zamanki gibi birden parladı: - Yahu, bunların aileleri "çocuklarımız anarşistler yüzünden okuyamıyor" diye ağlaşıyor, gelip de görsünler çocuklarının neden okuyamadığını! O akşamı Çiğdem'in evinde geçirdik. Kedimiz Sinbad'ı da sıkıyönetim ilanından sonra Çiğdem kendi evine götürmüştü. 516 "vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 08/11/10 09:18 Page 517 Sinbad bizim için gerçekten yaşamımızın bir parçasıydı. Bir gün Filozof Kamil onu terkedilmiş yavru olarak bir yerlerde bulmuş, bize emanet etmişti. Son derece kişilikli bir kediydi. Bizim apartımanda yapılan toplantılarda benim çalışma masama yerleşir, tartışmaları büyük bir dikkatle izlerdi. Güneş ve Barbro Karabuda'nın Paris'teki 1968 Direnişi üzerine Abidin Dino'nun desteğiyle hazırladıkları belgeseli, İstanbul'daki devrimci ögrenci liderleriyle birlikte bizim apartımanda birlikte izlemiştik, Sinbad da karanlık siluetiyle sık sık perdenin önünden geçerek gençleri kahkahaya boğmuştu. Altı ay kadar önce Arthur Miller'in Cadı Kazanı oynanırken birkaçyüz metre ilerimizdeki Atatürk Kültür Sarayı alev alıp da kıvılcımlar ve kor parçaları bizim apartımanın çatısına yağdığında alçak Sinbad evden kaçıp dama çıkarak hepimize endişeli anlar yaşatmıştı. İnci'nin ebeliğiyle yaptığı sorunlu doğumdan sonra dünyaya gelen yavrularından biri Tektaş Ağaoğlu'nda, biri Çetin Özek'te ve sonuncusu da Çiğdem'deydi. O gece ilk kez Sinbad ve yavrusu tekrar bir araya geliyor, ama Sinbad yavrusunu tanımayıp yapmadığı rezillik bırakmıyordu. Tam yemekteyken, radyo saat 19'da Çetin Altan ve İlhan Selçuk'un, Cumhuriyet ve Akşam sorumlu müdürlerinin gözaltına alındıklarını açıkladı. Bu, Balyoz Harekatı'nın gazetecileri de hedef alacağının ilk işaretiydi. Bunun için kardeşimin evinden ayrılarak o geceyi Hüseyin Baş'ın evinde geçirdim. Bu süreçte Hüseyin de gerçek bir dostluk ve dayanışma gösterecek, tüm risklere rağmen bizi saklayacak, hayati ilişkilerimizi kuracaktı. Ertesi gün tekrar Kazancı Yokuşu'ndaki apartımana uğradık. Faruk'la Müfide evde çalışıyorlardı. Bazı kişisel belgelerimizi alıp bir süre pratik sorunlar üzerine bilgi verdikten sonra evden kesin olarak ayrıldık. Daha sonra bürodaki arkadaşlarla ilişki kurarak sakıncalı sayılabilecek belgeleri tıkıştırdığım körüklü meşin bavulu 517 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 518 Ankara'da bir adrese gönderttim. Arkada!lar, her zaman bize tebligat yapmaya gelen polis Hasan'ın büroya u"rayarak bizi aradı"ını ama arama nedenini açıklamadı"ını söylediler. Bu mahalle polisi ilginç bir insandı. Bir iki yıl önce ilk kez bir dâva için tebligat yapmaya geldi"inde tavrı dü!mancaydı. Ne ki davalar ve kitaplarımız hakkında toplatma kararları arttıkça polis Hasan da Ant'ın sürekli ziyaretçileri arasına karı!mı!tı. Bu gidi! geli!lerinde bize sempati duymu! olmalı ki, herhangi bir kitap hakkında toplatma kararı çıktı"ında operasyon ba!lamadan önce yayınevine u"rar, o kitaptan satınalmak istedi"ini söyler, bir adet alır giderdi. Hasan gider gitmez depolarda o kitaptan ne kadar varsa hepsi zulaya alınır, be! on kitap mostralık olarak yayınevinde tutulurdu. Birkaç saat sonra da asıl toplama ekibi gelir, ancak bu be! on kitapla yetinmek zorunda kalırdı. Hakkında toplatma kararı olan kitaplar da tüm kitapçılarda "tezgah altı satı!" yöntemiyle satılırdı. Polisin bizleri sorması anlamlıydı. Tedbir olarak o geceyi geçirmek için yazarlarımızdan Asiye Eliçin'in Anadolu yakasındaki evine gittik. Gençli"inde e!i Emin Türk Eliçin'le birlikte sık sık devlet teröründen nasibini almı! olan Asiye Hanım bizleri çok seviyordu. Normal zamanlarda defalarca davet etti"i halde bir türlü evine gidememi!tik. Olup bitenlerin farkında oldu"u için bizi istedi"imiz sürece evinde saklayabilece"ini söyledi. O geceyi evinde geçirdik. 30 Nisan 1971 bizim için gerçek bir dönüm noktasıydı. Ertesi gün Cumartesi'ydi ve her yer kapalıydı. Bir takım formaliteleri ne bahasına olursa olsun o gün tamamlamalıydık. Uzun süredir güvenlik nedeniyle üye sayısı 30'a yakla!an yazı kurulunu toplantıya ça"ıramıyorduk. Gerekti"inde bir takım hayati kararları alabilmek için kurul ben ve #nci'yle birlikte Faruk Pekin ve Çetin Özek'i yetkili kılmı!tı. Sabahtan Çetin'in arabasıyla çıktı"ımız Bo"az sırtlarında, daha sonra Rumelihisarı'nda saatlerce durum de"erlendirmesi yaptık. 518 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 519 Ö"leden sonra geç vakit #nci postaneye giderek bayilerden gelen havaleleri çekti, ertesi gün u"rayacak olan Osman'a vermesi için güvendi"i memurelerden birine zarf içinde teslim etti. Daha sonra #nci'yle birlikte, oturdu"umuz apartımanın sahibine vekalet eden bankacıyla görü!mek üzere Çemberlita!'taki bürosuna gittik. O güne dek hiç yüzyüze gelmedi"imizden ziyaretimize !a!ırdı. - Biz yakında uzunca bir seyahata çıkaca"ız. Biz yokken evde iki arkada!ımız kalacak. Ama her ihtimale kar!ı biz üç aylık kirayı pe!inen ödemek istiyoruz, dedik. - Ne gerek vardı, dedi. Zor ko!ullarda oldu"unuzu biliyorum. Buna ra"men kiranızı ödemeyi hiçbir zaman geciktirmediniz. Seyahatten dönünce öderdiniz. Seyahatin çok uzun sürebilece"ini söyledik. Sıkıyönetim ilanından sonra bizim de ba!ımıza bir !eyler gelebile"ini tahmin etti"inden olacak, bu pe!in ödemenin gerçek nedenini, ba!