"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 26/10/10 10:32 Page 1
“VATANSIZ”
GAZETEC!
Cilt I
(Sürgün Öncesi)
Do"an Özgüden
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 28/10/10 07:24 Page 2
Kapak tasarımı ve fotofiraf
ïnci TUĞSAVUL-ÖZGÜDEN
©Fondation Info-Turk
Avrupa 1. Baskısı - 2010
D/2010/2198/81
INFO-TÜRK
Rue de Pavie 53 - 1000 Bruxelles
Tel: 32-2-215 35 76, Fax: 32-2-215 58 60
http://www.info-turk.be
fondation@info-turk.be
Impression: Identic
ISBN 978-2-9601014-1-6
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 3
Giri!
Bugün 9 Eylül 2009, sabahın 2’si… Gazetecili!e
ba"layı"ımın tam 57. yıldönümü… #nci’nin zaman zaman
kavgaya varan uzun ısrarları kar"ısında yenik dü"tüm.
Tam 57 yıl önce #zmir’de ta"ra gazetecili!iyle ba"layıp
#stanbul’da ve 38 yıldır da sürgünde devam eden fırtınalarla
dolu ya"amın günlük kavga kesimini bugünden itibaren genç
arkada"lara bırakıyor, yarım yüzyılı a"kın bir geçmi"i okurlarla payla"maya koyuluyorum.
Bunlar 12 Mart Cuntası tarafından politik göçe zorlanan,
12 Eylül Cuntası tarafından da “vatansız” ilan edilen sosyalist bir gazetecinin notlarıdır.
……..
1971’de politik göçmen serüveni ba"ladı!ında tam 35
ya"ındaydım. Önümde bilinmeyenlerle dolu yeni bir dönem
açılıyordu.
12 Mart Cuntası’na kar"ı kamuoyu olu"turulmasına
katkıda bulunabilmek için sahte bir pasaportla gitti!im
Avrupa’da kaçak olarak bir ülkeden öbür ülkeye ko"arken,
endi"e ve umutsuzlu!un acısıyla umudun co"kusunu hep birlikte ya"ıyordum.
Cahit Sıtkı Tarancı’nın dizeleri geliyordu hep dilimin
ucuna:
Ya! otuz be!! Yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün…
3
"vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 07/11/10 11:22 Page 4
Ve sonra soruyordum kendi kendime: Doğru mu, 35 yaş
gerçekten hayat yolunun yarısı mı? Hele ortalama yaş haddinin o sıralarda 55 olduğu bir ülkenin insanları için.
Dante deyince de, tabii İlahi Komedi’sinin o muhteşem
girişi:
Hayat yolunun yarısında kendimi karanlık bir ormanda
buldum.
Heyhat doğru yolu kaybetmiştim!
Ben de mi hayat yolunun yarısında doğru yolu kaybetmiştim?
Yıllar yılı istasyonların bekleme salonlarında, her riski
göze alarak bize kucak açan göçmen dostlarımızın mütevazi
oturma odalarında, hiçbir kalacak yer bulamadığımda
sığındığım telefon kulübelerinde uykusuz sabahlarken hep
bu soru karabasan gibi çöküyordu üstüme.
Her politik göçmenin kafasından, yüreğinden bir türlü
söküp atamadığı bir kabustur bu.
Sıkıyönetim ilan edilir edilmez yayınevin ve evin
basılmış, tüm kitapların kasaturalarla parçalanmış, sıkıyönetimin arama bildirilerinde ismin durmadan anons edilmeye
başlanmış, hakkındaki otuzu aşkın davaya askeri savcıların
açtığı yeni davalar eklenmiş…
Anımsıyorsun ki, bir yıl önce, 15-16 Haziran Direnişi
sırasında subayların nasıl kapitalist sınıfa entegre olduğunu
yazdığın için Birinci Ordu Komutanlığı’ndaki sorgunda tehdit edilmişsin:
- Bu kez bu kapıdan geldiğiniz gibi çıkıyorsunuz. Ama
gelecek defa hiç de böyle olmayabilir!
Üstelik, yoldaşların, en yakın çalışma arkadaşların ısrar
etmişler:
-Askerin eline düşüp kim vurduya gideceğine kaçak da
olsa yurt dışına çıkmayı göze al, orada birçok gazeteci, siyaset adamı tanıyorsun, hiç değilse Avrupa’da Cunta’ya karşı
kamuoyu oluşturulmasına katkın olur.
4
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 5
Evet, tüm bunlar politik sürgünü seçmek için yeterli, ama
yine de tam ikna olmu" de!ilsin. Önündeki günlerin ne getirece!ini bilmiyorsun. Dante’nin dedi!i gibi karanlık bir ormandasın.
Bu duygular içindedir ki, en kısa zamanda, illegal yoldan
da olsa Türkiye’ye dönebilmek umuduyla tam iki yıl herhangi bir Avrupa ülkesinden siyasal sı!ınma talep etmeyi
reddediyor, kaçak ya"ıyorsun. Avrupa’nın kapkaranlık
medya ve siyaset cöngülünde, yıllarca önce Kapalı Çar"ı’da
elden dü"me aldı!ın, yıllarca Ak"am’a, Ant’a yazarak bir
türlü eskitemedi!in 1940 modeli Hermes Baby’yi bir maçeta
gibi kullanarak yol açmaya çalı"ıyorsun.
Bu satırları yazmaya ba"larken 73 ya"ındayım. Türkiye
geneli için olmasa da, benim için Cahit Sıtkı Tarancı do!ru
söylemi".
Hayat yolunun yarısında ba"ladı!ım sürgünün 38. yılında bu satırları bilgisayarda yazıyorum. Ama sevgili
Hermes Baby’im hep yanımda… Kitaplı!ım, ar"ivlerim, hep
onun mitralyöz gibi çalı"an tu"larından çıkan yazılar, belgelerle dolu.
Ya yine onunla ka!ıda döküp de Türkiye’den getiremedi!im, büyük kısmı sıkıyönetim operasyonlarında yok
edilen ya da geride kalan bazı dostların talanına u!rayan belgeler? Onları el yordamıyla ya da belle!imi zorlayarak yeniden bulup de!erlendirmeye çalı"aca!ım.
Artık hayat yolunun sonlarında, dü"e kalka a"tı!ım karanlık sürgün ormanının bitimindeyim. A!açlar daha seyrek,
güne" yapraklar ve dallar arasından daha bol süzülüyor.
Kalecik’in bir ara istasyonunda do!du!um, #ç Anadolu’nun çorak topraklarında köylünün sava" yıllarındaki
korkunç sefaletini payla"arak büyüdü!üm, daha yedi ya"ında
gurbete dü"tü!üm, 16 ya"ından itibaren hep ezilen halklarımızın özgürlü!ü için verilen kavgaların içinde oldu!um
Türkiye’yi bir kez daha görebilecek miyim, bilmiyorum.
Türk Devleti bizleri sadece sürgüne zorlamak, ardından
da “vatansız” kılmakla kalmadı, Belçika’daki ya"amımızı,
5
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 6
çalı"malarımızı sabote etmek için büyükelçili!iyle, konsoloslu!uyla, bozkurtlarıyla, a"ırı milliyetçi, köktendinci dernekleriyle ve de rejim amigosu gazetecileriyle, her türlü
tehdit ve iftira yöntemlerini kullanarak elinden geleni ardına
koymadı.
Bu bakımdan Türkiye’yi bir kez daha görebilece!imi
sanmıyorum.
Çocukluk yıllarında dilimizden dü"üremediklerimizdendi Kemalettin Kamu’nun dizeleri:
Ben gurbette de"ilim,
Gurbet benim içimde!
Herhalde gurbeti içimde ta"ıyarak kopaca!ım bu dünyadan.
Ne dert? Görmesem de, bir “vatansız” olarak ya da daha
do!ru bir deyi"le bir dünya vatanda"ı olarak Türkiye’yi her
gün geceli gündüzlü ya"amıyor muyum, tıpkı Belçika’yı, Filistin’i, Küba’yı, Vietnam’ı, Ruanda’yı ya"adı!ım gibi.
Önemli olan, vatanlı da olsan, vatansız da olsan, insan
onuruyla e!ilmeden, bükülmeden ya"amı" olmak.
Ya"adıklarımla gurur duyuyorum.
*
80’li yılların sonunda Brüksel’de Kültür Bakanlı!ı’nın
düzenledi!i çok kültürlü bir toplantının açılı"ında ça!rılılar
tek tek kendilerini tanıtır ve hangi ülkenin vatanda"ı olduklarını açıklarken sıra bana gelince “Türk” ya da “Türkiyeli”
de!il de “Vatansız” dedi!im zaman salonda duyulan "a"kınlı!ı çok iyi anımsıyorum.
Türkiye’ye ili"kin siyasal, sosyal ve kültürel konularda
sürekli referans aldıkları, özellikle de Türkiye’nin kültürel
zenginli!inin tanıtılması, Türkiyeli göçmenlere hak e"itli!i
sa!lanması için verilen mücadelelerde her zaman ön planda
gördükleri bir ki"iden böyle bir yanıt beklemiyorlardı.
6
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 7
Bu yanıtı verdikten sonra ben de en az onlar kadar
"a"ırmı"tım. Gerçekten de bu önceden dü"ünülmü" bir yanıt
de!ildi. Herhalde yıllardır içimdeki birikimin bir anda dı"a
vurulmasıydı.
Sunu" ve tanıtımlar bitip konu"ma ve tartı"malar alı"ılagelmi" seyrine girdi!inde, bir yandan di!er konu"macıları izleyip gerekti!inde Türkiye kökenli olarak görü" bildirirken,
kafamda çocukluk günlerimden kalma bir isim dönüyordu:
Vatansız Adam Nolan.
7-8 ya"larında olmalıyım. Kayseri’deki Erciyes Da!ı’nın
eteklerindeki Gömeç ara istasyonunda, defalarca elden geçirdi!im Sertel‘lerin Çocuk Ansiklopedisi’nde beni en fazla
etkileyen ki"ilerden biriydi Nolan. Tabii, Nolan’dan daha
önemlisi isminin önüne takılan “vatansız” nitelemesiydi.
Anımsayabildi!im kadarıyla 19. Yüzyıl’ın ba"larında
Amerikan Ordusu içinde bir generalin düzenledi!i komploya
adı karı"an genç subay Nolan askeri mahkemeye sevkedilir.
Ordudaki disiplinden, saçmalıklardan ve sorgulamada kar"ıla"tı!ı kötü muamelelerden öylesine gına getirmi"tir ki,
karar a"amasında ABD’ye ihanetten sanık olarak son sözü
soruldu!unda,
- Allah belasını versin bu Birle"ik Devletler’in. ABD’nin
adını bir daha asla duymak istemiyorum, diye ba!ırır.
Bunun üzerine askeri mahkeme kendisini ABD topraklarına ömrünün sonuna kadar bir daha hiç ayak basmayacak
biçimde açık denizdeki Amerikan gemilerinde ya"amaya
mahkum eder. Donanmanın tüm mürettebatına da, Nolan’la
konu"urken ABD’nin adını anmak kesinlikle yasaklanır. Nolan’ın içinde bulundu!u bir gemi karaya yana"madan önce
Nolan’ı açık denizde bir ba"ka gemiye devretmek zorundadır.
Nolan’ın do!du!u topraklara bir daha ayak basmadan,
do!du!u ülkenin adını hiç duymadan açık denizlerde bir gemiden öteki gemiye devredilerek sürdürdü!ü 55 yıllık sürgün ya"amı yine bir gemide vatansız olarak son bulur.
7
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 8
Acı dolu sava" yıllarında gitti!i tüm okullarda a"ırı milliyetçi ko"ullandırmalarla yeti"tirilen bacak kadar bir çocuk
için “vatansız”lı!a mahkum olmak ve vatansız ölmek isyan
ettirici bir yazgıdır. Bu yüzden olmalı, çocukluk yıllarımda
okudu!um yüzlerce roman ya da hikayenin kahramanları
arasında Nolan’ın belle!imden asla silinmeyecek bir yeri
vardı.
Tam yarım yüzyıl sonra Türk Devleti tarafından vatansız
ilan edildi!imde ilk dü"ündü!üm Nolan’dı.
Evet, onun gibi, militarizmin emriyle ben de artık “vatansız”dım.
*
Vatansız, Avrupa dillerindeki kar"ılı!ıyla apatrid ya da
haymatlos… Fransızca’nın iki resmi dilden biri oldu!u Brüksel’deki toplantıda kendimi apatrid olarak tanıtmı"tım ama,
haymatlos kelimesine daha bir a"inaydım.
Belle!im birdenbire yirmi yıllık bir atlama yaparak beni
çocukluk günlerimden devrimci kavganın en co"kulu, en
umut verici dönemi olan 60’lı yıllara sürüklemi"ti. Evet, birden bire Haymatlos Rıza’yı kar"ımda görür gibi olmu"tum.
1962’de, Türkiye #"çi Partisi’nin #zmir’de ilk örgütlenme
çalı"malarını yürüttü!ümüz günlerdi. Partinin bize verdi!i
en önemli görevlerden biri, Türkiye’de sol hareketin ba"ında
Damoklesin Kılıcı gibi bir tehdit unsuru olarak duran Türk
Ceza Yasası’nın 141 ve 142. maddelerinin kaldırılması için
en geni" biçimde kampanya yürütmekti.
En etkin örgütlenme yaptı!ımız bölge, Gültepe gecekondu mahallesiydi. Özellikle Kürt illerinden ve Yugoslavya’dan gelen göçmenler örgütlenme çalı"malarına büyük bir
azim ve özveriyle katılıyorlardı. Bu katılım sayesindedir ki,
1963 yerel seçimlerinde Türkiye’de ilk kez #zmir’in Gültepe
Belediyesi’nde bir sosyalist belediye ba"kanı ve belediye
meclisi seçilecekti.
Ben bir yandan T#P #l Yönetim Kurulu üyesi olarak örgütlenme çalı"malarına katılıyor, öte yandan da Öncü Gaze8
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 28/10/10 09:15 Page 9
tesi’nin Izmir Temsilcili!i’ni yürütüyordum. Türkiye Gazeteciler Sendikaları Federasyonu’nun da yöneticilerindendim.
141 ve 142. maddelerin kaldırılması için toplanan imzaları hem T"P Genel Merkezi’ne, hem de T"P’i destekleyen
Öncü Gazetesi’ne iletiyorduk.
Gün geçmiyordu ki, Gültepe’den Yugoslav göçmeni dev
yapılı Rıza yüzlerce destek imzasıyla gelmesin. Üstelik partiye üye bile de!ildi… "zmir’den bu kadar yo!un imza gitmesine "stanbul’daki parti genel merkezi de çok #a#ırmı#tı.
Bir gün Rıza yine bir deste imzayla gelince sordum:
- Rıza, bu kadar imzayı nasıl topluyorsun?
- Ben eski partizanım. Kavgayı bilirim. Yugoslavya’da
Tito’nun saflarında çarpı#tım.
- "yi de, niçin özellikle bu 141-142 konusunda çok gayretlisin.
- Nasıl olmam. 142’den benim de davam var!
- Ama partiye dahi üye olmadın!
- Olamam ki? Biliyor musun, ben haymatlos’um. Üye
olursam partinin de, sizlerin de ba#ı derde girmez mi?
- Haymatlos da nesi?
- Yani vatansızım. Yugoslavya’dan geleli yıllar oldu, hâlâ
Türk vatanda#lı!ı verilmedi. Yugoslav vatanda#lı!ını da yitirdim. Bir de ba#ımda 142 dâvaları.
Anlattı!ına göre haymatlosun ya#amı tam bir cehennem
azabıydı. Sürekli polis denetiminde, medeni hakları kullanmaktan yoksun. Gelece!inin ne olaca!ı belli de!il.
Yıllar sonra, sanıyorum 1969’du, "stanbul’da Ant’ı çıkartırken Ba#musahip Sokak’ta gelen gidenin ardının kesilmedi!i büromuzda bir gün kar#ımda Haymatlos Rıza’yı
buldum.
- Haymatlosluk, vatansızlık artık canıma tak etti, dedi,
bir daha dönmemek üzere Türkiye’den gidiyorum.
Biliyorum, partizan sava#ı verdi!i Yugoslavya’yı da çok
seviyordu, ama Türkiye’de ya#amak ve sosyalizm mücadelesini burada vermek istiyordu. Ama kendi topra!ında do!up
büyüyenlere bile acımasız Türkiye Devleti onu bu ka9
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 10
rarlılı!ından caydırmak için polisiyle, bürokrasisiyle, adaletiyle elinden geleni ardına koymamı"tı.
Vedala"tık, ve Haymatlos Rıza Türkiye’den koptu.
Brüksel’de toplantı sürüp giderken belle!im yirmi yıllık
bir sıçrama daha yapacaktı.
Rıza’nın Türkiye’den kopu"undan iki yıl sonra ben de,
#nci de 12 Mart Darbesi’nin insan avında Türkiye’den
ayrılmak zorunda kalacak, önce siyasal sürgün, 1980 Darbesi’nden sonra da Evren Pa"a’nın buyru!uyla, yurt
dı"ındaki 200’ü a"kın Türkiyeli muhalifle birlikte vatansız
yani haymatlos olacaktık.
Tabii bunları dü"ünürken, Sabiha Sertel’in 1966’da Ant
Yayınları’nda yayınladı!ımız Roman Gibi kitabının arka
kapa!ına koydu!umuz o hüzün dolu foto!rafı geliyordu gözlerimin önüne. Bu büyük dü"ün ve mücadele kadını, u!radı!ı
alçakça baskılar yüzünden 9 Eylül 1950’de bir daha hiç göremeyece!i ülkesinden uçakla ayrılı"ını "öyle anlatıyordu:
“Bütün yazdı!ımız eserlerden, dergilerden bir tek dahi
yanımıza alamamı"tık. Yıllar boyu halk u!runa sava"tı!ımız
vatanımızdan bu "ekilde ayrılmak acı bir "eydi. Uça!ın merdivenlerini a!ır a!ır çıkarken yüre!im burkuldu. Bu her zamanki gibi bir seyahata çıkı" de!ildi. Çok sevdi!im
memleketimi, halkımı, dostlarımı, karde"lerimi acaba ne
kadar zaman sonra görecektim?”
Vatansızla"tırılan Sabiha Sertel, vatanını bir daha göremeden 1968’de Azerbaycan’da hayata gözlerini yumacaktı.
*
Bizlerin 1983’te vatansızla"tırılı"ımız ba"ta konjonktürel
bir baskı olarak algılanabilirdi. Biz de öyle algılamaya çalı"mı"tık. O nedenledir ki, apatrid, vatansız ya da haymatlos nitelemelerini üzerimize konduramamı"tık. Ta ki 4 Mart 1988’de
“Demokratikle"en Türkiye” adına Brüksel’e Avrupa Birli!i’nin
kapısını çalmaya gelen Ba"bakan Turgut Özal’ın bizleri be" yıl
sonra ikinci kez, “vatansız” ilan ettirmesine kadar…
10
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 11
Brüksel’deki Uluslararası Gazeteciler Merkezi’nin
büyük salonu… Biraz önce Yunan Ba"bakanı Papandreu ile
de görü"üp ondan da Türkiye’nin adaylı!ı için destek alan
Özal muzaffer bir kumandan edasıyla basın toplantısı yaparak Türkiye’nin artık demokratik bir ülke oldu!unu dosta
dü"mana ilan ediyor.
Oysa, Türkiye’de basın davalarının ardı arkası kesilmiyor, ülkenin seçkin dü"ünürleri, sanatçıları hâlâ hapislerde.
Ordu’nun Kürt kıyımı sürüp gidiyor.
Sorulara geçildi!inde The Guardian Gazetesi’nin Brüksel muhabiri John Palmer’in insan haklarının durumuyla ilgili
bir sorusuna yanıt olarak, Türkiye’nin i"kencenin önlenmesi
konusundaki Avrupa sözle"mesini imzalamı" olmasının bu konuda kaydedilen ilerlemelerin kanıtı oldu!unu söylüyor.
Bunun üzerine söz alarak soruyorum:
- Sayın Ba"bakan, hâlâ binlerce siyasal tutuklunun hapishanelerde yattı!ı, askeri mahkemelerin siyasal davalara bakmaya devam etti!i ve 14 binden fazla TC vatanda"ının
vatanda"lıktan atılmı" oldu!u Türk basınında da yazılıyor.
Durum böyleyken, insan haklarına tam saygıyı dayatan
Avrupa Birli!i’ne Türkiye’nin gerçekten katılabilece!ine samimi olarak inanıyor musunuz?
Özal, soruyu #ngilizce sordu!um için kendinden emin
yanıtlıyor:
- Ku"kusuz ki, siyasal tutuklu deyiminden ne anla"ıldı!ı
konusunda farklılıklar var. 1980’den önceki be" yıllık siyasal
"iddet döneminde 5 bin ki"i öldürüldü, 20 bin ki"i yaralandı.
Bu suçları i"leyen ki"iler için siyasal tutuklu demek mümkün
de!ildir. TKP liderlerinin Türkiye’ye dönü"lerinde tutuklanmalarına gelince, Anayasa’mıza ve mevcut yasalarımıza göre
ülkemizde komünist örgütlenme ve propaganda yasaktır.
Bu kez #nci üsteliyor:
- Sayın Ba"bakan, Avrupa’da bulunan 14 bin Türk vatanda"ı vatanda"lıktan atıldı. Bunların arasında sendikacılar,
gazeteciler, sanatçılar ve yazarlar var. Onları da terörist mi
sayıyorsunuz?
11
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 26/10/10 10:16 Page 12
- Hayır, sendikacıları ve yazarları terörist saymıyoruz.
E!er illegal faaliyetlere karı"mamı"larsa istedikleri zaman
Türkiye’ye dönebilirler. Türk mahkemeleri adildir.
- Demokrasi ve illegal kavramları üzerinde bir tartı"maya girmek niyetinde de!ilim. Bilmek istedi!im tek "ey,
nasıl oluyor da hiçbir terör eylemine karı"mamı" oldukları
halde 14 bin ki"i vatanda"lıktan atılabiliyor?
Özal herhalde #nci’yi de yabancı gazeteci zannederek soruyor:
- Madam, siz hiç Türkiye’de bulundunuz mu?
- Ben Türk gazetecisiyim, fakat sizin yüzünüzden Türkiye’ye gitme hakkından yoksunum.
- Benim yüzümden mi?
- Evet, ben de vatanda"lıktan atılmı" olan 14 bin ki"iden
birisiyim. Altında sizin de imzanız olan bir bakanlar kurulu
kararıyla vatanda"lı!ım kaybettirildi. Tüm benzer kararların
altında da sizin imzanız var.
- Bana kalırsa, bu insanların ço!u Avrupa’da i"leri
tıkırında oldu!u için Türkiye’ye dönmek istemiyor.
Bu kez ben soruyorum:
- Sayın Ba"bakan, Türkiye’ye dönmek istemeyenlerin
gerçek sayısını söyleyebilir misiniz?
- Hayır söyleyemem… Elimde sayılar yok…
Bunun üzerine Özal’ın yanı ba"ında bizim sorularımızı
müstehzi bir ifadeyle izleyen zamanın dı"i"leri bakanı Mesut
Yılmaz’ın suratı asılıyor, Özal’ın kula!ına bir "eyler fısıldıyor. Ve Ba"bakan di!er gazetecilerin sorularını dahi beklemeden sinirli bir "ekilde “Basın toplantımız burada
bitmi"tir” diyerek alelacele konferans salonunu terkediyor.
Salona giri"te en azından bizimle selamla"mak lütfunda
bulunan Türkiye’den gelmi" meslekta"larımız da bize allahaısmarladık demeden büyük bir hı"ımla Özal’ın ardından
ko"turuyor.
Ve bu olaydan birkaç hafta sonra da, demokrasi "ampiyonu ba"bakanın direktifiyle TC Brüksel Ba"konsoloslu!u
12
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 05/11/10 10:22 Page 13
bizim TC vatandaşlığından atıldığımıza dair bakanlar kurulu
kararını iadeli taahhütlü mektupla ikinci kez tebliğ ediyor.
Evet, üstümüze kondurmamak mümkün değil. Artık çifte
kavrulmuş, belgeli “vatansız”larız.
Nolan gibi, Sabiha Sertel gibi, Nazım Hikmet gibi, Haymatlos Rıza gibi apatridiz, haymatlosuz.
Tüm bu birikimlerledir ki Brüksel’deki o çok kültürlü
toplantıda ağzımdan kendiliğinden “vatansız” kelimesi
çıkıyor.
Toplantı sonrası Güney Garı’ndan Oostende trenine atlayıp kendimi Jacques Brel’in hırçın Kuzey Denizi sahiline
atıyorum. Yüreğim kabarık, ufkun sonsuzluğunu seyrederek
kumsalı arşınlarken doğudan esen soğuk rüzgar teselli edercesine alnımı okşuyor.
Birden büyük ozan Tevfik Fikret’in dizesi dökülüyor dudaklarımdan.
Toprak vatanım, nev-i beşer milletim!
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 14
Issız bozkırda
çocukluk ve ilkokul yılları
1936-1943
Ankara yakınındaki Kalecik’in Irmak #stasyonu’nda 12
$ubat 1936 sabahı gün do!arken do!mu"um. Annemin sonradan anlattı!ına göre, bu yüzden “Do!angün” demi"ler
adıma… Gerçi 12 $ubat’ta do!mu"um ama, nüfus ka!ıdımda
yazılı tarih 27 $ubat 1936. Babamın ara istasyondan kente
inip nüfus memurlu!una kayıt yaptırması demek ki 15 gün
almı"… Do!umumdan hemen sonra da demiryolcu babamın
birkaç yılda bir yenilenen tayin ve becayi"lerinde karavagonla #çanadolu’nun bir kö"esinden öbür kö"esine savrulup
durmu"um.
Anımsayabildi!im kadarıyla hayatımda hiç kimse
“Do!angün” diye ünlemedi beni, ta gazetecilik yıllarımda
hakkımdaki onlarca basın dâvasının duru"ma günlerinde
mahkeme müba"irlerinin yüksek sesli ça!rılarına kadar…
Sanık Do!angün Özgüden!
Ailemin kökenini pek de iyi bilmiyorum. Annemin ve
babamın anlattıklarına dayanarak çıkartabildi!im tek kesin
"ey, ikisinin de Rumeli kökenli oldukları. Annem Müveddet’in ailesi Kesriye’li (Yunanistan’ın "imdiki Kostarya #li);
babam Kadri’nin ailesi ise Rupi"ta’lı (Yunanistan’ın "imdiki
Argos Orestiko #lçesi)…
Yine aile sohbetlerinden anımsayabildi!im kadarıyla
dedem Feyzullah Çavu" bölgenin en boylu poslu ve yakı"ıklı
delikanlılarından, babaannem de en güzel kadınlarındanmı".
Anne tarafımdan dedem Muallim Rıza ise ö!retmenli!in
ötesinde engin bir bilgi ve kültür birikimiyle döneminin
14
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 15
sayılı toplum önderlerinden biriymi". Onun da dedelerinden
birinin bir zamanlar Kıbrıs’ta kadılık yapmı" oldu!u aile çevrelerinde büyük bir övünmeyle anlatılırdı.
1912’de patlak veren Balkan Sava"ları, birçok Rumelili
gibi onları da do!up büyüdükleri topraklardan kopartıp Trakya’nın batı yakasına savurmu".
Annem tarafı bugünkü Türk-Yunan sınırı’nın do!u kesiminde bulunan Enez’e yerle"mi", babam tarafı ise önce
Ödemi"’e, daha sonra #stanbul’a.
Baba tarafından dedem Feyzullah Çavu"’la babaannem
Sabriye Hanım’ı ilk kez Nazi Almanyası’nın Yunanistan’dan
sonra Türkiye’yi de do!rudan tehdit etti!i yıllarda tanımı"tım. Türkçeyi #ç Anadolu köylerinde ö!renmi" bir çocuk
için onların bol bol da Yunanca, Arnavutça, belki de Sırpça
kelimelerle renklenen Rumeli aksanlı konu"maları ilk anda
beni çok "a"ırtmı"tı. Hattâ bir kez ak"am yeme!inde “Babaanne, siz Arnavut musunuz?” diye sordu!umda, bu soruda
“yabancı dü"manı” emareler sezen babam çok kızmı", 3 numara tra"lı kafama sert bir fiske vurarak beni kendime getirmi"ti. Zamanın en ünlü boksörlerinden biri oldu!u halde,
kafaya bir tek fiske patlatmak, babamın nadiren kullandı!ı
tek fiziksel terbiye yöntemiydi.
Annemin annesini ve babasını tanımadım, herhalde annemin kendisi de tanımamı"tı. Çünkü annem, kelimenin tam
anlamıyla bir sava" yetimiydi. Annesini do!umundan kısa
bir süre sonra, belki de ana "efkatini hiç tadamadan bir hastalık salgınında yitirmi", hemen ardından da sava"ın acımasız
kuralları kendisini babasız bırakmı"tı.
1919’da Trakya’yı i"gal eden Yunan Kuvvetlerinin, bölgede önder niteli!indeki Türkleri bir gemiye doldurup açık
denizde zehirli gaz vererek öldürdü!ü aile sohbetlerinde sık
sık anlatılırdı.
Avrupa’daki siyasal göçmenli!imin ilk yıllarında Türkiye’deki generaller cuntasına kar"ı kampanya yürütürken,
Yunanistan’daki albaylar cuntasına kar"ı mücadelede büyük
15
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 16
deney sahibi Yunanlı Maria Becket’le yakın dostlu!umuz ve
i"birli!imiz oldu.
Onunla ilk özel sohbetlerimizde bizi birbirimize yakınla"tıran birçok ortak özelli!in içinde en çarpıcı olanı, ikimizin dedelerinin de Türk-Yunan sava"ları kurbanı olmalarıydı.
Benim dedemi Yunanlılar, onun dedesini de Türkler katletmi"ti. Bunu ö!rendikten sonradır ki dostlu!umuz ve kavga
yolda"lı!ımız daha da perçinlenmi"ti.
Öksüz ve yetim annem, teyzelerinin ve di!er yakın akrabalarının elinde büyümü"tü. #lkokul sonrası e!itim görememi"
olmasına kar"ın, zekâsı, sezgileri ve mücadelecili!iyle kendisini herkese sevdirmi"ti.
Babam ise, çocukluk ça!ını Balkan sava"larının ve onu
izleyen zorunlu göçün, delikanlılık yıllarını da yabancı i"galinin zorlukları içinde geçirmi"ti. #stanbul’da ailenin geçimine
yardımcı olabilmek için i"portacılık, seyyar satıcılık yapmak
zorunda kaldı!ı için do!ru dürüst bir e!itim de görememi"ti.
#"gal günlerinin babama kazandırdı!ı tek "ey sonradan
seçkin bir boksör olmasına olanak sa!lamasıydı.
Bir gün leblebi çekirdek sattı!ı Beyo!lu’nda, bir meyhaneden sarho" çıkan dört be" yabancı i"gal subayı, oradan
geçmekte olan çar"aflı bir Türk kadınına sata"ırlar. Kadın
kendisini saldırganların elinden kurtarmaya çalı"ırken kar"ı
taraftan gelmekte olan bir #ngiliz subayı devreye girer, elindeki paketi babamın eline tutu"turduktan sonra birkaç direk,
birkaç kro"e ve aparkütle saldırganlara hadlerini bildirip
kadını kurtarır, sonra paketini alıp hiçbir "ey olmamı" gibi
yoluna devam eder.
Bu olay babamı son derece etkiler. Asil bir savunma
sporu oldu!unu hiç dilinden dü"ürmedi!i boksu ö!renmek
için ilk fırsatta bir kulübe yazılır.
Cumhuriyet döneminin artık ba"arıdan ba"arıya ko"an
bir boksördür. Ama hayatını kazanması, bir meslek sahibi olması gereklidir. Önce Bozüyük ormanlarındaki kereste atölyelerinde tesviyeci olarak çalı"ır, yurdun demira!larla
örülmesi kampanyası ba"ladı!ında da bir süre Ankara’da
16
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 17
e!itim gördükten sonra Devlet Demir Yolları’na hareket memuru olarak girer.
Artık gençlik yılları #ç Anadolu’nun bozkırlarına
adanmı"tır. Demiryolcunun günlük ya"amı, hele ara istasyonlarda görevliyse, yalnızlık, monotonluk ve de tehlikelerle
örülüdür. Ama görevli oldu!u insansız ara istasyonlara kapanıp kalmaz, çevre köylerini dola"ır, yoksul Anadolu köylüsünün çileli ya"amını yakından tanır, o ya"amı payla"ır.
Duygularını "iire döker. Mesleki sorumluluklarından artan
zamanını tamamen edebiyata ayırır. Artık ba"arılı bir boksör
oldu!u kadar son derece duygulu bir ozandır da… Sürekli
okur. Özellikle dönemin büyük ozanları Yahya Kemal,
Ahmet Ha"im ve Nazım Hikmet’in "iirleri dilinden dü"mez.
#"te bu köklü dönü"üm dönemindedir ki, #stanbul’a ailesini ziyarete gidi"lerinden birinde kar"ıla"ır Müveddet
Hanım’la… Öksüz-yetim annem, bir süreden beri #stanbul’daki
akrabaları Feyzullah Çavu"’la Sabriye Hanım’ın konu!udur.
Büyük Balkan göçünün ikinci ku"a!ından Kadri Bey 27,
Müveddet Hanım 18 ya"ındadır. Kar"ıla"ır kar"ıla"maz da
birbirlerine yanmı"lardır.
Kısa zamanda hayatlarını birle"tirirler.
#dealist genç demiryolcu Anadolu’nun bozkırlarında
artık yalnız de!ildir, karavagonlarda, drezinlerde istasyondan istasyona, ka!nı üstünde, at e"ek sırtında köyden köye
birlikte ko"acaklar, miras aldıkları Rumeli kültürünü Anadolu’nunkiyle harmanlayacaklardır.
*
#"te ben, bu demiryolcu ailesinin Kalecik #lçesi’nin
Irmak #stasyonu’nda görevli bulundukları sırada dünyaya
gelen ilk çocu!uyum. Irmak’tan da, babamın ondan sonra
görev yaptı!ı Sarızlar, Germencik gibi ara istasyonlardan da
hiçbir "ey anımsamıyorum. Türkiye’de ya"adı!ım 35 yıl süresince de gidip görmem mümkün olmadı.
O ilk yılların Türkiye’de ve dünyada iz bırakan büyük
17
"vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 07/11/10 11:26 Page 18
olaylarının da belleğimde yeri yok. Türkiye Cumhuriyeti
Anayasası’na CHP altı oku eklenerek tek parti diktatörlüğünün resmileştirildiği, ardından da Dersim Ayaklanması’nın hunharca bastırıldığı günlerde bir yaşında, Mustafa
Kemal öldüğünde iki yaşındaymışım, hiçbirşey anımsamıyorum. İkinci Dünya Savaşı’nın başladığı günü de...
Anadolu çorağında geçen çocukluğumdan belleğime
kazınan ilk önemli olay, 1939 Erzincan zelzelesi... Onbinlerce
cana malolan zelzelede istasyon binası oturulmaz hale geldiği
için diğer demiryolcu aileleri gibi biz de bir kara vagona
sığınmışız. Kasım-Aralık ayları, karakış, vagonun ortasında uyduruk bir odun sobası, soba borusu tavana yakın küçük pencereden dışarı verilmiş. Artçı zelzeleler durmak bilmiyor... Bazen
öylesine şiddetli vuruyor ki, kara vagon sarsıntıdan metrelerce
bir ileri bir geri gidiyor. Kızgın saç soba, üstündeki kaynar çaydanlıkla birlikte devriliyor, korlar vagonun tahta zeminine
dağılıyor. Bizler hayattayız, ama Erzincan’dan arka arkaya
ölüm haberleri geliyor, herkes kan ağlıyor.
Zelzeleler durulduktan sonra yeniden istasyon binasına
yerleşiyoruz. Sağında solunda çatlaklar, sıva döküntüleri de
olsa, birkaç yıl önce hizmete yeni açılmış Sivas-Samsun demiryolu üzerindeki ara istasyon binaları oldukça dayanıklı
ve modern.
Musaköy… Bir iki yıl sonra da Kunduz… Klasik ara istasyonları… Bir istasyon şefi, bir şakirt (yardımcı), bir makasçı ve bazen de bir yol çavuşu… Topu topu dört aile…
Korkunç bir yalnızlık duygusu… Günde en fazla bir ya da iki
kez, bazısı duraklayarak, bazısı da hiç duraklamadan geçip
giden kara trenler…
Bu monotonluğa renk katan tek şey telakiler… Demiryolu tek hat olduğu için saatleri çakıştığı zaman aykırı yönlerden gelen trenlerden birinin diğerini en yakın istasyonun
manevra hatlarından birinde beklemesi gerek.
Da di da dat di da dat… Da di da dat di da dat…
Bu, çocukluk günlerimin önemli bir kısmını geçirdiğim
ara istasyonların belleğime kazınmış, hâlâ zaman zaman uy18
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 19
kularımı bölen ritmik anılardan biridir. #stasyon "efinin bürosunda, sadece benim gibi çocuklar için de!il, bilet almak
ya da tren saatlerini sormak için gi"enin önünde biriken yolcular için de son derece gizemli telgraf makinesine aittir.
Sadece di!er istasyonlarla ileti"im için kullanılan manyetolu telefon ve de tren biletlerine tarih dü"me aleti de gizemlidir ama, telgraf makinesinin özelli!i hem i"itsel, hem
de görsel bir alet olmasındadır.
Gelen telgraf mesajları bir makaraya sarılı dar ve bitip
tükenmez ka!ıt band üzerine Mors alfabesiyle çizgi ve nokta
halinde dökülürken, makinenin gövdesinden de bu i"aretlerin uzunluk ve kısalıklarıyla orantılı bir ritm yükselir.
#stasyon "efinin ustalı!ı, gelen telgrafın içeri!ini banddaki çizgi ve noktalara bakmaksızın makinede yükselen bu
ritmi dinleyerek çözebilmesindedir.
#yi bir mors ustası olan babam tıkırtıları dinledikten
sonra telaki olaca!ını müjdeledi!inde biz istasyon çocukları
yolboyuna inip çılgınca ilk trenin gelece!i taraftaki makas
ba"ına ko"uyoruz. Makasçı ye"il ve kırmızı flamalarıyla çoktan makas ba"ındadır.
Çok geçmeden 56 binlik lokomotif uçsuz bucaksız
bozkırın ufkundan kara dumanlarını savurup tiz çı!lıklar atarak görünür. Makas ayrımına girerken hız keser ve katetti!i
uzun yolun yorgunlu!uyla soluya soluya bir kara küheylan
gibi kanter içinde istasyona girer.
*
O günlerden belle!ime silinmez "ekilde kazınmı" bir
ritm de, uzun yolcu ya da yük katarlarının, telgraf tıkırtılarına
göre daha gür, daha müzikal, ini"li çıkı"lı, kre"endolu ve dekre"endolu gürültüsüdür:
Tik tak da tik tak…taka tiki tak… Tik tak da tik tak…
taka tiki tak…
Heyecanımız doruktadır. Hele bir de bu gelen mar"andiz
katarı de!il de yolcu treniyse… Tren ilerledikçe bizler de
yanıba"ında dü"e kalka ko"arak ona ayak uydurma!a çalı"ırız.
19
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 20
Tabii ki tüm bu heyecanlı, hattâ riskli ko"u"turmanın bir
de ödülü olmalı.
Gazteee… Gazte at… Gazteee…
Tren büyük bir sarsıntıyla inleyerek ve burnundan soluyarak durduktan sonra da kesilmez bu ko"u"turma… Bu
kez treninin bir ucundan öteki ucuna…
Gazteee… Gazte at… Gazteee…
Büyük sava" yılları… Alman Ordusu’nun Sovyetler
Birli!i’ne saldırdı!ı günler. Gerçi Türkiye sava"a girmemi",
üstelik SSCB ile saldırmazlık anla"masından sonra, Nazi Almanyası’yla saldırmazlık paktı imzalayıp iki tarafı da
sa!lama almı"tı, ama yine de her an Alman’ların Türkiye
sınırlarına dayanması bekleniyordu.
Tüm ülke sıkıyönetim altında. Geceleri karartma… Ama
en önemlisi açlık… Ekmek, "eker, Amerikan bezi, gazya!ı,
her"ey karneye ba!lanmı".
Giyimde daha tutumlu davranmak, gerekti!inde yıpranan
giyeceklere yama üstüne yama vurmak mümkün. $eker yerine pekmezle de idare edilebiliyor. Hattâ, bölge köylüleri, ülkenin di!er birçok bölgesine göre "eker konusunda ayrıcalıklı
da sayılabilir. Yeni kurulmu" Turhal $eker Fabrikası’nın pancar ihtiyacı büyük ölçüde bu bölgenin köylülerinden
sa!lanıyor. Yanılmıyorsam, pancar üretcilerinin, fabrikaya teslim ettikleri pancar oranında "eker alma hakları da var.
Ama ille de ekmek…
Bu!day üretimine büyük ölçüde ordunun tüketimini
kar"ılamak için elkonuldu!undan, vatanda"a ekmek adı
altında, kılçıklı arpa unu karı"tırılarak yapılmı", yerken di"etlerini, dama!ı yaralayan bir kara topak satılıyor.
Demiryolu çalı"anları ekmek konusunda biraz daha
"anslı. Onlara erzak olarak, #ngiliz Ordusu’nun cephedeki
askerleri için uzun süre dayansın diye ürettikleri Çörçil peksimeti diye bir "ey da!ıtılıyor. Paketten çıktı!ı haliyle yeme!e kalkı"anın di"leri kırılabilir. Yiyebilmek için önce bir
balyoz ya da baltayla parçalanması, ondan sonra da uzun süre
20
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 21
suda bekletilerek yumu"atılması gerek… Yine de kılçıklı
arpa ekme!inden bin kat iyi.
*
#"te bu ekmek kavgası yüzündendir ki, daha dört be"
ya"ımda, Anadolu köylüsünün sava" yıllarında u!radı!ı jandarma zulmünü gözlerimle görüyorum.
Civar köyler, günlük gereksinimleri için bu!day, ha"ha"
üretiyorlar.
Bozkır yazı… Bu!day ba"aklarının sarısıyla ha"ha" çiçeklerinin moru… Gözalabildi!ine ba"döndürücü bir güzellik. Ha"ha" kapsülünün kapakçı!ını kırarak içindeki ya!lı
kur"uni-gri tohumları a!za boca edip çi!nemenin keyfi…
Bu!day tarlasında ba"akları yolarak daha tam kurumamı" taneleri zarfından çıkartıp avucunda biriktirerek çi!nemenin
doyulmaz lezzeti….
Çocuklar için daha da keyiflisi, hasattan sonraki harman
safası… Traktör, pulluk, biçer dö!er henüz Türkiye tarımına
yabancı oldu!undan, tüm üretim kol gücüne, el eme!ine
dayanıyor. Sonbaharda dönümlerce topra!ı bir çift öküzün
ardında karasapanla sürüp tohumu elle savurarak eken köylü,
yaz sıca!ında sararan bu!dayları tırpan ya da oraklarla biçiyor, sonra harman için bir düzlükte tepeleme yı!ıyor.
Üretimin en keyifli a"aması biz çocuklar için harman zamanı… Yine bir çift öküzün arkasına takılmı" düven, yı!ının
çevresinde giderek merkeze yakla"acak biçimde döndükçe
dönüyor. Altına ziftle yüzlerce keskin çakılta"ı tutturulmu"
düven döndükçe tanelerle sap saman ayrılıyor. Bir a"amada
öküzlerin üvendireyle dürtülerek düvenin döndürülmesi biz
çocuklara bırakılıyor. Dövülen bu!daylar, ailenin erkekleri
tarafından yabalarla rüzgara savrularak samandan ayrılıyor.
Sava" yıllarında köylü için asıl dram da harman sonrası
ba"lıyor. Köylü onca emek verip kaldırdı!ı ürünün bir kısmını
ailesinin tüketimi ve gelecek yılki bu!day ekimi için saklamak
zorunda… Jandarma bazen zorbalıkla tüm ürüne elkoydu!un21
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 22
dan, kimileri iki göz kerpiç evlerinin içine bir çekme duvar dikerek, kendine gerekli bu!dayı oraya saklamaya çalı"ıyor.
Ne yapsalar nafile… Devletin gözü her yerdedir. Birkaç
gün geçmiyor, Nahiye Müdürü, yanında be" on jandarmayla
evi basıyor, çekme duvarlar kazmalarla yıkılıp tüm bu!day
rezervine el konuyor, kadınlar çoluk çocuk feryat figan
a!la"ırken, jandarmaya direnmeye çalı"an köylü dipçiklerle
dövülüyor.
Evet, Anadolu ekme!e aç…Ama habere de aç.
Köylerde ne radyo, ne telefon var, ne de gazete geliyor.
Zaten okuma yazma düzeyi son derece dü"ük. Düzensiz olarak arada bir trenle babama gelen Ulus veya Cumhuriyet gazetelerinden dünyada neler olup bitti!ini izleyebiliyoruz. Bir
de babam idari i"ler için ya da erzak alı" veri"i için arada bir
Amasya, Zile, Turhal, Artova gibi yakın yerle"im merkezlerine gittikçe, kuca!ı bir yı!ın kitap ve dergiyle dolu dönüyor.
#stasyona gelip giden köylülere Türkiye’de, dünyada
neler olup bitti!ini anlatıyor, tartı"malara giriyor.
Köylülerin kimi Almancı, kimi Rusçu… Ama sava"ın
Türkiye’ye sıçramasından herkesin ödü kopuyor.
Babamın getirdi!i kitap ve degilerin önemli bir bölümü
benim. Daha dört be" ya"ındayken okuma yazma ö!retildi!i
için kitaba da açım. Oyuncak falan de!il, ille de kitap istiyorum. Bir de karlar erimeye ba"ladı!ında yamaçlarda biten
çi!demleri, kardelenleri kökleyip so!anlarının tadına bakmak, tabiat ye"erdi!inde sö!üt dallarını kesip kavlatarak dilli
düdük yapabilmek, devedikenini çaprazlamasına kesip
sakızını akıtabilmek için ille de sustalı çakı.
Çevre köylüleri de ancak bir i" için, ya da çocuklarını
askere yollamak için yakın kentlere giderken u!radıkları istasyonda babamdan son haberleri ö!renmeye çalı"ıyorlar.
Biz istasyon çocuklarının, zaman zaman çevre köylerden e"ek sırtında gelen çocuklarla birlikte istasyona giren her
trenin yanı ba"ında çı!lık çı!lı!a “Gazte… gazte…” diye
ba!ırıp ça!ırmamızın arkasında bu açlık var.
22
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 23
Ama köylerden gelen çocuklar için tek neden de de!il
bu… Yoksul köylü, okuması olmasa da, bu gazeteleri küçük
parçalara bölüp kaçak tütünü saracak sigara ka!ıdı olarak
kullanıyor.
*
Bu!dayın sarısını ne denli seviyorsam, bir ba"ka sarıdan,
sıtma sarısından o denli korkuyordum ve hâlâ korkuyorum.
Büyüklerin sohbetlerinden kula!ımıza çalındı!ı kadarıyla içeri!ini ve de ciddiyetini daha iyi kavramaya
ba"ladı!ımız sava" tehdidinin, onun neden oldu!u açlık ve
kıtlı!ın yanı sıra bir ba"ka korku… Bitip tükenmez sıtma
salgını…
Dört be" ya"larındaydım. Musaköy #stasyonu’nda birkaç
istasyon bebesinin, kedimiz sarmanın dı"ında tek arkada"ım,
daha yeni yeni dillenmeye ba"lamı" kızkarde"im Türel.
Karakı"ın iyice bastırdı!ı, kar yüksekli!inin nerdeyse tek
katlı istasyon binasının üst katına ula"tı!ı, tren, araba, ka!nı
ula"ımının toptan kesildi!i, Kuzey Kutbu ka"ifleri ya da
tayga sakinleri gibi çıldırtıcı bir yalnızlı!a mahkum
oldu!umuz günleri yeni devirmi"iz.
Kardelenler sürmeye ba"lamı"… Türel ve istasyon bebeleriyle da! eteklerinde çi!dem köklemeye hazırlandı!ımız
günler… Güne"li bir sabah uyandı!ımda acı bir haber verildi:
- Türel öldü, karde"in öldü.
O hayat dolu, yüzünden gülücükler eksilmeyen parmak
kadar çocuk birden neden ölsün?
- Sıtmadan, dediler, zehirli sıtmadan...
Birkaç ay geçmemi"ti ki, sıtma beni de ilk kez yata!a çiviledi. Artık tüm istasyon bebeleri gibi sıtma krizleri benim
de ya"amımın ayrılmaz bir parçası olacak, siyasal sürgün
yıllarında Paris’te, Brüksel’de de pe"imi bırakmayacaktı.
Önce dayanılmaz bir ü"üme ve titreme, ardından 40 dereceyi a"an cehennemi bir hararet… Sürekli kusmalar ve
bitip tükenmez hallüsinasyonlar…
Ara istasyonlarda ne revir ne de doktor… Arada bir de23
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 24
miryollarının doktoru ara istasyonlara sefer eyler, hastalara
bakar, ilaç verir giderdi.
Sıtmaya kar"ı bana verdi!i ilk ilaç, küçük bir karton kutu
içinde nohut büyüklügündeki sarı renkli ataprinlerdi. Zehir gibi
acı, yutulması i"kenceli cenabet "eylerdi. #çtikten sonra bütün
vücudun ve yüzün Çinliler gibi sarıya keser, sapsarı i"erdin.
Yıllarca ataprin talim ettikten sonra, demiryolu doktoru
bir geli"inde sıtmaya kar"ı yeni bir ilaç getirmi"ti. Üzerine
kızıl ay resmedilmi" beyaz drajelerdi. Belki onun da içi kinin
acısıydı, ama üstü tatlımsı beyaz bir tabakayla örtüldü!ünden
yutarken bu acı pek farkedilmiyordu.
Ama sava" yılları kıtlık yılları… Ço!unca bu drajeler tükeniyor, her sıtma krizi geldi!inde yeniden sarı ataprinli Çin
i"kencesi ba"lıyordu.
#"te çok sevdi!im bu!day sarısına kar"ılık nefret etti!im
sarı bu ataprin sarısıydı.
*
Sava" sohbetlerinde Stalingrad adının sık sık tekrarlandı!ı
1942 yazı… Yine denkler yapılmı", göçebe demiryolculara
özgü üç be" e"yayla birlikte karavagona yerle"ip Musaköy’den
Artova’nın Kunduz #stasyonu’na gelmi"iz.
Kunduz #stasyonu en yakın köyden yine birkaç kilometre
uzakta ama, daha önce kaldı!ımız istasyonlara göre daha
i"lek… Turhal $eker Fabrikası’nda kullanılacak pancarın en
önemli sevkiyat merkezlerinden biri.
Bu yer de!i"tirmelerde yeni istasyona uyum benim için
hiç de sorun de!il. Yine, makasçının ya da yol çavu"unun bebeleriyle dört be" istasyon kopiliyiz.
Uyum sa!lamayı bir türlü beceremeyenlerse kediler.
Kunduz’a bizimle gelen Sarman istasyon binasına
yerle"tikten birkaç saat sonra ortada yok. Annem deneyimli:
- O mutlaka trenyolunu güde güde yine Musaköy’e
dönmü"tür, diyor.
Babam telgraf makinesinin ba"ında, da di da dat di da
24
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 25
dat… Evet Sarman’ın Musaköy’e selametle ula"tı!ı haberi
geliyor. Ailecek son derece üzülüyoruz, üstelik ben hüngür
hüngür a!lıyorum. Ama kedi milleti bu. Özgür, dikkafalı yaratık. Kafasının ve de gönlünün yatmadı!ı bir "eyi yedi düvel
bir araya gelse yaptırtamaz…
Sürekli göçmen ve sürgün ya"amım, ya"adı!ım yerlerden, sevdi!im insanlardan ayrılma acısının yanında, ya kedinin yeni yerinden ho"lanmayıp kendili!inden bizi
terketmesi ya da özellikle 12 Mart sonrası sürgün ya"amında
oldu!u gibi bizim kediyi terketmek zorunda kalmamızın buruklu!uyla dolu.
Stalingrad dedim. Ama okul öncesi ilk siyasal bilgilenmemde adları Atatürk, #nönü ya da Mare"al Fevzi Çakmak
kadar sık geçen iki ki"i daha var: Hitler ve Stalin.
Çocuk kafamızda, adını sık sık duydu!umuz Hitler’in
adını #tler olarak algılamı"ız. #tler nasıl bir "eydir, köpe!e mi
benzer? Babama gelen ya da trenle yarı"arak topladı!ımız
gazetelerde zaman zaman resmini gördü!ümüz adam bizim
istasyona sık sık u!rayan çoban köpeklerine hiç de benzemiyor. Ama bizim insanlarımıza da benzemedi!inden bizim
için yine de #tler.
Stalin’e gelince, onun bizim insanlardan pek de farkı
yok. Kunduz #stasyonu’na pancar bo"altma!a gelen köylüler
arasında hep pos bıyıklı, zaman zaman da kaba sakalı beline
kadar inenler var. Babam,
- Bunlar kızılba"tır, dürüst, sözünün eri insanlardır, diyor.
Pos bıyıklı Stalin’le bu pos bıyıklı köylüler arasındaki
fizik benzerli!in ötesinde bir ba"ka ça!rı"ım da var. Stalin’den ya da Sovyetler’den bahsederken gazetelerde
“kızıllar” kelimesi de geçiyor.
Çocuk aklımızca bu kızıl Stalin’le bizim kızılba" köylülerimiz arasında mutlaka bir ba"ka yakınlık da olmalı.
Kaldı ki, kırmızı ya da kızıl benim için bir ayrıcalı!ı ya
da hiyerar"ik üstünlü!ü de temsil ediyor. Babam istasyon "efidir. Tüm demiryolcular lacivert üniformalıdır, ama kırmızı
"apka sadece istasyon "efine mahsustur. Ara istasyonda bir ma25
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 26
kasçıyla bir yol çavu"undan ibaret küçücük bir ekibin "efi de
olsa ba"ındaki kırmızı "apkadan ötürü yerel bir otoritedir.
*
Kunduz’da siyasete biraz daha ısınıyorum. Babam, bana
okuma yazmayı ve de kerrat cedvelini daha okula gitmeden
ö!retti!i için, bunun keyfini çıkartmadan edemiyor.
Makasçının istasyon binası önündeki uyarı kampanasını
çalması, "eftrenin borusunu üfleyerek trenin kalkı"ını anons
etmesinden sonra babam cebinden, arkasına lokomotif deseni i"lenmi" Zenith marka köstekli cep saatini çıkartıp son
bir kez kadranına bakar, sonra tiz sesli düdü!ünü uzun uzun
öttürerek koskoca katara hareket iznini verir.
Lokomotif uzun uzun çı!lıklar atarak yolcu katarını
ufkun derinliklerine do!ru sürüklerken, babam yeniden
ıssızlı!a bürünmü" istasyon binasının önüne "ezlongunu atar,
beni yanıba"ında bir sandalyeye oturtur, yeni gelmi" bilmem
kaç günlük Ulus ya da Cumhuriyet gazetelerini "öyle bir gözden geçirip ilgisini çekenleri seçtikten sonra bana kutsal görevimi hatırlatırdı:
- Haydi evlat, oku bakalım neler olup bitmi"?
Arada kekeleye kekeleye de olsa, seçilen haberleri büyük
bir ciddiyetle okurdum. Ne kadarını tam anlardım, bilmiyorum. Ama öteki istasyon çocuklarına çalım atacak kadar bir
"eyler de kalırdı bu kıraat saatlerinden.
Arada bir halk tipi küçük boy resimli Karagöz ve
Köro!lu gazetelerinin de geldi!i olurdu ki, o ya"ta benim
için en büyük zevk buydu.
Pos bıyıklı Bol"evik "apkalı Stalin’le, badem bıyıklı, kıl
perçemli Hitler, arada Sam Amca kılıklı Roosevelt, a!zında
kocaman pürosuyla Churchill, Paris yosması kılıklı Fransız,
tüy "apkalı #talyan, çekik göz Japon imajları bugünkü gibi
aklımda.
Bir gün babam, belli idari i"leri tamamlamak ve toplu
erzak alı"veri"i yapmak üzere sanırım Turhal’a gitmi"ti.
26
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 27
Ertesi günü döndü!ünde öyle birkaç gazete kitap ya da
bir iki sepet dolusu erzak de!ildi beraberinde getirdi!i…
Koca koca paketleri makasçı ve yol çavu"uyla trenin furgonundan zor bela indirebildiler.
Gözlerimiz falta"ı gibi açılmı" merakla içlerinden ne
çıkacak diye bekliyoruz.
Babam, çevresinde toplananlara, büyük bir gururla,
- #"te radyomuz… Artık dünyada neler olup bitti!ini
günlerce gazete beklemeden, anında izleyebilece!iz. Müzi!i
de cabası, dedi o en büyük paketten çıkan kuma" ekranlı,
dü!meli, ceviz kaplama kocaman kutuyu göstererek…
- Ama hemen dinleyemeyiz… Radyonun çalı"ması için
cereyan ba!lantılarının tamamlanması lazım, diye ekledi.
Ardından öteki paketler açılmaya ba"ladı… Önce, "imdiki otomobil akülerine benzer bir "ey. Ardından üstünde birçok delikler bulunan bir ba"ka kutu.
Bu da cereyan bataryası.
Sonra ekledi:
- Biz kentlerden uzak yerdeyiz. Batarya da, akü de kısa
zamanda tükenir. Aküyü sürekli doldurmak lazım.
Furgondan en son indirilen ambalajsız acayip "eyleri
gösterdi.
- #"te bunlarla…
Bunlar, istasyon binasının damına monte edilecek rüzgarlı jeneratör ve ba!lantı parçalarıydı.
Önce radyo oturma odamızın ba" kö"esine oturtuldu,
babam elindeki kullanma talimatına bakarak akü ve batarya
ba!lantılarını yaptı.
Tüm istasyon halkı oturma odasını doldurmu", nefes
kesmi", o mucize anını beklemekte… Beklerken de
konu"malar, yorumlar… Kimisi daha önce ba"ka yerlerde
radyo görmü", dinlemi". Ço!ununsa böyle bir aletin
varlı!ından dahi haberi yok.
- Nasıl olur yahu, yani adam ta Ankara’dan konu"acak,
biz de anında buradan duyaca!ız. Yoksa telgraf hattına mı
ba!lanacak?
27
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 28
Babam,
- Yok, telgraf hattıyla de!il, i"te bununla, diyerek be" on
metrelik bir tel gösterdi.
- Bu sesi havadan kapacak, radyoya verecek, radyo da
bize…
Geçici olarak ikinci kat penceresinden sarkıttı!ı anteni
de ba!ladıktan sonra, Kırk Haramiler ma!arasının kapısında
“Açıl susam!” diyen Ali Baba gibi elini radyonun önünde dizili en büyük dü!meye götürüp çevirdi.
Kalbimiz duracak gibi… Radyonun alnında parlak ye"il
bir göz yanıp söndü, yine yandı… Önce kulak tırmalayıcı bir
cızırtı… Elindeki kitaba bakan babam, sonra daha küçük
dü!melerden birini sa!a sola oynattı. Birden köpek ulumasına benzer bir konu"ma odayı dolduruverdi.
Babam bilgiç bir edayla,
- Bu olsa olsa Hitler’dir, dedi.
Biz istasyon bebelerinin "a"kınlı!ı son safhada. #tler
dedi!imiz Hitler yanıba"ımızda ba!ırıp ça!ırıyor.
*
Bir ba"ka dü!meye parmak attı babam… Odayı bu kez
nefis bir kadın sesi doldurdu. $imdi anımsamıyorum, Safiye
Ayla da olabilir, Müzeyyen Senar da…
Ve nihayet ses ayarı… Cızırtısız, parazitsiz, kadife gibi
bir ses.
$arkı bitti ve bir erkek sesi “haber bülteni”nin ba"layaca!ını anons etti. Ardından davudi bir sesle önce özetler…
- Sayın reisicumhurumuz #smet #nönü…
- Rus-Alman cephesinde yeni çatı"malar…
Bu âdeta bir devrim ıssız istasyon ya"amında… Sadece
istasyon halkı mı? Kunduz #stasyonu’na radyo geldi!i kısa
zamanda çevredeki tüm köylere yayıldı… Atına, e"e!ine,
ka!nısına atlayan ardarda istasyona dü"üyor. Bizim oturma
odası o kadar insanı alamadı!ı için radyo geçici olarak istasyonun zemin kattaki bekleme salonuna indiriliyor.
28
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 29
Gelen köylülerde "a"kınlık daha da büyük. Radyonun
arkasına sokulup içerden konu"an biri mi var, diye yoklayanlar, la havle çekenler, fennin bu denli ilerlemesi üzerine
yorumlar yapanlar…
Arada bir radyo klasik batı müzi!i veriyor, mırıldanmalar ba"lıyor. Ankara radyosu uzun dalga… Babam orta ya da
kısa dalgalara geçiyor. Çevirdikçe ba"ka ba"ka diller…
Arapça’dan Rusça’ya… #ngilizce’den Almanca’ya…
Babamın derdi, akü bo"almadan rüzgar jeneratörüne ba!lamak. Ertesi gün makasçının ve civar köylerden gelen bir ö!retmenin yardımıyla birlikte jeneratör pervanesi dama monte
ediliyor, anten de kurallara uygun olarak dama çekiliyor.
Rüzgarın hızına göre dönen pervane bugünlerde enerji
sorununa kalıcı çözüm bulmak için her yana dikilmeye
ba"layan eolien’lerin öncülü… $imdilerde Kuzey Denizi sahillerine her gidi"imde yol boyuna dizilmi" eolien’leri görünce dama dikilen o ilk jeneratör pervanesini anımsıyorum.
Artık Kunduz da, modern dünyanın i"itsel bir parçası.
Bizim sesimiz henüz Ankara’ya, Moskova’ya, Berlin’e, Londra’ya ula"mıyorsa da, oraların sesi artık günlük ya"amımızda.
Radyo geldi geleli, yıllarca tek e!lence kayna!ımız olan
Sahibinin Sesi gramofonumuz itibardan dü"üyor, bir kenara
atılıyor. O 78’lik güzelim Safiye Ayla, Müzeyyen Senar,
Münir Nurettin, Yesari Asım plakları artık çok nadiren kaplarından çıkar oluyor.
Radyonun geli"ine çok seviniyorum ama, onun yüzünden
gramafonun kenara atılmasına da baya!ı bozuluyorum. Hemen
her ak"am gramofonu kullanmak benim ayrıcalı!ımdı. Kapa!ını açıp sahibin sesini dinleyen köpekçi!in resmiyle kar"ıla"tıktan sonra, e!ri kolun ucundaki i!neyi de!i"tirmek, sonra
yana takılan kolu belli bir ritmle çevirerek gramofonu çalı"ır
hale getirmek, ardından da dinleyicilerden gelen istek üzere
kırmızılı, ye"illi, mavili etiketlere bakarak plak seçip diske
yerle"tirmek… O ya"taki bir çocuk için en az gazete haberlerini okumak kadar önemli bir sorumluluk.
Neyse ki bir süre sonra radyonun kullanımı çıraklı!ını
29
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 30
da ba"arıyla tamamlıyor, aklımın yetti!ince uzun, orta ve
kısa dalgalarda hangi istasyonların nerelerden çıktı!ını bir
ka!ıda tesbit ediyor, üstelik babamın a"a!ıda tren a!ırlayıp
u!urladı!ı, annemin mutfak i"leriyle u!ra"tı!ı saatlerde istedi!im istasyonu açıp diledi!imce dinleyebiliyorum.
Tabii o ya"ta beni en büyüleyen programlardan biri,
yıllarca sonra “komünist” oldu!u iddiasıyla ba"ı hayli derde
girecek olan Ay"e Abla’nın yönetti!i çocuk saati:
- Ko"un ko"un radyo ba"ına… Radyo Çocuk Kulübü…Geçiyor i" ba"ına Radyo Çocuk Kulübü…
Bozkırda her"eyden uzak ya"ayan, tek dı" ili"kisi günde
bir kez geçen yolcu trenlerdeki yolcuları bir sinema ekranında
seyreder gibi seyretmekten ibaret olan, hele hele o trenlerdeki
yolcuların çocuklarıyla çok kısa bakı"malar dı"ında hiçbir
ileti"imi olmayan biz istasyon çocukları için Ay"e Abla’nın
programları gerçekten dı"a açılan bir pencereydi…
*
Radyo mucizesinin ardından istasyonumuza ilk bisikletin giri"i de özellikle biz çocuklar için bir ba"ka büyüleyici
olaydı. Tren gitmeyen kilometrelerce uzaktaki köylere ancak
yaya, olanak do!dukça da ka!nı üstünde ya da e"ek veya at
sırtında gider gelirdik.
Ancak, tren yoluna mahkum olsa ve her yere gidemese
de bayıldı!ımız iki mekanik ta"ıma aracı daha vardı ki, binebilmek için fırsat kollardık: Otoray ve drezin…
Otoray daha çok yol mühendislerinin, teknikerlerin ya
da müfetti"lerin hizmetinde motorlu bir araçtı. Ona pek bindirmezlerdi.
Ama drezin: Bir platform üzerinde yerle"tirilmi" su tulumbası gibi bir mekanizmayı iki taraflı indirip kaldırarak
devinim kazandırılır, belli bir hıza ula"tıktan sonra da nerdeyse kendili!inden uçar gibi giderdi. Bu daha çok yol
çavu"unun yönetimindeki amelelerinin, a!ır malzemelerini
de yükleyerek, yol bakımı yapılacak bölgeye gidi" geli" için
kullandıkları bir ta"ıttı.
30
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 31
Yol çavu"u bazen bu drezine bizim de binmemize izin
verir, hattâ araç belli bir ivme kazandıktan sonra devinimi
sa!layan kolları bizim indirip kaldırmamıza da göz yumardı.
Yevmiye delme denilen "eyi de bu drezinli deplasmanlarda ö!renmi"tim. Bir i"çi geç kalmı"sa ya da i"i a!ırdan
alıyorsa yol çavu"u “Yevmiyeni delerim ha!” diye terslenirdi.
Yevmiyenin çalı"ma kar"ılı!ı alınan günlük ücret oldu!unu biliyordum, ama bu yevmiye nasıl delinirdi? O ya"ta
pek aklım ermiyordu. Drezindeki yol tamir araçları arasında
rayları ya da traversleri düzeltmede, yerle"tirmede kullanılan
sivri uçlu kalınca bir demir çubuk vardı, herhalde delme i"i
bununla yapılıyordu? Ama ücret nasıl delinirdi, uzun süre
çözemedim. Delmenin kesinti yapmak anlamına geldi!ini,
bir ak"am i" dönü"ü bekledi!inden daha dü"ük ücret ödenen
bir i"çinin çavu"a ba"kaldırmasıyla ö!renebildim.
Tıpkı radyonun gramofona rakip çıkması, hattâ ikinci
plana atması gibi, günün birinde bisiklet de bizim sevgili drezinimize rakip çıktı. Civar köy okulundaki genç bir ö!retmen bir gün iki tekerlek üzerinde bir sülün gibi süzülerek
bizim oyun alanımıza daldı!ında hepimiz dona kalmı"tık.
Sadece iki tekerlek üzerinde hiç yalpalamadan, devrilmeden
nasıl gidebiliyordu?
Sadece biz de!il, hiç büyük kent görmemi" büyükler de
"a"kındı? Cin i"i, "eytan i"idir, diyenler de oldu. Bisikletin güvenilirli!ine bizleri inandırmak için ö!retmen sırayla çocukların her birini bisiklet kadrına oturtup istasyon rampası
üzerinde tur attırmaya ba"ladı. Sıra bana geldi!inde kalbim duracak gibiydi. Daha be" on metre gitmemi"tik ki, ö!retmen yol
kenarına gerili bir teli farkedemedi!inden bisiklet dengesini yitirip devrildi, benim kafam bir ta"a çarpıp yaralandı!ından kanlar içinde kaldı. #lk tepkim bir daha hiç bisiklete binmemek
oldu. Ta ki büyük kentlere gidinceye dek…
*
Tek parti iktidarında, hele de sıkıyönetim altında, ne gazetelerde ne de radyoda, devlet büyüklerinin yurt gezileri ya
31
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 32
da resmi demeçleri dı"ında, iç siyasetle ilgili akılda kalacak
pek haber olmazdı.
1942 yazından aklımda kalan tek önemli iç siyaset haberi, Ba"bakan Refik Saydam’ın ölümü ve yerine $ükrü Saraço!lu’nun geçi"iydi. Onun geli"iyle birlikte devletin
baskıcı karakteri daha belirginle"me!e ba"lamı"tı.
Gayrimüslimlere özel vergi konaca!ı, ödemeyenlerin
çalı"ma kamplarına gönderilece!i söyleniyordu.
Çalı"ma ko"ulları giderek a!ırla"ıyordu. Ne zaman babama bir "ey söylemek için bürosuna girsem, gözümü duvarda asılı bir afi"ten bir türlü ayıramıyordum. Afi"te, masa
ba"ında çalı"an bir memurun kafasının üzerinde Damokles’in
kılıcı gibi duran bir balyoz… Altında devlete özveriyle hizmet etmeyenlerin kafasına bu balyozun her an inebilece!ini
anımsatan bir slogan.
Tahılına elkoymak için yoksul köylünün evini basan jandarma… Binbir mahrumiyet içinde hizmet veren demiryolcusunu balyozla tehdit eden bir yönetim. O dönemde
belle!ime kazınan devlet imajı bu…
Tabii, bir de 19 Mayıs Bayramı’na denk gelen Samsun
seferimiz…
Annemin sa!lık kontrolü ve bazı büyük alı"veri"ler için ailece Samsun’a vardı!ımızda yer gök sarsılıyor. Atatürk heykelinin bulundu!u meydanda yo!un bir seyirci kalabalı!ı. Her
taraf Türk bayra!ı. #zciler, kara önlüklü ö!renciler ve de askerler... Süngüler omuzda uygun adım ilerleyen, "eref tribününün önünden pek anlayamadı!ım haykırı"larla geçen askerler.
Görkemli… Etkileyici.
Oysa kendimi bildim bileli, hep bulundu!um istasyondan geçen asker trenlerini izlemi"im. Özünde hayvan ta"ımak
için kullanılan karavagonlarda nakledilen yüzlerce, binlerce
asker. Karakı"ın dondurucu so!u!unda, bir matara su, kuru
ekmek ve zeytin tanelerinden olu"an bir kumanyayla ısınmasız karavagonlarda, günlerce üst üste yı!ılmı" olarak seyahat etmek zorundaki askerler.
Samsun’daki askerler sanki bir ba"ka ordunun askerleri…
32
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 33
Ama benim ilgimi daha çok çeken kara önlüklü beyaz
yakalı çocukların geçi"i.
Heyecanımı farkeden babam, ba"ımı ok"uyor:
- Dertlenme, diyor, senin de ya"ın erdi sayılır. Söz, Kunduz’a dönünce ilk i"im seni okula yazdırmak…
Resmi geçit bitince, bir iki kitapçı dükkanını dola"ıyoruz, babam yine bir sürü çocuk kitabı, çocuk dergileri alıyor.
Annem de bir tuhafiyeciden kara önlük ve beyaz yaka için
bir sürü malzeme alıyor… Soruyorum, neden bu kadar çok.
- Bu sene okula ba"layacak olan bir tek sen de!ilsin ki…
Makasçının ve çavu"un çocukları da okula yazılacak…
Artık içim içime sı!mıyor, koskoca Samsun dar geliyor.
Bir an önce Kunduz’a dönmeliyiz.
Dönerken trende aklıma takılıyor: Okula gidece!iz de,
hangi okula? Kunduz #stasyonu’nda ne okul, ne derslik var. En
yakın okul, istasyona en azından be" altı kilometre mesafede,
bir iki kez at ya da e"ek sırtında gidip geldi!imiz bir köyde. Bu
gidi"lerde köyün okulu oldu!unu dahi farketmemi"im.
Kunduz’a döner dönmez babamla annem, makasçının ve
yol çavu"unun ailelerini topluyor. #stasyon çocuklarının hep
birlikte okula yazılaca!ını açıklıyor.
Aslında öteki çocukların hemen hepsi 7 ya"ında ya da
daha büyük… Okula ba"lama ça!ını çoktan geçmi"ler. Benimse 6 ya"ım dolalı daha birkaç ay olmu", okula kabul edilece!im bile "üpheli. Olsun… Resmen kabul edilmese bile
Do!an da okula gidecek.
Annem hemen i"e koyuluyor, tüm istasyon bebelerinin
ölçüsünü alıp ayaklı Singer makinesinde siyah top kuma"tan
herbirimize önlük dikiyor, beyaz yakalar hazırlıyor.
Babam da beni ve öteki çocukları toplayıp okula kaydettirmek üzere köye götürüyor.
Kapısındaki e!ri bü!rü tabelada okul yazan kerpiç
yapıya okul deme!e bin "ahit ister. Tek göz oldukça geni"
bir oda. Bir duvarda kara tahta ve Atatürk portresi, öteki duvarda kocaman bir göç yolları haritası, Orta Asya’dan
fı"kıran kırmızı oklar üç kıtaya yayılıyor.
33
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 34
Orta yerde 15-20 okul sırası. Be" kol halinde dizilmi".
Be" sınıf bir arada ders görüyor. Be" sınıfa da bir tek ö!retmen aynı anda ders veriyor.
Orta ya"lı ö!retmen hepimizi güler yüzle kar"ılıyor, adlarımızı, ya"larımızı soruyor. Ben de adımı söylüyorum, ama
ya"ımı söylemeye dilim varmıyor.
Babam beraberinde getirdi!i nüfus ka!ıtlarımızı sıranın
üzerine koyuyor,
- Do!an daha okul ya"ında de!il, resmen kaydedilemese
de öbürleriyle birlikte gidip gelsin, diyor. Sonra da ekliyor:
- Zaten okuma yazmayı çoktan ö!rendi, kerrat cetvelini
bile…
Ö!retmen birden ilgileniyor, bana bir "eyler okutuyor, birkaç küçük çarpım i"lemi yaptırıyor. Sonra babama dönerek,
- Kadri Bey, diyor, dert de!il, bu okulun 3. sınıf çocukları
bile bu düzeyde de!il. Kim ne derse desin ben bu çocu!u 1.
sınıfa da de!il, do!rudan 2. sınıfa yazıyorum.
Sonraları Ankara’da ortaokula kaydolurken “ya"ım tutmadı!ı” için zamanın ünlü Milli E!itim Bakanı Hasan Ali
Yücel’in bizzat müdahalesini, #zmir’de yüksek okula kaydolurken, henüz 18 ya"ımı doldurmadı!ım için babamın da
benimle birlikte hazır bulunup onay vermesini gerektirecek
olaylı okul serüvenim i"te böyle ba"lıyor.
*
1942 Kı"ı… Niksar-Erbaa Zelzelesi’ni yeni atlatmı"ız…
Bu kez tüm bozkır kar altında… Trenyollarını da kar kapladı!ından, istasyonun tüm çevreyle tren ba!lantısı kesilmi".
Kar telgraf direklerini nerdeyse tamamen yutmu", tellerin
ba!landı!ı porselenlerin beyazını yalıyor. Öyle ki, köylüler
çarıklarının gev"eyen ba!larını direklerin tepesinde ba!lıyor.
Kar dinip de yollar biraz açıldı!ında, biz, istasyonun be"
bacaksız bebesi birbirimize sokulmu", kara bata çıka, suratımıza kırbaç gibi inen, ellerimizi "erha "erha yaran, dudakla34
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 35
rımızı donduran rüzgarla bo!u"a bo!u"a, be" altı kilometre
ötedeki köy okuluna bir an önce varmaya çabalıyoruz.
Uçsuz bucaksız beyazın derinliklerinden gelen kurt ulumalarını duydukça korkudan birbirimize daha bir sokuluyor,
kenetleniyor, birbirimizi yüreklendirmeye çalı"ıyoruz. Korkunun ecele faydası yok. Daha çabuk, daha çabuk... Köye
bir an önce varmalıyız.
Neyse ki, dü"e kalka okula vardı!ımızda, ö!retmenimiz
tek sınıfın bir kö"esindeki tezek sobasını ate"lemi", dı"arıya
göre içerisi daha sıcak. Ama parmaklarımız so!uktan öylesine donmu", duygusuzla"mı" ki, kitabın defterin sayfalarını
açamıyor, kalemi tutamıyoruz. Kimimizin burnundan akan
sümük, gözünden dökülen ya" yüzünde donmu"…
#çerinin sıca!ında biraz ısınıyoruz, ısındıkça da parmak
uçlarımızda önce a!latıcı bir acı, ardından tatlı bir ka"ıntı… Nihayet sayfaları açabilecek, kalemi tutabilecek hale geliyoruz.
Aynı köyün çocukları oldukları için bizim Kutup seferini ya"amayan okulun di!er ö!rencileri, derse çoktan
koyulmu" bile… Ö!retmen be" sıra arasında sürekli
dola"ıyor… Her sıra ayrı bir sınıf oldu!undan, 10-15 dakika
arayla bir sınıftan di!erine geçiyor.
Okuma-yazma bildi!im için, bizim öteki istasyon bebeleri de dahil, birinci sınıf ö!rencilerine ABC’yi, 1,2,3’ü göstermek benim görevim.
Teneffüslerde kerpiç okulun küçük avlusunda büyük bir
"amatayla ko"maca, sek sek, uzun e"ek, be" ta" oynayarak,
a"ık atarak ısınmaya çalı"ıyoruz.
Ö!leden sonra dersler bitince, Kutup seferimiz yeniden
ba"lıyor. Yine karla bo!u"arak, uzaktan gelen kurt ulumalarını dinleyerek, dü"e kalka istasyonumuza kavu"uyoruz.
Karakı" kaç gün sürer, bu me"akkatli okul seferi kaç kez
tekrarlanır, sayısını tam olarak hatırlamıyorum.
Ama bozkır hep de kar kı" de!il ki… Karlar çözülüp de
karatoprak yine vah"i kır çiçekleriyle bezendi!inde, sa!da
soldaki sö!üt, me"e, kızılcık a!açlarının dallarına su yü35
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 36
rüdü!ünde, göçmen ku"lar, hele de hacı leylekler gökte tekrar görünme!e ba"ladı!ında bozkır bir ba"ka güzeldir.
#"te o zaman kilometrelerce uzunluktaki okul yolunu hoplaya zıplaya, çiçek toplayıp dilli düdük yapmak için sö!üt dallarını yolarak a"mak tam bir ilkbahar ayinidir.
Okul ya"amı, yıllarca toplum dı"ı ya"amaya mahkum
kalmı" biz istasyon bebeleri için sosyal ya"am susuzlu!unu
gideren bir pınardır.
*
Arada bir istasyona u!rayan, ço!u "alvarı mintanı yamalı, kimi çarıklı kimi çıplak ayaklı köyün çocuklarıyla artık
her gün beraberiz; köy gerçe!ini, a!ır çalı"ma ko"ullarıyla,
yoksullu!uyla, jandarma zulmüyle, töreleriyle, bâtıl inançlarıyla daha yakından tanıyor, tam olmasa da bir ya"amı
payla"ıyoruz.
Hele hele evinde gazete okuyup radyo dinleyerek Türkiye’de ve dünyada neler olup bitti!inden sürekli haberdar
olma ayrıcalı!ına sahip olan benim için bu beraberlik, belki
de ileri yıllarda mesle!im olacak gazetecili!in ismi konulmamı" ilk a"aması… Bir gün önce duyup okuduklarımı okulda aklımın erdi!ince, dilimin döndü!ünce anlatıyorum.
Özellikle sava" haberleri... Amerikalıların Kuzey Afrika’da ikinci cephe açması, Rusların Stalingrad Zaferi, Pasifik’teki Amerikan-Japon sava"ları…
Tabii Türkiye haberleri… Örne!in, Cumhurba"kanı
#nönü’nün Adana’ya gelen Churchill’le görü"mesi…
Bizler Atatürk’lü dönemi tanımadık. 10 Kasım’da ilk kez
Atatürk’ün ölümüne a!latıyorlar bizleri okulda. Ama gazetelerde, radyoda, varsa yoksa #nönü, bir de Genel Kurmay
Ba"kanı Mare"al Fevzi Çakmak…
A!ızdan a!ıza dola"an bir türkü çok moda:
Ankara’nın da"ına da ya"an ya"mur dar olsun...
Bu
… bizim #smet Pa!a da ba!ımızda sa" olsun...
Hiç kırılmaz, kırılmaz da çiftçilerin yabası...
Mare!al Fevzi Çakmak da Türk askeri babası...
36
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 37
Babam birkaç gün önceden müjdeyi vermi":
- #smet Pa"a beyaz trenle bizim istasyondan geçecek…
Geçecek ama, gecenin geç vaktinde…
Haber hemen civar köylere de ula"ıyor:
- #smet Pa"a geliyor!
Ardından yorumlar, tahminler… Beyaz tren bizim istasyondan geçse bile orada durur mu? Normalinde durmaz ama,
ya duraca!ı tutarsa? Durmasa bile Cumhurba"kanı’nın beyaz
treninin bizim oradan geçmesi büyük onur. Tren durmasa da
Pa"a pencereden bizlere el sallayabilir.
Ben de okulda arkada"lara yeti"tiriyorum haberi.
Nihayet Beyaz Tren’in geçece!i saat yakla"ıyor. Herkes
adamlıklarını giymi", çevreden gelen köylüler bile, adamlıkları olmasa da, kendilerine biraz çeki düzen vermi"ler.
Kadın erkek, çoluk çocuk istasyonun önünde birikmi"iz.
Kırmızı "apkalı babam en önde, makasçı makas ba"ında bulunmak zorunda oldu!undan, babamın yanıba"ında hareket
"akirdi ve yol çavu"u…
Nihayet uzaktan trenin çı!lı!ı duyuluyor. Nerdeyse gece
olmu", ortalık karanlık, sadece istasyon binasının tüm lambaları yanmı". Kimisi gaz lambalarını, lüks lambalarını da
getirmi".
Tren istasyona yakla"ıyor, ı"ıklar içinde… Herkesin nefesi kesilmi", kalpler güm güm…
Tren yakla"ıyor, ama hiçbir yava"lama alameti yok. Suratlarda endi"e ve tecessüs.
Ve beyaz tren geldi!i hızla hiç durmadan uzakla"ıyor.
Pa"a’nın özel kompartımanını dahi farkedemiyoruz. Tüm
perdeler kapalı.
Beyaz trenin acı çı!lı!ı bozkırın enginli!inde yava"
yava" kaybolurken, kimisi a!lamaklı, kimisi öfkeli, kalabalık
yava" yava" da!ılıyor. Babam telgraf makinesinin ba"ına
geçip Cumhurba"kanı Hazretleri’nin Kunduz #stasyonu’ndan
selametle geçtiklerini bir sonraki istasyona duyuruyor.
Devlet babayla randevusu gerçekle"meyen Kunduz’da
büyük hüzün…
37
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 38
*
Neyse ki, birkaç gün sonra oldukça uzaktaki bir Çerkez
Köyü’nde dü!üne davet edildi!imiz haberi geliyor.
O sıralarda bir çocuk kitabında ya da dergisinde Kafkas
kahramanı Hacı Murat’ın hikayesini okumu"um, onun etkisindeyim.
Bir sabah bizi dü!üne götürmek üzere Çerkez köyünden
bir yaylı geliyor. #stasyon halkı yaylıya dolu"uyoruz.
Ya!ız at üstünde gö!sü fi"ekliklerle kaplı, silahını çarpraz ku"anmı", kara kalpaklı, kara giyimli bir Çerkez süvarisi bizim kafileye mihmandarlık ediyor.
Biz çocuklar ilk kez bir dü!üne gidiyoruz. Arabada, Çerkez adeti gere!i, her davetlinin dü!ün evinden mutlaka bir
"ey çalması, ama bunu kimseye çaktırmadan yapması gerekti!i anlatılıyor. Yol boyunca kendimizi bu töresel hırsızlı!a hazırlıyoruz.
Köyün giri"ine yakla"tı!ımızde dört be" atlı yolumuzu
kesiyor. Yine töre: Dü!ün yerine girebilmemiz için bize mihmandarlık eden Çerkez süvarinin atını dolu dizgin sürerken
hayli uzakta yolun ortasına dikilmi" bir yumurtayı silahını
ate"leyerek parçalaması gerekiyor.
Nefesimizi kesmi", bizim süvarinin tüm hareketlerini izliyoruz. At dört nala ko"arken o silahını do!rultuyor ve bir
atı"ta yumurtayı paramparça ediyor. Süvarimizi bana, çocuk
kitaplarında yi!itlik destanını okudu!um Kafkas kahramanı
Hacı Murat gibi görünüyor. Çılgınca alkı"lıyoruz.
Yolu kesen süvariler silahlarını havaya kaldırarak gö!e
yaylım ate" açıyorlar ve bir zafer alayı havasında köye giriyoruz. Yakı"ıklı Çerkez delikanlıları, ço!unca sarı"ın mavi
gözlü güzel Çerkez kızları. Büyüleyici Çerkez dansları.
Ve de tadına doyamadı!ımız nohutlu mısır ekme!i.
Bir de dü!ünden sonra geline eziyet etmenin bedelini
pe"in ödesin diye, eline tutu"turulan bir çay ka"ı!ıyla köy
deresine dökülmü" koyun boklarını toplamaya mecbur
edilmi" kaynananın hiç unutamayaca!ım imajı.
38
"vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 08/11/10 10:19 Page 39
Ve düğün bitiminde, sözüm ona kimseye çaktırmadan
çalıp giysilerin altına gizlediğimiz çatal, bıçak, tabak, peşkir
gibi ganimetlerimizle, yine “Hacı Murat”‘ın mihmandarlığında istasyona dönüşümüz…
Genellikle günlük yaşamı durgun geçen Kunduz İstasyonu’nda önemli istisnalardan biri, arada buraya yolu düşen
halk ozanlarının dinletileri. Ozan bizde mesafir kalır, birlikte
bir şeyler yenir, ardından da bir saz konseri başlar. İstasyon ahalisi ve de tesadüfen o gün istasyona işi düşen köylüler de bir
araya toplanır, nefis bir müzik ziyafeti çekilir.
Bu halk ozanlarının hiç unutulmayacak olanı tabii ki
Aşık Veysel. Sivas’taki Yıldızeli/Pamukpınar Köy Enstitüsü’nde saz dersleri veren Veysel, yolu düştükçe Kunduz’da
da konaklardı. Gözleri görmediğinden yanında yürümesine,
hareketlerine her daim yardım eden genç biri vardı. Yaptığı
müziğin kalitesini takdir edecek yaşta olmasak da, gözleri
görmeyen bir kişinin saz çalıp türkü söylüyor olabilmesi
bizim için son derece önemli bir olaydı.
Ama Kunduz yaşamında beni en çarpan olay, 1943
Şubat’ında yapılan iki dereceli genel seçimlerdi.
Bir sabah okula gittiğimizde, öğretmenimiz, o gün ders
yapamayacağımızı, çünkü okul binasında oy kullanılacağını,
eve dönebileceğimizi, ama istersek okulun avlusunda oy
verme işlemlerini izleyebileceğimizi söylemişti.
Eve dönmek ne kelime, avluda okul duvarının dibine dizilip oylamayı izlemeye koyulduk.
Aday listeleri falan var mıydı bilmiyorum, ama dönem
tek parti dönemi olduğu için herhalde ayrı ayrı listeler de
yoktu. Ancak öğretmenimizin söylediğine göre o gün oy kullanan köylüler doğrudan milletvekili seçmeyecek, milletvekillerini seçecek olan asıl seçmenleri seçeceklerdi.
Çok parti olmadığı gibi, halkın doğrudan kendi vekillerini seçmesine de imkan verilmiyordu.
Buna rağmen köy halkı, kadını ve erkeğiyle, işi son derece ciddiye almış oy kullanıyordu. Oy kullanmaya gel39
"vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 07/11/10 11:31 Page 40
meyenleri de jandarma evlerinden toplayıp yakapaça sandık
başına getiriyordu.
Gazetecilik yıllarımda çokça tanık olacağım sandık başı
kavgalarının ilkini de, sonuçlara hiç de etkisi olmayan bu iki
dereceli seçim günü gördüm. Sebebi neydi bilmiyorum, eski
asker üniformasından tornistan elbiseli bir delikanlıyla daha
giyimli kuşamlı bir başkası sille tokat birbirlerine girmiş,
bıçaklar fora edilmişti.
Akşam istasyona döndüğümde, Ankara Radyosu, seçimlerin büyük bir olgunluk içinde olaysız geçtiğini duyuruyordu.
Bu seçimden sanırım bir iki hafta sonra da, radyo toplanan yeni Meclis’in İsmet Inönü’yü yeniden cumhurbaşkanlığına seçtiğini, onun da Refik Saydam’ı yeniden
başbakan olarak görevlendirdiğini duyuruyordu.
*
Gizemli Kunduz günlerim, 1943 yazında ikinci sınıfı bitirince sona erdi. Bu, aynızamanda benim de daha 7 yaşında
aile yaşamından koparak bir ömür boyu sürecek göçmenlik
yaşamımın başlangıcıydı.
Babamı bu kez Kayseri’ye yakın Gömeç İstasyonu’na
tayin etmişlerdi.
Bizi ve denklerimizi taşıyan kara vagon kızgın bir yaz
günü Gömeç İstasyonu’nda kör yola parkederken, açık
kapıdan ulu Erciyes Dağı bütün ihtişamıyla karşımızdaydı.
Havalar sıcak, ama Erciyes’in zirvesi hâlâ kar kaplıydı.
Gömeç İstasyonu’nda yine istasyon şefi, makasçı ve yol
çavuşu’nun ailelelerinden oluşan küçücük bir topluluğuz.
En yakın köyler yine en azından birkaç kilometre mesafede. Babam açısından buranın daha önceki istasyonlara göre
önemi, bu civar köylerde mübadeleden sonra yerleştirilmiş
çok sayıda Rumeli göçmeninin bulunuşu.
Bunu önceden öğrendiği içindir ki, istasyon binasına
yerleşir yerleşmez ilk yaptığı iş, civar köylerde Rumelili
akraba arayışına çıkmak. Annem buna çok kızıyor. Çocuk
yaşta öksüz ve yetim kalmış annem için bu tür arayışların
40
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 41
pek de anlamı yok. O, daha çok, geldi!i her yeni ortamda
yeni insanları tanımak, dünyasını Anadolu’nun mozayı!ıyla
zenginle"tirmek çabasında.
Bu anlamda, babamın okuma-yazma, genel kültür edinme
planında bana kazandırdıgı tüm de!erlere oranla öksüz-yetim
annemin o evrensel yakla"ımı daha büyük önem ta"ıyor.
Yeni istasyonumuzun bebeleri, sanıyorum bir kızçocu!u
dı"ında, hep erkek kopiller.
Yaz tatilinin yakıcı sıca!ında Erciyes’in yamacına vurup
saatlerce börtü böcek, ebegümecinden deve dikenine binbir
türlü yabani bitki pe"inde ko"uyoruz.
#çimizde en a"ırı, en sıradı"ı olan çavu"un o!lu Ceylan…
Bitki köklerinden, saplarından ye"illi, beyazlı, sarılı çe"it
çe"it tırtıllar toplayıp avuç avuç yiyor. Midemiz bulanıyor,
kavga ediyoruz, huylu huyundan vazgeçmiyor.
En keyifli oyunlarımızdan biri de, o sıralar bol miktarda
tedavülde olan sarı renkli on paraları rayların üzerine dizmek, tren gelip geçtikten sonra da a!ır lokomotifin ve vagonların tekerleri altında ezilip Mecidiye altını gibi büyüyen
bu metal parçalarından kolyeler imal etmekti.
Monoton günlük ya"amımızı renklendiren en önemli
ke"iflerimizden biri, birgün ovada ko"tururken bir kümbete
rastlamamız oldu. Topra!ı biraz e"eledi!imizde altından bir
takım ta"tan, tüften yapılmı" heykelcikler çıktı. O yıllarda
arkeolojik ara"tırmalar ya da tarihsel kalıntıları koruma gibi
çalı"malar olmadı!ından, yörenin kümbetlerini ke"fetmek
bize dü"mü"tü.
Bu arada buldu!umuz ta" kalıntıların hafifli!i özellikle
ilgimizi çekmi", hele bir su birikintisini geçerken dü"ürdü!ümüz parçalardan birinin batmadı!ını, suda yüzdü!ünü görünce tecessüsümüz iyice artmı"tı.
Gömeç, peri bacalarıyla me"hur bir bölgedeydi. Peri bacalarını olu"turan tüfler irili ufaklı parçalar halinde ovanın
her tarafında bulunabiliyordu.
Bu ke"iften sonra heykeltra"lı!a soyunmu", o güne kadar
sö!üt dallarını kavlatıp dilli düdük yapmakta, kenger kesip
41
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 42
sakız çıkartmakta kullanageldi!imiz sustalı çakılarımızla tüfleri yontup biçimlendirme!e, heykelcikler yapmaya koyuluyoruz.
*
Çılgın arayı"larımızda, Erciyes’in eteklerini tırmanırken
ma!ara gibi bir oyukla kar"ıla"ıyoruz. Çocuk merakı, içeri
girip neyin nesi oldu!unu ö!renmeye niyetleniyoruz. Birden
düdük sesleri.. Nereden çıktı!ını bilmedi!imiz askerler üzerimize çullanıyor. #stasyon bebeleri oldu!umuzu anlayınca
yakamızı bırakıyorlar, “ama bir daha buralarda sürtmeyin”,
diye de gözda!ı veriyorlar.
Olayı ak"am babama anlatıp anlatmamakta çok tereddüt
ediyorum, ama sonunda çenemi tutamıyorum.
Babam,
- Ulan keratalar, ne i"iniz var oralarda… Koskoca ova
neyinize yetmiyor. Oralar askeriyenin cephane deposu. Bir
daha oralara tırmanırsanız bacaklarınızı kırarım, diye
çıkı"ıyor.
Sonra da anneme anlatıyor, kaç gariban çobanın o yamaçlarda koyun otlatırken nasıl “casus” diye derdest edildiklerini, hâlâ ba"larının dertten kurtulamadı!ını...
Galiba bu, tüm ya"amım boyu çeli"ki ve çatı"kıda
olaca!ım askeriyeyle ilk, ama ucuz atlatılmı" serüvenim.
Bu yamaçlarda görevli askerler sık sık bizim istasyona
da iniyorlar, gelip geçen trenlere bakıp sıla hasretini gidermeye çalı"ıyorlar.
Bir sabah uykudan uyanıp her zamanki gibi azgınlık
etmek için istasyon rampasına tırmandı!ımda bir de ne göreyim? Rampanın üstüne silme metal sandıklar yı!ılmı".
Dört bir tarafında da süngülü askerler.
Babama soruyorum.
- Fazla meraklı olma, diyor. Bunlar ordunun buraya gönderdi!i cephane sandıkları. Erciyes ma!aralarında yer kalmadı!ı için bir süre bizim rampada kalacak. Tehlikelidir,
uzak durun…
42
"vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 07/11/10 11:34 Page 43
Kedi gibi mütecessistir çocuklar… Hele bir şeyin tehlikeli olduğu söylenmişse… Ceylan’la, Sami’yle kafa kafaya
veriyoruz. Bu metal sandıkların içinde ne var, neden tehlikeli… Ciğer etrafında dönen kediler gibi cephane sandıklarının çevresinde dolanıyoruz. Ama nafile… Neyse ki
birkaç gün sonra sorun kendiliğinden çözülüyor.
İstasyon binasının gölgeliğinde kitap okuduğumu gören
askerlerden biri yanıbaşımda bitiyor.
- Maşallah, diyor, kitap da okuyorsun.
- Gazete de okurum, mektup da, diye kendimi ağıra
satıyorum.
- Hem de yazabiliyor musun?
- Hem de nasıl… Elyazısı bile…
- Köyüme benim adıma mektup da yazabilir misin?
- Niçin olmasın?
Gidip babamın yazıhanesinden kağıt kalem getiriyorum.
“Çok kıymetli bir huzura…” diye başlayıp “mahsus selam”la
biten klasik asker mektubunu dikte ettiriyor, ben de özene
bezene kağıda döküyorum.
Sonra duyan öteki askerler de geliyor. Kimisi Trakyalı,
kimisi Diyarbakırlı, kimisi Trabzonlu… Mektup yazdırmaya
ya da mektup okutmaya gelen gelene…
Derken içlerinden ufarak, kavruk bir asker, adı Muhammed, nereden bulduysa bir alfabeyle geliyor.
- Bana da okuma yazma öğretebilir misin?
Ne demek… Kunduz’daki ilkokuldan zaten deneyliyim… Birkaç haftada okumayı da, yazmayı da söküyor.
Ardından sıra geliyor benim çocuk kitaplarıma, dergilerime… Diğer askerler de sık sık nöbetten, kaytarıp benim
gönüllü okuma yazma kurslarıma katılıyorlar.
Bir gün kurs arası Muhammed soruyor:
- Şu sandıklarda neler olduğunu öğrenmeye içiniz gidiyor, değil mi?
- Hem de nasıl?
Öteki istasyon bebeleri de yanıbaşımızda.
- Gelin benimle, diyor.
43
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 44
Sandıklardan birinin önceden gev"etilmi" kapa!ını
aralıyor. Gözlerimiz falta"ı gibi açılıyor. Sandı!ın içinde dizi
dizi top mermileri, her biri en azından uzun su kaba!ı büyüklü!ünde...
- Sakın kimseye lafını etmeyin, diye tembihliyor, sonra
kapakla sandık arasında su ve hava geçirmezli!ini sa!layan
siyah lastik bandı söküp bize veriyor.
- Bunu alın. Bundan çok iyi sapan lasti!i olur…
Hemen a!açlara tırmanıp, daha önce sö!üt dalı kavlatarak dilli düdük yapma gibi barı"çıl bir u!ra"ta kullandı!ımız
sustalı çakılarımızla çatal dallar kesip sapan yapmaya koyuluyoruz.
Yaptı!ımız sapanlar bir i"e yaramayınca, bu kez Muhammed bize sapan yapmayı ö!retiyor.
Sonra da cephane sandıklarının gölgesinde bizlere $ahmeran hikayeleri, Hazreti Ali, Battal Gazi efsaneleri anlatıyor.
Yaz günlerimiz bu cephane sandıklarının aralarında saklambaç oynayarak, üstlerinde ko"arak geçiyor. Gariptir, sadece biz çocuklar de!il, istasyonun tüm sakinleri, hattâ tren
yolcuları, trene ürün yükleyen çiftçiler için dahi, bir süre
sonra bu cephane sandıkları ya"amın bir parçası haline geliyor. Bir patlasalar tüm istasyonu ve çevresini canlılarıyla
birlikte havaya uçurabilecek 76, 122, hattâ belki de 152
MM’lik mermi yı!ınlarının gölgesinde pervasızca sigara tellendirilip derin sava" tahlilleri yapılıyor.
Derken, bir gün Muhammed’in ba"ka bir birli!e sevk
emri geliyor. Ya"amımın en duygulandırıcı anılarından biridir… Ayrılırken “ö!retmenim” diye ellerime sarılıyor. Ben
bacak kadar bir çocuk, o kocaman bir çocuk, gözlerimiz ya"lı
vedala"ıyoruz.
Di!er asker dostlarımızın da birer birer ba"ka birliklere
sevki çıkıyor. Rampadaki cephanelik de giderek ya Erciyes’in
bö!ründeki ma!aralara ya da uzak birliklere gönderiliyor. #stasyonumuz yeniden o ıssız, tekdüze ya"amına geri dönüyor.
*
Bu arada babamın “memleketli”lerle, yani Rumeli mu44
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 45
hacirleriyle bulu"ma turları ba"lıyor. Ço!unca tek ba"ına,
ama zaman zaman da tüm ailece.
Gitti!i yerlerde memleketlilerini arayıp bulmak, onlarca
yıl sonra Avrupa sürgünümde Türkiyeli göçmenler arasında
da sık sık kar"ıla"tı!ım gibi, göçmenli!in ba"ta gelen ritüellerindendir.
#lk bulu"malarda selam sabahtan sonra ilk soru:
- Kimlerdensiniz?
#puçları bulunup akrabalık ba!ları ke"fedildikten sonra
artık mazide kalmı" Rumeli günlerine övgüler, gözü ya"lı anı
anlatımları ba"lar, onyıllarca önce yitirilmi" bir ülkeye övgüler düzülür.
Benim gibi Türkiye’de do!mu" büyümü", oranın kültürüyle yeti"tirilmi", oranın ya"am biçimine ko"ullanmı" Rumeli kökenli çocuklar için tüm bu ritüeller heyecan verici,
etkileyici olmaktan son derece uzaktı. Aile disiplini nedeniyle dinlemek zorundaydım.
Kayseri’nin yakınlarımızdaki Gömeç, Muncusun, Mancusun, Gesi gibi köyleri son derece bereketli, sulak, meyve
bahçeleri, ba!ları, güvercinlikleriyle bir çocuk için çok daha
ilgi çekiciydi. Gözü ya"lı Rumeli anılarını dinlerken soka!a
salınmak, köy çocuklarıyla birlikte dalları kırılırcasına
meyve dolu kaysı, zerdali, erik, elma, armut, ceviz a!açlarına
tırmanabilmek, kınalı yapıncaktan razakıya çe"it çe"it
salkımlarla dolu ba!lara dalabilmek için içim giderdi.
Bir istisnasıyla… Rumeli yemekleri…
Rumeli kadınları yemek konusunda gerçekten büyük bir
ustalı!a sahipti. Misafir sofralarındaki inanılmaz çe"itlilik
ba"döndürücüydü… Civardaki tüf tepelerine oyulmu"
ma!aralardan güvercin toplanıp tepeleme pilavın üzerine nar
gibi kızarmı" olarak kondu!unda, yanında da Erciyes doruklarının karıyla so!utulmu" buz gibi ayran ya da meyve suları sunuldu!unda, tam bir "ölendi. Hele kar helvası…
Erciyes’in yamaçlarından indirilen karın üzerine bol pekmez
dökülerek yapılan bu serinleticinin yaz sıca!ında verdi!i
45
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 46
keyif, sonradan Avrupa’da tanıyaca!ım sorbet’lerinkinden
pek de farklı de!ildi.
Annem de Rumeli kökenli bir kadın olarak tam anlamıyla bir yemek ustasıydı. Börek ya da pidenin en az elli
altmı" çe"idini yapmada, sebzelerin zeytinya!lısı ve etlisiyle
tüm türlerini pi"irmede en azından benim için üstüne yoktu.
Hele hele, istasyon görevlilerinin kullanımına ayrılmı"
topraklarda annemin yeti"tirmedi!i sebze çe"idi yok gibiydi.
Okula gitmedi!im günlerde annemin tek yardımcısı bendim.
Gücümün yetti!ince topra!ı bellemek, dev bir çarkın döndürülmesiyle çalı"an tulumbayla su çekerek sebze tarhlarına
yönlendirmek… Domateslere dadanan ku"ları kovalamak…
En sevdi!im i"lerdendi. Bana ayrılan küçücük bir tarhta da
kendi ba"ıma karpuz, kavun, salatalık yeti"tirirdim.
Babamın o taraklarda pek bezi yoktu. O okumaya, "iir
yazmaya, radyo haberlerini dinlemeye, bir de çevre köylerden gelen misafirlerle bol bol sohbet etmeye bayılırdı.
Annem sadece bitkileri, sebzeleri yeti"tirmekle kalmaz,
dikip büyüttü!ü bitkilerle dakikalarca konu"ur, dertle"irdi.
- Anne bunlarla ne konu"uyorsun?
- O!lum, her canlı gibi onların da dili var. Mesele konu"masını bilmekte. Tıpkı senin hiç tanımadı!ın askerciklerle konu"up dertlerini dinlemen, onlara okuma yazma
ö!retmen gibi… Günü gelince bitkilerle de konu"ursun….
Bir gerçeklik… Onyıllarca sonra Belçika’da bir orman
içinde #nci’yle bahçecili!e ba"ladı!ımızda bu diyalogun nasıl
kendili!inden olu"tu!unu görünce hep annemin 1943 yazında
Erciyes eteklerinde bana söyledi!i bu sözleri anımsardım.
Bu ıssız ara istasyonlarda sürpriz ziyaretçiler de olmuyor
de!ildi. Bir gün babama merkezden telgrafla bir uyarı
gelmi"ti. Bölgenin nam yapmı" e"kiyasından biri bizim taraflarda dola"ıyormu", dikkatli olunmalıymı".
Bir sabah erkenden istasyon bürosuna inen babam, birkaç dakika sonra yeniden tela"la yukarı çıktı.
- A"a!ıda, bekleme odasındaki banklardan birinde
46
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 47
uyuyakalmı" biri var, mavzeri de yanıba"ında. E"kali de bildirilene benziyor. Ne yapsam bilmiyorum…
#stasyon personeline gerekli durumlarda kendilerini savunmak için silah falan da verilmiyordu. Tamamen savunmasızdık.
Annem, “Bir de ben bakayım,” diye babamla birlikte
a"a!ıya indi, bilet gi"esinin penceresinden baktı. Sonra babama,
- Yok, dedi, bu zavallının biri, belli ki açlıktan ve bitkinlikten uyuyakalmı". Ben ona sıcak bir çorba yapayım, içip
biraz kendine gelsin, sonra çekip gider.
Benim a"a!ıya inmeme izin verilmemi"ti. Babam sıcak
çorbayı indirdi.
Zavallı, insani bir ilgi duymaktan o denli uzak kalmı" ki,
babamın getirdi!i çorbayı büyük bir i"tahla içtikten sonra
neden silahlı kaçak dola"tı!ını anlatmı". Kan dâvası…
Babam anlatılanlardan duygulanmı", biraz nasihat edip
yanına da biraz azık kattıktan sonra “Haydi yolun açık
olsun…” diye u!urlamı"… Adamca!ız babamın ellerini öptükten sonra mavzeriyle birlikte seke ko"tura arkadaki tepecikleri a"ıp ortadan kaybolmu".
Suçluyu koruma sayılıp babamın ba"ını derde sokabilece!inden, bu “sürpriz ziyaret” aile içinde hep bir giz olarak
kaldı, kimseye lafı edilmedi.
Yıllar sonra babam ilk kez Ya"ar Kemal’in #nce Memed’ini alıp bana getirdi!inde,
- Bu kitabı okurken bir "eyleri anımsamaya çalı", diyecekti. Hani sen bacak kadar çocukken Gömeç #stasyonu’nun
bekleme odasında bir sabah vakti mavzeriyle uyurken buldu!umuz o davetsiz Tanrı misafirini!
Ailemle birlikte sıcak yaz günleri çabuk tükendi. Okul
günleri yakla"mı"tı. Dedem öldü!ünden babaannem bir süre
için Gömeç’e yanımıza gelmi"ti. Onun gelmesiyle istasyon
evimiz her gün ziyaretçilerle dolup ta"ıyordu. Civar köylerdeki Rumeli muhacirleri için bir zamanlar Rupi"ta’nın en
güzel kadını, ünlü Feyzullah Çavu"’un e"i Sabriye Hanım’ı
ziyaret etmek büyük bir onur konusuydu.
47
"vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 07/11/10 11:56 Page 48
Ama zavallı babaannemin bize geldiğindeki hali pürmelalinin o görkemli, itibarlı Rumeli günleriyle uzaktan yakından ilgisi yoktu. İstanbul’un Eyüp Sultan semtinde ahşap
bir evde kocasından kalan dul maaşıyla ve iki oğlunun
yardımlarıyla zar zor yaşıyordu.
Amcam Recep Özgüden’i bahriye üniformalı resimleriyle uzaktan tanıyordum. Donanmada astsubaydı.
Ana tarafımdan ise iki dayım ve bir teyzem vardı. Dayılarım öksüz yetim zor bela okuyabilmişlerdi. Büyük dayım
Mirsat Yamaç Hukuk Fakültesi’ni bitirmiş, o yıllarda hakim
olarak Yargıtay’da görevliydi. Küçük dayım Feridun Şinasi Yamaç ise askeri okullarda okuyarak jandarma subayı çıkmıştı.
Annemin ablası olan teyzem Rabia Küskü ise, annem gibi bir
demiryolcuyla evliydi. Eniştem yolcu trenlerinde kondüktör
olarak çalışırken İkinci Dünya Savaşı yıllarında Türkiye’yi de
sarsan tifüs salgınında yaşamını yitirmiş, teyzem Ankara’da oğlu Taylan’ı dul ve yetim maaşıyla tek başına okutmağa
çalışıyordu.
Ailede isimlerinden övünçle bahsedilen iki de genç kız
vardı: Genç yaşta ölen büyük teyzemin annesiz büyüyen,
ama gittikleri öğretmen okulunu bitirerek genç yaşta ilkokul
öğretmeni çıkan iki teyze kızı: Nebahat ve Semahat Özmen.
Onların küçüğü olan Arslan Özmen ise daha sonraki yıllarda
lise ve üniversite öğrenimini binbir zorlukla tamamlayarak
avukat çıkacaktı En küçük kardeş Güzin ise tüm yaşamını
büyük ablası Nebahat Özmen’in ikiz kızları Nevin ile Sevim’in yetiştirilmesine hasredecekti..
Tüm bu aile bireylerini ancak albümlerdeki resimlerinden tanıyordum.
48
"vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 07/11/10 11:48 Page 49
7 yaşından itibaren
gurbet yollarında
1943-1946
Babam, her zamanki gibi bir gün rampadaki cephane
sandıklarının gölgesinde bana gazeteleri okuttuktan sonra,
- Bak Doğan, dedi, bu civarda pek okul yok. Biz seni hiç
değilse bu yıl İstanbul’a, babaannenin yanına göndermeyi
düşünüyoruz. Belki aylarca bizden uzak kalacaksın, ama
senin için gerekli bu. Ne dersin?
Ne diyebilirim ki? Birden gözlerim doldu. Tek söylediğim şey,
- Giderim, tabii giderim, ama beni mektupsuz, kitapsız,
dergisiz bırakmayın, oldu.
Ve bir sonbahar akşamı ilk kez annem ve babamdan koparak babaannemle birlikte İstanbul’un yolunu tuttum.
Koridorları bile tıklım tıklım dolu bir vagonun ikinci
mevki kompartımanında günlerce süren meşakkatli bir tren
yolculuğundan sonra Haydarpaşa Garı’na vardık.
Bu uzun yolculuktan aklımda kalan ilk çarpıcı imaj hava
karardıktan sonra vardığımız Ankara’nın ışıklarıydı. Görüntü
benim için o denli büyüleyici ve inanılmazdı ki, babaanneme:
- Bak babaanne, bak… Yıldızlar yere inmiş, diye
bağırmışım.
Bu olay aile çevrelerinde yıllarca anlatılacak, benim de
ileride babam gibi şair olacağıma hükmedilecekti.
Eskişehir Garı sahlep ve gevrek simidiyle, İzmit Garı ise
49
"vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 07/11/10 11:48 Page 50
Çene suyu ve pişmaniyesiyle çocuk belleğime kazınacaktı. İlerideki yıllarda ne zaman Ankara-İstanbul arası trenle seyahat
etsem Eskişehir ve İzmit garlarına özgü bu ritüelleri yerine getirmek farzolacaktı. Buna bir de İzmir-Ankara arası yolculuklarda tanıdığım Afyon Karahisar Garı’nın mercimek çorbası
ve Afyon kaymağı eklenecekti.
Bu ilk İstanbul yolculuğunda unutamadığım bir başka
şey de, daha İzmit’e varmadan şafak sökümünde kızıla
kesmiş Sapanca Gölü, İzmit’ten sonra da İstanbul’a kadar
tüm haşmetiyle Marmara Denizi’ydi.
Haydarpaşa’da trenden inip iskelede yolcu vapuruna bindikten sonradır ki artık İç Anadolu bozkırıyla uzaktan
yakından ilgisi olmayan yepyeni bir dünyaya girdiğimi hissettim. Kendimi bildim bileli aşina olduğum, bana ninni gibi
gelen lokomotif çığlıklarından sonra şimdi deniz üstünde süzülerek Boğaz’ı ve Haliç’i kateden boy boy yolcu vapurlarının, yük gemilerinin, çatanaların düdük sesleri çocuk
dünyamı renklendirecekti.
Savaş yıllarında tüm büyük kentler gibi İstanbul’da
hüküm süren kıtlık ve açlığı düşünerek, annem torba torba
un, irmik, tarhana, bulgur, erişte, kuru fasulya, nohut, mercimek, meyve ve sebze kurusu, kavurma v.s. hazırlamış,
yanımıza katmıştı.
Yüklerimiz o denli ağırdı ki yaşlı babaannemle benim
gibi bacak kadar bir çocuğun taşıması olanaksızdı. Neyse ki
bir bahriyeli daha Haydarpaşa’da trenden iner inmez imdadımıza yetişmiş, bagajlarımızın önce Karaköy İskelesi’ne,
oradan da Haliç vapuruna aktarılmasında, Defterdar iskelesinde indikten sonra da eve taşınmasında bize el vermişti.
Babaannem bu yardımseverlikten öylesine duygulanmıştı ki,
ahlaya puflaya tırmandığımız Eyüp sırtlarındaki ahşap evimize vardığımızda, yanımızda getirdiğimiz erzakın neredeyse yarısını teşekkür ifadesi olarak genç bahriyeliyle
vermiş, kendisini bir an önce tezkere alıp sevdiklerine
kavuşması duasıyla uğurlamıştı.
50
"vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 07/11/10 12:00 Page 51
*
Hemen ertesi gün yokuşun daha yukarılarındaki, numarasını şimdi anımsayamadığım bir ilkokula kaydım yapıldı.
O yıllarda, hele de savaş tehdidi altında, İstanbul’a Anadolu’dan büyük göç olmadığından, benim gibi Kayseri aksanıyla konuşan, üstelik de sınıfın ortalama yaşına göre daha
küçük yaştaki bir çocuğun okula gelişi büyük olay olmuştu.
Okullarda her yeni gelene bir isim takıldığından, bana
da hemen bir takma ad yakıştırılmıştı: Taşralı… Okulda
okuyanlar genellikle civardaki Feshane fabrikası işçilerinin,
esnaf ve zanaatkârların ya da küçük memurların çocukları
olduğundan, aramızda sosyal konum açısından büyük bir
ayrım yoktu… Sınıf arkadaşlarımla kısa zamanda kaynaştım.
Babaanemin evi iki katlı, küçüçük bahçesinde yabani bir
erik agacı, zemin katında su kuyusu olan, sundurmalı, kafesli ahşap eski bir İstanbul eviydi. Kuyu suyu sadece temizlik için kullanılıyor, o dönemde buzdolabı falan olmadığı
için tel dolapta kısa sürede bozulabilecek yemekler bir kovayla sarkıtılarak kuyunun serinliğinde muhafaza ediliyordu.
Babaannem ve amcam ikinci katta iki odada oturuyordu. O
kattaki bir oda ile zemin kattaki tek odayı kiraya vermişlerdi.
Kiracılar Feshane Fabrikası’nda çalışan işçilerdendi. Sabahın
erken saatlerinde kalkıp gidiyor, geç vakit yorgun argın dönüyorlardı. Ama hallerine sürekli şükrediyorlardı. Dinlerine
bağlı, bâtıl itikatları son derece kuvvetliydi. Aslında çalışma
koşulları ne denli ağır olursa olsun, belli bir ücret garantisine
sahip olduklarından ve bir takım sosyal yardımlar aldıklarından
bu yoksul mahallede bayağı ayrıcalıklı sayılıyorlardı.
Evin bulunduğu sokağın alt kavşağında bir sebil vardı, içecek ya da yemekte kullanılacak su oradan testi, güğüm ya da
kovalarla taşınıyordu. Eskiden babaannemin yaptığı bu iş, artık
bana düşüyordu. Sabah okula gitmeden önceki ilk görevim,
hava buz gibi soğuk da olsa, sebilden eve su taşımak, daha
sonra yine aynı kavşaktaki bakkaldan alış veriş yapmaktı.
Büyük alışverişler için zaman zaman ta Eyüpsultan Camii’nin oralardaki pazara gönderildiğim de oluyordu. Camiye
51
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 52
do!ru inen ta" dö"emeli yolların iki yanındaki duvarların arkasından görünen kavuklu sarıklı mezarta"ları son derece ürkütücüydü. Dinsel geleneklerin ve hattâ hurafelerin etkin
oldu!u bu mahalledeki çocuk sohbetlerinin ana konularından
biri, hayatta i"ledikleri günahlardan ötürü toprak altında hortlayarak azap çekenlerin ya da cehennem ate"inde cayır cayır
yakılanların deh"et verici hikayeleriydi. Bu yüzdendir ki, hava
biraz karardıktan sonra her yanından bir mezarta"ı fı"kıran bu
sokaklarda dola"mak baya!ı cesaret istiyordu.
Bozkırın özgür havasından sonra bu yeni çevreden hiç
de memnun de!ildim. Türkiye’nin en büyük kenti #stanbul’daydım ama bu dünyayla öteki dünyanın, meskenlerle
mezarların içiçe geçti!i bu mahalleden ötesini tanımıyordum.
Babaannem bu rahatsızlı!ımı farketmi" olmalı ki bir
hafta sonu,
- Do!an, dedi, hadi seninle sinemaya gidelim…
#nanılacak "ey de!il. Babaannem adamlıklarını giyip
benim de üstüme ba"ıma çekidüzen verdikten sonra Fatih taraflarında bir sinemaya gittik. Sanıyorum bir sava" filmi ya
da kovboy filmiydi oynayan… Silahlar çekilip kar"ılıklı
atı"lar ba"ladıktan sonra heyecanım son raddedeydi. Bir de
ne göreyim? Yanıba"ımda babaannem iki avucunu açmı"
duyulur duyulmaz bir sesle dualar okuyor, üflüyor.
- Babaanne ne yapıyorsun? Gerçek de!il bu, hayal, dediysem de laf dinletemedim. O film boyunca duasına, üflemesine devam etti. Çevredeki seyirciler de olayı farkedince
kahkahaları koyuverdiler… E!lenmeye gitmi"ken ba"kalarına e!lence konusu olmu"tuk.
Tabii #stanbul ya"amını a!ırla"tıran en önemli faktör
sava"ın devam etmekte olu"uydu. Türkiye “tarafsızlık” politikasıyla yıllarca sava" dı"ı kalmayı ba"armı"tı ama, Almanların Stalingrad bozgunundan ve Müttefiklerin Kuzey
Afrika’daki ba"arılarından sonra Berlin’le ili"kilerini azaltıp
ABD ve #ngiltere’yle görü"melere ba"lamı"tı. Buna misilleme olarak Alman Ordusu’nun her an sınırı a"ıp Trakya ve
#stanbul’u i"gal etmesinden korkuluyordu.
52
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 53
Bu panik içinde hali vakti yerinde olan ya da Anadolu’da
yakınları bulunan birçok #stanbul’lu kenti terketmeye ba"lamı"tı. Herkes can derdindeydi. Her dar gelirli ailede oldu!u
gibi, üzerimdeki elbiseler giyilemeyecek hale gelince babaannem amcamın eskimi" bahriye elbiselerinden kesip biçerek bana yırtıksız yamasız bir "eyler uydurmaya çabalıyor,
ama bunlar da üstümden dökülüyordu.
Evde gaz lambası ı"ı!ında ders çalı"mam ya da kitap
okumam masrafları arttırdı!ı için, ak"amları yemekten sonra
kitabımı defterimi alıp sebil çe"meye gidiyor, onun yanıba"ındaki sokak lambasının ı"ı!ında derslerimi yapıyor,
vakit kalırsa kitap okuyordum.
Ne ki, sava" zamanı Alman uçaklarının baskın ihtimaline
kar"ı sık sık karartma uygulanıp sokak lambaları da söndürüldü!ünden, bu lüksten de pek fazla yararlanamıyordum.
*
#"te bu ortamda bir gün ansızın annem çıkageldi. Babaannemin gönderdi!i bir foto!rafımdaki kılık kıyafetimin gülünçlü!ünü görünce beni geri götürmek üzere hemen ilk trene
atlayıp yola koyulmu"tu. Beni yeniden Gömeç’e götürecekti.
Gerçi istasyonda okul yoktu ama, civar köylerden birinde, Rumeli muhaciri akrabalarımızın yanına gönderme!e karar
vermi"lerdi. Ön hazırlıkları da yapmı"lardı.
Bir gurbet bitecek, 1944 yılı ba"larken bir ba"ka gurbet
ba"layacaktı.
Gömeç’e dönü"ümüzde birkaç gün oyalandıktan sonra
bir at arabasında Kayseri köylerinden Muncusun’a do!ru
yola çıktık. Sanki uzun bir sefere gidiyormu"um gibi bo!azıma bir "ey dü!ümlendi. #çimden a!lamak geliyordu, ama
onu da pek yediremiyordum.
- Hem Muncusun dedi!in neresi ki, at sırtında birkaç saat
çeker. Biz seni sık sık görmeye geliriz, dememi"ler miydi?
Babam beni köyde hatırı sayılır bir Rumelili aileye teslim edecekti.
53
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 54
Tarım ve hayvancılıkla u!ra"arak geçimini sa!layan
büyük bir aileydi. Oldukça büyük, iki katlı kerpiç bir evde
çoluk çocuk, gelin damat, torunlar hep birlikte ya"ıyorlardı.
Köye varır varmaz hemen aileye dahil edildim. Ya"ıtım olan
çocuklarla tanı"ır tanı"maz, benim istasyon çocu!u oldu!umu, ama birkaç ay da olsa #stanbul’da bulundu!umu
ö!rendiler. Büyük kent ya"amı üzerine beni sorgulamaya
ba"ladılar. Hemen ardından da sokaklara dökülüp köyün
di!er çocuklarını ünlediler:
- Ko"un lan, ko"un… #stasyon çocu!u gelmi"…
Bu arada babam köy okuluna kaydımı yaptırdı. #stanbul’da ba"ladı!ım üçüncü sınıfı burada bitirecektim. Ak"ama
do!ru babam bana son nasihatları edip ba"ımı ok"adıktan
sonra at arabasıyla Gömeç’e do!ru yola koyuldu.
Hava karardı. Kı"ın tarla çalı"ması olmadı!ından kadınlar ve genç kızlar zaten tüm gün evdeydiler. Evin tüm dı"
duvarları tezek kaplı. Tezeklerin bir kısmı kullanılmı" bile…
Sokak’tan avluya girer girmez sa! tarafta bir sundurma vardı.
Birçok erzak, a!ır i" ve mutfak araçları oraya istiflenmi"ti.
Kümes hayvanları da tavu!uyla, örde!iyle, kazıyla ortalıkta cirit atıyor, koyunları a!ıla sokup avluda dinlenmeye
gelmi" kangal köpekleri içeride bunların trafi!ini disipline
etmeye çalı"ıyordu.
Sundurmanın tam orta yerinde bir tandır, tandırın ba"ında genciyle ya"lısıyla bir küme kadın, bazlamasıyla, çömlek fasulyasıyla ak"am yeme!ini hazırlıyor.
Derken evin tüm erkekleri, kimisi kasabadan, kimisi köy
kahvesinden, kimisi kı" bakımı için gittikleri meyve bahçelerinden geri dönmü"ler.
Yava" yava" kerpiç duvarlı evin ikinci katındaki geni"
oturma odasında kümelenme ba"lıyor. En fazlasından dörde
be" metrelik bir alan bu. Kerpiç duvarlarda iki göz camsız
pencere, tepede üstü ya!mur ve kara kar"ı korumalı bir delik.
Odanın orta yerinde ise koskoca bir tandır.
Tandır ak"ama do!ru tezekle yakılıyor. Teze!in odada
nefes almayı olanaksız kılan dumanları olabildi!ince tavan54
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 55
daki delikten çıkıp gidiyor. Göz gözü görür hale gelir gelmez tandırın üstüne kocaman bir yer sofrası kuruluyor, üstüne kocaman bir sini. Aile reisinin bir i"aretiyle koskoca
sininin çevresine iti"e kakı"a sokuluyoruz. Sininin çevresinde
yufka ekmekleri… Genç kızlardan biri tandırdan çıkmı" koca
bir çömle!i getirip sininin ortasına boca ediyor. Nefis bir
kuru fasulya kokusu. “Haydi bismillah”… Sininin çevresindeki 15-20 ki"i büyük bir hızla yufkayı dürüp fasulyaya
daldırıyor ve hemen a!zına götürüp mideye indiriyor.
Ak"am yeme!i en fazla 10-15 dakikada bitiyor. Genç
kızlar siniyi kaldırıp yer örtüsünü toplayıp götürdükten sonra
herkes bir duvar dibine çekiliyor. Odayı aydınlatan bir tek 5
numara gaz lambası… Bir de kapının dibinde, gerekirse karanlıkta avlunun öte ucundaki helaya gidebilmek için kullanılan bir idare lambası.
Hela tam bir yeniden üretim merkezi. #nsan pislikleri
a"a!ıdaki açık bir çukura dü"üyor, dü"er dü"mez de bilumum
kümes hayvanları çı!lıklar atarak ko"u"turup ganimeti
payla"ma kavga"ına giri"iyor. Geriye kalanlar ise ertesi sabah
toplanıp gübre olsun diye elma bahçelerine ta"ınıyor.
Yemek sonrası rehaveti içinde sohbete giriliyor.
Konu"anlar daha çok erkekler, kadınlar gerek olmadıkça lafa
pek girmiyor. Duvar dibine diz üstü tünemi" çocuklarsa sadece dinlemede…
Köylü ya da asker sigaralarını, ço!unca da gazete
ka!ıdına sarılmı" kaba kıyım tütünlerini keyifle tüttüren erkeklerin sohbeti, sıra sava" haberlerine gelince daha bir hararetleniyor. Köyün tek haber kayna!ı haftada bir gelen
Karagöz ya da Köro!lu gazeteleri… Arada bir alı"veri" için
Kayseri’ye ya da çevre kasabalara gidenlerin getirdi!i taze
haberler, sohbetlere ayrı bir canlılık kazandırıyor.
Hep aynı soru: Almanlar Türkiye’ye de saldıracak mı?
Neyse ki 1944 ba"ında bu soru 1943 #stanbul’undaki
kadar endi"elendirici de!il. Hemen tüm cephelerden artık Almanların geriledi!i, Müttefiklerin ise sürekli ilerledi!i haberleri geliyor.
55
"vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 07/11/10 11:59 Page 56
Ve nihayet yatma saati… Oda boşaltılıyor. Kadınlar yüklüklerden yatakları yorganları indirip, tıpkı bir saat kadranın
çevresine dizilmiş rakamlar gibi ortadaki tandırın çevresine,
diklemesine yanyana yayıyor.
Tandırın sıcaklığı hemen hemen sabaha kadar sürdüğü
için, ayaklar tandırın üstüne doğru uzatılıp yorganlar üste çekiliyor. Sonra yavaş yavaş yükselen horlama sesleri…
Ne ki, herkes de derhal uykuya dalma niyetinde değil…
Örneğin yeni evliler. Herkesin uykuya dalmasını, horlamaların biraz daha yükselmesini sabırsızlıkla bekliyorlar. Ondan
sonra onların yataklarında bir hareketlilik başlıyor.
Her konuda mütecessis biz kopiller de uyur gibi yapıp
bu anı beklemekteyiz. Bazen kontrolsuz inlemelerle ve esrimelerle seslenen bu tandırbaşı ritüelini, muhayyelemizi de
sonuna kadar zorlayarak nefesimiz kesilmiş izliyoruz.
Sonra mutlak sessizlik… Ertesi gün okul yolunda, teneffüslerde çok bilmiş ifadelerle anlatılacak erotik masalları
belleğimizin derinlerine nakşederek dalıyoruz derin kış uykusuna…
*
Muncusun’un köy okulu Kunduz’unkinden çok farklı…
En azından her sınıfın ayrı öğretmeni, ayrı odası var. Sadece
sabahları sınıfları ısıtmak için evden tezek ya da odun taşıma
zorunluluğu aynı. Yoksa evden okula kadar birkaç yüz metrelik mesafeyi buzda kaymamak için atlaya zıplaya katederken buza kesip duygularını yitiren ellerimizi ısıtarak kalem
tutar hale getirmemiz mümkün değil.
Okulda oğlan kız karışık okuyoruz. Yaş farkı da önemli
değil… Örneğin üçüncü sınıfta ben daha 7’sindeyken, yan
sıralarda 14-15 yaşında olanlar bile var.
Sınıfımızın genç irilerinden biri de güzeller güzeli
Ayşe… Hem çok iyi arkadaşız, hem de erkek çocuklar olarak hepimizin yüreğinde itiraf edilmemiş bir duygusal tutkunluk Ayşe’ye…
56
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 57
Bir sabah sınıfta ö!retmen yoklama yaparken sıra
Ay"e’ye geldi!inde hiç ses çıkmıyor. Ö!retmen üsteliyor:
- Ay"e…
Yine ses yok. Derken arkadan muzip bir ses:
- Ay"e yok ö!retmenim, hem artık hiç gelmeyecek…
- Neden gelmeyecekmi". A!ır hasta mı?
- Yok ö!retmenim…
Utangaç, yüzü al mı al:
- Ö!retmenim, Ay"e kocaya kaçtı da!
Ö!retmen "a"kın, biz Ay"e’nin platonik sevdalıları allak
bullak…
- Peki peki, bunu sonra konu"uruz.
Teneffüs zili çalar çalmaz kendimizi bahçeye zor atıyoruz.
- Anlat lan, nasıl kaçmı" kocaya.
Ballandıra ballandıra anlatıyor:
- Onu bakkalın Osman çoktan gözüne kestirmi"ti.
Ay"e’nin de onda gözü varmı". Gece sabaha do!ru Osman
iki arkada"ıyla Ay"e’lerin kapısına dayanmı". Küçük parma!ını nah böyle kıvırıp bastırarak evden dı"arı sürüklemi".
Ay"e ba!ırıp ça!ırırmı" ama, kaçırılmaya dünden razı. Anası
babası kendilerine gelemeden Osman Ay"e’yi atın terkisine
attı!ı gibi gitti gider.
- Nereye kaçırmı" Ay"e’yi?
- Nereye olacak? Tabii kendi evlerine, nah "u arka sokakta…
Bir türlü inanmak istemiyoruz Ay"e’nin gönül rızasıyla
gitmi" olabilece!ine.
- Gidelim lan, diyor içimizden birisi, birlikte gidip
Ay"e’yi görelim.
Ders bitimi 7-8 ki"i toplanıp Osman’ın evine yollanıyoruz.
Soka!a herhalde çok gürültülü patırtılı girmi" olmalıyız
ki, evin önüne geldi!imizde birden kapı açılıyor. Ay"e tüm
güzelli!iyle kar"ımızda. Kollarını ba!layıp sırtını kapının
pervazına dayayarak bize "öyle yukarıdan bakıyor. Yüzünde
kadınla"manın gururu ve tatmini…
57
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 58
Çakılıp kalıyoruz. Bir "eyler söylemek istiyoruz, sanki
nutkumuz tutulmu", söyleyemiyoruz. Dünkü sıra arkada"ları
da olsa bu bir avuç çocuktan artık o kadar ayrı bir dünyada
ki Ay"e, "a"kınlı!ımızı, tutuklu!umuzu müstehzi bir ifadeyle
bir süre süzüyor. Belki bir "eyler dememizi bekliyor.
Söyleyemiyoruz, belki de utanıyoruz. Sonra hep birden
geriye dönerek ko"ar adım okula do!ru uzakla"ıyoruz.
*
Sınıf arkada"larım arasında en çalı"kan, zeki ve ki"ilikli
olanı #zzet… Üstelik daha 8 ya"ında Kuran’ı hatmetmi". #zzet’le çok samimi arkada"ız. Okul dersleri ve dedikoduları
dı"ında zaman zaman aklımızın erdi!ince sava"tan, köylünün sorunlarından bahsediyoruz.
Bir gün #zzet bana yekten soruyor:
- Bak Do!an, seninle bir "ey konu"aca!ım. Bu köyde
herkesin bildi!i bir "ey, ama benden ö!rendi!ini ba"kasına
söylersen beni güç durumda bırakırsın. Bu bizler için kimseye söylenmemesi gereken bir hayat memat, bir onur sorunu. Söz mü?
Tabii ki söz veriyorum.
- Bak, diyor, hani senin sıra arkada"ın Mevlüt var ya…
O benim kan dâvalım.
$a"ırıyorum. #zzet’le Mevlüt her gün birlikte okula
gitti!imiz, teneffüslerde birlikte azgınlık etti!imiz arkada"lardan. Aralarında herhangi bir sorun, herhangi bir gerginlik oldu!unu gösterir hiçbir "eye de rastlamadım.
- Dalga mı geçiyorsun?
- Allahıma do!ru… Karı"ık hikaye… Tarlada su kavgasından Mevlüt’ün dedesi benim dedemi öldürmü"; benim
babam da kanı yerde bırakmamak için yıllar sonra Mevlüt’ün
babasını vurmu". Babam onun için "imdi Ankara hapishanesinde
mübbet çekiyor. Buranın kanunu bu… Günü gelince Mevlüt’ün
de, ailenin en büyük o!lu olarak beni öldürmesi gerekiyor. Ona
bu görev çoktan verilmi"tir. Belli etmese de, bunu biliyor.
58
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 59
Anlattı!ı do!ru olmalıydı. Çünkü #zzet’in babasının katil
davasından Ankara hapishanesinde yattı!ını biz de biliyorduk. Hattâ, cezasını hafifletmek için babam Ankara’da avukat tutmalarına yardımcı olmu"tu. Ama kimin katili oldu!unu
en azından ben bilmiyordum.
Sarsıldı!ımı farkedince:
- Bo" ver, diyor. Üzme canını. Sen yarın bir gün nasıl
olsa buralardan gideceksin. Tesadüf olur da duyarsan
"a"ırmayasın diye anlattım. Bildi!in sende kalsın. Kimseye
lafını etme. Hele hele Mevlüt’e hiçbir "ey hissettirme.
Kucaklayıp ba!rıma basıyorum #zzet’i.
- Güven bana, kimseye hissettirmem, kimseye sözünü
etmem. Namus sözü…
Tam 65 yıl sonra siyasal sürgünde bu satırları yazarken
bilmiyorum #zzet hayatta mı? Yoksa Mevlüt’ün namlusundan çıkan kur"unlarla genç ya"ta hayata veda mı etti? Ya
Mevlüt? #zzet’i vurduysa, bir hapishane kösesinde çürümeye
mahkum edilmi"se onun yazgısı bu mu olmalıydı?
*
Muncusun günlerinin belle!imde bıraktı!ı bir ba"ka imaj
da, köyün tek Ermenisi Karabet’ti. Ailesi falan da yoktu Karabet’in. Köyde tek ba"ına ya"ıyor, ufak tefek i"ler yaparak
geçiniyordu. Köy nüfusunun hemen tamamı, Balkan göçlerinden sonra oraya yerle"tirilmi" Rumeli muhacirleriydi. Bu
muhacirlerden önce Muncusun’da kimler oturmu"tu, "imdi
nerelerdeydiler? Bunlar asla konu"ulmuyordu. Karabet’in
neyin nesi oldu!u da en azından biz çocuklar arasında bilinmiyordu. Bildi!imiz tek "ey, "akacı, espirili bir adam olan
ezik kavruk Karabet’in tüm köylüler tarafından çok sevildi!i,
hatta büyük saygı gördü!üydü.
Civardaki köylerde, kasabalarda da tek tük Ermeni bulundu!u söyleniyordu. Ama onların da nereden geldikleri ya
da neyin kalıntısı oldukları asla konu"ulmuyordu.
Daha sonraki yıllarda Ankara ve #stanbul’da Ermeni dost59
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 60
larım oldu!unda ö!renebilecektim Karabet’lerin, Kayseri Ermeni’lerinin dramını. Çünkü Kayseri, soykırımlar öncesi Ermeni anayurdunun önemli bir bölgesiydi. O kadar ki,
milliyetçilerimizin “büyük Türk mimarı” diye övündükleri
Mimar Sinan da, birçok de!erli sanatçı ve bilimadamı gibi Ermeni kökenliydi. 1489 yılında Kayseri’nin A!ırnas Köyü’nde
do!mu"tu ve asıl adı Armen’di. Kayseri’deki Ermeni nüfusunun tasfiyesi 1895’te Hamidiye Alaylarının saldırısıyla
ba"lamı"tı. Örne!in dünyada Oscar Banker adıyla tanınan ünlü
mucit Asadur Sarafyan Hamidiye Alayları’nın cankırımından
kurtulabilmi" Muncusun’lu bir Ermeni ailesinin çocu!uydu.
Erciyes eteklerinin o 1944 karakı"ı tabii hep dondurucu
so!uk, sava"ın getirdi!i yoksulluk ve de dramatik insan
ili"kilerinden ibaret de!ildi. Ömrümce unutamayaca!ım güzellikler de vardı.
Mart ayında karların eriyip yamaçlarda buzları yararak
Sibelius’un En Saga‘sına özgü co"kulu bir ses cümbü"üyle
billur gibi akan dereciklere dönü"tü!ü günler... Günlük derslerimiz bitince çılgınlar gibi bu yamaçlara tırmanıp susuzlu!umuzu billur suların serinli!inde gidermek, sonra
sustalılarımızla kardelenleri ve çi!demleri köklemek…
Koyunlar kuzuladı!ında “a!ız” denilen o ilk sa!ılmı"
sütü tadabilmek için a!ılda nöbete yatmak…
Ve de yine Mart ya da Nisan ayında so!an kabu!uyla
kaynatılıp kırmızıya boyanmı" yumurtaları toku"turmak…
Yumurta boyamak… Paskalya Yortusu ritüellerinden...
Belki de Muncusun’dan sürgün edilmi" köyün asıl sahibi Ermeni’lerden kalmı" Karabet dı"ındaki tek anı…
*
Ve böylesi günlerin birinde hiç unutamayaca!ım bir
olay: Ba"ö!retmenimizin bizleri okul bahçesinde içtimaya
ça!ırıp birlikte getirdi!i kara üniformalı be" gençle
tanı"tırması:
- Çocuklar, bugün benim ö!retmenlik ya"amımın en
60
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 61
mutlu günü… Çünkü biz eski ö!retmenleriniz, gelecek ders
yılından itibaren görevlerimizi bu yanımdaki gençlere devrediyoruz. Onlar, köylere e!itim götürmek için kurulan köy enstitülerinin ilk mezunları. Dahası, hepsi bu köyden ve çevre
köylerinden çıkmı" köylü çocukları. Yani onlar da sizlerden…
Bundan sonra sizleri onlar e!itecek, sadece okuma yazma,
hesap de!il, aynızamanda köyünüzü nasıl geli"tirebilece!inizi
gösterecek, sizleri bunun için gerekli mesleklere yönlendirecekler. Onlara sizlerin de yardımcı olmanızı bekliyorum.
Sonra kara üniformalı bu kavruk köylü çocukları birer
birer kendilerini tanıtmı", ardından da hepimizi yanlarına katarak bizi do!aya, da! yamaçlarına çıkartmı"lardı. Tabiattaki
her bitkinin, her a!acın adını söyleyip, özelliklerini, yararlarını anlatarak bizleri hayretten hayrete dü"ürüyorlardı.
Dönü"ümüz ise daha da heyecan vericiydi… Hep birlikte o zamana dek hiç duymadı!ımız ezgileri birlikte söyleyerek co"kulu bir dü!ün alayı gibi girmi"tik köye.
Ders yılı sonunda Muncusun’dan ayrılmak zorunda
oldu!um için bu ilk köy enstitüsü mezunlarından ders almam
mümkün olmadı. Ama bu kısa anım, daha sonra gazetecilik
ya"amımda ve sosyo-politik mücadelelerimde köy enstitülülerle hep dayanı"ma içinde olmamda büyük rol oynayacaktı.
Yaz tatili geldi!inde Muncusun’a veda ettim. Babam ilkokulun dördüncü ve be"inci sınıflarını, okul bulunmayan istasyonlarda görevli personelin çocukları için Konya’da açılmı"
bulunan özel bir pansiyon okulunda okumamı kararla"tırmı"tı.
Gömeç #stasyonu’nda ailemin yanındaki iki-üç aylık yaz
tatilini kendimi tamamen okumaya vererek geçirdim. Babam
Kayseri’ye her görevli gidi"inde mutlaka paketler dolusu kitapla geri dönüyordu. Sertel’lerin yayınladı!ı Çocuk Ansiklopedisi’ni elimden dü"ürmüyordum. Bir de yine Sertel’lerin
yayınladı!ı klasiklerin özetinden olu"an Cep Kitapları… Herbirinin kapa!ında farklı farklı renklerde kocaman bir “C”
harfi…
Bu arada istasyonda bekleyen yolcuların unuttukları ya
da bıraktıkları kitap, dergi ve gazeteler de okuma açlı!ımı
61
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 62
gideren önemli bir madendi. Bu kaynaklardan biri de “Kendi
kendinin doktoru” adlı bir elkitabıydı.
#lk sayfalarını çevirdi!imde konular o denli çekici gelmi"ti ki, ileride okuyup doktor olmayı dü"leme!e ba"lamı"tım. Ne ki, bir süre kitapta anlatılan hastalıkların emarelerini
kendimde de vehmetmeye ba"ladım. Olacak gibi de!ildi. Bu
tempoyla gidersem, kelimenin tam anlamıyla bir “hastalık
hastası” olup çıkacaktım.
Sonunda kitabı okumaktan da, doktor olma dü"ü kurmaktan da vazgeçtim.
Bu kısa yaz tatilinin bir ba"ka hüsranı da müzik konusunda oldu. Bir yolcu tren parası çıkı"madı!ından bilet alabilmek için, dönü"ünde borcunu ödeyip geri almak üzere,
piccolo flütü’nü emanet bırakmı"tı.
Kendi kendime flüt çalı"maya ba"ladım. Ancak ne bir
ö!retmen, ne de do!ru dürüst bir metod ya da nota vardı. Sonunda ondan da vazgeçip kalan tatil günlerimi tamamen okumaya verdim.
*
Zaman hızla geçiyordu. Sava"ın seyrinin Nazi’ler aleyhine de!i"ti!inden emin olan Türkiye 1944 yazında Almanya
ile siyasal ve ekonomik ili"kilerini kesmi"ti. Herkeste bu kara,
kasvetli günlerin yakında bitece!i umudu ye"ermi"ti. 8 ya"ında
ben de artık daha güzel, daha mutlu günler dü"lüyordum.
Bu ortamda, bir ak"am yemek yedikten sonra yine kitap
okumaya hazırlanıyordum ki, annemle babam beni yanlarına
ça!ırdılar.
- Bak Do!an, dedi babam. Okul vakti geldi. Yine bir süre
ayrı kalaca!ız. Bu gece saat 2’de Konya’ya giden tren burada duracak. Konya’ya seni ben götürece!im. Ö!retmenlerinle konu"up seni bıraktıktan sonra dönece!im. $imdiye
kadar #stanbul’da da, Muncusun’da da bizden ayrı kaldın.
Ama oralarda yine de aile yakınlarının yanındaydın. Bu kez
tamamen yabancı bir çevrede olacaksın. Artık büyüdün.
62
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 63
Senin tek ba"ına da olsa direnece!inden, ba"araca!ından
eminiz. Her"eyini hazırladık. Yol uzun. Uykusuz kalacaksın.
$imdi yat, hemen uyumaya çalı".
Ba"ımı öne e!ip bir süre dü"ünekalmı"ım. Sonra kendimi toparladım.
- Çantamda yer varsa bir iki kitabımı da alayım, dedim.
Bir de çakımı...
Birkaç kitabım da çantama kondu, ama çakım için, “ona
okulda izin verilmez, hiç götürme,” dediler.
Sonra yatmaya gittim. Hemen de uyumak istiyordum.
Ama annemin “kemikli bunlar…” dedi!i sivrisineklerden
biri sürekli kafamın etrafında vızıldayıp bir türlü uyutmadı.
Belki de kafama takılan dü"üncelerden ve derin üzüntüden
uyuyacak halim de yoktu.
Saat 2’de kaldırıp giydirdiler. Çantam hazırdı. Annemle
vedala"tım. Gidece!imi hissetmi" olmalı ki huzursuzlanıp
duran, arada bacaklarıma sürünen kediyi ok"ayıp öptüm. Beni
Konya’ya götürecek 56 binlik lokomotifin acı çı!lı!ı gecenin sessizli!ini yırtma!a ba"lamı"tı. Anneme son defa
sarıldım. Ona üzüntümü hissettirmek istemiyordum. Babamla
trenin furgonuna yerle"tik. Kendimi hâlâ tutuyordum.
Tren kalkıp hız almaya ba"ladıktan sonra birdenbire
derin hıçkırıklarla sarsılarak a!lamaya ba"ladım. Bu kez annemden, evimden ayrılmak çok a!ır gelmi"ti. Sanki bir daha
hiç görmeyecekmi"im gibi bir duygu da karartıyordu ruhumu. Ni!de’ye kadar durmak bilmeksizin a!ladı!ımı
hatırlıyorum. Ondan sonra yorgun dü"üp uyuyakalmı"ım.
Tren Konya’ya girerken uyandı!ımda ben artık bir ba"ka
Do!an’dım. Biliyordum ki birkaç saat sonra babam da beni
bu tamamen yabancı çevrede bırakıp Gömeç’e dönecekti.
Sekiz ya"ında, artık kendi ya"amımı kendim düzene koymak
zorundaydım. Bir daha hiç a!lamamalı, kendi sorunlarımı
kimseye sızlanmadan kendim çözmeliydim.
Konya Garı’nda trenden iner inmez hiç oyalanmadan tam
kar"ıdaki yatılı okul binasına yöneldik. Geni" bahçesi olan oldukça modern bir yapıydı. Birinci kattaki okul müdürünün
63
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 64
odasında babam kayıt i"lemlerini yaptırırken ya"ımdan ötürü
yine sorun çıktı. Ya"ımın küçüklü!üne ra!men sorulan sorulara tatmin edici yanıt vermi" olmalıyım ki 4. sınıfa kabul edildim.
Koridorlarda, bahçede de!i"ik ya"larda birçok demiryolcu çocu!u bu yeni gelen ö!renciyi uzaktan merakla inceliyorlardı.
Birlikte ders görece!im sınıfı, yatakhaneyi, yemekhaneyi gezdikten sonra babam,
- $imdi de gidip Hüseyin dayıları görelim, dedi. Memleketlimizdir. Hafta sonları izne çıktı!ında onlara u!rarsın.
Ben sana harçlık da bırakaca!ım. #htiyacın oldukça onlardan
alırsın. Ba"ın derde girerse de onlardan yardım istersin.
#stasyondan kent merkezine inen ana caddeyi a"tıktan
sonra arka sokaklardan birinde araya sora Hüseyin Dayı’ların
evini bulduk. Hüseyin Dayı ak sakallı güler yüzlü bir ihtiyardı. O!ullarından biri fabrika i"çisi, di!eri ise sava"
yıllarında Konya’ya ta"ınmı" bulunan Kuleli Askeri Lisesi’nde ö!renciydi. Benimle ilgilenecekleri konusunda güvence verdiler.
Beni tekrar okula götürüp müdüre emanet ettikten sonra
babam bir ya"ıtıyla konu"ur gibi,
- Gözüm arkada kalmadan gidiyorum. Biliyorum ki ezilmeyeceksin, mutlaka ba"aracaksın, dedi. Annen de ben de
sana sık sık yazaca!ız. Sen de mektuplarını eksik etme…
Kucakla"ıp vedala"tıktan sonra babamı okulun dı"
kapısına kadar u!urladım, o Konya Garı’nın önündeki kalabalı!a karı"ır karı"maz da ko"a ko"a kendimi içeri attım.
*
Ak"am vaktiydi. Anadolu’nun dört bir yanından gelmi",
benim gibi uzunca bir süre anasız babasız kalaca!ını bilmenin
hüznü içindeki yeni okul arkada"larımla tanı"ıp söyle"iyorduk
ki, birden kendimizi yeni bir “anne”yle kar"ı kar"ıya bulduk.
Okul hiyerar"isinde müdürden sonra gelen bu son derece oto64
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 65
riter kadın, yatılı ö!rencilerin ders dı"ı ya"amı konusunda tek
söz sahibiydi. Her nedense tüm ö!renciler kendisine “anne”
diye hitabetmek zorundaydılar. Benim gibi kentli ya"amı da
tanıyan be" on çocuk için “anne“ demek pek sorun olmadıysa
da, Anadolu’nın köylerinden hiç çıkmamı" maka"çı, yol
çavu"u gibi personelin “ana” demeye alı"kın çocukları için bu
yeni hitap "eklini benimsemek hayli zor oldu.
Bize yatılı okulun iç düzenini, saat kaçta yatıp kaçta kalkaca!ımızı, yatmadan önce pijamalarımızı giyip di"lerimizi
nasıl fırçalamamız gerekti!ini uzun uzun anlattı, bir de talim
ettirdi.
Ömründe pijama giymemi", di" fırçalamamı" çocuklar
için bu yeni ritüel tam bir "enlikti. Ama çabuk alı"ıldı. Sava"
yıllarında di" macunu falan tam bir lükstü. Di" fırçasını Hacı
$akir sabununa sürterek köpürtüyor, di"lerimizi onunla
fırçalıyorduk. Sabunun berbat kokusunu gidermek için fırçadan sonra a!zımızı defalarca so!uk suyla çalkalamak zorunda kalıyorduk.
Sınıflarımız belli olduktan sonra okulda hemen ilk çetele"me ba"ladı. Bir yanda 56 binlikler, öte yanda 57 binlikler… Bu isimleri, lokomotif makinistlerinin çocukları
dayatmı"tı. O yıllarda 56 bin’lik lokomotifler daha çok Konya’nın do!u tarafında, Kayseri’yi merkez alan bir hatta
çalı"ıyordu. Bu nedenle Do!u’dan gelenler 56 binlik’lerdi.
Konya’nın batısında Afyonkarahisar’ı merkez alan hatta ise
57 binlik lokomotifler i"liyordu. O taraftan gelenler de 57
binlik’lerdi.
Ben Do!u tarafından geldi!im için 56 bin’liktim.
Zaten tam istasyonun kar"ısındaki okulumuzun bahçesinde veya sınıf pencereleri önünde en büyük e!lencemiz,
lokomotiflerin dumanlarını tüttürüp düdüklerini uzun uzun
öttürerek gara giri" çıkı"larını seyretmekti. 57 bin’liklerin bacaları daha ince ve uzun, 56 binliklerinki ise daha geni" ve
kısaydı.
Her bir grup kendi lokomotifinin amigosuydu. Alkı"lar,
övgüler gırla gidiyordu.
65
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 66
Çete olur da "efsiz olur mu?
Kayseri tarafından gelenlerin içinde en genç irisine “kovboy”, Afyon tarafının en genç irisine ise “tarzan” adını
takmı"tık. Çetele"mi"tik ama, aramızda hiçbir zaman kavga
dö!ü" yoktu. En gerilimli tartı"malar 56 binliklerle 57 binliklerin kıyaslanması üzerinde oluyordu.
*
Kendi aramızda çetele"mi" de olsak, sonuçta hepimiz
gurbetçiydik, aynı yazgıyı payla"ıyorduk. Konya’nın yerli
çocukları için ise bizler “pansiyon çocukları”ydık ve mutlaka “haddi bildirilmesi gereken” yabancılardık.
Haftanın altı günü gece gündüz okuldaydık. Dı"arı
çıkmamız kesinlikle yasaktı. Sadece pazar günleri ya da bayram günlerinde birkaç saatli!ine "ehre çıkmamıza izin verilirdi.
Tüm pansiyon çocukları sürekli siyah bir üniforma giymek zorunda oldu!undan, Konya’nın neresine gidersek gidelim, yerli çocuklar tarafından mutlaka farkedilir, e!er tek
ba"ınaysak ya da sadece bir iki ki"iysek, hakarete, daha da
kötüsü saldırıya u!rardık.
Bunun içindir ki, kısa süre sonra kente toplu halde
çıkmayı adet edinmi"tik. Hele ba"ımızda kovboy veya tarzan varsa, kendimizi daha bir güvende hissediyorduk.
Ne ki, yerli çocuk çeteleri bizi rahat bırakmamakta kararlıydı. Okul bahçesinin yanıba"ındaki bo" alanda hava saldırılarına kar"ı korunmak için sı!ınaklar kazılmı"tı. Birgün
ak"am üzeri dersler bittikten sonra bahçede teneffüse çıktı!ımızda birden ba"ımıza ta" ya!ma!a ba"ladı. Kısa bir "a"kınlıktan sonra kendimizi toparlayıp saldırının geldi!i yeri
tesbit ettik. Yerli çocuklar, yandaki bombardıman sı!ına!ına
gizlenmi"ler, sapanlarla bizi ta"lıyorlardı. Bizim sapanımız
falan olmadı!ından bahçeye dü"en ta"ları toplayıp elle fırlatarak kar"ılık vermeye çalı"ıyorduk. Neyse ki bizim ö!retmenler
bahçeye inip müdahale edince yerliler kaçıp gitmek zorunda
kaldılar. Tamamen masum oldu!umuz halde, ta"a ta"la kar"ılık
verdi!imiz için özellikle anne’den adamakıllı bir zılgıt yedik.
66
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 67
O ak"am 56 binlikler ve 57 binlikler, Kovboy ve Tarzan’ın ortak yönetiminde toplandık. #leride gelebilecek daha
vahim saldırılara kar"ı mutlaka örgütlenip silahlanmalıydık.
Tüm bu seferberli!i nöbetçi ö!retmenlere ve Anne’ye
farkettirmeden yürütmek zorundaydık. Sapan yapmak ve
fırlatılacak ta" toplamak sorun de!ildi. Pazar iznine
çıktı!ımızda bir otomobil tamircisinden ıskartaya ayrılmı"
bir otomobil iç lasti!ini, bir kundura tamircisinden de çöpe
atılacak deri artıklarını bedavaya kapattık.
Hepimiz köylük yerlerden geldi!imiz için sapan yapmakta zaten deneyimliydik. Okulun yemekhanesinden alıp
ceplerimize gizleyerek çıkarttı!ımız bıçaklarla yakın bir
parktaki a!açlardan çatal dallar kesip, otomobil iç lasti!ini
dilimleyerek, deri parçalarını biçimlendirerek birbirinden
güzel ve vurucu sapanlar yaptık. Yerliler tekrar gelip sı!ınaktan saldırıya geçerlerse aynı silahla yanıt verebilecektik.
Tarzan:
- Çocuklar, dedi. Bunlar "ehirde dola"ırken de bize saldırabilirler. Mutlaka yanımızda birkaç tane de sustalımız olmalı…
Herkes ne kadar harçlı!ı varsa ortaya döksün, sustalı alaca!ız…
Kovboy da onu destekliyordu.
Gömeç’teki çakımı getiremedi!ime o anda esef ettim,
ke"ke annemi ve babamı hiç dinlemeseydim.
Bizlere sadece pazar günleri kente çıkarken simit v.s. alabilmek için ailelerimizin bıraktı!ı paralardan üç be" kuru"
harçlık veriyorlardı. Bu parayla, leblebi, kuruyemi" ya da
meyve v.s. almamız da olanaksızdı. Simit dı"ında paramızın
yetti!i tek lüksümüz havuç alıp tav"an gibi onları kemirmekti.
Havuca da okul yemekhanesinde a"çıba"ının bir tezgahıyla
alı"mı"tık. Teneffüs saatlerinde kuruso!an soyulmasına katkıda
bulunanlara bir ya da iki havuç veriyordu. Yemeklerde meyve
falan verilemedi!i için giderek havuç tiryakisi olmu"tuk.
Tarzan’ın önerisi üzerine bir kaç hafta simitten de, havuçtan da feragat edip tüm olanaklarımızı silahlanmaya ayırdık. Her gün sava" haberleriyle yatıp kalkan biz sava" yılları
çocukları için bu gizli “silahlanma” çok keyifli bir oyundu.
67
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 68
Ama yerlilerle sava"mamıza vakit kalmadan bir sabah
uyandı!ımızda okul binasının çevresini gerçek asker i"gali
altında bulduk. Binlerce asker çe"itli birliklere sevkiyat için
Konya’ya getirilip istasyona yakın alanlarda kampa alınmı"tı.
Askerler orda yatıp kalkıyor, sevkiyat gününü bekliyordu.
Aralarında 50-60 ya"ında görünenler, saçı sakalı a!armı"
olanlar da vardı. Kimi buldularsa askere almı"lardı.
Bu hiç beklenmedik bir olaydı. Çünkü, arka arkaya
Alman ordusunun bozgun haberleri geliyor, ö!retmenler teneffüslerde ya da mütalaa saatlerinde müttefik ordularının
zaferlerini müjdeliyordu. Gerçi Türkiye son anda Almanya
ve Japonya’ya sava" ilan etmi"ti ama, Türkiye’nin o saatten
sonra istese de sava"a giremeyece!i, sava" ilanının diplomatik bir manevra oldu!u söyleniyordu.
Sabah kahvaltıdan sonra, ders aralarında, teneffüs saatlerinde artık en büyük u!ra"ımız bu asker ya"amını izlemekti.
Ben Gömeç #stasyonu’ndan deneyimli oldu!um için, ailesine,
yavuklusuna mektup göndermek isteyenlere yardım servisi
kurmu"tum. Bir süre sonra di!er arkada"lar da “Yüksek bir huzura…” diye ba"layan mektuplar yazmakta ustala"tılar.
Askerlerin yanıba"ımızda konakladı!ı günlerdeki en iz
bırakan olay ise, hergün kurulan tayın karaborsasıydı. Sava"
yıllarında askere özel tayın çıkıyordu. Sivil halka, ekmek
karnesiyle ki"i ba"ına çeyrek ekmek verildi!inden, ço!unca
o da bulunmadı!ından, asker kendisine verilen tayını satı"a
çıkartıyordu. Karaborsacılar bu tayınları ucuza kapatıp sonra
iki üç misli fiyata satıyorlardı.
Aslında bu ekmek karaborsasını bizler de ilgiyle izliyorduk. Çünkü okul yemekhanesinde her ö!ün verilen bir iki
dilim di"imizin kovu!una gitmiyordu. Arada bir kurufasulya,
nohut, mercimek, bulgur v.s. de verilmese sofradan hiçbir
zaman do!rudürüst doymu" olarak kalkmayacaktık.
Konya’da konaklayan askerlerin sevkiyatı yapıldıktan
sonra kent yeniden eski sükunetine kavu"tu.
#"te bu sakin ortamda bir sabah kahvaltı için yemekhaneye indi!imizde gözlerimize inanamadık. Masalardaki
68
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 69
ekmek sepetleri tepeleme doluydu. Beyaz peynir dilimleri
sanki herzamankinden daha iri kesilmi"ti, zeytin taneleri de
daha fazlaydı.
$a"kın "a"kın birbirimize bakarken nöbetçi ö!retmen yüzünde co"kulu bir ifadeyle yemekhaneye daldı:
- Çocuklar, dedi, nihayet Müttefikler dü"manı bo!du,
Nazi Almanyası teslim oldu. Bunun "erefine bugün için
ekmek serbest… Diledi!iniz kadar yiyebilirsiniz.
Hep bir a!ızdan bir sevinç çı!lı!ı koptu. Almanya’nın
yenildi!ine mi, diledi!imizce ekmek yiyebilece!imize mi seviniyorduk tam anımsamıyorum. Herhalde her ikisine de…
Ne ki ekmek sevinci uzun sürmedi. Ertesi günden itibaren
dilimler yine sayıyla gelmeye ba"ladı. Ama sava"sız bir dünyada ya"ama umudu her"eyi unutturuyordu.
Klasik ders konuları dı"ında artık ana konu"ma konularımız hep sava"ın bitimiyle ilgiliydi. Kendimizi bildik bileli
hep sava" konu"ulmu", her"eyimiz sava"a endekslenmi"ti.
Artık ba"ka "eyler de konu"abilecektik.
*
Ve de yazabilecektik! Evet yazabilecektik, çünkü okulun tahriri kuvvetli ö!rencileri olarak çoktandır bir duvar gazetesi çıkartıyorduk. Galiba ilk yazdı!ım gazete yazısı da, o
yıllarda sıtma ve tifüs salgınlarını önlemek için üretilen ve
Türkiye’ye de gelen DDT’nin yararları ve zararları üzerine
bir yazıydı. Benim gibi daha bebek ça!ında sıtmadan çekmeye ba"lamı", o yüzden kızkarde"ini kaybetmi" bir çocuk
için DDT’nin yararları tabii ki zararlarından daha fazlaydı.
Her ne kadar Uzak Do!u’da hâlâ Amerikan-Japon Sava"ı sürmekteyse de, Türkiye’yi yakından tehdit eden Avrupa
kıtasındaki sava" bitmi"ti.
Sınıf ö!retmenimiz sava" sonrasının dünyada ve Türkiye’de getirebilece!i de!i"iklikleri bizim anlayabilece!imiz
bir dille anlatmaya çalı"ıyordu. Barı", insan hakları,
Birle"mi" Milletler artık öncelikli konulardı. Duvar gazetemizde aklımızın erdi!ince bunları i"lemeye çalı"ıyorduk.
69
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 70
Bu barı" rehaveti içindeyken bir sabah uykudan uyanıp
yatakhanenin penceresinden okulun arka tarafındaki büyük
planör sahasına baktı!ımızda "a"kına döndük. Alana bir sürü
çadır dikilerek âdeta küçük bir kent kurulmu"tu. Askeri araçlar ha bire malzeme ta"ıyor, ustalar akarsu getirmek için borular dö"üyor, istihkam araçları voleybol ve futbol sahaları
açmak için yerleri düzlüyordu.
Tüm bu hazırlıkların niçin yapıldı!ını ö!retmenlerimiz
dahi bilmiyordu.
Derken büyük gürültülerle bir sürü askeri sevkiyat aracı
meydana girmeye ve yolcularını indirmeye ba"ladı. #nenlerin hepsi üniformalıydı. Bir keresinde tüm ö!rencileri götürdükleri bir sava" filminde görmü" oldu!umuz Alman
askerlerinin üniformasından…
Nihayet durum açıklı!a kavu"tu. Bunlar Ortado!u cephesinde Müttefiklere esir dü"en Alman ordusunun askerleriydi. Almanya’ya sevkedilmeden önce bir süre Konya’da
konaklayacaklardı.
Bizi asıl hayrete dü"üren ise, sava"ta yenilmi" olmalarına
ra!men Alman askerlerinin Konya’da kaldıkları günleri bir
tatil kampındaymı" gibi oldukça keyifli geçirmeleriydi.
Kamptan sık sık dı"arı çıkarak kentte dola"ıyorlardı. Gidip
gelirken de ba"ka yol olmadı!ı için mutlaka bizim okul bahçesinin önünden geçmek zorundaydılar.
Bu geçi"lerin ilki bizim teneffüs saatimize denk gelmi"ti.
Oyunu bırakmı" büyük bir merakla onları izliyorduk.
Aramızdan biri inandı!ından de!il, ama tepkiyi merak
etti!inden, birden bire sa! eliyle bir Nazi selamı verip “Heil
Hitler!” diye ba!ırdı. Üniformalı grup "artlı refleksle hep birden Nazi selamı çakarak “Heil Hitler!” diye kar"ılık verdi.
Sonra birden kendilerine gelerek gülmeye ba"ladılar ve bize
el sallayarak uzakla"ıp gittiler.
Muzip arkada"ın tecessüsten kaynaklanan bu jestini ve
Almanların tepkisini bir ö!retmen okul penceresinden
görmü"tü. $im"ek gibi bahçeye inerek hepimizi sıraya dizdi,
olayı provoke eden arkada"a adamakıllı zılgıt geçtikten sonra
70
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 71
Nazi’lerin vah"etini, insanlı!a kar"ı i"ledikleri suçları hatırlatan uzun bir konu"ma yaptı. Ardından da hepimizi duvar gazetesine bu konuda ortak bir yazı yazmakla görevlendirdi.
Becerebildi!imiz kadarıyla bir"eyler yazdık da… Ama
çocuk kafamızı me"gul eden ba"ka bir "ey vardı.