ımızın artık belada oldu"unu nihayet anladı. Te!ekkür ederek bizi kapıya kadar u"urladı. Tam ayrılırken, daha önce hiçbir yakınlı"ımız ya da samimiyetimiz olmadı"ı halde birden beni kucaklayarak vedala!tı. Hemen yakındaki Kapalıçar!ı'ya u"rayarak ikimiz de dayanaklı birer ayakkabı satınaldık. #nci topukları iyice sallanır halde gelmi! ayakkabısı yüzünden zaten acı çekiyordu. Önümüzdeki günlerde daha ne kadar ve hangi ko!ullarda taban tepece"imizi bilmedi"imizden en azından ayaklarımızın sa"lı"ını güvenceye almalıydık. Çi"dem'in evine u"radık, tam bir !eyler yiyecektik ki, radyo ilk haber olarak Bugün ve Bâbıâli'deki Sabah gazeteleriyle birlikte Ant'ın kapatıldı"ını duyurdu. #stanbul Sıkıyönetim Komutanlı"ı bildirisinde, "Türk Ceza Kanunu'nun 142, 311, 312, 156 ve 159. maddelerini ısrarla ihlal eden Ant Dergisi'nin süresiz olarak kapatıldı"ı, sorumluları hakkında gerekli kanuni takibata geçildi"i" bildiriliyordu. Ya sıkıyönetim komutanlı"ına kendili"inden teslim ola519 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 520 caktık ya da bir yerlerde kıstırılırsak yakalanıp i!kenceden geçirilmeyi, belki de vurulup öldürülmeyi göze alacaktık. O andan itibaren resmen illegaldeydik. Gerçek bir kaçgöç ba!lıyordu. Çi"dem'in evinde artık bir saniye bile kalamazdık. Daha önce #nci'ye bizi saklayabilece"ini söylemi! olan Nurer U"urlu'nun evine gittik. Ant'ın kapatıldı"ını radyodan duymu!, bizi bekliyormu!. - #yi ettiniz de geldiniz, henüz bana ula!amazlar, burada birkaç gün kalabilirsiniz, diye güvence verdi. Çok duyguluydu. Ant'ın son sayısı büyük olay olmu!, sürekli talep geliyormu!, ama artık elde kalmamı!. E!i bir aydır Ankara'da oldu"u için mutfak tam takır kuru bakırdı, üstelik sular akmıyordu, ama bir !eyler denkle!tirip rakı sofrası kurdu, geç vakte kadar sohbet ettik, ihtimalleri tartı!tık. Nurer'e göre, biz ayrıldıktan sonra Ant'ın ya!aması mümkün olmayabilirdi. Bu bakımdan en iyisi tüm Ant kitaplarının kendisine ya da bir ba!ka güvenilir da"ıtımcıya devredilmesiydi. Bunun kar!ılı"ı olan parayı, e"er yurt dı!ına çıkmayı ba!arabilirsek, orada yürütülecek mücadeleler için bir fon olarak kullanabilirdik. Ancak biz Ant'ta çalı!an arkada!ların yeni ko!ullarda gereken !eyleri yapaca"ına inandı"ımız için bu önerileri reddettik, Ant kitapları deposunun ve tüm Ant gelirlerinin onların bundan sonraki gereksinimlerinin kar!ılanmasında kullanılaca"ını söyledik, kendisinin de onlara destek olmasını rica ettik. Sıkıyönetim bildirisinden sonra 1 Mayıs günü bizi tutuklamak için mutlaka büroya ve de evimize u"rayacaklar, yakınlarımızı da rahatsız edeceklerdi. En azından pazartesiye kadar zaman kazanıp gerçekçi bir de"erlendirme yapmak zorundaydık. Büroyla temas kurduk. Tahminimiz do"ruydu. Gece Ant Yayınları'nı basmı!lar, bizi aramı!lardı. Artık ya hapishanenin ya da yeraltının yolu kesinlikle görünmü!tü. 520 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 521 Kimseye borçlu kalmayalım diye #nci riski göze alarak Kazancı Yoku!u'na son kez gitti. Bakkalın, kasabın veresiye borcunu ödedi, apartman dı!ında kapıcı Asım'la görü!tü. Asım Ant'ın kapatıldı"ını ve bizim hakkımızda yasal kovu!turma ba!latıldı"ını radyodan duymu!, çok üzülmü!tü. #nci kendisine artık uzun süre bu adrese gelemeyece"imizi, evde iki arkada!ın bir süre kalaca"ını, tıpkı bize oldu"u gibi onlara da gerekti"i gibi destek olmasını söylemi!. Bunu üzerine Asım #nci'yi teselli etmeye çalı!mı!, evimize ve dostlarımıza mutlaka sahip çıkaca"ına söz vermi!, bundan sonra da kendisini durumumuzdan haberdar etmesini rica etmi!ti. #nci daha sonra Te!vikiye'de Çi"dem'in evine yeniden u"radı"ında bir sürprizle kar!ıla!mı!tı: Babası Burhan Tu"savul... Dört günden beri babası ve annesi #nci'yi aramı!lar, ama hiçbir yerden yeterli yanıt alamamı!lardı. Radyo ve televizyonda da Ant ve bizimle ilgili sıkıyönetim bildirisini duyduktan sonra #nci'nin babası ilk Gazanfer Bilge otobüsüne atlayarak #stanbul'a gelmi!, son bir umutla Çi"dem'in evine dayanmı!tı. Geceyi Çi"dem'in evinde geçirdikten sonra ertesi gün #nci babasıyla birlikte, benim gizlenmekte oldu"um Hüseyin Ba!'ın evine geldi. Ben o sabah son ayrıntıları konu!mak üzere Çetin Özek ve Faruk Pekin'le bulu!acaktım. Önceden kararla!tırıldı"ı üzere bizden son talimatları almak üzere Mustafa ö"leden sonra Kabata!'taki Sebil Kahvehanesi'ne gelerek bir gece önce Ant Yayınları'na yapılan baskının ayrıntlarını anlatacak, bundan sonra ne yapılaca"ı konusunda bizden talimat alacaktı. Çetin ve Faruk'la görü!memizde, sıkıyönetimin bildirisinden sonra hakkımızda kovu!turma açıldı"ı için ne yapmamız gerekti"ini ayrıntılı olarak tartı!tık. Ya pazartesi günü sıkıyönetime teslim olacak ya da bir daha dönü!ü olmayacak biçimde yeraltına geçecektik. O ana kadar Türkiye'den ayrılıp Avrupa ülkelerinde cuntaya kar!