Türkiye sava"a girmedi!i halde, daha birkaç ay önce sevkiyat için yine bizim okulun çevresinde konaklayan kendi
askerlerimizin sefaletini görmü"tük. Oysa, sava"a girmi" ve
sava"tan yenik çıkmı" bir ordunun askerleri Konya’da her
türlü ihtiyaçları kar"ılanarak itibarlı misafirler gibi a!ırlanıyordu. Sava" esiri olsalar bile do!ru olanı belki de böyle
a!ırlanmalarıydı. Ama ya bu ülkenin çocu!u olan, sava"a girmemi" bir ordunun askeri olan bizimkiler?
Hepimiz demiryolcu çocu!u oldu!umuz için oradan oraya
kara vagonlara büyükba" hayvanlar gibi üstüste yı!ılarak sevkedilen askerlerin sava"ta çektiklerini çok iyi tanıyorduk.
Sadece asker mi? A!ırlama kampına çevrilmi" planör sahasının çevresine çöp bidonları konulmu"tu. Esirlerin
artıkları oraya atılıyordu. Ak"am üzeri yüzlerce insan, kadın
erkek, çoluk çocuk bu çöplüklerin ba"ına ü"ü"üyor, atılmı"
konserve kutularının dibinde kalanları tadabilmek için birbiriyle bo!u"uyordu.
Sınıf ö!retmenimize bu konuyu açtı!ımızda yanıtı,
- Sorunuzda haklısınız… Ama durun bakalım, her"eyin
bir sırası var, oldu.
*
Tüm bu heyecan verici geli"meleri ya"arken bazı derslerde zayıf kalmı"tım. Babama gönderilen ilk karnedeki notlarım pek de ba"arılı de!ildi. Babamdan gelen bir mektup
büyük bir darbe oldu.
“O!lum, seni daha iyi okuyasın, hayatta daha ba"arılı olabilesin diye yatılı okula gönderdik. Ama karnendeki notlar
gösteriyor ki, yeterli gayreti göstermiyorsun. E!er bu sene
sınıfta kalırsan, bilmi" ol ki, bir dahaki sene yatılıya gidemezsin. Erciyes’in yamaçlarında çobanlık seni bekliyor…”
71
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 72
“Çobanlık” tehdidi baya!ı a!ırıma gitmi"ti. Kızgınlı!ımdan babama yanıt da yazmadım. Mektup üzerine bir süre
içime kapandım. O sırada "iddetli “su çiçe!i” geçiriyordum.
Her tarafımı hâlâ vücudumda izlerini ta"ıdı!ım dü!me
dü!me çıbanlar kaplamı"tı, di!er çocuklara bula"masın diye
revirde yatıyor, okul kitaplı!ından aldı!ım kitapları okuyarak
babamın mektubunu unutmaya çalı"ıyordum.
Neyse ki bir süre sonra yan odadaki kızlar bölümüne
yine su çiçe!ine yakalanmı" Nergis’i getirdiler. Nergis, okuldaki be" on kız ö!renci içerisinde en ba"arılı olandı. Özellikle "iir okumada üstüne yoktu. Faruk Nafiz Çamlıbel’in
birkaç sayfalık “Han Duvarları”‘nı ezbere bilirdi. Okula bir
müfetti" ya da önemli bir ziyaretçi geldi!inde mutlaka tahtaya kaldırılır, “Han Duvarları” tekmili birden okutulurdu.
Okulun tüm ö!rencileri Nergis’e hayran ve saygılıydı.
Revirde beni sarsıntıdan kurtaran da Nergis oldu. Ya"am,
kavga ve de umut üzerine öyle "eyler anlattı ki, bana yeniden
ya"ama sevinci kazandırdı. Revirden taburcu olduktan sonra
sarsıntıyı kısa zamanda atlatarak kendimi derslere daha
yo!un verdim ve dördüncü sınıfı ba"arıyla geçtim.
Yaz tatili gelmi"ti. Tekrar aileme kavu"manın co"kusu
içindeydim. Üstelik ben Konya’dayken kızkarde"im Çi!dem
do!mu"tu ve a!abey olmu"tum. Karde"imi de ilk kez görecektim.
Gömeç’e trenle tek ba"ıma döndü!ümde farkettim ki ben
artık bir yıl önceki ana kuzusu de!ildim. Sınıf geçti!imi belgeleyen karneyi masaya atarak,
- #"te geldim, dedim, ama çobanlık için de!il. Sırf sizleri görmek için.
#stasyon ya"amına yeniden kavu"mu" olmaktan çok mutluydum.#lk fırsatta Muncusun’a giderek oradaki eski okul arkada"larımı buldum. Neyse ki birbirinin kanlısı olan iki
arkada"ım, #zzet ve Mevlüt henüz hayattaydılar. Geçen yıl
kocaya kaçan Ay"e ilk çocu!unu do!urmu"tu.
Bizlerin de artık geleneklere uygun olarak erkekli!e ilk
adımı atma günlerimiz gelmi"ti. Babam Gömeç #stas72
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 73
yonu’nda ben, Sami ve Ceylan için ortak bir sünnet dü!ünü
düzenledi. Bahçede zerde ve pilav kaynatıldı, kuzu çevrildi,
tavuklar kızartıldı, yayık ayranları, "erbetler hazır edildi, pekmezli kar helvası yapmak için Erciyas’ın tepelerinden kar indirildi, civar köylerin insanlarına büyük bir ziyafet çekildi.
Bir köçekle bir hokkabaz da sünnet dü!ünümüze renk
katıyordu.
Civar köylerden birinin berberi uyu"turucu kullanmaksızın birer ustura darbesiyle fazlalıklarımızı kesip alırken
hiçbirimizin gözünden tek damla ya" gelmedi. Ne kadar
çabuk erkekle"ti!imizi göstermek için de daha "ölen sona ermeden yataklarımızdan fırlayıp, yaraya dokunmasın diye entarinin ete!ini çadırla"tırarak istasyon meydanında di!er
veletlerle birlikte deliler gibi ko"u"turmaya ba"ladık.
A!ustos sıca!ıydı…
Muncusun’a gitti!imde tüm günümüz harmanda geçiyor,
yoruldukça bir ceviz a!acının altına ü"ü"üp söyle"iyor, be"ta"
ya da a"ık oynuyor, bir de dilli düdük yontuyorduk. Geceleri
yataklar damlara serildi!i için, söyle"iler, gökyüzündeki
yıldızları, kuyruklu yıldız dedi!imiz meteorların hareketlerini seyrederek sabahlara kadar daha bir keyifli sürüp gidiyordu.
Köy enstitüsü mezunu ö!retmenler de içinden çıktıkları
köyün ya"amına yeniden uyum sa!lamı"lardı. Kendilerine
parasız toprak ve belli üretim olanakları da sa!lanmı", ö!retmenli!in yanısıra küçük çapta kazanç amaçlı i"ler yapıyorlardı.
Örne!in A!ustos sıca!ında kentten leblebi, "ekerleme,
cevizli sucuk gibi "eyler getiriyor, harman yerinde bunları
bu!dayla takas edip üç be" kuru" da oradan kazanmaya
çalı"ıyorlardı.
#"te bu kızgın uzun A!ustos günlerinin birinde köy kahvesinin radyosuna bir haber gerçekten bomba gibi dü"tü. Almanya yenilmi" ama Uzakdo!u’da, Pasifik’te sava" henüz
sonuçlanmamı"tı.
#zzet nefes nefese ko"arak geldi,
73
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 74
- Ko"un lan, ko"un, dedi. Amerika bir bomba patlatmı"
tüm Japonya’yı yerle bir etmi"….
Hep birlikte köy kahvesinin oraya seyirttik.
Herkes heyecan içerisinde… Geçen yıl Muncusun’a
tayin edilmi" Köy Enstitüsü mezunu ö!retmenler olayı yorumlamaya çalı"ıyorlar. Ama herkese heyecan veren onbinlerce Japon’un bir anda yokolması de!il, ABD’nin böylesine
bir vurucu güce ula"mı" olması.
Sonraki günlerde köye ula"an Karagöz, Köro!lu gibi gazetelerin birinci sayfalarındaki büyük karikatürlerde silindir
"apkalı, keçi sakallı Sam Amca “esas o!lan” olarak ön plana
çıkıyor, dünyaya nizam veriyor.
Ve de aynı tablolarda Sovyetler Birli!i giderek ya gözü
dönmü" bir Bol"evik askeri ya da vah"i bir ayı görüntüsüyle
“kötü adam” rolüne hazırlanıyor, çünkü bir süredir Stalin’in
Kars ve Ardahan’ı istedi!i, Almanya’yı yenen Kızılordu’nun
Türkiye’ye de girebilece!i söylenip duruyor.
Köy ya"amında çok konu"ulan konulardan biri de, toprak
reformu… Gerçi Muncusun ve çevre köylerinde pek büyük
toprak sahibi yok, ama bu reform nedeniyle ilk kez Meclis’te
bir muhalefet olu"tu!undan bahsediliyor. Bayar ve Menderes’in foto!rafları gazetelerde daha sık görünmeye ba"lıyor.
Bu arada Kayseri’nin ismi çok duyulmu" köylerinden
Gesi’ye ailece yaptı!ımız ziyareti de unutmam mümkün de!il.
Gesi’ye yerle"mi" Rumelili uzak akrabalardan bir ailenin
dü!ününe davetliyiz. Kız, #stanbul’dan bir damada veriliyor.
Gesi’yi herhalde hep bir rüya gibi anımsayaca!ım. Yemye"il, sokaklarından bile gürül gürül sular akan, a!aç dalları,
armuduyla, kayısısıyla, zerdalisiyle, "eftalisiyle meyve
bollu!undan kırılayazan, ba!larında üzümün her çe"idini
üreten cennet gibi yer… Türklülerle ünlenmi" Gesi ba!ları…
Gesi ba"larında dolanıyorum
Yitirdim yarimi aman aranıyorum
Atma garip anam beni da"lar ardına
Kimseler yanmasın anam yansın derdime
74
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 75
*
Tüm bunları geride bırakıp “Atma garip anam beni
da"lar ardına” diye yana yakıla ilkokulun son sınıfını okumak üzere tekrar Konya’ya gitti!imde, di!er yörelerden
gelen sınıf arkada"larım da sava" sonrasının kendi bölgelerindeki birikimleriyle dönmü"lerdi. En çok da atom bombası,
ABD’nin üstünlü!ü, Rusların tarihte oldu!u gibi yine Türk
topraklarına göz dikti!i üzerinde konu"uluyordu.
O günlerde okula Cumhuriyet’in, Tasvir’in, Karagöz’ün,
Köro!lu’nun yanısıra Tan Gazetesi de gelme!e ba"lamı"tı.
Sava" sonrası çok partili rejime geçilece!i söyleniyor, gazetelerin birinci sayfalarında sava"a ili"kin karikatürlerin yerini yava" yava" iç siyaset karikatürleri alıyordu. Demokrasi
kelimesini de ilk bu vesileyle duyma!a ba"lamı"tık.
Bu arada hepimize utanç veren bir olayı ya"adık, müstakbel bir gazeteci için anlatmadan geçilebilecek bir olay de!il.
Duvar gazetesi hazırlıkları, okula gelen gazetelerin okunup tartı"ılması derken, birgün okul yönetimi tüm ö!rencileri, Konya’nın yerel bir gazetesine götürerek gerçek bir
gazetenin nasıl hazırlandı!ını görmemize karar vermi"ti.
Gerçekten de son derece heyecan verici bir ziyaretti. Düz
baskıyla basılan gazetenin dizgisi, linotip veya entertip olmadı!ı için antimuanlı kur"undan dökülmü" tüm harfleri tek
tek yanyana dizerek yapılabiliyordu. Mürettiphanede iki
ya"lıca mürettip amca dizgiyi nasıl yaptıklarını gösterdiler.
Gördüklerimiz belle!imize iyice yerle"sin ve bir anı kalsın
diye de aramızdan birkaç ki"inin adlarını elde dizerek prova
tezgahında mürekkepleyip ka!ıtlara bastılar.
$ansı olanlar isimlerini matbaa harfleriyle basılmı" görünce sevinç çı!lıkları atıyorlardı? Ya bu "ansa sahip olamayanlar? Ne yaptıkları ertesi gün anla"ılacaktı.
Sabah kahvaltı yaparken okul müdürü anne’yle birlikte
hı"ımla yemekhaneye daldı.
- Utanmıyor musunuz, dedi. Size bir"eyler ö!retmek için
75
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 76
zaman ayıran insanlara böyle mi te"ekkür edilir? Mürettiphaneden bir sürü harf çalınmı" bugün gazeteyi dizemiyorlar.
Birkaç dakika hepimizi süzdü. Ço!umuz kıpkırmızı kesilmi"tik.
- Kahvaltıdan hemen sonra kim bir"ey çaldıysa benim
odaya getirsin, ceza vermeyece!im. Yeter ki gazete yeniden
çıkabilsin.
Sanıyorum harf çalanların hepsi, hemen hemen hiç eksiksiz, çaldıkları harfleri müdüriyete teslim ettiler.
Ben mi? Matbaa harfleriyle dizilmi" kelimeleri ka!ıt
üzerinde görmenin çekicili!i o denli dayanılmazdı ki, aralarında tabii ki ben de vardım. Gerçek gazetecili!e ba"ladıktan sonra da, özellikle de mürettiphanede ba"lık dizen
ustalarla birlikte çalı"ırken bunu hep utanarak hatırlayacak,
yine de i"birli!i yaptı!ım her yeni mürettiple tanı"ır tanı"maz
bu hurufat hırsızlı!ımı anlatacaktım.
Bu olayın utancını, sanıyorum aynı yılın Cumhuriyet
Bayramı kutlamalarındaki süksemizle bir nebze örtbas edebildik. Konya’nın anacaddelerinde muazzam bir kutlama yürüyü"ü düzenlenmi"ti.
Yürüyü"e üniformalı katılan sadece iki kortej vardı. Birisi biz kara uniflormalı pansiyon çocukları, di!eriyse Kuleli
Askeri Lisesi’nin yeti"kin askeri ö!rencileriydi. Yol boylarına biriken Konya’lılardan en büyük alkı"ı Kuleli Askeri
Lisesi ö!rencileri, sonra da bizler almı"tık.
Yürüyü" bittikten sonra askeri ö!renciler,
- Sizler de küçük Kulelililersiniz, size okulumuzu gezdirece!iz, dediler.
Okuldan aklımda kalan kocaman bir jimnastik salonu ve
de futbol ve basketbol sahalarıydı.
Fenerbahçe, Be"ikta", Galatasaray taraftarlı!ının ne
oldu!unu da ilk kez o gün askeri ö!rencilerin kendi aralarında yaptıkları bir maç sırasında ö!rendik.
Okula döndü!ümüzde hepimiz kendimizi biraz daha
büyümü", biraz daha erginle"mi" hissediyorduk.
Bir gün yemekhaneden çıkmı" mütalaaya gidiyordum ki,
76
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 77
ö!retmenler odasının önünden geçerken ister istemez içerideki yüksek sesli bir tartı"maya tanık oldum. Tartı"mada sık
sık Tan Gazetesi’nin ve de Sertel’lerin adı, sık sık da “komünist” kelimesi geçiyordu.
Sertel ismi benim için çok önemliydi. Issız sessiz ara istasyonlarda onların yayınladıkları kitapları, çocuk ansiklopedisini okuyarak yeti"mi"tim. Daha sonraki günlerde artık
Tan Gazetesi gelmez oldu. Gelen di!er gazetelerden, Sertel’lere ait Tan Gazetesi’nin ve matbaasının milliyetçi, vatanperver üniversite gençli!i tarafından nasıl “kahramanca”
susturudu!unun hikayesini okuyacaktık.
Olayların üzerinden birkaç hafta geçmi"ti ki, çok partili
rejime geçildi!i, CHP’nin dı"ında ba"ka partiler kuruldu!u
yazılıp söylenmeye ba"ladı. Karagöz ve Köro!lu’nun birinci
sayfa karikatürleri artık partiler arası sava"a a!ırlık veriyordu.
Demokrat Parti kurucuları Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuat
Köprülü ve de Milli Kalkınma Partisi kurucusu Nuri Demira!
reytingi en yüksek olan yeni politik liderlerdi…
77
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 78
Sava! sonu gurbetten dönü!
ve Ankara yılları
1946-1951
1946 baharının hâlâ belle!imde kalan en canlı anısı ise,
Amerikan Missouri Zırhlısı’nın Nisan ayında ABD’de ölen
Türkiye Büyükelçisi’nin naa"ını getirmek bahanesiyle #stanbul’a yaptı!ı son derece medyatik ziyaretti.
Tabii o yıllarda pek bilmiyorduk, Amerikan bahriyelilerini gere!ince a!ırlamak için #stanbul’da genelevlerin badana
edildi!ini sonraki yıllarda ö!renece!imiz ünlü dostluk ziyaretiydi bu...
Okulumuza ula"an gazetelerin hemen hepsinde “büyük
dost” Amerika’ya ardarda övgüler düzülüyor, Sovyet imajı
bununla ters orantılı olarak her geçen gün biraz daha çirkinle"tiriliyor, korkunçla"tırılıyordu.
Tüm bunlar olurken babamın Gömeç’ten Ankara’ya
tayini çıkmı"tı.
Konya’da ilkokulu bitirdi!imde elime diplomayla birlikte bir Konya-Ankara 3. sınıf tren bileti, ki"isel e"yamın
bulundu!u küçük bir valiz, bir de üç günlük kumanya tutu"turulmu"tu.
Okulda Kayseri taraflı 56 binlikçi arkada"larla ve ö!retmenlerle vedala"tık. Okul müdürümüz ve anne’miz Afyon
tarafına gidecek arkada"larla birlikte beni trene kadar getirip
Ankara vagonuna bindirmi", ya"amımın bundan sonraki bölümü için ba"arılar dilemi"ti.
57 binli!in çekti!i yolcu trenine bindi!imde, de!il kompartımanlarda yer bulmak, koridorlarda dahi adım atacak yer
yoktu. Bir vagonun helasının önündeki sahanlıkta ben de
kendime bir yer açıp yerle"tim.
78
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 79
Tren koridorunda yolcular özel sorunlarından çok siyaset tartı"ıyordu. Tam o günlerde Meclis ülkede ilk kez tek
dereceli ve gizli oylu seçim yapılmasına ili"kin bir yasayı
kabul etmi"ti. Türkiye seçime gidiyordu…
Hemen hemen iki gün iki gece ayakta dikilerek yaptı!ım
seyahatte Afyon ve Eski"ehir garlarında saatlerce bekledi!imizi, cebimdeki üç be" kuru" harçlıkla Afyon’da kaymak, Eski"ehir’de ise taze simit alıp sıcak sahlep içti!imi
anımsıyorum. Bir 56 binlikçi olarak 57 binlikçilerin merkezi
Afyon’u görmek beni çok heyecanlandırmı"tı.
Ankara Garı’nda beni annem babam, yanlarında getirdikleri kızkarde"im Çi!dem’le birlikte kar"ıladılar.
Annem,
- Kocaman delikanlı olmu"sun, diye ba!rına bastı. Bak
artık Ankaralı, büyük "ehirli olduk… $imdi büyük okullarda
okuyabileceksin, dedi. Ve ekledi:
- Ama hayat burada sava" yıllarındaki Gömeç’ten de,
Kunduz’dan da, Musaköy’den de zor….
$imdiki adı $ehit Te!men Kalmaz Caddesi olan caddenin arkasında bulunan dar sokaklardan birindeki yeni evimize geldi!imde annemin ne demek istedi!ini anladım.
Yarı ah"ap eski yapı iki katlı bir Ankara evinin üst katındaki iki küçük daireden birisiydi bizimki. #ki yatak odası
ve bir oturma odası, dar ve küçük bir koridora sıkı"tırılmı"
bir bula"ık yala!ı ve alaturka bir heladan olu"uyordu.
Yandaki daha küçük bir dairede ise ya"lıca dul bir kadın
tek ba"ına ya"ıyordu.
Evin sahibi o sırada Ulus Meydanı’na yakın bir yerde
salam, sucuk, pastırma vesaire satan bir ma!azanın sahibiydi.
Annem, herhalde domuz sucu!u falan sattı!ını dü"ünüyor
olmalı ki, kestirmeden “domuzcu” diyordu. “Domuzcu”
bizim üstümüzdeki katta oturuyordu.
Aslında evin kiracısı o sırada Ankara’da avukatlık yapan
dayım Mirsat Yamaç’tı, ancak sava" sonu Ankara’sında kiralar ate" bahası oldu!undan iki göz dairenin bir kısmını yarı
kira kar"ılı!ı bizimkilere vermi"ti. Dayım dairenin en büyük
79
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 80
odasında kalıyordu; babam, annem, iki ya"ındaki kızkarde"im Çi!dem ve ben öteki odayı payla"mak zorundaydık.
Daha önce ya"adı!ımız ara istasyonlardaki lojmanların
görece rahatlı!ı yanında bu Ankara evi gerçekten de tam bir
sefaletti.
Ama aileme yeniden kavu"tu!um birinci günün asıl darbesi ba"kaydı.
Bir yıl önce 4. sınıfı bitirip çoban olmaktan kurtuldu!umda, be"inci sınıfı da ba"arılı bitirirsem bana mükafat
olarak bisiklet alacaklarına söz vermi"lerdi.
Evde bisikleti göremeyince birden mahzunla"mı"ım.
Annem bin dereden su getirerek Ankara’da bisiklet alacak
imkanları olmadı!ını, ortaokulu bitirinceye kadar sabretmemi söyledi, ama en azından ertesi gün iyi bir hediye alma
sözü verdi.
Ak"am dayım eve geldi!inde benimle pek de ilgilenmedi. Geçirdi!i kısa bir evlilik dı"ında sürekli tekba"ına
ya"amaya alı"mı" olan bir ki"i için birdenbire aynı çatı altında çoluk çocuklu bir aileyle birlikte ya"amak, bu aile öz
karde"inin ailesi de olsa, herhalde zor olmalıydı. Bir de
benim çıkıp gelmem bu ortak ya"amı daha da zorla"tıraca!a
benziyordu.
Tren koridorunda uykusuz geçen iki geceden sonra yeme!i
yer yemez kendimi yata!a atmamla sızmam bir oldu.
*
Ertesi gün kahvaltıdan sonra yeni çevremi tanımak için
hemen soka!a inmeliydim. Annem,
- Hele bir çevreyi tanı, dedi. Ama pek uzakla"ma. Ö!lene
do!ru alı"veri"e çıkaca!ız…
Gelirken tabelasından farketmi"tim. Evin alt katında bir
matbaa vardı. Matbaada eritilen antimuvanlı kur"unların, silindir dökmede kullanılmak üzere eritilen kauçukların dumanları teneke bir boruyla yukarı verilmi", havalandırmak
için açılmı" tuvalet penceresinden bizim daireye doluyordu.
80
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 81
Bende acı bir anı bırakan Konya’daki matbaa ziyaretimizde tanımı"tım bir ömür boyu beni terketmeyecek olan bu
kokuyu.
A"a!ı iner inmez ilk i"im hemen bu matbaaya dalmak
oldu. #çeride dizgi makineleri ve büyükçe bir düz baskı makinesi çalı"ıyor, ka!ıt paketlerinin da! gibi yı!ılı oldu!u bir
bölümün arkasında da basılmı", sayfaları tra"layan bir giyotin inip kalkıyordu.
#çeriye hiç tanımadıkları bir çocu!un girdi!ini gören sermürettip önümü kesti:
- Dur bakalım, burası i"yeri, senin burda ne i"in var?
Üst kattaki kom"unun o!lu oldu!umu, matbaa i"ini çok
merak etti!imi, arada bir gelip çalı"maları seyretmek istedi!imi söyledim.
- Öyleyse ho" geldin, seyret seyrebildi!in kadar… Belki
ho"lanırsın da bir gün bize çırak girersin. Ama pek ayak
altında dolanma… diye tembihledi.
Küçük avluyu geçip soka!a çıktı!ımda tam kar"ıda bir
künk döküm atölyesi gördüm, önüne çimentodan yeni dökülmü" künkleri sıralamı"lardı. Geri kalan dapdaracık alanda
ise benim ya"larımda yedi sekiz çocuk, iki ta"tan tek kale
yapmı"lar, ba!ıra ça!ıra bir çaput topun pe"inde ko"uyorlardı.
Benim kendilerini seyretti!imi görünce durdular, içlerinden biri bana do!ru yöneldi:
- Sen Kadri Bey’lerin o!lusun de!il mi, dün gelmi"in…
Ho" geldin.
Sonra kendini tanıttı.
- Ben Aleko, bu Nubar, bu da Cevdo…
Di!er çocukların isimlerini de saydı.
- Ya sen?”
- Ben Do!an…
Tekrar sordu:
- Sen hangi takımdansın?
- Ne takımı?
- Yani hangi futbol takımındansın? Fenerli misin, Be"ikta"lı mısın, Galatasaraylı mısın?
81
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 82
- Vallahi ben takım da tanımam, futbol da bilmem…
- Futbol kolay, dedi Aleko. Bizimle oynarsan hemen
ö!renirsin. Takıma gelince, bak biz hepimiz Fenerliyiz. Lefter’in takımından…
Lefter’i bilmem ama Fener adını, Konya’daki Cumhuriyet Bayramı gösterilerinden sonra ziyaret etti!imiz Kuleli
Askeri Lisesi’nin ö!rencilerinden duymu"tum.
- Tamam dedim, madem öyle, ben de Fenerliyim.
Hemen beni oyuna aldılar, çaput topun pe"inden
ko"maya ba"ladık. Arada bir künk dökme ustası atölyeden
fırlayıp bize sesleniyordu:
- Bana bakın, künkler daha çok taze, topunuzu bunlara
"utlamayın…
Bir saat kadar ko"u"turduktan sonra nefes nefese
kalmı"tık. Kanter içinde henüz ıslak künklerin dibine çöktük.
Aleko kendisinin Rum, Nubar’ın Ermeni, Cevdo’nunsa
Kürt oldu!unu söyledi. Babası Karpiç Lokantası’nda garsonmu". Nubar ve Cevdo‘nun babalarıysa Samanpazarı’nda
ticaret yapıyorlarmı". Di!erlerinin babaları da ya esnaf, ya
da küçük memur takımındandı.
Ben de babamın demiryolcu oldu!unu, yıllarca ara istasyonlarda çalı"tıktan sonra Ankara garında görevlendirildi!ini
anlattım. Ara istasyonları, #stanbul’u, Kayseri’yi, Konya’yı
da… O ya"ta bu kadar farklı yerlerde ya"amı" olup da futbol
bilmemem, takımları dahi tanımamam hepsini çok
"a"ırtmı"tı.
Bu kez Nubar sordu:
- Peki, sizinkiler Demirkırat mı, CHP’li mi?
Yakında genel seçimler olaca!ını, bu iki partinin ba"a
güre"ece!ini Konya’da okulan gelen gazetelerden, ö!retmenlerin konu"malarından biliyordum, ama bizimkiler hangi
partiden yanaydılar, henüz bilecek kadar beraber olmamı"tık.
Aleko,
- Bizimkiler hep Demirkırat, dedi. Seçimde hepsi
Bayar’a oy verecek.
82
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 83
Ötekiler de benzer "eyler anlatıyorlardı ki, pencereden
seslenen annemin ça!rısıyla, bu ilk tanı"ma-yoklama sohbeti
yarıda kesildi.
Babam da ö!le yeme!i için eve gelmi"ti. Büyük bir
heyecan ve co"kuyla sofrada matbaayı, yeni arkada"larımı
anlattım, ardından ekledim:
- Hepsi Fenerli, ben de Fenerli oldum…
Babamın biraz suratı asıldı.
- O!lum, dedi. Takım tutmadan önce bir bana sorsaydın… Biz demiryolcuyuz, bizim tutaca!ımız takım da
Demirspor olmalı.
Demirspor’un adını ilk kez duyuyordum. Demiryolcuların Ankara Ligi’nde oynayan takımıymı".
- Üstelik de, dedi annem, baban Demirspor boks
takımının antrenörü oluyor.
Sonra bir çözüm buldu:
- Neyse dert de!il. Madem söz verdin, Fenerli ol… Ama
Fenerbahçe-Demirspor maçı oldu mu, mutlaka babanın
yanında olmalısın…
Bu takım tutma üzerine gülü"üp "akala"ırken ikinci soruyu patlattım:
- Arkada"ların hepsinin babaları Demirkrat’mı"… Ya
biz?
Belli ki babam bu i"i futbol takımı tutmaktan daha fazla
ciddiye almı", ilk arkada"larımın ailelerinin Demirkrat olmalarından pek memnun kalmamı"tı.
- Bak o!lum dedi, #smet Pa"a bu memleketi sava"a sokmadı, kimsenin burnunu kanatmadı. Devlet baba bizi aç
bırakmadı. #nsano!lu, ne de olsa çi! süt emmi"… Biz seçimde ailece CHP’ye oy verece!iz.
Devlet babanın kendi memur evlatlarını aç bırakmadı!ı
do!ruydu, ama onun dı"ındaki halk kesimlerinin nasıl kan
a!ladı!ına çocuk ya"ta da olsam iyi kötü tanık olmu"tum.
Babamın bu konudaki duyarlılı!ını iyi bilen annem daha
ilk günden ortalık gerilmesin diye konu de!i"tirdi:
- Bizim domuzcu yakında evleniyormu"… Biraz önce
83
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 84
ni"anlısını getirip evi gezdirdi… Güzelce de bir kızca!ız. Bu
herifle mutlaka parası için evleniyor…
Ardından da, ö!leden sonra Anafartalar Caddesi’ndeki
spor ma!azasına gidip bana “ilkokulu bitirme ödülü” olarak
"i"me top alaca!ını müjdeledi. Bir de hafta sonu teyzemlerin
beni görmeye geleceklerini söyledi.
Babam tekrar i"e gider gitmez Anafartalar Caddesi’nin
yolunu tuttuk. Büyük spor ma!azasına girdi!imizde, futbola
taze bula"mı" bir amatör olarak benim gözüm kocaman futbol toplarındaydı. Ne ki fiyatları anneme pahalı geliyordu.
Kadınca!ız binbir dil dökerek beni daha ucuz voleybol topuna ikna etti.
Eve döner dönmez voleybol topunu koltu!umun altına
sıkı"tırıp künkçünün önüne ko"turdum. Çaput topun pe"inden ko"turanlar voleybol topunu görünce neye u!radıklarını
"a"ırdılar.
Eleba"ı Aleko, “Futbol topu olsaydı daha iyiydi ya, bu da
idare eder. Çaput toptan bin kere iyidir…” deyip ilk vuru"u
yaptı.
Tek kale maç "i"me topla bir ba"ka keyifliydi. Bir saat
kadar deliler gibi ko"turduk. Bu arada ıslak künklerden bir
kaçı isabet alıp parçalandı, künkçü küplere bindi. Ve derken,
elle oynamak için yapılmı" voleybol topu, diki"leri tekmelere dayanamayıp attı!ından, patlayarak intihar etti.
Elimde patlamı" topla boynu bükük eve do!ru yönelirken, Cevdo,
- Kusura kalma Do!an, dedi, biz garip bir çingeneyiz nemize gerek gümü" zurna! Çaput top neyimize yetmiyor. Annenden babandan bizim için de özür dile…
Satınalırken parayı zarzor denkle"tirmi" anneme ne
diyece!imi bilememenin çaresizli!i içindeydim. #zahat vermeme, arkada"larımın özrünü iletmeme gerek kalmadı.
Annem:
- Üzme kendini dedi, hatâ bende ki futbol topu almadım.
Voleybol topu futbola dayanır mıymı"? Bundan sonra çaput
toplar benden…
84
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 85
Gerçekten de bir süre sonra eski kuma" parçalarını içine
tıkarak her biri di!erinden dayanıklı çaput toplar yapmakta
usta oldu annem...
*
Hafta sonu teyzemler beni görmeye geldiklerinde, ileride
daha büyük kopu"lara yolaçacak ilk ailevi siyasal dram
ya"andı. Sarılıp kokla"malardan ve ilk ho"be"ten sonra, söz
seçimlere geldi. Ben ve benden daha küçük olan teyzemin
o!lu Taylan bir kenarda sessiz sessiz oturmu" büyüklerin gittikçe dozajı yükselen hırçın tartı"malarını hayretle izliyoruz.
Teyzem müthi" bir DP yanlısı ve Celal Bayar hayranı.
Gelirken yanında bir sürü muhalif gazete, bildiri v.s. getirmi". Zaman zaman kırıcılık dozajı artan bir söylemle babamı CHP’den uzakla"maya ikna etmeye çalı"ıyor, babam
ise nuh diyor peygamber demiyor. #lle de sava"ta kimsenin
burnunu kanatmamı" #smet Pa"a…
Hafta sonu babamla teyzem arasındaki tüm köprüler
atılmı" olarak hüzünlü bir biçimde sona eriyor.
Aynı çatı altında birlikte ya"adı!ımız dayım da CHP’ye
kar"ı, teyzem kadar dikine gitmese de babamla aralarındaki
ili"kiler giderek iyice so!uyor, sabahları ve ak"amları aynı
sofraya oturmama noktasına varıyor.
1946’nın Temmuz’unda yapılan tek dereceli ilk genel seçimleri CHP kazanıyor ama, seçimlere hile karı"tı!ı iddiaları yüzünden siyasal ortam daha da gerginle"iyor. Gerginlik
babamın di!er akrabalar veya dostlarla ili"kilerine de
yansıyor.
Neyse ki, Kadri Özgüden’in siyasal çatı"malar dı"ında
bir u!ra"ı daha var, kendisini iyice ona veriyor: Demirspor’un boks takımını yeti"tirmek.
Babamın tamamen amatörce, hiçbir maddi kar"ılık almadan yürüttü!ü bu sportif u!ra"tan annem hiç de memnun
de!il. Ankara’ya gelirlerken büyük kentin hayat "artlarına
küçük memur aylı!ıyla dayanamayacaklarını iyi biliyorlar.
Babam Ankara’da Ticaret Lisesi’nin gece kurslarına gidip
85
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 86
muhasebecilik ö!renme, böylece ek i" yapıp aile bütçesini
rahatlatma sözü veriyor.
Bir süre kurslara da gidiyor, ama boks antrenörlü!ü
ba"ına sarıldıktan sonra de!il muhasebecilik yapıp ek gelir
sa!lamak, kulübün boksa ayrılmı" do!ru dürüst bir bütçesi
olmadı!ından takımın birçok ihtiyacını da kendi cebinden
kar"ılamaya ba"lıyor.
Hele her maç sonrasında babam boksörlerin kanlı boklu
üniformalarını da yıkanmak üzere eve getirmeye ba"layınca
annemin tepesi iyice atıyor, sinir krizleri geçiriyor, kronik
mi!de a!rıları ba"lıyor.
Aynı çatı altında ya"amakla birlikte ili"kiler aynı sofraya
birlikte oturmayacak kadar gerildi!inden, dayım artık mutfak
masraflarına da katılmaz oluyor.
Parasızlıktan et, balık girmeyen evde en azından yemeklere biraz ya! katabilmek için koyun kuyru!u kaynatılıp kuyrukya!ı çıkartılıyor.
Tıpkı #stanbul günlerinde oldu!u gibi, Ankara’da da birkaç haftalık hasret giderme dönemi biter bitmez günlük su
ta"ıma, alı"veri", maltız yakma i"leri benim sırtıma yükleniyor.
Derken okul günleri gelip çatıyor. Kurtulu" Ortaokulu’na
yazılmak için ba"vuru yapıyoruz. Kayıt için 12 ya"ını doldurmu" olmam gerekiyor, ama ben 11 ya"ını dahi doldurmamı"ım. Kapıdan geri çevriliyoruz.
Babam iyice delleniyor. Beni elimden tuttu!u gibi Ulus
Meydanı yakınındaki Milli E!itim Bakanlı!ı’na götürüyor.
- Mutlaka bakan beyi görece!im, diyor.
O günlerde Milli E!itim Bakanı Hasan Ali Yücel. Bakanın huzuruna çıkartıyorlar. Ömrümde ilk kez bir bakanla
kar"ıla"ıyorum. Kalın kalkık ka"ları, otoriter havasıyla tam
bir bakan. Babam, benim “be" sınıf tek odada” ba"layan
kayıt serüvenimi anlatıyor. Yücel büyük bir sabırla dinliyor,
arada anlayı"lı bakı"larla beni süzüyor. Sonra birden babama:
- Haklısın, diyor. Ben emir veriyorum. Yarın tekrar gidin,
kaydı yapılsın.
86
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 87
Babamın edebiyat kitaplarından tanıdı!ı Yücel’e hayranlı!ı, onun partisi CHP’ye sempatisi daha da artmı" olarak
ayrılıyoruz bakanlıktan. Ertesi gün de kaydım yapılıyor.
Ne ki aynı Yücel bu olaydan birkaç gün sonra, Milli
E!itim Bakanlı!ı’ndan ayrılmak zorunda bırakılıyor, yerine
a"ırı sa!cı Re"at $emsettin Sirer getiriliyor.
Yıllarca sonra o!lu Can Yücel’le yakın dost olaca!ımız
Hasan Ali Yücel, sadece köy enstitülerini kurmu", Türkiye’ye dünya klasiklerini kazandırmı" ilerici bir milli e!itim
bakanı olarak de!il, aynızamanda giderayak benim yıl yitirmeden ortaokula ba"layabilmemi sa!layan insan olarak
anılarımda ayrı bir yer tutuyor.
*
40’lı yılların ikinci yarısı, di!er Avrupa ve Ortado!u ülkeleri gibi Türkiye’nin de büyük bir hızla ABD’nin dayattı!ı
ya"am biçiminin cazibesine kapıldı!ı bir dönem. Bunun ilk
yaygın emaresi ise, Amerikan çikletlerinin çocuk büyük farketmeden herkesin a!zında bizim dededen kalma sakızın yerini alması, bir de kadınlarda naylon kemer ve çorap
modasının hızla yayılmasıydı.
Bir de herkesin a!zında bir türkü: “Evlenmeyin bekârlar.. Naylon kızlar çıkacak…”
Ortaokulların açılmasını bekledi!imiz yaz günleri bizim
soka!ın çocukları için künkçünün önünde tek kale çaput top
ko"turmanın yanısıra, yakındaki Hergele Meydanı’na do!ru
otomobil dı"lasti!i dilimlerinden yapılmı" çember çevirmek,
Gençlik Parkı’nda haylazlık etmek, paramız olmadı!ı için
giremedi!imiz çadır tiyatrolarının önlerinde mü"teri çekmek
için binbir i"veler yapan oyuncuları, dansözleri seyretmekle
geçiyordu.
En keyif verici e!lencelerimizden biri dringa dedi!imiz
cam bilyeleri toku"turmak ya da karamela, çiklet ambalajlarıyla altüst oynamaktı. Bir de topaç çevirmek... Ucuna kabara çakılı "im"ir topaçı çevresine sıkıca sardı!ımız kaytanla
87
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 88
fırlatıp döndürmek istasyon günlerinden kalma bir ustalı!ımdı.
Ama en hareketli saatlerimiz, Ulus Meydanı’nın bir kenarındaki Ankara Ak"am Haberleri Gazetesi’nin çıkı"ını bekleyen gazete satıcısı çocuklarla parkta yaptı!ımız çift kale
maçlardı. Bu bulu"malarda maç co"kusu kadar beni heyecanlandıran bir "ey de, gazetelerin matbaa binasından çıkı"ını
ve da!ılı"ını izlemekti. Ak"am Haberleri, o sırada CHP iktidarının organı olan Ulus Gazetesi’nin bir yan ürünüydü.
Daha magazin a!ırlıklı haberler veriyordu. Futbol arkada"larımızın herbirinin, mavi matris kartonunun ikiye katlanmasıyla edinilmi" bir dosyası vardı. Bu matris kartonları,
ta ki ofset tekni!ine geçinceye kadar tüm gazetecilik
ya"amımda beni herzaman cezbedecekti. Satıcı çocuklar
aldıkları gazeteleri bu kartonların içine itinayla yerle"tirdikten sonra kimi Anafartalar Caddesi’ne, kimi Dı"kapı’ya, kimi
Yeni"ehir’e kimisi ise Ankara Garı’na do!ru yıldırım hızıyla
ba!ıra ça!ıra ko"turmaya ba"lıyordu:
- Ak"am Haberleri… Yazıyoooor…
Yaz günleri çabuk geçti, okul vakti geldi dayandı. Babam
sıkı sıkı tembihledi.
- Sınıf ayrımı yabancı dil seçimine göre yapılır. Sen #ngilizce’yi seç. #stanbul i"galinde ben Beyo!lu’nda i"portacılık yaparken #ngilizce’ye biraz alı"mı"tım, derslerinde
daha kolay yardımcı olabilirim… dedi.
Ardından da ekledi:
- Hem "imdi ABD ile ili"kiler hızla geli"iyor. #ngilizce
bilenler kıymete bindi. Bir an önce bir baltaya sap olabilirsin.
Geçim sıkıntısı canına tak etmi" olan annem de bu fikri
destekledi.
Okula galiba biraz geç gitmi"tim. Sınıflara da!ılım çoktan yapılmı"tı. Muavine ille de #ngilizce sınıfına yazılmak
istedi!imi söyledim.
- Ne olduysa bu yıl herkes de #ngilizce’ye yazılmak istiyor, dedi. Ama sen geç kaldın. Sadece Fransızca sınıfında
yer var, seni çaresiz oraya gönderiyorum…
88
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 89
Bilmem neden, aslında Fransızca benim de i"ime geliyordu. Belki küçük ya"ta daha çok Fransız yazarlarının çevirilerini okuyup Fransızca isimlere daha fazla a"ina
olmamdan ötürü. Ayrıca Fransızca ö!retmenimiz de son derece sempatik bir kadındı. Verdi!i ilk derste güler yüzü ve
esprileriyle ö!rencileri hemen kendine ba!lamı"tı.
Ak"am eve geldi!imde, babam abartılı bir telaffuzla,
“How are you?” diye sordu.
Ben de yanıt olarak, biraz önce okulda ö!renip ilk kez
kullandı!ım “Bon soir”‘ı bastırdım ve de neden #ngilizce’ye
yazılamadı!ımı anlattım.
- Olmaz öyle "ey, dedi. Ben yarın konu"urum, mutlaka
#ngilizce’ye gideceksin.
Ertesi gün okula, hiç ho"lanmadı!ım halde baba
e"li!inde gitmek zorunda kaldım. Babam gidip muavini
buldu, benim #ngilizce sınıfına kaydımın yapılması için ciddi
bir tartı"maya girdi. Nafile… Yer yoktu. Muavin babamı da
fazla kırmamak için, Atatürk Lisesi‘ne telefon etti. Orada #ngilizce sınıfında hâlâ birkaç yer varmı". Kurtulu"’tan otobüse
atladı!ımız gibi do!ru Sıhhiye’ye, oradan da Atatürk Lisesi’ne.
Atatürk Lisesi, Kurtulu" Ortaokulu’yla kıyas kabul etmeyecek kadar görkemli bir okuldu. Okulun ana kapısından
girer girmez sa! tarafta büyük bir iftihar tablosu vardı. Tablonun en tepesinde de Hasan Ali Yücel’in o!lu oldu!unu sonradan ö!renece!im Can Yücel’in bir foto!rafı...
*
Bu okul de!i"ikli!i benim için aynızamanda bir sosyal
çevre de!i"ikli!iydi. Yaz aylarında bizim soka!ın çocuklarının
ya"am alanı Ulus Meydanı’ndan Hergele Meydanı’na, zaman
zaman da Gençlik Parkı’na uzanıyordu. Opera binasından
Çankaya’ya kadar uzanan Yeni"ehir ise bizler için sanki bir
ba"ka dünyaydı. Sadece biz çocuklar için de!il, ailelerimiz
için de öyleydi. Arada bir Yeni"ehir’de oturan akrabaları ziya89
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 90
ret etmemiz gerekti!inde tüm ailece adamlıklarımızı giyer,
yola koyuldu!umuzda da orada nasıl konu"up davranmamız
gerekti!i konusunda annemin tembihlerini dinlerdik.
Aslına bakılırsa, Yeni"ehir’de ziyaretine gitti!imiz akrabaların da hali vakti yerinde de!ildi. Ço!u küçük memurdu,
aldıkları maa"la ayın sonunu zor getiriyorlardı. Bu nedenle
de Yeni"ehir gibi ayrıcalıklı bir mahallenin en eski evlerinde,
ya bodrum katlarında ya da tavan aralarında iki göz odalı
yerlerde oturuyorlardı.
#nci’yle benim yarım asra yakın bir süredir bir ya"amı
payla"tı!ımızı, ortak bir kavga sürdürdü!ümüzü ö!renenler,
ilk kez ne zaman ve nasıl tanı"tı!ımızı sormadan edemezler.
Birbirimizin kim oldu!unu bilerek tanı"mamız 1962’de
#zmir’dedir. Ama ilk kar"ıla"mamızın, çok daha öncelere, ta
1946 yılına kadar uzandı!ını çok sonraları, ka"ar peyniri üzerine bir konu"ma sırasında ke"fettik.
Tüm dar gelirli aile çocukları gibi her ikimizin çocuklu!u da sava" ve sava" sonrası yıllarda sıradan sayılabilecek
belli yiyeceklerden bile mahrumiyetle geçmi"ti. Kahvaltılarımızda kara zeytin, beyaz peynir, ev yapımı reçel bulunur,
ama ka"ar peyniri, sucuk, pastırma gibi ate" bahası "eylerin
yanına yakla"ılamazdı.
Bir gün #stanbul’da Mısır Çar"ısı’nda haftalık alı"veri"
sırasında ka"ar kalıplarının önünden geçerken #nci’ye, çocukken Yeni"ehir’deki bir akrabamıza yaptı!ımız ziyarette,
pencereye dayatılmı" bir ka"ar kalıbına nasıl yutkunarak
baktı!ımızı anlatıyordum. #nci:
- Sen de mi? diye sözümü keserek sordu:
- Yoksa Sa!lık Sokak’taki Komiser Galip’in evinde mi?
Komiser Galip’ler gerçekten o sokakta bir evin yarı
zemin yarı bodrum katının bir bölümünde oturuyorlardı.
Me!erse #nci’ler de onun yanındaki bölümde otururlarmı".
Birden anımsadım. Ne zaman oraya gitsek, hemen mahallenin çocuklarıyla oyuna dalar, her konuda yarı"ırdık. Bir sürü
erkek çocuk arasına be" altı ya"larında çerden çöpten bir kız
da oyuna karı"ır, ço!unca erkeklerden de baskın çıkardı.
90
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 91
O çocuk ben çocuk…
Edgar Allen Poe, Melih Cevdet Anday’ın Türkçele"tirdi!i
dünyanın en güzel a"k "iiri Annabel Lee’de "öyle der:
O çocuk ben çocuk,
Memleketimiz
O deniz ülkesiydi,
Sevdalı de"il karasevdalıydık
Ben ve Annabel Lee;
Göklerde uçan melekler bile
Kıskanırdı bizi…
Ne ki o günlerde ne sevdalı, ne de karasevdalıydık. Göklerde uçan meleklerin kıskanaca!ı bir durum da yoktu.
Bunun için tam 16 yıl geçmesi ve #zmir’de iki genç gazeteci olarak tekrar kar"ıla"mamız gerekiyordu.
Evet, 40’lı yılların sonunda ismini dahi aklımda tutamadı!ım bu kızçocu!u, yıllarca sonra hem karasevdalım,
hem de hayat ve kavga arkada"ım olacaktı.
*
Atatürk Lisesi’ne yazıldıktan sonra benim için artık giz
perdesi yırtılacak, Yeni"ehir’li olmadan Yeni"ehir’i ya"ayabilecektim.
Kurtulu"’ta bir sınıfa 30-40 ki"i doldurulmu"tu. Burada
ise muavinin beni götürüp teslim etti!i sınıfta sadece 15-20
ki"i vardı. Ortaokulun birinci sınıfı o sıralarda tam gündü.
Biz eski mahallelerin çocukları için okula gidi" geli" müthi"
keyifli bir olaydı. Gerçi okula yazılır yazılmaz otobüste indirimli seyahat edebilmek için birer ö!renci pasosu almı"tık
ama ta Posta Caddesi’nden Atatürk Lisesi’ne kadar yürüyerek gidip gelmek daha ho"umuza gidiyordu.
O sıralarda Ulus-Sıhhiye arasında külüstür Rus otobüsleri çalı"ıyordu. Zaten bu otobüslere binebilmek, binilebilse
bile itile kakıla seyahat etmek tam bir i"kenceydi. Havalar
çok berbat olmadıkça yaya gidip gelmek daha zevkliydi ve
91
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 92
de otobüs parasından ba"ka cep harçlı!ı verilmedi!inden, yol
parasını tasarruf edip ö!le tatilinde ve teneffüslerde simit,
halka almak, hattâ “Cuncu da cuncu… macuncu…” diye
ba!ıran macuncunun bir çubu!a dolayarak verdi!i allı ye"illi,
sarılı macunu yalamak mümkün olabiliyordu.
Yol güzergahındaki en büyük e!lencemiz, Hergele Meydanı’nı a"ıp Opera binasını geçtikten sonra Bentderesi’nin
kıyısına inmek ve çakılarımızla özene bezene biçimlendirdi!imiz sözümona kayıklarımızı suya salarak ta Sıhhiye’ye kadar yarı"tırmaktı.
Sınıf arkada"larımız arasında vali, milletvekili, müste"ar,
general çocukları vardı. Onlar genellikle Yeni"ehir’de, Çankaya sırtlarında otururlardı. Biz kanter içinde Atatürk Lisesi’nin bahçesine girerken, onlardan bazıları babalarının
makam arabasıyla sökün ederdi.
Giyim ku"ama, kullanılan a!ızlara da yansıyan sosyal
çevre farklılıklarına ra!men, kısa zamanda ö!enciler
arasında içten bir arkada"lık ve dayanı"ma olu"mu"tu.
Aslında bu ortamın olu"masında sınıf hocalarımızın
büyük rolü vardı. Özellikle hem Türkçe hem de jimnastik
derslerine giren Sami Ö!retmen’i unutmam mümkün de!il.
#nsanlara, ya"ı, sosyal çevresi, yetene!i ya da yeteneksizli!i ne olursa olsun e"it ve saygılı davranmayı o ya"ta hepimize ö!reten Sami Ö!retmen oldu.
Ders programı dı"ında bizi hemen bir duvar gazetesi
çıkartmaya te"vik etmi"ti. Kollektif bir çalı"ma ürünü oldu!unu vurgulamak için gazetemize “18 Genç” adını vermi"tik. Birkaç hafta sonra sınıfa bir ö!renci daha gelince
gazetenin adı “19 Gen甑e dönü"tü.
Sami Ö!retmen’in derslerinde spor, kültür, günlük
ya"am ve hattâ siyaset üzerine tartı"ıyor, duvar gazetemizde
akla gelebilecek her konuda yazıp çiziyorduk.
Bize iki de futbol takımı kurdurtmu"tu: Beyaz Takım Kırmızı Takım. Benim de dahil oldu!um Kırmızı Takım’ı
di!erinden ayırdetmek için atletlerimizin önüne kırmızı bir
daire i"letmi"tik. Bizim sokaktaki künkçünün önünde tek ka92
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 93
leye talim eden bir çocuk olarak Ankara Atatürk Lisesi’nin
nerdeyse profesyonel ölçülere uygun futbol sahasında çiftkale oynayabilmek büyük bir mutluluktu.
Bir de hepimize sadece jimnastik derslerinde ve futbol
kar"ıla"malarında giyilmek üzere lastik ayakkabı almamız
söylenmi"ti. #"in gerçe!i, ailemin bir sürü okul masrafının
dı"ında bir lastik ayakkabı alabilecek olana!ı yoktu.
Sami Ö!retmen’e bunu yekten söyledim.
- Do!an, dedi. Önemli olan renk uyumu olması, bir de
günlük giydi!in ayakkabının maçlarda yıpranmaması. Söyle
annene, sana tabanı urgan örgülü bir patik diksin.
Ve ertesi hafta jimnastik dersine herkes Gislaved lastik
ayakkabılarıyla katılırken, bir ben, bir de hergün ta Polatlı’dan trenle saatlerce yol yaparak okula gidip gelen köylü
çocu!u #brahim ev yapımı patiklerle katılıyorduk.
Birkaç ki"i alay edecek oldu, ama Sami Ö!retmen öyle bir
diskur çekti ki, bizden derhal özür dilemek zorunda kaldılar.
*
Bir gün müdür muavini #brahim’le beni odasına ça!ırdı.
Okula kayıtlı ö!rencilerin aile durumuyla ilgili anket yapmı"lar,
10-15 ki"inin yoksul ailelerden geldiklerini tesbit ederek bunlara Kızılay A"oca!ı’ndan ö!lenleri sıcak yemek sa!lanmasına
karar vermi"ler. Bunun için ailelerimizden izin istiyorlardı.
Ak"am babama ve anneme bunu anlattı!ımda kıyamet
koptu. Ba"kalarının bakımına muhtaç görülmek babamın
baya!ı onuruna dokunmu"tu.
- Ben yoksul da olsam çocuklarımı ne yapar eder doyururum. Yarın ö!retmenine te"ekkür et, ama buna ihtiyacımız
olmadı!ını söyle, dedi. Anneme de, ele güne kar"ı ezik
dü"memem için genellikle ekmek arası peynirden olu"an
okul azı!ımı bundan böyle ba"ka "eylerle takviyeli hazırlamasını tembihlemeyi ihmal etmedi.
Ertesi gün babamın mesajını kendisine iletti!imde muavin tepkiyi son derece ola!an kar"ıladı, üzülmesine neden
oldu!u için babama özür ve selamlarını iletti.
93
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 94
Sava" dönemi dar gelirli aile çocukları için kıt kanaat
ya"amak nerdeyse genel bir kuraldır. Sonradan maddi durum
iyile"se, hattâ sınıf atlayıp varlıklılar safına geçse de, bu tutumluluktan vazgeçemez. Bu, bizlerin mayasına i"lemi"tir.
Her"eyden önce zor ko"ullar arasında bizleri okutmaya
çalı"an aileye kar"ı bir sorumluluk duygusu… Daha da ötesi,
hele ailenin tek erkek evladı iseniz, ailenin gelece!i de sizden sorulur.
Bundan ötürü sadece tutumlu davranmak de!il, aynızamanda okul masraflarını asgariye indirecek, hattâ ailenin
geçim sıkıntısından kurtulmasına katkıda bulunacak bir çaba
içinde olmanız gerekir.
Ankara’da dar gelirli ailelerin oturdu!u mahallelerin
ço!unda elektrik ba!lanmı" olsa da ne akarsu ne de havagazı
vardır. Su ihtiyacı omuzlarının üzerine yerle"tirdikleri terazinin iki tarafına sarkıtılmı", bazen de e"ek sırtına yüklenmi"
tenekelerle mahalle çe"mesinden su ta"ıyan sakalarla
kar"ılanır, tabii ki bunun kar"ılı!ında bir ücret ödenir. Erkek
evlat yük ta"ıyabilecek erginli!e ula"tı!ında sakanın i"ini o
yüklenir, su parasından tasarruf edilir.
Her gün iki kova suyu e!ri bü!rü sokaklarda seke seke
ta"ımak zorundaydım. Çama"ır ya da banyo günlerinde su
seferleri ikiye, hattâ üçe bile çıkabiliyordu.
Bunun yanısıra maltız yakma, bakkaldan ya da halden
günlük alı"veri"i yapma, gerekti!inde belediyede, elektrik
"irketinde, muhtarlıkta evrak takip etme görevleri de ailenin
tek erkek evladı olarak benim üzerimdeydi.
Alı"veri"lerde beni en rahatsız eden "eyse, haftada bir
250 Gram kıyma almak üzere kasaba gönderilmemdi. Kasap
benim kapıdan girdi!imi görünce alaylı bir sesle,
- 250 Gram de!il mi? diye takılırdı.
Evet, o 250 Gram kıymayı annem bir hafta boyunca
sıcak yemeklere biraz tad katsın dıye gıdım gıdım kullanırdı.
En mutlu alı"veri" günüm ise, babamın maa"ını aldı!ı
ayba"ıydı. O gün kasaba gider, büyük bir kasıntıyla yarım
kilo pirzola alırdım. Tokmak altında iyice dövülerek kekik94
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 95
lenmi" pirzolaların yanında bulgur pilavı, süzme torba yo!urdunu ezip sulandırarak yaptı!ımız ayran, ekmek karnesiyle
istisnai olarak aldı!ımız fırından taze çıkmı" francala,
ardından da 250 Gram tahin helvası tam bir "ölendi.
Hele bunaltıcı sıcak yaz günlerindeysek, suyu ve ayranı
so!utmak için mahalle bakkalından buz alıp yıldırım hızıyla
eve getirmek de benim görevimdi.
*
Okul saatleri dı"ında tüm bunlardan kalan zamanlarda
da künkçünün bo"lu!unda çaput top tepiyorduk.
Bu top tepme fırsatlarının birinde ileride dü"üncelerime
yön verecek bir olayla kar"ıla"tım.
So!uk kı" günleriydi… Ak"amın alacakaranlı!ında futbol oynarken "utladı!ım top biraz ilerideki kö"ede dermeçatma kunduracı kulübesinin camına çarpmı"tı. Neyse ki
cam kırılmamı"tı. Daha önce defalarca ayakkabı pençeletti!im, yama yaptırdı!ım kunduracıyı iyi tanıyordum. Topu
almaya gitti!imde özür dilemek için kulübeye girdim.
-Ah sizi haylazlar, dedi. Havalar sıcakken neyse ne de,
bu kı" ortasında camımı kırarsanız ben n’ederim?
Bir daha çok dikkatli olaca!ımıza söz verdim, sonra
safça sordum:
- Amca, sen dükkanın kapısına do!ru dürüst bir kilit vurmadan kapatıp gidiyorsun. Soyulmaktan korkmuyor musun?
- Sordu!un "eye bak, dedi. Soyguna niyetlenen bu külüstür kulübeye girip de ne alacak? Baksan a, Posta Caddesi’nde, Anafartalar Caddesi’nde soyulacak ne ma!azalar,
ne kuyumcular, ne banka "ubeleri var? Onlar soyulsa da ne
gam? Zaten onlar da halkı soymakla me"gul…
Sohbet ederken, tezgahın kenarında duran, "imdiye
kadar hiç görmedi!im ikiye katlanmı" bir gazeteyi gösterdi:
Marko Pa"a.
- Çok merak edersen, arada bir gel, bu gazeteyi oku…
Kimler fakir fukarayı nasıl soyup so!ana çeviriyor, daha iyi
anlarsın…
95
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 96
Dı"arıdan Aleko seslendi:
- Ayakkabılarına kabara mı çaktırıyorsun? Nerdeyse
hava karardı. Gel de maçı bitirelim.
O ak"am sofraya oturdu!umuzda ilk i"im babama Marko
Pa"a’yı sormak oldu. Babam bu merakımdan hiç de ho"lanmadı.
- Senin ya"ına göre de!il, gazete diyorsan, Ulus, Karagöz
neyine yetmiyor?
Ertesi gün okulda arkada"lara açtım konuyu. Babası yüksek bürokrat olan Sava", sporda oldu!u gibi siyasal konularda da hepimize göre daha bilgiliydi. Hemen tepki gösterdi:
- Deli misin lan, Marko Pa"a komünistlerin gazetesi…
Ba"ına dert mi arıyorsun?
Bu tepkilere ra!men, hem ya"lı kunduracı, hem de tezgahının yanıba"ında duran Marko Pa"a hep ilgimi çekmeye
devam etti, ta ki o mahalleden ayrılana kadar. Topumuz
ondan yana kaçmasa da bir bahane bulup u!rar, gelmi"se
Marko Pa"a’nın yeni sayısına bir göz atardım.
Gazete sık sık da isim de!i"tirirdi: Merhumpa"a, Malumpa"a, Yedi-Sekiz Hasan Pa"a, Hür Marko Pa"a, Bizim
Pa"a. En ilgimi çeken de, de!i"en bu ba"lıkların altındaki
tanımlamaydı: “Toplatılmadı!ı zamanlar çıkar” veya “Yazarları hapishanede olmadı!ı zamanlar çıkar.“
Sava"’lar Evkaf Apartımanı’nın görkemli bir dairesinde
oturuyorlardı. Arada birlikte ders çalı"mak üzere onun evinde
toplanırdık. Biz kenar mahalle çocukları için Evkaf Apartımanı’nın kapısından girebilmek, orada misafir olabilmek
gerçekten büyük olaydı. Tıpkı Yeni"ehir’deki akrabalarımıza
gidi"te oldu!u gibi, Evkaf Apartımanı’na gidece!im günlerde
annem beni özenle giydirir, pot kırmayayım diye âdabı
mua"eret nasihatları verirdi.
Bir kez kar"ıla"tı!ımızda Sava"’ın babası, biz “yarının
gençleri”ne Türk harsı, Türk milleti’nin yüceli!i üzerine
baya!ı etkileyici bir nutuk çekmi"ti.
Sınıfımızda “harika çocuk” olarak gördü!ümüz bir arkada"ımız vardı. #lerideki yıllarda Cumhurba"kanlı!ı Sen96
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 97
foni Orkestrası viyolonisti olacak Erol Aygün. Arada bir
müzik ö!retmenimizin iste!i üzerine kemanıyla gelir, bizlere Batı klasik müzi!inden parçalar çalardı. Sava"’a göre
Türk halk müzi!i ve klasik müzi!inin yanında Batı müzi!i
be" para etmezdi.
- Nerde bizim müzi!imizdeki çeyrek sesler? diye bilgiçlik de yapardı.
Sava"’ın Marko Pa"a uyarısı yaptı!ı günlerde Ankara’da
elle tutulur gözle görülür bir gerginlik ya"anmaya ba"lamı"tı.
Özellikle Rodos ve 12 Adalar’ın #talya tarafından Yunanistan’a devredilmesi, Yunanlıların yakında Kıbrıs Adası’na da
elkoyaca!ı söylentilerinin çıkmasına yolaçmı", Ankara sokaklarında zaman zaman “Kıbrıs Türktür Türk Kalacaktır”,
“Ye"il ada kızıl olamaz” yürüyü"leri yapılmaya ba"lanmı"tı.
Bir gün çok sevdi!imiz Sami Ö!retmen’in artık okuldan
ayrıldı!ı, derslerine ba"ka ö!retmenlerin girece!i duyuruldu.
Ardından da bir söylenti:
- Komünist oldu!u için uzakla"tırılmı"…
Sava" ve onun etkiledi!i birkaç arkada" hemen yorumlara koyuldular:
- Bizleri de kırmızı takım – beyaz takım diye ayırmamı"
mıydı?
Sami ögretmenin ayrılı"ından sonra gerek derslerde, gerekse arada bir lisenin büyük konferans salonunda düzenlenen konferans ve gösterilerde artık anti-komünist, milliyetçi
mesajlar verilmeye ba"lamı"tı. Türk bayra!ının ergeç Moskova’ya dikilece!i söyleniyordu.
*
Bu arada, dayımın evinde sı!ıntı gibi ya"amak babama
a!ır geldi!inden, #smet Pa"a Mahallesi’nde, Güvercin Sokak’tan Bentderesi’ne do!ru inen ara sokaklardan birinde
ah"ap bir eve ta"ınmı"tık. Eski mahalledeki Ermeni, Rum arkada"lardan ayrı dü"mü"tüm. Ama burada da tamamen farklı
bir dünyayla kar"ıla"acaktım.
97
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 98
Evin arka pencereleri çok uzaktan da olsa Ankara Kalesi’nin dibindeki Bentderesi genelevlerinin içine bakıyordu.
Genelevin genel giri" kapısı önünde biriken erkek kalabalı!ı,
içeri tarafta her evin önündeki benzer birikmeler, arada üryan
soka!a çıkan “genel kadın”lar…
Annem eve ilk giri"imizde bu duruma hayli kızmı", babamı yandaki odaya çekip sözüm ona bize çaktırmadan her
gün bu manzarayı göre göre çocukların ahlakının bozulaca!ına dair bir nutuk çekmi"ti.
- Hep boksörlerinle u!ra"aca!ına biraz da evinle ilgilensen, bunlar ba"ımıza gelmezdi. Bak ablama, tek kadın ba"ına
yakında evsahibi olacak, kira derdinden kurtulacak. Bizse
ömür boyu çolu!un çocu!un bo!azından kesip genelev
kar"ısındaki bu mezbeleye kira yeti"tirece!iz.
Evet, gecekondu fenomeninin ba"ladı!ı günlerdi. Çok
iyi anımsıyorum, bir hafta sonu Rabia Teyze’min Kurtulu"
Parkı’nın arkalarındaki evindeydim. Bir yoku"un tepesinde
dört odalı, ortada küçücük avlusu bulunan eski bir Ankara
eviydi. Her odasında bir aile kalıyor, avludaki tek hela ortakla"a kullanılıyor, mutfak olmadı!ı için herkes yeme!ini avluda ya maltız ya da gazoca!ı üzerinde pi"iriyordu.
Teyzemin evi tüm sefaletine ra!men benim için bir
masal beldesi gibiydi. Kom"ulardan birisi her gün külüstür
Ford’uyla sefere çıkan bir taksi "oförüydü. Kontak anahtarı
falan olmadı!ından, her sabah sefere çıkarken araba burnuna
bir kol sokulup sert bir "ekilde çevrilerek çalı"tırılıyordu.
$oför amca, bizleri memnun etmek için her sabah bizim kolu
çevirmemize izin veriyordu. Ne ki kol öylesine sert ve geri
tepmeli çevriliyordu ki, ço!umuz bir iki denemeden sonra
havlu atıyorduk.
Di!er bir kom"u ise dondurmacıydı. Yaz günleri dondurma, kı"ın da "erbet ya da boza satıyordu. #çiçe geçmi" iki silindirden olu"an özel kabında dondurmanın yapılması büyük
bir olaydı. Dondurmacı amca arada bir uzun bir metalle dondurmayı bizim de dövmemize izin verirdi. Dondurma satı"a
hazır hale geldikten sonra da ilk mü"terileri bizler olurduk.
98
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 99
Bir sabah daha gün a!armamı"tı ki, avluda kopan çı!lık
ve ba!ırtılarla uyandık. Kadının biri avaz avaz ba!ırıyordu:
“Cebeci sırtlarında arsa payla"ılıyor. Hem de parasız. Açıkta
kalmayın, siz de ko"turun…”
Teyzem hemen bizleri yataktan kı"kı"layıp bir elimize
kahvaltı niyetine bir dilim ekmek, öteki elimize bir kova
tutu"turduktan sonra, kendisi de bir sandalye kapıp, “Haydi,
do!ru Cebeci sırtlarına…” dedi.
Soka!a döküldü!ümüzde elinde tenekesi, tenceresi, sandalyesi, kovasıyla yüzlerce insan çoktan soka!a dökülmü"tü.
Herkesin gitti!i istikamete dü"e kalka ko"up nihayet
payla"ım alanına kanter içinde ula"tık. Teyzem henüz elkonulmamı" bölümde kendince bir ev yapımına yetecek büyüklükte bir arsayı bir sopayla sınır çizip belirledikten sonra,
sa!lam olsun diye kö"elerine teneke, kova, sandalye koydu
ve de sandalyenin üstüne kuruldu. O andan itibaren Türkiye’nin ilk gecekonducularından biri olmu"tu.
Annem i"te buna hayıflanıyordu. Üstelik "imdi bir de genelevin kar"ısında oturmak zorundaydık. #"in do!rusu, tam ergenlik ça!ında bulunan benim için yeni evimizin bu manzarası
gerçekten ilginçti. Her ne kadar o tarafa bakmamam tembihlendiyse de, mümkünü yok bakacaktım. Ayrıca baksam ya da
bakmasam ne de!i"ecekti ki… Her erkek çocuk gibi cinsel konular ta ilkokuldan beri arkada"lar arasındaki konu"tu!umuz
konuların ba"ında geliyordu. Genelev manzarası olsa olsa
konu"malara biraz daha fantazm katacaktı. Bir de birlikte ders
çalı"ma bahanesiyle bu manzarayı görebilmek için bizim eve
gelmek isteyen arkada"ların sayısı iyice artacaktı.
*
Annemin tüm söylenmelerine ra!men daha ucuz bir ev
bulup ta"ınmamız mümkün olmadı!ından 1951’de #zmir’e
gidinceye kadar bu evde ya"ayacaktık. O sıralarda babamın
aylı!ı sanırım 30-40 Lira kadardı. Ayda 15 Lira’yı da ev kirasına ayırmak zorunda kaldı!ımızdan ya"am ko"ullarımız
daha da a!ırla"mı"tı.
99
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 100
Babamın ay sonunu getirebilmek için arkada"larından
aldı!ı ve giderek kabaran borçlarını ödeyebilmek için, annem
ayaklı Singer makinesiyle konu kom"uya, di!er mahallelerdeki tanıdıklara diki" dikmeye, örgü örmeye ba"lamı"tı.
Sa!lı!ı da pek iyi olmadı!ı için evin günlük i"leri genellikle
benim üzerime kalmı"tı.
Bu evde de ne akarsu, ne havagazı vardı. Günlük alı"veri"in yanısıra, arka sokaklardan birindeki çe"meden her gün
su ta"ıma, maltız yakma görevleri de yine benim üzerimdeydi.
Oturdu!umuz sokak, iki ki"inin yanyana rahatlıkla yürüyemeyece!i kadar dardı. Bu yüzden özellikle iki kovayla su
ta"ımak bir cehennem azabıydı. Hele kı" aylarında her taraf
buza kesip sokak kaygan hale geldi!inde bu su ta"ıma i"i tam
bir cehennem azabı olacaktı. Ne ki, kapıdan girer girmez
hemen yandaki su küpünün sürekli doldurulması gerekiyordu.
Hergün maltızın yakılabilmesi bir yana uzun kı" günlerinde ısınabilmek için de her yaz bir araba dolusu kok kömür
alınması gerekiyordu. Babam benim yeteri kadar yeti"kin
oldu!uma hükmetti!inden, yıllık kömür alımıyla da beni görevlendirmi"ti.
#"te bu ilk kömür alı"ımda beni ömür boyu vicdanen rahatlatacak, belki de ilerideki yıllarda siyasal yönelimimin belirlenmesinde ba"lıca rol oynayacak bir raslantı oldu.
Kömür satı" yerine gitti!imde pazarlık edip bir at arabası tutmu"tum. Sonra elimdeki kömür karnesi ve parayı
gi"eye yatırdıktan sonra arabayla kömür yükleme yerine
yana"mı"tık. Sabahtan babam tembihlemi"ti:
- Aman dikkat, bu namussuzlar kömür yerine kömür
tozu yüklemesinler!
Gerçekten de dikkat etmezsen küre!i alttan kaydırarak
toz çekiyor, kömür niyetine arabaya yüklüyorlardı. Yeni yeni
kalınla"maya, çatallanmaya ba"lamı" sesimle ba!ırıp ça!ırarak, hattâ kömür yı!ınlarının içine batıp çıkarak olabildi!ince
tane kömür yükletmeye çalı"ıyordum.
Araba yüklenip de Dil Tarih ve Co!rafya Fakültesi’nin oralardan ana bulvara girdi!imizde bir de ne göreyim: Sami Ö!ret100
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 101
men… Suratım kapkara, her tarafım kömür tozuna bulanmı",
farkedilmemeye çalı"ıyorum, ama o halimle de tanıdı beni. Duraklamak zorunda kalan arabacının "a"kın bakı"ları altında
do!ru yanıma gelip “Merhaba Do!an” diyerek elimi sıktı. Halimi hatırımı, arkada"larımı sordu. #ki yeti"kin insan, iki eski
dost gibi bir süre "undan bundan konu"tuk. Görünü"ümden rahatsız oldu!umu hissetti!i için olmalı, bu kadar a!ır bir i"i tek
ba"ıma üstlenerek aileme yardımcı oldu!um için kutladı.
- Unutma dedi, hayatta en onurlu "ey, alnının teriyle
ya"amaktır…
Sonra ba"arılar dileyip elimi sıkarak Sıhhiye’ye do!ru
yoluna devam etti.
Sami ö!retmen, komünist ö!retmen…
#nsan onuruna, insan ki"ili!ine saygıyı, kendine güveni
ö!reten ö!retmenim…
Bu kendine güven duygusuyladır ki, mahalleye
geldi!imizde kapıya yana"amayan arabanın sokak ba"ına devirdi!i, yine de yarısı tozlu kok kömürlerini balta sırtıyla ufalayıp evdeki kömürlü!e ta"ırken ne yorgunluk hissettim, ne
de yüksündüm…
O gün ilk kez alnımdan akan terler suratımın karasını
yırtarken kendimi artık bir çocuk de!il, bir delikanlı hissettim.
*
Ortaokulun birinci sınıfını geçip ikinci sınıfa ba"ladı!ımızda artık bizim “18 Gen甑in yerinde yeller esiyordu.
Ö!renci fazlalı!ından dolayı tüm sınıflar “sabahçı” ve
“ö!lenci” diye ikiye ayrılmı", üstelik de her sınıfa 30-40
ö!renci tıkı"tırılmı"tı. Bu nicel de!i"im tabii ki verilen e!itimin kalitesini de olumsuz etkilemi"ti. Beni de ya"ımdan
ötürü boyum di!er ögrencilerden daha kısa olmasına ra!men
sınıfın arka sıralarına atmı"lardı. Nedendir bilmiyorum, herhalde ergenlik ça!ına girmi" olmanın da etkisiyle, bu sınıfta
tamamen haylaz, hırçın bir ö!renci olmu"tum.
Sınıfın kalabalıkla"ması, kenar mahalleli ve ta"ralı
101
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 102
ö!rencilerle Yeni"ehir-Çankaya eksenli bölgeden gelen
ö!renciler arasındaki farklılıkların daha da öne çıkmasına
neden olmu"tu. Farklılıklar daha çok ya"amsal tercihlerimizde, sohbet konularının seçiminde somutla"ıyordu.
Ama, bu farklılıklar, hepimizi belli konularda ortak tavır
almaktan alıkoymuyordu. #ngilizce ö!retmenimizin de!i"mesi,
bu planda önemli bir etken olmu"tu. Birinci sınıfa gelen #ngilizce ö!retmenimiz belki alanında pek ba"arılı de!ildi, ama en
azından ö!retmen-ö!renci ili"kilerinde insani bir tutum içindeydi. Onun yerine gelen a"ırı makyajlı “sosyetik” hatunun,
son derece kibirli, hepimize yukarıdan bakan bir tavrı vardı.
Hepimiz bu hatundan nefret ediyorduk. Ama bir sabah
arkada"lardan birinin getirdi!i haber nefretimizin pasif direni"e dönü"mesi için vesile oldu. Arkada" bu hatunu Kavaklıdere’de Amerikalı çavu"larla görmü"tü.
O günden sonra #ngilizce derslerinde akla gelebilecek
her türlü haylazlı!ı mübah görme!e ba"ladık. Özellikle biz
arka sıradakiler, ders sırasında gürültü patırtı çıkarma konusunda elimizden geleni arkamıza koymuyorduk.
Niçin hırçınla"mı"tık. Milliyetçi bir refleks miydi? Galiba büyük ölçüde öyleydi. Bir Türk kadını yabancılarla
dü"üp kalkmamalıydı.
O sıralarda Harbiye ö!rencisi bir akrabamız bize gelip
giderdi. Konya’da yatılıyken arada evlerine u!radı!ım “memleketli” ailenin ikinci büyük o!luydu: Ahmet Tansu!.
Hafta sonları izinli çıktı!ında bize de gelir, sık sık birlikte yemek yer, sohbet ederdik. Bazı hafta sonlarında beni
sinemaya da götürürdü.
Bir gün sofrada otururken Ahmet a!abey, orduda yava"
yava" Amerikan normlarının uygulanmaya ba"ladı!ından,
hattâ kılık kıyafetin de giderek ABD subaylarının kılıklarına
benzetildi!inden bahsediyordu. O zamana kadar büyükler
arasındaki “ciddi” konu"malarda lafa karı"mak bizim için
pek adetten de!ildi.
#ngilizce hocasına duydu!um nefretin etkisiyle olmalı,
birden patladım: “Bu gidi"le Amerikan sömürgesi olaca!ız.”
102
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 103
Ahmet a!abey birden yerinden fırladı,
- #"te vatanperver bir genç, diyerek beni alnımdan öptü.
Babam ve annem de benim böyle takdir edilmemden çok
duygulanmı"lardı. O günden sonra yava" yava" benim büyükler arası sohbetlere karı"mama, dü"üncelerimi ifade etmeme göz yumulmaya ba"landı.
Ahmet a!abeyi daha sonra #zmir’deki ö!rencilik
yıllarımda da zaman zaman gördüm, sonra izini kaybettim.
Onyıllar sonra sürgünde 12 Mart döneminin belgelerini
incelerken Albay Ahmet Tansu! ismiyle kar"ıla"tım. Ankara
Sıkıyönetim Komutanlı!ı’nın basınla ili"kilerinden sorumluymu". Ancak gazetecilerle ili"kilerinde son derece uygar
ve demokratik bir tavır içinde oldu!unu, bu nedenle de komutanlarıyla sık sık çeli"kiye dü"tü!ünü ö!rendim.
Bizim Amerikan muhibbi #ngilizce hocamızı bugün hâlâ
nefretle anmamın bir ba"ka nedeni var.
Haylazlı!ımızın iyice azdı!ı günlerden birinde bizim
arka sıralardan hayvansal bir çı!lık koptu. Kimden geldi!ini
bilmiyorum. Hatun kürsüden ko"ar adım inerek bizim sıralara yöneldi ve benim hizama gelince, suratıma "idddetli bir
"amar patlattı. Oysa ben hiçbir "ey yapmamı"tım.
$amarın "iddetinden gözümdeki gözlük yere dü"tü ve
camları kırıldı, çerçevesi yamuldu.
Bu gözlük bana gecikmeli bir te"his sonunda verilmi"ti.
O dönemde çocukları önleyici hekim kontrolundan geçirmek
diye bir "ey bilinmedi!inden, benim sa! gözümün tembel göz
oldu!u ve tedavi edilmesi gerekti!i ancak 11 ya"ındayken farkedilmi"ti. Demiryollarının doktoru sa! gözümün tedavisi için
özel bir gözlük yazmı"tı. Sa! gözümün tembellikten kurtulup
normal hale gelebilmesi için gözlü!ü sürekli takmam, üstelik
de günde birkaç saat sol gözümü pamukla kapayarak tüm
görme i"levini sa!a yüklemem gerekiyordu.
Evdekiler olayı ö!renince, önce okulda haylazlık etti!im
için iyi bir zılgıt yedim. Daha sonra da babam okula giderek
#ngilizce hocasının beni tokatlayıp gözlü!ümü kırmasından
dolayı büyük olay çıkardı.
103
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 104
#ngilizce hocası bir süre sonra ba"ka sınıfa verildi, ben de
haylazlıktan kurtulmam için sınıfın ön sıralarında bir yere
yerle"tirildim. Ne ki, kırılan gözlü!ümün yerine bir yenisi
de alınmadı. Bu yüzden tembel sa! gözümün tedavisi de
mümkün olmadı. Gazetecili!e ba"ladıktan sonra yeniden göz
doktoruna gitti!imde ise, i" i"ten geçmi"ti, ileri ya"larda artık
tembel gözün tedavisi mümkün de!ildi. Ömrümün sonuna
kadar sol gözümle idare etmek zorundaydım.
*
Tek gözle de iyi görebildi!im için olay bende fazla bir
sarsıntı yapmadı. Aksine, gözlük ta"ımak haylazlık saatlerinde, hele de futbol oynarken engel olu"turdu!u için bir
bakıma memnun da olmu"tum. Okul saatleri dı"ında, ev i"lerinden de vakit bulabildi!imde kendimi iyice haylazlı!a
vermi"tim.
Bizim mahalle çocuklarının o günlerde eleba"ısı, genç
irisi Attila’ydı. Okul ça!ında olmasına kar"ın pek okula
gitti!i de yoktu. Soka!ın ucundaki iki katlı evlerinin çatı
katında grili, beyazlı, alacalı, paçalı güvercinler besliyor,
arada bir onları gö!e salıyordu. Üstelik mahalledeki bisikletli
tek çocuktu, bu ayrıcalı!ı otoritesini daha da arttırıyordu. Attila arada bir çevre mahallelerden, özellikle Bentderesi’nden
baskına gelen çocuklara kar"ı bizim için bir güvenceydi.
#kinci Dünya Sava"ı’nın bitiminde Balkan ülkelerinde
ardarda komünist yönetime geçilmesinden sonra Ankara’ya
çok sayıda siyasal göçmen de gelmi"ti. Kapı kom"ularımız
Romanya’dan gelen bir Tatar ailesiydi. Birkaç ev ötede Macaristan’dan gelmi", güzel mi güzel iki sarı"ın Macar kızı
kalıyordu. Bir yanımızda da Furoso ve Despina adlı iki Rum
kadın bir evin zemin katını payla"ıyordu.
Ama mahallenin en ilginç ki"isi, bizim katın altındaki
bodrumda oturan bir ekmekçi ailesiydi. Ekmekçinin karısı
keyfine son derece dü"kün bir kadındı. Her sabah kocasını
erkenden dükkana u!urladıktan sonra kendisine mükellef bir
104
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 105
kahvaltı sofrası kurar, odun sobasının üzerinde kızarttı!ı sucukların nefis kokusu tüm soka!ı kaplardı.
Tatil pazar demeden gece yarılarına kadar fırında çalı"an
ekmekçi namazında niyazında biriydi. Cuma namazlarını
kaçırmazdı. Alı" veri" konu"maları dı"ında mahalleliyle pek
konu kom"u ili"kisi de yoktu. Dindarlı!ı yüzünden, Ticani’lerin Atatürk heykellerine balyozlarla saldırdı!ı günlerde,
adamca!ızın da ba"ı derde girdi. Bir iki fesat kom"unun ihbarı
yüzünden bir gün polisler bizim alt katı basıp adamca!ızı “Ticanidir” diye yakapaça götürdüler. Sanırım bu yüzden dükkanı
altı ay kadar kapalı kaldı, sonra Ticani’likle hiçbir ili"kisi olmadı!ı anla"ıldı!ından serbest bırakıldı.
Eski mahalle gibi burası da oldukça kozmopolitti, ama
Ermeni, Rum arkada"lar artık yoktu. Derken bir gün tam
kar"ımızdaki eve 12 nüfuslu bir aile ta"ındı. Ta"ınmasıyla da
ya"amımda yeni bir ufuk açıldı. Çünkü bu yeni kom"ular
Diyarbakır’dan göçeden büyük bir Kürt ailesiydi. Ailenin
ya"lıları Türkçeyi zor bela konu"uyordu.
Ailenin, bir kaçı benim ya"larımda olmak üzere, bir çok
çocu!u vardı. Ya"ları benimkine daha yakın oldu!u için daha
çok Celo ve Cevdo’yla kısa zamanda arkada"lık kurduk.
O zamana kadar Tatar’ların, Macar’ların varlı!ından pek
rahatsız olmayan mahalleliler nedense Kürtlerin geli"inden
son derece rahatsız oldular. Arada bir ya"lı ananın gelinleriyle birlikte yapıp konu kom"uya da!ıttı!ı içli köfteler herkesin ho"una gidiyordu ama yine de ili"kilerde mesafe
koymaktan geri kalmıyorlardı.
Celo’nun gelmesiyle Attila’nın da biz çocuklar arasındaki
otoritesi oldukça sarsılmı"tı. Civar mahallelerden baskına gelenlerle giri"ti!imiz kavgalarda Celo daha atak, daha vurucuydu. Geldikten kısa bir süre sonra altına Attila’nınkinden
daha fiyakalı, üç vitesli bir Raleigh bisiklet çekmi"ti.
Gerçi aile Ankara’ya gelir gelmez o kadar nüfusu zor
bela barındıracak küçük bir eve yerle"mi"ti, ama Diyarbakır’da ba!larını bahçelerini satıp geldikleri için mahallenin
di!er sakinlerine göre biraz daha paralıydılar.
105
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 106
Sokak aralarında yaptı!ımız tek kale maçlarda Celo ve
Cevdo’nun varlı!ına tahammül edemeyenler sık sık bahane
bularak kavga çıkartıyordu.
Celo:
- O!lum, biz bu kavgalara Diyarbekir’den talimliyiz, daha
nelerini gördük, diyordu. Hele bizim takımlar askeriyeninkini
yendi!inde çıkan arbedeyi bir görecektin. Askerler bo!a sikinden yapılmı" kırbaçlarla giri"iyordu. Derp ha derp!
Celo’ların mahalleli nezdindeki itibarını birden bire
arttıran olay, 1948 Londra Olimpiyatları oldu. Olimpiyatlar’da
"ampiyon olan güre"çilerden Celal Atik’in Celo’nun a!abeyleriyle yakın ili"kisi vardı. Arada bir Celal Atik’in onlarla birlikte mahalleye geli"inde yer yerinden oynar, tüm konu kom"u
"ampiyonumuzu alkı"lamak için sokaklara dökülürdü.
*
Londra Olimpiyatları sadece Celo’ların mahalledeki itibarını yükseltmekle kalmadı, evine gazete giren her ailenin
ya"am tarzını, be!enilerini, tercihlerini, dünya görü"lerini etkileyecek sansasyon gazetecili!inin önünü açtı.
Örne!in bizim eve sadece Ulus Gazetesi girerken, Londra
Olimpiyatları’yla birlikte Hürriyet Gazetesi de girmeye ba"ladı.
Hürriyet’le birlikte artık gerek evde gerekse okulda sık sık
Kıbrıs konu"ulur oldu. “Kıbrıs Türktür Türk Kalacaktır” ya da
“Ye"il Ada Kızıl Olamaz” sloganlı gösteriler yo!unluk kazandı.
Kıbrıs sorununu bir milli davaya dönü"türmeyi amaçlayan
Kıbrıs Türk Kültür Derne!i kuruldu, Atatürk Lisesi’nde de
Kıbrıs etkinlikleri düzenlenmeye ba"ladı.
Anımsadı!ım kadarıyla, Kıbrıs Rumları #ngiliz sömürgecili!ine kar"ı haklı bir ba!ımsızlık mücadelesi veriyordu.
Ayrıca, komünist AKEL Partisi bu mücadelede büyük a!ırlık ta"ıyordu. Yunanistan’da ise Markos komutasındaki birlikler ABD-#ngiliz taraftarı hükümete kar"ı etkin bir gerilla
sava"ı sürdürüyordu.
Türkiye ise, 1947 yılında Truman Yardımı’nın ba"laması
106
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 107
ve ABD ile ilk askeri yardım anla"masının imzalanmasından
sonra tam anlamıyla Amerika’lıların ve #ngilizler’in bölgedeki en sadık müttefiki olmu"tu. Yunanistan ve Kıbrıs’taki
sol geli"melerden korkuldu!u için Türkiye kamuoyunda
Kıbrıs Rumlarına kar"ı yo!un bir kampanya açılmı"tı.
Atatürk Lisesi o dönemde sol e!ilimli yöneticilerin temizlenmesinden sonra, tamamen a"ırı milliyetçilerin kontrolu altına geçmi"ti. Ba"ta Nihal Atsız olmak üzere Türk
ırkçılı!ının en tanınmı" liderlerine lisenin büyük konferans
salonunda sık sık konferans verdirtiliyor, a"ırı milliyetçi
mesajlar içeren tarihi müsamereler sahneye konuyor, "iir
matineleri organize ediliyordu.
Bu kadar yo!un bir beyin yıkama kampanyasından etkilenmedi!imi söylesem yalan olur. Kıbrıs mitingleri, konferanslar, müsamereler, "iir matineleri hepimizi etkisi altına
almı"tı, Hürriyet Gazetesi’nin de ivmesiyle iyiden iyiye antikomünist ve Amerikancı kesilen medyanın provokasyonları
yüzünden her kö"ede bir Türk dü"manı, Sovyet ajanı bir
komünist vehmeder olmu"tuk.
Bu ortamda beni kendime getiren yine müstesna ki"ili!e
sahip bir ba"ka ö!retmen oldu.
#ngilizce ö!retmeninin "amarından sonra ya"adı!ım
sarsıntıyı kısa zamanda atlatmı", kendimi tamamen derslere
ve de çılgın gibi okumaya vermi"tim. En sevdi!im ders
fizikti. Laboratuvarda Magdeburg küreleri, kaldıraçlar, kendi
yaptı!ımız pillerle elektrik üretimi öylesine çekiciydi ki,
ileride mutlaka fizikçi olmaya karar vermi"tim. Edison ve
di!er mucitlerin hayat hikayelerini büyük bir açlıkla okuyordum. Bir de, eski #ngilizce ö!retmeninden intikam almak istercesine, #ngilizce’yi sınıf düzeyinin üstünde geli"tirmeye
çalı"ıyor, ek gramer kitapları dı"ında, konu"ma dilini de daha
iyi kavrayabilmek için bitpazarına dü"mü" #ngilizce resimli
romanların kolleksiyonunu yapıyordum.
Tüm derslerde ba"arılı iken, resim dersinde sınıfın en kabiliyetsiz ö!rencisiydim. Suluboya resim yaparken boyaların
ölçüsünü kaçırıyor, ortaya do!rudürüst bir "ey çıkartamıyor107
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 108
dum. Bu yüzden ikinci sınıfta resim dersinden ikmale kalmı",
yaz tatilinde herkes matematik, fizik çalı"ırken ben suluboya
resim talim etmek zorunda kalmı"tım. Kısacası, suluboya
resimden nefret ediyordum.
Üçüncü sınıfta bir gün resim dersine girdi!imizde, suluboya dü"künü kadın ö!retmen yoku. Ö!retmen masasında
saçları a!armı", bakı"ları hüzünle karı"ık sevgi dolu ya"lıca
bir ki"i oturuyordu.
Önce kendini tanıttı. #smi bize bir "ey demiyordu. Çantalarımızdan suluboya takımlarını çıkartırken müdahale etti:
- Yok çocuklar, suluboya yapmayaca!ız. Defter ya da
ka!ıtlarınızı, bir de kur"un kaleminizi çıkartın. Ba"ka "ey
lazım de!il…
Kulaklarıma inanamıyordum, suluboyadan kurtuluyor
muydum?
- #yi resim, iyi desen yapmanın birinci kuralı, korkmadan, titremeden düz çizgi çekmektir. Bu derste ba"ka hiçbir
"ey yapmayacak, defter ya da ka!ıtlarınızın üzerine çizebildi!iniz kadar düz çizgi çizeceksiniz. Haydi göreyim sizi…
Sınıfta keyifli bir yarı" ba"ladı. En keyifli olan da herhalde bendim.
Çizdik… Çizdik… Yorulana kadar çizdik. Ba"langıçta
e!ribü!rü olan çizgilerimiz dakikalar ilerledikçe daha düzgün, daha kararlı oluyordu.
Dersin bitimine yakın,
- Tamam, dedi, bugünlük bu kadar… Düz çizgi çizebilmek hem iyi bir ressam olmanın ana ko"uludur, ama aynızamanda dürüstlük ifadesidir. Diyece!im "u, hayatta daima
bugün çizdi!iniz düz çizgiler gibi do!ru ve dürüst olun…
Sami Bey’den beri hiç böylesi bir ders görmemi"tik.
Ö!retmenin adı #smail Hakkı Tonguç’tu.
Ak"am evde yeni resim ögretmenini büyük bir heyecanla
anlattı!ımda, suluboya yeteneksizli!inden ötürü o!ullarının
ikmale kalmı" olmasının üzüntüsünü hâlâ ya"ayan annem de
babam da çok keyiflendiler.
Ertesi gün Sava" bombayı patlattı:
108
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 109
- Bizim yeni resim ö!retmeni kimmi" biliyor musunuz?
Köy enstitülerini kuran adam… Komünistlik yüzünden genel
müdürlükten atılmı", bu ya"ta buraya resim ö!retmeni olarak
sürgün edilmi"…
Sınıf arkada"larımın ço!u için “köy enstitüleri” belki aile
içi politik tartı"malarda komünistli!in sembollerinden biri
olarak anılmı"tı, ama benim için geçmi"imin bir dönemine
damgasını vuran bir gerçeklikti.
Birden, Kayseri’nin Muncusun Köyü’ne gelen ilk köy enstitüsü mezunu, siyah üniformalı köylü çocukları, onları bize
tanıtan okul ba"ö!retmeninin co"kusu gözlerimin önüne geldi.
Sonra ya"ımın küçüklü!üne ra!men benim ortaokula
kaydolmamı sa!layan eski Milli E!itim Bakanı Hasan Ali
Yücel’i, o dev adamı anımsadım.
- Hayır, dedim. Ben köy enstitülerini biliyorum. Bu ö!retmen onların kurucusuysa büyük bir insan olmalı.
Aramızda tam bir a!ız dala"ı ba"ladı. Kimileri Tonguç’un bir dahaki dersini boykot etmeyi öneriyordu.
Ne ki, Tonguç bir dahaki dersine geldi!inde, yüzündeki
o saygı uyandıran hüzünlü ifadesi, resim yaparken kendi
ki"ili!ini ortaya koyma konusundaki konu"malarıyla sınıfa
derhal hakim olacak, en azılı anti-komünist adaylarından
dahi bir daha onun aleyhinde tek kelime duymayacaktık.
*
1949 yazı… Ortaokul bitmi", büyük bir heyecanla liseye yazılaca!ım günleri bekliyorum. Fizikçi olmayı kafaya
koydu!um için yaz tatilinde sokaklarda ko"turmak yerine
kendimi iyice okumaya verdim. Sık sık bitpazarına gidip
atılmı" makine parçaları, âletler topluyor, kendimce bir "eyler
üretmeye çalı"ıyorum. Gözlükçüleri dola"ıp atılmı" mercekleri topluyor, onlarla dürbünler, periskoplar yapıyorum.
Tek e!lencemse, yine mahallenin dar sokaklarında çaput
topla yaptı!ımız tek kale maçlar, bir de hafta sonları 19
Mayıs Stadyumu‘na gidip biletli seyircilerin yanına sı!ınarak
109
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 110
turnikeden açık tribünlere sızıp bedavadan maç seyredebilmek… Birkaç kez kafama polis copu yeyip yakapaça
dı"arı atılmama ra!men, ne bahasına olursa olsun stadyuma
girebilmek en büyük tutkularımdan biri. Hele Fenerbahçe
maçıysa ve hele de Cihat, Lefter, Küçük Fikret, Suphi,
Murat, Selahattin gibi stadyum ilahları da oynuyorsa…
Yaz günleri çabuk geçti, liseye yazılma zamanı geldi.
Bir ak"am yemek sonu sofrayı topladıktan sonra babam
yüzünde son derece ciddi bir ifadeyle,
- Do!an, dedi. Otur yanıma, seninle ciddi bir mesele
konu"aca!ım. Biliyorum, fizikçi olmak için can atıyorsun.
Ama gerçekçi olalım. Ne zorluklar içinde ya"adı!ımızı biliyorsun. Fizikçi olabilmek için liseyi bitirdikten sonra bir de
üniversiteye gitmen lazım. Aile bütçemiz bunu kaldıramaz.
Ben dü"ündüm, annenle de konu"tuk, senin bir an önce liseyi
bitirip hayatını kazanman, aile bütçesine de katkıda bulunman gerekli. Onun için seni Atatürk Lisesi’ne de!il, Ticaret
Lisesi’ne yazdıraca!ım.
Birden dünyalar ba"ıma yıkıldı. “Ama baba…” diye itiraz edecek oldum. Kararlıydı:
- Babası mabası yok… Görüyorsun, her tarafta banka
"ubeleri açılıyor. Bankalarda çalı"anlara hem daha yüksek
maa", hem de fazla mesai veriyorlar. Bak, yandaki kom"u
benim yarı ya"ımda, bankada benim iki mislim maa" alıyor.
Ticaret Lisesi’ni bitirir bitirmez bir bankaya girersin, ailece
bu geçim sıkıntısından kurtuluruz…
Bir "ey demeden yandaki odaya kaçtım. Annemin bütün
teselli etme çabalarına ra!men dakikalarca hüngür hüngür
a!ladı!ımı hatırlıyorum. Bir de en son yaptı!ım bir optik aleti ayaklarımın altına alıp o hırsla paramparça etti!imi…
Ertesi gün erkenden Ticaret Lisesi’nin yolunu tuttuk.
Emsalime göre iki ya" küçük oldu!um için bu kez Ticaret
Lisesi’ne yazılmamda da sorun çıktı. Neyse ki Ticaret Lisesi
Müdür Muavini Ya"ar Çöl, ortaokula nasıl Hasan Ali
Yücel’in müdahalesiyle kaydoldu!umu ö!rendikten sonra,
son derece anlayı"lı davranarak,
110
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 111
- Tamam, dedi, kaydedece!im. Do!an yarın "u "u belgeleri getirsin, kaydını tamamlayalım.
Ertesi gün istenen belgeleri tamamlayıp Ya"ar Çöl’ün
yanına vardım. Kayıt yaparken ortaokul notlarımı inceledikten sonra birden bire durakladı.
- Do!an, dedi. Sen bu kadar küçük ya"ta ortaokulu çok
iyi notlarla bitirmi"sin. Belli ki çok yeteneklisin. Niye Ticaret
Lisesi’ne kaydoluyorsun? Buradan mezun olanlar e!er paralı aile çocuklarıysa tüccar olur, de!ilse ya banka memuru
ya da muhasebeci… Oysa liseye gitsen, üniversiteyi de
bitirip herhangi bir bilim dalında ba"arılı olabilirsin. Bana
kalırsa sen git, babanla bir daha konu"… Seni yine Atatürk
Lisesi’ne kaydettirsin.
Kalbim gö!üs kafesimi zorlarcasına hızlı hızlı atmaya
ba"ladı, okul yöneticisinin tavsiyesinden sonra herhalde
babam da fikir de!i"tirirdi. Anafartalar Caddesi üzerinden
çılgın gibi ko"arak eve döndüm.
Ak"am i"ten gelince sordu babam:
- Kayıtlar tamam mı?
- Hayır, dedim. Muavin benim liseye gitmemin daha
do!ru olaca!ını söylüyor. Sizlerin bu konuda bir kez daha
dü"ünmenizi tavsiye etti.
Sonra onun gösterdi!i gerekçeleri anlattım.
Babam son derece öfkelendi,
- Ne demek, diye kükredi. Benim o!lumun ne ö!renim
görece!ine o ne karı"ırmı". Yarın hesabını sorarım. Sen de
hiç bo" hayallere kapılma. Üniversite falan yok, Ticaret Lisesi’nde okuyacaksın, o kadar…
Ertesi gün muavinle arasında nasıl bir konu"ma geçti
bilmiyorum. Ö!le üzeri babam büyük bir keyifle eve dönerek
artık “ticaretli” oldu!umu müjdeledi, bankacılı!ın avantajları üzerine bir "eyler daha anlattı. Dünyam bir kez daha yıkıldı. Fizikçi olma hayallerim tamamen suya dü"mü"tü, üç
yıl sonra ya bankacı ya da muhasebeci olmaya mahkumdum.
*
111
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 112
Pek bilinçli olmasa da, daha o ya"ta para babalarına tavır
almamda, o zamana kadar tanık oldu!um sosyal adaletsizliklerin ve halk dü"manı uygulamaların yanı sıra bu zoraki
“ticaretli” kılınmanın belirleyici rol oynadı!ını sanıyorum.
Tıpkı #ngilizce olayında oldu!u gibi, “ticaretlilik”te de,
bu infialin etkisiyle ticaret ve finans dünyasını teorik de olsa
iyi tanımaya karar verdim.
Sınıfın en ba"arılı ö!rencileri arasındaydım. Programda bulunan fizik ve kimya derslerini, içim buruk da
olsa, büyük bir ilgiyle izliyordum. Ama ekonomi, ticaret,
mal bilgisi ve muhasebeyle ilgili dersleri de büyük bir
hırsla ö!reniyordum.
Özellikle muhasebe konusunda, ardı arkası kesilmeyen
sıtma krizlerimin büyük yardımı olmu"tu. O zamanlar hesap
makinesi falan olmadı!ından yevmiye defterlerinde yüzlerce
rakkamı tek tek toplayıp yekun çıkartmak, zimmet matlup
dengesi kurmak baya!ı zahmetli bir i"ti. Bir muhasebe sınavına hazırlanırken korkunç bir sıtma krizi ba"ladı. Dayanılmaz ü"üme ve titremelerin ardından gelen hararet 40 dereceye
kadar yükseldi!inde bitip tükenmez halüsinasyonlar ba"lıyor
ve sabahlara kadar sürüyordu. Bu halüsinasyonlardan birinde
kar"ımda yüzlerce muhasebe sayfası açılmı" binlerce rakkamı
toplayıp zimmet matlup e"it yekun çıkarmam gerekiyordu.
Toplamayı kaç kez tekrarladı!ımı bilmiyorum. Ama sıtma
krizi geçip de yeniden ders çalı"maya koyuldu!umda farkettim ki kafam artık bir hesap makinesi gibi çalı"ıyor.
Böyle bir fenomeni, tavlada da ya"amı"tım. Sıtma krizi
sırasında halüsinasyonlarla bo!u"urken önümde bir tavla
açılmı", çılgın gibi zar atıp kapı almaya ba"lamı"tım. Bu
kabus gecesinden sonra ilk kez arkada"larla tavlaya oturdu!umda farkettim ki artık saymadan tereddütsüz kapı alan
bir tavla ustası olmu"tum.
Ticaret Lisesi’nde en severek izledi!im ders ise daktilografi idi. Çocukken Kunduz’da nahiye müdürünün evine gitti!imde bir iki tu"una "öylece dokunabildi!im daktilo makinesi
beni son derece cezbetmi"ti. $imdi daktilo sınıfında yanyana
112
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 113
dizilmi" kilolarca a!ırlıktaki Remington makineleri artık istedi!imiz gibi kullanabiliyorduk.
« ösdf çklm » tu"larının talimiyle ba"layıp iki elin tüm
parmaklarını mitralyöz gibi kullanmaya varan daktilo temrinleri, ileride seçece!im gazetecilik mesle!inin önemli bir
bazını olu"turacaktı.
Atatürk Lisesi’ndeyken ba"layan anti-komünist kampanya çok geçmeden bu okulda da daha azgın bir "ekilde kendini
gösterdi. Bunun ilk belirtisi, tüm ö!rencilerin sayıp sevdi!i
müdür muavini Ya"ar Çöl’ün birdenbire ortadan kaybolması,
yerine milliyetçi bir ö!retmenin getirilmesiydi.
Kısa süre sonra, okulun konferans salonunda milliyetçi "iir
geceleri, konferanslar düzenlenmeye, hepimizin asli görevinin
komünizmle mücadele etmek oldu!u telkin edilmeye ba"landı.
Okulun tam kar"ısındaki tepede, Atatürk’ün geçici kabrinin de
bulundu!u Etnografya Müzesi’ndeki Halkevi’nde daha büyük
çaplı toplantılar organize edildi!inde, Ticaret Lisesi ö!rencileri de en yakındaki destek grubu olarak oraya ta"ınıyordu.
Son sınıfta Türkçesi düzgün ve hitabet kabiliyeti yüksek
bir ö!renciyi de kısa zamanda saflarına kazanmı"lar, ona her
fırsatta hamasi "iirler okutturuyorlardı. Moskova’ya ergeç
Türk bayra!ını dikeceklerinden emin haykırıyordu:
- Moskof desin bazı bazı “Eyvah yine Türk geliyor!”
Gerek okulda gerekse mahallede anti-komünist histeri
gün geçtikçe daha da güçleniyordu.
Okulda oldu!u kadar, mahallede ve ailede de bu anti-komünist histerinin tezahürleri sık sık hissediliyordu. Her"eyden önce, Hürriyet ve Cumhuriyet ba"ta olmak üzere günlük
basın halkı komünistlere ya da ABD kar"ıtlarına kar"ı kı"kırtmak için hiçbir fırsatı kaçırmıyorlardı.
Milliyetçi ve dinsel duyguların sömürülmesi, anti-komünizmin ba"lıca silahlarıydı.
CHP iktidarının kararıyla ilkokulların 4. ve 5. sınıflarına
iste!e ba!lı din dersi konulmu"tu. Bu derslere gönderilen çocukların sayısı çevre baskısıyla gün geçtikçe artarken,
babam:
113
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 114
- #yi ki, diyordu, sen ilkokulu zamanında bitirdin!
Ama çevre baskısı öylesine artıyordu ki, bir "eker bayramında babam dine kar"ı olmadı!ımızı çevreye kanıtlamak
için Hacı Bayram Camii’nde bayram namazına gitmeyi, artık
bülu!a erip sesim çatalla"maya ba"ladı!ı için beni de beraberinde götürmeyi kafasına koymu"tu.
Namaz saatinde yoku"u tırmanıp camiye yakla"tı!ımızda
de!il içeri girebilmek, caminin önünden geçen cadde üzerinde dahi yer bulmak mümkün de!ildi. Sonuçta iki ki"ilik
bir bo"luk bulup namaza durduk.
Aslında babamı hiç namaz kılarken görmemi"tim. Merakla yüzüne baktım.
- Herkes ne yapıyorsa biz de onu yapaca!ız, dedi.
Baba o!ul çevreye uymaya çalı"tık.
Hocanın vaazı uzadıkça için için homurdanan babam
bayram namazından sonra,
- Bu saçmalıkları dinlemek için mi geldik? Bir daha
namaz falan yok, dedi.
Benim de ömrümde kıldı!ım, daha do!rusu kılar gibi
yaptı!ım ilk ve son namaz bu oldu.
Ne ki ülke artık yava" yava" #slami ya"am tarzına yeniden açılıyordu. Bir süre sonra yine CHP iktidarı tarafından
Ankara’da bir #lahiyat Fakültesi kurulması ve türbelerin
açılmasına ili"kin yasalar kabul edilecekti.
*
Bu arada ABD dostlu!u ve hayranlı!ının bir simgesi olarak yılba"larında bir hindi kesip içini ku"üzümlü, çamfıstıklı
pilavla doldurma modası ba"ladı. Türkiye’nin büyük dostu
ABD Cumhurba"kanı Truman, “hindi” kelimesinin #ngilizce
kar"ılı!ının “turkey” olmasından ötürü büyük bir jest yaparak
1949 yılba"ında Cumhurba"kanı #nönü’ye, kafesinin üzerinde
“Turkey to Turkey” yazılı bir baba hindi göndermi"ti. Belki de
bu Türkiye’nin ABD tarafından ileride gövdeye indirmek üzere
besiye alınan bir hindi gibi görülmesinin sembolüydü.
114
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 115
Bizim evde de her küçük memur ailesinin evinde oldu!u
gibi yılba"ı geceleri çe"nisi biraz daha fazla bir ak"am
yeme!i yenir, ardından da radyodan müzik programları dinlenerek milli piyangonun çekili" saati beklenirken hararetli
tombala partileri yapılırdı. Çinkola... Tombola...
Yoksulluktan de!il hindi kesmek, tavuk kesmek bile
ancak hali vakti yerinde olanların harcıydı. Rakı, "arap, bira
gibi "eyler de, “haram” oldu!undan de!il, yine yoksulluktan
bizim eve hiç girmezdi. Onun yerine annemin özel olarak
yaptı!ı "erbet, limonata gibi "eylerle kifafı nefs edilirdi.
O yıllarda içki bâbında aklımda kalan tek istisna, Kızılay’daki akrabalarımızı ziyarete gitti!imiz sıcak bir günde,
Kızılay binasının önünden geçerken onun bahçesindeki bir
büfeden buz gibi birer bardak maden sodası içmemizdi.
Gazetelere bakılırsa, Türk-Amerikan dostlu!u derinle"tikçe ülkemizin itibarı da uluslararası arenada hızla artıyordu.
Hiç unutmam, 1949 yazında bütün gazeteler ortalı!ı birdenbire büyük velveleye vermi"lerdi: “Avrupalı olduk!”
O sıralarda daha Avrupa Ekonomik Toplulu!u falan
yoktu ama Türkiye Avrupa Konseyi’ne üye olmu"tu. Hem
Avrupalı olmak, hem de Amerika’nın en büyük dostu olarak
tanınmak az "ey de!ildi.
Ankara’daki Amerikan askerlerinin, Amerikan kurumlarının sayısı hızla artıyor, arttıkça da çikletli, naylonlu
ya"am tarzı yaygınla"ıyordu.
Neyse ki, yeni sol dergiler, kitaplar yayınlanmasa da, babamın kitaplı!ında yıllardır biriken kitapları okudukça
önümde yeni ufuklar açılıyordu. Yıllardır hapishanede
“vatan haini komünist” olarak çürütülen Nazım Hikmet’in
kitaplarını artık kitaplı!ımızın görünür yerinden kaldırılmı"
da olsa sık sık yeniden okuyordum.
O dönemde okudu!um kitaplar arasında beni en etkileyenlerden biri Anatole France’ın “Allahlar Susamı"lardı”
adlı romanıydı.
O ya"ların en önemli fikir jimnastiklerinden biri, Tevfik
Fikret - Mehmet Akif zıtlı!ı eksenindeki tartı"malardı. Biz
115
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 116
birkaç arkada" Mehmet Akif’in muhafazakarlı!ına kar"ı Tevfik Fikret’in ilericili!ini hararetle savunuyorduk. Ahmet
Ha"im, Yahya Kemal, Faruk Nafiz gibi "airlerin "iirlerini de
çok sevmekle birlikte Tevfik Fikret bize kavgayı, direni"i
ö!retiyordu.
Bu yanıyla bizim için Nazım Hikmet’le aynı kategorideydi. Ne ki, bu tartı"malarda Nazım Hikmet’in adı asla gündeme gelmiyordu. Belki o zamanın bunaltıcı anti-komünist
baskısı altında, gizli gizli büyük bir hayranlıkla okudu!umuz
bu "airin adını telaffuz etmemek, "iirlerinden bahsetmemek
bir kendi kendini savunma içgüdüsünden kaynaklanıyordu.
Bir ak"am babam eve geldi!inde önüme bir kitap koydu:
- Al sana okunacak bir kitap... Oku, dikkatle oku ki, çocukluk günlerinde ya"adı!ın çorak Anadolu’nun yoksullu!unu, acılarını unutmayasın…
Mahmut Makal’ın “Bizim Köy”‘üydü. Zaten kitap üzerine gazetelerde lehte aleyhte bir "eyler yazılıp duruyordu.
Bir gecede okuyup bitirdim, kitabı kapattı!ımda yıllarca
ya"amını payla"tı!ım çorak, yarık topakların insanları birbir
gözümün önünden geçmeye ba"ladı. Gözlerim ya"ardı.
Kitapta genç ve idealist köy ö!retmenine kar"ı dü"manca
tavırları dramatik bir biçimde i"lenen köylüleri bir de o yanlarıyla anımsamaya çalı"tım. Anımsadıkça da Makal’ın isyan
dolu satırları gözümde daha da haklılık kazanıyordu.
Ama benim tanıdı!ım, somunlarını, acılarını ve sevinçlerini payla"tı!ım köy insanlarının güzel ve insan yanlarını
da unutmam mümkün de!ildi. Örne!in köy enstitüsü mezunu
ilk ö!retmenlerin Kayseri’de Muncusun Köyü’ne geli"lerini,
köylüler tarafından nasıl sıcak, iftiharla kar"ılandıklarını
anımsadım. Makal da aynı ku"aktandı, ama farklı bir ortama
dü"mü"tü.
Belki de hiçbir "eyin mutlak olmadı!ını, olumlu-olumsuz diyalekti!ini ilk kez o gece kavramı" olabilirim.
Babam hasta CHP’li oldu!u halde isyan halindeydi. CHP
iktidarı Türkiye’yi küçük dü"ürdü!ü gerekçesiyle 20 ya"ındaki
bu genç ögretmeni nerdeyse hain ilan etmi"ti. Buna kar"ılık,
116
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 117
seçim kampanyasına tüm propaganda silahlarını kullanarak
hazırlanan Demokrat Parti, Makal’a ve kitabına sahip çıkmı"tı.
Türkiye’nin büyük bir politik çalkantıya hazırlandı!ı günlerdi. Demokrat Parti gerçekten etkin bir kampanya yürütüyor,
oy vereceklerin sayısı hızla artıyordu. Artık okulda da, mahallede de konu"ulan, tartı"ılan tek konu buydu. Babam kar"ı
görü"te de olsa, genellikle DP’nin iktidara gelmesiyle Türkiye’nin demokratla"aca!ı dü"üncesi yaygındı.
*
14 Mayıs 1950 seçimlerinin ertesi günü okula gitti!imde
yer yerinde oynuyordu. 27 yıllık CHP iktidarı yıkılmı", Demokrat Parti mutlak ço!unlukla iktidara gelmi"ti.
Dersler âdeta askıya alınmı", varsa yoksa seçimler
tartı"ılıyordu. Cumhurba"kanı kim, ba"bakan kim olacaktı?
Seçim sonuçları kesinle"tikten bir iki gün sonra yeni seçilen milletvekilleri Ankara’ya akın etme!e ba"ladılar. Birkaç arkada" dersleri asıp do!ru yeni milletvekillerinin
Meclis’e geli"ini izlemeye gitmi"tik. Meclis’in önü ana baba
günüydü. Anadolu’nun dört bir yanından seçilen milletvekillerinin büyük kısmı belki de Ankara’yı ilk kez görüyordu,
bazıları yerel kıyafetleriyle gelmi"lerdi.
Her yeni milletvekilinin geli"inde, Meclis önünde toplanan kalabalık “Ya"asın halkın gerçek temsilcileri” diye tezahürat yapıyordu. Babamın kar"ı tavrı nedeniyle DP’ye
sempatim olmamakla birlikte bu co"kudan ben de son derece
etkilenmi"tim.
Evde ise kimsenin a!zını bıçak açmıyordu. Babam ka"ları çatık, barut fıçısı gibiydi. Annem, fazla azgınlık edip babamı kızdırmaması için be" ya"ındaki afacan kızkarde"im
Çi!dem’e esaslı bir zılgıt geçmi"ti. Ben de hemen hemen hiç
konu"muyor, özellikle güncel politik olaylar üzerine herhangi bir söz etmekten dikkatle kaçınıyordum.
Bir gün okula gitti!imde, Cumhurba"kanı #smet #nönü’nün foto!rafının yerinde yeller esiyordu. Kendini bildi
117
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 118
bileli Atatürk-#nönü kültüne ko"ullanmı" olan bizim ku"ak
için bu gerçekten büyük bir "oktu. Arkada"lar, hemen tüm
devlet dairelerinde, kamu kurumlarında #smet Pa"a’nın resimlerinin kaldırıldı!ını söylüyordu. Bizim evde ise Atatürk’ün resmi yanında #nönü’nünki de hâlâ asılı duruyordu.
Ak"am eve geldi!imde, kaç günlük perhizi bozarak konuyu açacak oldum. Çorbayı ka"ıklarken,
- Baba, dedim, her yerde #nönü’nün resimleri kaldırılıyor. Biz ne zaman kaldıraca!ız?
Dememle birlikte babamın “E""ek” diye kükreyerek suratıma okkalı bir Osmanlı tokadı indirip masayı terketmesi
bir oldu.
Bu herhalde babamdan yedi!im ilk ve son tokattı, bir devrin çökü"ünün aile çapında dramatik bir tezahürüydü. #çimde
fırtınalar kopmasına kar"ın, annemin ka" göz i"aretleriyle de
teskin olarak olayı unutmaya çalı"tım.
Seçimlerden sonraki yaz tatili günlerinde #stanbul’da babaannemin yanına gönderildim. Kom"umuz Romanya göçmeni Tevhide Teyze’nin yanına katmı"lardı beni. Trendeki 3.
mevki kompartımanımızda ana konu"ma konusu, o sıralarda
yıldızı parlamaya ba"layan Zeki Müren olmakla beraber, Kemalist e!itimden geçmi" bir genç için "oke edici diyaloglar da
eksik olmuyordu. Özellikle kendisinin kaç yıllık ö!retmen
oldu!unu sürekli vurgulayan orta ya"lı bir yolcu,
- Artık tarih kitaplarının da yeniden yazılması lazım,
diyordu. Yıllarca bizi yalanlara alet ettiler. #nönü Zaferi’ymi"... Öyle bir zafer yok, #nönü muharebesi Türk tarihinin en büyük hezimetlerinden biridir. Kompartımanda a!zı
laf yapan bir ba"ka ki"i de onaylıyordu tüm söylediklerini.
#stanbul’a kafam tamamen allak bullak olarak indim.
Babaannemin semti Eyüp Sultan, Demokrat Parti zaferinin tadını bir ba"ka çıkartıyordu. Ba"ta Defterdar Fabrikası
i"çisi kom"ularımız olmak üzere herkeste dinsel özgürlüklere
yeniden kavu"manın co"kusu vardı. #"çi hakları, demokratik
haklar falan de!il, varsa yoksa ezanın minarelerden ne zaman
Arapça okunmaya ba"layaca!ı tartı"ılıyordu.
118
"vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 07/11/10 14:48 Page 119
O gün de geldi... Babaannemin avuçiçi kadar bahçesinde
kitap okurken mahallede birden âdeta kıyamet koptu. Herkes
sokaklara dökülmüş “Allahım sana şükürler olsun, bu günleri
de gördük...” diyerek birbirini kucaklıyordu.
Mahalledeki mescitte de Arapça ezan okunacaktı. Herkesin derdi, Allah-u Ekber’i duyabilmekti. Arnavut kaldırımlı, yan duvarları mezar taşlarıyla süslü dar sokaklardan
Eyüp Sultan’a doğru inanılmaz bir yarış başlamıştı. Kulakları duvar gibi sağır babaannem de ne olup bittiğini anlayabilmek için beni sorguluyor, işaret diliyle becerebildiğim
kadar olup biteni anlatmaya çalışıyordum. Ezanın Arapça’ya
dönüştüğünü öğrenince, müezzinin Türkçe mi Arapça mı ünlediğini farkedemeyecek olsa bile, son derece mutlu olmuştu.
DP’nin yarattığı bu dinsel coşkuyu tüm renkliliğiyle İstanbul’un en ruhani semti Eyüp’te yaşadıktan sonra tatilden
Ankara’ya döndüğümde yeni iktidarın iki sürpriziyle daha
karşılaşacaktım.
Çıkartılan bir genel af yasasıyla yıllardır hapislerde çürütülen Nazım Hikmet salıverilmişti.
Evdeki kitaplıkta gerilere gizlenen Nazım Hikmet kitapları yeniden kolay ulaşılabilir yerlerdeydi. Yıllarca sonra
Yassıada’da Menderes’in savunmasını alacak ve sağ partilerde siyasete atılacak olan Talat Asal o sıralarda ailece görüştüğümüz genç ve ateşli bir avukattı. Af kararını coşkuyla
savunuyor, bunun demokratikleşmeyi daha da geliştirecek
önemli bir adım olduğunu söylüyordu.
Ne ki, birkaç hafta sonra bir başka kararla Türkiye’nin
gündemi ve yönelimi birden bire değişecekti.
Temmuz ayının sonlarıydı... Denizciler Caddesi’nde
dalgın dalgın yürüyordum ki, bir yakın akrabamızın yetişkin
oğlu koşa koşa gelip boynuma sarıldı:
- Haberin var mı? Kore’ye asker yolluyoruz. Meclis’ten
karar çıktı!
Bunda sevinecek ne var gibilerden şaşkın yüzüne baktığımı görünce ekledi:
- Anlayamadın mı? Bugün Türk Milleti olarak büyük bir
119
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 120
utançtan kurtuluyoruz. #kinci Dünya Sava"ı’na girip Mehmetçik’in kahramanlı!ını yedi düvele gösteremedik. Nihayet
"an ve zafer günleri geldi!
Haber duyulur duyulmaz her yanı büyük bir co"ku ve sevinç kaplamı", gazeteler Mehmetçik’in müstakbel zaferleri
üzerine "imdiden spekülasyonlara ba"lamı"tı.
*
Bu co"ku giderek bizleri de etkilemeye ba"lamı"tı ki, hiç
beklenmedik bir geli"me her"eyi tersine döndürdü.
Bir ak"am üzeri Kore Tugayı’nın sefer hazırlıklarıyla ilgili haberleri dinliyorduk ki, kapı çalındı. Boylu poslu bir assubay, yanında genç ve güzel bir kadın, bir de küçük
çocukları... Kendilerini tanıtınca bizimkiler hemen hatırladı.
Çorlu’ya yerle"mi" Rumelili akrabalarımızdan bir ba"çavu"...
Kore Tugayı’na tayini çıkmı", formaliteler için Ankara’ya
gelmi"ti. Tüm Ankara’ya yolu dü"en Rumelili akrabalar gibi
bir süre bizde kalacaklardı.
Hem bizim evde, hem de ziyaretçinin kim oldu!unu
ö!renen konu kom"uda kıyamet kopuyordu. Müstakbel bir
Kore kahramanı bizim misafirimizdi. Olimpiyat "ampiyonu
Celal Atik’in Celo’lara geli"inden bu yana sokak sakinlerinin
ya"adı!ı ilk büyük olaydı bu...
Bu büyük olayın "erefine sofra donatmak için beni
hemen Bentderesi’ne alı"veri"e yolladılar. #lk kez olayı kutlamak üzere siyah Tekel biraları da almam tembihlendi.
Ak"am sofra kuruldu, kom"ular müstakbel kahramanımızı
görüp selamlamak için gelip gidiyor, hediyeler getiriyordu.
Ne ki, ak"amın geç saatlerinde, hava kararırken, co"kunun yerini birden bire büyük bir hüzün aldı. Ba"çavu"
hısmımız birkaç bardak bira içip belli cesaret bulduktan
sonra bir tek cümleyle masadaki herkesi "oke etti:
- Her"ey iyi ho" da, ben genç karımı ve küçük yavrumu
bırakıp bir ba"ka ülke için ölüme gitmek istemiyorum...
Ve ekledi:
120
"vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 07/11/10 14:53 Page 121
- Siz Ankara’lısınız, Genel Kurmay’da, Savunma Bakanlığı’nda falan tanıdıklarınız vardır. Bir yolunu bulalım,
benim Kore’ye tayinimi vakit geçmeden iptal ettirelim.
Sağa sola yapılan başvurular hiçbir sonuç vermedi. Üstelik Kore’ye asker gönderme kararının alınmasından hemen
sonra bunun bedeli olarak Türkiye’nin NATO’ya katılması
için başvurulmuştu. Öyle sudan mazeretlerle kimse bu “vatan
hizmeti”nden kaytaramazdı.
Kore kafilesi gerekli hazırlıkları tamamlandıktan sonra
İskenderun Limanı’ndan Kore’ye hareket etti.
Artık evde, sokakta, okulda konuşulan tek konu Kore seferiydi. Ankara Radyosu özel asker mektubu yayını başlatmıştı, saatlerce hamasi ya da gözü yaşlı mesajlar okunuyordu.
Başçavuş hısmımıza moral destek olmak için biz de Ankara
Radyosu aracılığıyla kendisine sürekli mesaj gönderiyorduk.
Bu arada Bulgaristan’dan büyük kafileler halinde
“soydaş göçü” başlamıştı. Tüm ortaokul, lise öğrencileri Balkan ülkelerinin nasıl komünizmin mezalimi altına düştüğü
konusunda bilgilendirildikten sonra gruplar halinde soydaşlara yardım toplamak için görevlendiriliyordu. Ben bir
arkadaşımla yeni gelişen gecekondu mahallelerinden birinde
görevlendirilmiştim. Kapı kapı dolaşıp dilimizin döndüğü
kadar soydaşların dramını anlatıyor,
- Gönlünüzden ne koparsa, diyorduk.
Gecekonduların yoksul insanları kendi sefaletlerini unutarak cepte, çekmecede ne varsa bağış veriyor, parası olmayanlar yumurta, bulgur, fasulya v.s. bağışlıyordu.
Kore Savaşı, Bulgaristan göçmenlerinin ağırlanış biçimi,
NATO’ya başvuru ülkede antikomünist histeriyi iyice azdırmıştı. Türkiye komünizme karşı Batı’nın ileri karakolu
olma yolunda hızla ilerliyordu.
Nazım Hikmet’in aftan yararlanarak hapisten çıkmış olmasının yarattığı hoşgörü havası da birdenbire dağılmıştı.
Türk Barışseverler Cemiyeti, Kore’ye asker gönderilmesine
karşı bir bildiri yayınlayınca kıyamet kopmuş, tekrar komünist tutuklamaları gündeme gelmişti.
121
"vatansiz" gazeteci yeni duzenleme:yeni kitap 21/10/10 09:45 Page 122
Bir gün okuldan geldi!imde annem, son derece üzgün,
arka sokaktaki kom"ularımızdan bir terzinin ve e"inin “komünistlik”ten tutuklandı!ını söyledi. Allak bullak olmu"tum.
Terzinin kendisiyle pek beraber olamamı"tık ama e"i son derece ki"ilikli bir kadındı, arada bir anneme misafirli!e gelir,
günlük olaylar üzerine kimseden duymadı!ımız yorumlar
yapar, özellikle de hem DP’yi hem de CHP’yi ele"tirirdi.
Mahallede tutuklama olayından sonra dedikodunun bini
bir paraydı. Gö!üslerinin arasında komünist belgeler ele geçirildi!i, bilmem nereye sabotaj yapmaya hazırlandıkları bire
bin katılarak anlatılıyordu. Herkes “komünist” damgası yiyerek ba"ının derde girece!inden korkuyordu.
#"te bu bunaltıcı cadı kazanı ortamında sanki bir mucize
oldu. Babamın bu kez de Ankara’dan #zmir’e tayini çıkmı"tı.
#zmir’de Alsancak #stasyonu’nda görevlendiriliyordu. Ben
Ticaret Lisesi’nin son sınıfını #zmir’de okuyacak, ondan
sonra da #zmir Yüksek Ekonomi ve Ticaret Okulu’na devam
edecektim.
Yine denkler yapıldı ve bir karavagona yerle"ip 1951
yılının kızgın bir yaz günü mar"andiz treniyle Ankara’dan
#zmir’e do!ru yola koyulduk.
122
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 123
!zmir Yılları ve
kendine ra"men gazetecilik
1952-1956
Karavagonun sık sık durakladı!ı, saatlerce telaki bekledi!i, aktarma yaptı!ı bu en uzun sarsıntılı göç kaç gün
sürdü "imdi anımsamıyorum. Havaların sıcaklı!ından yararlanarak yarım açtı!ımız karavgonun kapısından bitki örtüsünün de!i"imini izleyebiliyorduk.
Eski"ehir ve Afyon’u geçtikten sonra birden ba"ka bir
dünyaya girmi"tik. Bol a!açlı bir bitki örtüsü, giyimi, #ç Anadolu insanından çok farklı, kendine güveni daha fazla köylüler, kasabalılar...
Gözünün alabildi!ince uzanan üzüm ba!ları, pamuk ve
tütün tarlaları, incir a!açları... Havada farklı bir koku, insanların yüzlerinde farklı bir ifade... Trenin zaman zaman
durakladı!ı istasyonlarda uzaktan gelen türküler bile farklı,
daha co"kulu, daha ne"eli...
Ama asıl "a"kınlı!ı, trenimiz Kar"ıyaka’ya girdikten
sonra ya"ayacaktık. Ömrümüzde, annem babam da dahil,
hiçbir yerde görmedi!imiz palmiye a!açları. Sonradan adının
imbat oldu!unu ö!renece!im, o yaz sıca!ında bunalanlara
ferahlık veren hafif tatlı rüzgar... Ak badanalı evler,
martıların çı!lıkları, kumruların ilahi ritmindeki ötü"leri...
#zmir... Türkiye’nin üçüncü büyük kenti...
Trenimiz ak"ama do!ru Kar"ıyaka’dan sonra körfez
kıyısına paralel bir kavis çizdikten sonra #zmir’in içine bodoslama girip Basmane’ye varıyor. Bir sürü makas oyun123
"vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 07/11/10 15:01 Page 124
larından sonra bizim karavagon Kahramanlar Mahallesi’ne
yakın bir yerde kör bir hatta çekiliyor.
Artık İzmir’liyiz...
Yeni bir kıtaya ayak basan gezginlerin tecessüsü içinde
karavgondan inip çevreyi kolaçan ediyoruz. Biraz ileride ünlü
İzmir Enternasyonal Fuarı’nın orijinal yapıları görünüyor.
Babam,
- Bekleyin, diyor. Şimdi gidip ev bakacağım. Belki yarına
oraya taşınırız, İzmir’i ondan sonra rahat rahat dolaşırız.
İki saat geçmeden babam elinde ünlü çekirdeksiz Sultan
üzümü dolu bir kese kağıdıyla dönüyor.
- Şansımız varmış, ev işi biz gelmeden hallolmuş. Hemen Fuar’ın Kahramanlar kapısına yakın kutu gibi bir ev...
Kirası da çok ucuz...
Annem adamlıklarını üstüne geçiriyor,
- Hemen gidip görelim, diyor. Çoluk çocuk kaç gündür
karavagonda perişan olduk. Bir an önce evimize yerleşelim.
Ailece 1423. Sokak’taki eve gidiyoruz. Herkes kapı önüne
sandalye, tabure atmış, akşam serinliğinin keyfini çıkartıyor.
Sokak kapısında müstakbel komşuları selamlayıp kendimizi
tanıttıktan sonra evi görmek için dar bir koridordan geçip içeri
giriyoruz. Ev demeye bin şahit ister. Ortasında tulumba bulunan küçük bir avlunun cadde tarafında iki katlı bir bölüm, arka
tarafta ise tavanları basık, mutfaksız tuvaletsiz, oturma odası
niyetine bir giriş ve de iki uyduruk yatak odasından ibaret evimiz. Hepsi yoğun rutubet kokulu... Tam arkadan sık sık tren
geçtiğinden trenyolunun tüm gürültüsü içeride... Binanın tek
helası da tulumbanın tam arkasında, dört aile birden ortak kullanıyor. Yemek avlunun bir köşesindeki sundurmanın altında
pişecek, bulaşıklar avlunun orta yerindeki tulumbanın altında
yıkanacak.
Bu, İzmir’in halk mahallelerinde çok yaygın olan tipik
“aile evi”... Hela ortak, mutfak ortak, üç, dört, binanın hacmine göre bazen beş altı aile bir arada, içiçe... Kimsenin kimseden gizlisi saklısı yok, olması da mümkün değil.
Annemin birden suratı asılıyor:
124
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 125
- #zmir diye bizleri buraya mı getirdin? Çocuklar burada
zatürre olur, verem olur...
Babamın ev müjdesini verdi!indeki ilk co"kusundan eser
yok. O da durumun vahametinin farkında. Annemi yatı"tırmaya çalı"ıyor:
- Haklısın, haklısın ama arkada"lar "imdilik ancak bunu
bulabilmi"ler. En kısa zamanda daha uygun bir yere çıkarız.
Hemen yarın ba"ka bir yer bakmaya ba"larız.
Ertesi sabah babam bir at arabası kiralayıp geliyor, karavagondaki denkleri, öteberiyi yükleyip yeni evimize ta"ınıyoruz.
Benim açımdan evin Ankara’dakilere göre bir avantajı,
hiç de!ilse artık kovalarla birkaç sokak ötedeki mahalle
çe"mesinden su ta"ıma derdi olmaması. Ama alı"veri" yapma, maltız yakma gibi i"ler yine benim üstümde...Ucuz bakkal manav bulabilmek için çevrede bir tur atıyorum.
- Tren geçidinin öte tarafına git, oralar daha ucuzdur,
diyorlar.
Evet öte taraf çok daha ucuz, ama insanların ya"amı da...
Sokakların ço!u gaz tenekelerinden yapılmı" e!ri bü!rü,
bakımsız sefil evlerle dolu, tam bir tenekeli mahalle... Pis la!ım
suları sokaklarda akıyor, çocuklar çöp yı!ınlarının içinde ko"turup duruyor. Yoksulluk, ihmal edilmi"lik, çaresizlik, umutsuzluk... Alı"veri"ten dönünce annemi teselli ediyorum.
- Anne buna da "ükret, beterin de beteri var... Ama sana
söz, hele "u liseyi bitireyim, hemen çalı"maya ba"layıp seni
bu evden kurtaraca!ım, müstakil mutfa!ı, helası olan bir eve
kavu"aca!ız.
#zmir’e gidi"imiz tam da Fuar’ın açık oldu!u günlere
rastladı!ından, biraz ilerimizde Fuar’ın kurulu oldu!u Kültür Park’a gidip bu ev dramını unutmaya çalı"ıyoruz.
Fuar alanındaki gazinolardan zamanın yıldız "arkıcıları
Hamiyet Yüceses’in, Perihan Altında!’ın, Müzeyyen Senar’ın na!meleri yükseliyor, Luna Park’ta dönme dolaplar,
atlı karıncalar, kaskatlı havuz, para"üt kulesi ve de yedi düvele ait farklı farklı pavyonlar...
Hele hele Fuar’ı geçip Alsancak ya da Pasaport’a indi125
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 126
!iniz zaman kar"ınızda tüm güzelli!iyle #zmir Körfezi. Rumlardan kalma bembeyaz Sakız tipi evleriyle Kordon Boyu,
kar"ı tarafta bir masal beldesi gibi gözkırpan Kar"ıyaka sahili.
#zmir’e kısa zamanda uyum sa!lıyoruz... Patates’e kompir, domates’e tomat, incir’e bardacık, simit’e gevrek demeyi
ö!reniyoruz... Sabahın serinli!inde incir yapraklarıyla kapladı!ı yuvarlak tezgahını kafasının üstünde ta"ıyarak sıtma
görmemi" sesiyle uyku tembellerini yata!ından fırlatan ballı
incir satıcısı:
- Bardacık, taze taze bardacık...Buz gibi bardacııık…
*
Büyüleyici yaz günleri çabuk bitiyor, okul zamanı geliyor. Bir senesi kalmı" Ticaret Lisesi ö!renimini burada tamamlayaca!ım.
#zmir büyük bir ticaret "ehri, Türkiye’nin en büyük ihracat limanı... Ticaret Lisesi bu kente bürokrat a!ırlıklı Ankara’dan daha çok yakı"ıyor. Buradaki lisenin ö!rencileri de
sosyal köken olarak Ankara’dakilerden çok farklı. Ankara’daki
okul arkada"larım ço!unlukla benim gibi küçük memur, esnaf
zanaatkâr çocukları oldukları halde, buradakiler hali vakti yerinde tüccar ailelerine mensup… Ço!u okulu bitirdikten sonra
sa!da solda muhasebecilik, banka memurlu!u yapmak için
de!il, ailenin ekonomik ve ticari faaliyetlerine katılıp ileride
ba"ına geçmek üzere okuyor ya da okutuluyor.
Okulda, çevre il ve ilçelerden gelen zengin toprak sahiplerinin çocukları da hayli fazla.
Sınıf arkada"larına göre ya"ça ve fizikçe daha küçük olmanın dezavantajlarına burada bir de küçük memur çocu!u
olmamdan, hele de Ankara gibi #zmir’e, Ege Bölgesi’ne çok
uzak bir yerden gelmi" bulunmamdan kaynaklanan bir
dı"lanma ekleniyor.
#lk derse girer girmez de hemen bana bir isim takılıyor:
Ankaralı.
#zmir Ticaret Lisesi Cumhuriyet Meydanı’nın arka126
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 127
larında, çevresi tütün, incir, üzüm i"leme depolarıyla çevrilmi" eski bir bina. Binanın bir bölümü Yüksek Ekonomi ve
Ticaret Okulu’na ayrılmı". Liseyi bitirirsek bir yıl sonra gidece!imiz yer orası.
Muhasebe, ekonomik bilgiler, reklamcılık, mal bilgisi
gibi mesleki derslerin üstesinden gelmek hiç de zor de!il.
Artık fizikçi olma hayallerim geri dönü"ü olmayacak biçimde suya dü"mü" olsa da, fizik kimya derslerine nostaljik
bir tutkum var. Sanki ileride fizikçi çıkacakmı"ım gibi özellikle laboratuvar çalı"malarının en ba"arılı ö!rencisiyim.
Ne ki, Ticaret Lisesi’nin son sınıfında belki de hayatımın
yörüngesini tamamen de!i"tirecek yepyeni bir dersle
kar"ıla"ıyorum: Stenografi.
Yataylı dikeyli çizgilerden, yaylardan ve yuvarlaklardan
olu"an özel bir yazı. Amaç, herhangi bir hatibin konu"masını,
ne denli hızlı konu"ursa konu"sun, oldu!u gibi kaydedebilmek. O sıralarda henüz manyetofon ya da kaset gibi kayıt
aletleri yaygın olmadı!ından ka!ıt kalemle hızlı not tutabilmek çok önemli. Gerçi harf reformundan önce Arap harfleriyle yazmayı ö!renmi" olanlar, Latin harflerini kullananlara
göre daha hızlı not tutabiliyor, ama iyi bir stenografın hızını
yakalamaları mümkün de!il.
Sanki resim ve müzikteki ba"arısızlıklarımın acısını
çıkartmak istercesine kendimi bu gizemli yazıyı ö!renmeye
veriyorum. Dakikada 50 hece, 100 hece, sonra demoralize
edici birkaç aylık yerinde sayma, ardından mucizevi bir patlamayla dakikada 120 hece, 150 hece... 200 hece...
#"te bu stenografideki iddialılıktır ki ilerideki yıllarda
meslek seçimimde etkin rol oynayacaktır.
Aslında lisenin son sınıfında tüm derslerde ba"arılıydım.
Ba"arılı olamadı!ım tek ders jimnastik dersiydi... Ankara
Atatürk Lisesi’nin orta kısmında resim dersinden ikmale
kaldı!ım gibi belki de tam listeyi bitirecekken jimnastikten ikmale kalacaktım. #lk karnelerimizi aldı!ımızda sadece bu dersten kırık not almı" olmama benden çok sınıf arkada"larım tepki
gösterdiler. Kalabalık bir heyet halinde muavinin odasına
127
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 128
baskın yaparak bu kadar ba"arılı bir ö!renciye sırf fizik yetersizli!inden ötürü kırık not verilmesini protesto ettiler.
Jimnastik ö!retmenimiz aynı zamanda okul saatleri
dı"ında Demokrat #zmir Gazetesi’nde sayfa sekreteri olarak
çalı"ıyordu. Olaya çok üzülmü"tü. Notlarımı düzeltip beni
fizik kapasitemin üzerindeki faaliyetlerden muaf tuttu. #lerideki yıllarda gazetecili!e ba"layınca da kendisiyle yakın dost
olacaktık.
Jimnastik derslerindeki ba"arısızlık sınıf ya da mahalle
arkada"larımız arasındaki futbol maçlarında iyi bir kaleci ya
da santrfor olmama engel de!ildi.
Parasızlıktan dolayı maça bilet almadan ve kontrola yakalanmadan girebilme akrobasisine #zmir’de de Alsancak
Stadyumu’nda devam ediyordum.
Yeni DP iktidarının #zmir’in i"galden kurtulu"unu simgeleyen 9 Eylül "enliklerini bir parti propagandasına
dönü"türdü!ü günlerde Türkiye’nin gelece!ini belirleyen iki
geli"me, tam da kendimizi meslek seçimine hazırladı!ımız
sıralarda okulda ciddi tartı"ma konusu haline geldi.
Meclis’te kabul edilen Yabancı Sermayeyi Te"vik Kanunu’yla Türkiye’ye büyük sermaye gelece!i, özellikle Ticaret okullarından yeti"enler için büyük i" alanları açılaca!ı
söyleniyordu. Ama daha önemli geli"me, Kore’deki Kunuri
Sava"ları’nda yüzlerce askerini yitiren Türkiye’nin, sanki
bunun bedeli ödeniyormu" gibi NATO’ya dahil edilmesiydi.
Daha ilk günden NATO’nun Güneydo!u kanadının #zmir’de
konu"landırılaca!ı söyleniyordu.
Arkada"lar bana takılıyordu:
- Harika steno yazıyorsun... #ngilizceni de kuvvetlendirirsen NATO’da i"in hazır...
Ankara günlerine ili"kin notlarımda yazdı!ım gibi Amerikalılara hiç de sempatim yoktu, aksine Türkiye’de Amerikan varlı!ına kar"ıtlı!ımı her fırsatta söylüyordum. Verilecek
ücret ne olursa olsun Amerikalıların yanında çalı"maya hiç
de niyetli de!ildim..
Ne ki tüm bunları tam bir özgürlük içinde tartı"tı!ımızı
128
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 129
da söyleyemem. Daha ders yılı açılmadan tüm gazetelerde
aftan yararlanan Nazım Hikmet’in bir Romen gemisiyle Türkiye’den kaçıp vatana ihanet etti!i duyurularak müthi" bir
anti-komünist kampanya ba"latılmı"tı. Bakanlar Kurulu da
büyük "airin hangi baskı ve tehditler altında Türkiye’den
ayrılmak zorunda kaldı!ını bile bile kendisini TC vatanda"lı!ından attı!ını ilan etmi"ti.
Nazım’a hayran babamın a!zını bıçaklar açmıyordu.
Nazım’ın kitapları kitaplı!ımızda yeniden zulaya alınmı"tı.
Okul yılı açıldıktan bir kaç hafta sonra da tüm gazeteler
azılı komünist bir genç kızın gizli belgeleri bir gemiyle
Fransa’ya kaçırmak isterken #stanbul’da tutuklandı!ını, ülke
çapında bir komünist tevkifatı ba"ladı!ını yazıyordu.
#zmir gazeteleri daha sonraki günlerde de tevkifatla ilgili haberleri vermeye devam ettiler. Bunlara bakılırsa, polis
zamanında davranmı"tı, yoksa vatan elden gidiyordu!
Artık herkesi, düzen aleyhtarı en ufak bir ele"tiriden dolayı “komünist”likle suçlanma korkusu sarmı"tı.
*
Ticaret Lisesi’ni bitirdi!imde do!al olarak Yüksek Ekonomi ve Ticaret Okulu’na devam etmeyi dü"lüyordum. Zaten
babamın #zmir’e tayini çıktı!ında da bana verilen perspektif
buydu. #stedi!im dalda e!itim göremeyecektim ama en
azından bir yüksek okul diplomam olacaktı.
Tatil günlerinin rehaveti da!ıldıktan sonra bir ak"am,
bizim aile evinin avlusundaki sundurmanın altında gelece!im konu"ulmaya ba"landı.
Babam,
- Bak Do!an, beni iyi dinle, diye girdi söze. Liseyi ba"arıya bitirdin, seninle iftihar ediyoruz. Biliyorum ki yükse!e
devam etmek istiyorsun. Bizim de iste!imiz buydu. Ama
maddi durumumuzu biliyorsun. Sana yükse!i okutmaya gücümüz yetmez. Muhaseben falan iyi... Bir banka "ubesinde
ya da bir tüccarın yanında i"e girmeye ne dersin?
129
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 130
Sanki ba"ımdan a"a!ı kızgın sular dökülmü"tü. Renk
vermemeye çalı"arak bir süre sustum. Annemin gözleri
ya"armı"tı. Kendisi hiç okuyamadı!ı için benim okumamı
çok istiyordu. #zmir’e geldi!imiz gün ona verdi!im sözü de
anımsadım. Onu bu evden kurtarmayı çok istiyordum.
- Tamam baba, dedim... Dert de!il, size yük olmam...
Okumama engel olmayacak bir i" bulabilirsem ne âlâ... Hem
çalı"ır hem okurum. Olmazsa, can sa!lı!ı, okumayı bo"lar
senin dedi!in gibi kendimi tamamen hayatımı kazanmaya
veriririm.
Ertesi gün, daha ertesi gün, birlikte mezun oldu!umuz
arkada"ları arayıp buldum. Kimisi "imdiden ailesinin i"yerinde çalı"maya ba"lamı", kimisi ba"ka yerde i" bulmu"tu.
Ama ço!unun niyeti hem çalı"ıp hem de Yüksek Ticaret’e devam etmekti. O yıllarda kısa adı YETO olan Yüksek
Ekonomi ve Ticaret Okulu’nda dersleri izleme mecburiyeti
yoktu. Ancak arada bir rastgele yapılan yoklamaları yakalamak, bunun için de iyi organize olmak gerekiyordu. En yakın
arkada"larımdan Burhan Ceyhan, Ertu!rul Ayker, Ahmet
#"sever, Halit #lter de bu seçimi yapmı"lardı.
- Sen bizden daha avantajlısın, steno da biliyorsun... Sen
de dene, dediler.
O günlerde artık NATO üyesi olan Türkiye’nin #zmir
kentinde Güneydo!u Kara Kuvvetleri ve 6. Taktik Hava
Kuvvetleri’nin karargahlarını kurmak üzere yo!un hazırlık
vardı. Kordon Boyu’nun en güzel yerinde turistik otel olarak
in"a edilen büyük bir binaya NATO elkoymu", üye ülkelerin
bayraklarını denize kar"ı dalgalandıracak bayrak direkleri dikiliyordu.
#zmir’e yo!un bir Amerikalı asker akını ba"lamı"tı. Ev kiraları birden bire ikiye katlanmı", her "ey Amerikan standartlarına göre ayarlanıyordu. Amerikalıların yanısıra #talyan ve
Yunan askerleri de NATO karargahlarında görev yapacaktı.
Gazetelere her gün ilan vererek az da olsa #ngilizce bilen,
daktilo, steno yazabilen, büro ve muhasebe i"lerinden anlayan eleman arıyorlardı. Verilecek ücretler Türkiye’deki
130
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 131
emsal i"lere verilen ücretin iki üç katıydı, vergiye de tabi
de!ildi. Üstüne üstlük, Amerikalılara hizmet vermek için kurulan ucuz PX ma!azalarından, kafetaryalardan yararlanma
olana!ı da vardı.
Hem ailemden hem de arkada"larımdan sürekli baskı geliyordu:
- O!lum deli misin? Bu fırsat kaçırılır mı? Hele bir
kapa!ı at, ondan sonra ne halt edersen et!
Bir gün canıma tak dedi. Adam dev"irme bürosu
Buca’daydı. Otobüse atlayıp gittim. Kapıda uzun bir kuyruk,
kuyruktakilerin ço!u temizlik, mutfak, tamirat gibi servis
i"lerinde çalı"mak için ba"vuruyordu. Mülakat sırası bana
yakla"tıkça kendi kendimle hesapla"mam daha da
yo!unla"tı. Kendimi Amerikalı bir çavu"un emrinde çalı"ır
görmeyi bir türlü içime sindiremiyordum.
Son anda “Olmaz olsun”diyerek sırayı terkedip ilk otobüsle #zmir’e döndüm. Ba"ka bir i" arayacaktım, okula da
devam etmeme engel olmayacak bir i"...
Yine #zmir Fuarı... #talyan Pavyonu’nda ilk kez spaghetti
yanında bir bardak kırmızı "arap içiyorum. Ama en ilgimi
çeken pavyonlar, Sovyetler Birli!i ve Do!u Avrupa ülkelerinin pavyonları. TKP tutuklamalarının yarattı!ı korku ortamında bu pavyonları ziyaret edebilmek, o ülkelerdeki
ya"amı, geli"meleri kısmen de olsa tanıyabilmek çok önemli…
Bu arada 9 Eylül’ü kutlama hazırlıkları ilerliyor, taklar
kuruluyor. Kemeraltı Caddesi’nde, Beyler Soka!ı’nın
giri"indeki eski kitapçıya kitap bakmaya giderken duvarda
bir afi" çarpıyor gözüme:
“Ege Güne"i Gazetesi, 9 Eylül’den itibaren bütün bayilerde...”
Daha önce duymu"tum. Ticaret Lisesi’nden daha önceki
yıllarda yeti"en ba"arılı stenograflardan biri Demokrat Izmir
Gazetesi’nde çalı"ıyormu". $eref Bak"ık…
Niçin olmasın? Bir gazetede çalı"mak Amerikalıların
yanında çalı"maktan daha akıllıca de!il mi?
Gazetenin yönetim yeri, Kemeraltı Caddesi’nin deva131
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 132
mında… Ani bir kararla oraya yöneliyorum. Eski bir tütün
deposundan bozma tek katlı bir binada harıl harıl bir faaliyet.
Bir tarafta hiç tanımadı!ım görmedi!im bir takım makineler,
ba!ıra ça!ıra Almanca konu"arak onları monte edip ayarlarını yapmakla u!ra"an bir iki usta, yan tarafta yayın yönetmenin bürosu.
Gazetenin sahibi #zmir’in büyük i"adamlarından birinin
Amerika’da e!itim görmü" damadıydı, Türkiye’ye döndükten sonra teknik olarak mevcutlardan tamamen farklı bir gazete yayınlamayı kafasına koymu"tu.
Kendimi tanıttıktan sonra,
- Liseyi yeni bitirdim, çok hızlı steno ve daktilo yazarım.
Yüksek okul saatleri dı"ında çalı"abilece!im bir i" arıyorum,
dedim.
Yardımcısıyla bakı"tılar. Galiba tam aradıkları kimseydim.
- Geçin yan tarafa, dedi. Okuyaca!ım haberi not edin,
sonra da daktilo edeceksiniz.
Önündeki gazeteden bir polisiye haberi hızla okumaya
ba"ladı. Heyecandan biraz teklesem de okunması üç dört dakika süren metni oldu!u gibi kayda almı"tım. Yine heyecandan
birkaç küçük yanlı"la daktiloya da geçtim. Bir göz attı,
- Tamam, dedi. 8 Eylülde gel, çalı"maya ba"la. Ak"ama
do!ru gelip gece yarısına kadar di!er kentlerdeki muhabirlerin telefonla yazdıracakları haberleri kaydedeceksin, gerekirse
Türkçe yayın yapan yabancı radyolardan dünya haberlerini
not alıp haber haline getireceksin. Biz senden memnun olursak, sen de i"ten memnun kalırsan aylık 200 Lira! Kontratını
da o i"e ba"ladı!ın gün imzalarız.
Heyecanımı belli etmemeye çalı"arak te"ekkür ettim, koridoru a"ıp Kemeraltı Caddesi’ne çıkınca derin bir nefes
çekip Konak’a do!ru deli gibi ko"maya ba"ladım. Bir mucize olmu"tu. Hem babamın eline 80-90 Lira aylık geçti!i
bir dönemde iki misline yakın aylık alacaktım, hem de okul
saatleri dı"ında çalı"aca!ım için yüksek ö!renime devam
edebilecektim.
132
"vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 07/11/10 15:15 Page 133
Gazeteci olacağımı falan düşünmüyordum. Önemli olan,
yüksek öğrenimi garantilemiş olmamdı.
Eve varıp da müjdeyi verdiğimde ailedeki kasvet havası
dağıldı, herkes bayram etmeğe başladı. Annem de herhalde
yakında bu aile evinden kurtulup helası, mutfağı müstakil bir
eve kavuşabilecekti.
*
8 Eylül’de işe başladığımda tatlı bir sürpriz vardı. Stenoda hız konusunda başabaş olduğumuz sınıf arkadaşım
Nejat Yada da Ege Güneşi’nde çalışmaya başlamıştı. Gazete
yönetimi için iki stenograf çalıştırmak son derece akıllıca bir
davranıştı. Şehirlerarası telefon konuşmaları çok pahalıydı.
Özellikle siyasi haberlerin büyük kısmının geldiği Ankara’yla telefon bağlantıları çok pahalıya mal oluyordu.
Bizim çalışmamızla telefon giderlerinde bize ödenecek ücretin birkaç katı tasarruf sağlanacaktı.
Ege Güneşi gerçekten ilginç bir deneyimdi.
Türkiye’de günlük gazeteciliğe ofset tekniğinin 60’lı
yıllarda Günaydın Gazetesi’yle girdiği sanılır. Oysa bu teknik gelişimi günlük medyada ilk kez denemenin onuru benim
ilk gazetem Ege Güneşi’ne aittir. Ancak o yıllarda offset
tekniği tam gelişmediği için İzmir’in kurtuluş günü 9 Eylül’de çıkan ilk sayısı teknik olarak tam bir fiyaskoydu. Diğer
sayılarda da durum pek düzelmedi.
Herşeyden önce, dizgi için Linotype ya da Intertype değil
de karakter sayısı son derece sınırlı elektrikli daktilo makineleri kullanılıyordu. Bunlarda dizilen yazılar son derece zayıf ve
titrek görünüşlüydü. Buna ek olarak, metal kalıplar iyi hazırlanamadığından, mürekkep ve su ayarı iyi tutturulamadığından,
ofsette basılan sayfalar okunur gibi değildi. Fotoğraflar da tramaj hatasından ya kopkoyu ya da içinde ne olduğu anlaşılamayacak kadar apaçık çıkıyordu.
Tüm bunların üstüne de gazete daha baştan yenilgiye
mahkum bir dağıtım savaşına girmişti. O zamana kadar tüm
İzmir, İstanbul, Ankara ve taşra gazetelerinin İzmir dağı133
"vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 07/11/10 15:15 Page 134
tımını Hamdi Bekir Gürsoylar yapardı. Gazetenin sahibi hem
Ege Güneşi’nin bağımsızlığını garantilemek hem de satış
fiyatı üzerinden yüzde 40’a varan başbayi payını başkasına
yedirmemek için beş altı tane Vespa satınalıp özel bir dağıtım
şebekesi kurmuştu.
Ne ki Hamdi Bekir İzmir’de kendi tekelini sarsacak bu
girişimi hazmetmemiş, Ege Güneşi’nin çıktığı ilk gün gazeteyi dağıtmak üzere kentin dört bir yanına dağılan Vespa’lı
özel dağıtıcıları kıyıda köşede kıstırtıp adamakıllı dövdürtmüştü.
Bu dağıtım savaşı üç dört hafta kadar sürdü. Akşamları
gazeteye haber yetiştirmeye çalışırken bir kulağımız da
dışarıda dayaktan kurtulan ya da kurtulamayan dağıtımcıların anlattıklarındaydı, işten vakit buldukça dertlerini dinleyip teselli etmeye çalışıyorduk.
Bu ilk gazetecilik deneyimi uzun sürmedi.
Teknik sorunları, dağıtım zorluklarını aşamayan gazete
sahibi bir gün işe gittiğimde,
- Doğan, maalesef devam edemiyoruz. Kısa da sürmüş
olsa işbirliğiniz için teşekkür ediyorum, dedi.
Dürüst davranarak üç haftalık çalışmamın karşılığı olan
ücreti ödedi, bir de ileride iş ararken yararlı olması için bir
bonservis verdi. Bundan sonrası için karşılıklı başarılar dileyerek ayrıldık.
Aldığım para birkaç aylık cep harçlığımı ve kitap paralarımı çıkartacaktı.
Ne olursa olsun Yüksek Ticaret’e yazılmaya karar verdim.
Yaşımdan ötürü ortaokula, liseye yazılırken yaşadığım
sorun burada da karşıma çıktı. Kayıt kağıtlarını doldurup teslim etmiştim ki kayıt memuru,
- Bir dakika, dedi, sizi kaydedemeyiz... Siz henüz reşit
değilsiniz. 18 yaşını doldurmamış kimseyi alamayız.
Gerçekten de 1952 sonbaharında ben değil 18 yaş, 17
yaşını dahi doldurmamıştım.
Tartışmaya başladık. Hayat hikayemi özetleyip, Milli
134
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 135
E!itim Bakanı Hasan Ali Yücel’in müdahalesini dramatik
bir biçimde anlattım. Anlayı" gösterdiler.
- Ama bir "artla, kayıt için velin olarak babanın da gelmesi lazım.
Beni yüksek ö!renimden vazgeçirip bir an önce i" güç
sahibi olmamı sa!lamaya çalı"an babamın bu durumu bahane ederek kayıt i"inde aksilik çıkaraca!ından endi"e
ediyordum. Olayı anlattı!ımda,
- Bak, dedi, hâlâ adam olamadın. Yine bana muhtaçsın.
Tasalanma, yarın gidip kaydını yaptırıyoruz. Ama bir an önce
okul masraflarını çıkartacak bir i" de arasan iyi edersin.
Velayet altında ba"ladı!ım YETO’da e!itim yılı ba"layıp
da mutlaka izlenmesi gereken dersleri belirledikten sonra
okula devam ritmini i" aramaya göre ayarladım.
Demokrat Parti iktidarının politikası gittikçe sertle"ti!i,
basına, üniversite ö!retim üyelerine tehditler giderek arttı!ı
için okul kantinindeki sohbetlerde, hattâ bazı hocaların derslerinde siyasal konular a!ırlık kazanmaya ba"lamı"tı.
O sırada #zmir’de hiçbir muhalif gazete yoktu. Siyasal
olaylar #zmir’e ancak bir gün gecikmeyle gelen Ankara ve
#stanbul gazetelerinden izlenebiliyordu.
Bir gün kantinde sohbet ederken yakınlarından biri CHP
#zmir örgütünün üst kademelerinde bulunan bir arkada",
- Parti karar almı", yakında bir günlük gazete çıkartacaklarmı", dedi. Benim Ege Güne"i’ndeki üç haftalık gazetecilik deneyimimi bildi!i için de ekledi:
- Pasaport’un arka taraflarında partili kodamanlardan birinin eski tütün deposunu tutmu"lar. Ba"vursana...
Gazetenin adı Sabah Postası’ydı. 15 Ocak 1953’te yayınlanan ilk sayısını okulda gördükten sonra çalı"mak için
ba"vurmaya karar verdim.
Gazete idarehanesinin bulundu!u bina, okuldan Kemeraltı’na giderken sık sık geçti!imiz 853. Sokak’taydı. Soka!a
girer girmez tütün, kuru üzüm ve incir kokularının
karı"ımından olu"an keskin bir koku genzimizi yakardı.
Do!rudan gazetenin yazı i"leri müdürü ve ba"yazarı
135
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 136
Orhan Rahmi Gökçe’nin yanına çıktım. Kendisi aynızamanda #zmir’in yeti"tirdi!i tanınmı" romancılardandı.
- Steno-daktiloya ihtiyacınız var mı?
- Var da, sen okula gitmiyor musun?
- Gitmesine gidiyorum ama, devam edebilmem için
çalı"ıp masraflarımı çıkartmam lazım.
- Çıkacak gazetenin muhalif gazete olaca!ını biliyor
musun? Do!ru dürüst para ödeyemeyebiliriz. Gazete tutmayabilir ya da kapatılabilir.
- Kapanan ilk gazetem olmaz!
Hayretle gözlü!ünü alnına do!ru kaldırıp dikkatle beni
süzdü:
- Nasıl? Daha önce de gazetecilik mi yapmı"tın? Hem
de bu ya"ta!
Mahcup bir "ekilde gülerek Ege Güne"i serüvenini anlattım.
Kahkahayı bastı.
- Öyleyse "erbetlisin. Stenon da hızlıysa, hemen "imdi
ba"larsın.
Gazetenin hazırlık saatiydi. Gökçe neredeyse tek ba"ına
çalı"ıyordu. Konu"urken çalan telefonlara cevap veriyor,
ba"lık attı!ı yazıları mürettiphaneye gönderiyordu. Dikkatimi çeken kendi yazdı!ı yazıların hep Arap harfleriyle yazılmı" olmasıydı. Sonradan ö!renecektim ki, sırf Gökçe’nin
yazılarını dizebilmek için eski Türkçeyi iyi bilen haylice
ya"lı linotype ustaları ve mürettipler angaje edilmi"ti.
Tam benim yazı hızımı kontrol etmek üzere dikte
edece!i bir metin ararken telefon çaldı. Arayan ta"ra muhabirlerinden biriydi.
- Sana birisini veriyorum, ona yazdırırsın, dedi.
Ardından bana döndü:
- Geç yandaki odaya, göster kendini... Not aldıktan sonra
daktilo edip getir bana...
Muhabir Manisa’daki tütün ekicilerinin sorunlarıyla ilgili bir yorum, bir cinayet haberi ve de CHP #l Ba"kanı’nın
bir demecini geçti. Masada bit pazarından alınmı" ya da
136
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 137
hurda deposundan çıkmı" bir daktilo makinesi… Yazmaya
koyuldum. Yazarken tu"lar birbirine takılıyor, kırmızı-siyah
daktilo "eridi ikide bir tutukluk yapıyor. Daktilo yazmıyor,
âdeta daktiloyla sava"ıyorum…
Gökçe merakla yanıma geldi. Çalı"ma ritmimi ve daktilo
makinesinden çıkan metni görünce,
- Tamam, dedi, "imdi eve gitmek yok, i"e ba"ladın bile...
Her gün ö!leden sonra 4 sularında gelirsin, i" kaça kadar sürerse... Gece yarısını da bulabilir, sabahın 1’ini 2’sini de...
Aylı!ın 150 Lira. Hafta tatillerini sonra konu"uruz.
*
Buradaki çalı"ma ortamı, teknik olanaklar Ege Güne"i’nden son derece farklıydı.
Zemin katın arka tarafında Nuh-u Nebi’den kalma bir
düz baskı makinesi, ön tarafına ise iki Lineotype dizgi makinesi ve hurufat kasaları.
Lynotype’ların eritme potasından yo!un bir antimuanlı
kur"un kokusu yükseliyordu.
Üst katta ise yazıi"leri müdürünün oldukça geni" sayılabilecek bürosunun dı"ında, idareye, muhabirlere ve sayfa
sekreterlerine ayrılmı" bölümler vardı.
Gazete idarehanesi aynızamanda aktif bir muhalefet
merkezi gibiydi. CHP #l Ba"kanı eski Maliye Bakanı $evket
Adalan ba"ta olmak üzere partinin hemen tüm yöneticileri,
ilçe, bucak, ocak ba"kanları ya son haberleri almak ya da
sohbet etmek üzere özellikle ak"am belli bir saatten sonra
orada toplanıyorlardı. Bir yandan Ankara’dan gelen en son
siyasal haberleri izliyor, bir yandan da #zmir’de yürütülecek
muhalefet çalı"masının taktiklerini tartı"ıyorlardı.
Benim en önemli görevlerimden biri Ankara’dan ve #stanbul’dan siyasal haberleri alıp dizgiye hazır hale getirmek
oldu!undan, önemli Meclis müzakereleri oldu!unda herkes
ba"ıma ü"ü"üp son haberleri ö!renmek istiyordu. Hele #smet
Pa"a Meclis’te ya da herhangi bir parti mitinginde konu"mu"sa…
137
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 138
- Ne demi", Pa"a ne demi"?
Gazeteye genellikle ö!leden sonra 3 ya da 4’te geliyor,
önce Türkçe yayın yapan yabancı radyolardan dünya haberlerini kaydediyordum. O sıralarda her gazetenin abone
oldu!u Anadolu Ajansı’ndan ba"ka haber ajansı da yoktu.
Her gazetede teleks de olmadı!ından, Anadolu Ajansı’nın Ankara’dan telefonla geçti!i haberleri halen kendisi
de gazeteci olan Pakize Suda’nın babası, aynızamanda Türkiye bisiklet "ampiyonu Orhan Suda mumlu ka!ıda yazıp
teksir makinesinde ço!altıyor, bir "oförle gazetelere da!ıtıyordu. Ancak bu servis oldukça geç geliyordu. Ayrıca Anadolu Ajansı tamamen Demokrat Parti iktidarının sözcüsü
durumunda oldu!undan muhalif bir gazete olarak oradan
gelen haberlere pek güvenmiyorduk.
BBC, Amerika’nın Sesi Radyosu ve Moskova Radyosu’nu dikkatle izliyor, haber almaya çalı"ıyordum. Ancak
lambalı eski radyo ço!u kez parazitten dinlenir gibi de!ildi.
Do!u ve Batı Blokları arasındaki propaganda sava"ının
önemli silahlarından biri kar"ı tarafın yayınını parazit
yaptırarak dinlenmez hale getirmekti.
O zamanki tüm lambalı radyo dinleyicileri gibi benim
de büyük ustalıkla yaptı!ım i"lerden biri do!ru dürüst ses
elde edebilmek için sık sık radyoyu yumruklamaktı.
#"imin en yo!un bölümü ak"am 19’dan sonra ba"lıyordu.
O saate kadar Manisa, Aydın, Denizli, Balıkesir, U"ak gibi
çevre illerle onların ilçelerindeki muhabirlerin telefonla bildirdikleri haberleri kaydediyor, ak"amın ilerleyen saatlerinde
de asıl siyasal haber kaynaklarımız olan Ankara ve #stanbul’a
ba!lanıyorduk.
Ankara muhabirimiz, o sırada Ulus Gazetesi’nde muhabir olarak çalı"an Çetin Altan’dı. Arada bir haberleri onun
yerine, e"inin karde"i Yurdakul Financıo!lu geçiyordu. #lerideki yıllarda Altan Öymen, Oktay Ek"i, Erol Ülgen bu görevi üstleneceklerdi.
#stanbul’daki muhabirimiz ise o sıralarda CHP’ye destek
vermek üzere Falih Rıfkı Atay ve Bedii Faik yönetiminde
138
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 139
yayınlanan Dünya Gazetesi’nden Orhan Birgit’ti. Onu daha
sonraları Nejat Çerman yedekleyecekti.
O günlerde "imdiki gibi kent dı"ında herhangi bir yere ön
numaraları kullanarak otomatikman ula"mak mümkün olmadı!ından, Ankara ve #stanbul ba!lantıları ancak santralda
çalı"an telefon memureleri aracılı!ıyla sa!lanabiliyordu.
Gerçi basına telefon ileti"iminde belli bir öncelik ve telefon
tarifesinde önemli bir indirim uygulanıyordu ama, bazen fla"
haberleri gecikmeden alabilmek için son derece pahalı
“acele” ya da “yıldırım” konu"ma yapmak gerekiyordu.
Bu bakımdan haberlerin stenografiyle hızla kayda geçirilip ondan sonra daktiloya çekilmesi, özellikle binbir maddi zorlukla yayınlanan muhalif gazeteler için son derece önemliydi.
Telefon santralinde çalı"an memurelerin ço!unlu!u son
derece anlayı"lı, muhalefete de sempati duyan genç kızlardı.
Konya’da ilkokul okurken, Manastırlı Hamdi Efendi
okulumuzda bizimle sohbet etmi", sava" yıllarında #stanbul’un i"gale edilmeye ba"landı!ını Mustafa Kemal’e nasıl
telgrafla bildirdi!ini uzun uzun anlatmı"tı. Kendisine hayran
olmu"tuk.
Yıllarca sonra #zmir telefon santralında çalı"an genç
kızların bize sa!ladıkları destek bana hep Manastırlı Hamdi
Efendi’nin direni"e katkısını anımsatıyordu.
Yaptı!ım i" bir yerde mekanik olmakla beraber her gün
saatlerce dünya ve Türkiye haberleriyle ha"ır ne"ir ola ola
giderek gazetecili!e ısınmaya ba"ladı!ımı farkettim.
Her"eyden önce muhalif bir gazetede çalı"tı!ım için, gazetelerde yazılamayan bilgileri benden do!rudan ö!renmek
DP’ye muhalif aile çevresinde bir iftihar konusu olmu"tu.
Aynı "ey okul çevresi için de geçerliydi. Yoklama zorunlulu!u olmadı!ı için arada bir u!radı!ım okulun kantinindeki siyasal tartı"malara daha etkin bir "ekilde katılabiliyor,
ya"ımın daha küçük olmasına ra!men okul arkada"ları tarafından daha bir ciddiye alınıyordum.
Sonradan #zmir’in en sevilen belediye ba"kanlarından
biri olan #hsan Alyanak’la, aramızdaki büyük ya" farkına
139
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 140
ra!men aynı sınıftaydık. Alyanak aynızamanda eski bir boksör olarak babamla birlikte #zmir’deki boks maçlarında hakemlik yapıyordu, o nedenle de bir tanı"ıklı!ımız vardı.
Hitabet yetene!i yüksekti ve YETO’daki gençlerin Menderes
yönetimine kar"ı tavır almasında önemli ajitatör rol oynuyordu.
*
1953’ün ilk günlerinde dı" haberler sayfasını daha çok
ABD Cumhurba"kanlı!ı’na seçilmi" bulunan General Eisenhower’ın resmen göreve ba"lamasına ili"kin haberler
me"gul ediyordu.
Gerek ABD’nin gerekse #ngiltere’nin Türkiye’deki misyonları öylesine ustalıklı çalı"ıyorlardı ki, bizimki gibi binbir maddi güçlük içinde çıkan yüzlerce Anadolu gazetesine
hemen hergün onlarca propaganda foto!rafı metal ya da
plastik kli"eleri hazır yapılmı" olarak geliyordu. Düz
baskıyla yayınlanan bir günlük gazete yöneticisinin yapaca!ı
tek "ey, bu kli"eleri tahta tabana tesbit ettirtip kullanmaktı.
Tıpkı Eisenhower’in cumhurba"kanlı!ı törenleri gibi,
Kraliçe 2. Elizabeth’in Haziran ayında tahta çıkı" törenleri
de Türk medyasında bu yöntemle bol foto!raflı olarak
yansıtılacaktı.
Mart 1953 ba"larında her zamanki gibi ak"am üzeri yabancı radyoları dinleyerek haber çıkartmaya çalı"ıyordum ki
birdenbire inanılması zor bir fla" haber verilmeye ba"landı:
Ölümsüz sanılan SSCB lideri Jozef Stalin ölmü"tü.
ABD ba!ımlılı!ı yüzünden gittikçe yo!unla"an anti-komünist ve anti-sovyet propaganda öylesine bir kamuoyu
olu"turmu"tu ki, sanki Stalin yok olursa dünyadaki tüm
olumsuzluklar birdenbire son bulacak, halklar özgürlü!üne
kavu"acak, en önemlisi de Türkiye “vatanın bölünmez bütünlü!üne kasteden” komünizm tehlikesinden kurtulacaktı.
Yayın yönetmeni Gökçe’ye haberi iletti!imde, gazetenin
ikinci sürekli yazarı Sait Odyakmaz’la bir yandan demle140
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 141
niyor, bir yandan da ertesi günkü yazılarının içeri!ini
tartı"ıyorlardı.
Her ikisi de haberi, tahminlerimin aksine, temkinli
kar"ıladılar.
- Sen di!er radyoları da izlemeye çalı", dediler ve eklediler:
- Gerçekten ölmü" olsa bile, gelen gideni aratabilir... Bakalım yerine kimler gelecek?
Türkçe haber kaynakları zaten sınırlıydı. Amerika’nın
Sesi ve BBC Türkçe yayınları haberi büyük bir co"kuyla ve
iddialı yorumlarla veriyordu. Moskova ve di!er sosyalist
ülke radyolarının Türkçe servisleri ise resmi bildirileri
yayınlamakla yetiniyordu. Anımsayabildi!im kadarıyla sık
sık tekrarlanan tek bildiride Lenin’in halefi, Komünist Partisi’nin ve Sovyet halkının lideri ve ö!retmeni Stalin’in ciddi
bir hastalık sonucu öldü!ü vurgulanıyordu.
Birkaç gün sonra da Malenkof ve Bulganin’in isimleri
Sovyetler Birli!i’nin yeni liderleri olarak açıklanacaktı.
O günlerin en etkileyici olaylarından biri, #ran’da petrolleri millile"tirmeye karar veren Ba"bakan Musaddık’ın CIA
destekli bir darbeyle devrilmesi, di!eri ise ABD’de karı-koca
solcu bilimadamları Julius ve Ethel Rosenberg’in Sovyet casuslu!u yaptıkları bahanesiyle Sing Sing Hapishanesi’nin
elektrikli sandalyesinde idam edilmesiydi. Türkiye’nin büyük
müttefiki olan bu ülkede MacCarthy’ci anti-komünist histeri
öylesine azmı"tı ki, çocuklu!umuzdan beri filmlerini kahkahalarla seyretti!imiz Charlie Chaplin bile artık Amerika’yı
terkediyordu.
Türkiye açısından önemli geli"me ise, Stalin’in ölümünden bir süre sonra, yeni Sovyet yönetiminin Türkiye üzerindeki toprak taleplerinden kesinlikle vazgeçti!ini açıklaması
oldu. TKP tutuklamalarının yarattı!ı terör ortamında bu
haber belli bir rahatlama sa!lamı"tı.
Ancak, DP’nin ezici çogunlukla iktidar olmasının üzerinden üç yıl geçti!i halde demokratikle"me vaadlerinden
hemen hiçbirisi yerine getirilmemi"ti.
141
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 142
YETO’nun 2. sınıfına ba"layaca!ımız günlerde, Ankara
ve #stanbul’daki üniversiteler ve yüksek okullarda oldu!u
gibi bizim okul da Menderes’in aldı!ı yeni bir baskı kararına
kar"ı tepkiyle sarsılıyordu. Üniversite hocalarına resmen
siyaset yasa!ı konmu"tu. Yasak üniversite hocalarını ve
ö!rencilerini sindirmek "öyle dursun, bunların iktidara kar"ı
artık dönü"ü mümkün olmayacak biçimde daha da muhalif
bir tavır almasına yolaçacaktı.
Yoklama yakalamak için girdi!im hukuk derslerinin,
özellikle de Anayasa hukuku dersinin büyük kısmı iktidarın
baskı uygulamalarının tartı"ılmasıyla geçiyordu.
1954 yılının Kasım ayı ba"larıydı. Atatürk’ün ölümünden
beri Ankara Etno!rafya Müzesi’ndeki geçici kabirde muhafaza edilen nâ"ı büyük bir törenle Anıt Kabir’e nakledilecekti.
TMTF ve MTTB gibi gençlik kurulu"ları, gençli!in bu törene
kitlesel katılımı için büyük bir organizasyona giri"mi"lerdi. #zmir’den gidecek ö!renciler için özel vagonlar ayrılmı"tı.
Ankara’ya vardı!ımızda bizleri ileride DPT uzmanı ve
Ba"bakan Yardımcısı olacak olan Mülkiye ö!rencisi Atilla
Karaosmano!lu kar"ıladı. Cenazenin geçirilece!ı caddelerde
mah"eri bir kalabalık birikmi"ti. Anıt Kabir’e ula"mak herhalde mümkün de!ildi, mümkün olsa bile bize herhalde
ak"amın geç vakitlerinde sıra gelirdi.
Oysa bu, benim gazetede çalı"maya ba"ladıktan sonra
Ankara’ya ilk geli"imdi. Üstelik tören biter bitmez ilk trenle
#zmir’e dönmek zorundaydım. Gazeteden o ko"ulla izin verilmi"ti. Ayrıca o günlerde DP iktidarının yeni bir baskı tedbiri alarak CHP’nin mallarına elkoyaca!ı ve Ulus Gazetesi’ni
kapattıraca!ı söyleniyordu.
Atatürk’ün kabri önünde saygı duru"unda bulunmayı arkada"lara bırakıp Ulus Gazetesi’ne gittim. Hemen her gün
telefonda konu"tu!um Çetin Altan’la tanı"tık. Çetin iyi bir
muhabirdi, ama en büyük tutkusu fıkra yazarlı!ıydı. Ak"am
üzeri gazeteye u!rayan muhalefet liderleriyle tanı"tırdı. Tıpkı
bizim Sabah Postası Gazetesi gibi, Ulus da, bir gazete yönetim yerinden çok bir parti merkezine benziyordu. Tartı"ılan
142
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 143
ana konu da, DP’nin gerçekten CHP’nin mallarına ve Ulus
Gazetesi’ne el koyup koyamayaca!ı idi. Böyle bir "ey yaparlarsa #smet Pa"a’nın bunu yanlarına bırakmayaca!ından
herkes emindi.
CHP Genel Sekreteri Kasım Gülek ve o zamanlar partinin önde gelen isimlerinden #smail Rü"tü Aksal, Ferit Melen,
Faik Ahmet Barutçu gibi siyasetçileri ilk kez orada gördüm.
Ulus’un yazı i"lerinde çalı"anlardan birisi de daha sonraki
yıllarda siyaset dünyasında büyük isim yapacak olan Bülent
Ecevit’ti. #çine kapalı, son derece kibardı. Gazetecilik stajı
yapmak üzere ABD’ye gitme hazırlı!ı içerisindeydi.
*
Anıt Kabir’i ziyaret etme olana!ı bulamadan #zmir’e
dönmek üzere bindi!imiz motorlu trendeki bir kar"ıla"ma
sanırım sırf okul masraflarını çıkartabilmek amacıyla ba"ladı!ım gazetecili!i meslek olarak seçmemde en büyük etkenlerden biri oldu.
Saatlerce süren yolculu!un sonlarına do!ru so!uk bir
"eyler içmek için trenin yemekli vagonuna geçtik. Vagondaki
yemek masalarından birinde giyimlerinden, tavırlarından ve
içki kadehleri dolu masa donanımından önemli insanlar oldukları anla"ılan bir grup ate"li bir sohbet içerisindeydi. Ulus
Gazetesi’ne ve CHP mallarına elkonulması konusunda Menderes’le yaptıkları bir görü"meden bahsediyorlardı.
Biz gençler ise, yan tarafta Ankara izlenimlerimizi
konu"uyorduk. Ben Ulus Gazetesi’nde tanı"tı!ım muhalif
milletvekilleri ve gazetecilerden, onların CHP mallarına ve
Ulus Gazetesi’ne elkoyma tehdidine kar"ı tepkilerinden bahsederken, yan masadakilerden birisi müdahale etti:
- Yetenekli gençlersiniz. Atatürk’ten ilham almı" olarak #zmir’e dönüyorsunuz. Bozguncuların oyunlarına gelmeyin, istikbalinizi heder etmeyin, gibisinden bir "eyler söyledi.
Öfkeyle o masaya döndüm,
- Bizim kimseden ders almaya ihtiyacımız yok, kimsenin
de oyununa gelmeyiz. Özellikle de sizin gibilerin, dedim.
143
"vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 07/11/10 15:22 Page 144
Arkadaşlar beni yatıştırmaya çalışırken, masadakilerden
biri konuşmamıza müdahale edip kendisini DP milletvekili
olarak tanıttı:
- Gençler olarak tepkilerinizi anlıyorum. Ama CHP ve
Ulus Gazetesi allahın günü fesat ve kin kusuyor. Ülkenin selameti adına fesatın durdurulması gerekmez mi? diye sordu.
- Ülkenin selameti adına asıl sizin fesatınızın durdurulması gerekir, dedim. Daha dün üniversite hocalarını susturmaya kalktınız. Bugün de muhalefetin tek günlük gazetesini
yoketmeye çalışıyorsunuz. Demokratlık bunun neresinde?
Zaman zaman saygı sınırını da aşan eleştirilerime
rağmen DP’li milletvekili beni sabırla dinliyor, bin dereden
su getirerek tutumlarının haklı olduğuna inandırmaya
çalışıyordu. İzmir’e vardığımızda da uygar bir şekilde selamlaşarak ayrıldık.
Ertesi gün gazeteye gittiğimde, Gökçe’nin odasından
yine politik tartışmalar yükseliyordu. İlk radyo haberlerini
toparlayıp odasına girdiğimde, içeridekilerden biri önce beni
dikkatle süzdü. ardından yerinden fırlayıp boynuma sarıldı.
- İşte demin anlattığım genç buydu. Ağızlarının payını
veren genç...
Herhalde yemekli vagonda tartışmayı izlemiş olanlardan
biriydi.
Yayın yönetmenimiz de çok şaşırmıştı. Gazetede tamamen teknik bir iş yapan ve hiçbir zaman siyasal tartışmalara
katılmamış olan genç meslektaşının böylesine tavır koymuş
olmasından dolayı son derece memnundu, beni kutladı.
Birkaç hafta sonra DP iktidarı gerçekten de CHP’nin
mallarına ve Ulus Gazetesi’ne elkoydu. Olay, CHP’li olsun
olmasın, yüksek öğrenim öğrencileri arasında muhalif tavrın
daha da güçlenmesine yolaçtı. İsmet Paşa’nın Meclis’teki
konuşmasında,
- Tarih kürsüsünden halinizi seyrediyorum. Suçluların
telaşı içindesiniz, diye Menderes iktidarına meydan okuması
DP muhaliflerini adamakıllı cesaretlendirmişti.
O tepki ortamındadır ki TMTF, dinsel tarikatların ve
144
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 145
özellikle de Saidi Nursi hareketinin güçlenmesini gerekçe
göstererek, yıllarca önce dinsel fanatiklar tarafından öldürülmü" olan Kubilay’ın Menemen’deki anıtına bir ziyaret örgütledi. Daha yola çıkmadan, bu ziyareti yapacak olan
gençlere gericilerin saldıracakları, hattâ kan dökebilecekleri
söylentileri yayılmı"tı.
Mar"lar söyleyerek, TMTF sözcülerinin ajitasyonlarını
dinleyerek Kubilay Anıtı’nın bulundu!u alana yakla"ıyorduk
ki, ön sıralarda oturan birisi,
- #"te, diye ba!ırdı. Bizi bekliyorlar...
Otobüs yava"ladı, hepimiz pencerelere ü"ü"tük. Yolun
sa! tarafında ibikli beresiyle ufak tefek bir köylü merakla
bizim otobüse bakıyor, ne olup bitti!ini anlamaya çalı"ıyordu. Öndeki ajitatörlerden birkaçı otobüsü durdurup dı"arı
fırladılar, köylünün çevresini sararak hakaretlerle, tartaklamalarla di!erlerinin nerede oldu!unu sorgulamaya ba"ladılar.
Zavallı köylü, çocukluk yıllarımda ya"amlarını payla"tı!ım yoksul köylülerin herhangi birisinden farklı de!ildi.
Köy kökenli birkaç arkada"la birlikte biz de otobüsten fırlayıp duruma müdahale ettik, zavallı köylünün tartaklanmasını engelledik.
Sonra öngörüldü!ü gibi hep birlikte Kubilay Anıtı’na
gidip saygı duru"unda bulunduk, TMTF sözcülerinin ate"li
nutuklarını bir kere daha dinledikten sonra derhal #zmir’e
döndük.
Trendeki ba"arılı tartı"madan ötürü artık “istikbal vaadeden bir genç” sayıldı!ımdan, gazeteye gelip giden CHP
yöneticileri partiye girip gençlik kollarında görev almam için
ısrar edip duruyorlardı. Ama ya"adı!ım halk semtlerinde
CHP hâlâ yıllar süren o baskıcı tek parti rejiminin uygulayıcısı olarak görülüyor, kimse o günleri tekrar ya"amak istemiyordu. Hayır, tavır koymanın, mücadele etmenin ba"ka
yöntemleri, örgütlenmenin ba"ka biçimleri de olmalıydı.
Zaten, YETO’yu bitirmeden önce ne mesleksel ne de örgütsel bir seçim yapmak niyetinde de de!ildim.
145
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 146
Mesleksel planda her"ey, #stanbul Bo!azı’nı ba"tan a"a!ı
Tuna’dan gelen buzların kapladı!ı o ünlü 1954 karakı"ında
de!i"meye ba"ladı. #zmir gibi bir güney kenti dahi dondurucu bir kı" geçiriyordu.
Gazetenin tütün deposundan bozma idarehanesinde parasızlıktan aylardır ücretlerimiz ödenemedi!i gibi, sobada
yakacak odun da alınamıyordu. Düz baskıda kullanılan kli"elerin tahtalarını sökerek ya da baskı artı!ı ka!ıtları tutu"turarak ısınmaya çalı"ıyorduk. Yakacak kli"e tahtası ya da ka!ıt
kalmayınca sık sık alt kattaki mürettiphaneye iniyor, kazanlarında sürekli antimuanlı kur"un eriyen lineotype’ların
yaydı!ı sıcakta ısınmaya çalı"ıyorduk. Ömrüm boyunca bana
rahat nefes aldırmayacak kronik bron"it ci!erlerime i"te o
çalı"ma ko"ullarında musallat olmu"tu.
Tüm zorluklarına ve olanaksızlıklarına ra!men gazetecili!i, hem de sürekli mali sıkıntı içinde ve iktidarın baskısı
altındaki bir gazetede meslek olarak seçmem, daha do!rusu
seçmek zorunda bırakılmam o günlere rastlıyor.
Sabah Postası’nın birinci kurulu" yıldönümünde yöneticiler, hiç de!ilse biz çalı"anlara moral takviyesinde bulunmak için, Fuar alanındaki içkili gazinolardan birinde bir
yıldönümü kutlaması organize etmi"lerdi. Ö!len ba"layan
yemekte, yazı i"leri kadrosundan benim dı"ımdaki herkes ölçüyü kaçırıp sarho" oldu!undan, ak"ama do!ru kimsenin
i"ba"ı yapıp gazeteyi çıkartacak hali kalmamı"tı. Orhan
Rahmi Gökçe, birden bana dönerek,
- Do!an, dedi. Gazete sana emanet... Yarınki sayıyı sen
çıkartacaksın. Ben makaleleri falan dünden hazırlamı"tım.
Haberleri zaten sen toparlıyorsun. Birkaç de resim...
- Ben hiç gazete çıkartmadım ki, ne mizanpaj yapmasını
bilirim ne de ba"lık atmasını, diye itiraz ettim.
- Dert de!il, mürettipler sana yardım ederler...
Bir taksi ça!ırıp dört ki"i alelacele matbaaya döndük:
ben, sermürettip $ahap Usta ve iki de Linotype dizgicisi.
Sabah Postası 57X82 ya da 70x100’lük ka!ıda düz
baskıyla basılan altı sayfalık bir gazeteydi.
146
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 147
Matbaaya geldi!imizde Anadolu Ajansı’nın teksir makinesinde ço!altılmı" bültenleri de kapıda birikmi"ti. Dizgi
makinelerinin çalı"abilmesi için daha önceden hazırlanmı"
magazin yazılarını, ba"makaleyi ve kö"e yazılarını sermürettibin yardımıyla ba"lık atıp puntolayarak a"a!ıya indirdikten sonra yabancı radyolardan haber toplamaya
giri"tim.
Dı" haberleri de büyük bir hızla ka!ıda döktükten sonra
gazetecilik ya"amımın ilk mizanpaj yapma ve ba"lık atma denemesine giri"tim. O sıralarda önceden basılmı" sayfa planları
da yoktu. Daha önce sayfa planı yapı"ını gördü!üm Gökçe’yi
taklit ederek düz beyaz ka!ıdın üzerine kur"un kalemle sekiz
sütuna bölünmü" bir "ablon yaptıktan sonra, eldeki hazır
kli"eleri de de!erlendirerek sayfa planını çizdim.
Bereket versin, sermürettibimiz $ahap Usta hep yanımdaydı, bana yol gösteriyor, gösterirken de günün siyasal olayları üzerine durmadan yorum yapıp bana da sorular soruyor,
bir yerde benim bu konulardaki bilgi düzeyimi tartıyordu.
Kadrat hesabını, hurufat karakterlerini, ba"lıkların sütun
sayısına göre ayarlanmı" kumpasa sı!dırılabilmesi için hangi
cambazlıklara ba"vurmak gerekti!ini, kli"eciye gönderilecek
foto!rafların plana uygun kadrajının nasıl belirlenece!ini hep
$ahap Usta’dan ö!rendim.
$ahap Usta mesle!inin en eskilerindendi. Yıllarca matbaalarda antimuanlı kur"un buharından zehirlendi!i için
sa!lık durumu iyice kötüle"mi"ti. Benzi sapsarı, sık sık ci!erleri sökülürcesine öksürürdü. A!ır çalı"ma ko"ullarına
ra!men aktüaliteyi yakından izler, fırsat buldukça kitap, dergi
okur, denk geldikçe de sol yorumlar yapardı. Yorumlarda
anla"amadı!ımız zaman da gülerek Nazım Hikmet’in Maksim Gorki’ye mektubuna bir gönderme yapardı:
Hayır ihtiyar usta,
bak bu hususta
seninle hemfikir de!iliz...
147
"vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 07/11/10 15:25 Page 148
Şahap Usta’nın yardımıyla ilk önce hazır magazin
yazılarını ve köşe yazılarını, ardından dış haberleri ve nihayet iç siyaset haberlerini başlıklayıp matbaaya indirdim.
Sorun, sekiz sütunluk manşetin atılmasındaydı. Çetin Altan’dan son Ankara haberlerini aldıktan sonra İsmet Paşa’nın
ajitatif olacağını düşündüğüm bir cümlesini manşete
çıkarttım. Gazetenin hurufat kasası o denli fakirdi ki, üst
başlık, manşet ve alt başlığı sayfaya sığdırabilmek için 24
punto, 36 punto, 48 punto, 60 punto ve nihayet 72 punto ile
dakikalarca lego oynamak zorunda kaldım.
Sabaha karşı 1’de birinci sayfayla devam sayfalarını da
bağlayıp makiniste teslim ettiğimizde, büyük bir meydan
savaşı kazanmış gibiydik.
Ertesi akşam tekrar gazeteye gittiğimde, Gökçe beni
büyük bir coşkuyla karşıladı:
- Bak Doğan, gazeteciliğe yeteneğini geldiğin ilk günkü
görüşmemizde farketmiştim. Sabah Postası’nın bugünkü
sayısını tek başına çıkartmakla öngörümde yanılmadığını
kanıtladın. Sen artık kendini gazeteye daha fazla vermelisin.
İyi bir gazeteci, muhabirlikten yazarlığa, sayfa sekreterliğinden desen yapımına, hattâ karikatür çizimine dek herşeyden anlamalıdır. Hodri meydan...
Gazetede çalışan diğer deneyimli arkadaşlar da
başarımdan dolayı kutladılar.
Ama en büyük ödül, mürettiphane ve baskı dairesine
indiğimdeki büyük coşkuydu…
Tüm gazetecilik ve sendikacılık yaşamımda “fikir işçisi beden işçisi” ayrımına karşı ısrarla tavır koymamda herhalde
bu ilk gerçek gazetecilik deneyimimin rolü çok büyük oldu.
Artık beni de gazeteciden saydıkları için bir gün beni spor
sayfası için röportaj yapmakla görevlendirdiler. Fenerbahçe
takımı bir maç için İzmir’e gelmişti. Hem Fenerbahçe’nin, hem
de milli takımın kaptanı olan efsanevi kaleci Cihat Arman’la
Basmane’de kaldığı bir otelde röportaj yapacaktım.
Hiç kimseyle röportaj beni bu denli heyecanlandıramazdı. 1946’da Ankara’ya gelip de mahalle arkadaşlarımın
148
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 149
telkiniyle Fenerbahçeli olduktan sonra tıpkı Lefter, Fikret,
Suphi, Murat, Selahattin gibi, Cihat Arman da ula"ılması imkansız idollerimizdendi. Foto muhabirimiz Ahmet Gülta"’ın
foto!rafladı!ı röportajı yaparken kalem tutan elim titriyor,
soru sorarken kelimeler bo!azımda dü!ümleniyordu.
Ne ki, bir zamanlar sırf Fener’i seyretmek için polis jobuna meydan okuyarak stadyuma biletsiz girmeye çalı"ırken,
gazetede çalı"maya ba"ladıktan sonra maçları para ödemeden
gazeteci olarak basın tribününden izlemek olana!ına sahip
oldu!um halde birdenbire maçlara ilgim azlamı"tı, sosyal ve
siyasal konular daha fazla ilgimi çeker olmu"tu.
Öyle de olsa, gençlik yıllarımın bir idolüyle e"it ko"ullarda konu"mak, sohbet etmek benim için büyük bir olaydı,
belki de mesle!e ısınmamda önemli bir etken olmu"tu.
*
1954 yılı siyasal alanda önemli olaylarla doluydu. Millet Partisi, ardından köy enstitüleri kapatılmı", Basın Yasası
a!ırla"tırılmı"tı, Türkiye bu ko"ullar altında yeni seçime gidiyordu. Basında yapılan en küçük bir ele"tiri bile yeni yasayla “suç” sayılıyor, üstelik suçlanan gazeteciye iddiasının
do!rulu!unu kanıtlamak için ispat hakkı da tanınmıyordu.
Halkçı Gazetesi’ndeki bir ba"yazısından ötürü Türk
basınının duayeni Hüseyin Cahit Yalçın 26 aya mahkum edilerek hapse atılmı"tı.
Seçim kampanyasında ana muhalefet lideri #smet #nönü’nün Ege bölgesindeki seçim gezilerini gazete adına izlemekle ben görevlendirilmi"tim. Geziyi izleyen gazeteciler
içerisinde konu"maları bir manyetofon sadakatiyle not alabilen tek muhabir bendim.
Özellikle Pa"a’nın her cümlesinin, her kelimesinin
büyük tartı"malara yolaçtı!ı bu dönemde tuttu!um notlar sadece Sabah Postası için de!il, Ulus’un yerine çıkan Halkçı ve
#stanbul’daki Dünya gazeteleri için de son derece önemliydi.
DP o sıralarda yabancı sermaye yatırımlarını te"vik için
yeni bir yasa çıkartmı", yabancı i"adamlarına çe"itli ko149
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 150
laylıklar tanımı"tı. #smet Pa"a’yla dola"ırken, ilkokul, ortaokul ve lise sınıflarında hergün sabahtan ak"ama “Ebedi $ef”
Atatürk’ünkinin yanında “Milli $ef” olarak portresini seyretti!imiz, hakkında övgü dolu "iirler ezberlemeye zorunlu
kılındı!ımız bu sevimli ihtiyarın tekrar iktidara gelirse ne yenilikler getirece!ini dü"ünüyor, gazetede di!er meslekda"larla ve okul arkada"larımla bunu tartı"ıyordum.
17 Nisan 1954 günü #zmir’in Cumhuriyet Meydanı’nda
konu"masını not alırken de kafamda bu sorular dönüyordu.
Bir noktada Pa"a’nın sesi birden bir kükremeye dönü"tü.
- Biz bu memleketi sokakta bulmadık, diye haykırdı. Yabancı Sermaye Kanunu ticaretimizi, sanayiimizi, iktisadımızı
can evinden vuran bir kanundur. Yabancı sermaye, uzun mücadelelerle elimize aldı!ımız ticari ve zirai sahalarımıza girmi"tir. Biz bu memleketi bir avuç harabe halinde aldık.
Yabancı ellere kaptırmayaca!ız. Petrol ve yabancı sermaye
kanunları kapitülasyondur! #ktidara gelince düzeltece!iz.
Bir süre sonra, CHP Genel Sekreteri Kasım Gülek’in,
DP lideri ve Ba"bakan Adnan Menderes’in ve MP kapatıldıktan sonra yeni kurulan Cumhuriyetçi Millet Partisi
(CMP)’nin lideri Osman Bölükba"ı’nın gezilerini izleme görevi de bana verildi.
Ege bölgesini kent kent, kasaba kasaba, köy köy tarıyorduk. Aslında bu ilk seçim gezileri, 18 ya"ındaki bir genç için
Anadolu gerçe!ini daha iyi tanıyabilmek açısından da önemli
bir fırsattı.
Parti mitinglerinde ya da bu mitinglerin gazetelerde
yayınlanan foto!raflarında #smet Pa"a’nın, Adnan Menderes’in, Osman Bölükbası’nın yanıba"ında görünmem mahalle sakinleri ve okul arkada"ları arasında önemli bir olay
olmu"tu. Hele oturdu!umuz aile evinin sakinlerinden ya"lıca
bir CHP’li vardı ki, #smet Pa"a’nın #zmir mitinginden sonra
mahallede kar"ıla"tı!ımızda, ya" farkına aldırı" etmeden
sokak ortasında üzerime atılmı",
- O mübarek eli sıkan eli öpeyim, diye konu kom"unun
gözleri önünde elimi öpmeye kalkı"mı"tı.
150
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 151
Pa"a’nın tarihsel ki"ili!ine ra!men, 2 Mayıs 1954’te
yapılan seçimleri Demokrat Parti daha büyük bir oy farkıyla
kazanacak, Meclis’teki iktidar ço!unlu!u daha ezici hale gelecekti. Çünkü Ege, hele de #zmir, tek parti dönemindeki
CHP zulmünü unutmamı"tı, gittikçe artan otoriter e!ilimlerine ra!men Demokrat Parti’yi tutmaya devam ediyordu.
DP’nin ikinci seçim zaferi, tüm muhalefet saflarında
oldu!u gibi #zmir’in tek muhalif gazetesi olan Sabah Postası’nda da büyük bir moral çöküntüsü ve maddi sarsıntı yaratmı"tı. DP yanlısı gazeteler resmi ilanlarla, ka!ıt tahsisleriyle,
örtülü ödenekten verilen paralarla beslenirken bizim gazetede
aylıklarımızı artık üç dört aylık gecikmeyle alabiliyorduk.
Bir yıl önce ben de para kazanmaya ba"ladı!ım için yine
Kahramanlar Mahallesi’nde daha yüksek kirayla iki odalı, üstelik akarsuyu ve müstakil helası olan bir eve ta"ınabilmi"tik.
Ama gazetenin kar"ıla"tı!ı maddi güçlükler yüzünden kirayı
zamanında ödemekte zorlanıyorduk.
Tam o günlerde hiç beklemedi!im iki teklif geldi. Ege
Ekspres Gazetesi sahibi Nihat Kür"at o gazetede çalı"an arkada"ları araya koyarak iki misli aylıkla gazetesinde
çalı"mamı önermi"ti.
Aynı günlerde daha önemli bir ba"ka teklif de Ba"bakan
Adnan Menderes’ten geliyordu. DP yanlısı bir gazetecinin getirdi!i öneriye göre, tüm gezi ve toplantılarında Menderes’e
refakat ederek konu"malarını kayda geçirecek ve bunları derhal basına iletecektim. Gecesi gündüzü belli olmayan bir
çalı"maydı ama en üst derece devlet memurlarının maa"ına
ko"ut bir maa" ve ayrıca yol ödene!i verilecekti. Zaten hep
ba"bakanın refakatinde olaca!ımdan seyahatlerde yol, otel ve
yiyecek masrafı yapmam da söz konusu de!ildi.
Her iki teklifi de dü"ünmek için süre dahi istemeden
hemen reddettim.
Muhalefete baskıların arttı!ı, Basın Yasası’nın a!ırla"tırıldı!ı bir ortamda benim yerim iktidarın de!il muhalefetin
yanında olmalıydı.
O sıralarda ünlü Fransız gazetecisi Pierre Lazareff’in
151
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 152
Türkçe’ye “Fransa’da Basın Rezaletleri” adı altında çevrilen çarpıcı kitabını okumaktaydım. Aynızamanda, #zmir’de
yeni kurulmu" bulunan Gazeteciler Sendikası’nın bünyesinde de aktif rol almı", i" saatleri dı"ında da basın çevresinden pek ayrılmıyor, gazetecilerin örgütlenmesi, dü"ünce ve
ifade özgürlü!ünün korunması, sosyal haklarının tanınması
için yo!un çaba harcıyordum.
Gerek Ege Ekspres’in gerekse Menderes kabinesinin
önerilerine hemen red yanıtı vermemde Lazareff’in kitabını
okumu" ve sendikal mücadeleye katılmı" bulunmamın mutlaka büyük etkisi olmu"tu.
*
Ama gerek gazetecilik ya"amımda, gerekse sosyal-siyasal mücadelelerimde en etkileyici ve yönlendirici olay, 1951
Komünist Tutuklaması sanıklarından birisiyle tanı"mam ve
aynı mesle!i payla"mam oldu. 167 sanı!ın duru"ması
ba"layalı çok olmu", bazıları delil yetersizli!inden tahliye
edilmi"ti.
Bir ak"am i"ba"ı yapmak üzere gazeteye geldi!imde ortalıkta gergin bir hava vardı. Sayfa sekreterlerinden biri öfkeyle bir odadan ötekine geçiyor,
- Bu namussuzla aynı gazetede nasıl çalı"ırız? Herif resmen komünist, diye ba!ırıp ça!ırıyordu.
Benim geldi!imi görünce hemen ko"up ellerimi yakaladı,
- Bu meseleye sendikanın el koyması lazım. Bizi bir komünistle aynı çatı altında çalı"tıramazlar, diye yakınma!a
ba"ladı.
- Bir dakika, sakin ol. Kim, neyin nesi? Tanıyor musun?
- #"te orda, yan odada... Hem de masa vermi"ler.
Merakla yan odaya geçtim. Ufak tefek bir adam, masanın üzerine deste deste yı!ılmı" Fransızca, #ngilizce, #talyanca gazete ve dergilerin, boy boy lügatların arasında
kaybolmu", haldır haldır çeviri yapıyordu.
152
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 153
Beni görünce aya!a kalktı,
- Sizi gıyaben tanıyorum. Ben Mehmet Ressamo!lu, çevirmen olarak görevlendirildim, diyerek elimi sıktı.
Ben de kendimi tanıttım. Sormama meydan bırakmadan,
yazı i"lerindeki gerginli!in nedenini açıkladı:
- Ben TKP davası sanıklarındanım, ama serbest bırakıldım, tutuksuz yargılanıyorum. Dava bir süre sonra sonuçlanacak.
Birden aklıma ortaokuldaki Sami Ö!retmen, #smail
Hakkı Tonguç, Ticaret Lisesi’nden Ya"ar Çöl, Ankara’daki
mahalle kom"usu komünist terziler, o siyasal baskı kurbanı
saygıde!er insanlar geldi.
- Bunları konu"mak gereksiz, dedim. Geldi!inize sevindim, dünyada tek haber kayna!ımız benim yabancı radyoların Türkçe yayınlarından kaydettiklerim, bir de Amerikan
ve #ngiliz haber servislerinin gönderdi!i propaganda a!ırlıklı
bültenler... Verimli bir i"birli!i yapaca!ımıza inanıyorum.
Yandaki odaya geçerek olay çıkartan arkada"ı yatı"tırdım.
- Sendika çalı"anın siyasal görü"üne niye karı"sın? Adam
üç dilde çeviri yapıyor. Sayfaya koyacak röportaj bulamıyorsun. Daha ne istiyorsun?
Sonra yayın yönetmeni Gökçe’yle günlük i"leri konu"maya gittim.
- Gördün de!il mi rezaleti, diye yakındı. Kaliteli bir
adam bulmu"uz, komünist diye istemiyorlar. Komünistse komünist, ben Vâlâ Nurettin’lerle, Nizamettin Nazif’lerle, Naci
Sadullah’larla çalı"tım. Onlar da komünistti. Sen yaptı!ı i"e
bak!
Olay kısa sürede yatı"tı, Mehmet’le herkes çok iyi dost
oldu. Birkaç ay sonra da TKP dâvası karara ba!landı. Askeri
mahkemenin kararını o sırada #stanbul muhabirimiz olan Orhan
Birgit telefonla geçiyordu. Mehmet yanıba"ımda nefesini
kesmi" kendisi hakkında ne karar verildi!ini ö!renmeye
çalı"ıyordu. Sanıkların büyük kısmı a!ır cezalara mahkum
olmu"tu. Mehmet beklendi!i gibi beraat edenler arasındaydı.
153
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 154
Kendisini kutladım, biliyordum ki, mahkumiyet yeseydi,
tüm yararlılı!ına ra!men CHP’nin baskısıyla gazetede tutmayacaklardı. #lk i"e alındı!ında Mehmet’in geli"ini protesto
eden arkada"lar da karardan dolayı rahatlamı"lardı.
O dönemdeki TKP tutuklamalarıyla ilgili bir ba"ka ilginç olay… TKP sanıkları listesinde bir de Orhan Suda ismi
vardı. Liste açıklanınca Anadolu Ajansı'nda çalı"an bisiklet
"ampiyonu Orhan Suda'nın ba"ı derde girmi", kendisiyle selamı sabahı kesenler olmu"tu. Kendisinin TKP sanı!ı olmadı!ını kanıtlamak için her yola ba"vurmu"tu. Dava
sonuçlandıktan bir süre sonra TKP'li Orhan Suda da #zmir'e
gelecek, Ressamo!lu gibi o da basın emekçileri arasına
katılacak, aramızda sıcak bir dostluk kurulacaktı.
O yıllarda Fransızca bilmiyordum. #ngilizceyi ise "öyle
böyle sökebiliyordum.
Mehmet’in magazin yazılarını hazırlamak üzere getirtti!i gazete ve dergilerde, bizim gazetenin asla kullanamayaca!ı haberler, röportajlar da yeralıyordu. Özellikle
Avrupa’daki komünist partilerin ve sendikaların mücadeleleri, uluslararası arenada ABD’nin ve de Türkiye’nin de üye
oldu!u NATO’nun dünya barı"ını tehdit eden silahlanma, istihbarat, komplo faaliyetleri, bu gazete ve dergilerin bir
kısmından ö!renilebiliyordu.
Moskova Radyosu’nun ve di!er sosyalist ülkeler radyolarının yayınlarında bu konular sürekli i"lenmekteyse de,
bunları kaynak göstererek haber yapmak olanaksızdı. Mehmet’in çevirileri sayesinde aynı haberleri Batı kaynaklı
verme olana!ı do!mu"tu.
Bu arada gazete kadrosuna bir solcu arkada" daha katılmı"tı. #lerideki yıllarda #stanbul’da Gece Postası ve Ak"am
gazetelerinde birlikte çalı"aca!ımız, Ak"am’dan uzakla"tırılmamızdan sonra E Yayınları’nı kurmu" olan Cengiz Tuncer… Kendisi, o sıralarda #zmir Milli Kütüphanesi Müdürü
olan ünlü yazar Kemal Bilba"ar’ın kızkarde"iyle evliydi.
Gazetede tutarlı, ele"tirel bir yayın çizgisi geli"tirmeye
ba"lamı"tık. Anadolu Ajansı’nın ve Batı radyolarının pek sö154
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 155
zünü etmedi!i Asya, Afrika ve Latin Amerika ülkelerindeki
ulusal kurtulu" ve direni" mücadelelerini de artık ayrıntılı
olarak izleyebiliyor, gazetemizde yansıtabiliyorduk.
Mayıs 1954’te Fransız emperyalizminin Dien Bien Phu’da
Vietnam direni"çileri tarafından a!ır bir yenilgiye u!ratılarak
yıllardır sömürdü!ü bu ülkeyi utanç içinde terketmek zorunda
kalmasıyla ilgili haberleri, Mehmet’in getirtti!i Fransızca gazete ve dergilerden artık bütün ayrıntılarıyla izleyebiliyorduk.
Hele birkaç ay sonra Cezayir halkının Fransız sömürgecili!ine kar"ı ulusal kurtulu" sava"ı ba"latması önemli bir
dönüm noktasıydı. Cezayir müslüman bir ülkeydi, #ran’da
Musaddık’ın devrilmesinden sonra ABD ve #ngiltere Ortado!u’nun müslüman ülkelerini tam kontrol altına alırken
Kuzey Afrika’da bir müslüman halkın ayaklanması Batı emperyalizmine büyük darbeydi.
Bu geli"meye ra!men, Menderes iktidarı 24 $ubat
1955’te, Türkiye’yi ABD’ye daha da ba!ımlı hale getirecek
olan Ba!dat Paktı’na katmakta tereddüt etmedi. Bundan birkaç
ay sonra, 17 Nisan 1955’te Ba!lantısız Ülkeler hareketini yaratan Bandung Konferansı toplanacaktı. Bu konferansta Türkiye, ABD emperyalizminin 5. kolu gibi davranarak
konferansın Batı dünyasından ba!ımsız bir tarafsızlık politikası izlemesine kar"ı çıkacaktı.
*
Bu geli"meler olurken, Türkiye’de Hürriyet Gazetesi’nin
kı"kırtıcı yayınlarıyla bir Kıbrıs histerisi ba"latılmı"tı. Ba"ta
#stanbul olmak üzere ülkenin her tarafında “Kıbrıs Türktür
Türk Kalacaktır”, “Rumlar ittir it kalacaktır” sloganlarıyla
Rum halkının anti-kolonyalist mücadelesine kar"ı mitingler
düzenleniyordu.
6 Eylül 1955 günü gazeteye her zamankinden daha erken
gidiyordum, bir sendika toplantısı için hazırlık yapacaktım.
Bir süreden beri Kar"ıyaka’ya ta"ınmı"tık. Kar"ıyaka vapuru
Konak iskelesine yakla"ırken kentte büyük bir hareketlilik
vardı.
155
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 156
Sık sık tekrarlanan Kıbrıs Mitinglerinden biri sanıyordum. Tütün depolarının arasındaki dar yollardan hızla gazeteye ula"tım. Bir yandan polis-adliye muhabirleriyle ili"ki
kuruyor, öte yandan da Ankara’da Çetin Altan’ı, #stanbul’da
Orhan Birgit’i arıyordum.
Çok geçmeden deh"et verici haberler ya!maya ba"ladı.
Her"ey, #stanbul’da yayınlanan Mithat Perin’e ait Ekspres Gazetesi’nin Selanik’te Atatürk’ün do!du!u evin Yunanlılar tarafından bombalandı!ına dair sansasyonel ve
provokatif bir haber vermesiyle ba"lamı"tı. Ba"langıçta
masum protesto gösterisi havasında ba"layan eylemler kısa
sürede Rumlara ve di!er dinsel azınlıklara kar"ı vah"ice bir
pogrom operasyonuna dönü"mü"tü.
Gazeteden fırlayarak Kordon Boyu’nu Konak’tan Alsancak’a kadar taradım. Aklın hayalin alamayaca!ı bir vah"etle Türk ve Müslüman olmadı!ı bilinen ya da tahmin
edilen ki"ilere ait evlere, i"yerlerine saldırılıyordu. Sanki
her"ey önceden planlanmı", hedefler titizlikle belirlenmi" gibiydi. Basılan evlerden, ma!azalardan ucuz pahalı ne varsa
ya!ma edilip kaçırılıyordu. Alsancak’a vardı!ımda #zmir Valisi Kemal Hadımlı ne "i" yansın ne kebap misali bir nutukla
nümayi"çileri sözüm ona yatı"tırmaya çalı"ıyor, ama pogromculara kar"ı hiçbir önlem uygulanmıyordu.
Ak"am oldu!unda bu toplu vah"etin isimsiz “kahraman”ları geriye utanç verici bir harabe bakarak talan ettikleri
ganimetleriyle mahallelerine, evlerine çekiliyordu.
Benim için en "oke edici olan da, her gün Kar"ıyaka vapurunda, Kordon Boyu’ndaki dükkan ve kahvelerde gördü!üm
nice kendi halinde insanın bir canavar kesilmi" olmasıydı.
Gazeteye döndü!ümde gördüklerimi anlattım. Di!er arkada"lar da aynı deh"et sahnelerine tanık olmu"lardı. #zlenimlerimizi yeni kı"kırtmalara meydan vermeyecek bir
"ekilde temkinli bir dille yansıtmaya çalı"tık.
Yaptı!ı provokasyon sonucu ba"layan olayların kontroldan çıkmasından pani!e kapılan hükümet hemen sıkıyönetim
156
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 157
ilan etti, #stanbul’da 3, #zmir ve Ankara’da birer sıkıyönetim
mahkemesi kuruldu ve tutuklamalar ba"ladı. Bu DP döneminin ilk sıkıyönetimiydi.
Ne ki, tutuklananların ba"ında ne olayları tahrik edenler
ne de ya!macılar geliyordu. #stanbul’da ba"ta Aziz Nesin,
Kemal Tahir, Asım Bezirci, Hasan Dinamo gibi sol aydınlar
olmak üzere adı “komünist”e çıkmı" 48 ki"i tahrik ve tertip
suçlamasıyla tutuklandılar.
Piyango bizim gazeteye de vuracaktı. Olaylardan bir
hafta sonra bizim gazete sıkıyönetim tarafından kapatıldı, gazetenin yayın yönetmeni Orhan Rahmi Gökçe tutuklandı.
Gökçe’nin tutuklanması dramatik bir olaydı. #zmir Birinci
$ube polislerinden ikisi Gökçe’yi tutuklamaya gelmi"lerdi,
ama niçin geldiklerini bir türlü söyleyemiyor, a!ızlarında bir
"eyler geveleyip duruyorlardı. Gökçe, genellikle yazılarını sabahları Konak Meydanı’na bakan bir kahvehanede, vitrinin
tam arkasında kahvesini yudumlayarak yazardı. #zmir Birinci
$ube Müdürlü!ü ise birkaç yüz metre ilerideki # zmir Vali
Kona!ı’nın alt katında gizemli bir yerdi. Orada çalı"an sivil
polisler için, her sabah kahvenin önünden geçi"lerinde yazı
yazarken gördükleri Gökçe #zmir’in saygın aydınlarından biriydi, onu adi suçtan aranan bir lumpen gibi tutuklamak
a!ırlarına gidiyordu.
Sonuçta Gökçe herbirimizle vedala"ıp polislerin refakatinde, ama kelepçe vurulmaksızın Yurtiçi Bölge Komutanlı!ına götürüldü.
Gazetecili!e ba"layalı beri bizzat tanık oldu!um ilk gazeteci tutuklamasıydı. #"in ilginç yanı, tutuklama emrini
veren sıkıyönetim komutanı, “Cemal Aga” diye tanınan ve
gerek orduda, gerekse siviller arasında kendisine saygı duyulan Yurtiçi Bölge Komutanı Cemal Gürsel’di.
#leriki yıllarda 27 Mayıs Darbesi’nin liderli!ini üstlenecek olan Cemal Pa"a da bu tutuklama olayından son derece
rahatsızdı ve Gökçe’nin gerek ailesine gerekse biz çalı"ma
arkada"larına üzüntülerini iletmekte gecikmeyecekti.
Sıkıyönetim terörü di!er iki büyük kentte daha sertti. An157
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 158
kara’da Ulus Gazetesi süresiz, #stanbul’da ise Hergün, Hürriyet ve Tercüman gazeteleri 15 gün süreyle kapatıldı, sorumluları sıkıyönetim mahkemelerine sevkedildi.
Bu arada, olayların kı"kırtılmasında rol oynadı!ı gerekçesiyle Kıbrıs Türktür Cemiyeti yöneticileri de #stanbul’da tutuklanmı"tı. Tutuklanan yöneticiler arasında ileriki yıllarda
bakanlık yapacak olan gazeteci Orhan Birgit de vardı. Birgit
aynızamanda bizim gazetenin #stanbul muhabiriydi. Her ak"am
#stanbul haberlerini verirken kendisiyle görü"üyorduk. Gazete
patronları i"ine hemen son vermek istiyordu. Birgit yeni evlenmi"ti, sendikacı olarak müdahale edip dâva sonuçlanıncaya
kadar i"ten çıkartılmasını engelledim. Sanırım ona vekaleten
Nejat Çerman bize servis yapmaya devam etti. Dâva sonunda
da Birgit beraat ettirildi.
Sıkıyönetimin uygulamaları ne olursa olsun, ortada devlet te"vikiyle i"lenmi" bir suç vardı. Tıpkı 1915 Ermeni
soykırımı gibi... #zmir’de tanıdı!ım Rum, Ermeni, Yahudi,
Levanten arkada"lar büyük bir huzursuzluk içindeydi. Kendilerini yatı"tırmak ve güven duygusu vermek için hükümet
birkaç hafta sonra Bayındırlık Bakanı Muammer Çavu"o!lu’nu #zmir’e gönderdi. Nazlı Ilıcak’ın babası olan Çavu"o!lu, #zmir’de yapılan bir törenle Yunan Konsoloslu!u
binasına Yunan bayra!ı çekti.
*
1955 sonu... Gerek 6-7 Eylül olaylarının deh"eti, gerekse
muhalefete ve medyaya kar"ı baskı tedbirlerinin "iddetlendirilmesi, DP’ye kar"ı muhalefeti güçlendirme!e ba"lamı"tı.
Parti içi muhalefet yaptıkları gerekçesiyle 9 DP milletvekili
partiden ihraç ediliyor, onları destekleyen 10 milletvekili de
kendi istekleriyle partiden ayrılıyordu. Bunların tek suçu, bakanları ele"tiren gazeteciler hakkında açılan hakaret davalarında sanı!a iddiasını “ispat etme” hakkı tanınmasını
istemeleriydi. Bu 19 milletvekili bir süre sonra Hürriyet Partisi adı altında yeni bir parti kuracaklardı.
DP’nin önemli üyelerinden Fevzi Lütfü Karaosmano!lu,
158
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 159
Ekrem Hayri Üstünda!, Cihat Baban, Fethi Çelikba", Ekrem
Alican artık sık sık bizim gazeteyi ziyaret ediyor, Menderes
yönetimini ele"tiren demeçler veriyorlardı. Gelenler arasında
ulusal kurtulu" sava"ı yıllarının efsanevi simalarından Demirci Mehmet Efe de vardı.
Efe, ufak tefek, sevimli bir ihtiyardı. Birinci Dünya
Sava"ı sırasında u!radı!ı bir haksızlı!a isyan ederek da!a
çıkmı", 200 kadar kızanıyla e"kiyalı!a koyulmu", Yunan
i"gali ba"layınca da milli mücadele saflarına katılmı"tı.
Cumhurba"kanı Celal Bayar’ın milli mücadele yıllarında
Ege bölgesinde direni" örgütlemesine büyük katkıda bulunmu" olan, muhalefet yıllarında da DP’yi desteklemi" bulunan Efe, artık Bayar’ı ve Menderes’i en sert biçimde
ele"tiriyor, hattâ halkın güvenine ihanet etmekle suçluyordu.
Siyasal hareketlili!in yanısıra #zmir giderek sanat ve kültür alanında da büyük bir canlılık kazanmaya ba"lamı"tı.
Kitap alanında Milli E!itim Bakanlı!ı’nın klasikler dizisi,
Varlık’ın cep kitapları bizim ku"a!ın realist dünya edebiyatını tanımasında büyük rol oynuyordu. Varlık Dergisi’nin
yanısıra, Cemil Sait Barlas’ın yayınladı!ı Pazar Postası dergisi zamanın ilerici gençleri için “olmazsa olmaz”lardandı.
Bo" zamanlarımızda Kemeraltı Caddesi’ne inip eski kitapçıların soka!a serili tezgahlarını elden geçirdikten sonra
Besim Akımsar‘ın bir yanında kartvizit basılan kitabevine
u!rayıp sohbet etmek, ardından di!er kitabevlerini dola"mak
doyulmaz bir zevkti. Hele bu görü"meler ak"am üzeri Beyler Soka!ı’ndaki ya da Kordon’daki ucuz lokantalardan birinde içkili bir sohbetle tamamlanıyorsa...
Daha sonraki yıllarda Devlet Tiyatrosu’na dönü"türülecek olan #zmir Halkevi bir ba"ka bulu"ma yeriydi. Halk
müzi!i dinletilerinin yanısıra klasik batı müzi!i solistleri ya
da toplulukları da arada bir konser veriyordu.
Gazetede geç vakit i"in ritmi hafifledi!inde lambalı radyodan Ankara Radyosu’nun klasik batı müzi!i programlarını
dinleyerek bu yabancı müzi!e ısınıyordum. Bir ak"am dinledi!im Çaykovski’nin keman konçertosu beni öylesine
159
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 160
büyülemi"ti ki, artık her saatte dünya radyolarını tarayarak
bir klasik müzik parçası bulup onun e"li!inde çalı"ıyordum.
Bir gün sahaflarda eski kitap bakarken bir kenarda bir
keman metodu ve bir deste de keman partisyonu gördüm, hiç
dü"ünmeden hepsini satınaldım. Gazeteye geldi!imde herkes
"a"ırmı"tı. Bunları ne yapaca!ımı sordular,
- Bir de elden dü"me keman bulursam, kemana ba"layaca!ım. #smet Pa"a da 40’ından sonra viyolonsele ba"lamamı" mı?
Sayfa sekreterlerinden biri, karısının babadan kalma bir
kemanı oldu!unu, ama hiç kullanmadı!ını, istersem satınalabilece!imi söyledi. Pazarlıksız o zamanın parasıyla sanırım
40 Lira’ya anla"tık. Ertesi ak"am keman elimdeydi. Kılıfı
falan da yoktu, gazete ka!ıdına sarılıydı. Hemen Kemeraltı
Caddesi’nde bir müzik dükkanında elden geçirttim, tellerini
ve yayının at kıllarını de!i"tirtirip reçinelettirdim. Artık kemana ba"layabilirdim.
Kaç hafta sürdü bilmiyorum, her sabah annemin, kızkarde"imin ve de kom"ularımızın acı çekmesi bahasına keman temrinlerini ısrarla tekrarlıyordum. Ama sonunda müzik
kula!ından mahrum oldu!umu kabullenerek kemanı bir dolabın tepesinde tozlanmaya terketmek zorunda kaldım.
Siyasal haberlerden bunaldı!ım bir gündü. YETO’da Attila #lhan ile Can Yücel’in de adlarının anons edildi!i bir edebiyat günü düzenlenmi"ti.
#lerideki yıllarda hem gazetecilik, hem de siyaset planında uzun i"birli!i yapaca!ımız Can Yücel’i de o yıllarda
tanıdım. Can’ı her"eyden önce Ankara Atatürk Lisesi’nin
giri"indeki iftihar tablosunun en tepesindeki kepçe kulaklı
foto!rafından hatırlıyordum. Genç ku"a!ın sanat ve edebiyat
dergilerinde de adı sık geçen yazarlarındandı. Attila #lhan’ın
ise Sisler Bulvarı, Sokaktaki Adam, Ya!mur Kaça!ı gibi kitapları elimizden dü"müyordu.
Ömrümde ilk ve de son kez bir edebiyat ele"tirmeni olarak ön sıralardan birine yerle"tim. Attila #lhan kitaplarından
160
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 161
seçmeler okuyarak herkesi büyülemi"ti ki, salonun giri"
kapısında büyük bir gürültü koptu. O iftihar listesinin tepesinde resmini gördü!üm kepçe kulaklı delikanlıyla ilgisi olmayan birisi elinde içki "i"esiyle yalpalayarak içeri girdi.
Herkes "a"kınlık içerisindeydi. Kürsüye çıktı ve görünü"üne
hiç uymayan bir ciddiyetle çevirilerinden ve kendi
yazdıklarından bir"eyler okudu. Ve yo!un alkı"lar arasında
yine yalpalayarak kürsüden indi, öndeki bir sıraya yerle"ti.
Ele"tiri olarak neler yazdı!ımı tam anımsamıyorum.
Ancak birkaç gün sonra kar"ıla"tı!ımda Attila #lhan da, Can
Yücel de ele"tiriden son derece memnundu ve #zmir’in iyi
bir sanat ele"tirmeni kazandı!ını söylüyorlardı.
Ne ki o günlerde bizim tüm aile hayatımızı allakbullak
edecek bir geli"me aylarca vaktimi alaca!ından bu yeni
ke"fedilmi" sanat ele"tirmeni bir türlü misyonunu yerine getirmek olana!ı bulamadı.
*
Ailenin foto!raf albümünde kendimi bildim bileli gizemli
bir sepya foto!raf görüp dururdum. Birkaç kez sordu!umda,
bu foto!raftaki uzun boylu, Amerikalı bir i"adamına benzeyen
ki"inin babamın Amerika’daki Sadık Amca’sı oldu!u söylenmi"ti. Amerika’nın neresindeydi, hayatta mıydı? Kimse bilmiyordu. Bilinen tek "ey, Sadık Amca’nın Balkan Sava"ı’ndan
önce, büyük göçmen akını sırasında, daha 7-8 ya"larındayken
Rupi"ta’dan kaçıp Selanik’te kapa!ı attı!ı bir gemiyle Amerika’ya kaçak olarak gitti!i, 20-30 yıl kadar kendisinden haber
alındı!ı, daha sonra izinin kaybedildi!iydi.
#ngilizceyi ilerletmek için özel çaba gösterdi!im, #ngilizce kitap, dergi, gazete ne bulursam okumaya çalı"tı!ım
günlerdi. Bir gün aile albümünü karı"tırırken Sadık Amca’nın foto!rafının arkasında resmi çeken foto!rafçının adını
ve adresini içeren bir damgayı farkettim. Adres Boston’a
ba!lı bir sahil kasabasındaydı.
Foto!rafçı’ya #ngilizce bir mektup yazarak, resimdeki
Mr. Sadık hâlâ o kasabada oturuyorsa, ekteki “Dear Uncle
161
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 162
Sadık...” diye ba"layan ve #zmir’deki adresimizi belirterek
biten mesajimızı kendisine iletmesini rica ettim.
Birkaç hafta geçtikten sonra postacı Amerikan pulu ta"ıyan bir zarf getirerek müjdesini istedi. Sadık Amca olayını
mahalledeki herkes gibi o da çok iyi biliyordu.
Mesajım gerçekten Sadık Amca’ya ula"mı"tı. #ngilizce
ate"li bir ifadeyle yazılan mektupta Sadık Amca yarım yüzyıl
sonra akrabalarına kavu"maktan ne denli mutlu olaca!ını
yazıyor ve bir aya kadar Atina üzerinden uçakla #zmir’e gelerek bizleri bulaca!ını müjdeliyordu. Uça!ın hangi tarihte
ve saatte Atina’ya varaca!ını da belirtmi"ti. Ancak benim
kendisine daha uzun bir #ngilizce mektup yazarak bunu bir
foto!rafımla birlikte en kısa zamanda adresine göndermemi
istiyordu.
Haber kısa zamanda mahallede yayılmı", büyük sansasyon yaratmı"tı. Sadık Amca’nın Amerika’daki statüsünün ne
oldu!unu bilen yoktu ama, tahminler birbirini kovalıyordu.
Ya çok zenginse, ailece kö"eyi dönmü" olacaktık. Bu tahminler üzerine mahallede kıskançlıklar bile ba"lamı"tı.
Bildirilen tarihte babam Atina’ya giderek Sadık Amca’yı
kar"ıladı ve #zmir’e getirdi. #ngilizce konu"up yazabilen bir
ye!eninin olmasından son derece mutluydu, ya"adı!ı Amerikan kasabasında ba"ka Türk olmadı!ından Türkçe konu"mayı neredeyse tamamen unutmu"tu.
Gazeteye durumu izah edip vaktimin büyük kısmını
Sadık Amca’nın tercümanlı!ına ayırmak zorunda kalmı"tım.
Geldi!i ilk günün ak"amı çevreyi tanıması için kendisini
çar"ı pazara götürdü!ümde büyük "enlik koptu.
Daha kö"eyi döner dönmez kara e"ekli bir zerzevat
satıcısıyla kar"ıla"ınca çılgına döndü,
- Ben bu e"e!i yükleriyle beraber satın alaca!ım, diye
tutturdu.
- Aman Sadık Amca, bu hayvan zerzevatçının tek geçim
kayna!ı, katiyen olmaz, dedimse de, cebinden bir tomar
dolar çıkartarak,
162
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 163
- Bu benim Amerika’ya gitmeden önce her gün köyden
tarlaya gidip geldi!im kara e"e!in aynısı, ille de alaca!ım,
diye dayattı. Aramızdaki tartı"ma #ngilizce geçti!inden zavallı zerzevatçı gözleri falta"ı gibi açılmı" ne olup bitti!ini
anlamaya çalı"ıyor, ahali ba"ımıza ü"ü"üyordu.
- Bak Sadık Amca, dedim. Evimizi gördün. Biz iki göz
odaya zor sı!ıyoruz. Senin kara e"e!i nereye koyalım?
Dü"ündü,
- Haklısın, dedi. En kısa zamanda bahçeli bir ev alalım,
o zaman bir kara e"egimiz de olur, bahçeye ba!larız.
Çar"ıda biraz ilerlemi"tik ki, bir helvacı dükkanının vitrinindeki helvaları görünce Sadık Amca yine a"ka geldi, beni
kolumdan tutarak dükkanın içine sürüklemeye ba"ladı.
- Helva bu, yaz helvası... Yıllardır yemedim. E"ekten
"imdilik vazgeçtim, ama bundan vazgeçiremezsin...
Yine cebinden bir tomar dolar çıkartıp dükkancının önüne
atmasıyla koskoca helva le!enini kucaklaması bir oldu. Çaresiz bir taraftan o, öte taraftan ben tutarak koca yaz helvası le!enini eve ta"ıdık. Konuya kom"uya tabak tabak helva da!ıttık.
Bu ilk "ok geçtikten sonra ak"am sofraya oturuldu. #lginç olanı, bir süre sonra benim tercümanlık yapmama gerek
kalmadı, Sadık Amca hatırına gelen tek tük Türkçe kelimelerle, el kol i"aretleriyle derdini rahat anlatır olmu"tu.
Anlattı!ına göre kaçak bindi!i gemiyle Amerika’ya
ula"tıktan sonra ya"ı küçük oldu!u için kendini bir ilkokula
yerle"tirmi"ler. Ama Sadık Amca’nın derdi bir an önce para kazanıp memlekete en kısa zamanda zengin olarak dönmek
oldu!undan okuldan kaçıp pamuk, tütün tarlalarında kaçak i"çi
olarak çalı"mı". Yakalanıp okula yazılma, okuldan kaçıp kaçak
çalı"ma macerası birkaç kez tekrarlanmı". Sonuçta Sadık Amca
hiçbir e!itim görmeden büyük bir tekstil fabrikasında asansör
i"leticisi olmu", onlarca yıl çalı"tıktan sonra da emekliye
ayrılmı". Artık i"çi emeklisi aylı!ıyla ya"ıyormu".Amerika’yı
bırakıp da emekli aylı!ıyla ömrünün son günlerini Türkiye’de
geçirme niyeti de yoktu. Tam bir Amerikalı olmu"tu.
Sofradakilerden birisi münasebetsiz bir soru sordu:
163
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 164
- Ee Sadık Amca, ya"adı!ın kasabada senden ba"ka Türk
yok diyorsun, Allah gecinden versin ama ya emrü hak vaki
olursa Amerika’da cenazeni kim kaldırır?
Güldü.
- Dertlenmeyin, dedi. Benimle birlikte Amerika’ya göçen Kayserili bir Ermeni dostum var. O müslüman cenazesinin nasıl kaldırıldı!ını be" a"a!ı be" yukarı biliyor. Bana söz
verdi, cenazemi orta yerde bırakmayacak.
- #yi de ya o senden önce vefat ederse?
- O olmazsa Do!an ne güne duruyor?
Masada herkes "a"kına dönmü"tü. Devam etti:
- Do!an’ın yolladı!ı #ngilizce mektuplar var ya...
Foto!rafıyla birlikte onları Boston Üniversitesi’nde tahlil ettirdim, kendisinin hukuk dalında ba"arılı bir ö!renci
olaca!ını söylediler. $imdiden 5 bin dolar yatırıp Hukuk Fakültesi’ne yazdırdım. #zniniz olursa dönü"te onu da beraber
götürece!im, Amerika’da üniversite bitirir, avukat çıkar...
Sofraya bir sessizlik çöktü. Annemin ve babamın bu
açıklamadan memnun olduklarını yüzlerindeki ifadeden
anlıyordum. Ama ben gazetecilik mesle!ine, #zmir’in sosyal
ve siyasal ya"amına öylesine kendimi vermi"tim ki, bu dünyadan kopmayı aklımdan geçirmiyordum.
Ayrıca, NATO’nun gelmesinden sonra #zmir’de sayısı
adamakıllı artan Amerikan kolonisinin ya"am tarzı bana son
derece aykırı geliyordu, böyle bir ya"ama adapte olmam
mümkün de!ildi.
- Beni dü"ündü!ün için sa!ol Sadık Amca, dedim. Sen
hele bir süre Türkiye’de kal, gez toz, hasret gider. Günü gelince ne yapaca!ımıza birlikte karar veririz.
Sadık Amca birkaç gün sonra Türkiye’nin çe"itli illerine
da!ılmı" Rumelili yakınları ziyaret etmek için büyük bir turneye çıktı. Özellikle Isparta’da ailenin hayli yakını vardı, biz
dahi henüz görü"me olana!ı bulamamı"tık.
Sadık Amca’yı yolcu ettikten sonra ben de yaz tatilini geçirmek üzere Ankara’ya gittim. Ankara’da da Gazeteciler Cemiyeti’nin yanısıra Gazeteciler Sendikası kurulmu"tu. Bizim
164
"vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 07/11/10 15:28 Page 165
kuşak gazeteciler hem İstanbul gazetelerinin Ankara bürolarında, hem de basın meslek örgütlerinde eski kuşağın yerini alıyordu. Yeni kuşağın belirgin özelliği, büyük çoğunlukla
DP iktidarına muhalif olmak, özellikle basın özgürlüğünü
sınırlayan uygulamalara karşı mücadele yürütmekti. Çetin
Altan, Altan Öymen, Oktay Ekşi, Güngör Yerdeş, Erol Ülgen,
Doğan Kasaroğlu şu anda aklıma ilk gelenler...
Ankara’da gerek mesleki, gerekse örgütsel planda
yaptığımız tartışmalar benim gazetecilikte devam etme kararlılığımı öylesine güçlendirmişti ki, Sadık Amca’nın beni
Amerika’ya götürme projesi üzerine artık kafa yormaz
olmuştum.
İzmir’e döndüğümde de sorunun zaten kendiliğinden çözülmüş olduğunu öğrendim. Sadık Amca İsparta’ya gittiğinde, memleketli akrabalarından sarışın bir dul kadınla
karşılaşmış, gönlünü ona kaptırmıştı. Bu kez ille de nikah
bastırıp onu Amerika’ya götürmeyi kafasına koymuştu. Aralarındaki büyük yaş farkı aile içinde binbir dedikodu ve yorumun çıkmasına yolaçtı, “memleketli”lerin yaşlıbaşlı
olanları Sadık Amca’yı bu “macera”dan vazgeçirmek için
binbir dil döktü. Ama amca Nuh dedi, peygamber demedi.
İkimizi birden Amerika’ya götüreceğini söyleyerek akrabaları yatıştırmaya çalışıyordu.
Olay Amerika’ya gitmekten kurtulmak açısından benim
için iyi bir fırsattı.
- Sadık Amca, dedim. Sen beni unut. Ben zaten Amerika’yı falan sevmiyorum, yaşamımı bu ülkede, gazetecilikte
kalıp sürdürmek istiyorum. Sen bu kadını seviyorsun. Beni
dert etme, al götür onu. Hele akrabaların kıskançlıklarına hiç
aldırma... Mutlu olmaya bak... Onca yıllık gurbet yaşamından ve işçilikten sonra bu senin hakkın...
Ve Sadık Amca bir sonbahar günü geldiği gibi, ama evlenmiş olarak Amerika’ya döndü. Eşinin bir kez Amerika’ya
gittikten sonra Sadık Amca’nın Türkiye’deki tüm yakınlarıyla ilişkilerini kestireceği belliydi. Nitekim bir daha da
Sadık Amca’dan hiçbir haber alamadık…
165
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 166
*
Bir süredir Kahramanlar’dan Kar"ıyaka’ya ta"ınmı", sahilin arka sokaklarından birindeki eski evlerden birine
yerle"mi"tik.
1956’da Gazeteciler Sendikası’nın kongresinde yönetim
kurulu üyeli!ine seçildim. Daha sonra CHP Milletvekili ve
Genel Sekreteri olacak olan $eref Bak"ık, sendikanın
ba"kanıydı. Sabahtan ö!lene kadar Konak Meydanı’na bakan
bir i"hanının küçük bir odasındaki sendika genel merkezinde
birlikte çalı"ıyorduk.
O dönemde sendika üye aidatlarının aylıklardan otomatikman kesilmesi gibi yasal bir kolaylık olmadı!ından, sendika çalı"malarının finansmanı sadece üyelerden toplanacak
aidatlarla sa!lanıyordu. Ço!u kez aidat toplamak için o gazeteden bu gazeteye ko"turup duruyordum.
Bu arada 1951 TKP davasından mahkum olan eski komünistler birer birer cezalarını tamamlayıp i"lerine, evlerine
dönme!e ba"lamı"lardı. Mehmet Ressamo!lu beni onlarla
tanı"tırıyordu. Onlar da uzun hapis ya da tecrit yıllarından
sonra bu 20 ya"ındaki genç gazeteci-sendikacının kendileriyle ili"ki ve dostluk kurmasından çok memnundular.
Bulu"malarımızda TKP olayı falan pek konu"ulmaz,
daha çok günlük siyasal, sosyal, kültürel olaylar , dünyadaki
geli"meler tartı"ılırdı.
Stalin öleli üç yıl geçmi"ti. Bir gün radyolardan dı" haberleri kaydederken, BBC ve Amerika’nın Sesi radyoları
inanılmaz bir haber vermeye ba"ladı. Sovyetler Birli!i’nin
20. Kongresi’nde Genel Sekreter Kru"çof Stalin dönemi cinayetlerini resmen açıklayan bir rapor okuyarak “destalinizasyon” dönemini ba"latmı"tı.
Haberi Ressamo!lu’na ileterek,
- Ne diyorsun, diye sordum.
Herhangi bir yorum yapmaktan kaçındı.
- Batı propagandası olabilir, di!er kaynakları beklemek
lazım, dedi. Haberin Sovyet kaynaklarınca do!rulanmı" biçiminin bize ula"ması hayli vakit aldı.
166
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 167
Do!rulandı!ı zaman da eski komünistler arasında müthi" bir "ok ya"andı. Arada bir bulu"tu!umuz kitabevlerinde,
kahvehanelerde, içkili lokantalarda sadece bu konu tartı"ılıyor, kimisi “ihanet”ten bahsederken, kimileri de bu konuda
geç bile kalındı!ını söylüyordu.
Ama ABD-Sovyet çeki"mesi, dünya komünist hareketindeki geli"meler artık bizim ku"a!ın tek sorunu de!ildi.
Dünyada ardarda daha önemli büyük olaylar oluyordu.
Gazetecilik hayatımın ilk büyük co"kulu günü, 1956
Temmuz’unda Mısır lideri Abdülnasır’ın Batı dünyasına
meydan okuyarak Süvey" Kanalı’nı millile"tirdi!ini açıkladı!ı gündü. #zmir’deki Amerikalıların a!zını bıçak açmıyordu. Tepkilerini ö!renmek için telefon etti!imiz Amerikalı,
#ngiliz diplomatlardan, NATO’daki subaylardan aldı!ımız
tek yanıt “No comment” idi.
Bu arada, daha birkaç ay önce “destalinizasyon” hareketini ba"latararak komünist ülkelerde ve dünya komünist
partilerinde özgürlükçü bir uyanı"ın ba"lamasına olanak
veren Kru"çof Macaristan’da halk ayaklanmasını Sovyet
tanklarıyla ezerek yeni bir "ok yaratacaktı.
Macaristan ayaklanmasının ezilmesi “destalinizasyon”a
anlayı"la bakan komünistlerde tepkiyle, kar"ı olanlarda ise
memnunlukla kar"ılandı.
Türkiye’de ise DP iktidarının otoriter yönelimi gittikçe
daha fazla hissedilir olmu"tu. Basın Kanunu yeni bir
de!i"iklikle daha da a!ırla"tırılmı", ortaokulların 1. ve 2.
sınıflarına da din dersleri konulmu"tu.
Hayat gittikçe pahalıla"ıyor, döviz açı!ı yüzünden en gerekli ithal malları dahi ancak karaborsada bulunabiliyordu.
Bu ko"ullarda #smet Pa"a’nın muhalefeti giderek daha sertle"iyor, konu"maları miting meydanlarına daha fazla, daha
co"kulu kitleleri çekmeye ba"lıyordu.
O sıralarda Attila #lhan da #zmir’e yerle"mi", muhalefete
geçen Demokrat "zmir Gazetesi’nde çalı"maya ba"lamı"tı.
Gece yarısı gazeteleri ba!layıp baskıya verdikten sonra
Konak #skelesi’nden son vapura binip Pasaport ve Alsancak
167
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 168
iskelelerinden de yolcu aldıktan sonra Kar"ıyaka’ya varıyorduk. Bizim Alaybey’deki ev Kar"ıyaka #skelesi’ne hayli
uzaktı. Ama Cingöz adını verdi!im kedimiz her gece aynı
saatte Kar"ıyaka #skelesi’ne gelip beni bekliyor, eve kadar
tin tin yanımda yürüyerek bana e"lik ediyordu.
Körfez vapurunun bu son seferi gerçekten tam evlere
"enlikti. Vapurun kaptanından çımacısına kadar tüm personeli iktidara muhalifti. Yolcuları almak için vapuru Konak
iskelesi’ne yana"tırır yana"tırmaz Ekonomi Kaptan yukarıdan seslenerek biz gazetecileri kaptan kö"küne davet
eder, vapur hareket ettikten sonra bizim için taze demlenmi"
çaylar gelir, koyu bir siyasi sohbet ba"lardı.
Menderes o gün ne yapmı", #smet Pa"a ne demi", hangi
gazeteci tutuklanmı", üniversitelerde neler olmu"... Ekonomi
kaptan arada bir lafa girer,
- Sarmısak kafalı bunlar... Bu kafayla çok geçmeden karaya vururlar, diye kaptanca hükümler verirdi.
Sonra da zamanın ünlü akordeonlu komedyeni Celal $ahin’in caddelere trafik lambaları konulmaya ba"laması üzerine
besteledi!i ünlü tekerlemesini tekrarlayıp kahkahayı basardı:
- Kırmızı yandi, insan geçece!ini sandi, halbuki geçmek
yohh!
*
Gazetenin bütün yükü üzerimde oldu!u gibi gazeteye
dert anlatmaya gelen okurlarla da ben konu"mak zorundaydım.
Bir ak"am ya"lıca bir adam kapıyı çalarak içeri daldı.
Birlikte çalı"tı!ımız odada dört ki"iydik. Kapının hemen
yanındaki masada mesle!in en eskilerinden Agah Bartu
çalı"ıyor, günlük "ehir haberlerini yazıyordu. Ya"ına ba"ına
bakarak okurumuz hemen ona yöneldi ve bir sorununu anlatmak istedi!ini söyledi. Agah Bey beni i"aret ederek,
- Do!an Bey’le konu"acaksınız, dedi.
Henüz 20 ya"ındaki bu gence Marko Pa"a’lı!ı pek yakı"tıramamı" olacak ki ayaklarını sürüyerek benim büroma yakla"tı. Elini sıkıp “Ho"geldin,” dedikten sonra bir sandalyeye
168
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 169
oturttum. Elindeki bazı ka!ıtları masaya koyduktan sonra
derdini anlatmaya ba"ladı.
Aslında karısıyla geçimsizlikten kaynaklanan bir aile
kavgasıydı. Kavgaya kadın tarafındaki akrabalar da karı"mı",
olay büyümü" karakolluk, mahkemelik olmu"lardı.
O anlatıyor, ben not alıyordum ki, birden bire durdu:
- Bunları sana niye anlatıyorum ki? Sen daha dünkü çocuksun. Bunları anlayamazsın, deyip öfkeli bir "ekilde
ka!ıtlarını toparlayarak kimseye selam vermeden çekip gitti.
Bürodaki tüm arkada"lar gülmekten kırılıyordu. Olay
hemen duyulmu", biraz sonra yukarıya prova çıkartıp dizgi
için yeni yazılar almaya gelen mürettipler ve mürettip çırakları da koroya katılmı"lardı.
$enlik, bas sesli bir arkada"ın beni yüreklendirmek için
mehter temposunda söyledi!i bir türküyle bitti:
Genç Osman dedi!in bir küçük u#ak,
Beline ba!lamı# ibri#im ku#ak...
Maddi zorluklar içinde, ama tam bir dostluk ve dayanı"ma
havası içinde çalı"ıyorduk. Olayın benim gazetedeki misyonum üzerinde hiçbir olumsuz etkisi olmadı, “çocuk ya"taki
yazı müdürü”yle çalı"malar aynı minval üzere devam etti.
Bu arada Agâh Bartu’yla ilgili hiç unutamayaca!ım iki
anekdotu mutlaka anlatmam gerek.
Agah Bey benim 1953 Ocak ayı sonunda ilk aylı!ımı
aldı!ımda bir nasihat geçmi"ti:
- Bak Do!an, bir gazeteci daktilosuz da olabilir, ama
saatsiz gazeteci olamaz. Bu meslekte kalmak istiyorsan
aldı!ın ilk aylıkla koluna do!ru dürüst bir saat takman gerek.
Bu nasihat üzerine aylı!ı alır almaz hemen Kemeraltı
Caddesi’ndeki saatçilerden birine giderek paranın hemen tümüyle Arlon marka bir #sviçre saati satınanlıp bile!ime geçirmi"tim. Kurmalı bu saat uzun yıllar gazetecilik ya"amımda
en yakın dostum ve sırda"ım oldu.
Hele Agah Bey’in Atatürk’le ilgili bir anısı vardı ki, gazeteci çevresinde dillerden dü"mezdi:
169
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 170
- Anadolu Ajansı’nın #zmir Bürosu’nda çalı"ıyordum. O
yıllarda "imdiki gibi de!ildim, son derece genç,
yakı"ıklıydım. Kemeraltı Caddesi’nden geçerken kahvelerde
oturan kulamparalar sırf beni görebilmek için kapılara
ü"ü"üp bıyık bükerlerdi. Ak"am Atatürk’ün #zmir ziyaretiyle
ilgili haberleri yazarken kaldı!ı otelden bir telefon geldi.
Pa"a önemli bir açıklama yapacakmı", acele bir muhabir istiyormu". Özel hayatıyla ilgili söylentilerin bini bir para…
Aldı mı beni bir korku! Ya odasına girdi!imde beni gözüne
kestirip ‘Yat ulan Agah’ derse ne yapaca!ım?
Bir ak"am Agah Bey büyük bir keyifle istihbarattan
döndü. Musevi bir vatanda" her nedense 50’sinden sonra
müslüman olmaya karar vermi". Kemeraltı Camii’nde bir
tören yapılmı". Özel röportaj yapmak için Agah Bey kendisini ak"am gazeteye ça!ırmı".
Adamca!ız geldi!inde haldır haldır gazete hazırlıyoruz.
Agah Bey’in kar"ısına oturarak neden din de!i"tirmeye karar
verdi!ini, #slamiyet’in ne kadar mükemmel bir din oldu!unu
büyük bir co"kuyla anlatıyor.
Önümdeki haber ve makaleleri dizgiye hazırlarken
kula!ım da onlarda...
Bir ara sesler yükseldi.
Adam o gün Kemeraltı Camii’ndeki törene katılanların
sayısını gerçe!e yakın olarak söylemi". Agah Bey ise, olayın
önemini arttırmak için sayıyı iki misli olarak not dü"mü". Bu
sayıyı görünce taze müslüman itiraz edecek olmu":
- Yok, bu rakam do!ru de!il, do!rusunu, benim söyledi!im rakamı yazmak lazım. Müslümanlıkta yalan yoktur!
#tiraz üzerine Agah Bey arslanlar gibi kükredi:
- Ulan ben do!du!umdan beri müslümanım. Sen daha
bugün müslüman oldun. Müslümanlıkta neyin do!ru olup olmadı!ını senden mi ö!renece!im!
#kisini de sakinle"tirdik. Röportaj kazasız belasız bitti,
sonra da baya!ı dost oldular. Müslümanlı!a ra!men dostlukları rakı masalarında sürüp gitti.
170
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 171
Darbe sürecine
girmi# orduda askerlik
1956-1958
Gerek Türkiye’de gerek dünyada önemli geli"meler ve
çalkantılar ya"andı!ı o günlerde askerlik zamanı gelip çattı.
Yüksek okulu bitireli bir sene olmu"tu. Özellikle yayın yönetmeni Gökçe’nin tutuklanmasından sonra gazetede askerli!imi ne kadar erteleyebilirsem o kadar ertelemem
istendi. Ama ertelemeyi bir yıldan fazla uzatmam mümkün
de!ildi. Kaldı ki, bir an önce askerli!i yapıp kendimi daha iyi
yeti"tirecek bir yol seçmeliydim.
Gerçi ba"ka seçenek olmadı!ı için YETO’yu seçmi"tim,
bu okuldan çıkınca da babamın hayallerine göre ya bankacı,
ya muhasebeci ya da sermaye yatıracak birini bulabilirsem
tüccar olmam gerekiyordu.
Ne var ki, düzensiz de olsa izledi!im bazı dersler,
örne!in iktisat, iktisadi doktrinler tarihi, i"letme iktisadı gibi
dersler özellikle ilgimi çekiyordu. Okulun en belalı dersi olan
#"letme #ktisadı’nda ba"arılı bir patron ya da i"letmeci olabilmek için çalı"anların nasıl sömürülmesi gerekti!i bilimsel bir "ekilde anlatılıyordu. Tabii ki daha sonraki sol
örgütlenme yıllarında hatmedece!imiz ekonomi politikle pek
ilgisi yoktu ama, i"letme iktisadında sömürü mekanizmasını
kavramak pek âlâ mümkün oluyordu.
Asıl ilgilendi!im ise iktisadi doktrinler tarihiydi. Sahaflarda buldu!um bazı ikinci el kitaplarda sosyalizme ili"kin
bazı bilgiler edinmi"tim . #ktisadi doktrinler tarihi derslerinde
171
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 172
bunları akademik "ekilde ö!renmeyi bekliyordum. Ne ki
dersler Adam Smith ve Ricardo’da durdu. Marx ve Engels’ten zerrece bahis yoktu.
Bu sansürün nedenini sordu!umda hocamız, müfredat
programının bu kadarına izin verdi!ini söyledi, hem de bu
soruya kafayı fazla takmamamın gelece!im açısından daha
faydalı olaca!ını söyledi.
Bu tavsiye, tam tersine, sosyalist dü"ünceye daha fazla
ilgi duymamda büyük rol oynadı. Ne olursa olsun bu okulu
bitirmeli, ne yapıp edip bu konuların özgürce ö!retilebildi!i
ba"ka okullara devam etmeliydim.
Okul arkada"larım arasında adım “solcu”ya çıkmı"tı. O
yıllarda yüksek okul mezunlarının otomatikman yedek subay
olma hakkı vardı. Ne var ki, “sakıncalı” görünen ki"iler ne
denli yüksek ö!renim görmü" olurlarsa olsun yedek subay
yapılmayıp çavu" çıkartılabiliyordu.
Arkada"lar,
- Sen bu kafada gidersen bir gün kendini hapiste bulursun... Hiç de!ilse solculuktan ba"ın derde girmeden askere
git de çavu" çıkmayasın, diyorlardı.
1956 yılı sonunda sülüsümü alıp yedek subay okuluna
yazılmak üzere yola çıktım. Ya"ı benden hayli büyük olmakla birlikte, Attila #lhan da aynı trende benimle birlikte
askere gidiyordu. Onunla uzun seyahat yapmak gerçekten
büyük bir zevkti. Kompartımanda askere giden ba"ka gençler de vardı. Sürekli olarak Paris anılarını anlatıyor, özellikle
oralardaki özgür kadın-erkek ili"kileri üzerine anlattıkları
ba"ımızı döndürüyordu.
Ankara Garı’na indi!imiz sabah, muhalif gazetelerin
man"etlerinde Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin genç dekanı Turhan Feyzio!lu’nun görevinden alındı!ı, Aydın Yalçın’ın ve
ba"ka ö!retim üyelerinin de bunu protesto için görevlerinden istifa ettikleri, ö!rencilerin dersleri boykota ba"ladıkları,
yüzlerce ö!rencinin gözaltına alındı!ı duyuruluyordu.
Yedek subay okulunda hangi sınıflara ayrılaca!ımız
Piyade Okulu’nun büyük bir salonunda yapılan bir testle sap172
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 173
tanıyordu. Teste girenler arasında zamanın "öhretlerinden ses
sanatçısı Zeki Müren ve Devlet Operası’nın ünlü tenoru
Özcan Sevgen de vardı.
Teknik Üniversite gibi bir okuldan mezun olmamama
ra!men, özellikle “sürati intikal” sorularına verdi!im yanıtlar
ba"arılı bulundu!undan muhabere sınıfına ayırdılar.
Bu sınıfa ayrılan birkaçyüz ki"i o gün testlerden sonra
ilk kez Piyade Okulu’nun yemekhanesinde karavanaya ka"ık
sallayıp yatakhanede geceledikten sonra ertesi sabah kendi
okulumuza sevkedilecektik.
Askere giderken yolda okumak üzere yanıma birkaç
kitap almı"tım. Herzamanki gibi uyumadan önce bavulumdan rastgele bir kitap çektim. Erich Maria Remarque’ın ünlü
anti-militarist kitabı “Garp Cephesi’nde Yeni Bir "ey Yok”
çıktı. Okumaya koyulmu"tum ki, yandaki ranzada yatanlardan biri,
- #yi ak"amlar... Ben Çarli, diye tanıttı kendini.
Okudu!um kitabın ne oldu!unu farkedince dayanamamı", hemen tanı"mak gere!ini duymu"tu.
- Sen askerli!e bunları okuyarak ba"lıyorsan yandı gülüm keten helva, diye takıldı.
Çarli takma adıydı. Sonra birkaç arkada"ını daha tanıttı.
Bunlar #stanbul Teknik Üniversitesi’nin elektrik mühendisli!i bölümü mezunlarıydı. Muhabere sınıfına ayrılmı" olmaları son derece do!aldı.
Daha asıl okulumuza gitmeden o geceki kırık dökük sohbetimizde bir grup olu"turmu"tuk bile...
Ertesi gün servis arabalarına doldurulup Mamak’taki
Muhabere E!itim Merkezi’ne sevkedildik. Zeki Müren
Piyade Okulu’nda kalmı", Özcan Sevgen ve Attila #lhan ise
bizim gibi muhabere sınıfına ayrılmı"tı.
Yedek subay tarihinde bizim dönem 45. dönemdi. Ne ki,
Zeki Müren’in de bu dönemde askerlik yapmasından ötürü
bu dönem “Zeki Müren Dönemi” olarak anılacaktı.
Daha sonraları piyade sınıfına ayrılan arkada"lardan dinledi!im kadarıyla, Cumhurba"kanı Celal Bayar’ın e"i Re"ide
173
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 174
Hanım’ın bizzat okul komutanına “Zeki’yi fazla üzmeyin...”
diye haber yollamasına ra!men Zeki Müren sivil hayattaki
"öhretini ve Çankaya’dan yapılan torpili pek kullanmayacak,
hafta sonu izinlerinde okula lüks arabasıyla gidip gelmesinin dı"ında askerlik ya"amının tüm kurallarına di!er dönem
arkada"ları gibi harfiyen uyacak, bu nedenle herkesin saygı
ve sevgisini kazanacaktı.
*
Kayıtlar yapılıp saçlar kestirildikten ve askeri üniformalar giydirildikten sonra hepimizi yedek subay yemekhanesinde topladılar. Yüz çizgileri, boy ve cüsse farkları hariç
aramızdaki giyim ve saç biçiminden kaynaklanan tüm
farklılıklar birden yok olmu"tu. Hepimize verilen numaralarla yoklama yapıldı. Artık herbirimiz üstlerimizin gözünde
birer numaradan ibarettik.
Elazı!’lı bir ba"çavu" hepimizi yemekhanede toplayıp
kı"lanın yemek, yatakhane, ders, nöbet ve izin düzenini
uzun uzun anlattıktan sonra konu"masını haddimizi bildirerek bitirdi:
- Kulaklarınızı iyice açın. Burada, bu çatı altında artık
hepiniz askersiniz. Sivil hayattaki yeriniz, mesle!iniz, aile
durumunuz ne olursa olsun, burada hepiniz aynı disipline tabisiniz. Gazete, dergi, kitap okumak yok. Ders notlarından
ba"ka "eyler okumaya kalkı"mak askeri disiplinisizliktir, cezaya tabidir, ona göre...
Amerika’da üniversite ö!retim üyesi olmu" ya"lıca bir
ö!renci,
- Yani hiçbir gazete okuyamayacak mıyız. diye soracak
oldu. Yanıt yine tehditkârdı:
- Hiçbir gazete, iyi duydunuz, hiçbir gazete... Burası kahvehane de!il. Okumaya kalkan ceremesine katlanır. Unutmayın, sonunda çavu" çıkmak da vardır...
Nutuk bittikten sonra "ahsi e"yamızı dolaplarımıza
yerle"tirip bavullarımızı emanete teslim etmek üzere yatak174
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 175
hanelerimize çıktı!ımızda yaptı!ımız ilk i", beraberimizde
getirdi!imiz kitapları gizleyecek zulalar aramak oldu, bulmakta da fazla zorluk çekmedik.
Altı ay süren askeri ö!rencilik dönemi gerçekten ö!reticiydi.
Her"eyden önce insan ili"kilerinin bir ba"ka boyutunu
tanıyor, yolda"lı!ın, dayanı"manın ne oldu!unu daha iyi
kavrıyorduk.
Bölük ba"çavu"unun ilk a!ırlanı"ımızda yaptı!ı “asar
keser” konu"maya ra!men, daha sonraki kı"la günlerimizde
hem ondan, hem de aste!meninden albayına kadar komuta
kademesindeki subaylardan genellikle anlayı" gördü!ümüzü
teslim etmek zorundayım.
Dönem, gerçekten de ekonomik ve sosyal sorunların
günlük ya"amı giderek daha da zorla"tırdı!ı bir dönemdi. Genellikle halk çocuklarından olu"an muvazzaf subay kadroları da bu zorlukları fazlasıyla ya"ıyordu. Ordu’nun NATO
ve CENTO aracılı!ıyla ABD’nin yabancı lejyonuna dönü"türülmü" olması da birçok subay için bir ulusal onur sorunu
haline gelmi"ti.
Ders veren subayların ço!u denk geldikçe günlük siyasal sorunlar üzerine bizlerle sohbete giriyor, ö!rettikleri
kadar ö!renmeye de gayret ediyorlardı.
Piyade e!itimi veren bir binba"ımız vardı. Saatlerce yürüyüp yat-kalk talimleri yaptıkan sonra kumanyalarımızı yerken bize nasihat ederdi:
- Hepiniz seçkin insanlarsınız, meslek sahibisiniz. #leride içinizden milletvekili, bakan da çıkabilir. $unu asla unutmayın: Bu ordunun askerleri ot yataklarda geceliyor.
Bunların ço!u yoksul halk çocuklarıdır. Köylerindeki ya"am
ko"ulları daha da a!ır... Yetki sahibi oldu!unuzda onları da
dü"ünün...
Bir ba"ka talim gününde üst rütbelilere, bayra!a, cumhurba"kanına nasıl selam durulması gerekti!ini ö!retiyordu.
Cumhurba"kanına nasıl selam durulaca!ını anlattıktan
sonra bir an duraladı, ve hemen ardından ekledi:
175
"vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 08/11/10 08:18 Page 176
- Tabii cumhurbaşkanı adamsa...
Ordu içinde iktidara karşıtlığın giderek boyut kazandığı
günlerdi.
Gruplar halinde silaha el basarak askerlik andı içtiğimiz
günü hiç unutmuyorum. Andiçerken elim masa üzerine
yerleştirilmiş silahın soğuk namlusuna dokunduğunda sanki
bir metamorfoza uğramıştım. Silahtan, askerlikten nefret
eden ben, bir an silahı kutsadığımı farkettim. Tören hemen
hepimizi etkilemişti. Askerleşmiştik. Çocukluğumuzdan beri
empoze edilen “asker millet” kimliği miydi öne çıkan?
Tören bittikten sonra Subay Taburu Komutanı “yeminli
askerler” olarak hepimize ilk kez Ankara’ya inme izni çıkartmış, ama izin kağıdı verdirmeyi unutmuştu. Üniformalar
üstümüzde, otobüs, dolmuş, taksi ne bulduysak kente indik.
Ne ki daha dolmuştan iner inmez askeri inzibatlar yolumuzu
kesip izin kağıtlarımızı sordular. İzin kağıdı filan verilmemişti.
Bizi bir jeep’e doldurup Dışkapı’daki inzibat karakoluna götürdüler. İnzibat komutanı binbaşını karşısına çıkarttılar.
- İzin kağıtlarınız?
- İzin kağıdı verilmedi, zaten bir kaç saat dolaştıktan
sonra tekrar Mamak’a döneceğiz.
- Kağıtsız izin olmaz!
- Telefon edip sorun... Tabur komutanımız verdi izni...
- Bu saatte tabur komutanı falan aranmaz. Bu gece burada sabahlayın, yarın bir bakarız.
- Ama binbaşım, bizim hatamız değil ki? Şu anda yüzlerce yedek subay talebesi bu izinle kente indi.
- Hele bir elimize düşsünler, onları da buraya tıkarız.
Gerçekten de bir süre sonra bir grubu daha derdest edip
getirmişler, hepimizi bir odaya tıkmışlardı. İnzibat komutanı
belli ki yedek subaylardan hoşlanmıyor, hattâ belli bir
düşmanlık besliyordu.
- Hele burada geceleyin de disiplin nedir öğrenin!
Arkadaşlardan biri inzibat binbaşısının sadizmine öylesine tepkiliydi ki, kendi aramızda kaldığımızda,
176
"vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 08/11/10 08:18 Page 177
- Yarın savaşta bu herifin emrine düşsem, ilk mermiyi
buna sıkarım, diyor, ana avrat küfrediyordu.
Gözaltındaki arkadaşlardan birisi Genelkurmay İkinci
Başkanı’nın yeğeniydi. Sabaha karşı nöbetçi subayın yokluğundan yararlanarak, halimize acıyan nöbetçi erin yardımıyla dayısına telefon edip olup biteni anlattı. Onun
müdahalesiyle bir saat geçmeden Muhabere Okulu’ndan
gelen bir servis arabası bizi inzibatın elinden kurtarıp
birliğimize kavuşturdu.
Ne var ki, uykusuz ve aç geçirdiğimiz o gece, yemin töreni
sırasında “zuhur” eden silah sevgimizi de, “asker milletin
çocuğu olma” duygumuzu da yoketmiş, aslımıza döndürmüştü.
*
Bu olaydan sonra hafta sonları kente izin kağıtlı olarak
çıkmağa başladık.
Cebeci’de Nebahat Teyze’min evinde kalma olanağım
olduğu için “evci” çıkıyordum. Üniformayı atıp sivilleri
giyer giymez soluğu ya Ulus Gazetesi’nin Rüzgarlı Sokak’taki idarehanesinde ya da Dünya, Vatan gibi muhalif gazetelerin Ankara bürolarında alıyordum.
Bölüğümüzde farklı kesimlerden, farklı duyarlılıkta arkadaşlar vardı. Sol ya da liberal eğilimli kişilerden, genellikle
hümanist diye niteleyebileceğim bir grup oluşturmuştuk.
Çoğunlukla İstanbul Teknik Üniversitesi’nden gelen, mesleki
konuların dışında, edebiyat ve müziğe de büyük ilgi duyan arkadaşlardı. Aralarında Ermeni, Rum, Yahudi kökenli olan arkadaşlar da vardı.
Çocukken arkadaşlık ettiğim Ermeni, Rum çocuklarından hiç duymadığım şeyleri, örneğin bu halkların sanat,
edebiyat ve müzik alanındaki yaratıcılığını ilk kez bu askerlik arkadaşlarımdan öğreniyordum. Zaten herbiri bir başka
müzik aletini büyük bir ustalıkla kullanıyordu, sık sık düzenlediğimiz moral gecelerini adeta profesyonel müzik şölenine dönüştürüyorlardı.
177
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 177
- Yarın sava"ta bu herifin emrine dü"sem, ilk mermiyi
buna sıkarım, diyor, ana avrat küfrediyordu.
Gözaltındaki arkada"lardan birisi Genelkurmay #kinci
Ba"kanı’nın ye!eniydi. Sabaha kar"ı nöbetçi subayın yoklu!undan yararlanarak, halimize acıyan nöbetçi erin yardımıyla dayısına telefon edip olup biteni anlattı. Onun
;üdahalesiyle bir saat geçmeden Muhabere Okulu’ndan gelen
bir servis arabası bizi inzibatın elinden kurtarıp birli!imize
kavu"turdu.
Ne var ki, uykusuz ve aç geçirdi!imiz o gece, yemin töreni
sırasında “zuhur” eden silah sevgimizi de, “asker milletin
çocu!u olma” duygumuzu da yoketmi", aslımıza döndürmü"tü.
*
Bu olaydan sonra hafta sonları kente izin ka!ıtlı olarak
çıkma!a ba"ladık.
Cebeci’de Nebahat Teyze’min evinde kalma olana!ım
oldu!u için “evci” çıkıyordum. Üniformayı atıp sivilleri
giyer giymez solu!u ya Ulus Gazetesi’nin Rüzgarlı Sokak’taki idarehanesinde ya da Dünya, Vatan gibi muhalif gazetelerin Ankara bürolarında alıyordum.
Bölü!ümüzde farklı kesimlerden, farklı duyarlılıkta arkada"lar vardı. Sol ya da liberal e!ilimli ki"ilerden, genellikle hümanist diye niteleyebilece!im bir grup olu"turmu"tuk.
Ço!unlukla #stanbul Teknik Üniversitesi’nden gelen, mesleki konuların dı"ında, edebiyat ve müzi!e de büyük ilgi
duyan arkada"lardı. Aralarında Ermeni, Rum, Yahudi kökenli
olan arkada"lar da vardı.
Çocukken arkada"lık etti!im Ermeni, Rum çocuklarından hiç duymadı!ım "eyleri, örne!in bu halkların sanat,
edebiyat ve müzik alanındaki yaratıcılı!ını ilk kez bu askerlik arkada"larımdan ö!reniyordum. Zaten herbiri bir ba"ka
müzik aletini büyük bir ustalıkla kullanıyordu, sık sık düzenledi!imiz moral gecelerini adeta profesyonel müzik "ölenine dönü"türüyorlardı.
177
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 179
deymi" gibi zevkle izliyordum, bu derste son derece
ba"arılıydım. #mtihanlarda #TÜ’lü arkada"lar bana telsiz
derslerinde yardım ediyordu, ben de onlara askeri tabiye
derslerinde...
Yedek subay ö!rencileri iki kısma ayrılmı"tı: Telsiz muhabere ve telli muhabere. Bir de komutanlık binasının tam
kar"ısında bir güvercin bölü!ü vardı. Burada hiç yedek subay
ö!rencisi yoktu.
Telli muhabereciler ayaklarına kanca takıp telgraf direklerinin tepesine tırmanma talimi yaparken, biz de sava"
artı!ı SCR ya da ANGRC telsizleriyle sahrada muhabere tatbikatı yapıyorduk.
Bir gün biz telsizcileri küçük gruplara ayırıp Mamak
da!larında farklı yerlere göndererek aramızda telsiz
ba!lantısı kurmamız emredildi. Da! ba"ında telsizle oynarken bir süre sonra i"i e!lenceye vurup yarı siyasal, yarı mizahi yayın yapmaya ba"ladık. Bu yayını nereden yaptı!ımız
Genelkurmay Muhabere Dairesi’nce kısa zamanda kestirme
cihazlarıyla hemen saptanmı"… Biraz sonra bir jeep bulundu!umuz yerde bizi eliyle koymu" gibi buldu, illegal
yayınımız tekrar “iki hafta izinsiz”e patladı.
Altı aylık e!itim döneminin sonlarına do!ru, bizi sahrada
“komutanlık” e!itimine çıkarttılar. Ka!ıt üzerinde strateji uzmanlı!ı taslamaya hiç benzemiyordu. Mamak Muhabere E!itim Merkezi’ne gelen acemi erattan her birimize bir takım asker
verildi, bunlara temel sahra e!itimi yaptırmamız emredildi.
Dönem ba"ında katıldı!ımız piyade e!itimi sırasında
ö!retilenleri çoktan unutmu"tuk bile. Zaten do!ru dürüst bir
"ey de ö!retilmemi"ti. Anımsayabildi!im kadarıyla silah
e!itiminde de piyade tüfe!i ve tabancayla birkaç el ate"
etmi", birer tane de taarruz ve savunma elbombası patlatmı"tık. Ondan sonraki dönemde de hiç ate" etmemi",
mermi sürülü bir silah dahi ta"ımamı"tık, gece nöbetlerinde
bile… Gece nöbetlerinin en ürküntü verici olanı, kı"la binalarından epey uzaktaki cephaneliklerde tutulanlardı. Nöbetçi
179
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 180
çavu" gece yarısı uykudan uyandırıyor, pe"ine takarak nöbeti devralmak üzere cephaneli!e götürüyordu. Özellikle karakı" gecelerinin zifiri karanlı!ı ve dondurucu so!u!unda
koskoca cephaneli!i tek ba"ına korumak zorundaydık. Ne ki
bu kadar a!ır sorumluluk altındaki nöbetçiye verilen piyade
tüfe!inde kur"un dahi yoktu.
Böylesine gayriciddi bir e!itimle yeti"tirilen subay adayı
acemi erata ne ö!retebilirdi?
Neyse ki, hepimizin yanına bir de “usta er” verilmi"ti.
Ben “usta er”e gerekli e!itimi yaptırması emrini verdim.
“Ba"üstüne komutanım”ı çakar çakmaz talimi ba"lattı.
Acemilerden bir kısmı, özellikle ana dili Türkçe olmayanlar bazı emirleri kavrayamıyor, hata yapıyordu. Sen misin
yapan? Bizim usta er sille tokat giri"iyordu. Müdahale ettim:
- Dayak yok, zorbalık yasak!
Hemen yanıtladı:
- Ama komutanım bunlar ba"ka türlüsünden anlamaz!
Ödün vermedi!im için talimi dayaksız, tokatsız bitirmek
zorunda kaldı.
Arada di!er takımlardaki talimlere bakıyordum. Usta
erin biri, acemileri, elindeki saat zinciriyle kafalarına vurarak
hizaya getirmeye çalı"ıyordu.
Aslında bu durum hiç de "a"ırtıcı de!ildi. Çünkü bu usta
erler acemiliklerinde aynı yoldan geçmi"ler, sille tokat e!itilmi"lerdi. $imdi gücünü, otoritesini gösterme sırası onlardaydı.
Bu talim gününden kalan tek güzel anı, mola sırasında
Bitlis’li bir acemi erin, elini kula!ının arkasına koyup çı!lık
çı!lı!a söyledi!i Kürtçe türküydü. Gözleri nemli, yüzünde
acılı bir ifade... Köyünde bıraktı!ı yavuklusuna hasreti mi,
yoksa asker oca!ında gördü!ü zulme isyanı mı haykırıyordu? Benim de gözlerim nemli…
*
Subay çıkmamıza yakın, görevlendirilece!imiz birlikleri
belirlemek için kura çektirildi. Bana Mamak’taki Muhabere
180
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 181
Okulu’nun Yedek Subay Bölü!ü çıkmı"tı. Subaylık e!itimi
gördü!üm birlikte bu kez takım komutanı olacaktım.
Demir takar takmaz iznimi kullanmak üzere #zmir’e
döndüm.
Altı aylık yoklu!um süresinde gazete çok sıkıntı çekmi"ti. Bir yıllık subaylık dönemini de Ankara’da geçirmek
zorunda oldu!umu haber vermek üzere gazeteye gitti!imde
büyük bir sürprizle kar"ıla"tım.
Daha “Tayinim Ankara’ya...” der demez, Orhan Rahmi
Gökçe,
- Ne Ankara’sı Do!an, dedi gülerek, ben her"eyi hallettim. Askerli!inin geri kalan kısmını temsil subayı olarak #zmir’de, Milli Savunma Bakanlı!ı’nın Temsil Bürosu’nda
yapacaksın. Bugün yarın bakanlıktan emrin gelir...
Ardından da ekledi:
- Tabii yine eskisi gibi ak"amları gazetede çalı"acaksın.
Gündüzleri karargahta, ak"amları gazetede...
O sırada Milli Savunma Bakanı Balıkesirli avukatlardan
$emi Ergin’di. DP ricali içinde en demokrat tavırlı bilinenlerdendi. Ordu içinde de sayılıp sevilen bir ki"ili!i vardı. Onunla
dostlu!undan yararlanarak Gökçe tayinimi #zmir’e çıkartmı"tı.
Temsil Bürosu’nda görevlendirilen subayların mutlaka
bir askeri birli!e ba!lı olmaları gerekiyordu. Hem Mamak’ta
hem de #zmir’de olmam mümkün de!ildi. Onun için önce
Mamak’tan #zmir’deki Yurtiçi Bölge Komutanlı!ı’nın Muhabere Bölü!ü’ne tayinim çıkartılmı"tı. Oradan da geçici olarak Yurtiçi Bölge Komutanı Orgeneral Cemal Gürsel’in
karargahında görevlendirilmi"tim.
Benim için yeni bir güç dönem ba"lıyordu. Tüm gün askeri karargahta, daha sonra da gece yarısına kadar gazetede
çalı"acaktım. Ama her"eyden önce bu ikili çalı"manın kılıfını
iyi hazırlamalıydım.
Neyse ki, büroda görevli yedeksubayların sayısı hayli fazlaydı. Aralarında gazeteci bir tek ben oldu!umdan, büro müdürü binba"ı, günlük gazeteleri tarama, gerekti!inde askeri
birliklerin manevraları, komutan ziyaretleri gibi konularda
181
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 182
basın bildirilerini hazırlama görevini bana vermi"ti. NATO’nun
#zmir’de bulunan kara ve hava kuvvetleri karargahlarındaki
“public relations” bürolarıyla ili"kiyi de ben sürdürecektim.
Her ak"am gazeteye askeri üniformayla giderek gece
yarısına kadar çalı"mam mümkün olmadı!ından, ilk birkaç
gün karargahtan çıkar çıkmaz dolmu"la, o da olmazsa taksiyle Kar"ıyaka’ya gidip elbise de!i"tiriyor, yine aynı araçlarla gazeteye gidip i"ba"ı yapıyordum. Bu ritmde çalı"mak
olacak gibi de!ildi. Sıcak yaz günleri geldi!inde tüm subaylar gibi açık renk hafif kuma"tan yapılmı" yazlık üniforma
giymeye ba"layınca sorun kendili!inden halloldu.
Ak"am karargahtan çıkar çıkmaz üniformanın üstüne
siyah bol bir gömlek geçiriyor, "apkayı çantaya gizliyor, tam
sivil bir görünü"le do!ruca gazeteye gidiyordum.
Manevralarda, yüksek rütbelilerin ziyaretleri sırasında
Orgeneral Cemal Gürsel’in maiyetinde oluyordum. “Cemal
Aga” lâkabı takılan Cemal Pa"a ki"ilik sahibi bir insandı, babacan tavırlarıyla orduda çok seviliyordu.
NATO komutanlarının da katılaca!ı törenlerde Cemal
Pa"a son derece ilkeli davranır, protokol subaylarına kök söktürürdü. #zmir’deki en yüksek rütbeli NATO komutanı Amerikalı bir tümgeneraldi. Oysa, Yurtiçi Bölge Komutanı olan
Cemal Pa"a’nın rütbesi korgeneraldi.
NATO hiyerar"isine göre Cemal Pa"a’nın komuta etti!i
birim NATO Güney Do!u Kara Kuvvetleri Komutanlı!ı’na
ba!lı oldu!undan, Amerikalılar tören protokolünde Amerikalı
komutanı en öne koymakta ısrar ediyorlar, Cemal Pa"a da,
- Korgeneral olarak bir tümgeneralin ardında sıraya girmem, diye dayatıyordu. Bu nedenle birçok törene katılmayı
reddetmi"ti.
Zaten NATO’yla ili"kiler tam bir "enlikti.
Bir pazar günü karargahta nöbetçi subay olarak yalnızdım. Ankara’dan arıyorlardı. Açınca hemen birini ba!ladılar.
Kar"ımdaki zamanın Genelkurmay 2. Ba"kanı, 27 Mayıs
Darbesi’nden sonra MBK üyesi olacak olan Orgeneral Fahri
Özdilek’ti. Kim oldu!umu ö!renince hemen direktif verdi:
182
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 183
- Aste!menim, derhal NATO Karargâhı’yla temasa geçin.
Bazı Amerikan askeri gemilerinin Çanakkale Bo!azı’na do!ru
ilerledikleri haber verildi. Türk Genel Kurmayı’nın izni olmaksızın Çanakkale’den geçemezler. Derhal kendilerine ilet...
#ki müttefik devlet arasındaki ciddi bir askeri sorunun
bu düzeyde çözülmeye kalkı"ılması akıl alır gibi de!ildi.
Hemen jeep’e atlayıp Alsancak’taki NATO Karargahı’na
ula"tım. Karargah giri"inde biri siyah di!eri beyaz iki çavu"
vardı. Kendilerine Ankara’dan gelen mesajı ilettim ve
alındı!ının teyidini istedim. Önce ba"tan savmaya kalkı"tılar,
konunun uluslararası bir skandala yolaçacak kadar önemli
oldu!unu hatırlatarak teyid almakta ısrar ettim. Bunun üzerine üst düzeydeki subaylarıyla temasa geçerek mesajı ilettiler, bana da iletildi!ini teyid ettiler.
Ben de karargaha dönüp teyidi Özdilek Pa"a’ya ilettim.
Te"ekkür etti,
- Yoksa büyük bir badire çıkacaktı, dedi.
Bir gün yine karargah nöbetindeydim. Nöbetçi erlerden
biri kan ter içinde ko"arak gelip kar"ımda esas duru"a geçti:
- Komutanım, casus yakaladık...
- Nerde yakaladınız? Neyin nesi?”
- Bahçede komutanım, karargahı gözetliyordu...
- Getirin yanıma.
Deh"et ve panik içinde bir Adem Baba’yı sürükleyerek
getirdiler... Tirtir titriyordu. Karargahın bahçesinde ne
yaptı!ını sordum. Fransızdı, #ngilizce de konu"uyordu.
- Ben biraz dinlenmek için girip oturmu"tum, manzarayı
seyrediyordum, etrafımı sardılar, dedi.
Karargah binası Konak’tan Güzelyalı’ya giden ana cadde üzerindeydi. Kar"ısında da denize bakan Ordu Evi binası
vardı. Bizim karargahın bahçesi gerçekten albenisi olan bir
yerdi. Yorgun bir turistin girip nefeslenmek istemesinden
daha do!al bir "ey olamazdı.
Ama askerin casusluk ithamıyla yakaladı!ı bir yabancıyı
serbest bıraksam ardından ba"ıma neler gelece!i meçhuldü.
Nöbetçi âmirinin yanına çıkıp olayı anlattım, ardından da:
183
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 184
- Yüzba"ım, dedim, bence bu adam casus falan olamaz.
Gariban bir turist. Bırakalım gitsin.
- Madem öyle diyorsun, bırakalım, ama n’olur n’olmaz,
sen adamın kimli!ini tesbit et, buraya ne haltetmeye gelmi"
ayrıntılı yaz da, ileride ba"ımız derde girmesin.
Ardından da ekledi:
- Bu memlekette olmadık "eyden insanın ba"ını boka sokarlar...
*
Ordu içindeki iktidar aleyhtarı hava gittikçe yaygınla"ıyor, buna bir de ABD kar"ıtlı!ı ekleniyordu. En azından
#zmir’de yakından tanık oldu!um durum böyleydi.
Subayların aldıkları maa" gülünç derecedeydi. Do!ru
dürüst bir ev tutamıyor, ailelerini sinemaya, e!lenceye götüremiyor, do!ru dürüst karınlarını doyuramıyorlardı.
Durumu en dramatik olanlar ise NATO’da görevli Türk
subaylarıydı. Birlikte çalı"tıkları Amerikalı, #talyan, Fransız,
Yunan subayları sık sık evlerinde, subay kulüplerinde kokteyller veriyor, misafirlerini viski, votka, konyak, karides,
havyarlarla a!ırlıyorlardı. Türk subaylarının bu yabancı meslekda"larını aynı "ekilde davet etmelerine maddi olanak yoktu. Bu yüzden sürekli bir eziklik duygusu içindeydiler.
Günlük gazetelerin taramasını dikkatli yaptıktan sonra bir
de basın özeti hazırlayıp Komutan’a, Kurmay Ba"kanı’na ve
bölüm ba"kanlarına da!ıtıyordum. Bu servisten öylesine memnundular ki, giderek zaman zaman beni bürolarına davet edip
siyasal geli"melerle ilgili ayrıntılı bilgi almaya çalı"ıyorlardı.
#"te böylesi bir ortamda 27 Eylül 1957 genel seçimleri
geldi çattı.
Seçim kampanyası yo!unla"tıkça benim gazetedeki
çalı"mam daha da a!ırla"ıyordu.
Uluslararası radyo bültenlerine, Ankara ve #stanbul muhabirlerinin haberlerine, muhalefetin Anadolu kent, kasaba
ve köylerinde yürüttü!ü seçim kampanyasıyla ilgili haberler
de eklenmi"ti.
184
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 185
#nönü, Menderes, Bölükba"ı gibi büyük liderler seçim
kampanyası için Ege’ye geldi!inde onların konu"malarını izlemek ve tam metin yansıtmak görevi de bana yüklenmi"ti.
Binbir bahane uydurarak karargâhtan izin alıp parti liderlerinin gezilerini izlemeye gidiyordum. Benim hazırladı!ım
metinler Ankara’da Ulus’a, #stanbul’da Dünya’ya da aynen
geçiyordu.
Bir ak"am gazeteyi hazırlarken Manisa muhabirinden
müthi" bir haber geldi. Oradaki 57. Tümen’e ait ta"ıtlar, iktidardaki Demokrat Parti’nin seçim kampanyasında kullanılıyormu". Haberi hemen man"etten verdim.
Sabah Postası’nın ertesi sabahki sayısı büyük bir sansasyon yarattı. Karargaha gitti!imde tüm subaylar bu olayı
konu"uyor, Ordu‘nun iktidarın çıkarlarına alet edilmi" olmasına ate" püskürüyordu.
Basın özetlerini hazırlıyordum ki büro müdürü binba"ı
yanıma geldi.
- Do!an, Genelkurmay’dan telefon aldım. 57. Tümen
araçlarının DP kampanyasında kullanıldı!ına dair haberin
kayna!ının derhal ö!renilmesini emrettiler. Bunu ancak sen
yapabilirsin.
Haberi yayınlayan bendim, ama olayın 57. Tümen’deki
hangi subay tarafından sızdırıldı!ını bilmiyordum. Kaldı ki
bilsem de böyle bir "eyi asla açıklamazdım, gazetecinin
haber kayna!ını açıklamaması bir prensip meselesiydi.
Bir iki saat sonra binba"ının yanına gittim,
- Binba"ım, olayı ara"tırdım. Haberi Sabah Postası’na
Manisa muhabiri geçmi". O da olayı anonim bir telefonla
ö!renmi". Bana kalırsa yapacak fazla bir "ey yok. Olsa olsa
gazete aleyhine soru"turma açılır.
Binba"ı güldü.
- Böyle yanıtlayaca!ını tahmin ediyordum. Do!rusu da
bu... Genelkurmay’a böyle rapor ederim.
Zaten arkası da gelmedi, gazete hakkında herhangi bir
soru"turma da açılmadı.
Büyük Ege taarruzu yapan ana muhalefet lideri #smet
185
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 186
Pa"a #zmir’e geliyordu. Gazete adına kendisine yine ben refakat edecektim.
Ertesi gün #zmir’deki Cumhuriyet Meydanı mah"er gibiydi. #smet Pa"a meydanın Kordonboyu’na yakın görkemli
bir binasının balkonundan halka hitabedecekti. Saati gelince
#smet Pa"a balkona do!ru yöneldi. Balkon küçücüktü, ancak
birkaç ki"i sı!abilirdi.
Pa"a irticalen yapaca!ı konu"masının mutlaka eksiksiz
kaydedilerek basına tam metin verilmesini istedi!inden, bana
yolaçıldı ve birden kendimi balkonda, #smet Pa"a’yla birlikte
yüzbin ki"inin kar"ısında buldum. O sabah gün subayların
da Cumhuriyet Meydanı’na toplu olarak gidip mitingi izleyeceklerinden bahsedilmi"ti. Gerçekten de meydanın balkona yakın bir yerinde bizim karargahtan ve NATO ’ndan
bazı subayların varlı!ını farkettim. Tabii ki onlar da beni...
Artık kaçgöç bitmi", Temsil Bürosu’ndaki Do!an Aste!men’in gizli çalı"ması açı!a çıkmı"tı.
#smet Pa"a konu"uyor, konu"tukça co"uyor, o co"tukça
miting meydanındakilerin tezahüratı daha da büyüyordu. An
oluyor, tezahürattan cümlesini tamamlayamayan #nönü, bana
e!ilip nerede kaldı!ını soruyordu. Kulakları a!ır i"itti!inden
bazen cümleyi birkaç kez tekrarlamam gerekiyordu.
Miting büyük bir zafer havasında bitti.
Herkes Göl Gazinosu’nda Pa"a’yla birlikte bu zaferi kutlamaya giderken, ben gazeteye döndüm ve konu"mayı tam
metin olarak üç gazeteye birden yeti"tirdim.
Ertesi sabah erkenden karargaha gitti!imde, subayların
ço!u henüz gelmemi"ti. Gazeteleri tararken kurmay ba"kanının odasından telefon geldi. Ba"kan derhal benimle görü"mek istiyormu".
- Tamam, dedim. Yaptı!ım disiplinsizlik dün ayan beyan
meydana çıktı, herhalde bunun hesabını soracaklar…
Bürosuna girdi!imde kurmay ba"kanı ayaktaydı, daha
selam vermeme meydan vermeden hararetle elimi sıktı,
- Oturunuz te!menim, dedi.
186
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 187
Yardımcıları da odadaydı. Emirerine çay getirmesini
söyledi.
- Sen de farketmi"sindir, arkada"lar dün Pa"a’nın mitingini yakından izlediler. Seni de orada görmü"ler, hem de
Pa"a’nın yanında. Ama resmen görmemi" olacaklar. Sakın
endi"elenme. Bir aksilikle kar"ıla"ırsan hemen beni bul.
Te"ekkür ettim. Sonra #smet Pa"a’nın Ege taarruzuyla ilgili bir takım sorular sordular; yazılamayan anekdotlar anlattım. Her zamanki gibi ilgiyle dinlediler.
Odadan ayrılıyordum ki, subaylardan biri söze girdi:
- Sormadan edemeyece!im. Uzaktan görüyorduk, #smet
Pa"a konu"ma sırasında sık sık bir "eyler sorup seninle
konu"uyordu. Ne konu"uyordu?
- Top secret, diye takıldım. Sonra açıkladım:
- Fikri takip meselesi... Tezahürat dolayısıyla konu"ma
zincirini kaybetti!i için nerede kaldı!ını soruyordu.
Kahkahalar arasında karargahın alt katına indi!imde
i"ba"ı yapmı" olan di!er subaylar da büyük bir heyecanla
gelip ellerime sarılıyor, sempatilerini bildiriyorlardı.
Tabii ki bu durumdan en memnun olan benim kaçak gazetecilik çalı"mamı o güne dek büyük bir ba"arıyla örtbas
etmi" olan Temsil Bürosu müdürümüzdü. Disiplinsizlik gayriresmi de olsa legalize olmu"tu.
*
1957 genel seçimlerinde CHP’nin 178 milletvekili çıkartmasına ra!men DP yine büyük ço!unlukla iktidardaydı.
Ama Türkiye artık eski Türkiye de!ildi, muhalefet güçlenme
sürecine girmi", üniversiteler, sendikalar, demokratik kurulu"lar, basın örgütleri iktidara kar"ı güçlü bir demokratik
direni" yürütmeye ba"lamı"tı.
Önce gazete ve dergi ka!ıtlarının ithal ve da!ıtımı devlet
tekeline, daha sonra da resmi ilan ve reklam da!ıtımı devlet
kontrolüne alınarak muhalif basın üzerinde ekonomik baskı uygulanmaya ba"landı. Resmi ilan ve reklamlardan arslan payı, tirajları dü"ük de olsa iktidarı destekleyen gazetelere verilirken,
187
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 188
muhalif gazetelerin ve dergilerin, tirajları yüksek de olsa, tüm
resmi ilan ve reklamları kesiliyordu. Zaten, DP iktidarının
ba"ından beri iktidarı destekleyen gazeteler Ba"bakanlı!ın emrindeki “örtülü ödenek”le de besleniyordu. Tıpkı CHP’nin tek
parti döneminde oldu!u gibi, “besleme basın” diye adlandırılan
bir uydu basın kategorisi yeniden ortaya çıkmı"tı.
Bunların kar"ısında muhalif günlük gazete olarak Ankara’da Ulus’un yerine çıkartılan Halkçı, #stanbul’da Dünya,
#zmir’de Demokrat #zmir ve Sabah Postası yeralıyordu. Bu
arada, Time ve Newsweek gibi Amerikan dergilerinden esinlenerek yayınlanan Akis ve Kim haftalık haber dergileri,
Mülkiyeliler çevresinin çıkarttı!ı Forum Dergisi, mücadeleci yayınlarla Türk basınına yeni bir dinamizm getirmi"ti,
ama anti-komünizmi asla elden bırakmadan, Amerikancı dı"
siyaset dayatmalarına sürekli ba!ımlı kalarak…
Sol e!ilimli olanlar bu dönemde sosyal gerçekleri sadece
tirajı sınırlı Varlık, Yenilik, Yeditepe, Ufuklar-Yeni Ufuklar,
Seçilmi" Hikayeler, Ataç, Pazar Postası, Dost, Yelken, A Dergisi gibi edebiyat a!ırlıklı dergilerde veya Akbaba, Tef,
Kırkbirbuçuk gibi mizah dergilerinde, ama tam bir oto-sansür altında dile getirebiliyorlardı.
Dört yıllık bir dönemde Türkiye’de yargılanan gazetecilerin sayısı bini, mahkum olanların sayısı ise ikiyüzü a"mı"tı.
Tüm bu geli"meler bizim karargahtaki subaylar tarafından dikkatle izleniyor, kurmay odasında, Ordu Evi’nin
lokantasında, manevralar ve resmi törenlerdeki kar"ıla"malarda açık seçik tartı"ılıyordu. NATO’da görevli Türk subayları da aynı konumdaydı.
Tabii dünyadaki geli"meler de ABD’ye tam sadakat politikası izleyen DP iktidarına kar"ı muhalefetin güçlenmesinde
rol oynuyordu. O zamana kadar Pentagon’un dayatmalarına
körü körüne itaat etmek üzere e!itilmi" ve ko"ullandırılmı" olan
subaylar da bu geli"melerden büyük ölçüde etkileniyordu. Türkiye’nin ba" dü"manı ilan edilmi" olan Sovyetler Birli!i’nin
diplomatik, askeri, kültürel, bilimsel alanlardaki ba"arıları, sömürge ya da ba!ımlı halkların ulusal kurtulu" mücadeleleri ya
188
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 189
da halk sava"larıyla ba!ımsızlıklarına kavu"ması, Ba!lantısız
ülkeler hareketinin uluslararası diplomaside giderek a!ırlık kazanması, giderek daha anti-amerikan bir çizgi izlemesi herkesi
ciddi biçimde dü"ündürmeye ba"lamı"tı.
4 Ekim 1957’de Sovyetler Birli!i’nin uzay ara"tırmalarında ABD’ye fark atarak Sputnik yapma uydusunu uzaya
göndermesi karargahta "ok etkisi yapmı"tı. Kars’taki bir birlikten bizim büroya yeni tayin edilmi" genç bir binba"ı vardı,
rütbe farkımıza ra!men her konuda rahat tartı"abilecek kadar
dost olmu"tuk. Sabah karargaha geldi!imde beni kapıda
kar"ılayarak olayı adeta müjdeledi:
- Haberin var mı, Sovyetler uzaya uydu gönderdi. Amerika hâlâ nal topluyor, bu bir dönüm noktasıdır. Uzay ça!ının
açılı"ıdır...
Kurgubilim kitaplar okumaya meraklı olanlar ya da özel
olarak uzaybilimle ilgilenenler dı"ında olayın önemini farkeden pek kimse yoktu. En büyük gazeteler dahi haberi ya hiç
vermemi", ya da tek sütunluk “adi vaka” gibi geçi"tirmi"lerdi.
Konuyla ilgili tartı"malara daha sonra karargahtaki di!er
subaylar da katıldı.
#lginçtir, bir süre Türk-Sovyet sınırında hizmet görmü",
bazı sınır ihtilaflarını görü"mek üzere zaman zaman sınırın
ötesinde Sovyet subaylarıyla bulu"up masaya oturmu" olan
subaylar artık temkinlili!i elden bırakmı"lar, izlenimlerini
belli bir takdir ve hayranlıkla anlatıyorlardı.
Olayın etkisi öylesine belirgindi ki, NATO’da görevli
Türk subayları bile eziklikten kurtulmu", birçok netameli konuyu Amerikalı subaylarla açık seçik tartı"maya ba"lamı"lardı.
#"te tam bu ortamda, ünlü 9 Subay Olayı patlak verdi.
1957 yılı sonunda bir ihbar üzerine #stanbul’da bir grup
subay, hükümet darbesi hazırlamak iddiasıyla tutuklanmı"lardı. Ancak 1. Ordu Komutanı’nın yayın yasa!ı koyması
nedeniyle olay kamuoyuna 16 Ocak 1958’de açıklandı.
Olaya adı karı"anlar arasında MSB #stanbul Temsil Bürosu’nun, yani bizim Izmir’deki büronun #stanbul’daki benzerinin müdürü de vardı.
189
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 190
Olayın açıklannmasından kısa bir süre sonra, bir sabah
basın özetlerini hazırlarken, o sırada karargahta yazıcı olarak
askerlik hizmeti yapmakta olan yazar Erol Toy yanıma geldi,
- Te!menim, benden duymu" olmayın, dedi, Ankara’dan
biraz önce emir geldi. Sizi Ankara’ya, Mamak’a sürüyorlar,
Birkaç saat sonra da büro müdürümüz emri resmen tebli! etti.
9 Subay Olayı’na #stanbul’daki büro müdürü de karı"tı!ı
için, MSB temsil büroları bir fesat oca!ı sayılmı", kapatılmalarına ve çalı"an askeri personelin de birliklere da!ıtılmasına karar verilmi"ti.
#stanbul Temsil Bürosu’nda görevli olan Zeki Müren de,
yeni kurulan “Subay Çocuklarına Yardım Derne!i” yararına
Türkiye’nin dört bir yanında bir dizi konser vermekle görevlendirilmi"ti.
Terhis olmama daha üç buçuk ay vardı. Benim kısa bir
süre de olsa ayrılmamla gazetedeki çalı"ma düzeni yine
sarsıntı geçirecekti. Orhan Rahmi Gökçe #zmir’de bir ba"ka
birlikte görevlendirilmemi sa!lamak için u!ra"ıyordu, ama
Milli Savunma Bakanı $emi Ergin de olay üzerine istifa etmek zorunda kalmı"tı, yapabilece!i bir "ey yoktu. Çaresiz
Ankara’ya gidecektim...
*
Haziran’da tekrar beraber olmak üzere gazetedekilerle
vedala"ıp Ankara’nın yolunu tuttum. Uzun bir tren yolculu!undan sonra sabaha kar"ı Ankara’ya varır varmaz do!ru
Mamak’a, yedek subay bölü!üne gittim.
Bölük komutanı bana kızgındı. Kura çekiminde bölü!e
iki yedek aste!men dü"mü"tü. Biri bendim, fakat görevi devralmadan #zmir’de görevlendirilmi"tim. Koskoca yedek
subay bölü!ünü bir aste!men ve bir ba"çavu"un yardımıyla
yönetmek zorunda kalmı"tı. Kızmakta haklıydı.
- Bu saatten sonra sana kıta görevi veremem, "urada
zaten iki üç ayın kalmı". Seni subay yemekhanesinin yönetimiyle görevlendiriyorum. Levazımdan, malzemenin getir190
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 191
tilmesi, yemeklerin hazırlatılması, servis yapılması i"lerinin
do!ru dürüst yürütülmesinden sen sorumlusun, dedi.
Aslında sırf adama i" olsun kabilinden bir görevlendirmeydi. Belki de bölükteki di!er te!menlerle birlikte kurdu!u
düzenin terhislerimize bir kaç ay kala bozulmasını istememi"ti.
Yapaca!ım fazla bir i" yoktu. Levazımdan yedek subay
tabldotu için gerekli malzemenin talimata uygun getirilip getirilmedi!ini, bu malzemenin yemeklerde hakkıyla kullanılıp
kullanılmadı!ını denetliyor, kalan zamanlarda bir kö"eye çekilip kitap okuyordum.
Yedek subay ögrencisiyken altı ay üç ö!ün hep bu yemekhaneye inmi"tik.
Levazım mekanizmasını bilmiyordum.
Hemen hemen güna"ırı yedek subay mutfa!ına koyun
geliyordu. Koyunların böbrekleri hep içindeydi. Ama ö!rencilik döneminde hiç de böbrek yedi!imizi hatırlamıyorum.
Görevli olunca ö!rendim ki, gelen koyunlar parçalanmadan
önce böbrekleri kesilip bir kenara ayrılıyor, sonra sote yapılarak subaylara ikram ediliyordu.
Bu, subayların küçük avantalarından biriydi.
Mutfak sorumlusuyken "a"ırtıcı sorunlardan biri de, ana
depodan alınan 250 yumurtanın yedek subay mutfa!ına gelirken nasıl yarı yarıya azaldı!ıydı.
Yumurta sayılabilir bir "ey oldu!u için bu “hortumlama”
kolay farkedilebiliyordu. Ama tereya!ı, zeytinya!ı, pirinç,
kuru fasulye, nohut, bulgur, sebze gibi sayıya gelmeyen erzakın ana depodan bizim mutfa!a intikalindeki “erime” kesinlikle farkedilemiyordu.
Nihayet bu 250 kadar yedek subay ö!rencisinin erzakıydı. Ya 5 bin ki"ilik Muhabere Alayı’nın erzakındaki
hortumlamalar ne düzeydeydi?
Koskoca alayın terzilik, marangozluk, tamirat atölyelerinde görevli askerler, birli!in ihtiyaçlarını kar"ılamaktan çok
subay ailelerine hizmet vermekle görevlendiriliyor, askeri
jeepler ve yük araçları onlara hizmette kullanılıyordu,
191
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 192
Tüm bunlar o denli alı"ılmı" "eylerdi ki, güvenilir saydı!ım bir iki subaya sözünü edecek oldum.
- Deli misin, dediler. Zaten ba"ın derde girip buralara sürülmü"sün. Fazla kurcalarsan buradan da kim bilir nerelere
gidersin. Üstelik bir "ey de de!i"mez. Kaldı ki, bu i" sadece
orduda mı böyle? Devletin malı deniz, yemeyen domuz…
O sıralarda Amerikan Yardımı kapsamında Ordu’ya
ABD’den de bir takım yiyecek artıkları geliyordu.
Bir sabah kı"laya vardı!ımda büyük bir gerginlik farkettim. Yandaki erat mutfa!ına Amerikan yardımından bir yı!ın et
gelmi"ti. #ri parçalara ayrılmı" etlerin görünü"ü bizim Türkiye’de kesilen koyun ya da sı!ır etlerine hiç benzemiyordu.
Bir onba"ı ko"arak yanıma geldi. “Te!menim, dedi. Bunlar
domuz eti… Bize domuz eti yedirmek istiyorlar. Elhamdülillah
hepimiz müslümanız, öldürseler domuz eti yemeyiz…”
Aslında domuz eti falan de!ildi. Amerika’nın bizon da
denilen ünlü buffalo’larının etiydi. Ama bizim erler
tanımadıkları bir hayvan oldu!u için, belki de ömürlerinde
hiç görmedikleri domuza yormu"lar, isyan ediyorlardı.
Bir albay devreye girip eratı yatı"tırdı, etler mutfaktan çekilip geriye gönderildi, yerine kurufasulya ve bulgur pilavlı bir
karavana çıkartıldı. Bu bizon etleri de bir daha gelmez oldu.
Bir gün yine bir kö"ede kitap okurken okulun kurmay
ba"kanı yemekhaneye inmi"ti. Karavana kazanlarından birinde lohusa "erbeti kaynattırmak istiyordu. Malzemesini
kendisini getirmi"ti. Sorun de!ildi, karavanalar pi"tikten
sonra yaptırabilirdik.
Birden konuyu de!i"tirdi.
- Siz #zmir’den gönderilen te!men de!il misiniz?
- Evet albayım, burada görevlendirildim.
- Sizleri 9 Subay Olayı’ndan sonra sürmemi"ler miydi?
- Evet...
- Sizin mesle!iniz ne?
- Gazeteciyim.
Birden tavrı de!i"ti.
- Karde"im gazeteciysen bu mutfak kö"esinde i"in ne?
192
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 193
Sen mutfa!ı neyi bırak, benimle yukarıya gel. Ben yüzba"ına
söylerim.
Birlikte yukarıdaki kurmay odasına çıktık. Klasik “Ne
olacak bu memleketin hali?” sorularıyla sohbete ba"ladı.
Kı"ladan çıktıktan sonra tüm ak"amlarımı muhalif gazetelerin bürolarındaki arkada"larımla geçirdi!im için güncel
siyasal konularda ayrıntılı bilgim vardı.
Sohbetin sonunda,
- Te!menim, dedi. Bak, yan tarafta Subay Taburu’nun
kitaplı!ı var. Artık mutfakta görev yapmana gerek yok. Bundan böyle kitaplıkta görevlisin. Vakit oldukça görü"elim.
Bu görü"meler daha sonra ö!le yeme!i saatlerindeki
subay sofralarında da ben terhis oluncaya kadar sürdü.
O sırada Ankara’da kent ya"amından kopmamak için
okuldaki subay misafirhanesinde kalmak yerine Hergele
Meydanı’naki ucuz bir otelde kalmayı tercih etmi"tim. Her
sabah bir servis arabası okul subaylarını oturdukları semtlerden toparlayıp Mamak’a götürüyordu. Biz o çevrede oturan
bir ba"ka subayla birlikte Gençlik Parkı civarında otobüse
biniyorduk.
Servis arabası daha sonra Ankara Radyoevi, Sıhhiye, Cebeci’den de bazı subayları alıp Mamak’a yollanıyordu.
Biz bindikten sonra servis arabası Ankara Radyoevi’nin
önünden geçerken bir hareketlilik ve inanılmaz bir diyalog
ba"lıyordu.
- Ankara Radyoevi’ni ele geçirmek kime nasip olur?
Artık ok yaydan çıkma!a ba"lamı"tı. Bu tür "eyler "aka
niyetine de olsa korkusuzca konu"ulabiliyordu.
Sık sık sohbet etti!im kurmaylardan birine sordum:
- Yarbayım, servis arabasında bu kadar rahat konu"maktan endi"elenmiyor musunuz? Aranızda M#T’ten falan adam
olabilir.
Gülerek yanıtladı:
- Niçin endi"elenecekmi"iz? Onlar da bu vatanın evladı
de!il mi?
193
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 194
Gazetecili"e dönü#
ve Milliyet temsilcili"i
1958-1960
Haziran 1958 ba"ında tezkere alarak #zmir’e döndüm.
Ankara’dan ayrılmadan önce eskiden Yargıtay üyeli!i
yapmı" olan ve uzun süreden beri de Ankara’nın ünlü avukatlarından biri olan dayım Mirsat Yamaç’ı ziyaret etmi"tim.
Dayım,
- Okulu da, askerli!i de bitirdin. #stersen Dı"i"leri Bakanlı!ı bünyesinde ticaret ata"esi olman için aracılık yapabilirim, çok tanıdıklarım var. #ster misin? diye sordu.
Böyle bir perspektifi hiç dü"ünmemi"tim. Kaldı ki böyle
bir görevde çok iyi birkaç yabancı dil bilmek gerekirdi. Oysa
bizim gördü!ümüz #ngilizce e!itimi bu gereksinime cevap
verebilecek düzeyde de!ildi. #zmir’e dönüp orada bir "eyler
yapmayı daha akla yatkın buldu!umu söyledim.
Beni #zmir’e götüren motorlu trende bizim Sabah Postası’nın kurucularından CHP’li i"adamı Hilmi Öztarhan’la
kar"ıla"tım. Kendisi aynızamanda #zmir Ticaret Odası’nın
ikinci ba"kanıydı.
Terhis oldu!umu ö!renince çok sevindi.
- Do!an, senin gazetedeki çalı"manı, oraya ne denli yararlı oldu!unu biliyorum. Ama sen yüksek okulu da bitirdin,
artık iktisatçısın… Maddi bakımdan daha tatmin edici ve
gördü!ün e!itime daha uygun bir alanda çalı"mayı hiç
dü"ündün mü? Ba"arılı olaca!ına inanıyorum. Dilersen, seni
194
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 195
hemen #zmir Ticaret Odası’na alalım. Kısa zamanda yükselece!inden eminim.
Dü"ünmek için bir iki gün mühlet istedim.
Evde aileme, daha sonra okul arkada"larıma konuyu
açtım.
Hepsi öneriyi hararetle desteklediler:
- Deli misin, bu fırsat kaçırılır mı? En azından bir denemeye de!er, diyorlardı. Özellikle babam nihayet istikrarlı ve
itibarlı, istikbal garantisi olan bir i"e girecek olmamdan son
derece memnundu.
Ertesi gün Hilmi Bey’i aradım,
- Dü"ündüm, bir deneyelim, dedim. Hemen Ticaret Odası’na davet etti.
Aylardır askeri üniforma ta"ımaya mahkum oldu!um
için bir an önce kravatsız, siyah a!ırlıklı “nihilist” kılı!ımı
giymeyi ne kadar özlüyordum. Çaresiz üstüme bir takım elbise geçirip bir de kravat ba!layarak Ticaret Odası’nın yolunu tuttum.
Ba"kana ve di!er yöneticilere de bahsetmi" olmalı ki,
her biriyle tanı"tırıldıktan sonra bana gazetedeki külüstür
çalı"ma masamla kıyaslanamayacak bir büro verildi.
Yapaca!ım ilk i"ler izah edildikten sonra çalı"maya
koyuldum.
Ne ki, i" maddi bakımdan ne denli tatmin edici olursa
olsun, bürokratik bir ortamda bulunmak, daha önceki gazetecilik günlerimde ba"kanıyla, genel sekreteriyle e"it düzeyde konu"abildi!im bir kurulu"ta birden bire kendimi belli
bir hiyerar"iye tabi bulmak hiç de ho"uma gitmemi"ti.
Kaldı ki, “iktisadi ve ticari ilimler” adı altında bir e!itim
görmü" olsam da, sınıfsal pozisyonu benim haklarını savunmaya çalı"tı!ım emekçilerinkine kar"ıt olan bir yerde
çalı"mak da a!ırıma gidiyordu.
Ak"am üzeri Hilmi Bey’in odasına girdim.
- Gösterdi!iniz ilgiye ve yardıma çok te"ekkür ederim.
Ama içtenlikle söyleyeyim ki bu i" bana göre de!il. Yarın
sizler de benim tavırlarımdan rahatsız olabilirsiniz. En iyisi
195
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 196
ben gazetecilik mesle!ine devam edeyim, diyerek veda
ettim.
Bir günlük çalı"ma arkada"larımdan bir kısmı üzüldüler,
ama bir kısmının da benden kurtulmu" olmaktan duydukları
memnunluk gözlerinden okunuyordu.
Ticaret Odası’ndan çıkar çıkmaz ko"ar adım giderek birkaç sokak ötedeki Sabah Postası Gazetesi’ne kendimi attım.
Herkesin "a"kın bakı"ları arasında kravatı söküp ceketi portmantoya astıktan sonra,
- Bir günlük memurluk yeter, dedim. Zaten aylardır askerde özgürlük günlerimi sayıklayıp duruyordum. Yine
aranızdayım.
Gazetedeki tüm arkada"lar sevinçten deliye döndüler.
Yıllardır çalı"tı!ım masama geçtim, BBC, Amerika’nın Sesi,
Moskova, Pe"te radyolarını dinleyip notlar alarak günlük
çalı"mama ba"ladım.
Olayı kutlamak için o ak"am gazetede mürettiplerin ve
makinistlerin de katıldı!ı bir çilingir sofrası kuruldu. Demokrat #zmir’den, Yeni Asır’dan, Ege Ekspres’ten, Anadolu
Ajansı’ndan tekrar gazetecili!e ba"ladı!ımı duyan arkada"lar
gelip çilingir sofrasında sevincimizi payla"tılar.
Artık meslek seçimimi kesin olarak yapmı"tım.
Bir yandan gazetede daha fazla sorumluluk üstlenirken,
öte yandan da Gazeteciler Sendikası ve Gazeteciler Cemiyeti’nde daha aktif hale geliyordum. Çe"itli illerde kurulan gazeteciler sendikaları, daha güçlü bir mücadele
verebilmek için merkezi #stanbul’da olmak üzere Türkiye
Gazeteciler Sendikaları Federasyonu (TGSF) adı altında bir
üst kurulu" olu"turmu"lardı. Bu toplantılara katılan #zmir delegeleri arasında ben de vardım.
Dünya aktüalitesi giderek daha da hareketleniyor, ABD
hegemonyasına kar"ı hemen her kıtada yeni sesler yükseliyor, her gün yeni bir direni" ba"lıyordu.
Gazetede tekrar çalı"maya ba"layalı bir kaç hafta geçmi"ti ki, 14 Temmuz 1958’de #rak’ta askeri darbe yapılarak
ABD ve #ngiliz i"birlikçisi Kral Faysal ve Ba"bakan Nuri
196
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 197
Said öldürüldü, bir süre sonra da yeni #rak rejimi Ba!dat
Paktı’ndan çekildi!ini açıkladı.
Ba"kan Eisenhower’ın Sovyet nüfuzunun artması ve ulusal kurtulu" hareketlerinin yükselmesi kar"ısında Ortado!u’yu kontrol altında tutabilmek için ortaya attı!ı Eisenhower
Doktrini’nin uygulanması "imdiden fiyaskoya u!ruyordu.
Bundan tela"lanan ABD yeni bir propaganda kampanyası ba"latmı"tı.
1958 kı" günleriydi. Yayın yönetmenimiz Orhan Rahmi
Gökçe, Türkiye’den bir gazeteciler heyetinin Avrupa’daki
NATO üslerini görüp incelemeler yapmak üzere Paris’e
davet edildi!ini, kendisinin de ça!rılılar listesinde oldu!unu,
ancak sa!lık durumu nedeniyle gidemeyece!i için bu seyahate benim katılmamı uygun gördü!ünü söyledi.
Birkaç gün içerisinde pasaport i"lemlerini tamamlayarak #stanbul’dan hareket edecek olan kafileye katıldım.
Bizden önce Ak"am yazarı Aziz Nesin’in de dahil oldu!u
bir gazeteciler kafilesi bu program çerçevesinde ilk geziyi
yapmı"tı.
Benim sonradan katıldı!ım ikinci kafile de farklı politik
tavırlardaki gazetecilerden olu"uyordu. #stanbul’dan Milliyet
Genel Yayın Müdürü Abdi #pekçi, Vatan’dan Naim Tiralı,
Cumhuriyet’ten Mücahit Be"er, Ankara’dan Çetin Altan ve
#lhami Soysal da kafiledeydi.
Ancak aramızda “besleme basın” dedi!imiz iktidar
yanlısı gazetelere mensup ki"iler, hattâ bir de DP milletvekili
vardı. Adamların seyahat boyunca tek dertleri, bir takım lüks
giyim ve tüketim maddelerinin piyasaya göre daha ucuza
satıldı!ı ABD Ordusu’na ait PX ma!azalarına giri" izni alabilmek için Amerikan subaylarına "aklabanlık yapmaktı. Hepimize ancak 200 Dolar tutarında döviz çıkartma izni
verildi!i halde, bunların PX’lerde satınaldıkları kürklerin,
parfümlerin fiyatı bunun en az 20-30 mislini buluyordu. Bunların bagajları yüzünden askeri uça!ın programlanmı" kalkı"
saatleri zaman zaman gecikmeye u!ruyordu.
Tüm seyahat boyunca Çetin ikide birde bunlara laf ata197
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 198
rak hepimizin tepkilerine tercüman oluyor, bizimle birlikte
geldiklerine geleceklerine pi"man ediyordu.
O yıllarda NATO’nun askeri karargâhı henüz Paris’ten
Brüksel’e ta"ınmamı"tı. Karargahı ziyaret edip o zamanki
NATO Ba"komutanı Amerikalı General Norstad’la görü"tükten sonra Almanya’ya geçerek Kaiserslautern ve Trier kentlerindeki NATO üslerini de gezip röportajlar yaptık.
Biz Paris’e indi!imizde Fransa 4. Cumhuriyet’i sona erdirip 5. Cumhuriyet dönemini açmak üzere Cumhurba"kanı
De Gaulle’ün organize etti!i anayasa referandumundan yeni
çıkmı"tı.
Bu seyahatte beni en fazla etkileyen, referandum sonrası
hâlâ Paris duvarlarını süslemeye devam eden “Hayır” ya da
“Evet” afi"leri, daha da önemlisi Fransız Komünist Partisi’nin orak çekiçli afi"leriydi. FKP’nin organı L’Humanité
Gazetesi tüm gazete standlarında yeraldı!ı gibi pazar günü
parti militanları tarafından ba!ıra ça!ıra serbestçe satılabiliyordu. Türkiye’de bir komünist partisinin yasal varlı!ını
hiçbir zaman hayal edemedi!imiz için, bu görüntüler hepimizde "ok etkisi yapmı"tı. NATO’nun merkezi olan bir
kentte böyle bir görüntü inanılır gibi de!ildi.
Bu seyahatin beni en fazla etkileyen safhalarından biri de
Almanya’daki Trier ziyaretiydi. #lk gün hava üssünde jetlerin
akrobatik gösterilerini izlemi", NATO’nun vurucu gücü üzerine bir hayli nutuk dinlemi", ak"am üzeri de tipik bir Alman
yeraltı meyhanesinde yeme!e davet edilmi"tik.
Ren Vadisi’nin ünlü beyaz "araplarından yudumlarken,
bize mihmandarlık eden subaylardan birisi, Karl Marx’ın da
bu kentte do!du!undan, do!du!u evin hâlâ müze olarak korundu!undan bahsetti. Bunu anlatırken Marx’ın do!du!u
kentin artık bir NATO üssü’nü bünyesinde barındırıyor olmasından gurur duydu!u, bu gururu bizlerle payla"mak istedi!i belliydi.
- E!er Marx burada do!mu"sa, ben do!du!u evi mutlaka
ziyaret etmek isterim, dedim. #lhami de beni destekliyordu.
Bize mihmandarlık eden Amerikan Haberler Merke198
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 199
zi’nde görevli Türkler ve Amerikalı subaylar birden pani!e
kapıldılar. Aralarında biraz tartı"tıktan sonra programın çok
dolu oldu!unu, ertesi sabah erken saatte helikopterle Lüksemburg ve Belçika üzerinde uçaca!ımızı söyleyerek Marx’ın evini ziyaretimize olanak vermediler.
Bu ziyareti yaptı!ımızda #kinci Dünya Sava"ı’nın üzerinden tam 13 yıl geçmi"ti. Almanya sava" yıkıntılarını hızla
tamir ediyor, tüketim toplumu kuruluyordu. Yakla"an Noël
dolayısıyla her taraf bir renk, ı"ık ve ses cümbü"ü içindeydi.
Paris ise zaten oldum olası bir ı"ık ve ya"ama sevinci kenti
olarak ünlüydü.
On gün kadar süren bu ilk yurtdı"ı seyahatinden döndü!ümüzde uça!ımız ölü gözü gibi tek tük ı"ık görünen #stanbul’un üzerinde turlayıp Ye"ilköy Havaalanı’na inerken
hepimizin içine büyük bir hüzün çöktü. Sava"a girmemi" olmasına ra!men bizim memleketimiz sava"ın tüm deh"etini
ve yıkıntısını ya"amı" olan iki ülkeden daha karanlık, daha
yoksul, daha umutsuzdu.
Döner dönmez yazdı!ım seyahat izlenimleri gazetede
yayınlandı!ında hayli yankı yaptı. Gazeteye sürekli sohbete
gelen sol aydınlardan daha sonraki yıllarda # zmir Barosu
Ba"kanı seçilecek olan Avukat Enver Arslanalp bu tür bir röportajın #zmir basınında büyük bir yenilik oldu!unu söylüyor,
bundan böyle gazetede günlük i"lerimin dı"ında fıkra ve röportajlar yazmamda ısrar ediyordu. Arada bir bazı önemli
olayları izleyip röportajlar yapmakla birlikte fıkra yazmaya
henüz kendimi hazır görmüyordum.
*
#zledi!im olaylar arasında beni en çok çarpan ve gazetecilik anlayı"ımı peki"tiren olaylardan biri #zmir’deki liman
i"çilerinin greviydi. Gerçi sendikal örgütlenme belli bir boyut
kazanmı"tı, ama toplu sözle"me ve grev hakları mevcut olmadı!ından sendikal mücadele bir yerde “dayanı"ma derne!i” faaliyeti düzeyinde kalıyordu.
Her gün Pasaport ve Konak iskeleleri arasından defa199
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 200
larca geçti!im için buradaki liman i"çilerinin hangi ko"ullar
altında çalı"tıklarını çok iyi biliyordum.
Nihayet bir gün canlarına tak etti ve i" bıraktılar. Bu,
mevcut yasalara göre suçtu, eleba"ı sayılanlar hemen tutuklanarak mahkemelere sevkedildiler.
#zmir adliyesinde duru"maya çıkartıldıkları gün Konak
çevresinde âdeta sıkıyönetim vardı.
Sanıkların tek tek sorguları yapılıyordu. Sorguda en çok
üzerinde durulan nokta, grevi dı"arıdan kı"kırtan kimseler
olup olmadı!ıydı. Dinlenen sanıkların hepsi “dı"arıdan tahrik” iddiasını ısrarla reddetmi"lerdi.
Sıra ya"lıca bir sanı!a gelmi"ti. Kimlik tesbitinden sonra
ona da aynı soru soruldu.
- Dı"arıdan tahrik eden var mıydı?
Sanık tereddütsüz yanıtladı:
- Evet, vardı...
Sorgulamaların tekdüze gidi"inden dikkatleri hayli
da!ılmı", ilk duru"mayı bir an önce bitirmek için acele eden
mahkeme heyeti âdeta "oka u!ramı"tı.
Mahkeme salonunun kapısını tutan sivil polisler, sansasyonel bir "eyler bekleyen muhabirler birden pürdikkat kesildiler.
- Var mıydı? Kimlerdi?
- Kim olacak, evde ekmek bekleyen karım ve çocuklarım. Aldı!ım parayla sofradan yarı aç yarı tok kalkıyorlar.
Okul masraflarını bile kar"ılayamıyorum. Bıçak kemi!e
dayandı, onun için i" bıraktım. Sadece ben mi? Grev yapanların hepsi...
Di!er sanıklar da ba"larını sallayarak onaylıyordu kendisini. Salondaki hava elektriklenmi"ti.
Yargıç ifadeyi zapta geçirdikten sonra, duru"mayı ileri
bir tarihe erteledi!ini bildirdi. Sanıklar yine kelepçelenerek
polis refakatinde hapishaneye gönderildiler.
Bu arada, Türkiye komünist hareketinin tarihinde pek sözü
edilmeyen bir “komünist tevkifatı” ya"andı. Bir süreden beri
Demokrat #zmir Gazetesi’nde çalı"maya ba"layan Muammer
200
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 201
Erol ile aramızda, her ikimiz de Kar"ıyaka’da oturdu!umuz,
hemen hemen aynı saatlerde i"e gidip geldi!imiz için, sıcak bir
dostluk olu"mu"tu. Hava sıcak oldu!unda vapurun güvertesinde çaylarımızı içerek günlük olayları tartı"ır, sık sık da Ekonomi Kaptan’ın kö"küne çıkıp sohbetimizi orada sürdürürdük.
1958 yılıydı… Bir ak"am Kar"ıyaka’ya dönerken Muammer vapura binmedi. Ertesi gün de görünürde yoktu. Çok
geçmeden kayıplara karı"masının nedeni anla"ıldı. #zmir’de
bir komünist "ebekesi yakalanmı"tı, Muammer de "ebekenin
yakalanan eleba"ıları arasındaydı.
#stanbul gazeteleri, "ebeke mensuplarının son Kıbrıs hadiselerini istismar ederek menfur bazı te"ebbüslerde bulunduklarını, bu arada Yunan ve #ngiliz konsolosluklarına
tecavüze hazırlandıklarını yazıyorlardı.
Tutuklananların ba"ında ise en eski TKP üyelerinden
#brahim Topçuo!lu vardı.
Muammer’lerin duru"masını izlemeye #zmir basınındaki
ortak gazeteci dostlarımızdan kimse gelmedi. Duru"maları izleyen tek gazeteci bendim. Bu duru"maları izlerken, ilerideki
yıllarda Türkiye #"çi Partisi örgütlenmesini #zmir’de birlikte
yürütece!imiz arkada"lardan Suha Çilingiro!lu’yla da tanı"tık.
Suha, Fransa’nın Poitier kentinde hukuk ö!renimi gördükten
sonra Türkiye’ye dönmü", duru"manın görüldü!ü mahkemede
staj yapıyordu. Fransa’dayken sol dü"üncelerle tanı"tı!ı, solun
orada nasıl özgürce örgütlendi!ini bildi!i için, düzmece belgeler, tanıklıklar ortaya döküldükçe büyük tepki gösteriyordu.
Tutuklamaların, tıpkı 6-7 Eylül Olayları sonrasında oldu!u gibi bir tertip oldu!u ortadaydı. O sıralarda ekonomik
kriz iyice derinle"ti!inden, hükümet ABD’den yeni krediler
kopartmak için u!ra"ıyordu. Türkiye’nin ciddi bir komünist
tehdidiyle kar"ı kar"ıya bulundu!una Washington’ın inandırılması gerekiyordu. Nitekim bir süre sonra ABD’den 234
milyon dolarlık bir yardım kararı çıktı!ı gibi, Washington’la
yeni bir ikili savunma anla"ması imzalandı. Türkiye’de
ayrıca IRBM füze üsleri kurulması da kararla"tırıldı.
Ardından da hükümet yeni kurulan Avrupa Ekonomik
201
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 202
Toplulu!u’na ortak üye olmak için ba"vuruda bulundu. 1958
yılı sonunda da ABD Cumhurba"kanı Eisenhower’ın Türkiye’ye iki günlük resmi ziyaretiyle Türk-Amerikan ittifakı
peki"tirilmi" oluyordu.
Muammer’lerin “komünist parti dâvası” iki yıl kadar
sürdü, 27 Mayıs Darbesi’nden bir süre sonra da beraatle sonuçlandırıldı.
Bu dönemde unutamadı!ım olaylardan birisi de, 20
Aralık 1958’de Birle"mi" Milletler Genel Kurulu’nda Cezayir’in kendi yazgısını kendisini belirlemesi yolunda alınan
bir karara, ABD ve Fransa’nın dümensuyunda giden Ankara
rejiminin kar"ı çıkmasıydı. Bu tavırdan sonra Türkiye ulusal kurtulu" hareketleri nezinde itibarını tamamen yitirecek,
ABD emperyalizminin sadık kapıkulu olma imajını peki"tirecekti.
Bu tutum bizim ku"ak için son derece utanç vericiydi,
DP iktidarına kar"ıtlı!ımızı daha da perçinliyordu.
*
Kıbrıs Sorunu da 1959 $ubat’ında Menderes’in ölümden kılpayı kurtuldu!u bir uçak kazasından sonra Türkiye,
#ngiltere ve Yunanistan arasında ba!ımsız Kıbrıs Cumhuriyeti kurulmasına dair bir anla"ma imzalanmasıyla geçici
bir çözüme kavu"turuldu.
Menderes’in uça!ının Londra yakınlarında dü"tü!ü haberi Türkiye’de "ok etkisi yaratmı"tı. Kaza haberi geldikten
kısa bir süre sonra tüm yurt dı"ı telefon ba!lantıları kesilmi",
bu nedenle kazada Menderes’in ve beraberindekilerin öldü!ü
söylentileri giderek inandırıcılık kazanmaya ba"lamı"tı.
Son bir kaç aydan beri ekonomik ve sosyal sorunların
vahimle"mesine paralel olarak CHP muhalefeti iyice güçlenmi"ti. Daha önce DP’den istifa ederek Hürriyet Partisi’ni
kurmu" olanların büyük kısmının da bu partiyi da!ıtarak
CHP saflarına katılmasından sonra gelecek seçimden DP’nin
yenik çıkaca!ına muhakkak gözüyle bakılıyordu. Ancak se202
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 203
çimlerin normal zamanında yapılmasına daha üç yıl vardı.
Menderes uçak kazasında öldüyse DP büyük sarsıntı geçirecek, erken seçime gitmek zorunda kalacaktı.
CHP’liler akın akın gazeteye geliyor, bir yandan Menderes’in ya"ayıp ya"amadı!ı konusunda bilgi almaya
çalı"ıyor, bir yandan da Menderes’in ölümü halinde neler
olabilece!ine dair binbir senaryo üretiyorlardı.
Tüm telefon ba!lantıları kesik oldu!u için ben tek haber
kayna!ı olan yabancı radyoları dinleyerek bir "eyler ö!renmeye çalı"ıyordum.
Hürriyet Gazetesi o yıllarda #zmir’de bir büro açmı"tı.
Büro "efi Demokrat #zmir’den Hürriyet’e transfer edilen
#lhan Esen’di. Kazanın duyulmasından bir süre sonra gazeteye geldi.
- Do!an, biliyorsun tüm dı" ili"kiler kesik, telefon ve teleks ba!lantıları felç... Londra’dan haber almanın tek
olana!ı, NATO kanalları üzerinden Londra’yla temasa geçmek... Sen #ngilizce biliyorsun, birlikte gidip bu olana!ı zorlayalım, ne dersin? dedi.
#lhan’ın o sıralarda Türkiye’de tek tük bulunabilen Moskoviç marka Sovyet malı otomobiline atlayarak Alsancak’taki NATO Karargahı’na gittik, derdimizi anlattık.
Ülkemizin ba"bakanı hakkında haber alamıyorduk, tüm ülke
halkı haber bekliyordu.
Hemen Londra ba!lantısı kurdular, Hürriyet’in Londra’daki muhabirine ula"tık.
Menderes ya"ıyordu...
Böyle bir kazadan sa! salim kurtuldu!u için Menderes’in itibarı yeniden arttı, kimileri kendisini “Allah’ın sevgili kulu” ilan etti ve bu beklenmedik “ilahi doping”le DP
diktası giderek daha da azgınla"maya ba"ladı.
Bu arada mesleki açıdan bana en çok acı veren olaylardan biri, 2 Mayıs 1959 gecesi Demokrat #zmir Gazetesi’nin
DP ilçe, ocak ve bucak ba"kanlarından olu"an zorba bir grup
tarafından basılarak ate"e verilmesiydi.
203
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 204
Demokrat #zmir, DP’nin iktidara gelmesinde rol oynayan
gazetelerden biriydi. Ne ki son yıllarda DP’ye kar"ı "iddetli
bir muhalefete geçmi", hattâ bu konuda benim çalı"tı!ım
Sabah Postası’ndan da daha etkin bir hale gelmi"ti.
Naci Sadullah ve Ziya Hanhan’ın bu gazetede yazdıkları
fıkralar #zmir’deki DP erkânını çileden çıkartıyordu.
Gazetenin sahibi Adnan Düvenci personele kök söktüren bir patron olarak ünlüydü. Kendisinin Demokrat Parti’ye
muhalefete geçmesinde ki"isel bir kırgınlı!ın rol oynadı!ı
söylenirdi. DP’nin zaferinden zonra #zmir’e belediye ba"kanı
olmak istemi", fakat Menderes onun yerine bu göreve Rauf
Onursal’ı getirmi"ti. Bunu asla hazmetmemi", ilk fırsatta da
iktidara gelmesine büyük katkıda bulundu!u DP’ye kar"ı
muhalefete geçmi"ti.
Ben askerden döndü!ümde Demokrat #zmir Konak
Meydanı’na yakın bir yerde o zamanın ölçülerine göre son
derece modern bir binaya kavu"mu"tu, Düvenci bununla iftihar ediyordu.
Geceleri gazeteyi ba!ladıktan sonra Kordon Boyu’ndaki
balıkçı meyhanelerinden birinde bulu"ur, bir yandan demlenirken bir yandan da günlük siyasal geli"meleri tartı"ırdık.
Demokrat #zmir’de çalı"an arkada"lardan “Pa"a Kâzım”
lakabı takılan Kazim Yenisey aldı!ı ücretle iki yakasını zar zor
bir araya getirebilenlerdendi. Tabanı hemen eskimesin diye,
çocuklu!umuzda hepimizin yaptı!ı gibi ayakkabılarının altına
kabara çaktırıyordu. Demokrat #zmir’in yeni yönetim yerinde
yerler cilalı parkeydi. En ufak bir çizik oldu mu, Düvenci tüm
personeli sıraya dizip ayakkabılarını havaya kaldırtarak kabara kontrolü yaptırıyordu. Bu yüzden Pa"a Kâzım bir keresinde gazeteden kovulma tehlikesi atlatmı"tı.