ı kampanya yürütmemiz konusu hiç gündeme gel521 "vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 08/11/10 09:20 Page 522 memişti. Gelmediği için de, ne ben ne de İnci, gerektiğinde kullanılmak üzere zamanında bir pasaport çıkartma girişiminde dahi bulunmamıştık. Oysa sarı basın kartlı gazeteciler olarak bundan kolay bir şey yoku. Ama artık iş işten geçmişti. Eğer Türkiye'den çıkacaksak, bunun illegal yollardan halledilmesi gerekiyordu. Çetin Özek: - Unutma, dedi... 15-16 Haziran'dan sonraki sıkıyönetim sorgulamasında subaylar sana bir daha oraya düşersen girdiğin gibi çıkamayabileceğini söylemişlerdi... Özellikle Ant'ın son sayılarındaki açıklamalardan sonra sen sıkıyönetim zındanlarından sağ mı çıkarsın, sakat mı çıkarsın belli değil. En iyisi İnci'yle birlikte bir yolunu bulup Türkiye'yi terkedin, bundan böyle kavgayı oralarda sürdürün... Faruk’un daha sonra da bizimle tekrar görüşmesi ve pratik sorunları görüşmesi öngörüldüğünden konuyu karara bağlamayı ileriye erteledik. Biz şu ya da bu şekilde ortadan kaybolduktan sonra Ant'ın siyasal yönlendirmesini Faruk'un yapması, mali konularda ise yayınevinin sahibi olarak benim yazı kurulu üyesi avukatımız Müşür Kaya Canpolat'a vekalet vermemiz konusunda anlaştıktan sonra Çetin'le vedalaşarak ayrıldık. Daha sonra İnci ve babasıyla buluştum. Üsküdar'a geçip bir sahil lokantasında birlikte yemek yedik. Adamcağız bizi hayatta bulduğuna memnun, ama bundan sonra başımıza neler gelebileceğinden tedirgin olarak bir otobüse binip Ankara'ya döndü. Ardından Kabataş İskelesi'nin karşısındaki Sebil Kahvesi'nde Mustafa'yla buluştuk. Osman gelmemişti. Mustafa'nın anlattığına göre, bir gece önce Ant'ın sıkıyönetimce kapatıldığı radyolarda açıklandıktan sonra, saat 21 sularında, askeri araçlar Ant Yayınları'nın bulunduğu binanın çevresini sarmışlar. Başlarında bir albay olan 12 asker ve bir sürü polis dıştaki demir kapıyı dövmeye başlamışlar. Kapıcı don gömlek kapıyı açmış. Adamcağızı apartopar çay 522 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 523 oca"ının bulundu"u yere tıkıp ba!ına silahlı bir nöbetçi diktikten sonra bizim büroya dalmı!lar. Osman'ı bir kö!eye ittikten sonra arama faaliyetine giri!mi!ler. Osman yayınevinde yasak ya da toplatma konusu yayın bulunmadı"ını söylemi!. Ne ki, tüm toplanmı! sayılar iyi kamufle edildi"i halde ortalıkta Hür Da"ıtım'dan o gün gelen son sayılara ait iadeler varmı!. Bunları bulunca Osman'ı hayli tartaklamı!lar. Yayınevi dört saat süreyle hallaç pamu"u gibi atılmı!. Tüm kitap paketleri kasaturalarla parçalanmı!, yasak yayın aranmı!. Bazı yayınlara, 2. cilt için karanlık odada tuttu"umuz aylık dergilere, birkaç yasak kitaba elkonulmu!. Tabii herhangi bir zabıt falan tutulmamı!. Albay daha sonra yayınevine mühür vurulaca"ını, Osman'a da i!yerini terketmesi gerekti"ini söylemi!. Osman kendisinin burada ücretli çalı!tı"ını, geceleri de burada yatıp kalktı"ını, ba!ka yatacak yeri olmadı"ından yayınevi mühürlenirse kendisinin sokakta kalaca"ını söylemi!. Bunun üzerine orada kalmasına izin verilmi!, ancak "#çeriye dinleme aleti koyduk. Bundan sonra tüm hareketlerinizi izleyece"iz. Hiçbir !ekilde satı! yapmayacaksınız. E"er en ufak ters bir !ey hissedersek, tekrar gelece"iz" diye tehdit ederek çekip gitmi!ler. Mustafa'ya bundan sonra ne yapılması gerekti"ini Faruk aracılı"ıyla bildirece"imizi söyleyerek onunla da vedala!tık. Daha sonra Faruk'la birlikte Asiye Eliçin'in evine gittik. Orada da ertesi gün benim ne yapmam gerekti"i uzun uzun tartı!ıldı. Bu arada Türkiye'de olup bitenlerle ilgili birer mektup yazarak Ant'ın yurt dı!ındaki yazar ve okurlarına postalanmak üzere Faruk'a verdim. Ertesi gün Asiye Eliçin'in evine Çi"dem de geldi. Sıkıyönetime teslim olma ya da yurtdı!ına çıkma alternatiflerini bir kez daha derinlemesine tartı!tık. Konuyu bir kez daha Hüseyin'le görü!mek üzere ak!am üzeri Asiye Hanım'la ve Çi"dem'le vedala!arak birer saat arayla evden ayrıldık. Sevgili Asiye Elçin, seçenekler ne 523 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 524 olursa olsun ba!ımıza geleceklerden son derece endi!eliydi. "Sizleri bir buldum, bir kaybediyorum," diye hıçkıra hıçkıra a"lıyordu. Bu çileke! insanın gösterdi"i dayanı!mayı, dostlu"u unutmamız mümkün de"il... Hüseyin'in evine gitti"imizde #stanbul'daki en eski dostlarımızdan Avukat Nebil Varuy da oradaydı. T#P'in tüm ya!amını, sorunlarını çok iyi tanıdı"ı ve ya!adı"ı için kendisine "parti albayı" diye takılırdık. Bizim durumumuzu bir kez daha Hüseyin'le ve hukukçu olarak Nebil'le derinlemesine tartı!tık. Onlar da bu ko!ullarda Türkiye'yi terkederek Avrupa'da gereken mücadeleyi vermemizin daha do"ru olaca"ını söylüyorlardı. Zaman daralıyordu, ya ertesi sabah teslim olacak, ya da tamamen illegaliteye girecektik. Normal bir pasaportla çıkı! yapmamız olası de"ildi, çünkü o kavga ortamında Türkiye'yi !u ya da bu !ekilde terketmeyi hiçbir zaman dü!ünmedi"imiz için yıllardır ne ben ne de #nci yeni bir pasaport talebinde bulunmamı!tık. Victor Serge'in "Militana Notları"nı yayınlamı! ki!iler olarak kendimizle ilgili bu en basit tedbiri almamı! olmamızın affedilir yanı yoktu. Türkiye'den illegal çıkma alternatifleri tartı!