Demokrat #zmir’in ate"e verildi!i gece Kordon
Boyu’nda de!il, gazetenin harabeye dönmü" olan binasında
bir araya geldik. Kagıt bobinleri yerlere saçılmı", hurufat kasaları da!ıtılmı", makineler tahrip edilmi"ti. Düvenci bu enkazın önünde bir sandalyeye çökmü"tü. Bizi görünce kendini
toparladı,
204
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 205
- Zalimin etti!ini görüyorsunuz, dedi. Bu dünya Sultan
Süleyman’a bile kalmamı". Gün ola harman ola...
Sonra bana döndü:
- Kaç kez konu"tuk, senin Demokrat #zmir’e gelmeni istiyordum. #yi ki kabul etmemi"sin, dedi.
Ortalı!a çekidüzen vermeye çalı"an arkada"ları göstererek ekledi:
- Yoksa sen de bu çocuklar gibi i"siz kalacaktın.
Ne ki Demokrat #zmir’in kadrosu ola!anüstü bir özveriyle
birkaç ay içerisinde tüm zorlukların üstesinden geldi. Gazete
birkaç ay içerisinde yeniden toparlandı ve DP iktidarına kar"ı
efsanevi mücadelesini aynı "iddetle devam ettirdi.
Bu mücadelede en büyük rolü oynayan, gazetede
ba"langıçta benim gibi stenograf olarak çalı"ırken daha sonra
yazı i"leri müdürü olan $eref Bak"ık’tı. Mücadelecili!ini
daha sonra CHP’de siyasete atılarak sürdürecekti.
*
Demokrat #zmir’de çalı"mam mümkün olamı"tı, ama
1959 senesi benim için gazetecilikte yeni bir dönemin
ba"langıcı oldu.
Eskiden #stanbul gazetelerinin sadece Ankara’da büroları
vardı. Di!er kentlerde ise, yerel gazetelerde çalı"an gazeteciler ek i" olarak #stanbul gazetelerine de haber geçerlerdi.
Ankara dı"ında ilk büro açan gazete Hürriyet olmu"tu.
Kordon Boyu’nda oldukça gösteri"li bir büro tutulmu", daha
önce de sözünü etti!im gibi ba"ına Demokrat #zmir’den #l han Esen getirilmi"ti. Kâzım Yenisey de Adnan Düvenci’nin
kabara kontrollerinden kurtulmu", #lhan’ın yardımcısı olmu"tu. Sonradan tanınmı" film artisti olacak olan Hüseyin
Baradan da foto muhabiri olarak angaje edilmi"ti.
Hürriyet bürosunun bir özelli!i de, haberleri hızlı ve hatasız geçmek üzere teleks, foto!raf geçmek üzere de telefoto
cihazı ba!lanmasıydı. Ege Bölgesi’ndeki tüm yerel muhabirler de haberlerini telefonla #zmir’e geçiyor, orada teleks
205
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 206
bandına kaydedildikten sonra ak"am belli saatte tüm haberler toplu olarak #stanbul’a iletiliyordu.
Hürriyet’in bu yenili!ini o sırada basın piyasasında iddialı iki gazete daha, Ak"am ve Tercüman da izleyerek #zmir’de birer büro açtılar. Tercüman’ın temsilcisi Ege
Ekspres’ten transfer edilen Muammer Övünç, Ak"am’ın temsilcisi ise Sabah Postası’nda birlikte çalı"mı" oldu!umuz
Nejat Türkeri’ydi.
Zamanın iddialı gazetesi Milliyet #zmir temsilcili!i konusunda baya!ı geride kalmı"tı. #zmir haberlerini Milliyet’e
Yeni Asır’da gece sekreteri olarak çalı"an Nevzat Kızılcan
geçiyordu.
Bir ak"am Sabah Postası’nda çalı"ırken bir telefon geldi.
Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürü Abdi #pekçi, Müessese Müdürü Nurettin Demirkol’la birlikte #zmir’e gelmi"ti,
mutlaka benimle görü"mek istiyordu.
Ertesi gün Kültür Park’taki bir çay bahçesinde randevula"tık.
Abdi Ipekçi’yle bir kaç ay önce Fransa ve Almanya’ya
yaptı!ımız toplu NATO ziyareti sırasında günlerce beraber
olmu", uzun uzun sohbet etmi"tik. Ayrıca sendikacılık
çalı"malarında da ili"kimiz vardı. Kendisi #stanbul Gazeteciler Sendikası’nın da aktif üyelerinden oldu!u için Türkiye
Gazeteciler Sendikaları Federasyonu’nun toplantılarında
kar"ıla"ıyorduk.
Mizanpaj ve habercilik planında basına birçok yenilik
getirmi" olmasına ra!men Milliyet bir dü"ünce gazetesinden
çok sansasyonel haberlere ve özellikle de spor haberlerine
yer veren bir bulvar gazetesiydi. Ancak son günlerde gazetede dikkati çeken bir takım de!i"iklikler yeralıyordu.
O sıralarda Ak"am Gazetesi’nde fıkralar yazan Aziz Nesin’le giri"ti!i polemiklerde anti-komünizmin tüm jargonunu
kullanan ünlü sa!cı yazar Peyami Safa Milliyet’ten ayrılmı",
yerine Çetin Altan getirilmi"ti. Bu arada Abdi #pekçi’nin
Afrika röportajları da “Yarının Kıtası Afrika” ba"lı!ı altında
yayınlanma!a ba"lamı"tı.
206
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 207
Çay bahçesinde kar"ıla"tı!ımızda #pekçi’nin ilk yaptı!ı,
Afrika röportajlarını nasıl buldu!umu, ardından da, birkaç
ay önce Avrupa’da birlikte seyahat etti!imiz Çetin Altan’ın
Milliyet’te yazma!a ba"laması hakkında ne dü"ündü!ümü
sormak oldu.
Memnun oldu!umu söyleyince, hemen konuya girdi.
“Milliyet yeni bir atılım sürecinde. Bunun ba"arılmasında
genç, yetenekli arkada"lara ihtiyacımız var. #zmir’de bir büro
açmayı dü"ünüyoruz. #zmir hem Türkiye’nin üçüncü büyük
kenti, hem de NATO’nun güneydo!u komutanlıkları burada.
Milliyet’in #zmir bürosunu kurmaya var mısın?”
#lk tepkim, “Olabilir, ama Sabah Postası’nı yüzüstü bırakamam,” demek oldu. “Yerime adam buluncaya kadar orada
da çalı"mak zorundayım. Askere gitti!imde de öyle olmu"tu,
gündüz kı"lada, gece gazetede... $imdi de gündüz Milliyet’te, gece Sabah Postası’nda olabilir. Ta ki yerime adam
bulununcaya kadar...”
“Kendini hemen tamamen Milliyet’e vermeni isterim ama
çalı"tı!ın yere kar"ı duyarlılı!ını da anlıyorum. Seni seçmemizin nedenlerinden biri de senin hakkaniyetli ve duyarlı bir insan
olarak tanınman. Yorgun dü"meyeceksen geceleri de Sabah
Postası’nda devam et. Ama ne olur uzun sürmesin. Yapaca!ımız büyük i"ler var. #zmir’den Denizli’ye, Balıkesir’e,
U"ak’a kadar Ege haber a!ını da sen örgütleyip yöneteceksin.”
Ayrıntıları ertesi gün kaldı!ı otelde görü"mek üzere randevula"tık ve ayrıldık.
Gazeteye gider gitmez Orhan Rahmi Gökçe’ye Abdi
#pekçi’nin yaptı!ı teklifi anlattım, ancak yerim dolduruluncaya kadar Sabah Postası’nda da çalı"maya devam edece!imi
söyledim.
Yedi yıldır birlikte çalı"tı!ımız Gökçe çok üzülmü"tü,
“Ama senin tüm meslek ya"amını yerel bir gazetede sürdürmeni de kimse isteyemez. Milliyet’teki son de!i"iklikler olmasaydı, siyasal açıdan iyi dü"ün, derdim. Ama bizim Çetin
de artık orada fıkra yazıyor... Kutluyorum, ba"arılı olmanı
diliyorum,” dedi.
207
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 208
Anlayı" gösterdi!i için te"ekkür ettim. Birlikte çalı"tı!ım
arkada"lar, mürettiphane ve makine dairesindekiler de dahil,
çok üzülmü"lerdi. Ne zaman gerek duyarlarsa ko"up gelece!ime söz verdim.
Ertesi gün tekrar bulu"tu!umuzda, #pekçi,
- Yahu, ikimiz de sendikacıyız, en önemli "eyi
konu"mayı unutmu"uz. Ba"langıç aylı!ın 1500 Lira, dedi.
Sabah Postası’nda 300-400 Lira aylı!a talim ediyorduk.
Onu da ço!u kez iki üç aylık gecikmeyle alabiliyorduk.
- $imdi ben #stanbul’a dönüyorum. Siz Nurettin’le birlikte gidip hemen bugün merkezi bir yerde yeni yapı bir büro
tutup çelik e"yalarla dayatıp dö"etin, sonra da hemen bir ekip
kur, derhal i"e ba"layın. Ben büronun kurulu"unu ilk haftalık
yazımda anons edece!im, diyerek vedala"ıp gitti.
Fevzi Pa"a Bulvarı’na açılan sokaklardan birinde yeni
yapılmı" bir i"hanının ikinci katında iki odalı bir büro tuttuk.
Civardaki bir mobilyacıya sipari" vererek birkaç saat içinde
tüm büro malzemeleriyle donattık, telefon müdürlü!üyle
temas kurarak telefon ve teleks ba!lantılarını yaptırdık.
Yardımcı olarak Haluk Necmettin Besen’i, spor muhabiri olarak Çetin Esen Kaftan’ı, foto muhabiri olarak da
Sabah Postası’nda birlikte çalı"tı!ımız Ahmet Gülta"’ı angaje ettim.
O zamana kadar Milliyet’e servis yapan Yeni Asır’dan
Nevzat Kızılcan ile foto muhabiri $ahap Mete de, yeni büro
tam anlamıyla fonksiyonel hale gelinceye kadar servise
devam edeceklerdi.
*
Milliyet Gazetesi’nde çalı"tı!ım günler, yarım yüzyılı
a"kın gazetecilik ya"amımın çalı"ma ko"ulları açısından sorunları en az olan dönemiydi. Her"eyden önce, Türkiye’nin
ikinci büyük gazetesini temsil etmenin getirdi!i bir sürü kolaylık vardı. #stisnasız tüm konferanslara, basın toplantılarına, resepsiyonlara, özel e!lence günlerine istemeseniz
208
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 209
de davetlisiniz. Özel demeç almak veya röportaj yapmak istedi!iniz zaman tüm kapılar açılır. Ki"ilerin, toplumdaki ya
da siyasal ya"amdaki yerleri ne olursa olsun, isimlerinin
olumlu ya da olumsuz Türkiye’nin ikinci büyük gazetesinde
geçmesi çok önemlidir.
Maddi bakımdan da büyük bir rahatlık söz konusudur.
Aldı!ınız ücret yerel gazetelerin, özellikle de muhalif gazetelerin personeline verilen ücretlerle kıyaslanamayacak kadar
yüksektir. Büro, ula"ım ve ileti"im giderlerinde dikkatli ve
tutumlu olma derdiniz yoktur. Herhangi bir olay yerine, toplantıya ula"abilmek için otobüs, dolmu" beklemek ya da
ya!mur altında dakikalarca taban tepmek zorunda de!ilsiniz. Gazetenin anla"ma yaptı!ı taksi "irketinin tüm arabaları
bir telefonla emrinizdedir.
Aylı!ınızı ya da yaptı!ınız masrafları zamanında alıp
alamama endi"esi, Sabah Postası’ndaki gibi aylarca bekleme
çilesi söz konusu de!ildir.
Büyük bir gazeteyi temsil etmenin sa!ladı!ı itibar gerçekten de ba"döndürücüdür.
Milliyet’te çalı"maya ba"ladıktan birkaç gün sonra Abdi
#pekçi haftada bir yazma!a ba"ladı!ı “Milliyet’ten Mektup”
kö"esinde #zmir Bürosu’nun açıldı!ını, gazeteyi #zmir ve Ege
Bölgesi’nde benim temsil edece!imi foto!raflı olarak duyuruyordu.
Daha gazetenin #zmir’de da!ıtıma girdi!i gün körfez vapuruyla kar"ıya geçerken tanıdı!ım ya da tanımadı!ım birçok ki"i kırk yıllık dostmu"uz gibi selam verip hatır sormaya
ba"ladı.
Aradan birkaç hafta geçmeden o zamana kadar hiç yüzünü görmedi!im ismini duymadı!ım akrabalar zuhur etti.
Ankara Bürosu’yla mukayese edildi!inde # zmir Bürosu’nun istihbaratında siyasal haberler fazla yer tutmuyordu.
Haberler genellikle magazin a!ırlıklıydı. Polis ve adliye haberleri, sosyete skandalları, arada bir #zmir’e yatla yolu dü"en
yabancı "öhretlerle röportajlar ve de özellikle spor haberleri…
Bunların hiçbiri benim janrım de!ildi. Neyse ki, polisiye
209
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 210
haberleri ve kent istihbaratını, benim karı"mama hiç gerek
kalmadan Haluk Besen son derece iyi yürütüyordu. Pek
aklımın ermedi!i spor haberlerine gelince, Çetin Esen Kaftan zaten o dönemde #zmir’in en iyi spor muhabirlerinden
biriydi. Foto!raf konusunda da #zmir’in Ahmet Gülta" ve
$ahap Mete gibi iki cefakâr foto muhabiriyle çalı"ıyordum.
Bir süre sonra ekibimize muhabir olarak Günay $im"ek, foto
muhabiri olarak Tırtıl Orhan da katılacaktı.
Ayrıca Vatan Gazetesi muhabiri Seyfi Özgenel’le de
yakın i"birli!i; haber alı"veri"i yapıyorduk.
Rakip durumda olmamıza ra!men Hürriyet’ten #lhan
Esen, Tercüman’dan Muammer Övünç, Ak"am’dan Nejat
Türkeri’yle kar"ılıklı anlayı" ve saygıya dayanan dürüst bir
i"birli!i ili"kisi içindeydik. Haber atlatma konusunda
aramızda kıyasıya rekabet vardı, ama küçük oyunlara, çelme
atmalara asla ba"vurmuyorduk. Bu dürüst çalı"ma ortamına
#lhan’ın yardımcısı Kâzım Yenisey’in, Nejat’ın yardımcısı
Özden Alpda!’ın katkılarını da belirtmeliyim.
Ben daha çok siyasal olayları ve NATO faaliyetlerini izliyordum. Aslında NATO konusunda özel bir gayrete de
gerek yoktu, daha önce Milli Savunma Bakanlı!ı’nın Temsil
Bürosu’nda görevliyken ordudan ayrılan Emekli Yüzba"ı
Do!an Gündüz’ün yönetti!i NATO Public Relations Bürosu
her manevradan, yüksek düzeydeki her ziyaretten tüm gazetecileri zamanında haberdar ediyordu.
*
Bu rutin faaliyetler sırasında özel olarak izledi!im
önemli olaylardan birisi, NATO Karargahı’ndaki Amerikalı
subayların döviz kaçakçılı!ı oldu.
A!ustos 1959 ba"larında bir ak"am tam bürodan
çıkmaya hazırlandı!ım sırada telefon çaldı, NATO’da görevli Türk subaylarından Dursun Zamano!lu arıyordu.
- Do!an, iki elin kanda bile olsa hemen gel, dedi, bizim
karargahın yakınındaki otelin kahvesinde görü"elim. Bu
Amerikalıların canına okuyacak bir haberim var.
210
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 211
Dursun Binba"ı Amerikalıların emrinde çalı"maktan son
derece rahatsız oldu!unu daha önceki sohbetlerimizde birkaç kez vurgulamı"tı. Karargâhta Amerikalılarla ili"kilerinde
sürekli olay çıkartıyordu. Bu tavırlarından dolayı kendisine
özel bir sempati duyuyorduk.
Bulu"ur bulu"maz çevredeki masalardan dinlenip dinlenemeyece!imizi kontrol ettikten sonra hemen söze girdi:
- Ben sana daha önce bir kaç kez burada görevli Amerikalı subay ve astsubayların döviz kaçakçılı!ı yaptıklarından
ku"kulandı!ımı söylemi"tim.
O yıllarda mevcut mevzuata göre Türkiye’de döviz
ancak Merkez Bankası’nda resmi kurdan bozdurulabilir ya
da satınalınabilirdi. Ancak dolar, resmi kuru 9 lirayken, karaborsada rahatlıkla iki misline alınıp satılıyordu. Bu ise
mevzuata göre resmen kaçakçılı!a giriyordu.
#kili anla"malara göre, Türkiye’deki Amerikan askeri
personelinin görev sahasında i"ledikleri suçlara Türk adaleti
hiçbir "ekilde karı"amıyordu.
Polisin de NATO Karargahı’na baskın yapıp bu belgelere elkoyması mümkün de!ildi.
- Bizim büroda çalı"an it kılıklı Amerikalı çavu" McCuistion var ya, diye devam etti, NATO’da tüm kaçakçılık faaliyetini o yürütüyor, hem de komutanların bilgisi dahilinde.
Dün bir ara büroda kimse yokken çekmecesini yokladım, bu
herif aracılı!ıyla karaborsa fiyatı üzerinden Dolar bozduranların listesini ele geçirdim, polise ilettim. Bugün yarın tepelerine binecekler. $imdiden haberin olsun. Siz de olayın üstüne
gidip polisi sıkı"tırın ki yukarının baskısıyla örtbas edilmesin.
- Kaçakçılı!ın Amerikalı komutanların bilgisi dahilinde
oldu!unu nereden çıkartıyorsun?
- Onların isimleri de listede...
Gerçekten de iki gün sonra Çavu" McCuistion görev sahası dı"ında arabasıyla dola"ırken polis tarafından kıstırılacak,
onunla birlikte üç Amerikalı astsubay ve Amerikan Subay Kulübü’nde görevli bir Türk görevli gözaltına alınacaktı.
Olayı derhal ilk “anti-Amerikan” operasyon olarak ga211
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 212
zetelere geçtik. Yayınlanınca da haberi veren gazetecilere
Amerikalı subay ve assubaylardan tehditler gelmeye ba"ladı.
Ne ki, olay poliste sanıklara i"kence yapıldı!ı iddialarıyla
derhal gölgelendi. Yakalanan çavu"lar Tepecik tarafındaki bir
haraya kapatılarak falaka, sille tokat gibi klasik i"kence yöntemleriyle sorguya çekilmi"lerdi. Ba"ta Time Dergisi olmak
üzere Amerikan basını Amerikalı çavu"ların i"kence görmelerini büyük sorun yaptı. Türkiye’de eline geçen dövizi karaborsa fiyatıyla de!il de resmi kurla bozduranlara, Türk olsun
yabancı olsun, enayi gözüyle bakıldı!ını vurgulayarak Amerikalılara açıkça haksızlık yapıldı!ını söylüyordu.
#"kence iddiaları benim için hiç de "a"ırtıcı de!ildi. Daha
bir yıl önce “komünistlik”ten tutuklanan arkada"ım Muammer Erol’dan aynı polis ekibinin kendisine ve di!er sanıklara
nasıl i"kence yaptı!ını dinlemi"tim.
Sadece Amerikalıların kaçakçılı!ı de!il, aynızamanda polisin i"kencecili!inin de üzerine gitmek zorundaydık. Ne ki,
bu arada hepimizi "a"ırtan bir ba"ka geli"me oldu. Türkiye gibi
önemli bir müttefiki kızdırmamak için Amerikan diplomasisi
olayı örtbas etmek amacıyla elinden geleni ardına koymadı.
#"kence iddialarını yalanlama i"ini de Türk polisinden önce
bizzat #zmir’deki Amerikan Ba"konsolosu üstlendi.
Konsoloslu!un bu tutumuna NATO’daki Amerikan askeri personelinin tepki göstermesi üzerine hem Pentagon
hem de Paris’teki NATO Ba"komutanı General Norstad olayları belgelemek için #zmir’e askeri soru"turma heyetleri göndermek zorunda kaldılar. Sanıkların sorguya çekildi!i
yerlerde incelemeler yaptılar.
Sonuçta Amerikan diplomasisi yeniden devreye girdi.
Amerikan Büyükelçisi Warren bizzat Washington’a giderek
i"kence iddialarının do!ru olmadı!ına, söylentilerin TürkAmerikan ili"kilerini tehlikeye dü"ürme tehlikesi yarattı!ına
dair uyarılarda bulundu. Bu arada #zmir’de i"kence iddialarını inceleyen mahkeme bu konuda yayın yasa!ı koydu.
Amerikalı çavu"lar kaçakçılık suçundan hafif cezalarla, Türk
polisleri de i"kencecilik suçlamasından Amerikan hariciye212
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 213
sinin özel çabaları sonucu beraatla kurtarılmı" oldu. Kaçakçılık olayına adı karı"an o zamanki NATO Güney-Do!u
Kara Kuvvetleri Komutanı General Harkins ise 60’lı yıllarda
ABD Pasifik Kuvvetlerinde daha önemli bir göreve getirilecek, Vietnam’a ABD askeri müdahalesi ba"layınca da oraya
gönderilen Amerikan birliklerinin ilk ba"komutanı olacaktı.
A!ustos 1959 ba"larında bir ba"ka önemli olay, Yunanlı
armatör Aristotle Onassis’e ait ünlü Christina Yatı’nın #zmir
ziyaretiydi. Yattaki yolcular arasında özellikle Yunan asıllı
soprano Maria Callas’ın ve de eski #ngiltere Ba"bakanı Winston Churchill’in de bulunması ziyareti iki bakımdan önemli
kılıyordu.
Birincisi, Maria Callas ile Onassis arasındaki ili"kinin bir
süredir magazin basınında yeralıyor olmasıydı. Yattaki yolcular arasında Callas’ı yeti"tiren ve o günkü "öhretine ula"tıran
Giovanni Battista Meneghini ile Onassis’in e"i Athina da
vardı, gezi sadece bu haliyle yeterince sansasyoneldi.
Oysa, aralarında geli"en duygusal ili"kilerin ötesinde
Yunan kökenli bu iki ki"i için Christina’nın Türkiye ziyareti aynı zamanda kendi geçmi"lerine yönelik bir arayı"tı.
Onassis eski adı Smyrna olan #zmir’in köklü Rum ailelerinden birinin çocu!uydu, Türk-Yunan Sava"ı’nın ardından
önce Yunanistan’a, sonra Arjantin’e göçetmek zorunda
kalmı"lardı. Anadolu çocu!u Aristotle, do!du!u topraklara
37 yıl sonra ilk kez yeniden ayak basacaktı.
Artık emekli bir siyasetçi olan Churchill için de gezinin
önemi, Christina Yatı’nın #zmir’den sonra #stanbul’a giderken Çanakkale Bo!azı’ndan geçecek olmasıydı.
Churchill, 1. Dünya Sava"ı sırasında Amirallik Birinci
Lordu olarak müttefik kuvvetlerinin Bo!azlar’a saldırması
fikrini ortaya atıp uygulatan, Çanakkale hezimetinden sonra
da bu görevinden istifa etmek zorunda kalan ki"iydi. Ömründe Bo!azlar’dan geçmemi"ti.
Christina #zmir körfezinin epey açıklarında demirledi.
Ula"ılması mümkün de!ildi. Son derece fırtınalı bir havada
ortakla"a tuttu!umuz bir sürat botuyla geminin çevresinde
213
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 214
giderek daralan daireler çizerek irtibat kurmaya, içindekilerle konu"maya çalı"ıyorduk. Mümkün olmadı. $ehre de
büyük koruma altında inip çıktıklarından kimseden demeç
alınamadı. Ö!renebildi!im tek "ey, o ak"am #stanbul’a do!ru demir alacak olan Christina’nın Çanakkale Bo!azı’ndan
geçi"inin, Churchill’e 44 yıl öncesinin acısını tattırmamak
için, onun uyumak zorunda oldu!u gece saatlerine rastlatılaca!ıydı. Öyle de oldu.
*
Maddi açıdan oldukça rahat çalı"ma ko"ullarına ra!men,
Milliyet’teki tüm günlerim kendi kendimle kavgalı geçti.
Yaptı!ım sürekli vicdan muhasebesi huzurumu ve hattâ uykularımı kaçırıyor, bu nedenle giderek hırçınla"ıyordum. Bu
durum, genelde Milliyet’le, özeldeyse beni gazeteye angaje
eden Abdi #pekçi’yle ili"kilerimi olumsuz etkiliyordu.
Gerçi hergün gidip geldi!im Kar"ıyaka vapurunda selam
verip hatır soranların, iltifat ya!dıranların sayısı artmı"tı ama,
ki"ili!ine de!er verdi!im, görü"lerine saygı duydu!um birçok
eski dostumun, Türkiye’de sosyal ve siyasal ortamın giderek
daha da gerginle"ti!i bir dönemde magazin a!ırlıklı medyada
çalı"ıyor olmama getirdikleri ele"tiriler de huzursuzlu!umu
derinle"tiriyordu.
Gazetede veremedi!im mücadeleyi basın örgütlerinde
sürdürebilmek için gerek Gazeteciler Sendikası’nda, gerekse
Gazeteciler Cemiyeti’nde daha aktif olma!a ba"ladım. Bu
arada Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu’na da seçildim.
Gazeteciler Cemiyeti o zamana dek, daha çok iktidara
yakın Yeni Asır, Ege Ekspres, Ticaret gibi gazetelerin sorumlularından olu"an bir kurul tarafından lonca gibi yönetiliyor, basın hürriyetini çi!neyen uygulamalara kar"ı pek
sesini çıkartmıyordu.
Sabah Postası’nın yayın yönetmeni Orhan Rahmi Gökçe,
birkaç muhalif gazeteciyle birlikte, cemiyet yönetiminin bu
pasif ve teslimiyetçi tutumuna kar"ı kararlı bir mücadele veriyordu.
214
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 215
Yıllar sonra nihyet benim gibi muhalif birkaç genç gazetecinin yönetim kuruluna girmesi #zmir basın ya"amında
önemli bir olaydı.
1960 Türkiye’de DP iktidarının baskıcı uygulamalarının
doruk noktasına çıktı!ı yıldı. Gerek sendikada, gerekse cemiyette bu baskılara kar"ı yo!un mücadele yürütüyorduk.
Türk basınına baskılar dünya basınında da yankı buluyor, ele"tiriliyordu. Özellikle Uluslararası Basın Enstitüsü
(IPI) sık sık protesto bildirileri yayınlıyordu.
Di!er ülkelerde oldu!u gibi Türkiye’de de milli piyangoya ek olarak “Spor Toto”nun ba"latılması hazırlıklarının
yapıldı!ı günlerdi. “Futbol Müsabakalarında Mü"terek Bahisler Tüzü!ü” hazırlanırken Spor Toto gelirlerinden hangi
kurumların yararlandırılaca!ı da tartı"ılıyordu.
Cemiyetin o dönemdeki ba"kanı olan hükümet yanlısı
Ege Ekspres Gazetesi sahibi Nihat Kür"at bir gün Yönetim
Kurulu’na bir öneriyle geldi. Hükümetin gazeteciler cemiyetlerine de sosyal hizmetlerinde kullanılmak üzere Spor
Toto’dan bir pay ayırmayı dü"ündü!ünü, bu konuyu basın
i"lerinden sorumlu Devlet Bakanı Bahadır Dülger’le görü"mek üzere Ankara’ya gidece!ini söyledi.
Cemiyet’in oyuna getirilmesinden endi"e etti!imiz için
böyle bir görü"menin ancak Yönetim Kurulu’nun tam mevcuduyla yapılabilece!ini söyledik. Bunun üzerine Kür"at,
belki de bakanla görü"ünce bizlerin de ikna olaca!ımızı
dü"ünerek, Ankara’ya hep birlikte gitmemizi kabul etmek
zorunda kaldı.
Ankara’da Bahadır Dülger bizi tarihi Ankara Palas
Oteli’nin lokantasında a!ırladı. Ta Atatürk döneminden beri
bakanların, milletvekillerinin, devlet ricalinin, diplomatların
devam etti!i Ankara Palas’ın yemekleri o zamana kadar hiçbir yerde görmedi!im zenginlikte ve tatmadı!ım lezzetteydi.
Dülger, Ba"bakan Menderes’in basın mensuplarının sorunları kar"ısında ne denli duyarlı oldu!unu, bu konuda her
türlü maddi yardımda bulunmayı arzuladı!ını uzun uzun anlatan bir girizgahtan sonra sadede geldi.
215
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 216
- Biliyorsunuz, dedi, hükümetimiz yeni kurulacak olan
Spor Toto te"kilatının tüzü!ünü hazırlıyor. Ba"bakanımız,
Spor Toto olanaklarından gazeteciler cemiyetlerinin de yararlandırılmasını dü"ünüyor.
Bakanın konu"masını be"u" bir çehreyle izlemekte olan
Nihat Kür"at ba"kan olarak bu konuda dü"üncelerini söylemeye ba"lamı"tı ki ben söze girdim:
- Bizim hükümet temsilcisi bakanla konu"mak istedi!imiz konu bu de!il. Bizim sorunumuz maddi destek istemek de!il, ifade özgürlü!ümüz üzerindeki tehdit ve
baskıları tartı"abilmek. Bu konu artık dünya basınının da
gündeminde, Türkiye’nin dı"arıdaki imajı her geçen gün
biraz daha yıpranıyor. Örne!in Uluslararası Basın Enstitüsü
(IPI), bu konuda bildiri üstüne bildiri yayınlıyor.
Suratı birdenbire allak bullak olan Dülger sözümü kesti:
- Ben de tam bu konuyu konu"acaktım. Basın özgürlü!üyle ilgili konuları aramızda tabii ki tartı"alım. Ku"kusuz bir takım sorunlar var. Ama kol kırılır yen içinde kalır. Bu
konulara yabancıları karı"tırmayalım. Sayın Ba"bakanımız’ın da i"te bu konuda sizden ricası var. Gazeteciler
cemiyetlerinin Uluslararası Basın Enstitüsü’ne kar"ı bir protesto bildirisi yayınlamasını arzu ediyorlar.
Masada buz gibi bir sessizlik oldu. Yönetim Kurulu’ndan bir ba"ka muhalif arkada" sessizli!i bozdu:
- Yani bizleri bunun için mi Ankara’ya davet ettiniz?
Kür"at söze karı"tı:
- Canım tabii ki bu da görü"ülebilir, ama asıl neden Spor
Toto olanaklarından cemiyetimizin de yararlanabilmesi.
- Bunun kar"ılı!ında da bizden Uluslararası Basın Enstitüsü’nü protesto etmemiz bekleniyor, diye tepki gösterdim. Bu bir skandaldır.
Di!er arkada"lar da çıkı"ımı destekledi:
- Sayın bakan, Spor Toto’dan verilecek üç be" kuru" için
basın özgürlü!ünü savunma ilkesinden ödün veremeyiz.
Uluslararası Basın Enstitüsü’ne kar"ıysa takbih de!il te"ekkür borçluyuz.
216
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 217
Masada sesler yükseldi!inden civar masalardakiler
dönüp merakla bizlere bakıyordu. Menderes’in istemini yerine getiremedi!i için bakan da sinirlenmi"ti.
Yönetim Kurulu ço!unlu!unun bu "eytan pazarlı!ına
kar"ı çıktı!ını görünce Kür"at konu de!i"tirdi, görü"me
so!uk bir hava içerisinde sona erdi.
Bir kaç hafta sonra da hükümet “Futbol Müsabakalarında Mü"terek Bahisler Tüzü!ü”nü yayınladı.
#stanbul ve Ankara gazeteciler cemiyetleri de hükümetin
destek arayı"ına olumlu yanıt vermedikleri için hiçbirine toto
gelirlerinden pay öngörülmüyordu.
217
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 218
27 Mayıs Darbesi
ve Öncü olayı
1960-1961
Bu gerilim ortamında Milliyet de giderek daha muhalif
bir tavır takınmaya, buna paralel olarak da baskılardan payını
almaya ba"lamı"tı. Bir yayın yasa!ından ötürü Milliyet bir
gün man"et yeri bembeyaz bırakılarak yayınlanmı"tı.
#ktidar ile CHP muhalefeti arasındaki çeki"me giderek
daha da sertle"iyordu. #nönü’nün Kayseri ve U"ak gezileri
kolluk kuvvetleri kullanılarak engellenmi", hattâ U"ak’ta kafasına ta" atılmı"tı.
Bu arada ilginç bir geli"me ya"adık. 27 Mart 1960’da #zmir’e gelen Ba"bakan Yardımcısı Medeni Berk bizlerle özel
bir görü"me yapmak istedi!ini bildirmi"ti. Görü"me #zmir
Borsa binasında oldu. Berk, iktidarın bazı iktisadi projelerinden bahsettikten sonra sözü siyasal duruma getirdi ve herkesi "a"ırtacak "ekilde genel seçimlerin zamanından önce,
1960’ın sonbaharında yapılaca!ını, kesin seçim gününün ise
yakında belirlenece!ini açıkladı.
Büyük bir hızla askeri darbe ortamına sürüklenen ülkede
iktidarın iki numaralı sorumlusunun böyle bir açıklamada
bulunması geli"melere yeni bir yön kazandırabilirdi.
Haberi derhal #stanbul’a geçtim ve ertesi gün Milliyet’in
man"etinde yayınlandı. Belki de ya"anan siyasal krize oy
sandı!ında bir çözüm getirebilecek bu önemli demece sanıyorum Milliyet dı"ında hiçbir gazetede önemli yer verilmedi.
218
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 219
Ali Naci Karacan’ın ölümünden sonra yıllardır ba"yazısız yayınlanan Milliyet’te “Durum” ba"lı!ı altında ba"yazı
yazmaya ba"layan Abdi #pekçi de, bu haber üzerine yazdı!ı
bir yazıda erken seçim ihtimalinden söz konusu ediyordu.
Ama bir süredir ABD’yle ters dü"meye ba"layan Menderes artık ne yapsa nafileydi.
O günleri iyi anımsıyorum. Gerçekten de ülke ekonomisi yanlı" politikalar sonucu batarken artık Batı ülkelerinden ve finans kurumlarından bekledi!i deste!i alamayan
hükümetin ba"ta Sovyetler Birli!i olmak üzere sosyalist ülkelerle ticarete a!ırlık vermeye ba"layaca!ı, hattâ Ba"bakan
Menderes’in bu amaçla Moskova’ya bir seyahat yapaca!ı
söylentileri adamakıllı yayılmı"tı.
Gerçekten de ABD yıllardır bir dedi!ini iki etmeyen
Menderes’i artık defterden silmi", yeni alternatifler arayı"ı
içindeydi. TBMM’nin o sırada Washington’u yatı"tırmak
için Türk-Amerikan Savunma Anla"ması’nı imzalaması da
bir "eyi de!i"tirmeyecekti.
Adnan Menderes’in yıllar sonra yayınlanan günlü!ünde
"u notlar yer alıyor:
“27 Mart 1960. Ba"bakan Yardımcım Medeni Berk, #zmir’de gazetecilerle bir sohbet toplantısı yapmı", güzel sözler söylemi": ‘Genel seçimler 1960 yılında sonbaharda
yapılacaktır. Seçim günü daha sonra ilan edilebilir.’ Seçim
sözünü ilk kez telâffuz ediyoruz. Bakalım ortalık sakinle"ecek mi?” (Ta"kın Tuna, Adnan Menderes’in Günlü!ü,
$ule Yayınları, Ekim 2002).
Aynı kitapta Menderes’in tutmu" oldu!u ba"ka önemli
notlar da var. Dı"i"leri Bakanı Fatin Rü"tü Zorlu 9 Nisan
1960 günü kalın bir klasörle Menderes’i ziyaret ederek Sovyetler Birli!i ve ona ba!lı sosyalist ülkelerle ticaret hacminin
arttırılmasını öneriyor. “Ben Sovyet Sefiri ile bir görü"eyim.
Sizce de uygunsa, Temmuz ortalarında Sovyetler’e resmi bir
ziyarette bulunalım ve ticaretimizi artıracak bir seri antla"ma
paketi imzalayalım. Böylece iki kom"u ülke arasında alı"
veri"le ba"layan ili"kiler belki sonraları daha da yumu"aya219
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 220
bilir. #leride kültür, sanat, bilim ve sanayi alanlarında geli"meler de bekleyebiliriz.” diyor.
15 Nisan 1960’da Zorlu Menderes’e telefon ediyor. Yine
Menderes’in notları: “Sovyetler Birli!i’ne yapaca!ımız ziyaret,
Amerikalıları kızdırmı". Önceleri çok normal kar"ılamı"lar.
Sonra nasıl olmu"sa olmu", Moskova ziyaretimize kar"ı çıkmı"lar. Nasıl olur da, 1947 yılından beri Amerikalıların dümen
suyunda giden sadık müttefikimiz, kendi ba"ına buyruk hareket eder ve böylesine vahim bir hata yaparmı"? So!uk sava"ın
devam etti!i bir dönemde, hem de NATO üyesi bir ülke olan
Türkiye’nin, Amerika’dan izin almadan Moskova ile kendi
ba"ına diyalog kurması asla kabul edilemezmi".”
Ve notların bu bölümü "öyle sona eriyor:
“‘Vay canına be!’ diye ba!ırdım! ‘Biz burada bilmem ne
ba"ı mıyız? Ba!ımsız bir ülke olarak kom"umuzla ticaret yapamayacak mıyız?’ ‘Haklısınız Ba"bakanım’ dedi Zorlu ve
ilave etti. ‘Bu i"in içinde CIA var!’”
NATO Zirvesi’nin bu gergin ortamda #stanbul’da toplanmı" olması da iktidar için zaten büyük bir "anssızlıktı.
Müttefik ülkeler liderlerinin toplandıkları #stanbul Belediye
Sarayı önünde protesto gösterileri yapılıyordu.
Gösteriler NATO’ya kar"ı de!ildi, aksine NATO üyesi
ülkelerin Menderes Hükümeti’ne kar"ı tavır almasını,
dü"ü"üne engel olmaya kalkmamalarını sa!lamaya yönelikti.
O günlerde, geli"mekte olan detent (yumu"ama) sürecine büyük darbe vuran bir skandal patlak vermi"ti. Türkiye’deki bir üsten kalkan bir Amerikan U-2 casus uça!ı
Sovyet hava sahasında uçarken füzeyle dü"ürülmü"tü. Nükleer ba"lıklar gibi ABD casus uçaklarının da Türkiye’de üslendirilmi" olması özelde Türkiye’nin güvenli!ini, genelde
dünya barı"ını tehdit eden bir tehlikeydi. Ama buna kar"ı herhangi bir protesto gösterisi olmuyordu.
TBMM’nin Tahkikat Komisyonu kurarak CHP’nin Meclis faaliyetlerini yasaklama gafından sonra Türkiye artık tam
anlamıyla darbe e!ik düzeyindeydi.
220
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 221
#stanbul ve Ankara’da ö!renci gösterileri sürüp giderken
Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Cemal Gürsel izinli
olarak görevinden ayrılarak Kar"ıyaka’nın Bostancı semtindeki evine çekildi. Demeç vermeyi reddediyordu.
Bu dönemde Genel Kurmay NATO Dairesi Ba"kanı olan
Kurmay Albay Alparslan Türke" sık sık #zmir’e gelerek
NATO komutanlarıyla bir dizi görü"meler yapıyordu. Alparslan Türke"’in bu geli" gidi"lerinde Gürsel’le de temas
kurdu!u söyleniyordu.
Haber almak için NATO Karargahı’na gidi"imde, orada
görevli Türk subaylarının karargahın daktilo makinelerinde
dizilmi" ve teksir makinelerinde basılmı" iktidar aleyhtarı
bildirileri Amerikalı subay ve assubayların gözleri önünde
da!ıttıklarını görüyordum. Belli ki her"ey ABD’nin bilgisi
dahilinde geli"iyordu.
28-29 Nisan gösterilerinden sonra #stanbul’da sıkıyönetim ilan edildi. Gösteriler Ankara’ya da yayıldı. Di!er muhalif gazeteler gibi Milliyet de kapatıldı.
#zmir’de büyük bir hareketlilik yoktu. Ezeli CHP kar"ıtı
#zmir kenti di!er kentlerdeki geli"meleri sükunet içinde izliyordu. DP‘liler son sözü üniversite gençlerinin de!il, halk
kitlelerinin söyleyece!ine, gösterilerin de saman alevi gibi
sönece!ine inanıyorlardı.
1 Mayıs ak"amı CHP il merkezinde bir basın toplantısı
izlemi", ayrılmak üzereydik. Açık olan radyoda ak"am haberleri saatinde Menderes’in bir konu"ması verilme!e
ba"ladı. “Bugün 1 Mayıs #"çi Bayramı, i"çi karde"lerimizin
elemsiz, kedersiz bir çok bayramlar idrak etmelerini temenni
ediyorum,” diyordu.
Yıllarca anti-komünizmi bayrak etmi" sa!cı bir liderin
bu sözleri söylemek zorunda kalması, yıllardır ezdi!i i"çi kitlelerini son bir gayretle kendi saflarına çekmek çabasında
oldu!unu gösteriyordu.
Özellikle de Sovyetler Birli!i’yle yakınla"ma söylentilerinin yaygınla"tı!ı bir sırada bu sözlerin söylenmi" olması
bir ba"ka anlam ta"ıyordu.
221
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 222
*
Ankara’da 5inci ayın 5inci günü saat 5’te Kızılay’da
yapılan 555K eyleminde hakarete u!rayan ve tartaklanan
Menderes moral bulabilmek için Mayıs ortalarında DP’nin
hâlâ etkinli!ini sürdürdü!ü kentlerde kitleyle bulu"maya karar
verdi. Bu yeni moral seyahatinin doruk noktası #zmir olacaktı.
Menderes’in 15 Mayıs günü #zmir’e gelerek Cumhuriyet
Meydanı’nda miting yapaca!ı haberi üzerine CHP’liler aynı
saatlerde aynı meydanda bir kar"ı gösteri düzenlemek için
seferber oldular.
Baskıların artması ve gazetelerin kapatılması üzerine
#zmir Gazeteciler Cemiyeti olarak sürekli protesto bildirisi
yayınlıyorduk. Menderes’in #zmir’e geli"ini izlemek üzere
dünya medyasından bir çok gazeteci de #zmir’e akın etmi"ti.
Gazetecilerin ço!una ben mihmandarlık ediyordum.
CHP’nin kar"ı gösteri seferberli!inden haberdar oldukları
için #zmir’de büyük olaylar patlak verece!ini, DP mitinginin
fiyaskoyla sonuçlanaca!ını tahmin ediyorlardı. #zmir’in hâlâ
DP’li oldu!unu, büyük bir fiyasko beklememeleri gerekti!ini
söylememe ra!men CHP sözcülerinin abartılı demeçlerine bakarak spektaküler olaylar çıkaca!ını umuyorlardı.
15 Mayıs günü Menderes’i #zmir’e getirmekte olan gemi
daha körfeze girmeden Cumhuriyet Meydanı DP’liler tarafından hıncahınç doldurulmu"tu. Gemi rıhtıma yana"ırken
yüzlerce partili kayık ve motorlarla geminin çevresinde tur
atarak Menderes’e tezahürat yapmaya ba"lamı"tı.
Gemi rıhtıma rampa ederken Menderes’i güvertede seçebiliyorduk. Cumhuriyet Meydanı’nda kendisini bekleyen
büyük kalabalı!ın tezahüratından öylesine duygulanmı"tı ki
zaman zaman ellerini yüzüne kapatarak güvertenin bir ucundan öteki ucuna ko"uyor, sonra kollarını havaya açarak meydandakileri uzaktan selamlıyordu.
#nsani açıdan gerçekten son derece duygulandırıcı bir
görüntüydü. Bu co"ku içerisinde Menderes #zmir’e indi ve
beklenen konu"masını yaptı.
222
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 223
O anda, geçmi" yıllarda izledi!im Menderes’in seçim gezilerini anımsadım. Dönemin iki büyük hitabet ustası vardı:
Menderes ve Bölükba"ı... #rticalen, hiçbir nota bakmaksızın
saatlerce konu"urlar, kitle kendilerini büyülenmi" gibi dinlerdi.
Basına kar"ı yeni baskı önlemlerinin alındı!ı yıllardı. #zmir’de büyük bir sinema salonunda konu"uyordu Menderes.
Sahnedeki hitabet kürsüsünün sol tarafına konulan büyük bir
masa gazetecilere ayrılmı"tı. Menderes’in maraton konu"malarından biriydi.
Basına verip veri"tirirken öylesine bir ajitasyon yapmı"tı
ki tüm salon aya!a kalkmı" koro halinde basına lanet
ya!dırıyordu. Sahnede oturan biz gazeteciler her an saldırıya
u!rama endi"esi içindeydik, saldırı olursa kendimizi nasıl
kurtarabilece!imizi kestirmeye çalı"ıyorduk.
Salonun ta"kınlı!ı duruldu!unda, konu"ma silsilesini
kaybeden Menderes sanki kitleyi bize kar"ı kı"kırtan o
de!ilmi" gibi birden bizim tarafa dönerek son derece sempatik bir ifadeyle sordu:
- Evet beyler, nerede kalmı"tık?
#stanbul’dan gelmi" olan bir gazeteci de büyülenmi" gibi
aya!a kalkarak, basına saldırdı!ı son cümleyi anımsattı.
Menderes de kaldı!ı yerden basına saldırılarını sürdürdü.
15 Mayıs #zmir konu"masında da Menderes, aynı kendine güven duygusu içinde olmasa da, benzeri bir performans
tutturmu", karizmasını bir kere daha kanıtlamı"tı.
Artık kitlelerin her"eye ra!men hâlâ kendisiyle beraber
oldu!undan emindi.
Günlerdir kar"ı gösteri yapmaya hazırlanan CHP’liler,
ba"ta o zamanki il ba"kanı Dr. Lebit Yurto!lu olmak üzere
birkaç yüz ki"ilik bir grup halinde ellerinde protesto pankartları ta"ıyarak meydana girme!e kalkı"mı"lar, ama DP’lilerin tepkisi kar"ısında bozgun halinde meydanı terketmek
zorunda kalmı"lardı.
Ne ki Menderes’in #zmir zaferine ra!men özellikle Ankara ve #stanbul’da olaylar durmak bilmiyordu. Bir hafta
sonra ba"kentte Harp Okulu ö!rencilerinin üniformalarıyla
223
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 224
hükümet aleyhtarı gösteri yapmaları, beklenen sonun yakla"tı!ını gösteriyordu.
#zmir’deki kitle banyosunda kendine güven tazeleyerek
Ankara’ya dönen Menderes, birkaç gün sonra ABD Büyükelçisi Warren’le ba"bakanlık kö"künde bir görü"me yapmı"tı. Bu
görü"mede ABD’nin kendi iktidarına deste!inin teyid edilmesini istedi!i belliydi. Nitekim daha sonra açıklanan ABD belgelerine göre, bu görü"meye ili"kin olarak ABD Büyükelçisi
Warren’in raporunda "öyle deniyordu: “Ba"bakan, ya"anan
olaylara ra!men çok keyifliydi. Fiziki olarak da çok iyi durumdaydı. #zmir’e yaptı!ı çok yorucu geziden önceki ak"am
saat 22.30’da döndü!ü halde dinlenmi" ve rahat görünüyordu.”
Aynı ABD Büyükelçisi Warren’le darbeden birkaç gün
önce, #zmir’i ziyarete gelmi" olan ABD 6. Filosu’nun komuta salonunda basın mensuplarına verilen bir kokteylde
kar"ıla"mı"tık. Türkiye’deki geli"melere ABD’nin bakı"
açısıyla ilgili sorularımıza kaçamak yanıtlar veriyor, buna
kar"ılık DP’nin #zmir’deki mitinginin hükümete kitle deste!i
konusunda bir ölçüt olup olamayaca!ını tesbite çalı"an bir
takım sorular soruyordu.
O sıradaki izlenimim, ABD’nin artık Menderes’e “Olmazsa olmaz” gözüyle bakmaktan vazgeçti!i "eklindeydi.
*
26 Mayıs gecesi geç yatmı"tım. Ertesi sabah kapının
güm güm vurulmasıyla uyandım. Annem, babam ve
karde"im de endi"e içinde uyanmı"lardı. Kom"unun genç
kızı Sezin kapıdaydı. “Radyoda bir "eyler anons ediyorlar,
galiba darbe olmu"...” dedi.
Hemen radyoyu açtık. Tok bir ses silahlı kuvvetlerin yönetime elkoydu!unu anons ediyor, ardından da yeni yönetimin
NATO’ya ve CENTO’ya ba!lı oldu!unu vurgulayıp duruyordu.
Hemen üstüme bir "eyler geçirip taksiye atlayarak büroya do!ru yola koyuldum. Ben #zmir’e do!ru gidiyordum ki
224
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 225
kar"ı taraftan ba"ka bir arabayla bizim foto muhabiri Ahmet
Gülta"’ın geldi!ini gördüm. Arabaları durdurduk. Ahmet:
- Galiba, dedi, darbeyi Cemal Aga yapmı". Ben de sana
geliyordum. Bostancı’daki evine gidip bir bakalım, dedi.
Arka arkaya iki arabayla Bostancı’ya do!ru yola
koyulmu"tuk ki, bu kez kar"ı istikametten bir askeri jeep’in
hızla #zmir’e do!ru ilerledi!ini, onu da dört yıldızlı general
forsu takılmı" bir makam arabasının izledi!ini farkettik. Durdurmaya çalı"tık, nafile... Büyük bir hızla #zmir’e do!ru yol
almaya devam ettiler. Biz de pe"ine takıldık.
Birkaç sokak temizleyicisi ve dükkanlarını açmak için
ko"u"turan esnaf dı"ında #zmir henüz uyuyordu.
Onlar önde biz arkada onbe" yirmi dakika sonra 2. Yurtiçi Bölge Komutanlı!ı’ndaydık. Cemal Pa"a’nın yerine
bölge komutanlı!ına gelmi" olan Orgeneral Canip #skilipli
ve maiyeti kapıda bekliyordu. #skilipli, Cemal Pa"a’nın aksine, DP yanlısı olarak biliniyordu. #ktidara kar"ı bir darbeye
destek olmayabilirdi. Ayrıca darbenin ba"arıya ula"ıp
ula"madı!ı da henüz belli de!ildi. Tüm ordu darbeyi destekliyor muydu?
Cemal Pa"a arabadan inerek hepsinin elini sıktı. Canip
Pa"a da kar"ılayanlar arasında bulundu!una göre, darbeye
kar"ı olmamalıydı.
Cemal Aga kı"lanın önünde beni görünce "a"ırdı, sonra
“Sen hâlâ terhis olmadın mı?” diye takıldı.
Darbenin lideriyle ilk görü"en gazeteci bendim.
Cemal Pa"a, izinli de olsa, Kara Kuvvetleri Komutanı
oldu!u için ilk sorum:
- Darbeyi Kara Kuvvetleri mi yaptı? oldu.
- Hayır. Bu tüm silahlı kuvvetlerimizin, karacısıyla, havacısıyla, denizcisiyle, jandarmasıyla ortak hareketidir.
- Yani hiyerar"ik bir müdahale?
- $u anda bir "ey söyleyemem.
Canip Pa"a’yı göstererek:
- Pa"a’yla görü"tükten sonra Ankara’ya uçuyorum. Haberleri artık Ankara’dan alırsınız, dedi.
225
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 226
#ki pa"anın konu"ması be" on dakika sürdü. Görü"menin ardından yine bir askeri konvoy Gaziemir Havaalanı’na
do!ru yola koyuldu. Önde askeri bir jeep, ardında Cemal
Pa"a’yı götüren araba, ardında da bizler.
#zmir kenti hâlâ sessiz... Sadece arabalarımız varyantı
tırmanırken o güzergahtaki ö!renci yurdundan darbeyi haber
almı" bazı gençler caddeye fırlamı", sevinç gösterileri
yapıyordu. General arabasını görünce bir alkı" koptu...
Gaziemir Havalanı’na girdi!imizde tam bir ola!anüstü
hal havası vardı. Arabalarımız durunca genç bir yüzba"ı
Cemal Aga’nın arabasına do!ru ko"arak selam durdu. Bir iki
dakikalık ayaküstü bir konu"madan sonra birlikte ko"ar
adımlarla üs binasına girip alanda bekleyen bir askeri nakliye
uça!ına yöneldiler.
Pa"a’yı Ankara’ya götüren genç subay, sonradan
ö!rendi!imize göre, Milli Birlik Komitesi’ni olu"turacak
olan darbecilerden Yüzba"ı Muzaffer Özda! idi.
*
Kente dönüp gazeteye ilk haberleri geçtikten sonra
Cemal Pa"a’nın #zmir’den ayrılı" foto!raflarını göndermek
üzere THY terminal binasına ko"turduk, ama tüm uçak seferleri iptal edilmi"ti. Askeri birlikler kentin kritik noktalarını
tutmu" ku" uçurtmuyor, jeep’lerle askeri devriyeler cirit
atıyordu.
Saat 9 sularında tepkileri ö!renmek üzere NATO Karargâhı’na gittim. Müthi" bir hareketlilik vardı. Basın Bürosu’ndaki Türk subaylar gece basılan gazeteleri getirtmi"
inceliyorlardı. Geldi!imi görünce büyük bir co"kuyla yerlerinden fırlayıp boynuma sarıldılar.
- Hepimizin gözü aydın. Artık basın da tam hür olacak.
Kâbus bitti, dediler.
O günkü Yeni Asır Gazetesi’nde Milli Savunma Bakanı’nın bir demeci vardı. Subayların maddi durumlarının
iyile"tirilmesi için yeni bir plan hazırlandı!ından bahsediyordu.
226
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 227
Gazeteyi inceleyen subay, kahkahayı bastı:
- Çok geç o!lum, çok geç... Artık kendi sorunlarımızı da
biz kendimiz çözece!iz.
O sırada yandaki bürodan gelen bir yarbay, beylik tabancasını beline takarak basın bürosuna daldı:
- Allah kahretsin, dedi. Emniyete hâlâ elkoymamı"ız,
ben hemen oraya gidiyorum.
Sürekli açık tutulan radyodan, sabahtan beri sık sık tekrarlanan darbe anonsu veriliyordu. Tok bir ses:
- NATO’ya CENTO’ya ba!lıyız, diye vurguluyordu.
Amerikalı subayları herhalde en ilgilendiren cümle de
buydu.
Türk subaylardan biri hemen #ngilizce açıklama yaptı:
- Bildiriyi okuyan mutlaka Alparslan Türke"’tir, bu onun
sesi... Kaç haftadır buraya gelip gidiyordu. Zaten onun ba"ı
çekece!i çoktan belliydi.
Tanıdıkları bir albayın i"in ba"ında görünmesinden,
Amerika’lısı da, Türk’ü de, hemen tüm askerler memnundu.
Sadece, bir albay, NATO’ya, CENTO’ya ba!lılık açıklamasından son derece tedirgindi. Kendisiyle bir hafta kadar
evvel, Türkiye’de, kalkan Amerikan U-2 casus uça!ının Sovyetler Birli!i üzerine dü"ürülmesi konusunu konu"mu"tuk.
Türkiye’ye IRBM füzelerinin yerle"tirilmekte olmasına
zaten tepkiliydi. U-2 uça!ı rezaletinden sonra Türkiye’nin
iyice güç durumda kalaca!ını söyleyerek NATO’ya,
CENTO’ya ba!lılı!ı "iddetle ele"tirmi"ti.
Sonra birden aya!a fırladı,
- Her neyse, yine de biz "imdi i"imize bakalım. Ben
Kar"ıyaka’da idareye elkoymaya gidiyorum. Kaymakamlı!ı
üstlenece!im.
Edindi!im izlenime göre, iller ve ilçeler düzeyinde önceden hazırlanmı" bir elkoyma planı yoktu. Sanki herkes
aklına geleni yapıyor gibiydi.
Benim Kar"ıyaka’da oturdu!umu bildi!i için:
- #stersen sen de gel, dedi. Gelemezsen, Kar"ıyaka kaymakamlı!ında çay içmeye bekliyorum.
227
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 228
O sırada bürodan telefon geldi. #zmir gazetelerinin yazı
i"leri müdürlerini ve #stanbul gazetelerinin büro "eflerini
acele Vali Kona!ı’nda basın toplantısına ça!rıyorlardı.
NATO Karargahından do!ru Konak’taki Vali Kona!ı’na
gittim. Yolda askeri jeep’lerin bir takım sivilleri Yurtiçi Bölge
Komutanlı!ı’na do!ru götürdü!ü görülüyordu.
Konak askeri kontrol altındaydı... Kimlik sorgulamasından sonra üst kattaki Valilik makamına çıkmamıza izin
verildi. Daha önce haber almak için sık sık gitti!imiz valilik
makamının giri" kapısı önünde bir masa üzerine namlusu gelenlere çevrili büyük bir mitralyöz yerle"tirilmi"ti ve görünü"
gerçekten ürküntü vericiydi.
#çeri girdi!imizde Valilik makamında bir kurmay albay
oturuyordu. Hemen kendisini tanıttı. Adının Muhte"em
oldu!unu anımsıyorum.
- Askeri vali olarak bu sabahtan beri #zmir’in yöntemini
üstlenmi" bulunuyorum.
Hemen ardından, gelen gazetecilerin kendilerini tanıtmalarını istedi. Darbe öncesinde Milliyet Gazetesi muhalefetin
dozajını adamakıllı arttırmı", hattâ bu nedenle bir süre kapatılmı" oldu!u için, ben kendimi Milliyet’in #zmir Temsilcisi olarak tanıttı!ımda özel bir itibar gösterdi.
Albay, yaverine, basın toplantısına ça!rılan tüm gazetecilerin gelip gelmedi!ini sordu. Sadece Yeni Asır Gazetesi’nin Yazı #sleri Müdürü Haluk Cansın gelmemi"ti. Yeni
Asır, #zmir’de DP iktidarının en ate"li destekleyicisi oldu!u
için askerlerde bu gazeteye kar"ı özel bir husumet vardı.
- Derhal kendisine telefon edin, dedi. Bu bir emirdir,
davet de!il. Derhal gelmedi!i takdirde tutuklu olarak getirtece!imi kendisine tebli! edin.
Aradan be" on dakika geçmedi ki, Haluk korkudan tirtir
titreyerek kapıdan içeri girdi. Herhalde tehditkâr telefondan
sonra bir de kapıda namlusu gelenlere çevrik mitralyözü de
görünce "oke olmu"tu. Kekeleyerek ailevi nedenlerle gecikmi" oldu!unu anlatmaya çalı"tı.
228
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 229
Haluk da yerine oturduktan sonra Muhte"em Albay hemen söze girdi:
- Biz nerdeyse bir haftadır tek saniye uyumadık, çolu!umuzun çocu!umuzun yüzünü göremedik. Ailevi mazeretler bahane de!ildir. Türk Silahlı Kuvvetleri yeni bir dönem
ba"latıyor. Bu dönemde herkes sorumlulu!unu bilmelidir.
Belli ki bu albay sabah Yurtiçi Bölge Komutanlı!ı’nda
Cemal Pa"a’yı u!urlayan subaylardan da, NATO Karargahı’ndakilerden de farklıydı. Havasından darbeci subaylardan biri oldu!u seziliyordu.
- Uzun süre #spanya’da askeri ata"elik yaptım, diye
devam etti. Bir yıl #spanya’da büyük don oldu, tüm narenciye
bahçeleri dondu. Durumu Türkiye’ye rapor ederek acele #spanya’nın besledi!i narenciye pazarına girilmesini istedim.
Müthi" bir fırsattı. Hiçbir "ekilde de!erlendirilmedi. Bu
laçkalıklar artık olmayacak. Yeni sorumluluk ve atılım dönemine herkes hazır olmalıdır.
Ardından belediye ba"kanlı!ına, elektrik, su ve "ehir otobüs i"letmelerinin ba"ına atanan subayların isimlerini
açıkladı. Darbeciler adına ilk basın toplantısı, sıkıyönetim olmasa da, asayi" ve huzurun korunması için gazetelerin riayet
ertmesi gereken klasik kuralların hatırlatılmasıyla sona erdi.
Basın toplantısını haber yaptıktan sonra hemen
Kar"ıyaka’ya geçtim, NATO’daki albayın gerçekten kaymakam olup olmadı!ını merak ediyordum. Do!ruydu, kaymakamlı!a elkoymu"tu, askeri kaymakamdı.
Vali Kona!ı’nda yapılan basın toplantısını anlatıp basına
kar"ı uygulanan yöntemi ele"tirdim.
- Sen ona buna bakma, dedi. Önemli olan genel çizgidir.
Sorun, NATO’ya, Amerika’ya ba!lı kalacak mıyız, kalmayacak mıyız?
Darbecilerin duruma egemen oldu!u anla"ılıp tüm Türkiye radyoları ortak yayına ba"ladıktan sonra hemen tutuklamalar ba"ladı. DP iktidarıyla ilgisi olsun olmasın, darbeyi
kutlama gösterilerine co"kuyla katılmayan herkese ku"kulu
gözlerle bakılıyor, DP diktasının uygulanmasında öne çıkmı"
229
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 230
olanlarsa hemen gözaltına alınıyordu. Bunlar arasında örne!in Demokrat #zmir Gazetesi’ni yakanlar da vardı ama,
ya"ın yanında kuru da yanıyor, birçok insan sırf DP sempatizanı oldu!u için derdest ediliyordu.
Bir gün yeni tutuklamalar olup olmadı!ını ö!renmek
üzere Vali Kona!ı’nda bulunan Cumhuriyet Savcılı!ı’na
u!radı!ımda, bu göreve yeni bir savcı atandı!ını ö!rendim.
Di!er gazetecileri makamında toplamı" sohbet ediyordu.
Benim hangi gazeteyi temsil etti!imi ö!renince, di!er gazetecilere biraz önce verdi!i sırrı bana da büyük bir memnuniyetle açıkladı:
- Ben Altay Egesel, yeni cumhuriyet savcısıyım. Ancak
aynızamanda Milli Birlik Komitesi’nin tek sivil üyesiyim.
Gerçekten müthi" bir haberdi. Milli Birlik Komitesi’nin
kimlerden olu"tu!u henüz açıklanmamı", her kafadan bir ses
çıkıyor, çe"itli hayali MBK üye listeleri ortalıkta dola"ıyordu.
Ama bu askeri darbeyi yapan komitenin içinde bir sivil bulunabilece!i kimsenin aklına gelmiyordu.
Daha sonra Milli Birlik Komitesi’nin listesi açıklanınca
Egesel’in balonu patladı. MBK sadece 38 muvazzaf subaydan
olu"uyordu. Ona da bir kılıf uydurdu, aslında komitenin daha
geni" kadrolu oldu!unu, bir kısmının kasten açıklanmadı!ını
iddia etti. Gazetecilerle konu"maya, sansasyonel haberlere
konu olmaya son derece hevesliydi. Olur olmaz konularda demeçler veriyor, en vahimi de “darbe terörü”nün müstakbel
boyutuyla ilgili ürkütücü rakamlar ortaya atıyordu.
Gerçi MBK onu üye yapmamı"tı ama bir süre sonra kendisine üyelik kadar önemli bir görev verecekti. Yassıada’da
DP ricalini yargılamak üzere kurulacak olan Yüksek Adalet
Divanı’nın ba"savcılı!ına atayacak, o da kendisine gösterilen
güvenin gere!ini olur olmaz her sanık hakkında idam cezası
talep ederek yerine getirecekti.
Egesel’den bahsedince Telefoncu Ayten konusunda da
bir "eyler söylemem gerekli. Ayten PTT’nin #zmir telefon
santralinde çalı"an cici bir kızdı. Muhalif gazete oldu!umuz
için Ankara ve #stanbul telefonlarının ba!lanmasında bize
230
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 231
hep öncelik tanır, bir anlamda muhalefete fiilen destek
olurdu.
Yassıada duru"maları ba"ladıktan sonra Egesel, DP ricali hakkındaki iddialara delil olarak Ayten’in de tanıklı!ına
ba"vurmu"tu. Herhalde kendisi, santral memuresi olarak bu
ki"iler arasındaki bir çok konu"mayı dinlemi", darbeden
sonra da bunları Egesel’e bildirmi" olmalıydı.
Ayten’in tanıklı!ı gündeme gelince eski DP yanlısı medyada Egesel’le Ayten arasında özel ili"ki oldu!u yolunda
hayli spekülasyon yapıldı. Do!ru olup olmadı!ını kimse bilemez. Bildi!im tek "ey varsa, Ayten’in darbeden yıllarca
sonra Türkiye’nin en çileke" solcu gazetecilerinden biri olan
Samim Akay’la hayatını birle"tirmi", onunla birlikte sol
yayın mücadelesine katılmı" oldu!udur.
*
Darbeden sonra üzerindeki baskılar kalkınca Milliyet
Gazetesi yeniden eski “magazinci” mevzilerine dönmü"tü.
Zaman zaman geçti!im sosyal ve kültürel içerikli haber ve
röportajların magazin içerikli olanlar kadar de!erlendirilmemesi, hattâ çöpe gitmesi benim için yenir yutulur "eyler
de!ildi.
#"çilerin, tütün, pamuk ekicilerinin sorunlarını, yeni düzende de ezilmeye devam edenlerin feryadını gerekti!i
"ekilde duyuramıyorsam, niçin gazetecilik yapıyordum?
Milliyet temsilcili!i sırasında hiç unutamadı!ım olaylardan biri, bir gün #stanbul merkezinden verilen bir görevdi.
Yurt Haberleri $efi Bedirhan Çınar telefonda:
- Do!an, bomba gibi bir atlatma haber sana, dedi. Bir
#talyan mare"ali NATO’ya tayin edilmi", yarın Trieste’den
vapurla #zmir’e geliyor. Mutlaka röportaj yap, patlatalım.
- Olamaz, dedim. #zmir’deki NATO Komutanı Amerikalı tümgeneral. Bizim Cemal Pa"a’yla rütbe farkından dolayı sürekli sorunlar çıkmı"tı. Tümgeneralin emrine bir
mare"al verilmez.
231
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 232
Bedirhan ısrar etti. Çaresiz görevi üstlendim, gelen #talyan oldu!u için, hemen Mehmet Ressamo!lu’nu aradım.
- Mehmet, bir #talyan mare"ali #zmir’e geliyormu". Röportaj yapmakla görevlendirildim, bana çevirmenlik yapar
mısın?
- #n"allah fa"istin biri de!ildir, diyerek Mehmet yardımcı
olmayı kabul etti.
Haber atlatma olsun, di!er gazeteciler duymasın diye
NATO Karargahı’na da sormadık. Ertesi gün San Marco gemisi rıhtıma yana"ır yana"maz içeri daldık. Gözümüz
mare"al arıyor. Mare"ale benzer kimse yok, üstelik gelen bir
mare"alse NATO protokolünden bir kaç ki"inin kendisini
a!ırlaması gerekmez mi? Kimseler yok.
- Bana kalırsa bu herif mare"al filan de!il, dedi Mehmet.
Ardından izah etti. #talyan jandarmasında çavu"lara mare"al
denirmi". Bizim anladı!ımız Mustafa Kemal ya da Feyzi
Çakmak gibi mare"allerin rütbesi ise “büyük mare"al”mi"...
Nitekim be" on dakika sonra adamın büyük mare"al
de!il, sıradan bir mare"al, yani çavu" oldu!u meydana çıktı.
Yine de kendisiyle röportaj yapmaya karar verdik.
Önceden kendisine #zmir’de bir ev kiralatmı". Do!ru
oraya gittik... Bagajından çıkarttı!ı özel bir aletle bize zıkkım
gibi acı bir espresso kahve yaptıktan sonra sohbete koyulduk.
Adam büyük mare"al de!ildi ama, 50’li yıllarda bizim
Çakıcı Mehmet Efe gibi #talya’da efsanele"en ünlü gangster
Salvatore Giuliano’yu pusuya dü"ürüp öldüren jandarmalardan biriymi", bunu iftiharla anlatıyordu. Gerçi Giuliano’nun
neyin nesi oldu!u sonraki yıllarda çok tartı"ılacaktı, ama
bizim ku"ak için o düzene isyan eden bir asiydi.
Röportajdan sonra büroya dönerken Mehmet,
- Ben sana dememi" miydim? Herif resmen fa"istin teki,
dedi.
Milliyet’ten so!umamın en önemli nedenlerinden biri de,
belli olayların tiraj almak almak için bir araç olarak istismar
edilmesiydi.
232
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 233
Darbeden kısa bir süre sonra #stanbul’dan bir telefon
geldi.
- Do!an, her"eyi bir tarafa bırak, tüm kadroyu seferber
et, “Devrim "ehitleri” için anıt dikme kampası açıyoruz,
oraya para toplayaca!ız.
Milliyet daha önce benim çalı"madı!ım yıllarda da bir
Çanakkale $ehitleri Anıtı kampanyası yürütmü", bu sayede
önemli tiraj almı"tı. $imdi de bunun bir benzeri yapılacaktı.
- Biz #zmir’de böyle bir "eye para toplayamayız. #zmir
hâlâ demokrat #zmir’dir ve de askeri yönetime kar"ıdır.
Ba"ka kentleri bilemem, dedim.
- Mutlaka destekleyen olur. Ticaret Odası, Sanayi Odası,
Borsalar falan ne güne duruyor... Elleri mahkum.
- #yi de, ben gazeteci olarak onlardan böyle bir "ey isteyemem.
Konu"an arkada" baya!ı kızdı,
- Sen bilirsin, Abdi bunu ho" kar"ılamayacak, bilesin,
dedi.
Ertesi gün #stanbul’dan tekrar telefon:
- #stanbul 200.000’i a"tı, Ankara, Adana yüzbinlerde...
#zmir en azından Ankara’dan da Adana’dan da yüksek olmalı.
- Dün de söyledim. Ben para toplamam, arkada"larımı
da bu i" için görevlendirmem...
Yine aynı gözda!ı:
- Abdi Bey çok kızacak...
Birlikte çalı"tı!ım arkada"lara da durumu anlattım. Beni
i"ten atarlarsa, herhalde onlardan biri benim yerime gelecekti, olayı bilmeliydi.
Neyse ki sorun MBK’nin müdahalesiyle kendili!inden
çözüldü. Darbeciler, “$ehitlerimiz için bir "ey yapılacaksa
biz bunu ulusal seferberlikle yaparız. Kampanyanızı durdurun,” diye uyarmı"lar. Biz de bu inanmadı!ımız para toplama
olayından kurtulmu" olduk.
Darbeden sonra halkın kendisine pek olumlu bakmadı!ını, hattâ tüm “devrikler” ve “kuyruklar” edebiyatına
233
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 234
ra!men DP’lilere sempati beslemeye devam ettigini farkeden MBK, halkla do!rudan ili"kiye geçmek üzere bir program açıkladı.
MBK üyeleri gruplara ayrılarak ülkenin çe"itli bölgelerine da!ılacak, halkla konu"up darbenin neden yapıldı!ını,
kendilerinin Türkiye’yi kurtarmak için neler yapacaklarını
anlatmaya koyulacaklardı.
Ege bölgesinin payına da MBK üyelerinden Havacı Albay
Haydar Tunçkanat ve Binba"ı Rıfat Baykal dü"mü"tü. #ki MBK
üyesinin büyük personel aracında geziyi yakından izleyebilmemiz için ben dahil üç gazeteciye daha yer ayrılmı"tı.
Gezi boyunca iki darbeci subayla uzun söyle"ilerimiz,
tartı"malarımız oldu.
Tunçkanat son derece ketum, diyeceklerini iyice tartarak söyleyen tipik bir kurmay subaydı.
Baykal ise her hali ve tavrıyla 27 Mayıs’çıların büyük
kudret sahibi “ihtilalci”ler olduklarını gösterme çabası içindeydi. Sordu!umuz en teknik sorulara bile, darbecili!in gizemli gücünü öne sürerek yanıt veriyordu. Konu"malarından,
iktidarın “kudretli albayı”na daha yakın oldu!u
anla"ılıyordu.
Önemli u!rak noktalarımızdan biri Manisa’daki 57. Piyade
Alayı’ydı. Daha önce bir seçim kampanyasında jeep’lerini parti
propagandasında kullanılmak üzere DP’ye vermi" olan bu
alayın yeni yönetime sadakatinden ku"ku duyuluyordu.
Aracımız alayın nizamiye kapısından girerken nöbetçi
erler tarafından durduruldu. Biraz ileriden bir albay geçiyordu. Binba"ı Rıfat Baykal araçtan dahi inmeden,
- Albayım bakar mısınız? diye seslendi.
Askeri hiyerar"ide böyle bir "ey olamazdı. Albay suratında belli bir hiddet ifadesiyle durakladı.
Binba"ı devam etti:
- Ben Milli Birlik Komitesi üyesi Rıfat Baykal. Komutanlık karargahına nereden gidebiliriz?
Bir süre tereddüt ettikten sonra albay herhalde “defi
bela” kabilinden yolu tarif edip hızla uzakla"tı.
234
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 235
O günlerde ordu gerçekten bir iç organizasyon krizine
sürüklenmi"ti. Zaten kadro fazlasını eritme gerekçesiyle 235
general ve 5000 subayın Emekli #nkılap Subayları (EM#NSU) operasyonunda emekliye sevkedilmesi orduda huzursuzlu!u ve hiziple"meleri iyiden iyiye artırmı"tı.
Bunlara bir de MBK’nin genç üyelerinin bu türden
“hiyerar"iyi takmaz” tavırları eklendikçe huzursuzluk daha
da derinle"iyordu.
Subayların halk arasındaki durumu daha da yürekler
acısıydı. Her gitti!imiz yerde iki MBK üyesini tepeden inme
getirilmi" kaymakamlar, belediye ba"kanları, emniyet müdürleri kar"ılıyor, halk ortalıkta görünmüyordu.
Bir iki kez do!rudan kahvelere dalmaya karar verildi.
Üniformalı iki subayın ziyareti kahvelerde belli ki ho"
kar"ılanmıyor, ama yine de nezakette kusur edilmiyordu.
Gözlemlerim, Ege bölgesinde halkın yeni askeri yönetimden
yana olmadı!ını do!ruluyordu.
Gezinin sanıyorum son dura!ı U"ak’tı. Bize tahsis edilen
bir misafirhanede radyodan ak"am haberlerini dinliyorduk.
Spiker, MBK üyesi Alparslan Türke"’in Ba"bakanlık Müste"arlı!ı görevinden ayrıldı!ını anons ediyordu. Haber Baykal için büyük bir darbeydi. Uzun süre konu"madı, sessizli!e
gömüldü. Bu istifanın ne anlama geldi!ini sordu!umuzda sadece Tunçkanat:
- Bu normal bir görev de!i"imidir, dedi.
Belli ki böyle bir geli"meyi bekliyordu. Hattâ rahatlamı"
bir hali vardı.
Bu arada ya"adı!ımız gülünç bir olayı da mutlaka anlatmalıyım.
Söke’de bulundu!umuz sırada bize MBK’nin tepeden
inme emniyet müdürlü!üne atadı!ı birisi de e"lik ediyordu.
Son derece i"güzar bir ki"iydi. Subaylar nereye gitse, hattâ
tuvalete bile gidecek olsalar, güvenliklerini sa!lama gerekçesiyle pe"lerini bırakmıyordu.
Tunçkanat bu durumdan rahatsız oldu!u için birkaç kez
uyardı:
235
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 236
- Beyefendi bu kadar endi"eye gerek yok. Lütfen fazla
rahatsız olmayın.
Ama adamca!ız âdeta bir “Bekçi Murtaza”, kendisini bu
göreve getirenlere "ükranlarını a"ırı vazife"inaslıkla kanıtlamaya çalı"ıyor.
Ak"am Söke Linyit #"letmelerinin lokantasında birlikte
yemek yerken içkiyi fazla kaçırmı" olmalı ki, bir süre sonra
oturdu!u yerde sallanmaya ba"ladı. Tunçkanat bir ara,
- Beyefendi, bize müsaade, artık misafirhaneye gidip yatalım, diyecek oldu.
Kıyametleri kopartıyor,
- Bu devlet sizleri bana emanet etti, sizin can güvenli!iniz benden sorulur, bensiz bir yere gidemezsiniz,
diyordu.
Adamın sızma noktasına geldi!i bir sırada teker teker
lokantadan ayrılıp kendimizi soka!a atabildik. MBK üyelerinin amacına ula"mayan halkla ili"ki seferi de zaten o ak"am
son buldu.
“Kudretli Albay”ın iktidar kaybından sonra, ikisi de
yakınla"an bir iç iktidar hesapla"masının dı"ında kalmamak
için gezi programını yarıda kesmek zorunda kaldı.
MBK içindeki bu hesapla"madan önce Alparslan
Türke"’in ismi adamakıllı öndeydi, “ihtilalin kudretli albayı”
olarak her"ey ondan sorulur olmu"tu.
Ama bu arada Türke"’in cemayüzevvel’i de ortaya
çıkmı", bir zamanlar ırkçılar davasından tutuklanmı" oldu!u
da ö!renilmi"ti.
“9 I"ık” projeleri ortalarda dola"ıyor, Türkiye’nin açık
fa"izan bir rejime sürüklenmekte oldu!u endi"esi günden
güne güçleniyordu.
NATO’daki Amerikalı subaylar Türke"’in “kudretli” statüsünden son derece memnundular. Türk subayları arasında
kendisini tanımayanlar da “kudret”in etkisiyle Türke"çili!e
yöneliyordu.
Zaten MBK üyesi subayların bilinç düzeyleri, Cumhuriyet Gazetesi’nde yayınlanan Ya"ar Kemal’in bir dizi rö236
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 237
portajıyla ayan beyan ortaya çıkmı"tı. Kimisinde köy enstitüleri, kimisinde Beyaz Zambaklar Ülkesi romantizmi...
Ço!u belli ki iyi niyetliydi, ama köklü reformlar ve ABD hegemonyasına kar"ı tavır konusunda umut verici fazla bir "ey
yoktu.
Zaman zaman tartı"tı!ımız konulardan biri, darbeci genç
subayları etkileyecek bir siyasal gücün mevcut olup olmadı!ıydı.
Evet, #nönü’nün liderli!indeki CHP sert bir muhalefetle
darbe zeminini hazırlamı", ama subayları etkileyecek alternatif bir program, güvenilir bir siyasal kadro ortaya koyamamı"tı. Milli mücadele kahramanı #smet Pa"a’nın tarihsel
ki"ili!i böylesi siyasal bir misyonu ba"armak için yeterli
de!ildi.
Sol hareket zaten yıllardır ezilmi"ti, 1951 tutuklamalarından ve mahkumiyetlerden sonra Türkiye Komünist Partisi ülkede örgüt olarak yoktu. Eski TKP liderlerinden Dr.
Hikmet Kıvılcımlı’nın 1954’te kurdu!u, 1957 seçimlerine de
katılan Vatan Partisi ise siyasal ya"amda önemli bir etkinlik
kazanamamı"tı.
Milliyet’ten ayrılmayı dü"ündü!üm, yeni bir alternatif
aradı!ım günlerde bir sabah hepimizin büyük saygı duydu!u,
bir önceki komünist ku"a!ın seçkin siması Erdo!an Berktay’dan telefon geldi:
- Do!an acele kitabevine u!ra, seninle çok önemli bir
"ey konu"mak istiyorum.
Yıllardır sesi solu!u duyulmayan TKP’den bir hareketlenme i"areti mi gelmi"ti?
Darbeden kısa bir süre önce, o zaman Milliyet’in renkli
röportaj yazarlarından Ümit Deniz, yakasında koskoca bir
kırmızı karanfille #zmir’e gelmi", birlikte röportajlar yapıyorduk. Ümit gerçekten deli dolu bir ki"ilikti. #zmir Emniyet
Müdürü Nevzat Emrealp’le görü"tü!ümüz sırada Ümit sözü
döndürüp dola"tırıp 28-29 Nisan olaylarına getirmi",
ardından da gümbür gümbür bir sesle Nazım Hikmet’in
“Beyazıt Meydanı’ndaki Ölü” "iirini okumu"tu.
237
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 238
Emrealp polis olarak hemen sormu"tu bu "iiri nereden
ö!rendi!ini.
- Nereden olacak, bugün herkes Bizim Radyo’yu dinliyor. Eski usul tutuklamalarla bu ses kolay susturulamaz,
diye yanıtlamı"tı Ümit.
Do!ruydu... O günlerde BBC ve Amerikanın Sesi gibi
Batı radyolarının yanısıra Bizim Radyo da, riske girilerek en
çok dinlenen radyolardan biri haline gelmi"ti. Bu nedenle,
darbeden sonraki görece demokratikle"me ortamında
TKP’nin örgütsel olmasa bile yayın planında Türkiye’de bir
varlık göstermesi bekleniyordu.
#zmir’de bu beklentiyi güçlendiren olaylardan birisi de,
darbeden birkaç ay sonra devlet ba"kanı Cemal Gürsel’in
#zmir Fuarı’nda Sovyet Pavyonu’na yaptı!ı ziyaretti. Cemal
Aga’nın devlet ba"kanı olarak #zmir’e ilk tantanalı gezisi
#zmir Fuarı’nın A!ustos ayındaki açılı"ına denk geliyordu,
ancak fuar ziyareti önceden açıklanan programda yoktu. Yeni
devlet ba"kanının Fuar’a geli"i adeta bir baskın gibi oldu.
Beraberinde büyük bir gazeteci grubuyla Gürsel önce
ABD Pavyonu’na gitti. Amerikalılar önceden haberdar olmadıkları için özel bir hazırlık yapamamı"lardı. Belki de,
darbeci subayları “çantada keklik” saydıklarından, bu ziyareti pek önemsememi"lerdi.
Sıradan bir ziyaretçi gibi a!ırlanmasına hayli kızdı!ı her
halinden anla"ılan Gürsel ABD pavyonundan sonra yol üzerindeki bir kaç pavyonu daha ziyaret ederken Sovyet diplomatları fırsatı iyi de!erlendirerek kendisini tantanalı bir
"ekilde a!ırlamak için tüm olanaklarını kullanmı"lardı.
#zmir Fuarı’ndaki SSCB ve di!er sosyalist ülke pavyonları özellikle Sovyetler’in uzay çalı"maları konusundaki
ba"arılarından sonra zaten ziyaretçiler için ba"lıca çekim
merkezi halindeydi.
Ziyaretçilerin bol votka ve havyarla a!ırlandı!ı bu ziyaret sırasında Sovyetler’in sanayi, tarım ve dı" ticaret alanındaki ba"arıları üzerine verilen bilgileri Gürsel büyük bir
ilgiyle dinlemi", özellikle kar"ılıklı yatırım olanakları ve dı"
238
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 239
ticaretin geli"tirilmesi konusunda bir takım sorular sormu",
yeni yönetimin dı" siyasetinde de!i"iklikler olabilece!i izlenimini vermi"ti.
O sıralarda Milliyet’te uzun süre devam edemeyece!imi
bildi!im için sol e!ilimli arkada"larla birlikte #zmir’de haftalık bir dergi yayınlamak için yo!un bir ara"tırmaya
koyulmu"tuk.
Böylesi bir ortamda Erdo!an Berktay’ın telefonu aklıma
"u soruyu getirdi: TKP artık harekete mi geçiyordu? Nihayet
bizim ku"a!a da görev mi dü"üyordu?
Berktay kitabevinin arka tarafındaki bölmede fikrini açtı:
- Bak Do!an, "imdi tam zamanı. Bir gazete çıkarmamız
lazım. Ben adını bile dü"ündüm. Fransız devrimindeki Marat’nın gazetesi gibi Halkın Dostu... Gazetenin yönetmeni
olarak seni dü"ünüyorum.
Heyecanlanmı"tım:
- Peki siyasal çizgisi ne olacak?
Yanıt, bütün umutlarımı yerle bir edecekti:
- Biliyorsun, MBK içerisinde iki çizgi var. Türke"’in
grubu daha radikal ve devrimci bir çizgide görünüyor. Tabii
ki onları destekleyece!iz.
- Ama Erdo!an Bey, bu adamın geçmi"te ırkçılıktan
yargılandı!ını artık herkes biliyor.
- Geçmi"te bu i"lere bula"mı" olabilir. Bugünkü tavrına
bakalım.
- Bakalım da, ben bunun yakını bir subayla bir hafta birlikte dola"tım. Bunlardan devrim, reform falan çıkmaz, çıksa
çıksa nur topu gibi bir fa"ist rejim çıkar.
Bunu üzerine konu"mayı kısa kesti:
- Madem aklın yatmıyor, bu konuyu hiç konu"mamı"
olalım.
Büyük bir hayal kırıklı!ı içerisinde, saygı duydu!um
di!er eski komünistlerle konu"tum.
- Üzme kendini, dediler. Tabii ki olacak "ey de!il.
Erdo!an bu. Daha önce de DP’den milletvekili adayı olmu",
kaleyi içten fethedece!ini sanmı"tı.
239
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 240
Bu olayın sarsıntısı içindeyken, Milliyet’ten aklın kolay
kolay alamayaca!ı yeni bir görev verildi.
Günler, üniversite gençlerinin kıyma makinelerinde
kıyılıp yokedildi!i iddialarının ortada kol gezdi!i günlerdi.
DP iktidarını karalayacak her iddia, en ufak bir irdelemeden
geçirilmeden man"etlere ta"ınıyordu. Gazetenin patronu Ercüment Karacan, o sıralarda Gediz Nehri üzerinde in"a edilen Demirköprü Barajı’nın ihale edildi!i RAR "irketinin
aslında DP liderleri Celal Bayar, Adnan Menderes ve Refik
Koraltan’a ait oldu!unu duymu"tu. Söylentiye göre, RAR
simgesi de Bayar’ın e"i Re"ide’nin adıyla, Adnan ve Refik
adlarının ba"harflerinden olu"uyordu.
Büyük röportajcı Ümit Deniz iddiayı yerinde incelemek
üzere #zmir’e gönderilmi"ti, kendisine bu soru"turmada ben
yardım edecektim.
- Yahu Ümit, bu kadar saçma bir iddia olmaz. Gerçekten
böyle bir "eyin mümkün olabilece!ine inanıyor musun?
Bunun üzerine ara"tırma yapmaya gidersek yedi düvele rezil
oluruz.
- Benim de aklım pek yatmıyor, ama emir büyük yerden,
patrondan... Bir bok çıkmasa da ara"tırmı" olalım.
Nitekim öyle de oldu, Manisa’ya gidi"imiz baraj gölü
çevresinde biraz dinlenmemizden ba"ka bir i"e yaramadı. Bu
olayla magazin ve sansasyon gazetecili!inden artık tamamen
so!umu"tum.
*
Yaz aylarında Türkiye Gazeteciler Sendikaları Federasyonu’nun bir toplantısı için Ankara’ya gitti!imde, oradaki
arkada"ları büyük bir heyecan içinde gördüm. Yepyeni bir
gazetenin hazırlı!ı içindeydiler.
#lk a!ızda anımsadıklarım: Altan Öymen, Oktay Ek"i,
Nilüfer Yalçın, Mete Akyol, Mustafa Ekmekçi, Ya"ar Aysev,
Mustafa Özkan, Erdo!an Tokatlı, Örsan Öymen, Erdo!an
Örtülü, Hıncal Uluç...
240
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 241
#smi bile konmu"tu gazetenin: Öncü... Hiçbir patron
baskısı olmadan özgür yayın yapacak, ilerici, demokratik bir
çizgi izleyecekti. Gazetenin genel yayın yönetmenli!ini
Altan Öymen, ba"yazarlı!ını ise SBF’nin seçkin ö!retim
üyelerinden, DP’ye muhalefetiyle tanınmı" olan Prof. Aydın
Yalçın yapacaktı.
- #zmir’den bize yardımcı olabir misin? diye sordular.
- Tabii ki olurum, ama ben Milliyet’in temsilcisiyim.
Ancak oraya yazamadı!ım ya da yazıp da bastıramadı!ım
haber ve röportajları size geçebilirim.
#zmir’e döndükten birkaç gün sonra #stanbul’a geçece!im haberleri düzene koyarken telefon çaldı. Arayan
Abdi #pekçi’ydi.
- Do!an sen Milliyet’ten istifa mı ettin?
- Hayır, o da nereden çıktı?
- Öncü’nün #zmir’de afi"lemesi yapılmadı mı?
- Hayır.
- Afi"teki kadroda #zmir Temsilcisi olarak senin de adın
var.
Tepki göstermekte son derece haklıydı.
- Bakın Abdi Bey, ben Milliyet’ten istifa etmedi!im gibi,
o gazeteyle herhangi bir anla"ma yapmadım. Sadece Milliyet’te yayınlanmayaca!ını bildi!im yazıları göndererek
yardımcı olabilece!ime söz verdim. Hepsi bu kadar.
- Biz senin haber ve röportajlarını yayınlamıyor muyuz?
- Yayınlıyorsunuz, ama sadece magazin ya da sansasyon
özelli!i olanları...
Ankara’daki arkada"larla konu"up durumu düzeltmelerini isteyece!imi söyledim.
Hemen ardından Ankara’ya telefon ederek yapılan "eyin
dürüst olmadı!ını, adımı gazete künyesinden çıkartmaları
gerekti!ini söyledim. Olaya çok üzülmü"lerdi. Özür dileyerek gere!ini yapmaya söz verdiler.
Ankara’nın vaadini hemen #stanbul’a bildirdim, ama
#pekçi tatmin olmamı"tı, Öncü aleyhine Milliyet’te a!ır bir
açıklama yayınlamamı istiyordu. Telefon tartı"malarımız bir
241
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 242
iki gün de kar"ılıklı teleks düellosu "eklinde devam etti. Sonuçta,
- Peki Abdi Bey, dedim. Ankara’daki arkada"lar bir tecrübesizlik, ya da daha a!ır bir deyimle densizlik yapmı"lar.
Bu denli büyütülecek bir "ey de!il. Ama siz olayı bu boyutta
alıyorsanız, ben Milliyet’i de!il Öncü’yü tercih ediyorum.
Orada kendimi daha iyi ifade edebilece!ime, inandı!ım "eyler için daha iyi mücadele verebilece!ime inanıyorum.
Birbirimize ba"arılar dileyerek i"birli!imizi noktaladık.
Öncü’ye yaptı!ım tercihi bildirdim ve #zmir temsilcili!ini açıkça üstlendi!imi söyledim.
Birkaç gün sonra #smail Sivri benim yerime Milliyet’in
#zmir temsilcili!ine tayin edildi, görevi kendisine teslim
ettim.
Milliyet’ten ayrılmam üzerine eski gazetem Sabah Postası, tekrar orada çalı"mamı teklif etti. #zmir’de büro açacak
imkanları olmayan Öncü’ye haber servisini de gazeteden yapabilecektim.
Dinamik bir kadroyla yayına ba"layan Öncü Gazetesi
gerçekten de Türk basınında gerek içeri!i, gerekse tekni!iyle
bir dönü"ümü temsil ediyordu.
Ne ki, bir süre sonra bir dedikodu ayyuka çıktı. Öncü Gazetesi’nin imtiyaz sahibi olarak görünen #KA patronu Ziya
Tansu, Alparslan Türke"’in yakınıydı ve özünde gazeteyi onun
9 I"ık Programını desteklemek amacıyla yayınlıyordu.
Bu benim için yeni bir "ok oldu. Ankara’daki çok de!er
verdi!im Altan, Oktay, Mustafa gibi arkada"lar bu oyuna
nasıl gelmi"lerdi?
Milliyet’ten sonra Öncü’yle de ili"kimi kesip tüm zamanımı eski gazeteme ayırmayı, gerekirse ek olarak haftalık
militan bir sol dergi yayınlamayı dü"ünüyordum.
*
13 Kasım 1960 günü yine her"ey allakbullak oldu.
MBK’nin basın i"lerinden sorumlu üyesi Ahmet Yıldız basın
mevzuatında yapmayı tasarladıkları de!i"iklikleri görü"mek
242
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 243
üzere Ankara’da büyük bir toplantı organize etmi"ti. #zmir
basınını temsil edecek olanlardan biri de bendim.
Aslında bu toplantı, MBK’nin Türke" Grubu’na yakın
bilinen üyelerinden Orhan Erkanlı, Orhan Kabibay, Numan
Esin, Muzaffer Özda! ve Ahmet Yıldız’ın bir süredir, #stanbul Gazeteciler Sendikası’nın eski ve yeni genel ba"kanları
Abdi #pekçi ve Hasan Yılmaer’le birlikte basın reformu üzerine yaptıkları çalı"maların ürünüydü, reform önerileri Türkiye’nin dört bir yanından gelen basın temsilcilerinin
tartı"masına açılacaktı.
Bir gün önce geç vakit Ankara’ya vardı!ımda do!rudan
Rüzgarlı Sokak’taki Öncü Bürosu’na gittim. Muzaffer A"kın
gece sekreteri olarak çalı"ıyordu, yanında da bir nöbetçi muhabir vardı.
Son geli"meler üzerinde tartı"ırken büronun kapısı açıldı.
Kar"ımızda en ma!rur haliyle MBK’nin en genç üyesi
Yüzba"ı Muzaffer Özda! vardı. Yanında da emirsubayı görünümünde Mikail adlı genç bir te!men.
Özda! küçük da!ları ben yarattım diyen Napolyon havasındaydı. Selam sabahtan sonra elindeki kırbacı koltu!unun altına kıstırmı" salonun ortasında sert adımlarla volta
atarken bir soru patlattı:
- Aydınlar, biz 27 Mayıs’ı neden yaptık biliyor musunuz?
Muzaffer A"kın son derece sakin:
- Yüzba"ım, bugüne kadar bir sürü neden sayıldı. Acaba
hangisi? diye kar"ı soruyla yanıtladı.
- Biz 27 Mayıs’ı Do!u Anadolu’da hazırlanan bir Kürt
#syanı’nı önlemek için yaptık. Yoksa vatan bölünecekti. Biliyor musunuz ki, DP liderlerinden önce biz Kürt a!alarını
tutukladık?
Gerçekten de darbe olur olmaz do!uda 55 Kürt a!ası tutuklanmı", bu olay Milli Birlik Komitesi’nin feodaliteye ilerici bir darbesi olarak sunulmu"tu.
Özda! "imdi gerçek nedeni açıklıyordu. Hemen ekledi:
- Bâbıâli basını tabii ki bunları yazmaz. #"te bunun için
243
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 244
basın düzenini kökten de!i"tirmemiz gerekiyor. Yarınki toplantıda bunları da tartı"aca!ız.
Daha önceleri “Basında reform” hazırlıkları yapılırken
bir ara Yüzba"ı Özda!, “Gerekirse Bâbıâli’den de geçeriz”
diye medya patronlarına meydan okumu"tu.
- Yüzba"ım, dedim. Biz sendika olarak basın reformu
çalı"malarını sonuna kadar destekliyoruz. Ama Bâbıâli’den
geçmek, o nasıl olacak? Bâbıâli, Hürriyet’iyle Milliyet’iyle
o denli güçlü ki, sakın onlar Ankara’dan geçmesin!
- El mi yaman bey mi yaman, yakında görürsünüz, diyerek geldi!i gibi aynı azametli tavırlarla çıkıp gitti.
A"kın’a sordum:
- Bunun da Türke"çi oldu!u söyleniyor. Yoksa patron
adına gazeteyi tefti"e mi gelmi"?
Güldü:
- Belli ki tefti"e de de!il, tehdide...
Kaldı!ım otelde sabah erken kalkıp a"a!ıdaki salonda radyodan sabah haberlerini dinlemeye indim. MBK’nin bildirisi
okunuyordu. Komitenin 38 üyesinden Alparslan Türke" ve
Muzaffer Özda! da dahil 14 üyesi gözaltına alınıp emekliye
sevkedilmi"lerdi. Tasfiye edilenler arasında, basın reformunu
hazırlamakla görevli olan di!er MBK üyelerinden Orhan Erkanlı, Orhan Kabibay ve Numan Esin de vardı. Her biri dı"
misyonlarda görevli olarak yurt dı"ına gönderiliyordu.
#lginç olan, aynı gruba mensup oldu!u bilinen Ahmet
Yıldız’ın tasfiye edilenler arasında olmamasıydı.
Bu darbe içi darbeyle, sahipli!i "aibeli Öncü Gazetesi
büyük ölçüde özgürle"mi"ti. MBK’nın kalan kesimi, Türke"
adına hareket eden Ziya Tansu’yu zorla gazete sahipli!inden
uzakla"tırıyor, gazetenin yönetimi çalı"anlar adına Altan Öymen’le Nilüfer Yalçın’a emanet ediliyor, çalı"an gazetecilerle daha iyi maddi ko"ullarda çalı"malarını sa!lamak üzere
yeni sözle"meler yapılıyordu.
Bu yeni de!i"iklikler sırasında benim de #zmir’de Sabah
Postası’nda çalı"maya devam ederken Öncü’nün temsilcili!ini sürdürmem için ısrar ettiler. Kabul ettim.
244
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 245
MBK’nin kendi içindeki tasfiyeden sonra aldı!ı önemli
kararlardan biri, bir an önce sivil yönetime geçilmesini
hızlandırmak için yeni anayasayı hazırlamakla görevli bir
Kurucu Meclis kurulması oldu. Kurucu Meclis bir yandan
MBK, öte yandan kapatılmamı" partilerin, illerin, üniversitelerin, yargı organlarının ve meslek kurulu"larının seçecekleri bir Temsilciler Meclisi’nden olu"uyordu.
Basın cemiyetlerini ve sendikalarını bu mecliste 10 gazeteci temsil edecekti. #zmir Gazeteciler Cemiyeti’nden
Temsilciler Meclisi’ne seçilecek iki üyeden birinin ben
olmam konusunda görü" birli!i vardı.
Cemiyet yönetim kurulunun seçim yapaca!ı gün adayların kimlik kayıtları tesbit edilirken bir sürpriz oldu, benim
Temsilciler Meclisi’ne temsil edilemeyece!im anla"ıldı.
Çünkü seçilecek olanların Meclis’in açılaca!ı 6 Ocak 1961
gününde 25 ya"ını doldurmu" olmaları gerekiyordu. Oysa
benim do!um tarihim 27 $ubat 1936’ydı ve bu ko"ulu ancak
50 gün sonra yerine getirebilecektim.
Benim adaylı!ımın dü"mesinden sonra yapılan seçimlerde #zmir’den Temsilciler Meclisi’ne Hürriyet Gazetesi
Temsilcisi #lhan Esen ve Demokrat #zmir Gazetesi Yayın Yönetmeni $eref Bak"ık seçildiler.
Aynızamanda Türkiye Gazeteciler Sendikaları Federasyonu yönetim kurulu üyesi de oldu!um için bu kurulu"u temsil edecek iki gazeteciyi seçmek üzere ertesi gün Ankara’ya
gitmem gerekiyordu.
TGSF temsilcilerinin seçimi pek de kolay olmadı. #ki temsilcilik için anımsayabildi!im kadarıyla 6-7 aday vardı. Sendikal çalı"malarda daha aktif olan bizim ku"aktan Altan Öymen
ve Oktay Ek"i de Öncü’den telefon ederek adaylık koyduklarını
bildirmi"lerdi. #zmir’deki sendikacı arkada"larla yaptı!ımız
konu"mada ikisine oy vermem konusunda anla"mı"tık.
Seçim öncesi ak"am bindi!im THY uça!ı kötü hava
ko"ulları yüzünden Afyon üzerinden #zmir’e dönmek zorunda kaldı. Gece yarısı #zmir’e telefon ederek ne bahasına
olursa olsun ertesi sabah ilk uçakla toplantıya yeti"mem ko245
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 246
nusunda ısrar ediyorlardı. Ertesi sabah toplantıya birkaç saat
kala Ankara’ya inebildim.
Hava alanından çıkıp otobüse do!ru ilerliyordum ki
Cumhuriyet Gazetesi Ankara Bürosu’ndan iki gazeteci arkada" tesadüfmü" gibi kar"ıma çıktılar. TGSF’deki seçim
için geldi!imi, bir an önce toplantıya yeti"mem gerekti!ini
söyleyince, arabalı olduklarını, hemen Ankara’ya götürebileceklerini söylediler.
Ba"kentteki siyasal durum üzerine sohbet ederek Ankara’ya vardı!ımızda inanılmaz bir sürprizle kar"ıla"tım.
Arabayı Gazeteciler Cemiyeti lokali önünde de!il, bir kahve
içmek bahanesiyle Cumhuriyet Ankara bürosunun önüne
parkettiler. Kahve içmeye çıktı!ımızda i"in içyüzü anla"ıldı.
Temsilciler Meclisi’ne adaylık koyanlardan biri de Cumhuriyet’in o zamanki Ankara Temsilcisi Ecvet Güresin’di, kendisine oy vermemizi sa!lamak için sadece beni de!il, önceki
uçakla #stanbul’dan gelen Vasfiye Özkoçak’ı da kahve içme
bahanesiyle bürosuna yönlendirmi"ti.
Ecvet Güresin Ankara’daki genç gazeteci ku"a!ının pek
ho"landı!ı birisi de!ildi. Niçin seçilmesi gerekti!ine dair
görü"lerini ve telkinlerini hiçbir yorum yapmadan dinledikten sonra herhangi bir söz vermeden bir iki sokak ötedeki
Gazeteciler Cemiyeti lokaline geçtik.
Piknik kafetaryasının üst katındaki cemiyet binasına
girdi!imde bu kez Do!an Kasaro!lu önümü kesti, Altan ve
Oktay aleyhine biraz atıp tuttuktan sonra kendisinin ne denli
solcu oldu!unu anlatarak kendisine oy vermemde ısrar etti.
Oylamada Oktay Ek"i birinci turda sorunsuz seçildi. Güresin ve Kasaro!lu’na da oy verenler oldu!undan Altan
sanıyorum çok az bir oy farkıyla seçilebildi.
Ertesi gün Temsilciler Meclisi’nin açılı" toplantısı vardı.
Seçilen arkada"larla yeni Meclis’te basın özgürlü!ü ve sosyal haklar konusunda neler yapılabilece!ini bir süre tartı"ıp
bir taksiyle Altan Öymen’i Meclis binasına bıraktıktan sonra
#zmir’e döndüm.
Türkiye’de yeni bir dönem ba"lıyordu.
246
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 247
Sendikal mücadele
ve 22 $ubat olayları
1961-1962
Sabah Postası Gazetesi’nde sayfa sekreterli!inin yanısıra, her gün bir kö"e yazısı da yazmaya ba"lamı"tım. Ben
henüz Milliyet’teyken Orhan Rahmi Gökçe’nin MBK yönetimi tarafından bir nevi “emekli ikramiyesi” verilir gibi Anadolu Ajansı’nın #zmir Müdürlü!ü‘ne atanmasından sonra
gazetenin yayın yönetmenli!ine daha önceki yıllarda birlikte
çalı"tı!ımız Haldun Gürtin getirilmi"ti. Haldun’la gazetecili!e 1952’de Ege Güne"i’nde birlikte ba"lamı"tık. Haldun
da gazetede kö"e yazısı yazıyordu.
Gerek gazetenin man"etinde, gerekse kö"e yazılarında
Türkiye’nin sosyal gerçeklerini, dünyadaki anti-emperyalist,
anti-kapitalist geli"meleri öne çıkartmaya çalı"ıyor, özellikle
de Temsilciler Meclisi’nde hazırlanmakta olan anayasanın
ilerici nitelikte olması için uyarılar yapıyorduk.
Kongo lideri Lumumba’nın bir CIA komplosu sonucu
devrilerek katledilmesi, Gagarin’in uzaya gidi"i, Küba’da
Castro yönetimini devirmek için ABD’nin tezgahladı!ı Domuzlar Körfezi Çıkartması’nın hezimete u!raması, Cezayir’in ba!ımsızlı!ı için görü"melerin ba"laması, man"etten
i"ledi!imiz konulardı.
#zmir temsilcili!ini sürdürdü!üm Öncü Gazetesi ise sürekli çalkantılar içindeydi. Türke" gölgesinin ortadan kalkmasından sonra Altan Öymen-Nilüfer Yalçın ikilisinin
247
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 248
sahipli!i altında genç bir kadro gazeteyi sol bir çizgiye oturtmaya çalı"mı"tı. Ben de #zmir’den bu çabalara katkıda bulunuyordum.
Ne var ki siyasal partilerin kurulu"una izin verildikten
sonra Öncü’nün ba"yazarı Aydın Yalçın, eski Maliye Bakanı
Ekrem Alican ba"kanlı!ında kurulan Yeni Türkiye Partisi’nin
genel ba"kan yardımcılı!ını üstlenecek, giderek gazete bu
partinin yayın organı haline dönü"ecekti.
Bu nedenle gazetecilik çalı"masında a!ırlı!ı Sabah Postası’na veriyordum. Haberleri veri"imizdeki farklılık ve kö"e
yazılarımız, Sabah Postası çevresinde önemli bir sol grubun
toplanmasına yolaçmı"tı. Zaman zaman onlar da gazeteye
yazılar yazıyor, düzenledi!imiz açık oturumlara katılıyordu.
#lerideki yıllarda dünya karikatür yarı"masında birinci seçilecek
olan Erdo!an Özer ve Ege Üniversitesi rektörlü!üne yükselecek olan Cumhur Ertekin de o sırada karikatürist olarak gazeteye çizmeye ba"lamı"lardı. #leride Türkiye #"çi Partisi’nin
#zmir örgütlenmesinde birlikte görev alaca!ımız Avukat Süha
Çilingiro!lu, TRT Genel Müdürü olacak olan Cengiz Ta"er,
vali olacak olan Aydın Özakın da sık sık bizimle beraberdi.
Bu yeni çevreyle Beyler Soka!ı’nda, Kordonboyu’nda
ya da #kiçe"melik’teki halk tipi lokantalarda bir araya geliyor, geç saatlere kadar yeni dönemde sol hareketin geli"mesine nasıl katkıda bulunabilece!imizi tartı"ıyorduk.
Eski TKP tutuklamalarından geçmi" olan dostlarımızdan
hâlâ herhangi bir i"aret gelmiyordu.
Gazete çalı"ması dı"ında tüm zamanımı verdi!im sendika ve cemiyet çalı"maları 1961 senesinde yeni bir boyut
kazanmı"tı.
Milli Birlik Komitesi’nin daha yasama çalı"malarına
Temsilciler Meclisi’ni ortak etmeden önce kabul edip 10
Ocak 1961’de yürürlü!e soktu!u 212 sayılı yasa, basın
mesle!inde çalı"anlarla çalı"tırılanlar arasındaki ili"kileri
yeni bir düzene sokuyordu. Yeni yasaya göre i" sözle"meleri
artık yazılı olarak yapılacak, gazetecinin yapaca!ı i"in ne
oldu!u, ücret miktarı ve meslekteki kıdemi sözle"mede net
248
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 249
olarak belirtilecekti. Daha da önemlisi, çalı"an gazetecilerin
ücretleri her ay ba"ında pe"in olarak ödenecek, ödemede gecikilen her gün için ücretin yüzde 5’i tutarında ek ödeme
yapılacak, gazeteci i"ten çıkartıldı!ı takdirde de kendisine
gazetede çalı"tı!ı süre üzerinden de!il meslekteki kıdemi
üzerinden bir tazminat ödenecekti.
Tabii ki yeni kanun tüm çalı"an gazeteciler için sadece
sosyal haklar açısından de!il, aynızamanda ifade özgürlü!ü
açısından da büyük bir güvence olu"turuyordu. Patron artık
dü"üncelerinden ve yazdıklarından ho"lanmadı!ı bir gazeteciyi i"ten çıkartmaya kalkı"ırsa, ne kadar tazminat
ödeyece!ini dü"ünmek zorunda kalacaktı.
Aslında bu, büyük kısmı sonradan tasfiye edilen genç
MBK üyelerinin sık sık sözünü ettikleri “Bâbıâli’den de
geçme” operasyonunun ilk uygulamasıydı.
Bizimki de dahil tüm gazeteci sendikaları yeni yasayı
sonuna kadar desteklediklerini açıkladılar. Ama özellikle #stanbul medyasının patronları müthi" bir tepki göstererek,
yeni yasayı protesto için gazetelerini üç gün süreyle kapatacaklarını duyurdular. Ortak açıklamalarında Hürriyet, Milliyet, Ak"am, Cumhuriyet, Tercüman, Vatan, Dünya ve Yeni
Sabah patronlarının imzaları yeralıyordu.
Anımsadı!ım kadarıyla bu üç günlük kapatma eylemine
di!er kentlerden katılan gazete patronu olmadı. Ama #stanbul patronlarının kar"ı çıkı"ı tüm Türkiye’de çalı"an gazetecilerin sınıfsal konumlarını farkedebilmeleri açısından
önemli bir rol oynadı.
#stanbul Gazeteciler Sendikası kapatma kararına kar"ı
derhal tüm çalı"an gazetecileri seferber ederek üç gün süreyle Basın adıyla bir günlük gazete çıkarttı. Ayrıca, Bâbıâli’de Vilayet Binası’na kadar süren bir protesto yürüyü"ü
organize etti.
#zmir Gazeteciler Sendikası #stanbul’daki meslekda"larının direni"ini destekleyen bir bildiri yayınladı, Sabah Postası’nda da Bâbıâli patronlarının sömürücü ve dü"ünce
özgürlü!üne kar"ı tutumunu te"hir eden yazılar yayınladık.
249
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 250
Tam anlamıyla olmasa da sınıf sava"ı bir ölçüde basın
i"kolunda da ivme kazanmaya ba"lamı"tı.
Ne ki, 212 sayılı yasa çalı"an gazetecilere yeni haklar
sa!larken, gazetelerin yayınlanmasında en az onlar kadar
eme!i geçen beden i"çilerinin, yani mürettiplerin, baskıcıların, idare personelinin, da!ıtımcıların hakları hiç dikkate
alınmamı"tı. Oysa onlar fikir i"çilerine oranla daha a!ır
ko"ullarda çalı"ıyor, ço!u her gün antimuanlı kur"un buharını
ci!erlerine çekmek zorunda kaldı!ından genç ya"ta hasta
dü"üyor, hayatını kaybediyordu.
Dahası, gazeteciler genellikle egemen düzenden yana
tavır alırken mürettipler Türkiye’nin sınıf mücadelelerinde
daima öncü rol oynamı"lardı.
212 sayılı yasa çalı"an gazetecilerin lehine olmakla birlikte basında fikir ve beden i"çileri arasında ikinciler aleyhine bir ayrım getiriyordu.
Bu nedenledir ki patronların gazete kapatma kararına misilleme olarak # stanbul Gazeteciler Sendikası Basın Gazetesi’ni yayınlarken gazetelerin teknik servislerinde çalı"anların
deste!ini sa!layamamı", gazete o sıralarda MBK’nın elkoydu!u Son Havadis Gazetesi tesislerinde küçük matbaalardan toplanan mürettipler çalı"tırılarak yayınlanabilmi"ti.
O sıralarda sadece #zmir Gazeteciler Sendikası’nın de!il,
aynızamanda tüm gazeteci sendikacılarının üye oldu!u Türkiye Gazeteciler Sendikaları Federasyonu’nun da yönetim
kurulundaydım.
Her iki kurulu"ta da, daha ileri bir adım atarak fikir ve
beden i"çilerinin tek çatı altında toplanması, 212 sayılı yasayla gazetecilere verilen hakların teknik ve idari servislerde
çalı"anlara da tanınması için mücadele vermeye ba"ladık.
Kendilerini her halükârda beden i"çilerinden daha ayrıcalıklı statüde gören gazetecilere böyle bir mücadele hedefini
kabul ettirmek son derece zordu. #stedi!i anda Ba"bakan’la, bakanlarla görü"ebilen meslekta"lar, bir linotip dizgicisiyle, bir
mürettiple, bir makinistle aynı statüde olmayı kendilerine yediremiyorlardı. Bu kendini be!enmi"li!in, teknik personeli hiçe
250
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 251
saymanın bedelini, 212 sayılı yasanın getirdi!i tüm güvencelere
ra!men ilerideki yıllarda çok a!ır ödeyeceklerdi.
Aynı durum basının kendi kendini denetimi için de söz
konusuydu.
Milliyet’te çalı"tı!ım günlerdi. Genel Yayın Müdürü
Abdi #pekçi, ileride basın mevzuatının yeniden a!ır ceza tehditleriyle doldurulmasını engellemek için gazetecilerin kendi
kendilerini denetleyebilecekleri bir mekanizma olu"turması
için ciddi bir u!ra" içindeydi. Onun gayretleriyledir ki ilk
olarak basın üzerindeki sansürün kaldırılı"ının yıldönümü
olan 24 Temmuz 1960’da bir Basın Ahlak Yasası imzalandı.
Ardından da bu özdenetimin uygulanmasını sa!lamak üzere
çe"itli meslek kurulu"ları temsilcilerinin de katılımıyla kurulan Basın $eref Divanı ilk kez 19 A!ustos 1960’da #stanbul’da toplandı.
Benim de #zmir basınını temsilen yeraldı!ım divanın
ba"kanlı!ını gayet tabii Abdi #pekçi yapıyordu.
Ba"langıçta Türkiye’deki gazetelerin hemen hepsi Basın
Ahlak Yasası’na uymayı kabul ederek bu taahhütlerini sayfalarında ilan ettilerse de, zamanla bazı gazetelerin tiraj kavgaları
nedeniyle taahhütlerini geri almaları, daha da önemlisi basına
kar"ı cezalar öngören yeni yasa de!i"ikliklerinin yapılması yüzünden özdenetim uygulaması ancak yedi yıl kadar sürebildi.
Bu özdenetim uygulamasına en büyük darbe, yine askerden geldi. Büyük mizah ustası Aziz Nesin, CHP’nin eski genel
sekreteri Kasım Gülek’in yayınlamaya ba"ladı!ı günlük Tanin
Gazetesi’nde büyük bir zevkle okunan fıkralar yazmaya
ba"lamı"tı. Kurucu Meclis’te Anayasa hazırlık çalı"malarının
sonuna yakla"ıldı!ı bir sırada Aziz Nesin ve Tanin gazetesi
Genel Yönetmeni #hsan Ada’nın Cemal Gürsel’i kızdıran bir
yazıdan ötürü tutuklandıkları haberi basın dünyasına bomba
gibi dü"tü. Basına özgürlük vaadiyle darbe yapan askeri yönetimin ilk seçti!i kurban, gerek CHP gerekse DP dönemlerinde
basın dü"manlı!ının acısını en çok çeken, o sırada Türkiye’nin
uluslararası üne sahip tek yazarı Aziz Nesin’di.
251
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 252
O Aziz Nesin ki, Bordighera’daki uluslararası gülmece
yarı"masında kazandı!ı Altın Palmiye ödülünü, 27 Mayıs
Darbesi’nden sonra özgürlük ça!ının ba"ladı!ı sanısıyla devlete ba!ı"lamı"tı.
Daha da acısı, tutuklamanın ertesi günü Kasım Gülek’in
Tanin Gazetesi’nde yayınlattı!ı açıklamaydı:
“Dün nezarete alınan muharrir Aziz Nesin’in bir hafta
önce gazetemizle ili"kisi kesilmi"tir. Esasen bizden önce birçok gazete ve dergilerde yazıları çıkan ve halen de çıkmakta
olan bu yazarın son zamanlarda gazetemiz için yararlı olmadı!ına kanaat getirmi" ve kendisiyle ilgimizi kesmi"tik.”
Bu açıklamadan sonra Tanin’in de, Kasım Gülek’in de
itibarı be" para olmu"tu. Bu dâva vesilesiyledir ki Aziz Nesin
ve #hsan Ada‘yla tanı"mak olana!ı do!du. Balmumcu’daki
Askeri Mahkeme’de görülen duru"ması sırasında kendileriyle uzun uzun görü"tüm. Meslek kurulu"larında aktif bir
genç gazetecinin dâvayla bu kadar yakından ilgilenmesinden çok memnun olmu"lardı.
MBK’nın “Bâbıali’den geçme” operasyonunun bir ba"ka
a"aması ise Basın #lan Kurumu’nun kurulması oldu. Devrilen DP iktidarı döneminde resmi ilan ve reklamlar hükümetin muhalif gazeteleri cezalandırma, örtülü ödenekten
beslenen "ak"akçı gazeteleri ise daha da fazla besleme aracı
olarak kullanılmı"tı.
Resmi ilan ve reklamların tüm gazetelere belli kriterler
çerçevesinde hakça da!ıtılmasını sa!lamak üzere yeni kurulan Basın #lan Kurumu devlet ve üniversite temsilcilerinden, basın çalı"anlarının ve çalı"tıranlarının temsilcilerinden
olu"uyordu. Türkiye Gazeteciler Sendikaları Federasyonu
kurum üyeli!ine temsilci olarak beni seçmi"ti.
Basın #lan Kurumu toplantıları #stanbul’da ba"ladı!ında
ilk büyük çatı"ma kurum üyelerinin toplantı ba"ına alacakları hakkıhuzur konusunda çıktı. Seyahat giderleri dı"ında
gün ba"ına en yüksek ücretli bir gazetecinin aylık maa"ına
e"it bir miktar önerildi. Devlet sektöründen, üniversiteden ve
252
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 253
i"veren sendikalarından gelenler de bu öneriyi hararetle destekliyordu.
- Bu miktar basın olarak yıllardır kar"ısında mücadele
verdi!imiz devlet kesesinden palazlanmanın yeni bir bir
örne!idir, diye kar"ı çıktım. Toplantıya katılan herkese her
toplantı günü için en fazla normal aylı!ının günlük kar"ılı!ı
ödenmelidir. Kaldı ki, biz sendika delegeleri, e!er gazetelerdeki aylı!ımızdan bir kesinti olmazsa, alaca!ımız hakkıhuzurları oldu!u gibi sendikalarımıza ba!ı"layaca!ız. Di!er
üyelerin de öyle davranmasını öneriyorum.
#stanbul Gazeteciler Cemiyeti Ba"kanı Burhan Felek
derhal söz alarak benim itirazıma kar"ı çıktı:
- Do!an Özgüden bu parayı ister alır ister almaz, isterse
alıp sendikasına ba!ı"lar. Ama di!er üyeleri böyle bir "eye
zorlayamayız. Administrasyonlarda teamüldür. Yönetim Kurulu üyelerine sosyal durumlarıyla, sorumluluklarıyla mütenasip hakkıhuzur ödenmelidir.
$eyhülmuharririn böyle konu"unca, birkaç sendika delegesinin itirazına ra!men yüksek hakkıhuzur önerisi aynen
kabul edildi.
Basın #lan Kurumu’nda en önemli mücadele konularımızdan birisi de, gazetecilerin 212 sayılı yasayla tanınan
sosyal haklarını uygulamayan, Basın Ahlak Yasası’na uymayan gazetelere resmi ilan ve reklam verilmemesiydi. Uzun
tartı"malardan sonra bu öneriyi kabul ettirmeyi ba"ardık.
#"verenler sendikası adına toplantılara genellikle Yeni
Sabah Gazetesi patronu Safa Kılıçlıo!lu katılıyordu. Kılıçlıo!lu yıllarca Menderes iktidarını destekleyerek Yeni Sabah’ı Türkiye’nin en büyük birkaç gazetesinden biri haline
getirmi", belli bir güç kazandıktan sonra da iktidarın giderek
halk deste!ini yitirdi!ini farkedince muhalefete geçmi"ti. Bu
nedenle Menderes’in en kızdı!ı gazete patronlarından biriydi, ekmek yedi!i sofraya bıçak soktu!unu dü"ünüyor olmalıydı.
Bir gün geç vakitlere kadar süren bir toplantıdan sonra
Basın #lan Kurumu Genel Müdürü Sabahattin Selek genel
253
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 254
kurul üyelerini Beyo!lu’nun ara sokaklarında birinde bir yeraltı gece kulübüne davet etmi"ti.
#lk kadehler içildikten sonra sanıyorum #stanbul Ticaret
Odası temsilcisi, geceyi renklendirmek için herkesin en
be!endi!i "iiri okumasını önerdi. Divan edebiyatından hece
veznine kadar türlü "iirler okundu.
Sıra bana geldi!inde,
- Ben Türkiye dı"ından bir "ey okuyaca!ım, dedim ve
Paul Eluard’ın dizileriyle devam ettim:
Kan rengi bir a!aç varsa "spanya’da
Hürriyet a!acıdır
Susmayan bir a!ız varsa "spanya’da
Hürriyeti haykırır
Bir bardak saf #arap varsa "spanya’da
Milletin olmalıdır.
Masada bir sessizlik oldu. Safa Kılıçlıo!lu son derece sinirlenmi"ti:
- Burada da mı komünistlik? A!ız tadıyla birkaç kadeh
alaca!ız, diye sokrandı.
Di!erleri acele konu de!i"tirerek kendisini yatı"tırmaya
çalı"tılar.
Hayatımda gördü!üm nankörlüklerin en i!rençlerinden
birine ise ertesi gün tanık olacaktım. 15 Eylül 1961 Cuma,
Genel Kurul toplantısının son günüydü.
O gün tüm Türkiye’de bir gerginlik vardı. Yüksek Adalet Divanı Yassıada’da yargılanan DP yöneticileri hakkında
hükmünü vererek 15 sanı!ı idama mahkum etmi"ti. Milli
Birlik Komitesi’nin hükmü onaylayıp onaylamayaca!ı merakla bekleniyordu.
Tartı"maların kızı"tı!ı bir sırada toplantı salonunun
kapısı açıldı. Bir görevli Genel Müdür Sabahattin Selek’in
kula!ına e!ilerek bazı "eyler fısıldadıktan sonra hemen dı"arı
çıktı.
254
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 255
Selek tartı"maları keserek araya girdi:
- Bayar dahil 12 ki"inin idamı müebbete tahvil edilmi".
Menderes, Polatkan ve Zorlu’nun idamı ise onaylanmı"...
Herkes buz kesilmi"ti ki, arsız bir kahkaha koptu. Safa
Kılıçlıo!lu, Menderes’in deste!iyle Türkiye’nin en büyük
medya patronlarıdan biri olan bu ki"i, eski efendisinin idam
hükmü kar"ısında üzüntü duymak "öyle dursun, arka arkaya
histerik kahkahalar atıyor, çevresindekilerin tepkili
bakı"larından hiç de rahatsız olmuyordu.
DP yöneticilerinin Yassıada’da yargılanmaları gerçekten
traji-komik bir olaydı. Bebek davası, köpek davası gibi ucuzlukların yanısıra iki kez halkın oyuyla iktidar olmu", seçime
gitme niyetini açıklamı"ken askeri darbeyle devrilmi" bu
ki"ilere adada uygulanan a"a!ılayıcı muameleler, 27 Mayıs
darbecileri için pek de onur verici "eyler de!ildi.
Daha önceleri #stanbul’da Türkiye Gazeteciler Sendikaları Federasyonu’nun bir toplantısı sırasında, artık Cumhuriyet’te çalı"maya ba"lamı" olan Muammer Erol, Temsilciler
Meclisi’ne seçilmi" bulunan #lhan Esen ve #lhami Soysal’la
birlikte duru"maları izlemek üzere Yassıada’ya gitmi"tik.
Ba"gardiyan Albay Tarık Güryay’ın sanıklara uyguladı!ı
kı"la disiplini, #zmir’den tanıdı!ım “MBK üyeli!i kendinden
menkul” Ba"savcı Altay Egesel’in abartılı “ihtilal savcısı” jestleri, mahkeme ba"kanı Salim Ba"ol’un sanıklara kar"ı önyargılı
tavrı tek kelimeyle bir adalet komedisiydi.
#dam kararlarının açıklandı!ı günün gecesi #zmir’e döndüm. DP’nin kalesi #zmir adeta bir ölü "ehirdi.
Herhangi bir kitlesel tepkiye vakit bırakmamak için Milli
Birlik Komitesi üç idam kararını hemen infaz etmek kararındaydı. Nitekim Fatin Rü"tü Zorlu ve Hasan Polatkan
derhal idam edildiler. Menderes’in idamı, intihar te"ebbüsünde bulundu!u için bir gün ertelenmi", bu yüzden durum
daha da dramatik olmu"tu.
Ama Menderes’in idamına kar"ı, iktidarın korktu!u gibi
herhangi kitlesel bir kar"ı koyu" olmadı. AP ve YTP il merkezlerinde toplanmı" olan partililer de kendi aralarında
255
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 256
a!la"ıp dövünmenin dı"ında soka!a ta"acak herhangi bir eyleme giri"mediler.
Belli ki tepkiyi yakla"an genel seçimde göstereceklerdi.
Zaten daha Yassıada duru"maları sürerken MBK iktidarına
kar"ı ciddi bir muhalefet olu"maya ba"lamı"tı. Kahvelerde,
pazar yerlerinde, vapurda, otobüste halk ço!unlu!unun
memnuniyetsizli!i açıkça hissediliyordu. 1961 $ubat’ında
siyasal partilerin faaliyetine ve yeni partilerin kurulmasına
izin verilir verilmez eski DP’lilerin Yeni Türkiye Partisi ya da
Adalet Partisi adı altında hızla örgütlendikleri illerin ba"ında
#zmir geliyordu.
Kurucu Meclis’in 27 Mayıs 1961’de kabul etti!i yeni
anayasayı onaylatmak için 9 Temmuz 1961’de düzenlenen
referandumda da eski DP’lilerin yürüttü!ü “Hayırda hayır
vardır” kampanyası ba"arılı olmu", #zmir’de halkın ço!unlu!u yeni anayasaya red oyu vermi"ti.
#zmir’de Sabah Postası Gazetesi’nde olu"maya ba"layan
çevremizde de uzun tartı"malardan sonra anayasaya hayır
oyu vermeyi kararla"tırmı"tık. Yeni anayasada Türk milliyetçili!ine vurgu yapılması, birçok maddede milliyetçi ögelerin a!ır basması, sol dü"ünceyi ve örgütlenmeyi güvence
altına alan hükümler ta"ımaması bu tercihi yapmamızda
etkin olmu"tu.
Türkiye’de gerçekten bir demokratikle"me isteniyorsa,
yeni dönemde i"çi sınıfının sesini duyuracak bir partinin siyasal arenada mutlaka yerini alması gerekti!ini dü"ünüyorduk.
Evet, $ubat 1961’de yeni siyasal partiler kurulmasına
izin verilmesi üzerine YTP ve AP’nin yanısıra, 12 sendikacı
tarafından Türkiye #"çi Partisi de kurulmu"tu ama ne do!ru
dürüst bir program ortaya koyabilmi", ne de gittikçe
kızı"maya ba"layan siyasal mücadele ortamında alternatif bir
güç olabilmi"ti.
O kadar ki, T#P yakla"an genel seçime katılmıyor, üstelik parti genel ba"kanı Avni Erakalın sa!cı bir parti olan
YTP’den milletvekili adayı oluyordu. Partinin #zmir #l Yö256
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 257
netim Kurulu’nda ise siyasi polisle yakın i"birli!indeki bazı
karanlık ki"iler yeralıyordu.
Hâlâ #zmir temsilcisi oldu!um Öncü Gazetesi ise artık
kelimenin tam anlamıyla YTP’nin organı haline gelmi"ti.
Ba"yazar Aydın Yalçın aynızamanda YTP’nin genel ba"kan
yardımcısı oldu!undan, girilen genel seçim atmosferinde sadece bu partinin propagandasına hizmet edecek haberlere yer
verilmeye ba"lanmı"tı.
DP’nin kalesi olan #zmir’de YTP pek "anslı görülmüyordu. Kapatılan iktidar partisinin önde gelen isimleri ya
da hapiste olanların yakınları daha çok AP’yi destekliyordu.
MBK‘nin tepkilerini yatı"tırmak amacıyla AP’nin genel
ba"kanlı!ına Eminsu operasyonu sırasında emekliye ayrılan
Genelkurmay Ba"kanı Ragıp Gümü"pala, genel sekreterli!e ise
emekli albay $inasi Osma getirilmi"ti. Gümü"pala 27 Mayıs
Darbesi oldu!unda 3. Ordu Komutanı’ydı. Gerçi darbeden
sonra genel kurmay ba"kanlı!ına yükseltilmi"ti ama kendisinin Menderes’i devirenlere pek de sıcak bakmadı!ı biliniyordu.
Genelkurmay ba"kanlı!ından emekli edildikten sonra #zmir’e yerle"ti!inde kendisiyle uzun bir röportaj yapmı"tım.
Siyasal ihtirasları olan, bir iktidar partisini çekip çevirebilecek bir ki"i izlenimi bırakmamı"tı. AP genel ba"kalı!ını üstlenmesi "a"ırtıcıydı.
15 Ekim 1961 seçimleri için propaganda kampanyası
ba"ladı!ında yanına Osma’yı ve 27 Mayıs sonrası CHP’li
sendikacılar tarafından Türk-#"’ten uzakla"tırılan eski genel
ba"kan Nuri Be"er’i de alarak kent kent, kasaba kasaba
büyük bir turneye çıkmı"tı. Eskiden DP’nin kalesi olarak bilinen Ege bölgesinde oyların AP’ye gidece!i daha ilk günlerde belli olmu"tu. Özellikle Yassıada mahkumlarının e"
veya çocuklarının AP saflarında “Gözlerime bakın, ne dedi!imi anlarsınız” "eklindeki mesajları, MBK’ye maliye bakanı olarak hizmet sunmu" Ekrem Alican’ın ya da bir
zamanlar DP’nin en keskin muhaliflerinden olan Aydın
Yalçın’ın “bilimsel tahliller”le dolu nutuklarına göre DP taraftarı ya da sempatizanı kitlelerde daha etkin oluyordu.
257
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 258
Öncü ba"yazarı Aydın Yalçın’ın Kar"ıyaka’da bir sinema
salonundaki konu"masında DP dönemini “altın devri” olarak nitelemesi ve bu yüzden tutuklanması da #zmir’in tercihini de!i"tiremeyecekti.
Yalçın’ın tutuklanması gerçekten dramatik bir olaydı. DP
dönemindeki keskin muhalefeti hâlâ belleklerde oldu!u için
“altın devri” inandırıcılıktan uzak bir seçim yatırımıydı. Ne
ki kraldan ziyade kralcı bazı muhabirlerin kı"kırtması üzerine
polis harekete geçmi" ve kendisini kongre salonundan çıkarken yakapaça gözaltına almı"tı.
Öncü’nün sahibi Nilüfer Yalçın e"inin tutuklanması üzerine derhal #zmir’e geldi. Toplantıyı izlemi" olan gazetecilerin ço!unlu!u da, siyasal tercihleri ne olursa olsun, bir
bilimadamı ve gazete ba"yazarı olan Aydın Yalçın’ın sırf bir
seçim konu"masından dolayı tutuklanmasını do!ru bulmuyordu. #lk duru"mada, kendisinin devrik iktidarın kaba
propagandasını yapmadı!ı, geçmi" dönemin ekonomik durumunu analiz etti!i "eklinde ifade verdik. Mahkeme bizim ifadelerimizi dikkate alarak Aydın Yalçın’ı derhal serbest bıraktı.
Seçimler, CHP’nin tek ba"ına iktidar olma beklentilerine ra!men AP’nin ba"arısıyla sonuçlandı. AP, Millet Meclisi’nde CHP’den sonra ikinci parti, Senato’da ise birinci
parti durumundaydı. Yeni Meclis’te bu iki partinin yanısıra
YTP ve Osman Bölükba"ı’nın CKMP’si de önemli birer
grupla temsil edilecekti.
Seçimlerde bizim Sabah Postası çevresi hiçbir partiye oy
vermedi. Mehmet Ressamo!lu kırmızı ka!ıda basılmı" sol bir
seçim beyannamesi ve kırmızı oy pusulasıyla seçime ba!ımsız
aday olarak katıldı. Tüm sandıklara da!ıtılacak kadar oy pusulası bastırması zaten olanaklı de!ildi. Seçilme "ansı olmamakla birlikte aykırı bir ses duyurmak için hepimiz
Ressamo!lu’nun adaylı!ını destekliyorduk. Gerek Sabah Postası’ndaki yazılarımda, gerekse Öncü Gazetesi’ne geçti!im haberlerde bu alternatif sesi duyurmaya çalı"ıyordum.
Kıyamet de bundan sonra koptu.
Sabah Postası özünde CHP’nin kurdu!u bir gazeteydi.
258
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 259
Gazete yönetmeni Orhan Rahmi Gökçe, CHP’nin tutumunu
her ele"tiri"imde, #nönü’ye güvenmek gerekti!ini, bir gün
CHP iktidara gelirse #nönü’nün sosyalist dü"üncenin örgütlenmesini serbest bırakaca!ını söyleyip durmu"tu. Hemen
her gün gazetede ya da parti mitinglerini izlerken kar"ıla"tı!ım CHP’liler, birkaç istisna dı"ında, hiç de sola açılım
yapacak ki"iler izlenimi vermiyordu. #ddia edildi!i gibi
#nönü böyle bir açılım yapsa bile, buna en ba"ta CHP kadrolarının engel olaca!ını dü"ünüyordum.
Yeni Meclis, askeriyenin dayatmasıyla Cemal Gürsel’i
Cumhurba"kanı seçtikten sonra, en yüksek oy alan iki parti
arasında bir koalisyon hükümeti kurmaya karar verdi. AP’nin
yanısıra artık CHP de iktidar partisiydi.
Seçimdeki ba"arısızlık ve AP’yle koalisyon kurmaya
mecbur olmak CHP kadrolarını zaten büyük bir moral çöküntüsüne sürüklemi"ti. Belki bunun da etkisiyle, seçimlerde
CHP’yi desteklememi" olan herkese dü"manca bakmaya
ba"lamı"lardı.
Bir sabah gazeteye geldi!imde Haldun Gürtin ezile
sıkıla, bana gazete yönetiminin kararını tebli! etti:
- Do!an, biliyorum kızacaksın, ama patron senin
yazılarından dolayı küplere binmi", Ankara’dan geldi!inde
“Gazeteyi Pravda’ya döndürmü"sünüz, Do!an artık kö"e
yazısı yazmayacak...” diye emir verdi.
Patron, eski maliye bakanlarından $evket Adalan’dı. CHP
kontenjanından da Temsilciler Meclisi üyeli!i yapmı"tı. Ama
yazılarıma tepki gösteren sadece o de!ildi. Uzun yıllar parti
içinde Adalan ku"a!ına muhalefet eden Dr. Lebit Yurdo!lu,
Arif Ertunga, Necip Mirkelamo!lu gibi genç isimler de 1961
seçimlerinden sonra iktidara ortak olur olmaz aynı tahammülsüzlü!ü payla"maya ba"lamı"lar, hattâ sol dü"manlı!ında tek
parti dönemi kalıntılarını bile geride bırakmı"lardı.
Haldun kendisine verilen misyonu yerine getirmek zorunda kaldı!ı için üzgündü, bir ara yol bulmaya çabalıyordu:
- Gazeteyi bugüne birlikte getirdik. Yazı yazamasan bile
gazeteyi birlikte çıkarmaya devam edelim.
259
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 260
- Olacak "ey mi? Adamları küplere bindiren sadece
benim yazılarım mı? Ya gazetenin man"etleri, haberlerin seçimi, yorumlar? Bu gazete artık iktidar organı olmu"tur.
Aykırı seslere tahammül edemez. Bence bu i" burada biter.
Zaten izin hakkımı vakti geçti!i halde hâlâ kullanmadım, ben
izne çıkıyorum. Sana kolay gelsin, diyerek sendikaya gittim.
Bahane arıyorlarmı", patronun mutabakatı olmadan izne
çıktı!ım gerekçesiyle hemen kontratım feshedildi.
Kala kala Öncü Gazetesi kalmı"tı. Ama Öncü de
YTP’nin genel seçimlerde AP kar"ısında kesin yenilgiye
u!ramasından sonra büyük sarsıntı geçiriyordu. YTP borazanlı!ı yapmak pahalıya patlamı"tı. Aylardır ücretlerimiz
ödenmiyordu. Birikmi" aylıklarım ödenmedi!i takdirde artık
haber servisi yapamayaca!ımı bildirdim.
Bu dönemde tüm zamanımı sendika çalı"malarına vermeye ba"ladım. Çalı"an gazetecilerin asgari ücretlerini tesbit
etmek üzere Asgari Ücret Komisyonu toplanacaktı. Sendika,
patron ve hükümet temsilcilerinin de katıldı!ı komisyonda
çalı"an gazetecileri temsil yetkisini bana verdi.
Artık gazete çalı"ması da yapmadı!ımdan, komisyon
toplantısından önce haftalarca süren yo!un bir inceleme
yaptım. Dünyada gazeteci ücretlerinin genel ücret ortalamasına göre oranlarını saptadıktan sonra, bir gazetecinin
ba"ka gelir kaynaklarına ba!ımlı olmadan özgürce çalı"abilmesi ve mesleki planda sürekli kendini yenileyebilmesi için
alması gereken net aylı!ın ne olması gerekti!ini fiyat endeksleri bazında saptadım. O sıralarda birkaç #stanbul Gazetesi’nin muhabirleri dı"ında muhabirler ayda 500-600 Lira,
sayfa sekreterleri, istihbarat "efleri, sorumlu müdürler ise
900-1000 Lira civarında bir ücret alıyordu.
Benim hazırladı!ım dosyaya göre, asgari gazeteci ücretlerinin bunun en az üç misli olması gerekiyordu.
Komisyon toplantısında devleti #zmir Çalı"ma Müdürü,
i"verenleri ise Ticaret Gazetesi Sahibi Suha Sukuti Tükel
temsil ediyordu. Suha Bey, sol e!ilimime ra!men cemiyet
260
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 261
yönetim kurulu seçimlerinde beni destekledi!i gibi, gazetesinde çalı"mam için sürekli teklifte bulunuyordu.
Çalı"ma Müdürü ise i"çi hakları konusunda son derece
titiz, ba"ka bürokratlara pek benzemeyen bir ki"ilikti. 212
sayılı yasa çıktıktan sonra da özel görü"melerimizde çalı"an
gazetecilerden yana tavrını sürekli vurgulamı"tı. Toplantı
açılınca ilk sözü bana verdi. Hazırladı!ım hacimli dosyanın
birer kopyasını di!er iki üyeye verdikten sonra sözlü olarak
zam iste!inin gerekçelerini anlattım.
Suha Bey âdeta "ok geçiriyordu:
- Do!an, bu kadar a!ır bir zammı nasıl teklif edebiliyorsun? Bu zamlar kabul edilirse, emin ol, tüm gazeteler kapıya
kilit vurur.
Bekledi!im bir itirazdı, bunu için de gazetelerin satı" rakamlarını ve ilan gelirlerini de ayrı bir dosyada toplamı"tım.
Onları ayrıntılı olarak açıkladıktan sonra, ücret zamlarından
ötürü hiçbir gazetenin kapanmayaca!ını vurguladım.
- Kaldı ki, dedim, daha tatmin edici ücretlerle daha bir
"evkle çalı"acak olan gazeteciler, hiç endi"elenmeyin, gazetenin satı" ve ilan gelirlerini daha da yükseltirler.
Oylamada Suha Bey’in muhalif oyuna kar"ı iki oyla
benim önerdi!im asgari ücretler aynen kabul edildi.
Ertesi gün sendika lokaline gidip de yeni asgari ücretleri
açıkladı!ımda kimse sözlerime inanamıyor, "aka yaptı!ımı
sanıyorlardı. Onaylanan dosyayı masanın üzerine serdi!imde
tereddüt kalmadı.
Kimisi sevinçten yeni aylıkla neler yapabilece!ini hesaplıyor, kimisi de:
- De!il mi ki bu i"i ba"ardın, sendikanın önüne senin
heykelini dikece!iz, diye övgüler ya!dırıyordu.
- Ama daha bitmedi, dedim. Önce patronların bu karar
kar"ısında gösterecekleri tepkilere ve yapacakları "antaja direnmemiz gerek. Tabii yürürlü!e girebilmesi için Çalı"ma
Bakanlı!ı’nın da bu kararları onaylaması "art...
Yeni kurulan hükümette Bülent Ecevit çalı"ma bakanı
oldu!u için bakanlı!ın onaylayaca!ından herkes emindi.
261
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 262
Ecevit de düne kadar çalı"an gazeteci de!il miydi, hemen
onaylamasından daha tabii ne olabilirdi?
O sıralarda Kar"ıyaka’dan Hatay Semti’ndeki yeni Gazeteciler Sitesi’ne ta"ınmı"tım. 29 gazetecinin ortak oldu!u yapı
kooperatifimiz altı yıl kadar önce kurulmu", ancak çe"itli formalitelerden ötürü in"aatın tamamlanması çok uzun sürmü"tü.
Kooperatif ilk kuruldu!unda benim ortak olmaya niyetim
yoktu. Ev sahibi olmayı falan dü"ünmüyordum.
Orhan Rahmi Gökçe:
- Büyük nasihatı dinle Do!an, demi"ti. Her daim böyle
genç kalmayacaksın. Yarın ya"landı!ında sokakta kalmamak
için bir güvencedir, o zaman da beni hayırla yadedersin.
#mar izninin alınması ve in"aatı yıllarca süren #zmir Körfezi’ne nazır, bahçeli kooperatif evleri hepimizi kira derdinden kurtarmı"tı. Ne ki ben bu evde ancak bir yıl oturabilecek,
sonra ömür boyu huzurla oturabilmeleri için ana babama
emanet edip yeniden gurbete dü"ecektim.
Sitede oturan gazeteci arkada"lar asgari ücretlere zam
haberini o ak"am ailelerine de anlatmı"lardı. Ay sonunu zor
getiren aileler bu haberden duydukları sevinci annemle
payla"mak için çoluk çocuk bizim eve ta"ınmaya ba"ladılar.
Ama her"ey birkaç gün içinde tersine döndü.
Her gazete patronu personelini alelacele toplantıya
ça!ırıp Asgari Ücret Komisyonu kararının ne denli yıkıcı
oldu!unu anlattıktan sonra bekledi!im "antajı bastırmı"tı:
- Bu karar onaylanırsa, gazetelerin kapısına kilit vurmaktan ba"ka çaremiz kalmaz. O zaman kendinizi sokakta
bilin.
Haftalık sendika toplantısına gitti!imde, o zamana kadar
beni co"kuyla kar"ılayan, sarılıp öpenlerin suratları bir karı",
selamımı dahi almaktan kaçar gibiydiler.
Hele ilk gün beni en fazla kutlamı" olan bazıları vardı
ki, daha da ileri gidiyordu:
- Yaptı!ını be!endin mi? Bu kadar yüksek zam
çıkarttırılır mı? Patronlar gazetelerinin kapısına kilit vuracaklar. Haksız da de!iller... Soka!a atılırsak vebali boynuna...
262
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 263
Direnmenin gere!i üzerine ne söylediysem bir kulaktan
girip öteki kulaktan çıkıyordu. Leitmotiv gibi hep aynı soru
tekrarlanıyordu:
- Ya soka!a atılırsak?
- Madem öyle, Çalı"ma Bakanı’na toplu dilekçe verip
benim çıkarttı!ım kararın reddedilmesini isteyin. #çiniz rahat
olsun, zaten Ankara ve #stanbul asgari ücret komisyonları
daha karar vermedi. Belki de onlar patronların önerdi!i
ücretleri kabul edecekler. O zaman #zmir’in kararlarını reddettirmek daha kolay olur. Benden bu kadar. Yolunuz açık
olsun...
*
Türkiye artık yeni geli"melere gebeydi. Geleneksel DPCHP kutupla"ması üzerine kurulu siyasal yapılanma çökmü",
DP’nin devamı olan AP ile CHP anayasanın da gerisinde
kalan bir program üzerinde çıkar birli!i yapmı"tı. Radikal
de!i"im isteyenler, özellikle de sıkıyönetimin kaldırılmasından sonra, yeni arayı"lara yöneliyorlardı.
Alı"ılmı"lar dı"ında ilk farklı ses Do!an Avcıo!lu’nun
çıkarttı!ı Yön Dergisi’ydi. Avcıo!lu, CHP kontenjanından
girdi!i Temsilciler Meclisi’nde SBF Asistanı Mümtaz Soysal ve gazeteci #lhami Soysal’la yakın i"birli!i içinde
olmu"tu, anayasanın belli maddelerinin görü"ülmesinde üçü
hep ortak tavır almı"lardı.
#lhami Soysal, Metin Toker’in Akis Dergisi’nde çalı"tı!ı
günlerden beri yakın arkada"ımdı. Avrupa seyahatinde, sendikal çalı"malarda birlikte olmu", daha sonra ben #zmir’de o
Ankara’da olmak üzere Milliyet Gazetesi temsilciliklerinde
bulunmu"tuk.
“Sol e!ilimli” üyelerin Temsilciler Meclisi’ndeki çalı"maları hakkında oldu!u gibi, Yön Dergisi’nin çıkı"
hazırlıkları konusunda da kendisinden sürekli bilgi alıyordum. Dergi daha çıkmadan büyük bir co"ku yaratmı"tı.
Co"kunun nedenlerinden biri de, Yön’ün ilk sayısının
263
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 264
çıkı"ının , Türk-#" Konfederasyonu’nun i"çi hakları için #stanbul’da Saraçhaneba"ı’nda düzenleyece!i 31 Aralık mitingiyle çakı"masıydı. Türkiye’de ilk kez i"çiler büyük
kitleler halinde meydanları i"gal ediyordu.
Saraçhaneba"ı mitinginden sonra Türk-#"’in destekleyece!i bir Çalı#anlar Partisi fikri de ortaya atıldı!ı için,
bu yeni açılımın giderek i"çi sınıfı a!ırlıklı bir yörüngeye
oturması olasılı!ı da do!mu"tu.
O sıralarda TKP’den herhangi bir perspektif verilmedi!i,
Türkiye "#çi Partisi de neredeyse bir yıldır bitkisel ya"am sürdürdü!ü için #zmir’den Yön Bildirisi’ne biz de destek bildirdik.
Bunu ö!rendi!inde Avukat Enver Arslanalp, Yön hareketinin
geçmi"teki Kadro hareketinin yeni bir versiyonu oldu!unu vurgulayarak imza verdi!imiz için bizleri "iddetle ele"tirdi.
Gerçekten de, #lhami’yle daha sonra yaptı!ımız söyle"ilerde edindi!im izlenim, Yön hareketinin giderek daha
çok seçkinci, devletçi bir nitelik ta"ıyaca!ıydı. AP-CHP koalisyonunun kurulması, eski DP’lilerin devlette yeniden söz
sahibi olmaya ba"laması üzerine askerin bu kez daha radikal
bir darbe yapması beklentileri de güç kazanmı"tı. Yön’cüler
de siyasal de!erlendirmelerini yaparken böyle bir varsayımı
sürekli ön planda tutuyorlardı.
Askeriyenin siyasete müdahalesi ihtimali beni sürekli
endi"elendiriyordu. 27 Mayıs Darbesi’nden sonra kitlelerin
memnuniyetsizli!ine, askere güvensizli!ine yakından tanık
olmu"tum. Anayasa referandumundaki dü"ük “evet” oyu,
genel seçim sonuçları yeni bir askeri müdahalenin 27
Mayıs’taki kadar dahi destek bulamayaca!ını gösteriyordu.
Bir yandan OYAK kurularak askerlere ayrıcalıklı bir
statü kazandırılırken, yeni anayasayla olu"turulan yeni bir
paramiliter kurumun, Milli Güvenlik Kurulu’nun faaliyete
geçirilmesi kaygılarımı daha da arttırıyordu.
Seçimlerden birkaç hafta sonraydı, #zmir’deki Yurtiçi
Bölge Komutanı Tu!general $evket Ozan tüm gazetecileri
bir veda toplantısına davet etmi"ti. Karargâhtaki toplantıda
general kendisinin anayasaya göre yeni kurulan Milli Gü264
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 265
venlik Kurulu genel sekreterli!ine atandı!ını, bu nedenle #zmir’deki görevinden ayrılaca!ını açıkladı.
Milli Güvenlik Kurulu’nun neyin nesi oldu!unu, hangi
görevleri yerine getirece!ini sordu!umda, milli güvenlikle
ilgili kararların alınmasında ve koordinasyonunun sa!lanmasında hükümete tavsiyelerde bulunaca!ını, ama kendisinin de daha fazla bir "ey bilmedi!ini, daha fazlasını
Ankara’ya gidip genel sekreterli!i üstlendikten sonra ö!renece!ini söylemekle yetindi.
O dönemde ordu içinde hiyerar"i dı"ı fiili grupla"malar
daha a!ır bastı!ı için MGK’nun gerçek misyonunun ne
oldu!unu uzun yıllar kamuoyunda pek ö!renilemeyecekti,
ta ki Demirel’in ileride bu kurum adına sola kar"ı ilk açık
mücadele bildirisini yayınlattırmasına kadar...
*
Aylardır i"sizdim ve ücret zamlarından ötürü gazete patronları beni “tehlikeli ajitatör” olarak damgalayıp kara listeye koydukları için artık #zmir basınında i" bulma "ansım
da kalmamı"tı.
16 ya"ından beri hayatını kazanarak ailesine sürekli
maddi katkıda bulunmu" bir insan olarak bu katkıyı artık sürdürememek de a!ırıma gidiyordu. Nihayet kafama koydum.
Ne bahasına olursa olsun Öncü’deki birikmi" ücret alacaklarımı kısmen de olsa tahsil edip bir süre için hem geçimimi
sa!lamak, hem de #ngilizce’mi ilerletmek amacıyla göçmen
i"çi olarak yurt dı"ına gidecektim.
Öncü’den ücret alaca!ımın tahsilini sa!lama almak için
de kendilerine bir mektup yazarak bu kez de ödeme
yapılmadı!ı takdirde yürürlükteki 212 sayılı kanuna göre
ödemede gecikilmi" ve gecikilecek her gün için yüzde 5 gecikme zammı talep edece!imi de bildirdim. Bunun üzerine
Nilüfer Yalçın beni hemen Ankara’ya ça!ırdı.
21 $ubat 1962’de Ankara’ya gittim. Gazetede gergin bir
hava vardı. Yalçın:
265
"vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 04/11/10 9:28 Page 266
- Bugün ya da en geç yarın ücret borcumuzu kapatacağız,
ama şu anda Ankara’da önemli gelişmeler oluyor. Harp Okulu
Komutanı Albay Talat Aydemir’in darbe yapacağı söyleniyor.
Ben şimdi Meclis’e gidiyorum. İstersen sen de gel, dedi.
Öncü’deki arkadaşlarla ayaküstü beş on dakika sohbet
ettikten sonra Nilüfer Yalçın’la bir taksiye atlayarak doğru
Meclis’e gittik.
Koridorlarda sürekli koşuşmalar, endişeli tartışmalar
oluyordu. Basın Bürosu’na doğru ilerlerken İlhami Soysal’a
rastladım.
- Böyle bir günde senin Ankara’da işin ne? dedi. Yeni bir
darbe olmak üzere. Başarılırsa İzmir’de güvenilir arkadaşlara
gerek var. Buraya gelmek için kötü gün seçmişsin...
Kendinden öylesine emin bir hali vardı ki, sormadan
edemedim:
- Darbe olacaksa bu askerin işi. Size ne oluyor?
- Ne demek ne oluyor? Askerin sivil kadrolara da ihtiyacı
var. Yarın çok şey değişebilir.
- Askeri darbeyle hiçbir şey değişmez. İsmet Paşa kaçın
kurası, eninde sonunda baskın çıkar. Zaten bir aksilik olmazsa ben yarın öbürgün İngiltere’ye gidiyorum.
- Ha, yurt dışına gidiyorsan, ona bir şey demem. Zaten
Avrupa seyahati sırasında da sana söylemiştim. Evli falan olmasam, senin kadar yabancı dil bilsem ben de çoktan gitmiş
olurdum.
Sonra o hınzır gülümseyişiyle uzun uzun gözlerimin
içine bakarak dalga geçti:
- Ama sen yarın gitsen bile oralarda kalamazsın, en kısa
zamanda bir bahane bulur, dönüp gelirsin, dedi. Ne de olsa
asil bir Türk gencisin!
İlhami’yle sohbet ederken, birden Basın Bürosu’ndan
yüksek sesle bir anons yapıldı:
- Tüm basın mensupları hemen Basın Bürosu’na gelsin.
Önemli bir açıklama yapılacak.
Açıklamayı dinlemek üzere Basın Bürosu’na doğru ilerliyorduk ki, birçok milletvekili de büyük merak içerisinde
266
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 267
gazetecilerle birlikte aynı istikamete ko"u"turmaya ba"ladı.
Büro gazetecilerle dolup ta"tı!ı için milletvekilleri kapının
önünde kümelenmi" ne olup bitti!ini anlamaya çalı"ıyordu.
Açıklama kısa ve netti:
- $u anda tanklar Harp Okulu’ndan Meclis’e do!ru harekete geçmi" bulunuyor. Sizlerden ricamız...
Daha cümle tamamlanmamı"tı ki herkes Harp Okulu istikametine bakan pencerelerin önüne ü"ü"tü, tankların ilerleyi"ine gözleriyle tanık olduktan sonra da yazı i"lerini
haberdar etmek üzere telefonlara hücum etti.
Milletvekilleri de durumun vehametini kavramı"tı.
Önce AP’li milletvekilleri durumu ö!renir ö!renmez
ko"ar adım Meclis’i terketmeye ba"ladı. Kırmızı plakalı ya
da özel arabalar, taksiler tıka basa dolu birbiriyle yarı"arak
Meclis’ten uzakla"ıyordu.
CHP’li milletvekilleri daha sakin görünmeye çalı"ıyordu. #çlerinden birisi,
- Nasıl olsa bize dokunmazlar, diyecek oldu.
Tecrübeli gazetecilerden biri:
- Siz öyle sanın. Bu kez darbe yapılırsa 27 Mayıs gibi
olmaz, CHP’liler de AP’liler gibi kendilerini Yassıada’da ya
da bir ba"ka adada bulabilir.
Bunu üzerine CHP’li milletvekilleri de tabanları ya!layarak kendilerini Meclis dı"ına atabilmek için kapıya do!ru
ko"u"turmaya ba"ladılar. Yarım saat bile geçmemi"ti ki,
Meclis’te gazetecilerle birkaç görevli dı"ında kimse kalmadı.
Biz de bir taksiyle Kızılay’daki gazete bürolarına ve Gazeteciler Cemiyeti’ne u!radıktan sonra Rüzgarlı Soka!a döndük.
Bazı gazetecilerin sanki darbe ba"arılmı", genç subaylar
yönetime elkoymu" gibi sevinç gösterilerinde bulunmalarına
kar"ılık Nilüfer Yalçın:
- Bunlar romantik... Daha sabaha kadar çok vakit var.
Gün do!madan neler do!ar? diyordu.
Gerçekten de ortada bir darbe giri"imi falan yoktu. Sadece CHP-AP iktidarının ordu içinde yapmak istedi!i tasfiyelere kar"ı bir tepki söz konusuydu, ba"ta Talat Aydemir
267
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 268
olmak üzere direni"e katılan di!er komutanlar atama kararlarının iptalini istiyorlardı.
Harp Okulu dı"ında Tank Okulu, Süvari Grubu, Muhabere Okulu, Zırhlı Birlikler E!itim Merkezi, Jandarma
Okulu, 229. Piyade Alayı ve en önemlisi Çankaya’daki
Cumhurba"kanlı!ı Muhafız Alayı da direni"e katılmı"tı.
Ba"ta Cumhurba"kanı Cemal Gürsel ve Ba"bakan #smet
#nönü olmak üzere devlet zirvesi Çankaya Kö"kü’nde direni"i çökertmenin planlarını yapmak üzere toplandıklarında
Muhafız Alayı Komutanı Binba"ı Fethi Gürcan hepsini kolaylıkla tutuklayabilece!i halde, darbe yapmak niyetinde olmayan Albay Talat Aydemir tutuklama fikrine kar"ı çıkmı",
hepsini serbest bıraktırmı"tı.
Ne ki insani duygularla böyle davranan Aydemir’in kar"ısında daha milli mücadele yıllarında efsanevi gerilla komutanı Çerkez Ethem’i tasfiye etmi", siyasetin tüm entrikalarını
son derece iyi bilen, insani duygularla de!il kurmay hesaplarıyla hareket eden tilki gibi kurnaz bir ba"ka asker vardı:
#nönü. Aydemir’in kendilerini serbest bıraktırdı!ını ö!renir
ö!renmez, çevresindekileremüjdeyi verecekti:
- #"te "imdi kaybetti Harbiye Komutanı!
Direni", sabaha kar"ı #nönü’nün kimsenin cezalandırılmayaca!ına dair yazılı taahhütname vermesi kar"ılı!ında
Aydemir’in alarmı kaldırıp evine dönmesiyle sona erdi.
Ertesi gün Öncü’ye gitti!imde, arkada"lardan bir kısmı,
askere pek güvenmeseler de, en azından köklü de!i"imlere
yol açabilecek bir fırsatın kaçırıldı!ı dü"üncesiyle son derece üzgündü.
Gazetenin sahibi Nilüfer Yalçın, hem askerlere, hem de
askerlerin direni"ini bastıran #nönü yönetimine mesafeliydi.
A!ır mali yükler altındaki Öncü’nün de uzun süre devam
edemeyece!inin farkındaydı. Öncü macerasına bir son verip
çalı"malarını ba"ka bir gazetede yine basın emekçisi olarak
sürdürmek niyetindeydi.
O gün ne yapıp edip benim ücret alacaklarımı denkle"tirerek ödedi. O zamanın parasıyla 2500 Lira kadar tutuyordu.
268
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 269
Gazetenin mali ko"ullarını bildi!im için ben de günde yüzde
5’lik gecikme faizlerini talep etmekten vazgeçtim. Nilüfer
Yalçın’a gösterdi!i duyarlılıktan dolayı te"ekkür ederek
ayrıldım. #lk Öncü serüveni böylece sona erdi.
Bir an önce #ngiltere’ye hareket etmek için #zmir’e geçtim. Bu arada kontratımı usulsüz olarak fesheden Sabah Postası’na kar"ı da tazminat davası açmı"tım. Avukatım Suha
Çilingiro!lu ba"arılı bir hukuk mücadelesi vererek bu tazminatı almamı sa!ladı. Bu da yurt dı"ı seyahat masraflarının
bir kısmını kar"ılayacaktı.
#zmir’de son yol hazırlıkları yaparken sendikadan
aradılar. Asgari Ücret Komisyonu’nda kabul ettirdi!im ücret
artı"ından dolayı patronların baskısıyla bana kar"ı aldıkları
dü"manca tavrın yanlı"lı!ını farketmi"lerdi.
- Tekrar birlikte mücadele edelim, #ngiltere’ye gitme fikrinden vazgeç, dediler.
Vazgeçsem ne olacaktı? Birkaç ay öncesine kadar beni
transfer etmek için pe"imde ko"an patronların hâlâ kara listesindeydim.
- Vazgeçmiyorsan bile, senden bir ricamız var. Çalı"ma
Bakanı Bülent Ecevit, eski bir çalı"an gazeteci oldu!u halde,
asgari ücret kararlarını onaylamayı oyalayıp duruyor. Sendika adına bir heyet kendisini ziyaret edip bir an önce onaylamasını isteyecek. Kararı sen çıkarttırdın, dosyayı da en iyi
sen tanıyorsun. Heyete katıl, Ankara’ya birlikte gidelim.
Kabul ettim. Sanıyorum be" ki"ilik bir heyet halinde Ankara’ya gittik. Ecevit bizleri bakanlıktaki makam odasında kabul
etti. Bir süre bazı projelerinden bahsettikten sonra,
- Biliyorum, asgari ücret kararlarının gecikmesinden
"ikayetçisiniz. Ama öylesine tepki, özellikle gazete sahiplerinden o kadar baskı geliyor ki...
- Sayın bakan, bizimki de gazete çalı"anlarının tepkisi,
diye hemen kar"ılık verdim. Yıllarca bizlerle aynı ya"am
ko"ullarını payla"tınız. Hükümette bizi en iyi anlayacak "ahsiyet sizsiniz. Dosyadaki verilerin sırf patronlardan gelen
baskı yüzünden gözardı edilmesi mümkün de!il.
269
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 270
- Bir dakika, dedi, ben dosyayı incelemek fırsatı bulamadım, ama müste"arımız ayrıntıları iyi biliyor.
#ç telefonla müste"arın kendi makamına gelmesini rica
etti. Hayli kelli felli, tam bir yüksek bürokrat görünü"üne
sahip müste"ar makam odasına girdi!inde gördüklerimiz
kar"ısında hepimiz donup kaldık. Sanki bu zat bakan, Ecevit
ise onun maiyetinde birisi...
Ecevit müste"arına #zmir Asgari Ücret Komisyonu’nun
kararı konusunda görü"ünü ezile büzüle soracak oldu,
müste"ar yukarıdan ve çok bilmi" bir edayla yeni asgari ücretlerin kabul edilemez oldu!unu, patronların ve partilerin tepkisini göz önünde tutmak gerekti!ini söyleyerek kestirip attı.
Eski meslekta"larının önünde kendisini küçük dü"üren
bu tavırdan hayli rahatsız olmu" olmalı ki, Ecevit te"ekkür
ederek müste"arını bürosuna gönderdi, sonra bize dönerek:
- Yine de ben elimden geleni yapaca!ım, dedi. Ankara ve
#stanbul’daki çalı"an gazeteciler de destek verirlerse onaylamam daha kolay olur...
Bu görü"meden sonra ben hem Ankara’daki hem de #stanbul’daki sendikalarla görü"meler yaptım. O illerin asgari
ücret komisyonlarında #zmir’dekilerle kıyaslanamayacak
kadar dü"ük ücretler kabul edilmi"ti. Sendikaların baskısıyla
bu illerin ücretleri de bakanlık katında #zmir’dekilerin seviyesine çıkartılmalıydı.
Üç kentteki meslekta"lara da:
- Bu ücretler yüzünden ben bugün i"sizim ve göçmen
i"çi olarak Türkiye’den ayrılıyorum, dedim. Kavgayı mutlaka olumlu sonuçlandırmalısınız.
Ankara’dan ayrılırken #lhami Soysal’la uzun uzun sohbet ettik. 22 $ubat direni"inin çökü"ünden dolayı hâlâ üzgündü, hayal kırıklı!ı içindeydi.
- Umarım biletin gidi"-dönü" olmaz, dedi. Git ve de uzun
süre dönme, kendine yeni bir gelecek hazırla... Demi"tim ya,
evli olmasam ben çoktan yapardım bunu, ama benim için çok
geç. Haydi fazla oyalanma, oyalanman uzadıkça hiç gidemeyebilirsin.
270
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 271
#zmir’de ailemle, arkada"larımla vedala"tıktan sonra Haziran 1962 ba"ında #ngiltere yoluna koyuldum.
Sirkeci Garı’ndaki bilet kuyru!unda sıra beklerken #lhami’nin söylediklerinden dolayı tam bir kararsızlık içindeydim.
Sadece gidi" mi, yoksa gidi"-dönü" mü?
Sıra bana geldi!inde bir iki saniyelik bir tereddütten
sonra a!zımdan "u kelimeler döküldü:
- Venedik ve Paris üzerinden Londra. #kinci mevki, sadece gidi"!
Yanımda küçük bir el çantası, içinde birkaç iç çama"ırı
ve de!i"im gömlek, bir #ngilizce-Türkçe lügat, sınırlı olan
paramdan fazla harcamamak için de bol miktarda sucuk, yuvarlak kutularda gravyer peynirleri ve bir sürü yaprak sarma
ve fasulya plaki konserveleri.
Avrupa treni Sirkeci Garı’ndan hareket etti!inde altı
ki"ilik kompartımanımız kompleydi. Benim dı"ımda Marsilya’daki akrabalarını ziyarete giden ya"lı bir Ermeni kadın,
Londra’daki ailesinin yanına giden Kıbrıs Türkü bir genç kız,
Pakistan’lı iki delikanlı ve #ranlı bir i"adamı...
Ak"am üzeri trenimiz #stanbul surlarını da geride bırakıp
Trakya’nın derinliklerine do!ru süzülürken artık bitip tükenmez gurbetçi ya"amımın yepyeni bir dönemi ba"lıyordu.
271
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 272
Parti ça"rısının
kısa kestirdi"i göçmenlik
1962
Bu ilk zorunlu göçten bazı anekdotlar dı"ında önemli bir
"ey kalmadı belle!imde.