ılırken Bulgaristan ya da #sveç yolunu deneme fikri de gündeme geldi. Basın toplantılarında ya da çe!itli törenlerde Hüseyin'le birlikte rastla!tı"ımız genç bir Bulgar diplomatı vardı. Basın ili!kilerinden sorumluydu. Sohbetlerimizde bir diplomattan beklenmeyecek derecede devrimci ifadeler kullanıyordu. Ant Dergisi'nin mücadelesinden hep övgüyle söz ediyordu. E"er Türkiye'den çıkmaya kesin karar verirsek, Bulgarlar yardımcı olabilir miydi? Bu konuda Hüseyin'in kendisiyle temas kurması konusunda anla!tık. Bir ba!ka olasılık da Beyo"lu'ndaki #sveç Ba!konsoloslu"u'ndan yardım istemekti. Davalarımın yo"unla!tı"ı günlerde Güne! ve Barbro Karabuda'larla birlikte Beyo"lu'nda Rusların i!letti"i Rejans 524 "vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 08/11/10 08:50 Page 525 Lokantası'nda buluşmuştuk. Sofrada Türkiye'ye röportaj için gelmiş İsveçli gazeteci Peter Curman ve İsveç'in o zamanki İstanbul Başkonsolosu da vardı. Hakkımdaki davalardan dehşete kapılan Peter Curman'ın benimle yaptığı bir röportaj İsveç medyasında yayınlanmıştı. Başkonsolos da o geceki konuşmalarımızdan çok etkilenmiş olmalı ki, "Burada da Yunanistan'daki gibi bir darbe falan olursa hiç düşünmeden doğruca konsolosluğa gelin, biz sizleri güvenceye alırız" demişti. Ancak sıkıyönetim ilan edildiğinde o konsolos Türkiye'den ayrılmıştı, yerine geleni de tanımıyorduk. Bulgaristan kanalının da çalışmayacabileceği ihtimalini düşünerek kendi göbeğimizi kendimiz kesme olanaklarını da aramağa karar verdik. İkimizde de yıllarca öncesine ait miadı dolmuş pasaportlar vardı. Çıkışın çaresiz sahte belgelerle olması gerekiyordu. Seyahat acentalarının yurt dışı seyahatlerde yolcuya kolaylık için pasaport çıkartma işini de üstlendikleri biliniyordu. Eğer sahte hüviyet cüzdanlarımız olursa, Emniyet Müdürlüğü'ne uğramadan bir acenta aracılığıyla başka isim altında pasaport çıkartılabilecekti. Bu arada İnci son kez Çiğdem'le görüşmek üzere Teşvikiye'ye gitti. Ama bir gece önce sivil polisler Çiğdem'in evini bastığı için bu görüşme mümkün olamadı. Çiğdem'in sonradan Hüseyin Baş'a anlattığına göre, kendisinin Asiye Hanım'ın evinde kaldığı gece polisler sabaha karşı 3'te Teşvikiye'deki evine gelmişler. Komşuları Çiğdem'e karşı kışkırtmak için tüm katların zillerini çalarak kendisini sormuşlar, daha sonra da gelmesini beklemek için sokakta pusuya yatmışlar. Çiğdem eve gelince ondan fazla polis içeriye dalmış, evi hallaç pamuğu gibi atıp kitaplarına elkoymuşlar, sonra kitaplarla birlikte kendisini Birinci Şube'ye götürmüşler. Sıkıyönetim döneminin ilk haftasında 500'den fazla "şüpheli kişi"nin gözaltına alındığı iftiharla duyuruluyordu. İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı teslim olmayan "anarşist525 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 526 ler" için "vur" emri çıkartmı!tı. Her gün radyoda yeni bir "anar!istler" listesi yayınlanarak teslim olmaları emrediliyordu. Ba!bakan Nihat Erim, 5 Mayıs günü yaptı"ı bir konu!mada !üpheli ki!ilerin ihbar edilmesini sa"lamak üzere Merkez Bankası'nda "Anar!istlerle Mücadele Fonu" kuruldu"unu iftiharla açıklıyordu. Tüm apartman kapıcıları da bulundukları binalarda !üphelendikleri herkesi emniyete bildirmeye mecbur tutuluyordu, aksi takdirde onlar da "anar!ist" i!lemine tabi tutulacaklardı. Kıskaç gittikçe daralıyordu. Ant'ın varlı"ını sürdürebilmesi için benim hâlâ yapmam gereken !eyler vardı ve bunlar oldukça riskliydi. Yayınevinin Sirkeci'deki banka !ubelerinde bulunan paralarını çekip geride kalan arkada!lara iletmem, Ant'ın sahibi olarak bir noterden avukatım Mü!ür Kaya Canpolat'a tam yetkili bir vekaletname çıkartmam gerekiyordu. Yayınevi sahibi olarak banka !ubelerine Ticaret Odası'nın üye kartıyla ba!vurdu"um için paraların çekilmesi o kadar zor olmadı. Ticaret Odası kartını gören, fazla bir !ey sormadan gereken i!lemleri derhal yapıyordu. Sadece Sirkeci'deki Ziraat Bankası $ubesi'nde sıra beklerken beklenmedik bir olay oldu. Birden kapılar açılarak içeriye tomsonlu askerler doldu. Tam her!eyin artık bitti"ini dü!ünüyordum ki, bunların ayba!ında personel ücretlerini ödemek üzere bankadan para çekmeye geldikleri, bunun için de gerekli önlemleri aldıkları anla!ıldı. Artık sıra sahte pasaport elde etme macerasına gelmi!ti. Mevcut nüfus ka"ıtlarımız çok eski ve sararmı! oldu"undan isimlerin tahrif edilmesi mümkün de"ildi, kullanılan sıvı iz bırakabilirdi. Bunun için mutlaka yeni nüfus ka"ıtları alınması gerekiyordu. Bankalarla i!im bittikten sonra "bıyıklı" görüntüsünden mutlaka kurtulmalıydım. Karaköyde bir berbere daldım. Tam o sırada radyo Ziraat Bankası Unkapanı $ubesi'nin "!ehir 526 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 527 !akileri"nce soyuldu"unu bildirdi. Berber ve di"er mü!teriler bermutad "!akiler"e beddualar ya"dırdılar. Berber koltu"una oturduktan sonra normal saç tra!ı istedim. Bıyık kestirmek o "cadı kazanı" ortamında ku!ku uyandırabilirdi. Saç tra!ı bitip de berber aynayı tuttu"unda, - Yahu benim bıyıklara da ak dü!mü!... Siyah saçlarla pek gitmiyor. $unları da bir alıversen, dedim. Tam da berber fırçayı sabunlarken bir polis memuru tra! için gelip yanımdaki bo! koltu"a çöktü. Neyse ki berber bıyık kesmek için daha ilk ustura vuru!ta duda"ımın sa" tarafında kaza eseri bir çizik açtı. Ben fırsatı degerlendirerek berberi yüksek perdeden ha!ladım. Polis de bana hak vererek usturayı daha dikkatli kullanması gerekti"ini söyledi. Tra! biter bitmez hesabı ödeyip bir taksiye atlayarak Sirkeci'den uzakla!tım. Bıyıksız suretimle yeni bir kimlik kartı alabilmek için mutlaka bir kayıp ilmühaberi gerekiyordu. #nci'ye de aynı !ekilde bir ilmühaber çıkartmam gerekiyordu. $ip!akçıda foto"raf çektirdikten sonra do"ru bizim mahalle muhtarının kapısına dayandım. Emekli subay olan muhtar önce ö"le vakti geldi"im için biraz