Tren hareket ettikten kısa bir süre sonra bu ilk gurbet arkada"larıyla kısa zamanda derin bir sohbete koyulduk. Daha
çok #stanbul’lu Ermeni madamla ve Kıbrıs’lı genç kızla
Türkçe sohbet ediyor, arada Pakistan’lılarla ve #ran’lıyla da
#ngilizce konu"uyorduk.
Pakistan’lı gençler #ngiltere’de kendilerine yeni bir ufuk
açma hayalindeydiler. #ran’lı ise trene tam üç bavulla binmi",
iki hammal bu bavulları zor bela vagona çıkartıp bagaj raflarına yerle"tirebilmi"lerdi. #"adamı oldu!unu, turistik seyahat için Fransa’ya gitti!ini söylüyordu.
Ermeni madam son derece ho"sohbet, görmü" geçirmi"
bir kadınca!ızdı. # stanbul’daki ailesinin, Marsilya’daki
yakınlarının foto!raflarını gösteriyor, hepsinin kendi alanlarında ne denli ba"arılı olduklarını anlata anlata bitiremiyordu.
Ankara Üniversitesi’nde ö!renci oldu!unu söyleyen
Kıbrıs’lı genç kız ise yaz tatilini geçirmek üzere Londra’daki
ailesinin yanına gidiyordu.
Hava kararıp da yemek vakti geldi!inde ben Sirkeci
garında yaptırdı!ım sandviçimi kemirirken Ermeni kom"um
yanındaki sepetten nefis kuru köfteler, yalancı dolmalar çıkartıp
hepimize ikram etmeye ba"ladı. Hepsi de son derece nefisti.
272
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 273
Biraz sonra Pakistan’lılar da azık paketlerini açtılar. Her
ikisi de bol ya!lı pirinç pilavı görünümündeki bir "eyi avuçlayarak yeme!e ba"layınca Kıbrıslı genç kız manzaradan pek
ho"lanmamı" olmalı ki kendisini alelacele koridora attı, #ranlı
da arkasından... Ermeni bayan ise görgüsüzlük üzerine bir "eyler söylenmeye ba"layarak kompartımanın penceresini açtırdı.
Köy ya"amımdan böyle "eylere alı"ık oldu!um için yemeklerini bitirinceye kadar Pakistanlılarla sohbete devam
ettim. O sırada Pakistan General Eyüp Han’ın diktatörlü!ü
altındaydı.
#ranlının aklı fikri ticaretteydi. Seyahatini de bavullara
tıkabasa doldurdu!u #ran halılarını Paris’te satarak finanse
edece!ini iftiharla anlatıyordu.
Trenimiz Almanya’dan geçmeyece!inden vagonlarda
pek göçmen i"çi yoktu. Oysa bir gün önce vize almak için
Bulgaristan Konsoloslu!u’na gitti!imde binanın önü Almanya’ya gidecek olan göçmen i"çi kalabalı!ından ötürü mah"er
gibiydi. Almanya’yla göç anla"ması imzalanıp da ilk göçmen i"çinin Sirkeci Garı’ndan davul zurnayla u!urlanmasının üzerinden henüz bir yıl bile geçmemi"ti.
O gece gözümü pek uyku tutmadı. Zaten altı ki"ilik kompartımanda uyumak da pek mümkün de!ildi. Ama ben bir an
önce tren penceresinden sınırlı da olsa Bulgaristan’ı görmek
istiyordum. Görece!im ilk komünist ülkeydi bu.
Sabah ortalık aydınlanmaya ba"layınca i"lenmi" tarlalar,
küçük yerle"im birimleri gözlerimizin önünden akıp geçmeye ba"ladı. Trenimiz Sofya’dan önceki bir istasyonda duraklayınca peronda bir ko"u"turma oldu. Ço!unlu!u kadın
birçok i"çi arkalarda bir vagona dolu"tu. #stasyonda iki kadın
i"çi ellerinde çalı süpürgeleriyle yerleri temizliyordu.
O yıllarda anti-komünist Türk medyasında, komünist
rejimi karalamak için “Bulgaristan’da kadınlara çöpçülük
yaptırıyorlar” propagandası eksik olmazdı.
Gece rahat uyuyamadı!ı için Kıbrıslı genç kız da yanıma
gelmi", sohbet ediyorduk.
Daha önceki söyle"ilerimizden benim sol e!ilimli ol273
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 274
du!umu anladı!ı için, belki de beni do!ru yola çekebilme
umuduyla:
- #"te görüyorsunuz... Zavallı kadınlar sabahın köründe
yerleri süpürüyor, dedi.
- Görüyorum, pek de aykırı bulmuyorum. Kadın-erkek
e"itli!i ise kadınlar da erkekler gibi her türlü i"te çalı"abilir,
diye yanıtladım. Ardından da sordum:
- Peki, Kıbrıs’ı bilmem ama, Türkiye’de, özellikle köylük kesimde kadınların hangi ko"ullar altında ya"adıklarını
ve çalı"tıklarını hiç görmediniz mi?
- Haklısınız, dedi, ama ne de olsa komünist rejim. Kıbrıs’ta
en büyük korkumuz, Rumlar de!il, AKEL’in, yani Rumların
komünist olanlarının bir gün tüm adaya hakim olması.
O sırada trene binmi" olan Bulgar görevliler Bulgarca
bir "eyler söyleyerek pasaportlarımızı kontrol etti, doldurmamız için ellerimize bir takım ka!ıtlar tutu"turdu.
Davranı"ları oldukça kaba oldu!undan Kıbrıslı kız üsteledi:
- Haklı de!il miymi"im?
Ama o sırada beni ilgilendiren, görevlilerin tavırlarından
çok, Sofya’ya yakla"tıkça yol kenarlarını, istasyonları süsleyen, kiril alfabesinden dolayı ne yazılı oldu!unu anlayamadı!ım, ama grafik olarak son derece çarpıcı rengarenk
büyük boy propaganda panolarıydı.
Sofya Garı’nda bir saat kadar kaldık. Trenden inip bir
"eyler almaya, bir kahveye gitmeye bile izin verilmedi!inden, izlenimlerimiz, di!er ara istasyonlarda oldu!u gibi tren
pencerelerinin çerçevesiyle sınırlı kaldı.
Sirkeci Garı’nda bize söylendi!ine göre bindi!imiz tren
bizi Paris’e kadar hiç aktarma yapmadan götürecekti.
Ne ki, #talya’ya varmadan önceki son Yugoslav istasyonunda durdu!umuzda, kabalıkta Bulgar görevlilerden hiç de
geri kalmayan Yugoslav görevliler, bu treni derhal terkederek birkaç hat ötede yirmi dakika sonra hareket edecek bir
ba"ka trene geçmemiz gerekti!ini söylediler. Yoksa o treni
kaçırabilirdik.
274
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 275
Talimat #ngilizce verildi!i için ba"ımıza geleni kompartıman kom"ularına ben anlatmak zorundaydım. Yirmi dakikada bu operasyonu gerçekle"tiremeyenler treni
kaçıracaktı
Tren de!i"tirmek benim için sorun de!ildi, alt tarafı
küçük bir omuz çantam vardı.
Ermeni madam içinse durum tam bir felaketti. Akrabalarına götürmek için için yanına bir sürü yük almı"tı.
- Teyze sen meraklanma, ben hallederim, dedim. Tüm
e"yasını, bagajını birlikte toparladıktan sonra öteki trene naklini on dakikada gerçekle"tirdik.
Bu arada #ran’lı hüngür hüngür a!lıyordu. Sirkeci’de
kompartımana ancak iki hamal tarafından yüklenen tıklım
tıklım halı basılmı" bavulları bu kadar kısa zamanda tek
ba"ına ta"ıması mümkün de!ildi.
Ermeni madamı trene yerle"tirdikten sonra Pakistan’lı
gençlerle birlikte seferber olup #ran’lının da intikalini gerçekle"tirdik. Trenimiz #talya’ya do!ru harekete geçti!inde
Ermeni madam durmadan te"ekkürler ediyor, dualar
okuyordu. Marsilya’daki adresini de vererek yolum dü"erse
mutlaka kendisini ziyaret etmem için ısrar ediyordu.
Bir de Kıbrıslı genç kızla bazen sert, bazen e!lenceli
uzun sohbetlerimizden hayli etkilenmi", belki de kendince
farklı yorumlamı" olmalı ki,
- Onu da #ngiltere’de mutlaka ara. Hiç belli olmaz, belki
de Marsilya’ya birlikte gelirsiniz, diye bir de çöpçatanlık etmekten geri kalmadı.
Bense Londra yolunda birkaç duraklama yaparak #talya’yı, #sviçre’yi ve Fransa’yı biraz tanımak istiyordum.
Trenimiz Venedik’e varınca,
- Benden bu kadar, dedim. Ben Venedik’te iniyorum.
Biraz gondol sefası yapıp yoluma öyle devam edece!im.
Hepsiyle sarma" dola" ayrıldık.
Gondol sefası da ne sefa! #stasyonla San Marco Meydanı arasında bir gidi" geli". Bir müze, sokak içi sahaflardan
bir iki kitap, bir fincan da cappucino...
275
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 276
Ak"am üzeri bir ba"ka trenle ver elini Lausanne. Türkiye’den gelen trendeki sefaletten sonra Lozan’a kadar seyahat gerçekten bir lüks sayılırdı. #kinci mevki de olsa
kompartıman bombo", iki gecelik uykusuzlu!un acısını doya
doya çıkarttım.
Neden Lozan da, bir ba"ka #sviçre kenti de!il?
Tabii ki milliyetçili!im a!ır bastı!ından... Her Türk
genci için Lozan, “Türk diplomasisinin yedi düvele kar"ı efsanevi zaferi”nin kazanıldı!ı kent.
Sabah Lozan Garı’nda iner inmez sa!a sola bakmadan
ilk kar"ıla"tı!ım #sviçreli’ye sordu!um "ey:
- 1923 yılında yapılan Lausanne Anla"ması’nın imzalandı!ı binaya nasıl gidebilirim?
#sviçreli "a"kın soruyor:
- What? Which Treaty of Lausanne?
- Treaty with Turkey?
Kahkahalarla gülüyor:
- Burada her yıl bir sürü anla"ma imzalanır, hem de farklı
binalarda...
Soruyu sokakta gözüme kestirdi!im ba"kalarına da tekrarlıyorum. Hep aynı olumsuz yanıt.
Belle!imi zorlayarak sarayın adını hatırlıyorum: Rumine
Sarayı...
Söyleyince tarif ediyorlar.
Bir iki saatlik yürüyü"ten sonra varıyorum saraya... Tüm
ha"metiyle sessiz sedasız kar"ımda duruyor. Ziyaret etmek
istiyorum, ziyarete kapalı. Kapısında Lozan Anla"ması’ndan
bahseden hiçbir "ey yok. Yine de #smet Pa"a’nın 24 Temmuz
1923 günü büyük bir delegasyon e"li!inde muzaffer adımlarla sarayın merdivenlerinden ini"ini hayalimde canlandırmaya çabalıyorum. Bir süre sarayı kar"ıdan hayranlıkla
seyredip iman tazeliyor, Leman Gölü kıyısında dinlenip sokaklarda biraz sürttükten sonra alelacele gara dönüyorum.
Ver elini Paris...
Paris’te Lyon Garı’na sabahın erken saatlerinde varıyorum. Puslu bir hava. Londra’ya gidebilmek için Kuzey
276
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 277
Garı’na geçmem gerek. Metroda bir dizi aktarma yaparak
Kuzey Garı’na varıyorum. Hemen Paris’ten Oostende’ye
tren, Oostende’den Doover’e feribot, ondan sonra da Londra Victoria Station’a kadar tekrar tren reservazyonu yaptırıp,
kendimi Paris sokaklarına atıyorum.
Paris, dört yıl önce büyük bir gazeteci kafilesiyle NATO
davetlisi olarak ziyaret etti!im Paris de!il.
Gare du Nord’un kar"ısındaki kahve teraslarından birine
yerle"ip croissant ve kahve söylüyorum. Tam o sırada ya"lıca
bir adam kar"ı kaldırıma geçmeye hazırlanırken fenalık geçirip yere devriliyor. Kimse kılını kıpırdatmıyor.
- #nsanlık öldü mü, diyerek fırlıyor, adama yardım etmeye çalı"ıyorum. Neyse ki bir polis devriyesi yeti"ip olaya
elkoyuyor. Ben kahvaltımı bitirmek için tekrar kahveye dönüyorum.
- Evet Paris büyük kent, #stanbul’la, Ankara’yla kıyaslanmayacak kadar geli"mi", ama insanlıktan eser yok, diye
kendi kendime ahkam kesiyor, birdenbire Türkiye’yi daha
"imdiden özledi!imi farkediyorum.
Bir önceki geli"imde beni âdeta büyülemi" olan kentte
sanki duvarlar üstüme üstüme geliyor. Kendimi Louvre Müzesi’ne atıyorum. Zamanın elverdi!i oranda koskoca sarayın
koridorlarını hızla ar"ınlayıp Türkiye’deyken ancak tıpkıbasımlarını görebildi!im ünlü ressamların tablolarını orijinallerinden tanıyıp belle!ime nak"etmeye çalı"ıyorum.
Sonra Seine kıyısına iniyor, Fransızca bilmedi!im halde
Türkiye’de görmemiz ve okumamız henüz mümkün olmayan ünlü sol dü"ünürlerin Fransızca basılmı" eserlerini
büyük bir hazla elden geçiriyorum.
Ak"am trenin hareket saati geldi!inde Oostende trenine
nefes nefese yeti"iyorum. Dört be" saatlik sakin bir yolculuktan sonra Belçika’nın ünlü liman "ehrindeyiz. Yine pasaport, bilet kontrolları, bizi Doover’e ula"tıracak feribota
geçiyorum.
Feribot’un denizi a"ması tüm gece sürüyor. Ku"etli yer
ayırtacak param olmadı!ı için güvertede, tesadüfen bulutsuz
277
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 278
gökyüzündeki yıldızları sayarak ve de Kuzey rüzgarının
ayazında titreyerek sabahlıyorum.
Sabaha kar"ı Doover, ardından her kompartımanı iki taraftan da dı"a açılan bir trenle Londra’nın Victoria #stasyonu.
Artık #ngiltere’deyim. Trenden iner inmez yaptı!ım ilk
i", turizm bürosundan aldı!ım bir plana bakarak kent merkezini olabildi!ince tanımak. Hyde Park, Picadilly Circus,
Westminster, British Museum, #ngiliz medyasının merkezi
Fleet Street...
Bütün gün ko"turduktan sonra istasyon civarında ucuz
bir otelde geceliyorum.
Ertesi gün ilk i"im, ucuz bir pansiyon bulmak... Hyde
Park’a yakın Bayswater’da eski bir evin tavan arasını
günlü!ü bir Sterlin‘e kiralıyorum. Ardından da hemen i" aramaya koyuluyorum.
Londra’nın her yanında Kıbrıslı Türklerin i"letti!i fast
food büfeler. #ngiltere’de hayatını kazanabilmek için tek
"ans, buralarda kaçak olarak bula"ıkçılık, a"çı yamaklı!ı ya
da garsonluk yapmak.
- Ama uzaklara gitmeyi göze alırsan daha iyisi de var,
diyor bir Türk garson. Hiç oyalanma, Australia House veya
New Zeland House’a git.
Gerçekten de Australia House’da “kesin göçetmek“
ko"uluyla bir sürü i" teklifi var. Özellikle de muhasebeciler
çok kıymette.
Vaadedilen ücret Türkiye’de hiçbir zaman hayal edemeyece!im kadar yüksek.
#zmir’deki patron boykotundan ve bazı meslekta"larımın
arkadan vurmalarından öylesine hınçlıyım ki, hemen kontrat
imzalayıp yollara dü"mek istiyorum.
- Acele etmeyin, iyice dü"ünüp ta"ının, diyor görevli, temelli göç zor bir karardır, gidince de dönü"ü mümkün olmayabilir.
- Haklısınız, ben birkaç gün sonra yine gelirim.
#" güvencesini sa!lamı" olmanın da rahatlı!ıyla bir kaç
hafta Londra’da kalmaya, yo!un bir kursa yazılıp #ngilizce
278
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 279
konu"mamı ilerletmeye, ülkenin tarihini, kültür ve sanat
ya"amını biraz daha yakından tanımaya karar veriyorum.
Ak"am eve dönerken kendimi Hyde Park’taki Speakers’
Corner’da buluyorum. $öhretini daha önce kitaplardan
okudu!um bu kö"ede, bir portakal sandı!ının ya da sandalyenin üzerine çıkarak nutuk çekenlerin hitabet kabiliyeti o
kadar yüksek, konu"tukları #ngilizce o kadar net ki, yo!un
kurslara gitmektense hergün burada birkaç saat geçirmek
daha akıllıca görünüyor.
#ngiliz sömürgelerinin ba!ımsızlık mücadelesi verdikleri
yıllar. Özellikle siyah hatipler Speakers’ Corner’ın en
ba"arılı, en etkili olanları. Selis bir #ngilizce, müthi" bir ikna
gücüyle saatlerce konu"uyor, beyaz #ngilizlerle tartı"ıyor, #ngiltere’nin sömergeci tarihi üzerine onlara ders veriyorlar.
Yazılı #ngilizce içinse sabahları kö"edeki bayiden hem
The Times, hem de #ngiliz Komünist Partisi’nin yayın organı
Daily Worker‘ı alıyor, otomattan çekti!im sütle sabah kahvaltısı ederken yarım yamalak #ngilizcemle bunları hatmetmeye çalı"ıyorum.
Londra’daki bu turist günlerimde beni en çeken yerler
tabii ki Charing Cross Road’daki Collets ve Grays Inn
Road’daki Central Books Kitabevleri.
Paris’teki sahaflarda Fransızcalarını sadece ok"amakla
yetinebildi!im Marx, Engels, Lenin, Trotsky, Luxembourg’un yapıtlarını bu kitabevlerinde bir kö"eye çekilip
büyük bir açlıkla karı"tırıyor, ilgimi çeken bölümlerini hatmetmeye çalı"ıyordum.
Türkiye’den ayrılırken çok sevdi!imiz ve saygı
duydu!umuz eski komünist dostlarımızdan Dr. Alparslan
Berktay,
- E!er Türkiye’ye dönecek olursan, bana çoktandır
aradı!ım bir kitabı getirebilir misin? Lysenko’nun jenetik
üzerine kitabını, demi"ti.
Söz vermi"tim.
Central Books’ta kitapları karı"tırırken, verdi!im söz
aklıma geldi, görevliye Lysenko’nun kitabını sordum.
279
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 280
Yan tarafımda kitap seçen birisi büyük bir hı"ımla bana
dönerek,
- #steyecek kitap mı bulamadın? Lysenko "arlatanın tekidir, diye tersledi.
Destalinizasyonun tüm komünist harekette hızla etkin
olmaya ba"ladı!ı yıllardı.
Lysenko’nun jenetikle ilgili tüm bilimsel bulguları reddedip kendi teorilerini dayatarak Sovyet tarımını bir felakete sürükledi!ini, bu arada kendisi gibi dü"ünmeyen birçok de!erli
bilimadamının tasfiyesinde büyük rol oynadı!ını bilmiyordum.
Yine de söz vermi" oldu!um için, artık tezgahlarda görünmeyen Lysenko’nun kitabını sipari" ettim.
Kitabevi görevlisi, sipari"i kaydederken benim Türkiye’den gelmi" oldu!umu ö!renince,
- $imdi anlıyorum, dedi. Komünist hareketteki yeni
geli"meleri sizin Türkiye’de izlemeniz tabii ki mümkün
de!il. Sovyetler Birli!i’nde 20. Kongre’den sonra öylesine
de!i"iklikler oluyor ki. Lysenko gibilerin pabucu artık dama
atılıyor.
Sonra bana Sovyetler Birli!i’nden gelen çe"itli #ngilizce
yayınları göstererek ekledi:
- Okuyacaksan bunları oku, memleketine yeni fikirlerle
dönersin.
Aslında beni Sovyetler Birli!i’nde olup bitenlerden çok
Asya-Afrika ve Latin Amerika ülkelerinde olup bitenler ilgilendiriyordu.
En son Cezayir ve Jamaika ba!ımsızlıklarını kazanmı",
Kenya ve Rodezya gibi ülkelerdeyse ba!ımsızlık mücadelesi hâlâ sürüyordu. Ba!ımsızlı!ını kazanmı" ülkeler ise bu
kez ABD’nin ba"ını çekti!i yeni sömürgecili!in pençesinde
ya"am mücadelesi veriyordu.
Londra’ya yolu dü"en ki"inin British Museum’u ziyaret
etmemesi dü"ünülemez. Ta eski Mısır’dan bu yana tüm
büyük uygarlıkların kalıntılarını sergileyen müze benim için
de ufkumu açan önemli bir okul oldu. #ki açıdan...
Uyarglıklar tarihi konusundaki bilgilerimin görsel ola280
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 281
rak derinle"mesi i"in bir yanıydı, böyle bir olana!a sahip olabildi!im için son derece mutluydum.
Ama her bölümü ziyaret ederken Asya, Afrika, Latin
Amerika ülkelerinden talan edilmi" yapıt ve kalıntıları gördükçe de emperyalist soygunların vehameti bilincimde daha
belirginle"iyordu. Hele Bodrum, yani eski Halikarnassos’tan
sökülüp de #ngiltere’ye kaçırılan Mausoleum’u British Museum’da tüm ha"metiyle kar"ımda görmek "ok etkisi yapmı"tı.
Tepkimi di!er ziyaretçilere anlatırken, iki siyah ilgiyle
yanıma yakla"tılar.
- Öteki galerilerdeki Afrika sanat eserlerini gördünüz
mü? Bu müze aslında bir hırsızlıklar müzesidir. Eski Mısır
medeniyetinden bugüne Afrika’da ne buldularsa ya!ma edip
buraya depoladılar.
Berlin’deki Bergama, Newyork’taki Metropolitan, Paris’teki Louvre müzelerinin zenginlikleri de Üçüncü Dünya
ülkelerinin kültürel talanına dayanıyordu.
O günkü ziyareti birlikte tamamlayıp müzeden çıkınca
iki siyahla bir pub’da kara bira yudumluyarak saatlerce uzun
uzun sohbet ettik.
Birisi Rodezya’lı, di!eri Kenya’lıydı. Sömürgecili!e ve
yeni sömürgecili!e kar"ı mücadele yöntemleri konusunda
aralarında farklılıklar vardı; birisi daha sonra Nelson Mandela’nın lideri olacagı Afrika Ulusal Kongresi (ANC), di!eri
ise daha radikal mücadele yönetimlerini benimsedikleri için
ANC’den ayrılanların olu"turdu!u Panafrika Kongresi
(PAC) yanda"ıydılar.
Siyahın güzellikleri ve Afrika’nın gelece!i üzerine
tartı"ırken Türkiye’den niçin ayrıldı!ımı, Londra’da niçin
bulundu!umu sordular. Gerçe!i oldu!u gibi anlattım.
Avusturalya’ya göçmen olarak gidece!imi ö!renince her
ikisi de "iddetle tepki gösterdiler:
- Bir kez o kadar uzaklara gittin mi, ülkenden, mücadelenden kopacaksın. Buna dayanabilir misin? Yurduna her an
dönebilecek, mücadeleye fiilen katılabilecek bir co!rafyada
olmalısın.
281
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 282
Türkiye’nin ABD ili"kilerini de çok iyi biliyorlardı.
- Türkiye, ABD’nin en sadık müttefiki, NATO’nun
ABD’den sonra en güçlü ordusuna sahip. Bu konumuyla da
sadece Türkiye halkı için de!il, tüm ezilen halklar için büyük
tehdit... Türkiye’nin ABD’den ve NATO’dan kopartılması
için mücadele vermek gerekir.
O ak"amki sohbetimizden sonra içime bir kurt dü"tü.
Gerçekten de, Avusturalya’da, dünyanın öbür ucunda ne yapacaktım?
Ertesi gün ba"ka müzeleri, kitaplıkları, galerileri
dola"ırken kafamda hep bu soru dönüp duruyordu.
Yanımda getirdi!im para da hızla tükeniyordu. Bir an
önce karar vermeliydim. Ya hemen anla"ma yapıp Avusturalya’ya gitmeli ya da Türk i"çilerini kitleler halinde getirtmeye ba"lamı" olan Almanya’da bir süre çalı"ıp biraz para
biriktirdikten sonra ilk fırsatta Türkiye’ye dönmeliydim.
Bu kararsızlıklar içinde kendimi ak"am üzeri Shakespeare’in oyunlarını sahneye koymakla ünlü Old Wics Tiyatrosu’nun önünde buldum. Afi"te Jül Sezar vardı. Ömrümde
bir daha orijinal dilinden Shakespeare seyredebilecek miydim? Hele Jül Sezar! O ünlü katil sahnesi, Brütüs’ün ihaneti.
- Sen de mi Brütüs? Öyleyse öl Sezar!
Evet, Türkiye’de, kendi mesle!imde, kendi mücadele
alanımda, çok genç ya"ta ihanete u!ramı"tım. Bu yüzden #ngiltere’deydim.
Oyunu büyük bir psikolojik hesapla"ma içinde seyrettim.
Mark Antuan’ın büyük ihaneti te"hir eden ünlü tiradı
bitti!inde uzun zamandır yakamı bırakmı" olan sıtma krizi
yoklamaya ba"lamı"tı. Buz kesilmi" tirtir titriyordum.
Perdenin inmesini beklemeden soka!a fırladım, metroda
zor bela birkaç aktarma yaptıktan sonra kaldı!ım evin merdivenlerini emekliye emekliye çıkarak kendimi yata!a attım.
Birden dayanılmaz ate" bastı. bitip tükenmez halüsinasyonlar ba"ladı. Ne ilaç, ne de su verecek bir kimse? Cehennemi
bir gece. Patronların baskısıyla a!ız de!i"tirerek sendika merkezinde bana saldıran meslekta"ların iyice çirkinle"mi" surat282
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 283
ları rengarenk karnaval maskeleri halinde çevremde çı!lıklar
atarak dansediyor, yava" yava" kendimi kaybediyorum.
Ertesi gün ö!le üzeri kapının güm güm vurulmasıyla
uyanıyorum.
Pansiyoncu kadın ba!rıyor:
- Mister, hey mister. Are you OK?
- OK, OK... Nothing serious. Don’t worry!
Kendimi Hyde Park’taki büyük havuzun kıyısına atıyorum. #yice halsizim, kendimi toplamam gerek.
Ve de artık karar vermeliyim, hayatımı kazanmalıyım,
bu sefil serüvene son vermeliyim.
Avustralya mı, Almanya mı?
Tekrar Australia House’a gidiyorum. Ko"ulları ve gerekti!inde Türkiye’ye dönü" olanaklarını bir kez daha yokluyorum.
Kararsızlık içinde bocalarken birden Karl Marx’ın mezarını ziyaret etmek geliyor içimden. Bir iki gün önce Central
Books’ta elden geçirdi!im bir biyografisinde Londra’daki sürgün günlerinin ne denli yoksulluk ve çaresizlikle dolu geçti!ini
ö!renmi"tim.
Trene atlayıp do!ru Highgate’e... Trenden indikten sonra
istasyon civarında çalı"an bir grup mavi tulumlu i"çiye soruyorum:
- How can I go to Karl Marx’ tomb?
$a"kın yüzüme bakıyorlar?
- Whose tomb?
Belki kötü telaffuzumdan dolayı anlayamadılar. Tekrarlıyorum:
- Karl Marx. Great communist thinker... I want to visit
Marx’ tomb.
Birbirlerine bakıyorlar.
- Sorry, we don’t know this guy!
Yeni bir "ok benim için. Kurtulu"u için hayatını vakfetti!i i"çi sınıfının mensupları, mavi tulumlular, hem de #ngiltere’de Marx’ın adını dahi bilmiyorlar.
#stasyona dönüp istihbarata sormaya niyetleniyorum.
283
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 284
Neyse ki, istasyondan bir grup Çinli bahriyeli çıkıyor, önde
bir çelenk, ellerinde çiçek demetleri... Belli ki Marx’ın mezarını ziyaret edecekler. Onlar büyük bir disiplin içinde mezarlı!a do!ru ilerlerken ben de pe"lerine takılıyorum.
#ngilizce bir kaç kelime konu"mak istiyorum. Mümkün de!il,
sadece tatlı tatlı gülümsüyorlar, ama son derece heyecanlılar.
Çin Halk Cumhuriyeti’nin do!u"una da ilham veren büyük
bir dü"ünüre saygılarını sunacaklar.
Anıt-mezar görünüyor nihayet. Marx’ın koskocaman kafası ve kaide üzerinde Komünist Manifesto’nun ünlü ça!rısı:
“Tüm ülkelerin i"çileri birle"iniz!”
Hemen altında da Feuerbach Üzerine 11. Tez’in ünlü
tümcesi:
“Filozoflar sadece dünyayı çe"itli biçimlerde yorumlamakla yetinmi"lerdir. Oysa aslolan dünyayı de!i"tirmektir.”
Civardaki tarhlardan ne oldu!unu bilmedi!im kırmızı bir
çiçek kopartıp Çinlilerin çiçeklerinin arasına bırakıyorum.
Ak"am üzeri tekrar Londra’ya dönüyor ve kapanma saatine yakın Collets‘e u!rayıp Komünist Manifesto’yu satınalıyorum. Ardından da bir sandviç ve bir kutu sütle kendimi
küçük pansiyon odasına atarak büyük bir açlıkla, ama sık sık
lügata bakarak okumaya koyuluyorum:
“Avrupa’da bir hayalet dola"ıyor - Komünizm hayaleti...
“Bugüne kadarki tüm toplum tarihi, sınıf mücadeleleri
tarihidir...”
Ertesi gün tekrar Australia House’a gidece!im ve emekgücümü o ülkenin kapitalizmine satı" anla"masını imzalayaca!ım.
Ancak birkaç saat, o da sürekli kabuslar görerek uyuyabiliyorum.
Uyandı!ımda adamakıllı mütereddidim. Siyah devrimcilerin nasihatlarından sonra bir de Marx ve Engels’in Komünist Manifesto’da yazdıkları...
Kapıdan çıkmak üzereyken pansiyoncu kadın elinde
bir zarfla arkamdan ko"uyor. Kaldı!ım sürede Suha #zmir’den sık sık mektup yazarak neler olup bitti!ini bildi284
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 285
riyordu, ben de Londra’daki ya"antımı ve göç projemdeki
geli"meleri yazıyordum.
Evden çıkmadan kapı a!zında mektubu hemen okuyorum. Bu kez Suha’nın mektubu belli ki aceleyle yazılmı".
CHP-AP koalisyonunun çökü"ünden sonra yine #nönü’nün
ba"kanlı!ında CHP-YTP-CKMP ve ba!ımsızlardan olu"an
bir hükümet kurulmu" olmasının bizim açımızdan getirebilece!i yeni geli"meleri belirttikten sonra esas haberi veriyor:
Türkiye "#çi Partisi, Mehmet Ali Aybar’ın genel
ba"kanlı!ında tüm yurtta örgütlenmeye koyulmu". #zmir’de
de çok sevdi!im sendikacı dostum Rahmi E"sizhan’ın
ba"kanlı!ında yönetim kurulunu yeniden kurmak üzere ilk
temaslar ba"lamı".
Aybar’ın parti genel ba"kanlı!ına $ubat ayında getirildi!ini
duymu" ve büyük umut ba!lamı"tık. 1961 genel seçimlerinde
hiçbir varlık göstermeyen partinin kurucuları, çe"itli sol
aydınlarla temas kurduktan sonra Aybar’ın genel ba"kanlı!a
getirilmesi konusunda görü" birli!ine vararak bu kararlarını bir
bildiriyle açıklamı"lardı. Bunun üzerine Aybar da kısa bir bildiri yayınlayarak bu görevi kabul etti!ini kamuoyuna
açıklamı"tı. Ne ki, belki de araya 22 $ubat Olayları’nın girmesi nedeniyle, örgütlenme konusunda aylarca ciddi bir
giri"im ba"latılmamı"tı.
Hükümet de!i"ikli!inin ardından T#P’in örgütlenme
çalı"maları da ba"latılıyordu. Suha, mektubunda, “Biz bütün
arkada"lar bu örgütlenmede yer alaca!ız. Sen de ne bahasına
olursa olsun hemen #zmir’e dönüp parti çalı"malarına katılabilsen ne kadar iyi olur,” diyordu.
Sevinçle “Ya"asın!” diye ba!ırmı"ım. Pansiyoncu kadın
merakla yanıma ko"up ne olup bitti!ini soruyor.
- Londra bitti artık, diyorum. Gidiyorum…
Avustralya’ya gitmek niyetinde oldu!umu bildi!i için
soruyor:
- Ne zaman? Gemiyle mi? Uçakla mı?
- Ne gemiyle ne uçakla... Trenle. Avusturalya’ya da
de!il, Türkiye’ye!
285
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 286
$a"ırıyor. Ben kapıdan fırlayıp çıkarken arkamdan,
- Crazy one! diye söyleniyor.
Australia House yerine hemen Victoria Station’a ko"arak
kalan paramın büyük kısmını Türkiye’ye ikinci mevki tren
biletine yatırıyorum. Ertesi gün Bank Holiday oldu!u için
trenler tıklım tıklım dolu. Ne dert. Gerekirse koridorda seyahat etmeye Türkiye’den yeterince talimliyim.
Kalan paramın yetti!ince birkaç kitap, hane halkına hediye olarak bir paket yaseminli çay ve ufak tefek hatıra e"yası
aldıktan sonra 2 Temmuz Pazartesi günü #ngiltere’den
ayrılıyorum.
Türkiye’ye dönerken birkaç yerde duraklamaya niyetliyim.
Brüksel’i mutlaka görmek istiyorum. 1958’de atom çekirde!i biçimindeki bir sembolle açılmı" Uluslararası Brüksel
Fuarı bu kente ilgimi çekiyor, ama asıl amacım Türkiye’nin
de 1959 yılında üyelik için ba"vurdu!u Avrupa Ekonomik
Toplulu!u’nun merkezini biraz olsun tanıyabilmek.
Ben #ngiltere’deyken iki taraf arasında bir yıl sürmesi
beklenen görü"melerin ba"ladı!ını yazıyordu gazeteler.
Yine bir feribotun güvertesinde gece ayazında titreyerek
Man"’ı geçtikten sonra Oostende’den Brüksel trenine biniyorum. Ara treni oldu!u için sabah vakti her istasyonda i"e
giden i"çiler ya da okula giden ö!renciler inip biniyor.
Fransızcaya biraz kulak a"inalı!ım var ama, bu insanlar hiç
duymadı!ım bir dili konu"uyor, yine tanımadı!ım bir dilde
basılmı" gazeteler okuyor.
Belçika’daki Flaman-Valon kavgaları sık sık Türk medyasında da yankı bulurdu. #"te "imdi tam bir Flaman ortamındayım.
Brüksel’in Midi Garı’nda trenden iner inmez kar"ıla"tı!ım
ilk sürpriz, sabah sabah her tarafı saran nefis bir çikolata kokusu. # kinci sürpriz de, yol boyunca Flamanca’dan ba"ka
konu"ma duymadı!ım halde, garın kalabalı!ına karı"ınca
Fransızca’nın birden egemen dil durumuna geçmesi.
O ak"am bir ba"ka trenle Almanya’ya hareket edece!im
286
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 287
için hiç vakit yitirmeden kenti tanımaya koyuluyorum. Almanya’da tanıdı!ım tek ki"i, ortaokul yıllarından arkada"ım
Ünal Kızılkaya. Hannover kentinde mühedislik e!itimi görüyor. Kendisine bir telgraf çekerek ertesi sabah hangi trenle
saat kaçta Hannover Garı’nda olaca!ımı bildiriyorum.
O yıllarda metro olmadı!ı için Brüksel’in Güney-Kuzey
ba!lantısını sa!layan bulvarı yaya katettikten sonra otobüsle
önce Fuar Alanı’na gidip Atomium’dan kenti ku" bakı"ı seyrediyorum. Sisli havada pek net görülemeyen kentin manzarasından çok, Atomium’un içinde nükleer fizi!in geli"imini
canlandıran sergiler daha fazla ilgimi çekiyor.
Neredeyse ko"ar adım dola"tı!ım kent sokakları ise
tu!ladan yapılmı" iki ya da üç katlı, dar cepheli evleriyle
geçmi" yüzyılların havasını titizlikle koruyan bir masal diyarı
görüntüsünde.
Bu masal dünyasını da tüm ihti"amıyla Grande Place taçlandırıyor.
Meydanın bir tarafında Victor Hugo’nun siyasal sürgün
olarak ya"adı!ı bir bina, onun kar"ısındaysa siyasal sürgünlü!ü sırasında Karl Marx’ın sık sık gelip birasını ya da
kahvesini yudumlarken Komünist Manifesto’yu yazdı!ı ünlü
Le Cygne (Ku!u) Kahvesi...
Meydanın çevresinde eski Kral Sarayı’na meydan okurcasına duran lonca binaları… Onların arasında da yüzyıllarca
Kasaplar Loncası’nı barındırmı" olan Le Cygne. Belçika #"çi
Partisi’nin kurulu" kongresi de 1885 yılında orada yapılmı".
Ne ki #kinci Enternasyonal’in en mücadeleci partilerinden biri olarak kurulan, sonradan adını Belçika Sosyalist Partisi’ne dönü"türmü" olan partinin devrimcili!inden çoktandır
eser kalmamı".
Partinin iz bırakan liderlerinden biri olan Paul-Henri
Spaak’ın 1960’da NATO Genel Sekreteri olarak #zmir’e
geli"ini, NATO’nun gelece!i üzerine kendisiyle yaptı!ım
görü"meyi, tamamen Washington çizgisindeki anti-sovyetik,
anti-komünist sözlerini hatırlıyorum. Böylesi etkin ki"ili!i
olan bir sosyalist parti yöneticisi, nasıl oluyor da ABD’nin
287
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 288
kurdurdu!u saldırgan bir ittifakın siyasal yöneticili!i görevini üstlenebiliyordu!
Grande Place’ın hemen arkasında Brüksel’in görkemli
yapıtlarından biri olan Borsa Sarayı var. Önünden geçerken
merdivenlerde üslenmi" grupların ba!ıra ça!ıra sol yayınlar
sattıklarını görüyorum. Tam bir tezat. Arka planda kapitalistlerin tapına!ı sayılabilecek Borsa Sarayı, önünde de kapitalizmi mezarını kazmaya yeminli komünist militanlar.
Ne ki bu komünist militanların hepsi aynı çizgide de!il,
hattâ aralarında derin görü" ayrılıkları var. 2. Dünya Sava"ı
sırasında Nazi i"galine kar"ı direni"in ba"ını çektikleri ve
yi!itçe mücadele ettikleri için toplumda büyük itibar kazanan,
hattâ sava" sonrası ilk hükümete ortak olan Belçika komünistleri, Sovyet-Çin ideolojik çatı"ması patlak verdi!inden beri
kendi aralarında didi"meye koyulmu"lar.
O ak"am üzeri Brüksel Borsa Sarayı’nın merdivenlerinde yarım yamalak #ngilizceyle yaptı!ım sohbette de laf
dönüp dola"ıp bu ideolojik farklılıklara geliyor.
#lgimden ötürü beni de Türkiye Komünist Partisi ya da
benzeri bir siyasal örgüt üyesi zannettiklerinden olacak, soruyorlar:
- Ee, sizde de bu farklıla"malar var mı?
- Ne farklıla"ması, diyorum. Bizim ülkede komünistlik
de suç, sosyalistlik de, solculuk da... Bizim mücadelemiz,
yasakları kaldırma mücadelesi.
Onlarla tipik bir Brüksel kahvesinde bir bardak geuze birası içtikten sonra bir iki turistik yeri daha ziyaret edip gece
trenini alarak bu masal diyarından Almanya’ya do!ru yola
koyuluyorum.
Trenimiz sadece Fransızca’nın konu"uldu!u Valon bölgesinin derinliklerinden geçip Ardenler’i a"arak Almanya’ya
yakla"ırken Belçika’yı ilerideki yıllarda bir kez daha görece!im aklımın kö"esinden geçmiyor.
Oysa çok de!il, dokuz yıl sonra ülkemden kopup belki
de ömür boyu yerle"mek zorunda kalaca!ım ülke bu Belçika.
Trenimiz Köln’e sabahın alaca karanlı!ında varıyor. #stas288
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 289
yon ve çevresi tam bir "antiye halinde, yıkıntıların ve yeni
yapıların arasında bütün ihti"amıyla Köln Katedrali yükseliyor.
Sava" sonrası Almanya’sının ba"kenti Bonn Köln’e pek
uzak de!il. Siyasal öneminden dolayı de!il, Beethoven’ın
evinin bulundu!u kent olmasından dolayı Bonn’u ziyaret
ediyorum.
Türkiye’deki i"siz günlerimde bol bol okudu!um kitaplar arasında Fransa’nın radikal sol liderlerinden Edouard
Herriot’nun Beethoven’in Ya"amı üzerine bir kitabının
Türkçe çevirisi de vardı.
Ankara Radyosu’nun klasik müzik programlarında dinleye
dinleye hayran oldu!um Beethoven’ın ya"adı!ı ortamı tanımayı
Bonn’un bu denli yakınından geçerken ihmal edemezdim.
Beethoven’ın Rhin kıyısındaki evinde kendi elinden
çıkmı" partisyonlarını, resimlerini, büstlerini incelerken kulaklarımda Eroica’nın isyan dolu ve 9. Senfoni’nin de tüm
evreni kucaklayan ezgileri…
Ertesi sabah Hannover’de Ünal’la bulu"uyoruz. #ki gün
onunla birlikte Almanya’yı daha iyi tanımak fırsatım oluyor.
Hannover, 2. Dünya Sava"ı’nda Müttefikler’in en yo!un
bombardımana tabi tuttukları, nerdeyse ta" üstünde ta" bırakmadıkları kentlerden biri. Köln gibi burası da dev bir "antiye
halinde.
Almanya’ya Türkiyeli i"çi göçünün henüz ikinci
yılındayız. Öyle istasyonlarda, sokaklarda, alı"veri" merkezlerinde yo!un göçmen i"çi birikimleri yok.
Buna ra!men, sa!da solda tek tük görünen Türk i"çilerinin varlı!ı ırkçı Alman gençleri için yakın geçmi"in acısını
çıkartabilmek için iyi bir bahane.
#lk gece Ünal, Alman bayan arkada"ıyla birlikte beni bir
gece kulübüne davet ediyor. Ünal’la sık sık Türkçe
konu"tu!umuz için bir süre sonra bir grup genç çevremizi
sarıyor. Hır çıkartmak için her provokasyona ba"vuruyorlar.
Özellikle Ünal’ın yanında safkan bir Alman kadınının olmasını hazmedemedikleri belli.
Ünal tecrübeli, beni uyarıyor:
289
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 290
- Sakın tepki gösterme, duymazlıktan gel...
Ünal’ın arkada"ı müdahale ederek kısa bir tartı"madan
sonra gençleri yanımızdan uzakla"tırıyor.
- Madem buralara kadar geldin, bir i" ayarlayalım, sen de
yerle" buraya, diyor Ünal.
- Hayır, diyorum, Türkiye’ye dönmeye yazgılıyım. Yolcu
yolunda gerek…
Ertesi gün Hannover’den ayrılarak Türkiye’ye do!ru tren
yolculu!uma devam ediyorum. Yol üzerinde ak"ama do!ru sırf
Mozart’ın do!du!u evi de ziyaret etmek için Avusturya’nın
Salzburg kentinde duraklıyorum. Hayran oldu!um Beethoven’ın müzi!i üzerinde Mozart‘ın etkisine dair Bonn’daki müzeyi ziyaret ederken o kadar çok ayrıntı dinlemi"im ki…
Böylece kısa Avrupa serüveni sona eriyor. Artık bir an
önce #zmir’e kavu"mak için can atıyorum.
Salzburg’ta duran Türkiye treninde fazla Türkiyeli yolcu
yok. Bizim ikinci sınıf kompartımanda benim dı"ımda bir
Irak’lı, bir #ran’lı yolcu, ve de Bulgaristan’da uluslararası bir
toplantıya katılmaya giden Belçika Komünist Partisi’nin iki
merkez komitesi üyesi var.
#ran’lı ve Irak’lıyla Türkçe’ye sızmı" Arapça ve Farsça
kelimeleri de kullanarak, ama ço!unca #ngilizce’nin
deste!iyle, keyifli sohbetler yapıyoruz.
Sabah Balkan ovalarının ufkunda güne" do!arken
“"ems” dedi!imde Irak’lı, “hur"it” dedi!imde #ran’lı boynuma sarılıyor. Ba!dat’ta terzilik yapan Irak’lı kenti ikiye
yararak geçen Dicle’nin güzelliklerini anlata anlata bitiremiyor, beni çok sevdi!i için de ilk fırsatta Dicle kıyısında
hurma rakısı içmeye davet ediyor.
Kompartımandaki iki komünist Belçikalı bizim bu
oryantal ili"kilerimizi "a"kınlıkla izliyor.
Trenimiz Yugoslavya’dan geçerken kuca!ında bebe!iyle
genç bir Sırp kadını da kafilemize dahil oluyor.
Ö!le vakti, peynir, ekmek, domatesle karnımızı doyurmaya çalı"ırken Belçikalılar iki vagon ötedeki restoran’a gideceklerini söyleyerek izin istiyorlar.
290
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 24/10/10 11:00 Page 291
O zaman kıyamet kopuyor, Sırp kadın:
- Komünistlik falan palavra, diye saldırıyor iki Belçikalı’ya… Sizler bal gibi burjvazısınız.
Onlar kıpkırmızı kesilmi" kompartımandan çıkarken,
bana dönüyor:
- Cilas i"te buna kar"ı çıkıyor, komünistlerin burjuvala"masına… Kar"ı çıktı!ı için de "u anda zındanda…
Anti-fa"ist direni" yıllarında Tito’nun en yakın
yardımcılarından biri olan Cilas’ın adını ilk kez 1957’de komünist sistemi analiz eden “Yeni Sınıf” adlı kitabının
yayınlanmasıyla duydu!umu anımsıyorum. Bir de 1962 Nisan’ında “Stalin’le Konu"malar” adlı ele"tirel kitabı yayınlanır yayınlanmaz tekrar tutuklandı!ını.
Sırp kadın Belgrad’ta trenden iniyor. Belçikalı komünistler de Sofya’da…
Biz üç Ortado!u’lu, bir ö!le vakti Türk-Bulgar sınırını
geçiyoruz. Türkiye’ye girdi!imiz için onlar benden daha
co"kulular. Boynuma sarılıyorlar. Ne de olsa Türkiye do!u
ülkelerinden gelenler için bir turizm cenneti.
Benim açımdansa, tüm güzellikleri ve çirkinlikleriyle,
ilerisi için ne sürprizler sakladı!ı belli olmayan bir uçsuz bucaksız mücadele alanı…
Sirkeci Gar’ında ikisiyle de vedala"ıyorum. Hemen #zmir’e kalkmak üzere olan otobüslerden birine atlıyorum, tam
dokuz yıla yakın sürecek büyük serüvenim ba"lıyor.
Gençli!imin, sevinçlerimin, umutlarımın, co"kularımın
kenti #zmir.
#haneti bana genç ya"ta tanıtan #zmir.
#"te Avrupa’yı, Avustralya’yı rafa koymu"um, tüm ihanetlere ra!men sana geliyorum. Senin ba!rında kavga vermeye geliyorum.
Rum’undan, Ermeni’sinden, Yahudi’sinden arıtılmı" olsa
da, boyoz’uyla, kumru’suyla, kokoreçiyle, trançasıyla, çipurasıyla, Kordon meyhaneleriyle hâlâ “gâvur” #zmir.
#mbatın kenti güzel #zmir, halkların #zmir’i, evrensel
#zmir…
291
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 292
Türkiye !"çi Partisi
1962-1964
!zmir’e indi"imde ortalık cehennemi bir sıcakla kavruluyordu. Türkiye !#çi Partisi’ndeki geli#melerden beni haberdar
ederek derhal geri dönmemi isteyen Suha Çilingiro"lu’ndan
ba#ka kimse bu kadar kısa bir zamanda gurbetçili"e son verip
geri dönece"imi beklemiyordu.
Dönü#ümün ertesi günü Suha’nın Kemeraltı Caddesi’ndeki avukat yazıhanesinde arkada#larla bir araya geldik.
Sendikacı arkada#lar, partinin ba#ına Aybar’ı geçirdikten sonra, iller düzeyinde de parti yönetimini aydınlara
açmak, hattâ onlara daha büyük bir inisiyatif ve yetki
tanımak e"ilimindeydiler.
Bu dü#ünceyledir ki, kurulu#undan itibaren T!P’in !zmir
il ba#kanlı"ını yapan sendikacı dostum Rahmi E#sizhan,
kendi yerine !zmir’in genç solcu avukatlarından Nuran
Yulu"’un il ba#kanı olmasını öneriyordu.
T!P’i kuran sendikacıların partiyi marksist dü#ünceye
sahip seçkin bir aydına teslim etmeleri, giderek kadrocu ve
tepeden inmeci bir açılım gösteren Yön çevresini rahatsız
etmi#ti. T!P’e katılma e"iliminde oldu"umuz duyulunca, bizi
bundan vazgeçirmek için Aybar aleyhinde ileri geri atıp tutmaya ba#lamı#lardı.
Genel ba#kan olan Aybar’ın ilk açıklamaları ve bu
açıklamalara gelen tepkiler üzerinde bir süre tartı#tıktan
sonra, partinin !zmir örgütlenmesi konusunda neler yapıla292
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 293
bilece"ini !stanbul’a giderek do"rudan Aybar’la konu#maya
karar verdik.
TGSF’nin ve Basın !lan Kurumu’nun toplantıları nedeniyle zaten !stanbul’a gitmek zorundaydım. Vakit kaybetmeden Suha’yla birlikte hemen !stanbul’a hareket ettik.
Aybar’la Galata tarafındaki Veli Alemdar !#hanı’nda bulunan avukat yazıhanesinde randevula#tık. Aybar’ın daha ilk
kar#ıla#mada kar#ısındakini etkileyen ki#ili"i vardı. Gençlerin Türkiye !#çi Partisi’ne katılmak istemelerinden duydu"u
sevinci gizlemiyordu.
Herbirimizin mesle"ini, geçmi# sosyal çalı#malarımızı
sordu. Gazeteci oldu"umu, Türkiye Gazeteciler Sendikaları
Federasyonu Yönetim Kurulu’nda yeraldı"ımı ö"renince çok
sevindi:
- Basınla ili#kiler konusunda çok zayıfız, dedi. Merkezde
de, illerde de sosyalizm davasına inanmı# gazeteci arkada#ların katılımı, sorumluluk üstlenmeleri çok önemli...
Suha Çilingiro"lu’yla birlikte siz de Türkiye !#çi Partisi’nin
!zmir !l Yönetim Kurulu‘nda görev almalı, il ba#kanlı"ını
üstlenen Nuran Yulu" arkada#ımıza destek olmalısınız.
Aybar’la konu#mamızda beni en etkileyen #ey,
kar#ımızdaki sıradı#ı yapılı ki#inin konu#ma tonu, seçti"i kelimeler, gözlerindeki insancıl bakı#, tüm bunlara ek olarak
söyledi"i sözlerin etkisini artırmak için kocaman ellerini ifadeli biçimde kullanı#ıydı.
- !zmir bir i#çi kenti, göçmen kenti. Sınıfsal örgütlenme
burada hızla geli#tirilebilir, dedik. Ama !zmir aynızamanda
NATO’nun iki karargahının da bulundu"u kent. Türkiye !#çi
Partisi’nin NATO’ya, ABD’ye kar#ı tavrı çok önemli. Parti
ABD emperyalizmine, NATO’ya kar#ı da kararlı bir mücadele sürdürecekse, bizler de sonuna kadar varız, ne görev verilirse yaparız.
!zmir’i çok iyi tanıyordu. Nasıl tanımasın ki 40’lı yılların
ikinci yarısında !stanbul Üniversitesi’ndeki doçentlik görevine son verildikten, hemen ardından yayınlamaya ba#ladı"ı
Hür adlı haftalık gazete sıkıyönetimce kapatıldıktan sonra
293
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 294
!zmir’e geçmi#, orada Zincirli Hürriyet‘i çıkartmı#tı. ABD
ile ikili anla#malara Türkiye’de kar#ı çıkanların ba#ında geliyordu.
- Hiç ku#kusuz, ABD hegemonyasına, NATO’ya kar#ı
mücadelemiz, sosyalizm için mücadeleyle atba#ı gidecektir,
diye vurguladı Aybar. Sosyalizm mücadelesi aynızamanda
insan haklarına tam saygının sa"lanması mücadelesidir. Parti,
bu mücadeleyi de daima ön planda tutmalıdır.
Konu#ma bizi son derece etkilemi#ti. Nihayet inandı"ımız dü#ünceleri ya#ama geçirebilecek bir parti, partinin
ba#ında da lider niteliklerine sahip bir #ahsiyet vardı.
O ak#am için partinin Nuruosmaniye Caddesi’nde,
sanıyorum Anadolu Ajansı’yla aynı binada bulunan genel
merkezinde randevula#tık.
Partinin o sıradaki genel sekreteri Olcayto !lter’den ba#ka,
parti kurucusu sendikacılardan Kemal Nebio"lu, Kemal Türkler, !brahim Güzelce, Salih Özkarabay da oradaydı.
Sendikacılardan sadece Kemal Türkler’i, Maden !# Sendikası Genel Ba#kanı olarak !zmir’e geli#lerinden tanıyordum. Onlarla da !zmir ve Ege bölgesinde örgütlenme
potansiyeli üzerinde konu#tuk. !zmir Türkiye’nin en büyük
ihracat limanı, sanayi ve hizmet sektörlerinin hızla geli#ti"i
bir merkezdi.
O yıllarda Türk-!#’in !zmir’deki temsilcisi Burhanettin
Asutay’dı. Son derece yetenekli, mücadeleci bir sendika lideriydi. Sanırım Türkiye’de çıplak ayaklı ilk i#çi yürüyü#ünü organize eden i#çi lideri de oydu. Sendika ve i#çi haberlerini en
yakından izleyen gazetecilerden biri oldu"um için kendisini
iyi tanıyordum, ili#kilerimiz dostçaydı.
Asutay ve Türk-!#’le ili#kilerin nasıl sürdürülebilece"i
üzerine konu#urken Türkler:
- Ona hiç bel ba"lamayın, dedi. Belki de kar#ınızdaki en
büyük örgütlenme engeli o olacaktır. En büyük #ansımız
Rahmi E#sizhan gibi bir sendikacının bizimle birlikte olmasıdır. Kadrolara ba#ka genç sendikacıları ve i#çi temsilcilerini kazanmaya bakalım.
294
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 295
Haklıydı. Türk-!#, Amerikan tarzı sendikacılı"ın temsilcisi olarak, i#çi sınıfının ba"ımsız siyasal örgütlenmesine
kar#ıydı.
Ertesi gün bizden merakla yanıt bekleyen Nuran Yulu"’a
ve Rahmi E#sizhan’a telefon ederek göreve hazır
oldu"umuzu bildirdik. Hemen o ak#am, bir i#hanının üst
katında tek odalı parti lokalinde bir araya geldik, partiye
kaydımız yapıldı, ardından da partinin yeni açılımından rahatsız olarak istifa eden il yönetim kurulu üyelerinin yerine
getirildik. Bizimle birlikte partiye katılan Avukat Nurullah
Tuksavul il sekreteri oldu.
Artık partiliydik ve bu partiyi Türkiye’nin ikinci büyük
sanayi kentinde örgütleme sorumlulu"uyla kar#ı kar#ıyaydık.
!lk bildirimizi yayınlar yayınlamaz özellikle gecekondu
bölgelerinden üye olma talepleri gelme"e ba#ladı. Lokaldeki
sandalye sayısı yeni üyelerle daha büyük katılımlı toplantılar
yapmaya yetmiyordu. Ucuza gelsin ve fazla yer tutmasın
diye iki ayak arasına gerili çadırbezinden yapılmı#, kullanılmadı"ı zaman katlanıp bir tarafa istif edilebilen iskemlelerden aldık.
Toplantı ba#ladıktan be# on dakika sonra, tam da önemli
bir konu tartı#ılırken iri yapılı, kilolu bir üyenin altındaki iskemle, çadırbezini tutturan raptiyeler attı"ı için büyük bir
gürültüyle çöktü, arkada# kendisini yerde buldu. Ne oluyor
demeye kalmadan kilo hiyerar#isine uygun olarak di"erlerinin de ba#ına aynı #ey gelme"e ba#ladı.
Bunun üzerine aldı"ımız ilk kararlardan biri, aramızda
para toplayıp dayanıklı sandalyeler edinmek oldu.
Kısa bir süre sonra sendikal mücadeleler sürecinde
tanı#tı"ımız ve dost oldu"umuz Maden-!# Sendikası !zmir
Temsilcisi !smet Demiruluç da aramıza katıldı. !smet’in
katılımıyla sanayi kesiminde hızla önemli ili#kiler kurduk.
Hakkında TKP dâvasından mahkumiyet olmadı"ı için
Mehmet Ressamo"lu da örgütlenme çalı#malarımıza ilk
katılanlar arasındaydı.
Özellikle Yugoslav göçmenlerinin ve Do"u illerinden
295
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 296
gelmi# Kürtlerin yo"un bulundu"u Gültepe Mahallesi örgütlenme konusunda büyük bir patlama yapıyordu.
Yugoslav göçmenlerin partiye katılımında, kitabın
ba#langıç kısmında bahsetti"im Haymatlos Rıza’nın büyük rolü
vardı. !kinci Dünya Sava#ı’nda Tito’nun partizanları arasında
yeraldı"ı için sol örgütlenmede büyük deney sahibiydi.
O mahalleye yerle#mi# Kürt i#çiler, muhalefet yıllarında
bel ba"ladıkları CHP’nin iktidara geldikten sonra sözünü tutmamasına, CHP !l Ba#kanı Dr. Lebit Yurdo"lu’nun kendileriyle ili#kiyi kesmi# olmasına tepkiliydiler. CHP’ye alternatif
olarak T!P’i destekliyorlardı.
!zmir’e paralel olarak Ankara’da da T!P, Yapı !#çileri
Sendikası ba#kanı Fukara Tahir’in ba#kanlı"ında hızlı bir örgütlenme çalı#masına girmi#ti.
O sırada Karadeniz Ere"lisi’nde demir-çelik fabrikaları
in#aatı yeni ba#lamı#tı. !n#aatı Amerikan Morrison Firması’nın
Türkiye temsilcisi Süleyman Demirel üstlenmi#ti. Menderes
iktidarı döneminde Su !#leri Genel Müdürü olarak “barajlar
kralı” ünvanını üstlenen Demirel, darbeden sonra bu Amerikan
firmasına kapa"ı atmı#tı. Karadeniz Ere"lisi’ndeki in#aatta
i#çileri son derece dü#ük ücretle, her türlü sosyal hizmet ve
haklardan yoksun olarak çalı#tırıyordu. Bölgenin yerlisi olan
i#çiler bu duruma isyan edince, Kürt illerinden daha dü#ük
ücretlerle i#çi getirtmi#ti. ABD ile yapılmı# ikili anla#malara
göre, Türkiye’de faaliyette bulunan Amerikan #irketleri aleyhine dâva da açılamıyordu.
Temmuz ayının ortalarında Fukara Tahir, Karadeniz
Ere"lisi’nde büyük bir protesto mitingi düzenledi. Çe#itli illerden 200’ü a#kın sendikanın liderleri ve temsilcileri de mitinge katılacaktı.
T!P !zmir örgütü olarak biz de bir delegasyonla mitinge
katılmak üzere önce Ankara’ya gittik. O sırada Mü#erref Hekimo"lu Öncü Gazetesi’ni Nilüfer Yalçın’dan devralmı#tı,
sol bir kadro kurarak onu solun sesini duyuracak bir gazete
haline getirmek istiyordu.
Suha’yla birlikte Rüzgarlı Sokak’taki Öncü’yü ziyarete
296
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 297
gitti"imizde Hekimo"lu gazetenin Ege bölgesi temsilcili"ini
yeniden üstlenmem için ısrar etti.
Öncü’den daha önce ücretlerimiz ödenmedi"i için
ayrılmı#tım. Yine de Nilüfer Yalçın borcuna sadık kalmı#,
dostça ayrılmı#tık.
Bu kez tamamen sola angaje oldu"unu gördü"üm için
Öncü’ye tekrar çalı#mayı kabul ettim. !lk görev olarak da
Ere"li mitingini Öncü adına büyük bir ekiple birlikte izleyerek
izlenimlerimi yazma görevi üstlendim. Fransa‘da i# hukuku
alanında ihtisas yapmı# olan Suha Çilingiro"lu da olayın hukuki ve siyasal analizini yapacaktı.
Fukara Tahir gibi sava#çı bir sendika liderini, Hasan Hüseyin Korkmazgil, Süleyman Ege, Teoman Okaygün, Sermet Ça"an, U"ur Cankoçak gibi sol aydınları da ilk kez bu
miting dolayısıyla tanımak olana"ı buldum.
Kasabadaki gerilimli durumu yakından izlemek için mitingten bir gün önce otobüslerle Ere"li’ye vardık. Hem yerli
i#çilerle hem de sonradan getirilen Kürt i#çilerle bir dizi
görü#me yaptık. Her iki tarafın da Morisson Süleyman sömürüsünün kurbanı oldukları açıktı. Ama Kürt i#çilerin durumu daha dramatikti. Büyük kısmı kalacakları yer olmadı"ı
için i# saatleri dı#ında civardaki mezarlıkta geceliyordu.
Bizim i#çilerle röportaj yaptı"ımızı haber alan Morrison’un yöneticileri ve mühendisleri, “Bizi de dinleyin,” diyerek Öncü ekibini ak#am yeme"e davet ettiler.
Daha fabrika yapılmadan, yöneticiler ve mühendisler
için son derece lüks bir misafirhane ve gazino yapılmı#tı.
Davet edildi"imiz sofrada ku# sütünden ba#ka her#ey vardı.
Ere"li demir-çelik fabrikalarının kurulmasının ülkeye ve
bölgeye nasıl bir zenginlik getirece"i üzerine bir dizi nutuk
dinledik.
Mezarlıkta geceleyen i#çilerle ilgili sorularımızı duymazlıktan gelmeye çalı#ıyorlardı.
Davetten ayrılır ayrılmaz hemen otele gidip Ankara’yı
arayarak Öncü’ye bu konudaki ilk röportajımı telefonla
yazdırdım. Yazı, “!#çiler mezarlıkta gecelerken, mühendis
297
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 298
lojmanlarında binbir gece hayatı ya#anıyor” gibi bir cümleyle ba#lıyordu.
Gazete ertesi gün özel arabayla miting saatinde Ere"li’ye
ula#tı.
Fukara Tahir mitingin olaysız geçmesi, ama i#çinin sesinin duyulması için büyük bir çaba harcıyordu.
O günkü unutamadı"ım görüntülerden biri de, bazı
büyük sendika ba#kanlarının miting alanına Cadillac, Mercedes gibi lüks arabalarda tantanayla giri#leriydi.
Miting bir bakıma, Türkiye sendikacılık hareketinde birkaç yıl sonra D!SK’in kurulmasıyla sonuçlanacak olan
ayrı#mayı da simgeliyordu.
Binlerce i#çinin katılımıyla yapılan miting Türkiye’de
henüz emekleme a#amasında olan sınıf kavgasına büyük bir
ivme kazandırdı.
!zmir’e döner dönmez, Öncü için Kemeraltı’na açılan
yan sokaklardan birinde, tek odalı bir büro tuttum.
Gazete bürosu olmanın dı#ında bu oda !zmir’deki T!P
örgütlenmesinin ilk antenlerinden biriydi.
Partinin Türkiye’nin önemli merkezlerinde hızla örgütlenmesi üzerine di"er be# parti ve de medyanın büyük kısmı
T!P’e ve onu destekleyenlere kar#ı saldırı ve provokasyon
kampanyası açmakta gecikmediler.
Kar#ıyaka !lçe merkezinin açılı#ı için Alaybey tarafındaki bir kahvede toplantı düzenlemi#tik. Bu, partinin ilk
kitlesel toplantısı olacaktı. “Eski tüfek” dedi"imiz TKP tutuklamalarına karı#mı# arkada#ları da toplantıya onur konu"u
olarak davet etmi#tik.
Herkes son derece heyecanlıydı.
Programlanmı# konu#malar bittikten sonra ço"unlu"u
i#çi olan katılımcılara söz verdik. Yıllarca bir fabrika’da
çalı#tıktan sonra kazan gürültüsünden kulakları sa"ırla#tı"ı
için i#ine son verilen ya#lıca bir i#çi de söz aldı.
!#verene kar#ı açmı# oldu"u dâvayı Suha üstlenmi#ti. !zmir’de #ahsen tanıdı"ı T!P yöneticilerinin isimlerini tek tek
övgüyle andıktan sonra bir an durakladı, sonra haykırdı:
298
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 299
- Ben hepsini tek tek tanıyorum. Helal süt emmi# insanlardır. Onlar komünist de"il, onlara “komünist” diyenler komünisttir!
Konu#ma beni ve di"er yönetici arkada#ları hiç #a#ırtmadı. Hemen her gün bu insanlarla beraberdik. Ancak
konu#macıyı yakından tanımayan “eski tüfek” konuklarımız
allak bullak olmu#lardı. Yine de herkes son derece memnundu, Kar#ıyaka gibi bir yerde ilk kez kitlesel bir toplantı
yapılabilmi#ti.
Kısa bir süre sonra, bir ak#am vakti, 51 tevkifatını ya#amı# olan parti üyelerinden Mehmet Ressamo"lu Kar#ıyaka’dan telefon etti:
- Do"an, galiba yeni bir tevkifat ba#lıyor... Kar#ıyaka ilçe
yöneticilerinden camcı Sadık’ı içeri aldılar.
Sadık Arıkan örgütlenmenin en bilinçli ve aktif elemanlarındandı. Onunla birlikte birkaç arkada# daha tutuklanmı#tı.
Polis ve adliye muhabiri olan bazı gazeteciler, tevkifatın burada kalmayaca"ını, ben de dahil T!P il yöneticilerinin de tutuklanma ihtimali oldu"unu söylüyorlardı.
!l Yönetim Kurulu üyelerini haberdar ettim. !l Sekreteri
Nurullah Tuksavul, son derece so"ukkanlı:
- Olursa olur, dedi. Bu da sürpriz olmaz. En iyisi siz hepiniz bu ak#am bana gelin, bizimkiler seyahatte; bana Diyarbakır’dan otlu peynir gelmi#ti, onunla hem biraz #arap içer,
hem de durum muhakemesi yaparız.
Tuksavul’un bu olay kar#ısındaki so"ukkanlılı"ı bana
her zaman takdirle anaca"ım önemli bir ders olmu#tu.
Güzelyalı’daki evinde bulu#tuk, tutuklanma ihtimaline
kar#ı alınması gereken önlemleri görü#tük.
27 Mayıs sabahı Çankaya’da Celal Bayar’ı tutuklayan
General Burhanettin Uluç o sırada !zmir Valisi’ydi. Gazeteci
olarak kendisini iyi tanıyordum. Milliyet temsilcisiyken ziyaretime de gelmi#ti.
Ertesi sabah ilk i#im Burhanettin Pa#a’ya telefon edip
olay hakkında bilgi almak oldu.
- Biliyorum, dedi. Polisin i#i.
299
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 300
- T!P il yöneticilerinin de tutuklanaca"ı söyleniyor.
- Yok yok, ben seni de, di"er arkada#larını da tanıyorum,
dedi. Ben burada vali oldukça sizleri tutuklayamazlar.
Kar#ıyaka’dakilerin tutuklanmasını da ara#tıraca"ım. Müsterih olun, çalı#malarınıza bildi"iniz gibi devam edin.
Sadık ve arkada#ları, Türk Oca"ı Ba#kanı’nın jurnallemesi üzerine tutuklanmı#lardı. Birkaç aylık bir duru#madan
sonra jurnalcinin iftirasının ortaya çıkması üzerine beraat ettirilip serbest bırakıldılar.
!zmir’deki örgütlenme çalı#malarımız devam ederken,
Aybar’ın ba#kan olmasından sonra T!P’in ilk genel yönetim
kurulu toplantısının Ankara’da yapılaca"ı duyurulmu#, !zmir’den de bu toplantıya katılmamız istenmi#ti.
A"ustos ayının sonlarıydı.
Suha Çilingiro"lu’yla birlikte Ankara’ya gittik. Toplantı
dü#ük bir katılımla Dı#kapı’daki $an Sineması’nda yapıldı.
Aybar’ın konu#ması o günün ölçülerinde gerçekten tarihsel
önemdeydi. !lk kez yasal örgütlenmede i#çi sınıfının öncü
rolü vurgulanıyordu.
Gazeteyi artık tamamen T!P’in siyasal çizgisine angaje
etmi# olan Mü#erref Hekimo"lu Aybar’ın konu#ma performansından, özellikle de konu#urken kocaman ellerini kullanı#ından son derece etkilenmi#ti. Foto muhabirine özellikle
ellerini kullanı#ını simgeleyen foto"rafları tabetmeyi unutmamasını tembihliyordu.
Ben toplantıdaki konu#maları Öncü için stenoyla kayda
alıyordum.
Aybar bunu farkedince çok sevindi.
- Tuttu"un notları bana da iletir misin, diye sordu.
- Gayet tabii, diye yanıtladım. Zaten Öncü’de de yayınlanacak...
Ankara’dan ayrılmadan önce Aybar, partinin Türk Ceza
Kanunu’nun 141. ve 142. maddelerin Anayasa Mahkemesi
tarafından iptal edilmesi için açaca"ı kampanya hakkında
bilgi verdi, bizim de !zmir’deki parti çalı#malarında bu konuya mutlak öncelik vermemizi istedi. Ba#vurunun en geç
300
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 301
28 $ubat 1963 tarihine kadar Anayasa Mahkemesi’ne sunulması gerekiyordu.
Partili hukukçular bu konuda yo"un bir çalı#ma içindeydi, bu ba#vurunun vatanda#lardan çok sayıda imza toplanarak desteklenmesi gerekiyordu.
Öncü Gazetesi de 141-142. maddelere kar#ı kampanyayı
aktif olarak desteklemeyi üstlenmi#ti. Toplanan imzalar gazetede günü gününe yayınlanacaktı.
Aybar ayrıca parti genel merkezini yeniden organize etmeye ba#ladıklarını belirterek !stanbul’da bir gazetede
çalı#mam mümkün olursa beni mutlaka partinin basın ve
ara#tırma bürolarında görmek istedi"ini birkaç kez tekrarladı.
Gerçi genel yönetim kurulu toplantısı ertesi gün Öncü
dı#ındaki günlük medyada pek yankı bulmamı#tı ama bir tek
gazetede de olsa bu konuda ayrıntılı bir haber yayınlanmı#
olması binbir çaresizlik içinde çalı#an parti yöneticilerine ve
militanlarına büyük moral vermi#ti.
T!P çalı#malarında önceli"imiz i#çi sınıfının sendikal ve
siyasal örgütlenmesini güçlendirerek ülke yönetimine a"ırlık
koymasıydı. Ama Ege bölgesinde özellikle tütün, pamuk ve
üzüm üretim dallarında çalı#an topraksız tarım emekçileri,
küçük ve orta köylüler sayısal olarak büyük önem ta#ıyordu.
!zmir’de gazetecilik yaptı"ım yıllarda ürünlerinin de"er
fiyatı bulması için verdikleri mücadeleleri yakından izlemi#tim. Milliyet‘ten ayrılma nedenlerimden biri de, bu mücadelelere ilgili haberlerime gazetede gereken yerin
verilmemesiydi.
Parti örgütlenmesi, sosyal kategori olarak i#çilerin ve
köylülerin dı#ında, iki toplumsal kesimi daha yakından
tanımak olana"ı verdi: Kürt göçmenler ve Aleviler...
Kürtlerle Gültepe gecekondu mahallesinde zaten örgütsel ili#ki içineydik.
Çocuklu"umda Kızılba# köylerinde kısmen tanıyabildi"im Alevi gerçekli"ini ise bir köy tiyatrosu giri#imi nedeniyle daha derinden tanımak olana"ı buldum.
301
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 302
Ünlü yazar Kemal Bilba#ar o sırada !zmir’de Milli Kütüphane Müdürüydü. Bir süreden beri okuyucunun kütüphaneye gelmesini beklemekle yetinmeyip, kitabı okuyucunun
aya"ına götürme uygulaması ba#latmı#tı. Köy köy dola#arak
okumak isteyenlere kitap ödünç veriyor, okunmu# kitapları
geri alıyordu.
Bir gün bana telefon etti:
- Do"an yarın bütün gününü benimle bir köy turuna
ayırabilir misin? Kütüphaneye yeni bir minibüs verildi. Bu
kez köylere daha çok kitap götürebilece"iz. Üstelik, gidece"imiz köylerden biri son derece önemli. Bademler... Bir
Alevi köyü. Ahalisi okumaya ve tiyatro yapmaya çok
dü#kün. Onlara yeni kitaplar, özellikle de tiyatro oyunları götürece"im. Daha da önemlisi, bir süredir aralarında sürüp
giden bir tartı#mayı nasıl sonuca ba"ladıklarını görece"iz.
Köye cami mi yapılsın, tiyatro binası mı yapılsın?
- !nanılır gibi de"il, tabii ki geliyorum.
Ertesi sabah erkenden kırmızı renkli yeni minibüsle yola
koyulduk.
Bademler yolu üzerinde daha önce hiç gidilmemi# birkaç
köye daha u"rayıp kitap ödünç verece"iz.
Sıradaki ilk köye yakla#ırken uzaktan bir kaç ki#iyi hareket halinde gördü"ümüz halde köye vardı"ımızda, meydanda güne#lenen birkaç köpek, yerleri e#eleyen tavuklar ve
bir boz e#ekten ba#ka hiçbir canlı yoktu.
Arabayı köy meydanında durdurup indikten sonra
kapıları çalmaya ba#ladık. Nihayet evlerden birinin kapısı
açıldı, orta ya#ta bir köylü, önceden ba#ka bir vesileyle
tanıdı"ı Bilba#ar’ı kar#ısında görünce ellerine sarıldı:
- Abicim, ho# geldiniz. Kusura bakmayın, uzaktan
kırmızı minibüsü görünce hepimiz korktuk. Asker ya da
vergi memuru geliyor sanmı#tık.
Buna kar#ılık Bademler Köyü, Bilba#ar daha önceden
bir gazeteciyle birlikte gelece"ini bildirdi"i için, ziyaretimize
özel olarak hazırlanmı#tı. Ba#ta muhtar olmak üzere köyün
tüm ileri gelenleri, kadınları, gençleri bizi bekliyordu.
302
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 303
Köylülerin sözcülü"ünü !stanbul Teknik Üniversitesi
ö"rencisi Mahmut Türkmeno"lu adındaki bir genç
yapıyordu. Yemek ve sohbetlerden sonra köylülerin kadın
erkek birlikte rol aldıkları bir oyun sahneye kondu. Oyunu da
kendileri yazmı#lardı. Oyuncuların hepsi, profesyonel sanatçılarla ba#edecek ölçüde ba#arılıydı.
Oyundan sonra “neden cami de"il de, tiyatro?” konulu
bir söyle#i ba#ladı. Dinsel açıdan zaten cami gibi bir gereksinimleri de yoktu. Alevi köyü olarak buraya camiden çok
cemevi gerekirdi, ama “cemevleri”nin o dönemde sözü bile
edilemezdi. Ne ki “camisiz köy olmaz” diye sürekli çevre
baskısı altında tutulduklarından, bir nevi savunma refleksiyle
“cami de"il, tiyatro” fikri ortaya atılmı#, hemen de büyük taraftar bulmu#tu.
O gün kar#ıla#tı"ımız ve sohbet etti"imiz bu tiyatrosever köylülerin ço"u, yıllar sonra Metin Erksan’ın yönetiminde çevrilen ve Berlin’de Altın Ayı ödülü alan “Susuz
Yaz” filminde rol alacaklardı.
Genç mihmandarımız Türkmeno"lu ise, ilerideki yıllarda
politikaya atılacak, 12 Mart darbesinden sonraki Ecevit hükümetlerinden birinde de bakanlık görevinde bulunacaktı.
Bademler Köyü üzerine yaptı"ım röportaj Öncü’de,
Bilba#ar’ın röportajı da Demokrat !zmir Gazetesi’nde
yayınlanır yayılanmaz büyük yankı buldu, cami yerine tiyatro yapma projesine büyük kentlerden de destek ya"ma"a
ba#ladı, birkaç yıl sonra da Bademler Köyü Tiyatrosu faaliyete geçti, köy de tiyatroseverlerin Anadolu’daki ba#lıca
ziyaretgahlarından biri haline geldi.
!zmir’de Bilba#ar’dan ba#ka bir kütüphaneci dostum daha
vardı. Atatürk Kütüphanesi Müdürü Ruhi Mutlu. Kendisi uzun
yıllar !zmir Atatürk Lisesi’nde ö"retmenlik yapmı#, birçok
de"erli ö"renci yeti#tirmi#ti. Suha Çilingiro"lu ve daha sonraki
yıllarda TRT Genel Müdürü olacak olan dostum Cengiz Ta#er
de onun ö"rencileriydi. Uzun sıcak yaz geceleri !zmir kordonundaki dost sofralarının müdavimlerindendi.
!nci’yle tanı#mamıza da o vesile oldu.
303
"vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 05/11/10 10:35 Page 304
Bir gün bana telefon etti,
- Doğan, dedi. Birazdan sana bir misafirimi getireceğim.
İnci Tuğsavul, senin meslekdaşın. Benim de yeğenim. Son derece zeki, yetenekli bir kızdır. Ama Ankara’da çalıştığı basın
çevresinin solla pek ilgisi yok. Seninle tanışmasını, sol gazetecilik üzerine bilgi edinmesini istiyorum.
İnci’nin adını çalıştığı Hür Vatan Gazetesi’nde sık sık
manşete çıkan haberlerinden dolayı biliyordum. Haber
dalında bir de gazetecilik başarı ödülü kazanmıştı.
Öncü’nün gazete bürosundan başka herşeye benzeyen külüstür bürosunda ilk kez karşılaştık. Ankara basınındaki ortak
tanışlardan, gazetecilerin o günlerdeki sosyal sorunlarından,
ifade özgürlüğü üzerideki baskılardan konuştuk.
İnci Ankara basınındaki “star gazeteci” durumuna
rağmen, medyanın konformizminden rahatsızdı, belli bir
arayış içindeydi. Siyasal planda da, muhalefet yıllarında
ilahlaştırılan İsmet Paşa’nın iktidara geldikten sonra sürdürdüğü tutucu politikalara tepkiliydi.
Günler, 22 Şubat’ta İsmet Paşa’nın komplo ve entrikalarıyla ordudan tasfiye edilen Harp Okulu Komutanı Albay
Talay Aydemir ve çevresinin radikal bir siyasal alternatif olarak örgütlenmeye çalıştığı günlerdi.
Ülkenin yakıcı sorunları üzerine uzun uzun görüştük. Sosyalist bir militan olarak benim işçi sınıfı önderliğinde gerçek
bir sosyal devrimin tek çözüm olabileceği, bunun için de Türkiye İşçi Partisi’nin en kısa zamanda örgütlenmesi gerektiği
yolundaki görüşlerimi ilgiyle dinliyor, ama Ankara’da
yakından tanıdığı siyasal-askersel oligarşinin bu örgütlenmeyi
engellemek için her yola başvuracağını söylüyordu.
O akşam parti toplantım olduğu için, ileride bu konuları
daha derinlemesine görüşmek sözüyle ayrıldık.
Parti örgütlenmesinin gelişmesine paralel olarak İzmir’in
entellektüel yaşamında da önemli bir değişim ya şanıyordu.
Yıllar yılı anti-komünist terör yüzünden kendi içine kapalı
yaşamak zorunda kalan eski TKP’liler de giderek yeni hare304
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 305
ketlilik içinde yerlerini alıyor, resmen üyesi olamasalar da
T!P’in toplantılarına dinleyici olarak katılıyor bizlere destek
olmaya çalı#ıyorlardı.
Ancak bu çevrede kısa zamanda iki farklı yakla#ım ortaya çıktı.
Eski TKP tutuklamalarından geçmi# olanların büyük
kısmı, T!P örgütlenmesini engellemek isteyen resmi çevrelere bir bahane sa"lamamak için bizlerle ili#kilerinde son derece dikkatli davranıyor, ancak bizden bir istek geldikçe
görü# bildiriyordu.
Buna kar#ılık, Erdo"an Berktay örgütlenme çalı#malarına sık sık müdahale ediyor, 51 tutuklamalarından sonra
mahkumiyet yememi# olan arkada#larının partiye üye yapılması, hattâ yönetime dahil edilmesi için, kendisine saygılı
biz genç yöneticileri sürekli etkilemeye çalı#ıyordu.
Daha T!P kurulmadan önce bana MBK’deki kutupla#madan Türke#’in ba#ını çekti"i 14’leri destekleyen bir gazete çıkartmamız önerisinde bulundu"unu bir türlü
unutamadı"ım için, Berktay’ın bu müdahale giri#imlerinden
esasen son derece rahatsızdım.
Bu etkileme çabalarına il sekreteri Nurullah Tuksavul da
kararlı bir biçimde direniyor, TKP’nin geçmi#teki iç
çeki#melerine yeni partinin âlet edilmesi çabalarına kar#ı bizleri sürekli uyarıyordu.
Kaldı ki, eski TKP’lilerin hepsi de Berktay’ın tavrını
payla#mıyordu. Attila !lhan’ın karde#i Avukat Cengiz !lhan
kendisine T!P’e katılıp sorumluluk alma önerisi götüren
Berktay’ı benim önümde “ki#isel ihtirasları u"runa yeni partiyi tehlikeye atmak”la suçlamakta tereddüt etmemi#ti.
Berktay’la ili#kilerimizin so"umasına yolaçan en önemli
olaysa, bir gün bizim Öncü bürosunda kar#ıla#tı"ı Avukat
Enver Arslanalp‘a, parti örgütlenmesine müdahale çabalarını
ele#tirdi"i için hakaret dolu ifadelerle saldırması oldu.
Buna ra"men Genel Ba#kan Aybar’ın !zmir’e her geli#inde, partinin il yöneticilerinden önce Berktay’la bulu#ması,
!zmir’deki durum üzerine öncelikle onunla görü#mesi, ken305
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 306
disine partinin iç i#leyi#ine müdahale konusunda baya"ı cesaret veriyordu.
Parti ya#amının garip cilvelerinden biri, ba#langıçta partinin !zmir yöneticilerini kırmak bahasına Erdo"an Berktay’la öncelikli ve ayrıcalıklı ili#ki kuran Aybar’ın, çok de"il,
birkaç sene sonra, parti içinde iktidar çeki#mesi patlak
verdi"inde Berktay ve arkada#larını kar#ıya alması olacaktı.
Aybar onları partiyi içeriden ele geçirmek için komplo
düzenlemekle suçlayacak, bir kısmını haysiyet divanına sevkettirecek, buna kar#ılık Berktay da kadim dostu Aybar’a yönelik saldırılarında, “öyleyse git, bizi polise ihbar et!”
diyecek kadar ileri gidecekti.
Parti içindeki bu ilk rahatsızlıklara ve tedirginliklere
ra"men T!P’i Ege bölgesinde örgütleme çalı#malarımız
büyük bir co#kuyla devam ediyordu.
Özellikle 141 ve 142. maddelerin iptali için partinin
açtı"ı imza kampanyasına !zmir’de tahminlerimizin ötesinde
bir katılım vardı. Ancak kampanyayı parti üyeleri ve sempatizanlarıyla sınırlı tutmamak gerekiyordu.
Türkiye Gazeteciler Sendikaları Federasyonu Yönetim Kurulu toplantısı için !stanbul’a gitti"imde, konuyu federasyon
ba#kanı Ayhan Yetkiner ve di"er arkada#larla da görü#tüm. Bu
maddelerin Türkiye’de dü#ünce ve basın özgürlü"ünün önündeki en büyük engellerden biri oldu"unu, çalı#an gazetecilerin
en üst meslek kurulu#u olan TGSF’nun da bu konuda açılan
kampanyaya destek vermesi gerekti"ini söyledim.
Ba#ta Ayhan olmak üzere di"er üyelerin de bu görü#ü
desteklemesi üzerine federasyon adına 141 ve 142. maddelerin kaldırılmasını talep eden bir bildiri yayınladık.
Federasyonun da bu konuda kararlı bir tavır koyması,
partide kampanyayı yöneten arkada#ları son derece sevindirmi#ti.
!zmir’e dönece"im gün Aybar’ın benimle mutlaka
görü#mek istedi"ini söylediler. !lk kez parti genel merkezinde Aybar’la teke tek görü#tük.
- Bak Do"an, dedi, !zmir’de yaptı"ınız çalı#maları tak306
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 307
dirle izliyorum. Ama sana !stanbul’da ihtiyacım var. Daha
önce de Ankara’da söylemi#tim. Partinin basın ve ara#tırma
bürolarının ba#arısı için inançlı, dinamik arkada#lar gerekli.
Özellikle yerel seçimlerin yakla#tı"ı bu dönemde... Sen de
artık !stanbul’a gelebilirsen çok iyi olur...
- !zmir’deki çevremi terketmem zor, ama elimden geleni
yapaca"ım, dedim.
!stanbul’a gelebilmem için bu kentte mutlaka bir i# bulmam gerekiyordu.
Aklıma ilk gelen, o sırada Hareket Gazetesi’nin !stanbul’da yayın hazırlıklarını yürüten !lhami Soysal oldu.
Yeni gazetede çalı#ma olana"ım olup olmadı"ını sordum.
- Çok zor, diye yanıtladı. Sana kim git de T!P’e katıl, dedi
Yok i#çi sınıfının öncülü"üymü#, yok sınıf sava#ıymı#... Türkiye’nin devrim yolu, Yön’ün yoludur. Biliyorsun, seni çok
severim, gazetecili"ini takdir ederim, bu yüzden T!P’li olmanı
da sineye çekebilirim. Ama senin gibi birisini gazete patronlarına, Orhan Birgit’e, Ali !hsan Gö"ü#’e, Co#kun Kırca’ya
falan kabul ettiremem.
Ba#ka i# olanaklarını yoklamak için federasyonun merkezine u"radım. Federasyon ba#kanı Ayhan Yetkiner’le sohbet ederken, !zmir’de yıllarca aynı gazetede birlikte
çalı#tı"ımız Cengiz Tuncer çıkageldi.
Beni görünce sevindi.
- Ben de seni dü#ünüyordum, dedi. Ethem !zzet Benice
beni Gece Postası Gazetesi’ne genel yayın müdürü yaptı. Gazeteyi birlikte çıkartaca"ım senin gibi bir arkada#a ihtiyacım
var. Gelir misin?
- Hem de nasıl? diye yanıtladım.
- Aylı"ın 1200 Lira. !dare eder mi?
- Eder de artar bile... Artanını da partiye...
!ki hafta sonra Gece Postası’nda bulu#mak üzere randevula#tık.
!zmir’e döndü"ümde kararımı arkada#lara ilettim.
Bir sessizlik oldu. Parti örgütlenmesinin iyice ivme ka307
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 308
zandı"ı günlerdi. Partinin ilk kez seçmen kar#ısına çıkaca"ı
yerel seçimler yakla#ıyordu.
- Gidi#ini seçimden sonraya erteleyemez misin?
- Ertelemesine ertelerim ama, hemen !stanbul’a gitmemin nedeni büyük ölçüde bu yerel seçimler. Aybar genel merkezdeki kadroyu güçledirmek istiyor. Israr eden o.
Partinin çıkarı söz konusu oldu"u, hele de istek Aybar’dan geldi"i için, itirazı sürdürmenin anlamı kalmamı#tı.
Ak#am eve gitti"imde aileme de kararımı ilettim:
- Gurbet yılları yeniden ba#lıyor. Bu kez !stanbul... Önümüzdeki yıllar ne getirir, bilemem. Herhalde artık dönü#üm
de yok. Arada bir sizleri görmeye gelirim. Evin taksitleri için
endi#e etmeyin, !stanbul’dan gönderece"im.
Annem baya"ı endi#eliydi. Tam o günlerde, sa"cılar Türkiye !#çi Partisi’nin !stanbul Beyaz Saray’da düzenledi"i bir
toplantıya saldırmı#tı. Partinin !stanbul gecekondu mahallelerinde düzenledi"i toplantılar da ta#lı sopalı saldırıya u"ruyordu.
Bâbıâli’ye ortalı"ın buza kesti"i bir kı# günü girdim. Gazetecilik ya#amımda ve siyasal kavgamda yeni bir dönem
ba#lıyordu.
Külüstür bavulumu ve ba#ucu kitaplarımın bulundu"u
paketi Ca"alo"lu’nun ara sokaklarındaki bir otele attıktan
sonra ilk i#im solu"u T!P Genel Merkezi’nde almak oldu.
Genel Merkez artık Bâbıâli Caddesi’ndeki Vilayet
Kona"ı’nın hemen altında büyük bir i# hanının üçüncü veya
dördüncü katındaydı.
Aybar çoktan gelmi#, genel ba#kanlık odasında
çalı#ıyordu.
Bıyık Talat geldi"imi haber verdi. Aybar büyük bir
co#kuyla toplantı salonuna geldi, kocaman elleriyle sa" elimi
âdeta sarsarak sıktı.
- Ho#geldin, tam da zamanında, dedi. Ben de genel merkez bürolarının örgütlenmesi üzerinde çalı#ıyordum. Gelecek hafta basın bürosuna, ardından da ara#tırma kuruluna
katılması önerilen arkada#ları toplantıya ça"ıraca"ım. Senin
her iki büroda da görev almanı istiyorum.
308
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 309
- Benim açımdan sorun de"il, dedim. Yarın sabah Gece
Postası’nda sayfa sekreteri olarak i#e ba#lıyorum. Sabah
6’dan ö"leden sonra 2’ye kadar oradayım. Ondan sonraki
tüm zamanım sendikamın ve partimindir.
Ertesi sabah saat 6’ya do"ru Gece Postası’ndaydım. Yazı
i#leri odasına girdi"imde Cengiz Tuncer, her lodosta azan
astım krizlerinden birini geçirmekteydi.
Kendisini biraz toparladıktan sonra yazı i#lerindeki ve
mürettiphanedeki arkada#larla tanı#tırdı.
Gece Postası ö"leden sonra piyasaya çıkan bir gazeteydi.
Belli bir istihbarat kadrosu olmakla beraber, haberlerin büyük
kısmı sabah çıkmı# gazetelerden yapılan derlemelerden
olu#uyordu. Bunlara ek olarak muhabirlerimizin daha önceden hazırladıkları özel haberlere ya da sabah olup bitenlerle
ilgili fla# haberlere yer veriliyordu. Ö"le üzeri çıkan tüm gazeteler gibi Gece Postası da sansasyon a"ırlıklıydı.
Cengiz daha ilk günden, kendisinin asıl amacının senaryo yazarı ve film yönetmeni olarak Ye#ilçam’a geçmek
oldu"unu, bir süre sonra ayrılarak yerini bana bırakmak istedi"ini söyledi.
- Sayfa sekreterli"i tamam da, patron yayın yönetmeni
olarak gazetesini T!P’li bir gazeteciye emanet eder mi?
Gazetenin patronu Ethem !zzet Benice’yi “Yakılacak
Kitap” adlı romanın yazarı olarak biliyordum, ama siyasal
e"ilimleri konusunda pek bilgim yoktu.
- Ethem !zzet Benice ilginç bir insandır, dedi. Daha
yüzyılın ba#ında !stanbul’da !stirakçi Hilmi’nin Sosyalist
Fırkası’nda militanlık yapmı#, zamanın sokak yürüyü#lerinde
kızıl bayrak ta#ımı#tır.
Gerçekten de gazetenin ilginç bir yapısı vardı. A#ırı milliyetçi, anti-komünist bazı muhabirlerin yanısıra örne"in
1951 TKP tutuklularından Nihat Tunalı sekreter olarak
çalı#ıyor, Türkiye’nin ilk solcu kadın gazetecilerinden büyük
yazar Suat Dervi# zaman zaman çeviriler getiriyordu. Sürekli çevirmenlerden biri de, ilerideki yıllarda Hürriyet’te
“Güzin Abla” kö#esiyle popüler olacak olan Güzin Sayar’dı.
309
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 310
Gazetenin ba#lıca özelliklerinden biri i#çi ve sendika haberlerine geni# yer vermesiydi. Gazeteye bu özelli"i kazandıran, daha sonra T!P ve D!SK genel sekreterli"i yapacak
olan sendikacı-gazeteci Kemal Sülker’in yıllarca bu gazetede çalı#mı# olmasıydı.
Cengiz’le birlikte, sosyal içerikli haber ve yazılara daha
fazla yer vererek Gece Postası’na yeni bir dinamizm kazandırdık.
Ben gazetenin üçüncü sayfasında iki dedemin önisimlerinden olu#an Fevzi Rıza takma adıyla fıkra yazmaya
ba#ladım.
Bir süre sonra Cengiz zamanını tamamen Ye#il Çam’a
ayırmak istedi"inden gazeteden istifa etti. Sanıyorum yapaca"ı ilk film, “Tabancamın sapını gülle donataca"ım” idi.
Cengiz’in ayrılması üzerine Benice beni bürosuna
ça"ırdı:
- Do"an, Cengiz ve seninle kaç aydır beraber çalı#ıyoruz.
Gazeteye gerçekten bir hayatiyet kazandırdınız. Yazılarını da
dikkatle okuyorum. Zaman zaman a#ırı gidiyorsun, ama
benim gençlik yıllarımı anımsattı"ı için ho#uma gidiyor.
Unutma ki ben de gençlik yıllarımda senin gibi sol militandım. Ama zaman insanı de"i#tiriyor. Belki sen de bir gün
de"i#eceksin.
- Gelecek için #imdiden bir #ey söylemek zor, ama
de"i#ece"imi hiç sanmıyorum. Yeti#me ko#ullarım, ya#adıklarım de"i#meme olanak vermez. De"i#ecek olsam, #imdiye kadar önüme çıkan bir çok fırsatı geri çevirmezdim.
- Bak ben sana yeni bir fırsat tanıyorum. Kendini
de"i#tirmen için de"il, gazetemi geli#tirmen için. Cengiz’den
sonra genel yayın müdürlü"ünü üstlenmeni öneriyorum.
Senin siyasal tercihlerini payla#masam da saygı duyarım. Bu
öneriyi yaparken tek ko#ulum, gazeteyi bir siyasal partinin
yayın organı haline dönü#türmemen. T!P’in de haberlerini
verebiliriz, ama abartmamak kaydıyla...
Gerçekten de, ben genel yayın müdürü olduktan sonra
gazete daha sol bir yapı kazandı, ama Benice’yle hiçbir so310
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 311
runumuz olmadı. Aksine, gazeteyi daha çekici kılmak için
tüm giri#imlerime destek oldu.
Gazetenin Nuh-u Nebi’den kalma bir hurufat kasası
vardı. Bu kasadan çarpıcı ba#lık çıkartmak sayfa sekreterleri
için de mürettipler için de büyük bir çileydi.
Gazete yönetimini üstlendikten sonra ba#mürettip Sırrı
Usta’nın da hemen her konuda görü#ünü alıyordum. Bir gün
Sırrı Usta,
- Yazı i#lerindekiler pek bilmez, bu Ethem !zzet’in depoda yıllardır Karun hazinesi gibi sakladı"ı harika hurufat
takımları var, dedi. Bunları meydana çıkarttırırsan, hem sen
daha albenili bir gazete yaparsın, hem de biz bu döküntülerle
ba#lık tutturma çilesinden kurtuluruz.
Hemen Benice’nin yanına gittim.
- Gazete yava# yava# tiraj alıyor. Bunu daha da
hızlandırabiliriz, dedim.
- Nasıl?
- Depodaki hurufat takımlarını kullanabilirsek?
Önce anlamazlıktan gelmeye çalı#tı.
- Ne hurufatı? Bu da nereden çıktı?
-Beyefendi, bu takımların tur#usunu mu kuraca"ız? Teknoloji hızla de"i#iyor. Belki birkaç yıl sonra bunlar da demode olup çöpe gidecek. Ofset, tifdruk yayınlar aldı ba#ını
gidiyor. Açın depoyu, hazır gazete hamle halindeyken zamanında de"erlendirelim.
Patron ye#il ı#ık yakar yakmaz tüm mürettiphane personeli seferber olup birkaç gün içinde hurufat kasalarını, çerçeveleri yenilediler. Gazete sava# öncesi yıllardan kalma
görünümünden kurtuldu, daha modern, daha estetik bir görünü# kazandı. Bu yenilenmeyi, gazeteyi ba"ladıktan sonra
sayfa sekreterleri ve mürettiplerle birlikte Kumkapı’daki bir
balıkçı lokantasında kutladık.
Günümün ilk sekiz saati gazetede, ö"leden sonra ikindiye kadar federasyonun merkezinde, ak#amları ise gece
yarısına kadar parti merkezinde geçiyordu.
Aslında benim için parti çalı#ması bir bakıma daha sa311
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 312
bahtan gazetede ba#lıyordu. Gece Postası’nı hazırlamaya
ba#lamadan önce tüm sabah gazetelerini elden geçiriyor, i#lenecek konuları tesbit ediyordum. Bunu yaparken bir yandan
da siyasal ve sosyal haberlerin geni# bir özetini çıkartıp sabah
9’da Aybar’a telefonla iletiyordum.
Aybar parti merkezine genellikle, Beyo"lu’ndaki Markiz Pastanesi’nde Fransızca gazeteleri okuduktan sonra gelir,
geç vakitlere kadar kalırdı. Partide yaptı"ı ilk i#lerden biri
genel ba#kanlık adına yayınlanacak basın bildirilerini bana
dikte ettirmekti.
Kendisiyle çalı#mı# olanlar iyi bilirler, Aybar’ın bir bildiriye veya bir ba#ka metne son biçimini vermesi saatlerce
sürerdi. Stenografiyle tuttu"um notlar üzerinde de"i#iklik
yapmak sorun de"ildi, ama teksir edilmek üzere mumlu
ka"ıda daktilo etti"im nihai metinde de"i#iklik yapmak gerçekten bir çileydi. Teksir makinesine takılıncaya kadar belli
kelimeler, hattâ cümleler üzerinde kırmızı korrektörle defalarca düzeltme yapılırdı. Düzeltilmi# yerlerde tekrar tekrar
yeni düzeltmeler yapılmaya kalkı#ınca mumlu ka"ıt deforme
olur, bir sayfalık metni yeni ba#tan daktilo etmek gerekirdi.
Bir sabah gazetede çalı#ırken, federasyon ba#kanı Ayhan
Yetkiner telefon etti:
- Do"an, biz ne yaptık?
- Anlamadım.
- 141-142. maddelerle ilgili bildiriden bahsediyorum.
Bazı üye sendikalarda kıyamet kopuyor... Gazeteci sendikalarını komünizm propagandasına âlet etmi#iz. Bazı sendikalarda federasyon yönetimini dü#ürmek için imza toplamaya
ba#lamı#lar.
- Ayhan, sakin ol, dedim. Hemen ola"anüstü toplantı yapalım. Kuru gürültüye pabuç bırakmamalıyız.
Ö"leden sonra acele bir toplantı yaptık. Bildiriyi ben kaleme almı# oldu"um için haklılı"ını ve gereklili"ini savunmak durumundaydım.
Türk Ceza Kanunu’nun Mussolini kanunlarına uydurulmasından sonra bu maddelerin nasıl gaddarca uygulandı"ını,
312
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 313
yüzlerce gazeteci, yazar ve sanatçının, örne"in Nazım Hikmet’in, Aziz Nesin’in, Rifat Ilgaz’in bu yüzden mahkemelerde ve hapislerde süründü"ünü anlattım.
- Bana kalırsa, üye sendikaların ba#kan ve temsilcilerini
!stanbul’da ola"anüstü toplantıya ça"ıralım, bu konuyu demokratik bir biçimde tartı#alım, dedim.
Öneri oybirli"iyle kabul edildi.
Sanıyorum bir iki hafta sonra üye sendikaların temsilcileriyle Basın Sarayı’nda toplandık.
Aslında sadece bir ilin gazeteciler sendikası bu bildiriyi
sorun yapmı#tı. Klasik bir anti-komünist nutuktan sonra 141142 bildirimizin geri çekildi"ini açıklayan ve kamuoyundan
özür dileyen yeni bir bildiri yayınlamamızı önerdi.
Anımsadı"ım kadarıya Ankara sendikası adına !lhami
Soysal ve Eski#ehir Sendikası adına yıllar sonra aynı kentte
üniversite rektörü ve belediye ba#kanı olacak olan Yılmaz
Büyüker#en bu talebe #iddetle kar#ı çıkanlar arasındaydı.
!lhami konu#masına, “Bakın arkada#lar, ben de solcuyum, solcu olarak da...” diye ba#lamı#tı ki, salonda,
- Esta"furullah! diye bir ses yükseldi.
Bildirinin geri çekilmesini isteyen sendikanın temsilcisiydi.
!lhami üsteledi:
- Ne esta"furullah’ı? Evet ben solcuyum.
Adam ısrarlıydı:
- Esta"furullah!
Salonda büyük bir kahkaha koptu. Zaten bu çatlak sesi
destekleyen kimse de yoktu. Toplantı, bizim 141-142 bildirisine tüm üye sendikaların da sahip çıkmasıyla sona erdi.
Ama Türkiye genelinde T!P’in geli#mesine paralel olarak anti-komünist saldırılar da azıyordu. Parti lokalleri, parti
yöneticileri ve üyeleri sürekli saldırı tehdidi altındaydı. Bu
ko#ullarda, 1962 yılının son günlerinde Aybar beraberinde
bir heyet oldu"u halde Ba#bakan !smet !nönü’yü ziyaret ederek güvence istemek zorunda kaldı.
T!P’e kar#ı dü#manlık ve dı#lama kampanyası o denli et313
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 314
kindi ki, belli günlerde parti genel merkezine Aybar ve bir
kaç yöneticiyle bizim gibi tek tük militandan ba#ka u"rayan
kalmamı#tı.
!#çi sınıfının tek sendikal konfederasyonu Türk-!# de
anti-komünist mitingler düzenleyerek i#çileri T!P’e kar#ı
kı#kırtıyordu.
Bu yalnızlık ve umutsuzluk ortamında bir ak#am genel
merkezin kapısı çalındı. Kapıyı Talat açtı: !ki mavi tulumlu
i#çi…
- Biz, dediler, yeni tabelayı asmaya geldik.
Gerçekten de bir süre önce yeni binanın cephe
geni#li"ine uygun bir parti tabelası sipari# edilmi#ti.
Tabela zorbela merdivenlerden çıkartıldı. !ki i#çi tabelayı büyük bir zorlukla ve de ustalıkla binanın Vilayet
Kona"ı’na bakan cephesine, devlet otoritesine meydan okurcasına monte ettiler.
Kanter içinde i#lerini bitirince de sordular:
- Bu Türkiye !#çi Partisi de neyin nesi?
Talat büyük bir co#kuyla partinin i#çi sınıfının ve ezilen
tüm ve sınıf tabakaların sömürüsüne kar#ı mücadele veren
tek siyasal örgüt oldu"unu anlattı.
- Yani bu bizim partimiz, i#çilerin partisi, dediler. Öyleyse bizi de üye yazın... Biz de artık T!P’liyiz.
Belki sıradan bir olaydı. Belki anlık bir jestti. Ama o
günün a"ır baskı ko#ulları altında ba#ta Aybar olmak üzere
genel merkezin hareketlili"ini sa"layan birkaç ki#iye büyük
bir moral destek vermi#ti. Tüm bu çabalar, çileler bo#una
de"ildi.
Bu arada partinin basın ve ara#tırma büroları olu#turuldu.
Aybar’ın iste"i üzerine ben her ikisinde de üyeydim.
Her iki büronun ilk toplantıları benim için gerçekten
büyük bir olaydı. !lk kez kendisini “sosyalizm mücadelesine
adamı#”, sadece kitaplarından ismen tanıdı"ım çok sayıda
aydınla bir araya geliyordum.
O günlerde Ya#ar Kemal’in de partili oldu"unu duymu#tum, ama toplantıda yoktu.
314
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 315
- Ya#ar Kemal bir burs almı#, !ngilizce ö"renmek üzere
!ngiltere’ye gitmi#. Ama gitmeden önce partiden izin istemi#,
Aybar da izin verdi"i için Londra’daymı#, bu yüzden toplantılara katılamıyormu#.
Ya#ar Kemal... !nce Memed’ine, röportajlarına hayran
oldu"um bu efsane isim... Onun kendi özel sorunu için dahi
partiden izin istemesi sadece beni de"il, partideki birçok
genci de son derece etkilemi#ti.
- Gerçek solculuk böyle olur, solcu aydın dedi"in böyle
olur, diyorduk.
Ya#ar Kemal’in toplantıda böylesi yoklu"u, ismen
tanıdı"ım birçok solcu aydının varlı"ı kadar etkileyiciydi.
Toplantılarda Kemal Sülker basın bürosu sekreteri olarak
görevlendirildi, ben de yardımcısıydım. Hemen çalı#maya
koyulduk.
Bilim ve Ara#tırma Bürosu’nun faaliyete geçmesi biraz
daha zaman aldı. Büro, T!P’in 1964’deki 1. Kongresi’ne sunulacak olan programını hazırlamakla görevliydi. Ama yakla#an
17 Kasım 1963 yerel seçimlerine de en etkin propaganda malzemelerini hazırlaması gerekiyordu. Büronun sekreterli"ini
Fethi Naci üstlenmi#ti. Parti programının yazımında kendisine
Selahattin Hilav’la birlikte ben yardımcı olacaktım.
Sorumluluklarım iyice artmı#tı. Günlük bir gazetenin
yayın yönetmenli"i, federasyonda sendikal çalı#malar, ak#amları da bazen gece yarısına kadar süren parti çalı#maları.
Sa"lık durumum da iyi de"ildi. ! zmir’de Sabah Postası’nda çalı#ırken yakacak odun ve kömür yoklu"u yüzünden
kaptı"ım müzmin bron#it, !stanbul’daki ya#am ko#ullarında
iyiden iyiye azmı#tı. Bir süre kaldı"ım kaloriferli otelin fiyatı
a"ır geldi"inden Ba#musahip Sokak’taki külüstür Ca"alo"lu
Oteli’ne ta#ınmı#tım. Kalorifer ya da kat sobası olmadı"ından
sık sık so"uk alarak hasta dü#üyordum.
Bu yüzden Tarlaba#ı’nın arka sokaklarından birinde bir
pansiyon odası bularak oraya yerle#tim. Ardından da Gedikpa#a’da küçücük penceresinden tüm Marmara’yı görebildi"im bir tavanarasına geçtim.
315
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 316
Fethi Naci’nin çalı#tı"ı Emayeta#’tan fabrika fiyatına bir
gaz sobası, Kapalıçar#ı’dan da elden dü#me portatif bir HermesBaby yazı makinesi aldıktan sonra bo# zamanlarımda
evde de çalı#abilir hale gemi#tim.
Bilim ve Ara#tırma Bürosu’nun en etkin ve devamlı üyelerinden birisi Behice Boran’dı. Boran “i#çi sınıfı öncülü"ü”
kavramına sıkı sıkıya ba"lı, parti programı konusunda da ortodoks marksist bir yakla#ımdaydı.
Fethi Naci, uluslararası komünist hareketin kaynaklarına
dayanarak Türkiye’nin #imdilik kapitalist olmayan bir
kalkınma yolunu seçmesi gerekti"i görü#ündeydi. Sosyalizmin kurulu# a#aması daha sonra gelecekti. Bu nedenle Bilim
ve Ara#tırma Bürosu’nda zaman zaman yo"un tartı#malar
ya#anıyordu.
Aybar bir süre bu tartı#maların dı#ında kalmaya özen
gösterdiyse de, bir Anadolu gezisi dönü#ü Bilim ve Ara#tırma
Bürosu’nda ortaya attı"ı soru üzerine kıyamet koptu.
Partinin i#çi yo"unluklu büyük metropollerde bir türlü
büyük sıçrama yapamaması, üstelik anti-komünist örgütlenme
ve baskıların giderek yo"unla#ması dolayısıyla belli bir umut
kırıklı"ı içinde bulunan Aybar, Kürt illerine yaptı"ı bir örgütlenme gezisinden büyük bir tatminle dönmü#tü.
Her gitti"i yerde Kürtler ve Aleviler Aybar’ı büyük bir
co#kuyla kar#ılamı#lar, ardından da hızlı bir örgütlenme
çalı#masına girmi#lerdi.
Bu gözlemlerin etkisiyle olmalı, Aybar “i#çi sınıfı öncülü"ü”nde ısrarın Türkiye gerçeklerine uygun olup olmayaca"ı sorusunu ortaya atmı#tı.
Bu soruya en #iddetli reaksiyonu Behice Boran göstermi# ve “i#çi sınıfı öncülü"ü”nden asla taviz verilemeyece"ini söylemi#, bunun nicel bir öncülük de"il
ideolojik, politik ve örgütsel bir öncülük olarak benimsenmesi gerekti"ini vurgulamı#tı.
Aybar’ın bu soruyu sorması bana da son derece aykırı
gelmi#, ben de söz alarak Boran’ın tutumunu destekledi"imi
söylemi#tim. Boran’la “sosyalizme geçi# a#aması” konu316
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 317
sunda görü# farklılı"ı içinde olan Fethi Naci dahi Aybar’ın
yakla#ımına arka çıkmamı#, bu konudaki tartı#ma fazla
geni#lemeden kapanmı#tı.
Bilim ve Ara#tırma Bürosu çalı#malarının yanısıra, partinin hukuk bürosu da bizzat Aybar’ın yönetiminde, Mayıs
ayına kadar ba#ta 141 ve 142. maddeler olmak üzere TCK’nun
anti-demokratik maddeleri aleyhine Anayasa Mahkemesi’nde
açılacak dâvanın dosyasını hazırlamaya çalı#ıyordu. Zamana
kar#ı sava#ta birçok belgenin düzeltilmi# metinlerinin
yazılması da bana dü#üyordu.
Yön’ün giderek daha “tepeden inmeci” bir çizgi benimsemesi, T!P’e kar#ı mesafeli durması kar#ısında parti yönetimi haftalık bir sol dergi yayınlama kararı aldı.
Adı “Sosyal Adalet” olacaktı. Derginin yönetmenli"ini
Turhan Tükel’in yapmasına karar verildi. Ben ve Süleyman
Ege de kendisine derginin hazırlanmasında yardımcı olacaktık. Partinin eli kalem tutan tüm üyeleri de dergiye yazacaklardı.
Turhan modern gazetecilik anlayı#ıyla sola angajmanını
ba"da#tıran bir dergi yaratmak istiyordu. Bu anlayı#ta Aybar’ın da tam deste"ine sahipti. T!P kadrolarını da a#an daha
geni# bir okur kitlesine seslenebilme dü#üncesiyle ilk sayıda
Yön hareketine yakınlı"ı bilinen DPT Müste#arı Osman Nuri
Torun’un bir yazısı da yeralıyordu.
Sosyal Adalet’te benim en çok üzerinde durdu"um konu,
Çalı#ma Bakanı’nın “büyük bir sosyal kazanım” gibi benimsetmeye çalı#tı"ı Sendikalar, Toplu Sözle#me, Grev ve
Lokavt yasalarıydı.
Tüm eksiklerine ra"men 1961 Anayasası metninde lokavt bir “hak” olarak yeralmıyordu. Ne ki, Amerikan gazetecili"inin ve sendikacılı"ının rahle-i tedrisinden geçmi# olan
Ecevit için “lokavt” da kutsal bir haktı. Tüm muhalefetimize
ra"men bu yasalar Meclis’ten oldu"u gibi geçecek ve buna
ra"men Ecevit Türk-!# ve ona ba"lı sendikalar tarafından
“i#çi babası” ilan edilecekti.
Tüm bunlara tepki olarak sınıf sendikacılı"ı hareketi,
317
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 318
özellikle T!P kurucusu sendika liderlerinin etkisiyle giderek
mevzi kazanıyordu. 1963 Ocak ayındaki Kavel Grevi, ileride D!SK’in kurulu#uyla taçlanacak olan yeni sendikacılı"ın
do"umunu müjdeliyordu.
Ne ki o günlerde Türkiye’nin siyasal gündemi Talat Aydemir’in muhtemel darbe giri#imine endeksliydi.
Yön hareketi “tepeden inmeci” tutumuyla do"al olarak
Aydemir’in arkasındaydı. Üniversitelerde, medyada, siyaset
dünyasında birçok önemli ki#inin Aydemir’i destekledi"i
söyleniyordu.
Sola yönelik baskıların #iddetlenmesi ve !nönü Hükümeti’ni bu konuda tutarlı bir tutum takınamaması nedeniyle,
T!P’e sempatizan sol aydınların bir kısmı tarafından da Aydemir’in olası darbe giri#imi bir çıkaryol sayılmaya ba#lamı#tı.
Partide büro çalı#maları ba#lamadan önce her ak#am
Aybar belli konuları yakın çalı#ma arkada#larıyla tartı#maya
açardı. Bir ak#am yine böyle bir ortamda Aybar’ın ortaya
attı"ı bir soru hepimizi #oke etmi#ti:
- Aydemir hareketi ba#arıya ula#ır ve bizden de destek
isterse ne yapmalıyız?
Orada bulunan herkes Aydemir darbesine destek verilmesine #iddetle kar#ı çıktı. Bir i#çi sınıfı partisinin mahiyeti belirsiz bir askeri darbeyi desteklemesi kabul edilebilir bir #ey
de"ildi. En azından 141-142. maddeleri kaldırtma, komünist
dü#ünce ve örgütlenmenin özgürlü"ünü sa"lama mücadelesi
verdi"imiz, konuyu Anayasa Mahkemesi’ne götürdü"ümüz
bir dönemde demokratikle#me yollarını kapataca"ı kesin olan
bir hareketin desteklenmesi intihar olacaktı.
Aybar bu konuda çe#itli tepkileri dinledikten sonra,
- Ben de farklı dü#ünmüyorum, dedi. Ama partinin
ba#kanı olarak, bizim tercihlerimize aykırı siyasal geli#meler olursa ne tavır almamız gerekti"ini dü#ünmek ve
tartı#mak zorundayım. Geli#meleri dikkatle izleyelim.
Aybar’ın o ak#amki çıkı#ı, Aydemir’cilerin kendisiyle kurdukları özel bir ili#kinin sonucu muydu? Bunu hiçbir zaman
ö"renemedik. Ancak 21 Mayıs’ın yakla#tı"ı günlerde Ayde318
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 319
mir’cilerin sol da dahil tüm siyasi çevrelerle ve #ahsiyetlerle
yo"un ili#kiler kurdukları, tam desteklerini alamasalar da en
azından nötr kalmalarını sa"lamaya çalı#tıkları bir gerçekti.
21 Mayıs 1963 darbe giri#imi oldu"unda ben hâlâ Gece
Postası Gazetesi’nin yayın yönetmeniydim. Hemen sıkıyönetim ilan edilerek bir dizi yasaklar konuldu"undan ne Gece
Postası’nda ne de Sosyal Adalet’te konuya ili#kin herhangi
bir analiz ya da yorum yapmak mümkündü.
Yine de bir esnaf derne"inin hiç de siyasal yanı olmayan
kongre ça"rısı sıkıyönetimden izin alınmadan yayınlandı"ı için
bir sabah vakti mevcutlu olarak önce Sansaryan Hanı’na, oradan 1. Ordu Komutanlı"ı’na götürüldüm, ardından da Balmumcu’daki sıkıyönetim askeri mahkemesine sevkedildim.
Balmumcu’da asker nezaretinde sorgu sıramı bekliyordum. Arada bir ba#ka askerler de mahkeme salonunun bulundu"u kata çıkıyor, bana nezaret eden askerlerle aralarında
Kürtçe konu#uyorlardı. Ne konu#tuklarını anlamıyordum,
ama konu#mada geçen bazı tanıdık isimler kula"ıma
takılıyordu: Musa Anter, Medet Serhat, Edip Karahan, Sait
Elçi, Ya!ar Kaya, Do"an Kılıç, Enver Aytekin…
Bunlar, her sıkıyönetim döneminde oldu"u gibi, ilk
a"ızda tutuklanan Kürt aydınlarıydı. Bu isimlerin her tekrarlanı#ında askerlerin gözleri parıldıyor, yüzlerinde belirgin bir
hayranlık ve mutluluk ifadesi okunuyordu. Belli ki sözünü
ettikleri ki#iler, Kürt halkının varlıklarından ve mücadelelerinden gurur duydu"u çocuklarıydı.
Ço"unu #ahsen ya gazetecilik ya da parti çalı#maları çerçevesinde tanımı#tım. Türkiye’nin basın ve kültür merkezi o
yıllarda Bâbıâli’ydi. T!P’in genel merkezi de o sırada !stanbul Valili"i’nin hemen yanıba#ındaydı. Parti’ye ya da gazeteye gidip gelmek için Sirkeci’den ba#layıp Divanyolu
Caddesi’ne kadar uzanan “yoku#” her gün en az iki kez katedilirdi. Bu katedi#lerde mutlaka Kürt arkada#lardan bir ikisine rastlamak mümkündü. Konu#malar da genellikle, o
sırada yükseli# halinde olan T!P’in Kürt sorununa yakla#ımı
üzerinde yo"unla#ıyordu.
319
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 320
Onların görü#leri, ele#tirileri ve uyarılarıdır ki, gerek T!P
içindeki mücadelelerde, gerekse daha sonraki yıllarda yönetmenli"ini yaptı"ım Ak!am Gazetesi ve Ant Dergisi‘nde,
sınıfsal sorunların yanısıra Türkiye’nin halklar sorununu,
özellikle de Kürt sorununu ön planda ele almamda büyük rol
oynayacaktı.
Mahkeme salonuna alındı"ımda ilginç bir sürprizle
kar#ıla#tım.
Askeri hakim, !zmir’deki NATO Karargâhı’ndan
tanıdı"ım bir kurmay albaydı. NATO’ya ve ABD hegemonyasına kar#ı bir subaydı. Beni sanık olarak kar#ısında görünce bir an #a#aladı, sonra dava dosyasına dahi bakmadan,
- Nasıl olur, senin gibi idealist bir genç gazeteci nasıl
derdest edilir? diyerek pe#in tavır koydu. Ardından da suçlamanın tamamen formalite ihmaline ili#kin oldu"unu görünce beni derhal serbest bıraktırdı.
Yön Dergisi gibi Sosyal Adalet de sıkıyönetimce ilk kapatılan süreli yayınlardandı. Sosyal Adalet esasen bir süredir
sallantıdaydı. !lk yayına ba#ladı"ı günlerde hemen hemen
tüm solcu aydınların u"rak yeriyken partinin yönetiminin sürekli müdahaleleri nedeniyle ilk günlerdeki co#ku kaybolmu#tu. Yazarların ço"u artık yazmaz olmu#tu. Süleyman
Ege’yle ben de redaksiyon ekibinden ayrılmı#tık. Turhan
Tükel yayın yönetmenli"ini bıraktıktan sonra dergiyi partinin
basın bürosu sorumlusu olarak birkaç partiliyle birlikte
Kemal Sülker devam ettirmeye çalı#ıyordu.
21 Mayıs’tan kısa bir süre sonra !nci’yle tekrar kar#ıla#tık.
Aydemir hareketiyle ilgili haberlerinin çalı#tı"ı gazetede tahrif
edilerek sansasyonel ba#lıkla verilmesinden son derece rahatsız
ve üzgündü. Olayın sarsıntısını hafifletmek için kısa bir Akdeniz gezisine çıkıyordu. Yola çıkmadan önce Gece Postası’na
u"rayarak benimle uzun uzun görü#tü. Dönü#ünde bir ba#ka
gazeteye geçmek kararındaydı.
Nitekim seyahatten döndükten bir süre sonra Ak#am Gazetesi’nin Ankara Bürosu’nda görev alacaktı. Benim de bir
süre sonra Ak#am’a geçi#imle hem özel ya#amımızda hem
320
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 321
de mesleki ve siyasal planda yarım yüzyılı bulan çalkantılı
beraberli"imiz ba#layacaktı.
Partide yeni program çalı#maları iyice hız kazanmı#tı.
Bilim ve Ara#tırma Bürosu’ndaki yo"un tartı#maları ve
alınan kararları stenoyla kayda geçiyordum. Daha sonra
ak#amları Fethi Naci’nin evinde bulu#arak bunları rapor ve
program tasla"ı haline getiriyorduk. Aybar’ın ye"eni
Çi"dem’le evli olan ve Naci’yle aynı binada oturan Selahattin Hilav da sık sık bizimle bir araya gelerek program tasla"ı
yazımına katkıda bulunuyordu.
17 Kasım 1963’te yapılacak yerel seçimler, parti görevlerimizi daha da artırdı. Program ve günlük basın yayın
çalı#malarının yanısıra, partinin seçim propagandası için gerekli malzemeleri de hazırlamakla görevlendirildik. Bunun
için genel merkezde bir seçim bürosu olu#turuldu.
Bence bu seçime, kısa bir süre sonra partiden ihraç edilecek iki ki#i damgasını vurdu.
Birincisi partinin o dönemdeki genel sekreteri Orhan Arsal’dı. Seçim yakla#ırken Aybar, !stanbul Belediye
Ba#kanlı"ı için !stanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi doçentlerinden !smet Sungurbey’i aday göstermek istiyordu.
Genç ve ba#arılı bir bilimadamı olan Sungurbey’in partinin
imajını güçlendirece"ini dü#ünüyordu. Oysa, !stanbul’un
tanınmı# solcu avukatlarından biri olan ve partinin örgütlenmesinde büyük eme"i geçmi# bulunan Orhan Arsal, !stanbul
belediye ba#kanlı"ına kendisinin aday olması gerekti"i
dü#üncesindeydi.
O sırada çok yakın dost oldu"umuz !smet Sungurbey,
önerilen adaylı"ın üniversitede profesörlü"e yükseltilmesine
engel olabilece"i gerekçesiyle kendisine profesörlük sınavı
bitinceye kadar anlayı# gösterilmesini istedi.
Sungurbey’in adaylı"ı gerçekle#emeyince parti yönetimi
için Arsal’ı aday göstermekten ba#ka çare kalmamı#tı. Daha
önce kendisine öneride bulunulmadı"ı için Arsal kırgındı.
Adaylı"ı kabul ettirebilmek için partinin önde gelen yöneticilerinden bir heyet olu#turuldu. Anımsayabildi"im kadarıyla
321
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 322
heyette Kemal Sülker, Cemal Hakkı Selek gibi genel merkezde a"ırlı"ı olan ki#iler de vardı.
Partinin en özverili üyelerinden Avukat Nebil Varuy’un
deyimiyle bu “kardinaller heyeti” bir gece vakti Arsal’ın
kapısını çalarak kendisinin gönlünü alacak ve !stanbul Belediye Ba#kanlı"ı için aday olmasını kabul ettirecekti.
Seçimlerin ikinci önemli ismi, CKMP Senatörü Niyazi
A"ırnaslı’ydı.
Partinin 141 ve 142. maddelerin iptali istemiyle Anayasa
Mahkemesi’nde dâva açabilmesi için Senato veya Meclis’te
temsil ediliyor olması gerekiyordu. Uzun görü#melerden
sonra A"ırnaslı CKMP’den ayrılıp T!P’e katılarak partiye bu
yasal olana"ı sa"lamı#tı.
Herhangi bir siyasal partinin seçimlere katılabilmesi için
en azından 13 ilde bütün ilçeleriyle örgütlenmi# olması gerekiyordu, ama o günkü örgütlenme düzeyiyle T!P’in bu
ko#ulu yerine getirmesi olanaksızdı.
Senatör Niyazi A"ırnaslı !stanbul’a geldi"i bir ak#am
inanılması zor bir öneri getirdi:
- Bana yetki verin, birkaç haftada gerekenden fazla ilçede örgütlenme yaparım.
Partinin bu ilk seçim denemesine katılıp belli bir varlık
göstermesine büyük önem veren Aybar, ba#ka çare olmadı"ı
için, öneriyi kabul ederek A"ırnaslı’yı örgütlenme konusunda yetkili kıldı.
Gerçekten de A"ırnaslı birkaç hafta içinde ilçe ilçe
dola#arak, eski partisi CKMP’nin tabelalarını indirtip yerine
T!P’in tabelalarını astıracak, böylece partinin seçime
katılması mümkün olacaktı.
Arsal ve A"ırnaslı’nın seçim ve örgütlenme konusunda
birdenbire ön plana çıkmaları, o sıralarda partiye daha sık
gelerek özellikle program ve propaganda çalı#malarına
katılan Behice Boran’la e#i Nevzat Hatko’yu pek memnun
etmemi#ti. Boran zaten program çalı#maları sırasında Fethi
Naci’yle sürekli çatı#ma halindeydi. Aybar’ın Naci’ye büyük
de"er vermesinden de son derece rahatsızdı.
322
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 323
!stanbul Belediye Ba#kanlı"ı adaylı"ını kabul ettikten
sonra genel merkeze ilk geli#inde Arsal’ın ana seçim malzemesi olarak “herkese bedava ekmek” sloganını önermesi
üzerine büyük tartı#ma çıktı. Öneri “a#ırı popülist” bulunarak reddedildi.
Adayların seçim çalı#malarında ve özellikle de radyodaki propaganda konu#malarında aklına geleni söylememeleri için bir propaganda komitesi olu#turuldu. Benim de dahil
oldu"um bu komitede parti adına verilecek mesajlar üzerinde
görü# birli"i sa"lamak son derece zor oluyordu, çünkü partinin henüz kesinle#mi# bir programı yoktu. Toplantılarda her
kafadan bir ses çıkıyordu.
Sanıyorum radyo konu#malarının ba#ladı"ı ilk ak #amdı.
Behice Boran’la birlikte Kasımpa#a’daki bir kahvede seçim
toplantısı yapmakla görevlendirildik.
Bu, Boran’ın parti adına bir i#çi semtinde yapaca"ı ilk
konu#maydı.
Partililer biz gelmeden önce kahvede biraz hazırlık
yapmı#lardı, ama birçok kimse bizim gelmemize aldırı# etmeden çaylarını yudumlayıp tavla veya ka"ıt oynamaya
devam ediyordu.
Ne ki, son derece iyi bir hatip olan Boran konu#maya
ba#lar ba#lamaz bu ilgisizlik da"ıldı, zarlar, ka"ıtlar bir yana
bırakıldı, kahvedeki herkes Boran’ı sonuna kadar, zaman
zaman sözlerini alkı#larla da keserek, büyük bir ilgiyle ve
saygıyla dinledi.
Boran’ın konu#ması bitmi#ti ki partili arkada#lar T!P
adına ilk seçim konu#masını dinlemek üzere radyoyu açtılar.
Orhan Arsal konu#uyordu. Ajitasyon dozajı son derece
yüksek konu#mada sık sık “!#çim, köylüm, esnafım, memurum benim” diyerek do"rudan T!P’in hedef kitlesine seslendikçe kahvede oturanlar yerlerinden fırlayarak Arsal’ı ayakta
alkı#lıyor, tezahürat yapıyordu.
Bu ilk seçim toplantımız bizim için gerçekten beklenmedik bir ba#arı olmu#tu. Ama Arsal’ın devreye sokulmasından dolayı Boran’ın rahatsız oldu"unu hissediyordum.
323
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 324
Birkaç ay sonra toplanacak olan ilk büyük kongrede patlak
verecek parti içi iktidar sava#ının ilk i#aretiydi bu...
Arsal’ın radyo konu#maları öylesine yankı yaratmı#tı ki,
partiye kar#ı olanlar dahi sadece 13 ilde yapılan bu seçimlerden partinin büyük bir ba#arıyla çıkmasını bekliyordu.
Seçim gecesi genel merkezde basına bilgi vermekle görevliydim. Gündüz sandık sandık dola#ıp havayı yoklamı#tık.
Belli bir saatte !stanbul’dan ilk sonuçlar gelmeye ba#ladı.
Gelen ilk birkaç sandıkta T!P gerçekten yüksek oy almı#tı.
Ama sevinç uzun sürmedi, di"er sandıklardan gelmekte olan
sonuçlar pek iç açıcı de"ildi.
Telefonla bilgi isteyen gazetecilere ben sonuçları oldu"u
gibi veriyordum. Bir gazeteciyle konu#urken Genel Sekreter
Yardımcısı !hsan Üngör büyük bir öfkeyle telefonu elimden
kaptı, ilk birkaç sandı"ın sonuçlarına dayanarak partinin zafere
gitti"ine dair abartılı bir demeç verdi. Ardından da beni partinin ba#arısını küçümseyen bilgiler vermekle suçladı.
Bunun üzerine benim sadece parti üyesi de"il aynızamanda meslek kurallarına saygılı bir gazeteci oldu"umu
hatırlatarak, “yalan üzerine kurulu bir ileti#im ve propaganda”nın partiye en büyük kötülük olaca"ını söyledim, sözcülük görevinden çekildi"imi bildirerek parti merkezinden
ayrıldım.
Ertesi gün genel merkeze gitti"imde seçimlerin genel sonuçları da gelmi#, TïP%açısından pek de ba#arılı olmadı"ı
anla#ılmı#tı.
Aybar seçim gecesi olayını duydu"unda son derece
üzüldü, basın ve ara#tırma bürolarındaki çalı#malarımı sürdürmem için ısrar etti.
Kısa bir süre sonra, !stanbul’a gelmeden önce !zmir’de
örgütlenmesine büyük katkıda bulundu"um Gültepe mahallesinde belediye seçimleri yapıldı, T!P’in destekledi"i
ba"ımsız aday Mehmet Günay AP’nin yüzde 47,78 oyuna
kar#ılık yüzde 49,69 oy alarak Türkiye’nin ilk sosyalist belediye ba#kanı seçildi
Bu sonuç üzerine konu#urken Aybar:
324
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 325
- Biliyorsun, dedi, bu sonuçta senin de büyük katkın var.
Bu katkını !stanbul ilinde de, genel merkez düzeyinde de sürdürmelisin.
Bir süre sonra yapılan ve gazete çalı#ması nedeniyle
katılamadı"ım T!P !stanbul !l Kongresi’nde adaylık koymadı"ım halde Aybar’ın önerisiyle il yönetim kuruluna seçildim.
Bu arada kent de"i#ikli"i nedeniyle TGSF’deki !zmir
temsilcili"i görevinden ayrılmı#, !stanbul Gazeteciler Sendikası’nda sendika temsilcisi olmu#tum. Türk-!# Konfederasyonu’nun !stanbul’daki i#kolu sendikaları düzeyinde
organize etti"i bir toplantıya bizim sendika adına katılarak,
sınıf sendikacılı"ının geli#tirilmesi gere"i üzerine bir
konu#ma yapmı#tım.
Bu siyasal ve sendikal angajmanlara ra"men, Gece Postası Gazetesi’ne getirdi"im canlılık büyük günlük gazetelerin de dikkatini çekiyor, daha büyük gazetelerden transfer
teklifleri alıyordum.
Milliyet’te Turhan Aytul, Abdi !pekçi’nin yardımcısı
olmu#tu, beni Milliyet’e almak istiyordu. Arkada#lar arasında “Deli Turhan” diye bahsedilen, kendisini her daim sevgiyle andı"ım mizanpaj ustası Aytul’la birlikte çalı#mayı ben
de çok isterdim. Ne ki Milliyet’ten daha önce ihtilaflı
ayrılmı#tım, yayın çizgisinde de önemli bir de"i#iklik olmadıkça oraya geçmem söz konusu olamazdı. Reddettim.
Bu arada beklenmedik bir teklif, o sıralarda hızla tiraj
kazanan sa" e"ilimli Tercüman Gazetesi’nin sahibi Kemal
Ilıcak’tan geldi. !# önerisinden bahsetmeksizin önemli bir
konuda görü#mek üzere beni gazetesine davet etti.
Beraberinde Saadettin Çulcu ve Murat Serto"lu oldu"u
halde beni bürosunda kabul etti. Gece Postası’nın son zamanlardaki geli#imini övdükten sonra,
- Belki biliyorsun, dedi, ben de Gece Postası’ndan geçerek bugünlere geldim. Gece Postası’nda yıllarca esnaf haberleri muhabirli"i yaptım.
Gazetede zaman zaman Ilıcak’ın geçmi#teki çalı#ma325
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 326
sından bahsedilir, hattâ ithalat sıkıntısı olan yıllarda esnaf
dernekleri birli"inde kilit bir noktaya geldi"i, döviz ve kota
tahsislerinde rol oynayarak gazete patronlu"una yükselmesini sa"layacak bir birikim sa"ladı"ı söyleniyordu.
- Gece Postası’ndaki çalı#malarını izliyorum, dedi. Tercüman Gazetesi’nde senin gibi genç ve yetenekli bir yayın
yönetmenine ihtiyacım var.
- !yi de, gazeteyi izliyorsanız ve yazdı"ım yazıları
okuyorsanız, benim Tercüman’da çalı#mamın iki taraf
açısından da mümkün olmayaca"ını takdir edersiniz.
- Hiç dert de"il. Tabii ki senin neler yazdı"ını çok iyi biliyorum. Dahasını da, !zmir’deki sendikal kavgalarını da... O
senin özel seçimin. Gazetenin yayın çizgisine dokunmadı"ın
sürece i#birli"i yapmamıza hiçbir engel yok.
Sonra yanındaki Saadettin Çulcu’yu göstererek:
- Bak Saadettin de senin gibi solcudur, dedi. Ama
yıllardır beraber çalı#ıyoruz, hiçbir zaman da aramızda sorun
olmadı.
- Tamam da, ben sadece dü#ünce itibariyle solcu de"ilim,
aynızamanda siyasal ve sendikal alanda aktif bir solcuyum.
Bu örgütlerdeki angajmanlarımı terketmem söz konusu olamaz.
- Peki, dedi. Sen yine de dü#ün. Her zaman için davetlimsin, randevu dahi almadan gelebilirsin. Unutma, burada çalı#mayı kabul edersen, alaca"ın ücret, Gece Postası’ndakiyle
kıyaslanamayacak kadar yüksek olacak.
Birlikte çalı#mamızın mümkün olamayaca"ını tekrar
vurguladıktan sonra teklifine te#ekkür ederek ayrıldım.
Aslında o sıralarda maddi açıdan öyle yüksek bir ücrete
de gereksinimim yoktu. !zmir’den tanıdı"ım ve bir ara birkaç
sayı çıkarttı"ı !ngilizce gazeteye yardım etti"im Do"an Gündüz !stanbul’a gelmi#, !lancılık Reklam Ajansı’nda
çalı#maya ba#lamı#tı.
Ajansın hazırladı"ı reklamlarda kullanılan sloganların
ve metinlerin Türkçe açısından hatasız olması için bir
yardımcıya ihtiyaç vardı. Gece Postası’ndaki i#im bittikten
326
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 327
sonra ajansın Sirkeci’deki merkezinde iki saat kadar çalı#ıp
metinleri düzeltiyor, gazetede sekiz saat çalı#ma kar#ılı"ı
aldı"ım ücrete e#it para alıyordum. Ak#amları da tüm vaktimi
parti çalı#masına ayırabiliyordum.
Reklam ajansındaki çalı#mam sırasında iki Rum ressamla
çok sıkı dost olmu#tuk. Niko ve Pavli... Her ikisi de kelimenin
tam anlamıyla yaratıcıydı... Ne ki beraberli"imiz uzun sürmedi. Kıbrıs gerginli"i sırasında !stanbul’da Rumlara uygulanmaya ba#layan baskı ve tehditlere tahammül edemeyip
Türkiye’den Yunanistan’a göçetmek zorunda kaldılar.
Yeni parti programı hazırlandıktan sonra Türkiye !#çi
Partisi’nin 1. Büyük Kongresi 9-10 $ubat 1964 tarihlerinde
!zmir’de toplandı.
Yeni program tasla"ını Fethi Naci’yle birlikte kendisine
teslim etti"imizde Aybar,
- !kiniz de yeni seçilecek parti yönetiminde görev almalısınız. Genel ba#kan olarak kongreye sunaca"ım aday listesine hiç tereddüt etmeden koyaca"ım isimler arasında siz
de varsınız. Yeni dönemde yeni görevlere hazır olmanızı istiyorum, demi#ti.
Gazetedeki sorumlulu"um dolayısıyla kongreye katılamamı#tım.
Kongre dönü#ü Naci telefon etti:
- Do"an, seni kutlarım. T!P Genel Yönetim Kurulu’na
seçildin.
- Ya sen?
- Boran takımı muhalefet etti"inden ancak yedek üye olabildim. !#çi ve aydın ayrımı yapılarak çift sandık sistemi uygulandı"ından ben de dahil birçok sosyalist aydın genel
yönetim kuruluna giremedi. Selahattin Hilav da... Sen aynı
zamanda sendikacı oldu"un için i#çi kesiminden yüksek oyla
seçildin. Aydın kesiminden de !smet Sungurbey seçildi. Sanıyorum seni ve !smet’i yeni Merkez Yürütme Kurulu’na da
seçtiler.
Kongre öncesi Aybar böyle bir ayrım yapılaca"ından hiç
söz etmemi#ti. Aybar’a yakınlı"ından ötürü Naci’nin sadece
327
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 328
Genel Yönetim Kurulu üyeli"ine de"il, aynı zamanda Merkez Yürütme Kurulu üyeli"ine seçilmesi bekleniyordu.
Naci ayrıca kongrede gençlik konusunda da inanılması zor
bir tavır alındı"ını anlattı. T!P Gençlik Kolları’na Genel Yönetim Kurulu’nda kontenjan ayrılması kabul edilmi#ken, Boran’ın “dı# etkilere açık ve deneysiz” gençlere en yüksek karar
organında yer verilmesinin riskli oldu"unu ileri sürerek yeniden
oylama istemesi üzerine bu kontenjandan vazgeçilmi#ti.
Gazetedeki i#lerimi bitirdikten sonra ak#am üzeri Genel
Merkez’e gittim.
Merkezde son derece gergin bir hava vardı... Üst yönetime seçilmi# olmamdan ötürü beni kutlayanlar, memnunlularını ifade edenler dahi GYK seçimlerinin yapılı# tarzına
tepkiliydiler.
Ya#ar Kemal de olayı yüksek sesle protesto edenler
arasındaydı, bu durumun sorumlularından hesap sorulması,
gerekirse yeniden büyük kongreye gidilmesi gerekti"ini söylüyordu.
Salonun bir tarafında da bir grup gençle Behice Boran’ın
e#i çevirmen Nevzat Hatko arasında sert bir tartı#ma sürüyordu. Gençler parti yöneticilerini gençli"e güvenmemekle
suçluyordu.
Kongreye katılan arkada#ların sonradan anlattıklarına
göre, Nevzat Hatko !zmir’de Aybar’ın dahi bilgisi dı#ında
meydana gelen birçok olumsuzlu"un ba#aktörüydü. Kongreden bir hafta önce bazı Boran taraftarlarıyla birlikte !zmir’de bulu#arak ileride Boran’a kar#ı a"ırlık olu#turabilecek
kimselerin parti yönetimine girmelerini engellemek üzere
kulis faaliyetine giri#mi#ti.
Hatko benim içeri girdi"imi görünce aya"a fırladı.
- Gençlik mi diyorsunuz, i#te Do"an Özgüden... Genç
ya#ta yüksek oyla Genel Yönetim Kurulu’na seçildi. Daha
ne istiyorsunuz?
O sırada 28 ya#ındaydım, ama seçilmi# olmamın ya#ımla
falan ilgisi yoktu.
- Bir dakika Nevzat Bey, diye müdahale ettim. Sapla sa328
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 329
manı karı#tırmayalım. Ben ne ö"renciyim ne de gençlik kolları üyesiyim. Genç ya#ta çalı#maya ba#lamı# ve sendikal mücadeleye girmi# bir gazeteciyim. Partinin de ilk üyelerinden
ve yerel yöneticilerindenim. Seçilmi# olmamın ya#ımla falan
ilgisi yok. Genç arkada#ları tepkisini anlıyorum.
O sırada parti merkezine geldi"imi haber alan Aybar beni
hemen odasına görü#meye ça"ırdı. Talat’a da kim gelirse gelsin, benimle görü#mesi bitmeden içeriye almamasını tembihledi.
- Seni kutluyorum, Do"an, diye söze girdi. Genel yönetim kuruluna en yüksek oyla seçilenlerden birisin, bunu da
haketmi#tin.
- Te#ekkür ederim, ama Naci’den ö"rendi"im kadarıyla
kongrede daha önceden öngörmedi"imiz bazı geli#meler
olmu#, çifte liste gibi, gençlik kollarının yönetimden dı#lanması gibi...
-Bunları sormanı bekliyordum. Evet, beklenmedik bazı
geli#meler oldu. Naci de dahil çok de"er verdi"im birçok
aydın arkada#ın yönetim kuruluna girememesine ben de çok
üzüldüm. Ama bu arkada#ları parti olarak ba#ka biçimde
de"erlendirece"iz. Gençler konusu da öyle...
- Ama partinin sa"lıklı geli#mesine sekte vuracak #eyler
de"il mi?
- Bundan dolayı senin gibi güvenilir, özverili arkada#lara
partinin herzamankinden daha fazla ihtiyacı var. !smet Sungurbey’le birlikte merkez yürütme kurulundasınız. Hatta seni
ileride partinin genel sekreteri olarak görmek isterim.
- Güveninize te#ekkür ederim, ama kongrede olup bitenleri partinin gelece"i açısından vahim buluyorum. Bu
tatsız olayları, düne kadar bürolarda birlikte çalı#tı"ım, kongrede dı#lanmı# olan arkada#larla da görü#mem, yeni sorumluluklar almaya ondan sonra karar vermem gerekir.
Yanıtlarım üzerine Aybar belli ki rahatsız olmu#tu. Yine
de ısrar etti:
- Önerimi tekrar dü#ün. !lk MYK toplantısında senden
olumlu yanıt bekliyorum, dedi. Ayrıldık.
329
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 330
Partili ya#amımın en zor günleri #imdi ba#lıyordu.
!smet Sungurbey’le ben partinin en üst organına seçilmi#tik. Öncelikle onunla görü#tüm. Çift sandık uygulamasına ve özellikle de gençli"e güvensizlik gösterilmesine
son derece öfkeliydi.
- Sen ne yaparsın bilmem ama ben böylesi oyunlarla seçilmi# bir merkez yürütme kurulunda kalmayı dü#ünmüyorum, dedi. Derhal istifa edece"im.
Genel Yönetim Kurulu’nun yedek üyesi olmakla birlikte
Fethi Naci de bu kurulda kalmayı dü#ünmüyordu.
1951 TKP dâvasının en genç tutuklularından #air $ükran
Kurdakul bir süreden beri !stanbul’da Eylem adı altında bir
dergi hazırlıyordu. Dergi çevresinde toplanan bir grup sosyalist
de T!P içindeki geli#melere ele#tirel bakıyordu. Bu grupla birlikte yapılan bir de"erlendirme toplantısında T!P Genel Merkezi’ne büyük kongrenin çift sandık yöntemi uygulanmadan
ve gençlerin temsiline olanak verecek #ekilde yeniden toplanması istemini içeren bir dilekçe yollamaya karar verdik.
Dilekçe, T!P’in üst kurul üyeleri olarak !smet Sungurbey, Fethi Naci ve benim dı#ımda 20 kadar partilinin imzasını ta#ıyordu. !mzacılar arasında $ükran Kurdakul, Demir
Özlü, Edip Cansever, Muzaffer Buyrukçu, Nurettin Akan,
Ömür Canda#, Bekir Yenigün, Ali Ya#ar, Turgut Kazan, Veysi
Sarısözen ve Mehmet Dinçel de vardı.
Ayrıca, me#ruiyetini reddetti"imiz bir kongrenin seçti"i
kurullarda kalmamızın bir anlamı bulunmadı"ından !smet’le
ben MYK ve GYK’den istifa ettik, Fethi Naci de GYK yedek
üyeli"inden...
Bu muhalefetin duygusal ya da ki#isel bir tepkinin ifadesi de"il, Türkiyede sosyalist hareketin gerçekten geni# kitle
tabanına dayanan etkin bir siyasal güç haline getirilmesi
inancının bir gere"i oldu"una inandı"ım için, $ükran’ın dergisine açıklayıcı bir dizi yazı yazmaya karar verdim. Gazetedeki çalı#malardan vakit bulabildikçe kütüphanelerde
dola#ıyor ve görü#ümüzü destekleyecek belgeler bulmaya
çalı#ıyordum.
330
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 331
!lk yazım Eylem’de yayınlandı"ında sol çevrelerde geni#
bir yankı yarattı. Sanıyorum i#çi sınıfı kavramı üzerinde
ezber bozan ilk yazılardan biriydi. Çalı#anların sadece
beden i#çilerinden ve sendika bürokratlarından ibaret olmadı"ını, T!P’in fikir i#çileri de, küçük esnaf ve zanaatkarlar da, küçük köylüler de dahil tüm emekçilere açık bir parti
olması gerekti"ini vurguluyordum.
Sirkeci’de parti genel merkezine do"ru çıkarken sol tarafta bir kitabevi bulunan ve i#çi sınıfı hareketi tarihi konusunda en bilgili sosyalist aydınlardan biri olan Lütfü Eri#çi
beni hararetle kutladı.
Büyük kongrenin yenilenmesi istemimiz 8 Mart’ta Ankara’da toplanan Genel Yönetim Kurulu kararıyla reddedildi
ve dilekçeye imza koyan arkada#lar üzerinde yo"un bir baskı
uygulanmaya ba#ladı.Genel Merkez’in red kararına yanıt vermek üzere tekrar toplandı"ımızda, ilk imzacıların yarıdan fazlası ortalıkta yoktu.
Buna ra"men biz ilkesel mücadeleyi sürdürmekte kararlıydık. !smet, Naci ve benimle birlikte Gençlik Kolları
Genel Ba#kanı Ali Ya#ar ve partili aydınlardan Edip Cansever, Muzaffer Buyrukçu, Demir Özlü, Ömür Canda# ve Nurettin Akın Genel Merkez’in red yazısına derhal yanıt vererek
büyük kongrenin yenilenmesinde ısrar ettik.
Bunun üzerine, ilerideki yıllarda di"er muhaliflere kar#ı
sık sık kullanılacak olan tasfiye mekanizması ilk kez bize
kar#ı harekete geçirildi, hepimiz Yüksek Haysiyet Divanı’na
sevkedildik, disiplinsizlik iddialarına kar#ı savunma yapmamız istendi. !smet’le Demir yazılı savunma vermenin hiçbir #eye yaramayaca"ını dü#ünerek partiden istifa ettiler.
Biz mücadeleyi sonuna kadar götürmekte kararlı
oldu"umuz için dokuz imzalı ortak bir metin hazırlayarak
genel merkez yolladık. Aslında bu bir savunma de"il,
ya#anan usulsüzlükleri ve haksızlıkları te#hir belgesiydi.
Beklenen oldu ve GYK’nin istemine uygun olarak Yüksek Haysiyet Divanı hepimizin partiden ihraç edilmesine
karar verdi.
331
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 332
Bu arada kongre öncesi katıldı"ımız ilk yerel seçimlerde
radyo konu#malarıyla partinin sesini duyuran Orhan Arsal
da ba#ka partililerle birlikte “disiplinsizlik” gerekçesiyle partiden atıldı.
Behice Boran’ın Aybar’ı da kendi safına çekerek yürüttü"ü bu tasfiye kampanyasında ba#rolü e#i Nevzat Hatko
ile ömrünün sonuna kadar Boran’la beraber olacak Nihat
Sargın oynuyordu.
Tabii resmi tasfiye i#lemlerinin yanısıra muhalifleri parti
üyeleri nezdinde yıpratmak için de çe#itli dedikodular uyduruluyordu. Örne"in benim gazetecilik kariyerinde yükselebilmek için sol hareketten kopmak istedi"im, sırf bu nedenle
muhalefete geçti"im dedikodusunu yayıyorlardı.
Bu ilk tasfiye operasyonundan tam 37 yıl sonra yazdı"ı
anılarında Sargın “Kongre öncesi !zmir’deki i#inden ayrılıp
evini de !stanbul’a ta#ıyan Özgüden’in Ak#am Gazetesi’nde
genel yayın yönetmenli"ine getirildi"ini ö"rendik.” (T#P’li
Yıllar, Felis Yayınevi, Nisan 2001, s.212) diyerek benim
T!P’ten tasfiyemi haklı göstermek için aynı dedikoduları yeniden gündeme getiriyor.
Oysa, yukarıda da anlattı"ım gibi, benim !zmir’den
ayrılarak !stanbul’a geli#im 1962 sonu, yani kongreden tam
15 ay önceydi. Ak#am Gazetesi’nin genel yayın yönetmenli"ini ise 1964’ün Ekim ayında, yani kongreden tam
sekiz ay sonra üstlenecektim. Ve de sol hareketten kopmak
#öyle dursun, ilerideki bölümlerde de görülece"i gibi ömrüm
boyunca tüm enerjimi ve mesleki olanaklarımı sol hareketin
güçlenmesine hasredecek, T!P’in 1971 darbesinden sonraki
ikinci döneminde de yine Behice Boran’ın ve Nihat Sargın’ın
ısrarları üzerine yeniden partiye üye olacak, Avrupa temsilcili"ini üstlenerek partinin Avrupa örgütlenmesini yürütecek,
her ikisinin de 1980 darbesinden sonra Belçika’ya sı"ınarak
faaliyetlerini orada yürütmelerine olanak sa"layacaktım.
Bu gerilimli dönemde beni en çok duygulandıran olaylardan biri, Haysiyet Divanı’na verildi"imizi ö"renen T!P
!zmir örgütünün benim partiden ihraç edilmemi önleyebil332
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 333
mek için harekete geçmesiydi. !l Ba#kanı sendikacı Rahmi
E#sizhan özel olarak !stanbul’a geldi. Anla#mazlı"ın nedenleri üzerine uzun uzun konu#tuk. Birçok konuda bize hak
vermekle birlikte, ileride haksız saldırılara ve suçlamalara
u"rayabilece"imiz endi#esiyle benim ne bahasına olursa
olsun partide kalmam için ısrar ediyordu.
- Bak Rahmi, dedim. Ben parti hayatına seninle, !zmir’deki di"er arkada#larla birlikte girdim. !zmir örgütünü
birlikte kurduk, geli#tirdik, Türkiye’nin ilk sosyalist belediye
ba#kanını çıkarttık. Bir yıldır da genel merkezde gecemi gündüzüme katarak çalı#tım. Bizim #u andaki çıkı#ımız partiyi
bölmek, partiyi yıkmak için de"il, aksine onun daha da güçlü
olmasını, Türkiye’nin ezilen insanlarının tümünü temsil edebilir hale gelmesini sa"lamak içindir. Partiden atılsak bile
ben #ahsen Türkiye’nin tek sosyalist partisinin ba#arısı için
tüm gücümle ve elimdeki tüm olanaklarla katkıda bulunmaya
devam edece"im.
Tasfiye operasyonlarından ve dedikodulardan rahatsız
olan GYK üyesi Senatör Esat Ça"a da partiden ayrılanlar
arasındaydı.
Bu tasfiye mekanizması daha ilerideki yıllarda Senatör
Niyazi A"ırnaslı ve Avukat Halit Çelenk ba#ta olmak üzere
partinin örgütlenmesinde büyük eme"i geçmi# ba#ka #ahsiyetleri de hedef alacaktı.
Bu tasfiye operasyonlarında uygulanan utanç verici yöntemleri, sevgili Halit Çelenk, yıllarca sonra yayınlanan “Türkiye !#çi Partisi’nde !ç Demokrasi” adlı anı kitabında
yeterince belgeledi"i için bu konuda fazl bir #ey yazmak istemiyorum. Sadece bu bölümü bitirirken iki alıntıyı okurlarımla payla#mak istiyorum.
1995'te Aybar'ın ölümü üzerine yazdı"ı bir yazıda, kendisinin en yakın mücadele arkada#larından, benim de partili
yıllarda yakın dostlu"um olan U"ur Cankoçak, bu döneme
ili#kin #unları söylüyor:
"1964'te ilk kongre !zmir'de yapıldı. Do"an Özgüden
Merkez Yürütme Kurulu'na seçilmi#ti, galiba 25 ya#ındaydı.
333
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:15 Page 334
Kısa bir süre sonra parti tüzü"ündeki i#çilerle i#çi olmayanlar ayrı sandıklarda seçilmeleri kuralını getiren 52. Maddeye
kar#ı çıktı ve partiden birkaç aydınla birlikte istifa etti. Aybar
çok üzüldü. Beni ça"ırdı, 'Ne yap, ne et Do"an'a istifasını
geri aldır' dedi. Çok u"ra#tım olmadı. Aybar'a sordum 'Neden
Do"an?' Bana, 'Do"an partimizin en genç merkez yürütme
kurulu üyesi. Ayrıca ciddi ve kafası çalı#an, dü#ündü"ünü de
açıkça söyleyen biri. Partiye çok gerekliydi' dedi." (Cumhuriyet Özel Eki, 21 Temmuz 1995)
Aziz Nesin ise ben Ak!am'da genel yayın müdürü olduktan sonra Fahri Erdinç'le yaptı"ı ve onun tarafından
TKP'ye rapor edilen bir görü#mede #öyle diyor:
"Bugün ötekilerine kıyasla en sosyalist gazete Ak#am'dır.
Genel yayın müdürü Do"an Özgüden T!P'liydi. Fakat Haysiyet Divanı kararıyla partiden çıkarıldı. Hakkındaki grupçuluk iddialarına ra"men, Özgüden partide kendisine sempati
duyulan çok genç bir arkada#. iyi bir sosyalist. Biraz
haksızlı"a u"radı gibime geliyor…" (Erden Akbulut, 19631965 TKP belgelerinde i!çi-demokrasi hareketi ve T#P , Tüstav, 2006)
334
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 335
Ak!am Gazetesi
1964-1966
Bir yandan Türkiye !"çi Partisi’nde bir gerilim ya"ar, yönetimdekilerin iftiraya varan suçlamalarına gö#üs germeye
çalı"ırken, sendikal mücadelemi militanca sürdürüyor, Gece
Postası’nda toplumsal içerikli haberleri öne çıkartmaya,
Fevzi Rıza imzalı kö"e yazılarımda olayları sol açıdan de#erlendirmeye devam ediyordum.
Bir gün !lhami Soysal telefon etti. Çoktandır görü"memi"tik, hemen konuya girdi: “Ak"am’a gelir misin?”
!lhami, Hareket Gazetesi kapandıktan sonra Ak"am’a
geçmi", genel yayın müdürü O#uz Akkan kitap yayıncılı#ı
konusunda bir ara"tırma yapmak üzere Londra’ya gitti#inden ona vekalet ediyordu. O sırada Ak"am’da gece sekreterli#i yapan Hamdi Avcıo#lu, karde"i Do#an Avcıo#lu’nun
yönetiminde yayınlanan Yön Dergisi’ne daha fazla vakit
ayırmak için gazeteden ayrılmaya karar vermi"ti. Onun yerine gece sekreteri aranıyordu.
$a"ırmı"tım. Ki"isel dostlu#umuza kar"ın, siyasal tercihlerimiz itibariyle aynı yerde de#ildik, hattâ zaman zaman
aramızda bu nedenle sert tartı"malar olmu"tu. Yön hareketinden birisinin bo"alttı#ı bir kadro için beni dü"ünmü" olması pek mantıklı görünmüyordu. Belki de, bizim T!P’ten
ihraç edilmi" oldu#umuzu ö#renmi"ti, bu nedenle artık benimle i"birli#i yapmakta sakınca görmüyordu.
335
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 336
Çalı"tı#ım yerden memnun oldu#umu, gazete de#i"tirmeye gerek görmedi#imi söyledim. “Yine de iyi dü"ün,” diye
ısrar etti.
Aynı gün, Ak"am’ın yazı i"leri müdürlerinden Do#an
Can aradı. Kendisini, yıllarca önce !zmir’de MSB Temsil
Bürosu’nda askerlik yaptı#ı günlerden tanıyordum. Son derece ho"sohbet, arkada" canlısı bir gazeteciydi. Askerlik günlerinde de basın dünyasından bir türlü kopamadı#ından, tüm
ak"amlarını Sabah Postası’nda bizimle birlikte geçiriyor, her
gün yeni bir sayı üretmenin o tarif edilmez heyecanını ve
co"kusunu bizimle birlikte ya"ıyordu.
- Bak ada", dedi, !lhami bugün sana gece sekreterli#i
önerdi. Sanma ki o öneri !lhami’den geliyor. Patronla ve yazı
i"lerindeki di#er arkada"larla tartı"tı#ımızda senin adına tek
muhalefet eden !lhami oldu. Nedendir bilemem... Ama ben
ve seni tanıyan di#er arkada"lar çok direttik. O da kabul
etmek zorunda kaldı ve sana öneriyi iletti. Sen kabul etmemi"sin, ama iyi dü"ün, biz mutlaka gelmeni istiyoruz.
Gazeteciler Federasyonu’na giderek Ayhan’a ve güvendi#im di#er arkada"lara konuyu açtım. Öneriyi kabul etmemi, dü"üncelerimi Türkiye’nin yüksek tirajlı gazetelerinden
birinde ifade edebilme olana#ına kavu"aca#ımı söylediler.
Ayrıca Ak"am Gazetesi’nde çalı"anların hakları, ücret ödemeleri konusunda bir dizi sorun ya"anıyordu. Sendika temsilcisi olarak bu planda da yararlı olaca#ımı belirttiler.
Dramatik konu"ma Ethem !zzet Benice’yle oldu.
Ak"am’dan i" önerisi aldı#ımı söyledim. Daha önceleri Tercüman’dan, Milliyet’ten gelen önerileri de kendisine anlatmı", reddetti#imi söylemi"tim. Herhalde bu kez de
reddetmemi bekliyordu.
Tercüman’ın önerisini reddetmemin nedeni tamamen politikti, Milliyet’te ise daha önce Abdi !pekçi’yle ihtilaflı olarak ayrılmı"tım, yeniden aynı yere dönmeyi etik olarak do#ru
bulmuyordum.
- Ethem !zzet Bey, dedim, Gece Postası’nda iki yıldır
birlikte iyi bir çalı"ma yaptık. Hiçbir zaman çalı"malarıma
336
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 337
müdahale etmediniz, müte"ekkirim. Gazeteye belli bir
canlılık kazandırdık. Ama ö#lenleri yayınlanlanan ve sadece
!stanbul okuyucusuna seslenen bir gazetede fikri ve mesleki
plandaki tüm dü"üncelerimi uygulamam olanaksız. Ak"am
gibi tüm Türkiye’ye seslenen bir gazetede çalı"ma tercihimi
tecrübeli bir gazeteci olarak anlayı"la kar"ılayaca#ınıza
inanıyorum.
Uzun uzun dü"ündü, birer kahve söyledikten sonra
sordu:
- Kaç ya"ındasın?
- 28.
- Anlıyorum. Ben de o ya"ta olsam aynı "eyi yapardım.
Biliyorum ki burada oldu#u gibi orada da ba"arılı olacaksın.
Ama unutma. Bâbıâli bir kurtlar sofrasıdır. Hele hele ta"radan gelmi" genç bir gazeteciyi, açı#ını yakalayıp ba"arısız
kılmak için, bir sürü aç kurt "imdiden pusudadır.
Kahvesinden son bir yudum çektikten sonra aya#a kalktı:
- Gece Postası için yaptıklarından dolayı ben de sana
müte"ekkirim. Sana yeni hayatında ba"arılar diliyorum.
Unutma, bir gün canına tak der de ayrılmak zorunda kalırsan,
teklifim bâkidir. Burası senin yuvandır.
Dramatik bir ayrılı"tı.
Gazetesini terketmi" olmama ra#men dostlu#umuz
devam etti. Gazetesini kapattıktan sonra bile zaman zaman
!nci’yle beni Bo#az’daki yalısına sohbet etmeye davet eder,
yeni bir gazete çıkartma projesini hatırlatmayı unutmazdı.
!lhami’ye önerisini kabul etti#imi söyledim, ancak sorumlulu#um altında yayınlanan baskılara müdahale etmemesini "art ko"tum. Kabul etti.
Günlük bir gazetenin gece sekreteri, özellikle !stanbul
baskılarının tek otoritesidir.
Anadolu ve Ankara’da da#ıtılacak gazeteler ba#lanıp
matrisler gönderildikten sonra gazeteye konacak haberlerin
seçimi, haberlerin birinci sayfada sunumu, man"ete çıkartılıp
çıkartılmaması tamamiyle gece sekreterinin takdirine kalmı"tır. Tabii, gündüz Anadolu baskısında genel yayın yönet337
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 338
meninin ya da yazı i"leri müdürünün belirledi#i mizanpaja ve
haber de#erlendirmesine aykırı "eyler yapması pek mümkün
de#ildir, ama belli bir saatten sonra gelen haberleri de#erlendirme yetkisi tamamen ona aittir.
Gazetenin sahibi Malik Yolaç 1964 yılı ba"ından beri
!nönü’nün ba#ımsızlarla kurmu" oldu#u hükümette spor i"lerinden sorumlu devlet bakanı olmu"tu. Bu nedenle gazeteyle
eskisi gibi u#ra"amıyordu. !"veren olarak karde"i Kayhan
Yolaç kendisine vekalet ediyordu.
Kontrat imzalayıp i"e ba"ladıktan birkaç gün sonra kurtların ilk komplosuyla kar"ı kar"ıya kaldım. Gece son haberleri mürettiphanede sayfaya yerle"tirip yazı i"leri odasına
çıkmı"tım ki, haber bültenlerinin kondu#u gözde 5-10 satırlık
bir haber duruyordu:
“Ünlü Fransız yazarı Anatole France !stanbul’a geliyor”
Haberin metninde ünlü yazarın bir !talyan gemisiyle turist olarak !stanbul’a gelece#i, kenti dola"tıktan sonra Haliç’teki Pierre Loti kahvesi’ni ziyaret ederek orada Türk
yazarlarıyla tanı"aca#ı falan anlatılıyordu.
Haber son derece çarpıcıydı, tabii Anatole France’ın
yüzyıl ba"larında ölmü" oldu#unu bilmeyenler için. Pek iyi
tanımadı#ım bir yabancı yazar olsa bu oltayı kolaylıkla yutabilir, ertesi gün tüm Bâbıâli’ye rezil olabilirdim. Bereket
hiç bilmeden çok iyi tanıdı#ım, hayranı oldu#um bir yazarı
yem olarak seçmi"lerdi. “Allahlar Susamı"lardı” çocuklu#umdan beri elimden dü"ürmedi#im romanlardan biriydi.
Haberi yazan nöbetçi muhabirini ça#ırdım.
- Asparagas haber yazmaya utanmıyor musun? dedim.
Anatole France öleli nerdeyse yarım yüzyıla yakla"ıyor. Haberi kimden aldın?
A#lamaklı, özür diledi. Gece sekreterli#ine kendisini
daha layık gören gazete eskilerinden birinin beni güç duruma
dü"ürmek için kendisine son dakikada böyle bir haber yazdırttı#ını, kendisinin de oyuna getirildi#ini söyledi.
Gerçekten de ta"radan gelmi", Bâbıâli’de sadece iki yıl
çalı"mı" bir gazetecinin birdenbire büyük bir gazetenin
338
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 339
mutfa#ında önemli bir yere getirilmesi kolay hazmedilmiyordu.
Ben, Anadolu’nun çocu#u, artık yüzyıllardır Anadolu halklarına hükmeden ve ço#unca da zulmeden !stanbul’da, önemli
bir medya organının kilit noktasındaydım. Gazeteci eti#iyle,
halkıma kar"ı sorumluluklarımı harmanlayarak üstüme dü"en
görevleri yerine getirecektim.
1964 ba"ı olaylar hızlı geli"iyordu. Kıbrıs gerilimi nedeniyle Türkiye âdeta bir sava" histerisi içindeydi. Bu arada
21 Mayıs hareketinin lideri Talat Aydemir’le arkada"larının,
harekete katılan Harbiye ö#rencilerinin duru"maları ba"lamı"tı.
Büyük bir özenle olayları olabildi#ince objektif yansıtmaya, bu arada sendika temsilcili#i görevini yerine getirmeye çalı"ıyordum.
Bir ak"am gazeteye geldi#imde büyük bir huzursuzluk
vardı. Çalı"anlar, üzerinden haftalar geçti#i halde ay ba"ında
ödenmesi gereken aylıklarını alamamı"lardı. Sendikanın
i"yerindeki di#er temsilcisi Meryem Abigadol’du.
Tüm çalı"anları birlikte toplantıya ça#ırdık, ben
konu"tum:
- A#layıp sızlamanın hiçbir "eye yararı yok. 212 Sayılı
yasa çok net. Patronun, zamanında ödenmeyen aylıkları, her
gecikme günü için yüzde 5 gecikme faizi ekleyerek ödemesi
gerekir. Yasa böyle... Yapaca#ınız tek "ey, aylıklarınızın
ödendi#i gün maa" tahsil bordrolarına ödemenin yazıldı#ı tarihi de yazın. Gerisini sendikaya bırakın...
Önerim büyük co"kuyla kar"ılandı. Patrona baskı yapma
umudu do#mu"tu.
Ertesi ak"am gazeteye geldi#imde, kapıda görevli arkada", aylıkların ödenmeye ba"ladı#ını, beni de muhasebede
beklediklerini söyledi.
Yazı i"lerine çıkmadan muhasebeye u#radım. Gerçekten
gecikmi" aylıklar bir zarf içinde hazır edilmi"ti.
Ben de kendi zarfımı alıp, o günün tarihini atarak tahsil
bordrosunu imzaladım. Muhasebe görevlisi "a"ırmı"tı. “Bir
dakika” diyerek Müessese Müdürü Ahmet Arabul’u ça#ırdı.
339
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 340
Arabul, bordroya tarih dü"tü#ümü görünce,
- Do#an Bey, bu tarih niçin, diye sordu.
- Dün personel toplantısında böyle karar alınmı"tı, dedim.
Ben ak"am çalı"tı#ım için geç geldim. Ama di#er arkada"ların
da bordroyu imzalarken tarih dü"mü" olmaları gerekir.
Arabul, tahsil bordrolarını önüme serdi.
- Bakın, dedi. Sizden ba"ka tarih dü"en kimse yok!
$a"ırmı"tım. Birkaç yıl önce maa"larında yüzde 300 artı"
sa#ladı#ım çalı"an gazetecilerin önce benim heykelimi dikmekten sözederken, patronların baskısı üzerine nasıl selamı
sabahı kestikleri gözlerimin önüne geldi.
- Ahmet Bey, haklısınız, hiç kimse tarih dü"memi", sendikanın öteki temsilcisi Meryem bile, dedim. Yine de ben
tarih dü"mekte ısrar ediyorum. Bu benim için ilkesel bir
sorun. Bu tavrımdan dolayı patron bir tepki gösteriyorsa,
kendisine benim gazeteci oldu#um kadar bir sendikacı
oldu#umu da lütfen anımsatın.
Ertesi gün gazeteye erken gelerek sendikalı arkada"ların
tavrını ele"tirdim, ardından da sendika yöneticilerine olayı
anlatarak bundan böyle sendika temsilcili#i yapmayaca#ımı
bildirdim.
Birkaç gün sonra saat 21 sularında gazetenin !stanbul
baskısını hazırlarken Malik Yolaç geldi. Kendisini gazetelerdeki foto#raflarından tanıyordum.
- Hükümetteki sorumluluklarımdan dolayı gazeteye pek
gelemiyorum. Hamdi’nin yerine senin geldi#inden haberim
var. Gazetenin son zamanlardaki !stanbul baskılarını inceledim. Anadolu ve Ankara baskılarına göre çok daha kaliteli...
Aylıkların geç ödenmesi, benim ödeme bordrosuna tarih
dü"mem üzerine hiçbir "ey söylemedi. Ba"arılar dileyerek
ayrıldı.
Kıbrıs gerginli#inin devam etti#i günlerdi. 27 Haziran’da
Fethi Gürcan idam edildi, bir hafta sonra da Talat Aydemir...
Ardından da sıkıyönetim kaldırıldı.
Türkiye’de bir dönem kapanıyordu. Benim içinse yeni
bir dönem açılıyordu.
340
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 341
Ak"am Genel Yayın Müdürü O#uz Akkan kitap yayıncılı#ı konusunda inceleme yapmak üzere gitti#i !ngiltere’den
dönmü"tü. !lhami tekrar Ankara bürosunun ba"ına geçecekti.
!lk kar"ıla"mamızda O#uz, günlük gazete çalı"masını
sürdürmek istemedi#ini, kitap yayıncılı#ı yapmak istedi#ini
söyledi. Malik Yolaç’ı da ikna etmi", Ak!am Kitap Kulübü
adı altında kitap yayıncılı#ı yapacaktı.
Birdenbire Ak"am’ın genel yayın müdürlü#ü sorunu
Bâbıâli ortamına bomba gibi dü"tü. Gazete içinde ve dı"ında
birçok isimden bahsediliyordu.
Gazete içinden "ansı en yüksek olan isim tabii !lhami
Soysal’dı. O#uz’un yoklu#unda gazeteyi o yönetmi"ti.
Üst düzeydeki pazarlıklar, söylentiler beni pek ilgilendirmiyordu. Ak"am üzeri gelip gazeteyi devralıyor, Ankara
ve !stanbul baskılarını en iyi "ekilde hazırlamaya gayret
ediyordum.
Bir ak"am Ankara baskısını hazırlamaya ba"lamı"tım ki,
kapıda görevli arkada", Malik Yolaç’ın geldi#ini ve benimle
görü"mek istedi#ini bildirdi.
Önümdeki son haberlere ba"lıkları atıp puntoladıktan
sonra, Yolaç’ın bir alt kattaki bürosuna indim.
!kinci kar"ıla"mamızdı.
- Do#an, dedi, senin çalı"malarını uzaktan da olsa dikkatle izliyorum, takdir ediyorum. Bana vekalet eden arkada"lardan gelen bilgiler de aynı do#rultuda. Biliyorsun,
O#uz kitap yayıncılı#ı yapmak için Ak"am genel yayın yönetmenli#inden ayrılacak. Ak"am’ın genel yayın yönetmenli#i için seni dü"ünüyorum. Ne dersin?
Gazete içinde bu i"e aday daha kıdemli ki"iler oldu#u
için "a"ırmı"tım.
- Böyle bir olasılı#ı hiç dü"ünmemi"tim. Gece sekreteri
olarak gazeteye elimden geleni vermeye çalı"ıyorum. Ama
Türkiye’nin en büyük ve en eski günlük gazetelerinden birini
yönetmek için daha deneyimli arkada"lar var sanıyorum.
- Seni yeteri kadar tanıdık. Bu i"in üstesinden herkesten
daha iyi gelebilece#ini dü"ünüyorum.
341
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 342
Belli ki, ücret ödemelerinin gecikmesi konusunda ya"adı#ımız gerginli#e ra#men karde"i Kayhan da bu göreve
benim getirilmem gerekti#ini dü"ünmü"tü.
- !yi de, biliyorsunuz ben sosyalistim. Genel yayın yönetmenli#ini üstlenirsem, inanç ve dü"üncelerim gazetenin
genel yayın politikasına da damgasını vuracak.
- Biliyorum, ama sosyalist dü"ünceye sahip olmanın iyi
bir gazete yaratmaya engel olaca#ını sanmıyorum.
Bir an durakladı, sonra ekledi:
- Bak Do#an, sen aynızamanda sendikacısın, i"yerinde
sendikanın temsilcisisin.
Bu konuyu ilk kez gündeme getiriyordu.
- Aylık ödemeleri gecikti#inde tek ba"ına tavır
koydu#unu da biliyorum. Ama ücretleri zamanında ödeyebilecek bir yönetim gerçekle"tirilmedikçe, protesto eyleminin anlamı ne?
Susuyordum. Üsteledi:
- Ben i"adamıyım, gerçekçiyim. Radikal bir çözüm bulamazsak bu gazeteyi kapatmak zorunda kalaca#ız. Gazeteyi
ancak senin yönetiminde batmaktan kurtulaca#ına inanıyoruz. Yönetimi üstlenmeyi kabul etmezsen, birkaç aya kadar
gazetenin kapatılması mümkündür. Bunu bilmeni istiyorum.
- Beni a#ır bir sorumlulukla kar"ı kar"ıya bırakıyorsunuz. !zin verin, bir iki gün dü"üneyim. $imdilik "unu söyleyeyim: Gerçekten gazetenin yönetimi bana verilecekse, her
bakımdan tam yetki isterim. Gerek yayın politikası açısından, gerekse mali yönetim ve personelle ili"kiler açısından.
- Biliyorsun, ben halen hükümette devlet bakanıyım.
Zaten sık sık !stanbul’a gelemiyor, gazetenin yönetimiyle
do#rudan ilgilenemiyorum. Görevi üstlenmeyi kabul edersen, bittabi yayın politikasının belirlenmesinde de, gazete kadrosunun yönetiminde de tek söz sahibi sen olacaksın.
Senden mutlaka olumlu yanıt bekliyorum.
Yolaç’la konu"tuktan sonra masama döndüm, gelen yeni
haberleri de puntoladıktan sonra do#ru mürettiphaneye indim.
Birinci sayfada son rötu"ları yapıyorduk. Mürettiplere sordum:
342
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 343
- Ak"am’ın daha iyi bir gazete olması için ne yapmak
lazım?
Her kafadan bir ses çıktı. Kimisi spor haberlerine, kimisi de
magazine daha fazla yer verilirse daha iyi olaca#ını söylüyordu.
Ço#unluk Türkiye’deki sosyal ve siyasal geli"melerin
daha geni" yansıtılmasından, Ak"am’ın daha mücadeleci bir
gazete haline getirilmesinden yanaydı.
Gazeteyi ba#ladıktan sonra yukarı çıkıp gazetenin ar"iv
bölümüne geçtim. Kar"ımda 46 yıllık bir tarih hazinesi vardı.
Cumhuriyet’in ilanından önce, 1918’de Ali Naci Karacan,
Kazım $inasi Dersan, Falih Rıfkı Atay ve Necmettin Sadak
tarafından kurulan bu Türkiye’nin en eski günlük gazetesinin
yöneticili#ini genç ya"ta üstlenmeyi göze alabilecek miydim?
Gazete baskıya verildikten sonra, sık sık yaptı#ımız gibi
o sırada gazetede düzeltmen olarak çalı"an 27 Mayıs gençlik
liderlerinden, Yön sempatizanı Raif Ertem’le birlikte Sirkeci’den Taksim’e do#ru gece yürüyü"üne çıktık.
Ben o sıralarda Gedikpa"a’daki evden çıkmı", Parkotel’in yanındaki parka bakan evlerden birinin bodrum katında
oturuyordum.
Yön’cülerin çok umut ba#ladı#ı 21 Mayıs darbe
giri"iminin liderleri Talat Aydemir ve Fethi Gürcan yenilerde
idam edilmi"ti. Darbe giri"imiyle ilgili görü"lerimiz farklı da
olsa, idamlara kar"ı ben de Raif kadar tepkiliydim. Taksim’de gece açık bir büfeden bir cep konya#ı ve bir paket çikolata alıp benim evde sabaha kadar Türkiye’nin gelece#inin
ne olabilece#ini tartı"tık.
- Bâbıâli de suspus, diyordu Raif. Bizimki de dahil tüm
gazeteler üzerine ölü topra#ı serpilmi" gibi.
O gece uzun süre uyuyamadım. Ölü topra#ını biraz olsun
silkeleyebilir miydim?
Yolaç ertesi ak"am Ankara’ya dönecekti. Gazeteye herzamankinden erken gittim.
Patronun odasına do#ru giderken, karde"i Kayhan ve
müessese müdürü Ahmet Arabul’la kar"ıla"tım.
343
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 344
Her ikisi de,
- Sana yapılan teklifi biliyoruz. Sakın reddetme, dediler.
Bizim deste#imize her zaman güvenebilirsin.
Yolaç’la konu"mamız çok kısa sürdü. Önerisini kabul
etti#imi bildirdim. Çok sevindi:
- Ankara’ya içim rahat dönüyorum. Gazete sana emanet.
Mali ve idari i"leri Kayhan’la halledersin. Senden yepyeni
bir Ak"am bekliyorum.
Bir üst kattaki yazı i"leri odasına daha çıkmamı"tım ki,
artık Ak"am’ın genel yayın müdürü oldu#umu hemen herkes
ö#renmi"ti.
O#uz Akkan görevinden iki hafta sona ayrılacaktı. !ki
haftada kendimi bu sorumlu göreve hazırlamam gerekiyordu.
O#uz’la kısa bir süre önce tanı"mı"tık. Görevi kendisinden devralaca#ım için kutladı.
- Samimi konu"mam gerekirse, ben !lhami’nin genel
yayın müdürü olmasını istiyordum, bunu için de Malik Bey’e
onu seçmesi için ısrar etmi"tim. Ama o seni seçti.
Herhalde o günlerde kısmetim açılmı" olmalı ki, ertesi gün
Milliyet’teki arkada"ım Ali Gevgilili’den bir telefon geldi.
Kendisini !zmir’deki gazetecilik günlerinden tanıyordum.
- Seni çok önemli bir "ey için arıyorum, dedi. Bugün
Abdi Bey Milliyet’te yeni bir kadrola"maya giderek beni
genel yayın müdürü yardımcılı#ına getirdi. Seninle çalı"mak
istiyorum. Bu karde"inle birlikte çalı"mak ister misin?
- Ali geç kaldın, diye takıldım. Bugün Bâbıâli’ye herhalde rahmet ya#dı! Ben de bir saatten beri rakip bir gazetenin, Ak"am’ın genel yayın müdürüyüm. Olmasaydım da,
aramızda geçen gerilimden ötürü hangi ba#lamda olursa
olsun Abdi !pekçi’nin kadrosunda çalı"mam mümkün
de#ildi. Daha önce Turhan Aytul da aynı öneriyi yapmı"tı.
Ona da aynı yanıtı vermi"tim. !kimize de kolay gelsin…
O#uz’dan görevi devralıncaya kadarki iki hafta gece sekreterli#i görevini sürdürecektim. Geçi" süresinde hemen her
gün bir servise gidip sohbet ederek sorunlarını, önerilerini
344
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 345
ö#renmeye çalı"tım. Tüm servislerde genel e#ilim gazetenin
magazine ve spor haberlerine daha fazla yer vermesi yönündeydi.
Oysa ben tam tersini yapmak niyetindeydim. Magazin
ve spor haberlerine alı"kın okurları da yitirmeksizin gazeteyi
Türkiye’nin güncel siyasal, sosyal ve kültürel sorunlarını
daha etkin bir "ekilde yansıtan bir ileti"im aracı haline getirmeliydim.
Yolaç’la anla"mamıza uygun olarak 16 Ekim 1964’te
genel yayın müdürlü#ünü, fiilen üstelendim.
O gün $ehir Haberleri Servisi’nin büyük salonunda gazetenin tüm çalı"anlarının katılımıyla bir toplantı yaptım. Geleneksel olarak bu tip toplantılar sadece “gazeteciler” arasında
yapılırken bu toplantıya mürettiphane, rotatif, da#ıtım ve
idare-ilan servislerinin sorumlularını da davet etmi"tim.
Gazeteyi aralarında hiçbir hiyerar"ik gözetmeksizin tüm
servislerin ortak çabasıyla daha ileriye götürece#imizi vurguladıktan sonra, Türkiye’deki yeni toplumsal ve siyasal
geli"meleri yansıtacak, özellikle de çalı"an halkın çıkarlarını,
Türkiye’nin ba#ımsızlı#ını ön planda tutan bir yayın politikası izleyece#imizi açıkladım. Kadrodaki tüm arkada"larla,
siyasal ya da felsefi tercihleri ne olursa olsun, bu yayın politikasına uydukları sürece i"birli#imizin sorunsuz devam
edece#ini özellikle belirttim.
Hemen ardından da gazeteye dinamizm kazandırmak
üzere birinci sayfadan sorumlu yazı i"leri müdürlü#üne o
sırada magazin servisinde çalı"makta olan Odhan Baykara’yı,
spor haberlerinden sorumlu müdürlü#e o servisin en genç yazarlarından Rahmi Turan’ı, yurt haberleri servisinin ba"ına da
Hulusi Turgut’u getirdim. Attila Karsan ve Teoman Erberk
yine magazin servisinde, Do#an Can ve !rfan Derman da sayfa
sekreterliklerinde çalı"maya devam edeceklerdi.
Kadroyu dı"arıdan güçlendirmek için de "ehir haberleri
servisinin ba"ına !zmir’den tanıdı#ım, ba"ından bir komünist tutuklaması geçtikten sonra !stanbul’a gelip bir süre
Cumhuriyet’te çalı"mı" olan Muammer Erol’u, dı" haberler
345
"vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 04/11/10 9:35 Page 346
servisinin başına Türkiye İşçi Partisi Bilim ve Araştırma Kurulu’ndan tanıdığım Hüseyin Baş’ı geçirdim.
Yine TİP’ten tanıdığım ve gazetenin magazin servisinde
çevirmen olarak çalışan Selahattin Hilav da bundan böyle
daha çok dış haberler servisine kaynak sağlayacaktı.
Haber servisi şefi ise yine İzmir’den tanıdığım yazar ve
sinemacı Cengiz Tuncer’di. Kısa Yeşilçam serüveninde
başarılı olamamıştı, yine basın dünyasına dönmek istediğini
söylemişti.
Ankara bürosu şefi yine İlhami Soysal’dı. Akşam’ın Ankara kadrosu İlhami’nin yanısıra Bedii Güray, İnci Tuğsavul,
Aydın Köker, Hüsamettin Çelebi gibi başarılı gazetecilerden
oluşuyordu. Kısa bir süre sonra bu kadroya Ahmet Kahraman ve Yavuz Donat da katılacaklardı. İzmir bürosu’nu ise
o kentte yıllarca birlikte çalıştığım Nejat Türkeri yönetmeye
devam edecekti. Büronun vazgeçilemez elemanı ise yine bir
süre birlikte çalıştığım Özden Alpdağ idi.
O günlerde İnci, Sanayi Bakanı Muammer Erten’in
yaptığı bir resmi ziyareti izlemek üzere İspanya’ya gitmiş,
oradan bir sürprizle dönmüştü. Resmi ziyaret programını izlemek yerine ne yapıp edip büyük İspanyol şairi Federico
Garcia Lorca’nın kızkardeşini bulmuş, onunla röportaj
yapmıştı. Tabii dönüşünde Lorca’nın toplu eserleriyle nefis
bir flamenco albümü de getirmişti.
İstanbul’da bana uğradığında, yekten sordu:
- Genel yayın müdürlüğünü üstlenirken herşeyi iyi
düşündün mü?
- Gayet tabii... Neden soruyorsun?
- Sanırım çok kişi sana köstek olmaya çalışacak. Başta
da İlhami. Senin yayın yönetmenliğin duyulunca keyfi kaçtı,
ama ardından bir teselli noktası buldu: “Her neyse, kendisi ne
de olsa iyi bir komünisttir. Ankara bürosu olarak kendisine
her istediğimizi yaptırırız,” diyor.
- Dert değil, dedim, o öyle düşünedursun. Gazete Ankara’dan değil İstanbul’dan yönetilir.
Kısa zamanda gerçekten dinamik bir ekip oluşturmuştuk.
346
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 347
Gazetenin tüm sayfalarında sol açılım giderek daha farkedilir hale gelmi"ti.
Gazeteyi tam yetkiyle yönetiyordum, ama gerçekten de
kısa zamanda müdahaleler ve kösteklemeler ba"ladı.
Adalet Partisi Genel Ba"kanı Ragıp Gümü"pala ölmü",
partiye yeni bir genel ba"kan seçilmesi gündeme gelmi"ti.
Partinin tabanına daha yakın olan genel ba"kan yardımcısı
Saadettin Bilgiç’in bu göreve getirilece#ine muhakkak gözüyle bakılıyordu.
Kongre hazırlıkları sürüp giderken, Hürriyet ve di#er
büyükgazeteler birdenbire bir ba"ka adayı piyasaya sürdü:
Barajlar Kralı Süleyman Demirel.
Menderes döneminin su i"leri genel müdürü Demirel, 27
Mayıs darbesinden sonra bu görevden uzakla"tırılmı", daha
sonra özel sektörün hizmetine girerek Ere#li Demir-Çelik
Fabrikaları’nı in"a edecek olan Amerikan Morrison Firması’nın Türkiye temsilcisi olmu"tu.
Daha iki yıl önce bu fabrikaların in"aatında Fukara Tahir’in ba"lattı#ı, benim de Öncü Gazetesi adına yerinde izledi#im grev hareketinde tepkilerin ba" hedefi Demirel’di.
Gerçi Adalet Partisi’nde genel yönetim kurulu üyeli#i
yapmı"tı, ama 21 Mayıs olayları sırasında “$apkamı alır giderim” diyerek partideki görevini terketti#i biliniyordu.
Demirel Amerikancı çevreler tarafından yeniden siyaset
sahnesine çıkartılırken, kendisinin daha önceki yıllarda ABD
Ba"kan Yardımcısı Lyndon Johnson’la birlikte çekilmi" foto#rafları ana propaganda aracı olarak kullanılıyordu.
AP içi çeki"melerde taraf olmamakla beraber Demirel’in
bu oportünist ve Amerikancı niteli#ini Ak"am’da te"hir ediyorduk.
!lhami Soysal da birinci sayfadan yayınlama#a ba"ladı#ım günlük yorumlarında Saadettin Bilgiç’e daha sıcak
bakan de#erlendirmeler yapıyordu.
Bir ak"am Anadolu baskısını ba#lamak üzereydik ki !lhami’nin yazısı geldi. AP gibi iktidar adayı bir partinin
ba"ına ancak Demirel kalitesinde bir ki"inin geçmesi ge347
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 348
rekti#inden bahsediyordu. $a"kına dönmü"tük. !lhami’ye telefon ettim, yazısının ne anlama geldi#ini sordum.
- Patron öyle istiyor, dedi.
Çılgına dönmü"tüm. Daha iki üç ay önce Yolaç’la gazetenin yayın politikasına karı"ılmamasını konu"mu"tuk, bu
konuda söz vermi"ti. $imdi gazete tiraj alıp prestiji artınca tutumu de#i"me#e mi ba"lamı"tı?
Yolaç hâlâ bakandı. Kendisini aradım, bu müdahalenin
ne anlama geldi#ini sordum:
- Vallahi ben bilmiyorum, dedi. !lhami öyle de#erlendirmi", ben de itiraz etmedim. Yazı sadece !lhami’yi ba#lar.
Gazetenin politikasına ben karı"mıyorum. Gazete günden
güne daha iyiye giderken niçin karı"ayım?
Yolaç’ın söyledi#i bana daha makul görünüyordu. Kendisi
!nönü hükümetinde bakandı. Ana muhalefet partisi olan AP’nin
ABD destekli bir ki"inin yönetiminde daha güçlü bir iktidar alternatifi olması, en azından, yakınla"an genel seçim hesapları
bakımından ne hükümetin ne de Yolaç’ın i"ine gelirdi. Demirel’in bir kez AP ba"kanlı#ını ele geçirdikten sonra genel seçimi dahi beklemeden Meclis içi bir operasyonla Yolaç’ın da
üyesi oldu#u hükümeti dü"ürece#i herkesin malumuydu.
Nitekim 29 Kasım’da Demirel’in genel ba"kan seçilmesinden kısa bir süre sonra !nönü istifa etmek zorunda kalacak, genel seçimlere kadar ülkeyi yönetmek üzere Suat Hayri
Ürgüplü’nün ba"bakanlı#ında yeni bir hükümet kurulacak,
Demirel de ba"bakanlı#a kendisini hazırlamak üzere ba"bakan yardımcılı#ı görevini üstlenecekti.
1965 yılı her planda büyük de#i"imlere gebeydi.
Her"eyden önce Türk-Amerikan ili"kilerinde elle tutulur bir gerginle"me, buna kar"ılık Sovyetler Birli#i’yle temkinli bir yakınla"ma vardı. Haziran 1964’teki Kıbrıs gerilimi
sırasında Ba"kan Johnson’ın Ba"bakan !nönü’ye tehditkâr
bir mektup yazdı#ının duyulması anti-emperyalist uyanı"a
önemli bir ivme kazandırmı"tı. ABD aleyhtarı gösteriler birbirini kovalıyordu.
Kasım ayında Sovyetler Birli#i’yle bir kültür anla"ması
348
"vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 04/11/10 9:38 Page 349
imzalanmıştı. Bunu 1965’te Podgorny’nin ve Gromiko’nun
Türkiye ziyaretleri izleyecekti.
Ama daha da önemli bir gelişme, yaklaşan 1965 genel
seçimlerinin ilk kez bir sosyalist partinin Türkiye çapında
katılımıyla yapılacak olmasıydı.
1965, özel olarak da, İnci’yle benim yaşamlarımızı
birleştireceğimiz yıldı..
İnci yılbaşı tatilini benimle birlikte geçirmek üzere İstanbul’a gelmişti.
Ben ona Beethoven’in “Kızıl Keman” David Oistrakh
tarafından icra edilmiş Kreutzer Sonat’ını hediye ettim. O da
bana Bach’ın Albert Schweitzer tarafından icra edilmiş Toccata ve Füg’lerini...
İnci bir de Lorca’dan yaptığı şiir ve tiyatro çevirilerini
beraberinde getirmişti. Bu çevirilerin Türkçesi üzerinde birlikte çalışırken, arada bir kaç göç buluşan iki sevdalı olarak
kalmaktansa bir an önce evlenerek tam bir bütünlük içinde
birlikte olmaya karar verdik.
“Yıldırım nikahı” işlemlerini herkesten gizli tamamlayarak İstanbul’daki Beyoğlu Evlenme Dairesi’nden nikah
için gün aldık.
Davetlisi falan olmayan, sırf resmi formaliteyi yerine getirmiş olmak için kıyılacak bir nikahtı bu. Ailelerimizin dahi
haberi yoktu.
Sadece İnci’nin nikah şahidi olarak Ankara’dan İlhami
gelmişti. Benimse henüz şahidim yoktu.
Nikah sabahı gazetede günlük yazı işleri toplantısını
yaptıktan sonra Cengiz Tuncer’e:
- Sana ihtiyacım var, dedim, bir iki saatini bana ayırabilir misin? Bankadan alacağım borç için bir kefil ihtiyacı var
da...
- Tamam, derhal gidiyoruz…
Bir taksiye atlayarak Cağaloğlu’ndan doğruca Beyoğlu’na vurduk. Araba nikah dairesinin kapısına dayanınca
durum anlaşıldı. İnci’yle İlhami de biraz önce gelmiş kapıda
bekliyorlardı.
349
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 350
Daireye girdi#imizde bizi hiç beklemedi#imiz bir sürpriz bekliyordu. Bekleme salonu tıklım tıklım doluydu ve de
bekleyenlerin büyük ço#unlu#u sol çevreden tanıdı#ımız arkada"lardı. T!P’li genç arkada"lardan birinin nikahı için
gelmi"lerdi. Aybar’ın da tanık olarak gelmesini bekliyorlardı.
Bizim de bu nikah için davetli geldi#imizi sanıyor olmalıydılar.
Sıramız daha önce oldu#u için dört ki"i nikah memurunun odasına girdik.
- Ne kadar da çok davetliniz var? diye sordu memur.
- Ne davetlisi? Biz kimseyi ça#ırmadık, dedik. Bunlar
ba"ka bir arkada"ın davetlileri. Biz bir an önce nikahlanıp
salonu onlara bırakalım.
Nikah törenimiz be" on dakika içinde tamamlandı, Aybar’ın ve di#er davetlilerin hayret dolu bakı"ları altında nikah
dairesinden ayrıldık.
Cengiz, yazı i"lerinde bana vekalet etmek zorunda
oldu#u için, do#rudan gazeteye döndü. !lhami’yle birlikte üç
ki"i Kumkapı’da bir balık lokantasında evlili#imizi kutladık.
Ardından !lhami de Ankara’ya döndü.
Nihayet !nci’yle yeni evliler olarak ba"ba"a kalmı"tık.
Nikahtan birkaç gün önce Taksim’den inen Ülker Sokak’ta, ünlü müzisyen Yorgo Bacanos’un apartmanında
küçük bir daire tutmu"tuk. Ama e"yaları henüz tamamlanmadı#ı için birkaç gün daha Parkotel’in yanındaki bodrum
katında kalacaktık.
Eve döndü#ümüzde bizi tatsız bir sürpriz bekliyordu.
Sabah gazeteye giderken !nci’ye Vezüv gaz sobasını nasıl
söndürece#ini göstermi"tim. Heyecandan olacak, sobanın
dü#mesini kapatma yönüne de#il tamamen aksi yönde sonuna kadar çevirip evden öyle çıkmı".
Eve girdi#imizde tüm duvarları, yerleri, masa sandalyenin
üzerini yo#un bir is tabakası kaplamı"tı. Bereket bir yangın
falan çıkmadan gazya#ı tükenmi" ve bir felaket atlatılmı"tı.
Saatlerce u#ra"ıp evi temizleyebildi#imiz kadar temizledik. Üzüntüden !nci’nin mide krizleri tutmu"tu.
350
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 351
Evlili#i haber vermek için !zmir’e telefon ettim, telefona
annem çıktı.
- Anne, dedim. Ben bugün evlendim.
Kadınca#ızın âdeta dili tutuldu.
- Kimle evlendin? diye sorabildi. Ardından da Rumeli’lilere has soruyu ekledi:
- Kimlerden?
- Anne sen bo" ver kimlerden oldu#unu. Adı !nci. O da
benim gibi küçük memur çocu#u, hem de benim gibi gazeteci... Ama en önemlisi o da senin gibi sürekli midesinden
dertli. Bak "imdi kar"ımda mide a#rılarından kıvranıp duruyor.
Ömür boyu benim kural dı"ı davranı"larıma ba#ı"ıklık
kazandı#ı için fazla serzeni"te bulunmadan bu son bilgiyle
teselli buldu:
- Öyleyse dilerim ikiniz de mutlu olasınız. Bizim için öp
kızımızı...
Evlenmemiz öylesine hızlı olmu"tu ki, ni"an yüzü#ü dahi
takmamı"tık. Yüzüksüzlük ileride ba"ka kentlere gitti#imizde
otele inerken hayli rahatsızlı#a yolaçıyor, resepsiyon görevlileri kötü kötü bakıyordu. Bu nedenle, nikahımızdan aylarca
sonra Kapalıçar"ı’da bir kuyumcuya u#rayarak ni"an yüzü#ü
yaptırıp takmak zorunda kalacaktık.
Evlenme sonrasının getirdi#i ailevi sorunlarla u#ra"maya
pek vakit bulamadan Ak"am’ı gerçek bir sol gazete yapma
u#ra"ına yeniden gömüldüm.
Hem gazetenin kö"e yazılarının daha tutarlı bir hale getirilmesi, hem de günlük haberlerin verili"inde sol bir gazeteye yakı"ır bir uslup bütünselli#i sa#lanması gerekiyordu.
!nci artık !stanbul’lu oldu#u için, Ankara Bürosu’ndaki
görevi sona eriyordu. O#uz Akkan’ın yayın yönetmenli#i döneminde de kendisine !stanbul’a gelerek haber müdürü olması teklif edilmi", fakat reddetmi"ti.
Bu kez bu görevi üstlenmeye zorunluydu.
Ayrıca bu i"i kısa zamanda çok da sevdi. Gelen tüm iç ve
dı" haberleri elden geçiriyor, Türkçesini düzeltiyor, tasarı
351
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 352
ba"lıklarla sorumlu müdüre ya da birinci sayfa sekreterine
iletiyordu.
Bir süre sonra iç sayfaları düzenleme sorumlulu#unu da
üstlendi. Bunu en iyi "ekilde yapabilmenin tek yolu vardı.
Ben de aynı yoldan geçmi"tim. Bizzat mürettiphaneye inip
antimuanlı kur"un kokusunu içine çekerek sayfayı mürettiplerle birlikte hazırlamak...
!ç sayfalar hazırlı#ında büyük ba"arı gösterdi#inden kısa
zamanda birinci sayfa sekreterli#ini üstlendi. Öz ve biçim
birli#i !nci’nin yaptı#ı sayfalara âdeta bir ihtilal beyannamesi
niteli#i kazandırıyordu.
Mart 1965’te Kozlu madenlerindeki direni"te madencilerin kur"unlanmasını öylesine çarpıcı bir "ekilde verecektik
ki, o sayıdan sonra Ak"am solun tartı"masız tek günlük gazetesi haline gelecekti.
Gazetenin yazar kadrosunun da bu sol açılıma uygun
"ekilde güçlendirilmesi gerekti#ini dü"ünüyordum. !lk olarak
gazetenin ikinci sayfasında “Dü"ünceye Saygı” ba"lıklı bir serbest yazı kö"esi açmı"tık. Kö"enin yazarlarından biri de Türkiye !"çi Partisi’nden birlikte ihraç edildi#imiz Fethi Naci idi.
Aziz Nesin daha önceleri uzun süre Ak"am’a yazmı",
ama telif haklarının ödenmesindeki zorluklar nedeniyle yazmayı kesmi"ti.
Kayhan Yolaç ve Ahmet Arabul’la konu"arak bundan
böyle Ak"am’a yazı yazanların telif haklarının herkesten, hattâ
kontratlı gazetecilerden de önce ödenmesi gerekti#ini, yazarların hakları ödenmedi#inde benim de gazeteyi terkedece#imi
söyledim. Ellerinden geleni yapacaklarına söz verdiler.
Daha sonra Aziz Nesin’le uzun uzun görü"erek gazetenin sol açılımına ili"kin projelerimi anlattım. Telif hakları
konusunda bana güvenmesini istedim.
- Patrona güvenmiyorum ama, sana inanıyorum. Sözüm
söz, yazaca#ım, dedi.
O sıralarda Milliyet’te yazan Çetin Altan’ın Abdi
!pekçi’yle görü" ayrılı#ına dü"tü#ü, bazı yazılarının konmadı#ı söyleniyordu.
352
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 353
Malik Yolaç !stanbul’a geldi#inde kendisine gazetenin
yazar kadrosunu güçlendirmek istedi#imi, bazı isimler üzerinde durdu#umu söyledim. Bu isimler arasında Çetin Altan
da vardı.
- Çetin olmaz, dedi. Bu adam daha önce de Ak"am’da
yazıyordu, ba"ka yerden teklif alınca bizi yüzüstü bırakıp
gitti. Kaldı ki kendisini Galatasaray’dan tanırım. Tutarlı
de#ildir...
- Ama "u sıralarda Milliyet’te okurlar tarafından be#enilen
yazılar yazıyor. Abdi !pekçi’yle de arasının iyi olmadı#ı söyleniyor. Ak"am‘ın yeni açılımına uygun olaca#ını sanıyorum.
Muhtemel kö"e yazarları olarak birkaç isim daha verdim.
- Sen bilirsin, dedi. Seçimi sana bırakıyorum. Ama Çetin
konusunda söylediklerimi unutma... Sonunda seni de güç durumda bırakır.
Ardından ekledi:
- !lhami’ye de pek güvenme... Demirel’in adaylı#ı konusunda ne yaptı#ını gördün. Yine günlük fıkralarını yazmaya devam etsin. Ama gazeteyi ba#layan Yorum’ları ona
bırakma, kendin yaz.
Ben zaten haftada bir ikinci sayfada, genel yayın yönetmeni olarak, gazetenin genel politikasını, yapmayı dü"ündü#ümüz yenilikleri, gelen tepkileri anlatan yazılar
yazıyordum. Bir süre sonra günlük ba"yazıları da kendim
yazma#a ba"ladım.
!yice sola açılan bir gazetenin genel yayın müdürü olarak özellikle üniversite çevrelerinde o yıllarda sık sık düzenlenen konferans veya forumlara konu"macı ya da yönetici
olarak ça#rılıyordum.
Yazar kadrosunu güçlendirme arayı"ları devam ederken,
13 $ubat 1965’te bütçenin Meclis ço#unlu#unca reddedilmesi üzerine !nönü Hükümeti istifa etmek zorunda kaldı,
Malik Yolaç’ın bakanlı#ı da sona erdi.
Yolaç için gazete bir tutkuydu. Varlıklı bir armatörken
Ak"am’ı satınalarak basın dünyasına girmi", ondan sonra
olanaklarının ve enerjisinin büyük kısmını Ak"am’a tahsis
353
"vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 05/11/10 10:39 Page 354
etmiş, gazeteyi Bâbıâli’nin en büyük gazetelerinden biri haline getirmişti.
Ne ki daha DP döneminde Maliye Bakanı Hasan Polatkan’ın görevlendirdiği maliye müfettişleri, 27 Mayıs Darbesi’nden sonra da Milli Birlik Komitesi’nin kurduğu
Yüksek Soruşturma Kurulu kendisini rahat bırakmamışlardı.
Askeri yönetim Yolaç’ın gemilerine, fabrikalarına elkoymuş,
kendisini tam bir mali çöküntüye sürüklemişti.
Akşam da bu nedenle sarsıntılı bir döneme girmişti. 1961
seçimlerinde AP’den İstanbul milletvekili seçilmiş, daha sonra
bu partiden istifa ederek bağımsız milletvekili olunca, İnönü
tarafından bağımsız milletvekillerinin de katılımıyla kurulan
koalisyon hükümetinde Devlet Bakanlığı’na getirilmişti. Milletvekili dokunulmazlığı kazandığı için hakkındaki soruşturmalar da dönem sonuna kadar askıya alınmıştı.
Akşam’a girdikten sonra kendisiyle ilk kar şılaştığımda,
spordan sorumlu devlet bakanı olarak Tokyo Olimpiyatları’ndan yeni dönmüştü. En önemli tutkusu, Türk futbolunu
bir an önce uluslararası bir düzeye ulaştırmaktı. Gençleri iyi
birer futbolcu olarak yetiştirmek için ülkenin dört bir yanında
yeşil sahalar açmayı planlıyordu.
İnönü Hükümeti düştükten sonra gazetenin patronluğunu
yeniden fiilen üstleniyordu. Artık atacağım her adımda, yapacağım her hamlede onunla günü gününe istişare etmek zorundaydım.
Patronun dönüşü tam da Akşam’a karşı “komünist”lik
suçlamalarının artmaya başladığı günlere rastlıyordu.
Bir gün gazeteye Yaşar Kemal uğramıştı, Köroğlu adlı
eserini kitap olarak basılmadan önce Akşam’da yayınlatmak
istiyordu.
Sohbet sırasında Çetin Altan’ın durumu söz konusu oldu.
Abdi İpekçi’yle anlaşmazlıkları had safhaya ulaşmış, bazı
yazıları gazete politikasına aykırı görülerek yayınlanmaz
olmuştu.
Yaşar da Çetin de Küçükçekmece’deki Basınköy’de oturuyorlar, sık sık görüşüyorlardı.
354
"vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 05/11/10 10:40 Page 355
- Bana kalırsa, dedi Yaşar, Çetin’in yeri artık Milliyet falan
değil, Akşam’dır. Sen bu gazeteyi gerçek bir sol günlük gazete
haline getirdin. Çetin şu sırada büyük bunalım geçiriyor. Ancak
Akşam’da yazabilirse kendini toparlayabilir. Elçiye zeval
olmaz, İstersen kendisiyle konuşayım, seni arasın.
- Kendisiyle konuş, dedim. Akşam’da yazmasını ben de
isterim. Ama patron ne der bilemem. Kendisini ikna etmek
için Malik Bey’le konuşmam gerek.
Yolaç’a konuyu açtığımda,
- Ben bu konuda fikrimi daha önce de sana söylemiştim,
dedi. Bu adama güvenilmez. Ama başedebileceğine güveniyorsan, gazetenin gelişmesine katkısı olacağına inanıyorsan, ben müstenkif kalırım. Günahı senindir.
Gazetede yönetime getirdiğim arkadaşlarla da hem tek
tek, hem de toplu olarak konuştum. Patronun geçmiş deneylere dayanan itirazlarını da ilettim.
Çetin’in yazmasını isteyen de vardı, karşı çıkan da...
Ankara’ya telefon ederek İlhami’ye fikrini sordum.
O zamana kadar gazetenin en popüler yazarı durumundaydı. Çetin’in gelmesiyle kendisinin ikinci planda kalacağından endişe ediyor olmalı ki, şahsen bir fikir beyan
etmeksizin topu Malik Yolaç’a attı:
- Ben patronun endişelerine hak veriyorum.
Sonuçta kararı ben verecektim.
Akşam İnci’yle de uzun uzun tartıştıktan sonra Çetin’i
Akşam’a almaya karar verdim. Önemli olan Çetin’in ya da
bir başkasının yazması değil, gazeteye bir bütün olarak, tüm
gazeteci kadrosuyla, mürettiphanesiyle, makine dairesiyle ve
dağıtım servisleriyle, ama daha da önemlisi okurlarıyla gerçek bir sol yayın niteliği kazandırılmasıydı. Çetin de bu bütünselliğin bir parçası olacaktı.
Yaşar Kemal’e telefon ederek:
- Komşuna söyle, bana uğrasın, dedim.
Çetin öğleden sonra Akşam’a geldi. Son derece gergindi.
Milliyet’te yazması engellendiği için büyük bir bunalım geçiriyordu.
355
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 356
Çetin’in yazı yazma tutkusunu daha 50’li yıllarda bizim
Sabah Postası’nın Ankara muhabirli#ini yaptı#ı günlerden
iyi tanıyordum. O yıllarda muhalefetin yıldız fıkracısı Dünya’daki Bedii Faik’ti. Çetin bize oldu#u gibi Dünya’ya da
haber servisi yapıyordu. Her konu"mamızda Bedii Faik’in
fıkralarını ele"tirir, kendisinin de mutlaka bir gün büyük bir
gazetede fıkra yazması gerekti#ini söyler dururdu.
Eski günler üzerine biraz sohbet ettikten sonra sordum:
- Ne yapmayı dü"ünüyorsun?
- Beni tanıyorsun, yazmadan edemem...
- Ak"am’da yazar mısın?
Gözleri parladı.
- Ak"am zaten benim eski gazetem.
- Sorun da orada. Malik Bey senin gazetedeki eski günlerin için pek de iyi dü"ünmüyor.
- Yahu bu Malik de, Galatasaray’dan beri hep benimle
u#ra"ır. Ben bir yazarım. Dün Milliyet, bugün Ak"am... Yarın
bir ba"kası.
- Neyse, ben Malik Bey’le konu"tum. Kararı bana
bıraktı. Yıllar sonra seninle aynı gazetede yeniden i"birli#i
yapmak istiyorum. Hergün ikinci sayfada ta" gibi bir Ta".
Milliyet’ten ne alıyorsan, ücretin de o.
- Ücret o kadar önemli de#il. !stersen her gün bir de
“$eytanın Gör Dedi#i” yazayım.
- Tamam Çetin. Gel "imdi seni Malik Bey’le görü"türeyim.
Birlikte patronun birinci kattaki bürosuna indik.
Çetin’in geçmi"te birlikte oldu#u günlere ait olumsuz
anılarını silmek için yaptı#ı tüm esprilere ra#men bu tamamen bir protokol konu"masıydı.
Kontrat imzalandıktan sonra Çetin’e gazete binasının en
üst katında, magazin servisinin çalı"tı#ı katta bir büro tahsis
edildi.
Çetin’in Ak"am’da yazaca#ını ilan etti#imizde kıyamet
koptu, hem dı"arıda, hem içeride...
Gazetenin genel yönelimine uygun olarak Çetin’in her
356
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 357
bakımdan nefis fıkraları daha angaje, daha sol olmaya
ba"lamı"tı. Gazete içindeki huzursuzluklara, i" çevrelerinin
patron üzerinde yaptı#ı baskılara ra#men Çetin’in özgürce
yazmaya devam edebilmesi için özel bir gayret göstermem
gerekiyordu.
Yolaç ile Altan arasındaki eski birlikteliklerinden kalan
gerginlikleri gidermek, gazete içinde daha uyumlu bir hava
olu"turmak için bir ak"am her ikisini bizim Ülker Sokak’taki
dairemizde yeme#e davet ettim.
!nci’yle birlikte olabildi#ince güzel bir sofra hazırlamı"tık.
Sofra sohbeti tatlı ba"lamı", Galatasaray Lisesi anılarıyla renklenmi"ti ki, hiç beklenmedik bir skandal patlak verdi.
Çetin arka arkaya gelen hakaret ve tehdit mektuplarından
yakınmaya ba"lamı"tı. Endi"eliydi. Kendisini koruma içgüdüsüyle bir de tabanca edinmi"ti. Onu gösteriyordu.
Yolaç kendisini teskin etmek için i"i "akaya vurdu:
- Yahu, sana bir "ey yapmaya niyetlilerse, i"in daha kolayı var. Sen farkına varmadan arabanın altına bir bomba
yerle"tirirler, konta#ı çevirdin mi gidersin.
Bu sözler üzerine Çetin nedendir bilmem bir anda âdeta
çılgına döndü. Her cümlede “burjuva”lı#ını vurgulayarak
Yolaç’a hakaretler ya#dırmaya ba"ladı. Gerginli#i gidermek
üzere konu de#i"tirip günlük siyasal olaylardan, gazetelerin
bu olaylar kar"ısındaki tavrından sözaçtım. Ama Çetin bir
türlü sakinle"miyor, durup durup Yolaç’a verip veri"tiriyordu.
Sabrı tükendi#i için olacak bir an geldi, Yolaç da Çetin’e
sert bir yanıt verecek oldu. Yolaç daha sözlerini bitirmemi"ti
ki, Çetin seri bir hareketle belindeki tabancayı çıkartıp
geli"igüzel ate" etme#e ba"ladı. Tam kar"ıda oturan Yolaç
isabet almamak için seri davranarak kendini bir yana atmı"tı.
Ben Çetin’in biraz ilerisinde oturuyordum, !nci ise yan tarafta... Kur"unlardan biri vınlayarak !nci’nin kula#ının dibinden geçip arkasındaki duvarı delmi"ti.
Bu çılgınlık anında Türkiye’nin en tanınmı" sol yazarının
cinayet i"lemi" olması i"ten bile de#ildi.
357
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 358
Her zaman takdirle anıyorum, Yolaç ilk "oku atlatır atlatmaz Çetin’in üzerine atlayıp usta bir manevrayla silahı
elinden aldı.
- En iyisi ben bir an önce gideyim, dedi. Yeni bir kaza olmaması için de bunun silahını beraberimde götürüyorum,
yarın kendisine iade ederim. Sen bu adamı nasıl sakinle"tirirsen sakinle"tir.
Çetin oturdu#u yerde bir "eyler söylenerek sokranıyordu.
Yolaç’ın kapıdan çıkmakta oldu#unu görünce tekrar gazaba
geldi. Yolaç arabasını Kazancı Yoku"u üzerinde bir yere parketmi"ti. !ki soka#ı birbirine ba#layan merdivenleri inerken
Çetin de hakaret ya#dırarak arkasından ko"ma#a çalı"ıyordu.
Gürültü patırtıdan civar apartmanlardakiler rahatsız
olmu", pencerelerden bakıyordu. Neyse ki olay kahramanlarının kimler oldu#unu kimse farketmedi.
Yolaç arabasını gazlayıp hızla uzakla"ırken, ben Çetin’i
sakinle"tirip tekrar eve getirdim. Evde Yolaç aleyhine bir süre
daha ileri geri konu"tuktan sonra kendine gelir gibi oldu.
Ardında dramatik bir ifadeyle yarattı#ı bu skandaldan ne denli
rahatsız oldu#unu anlatmaya ba"ladı. Pi"manlık duyar gibiydi.
- Sizi de üzdüm, en iyisi ben gideyim, dedi.
Ta Basınköy’deki evine arabayla gidecekti. Taksiyle gitmesinde ısrar ettik, ama kendi arabasıyla gitmekte kararlıydı.
Kahve falan vererek biraz daha sakinle"mesini sa#ladık. Sabaha kar"ı gitti.
Normal ko"ullarda ya Çetin’in kendili#inden gazeteden
ayrılmasını ya da Yolaç’ın “Sana dememi" miydim? Bu Çetin’le çalı"ılmaz... Yerine bir ba"ka fıkra yazarı bul,” diye
dayatmasını bekliyordum…
Ertesi sabah Yolaç’la ilk sabah görü"mesini yaptı#ımda
olaydan hiç söz etmedik.
Bir ara Köro#lu’nun yayınını konu"mak için Ya"ar
Kemal geldi. Son derece tela"lıydı.
- Yahu bu Çetin sabahtan beri “Do#an’ların evinde Malik’i vurdum” diye söylenip duruyor, gene neler yaptı?
358
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 359
- Tela"lanma, dedim. Ciddi bir "ey yok, ufak bir yol kazası.
Çetin ö#leden sonra geldi, elinde panayırlarda kullanılan
bir tüy tüfek, i"i "akaya vurup,
- Dün ak"am halledemedim. $imdi i"i bitirece#im, diye
kahkahalar atarak do#ru Yolaç’ın odasına daldı.
!ki eski Galatasaraylı neler konu"tular, nasıl barı"tılar,
bilmiyorum. Yolaç’ın odasından çıkarken ak"am ona
kaptırdı#ı tabancası belindeydi.
Anla"ılan benim özel bir barı"tırma gayreti göstermeme
gerek kalmaksızın Çetin hiçbir "ey olmamı" gibi yazmaya
devam edecekti. Kadrodaki bazı arkada"lar da kendi aralarında Çetin’den artık “tüy tüfek” diye bahsetmeye ba"layacaklardı.
Aslında sol açılımımız Çetin’in geli"iyle sınırlı kalmadı.
Örne#in Ya"ar Kemal’in Köro#lu’su... Dizinin ba"layaca#ını bir hafta süreyle duyuran anons son derece çarpıcıydı.
Birinci sayfanın en sa# sütunu ilk gün en altta sadece bir “u”
harfi olacak "ekilde bo" bırakılmı"tı. Bu harf sıralaması sonraki günlere birer harf eklenmesiyle “lu”, “#lu”, o#lu”,
“ro#lu”, “öro#lu” "eklinde devam edip “Köro#lu”yla tamamlandı.
Tam da o günlerde Kozlu direni"i haberinin “!"çilere ate"
açıldı” ba"lı#ıyla çarpıcı bir "ekilde verilmesi, Ak"am’a bir
sol manifesto imajı kazandırmı"tı.
Hele hele Ba"bakan Suat Hayri Ürgüplü’nün Sovyetler
Birli#i seyahatinin alı"ılmamı" bir nesnellikle verilmesi kıyameti kopardı.
Ben Ak"am’a girdi#imde, Türkiye Gazeteciler Sendikası
beni i"yerinde ba"temsilci olarak görevlendirmi"ti. Öteki
temsilci ise, Beyo#lu muhabiri Meryem Abigadol idi. Sendikal konularda Meryem’le ba"arılı bir i"birli#i yapmı"tık.
Bir ak"am Meryem kapıyı çalarak içeri girdi,
- Do#an, seninle ciddi bir konuyu konu"mak istiyorum.
Bir önceki yıl Meryem de dahil, aylıklarımızı haftalarca,
hattâ aylarca alamıyorduk. Bugün durum de#i"mi"ti. Gaze359
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 360
tenin tirajı hızla yükseliyor, bu sayede aylıklar zamanında
ödenebiliyordu. Ama Meryem’in derdi ba"kaydı:
- Biliyorsun, dedi, Ak"am Gazetesi oldum olası tarafsız
bir haber gazetesidir. Sen yönetime geldi#inden beri gazetenin politikası hızla sola kayıyor. !lhami’ler, Çetin’ler,
Ya"ar’lar... Sovyetler Birli#i gezisi haberlerinin verili"i
barda#ı ta"ıran son damla...
- Bana öyle gelmiyor ama, bundan sana ne? Gazetenin
yayın politikasını ben belirliyorum ve belirledi#im politikanın da Türkiye’nin çıkarlarına en uygun politika oldu#una
inanıyorum. Sen gazeteci olarak Beyo#lu haberlerini en iyi
"ekilde vermeye devam et, sendikal haklar konusunda bir
sorun olursa o zaman gel konu"alım.
Meryem gibi Ak"am’ın eski kadrosundan birkaç ki"i
daha di#er arkada"ları gazetenin yeni yöneli"ine kar"ı
kı"kırtıyor, patronu da etkilemeye çalı"ıyorlardı.
Teslim etmem gerekir ki, Malik Yolaç bu tahriklere uzun
süre aldırmadı.
Bakanlıktan ayrıldıktan sonra, milletvekili olarak Ankara’ya gitmedi#i günlerde, Moda’daki evinden Ak"am’a
arabayla erken saatte gelir, bürosunda genel yayın yönetmeni
olarak benim ve müessese müdürü olarak Ahmet Arabul’un
katıldı#ı üçlü bir toplantı yapardık.
Gazetenin içeri#ine ili"kin tek itirazı, birinci sayfadaki
magazin a#ırlı#ının azalmasıydı.
O yıllarda Bâbıâli’de ba"arılar ve ba"arısızlıklar Hürriyet
mihengine vurularak belirlenirdi. Yolaç zaman zaman Hürriyet’le Ak"am’ın birinci sayfalarını yanyana masanın üzerine açar,
- $uraya bak, derdi, birinci sayfada bir artist resmi bile
yok. Bak Hürriyet öyle mi? Birinci sayfada, hem de sayfanın
üst tarafında... Benden söylemesi, bugün tiraj alıyoruz ama
bu katılıkla bir gün ba"a"a#ı da gidebiliriz.
Benim yanıtım hep aynıydı:
- Bizim ölçütümüz Hürriyet de#il, halkın nabzı...
Ak"am’ı gerçek bir halk gazetesi yapmalıyız.
360
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 361
Bir süre sonra bu üçlü sabah toplantılarına, elinde cedvelle ilan-reklam servisi "efi de katılmaya ba"ladı.
Evet tiraj alıyorduk ama, ilan ve reklam gelirleri hızla
dü"meye ba"lamı"tı. Toplantı o günkü sayıya girmi" olan
ilanların uzunluklarının ölçülüp bir gün önceki durumla
kıyaslanmasıyla açılıyordu.
Reklam ve ilan gelirlerinin dü"tü#ü bir gerçekti. Gazetenin giderek “komünist”le"ti#i gerekçesiyle büyük sermaye
sahipleri Ak"am‘a ilan vermeyi reddetmeye ba"lamı"lardı.
Bu durumda gazetenin tirajının artmakta olması, müsbet
de#il menfi bir faktör oluyordu. O yıllarda 25 Kuru"’tan
satılan günlük gazetelerin satı" gelirleri, personel, ka#ıt, mürekkep giderlerini kar"ılamaktan uzaktı.
Bu güçlüklerle u#ra"ırken 1965 Mayıs’ında iki beklenmedik saldırıyla kar"ı kar"ıya kaldık.
Çetin artık gazetenin yıldız yazarıydı. Sa# basın, özellikle de AP iktidarının sözcüsü durumunda olan Son Havadis
Gazetesi Ak"am‘a kar"ı bir karalama kampanyası açmı"tı.
Ki"i olarak da özellikle Çetin, hattâ daha da ileri giderek annesi hedef alınıyordu.
Çetin’in bu saldırılara yanıtı sert oldu. 14 Mayıs 1965
tarihli yazısının dipnotunda “!ktidardaki Adalet Partisi’nin
sözcülü#ünü yapmak iddiasındaki bazı gazetelerde bir takım
deyyuslar hakkımda olur olmaz yazılar yazmakta ve isnadlarda bulunmaktadırlar” diyerek onları iddialarını ispata
ça#ırdı.
Çetin’e ve Ak"am’a yönelik saldırılar demokratik kurulu"larda ve özellikle de gençlik kesiminde büyük tepkilere
yolaçmı"tı. Tam o günlerde Ertem Göreç’in “Karanlıkta Uyananlar” filminin vizyona girmesi nedeniyle Beyo#lu sinemalarından birinde benim yönetimimde Çetin Altan, !lhan Selçuk,
Beklan Algan ve Ayperi Akalan’ın da katıldı#ı bir açık oturum
düzenlenmi"ti.
Toplantıda Çetin Altan’a sıra gelince, “$imdi sözü "erefli
bir ananın o#luna, Çetin Altan’a veriyorum,” dedi#imde kıyamet koptu, salon çılgınca Çetin’i alkı"lıyordu.
361
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 362
Ne ki saldırıların ardı arkası kesilmiyordu.
Ak"am’ın ba"kent baskısı Ankara’daki Zafer Gazetesi
Matbaası’nda yapılıyordu. Bir gün Ankara’dan telefon geldi.
Birikmi" borçları ödenmedi#i gerekçesiyle Zafer Matbaası
artık Ak"am’ı basmayacaktı.
Ankara temsilcisi olan !lhami’nin sorunla pek ilgilendi#i
yoktu. “Çetin’in yazıları yüzünden böyle oldu,” diyordu.
Bitip tükenmez telefon konu"malarından ve yazı"malardan sonra gazetenin genel yönetmeni olarak Ankara’ya
giderek Zafer Matbaası yöneticileriyle bizzat konu"maya
karar verdim. Maraton görü"melerden sonra Ak"am’ın Ankara’da basımına devam edilmesini sa#ladım.
Tüm bu sorunlarla u#ra"ırken, daha vahim bir darbe
1965’in Mayıs’ında geldi.
Stopaj vergilerinden dolayı Maliye Bakanlı#ı, Malik
Yolaç ve Ortakları Komandit $irketi’nin ünvan ve yayın haklarına haciz koyma#a karar vermi"ti. Gazetenin bütün makineleri ve e"yası satılı#a çıkartılıyordu.
Bu gazetenin sonu olabilirdi.
Tehlikeyi birinci sayfadan haber ve yorumlarla okurlara
duyurdum. Duygulandırıcı bir tepki ve ardından destek kampanyası ba"ladı. Demokratik kurulu"lardan, sendikalardan,
gençlik örgütlerinden gelen mesajların ve ziyaretlerin ardı
arkası kesilmiyordu. Ama Ak"am’ı bu badireden kurtarabilecek ciddi bir maddi destek yoktu.
Oysa genel seçimler yakla"ıyordu. Gittikçe güçlenen
AP’ye kar"ı sol alternatifin desteklenmesi gerekiyordu.
Bunun için de etkin bir sol günlük gazeteye gereksinim vardı.
Bu ortamda çalı"anların ücretlerinin zamanında ödenmesi "öyle dursun, gazeteyi basacak ka#ıt alabilmek dahi bir
sorun haline gelmi"ti.
Bir sabah Malik Yolaç, yanında bir gençle gazeteye
geldi. Herzamanki sabah görü"mesini yapmak üzere bürosuna indim.
Önce yanındaki genci, “Ye#enim Nur Okten” diye
tanı"tırdı. Ardından hemen konuya girdi:
362
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 363
- Do#an, hep birlikte bugüne kadar direndik, ama artık
benim sahipli#imde daha fazla direnmenin en azından hukuki açıdan imkanı kalmadı, dedi. Bu durumdan kurtulabilmek için tek yol, benim gazeteyi bir ba"kasına devretmem.
- Bundan ba"ka çare yoksa, tüm çalı"anların ve isteyen
okurların da katılaca#ı yeni bir "irket kurulsun, gazete imtiyazını ona devredin.
- Yeni bir "irket kurabilecek, gerekli formaliteleri tamamlayacak zaman yok, dedi. Tek çare gazete imtiyaz sahipli#inin gerçek bir ki"iye devredilmesi. Onun için Ak"am’ın
sahipli#ini ye#enim Nur’a devrettim bile. Bugünen itibaren
patronunuz odur. Gazetenin ya"amasını, aylıkların ödenebilmesini istiyorsanız Nur’a yardımcı olun. Ba"ka çaremiz yok.
- Madem ba"ka çare yok, hem siz, hem de yeni imtiyaz
sahibi, gazetenin yayın çizgisinde herhangi bir de #i"iklik olmayaca#ı konusunda hem çalı"anlara, hem de okurlara güvence vermelisiniz, dedim.
Gerçekten de Yolaç bu sahip de#i"ikli#ini 2 Haziran
1965 tarihli Ak"am’ın birinci sayfasından kendi imzasını
ta"ıyan bir yazıyla okurlara duyurdu. Duyuruda Ak"am’ın
dürüst yayını dolayısıyla ekonomik baskılara maruz
kaldı#ını, yayınına devam edememe tehlikesiyle yüzyüze
oldu#unu belirttikten sonra, “dürüst yayınını devam ettirecek bir ortak olarak Ak"am’ı ye#eni Nur Okten’e devretti#ini” vurguluyordu.
Ertesi gün de yeni imtiyaz sahibi Nur Okten’in bir
açıklamasını yayınladık. Birlikte hazırladı#ımız açıklamada,
“Gazeteniz bundan sonra da dürüst, objektif ve halka hitap
eden yayınına devam edecektir.(…) Yazarlarımız imzalı
yazılarında inandıkları fikirlerin öncülü#ünü ve savunmasını
en geni" özgürlük içinde yapacaklardır,” deniyordu.
Gazetenin mali sıkıntıları atlatabilmesi için yeni yayın
dönemine personel giderleri de dahil olmak üzere tüm harcamalarında büyük bir tasarruf yaparak girmesi gerekiyordu.
Yeni i"veren gazetenin yayın çizgisini aynen sürdürebilecek olan yazar ve gazetecilerle yeni anla"ma imzalarken,
363
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 364
zorunlu olarak bir kısım personelle kıdem tazminatları ödenmek suretiyle ili"ki kesildi.
Bâbıâli’de “çatlak bir ses” olarak gördükleri Ak"am’ın
giderek tirajının artmasından ve kamuoyunda en etkin siyasal gazete haline gelmesinden rahatsız olan di#er büyük gazete patronları, bu sahip de#i"iminin danı"ıklı dö#ü"
oldu#unu, i"çi haklarının ihlal edildi#ini ileri sürerek
Ak"am’a kar"ı bir saldırı kampanyası açtılar.
Türkiye Gazeteciler Sendikası da, Türkiye Gazete Sahipleri Sendikası ve Gazeteciler Cemiyeti’yle birlikte 5 Haziran 1965’te Ak"am’ı suçlayan bir bildiri yayınladı. Bildiri,
Ak"am’ı batırmaya çalı"an sermaye çevrelerinin ve sa# partilerin de#irmenine su ta"ıyordu.
Ak"am çalı"anları olarak bu saldırıya ertesi gün yayınlanan iki protesto bildirisiyle yanıt verdik. Sendikayı rakip gazete patronlarının tertibine alet oldu#u için ele"tiren bildiriler
"u imzaları ta"ıyordu:
Do#an Özgüden, Çetin Altan, Odhan Baykara, Cengiz
Tuncer, Rahmi Turan, Do#an Can, !rfan Derman, !nci Özgüden, Bilgin Peremeci, Muammer Erol, Celalettin Çetin,
Aysel Okan, Esen Yalçın, Do#an Pürsün, Ahmet Vardar, Ziya
Atatüre, Ay"egül Dora, Ayhan Günsev, Mehmet Luma, Erol
Dolsoy, Yurdaer Acar, Mahmut Küçük, Aydın Öztürk, !slam
Çupi, Talay Erker, Nazif Oturgan, Turgut Dinsel, Muazzez
Türer, Erkan Seçen, Fevzi Samuk, Yücel Kak"a, Suat Yalaz,
Ethem Çalı"kan, Nehar Tüblek, Hulusi Turgut, Güray Yalavaç, Necdet Çardak, Do#an Kolo#lu, !lhami Soysal, Bedii
Güray, Cevat Oktay, Aydın Köker, Hikmet Tanılkan, $inasi
Görk, Ra"it Giray, Nejat Türkeri, Özden Alpda#, Orhan
Aydın, Kaler Güven.
Sahip de#i"imi gerçekle"tikten ve gerekli tasarruf önlemleri alındıktan sonra Ak"am büyük krizi atlatmı"tı. Tirajı
ve kamuoyundaki etkinli#i sürekli artıyordu. Ama daha önce
de vurguladı#ım gibi, ilan gelirleri tiraj artı"ıyla ters orantılı
bir seyir izledi#inden, mali sorunların üstesinden gelinemiyordu.
364
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 365
O çalkantılı günlerde Ak"am’ın benden önceki genel
yayın müdürü O#uz Akkan, tam da Cem Yayınevi’ni kurma
hazırlıklarıyla u#ra"ırken, bir gün ilginç bir öneriyle geldi.
- Biz kafaya koyduk, Haluk’la beraber Orta Asya üzerinden Çin’e gidece#iz. Orada röportajlar yaparsak
Ak"am’da basar mısın?
Haluk Tansu# çe"itli gazete ve dergilerde dı" politika
yazıları yazan bir arkada"tı. Haliç’teki Piyer Loti Kahvesi’ni
kuran Sabiha Tansu#’un e"iydi. Yapacakları röportajın Türkiye’deki anti-komünist tabulardan birini daha kıraca#ından
emindim. Özellikle Kore Sava"ı sırasında Türk medyasında
bir “Kızıl Çin” dü"manlı#ı yaratılmı"tı.
Sovyetler Birli#i ve Çin komünist partileri arasındaki
ideolojik mücadele nedeniyle Türkiye solunda da bu uzak
ülkeyi birinci elden daha iyi tanıma gereksinimi duyuluyordu. Ayrı kamplarda olmalarına ra#men Türkiye ile
SSCB arasında kar"ılıklı ziyaretler nedeniyle iyi kötü bir
bilgi alı"veri"i vardı. Çin’le o ana kadar dolaylı ya da dolaysız herhangi bir ili"ki kurulamamı"tı.
O#uz’a derhal olumlu yanıt verdim.
O#uz’la Haluk’un Çin’e gidece#ini haber alır almaz,
Hürriyet Gazetesi’nin de hemen Çin’e bir röportaj ekibi yollayaca#ı haberi geldi. Tirajı ve kamuoyunda etkinli#i arttıkça
Hürriyet Gazetesi için Ak"am ciddi bir rakip olmaya
ba"lamı"tı.
Bizim ekibin hareketinin üzerinden birkaç hafta geçti#i
halde hiçbir haber alamıyorduk. O sıralarda günlük gazeteler $eker Bayramı’nda iki gün, Kurban Bayramı’na ise üç
gün tatil yapıyor, yayınlanmıyordu. Günlük gazetelerin
çıkmadı#ı günlerde de Gazeteciler Cemiyeti tarafından
“Basın” isimli tek günlük gazete yayınlanıyordu.
Bayram tatilinden dönmü", gazeteyi yeniden yayına
hazırlama çalı"malarına ba"lamı"tık. O#uz ve Haluk’tan hâlâ
tek ses yoktu.
Tam gazetenin Anadolu baskısını ba#layaca#ımız sırada,
Yurt Haberleri $efi Hulusi Turgut, üç günlük tatil sırasında
365
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 366
birikmi" olan postaları getirdi. Yı#ına hızla bir el attım. Bir
de ne göreyim, O#uz ve Haluk Çin’den uzun bir telgraf yollayarak ilk Çin röportajını ve Ba"bakan Çu En Lay’ın Türkiye kamuoyuna bir mesajını iletmi"lerdi. Röportajların tam
metnini ve foto#rafları da en kısa zamanda ileteceklerini bildiriyorlardı.
Tam sayfa matrisleri çekiliyordu ki, sermürettibe “Her"eyi
durdurun. Yeni man"et indiriyorum,” dedim. Çu En Lay’ın mesajını man"etten verirken, Türkiye’de ilk kez Çin röportajlarının yakında Ak"am’da yayınlanaca#ını da duyurduk.
Bu anons üzerine sa#cıların gözünde Ak"am’ın “komünist”li#i perçinlenmi" oldu.
Gerçi Nur Okten gazetenin resmi sahibi olmu"tu ve
yayın çalı"malarına pek karı"mıyordu ama, Yolaç hemen her
gün gazeteye geliyor, gayriresmi “yayın danı"manı” titriyle
müdahalelerini sürdürüyordu.
Bir sabah büromda redaksiyon toplantısı yaparken Nur iç
telefondan arayarak çok önemli bir "ey konu"mak istedi#ini
söyledi.
Patronun odasına indi#imde Nur’un yanında Malik
Yolaç ve ya"lıca bir ba"ka ki"i vardı. Nur, “Babam” diye
tanı"tırdı.
Sonra sadede geldi, o günkü Ak"am’ın birini sayfasını
masanın üzerine yaydıktan sonra sordu:
- Bu sayfada bir "ey dikkatini çekiyor mu?
Dikkatle baktım.
- Hayır, dedim. Sıradan bir sayfa…
- Dikkatli bak.
Bir daha baktım. Bir "ey farkedemedim.
Birden babası devreye girdi:
- Do#an Bey, ya bu yıldız? Sizce normal mi?
Yıllardan beri binlerce sayfa hazırlamı"tım. Birbiriyle
ili"kili iki haberi altalta verirken aralarına ya yıldız ya da asterisk koyardık. O günkü gazetede de man"etle onun
altındaki ili"kili haber arasına iri puntolu bir yıldız konmu"tu.
Ama Nur’un babası bunu komünist yıldızı sanmı" olmalıydı.
366
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 367
Gülmekle yetindim, sonra Yolaç’a döndüm:
- Malik Bey, yıldızın ne i"e yaradı#ını beyefendiye lütfen siz izah edin. Ama artık yıldız da rahatsız edici hale geldiyse, lütfen mürettiphaneye emir verilsin, hurufat
kasalarındaki tüm yıldızlar yokedilsin.
Yolaç da olayı muzip bir gülümsemeyle izliyordu.
- Canım yıldızdan da sorun olur mu? diye araya girdi.
Hem yıldız sadece komünistlerin sembolü de#il ki... Bizim
bayrak da yıldızlı de#il mi?
Ak"am'ın tiyatro ve sinemaya gitmeye dahi vakit bırakmayan çalı"maları arasında !nci geceleri okuyup yazarak
sanat ve tiyatro ile ba#ını yitirmemeye çalı"ıyordu.
!spanya'dan getirdi#i Federico Garcia Lorca'nın külliyatı
içinden Mariana Pineda oyununu seçti ve geceleri geç vakitlere kadar !spanyolca'dan Türkçeye çevirisini yaptı. Gerçekten de Mariana Pineda Lorca'nın en devrimci
yapıtlarından biriydi. 1831'de bir halk ayaklanmasına destek
oldu#u, evinde kendisinin i"ledi#i "E"itlik, Özgürlük ve
Hukuk" yazılı bir bayrak bulundu#u için tutuklanmı",
yolda"larının ismini vermesi için yapılan tüm baskılara direndi#i için idam edilmi"ti.
Oyun, !stanbul $ehir Tiyatroları'nın Fatih Tiyatrosu'nda
5 Nisan 1966'da Tunç Yalman tarafından sahneye kondu.
O sıralarda gazetenin iç sayfalarında gençli#e seslenen
müzik sayfası yapmaya ba"lamı"tık. Genç müzik ele"tirmenlerinin getirdi#i yazı ve haberleri !nci elden geçirip sayfaya
koyuyordu.
Bir gün, Gilbert Bécaud’nun bir Moskova seyahatinden
sonra besteleyip pla#a okudu#u romantik Nathalie "arkısının
sözlerini aynen yayınlamı"tı:
Kızıl meydan bombo!tu ve önümde Nathalie yürüyordu.
Rehberimin güzel de bir adı vardı:
Nathalie...
Kızıl Meydan karlardan bir halıyle kaplanmı!tı,
bembeyazdı..
O so"uk pazar günü Nathalie’yi izliyordum...
367
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 368
Ekim devriminden sözediyordu...
O anlatırken Pu!kin Kahvesi’nde kahve içmeye gideriz
diye dü!ünüyordum...
Kızıl meydan bombo!tu...
Yolaç gazeteye geldi#inde do#ru yazı i"leri odasına
daldı:
- Pes birader dedi. Bu komünistli#i artık pop sayfasına da
soktunuz. Allah sonumuzu hayretsin!
Müzikten açılmı"ken, bir ba"ka ilginç olay da A"ık !hsani’nin bir gün benim büroma yaptı#ı baskındı.
A"ık !hsani’yi !stanbul’a ilk geldi#im günlerde yanında
Güllü"ah oldu#u halde uzun saçlarıyla ve folklorik kılı#ıyla
Nuruosmaniye Camii’nin avlusunda saz çalıp türkü söylerken görürdüm. O yıllarda henüz sol bir söylemi de yoktu.
Daha önce de dönemin iktidar sahiplerine methiye dolu türküler söyledi#i için kendisine pek sempati duymuyordum.
Gece Postası Gazetesi’ni yönetti#im günlerde kendinden
bahsettirmek için defalarca gelmi", kabul etmemi"tim.
Bir gün büromda çalı"ırken kapı çalınmadan açıldı ve !hsani fırtına gibi içeri daldı. Bu kez üstünde farklı giysiler vardı,
saçlar kısa kesilmi", pos bıyık bırakılmı"tı. Yanında Güllü"ah da
yoktu. Konu"mama meydan vermeden lafa girdi:
- Erenler, biliyorum, sen benden pek ho"lanmıyorsun.
Ama ben de#i"tim. Gerçekleri gördüm, hele bir beni dinle!
Der demez de bir koltu#a yerle"ip sazını ve sözünü
konu"turmaya ba"ladı:
Korkuyorlar, korkacaklar, korksunlar
Geliyoruz, gelece"iz, yakındır!
Adeta büyülenmi"tim. $a"kınlı#ımı görünce ara vermeksizin birkaç yeni bestesini daha okudu. O günden itibaren kendisiyle dost olduk. Ülker Sokak’taki evimize her
geli"inde mutlaka Baba Fahrey’i, bir Kürt kadının askerler
tarafından öldürülen kocası için yaktı#ı hüzün ve isyan dolu
a#ıtı da mutlaka okurdu.
Bu dönemde müzik dünyasından kazandı#ım en de#erli
368
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 369
dostluklardan birisi de hiç ku"kusuz Ruhi Su’nunkiydi. !lk kez
gazetenin emektarlarından Celalettin Çetin’in daveti üzerine
bir ak"am onun evinde bulu"mu"tuk. Müzik çalı"malarının
yanısıra Ruhi Su, hayattaki en eski komünistlerden biri olarak
Türkiye solundaki tüm geli"meleri genç bir militanın heyecanıyla yakından izliyor, deneyimleri ve çözümlemeleriyle
bizim ku"ak gençlerine yardımcı olmya çalı"ıyordu.
Ak"am’da benim için önemli anılardan biri de, ünlü futbolcu Metin Oktay’ın ziyaretiydi. O sırada spor sayfasını
Rahmi Turan yönetiyor, !slam Çupi de kendisine özgü spor
yazıları yazıyordu. Bir gün Metin’in geldi#ini, gazetenin yöneticileri ve yazarlarıyla tanı"mak istedi#ini söylediler.
Metin benim ya"ıtımdı. Kendisini !zmir’in ikinci küme
Damlacık Kulübü’nde futbol oynarken tanımı"tım. Çalı"tı#ım
Sabah Postası’na spor yazıları da yazan okul arkada"ım Ahmet
!"sever, Metin’in bir gün Türkiye’nin en büyük futbolcularından biri olaca#ını söylüyordu. Öyle de oldu.
O günkü görü"memizden sonra Metin Ak"am Gazetesi’nin
spor sayfasına verdi#i bir demeçte sol hareketi destekledi#ini,
Türkiye’de gerçek bir spor ya"amının ancak sosyal adalete
dayanan bir düzenle gerçekle"ebilece#ini söylüyordu.
Gazetenin mali krizini atlatıp hem kadroda, hem de
yayın politikasında belli bir istikrar sa#landıktan Ak"am Türkiye’de geli"en solun en güvenilir, en mücadeleci günlük sesi
haline gelmi"ti. Siyaset, sanat, kültür, magazin ve spor sayfaları tam bir uyum içindeydi. Ak"am’da çalı"ıyor olmak ya
da Ak"am okuru olmak gurur vericiydi.
Hem gazete yönetimine hem de yazarlarına gelen mektuplar, yapılan ziyaretler en büyük deste#imizdi.
Ancak gelen tehdit mektuplarının, telefonlarının ardı arkası kesilmiyordu. Tabii özellikle Çetin’in yazılarından dolayı kendisi ve sorumlu müdürümüz Odhan Baykara
hakkında açılan dâvaların da...
Baskıların böylesine bunaltıcı hale geldi#i sırada Çetin
bir gün büroma geldi.
369
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 370
- Do#an, dedi, ben karar verdim. Ne bahasına olursa
olsun gelecek seçimde milletvekili olmalıyım. Hem dokunulmazlık kazanıp bu dâva cenderesinden kurtulmak, hem
de maddi bakımdan güvence kazanmak için... Bu Malik’e
güvenilmez, yarın beni kapının önüne koyuverir.
- Çetin, bu meslekte hiçbir "eyin mutlak güvencesi yok.
Ne ki birlikte bir mücadeleye girdik, tüm baskıları da birlikte
gö#üsleyece#iz. Patrondan sana gelecek her baskı hepimize
yapılmı" sayılır, ben sonuna kadar direnirim. Milletvekili
adaylı#ına gelince, tabii ki her vatanda" gibi senin de en
do#al hakkın. Ama tek ba"ına ba#ımsız aday olursan seçilmen mümkün de#il. Nasıl seçileceksin?
- !"te ben de seninle bunu konu"mak istiyorum. CHP’den
teklif aldım. !stanbul’dan ba#ımsız aday gösterecekler.
$a"ırmı"tım. Benim bildi#im CHP, o sırada Ak"am’da
yazdı#ı yazılar ortadayken Çetin’i kesinlikle aday göstermezdi.
- Seninle dalga geçmi" olmasınlar? Kim teklif etti?
- Suphi Baykam.
Baykam’ı 27 Mayıs darbesinden önceki yıllarda Bülent
Ecevit’le birlikte !zmir’e geldi#inde tanımı"tım. !kisi de
CHP’nin “yeni ku"a#ı”nı temsil ediyorlardı. Darbeden sonra
da Kurucu Meclis’e CHP kontenjanından girmi", 1961 seçimlerinde de yeniden milletvekili seçilmi"ti. Bu dönemde
ismi medyada daha çok “harika çocuk” Bedri Baykam’ın babası olarak geçiyordu. Tüm gazeteler gibi Ak"am’ı da sık sık
ziyaret eder, o#lundan bahsettirmek için bin dereden su getirirdi. Bildi#im kadarıyla partide !smet Pa"a’ya, hem de
Çetin Altan gibi tartı"malı bir ismi aday olarak empoze edebilecek bir güçte de#ildi.
- Baykam’ı ciddiye mi alıyorsun? Pa"a’ya aday empoze
edebilece#ini sanıyor musun?
- Bugün kendisiyle yemek yiyece#im. Mutlaka sen de
gel, bir oyuna gelmeyeyim.
Çetin’in gazeteye de zarar verecek yanlı" bir adım atmasından endi"elendi#im için kabul ettim.
370
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 371
Bulu"mamızda Baykam önce o#lunun yeni ba"arılarını
anlatıp bana da bunlara Ak"am’da yer vermedi#im için serzeni"te bulunduktan sonra, esas konuya geçti. Çetin’in parti
listesinde ba#ımsız adaylı#ının mutlaka kabul edilece#inden
son derece emindi. Her ikisi de !stanbul milletvekili
oldu#unda Çetin’le !stanbul’da neler yapacakları üzerine parlak tablolar çiziyordu. Konu"ma Çetin’i milletvekili olma
konusunda iyice umutlandırmı"tı.
Ne ki evdeki hesap çar"ıya uymadı. Bir ö#le saatiydi.
Çetin herzamanki gibi yazısını getirmi"ti ki, telekse Ankara’dan haber dü"tü: Parti genel merkezi Çetin Altan’ın
adaylı#ını reddetmi"ti.
Çetin allakbullak oldu, CHP’ye de, Suphi Baykam’a da
verip veri"tirme#e ba"ladı.
Ama Çetin’in tasalanması pek uzun sürmedi. Bir gün
yazı i"leri müdürleri ve servis "efleriyle toplantıdayken Çetin’den bir telefon geldi. Çok sevinçliydi.
- Do#an, sıkı dur, CHP’ye hiç unutamayaca#ı bir gol
atıyorum, dedi. Türkiye !"çi Partisi, !stanbul listesinden
ikinci sırayı önerdi, ba#ımsız aday olarak... Birinci Aybar,
sonra ben...
$a"ırmadım, bir süredir T!P’teki arkada"lar Çetin’e
böyle bir öneri yapılması olasılı#ından bahsediyorlardı.
Ancak CHP’yle pazarlık halinde oldu#u duyuldu#u için
öneri yapmakta tereddüt etmi"lerdi.
Bu, ilk bakı"ta T!P açısından son derece akıllı bir seçimdi. O günlerde Ak"am aracılı#ıyla kitlelerle en büyük
ili"kiyi kuran bir yazarın listeye alınması seçim "ansını son
derece arttıracaktı.
Ama T!P yapısını çok iyi tanıyordum. Aybar ve Boran’ın, kitleler nezdinde kendilerinden daha popüler bir ismin
partide ön plana çıkmasına uzun süre tahammül edemeyeceklerini çok iyi biliyordum.
- Çetin, sevincini anlıyorum, dedim, ama benim belli
endi"elerim var. hemen gazeteye gel, bu konuyu ayrıntılı
konu"alım.
371
"vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 04/11/10 9:41 Page 372
Çetin müthiş zeki, sezgileri çok kuvvetli bir insandı. Nitekim buluştuğumuzda, endişelerimin ne olduğunu anlatmama fırsat vermeden ilk sözü şu oldu:
- Senin endişelerinin ne olduğunu çok iyi biliyorum.
Ama söz... Eğer seçilirsem, Meclis’te sonuna kadar bağımsız
milletvekili olarak kalırım. CHP kabul etseydi, orada da öyle
olacaktı.
- CHP’den bağımsız milletvekili olmaktansa TİP’ten
olman tabii ki sevindirici. Ama gazete açısından değil, senin
açından da endişelerim var. Bilmiyorum hiç parti hayatı, parti
disiplini yaşadın mı? Kendi deneyimimle sana tavsiyem, bir
yazar olarak kalabildiğince bağımsız kal. TİP’i dilediğin gibi
destekle, ama üye olma. Üyeliğin sonu hem senin için, hem
parti için acılı olabilir.
- Söz, dedi Çetin. Söylediklerinin hepsini çok iyi anlıyorum. Seçilirsem, Meclis’te hep halkın bağımsız sesi olarak
kalacağım.
Şurası bir gerçek ki, o dönemin tek sol gazetesi Akşam’ın en popüler yazarının bağımsız da olsa İstanbul listesinden aday olması, TİP’in gerçekten önünü açmıştı. CHP
kurmayları, bu gelişmeyi farkettiklerinde Çetin’in adaylığını
reddettiklerine bin pişman oldular, ama iş işten geçmişti.
O dönemde Akşam’ın etkinliği öylesine büyüktü ki, TİP
dışındaki partiler de sol eğilimli seçmenlerin sempatisini kazanabilmek, Akşam’da kendilerinden bahsettirebilmek için
hiçbir fırsatı kaçırmıyorlardı.
Örneğin Alparslan Türkeş… İki yıl önce darbe teşebbüsünde bulunan Talat Aydemir’le birlikte gözaltına alınmış,
ancak birkaç ay süren tutukluluktan sonra serbest bırakılmıştı. Serbest kalır kalmaz da o sıralarda örgütsel bir kriz
içinde bulunan CKMP’ye katılmış, 1965 Ağustos’unda da
bu partinin genel başkanlığına seçilmişti. Parti henüz MHP
adını almamış, üç hilalli bayrağı benimsememiş, komando
kamplarını kurarak faşist caniler yetiştirme sürecine girmemişti. Türkeş genel başkan olarak tüm gazetelere nezaket
372
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 373
ziyaretlerinde bulunurken, Ak"am’ı da ziyaret etmeyi ihmal
etmemi"ti. Hiç unutmuyorum, konu"mamız sırasında partisinin bir sosyal adalet ve demokrasi sava"çısı oldu#una
inandırmak için bin dereden su getirmi"ti..
Çetin Altan’ın T!P listesinden aday olmasıyla Ak"am’ın
bu partiye sa#ladı#ı objektif deste#in dozajını dü"ürtebilmek
için CHP son anda hepimizi "a"ırtan bir manevraya
ba"vurdu. Aday listelerinin açıklanmasına kısa bir süre kala,
Malik Yolaç’ı Trabzon’dan aday olmaya ikna etti.
Çetin’in CHP’den aday olamaması beni ne denli sevindirdiyse, Yolaç’ın bu partiden aday gösterilmesi o denli
endi"eye dü"ürdü.
Birinci endi"em, patronla gazetenin en önemli yazarının
ayrı partilerden aday olmasının seçim döneminde gazete için
yaratabilece#i yeni sorunlardı.
Hele Yolaç milletvekili seçilirse, CHP "u veya bu "ekilde
gazeteye müdahale edebilir, geli"tirdi#imiz yayın politikasına aykırı "eyler dayatabilirdi.
Deneyle biliyordum, partiler ve politikacılar, kendileri
kurmamı", finanse etmemi" olsalar da, kendilerine yakın çizgideki süreli yayınları kontrol altına almaya yeltenirler. Aynı
"ey T!P için de geçerliydi. Çetin henüz parti üyesi bile de#ilken, kendisinin !stanbul listesinden aday olması üzerine,
Ak"am’ın partinin gayriresmi organı gibi davranması gerekti#ini dü"ünen T!P Genel Merkezi, bana bir delegasyon
yollayarak seçim kampanyası sırasında Ak"am’ın teleks
ba#lantılarının parti te"kilatının kullanımına açılmasını istedi. Öneriyi kabul etmem mümkün de#ildi, reddettim. Çetin’e bahsetti#imde o da küplere bindi.
Seçim kampanyası sırasında T!P’le ilgili haberlere en
azından CHP’nin ve AP’nin haberleriyle e"it düzeyde yer verilmesine özen gösteriyorduk. Hattâ T!P’in mitingleri, T!P
yöneticilerinin konu"maları Türkiye için yeni ve Ak"am’ın
yayın politikasına daha uygun oldu#u için birinci sayfada sık
sık daha da ön plana çıkıyordu.
Çetin seçim kampanyasının geli"iminden çok mutluydu.
373
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 374
Tüm miting meydanlarında Aybar’dan sonra ikinci hatip olarak yer alıyor, ço#u kez Aybar’dan da fazla alkı"lanıyordu.
Yolaç’la ili"kilerimizde ilk ciddi gerginlikler de o zaman
ba"ladı.
Seçim kampanyası ilerledikçe T!P haberlerinin gazetede
daha fazla yer almaya ba"laması, CHP’nin tıpkı AP gibi
ikinci planda kalması üzerine CHP Genel Merkezi Yolaç üzerinde baskı yapmaya ba"lamı"tı.
1965 seçimleri Ak"am açısından bu gerilim içerisinde
sonuçlandı.
Milli bakiye sistemi sayesinde T!P Meclis’e 15 milletvekiliyle girmeyi ba"armı"tı. Çetin de artık ba#ımsız milletvekiliydi. CHP ise AP kar"ısında ezilmi", gazetenin patronu
Yolaç da Meclis’e girememi"ti. Artık milletvekilli#i sona
erdi#inden tüm zamanını Ak"am’a verecekti.
Çetin Ankara yolcusuydu. Meclis’e yemin törenine gitmeden önce gazetede kendisiyle yeniden uzun bir görü"me
yaptım. Ankara’da oldu#u sürede de günlük yazılarını hiç
aksatmayacaktı. Çetin’in yazar olarak en takdir etti#im yanlarından biridir. Nerede olursa olsun, iki eli kanda bile olsa,
ne yapar eder yazısını gazeteye iletir.
Söz verdi, Meclis’te ba#ımsız milletvekili olarak mücadele verecekti. Vedala"tık.
Daha birkaç gün geçmi"ti ki, bir ak"am vakti gazetenin
ilk hazırlıklarını bitirmek üzereyken !lhami aradı:
- Gözünüz aydın, bir çocu#unuz oldu. Çetin Altan T!P’e
katıldı.
Anlattı#ına göre, Meclis’te Çetin bir konuda konu"mak
üzere söz istemi". Herhangi bir gruba mensup olmadı#ı ve
konu"ma önceli#i bulunmadı#ı için konu"turulmamı". Bunun
üzerine öfkelenerek,
- E#er konu"mam için bir parti sözcüsü olmam gerekiyorsa, "u andan itibaren ben de partiliyim. Türkiye !"çi Partisi Grubu adına söz istiyorum, diyerek partilili#ini ilan etmi".
Oysa seçimden sonra benimle ve Yolaç’la konu"urken asla
partiye katılmayaca#ına söz vermi"ti. Bilmiyorum bu bir anlık
374
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 375
öfkelenmenin sonucu muydu, yoksa daha önce Aybar’la birlikte kararla"tırdıkları bir senaryonun uygulanması mıydı?
Gerekçe ne olursa olsun, geri dönülmez bir adım
atılmı"tı.
Çetin artık günlük fıkra yazarlı#ının ötesinde bir partinin
sözcüsüydü.
Yolaç haberi ö#renir ö#renmez beni aradı.
- Ben sana dememi" miydim, bu Çetin’in sözüne güvenilmez, dedi. Bundan böyle gazeteye saldırılar, mali baskılar
daha da artacak. Çetin için nasıl olsa artık sorun yok, milletvekili maa"ı garanti. Di#er personelin parasını nasıl denkle"tiririz. Bundan sonrasını sen dü"ün...
Gerçekten de gazetenin en çok okunan yıldız yazarı partilenince gazete de ister istemez partinin gayriresmi sözcüsü
sayılacaktı. Sırf denge kurmak için bir ba"ka partiye mensup
bir yazara kö"e veremezdim.
Olan olmu"tu. Sosyalist bir gazeteci olarak, muhtemel
sonuçları ne olursa olsun, bu geli"meyi sineye çekmek,
Ak"am’ın güvenilir bir haber ve mücadele gazetesi olarak
devam etmesini sa#lamak için elimden geleni yapmak, T!P’li
Çetin’in yazılarını da bu perspektif içinde de#erlendirmek
zorundaydım.
Çetin artık Ankara ile !stanbul arasında mekik dokuyor,
Meclis çalı"malarının yanısıra parti yönetici ve milletvekillerinin tüm yurt gezilerine aktif "ekilde katılıyor, dinleyiciler
tarafından co"kuyla kar"ılanan konu"malar yapıyordu. Parti
yöneticileriyle birlikte oldu#unda hiyerar"ik olarak Aybar’ın
gerisinde durmaya, kıskançlıklara vesile olmamaya, özellikle
de parti içinde ba"ka birinin ön plana çıkmasına tahammül
edemeyece#ini iyi bildi#i Behice Boran’ın tepkisine yolaçmama#a çok özen gösteriyordu.
Çetin’in partilenmesinden sonra gazetenin ilan gelirlerindeki tiraj artı"ıyla ters orantılı dü"ü" hızlanmı"tı. Gelirlerdeki dü"ü" yüzünden SEKA’dan bobin getirtmek yeniden
büyük bir sorun haline gelmi"ti. Müessesse Müdürü Ahmet
Arabul ve !dare Müdürü Hayri Tezay’ın son dakikada
375
"vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 04/11/10 9:43 Page 376
SEKA’ya para ulaştırıp bobin getirtebilmek için nasıl çabaladıklarını hiç unutmuyorum.
Meslek yaşamımın hatırladıkça büyük acı veren anılarından biridir... Bir akşam gazetenin sorunlarını sohbet havası içinde görüşmek üzere yeni patron Nur Okten gazetenin
tüm sorumlularını ve yazarlarını evinde yemeğe davet etmişti.
Geç vakit sohbetin belli bir anında Çetin, hiç neden yokken gazetenin haber ve yazılardan sorumlu müdürü Odhan
Baykara’ya ve eşine hakaret yağdırmaya başladı. Oysa ki
Çetin adli kovuşturma konusu yazılardan dolayı milletvekili
dokunulmazlığından yararlanarak sorguya gitmezken, Odhan
tek başına savcılar ve yargıçlar önünde Çetin’in yazılarının
suçsuzluğunu savunmak zorunda kalıyordu.
Meslekdaşlarının önünde uğradığı hakaretler kar şısında
Odhan, “Çetin gazeteden ayrılmayacağına göre, ben istifa
ediyorum. Bu kişiyle aynı çatı altında çalışmak artık benim
için züldür,” diyerek onurlu bir şekilde gazeteden ayrıldı.
Hayri Tezay da, yukarıda değindiğim çabalarının mükafatını, aynı akşam Çetin tarafından bir sürü hakarete
uğradıktan sonra Karacaahmet Mezarlığı önünde eşiyle birlikte arabadan atılmakla görmüştü.
Odhan’ın ayrılmasından sonra gazetenin sorumlu müdürlüğünü ve dolayısıyla da Çetin’in yazılarının hukuki sorumluluğunu, Malik Yolaç’ın isteği üzerine gazetenin spor
yazarlarından Doğan Koloğlu üstlenecekti.
Gazetenin içine sürüklendiği mali sorunlara şimdi bir de
Çetin’in gazetenin tüm yükünü taşıyan kişilere hakaretlerinden kaynaklanan kadro içi bir huzursuzluk eklenmişti.
Bu sarsıntılar yaşanırken Akşam’ı ayakta tutabilmek için
tek güvencemiz, Türkiye’de işçi sınıfının sendikal ve siyasal
hareketinin giderek daha da güçlenmesi ve kamuoyunun sol
ve anti-emperyalist söyleme giderek daha duyarlı hale gelmekte olmasıydı.
16 Ocak 1966 günkü Akşam’da, ABD Cumhurbaşkanı
Johnson’un 1964 Kıbrıs Krizi sırasında İnönü’ye yazdığı tehdit mektubunu ve İnönü’nün de buna karşı “Yeni bir dünya
376
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 377
kurulur ve Türkiye de bu dünyada yerini alır” misillemesi
yapan yanıtını birinci sayfadan tam metin olarak yayınladık.
Yıllardır iktidarların ABD u"aklı#ı yapmasının utancı
altında ezilen kitlelerde bu mektupların açıklanması bir "ok
etkisi yarattı. !nönü’nün böyle bir tavır alması üzerine CHP
tabanında da ABD kar"ıtı e#ilimler güçlenmeye, dolayısıyla
Ak"am’ın yayınlarına ilgi daha da artmaya ba"ladı.
Uluslararası planda da Pentagon’un Vietnam’da yürüttü#ü emperyalist sava"ın giderek ABD için yüzkarası bir
boyut kazanması, buna kar"ılık Sovyetler Birli#i’nin uluslararası diplomaside ve özellikle ba#lantısız ülkelerle ili"kilerde daha dinamik bir tutum izlemesi, Çin’in ve Küba’nın
sosyalist kurulu" yönündeki ba"arıları sol dü"ünceyi daha popüler hale getiriyordu.
Bu ortamda Ak"am gibi bayrakla"an bir gazeteyi ne bahasına olursa olsun ayakta tutmak bir görevdi. Mali sorunları
kısmen de olsa çözebilmenin tek çaresi, Ak"am’ı bir "ahıs gazetesi olmaktan çıkartarak mülkiyetini halka açmaktı. Daha
önce gazeteye mali destek sa#lamak için ilerici çevrelerde
yaptı#ım nabız yoklamaları, yarın ne tavır alaca#ı belli olmayan
bir ki"inin mülkiyetinde kaldıkça Ak"am’a sendikalardan, demokratik kurulu"lardan ve hattâ en inançlı okurlarından bile
yeterli maddi destek sa#lanamayaca#ını gösteriyordu.
Bu konuyu birkaç kez gazetenin genç patronu Nur Okten’e açtım. Nur bu konuda bana güvendi#ini, kendisinin de
bundan ba"ka bir yol görmedi#ini söylüyor, ama geri plandaki asıl patron Malik Yolaç’ın bu projeyi kabul edece#ini
sanmıyordu.
Konuyu Yolaç’a açtı#ımda, üzerinde konu"maya dahi
gerek duymadan sözü “Çetin Altan Sorunu”‘na getiriyordu.
- Çetin yazma#a devam ettikçe bu gazetenin mali sorunları bitmez, tek çare bu adamın gazeteyle ili"kisini kesmektir.
- Hataları ne olursa olsun, Çetin bu gazetenin bayrak yazarıdır. Böyle bir "ey gazete için intihar olur.
- Canım gazeteye zaten bir sürü solcu yazar doldurdun.
377
"vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 04/11/10 9:45 Page 378
Sen de İlhami de hergün sol yazıyorsunuz. Bir süre izne
çıktığını ilan edip birkaç ay yazdırmasak, okuyucu bir süre
sonra Çetin’i unutur. Onun “Taş” köşesinin yerini de İlhami’ye veririz, olur biter.
Ben bu gazetede genel yayın müdürü olduğum sürece
Çetin Altan’ın gazeteden uzaklaştırılmasına asla onay vermeyeceğimi söyledim.
- Ayrıca İlhami’nin, Çetin’in yerini doldurması da mümkün değil. İlhami askersiz edemez. Cumhurbaşkanlığı konusundaki tavrını gördünüz.
Gerçekten de, o günlerde Türkiye bir cumhurbaşkanlığı
krizi yaşıyordu. Felç olan Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel
apartopar ABD’ye gönderilmiş, orada da komaya girmişti.
Tekrar Türkiye’ye getirilen Gürsel’in artık “görev yapamayacak durumda olduğu”na dair Gülhane Askeri Hastanesi’nden 37 doktorun imzaladığı bir tıbbi rapor alınmıştı.
Siyaset kulislerinde Çankaya’ya kimin getirileceği tartışılıyordu. 1961’de Ordu’nun silahlı dayatmasıyla Çankaya’ya sokulan Gürsel’in devreden çıkması üzerine
Türkiye’nin yeniden bir sivil cumhurbaşkanına kavuşması
olanağı doğmuştu.
Bu ortamda Çankaya’yı yine bir askere emanet etme
fikri İlhami Soysal’dan geldi. Akşam’daki yazısında, bu krizden çıkmanın tek çaresinin Genelkurmay Başkanı Cevdet
Sunay’ın emekliye ayrılarak kontenjan senatörü atanması,
ardından da Cumhurbaşkanlığı’na seçilmesi olduğunu yazdı.
Sunay gerçekten de önce kontenjan senatörü, ardından
da Cumhurbaşkanı oldu. Ama onun yerine genel kurmay
başkanlığına bir faşist general gelecekti: Cemal Tural...
Kaderin cilvesidir. Aynı Tural, daha sonra kendisini
eleştiren yazılarından dolayı İlhami Soysal’ı güpegündüz
kaçırtıp ölesiye dövdürecekti.
Tural’ın ordunun başına gelişi, anti-komünistlere büyük
cesaret verdi. Bir hafta sonra büyük kentlerde komünizmle
mücadele mitingleri düzenlenmeye başladı.
İstanbul’daki mitinglerin ana hedeflerinden biri de
378
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 379
ku"kusuz Ak"am Gazetesi’ydi. Büyük miting bir pazar gününe rastlıyordu. Tüm Ak"am kadrosundan, izinli de olsalar,
o gün gazetede görev ba"ında olmalarını istedim. Ana giri"
kapısına ve pencerelerin önüne ka#ıt bobinlerinden barikat
yaptık. Neyse ki saldırı olmadan miting sona erdi.
Ardından Genelkurmay Ba"kanı Cemal Tural’ın ünlü
Cuma emirnameleri ba"ladı. Daha sonra “Komünizmle Mücadele Elkitabı” adı altında bir araya getirilerek tüm ordu birliklerine “ba"emir” olarak da#ıtılacak olan bu emirnamede
Tural "öyle diyordu: “Din, toplumu, sarsılmaz bir "ekilde birbirine ba#layan en önemli faktörlerden biridir. Komünistler
Allah’a inanmazlar... Din, komünizmin en amansız dü"manı
oldu#u için, onu yok etmeye var güçleri ile çalı"ırlar. “
Cemal Tural, Haziran 1964’te Ankara Sıkıyönetim Komutanı iken 21 Mayıs’çıların lideri Talat Aydemir’in ve Fethi
Gürcan’ın asılması sırasındaki insanlık dı"ı tutumuyla da
ünlü generaldi.
Tam da o günlerde, Talat Aydemir’in o#lu Metin Aydemir, yanında kızkarde"inin ni"anlısı 21 Mayısçı Te#men
Atilla Altugan’la birlikte bizimle temasa geçti. Metin, Hava
Harp Okulu’nda ö#renciyken Talat Aydemir’in o#lu olması
nedeniyle okuldan atılmı"tı.
- Babamın katilleri ordunun ba"ına geçiriliyor, dedi. Ortada o denli yalan, alçaklık ve ikiyüzlülük var ki, artık babamın anılarının yayınlanması zamanının geldi#ini
dü"ünüyoruz. Anıların tahrifata u#ramadan yayınlanması konusunda ailece sadece size güveniyoruz.
Ben Aydemir’le hiç kar"ıla"mamı"tım. !nci iyi tanıyordu.
Hür Vatan ve Kim’in muhabirli#ini yaptı#ı yıllarda çok sık
görü"mü"tü. Dü"üncelerini payla"masa da, Aydemir’in 22
$ubat 1962’de ve 21 Mayıs 1963’te !smet Pa"a tarafından
nasıl komploya u#ratıldı#ını çok iyi görmü"tü. Aydemir’in
insani dramını !nci’den çok dinlemi"tim.
Metin Aydemir’le tanı"tıktan sonra ondan ö#rendiklerim
de beni, bu ihtilalci subayın gerçek dü"ünceleri ve niyetleri
konusunda çok dü"ündürmü"tü.
379
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 380
Metin daha sonra babasının birkaç defterden olu"an
yazılı notlarını ve kasete kendi sesinden yaptı#ı kayıtları da
getirdi. Aydemir’in notlarına hızla göz attım. Tek kelimeyle
çarpıcıydı ve isyan doluydu.
- Ben bu anıları yayınlarım, dedim, ancak bir gazete tefrikası için çok ayrıntılı ve uzun olur. E#er izin verirseniz ben bu
anıları, özüne ve gerçek dü"üncelerine dokunmadan, özetler,
yayına hazır hale getiririm. Ondan sonra isterseniz anıların tamamını bir yayınevine kitap olarak yayınlattırırsınız.
- Size güveniyoruz. Anılar size teslim, dedi.
Gazetedeki iç sorunlardan, patronların bitip tükenmez
müdahelelerinden, star yazarların kaprislerinden bunalmı"tım.
Ertesi gün Malik Yolaç ve Nur Okten’e, Talat Aydemir’in anılarını yayınlayaca#ımı, ancak yayına hazırlamak
için zamana ihtiyacım oldu#unu söyledim.
Aydemir’in anılarını yayınlayaca#ımı söylemem pek de
ho"larına gitmemi"ti. Zaten Ak"am’ın “komünist gazete” diye
sürekli saldırıya u#ramasından rahatsızdılar. Ordu hiyerar"isine, !smet Pa"a’ya ba"kaldırmı" bir subayın anılarını yayınlamanın ba"larına yeni gaileler açmasından endi"eliydiler.
- Bu yakın tarihimizin karanlı#a gömülmü" bir sayfasıdır. Bu sayfayı açmak olsa olsa Ak"am’a onur verir,
dedim.
Yayınlanmasını kabul ettiler.
- Ancak bu anıları yayına hazırlanması pek kolay de#il.
Elyazısıyla yazılmı" birçok metni okuyup özetlemek, onlarca
kaseti dinleyip stenoyla not alarak yazıya dökmek çok vakit
alır. !nci’yle birlikte bir ay kadar eve çekilip anıları yayına
hazırlayaca#ız, dedim.
Hemen onay verdiler.
Yolaç, fırsattan istifade, yine Çetin konusuna girdi:
- Biliyorum, sen Çetin’in bir süre için dahi olsa gazeteden uzakla"tırılmasına kar"ısın. Ama ben hukuk mü"avirimizle konu"tum. Çetin’in birikmi" yıllık izinleri var. Sen
yokken onu da izne çıkartalım.
380
"vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 04/11/10 9:47 Page 381
- İznini kullanıp kullanmaması Çetin’in bileceği iş,
dedim. Kendisiyle konuşmam lazım. İzin kullanmak istemiyorsa, izne zorlayamam.
Çetin’e telefon ettim. Derhal itiraz etti:
- Ben izin falan istemiyorum. Bu Malik’i bilirim, bir kez
izne çıkarttı mı bir daha gazeteye adım attırmaz.
Tekrar Yolaç’la konuştum.
- Çetin izne çıkmak istemiyor, okurlarından kopmak istemiyor. Yapacak bir şey yok, dedim.
O güne kadar gazetenin birinci sayfasını, gazetenin sol
politikasına uygun olarak İnci hazırlıyordu. O da benimle
birlikte hatıraların redaksiyonunda çalışacağından, birinci
sayfa sorumluluğunu aynı çizgiyi devam ettirebileceğine
inandığım haberler müdürü Cengiz Tuncer’e emanet ettim.
Hemen ertesi gün Ülker Sokak’taki evimizde anıların redaksiyonuna başladık. Akşama doğru Cengiz’den bir telefon
geldi:
- Sen birinci sayfayı bana emanet ettin ama, Malik Bey
biraz önce Turgut Dinsel’le birlikte geldi, birinci sayfayı
benim değil Turgut’un yapacağını söyledi.
Turgut teknik olarak iyi bir spor sayfası sekreteriydi, ama
ne siyasetle ne de bizim izlediğimiz sol çizgiyle bir ilgisi
vardı.
Belli ki Malik Yolaç yokluğumun daha ilk gününde gazetenin çizgisini değiştirmek, sonunda Çetin Altan’ı da tasfiye ederek Akşam’ı kendi deyimiyle “komünist
damgası”ndan kurtarmak için bir operasyon başlatmıştı.
Ertesi sabah gazeteye dönerek tüm yazı işleri müdürlerini ve servis şeflerini toplantıya çağırdım. Yolaç’ın aylardır
yaptığı baskıları anlattıktan sonra, gazete çizgisinin değiştirilmesine ve Çetin’in feda edilmesine karşı birlikte tavır konmasını istedim.
Tüm arkadaşlar kenetlenmişti. Ortak bir bildiri
yayınlayarak Çetin Altan ve diğer yazarlarımızla dayanışma
içinde olduğumuzu, Akşam’ın yayın çizgisini değiştirmeye
yönelik tüm girişim ve komplolara karşı direneceğimizi bir
381
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 382
bildiriyle açıkladık. Ankara ve !zmir büroları da direni"imizi
destekliyorlardı.
Çetin’le !lhami’ye, geli"meleri birlikte de#erlendirmek
üzere derhal !stanbul’a gelmelerini söyledim. Patron müdahalesinden vazgeçinceye kadar Çetin Altan ve !lhami Soysal
da yazı yazmayacaklardı.
Okurlar gazete sahipli#ine sürekli protesto mesajları
göndererek bundan böyle Ak"am almayacaklarını bildiriyorlardı.
Nur soruna bir çare bulmak için benimle görü"me istedi.
Gazetedeki büromda bulu"tu#umuzda,
- Do#an, dayım bu olaydan dolayı çok sarsılmı" durumda, intihar etmeyi bile dü"ünüyor. Mutlaka bir çare bulalım, diyordu.
Kendisine gazetenin resmi imtiyaz sahibi olarak artık
Yolaç’ın müdahalelerine son vermesi, Ak"am’ı aynı çizgide
ayakta tutabilmek için gazete sahipli#ini çalı"anların ve okurların da ortak olaca#ı bir "irkete devretmesi gerekti#ini söyledim.
- Çok zor, ama dayımla bir konu"ayım, dedi.
Bu konu"manın sonucunu beklerken devreye birdenbire
Yön’cüler girdi. Do#an Avcıo#lu’nun karde"i Hamdi
Avcıo#lu benden önce Ak"am’da gece sekreteri olarak
çalı"mı"tı, Malik Yolaç’ı iyi tanıyordu.
Büroma gelerek, bu olayın solun genel çıkarları aleyhine
geli"ti#ini, Yolaç’ın bu durumda gazeteyi tamamen kapatabilece#ini, Çetin’in Ak"am’da yazmaya devam etmesini
sa#lamak için bizim bazı tavizler vermemiz gerekti#ini söylemeye ba"ladı.
Anla"ılan Yolaç “gazeteyi kapatma” tehdidini de kullanarak çalı"anların toplu direni"ini kırma, gazete yönetimini
fiilen ele geçirmek için kar"ı cepheyi parçalama takti#ine
ba"vuruyordu.
Bu arada bir telefon da !lhan Selçuk’tan geldi.
- Do#an, lütfen anlayı"lı olun, Ak"am kapanır da Çetin
bir yerde yazamazsa, ben sol fıkra yazarı olarak tek ba"ıma
382
"vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 04/11/10 9:50 Page 383
kalırım. Çetin’den sonra beni de Cumhuriyet’ten uzaklaştırırlar, diye sızlanıyordu.
Ankara’dan beklediğim Çetin ile İlhami İstanbul’a
gelmişler, fakat Akşam yerine doğru Yön İdarehanesi’ne
gitmişlerdi. Telefon eden İlhami,
- Akşam şimdi karmakarışık, bu sorunları rahat
tartışamayız, en iyisi Yön’de buluşalım, dedi.
Yön’e gittiğimde, İlhami kapıdaydı:
- Biz direnişe imza verdik ama, siz de olayı büyütmüşsünüz. Hamdi Malik Bey’le konuşmuş, Çetin’i işten uzaklaştıracağı yokmuş, sadece gazetenin sol dozajını düşürüp
ilan sahiplerini rahatlatmak için birinci sayfayı kendi kafasına uygun biriyle yapmak istiyormuş.
- Peki sen ne diyorsun?
- Vallahi Doğan, bu kriz bir an önce çözülse iyi olur. Ben
de güç durumda kaldım. Yenilerde buzdolabı falan alıp borca
da girmiştim. Bana kalırsa Malik Bey’in isteklerini kabul
edelim. Edersek, Çetin’in yazmasına karışmayacakmış.
İçeri girdiğimde Çetin de aynı telden çalıyordu. Sanki olup
bitenlerin hiçbir şekilde onunla ilgisi yokmuş, bu direnişe kendisini korumak için girdiğimizi bilmiyormuş gibi:
- Yahu, bir bardak suda fırtına kopartmayalım, diyordu.
İşte şurada iyi kötü yazıp duruyoruz. Bırakın Malik de kendi
gazetesinde dilediğini yapsın.
Tartışmanın bir anlamı yoktu, belli ki Yolaç’ın manevrası
başarılı olmuştu.
- İlhami’nin tavrını da, senin tavrını da nasıl yorumlayacağımı bilemiyorum. Sizin yazma özgürlüğünüzü savunmak için tüm arkadaşları bu direnişe ben soktum. Bu
söylediklerinizi kendilerine nasıl anlatabilirim!
Çetin bu kez daha da ileri gitti:
- Tamam da, bu Akşam’da benden başka solcu var mıydı
ki?
- Seni Akşam’a alırken Yolaç’ın senin hakkında söylediklerini şimdi daha iyi anlıyorum. Sağolasın... Evet Çetin,
383
"vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 04/11/10 9:57 Page 384
Akşam’da da, Türkiye’de de senden başka solcu yok. Sen
solculuğuna Malik Yolaç’la devam et, diyerek görüşmeden
öfkeli bir şekilde ayrıldım.
Eve döndüğümde İnci son derece öfkeliydi. Çetin biraz
önce kendisine telefon ederek onu da kışkırtmaya çalışmıştı:
- Bak İnci, Doğan’a söyle bu inadından vazgeçsin. Fena
mı, günlük bir gazetenin başında bulunmanın itibarı var, tiyatrolara, konserlere davet ediliyorsunuz. Bunları feda
etmeğe değer mi?
İnci de, Çetin’e “Eğer Doğan bu şantaja boyun eğerse
derhal boşanırım,” diye yanıt vererek telefonu kapatmıştı.
Direniş yapan bazı arkadaşlarla akşam 21’de bizim evde
randevumuz vardı. İlk Cengiz Tuncer geldi :
- Bu iş burada biter, dedi. Çetin’le İlhami Malik Yolaç’la
anlaşmışlar bile. Her ikisinin yarın gazetede yazıları
yayınlanıyor. Zaten Handan da Beyoğlu’nda kapı kapı direnişin kırıldığını, Çetin’le İlhami’nin gazeteye döndüğünü
anlatıyor, dedi.
Handan, İlhan Selçuk’un eşiydi. Kocasının Yön’cülerle
birlikte tezgahladığı operasyon başarıya ulaşmıştı.
Gazetenin en tanınmış iki yazarı yazmaya devam ettiklerine göre, Akşam’ı sol yapan, Çetin’e Milliyet’ten ayrıldıktan
sonra tekrar günlük fıkra yazma, hattâ daha sonra milletvekili
olma olanağı sağlayan kadroya gerek kalmamıştı.
Patron Okten ilk hamlede Haberler Müdürü Cengiz Tuncer, Dış Haberler Müdürü Hüseyin Baş ve Birinci Sayfa Sekreteri İnci Tuğsavul’un kontratlarını feshettiğini duyurdu.
Asıl patron Yolaç ise, Akşam’a büyük tiraj kazandıracağını hissettiği Talat Aydemir’in anılarını yayına
hazırlamadan gazeteyle ilişkimi kesmemi istemediği için, benimle özel bir görüşme yaptı:
- Bak Doğan, sana daha önce de kaç kez söylemiştim.
Bu Çetin’e fazla güvenme, demiştim. Kendisine sahip
çıktığın halde bu defa kurbanı sen oldun. Artık gazetenin
genel yönetimini tamamen ben üstleniyorum, bundan böyle
384
"vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 04/11/10 9:57 Page 385
kimseye de bırakmam. Çetin’le İlhami ne yazarlarsa yazsınlar, ben birinci sayfayla durumu kurtarırım.
Hemen ardından yeni bir öneri getirdi:
- Bu gazeteye getirdiğin katkıları inkar etmiyorum.
Genel yayın müdürü olarak kalmasan da seninle işbirliğini
sürdürmek isterim. Talat Aydemir’in anılarını bitirdikten
sonra birlikte haftalık bir haber dergisi çıkartalım. Orada ne
yaparsan yap, karışmam. O da olmazsa, yayın danışmanı olarak kal...
- Malik Bey, Aydemir’in anılarını bitirmemi garantilemek için bu öneriyi yapıyorsanız, kendinizi hiç zorlamayın.
Ben gazetede hiçbir sıfatım olmasa da anıları bitirir, zamanında teslim ederim. Bu Aydemir ailesine sözümdür.
Ondan sonra da kendime yeni bir yol çizerim. Henüz 30
yaşındayım, bu yaşa kadar çok mücadelelerden geçtim, çok
ihanete uğradım, ama önümde uzun yıllar, seçilecek çok yollar var. Sizi Çetin’le başbaşa bırakıyorum...
Ve İnci’yle birlikte Akşam’dan ayrıldık.
Malik Yolaç, böyle dramatik bir şekilde kapanan dönemi
yıllar sonra Oral Çalışlar’ın yaptığı bir röportajda kendi
açısından şöyle anlatacaktı:
- 60 sonrası Akşam’ı derleyip toparlayan Doğan Özgüden oldu. Çok iyi, efendi bir çocuktu, ama aşırı solcuymuş.
O kadar solcu olduğunu bilmiyordum. Ben milletvekili olup
Ankara’ya gidince gazeteyle alakadar olmadım. 1965’te
[doğrusu 1964’te – dö] devlet bakanı oldum. Akşam’ı Doğan
Özgüden’e bıraktım. Çetin’i tekrar aldı. Döndüm ki, solcular doluşmuş…” (Oral Çalışlar, “Solcuların Akşamı”, Umut
Peşinde, Çınar Yayınları, İstanbul 2000, s. 74)
Oysa, benim gazeteye aldığım arkadaşlar sırf solcu oldukları için değil, aynızamanda gerçekten nitelikli gazeteciler oldukları için seçilmişlerdi.
O solcular ki, Akşam’ı batmaktan kurtarmış, Türkiye’nin
bu en eski günlük gazetesinin uzun tarihinde, kısa da sürse,
onurla anımsanacak müstesna bir sayfa açmışlardı. Israrlı önerilerime karşı çıkılmayıp Akşam çalışanlarının ve okurlarının
385
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 09:21 Page 386
mülkiyetinde gerçek bir halk gazetesi haline getirilebilseydi,
bu dönem çok daha uzun ve daha büyük ba"arılarla sürebilirdi.
Talat Aydemir’in anıları, benim Ak"am’a son hediyemdi.
Anıları sunu" yazımda !nönü’nün ve onun bendesi olan askerlerin ikiyüzlü ve komplocu tavırları vurgulanıyordu. Gerçekten de 1960’da darbe yapanlar tabii senatör olarak
dokunulmazlık zırhı altında ülkenin kaderinde söz sahibi olmaya devam ederken, bir Talat Aydemir’in, bir Fethi Gürcan’ın idam sehpasına gönderilmi" olması yakın tarihin en
büyük adli skandallarından biriydi.
Bu anılar sayesinde gazete bir süre daha tiraj aldı, genel
yayın politikasındaki sa#a kayı" bir süre daha kamufle edilebildi. Sonrasını herkes biliyor.
Ak"am benim gazetecilik hayatında önemli bir deneyimdi. Ama daha da önemlisi, Türkiye günlük basın tarihinde iki yıl süreyle, etkisi daha sonraki yıllarda da
hissedilecek bir efsane oldu. O efsaneyi yaratma onurunu
Ak"am’ın o dönemdeki tüm gazetecileriyle, mürettipleriyle,
makinistleriyle ve da#ıtımcılarıyla, daha da önemlisi okuyucularıyla payla"ıyorum.
386
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 387
Ant Dergisi
ve Yayınları
1967-1971
Ak!am'dan ayrıldıktan sonra iki temel sorunla kar!ı
kar!ıyaydık. Her!eyden önce, aileden kalma hiçbir maddi
olana"ı bulunmayan iki çalı!an gazeteci olarak kimseye
muhtaç olmadan günlük ya!amımızı sürdürmek zorundaydık. Bu, her ikimizin de sahip oldu"u mesleki becerilerle
o kadar zor de"ildi. Herhangi bir gazetede, haber ajansında
ya da reklamcılık kurumunda ya!am için gerekli geliri rahatlıkla sa"layabilirdik.
Günlük bir gazetede i! bulmak, genel yayın müdürlü"ü
yapmı! bir gazeteci olarak benim için pek kolay de"ildi ama
#nci için hiçbir sorun yoktu. Ne ki sorunumuz, sadece günlük
ya!amımızı garantilemek de"il, aynızamanda mesleki birikimimizi ve yeteneklerimizi, tüm gençli"imizi verdi"imiz kavgaya katkıda bulunabilecek biçimde de"erlendirebilmekti.
Talat Aydemir anılarının redaksiyonunu bitirip Ak!am'a
teslim etti"im gün, gazetedeki çalı!ma arkada!larımdan Bilgin Peremeci beni buldu:
- Do"an, dedi, Ak!am'da birlikte devam edememi! olmamıza üzgünüm. Ama kitap yayınında i!birli"i yapabiliriz.
Benden önceki genel yayın müdürü O"uz Akkan, Ak!am
Gazetesi'nin bir yan giri!imi olarak Ak!am Kitapçılık Kulübü'nü kurmu!tu. Bir süre sonra Cem Yayınları'nı kurunca,
kulübün yönetimini Bilgin üstlenmi!ti, !imdi daha geni! zamanım oldu"u için kapitalizm üzerine bir kitap yazmamda
387
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 388
ısrar ediyordu. #nci'nin de klasik batı müzi"inin kaynakları
üzerine bit kitap yazmasını istiyordu.
Türkiye'de fa!ist hareketin yükseli!ini günbegün izledi"im ve büyüyen tehlikenin farkına vardı"ım için, daha Ak!am'dan ayrılmadan önce fa!izm üzerine bir kitap yazmı!tım.
1966'da yayınlanan kitabın önsözünde !öyle diyordum:
"Bugün Türkiye, bir fa!izm tehlikesiyle kar!ı kar!ıya bulunmaktadır. Çıkarlarını demokratik yoldan sürdürmek imkanını bulamayacak olan sermaye çevrelerinin bugün
Türkiye'de nüve halinde bulunan fa!ist kurulu!ları bir politik kuvvet halinde demokratik düzenin kar!ısına çıkartmaları uzak bir ihtimal de"ildir. Bu bakımdan, Türkiye'nin
kurtulu!unu demokratik düzende gören devrimci kuvvetlerin, tarihe malolmu! fa!izm denemelerini incelemeleri, gereken dersi almaları ve Türkiye'de emperyalist devletlerin ve
sermaye çevrelerinin destekledi"i fa!ist hareketlere kar!ı
ortak bir cephe kurmaları zorunlu hale gelmi!tir." (Fa!izm,
Ak!am Kitap Kulübü, #stanbul)
#nci, ba!arılı bir gazeteci olmanın yanısıra gerek klasik
batı müzi"i gerekse folklorik müzik üzerine geni! bir birikime sahipti. Ö"rencilik yıllarında klasik gitarda büyük bir
ustalık kazanmı!, uluslararası gitar dergilerinde gelece"in
virtüozlarından biri olarak tanıtılmı!tı. Ne ki genç ya!ta
ya!am mücadelesine girmek zorunda kaldı"ı için gitar
çalı!masını sürdürememi!ti.
Yeniden gazete çalı!masına girinceye kadar böyle bir
kitap yazmak ona da çekici geliyordu.
Sıcak yaz günlerinde eve kapanarak bu kitapları yazmaya koyulduk. 1966 yazı ve sonbaharı bu u"ra!lar içinde
geçti. Yazdı"ımız kitapların elle tutulur bir gelir sa"laması
da mümkün de"ildi. Ak!am Gazetesi'nden alaca"ımız olan
toplam 50 bin liralık kıdem tazminatı da ancak taksitle ödeniyordu. Üstelik bu tazminatı da herhangi bir yeni giri!im
için ilk yatırım olarak dü!ündü"ümüzden, günlük giderlerimizde tasarruflu olmaya büyük özen gösteriyorduk.
388
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 389
#nci'nin Müzik Rehberi adlı kitabı 1966 sonunda yayınlandı. Benim ikinci kitabımın yayını ise ertesi yıl mümkün olabilecekti (Kapitalizm, Ak!am Kitap Kulübü, 1967 #stanbul).
1966'nın bu kahırlı son aylarında gece gündüz çalı!maktan ve maddi sorunlardan öylesine bunalmı!tık ki, bir pazar
günü vapura atlayıp Büyük Ada'da birkaç saatli"ine de olsa
dertlerimizi unutmaya karar vermi!tik. Adadaki bir açıkhava
kahvesinde birer bira ve yanında da bir porsiyon muska
börek söylemi!tik. Börekler öylesine lezzetliydi ki, ikinci
porsiyonu sipari! etmek için içimiz gidiyordu, ama tasarruflu olmamız gerekti"inden sipari! edemeden büyük bir ada
turu yaptıktan sonra eve dönüp tekrar çalı!maya koyulduk.
Arada bir ben Bâbıâli'ye inip arkada!ları görüyor, sohbet
ediyordum. U"radı"ım ba!lıca yerlerse $ükran Kurdakul'un,
Fethi Naci'nin ve O"uz Akkan'ın yayınevleriydi.
$ükran'ın Ataç Yayınevi, T#P'in 1964'teki ilk kongresinden
sonra ilk muhalefeti olu!turdu"umuz yerdi. Fethi Naci Gerçek
Yayınevi'ni, O"uz da Cem Yayınları'nı yeni kurmu!lardı.
Fethi Naci'nin ismi, o yaz Amerikan Askeri Ata!esi
Dickinson'a verilen "tesirsiz hale getirilmesi gerekli 50 Türk"
listesinde de yeralıyordu. Benim Ak!am'dan ayrılmamdan
sonra Naci'nin yazılarına da yasak konmu!tu.
Her bulu!mamızda $ükran'la ve Naci'yle yeni bir sol
yayın çıkarma olanaklarını tartı!ıyorduk.
O"uz'un yeni bir süreli yayın yapma niyeti yoktu, kitap
yayıncılı"ında ba!arılı olmak istiyordu. 1966 yılında Nobel
Edebiyat ödülünü #srail'li yazar Samuel Agnon kazanmı!,
O"uz da Nobel dizisinde yayınlamak üzere kitabı hemen çeviriye vermi!ti. Gelen çeviriyi pek gözü tutmadı"ı için
#nci'den bir de #spanyol'ca versiyonuna göre irdelemesini istemi!ti. Di"er çeviri çalı!maları arasında #nci buna da vakit
ayırmak zorunda kalıyordu.
Kapitalizm'i ve Müzik Rehberi'ni bitirdikten sonra, sırf zamanımızı bo!a harcamamak için Wright Mills'in Küba Devrimi
üzerine Dinle Yankee isimli kitabının çevirisine koyulduk.
389
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 390
*
Çeviriyle u"ra!tı"ımız günlerde bir sabah Ya!ar Kemal'den
bir telefon geldi. Kasım 1966 sonlarında Türkiye #!çi Partisi'nin
2. Büyük Kongresi'nin yapıldı"ı Malatya'dan dönmü!tü. Kongre'de yine birçok tatsız olaylar ya!anmı!, özellikle Behice
Boran ve Nihat Sargın'ın örgütteki Mihri Belli ve Hikmet
Kıvılcımlı sempatizanı partililerin tasfiyesi için giri!tikleri operasyon partiyi yeni bir krize sürüklemi!ti.
Aybar’ı destekleyen Ya!ar Kemal artık MYK üyesi olarak partinin önde gelen yöneticilerinden biriydi.
- Malatya'da olup bitenleri belki duymu!sundur. Aybar'la
da konu!tum, bu böyle gitmez, dedi. Partiyi toparlamamız
lazım. Hiçbir hizbin aleti olmadan partiyi destekleyecek
ba"ımsız bir haftalık dergi çıkartılması kaçınılmaz oldu.
Bunu konu!mak istiyorum.
- Pek iyi anlayamadım. $imdi partide yeni bir tasfiye süreci ba!latılmı!. Sen partiyi toparlamak için birinci tasfiye
sürecinde harcanan birine i!birli"i öneriyorsun.
- Geçmi!i unutalım. Sen ve Naci, partiden ihraç edilmenize ra"men gerçek bir sosyalist tavrı gösterdiniz, partiyi hariçten desteklemeye devam ettiniz. Senin yönetimindeki
Ak!am'ın seçimlerde T#P'e verdi"i destek unutulabilir mi?
- Ya!ar, bu i! telefonda konu!ulamaz… En iyisi sen
bizim eve gel de konu!alım, dedim. Naci'yle de konu!mamız
lazım.
Yarım saat bile geçmemi!ti ki Ya!ar bizim evdeydi.
Hemen konuya girdik.
- #yi ho! da, Malatya Kongresi'nde olup bitenler pek de
iç açıcı ve umut verici de"il, dedim. Bir dergiyle bu i! nasıl
toparlanır? Üstelik de partiden ilk tasfiye edilenlerin
i!birli"iyle?
- Ben parti organı çıkartalım, demiyorum. Ba"ımsız sosyalist dergi. Gerçi ben T#P'in MYK üyesiyim, ama bu i!te yazar
Ya!ar Kemal olarak varım, tıpkı senin gibi, tıpkı Naci gibi.
390
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 391
Ak!am'da büyük ba!arı göstermi! bir genel yayın müdürü olarak dergiyi sen yönetirsin, kimse de dı!arıdan karı!amaz.
Ardından Naci'ye telefon etti, önerisini biraz çıtlattı.
Üçümüz Naci'nin Gerçek Yayınevi'nde randevula!tık.
Bulu!tu"umuzda Naci kahkahalarla gülüyordu.
- Biliyor musunuz, dedi, Paris'ten, Ferit Edgü'den mektup aldım. "Do"an Ak!am'dan ayrılmı!. Niye bir araya gelip
do"ru dürüst bir gazete ya da dergi yayınlamıyorsunuz?"
diye soruyor. Böyle bir !ey olursa, Paris'ten Abidin Dino ve
di"er sol aydınlar da destek vereceklermi!.
Naci'nin söylediklerine Ya!ar da çok keyiflendi:
- Baksana, akıl için yol birdir. Ta Paris'ten aynı !eyi
dü!ünmü!ler.
Sonra bana yaptı"ı öneriyi Naci'ye de uzun uzun anlattı.
Naci gerçekçiydi.
- #yi de Ya!ar, dedi. Ben aynızamanda iktisatçıyım.
De"irmenin suyu nereden?
- Sordu"un !eye bak. Benim telif haklarımdan
yurtdı!ında biriken paralarım ne güne duruyor? Belki getirtmek biraz vakit alır ama, bu yönden hiç kaygınız olmasın.
Do"an Inci'yle birlikte dergiyi hazırlar, haftanın olaylarının
analizini yapar, yorumlarını yazar. Sen de teorik yazıları yazarsın. Söylemek dahi gereksiz, sanat ve edebiyat sayfasını
de sen yaparsın. Ben de her hafta bir fıkra yazarım, sık sık da
röportajlar... Yazacak yer bulamayan birçok namuslu sol
aydın var. Dergi hepsine açık olur.
- Ya parti?
- Parti bu i!e hiç karı!mayacak, ele!tiriye de açık olacak.
Aybar bu konuda bana yeterince güvence verdi.
- Sen de veriyor musun?
- Aslan çocuklar... Siz hele bir "tamam" deyin, gerisi
bana ait...
Ya!ar gittikten sonra Naci'yle uzun uzun konu!tuk.
- Ben bu Ya!ar'ı bilirim, dedi, para koyarım dedi, ama
gerçekten koyar mı?
391
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 392
- Yahu koskoca Ya!ar bu. Koyaca"ım dediyse herhalde
koyar. Paraları yurt dı!ından getirtmesi gecikse bile, ilk üç
dört sayıyı finanse edecek kadar parayı, #nci'yle benim
Ak!am Gazetesi'nden alaca"ımız kıdem tazminatıyla
kar!ılarız. O paralar tükeninceye kadar da Ya!ar'ın söz
verdi"i paralar herhalde gelmi! olur.
Ya!ar'ın önerisini eve dönünce ayrıntılı olarak #nci'ye anlattım. Biliyordum ki, bu serüvene girdi"imizde teknik olarak tüm hamallık #nci'nin sırtına yıkılacaktı.
- Göze alabilir misin?
- Bana vız gelir, ama ileride siyasal sorunlar çıkarsa, o da
senle Naci'nin bilece"i i!... Zaten birlikte ba!ınızdan bir !eyler geçmi!, partiden birlikte atılmı!sınız.
Ardından gülerek ekledi:
- $erbetlenmi!inizdir.
Ertesi gün Ya!ar ve Naci'yle yine bir araya geldik.
Ayrıntıları tartı!tıktan sonra yeni derginin 1967 yılba!ına
yeti!mesi konusunda anla!tık. Aramızda herhangi bir yazılı
anla!ma falan da yoktu, her!eyi kar!ılıklı güven duygusu
üzerine kuracaktık. Derginin genel yönetimi dı!ında imtiyaz
sahipli"ini ve sorumlu müdürlü"ünü de ben üstlenecektim.
*
#lk olarak dergiyi bastırabilecek bir matbaa bulmamız
gerekiyordu. Gerçi #stanbul'da dergiyi rotatifte basabilecek
matbaa çoktu, ama derginin siyasi tutumunu gördükten sonra
di"er sayıları basmayı reddedebilirlerdi.
Bâbıâli yoku!unu her tırmanı!ta sol tarafta gözüme çarpan Tan Hanı ve alt katında da Tan Matbaası vardı.
Sertel'lerin yönetimindeki Tan Gazetesi yıllarca bu binada yayınlanmı!, CHP'nin hazırladı"ı bir komplo sonucu
1945 yılı sonunda "milliyetçi" gençler tarafından tüm tesisleri yakılıp yıkılarak susturulmu!tu. Sertel'ler yurt dı!ına
çıkmak zorunda kaldıktan yıllarca sonra gazetenin ortaklarından Halil Lütfü Dördüncü aynı yerde bir Tan Hanı in!a
392
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 393
ettirmi!, Tan Matbaası'nı da tüm dizgi olanakları ve rotatifiyle i!ler hale getirmi!ti.
Halil Lütfü Dördüncü Bâbıâli'de elisıkılı"ıyla ün
yapmı!tı. Tan Hanı'nın cephesindeki bir panoda binanın sahibinin Halil Lütfü Dördüncü oldu"u yazılıydı. Ama Dördüncü kelimesinin "4." olarak yazılmı! olması herkesin
dikkatini çekiyordu. Dördüncü'nün elisıkılı"ını bilen eskiler,
"Boyadan tasarruf için öyle yazdırmı!" derlerdi.
Dördüncü'den randevu istedim ve dergi yayınlama projemizi anlattım.
#lk kez kar!ıla!ıyorduk.
- Ben sizin Ak!am'daki maceranızı iyi biliyorum. Çıkaraca"ınız dergiyi burada dizdirip bastırabilirsiniz. Tan'dan
yirmi yıl sonra burada bir sol dergi çıkması beni de sevindirir. #sterseniz dergi idarhanesi olarak üçüncü katta büyük bir
bo! büro var. Orayı da size kiralarım, dedi. Ardından ekledi:
- Sempati ba!ka !ey, para i!i ba!ka !ey... Derginizi dizip
basarım ama, parasını da piyasa rayici üzerinden kuru!u
kuru!una alırım, hem de hiç geciktirmeksizin. Beni adım
Halil Lütfü...
Büyük ya! farkına ra"men bu ufak tefek, tilki gibi kurnaz ama son derece sempatik "meslek büyü"ümüz"le aramızda derhal bir dostluk kuruldu. Sertel'lerle birlikte giri!ti"i,
ama hüsranla biten Tan macerasından sonra aynı çatı altında
yeni bir sol yayının gerçekle!mesinden, belki de nostaljik
olarak, kıvanç duydu"u belliydi.
Ertesi gün kendisiyle ayrıntılı bir kira ve baskı sözle!mesi
imzaladıktan sonra bir marangoza dört ki!inin çevresinde
çalı!abilece"i büyük kare bir masa ile dosyaları, ar!iv malzemelerini, kolleksiyonları koyabilece"imiz yekpare bir dolap sipari! ettik. Bu yekpare dolap yapılıp geldi"inde ba!ımıza büyük
dert oldu. Tuttu"umuz odaya sı"masına sı"acaktı ama hanın
dar merdivenlerinden çıkartılması mümkün olmuyordu.
Ni"de'li hamallar havlu atınca dolabı desterelerle dilimleyip
yukarıya parça parça çıkarmak zorunda kaldık.
393
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 394
Matbaa ve büro sorunu halledilir edilmez çıkacak dergiye ad aramaya koyulduk. Ansiklopediler, lügatlar tarandı,
sonunda Ant üzerinde karar kılındı.
Dergiyi bizim dı!ımızdaki sol yazarlara da açık tutmak
kararı verdi"imizden, Naci'yle Ya!ar yazı yazabilecek yazar
ve dü!ünürlerin bir listesini hazırlayıp bu listedekilerle temas
görevini üstlendiler.
Derginin T#P organı olarak algılanmaması için partinin
önde gelen isimlerinden sadece Ya!ar Kemal ve Çetin Altan'ın haftalık yazılar yazması konusunda anla!tık.
O sırada senatör olan Cumhuriyet ba!yazarı Nadir Nadi
ve Milliyet'in tutulan fıkra yazarı Refik Erduran'la teması ben
kuracaktım. Ya!ar'a göre, Yön'den farklı çizgide çıkacak bir
sol dergide #lhan Selçuk'un dı!ında bir Cumhuriyet mensubunun, ba!yazar Nadir Nadi'nin yazması çok önemliydi.
Erduran'la, Beyo"lu'ndaki Ulvi Uraz Tiyatrosu'nda "Kartal Tekmesi" adlı oyununun sahnelenme hazırlıkları sırasında
görü!tük, yazmayı memuniyetle kabul etti. Nadir Nadi'yle Ankara'ya giderek sürekli kaldı"ı Ankara Palas'ta bir ak!am
yeme"inde görü!tüm. Ak!am'da olup bitenleri çok merak
ediyordu. Olabildi"ince objektif !ekilde anlattım. Yön'cülerin, Çetin Ak!am'da yazma olana"ından yoksul kalırsa #lhan'ın Cumhuriyet'te yazmasının da tehlikeye dü!ece"i
!eklindeki iddiasına büyük tepki gösterdi.
- Hiç öyle !ey olur mu? Ke!ke o zaman hemen benimle
görü!seydiniz, dedi. Ak!am'da olup bitenlerden dolayı #lhan'ı
neden dı!layalım. Aksine, i!siz kaldı"ı takdirde Çetin'e de
yazdırıp yazar kadrosunu daha da güçlendirirdik. Neyse,
madem Cumhuriyet'in de adının karı!tırıldı"ı böyle bir
tatsızlık ya!anmı!, tabii ki çıkaraca"ınız derginin ilk sayısına
yazmayı bir görev sayıyorum. Ak!am'daki mücadelenizi takdirle izlemi!tim. Aynı mücadeleyi sürdürece"ine inandı"ım
yeni yayınınızda da ba!arılar diliyorum.
Ankara'dayken ba!kent haberleri ve yorumları için Mehmed Kemal'le de anla!tım.
394
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 395
Dergiye zaman zaman yazacak olanların dı!ında haftalık
yorumları ben yazacaktım, teorik ba!yazıları Fethi Naci, dı!
politika yazılarını da Ak!am'dan bizimle birlikte ayrılan Hüseyin Ba!...
Fethi Naci, ayrıca kültür ve sanat sayfalarını hazırlayacaktı.
*
Her hafta 16 sayfa çıkacak olan Ant Dergisi'nin birinci
sayısı, yazar isimlerini güne! ı!ınları gibi anons eden bir
kapak düzeniyle yayınlandı.
Turuncu renkteki güne! daha sonraki sayılarda derginin
amblemi olarak Ant isminin yanında yeralacaktı.
Üçüncü sayfadaki ilk yorum yazısında Ant'ın, “Babıâli
basınında yer verilmeyen gerçeklerin dile getirildi"i, zincirlenen kalemlerin özgürce konu!tu"u bir forum” oldu"unu,
“sosyalizmin zaferini ancak halkın demokratik mücadelesinde görenlerin, Anti-emperyalist mücadeleyi sosyalist mücadele ile birlikte yürütmek kararında olanların” dergisi
oldu"unu belirterek !u nitelemeyi yapmı!tım:
O sömürücülü"e kar!ı Ant’tır.
O sosyal adalet için Ant’tır.
O emperyalizme kar!ı Ant’tır.
O ba"ımsızlık için Ant’tır.
2 ve 3. sayfaları kaplayan "Haftanın Notları"nda solu ilgilendirecek haberler haftanın her gününe bir sütun ayrılmı!
olarak veriliyordu.
Çetin Altan, be!inci sayfadaki ilk kö!e yazısında "Türk
sosyalizminde yeni devir" açıldı"ını müjdeliyordu.
Nadir Nadi'nin destek yazısı ise "Pusudaki fa!izme kar!ı
uyanık olmalıyız" ba!lı"ını ta!ıyordu.
Derginin orta sayfalarında Aziz Nesin'in Birle!ik Arap
395
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 396
Cumhuriyeti'ne yaptı"ı seyahatin izlenimleri, di"er sayfalarda Refik Erduran'ın, Mahmut Makal'ın, Fakir Baykurt'un,
Ya!ar Kemal'in yazıları, Ferruh Do"an'ın karikatürü ve Abidin Dino'nun deseni yeralıyordu.
Sanat sayfasında Fethi Naci'nin kitap seçmelerinin
yanısıra Memet Fuat'ın ve Selahattin Hilav'ın yazıları vardı.
Derginin son sayfasını "Basın diyor ki" ba!lı"ı altında
Bâbıâli rezaletlerini te!hir etmeye ayırmı!tım. Tüm Türk
basınını dikkatle izleyerek hazırladı"ım bu sayfa kısa sürede
derginin en ilgiyle izlenen sayfası olmu!tu.
Bir arkada!, "Bâbıâli gazeteleri spor haberleri yüzünden
nasıl son sayfadan itibaren okunuyorsa, sizin dergi de bu
sayfa yüzünden sondan itibaren okunuyor," diyordu.
#lk sayıda verdi"imiz en önemli özel haberde, i!birlikçi
çizgisinden dolayı Türk #! Konfederasyonu'nu terketmi! bulunan Maden #!, Lastik #!, Gıda #!, Basın #! sendikalarının
yakında Devrimci #!çi Sendikaları Konfederasyonu (D#SK)'i
kuracaklarını açıklıyorduk.
Bir di"er önemli haber ise, CHP'de Ortanın Solu liderli"ine soyunan Bülent Ecevit'in Parti Meclisi'nde yaptı"ı
ibret verici savunmanın açı"a vurulmasıydı. Ecevit,
"Gezdi"imiz yerlerde i!adamlarıyla, yabancı gazetecilerle
görü!tük. #stanbul'da Amerikan Konsolosu, sosyal demokrasiyi izahımızı kabul etti ve bizi alkı!ladı," diyerek siyasal
yelpazedeki gerçek yerini ortaya koyuyordu,
#lk sayıyla birlikte bir de Yeni Yıl #lavesi hazırladık.
Fethi Naci'nin ilavede yeralan Türk Solu 1966 analizi, Türkiye #!çi Partisi konusunda derginin takınaca"ı tavrı da anahatlarıyla vurguluyordu: Ele!tirel destek...
Yazıda T#P yöneticilerinin ele!tiriler kar!ısındaki tahammülsüzlükleri, 59 ilde örgütlendi"i söylenmesine ra"men
bu örgütlerden önemli bir bölümünün sadece tabeladan ibaret kalmı! olması, parti üyelerinin yeterince e"itilmemesi,
gençli"e gereken önemin verilmemesi, maa! avantajları söz
konusu oldu"unda T#P milletvekillerinin di"er partilerin mil396
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 397
letvekilleriyle birlikte hareket etmeleri özellikle ele!tiriliyordu.
Mehmed Kemal iç siyasetteki, Kemal Sülker sendikal
hareketteki, Hüseyin Ba! dünyadaki, #dris Küçükömer ekonomideki geli!meleri analiz ediyordu. Sanat bölümünde ise
Memet Fuat'ın edebiyat, Rauf Mutluay'ın roman, #nci Özgüden'in tiyatro, Onat Kutlar'ın sinema alanındaki geli!melere
ili!kin de"erlendirmeleri yeralıyordu.
#nci'yle birlikte redaksiyon ve mizanpaj çalı!malarını
hızla tamamlayarak mürettiphaneye indirdi"imiz anı hiç
unutmuyorum. Halil Lütfü'nün solcu bir dergiyi dizip basmayı kabul etmesinden dolayı mürettiphanede ve makine
dairesinde gözle görülür bir tedirginlik vardı.
Ne ki, derginin kurucularıyla yüzyüze geldiklerinde bu
solcuların da di"er insanlardan farkı olmadı"ını görünce
tavırları hemen de"i!ti. Özellikle de #nci'nin !ahsen matbaaya
inerek di"er mürettiplere elvermesi, kar!ıla!tıkları teknik sorunlara hemen çözüm getirmesiyle bu huzursuzluk tamamen
da"ıldı.
Bu olayı daha sonra Ant'ı dizdirip bastıraca"ımız di"er
matbaalarda da ya!ayacaktık.
Nihayet beklenen an geldi. Ant'ın ilk sayısının Tan rotatifinden gür bir nehir gibi akarak çıkı!ını Ya!ar ve Naci'yle
gözlerimiz ya!ararak co!kuyla izledik.
Baskı bittikten sonra basılan dergileri, bizimle beraber
olmak için Ak!am’dan ayrılıp idari i!lerimizi yürütmeyi üstlenen "Filozof" Kamil da"ıtımcıya götürecekti. Gönül rahatlı"ı içinde #nci'yle eve dönmü!tük ki, Kamil'den bir
telefon:
- Da"ıtımcının kapısı duvar, kendisine telefonla da
ula!amıyorum.
Aslında ben derginin da"ıtımını Ak!am'ın #stanbul
da"ıtımını yapan emektar Fuat Büte'ye vermek istiyordum.
Ak!am’da genel yayın müdürü olunca tıpkı mürettiphane ve
makine dairesi sorumluları gibi da"ıtım sorumlusu olarak
397
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 398
kendisini de genel yönetim toplantılarına kattı"ım için bana
kar!ı özel bir dostluk duygusu besliyordu. Ama Ya!ar
tanıdı"ı bir ba!ka da"ıtımcıyla anla!mamızda ısrar etmi!, bu
nedenle dostum Fuat Büte'yi kırmak bahasına da"ıtımı ona
vermi!tik.
"Filozof" Kamil'in telefonu üzerine Ya!ar'ı ve Naci'yi
aradım.
- Durum rezalet, bütün emekler bo!a gidecek. Bu herifi
arayıp bulun.
Ya!ar sa"a sola ko!turdu, adam sırra kadem basmı!tı.
Belki de CHP'li oldu"u için partinin baskısıyla son anda bize
kazık atıyordu.
- Tek çare kaldı, ne yapıp edip Fuat Büte'yi bulup
da"ıtımı ona vermek...
Sa"a sola telefon ettim. Fuat Büte'nin Aksaray tarafından
bir içkili lokantada olabilece"i bildirildi.
Ya!ar'la Naci'ye,
- Hemen oraya gidiyoruz, dedim, Ya!ar tüm maharetini
kullanıp Büte'yi ikna etmeli.
Bir taksiye atlayıp solu"u söylenen lokantada aldık.
Yanımızda da matbaadan taze çıkmı! Ant'ın ilk sayısı.
#zin isteyip Büte'nin masasına oturduk. Neden
geldi"imizi pekâlâ biliyor, ama dereden tepeden konu!arak
konuya girmemize bir türlü olanak vermiyordu. Belli ki derginin kendisine verilmemesine son derece kızmı!tı. Ya!ar'ın
ikna salvoları da sonuç vermeyince Ant'ı çıkartıp Büte'nin
önüne koydum.
Dergiyi görünce birden tavrı de"i!ti. Birinci sayfayı ve
son sayfayı hızla gözden geçirdikten sonra, fırından yeni
çıkmı! bir somunu koklarcasına dergiyi burnuna götürdü,
mürekkep kokusunu derin derin içine çekti.
- Tamam, dedi. Dergiyi da"ıtıyorum. Zaten Do"an'ı kıramazdım, hele de böyle bir dergiyi orta yerde bırakamam.
Gönlünüz ferah olsun.
Biraz daha sohbet ettikten sonra ayrıldık.
398
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 399
Ertesi sabah erkenden evden fırladım. Do"ru Galata'ya...
#skelelerdeki, köprüaltındaki gazete bayilerinin birinden ötekine ko!turuyorum.
- Kalmadı abi, bir saat içinde tükendi.
Heyecanla Sirkeci tarafına gidecek bir dolmu!a binmek
üzere dura"a gidiyorum. Tesadüf, o tarafa giden Naci'yle
ka!ıla!ıyorum.
- Beyo"lu'nda dergi kalmamı!, peynir ekmek gibi gitmi!,
diyerek co!kuyla boynuma sarılıyor.
Ant bürosuna gitti"imize #nci çoktan i!ba!ı yapmı!, çok
geçmeden Ya!ar da geliyor, tav!an kanı çay ve kuru
po"açayla ba!arıyı birlikte kutluyoruz.
Ve hemen de ikinci sayının hazırlı"ına koyuluyoruz.
*
2. sayıdaki haftalık yorumda kendini "ortanın solu" ilan
eden CHP'ye kar!ı daha net bir tavır koyuyoruz: "CHP'deki
Ortanın Solu hareketi, T#P'in gösterdi"i beklenmedik geli!me
kar!ısında hiçbir seçim !ansı kalmadı"ını, AP ile T#P
arasında eriyece"ini gören CHP'nin politik manevrasından
ba!ka bir !ey de"ildir."
Daha sonraki sayılarda Ya!ar Kemal'in Amerikan yazarlarına açık mektubu, Nazım Hikmet'in Harp Okulu Olayı
üzerine Ankara Merkez Cezaevi'nden e!i Piraye'ye yazdı"ı
mektuplar, #ngiltere'de yeni kurulan Amnesty International'in
komünizm propagandasından hapis yatan $adi Alkılıç'ı
"Ayın Mahkumu" ilan etmesi, 1961'de T#P'in kurucuları
arasına maksatlı olarak sokulmu! bulunan sendikacı Ahmet
Mu!lu'nun ajan oldu"una dair resmi belgeler büyük yankı
yapmı!tı. Bu arada karikatürist O"uz Aral da Ant'a "Bir haftalık öfke"' ba!lı"ı altında nefis karikatürler çizme"e
ba!lamı!tı.
#lk altı sayısı 20 bin'e yakın bir tirajla yayınlanan Ant'ın
ya!amında 14 $ubat 1967'de yayınladı"ımız 7. sayı bir
dönüm noktası oldu.
399
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 400
T#P kurucusu sendikacılar, daha önce haber verdi"imiz
D#SK'in kurulu!unu da T#P'in 7. yıldönümüne denk getirmeyi kararla!tırmı!lardı. Derginin kapa"ında ve iç sayfaların
büyük kısmında, i!çi sınıfının siyasal ve sendikal örgütlenme
sürecinde büyük önem ta!ıyan bu iki olayı birlikte de"erlendirmeye karar verdik. D#SK'in kurucularını ve T#P yöneticilerini tanıtan yazılarla birlikte T#P'in altı yıllık mücadelesi
üzerine Mehmet Ali Aybar'la yaptı"ım bir röportaja geni! yer
ayırdık.
Dergi basılıp da"ıtıldıktan sonra yeni sayıyı hazırlamak
üzere Tan Hanı'na gelirken yolda kar!ıla!tı"ım solcu arkada!ların serzeni!leriyle kar!ıla!tım:
- Tüm solu kucaklayan ne güzel bir dergi çıkartmı!tınız.
T#P'e bu kadar yer vermekle dergiyi nerdeyse parti organına
dönü!türmü!sünüz!
Büroda çalı!maya koyuldu"umda da birkaç T#P militanının övgü dolu telefonları dı!ında, genellikle son sayıyı
olumsuzlayan tepkiler geliyordu.
Ant'ın Tan Hanı'ndaki idarehanesi ancak dört ki!inin
çalı!abilece"i geni!likte oldu"u için, satılmayıp iade edilen
dergileri depo etmek üzere Cumhuriyet Gazetesi'nin arkasındaki sokaklardan birinde bir oda tutmu!tuk. #lk
sayılarda fazla iade gelmedi"inden idare ediyordu.
8. sayıyı yayınladıktan bir hafta sonra Filozof Kamil'den
panik içinde bir telefon geldi:
- Do"an Bey, da"ıtımcılardan iadeleri aldım. Yedinci
sayıdan sonra müthi! iade var. Bunları depoya ta!ıyacak
olsam ah!ap tabanı çöker, mazallah binayı da çökertir!
- Aman ta!ıma... Kamyonet beklesin, parasını veririz.
Ben geliyorum.
Gitti"imde kar!ıla!tı"ım manzara gerçekten moral çökerticiydi. Oysa 8. sayıda a"ırlı"ı Ya!ar Kemal'in "Fakir Evleri Zengin Mezarları" röportajına vermi!tik. Röportajın
geni! ilgi çekece"ini, tiraj getirece"ini umuyorduk.
Bâbıâli'de satılmayıp iade gelen gazetelerin kö!eleri,
400
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 401
açıkgözler kiloyla alıp yeniden iade olarak kazıklamasınlar
diye, çıkmaz bir mavi boyaya batırılırdı.
- Kamil, hemen bunları boya, bir keseka"ıtçıya kaç liradan olursa sat, diye talimat verdim.
Zavallı Kamil, o tela! içinde iade gazeteleri boyayıp satarken, her sayıdan kolleksiyon için gerekli miktarları
ayırmayı unutmu!, elimizde eski sayılardan pek az kalmı!tı.
Bu yüzden ilerideki sayılarda okuyucularımıza saklamayacakları ya da ellerinde fazla olan Ant sayılarını bedeli
kar!ılı"ında bize göndermeleri için ça"rı yapmak zorunda
kalacaktık.
Bu ani satı! dü!ü!ü kar!ısında haftalık baskı miktarını
da 15 bine dü!ürmeye karar verdik.
*
Ant daha ilk sayılarında a!ırı milliyetçi ve dinci yazarların boy hedefi haline gelmi!ti. Örne"in 15 Ocak 1967 tarihli Son Havadis Gazetesi'nde Tekin Erer !öyle diyordu:
"Yeni kızıl organın adı Ant'tır. And'ın manası yemin'dir, ama
Ant'ın ne demek oldu"unu, ne manaya geldi"ini do"rusu bilemiyorum. Olsa olsa, bunların gayeleri asırlardır harp ederek her aileden bir kaç !ehit verdi"imiz ülkelere meyletmek
bulundu"una ve böylece haysiyet ve namustan da feragat
edildi"ine göre, 'Atalarımızı, Namusumuzu Tanımıyorum'
kelimelerinin ba!harflerinden meydana getirilmi! bulunsa
gerektir."
Daha sonraları Ant'a a"ır saldırılarda bulunacak, hattâ
dindarları bize kar!ı kı!kırtacak olan Bugün Gazetesi'yle
sanıyorum yakın tarihlerde yayına girmi!tik. #lk sayı için
SEKA'dan getirtti"imiz bobinler ilaveyi basmaya yetmiyordu. Halil Lütfi Dördüncü,
- Mehmet $evket diye biri günlük bir gazete çıkartacakmı!. Burada basılacak, çok da bobin depoladılar. Onlardan ödünç alabilirsiniz, diyerek adresini vermi!ti.
401
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 402
Ca"alo"lu'nda Ye!ilay Derne"i'nin bulundu"u bir binada
Mehmet $evket Eygi'yi bulmu!tum. Yayınlayaca"ımız derginin siyasal rengini bilmedi"inden parası kar!ılı"ında bize
birkaç bobin vermi!, böylece baskıyı tamamlamı!tık.
Tan rotatifinde Bugün Gazetesi hergün basılıyordu, Ant
ise haftada bir Bugün'den sonra baskıya giriyordu. Baskı
hazırlı"ı sırasında Bugün’cülerle kar!ıla!ıyorduk, ama
aramızda pek takı!ma çıkmıyordu. #ki tarafın da çalı!anları
da i! planında birbirine saygılıydı, zaman zaman pratik
yardımla!malar da oluyordu.
Bir gün tam da baskıya girece"imiz sırada devrimci bir
ö"retmen Ant'ı ziyarete gelmi!ti. Biraz sohbetten sonra Ant'ın
baskısını izlemek üzere birlikte makine dairesine indik. O da
bizim yanımızda Ant'ın baskı hazırlı"ını büyük bir heyecanla
izliyordu. O sırada rotatif çalı!maya ve sortiden Bugün Gazetesi çıkmaya ba!ladı.
Ö"retmen okuyucumuz bunu görünce âdeta !ok geçirdi,
büyük bir öfkeyle bizlere,
-Bu paçavrayı nasıl basıyorsunuz? diye infial gösterdi.
Bizim Tan Matbaası'nın sahibi olmadı"ımızı, matbaanın
Ant gibi parasını ödeyen her yayını basabilece"ini zar zor
anlatabildik.
Bugün'le aynı rotatifte basılmanın en garip cilvesi, Ant'ın
ilerideki sayılarından birinin hacıya"ı kokusuyla çıkması olacaktı.
Bugün Gazetesi dindar kitlelerden okuyucu çekebilmek
için çe!itli kampanyalar açıyor, kupon kar!ılı"ı hediyeler
da"ıtıyordu.
Bir gün Ant'ı basmak üzere makine dairesine girdi"imizde ba!ımızı döndürecek yo"un bir hacıya"ı kokusuyla
kar!ı kar!ıya kaldık. Gazeteyi bu kokuyla çıkartmak için rotatifin mürekkebinin içine hacıya"ı karı!tırılmı!tı, Bugün bu
kokuyu emerek basılıyordu. Ant basıldı"ında bu koku ona
da sinecekti. Bu yüzden baskıyı geciktirttik, Bugün'ün
baskısı bittikten sonra rotatifin kazanından hacıya"lı mürek402
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 403
kebi tamamen temizlettirdik. Ama ne yaparsan yap, hacıya"ı
kokusu yine de basılan Ant'lara kısmen sindi. Neyse ki dergi
bayi tezgahlarında iki gün sonra sergilendi"i için okuyucular
bu kokuyu pek farketmediler.
Rotatifte Ant'ı basan Mithat Usta son derece dürüst,
i!inin ehli ve de dini bütün bir insandı. Dindar olmasına
ra"men Bugün'cülerden nefret eder, "Bunla sahtekâr, müslümanlıkla ilgisi yok," derdi.
Ant'ın baskıya giri!i ezan saatine denk geldi"inde matrislerin çekilmesi, kalıpların dökülmesi, frezelenmesi büyük
bir mesele olurdu. Tan'ın çevresinde birçok cami, mescit
oldu"undan ezan seslerinin biri susar, öteki ba!lardı. Mithat
Usta her defasında elindeki i!i bırakır, ezanın bitmesini beklerdi.
Bu durum baskıya nezaret eden #nci'nin canına tak
etti"inden, mürettipliken sonra rotatif makinistli"ine de
giri!ti, matris çekme, kalıp dökme i!inin dı!ında, makineye
takılan kalıpların temiz baskı verebilmesi için altlarını desteklemeyi de ö"rendi.
Baskı günlerinde #nci'yi arayanlar onu $arlo'nun Asri Zamanlar'ındaki gibi elinde bir #ngiliz anahtarıyla rotatifin katları arasında bulabiliyordu.
Hattâ bir gün Mithat Usta a"ır hasta dü!mü!tü. Baskıyı
bitirecek hali yoktu. Derginin çıkı!ının gecikmesi tehlikesi
vardı. #nci'nin birden makine dairesine elkoyu!u, matrislerin
çekimini, kalıpların dökümünü, merdanelerde gerekli alt beslemelerini yaptırdıktan sonra herkesin koskocaman açılmı!
gözleri önünde rotatife yol veri!i unutulur gibi de"il...
*
7 Mart 1967 tarihli sayımızda yayınladı"ımız bir gizli
belge, siyasal çevrelerde büyük bir yankı ve tepki yarattı. Demirel'in emri üzerine Adalet Bakanlı"ı'nın hazırladı"ı "Temel
Hak ve Hürriyetleri Koruma Kanunu Tasarısı" adı altındaki
terör yasası tasarısı, yıllarca sonra yürürlü"e sokulan ve hâlâ
403
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 404
rejim muhaliflerine cehennem hayatı ya!atan Terörle Mücadele Kanunu'nun öncülü sayılabilir. Tasarıda, özellikle sol
dü!üncenin açıklanması ve örgütlenmesine kar!ı Türk Ceza
Yasası'nda mevcut olanlardan daha da a"ır cezalar öngörülüyordu.
Ant'ın yayını sayesinde tepkiler öylesine büyük oldu ki,
hükümet bu tasarıyı Meclis'e indirmeden rafa kaldırmak zorunda kaldı.
Bir sonraki sayıda da Mahmut Makal'ın "Do"u Cephesinde Yeni Bir !ey Yok" ba!lı"ı altında do"u röportajlarını
yayınlama"a ba!ladık.
Ant emperyalizmin kültürel plandaki etkilerine kar!ı da
mücadele açmı!tı. Bu konuda Paris'te Abidin Dino, Pertev
Naili Boratav, Güzin Dino ve Ferit Edgü, yayını Ant'ta birkaç hafta sürecek bir oturum gerçekle!tirdiler.
Daha ilerideki sayılarımızda sürekli yazarlarımız
arasında yeralacak olan Mekin Gönenç de Ant'a ilk yazısında
Türk subaylarına Vietnam'da kontrgerilla e"itimi yaptırmak
için hükümetin Amerikalılarla anla!tı"ını açıklayarak bunun
getirece"i tehlikelere dikkati çekiyordu.
ABD'ye teslimiyetin bir ba!ka belgesini 11 Nisan
1967'de açıkladık. The New York Times Gazetesi'nin bildirdi"ine göre Türkiye ile yapılan bir gizli anla!ma uyarınca
ABD Ordusu tarafından Türkiye'nin Sovyet sınırına yakın
do"u bölgelerine nükleer mayınlar yerle!tirilecek, bir sava!
durumunda Sovyet Orduları do"u sınırını a!ıp Türkiye topraklarına girerse bu mayınlar patlatılarak daha fazla ilerlemeleri engellenecekti.
Bu anla!ma, gerçekte, Do"u Anadolu'da ço"unlu"u Kürt
kökenli vatanda!ların toplu idam fermanıydı.
Aynı sayıdaki bir ba!ka haberimizde ise, Amerikan Hava
Kuvvetleri'nin Türk-#! Genel Sekreteri Halil Tunç'u ücretli
mü!avir olarak angaje etti"ine dair bir belge yeralıyordu.
Bunun yanısıra, D#SK'in kurulmasından tela!a kapılan Türk#! Genel Merkezi'nin bu devrimci konfederasyonun geli!me404
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 405
sini engellemek için kendi üye sendikalarına gönderdi"i
yazılı talimatı da açıklıyorduk.
Bir sonraki sayıda da Mekin Gönenç Türkiye'ye yapılan
Amerikan askeri yardımının içyüzünü yine Amerikan belgelerine dayanarak ortaya koyuyordu.
Bu yayınlar kar!ısında ordu harekete geçti ve zamanın
Genelkurmay Ba!kanı Orgeneral Cemal Tural, "nükleer
mayınlar"la ilgili haberimizden dolayı #stanbul 1. Ordu Askeri Mahkemesi Savcılı"ı'na gönderdi"i çift aylı bir yazıda
beni "vatan hainli"i" ve Ant Dergisi'ni de "Bizim Radyo'nun
Türkiye'deki basın organı gibi ne!riyat yapmak"la suçlayarak
benim TCK'nun 153. Maddesi'ne göre "askerleri kanunlara
kar!ı itaatsizli"e ve vazifelerini ihlale te!vik" suçundan
yargılanmamı emretti.
Ordunun saldırısına ilk kez hedef oluyordum.
17 Mayıs 1967 günü yargılanmak üzere Selimiye
Kı!lası'na celbedildim. Duru!mada ba!ıma neler gelece"i
belli olmadı"ı için #nci'yle avukatım Mü!ir Kaya Canpolat
ve Ya!ar Kemal de kı!laya gelmi!lerdi.
Dünyaca ünlü gazeteci dostlarımız Güne! Karabuda ve
Barbro Karabuda da o sırada #stanbul'daydılar. Ant'ta
yayınlanmak üzere Tayland ve Laos röportajlarını hazırlamakta olan Güne! de olayı foto"raflamak üzere Hüseyin
Ba!'la birlikte oradaydı.
O yıllarda Türk Ordusu'nun subay kadroları üzerinde
OYAK gibi tuzakların etkisi daha tam ortaya çıkmamı!tı.
Ayrıca genç subaylar Talat Aydemir ve Fethi Gürcan'ın
asılmasında büyük rol oynayan Cemal Tural gibi bir generale pek de sempatiyle bakmıyordu.
Büyük hayranlık duydukları Ya!ar Kemal gibi bir ünlü
yazarın da benimle birlikte duru!maya gelmesi, ünlü gazeteci
Güne! Karabuda'nın mahkeme salonu önünde foto"raflarımızı çekmesi askeri savcı ve yargıçları etkilemi!ti.
Önce ilk ifademi vermek üzere askeri savcının odasına
alındım.
405
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 406
Askeri savcı,
- Do"an Bey, dedi, biz bu dâvayı ordunun en üst kademesinden emir geldi"i için açmak zorundayız. Bu nedenle
ben sizi yandaki mahkemeye sevkedece"im. Ama ne ben, ne
de sizi yargılayacak olan askeri yargıçlar, Tural Pa!a'yla aynı
görü!te de"iliz. Sizin "vatan haini" olmadı"ınızı, vatanın selameti için mücadele verdi"inizi biliyoruz. Ben formalite
gere"i ifadenizi alıyorum, ancak duru!maya çıktı"ınızda
mutlaka askeri mahkemenin sivilleri yargılamaya yetkisi olmadı"ını söyleyerek bu mahkemede yargılanmayı reddedin.