huysuzluk ettiyse de, Kalecik do"umlu oldu"umu görünce, kedisinin de bir zamanlar Kalecik'teki bir birlikte görev yaptı"ını hatırlayarak tavır de"i!tirdi. Mesle"imi sordu, "mütercim" oldu"umu söyledim. Fazla mesele çıkarmadan hem benim için, hem de #nci için birer kayıp ilmühaberi verdi. Muhtardan çıkar çıkmaz Karaköy Nüfus Memurlu"u'ndan kayıp ilmühaberlerine gerekli !erhi koydurtup yeni kimlikleri almak üzere Sıraselviler'deki Taksim Nüfus Müdürlü"ü'ne geçtim. Benim kimlik kartımda sorun çıkmadı, ama #nci'ninkinde do"um tarihi sadece yıl olarak yazılı oldu"u için adam aksilik çıkardı. "Kendisi gelsin," diye tutturdu. Tartı!maya giri!mi!tim ki bir mucize oldu. Beyo"lu pavyonlarının "artist"lerinden biri babasız çocu"una kimlik çıkartmak üzere binbir cilveyle içeri daldı. Nüfus memuru 527 "vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 08/11/10 09:26 Page 528 onunla meşgul olabilmek için benimle tartışmayı fazla uzatmadan ikimizin de yeni kimlik cüzdanlarını mühürleyip imzalayarak verdi. Askerlik yoklamalarımı Mustafa aracılığıyla işlettikten sonra yeni nüfus kağıtlarındaki isimleri tahrif ettik. Artık seyahat şirketlerinden birine başvurarak yeni isimle pasaport çıkarttırabilirdik. Hüseyin'in evinde daha fazla kalıp onu da tehlikeye sokmak istemiyorduk. Bir ara yandaki dairenin kapısı güm güm vurulunca bayağı korkulu dakikalar geçirmiştik. İçeridekiler kapıyı açmamışlardı. Oysa gelen gürültü ve konuşmalardan içeride hayli insan olduğunu tahmin ediyorduk. Belki orada da bizim gibi gizlenen kişiler vardı, belki de bazıları tanıdığımız gençlerdendi... Sonradan kapıya dayanan kişinin bakkalın çırağı olduğu anlaşıldı, rahat nefes aldık. 6 Mayıs'ta Türkiye'den illegal çıkış için düşündüğümüz iki proje de ardarda çöktü. Hüseyin'in uğradığı tüm seyahat acentaları, sıkıyönetim ilan edildiğinden beri artık pasaport işlemi yaptıramadıklarını, yurt dışına çıkmak isteyenin mutlaka kendisinin emniyete gitmesi gerektiğini söylemişlerdi. Emniyete bizzat başvurmamız mümkün olmadığına göre pasaport alarak Türkiye’den çıkış artık olası değildi. Hüseyin öğleye doğru Bulgar dostumuzla ikinci görüşmesini yapmış, fakat ondan da olumsuz yanıt almıştı. Bir aksilik olması durumunda Bulgaristan'ın Türkiye'yle "dostça" ilişkilerini bozabilecek böyle bir girişime Sofya kesinlikle "hayır" demişti. Artık yapılacak tek şey, ya güney sınırından ya da Ege sahilinden kaçak olarak çıkmaktı. İnci'nin babasının, Toprak Mahsulleri Ofisi uzmanı olarak her bölgede olduğu gibi güney bölgesinde de tanıdığı, dostluk kurduğu çok kişi vardı. Bu olanağı araştırmak üzere öğleden sonra İnci otobüsle Ankara'ya gitti. İnci, orada ilk iş olarak, asker ve polisin Ant'ta çalışan arkadaşları sık sık taciz etmemeleri için bir yakınını An528 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 529 kara'dan Konya'ya göndererek benim rumuzumla Ant Yayınları'na !u telgrafı çektirdi. "Sıkıyönetim dolayısıyla bayiler çamura yatıyor, para ödemiyorlar. Biz Erzurum'a geçiyoruz. Ayın 15'inde dönece"iz. Bayilerin borç ve alacak durumunu Erzurum'a acele postrestant bildir - D.Ö." Kaçaklar için "vur" emri verildi"i açıklandı"ından beri büyük bir endi!e içinde bulunan #nci'nin babası hemen güneydeki tanıdıklarıyla temasa geçerek bizi para kar!ılı"ı Suriye sınırından geçirecek birini bulmu!. Adam Ankara'ya gelip #nci'yle de görü!mü! ve ertesi gün telefon ederek Kilis'te kendisine nasıl ula!abilece"imizi bildirmeye söz vermi!. Bana da derhal #stanbul'u terkederek Ankara'ya geçmem bildirildi. 9 Mayıs'ta, bizim eski hüviyet cüzdanları ve miadı dolmu! pasaportlar da dahil, önemli ki!isel belgeleri Ankara'ya gönderdim, ardından Faruk'la son kez bulu!up ayrıntıları görü!tükten sonra vedala!arak otobüsle Ankara'ya hareket ettim. Otobüste benim koltu"umun pencere tarafında üniformalı bir albay oturuyordu. Ailesini ziyarete gidiyormu!, siyasete hiç karı!madan Anadolu'da görüp tanıdı"ımız yerlerden konu!tuk, biraz da maçlardan... #zmit'e yakla!ıyorduk ki, bir manga asker otobüsü durdurdu. Önce bir te"men yanında iki erle otobüse girip kimlik ve bagaj kontrolüne giri!ti. Sıra bizim koltu"a geldi"inde üstteki valizlerden albaya ait olanı göstererek, - Bu kimin? diye sordu. - Askerlik yıllarından kalma bir refleksle: - Albayımın, dedim. Dokunmadı. - Ya bu? - O da benim! Benim albayın bir yakını oldu"umu dü!ünmü! olmalı ki selam verip kimlik dahi sormadan arka sıralara do"ru ilerledi. Bir iki dakika sonra arka sıralarda bir kıyamet koptu. 