Savcıya ifade verdikten sonra yan taraftaki mahkeme salonuna geçtik. Savcı koridorda avukatım Mü!ir Kaya'ya da
aynı tavsiyede bulundu.
Mahkeme salonunda ben sanık sandalyesine oturdum,
benimle birlikte gelenler de arkada dinleyici sandalyelerine.
Mahkeme ba!kanı binba!ı, kimlik tesbiti yaptıktan sonra
sordu:
- Açılan bu dâvada askeri mahkemenin sizi yargılama
yetkisini kabul ediyor musunuz?
"Hayır" desem, mahkeme derhal yetkisizlik kararı verecekti. Ama ben Tural'ın suçlamaları kar!ısında öylesine öfkeliydim ki yine de bir!eyler söylemek gere"ini duydum:
- Her!eyden önce hakkımdaki suçlamayı temelden reddediyorum. Ant Dergisi ülkemizin ve halkımızın çıkarlarını
savunan bir dergidir...
Mahkeme ba!kanı daha ba!tan sözümü kesti:
- Ben size bunu sormadım. Askeri mahkemenin bir gazeteci olarak sizi yargılamaya yetkili olup olmadı"ını soruyorum. Burada yargılanmayı kabul ediyor musunuz?
Savcının tavsiyesini anımsadım.
- Hayır, dedim, kabul etmiyorum.
Bunun üzerine askeri savcı da yetkisizlik lehinde görü!
bildirdi.
Mahkeme ba!kanı bir "oh" çekti, yanındakilerle kısa bir
isti!areden sonra kararı açıkladı:
406
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 407
- Askeri Mahkemeler Kurulu! ve Yargılama Usulü Kanunu'nun bir gazeteciye uygulanamayaca"ı görü!üne
varıldı"ından dosyanın Cumhuriyet Savcılı"ı'na sevkine
karar verilmi!tir.
Duru!ma bittikten sonra mahkeme salonu dı!ında askeri
savcı ve hakimlerle bir süre daha "memleket meseleleri üzerinde" sohbet ettikten sonra hergün Kazancıyoku!u'ndaki
dairemizin penceresinden bir kabus gibi seyretti"imiz Selimiye Kı!lası'ndan özgür olarak ayrıldım.
Ama dâva bununla bitmeyecekti.
Dosya bu kez Cumhuriyet Savcılı"ı'nca #stanbul 5. A"ır
Ceza Mahkemesi'ne sevkedilecek, bu sivil mahkeme 18
Nisan 1969 tarihli duru!mada, emir ve kumanda zincirindeki
askeri mahkeme kadar dahi ilkeli davranmayarak dâvaya yeniden askeri mahkemenin bakmasına karar verecekti.
Dosya tekrar kendisine gelince askeri mahkeme ilk kararında ısrar ederek dosyayı Uyu!mazlık Mahkemesi'ne gönderecek, o da bu uyu!mazlı"ın çözümünün kendi görev alanı
dı!ında bulundu"u gerekçesiyle dosyayı Yargıtay Ceza Genel
Kurulu'na sevkedecekti. Bu kurul da tam 12 Mart balyozunun indi"i günlerde, 12 Nisan 1971'de aldı"ı E.96-Yyb,
K.140 sayılı kararda "askerleri kanunlara kar!ı itaatsizli"e
ve vazifelerini ihlale te!vik"le suçlandı"ım için benim askeri
mahkemede yargılanmam gerekti"ine hükmedecekti.
Neyse ki, tekrar askeri mahkemeye celbedildi"imde ben
Türkiye'yi çoktan terketmi! olacaktım.
Tural'ın açtırdı"ı bu dâva bizi sindirmek !öyle dursun,
mücadele azmimizi daha da körükledi. Medyada kimsenin
sözünü edemedi"i gerçekleri yazmaya devam ediyorduk. 30
Mayıs 1967 tarihli Ant'ta, Cumhurba!kanı'nın Çankaya'daki
kö!künün yakınındaki genel kurmay ba!kanı ile üç kuvvet
komutanı için o zamanın parasıyla her biri 250 bin Lira'ya
malolan dört kö!k in!a ettirildi"ini foto"raflarla açıkladık.
Bu arada, askeri mahkemedeki dâvadan ba!ka sivil mahkemelerdeki ceza dâvalarım öylesine artmı!tı ki, derginin
407
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 408
çıkı!ını aksatmamak için 23 Mayıs 1967'de derginin sorumlu
müdürlü"ünü Fethi Naci'nin tavsiye etti"i Ya!ar Uçar üstlendi. Ya!ar Amasya'lıydı, #stanbul Üniversitesi'nde felsefe
ö"rencisiydi.
Bir gün matbaada sayfaları ba"larken, bana özel bir !ey
konu!mak istedi"ini söyledi. Bir kenara çekildik.
- Size kar!ı açık olmalıyım. Belki Türk ismi ta!ıyor olmamdan dolayı farketmediniz. Ben Ermeni'yim. Ermenilere
yapılan baskılardan dolayı ailemiz Türkçe soyadı almı!, bana
da Türkçe isim koymu!… #leride sorumlu müdürünüzün Ermeni kökenli oldu"u anla!ılırsa ba!ınız derde girmesin.
- Sen ne diyorsun, Ya!ar? dedim. Benim için ki!inin
etnik ya da dinsel kökeni de"il, insan kalitesidir önemli
olan…Bir Ermeni'nin Ant gibi bir mücadele dergisinde bizimle i!birli"i yapması, kavgamızı payla!ması bize kıvanç
ve onur verir.
*
O günlerin önemli bir olayı, Çetin Altan'ın Ak!am Gazetesi'nde yayınlanan be! yazısından dolayı toplam 45 yıl
hapis cezası talebiyle yargılanmasını sa"lamak için Millet
Meclisi Anayasa ve Adalet Komisyonu'nun dokunulmazlı"ının kaldırılmasını kararla!tırması oldu.
Çetin'le ilgili polemikler devam ederken, Temmuz 1967
ba!ında #çi!leri Bakanı Faruk Sükan'ın talimatıyla, Sovyetler
Birli"i'nden dönmü! bulunan ünlü yazar Aziz Nesin, gümrükte bavullarına elkonulduktan sonra "Nazım Hikmet'in vasiyetnamesini içeren ses bandlarını Türkiye'ye soktu"u"
gerekçesiyle gözaltına alındı.
Bunun üzerine Aziz Nesin'in "Ba!bakan'a Açık Mektubu"nu, ardından da "Otuzaltı saat gözaltı ve polis sorgusu"nu anlatan uzun bir yazı dizisini yayınladık.
T#P'in en üst kurulundayken partinin gençli"e gereken
önemi vermemesine kar!ı mücadele etti"im, daha sonra
408
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 409
Ak!am'da devrimci gençli"in tüm eylemlerini destekledi"im,
gençlik örgütlerinin organize etti"i açık oturumlara
katıldı"ım için gençlerle ili!kilerimiz dostça ve yolda!çaydı.
#leride Dev-Genç'e dönü!ecek olan FKF #stanbul Sekreterli"i'nin kurulu!u dolayısıyla 9 Temmuz 1967'de Aksaray'daki TÖS Lokali'nde benim yönetimimde Prof. Sadun
Aren, Doçent Çetin Özek, #lhan Selçuk ve #brahim Türk'ün
de konu!macı olarak katıldıkları "Anayasa ve Sosyalizm"
konulu bir açık oturum düzenlendi.
Bu toplantıyı kapatı! konu!masında Çetin Altan'ın dokunulmazlı"ını kaldırma ve Aziz Nesin'i tutuklama giri!imleriyle, yeni baskı yasalarıyla iktidarın egemen sınıflar
çıkarına sosyal hareketi bertaraf etmek istedi"ine dikkati çektim, bu ortamda sosyalist gençli"in örgütlenmesinin büyük
önem ta!ıdı"ını vurguladım.
Bundan birkaç hafta sonra, 21 Temmuz'da, dünyaca ünlü
iki meslekda!ımız, Barbro Karabuda ve Güne! Karabuda on
yıl önce yazdıkları "Fırat'ın Do"usunda" adlı kitaplarından
dolayı Kürtçülük propagandasından gözaltına alındılar.
Ancak olayın ba!ta #sveç olmak üzere dünya basınında geni!
tepkilere yolaçması nedeniyle serbest bırakıldılar.
O yıllarda ABD'nin Vietnam halkına kar!ı yürüttü"ü
sava! tüm dünyada büyük protestolara yolaçıyor, biz de
Ant'ta bu sava!la ilgili haberlere geni! yer ayırıyorduk.
ABD'nin Vietnam'da i!ledi"i sava! suçlarını yargılamak
üzere Bertrand Russel'ın giri!imiyle kurulan uluslararası
mahkemeye Türkiye'den de T#P Genel Ba!kanı Mehmet Ali
Aybar üye olarak ça"rılmı!, daha sonra da bu mahkemenin
kurdu"u bir soru!turma komisyonu üyesi olarak Vietnam'a
giderek sava!ın acı gerçeklerini bizzat gözleriyle görmü!tü.
Türkiye'ye dönü!ünden sonra Aybar Vietnam izlenimlerini uzun bir yazı dizisiyle Ant sayfalarında anlattı.
T#P Milletvekili Çetin Altan da Ant'ın aynı sayısına
yazdı"ı kö!e yazısında, "Mehmet Ali Aybar Vietnam'daki
Amerikan canavarlı"ını ve onlarla i!birli"i yapanların
409
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 410
satılmı!lı"ını ortaya koymaktadır... Bizdeki komprador çevrelerin yüzü bundan dolayı pek ek!imi! bulunuyor. Türk
halkının sırtına kene gibi yapı!mı! bir avuç azınlı"ın Türkiye'ye yaptı"ı ihaneti tarih ileride yazacaktır..." diyordu.
Ne ki Aybar'ın Vietnam'la ilgili açıklamalarına
saldırıların en büyü"ü, Çetin Altan'ın yazma"a devam etti"i
Ak!am Gazetesi'nden geldi. Ak!am’ın bu konudaki
ba!yazısında aynen !öyle deniyordu.
"T#P, halka dönük olma iddiasına ra"men, halktan kopuk
bir parti olmak yolundadır. T#P genel ba!kanının, sanki pek
çok meselesi halledilmi! bir Fransız ya da Alman politikacısı
gibi, kendi halkının dı!ında halkların derdiyle u"ra!maya
kalkı!ması, üstelik de bu i!i Park Otel gibi lüks otellerde yapması, sadece siyasi snobizmdir."
Ant'ta bu ba!yazıyı ele!tirdi"imiz için, ertesi sayıdan itibaren Çetin Altan'ın yazıları artık gelmez oldu. Kendisi mi
öyle uygun görmü!tü, yoksa Ak!am'ın sahibi mi artık Ant'a
yazmasını yasaklamı!tı, bilmiyorum.
Çetin Ant'tan çekilince Ya!ar'ın yazılarını onun üçüncü
sayfadaki kö!esinde yayınlama"a ba!ladık.
Hemen ardından da elimize geçen gizli bir belgeye dayanarak Türkiye'deki Amerikan üs ve tesislerinin tam listesini
bir Türkiye haritasında yerlerini de belirleyerek kamuoyuna
açıkladık.
O yıllarda Türkiye sosyalist hareketinin en hayati sorunlarından biri, her türlü sol dü!ünce ve eylem'in "komünizm propagandası ve örgütlenmesi" yaftası yapı!tırarak
cezalandırılmasına olanak veren 141. ve 142. maddeleri iptal
ettirebilmekti. Aybar lider olduktan sonra Türkiye #!çi Partisi
bu konuda büyük bir mücadele ba!latmı!tı. Gerek T#P'te,
gerek gazeteciler sendikalarında, gerekse çalı!tı"ım gazetelerde bu mücadeleye sonuna kadar katkıda bulunmu!tum.
Ne ki, Anayasa Mahkemesi, iptal için gösterilen tüm
haklı gerekçelere ra"men 25 Temmuz 1967'de bu maddelerin anayasaya aykırı olmadı"ı yolunda karar verdi. Bunun
410
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 411
üzerine, o zamana dek bu maddeleri uygulamakta tereddütlü
davranan savcılar yeniden harekete geçecekti.
*
1967'nin Eylül-Ekim aylarında ABD'nin Türkiye'deki
varlı"ını güçlendirme yolunda yeni giri!imler birbirini kovalıyordu. Do"u Anadolu'ya nükleer mayınlar yerle!tirilmesi
konusunda ABD Savunma Bakanı Mac Namara ile Ankara'da yeni pazarlıklar yapılmı!, NATO'nun düzenledi"i bir
tatbikat için Vietnam'da sava!mı! binlerce ABD askeri havadan Anadolu topraklarına indirilmi!ti. ABD üslerindeki
i!çi grevleri de NATO Komutanlı"ı'nın iste"i üzerine hükümet tarafından ertelenmi!ti.
Dahası, ABD 6. Filosu'nun #stanbul'un dü!man i!galinden kurtulu!unun 45. yıldönümünde Bo"az'a demirlemesi
barda"ı ta!ıran damla olmu!tu.
T#P Genel Ba!kanı Aybar Ant'ta yayınlanan demecinde
"Amerika Türkiye'den çıkartılmalıdır" diyordu.
Bu geli!meler kar!ısında, Ant'ın 10 Ekim 1967 tarihli 41.
sayısını "Go Home" sloganlı bir kapakla yayınladık, iç sayfalarda ABD aleyhtarı son eylemlere ve açıklamalara geni!
yer verdik.
"Go Home" sayısı, Ant'ın Tan tesislerinde çıkan son
sayısı oldu, matbaayı satınalmı! olan ümmetçi i!adamları
grubu dergimizin bu tesislerde dizilip basılmasını yasakladı.
2000'li yıllarda anti-Amerikan havalara giren ümmetçiler ve a!ırı milliyetçiler o yıllarda ABD emperyalizminin gönüllü fedaileriydi. Gazetelerinde anti-emperyalist yazar ve
eylemcilere en a!a"ılık ifadelerle saldırıyor, ölüm fermanları
çıkartıyorlardı.
Örne"in ümmetçi i!adamlarının yatırımıyla yayınlanan
ve akıl hocalı"ını süpermür!it Necip Fazıl Kısakürek'in
yaptı"ı Bâbıâlide Sabah Gazetesi, 10 Ekim 1967 tarihli
sayısında açıkça !u tehditleri yayınlayabiliyordu: "Ey Al411
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 412
lahsız, kitapsız, dinsiz, imansız, kızıl köpekler! Ölüm, sizlere ölüm... Ey kızıl sürüleri! #slam arslanları, Türk yi"itleri
kükredi. Hudutlarımızın içinde size ve sizin bütün !er organlarınıza ölüm ya"dıraca"ız, ölüm!"
Ant, Halil Lütfü Dördüncü ile yaptı"ımız 17 Aralık 1966
tarihli bir sözle!meye göre tarihi Tan tesislerinde dizilip
basılıyordu.
#lk geli!imizde bizleri tereddüt ve ku!kuyla kar!ılamı!
olan matbaa personeli bizimle altı aylık i!birli"i süresinde
haklarının bilincine varmı!, Basın #! Sendikası'yla ba"lantı
kurarak ücret ve çalı!ma ko!ulları konusunda Halil Lütfü
Dördüncü'den bazı taleplerde bulunuyor, pazarlık için sendika delegeleriyle bir masaya oturmasını istiyorlardı. Basın
#! Sendikası da, müzakereye oturmadı"ı takdirde Tan tesislerinde greve gidece"ini bildirmi!ti.
Gerçekten de Dördüncü'nün dayattı"ı ko!ullarda
çalı!mak tahammül edilir gibi de"ildi. Günde kaç kez tuvalete gidilebilece"i, gidince tuvalette kaç dakika kalınabilece"i konusunda dahi katı kurallar koymu!tu.
Bir gün dergiye gitti"imde Dördüncü yolumu kesti, son
derece öfkeliydi:
- Bak Do"an, dedi. Bunların böyle kanının bitlenmesi
sizin marifetiniz. Sizin yazıları dize basa !imdi herbiri sol
oldu, sendikacı oldu. Ben her!eye tahammül ederim de, daha
dün i!e aldı"ım, ekmek parasını bana borçlu çoluk çocukla
dünya yıkılsa bir masaya oturamam. Hele o sendika ba!kanı
#brahim Güzelce'yle asla...
Matbaa çalı!anlarını i! arası sohbetlerde i!çi sınıfının
sendikal ve siyasal örgütlenmesi konusunda bilgilendirdi"imiz do"ruydu.
- Üstadım, olaya biraz farklı bakın, diye yanıt verdim.
Siz Bâbıâli'nin en kıdemli ve en deneyli i!verenlerindensiniz. Devran de"i!iyor. Sendikalanmak, hak taleplerinde bulunmak onların yasal hakkı. Anlayı!lı davranın, masaya
oturup tartı!ın, gerekirse biz de arabuluculuk yapalım.
412
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 413
- Yok, ben bunlarla dünyada bir masaya oturmam. Burayı ya kapatırım, ya da devrederim. Gerisini siz dü!ünün!
Dördüncü'nün para konusunda ne denli eli sıkı oldu"unu
biliyordum. bu konudaki ünü tüm Bâbıâli'ye yayılmı!tı. Kendisi de bu imajını güçlendirmek için hiçbir fırsatı
kaçırmıyordu.
Örne"in her ay sonunda dizgi ve baskı borcumuzu ödemek üzere odasına indi"imde, elimdeki paralara bir göz atar,
e"er kâ"ıt para getirmi!sem, hele hele arasında mor binlikler
varsa kızar,
- Bana ödeme yapacaksanız yükte de a"ır ödeme yapın.
Mümkünse madeni paralarla...
- Ama beyefendi, onlar da pahada aynı de"il mi?
- Bak yavrum, derdi. Bu paralar kolay kazanılmıyor. Kazanılan parayı saymaya ne kadar vakit ayırırsan de"eri o
kadar artar.
Dördüncü'nün tavırlarını hep mizahi bir olay olarak
görmü!, hak talebinde bulunan emekçilere öfkesinin nerelere varabilece"ini kestirememi!tik.
Bir pazartesi sabahı 42. sayıyı hazırlamak üzere Tan
Han'da çalı!maya ba!ladık, #nci önceden gelmi! yazıları puntolayarak dizgi için mürettiphaneye indirdi. #ndirmesiyle birkaç dakika sonra barut gibi yukarı çıkması bir oldu:
- Rezalet... Nâtık Usta, yeni patronlardan artık Ant Dergisi'ni dizmemek için emir aldıklarını söyledi.
Hemen a!a"ı indim:
- Hayrola Nâtık Usta?
- Do"an Bey, son derece üzgünüm, Halil Lütfü bu hafta
sonu matbaanın i!letmesini hacılara devretmi!. Onların da
ilk i!i, bu sabah erken saatte gelip bize artık Ant'ın burada
dizilip basılamayaca"ını tebli" etmek oldu.
Derhal Halil Lütfü'nün odasına daldım:
- Bunu nasıl yaparsınız?
Belli ki, Ant'ın dizilip basılmasına yasak kondu"undan
habersizdi.
413
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 414
- Daha önce ikaz etmi!tim. Sendika buraya tebelle! olmaktan vazgeçmedi"i sürece burayı ya kapatacak, ya da
ba!ka birilerine devredecektim.
- #yi de, devretmeye kesin karar verdi"inizde bir duyuru
yapsaydınız, belki hacılara göre daha aklıba!ında bir alıcı
bulunurdu.
- Ben piyasayı bilirim, hacıların verece"i parayı kimse
veremez!
- Paranız sizin olsun, ama sizinle aramızda en azından
bir yıllık dizgi-baskı sözle!mesi var. Tan Matbaası, sahibi
kim olursa olsun, Ant'ı yıl sonuna kadar dizip basmak zorunda. Hacıların ilk i!i Ant'ın dizilmesini yasaklamak olmu!?
Bu durumdan siz de sorumlusunuz.
Ant'ın dizgisinin reddedildi"ini ö"renince Halil
Lütfü'nün suratı allak bullak oldu, kıpkırmızı kesildi.
- Olamaz, dedi. Ben matbaayı onlara anla!malı i!leri
kontrat süresinin sonuna kadar basmaları !artıyla sattım.
Ardından da bir taksi ça"ırttı:
- Gel benimle, derhal hacılara gidiyoruz.
Dördüncü, satı! anla!masını Bahariye ve Kader mensucat fabrikalarının patronu Hacı Muammer Topba!'a devretmi!ti. Topba!, ye!il sermayenin Konya çıkı!lı ilk yükselen
yıldızları arasındaydı. Mensucat dı!ında ba!ka sektörlerde
de yatırımları vardı, bir yıl önce de ye"eni Sabahattin
Topba!'la birlikte Bâbıâli'de Sabah Gazetesi'ni yayınlama"a
ba!lamı!tı.
Suudi sermayesiyle sıkı çıkar ili!kileri içinde bulunan
Topba!'ın gazetesi, aynızamanda Türkiye-Suudi Arabistan
Dostluk Cemiyeti'nin de genel karargâhıydı.
Bindi"imiz taksi Kâ"ıthane'deki mensucat fabrikasına
vardı"ında ö"le olmu!tu. #darehanedeki personel ellerinde
ibriklerle abdest almaya, oradan da koltuk altında seccadeleriyle namaz kılmaya gidiyordu.
Dördüncü, bekçiye kendisinin Tan Tesisleri'nin sahibi
oldu"unu, Hacı Topba!'la görü!mek istedi"ini söyledi. Bekçi,
414
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 415
- Bekleyin, Hacı Efendi namazdadır, diye yanıtladı.
Kapının yanında iki sandalyeye ili!erek Hacı'yı beklemeye ba!ladık.
Yarım saat kadar sonra, bürosuna geldi ve bizi içeri aldı.
Halil Lütfi, Ant Dergisi'nin yöneticisi oldu"umu söyleyerek
beni tanıtınca adamın suratı asıldı. Kar!ısında azılı bir komünist vardı, kapıdan kovmu! ama bacadan girmi!ti. Oturacak yer dahi göstermedi.
Halil Lütfü hemen konuya girerek, aramızda bir yıllık
bir dizgi ve baskı anla!ması oldu"unu, tesisleri devrederken
mevcut mü!terilerle olan anla!malara riayet edilmesini !art
ko!tu"unu, bu bakımdan Ant'ın dizilip basılmasını yasaklamanın hem anla!maya, hem de yasalara aykırı oldu"unu dilinin döndü"ünce anlatmaya çalı!tı.
Hacı, bu sözleri, yüzümüze dahi bakmadan, ba!ını tavana kaldırıp sanki bir vahiy inmesini bekliyormu! gibi dinledi. Sonra bir imam tonlamasıyla konu!tu:
- Biz #slam ümmetinin sesini duyurmak için gazete
çıkartıyoruz. Bizim gazeteyi çıkartmamız bir takdir-i ilahidir.
Tan tesislerini kiralayan müslüman tüccarlar ortaklı"ı, Ant'ın
bu tesislerde bastırılmaması için kesin karar almı!tır. #mtiyaz
sahibi olarak da, bu kararı uygulamakla beni görevlendirmi!tir. Yazılı anla!ma da olsa, Ant'ın Tan tesislerinde bundan böyle basılması asla mümkün de"ildir.
O sırada çevremizde sakallı bir takım tipler de toplanma"a ba!lamı!tı.
Tan Matbaası'nın CHP döneminde nasıl tahrip edildi"ini
gözleriyle görmü! olan Halil Lütfi, benim oradaki
varlı"ımdan dolayı herhangi bir saldırıya u"ramamızdan
endi!e etmi! olmalı ki,
- Hadi Do"an gidelim, burada daha fazla konu!acak bir
!ey yok. Bundan sonrası hukukçuların i!i… Ben size ba!ka
bir yerde dizgi ve baskı imkânı arayaca"ım, dedi.
Kapıda bekleyen taksiye atlayarak Bâbıâli'ye döndük.
Bu kez bizi yeni bir sürpriz bekliyordu. Ant'ın dizilip
415
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 416
basılmasına yasak konulması üzerine makinist Mithat Usta,
kendisi de dindar oldu"u halde, bizimle dayanı!ma göstererek aynı matbaada çıkan ümmetçi Bugün Gazetesi'ni basmayı reddetmi!, bunun üzerine yardımcılarıyla birlikte o da
derhal i!ten kovulmu!tu.
Derginin yeni sayısının hemen dizgiye verilmesi gerekiyordu. Öteki iki kurucu Ya!ar ve Naci'yi de ça"ırdım. Acele
bir çözümyolu bulmamız gerekiyordu.
O sırada bazı gazetelerin dizgi ve baskı i!lerini yapan
Güne! Matbaacılık TA$'ın elinde fazla i! olmadı"ını biliyorduk. Hemen temas kurdum. Yanıtları hiçbir gerekçe göstermeksizin "hayır"dı.
Birkaç günü azap içinde geçirdikten sonra son anda
Vatan Matbaası'yla bir anla!ma sa"layabildik. Ama 16 sayfalık dergiyi bir iki gün içinde baskıya yeti!tirmemiz olanaksızdı. Bu nedenle yeni çıkacak sayıyı istisnai olarak
sadece sekiz sayfa yayınlamaya karar verdik.
*
17 Ekim 1967 tarihli 42. sayının tamamını Amerikan güdümlü hacıların sabotajına ayırmı!tık.
"Sabotaj" kapaklı sayının "Susturamayacaklar!" ba!lıklı
yorumunda !unları yazmı!tım:
"De"il mi ki Ant egemen sınıflara ve Amerikan emperyalizmine kar!ı çıkmı!tır; de"il mi ki Ant 'Yankee'lere ve
onun Türkiye'deki u!aklarına 'Defol!' demi!tir... Hepsi hepsi
olacaktır... Bu, sadece Ant için de"il, Türkiye'de sosyalist eyleme katılan her insan için mukadderdir. Çünkü, Amerikan
emperyalizmi ve i!birlikçileri, halkın uyanı!ı kar!ısında kendileri için 'olmak ya da olmamak' saatinin yakla!tı"ını görmektedirler. Onun için her sosyalist eyleme ve her sosyalist
yayına en kahredici silahlarıyla saldıracaklardır. #!te Ant
bugün bu saldırıyla kar!ı kar!ıyadır. Ama, her!eye ra"men,
bir avuç insanın yarattı"ı bu dergi susmayacaktır. Bu dergi
416
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 417
susturulsa bile, nöbeti ba!kaları devralacak, onun sloganları
a"ızdan a"ıza, kalemden kaleme, ta ki bir koronun ha!meti
içinde yalan fetvalarını bo"uncaya kadar yankılanacaktır."
Bizim bu tepkimize, Necip Fazıl'ın Büyük Do"u Dergisi'nde verilen yanıt Kanlı Pazar'ın habercisi gibiydi.
"Basit bir müslümanın bile takdirinden kaçmayacak bir
vazife olarak, kiraladıkları müesseseden bu gibi necasetleri
temizlemekle i!e ba!lamaları, ilk do"ru ve faziletli adımlardır. Ve bundan böyle onu takip edecek adımlardan bir
i!arettir. Moskova la"ımının fareleri, nasıl bilsinler ki, kendilerinin karanlık dedi"i her yerde nur ve pis gördü"ü her
noktada temizlik vardır. Moskof la"ımının igrenç farelerine
tatbik edilecek muamele, onları, çoktan beri müstemlekele!tirdikleri 'Tan' matbaasından atmak de"il, büyük bir
kapan içinde Marmara'ya sarkıtıp bo"maktır."
Aynı grubun yayınladı"ı #ttihad Gazetesi'nde de medyanın nasıl ümmet kontroluna alınmakta oldu"u müjdeleniyordu:
"Daha dur bakalım, büyü"ü geride. Artık isteseniz de,
patlasanız da, çatlasanız da, Bâbıâli'ye el attık. Rotatifler,
Kur'an ve iman hakikatlerinin ne!rinde çalı!acak. Müslüman
gazetelerin sayısı daha da artacak; matbaaların, da"ıtım !irketlerinin en yenisi, en moderni müslümanlara hizmet edecek. Tekni"in me!ru dairedeki her!eyi islamiyete, onun
hadimlerine hizmet edecek."
Bu kanlı tehditler ba!ka ümmetçi gazetelerde de sürdürülecekti. Örne"in Bugün'de Mehmet $evket Eygi açıkça katliam fetvası veriyordu:
"Türkiye'de komünizmin himaye edildi"ine, islamiyetin
ise baltalandı"ına dair apaçık deliller vardır. Artık müslümanlara dü!en vazife, uyanık ve hazırlıklı olmaktır. Önümüzde taze ve ümit verici bir örnek vardır. Endonezya'daki
komünist kıyımı. Yüzbinlerce komünist öldürüldü. Karada
vah!i hayvanlar, denizde balıklar insan etine doydu. Korkunç
bir komünist kıyımı oldu. Fakat Endonezya kurtuldu."
417
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 418
Sabotajdan sonra yayınladı"ımız sekiz sayfalık Ant'ta bir
sayfa da Ant yöneticileri ve yazarları aleyhinde açılmı! olan
dâvalara ayrılmı!tı. Çe!itli yazılardan dolayı Ant'çılar aleyhinde istenen hapis cezaları dokuz ayda 46,5 yıla ula!mı!tı.
Ant'ın u"radı"ı bu saldırıya paralel olarak CHP Genel
Sekreteri Bülent Ecevit de, kendisini "Ortanın Solu'nun lideri" olarak tescil ettirdikten sonra Ardahan'da yaptı"ı bir
konu!mada T#P'e kar!ı sa"dan saldırıya geçti. "Biz birçok
bakımdan T#P'in yolunu, tutumunu tehlikeli buluyoruz.
Çünkü sosyalizmin fazlası ölümdür," diyordu.
Türkiye'de de, dünyada da sol'a kar!ı ABD güdümlü
saldırılar giderek daha !iddetleniyor ve kriminelle!iyordu.
Kasım 1967 ba!ı, hem Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde
yeni dönemin açıldı"ı, hem de üniversitelerin yeni ö"renim
yılına girdi"i bir dönemdi. Yüksek ö"renim giderek özel sektörün kontrolu altına geçiyor, ba!ta Demirel'in karde!i Hacı
Ali Demirel olmak üzere ülkenin ba!lıca kapitalistleri arka
arkaya özel yüksek okullar ve yurtlar açıyorlardı. Hızla sol
platformda siyasalla!maya ba!layan ö"renci birlikleri de AP
iktidarı tarafından her an yasaklanma tehdidi altındaydı.
#leride Ant'ın sorumlu müdürlü"ünü üstlenecek olan
Osman Saffet Arolat dönemin en aktif solcu gençlerindendi
ve gazeteci olmak istedi"i için bizimle sürekli ili!kideydi.
Onun önerisiyle Ant'ta yayınlanmak üzere Türkiye Milli Talebe Federasyonu, üniversite ö"renci birlikleri ba!kanlarıyla
FKF #stanbul Sekreteri'nin katıldı"ı bir açık oturum düzenledim. Konu!macılar, yönettikleri kurulu!lar kapatıldı"ı veya
çalı!amaz hale getirildi"i takdirde gençli"in mücadele biçimlerinde de önemli de"i!iklikler olabilece"inin i!aretini
veriyorlardı.
Ayrıca düzenledi"imiz bir kamuoyu yoklamasında da
gençlerin yüzde 65'i Türkiye'nin ancak sosyalist bir düzende
kalkınabilece"ine inandı"ını söylüyordu.
7 Kasım 1967 Sovyet Devrimi'nin 50. yıldönümüydü.
Sovyet Büyükelçili"i Moskova'daki kitlesel kutlamalara Tür418
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 419
kiye'den de büyük bir davetli grubunun katılmasını istiyordu.
Benim de Ant yöneticisi olarak bu törenlere katılmamda ısrar
ediyorlardı. Oysa o günün a"ır çalı!ma ko!ullarında de"il
Moskova'ya, Ankara veya #zmir'de ailelerimizin yanına gidecek zamanımız dahi yoktu.
Bununla birlikte, Ant'ın 45. sayfasını geni! ölçüde Sovyet ihtilaline ve ondan sonraki geli!melere ayırdık. Bir sonraki sayıda da Lenin'in Türkiye üzerine yazıları yeralıyordu.
*
Malatya'da yapılan 2. Büyük Kongre sonrası hayli
yatı!mı! görünen T#P içindeki gerginlik, 1967 sonlarında,
aralarında Halit Çelenk, $ekibe Çelenk, Sevinç Özgüner,
Naci Ormanlar, Rasih Nuri #leri, Ahmet Say, Süleyman Ege,
Umran Baran, Vahap Erdo"du, $aban Yıldız, Muvaffak
$eref, Yılmaz Halkacı, Serol Teber, Gencay Gürsoy, Arif
Damar, Bora Gözen gibi tanınmı! partililerin de bulundu"u
89 üyenin Haysiyet Divanı'na sevkedilmesiyle yeni bir boyut
kazandı.
T#P içindeki gerginlik, "disiplinsizlik"le suçlanan üyelerin bazı eski TKP sanık ve mahkumlarıyla belli ili!kiler kurmasının parti yönetiminde yarattı"ı tedirginlikten de
kaynaklanıyordu. Gerçi T#P kadroları içinde de ismi eski
TKP tutuklamalarına karı!mı! üyeler vardı, ama Aybar,
Boran ve Aren, eski TKP liderlerinden Mihri Belli'ye ve Hikmet Kıvılcımlı'ya yakınlı"ından ku!kulanılan ki!ilerin partiye girmesinden ve giderek söz sahibi olmasından
endi!eleniyorlardı.
TKP'deki öteki kanadın lideri Zeki Ba!tımar'a yakın
olanlara kar!ı ise aynı titizli"in gösterilmemesi, örne"in
Ba!tımar ailesinin damadı olan Nihat Sargın'ın 2. Kongre'den
sonra T#P genel sekreterli"ine getirilmesi de, Belli ve
Kıvılcımlı'ya yakın olanların T#P yönetimine kar!ı giderek
daha mesafeli davranmasına yolaçıyordu.
419
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 420
#hracı istenenlerin bir kısmı, 1964'teki 1. Kongre'den
sonra bizim partiden atılmamız kar!ısında hiçbir tepki göstermemi!, hatta bazıları "parti disiplini" adına hakkımızda
suçlayıcı konu!malar yapmı!lardı.
Kim hedef alınırsa alınsın parti içi tasfiyecili"e kar!ı
oldu"umuz için 21 Kasım 1967'deki Ant'ta olayı
ayrıntılarıyla yansıttıktan sonra T#P genel merkezine !u
uyarıda bulunduk: "#tici de"il birle!tirici bir disiplin muhakkak ki parti bütünlü"ünün korunmasında ve 'parti içi demokrasi'nin gerçekle!tirilmesinde daha olumlu sonuçlar
verecektir."
Ama parti yönetiminin yapıcı da olsa herhangi bir ele!tiri
veya uyarıya tahammülü yoktu. Aybar-Boran-Aren yönetiminin 1. Kongre'den itibaren sosyalist gençli"e kar!ı gösterdi"i güvensizlik ve hattâ ilgisizlik, parti çizgisini pasifist
bulan devrimci gençleri partinin kara listeye aldı"ı Mihri
Belli ve Hikmet Kıvılcımlı gibi eski TKP liderlerine
yakınla!tırıyordu. Özellikle Belli'nin Yunan #çsava!ı'nda komünist gerilla saflarında sava!mı! olması gençlerin kendisine hayranlı"ını ve sevgisini iyice arttırıyordu.
Örne"in Deniz Gezmi! o yıllarda T#P Üsküdar #lçesi'nin
aktif bir üyesiydi. Kendisini parti çalı!malarından tanıyordum. Daha 1966'da Çorum temizlik i!çilerinin yürüyü!ünde,
1967 ba!ında TMTF'ye elkonulmasına kar!ı ö"renci direni!inde aktif yeralarak ön plana çıkmı!tı. Son derece disiplinli bir üye olmasına ra"men, kafasındaki bir çok sorulara
parti yöneticilerinin yanıt vermemesi ya da verememesi
kar!ısında giderek partiden uzakla!arak Mihri Belli çevresiyle ili!kiye geçecekti.
Mihri Belli'nin ilk olarak Eski Tüfek imzasıyla Yön Dergisi'ne yazdı"ı yazılarda birinci devrim a!amasının sosyalist
devrim de"il milli demokratik devrim oldu"unu vurgulaması
üzerine Türkiye sol hareketinde milli demokratik devrim
(MDD)-sosyalist devrim (SD) tartı!maları ba!lamı!tı. Yön'ün
kapanmasından sonra da Belli ve taraftarları 17 Kasım
420
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 421
1967'den itibaren MDD tezini savunan Türk Solu Dergisi'ni
yayınlamaya ba!ladılar.
Dergide Mihri Belli, Re!at Fuat Baraner, Hikmet
Kıvılcımlı, Erdo"an Berktay gibi eski TKP liderlerinin
yanısıra, "milli cephe"nin nüvesini olu!turmak üzere 27
Mayıs’çılardan Suphi Karaman ve Sami Küçük'ün imzalarına da yer veriliyordu. Cuntacılarla bu yakınla!ma kısa bir
süre sonra antikomünist e"ilimi bilinen eski cuntacılardan
Mucip Ataklı'nın ba!kanlı"ında Devrimci Güç Birli"i'nin kurulmasına kadar varacaktı.
Bu dönemde, eski TKP’lilerin sosyalist ülkelere sı"ınmı!
olan Zeki Ba!tımar, #smail Bilen ve Aram Pehlivanyan gibi
kar!ıtları da gerek Bizim Radyo Yayınları'nda, gerekse bize
gönderdikleri bro!ürlerde, özünde MDD'den farklı olmayan
Ulusal Demokratik Devrim (UDD) propagandası yapıyorlardı.
Oysa aynı dönemde bu ikinci grubun T#P yönetimindeki
yanda!ları MDD'yi i!çi sınıfına ihanet olarak niteleyip "Sosyalist Devrim"cilik adına Mihri Belli taraftarlarını partiden
tasfiye etmeye çalı!ıyorlardı.
Ortada tam bir kavram ve tutum karga!ası vardı. Hep
!unu ö"renmeye çalı!ıyorduk. TKP gerçe"i neydi?
O sıralarda genç bir ara!tırmacının Türkiye solunun
geçmi!i üzerine yaptı"ı ilk bilimsel ara!tırma, daha çok
ki!isel suçlamalar ve hesapla!malar düzeyinde kalan bu döneme bir pencere açıyordu. SBF ö"retim üyesi Doçent Mete
Tuncay'ın bu çalı!ması "Türkiye'de Sol Akımlar I (19081925)" adı altında yayınlanmı!tı.
Öncü'den tanıdı"ım gazeteci dostum Teoman Okaygün
bu kitaptan yararlanarak "Mustafa Suphi Nasıl Öldürüldü?"
ba!lıklı bir yazı gönderdi. Türkiye Komünist Partisi kurucusu Mustafa Suphi'nin parti kararıyla kurtulu! sava!ına
katılmak üzere yolda!larıyla birlikte Sovyet Rusya'dan Türkiye'ye dönerken nasıl katledili"ini anlatan bu yazıyı 12
Aralık 1967 tarihli Ant'ta "Yakın Tarihin En Korkunç Cinayeti" ba!lı"ıyla iki sayfa üzerinden yayınladık.
421
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 422
Yine Türkiye solunun geçmi!inin tanınmasına katkıda
bulunmak üzere o sırada siyasal sürgünde bulunan Zekeriya
Sertel'in anılarını yayınlamaya ba!ladık. Anıların en ilgi çekici yanı, Sabiha ve Zekeriya Sertel'in kurdu"u Tan Gazetesi
tesislerinin ku!kusuz CHP'nin kı!kırtmasıyla tahrip edilmesine ili!kin bölümlerdi.
*
Ant'ın birinci yılı dolarken, yayını sürdürmekte
kar!ıla!tı"ımız maddi zorluklar da adamakıllı artmaya
ba!lamı!tı. Ak!am'dan aldı"ımız ve Ant'ın finansmanı için
kullandı"ımız kıdem tazminatı tükenmi!ti. Seka'dan bobin
alabilmek, dizgi ve baskı paralarını ödeyebilmek için sa"a
sola borçlanmaya ba!lamı!tık.
Bu dönemde, derginin kurucularından Fethi Naci, sanatkültür sayfalarına yazı yazanlara ba!ta söz verdi"imiz gibi
telif haklarını hemen ödeyemedi"imiz için bu sayfayı yapmaktan vazgeçti. Ya!ar Kemal'in aracılı"ıyla davetli olarak
bir dizi röportaj yapmak üzere Macaristan'a gitti. Dönü!ünde
de röportajların yayını sona erdikten sonra Ant'a teorik
yazılar yazmayı da durdurdu. Tüm zamanını Gerçek
Yayınevi'ne verecekti.
Parlementer solda duraklama gözlenirken, #slamcı hareket Türkiye'de giderek daha etkin bir hale gelmeye
ba!lamı!tı. Bunda Ba!bakan Demirel'in tutumu kadar, Suudi
Arabistan'dan ve Körfez emirliklerinden beslenen ye!il sermayenin Türkiye ekonomisinde giderek daha büyük söz sahibi olmaya ba!laması da büyük rol oynuyordu.
Kanlı Pazar'ın ilk provası da 3 Mart 1968'de Taksim
Meydanı'nda #slamcı kurulu!lar tarafından organize edilen
$ahlanı! Mitingi'nde yapıldı. Mitinge katılanların görüntüleri, kan kokan sloganlar, ABD himayesinde örgütlenen #slamcıların artık Türkiye'de Endonezya örne"i bir kan
banyosuna hazırlandı"ını gösteriyordu.
422
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 423
Bu geli!meler sırasında Türkiye Odalar Birli"i (TOB)
Genel Sekreteri ümmetçi Necmettin Erbakan'ın Demirel'e kar!ı
"ba!bakan yede"i" olarak hazırlandı"ı haberi geldi.
Bu haberi verdi"imiz 19 Mart 1968 tarihli Ant'ta, Türkiye'de Müslüman Karde!ler tarafından desteklenen #slamcı
örgütlenmenin kimler tarafından nasıl yürütüldü"üne dair geni!
bir analiz ve de bu örgütlenmenin ayrıntılı bir !eması yeralıyordu.
$emaya göre, #slamcı hareket, #lim Yayma Cemiyetleri,
#slam enstitüleri, #mam Hatip Okulları, Kuran Kursları, komünizmle mücadele dernekleri, MTTB, Ye!ilay, Hademe-i hayrat
cemiyetleri temelinde örgütleniyordu, hareketin müstakbel
ba!bakan adayı ise TOB Genel Sekreteri Necmettin Erbakan'dı.
Ümmetçilerin Tan Matbaası'nı ele geçirmesinde sonra
artık Ebusuut Caddesi'ndeki Tan Hanı'nda kalmamız da olanaksızla!mı!tı. Yıllarca önce fa!ist bir güruhun saldırısıyla
tarümar edilen Tan Matbaası bu kez de ümmetçilerin i!gali
altındaydı. Bizleri hedef gösteren gazeteler, dergiler, kitaplar
orada basılıyor, han giri!inde, merdivenlerde sürekli "muhtemel katillerimiz"le burun buruna geliyorduk.
1968 yılına girerken Ant'ın redaksiyon bürosunu
Ca"alo"lu'nda, Ba!musahip Sokak'taki Emek #! Hanı'na
ta!ıdık.
Yeni büromuz zamanın büyük gazeteleri Hürriyet, Cumhuriyet ve Milliyet'e yakın oldu"u gibi, Türkiye #!çi Partisi'nin #stanbul #l Merkezi'yle ve Türkiye Milli Talebe
Federasyonu genel merkeziyle de kom!uydu… Bu yeni konumu nedeniyle partililerin, devrimci gençlik liderlerinin,
halk ozanlarının, demokrat gazetecilerin u"rak yeri haline
geldi.
Ne ki, mali sorunlarımız da giderek a"ırla!ıyordu. Dergiyi birlikte kurdu"umuz arkada!lardan Fethi Naci daha önce
belirtti"im nedenlerden ötürü Ant'tan ayrılmı!tı.
Di"er kurucu Ya!ar Kemal Ant'a yazma"a devam edi423
"vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 04/11/10 10:04 Page 424
yordu ama, mali sorunlara herhangi bir katkı sağlamıyordu.
Kuruluş safhasında "Benim yurtdışındaki paralarım ne güne
duruyor? Belki getirtmek biraz vakit alır ama, bu yönden hiç
kaygınız olmasın," demiş, ama üzerinden bir yılı aşkın süre
geçtiği halde herhangi bir maddi katkı getirmemişti.
Derginin kuruluş aşamasında Yaşar Kemal'in TİP MYK
üyesi olarak söylediğine göre Ant'ın yayınını gerekirse üyelerine yönelik abone kampanyası açarak parti de destekleyecekti.
Ant'ın durumunu İstanbul'a geldiğinde Aybar'la doğrudan konuşmaya karar verdim. Kendisiyle İl Merkezi'nde
buluştuğumda derginin varlığını sürdürebilmesi için abone
kampanyası açıp açamayacaklarını sordum.
- Ant'ın sorunlarından haberim olmadı. Tabii ki, Ant gibi
bir yayının gerçekleşmesini biz de istedik. Ant'ın verdiği mücadeleden ve partiye gösterdiği destekten son derece memnunuz, müteşekkiriz. Ama, maddi destek konusunda hiçbir
şey söyleyemem. Çünkü MYK, partinin resmi organı olarak
TİP Haberleri diye bir enformasyon yayını başlatmaya karar
verdi. Üyelerimizden ancak onun için maddi destek isteyebiliriz, dedi ve ekledi:
- Üzgünüm ama bir kuzudan iki post çıkmaz!
Ant'ın parti içi demokraside ısrar etmesinden TİP yönetiminin hiç de memnun olmadığını biliyordum. Hele devletin Mihri Belli ve yakınlarına uyguladıkları baskıları,
açtırdığı davaları da dergide yansıtmamıza bu çevreden sık
sık tepki geliyordu. Bu nedenle Aybar'ın "kuzu post"lu yanıtı
beni pek şaşırtmadı.
O akşam Yaşar'a telefon edip Ant'ın geleceği üzerine bir
karar almamız gerektiğini söyledim.
Yaşar görüşmeye Tilda'yla birlikte geldi. Aybar'ın söylediklerini naklettikten sonra, yeni bir finansman kaynağı bulunmadığı takdirde Ant'ın yayınına en kısa zamanda son
vermek zorunda olduğumuzu söyledim.
Yaşar düşünceliydi, her kritik durumda yaptığı gibi
424
"vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 04/11/10 10:04 Page 425
yumruğuyla yanağını eziyor, bir şey söylemiyordu. Sessizliği
birdenbire Tilda bozdu:
- Çocuklar, dergiyi finanse etmek için niçin kitap
yayınlamıyoruz?
- İyi de kitap yayınlamak için de bir sermaye olması
lazım. Biz derginin masraflarını dahi karşılayamıyoruz.
Bu kez devreye Yaşar girdi.
- Benim ismim kitap yayını için yeterli sermayedir. Eğer
olur derseniz, bundan böyle benim mevcudu tükenmiş kitaplarımın yeni baskılarını da, yeni romanlarımı da Ant'ın basacağını duyururuz. Para falan gerekmez, kağıt da, dizgi
baskı masrafları da, kitapların ilk dağıtımından gelecek parayla karşılanır.
- Ya Ramazan? Ararat Yayınevi ne olacak?
- Ramazan'ı defterden sildim... Bâbıâli'de benim sayemde kıçına yer ettikten sonra ilk kazığı bana attı. Kitaplarımı başka yayınevinde yayınlatacağım. Anlaşabilirsek, bu
niçin Ant olmasın?
Tilda çok heyecanlıydı. Aylardır Ararat Yayınevi'yle Ant
Dergisi arasında gidegele yayıncılığa bayağı ısınmıştı.
İnci'yle çok iyi dost olmuşlardı. İnci'nin grafik ve mizanpaj
çalışmalarını çok takdir ediyordu.
- Biz İnci'yle bu işi pekâlâ götürürüz. Ben çeviriler
dışında yayınevinin ticari ve mali ilişkilerini de yürütürüm.
İnci de kitapları yayına hazırlar, kapaklarını yapar. Var
mısınız?
Bu, Ant'ı yaşatabilmek için son şansımızdı. "Varız"
dedik.
Tilda'yla bir ortaklık kurduk, Ant bürosuyla aynı handa
Ant Yayınları için Tilda'nın çalışacağı ikinci bir büro kiraladık. Kısa bir süre sonra kitap yayınındaki işbirliğimizin
daha verimli olabilmesi için Tilda ve Yaşar, bizim Kazancı
Yokuşu'ndaki evimize yakın Bol Ahenk Sokak'ta bir daire
tutarak oraya taşındılar.
Kitap seçimini Yaşar ve Tilda'yla birlikte yapıyorduk.
425
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 426
Tüm dünyada antimperyalist harketin güçlendi"i, ulusal
kurtulu! sava!larının ve sosyal devrimlerin sömürgecili"e ve
Yankee hegemonyasına arka arkaya a"ır darbeler indirdi"i
bir dönemden geçiyorduk.
Ant Dergisi'nde oldu"u gibi Ant kitaplarında da bu mücadelelerin Türkiye halklarına tanıtılmasını yayın politikamızın ana iki çizgisinden biri olarak belirlemi!tik. Di"er
çizgi ise, Türkiye realitesini yansıtacak telif kitapların
yayınlanmasıydı.
Ant Yayınları için tuttu"umuz, içinde sadece kitap rafları, bir masa ve bir sandalyenin bulunan büroda ilk yazılı
üretimi yapmak derginin müdavimlerinden A!ık #hsani'ye
nasip oldu. Bir gün derginin son yazılarını hazırlıyordum ki,
kapı vurulmadan açıldı. Kar!ımda posbıyı"ı ve sazıyla A!ık
#hsani...
- Erenler, müjdeler olsun, Basınköy'den Küçükçekmece'ye giderken Baltacı #lyas'ı buldum.
Son derece heyecanlıydı. Ant'a hemen bunun röportajını
yazmak istiyordu. Foto"raflar hemen çekilip, röportaj çıkacak ilk sayıya yeti!tirilebilirdi.
O sırada #hsani'nin özellikle politik içerikli yazılarını ve
!iirlerini bir ba!kasının yazdı"ına dair söylentiler
dola!ıyordu. Röportajı gerçekten kendisinin yazaca"ından
emin olmak istiyordum.
- Tamam #hsani, dedim. Foto"raflamayı sonra da
yaptırırız. Hafta sonuna daha vakit var. Sen !u yandaki odada
otur, röportajını hemen yazmaya ba!la. #stedi"in kadar çay
kahve de benden...
Bir deste ka"ıt ve kur!un kalemlerle #hsani'yi odaya hapsettik.
- Bu handa girip çıkanın haddi hesabı yok. Seni rahatsız
etmesinler. Kapıyı üstünden kapatıyorum. #htiyacın olursa
duvarı vur.
Üstünden iki saat bile geçmedi ki, #hsani gerçekten röportajı tamamladı. Ba!lı"ını da kendisi koymu!tu:
426
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 427
"Odun kırıcıydı, adı #lyas'tı."
Ertesi gün foto"rafları da çektirip bu röportajı Ant'ın 27
$ubat 1968 tarihli sayısında yayınladık. Halk ozanı deyi!iyle
röportaj tekni"ini ba"da!tıran mükemmel bir ajitasyon belgesiydi.
#hsani Ant'ın daha sonraki sayılarında halk ozanlarını tek
tek tanıtan "Halkın Sesi" ba!lıklı bir kö!e hazırladı. Bu arada
di"er halk ozanlarıyla birlikte, hem baskı düzenine kar!ı bir
olup seslerini daha güçlü çıkartabilmek hem de konser organizatörleri tarafından tanınmayan sosyal haklarını savunabilmek için Halk Ozanları Derne"i'ni kurmaya karar
vermi!lerdi. Ant Dergisi'ne gelerek tüzü"ün hazırlanması için
yardım istediler. Birkaç hafta sonra da dernek kurularak
Beyazıt, Aydınsaray'da faaliyete geçti.
Derne"in ilk yönetiminde A!ık #hsani, A!ık Nesimi, A!ık
Fermani, A!ık Hüseyin Kaçıran, A!ık Devrani ve Kul Hüseyin yeralıyordu. Anımsayabildi"im kadarıyla, A!ık Mahzuni $erif, A!ık Temeli, Mehmet Koç, A!ık Nebi, A.
Çırakman, Maksudi, Reyhani, #breti, A!ık Selimi, Kul Hasan
da bu halk ozanları hareketlili"inin içerisindeydi.
#hsani, sazıyla, sözüyle, Ant'ta çıkan yazılarıyla ve halk
ozanlarının örgütlenmesindeki rolüyle sol hareketin en etkin
isimlerinden biri olmu!tu. Bu nedenledir ki, 2 Haziran
1968'de yapılan yerel milletvekili seçimlerinde #stanbul'da
bo! bulunan tek milletvekilli"i için T#P genel merkezi tarafından aday gösterildi. Özellikle Çetin Altan ve Ya!ar
Kemal bu adaylı"ı büyük bir hararetle destekliyordu.
Örgütün önemli bir kesimi mutlaka bir i!çinin aday gösterilmesini isterken #hsani'nin tepeden inme aday gösterilmesi #stanbul ilinde belli bir rahatsızlı"a da yolaçtı.
Tüm partilerin katıldı"ı bu seçimde tek milletvekilli"ini
T#P'ten kim aday olursa olsun kazanması mümkün de"ildi.
Seçim, partinin görü!lerini halka duyurabilmek için bir olanaktı. Güllü!ah'la birlikte Cagalo"lu Meydanı'nda açtıkları
kitabevi Ant'a çok yakın oldu"u için hemen her gün bize de
427
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 428
mutlaka u"ruyor, seçim kampanyasının nasıl ba!arılı olabilece"i konusunda sohbet ediyordu.
Seçim yakla!tıkça #hsani büyük hayallere kapılmaya
ba!ladı, mutlaka milletvekili seçilece"ine inanıyordu. Realist olmasını söyledi"imizde de rahatsızlık duyuyor,
- Siz halkı tanımıyorsunuz. Ben halkın içindeyim. Göreceksiniz, tüm partilere kar!ı bu seçimi mutlaka alaca"ım,
deyip duruyordu.
Seçimlerde T#P di"er partilere kıyasla belli bir oy artı!ı
sa"ladı, ama bu oran ne milletvekili ne de senatör çıkarmaya
yeterli de"ildi. Seçim sonuçları #hsani'nin de ayaklarını suya
erdirdi.
Bir sabah Ant'a gelmek üzere Ca"alo"lu Meydanı'nda
dolmu!tan indi"imizde !ok edici bir manzarayla kar!ıla!tık.
#hsani'nin kitabevinin vitrininde iri harflerle yazılmı! koskoca bir afi!... "$u karının dırdırından et idim kemi"e döndüm..." diye ba!layan bir !iir..
Meydanın dolmu! !oförleri, tostçuları, gazete bayileri
v.s. bu afi! üzerine alaylı yorumlar yapıyordu.
Ya!ar Kemal'e telefon ettim
- Ya!ar, partinin #stanbul milletvekili adayı Ca"alo"lu
Meydanı'nda öyle bir afi! asmı! ki, bence ucu partiye de dokunur.
Ya!ar hemen geldi. Afi!i de görmü!, öfkelenmi!ti.
- Hemen #hsani'yi buraya ça"ıralım, sen parti yöneticisi,
ben de Ant yöneticisi olarak konu!alım. Bu rezalete hemen
son versin...
Ya!ar'ın telefonu üzerine #hsani hemen geldi. Ya!ar lafı
uzatmadan konuya girdi:
- #hsani olarak ne haltedersen et... Ama sen seçimde partinin milletvekili adayıydın. Senin bu tavrın partiyi de, genelde sosyalist hareketi de güç durumda bırakıyor. Bu afi!i
hemen kaldırmalısın.
- Ama siz benim bu kadından neler çekti"imi bilemezsiniz.
- Herkesin karısından ya da kocasından bir çekti"i ola428
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 429
bilir. Ama T#P milletvekili adayı olmu! bir kimse bunu yaygara konusu yapamaz. Bu afi!i ya hemen kaldırırsın, ya da
bizimle de, partiyle de hemen selamı sabahı kesersin.
Afi! kaldırıldı, ama #hsani'yle ili!kilerimiz hayli serinle!ti.
Sanıyorum bir yıl kadar sonraydı.
#hsani, yanında geleneksel giyinmi! bir bayanla tekrar
Ant'a geldi, do"rudan benim büroma daldı:
- Erenler, biliyorum sen yine bana kırgınsın... Ama bu
kez farklı. #!te Sinem Bacı... Biliyorsun, Güllü!ah'tan az çekmedim. $imdi çok mutluyum.
#hsani Çekmece Gölü kıyısında bir evde oturuyordu.
- Sabahları tüfek sesiyle uyanıyorum. Sinem gölde uçan
bir ördek indiriyor, kahvaltıyı ördek kızartmasıyla yapıyorum...
#hsani'nin bu yeni mutlulu"u ne kadar sürdü, bilmiyorum. Ama biliyorum ki #hsani ömrünün sonuna kadar hep
solda, halkının ozanı olarak kaldı. Sinem Bacı ise ilerideki
yıllarda Kızıldere türküsüyle, sayılı kadın halk ozanlarımızdan biri olacaktı.
Ant Dergisi’nde sık sık görü!tü"ümüz halk ozanlarından
biri de, yıllar sonra Sivas'taki Madımak yangınında ya!amını
yitiren A!ık Nesimi'ydi. Zaman zaman e!i Dilber Bacı da Nesimi’yle birlikte gelir sohbetlerimize katılırdı.
Nesimi’yle tanı!tı"ım günü hiç unutamam. Türkiye #!çi
Partisi'nin ilk örgütlenme yıllarıydı. Partinin etkinli"i ve örgütlenmesi hızla geli!iyordu ama, parti toplantılarına yapılan
saldırılar, hükümetin uyguladı"ı baskılar yüzünden genel
merkeze gelen gidenin sayısı zaman zaman son derece
azalıyor, her an yeni bir baskına u"rama endi!esi içinde,
ba!ta Genel Ba!kan Aybar olmak üzere, gece yarılarına kadar
kalarak kaleyi korumaya çalı!ıyorduk. Bu ortamda partiye
her yeni ba!vuru, hele ba!vuran bir i!çiyse, bizlere büyük
moral güç veriyordu.
Bir ak!am parti programını tartı!mak üzere toplantıdayken kapı çaldı. Genel Merkez’in güvenli"ini sa"lamakla gö429
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 430
revli Talat, gözetleme deli"inden gelenin kim oldu"unu yokladıktan sonra kapıyı açtı. Kar!ımızda mavi tulumlu bir i!çi
duruyordu. Bir elinde de curası... Kadirli’den tanıdı"ı Ya!ar
Kemal’in aracılı"ıyla #stanbul’da bir fabrikaya i!çi olarak
girmi!, ama bir grev hareketinde ba!ı çekenlerden oldu"u
için i!ten atılmı!tı. Bunun üzerine sadece sendikal mücadeleyle yetinmeyip i!çi sınıfının siyasal mücadelesinde de yeralma"a karar vermi!ti.
#!te 1968'de kurulan Halk Ozanları Derne"i'nin de
ilk genel sekreteri de A!ık Nesimi'ydi.
*
Ant'ın o günlerde özellikle gençlik kesiminde büyük
yankı yaratan bir yayını, bir süre önce Bolivya'da katledilmi!
olan Ernesto Che Guevara üzerine Mekin Gönenç'in
hazırladı"ı yazı dizisiydi. Türkiye'de devrimci kurulu!ların
organize etti"i "NATO'ya Hayır" kampanyası ba"lamında 2
Nisan 1968 tarihli sayıda yayınlama"a ba!ladı"ımız diziyle
birlikte bir de Che posteri vermi!tik.
Kimseye boyun e"medi"i, süper güçlerin ezilen üç kıta
halklarının sorunları kar!ısındaki ilgisizli"ini ele!tirdi"i için
Che, Çin tarafından oldu"u gibi Sovyetler Birli"i tarafından
da maceraperestlikle suçlanıyordu.
Dönemin en etkin sol dergisi oldu"umuz için bizi sık sık
ziyaret eden Sovyet basın ata!eleri ve gazetecileri de, dergimizde Che'ye bu denli yer verdi"imiz için bize mesafeli davranmaya ba!lamı!lardı.
Hiç unutmuyorum, bir gün dergiyi hazırlarken Sovyet
basın ata!elerinden Popof çıkageldi. Kendisi 2. Dünya
Sava!ı'nda albay olarak büyük kahramanlıklar göstermi!
inançlı bir komünistti. #yi bir satranç oyuncusuydu, misyonunun Che konusundaki olumsuz tavrına ra"men ili!kilerimiz son derece dostçaydı. Moskova'ya tayini çıktı"ı için
vedala!maya gelmi!ti.
430
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 431
Uzun uzun sohbet ettikten sonra hüzünlü bir !ekilde vedala!tık. Odadan çıkıp merdivenlerden inmeye ba!lamı!tı ki
bir anlık tereddütten sonra geri döndü.
- Ayrılmadan önce sana mutlaka bir !ey söylemem gerekiyor.
$a!ırmı!tım. Birden benim büromun arkasındaki duvara
do"ru ilerledi. Duvarda Ant ilavesi olarak verdi"imiz Che
posteri asılıydı. Onu göstererek:
- Resmen kim ne derse desin, ben Che'nin büyük bir
insan, büyük bir devrimci oldu"unu biliyorum, kendisine
büyük saygım ve sevgim var. O gerçek bir komünistti.
Gözleri dolu doluydu. Beni sıkısıkıya kucakladıktan
sonra:
- Bunu bilmeni istedim. Haydi yolda!, tekrar elveda...
*
Ant'ın yayını artık savcıların boy hedefi haline gelmi!ti.
Bir süre önce sorumlu müdürlü"ü benden devralan Ya!ar
Uçar, hakkında talep edilen cezalar 74,5 yıla yükseldi"inden
bu görevden ayrılmak zorunda kaldı, Mayıs 1968'den itibaren sorumlulu"u Alpay Kabacalı üstlendi.
Ama Ant dâvaları daha sonra da Ya!ar Uçar'ın pe!ini
bırakmadı. 12 Mart darbesinden sonra gözaltına alındı"ında
özellikle Ermeni kökenli oldu"u için büyük i!kenceye
u"radı"ını, askerlikte de bir yüzba!ının hakaretlerine dayanamayıp bu subayı tek yumrukta yere yıktı"ını ölümünden
sonra arkada!ları tarafından kendisi için yazılan yazılardan
ö"rendim.
Bir yandan özelde Ant'ı ya!atmak için çabalarken, genelde de basın özgürlü"ünün geni!letilmesi, medyanın egemen çevrelerin kontrolünden kurtarılması için yo"un bir
mücadele veriyordum.
Derginin son sayfasında her hafta basındaki rezaletleri,
kirli pazarlıkları, sol ve demokratik güçlere kar!ı provokas431
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 432
yonları sergiliyor, Anadolu'da büyük olanaksızlıklar içinde
fikir mücadelesi veren yerel basını destekliyor, sesini duyurmaya çalı!ıyorduk.
Mayıs 1968 sonunda Abdi #pekçi'den bir davet aldım.
AP iktidarının basın özgürlü"ünü sınırlamak için yeni yasal
önlemler hazırlaması üzerine Gazeteciler Cemiyeti ve Türkiye Basın Enstitüsü, basının kendi kendini kontrolünü sa"lamak amacıyla Basın Sarayı'nda dört günlük bir seminer
düzenlemi!lerdi. Benim de katılmamı istiyordu.
#pekçi mutlaka iyi niyetliydi, bu konuda ortak bir deneyimimiz de vardı. #kimiz de 27 Mayıs'tan sonra kurulan
Basın $eref Divanı'nın üyelerindendik. Ancak tiraj ve kâr
pe!inde ko!an büyük gazetelerin sabotajları sonucu bu kurulu! ba!arısızlı"a u"ramı!tı.
Konferansa çe!itli ülkelerden gazeteciler davet edilmi!ti
ama, katılımcılar arasında, tüm basın dâvalarında gazetecilerin mahkumiyeti lehinde fetva veren Prof. Sulhi Dönmezer gibi gedikli bilirki!iler de vardı. Toplantının sonuncu
günü konu!an Dönmezer, gönüllü olarak kurulmu! te!ekküllerin ba!arısızlı"ı kar!ısında, kanuna dayalı bir Basın Barosu ya da Yüce Basın Divanı kurulmasını önerince söz
aldım.
- Avrupa'dan gelen meslekda!lar bilmezler ama, hatırlatmak zorundayım, dedim. Burada benden önce konu!an ki!i,
yüzlerce gazeteci hakkında sürekli "hapsedile" fetvası veren
bir basın ve özgürlük dü!manıdır. Böyle bir toplantıda bu
ki!iye konu!ma olana"ı verilmesi tek kelimeyle skandaldır.
Ardından da medya büyük sermayenin kontrolu altında
kaldıkça bu yeni kendi kendini kontrol mekanizmasının da
büyük gazetelere asla söz geçiremeyece"ini, olsa olsa bu
yeni giri!imle sol ve demokrat medyaya kar!ı yeni bir baskı
unsuru yaratılmı! olaca"ını söyledim.
Bunun üzerine cemiyet ba!kanı Burhan Felek kürsüye
geldi, benden "Do"an evladım" diye bahsederek görü!lerimi
çürütmeye çalı!tı.
432
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 433
Tekrar kürsüye gelerek:
- Sayın Felek, ben sizin evladınız falan de"ilim, ba!kanı
bulundu"unuz cemiyetin e!it haklara sahip bir üyesiyim ve
de özgür bir gazeteciyim. Dile getirdi"im gerçekleri peder!ahi lafebeli"iyle örtbas edemezsiniz, dedim.
Yaptı"ım konu!mayı, Gazeteciler Cemiyeti Genel Sekreteri Mustafa Yücel dahi alkı!layarak kar!ılayanlar
arasındaydı.
Toplantı sonunda Abdi #pekçi de yanıma geldi:
- Do"an, çok güzel konu!tun. Felek'e kar!ı sert konu!tun
ama tesbitlerine de katılıyorum, dedi. Tesbitlerde beraberiz
ama çözümde ayrılıyoruz. Daha önce Milliyet'te birlikte
çalı!ırken de ayrı dü!mü!tük.
- Sence nerede ayrılıyoruz?
- Çok iyi biliyorsun, sen devrimcisin, bense evrimciyim.
*
Ant'ın yakında kitap yayınına ba!layaca"ını 14 Mayıs
1968'de derginin son sayfasını tamamen kaplayan bir ilanla
okurlarımıza duyurduk. #landa Ya!ar Kemal'in tüm eserlerinin de bundan böyle Ant tarafından yayınlanaca"ı vurgulanıyordu.
2 Haziran 1968'de yapılan kısmi Senato ve milletvekili
seçimlerinde Demirel'in AP'si yüzde 8,38, Ecevit'in CHP'si
yüzde 1,21 oranında gerilerken T#P yüzde 2,84 fark yaparak
oy oranını yüzde 5,25'e çıkartabildi.
Ama T#P yönetiminin ba!tan beri gençli"e gereken
önemi vermemesi, tüm parti çalı!malarını iyiden iyiye parlamenter çerçeveye hapsetmesinden dolayı toplumsal mücadele dinamikleri artık parti dı!ına kayma"a ba!lamı!tı.
Görece oy artı!ı dahi bu yöneli!i durdurmaya yeterli de"ildi.
MHP komandoları, ümmetçiler hemen hergün devrimci
gençlere saldırıyor, gözaltı, i!kence birbirini izliyordu. Bugünkü robocob'ların öncülleri olan, ba!larındaki kasklarından
433
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 434
ötürü gençlerin "fruko" adını taktıkları toplum polisleri de
#çi!leri Bakanı Sükan'dan aldıkları ye!il ı!ıkla sürekli devrimci ö"renci avındaydı.
Ant'ın ilk iki kitabı, Che Guevara'nın Sava! Anıları ile
Emile Burns'ün Marksizmin Temel Kitabı, Türkiye'de yeni
bir devrimci dalganın ba!ladı"ı günlerde yayınlandı.
Bu iki kitabın çıkı!ını anons etti"imiz 18 Haziran 1968
tarihli Ant'ın kapa"ında "Boykot: Gençlik üniversite yönetiminde söz hakkı istiyor" sloganı ve rektörlü"ü i!gal eden
gençlerin bir foto"rafı yeralıyordu, iç sayfada da Deniz
Gezmi!'in ba!ını çekti"i ö"renci yürüyü!ünün ünlü
foto"rafı...
Benim gibi sendikal, toplumsal mücadele saflarına
50'lerin ortalarında katılmı! olanlar için 68 tek ba!ına bir
ba!langıç de"il, uzun bir kavga sürecinde önemli bir kilometre ta!ıydı.
Aynı sayının ba!yazısında !öyle diyordum:
"Gençler ne istiyor? #stekleri, bugün bütün dünya gençli"inin ortaya attı"ı isteklerden farklı de"il. Halkın parasıyla
okuyan gençler olarak halka dönük bir ö"renim yapılmasını,
yönetimde kendilerine söz ve oy hakkı verilmesini istemektedirler. Boykot hareketleriyle bu reformların gerçekle!mesi
sa"lanabilir mi? Buna ilk anda verilecek cevap olumsuzdur.
Çünkü, üniversite sorunlarının çözümü büyük ölçüde Türkiye'de mevcut anayasa dı!ı düzenin de"i!mesine ba"lıdır;
her!eyden önce bir siyasi iktidar, bir planlama konusudur.
Devletin bütün kaynakları belli çıkar çevrelerini temsil edenlerin elinde bulundukça, Türkiye ekonomisi için halka dönük
bir planlama yapılmadıkça, e"itim ile toplumsal ve ekonomik hayat arasında bir armoni sa"lanmadıkça 'halka dönük'
bir üniversite ö"reniminin gerçekle!tirilmesi mümkün de"ildir. O halde ö"renciler, ellerini kollarını ba"layıp, düzen
de"i!inceye kadar bekleyecekler midir? Hayır... Gençlik hareketlerinin önemi de buradadır. Üniversitedeki boykotlar,
halka dönük bir e"itimin bugünden yarına gerçekle!tirilme434
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 435
sini sa"layamayacaktır ama, böyle bir e"itimin gerçekle!mesi için gerekli toplum düzeni de"i!ikli"inde en önemli
etkenlerden biri olacaktır."
Avrupa'da 68 patlamasının fitilini yakan, devrimci
ögrenci lideri Kızıl Rudi'nin Berlin'in batı kesimindeki Kurfürstendamm'da 11 Nisan 1968'de güpegündüz vurulmasıydı.
Ö"renci eylemleri, üniversite i!galleri bu olaydan sonra #talya'ya, Fransa'ya sıçramı!tı. Türkiye'de ilk üniversite boykotu
ise, tam iki ay sonra, 11 Haziran günü Ankara Dil Tarih ve
Co"rafya Fakültesi'nde, ertesi gün de #stanbul Hukuk Fakültesi'nde patlak vermi!ti.
Bu iki aylık sürede Ant bürosu'nda saatlerce ülke sorunlarını tartı!tı"ımız devrimci ögrenci liderlerinin geli!meleri
nasıl dikkatle izlediklerini, sırf modaya uymu! olmak için
benzer eylem koymaktan nasıl kaçındıklarını çok iyi
anımsıyorum. Çünkü hepsi zaten kavganın içinde, ön
safındaydılar.
Rudi'nin vurulmasından haftalarca önce Deniz Gezmi!,
Mehdi Ba!pınar, Rıfat Çaldırık, Raif Ertem, Bozkurt
Nuho"lu, Mustafa Lütfü Kıyıcı, Mustafa Gürkan, iktisadi ve
ticari ilimler ö"rencilerinin uluslararası derne"i AIESEC'in
#stanbul'daki toplantısında Devlet Bakanı Seyfi Öztürk'ü protesto ettikleri için tutuklanmı!lar, adliye mahzenlerinde lastik hortumlarla dövülerek i!kenceden geçirilmi!lerdi.
#brahim Kaypakkaya'yı anımsıyorum. Ant'a sık sık gelirdi, siyasal ve sosyal konularda sohbet ederdik. Rudi'nin
vurulmasından bir kaç hafta önce, #stanbul Yüksek Ö"retmen Okulu'nda fikir kulübü kurdukları için arkada!larıyla
birlikte okuldan atılmı!tı. Bunun üzerine yine Ant'a gelmi!,
daha örgütlü, daha sonuç alıcı mücadelelere hazırlandıklarını
büyük bir co!kuyla anlatıyordu.
Rudi'nin vuruldu"u duyulduktan sonra Harun Karadeniz
Ant'a verdi"i demeçte !öyle diyordu: "Gençlik liderleri toplumların sosyal, ekonomik yapısına göre farklı nitelikler
ta!ır. Batı gençli"i ve onun liderleri, az geli!mi! ülke genç435
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 436
lerine kıyasla, belirli bir refah içindedir. Bunların yurt ve
dünya sorunlarıyla ilgilenmeleri kendi isteklerine ba"lıdır.
Az geli!mi! ülkelerin gençligi ise, Batı gençli"inin aksine
kendisinin ve ülkesinin gelece"inden endi!elidir. Bu gençlik
için, yurt ve dünya sorunlarıyla ilgilenmek ve onları çözüme
do"ru götürmek kaçınılmaz bir zorunluluktur."
Mayıs ortalarında Abidin Dino'nun Paris'ten yolladı"ı
notları yayınladık: "Kızlar ate! gibi, oya i!lercesine kaldırım
ta!larını söküyorlar tıkır tıkır... Kapıcı karıları gençlerden
yana, bence iktidar tehlikede!"
#stanbul'da 68 isyanının e"itim boykotu a!aması 25 Haziran'da sona erdi. Günlerdir üniversite damlarında nöbet
tutan Ragıp Zarakolu, Ant'ta yayınlanmak üzere boykot eylemini !iirselle!tiren o çok sevdi"im notlarını getirdi:
"Rektörün blöfü yenildi ve muhatap olarak alınma
sa"lamla!tı... Günlerdir bahçede çalan davul zurnanın u"ultusu ve halay çekenlerin görüntüsü kafamda... Ve her sabah,
bazen e!siz olan güne!in do"u!ları... Sabahın serinli"i ve sessizli"i... Sabah erkenden i!lemeye ba!layan tezgahlar...
"Emekçilerin uyanı!ı!"
Fransa'daki ö"renci hareketi çoktan i!çi hareketiyle
kayna!mı!tı. De Gaulle iktidarı gidiciydi.
Türkiye'de de sendikacılarla gençler arasında bir diyalog ba!lıyordu. Maden #!'ten Kemal Türkler'le, $inasi Kaya
ile, Lastik #!'ten Rıza Kuas'la, daha birçok sendikacı dostlarla kah sendika lokalinde, kah Ant Bürosu'nda, kah Kazancı
Yoku!u'ndaki evimizde sabahlara kadar tartı!ıyorduk. Hepsi
de aynızamanda T#P yöneticisiydi. Ama i!çi lideri olarak
yeni geli!en dinamiklerin farkındaydılar, soruyorlar,
tartı!ıyorlardı.
Ö"renci hareketi artık "Ordu-Gençlik elele"'yi a!maya
yöneliyordu.
9 Temmuz 1968 tarihli Ant'ın kapa"ı:
"#!çi gençlik elele!"
Sarı sendikacılık oyunlarına kar!ı #stanbul'da Derby Las436
"vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 04/11/10 10:09 Page 437
tik fabrikasını işgal ediyordu işçiler. İşgalin ikinci günü İstanbul Teknik Üniversitesi İşgal Konseyi oradaydı. Harun
Karadeniz işçilere sesleniyordu:
"Bu halkın evlatları olan bizler, halka dönük düzeni kurana dek çalışacağız. Bugün burada sizin yanınızdayız. Gerektiğinde yine geleceğiz ve her hareketinizde sizinle beraber
olacağız!"
Saflaşma giderek netleşiyordu.
*
18 Temmuz 1968...
Demirel'in polisleri, Akdeniz'de hiçbir limana giremeyen
Amerikan 6. Filosu'nun İstanbul'a gelişini protesto eden devrimci gençleri sindirmek için bir gece yarısı Gümüşsuyu'ndaki
Teknik Universite'yi basarak Vedat Demircioğlu'nu komaya
soktular.
Ertesi gün Yaşar Kemal'le birlikte üniversiteyi ziyaret
ederek gençlerle röportaj yaptık. Yaşar'ın röportajının başlığı:
"Bu kanın hesabı ergeç sorulacak!" Benim yorumumun
başlığı: "Bu bir ulusal kurtuluş savaşıdır!" Ant'ın kapağı ise:
"Kanlı İmha Planı".
O sırada tüm sağcı-ümmetçi yazarlar gibi sıkmabaşıyla
İslam'ın dişi mücahidi olarak mangalda kül bırakmayan Şule
Yüksel Şenler de 22 Temmuz 1968 tarihli Bugün”e Ant'ı
hedef gösteriyor: "Her sahifesi işçiyi, köylüyü, esnaf, memur,
talebe ve halkı hükümete, düzene, zengine, patrona ve
NATO'ya karşı tahrik ve isyana teşvik edici yazılarla dolu
sol cenahın en cüretkâr neşir organı olan ANT Mecmuası
memleketimizde cereyan eden müessif hadiselerin başlıca
müsebbibi, kışkırtıcısı ve hazırlayıcısıdır."
Devlet artık devrimci gençliğe karşı alenen terörist bir
saldırıya geçmişti. Bu durumda gençliğin pasif kalması, direnmemesi, protesto eylemlerine girişmemesi mümkün
değildi.
437
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 438
T#P yönetimi bu direni!e önderlik etmek yerine, "provokasyona dü!meyelim" anlayı!ıyla kendisine yakın FKF üyesi
gençlerin direni! eylemlerine katılmasını yasaklıyordu.
Aybar'ın olaylar kar!ısında gençlere, protesto eylemlerine girmektense tepkilerini kar!ıla!tıkları Amerikalılara sert
bir yüz ifadesiyle bakarak göstermeleri talimatını vermesi
barda"ı ta!ıran damla oldu. "Bakı! talimatnamesi" gençler
arasında artık bir espri konusuydu.
Teknik Üniversite baskınına tepki olarak Dolmabahçe'ye
yürüyü!e geçildi"inde, parti merkezi kendisine yakın gençlere bu eyleme kesinlikle katılmamaları talimatını vermi!ti.
Bu yüzden gençlerin bir kısmı T#P #stanbul #l Merkezi'ne
kom!u olan Ant Bürosu'nda toplanmı!lar, pasifize edilmenin
ezikli"i içinde parti yönetimine tepkilerini dile getiriyorlardı.
Vedat Demircio"lu 24 Temmuz sabahı hastanede can
verdi"inde ayrı!ma daha da hızlandı. Cenaze töreninin büyük
bir devrimci gösteriye dönü!mesinden korkan polis Vedat'ın
tabutunu bilinmeyen bir yere kaçırdı, bunun üzerine üniversiteli gençler temsili bir tabutla Ca"alo"lu'nda protesto gösterisi yaparak polisle çatı!maya girdiler. Buna kar!ılık FKF'li
gençler #stanbul Valili"i önünde bir oturma eylemi yaptılar,
oturmalarıyla birlikte de polis tarafından derdest edilerek
polis ta!ıtlarına dolduruldular. Bu pasifist eyleme isteksiz
katılan gençlerin kendileri bile bu eylemi daha sonra ironik
bir biçimde "bıldırcın operasyonu" diye adlandıracaklardı.
Vedat'ın ölümü üzerine yayınladı"ımız Ant'ın kapa"ındaki slogan "Bu cinayetin hesabı sorulacak!", benim yorumumun ba!lı"ı ise "Fa!izmin ayak sesleri!" idi.
Derginin çıktı"ı gün Ruhi Su telefon etti:
- Do"an, Vedat'ın ölümü kar!ısında halkın sanatçısı olarak suspus kalmam mümkün de"il. Demircio"lu için bir mar!
besteledim. #stersen devrimci gençlerle temas kur, sizin evde
toplanalım, bu mar!ı kendilerine bizzat ö"retip söyleteyim.
Osman Saffet Arolat derhal arkada!larıyla temas kurdu.
O ak!am bizim Kazancı Yoku!u'ndaki dairemizde 20-30
438
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 439
kadar gençle birlikteydik. Aralarında henüz ismi duyulmamı!
olan Rahmi Saltuk da vardı, sazıyla gelmi!ti. Ruhi Su'yla birlikte onun besteledi"i bir direni! türküsünü ilk kez söyleyecek olmanın co!kusu içindeydiler.
Demircio"lu bir de"il
Halkımız gibi ço"ul
Belki siz de gördünüz
Geliyor ça"ıl ça"ıl
Yedi kıtadan olu!an türkünün tekrar tekrar söylenmesi
gece yarısına kadar sürdü, ne ki türkü gençleri pek sarmadı.
O sırada gençler arasında daha devrimci içerikli ve daha ajitatif ritmdeki mar!ları hep bir a"ızdan gür sesle söylemek
günlük ya!amın bir parçasıydı.
Ruhi Su te!ekkür edip vedala!arak gittikten sonra bir iki
dakika süren bir sessizlik oldu. Ardından bir gök gürlemesi
gibi ünlü Avusturya i!çi mar!ı bütün binayı sarsmaya ba!ladı:
Hayat denilen kavgaya girdik
Çelik adımlarla yürüyoruz
Biz bu karanlık yolun sonunda
Do"acak güne!i görüyoruz
Ve ardından di"er i!çi sınıfı mar!ları...
*
Ant'ın yeni kitapları olan Stokley Carmichael'ın Siyah
#ktidar'ını ve Che Guevara'nın Gerilla Günlü"ü'nü bu ortamda yayınladık. Ya!ar Kemal'in Ant'ta yayınlanan ilk kitabı ise Ortadirek'in yeni baskısıydı.
Siyah #ktidar'ın çevirisini Can Yücel yapmı!tı. Can esasen uzun süredir Ant'a haftalık fıkralar yazıyordu. Kendisini
yakından tanıyanlar bilir, kendisiyle i!birli"i hem son derece
keyifli hem de o kadar sorunluydu.
439
"vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 04/11/10 10:11 Page 440
Ant'ı normal olarak cumartesi gecesi baskıya sokuyorduk. Mürettiphane ve matbaa kendimize ait olmadığı için
anlaşmada belirlenen takvime saati saatine uymak zorundaydık, yoksa derginin çıkmaması tehlikesi vardı. Cumartesi
günü son olarak ben haftalık yorumu yazıyordum ve dergi
öğle üzeri bağlanıyordu. O andan itibaren dünya yıkılsa dergiye bir şey koymanın olasılığı yoktu.
Normal olarak fıkrasını hafta içinde getirmiş olması gerekirken, Can bazen ortalıkta görünmez, onun köşesine bir
başka yazı koyardık.
Bunu çok iyi bildiği halde Can bazı cumartesi günleri
öğleden sonra elinde fıkrasıyla benim büroyu basar, dergiye
koymam için kıyameti koparırdı:
- Bak Doğan, bu fıkra çok önemli, mutlaka yayınlanmalı.
- Önemli olduğu muhakkak da, bu saatten sonra
bağlanmış sayfaları bozduramam...
- Sen istersen yaptırırsın. Yoksa kapının önüne yatar, bir
daha da kalkmam.
Kendisini öylesine severdik ki, İnci de binbir bahane öne
sürerek mürettiphaneyi ikna eder, Can'ın yazısının yayınlanmasını sağlardı.
Kendisine Siyah İktidar'ın çevirisini emanet edeceğimiz
gün Can hayli içkili gelmişti. Çeviriye belli bir avans da
ödediğimiz için yayınevinden çıktıktan sonra mutlaka bir
yerlere gidip içmeye devam edebilirdi. Kitabın orijinali tek
nüshaydı, Tilda kitabı kaybetmesinden endişeleniyordu.
Can kitabı aldıktan sonra tam ayrılacağı sırada Yaşar,
"Dur hele!" dedi, kitabı Can'ın beline sokup belkemeriyle
sıkıştırarak sağlama aldı.
Çevirmen ve yazarlarla anlaşmaları Tilda yapıyordu.
Yayınevini kurarken telif haklarını ve çeviri ücretlerini yayın
piyasasındaki ortalamanın üstünde ödemekte anlaşmıştık.
Ama çeviriler konusunda yine de pazarlık yapmaktan kendini alamazdı.
Tilda Siyah İktidar çevirisi için forma başına ne kadar
440
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 441
istedi"ini sordu"unda Can'ın verdi"i rakam nerdeyse piyasadaki tarifenin iki misliydi.
- Olur mu Can?
- Niçin olmasın? Bal gibi olur! Size dost fiyatı... Herkese 125, size 250...
Ve de Can'a çeviri bu fiyattan verildi.
O günlerde sanıyorum Hüseyin Ba!, Paris'e yaptı"ı bir
seyahatten dönü!ünde birçok kitapla birlikte Che üzerine #spanyolca iki parça içeren 45'lik bir plak getirmi!ti. Pla"ın
bir tarafında ünlü gerillacıya övgü dolu bir a"ıt vardı: Hasta
Siempre Comandante.
Bunu mutlaka Türkçeye çevirtmeliydik. Can haftalık
fıkrasını getirdi"inde pla"ı dinlettik ve sorduk:
- Çevirmeye var mısın?
- Hem de nasıl? Bir ak!am size gelirim, hem birlikte tekrar tekrar dinler, hem de çeviririz.
Haftalar geçti, Can'ın gelece"inde iyice umudu kesmi!tik.
O günlerde polis ö"renci avını bütün hızıyla sürdürüyordu. Ant'a daha sık u"ramaya ve yazı yazmaya ba!layan
FKF kurucularından Osman Saffet Arolat da polisin ba!lıca
hedeflerinden biriydi. Yine polisin pe!ine dü!tü"ü bir gün bir
süre gizlenmek için bizim Kazancı Yoku!u'ndaki eve
gelmi!ti. Polis izini sürüp bizde bulundu"unu ö"renmi! olabilirdi. Bu nedenle diken üzerindeydik.
Gece yarısına do"ruydu ki, merdivenlerde büyük bir gürültü koptu.
- Tamam, evi basıyorlar, diyerek Osman'ı arka odalardan birindeki bir dolaba sakladık. Bizim daire asansörsüz 5.
kattaydı. Dairenin kapısını açarak gelenleri beklemeye
ba!ladık.
Hayır, gelenler poliser falan de"ildi, Can Yücel arkasında kim oldu"unu farkedemedi"imiz bir ki!iyle birlikte
bir sa"a bir sola yalpalayarak merdivenleri tırmanıyordu.
Belli ki ikisi de içkiliydi.
441
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 442
- #ste sözümde durdum, geldim. Bu da Ömer Uluç...
Önce gelenin Can oldu"unu haber verip Osman'ı rahatlattık. Ömer Uluç içkiye Can kadar dayanıklı olmadı"ı için
bir koltu"a oturur oturmaz sızıp uyuklamaya ba!ladı.
Biraz günlük konulardan konu!tuktan sonra Can,
- Hemen Commandante'yi çevirmeye ba!layalım, dedi.
Ama çalı!ırken yanımda bir !i!e de konyak isterim.
O geceyi hiç unutmuyorum.
Gece yarılarına kadar açık kom!u bakkaldan hemen bir
!i!e konyak getirtip açtıktan sonra pla"ı pikaba yerle!tirip
çalma"a ba!lıyoruz. Yanımda da çeviriyi not alaca"ım bir
tomar ka"ıt. Can'ın elinde de !arkının #spanyolca ve
Fransızca sözleri yazılı plak kapa"ı.
#lk dörtlü"ü ve onu izleyen nakaratı büyük bir hu!u
içinde dinliyoruz.
Aprendimos a quererte
Desde la histórica altura
Donde el sol de tu bravura
Le puso un cerco a la muerte
Aqui se queda la clara
La entrañable transparencia
De tu querida presencia
Comandante Che Guevara
Can "Dur hele," diyor, pikabın kolunu kaldırıyorum.
Önce mırıltı halinde, daha sonra güçlenen bir sesle
Türkçe bir !eyler öyledikten sonra nakaratı tamamlıyor:
Çeteba!ı Çeteba!ı
Çeteba!ı Che Guevara
Ekme"inle zeytininle,
Zeytininle ekme"inle...
- #yi de Can, burada ekmekten, zeytinden bahsedilmiyor.
- Bahsedilmese de, öyle demek istemi!lerdir. Do"rusu
budur.
442
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 443
Can tabii ki yabancı !iirleri Türkçe'ye büyük bir ustalıkla
kazandırmı! dev bir sanat adamı. Mutlaka bir bildi"i var,
tartı!mak ne haddimize.
Ama kendisi de çeviriden pek memnun kalmamı! olmalı
ki:
- Al ba!tan diyor.
Pikap kolunu en ba!a alıyorum. #ki dörtlü"ü dinledikten
sonra, tekrar aynı çeviri:
Ekme"inle zeytininle,
Zeytininle ekme"inle...
Yine tatmin olmuyor.
- Al ba!tan!
Bu sahne en azından on kez tekrarlanıyor.
Osman zaten polis takibinden kaçmaktan bitkin, dayanamıyor, yatmaya gidiyor.
#nci bir saat kadar daha dayanıyor. Sonra o da çekilip gidiyor.
Ömer Uluç zaten horul horul uyumakta...
Bir iki saat daha al ba!tan yaptıktan sonra,
- Can, diyorum, sen de yorgunsun, ben de... Üstelik
sabah erken Osman'ı polisin eline dü!meden Maden #! Sendikası'na teslim edece"iz. Artık uyuyalım, çeviriye ba!ka bir
gün devam edersin.
Belli ki onun da canına minnet...
Sabah alelacele kahvaltı ettikten sonra bir taksi tutup
içine dolu!uyoruz. Önce Kabata! #skelesi'ne u"rayıp Can'ı
ve Ömer'i Anadolu yakasındaki evlerine u"urluyoruz.
Ardından Osman'ı Ca"alo"lu'ndaki Maden #! Sendikası'na
teslim ediyoruz. #çimiz rahat...
#ki gün sonra Hüseyin Ba! yazısını getirdi"inde soruyor:
- Yahu Can'dan haberiniz var mı? #ki gündür Ömer
Uluç'la birlikte kayıplara karı!mı!lar. Ömer'in karısı, çocu"unu Güler'e bırakmı!, meyhane meyhane ikisinin izini
bulmaya çalı!ıyormu!.
443
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 444
- Nasıl olur, biz onları iki gün önce Kabata! #skelesi'nde
bırakmı!tık. Çoktan eve gitmi! olmalılar...
Kaybolu!un esrarı ertesi gün çözülüyor.
Her ikisi de tam arabalı vapura bineceklerken Can,
- Bo!ver yahu, demi!, !imdi eve gidip de "nerde
kaldınız?" diye karı dırdırı mı dinleyece"iz? En iyisi biz yine
Beyo"lu'na çıkalım.
Çıkı! o çıkı!...
*
Sol harekette Milli Demokratik Devrim - Sosyalist Devrim kampla!ması özellikle gençlik liderlerinin ve hattâ bazı
genç sendikacıların partiden uzakla!maları nedeniyle giderek daha belirginle!iyordu. Sosyalist devrime ancak belli
a!amalardan geçtikten sonra ula!ılabilece"i görü!ü bana
daha mantıklı görünmekle birlikte Kemalist ve militaristlerle
neredeyse teslimiyete varan bir ittifakın sol hareketi dönü!ü
olmaz bir çıkmaza sürükleyece"inden endi!elendi"im için
MDD hareketine mesafeliydim.
T#P yöneticilerinin kar!ıya aldı"ı eski TKP liderlerinden
Re!at Fuat Baraner'in ölümü üzerine bu kesimle daha yapıcı
bir diyaloga girme"e karar verdim. Baraner, daha önce bir
günlük gazetede birlikte çalı!tı"ımız romancı Suat Dervi!'in
e!iydi. Bu nedenle dolaylı bir ili!kimiz vardı.
Ya!ar'ın aracılı"ıyla yine TKP'nin önde gelen simalarından Müntakim Öçmen'den Baraner için bir yazı yazmasını istedik.
Baraner'in $i!li Camii'nde yapılan cenaze töreni ilk kez
eski TKP liderlerinin ve militanlarının bir araya gelmesine,
bizim de kendilerini daha yakından tanımamıza vesile oldu.
Cenaze töreni bizim ku!ak solcuları için hayli
!a!ırtıcıydı. Bizler dinsel töreni cami avlusunun gerilerinde
izlerken Mihri Belli ve Hikmet Kıvılcımlı hiç tereddütsüz
imamla birlikte tabutun ba!ında cenaze namazına durdular.
444
"vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 04/11/10 10:15 Page 445
Daha sonra da cenaze hepimizin katılımıyla büyük bir kafile
halinde Zincirlikuyu Kabristanı'nda toprağa verildi.
Sol içi bölünme TİP taraftarlarıyla TİP karşıtları arasında
sürüp giderken, Ağustos 1968'de Sovyetler Birliği ve Varşova Paktı üyesi ülkeler askerlerinin Çekoslovakya'yı işgal
etmesi üzerine bu kez doğrudan doğruya parti içinde hiç beklenmedik yeni bir bölünme patlak verdi.
Olaylar üzerine Çek Dramı kapağıyla yayınladığımız 27
Ağustos 1968 tarihli Ant'ta "Yine de sosyalizm" başlıklı Yorum'da şöyle diyordum: "Kremlin yöneticileri kendi görüşleri
açısından ne kadar haklı olurlarsa olsunlar, bir başka ülkeyi
işgal etmeğe hakları yoktur. Kaldı ki bütün biçimsel kuralların dışında, bu işgal hareketi sosyalist anlayışa aykırıdır."
Yaşar Kemal'in ve Can Yücel'in yazıları da bu çizgideydi.
Aynı sayıya koyduğumuz yazısında Aybar da işgali eleştirerek "Bütün bloklara hayır!" diyordu.
Aslında TİP yönetimindeki herkesin ilk tepkisi, Boran
başta olmak üzere, Sovyet müdahalesini eleştirmek şeklindeydi. ABD emperyalizmine karşı mücadeleyi ön plana
koymuş olan bir partinin, bu müdahaleye karşı da tavır koymasından daha doğal bir şey olamazdı.
Ne ki, Çekoslovakya olaylarını izleyen gelişmeler, özellikle de Aybar'ın bu olayları gerekçe göstererek sık sık "güler
yüzlü, insancıl sosyalizm" vurgulaması yapmağa başlaması,
parti içinde bir süreden beri oluşmakta olan iktidar kavgasına
ideolojik bir kılıf geçirilmesine olanak sağladı.
1965 seçimlerinde TİP milletvekillerinin büyük kısmının
"milli bakiye" sisteminden yararlanarak seçilebildikleri herkesin malumuydu. Ama Meclis çoğunluğunun sırf parlamentodeki sol muhalefeti yoketmek için milli bakiye
sistemini kaldırmasından sonra yaklaşan 1969 seçimlerinde
TİP'in iki ya da üçten fazla milletvekili çıkartamayacağını
herkes gibi partili milletvekilleri de pek âlâ biliyorlardı.
Gerek Ant'ı ziyarete gelişlerinde, gerekse Ankara'ya gidince Meclis'teki görüşmelerimizde TİP'li milletvekillerinin
445
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 446
büyük kısmı bu konudaki endi!elerini açıkça dile getiriyorlardı. Gerçek olan bir !ey varsa, milletvekili olmanın
sa"ladı"ı olanaklar uzun süreden beri ço"u T#P milletvekilini, arada bir Anadolu gezilerine çıkıyor olsalar da, genelde
"parlemantarist" bir tutuma sürüklemi!ti.
Bunlara ek olarak, geçen seçimde milletvekili seçilmemi! olan, ama gelecek seçimde milletvekilli"i sırasının
artık kendilerine geldi"ini dü!ünen Merkez Yürütme Kurulu
üyeleri de belli bir sabırsızlık içindeydi.
Aybar'ın genel ba!kan olarak Çekoslovakya konusunda
verdi"i demeçler o güne kadar tüm MYK üyelerinin payla!tı"ı görü!lere aykırı olmadı"ı halde, bazı üyeler yaz tatilinin verdi"i rehavet içinde kendi özel sorunları üzerine biraz
daha yo"unla!ma olana"ı bulunca, genel ba!kana muhalefet
ederek kendi isimlerini ön plana çıkartma gere"i duymu! olmalıydılar.
Uzun sıcak yaz günlerinin sonuna do"ru tatil dönü!ü
Sadun Aren'in Ant'a yaptı"ı ziyareti anımsıyorum. Ankara'da
bazı genel merkez yöneticileri ve milletvekillerinin yaptı"ı
çıkı!lardan o denli uzaktı ki, büyük bir merak ve endi!e
içinde sordu:
- Yahu Ankara'da bir !eyler oluyormu!. Ne olup bitti"inden senin haberin var mı?
Olup bitenleri bilebildi"im kadarıyla özetledi"imde,
- Desene i!imiz zor, dedi. Ben hemen Ankara'ya gidip
ortalı"ı yatı!tırmaya çalı!ayım. Ama Mehmet Ali Bey de, Behice Hanım da "dedi"imiz dedik, çaldı"ımız düdük" havasına
girmi!lerse bir çözüm bulmak çok zor. Aman siz de Ant'ta
bir çözüm bulmaya yardımcı olun.
- Sadun Bey, benim anlayamadı"ım bir !ey var. #lk kongreden bu yana partide bir sürü tasfiyeyi ikisi birlikte yapmadılar mı? $imdi sıra birbirlerine mi geldi?
- Öyle görünüyor, ama belki de sıra daha önce bana
geldi. Bakalım âyine-i devran ne gösterecek?
Ne ki, Ankara'ya döndükten sonra Aren de Boran'ın
446
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 447
ba!ını çekti"i muhalefet cephesine katılmakta gecikmedi.
Gerekçesi, Aybar'ın parti yetkili kurullarıyla tartı!madan parti
adına görü! açıklamakta ölçüyü kaçırmasıydı. Bu gerekçeyledir ki, Aybar'ın açıkladı"ı görü!lerin partiyi ba"lamadı"ına
dair Merkez Yürütme Kurulu'na sunulan bir önergeye Behice Boran, Nihat Sargın, $aban Erik ve Minnetullah Haydaro"lu'yla birlikte imza koymakta tereddüt etmeyecekti.
Bu geli!meler üzere Ant'ın 29 Ekim 1968 tarihli Yorum'unda iki kanadı da a!a"ıdaki !ekilde ele!tirdim:
"Aybar'ın, parti yöneticilerince üzerinde tartı!ılmamı! ve
karara ba"lanmamı! görü!leri partiye mal ederek kamuoyuna
açıklaması büyük hatadır. Tepkilere hak vermemek mümkün
de"ildir. Ceberrut devlet yönetimine kar!ı oldu"unu sık sık
tekrarlayan Aybar'ın bu demokratik anlayı!ı, her !eyden
önce, ba!kanı bulundu"u partideuygulaması, bilim kuruluna
ve yönetim organlarına saygı göstermesi zorunludur.
"Ne var ki, Aybar'a kar!ı çıkanların üst organlarda meseleyi koyu! biçimleri ve genel tutumları da yanlı! olmu!tur.
Partinin ilk günlerinden beri Aybar ile birlikte çalı!an, onun
bütün ba!arılarına ve bütün hatalarına ortak olan, onun partiye maletti"i bugünkü görü!lerine çok yakın görü!lere imza
koyan, hattâ ve hattâ birinci ve ikinci kurultay sonrası kendileri gibi dü!ünmeyen birçok partilinin tasfiyesine genel
ba!kanı zorlayan kimselerin, böyle birdenbire Aybar'a cephe
almalarını ve uzla!maz tutum takınmalarını kolay kolay izah
etmek mümkün de"ildir."
3. Kurultay'dan önce yapılan son genel yönetim kurulu
toplantısındaki tavırlar, Aybar'a kar!ı çıkanların ki!isel tutarlılıklarını göstermesi açısından ibret vericiydi. Dört gün
süren tartı!malardan sonra Aybar genel ba!kanlıktan istifa
edece"i tehdidinde bulununca, Behice Boran Aybar'la
ba!kanlık odasında uzun bir görü!me yapacak, ardından da
"Genel ba!kanın geni! izahatından sonra temel noktalarda
bir ayrılı"ımız söz konusu de"ildir. Aybar'ı destekliyorum.
Beraber çalı!mamamız için bir sebep yoktur," diyecekti.
447
"vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 05/11/10 10:43 Page 448
Ardından da "Genel Yönetim Kurulu'nun Çekoslovakya'nın işgalini kınayan genel başkanın demeç ve bildirileriyle beraber olduğunu ve bu konuda hiçbir görüş ayrılığı
bulunmadığını" açıklayan bir bildiri yayınlanacaktı.
Bildirinin yayınlanmasına oy verenler arasında Behice
Boran ve Nihat Sargın da yer alırken, beşli önergenin diğer
üç imzacısı, Sadun Aren, Minnetullah Haydaroğlu ve Şaban
Erik kabul oyu vermeyi reddetmişlerdi.
Bu, Boran'ın, Çekoslovakya Olayları patlak verdikten
sonraki üçüncü virajıydı. Her zaman olduğu gibi, Sargın da
onu izliyordu.
GYK bildirisi partideki gerginliği yatıştırıcı olmaktan
uzaktı. Partinin üzerindeki karabulutlar daha da yoğunlaşıyordu.
*
Gençliğin katılımını ve desteğini uzun süredir yitirmiş
bulunan TİP şimdi de iç hesaplaşmalarla zaafa uğrarken, Alparslan Türkeş'in genel başkan olmasından sonra Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi aşırı sağı silahlı vurucu bir güç
haline getirmek üzere seferber olmuştu. Parti, eski MBK
üyesi Dündar Taşer'in komutasında Bozkurt'ları "komando"
olarak yetiştirmek üzere kamplar açıyordu. Bu kamplardan
birinin yerini tesbit ederek 3 Eylül 1968 tarihli Ant'ta fotoğraflarıyla belgeledik.
Bozkurtlar o sıralarda Türkiye'nin iki büyük öğrenci federasyonunu, Milli Türk Talebe Birliği ve Türkiye Milli Talebe Federasyonu'nu ele geçirmişlerdi. CKMP'nin komando
kampları da MTTB'nin gençlik kampları görüntüsü altında
kuruluyordu.
Daha önce ilerici gençlerin yönetiminde bulunan TMTF
de, mahkeme kararıyla yed-i emin olarak sağcı öğretim üyelerinden Doç. Dr. Nevzat Yalçıntaş'a teslim edildikten sonra,
aşırı milliyetçilerin üssü haline gelmişti. TMTF binası Ant'ın
bürosuna çok yakın olduğu için sık sık tehdit ve saldırılara
448
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 449
u"ruyorduk. Bu yüzden büroyu de"i!tirmeye karar verdik ve
Kasım 1968 ba!ında aynı soka"ın daha gerilerinde bulunan
Halil Lütfü Dördüncü'ye ait Tan Apartımanı'nın ikinci katına
ta!ındık. Aynı binada Ulus Gazetesi'nin Ankara Temsilcili"i,
Habora ve Gün Yayınları'nın büroları da vardı.
O günlerde büyük sosyalist yazar Sabiha Sertel'in sürgünde ölüm haberi geldi. Tan baskınından sonra Türk Devleti'nin adını dahi unutturmak için her yola ba!vurdu"u
Sertel'in ki!ili"ini yine onun kavga arkada!larından Müntakim Öçmen kaleme aldı. Sertel'in vatan özlemini dile getiren
son mektuplarıyla birlikte yayınladık. Ardından da kendisinin Nazım Hikmet'le ilgili anılarını...
Büyük !airle ilgili bir ba!ka yayınımız da, Kemal Sülker'in kaleme aldı"ı Nazım Hikmet'in Polemikleri'ydi.
Ardından da yine Sülker'in hazırladı"ı Sabahattin Ali Dosyası, Alberto Bayo'nun Gerilla Nedir'i ve Ya!ar Kemal'in Yer
Demir Gök Bakır'ı yayına giriyordu.
Avrupa'daki Türkiyeli göçmen i!çileri sorunları Ant'ta
sürekli i!ledi"imiz konulardandı. Ya!amlarının en verimli
dönemlerinde ülkelerinden kopmak zorunda bırakılan yüzbinlerce i!çimizin maruz bırakıldı"ı sömürü, bunlara kar!ı
aralarındaki bir avuç bilinçli i!çinin örgütlenme çabaları konusunda sürekli haber ve röportajlar yayınlıyorduk. Çe!itli
Avrupa kentlerinde "toplumcular oca"ı" adı altında kurulan
örgütler, bulundukları ülkelerin yerel sol örgütleri ve sendikalarıyla yakın ili!ki içindeydiler, Türkiye'de ise do"al olarak Türkiye #!çi Partisi'ni destekliyorlardı.
Bu insanların ülkelerinden binlerce kilometre uzakta
gösterdikleri bu deste"e kar!ın, defalarca uyarmama ra"men
T#P Genel Merkezi "göçmen i!çi sorunu"nu hiçbir zaman
ciddi !ekilde gündemine almıyordu.
Kasım 1968 ba!ında bu dernekler Köln'de bir araya gelerek Avrupa Türk Toplumcular Federasyonu'nu kurdular.
Kurucular arasında Ant'ın sürekli yazar ve okurlarından
Do"an Kekevi, Ayhan Alpagut, Aydın Karahasan, Mugaffer
449
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 450
Erdo"an, Gülderen Tekindor, Arslan Mengüç ve Selma Ashworth da yeralıyordu.
Avrupa'daki T#P taraftarlarının birlik olu!turdukları bir
sırada 9 Kasım 1968'de Türkiye #!çi Partisi'nin partideki çatlamayı tescil eden 3. Büyük Kongresi toplandı. Dört gün
süren kongrenin sonunda iki kanadın da temsilcilerini içeren
yeni bir yönetim olu!tu. Muhalif Be!ler'den Sadun Aren
genel yönetim kuruluna girerken, Behice Boran, Nihat
Sargın ve Minnetullah Haydaro"lu yedekte kalmı!lardı.
Yönetimde herzaman oldu"u gibi sendikacılar ve Kürt
arkada!lar önemli sayıdaydı. Seçilen Kürt arkada!lardan
Tarık Ziya Ekinci, Mehmet Ali Arslan, Kemal Burkay, Naci
Kutlay ve Mehdi Zana'yı anımsıyorum.
Kongreyi de"erlendiren yazımda da belirtti"im gibi:
"Seçim öncesinde kurultay daha yapıcı kararlar alabilir,
daha güçlü bir yönetim kadrosu kurabilirdi. Birbirlerine en
a"ır ve çirkin suçlamalarda bulunanlar az de"ildi. Meseleleri emekçilere anlatmaktan uzak konu!malarla çok vakit
kaybedildi.
#htiraslar
çarpı!ıyordu.
Sosyalistlikle
ba"da!mayacak kulis faaliyetleri temel sorunlar üzerinde
çalı!mayı arka plana itmi!ti. Birçok meselelerde i!in içyüzünü anlamadan parmaklar kalkıyor, alkı!lar birbirini kovalıyordu.
“Kurultay'da bir numaralı mesele olarak ele alınaca"ı
bildirilen gençlik sorunu üzerine dört günde tek kelime
konu!ulmadı. Gençler tarafından bu konuda kongre
ba!kanlı"ına verilen önergeler hasıraltı edildi. Bir yandan iktidarın, di"er yandan CHP'nin suçladı"ı devrimci gençli"e
Türkiye'nin tek sosyalist partisi dahi do"ru dürüst sahip çıkamadı."
Bana kalırsa, T#P'in bu kongredeki ilgisizli"i ve
duyarsızlı"ıdır ki, devrimci gençli"i bu partinin dı!ında mücadele formları arama"a ve yeni siyasal örgütler kurmaya
zorlamı!tır. Bunun sorumlulu"u partideki iki kanadın ba!ını
çeken Aybar'a ve Boran'a aitti.
450
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 451
3. Kongre'deki bir ba!ka olumsuzluk ise, iki hizbin üzerinde kabul edilen ve ki!isel karizmasıyla krize bir çözüm
bulunmasına katkıda bulunabilece"i umularak kongre
ba!kanlı"ına getirilen T#P Milletvekili Çetin Altan'ın, kongrenin yeni bir parçalanmayla sonuçlanmasından sonra kendi
sorumlulu"unu gözardı ederek Ak!am Gazetesi'nde kongre
delegeleri de dahil olmak üzere partililere hakaret dolu
yazılar yazmaya ba!laması oldu.
Aybar'la birlikte yeniden T#P yönetimine girmi! olan
Ya!ar Kemal Çetin'in bu tavrına son derece tepkiliydi. Partide artık "one-man show" döneminin kapanması gerekti"ine
dikkati çekmek için T#P Kongresi'nin ayrıntılarını verdi"imiz
sayının kapa"ına Çetin Altan'ın üzerine çarpı çekilmi! bir
foto"rafını koyduk.
Derginin böyle bir kapakla yayınlanması üzerine olumlu
ya da olumsuz birçok tepki aldık. Derginin piyasaya çıktı"ı
sabah Ant'ı ilk ziyarete gelenlerden biri Ruhi Su idi.
- Çarpı atmakla çok iyi yaptınız. Sosyalist bir partide bireycilik, ki!isel !ov falan artık bitmeli, partinin asıl çilesini
çeken taban gerçek söz sahibi olmalıdır, diyordu.
Kongrenin ayrıntılarını verirken Aybar'ın, Aren'in ve Boran'ın görü!lerine e!it oranda yer ayırma"a ve takdiri okurlarımıza bırakmaya özen gösterdik. Ama onlardan daha fazla
yeri, kongrede konu!an örgüt temsilcilerinin görü!lerine
ayırdık.
Bu görü!lerin ı!ı"ındadır ki, partinin bundan sonraki
geli!imi için bir "üçüncü yol" bulunması görü!ünü ortaya
attım:
"Yeni yönetim kadrosu, delegelerin de getirdikleri
görü!leri dikkate alarak çeli!en çe!itli görü!lerin sentezini
sa"layacak bir çalı!maya giri!meli, Türkiye sosyalizminin
esaslarını en sa"lıklı biçimde saptayacak yeni bir program
çalı!ması için imkan hazırlamalıdır. Gençlik konusunda Kurultay'ın gösterdi"i affedilmez ihmali yeni seçilen kurullar
mutlaka gidermek ve gençlik sorununa önemle e"ilmek zo451
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 452
rundadırlar. Partiyi gerçekten sosyalist ve devrimci bir parti
haline getirmek için, oy hesaplarının dı!ında, sa"lam bir militan kadro yeti!tirilmesi de yeni yöneticilerin kaçınılmaz görevidir."
Yeni yönetim tüm bu görevlerin üstesinden gelmek yerine yeniden milletvekili adaylı"ı payla!ımında arslan payını
kapma hesabındaki hizip ba!larının çıkar çeki!meleri yüzünden kısa zamanda yeniden i!göremez hale geldi, parti yönetimini yeni bir kongreyle ele geçirebilece"ini dü!ünen
muhalefet ola"anüstü kongre ça"rısı yaptı.
T#P'in içindeki bu kısır çeki!meler artık günlük medyada
da spekülasyon ve alay konusu olmaya ba!lamı!tı.
Bunun üzerine 3 Aralık 1968 tarihli Ant'ta yazdı"ım yorumda "Sorumluluk ortaktır!" ba!lı"ıyla !u uyarı yeralıyordu:
"Sosyalist kavganın asıl ıstırabını, asıl çilesini çeken
kentteki, kasabadaki, köydeki emekçiler !a!kın vaziyettedir.
Ayda be! bin liraya yakın milletvekili aylı"ının verdi"i
maddi garanti ile, meclisin lüks salonlarında emekçi halk
adına sereserpe oturanlar, yakla!an genel seçimlerde 'yeniden seçilememek' endi!esinin verdi"i hırçınlık içinde birbirlerine saldırmaktadır... Daha düne kadar birbirlerine övgüler
düzenler, genel ba!kanın bütün görü!lerine imza atanlar,
hattâ ve hattâ bazı hatalı görü!lerinde ondan da ileri gidenler kendileri de"il midir? Taban bunları görmüyor mu? Elbette taban bu kör gidi!e bir gün 'dur!' diyecektir."
O sırada iki hizbe de sıcak bakmayan T#P #stanbul örgütünde de büyük bir hareketlilik vardı. Partinin ilçe yöneticileri, aktif militanları sık sık Ant Bürosu'nda bir araya geliyor,
partinin ya!adı"ı krize bir çözüm arıyorlardı. Bu görü!meler
sonunda T#P'in Ola"anüstü Kongresi delegelerine hitaben
ortak bir ça"rı hazırladık.
#stanbul il ve ilçe yöneticilerinin ve büyük kongre delegeleri ba!ta olmak üzere Kars, Mara!, Ordu, Çanakkale örgütlerinden imzaların da yeraldı"ı ça"rıda parti içi
demokratik i!leyi!in sa"lanması, parti yönetiminde sendika
452
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 453
bürokratlarının hegemonyasının kırılması, sosyalist bir program hazırlanarak parti üyelerinin e"itimine a"ırlık verilmesi,
sendikalarla ve devrimci gençlik örgütleriyle sa"lıklı ba"lar
kurulması isteniyordu.
#mzacılar arasında #dris Küçükömer, Orhan Taylan, Feridun Aksın, Necmi Demir, Veysi Sarısozen, Nebil Varuy,
Oya Sencer, Nabi Ya"cı, Seref Yıldız, Murat Sarıca, Murat
Belge, Nurkalp Devrim, Alp Selek, Yavuz Yıldırımtürk, Demirta! Ceyhun ve Osman Arolat'ın yanısıra sonradan CHP
ve AKP'de ön planda yeralacak olan Ertu"rul Günay da Ordu
#li Haysiyet Divanı Raportörü sıfatıyla yeralıyordu. Ertu"rul
o sırada aynızamanda #stanbul Hukuk Fakültesi ö"renci temsilcisi ve özel okul düzenine kar!ı ba!latılan boykot hareketinin sözcüsüydü.
Ya!ar Kemal'in Ortadirek ve Yer Demir Gök Bakır'dan
sonra Ölmez Otu adlı romanını da yayınlayarak "dev
üçlü"sünü tamamladı"ımız günlerdi.
Ya!ar'la Ant'ın yayınları dı!ında, partinin ola"anüstü
kongresiyle ilgili geli!meleri de sık sık tartı!ıyorduk. Kendisi son kongrede Aybar'dan sonra en yüksek oyu alarak
genel yönetim kuruluna, ardından da merkez yönetim kuruluna seçilmi!ti. Partideki iç çeki!melerden oldukça rahatsızdı.
- Ne yapabiliriz, diyordu. Partinin kadroları bunlar. Al
birinden vur ötekine...
- Yönetime gençleri alın, diyordum. Yıllardır yapılan hatalarda ısrar edilmesin, gençler dı!lanmasın.
O sırada Ant bürosu partili ya da partisiz gençlerin
ba!lıca u"rak yerlerinden biriydi. Gerçekten de bir süredir
Deniz'lerin radikal çıkı!ları kar!ısında bir ezilmi!lik duygusu
içinde olan partili gençler, onları da dı!lamadan T#P'e devrimci hareketin öncü misyonunun yeniden nasıl kazandırılabilece"ini tartı!ıp duruyorlardı.
Kongrenin yakla!tı"ı günlerde Ya!ar büyük bir heyecanla Ant'a geldi.
453
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 454
- Aybar'la konu!tum. Bu kongrede yönetime gençleri
alaca"ız. Bana isim tavsiye edebilir misin?
- Tavsiyeye ne gerek var. Hâlâ partiye ba"lı kalan gençleri sen de benim kadar tanıyorsun, burada, ba!ka toplantılarda kar!ıla!ıyorsun, tartı!ıyorsun.
Ya!ar elinden geleni yapaca"ına söz verdi.
Bir !eyler umarak, dramatik bir ortamda yapılan T#P'in
ola"anüstü kongresini ibretle izledim. Partinin Türkiye'deki
devrimci kabarı!ın gerisinde kalmasında ortak sorumluluk
ta!ıyan Aybar, Boran, Aren ve yanda!larının birbiri ardına
kürsüye gelerek ki!isel suçlamalarla birbirlerine saldırmaları, artık trenin tamamen kaçtı"ını gösteriyordu.
Gençler yine yönetime giremediler. Kongrede iki taraf
da genel yönetim kuruluna birbirine yakın sayıda üye soktular. Aybar yeniden genel ba!kan seçildi ama parti artık tam
bir çökü! sürecine girmi!ti.
*
T#P'in pasifize olma süreci hız kazanırken, CKMP'nin
komando örgütlenmesi hızla geli!iyor, Bozkurtlar büyük
kentlerde ilerici ö"renci derneklerine, kongrelerine ardarda
baskınlar düzenliyorlardı. Bu arada, Vietnam'da CIA ajanı
olarak görev yaptıktan sonra Türkiye'ye ABD büyükelçisi
olarak gelen Robert Komer'in giri!ti"i sinsi istihbarat ve
kı!kırtma faaliyetleri dev-rimci çevrelerde büyük tepkilere
yolaçıyordu. ODTÜ Rektörü Kemal Kurda!'ın 6 Ocak
1969'da Komer'i üniversitede yeme"e davet etmesi barda"ı
ta!ıran damla olacak, bir grup devrimci genç büyükelçinin
arabasını ate!e vererek tepkilerini ortaya koyacaklardı.
Tam da o günlerde ABD 6. Filosu'nun yeniden #stanbul
Limanı'nı ziyarete gelmesi alenen yeni bir provokasyondu.
Filo'nun bir önceki ziyaretinde Vedat Demircio"lu'nun öldürülmesinin üzerinden daha bir yıl dahi geçmemi!ti. Ziyarete
kar!ı arka arkaya bildiriler yayınlanıyordu. Ziyaret öncesi
454
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 455
yayınlanan Ant'ın kapa"ında bu tepkileri "17 Temmuz'u
unutmadık... Katil Filo Defol" cümleleriyle özetliyorduk.
Filonun ziyaretine kar!ı devrimci sendikacılar da harekete geçmi!ti. Toplantı üzerine toplantı yapılıyordu. D#SK
ve ona ba"lı sendikaların yöneticileriyle devrimci gençlik liderleri 16 $ubat Pazar günü Dolmabahçe'den Taksim'e bir
protesto yürüyü!ü organize etmeye karar verdiler. A!ırı milliyetçi ve de dinci kurulu!larınu bu kitlesel gösteriyi gerekirse kan dökerek da"ıtmak için hazırlıklar yapmaya
ba!ladıkları haberleri geliyordu.
#stanbul o günlerde gerçekten kaynıyordu. Belki de 2.
Dünya Sava!ı sonrası Missouri Zırhlısı'nın Türkiye'ye
geli!inde oldu"u gibi gece hayatı ve fuhu! sektörü yeniden
hareketlenmi!ti. Vücutlarını satarak geçim sa"lamaya çalı!an
kadınca"ızlar en seksi kılıklarıyla, oturdu"umuz Kazancı
Yoku!u'ndan Kabata!'a do"ru akın akın iniyorlardı. Bâbıâli
medyası gece kulüplerinde dansözlerle birlikte göbek atan 6.
Filo Komutanı'nın resimleriyle doluydu.
Bu curcunadan yararlanarak hükümet anayasada
tanınmı! özgürlükleri daha da kısmak üzere Nizamı Koruma
Kanun Tasarısı'nı alelacele Meclis'e indiriyordu.
Sa"cı ve #slamcı medya #stanbulluları anti-emperyalist
gençli"e kar!ı kı!kırtmak için her türlü provokasyona ba!vuruyordu. Beyazıt Kulesi'ne Vedat Demircio"lu'nun resminin
asılması olayı "Beyazıt Kulesi'ne kızıl bayrak çekildi" diye
veriliyordu.
Nihayet protesto yürüyü!ünün yapılaca"ı gün geldi çattı.
Pazar sabahı ba!ta Beyazıt Camii olmak üzere birçok camide
cihad namazları kılındı"ı haberleri geliyordu. Dolmabahçe
Camii'nin önünde de Bo"az'a demirlemi! 6. Filo'yu kıble seçerek cihad namazına duranlar oldu"u bildiriliyordu. Ama
asıl kümelenme Taksim Gezisi'ndeydi.
#nci'nin yakalandı"ı sarılık iyice azmı!tı, sürekli kusuyor,
fenalık geçiriyordu. Doktorun yazdı"ı ilaçları bulabilmek
için Taksim civarında nöbetçi eczane aramaya çıkmı!tım. Bir
455
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 456
an önce ilaçları eve yeti!tirip ardından meydandaki mitinge
katılabilmek için acele ediyordum. Tam Kazancı Yoku!u'na
inecektim ki, Gümü!suyu'ndan Taksim Meydanı'na ilerleyen
kortejin attı"ı sloganlar duyuldu.
"#nci biraz daha sabredebilir," diye dü!ünerek kortejin
meydana giri!ini beklemeye ba!ladım. Meydan zaten ba!ka
istikametlerden gelen insanlarla doluydu. "Fruko" dedi"imiz
toplum polisleri herhangi bir olay çıkmasını önlemek üzere
Taksim Meydanı çevresinde sözümona tedbir almı!lardı.
Elimde ilaçlar, Taksim Alanı'na giren korteje katılmak
üzere ko!uyordum ki, Taksim Gezisi'ndeki sopalı, silahlı
saldırganlar, toplum polislerinin açtı"ı geçitten yararlanarak
birdenbire "Allahu Ekber", "La ilahe illallah", "Komüniste,
gavura ölüm" naralarıyla göstericilerin üzerine saldırmaya
ba!ladılar. Silahsız yürüyü!çülerin bu ani saldırıya kar!ı direnmesi mümkün de"ildi. Herkes canını kurtarabilmek için
kendisini yan sokaklara atmaya çalı!ıyordu.
Biz bir grup Kazancı Yoku!u'na yöneldik. Gözü dönmü!
kalabalık naralar atarak arkamızdan kovalıyordu. Yoku!tan
a!a"ı inerken sa" tarafta #kebana adlı bir çiçekçi dükkanı
vardı. Ko!anların bir kısmı oraya sı"ınmaya çalı!ıyordu.
Oysa oraya sı"ınmak ölüm demekti, içeride kıstırıp öldürmeleri i!ten de"ildi. Çevreyi iyi tanıdı"ım için, "Sakın ha!
A!a"ıya ko!un, a!a"ıya!" diye ba"ırarak kendim de yoku!
a!a"ı ko!ma"a ba!ladım. Yoku!un biraz a!a"ısındaki Ülker
Sokak kav!a"ına vardı"ımızda arkamızdan kovalayan kalmadı"ını farkettik, belli ki geriye dönüp meydanda kalanlara
saldırmayı daha sonuç alıcı bulmu!lardı.
Kendisini saldırıdan a"ır yaralı olarak kurtarabilmi! bir
genç yanıba!ımda yere yıkılmı! inliyordu. Tesadüfen o civarda bulunan bir taksiyi çevirdim, yaralıyı bindirip "#lk
Yardım'a çek," dedim.
Galiba #lk Yardım'a ilk varanlar bizlerdik. Yaralıyı
hemen tedaviye aldılar. Tekrar aynı arabayla Kazancı
Yoku!u'na ko!turdum. Birkaç yaralıyı daha #lk Yardım'a gö456
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 457
türdüm. O sırada ba!ka arabalarla, ambülanslarla da arka arkaya yaralı ta!ınmaya ba!lamı!tı.
Tanıdık kimse olup olmadı"ını anlamak için sedyelere
bakıyordum ki saldırının iki kurbanından birinin, cesediyle
kar!ıla!tım. Karnı de!ilmi!, barsa"ı dı!arı fırlamı!tı.
Saldırıdan kurtulanlarla röportaj yapmaya koyulmu!tum
ki birden #nci'nin hasta hasta beni bekledi"ini anımsadım.
Hastaneden telefon ederek durumu bildirdim, hemen gelece"imi söyledim. Büyük bir "oh" çekti:
- Ben seni öldü biliyordum, dedi. Bir saattir habire telefon geliyor, kan gövdeyi götürüyormu!...
Kazancı Yoku!u'ndan bizim kav!a"a indi"imde, mahalle
bakkalının önünde büyük bir grup birikmi!ti. Hallerine ve
tela!larına bakılırsa, saldırıyı yapanlar arasında olmalıydılar.
Sürekli alı!veri! yaptı"ımız, sık sık dostça sohbet etti"imiz bakkal beni uzaktan farkedince kar!ıla!mamak için kendisini içeri
attı. Belli ki suçluların tela!ı ve utancı içindeydi, hem!ehrilik
ba"ları, dinsel inançları ve sürekli kı!kırtmalar kim bilir daha
kaç insanı bu saldırıya ortak etmi!ti.
Olaylar üzerine hazırladı"ımız "Artık Yeter Bu Kanlı #ktidar" kapaklı Ant Kanlı Pazar'ı hazırlayan tahrik ve te!vikleri belgeleriyle ortaya koyuyordu. Gerçe"i bilelim ba!lıklı
Yorum'da "Artık anayasa de"il, yasalar de"il, kaba kuvvet
konu!uyor... Saldırmak için de"il, savunmak için kuvvet, savunmak için örgüt! Sosyalistler, devrimciler, bugüne kadar
küçük hesaplarla birbirlerini yemelerinin, bölük pörçük olmanın bedelini ödediler Kanlı Pazar'da... Artık her eylem,
polise, idareye güvenmeden, en az sa"cı saldırganlar kadar
güçlenmi!, örgütlenmi! kuvvetlerle ve mutlak bir disiplin
içinde yapılmalıdır," diyordum.
Ya!ar Kemal ise Camiler Kı!la Oldu ba!lıklı yazısında
bir gerçe"in altını çiziyordu: "Camiler AP'nin ve sömürücü
Amerika'nın birer milis kı!lası haline getirildi. Halka orada
kıyam telkinleri yapıldı. Orada ölüm talimleri yaptırıldı.
AP'ye ve Amerika'ya muhalif, Türkiye'nin ba"ımsızlı"ını is457
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 458
teyen vatanda!lara orada komünist, orada kâfir dendi. Camikı!laların insanları öylesine !artlandırılmı!, öylesine Amerikan kölesi haline getirilmi!tir ki, sözüm ona müslümanlar,
çember sakallılar Bo"az'daki Amerikan filosuna kar!ı
Fındıklı ve Dolmabahçe camilerinde namaz kılmı!lardır."
*
Tehditler, saldırılar Kanlı Pazar'dan sonra da vahim
!ekilde sürüp gidiyordu. Tarihini tam hatırlayamıyorum, bir
sabah a!ırı sa"cıların Beyazıt Meydanı'ndan ba!layarak Sirkeci'ye do"ru anti-komünist bir yürüyü! yapacakları
duyuldu. #!tanbul Valili"i'ne telefon ederek bu yürüyü!
sırasında o bölgede bulunan Ant'a ve di"er sol kurulu! ve
yayınlara bir saldırı olursa sonucundan kendilerinin sorumlu
olaca"ını bildirdik.
Muhtemel bir saldırıya kar!ı genç arkada!lar da Ant'a
gelmi!ler, koruyucu önlemler alıyorlardı. Bu arada Valilik de
Ant'ın bulundu"u binanın önüne 10-15 toplum polisi göndermi!ti. Dı!arıda dondurucu bir so"uk vardı. So"ukta titreyerek nöbet tutmalarına gönlümüz razı olmadı"ından, önce
kendilerine bardak bardak sıcak çay gönderdik, daha sonra
da yukarı çıkarak Ant bürosunda beklemelerini söyledik.
Biraz tereddüt ettikten sonra kabul edip yukarı çıktılar. Hepsi
genç halk çocuklarıydı.
Genç arkada!lar derhal kendileriyle sohbete koyulup düzenin adaletsizliklerini, solcuların niçin mücadele ettiklerini
anlatmaya koyuldular. #lgiyle dinliyor, birçok tesbiti kendi
ya!amlarından örnekler vererek do"ruluyorlardı. Yürüyü!
herhangi bir yere saldırı olmadan sona erdi. Görevleri sona
erip ayrılırken toplum polislerinin herbirine Ya!ar Kemal'in
kitaplarını hediye ettik. "Komünist yuvası" diye bildikleri bir
yerde gördükleri bu insanca muameleden dolayı son derece
duygulu !ekilde vedala!ıp gittiler.
Sa"dan gelen saldırıların artmasıyla birlikte sosyalistler
için örgütlenme ve mücadele biçimleri konusu öncelikli ola458
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 459
rak gündeme girdi. Zaten dünyadaki 1968 olaylarının etkileri
sol çevrelerde sürekli tartı!ılıyordu. Klasik örgütlenme biçimleri demode mi olmu!tu?
Bu tartı!malara katkıda bulunmak üzere çift taraflı bir
kitap yayınladık. Kitabın bir yanında Fransa gençlik liderlerinden Daniel Cohn-Bendit'in geleneksel komünist parti bürokrasisini, öte yanındaysa Fransız Komünist Partisi
liderlerinden Jacques Duclos'nun go!ist ve anar!istleri ele!tiren görü!leri yeralıyordu.
Bu arada, Türkiye'deki anti-ABD hareketin güçlenmesi,
"orta sol" CHP'yi de rahatsız etmi!, #nönü'nün ba!kanlı"ındaki parti yönetim kurulu, bu geli!meyi "bir avuç a!ırı
solcunun marifeti" olarak niteleyen bir bildiri yayınlamı!tı.
CHP'nin bu bildirisi üzerine yazdı"ım "Evet, a!ırı solcuyuz" ba!lıklı yorumda !öyle diyordum: "Çizgi çekilmi!tir:
Bir yanda a!ırı solcular, öte yanda 'solcu Pa!a'nın ba!ını
çekti"i Amerikancı bürokrat-a"a-komprador koalisyonu...
Madem ki Amerikancılı"ın, sömürücülü"ün kar!ısında
olmak 'a!ırı solculuk'tur, öyleyse biz de gö"sümüzü gere gere
haykırıyoruz: 'Evet, biz a!ırı solcuyuz!'"
O dönemde sol içi tartı!malara yeni bir perspektif getiren kitabımız ise #dris Küçükömer'in yazdı"ı Düzenin Yabancıla!ması - Batıla!ma idi. Kitabı tam da "ortanın
solu"ndaki CHP'nin Washington'a heyetler göndererek ABD
ile açık flörte giri!ti"i ve kendisini AP'ye alternatif bir Amerikan dostu olarak lanse etti"i günlere rastlıyordu.
Küçükömer, Türkiye #!çi Partisi'nde iç bölünmelere yolaçan son kongreler sırasında Aybar ve Boran gruplarının
dı!ında olu!an #stanbul örgütü a"ırlıklı Üçüncü Yol hareketinin da teorisyenlerindendi. Kendisi bir süre Talat Aydemir
hareketine yakın durmu!, fakat geli!tirdi"i analizlerden sonra
Türkiye'de gerçek bir sol hareketin ancak militarist bürokrasiyi topyekun reddederek ve emekçi halk kitlelerine dayanarak geli!ebilece"i görü!üne varmı!tı.
Bu süreç içerisinde #dris Küçükömer ile aramızda derin
459
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 460
bir dostluk olu!mu!tu. Yazılarını getirmek için u"rayı!ının
dı!ında sık sık sohbet ve görü! alı!veri!i için de Ant'a geliyor, saatlerce sohbet ediyorduk. Yön'cülerin, daha sonra da
MDD'cilerin orduya "devrimci" ve hattâ "devrimde öncü"
misyon yüklemelerine son derece tepkiliydi. Bu konuda akademik ve tarihsel ara!tırmalar yapıyor, #ttihat Terakki ile
ba!layıp CHP ile sürdürülen tepeden inmeci bürokratik çizginin geni! halk kitlelerinin çıkarlarına kar!ı oldu"u için
solda de"il tam aksine sa"da oldu"unu, bu çizgiye kar!ı
çıkan halk kitlelerinin ise asıl solun tabanını olu!turdu"unu,
sosyalistlerin gerçekten devrim yapmak istiyorlarsa bu
gerçe"i gözden uzak tutmamaları gerekti"ini vurguluyordu.
Akademik planda yarattı"ı tartı!malar, polemikler ne
olursa olsun, Küçükömer'in analizleri ya!adı"ımız günün gerçeklerini izah etmemizde, özellikle de ordunun gerçek konumunu, egemen sınıflarla ve ABD emperyalizmiyle içiçeli"ini
tesbit ve te!hir etmemizde bize son derece yardımcı oluyordu.
O günlere kadar !ablonla!mı! sa"-sol ayrımını ters yüz
etti"i, Kemalizm'i sa" bir ideoloji olarak niteledi"i için Düzenin Yabancıla!ması adlı kitap tartı!malara ve tepkilere yolaçtı. Kemalizm'e toz konduramayan kimi sol aydınlar
Küçükömer'i "Hayali Küçük Ömer" diye küçümsemeye
çalı!ıyordu. Bu seviyesizli"e kar!ılık, Küçükömer getirdi"i
analiz üzerinde her türlü tartı!maya açıktı, sürekli ara!tırıyor,
eski solcu aydınlarla geçmi!in gerçekliklerini irdeliyordu.
Kemalist çevrelerde daha da ileri giderek, #dris'in #slamcılarla aynı safa dü!tü"ü söylentilerini yayanlar da vardı.
O dönemde Filistin sorunu dolayısıyla Türkiye'de sol da
sa" da #srail'in siyonist yayılmacılı"ını !iddetle ele!tiriyordu.
Ancak #slamcı sa" dinsel nedenlerle i!i antisemitizme, Yahudi dü!manlı"ına vardırıyordu. #dris'in böylesi ırkçı bir tavrı
onaylaması mümkün de"ildi.
Kitabının matbaadan geldi"i günü anımsıyorum. Her
hafta sonu Ca"alo"lu Hamamı'na u"rar, keselenip zindele!tikten sonra bir haftalık yeni bulgularını anlatmak ve
460
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 461
bizden de yeni haberleri ö"renmek üzere mutlaka Ant'a
u"rardı.
#çeri girer girmez kendi kitabıyla kar!ıla!ınca çok duygulandı. Özellikle #nci'nin yaptı"ı tu"ralı kapa"ı çok
be"enmi!ti. Kitabın çıkı!ını kutlamak için, bir !i!e Güzel
Marmara !arabı getirterek birlikte Tilda'nın bürosuna geçtik.
Sohbet arasında gözü raflardaki di"er Ant kitaplarına
takıldı. Kitaplardan birini özenle çekerek içindeki !iirlerden
birini okuması için genç bir arkada!a uzattı: Büyük Sovyet
ozanı Yevtu!enko’nun kitabı: Ya!antım…
Yevtu!enko’nun Büyük Rus !ovenizmi tarafından uygulanan Yahudi soykırımına isyan eden Babi Yar’ını dinledik
Ülkü Tamer çevirisinden:
Hiç anıt yok Babi Yar’da.
Tek mezar ta!ı o dik yamaç.
Ey Ruslar, vatanda!larım, bilirim hepinizi.
Kötü eller kirletiyor temiz adınızı sizin.
Ülkem nasıl güzeldir, hep bilirim,
nasıl korkunçtur kendilerine, hiç titremeden,
“Rus Birli"i” adını takan Yahudi dü!manları.
Hiç yerim unutamaz bunları.
*
Mayıs 1969'un önemli geli!melerinden biri, yıllardır
de"il kutlanması, adının anılması dahi yasaklanan 1 Mayıs
#!çi Bayramı'nın D#SK yönetimi tarafından yayınlanan,
Ant'ta da tam metin olarak verdi"imiz yayınladı"ımız bir bildiriyle kutlanmasıydı. Devrimci gençlik örgütleri de bu kutlamaya Ant'ta yayınlanan bildirileriyle katıldılar.
O sırada ö"renci liderlerinden Harun Karadeniz ilkokullarda okutulan alfabenin sınıfsal ele!tirisini yaparak Ant'ta
yazmaya ba!lamı!tı. FKF kurucularından Osman Saffet Arolat ise, nerede grev varsa, nerede ö"renci direni!i varsa, nerde
sosyal içerikli bir sanat ya da kültür gösterisi varsa, oradaydı.
Gözlemlerini haber ya da röportaj olarak Ant'a yazıyordu.
461
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 462
Zamanın #çi!leri Bakanı Faruk Sükan Meclis'te yaptı"ı
bir konu!mada, #stanbul'daki bütün i!çi hareketlerinin Arolat
tarafından kı!kırtıldı"ını ileri sürerek "a!ırı sol"un bu faaliyetlerinin adım adım takip edildi"ini açıklamı!tı. Bakanın
bu açıklamaları üzerine Arolat Mayıs 1969 ortalarında toplum polisleri tarafından pusuya dü!ürülerek tutuklandı.
3 Haziran 1969 tarihli Ant'ın "Fethin 516. yılında #stanbul kapitalist i!gali altında" kapa"ıyla yayınlanan sayısıyla
sadece Türkiye büyük sermayesinin de"il, aynızamanda
dünya kapialist zirvesinin de boy hedefi haline geldik.
Türkiye kapitalizmi açısından o günler iki önemli olay
üstüste gelmi!ti.
Birincisi, daha önce Türkiye Odalar Birli"i genel sekreterli"inden uzakla!tırılan Necmettin Erbakan'ın, yeni kongrede Anadolu kapitalistlerinin deste"ini alarak TOB genel
ba!kanlı"ını ele geçirmesiydi.
Aslında Suudi'lerin ba!ını çekti"i #slami hareketin Türkiye'de etkin olmak için nasıl bir plan uyguladı"ını ve Erbakan'ın ileride Demirel'in yerine ba!bakan olmak üzere
hazırlandı"ını bir yıl önce belgeleriyle açıklamı!tık. Erbakan'ın bu zaferinin hemen ardından, tüm dünya kapitalistlerini bir araya getiren Uluslararası Ticaret Odası'nın kongresi
#stanbul'da toplanacaktı.
Dünya kapitalistlerini en iyi !ekilde a"ırlayabilmek için
devletin tüm olanakları seferber edilmi!, yapımı 23 yıldır
süren Taksim'deki #stanbul Kültür Sarayı birçok eksiklere
ra"men alelaele kullanıma açılmı!tı. Uluslararası Ticaret
Odası'nın genel ba!kanı Arthur K. Watson, ki aynızamanda
çokuluslu IBM'in #dare Meclisi Ba!kanıydı, #stanbul'a
geli!inde resmi törenlerle bir imparator gibi kar!ılanmı!tı.
A"ırlama komitesinde Vehbi Koç, Sakıp Sabancı ve
Nejat Eczacıba!ı'nın yanısıra #stanbul Valisi Vefa Poyraz, Belediye Ba!kanı Fahri Atabey ve de Türk Ordusu'ndan Selami
Pekün adında bir general bulunuyordu.
Dünya kapitalistlerinin toplantısını kamuoyuna olumlu
462
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 463
göstermek ve tepkileri önlemek için de Bâbıâli'nin ba!lıca
medya !eflerinden olu!an bir Halkla #li!kiler Komitesi kurulmu!tu. Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Necati Zincirkıran, Milliyet Genel Yayın Yönetmeni Abdi #pekçi,
Cumhuriyet Genel Yayın Yönetmeni Ecvet Güresin ve de
hâlâ "sol gazete" havasındaki Ak!am'ın patronu Nur Okten
komitede yeralıyordu.
Ne T#P'ten ne de MDD'cilerden bu kapitalist i!galine
kar!ı herhangi bir tavır vardı.
Biz yalnızdık. Sadece #stanbul Üniversitesi ve #stanbul
Teknik Üniversitesi'ne ba"lı ö"renci birlikleri bu kongreye
kar!ı tavır koyuyorlardı.
Kültür Sarayı'ndaki kongreyi açı! konu!masına Mr. Watson Ant'a saldırarak ba!ladı:
"Size bu sabah ne söyleyebilece"imi haftalardır dü!ündüm. Dünya i! aleminde geçmi! iki yılı size özetleyecek,
benim görü!üme göre nerede oldu"umuzu size söylemeye
çalı!acak ve nereye gidebilece"imize ait tahminimi sizinle
payla!abilece"im bir yol bulmak istedim. #lhamımı sonunda,
hiç umulmadık bir yerde, bir küçük #stanbul gazetesinde buldum. Makale yazarının inançları, anladı"ıma gör Mao Çe
Tung'un biraz daha solunda..."
Watson, "Ben bu makaleyi ciddi olarak ele almak niyetindeyim. Makale yazarına direkt olarak cevap verece"im "
dedikten sonra Ant'ın UTO Kongresi'ne ili!kin haber ve yorumlarından paragraflar alıyor ve yanıt niyetine kapitalistlerin tüm dünyada ne denli insani bir rol oynadıklarını
anlatıyordu… Oysa o günlerde kapitalistlerin çıkarları
u"runa Vietnam Sava!ı tırmandırılıyor, Latin Amerika'da,
Afrika'da, Asya'da, hattâ Yunanistan örne"inde oldu"u gibi
Avrupa'da fa!izan darbeler birbirini kovalıyordu.
Bâbıâli medyası, genel yayın müdürleri de tezgaha ortak
edildi"inden, "güler yüzlü kapitalizm" propagandasına geni!
yer veriyor, yedi düvelden gelmi! kapitalist e!lerinin hamam
sefalarını "binbir gece masalları" havasında yansıtıyordu.
463
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 464
Kongreden sonra çıkan ilk Ant'ta tüm bu pislikleri
ayrıntılarıyla verdik. "Ba!kapitalist Watson'a" ba!lıklı ba!yazıda !unları yazıyordum:
"Evet, Ant sosyalist bir dergidir, soldadır. Mao Çe
Tung'un emperyalizme ve kapitalizme kar!ı verdi"i sava!ın
yüzde yüz haklı oldu"una inanır. Ama gerçekleri görmek için
ki!inin Mao'nun solunda olmasına dahi gerek yoktur. Sadece
kapitalist ya da kapitalist u!a"ı olmamak kafidir(...) Amerikan emekçi halkından devlet bütçesine toplanan vergileri, insanları birbirine kırdırmak u"runa iç eden bir korporasyonlar
kapitalizminin ba!ıdır Watson... Ve bacakları kasıklarına,
kolları koltukaltlarına kadar kan içindeyken, #stanbul'un
ka!anelerinde emekçi Türkiye halkına, ezilen dünya halklarına kapitalizmin zafer türkülerini söylemekte, dünyaya
meydan okumaktadır! Kan ve sefalet üzerine kurulan imparatorluklar ilelebet ya!ayamaz Bay Watson... Tarihin çarkı
senin çıkarlarından yana de"il, ezdi"iniz, sömürdü"ünüz,
katletti"iniz dünya halklarından yana dönmektedir. Bu çark,
ergeç, temsil etti"in korporasyonlar kapitalizmini çi"neyip
geçecektir. Tabii, güçlerini o halklardan sömürdükleri servetler üzerine kuran küstahları da..."
Önemli bir raslantı... Ant'ın dünya kapitalistlerinin ba!ı
Watson'a yanıt verdi"i sayıda çok önemli bir belgenin
yayınına ba!lıyorduk.
Sevgili Barbro ve Güne! Karabuda bir süre önce büyük
komünist katliamının ya!andı"ı Endonezya'dan yeni
dönmü!ler, beraberlerinde dünyayı sarsacak bir röportaj getirmi!lerdi.
Bu röportajı da "#!te Watson emperyalizminin insanlı"ı:
Endonezya katliamı" ba!lı"ı altında dizi halinde yayınlamaya
ba!ladık.
*
Ant'ta sık sık tartı!ıyorduk. Yön çizgisinin ve ondan
esinlenen MDD hareketinin devrimin öncü gücü olarak
464
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 465
gördü"ü ordunun gerçekte egemen sınıfların bir baskı gücü
oldu"unu, hattâ giderek bu oligar!iye organik bir !ekilde entegre edildi"ini ortaya koymak gerekiyordu.
Kemalizm'in ve Türk Ordusu'nun "ilerici" oldu"una dair
Komintern'in dayattı"ı tezler, solun tüm kesimleri gibi bizleri
de uzun süre etkilemi!ti. Siyasal iktidarla ve Pentagon'la sıkı
ili!kiler içinde olan, onların bir dedi"ini iki etmeyen komuta
kademelerine sürekli en sert ele!tirileri getiriyorduk. Bu yüzden genelkurmay ba!kanı Tural tarafından "vatana ihanet" suçlamasıyla askeri mahkemelere sevkedilmi!tim. Ama ço"u halk
çocukları arasından çıkmı! alt kademedeki subaylara bir türlü
aynı gözle bakamıyor, bir kriz anında onların da i!çi sınıfıyla,
devrimci güçlerle birlikte saf tutaca"ını umuyorduk.
Ama 27 Mayıs Darbesi'nden sonra kurulan OYAK
tuza"ı, alt kademe subaylar da, assubaylar da dahil, ordunun
tüm personelini giderek halk kitlelerinden uzakla!tırıyor,
hakim sınıfların cephesine sürüklüyordu.
Bu tuza"ı açı"a vurup ordunun "devrimci" güç oldu"u
yanılgısına artık son vermek gerekiyordu.
5 A"ustos 1969 tarihli Ant'ta ilk çıkı!ı yaptık.
"Subay Holdingi'ne Do"ru" titrini ta!ıyan kapakta
OYAK'ın tüm !irketlerinin ve yabancı sermayeli ortaklarının
amblemleri yeralıyordu, orta iki sayfayı kaplayan incelemenin ba!lı"ı ise "Ordu kapitalistli"e itiliyor" idi.
Bunu 26 A"ustos 1969 tarihli sayımızda Türkiye'nin en
büyük kapitalisti ve yabancı sermaye i!birlikçisi Vehbi
Koç'un bu büyük servetini nasıl yaptı"ını ortaya koyan ve
Türkiye'deki tüm i!tiraklerini sergileyen bir ba!ka incelememiz izledi. "1 Numaralı Komprador Vehbi Koç" kapaklı
sayıda, Koç'la ili!kili olarak, ABD emperyalizmine Türkiye'nin kapılarını açanın CHP iktidarı oldu"unu belgeleyen
bir yazı dizisini de ba!lattık.
Elimize geçen yeni belgeler ve anılar, CHP'nin Türkiye'de fa!izan bir rejimin kurulmasında ve ABD emperyalizmine teslimiyette nasıl belirleyici bir rol oynadı"ını yeteri
465
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 466
kadar ortaya koyuyordu. Bunların ba!ında hiç ku!kusuz
büyük gazeteci Sabiha Sertel'i anıları geliyordu.
Bir sabah Fazıl Hüsnü Da"larca telefon etmi!, "Mutlaka
hemen benim kitabevime u"rayın, sizin için önemli bir emanet var," demi!ti.
Aksaray'daki kitabevine gitti"imde Da"larca,
- #!te tam Ant'a layık bir belge, dedi. Sabiha Hanım sürgünde sizin yayınlarınızı takdirle izliyormu!, anılarının Türkiye'de mutlaka sizin tarafınızdan yayınlanmasını istemi!...
Dört ay kadar önce sürgünde yitirdi"imiz Sabiha Sertel'in anıları Sovyetler Birli"i'nden bir yolcu bavulunda
çama!ırlar arasına gizlenerek getirilmi!ti. Kitabın adını da
Sabiha Hanım kendisi koymu!tu: Roman Gibi.
Daha önce de kendisinin Nazım Hikmet'le ilgili anılarını
ve e!i Zekeriya Sertel'in yine Nazım Hikmet üzerine Mavi
Gözlü Dev adlı kitabını yayınlamı!tık.
Roman Gibi'yi o gece bir solukta okuyarak hemen
yayınlamaya karar verdik. Bir zamanlar sol dü!ünce
hayatında önemli bir yer tutmu! olan Sertel'lerin kitaplarını
yayınlıyor olmak gurur vericiydi. Sertel ailesinin Türkiye
yayıncısı olmu!tuk. Kısa bir süre sonra da, tanınmı! bir
ara!tırmacı olan kızları Yıldız Sertel'in Türkiye'de #lerici
Akımlar adlı incelemesini yayınlayacaktık.
*
Ant'ın milliyetçili"e, militarizme, büyük sermayeye ve
bunların arkasındaki emperyalizme kar!ı tavrının daha da
netle!ip radikalle!mesinde hiç ku!kusuz uluslararası ili!kilerimizin geli!mesi önemli etkenlerden biriydi.
Paris'ten Abidin Dino, Kanada'dan Mekin Gönenç ve
Engin A!kın, Londra'dan Selma Ashworth, #sveç'ten Arslan
Mengüç'ün, Almanya'dan Yıldırım Da"yeli, Ethem Ete,
Do"an Kekevi, Metin Gür'ün gönderdi"i haber ve yazılar,
kitaplar, Güne! ve Barbro'nun Latin Amerika'da, Orta
466
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 467
Do"u'da, Uzak Asya'da yaptıkları röportajlar dı! dünyaya
önemli bir pencere açıyordu.
Kaldı ki, 1968 direni!leri sırasında ve sonrasında Ant'ın
bürosu sadece Türkiyeli sendika ve gençlik liderlerinin, Kürt
aydınlarının de"il, Türkiye'de e"itim gören Filistin'li,
Kıbrıs'lı, #ran'lı devrimci gençlerin de ba!lıca u"rak ve
bulu!ma noktalarından biri haline gelmi!ti.
Kıbrıs'lı gençlerin getirdikleri belgelere dayanarak 9
Eylül 1969 tarihli Ant'ta, Rauf Denkta!-Fazıl Küçük çetesinin adada devrimci Türkleri, örne"in sendikacı Dervi! Ali
Kavazo"lu'nu, iki yürekli gazeteci, Ahmet Mustafa Gürkan'ı
ve Ayhan Mustafa Hikmet'i nasıl alçakça katlettirdiklerini
açıkladık. Bu yayın üzerine katil ikili, Ant Dergisi'nin
Kıbrıs'a girmesini yasakladı.
O sıralarda Orta Do"u konusunda önemli bir katkı da
de"erli dostum Mehmet Emin Bozarslan'dan geldi: Hilafet
ve Ümmetçilik Sorunu.
Kudüs'teki Mescid Ül Aksa'nın bombalanmasından
sonra Rabat'ta toplanan #slam Zirve Konferansı'na Türk Hükümeti ilk kez dı!i!leri bakanı düzeyinde katılma kararı
vermi!ti. Ortado"u'daki #slamcı Arap rejimlerinin ve onların
olu!turdu"u zirve konferansının özünde ABD emperyalizminin hizmetinde oldu"u pek bilinmiyordu.
#slam Zirvesi Konferansı vesilesiyle yayınladı"ımız Hilafet ve Ümmetçilik Sorunu isimli yeni kitabında Bozarslan,
emperyalizmin hizmetindeki #slamcı Orta Do"u rejimlerinin
gerçek yüzünü belgesel bir biçimde ortaya koyuyordu.
Bozarslan'ın Türkiye'de ilk kez Kürtçe Alfabe yayınlamasından sonra ba!ına gelenleri çok iyi biliyordum. Bozarslan
aydın bir dinadamıydı, Kulp #lçesi'nde müftülük yaptıktan
sonra kendisini yayın çalı!malarına vermi!, #slamiyet açısından
!eyhlik-a"alık, Do"unun sorunları adlı incelemeleriyle, Kürtçeden Mem U Zin destanı çevirisiyle haklı bir ün yapmı!tı, ama
benim gibi onun da savcılarla ba!ı dertteydi.
Kürtçe Alfabe'den dolayı #stanbul Toplu Basın Mahke467
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 468
mesi'nde yargılandı"ı gün benim de aynı mahkemede
duru!mam vardı. Benim yargılanmamdan sonra sıra Bozarslan'ın duru!masına geldi. Yargıç savcının kitapta suç oldu"u
yolundaki iddiası hakkında ne diyece"ini sordu"unda, Bozarslan son derece so"ukkanlı,
- Kitapta suç olup olmadı"ını takdir etmek için içeri"ini
okumu! olmak gerekir. Sayın savcı Kürtçe biliyor mu? diye
sordu.
Savcı, kitabın içeri"i bilinmese de, Kürtçe yayınlanmı!
olmasının kendi ba!ına bir suç olu!turdu"u görü!ündeydi.
Toplu basın mahkemesi ba!kanı oldukça demokrat
görü!lü bir yargıçtı.
- Öyleyse kitabı bir bilirki!iye okutup incelettirelim,
diyerek savcıdan bir bilirki!i önermesini istedi.
Savcı gerçekten fenersiz yakalanmı!tı, verebilece"i bir
isim yoktu.
Yargıç biraz dü!ündükten sonra Bozarslan'a döndü:
- Sizin tavsiye edebilece"iniz bir bilirki!i var mı?
Bozarslan fazla dü!ünmeden yanıtladı:
- Bilirki!i incelemesini en iyi yapabileceklerden birisi
Ahmet Aras'tır.
- Ahmet Aras mı, o da kim?
- Kendisi üniversite mensubudur, anadili Kürtçedir.
Ahmet Aras'ın da birkaç ay önce Ant'ta "Sosyalist
Açıdan Do"u Sorunu" konulu bir incelemesini yayınlamı!tık.
Mahkeme fazla üstelemeden kitabın suç unsuru içerip
içermedi"ini incelemesi için Ahmet Aras'a yazı yazılmasına
karar verdi.
*
1969'un Eylül ve Ekim ayları, Ant açısından önemli bir
dönüm noktası oldu, önce Ant Dergisi'ni birlikte kurdu"umuz
Ya!ar Kemal, ardından da Ant Yayınları'nı birlikte
kurdu"umuz e!i Tilda Kemal'le birlikteli"imiz sona erdi.
468
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 469
Kopu!a giden süreç 12 Ekim seçimlerinin yakla!masıyla
ba!lamı!tı. Arka arkaya yapılan Türkiye #!çi Partisi ola"an ve
ola"anüstü kongrelerinden sonra, parti #stanbul örgütünün
tutumuna paralel olarak, Aybar yönetimine de, muhalefetteki
Aren-Boran grubuna da ele!tirel bir tavır sürdürüyor, her ikisinin de parti içindeki tasfiyeci e"ilimlerine kar!ı çıkıyorduk;
ama her!eye ra"men Türkiye'nin bu tek sosyalist partisinin
tüm devrimcilerce desteklenmesi gerekti"ini de sürekli vurguluyorduk.
Bu dönemde T#P'in #stanbul il ba!kanlı"ını Maden #!
Sendikası genel ba!kan yardımcılarından, yakın dostumuz
$inasi Kaya üstlenmi!ti. $inasi, "Ele!tirilerinizde haklısınız,
partiyi bu açmazdan kurtarmak için sadece ele!tiri yapmak
de"il, destek de vermek gerekir," diyerek #nci'yi ve Tilda'yı
partiye üye olmaya ikna etmi!ti. #kisi birlikte yo"un parti
propagandası yapıyor, ba"ı! topluyorlardı.
Ant yönetim yeri hemen hemen tüm sendikacı ve gençlik liderlerinin sürekli u"rak yeri haline geldi"inden, onların
heyecanını, mücadele co!kusunu Tilda da payla!ıyor, sonuna
kadar destekliyordu.
Harun Karadeniz ve arkada!ları Zap suyuna köprü yapmaya hazırlandıkları günlerde sık sık Ant’a gelip projeyi
nasıl gerçekle!tireceklerini büyük heyecanla anlatıyorlardı.
Tilda “Ama çocuklar, sizin yapaca"ınız köprü yıkılır!” diye
takıldı"ında Harun kendinden emin o nefis Anadolu aksanıyla Tilda’ya güvence vermi!ti: “Yohhh! Yıhılmaz!”
Tilda ve Ya!ar'la dostlu"umuz, 1967'deki Israil-Arap
sava!ı sırasındaki geçici bir gerilim dı!ında hep sıcak
olmu!tu. Ant’taki yazılarımdan dolayı mahkumiyet yedi"im
günlerde Tilda Inci’yle beni evine davet eder, “cordon bleu”
yemekler hazırlardı. Ya!ar da bizi teselli etmek için o güzelim sesiyle “mahpusane” türküleri söyler, kocaman cüssesinden beklenmeyecek bir kıvraklıkla lorke yapardı.
Ne ki T#P'in kongrelerinden sonra Ya!ar Kemal, parti
merkez yürütme kurulu üyesi oldu"u için, benim Ant'ta T#P
469
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 470
yönetimine yöneltti"im ele!tirilerden rahatsızdı. Bu rahatsızlık, kendisinin büyük saygı duydu"u Abidin Dino'nun
yıllar sonra Paris'ten #stanbul'a ilk geli!inde Aybar yönetimi
lehine kesin tavır koymasından sonra daha da derinle!mi!ti.
Abidin Dino #stanbul'a dönü!ünde Ya!ar'ların Bol Ahenk
Sokak'taki evinde misafir kalıyor, evin penceresinden
Bo"az'a bakarak #stanbul resimleri yapıyordu. Kendisiyle
!ahsen Ant'ı ziyareti sırasında tanı!mı!tık.
Bir ak!am Tilda,
- Çocuklar, dedi, bu ak!am bizim evde Abidin'le birlikte
olaca"ız. Sizi daha yakından tanımak istiyor.
O ak!amki yemekte daha çok Dino ile Ya!ar'ın geçmi!e
dönük anı tazelemelerini dinledik.
Yemekten sonra kahve sohbetine geçildi"inde, Dino bir
konyak açtırdı, salonun ortasına sırtüstü boylu boyuna
uzandı, bir yudum içtikten sonra konyak kadehini karnının
koyarak konuya girdi:
- Ant bugüne kadar çok iyi bir mücadele verdi. Ancak
Aybar'a kar!ı aldı"ınız tavır do"ru de"il. Ne bahasına olursa
olsun Aybar'ın desteklenmesi gerekir.
Bu konuda otoritesini teyid ettirmek istercesine, belki de
samimiyetlerine ya da eski dostluklarına dayanarak, Ya!ar'a
arada bir yukarıdan, hattâ belli argolar kullanarak sata!ıyor,
Ya!ar da eski dostlukları hatırına olsa gerek a!a"ıdan alarak
kendisini yanıtlıyordu. Durumdan Tilda da rahatsızdı ama ev
sahibesi olarak bir tepki gösteremiyordu.
Ben, Aybar'ın Türkiye sol hareketinin örgütlenmesindeki
rolüne her zaman saygı duydu"umu, ancak "güler yüzlü" ve
"insancıl" sosyalizm anlayı!ını bizzat yönetti"i partide uygulamadı"ını, parti içindeki her farklı görü!ü tasfiye etti"ini
belirterek T#P'e ele!tirel destek konumumuzda bir de"i!iklik
olamayaca"ını bir kaç kez vurguladım. Dino beni ikna edememi! olmaktan rahatsızdı, konu de"i!tirdi ve serin bir biçimde ayrıldık.
Ya!ar ve Tilda ile daha sonraki konu!malarımızda o
470
"vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 04/11/10 10:17 Page 471
akşamki serinlik ve gerginlik bir daha gündeme gelmedi. Ne
ki, bir ayrışma sürecine girdiğimizin farkındaydık.
İlişkiler birkaç ay sonra, 12 Ekim 1969 seçimleri için
parti adaylarının saptanmasında koptu.
9 Eylül 1969 tarihli Ant'ın Yorum'unda şöyle demiştim:
"Genel merkezciler tepeden inmeci ve bencil tutumlarını,
burjuva partilerine yakışır 'dönerli listeler' ve 'adam taşıma'
taktikleriyle önseçim sandıkları başında da sürdürmüşler,
kontenjan adaylarının tesbitinde ise daha da ileri giderek parlamentoda birer koltuk garantilemek için birbirlerine
düşmüşlerdir... Ön seçimde teşkilatın oyu ile liste başına seçilen bilimadamları, sırf genel başkan gibi düşünmedikleri
için bir kalemde silinip atılmış, 'oy partisiyiz' diye son dakikada 'oy deposu' bir takım ağalar liste başlarına getirilmiştir."
Bu eleştiriler üzerine Yaşar Kemal kıyameti kopardı,
beni Ant'ı kurarken benimsediğimiz ortak çizgiye aykırı tavır
almakla suçlayarak artık Ant'a yazmayacağını söyledi.
Ant'ta Tilda ve İnci'nin de katıldığı son ortak görüşmemizdi.
- Senin tepkilerini anlamaya çalışıyorum, dedim. Ama
hak veremiyorum. Sen ki benim nerdeyse çocuk yaşımda
sola angaje olmamada başlıca etkenlerden biri olan İnce Memed'in yazarı Yaşar Kemal'sin... Sosyalist partide toprak
ağalarının liste başı yapılmasını eleştirdiğim için beni suçluyor olman inanılır gibi değil. Sen parti yöneticisisin, eleştirilerimden rahatsız olabilirsin. Ama olaya yazar Yaşar Kemal
olarak bak...
Yaşar son derece kararlıydı.
- Hayır, dedi. Toprak ağası dediğin kişinin liste başı olmasını destekleyenlerden biri de benim. Ve de bunun doğru
olduğuna, partiye oy getireceğine inanıyorum. Buna karşı
çıkan bir Ant'ta artık yazmam mümkün değildir.
Yaşar'ın ayrılması beni ve İnci'yi insan olarak, duygusal
olarak çok sarstı. Çok sevdiğimiz ve saydığımız bir insandı.
Hâlâ da öyle...
471
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 472
*
Vietnam Devrimi'nin lideri Hi $i Minh o günlerde, 79
ya!ında ölmü!tü. Ho Amca, Sovyet-Çin gerginli"inin had
safhaya ula!tı"ı, Türkiye sol hareketinin uluslararası referans
arayı!ı içinde bulundu"u günlerde bizler için önemli bir semboldü. O sorunlu günlerde Ant'ı n kapa"ını ve orta sayfalarını
Ho Amca'ya ayırdık: "Dünya büyük bir devrimciyi kaybetti."
O sıralarda Deniz Gezmi! hakkında gıyabi tutuklama kararı oldu"u için aranmaktaydı. Ho $i Minh'le ilgili sayı
yayınlanınca telefon ederek ne denli duygulandı"ını anlatmı!, ardından da kendi durumundan bahsederek, "Kavga
giderek sertle!iyor. Sanıyorum bunlar beni artık hiç rahat
bırakmayacaklar..." demi!ti.
Eylül 1969 sonuydu. Ant'ta yayınlanan "Kavga zamanıdır" ba!lıklı yazımdan dolayı #stanbul 4. A"ır Ceza
Mahkemesi'nde altı yıla kadar hapis istemiyle yargılanıyordum.
Her zamanki gibi sıramın gelmesini beklerken adliye koridorlarında boydan boya volta atıyordum. Bir anda giri!
kapısında büyük bir gürültü koptu, kapıya do"ru seyirttim.
Önde polislerin kelepçeledi"i Deniz Gezmi!, arkada da devrimci gençler... Deniz o gün görü!mek üzere gitti"i Hukuk
Fakültesi Dekanı Profesör Orhan Aldıkaçtı'nın ihbarı üzerine
fakülteyi basan polisler tarafından yakalanarak gıyabi tutuklulu"u vicahiye çevrilmek üzere adliyeye getirilmi!ti.
Deniz'i hemen alt kattaki bir bekleme odasına soktular.
Onunla birlikte gelen gençler beni görünce niçin orada
oldu"umu sordular. Duru!ma sıramı bekledi"imi söyledim.
Bunun üzerine gençlerin bir kısmı benimle birlikte yargılanaca"ım A"ır Ceza Mahkemesi'nin önünde toplandı,
duru!ma sıram gelince de izleyici olarak salondaki dinleyici
sıralarını doldurdu.
Gençlerin varlı"ı salonda öylesine etkili olmu!tu ki, savunmamdan sonra cumhuriyet savcısı da yazdı"ım yazıda
472
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 473
suç unsuru bulunmadı"ı yolunda görü! bildirdi, mahkeme
heyeti de oybirli"iyle beraatime karar verdi. Mahkeme salonundan alkı!lar arasında ayrıldık.
Karardan sonra alt kata inerek Deniz'i buldum. Hâlâ elleri kelepçeliydi ve de endi!eliydi:
- Arkada!lar senin beraat etti"ini söylediler, geçmi!
olsun, dedi... Ama devrimci basına ve devrimci gençli"e
kar!ı bu dâvalar bitmez. Daha a"ır !eylerle kar!ıla!aca"ız...