529 "vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 08/11/10 09:35 Page 530 O yıllarda erkeklerde uzun saç modası vardı. Bir delikanlı lepiska gibi saçlarıyla Ankara'ya nişanlısını görmeye gidiyormuş. İki er zavallı çocuğu sürükleyerek otobüsten indirdiler. Bir başka er elinde traş makinesiyle yaklaştı. Çocukcağız makineyi görünce feryadı bastı: - N'olur yapmayın, ben nişanlımı ziyarete gidiyorum. Saçlarımı kırparsanız kendisine rezil olurum. Ama yalvarmalara aldırış etmeden, kahkahalar atarak kafasını sadistçe sıfır numaraya vurdular. Çocuk gözyaşları içinde otobüse bindirildikten sonra yeniden hareket ettik. Yanımdaki albay da bu manzaradan çok rahatsız olmuştu, ama sıkıyönetim uygulaması olduğundan müdahale edemiyordu. Bir ara bana dönerek: - Böyle olmamalıydı, çok üzgünüm, demekle yetindi. Ankara'da İnci'nin ailesinin evine vardığımda radyo yeni bir sıkıyönetim bildirisi okuyordu. Bazı anarşistler uzun saçlı erkeklerin saçlarının kesildiğine dair şayia çıkartıyorlarmış, bunları söyleyenlerin derhal ihbar edilmesi gerekiyormuş. Biraz ailevi sohbetten sonra tam güney sınırından geçiş projesinin ayrıntılarını görüşecektik ki, radyo güney sınırından Suriye'ye geçmeye çalışan üç Dev-Genç'linin yakalandığı haberini verdi. Bir daha durum değerlendirmesi yaptık. Bizi geçirecek adam son dakikada ihbar edebilir, arkadan vurulabilirdik. Zaten ertesi sabah adam söz verdiği halde telefon etmedi. Belki de sınırdaki tutuklama haberini duyduktan sonra, bu işe girişmeyi o da göze alamamıştı. Geriye tek çare kalıyordu.Yine sahte bir pasaport bularak Marmaris üzerinden deniz yoluyla Yunanistan'a geçmek ya da Ankara'dan direkt uçuş yapan bir yabancı uçakla Avrupa'ya uçmak... 530 "vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 08/11/10 09:40 Page 531 İnci'nin annesi Hacer Hanım, "Bizim pasaportu bir deneseniz," dedi. Mehmet Burhanettin Tuğsavul ve Hacer Tuğsavul adına çıkartılmış ve henüz miadı dolmamış bir aile pasaportu karşımızdaydı. Yapılacak tek şey fotoğraflarının değiştirilmesiydi. Benim eski pasaportumda bıyıksız dönemime ait bir fotoğraf vardı. Eski pasaportlarımızdaki fotoğrafların soğuk damgası Tuğsavul'ların aile pasaportundaki fotoğrafların soğuk damgasını aşağı yukarı tutuyordu. Üzerinde tahrifat yapmadan bu pasaportla önceden turist dövizi alınması gerekiyordu. Ne ki aksiliklerin sonu bir türlü gelmiyordu. Bir yakınımız İnci'nin anne ve babası için döviz almak üzere Merkez Bankası'na gittiğinde Deutchmark'ın revalue edilmesi nedeniyle o gün döviz satışlarının durdurulduğunu, bu yüzden döviz satamayacaklarını söylemişler. Ama yakınımız ergeç bir kodamanın yurtdışı seyahati için döviz almaya geleceğinden emin olduğundan bekleme salonunda pusuya yatmış. Çok geçmeden bir kodamana döviz verildiğini görür görmez yeniden gişeye dayanıp pasaportları memurun önüne uzatmış. Adamcağız da gık çıkarmadan Tuğsavul'lar için turist dövizini satmış. Döviz işi garantilendikten sonra pasaporttaki fotoğrafları değiştirdik, bir de ileride başları derde girmesin diye Tuğsavul soyadlarını, son üç harfini silerek, Tuğsan yaptık, doğum yıllarını da bizim yaşımıza uygun olması için küçülttük. Meslek hanemde de Türkçe "uzman yardımcısı", Fransızca “sous-specialiste” yazıyordu. Yurtdışına çıkmamıza bir engel kalmamıştı. Ne ki Türkiye'deki bu son günümüzde benim halletmem birkaç hayati formalite daha vardı. Öncelikle Ankara'daki bir noterden Ant Yayınları'nın sahibi olarak avukatım Müşür Kaya Canpolat'a yayınevinin tüm işlemlerini tek başına yapabilmesini sağlayacak bir vekaletname çıkartmam gerekiyordu. 531 "vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 08/11/10 09:40 Page 532 Gittiğim noter Ticaret Odası kimlik kartını görünce derhal vekaletnameyi hazırlayarak bana imzalattı. Noter ücretini öderken, - Beyefendi, ben bu Ant Yayınları'nın adını galiba daha önce de duydum. Ne yayınlıyorsunuz? diye sordu. - Romanlar ve şiir kitapları yayınlıyoruz, dedim. Şimdi yeni projelerimiz var. Resimli romanlar ve ders kitapları da yayınlayacağız. Bu formaliteleri yürütmek için avukatımı tevkil ediyorum, dedim. Başarılar diledi. Biz Türkiye'den ayrıldıktan sonra Müşür'e ulaştırılmak üzere ayrıntılı bir mektup yazarak bundan böyle Ant Yayınları'nda kimin ne yapacağını belirttim. İki haftadır sürekli kaçgöç yaşadığımızdan kılık kıyafetimiz dökülüyordu. Bir galeriyle uğrayarak kendim ve İnci için giyecek birşeyler aldım. Ömrümde hiç şapka giymediğim halde görünüşümün daha inandırıcı olması için bir yakınımız geç vakit gidip göz kararıyla bana bir fötr şapka aldı. O akşam ailece son kez birlikte yemek yedik. Uçağımız ertesi sabah erken saatlerde kalkacağı için yol hazırlığımızı akşamdan yaptık. Bana alınan fötr şapka başıma büyük geldiğinden iç çeperini astarının arasına kağıt tıkıştırarak daralttık. İnci'ye de kimsenin tanıyamayacağı ve şüphelenemeyeceği şekilde bir makyaj yapıldı. Artık yaşamımızda yeni bir döneme hazırdık. Radyolar son sıkıyönetim bildirilerini, arama kararlarını ve tutuklama haberlerini veriyordu. Erkenden yattık. Ama uyumak ne mümkün. Sahte pasaportla kontroldan geçerken yakalanırsak cunta itaatli medyada kopartılacak gürültü, bunun ailelerimiz ve yakınlarımız üzerindeki yıkıcı etkileri kafamıza takılıyordu, uzun süre uyumamıza engel oluyordu. Sabah saat 6'da ikimiz de uykumuzu alamamanın sersemliği içinde kalktık. Herkesle vedalaştık. Bir taksi çağırarak saat 7'de Lufthansa otobüsünün yolcuları alacağı Bulvar Palas'a yöneldik. Ankara yağmur altındaydı. Lufthansa oto532 "vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 08/11/10 09:40 Page 533 büsü hareket ederken bir köşeden bizi endişeyle izleyen İnci'nin babasını farkettik. Adamcağız iki haftada âdeta çökmüştü. İnci’nin gözleri doldu. Hava alanına kadar bir iki sıkıyönetim kontrolünden geçtik. Alanda fazla oyalanmadan önce bilet ve bagaj kontrolüne gittik. Zaten fazla bir bagajımız da yoktu. Güvenlik açısından yanımıza sahte pasaport dışında herhangi bir belge almamıştık. Avrupa’da temas kurabileceğimiz birkaç adresi iyice belleğimize