Mehmet Cantekin'i vurdular... Daha kimler vurulacak? Yarın
serbest bırakılsam bile hayatta bırakırlar mı? Ama direnece"iz...
Deniz haklıydı. Tutuklandı"ı o gün #stanbul'da Mustafa
Taylan Özgür de vuruldu.
Cinayet makinesi i!lemeye ba!lamı!tı.
Ama devrimci bilinçlenme ve örgütlenme de hızlanma
sürecine girmi!ti.
Devlet ve komando terörünün tırmanı!a geçti"i o günlerde 12 Ekim genel seçimleri yapıldı. Sonuç T#P açısından
bir hezimetti. Milli bakiye sistemi de kaldırılmı! oldu"undan bu kez T#P Meclis'e 15 de"il, ancak iki milletvekili sokabiliyordu: Mehmet Ali Aybar ve Rıza Kuas...
Lastik-#! Sendikası Genel Ba!kanı Rıza Kuas her zaman
parti içi sorunları da rahatlıkla tartı!abildi"imiz örnek sendika liderlerinden biriydi. Milletvekili seçilmi! olmasına
ra"men partinin genel seçim yenilgisinden son derece rahatsızdı. Ant'a geldi"inde,
- Do"an, iki ki!iyle biz Meclis'te pek bir !ey yapamayaca"ız. Bu durumda ben de Meclis'ten çekilmeyi
dü!ünüyorum. Ama ba!ka bir !ey de aklıma geliyor. Meclis'te kalacak olursam tüm toplantılara mavi i!çi tulumuyla
gideyim, sembolik de olsa sınıfın varlı"ını orada göstereyim.
Kar!ı çıktım:
- Rıza böyle bir !ey belki bir kereli"ine medyatik olur, ama
sürekli kıyafet gösterisi yapmanın pek anlamı ve inandırıcılı"ı
yok. Sen !imdiye kadar Meclis'e hangi kıyafetle gittiysen, yine
473
"vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 04/11/10 10:18 Page 474
öyle git... Önemli olan biçim değil öz, tek başına da kalsan kavganı komisyonlarda, kürsüde sürdür...
*
Üç kurucudan ikisinin, farklı nedenlerle de olsa,
ayrılmasından sonra derginin tüm yükü benim ve İnci'nin
omuzlarına yıkılmıştı. Partinin seçim yenilgisini kapaktan
veren ve bu yenilgiden parti yöneticilerini sorumlu tutan
sayının çıkması üzerine Tilda avukatını göndererek Ant
Yayınları ortaklığından ayrıldığını bildirdi, yayınevi'ndeki
hissesinin ve depodaki Ant kitaplarının yarısının derhal kendisine teslim edilmesini istedi.
Bu sıkıntılı dönemde İstanbul dağıtımcımız Nurer
Uğurlu ile Ankara dağıtımcımız Aydın Sami gerçekten bize
büyük bir dostluk ve dayanışma gösterdiler. Yaşar'ın kitapları
olmasa da, Ant kitaplarının Türkiye'de gerçek bir ihtiyaca
cevap verdiğini, Türkiye gerçeğiyle ve dünya devrimci pratikleriyle ilgili yayınları daha da yoğun bir tempoda sürdürmemizde ısrar ettiler.
Tabii Ant'ın sürekli yazarları, dergiye çeşitli şekillerde
katkıda bulunan sendika ve gençlik liderleri de bizim direnişimize büyük destek oldular.
Yaşar ve Tilda'nın ayrılmasından bir süre sonra da Alpay
Kabacalı derginin sorumlu müdürlüğünden çekildi, 18 Kasım
1969'dan itibaren sorumluluğu, uzun süredir Ant'a haberleriyle, yazılarıyla, röportajlarıyla katkıda bulunan sosyalist
gençlik liderlerinden Osman Saffet Arolat aldı.
Juan Bosch'un Pentagonizm'iyle Sedat Özkol'un Geri
Bıraktırılmış Türkiye'sini o zor günlerde yayınladık.
Seçimler sırasında Milliyet yönetmeni Abdi İpekçi tüm
parti liderleriyle bir dizi röportaj yapmış, herbirinin siyasal
görüş ve analizlerini ayrıntılı olarak vermişti. İdris Küçükömer bu röportajların son derece önemli bilgiler içerdiğini
söylüyor, bunların bir kitap halinde yayınlanmasında ısrar
ediyordu.
474
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 475
Bu konuda pek istekli olmamama ra"men Küçükömer'in
ısrarını kırmayarak Abdi #pekçi'yle görü!tüm. Röportajlarının özellikle Ant Yayınları arasında yayınlanacak olmasına çok sevindi.
Kitap yayınlanınca hiç beklenmedik bir sürprizle
kar!ıla!tık. Kitapta T#P lideri olarak kendisinin de röportajı
bulunan Mehmet Ali Aybar, noter aracılı"ıyla bir ihtarname
göndererek kendi demeçlerine Ant'ın yayınlayaca"ı kitapta
yer verildi"i takdirde "kanuni yollara ba!vuraca"ını, maddi
ve manevi tazminat talep edece"ini" bildirdi.
Tam bir skandaldı... Bir parti liderinin kendi demecinin
yayınlanmasını yasal yoldan engelleme"e kalkı!ması görülmü!
!ey de"ildi. Siyasal olarak tamamen kar!ı mevzilerde olmamıza
ra"men Demirel, Türke! ve Erbakan dahi böyle bir yaptırıma
ba!vurmamı!lardı. Kendisine gereken hukuki yanıtı verdik, bir
daha da kendisinden bu konuda ses seda çıkmadı.
O sırada Aybar zaten partinin ba!ından ayrılmak zorunda
kalmı!, Genel Yönetim Kurulu onun yerine genç Kürt hukukçu Mehmet Ali Arslan'ı genel ba!kanlı"a seçmi! bulunuyordu.
Yayın hayatında i!ledi"imiz en büyük hatalardan biridir.
Arslan'ın parti ba!kanlı"ına seçimini 25 Kasım'da "Aybar'sız
Aybar Yönetimi" olarak yansıtmı!tık. Bu sayının yayınından
sonra Arslan genel ba!kan olarak #stanbul'a ilk geli!inde beni
de ziyaret etti. Ant'ın kapa"ının gerçe"i yansıtmadı"ını,
amacının son yıllarda binbir parçaya bölünen solu tek parti
çatısı altında toplamak oldu"unu söyledi ve bu konuda
Ant'tan da destek istedi.
Gerçekten de, #stanbul'da bulundu"u günlerde Arslan sadece T#P il ve ilçeleriyle de"il, devrimci sendika ve gençlik
örgütleriyle temasa geçti, onların belli protesto eylemlerine
bizzat katıldı ve bizde de büyük bir güven uyandırdı.
Ne yazık ki Arslan'ın bu yeni açılımına, kendisinin genel
ba!kanlı"ına oy vermi! olan Kürt ya da sendikacı genel yönetim kurulu üyeleri de dahil yeterli destek verilmedi, hattâ
475
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 476
ba!arılı olmasını engellemek için Aybar'cıları, Boran'cıları,
Kürtleri ve sendikacılariyla her kesimden inanılması güç
obstrüksiyonlar yapıldı ve Arslan birkaç ay sonra genel
ba!kanlıktan istifa etmek zorunda kaldı.
Militarizme ve büyük sermayeye kar!ı mücadelemizi
aynı kararlılıkla sürdürüyorduk. Ant'ın 18 Kasım 1969 tarihli
sayısını a"ırlıklı olarak "Holdingler Sava!ı"'na ayırmı!, bu
ba"lamda Koç Imparatorlu"u'yla ilgili bir de dosya
hazırlamı!tık.
Bu sayının yayınlanmasından sonra ilginç bir tepkiyle
kar!ıla!tık. Koç Holding'in dı! ili!kiler sorumlusu Alaaddin
Asna telefon ederek bizimle görü!mek istedi"ini bildirdi.
Alaaddin eski ve ba!arılı bir gazeteciydi.
Koç Holding'i konu alan yayınımızı ilgiyle izlediklerini,
yazı hazırlanırken kendilerinden daha geni! bilgi istenseydi
bunu vermeye hazır olduklarını söyledi, ama lehte ya da
aleyhte herhangi bir yorum yapmadı. Birkaç hafta sonra tekrar randevu istedi, Koç Holding olarak tüm büyük gazete ve
dergiler gibi, Ant'a da tam sayfa ilan vermek istediklerini
söyledi, yayınlayıp yayınlayamayaca"ımızı sordu. Önerdi"i
reklam ücreti sayı ba!ına nerdeyse bizim tüm dizgi ve baskı
masraflarımızı kar!ılayabilirdi.
- Alaaddin, dedim, bizi dü!ündü"ünüz için te!ekkür ederiz. Ama sen de deneyli bir gazetecisin. Ant'ı da izliyorsunuz. Solcu kitap ilanlarını saymazsan, bizim dergimizde
Aspirin reklamı dı!ında !imdiye kadar pek ticari reklam
yayınlanmadı. Hele hele Koç Holding gibi büyük bir sermaye grubunun ilanını yayılamaya hiç de niyetimiz yok. Ne
zaman gerekirse holdingler konusunda açıklamalar yapmaya
ve ele!tiri yöneltmeye devam edece"imizi lütfen Vehbi Bey'e
ilet...
Alaaddin'in yanıtı dürüst ve netti:
- Yanıtınızın bu olaca"ını biliyordum, ama görevim
gere"i öneriyi iletmek zorundaydım. Mücadelenizde
ba!arılar diliyorum...
476
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 477
Ya!ar Kemal'in Ant'tan çekildi"i ve Ant’ın yakında bataca"ı söylentilerinin yayıldı"ı bu dönemde, özellikle Osman
Saffet Arolat'ın sorumlu müdürlü"ü üstlenmesinden sonra
devrimci gençlik ve sendika çevrelerinin yanısıra, devrimci
genç edebiyatçılarla sıcak ili!kiler kurulma"a ba!landı.
Osman'ın yönetti"i bir "Sanat Soru!turması"nda dönemin genç devrimci !airlerinden Ataol Behramo"lu, #smet
Özel, Süreyya Berfe ve Özkan Mert, Ant sayfalarında eskiye
kar!ı sava! açtılar.
Bu arada, MDD'ci ve Sosyalist Devrimci gençler
arasındaki son ayrı!malardan sonra iki taraf arasında yeni bir
yakınla!manın ilk mesajları Ant'ta verilmeye ba!landı. Eski
FKF liderlerinden Güray Tekinöz Ant'a yazdı"ı bir yazıda
"Örgütümüz Dev-Genç'tir" duyurusu yaptı.
O günlerde devrimci gençlerden Mehmet Büyüksevinç'in ve Battal Meheto"lu'nun arka arkaya katledilmesi,
ana muhalefet lideri #nönü'nün dahi a!ırı solun kökünü
kazımak üzere iktidara 24 saatlik bir imha harekatı önerisinde bulunması, sol güçlerin birli"inin ya!amsal önem kazandı"ını gösteriyordu.
Ne ki, o günlerde sol hareketi parçalamaya, egemen
sınıfların tuza"ına dü!ürmeye yönelik komplolar da birbirini
izliyordu. Bunun en dikkati çekici örne"i, 7 Aralık 1969
günü #stanbul TÖS salonunda #stanbul Üniversitesi #ktisat
Fakültesi asistanlarından Mahir Kaynak'ın düzenledi"i "#!çiden-köylüden yana halkçılık kurultayı" giri!imiydi.
Üniversite çevrelerinde Kaynak'ın karanlık ili!kileri
üzerine çe!itli söylentiler dola!tı"ından biz Ant olarak bu kurultaya katılmayı reddettik. Yazarlarımızdan #dris Küçükömer, o sıralarda Türkiye solunun geçmi!iyle ilgili olarak
kendisine yararlı bilgiler veren Abidin Nesimi'nin de etkisiyle bu konferansa katılma e"ilimindeydi. Kendisini Kaynak'ın ki!ili"i konusunda uyararak katılmasını engelledik.
Toplantı bizim yoklu"umuzda Cemal Madano"lu,
Hikmet Kıvılcımlı, Aziz Nesin, Can Yücel, Bülent Tanör,
477
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 478
Hasan Hüseyin Korkmazgil, Orhan Müstecaplıo"lu, Asım
Bezirci gibi solun tanınmı! !ahsiyetlerinin katılımıyla
yapıldı.
#zleyenlerin anlattı"ına göre, toplantı daha çok Türkiye solunun darbecilerin de"irmenine su ta!ımasını sa"lamayı amaçlıyordu. Tertip kısa zamanda o denli sırıtmı!tı ki,
toplantıda Aziz Nesin dayanamayıp "Devrimci ittifak yapmadan, devrimci cephe kurmadan once solun güçlü birli"i
sa"lanmalıdır", diye kesip atmı!, Can Yücel de "Biz buraya
asgari mü!terekleri konu!maya geldik, askeri mü!terekleri
de"il" diyerek tepkisini ortaya koymu!tu.
Toplantı tam bir fiyaskoyla sonuçlanmı!, ancak
bunun M#T'in Mahir Kaynak eliyle organize etti"i bir komplo oldu"u, 12 Mart darbesinden sonra Cemal Madano"lu'nun
da sanık olarak yargılandı"ı duru!malar sırasında ortaya
çıkacaktı.
O dönemden unutamayaca"ımız bir olay da Can Yücel'in "bayrakla!ma"sıydı. MDD ve kar!ıtları arasındaki mücadelenin yo"unla!tı"ı günlerde Can artık Ant'a yazı
getirmez olmu!tu. O sıralarda Can'ın alkol dü!künlü"ünün
tedavisi için #ngiltere'den bazı ilaçlar gönderilmi!ti, ama ortadan kayboldu"u için kendisine bir türlü ula!tıramıyorduk.
Bu arada MDD'ciler de kendi aralarında Kırmızı
Aydınlıkçılar ve Beyaz Aydınlıkçılar olarak ikiye bölünmü!tü.
Nihayet bir parti toplantısı sırasında #nci Can'la
kar!ıla!mı! ve sormu!tu:
- Can, hayrola, sen de mi MDD'ci oldun? Olduysan,
kırmızı mı oldun, beyaz mı?"
Can'ın yanıtı tam kendi nüktedanlı"ına uygundu:
- Oldum oldum, ama ne kırmızı ne beyaz, ben bayrak oldum!
Ant'ın üçüncü yılı bu ortamda kapanırken, herbiri devrimci gençlik hareketinin lider kadrosunda olan yazarlarımızla bir de"erlendirme yaptık. Ant, dördüncü mücadele
478
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 479
yılına yeni bir kadroyla, yeni bir içerikle ve yeni bir biçimle
girecekti.
Ama bundan önce, 1969'un son sayısında geçmi! üç yılın
bir özele!tirisini yayınladık. Ant'ın hangi ko!ullarda hangi amaçlarla yayınlandı"ını, Türkiye devrimci hareketinin geli!im
sürecindeki katkılarını ve eksikliklerini hiçbir !eyi gözardı etmeden, tam bir dürüstlükle ve içtenlikle ortaya koyduk.
Özellikle solun T#P dı!ındaki kesimlerine yeterince açık
davranmadı"ımızı, T#P yönetiminin anti-demokratik uygulamalarına kar!ı yeterince ele!tiri getirmemi! oldu"umuzu
vurguladık.
Sol yayıncılıkta bu bir ilkti.
*
Ant 1970 yılına yeni bir içerik, yeni bir mizanpaj ve genç
bir yazı kuruluyla girdi. Derginin içeri"inin ve yeni sayfa düzeninin olu!turulmasında büyük zorluk çekilmedi. Ne ki, hiç
hesapta olmayan büyük zorluk derginin dizilmesi ve sayfaların ba"lanması sırasında ortaya çıktı.
Cem Yayınevi'nin sahibi O"uz Akkan kitaplarını kendi
mürettiphanesinde dizdirmek için #ngiltere'den bir monotype
makinesi getirtmi!, #smail Cem'le birlikte bizim bulundu"umuz Tan Hanı'nın bodrum katında #pek Matbaası
adında bir mürettiphane kurmu!tu. Matbaanın kurulu!
çalı!maları sırasında ikisi de Ant'a u"rar, bizlerle sohbet
ederdi. Ant'ın atılım yapaca"ını ö"renince, O"uz:
- Madem atılım yapıyorsunuz, teknik olarak da atılım
yapın. Monotype bir harika. Linotype'teki gibi satırlar blok
olarak çıkmıyor, ba"ımsız harflerin tek tek dökülerek yanyana dizilmesinden olu!uyor. Özellikle düzeltmelerde büyük
kolaylık, tüm satırı yeniden dizdirip döktürmek yerine, hatalı
harfi çıkartıp yerine do"rusunu koyuyorsunuz.
Öneri bize de çekici geldi ve anla!tık.
Derginin mizanpajının yapılması, mürettiphanede say479
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 480
faların ba"lanması ve matbaada baskıya nezaret edilmesi sorumlulu"u her zaman oldu"u gibi yine #nci'nin sırtındaydı.
Yeni sayının ilk yazıları dizilip de provalar üzerinde düzeltmeler yapıldıktan sonra kıyamet koptu. Genç mürettipler
monotype dizgicili"inde deneyli olmadıkları için dizgiler çok
hatalı çıkıyordu. Bozuk satırları ya da harfleri çıkartarak yerine yenilerini koymak gerekti"inde ba"ımsız harflerden
olu!an satırlar da"ılıyor, yerine yenisinin dizilip konulması
hayli vakit alıyordu.
Her sayının hazırlanı!ında #nci "yayın normalleri"ne
göre iki üç misli yorgun ve bitkin dü!üyordu. Neyse ki bu
"modernizasyon" serüveni altı hafta kadar sürecek, Esin Mürettiphanesi'yle anla!arak klasik dizgi yöntemlerine dönecek,
özellikle de Mefail Usta'nın bilgelik ve bilgi dolu katkısıyla
hem dergi, hem de kitap yayınlarında büyük bir teknik engeli
a!acaktık.
1969 yılı sonunda #stanbul'daki Gamak Fabrikası'nda direnen i!çilere toplum polisinin ate! açarak $erif Aygül'ü öldürmeleri atılım sonrası ilk sayıya damgasını vurmu!tu: #!çi
sınıfı bir !ehit daha verdi.
Genç sanatçı ve yazarlardan I!ıl Türkben (Özgentürk)
"$erif'in vurulu!unu gözlerimle gördüm" ba!lıklı röportajında polisin gaddarlı"ını saati saatine anlatıyordu.
Yeni sayıda sosyalistler arasındaki bölünme ve kısır
çeki!melerin, geli!en kitlesel direni!in dervimci bir çizgide
yönlendirilmesine engel oldu"unu vurgulayarak tüm sosyalistleri, bilimsel sosyalist teorinin rehberli"inde ideoloji ve
örgüt birli"ine ça"ırıyorduk.
Bu ça"rıya paralel olarak, Harun Karadeniz'in hazırladı"ı
"Devrimcinin Sözlü"ü"ne yer veriyorduk.
Anadolu'daki ilerici gazete ve dergilerle dayanı!mayı
geli!tirirken, her geçen gün a"ır cezai ve mali baskılara daha
fazla hedef olmaya ba!layan ilerici yayınevlerinin sesini
duyurabilmek üzere bir de anket kö!esi açtık.
Bir süre önce Faruk Pekin'in bir yazısında ilk kez oraya
480
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 481
attı"ı Ortado"u Devrimi Çemberi olu!turma ça"rısı da, derginin enternasyonalist plandaki önemli bir açılımıydı. Öz olarak,
Türkiye de dahil Ortado"u'daki ülkelerin tamamı emperyalizmin hegemonyasından kurtulmadıkça bölgedeki halkların hiçbirinin tam özgürlü"e kavu!amayaca"ı vurgulanıyor,
emperyalizme kar!ı ortak mücadele vermek için Kürt, Türk,
Arap, Filistin, #ran ve Kıbrıs halklarına bir devrimci çember
olu!turma ça"rısı yapılıyordu.
O günlerde hapisten kurtulan Deniz Gezmi! de dahil bazı
devrimci genç-ler, deneyimlerini güçlendirmek için Filistin'e
geçerek oradaki gerilla kamplarında e"itim görmü!lerdi.
Deniz Filistin'e gidi!ini oldu"u gibi dönü!ünü de polisin farkedemeyece"i biçimde gerçekle!tirmi!ti.
Filistin'den dönü! yapan gençlerden Yusuf Aslan ise 1
$ubat 1970'te Kargamı! istasyonunda tutuklandı, Gaziantep'teki jandarma ve polis karakollarında dört gün süreyle
a"ır i!kenceden geçirildi. Ardından, yine Filistin'den dönen
11 genç Diyarbakır'da Tıp Fakültesi'ne suikast yapmaya
hazırlandıkları gerekçesiyle tutuklanarak 150 saatten fazla
i!kence altında sorguya çekildiler.
Bâbıâli medyası ve TRT, polisin ortaya attı"ı bu uydurma "suikast giri!imi" iddiasını kullanarak bu gençlere "Filistin'de e"itilmi! teröristler suçüstü yakalandı" yaygarasıyla
saldırıyordu.
Bunun üzerine Ant'ta devrimci gençleri savunan bir
ba!yazı yazarak sordum: "1950'lerde Amerikan emperyalizminin Uzakdo"u'daki çıkarlarını savunmak için Kore halkına
kar!ı sava!mak üzere binlerce kilometre öteye onbinlerce asker
gönderenlerin, yeryüzünün en haklı sava!larından birini veren
Arap halkına yanda! çıkanları suçlama"a hakları var mıdır?"
#ki yıl sonra Deniz Gezmi!'le birlikte 12 Mart Cuntası
tarafından idam edilecek olan Yusuf Aslan da, serbest
bırakıldıktan sonra Ant'a "El Feth'e Niye Gittim?" ba!lıklı
bir yazı gönderdi. Yazısında kendisine yapılan i!kenceleri
açıkladıktan sonra söyle diyordu:
481
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 482
"Günümüz ko!ullarında, özellikle emperyalizmin bir sıcak
sava! bölgesi haline getirdi"i Ortado"u'da da bütün halkların,
Türkiye, #ran, Arap, Kıbrıs, Kürt halklarının bir antiemperyalist cephe kurmaları, Ortado"u Devrimci Çemberi'ni olu!turmaları, emperyalizme kar!ı kahredici darbenin indirilmesinin
ba!lıca !artlarından biridir. Bu yüzden Ortado"u'da senelerden beri verilmekte olan devrimci kavganın prati"inden geçmek ve ezilen Arap halklarının kurtulu! mücadelesine bir nefer
olarak katkıda bulunmak için El Feth'e gittim."
#ki hafta sonra da tutuklanan 11 devrimci gencin Türkiye
halklarına bildirisini de tam metin yayınladık. Tıp Fakültesi'ne
sabotaj yapacakları iddiasına !u yanıtı veriyorlardı:
"Biz devrimciyiz. Hepimizin parasıyla, eme"iyle, çileke!
Do"u Anadolu halkına binbir güçlükle açılan bir üniversiteyi
bombalamak hiçbir devrimcinin dü!ünebilece"i bir !ey de"ildir. Bu yalanlar, bu oyunlar Türk-Kürt halklarının karde!li"ini,
dostlu"unu ve devrimci dayanı!masını bozmak içindir. #snad
edilen suç ne kadar a"ır olursa olsun, zulüm ne kadar artarsa
artsın, devrimci kavgamızdan asla dönmeyece"iz."
#mzalayan gençler arasında, yine iki yıl sonra Deniz
Gezmi!'le birlikte idam edilecek olan Hüseyin #nan da vardı.
Bu arada T#P içerisinde Aybar ve Boran grupları
arasındaki çeki!me de, Ocak 1970 ortalarında Aybar'ın ve taraftarlarının yönetimden tamamen çekilmek zorunda kalmaları üzerine, Boran'cıların Merkez Yürütme Kurulu'na
egemen olmalarıyla sonuçlanmı!tı. Mehmet Ali Arslan'ın istifasından sonra genel ba!kanlı"a getirilmi! olan $aban
Yıldız bu görevde kalırken Behice Boran genel sekreterli"i
üstlenmi!, Sadun Aren ve Nihat Sargın da MYK'de yer
almı!lardı.
Yeni yönetim partiyi toparlamaktan çok kendi sekter tutumunu payla!mayan herkesi "MDD'ci" diye damgalayarak
partiden tasfiye etme hazırlı"ına giri!mi!ti.
Buna kar!ılık MDD'ci olarak bilinen gruplar da, kendi aralarında Beyaz Aydınlıkçı - Kırmızı Aydınlıkçı olarak bö482
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 483
lünmü!lerdi. Ne ki bu bölünmeye ra"men, Ankara'nın Çankaya
#lçesi'nde, #stanbul'da da Üsküdar, Sarıyer ve Zeytinburnu ilçelerinde T#P yönetimine girmeyi ba!armı!lardı.
MDD'cilerin her yerel ba!arısı kar!ısında Boran'cılar
daha da sekterle!erek "MDD'cilerin mezarını kazaca"ız" türünden söylemler kullanıyorlardı.
Bu itici ve hattâ bölücü tutum kar!ısıda, Türkiye sosyalist hareketinin tüm bile!enlerinin görü!lerine dergi sayfalarında daha geni! yer verme"i kararla!tırdık.
#lk olarak da Türkiye komünist hareketinin en eski liderlerinden Dr. Hikmet Kıvılcımlı'yı muayenehanesinde ziyaret ederek kendisiyle uzun bir görü!me yaptım. Türkiye'de finans
kapitalin olu!umu ve buna kar!ı sosyalistlerin vermesi gereken
mücadele konusunu analiz eden bu konu!mayı Dr.
Kıvılcımlı'nın bir biyografisiyle birlikte yayınladık.
Tabii T#P yönetiminden de tepkiler gecikmedi. Sosyalist
hareketin geçmi!ini kendi özgeçmi!leriyle sınırlı sayanlar,
sosyalist hareketin gelece"ini ise sadece kendi sekter anlayı!larının çerçevesiyle sınırlı görenler, Kıvılcımlı ya da
Belli'yle, devrimci gençlikle ilgili haberlere, onların görü!lerine yer vermemizi hazmedemiyor, "Ant saf de"i!tirdi, MDD
cephesine katıldı", diyorlardı.
Oysa, $ubat’tan itibaren iki sayıda yayınladı"ımız "Devrimci Gençlik Liderleri Konu!uyor" ba!lıklı dizide farklı çizgilerdeki gençlik örgütlerinin görü!lerine aynı oranda yer
veriyorduk. Yıllarca sonra Cumhuriyet Gazetesi yönetici ve
yazarları arasında yer alacak olan Güray Tekinöz'ün hazırladı"ı dizinin birinci yazısında Türkiye Devrimci Gençlik
Federasyonu (Dev-Genç) ba!kanı Atilla Sarp ile T#P çizgisindeki Sosyalist Gençlik Örgütü (SGÖ)'nün genel sekreteri
Nihat Akseymen'in görü!lerine e!it yer ayırmı!tık. Akseymen daha sonraki yıllarda #ngiltere'ye giderek "Yörüko"lu"
takma adıyla TKP'nin ilk aktif üyeleri arasında yer alacaktı.
O dönem tanıdı"ım devrimci gençlik liderleri arasında
12 Eylül darbesinden sonra Diyarbakır Zındanı'nda hayatını
483
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 484
yitirecek olan Necmettin Büyükkaya'nın özel bir yeri var.
Tüm gençler gibi o da sık sık Ant'a geliyor, özellikle Kürt
sorunu üzerine söyle!iyorduk. Yusuf Aslan'ın, Hüseyin #nan
ve arkada!larının Ant'ta yaptıkları açıklamalar Necmettin'i
de çok etkilemi!ti.
Ortado"u Devrimci Çemberi'nde Kürt halkının da kendi
örgütleriyle, ama Türk devrimci örgütleriyle de e!itlik temelinde tam bir dayanı!ma ve güçbirli"i içinde yeralması gerekti"ini söylüyor, bunun olanaklarını tartı!ıyordu.
Mart 1970 ortalarında Necmettin ve arkada!ları büyük
sevinç içinde müjdeyi getirdiler.
#stanbul'da Devrimci Do"u Kültür Oca"ı'nı kuruyorlardı.
Lokalin açılı!ını, o günlerde yayınladı"ımız Nehru'nun Sosyal Devrimler, Ulusal Sava!lar adlı eserinin çevirmeni yazarımız Mehmet Emin Bozarslan'ın da konu!macı olarak
katıldı"ı bir toplantıyla yaptılar.
"Türkiye halkları" ifadesinin Ant'ta yeralmaya ba!laması
DDKO'nun kurulu!undan sonra oldu. DDKO, Ba"ımsızlık
Haftası nedeniyle "Türkiye halklarına" hitaben yayınladı"ı
bir bildiride !öyle diyordu:
"Artık dünyadaki ve özellikle Ortado"u'daki mazlum
halkların emperyalizme kar!ı ba"ımsızlık sava!larında Türkiye halklarının da kesin yerlerini almaları gerekir. Ortado"u'da emperyalizme kar!ı verilecek sava!, Ortado"u
Devrimci Çemberi içinde Türkiye halklarının gerçekten
karde!çe ve birlikte mücadeleleriyle kazanılacaktır."
Kürt halkının sesinin duyurulmasına paralel olarak yakın
tarihin de daha ciddi bir biçimde irdelenmesi, o zamanlara
kadar toz kondurulmayan Kemalizm'in geçmi!teki halk
dü!manı uygulamalarının ve özellikle sol aydınlara çektirdi"i
acıların daha da cesaretle ortaya konması gerekiyordu.
#dris Küçükömer'in Düzenin Yabancıla!ması - Batıla!ma
incelemesinden sonra, bu kez de Kemalizm'in baskılarını onlarca yıl önce Sertel'ler ve Nazım Hikmet'le birlikte ya!amı!
olan Emin Türk Eliçin'in Kemalist Devrim #deolojisi adlı
484
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 485
ele!tirel yapıtını yayınladık. Daha önce bu çalı!ması Eylem
Dergisi'nde makaleler halinde yayınlandı"ında hakkında "komünizm propagandası" iddiasıyla dâva açılan Eliçin ancak
ölümünden dört yıl sonra beraat etmi!ti. Beraat eden yazıları
kitap olarak yayına çok sevdi"imiz saygıde"er e!i Asiye Eliçin hazırlamı!tı.
Kitap yayınlandıktan sonra Aziz Nesin Ant'a Kemalist
Devrim #deolojisi ve bu ku!a"ın trajedisi ba!lıklı bir yazı yazarak, küçük burjuva kuyrukçulu"una kapılmı! olan sosyalistleri, içine dü!tükleri hatalı yoldan kurtulabilmek için bu
kitabı okuyup tartı!maya ça"ırdı.
Kemalizm'in zulmünü en a"ır !ekilde ya!ayan sol
aydınlardan biri hiç ku!kusuz, sekiz ciltlik Kutsal #syan adlı
belgesel romanın yazarı Hasan #zzettin Dinamo'ydu. Bu dev
yapıt biz genç sosyalistleri esasen derinden sarsmı!, Kemalizm'e daha gerçekçi ve daha ele!tirel bir biçimde bakmamızı
sa"lamı!tı.
#stanbul'da bir gecekonduda ya!ayan ve tüm yapıtlarını
orada büyük imkansızlıklar içinde yazan Dinamo bir gün
Ant'ı ziyarete geldi:
- Sizleri kutluyorum, gerçekten bir komüniste yakı!ır
mücadele veriyorsunuz. Kemalizm'e kar!ı ba!lattı"ınız
ele!tiriler, umarım, küçük burjuva kuyrukçulu"undan medet
uman kimi sosyalistler için göz açıcı olur. Zira, bu Kemalistler bir gün yeniden tek ba!ına iktidar olursa solculara
geçmi!te bizim çekti"imizden daha da a"ırını çektirirler.
#bret olsun diye ben kendi tanıklı"ımı getiriyorum, dedi.
Anlattıkları gerçekten insanın kanını donduracak nitelikteydi. Dinamo'nun bu anılarını Ant'ta iki sayı arka arkaya
"Sosyalistlere yapılan i!kenceleri unutmayalım!" ba!lı"ı
altında yayınladık.
Eliçin'in, Nesin'in, Dinamo'nun yazdıklarının ne denli
do"ru ve yerinde oldu"u 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 darbelerinden sonra uygulanan Kemalist terörle anla!ılacaktı.
O günlerde toplanan Milli Güvenlik Kurulu bunun
485
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 486
i!aretlerini vermeye ba!lamı!tı bile. Cumhurba!kanı Emekli
Orgeneral Cevdet Sunay'ın ba!kanlı"ında Ba!bakan Süleyman Demirel, Genelkurmay Ba!kanı Memduh Ta"maç ve
kuvvet komutanlarının katılımıyla toplanan Milli Güvenlik
Kurulu, anayasanın kendisine tanıdı"ı yetki sınırlarını da
a!arak devrimci gençli"i tehdit eden bir bildiri yayınladı.
Buna paralel olarak ana muhalefet partisi lideri #smet Pa!a
da, gençli"in protesto etti"i NATO'yu ve ABD'yi hararetle
savunan demeçler veriyordu.
Ant'ın tüm bu endi!e verici geli!meleri ele!tirmesi, Kemalizm'in ve Militarizm'in içyüzünü te!hir etmesi kar!ısında,
ordunun, Kemalistlerin devrimcili"ine toz kondurmak istemeyen sol çevreler, a!ırı sa"cı gazetelerle a"ız birli"i halinde
Ant'a kar!ı saldırıya geçtiler.
Fanatik dinci sa"ın o zamanki sözcüsü Bugün Gazetesi
ise, 9 Nisan 1970 tarihli sayısında yayınlanan "Son Kale"
ba!lıklı ba!yazıda !öyle diyordu:
"Sanki MGK en yüksek yargı organlarından biri de"il de
sıradan bir gayriresmi kurulu!tur ve !irret solcu taifesi bu kurulu!a a"zına geleni söylemektedir... Marksist Ant mecmuasının 171. sayısında gazete sahibinin imzasıyla yayınlanan
yazıyı ibretle okuyunuz ve Türkiye'deki komünist !irretli"inin
ordunun en üst makamlarına ne adi iftira ve ithamlarda bulundu"unu görünüz."
MDD'ci Türk Solu Dergisi de, militarizmi ele!tirdi"imiz
için bize !u ifadelerle saldırıyordu:
"Ant, özellikle asker-sivil aydın zümreye kar!ı takındı"ı
dü!manca tutumla, güçbirli"i ve Milli Cephe bozgunculu"unun ba!ını çekmi!tir."
Tüm bu saldırılara ra"men genç yazı kadromuzla birlikte
Ant'ın direncini sürdürmekte kararlıydık. Bu mücadeleye
katkılarından dolayı ba!ta sorumlu müdürümüz Osman Saffet Arolat olmak üzere Ragıp Zarakolu, Faruk Pekin, Doçent
Çetin Özek, Nabi Ya"cı, Yalçın Yusufo"lu, Oya Baydar, Enis
Co!kun, Mehmetcan Köksal, I!ıl Türkben (Özgentürk),
486
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 487
Hilmi Özgen, Nihat Behram, Altan Yalçın, Sıtkı Co!kun,
#brahim Osmano"lu, karikatüristlerimiz Yalçın Çetin, Tan
Oral, Tonguç ve Mim Uykusuz'u özellikle anmam gerekir.
Ant'ın Türkiye gerçe"ini açıklamaya yönelik yeni
yayınları arasında ise, Tevfik Çavdar'ın Osmanlıların Yarı
Sömürge Olu!u, Müslim Özbalkan'ın Gizli Belgelerle Barı!
Gönüllüleri, Engin Tonguç'un Devrim Açısından Köy Enstitüleri, Dr. Hikmet Kıvılcımlı'nın 27 Mayıs ve Yön Hareketi'nin Ele!tirisi adlı kitapları yeralıyordu.
Ne ki a"ır mali sorunların yanısıra, savcıların ardarda
açtı"ı davalar, ABD hizmetindeki milliyetçi ve islamcı çevrelerden, hattâ kendisine "sol" diyen bazı gruplardan gelen
saldırılar, Ant'ın yayınını haftalık olarak sürdürebilmemize
artık olanak vermiyordu.
Ama susacak de"ildik. Bir yazı kurulu toplantısında haftalık Ant'ın yayınına son vererek onun yerine yine Ant adı
altında aylık bir teori ve eylem dergisi yayınlamaya kararla!tırdık.
Haftalık son sayının hazırlı"ı 1 Mayıs 1970'te yayınlanacak olan aylık Ant'ın hazırlı"ıyla aynı günlere denk geliyordu. Bu sayıda Lenin'in 100. do"um yıldönümüne a"ırlık
verdik, kitap olarak da yine Lenin'in Do"u'da Ulusal Kurtulu! Hareketleri’ni yayınladık.
Lenin'in do"um yıldönümü nedeniyle Sovyetler
Birli"i'nin Beyo"lu'ndaki muhte!em konsoloslu"unda büyük
bir resepsiyon düzenlenmi!ti, Ant yöneticileri ve yazarları da
bu geceye davetliydi.
Matbaadaki çalı!maların uzamasından dolayı, ellerimizdeki mürekkep lekelerini bile do"ru dürüst temizleyip elbise
de"i!tirme olana"ı dahi bulamadan konsoloslu"a resepsiyonun ba!lamasından epey sonra ula!abildik.
Salonun giri! kapısının tam kar!ısındaki duvarın dibine
yüzlerce çelenk ve buket yı"ılmı!tı. Ama bu çiçek yı"ının
ortasında tamamen kızıl güllerden yapılmı! devasa bir çelenk yükseliyordu. Merakla biraz yakla!ıp da çelengin üze487
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 488
rindeki yazıyı okuyunca hepimiz donup kaldık. Dünyanın ilk
komünist devletinin kurucusunun do"umgünü kutlamasına
bu kızıl çelengi gönderen Türkiye'nin bir numaralı kapitalisti Vehbi Koç'tu.
Sovyet Büyükelçisi ve e!i gecikerek gelenleri a"ırlayabilmek için henüz ana salona geçmemi!ti. Protokol !efi bizi
Ant yöneticileri olarak tanı!tırdı"ında büyükelçi özel ilgi
gösterdi. Henüz "real politik"in ne oldu"unu pek bilmedi"imizden, bir iki nezaket konu!masından sonra, herhalde biraz da ironik bir ifadeyle sordum:
- Her!ey iyi ho! da, Vehbi Koç'un, hem de böylesine bir
çelenkle bu gecede i!i ne?
Büyükelçi bir kahkaha attı:
- Lenin olmasaydı, onun kurdu"u Sovyetler Birli"i yeni
Türk Devleti'ne destek vermi! olmasaydı, Vehbi Koç bugünkü Vehbi Koç olabilir miydi?
Haklıydı. Aylardır Koç hakkında yayınladı"ımız incelemelerden dolayı bu gerçe"i bizden daha iyi kimse bilemezdi.
Salonun büyük resepsiyon bölümüne geçti"imizde ikinci
bir !okla kar!ıla!tık. Ço"unlu"u i!adamlarından ve diplomatlardan olu!an davetlilerin büyük bölümü bol havyarlı büfenin ba!ına ü!ü!mü! tabaklarını doldurmak için yarı!ırken,
ba!ta Aziz Nesin olmak üzere bir grup sol yazar ve sanatçı bir
kenarda kalmı! kendi aralarında sohbet ediyordu.
Bizi görünce takıldılar:
- Geç kaldık diye tasalanma. Biz zamanında geldik ama,
bu kapitalist duvarını yarıp büfeye ula!mak mümkün de"il.
Büyükelçinin Vehbi Koç'la ilgili espirisini naklettim.
Aziz Nesin bastı kahkahayı:
- Adam haklı... $u et duvarını yarıp yakla!abilsek herhalde büfenin en ba!ında da yine bu koçba!ı vardır.
O dönemde Sovyetler Birli"i ve di"er sosyalist ülkelerin
Türkiye'deki diplomatları ve gazetecileriyle temkinli bir
dostluk ili!kimiz vardı. Belki de bizleri güç durumda bırakmamak için ili!kilerinde protokol kurallarına son derece dik488
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 489
kat ediyor, ba!ımızı derde sokabilecek herhangi bir !ey yapmamaya büyük özen gösteriyorlardı.
Dı! haberlerimizde ve ideolojik yazılarımızda, ili!kileri
hayli gerilmi!, hattâ dü!manca bir boyut kazanmı! bulunan
Sovyetler'e de, Çin'e de aynı mesafedeydik.
Sovyet temsilcilerinden istedi"imiz tek !ey, genç yazarlarımızın teorik yazılarında yararlanabilmeleri için Lenin'in
#ngilizce toplu eserlerini getirtmeleriydi. Bedelini de ödemeye hazırdık. Defalarca söz verdikleri halde kitaplar bir
türlü gelmiyordu.
Buna kar!ılık, Türkiye'de henüz diplomatik temsilcili"i
ya da gazetecileri olmamasına ra"men, Çin Halk Cumhuriyeti özellikle Ortado"u üzerinden Türkiye'ye çok sayıda
propaganda malzemesi sokmayı ba!arıyordu. Örne"in
Mao'nun Küçük Kızıl Kitabı, üstelik de Türkçe olarak, tüm
devrimci çevrelere çoktan ula!mı!tı.
Bana da ula!tırılan Küçük Kızıl Kitap di"er ülkelerden
gelen yayınlarla birlikte büromun üstünde duruyordu. Bir
gün Tass Ajansı muhabiri ziyaretime geldi. Hararetle elimi
sıkıp hal hatır sormaya giri!mi!ti ki birden gözü büronun
üzerindeki Mao'nun Küçük Kızıl Kitabı'na takıldı, suratı allak
bullak oldu.
- $a!ırdın de"il mi, dedim.
Bir !eyler kekeledi…
- $a!ırma, dedim. Sizin Türkiye'deki bu kadar diplomatik misyonunuza, gazeteci varlı"ınıza ra"men ba!aramadı"ınız !eyi, Çin'liler burada hiçbir ba"ları olmadı"ı halde
sizden iyi ba!arıyorlar.
- Haklısın, dedi. Bu defa kesin söz. Lenin'in toplu eserleri en kısa zamanda elinizde olacak.
Çin'in rekabetinden baya"ı endi!elenmi! olmalılar ki, en
kısa zamanda olmasa bile gerçekten bir süre sonra Lenin'in
toplu eserleri paketler halinde Ant'a ula!tı.
Ne ki ula!tı"ı sırada 12 Mart muhtırası'nı izleyen sıkıyönetim ilan edilmi!, balyoz harekatı ba!lamı!tı. Bir iki nöbetçi
489
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 490
arkada! dı!ında Ant'ın tüm sorumluları illegale geçmi!lerdi.
#darehanemizin bulundu"u soka"ın iki ba!ında polisler devriye geziyordu. Artık Ant'ta Lenin'in toplu eserlerini inceleyecek kimse kalmamı!tı. Yıllardır bekledi"imiz Lenin
ciltleri geldi"i gibi geri gidecekti…
*
Tıpkı haftalık Ant'ta oldu"u gibi aylık Ant'ta da dergi forması ve mizanpaj tamamen #nci'nin eseriydi. Derginin rahat
okunabilmesi, kolaylıkla cepte ta!ınabilmesi için alı!ılmı!ın
dı!ında, dar ve uzun bir dergi boyutu benimsemi!tik. Bu
boyutu elde edebilmek için 57x82'lik ka"ıda çok ince hesaplanmı! bir katlama biçimi gerekliydi. Ciltçinin de katkısıyla
#nci bu sorunu da çözdü.
1 Mayıs 1970'ya yayınlanan Ant Sosyalist Teori ve Eylem
Dergisi'nde, "Devrimcinin Görevi Devrim Yapmaktır"
ba!lıklı bir sunu! yazısıyla birlikte, Oya Baydar'ın Türkiye
i!çi sınıfı üzerine bir incelemesi, Faruk Pekin'in Karl Marx
ve Ö"retisi, Ragıp Zarakolu'nun Ho $i Minh ve Devrimci
Eylemi üzerine yazıları yeralıyordu.
Ayrıca Ortado"u Devrimci Çemberi konusunda Filistinli,
Iranlı, Kıbrıslı, Kürt ve Türk devrimcileriyle yaptı"ımız bir
açık oturum, Türkiye'de devrimci hareketin ulusalcı prangadan kurtularak enternasyonalist bir boyut kazanması yönünde önemli bir açılım olu!turuyordu.
Bu açık oturuma paralel olarak, Filistin Demokratik Halk
Kurtulu! Cephesi lideri Nayif Havatme'nin, Mehmet Emin
Bozarslan tarafından çevrilen Filistin'de Halk Sava!ı ve Ortado"u isimli kitabını da yayınladık.
Aylık derginin ilk sayısının arka kapa"ında da bu enternasyonalist açılımı vurgulamak üzere Enternasyonal
Mar!ı'nın Türkçe çevirisi tam metin olarak yer alıyordu.
Derginin bu sayısı sol çevrelerde büyük bir heyecan yarattı.
490
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 491
2. sayıdan itibaren açtı"ımız Yorum sayfalarında, Türkiye'de, dünyada ve özellikle de Ortado"u bölgesindeki son
geli!meleri ayrıntılı enformasyon ve analizlerle vermeye
ba!ladım.
Nisan 1970'de Diyarbakır, Mardin ve Siirt illerinde jandarma ve komando birlikleri Kürt halkına kar!ı korkunç bir
terör operasyonuna giri!mi!, birçok köyün sakinleri a"ır
i!kencelerden geçirilmi!ti. Bu operasyonun tüm ayrıntılarını
"Bir Utanç Raporu" ba!lı"ı altında verdik.
Ant'ta çıkan yazılardan dolayı açılan dâvaları sayısı hızla
artmaya ba!lamı!tı. Ya!ar Uçar ve Alpay Kabacalı'dan sonra
Osman Saffet Arolat da artık a"ır ceza tehdidi altındaydı. Bu
nedenle, Temmuz 1970'den itibaren Ant'ın sorumlu müdürlü"ünü önce ben üstlendim, ardından dergi kapatılıncaya
kadar bu riskli görevi #nci devraldı.
Yazı kurulu giderek büyüdü"ünden ve yayınları ar!ivlemek için daha geni! yere gereksinim do"du"undan, Haziran
1970'te Halil Lütfü Dördüncü'nün Ba!musahip Sokak'taki
Tan Apartımanı'nın üst kattaki dairesinden zemin kattaki bir
daireye ta!ındık. Ba!ta Harun Karadeniz olmak üzere tüm
arkada!lar büyük bir özveriyle çalı!arak bu daireyi gerçekten
modern bir dergi ve yayınevi bürosuna dönü!türdüler.
Yazı kurulu toplantılarını arkada, benim de büro olarak
kullandı"ım geni! bir odada yapıyorduk. Harun Karadeniz,
dinlenme tehlikesini bertaraf etmek için dairenin her yanını
ciddi bir teknik kontroldan geçirmi!ti.
Üçüncü kez kiracısı oldu"umuz Halil Lütfü Dördüncü,
dairede gerçekle!tirdi"imiz de"i!iklik ve iyile!tirmelerden
son derece duygulanmı!tı. Binanın en üst katında zaman
zaman kaldı"ı bir daire vardı. Her geli!inde Ant'a mutlaka
u"ruyor, #nci'yle benim elimi tutarak,
- Sizler yaratıcı insanlarsınız, girdi"iniz her yeri ihya
ediyorsunuz, diye övgüde bulunuyordu.
Halil Lütfü bir gün Ant'a geldi"inde,
- Sana önemli bir önerim var, dedi. Biliyorsun Çocuk An491
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 492
sikopedisi'ni Sertel'lerle birlikte 40'lı yıllarda beraber yayınlamı!tık. Ben bu ansiklopedinin bütün kli!elerini sakladım.
Bir ortaklık kurup bu ansiklopedinin yeni baskısını yapalım,
kli!eler hazır oldu"una göre son derece ucuza mal olur.
Güldüm:
- Halil Lütfü Bey, o ansiklopedinin en sadık okurlarından
biri de çocukluk günlerimde bendim. Benim yeti!memde
büyük katkısı var. Ama insaf... Yarım yüzyıldır orada
yazılanların ço"u demode oldu, siyasette, bilimde, sanatta
birçok !ey de"i!ti. Sermayeniz varsa, yepyeni bir kadroyla
yepyeni bir çocuk ansiklopedisi yapalım.
Tabii paracıklarını çok seven Halil Lütfü için bu mümkün de"ildi.
Larousse Ansiklopedisi'nin Türkçe versiyonunun Meydan Larousse olarak yayına girdi"i günlerdi. Ama hepimizin
kafasında !u soru vardı: Batı kaynaklı ansiklopediler objektif miydi?
Türkiye'de o yıllarda Batı ülkelerinde basılmı! klasik
müzik ya da folklor plaklarını bulmak bir meseleydi, bulunsa
bile çok pahalıydı. Karaköyde Sovyet yayınlarını ve plaklarını satan bir kitabevi açılmı!tı. Büyük kompozitörlerin ve
icracıların 33'lük plaklarını uygun fiyatlarla ve de taksitle
alabiliyorduk.
Plakların kapaklarındaki yazıları anlayabilmek için #nci
azmetmi!, Kiril alfabesini oldukça sökmü!tü. Elimizde bir
Sovyet kayna"ı bulunsun diye Sovyet dostlarımızdan Büyük
Sovyet Ansiklopedisi'nin Azerice baskısını getirtmelerini istemi!tik. Tabii hiçbir zaman gelmedi.
Yazarlarımızdan Muzaffer Sencer'in karde!i Muammer
Sencer'in bir çeviri önerisi yapmak üzere Ant'a geldi"i gün
bu konuyu tartı!ıyorduk.
- MacMillan Yayınevi Büyük Sovyet Ansiklopedisi'ni #ngilizceye çevirtmeye ba!lamı! bile, yakınlarda yayınlayabilirler. Yayınlamayı göze alıyorsanız, Fransızca versiyonu da
bulunabilir. Ben çeviride görev almaya varım, dedi.
492
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 493
Harika bir fikirdi.
Aslında kitap yayınlarını daha kapsamlı hale getirmeyi
dü!ündü"ümüzden, sırf kitap yayınları için Faruk Pekin'in,
Muammer Sencer'in ve de Mehmet Emin Bozarslan'ın daimi
kadrosunda yeralaca"ı bir kurul olu!turmaya karar verdik.
Ne yazık ki bu proje, 12 Mart darbesinden dolayı uygulamaya geçirilemedi.
Türkiye'de i!çi sınıfı mücadelesinin doruk noktasını
olu!turan 15-16 Haziran 1970 direni!ine hasretti"imiz "#!çi
sınıfımızı yenemeyeceklerdir!" ba!lıklı yazı, Nazım Hikmet'in "Türkiye i!çi sınıfına selam" !iirinden bir alıntıyla
ba!lıyor, devrimci sendikacılı"ı çökertmek için hükümetin
çevirdi"i manevraları, buna kar!ı yürütülen direni!i en geni!
!ekilde yansıtıyordu.
15-16 Haziran, devrimci harekette öncü gücün i!çi sınıfı
mı, yoksa asker-sivil bürokasi mi oldu"u tartı!malarına kesin
noktayı koyuyordu. Bu i!çi direni!i kar!ısında ordunun aldı"ı
tavır, polislerle birlikte askerlerin de göstericilere ate! açarak
üç i!çiyi katletmesi, askeri bürokrasinin i!çi sınıfına
dü!manlı"ını belgeliyordu.
Ordunun safını tam belirlemesinden cesaret alarak da hükümet sıkıyönetim ilan ediyordu. Bu, yakınla!an bir askeri
darbenin de habercisiydi.
Olayları de"erlendirdi"imiz sayıda, #stanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Doçenti Çetin Özek'in de "Fa!izme
kar!ı devrimci halk cephesini gerçekle!tirelim" ba!lıklı incelemesi vardı. Bu yazının Ant'ta yayınlanması üzerine,
kürsü !efi olan gedikli bilirki!i Sulhi Dönmezer kendisine
Ant'la i!birli"ini kesmesi için baskı yapmı!, hattâ akademik
gelece"inin tehlikeye girece"i yolunda !antajlarda bulunmu!,
fakat Çetin tüm bu baskı ve !antajlara büyük bir yüreklilikle
kar!ı koyarak Ant'ın yazı kurulunda yeralmı!tı.
15-16 Haziran direni!inde Ant'ın aldı"ı kararlı tavır üzerine okuyucu sayımız hızla artarken, yazı kadromuz da yeni
katılımlarla geni!leme"e ba!lamı!tı. #stanbul Üniversite493
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 494
si'nden Çetin Özek, Murat Sarıca, Asaf Sava! Akat, Muzaffer Sencer, Nuri Karacan, Hacettepe Üniversitesi'nden Yalçın
Yusufo"lu, Artun Ünsal, Bedrettin Cömert, Oya Baydar, Türkiye'nin en eski sosyalist dü!ün ve eylem adamlarından
Kerim Sadi, TÖS yöneticilerinden Süleyman Üstün ve #brahim Osmano"lu, Avukat Mü!ür Kaya Canpolat, Avukat Enis
Co!kun, sanat ve edebiyat dünyasından Yalçın Çetin, Tan
Oral, Süreyya Berfe, Hüsnü Dilli, Altan Yalçın, I!ıl Türkben
(Özgentürk), gençlik liderlerinden Toygun Eraslan, Sıtkı
Co!kun, Harun Karadeniz, Fahri Aral, Ersin Kaya, Erol Tulpar, Süleyman Balkan, Güray Tekinöz, Müfide Aynibal
(Pekin), Yücel Yaman, ara!tırmacı yazarlar #smail Be!ikçi,
#hsan Aksoy, Mehmet Aközer, Hilmi Özgen, Mehmetcan
Köksal Ant'a önemli katkılarda bulundular.
*
Ant'ın Temmuz 1970 ve daha sonraki sayıları, ordunun
sıkıyönetim ilanından yararlanarak sendikacılara, i!çilere ve
sol eylemcilere kar!ı uyguladı"ı baskıları ve kapitalist çevrelerle kurdu"u çıkar ili!kilerini açıklayan ayrıntılı bilgi ve
analizlerle doluydu. Özellikle Eylül 1970 tarihli sayısı Ant
için önemli bir dönüm noktası oldu.
Bu sayının kapa"ında, direnen i!çilerin ve sendikacıların
i!kenceden geçirildikten sonra sıkıyönetim mahkemelerine
sevkedilmesine tepki olarak "Kapitalistle!en subaylar i!çileri yargılayamaz" sloganı yeralıyordu.
#çinde de subayların özellikle OYAK aracılı"ıyla kapitalist sınıfa nasıl entegre edildikleri belgelerle ortaya konuyor, bu subayların sınıf çıkarları gere"i i!çileri objektif
olarak yargılayamayacakları vurgulanıyordu.
Bir gün Ant'ın yeni sayısını hazırlarken Sıkıyönetim Komutanlı"ı'ndan bir telefon geldi. Adli mü!avirlikten bir yarbay benimle görü!mek istiyordu.
Telefonu aldım:
- Do"an Bey, yarın saat 9'da sizi 1. Ordu Komutanlı"ı'nın
adlı müsavirli"inde bekliyoruz.
494
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 495
Belli ki "kapitalistle!en subaylar" kapaklı dergiyle ilgili
olarak sorguya çekilecektim. Ardından da ne gelece"i belli
de"ildi.
Hemen yazı kurulunu o ak!am toplatıya ça"ırdım, tutuklanmam halinde dergi ve kitap yayının nasıl sürdürülmesi gerekti"ine dair bilgi verdim.
Avukatım Mü!ür Kaya Canpolat zaten Ant'ın yazı kurulu üyesiydi, benimle birlikte gelecekti.
- En iyisi ben bir de foto muhabiri ayarlayayım, dedi.
Giri!indeki, ve de e"er serbest bırakılırsan, çıkı!ındaki durumunu foto"raflarla tesbit ettirelim.
Ertesi sabah foto muhabiriyle birlikte üçümüz sıkıyönetim adli mü!avirli"inin kapısındaydık. #çeri girmeden önce
foto muhabiri arkada!, benim çe!itli açılardan foto"rafımı
çekti.
#çeri girdi"imde kapıda beni bir havacı yarbay kar!ıladı.
Nazik davranmaya çalı!ıyordu.
Büyük bir salona girdik.
Salonda üç kuvvete de mensup çe!itli rütbede çok sayıda
adli subay vardı. Beni kapıda kar!ılayan havacı adli subay
büyük bir masaya yöneldi. Masanın çevresinde kara, hava
ve deniz kuvvetlerinden iki!er subay oturuyordu. Kendisi de
masanın ba!ına oturdu, bana da tam kar!ısındaki sandalyeyi
gösterdi.
Ben sorgulanmamı beklerken salondaki di"er subaylar
arada bir aya"a kalkarak sinirli bir !ekilde, özellikle de benim
yanımdan geçerken husumetle bakarak volta atıyorlardı.
Havacı yarbayın önüne Ant'ın çe!itli sayıları serilmi!ti,
her sayıda da belli yazıların satıraltları çe!itli renklerdeki kalemlerle çizilmi!ti.
Son sayıyı önüne çektikten sonra yekten sordu:
- Do"an Bey, bu ordu dü!manlı"ınız neden?
- Orduya sübjektif olarak dü!man olmam için bir neden
yok. Ben bu orduda birbuçuk yıl yedek subaylık yaptım, subayıyla, assubayıyla, eriyle birçok dostum oldu . Ailemde
495
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 496
subaylar da var. Ben ordunun kapitalistle!tirilmesini, subayların halk kökeninden kopartılmasını ele!tiriyorum.
- Bakın !u sayılara... Her sayıda ordunun imtiyazlı konuma geçti"inden, OYAK dolayısıyla bizlerin zenginle!ti"imizden bahsediyorsunuz. Bu yazıları okuyanlar bize
dü!man kesiliyor. Çar!ıya pazara üniformayla gitti"imizde
bu dü!manlı"ı açıkça görüyoruz. Bunda sizin yayınlarınızın
büyük rolü var.
- Böyle bir durum varsa sorumlusu herhalde biz de"iliz.
Biz ordunun kapitalistlerle ve emperyalistlerle i!birli"i yapmayan bir halk ordusu olmasını istiyoruz.
Bunun üzerine yarbay ses tonunu yumu!attı:
- Bakın, biz de halkın çocuklarıyız. Tabii ki halkın ordusuyuz. Zaten bu OYAK'ın neye yaradı"ını biz de do"ru
dürüst bilmiyoruz.
- #!te biz de Ant'ta bunları açıklamaya çalı!ıyoruz.
OYAK'la, sava! sanayiiyle ordu, belki sizler farkına varmadan kapitalist sisteme entegre ediliyor.
- Peki, askeri yargıçlar suç i!leyen i!çileri, sendikacıları
yargılayamaz mı?
- 15-16 Haziran Direni!i bir suç de"il ki, anayasal hakları savunma eylemi... Hükümetçe, kapitalistlerce suç sayılsa
bile, i!çileri, çalı!tıkları fabrikaların patronları de"il, tarafsız
yargıçlar yargılamalıdır.
- Biz nereden i!çilerin patronu oluyoruz?
- Ant'ta açık seçik, belgeleriyle yazdık. Sizlerin ortak
edildi"iniz OYAK, bugün direndikleri için suçlanan i!çilerin çalı!tıkları Good-Year'ın, TEO'nun, MAT'ın, Graphette'in,
Hekta!'ın TPAO'nun, TUKA$'ın, Pe-Re-Ja'nın, MA#S'in sahibidir. Gelecek yıldan itibaren de OYAK, Fransız firması
Renault ile Bursa'da otomobil imal etmeye ba!layacaktır.
Takdiri size bırakıyorum.
Ben somut verilerle konu!tukça, havacı yarbay da, sorguda bulunan di"er subaylar da suçlayıcı bir tonla konu!496
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 497
maktan vazgeçerek OYAK'ın i!tirakleri üzerine somut sorular sordular.
#ki saate yakın süren sorgunun sonunda havacı yarbay:
- Bu adli bir sorgu de"ildi, sadece sizin dü!üncelerinizi
ö"renmek istedik. Te!ekkür ederiz, diyerek beni kapıya kadar
geçirdi.
Tam el sıkı!arak ayrılıyorduk ki,
- Bir !eyi merak ettim, dedi. Niçin foto muhabiriyle geldiniz, içeri girerken foto"raf çektirdiniz?
- Girdi"im gibi çıkabilece"imden emin olmadı"ım için.
Yüzündeki ifade tekrar ciddile!ti:
- Bakın, bu kez bu kapıdan geldi"iniz gibi çıkıyorsunuz.
Ama gelecek defa hiç de böyle olmayabilir.
Avukatım Mü!ür Kaya ile karargahtan uzakla!ırken olup
bitenleri kendisine anlattım.
- Bana kalırsa sen bir süre #stanbul'da kalma, dedi. Bunlar
seni bıraktı ama, polis i!güzarlık eder, senin pe!ini bırakmaz.
Provokasyon yaparlar, komplo yaparlar... #zini kaybettirip Anadolu'da bir yerlere git. Yazılarını oradan gönderirsin. Sıkıyönetim sona erinceye kadar temkinli olmakta yarar var...
Yaz tatili bitmek üzereydi. Hemen geni! katılımlı bir yazı
kurulu toplantısı yaparak durumu de"erlendirdik. Mü!ür'ün
tavsiyesine uyarak #nci'yle birlikte bir süre ortadan kaybolmamıza karar verildi.
Gelecek günlerin ne getirece"inden emin olmadı"ımız
için uzun zamandır ihmal etti"imiz ailelerimizi görmek istiyorduk. Önce Ankara'ya, oradan Antalya'ya geçtik. Antalya'da bir motelde birkaç gün kalıp dinlenecek, oradan da
#zmir'e geçecektik. #zimizi kaybettirmek için hiç kimseyle
görü!memekte kararlıydık.
Ne ki Antalya'da otobüsten iner inmez genç bir delikanlı:
- Vay Do"an abicim, ho! gelmi!siniz, diyerek üzerime
atıldı. Bir çayımı içmeden sizi dünyada bırakmam.
Kim oldu"unu da bilmiyordum, Ant'a u"ramı! okurlarımızdan biri olmalıydı.
497
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 498
Sahildeki bir kahveye yönelmi!tik ki, delikanlı birilerine
i!aret çakarak Antalya'daki solcu tanıdıklarını da bizimle
sohbet için kahveye ça"ırdı. Bir süre sonra kahvehanede
büyük bir kalabalık olu!tu.
Bu arada bizi a"ırlayan delikanlı ba"ıra ça"ıra kendi serüvenlerini anlatmaya ba!ladı. Türkiye'de i!siz kalınca
çalı!mak üzere yurt dı!ına gitmi!, Kuzey denizlerindeki Sovyet balıkçı gemilerinde çalı!mı!tı. #nandırıcı olmak için de
cebinden pasaportunu çıkartıp orak çekiçli Sovyet vize damgasını gösteriyordu.
Bir süre endi!e içinde söyle!tikten sonra, Alanya'da
yakınlarımızla bulu!aca"ımızı söyleyerek ayrıldık.
Bir hafta kadar Alanya'da yeni yapılan bir motelde dinlendikten sonra Eylül ortalarında sıkıyönetimin kalkması
üzerine #zmir üzerinden hemen #stanbul'a dönerek yeni
sayının hazırlı"ına koyulduk.
Türkiye #!çi Partisi'nin 4. Büyük Kongresi yakla!ıyordu.
Bu kongre, partinin Türkiye devrimci hareketine gerçekten
öncülük edebilmesi konusunda son !anstı. Bir süreden beri
partinin il ve ilçe kongrelerinde çe!itli hizipler arasında
kırankırana bir mücadele sürüyor, yönetimdeki Emek Grubu
bu kongrede "MDD'cilerin kökünü kazıma" !iarıyla partinin
tüm olanaklarını seferber ediyordu.
Buna kar!ılık, kendilerine "proleter devrimci" diyen
MDD'ciler de parti içi mücadelede açıkça !iddete ba!vuruyordu. Bunlar parti genel merkezini basarak yöneticileri
dövecek, partinin yazı makinelerine ve birçok e!yasına elkoyacak kadar ileri gitmi!lerdi.
#ki tarafın da mücadele yöntemlerini aynı sertlikte ele!tirirken, partinin bu kongreden iç çeki!melere son vererek kenetlenmi! ve güçlenmi! çıkmasına katkıda bulunmak üzere
iki sayı sürecek olan bir de"erlendirme yazısı hazırladık.
Ankara'da yapılan büyük kongre, parti içindeki bölünmelerin iyice kemikle!mesiyle sonuçlandı. Emek Grubu'nun
sekter tavrı kar!ısında MDD'ciler partiden tamamen uzak498
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 499
la!ıp yeni partiler kurma sürecine girerken, parti kitlesinde
a"ırlık ta!ıyan sendikacılar ve Kürt delegeler de, Emek
Grubu'nun olu!turaca"ı yönetime ortak olmayı reddederek
izlemede kaldılar.
Kongrenin tek olumlu yanı, Kürt delegelerin bastırması
üzerine Türkiye'de ilk kez Kürt halkının haklarını ve istemlerini açıkça, adını koyarak dile getiren bir karar tasarısının
kabul edilmesi oldu.
Bu karar tasarısına ra"men Kürt arkada!lar kendilerini
T#P'ten dı!lanmı! hissediyor ve yeni siyasal örgütlenme olanaklarını tartı!ıyorlardı. Necmettin Büyükkaya'nın ba!ında
bulundu"u DDKO bu planda önemli rol oynuyordu.
O günlerde yazarımız Mehmet Emin Bozarslan bir öneriyle geldi.
- Türkiye'de Kürt sorunu ciddi bir !ekilde ele alınacaksa,
öncelikle Kürt halkının tarihini çok iyi tanımak gerekir. $eref
Han'ın 16. yüzyılda yazmı! oldu"u $erefname'nin Türkçe çevirisi yok. Yayınlayabilirseniz ben bunu Arapçadan çeviririm. Ama risklidir, dâva açılabilir, kitap hemen toplatılabilir.
- Bozarslan, riski ne olursa olsun, bu eseri Türkçe
yayınlamak Ant gibi bir yayınevi için görevdir. Türkiye'de
ko!ullar a"ırla!ıyor, her an bir darbe olabilir. Hemen çevir,
geç olmadan yayınlayalım, okuyucuya ula!tıralım.
Bir süre önce Cengiz Tuncer tarafından Do"u Anadolu'nun Düzeni adlı incelemesi yayınlanan ve bu yüzden
a"ır baskı ve saldırılara u"rayan #smail Be!ikçi, ortak dostumuz gazeteci Yılmaz Öztürk'le birlikte sık sık Ant'ı ziyaret
ederek bizlerle uzun uzun sohbet ediyordu.
Be!ikçi $erefname'yi yayınlayaca"ımızı ö"renince çok
sevindi, "Do"u Anadolu'da geri bırakılmı!lı"ın olu!umu"
ba!lıklı yeni bir incelemesini gönderdi. $ubat 1970'de
yayınladı"ımız yazısında Be!ikçi, Kürt halkının sosyo-ekonomik yapısı, gerek kendi iç çeli!kileri, gerekse emperyalizmle ve yerli i!birlikçisi egemen sınıflarla çeli!kileri
konusunda somut veriler ortaya koyarak devrimci hareketin
499
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 500
ulusal soruna sa"lıklı yakla!ımını sa"layacak de"erli bilgiler
veriyordu. Be!ikçi'nin incelemesini daha sonraki sayıda
#hsan Aksoy'un Kürt sorunu konusundaki görü!leri izliyordu.
$erefname'nin ise iki cilt halindeki yayınını ancak 12
Mart Muhtrası'nın verildi"i günlere yeti!tirebildik. Bu kadar
hacimli bir kitabın rekor denecek bir sürede çevirisi, dizgisi,
baskısı ve da"ıtımı o günün ko!ullarında gerçekten büyük
bir ba!arıydı.
39 yıl sonrayeni bir yayınevi tarafından $erefname'nin
yeni baskısı yapıldı"ında Kürt medyasının bu baskıyı tanıtan
haberlerinde "$erefname daha önce de kötü bir baskı ve dille
Türkçe yayımlanmı!tı" biçiminde bir cümle yer alıyordu.
Okuyunca yüre"im burkuldu. O günün a"ır baskı ko!ullarında büyük risk alarak yayınlanan kitabın karaborsadan
zorbela bulunan farklı kalitelerdeki ka"ıtlarla yapılabilen
baskısının kalitesinden bahsetmenin gülünçlü"ü bir tarafa,
Türkçeye Kürt tarihi, Kürt kültürü, Kürt halkının mücadelesi üzerine sayısız eser kazandıran sevgili Bozarslan'a 40 yıl
sonrasının rahat ko!ullarında yapılan saygısızlıktan ötürü...
Ant'ın Ocak 1971 sayısında Bolivya Milli Kurtulu! Ordusu'nun "Askeri darbe çözümyolu de"ildir" ba!lıklı bildirisini yayınladı"ımız günlerdi. Ayrıca, #!çi sınıfının siyasal
mücadelesine tarihsel ve bilimsel perspektifler açmak üzere
Ant'ta bir dizi önemli belge yayınlamı!tık: Tanınmı! marksist
dü!ünürlerin Asya Tıpı Üretim Tarzı üzerine analizleri, Konstantin Çukalas'ın Yunanistan Dosyası, Sovyet bilimadamları
$nurov ve Rozaliev'in Türkiye'de Kapitalistle!me ve Sınıf
Kavgaları, Sedat Özkol'un Emperyalizm, Tekelci Kapital ve
Türkiye, Muzaffer Sencer'in Türkiye'de Köylülü"ün Maddi
Temelleri ve Dinin Türk Toplumuna Etkileri, Enzensberger'in
Havana Duru!ması...
Havana Duru!ması'nı, kitap olarak yayınlamamızdan bir
süre sonra, Genco Erkal'ın yönetti"i Dostlar Tiyatrosu sahneye koydu. Bir gün kitabın çevirmeni Sezer Duru büyük bir
heyecanla telefon etti:
500
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 501
- Müthi! bir haberim var. Havana Duru!ması'nın yargıçlarından Gregorio Ortega Türkiye'de. Kendisini Dostlar
Tiyatrosu'ndaki arkada!larla da tanı!tırdım. Hattâ bir temsil
sırasında bizzat sahneye çıkarak kendi rolünü oynayacak.
Ama sizinle de tanı!masını istiyorum.
Ortega seyahati sırasında Granma Gazetesi ve di"er
Küba yayınları için röportajlar yapıyordu. Ant'ı ziyareti
sırasında bizimle Türkiye'deki devrimci mücadelenin perspektifleri ve sorunları üzerine uzun uzun görü!tü, notlar aldı.
Küba'yla ilgili birçok yayın yapmı!tık, ama kar!ımızda ilk
kez, hem de devrimi gerçekle!tiren ve kar!ı-devrimcileri
yargılayan ki!ilerden biriyle kar!ı kar!ıya gelmek son derece
heyecanlandırıcıydı.
Troçkist dü!ün adamı Ernest Mandel'in Marksist Ekonomi Elkitabı da Sovyetik !emaların dı!ında temel bir ekonomi politik elkitabı olarak Ant Yayınları arasında yeralmı!tı.
Kitabı Fransa'dan bir dostumuz getirdi"i zaman Mandel'in
politik angajmanlarını pek de bilmiyorduk. O günün ko!ullarında, belki de Sovyet ve Çin etkileriyle, Troçkizm Türkiye
sol hareketinde iyi gözle bakılmayan bir akımdı.
Yazı kurulundaki Fransızca bilen arkada!ların özetledi"ine göre kitap gerçekten büyük bir akademik de"er
ta!ıyordu. Yayınlamaya karar verdik. Çevirisini, kendisini
TKP dâvası sonrası günlerde #zmir'den tanıdı"ım Orhan
Suda'ya emanet ettik.
Mandel çevirisini üstlendi"inde Orhan'ın o sıradaki
e!iyle ciddi ailevi sorunları vardı. Bu nedenle çeviri bir türlü
ilerlemiyordu.
Çeviriyi sakin bir yerde yapabilmesi için Cagalo"lu'nda
kendisine bir otel odası tuttuk, bir de portatif daktilo verdik.
Nafile... E!i orada da rahat bırakmıyor, çeviri geciktikçe gecikiyordu.
Sonuçta çözümü, Orhan'ı Ant yönetim yerinde güvence
altına almakta bulduk. #nci'nin foto"raf çalı!maları için kullandı"ı karanlık odayı bir büroya dönü!türdük. Ant yazı ku501
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 502
rulundan Hüseyin Kıvanç da çevirileri daktilo etme sorumlulu"unu üstlendi. Ve de Mandel çevirisi umdu"umuzdan
daha kısa bir sürede tamamlanarak yayına girdi.
Mandel'in kitabı Türkiye sol hareketinde büyük yankı
yarattı. #nsanlı"ın tarihsel geli!imi, modern verilere ve bulgulara da dayanarak, ilk kez bu kadar kolay anla!ılır !ekilde
dile getiriliyordu.
O günlerde Ankara'da bir T#P toplantısıda kar!ıla!tı"ım
Yalçın Küçük, Mandel'in kitabını yayınladı"ımız için kutladı
ve Ortado"u Teknik Üniversitesi'nde kitabı ö"rencilere okutturduklarını söyledi.
Önemli bir ba!ka yayınımız ise, Ant Yayın Kurulu üyesi
Çetin Özek'in Fa!izm ve Devrimci Halk Cephesi adlı eseriydi. Türkiye'de Kemalizm ve #slamizm temelinde ya!anan
fa!izan geli!meleri tüm çıplaklı"ıyla ortaya koyuyor, Türkiye halklarının tek kurtulu! yolunun i!çi sınıfı önderli"ideki
devrimci halk cephesinin gerçekle!tirilmesinde oldu"unu
vurguluyordu.
O günlerde i!çi sınıfı mücadelesinin sendikal kesimi de,
T#P Kongresi'nin toparlayıcı olamamasından rahatsızdı.
D#SK ve Maden #! Genel Ba!kanı Kemal Türkler,
Maden #! genel ba!kan yardımcılarından $inasi Kaya ile bir
ak!am Kazancı Yoku!u'ndaki evimize geldi.
#nci'nin her sonbaharda yaptı"ı kızılcık votkasını yudumlarken sosyalist hareketin içine sürüklendi"i bölünmü!lük üzerine uzun uzun konu!tuk.
Kemal Türkler, söyle!inin belli bir a!amasında,
- Biz i!çi sınıfının sendikal plandaki temsilcileri olarak
gerçekten büyük bir devrimci atılım yapmak istiyoruz, dedi.
Kendilerinin T#P deneyimindeki "uvriyerist" yanlı!larını
ele!tirdikten sonra:
- Ben sizi ta 60'lı yılların ba!ında, Maden-#! örgütlenmesi'ndeki yürekli çıkı!larınızdan tanıyorum, dedim. Türkiye artık yeni bir a!amada, daha farklı örgütlenme ve
mücadele biçimlerine gereksinimi var.
502
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 503
O sıralarda, D#SK'li sendikacılarla bir bulu!mada, Kocaeli bölgesinden sendikacı Sırrı Öztürk'ün D#SK ve Maden#! yöneticilerine yöneltti"i "pasifizm" ele!tirilerini naklettim.
- Haklı olabilirler.
- Sadece Sırrı de"il, i!çi sınıfı dı!ındaki potansiyel devrimci kesimler, özellikle de devrimci gençli"i temsil eden
Dev-Genç, Kürt direni!ini temsil eden DDKO, sizleri pasif
buluyor.
- Ben bu konuyu ciddi olarak gündemime alıyorum. Sizi
mutlaka arayaca"ım, dedi.
$inasi Kaya çok sevinçliydi.
- Demedim mi, bizlere güvenebilirsiniz.
Ant'ın yazı kurulunda bu görü!meyi genel hatlarıyla naklettikten sonra sordum:
- Süreci ilerletmek için ne yapabiliriz?
70'li yıllarda D#SK'in e"itim uzmanı ve daha sonra
Ba!türk döneminde ba!kanlık danı!manı olacak olan Faruk
Pekin:
- Türkiye'deki fa!izan geli!meye kar!ı genel grev direni!ini gündeme getirelim, dedi.
Bunun üzerine Kemal Türkler'e telefon ederek kendisinden "genel grev" konusunda görü!mek istedi"imizi söyledim. Hemen kabul etti. Görü!meye Çetin Özek ve Faruk
Pekin'le birlikte gittik.
Türkler,
- Genel grev bizim gündemimizde de"il, dedi. Biliyorsunuz birçok i!yerinde sendikal mücadele yürütüyoruz. 1516 Haziran'dan sonra açılan yaralarımızı sarmaya
çalı!ıyoruz. Ama Türkiye'nin de fa!izan bir yönetime do"ru
sürüklendi"inin bilincindeyiz. Genel grev fikrini Ant'ta
i!leyin, tartı!maya açın, kurullarımızda görü!ürüz, ko!ullar
uygunsa, güçler dengesi elveriyorsa, o da yapılır.
Ant'ın Ocak 1971 sayısı "1971 Genel Grev Yılı Olmalıdır" sloganlı bir kapakla ve Çetin Özek'in bu konudaki analiz ve önerilerini içeren uzun bir makalesiyle yayınlandı.
503
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 504
Aynı sayıda 28 Ocak 1921'de Kemalistler tarafından 14
yolda!ıyla birlikte katledilen TKP kurucusu Mustafa Suphi'nin ölüm yıldönümü dolayısıyla Sultan Galiyev, B. Ömerov ve R. $akirov'un yazılarını yayınladık.
O günlerde Maden #! Sendikası, üye i!çiler için e"itim
seminerleri düzenliyordu. Fethi Naci, $üleyman Üstün, Çetin
Özek, Faruk Pekin e"itimciler arasındaydı. Basın konusunda
ben de bir seminer vermi!tim.
Bir gün $inasi Kaya telefon etti.
- D#SK olarak bir siyasal projemiz var. Tüm solu toparlayacak yeni bir siyasal örgütlenmenin olanaklarını tartı!mak
istiyoruz.
15-16 Haziran Direni!i'nden beri devrimci çevrelerde,
özellikle de Dev-Genç içerisinde "i!çi sınıfı öncülü"ü" artık
tartı!masız kabul edilir hale gelmi!ti. Dev-Genç yöneticilerinin D#SK’le ili!ki kurmak istedikleri haberleri geliyordu.
#lk toplantıda Türkler'e:
- Bir grup aydınla kuraca"ınız ili!kiler yeterli de"il,
dedim. Bugüne kadar belki de haklı olarak mesafeli davrandı"ınız sol örgütlerle de diyalog ve ili!ki aramalısınız.
Türkler'in yanıtı kategorikti:
- Hayır, bize çok küfrettiler. Diyalog ve ili!ki için henüz
erken. Ben kabul etsem bile sendikacı arkada!larıma kabul
ettiremem.
Tam o günlerde Deniz Gezmi! ve arkada!larının Ankara'daki banka soygunu gündeme bomba gibi dü!tü.
Ant'ta bu olayla ilgili çe!itli de"erlendirmeleri verdikten
sonra, Deniz'lere sahip çıktık: "Deniz ve arkada!ları, soygun
düzenine kar!ı sava!an halk çocuklarıdır!"
Soruyorduk: "Türkiye kurtulu! mücadelesinin birinci döneminde tek vurucu gücü te!kil eden ve ulusal hareketin Ankara'da tutunmasını sa"layan Çerkez Ethem ve karde!leri de,
o çok seçkin milislerini, #zmir Valisi Rahmi Bey'in o"lunu
kaçırarak aldıkları yarım milyonluk fideyi necat ile donatmı!lardır. Ethem kuvvetleri Anadolu'nun dört bir yanında
504
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 505
Ankara Hükümeti'ne rahat çalı!ma olana"ı sa"larken ne
Mustafa Kemal ne de #smet Bey bunun hesabını sorabilmi!lerdir. Sıcak mücadelenin kanunları serttir ve günü gelince kimseden icazet almadan uygulanır."
Yazı kurulumuzdan Çetin Özek bir konferans için gitti"i
Ortado"u Teknik Üniversitesi'nde Deniz Gezmi!'le
görü!mü!tü. Deniz, kendilerini "soygun düzenine kar!ı
sava!an halk çocuklarıdır!" diyerek savundu"umuz için duygulanmı!tı.
- Bize bir tek Ant dayanı!ma gösterdi, diyerek te!ekkür
etmi!ti.
Türkiye Halk Kurtulu! Ordusu'nun önderleri Deniz,
Yusuf ve Hüseyin bir sonraki a!amada Amerikan çavu!larını
kaçırma eyleminden sonra Türkiye Kürdistanı'na geçerken
yakalandılar.
Bâbıâli medyası Deniz'lere kar!ı büyük bir karalama
kampanyasına giri!ti. Ant'ta THKO'nun bildirisini tam metin
verdikten sonra !u uyarıyı yaptık:
"THKO sava!çılarının giri!tikleri eylemlerin, ba!langıç
noktası ve olayların geli!imi açısından ele!tirilecek yanları
vardır... Ancak sansayonel gazete haberleri ve polisin
çıkarttı"ı söylentiler esas alınarak bu olayların ele!tirisi
yapılamaz. Mücadeleye ba! koymu!, canlarını vermeyi göze
almı! devrimcilere ele!tiri yöneltmek, masa ba!larında
ahkam kesenlerin de"il, mücadelenin en keskin noktalarındaki devrimcilerin hakkıdır."
Bu arada dünyadaki devrimci mücadeleleri tanıtan dizide iki kitap daha yayınladık.
Birincisi, Brezilyalı gerilla lideri Carlos Marighella'nın
$ehir Gerillası kitabıydı. Ant'ın sıkıyönetimce yasaklanmadan önce yayınlanan en son kitabı ise Victor Serge'in Militana Notları'ydı.
Brezilya'daki devrimci direni!in lideri Carlos Marighella,
!ehir gerillası üzerine notlarını yazdıktan bir süre sonra Kasım
1969'da hükümet güçleri tarafından pusuya dü!ürülerek öldü505
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 506
rülmü!tü. Bunun üzerine Küba'da yayınlanan Tricontinental
Dergisi, en yakın yolda!ı J. Camara Ferreira'nın Marighella'yı
ve mücadelesini anlatan uzun bir yazısını yayınlamı!tı. Bu
yazıdan çevrilmi! ve teksir makinesinde basılmı! bazı metinler
devrimci çevrelerde elden ele dola!ıyordu.
Haziran 1970'te ise Fransa'da Maspero Yayınevi Marighella ve mücadelesini tanıtan bir derlemeyi Pour la Libération du Brésil adı altında yayınladı. Ne ki, kitap yayınlanır
yayınlanmaz hükümet tarafından yasaklandı. Yasak kararı
Fransa'da büyük tepki yarattı ve 22 yayınevi hükümete meydan okuyarak kitabı ortak sorumluluk altında yeniden
yayınladılar.
Tricontinental'deki incelemeyle Paris'te ortakla!a basılan
kitabı çevirterek Ekim 1970'de tek kitap halinde ve $ehir Gerillası - Brezilya'nın Kurtulu!u #çin adı altında yayınladık.
#nci'nin yaptı"ı kapak kompozisyonunda üç kur!un
deli"i vardı. Kitabın içeri"inden çok kapak kompozisyonundan dolayı kıyamet koptu. Kitap derhal toplatıldı, #nci
savcılıkta saatlerce sorguya çekilerek hakkında dâva açıldı.
Kitabın Türkiye'de yasaklanmasına kar!ı Fransa'dakine
benzer bir tepki ve dayanı!ma gösterilmedi. Aksine, sa" cepheden oldu"u gibi soldan da Ant'a a"ır saldırılar yapıldı.
Bu ortamda aydın namusuyla tepki gösteren tek yazar
Fakir Baykurt oldu. Cumhuriyet Gazetesi'nde 16 $ubat
1971'de yayınlanan yazısında !öyle diyordu: "… $ehir Gerillası Elkitabı hem Fransa'da, hem Türkiye'de çıkar çıkmaz
toplatıldı. Fransız yayımcıları toplatma kararına çok sert
tepki gösterdiler. Yirmi iki yayınevi birle!erek ve sorumlulu"u ortakla!a üstlenerek '$ehir Gerillası Elkitabı'nı yeniden yayınladılar. A!tılar Fransız Hükümeti'nin koydu"u
yasa"ı. Bizde ise hem kitap toplatıldı, hem yayıncısı mahkemeye verildi, hem de kapak ressamı hakkında kovu!turma
açıldı, fakat yayımcılarımızdan henüz bir ses yok."
12 Mart Muhtırası'nı izleyen günlerde polisiye baskılar
daha da artmı!, ama henüz sıkıyönetim ilan edilmemi!ti. O
506
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 507
günlerde Paris'e yaptı"ı bir seyahatten dönen Hüseyin Ba!,
her zaman oldu"u gibi birçok kitap getirmi!ti. Hepsi çevrilip
yayınlanabilecek nitelikteydi. Ancak o günün ko!ullarında
bir tanesinin yayını öncelik ta!ıyordu. Yüzyılın ba!ında Belçika, Fransa, #spanya ve Rusya'daki devrimci mücadelelere
fiilen katılmı!, bunlar üzerine sayısız incelemeleri ve kitapları bulunan Victor Serge, Militana Notlar'ı 1925 yılında
yazmı!tı. Özellikle Çarlık polisi Okhrana'nın Rus Devrimi'nden sonra açıklanan ar!ivlerinden yararlanarak
yazdı"ı bu kitapta Victor Serge, a"ır baskı ko!ullarında bir
devrimcinin nelere dikkat etmesi, kendisini, örgütünü ve
yolda!larını nasıl koruması konusunda bilgi veriyordu.
Yayınlanır yayınlanmaz bu kitap için de derhal dâva
açılarak toplatma kararı çıkartıldı. Ne ki kitap o denli hayati
bir gereksinime yanıt veriyordu ki, birkaç hafta içinde tamamı tükenmi!ti. Yeni baskı yapılamadı"ı için gençler kitabın pratik tavsiyelerde bulunan sayfalarını fotokopiyle
ço"altıp da"ıtıyorlardı.
Ant'ın son iki sayısına ajitasyon, propaganda ve kar!ıdevrimci propaganda konusunu dünyadan ve Türkiye'den örneklerle ayrıntılı !ekilde analiz eden iki inceleme yazdım.
Son sayıda ayrıca Çetin Özek'in Türkiye'de kar!ı-devrimci
örgütlenmeler ve eylemler üzerine bir incelemesi yeralıyordu.
Her yazdı"ımız yazıdan, yayınladı"ımız her makale ve
kitaptan dâva açılıyordu.
Günlerimin büyük kısmı Sultanahmet'teki #stanbul adliye binasında geçiyordu. Koridorlarda duru!ma sıramın gelmesini beklerken, ya yanımda getirdi"im Hermes Baby'de
yazılarımı yeti!tirmeye çalı!ıyor, ya da avukatım Mü!ür
Kaya Canpolat'la sohbet ediyordum. Tekdüze bir ya!amdı.
Bir gün duru!maların büyük kısmı sona erdi"inden
ö"leye do"ru adliyenin büyük koridoru hayli bo!almı!tı. Koridorun öteki ucundan gelen topuk sesleri sohbetimize sekte
vurdu. Son derece alımlı bir bayan silüeti sert adımlarla
507
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 508
uzaktan bizim tarafa do"ru ilerliyordu. #kimiz de geleni daha
iyi görebilmek için pür dikkat kesilmi!tik. Yakla!ınca farkettik ki, gelen âfet genç bir kadın de"il, ömrümüz boyu
!arkılarıyla bizi mesteden büyük ses sanatçısı Safiye
Ayla'ydı. O sıralarda 70'ine merdiven dayamı!tı, ama son derece dinç, alımlı ve vakurdu.
Birkaç yıl önce e!i büyük müzisyen $erif Muhittin Targan
vefat etti"inde T#P çevrelerinde yayılan bir söylenti tüm partilileri çok heyecanlandırmı!tı. Ayla'nın aile servetinin büyük
kısmını T#P'e ba"ı!layaca"ı söyleniyordu. Ama arkası gelmedi.
Yıllar sonra öldü"ünde de servetini Mehmetçik Vakfı'na bırakacaktı. Tıpkı Zeki Müren gibi… Müren de T#P'in yükseli! dönemindeki sohbetlerinde sola sempatisini sık sık dile getirmi!,
bu nedenle olsa gerek servetinin önemli bir bölümünü T#P'e
ba"ı!layaca"ı söylentileri çıkmı!, ama arkası gelmemi!ti.
#stanbul Adiyesi'ne ili!kin anılarım arasında en çarpıcı
olanlardan biri de, Savcılık'taki sorgularımdı. Ba!langıçta
hakkımdaki soru!turma ve dâvaların hemen hemen hepsi
cumhurba!kanına, hükümete, orduya, kolluk kuvvetlerine
yayın yoluyla hakaret iddiasıyla açılıyordu.
1970'den itibaren "komünizm propagandası" dâvaları
yo"unla!tı, ama kısa bir süre sonra "Kürtçülük propagandası"
iddiasıyla açılan soru!turma ve dâvalar öne geçti.
Benim dâvalarıma bakan savcı artık Ant'ın en sadık
okuyucusu olmu!tu, sorgularda da son derece nazik ve hattâ
saygılı davranıyordu. Kaçıncı dâvaydı, bilmiyorum. Yine
"Kürtçülük" propagandası yapmakla suçlanıyordum.
- Do"an Bey, dedi. Ben yayınlarınızı incelemeye vakit
yeti!tiremiyorum. Bu kadar yazıyı ne zaman yazıyorsunuz?
- Sorgulardan ve duru!malardan vakit buldukça, diye
yanıtladım.
- Haklısınız, dâvalarınızın daha da yo"unla!tı"ını biliyorum, çünkü ço"unu ben açıyorum. Ama emin olun, size
husumetimden de"il, mevcut yasalar mecbur etti"i için
soru!turma açmak zorundayım.
508
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 509
#kna olup olmadı"ımı anlayabilmek için bir süre susarak
yüzüme baktıktan sonra tekrar sordu:
- Siz Kürt müsünüz?
- Hayır ailemde Türk'ün dı!ında Yunan, Arnavut, Sırp
karı!ımı olabilir, zira Balkanlar'dan gelmi!ler, ama bilebildi"im kadarıyla Kürt yok.
- Öyleyse Kürtleri savunmak için riski de göze alarak
niye bu kadar yazıyor, yayın yapıyorsunuz?
- Savcı Bey, Ant'ı dikkatli okudu"unuza göre bilmeniz
gerekir. Biz Filistinlileri, $ah baskısı altındaki #ranlıları,
ABD'deki siyahları, Asya ve Afrika'daki tüm ezilen halkları
da en az Kürtler kadar savunuyoruz. Ezilen Türk emekçilerini de savunuyoruz.
Bu yanıt üzerine savcı birden dostça bir ifadeyle araya
girdi:
- Sizi çok iyi anlıyorum ve de takdir ediyorum. Biliyor
musunuz, ben yıllarca Güneydo"u illerinde görev yaptım.
Kürt gerçe"ini yakından tanıyorum. Ama dedi"im gibi biz
de kanunların esiriyiz. Örne"in bu sorgudan sonra da
hakkınızda dava açmak zorundayım.
Beni yine kapıya kadar nezaketle u"urladı ve birkaç
hafta sonra da açtı"ı dâvanın celpnamesi geldi.
Kürt halkınının hak ve özgürlüklerini savunuyor olmamız sadece sa"ı ve de cumhuriyet savcılarını rahatsız etmiyordu, Örne"in kırmızı Aydınlık yazarı Mihri Belli,
"Türkiye Halkları" deyimini kullandı"ımız için bizi sert biçimde ele!tiriyor, bu tavrımızla devrimci güçbirli"inin bölünmesine yolaçtı"ımızı iddia ediyordu.
Bu, sivil-asker bürokrasinin öncü rolüne bel ba"lamı!
MDD’ci çevrelerden gelen alı!ılagelmi! bir ele!tiriydi.
Oysa bir süre bu görü!lerin etkisi altında kalmı! olan
gençlik ve i!çi liderleri de artık "halklar" sorununa alı!ılmı!
Kemalist kli!elerle bakmıyor, Türkiye halklarını bir gerçeklik olarak kabul ediyor, devrim stratejilerini bu gerçeklik
üzerine geli!tirmeye çalı!ıyorlardı.
509
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 510
1971 Nisan'ına kadar Ant'taki yazılarımdan ve yayınladı"ım makale ve kitaplardan dolayı hakkımda açılan 34
dâvada istenen ceza miktarı 195 yılı buluyordu.
Di"er dâvalarda da #nci'nin ve Osman Saffet Arolat'ın
140'ar yıl, Alpay Kabacalı'nın 97 yıl, Ya!ar Uçar'ın 68,5 yıl,
Ya!ar Kemal'in 43,5 yıl, Faruk Pekin ve Ragıp Zarakolu'nun
30'ar yıl, #smail Be!ikçi, Cemal Süreya, Hüseyin Güne!,
#hsan Aksoy, Mekin Gönenç, Çetin Özek'in 15'er yıl, Hüseyin Ba!''ın 6 yıl, Fethi Naci'nin 5 yıl, Can Yücel, Tan Oral,
Özkan Mert, Mehmet Ali Arslan, #brahim Osmano"lu, Nuri
Ayvalı, Hilmi Özgen'in 2'!er yıl hapisleri isteniyordu.
Bu baskılar kar!ısında Bâbıâli basınından ve de meslek
örgütlerinden hiçbir dayanı!ma görmüyorduk. Büyük gazetelerin kirli çıkar ili!kilerini, ünlü kö!e yazarlarının
eyyamcılı"ını kendi yazılarından yapılan alıntılarla sürekli
te!hir etti"imiz için herhalde u"radı"ımız her baskıda içlerinden bir "Oh olsun!" çekiyorlardı.
Buna ra"men Ant sorumluları olarak Türkiye gerçe"ini
dile getirmekte ve devrimci çözümyolları aramakta kararlıydık.
#nci Çerkez Ethem Olayı'nı ve Kemalist yönetimin halk
direni!lerine ihanetini oraya koyacak bir çalı!ma yapmaya
ve bunu yayınlamaya karar vermi!ti. O dönemi ya!ayanlarla
görü!üyor, belgeler topluyordu.
Her birimizi ko!ullandıran Kemalist beyin yıkamasını
yenip çok halklı ve çok kültürlü Türkiye gerçe"ini ortaya
koymaya kararlıydık.
*
12 Mart 1971 günü o ayın tüm belgelerini ve gazete kupürlerini toplamı! Kazancı Yoku!u'ndaki dairemizde Nisan
sayısı için yorum yazıyordum, radyo falan da dinlemiyordum. Saat 13'ü biraz geçmi!ti ki #nci telefon etti:
- Radyoyu dinledin mi? Komutanlar hükümete muhtıra
vermi!ler.
510
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 511
- $a!ırmadım, bekliyorduk.
- Haberi radyoda buraya matris almaya gelmi! Ni"deli
hamallarla birlikte dinledik. "Asker geliyor, i!ler yine boka
saracak" diyorlar.
- Tamamen haklılar. Sen gereken önlemleri !imdiden al.
Ben yine de dergiyi yeti!tirmeye çalı!aca"ım.
Nisan 1971 sayısında askeri müdahalenin geli! sürecini
belgelerle ortaya koyduktan sonra !u ça"rıyı yaptık:
"Generallerin ultimatomuyla Demirel Hükümeti'nin
dü!ürülmesi ve yerine 'partiler üstü' bir hükümet kurma
te!ebbüsüne giri!ilmesi, bir yandan hakim sınıfların ve
onarın parlamentodaki temsilcilerinin arasındaki çeli!kileri
iyice !iddetlendirirken, bir yandan da ordunun kilit noktalarındaki radikal unsurların tasfiyesi, küçük burjuva reformculu"una ba"lanan tüm umutları iflas ettirmi!tir…
Fa!ist yönetimin her çe!idi çökme"e mahkumdur…Halkın
kurtulu!u devrimci i!çi-köylü iktidarındadır."
Ayrıca 5 Mart 1971'de Kırıkhan'da devrimcilerin ve Alevilerin i!yerlerine ve evlerine uygulanan pogromla ilgili
ayrıntılı bir rapor verdik, Deniz'lerin yayınladı"ı THKO bildirisini tam metin yayınladık.
12 Mart Muhtırası'na kar!ı sol çevrelerde farklı de"erlendirmeler vardı. Örne"in Dr. Hikmet Kıvılcımlı'nın gazetesi Sosyalist olayı man!etten "Ordu kılıcını attı" diye
vermi!ti. Özellikle de Nihat Erim'in ba!bakanlı"ı altında Attila Karaosmano"lu, Attila Sav ve #hsan Topalo"lu gibi planlama uzmanlarının da katılımıyla bir sözde "reform
hükümeti" kurulmasından sonra D#SK de dahil birçok ilerici
örgüt yeni iktidara temkinli de olsa destek veriyordu.
Oysa müdahale öncesi günlerde D#SK yöneticileri, T#P'in
giderek i!levsizle!mesi üzerine yeni bir sosyalist örgütlenme
için çe!itli demokratik kurulu!larla danı!ma toplantıları düzenliyordu. Bu toplantılara ben de Ant yazı kurulundaki arkada!larla birlikte sürekli katılıyordum. Ant'tan ayrılmı! olan,
ama Maden #!'te i!çilere e"itim veren Fethi Naci de bu top511
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 512
lantılara katılanlardandı. 12 Mart muhtırası verildikten sonra
bu danı!ma toplantıları fiilen sona erdi.
Aslında 12 Mart muhtırası verilmeden bir süre önce radikal subaylar kanadından tüm sol gruplara oldu"u gibi Ant'a
da sürekli sarkma oluyordu. Yazı Kurulu üyesi sendikacı Süleyman Üstün bir gün benimle özel görü!mek istedi.
- Ant'ın mücadelesinin radikal subaylar çevresinde takdirle izlendi"i, ama Kürt sorunundaki tavrımızdan dolayı
do"rudan ili!ki kurmaya çekindikleri haberi geldi. En
azından bir süre bu sorunu öne çıkartmamamızın hem kendi
hareketleri açısından, hem de Ant açısından yararlı olaca"ını
söylüyorlar.
- Hayır Süleyman, dedim. Biz bu konuda susamayız ve
ödün de veremeyiz. Lütfen sana bu mesajları iletenlere söyle,
onların tercihlerine uygun yayın yapan Do"an Avcıo"lu'nun
Devrim Dergisi var, onlara yeter. Zaten Mahir Kaynak gibi
karanlık bir takım ki!ilerle içli dı!lı ili!kideler. Birlikte bir
takım provokatif toplantılar düzenliyorlar. Biz bunlarda
yokuz ve de bildi"imiz yolda devam ederiz. Ama istersen konuyu yazı kuruluna da getir, orada da tartı!alım.
- Hiç gerek yok, dedi. Senin de"erlendirmene tamamen
katılıyorum. Mesajı getirenlere bunu aynen iletece"im.
Zaten 12 Mart'tan önce radikal subaylar 9 Mart 1971'de
askeri hiyerar!i tarafından tasfiye edildiler.
12 Mart "Reform Hükümeti"'nin foyası da birkaç gün
içinde çıktı. Bunu üzerine solda alternatif çözüm yolları
tartı!ılmaya ba!ladı. D#SK, Ankara'da TÖS, Teksen, Türk
Sa"-Kur, ÜNAS sendikalarının, Elektrik, #n!aat, Orman Harita ve Kadastro Mühendisleri odalarının katılımıyla bir
de"erlendirme toplantısı düzenleme gereksinimini duydu.
Toplantıya ben ve di"er Ant sorumluları da ça"rılıydık.
Ankara'daki toplantı ba!lamadan önce özel olarak
görü!tü"üm Kemal Türkler,
- 12 Mart Muhtırası kar!ısında ilk aldı"ımız tavırdan rahatsız oldu"unuzu biliyoruz. Muhtırayı verenlerin asıl niyetleri
512
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 513
yava! yava! ortaya çıkmaya ba!ladı. $imdi gerçekten demokratik bir çözüm arayı!ı içindeyiz, katkınızı bekliyoruz, dedi.
Daha önce D#SK genel merkezinde kendisiyle yaptı"ımız konu!mayı anımsatarak,
- Bu çözüm arayı!ının içinde mutlaka Dev-Genç ve benzeri devrimci kurulu!lar da olmalı, dedim. Dev-Genç'in yeni
genel ba!kanı Ertu"rul Kürkçü'yle mutlaka görü!melisiniz.
Hattâ hemen bu toplantıya davet etmelisiniz.
Yine direndi:
- Geçen kez de söylemi!tim. Bunun için henüz erken…
Yıllarca bize küfrettiler. Tavırlarını biraz daha izlememiz lazım.
Toplantıdan sonra yeni kurulan hükümete bir kar!ımuhtıra verilmesi kararla!tırıldı. Muhtırada !öyle deniyordu:
"#!çi sınıfının anti-kapitalist mücadelesini ve onun önderli"inde kitlelere anti-emperyalist bilinç götürmek yolundaki çalı!maları 'anar!iyi önlemek' bahanesiyle ezme"e
yönelecek her türlü anayasa dı!ı tutuma kar!ı mücadeleye
kararlı oldu"umuzu açıklarız."
Ant'ın Mayıs 1971 ba!ında yayınlanacak son sayısında
da, cuntanın Erim Hükümeti aracılı"ıyla uygulayaca"ını
açıkladı"ı "Reform ve Huzur Planı"nın içyüzünü somut verilere dayanarak ortaya koyduktan sonra kurulan iktidarın
"sanayici-subay kompleksi"nin iktidarı oldu"unu vurguladık
ve Türkiye devrimci güçlerini tüm olanaklarını kullanarak
bu iktidara kar!ı mücadeleye ça"ırdık.
Derginin dizgisi bitip de sayfalar Yüksel Matbaası'nda
baskıya gönderildikten sonra haftalardır ilk kez evde do"ru
dürüst bir yemek yeme"e karar verdik. Karde!im Çi"dem de
gelecekti. #nci o ak!am safranlı çilav e!li"inde mantarlı böbrek pi!irmeye karar vermi!ti.
Kızkarde!im Çi"dem Özgüden o dönemde TRT'nin #stanbul Radyosu'nda çalı!ıyordu. Bir programında Fransız sanatçısı Serge Regianni'nin "Bay Ba!kan" adlı Fransızca
!arkısını çaldı"ı için günlerce Birinci $ube'de sorguya çekilmi!ti. $arkıda, Cezayir Sava!ı sırasında askere gitmek is513
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 514
temeyen bir gencin kendi a"zından öyküsü yeralmaktaydı.
$arkının "Nerede asker görürseniz ate! edin" !eklinde bir ajitasyon içerdi"i iddiasıyla ihbar yapılmı!, bu nedenle
Çi"dem'in de ba!ı derde girmi!ti.
Gerekli alı!veri!i yaptıktan sonra Yeni Cami'nin arkasındaki bitki satıcılarını dola!tık. Evleneli 6 yılı a!mı!tı.
Ben 35 ya!ındaydım, #nci de 31. Kazancıyoku!u'ndaki dairemizin geni! balkonunu küçük bir bahçe haline getirmeyi
uzun zamandır özlüyorduk. Ne ki içimiz gitti"i halde hiçbir
!ey almadık. Türkiye'yi ve de bizleri zor günler bekledi"inin
bilincindeydik. Balkonu ye!illendirmenin zamanı de"ildi…
Ak!am Çi"dem de geldi. Güzel bir sofra donattık. Tam
yeme"e koyulacaktık ki, yayınevinden Osman Çobano"lu
telefon etti:
- Buralarda bir !eyler oluyor. Sokaklarda devriyeler
yo"unla!tı.
Ne olup bitti"ini anlayabilmek için sürekli radyoları dinliyorduk. Asayi! berkemal görünüyordu.
Saat 21'de sıradan bazı haberler verildi. Tam radyoyu kapatacaktık ki, Ba!bakan Nihat Erim'in konu!ması yayınlanmaya ba!ladı. #stanbul, Ankara ve #zmir de dahil 11 ilde
sıkıyönetim ilan edilmi! ve Balyoz Harekatı ba!latılmı!tı.
Derhal #nci'yle dinlenme tehlikesi olmadı"ını dü!ündü"ümüz arka odaya geçtik, ne yapılabilece"ini tartı!maya
ba!ladık. Sıkıyönetim ko!ullarında dergi da"ıtıma verilebilir
miydi? Askerler zaten Ant'a di! biledi"inden bu sayının derhal toplatılaca"ı, hakkımızda yeni dâvalar açılaca"ı, hatta tutuklanaca"ımız kesindi. Ama darbeyi hazırlayan nedenleri
Türkiye ve dünya kamuoyunun ö"renebilmesi için bu sayının
mutlaka okuyucuya ula!ması gerekliydi.
Dergi piyasaya çıkıncaya kadar da tüm güvenlik tedbirlerini almalı, bizim tutuklanmamızdan sonra da yayınevinin
ayakta kalabilmesi için birlikte çalı!tı"ımız arkada!ları bu
döneme hazırlamalıydık.
Hemen evdeki tüm önemli belgeleri, yazı!maları ertesi
514
"vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 08/11/10 08:53 Page 515
gün İstanbul dışında başka bir adrese iletilmek üzerine babamdan kalma körüklü bir meşin bavula tıkıştırdım.
Ardından Ant bürosuna da uğrayıp orada kalan arkadaşlara
tüm önemli yazışma belgelerini, adresleri güvence altına almalarını bildirdim. O geceyi Çiğdem'in Teşvikiye'deki
evinde geçirdim.
Ertesi gün İnci'yle birlikte Ant'a gittik. Çalışan arkadaşlara gerekli talimatları veriyorduk ki, bir yüzbaşı kapıyı
çalıp içeri girdi. "Merhaba" dedikten sonra elindeki notları
karıştırmaya başladı. Belki listede ismi bulunan kimseleri toparlayıp götürecekti. Ne ki belli yayınlarımızın isimlerini
okuyarak bunlardan ikişer adet ayrılıp paketlenmesini istedi.
Sıkıyönetimin bu kitapları inceleyip ayrıca bir soruşturma
açacağını düşünüyorduk ki paketleme bitince,
- Bunlar için Harp Akademisi Komutanlığı'na lütfen bir
fatura kesebilir misiniz? diye sordu.
Herkes rahatladı, sadece akademi kitaplığı için kitap
satınalmaya gelmişti.
Ardından mücellithaneye uğradık. Bir gece önce polisler
derginin hazırlandığı matbaayı basmış, fakat bir şey bulamamışlardı. Sıkıyönetim ilan edildiğini öğrenince, matbaada
basılmış Ant formalarını, yine orada basılıp ciltlenmeyi bekleyen Kur'an formalarının altında sak-lamışlardı, bu nedenle
polisler de bir şey farketmemişlerdi. Baskından sonra formalar derhal ciltçiye gönderilmiş, orada da bekletilmeden
ciltlenerek dağıtıma hazır hale getirilmişti.
Dergiden iki adet alıp mücellithanenin sahibiyle ve
çalışanlarıyla vedalaşıp ayrıldık.
Her zamanki gibi derginin hemen dağıtıma girmesi için
tüm etiketler ve paket kağıtları çok önceden hazırlanmıştı.
Bu son sayı da bir kaç saat içinde büyük bir başarıyla Türkiye'den dört bir yanına ulaştırıldı.
Ertesi sabah Ant sıkıyönetim sonrası tüm gazete bayilerinde okuyucuya ulaşan tek sol yayındı, "Sanayici-subay
kompleksi"nin iktidarı, Vehbi Koç'un "holdingleşme" planı,
515
"vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 08/11/10 08:53 Page 516
Erim Hükümeti'nin bu planın uygulanmasındaki rolü üzerine
belgesel açıklamalarla doluydu. Dağıtılan dergiler her yerde
birkaç saat içinde kapışılmış, tükenmişti.
İnci daha sonra kitaplarımızın İstanbul dağıtımını yapan
GE-DA'ya uğramıştı. İzmir’den beri büyük dostluğum olan
Nurer mevcut koşullara rağmen Ant'ı yayınlayıp okuyucuya
ulaştırdığımız için bizleri kutlamış, koşullar ne denli
ağırlaşırsa ağırlaşsın bize gereken her türlü desteği göstereceğini, gerekirse evinde bile saklayabileceğini söylemişti.
Artık Ant bürosuna gidemediğimiz için son idari toplantıyı
Sirkeci'de her zaman gittiğimiz, zaman zaman Orhan Kemal'le
sohbet ettiğimiz bir lokantada yaptık. Yemekte İnci ve benden
başka, Faruk Pekin, Osman Çobanoğlu, Hüseyin Kıvanç ve kadroya yeni almış olduğumuz Mustafa adlı genç vardı.
Derginin dağıtımını başarıyla gerçekleştirdikleri için kendilerini kutladık. Bu sayı dağıtıldıktan sonra bizim her an tutuklanabileceğimizi, bundan böyle koşullar değişinceye kadar
kendilerini riske atmadan toplatılmamış kitaplarımızın satışıyla
yayınevini ayakta tutmalarını, bunu için gerekli hukuki formaliteleri yerine getireceğimi söyledim. İnci yayınevi hesaplarını
Osman’a teslim etti.
Daha sonra Faruk'la birlikte Taşlık'ta bir kahveye giderek gelecekte neler yapılıp yapılamayacağını bir süre daha
görüştük. Faruk'a bizim ortadan kaybolmamızdan sonra arkadaşı Müfide'yle birlikte bizim evde kalabileceklerini söyleyerek apartmanın anahtarını verdik. O sırada kahvehanede
okulu asıp gelmiş kızlı erkekli iyi aile çocukları vardı. Henüz
Robert Kolej öğrenciliği devam eden Faruk her zamanki gibi
birden parladı:
- Yahu, bunların aileleri "çocuklarımız anarşistler yüzünden okuyamıyor" diye ağlaşıyor, gelip de görsünler çocuklarının neden okuyamadığını!
O akşamı Çiğdem'in evinde geçirdik. Kedimiz Sinbad'ı
da sıkıyönetim ilanından sonra Çiğdem kendi evine götürmüştü.
516
"vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 08/11/10 09:18 Page 517
Sinbad bizim için gerçekten yaşamımızın bir parçasıydı.
Bir gün Filozof Kamil onu terkedilmiş yavru olarak bir yerlerde bulmuş, bize emanet etmişti. Son derece kişilikli bir kediydi. Bizim apartımanda yapılan toplantılarda benim çalışma
masama yerleşir, tartışmaları büyük bir dikkatle izlerdi.
Güneş ve Barbro Karabuda'nın Paris'teki 1968 Direnişi
üzerine Abidin Dino'nun desteğiyle hazırladıkları belgeseli,
İstanbul'daki devrimci ögrenci liderleriyle birlikte bizim
apartımanda birlikte izlemiştik, Sinbad da karanlık siluetiyle
sık sık perdenin önünden geçerek gençleri kahkahaya
boğmuştu.
Altı ay kadar önce Arthur Miller'in Cadı Kazanı oynanırken birkaçyüz metre ilerimizdeki Atatürk Kültür Sarayı
alev alıp da kıvılcımlar ve kor parçaları bizim apartımanın
çatısına yağdığında alçak Sinbad evden kaçıp dama çıkarak
hepimize endişeli anlar yaşatmıştı.
İnci'nin ebeliğiyle yaptığı sorunlu doğumdan sonra dünyaya gelen yavrularından biri Tektaş Ağaoğlu'nda, biri Çetin
Özek'te ve sonuncusu da Çiğdem'deydi. O gece ilk kez Sinbad ve yavrusu tekrar bir araya geliyor, ama Sinbad yavrusunu tanımayıp yapmadığı rezillik bırakmıyordu.
Tam yemekteyken, radyo saat 19'da Çetin Altan ve İlhan
Selçuk'un, Cumhuriyet ve Akşam sorumlu müdürlerinin gözaltına alındıklarını açıkladı. Bu, Balyoz Harekatı'nın gazetecileri de hedef alacağının ilk işaretiydi. Bunun için kardeşimin
evinden ayrılarak o geceyi Hüseyin Baş'ın evinde geçirdim.
Bu süreçte Hüseyin de gerçek bir dostluk ve dayanışma
gösterecek, tüm risklere rağmen bizi saklayacak, hayati
ilişkilerimizi kuracaktı.
Ertesi gün tekrar Kazancı Yokuşu'ndaki apartımana
uğradık. Faruk'la Müfide evde çalışıyorlardı. Bazı kişisel belgelerimizi alıp bir süre pratik sorunlar üzerine bilgi verdikten sonra evden kesin olarak ayrıldık.
Daha sonra bürodaki arkadaşlarla ilişki kurarak sakıncalı
sayılabilecek belgeleri tıkıştırdığım körüklü meşin bavulu
517
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 518
Ankara'da bir adrese gönderttim. Arkada!lar, her zaman bize
tebligat yapmaya gelen polis Hasan'ın büroya u"rayarak bizi
aradı"ını ama arama nedenini açıklamadı"ını söylediler.
Bu mahalle polisi ilginç bir insandı. Bir iki yıl önce ilk
kez bir dâva için tebligat yapmaya geldi"inde tavrı dü!mancaydı. Ne ki davalar ve kitaplarımız hakkında toplatma kararları arttıkça polis Hasan da Ant'ın sürekli ziyaretçileri
arasına karı!mı!tı. Bu gidi! geli!lerinde bize sempati duymu!
olmalı ki, herhangi bir kitap hakkında toplatma kararı
çıktı"ında operasyon ba!lamadan önce yayınevine u"rar, o
kitaptan satınalmak istedi"ini söyler, bir adet alır giderdi.
Hasan gider gitmez depolarda o kitaptan ne kadar varsa
hepsi zulaya alınır, be! on kitap mostralık olarak yayınevinde
tutulurdu. Birkaç saat sonra da asıl toplama ekibi gelir, ancak
bu be! on kitapla yetinmek zorunda kalırdı. Hakkında toplatma kararı olan kitaplar da tüm kitapçılarda "tezgah altı
satı!" yöntemiyle satılırdı.
Polisin bizleri sorması anlamlıydı. Tedbir olarak o geceyi geçirmek için yazarlarımızdan Asiye Eliçin'in Anadolu
yakasındaki evine gittik. Gençli"inde e!i Emin Türk Eliçin'le
birlikte sık sık devlet teröründen nasibini almı! olan Asiye
Hanım bizleri çok seviyordu. Normal zamanlarda defalarca
davet etti"i halde bir türlü evine gidememi!tik. Olup bitenlerin farkında oldu"u için bizi istedi"imiz sürece evinde saklayabilece"ini söyledi. O geceyi evinde geçirdik.
30 Nisan 1971 bizim için gerçek bir dönüm noktasıydı.
Ertesi gün Cumartesi'ydi ve her yer kapalıydı. Bir takım formaliteleri ne bahasına olursa olsun o gün tamamlamalıydık.
Uzun süredir güvenlik nedeniyle üye sayısı 30'a yakla!an
yazı kurulunu toplantıya ça"ıramıyorduk. Gerekti"inde bir
takım hayati kararları alabilmek için kurul ben ve #nci'yle
birlikte Faruk Pekin ve Çetin Özek'i yetkili kılmı!tı.
Sabahtan Çetin'in arabasıyla çıktı"ımız Bo"az sırtlarında, daha sonra Rumelihisarı'nda saatlerce durum de"erlendirmesi yaptık.
518
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 519
Ö"leden sonra geç vakit #nci postaneye giderek bayilerden gelen havaleleri çekti, ertesi gün u"rayacak olan Osman'a vermesi için güvendi"i memurelerden birine zarf
içinde teslim etti.
Daha sonra #nci'yle birlikte, oturdu"umuz apartımanın
sahibine vekalet eden bankacıyla görü!mek üzere Çemberlita!'taki bürosuna gittik. O güne dek hiç yüzyüze gelmedi"imizden ziyaretimize !a!ırdı.
- Biz yakında uzunca bir seyahata çıkaca"ız. Biz yokken
evde iki arkada!ımız kalacak. Ama her ihtimale kar!ı biz üç
aylık kirayı pe!inen ödemek istiyoruz, dedik.
- Ne gerek vardı, dedi. Zor ko!ullarda oldu"unuzu biliyorum. Buna ra"men kiranızı ödemeyi hiçbir zaman geciktirmediniz. Seyahatten dönünce öderdiniz.
Seyahatin çok uzun sürebilece"ini söyledik.
Sıkıyönetim ilanından sonra bizim de ba!ımıza bir !eyler gelebile"ini tahmin etti"inden olacak, bu pe!in ödemenin
gerçek nedenini, ba!ımızın artık belada oldu"unu nihayet anladı. Te!ekkür ederek bizi kapıya kadar u"urladı. Tam ayrılırken, daha önce hiçbir yakınlı"ımız ya da samimiyetimiz
olmadı"ı halde birden beni kucaklayarak vedala!tı.
Hemen yakındaki Kapalıçar!ı'ya u"rayarak ikimiz de
dayanaklı birer ayakkabı satınaldık. #nci topukları iyice sallanır halde gelmi! ayakkabısı yüzünden zaten acı çekiyordu.
Önümüzdeki günlerde daha ne kadar ve hangi ko!ullarda
taban tepece"imizi bilmedi"imizden en azından ayaklarımızın sa"lı"ını güvenceye almalıydık.
Çi"dem'in evine u"radık, tam bir !eyler yiyecektik ki,
radyo ilk haber olarak Bugün ve Bâbıâli'deki Sabah gazeteleriyle birlikte Ant'ın kapatıldı"ını duyurdu. #stanbul Sıkıyönetim Komutanlı"ı bildirisinde, "Türk Ceza Kanunu'nun
142, 311, 312, 156 ve 159. maddelerini ısrarla ihlal eden Ant
Dergisi'nin süresiz olarak kapatıldı"ı, sorumluları hakkında
gerekli kanuni takibata geçildi"i" bildiriliyordu.
Ya sıkıyönetim komutanlı"ına kendili"inden teslim ola519
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 520
caktık ya da bir yerlerde kıstırılırsak yakalanıp i!kenceden
geçirilmeyi, belki de vurulup öldürülmeyi göze alacaktık.
O andan itibaren resmen illegaldeydik. Gerçek bir kaçgöç ba!lıyordu.
Çi"dem'in evinde artık bir saniye bile kalamazdık. Daha
önce #nci'ye bizi saklayabilece"ini söylemi! olan Nurer
U"urlu'nun evine gittik. Ant'ın kapatıldı"ını radyodan
duymu!, bizi bekliyormu!.
- #yi ettiniz de geldiniz, henüz bana ula!amazlar, burada
birkaç gün kalabilirsiniz, diye güvence verdi.
Çok duyguluydu. Ant'ın son sayısı büyük olay olmu!,
sürekli talep geliyormu!, ama artık elde kalmamı!.
E!i bir aydır Ankara'da oldu"u için mutfak tam takır kuru
bakırdı, üstelik sular akmıyordu, ama bir !eyler denkle!tirip
rakı sofrası kurdu, geç vakte kadar sohbet ettik, ihtimalleri
tartı!tık.
Nurer'e göre, biz ayrıldıktan sonra Ant'ın ya!aması mümkün olmayabilirdi. Bu bakımdan en iyisi tüm Ant kitaplarının
kendisine ya da bir ba!ka güvenilir da"ıtımcıya devredilmesiydi. Bunun kar!ılı"ı olan parayı, e"er yurt dı!ına çıkmayı
ba!arabilirsek, orada yürütülecek mücadeleler için bir fon
olarak kullanabilirdik.
Ancak biz Ant'ta çalı!an arkada!ların yeni ko!ullarda gereken !eyleri yapaca"ına inandı"ımız için bu önerileri reddettik, Ant kitapları deposunun ve tüm Ant gelirlerinin
onların bundan sonraki gereksinimlerinin kar!ılanmasında
kullanılaca"ını söyledik, kendisinin de onlara destek olmasını rica ettik.
Sıkıyönetim bildirisinden sonra 1 Mayıs günü bizi tutuklamak için mutlaka büroya ve de evimize u"rayacaklar,
yakınlarımızı da rahatsız edeceklerdi. En azından pazartesiye
kadar zaman kazanıp gerçekçi bir de"erlendirme yapmak zorundaydık. Büroyla temas kurduk. Tahminimiz do"ruydu. Gece
Ant Yayınları'nı basmı!lar, bizi aramı!lardı. Artık ya hapishanenin ya da yeraltının yolu kesinlikle görünmü!tü.
520
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 521
Kimseye borçlu kalmayalım diye #nci riski göze alarak
Kazancı Yoku!u'na son kez gitti. Bakkalın, kasabın veresiye
borcunu ödedi, apartman dı!ında kapıcı Asım'la görü!tü.
Asım Ant'ın kapatıldı"ını ve bizim hakkımızda yasal kovu!turma ba!latıldı"ını radyodan duymu!, çok üzülmü!tü.
#nci kendisine artık uzun süre bu adrese gelemeyece"imizi,
evde iki arkada!ın bir süre kalaca"ını, tıpkı bize oldu"u gibi
onlara da gerekti"i gibi destek olmasını söylemi!. Bunu üzerine Asım #nci'yi teselli etmeye çalı!mı!, evimize ve dostlarımıza mutlaka sahip çıkaca"ına söz vermi!, bundan sonra
da kendisini durumumuzdan haberdar etmesini rica etmi!ti.
#nci daha sonra Te!vikiye'de Çi"dem'in evine yeniden
u"radı"ında bir sürprizle kar!ıla!mı!tı: Babası Burhan
Tu"savul... Dört günden beri babası ve annesi #nci'yi
aramı!lar, ama hiçbir yerden yeterli yanıt alamamı!lardı.
Radyo ve televizyonda da Ant ve bizimle ilgili sıkıyönetim
bildirisini duyduktan sonra #nci'nin babası ilk Gazanfer Bilge
otobüsüne atlayarak #stanbul'a gelmi!, son bir umutla
Çi"dem'in evine dayanmı!tı.
Geceyi Çi"dem'in evinde geçirdikten sonra ertesi gün
#nci babasıyla birlikte, benim gizlenmekte oldu"um Hüseyin
Ba!'ın evine geldi. Ben o sabah son ayrıntıları konu!mak
üzere Çetin Özek ve Faruk Pekin'le bulu!acaktım. Önceden
kararla!tırıldı"ı üzere bizden son talimatları almak üzere
Mustafa ö"leden sonra Kabata!'taki Sebil Kahvehanesi'ne
gelerek bir gece önce Ant Yayınları'na yapılan baskının
ayrıntlarını anlatacak, bundan sonra ne yapılaca"ı konusunda
bizden talimat alacaktı.
Çetin ve Faruk'la görü!memizde, sıkıyönetimin bildirisinden sonra hakkımızda kovu!turma açıldı"ı için ne yapmamız gerekti"ini ayrıntılı olarak tartı!tık. Ya pazartesi günü
sıkıyönetime teslim olacak ya da bir daha dönü!ü olmayacak biçimde yeraltına geçecektik.
O ana kadar Türkiye'den ayrılıp Avrupa ülkelerinde cuntaya kar!ı kampanya yürütmemiz konusu hiç gündeme gel521
"vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 08/11/10 09:20 Page 522
memişti. Gelmediği için de, ne ben ne de İnci, gerektiğinde
kullanılmak üzere zamanında bir pasaport çıkartma girişiminde dahi bulunmamıştık. Oysa sarı basın kartlı gazeteciler olarak bundan kolay bir şey yoku. Ama artık iş işten
geçmişti. Eğer Türkiye'den çıkacaksak, bunun illegal yollardan halledilmesi gerekiyordu.
Çetin Özek:
- Unutma, dedi... 15-16 Haziran'dan sonraki sıkıyönetim
sorgulamasında subaylar sana bir daha oraya düşersen
girdiğin gibi çıkamayabileceğini söylemişlerdi... Özellikle
Ant'ın son sayılarındaki açıklamalardan sonra sen sıkıyönetim zındanlarından sağ mı çıkarsın, sakat mı çıkarsın belli
değil. En iyisi İnci'yle birlikte bir yolunu bulup Türkiye'yi
terkedin, bundan böyle kavgayı oralarda sürdürün...
Faruk’un daha sonra da bizimle tekrar görüşmesi ve pratik sorunları görüşmesi öngörüldüğünden konuyu karara
bağlamayı ileriye erteledik.
Biz şu ya da bu şekilde ortadan kaybolduktan sonra
Ant'ın siyasal yönlendirmesini Faruk'un yapması, mali konularda ise yayınevinin sahibi olarak benim yazı kurulu üyesi
avukatımız Müşür Kaya Canpolat'a vekalet vermemiz konusunda anlaştıktan sonra Çetin'le vedalaşarak ayrıldık.
Daha sonra İnci ve babasıyla buluştum. Üsküdar'a geçip
bir sahil lokantasında birlikte yemek yedik. Adamcağız bizi
hayatta bulduğuna memnun, ama bundan sonra başımıza
neler gelebileceğinden tedirgin olarak bir otobüse binip Ankara'ya döndü.
Ardından Kabataş İskelesi'nin karşısındaki Sebil Kahvesi'nde Mustafa'yla buluştuk. Osman gelmemişti.
Mustafa'nın anlattığına göre, bir gece önce Ant'ın sıkıyönetimce kapatıldığı radyolarda açıklandıktan sonra, saat 21
sularında, askeri araçlar Ant Yayınları'nın bulunduğu binanın
çevresini sarmışlar. Başlarında bir albay olan 12 asker ve bir
sürü polis dıştaki demir kapıyı dövmeye başlamışlar. Kapıcı
don gömlek kapıyı açmış. Adamcağızı apartopar çay
522
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 523
oca"ının bulundu"u yere tıkıp ba!ına silahlı bir nöbetçi diktikten sonra bizim büroya dalmı!lar.
Osman'ı bir kö!eye ittikten sonra arama faaliyetine
giri!mi!ler. Osman yayınevinde yasak ya da toplatma konusu
yayın bulunmadı"ını söylemi!. Ne ki, tüm toplanmı! sayılar
iyi kamufle edildi"i halde ortalıkta Hür Da"ıtım'dan o gün
gelen son sayılara ait iadeler varmı!. Bunları bulunca Osman'ı hayli tartaklamı!lar. Yayınevi dört saat süreyle hallaç
pamu"u gibi atılmı!. Tüm kitap paketleri kasaturalarla parçalanmı!, yasak yayın aranmı!. Bazı yayınlara, 2. cilt için
karanlık odada tuttu"umuz aylık dergilere, birkaç yasak kitaba elkonulmu!. Tabii herhangi bir zabıt falan tutulmamı!.
Albay daha sonra yayınevine mühür vurulaca"ını, Osman'a da i!yerini terketmesi gerekti"ini söylemi!. Osman
kendisinin burada ücretli çalı!tı"ını, geceleri de burada yatıp
kalktı"ını, ba!ka yatacak yeri olmadı"ından yayınevi mühürlenirse kendisinin sokakta kalaca"ını söylemi!. Bunun
üzerine orada kalmasına izin verilmi!, ancak "#çeriye dinleme aleti koyduk. Bundan sonra tüm hareketlerinizi izleyece"iz. Hiçbir !ekilde satı! yapmayacaksınız. E"er en
ufak ters bir !ey hissedersek, tekrar gelece"iz" diye tehdit
ederek çekip gitmi!ler.
Mustafa'ya bundan sonra ne yapılması gerekti"ini Faruk
aracılı"ıyla bildirece"imizi söyleyerek onunla da vedala!tık.
Daha sonra Faruk'la birlikte Asiye Eliçin'in evine gittik.
Orada da ertesi gün benim ne yapmam gerekti"i uzun uzun
tartı!ıldı. Bu arada Türkiye'de olup bitenlerle ilgili birer mektup yazarak Ant'ın yurt dı!ındaki yazar ve okurlarına postalanmak üzere Faruk'a verdim.
Ertesi gün Asiye Eliçin'in evine Çi"dem de geldi. Sıkıyönetime teslim olma ya da yurtdı!ına çıkma alternatiflerini bir
kez daha derinlemesine tartı!tık.
Konuyu bir kez daha Hüseyin'le görü!mek üzere ak!am
üzeri Asiye Hanım'la ve Çi"dem'le vedala!arak birer saat
arayla evden ayrıldık. Sevgili Asiye Elçin, seçenekler ne
523
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 524
olursa olsun ba!ımıza geleceklerden son derece endi!eliydi.
"Sizleri bir buldum, bir kaybediyorum," diye hıçkıra hıçkıra
a"lıyordu. Bu çileke! insanın gösterdi"i dayanı!mayı,
dostlu"u unutmamız mümkün de"il...
Hüseyin'in evine gitti"imizde #stanbul'daki en eski dostlarımızdan Avukat Nebil Varuy da oradaydı. T#P'in tüm
ya!amını, sorunlarını çok iyi tanıdı"ı ve ya!adı"ı için kendisine "parti albayı" diye takılırdık.
Bizim durumumuzu bir kez daha Hüseyin'le ve hukukçu
olarak Nebil'le derinlemesine tartı!tık. Onlar da bu ko!ullarda Türkiye'yi terkederek Avrupa'da gereken mücadeleyi
vermemizin daha do"ru olaca"ını söylüyorlardı.
Zaman daralıyordu, ya ertesi sabah teslim olacak, ya da
tamamen illegaliteye girecektik.
Normal bir pasaportla çıkı! yapmamız olası de"ildi,
çünkü o kavga ortamında Türkiye'yi !u ya da bu !ekilde terketmeyi hiçbir zaman dü!ünmedi"imiz için yıllardır ne ben
ne de #nci yeni bir pasaport talebinde bulunmamı!tık. Victor
Serge'in "Militana Notları"nı yayınlamı! ki!iler olarak kendimizle ilgili bu en basit tedbiri almamı! olmamızın affedilir yanı yoktu.
Türkiye'den illegal çıkma alternatifleri tartı!ılırken Bulgaristan ya da #sveç yolunu deneme fikri de gündeme geldi.
Basın toplantılarında ya da çe!itli törenlerde Hüseyin'le birlikte rastla!tı"ımız genç bir Bulgar diplomatı vardı. Basın
ili!kilerinden sorumluydu. Sohbetlerimizde bir diplomattan
beklenmeyecek derecede devrimci ifadeler kullanıyordu. Ant
Dergisi'nin mücadelesinden hep övgüyle söz ediyordu.
E"er Türkiye'den çıkmaya kesin karar verirsek, Bulgarlar yardımcı olabilir miydi? Bu konuda Hüseyin'in kendisiyle
temas kurması konusunda anla!tık.
Bir ba!ka olasılık da Beyo"lu'ndaki #sveç Ba!konsoloslu"u'ndan yardım istemekti.
Davalarımın yo"unla!tı"ı günlerde Güne! ve Barbro Karabuda'larla birlikte Beyo"lu'nda Rusların i!letti"i Rejans
524
"vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 08/11/10 08:50 Page 525
Lokantası'nda buluşmuştuk. Sofrada Türkiye'ye röportaj için
gelmiş İsveçli gazeteci Peter Curman ve İsveç'in o zamanki
İstanbul Başkonsolosu da vardı.
Hakkımdaki davalardan dehşete kapılan Peter Curman'ın
benimle yaptığı bir röportaj İsveç medyasında yayınlanmıştı.
Başkonsolos da o geceki konuşmalarımızdan çok etkilenmiş
olmalı ki, "Burada da Yunanistan'daki gibi bir darbe falan
olursa hiç düşünmeden doğruca konsolosluğa gelin, biz sizleri güvenceye alırız" demişti.
Ancak sıkıyönetim ilan edildiğinde o konsolos Türkiye'den ayrılmıştı, yerine geleni de tanımıyorduk.
Bulgaristan kanalının da çalışmayacabileceği ihtimalini
düşünerek kendi göbeğimizi kendimiz kesme olanaklarını da
aramağa karar verdik.
İkimizde de yıllarca öncesine ait miadı dolmuş pasaportlar vardı. Çıkışın çaresiz sahte belgelerle olması gerekiyordu. Seyahat acentalarının yurt dışı seyahatlerde yolcuya
kolaylık için pasaport çıkartma işini de üstlendikleri biliniyordu. Eğer sahte hüviyet cüzdanlarımız olursa, Emniyet
Müdürlüğü'ne uğramadan bir acenta aracılığıyla başka isim
altında pasaport çıkartılabilecekti.
Bu arada İnci son kez Çiğdem'le görüşmek üzere Teşvikiye'ye gitti. Ama bir gece önce sivil polisler Çiğdem'in evini
bastığı için bu görüşme mümkün olamadı.
Çiğdem'in sonradan Hüseyin Baş'a anlattığına göre, kendisinin Asiye Hanım'ın evinde kaldığı gece polisler sabaha karşı
3'te Teşvikiye'deki evine gelmişler. Komşuları Çiğdem'e karşı
kışkırtmak için tüm katların zillerini çalarak kendisini
sormuşlar, daha sonra da gelmesini beklemek için sokakta pusuya yatmışlar. Çiğdem eve gelince ondan fazla polis içeriye
dalmış, evi hallaç pamuğu gibi atıp kitaplarına elkoymuşlar,
sonra kitaplarla birlikte kendisini Birinci Şube'ye götürmüşler.
Sıkıyönetim döneminin ilk haftasında 500'den fazla
"şüpheli kişi"nin gözaltına alındığı iftiharla duyuruluyordu.
İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı teslim olmayan "anarşist525
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 526
ler" için "vur" emri çıkartmı!tı. Her gün radyoda yeni bir
"anar!istler" listesi yayınlanarak teslim olmaları emrediliyordu. Ba!bakan Nihat Erim, 5 Mayıs günü yaptı"ı bir
konu!mada !üpheli ki!ilerin ihbar edilmesini sa"lamak üzere
Merkez Bankası'nda "Anar!istlerle Mücadele Fonu" kuruldu"unu iftiharla açıklıyordu. Tüm apartman kapıcıları da
bulundukları binalarda !üphelendikleri herkesi emniyete bildirmeye mecbur tutuluyordu, aksi takdirde onlar da
"anar!ist" i!lemine tabi tutulacaklardı.
Kıskaç gittikçe daralıyordu.
Ant'ın varlı"ını sürdürebilmesi için benim hâlâ yapmam
gereken !eyler vardı ve bunlar oldukça riskliydi. Yayınevinin
Sirkeci'deki banka !ubelerinde bulunan paralarını çekip geride kalan arkada!lara iletmem, Ant'ın sahibi olarak bir noterden avukatım Mü!ür Kaya Canpolat'a tam yetkili bir
vekaletname çıkartmam gerekiyordu.
Yayınevi sahibi olarak banka !ubelerine Ticaret
Odası'nın üye kartıyla ba!vurdu"um için paraların çekilmesi
o kadar zor olmadı. Ticaret Odası kartını gören, fazla bir !ey
sormadan gereken i!lemleri derhal yapıyordu.
Sadece Sirkeci'deki Ziraat Bankası $ubesi'nde sıra beklerken beklenmedik bir olay oldu. Birden kapılar açılarak
içeriye tomsonlu askerler doldu. Tam her!eyin artık bitti"ini
dü!ünüyordum ki, bunların ayba!ında personel ücretlerini
ödemek üzere bankadan para çekmeye geldikleri, bunun için
de gerekli önlemleri aldıkları anla!ıldı.
Artık sıra sahte pasaport elde etme macerasına gelmi!ti.
Mevcut nüfus ka"ıtlarımız çok eski ve sararmı! oldu"undan
isimlerin tahrif edilmesi mümkün de"ildi, kullanılan sıvı iz
bırakabilirdi. Bunun için mutlaka yeni nüfus ka"ıtları
alınması gerekiyordu.
Bankalarla i!im bittikten sonra "bıyıklı" görüntüsünden
mutlaka kurtulmalıydım. Karaköyde bir berbere daldım. Tam
o sırada radyo Ziraat Bankası Unkapanı $ubesi'nin "!ehir
526
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 527
!akileri"nce soyuldu"unu bildirdi. Berber ve di"er mü!teriler bermutad "!akiler"e beddualar ya"dırdılar.
Berber koltu"una oturduktan sonra normal saç tra!ı istedim. Bıyık kestirmek o "cadı kazanı" ortamında ku!ku
uyandırabilirdi. Saç tra!ı bitip de berber aynayı tuttu"unda,
- Yahu benim bıyıklara da ak dü!mü!... Siyah saçlarla
pek gitmiyor. $unları da bir alıversen, dedim.
Tam da berber fırçayı sabunlarken bir polis memuru tra!
için gelip yanımdaki bo! koltu"a çöktü. Neyse ki berber
bıyık kesmek için daha ilk ustura vuru!ta duda"ımın sa" tarafında kaza eseri bir çizik açtı. Ben fırsatı degerlendirerek
berberi yüksek perdeden ha!ladım. Polis de bana hak vererek
usturayı daha dikkatli kullanması gerekti"ini söyledi. Tra!
biter bitmez hesabı ödeyip bir taksiye atlayarak Sirkeci'den
uzakla!tım.
Bıyıksız suretimle yeni bir kimlik kartı alabilmek için
mutlaka bir kayıp ilmühaberi gerekiyordu. #nci'ye de aynı
!ekilde bir ilmühaber çıkartmam gerekiyordu. $ip!akçıda
foto"raf çektirdikten sonra do"ru bizim mahalle muhtarının
kapısına dayandım. Emekli subay olan muhtar önce ö"le
vakti geldi"im için biraz huysuzluk ettiyse de, Kalecik
do"umlu oldu"umu görünce, kedisinin de bir zamanlar Kalecik'teki bir birlikte görev yaptı"ını hatırlayarak tavır
de"i!tirdi. Mesle"imi sordu, "mütercim" oldu"umu söyledim. Fazla mesele çıkarmadan hem benim için, hem de #nci
için birer kayıp ilmühaberi verdi.
Muhtardan çıkar çıkmaz Karaköy Nüfus Memurlu"u'ndan kayıp ilmühaberlerine gerekli !erhi koydurtup yeni
kimlikleri almak üzere Sıraselviler'deki Taksim Nüfus Müdürlü"ü'ne geçtim. Benim kimlik kartımda sorun çıkmadı,
ama #nci'ninkinde do"um tarihi sadece yıl olarak yazılı
oldu"u için adam aksilik çıkardı. "Kendisi gelsin," diye tutturdu. Tartı!maya giri!mi!tim ki bir mucize oldu. Beyo"lu
pavyonlarının "artist"lerinden biri babasız çocu"una kimlik
çıkartmak üzere binbir cilveyle içeri daldı. Nüfus memuru
527
"vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 08/11/10 09:26 Page 528
onunla meşgul olabilmek için benimle tartışmayı fazla uzatmadan ikimizin de yeni kimlik cüzdanlarını mühürleyip imzalayarak verdi.
Askerlik yoklamalarımı Mustafa aracılığıyla işlettikten
sonra yeni nüfus kağıtlarındaki isimleri tahrif ettik.
Artık seyahat şirketlerinden birine başvurarak yeni
isimle pasaport çıkarttırabilirdik.
Hüseyin'in evinde daha fazla kalıp onu da tehlikeye sokmak istemiyorduk. Bir ara yandaki dairenin kapısı güm güm
vurulunca bayağı korkulu dakikalar geçirmiştik. İçeridekiler
kapıyı açmamışlardı. Oysa gelen gürültü ve konuşmalardan
içeride hayli insan olduğunu tahmin ediyorduk. Belki orada
da bizim gibi gizlenen kişiler vardı, belki de bazıları
tanıdığımız gençlerdendi... Sonradan kapıya dayanan kişinin
bakkalın çırağı olduğu anlaşıldı, rahat nefes aldık.
6 Mayıs'ta Türkiye'den illegal çıkış için düşündüğümüz
iki proje de ardarda çöktü. Hüseyin'in uğradığı tüm seyahat
acentaları, sıkıyönetim ilan edildiğinden beri artık pasaport
işlemi yaptıramadıklarını, yurt dışına çıkmak isteyenin mutlaka kendisinin emniyete gitmesi gerektiğini söylemişlerdi.
Emniyete bizzat başvurmamız mümkün olmadığına göre pasaport alarak Türkiye’den çıkış artık olası değildi.
Hüseyin öğleye doğru Bulgar dostumuzla ikinci
görüşmesini yapmış, fakat ondan da olumsuz yanıt almıştı.
Bir aksilik olması durumunda Bulgaristan'ın Türkiye'yle
"dostça" ilişkilerini bozabilecek böyle bir girişime Sofya kesinlikle "hayır" demişti.
Artık yapılacak tek şey, ya güney sınırından ya da Ege
sahilinden kaçak olarak çıkmaktı.
İnci'nin babasının, Toprak Mahsulleri Ofisi uzmanı olarak her bölgede olduğu gibi güney bölgesinde de tanıdığı,
dostluk kurduğu çok kişi vardı. Bu olanağı araştırmak üzere
öğleden sonra İnci otobüsle Ankara'ya gitti.
İnci, orada ilk iş olarak, asker ve polisin Ant'ta çalışan arkadaşları sık sık taciz etmemeleri için bir yakınını An528
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 529
kara'dan Konya'ya göndererek benim rumuzumla Ant
Yayınları'na !u telgrafı çektirdi. "Sıkıyönetim dolayısıyla
bayiler çamura yatıyor, para ödemiyorlar. Biz Erzurum'a geçiyoruz. Ayın 15'inde dönece"iz. Bayilerin borç ve alacak
durumunu Erzurum'a acele postrestant bildir - D.Ö."
Kaçaklar için "vur" emri verildi"i açıklandı"ından beri
büyük bir endi!e içinde bulunan #nci'nin babası hemen güneydeki tanıdıklarıyla temasa geçerek bizi para kar!ılı"ı Suriye sınırından geçirecek birini bulmu!. Adam Ankara'ya
gelip #nci'yle de görü!mü! ve ertesi gün telefon ederek Kilis'te kendisine nasıl ula!abilece"imizi bildirmeye söz
vermi!.
Bana da derhal #stanbul'u terkederek Ankara'ya geçmem
bildirildi. 9 Mayıs'ta, bizim eski hüviyet cüzdanları ve miadı
dolmu! pasaportlar da dahil, önemli ki!isel belgeleri Ankara'ya gönderdim, ardından Faruk'la son kez bulu!up
ayrıntıları görü!tükten sonra vedala!arak otobüsle Ankara'ya
hareket ettim.
Otobüste benim koltu"umun pencere tarafında üniformalı bir albay oturuyordu. Ailesini ziyarete gidiyormu!, siyasete hiç karı!madan Anadolu'da görüp tanıdı"ımız yerlerden
konu!tuk, biraz da maçlardan...
#zmit'e yakla!ıyorduk ki, bir manga asker otobüsü durdurdu.
Önce bir te"men yanında iki erle otobüse girip kimlik ve
bagaj kontrolüne giri!ti. Sıra bizim koltu"a geldi"inde üstteki
valizlerden albaya ait olanı göstererek,
- Bu kimin? diye sordu.
- Askerlik yıllarından kalma bir refleksle:
- Albayımın, dedim. Dokunmadı.
- Ya bu?
- O da benim!
Benim albayın bir yakını oldu"umu dü!ünmü! olmalı ki
selam verip kimlik dahi sormadan arka sıralara do"ru ilerledi.
Bir iki dakika sonra arka sıralarda bir kıyamet koptu.
529
"vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 08/11/10 09:35 Page 530
O yıllarda erkeklerde uzun saç modası vardı. Bir delikanlı lepiska gibi saçlarıyla Ankara'ya nişanlısını görmeye
gidiyormuş.
İki er zavallı çocuğu sürükleyerek otobüsten indirdiler.
Bir başka er elinde traş makinesiyle yaklaştı. Çocukcağız
makineyi görünce feryadı bastı:
- N'olur yapmayın, ben nişanlımı ziyarete gidiyorum.
Saçlarımı kırparsanız kendisine rezil olurum.
Ama yalvarmalara aldırış etmeden, kahkahalar atarak kafasını sadistçe sıfır numaraya vurdular.
Çocuk gözyaşları içinde otobüse bindirildikten sonra yeniden hareket ettik.
Yanımdaki albay da bu manzaradan çok rahatsız
olmuştu, ama sıkıyönetim uygulaması olduğundan müdahale
edemiyordu.
Bir ara bana dönerek:
- Böyle olmamalıydı, çok üzgünüm, demekle yetindi.
Ankara'da İnci'nin ailesinin evine vardığımda radyo yeni
bir sıkıyönetim bildirisi okuyordu. Bazı anarşistler uzun saçlı
erkeklerin saçlarının kesildiğine dair şayia çıkartıyorlarmış,
bunları söyleyenlerin derhal ihbar edilmesi gerekiyormuş.
Biraz ailevi sohbetten sonra tam güney sınırından geçiş
projesinin ayrıntılarını görüşecektik ki, radyo güney sınırından Suriye'ye geçmeye çalışan üç Dev-Genç'linin yakalandığı haberini verdi.
Bir daha durum değerlendirmesi yaptık. Bizi geçirecek
adam son dakikada ihbar edebilir, arkadan vurulabilirdik.
Zaten ertesi sabah adam söz verdiği halde telefon etmedi.
Belki de sınırdaki tutuklama haberini duyduktan sonra, bu
işe girişmeyi o da göze alamamıştı.
Geriye tek çare kalıyordu.Yine sahte bir pasaport bularak
Marmaris üzerinden deniz yoluyla Yunanistan'a geçmek ya
da Ankara'dan direkt uçuş yapan bir yabancı uçakla
Avrupa'ya uçmak...
530
"vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 08/11/10 09:40 Page 531
İnci'nin annesi Hacer Hanım, "Bizim pasaportu bir deneseniz," dedi.
Mehmet Burhanettin Tuğsavul ve Hacer Tuğsavul adına
çıkartılmış ve henüz miadı dolmamış bir aile pasaportu
karşımızdaydı. Yapılacak tek şey fotoğraflarının değiştirilmesiydi. Benim eski pasaportumda bıyıksız dönemime ait
bir fotoğraf vardı. Eski pasaportlarımızdaki fotoğrafların
soğuk damgası Tuğsavul'ların aile pasaportundaki fotoğrafların soğuk damgasını aşağı yukarı tutuyordu.
Üzerinde tahrifat yapmadan bu pasaportla önceden turist
dövizi alınması gerekiyordu. Ne ki aksiliklerin sonu bir türlü
gelmiyordu. Bir yakınımız İnci'nin anne ve babası için döviz
almak üzere Merkez Bankası'na gittiğinde Deutchmark'ın revalue edilmesi nedeniyle o gün döviz satışlarının durdurulduğunu, bu yüzden döviz satamayacaklarını söylemişler.
Ama yakınımız ergeç bir kodamanın yurtdışı seyahati
için döviz almaya geleceğinden emin olduğundan bekleme
salonunda pusuya yatmış. Çok geçmeden bir kodamana
döviz verildiğini görür görmez yeniden gişeye dayanıp pasaportları memurun önüne uzatmış. Adamcağız da gık çıkarmadan Tuğsavul'lar için turist dövizini satmış.
Döviz işi garantilendikten sonra pasaporttaki fotoğrafları
değiştirdik, bir de ileride başları derde girmesin diye Tuğsavul soyadlarını, son üç harfini silerek, Tuğsan yaptık, doğum
yıllarını da bizim yaşımıza uygun olması için küçülttük.
Meslek hanemde de Türkçe "uzman yardımcısı",
Fransızca “sous-specialiste” yazıyordu. Yurtdışına çıkmamıza bir engel kalmamıştı.
Ne ki Türkiye'deki bu son günümüzde benim halletmem
birkaç hayati formalite daha vardı. Öncelikle Ankara'daki bir
noterden Ant Yayınları'nın sahibi olarak avukatım Müşür
Kaya Canpolat'a yayınevinin tüm işlemlerini tek başına yapabilmesini sağlayacak bir vekaletname çıkartmam gerekiyordu.
531
"vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 08/11/10 09:40 Page 532
Gittiğim noter Ticaret Odası kimlik kartını görünce derhal vekaletnameyi hazırlayarak bana imzalattı. Noter ücretini öderken,
- Beyefendi, ben bu Ant Yayınları'nın adını galiba daha
önce de duydum. Ne yayınlıyorsunuz? diye sordu.
- Romanlar ve şiir kitapları yayınlıyoruz, dedim. Şimdi
yeni projelerimiz var. Resimli romanlar ve ders kitapları da
yayınlayacağız. Bu formaliteleri yürütmek için avukatımı
tevkil ediyorum, dedim. Başarılar diledi.
Biz Türkiye'den ayrıldıktan sonra Müşür'e ulaştırılmak
üzere ayrıntılı bir mektup yazarak bundan böyle Ant
Yayınları'nda kimin ne yapacağını belirttim.
İki haftadır sürekli kaçgöç yaşadığımızdan kılık kıyafetimiz dökülüyordu. Bir galeriyle uğrayarak kendim ve İnci için
giyecek birşeyler aldım. Ömrümde hiç şapka giymediğim
halde görünüşümün daha inandırıcı olması için bir yakınımız
geç vakit gidip göz kararıyla bana bir fötr şapka aldı.
O akşam ailece son kez birlikte yemek yedik. Uçağımız
ertesi sabah erken saatlerde kalkacağı için yol hazırlığımızı
akşamdan yaptık. Bana alınan fötr şapka başıma büyük
geldiğinden iç çeperini astarının arasına kağıt tıkıştırarak daralttık. İnci'ye de kimsenin tanıyamayacağı ve şüphelenemeyeceği şekilde bir makyaj yapıldı.
Artık yaşamımızda yeni bir döneme hazırdık. Radyolar
son sıkıyönetim bildirilerini, arama kararlarını ve tutuklama
haberlerini veriyordu.
Erkenden yattık. Ama uyumak ne mümkün. Sahte pasaportla kontroldan geçerken yakalanırsak cunta itaatli medyada kopartılacak gürültü, bunun ailelerimiz ve yakınlarımız
üzerindeki yıkıcı etkileri kafamıza takılıyordu, uzun süre
uyumamıza engel oluyordu.
Sabah saat 6'da ikimiz de uykumuzu alamamanın sersemliği içinde kalktık. Herkesle vedalaştık. Bir taksi çağırarak saat 7'de Lufthansa otobüsünün yolcuları alacağı Bulvar
Palas'a yöneldik. Ankara yağmur altındaydı. Lufthansa oto532
"vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 08/11/10 09:40 Page 533
büsü hareket ederken bir köşeden bizi endişeyle izleyen
İnci'nin babasını farkettik. Adamcağız iki haftada âdeta
çökmüştü. İnci’nin gözleri doldu.
Hava alanına kadar bir iki sıkıyönetim kontrolünden
geçtik. Alanda fazla oyalanmadan önce bilet ve bagaj kontrolüne gittik. Zaten fazla bir bagajımız da yoktu. Güvenlik
açısından yanımıza sahte pasaport dışında herhangi bir belge
almamıştık. Avrupa’da temas kurabileceğimiz birkaç adresi
iyice belleğimize kazıdıktan sonra, Avrupa’ya sorunsuz
ulaşabilirsek oradan bildireceğimiz bir adrese daha sonra iletilmek üzere tüm adres listelerini, telefon numaralarını
yakınlarımıza emanet etmiştik.
Birkaç gazete ve dergi aldıktan sonra pasaport kontrolüne yöneldik. Tam da kontrolü yapacak polise yaklaşıyorduk ki, İnci durakladı, endişe içinde:
- Bunu ben Ankara'da muhabirlik yaptığım dönemden
tanıyorum, dedi. Ya o da beni tanırsa, hatırlarsa...
- Deli misin, başka bir isimle ve de bu makyaj ve giyimle
seni ben bile tanımazdım.
Polis pasaportlarımızı kontrol etti. Kuşkulanmasına ve
herhangi bir sorgu suale girmesine meydan vermemek için
yukarıdan alıp kalantor bir işadamı tonlamasıyla sordum:
- Memur bey, bu uçaklar da hep gecikmeli kalkıyor. Geçenlerde bakana da şikayet etmişim. Bugün gecikme falan
var mı?
Polis gecikmelerden sanki kendisi sorumluymuş gibi
ezik bir sesle,
- Hayır beyefendi, bugün tüm seferlerimiz normal, dedi.
Çıkış damgalarını vurdu, pasaportlarımızı verirken de
hayırlı yolculuklar diledi.
Nihayet bekleme salonundaydık. Şans eseri uçak bekleyenler arasında tanıdık kimse yoktu. Sadece sıladan dönmekte olan göçmen işçilerle yabancı turistler...
Adet üzere free-shop'tan Avrupa’da buluşacağımız dostlarımız için çam sakızı çoban armağanı birkaç şey satın aldık.
533
"vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 08/11/10 09:40 Page 534
Bir de stresli son iki haftada günlük sigara tüketimini iki paketten üçe çıkarmış olan İnci için sigara yedekledik.
Nihayet Lufthansa yolcularının uçağa binişi anons edildi.
Yerlerimize oturduktan sonra uçak tekerlerinin yerden kesilişine kadar geçen yirmi dakikalık süre Einstein’ın izafiyet
teorisine uygun olarak sanki saatlerce sürdü.
Uçak havalandıktan sonra da İnci'yle gözlerimiz pencerelerde... İstanbul'u, Trakya'yı geçiyoruz. Her an bizimle ilgili alarm verilip uçak Türkiye hava sahasında inişe mecbur
edilebilir.
Hayır. Kaptan pilot Türkiye'yi terkettiğimizi bildiriyor.
Derin bir nefes alıyoruz. İnci'ye:
- Ne olur, şu makyajlarını temizle, kendin ol, diyorum.
Ben de kafama zor uydurduğum fötr şapkayı bir daha almamak üzere yukarıdaki bagaj raflarının en diplerinde bir
yere fırlatıyorum.
Ben son kez Türkiye gazetelerini tararken İnci çantasından çıkarttığı bir boş deftere ezbere bildiği ya da son
birkaç günde ezberleyebildiği tüm adresleri ve telefon numaralarını işlemeğe başlıyor.
Alman uçağı bir bulut denizinin üzerinden hızla ilerleyerek Mehmet Burhanettin ve Hacer takma adlı iki siyasal
göçmeni binbir bilinmezle dolu bir geleceğe sürüklüyor…
Doğduğumuz, yetiştiğimiz, kavga verdiğimiz sevgili ülkemizden kopuyoruz.
Günün birinde “vatansızlaştırılacağımızı” hiç düşünmeden... En kısa sürede geri dönüp hiçbir şey olmamış gibi
herşeyi kaldığı yerden tekrar başlatmak umuduyla...
*
İkinci cilt:
SÜRGÜN YILLARI
534
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 535
Do"an Özgüden‘in Özgeçmi!i
Do"an Özgüden bir demiryolu emekçisinin o"lu olarak 1936’da
Kalecik’in Irmak #stasyonu’nda do"du. #lk ve orta ö"renimini Türkiye‘nin
çe!itli köy ve !ehirlerinde yaptı. Yüksek iktisat ögrenimi yaparken 1952
yılında gazetecili"e Ege Güne!i Gazetesi’nde ba!ladı.
Öncü ve Milliyet gazetelerinde temsilcilik, Sabah Postası ve Gece
Postası gazetelerinde yazı i!leri müdürlü"ü görevlerinde bulunduktan
sonra dönemin en büyük sol günlük gazetesi olan Ak!am‘da genel yayın
müdürlü"ü yaptı (1964-66).
Sol harekete genç ya!ta katılan Özgüden, 1962’den sonra Türkiye
#!çi Partisi (T#P) saflarında mücadele verdi ve 1964 yılında bu partinin
Merkez Yürütme Kurulu’na seçildi.
E!i gazeteci #nci Özgüden-Tu"savul’la birlikte 1967’den itibaren
1971 Darbesi‘ne kadar sosyalist dergi Ant’ı ve Ant Yayınları’nı yönettiler.
Yazdıkları ve yayınladıkları yazılardan dolayı haklarında 50’den fazla
dava açıldı. 300 yılı a!kın hapis cezası talebiyle tehdit edildiklerinden bu
darbeden sonra Türkiye’den ayrıldılar.
Avrupa’da di"er siyasal sürgünlerle birlikte Demokratik Direni!
Hareketi’ni kurarak Cunta rejimine kar!ı kampanya yürüttüler.
1974’ten beri Brüksel’de !u kurumları yönetiyorlar:!
Çe!itli dillerde Türkiye üzerine yayın yapan Info-Türk Ajansı
!
Çok uluslu göçmen e"itim merkezi Güne! Atölyeleri
1980 darbesinden sonra Özgüden ve Tu"savul, askeri cuntaya kar!ı
mücadele yürütmek üzere Avrupa’da kurulan Demokrasi #çin Birlik’in
genel ba!kanlı"ı ve yayın yönetmenli"i görevlerini üstlendiler. 200’e yakın
rejim kar!ıtıyla birlikte 1982 yılında Türk vatanda!lı"ından çıkartıldılar.
!
1971 darbesi’nden otuz yıl sonra, cuntacı generalleri ele!tiren bir
yazısından dolayı Özgüden hakkında yeni bir dava açıldı ve mahkeme
kendisinin Türkiye’ye girer girmez tutuklanması için sınır kapılarına
bildirimde bulundu.
!
Özgüden Türkiye’de Gazeteciler Sendikası, Gazeteciler Cemiyeti,
535
"vatansiz" gazeteci -4/11:yeni kitap 08/11/10 09:45 Page 536
Türkiye Gazeteciler Sendikaları Federasyonu (TGSF), Basın Şeref Divanı
ve Basın İlan Kurumu yönetim kurullarında, Belçika’da da Profesyonel
Gazeteciler Cemiyeti, Belçika İnsan Hakları Derneği, Brüksel Kültürler
Arası Etkinlikler Merkezi (CBAI), Irkçılığa ve Yabancı Düşmanlığına
Karşı Mücadele Hareketi (MRAX) üyeliklerinde bulundu.
2007 yılında Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Yönetim Kurulu
tarafından Özgüden’e “Türk Basını’na 50 yılı aşkın süreyle vermiş olduğu
seçkin hizmetler” nedeniyle bir teşekkür belgesi verildi.
2006 yılında da, eşi gazeteci İnci Tuğsavul-Özgüden’le birlikte, İnsan
Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi tarafından Ayşe Zarakolu Düşünce
Özgürlüğü Ödülü’ne layık görüldü.
Türkiye’de yayınlanmış kitapları: Faşizm (1965) , Kapitalizm (1966);
Avrupa’da Ingilizce, Fransızca ve Hollandaca olarak yayınlanmış baslıca
kitapları: Türkiye Dosyası (1972), İşkencede Türkiye (1973), Türkiye, Fasizm ve Direniş (1973), Uluslararası Sendika Hareketi (1979), Türkiyeli
Göçmen İşçiler (1983), Türkiye’de Militarist “Demokrasi” Üzerine Kara
Kitap (1986), Türkiye’de Islam Köktendinciliği (1987), Türkiye’de Aşırı
Sağ Hareket (1988).
536
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 537
“Sıkıyönetim komutanlıklarınca arananlar” afi!i (Mayıs 1971)
Do"an Özgüden en alt sırada sa"dan ikinci
537
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 538
Çocukluk
(1940, Musaköy)
Demiryolcu Özgüden ailesi cephane sandıkları üzerinde (1943, Gömeç)
538
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 539
Köy #lkokulunda, okla i!aretli (1942, Kunduz)
Demiryolcu çocukları yatılı okulunda, ön sıranın en sa"ında
(1944, Konya)
539
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 540
Ankara Ticaret Lisesi,
üçüncü sırada soldan ikinci
(1950, Ankara)
a,
sund
adro ikinci,
k
i
s
zete soldan mir)
ı Ga
stas a sırada 1953, #z
o
P
(
h
ark
Saba
540
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 26/10/10 12:28 Page 541
!lk röportaj, milli takım kaptanı Cihat Arman'la (1954, !zmir)
!zmir Gazeteciler Sendikası Kongresi'nde, ön sırada soldan ikinci
(1954, !zmir)
541
kitabin sonu:yeni kitap 08/11/10 09:06 Page 542
CHP Genel Ba!kanı "smet "nönü'nün
mitingini izlerken (1954, "zmir)
Cemiyeti
zeteciler
i'nde
Kongres
mir)
"z
,
4
5
(19
"zmir Ga
542
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 543
Mamak'taki Muhabere E"itim Merkezi'nde telsiz ba!ında (1957, Ankara)
Türkiye gazeteciler heyetiyle NATO Ba!komutanlı"ı'nda,
arka sırada soldan ikinci (1958, Paris)
543
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 544
CHP milletvekilleri Bülent Ecevit ve Suphi Baykam'ın
basın toplatısında (1959, #zmir)
NATO 6. Taktik Hava Kuvvetleri Karargahında basın toplantısı
(1959, #zmir)
544
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 545
ABD Büyükelçisi Warren'in basın toplantısında (1960, #zmir)
27 Ma
y
Orgen ıs 1960 sa
b
e
(1960 ral Cemal ahı Ankara
'ya git
Gürse
, #zmir
mekte
l'le
)
545
olan
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 546
#zmir Valisi
Emekli
General
Burhanettin
Uluç'la
(1960, #zmir)
Maliye Müfetti!i Cemal Süreya$nın
Adnan Menderes Çiftli"i'ndeki incelemesinde (1960, Aydın)
546
3/11:yeni kitap 04/11/10 11:02 Page 547
Türk-İş merkezindeki eğitim seminerinde sendikacılarla (1964, İstanbul)
Aynı eğitim seminerinde konuşurken (1964, İstanbul)
547
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 548
Ak!am Gazetesi Genel Yayın Müdürü (1965, #stanbul)
#dris Küçükömer'le birlikte bir konferansta (1965, #stanbul)
548
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:23 Page 549
Petrol sömürüsüne kar!ı bir açık oturumda Prof. Muammer Aksoy'la
(1965, #stanbul)
#!çi sınıfının uyanı!ı konusunda bir açık oturumda Çetin Altan, #lhan
Selçuk, Ayperi Akalan ve Beklan Algan'la (1966, #stanbul)
549
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:31 Page 550
T!P Kongresi'nde e"i gazeteci !nci Tu#savul-Özgüden'le (1967, !stanbul)
ABD Sendika Lideri Walter Rheuter ile D!SK
Genel Merkezi'nde görü"ürken (1968, !stanbul)
550
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:31 Page 551
!stanbul
1. Ordu Komutanlı#ı
Mahkemesi'nde yargılanması sırasında
avukatı Mü"ür
Kaya Canpolat,
Hüseyin Ba"
ve e"i !nci ile
(1967, !stanbul)
!nci Tu#savul-Özgüden'le birlikte Ant'ı hazırlarken (1968, !stanbul)
551
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 25/10/10 18:31 Page 552
Özgüden$lerin sıkıyönetimce aranmaları üzerine
Türkiye$yi illegal olarak terkederken resimlerini de#i"tirip
isimlerini ve do#um tarihlerini tahrif ederek kullandıkları
!nci$nin anne ve babasına ait aile pasaportu
552
"vatansiz" gazeteci -d:yeni kitap 26/10/10 14:47 Page 553
!Ç!NDEK!LER
Giri! ……………………………………………………………3
Issız bozkırda çocukluk ve ilkokul yılları
1936-1943 ……………………………………………………14
7 ya!ından itibaren gurbet yollarında
1943-1946 ……………………………………………………49
Sava! sonu gurbetten dönü! ve Ankara yılları
1946-1951 ……………………………………………………78
"zmir Yılları ve kendine ra#men gazetecilik
1952-1956 …………………………………………………123
Darbe sürecine girmi! orduda askerlik
1956-1958 …………………………………………………171
Gazetecili#e dönü! ve Milliyet temsilcili#i
1958-1960 …………………………………………………194
27 Mayıs Darbesi ve Öncü olayı
1960-1961 …………………………………………………218
Sendikal mücadele ve 22 $ubat olayları
1961-1962 …………………………………………………247
Parti ça#rısının kısa kestirdi#i göçmenlik
1962 …………………………………………………………272
Türkiye "!çi Partisi
1962-1964 …………………………………………………292
Ak!am Gazetesi
1964-1966 …………………………………………………335
Ant Dergisi ve Yayınları
1967-1971 …………………………………………………387
Do#an Özgüden’in Özgeçmi!i ………………………………535
Foto#raflar …………………………………………………537
553