kazıdıktan sonra, Avrupa’ya sorunsuz ulaşabilirsek oradan bildireceğimiz bir adrese daha sonra iletilmek üzere tüm adres listelerini, telefon numaralarını yakınlarımıza emanet etmiştik. Birkaç gazete ve dergi aldıktan sonra pasaport kontrolüne yöneldik. Tam da kontrolü yapacak polise yaklaşıyorduk ki, İnci durakladı, endişe içinde: - Bunu ben Ankara'da muhabirlik yaptığım dönemden tanıyorum, dedi. Ya o da beni tanırsa, hatırlarsa... - Deli misin, başka bir isimle ve de bu makyaj ve giyimle seni ben bile tanımazdım. Polis pasaportlarımızı kontrol etti. Kuşkulanmasına ve herhangi bir sorgu suale girmesine meydan vermemek için yukarıdan alıp kalantor bir işadamı tonlamasıyla sordum: - Memur bey, bu uçaklar da hep gecikmeli kalkıyor. Geçenlerde bakana da şikayet etmişim. Bugün gecikme falan var mı? Polis gecikmelerden sanki kendisi sorumluymuş gibi ezik bir sesle, - Hayır beyefendi, bugün tüm seferlerimiz normal, dedi. Çıkış damgalarını vurdu, pasaportlarımızı verirken de hayırlı yolculuklar diledi. Nihayet bekleme salonundaydık. Şans eseri uçak bekleyenler arasında tanıdık kimse yoktu. Sadece sıladan dönmekte olan göçmen işçilerle yabancı turistler... Adet üzere free-shop'tan Avrupa’da buluşacağımız dostlarımız için çam sakızı çoban armağanı birkaç şey satın aldık. 533 "vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 08/11/10 09:40 Page 534 Bir de stresli son iki haftada günlük sigara tüketimini iki paketten üçe çıkarmış olan İnci için sigara yedekledik. Nihayet Lufthansa yolcularının uçağa binişi anons edildi. Yerlerimize oturduktan sonra uçak tekerlerinin yerden kesilişine kadar geçen yirmi dakikalık süre Einstein’ın izafiyet teorisine uygun olarak sanki saatlerce sürdü. Uçak havalandıktan sonra da İnci'yle gözlerimiz pencerelerde... İstanbul'u, Trakya'yı geçiyoruz. Her an bizimle ilgili alarm verilip uçak Türkiye hava sahasında inişe mecbur edilebilir. Hayır. Kaptan pilot Türkiye'yi terkettiğimizi bildiriyor. Derin bir nefes alıyoruz. İnci'ye: - Ne olur, şu makyajlarını temizle, kendin ol, diyorum. Ben de kafama zor uydurduğum fötr şapkayı bir daha almamak üzere yukarıdaki bagaj raflarının en diplerinde bir yere fırlatıyorum. Ben son kez Türkiye gazetelerini tararken İnci çantasından çıkarttığı bir boş deftere ezbere bildiği ya da son birkaç günde ezberleyebildiği tüm adresleri ve telefon numaralarını işlemeğe başlıyor. Alman uçağı bir bulut denizinin üzerinden hızla ilerleyerek Mehmet Burhanettin ve Hacer takma adlı iki siyasal göçmeni binbir bilinmezle dolu bir geleceğe sürüklüyor… Doğduğumuz, yetiştiğimiz, kavga verdiğimiz sevgili ülkemizden kopuyoruz. Günün birinde “vatansızlaştırılacağımızı” hiç düşünmeden... En kısa sürede geri dönüp hiçbir şey olmamış gibi herşeyi kaldığı yerden tekrar başlatmak umuduyla... * İkinci cilt: SÜRGÜN YILLARI 534 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 535 Do"an Özgüden‘in Özgeçmi!i Do"an Özgüden bir demiryolu emekçisinin o"lu olarak 1936’da Kalecik’in Irmak #stasyonu’nda do"du. #lk ve orta ö"renimini Türkiye‘nin çe!itli köy ve !ehirlerinde yaptı. Yüksek iktisat ögrenimi yaparken 1952 yılında gazetecili"e Ege Güne!i Gazetesi’nde ba!ladı. Öncü ve Milliyet gazetelerinde temsilcilik, Sabah Postası ve Gece Postası gazetelerinde yazı i!leri müdürlü"ü görevlerinde bulunduktan sonra dönemin en büyük sol günlük gazetesi olan Ak!am‘da genel yayın müdürlü"ü yaptı (1964-66). Sol harekete genç ya!ta katılan Özgüden, 1962’den sonra Türkiye #!çi Partisi (T#P) saflarında mücadele verdi ve 1964 yılında bu partinin Merkez Yürütme Kurulu’na seçildi. E!i gazeteci #nci Özgüden-Tu"savul’la birlikte 1967’den itibaren 1971 Darbesi‘ne kadar sosyalist dergi Ant’ı ve Ant Yayınları’nı yönettiler. Yazdıkları ve yayınladıkları yazılardan dolayı haklarında 50’den fazla dava açıldı. 300 yılı a!kın hapis cezası talebiyle tehdit edildiklerinden bu darbeden sonra Türkiye’den ayrıldılar. Avrupa’da di"er siyasal sürgünlerle birlikte Demokratik Direni! Hareketi’ni kurarak Cunta rejimine kar!ı kampanya yürüttüler. 1974’ten beri Brüksel’de !u kurumları yönetiyorlar:! Çe!itli dillerde Türkiye üzerine yayın yapan Info-Türk Ajansı ! Çok uluslu göçmen e"itim merkezi Güne! Atölyeleri 1980 darbesinden sonra Özgüden ve Tu"savul, askeri cuntaya kar!ı mücadele yürütmek üzere Avrupa’da kurulan Demokrasi #çin Birlik’in genel ba!kanlı"ı ve yayın yönetmenli"i görevlerini üstlendiler. 200’e yakın rejim kar!ıtıyla birlikte 1982 yılında Türk vatanda!lı"ından çıkartıldılar. ! 1971 darbesi’nden otuz yıl sonra, cuntacı generalleri ele!tiren bir yazısından dolayı Özgüden hakkında yeni bir dava açıldı ve mahkeme kendisinin Türkiye’ye girer girmez tutuklanması için sınır kapılarına bildirimde bulundu. ! Özgüden Türkiye’de Gazeteciler Sendikası, Gazeteciler Cemiyeti, 535 "vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 08/11/10 09:45 Page 536 Türkiye Gazeteciler Sendikaları Federasyonu (TGSF), Basın Şeref Divanı ve Basın İlan Kurumu yönetim kurullarında, Belçika’da da Profesyonel Gazeteciler Cemiyeti, Belçika İnsan Hakları Derneği, Brüksel Kültürler Arası Etkinlikler Merkezi (CBAI), Irkçılığa ve Yabancı Düşmanlığına Karşı Mücadele Hareketi (MRAX) üyeliklerinde bulundu. 2007 yılında Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Yönetim Kurulu tarafından Özgüden’e “Türk Basını’na 50 yılı aşkın süreyle vermiş olduğu seçkin hizmetler” nedeniyle bir teşekkür belgesi verildi. 2006 yılında da, eşi gazeteci İnci Tuğsavul-Özgüden’le birlikte, İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi tarafından Ayşe Zarakolu Düşünce Özgürlüğü Ödülü’ne layık görüldü. Türkiye’de yayınlanmış kitapları: Faşizm (1965) , Kapitalizm (1966); Avrupa’da Ingilizce, Fransızca ve Hollandaca olarak yayınlanmış baslıca kitapları: Türkiye Dosyası (1972), İşkencede Türkiye (1973), Türkiye, Fasizm ve Direniş (1973), Uluslararası Sendika Hareketi (1979), Türkiyeli Göçmen İşçiler (1983), Türkiye’de Militarist “Demokrasi” Üzerine Kara Kitap (1986), Türkiye’de Islam Köktendinciliği (1987), Türkiye’de Aşırı Sağ Hareket (1988). 536 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 537 “Sıkıyönetim komutanlıklarınca arananlar” afi!i (Mayıs 1971) Do"an Özgüden en alt sırada sa"dan ikinci 537 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 538 Çocukluk (1940, Musaköy) Demiryolcu Özgüden ailesi cephane sandıkları üzerinde (1943, Gömeç) 538 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 539 Köy #lkokulunda, okla i!aretli (1942, Kunduz) Demiryolcu çocukları yatılı okulunda, ön sıranın en sa"ında (1944, Konya) 539 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 540 Ankara Ticaret Lisesi, üçüncü sırada soldan ikinci (1950, Ankara) a, sund adro ikinci, k i s zete soldan mir) ı Ga stas a sırada 1953, #z o P ( h ark Saba 540 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 26/10/10 12:28 Page 541 !lk röportaj, milli takım kaptanı Cihat Arman'la (1954, !zmir) !zmir Gazeteciler Sendikası Kongresi'nde, ön sırada soldan ikinci (1954, !zmir) 541 kitabin sonu:yeni kitap 08/11/10 09:06 Page 542 CHP Genel Ba!kanı "smet "nönü'nün mitingini izlerken (1954, "zmir) Cemiyeti zeteciler i'nde Kongres mir) "z , 4 5 (19 "zmir Ga 542 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 543 Mamak'taki Muhabere E"itim Merkezi'nde telsiz ba!ında (1957, Ankara) Türkiye gazeteciler heyetiyle NATO Ba!komutanlı"ı'nda, arka sırada soldan ikinci (1958, Paris) 543 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 544 CHP milletvekilleri Bülent Ecevit ve Suphi Baykam'ın basın toplatısında (1959, #zmir) NATO 6. Taktik Hava Kuvvetleri Karargahında basın toplantısı (1959, #zmir) 544 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 545 ABD Büyükelçisi Warren'in basın toplantısında (1960, #zmir) 27 Ma y Orgen ıs 1960 sa b e (1960 ral Cemal ahı Ankara 'ya git Gürse , #zmir mekte l'le ) 545 olan "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 546 #zmir Valisi Emekli General Burhanettin Uluç'la (1960, #zmir) Maliye Müfetti!i Cemal Süreya$nın Adnan Menderes Çiftli"i'ndeki incelemesinde (1960, Aydın) 546 3/11:yeni kitap 04/11/10 11:02 Page 547 Türk-İş merkezindeki eğitim seminerinde sendikacılarla (1964, İstanbul) Aynı eğitim seminerinde konuşurken (1964, İstanbul) 547 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 548 Ak!am Gazetesi Genel Yayın Müdürü (1965, #stanbul) #dris Küçükömer'le birlikte bir konferansta (1965, #stanbul) 548 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 549 Petrol sömürüsüne kar!ı bir açık oturumda Prof. Muammer Aksoy'la (1965, #stanbul) #!çi sınıfının uyanı!ı konusunda bir açık oturumda Çetin Altan, #lhan Selçuk, Ayperi Akalan ve Beklan Algan'la (1966, #stanbul) 549 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:31 Page 550 T!P Kongresi'nde e"i gazeteci !nci Tu#savul-Özgüden'le (1967, !stanbul) ABD Sendika Lideri Walter Rheuter ile D!SK Genel Merkezi'nde görü"ürken (1968, !stanbul) 550 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:31 Page 551 !stanbul 1. Ordu Komutanlı#ı Mahkemesi'nde yargılanması sırasında avukatı Mü"ür Kaya Canpolat, Hüseyin Ba" ve e"i !nci ile (1967, !stanbul) !nci Tu#savul-Özgüden'le birlikte Ant'ı hazırlarken (1968, !stanbul) 551 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:31 Page 552 Özgüden$lerin sıkıyönetimce aranmaları üzerine Türkiye$yi illegal olarak terkederken resimlerini de#i"tirip isimlerini ve do#um tarihlerini tahrif ederek kullandıkları !nci$nin anne ve babasına ait aile pasaportu 552 "vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 26/10/10 14:47 Page 553 !Ç!NDEK!LER Giri! ……………………………………………………………3 Issız bozkırda çocukluk ve ilkokul yılları 1936-1943 ……………………………………………………14 7 ya!ından itibaren gurbet yollarında 1943-1946 ……………………………………………………49 Sava! sonu gurbetten dönü! ve Ankara yılları 1946-1951 ……………………………………………………78 "zmir Yılları ve kendine ra#men gazetecilik 1952-1956 …………………………………………………123 Darbe sürecine girmi! orduda askerlik 1956-1958 …………………………………………………171 Gazetecili#e dönü! ve Milliyet temsilcili#i 1958-1960 …………………………………………………194 27 Mayıs Darbesi ve Öncü olayı 1960-1961 …………………………………………………218 Sendikal mücadele ve 22 $ubat olayları 1961-1962 …………………………………………………247 Parti ça#rısının kısa kestirdi#i göçmenlik 1962 …………………………………………………………272 Türkiye "!çi Partisi 1962-1964 …………………………………………………292 Ak!am Gazetesi 1964-1966 …………………………………………………335 Ant Dergisi ve Yayınları 1967-1971 …………………………………………………387 Do#an Özgüden’in Özgeçmi!i ………………………………535 Foto#raflar …………………………………………………537 553